Professional Documents
Culture Documents
Judai̇zm (1. Bölüm'Den Devam) - Dr. Hakki Açikalin 2
Judai̇zm (1. Bölüm'Den Devam) - Dr. Hakki Açikalin 2
Başa Dön
Çatışmalar hiçbir zaman, tamamen ortadan kalkmadı ve yer yer devam etti.
M.S. 136 yılında, Haham Akiba ve genç Yahudi öncü-militan Bar-Kokba’nın
önderliğinde yeni bir isyan daha başladı. Bar Kokba, Roma birliklerine karşı
bazı galibiyetler elde etti ve halkının morali yükseldi. Ancak, bu isyan da,
Roma Ordusu tarafından, 138 yılında, çok kanlı bir biçimde bastırıldı. Bar-
Kokba ve Akiba hemen infaz edildiler. Bu gelişmelerin ardından Roma
Ordusu büyük bir kıyıma girişti. Bu kez katliam, Kudüs’te yaşanandan da
büyüktü. Yaklaşık yarım milyon Yahudi öldürüldü ve kalanlar da Filistin den
tamamen sürüldüler. Kudüs’e ayak basmaya kalkan her Yahudi’nin idam
edileceği duyuruldu ve bu hüküm, Roma’nın çöküşüne kadar devam etti.
Haçlı dönemi
AVRUPA BOYUTU
Yahudiler, hristiyan kimliği de hızlı bir dönüşe uğramaya başladı. Kilise
ideolojisi (İdeologie Ecclesiastique) etkisini yitirip yerine seküler (dünyacı-
laik) düşünce ve ideolojiler hakim oldukça, Yahudiler’in üzerindeki hukuki
kısıtlamaların nedeni de ortadan kalkmayla başladı. Nitekim Fransız
Devrimi’nin ardından Avrupa ülkelerinde birbirini izleyen bir "Yahudi
özgürleşmesi" (emancipation) süreci işlemeye başladı. Mümkün olduğunca
homojen bir millet kurmak amacını taşıyan bu yeni devletler, gibi bir
müstakil ulus muydular? Ya da yalnızca bir dini cemaatten mi ibarettiler?
Az bir kısım Yahudi, bir millet değil, yalnızca bir dini grup olduklarında ısrar
ettiler ve kendilerine "Musevi Fransız", "Musevi Alman" gibi kimlikler
bulmaya çalıştılar. Milli yönden, Avrupa ulusları içince "asimile " olmak
istediler.
Yahudilik bir ulus olarak kabul edildiğinde ise ister istemez önemli bir soru
ile karşılaşılıyordu. Avrupa’daki tüm uluslara az-çok homojen birer devlet
bulunduğuna göre, Yahudiler için de bir ulus-devlet oluşturulmalı değil
miydi? Ve dahası, bu ulus-devlet nerede olmalıydı?
İçinde Yahudilerin bu denli önemli bir yer tuttuğu burjuvazi sınıfının siyasi
güce kavuşması bilindiği gibi Fransız Devrimi ve onu izleyen reformlarla
gerçekleşti. Fransız Devrimi’nin altyapısını oluşturan Aydınlanma
hareketinin önde gelen düşünürleri, dinin toplum hayatında yönetici bir rol
oynamasına karşı çıkmışlar, ayrıca monarşi rejimini kötüleyerek
demokrasiyi savunmuşlardı. Dinin toplum hayatından çıkarılması,
insanların dinlerine bakılmaksızın muamele görmesini gerektiriyorduve
buda Yahudiler için Hristiyanlar’la tamamen eşit haklara sahip olmak
anlamına geliyordu. Nitekim Fransız Devrimi’ni izleyen dönemde, Yahudiler
Avrupa’nın dört bir yanında Hristiyanlar’la eşit haklar elde etmeye
başladılar. Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunda Yahudiler üzerindeki
hukuki ve toplumsal kısıtlamalar kaldırıldı. Avrupa artık Hristiyan bir
düzenle değil, seküler (dindışı, dünyevi) bir düzenle yönetiliyordu ve
Yahudiler de bu düzen içinde Hristiyanlarla eşit haklara sahip olmuşlardı.
Artık onlar da devlet kademlerinde yükselebilir, siyasi güce el
uzatabilirlerdi. Nitekim öyle de oldu. İlk kez İngiltere’de bir Yahudi, banker
Rotschild, Lordlar Kamarası’na girdi. Bir süre sonra bir başka Yahudi,
Benjamin Disraeli İngiltere Başkanlığı koltuğuna oturdu. Bu arada Hristiyan
kültürünün toplum içindeki etkisi eridikçe, Avrupa toplumlarında
Yahudilere karşı eskiden beridir varolan antipatisinin yerine, Yahudilere
karşı sempatiyle bakan ve onların "haklarını” savunan bir akım gelişti. Bu
Yahudiler Romalılar tarafından Filistin’den sürüldükleri yıllardan sonra,
hiçbir zaman bu topraklarla olan ruhi bağlarını yitirmemişlerdi. Avrupai’da
yaşadıkları yüzyıllar boyunca, aslında yabancı bir toprak gerektiğini
düşünüyorlardı. Ancak Yahudiler asırlar boyunca Filistin’e dönüşün, ancak
Mesih adını verdikleri bir kurtarıcı sayesinde mümkün olacağına
inanmışlardı. Oysa 19. yüzyılın ortalarında iki haham bu konuya hazır
olduğunu gören bu iki haham, Judah Alkalay ve Zevi Hirsch Kalisler,
Yahudilerin mesihi beklemelerine gerek olmadığını öne sürdüler. Onlara
göre Yahudiler kendi ekonomik ve siyasi güçlerini kullanarak ve büyük
Avrupa devletlerinin desteğini alarak Filistin’e döenebilirlerdi. Bu hareket,
Mesih’in geliş sürecinin ilk aşaması olurdu. Bu iki hahamın yaptığı yorum,
bir süre sonra dindar olmayan ancak ırk bilinci sayesinde kendilerine
yeterince Yahudi hisseden genç milliyetçilere etki etti. Bunların en önemlisi
kuşkusuz Theodor Herzl adlı Budapeşte doğumlu, Viyanalı genç gazeteciydi.
Herzl, iki hahamın yaptığı öneriyi aktif bir siyasi harekete dönüştürerek
Siyasi Siyonizm hareketini kurdu. Siyonizm, adını Kudüs’teki kutsal Sion
dağından alıyordu ve uzun bir program sonucunda tüm dünya Yahudilerini
Filistin’e döndürmeyi amaçlıyordu. Herzl, 1897 yılında İsviçre’nin Basel
kentinde, I. Siyonist Kongre’yi topladı. Burada Dünya Siyonist Örgütü hedefi
vardı; Filistin’i Yahudi yerleşimi için uygun hale getirmek ve başta
Avrupadakiler olmak üzere diasporadaki Yahudileri buraya göç ettirmek.
Birinci hedef, 1917 yılında büyük bir aşama kaydetti. İngiliz hükümeti, 2
kasım 1917’de ünlü Balfour Deklarasyonu’nu yayınlayarak I. Dünya savaşı
ile Osmanlı’nın elinden almış olduğu Filistin’de bir "Yahudi ülkesi" kurma
hedefini desteklediğini açıkladı. Kararın arkasında Britanyalı Siyonist
Federasyonu’nun başkanı Lord Rotschild vardır. [Adını 1848-1930 yılları
arasında yaşanan Britanyalı muhafazakar siyaset adamı Arthur James
Balfour’dan alır. Balfour, 1902-1905 tarihleri arasında başbakanlık, 1916-19
tarihleri arasında da dışişleri bakanlığı yapmıştır. I. Dünya Savaşı sonrasında
imzalanan Versailles Anlaşması’nın da katılımcıları arasındadır]. Bu,
Siyonistler için büyük bir başarıydı. Dönemin dünyanın en büyük askeri ve
politik gücü olan İngiltere açıkça onları desteklediğini ilan etmişti.
Deklarasyon, Siyonizm’i kuru bir hayal olarak gören pek çok kişiye –
bunların arasında çok sayıda Yahudi de vardı- hareketin gerçekte ne
denli güçlü olduğunu gösterdi.
Siyonistler Filistin’ i bir Yahudi vatanı haline getirebilmek için önce Osmanlı
İmparatorlupu nezdinde çeşitli girişimlerde bulundular, ancak özellikle
sultan II.Abdülhamid zamanında hiçbir sonuç elde edemediler. Ancak
savaşta Filistin, Osmanlı egemenliğinden çıkıp İngiltere’nin mandası haline
gelince ve Britanya Hükümeti 1917’de yayınladığı ünlü Balfour Deklarasyonu
ile "Filistin’de bir Yahudi Ülkesi "projesine destek verdiğini ilan edince,
Siyonist projenin pratiğe dönüşme ihtimali çok arttı. İki dünya savaşı
arasındaki dönem, başta Avrupa olmak üzere Yahudi diasporasının farklı
bölgelerinden başlatılan Yahudi göçleriyle, Filistin "Yahudileştirmek"için
girişilen ısrarlı bir mücadeleye şahit oldu.
Özcesi, Siyonist proje, Ortadoğu gibi bir barut fıçısının içine, yeni bir halk
yerleştirmek amacını güdüyordu. Doğal olarak bu iki halk için belirli bir
toprak da gerekecek, diğer bir ifadeyle Ortadoğu’nun yerleşik halkından
zorla toprak alınacaktı. Hem de bu toprak, "kutsal" bir topraktı; her üç din
için de kutsal sayılan Filistin’i, en önemlisi de Kudüs’ü içeriyordu eşdeyişiyle,
1291 yenilgiye uğrayan Haçlılar’dan yüzyıllar sonra, Ortadoğu’ya yeni bir
"konuk" daha giriyordu. Bu konuk, Haçlılar kadar kolay pes edeceğe
benzemiyordu, üstelik Selahaadin gibi bir lider de ortada yoktu, Araplar
siyaseten ve ideolojik olarak hala feodalizmi yaşıyorlardı. 1291’lerden pek
büyük farkları yoktu ama Yahudiler Avrupa’dan yani Modernizm bilgisiyle
donanmış olarak ve tartışma götürmez ekonomik üstünlükleriyle birlikte
geliyorlardı. Araplar’ın ise yalnızca sayısal üstünlüğü vardı aynı Haçlılar’ın,
Selahaddin’e karşı sayısal üstünlüğü olduğu gibi, hepsi bu . Ama Haçlılar’ı
yakalayan kader bu kez Araplar’ı yakalamaya hazırlanıyordu. Filistin, yeni
sahibine hazırlanıyordu. Aslında, bu yalnızca yahudiler’in başarısı değil, Batı
emperyalizminin de bir anlamda geçmişin (Haçlı atalarının) intikamını talep
etmesiydi. Yani "Judeo-Chetien" bir kuşatma Ortadoğu’da egemen olmuştu.
Buna, Yahudi destekli modifiye Haçlı seferi diyenler de var.
Modernist Yahudi boş durmadı ve, hem "Bağımsızlık Savaşı” sırasında, hem
de sonrasında ciddi bir "etnik arındırma" programı uyguladı. Kurduğu yeni
devletin topraklarını homojenleştirmeye başladı: Arap mülkleri düşük
fiyatlarla satın alınmaya ve "Yahudileştirme"ye başlandı. Arap nüfusu büyük
oranda "erode" oldu (eridi).
48 Savaşı, Araplar için büyük bir yenilgi, İsrail içinse büyük bir zaferdi.
Yahudiler, Hristiyanlar’ın gerçekleştiremediğini gerçekleştirmişlerdi. Araplar
ise, yeni bir Selahaddin beklemeye başladılar. Ama Selahaddin’ler "gökten"
zembille inmiyorlar!
Judaizm’in hedefleri hem siyasi, hem ulusal, hem dinidir. Ve bu durum hep
Allah’a bağlanmış İsrailoğulları’nın Allah tarafından ayrıcalıklı bir kavim
olarak taltif edildiği bu nedenle Yahudilik için her şeyin mübah olduğu
savunulmuştur. Bu mefküre, bütün dünya Yahudilik ideolojisinin tamamen
denetimi altına girmeden doymayacaktır.
Burada bir saptama yapmak gerekir. Siyonizm, bazılarının iddia ettiği gibi
Yahudiliğe uymayan bir ideoloji değildir. Benzetmek gerekirse, eğer Judaizm,
Yunan mitolojisinin baştanrısı Zeus ise, Siyonizm de savaş tanrısı Aris’tir.
Aralarında küçük bir anlayış farkından bahsedilse dahi, temel işleyiş aynıdır.
Ve en nihayetinde Aris, Zeus’un emrindedir ve ona karşı olamaz çünkü ikisi
de ideolojik sistemi temsil ederler. Biri diğerinden ayrı düşünülemez.
"Hiç şüphesiz, dünya finansını elinde tutanlar aynı zamanda uluslar arası
komplolarda en çok rolleri olanlardır. Avrupa alanındaki eylemliklerin
arkasında da onlar vardı. Bu ölümcül sürecin gerçek provokatörü ve
örgütleyicisi de onlardır: Yahudiler! Aryen halkların milyonlarca çoğunun
açlıktan, yine yüzbinlerce erişkin bombardımanlarda ölmesine yol açanlar
hatalarını kabul etmediler".
Yine Churchill:
Dr. Kubovy:
Golda Meir:
"Yahudi ideolojisi basit bir temel üzerine oturur: ‘Genesis’ (Tekvin, Oluş) 15.
Bap, 18-21 Ayetler.
Menahem Begin
"Bu topraklar bize vaat edilmiştir ve onların üzerinde tek hak sahibiyiz".
Ben Gourion:
"Statüko’yu takip etmek diye bir şey söz konusu değildir. Yayılmayı hedef
alan dinamik bir devleti önümüze koyduk".
M. Begin:
Moşe Dayan:
1948 yılı itibariyla Irak’ta 110.000 yahudi yaşıyordu. Irak büyük rabbisi
Khedouri Sason, Irak’ta kalmak istediklerini, bir sorun yaşamadıklarını
belirtiyordu. 1950’de Bağdat bombalı eylemlerle sarsılmaya başladı. Şem-Tov
sinagosunun bombalanması sonucu 3 kişi öldü 76 kişi yaralandı. Ve "Ali
Baba" adı verilen göç ettirme operasyonu başlamış oldu. Eylemlerin
arkasında kimin olduğunu sormak abes olur.
Operasyon sonucunda 1950-59 yılları arasında toplam 100 bin Irak yahudisi
İsrail’e taransfer edildi. Iraklı Yahudilerin İsrail’e getirilişinde rol oynayan
bir diğer faktör ise, İsrailliler ile Irak Hükümeti arasında kurulan bir dizi
karanlık diplomatik ilişkidir. Aliyah Bet ajanları, Irak hükümeti
Başbakanı’na rüşvet vererek Iraklı Yahudileri satın almışlardı: Kendisini,
‘İngiliz işadamı Richard Armstrong olarak tanıtan, Şlomo Hillel isimli göçten
sorumlu Aliyah Bet ajanı, Amerika’daki Yakın Dogu Hava Taşımacılığı Şirketi
adına Irak Hükümetiy’le konuşmalar yapmaya gitti. 1950 yılının Mart ayında,
Richard Armstrong’un etkisiyle Irak parlamentosu, isteyen her yahudinin
ülkeyi terk edebileceğine dair kanun çıkardı. Başbakan, aynı zamanda Irak
Turları’nın da başkanı idi ve tesadüf eseri olmayarak Yakın Doğu Hava
Taşımacılığı İşbirliği’ne vekil olarak seçilmişti. Diğer bir deyişle, Irak
Hükümeti’nin başı, İsrail istihbarat teşkilatından rüşvet ve komisyon aldı. Bu
karanlık Amerikan hava şirketi, İsrail hükümeti ile olan yakın bağlarını
gizlemek için gerçek yüzünü itina ile saklıyordu. 1948-1949’da bu şirket
aracılığıyla, 50 bin yemen ve Aden yahudisi israil’e uçuruldu.
AHUZAT BAYİT
1907 yılında, Jaffa (Yaffa) da ikamet eden Yahudiler Ahuzat Bayit isminde bir
cemiyet kurdular. Cemiyet’in amacı şehrin dışında yeni bir yerleşim alanları
yaramaktı. Örgüt şehir dışına doğru gelişme temelinde arazi satın almaya ve
bu arazilerin üzerinde yerleşimler oluşturmaya başladı. İlk binalar 1909
yılında tamamlandı. (Bu gelişmeler 1897 yılında 1.Siyonist Kongre’de
Theodore Herzl’in, "İsrail devleti 1947-1952 yılları arasında kurulacaktır"
perspektifine verilen ilk pratik yanıtlardan biridir). Aynı adla anılan bu
yerleşim yerinin yanına Nahalat Binyamin ve Geula adında iki yerleşim daha
eklendi ve bilahare bu 3 yerleşim birimi birleşerek "Tel-Aviv" ismini aldı. Bu
isim, Theodor Herzl’in ütopik romanı, "Alhneuland"a, Nahum Sokolow’un,
çevirdikten sonra verdiği isimdi.
ALIYA BETH
ALTALENA
ASEFAT HANİVHARİM
Yahudi Devleti, kurulduğu günden bu yana "tehdit" altındadır çünkü bir kan
deryasının üzerinde oturmaktadır ve bunu ne savaşla ne de barışla
aşamamaktadır. Aşması da mümkün görünmemektedir. HAMAS lideri Şeyh
Yasin, "Onların anladığı tek dil savaştır" diyor. Doğrudur zira İsrail, barıştan;
katliamı, zulmü, baskı ve şiddeti anlıyor. İsrail de bu gerçeğin çok iyi
farkındadır. Bu nedenle Pax Americana’nın (Amerikan Barışı) ağırlığı
sayesinde gerçekleşen "Barış Süreci" gibi yapay düzenlemelerin peşinde
koşuyor.
Peki, acaba İsrail’in gerçekten de barışçı bir politika izlemesi mümkün değil
midir? İçinde yaşadığı yabancı coğrafyayla sürekli savaşmak yerine, o
coğrafyadan "özür" dilemesi, o coğrafyadaki insanlara karşı işlediği suçlar
nedeniyle kendini affettirmesi ve "normal " bir devlet olarak yaşamını
sürdürmesi mümkün olmaz mı?
Böyle bir uzlaşma mümkün olabilir, fakat çok büyük bir "diyet" ve
"tazminat" la: İsrail, Doğu Kudüs’ü terk ederse, hatta 1947 yılındaki BM
planında öngörülen topraklara dönerse bu mümkün olabilir. Bunun yanı sıra
İsrail, çok büyük bir tazminat ödemek zorunda kalacaktır. On yıllardır
kanlarını akıttığı Ortadoğu halklarında da resmen "af" dilemeli ve
Almanya’nın kuruluş yıllarında İsrail’e ödediği dev tazminata benzer bir
"diyet ödemelidir. Yani pratik olarak imkanı olmayan şeyler. Şeytan’ın iman
etmesi gibi bir şey. İsrail bu yolu hiçbir zaman izlemeyecektir. Çünkü Yahudi
Devleti’nin Ortadoğu stratejisi, yalnızca rasyonel değerlendirmelerin değil,
"3000 yılın ağırlığı”nın da etkisi altındadır. Dahası böyle düşünmesini
gerektirecek ciddi bir alternatifle de karşılaşmış değildir. Bütün bunları
süreçler belirler.
İSRAİL KURULDU….
Bir İsrail’li için en iyi Filistin’li "ölü Filistin’li" idi, aynı bir ABD’li için "ölü bir
Kızılderili" gibi. İsrail İşçi Partisi’nin yayın organı olan Davar gazetesinde
yayınlanan üstteki satırlar, 1948’de Dueima adlı Filistin köyünün ele
geçirilmesi sırasında yapılanlara tanıklık eden İsrailli bir askerin katliam
hatıralarıydı.
Radikalizasyon ve Savaş
Nasır, Süveyş Savaşı’ndan güçlenmiş olarak çıktı. İlerleyen yıllarda ise Suriye
ile ittifak haline askeri gücünü genişletmeye ve İsrail’e karşı büyük bir
saldırı için fırsat kollamaya başladı. Nasır’ın bu yükselişi, İsrail’i ne kadar
rahatsız etti bilinmez ama daha sonraki pratik gelişmeler bize fikir veriyor:
Bu arada, Batı Şeria ile birlikte Doğu Kudüs de Yahudi Devleti tarafından
işgal edildi. Kutsal şehir, 1948 savaşından beri Doğu ve Batı olmak üzere
ikiye bölünmüş durumdaydı. Batı Kudüs, şehrin modern kısmıydı ve İsrail’in
elindeydi. Kadım dini mabedleri içeren Doğu Kudüs, yani bir anlamda
"gerçek Kudüs" ise Arap tarafında kalmıştı. İsrail, 1967 Savaşıile işte kentin
bu Doğu kısmını da ele geçirdi, Yahudi ulusunun sembolü haline gelmiş olan
Ağlama Duvarı, 1897 yıl sonra yeniden Yahudiler’in egemenliği altına girdi.
Bu durum, Siyonizm’in zaferini, Araplar’ın ise, uzun sürecek olan sessizliğini
haber veriyordu.
Mayıs 1974: Henry Kissinger, Andrei Gromiko ve Makarios Kıbrıs’ta bir araya
geliyorlar. Konu, TC’nin Kıbrıs’a müdahalesi.
Temmuz 1974: TC, Kıbrıs’ı işgal ediyor. İşgal sonrası Ioannidis, ABD’den
yardım istiyor. Cevap yok. Evangelos Averof, Karamanlis’i Paris’ten telefonla
arıyor.
BAZI ŞAHSİYETLER
Saadia ben Yosef (Goan), Fayyum’da Dilaz kasabasında doğdu. Bu nedenle El-
Fayyumi olarak da anılır. Fayyum, yukarı Mısır’da bulunmaktadır. Gaon, 928
yılında Sura akademisine kabul edildi. Felsefeci, eğitimci ve din adamı olarak
eğitmenlik yaptı.
RASHİ (1045-1105)
Doğduğumda,
Yolları üzreydiler;
13. yy.’da bir Yahudi’nin Roma’ya gelerek, böyle bir konuşma yapması,
kuzunun kendi isteğiyle kurt yuvasına girmesi gibi bir şeydi. Kimileri bu
girişimi peygamberâne bir çıkış, kimileride bir mucize olarak niteledi.
ALBERT EİNSTEİN
DAVİD HUMME
İSAAC NEWTON
Britanyalı Yahudi fizikçi. Çekim yasalarının kaşifi. Newton’a göre, çekim, bazı
yasalara uyarak sürekli etki yapan bir etkenin ürünüdür. Bu etkinin maddi
ya da gayri maddi olduğunu bilemez. Bu gücü açklayamadığı için Alman
Leibniz tarafından ağır biçimde eleştirilir. Bunun üzerine, Newton,
"Hypotheses non fingo" (Faraziye kurmuyorum) yanıtını verir.
KİRK DOUGLAS
MİCHEAL DOUGLAS
ELİZABETH TAYLOR
NOAM CHOMSKY
NATHAN LEVİ (Sabatay Sevi’nin akıl hocalarından, Gazeli Talmud Uzmanı.)
VLADEMİR JİRİNOWSKY
"Rusya’daki yeni aşırı milliyetçi lider Vladimir Jirinovsky, İsrail’e göç için on
yıl önce girişimde bulundu.
Jewish Chronicle, Bay Jirinovsky’nin 1983 yılında İsrail’e yerleşmek için izin
talebinde bulunduğunu ve bu izni elde ettiğini öğrendi. O zaman Rusya’da
İsrail elçiliği bulunmadığından, Jirinovsky, yerleşme izni için Hollanda
Büyükelçiliği içinde faaliyet gösteren İsrail konsolosluk birimine başvurmuş.
İsrail hükümetinin eski bir üyesi, ‘Bay Jirinovsk, İsrail’e yerleşme izni için
baş vurmuş, bu izni almış, fakat hiç kullanmamış’ diyerek bilgiyi doğruladı.
Moskovalı Yahudi kaynakları, Jriniovksy’nin İsrail’e göç imkanlarının
kesilmesi tehlikesine karşılık vize almış olabileceğini bildiriyorlar. Bu arada,
geçen hafta Jewish Chronicle’da yayınlanan Bay Jirinovsky’nin Şalom üyeliği
olduğunu söylüyorlar. Şalom’un kurucularından biri, ‘Bay Jrinovsky bize çok
yakındı’diyor".
YAHUDİ AYLARI
TALMUD
Buna mukabil, Babil Gemarah’ı tek bir kişi tarafından ve kesin bir
zaman diliminde yazılmamıştır. Rabbi Asi, İ.S. 327 yılında onu
yazmaya başlamış ve 60 yıl onun üzerinde çalışmıştır. Rabbi
Maremar bu çalışmayı 427 yılına kadar devam ettirmiş ve rabbi
ağabeyna 500 yılında bu çalışmayı tamamlamıştır. Babil
Gemarah’ı toplam 36 bölümden oluşur.
Talmud, 6 temel bölümden oluşur:
KİDDUSİN: Nişan
NEDARİM: Mezarlar
ZEBBASİM: Adaklar
TEMURAH: Değişim
1032 yılında, rabbi İsaac ben İacob Alphassi bütün bölümleri bir araya
toplayıp bir compendium (Yoğunlaştırılmış, kısaltılmış eser) oluştururdu.
Buna "Halakoth" adını verdi. Halakoth "Anayasa" anlamına gelir.
1180’de Moses Maimonides (Musa bin Meymun) ünlü eseri Misnah Torah’ı
(Kanun’un Tekrarı) vücuda getirdi. Bu kitap "Yad Sazakah" (Güçlü El) diye de
adlandırılır. 4 cilt ve 14 kitaptan oluşur ve tam Talmud’dur. Maimonides
birçol felsefi tartışmaya da yer verir. Kendiliğinden de bazı kanunlar eklediği
için ölüme mahkum edilmiştir. Bu yüzden Mısır’a kaçtı ve 1205’te orada
öldü. Zaman içinde eseri Yahudiler arasında benimsendi ve en tutarlı eser
olarak kabul edildi. 1340’ta Jacob ben Ascher "Arbaa Turim" (Dört Emir) adlı
bir eser kaleme aldı:
Eser;
1488-1577 yılları arasında yaşayan Filistin rabbisi Yasif Karo, "Sulsan Arukh"
(Hazır Masa) adlı bir eser yazdı ve 4 emiri yorunladı. Bu eser genellikle doğu
Yahudilerine hitap ediyordu. Bu nedenle, rabbi Mose İsserles, Sulsan
Arukh’un yorumunu yazdı: "Darkhe Mose" (Tarik-i Musa / Musa’nın Yolu).
Bu, batı Yahudileri arasında kabul gördü.
Başa Dön
www.drhakkiacikalin.up.to
Hosted by www.Geocities.ws