Professional Documents
Culture Documents
Çocuk Sağliği Ve Hastaliklari
Çocuk Sağliği Ve Hastaliklari
• Sağlığın Tanımı
İÇİNDEKİLER
ÜNİTE
1
1
GİRİŞ
Sağlıklı olmak ve sağlıklı yaşamak, insan mutluluğunun en önemli ve en
öncelikli ögesidir. Sağlık kendiliğinden var olan bir durum değildir. Bu uğurda daha
doğum öncesi dönemlerden başlayarak çaba göstermek gerekir. Doğal olarak bu
aşamada en önemli görev anne ve babalara düşmektedir. Anne ve babalar genetik
özelliklerinin yanı sıra kendi ve bebeklerinin sağlıklarına gösterdikleri özenle daha
uzun ve mutlu bir hayat yaşayabilirler.
SAĞLIK
Sağlık yalnızca hastalığın olmayışı olarak değil, bireysel sorumluluğu ve
yaşam kalitesini kapsayacak şekilde geniş bir yelpazede tanımlanabilmektedir.
Sağlık; koruyuculuk, tedavi edicilik, rehabilitasyon, öz bakım, optimal iyilik hâli,
sağlık davranışı gibi pek çok kavrama odaklanmaktadır. Sağlık, fiziksel gücün
önemini vurguladığı kadar, sosyal ve bireysel kaynakların önemini de vurgular.
Sağlık, bireyin ya da grubun istek ve gereksinimlerini karşılayabilme, çevre ile baş
edebilme ve değiştirebilme düzeyidir. Bu nedenle, sağlık yaşamın bir amacı
olmakla birlikte günlük yaşamın da kaynağıdır ve fiziksel, duygusal, sosyal ve
spiritüel (manevi) bileşenleriyle çok boyutlu bir kavramdır.
SAĞLIĞIN TANIMI
Sağlık kavramı evrensel olmasına rağmen, anlamı bireyden bireye,
toplumdan topluma farklılık gösterir. Bu nedenle, biyolojik sosyolojik ve kültürel
olarak farklı tanımları yapılabilir.
2
Psikolojik olarak sağlık; bireyin beklenmedik bir durumla karşılaştığında
yaşadığı duyguları ve geliştirdiği başa çıkma yöntemleri ile duruma ve çevresine
uyum sağlayabilmesi olarak tanımlanmıştır.
3
• Aile ilişkileri olarak özetlenebilir.
Ödev
•Sağlıkla ilgili verilen tanımlardan yola çıkarak sağlık kavramını
kendi ifadelerinizle açıklayınız. Çevrenizde bulunan bir çocuğu
sağlıkla ilgili öğrendikleriniz doğrultusunda değerlendiriniz. Bunu
sınıf içi etkinlik olarak diğer arkadaşlarınızla paylaşınız.
Nötral Sağlık: Herhangi bir hastalık durumu olmaksızın dengeli bir sağlıktır. Sağlığı
geliştirebilmek için önce negatif sağlık durumundan nötral sağlık durumuna
ulaşılması gerekir.
Pozitif Sağlık: Sağlığın geliştirilmesi, iyilik düzeyinin artırılması ile ilişkilidir. Nötral
Sağlığın fiziksel,
sağlık durumundan sonra ulaşılan, yaşam kalitesini geliştiren, potansiyel sağlığı
spiritüel, sosyal ve
geliştiren sağlık davranışlarını ifade eder.
duygusal-ruhsal
olarak bazı bileşenleri
Sağlığın Bileşenleri
vardır.
Sağlığın fiziksel, spiritüel, sosyal ve duygusal-ruhsal olarak bazı bileşenleri
vardır.
4
olan solunum, beslenme, boşaltım, hareket, uyku, cinsellik gibi fiziksel
gereksinimlerini tam olarak yerine getirebilmelidir.
Spiritüel Sağlık: Sağlığın spiritüel alanı bir kişinin yaşamının anlamını, ölümün
kabulünü ve daha yüksek bir güçle bireysel bir ilişkiyi vurgular. Burada, alışılmış
fiziksel sınırların ve kısıtlılıkların aşıldığı bir farkındalık düzeyi vardır. Sağlık
bakımından önemli bir kavram olan spiritüel boyut, sıklıkla kişinin sağlığının
sürekliliğini tehlikeye sokan fiziksel ve duygusal tehditler olduğunda bireyi
destekler ve rahatlatır. Ayrıca, sağlığın anlamını açıklaştırmak ve sağlık değeri
oluşturmak için bir fırsat sağlar.
Sosyal Sağlık: Bireyin diğer insanlarla olan iletişimi, sevilme, ait olma, , aile içi ve
arkadaşları ile ilişkileri, dernekler, tiyatro, sinema gibi yaşamını ve gelişimini
etkileyen sosyal uğraşılarının olması sosyal sağlığı belirleyen en önemli
faktörlerdir.
SAĞLIĞIN ÖNEMİ
Sağlığı ve ömür süresini belirleyen iki ana etmen vardır. Bunlar kişinin
genetiği (%30) ve yaşam biçimidir (%70). Sağlıklı bir yaşam için alınması gereken
önlemler, genellikle günlük hayatımızda uygulamamız gereken küçük ve kolay
çabalardan oluşmaktadır. Bu anlamda günlük yaşamı düzenleyen
5
içerir. Sağlığı geliştiren davranışların ise kişileri hastalıklardan koruyan spor, yeterli
ve dengeli beslenme gibi davranışları kapsadığı belirtilmektedir
Resim 1.
Sağlık göstergeleri
6
Çocuk Sağlığının Önemi
Çocuk bir toplumun hatta dünyanın geleceği ve temel taşıdır. Geleceğin
sağlam temeller üzerine kurulması ana ve çocuk sağlığına verilen önemle sağlanır.
Sağlıklı bir çocuğa sahip olmak için önce ana sağlığının korunması ve devamlılığının
Çocuk bir toplumun sağlanması gerekir.
hatta dünyanın
geleceği ve temel
taşıdır.
Resim 2.
Resim 3.
7
Gebelikten önce, gebelik sırasında:
• Akraba evliliği
• Kalıtsal hastalıklar
• Rh uyuşmazlığı
• Taşıyıcı anneler
• Annenin zararlı alışkanlıkları gözden geçirilmeli ve en uygun durumda gebelik
planlanmalıdır.
Doğum sonrasında:
• Annenin sağlıklı beslenmesi (süt yapımı için)
• Çocuğun yeterli ve dengeli beslenmesi
• Enfeksiyonlardan koruma (bağışıklıma)
• Beden ve ruh sağlığının gelişimine katkıda bulunmadır.
Bireysel Etkinlik
Resim 4.
Ailenin ekonomik durumu, çocuk sağlığında çok önemli bir faktördür.
Yoksulluğun etkileri tüm yaş gruplarında görülmekle birlikte yoksulluktan en fazla
etkilenen grup çocuklardır. Günümüzde gelişmekte olan ülkelerde yaşayan
çocukların %40’ı günde bir doların altında gelire sahiptir. Yoksulluk, çocuk
hastalıkları ve ölümlerinin yüksek düzeyde seyretmesinin temel nedenidir.
Yoksulluk nedeniyle ailenin toplam harcama düzeyi azaldığından, çocuklara
Hijyenik olmayan bir
çevre birçok
hastalığın 8
sorumlusudur.
yönelik yapılan gerek gıda ve giyim gibi zorunlu harcamalar, gerekse eğitim ve
sağlık gibi harcamaların payı da düşmektedir. Yoksulluk çocuğun fiziksel ve
entelektüel gelişimini de etkilemektedir. Yapılan araştırmalar ekonomik düzeyi
düşük olan ailelerin çocuklarının boy ve kilolarının normal değerlerin altında
olduğunu göstermiştir.
Çevresel faktörler çocuk sağlığında çok önemli olan diğer bir faktördür.
Hijyenik olmayan bir çevre birçok hastalığın sorumlusudur. Ev hijyeni, aile hijyeni
yeterli ve güvenilir su bulunmaması, atıklar ve benzeri faktörler çocuk sağlığını
tehdit etmektedir.
9
•Sağlık yalnızca hastalığın olmayışı olarak değil, bireysel sorumluluğu
ve yaşam kalitesini kapsayacak şekilde geniş bir yelpazede
tanımlanabilmektedir. Sağlık, bireyin yaşamı boyunca değişebilen,
dinamik bir durumdur. Bireyin farklı fizyolojik ve biyo- psiko-sosyal
boyutlarda fonksiyonlarını sürdürebilmesini, uyum sağlayabilmesini
Özetifade eder. Birey fizyolojik fonksiyonlarını sürdürebiliyor, sosyal
yaşantısı düzenli, üretken, duygu ve düşüncelerinin farkında olan ve
ifade edebilen, entelektüel becerilere sahip ise sağlıklıdır.
•Tüm toplumlarda çocuklar, geleceğin yetişkini olarak özenle
yetiştirilen, eğitilen ve eldeki olanakları en üst düzeyde kullanarak,
tüm gereksinimleri karşılanmaya çalışılan değerli bireylerdir.
Çocuklar çeşitli sağlık sorunlarına duyarlı ve riskli bir grup olarak
düşünülürler. Çocuklarda hastalık örüntüleri ve hastalıkların
yönetimi erişkinlerden farklıdır. Çocuklar her zaman özel bakım
gereksinimleri olan bireylerdir ve çocuk sağlığının korunması ve
geliştirilmesi, tüm toplumların öncelikli hedefleri arasındadır.
• Çocuk sağlığı ailenin yaşam şekli, kültürü, dinî uygulamaları,
gelenekleri, alışkanlıkları ve çocuk yetiştirme uygulamalarından da
etkilenmektedir.
10
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. “Bireyin kendisinden beklenen rol ve sorumlulukları yerine getirebilmesi,
Değerlendirme
çevre ile olumlu ilişkiler kurabilmesi” olarak tanımlanan sağlık
sorularını sistemde
ilgili ünite başlığı aşağıdakilerden hangisidir?
altında yer alan a) Biyolojik olarak sağlık
“bölüm sonu testi” b) Psikolojik olarak sağlık
bölümünde etkileşiml c) Fiziksel sağlık
olarak d) Sosyolojik olarak sağlık
cevaplayabilirsiniz.
e) Subjektif sağlık
11
d) Düzensiz uyku
e) Spor
Cevap Anahtarı
1.D, 2.E, 3.C, 4.E, 5.A, 6.E, 7.A, 8.E, 9.B, 10.E
12
SAĞLIKLI ÇOCUĞU
TANIMAK II
• Çocuk ve Sağlık
İÇİNDEKİLER
2
13
GİRİŞ
Çocuklar dünya nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmaktadırlar. Tüm
dünyada beş yaş altı çocuk sayısı yaklaşık 626 milyondur ve bunların yalnızca 54
milyonu sağlıklı konutların, eğitim olanaklarının, temiz içme suyunun, yeterli
besinin bulunduğu, önlenebilir hastalıkların, savaş ve çatışmaların olmadığı
gelişmiş ülkelerde yaşamaktadır.
ÇOCUK VE SAĞLIK
Çocuk sağlığı durumunu gösteren ölçütlerin çoğu çocuk ölümlerine ilişkin
sayılara dayalıdır. Çünkü ölüm sağlıksızlık hakkında yadsınamaz bir kanıttır. Bunlar
arasında özellikle beş yaştan küçük ölüm hızı ülkeler ve bu ülkelerdeki değişik
toplumsal gruplar arasındaki ölüm olasılıklarını belirlemek için en fazla fırsat
yaratan değerdir. Özellikle yoksulluk, beslenme yetersizlikleri, aşı oranlarının
düşük olması ve sağlık hizmetlerine ulaşamama gibi önlenebilir nedenlerin çocuk
ölümleri üzerine etkisini gözler önüne serebilir.
Çocuk sağlığına ilişkin diğer bir ölçüt ‘ölüme yol açan nedenler’dir. Dünya
genelinde beş yaştan küçük çocuk ölümlerinin yaklaşık üçte biri yenidoğan
dönemini ilgilendiren sorunlar nedeniyle olmakta onu pnömoniler ve ishalli
hastalıklar izlemektedir. Gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerine yol açan ilk sıradaki
nedenlere bakıldığında yenidoğan dönemine ilişkin sorunlar, kanserler gibi
Dünyada çocukların
sağlık durumunu bugünkü bilimsel olanaklarla önlenmesi zor olan hastalıkların başta geldiği
etkileyen görülmektedir.
etmenlerden biri de
‘çatışmalar ve Dünyada çocukların sağlık durumunu etkileyen etmenlerden biri de
savaşlar’dır. ‘çatışmalar ve savaşlar’dır. Savaşlar bir çok yönden çocukların sağlığını tehdit
etmektedir. Bunlar arasında silahların ve mayınların doğrudan ölüme ya da sakat
kalmaya yol açması, anne ve babalarının ölümüne yol açarak çocukları bakımsız ve
gözetimsiz bırakması, sağlık hizmetlerinin götürülmesini engellemesi, onları
yerlerini yurtlarını terk edip göç etmek zorunda bırakması, sığınmacı olunan
ülkede ağır yaşam koşulları altında kalma, şiddeti bir yaşam biçimi olarak tanıtarak
tüm geleceklerini olumsuz etkileme, çocuk yaşında askerliğe zorlanma, duygusal,
fiziksel ve cinsel istismara uğrama sayılabilir.
14
Çocuğun anatomik ve fonksiyonel yapısı yanında doğuştan getirdiği
kalıtımsal özellikler, içinde yaşadığı toplumun çocuk yetiştirme tutumları, aile
yapısı, kardeş sayısı vb. etkenlerde çocuk sağlığını doğrudan ya da dolaylı
etkilemektedir. Çocuğun sağlıklı olabilmesi için doğum öncesi (intrauterin dönem),
doğum sırası (natal dönem) ve doğum sonrası (postnatal dönem) ortam faktörleri
çok önemlidir.
15
Doğum Öncesi Dönem
Embriyonel dönem döllenmeden 10. haftaya kadar olan süredir. Bu sırada embriyo
çok hızlı bir gelişme gösterir. Onuncu haftanın sonunda hemen bütün organların
taslakları tamamlanmıştır. Gebeliğin embriyonel döneminde bebek dış etkenlere
oldukça duyarlıdır. Çoğu doğumsal anomaliler genellikle bu dönemde maruz
kalınan etkenler sonucu gelişir. Bu nedenle, gebeliğin ilk haftalarında özellikle
daha dikkatli olmak gerekmektedir. Bu dönemde annenin geçirdiği TORCH
enfeksiyonları (Toksoplazma, Rubelle, Citomegalovirus, Herpes Simpleks, Hepatit)
annenin kullandığı ilaçlar ve kimyasal maddeler, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi
madde kullanımı zararlı etki yaparak bebekte çeşitli sakatlıklara yol açmaktadır.
Fetal dönem onuncu haftadan doğuma kadar olan süredir. Bu dönemde doku ve
organların olgunlaşma süreci oldukça hızlıdır. Fetal dönemin sonunda bebeğin,
özellikle dolaşım ve solunum sistemleriyle ilgili fizyolojik uyumu kolaylıkla
yapabileceği ve dış yaşamı sürdürebileceği bir olgunluğa erişmiştir. Kalp, beyin
Troid hormonu refleksler, ilkel biçimde de olsa işlevlerini yapmaya başlamıştır. Endokrin bezleri
sadece büyümeyi hormon salgısını başlatacak olgunluğa erişmiştir.
değil, aynı zamanda
olgunlaşmayı da Hormanlar bebeğin anne karnında büyümesinde çok etkilidir. Özellikle büyüme
sağlar. hormonu, troid hormonu ve gonad hormonlarının (östrojen ve testesteron) yeterli
düzeyde olması gereklidir. Örneğin troid hormonları büyümede çok önemlidir.
Sadece büyümeyi değil, aynı zamanda olgunlaşmayı da sağlar.
Yenidoğan döneminde bebek dış dünyaya uyum sağlamaya çalışır. Doğum öncesi
dönemde bebeğin tüm gereksinimlerinin plasenta yoluyla anne tarafından
16
karşılandığı ideal koşullar sona ermiştir. Bebek solunum, dolaşım, sindirim vb.
işlevlerini kendisi yerine getirmek durumundadır.
Bebeğin vücut ağırlığının %70-80’i sudan oluşur. Günlük olarak kilo başına
Bebeğin vücut 120 kaloriye gereksinim duyar. İki- üç saatlik uyku periyotları ile günde yaklaşık 16-
ağırlığının %70-80’i 18/20-22 saat uyur ve 2-3 saatte bir beslenir. Bebek sırt üstü yattığında dizlerini
sudan oluşur. karnına çeker, kollarını kıvırır. Yüz üstü yatırıldığında kendiliğinden başını yana
çevirir. Ellerinden tutulup oturulur duruma getirilirse kafası geri düşer, henüz
kafasını tutamaz. Bebekler; emme, arama, yutma, moro, babinski, yakalama ve
adımlama gibi geniş refleksler grubu ile dünyaya gelirler. Reflekslerin çoğu
doğumdan sonraki 3-5 aylar içinde azalarak kaybolur.
Süt çocukluğunda en En hızlı büyüme ilk üç ayda gözlenir. Bebek ilk altı ayda günde 20-30 gr,
hızlı büyüme ilk üç haftada 150-250 gr, ortalama 200 gr tartı alır. İkinci altı ayda 150-200 gr ortalama
ayda gözlenir. 150 gr alır. Normal süt çocuğunun boyu ilk yılda 24-26 cm uzar. Çocuk ilk üç aylık
dönemde 8’er cm (toplam 16 cm) diğer aylarda ise (ikinci 6 ay) her üç ayda bir 4’er
cm (toplam 8 cm) uzar. Bebeklerin çoğunda ilk süt dişleri 6-8’inci aylarda çıkar. İlk
çıkan dişlere süt dişleri denir. Diş çıkarma yaşı bireysel farklılıklar gösterir. Üç aylık
17
bir bebek başını kısmen dik tutabilir. Oyuncağı her iki eliyle tutar. Altı ayda başını
rahat tutar, kısa süre oturtulmaktan hoşlanır. Yardım olmadan oturma 7. ve 8.
aylarda gelişir. Dokuz-onuncu aylarda emekleyebilir. Şişe ve büskiviyi eliyle tutarak
kendisini besleyebilir. Onbirinci ayda ayağa kalkarak tutunarak sıralayabilir ve 12.
ayda bir elinden tutulursa yürürler.
18
Okul Öncesi Dönem (4-5 Yaş)
Okul öncesi dönemde büyüme önceki döneme göre daha yavaştır. Ağırlığı
yılda ortalama olarak 3-3.5 kg artar, boyu 6 cm uzar. Kilosu yetişkin kilosunun
yarısına ulaşır. Beş yaş civarında diş çürümeleri görülür ve altı yaşında ilk kalıcı
dişleri çıkar. Geçici dişlerini kaybetmeye başlar. Günlük 2000 kaloriye ihtiyacı
vardır. Günlük 12 saat uykuya gereksinim duyar.
Okul öncesi
dönemde çocuk
sürekli soru sorar,
her şeyi bilmek ve Resim 3. Okul öncesi dönem
öğrenmek ister.
Fiziksel büyüme ve değişikliklerin yavaş olmasına karşın, çocukluk
döneminde başlayan bilişsel ve sosyal becerilerin daha incelik kazandığı ve temel
alışkanlıkların kazanılmaya başlandığı bir dönemdir. Çocukluğun en renkli
dönemidir. Bu dönemde çocuk konuşkan, sokulgan ve sevimlidir. Sürekli soru
sorar, her şeyi bilmek ve öğrenmek ister. Özerklik döneminin inatçılığı gitmiş, onun
yerine söz dinler bir çocuk gelmiştir. Girişken ve yardım severdir. Kendi işini
kendisi yapmak ister. Annesine yardım etmek ister. Sürekli oyun oynar ve
oyunlarında arkadaş arar. Bağımsızlığı artmıştır. Ellerini daha becerikli bir biçimde
kullanır. Masallara ve öykülere ilgisi artmıştır. Kendisindeki ve başkalarındaki en
ufak yaralanma ve çizikten çok etkilenir. Bir damla kan gördüğünde ağlamaya
başlar. Kız ya da erkek olduğunun farkındadır.
19
Resim 4. Okul çocukluğu dönemi
Ergenlik Dönemi
21
• Hemoglobinopati (hemoglobin molekülündeki globin zincirlerinden birinin
yapısında anormalliğe yol açan bir genetik bozukluktur) Kontrol Programı
• Gençlere Yönelik Üreme Sağlığı Hizmetleri Programları olarak
özetlenebilir.
22
Hedefleri Zirvesi’nin 2010 yılında yapılan toplantısında bütün dünya ülkeleri bu
hedeflere 2015 yılına kadar ulaşabilmek için stratejiler belirlemişlerdir. Bin Yıl
Bildirgesi’nde yer alan 8 amacın 3’ü, 18 hedefin 8’i, 48 göstergenin 18’i sağlıkla
ilişkilidir.
Türkiye 2010 yılı Haziran ayında Bin Yıl Kalkınma Hedefleri 8 amaç, 21 hedef
ve 50 göstergeden oluşan geniş katılımlı bir rapor hazırlamış ve hedeflerini
belirlemiştir. UNICEF 2009 raporunda Türkiye, Bin Yıl Kalkınma Hedefleri ’ne
zamanından önce ulaşan az sayıdaki ülkeler arasında gösterilmektedir. Ancak
mevcut toplumsal cinsiyet ve coğrafyaya bağlı yapısal eşitsizliklerin ve engellerin
ortadan kaldırılması için bu durumlara özel önem verilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de 2005-2010 yılları arasında özellikle anne ve çocuk sağlığı alanında
önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bebek ölüm hızı, 5 yaş altı ölüm hızı ve anne
ölüm hızı oranları önemli düzeyde düşürülmüştür.
23
Ülkemizin en önemli sağlık sorunlarının başında bebek, çocuk ve ana ölüm
hızlarının yüksek olması gelmektedir. Bebek ölüm hızı ve beş yaş altı ölüm hızı
1980’li yıllarda binde 121 ve binde 152 iken, 1990’lı yılların başında binde 53 ve
binde 61’e gerilemiştir. Türkiye’de bebek ölüm hızı 1998-2003 ve 2003-2008 yılları
arasında beş yıllık dönemde yüzde 48 azalmıştır. Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırması (TNSA) verilerine göre aynı dönemde beş yaş altı ölüm hızında yüzde
41 azalma olmuştur. Ülkemizde bebek ve beş yaş altı ölüm hızlarının 2000’li
yıllarda daha hızlı bir şekilde azaldığı görülmektedir. TNSA 2008 verilerine göre
bebek ve beş yaş altı ölüm hızları sırası ile binde 17.6 ve binde24’e düşmüştür.
Sağlık bakanlığı 2010 verilerine göre bebek ölüm hızı 10.1, beş yaş altı ölüm hızı 13
olarak bildirilmiştir.
24
şekerli su verilmesi, annelerin doğum öncesi dönemde anne sütü hakkında
yeterince bilgilendirilmemesi, biberon kullanımının yaygın olması gibi sorunlar da
devam etmektedir.
25
•Çocuklar dünya nüfusunun önemli bir bölümünü
oluşturmaktadırlar. Tüm dünyada beş yaş altı çocuk sayısı yaklaşık
626 milyondur ve bunların yalnızca 54 milyonu sağlıklı konutların,
Özet
eğitim olanaklarının, temiz içme suyunun, yeterli besinin
bulunduğu, önlenebilir hastalıkların, savaş ve çatışmaların olmadığı
gelişmiş ülkelerde yaşamaktadır.
•Çocukluk dönemi, döllenme anında başlar ve ergenliğin
tamamlanmasına kadar devam eder. “Sağlıklı çocuk” hastalık
belirtileri göstermeyen, aynı zamanda takvim yaşına (kronolojik
yaşına) uygun bir vücut büyümesi, fizyolojik olgunlaşma, ruh ve
zekâ gelişimi gösteren çocuk olarak tanımlanır.
•Ülkemizde çocuk sağlığı annenin doğumdaki yaşı, eğitim seviyesi,
doğumlar arası geçen süre, doğumların yapıldığı yer, yaşanılan yerin
kırsal bölge olması gibi değişik faktörlerden etkilenmektedir.
Ülkemizin en önemli sağlık sorunlarının başında bebek, çocuk ve
ana ölüm hızlarının yüksek olması gelmektedir. TNSA 2008
verilerine göre bebek ve beş yaş altı ölüm hızları sırası ile binde 17.6
ve binde24’e düşmüştür. Sağlık bakanlığı 2010 verilerine göre
bebek ölüm hızı 10.1, beş yaş altı ölüm hızı 13 olarak bildirilmiştir.
•Çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişmesinin izlenmesi ve büyüme
gelişmedeki sapmaların erken tanılanması evde ve kurumlarda
çocuğun gelişiminin desteklenmesinde aile çocuk sağlık çalışanı
üçgeninde iş birliğinin sağlanması önemlidir.
26
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi çocuk ölümlerinde önlenebilir nedenler arasında
değildir?
Değerlendirme a) Yoksulluk
sorularını sistemde b) Aşı oranlarının düşük olması
ilgili ünite başlığı c) Aşı oranlarının yüksek olması
altında yer alan
d) İshal
“bölüm sonu testi”
bölümünde e) Beslenme yetersizlikleri
etkileşimli olarak
cevaplayabilirsiniz. 2. Yoksulluk çocuklarda aşağıdakilerden hangisinin gelişmesine neden olur?
a) Beslenme bozukluğu
b) Eğitimsizlik
c) İhmal ve istismara uğrama
d) Evlendirilme
e) Hepsi
4. Doğumdan sonraki ilk dört hafta hangi dönem olarak ifade edilir?
a) Yenidoğan dönemi
b) Süt çocukluğu dönemi
c) Oyun çocukluğu dönemi
d) Okul öncesi dönem
e) Ergenlik
27
7. Aşağıdakilerden hangisi çocuk ve gençlere hizmet veren kurum ve
kuruluşlardan biri değildir?
a) Sağlık Bakanlığı
b) Milli Eğitim Bakanlığı
c) İnternet
d) Belediyeler
e) Dernekler
Cevap Anahtarı
1.C, 2.E, 3.A, 4.A, 5.B, 6.E, 7.C, 8.E, 9.E, 10.A
28
ÇOCUĞUN SAĞLIĞINI
KORUYUCU SINIF İÇİ
TEDBİRLER-I
Tedbirlerin Önemi
• Çocuğun Sağlığını Koruyucu
Tedbirlerin Alınması
• Bilgi Verilmesi
• Güvenliğin Sağlanması ÇOCUK SAĞLIĞI VE
HASTALIKLARI
anlayabilecek,
• Çocuğunun sağlığını korumaya
yönelik sınıfta alınacak tedbirler
hakkında verilen bilgileri
kavrayabilecek,
• Çocuğun sağlığını korumak için
sınıf içi güvenliği sağlamanın
önemini öğreneceksiniz.
ÜNİTE
3
29
GİRİŞ
Okul ortamı fiziksel ve sosyal çevresi ile sağlığı doğrudan etkilemesi
sebebiyle sağlık ile ilgili olumlu tutum ve davranışların geliştirilmesine elverişli bir
ortamdır. Okul ve sınıf içi alınabilecek tedbirler okul yönetimlerinin
Okul ve sınıf içi sorumluluğundadır. Çocuk sağlığını korumak için alınacak sınıf içi tedbirler hem
alınabilecek tedbirler sınıf içi fiziki koşulların sağlanmasını hem de çocukların sınıf içinde
okul yönetimlerinin gerçekleştirecekleri etkinliklerde kullanacakları materyallerin uygun seçimini
sorumluluğundadır.
içermelidir.
30
nikel, kobalt, arsenik, bakır, krom gibi ağır metaller içerebilmektedir. Bu ağır
metaller deri yoluyla geçerek veya çocukların malzemeyi ağzına alması sonucunda
ağız yolu ile alınarak vücutta birikerek zehirlenmelere ve alerjiye neden
olabilmektedir. Okul malzemeleri alırken kontrol edilmeli ve ağır metal veya
kurşun gibi maddeleri içermediğine ilişkin bilgi aranmalıdır. Sınıf içi etkinliklerde
çocukların boyalı malzemeleri ağızlarına almaları engellenmelidir.
Merkezi ısıtma sistemi tercih edilmeli ve sınıf içi hava sıcaklığı 20-23 derece
arasında tutulmalıdır. Sınıf içindeki nem oranının, hava basıncının gereğinden fazla
oluşu, sınıfın tozlu oluşu gibi atmosferik faktörlerin öğrenci sağlığını,
motivasyonunu olumsuz etkileyeceği gözden kaçırılmamalıdır.
31
etkilemektedir. Sınıf içindeki gürültünün 150 desibeli aşmasının öğrenci sağlığı
açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceği ve kulak zarının patlamasına yol
açabileceği unutulmamalıdır. Öte yandan sınıf içinde sessizlik de amaç hâline
getirilmemelidir. Çocukların, ergenlik döneminin gelişim özellikleri göz önünde
tutulduğunda; hareketli bir öğrenci için kırk beş dakika bir sırada sessizce
oturmanın hiç de kolay olmadığı göz önünde tutulmalıdır.
Sınıf ortamı dersin amaçlarına göre öğrencinin ilgisini çekecek, onu motive
edecek biçimde düzenlenmiş olmalıdır. Özellikle ana sınıflarında ve ilköğretimin
birinci kademesinde planlanan davranış değişikliklerini destekleyecek biçimde
görsel ögelerden yararlanılması, sınıfın öğrenci düzeyine, algısına, ilgisine göre
düzenlenmesi ve estetik açıdan çocuğa hitap etmesi büyük önem taşımaktadır.
Araç gereçler, duvar panoları, öğrenme levhaları, öğrenci ürünleri gibi materyaller
sınıf ortamında estetik biçimde düzenlenmelidir. Bu düzenleme sırasında renkler
öğrencinin ilgisini çekecek, hoşuna gidecek şekilde kullanılmalıdır. Bu düzenleme
yapılırken öğrenci özellikleri göz önünde tutulmalıdır.
Okul çağındaki çocuklar genellikle sağlıklıdır. Bir kaza ya da özel bir hastalık
söz konusu olmadıkça 3-4 yıl içinde sağlık durumlarında önemli değişiklikler olmaz.
Bu nedenle Sağlık Bakanlığı’nca okula giriş ve çıkışta tam bir fizik inceleme, ara
yıllarda ise belirli bazı sağlık sorunlarına yönelik çalışmalar yapılması görüşü
benimsenmektedir.
33
Okul çocuğunun en önemli sağlık sorunları arasında; diş çürükleri ve diğer diş
hastalıkları bulunmaktadır. Bu sorunlar yaşamı tehdit edici olmadığı için genellikle
önemsenmezler. Oysa günümüzdeki, birçok hastalığın diş çürükleri ve diş
hastalıkları ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Enfeksiyon kaynağı olan diş
Okul sağlığı çürüklerinin erken tanınıp tedavi edilmesi diş kaybını önlediği gibi, vücuttaki birçok
hizmetleri çocuk enfeksiyon odağının da ortadan kalkmasını sağlamaktadır.
sağlığının
korunmasında önemli Sağlığın korunmasına yönelik okullarda bazı çocukluk aşılarının okul yaşlarında
yer almaktadır. pekiştirme dozları yapılmaktadır. Ülkemizde 2013 Sağlık Bakanlığı aşı takvimine
göre ;
İlkokul 1 sınıfta, Tetanoz-Difteri-Boğmaca, Oral Polio Aşısı(çocuk felci),
Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak aşıları,
İlköğretim 8. sınıfta ise Difteri-Tetanoz toksoid aşısı yapılmaktadır.
34
ve olumlu gerçekleşir. Spor yapmak yalnızca bir bedensel uğraş olmayıp aynı
zamanda sosyalleşme ve topluma uyma sürecidir.
BİLGİ VERİLMESİ
Okul dönemi, çocukların sağlık risklerinin erken tanılanabileceği ve
çocuklara sağlığı geliştirme davranışlarının öğretilebileceği bir dönemdir.
Ülkemiz genelinde okul sağlığına yönelik planlı ve sürekli sağlık hizmetlerinin
bulunmaması, okul çocuğunun sağlık riskleri ile karşılaşmasını ve olumsuz
sağlık davranışları geliştirmesini pekiştirmektedir. Okul sağlığı hizmetlerinin
yaygınlaştırılması ile okul çocuklarının sağlık düzeyleri yükseltilecektir.
Okul öncesi ve okul çağı çocuklarına kişisel sağlık için temizliğin önemi (banyo
yapma, el yıkama, tırnak bakımı, diş fırçalama, tuvalet hijyeni) ve ev kazalarından
korunma gibi konularda bilgi verilmesi önemlidir.
Okul dönemindeki sağlık riskleri arasında ilk sıralarda kazalar yer almaktadır.
Kazalar her yaş döneminde olduğu gibi okul çağı döneminde de çeşitli düzeyde
fonksiyon kayıplarından, yaşamın sonlanmasına kadar farklı sonuçlara neden
olmaktadır. Okul çocuğunun motor becerilerinin gelişmiş olmasına rağmen akran
Okul çağında sağlığı
koruyucu bilgilerin baskısı, farklı fiziksel uğraşıları başarma isteği gibi gelişimsel özellikleri kazaların
verilmesi kişisel
sağlık için
35
önemlidir.
yüksek oranda görülmesine zemin hazırlamaktadır. Bunun yanı sıra çocuklardaki
görme kusurları, okul ve oyun çevrelerinin yeterli oranda güvenli olmaması,
motorlu araç yaralanmalarının sık görülmesi de kazaların görülme oranını
artırmaktadır. Okul sağlığı çalışmalarında çocukların kazalardan korunma ve
güvenlik önlemleri hakkında bilgilenmelerini sağlamanın yanında temel ilk yardım
becerilerini uygulatmak ve öğretmek büyük önem taşımaktadır. Bethany ve
arkadaşları gençlerin güvenlik eğitimi ve yaralanmalardan korunma ile ilgili
yaptıkları çalışmaların sonucunda çocukların, kask takma, trafik işaretlerine dikkat
etme gibi güvenlik önlemlerini yüksek oranda kullandıklarını belirlemişlerdir.
GÜVENLİĞİN SAĞLANMASI
Okullarda güvenlik sorunlarının fiziki, sağlık, davranış, okul çevresi, yasal
uygulama ve kurallar açısından, problemsiz olması gerekmektedir. Okul güvenliği,
çocuğun ya da diğer okul personelinin okula gitmek amacıyla evinden ayrılması
anından başlayarak tekrar evine dönünceye kadar geçen tüm aşamaları içerir. Ev
ile okul arasındaki güvenlik, özellikle taşımalı eğitim yapılan okullar için daha
Okul güvenliğinin
büyük önem arz etmektedir. Okul güvenliği mekân açısından ele alınırsa:
boyutları, güvenliğin
alanı ile ilgili boyutlar
Okul ile ev arasında güvenlik,
şeklinde ele alınabilir.
Okul içinde güvenlik,
Okul güvenliğinin boyutları, güvenliğin alanı ile ilgili boyutlar olarak ele
alınabilir. Bunlar;
• Arkadaşlarından gelecek şiddet olaylarına karşı güvenlik,
36
• Öğretmenlerin fiziksel şiddetine maruz kalma konusunda güvenlik,
• Doğal afetlere karşı güvenlik,
• Sağlık ve temizliğe ilişkin güvenlik,
• Cinsel istismara karşı güvenlik,
• Psikolojik ve duygusal güvenlik,
• Etnik ve siyasî görüş konularındaki güvenliktir.
Fiziksel olarak okul binasının inşa edileceği yeri belirleme, uygun bir eğitim-
öğretim ortamı oluşturma sürecinde ilk aşamadır. Okul binasının yeri belirlenirken
göz önünde bulundurulması gereken bazı özellikler şöyle sıralanabilir;
Güvenlik açısından okullar, ana yol ve tren yolundan, koku, gürültü ve duman
çıkaran fabrika ve işyerlerinden uzakta öğrencilerin kolayca ulaşabilecekleri
yerlerde inşa edilmelidir. Öğrencilerin gidecekleri okul evlerine yakın olmalıdır.
İlköğretim Yasası gereği, okul binalarının meyhane, kahvehane, bar gibi yerlerden
en az 100 metre uzaklıkta olması gerekmektedir. Eğer okul, evlerden 3-4
kilometreden daha uzak ise uygun bir taşıma servisi konulmalıdır. Okulun fiziksel
çevresi, güvenlik açısından çok önemli bir etkendir.
37
Kapılar dışa açılmalı, çıkış kapısı geniş olmalı merdiven korkulukları çocukların
kaymalarını önleyecek biçimde yapılmalıdır.
Okul içinde gerekli acil yardım malzemesi bulunan bir oda bulunmalı, yatılı
okullarda ayrıca revir oluşturulmalıdır. Çöpler, okul ve oyun alanlarından uzakta,
kapalı yerlerde saklanmalı ve fazla bekletilmeden uzaklaştırılmalıdır. Okul
bahçesinin etrafı duvarlarla çevrili ve zemini düz olmalı, çamur ve toza neden
olmayacak şekilde inşa edilmelidir.
Okul kantin hizmetlerinin Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak hazırlanan
ve 17 Nisan 2007 tarihinde yürürlüğe giren Okul Kantinlerinin Denetimi ve
Uyulacak Hijyen Kuralları Genelgesinde belirtilen hususlar doğrultusunda
yürütülmesi ve denetlenmesi sağlanmalı, çevrede açıkta gıda satışı önlenmelidir.
Öğrencilere dışarıdan herhangi bir şey almamaları, tanımadıkları kişilerle
konuşmamaları konusunda da eğitim verimelidir.
38
• Servis güvenliği
• İnternet güvenliğidir.
.
Şekil 3. Okul servisi
39
olmadan veya kaza olduktan sonra gösterdikleri davranışlar oldukça önem
taşımaktadır.
40
•Okul ortamı fiziksel ve sosyal çevresi ile sağlığı doğrudan etkilemesi
41
DEĞERLENDİRME SORULARI
42
6. Aşağıdakilerden hangisi sınıf ortamındaki gürültünün öğrenciler üzerinde
oluşturduğu durumlardan değildir?
a) Akut yorgunluk
b) Kronik yorgunluk
c) Direnç düşmesi
d) Dikkat dağılması
e) Kulak zarı patlaması
Cevap Anahtarı
1.C, 2.D, 3.C, 4.A, 5.E, 6.A, 7.B, 8.B, 9.D, 10.E
43
ÇOCUĞUN SAĞLIĞINI
KORUYUCU SINIF İÇİ
TEDBİRLER-II
• Uygun Beslenmenin
Sağlanması
İÇİNDEKİLER
4
• Çocuğun sağlığını korumak için var
olan sağlık sorunlarını çözerek
kontrol altına almanın önemini
öğreneceksiniz.
44
GİRİŞ
Çocuklara sağlıklarını korumaya yönelik alışkanlık kazandırmak için ailede
anne ve babalara, okulda yönetici ve öğretmenlere önemli görevler düşmektedir.
Çocukluk yıllarında kazanılan alışkanlıkların ileriki yıllarda sağlığı korumaya temel
oluşturacağı unutulmamalıdır. Okul çağı 6-14 yaş grubundaki çocukların gördüğü
eğitim-öğretim süresini kapsayan dönemdir. Bu dönem, büyüme ve gelişmenin
hızlı olduğu, yaşam boyu sürebilecek davranışların büyük ölçüde oluştuğu bir
dönemdir.
45
sıkılmış meyve suyu ve tane ile satışı yapılabilen meyve bulundurulması
sağlanmıştır.
46
• Fizyolojik fonksiyonların yerine getirilmesi,
• Hücre ve dokuların beslenmesi için gerekli unsurların taşınması,
• Hücre ve dokuların metabolizma artıklarının vücut dışına atılması,
• Vücut ısısının düzenlenmesidir.
İstirahat hâlindeki bir kişide günlük su ihtiyacı yaklaşık olarak 27 gr/kg olup
çeşitli durumlarda bu ihtiyaç miktarı artmaktadır. Örneğin fiziksel çalışma
esnasında bu miktar günlük 40-50 gr/kg’a kadar yükselebilmektedir.
Su Çeşitleri
Kaynak Suyu: Jeolojik yapıların içinde doğal olarak oluşan, bir veya daha
fazla çıkış noktasından yeryüzüne kendiliğinden çıkan veya teknik usullerle
çıkartılan ve filtrasyon (suda asılı kalan çözülmemiş partikülleri uzaklaştırmak)
dışında herhangi bir kimyasal işlemden geçmemiş yeraltı sularına denir.
İçme Suyu: Jeolojik koşulları uygun jeolojik yapıların içinde doğal olarak
oluşan, bir çıkış noktasından sürekli akan veya teknik usullerle çıkarılan ve
İçilebileceği belirtilen
Sağlık Bakanlığı’nca uygun görülen dezenfeksiyon, filtrasyon, çöktürme,
sular kullanılmalıdır.
saflaştırma ve benzeri işlemler uygulanabilen yer altı sularına denir.
47
İçme Sularında Dikkat Edilecek Hususlar
• Pis, kötü kokan, kirli olan sular içilmemelidir. Yer altından temiz olarak
çıkan kaynak suları bile yüzeyde, çevreden sızan ve havadan karışan
mikroplarla kirlenebilir. Suyun temiz olup olmadığına sağlık kuruluşları
incelemeden sonra karar verir. Sağlık kuruluşlarının denetiminde olan ve
içilebileceği belirtilen sulardan başka sular kullanılmamalıdır.
• Suyun içine konduğu ve saklandığı kaplar su ile etkileşim içine girmeyen
suyun niteliğini bozmayan maddelerden imal edilmiş kaplar olmalıdır. Bu
tür kaplar suya koku bırakmayan tadını değiştirmeyen kaplardır.
Mümkünse içine konan suyu gösteren kaplar tercih edilmelidir.
• Su şişelerinin ambalajını kullanmadan önce kimse açmamalıdır.
• Satışa sunulan suların Sağlık Bakanlığı’ndan ithal veya üretim izni almış olması
gerekir.
48
Şekil 3. Şişe suyu
• Geri dönüşlü polikarbonat damacanların üzerinde suyun adı ve/veya şirket ismi
ve/veya tescilli amblemi veya logosu kabartma şeklinde yazılı olmalıdır.
• Geri dönüşlü polikarbonat damacanalar farklı marka su dolumu için
kullanılmamalıdır.
• Su renksiz, kokusuz ve berrak olmalıdır. İçerisinde çökelti, yosunlaşma vb.
yabancı cisim bulunmamalıdır.
• Ambalajlı sular temiz ve hijyenik ortamda taşınmalıdır. Tüp, otogaz, petrol
ürünleri vb. kimyasal maddelerle birlikte taşınmamalıdır.
• Her ne suretle olursa olsun açıkta su satışı (su istasyonu, tanker, bidon vb.)
yasaktır.
• Su kapları çatlak, ezik, kırık vb. olmamalı; serin, kuru ve temiz bir yerde kapakları
kapalı olarak muhafaza edilmelidir.
• Polikarbonat damacanlarda kullanılan pompa, soğutucu gibi aparatların temizliği
düzenli aralıklarla yapılmalıdır.
• Doğal mineralli suların etiketlerinde suyun özellikleri (zengin mineralli, mineralli,
düşük mineralli, bikarbonatlı, sülfatlı, florürlü kalsiyumlu, magnezyumlu, demirli,
sodyumlu gibi) açık bir şekilde yazılı olmalıdır.
• Doğal mineralli sular 1,5mg/l’den fazla florür ihtiva ediyorsa “0-7 yaş grubundaki
çocuklar için uygun değildir” ibaresinin etiket üzerinde yazılı olması
gerekmektedir.
• 200 mg/L’den fazla sodyum içeren doğal mineralli suların hipertansiyon
Su güvenliği ile ilgili hastalarınca kontrollü kullanılması gerekmektedir.
şüpheli bir durumda • Gazlı doğal mineralli sular serin yerde muhafaza edilmeli, sıcak ortamda ve
SABİM Alo 184 ile güneş altında bırakılmamalıdır.
iletişime geçilebilir. • Gazlı doğal mineralli sular taşınırken veya kullanım öncesi çalkalama, çarpma vb.
sarsıntılarından korunmalıdır. Açarken tedbir olarak vücuda dönük olmayacak
şekilde açılmalıdır.
• Şüpheli bir durumda en yakın sağlık kuruluşuna müracaat edilmelidir. Ayrıca
SABİM (Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi), Alo 184 veya Sağlık Bakanlığı Temel
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Çevre Sağlığı Daire Başkanlığı Su Güvenliği
Şube Müdürlüğü ile iletişime geçilebilir.
• Bakanlıkça ithal veya üretim izni verilmiş suların listesine Bakanlık web
sitesinden ulaşabilir.
49
Sularla Bulaşan Hastalıklar
Özellikle ılıman ve sıcak iklimlerde insan ve hayvan dışkısı ile kirlenen suda
mikroorganizmalar rahatlıkla taşınır. Aynı su şebekesinden çok kişinin
yararlanması ve bakteriyi alması nedeniyle patlama tarzında salgınlar çıkar. Bu
Su kişisel hijyenin gruptaki mikroplar suda pasif olarak taşınır. Tifo, kolera, viral hepatit bu gruba
sürdürülmesi için giren hastalıklardandır. Korunma yöntemi suyun niteliğinin iyileştirilmesi, yani
önemlidir. temiz tutulmasıdır.
Suyu çok az olan yörelerde kişisel hijyenin sürdürülmesi güçleşir. Bedenin, yiyecek
maddelerinin, mutfak eşyalarının ve giysilerin yıkanmayışı nedeniyle hastalığın
bulaşma ihtimali artar. Trahom (gözlerde körlüğe yol açan bulaşıcı hastalık)ve
basilli dizanteri gibi bağırsak hastalıkları bu gruptadır. Kullanılan suyun niteliği ve
niceliği arttıkça hastalıkların önlenebilirliği artar.
Ülkemizde çok sık görülmeyen bir grubu oluşturur. Bazı parazit yumurtaları suda
yaşayan omurgasızlarda, örneğin salyangozda, yerleşir ve gelişir. Olgunlaşan
larvalar suya dökülür; suyun içilmesi ya da su ile ilişki sonucu enfeksiyona yol açar.
Viral Hepatit (sarılık) ve tifonun (kirli içme suları ve pis yiyeceklerle bulaşan
mikrobik ve bulaşıcı bir hastalık) bulaşmasında rol oynayan midye örnek olarak
gösterilebilir.
50
Okullarda sağlıklı ve yeterli içme-kullanma suyu bulunmalı, içme-kullanma
suyunun kalitesi sürekli izlenmeli, izleme sonuçlarına göre gerekli tedbirler
alınmalı, su depolarının periyodik temizliği ve dezenfeksiyonu yaptırılmalıdır.
51
öngörülen uyku süresi 8,5 – 10 saat arasıdır. Sağlıklı bir uyku için oda sıcaklığının
uygun seviyede olması, sessizlik ve ortamın karanlık olması önemlidir. Ayrıca
kaliteli bir uyku için erken veya geç olmayan bir saatte yatma, sabahları erken
kalkma, sabahları hafif spor; esneme hareketleri, yatmaya yakın yemek yememe,
televizyon izlememe ve uyku kaçıracak müzik dinlememesi önerilmektedir.
Yetersiz uyku ise sabahları kalkmada zorlanma, konsantre olmada zorlanma,
dikkatte zorlanma, unutkanlık, sınıf ortamında uyuklama (liselerde % 20 oranında),
keyifsiz bir ruh hali ve yorgunluk ile kendini belli etmektedir. Büyüme çağındaki
çocuk ve gençlerin sağlıklı bir şekilde büyüme ve gelişebilmeleri için özellikle
saatinde ve karanlık bir ortamda uyumaları gerekmektedir. Ayrıca uykunun
ihtiyaçları karşılayacak yeterlilikte ve bölünmemiş olmasına da dikkat edilmeli, söz
konusu ölçülerin sağlanamadığı durumlarda ise müdahale edilerek uyku düzeninin
yeniden oluşturulması gereklidir.
52
• Uyku ihtiyacı yaşla beraber değiştiği için uyku rutinlerini çocuğun
gelişimine göre düzenlemek önemlidir.
Çocuğun sağlıklı büyümesinde düzenli uykunun önemli bir yeri vardır. Gün
içinde evde ya da okul öncesi eğitim kurumlarında çocuklar için uyku saatleri
olmalı, uyumakta zorluk çeken çocukların yatarak dinlenmeleri sağlanmalıdır.
Oyun çocukluğu döneminin özellikle ilk yıllarında öğlen uykuları pek çok çocuk için
vazgeçilmezdir. Halk arasında“Çocuklar uykuda büyür.” ,”Uyusun da büyüsün” gibi
deyişler vardır. Büyüme hormonu uykuda salgılandığından çocukların büyüme ve
gelişmesinde düzenli ve yeterli uykunun önemi büyüktür. Gün içinde sürekli
hareket hâlinde olan çocuklar dinlenemediği zaman dikkat eksikliği, huzursuzluk
ve aşırı hareketlilik ve sosyal gelişme geriliği göstermektedirler. Bu durum okulda
öğretmeni, evde aileyi çoğu zaman zor durumda bırakmaktadır. Yeterli miktarda
gece uykusu uyumayan çocuklar için fiziksel ve zihinsel gelişme geriliği
kaçınılmazdır. Bu yüzden çocukların gündüz ve geceleri yeterince uyumaları ve
dinlenmeleri sağlanmalıdır.
Çocuklar okul öncesi dönemde tam gün eğitim veren okul öncesi eğitim
kurumlarında, öğle yemeğinden sonra çocukların uyumaları ya da dinlenme
Uyku odasında saatleri bulunmaktadır. Çocuklar için hazırlanmış uyku odalarının gürültüden uzak,
çocuklar yalnız iyi havalandırılmış, ılık, loş olması, yatakların kenarları korunaklı, her çocuk ayrı
bırakılmamalıdır. yatmalı ve yataklar arasında mesafe olması gereklidir. Uyku odasında çocuklar
yalnız bırakılmalı ve uykudan kalkan çocukların teri kontrol edilmeli gerekirse
çamaşırları değiştirilmelidir. Çocuklar için kullanılan çamaşır, çarşafların ve
yastıkların pamuklu olması önemlidir.
53
• Çocukla neden uyumak istemediği hakkında konuşulmalıdır.
• Çocuk bütün uğraşlara rağmen uyumamakta direniyorsa aile ile iş birliğine
gidilmelidir.
Bebek ve çocuk beslenmesi: Bir çocuğun hayatının ilk 6 ayı boyunca anne
sütü ile beslenmesi, 6 aydan sonra uygun tamamlayıcı besinler ve anne sütüne 2
yıl veya ötesine dek devam edilmesi, bu esnada vitamin ve mineral desteği
sağlanmalıdır.
54
diş hastalıkları ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Ülkemizde diş sağlığı sorunları
beslenmeye engel olarak okul çağında yaşam kalitesini etkileyen bir sorundur.
Diş çürüklerinin erken tanınıp tedavi edilmesi, diş kaybını önlediği gibi, vücuttaki
bir enfeksiyon odağının da ortadan kalkması demektir. Çocuklarda diş çürüğü
oranının yüksek bulunmasının nedenleri arasında;
Baş biti okul gibi kalabalık grupların bir arada bulunduğu ortamlarda
kolaylıkla yayılan bir enfeksiyondur. Baş bitinin kötü hijyen koşulları ile yakından
ilgili olduğu, sosyo- ekonomik yönden kötü durumda olan aileler ve kalabalık
ailelerin okul çağındaki çocuklarında daha sık görüldüğü bilinmektedir. (Akıs ve
ark., 2003).
55
•Çocuk sağlığı açısından uygun beslenmenin sağlanması yaşamın ilk
günlerinden itibaren çok önemlidir. Bebeklik döneminden sonra
okullarda çocukların beslenme programlarının yeterli, dengeli ve
sağlık kurallarına uygun olması gereklidir. Okul çağı büyüme süreci
önemli miktarda enerji ve yeni dokuların yapımı için daha fazla
miktarda protein, mineraller ve vitaminleri gerektirir.
Özet
•Okullarda sağlıklı ve yeterli içme-kullanma suyu bulunmalı, suyunun
kalitesi sürekli izlenmeli ve izleme sonuçlarına göre gerekli tedbirler
alınmalıdır.
•Büyüme hormonları gece uykusunda ve karanlıkta salgılandığı için
çocukların büyüme ve gelişmesinde düzenli ve yeterli uykunun
önemi büyüktür.
•Okul öncesi kurumlarda çocukların sağlık durumunu gösteren bir
kayıtların tutulması önemlidir.
Ödev
56
DEĞERLENDİRME SORULARI
57
6. Aşağıdaki hangisi çocuklarda yaşa göre gece uyku sürelerini doğru
göstermektedir?
a) 1 ila 4 yaşları arasındaki çocuklar geceleri 13 saat
b) 5 ila 7 yaşları arasındaki çocuklar geceleri 18 saat
c) 5 ila 7 yaşları arasındaki çocuklar geceleri 13 saat
d) 1 ila 4 yaşları arasındaki çocuklar geceleri 15 saat
e) 1 ila 4 yaşları arasındaki çocuklar geceleri 18 saat
Cevap Anahtarı
1.C, 2.D, 3.C, 4.A, 5.E, 6.A, 7.B, 8.B, 9.D, 10.E
58
ÇOCUĞUN SAĞLIĞI
KONUSUNDA
İLGİLİ PERSONELLE İŞBİRLİĞİ
5 59
GİRİŞ
Ülkemiz yüksek doğurganlık hızı ile genç nüfus yapısına sahip bir ülkedir. Her
yıl yaklaşık 16 milyon çocuk okul öncesi ve okul eğitimine katılmakta ve bu
çocukların eğitimi, sağlığının korunması ve sosyal gelişimi ile ilgili evde aileye
olduğu kadar, belki daha fazlası toplumsal kurumlara da görev düşmektedir. Bu
kurumlarda çalışacak eğitimcilerin nitelikli yetişmesi son derece önemlidir.
İlişkilerin temelini oluşturan iletişim; duygu, düşünce, bilgi ve görüşlerin; konuşma,
yazı, resimler ve diğer sembollerle karşılıklı aktarılmasıdır. İletişimde amaç, kişide
yeni bir tutum geliştirmek, mevcut doğru tutumu desteklemek, doğru olmayan
tutumu değiştirmek ve ortak bir anlayış oluşturmaktır. Çocuğun sağlığının
geliştirilmesinde büyük pay sahibi olan çocuk gelişimcilerinin, personeller arası
işbirliğini bilmeleri ve hastalıklardan koruyucu önlemleri günlük yaşamda ailelerle
paylaşmaları toplum sağlığının da gelişmesine önemli katkı sağlayacaktır.
60
Öğretmen/çocuk gelişimcisi:
61
Kurum personeli, öğrenci velileri ile çocuğun sağlıklı gelişimi konusunda
sürekli paylaşımda bulunmalıdır. Bu ilişki karşılıklı olmalı, aileler de kurum içi
işbirliğine açık olmalıdır. Eğitim programı hazırlanırken ailelerin ve içinde
bulunulan çevrenin özellikleri dikkate alınmalı, ailenin eğitime etkin katılımı
sağlanmalıdır. Ailelerle iletişim sıcak ve içten olmalıdır.
Okul çağındaki çocuklar hem bedensel hem de ruhsal yönden hızlı bir
büyüme ve gelişme içindedirler. Büyüme ve gelişmelerinde ortaya çıkabilecek bir
62
duraklama zamanında anlaşılabilirse önüne geçilebilir ya da en az zararla
düzeltilebilir. Ayrıca bu çağda alınacak koruyucu önlemler hayat boyu etkili olur.
63
Taramalar: Bir çeşit periyodik muayenedir. Başlıcaları;
Diş Sağlığı Taramaları: Diş gelişimi, doğum öncesi dönemden başlayıp adölesan
çağa kadar devam etmektedir. Diş gelişimi ve sürmesi ile ilgili değerlendirmeler
periyodik diş muayenelerinde yapılabilir.
64
• Öğrencilerin sağlıklarını optimal düzeyde tutacak davranışları öğretmek,
• Sağlıklarını korumaları için gerekli ve uygun bilgiyi öğrencilere vermek,
• Öğrencide sağlık için gerekli davranış değişikliklerini oluşturmaktır.
• Sağlıklı beslenme,
• Kişisel Hijyen,
• Hastalıklardan korunma,
• Sporun yararları,
• Sağlıklı giyinme,
• Kazalardan korunma,
• İlk Yardım,
• Çevre temizliği konularında eğitim verilmektedir.
• Okul yeri,
• Binası,
• Alt yapı tesisleri,
• Çöplerin yok edilmesi,
• Tuvaletler,
• Isıtma ve havalandırma,
• Aydınlatma,
• Sınıfların büyüklüğü gibi konuları kapsar.
65
Okul Sağlığı Ekibi
68
Sağlanan Okul-Öğretmen- Aile İşbirliği Çalışmalarının Faydaları
Çocuklar Üzerindeki Etkileri
• Çocukların öğrenmeye güdülenmeleri ve benlik saygısı artar.
• Çocukların dil ve bilişsel becerileri de gelişir.
• Çocuklar sınıf ortamında kendilerini daha güvenli ve desteklenmiş
hissederler.
Ebeveynler Üzerindeki Etkileri
• Çocuklarının eğitimlerinde kendi rollerinin öneminin farkına varırlar.
• Çocuklarının gelişimlerine çok yönlü bakmayı ve geliştirmeyi öğrenirler.
Çocuklar sınıf • Çocuklara duydukları saygı artar ve onları birey olarak görürler.
ortamında kendilerini • Çocukla sağlıklı bir iletişim kurarlar.
daha güvenli ve
• Zaman ayıramamaktan dolayı duydukları suçluluk duygusunu yok ederler.
desteklenmiş
hissederler. • Çocuk yetiştirme ile ilgili deneyimlerini paylaşma imkanı bulurlar.
• Kendi ilgi, yetenek, becerilerinin farkına varırlar.
• Okulda öğrenilenlerin evde devamlılığı konusunda bilinçli davranırlar ve
çocuğun evdeki öğrenme ortamını hazırlarlar.
• Karşılaşılan problemlerde kurum ile birlikte hareket etmeyi öğrenirler.
• İşbirliği çalışmaları ile sosyal değişimlerden etkilenen anne-babalara
destek sağlanmakta ve aileler arası bilgi paylaşımına yardımcı
olunmaktadır.
Öğretmen ve Okul Üzerindeki Etkileri
• Okul, programının daha kolay gerçekleştirilebilmesini sağlar.
• Sağlıklı iletişim sonucu okul ve aile birbirini kolayca tanıyabilir ve
problemleri çözülebilir.
• Eğitim hedeflerine ulaşılır.
• Eğitimin sürekliliği sağlanır.
• Çocuğun çok yönlü gelişimine katkıda bulunulur.
• Eğitimin kalitesini artırır.
• Sorumluluklar paylaşılır.
Aile katılımı ile ulaşılmak istenen nokta, eğitimde devamlılığı ve bütünlüğü
sağlamaktır.
Çocuğun gelişiminde ve eğitiminde bu denli etkileri olan aile üyelerinin,
çocukları ile ilgili eğitim yaşantılarına katılarak etkileşimde bulunmaları
sağlanmalıdır.
Ailelere sağlıklı aile yaşamı, cinsel eğitim, aile planlaması, çocukta sınır
koyma ve disiplin yöntemleri, çocuk bakımı ve gelişimi, aile içi iletişim, çocukluk
Aile katılımı ile çağı hastalıklarında korunma ve evde bakım gibi konularda konferanslar verilmesi,
ulaşılmak istenen ailelerin geleneksel çocuk yetiştirme tutumundan daha bilinçli olmalarını
nokta, eğitimde sağlayarak toplumun sağlıklı nesiller yetiştirmesine katkı sağlayacaktır.
devamlılığı ve
bütünlüğü
sağlamaktır.
69
HİZMETLERİNİN GERÇEKLEŞEBİLMESİ İÇİN PERSONELLE
GEREKEN ORGANİZASYONU VE EŞGÜDÜMÜ
SAĞLAMAK, DEĞERLENDİRME YAPMAK
İnsanların beraberce verimli bir şekilde çalışmasını temin eden mekanizma
veya yapıya organizasyon denir.
Her organizasyonun üç temel prensibi vardır, bunlar:
• Yapılacak işlerin, bu işleri yapacaklar arasında bölünmesi ve herkesin farklı
bir iş yapmasına “iş bölümü” denir. İş bölümü, uzmanlaşmaya olanak
verdiğinden insanların verimini arttırır.
• Beraberce çalışan insanların çabalarının, aynı amaca yöneltilmesini temin
edecek bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu otorite bulunmadığı takdirde herkes
istediğini yapar, istediği gibi, istediği zaman çalışır.
• Müşterek çalışanların, çabalarının koordine edilmesi, diğer bir deyişle
birbirini tamamlayacak şekilde ahenkli (uyumlu) bir hâle getirilmesi
gerekir.
Daft tarafından, organizasyonların önemini aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
• İstenilen hedef ve sonuçlara ulaşmak için kaynakları bir araya getirir.
• Hizmetleri verimli bir şekilde üretir.
• Yeniliği kolaylaştırır.
• Modern üretim ve bilgisayar odaklı teknolojiyi kullanır.
Bir organizasyon • Değişen çevreye adapte olur ve çevreyi etkiler.
bütün çalışanlarıyla • Çalışanlar için değer yaratır.
birlikte başarıya
• Çalışanların koordinasyon ve motivasyonunu kolaylaştırır.
ulaşabilir.
Bir organizasyon bütün çalışanlarıyla birlikte başarıya ulaşabilir. Okullardaki
tüm çalışanların başarılı olması için, birtakım bilgi ve becerilere sahip olmaları
gerekir. Okul yönetimi, eğitim yönetiminin daha sınırlı bir alanda (bir eğitim
kurumunda) uygulanmasıdır. Bir okulun yönetiminde rol oynayan öğeler iç ve dış
ögeler olmak üzere iki gruba ayrılabilir. İç ögeler, okulu meydana getiren ve onun
yapısında yer alan ögelerdir. Yöneticiler, öğretmenler, öğrenciler, memurlar ve
diğer personel bunların arasındadır. Dış ögeler ise, okulun yapısında olmayan
ancak onu etkileyen ve böylelikle yönetimde rol oynayan ögelerdir. Öğrenci
velileri, çeşitli baskı grupları, yerel yönetim, iş piyasası ve merkez örgütü dış ögeler
olarak sıralanabilir. Okul yönetiminde iç ve dış ögelerin birbirleriyle uyumlu olması
hepsinin verimliliğini ve başarısını arttıracaktır.
Bir yöneticide bulunması gereken üç özellik;
• Yöneticilik bilgisi,
• Alana ilişkin teknik bilgi
• İnsan ilişkileri becerisidir.
Okullarda değişimi
başlatan ve sürdüren en Okul yöneticisinin okul içindeki ve dışındaki birey ve grupları, okulun
önemli etken
amaçlarına dönük olarak eyleme geçirebilmesi için, eğitim yönetiminde olduğu
idarecilerdir.
kadar, davranış bilimlerinde de iyi yetişmiş bulunması gerekir. Böyle bir okul
70
yöneticisi, problemleri deneme ve yanılma yöntemi yerine, bilim yoluyla çözmeyi
seçecek ve başaracaktır. Okullarda değişimi başlatan ve sürdüren en önemli etken
idarecilerdir. Okulunu amaçları doğrultusunda geliştirmek isteyen bir okul
yöneticisi, etkili bir yönetim sağlayabilmek için lider olmak durumundadır.
Öğrenme sürecinde en etkin rol liderlere düşmektedir.
Günümüzde eğitim sistemi pek çok problemle karşı karşıya bulunmaktadır. Bunlar;
Günümüzde eğitim • Değişme ve gelişmeyi takip edememek,
sistemi pek çok • Teknolojiyi yakalayamamak,
problemle karşı • Araç-gereç,
karşıya
• Personel ve kaynak yetersizliği,
bulunmaktadır.
• Bilimsel araştırma faaliyetlerinin azlığı,
• Sistemdeki personelin bir kısmının istenilen nitelik ve kalite
standartlarından yoksun oluşu,
• Eğitim programlarının verimlilik standartlarını gerçekleştirmede yetersiz
kalması olarak sıralanabilir.
71
• Kavramsal fikirler üretmek,
• Fikirlerin aktarılabileceği güvenlik durumlarını oluşturmak.
2-Okul yapısı:
• Ekip çalışması,
• Öğretmenlerin katılımı ve birlikte çalışmaya izin veren bir yapı,
• Üyelerin anlayabilmesi için iyi ve açık bir okul yapısı.
3-Okul kültürü:
• Herkesin yetenek, sorumluluk ve fikirlerine saygı,
• Güven,
• İşini sevme ve kalpten çalışma,
• Öğrenme kültürü kurma,
• İşbirliği ile çalışmaya bağlılık,
• Paylaşma kültürünü geliştirme.
4-Okul üyeleri:
• İyi bir kalbe sahiptirler,
• Açık konuşur, diğerlerini dinlerler,
• Öğretmen olmak için gerekli etik değerlere sahiptirler,
• Katılım için gönüllüdürler,
• Öğrenmekten hoşlanırlar,
5-Okul vizyonu(görüş), misyonu(görev) ve amaçları:
• Üyeler tarafından paylaşılır,
• Okul üyeleri tarafından iyi anlaşılır,
• Açık ve ulaşılabilirdir.
6-Karar alma davranışı:
• Katılım gerektirir,
• Karar alma ve anlaşma, oybirliği odaklıdır,
İletişim ve etkileşim
bireyler arasında aile • Özellikle öğretmen katılımını içerir.
gibi yakın ilişkileri 7-İletişim ve etkileşim süreçleri:
içerir. • Grup aktivitelerini içerir,
• İyi, berrak, açık, aşağıdan yukarı ve yukarıdan aşağı iletişim kanallarını
içerir,
• Resmi olmayan aktiviteler içerir,
• Bireyler arasında aile gibi yakın ilişkileri içerir.
8-Okul sosyal tesisleri:
• Öğretime yardım etme ve ortam sağlama,
• Yeterli bilgisayar hizmeti sunmaktır.
72
Özet
•Çocuk sağlığına yönelik çeşitli kurumlar, anaokulu, kreş gibi okul
öncesi kurumlar ve ilköğretim kurumlarından oluşmaktadır. Çocuk,
bu ortamda aktif deneyimlerde bulunarak duyarlı seçimler
yapabilecek, tecrübeler kazanacak, böylece sorumluluk almayı,
problem çözmeyi, yetişkinlerle ve yaşıtlarıyla etkileşimde
bulunmayı, kararlar almayı ve sonuçlarına katlanmayı, ilgilerini
keşfetmeyi, kendini ifade etmeyi öğrenecektir. Okul dönemi
geleceğin sağlıklı toplumunu oluşturma bakımından çok önemli bir
dönemdir. Okul çağında çocuklar hem bedensel hem de ruhsal
yönden hızlı bir büyüme ve gelişme içindedirler. Büyüme ve
gelişmelerinde ortaya çıkabilecek bir duraklama zamanında
anlaşılabilirse önüne geçilebilir ya da en az zararla düzeltilebilir.
Ayrıca bu çağda alınacak koruyucu önlemler hayat boyu etkili olur.
Aile katılımı, bilgi paylaşma ve ilişki kurma işlemidir. Aileler okulda;
öğretmenler de evde neler olduğu konusunda bilgi sahibi olacak
bunları pekiştirecektir. Okul ve ev arasındaki süreklilik eğitimdeki
başarıyı arttıracaktır. Bir organizasyon bütün çalışanlarıyla birlikte
başarıya ulaşabilir. Okullardaki tüm çalışanların başarı için, birtakım
bilgi ve becerilere sahip olmaları gerekir.
73
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi öğretmen/ çocuk gelişimcisinin özelliklerinden
değildir?
a) Mesleğini isteyerek seçmelidir
b) Doğal ve güler yüzlü olmalıdır
c) Eğitimde öğrenci merkezli sistemi kullanmak için donanımlı olmalıdır
d) Çocuklara ceza, baskı uygulamalı ve kısıtlamalara yer vermelidir
Değerlendirme
sorularını etkileşimli e) Eğitimi, sevgi ve şefkat anlayışı içinde yürütmelidir
olarak
cevaplayabilirsiniz. 2. Aşağıdakilerin hangisi okul öncesi kurumların özelliklerinden değildir?
a) Çocukların bedensel, psiko-motor ve sosyal gelişimlerini destekler
b) Sadece çocuklarla ilgilenir, anne-babaların eğitimiyle ilgilenmez
c) Çocukları toplumsal hayata hazırlar
d) Çocukların duygusal, bilişsel ve dil kazanımlarına destek olur
e) Anne- babalara rehberlik eden eğitim anlayışındadır
74
b) Taramalar
c) Bulaşıcı hastalıklarla savaş
d) Ruh sağlığı çalışmaları
e) Okul sağlığı kayıtları
Cevap Anahtarı
1.D, 2.B, 3.E, 4.A, 5.B, 6.E, 7.C, 8.D, 9.C, 10.E
75
HASTA ÇOCUĞUN
ÖZELLİKLERİNİ TANIMAK-I
İÇİNDEKİLER
ÜNİTE
6
76
GİRİŞ
Çocuklar için hastalık, onları korkutan, rahatsız eden ve hoş olmayan
yaşantıları içerir. Hastalık çocukları olduğu kadar aile üyelerini, öğretmenleri ve
arkadaşları kısaca çevrede bulunan tüm insanları etkiler. Hastalıkların oluş
nedenleri çeşitlidir. Farklı bazı faktörler sağlığın bozulmasına ve hastalıkların
oluşmasına neden olur. Bu faktörlerin olumsuz etkilerini yok etmek ya da
olabildiğince azaltmak konusunda ebeveynlere ve eğitimcilere oldukça önemli
sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi noktasında
öncelikle konuya ilişkin bilginin edinilmesi önem taşır.
HASTALIK
İnsan organizmasının çeşitli nedenlerden ruhsal, bedensel ve sosyal
dengesinin bozulmasına hastalık denir.
77
Genetik Faktörler
Çevresel Faktörler
• Fiziksel etkenler: Sağlığı bozan fiziksel etkenlerin arasında ısı, ışık, nem,
iklim, gürültü, konut, çöp, atıklar yer alır. Yaşanılan yerin ısısı, nemi,
bulunulan coğrafi bölgenin iklimi, konutların fiziki özellikleri, konut ve
işyerlerinden çıkan çöp ve atıkların yok edilme yolları sağlığı olumsuz
yönde etkileyecek özellikte olabilir.
• Kimyasal etkenler: Hastalık oluşturan nedenler arasında çevre kirliliği,
sanayide kullanılan ve kanserojen olabilen maddeler, kozmetik ve çeşitli
insektisitlerin(böcek öldürücüler) kullanımının artması, yeni/ çeşitli ilaçlar
ve bunların uygun biçimde kullanılmaması sayılabilir. Ayrıca vücuttaki
çeşitli maddelerle bir araya geldiklerinde, kimyasal reaksiyon göstererek
hastalık tabloları oluşturan maddelerle(zehir) meydana gelen
zehirlenmeler bu grupta yer alır.
• Biyolojik etkenler: Hastalığa neden olan etkilerin büyük çoğunluğu virüs,
bakteriler, parazit, mantarlar gibi biyolojik etki ile meydana gelmektedir.
Bunlardan virüsler yaşamak için yalnızca canlı ortama gereksinim
duyarken (hepatit virüsü, kızamık virüsü vb), bakteriler (stafilokok,
streptokok, tetanoz basili vb) canlı cansız tüm ortamlarda yaşayabilirler.
Besinlerle alınan Bu nedenle açıkta bulunan bir besinde bakteriler çok kolay üreyerek besin
vitaminler vücudun zehirlenmesine, ishale neden olabilirler. Parazitler üzerinde yaşadığı
direncini artırarak
hastalıklara karşı
savunma
oluşturulmasını sağlar.
78
canlının besininden yararlandıkları için kişi de iştahsızlık, kansızlık, sindirim
bozuklukları, kaşıntı, döküntü gibi rahatsızlıklara neden olabilirler.
• Beslenme: Gereksinim duyulan besin maddelerinin yetersiz, dengesiz veya
aşırı alımı da sağlığı bozar ve hastalıklara neden olabilir. Besin
maddelerinin bir kısmı enerji kaynağı bir kısmı yapı ve onarım maddesidir.
Besinlerle alınan vitaminler ise vücudun direncini arttırarak hastalıklara
karşı savunma oluşturulmasını sağlar. Vitaminler, yağ asitleri, esansiyel
(elzem) aminoasitler ve mineraller gibi vücutta üretilemeyen mutlaka
dışarıdan alınması gereken maddelerin eksikliklerinde yetersiz ve dengesiz
beslenmeye bağlı olarak birçok çeşitli hastalıklar oluşur. Örneğin; demir
eksikliğinde kansızlık, iyot eksikliğinde guatr, kalsiyum-D vitamini
eksikliğinde raşitizm, C vitamini eksikliğinde skorbüt, Bı vitamini
eksikliğinde beriberi, A vitamini eksikliğinde gece körlüğü gibi hastalıklar
görülebilir.
• Uyku ve dinlenme: Uyku, beslenme kadar önemlidir. Çocuğun sağlıklı
gelişebilmesi için yeterince uyuması gereklidir. Bazı hormonların salgısı
uyurken artar, bazıları da uyurken azalır. Örneğin; büyüme hormonunun
salgılanması uykuda artar, bu nedenle uyku büyümede önemli rol oynar.
Çocuklarda uyku gereksinimi farklıdır. Yenidoğanlar, beslenme ve alt
temizliği zamanları dışında günün hepsini uyuyarak geçirirler. Dokuzuncu
Yeterince uyumayan
çocuklar, huysuz, aydan 3 yaşına kadar gece ortalama 11-12 saat, gündüz 2-3 saat uyurlar.
hırçın, neşesiz ve Çocuk büyüdükçe uyku süresi azalır. Yeterince uyumayan çocuklar,
iştahsızdır. huysuz, hırçın, neşesiz ve iştahsızdır. Hastalıklara daha olay yakalanırlar.
Uyku, dinlenmenin de en iyi yoludur. Dinlenme ile vücut zindelik kazanır.
79
Resim 2. Açık havada spor yapma zihinsel yorgunluğa iyi gelir.
Resim 3. Yoksulluk
80
özelliklerinin erişkinlerden farklı olması; ayrıca yaşam alanlarının erişkinler
tarafından ve onların fiziksel özelliklerine göre tasarlanması, çocukların ev
kazalarına daha fazla maruz kalmalarına neden olmaktadır. Dünyada ve
ülkemizde ev kazaları, özellikle okul öncesi 0-6 yaş döneminde çeşitli
yaralanmalara, sakatlanmalara ve ölümlere neden olması açısından
önemle üzerinde durulması gereken bir konudur.
Evlerde özellikle ilk 5 yaş içindeki çocuklarda en sık görülen kaza sonucu
yaralanmalar düşmeler, zehirlenmeler, yanıklar, suda boğulmalar, elektrik
çarpması, hayvan ısırıkları ve kesici-delici alet yaralanmaları vb.dir.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Hastalık belirtileri hastalığa özgüdür. Her hastalığın belirtisi farklıdır. Ancak
özellikle çocukluk dönemlerinde sık görülen belirtiler; ateş, iştahsızlık, öksürük,
Çocukluk ishal, kusma, döküntü ve ağrıdır. Sayılan tüm bu belirtiler hakkında daha sonraki
dönemlerinde sık
ünitelerde ve hastalıklarla birlikte bilgi verilecektir. Bu bölümde daha sonraki
görülen belirtiler; ateş,
iştahsızlık, öksürük, bölümlerde yer almayan ancak çocuk için oldukça önemli olan “ağrı” üzerinde
ishal, kusma, döküntü durulacaktır.
ve ağrıdır.
Ağrı
Çocuklar için ağrı yaşamın bir parçasıdır. Oyun sırasında meydana gelen
kesik, çarpma, vurma ile ilgili yaralanmalar sonucunda oluşan ağrı, bademcik
iltihabı nedeniyle oluşan boğaz ağrısı ve aşılamalarda yaşanan iğne acıları günlük
yaşamda deneyimlenen ağrı örnekleridir. Bu ağrılı durumların bazıları
kaçınılmazdır.
81
Resim 4. Ağrı yaşam kalitesini düşürür
Ağrı pek çok hastalıkta bedende bazı şeylerin ters gittiğinin habercisidir. O
nedenle sürekli ağlayan, bedenin bir tarafını sürten, huzursuz, gözünden yaş
dinmeyen ya da bacaklarını karnına çekerek tüm bedeni ile ağlayan ve
avutulamayan çocuğun ağrısı olabilir. Ağrı, çocuğun ve ailesinin anksiyetesinin
artmasına neden olur. Bu nedenle bir an önce giderilmesi/ya da mümkün
olduğunca azaltılması gerekir.
Ağrı, bireysel bir deneyim olduğu için ağrının algılanması ve ağrıya gösterilen tepki
çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Çocuğun ağrıyı algılamasını yaşı, cinsiyeti,
gelişimsel düzeyi, mizacı, ağrının nedeni, ailenin ağrıya tepkileri gibi birçok faktör
Çocuğun yaşı, cinsiyeti,
etkiler.
gelişimsel düzeyi,
mizacı, ağrının nedeni, Çocukların gelişimsel düzeylerine göre ağrıyı algılamaları ve ağrıya
ailenin ağrıya tepkileri tepkileri Tablo 1’de verilmiştir.
ağrının algılanmasını
etkiler.
Tablo 1. Çocukların Ağrıyı Algılamaları ve Ağrıya Tepkileri
Gelişimsel Ağrıyı Anlama Ağrıya Tepki
Düzey
0–6 ay • Ağrı duygu olarak bilinçaltında depolanır. Ağlama, geri çekilme, alında
• Ebeveynlerin stresine yanıt verirler. kırışıklık, kaşların çatılması,
ağızda gerginlik ve çenede
titreme, yüzde yaşlı yüz
ifadesi, yaygın vücut
hareketleri vardır.
6–12 ay • Ağrı bilişsel düzeyde hafızada depolanır.
• Ebeveynlerin stresine yanıt verirler. Ağlama, uyku düzeninde
bozulma, huzursuzluk görülür.
1–3 yaş • Ağrıya neyin neden olduğunu ve niçin ağrı
deneyimlediklerini bilmezler. Ağlama, çığlık atma, geri
• Ağrı yoğunluğunu ve tipini tanımlayamazlar. çekilme, protesto
Ağrıdan korkarlar. etme,saldırgan davranışlar,
• Ağrılı durumlarda “ah, oh" gibi ortak sözcükler uyku düzeninde bozulma
kullanırlar. olabilir.
82
3–6 yaş • Beden imgesine yönelik kaygıları vardır, Ağlama, çığlık atma, ağrıyan
• Ağrının olabileceğini anlarlar. kısmı gösterme, aktif fiziksel
• Duyusal düzeyde ağrıyı ifade edebilecek dil direnç, agresif davranışlar
becerileri vardır ve çocuk büyüdükçe ağrıyı daha vardır.
ayrıntılı olarak tanımlayabilir,
• Ağrıyı hastalıktan çok yaralanmalarla
ilişkilendirirler.
• Genellikle ağrının cezalandırma olduğuna
inanırlar.
7–12 yaş • Beden imgesine yönelik kaygıları vardır. Pasif direnç vardır.
• Ağrıyı ceza olarak algılayabilirler. Yumruklarını sıkar, bütün
• Ağrı ve hastalık arasındaki ilişkiyi anlamaya vücudunu kasabilir.
başlarlar. Cesaretli görünmek için
• Ağrıya keder ve kendini kötü hissetme rahatmış gibi davranabilirler.
duygularının eşlik ettiğini anlayabilirler. Ağrı keder ve kızgınlık
duyguları ile birlikte olabilir.
Kaynak: Conk ve ark. Pediatri Hemşireliği(2013)
Altı aydan küçük çocuklar ağrıya tüm bedenleri ile tepki verdiğinden
ağrıyan yerini anlamak güç olabilir. Bu nedenle bebeklerde (üç yaşından
küçüklerde) ağrıyı değerlendirmek ve daha ölçülebilir hâle getirmek amacıyla
FLACC Davranışsal Ağrı Değerlendirme Ölçeği adı verilen vücut yanıtı, yüz ifadesi,
ağlama ve çekme refleksi ile değerlendirilen ölçeğin kullanımı oldukça
uygundur(Tablo 2). Yapılan değerlendirmede çocuğun aldığı puan 7 ve üzerinde
ise ağrı kesici gereksinimi vardır. Bu puanın altında ise kucağa alma, dikkati başka
yöne çekme, sallama, ninni söyleme ve masaj ağrının algılanmasını hafifletir ve
çocuğun rahatlamasını sağlar.
Tablo 2. FLACC Davranışsal Ağrı Değerlendirme Ölçeği
Kaynak: Conk ve ark. Pediatri Hemşireliği(2013)
Kategoriler 0 1 2
Yüzünü buruşturma,
Yüz ifadesi Özel bir ifade yok Kaşlarını hafif çatma dişlerini sıkma
Üç yaşından büyük Bacakların Sağa-sola tekmeler
çocuklarda ağrının pozisyonu Normal Gergin, rahatsız savurma
pozisyonda
yeri sorulabilir ve
Öne arkaya dönme, Yay gibi kıvrılma,
çocuktan ağrısını Hareketler Sakin kıvranma silkinme
tanımlaması Sızlanma, inleme Devamlı ağlama,
istenebilir. Ağlama Ağlama yok şeklinde bağırma çığlıklar atma
Sarılma ve dokunmayla Hiçbir şekilde
Avutulabilirlik Rahat avutulabilme avutulamama
83
Üç yaş üstü çocuklarda ise yüzler ağrı kıyaslama ölçeği kullanılabilir
(Resim 5). Bu çocuklarda ölçek kullanmanın yanı sıra ağrının yeri sorulabilir ve
çocuktan ağrısını tanımlaması istenebilir. Okula ya da kreşe gelen çocuk, ağrısı
olduğunu ifade ediyor ya da yüzünden ve hareketlerinden ağrısı olduğu
anlaşılıyorsa durum değerlendirilerek aileye bilgi verilmesi ve aileyle işbirliği
yapılması sağlanmalıdır.
84
• Kavram olarak sağlıklı olmama durumu olarak kabul edilen
hastalık, canlı varlıklarda bilinen ya da tam olarak bilinmeyen bazı
nedenlerle oluşan, başlangıcı, gelişimi, süresi ve sonlanması
85
DEĞERLENDİRME SORULARI
86
a) Düşmeler
b) Boğulmalar
c) Ateşli silah yaralanmaları
d) Elektrik çarpmaları
e) Kesici-delici alet yaralanmaları
Cevap Anahtarı
1.A 2.E 3.C 4.D 5.D 6.C 7.E 8.E 9.D 10.A
87
HASTA ÇOCUĞUN
ÖZELLİKLERİNİ TANIMAK-II
ÜNİTE
7
88
GİRİŞ
Çocuklar için hastalık ciddi bir stres faktörüdür. Hasta çocuklar hastalığın
neden olduğu şikâyetlerin yanı sıra, normal yaşantılarını sürdüremediklerinden
dolayı kendilerini kötü hissederler, yeni durumla başa çıkmada güçlük yaşarlar ve
bu durumu çevrelerine yansıtırlar. Çocuklarla iletişim hâlinde bulunan kişilerin
hastalık belirtilerini, hastalığın çocuk için ne anlam taşıdığını ve çocukların
hastalığa nasıl tepki verdiklerini bilmeleri önemlidir. Bu bilgi çocuğu anlamada ve
onunla işbirliği yapmada kolaylık sağlar.
Döküntü
Kızarıklıkla birlikte görülen şişlikler “döküntü” olarak tanımlanır (Resim 2).
Deri döküntüleri yaygın görülür ve farklı sebeplerden kaynaklanabilir. Deri
döküntülerinin çoğu tehlikeli değildir. Ancak bir hastalık belirtisi de olabileceği
unutulmamalıdır.
89
Döküntüler genellikle tehlike yaratmaz ve kendi kendine iyileşebilir. Hayatı tehdit
eden deri döküntüleri nadir görülür ama bu tür döküntüler söz konusuysa ve
döküntünün kendi kendine iyileşmediği fark edildiğinde mutlaka tespit edilmeli ve
zaman kaybetmeden doktora gidilmelidir.
Resim 3. Su çiçeği. Keudel, H., Capelle, B. (Çeviren: Yürür, G.K.) (2008). Çocuk Hastalıkları.
1. Baskı. İstanbul: Optimist Yayın Dağıtım.
90
ÇOCUKLARDA HASTALIĞA GÖSTERİLEN TEPKİLER
Çocukların hastalıkları kazanım şekillerine göre temelde ikiye ayrılır;
doğuştan olanlar ve sonradan ortaya çıkan hastalıklar. Hastalığın ortaya çıkış şekli
ve zamanı çocuğun hastalık döneminde yaşadığı psikolojik ve sosyal değişiklikler
açısından farklılıklar gösterir.
91
Resim 4. Kucağa alınma bebeği rahatlatır.
1-3 Yaş:
Bu dönemde, çocuğun hareket ve ifade yeteneği artmıştır, isteklerini
anlatarak benliğini ortaya koymaya çalışır. Özellikle uzun süren hastalık nedeniyle
artan kısıtlılıklar, çocuğun otonomi duygusunun gelişmesini etkileyebilir.
Herhangi bir hastalık durumunda ebeveynler ya da bakımdan sorumlu kişiler daha
fazla koruyucu ve sınırlayıcı bir tutum içine girebilirler. Çocuğun motor becerilerini
kullanmasını, hareket etme, konuşma ve çevreyi keşfetme yeteneklerini
kısıtlayabilirler. Engellenen ve istekleri karşılanmayan çocuk inatlaşır ve olumsuz
tepkiler sergiler.
Bu yaş grubunda hastalık tuvalet, beslenme ve hijyen alışkanlıklarında sorunlar
yaşanmasına neden olabilir. Çocuğun mümkün olduğunca aktif olmasına izin
verilmesi ve çevresinin uygun şekilde düzenlenmesi gerekir.
3-6 Yaş:
Okul öncesi gelişim dönemindeki çocuk hastalıkları dış faktörlerden
kaynaklandığını düşünür. Bir insan nasıl hasta olur sorusuna;
• Güneş, rüzgâr ya da yağmurdan
• Başka insanlar yanımıza gelince
• Yemeğimizi yemezsek
• Şapkasız dolaşırsak
• Kurallara uymazsak şeklinde yanıtlar verirler.
Gelişimin bu aşamasında sosyal, enerjik ve aktif olan okul öncesi çocuğu,
Kronik hastalık, 3-6 vücut fonksiyonları üzerinde büyük ölçüde kontrol kazanır.
yaş grubu çocukların Hastalık hâlinde çocuk, fiziksel kısıtlılıklar ve bağımsızlığını kaybetme sorunu
akranlarıyla olan
ile karşılaşır. Bu kayıp bağımsızlığını henüz kazanmaya başlayan çocuk için son
etkileşimlerini,
çevreyi ve sosyal derece travmatiktir. Bu yaş döneminde hastalığa tepki olarak regresyon(bir önceki
becerileri gelişim dönemine geri dönme), içe kapanma, pasif ya da saldırgan davranışlar
öğrenmelerini görülebilir.
engelleyebilir.
92
Resim 5. Hastalığa bağlı fiziksel kısıtlılıklar çocuğu sınırlandırır.
Sonuç olarak çocuk, aynı yaş grubundaki diğer çocuklarla birlikte olduğunda
ya da okulda, nasıl davranması gerektiğini bilemeyebilir. Arkadaş grubu tarafından
"bebek" diye nitelendirilebilir. Akran ilişkileri aracılığı ile işbirliği yapmayı ve
öfkesini uygun şekilde ifade etmeyi öğrenmediği zaman sosyal izolasyon ve
yalnızlık görülebilir. Hastalığa bağlı fiziksel kısıtlılıklar ve enerjinin azalması,
çocuğun motor ve sosyal becerileri geliştirme yeteneğini ve normal bilişsel
gelişimini sınırlayabilir.
6-12 Yaş:
Bu yaş dönemindeki çocuklar beden içi ve dışı arasındaki ilişkiyi ve ayırımı
bilirler. Hastalık nedeni dış faktörler, mikroplar ve bunlarla oluşan bulaşmalar ya
da kötü davranışlarıdır. Gelişim döneminin sonlarına doğru hastalık, beden
içindeki değişimler olarak algılanır. Çocuğa iç organlar ve bunların hastalıkları
anlayabilecekleri basit bir dille ve resim-şekillerle anlatılabilir.
Çocuğa iç organlar ve Bu yaşlarda bağımsızlık ve akran grubu önemlidir. Çocuktaki fiziksel yetersizlik,
bunların hastalıkları,
onun bir gruba ait olma duygularını etkileyebilir. Yetersizliklerini saklamak için
anlayabilecekleri basit
bir dille ve resim- sosyal ilişkilerden uzak durabilir, yalnızlık ve izolasyon duyguları yaşayabilir. Bunun
şekillerle anlatılabilir. için akran grubuyla beraber olması sağlanmalıdır. Çalışkanlık, girişkenlik ve başarı
duygularını geliştirmeye gereksinimi vardır. Bu duygularını geliştirememesi düşük
benlik saygısına neden olabilir. Fiziksel yetersizliği varsa spor aktivitelerine
katılımını etkileyebilir.
Hastalık nedeniyle okula devam edememe, akademik sorunlar yaşamasına yol
açabilir. Öğretmenlerine ve arkadaş grubuna bilgi verilmesi gereklidir. Bazen
93
aileler çocuklarının hastalığını gizleyebilirler. Okul, aile ve çocuk arasındaki ilişkinin
kurulmasına yardım edilmelidir.
Kronik hastalığı olan çocuğun duygularını ifade etmesi desteklenmelidir. Çocuğun
kendi durumuyla baş etmesine yardım edilmeli ve diğer olumlu yönlerini görmesi
sağlanmalıdır.
94
DEĞERLENDİRME SORULARI
95
6. Aşağıdakilerden hangisi bebeklik döneminde hastalığa gösterilen
tepkilerden değildir?
a) Ağlama
b) Gülme
c) Tekmeleme
d) Vurma
e) Küsme
Cevap Anahtarı
1.E, 2.A, 3.E, 4.C, 5.C, 6.E, 7.B, 8.C, 9.C, 10.E
96
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN
ŞİKÂYETLER VE İLGİLİ
PERSONELLE İŞBİRLİĞİ – I
ÜNİTE
8
97
GİRİŞ
Bu ünitede çocuklarda sık görülen şikayetler; pamukçuk, gaz sancısı ve
kusmalar anlatılmıştır. Bebeklerde genellikle doğum sonrası dönemde ortaya çıkan
ve bebek sağlığını olumsuz yönde etkileyen pamukçuk, annelerin korktuğu ve
merak ettiği bebek hastalıklarının başında geliyor. Pamukçuk; yeni doğanda ve süt
çocukluğu döneminde dil, yanak içleri ve damakta görülen bir mantar hastalığıdır.
Gaz sancısı bebekler ve anneler için çok can sıkıcı bir durumdur. Anne ve babaların
korkulu rüyası olan bebeklerdeki gaz sancısı, süt çocukluğu döneminin en sık
rastlanan rahatsızlığıdır. Bazı anneler, özellikle ilk bebeği olan genç anneler daha
kolay telaşa kapılabilir. Gaz sancısı; bebeğe zarar vermeyen doğal bir olaydır.
Bebeklerin yaklaşık % 10'unda görülen bir durumdur. Dış dünyaya uyum sürecinin
bir parçası olarak kabul edilebilir. Kesin bir tedavisi yoktur, ancak gazı azaltacak
önlemler ve davranış biçimleri vardır. Karın ağrıları çocukluk yıllarında daha çok
görülür. Daha büyük çocuklarda gaz sancısı, genellikle üşütme ve bazı
yiyeceklerden olur. Midedeki besinlerin, karın kaslarının kasılması sonucu ağız
yoluyla boşalması kusma olarak tanımlanır. Bebeklik ve erken çocukluk
döneminde ve yenidoğanlarda en yaygın görülen semptomlardan biri kusmadır.
Yenidoğan döneminde ve süt çocukluğu dönemindeki bebeklerin %20’sinde
görülen bu şikâyetler daha geniş anlamıyla ünite içinde sizlere anlatılmıştır.
Resim 1. Pamukçuk
Pamukçuk, ağız içinde Yaşamın ilk 6 ayı boyunca en sık görülen mantar enfeksiyonu olan
herhangi bir yerde pamukçuk, bütün bebeklerin yaklaşık %2-5’inde, prematürelerde (zamanından
olabilen beyaz önce doğan bebeklerde) daha yüksek oranda görülmektedir.
lekelerden oluşur.
Yenidoğanların bu etkeni çoğunlukla doğum sırasında, genital mantar
enfeksiyonu olan anneden aldıkları ve bu durumda enfeksiyonun doğumdan sonra
2 hafta içinde ortaya çıktığı bildirilmektedir. Yenidoğana (0-28 günlük bebek)
genellikle doğum kanalından veya doğumdan sonra anne hijyen kurallarına dikkat
98
etmezse (meme emzirmeden önce ellerini sabunlamazsa) bulaşma söz konusu
olur. Yenidoğanların 0-1 yaş arası dönemde bağışıklık sistemleri henüz tam
gelişmemiş olduğundan dolayı bu enfeksiyondan kolayca etkilenmektedir.
Pamukçuk, yenidoğanda hayatın ilk 3-4. gününde başlar, ağız içi kırmızıdır
ve ekşi kokar. Bu kırmızı zemin üzerinde, süt pıhtısı, pudra dökülmüş veya kar
yağmış gibi sarımsı beyaz lezyonlar vardır. Bu beyazlıklar dilde, damakta, yanak
içinde ve diş etlerinde oturur. Tedavi edilmezse, yutak, yemek borusu ve mideye
ilerleyebilir. Kolay kaldırılamaması ile süt pıhtılarından ayrılır, lezyonlar
mukozadan kabarıktır, kaldırılınca altından kanamalı yüzeysel ülserli alanlar
ortaya çıkar. Bir dil basacağı ile tutulan sahaların nazikçe fırçalanması pamukçuğun
kalan süt partiküllerinden ayırt edilmesinde yardımcı olabilir. Bu mantarlar
(Candida Albicans) asit ortamda kolay ürerler, bebeğin ağzında kalan süt artıkları
parçalanarak asit ortam oluşur ve üremeleri için uygun bir zemin hazırlanmış olur.
Bebek genellikle doğum
kanalından geçerken ya Daha çok biberon ile beslenen bebeklerde, prematürelerde (erken doğan
da emzirme sırasında bebeklerde), zekâ geriliği olan çocuklarda, bağışıklık sistemi baskılanmış olanlarda
enfekte olur.
ya da antibiyotik kullananlarda görülür.
Bireysel Etkinlik
99
göğüsle meme arasında enfeksiyonun tekrarlanmasına engel olmak için
önerilmektedir. Biberonla beslenen bebeklerde biberon ve emziklerin nasıl
hazırlanacağı öğretilir.
100
GAZ SANCILARI VE KARIN AĞRILARI
Gaz Sancısı (İnfantil Kolik)
Resim 2. Gaz sancısı olan bir bebek dizlerini yukarı doğru çeker, yumruklarını sıkar.
101
Bebeklerin aşırı sıcağa, dar giysilere, aile içi gerginliklere ve kalabalığa tepki
gösterdikleri bilinmektedir. Bazen eldiven giydirildiğinden parmaklarını emmeleri
engellendiği içinde huzursuz olabilirler.
102
Aile ile işbirliği
Gaz sancılı bebeğin idaresinde birçok yaklaşım vardır. Nöbetler sırasında
ailenin yaklaşımı çocuğu rahatlatmaya yönelik olmalı, katı tutumlardan uzak
durulmalıdır. En etkili ve uygun hareket bebeğin kucağa alınıp sakinleştirilmesidir.
Bebeğe banyo yaptırmak, otomatik salıncak, bebek arabası, arabayla dolaştırmak,
karın masajı, sürekli monoton ses ya da müzik (mekanik ayarlı saat, radyo, beyaz
gürültü albümü), emzik etkili yöntemlerdendir. Ebeveynler aşağıda listelenen
hususlardan mümkün olduğunca hepsini denemelidirler. Çünkü her metot her
çocuk için etkili olmayabilir.
• Emzirirken çocuk mümkün olduğunca dik tutulmalı ve meme bebeğin
burnunu tıkamadan ağzını tamamen kaplayacak şekilde verilmeli,
• 15 dakikadan fazla emzirmemeli (çocuğun hava yutmasını
engelleyecektir),
• Emzirdikten sonra 15-20 dakika süreyle çocuk dik tutularak sırtı
sıvazlanmalı, çocuğun gazı çıkarılmalıdır,
• Ağrılar esnasında yatış pozisyonunu değiştirilmeli (Ağrı sırasında bebekler
genellikle yüzükoyun yatmak ister),
• Bebeğin doyup doymadığı araştırılmalı,
• Nöbet süresince karnına sıcak uygulama yapılabilir,
• Bebeğe ilaçla yardım (örn: sedatifler) edilebilir,
• Aile endişeli olduğu için psikolojik destek verilir.
• Bebeği aşırı uyarmamaya dikkat edilmelidir. Örneğin bebek
uyandırıldığında sakinleşinceye kadar onunla konuşmamak daha sonra
sakinleştirici tonlarda konuşmaya başlamak faydalı olabilir.
• Bebek sıcak su şişesine, sıcak bir havluya veya sıcak bir yastığa yüzü koyun
yatırılmalıdır. Sıcak su dolu şişe çok sıcak olduğunda bebekte yanıklar
olabileceğinden dikkatli olmak gereklidir. Bebeğin cildi ileri yaştaki
çocuklar ve erişkinler kadar sıcağı tolere edemez. Sıcak su şişesi iyi bir
şekilde kapatılmalı ve bebeği onun üzerine yatırmadan önce bir havluyla
sarılmalıdır. Bebeğin cildinin fazla ısınmaması için sık sık kontrol
edilmelidir.
• Bebeğin pozisyonu sık sık değiştirilmelidir. Bebek annenin kolunun üzerine
yüzü koyun gelecek şekilde alınmalı ve ellerle karnına hafif basınç
uygulanmalıdır (kolik taşıması).
• Bebeğin karnına ve tüm vücuduna masaj yapılmalıdır.
• Az az ve sık sık beslenmelidir (bebeği aşırı beslemeden de kaçınılmalıdır.
Şişkin mide rahatsızlık vereceğinden midenin boşalmasına fırsat
Gaz sancısı olan bebeğe verilmelidir). Besleme sonrasında omuz pozisyonu kullanarak
ailenin yaklaşımı geğirtilmelidir. Beslemeden sonra dik tutulmalıdır.
çocuğu rahatlatmaya • Bebek beşikte veya salıncakta sallanmalıdır.
yönelik olmalı, katı • Bebeğe hafif müzik dinletilmelidir. Farklı müzik türleri denenmelidir.
tutumlardan uzak
• Ortam değişikliği için bebek dışarı çıkartılmalıdır, arabaya bindirilmelidir.
durulmalıdır.
• Birer çay kaşığı rezene, anason kullanarak hazırlanmış ve sulandırılmış
sıcak bir bitkisel çay denenebilir.
103
• Bir çay kaşığı şerbet verilebilir.
• Üst üste 3 saatten fazla gündüz uykusu engellenmelidir.
• Bütün ağlayan bebekler kucaklanmalıdır.
• Bebek anne sütü ile besleniyorsa annenin diyetinden inek sütü ve gaz
yapacak diğer besinler çıkartılmalıdır.
• Mama ile beslenen bebeğe, mama değişimi denenmelidir.
Nöbetler şiddetli ise ve önlemlere rağmen geçmiyorsa bebeğe ilaç vererek
bir hekime başvurulmalıdır.
tartışınız.
• Düşüncelerinizi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan
“tartışma forumu” bölümünde paylaşabilirsiniz.
Karın Ağrısı
Karın ağrısı çocukluk çağında çok sık karşılaşılan çok çeşitli nedenlerle birçok
organlardan kaynaklanabilen bir belirtidir. Çocukları ve gençleri doktora getiren
yakınmaların başında gelir.
Karın ağrısı apandisit, ülser, idrar yolu enfeksiyonu gibi karın içi nedenlerle
oluşabileceği gibi zatürre, bademcik gibi karın dışı hastalıklar ve kan kanseri, şeker
hastalığı gibi sistemik hastalıklar sırasında da ortaya çıkabilir. Ayrıca organik
Karın ağrıları çoğu kez
bir hastalığa bağlı nedeni olmayan fonksiyonel karın ağrısı da gözlenebilir.
değildir. Çocuk büyüdükçe karın ağrılarının sebebi değişir. Önemsiz bir nedene bağlı
olabilse bile, ağrının yeri, süresi, başlama şekli ve karakteri değerlendirilmelidir. Bu
nedenleri şöyle sıralayabiliriz;
• Psikolojik nedenler (okul öncesi, hassas, sinirli olan çocuklar, özgüven
eksikliği, aile içi sorunlar, ekonomik kaygılar, psikososyal uyarılar vb.),
• Üst solunum yolu enfeksiyonları, bademcik vb.,
• Apandisit ve diğer cerrahi karın (batın) hastalıkları,
• İdrar yolu hastalıkları, parazitler.
Karın ağrısının değerlendirilmesinde çocuğun ne kadar “hasta” gözüktüğü,
yakınmanın ani ya da yakın zamanda başlaması (akut), yinelemesi (kronik)
önemlidir. Elbette karın ağrılarının akut ve kronik olarak ikiye ayrılması tamamen
teoriktir: aynı anda her ikisi de söz konusu olabilir ve bu nedenle dikkate
alınmaları gerekir.
104
•Örneğin kör bağırsak enfeksiyonu (Apandisit) nedeniyle oluşan
Örnek
akut bir karın ağrısının nedeni olarak okul problemlerinin
görülmesi gerekli ameliyat için çok geç kalmasına ve oldukça kötü
bir sonuca neden olabilir.
Karın ağrısına yol açan bazı hastalıkların belirli yaş ve cinste daha sık
görülmesi önemli ip uçları sağlar. Akut karın ağrıları denildiğinde, genellikle karın
bölgesinin belli bir yerinde aniden ortaya çıkan ağrılar anlaşılır. Şiddetli ve sürekli
ağrılardır. Çocuklarda akut karın ağrısı karın dışı hastalıklara (zatürre, orta kulak
iltihabı vs.) bağlı olabilir, ancak akut mide ve barsak iltihabı akut karın ağrısının en
sık nedenidir. Kronik karın ağrısı genel olarak üç ay veya daha uzun bir zaman
süren birbirinden ayrı olarak tekrarlayan en az üç ağrı atağı olarak
tanımlanmaktadır. Başlangıç döneminde karın ağrısı ile yineleyen akut karın
ağrısının ayrımı güçtür. Çocuğun öz geçmişi altta yatan bir sorun açısından ipucu
verebilir.
Hastanın yakınmalarının başladığı yaş, ağrının yeri, ağrının ne zaman ve nasıl
başladığı, yeri ve özellikleri, süresi ve nereye yayıldığı, beslenme ile ilişkisi, şiddeti,
zamanı ve sıklığı, kilo kaybı, ateş, kusma, ishal, dışkıda kan olması gibi belirtilerin
olup olmadığı hastanın yakın zamanda bir travma ya da başka bir hastalık geçirip
geçirmediği öğrenilmelidir.
İnatçı bölgesel ağrı tıbbi nedenlerden çok cerrahi nedenleri akla getirir.
Değerlendirmede çocuğun genel durumu ve eşlik eden diğer bulgularda dikkate
alınmalıdır.
Her çocuğun ağrıyı algılayışı ve ağrı toleransı kendine özgü olduğundan
kronik karın ağrılarının değerlendirilmesinde güçlük çekilebilir. Dört-On altı yaş
grubunda kronik karın ağrısı sık görülür. Bu kronik karın ağrılarının en sık
karşılaşılan nedeni fonksiyonel yineleyen karın ağrısıdır. Bu tür karın ağrısı migren
baş ağrılarına benzer şekilde tipik bir öykü ve tümüyle normal fizik muayene
bulguları ile karakterizedir.
Tanı koyduracak özel bir laboratuvar bulgusu yoktur. Ağrı tipik olarak göbek
etrafında ya da mide bölgesindedir. Ağrı, yemeklerle ya da hareketle ilişkili
değildir. Ağrının özellikleri çoğu kez iyi tanımlanamaz. Ender olarak uykudan
uyandıracak şekilde olabilir. Her bir ağrı atağı 3 saatten kısa sürer çoğu kez sabah
ya da akşam saatlerinde görülür. Yakın zamanda geçirilen hastalıklar, aşırı
miktarda karbonhidrat alımı, ağrı ataklarını alevlendirebilir.
Öykü, karın ağrısı atağına eşlik eden kilo, iştah, enerji düzeyindeki değişikler,
kusma ya da ateş gibi diğer belirtiler dikkate alınarak yapılmalıdır. Ağrıyı
rahatlatan veya arttıran faktörler gibi ağrının karakteri, süresi ,ciddiyeti, yerleşim
ve niteliği de belirlenmelidir. Diğer olaylarla ilişkisi önemli olabilir; çocuğu uykudan
uyandıran ağrı genellikle organik nedenlidir. Buna karşın okul zamanına yakın
oluşan ağrı daha çok fonksiyoneldir. Hikâyenin önemli bir yönü de hastanın
kişiliğini değerlendirmektir. Özellikle gergin, “kaygılı” olan veya “çok başarılı”
Karın ağrısı tipik olarak
göbek etrafında ya da
mide bölgesindedir.
105
olarak tanımlanan çocuklar karın ağrısını stres bulgusu olarak yaşarlar. Kronik
karın ağrısının stresle ilişkisi bilinmesine rağmen, ağrı gerçek olarak kabul
edilmelidir. Öykü derinleştirildiğinde özgüven eksikliği, okul sorunları, aile içi
sorunlar, ekonomik kaygılar gibi gerginlik yapan psikososyal uyarılar saptanabilir.
Ağrı atakları arasında çocuk normaldir. Psikolojik olarak nitelendirip ağrının
küçümsenmesi belirtileri artırır.
Karın ağrısı olan çocukta öyküde ateş, zayıflama, uykudan uyandıran sırta
omuza ya da bacaklara yayılan şiddetli ağrı, barsak alışkanlıklarında değişiklik,
inatçı kusma ya da yutma güçlüğü, kanlı dışkılama, ailede barsak hastalığı
saptanması organik nedenleri akla getirmelidir. Tedavi gerginlik yapan dış uyarıları
ortadan kaldırmaya yönelik çevresel değişikliklere dayanır.
KUSMA
Bebeklik ve erken çocukluk döneminde ve yenidoğanlarda en yaygın görülen
semptomlardan biri kusmadır. Kusma, mide içeriğinin bir miktar güçle, bulantı ya
Mide içeriğinin ağızdan da bulantı olmaksızın dışarı atılmasıdır. Akut başlangıçlı kusma sık görülen bir
dışarı atılmasına kusma belirtidir. Bebeklerde ilk aylarda emzirmeden sonra görülen küçük miktardaki
denir. kusmalar genellikle çocuğun hava yutmasından ve gazının gerektiği gibi
çıkarılmamasından ileri gelir. Beslendikten sonra midedeki gazı çıkarırken kusan
bebeklerde hafif derecede inatçı kusmalar sık görülür. Bu durum bebeğin keyfini
bozmayan, kilo alımının iyi olduğu, neden aramaya gereksinim olmayan normal bir
süreçtir. Önemli bir kusmaya kilo kaybı ya da en azından tartı alma da azalma eşlik
edecektir.
Bebeklerde ve süt çocuklarında çok rastlanan, çeşitli sebeplerle oluşan bir
belirtidir. Beslenmeye zarar vermeyen, sıvı kaybına neden olmayan kusmalar
olduğu gibi, yüksek ateşle görülebilen kusmalar veya herhangi bir anomali
dolayısıyla görülen kusmalar da olabilir. Ciddi kusmaların nedenleri araştırılmalı ve
sıvı kaybı varsa düzeltilmelidir.
106
Kusma sinir sistemi tarafından iletilen değişik uyarılara, karın ve solunum
kaslarının koordineli cevaplarıyla oluşan oldukça karışık bir olaydır. Bir kusma
atağındaki ilk evre bulantı hissidir. Bulantıyı her zaman kusma izlemez, fakat
olursa süreçteki ikinci evre öğürmedir. Öğürme, solunum ve karın kaslarının artan
kuvvetli hareketleriyle oluşur. Öğürme, kusma ile sonuçlanabilir veya
sonuçlanmayabilir.
Mide içeriğinin şiddetli bir şekilde yemek borusuna geri geçişine
regürjitasyon denir. Regürjitasyon kusma için karakteristik kuvvetli kas kasılmaları
olmaksızın gerçekleşir. Bulantı ve öğürme semptomları genellikle yoktur. Tipik
olarak mide içeriğinin geri gelmesi çaba sarf etmeden ve ağrısız görülmekte, daha
az strese neden olmaktadır. Normal süt çocukluğunda ara sıra oluşan mide
içeriğinin geri gelmesi yaygın olduğundan ve çocuğun gelişimi ile sıklığı
azaldığından patolojik değil, fizyolojik olarak kabul edilmesi daha uygundur. Üç
aylıktan küçük bebeklerin çoğu bir hastalık olmadan yedikleri mamayı geri
çıkarırlar. Birçok bebekte günde bir ya da daha fazla mide içeriğinin geri gelmesi
olur. Normal kilo alımı devam ettiği sürece endişelenmeye gerek yoktur. Mide
içeriğinin geri gelmesi genellikle 8. aya kadar kaybolur. Eğer tekrar eder ve buna
gelişme geriliği eşlik ederse daha ileri inceleme gereklidir. Sıklığı arttığında
patolojik hâle gelir. Kusma ile mide içeriğinin geri gelmesi arasındaki farkın
bilinmesi ve anneye açıklanması önemlidir. Mide içeriğinin geri gelmesi güçlü
değildir, bebek beslendikten hemen sonra ağzından az miktarda besin gelmesi
durumudur. Yanlış beslenme ve beslenirken hava yutma, genellikle mide içeriğinin
geri gelmesine neden olur.
Kusan çocuğun öyküsünde ilk olarak problemin ciddiyeti değerlendirilmeli,
başka bir deyişle hasta gerçekten kusuyor mu? Olaylar gerçekte mide içeriğinin
geri gelmesi mi? Yoksa tükürmeyi mi tanımlıyor? belirlenmelidir. Sağlıklı görünen
ve normal büyüyen bir bebekte mide içeriğinin geri gelmesi kusmaya göre daha
olasıdır. Aksine ağızdan beklenmeyen bir kuvvetle çıkan (fışkırır tarzda kusma)
klasik olarak mide girişindeki darlığa bağlıdır.
Hastanın semptomlarının başlangıç yaşı da nedene yönelik ip ucu
sağlanabilir. Doğumdan sonraki ilk bir kaç gün içindeki kusma mide-barsak
sistemde tıkanıklığa yol açan lezyonlara bağlı gelişebilir. Erken bebeklik
döneminde kusma metabolik hastalıklardan birine bağlı olabilir. Beraberinde ateş
ve ishal olması akut mide ve barsak iltihabı tanısı düşündürür. Kendilerini
besleyebilecek kadar büyük çocuklar kirlenmiş, uygunsuz hazırlanmış ya da
saklanmış veya yenilmeyecek maddeleri yiyebilirler. Bu durumların herhangi
birinde kusma olabilir.
Hastalara kusma ile birlikte diğer semptomların birlikteliği de sorulmalıdır.
Karın ağrısı ile kusmanın birlikteliği apendisit (Körbağırsağın apandis denen
uzantısının iltihaplanması) veya barsak tıkanıklığı olasılığını düşündürür. Baş ağrısı
ile kusmanın birlikteliği migren veya kafa içindeki lezyonlara bağlı olabilir. Ateş ve
ishal, mide ve bağırsak iltihabını gösterebilir.
Kusma içeriğinin tanımlanması da faydalı bilgiler sağlar. Kusmuğun safralı
olması sıklıkla barsak tıkanıklığını gösterir. Kusmukta kan bulunması yemek borusu
varisleri, gastrit veya ülsere bağlı olabilir. Çocuklarda, gerek mide-barsak sistemine
107
bağlı olan gerekse mide-barsak sistemine bağlı olmayan hastalıklarda kusma
görülebilir. Kusmalar yaşa göre farklılıklar gösterebilir. Kusmanın sıklığı, beslenme
zamanı ile ilişkisi, miktarı ve rengi, sorunun nedenini belirlemeye yardım eder.
Küçük çocuklarda ve bebeklerde kusma, yanlış beslenme teknikleri, yeni
başlanan besinler ya da belirli besinlere karşı alerji nedeniyle ortaya çıkabilir.
Beslenme sırasında bebeğin hava yutması, çok hızlı beslenmesi ve gazının
yeterince çıkarılmaması gibi uygun olmayan beslenme teknikleri de kusmaya yol
açar. Ayrıca çok soğuk ya da katı besinler verilmesi bazı bebeklerde kusmaya
Kusulan materyalin
rengi, kusmanın neden olabilir. Bebeklik döneminde verilen mamanın çok yağlı ya da asitli olması,
kaynağını ve nedenini aşırı miktarda beslenme ve midenin aşırı gerginliği nedeniyle beslenmeden hemen
belirlemede önemlidir. sonra kusma gelişebilir.
Çocukluk döneminde kusmanın genellikle enfeksiyon ya da psikolojik
nedenlerle geliştiği belirlenmiştir. Kusma ve ishal, çeşitli enfeksiyon hastalıklarının,
bir alerjene tepkinin, zehirli maddelerin sindiriminin ya da mide-barsak sistemine
ilişkin tıkanıklıkların belirtisi olabilir. Bu nedenle çocukta sık kusma gözleniyorsa
daha ileri değerlendirme yapılması gerekir. Tekrarlayan kusma aşırı sıvı kaybı
(dehidratasyon) ve elektrolit dengesizliği ile sonuçlanır. Ayrıca çevresel streslere
çocuklar kusma ile yanıt verebilirler.
Kusmanın miktarı sıklıkla kaybedilen ve alınması gereken sıvı miktarı ve aşırı
sıvı kaybının (dehidratasyonun) derecesi konusunda bilgi verir. Bu nedenle,
kusulan materyalin rengi, kusmanın miktarı ölçülmeli ve kaydedilmelidir.
109
•Pamukçuk, candida albicans grubu mantarların oluşturduğu, ağız
içinde, yanakta, yumuşak damakta ve dilde, beyaz süt pıhtısı gibi
görünen ve en çok yenidoğanlarda olmak üzere süt çocuğu
110
DEĞERLENDİRME SORULARI
111
6. Kusması olan çocuğa yaklaşımda aşağıdaki uygulamalardan hangisi
yapılmaz?
a) Kusma esnasında çocuğun yanından ayrılmak gerekir
b) Kusma esnasında bebekler yan veya/yüzükoyun çevrilir
c) Kusmuk toplanabilmişse ölçülür ve kaydedilir
d) Gerekiyorsa çarşaf ve giysiler değiştirilir
e) Neden bulunup ortadan kaldırılır
Cevap Anahtarı
1.C, 2.D, 3.C, 4.A, 5.E, 6.A, 7.B, 8.B, 9.D, 10.E
112
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN
ŞİKÂYETLER VE İLGİLİ
PERSONELLE İŞBİRLİĞİ – II
• İshal (Diyare)
• İlgili Personelle İşbirliği
İÇİNDEKİLER
• Kabızlık (Konstipasyon)
• İlgili Personelle İşbirliği
• Kulak Ağrısı (Otalji)
• İlgili Personelle İşbirliği
ÇOCUK SAĞLIĞI
VE HASTALIKLARI
ÜNİTE
9
113
GİRİŞ
İshal çocukluk çağında en sık 0-5 yaş döneminde ishal görülür. İshal,
çocukluk döneminde ağır seyreden ve uygun tedavi yöntemleri uygulanmadığında
çocuğun büyümesi ve gelişmesini ciddi şekilde etkileyen bir hastalıktır. Çocukluk
döneminde beslenme hataları, ek besinlere erken veya çok geç başlanması, yanlış
mama seçimi, aşırı beslenme, besin zehirlenmeleri, uzun süre antibiyotik kullanımı
ve enfeksiyonlar ishalin başlıca sebeplerini oluşturur. İshal, çocuğun yaşam
kalitesini düşüren ve sağlığını oldukça olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Ailenin
yanlış beslenme davranışları da bu duruma ilave olunca çocuğun hastalık süresi
uzayabilir ve çocuk hastalığı daha ağır geçirebilir. Türkiye’de 5 yaş altı çocuklarda
bildirilen ölüm nedenleri arasında ishal 8. sırada yer almaktadır. Türkiye Nüfus ve
Sağlık Araştırmaları sonuçlarına göre ishal nedeniyle sağlık kuruluşuna götürülen
çocukların oranı 1993 yılında %25 iken 2008’de %47’ye çıkmıştır. İshal, çocuklarda
sadece ölüm nedeni olmamakta, aynı zamanda beslenme bozukluğu ve
büyümenin etkilenmesine sebep olmaktadır. Kabızlık, çocuklarda sık görülen bir
durumdur; seyrek ve sert dışkılama anlamına gelir. Bir yaş civarında ve sonrasında
çocuklarda tek tip beslenme yüzünden kabızlık sık görülür. Sebze veya meyve
yemeyi reddeden, çok süt içen hareketsiz çocuklarda kabızlık sık olur. Çocuklarda
sık görülen şikâyetlerden biri de kulak ağrısıdır. Kulak ağrısının çok fazla nedeni
vardır. En sık görülme nedeni orta kulak enfeksiyonlarıdır. Bebekler ağrının yerini
bilemedikleri için bu tür durumlarda yanaklarını kaşır ve yüzlerine vurmaya
başlarlar. Çocuklar; diş ve boğaz ağrısını, üşütme halini ve boyun arkasındaki
bezelerin şişmesini hazırlayan kabakulağı, bademcik iltihaplarını kulak ağrısı olarak
algılarlar. Kulak ağrısı, henüz derdini anlatacak yaşa gelmemişse hem çocuk, hem
de anne ve babalar açısından içinden çıkılması güç bir hâle gelebilir. Bu ünitede
çocuklarda sıklıkla karşılaşabildiğimiz şikâyetlerden ishal, kabızlık ve kulak ağrısı
ayrıntılı biçimde bahsedilmiştir.
İSHAL (DİYARE)
114
dışkılama olarak tanımlamaktadır. Dışkının rengi, değişebilir ve kötü kokuludur,
bazen de içinde kan ve mukus (kaygan, sümüksü koruyucu sıvı) bulunabilir.
Vücuttan su ve tuz kaybedilmesi sonucu sıvı kaybı gelişebilir. İshal
gelişmekte olan ülkelerde bebek ve çocuklar arasında ölüm ve sakatlanmaların en
temel nedenlerinden biridir.
Akut ishal en sık 0-5 yaş grubunda rastlanan ve özellikle 0-2 yaş grubundaki
çocukların ölümüne neden olan bir hastalıktır. Dünyada her yıl 5 yaşın altındaki
çocuklarda yaklaşık 1.3 milyar ishal vakası görülmekte ve 2 milyondan fazla çocuk
ölmektedir. Bu ölümlerin yüzde 80’i iki yaşın altındaki çocuklarda görülmektedir.
Ülkemizde her yıl 30.000 çocuk ishal nedeniyle vücuttan aşırı derecede su kaybı
sonucu ölmektedir. Ayrıca ishal, çocuklardaki beslenme bozukluklarının da başlıca
nedenlerinden birini oluşturmaktadır.
Bireysel Etkinlik
115
Bebeğe şekerli su ya da bal verilmesi, besinlerin hazırlanması ve beslenme
sırasında hijyen kurallarına uyulmaması, aşırı besleme ve biberonla besleme ishale
neden olabilir.
İshalin görülme sıklığını yaş, sağlık, beslenme, hijyen, iklim ve mevsim
değişiklikleri etkilemektedir.
Aşağıda çocuklar arasında ishal görülme sıklığını etkileyen faktörler
verilmiştir:
• Çocuğun sağlık durumu: Kötü beslenmesi olan ya da bağışıklık sistem
yetmezliği olan çocuklarda ishal gelişme olasılığı daha fazladır.
• Yaş: İshal büyük çocuklara göre bebeklerde ve özellikle 6-11 ayda daha sık
görülebilmektedir. Bu dönemde ek besinlere geçilmesi anneden gelen
antikorların azalması ve çocuğun bağışıklık sistem yanıtının henüz yeterli
olmaması ishal gelişmesine yol açabilir.
• Çevresel etkiler: Besinleri hazırlama ve saklama koşullarının uygun
olmaması, yetersiz hijyen koşulları ve kalabalık ortam ishal görülme
sıklığını artırmaktadır. Ayrıca temiz su ve kanalizasyon hizmetlerinin
yetersizliği de ishale bağlı ölüm oranlarının artmasına yol açmaktadır.
Bebeklik döneminde sık görülen ishal, kirlenmiş sütün sindirilmesi ile
yakından ilişkilidir.
İklimi sıcak olan ülkelerde buzdolabında tutulmayan ve bozulan besinler,
ishale bağlı bebek ölüm oranını artırmaktadır. Bu durum, özellikle anne sütü
yerine hazır mamayla beslenen bebekler için geçerlidir.
116
Akut ishalde görülen belirti ve bulgular çocuğun yaşına, neden olan etkenin
cinsine, etkenin bağırsaktaki yerleşim bölgesine, ishalin ağırlık derecesine ve
süresine göre özellik göstermektedir.
İshalde klinik bulgular, nedene, bağırsak tutulmasının yerine ve ishalin
ağırlık derecesine göre değişir.
Etken ince bağırsakta yerleşirse dışkı sulu, yeşil veya sarı renklidir. Miktarca
çok fazla olduğu için vücuttan fazla su ve tuz kaybı olur ve kısa sürede sıvı kaybı
gelişir. Kalın bağırsakta lezyon yapan mikroorganizmalarla olan ishallerde ise, dışkı
miktarı kısmen az fakat sümüksü sıvılı (mukuslu) ve kanlı olabilir.
İshal, hafif, orta ve ağır olmak üzere üç sınıfa ayrılır. Her bir durumda
çocukta görülebilecek belirtiler de değişmektedir.
Hafif derecedeki ishallerde belirtiler;
• Sulu dışkı sayısı günde 3-4 kez,
• Kusma az veya yoktur,
• Susuzluk hissi yoktur (normaldir), gözyaşı vardır,
• İdrar normaldir,
• Genel durumu iyidir ve çocuk etrafla ilgilidir,
• Nabız ve solunum normaldir,
• Deri turgoru, ağız mukozası ve dil normaldir,
• Ateş var veya yoktur,
• Bıngıldak (süt çocuklarında kapanmamış ise) normaldir,
• İshalin yol açtığı tartı kaybı vücut ağırlığının % 2,5'unun altındadır. Sonuç
olarak sıvı kaybı belirtisi yoktur.
Orta derecedeki ishallerde belirtiler;
• Dışkı sayısı günde 4-10 arasındadır,
• Kusma genellikle vardır (az veya orta derecede),
• Susuzluk hissi belirgindir, gözyaşı yoktur,
• İdrar azalmış ve rengi koyulaşmıştır,
• Genel durumu iyi olmayıp, çocuk huzursuzdur,
• Nabız ve solunum normalden hızlıdır,
İshal, hafif, orta ve ağır • Deri esnekliği azalmış, ağız içi ve dil kurudur,
olmak üzere üç sınıfa • Ateş normal veya yüksektir,
ayrılır. • Bıngıldak (açıksa) çöküktür,
• İshalin yol açtığı tartı kaybı vücut ağırlığının % 2.5-10'u arasındadır. Bu
belirtilerin en az ikisi varsa orta derecede sıvı kaybı vardır.
Ağır ishallerde belirtiler;
• Sulu dışkı sayısı günde 10'dan fazladır,
• Kusma çok fazladır,
• Susuzluk hissi çok fazladır, gözyaşı yoktur,
• İdrar miktarı çok az veya yoktur (genellikle son 6 saatte idrar yoktur),
• Genel durum çok bozuk, bilinç (şuur) bulanık veya kapalı olabilir,
• Nabız incedir veya alınamaz, solunum çok hızlıdır,
• Deri esnekliği çok azalmış (karın derisi iki parmak arasına alınır hafifçe
yukarı kaldırılır ve bırakılırsa normalde hemen eski halini alır, sıvı kaybı
117
varsa bir müddet tuttuğumuz gibi buruşuk kalır), ağız içi ve dil çok
kurudur,
• Ateş normal veya yüksektir,
• Bıngıldak çok çökük, gözler çökük ve kurudur,
• İshal nedeniyle tartı kaybı, vücut ağırlığının %10'undan fazladır.
Bireysel Etkinlik
Uygun bir tedavi ile akut ishal genellikle 2-7 gün içerisinde iyileşir. Yedi
günden uzun süren ishallere uzayan ishal, süresi 14 günü aşan ishallere inatçı,
kesilmeksizin devam eden ishal (persistant) denir.
Günümüzde akut ishal tedavisinde özel durumlar dışında temel ilkeler
şunlardır;
İshal tedavisinin 4 temel ilkesi vardır:
• Sıvı ve elektrolit kaybının (dehidratasyonun) Ağızdan tuz-şeker eriği sıvısı
(Ağızdan alınan, sıvı kaybını yerine koymak için hazırlanmış şeker, tuz ve
karbonat karışımdan ibarettir) ile düzeltilmesi
İshali olan çocuğun • Dışkı ya da kusma ile devam eden sıvı elektrolit kaybının Ağızdan tuz-şeker
bakımında ayrıntılı öykü eriği ya da benzer sıvılarla önlenmesi
alınmalı, gözlem, • Günlük ihtiyacı olan sıvı gereksiniminin (Ağızdan tuz-şeker eriği ya da anne
değerlendirme sütü ile) karşılanması
yapılmalı ve çocuk
• İshal süresince beslenmeye devam edilmesi.
izlenmelidir.
İshalde erken tanı ve uygun tedavi yapıldığı durumlarda, gidiş olumlu
olmaktadır. İshalde genellikle 3-10 gün içinde iyileşme görülür. Çocukta enfeksiyon
ya da kötü beslenme varlığı, gidişi olumsuz yönde etkilemektedir.
118
• Ateş, karın ağrısı, vücut ağırlığının kaybı ya da karında kitlenin varlığı,
• İdrar yapma sıklığı,
• Sıvı kaybının derecesi,
• Bilinç düzeyi.
İshalli çocuğun beslenmesi çok önemlidir. Beslenme, dışkı sıklığının azalması
ve dışkı kıvamının düzelmesine bağlı olarak düzenlenmelidir. İshalde iştahsızlık,
bulantı, kusma, emilim bozukluğu ve bağırsak hareketlerindeki değişiklikler sonucu
besin kayıpları olur. Eğer bu besin kayıpları karşılanmazsa ağırlık kaybına yol açar
ve çocuğun normal büyümesini engeller. Tekrarlayan ishal atakları olan çocukta
değişik derecelerde kötü beslenme gelişir.
Bebek ya da çocuğun besin maddelerine karşı alerjisi olup olmadığı
belirlenir. Ayrıca çocuğun evde yediği süt ürünleri ve diğer besinler, kirlenme
(kontaminasyon) yönünden incelenir. Evde genel temizlik düzeyi, besinlerin
hazırlanma ve saklanma koşulları, sağlığı korumak ve hastalığı önlemek için alınan
önlemler ve bunların uygulanması incelenir.
İshalli çocuğun uygun •Akarsu yatağından akan su ile çamaşır yıkama, içme suyu
Örnek
KABIZLIK (KONSTİPASYON)
120
Kabızlık mide-bağırsak sisteminden dışkının geçişinin yavaşlaması veya
Çocuklarda kabızlık sık dışkılama sürecine ilişkin bir bozukluğa bağlı olarak seyrek ve katı dışkılamadır.
karşılaşılan bir mide- Çocuk hekimlerinin en sık karşılaştığı hastalıklardan biri olan kabızlık,
bağırsak sorundur. dışkılama sayısının azalması ve/veya dışkı kıvamının sertleşmesi olarak kabul edilir.
Dışkılama sıklığı yaş ile azalır. Anne sütü alan yenidoğanda günde en az 2
dışkılama, karışık beslenen süt çocuğunda hafta en az 3 dışkılama, büyük çocukta
haftada en az 2 dışkılama olmalıdır. Dışkılama sıklığının azalması yanında dışkı
kıvamı ve dışkılamanın ağrılı olması önemli bulgulardır. Her gün 1 kez dışkılayan
ancak çok ağrılı ve sert dışkı yapan bir çocuk da kabız olarak değerlendirilmelidir.
Kabızlığın en sık görülen nedeni psikososyal sorunların yarattığı,
oluşumunda bir sebep gösterilmeyen (idiopatik / fonksiyonel) kabızlıktır.
Olguların %95’inin nedeni bilinmemektedir. Bu tip kabızlıkta fizik muayene
normaldir, başlangıçta ileri tetkiklere gerek yoktur. Çoğunlukla psikolojik faktörler
veya diyet değişiklikleri uyarıcıdır. Her yaşta görülebilir. Fonksiyonel nedenler
arasında mekanik, psikolojik, eğitimsel ve diyet ile ilgili faktörler sayılabilir. Aile
içinde yeni bir kardeşin doğumu, anne baba ayrılması, okuldaki sorunlar, ev
taşıma, tuvaletin konumu psikolojik uyarıcı bir neden olabilir. Beslenme
alışkanlıkları içinde az su içilmesi, karbonhidrat ve proteinden zengin gıdalarla
beslenilmesi kabızlığa yol açabilir. Yenidoğan bebeklerde mamanın uygun oranda
hazırlanmayışı, süt çocuğunda inek sütüne erken başlanması kabızlık nedeni
olabilir. Özellikle inek sütü ile beslenen yenidoğanlarda kabızlık gelişebilir.
Kabızlığın diğer nedenleri yetersiz beslenme, yetersiz sıvı alımı, mide-bağırsak
sisteminin doğuştan anomalileri gibi durumlardır.
Fonksiyonel Kabızlık Nedenleri
• Düşük lifli diyet
• Tuvalet korkusu
• Yanlış tuvalet eğitimi
• Depresyon
• Okul tuvaletinin uygun olmaması
• Sıvı alımında azalma
• Genetik eğilim
Fonksiyonel kabızlığın temel nedeni dışkı tutma eylemidir. Çoğunlukla ağrılı
dışkılama, çocuk tarafından dışkının tutulmasına neden olur. Dışkıyı tutmak,
bağırsakta uzun süre dışkının birikmesine, dışkı boyutunun ve yoğunluğunun iyice
artmasına neden olur. Geniş sert dışkı anal bölgeden geçerken çocuğun canını
acıtır ve çocuk dışkılamadan korkar, dışkılamayı geciktirir. Oluşan kısır döngü
kabızlığın ağırlaşarak sürmesine neden olur. Ağrılı dışkılamanın nedeni tuvalet
korkusu, hayat tarzı ve diyet değişiklikleri, liften fakir beslenme, sıvı alımının
azalması, stres, hastalık, tuvaletin konforsuz, kirli olması, çocuğun meşgul olması
Fonksiyonel kabızlığın (oyun, tv vs.) nedeniyle tuvalet ihtiyacını sürekli ertelemesi olabilir.
temel nedeni dışkı Fonksiyonel kabızlığı olan çocuklarda yapılan araştırmalarda, anne babaların
tutma eylemidir. tutumunun da önemli olduğu görülmüştür.
121
•2-7 yaş arası çocuklarda yapılan bir çalışmada, anne babaları daha
Örnek
sert, daha disiplinli olan çocuklarda kabızlık oranının daha sık
olduğu bildirilmiştir.
122
babalara olumlu ve destekleyici davranış şeklini benimsemeleri önerilmelidir. Bu
şekilde yapılacak eğitim planlaması ailenin huzursuzluğunu ortadan kaldırır ve
tedaviye uyumu arttırır.
Daha büyük çocuklara özellikle tuvalete çıkma konusunda sorular sormak
önemlidir, çünkü böyle bir bilgi çekingenlik yüzünden ifade edilmeyebilir. Bu
çocuklar çoğunlukla dışkılama ihtiyacı duymamaktadırlar. Amaç günde bir kez
altına kaçırmadan dışkılama olmasıdır. Dışkının dışarı atılma mekanizmasının
anlatılması, çocuğun eğitilmesi, belli davranış şekillerinin yerleştirilmesi önemlidir.
Tuvalet eğitimi veya davranış değiştirme tedavisi, kabızlık tedavisinin önemli
bileşenlerinden birisidir. Davranış değiştirme tedavisiyle çocuk düzenli tuvalet
kullanımı ve dışkılamaya çalışırken pelvis tabanını ve anal kasları gevşetmeyi
öğrenir. Üç yaşından büyük çocukta günde 3-4 kez, yemeklerden sonra 5 dakika
süreyle tuvalete oturması istenir. Okula giden çocuklar bunu en az günde iki kere
yapmalıdır. Tuvalette her başarılı dışkı boşaltımı takvime kayıt edilmeli ve çocuk
her hafta belli sayıya ulaşınca ödüllendirilmelidir. Motivasyon ya da davranış
problemi olan çocuklar için çocuk psikiyatrisinden yardım istenebilir.
Beslenme; kabızlık tedavisinin en önemli basamağıdır. Çocuk için gerekli
diyet değişiklikleri önerilmelidir. Bu aşamada çocuklar mutlaka diyetisyene
yönlendirilmeli, beslenmelerinde enerji, lif ve diğer besin öğesi gereksinimleri,
posa miktarı, sıvı alımı düzenlenmelidir. Sabah aç karnına bir bardak su içme
alışkanlığının yerleştirilmesi, lifli besinlere ağırlık verilmesi, dengeli beslenme
önemlidir.
Beslenme kabızlık
tedavisinin en önemli bulunmalıdır.
basamağıdır.
İlk yaştan itibaren çocuk giderek bağımsızlık kazanmaya başlar, aile içinde
çocuk değişmeye başlayan bir birey hâline gelir. Bu sayısız değişme ve gelişme
döneminde çocuğun yeme alışkanlıkları da doğrudan veya dolaylı ailenin, özellikle
anne ve babanın beslenme alışkanlıklarından etkilenir.
Anne ve babanın yedirme için ısrarları, ödüllendirme, ceza verme gibi yemek
yeme sürecini vurgulayan tutumları çocuğun yeme alışkanlığını olumsuz yönde
etkiler. Çocukların yiyecek tüketimleri günlük olarak değişmektedir ve bazı günler
az, bazı günler fazla yemeleri bu yaş grubunun özelliklerindedir. Bununla birlikte
yemeklerini belirli saatte vermek, öğünler dışında abur cubur tabir edilen bisküvi,
kraker, simit, çikolata gibi besinlerin yenmesine izin vermemek gibi önlemlerle
çocuğu düzenli bir beslenme programına alıştırmaya çalışılmalıdır.
Çocukluk dönemindeki beslenme deneyimlerinin yetişkinlik yaşamındaki
beslenme modeli üzerinde önemli bir etkisi vardır. Bu nedenle çocuk zorlanmadan
değişik yemek çeşitlerine alıştırılmalı, bu şekilde ileri yaşlara uzanan doğru yemek
seçme alışkanlığı edinilmesine çalışılmalıdır. Sağlıklı beslenme önerileri tüm aileye
yöneltilebilir, fakat küçük çocukların özel besin gereksinimleri göz önüne
alınmalıdır. Çocuğun tek besin türüne bağımlı kalmamasına dikkat edilmeli, besin
123
çeşitliliği sağlanmalıdır. Çocuğun gerek sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanması,
gerekse büyüme ve gelişmesini tamamlayabilmesi için; kendisine tüm besin
gruplarından besinlerin uygun pişirme yöntemleri ile sunulması ve öğün
atlamadan beslenmesi, çocuğun sağlıklı olmasının ön koşuludur.
Yanıt alınmayan kronik kabızlıklarda tıbbi yardım alınmalıdır.
KULAK AĞRISI (OTALJİ)
124
• Uçak yolculukları: Uçak yolculuğunda iniş ve kalkış sırasında kabin
içi basınç değişiklerinden dolayı çocuklarda kulak ağrısı olabilir. Bu
nedenle yolculuk başlamadan önce doktorun önerisiyle bir ağrı
kesici vermek, bebekleri emzirmek, daha büyük çocuklara bir şeyler
içirmek ya da çiklet çiğnetmek kulak ağrısını önleyebilir.
• Deniz, havuz veya banyoda suyla uzun süreli temas: Dış kulak
yolunun uzun süre su ile teması (banyo, havuzda denizde yüzme) ve
aşırı kulak temizliği dış kulak yolu iltihabına (yüzücü kulağı) neden
olur. Bu durumda kulak yoluna dıştan bası yapıldığında ağrı olduğu
gözlenir. Ayrıca kulak akıntısı da olabilir. Havuz ya da denizden
sonra kulak ağrısı olduğunda mutlaka enfeksiyondan
şüphelenilmeli, çocuk tedavi için bir çocuk sağlığı ya da kulak burun
boğaz uzmanına götürülmelidir.
• Orta kulak iltihabı: Çocukların büyük çoğunluğu 3 yaşına kadar en az
bir kez orta kulak iltihabı geçirmektedir. Üç ay-üç yaş arasında bu
durum sıkça görülmektedir. Kreşe ve anaokuluna giden çocuklarda
evde bakım yapılanlara göre orta kulak iltihabına daha sık rastlanır.
Ayrıca anne sütü yeterince almamış olma, geniz eti, kalabalık aile,
sigara dumanına maruz kalma, emzik kullanma, eksik aşılanma ve
alerji de orta kulak iltihabına meyil yaratabilir.
Kulak ağrısı, her zaman kulakta bir bozukluk olduğunu göstermez. Kulağa
gelen sinirler başın diğer bölümlerine giden sinirlerle de ilişkili olduğu için başın
herhangi bir yerinde ortaya çıkan bir bozukluk kulak ağrısıyla ortaya çıkabilir.
125
nedeniyle bir rahatlama olabilir. Akıntının görülmesi durumunda büyük bir
olasılıkla antibiyotik tedavisi gerekeceği için çocuk, hemen doktora götürülmelidir.
Kulak ağrısının orta kulak iltihabından mı ya da diş çıkarma gibi başka bir
nedenden mi kaynaklandığını belirleyebilmek için önce çocuğun dikkatini
dağıtmalı, sonra kulağını hafifçe öne ve arkaya doğru çekmelidir. Bu çekişin çocuğa
acı vermesi, rahatsızlığın büyük bir olasılıkla orta kulak iltihabından
kaynaklandığını gösterir ve hemen doktora başvurulmalıdır.
Kulağa kaçan herhangi bir yabancı cisim de çocuğun kulaklarında
iltihaplanma ve ağrıya neden olur ve sızlama meydana gelir. Kulak ağrısı ve
beraberinde işitme bozukluğu var ise bu oldukça önemlidir. İhmaller çocukta
işitme kaybına ve bununla birlikte öğrenme ve algılama bozukluğuna yol açabilir.
126
Ağrı çok şiddetliyse ya da 12 saatten uzun sürerse, kulak akıntısı varsa,
çocuk, genellikle iyi değilse, ateşli ise ve kusuyorsa doktora başvurulmalıdır.
Bireysel Etkinlik
•3 yaşında kulak ağrısı olan bir çocuğun annesine yapılması
gereken uygulamalar için eğitim planı oluşturunuz.
127
DEĞERLENDİRME SORULARI
128
6. Aşağıdakilerden hangisi kabızlığın belirtilerinden biri değildir?
a) Dışkılama sıklığının azalması
b) Dışkı kıvamının sertleşmesi
c) Dışkılamanın ağrılı olması
d) Her gün 1 kez dışkılamak
e) Çok ağrılı ve sert dışkı yapmak
10. Kulak ağrısı olan bir çocuğa yaklaşımda aşağıdaki uygulamalardan hangisi
yapılmaz?
a) Ağrıyan kulağa sıcak su torbası koyulur.
b) Çocuğun ateşi ölçülür.
c) Çocuğun işitme durumu kontrol edilir.
d) Kulak akıntısı olup olmadığı kontrol edilir.
e) Çocuğun grip olduğu dönemde C vitamini verilir.
Cevap Anahtarı
1.E, 2.B, 3.A, 4.C, 5.C, 6.D, 7.E, 8.B, 9.A, 10.A
129
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN
ŞİKÂYETLER VE İLGİLİ
PERSONELLE İŞBİRLİĞİ – III
• Ateş ve Havale
• İlgili Personelle İşbirliği
İÇİNDEKİLER
• Öksürük
• İlgili Personelle İşbirliği
• Pişik
• İgili Personelle İşbirliği
ÇOCUK SAĞLIĞI
VE HASTALIKLARI
ÜNİTE
10
130
GİRİŞ
Üç yaş altındaki çocuğa sahip anne ve babaları en çok endişelendiren
durumların başında “ateş” gelmektedir. Normalin üstündeki vücut ısısı olarak
tanımlanan ateş, çocuk hastalıklarında, özellikle enfeksiyonlarda görülen bir
belirtidir. Diş çıkarma, grip, bronşit ve ishal gibi pek çok hastalık çocuklarda ateşin
çıkmasına yol açabilir. Ateşli havaleler çocuklarda sık rastlanan bir durumdur.
Havale, bebeğin hasta olduğunu gösteren ilk belirtidir. Özellikle çocukluk
döneminde hastaneye başvuru nedenleri arasında öksürük ilk sırada gelmektedir.
Çocuklarda özellikle kış mevsiminde çok sık görülen öksürük hastalık değil, çeşitli
sağlık sorunlarının bir belirtisidir. Çocuklarda çok sık rastlanan öksürük; boğmaca,
zatürre, bronşit ve larenjit gibi enfeksiyonların veya astımın da belirtisi olabilir.
Dolayısıyla öksürük asla ihmal edilmemesi gereken bir belirtidir. Pişik, bebeklik
döneminin en sık karşılaşılan sağlık problemidir. Pişik genellikle alt bezinin bebeğin
tenine temas ettiği noktalarda hafif kabartılı bir kızarıklık biçiminde ortaya çıkar.
Ne kadar iyi bakılırlarsa bakılsın bütün bebeklerde zaman zaman pişik olabilir. Her
çocuğun yaşamının bir döneminde yaşayabileceği, aileleri endişelendirecek ve
hastaneye başvuru nedenleri arasında ilk sıralarda yer alan ateş, havale, öksürük
ve pişik gibi sık görülen şikâyetler bu ünitede sizlere ayrıntılı bir biçimde
anlatılmıştır.
ATEŞ VE HAVALE
Ateş
131
yüksek olabilir. Bu günlük değişimin yanı sıra, egzersiz, sıkı giyinme, sıcak hava,
sıcak yiyecek ve içecekler ile vücut sıcaklığı 38-38.5 oC arasında seyredebilir.
Çocuklarda vücut ısısı, erişkinlerden daha yüksektir. Bir yaş civarında vücut
ısısı kademeli olarak erişkin düzeye doğru düşmeye başlar. Kızlarda 13–14,
erkeklerde 17–18 yaşlarında sabit hâle gelir.
Ateş, vücut ısısını önceden belirlenmiş bir limit arasında artırır. Çocuklarda,
çok yüksek olmayan vücut ısıları vücudun iltihaplanmaya bir cevabını gösterir ve
ateş her zaman zararlı olmayabilir. Enfeksiyonla karşılaşıldığında ateş 40 °C’yi aşar.
Nadiren 41° C’ den fazladır. Ateşin 39° C ve üzerinde olduğu durumlarda bağışıklık
fonksiyonları düşük düzeydedir. Bu yüzden 39° C üzerindeki yüksek sıcaklıklar
önlenmelidir. Çocuklarda; 39° C üzerindeki yüksek ateşte huzursuzluk, halsizlik,
baş ağrısı gibi belirtiler vardır.
Aşırı sıcak (kalın kıyafet, güneş), heyecan ve sinir (ağlayan bebek), yemekler
veya çeşitli aktiviteler (koşma, oynama gibi) nedeniyle vücut ısısı 38.5 ° C’ye kadar
yükselebilir. Bu gibi durumlarda herhangi bir hastalık söz konusu değildir.
Ateşin görülme nedenleri;
• En çok nezle, öksürük, zatürre ve boğaz, orta kulak, mide-bağırsak ve idrar
yolu iltihapları gibi çocuk hastalıkları nedeniyle ateş çıkar.
Çocuklarda ateşin
değerlendirilmesinde • Susuzluktan kaynaklanan ateş: özellikle yenidoğan bebeklerde vücuda
elektronik giren sıvı miktarının yetersiz olması durumunda (örneğin eğer çocuk nezleyse ve
termometreler bir şeyler içmek istemiyorsa) veya aşırı sıvı kaybı (ishal) söz konusu ise ateş
kullanılmaktadır. yükselebilir.
Çocuklarda ateşin değerlendirilmesinde elektronik termometreler
kullanılmaktadır. Elektronik termometreler, duyarlı kısımlarında (prob) bulunan
metallerin elektrik akımına gösterdikleri direncin ısı ile değişimine göre sıcaklığın
tahmin edilmesi ilkesi ile çalışır. Ölçüm tamamlandığında sesli uyarı vermeleri,
kullanım kolaylıkları, kolay okunabilen likit kristal ekranları ile son yıllarda yoğun
ilgi görmektedirler.
Annelerin ateş konusunda endişelerine neden olan etmenler şunlardır:
• Daha önceden ateşin ne olduğu ve tedavisi ile ilgili yeterli
bilgilendirme yapılmamış olması
• Ateşin 39 oC'nin üzerinde oluşu
• Annenin eğitim düzeyinin düşük olması
• Tek çocuk olması
Ateşli çocuğun doktora götürülmesi ile ilgili olarak iki etmen belirlenmiştir:
• Annenin endişesi
• Ateşin tanımı ve tedavisi konusunda daha önce bilgilendirme
yapılmamış olması
Anne-babaların doktorlarını aramasını gerektirebilecek durumlar:
• 2-4 aylık bebekte difteri-tetanoz-boğmaca (DBT) aşısına bağlı
olmayan ateş varsa
• 3 yaşından küçük çocukta ateş 40-40.5 oC arasında ise
• Çocuk idrar yaparken yanma ya da ağrı varsa
• Ateş 72 saatten uzun zamandır sürüyorsa
• Çocukta ateşli havale öyküsü varsa
132
İlgili Personelle İşbirliği
Kurum personeli ile işbirliği
Ailelerin, ateşin vücudun normal bir cevabı olduğunu bilmemeleri ateşten
korkmalarına yol açmaktadır. Çocuğun ateşi yükseldikçe ailelerin endişe ve
korkuları artmakta ve çoğu zaman kendilerini çaresiz hissedebilmektedirler.
Ateş ve hastalık bilgisi, toplumların kültürleri, gelenek ve görenekleri ile
yakından ilgilidir. Bu durum ebeveynlerin ateş konusundaki davranış ve
tutumlarını da etkilemektedir. Ateşe ne zaman ve nasıl müdahale edilmesi
gerektiği konusunda yeterli bilgi ve tecrübesi olmayan ebeveynler, doktor
Çocukluk çağı ateş tarafından yeterli tıbbi değerlendirme yapılmaksızın, gereksiz ve/veya yanlış dozda
yönetimi genel olarak ateş düşürücü ilaç (antipiretik) ve antibiyotik ilaçlar kullanılabilmektedir. Sonuçta
evde başlayan ve tıbbi ailelerin, ateşle seyreden ve kendiliğinden düzelme ihtimali yüksek olan viral
öneriler sonrası evde
enfeksiyonlarda da gereksiz antibiyotik kullanma eğilimi yüksektir. Antibiyotiklerin
sürdürülen bir süreçtir.
yeterli süre ve dozda verilmemesi, çocuğun şikâyetleri geçince erken dönemde
kesilmesi ya da ailelerin hastalıklara tedbir amacıyla gerektiğinde kullanmak üzere
evlerinde yedek antibiyotik bulundurma eğiliminde olması nedeniyle çoğu zaman
bu yedek ve/veya önceki tedaviden artan antibiyotiklerin kullanım süreleri
geçmekte ya da doktor önerisi dışında kullanılma olasılıkları artmaktadır.
Çocukluk çağı ateş yönetimi genel olarak evde başlayan ve tıbbi öneriler
sonrası evde sürdürülen bir süreçtir. Bu sürecin yönetiminde ebeveynlere büyük
sorumluluk düşmektedir. Çocukların bakımından sorumlu kişilerin, özellikle
annelerin, çocukluk çağında ateşli durumların yönetimine ve akılcı antibiyotik
kullanımına ilişkin konularda doğru bilgi sahibi olması, hem çocuğa yapılan
gereksiz uygulamaları, hem de gecikmiş ve yetersiz müdahaleleri önleyecektir.
Ailelerin bu konuda bilinçlendirilmesi ve desteklenmesi ateşli durumların yönetim
başarısını ve akılcı antibiyotik kullanım oranlarını arttıracaktır.
133
Bu eğitim ile gereksiz muayeneler, ateşsiz çocuklara gereksiz ilaç
uygulamaları azaltılabilmektedir.
• Çocuk 2 aylıktan küçük ise,
• Ateş 40.5 oC'nin üzerinde ise,
• Çocuk durmaksızın ağlıyorsa,
• Çocuk uyandırılamıyorsa,
• Çocuk bilinç bulanıklığı yaşıyorsa,
• Çocuk nöbet geçirmişse,
• Çocukta ense sertliği varsa,
• Çocuğun vücudunda mor noktalar varsa,
• Çocuk çok hasta görünüyorsa,
• Çocukta ağır enfeksiyon riski olan hastalık varsa,
• Çocuğun solunumu sıkıntılı ve burnu temizlenmesine karşın
rahatlamıyorsa, çocuk derhal doktora götürülmelidir.
Aile eğitimi, ateş düşürme yöntemlerini uygulamayı ve destekleyici bakımı
vermeyi içerir.
Aile eğitimi, ateş Ateşli çocuğun bulunduğu odanın ısısı 21–22° C arasında tutulmalıdır. Bu
düşürme yöntemlerini düzeydeki ısı, çocuğun ısı kaybının en üst düzeyde olmasını sağlar. Oda ısısının
uygulamayı ve
değerini azaltmak için cam açılmalıdır. Havalandırma cihazları ve vantilatörlerde
destekleyici bakımı
vermeyi içerir. kullanılabilir. Ancak çocuğun direk olarak hava akımının karşısında
bırakılmamasına dikkat edilmelidir.
Ateşli çocuğun üzerinin sarılması ve aşırı giydirilmesi doğru değildir. Az
sayıda ve gevşek giysiler çocuğun ısısını düşürme mekanizmalarına yardımcı olur.
Eğer çocuk üşüyor ve titriyorsa üzerine ince bir örtü örtülebilir.
Ateş çocuğun kalori gereksinimini artırdığından çocuğun beslenmesinin
desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca ateş, terlemeyi ve solunum sayısını artırarak
sıvı kaybının da artışına yol açar. Bu durum vücut ısısının daha da artmasına neden
olacağı için çocuğa bol miktarda sıvı verilmelidir. Su, meyve suyu, sulu meyveler
verilmelidir. Bebek anne sütü ile besleniyorsa beslenme sıklığı arttırılmalıdır. Ateş
sindirimi yavaşlattığı için yağlı ve zor sindirilen gıdalar verilmemelidir. Eğer ateşli
çocuğun sıvı alımı iyi değilse en kısa sürede sağlık kuruluşuna götürülmesi
konusunda aile bilgilendirilmelidir.
Çocuğun aşırı fiziksel aktivitesi vücut ısısının daha da artmasına neden
olacağından fazla fiziksel aktiviteden kaçınılmalıdır. Yine de çocukların evde basit
oyunlar oynamasına izin verilmelidir.
Ilık uygulama, ateş düşürmede kullanılan ilaç dışı bir yöntemdir. Vücut
yüzeyleri geniş olduğu için küçük çocuklarda daha etkindir. Ilık uygulamada
kullanılan suyun sıcaklığı 29–30° C olmalıdır. Suya kesinlikle alkol ya da kolonya
katılmamalıdır. Çünkü alkol deriden emilerek, buharı ise solunum yolu ile sinir
sistemi üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Ilık uygulama ile vücut ısısı bir
saat içinde 1,5–2° C den fazla düşürülmemelidir. Eğer vücut ısısı fazla düşürülürse
beyindeki ısı merkezi etkilenecektir. Ilık uygulama beş dakikadan az otuz
dakikadan fazla yapılmamalıdır. İşlem uzun sürdürüldüğünde, ateşin çok yüksek
olmadığı durumlarda ve uygun olmayan yöntemlerle yapıldığında, çocuğun
üşümesine, titremesine neden olarak ateşin daha da artmasına yol açabilir. Ilık
134
uygulama daha çok koltuk altı ve kasıklara uygulanmalıdır. Bu bölgelerde kan
damarları daha yüzeyseldir. Bu bölgelere konulan ıslatılmış bezler saat yönünde
Küçük çocukların vücut ısındıkça değiştirilerek yapılır. Bu uygulama yapılırken çocuğun ıslak havlu ile
yüzeyi geniş olduğu için
sarılmasına dikkat edilmelidir. Ilık su yerine kesinlikle soğuk su kullanılmamalıdır.
ılık uygulama daha
etkindir. Uygulama öncesi ve sonrası vücut ısısı kontrol edilmelidir.
Ateşin tedavisinde ılık su pansumanı ve banyosunun uygulama basamakları
Ilık su ile pansuman
• Su sıcaklığı (29-31 derece) ılık olmalıdır.
• 3 adet el havlusu, pansuman peti veya sünger ılık su kabının içine konur.
• Bebek kuru havlu üzerine yatırılır.
• Elbiseleri çıkarılır, üzerine ince bir çarşaf örtülür.
• Islak havlulardan biri alına konulur, diğeri ile vücudun boyun, yüz, karın,
diz, el bileklerinin iç yüzü, koltuk altı ve kasık bölgeleri silinir. Havlulardan
biri kuruyunca diğeri ile devam edilir. Bu işlem 20-30 dakika boyunca
sürdürülebilir.
• Eğer küvet veya kap içerisindeki su soğursa ılık su eklenir.
Ilık su ile banyo
• Küvet vücut ısısına yakın sıcaklıkta ılık su ile doldurulur ve bebek küvetin
içine konur.
• Bebek küvetin içinde 20-30 dakika boyunca bekletilir.
• Bu uygulama, havale geçirmekte olan bebek için asla yapılmamalıdır.
Havale
Okul çocuklarının yüzde dördü havale geçirmektedir. En sık görülen ateşli
havaledir. Havale, ateşli bir hastalığın başlangıcında daha sık görülmektedir. En sık
üst solunum yolu enfeksiyonları ile birliktedir. Havaleler genellikle 10 dakikadan az
süren, devamlı tekrarlayan hareketler şeklindedir. Havaleler aileyi korkutur. Bu
yüzden çoğu 112’yi arar ya da çocuklarını en yakın yerel hastaneye ulaştırırlar.
Ateşli havaleler, 5 ay ve 5 yaş arasındaki çocuklarda (özellikle 2 yaş
civarında) yaklaşık % 4 oranında görülmektedir. Havale geçiren çocukların % 13-
50’sinde ailevi yatkınlık bildirilmektedir.
Ateşli havalelerin tekrarlama riski yaklaşık %30’dur. Ateşli havaleler ani
yüksek ateşle ortaya çıktığı için büyük ölçüde önlenebilir. Sadece bir ateşli havale
geçiren çocuk genellikle daha ileri tedavi gerektirmez. Ancak ebeveynler, çocuğun
ateşinin tekrar yükselmesine dikkat etmeleri konusunda uyarılmalıdır. Basit ateş
nöbeti olan çocuklar için koruyucu olarak ilaç tedavisi önerilmez. İki ya da daha
fazla ateşli havale geçiren çocuklara genellikle koruyucu olarak ilaç başlanır.
Ailelere eğitim; ateşli havalelerin nispeten tehlikesiz olduğunun açıklanması
ve bu durumların nasıl tanınacağını, sonraki havalelerde nasıl hareket edecekleri,
etkili ve güvenli ateş düşürücü ilaçları nasıl kullanacağı, havalelerde ilk yardım ve
acil yardımın ne zaman ve nasıl isteneceği konusunda bilgilendirmeden oluşur.
Havale geçiren çocuk genellikle bilincini kaybeder, çocuğun gözleri yukarı
doğru döner, dişleri sıkılır, vücudunun bazı kısımları veya bütün vücudu
kasılmalarla sarsılır. Solunumu zorlaşır, ağzı köpürür, idrar ve dışkı kaçırabilir.
135
1-5 yaş arasındaki çocuklarda iltihabi mikrobik hastalıklar sonucu ateş
yükselmesi ile havale görülebilir. Yani çok yükselen ateşin mutlaka düşürülmesi
gerekir. Ateşi düşürmenin en pratik yolu çocuğun vücudunun ılık su ile silinip
kurulanmasıdır. Bundan sonra evde bulunan ateş düşürücü ilaçlar denenebilir.
Ateşli hastalıklarda ilk günden sonra havale ihtimali azalır. Çünkü beyin yavaş
Nöbet geçiren çocuğun yavaş sıcağa alışır.
ateşini düşürmede Ateşli havale geçiren bir çocuğun ilk tedavisi ateşin düşürülmesi ve ateşe
alkol, kolonya ya da neden olan durumun tedavi edilmesini içerir. Ateşi düşürmek için minimum 24 saat
soğuk su kullanılması süreyle her 4 saatte bir ateş düşürücü ilaç verilir. Ateşin nedeni belirlendikten
önerilmemektedir. sonra nedene yönelik tedavi uygulanır. Enfeksiyon tipine bağlı olarak antibiyotik
tedavisi doktor tarafından başlatılır.
Ateşli havaleyi önlemek için vücut sıcaklığı dikkatli izlenir, uygun dozlarda
ateş düşürücü ilaç verilir ve gerekirse ılık su ile ıslatılmış süngerle çocuğun vücudu
silinir. Ebeveynlerden nöbeti ortaya çıkaran olayları ve çocukta nöbet sırasında ve
sonrasında görünen davranışları tanımlamaları istenir.
ÖKSÜRÜK
Tüm yaşlarda en sık görülen solunum belirtilerinden biridir. Öksürük ve
hışıltı çocuklarda sık rastlanan bir yakınmadır. Birçok çocukta bu yakınma
Öksürük çocuklarda sık tekrarlayıcı hatta sürekli olup çocuğu ve aileyi önemli derecede rahatsız eder.
görülen bir yakınmadır. Öksürük akciğerlerin koruyucu bir mekanizması olup, çocuk hekimlerine
başvuru nedenleri arasında ön sıralarda yer alan bir belirtidir. Genelde ciddi bir
hastalık nedeniyle meydana gelmez. Bazen inatçı olabilir ve eşlik eden bulgular
ciddi bir hastalığın belirtisi olarak yorumlanabilir. Çoğu zaman kendiliğinden
kaybolur.
Sosyo-ekonomik durum, çevre kirliliği, sigara dumanı ve rutubet gibi
faktörler öksürüğü etkilemektedir. Aileler öksürüğü bir bulgu değil, aksine bir
136
hastalık olarak algılamakta ve çoğu zaman tetiği çeken faktörün bir üst solunum
yolu enfeksiyonu olduğunu unutmaktadır.
Öksürüğün kendisi “bir hastalık değil, hayati bir reflekstir”.
Öksürük, yabancı maddelerin akciğerlere aspirasyonuna karşı, hava
yollarının temizlenmesine yönelik koruyucu bir savunma mekanizması olup,
solunum sisteminden mukus (kaygan, sümüksü koruyucu sıvı), kan, yabancı cisim,
zararlı maddeler ve mikroorganizmaların uzaklaştırılmasında rol oynayan önemli
bir reflekstir.
Bir-üç hafta içerisinde gerileyen öksürük akut öksürük, 4 haftayı geçen
öksürük kronik öksürük olarak tanımlanmaktadır. Akut öksürük çoğunlukla
solunum enfeksiyonları (zatürre, bronşit, sinüzit, boğmaca) ile ilişkilidir ve öksürük
enfeksiyonun iyileşmesi ile birlikte yatışır. Ani gelişen tıkanma ve öksürük sıklıkla
yabancı bir cismin (leblebi, para, vs.) soluk borusuna kaçmasından sonra gelişir.
Olumsuz çevresel faktörler, hava kirliliği, rutubet ve düşük sosyo-ekonomik
durum da öksürüğün artışında rol oynayabilir. Büyük çocuklar, psikolojik
etkilenmeyi öksürük olarak yansıtabilir ve genelde herkesin bulunduğu bir
ortamda öksürebilirler.
Çocuklarda yaşamın ilk birkaç yılında viral solunum enfeksiyonları sık
görülür. Özellikle günlük bakım merkezlerinde olduğu gibi birçok çocuğun toplu
halde bulunduğu ortamlarda bu durum söz konusu olur. Çabuk iyileşen ve viral bir
enfeksiyonla meydana geldiği düşünülen öksürük için teşhis koymak amaçlı tahlil
yapılmasına gerek yoktur. Buna karşılık öksürük 4-6 haftadan daha uzun süre
devam ediyorsa araştırılması gerekebilir. Sıklıkla tedavi gerektirmez iken bazen
yaşamı tehdit edebilen durumların belirtisi olabilir ve acil tedavi gerekebilir.
Çocukların çoğunda öksürük özel bir belirti olmayıp, altta yatan ciddi bir problem
bulunmamakta ve öksürük kendiliğinden gerilemektedir.
Çocuklarda öksürük hem ebeveynlerin hem de çocukların gündelik
yaşamlarını kötü yönde etkiler ve çocuklardaki yaşam kalitesini düşürür. Ayrıca
ailelerde öksürüğün devamlılığı ile birlikte giderek artan stres oluşur. Uzun süreli
öksürük durumunda sıklıkla aileler çocuklarını doktora götürmeden reçetesiz
satılan öksürük ve soğuk algınlığı ilaçlarıyla tedavi etme eğilimindedir.
Çocukluk çağında daha çok viral enfeksiyonlarla ilgili olmasına rağmen,
Öksürük solunum
yollarının aşırı öksürük, uzun sürdüğü ve tekrarladığı zaman araştırılmalıdır. Okul devamsızlığına
salgılardan ve yabancı neden olması ve ailelerde stres yaratması nedeniyle hekime en çok müracaat
maddelerden nedenidir.
temizlenmesine Öksürük solunum yollarının aşırı salgılardan ve yabancı maddelerden
yardımcı olan önemli temizlenmesine yardımcı olan önemli bir savunma mekanizmasıdır. Ancak bu
bir savunma
koruyucu özelliğe rağmen öksürük birden çok sistemde bazı sorunlara da
mekanizmasıdır.
sebebiyet verebilmektedir. Bunlardan kaygı, hâlsizlik, uykusuzluk, kas ağrıları ve
idrar kaçırma gibi olanları ebeveynleri endişelendirerek acil olarak çocuklarını
doktora getirmelerine neden olur.
137
Öksürük ailelerde ciddi bir kaygı nedeni olmakta, hasta ve ailesinin yaşam
kalitesini etkilemekte, bu nedenle ebeveynler sıklıkla bir tedavi arayışı içine
girmektedir. Uzun süren veya tekrarlayan öksürüklerde, aileler tarafından en sık
yapılan, antibiyotiklerin ya da öksürük şurupları gibi reçetesiz satılan ilaçların
kullanılmasıdır.
Çocukluk çağında öksürük;
• Ani başlangıçlı ve ciddi düzeyde ise, kanlı kusma, nefes darlığı veya
morarma eşlik ediyorsa,
• Kronik ve büyüme geriliği, yağlı dışkılama eşlik ediyorsa,
• 6 haftadan uzun sürüyorsa,
• Uygulanan basit tedavilere yanıtsız kalıyorsa, öksürüğün ciddiye alınması
gerekir.
PİŞİK
138
maddelerin bezden iyi çıkmamasına yol açar. Çocuğa düzenli olarak banyo
yaptırılmaması, altı açıldığında yeterince temizlenmeyip gerektiğinde yıkanmaması
hâlinde de pişik oluşabilir.
Pişiğin diğer bir nedeni de çocuk bezlerinin deterjanla yıkanmasıdır. Bu
nedenle çocuğun altını temizledikten sonra yumuşak bir havlu ile iyice kurulamak
hazır bez kullanılmıyorsa bezleri deterjan yerine sabunla yıkamakta fayda
sağlayacaktır. Bezler yıkandıktan sonra iyice durulanmalıdır.
Çocukların derilerinin yetişkinlere göre daha ince olması, ishalin sık
görülmesi ve enfeksiyonlar nedeniyle antibiyotik kullanımının sık olması
çocuklarda pişik oluşma riskini artırmaktadır.
Pişik her iki cinsiyette eşit sıklıkta bulunmaktadır. Bez bağlanması azaldığı
için 18-20 aylıktan sonra pişik görülme sıklığı azalmaktadır. Pişiğin en çok görülme
sıklığı 6-12 ay arasında olduğu bildirilmektedir. Anne sütü alan çocuklarda hazır
mama ile beslenen çocuklara göre daha az pişik görüldüğü ifade edilmektedir.
Pişik oluşumunda önemli rolü olan diğer bir etmen de antibiyotik
kullanımıdır. Bebekler eğer antibiyotik alıyorsa veya anne sütü ile beslenen
bebeklerin annesi antibiyotik alıyorsa bu bebeklerde normal bağırsak florası
bozulduğu için kolay bir şekilde mantar gelişir. Böylece mantarlar bölgesel direnci
Pudra deri kıvrımları azalmış olan bölgeyi çok kolay bir şekilde enfekte ederler. Mantar üremesinin en
arasında birikerek deriyi güzel örneği ağızda oluşan mantar enfeksiyonları (pamukçuklar) ve bağırsak
tahriş eder ve çocuğun düzenin bozulması ile oluşan ishallerdir. İshal geliştiğinde ayrıca dışkı ile derinin
solunum yoluna teması arttığı için pişik gelişme riski de artar.
kaçarak boğulma Bebeğin genital bölgesinin alkollü, kokulu ıslak mendillerle silinmesi,
tehlikesi yarattığından
parfüm, pudra gibi diğer tahriş edici maddelerin kullanılması pişik oluşumunu
kullanılmamalıdır.
arttırmakta ve zemin hazırlamaktadır. Cildin uzun süreli kapalı kalması/hava
almaması bezin pH’ın yükselmesine ve bez bölgesindeki mikroorganizmaların
artmasına neden olur. Bu nedenle pH’ı cilde uygun olmayan, deri pH’ını bozacak
sabunların ya da kimyasalların kullanılması, ıslak ılık su yerine alkollü, kokulu
bezlerin kullanılması, bebeğin derisinin havasız kalması pişik oluşumunu
arttırmaktadır. Aynı zamanda çocuğun altını sık değiştirmemek (günlük değiştirme
sıklığının dört ve altında olması) talk pudrası kullanmak gibi yanlış uygulamalar
sonucu pişik gelişmesi kaçınılmazdır. Pudra deri kıvrımları arasında birikerek deriyi
tahriş eder ve çocuğun solunum yoluna kaçarak boğulma tehlikesi yarattığından
kullanılmamalıdır.
139
B = Barrier; Cildi koruyucu krem kullanma,
C = Clean; Cildi temiz tutma,
D = Disposable diapers; Tek kullanımlık bezler, kumaş bezlere göre daha iyi
emicidir,
E = Educate; Pişiğin tekrar gelişmemesi ve önlemek için ailelere eğitim verilmesi.
Derinin nemi bezin ıslaklığı ile orantılıdır. Kumaş bezler, tek kullanımlık hazır
bezlere göre deriyi daha ıslak tutar. Kumaş bezlere göre, tek kullanımlık hazır
bezler daha az pişik gelişimine neden olur. Özellikle süper emici özellikli jel
materyalli çocuk bezleri ıslaklığı azaltır ve deri pH’ının normal sınırlar içerisinde
kalmasını sağlarlar. Bezlerin çok sıkı bağlanması ve plastik külotların giydirilmesi
derinin hava almasını önlediğinden önerilmemektedir. Günümüzde de kumaş bez
kullananlara çok az rastlanmaktadır. Bu durumda kullanabilecek kumaş bezlerin,
sık değiştirilmesi durumunda, pişiği önleme yönünden hazır bezlerden çok farkı
yoktur. Son zamanlarda, suya karşı cildi koruyan çinko oksit/vazelin içeren bezler
üretilmektedir. Bu bezlerin diğer bezlere oranla pişik şiddetini azalttığı
görülmektedir.
Kumaş bezler yıkama öncesi antiseptik içeren suda tutulmalıdır. Özellikle
enzim içeren deterjan ve yumuşatıcılar kullanılmamalıdır. Sabun tozu
kullanılmalıdır. En az 60 derecede yıkanmalıdır. Bezin kaynatılması, kullanma
Bez bölgesinin bakımı süresini azaltacağından yapılmaması önerilmektedir. Bezin kokusunu gidermek
ve korunması ile pişik için güneşte asılarak kurutulması önerilmektedir. Makinada yıkama ve durulama
gelişim riskini azaltmak işlemi daha sistematik ve güvenilir olduğu için elde yıkamaya tercih edilmelidir.
mümkündür. Bezin değiştirilme sıklığı pişiğin tedavi ve korunmasında önemli rol oynar.
Bebekler doğumdan sonra 24 saatte ortalama 20 defa idrar yaparlar. Bir yaşına
geldiğinde çocuğun günlük idrar yapma sayısı giderek azalır yediye kadar düşer.
Bez değişim sayısı arttıkça pişik gelişme sıklığı azalır. Bez gece dâhil olmak üzere 2-
4 saatte bir değiştirilmelidir. Pişiği olan çocuklarda bezin deri ile temas süresini
azaltmak için bu sayı artırılmalıdır.
Pişik gelişimini engellemek için; emiciliği iyi olan kaliteli hazır bezlerin
kullanılması, bez bölgesinin kuru olması, her dışkılamadan sonra bez değiştirilmesi
ve bezin günde en az beş defa değiştirilmesi ve bölgenin temizliği, bezlerin çok sıkı
bağlanmaması, sıkı dar giysi kullanılmaması, odanın fazla sıcak ve nemli olmaması,
etkin koruyucu madde kullanılması ve sık havalandırılması önerilmektedir.
Deri temizliği her bez değişiminden sonra ılık su veya ılık su ile ıslatılmış
pamukla yapılmalı ve bez bölgesi günde iki defa yıkanmalıdır. Çocuğun altını
temizlemek amacıyla kullanılan ıslak mendiller deri bütünlüğünün bozulduğu
durumlarda kullanılmamalıdır.
Pişiğin gelişmesi ve tekrarlanmalarının önlenmesinde uygun koruyucu
kremler kullanılması önemlidir. Her bez değişiminden sonra temiz deriye
(zeytinyağı, vazelin veya bebek yağı gibi) koruyucu kremler uygulanmalıdır.
Ailelere pişikten korunma ve tedavisi hakkında broşürler ve kitapçıklar yolu
ile bilgi verilmelidir. Özellikle annelere bebeğin alt bakımının önemi anlatılmalıdır.
140
•Ateş, vücut ısısının normal sınırların üzerine çıkması olarak
tanımlanır. Ateş, normal bir vücut savunma mekanizmasıdır. Yüksek
ateş bir hastalık değil, yalnızca bir belirtidir.
•Çocukların bakımından sorumlu kişilerin, özellikle annelerin,
çocukluk çağında ateşli durumların yönetimine ve akılcı antibiyotik
141
DEĞERLENDİRME SORULARI
142
6. Aşağıdaki durumların hangisinde anne-babalar derhal doktora
başvurmalıdır?
a) 3 yaşından küçük çocukta ateş 38.0-39.0 oC arasında ise
b) Çocuk idrar yaparken yanma ya da ağrı varsa
c) Ateş 72 saatten uzun sürüyorsa
d) Aradan 24 saat geçmeden yeniden ateş ortaya çıkmışsa
e) Çocukta ateşli havale öyküsü varsa
Cevap Anahtarı
1.C, 2.C, 3.A, 4.E, 5.D, 6.A, 7.E, 8.C, 9.A, 10.A
143
0-12 YAŞ ÇOCUKLARDA
GÖRÜLEN HASTALIKLAR I
olacak,
• Bu hastalıkların etkenlerinin,
bulaşma yollarını, belirtilerini ve
bakım ilkelerini öğrenecek,
• Ayrıca bu hastalıklardan
korunmak için neler yapılacağı
konusunda bilgi sahibi olacak,
• Bu bilgiler ışığında çocukların
hastalıklara karşı korunmasında
etkili olabileceksiniz.
ÜNİTE
11
144
GİRİŞ
Kızamık, kabakulak, kızamıkçık, kızıl ve su çiçeği çocukluk döneminde sıklıkla
karşılaşılan hastalıklardandır. Çeşitli hastalık etkenlerinin (bakteri, virüs, mantar
vb.) neden olduğu bu hastalıklar bulaşıcı hastalıklar şeklinde de tanımlanmaktadır.
Özellikle kreş, anaokulu, okul gibi kalabalık ortamlarda yaşayan çocuklar için
bulaşıcı olan bu hastalıkların nedenlerinin, tedavi- bakım ilkelerinin ve korunma
yollarının bilinmesi büyük önem taşımaktadır.
145
• Solunum (damlacık) izolasyonu; hava yolu ile bulaşmada uygulanır.
Hastalar özel odaya alınır. Maske hastayla yakın temasta kullanılır.
Kızamık, menenjit gibi hastalıklarda uygulanır.
Kızamık virüsü,
hasta kişilerin
kanları ve burun,
boğaz salgıları ile
bulaşır.
Resim 1. Kızamık hastası çocuk (Kaynak: Milli Eğitim Bakanlığı, Çocuk Gelişimi
ve Eğitimi: Çocuk Hastalıkları. Ankara, 2011.)
146
çapında kenarları parlak kırmızı bir çizgi ile çevrili ortası mavi-beyaz
halkalardır. Başlangıçta yanak içi mukozasında belirirler ve hızla yayılırlar.
Birinci günün sonunda bütün ağız mukozası ve yanak içi beyaz nokta
şeklindeki bu lekelerle dolabilir. Döküntüler ortaya çıkınca bu yaralar
azalmaya başlar ve döküntünün üçüncü gününde tamamen kaybolur.
• Döküntü dönemi; 3-4 gün sürer. Prodromal dönemi takiben ateş tekrar
yükselir. Deriden hafif kabarık (makülopapüler döküntü), önceleri
basmakla kaybolan daha sonra rengi giderek kırmızıya dönüşen ve
basmakla kaybolmayan döküntüler başlar. Döküntü saçlı deri ile saçsız
derinin birleştiği yerden kulak arkasından başlayarak 2-3 gün içinde yüze,
Kızamıkta gövdeye, kol ve bacaklara yayılarak tüm vücudu kaplar. Yüz ve
döküntünün en fazla boyundakiler birleşmeye eğilim gösterir. Bacak ve koldaki döküntüler
olduğu dönemde ateş daha seyrektir. Belirtiler gittikçe artarak döküntünün dördüncü günü
de en yüksek seviyeye zirveye ulaşır. Döküntünün en fazla olduğu zaman ateş en yüksek
çıkar. düzeydedir. Döküntüler 3-4 gün sonra solmaya başlar ve ateş düşer.
Döküntüler yerlerinde hafif esmerimsi lekeler ve buğday unu kepeğine
benzer kabuklar oluşturarak solar. En son öksürük kaybolur.
147
Hastalığın geçirilmesi sonucu kazanılan bağışıklık süreklidir. Kızamık geçirmiş
anneden doğan bebekler genellikle 6-9 ay bağışıktırlar. Kızamık aşı ile önlenebilen
bir hastalıktır. Tüm çocuklar 12-18 aylıkken canlı aşı ile aşılanarak aktif bağışıklık
sağlanabilir. Kızamık aşısı tek olarak ya da kızamıkçık ve kabakulak aşısı ile birlikte
yapılabilir.
Kızamıkçık (Rubella)
Kızamıkçık, tropikal bölgelerde yaygın olmakla birlikte tüm dünyada görülür.
Genellikle çocuk ve genç erişkinlerde ilkbahar ve kış aylarında görülen hafif
döküntülü bir virüs enfeksiyonudur. Hastalığa yakalananların % 15’i 0-5 yaş arası
çocuklar iken, % 40 oranında 5-9 yaş arası çocuklarda görülür. Kızamıkçık bildirimi
zorunlu bir hastalıktır.
Etken: Hastalık etkeni, bir RNA virüsü olan rubella virüsüdür.
Bulaşma: Virüs, hasta kişinin burun-boğaz salgılarından ve bu salgılarla yeni
bulaşmış araç gereçlerle, damlacık yoluyla veya anneden bebeğe plasenta yoluyla
geçer. Bulaştırma süresi, hastalık döküntüleri ortaya çıkmadan bir hafta önce
başlar ve döküntüler çıktıktan sonra 4 gün devam eder. Bulaştırma döneminde
Kızamıkçığın çocuk okula gönderilmez ve gebe kadınlarla teması önlenir.
bulaştırma Kuluçka dönemi: Virüs vücuda alındıktan hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına
döneminde çocuk kadar geçen süre 14-21 gündür.
okula gönderilmez ve Belirtileri: Hastalık belirtileri prodromal ve döküntü dönemi olmak üzere iki
gebe kadınlarla dönemde gözlemlenir.
teması önlenir. • Prodromal dönem; nadir olarak döküntüden önce hafif ateş, baş ağrısı,
hâlsizlik, hafif nezle ve konjonktivit görülür. Döküntüden en az 24 saat
önce hastalık için karakteristik olan olan lenfadenopatiler (lenf bezlerinin
şişmesi) fark edilir. Boyun lenf bezlerinde ağrılı büyüme olur. Döküntü
çıkmadan kısa süre önce yumuşak damakta iğne ucu büyüklüğünde
pembe renkte lekeler fark edilir.
• Döküntü dönemi; deriden kabarık olmayan (maküler) döküntüler yüzde
başlar, gövde, kol ve bacaklara doğru ilerler. Döküntüler gövdede
belirirken yüzdekiler kaybolur. Bir- iki gün içinde gövdede kızıl
döküntüsünü andıran iğne başı büyüklüğündeki döküntüler tüm vücuda
yayılır. Üçüncü gün tüm döküntüler kaybolur.
148
Doktor önerisine göre ilaç kullanılır. Yüksek ateş için ateş düşürücü, kas ağrısı için
ağrı kesici verilmelidir. Bulaştırıcılık riski nedeniyle damlacık izolasyon önlemleri
alınmalıdır. Virüs havada asılı kaldığından uzak mesafelere taşınamamaktadır. Bu
Gebelik öncesi tüm nedenle çocuğun odasının kapalı tutulmasına gerek yoktur. Ancak çocuğa bir
kadınların ve genç metre mesafeyle yaklaşıldığında maske kullanılmalıdır.
kızların taranması ve Kızamıkçık aşı ile önlenebilen bir hastalıktır. Aşı, kızamık ve kabakulak aşısı
negatif olanlara ile birlikte olarak iki doz şeklinde yapılmaktadır. Hastalığı geçirme veya aşılanma
kızamıkçık aşısının ömür boyu bağışıklık sağlar. Kızamıkçık enfeksiyonu gebeliğin ilk üç ayında
yapılması gereklidir. geçirildiğinde mikrosefali (başın gelişememesi sonucu normalden küçük olması),
sağırlık, kalp anomalileri, katarakt ve diş eksiklikleri gibi doğuştan anomalilere
neden olabilen önemli bir hastalıktır. Bu nedenle gebelik öncesi tüm kadınların ve
genç kızların taranması ve negatif olanlara kızamıkçık aşısının yapılması gereklidir.
Gebelere canlı aşı yapılmaz. Aşılanan kadınlar aşıdan sonra 1-3 ay gebe
kalmamalıdır.
Kabakulak
Kabakulak tüm dünyada görülen özellikle okul, yuva gibi çocukların kalabalık
olduğu alanlarda salgınlar yapan bulaşıcı bir hastalıktır. Sıklıkla ilkbahar ve kış
aylarında görülür. Hastaların % 90’ı 14 yaşın altındaki aşısız çocuklardır. Kabakulak
bildirimi zorunlu bir hastalıktır.
Resim 4. Tek taraflı parotis (tükrük) bezi şişliği (Kaynak: Görak, G., Savaşer, S., Yıldız,
S. (2011). Bulaşıcı Hastalıklar Hemşireliği. 1. Baskı. İstanbul: İstanbul Tıp Kitabevi.)
Kabakulak olan çocuk Etken: Hastalık etkeni bir RNA virüsü olan Myxovirus parotidis virüsüdür. Soğuğa
bulaşmayı önlemek karşı dayanıklıdır. Soğukta yıllarca canlılığını sürdürebilir.
amacıyla yaklaşık 21 Bulaşma: Virüs vücuda hasta kişilerin ağız-boğaz salgılarıyla doğrudan ya da dolaylı
gün okula (virüsle bulaşmış eşyalarla) temas sonucu solunum yolu ile girer ve bulaşıcılık oranı
gönderilmemelidir. oldukça yüksektir. Bulaştırıcılık süresi, parotis (tükrük bezi) bezleri şişmeden 1-2
gün önce başlar ve 5 gün sonrasına kadar devam eder. Hasta çocuk bulaşmayı
önlemek amacıyla yaklaşık 21 gün okula gönderilmemelidir.
Kuluçka dönemi: Yaklaşık 14-21 gün, ortalama 18 gündür.
Belirtileri: Kabakulak tek ya da çift taraflı parotis bezinin nadiren de diğer dış salgı
bezlerinin ağrısız şişmesi ile karakterize sistemik viral bir hastalıktır. Hastalık % 30-
40 oranında belirti vermeden seyreder. Çocuklarda prodromal dönem nadirdir.
Kabakulak geçiren çocuk başlangıçta hafif ateş, baş ağrısı, iştahsızlık, hâlsizlik gibi
belirtiler gösterebilir. Bir-iki gün içerisinde tek ya da çift taraflı parotis bezi
bölgesinde şişlik, ağrı ve hassasiyet ortaya çıkar. İlerleyen günlerde şişlik
belirginleşir, kulak kepçesi yukarı dışa doğru itilir, mandibula (alt çene kemiği) açısı
149
görülmez hale gelir. Şişlik genellikle bir tarafta başlar, 1-5 gün sonra diğer parotis
bezini de tutar. Şişlikle birlikte ateş 39-40 0C’ye çıkabilir ve 3-4 gün sürer. Yaklaşık
bir hafta içerisinde parotis bezi şişliği düzelir.
Kabakulak hastalığı
geçiren çocuk
bulaştırıcılık süresi
bitene kadar ayrı bir
odada yatak
istirahatine alınır.
Resim 5. Kabakulak geçiren çocuk (Kaynak: Keudel, H., Capelle, B. (Çeviren: Yürür, G.K.)
(2008). Çocuk Hastalıkları. 1. Baskı. İstanbul: Optimist Yayın Dağıtım.)
150
Kızıl (Scarlet fever, Scarlatina)
Kızıl, döküntülü ve bakterilerin neden olduğu bir bulaşıcı bir hastalıktır. Kızıl
vakalarının yaklaşık % 50’si 3-12 yaş grubu çocuklardır. Üç yaşından küçüklerde
nadiren görülür. Hastalık sıcak bölgelerde ve tropikal iklimlerde yaygındır. İlkbahar
ve kış aylarında sık görülür. Toplu yaşanılan alanlarda (okul, kışla, yuva gibi) daha
yaygın olarak görülür.
Etken: Hastalık etkeni, A grubu beta hemolitik streptokoklardır. Oldukça dayanıklı
bir bakteridir.
Bulaşma: Hastalık kaynağı insandır. Bulaşma, hastanın burun-boğaz salgılarıyla
doğrudan temasla, solunum yoluyla ya da bakteriyle bulaşmış oyuncak, mendil,
yiyecekler aracılığıyla dolaylı olarak gerçekleşmektedir. Etken solunum yoluyla
alındıktan sonra bademciklere yerleşir. Eritrojenik toksin salgılar. Bu toksin kana
karışarak tüm organizmaya yayılır. Bu toksine karşı duyarlılık varsa döküntüler
Kızıl, toplu yaşanılan ortaya çıkar. Bulaştırıcılık süresi, ortalama 10 gündür.
alanlarda (okul, kışla, Kuluçka dönemi: 1-7 gün, ortalama 3 gündür.
yuva gibi) daha yaygın
olarak görülür.
Resim 6. Kızılda yüz ve dil görünümü (Kaynak: Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Serisi;
Çocuk Hastalıkları Modulü, Ankara, 2011.)
Belirtileri: Kızılda ani başlayan yüksek ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, bulantı, kusma
vardır. Hastanın bademcikleri şişer ve kızarır. Dil, beyaz çilek görünümünde
paslıdır. Daha sonra kıpkırmızı ahududu görüntüsü alması kızılın tipik özelliğidir.
Resim 7. Kızılda el ve ayaklarda soyulmalar (Kaynak: Görak, G., Savaşer, S., Yıldız, S.
(2011). Bulaşıcı Hastalıklar Hemşireliği. 1. Baskı. İstanbul: İstanbul Tıp Kitabevi.)
151
Döküntüler dirsek içi, kasıklar, diz altı, koltuk altı gibi kıvrımlı yerlerde yoğunlaşır.
Döküntüler iyileşirken çocuğun cildinde soyulmalar gözlenir.
Bakım ve Korunma: Streptokok boğaz enfeksiyonlarında antibiyotik tedavisi
Kızıl erken dönemde
gereklidir. Penisilin ve eritromisin tedavisi 10 gün süreyle uygulanarak hastalık
tedavi edilmezse
komplikasyonları (akut eklem romatizması gibi) önlenir. Erken tedavi edilmezse
böbrek hastalığı,
böbrek hastalığı, romatizma, orta kulak iltihabı ve zatürreye neden olabilir. Hasta
romatizma, orta kulak
çocuk yatak istirahatine alınır. Bol sıvı ve yumuşak gıdalarla beslenmesi sağlanır.
iltihabı ve zatürreye
Tedavi başladıktan sonra ilk 24 saat solunumla bulaşmayı önleyici tedbirler
neden olabilir.
alınmalı, çocuk izole edilmelidir.
Hastalığın aşı ile korunması olası değildir. Beş-altı tip streptokok aşısı
bulunmasına rağmen etkenin farklı tipleri olması nedeniyle bu aşılar yetersizdir.
Hastalığın başında tanılanarak uygun antibiyotiklerle tedavi edilmelidir.
Su Çiçeği (Varisella)
Su çiçeği çocukluk çağının en sık görülen bulaşıcı hastalığıdır. Dünyanın her
tarafında her cins, ırk ve yaşta (sıklıkla 2-8 yaş arası çocuklarda) görülür. Genellikle
hafif seyirlidir. Sıklıkla kış ve ilkbaharda ortaya çıkar.
Etken: Hastalık etkeni varicella zoster virüsüdür.
Bulaşma: Bulaşıcılık hasta kişinin solunum yolu salgılarıyla damlacık bulaşma
şeklinde daha az sıklıkla da deri lezyonları ile direkt temas yoluyla olmaktadır.
Bulaştırıcılık süresi, döküntüler çıkmadan önceki 2-5 gün, ilk lezyonlar ortaya
çıktıktan 6 gün sonrasına kadar devam etmektedir.
Kuluçka dönemi: 14-21 gün arasında değişir.
Suçiçeğinin hafif
atlatılması ya da
korunmak için
çocukların aşılanması
gerekir.
Belirtileri: Hastalık, 1-2 gün süren hafif ateş, hâlsizlik, kırıklık gibi belirtilerle başlar.
Küçük çocuklarda bu dönem fark edilmeyebilir. İzleyen günlerde önce gövdede
başlayıp sonra yüz ve saçlı deride, daha az olmak üzere kol ve bacaklarda, ağızda
yanak mukozasında ve boğazda görülerek tüm vücuda yayılan kaşıntılı döküntüler
mevcuttur. Bu döküntüler deriden kabarık olmayan kırmızı (makül), deriden
152
kabarık (papül) ve içi sıvı dolu (veziküller) döküntüler tarzındadır. Ağız içi
lezyonları ağrılı olabilir. Döküntüler 1-2 hafta içinde kabuklanır ve dökülür.
Döküntüler mikrop kapmazsa iz bırakmadan iyileşir.
Bakım ve Korunma: Çocuk, evde ya da duruma göre hastanede yatak istirahatine
alınır. Hasta çocukta görülen belirtileri rahatlatmaya yönelik bakım verilir. Doktor
önerisine göre ilaç tedavisi uygulanır. Ateş düşürücü, ağrı kesici ve kaşıntıya
yönelik topikal kalamin solüsyonu kullanılabilir. Çocuk içi sıvı dolu (veziküller)
döküntüleri kuruyuncaya kazar izole edilmelidir. Çocuğun yaralarını kaşıyıp
koparmasına engel olunmalı, deri ve tırnak bakımı verilmelidir. Sık banyo
yaptırılmalı, kıyafetleri ve çarşafı her gün değiştirilmelidir.
Hastalık geçirildikten sonra ömür boyu bağışıklık kazanılır. Su çiçeğinin hafif
atlatılması ya da korunmak için çocukların aşılanması gerekir. Bir yaşını dolduran
çocuklara su çiçeği aşısı yapılır. Diğer aşılarla birlikte yapılabilir. Hamileliğin ilk beş
ayında geçirilen suçiçeği anne karnındaki bebeği olumsuz etkiler. Bu nedenle hasta
çocuk gebe kadınlardan uzak tutulmalıdır. Okul çocukları döküntüden sonraki ilk
bir hafta okula gönderilmez.
153
•Kızamık, kabakulak, kızamıkçık, kızıl ve su çiçeği çocukluk döneminde
sık karşılaşılan hastalıklardandır. Özellikle kreş, anaokulu, okul gibi
kalabalık ortamlarda yaşayan çocuklar için bulaşıcı olan bu
Özet
hastalıkların nedenlerinin, tedavi- bakım ilkelerinin ve korunma
yollarının bilinmesi büyük önem taşımaktadır.
•Kızamık virüsü, hasta kişilerin kanları ve burun- boğaz salgılarıyla
bulaşır. Kızamıkçık virüsü, burun-boğaz salgılarından ve bu salgılarla
yeni bulaşmış araç gereçlerle veya anneden bebeğe plasenta yoluyla
geçer. Kabakulak virüsü, hasta kişilerin ağız-boğaz salgılarıyla
doğrudan ya da dolaylı (virüsle bulaşmış eşyalarla) temas sonucu
solunum yoluyla bulaşır ve bulaşıcılık oranı oldukça yüksektir. Kızıl
etkeni, hastanın burun-boğaz salgılarıyla doğrudan temasla solunum
yoluyla ya da bakteriyle bulaşmış oyuncak, mendil, yiyecekler
aracılığıyla dolaylı olarak bulaşır. Su çiçeği ise hasta kişinin solunum
yolu salgılarıyla damlacık bulaşma şeklinde daha az sıklıkla da deri
lezyonları ile direkt temas yoluyla bulaşmaktadır.
•Kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve su çiçeği aşı ile önlenebilen
hastalıklarken kızıl aşı ile önlenebilen hastalıklardan değildir.
154
DEĞERLENDİRME SORULARI
155
c) Kızamık
d) Suçiçeği
e) Kabakulak
Cevap Anahtarı
1.B, 2.A, 3.E, 4.D, 5.B, 6.A, 7.D, 8.C, 9.E, 10.B
156
0-12 YAŞ ÇOCUKLARDA
GÖRÜLEN HASTALIKLAR II
• Difteri
• Boğmaca
• Tetanos
• Menenjit ÇOCUK SAĞLIĞI
• Çocuk felci VE
• Hepatit
• Tüberküloz HASTALIKLARI
• Pnömoni
• Astım Bronşit
Yrd. Doç. Dr. Aynur
AYTEKİN
olacak,
• Bu hastalıkların etkenlerinin,
bulaşma yollarını, belirtilerini ve
bakım ilkelerini öğrenecek,
• Bu hastalıklardan korunmak için
neler yapılacağı konusunda bilgi
sahibi olacak,
• Bu bilgiler ışığında çocukların
hastalıklara karşı korunmasında
etkili olabileceksiniz.
ÜNİTE
12
157
GİRİŞ
Bu ünitede 0-12 yaş çocuklarda sıklıkla görülen diğer hastalıklar hakkında
bilgi verilecektir. Bu hastalıklar; difteri, boğmaca, tetanos, menenjit, çocuk felci,
hepatit, tüberküloz, pnömoni ve astım bronşittir. Çocukluk döneminde karşılaşılan
bu hastalıkların nedenleri, tedavi ve bakım ilkeleri, korunma yolları hakkında bilgi
edinmek çocukların sağlıklı büyüme gelişmelerine katkı sağlayacağından büyük
öneme sahiptir.
Resim 1. Difteride psöudomembran (yalancı zar) (Kaynak: Emond, R.T.D., Welsby, P.D.,
Rowland, H.A.K. (Çevirenler: Uzun, C., Yumuk, Z., Anğ, Ö.) (2012). İnfeksiyon
hastalıkları Renkli Atlas. 1. Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.)
158
Difteri basili, vücuda girdikten sonra boğaza yerleşerek orada bölgesel
inflamasyona (enfeksiyona karşı dokunun kendini savunma için gösterdiği
reaksiyon) neden olur. Basil, bademcik ve gırtlak bölgesinde kuvvetli, yapışkan,
iltihaplı bir sıvı salgılar ve bu sıvı, enfeksiyon bölgesini çevreleyen şişkin, grimsi bir
zar tabakası oluşturur. Buna yalancı zar (psöudomebran) denir. Basil, bu yalancı
zar içerisinde daha kolay üreyerek çoğalır ve daha fazla toksin salgılar. Toksin lenf
yoluyla genel dolaşıma katılarak diğer organlarda da hastalık belirtilerinin ortaya
çıkmasına neden olur. Genellikle çocukta, boğaz ağrısı, yutma zorluğu, burun
akıntısı, ses kısıklığı görülür. Ateş olmayabilir. Boyundaki lenf bezleri şişer.
Hastalık, kalp ve sinir sisteminde hasara yol açar, geçici felçlere sebep olabilir.
Difteri tehlikeli bir
hastalık olduğu için Bakım ve Korunma: Hastalığa yakalanan her on kişiden biri her türlü tedaviye
hasta vakit rağmen solunum yollarının tıkanması, kalp yetmezliği ve felçler nedeniyle hayatını
geçirilmeden doktora kaybeder. Tehlikeli bir hastalık olduğu için hasta vakit geçirilmeden doktora
götürülmelidir. götürülmelidir. Tedavisi, hastane koşullarında antitoksin difteri serumunun ve
antibiyotiklerin kullanılmasını içerir. Yatak istirahatı gerekir. Hastaya bol su ve
yumuşak gıdalar verilmelidir. Difterili hasta diğer kişilerden ayrı tutulmalıdır.
Karantina, birer hafta ara ile yapılan boğaz kültürü negatif olana kadar devam
ettirilir. Taşıyıcıların saptanması ve tedavisi korunmada çok önemlidir.
En iyi korunma şekli aşılamadır. Difteri aşısı, tetanos ve boğmaca aşısı ile
birlikte karma aşı olarak uygulanmaktadır. Aşı, ikinci ayını tamamlamış bebeklere
en az dört hafta ara ile üç doz şeklinde ve üçüncü dozdan bir yıl sonra dördüncü
doz yapılarak uygulanmaktadır.
Boğmaca (Pertusis)
Boğmaca her yaşta görülebilmesine karşın vakaların % 80’ini 1-5 yaş arası
çocuklar oluşturmaktadır. Beş ayın altındaki çocuklarda oldukça öldürücüdür. Kış
aylarında daha sıklıkla görülmektedir. İnatçı öksürük nöbetleriyle seyreden bulaşıcı
akut solunum yolu enfeksiyonudur. Bildirimi zorunlu hastalıklardandır.
Boğmaca için en Etken: Hastalık etkeni, Bordotella pertussis basilidir.
bulaştırıcı dönem, Bulaşma: Hastalık solunum yolları salgılarıyla doğrudan temas ya da öksürürken
öksürük nöbetleri aksırırken çıkarılan damlacıklar yoluyla bulaşır. Basille taze bulaşmış eşyalar
ortaya çıkmadan aracılığıyla da dolaylı bulaşma olabilmektedir. Etken, hastalığın ilk 1-2 haftasında
önceki kataral üst solunum yolunda bulunur. Boğmaca için en bulaştırıcı dönem, öksürük
dönemdir. nöbetleri ortaya çıkmadan önceki kataral dönemdir.
Kuluçka dönemi: 6-12 gündür.
Belirtileri: Hastalığın süresi 6-10 haftadır. Hastalık belirtileri üç dönemde
gözlemlenir.
• Kataral dönem (prodromal veya nezle dönemi); 1-3 hafta sürer. Üst
solunum yolu enfeksiyonu gibi başlar. Hafif kuru öksürük, aksırık, hafif
ateş ve burun akıntısı görülür. Bu dönemde hastalık oldukça bulaşıcıdır.
• Paroksismal (öksürük) dönemi; 2-6 hafta sürer. Hasta 5-15 veya daha fazla
sayıda kısa, kesik kesik, boğulur gibi öksürür. Öksürük nöbet tarzında ve
genellikle geceleri gelir. Çocuk öksürük nöbeti nedeniyle oksijensiz kalır ve
morarır. Öksürük ardından derin ve sesli bir nefes alır. Nöbet esnasında
159
çocuk kızarır, morarır, gözleri fırlar, dil dışarı sarkar, kaygı dolu bir yüz
ifadesi vardır. Nöbet sonunda koyu yapışkan bir balgam çıkarır. Küçük
çocuklarda kusma olur.
• İyileşme dönemi; 2-3 hafta sürer. Öksürük nöbetleri ve kusma giderek
azalır ve hasta normale döner.
Resim 2. Boğmaca hastalığı geçiren çocuk (Kaynak: Avcı, İ.A. (2010). Enfeksiyon
Hastalıkları. Genişletilmiş İkinci Baskı. Amasya: Göktuğ Basın Yayın ve Dağıtım.)
Bakım ve Korunma: Hafif vakalar evde, ağır vakalar ve altı aydan küçük bebekler
hastanede tedavi edilmelidir. Öksürük nöbetleri sırasında oksijen verilir.
Bulaştırıcılık süresini kısaltmak için 14 gün boyunca antibiyotik (eritromisin)
tedavisi sağlanır.
Çocuğun istirahati sağlanmalı, havadar, sessiz, nemli ve aydınlık bir odada
izlenmeli, ziyaretçi kısıtlanmalıdır. Boğmaca, solunum yolu salgılarının damlacık
olarak yayılması ve direkt temasla bulaştığından damlacık izolasyon önlemleri
alınmalıdır. Solunum yolundaki balgamı yumuşatmak için bol sıvı verilmelidir.
Beslenme öksürük nöbeti geçtikten yarım saat sonraya bırakılmalı, çocuk sık sık ve
az miktarlarda beslenmelidir. Boğmacalı çocuk tedaviden beş gün sonra kreş ya da
okuluna devam edebilir.
Korunmada en iyi yol aşılamadır. Boğmaca aşısı genellikle tetanos ve difteri
aşıları ile kombine olarak yapılır. Aşılamaya bebek iki aylıkken başlanır ve dört doz
uygulanır. Yedi yaşından küçük hiç aşılanmamış çocuklar ve dört dozdan daha az
boğmaca aşısı olanların aşılanması gerekir.
Tetanos
Tüm dünyada görülen, yaş ve cinsiyet farkı gözetmeyen öldürücü bir
hastalıktır.
Etken: Hastalık etkeni, Clostridim tetani basilidir.
Bulaşma: Tetanos etkeni vücuda deri ve mukozalardaki sıyrık, çatlak ve yaralardan
girer. Sıklıkla kirli cam, çivi vb. kesici ve delici aletlerle yaralanmalar, parçalı
kırıklar, deri yaraları nedeniyle oluşur. Ayrıca kirli enjektörlerle yapılan ilaç
enjeksiyonları, basille bulaşmış aletlerle kulak delme, sünnet, dövme yaptırma,
akupunktur uygulamalarında, enfekte böcek ısırıklarında, ameliyathanede
160
kontamine (kirli) malzemelerin kullanılması durumunda hastalık bulaşabilir.
Tetanos etkeni, canlı kaldığı sürece hastalık bulaşabilir.
Kuluçka dönemi: 4-21 gün, ortalama 8 gündür. Kuluçka süresinin kısa olması,
Tetanos etkeni hastalığın seyrini olumsuz yönde etkiler.
vücuda deri ve Belirtileri: Hastalık belirtileri yaranın yeri, özelliği ve yaygınlığına göre değişir.
mukozalardaki sıyrık, Bebeklerde emmede güçlükle başlar, yaşamın ilk 2 gününde normal emen ve
çatlak ve yaralardan ağlayan bir bebekte, 3-28 günler arası emme güçlüğü, katılık veya konvülsiyonların
girer. (kasılma) veya her ikisinin birden görülmesi tetanos belirtisi olarak ele alınmalıdır.
Baş ağrısı, ensede ve çenede sertlik, yutmada güçlük vardır. Hastalarda tipik
görüntü olarak sırt kaslarındaki kasılma sonucu gövdenin öne doğru kavis
göstermesi, baş ve bacakların arkaya bükülmesi, tüfek tetiği pozisyonu
(opistotonus pozisyonu) ve yüz kaslarının kasılması sonucu sürekli sırıtma
görünümü vardır. Solunum problemleri, şok ve akciğer sorunları sıklıkla görülür.
Menenjit
Menenjit her mevsimde görülse de ilkbahar ve kış mevsimlerinde görülme
sıklığı artmaktadır. Sıklıkla 2 ay 2 yaş arası çocuklarda ve kreş, okul gibi toplu
yaşanılan yerlerde görülür.
Etken: Menenjit beyni koruyan ve omuriliği çevreleyen zarlara (meninksler) çeşitli
bakteriler (B grubu streptokoklar, Neisseria menengitidis, E. Coli, Heaemophilus
161
influenza tip b gibi), virüsler ( enterovirüsler, adenovirüs, herpes virüs gibi) ve
mantarların bulaşmasıyla meydana gelen bir hastalıktır.
Bulaşma: Hastalık etkeni, kişiden kişiye solunum yolu ile bulaşır. Hasta kişilerin
öksürük ve solunum yolu salgıları ile çıkarttıkları tükürük damlacıklarının yakın
çevrelerince solunması ile alınır. Virüslerin neden olduğu menenjitte ise fekal- oral
bulaşma (hasta kişilerin dışkılarının karıştığı su ve besinlerle sindirim yoluyla
alınması) söz konusudur.
Kuluçka dönemi: Birkaç saatte başlayabileceği gibi 2-10 güne kadar çıkabilir.
Ortalama 1-4 gündür.
Belirtileri: Ateş, baş ağrısı, bilinç kaybı, iştahsızlık, bulantı, kusma, uyku hâli,
huzursuzluk sık görülen yakınmalardır. Büyük çocuklar ve erişkinler ışığa duyarlılık
(fotofobi), ense sertliği ve sırt ağrısı gibi santral sinir sistemine ilişkin belirtiler
Menenjit, hasta
görülür. Nöbet geçirme küçük çocuklarda daha sıktır, büyük çocuklarda ise ense
kişilerin öksürük ve
sertliği daha yoğun görülür. Bebeklerde bıngıldakta (fontanel) kabarıklık, göz
solunum yolu salgıları
kapaklarında düşme izlenebilir. Kafa içi basıncının artmasına bağlı gözlerde kayma,
ile bulaşır.
kusma, baş ağrısı, vücutta mor lekeler sıklıkla görülen yakınmalardır.
Bakım ve Korunma: Hasta çocuğun hastanede gözetim altında tutulması gerekir.
Menenjitte nedene göre tedavi yapılır. Bakterilerin neden olduğu menenjitte
antibiyotik tedavisi uygulanır. Hasta çocuk dış etkenlerden uzak, sakin ve kolay
havalandırılabilen odada bakım almalıdır. Doktor önerisiyle bulguları rahatlatıcı
çeşitli ilaçlar tedavide kullanılabilir.
Bakteriyel menenjitten korunmak için çocukların erken dönemde Hemofilus
influenza tip B (Hib) aşısı ve meningokok aşısı ile aşılanması, kabakulak sonrası
gelişebilecek menenjit için kabakulak aşısının yapılmış olması önemlidir. Çocuk
tamamen iyileştikten sonra kreşe ya da okula gönderilmelidir. Hasta çocukla yakın
temas içinde olanlar için koruyucu önlemler (maske, eldiven, önlük giyme, el
yıkama gibi) alınmalı ve koruyucu tedavi planlanmalıdır.
162
Çocuk felci, omuriliğin
ön boynuzlarının Resim 4. Çocuk felci (Kaynak: Milli Eğitim Bakanlığı (2011). Çocuk Gelişimi ve
Eğitimi: Çocuk Hastalıkları. Ankara.)
iltihaplanması sonucu
felçle sonuçlanan bir Belirtileri: Hastalık genellikle belirti vermeden seyreder. Bazı tiplerinde ateş, baş
hastalıktır. ağrısı, bitkinlik, kusma, boğaz ağrısı, boyunda kasılma ve sırt ağrıları şeklinde
yakınmalar olabilmektedir. Hastaların yaklaşık binde birinde felçler görülür. Felç
genellikle bacaklardan başlayıp yukarı doğru ilerler. Tipik olarak gevşek tipte felç
vardır.
Bakım ve Korunma: Tedavide amaç hastanın yakınmalarını azaltmak ve rahatını
sağlamaktır. Hasta yatak istirahatine alınır. Hastanın odası sakin, iyi
havalandırılmış, aydınlık ve sessiz olmalıdır. Solunum kaslarının etkilendiği
hastalarda solunum desteği gerekebilir. Doktor önerisine uygun olarak rahatlatıcı
ilaçlar kullanılabilir.
Korunma için hastalarla veya gıdalarla temastan sonra el yıkama son derece
önemlidir. Bulaştırıcılık süresinde hastanın izole edilmesi, oral-fekal bulaşma ve
solunum yolu ile bulaşmayla ilgili izolasyon önlemleri alınmalıdır. En etkili
korunma yolu ise çocuk felci aşısının yapılmasıdır.
Hepatit (Sarılık)
Sarılık hem dünyada hem de ülkemizde yaygın olarak görülen enfeksiyon
hastalığıdır. Sarılığın farklı türleri vardır. Etken virüse göre hastalık Hepatit A,
Hepatit B, Hepatit C, Hepatit D, Hepatit E şeklinde sınıflandırılır. Özellikle
gelişmekte olan alt yapı sorunlarını çözmemiş, sosyoekonomik durumu bozuk,
kanalizasyon şebekesi yetersiz ve temiz içme-kullanma suyu sağlanamayan
ülkelerde daha çok görülmektedir.
Etken: Hepatit A virüsü, Hepatit B virüsü, Hepatit C virüsü, Hepatit D virüsü,
Hepatit E virüsüdür.
Bulaşma: Hepatit A ve E virüsleri insandan insana fekal-oral yolla bulaşır. Hepatit A
ve E taşıyıcısı olan kişilerin atıkları (dışkı) ile bulaşmış besinlerin iyi yıkanmadan
ağız yoluyla alınmasıyla bulaşmaktadır. Diğer Hepatit türleri ise damardan kan
verilmesi ya da virüsle bulaşmış enjektörün batması gibi yollarla ya da cinsel
temasla bulaşmaktadır. Hastalık belirtileri ortaya çıkmadan önceki dönemde
bulaştırıcılığının olması nedeniyle toplumda yayılımı kolaylaşmaktadır.
Kuluçka dönemi: Hepatit A için 15-40 gün, Hepatit B için 30-180 gün, Hepatit C için
20-90, Hepatit D için 30-50, Hepatit E için 15-60 gündür.
163
Belirtileri: Akut viral hepatitler ani başlayan sarılık, koyu renkli idrar, iştahsızlık,
hâlsizlik, bulantı, sağ üst kadran ağrısı, idrarda bilirubin artışı ve karaciğer
enzimlerinin yükselmesiyle karakterize hastalıktır. İyileşme süresi genellikle 1-4
hafta sürer. Bu dönemde yakınma ve belirtilerde gerileme olur. Kan değerleri
yaklaşık 1-3 ay içinde tamamen normale döner.
Bakım ve Korunma: Akut viral hepatitlerin özel bir tedavisi yoktur. Hastalar
bulgular gerileyinceye kadar hastane ortamında izlenmelidir. Karaciğer fonksiyon
testleri 7-10 günde bir tekrarlanarak takip edilmelidir. Hastalık yakınmaları
gerileyinceye kadar çocuk/genç yatak istirahatine alınmalıdır. Bulaştırıcılığı
önlemek için hasta tek kişilik odada bakılmalıdır. Fekal-oral yolla bulaşan Hepatit A
ve E’den korunmada genel hijyen önlemlerinin alınması ve ellerin yıkanması
Hepatit A ve B aşısı konusuna dikkat çekilmeli, sağlık eğitimleri verilmelidir. Yiyecek ve içeceklerin
ülkemiz rutin aşı temizliğine özen gösterilmeli, içme suları klorlanmalı, tuvaletler mikrop
takviminde yer öldürücülerle temizlenmelidir. Kan nakillerinde kan, sarılık yönünden
almaktadır. incelenmelidir.
Çocukların korunmasına yönelik olarak hepatit A ve D’ye karşı aşı ile
bağışıklık sağlanabilir. Hepatit A ve B aşısı ülkemiz rutin aşı takviminde yer
almaktadır. Ülkemizde tüm çocuklar doğumdan itibaren üç doz olmak üzere
aşılanmaktadır. Ayrıca Hepatit B’den korunmakla Hepatit D’den de korunulmuş
olacaktır.
Tüberküloz (Verem)
Tüberküloz önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olmasına karşın kötü
sosyo-ekonomik koşullar ve yetersiz sağlık olanakları nedeniyle yüksek ölüm hızına
neden olan önemli bir hastalıktır. Tüberküloz olgularının % 15’ini 15 yaş altı
çocuklar oluşturmaktadır. Hastalığın uzun süreli olması, hastane ve evde bakım
gerektirmesi ve aşı ile korunabilir olmasına karşılık toplumda sorun olmayı
sürdürmesi nedeniyle önemini korumaktadır. Her yaş ve mevsimde görülebilir.
Etken: Hastalık etkeni, Mikobakterium tüberkülozis basilidir. Hastalığın kaynağı
insan olmakla birlikte kontrol altına alınamamış hastalıklı sığırların sütlerinin
içilmesi ile bulaşan mikobakterium bovis tipi de bulunmaktadır.
Bulaşma: Mikrobun en sık yayılma yolu hasta kişinin öksürmesi, aksırması,
konuşması ile akciğer sekresyonlarının (salgı) damlacık şeklinde havaya atılmasıdır.
Bu damlacıklar parçalanmakta ve havada her biri 1-3 tüberküloz basili içeren
damlacık çekirdeklerini oluşturmaktadır. Bu çekirdekler solunan hava ile
akciğerlerde hava keseciklerine (alveollere) yerleşerek burada çoğalmaktadır.
Hastalığın akciğer dışı organlara yayılımı çocuklarda daha sıktır. Çocuklara
hastalığın bulaşmasında aile ve yakın çevresi ile yakın temas etkilidir. Ayrıca
hastalıklı sığırların kaynatılmadan içilen sütü ile de bulaşma olmaktadır.
Kuluçka dönemi: Yaklaşık 4-12 haftadır.
Belirtileri: Tüm tüberküloz olgularının % 80-90’ı akciğerlerde ortaya çıkar.
Akciğerleri tahrip etmesi sonucu diğer organlarda ikincil enfeksiyona neden olur.
İki haftadan uzun süren öksürük, birkaç hafta süren gündüz düşük, akşama doğru
titreyerek yükselen ve gece terleyerek düşen aralıklı ateş, 2-3 ay içinde zayıflama,
164
gece terlemesi, çabuk yorulma, aşırı hâlsizlik, kusma, baş ağrısı, karın ağrısı,
eklemlerde şişlik, koltuk altı ve boyundaki lenf bezelerinde şişlik gibi yakınmalar
görülür. Bebekler ve küçük çocuklar erişkinden farklı olarak balgam çıkarmazlar.
Bu nedenle bulaştırıcı kabul edilmezler. On beş yaşın üzerindeki çocuklar ve
erişkinler bulaştırıcıdır.
Bakım ve Korunma: Tüberküloz hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçlar basilin
çoğalmasını önlediği ve basilin ölümüne yol açtığı için büyük önem taşır. Hastalar
hastanede yatırılarak tedavi edilir. Hastalık uzun süre tedavi ve bakım gerektirir.
Tüberkülin testi Evde tedavi alan hastaların rutin ziyaretler ile tedaviye uyumlarının sağlanması
negatif olan özellikle gerekir. Bu hastaların tedavisinde beslenmenin de büyük önemi vardır. Bol protein
bebek ve çocuklara ve vitamin içeren yüksek kalorili bir diyetle beslenmesi gerekir. Tedavide kullanılan
BCG aşısı yapılmalıdır. ilaçların yan etkileri konusunda aile bilgilendirilmeli, bu etkilerin görülmesi
durumunda hemen hastaneye başvurmaları gerekmektedir.
Tüberküloz basili tozla, toprakla ya da hastaların eşyalarını kullanmakla, aynı
kaptan yemek yemekle bulaşmadığından hastanın kişisel eşyalarına yönelik özel
önlem gerekli değildir. Hastayla yakın teması olanlara da koruyucu ilaç tedavisi
yapılmalıdır. Tüberküloz aşı ile korunulabilir bir hastalıktır. Ülkemiz aşı takviminde
yer almaktadır. Tüberkülin testi (PPD testi) negatif olan özellikle bebek ve
çocuklara BCG aşısı yapılmalıdır.
Pnömoni (Zatürre)
Özellikle küçük bebek ve çocuklarda sıklıkla karşılaşılan bir hastalıktır.
Etken: Toplumda gelişen pnömonilerden 100’den fazla etken sorumludur. Çeşitli
bakteriler (B grubu streptokoklar, E. Coli, enterik bakteriler streptococus
pneumoniae gibi), virüsler (adenovirüsler, RSV, parainfluenza, cytomegalovirus
gibi) hastalık etkenidir.
Bulaşma: Pnömoniye yol açan etkenler akciğer hava keseciklerine (alveollere)
çeşitli yollarla ulaşır. Viral etkenler damlacık bulaşma yoluyla, bakteriyel etkenler
ise akciğerlere besin, mide içeriği veya yabancı cisimlerin kaçması sonucu ya da
kan dolaşımına geçen bakterinin akciğerlere ulaşması yoluyla enfeksiyona neden
olmaktadır.
Kuluçka dönemi: Hastalık etkenine göre değişir.
Belirtileri: Hastanın yaşı, hastalık etkeni ve etkenin yerleşim yerine göre değişir.
Sıklıkla üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben gelişir. Ateş, öksürük, solunum
sıkıntısı, halsizlik, iştahsızlık, huzursuzluk, yorgunluk, baş ağrısı, baş dönmesi,
boğaz ağrısı, kas ağrısı, hızlı solunum, koyu balgam görülür.
Bakım ve Korunma: Hastalığın tedavisi etkene ve hastalığın şiddetine göre değişir.
Etkene göre doktorun reçete ettiği ilaç tedavisi kullanılır. Ağır hastalar hastanede
yatırılarak tedavi edilmelidir. Hastanın protein oranı yüksek yiyeceklerle
beslenmesi ve yeterli sıvı alması gerekir. Hastanın odası sık sık havalandırılmalı ve
nemli tutulmalıdır. Hastayı rahatlatmaya yönelik tedbirler alınmalıdır hastanın
burun ve kulak temizliğine ve rahat nefes alabilmesine dikkat edilmelidir.
Pnömoniden korunmak için konjuge pnömokok aşısı (KPA) ve hemofilus
influenza tip b (Hib) aşısı yarar sağlar.
165
Astım Bronşit
Astım görülme sıklığı son on yılda giderek artmıştır. En çok 5-17 yaş
çocuklarda görülmektedir. Akut astım krizi diğer kronik hastalıklar içinde en fazla
okula devamı etkileyen, hastaneye yatışa neden olan, çocuğun aktivitelerini
kısıtlayan ve önemli oranda maliyet gerektiren çocuk hastalığıdır.
Etken: Astımın oluşumunda çevresel etkenler, viral ve bakteriyel hastalıklar,
alerjen maddeler, genetik yatkınlık etkili olmaktadır.
Astımı tetikleyen faktörler: Ağaçlar, çiçekler, bitkiler, polenler, hava kirliliği, küf, ev
tozu, sigara dumanı, kokular, spreyler, kimyasallar, soğuk hava, egzersiz, soğuk
Çocukta astım krizini algınlığı, enfeksiyonlar, kedi, köpek gibi hayvanlar, çeşitli ilaçlar, aşırı stres,
başlatan yumurta, fıstık, balık gibi besinler vb. astım krizini başlatabilir.
faktörlerin/alerjenlerin Belirtileri: Astım bronşit solunum yollarında mukozada şişlik, kızarıklık ile
belirlenerek bunlardan karakterize hava yollarının aşırı duyarlılığı ve tıkanıklığı ile seyreden kronik bir
uzak durulması hastalıktır. Erken dönemde solunum değişiklikleri, baş ağrısı, sulu gözler, gözlerin
sağlanmalıdır. altında morluklar, çabuk yorulma, boğaz ağrısı, uyku sorunu, boğazda kızarıklık, ve
gece öksürüğü görülür. Akut dönemde öksürük, solunumun kısalması, solunum
güçlüğü, endişe, göğüste hırıltı ve soluk verirken küçük hava yollarının daralmasına
bağlı ıslık sesi (wheezing) duyulur. Astım tedavi edilmezse hastanın durumu daha
da ağırlaşır.
Bakım ve Korunma: Astım sorunu olan çocukların doktor kontrolünde takip
edilmesi gerekir. Tedavide hasta ve aile eğitimi, astımı tetikleyen faktörlerden
uzak durulması, astımın şiddetinin belirlenmesi, hastaya özel belirlenmiş uzun
dönemli ilaç tedavisinin devamlılığı, hasta ya da hastanın yakınındaki kişilerin
astım atağını tanıması ve bu durumda gerekli müdahaleyi yapabilmesi basamakları
önem taşımaktadır. Kreş ve okul ortamındaki çocuklar için öğretmenlerin/ bakım
vericilerin konuyla ilgili bilgi sahibi olmalıdırlar. Sürekli ilaç kullanan çocukların
ilaçlarını yanlarında bulundurmaları gerekir. Çocukta astım krizini başlatan
faktörlerin/alerjenlerin belirlenerek bunlardan uzak durması gerekmektedir.
Ailenin okul ve sağlık personeli ile sürekli işbirliği halinde olması önemlidir.
166
•Bu ünitede geçen hastalıkların bir kısmı onbirinci ünitede olduğu
gibi bulaşıcı özelliğe sahip hastalıklarken bir kısmı da bulaşıcılık
özelliği olmayan çocukluk döneminde yaygın olarak görülen
enfeksiyon hastalıklarıdır.
Özet
•Difteri basili, hasta ya da taşıyıcı insanların damlacıkları, tükürük ve
ağız, boğaz salgıları ile doğrudan ya da daha az sıklıkla hasta
kişilerin cilt lezyonları ile kirlenmiş araç gereçler, yiyecek ve
içecekler ile temas edilmesi ve çiğ süt ile dolaylı olarak bulaşır.
•Boğmaca basili,solunum yolları salgılarıyla doğrudan temas ya da
öksürürken aksırırken çıkarılan damlacıklar yoluyla bulaşır.
•Tetanos etkeni vücuda deri ve mukozalardaki sıyrık, çatlak ve
yaralardan, kirli enjektörlerle yapılan ilaç enjeksiyonları, basille
bulaşmış aletlerle kulak delme, sünnet, dövme yaptırmayla da
bulaşabilir.
•Menenjit ve çocuk felci etkenleri, solunum yolu ya da fekal- oral
yolla bulaşır.
•Hepatit A ve E virüsleri insandan insana fekal-oral yolla bulaşır.
Diğer hepatit türleri ise damardan kan verilmesi ya da virüsle
bulaşmış enjektörün batması gibi yollarla ya da cinsel temasla
bulaşır.
•Tüberküloz etkeni, solunum yolu ve hastalıklı sığırların
kaynatılmadan içilen sütleri aracılığıyla bulaşır.
•Zatürre etkenleri damlacık bulaşma yoluyla, bakteriyel etkenler ise
akciğerlere besin, mide içeriği veya yabancı cisimlerin kaçması
sonucu ya da kan dolaşımına geçen bakterinin akciğerlere ulaşması
yoluyla enfeksiyona neden olur.
•Astımın oluşumunda çevresel etkenler, viral ve bakteriyel
hastalıklar, alerjen maddeler, genetik yatkınlık etkili olmaktadır.
167
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili 1. Hangi hastalıkta basil, bademcik ve gırtlak bölgesinde kuvvetli, yapışkan,
ünite başlığı altında yer iltihaplı bir sıvı salgılar ve bu sıvı enfeksiyon bölgesini çevreleyen şişkin,
alan “bölüm sonu testi” grimsi bir zar tabakası (psöudomebran) oluşturur?
bölümünde etkileşimli a) Tetanos
olarak b) Boğmaca
cevaplayabilirsiniz.
c) Difteri
d) Menenjit
e) Çocuk felci
168
c) Meningokok aşısı
d) Kabakulak aşısı
e) Hepsi
Cevap Anahtarı
1.C, 2.D, 3.B, 4.A, 5.C, 6.B, 7.E, 8.D, 9.B, 10.A
169
İÇİNDEKİLER AŞILAR
13 170
GİRİŞ
Bir mikroorganizmanın duyarlı konakçı dokusuna girip üremesi, çoğalması ve
koloniler oluşturmasına enfeksiyon, konakçıda hastalık belirtileri ya da doku
travması şeklinde fizyolojik yanıt oluşmasına da enfeksiyon hastalığı denir.
Gelişmekte alan ülkelerin çoğunda enfeksiyon (bulaşıcı) hastalıkları, çocuk
hastalık ve ölümlerinin en önemli nedenidir. Ülkemizde de var olan sağlık sorunları
arasında bulaşıcı hastalıklar önemli bir yer tutmaktadır.
Çocuklar; kreş, anaokulu ve okul gibi kalabalık ortamlarda bulunmaları,
özellikle küçük çocukların temel gereksinimlerinin karşılanmasında erişkinlerle
yakın temasta olmaları, emekleme ile yüzeyde bulunan patojenlere maruz
kalmaları, bilişsel yeteneklerinin gelişmemiş olması nedeniyle ayrı tutma
gerekliliğini anlayamamaları, yaş gruplarına göre anatomik ve fonksiyonel
Bulaşıcı hastalıklardan özelliklerinin farklı olması (solunum yolunun kısa alması solunum yolu
korumada, en güvenilir enfeksiyonlarına yatkınlık) sebebiyle enfeksiyon hastalıklarına daha yatkındırlar.
ve en etkili yaklaşım
Bulaşıcı hastalıklardan korunmak için alınan önlemler; iki temel ilkeye
aşılamadır.
dayanmaktadır. Biri hastalık kaynağının çevreden uzaklaştırılması, diğeri kişisel
direncin artırılmasıdır.
Çocuk ve hatta erişkin sağlığını en sık görülen bulaşıcı hastalıklardan
korumada, en güvenilir ve en etkili yaklaşım aşılamadır. Aşılar ile korunmak bütün
çocukların en temel haklarından biridir ve başarısı ülkenin ekonomik düzeyi ile
paralellik göstermektedir.
171
hastalıklar sırasında aşı yapılabilir. Ailede aşıyı takiben yan etki görülme öyküsü,
ailede konvülsiyon (havale), felç veya epilepsi (sara hastalığı) bulunma öyküsü,
Aşıların yapılmaması antibiyotik tedavisi görme, anne sütü alma, kronik kalp, akciğer, böbrek veya
gereken durumlar çok karaciğer hastalıkları gibi kronik hastalıklarda aşılama uygulanabilir. Beyin felci,
nadirdir. down sendromu gibi kalıcı nörolojik durumlar, prematürite (zamanından önce
doğan) ameliyat öncesi ve sonrası, malnütrisyon, yenidoğan sarılığı öyküsü, topikal
(cilt üzerine krem/merhem), solunum yoluyla veya lokalize (intraartiküler,
intrabursal veya tendon içi vb.) steroid kullanımı ya da ağız yolu ile düşük doz
steroid kullanımı (2 mg/kg veya 20 mg/gün dozundan az), konvülsiyon öyküsü
(aşılama sonrası ateş görülebileceğinden, febril konvülsiyon öyküsü olan
çocuklarda ateş çıkması beklenen dönemde ateş düşürücü verilmesi uygundur) aşı
uygulamasına engel değildir. Çocuk antikonvülzan (havaleyi önleyici) tedavi
alıyorsa tedavisine aksatılmadan devam edilmelidir.
Aşı öncesi genel durumu iyi, sağlıklı çocukların ateşinin ölçülmesine ve fizik
muayene yapılmasına gerek yoktur. Kontrendikasyonlar mutlaka sorgulanmalıdır.
Aşı öncesi çocuğun hasta olup olmadığının sorulması yeterlidir. Önlem alınarak aşı
yapılması gereken durumlarda aşı uygulama kararı, takip eden hekime
bırakılmalıdır/hekim kontrolü sonrası aşı uygulanmalıdır.
Aşı Sonrası İstenmeyen Etki (ASİE): Aşı uygulanan bir kişide, aşı sonrası ortaya
çıkan, bilinen aşı yan etkisi ya da aşıya bağlı olduğu düşünülen herhangi bir
istenmeyen tıbbi olay ASİE olarak tanımlanmaktadır. Aşılar çok güvenilir
maddelerdir. Üretim ve dağıtım aşamalarında çok sıkı kontrolden geçmektedirler.
Ülkemizde kullanılan aşılar Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından önerilen ve
onaylanan İyi Üretim Prosedürleri (GMP) kurallarına uygun üretilmiş ve uluslararası
referans laboratuvarlarında test edilmiş olan aşılardır. Ayrıca kullanılacak aşılar
teslim alınıp sahada kullanıma sunulmadan önce, Ulusal Referans
Laboratuvarlarında da test edilmekte ve uygun olduğu kanıtlanan aşıların kabulü
yapılmaktadır.
Aşılama sonrası sıklıkla hafif, oldukça nadir olarak da yaşamı tehdit edecek
kadar ciddi istenmeyen etkiler gözlenebilir. Unutulmamalıdır ki hemen her
durumda çocuğun aşı ile korunabilir hastalıklara yakalanma ve bu hastalığa bağlı
nedenlerle ölme ya da sakat kalma olasılığı, aşılama ile oluşabilecek istenmeyen
etkilerin görülme olasılığı ile karşılaştırılamayacak kadar fazladır.
172
ASİE izleme sisteminin temel amacı aşılama hizmetinin kalitesini iyileştirmek
ve aşılamanın kabul edilebilirliğini artırmaktır. Bu amaca ulaşmada uygulanacak
Aşı sonrası ortaya çıkan stratejiler:
yan etki ASİE olarak
tanımlanmaktadır.
• Meydana gelen istenmeyen olguları düzenli olarak izlemek, analiz etmek
ve yorumlamak,
Ciddi ASİE: Ölüm, sakatlık, konjenital anomali (doğuştan gelen sakatlık) ile
sonuçlanan veya hastanede yatma gerektiren ASİE’dir. ASİE’lerin saptanması ve
bildirimi sağlık personeli, aileler ve toplumun diğer üyeleri tarafından yapılabilir.
Aile veya hekim dışı sağlık personelinin ASİE’den şüphelendiği durumlarda
değerlendirme hekim tarafından yapılır. Hekim dışı personel bu tip bir vaka ile
karşılaştığında birlikte çalıştığı hekime haber verir ve vaka birlikte değerlendirilir.
Tüm sağlık çalışanları ASİE’leri tanıyabilecek şekilde vaka tanımlarını ve ne
yapılması gerektiğini bilmelidir.
AKTİF BAĞIŞIKLAMA
Bağışıklık (immünizasyon): Bağışıklık, bireyin karşılaşabileceği enfeksiyon
etkenlerine karşı immünolojik savunmasının uyarılmasıdır. Bağışıklığı sağlayan
maddelere de antikor adı verilir.
Doğal Bağışıklık: Doğuştan sahip olunan bağışıklıktır. Örneğin kanda bulunan bazı
mikropların üremesini ter, mikropların vücuda gelişini de gözyaşı önler.
Kazanılmış Bağışıklık: Kişinin yaşamı boyunca enfeksiyon etkenine karşı bireysel
olarak geliştirdiği bağışıklıktır.
Pasif bağışıklık: Önceden hazırlanan antikorların hastalığı önlemek için risk
altındaki bireye verilmesini içerir. Anneden plasenta ile bebeğe geçen antikorlar ve
serumlar ile kazanılır. Pasif bağışıklık için kullanılan ürünler insan serum
immünoglobulini (IVIG), hayvan antiserumu ve antitoksinleridir. Bu tip bağışıklığın
süresi kısadır.
Aşıların istenilen Aktif bağışıklık: Etken organizmaya karşı vücudun antikor oluşturması ile kazanılan
bağışıklığı ve yüksek bir bağışıklıktır. Bireyin hastalığı geçirmesi ya da aşılama ile kazanılır. Bu tip
derecede korunma bağışıklığın süresi uzundur.
sağlaması temel
kurallara uygun AŞI TAKVİMİ
yapılması ile
sağlanabilir.
174
Aşılar aktif kazanılmış (edinsel) bağışıklık sağlar. Aşılama, yüzyılın en ucuz, en
etkin, en güvenli ve en akılcı tıbbi yeniliklerinden biridir. Ölü ya da hastalık yapma
yeteneği azaltılmış canlı mikroorganizmaların deri altına ya da kas içine enjekte
edilmesi veya ağız yolu ile verilmesine aşılama denir.
Aşılar ölü ya da zayıflatılmış mikroorganizma içeren biyolojik ürünlerdir.
Aşılar, bireyin bağışıklık (immün) sistemini uyararak mikroorganizmalara karşı
antikor oluşmasını sağlar. Aşılamada temel amaç; aşı ile korunulabilen hastalıkların
oranlarını ve bu hastalıklardan kaynaklanan sakatlık ve ölüm hızlarını azaltmaktır.
Aşı Tipleri
Ölü Virüs Aşısı: Ölü mikroorganizmaları içerir, ancak insan vücuduna girdiğinde
antikor oluşturma özelliğine sahiptir (inaktif polio aşısı gibi).
Toksoid Aşı: Bazı bakteriler toksin ürettiği için antitoksin antikorları üretilir. Pasif
Aşılar aktif kazanılmış bağışıklık sağlar (difteri gibi).
(edinsel) bağışıklık Canlı Virüs Aşısı: Canlı mikroorganizmanın virülansı azaltılarak aktif bağışıklama
sağlar. sağlanır (kızamık ve su çiçeği gibi).
Rekombinan Aşı: Mikroorganizmanın genetiğinde değişiklik yapılarak
kullanılmasıdır (aselüler bağmaca ve hepatit B gibi).
Konjuge Aşı: Değiştirilen mikroorganizmanın başka bir madde ile bağlanmasıdır.
175
Kısa süre önce konvülsiyon (havale) geçiren ve kanama öyküsü olan
bebeklere boğmaca aşısı yapılmaz.
Difteri Aşısı: Difteri toksoidi tek başına kullanılmaz. Tetanos ve boğmaca aşıları ile
birlikte kullanılır. Difteri toksoidi içeren aşıların (DBT, DaBT) yapılmasından sonra
genellikle kızarıklık, sertlik ve apse gibi lokal reaksiyonlar oluşabilir. Nadir olarak,
yaygın döküntü, anafilaksi ve nörolojik komplikasyonlar gelişebilir.
Difteri toksoidinin oluşturduğu bağışıklık yaşam boyu devam etmediği için ek
dozların yapılması gereklidir. Ülkemizde uygulanan aşı programında, 2,4,6. ve 18.
ayların sonunda DaBT- IPA-Hib ve ilkokul birinci sınıfta DaBT- IPA olarak uygulanır.
Antikor düzeyleri en son uygulanan 10 yıl sonra normalin altına düşmektedir. Bu
nedenle difteri toksoidi tetanos toksoidi ile birlikte (Td) her 10 yılda bir yapılır.
Tetanos Aşısı: Tetanos toksoidi difteri ve boğmaca aşıları ile birlikte uygulanır. Aşı
programında 2,4,6. ayların sonunda ve 18. ayın sonunda yapılan rapel (pekiştirme)
doz ile toplam dört dozdan oluşur. İkinci rapel ilkokul birinci sınıfta dörtlü kombine
aşı (DaBT-IPA) şeklinde ve daha sonra ilkokul sekizinci sınıfta Td olarak uygulanır.
Tetanos geçiren kişilerde kalıcı bağışıklık gelişmemektedir. Bu nedenle, bu
hastaların iyileşme döneminde aktif immünizasyon (bağışıklama) sağlanmalıdır.
Yaralanmalarda Tetanos Aşısı: Eğer yara temiz ise ve son aşıdan sonra 10 yıl
geçmişse tetanos aşısı yapılır. Üçten az tetanos aşısı yapılan kişiler için kirli
yaralanmalarda tetanos aşısı (Td) ve tetanos immünglobulini (TIG) yapılmalıdır.
Gebelikte Tetanos Aşısı: Anne adaylarının antitetanos seviyesinin gebeliğin son iki
ayında yüksek olması yenidoğanı tetanostan korur. Daha önce hiç aşılanmamış
gebelerde 4. aydan itibaren tetanos toksoid aşısı uygulanır.
DBT/DaBT Aşısı: Difteri, asellüler boğmaca ve tetanos aşılarını içeren inaktif
bakteriyel bir aşıdır. Ülkemizde rutin aşı programında IPA (inaktif polio aşısı) ve Hib
ile birlikte beşli kombine aşı olarak 2,4,6. ayların sonunda ve 18. ayın sonunda
rapel uygulanmaktadır. Başlangıçtaki ilk üç doz arasında en az 4 hafta olmalıdır.
İlkokul birinci sınıfta yapılan DaBT-IPA ile toplam beş doz aşı uygulanır. Td aşısı 10
yılda bir tekrarlanır.
Aşı, bulaşıcı
Hepatit B Aşısı (Sarılık Aşısı): İnaktif (ölü) bir viral aşıdır. Bebeklerde primer
hastalıkların sıklığını ve
bağışıklama doğumdan hemen sonra, 1. ve 6. aylarda uygulanan üç dozdan oluşur.
oluşan sakatlık ve ölüm
Daha büyük çocuklar ve adolesanlarda benzer şekilde üç doz aşı uygulanır. 2 kg
hızlarını azaltmaktadır.
olmayan prematüre bebeklere hepatit B aşısı bu kiloya ulaşınca yapılır.
Aşıya bağlı olarak, hafif ateş ve enjeksiyon yerinde hassasiyet gelişebilir.
Anafilaksi (allerji) çok nadir görülmektedir.
Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak Aşısı: Aşının ilk dozu 12. ayın sonunda, ikinci doz
ilköğretim birinci sınıfta yapılır. Bağışıklık yaşam boyu sürmektedir.
176
Önemli bir yan etki bildirilmemiştir. Kombine aşının içerdiği kızamık ve
kızamıkçık aşılarına bağlı olarak, ateş ve döküntü gelişebilir. İmmün sistemi
baskılanmış kişiler, doğuştan immün yetmezliği olanlar ve gebe kadınlara Kızamık,
kızamıkçık, kabakulak aşısı yapılmaz. Kadınlar aşıdan sonra en az üç ay hamile
kalmamalıdır.
Hemophilus İnfluenza Tip B/Hib Aşısı: Hib Aşısı kombine aşı (DaBT-IPA-Hib) ile
birlikte 2,4,6. Ayların sonunda üç doz ve 18. ayın sonunda bir doz rapel olarak
uygulanmaktadır. Aşı yapıldıktan sonra şişlik, ateş, kızarıklık ve ağrı gelişebilir.
Alerjik reaksiyonlar gelişen kişilere yapılmamalıdır.
Polio Aşısı: Çocuk felci aşısıdır. Ülkemizin içinde bulunduğu Dünya Sağlık Örgütü
Avrupa Bölgesi 21 Haziran 2002 yılında poliodan arındırılmış bölge sertifikası
almıştır. Avrupa Bölgesi’nde son yerli vaka (son vahşi polio virüsü) Kasım 1998’ de
Ağrı’da rastlanmıştır. Polionun yok edilmesi için toplumda polio virüsüne karşı
yüksek bağışıklama düzeyi sağlanmalıdır. Rutin aşı takvimine göre inaktif (ölü) polio
virüs aşısı DaBT-IPA-Hib (difteri asellüler boğmaca tetanos-inaktif polio-grip saşısı)
beşli kombine aşı şeklinde 2,4,6. aylarda yapılır ve bu üç doz arasında en az dört
hafta ve 3. doz ve birinci rapel arasında 12 ay olmalıdır. Birinci rapel 18. ayın
sonunda DaBT-IPA-Hib şeklinde, ikinci rapel ise ilköğretim birinci sınıfta DaBT-IPA
dörtlü kombine aşı şeklinde uygulanır.
Türkiye’ de tüm sağlık
Oral polio (çocuk felci) aşısı canlı aşı olduğu için doğuştan immün yetmezliği
ocaklarında ücretsiz
uygulanan çocukluk olan (doğuştan) veya immün sistemi baskılanmış çocuklara uygulanmaz. Bu
dönemi rutin aşı çocuklara sadece inaktif (ölü) polio aşısı (IPA) yapılır.
takvimi bulunmaktadır. Konjuge Pnömokok Aşısı (Zatürre Aşısı): İki yaşın altında hastalık veya ölümle
sonuçlanan streptokokus pnömoni bakterisine karşı uygulanır. Konjuge aşı 2, 4,6.
aylarda ve 12. ayın sonunda bir rapel doz olmak üzere dört kez uygulanır. Daha
önce aşılanmamış 7-11 ay arasındaki çocuklara 6-8 hafta ara ile iki doz primer aşı
ve 12-15. aylara arasında bir rapel uygulanır.
Aşı bölgesinde hassasiyet, kızarıklık, şişlik gibi lokal yan etkiler 38 derecenin
üstünde ateş görülebilir. Yüksek ateşi, orta veya ağır derecede hastalığı olan
çocuklar iyileşinceye kadar aşı ertelenir.
Hepatit A Aşısı (Sarılık Aşısı): Hepatitis A virüs enfeksiyonu genellikle iyi huylu bir
hastalık olmasına rağmen çocuklarda nadir de olsa öldürücü seyredebilir. Hepatit A
≥2 yaş çocuklara 6 ay arayla 2 doz önerilir (2, ve 2.5 yaşlarda). Mümkünse 2. aşı
aynı firmanın aşısıyla yapılmalıdır, ancak farklı firmanın aşıları değişimli olarak
kabul edilir.
Su Çiçeği Aşısı: Su çiçeği konusunda ülkemizde yeterli veri bulunmamakla birlikte
genel gözlem kanıları bu hastalığın özellikle okul çağı ile birlikte zaman zaman
salgınlar yaptığı ve eğitim ve sağlık sistemi ve çalışan anne-babalar açısından
ekonomik kayba yol açtığı yönündedir. Su çiçeği aşısı 12. ayda ilk doz ve 4-6
177
yaşında (veya İÖO 1. sınıfta) pekiştirme/rapel aşısı olmak üzere toplam 2 kez
yapılır. Daha önce aşı yapılmayan >4 yaş çocuklara 1-3 ay arayla 2 doz yapılır.
Pekiştirme/rapel aşıları değişimlidir, yani farklı firmaların aşıları birbirlerinin yerine
pekiştirme/rapel aşı olarak yapılabilir.
Tablo 1. Sağlık Bakanlığı Çocukluk Dönemi Rutin Aşı Takvimi (Hepatit A ve Su Çiçeği
2012’ de eklenmiştir)
Aşılar
(İlk 72 Saat İçinde)
İlkokul 1. sınıf
İlkokul 8. sınıf
12.Ayın sonu
18.Ayın sonu
24.Ayın sonu
1.Ayın Sonu
2.Ayın Sonu
4.Ayın Sonu
6.Ayın Sonu
(16 haftalık)
(24 haftalık)
(72 haftalık)
(1 yaşında)
(2 yaşında)
(4 haftalık)
(8 haftalık)
Doğumda
Hep B I II III
178
BCG I
DaBT-
IPA- I II III R
Hib
KPA I II III R
KKK I R Kz.çık
OPA I II R
Td I R
Hep A I II
Su
I
Çiçeği
Hep B: Hepatit B Aşısı, BCG: Tüberküloz Aşısı, DaBT-IPA-Hib: Difteri asellüler Boğmaca
Tetanos-İnaktif Polio-Hemofiluz influenza tip b aşısı, KKK: Kızamık Kızamıkçık Kabakulak
Aşısı, OPA: Oral Polio Aşısı, Td: Erişkin tip Tetanos difteri Aşısı, KPA: Konjuge Pnömokok
Aşısı, R: Pekiştirme dozu
Kaynak: T.C. SAGLIK BAKANLIGI Temel Saglık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 25.02.2008 6111
GENELGE 2008 / 14
180
•Bulaşıcı (enfeksiyon) hastalılardan korunmak için alınan önlemlerden biri
kişisel direncin artırılmasıdır. Çocuk ve hatta erişkin sağlığını en sık görülen
bulaşıcı hastalıklardan korumada, en güvenilir ve en etkili yaklaşım
Özetaşılamadır. Aşılar ile korunmak bütün çocukların en temel haklarından biridir
ve başarısı ülkenin ekonomik düzeyi ile paralellik göstermektedir.
•Aşıların yapılmaması gereken durumlar (kontrendikasyon) çok nadirdir. Kesin
kontrendikasyon durumlarında ilgili aşı uygulanmaz.
•Aşılama sonrası sıklıkla hafif, oldukça nadir olarak da yaşamı tehdit edecek
kadar ciddi istenmeyen etkiler gözlenebilir.
•Aşıların istenilen immün yanıtı oluşturabilmesi, yüksek derecede korunma
sağlaması ve en az yan etki oluşturabilmesi temel kurallara uygun yapılması
ile sağlanabilir.
•Etken organizmaya karşı vücudun antikor oluşturması ile kazanılan
bağışıklığa aktif bağışıklık denir. Bireyin hastalığı geçirmesi ya da aşılama ile
kazanılır. Bu tip bağışıklığın süresi uzundur.
•Aşılar aktif kazanılmış (edinsel) bağışıklık sağlar.
•Çocukluk döneminde uygulanan aşılar; tüberküloz, boğmaca, difteri, tetanoz,
hepatit B, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, hib, polio, pnömokok, hepatit A
ve su çiçeği aşısıdır.
181
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisinde aşı uygulaması ertelenir?
a) Alerji veya astım (aşının belirli bir bileşenine karşı bilinen bir alerji dışında)
b) 38.5°C’den yüksek ateşle seyreden enfeksiyon hastalıkları
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili c) Ailede aşıyı takiben yan etki görülme öyküsü
ünite başlığı altında yer
d) Ailede havale, felç veya epilepsi bulunma öyküsü
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli e) Kalp, akciğer, böbrek veya karaciğer hastalıkları gibi kronik hastalıklar
olarak
2. Aşağıdakilerden hangisi ASİE izleme sisteminin temel amacı değildir?
cevaplayabilirsiniz.
a) Aşılama hizmetinin kalitesini iyileştirmek
b) Aşılamanın kabul edilebilirliğini arttırmak
c) İstenmeyen etkilerin aşı ile ilişkisini araştırmak
d) Aşı uygulama hataları ile ilgili sorunları çözmek
e) Aşılama programını değiştirmek
182
6. Aşağıdakilerden aşılardan hangisi ülkemizde uygulanan çocukluk çağı rutin aşı
takviminde yer almaz?
a) Tüberküloz aşısı
b) Konjuge pnömokok aşısı
c) Rotavirüs aşısı
d) Hepatit A aşısı
e) Polio aşısı
e) 6 hafta sonra 1.B, 2.E, 3.B, 4.E, 5.B, 6.C, 7.D, 8.A, 9.A, 10.C.
183
SERUMLAR
• Serumun Tanımı
• Serumun Temel Özellikleri
İÇİNDEKİLER
• Serum Çeşitleri
• Hayvan Kaynaklı Bağışık
Serum (Heterolog Serumlar)
ÇOCUK SAĞLIĞI VE
• İnsan Kaynaklı Bağışık HASTALIKLARI
Serum (Homolog Serumlar)
• Serumların Yan Etkileri
• Serumların Kullanım Amaçları Arş. Gör. Ayfer TOSUN
• Serum ile Aşı Arasındaki
Farklar
kavrayabilecek,
• Kaynaklarına göre serum
çeşitlerini sınıflandırabilecek,
• Serumların yan etkilerini
açıklayabilecek,
• Serumların kullanım nedenlerini
açıklayabilecek,
• Serum ile aşı arasındaki farkları
anlayabileceksiniz. ÜNİTE
14
184
GİRİŞ
Serumlar insanda pasif bağışıklama amacıyla kullanılırlar. Hazır,
sentezlenmiş antikor içerdikleri için, uygulandıkları anda etkilerini gösterirler.
Ancak sağladıkları bağışıklık kısa sürelidir ve ortalama 3-4 hafta sürer. Genellikle
aktif bağışıklık oluşturacak kadar zaman bulunamaması durumlarında, hızlı bir
şekilde koruyucu ve tedavi edici bir direnç kazandırırlar.
SERUM TANIMI
Serum, belirli bir hastalık etkenine karşı aktif bağışıklık kazandırılmış kişinin
veya hayvanın kanından elde edilen fibrinojeni (Karaciğerde sentez edilen, kan
plazmasında bulunan ve pıhtılaşma olayında önemli rol oynayan kan proteini)
alınmış plazmadır.
Bağışıklık biliminde(İmmünoloji) serumlar, içerdikleri globulinler (bir cins
proteinler) bakımından normal serumlar ve bağışık serumlar olarak iki grupta
toplanır.
Normal Serumlar: Kanı alınan hayvan, insanlar için zararlı olan hiçbir
hastalıkla karşılaşmamışsa, bu hayvanlardan elde edilen serum özel antikor
taşımaz, normal serumdur. Bu tür serumlar, laboratuarlarda mikrop besi yerlerinin
hazırlanmasında kullanılırlar.
Tedavi Edici Serumlar (Bağışık Serumlar) : Belirli antijene karşı özel
Tedavi edici serumlar antikorları içeren serumlara, bağışık serum denir Bunlar antikor içeren
Bağışıklık cisimlerini serumlardır.
içerir. Hastalık etkenlerinin antijenlerin canlı vücuduna damar yoluyla verilerek
antikor oluşturulmasından belirli bir süre sonra o canlıdan alınan kandan elde
edilen serumlardır. Tedavi edici serumlar bağışıklık cisimlerini içerirler. Bunlar
aşısız çocukların hastalığa yakalanması durumunda (örneğin difteri) tedavi edici
olarak ya da aşı olmamış bir çocuğun yaralanması durumunda hastalığa karşı
koruyucu olmak için (tetanos, kuduz gibi) acele olarak antikor transferi için
kullanılır.
Çocuk enfeksiyon etkeni ile karşılaşmıştır ancak aşı ile vücutta antikor
üretmeye zaman kalmamıştır. Böyle durumlarda aşıların yerine bağışık serum
verilerek pasif bağışıklık sağlanır. Pasif bağışıklık geçicidir, 3 hafta sonra derhal
çocuk aşılanmalıdır.
Şekil 1. Serum
185
SERUMUN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Serumların temel özellikleri şu şekilde ifade edilir:
• Antikor-Antitoksin içerir
• Hastalık oluştuktan sonra verilir
• Hastalığı tedavi edicidir
• Pasif bağışıklık kazandırır
SERUM ÇEŞİTLERİ
İnsanda tedavi ve koruma amacıyla kullanılan serumlar heterolog(hayvan
kaynaklı bağışık serumlar) ve homolog(insan kaynaklı bağışık serumlar) olarak
hazırlanır.
Standart İmmünglobulin
Standart immünglobulin, en az 1000 kadar kan veren kişinin (donörün)
plazma karışımından, immünglobülinlerin (bağışık proteinlerin) ayırt
edilmesiyle hazırlanan bir üründür. Bu üründe bu kişilere ait çeşitli antikorlar bir
186
arada ve yoğun bir şekilde bulunurlar. Standart immünglobulinler, bağışıklık
bozukluklarından genel olarak enfeksiyonlardan korumak için veya çeşitli bulaşıcı
hastalıklarla temas sonrasında uygulanırlar.
187
Kuduza Karşı Özgül İmmünoglobulin: Hayvan ısırmalarından hemen sonra
yapılan pasif bağışıklamada bu serumlar kullanılmaktadır. Kuduz immünglobülini,
tek dozda ve bir kez uygulanır. Buradaki amaç, aşılamayla antikor üretimi
sağlanıncaya kadar, pasif bağışıklama ile enfeksiyonun ilerlemesini engellemektir.
Uygulama Süresi: İlk aşı dozuyla birlikte aynı gün veya bir hafta sonrasına
kadar uygulanabilir. İlk aşı dozundan bir hafta sonra antikor yanıtı oluşacağından
önerilmez. Gecikmiş vakalarda geçen süreye bakılmaksızın kuduz immünglobülini
uygulanır.
188
Bağışık serumlar, tek bir antijene karşı hazırlanmışsa monovalan (bağışıklık
kazandırıcı tek bir madde içeren) serumlar, bir etkenin birkaç antijenine karşı
hazırlanmışsa polivalan (bağışıklık kazandırıcı birden çok madde içeren) serumlar
olarak adlandırılır.
SERUMLARIN YAN ETKİLERİ
Hayvan kökenli serumlardaki proteinler insan vücudu için yabancı
olduklarından, bu gibi serumlar insanlara uygulandıklarında, yabancı proteinlerin
bir an önce atılmalarını sağlamak için insan vücudu içinde immünolojik olaylar
gelişir. Bu olaylar sonucu kişilerde bazı klinik belirtiler ortaya çıkabilir. Bunlara
Bu olaylar sonucu
kişilerde bazı klinik serumların yan etkileri denir. Bunlar :
belirtiler ortaya Anafilaktik Şok (ani alerjik reaksiyon): Bu tip bir etki serum uygulamasını
çıkabilir. takip eden bir iki dakika veya en geç yarım saat içinde ortaya çıkar. Kişide tansiyon
hızla düşer, hasta güçlükle nefes alır, göz bebekleri genişler, şuur kaybolur, ödem
ve ishal görülür. Zamanında müdahale edilmezse, kalp durması sonucu hasta
ölebilir.
Serum Hastalığı: Çoğunlukla tetanos veya yılan zehirlenmesi gibi hastalıklara
karşı bağışıklık sağlamak amacıyla kişiye verilen seruma karşı, vücudun gösterdiği
alerjik tepkidir. Ateş, eklem ağrıları, deri döküntüleri gibi belirtilerle kendini
gösterir. Belirtiler genelde serum uygulamasından iki hafta sonra ortaya çıkar ve
birkaç gün sürer.
Arthus Fenomeni Tipinde Bölgesel Reaksiyon: Çok az rastlanır. Birkaç defa
serum almış kimselerde, serum uygulamasından 24-48 saat sonra enjeksiyon
yerinin şişmesi, sertleşmesi ve aynı yerdeki cilt, cilt altı dokularının bir süre sonra
ölümüyle karakterize klinik tablodur. Genel reaksiyon yoktur. Tehlikeli sonuçlar
vermez.
189
SERUMLARIN KULLANIM AMAÇLARI
Serumların kullanım nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz
• Temas sonrası hastalığın ortaya çıkmasının engellenmesi
Bağışık sistem • Var olan hastalıkta belirtilerin hafiflemesi
eksikliği olan bireyleri • Bağışık sistem eksikliği olan bireyleri korumak
korumak amacıyla • Bakteri zehirlerinin hareketini engelleyerek hastalığın yayılımını
serumlar kullanılır. engellemektir.
190
Tablo 1. Aşı ile Serum Arasındaki Farklar
AŞI BAĞIŞIK SERUM
Aşı ile vücuda zayıflatılmış mikrop ve Serum ile hastalığın antikorları verilir
bunların toksini verilir
Aşı sıvısal(hümoral) ve hücresel bağışıklık Serum, sıvısal(hümoral) bağışıklık
oluşturur oluşturur
Aşı, bulaşıcı hastalıklardan korumak Serum tedavi amacıyla hasta olan
amacıyla sağlıklı insana yapılır insana yapılır
Aşı, aktif bağışıklık kazandırır Serum, pasif bağışıklık kazandırır
Aşılamayla kazanılan bağışıklık süresi yıllarca Serumlarla sağlanan bağışıklık süresi
sürebilir kısa sürer (3-4 hafta)
Aşıların yan etkisi hafiftir Serumların yan etkileri ağır olabilir
Kaynak: Bilgehan, H. (1993). Temel Mikrobiyoloji ve Bağışıklık Bilimi, 6. Baskı,
İzmir: Barış Fakülteler Kitapevi.
191
•Serumlar insanda pasif bağışıklama amacıyla kullanılırlar.
•İnsanda tedavi ve korunma amcıyla kullanılan serumlar
Özet
heterolog(hayvan kaynaklı bağışık serumlar) ve homolog(insan
kaynaklı bağışık serumlar) olarak hazırlanmaktadır.
•Bağışık serum şişelerinin etiketinde anti serumun çeşidi, hayvanın
türü, içerdiği antikor oranı, üretim ve son kullanma tarihleri gibi
önemli bilgiler belirtilmektedir.
•Standart immünglobulinler, bağışıklık bozukluklarından genel
olarak enfeksiyonlardan korumak için veya çeşitli bulaşıcı
hastalıklarla temas sonrasında kullanılmaktadır.
•Özgül immünoglobulinler sadece içerdikleri özgül antikorların
gerekliliğinde kullanılmaktadır.
•Hayvan kökenli serumlardaki proteinler insan vücudu için yabancı
olduklarından, bu gibi serumlar insanlara uygulandıklarında,
yabancı proteinlerin bir an önce atılmalarını sağlamak için insan
vücudu içinde immünolojik olaylar gelişmektedir.
•Aşı ile vücuda zayıflatılmış mikrop ve bunların toksini verilmektedir.
•Serum ile hastalığın antikorları verilmektedir.
Ödev
192
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi serumların temel özelliklerinden değildir?
Değerlendirme
a) Antikor-antitoksin içerir.
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer b) Hastalık oluştuktan sonra verilir.
alan “bölüm sonu testi” c) Aktif bağışıklık kazandırır.
bölümünde etkileşimli
olarak d) Pasif bağışıklık kazandırır.
cevaplayabilirsiniz. e) Hastalığı tedavi edicidir.
193
6. Aşağıdakilerden hangisi serumların yan etkilerinden değildir?
a) Ödem ve ishal
b) Ateş ve eklem ağrıları
c) Şuur kaybı
d) Beyin kanaması
e) Tansiyonun hızla düşmesi
194