Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 5

MİDİLLİ 1: DEDEMİN BAKKAL DEFTERİ

Benim baba tarafım Midilli göçmenidir. Babamın dedesi kaptanmış. Hatta


çalışma odamda büyük dedeme ait olduğunu düşündüğüm kocaman bir çıpa
resminin üstüne Osmanlıca yazılı bir belgeyi çerçeveletip duvarıma astım. 2.
Dünya savaşı mübadele zamanında büyük dedem bütün ailesini teknesine
yerleştirip onları Ab-ı Hayal’e bırakmış. Sonra tek başına kalan eşyaları almak
için dönmüş; yolda onu Yunanlılar öldürmüşler. İzmir’de karaya vurmuş cesedini
bulunmuş. Sonrasında o zaman çocuk olan dedem ve ailesine oturmaları için yer
göstermişler, bir kaç parça arazi vermişler. Dedem geceleri yıldızlardan yön
bulurmuş. Bütün yıldızları bilirmiş. Bu yüzden de soyadı kanunu çıktığı zaman
Yıldız soyadını almış. Evlenme çağına gelince kendisi gibi Midilli göçmeni olan
babaannemle evlenmiş. Bir bakkal dükkanı, bir de balıkçı teknesi varmış. Mutlu
ve mizah yeteneği ciddi anlamda gelişmiş yaratıcı ve akıllı bir adammış. Bakkal
dükkanında alacaklılarının hesabını bir deftere kaydedermiş. Okuma yazma
bilmediği için borçluların isimlerini sembollerle çizermiş. Defteri onu tanıyanlar
hala anlatır, içindeki sembollerle dedem kendi alfabesini geliştirmiş. Dedemi hiç
göremedim. Kendi çocukları da onunla doya doya vakit geçiremedi çünkü 40lı
yaşlarında kanserden ölmüş.

Küçüklüğümden beri dedemi dinlerim insanlardan. Onun yaratıcılığı, çocuklara


duyduğu o sonsuz sevgi, bonkörlüğü herkesten ortak duyduğum özellikleridir.
Annem de çocukluğunda onun bakkalına gittiğinde kendisine sevgi gösterip
şeker verdiğinden bahseder. Öyle tontiş bir dedeyle geçirdiğim vakitlere dair
asla gerçekleşemeyecek hayallerim var. Midilli’ye gidip en azından atalarımın
topraklarını ziyaret etmek hayatta gerçekleştirmek istediğim gezilerden biriydi.
Kısmet bu Eylül ayında hem de annemle birlikteymiş. Anne-kız bir ikili daha
aramıza katılınca en güzelinin turla gitmek olduğuna karar verip bir tur
acentesinden yer ayırtıp 20-21-23 Eylül tarihlerinde Midilli adasının dört bir
yanını gezdik. Turla kısıtlı bir zaman dilimi içinde gidince böyle oluyor. Otomatik
robot gibi oradan oraya dolaşıp asla hazmedemeyeceğiniz bilgi yığınlarını hiç
yoktan iyidir düşüncesiyle anlamış gibi yapıyorsunuz. İşte bende Midilli yazı
dizimde elimden geldiği kadar anlatacağım.

1. GÜN

Sezonun son günleri gittiğimiz için 1,5 saat süren deniz yolculuğumuz oldukça
sakin ve sessizdi. Saat 10:30 gibi Midilli Gümrük’e vardık. Annem kapı vizesi
aldığından onu başka bir yere aldılar. Bir süre onu bekledik. Sezonda insanlar
kalabalıkta bu gibi durumlarda 3-4 saat bekleyebiliyorlarmış. Oysa ki Midilliler
rahatlıkla Ayvalık’a gidip alışverişlerini yapıp hatta hastane hizmetine kadar
Türkiye’yi tercih edip güle oynaya adalarına geri dönüyorlarmış. Sonra şehir
merkezine gidip birer kahve içip rehber eşliğinde tanıtıcı bir yürüyüş yaptık.
Adaya biz Midilli diyoruz ama asıl adı Lesvos’tur. Midilli, adanın Türkiye tarafına
bakan vilayetinin ismidir.

Memleketimde ki insanlar gayet kendi halinde yaşıyorlar. Merkezi çarşı dedikleri


yolun yarısındaki dükkanlar ekonomik krizden dolayı kapatılmış.
Yunanistan’a ait 3. en büyük ada olan Lesvos’ta zeytin ağacı yetiştirenlere
Avrupa Birliği güzel bir para ödüyormuş. Lesvos’un her yerinden termal su
çıkıyormuş. Yerel halk gördüğüm kadarıyla genelde yaşlı nüfus. Bu adam da
Lesvos’ta gördüğüm ilk ve tek sokak müzisyeniydi.
Şehir merkezinden sonra deniz kıyısı bir yere gidip öğle yemeğimizi yedik. Şunu
itiraf etmeliyim ki Lesvos’ta yemekler ve servis benim için tam bir hayal
kırıklığıydı. Daha önceden Santoroni, Mikanos ve Samos adalarında bulundum.(O
zamanlarda sana yazıyor olmayı çok isterdim.) Oralarda yediğim deniz
ürünlerinin tadı ve sunumu hala aklımdadır. Burada hemen hemen gittiğimiz her
restoranda servis ağır, yemekler tatsız, porsiyonlar küçüktü. Öğle yemeğinde
sardalya yedim. Ekmek çok hoşuma gitti, sarı renkteydi ve üzerinde susamlar
vardı. Zaten gezi boyunca da aç kalmamak için bol bol ekmek yedim.

Yemekten sonra sahilde kısa bir yürüyüş yapıp sahilde bir heykelin önünde
durduk. Kucağında bir çocukla ayakta duran bir kadının olduğu bu heykel
mübadele zamanında Türkiye’den gelirken yolda hayatını kaybeden Yunan
babaları temsil ediyormuş. Yemek sonrası bir rakı fabrikasında durduk. Burada
rakı ve likör çeşitleri satılıyordu. Bir de eskiden kullanılan rakı yapma makineleri
sergileniyordu.
Sonra adanın en geleneksel köylerinden biri olan Agiasos dağ köyüne gittik. Bir
tepecik üzerine kurulu dar sokakları vardı. Tahta oyma mobilya, seramik ve
sergileyen yeşiller içinde minik bir çarşısı vardı.
Midilli deyince akla gelen müzisyenlerden bir tanesi Solon Lekkas.
https://youtu.be/kJ8U2tAUVAk

You might also like