Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 4

DİYARBAKIR

Beşikler vermişim Nuh'a


Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?
Ahmed Arif

Gezinin ilk ve son durağı Diyarbakır oldu. Elimizdeki sınırlı saatler içinde şöyle
bir Diyarbakır havası aldık. Yine tur danışmanımızın Nezih Aytaçlar’ın bilgileri
ışığında seninle gözlemlerimi paylaşacağım.

Uçaktan iner inmez kahvaltı etmek için Ulu Cami yakınlarında bir yere gittik.
Kahvaltı sonrası bir Türk kahvesi içmek istedim. Zannettim ki 5 dakika da olur.
20 dakika geçti olmadı, meğer buralarda kahvenin hası ağır ağır pişermiş. Sonuç
olarak kahve içemedim Ulu Camiye gittim gezi grubuyla. Dünyanın ilk kiliseleri
arasında kabul edilen Aziz Thomas kilisesi, 639 yılında Hz. Ömer döneminde
camiye çevrilmiş. Bir süre kutsal yapının bir bölümü Hristiyanların ibadetine
tahsis edilmeye devam edilmiş. Ulu Cami bugünkü haline 1091 yılında Selçuklu
Sultanı Melikşah’ın emriyle dönüştürülmüştür. Müslümanlar tarafından 5.
Harem-i Şerif Mukaddes Mabed (birincisi Kabe, ikinci Nebevi, üçüncü Mescidi
Aksa, dördüncü ise Şam Emeviye Camii) olarak kabul edilen Diyarbakır Ulu
Camii Anadolu’nun korunan en eski camilerindendir.
Ulu Camiinin hemen yakınındaki Ahmed Arif, Cahid Sıtkı Tarancı ve Ziya Gökalp
müzelerini de ziyaret ettik. Bu değerli ustalarımız için müze tahsis edilmesi çok
güzel. Fakat müzedeki sergilenen eserler, müzenin dekorasyonu ve yansıttıkları
ruh üzerinde biraz daha çalışıp detaylandırırlarsa bu değerli sanatçılar daha iyi
anlaşılır diye düşünüyorum.

Ardından şehrin içinde otobüsle ilerledik ve karşıma o büyüleyici surlar çıktı.


Evet şehrin içinden UNESCO tarafından kültür mirası olarak korunan devasa
surlar geçiyordu. Bu muhteşem bazalt surların Bizans imparatoru 2. Konstantin
tarafından, İstanbul surlarıyla eş zamanlı olarak 4.yüzyıl ortalarında yaptırıldığı
bilinmektedir.
Gezinin 3. günü öğleden sonra gibi yine Diyarbakır’a döndük. Yeni açılan
Diyarbakır müzesinin konumu, bahçesi, nehir ve sur manzaralı kafesi muhteşem.
Daha sonra müzenin kafesinden otobüse binip nehir kenarına indik ve On Gözlü
Köprü’yü gördüm. Her yer yemyeşil ağaçlarla çevriliydi, tam karşımdaki nehrin
ardındaki kaleye mi, heybetli köprüye mi yoksa akşam güneşinin altında
parıldayan nehre mi bakınayım bilemedim. 25 dakikalık süre içinde hepsini aynı
anda görmeye, hafızama kazımaya çalıştım.
Resim: Mürüvvet Güler

Daha sonra ciğerciye gittik. Yemek yedikten sonra biraz boş zaman vardı
Diyarbakır çarşının sokaklarında karanlıkta gezindim, bir yerlerde burma tatlısı
yedim. Ortalık cıvıl cıvıldı, insanlar kendi işlerinde güçlerinde koşuşturuyordu.
Nedense buraları bana Mumbai’de gezdiğim eli yüzü düzgün Hint sokaklarını
anımsattı. Saat 22:00’a doğru havaalanına doğru hareket ettik.

https://youtu.be/KvdNEKnwddM

You might also like