Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 194

SAĞLIKLI ÇOCUĞU TANIMAK-I

• Sağlığın Tanımı
İÇİNDEKİLER

• Sağlığı Etkileyen Faktörler


• Sağlığın Bileşenleri
• Sağlığın Önemi ÇOCUK SAĞLIĞI
• Çocuk Sağlığının Önemi
• Çocuk Sağlığını Etkileyen
VE
Faktörler HASTALIKLARI

Yrd. Doç. Dr. Sibel


KÜÇÜKOĞLU

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


HEDEFLER

• Sağlıkla ilgili tanımları kavrayacak,


• Sağlığın ve çocuk sağlığının önemi
konusunda yeterli bilgiye sahip
olacak,
• Çocuk sağlığını etkileyen faktörleri
kavrayabileceksiniz.

ÜNİTE

1
1
GİRİŞ
Sağlıklı olmak ve sağlıklı yaşamak, insan mutluluğunun en önemli ve en
öncelikli ögesidir. Sağlık kendiliğinden var olan bir durum değildir. Bu uğurda daha
doğum öncesi dönemlerden başlayarak çaba göstermek gerekir. Doğal olarak bu
aşamada en önemli görev anne ve babalara düşmektedir. Anne ve babalar genetik
özelliklerinin yanı sıra kendi ve bebeklerinin sağlıklarına gösterdikleri özenle daha
uzun ve mutlu bir hayat yaşayabilirler.

Sağlık ve hastalık, toplumun inançlarına ve değerlerine göre tanımlanır. Bir


kişi rollerini ve davranışlarını ancak topluma ya da çevreye uygun olarak
gerçekleştirdiği zaman, o kişinin sağlıklı olduğundan söz edilir. Rollerini ve
sorumluluklarını yerine getiremez ve davranışında uygunsuzluk görülürse bu
kişinin hasta olduğu söylenir. Kültür, sağlık ve hastalık hakkındaki bu yargıları
etkiler. Bir kültürel grupta kabul edilen bir davranış bir diğer kültürde kabul
Sağlık ve hastalık görmeyebilir. Çocuğun sağlıkta ve hastalıkta bakımı, toplumdaki yetişkinlerin
toplumun inançlarına düşüncelerine bağlı olarak değişerek bugünkü kavramlara ulaşılmıştır. Son yıllarda
ve değerlerine göre hızlanan sanayileşme, kentleşme, sağlık, eğitim ve konut sorunları ile teknoloji
tanımlanır. alanında yaşanan hızlı değişimin medikal alanlarda ve yaşamın her alanında
kullanımının artması, ulaşım ve haberleşmenin hızlanması sonucu toplumsal
yaşam biçimleri farklılaşmış ve çocuk sorunları yeni boyutlar kazanmıştır.

SAĞLIK
Sağlık yalnızca hastalığın olmayışı olarak değil, bireysel sorumluluğu ve
yaşam kalitesini kapsayacak şekilde geniş bir yelpazede tanımlanabilmektedir.
Sağlık; koruyuculuk, tedavi edicilik, rehabilitasyon, öz bakım, optimal iyilik hâli,
sağlık davranışı gibi pek çok kavrama odaklanmaktadır. Sağlık, fiziksel gücün
önemini vurguladığı kadar, sosyal ve bireysel kaynakların önemini de vurgular.
Sağlık, bireyin ya da grubun istek ve gereksinimlerini karşılayabilme, çevre ile baş
edebilme ve değiştirebilme düzeyidir. Bu nedenle, sağlık yaşamın bir amacı
olmakla birlikte günlük yaşamın da kaynağıdır ve fiziksel, duygusal, sosyal ve
spiritüel (manevi) bileşenleriyle çok boyutlu bir kavramdır.

SAĞLIĞIN TANIMI
Sağlık kavramı evrensel olmasına rağmen, anlamı bireyden bireye,
toplumdan topluma farklılık gösterir. Bu nedenle, biyolojik sosyolojik ve kültürel
olarak farklı tanımları yapılabilir.

Biyolojik olarak sağlık; vücudun her hücresinin en yüksek düzeyde işlev


görmesi, hücreler arasında tam bir uyumun olması durumudur.

Sosyolojik olarak sağlık; bireyin kendisinden beklenen rol ve sorumlulukları


yerine getirebilmesi, çevre ile olumlu ilişkiler kurabilmesi olarak tanımlanabilir.

2
Psikolojik olarak sağlık; bireyin beklenmedik bir durumla karşılaştığında
yaşadığı duyguları ve geliştirdiği başa çıkma yöntemleri ile duruma ve çevresine
uyum sağlayabilmesi olarak tanımlanmıştır.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sağlığı, “yalnızca hastalık ve sakatlığın olmaması


değil, fiziksel, mental ve sosyal olarak tam bir iyilik hâlini belirten durum” olarak
tanımlamıştır.

Tanımdan da anlaşılacağı üzere kişinin bedensel olarak hasta veya sakat


olmaması sağlık için yeterli değildir. Kişinin ruhen sağlıklı olması ve sosyal yönden
tam bir uyum içinde olması gerekir. Sağlık tanımında bahsedilen hastalık ve
sakatlık kavramlarını şöyle açıklayabiliriz.

Hastalık: İç ya da dış etkenler sebebiyle vücudun fizyolojik veya ruhsal yapısının ve


fonksiyonlarının bozulması durumudur.

Sakatlık: Kişinin duygu veya hareket organlarından en az birinin kaybı ya da görev


yapmamasıdır.
Sağlık, bireyin yaşamı
boyunca değişebilen, Sağlık, bireyin yaşamı boyunca değişebilen, dinamik bir durumdur. Bireyin
dinamik bir farklı fizyolojik ve biyo- psiko-sosyal boyutlarda fonksiyonlarını sürdürebilmesini,
durumdur. uyum sağlayabilmesini ifade eder. Birey fizyolojik fonksiyonlarını sürdürebiliyor,
sosyal yaşantısı düzenli, üretken, duygu ve düşüncelerinin farkında olan ve ifade
edebilen, entelektüel becerilere sahip ise sağlıklıdır. Sağlık, fiziksel iyilik ve
yeterlilik kadar, bireysel ve çevresel kaynaklarla ilişkili, bireyin ihtiyaçlarını
karşılayabilme, çevre ile baş edebilme ve çevreyi değiştirebilme düzeyidir.

Sağlığı Etkileyen Faktörler


Bireyin sağlığını etkileyen bir çok faktör vardır. Bunlar;
• Yaş,
• Cinsiyet,
• Yaşanılan yer,
• Meslek/ iş
• İnanç,
• Eğitim,
• Sağlık hizmetlerinden yararlanma,
• Bireyin davranışı/yaşam biçimi,
• Kalıtım,
• Küresel çevre (Canlı Küre),
• Gelir (para),
• Kültür,
• Sosyal ilişkiler,

3
• Aile ilişkileri olarak özetlenebilir.

Ödev
•Sağlıkla ilgili verilen tanımlardan yola çıkarak sağlık kavramını
kendi ifadelerinizle açıklayınız. Çevrenizde bulunan bir çocuğu
sağlıkla ilgili öğrendikleriniz doğrultusunda değerlendiriniz. Bunu
sınıf içi etkinlik olarak diğer arkadaşlarınızla paylaşınız.

Sağlık kavramı, objektif ve subjektif sağlık olarak iki farklı biçimde


incelenebilir.

Subjektif Sağlık: Bireyin kendisini, fiziksel, sosyal ve psikolojik olarak nasıl


algıladığını ifade eder. Birey, hasta olmadığı halde kendini hasta hissedebilir ya da
tam tersi olarak, hasta olduğu halde kendini sağlıklı hissedebilir.

Bireyin kendini iyi hissetmesi, hasta olarak algılamaması, yardım arayışını


engeller. Birey kendini iyi hissettiği için sağlık kuruluşuna başvurmaz ya da çok geç
başvurur. Bu durum, erken tanı ile tedavisi mümkün olan kanser gibi
hastalıklarda, iyileşme sürecini geciktirecek ya da imkânsız hâle getirecektir.

Objektif Sağlık: Muayene, laboratuar testleri ile belirlenen sağlıklı olma


durumudur. Hastalığın olmamasıdır.

Sağlık üç boyutta ele alınabilir. Bunlar;

Negatif Sağlık: Tedavi ve rehabilitasyonu (geliştirme) gerektiren sağlık durumudur.


Sigara içme, madde ya da alkol alışkanlığı, kötü diyet, önerilen tadaviyi/ ilaçları
reddetme sağlığa o anda ya da zamanla zarar verecek negatif sağlık
davranışlarıdır.

Nötral Sağlık: Herhangi bir hastalık durumu olmaksızın dengeli bir sağlıktır. Sağlığı
geliştirebilmek için önce negatif sağlık durumundan nötral sağlık durumuna
ulaşılması gerekir.

Pozitif Sağlık: Sağlığın geliştirilmesi, iyilik düzeyinin artırılması ile ilişkilidir. Nötral
Sağlığın fiziksel,
sağlık durumundan sonra ulaşılan, yaşam kalitesini geliştiren, potansiyel sağlığı
spiritüel, sosyal ve
geliştiren sağlık davranışlarını ifade eder.
duygusal-ruhsal
olarak bazı bileşenleri
Sağlığın Bileşenleri
vardır.
Sağlığın fiziksel, spiritüel, sosyal ve duygusal-ruhsal olarak bazı bileşenleri
vardır.

Fiziksel Sağlık: Fiziksel muayene ve tanı işlemleri ile saptanabilen hastalık ya da


bozukluğun olmamasıdır. Fiziksel sağlıkta kişi, temel insan gereksinimlerinden

4
olan solunum, beslenme, boşaltım, hareket, uyku, cinsellik gibi fiziksel
gereksinimlerini tam olarak yerine getirebilmelidir.

Spiritüel Sağlık: Sağlığın spiritüel alanı bir kişinin yaşamının anlamını, ölümün
kabulünü ve daha yüksek bir güçle bireysel bir ilişkiyi vurgular. Burada, alışılmış
fiziksel sınırların ve kısıtlılıkların aşıldığı bir farkındalık düzeyi vardır. Sağlık
bakımından önemli bir kavram olan spiritüel boyut, sıklıkla kişinin sağlığının
sürekliliğini tehlikeye sokan fiziksel ve duygusal tehditler olduğunda bireyi
destekler ve rahatlatır. Ayrıca, sağlığın anlamını açıklaştırmak ve sağlık değeri
oluşturmak için bir fırsat sağlar.

Sosyal Sağlık: Bireyin diğer insanlarla olan iletişimi, sevilme, ait olma, , aile içi ve
arkadaşları ile ilişkileri, dernekler, tiyatro, sinema gibi yaşamını ve gelişimini
etkileyen sosyal uğraşılarının olması sosyal sağlığı belirleyen en önemli
faktörlerdir.

Duygusal-Ruhsal Sağlık: Bireyin kendisi ve çevresiyle sürekli bir denge ve uyum


içinde olmasıdır. Ancak bu denge ve uyum, durağan bir nitelik taşımayıp değişken
bir denge ve esnek bir uyumdur.

SAĞLIĞIN ÖNEMİ
Sağlığı ve ömür süresini belirleyen iki ana etmen vardır. Bunlar kişinin
genetiği (%30) ve yaşam biçimidir (%70). Sağlıklı bir yaşam için alınması gereken
önlemler, genellikle günlük hayatımızda uygulamamız gereken küçük ve kolay
çabalardan oluşmaktadır. Bu anlamda günlük yaşamı düzenleyen

bazı kuralların bilinerek uygulanması sağlığın korunmasını kolaylaştırmaktadır. Bu


kurallardan en önemlileri temizlik, sağlıklı beslenme, bedensel ve zihinsel aktivite,
düzenli uyku ve yaşam, sigara, alkol, uyuşturucu ve uyarıcı maddelerden uzak
durma, kazalardan korunma, sorunlarla başa çıkmada doğru ve uygun yöntemler
kullanmadır.

Kişilerin sağlığı koruma yönündeki davranışları ve sağlık sorunları


yaşadığında yaptıkları, genel olarak “sağlık davranışı” terimi ile ifade edilmektedir.
Bireyler sağlıklarını koruma yönünde çeşitli bireysel ve toplumsal kaynaklardan
hareketle birtakım davranışlarda bulunurlar. Sağlığı koruyucu davranışların
tümünü ya da çoğunu yapanların, yapmayanlardan daha sağlıklı olduğu tespit
edilmiştir.

Bireylerin olumlu Bireylerin olumlu sağlık davranışları kazanması için, bu davranışlar


sağlık davranışları konusunda bilgi sahibi olmaları ve edindikleri bilgiyi, davranış biçimlerini
kazanması için, bu değiştirmek için kullanmaları gerekir. Aksi halde, bireyler olumsuz sağlık davranışı
davranışlar gösterebilirler. Olumsuz sağlık davranışı ise, bireylerin sağlığı için risk oluşturan
konusunda bilgi
eylemlerde bulunmasıdır. Sağlık davranışları sağlığı geliştirenler ve sağlığa zarar
sahibi olmaları
gerekir. verenler diye ayrıldığında; sağlığa zarar veren davranışlar; sigara kullanımı, aşırı
alkol tüketimi, aşırı yağlı yemek tüketimi, fastfood türü beslenme gibi davranışları

5
içerir. Sağlığı geliştiren davranışların ise kişileri hastalıklardan koruyan spor, yeterli
ve dengeli beslenme gibi davranışları kapsadığı belirtilmektedir

Sağlık kavramı hakkında kişilerin ve toplumları bilgi, tutum ve davranışları


ne olursa olsun sağlık bir bütündür. Tüm insanlar için sağlıklı olmak temel amaç
olmalıdır. Sağlığa verilen önem, hasta olmadan önce başlamalı ve bir yaşam boyu
sürmelidir.

Resim 1.

Sağlık göstergeleri

Toplumu oluşturan insanların sağlık düzeyi, ülkelerin gelişmişlik düzeyini


belirleyen en önemli göstergelerdendir. Toplumların sağlık düzeyini belirlerken
hastalık görülme hızları ve ölüm oranlarına bakarak, kişi başı sağlık harcamaları ya
da sağlığa ayırdıkları paya bakarak değerlendirebiliriz. İnsan sağlığına önem veren
ülkelerin mevcut kaynaklarının önemli bir bölümünü sağlığı koruyucu programlara
ayırdığı görülmektedir. Ülkemizde sağlık hizmetleri koruyucu, tedavi edici ve
rehabilite edici sağlık hizmetleri olarak yürütülmektedir. Koruyucu sağlık
hizmetleri birinci basamak sağlık hizmetleri olup, Sağlık Evi, Sağlık Ocağı, Toplum
Sağlığı Merkezlerinde verilmektedir. Bu merkezlerde sağlam çocuk izlemi,
beslenme, bağışıklama, aile planlaması, temel ilaçların sağlanması, çevre sağlığı
hizmetleri verilmektedir. Tedavi edici sağlık hizmetleri devlet ve üniversite
hastanelerinde yürütülen ikinci basamak sağlık hizmetleridir. Hastalıkların erken
tanı, tarama ve hastalıkların tedavisi yapılmaktadır. Rehabilitasyon hizmetleri
üçüncü basamak hizmetler olup, hastalık ya da engeli ile yaşamak zorunda kalan
insanların kendine bakabilecek düzeye getirilerek toplumda bu sorunu ile
yaşayabilir ve üretebilir duruma getirilmesine yönelik hizmetleri kapsamaktadır.

• Alışkanlık hâline getirdiğiniz olumlu ve olumsuz sağlık


Bireysel Etkinlik

davranışlarınızı arkadaşlarınızla tartışınız ve olumsuz sağlık


davranışları hakkında neler yapabileceğiniz konusunda fikir
alışverişinde bulununuz.

6
Çocuk Sağlığının Önemi
Çocuk bir toplumun hatta dünyanın geleceği ve temel taşıdır. Geleceğin
sağlam temeller üzerine kurulması ana ve çocuk sağlığına verilen önemle sağlanır.
Sağlıklı bir çocuğa sahip olmak için önce ana sağlığının korunması ve devamlılığının
Çocuk bir toplumun sağlanması gerekir.
hatta dünyanın
geleceği ve temel
taşıdır.

Resim 2.

Tüm toplumlarda çocuklar, geleceğin yetişkini olarak özenle yetiştirilen,


eğitilen ve eldeki olanakları en üst düzeyde kullanarak, tüm gereksinimleri
karşılanmaya çalışılan değerli bireylerdir. Çocuk minyatür bir yetişkin değil,
kendine özgü bir bireydir. Fizyolojik ve zihinsel yönlerden immatür (tam
gelişmemiş), ancak gelişen bir canlıdır. İmmatürlüğü nedeniyle sağlığının
sürdürülmesi ve iyileştirilmesi için erişkin savunuculuğunu/sözcülüğünü gerektirir.

Çocuklar çeşitli sağlık sorunlarına duyarlı ve riskli bir grup olarak


düşünülürler. Çocuklarda hastalık örüntüleri ve hastalıkların yönetimi
erişkinlerden farklıdır. Çocuklar her zaman özel bakım gereksinimleri olan
bireylerdir ve çocuk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, tüm toplumların
öncelikli hedefleri arasındadır.

Resim 3.

Sağlıklı çocuk sahibi olmak için;


• Gebelikten önce, gebelik sırasında,
• Doğumdan sonra uyulması gerekli kurallar vardır. Bunlar;

7
Gebelikten önce, gebelik sırasında:
• Akraba evliliği
• Kalıtsal hastalıklar
• Rh uyuşmazlığı
• Taşıyıcı anneler
• Annenin zararlı alışkanlıkları gözden geçirilmeli ve en uygun durumda gebelik
planlanmalıdır.
Doğum sonrasında:
• Annenin sağlıklı beslenmesi (süt yapımı için)
• Çocuğun yeterli ve dengeli beslenmesi
• Enfeksiyonlardan koruma (bağışıklıma)
• Beden ve ruh sağlığının gelişimine katkıda bulunmadır.
Bireysel Etkinlik

• Sınıf içinde üç gruba ayrılarak doğum öncesi, doğum sırası


ve doğum sonrası çocuğun sağlığını etkileyebilecek
faktörleri inceleyiniz. Bireysel deneyimlerinizi paylaşınız.

Çocuk Sağlığını Etkileyen Faktörler


Çocuk sağlığı ailenin
Anne sağlığı, aile sağlığı, sosyoekonomik durum, çevre ve sosyal destek,
yaşam şekli, kültürü
çocuk sağlığını etkileyen önemli faktörlerdir. Anne sağlığı, çocuk sağlığının temel
ve dinî
bir belirleyicisidir. Annenin yaşı, gebelik öncesi sağlık ve beslenme durumu, doğum
uygulamalarından
öncesi bakım, doğum aralıkları çocuğun sağlığını etkileyen anneye ilişkin
etkilenmektedir.
faktörlerdir. Çocuk sağlığı ailenin yaşam şekli, kültürü, dinî uygulamaları,
gelenekleri, alışkanlıkları ve çocuk yetiştirme uygulamalarından da
etkilenmektedir.

Resim 4.
Ailenin ekonomik durumu, çocuk sağlığında çok önemli bir faktördür.
Yoksulluğun etkileri tüm yaş gruplarında görülmekle birlikte yoksulluktan en fazla
etkilenen grup çocuklardır. Günümüzde gelişmekte olan ülkelerde yaşayan
çocukların %40’ı günde bir doların altında gelire sahiptir. Yoksulluk, çocuk
hastalıkları ve ölümlerinin yüksek düzeyde seyretmesinin temel nedenidir.
Yoksulluk nedeniyle ailenin toplam harcama düzeyi azaldığından, çocuklara
Hijyenik olmayan bir
çevre birçok
hastalığın 8
sorumlusudur.
yönelik yapılan gerek gıda ve giyim gibi zorunlu harcamalar, gerekse eğitim ve
sağlık gibi harcamaların payı da düşmektedir. Yoksulluk çocuğun fiziksel ve
entelektüel gelişimini de etkilemektedir. Yapılan araştırmalar ekonomik düzeyi
düşük olan ailelerin çocuklarının boy ve kilolarının normal değerlerin altında
olduğunu göstermiştir.

Çevresel faktörler çocuk sağlığında çok önemli olan diğer bir faktördür.
Hijyenik olmayan bir çevre birçok hastalığın sorumlusudur. Ev hijyeni, aile hijyeni
yeterli ve güvenilir su bulunmaması, atıklar ve benzeri faktörler çocuk sağlığını
tehdit etmektedir.

İnsanın çevresinde bulunan ve sağlığına zararlı etkiler yapabilen bütün


fiziksel şartlara fiziksel etmen adı verilir. Bu etmenler sağlığımızı doğrudan
etkileyebildikleri gibi hastalıkların yayılmasına da yol açabilirler. Özellikle bulaşıcı
hastalıklardan korunmada (kolera, tifo, çocuk felci vb.) çevre şartlarının büyük
önemi vardır.

İnsan sağlığını yakından ilgilendiren fiziksel etmenler:


• Su
• Katı ve sıvı atıklar
• Barınak
• İklim şartları
• Hava
• Radyasyon
• Gürültü
• Giyim eşyaları
• İş yerleri ve çalışma ortamları olarak sıralanabilir.
Aile içi etkileşimin ve diğer sosyal etkileşimlerin sağlıklı olması çocuğun
psikolojik ve entelektüel gelişiminde önem taşımaktadır. Toplum ve kurumlardan
alınan sosyal destek de çocuğun sağlık durumunun geliştirilmesi ve
sürdürülmesinde gerekli bir faktördür.

9
•Sağlık yalnızca hastalığın olmayışı olarak değil, bireysel sorumluluğu
ve yaşam kalitesini kapsayacak şekilde geniş bir yelpazede
tanımlanabilmektedir. Sağlık, bireyin yaşamı boyunca değişebilen,
dinamik bir durumdur. Bireyin farklı fizyolojik ve biyo- psiko-sosyal
boyutlarda fonksiyonlarını sürdürebilmesini, uyum sağlayabilmesini
Özetifade eder. Birey fizyolojik fonksiyonlarını sürdürebiliyor, sosyal
yaşantısı düzenli, üretken, duygu ve düşüncelerinin farkında olan ve
ifade edebilen, entelektüel becerilere sahip ise sağlıklıdır.
•Tüm toplumlarda çocuklar, geleceğin yetişkini olarak özenle
yetiştirilen, eğitilen ve eldeki olanakları en üst düzeyde kullanarak,
tüm gereksinimleri karşılanmaya çalışılan değerli bireylerdir.
Çocuklar çeşitli sağlık sorunlarına duyarlı ve riskli bir grup olarak
düşünülürler. Çocuklarda hastalık örüntüleri ve hastalıkların
yönetimi erişkinlerden farklıdır. Çocuklar her zaman özel bakım
gereksinimleri olan bireylerdir ve çocuk sağlığının korunması ve
geliştirilmesi, tüm toplumların öncelikli hedefleri arasındadır.
• Çocuk sağlığı ailenin yaşam şekli, kültürü, dinî uygulamaları,
gelenekleri, alışkanlıkları ve çocuk yetiştirme uygulamalarından da
etkilenmektedir.

10
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. “Bireyin kendisinden beklenen rol ve sorumlulukları yerine getirebilmesi,
Değerlendirme
çevre ile olumlu ilişkiler kurabilmesi” olarak tanımlanan sağlık
sorularını sistemde
ilgili ünite başlığı aşağıdakilerden hangisidir?
altında yer alan a) Biyolojik olarak sağlık
“bölüm sonu testi” b) Psikolojik olarak sağlık
bölümünde etkileşiml c) Fiziksel sağlık
olarak d) Sosyolojik olarak sağlık
cevaplayabilirsiniz.
e) Subjektif sağlık

2. Aşağıdakilerden hangisi sağlığı etkileyen faktörlerden biridir?


a) Yaş
b) Yaşanılan yer
c) Meslek/ iş
d) İnanç
e) Hepsi

3. Aşağıdakilerden hangisi nötral sağlığı tanımlar?


a) Muayene ve laboratuar testleri ile belirlenen sağlık durumudur
b) Tedavi ve rehabilitasyonu gerektiren sağlık durumudur
c) Herhangi bir hastalık durumu olmaksızın dengeli bir sağlıktır
d) Sağlığın geliştirilmesi, iyilik düzeyinin artırılması ile ilişkilidir
e) Hiçbiri

4. Aşağıdakilerden hangisi sağlığın bileşenleri arasındadır?


a) Fiziksel sağlık
b) Spiritüel sağlık
c) Sosyal sağlık
d) Duygusal-ruhsal sağlık
e) Hepsi

5. Sağlığı ve ömür süresini belirleyen iki ana etmen aşağıdakilerden


hangisidir?
a) Genetik ve yaşam biçimi
b) Yaşam biçimi ve kültür
c) Genetik ve iklim
d) Kültür ve genetik
e) Yaşam biçimi ve iklim

6. Aşağıdakilerden hangisi olumsuz sağlık davranışları arasında değildir?


a) Sigara içme
b) Alkol kullanma
c) Düzensiz yemek yeme

11
d) Düzensiz uyku
e) Spor

7. Çocuk sağlığı ile ilgili aşağıda verilen ifadelerden hangisi yanlıştır?


a) Çocuk minyatür bir yetişkindir
b) Fizyolojik ve bilişsel yönlerden immatürdür
c) Çocuklar çeşitli sağlık sorunlarına duyarlı ve riskli gruptur
d) Çocuklarda hastalık örüntüleri ve hastalıkların yönetimi erişkinlerden
farklıdır.
e) Çocuklar her zaman özel bakım gereksinimleri olan bireylerdir

8. Sağlıklı çocuk sahibi olmak için doğum sonrası dönemde aşağıdakilerden


hangisine dikkat edilmelidir?
a) Annenin sağlıklı beslenmesi (süt yapımı için)
b) Çocuğun yeterli ve dengeli beslenmesi
c) Enfeksiyonlardan koruma (bağışıklıma)
d) Beden ve ruh sağlığının gelişimine katkıda bulunma
e) Hepsi

9. Aşağıdakilerden hangisi koruyucu sağlık hizmetleri arasında değildir?


a) Sağlam çocuk izlemi
b) Hastalığın tedavisi
c) Beslenme, bağışıklama
d) Aile planlaması
e) Temel ilaçların sağlanması

10. Aşağıdakilerden hangisi çocuk sağlığını etkileyen faktörlerden biridir?


a) Aile sağlığı
b) Sosyoekonomik durum
c) Çevre
d) Sosyal destek
e) Hepsi

Cevap Anahtarı
1.D, 2.E, 3.C, 4.E, 5.A, 6.E, 7.A, 8.E, 9.B, 10.E

12
SAĞLIKLI ÇOCUĞU
TANIMAK II

• Çocuk ve Sağlık
İÇİNDEKİLER

• Sağlıklı Çocuğun Özellikleri


• Toplumumuzda Çocuk ÇOCUK SAĞLIĞI
Sağlığına Verilen Önem
• Çocuk Sağlığını Korumaya VE
Yönelik Programlar HASTALIKLARI
• Ülkemizde Çocuk
Sağlığının Durumu
Yrd. Doç. Dr. Sibel
KÜÇÜKOĞLU

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• Çocukluk döneminde sağlıklı
olmanın önemini kavrayacak,
HEDEFLER

• Çocukluk dönemlerini bilecek ve


dönemine özgü sağlıklı çocukların
özellikleri konusunda bilgi sahibi
olacak,
• Ülkemizde çocuk sağlığını koruma
ve geliştirmek için uygulanan
programları öğrenecek,
• Ülkemizdeki çocukların sağlık
durumları hakkında yorum
yapabileceksiniz.
ÜNİTE

2
13
GİRİŞ
Çocuklar dünya nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmaktadırlar. Tüm
dünyada beş yaş altı çocuk sayısı yaklaşık 626 milyondur ve bunların yalnızca 54
milyonu sağlıklı konutların, eğitim olanaklarının, temiz içme suyunun, yeterli
besinin bulunduğu, önlenebilir hastalıkların, savaş ve çatışmaların olmadığı
gelişmiş ülkelerde yaşamaktadır.

ÇOCUK VE SAĞLIK
Çocuk sağlığı durumunu gösteren ölçütlerin çoğu çocuk ölümlerine ilişkin
sayılara dayalıdır. Çünkü ölüm sağlıksızlık hakkında yadsınamaz bir kanıttır. Bunlar
arasında özellikle beş yaştan küçük ölüm hızı ülkeler ve bu ülkelerdeki değişik
toplumsal gruplar arasındaki ölüm olasılıklarını belirlemek için en fazla fırsat
yaratan değerdir. Özellikle yoksulluk, beslenme yetersizlikleri, aşı oranlarının
düşük olması ve sağlık hizmetlerine ulaşamama gibi önlenebilir nedenlerin çocuk
ölümleri üzerine etkisini gözler önüne serebilir.

Çocuk sağlığına ilişkin diğer bir ölçüt ‘ölüme yol açan nedenler’dir. Dünya
genelinde beş yaştan küçük çocuk ölümlerinin yaklaşık üçte biri yenidoğan
dönemini ilgilendiren sorunlar nedeniyle olmakta onu pnömoniler ve ishalli
hastalıklar izlemektedir. Gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerine yol açan ilk sıradaki
nedenlere bakıldığında yenidoğan dönemine ilişkin sorunlar, kanserler gibi
Dünyada çocukların
sağlık durumunu bugünkü bilimsel olanaklarla önlenmesi zor olan hastalıkların başta geldiği
etkileyen görülmektedir.
etmenlerden biri de
‘çatışmalar ve Dünyada çocukların sağlık durumunu etkileyen etmenlerden biri de
savaşlar’dır. ‘çatışmalar ve savaşlar’dır. Savaşlar bir çok yönden çocukların sağlığını tehdit
etmektedir. Bunlar arasında silahların ve mayınların doğrudan ölüme ya da sakat
kalmaya yol açması, anne ve babalarının ölümüne yol açarak çocukları bakımsız ve
gözetimsiz bırakması, sağlık hizmetlerinin götürülmesini engellemesi, onları
yerlerini yurtlarını terk edip göç etmek zorunda bırakması, sığınmacı olunan
ülkede ağır yaşam koşulları altında kalma, şiddeti bir yaşam biçimi olarak tanıtarak
tüm geleceklerini olumsuz etkileme, çocuk yaşında askerliğe zorlanma, duygusal,
fiziksel ve cinsel istismara uğrama sayılabilir.

Çocukların sağlığını etkileyen bir diğer etmen ‘yoksulluk’tur. Dünya ülkeleri


arasında ekonomik farklılıklar giderek belirginleşmekte yoksul ülkeler
küreselleşmenin olumsuz etkilerini daha yoksullaşarak ve borç yükleri daha
artarak yaşamaktadırlar. Dünya genelinde yoksul ülkeler çocukları da çok olan
ülkelerdir. Bu açıdan bakıldığında erişkinlere oranla çocukların çoğu daha
yoksuldurlar. Çocukların yoksulluğu; beslenememeleri, eğitimsiz kalmaları,
hastalandıklarında tedavi edilememeleri, uygun bir aile ortamı içinde sevgi ve
Erişkinlere oranla gözetim altında büyütülememeleri, ihmal ve istismara uğramaları, küçük yaşta
çocuklar daha çalışmak zorunda kalmaları, evlendirilmeleri anlamına gelmektedir.
yoksuldurlar.

14
Çocuğun anatomik ve fonksiyonel yapısı yanında doğuştan getirdiği
kalıtımsal özellikler, içinde yaşadığı toplumun çocuk yetiştirme tutumları, aile
yapısı, kardeş sayısı vb. etkenlerde çocuk sağlığını doğrudan ya da dolaylı
etkilemektedir. Çocuğun sağlıklı olabilmesi için doğum öncesi (intrauterin dönem),
doğum sırası (natal dönem) ve doğum sonrası (postnatal dönem) ortam faktörleri
çok önemlidir.

Annenin doğum öncesi bakım alma durumu, gebelikteki yaşı, beslenme


şekli, kronik hastalığının olma durumu (şeker hastalığı, hipertansiyon, astım vb.),
bağışıklık durumu, psikolojik durumu gibi faktörler bebeğin sağlığını doğrudan
etkilemektedir. Ayrıca doğum sırasında yaşanan olumsuzluklar da çocuk sağlığını
etkileyen diğer önemli bir faktördür. Doğumun uygun hastane koşullarında
Doğum sonrası
olmaması, bebeğin doğum sırasında oksijensiz kalması, bebeğin doğar doğmaz
dönem, bebeğin tüm
ağlamaması, zor doğum eylemi, kordon dolanması, erken doğum ya da geç doğum
yaşamını kapsar.
bebeğin sağlığını etkilemektedir. Doğum sonrası dönem, bebeğin tüm yaşamını
kapsar. Bu dönemi ailenin ekonomik ve sosyal yapısından, çocuk yetiştirme
tutumları, din, kültürel faktörler, okul, toplumun olanakları gibi geniş yelpazede
pek çok faktör etkiler.

Sağlıklı Çocuğun Özellikleri

Çocukluk dönemi, döllenme anında başlar ve ergenliğin tamamlanmasına


kadar devam eder. Bütün diğer canlılara kıyasla insanda çocukluk çağı çok daha
uzundur. Tek hücre olarak yaşama başlayan insan yavrusu haftalar, aylar ve yıllar
boyunca büyür, gelişir; birçok karmaşık becerileri yapabilen, soyut düşünebilen,
düşüncelerini ifade edebilen, kişilik sahibi bir erişkin durumuna gelir.

“Sağlıklı çocuk” hastalık belirtileri göstermeyen, aynı zamanda takvim yaşına


(kronolojik yaşına) uygun bir vücut büyümesi, fizyolojik olgunlaşma, ruh ve zekâ
gelişimi gösteren çocuk olarak tanımlanır. Çocuğun sağlıklı gelişip gelişmediğini
anlamak için gelişim özelliklerini bilmek ve büyüme ve gelişmeyi izlemek önem
taşımaktadır. Sağlıklı gelişen bir çocuğun yaşına özel gelişimsel özelliklerini (dil,
motor, duyu, sosyal vb) göstermesi beklenir.

Tablo 1. Çocukluk dönemleri


Doğum Öncesi (gestasyonel, antenatal, intrauterin) Dönem
• Embriyonel dönem (0-10 hafta)
• Fetal dönem (10 hafta-doğum)
Doğum Sonrası (postnatal) Dönem
• Yenidoğan dönemi(0-4 hafta)
• Süt çocukluğu (Bebeklik) dönemi (1 ay- 12 ay)
• Oyun çocukluğu dönemi (1-3 yaş)
• Okul öncesi dönem (4-5 yaş)
• Okul çocukluğu dönemi (kız:6-10 yaş, erkek:6-12 yaş)
• Ergenlik dönemi (kız: 10-16 yaş, erkek: 12-18 yaş)

15
Doğum Öncesi Dönem

Doğum öncesi dönem, bebeğin doğum sonrası, yaşam standartlarını


belirleyen önemli bir dönemdir. Doğum öncesi dönem, döllenme anından
Doğum öncesi
başlayarak doğuma kadar geçen gebelik 40±2 hafta ya da dokuz ay 10 günlük
dönem, bebeğin
süreyi kapsar. Büyüme ve gelişmenin en hızlı olduğu dönemdir. Özellikle gebeliğin
doğum sonrası,
ikinci trimestirinde (ikinci üç aylık dönem) boy ve ağırlık artışı daha belirgindir. Bu
yaşam standartlarını
dönem zigot, embriyonel ve fetal dönem olarak üçe ayrılır.
belirleyen önemli bir
dönemdir.
Zigot kelimesi yarısı anneden yarısı babadan gelen bir çift kromozom kümesinden
oluşan döllenmiş yumurta anlamındadır. Sıfır-iki hafta, yani 14 gün kadar süren
süreç yumurtanın oluştuğu dönemdir.

Embriyonel dönem döllenmeden 10. haftaya kadar olan süredir. Bu sırada embriyo
çok hızlı bir gelişme gösterir. Onuncu haftanın sonunda hemen bütün organların
taslakları tamamlanmıştır. Gebeliğin embriyonel döneminde bebek dış etkenlere
oldukça duyarlıdır. Çoğu doğumsal anomaliler genellikle bu dönemde maruz
kalınan etkenler sonucu gelişir. Bu nedenle, gebeliğin ilk haftalarında özellikle
daha dikkatli olmak gerekmektedir. Bu dönemde annenin geçirdiği TORCH
enfeksiyonları (Toksoplazma, Rubelle, Citomegalovirus, Herpes Simpleks, Hepatit)
annenin kullandığı ilaçlar ve kimyasal maddeler, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi
madde kullanımı zararlı etki yaparak bebekte çeşitli sakatlıklara yol açmaktadır.

Fetal dönem onuncu haftadan doğuma kadar olan süredir. Bu dönemde doku ve
organların olgunlaşma süreci oldukça hızlıdır. Fetal dönemin sonunda bebeğin,
özellikle dolaşım ve solunum sistemleriyle ilgili fizyolojik uyumu kolaylıkla
yapabileceği ve dış yaşamı sürdürebileceği bir olgunluğa erişmiştir. Kalp, beyin
Troid hormonu refleksler, ilkel biçimde de olsa işlevlerini yapmaya başlamıştır. Endokrin bezleri
sadece büyümeyi hormon salgısını başlatacak olgunluğa erişmiştir.
değil, aynı zamanda
olgunlaşmayı da Hormanlar bebeğin anne karnında büyümesinde çok etkilidir. Özellikle büyüme
sağlar. hormonu, troid hormonu ve gonad hormonlarının (östrojen ve testesteron) yeterli
düzeyde olması gereklidir. Örneğin troid hormonları büyümede çok önemlidir.
Sadece büyümeyi değil, aynı zamanda olgunlaşmayı da sağlar.

Doğum Sonrası Dönem

Yenidoğan Dönemi (0-4 hafta)

Anne babalar dokuz ay boyunca doğacak bebeklerini heyecanla bekler ve


doğduğunda da dünyanın en güzel bebeğinin kendi bebekleri olduğunu
düşünürler. Doğumdan sonraki ilk dört hafta yenidoğan dönemidir.

Yenidoğan döneminde bebek dış dünyaya uyum sağlamaya çalışır. Doğum öncesi
dönemde bebeğin tüm gereksinimlerinin plasenta yoluyla anne tarafından

16
karşılandığı ideal koşullar sona ermiştir. Bebek solunum, dolaşım, sindirim vb.
işlevlerini kendisi yerine getirmek durumundadır.

Bebeğin dış dünyaya sağlıklı uyum sağlayabilmesi ve sonraki yaşamının


sağlıklı olabilmesi; uygun oda sıcaklığı, ilk yarım saat içinde anne memesini
emmesi, enfeksiyonlardan korunması, solunum ve dolaşım gereksinimlerinin
sağlanması ile yakından ilişkilidir. Zamanında doğmuş yenidoğanın ortalama
ağırlığı 3-3.5 kg, boyu ortalama 50 cm, baş çevresi ortalama 35 cm’dir.

Bebeğin vücut ağırlığının %70-80’i sudan oluşur. Günlük olarak kilo başına
Bebeğin vücut 120 kaloriye gereksinim duyar. İki- üç saatlik uyku periyotları ile günde yaklaşık 16-
ağırlığının %70-80’i 18/20-22 saat uyur ve 2-3 saatte bir beslenir. Bebek sırt üstü yattığında dizlerini
sudan oluşur. karnına çeker, kollarını kıvırır. Yüz üstü yatırıldığında kendiliğinden başını yana
çevirir. Ellerinden tutulup oturulur duruma getirilirse kafası geri düşer, henüz
kafasını tutamaz. Bebekler; emme, arama, yutma, moro, babinski, yakalama ve
adımlama gibi geniş refleksler grubu ile dünyaya gelirler. Reflekslerin çoğu
doğumdan sonraki 3-5 aylar içinde azalarak kaybolur.

Süt Çocukluğu Dönemi (1-12 ay)

Bu dönem 1-12 ay arasındaki süreyi kapsar. Süt çocukluğunda vücut


büyümesi ve gelişme hızla devam eder. Sinir sistemi önemli gelişme gösterir,
beyinde kıvrımlar artar, sinir hücrelerinin sayısı fazlalaşır. Çocuğun istemli
hareketler yapma, anlama, etrafla ilgilenme, isteklerini belirtme yetenekleri
gelişir.

Resim 1. Süt çocukluğu dönemi

Süt çocukluğunda en En hızlı büyüme ilk üç ayda gözlenir. Bebek ilk altı ayda günde 20-30 gr,
hızlı büyüme ilk üç haftada 150-250 gr, ortalama 200 gr tartı alır. İkinci altı ayda 150-200 gr ortalama
ayda gözlenir. 150 gr alır. Normal süt çocuğunun boyu ilk yılda 24-26 cm uzar. Çocuk ilk üç aylık
dönemde 8’er cm (toplam 16 cm) diğer aylarda ise (ikinci 6 ay) her üç ayda bir 4’er
cm (toplam 8 cm) uzar. Bebeklerin çoğunda ilk süt dişleri 6-8’inci aylarda çıkar. İlk
çıkan dişlere süt dişleri denir. Diş çıkarma yaşı bireysel farklılıklar gösterir. Üç aylık

17
bir bebek başını kısmen dik tutabilir. Oyuncağı her iki eliyle tutar. Altı ayda başını
rahat tutar, kısa süre oturtulmaktan hoşlanır. Yardım olmadan oturma 7. ve 8.
aylarda gelişir. Dokuz-onuncu aylarda emekleyebilir. Şişe ve büskiviyi eliyle tutarak
kendisini besleyebilir. Onbirinci ayda ayağa kalkarak tutunarak sıralayabilir ve 12.
ayda bir elinden tutulursa yürürler.

Anne bebek ilişkisindeki sıcaklık, tutarlılık ve aynılık bebekte temel güven


duygusunun gelişmesini sağlar. Gereksinimleri zamanında karşılanan,
rahatsızlıkları hemen çözümlenen, kucağa alınan ve sevilen bebeklerde güven
duygusu gelişir.

Oyun Çocukluğu Dönemi (1-3 Yaş)

Çocuğun bu dönemde büyümesi yavaşlar. Ağırlık artışı yılda ortalama 2.3


kg’dır. Çocuğun boyu yılda ortalama 10.6 cm uzar. Bu dönemin sonunda çocuk
ortalama 14.5 kg, 95 cm boyuna ulaşır.

Bu dönemde konuşma, yürüme, motor fonksiyonların gelişmesi ile çok


hareketli bir çocukluk dönemi başlamıştır. Bu yaş çocuğunda dokunmak ve çevreyi
keşfetme çok önemlidir. Çocuk meraklıdır, çevresindeki eşyaların büyüklüğü, şekli,
rengi, ağırlığı ve fonksiyonu ilgisini çeker. Bu dönemde çocuğun yetişkin
rehberliğine gereksinimi fazladır.

Oyun çocukluğu dönemi, çocuğun ve ailenin yaşamında benzersiz


değişikliklerin geliştiği hızlı bir dönemi yansıtır. Esas öğrenme süreci bu dönemde
başlar. Çocuklar otonomiyi (bireysel kontrol/özerklik) deneyimler, kelimeleri
açıklar, araç gerecin nasıl çalıştığını öğrenir, sınırlamaları tolere eder, isteklerini
ifade eder ve ilişkiler geliştirirler. Bu dönemde çocuklar beklenen zaman dilimleri
içerisinde yürüme, dil kazanımı ile birlikte mesane ve barsak kontrolü gibi
gelişimsel dönüm noktalarına ulaşır. Bu dönemin en önemli sorunu tuvalet eğitimi
ve bunun başarısıdır. Çocuk dışkısını tutmak veya çıkarmaktan zevk alır. Tuvaletini
yapma davranışıyla kendini kontrol etmeyi dener ve başarır. Özerklik duygusu,
kendisi ile ilgili seçimler yapmasına izin verilen ve bağımsız karar verme çabaları
desteklenen çocuklarda gelişir.

Resim 2. Oyun çocukluğu dönemi

18
Okul Öncesi Dönem (4-5 Yaş)

Okul öncesi dönemde büyüme önceki döneme göre daha yavaştır. Ağırlığı
yılda ortalama olarak 3-3.5 kg artar, boyu 6 cm uzar. Kilosu yetişkin kilosunun
yarısına ulaşır. Beş yaş civarında diş çürümeleri görülür ve altı yaşında ilk kalıcı
dişleri çıkar. Geçici dişlerini kaybetmeye başlar. Günlük 2000 kaloriye ihtiyacı
vardır. Günlük 12 saat uykuya gereksinim duyar.

Okul öncesi
dönemde çocuk
sürekli soru sorar,
her şeyi bilmek ve Resim 3. Okul öncesi dönem
öğrenmek ister.
Fiziksel büyüme ve değişikliklerin yavaş olmasına karşın, çocukluk
döneminde başlayan bilişsel ve sosyal becerilerin daha incelik kazandığı ve temel
alışkanlıkların kazanılmaya başlandığı bir dönemdir. Çocukluğun en renkli
dönemidir. Bu dönemde çocuk konuşkan, sokulgan ve sevimlidir. Sürekli soru
sorar, her şeyi bilmek ve öğrenmek ister. Özerklik döneminin inatçılığı gitmiş, onun
yerine söz dinler bir çocuk gelmiştir. Girişken ve yardım severdir. Kendi işini
kendisi yapmak ister. Annesine yardım etmek ister. Sürekli oyun oynar ve
oyunlarında arkadaş arar. Bağımsızlığı artmıştır. Ellerini daha becerikli bir biçimde
kullanır. Masallara ve öykülere ilgisi artmıştır. Kendisindeki ve başkalarındaki en
ufak yaralanma ve çizikten çok etkilenir. Bir damla kan gördüğünde ağlamaya
başlar. Kız ya da erkek olduğunun farkındadır.

Okul Çocukluğu Dönemi

Okul dönemi 6-12 yaşları arasındaki yılları kapsayan, çocukların, fiziksel,


motor, bilişsel ve sosyal becerilerinin artmasına bağlı olarak daha bağımsız
oldukları dönemdir. Bu dönem kız çocuklar için 6-10 yaş, erkek çocuklar için 6-12
yaş arası olarak düşünülür. Okul çağında olan bir kız çocuğunun ağırlığı yılda
ortalama 4.1 kg artar ve boy 6.4 cm uzar. Bu dönemin sonunda çocuk yaklaşık 45
kg ağırlığında ve 153 cm boyundadır. Bu çağdaki bir erkek çocuğunun ağırlığı ise
yılda ortalama 3.6 kg artar ve boyu 5. 6 cm uzar. Bu dönemin sonunda çocuk 43 kg
ağırlığında 150 cm boyundadır.

19
Resim 4. Okul çocukluğu dönemi

Okul dönemi çocukların fiziksel, motor, bilişsel ve sosyal becerilerinin


artmasına bağlı olarak daha bağımsız oldukları dönemdir. Aileden çok arkadaşın
Okul dönemindeki önemli olduğu fiziksel, zihinsel ve sosyal ilişkilerin geliştiği bir dönemdir. Çocuk bu
çocuklar becerilerini dönemde becerilerini bir yetişkin gibi geliştirme ve kullanma çabası içerisinde ve
bir yetişkin gibi yetişkinlerle yarış halindedir. Kendine ve başkalarına karşı sorumluluklarının
geliştirme ve kullanma bilincine varır, yetişkin olmak için gerekli olan bazı görevleri ve rolleri yerine
çabası içerisindedir. getirmeye çalışır. Çocuk artık daha somut şeylerden daha soyut kavramlara,
basitten karmaşığa, daha sosyal ve moral davranışlara doğru gelişim gösterir.

Ergenlik Dönemi

Ergenlik dönemi 11-12 yaşlarda başlayıp 21 yaşına kadar devam eder. Bu


yaş sınırları toplumdan topluma değişiklik gösterir. Ergenlik, biyolojik, psikolojik,
zihinsel ve sosyal yönden önemli gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı, çocukluktan
erişkinliğe geçiş dönemidir.

Resim 5. Ergenlik dönemi

Ergenlik ve puberte bazen eş anlamlı kullanılmaktadır. Puberte, üreme


organlarında, vücut biçiminde, hacminde, yağ ve kemik dokuları ile çeşitli fizyolojik
işlevlerdeki değişiklikleri ve sekonder cinsiyet özelliklerinin ortaya çıktığı ergenlik
döneminin aşamalarından biridir. Ergenlikte olan değişikliklerin sırası her çocukta
hemen hemen aynı olmasına karşın ergenliğe giriş yaşı ve süresi bir çocuktan
diğerine değişiklik gösterir. Bu yaşta çocukta beden imajı, kimlik gelişimi, benlik
saygısı, başarma duygusu ön plandadır.

Toplumumuzda Çocuk Sağlığına Verilen Önem

Çocuklar, toplumun sağlık gereksinimi en fazla olan kesimidir. Çocuklara iyi


Çocuklar, toplumun bir sağlık hizmeti verilmesi ile gelecek kuşağın erişkinlerinin daha sağlıklı olması
sağlık gereksinimi
en fazla olan
20
kesimidir.
sağlanabilir. Temel sağlık hizmetlerinin ana felsefelerinden biri “herkese eşit,
gereksinimi olanlara daha çok” sağlık hizmeti vermektir. Ülkemizde sağlık sorunları
dikkate alınarak sağlık hizmeti konusunda öncelikler toplam nüfusun %60’ını
oluşturan 0-14 yaş grubundaki bebek ve çocuklara ve doğurganlık çağındaki
kadınlara verilmektedir.

Türkiye’de çocuğa sağlanan hizmetlerle ilgili olarak Anayasa’da ve Medeni


Kanun’da yasal düzenlemeler yer almaktadır. Çocuk ve gençlere hizmet veren
kurum ve kuruluşlar arasında; Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü, Belediyeler, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, Türkiye Radyo
ve Televizyon Kurumu ile bazı dernekler ve vakıflar sayılabilir.
Çocukları hastalıklardan korumanın yanı sıra hastalıkların erken tanı ve tedavisi ile
sakatlık ve yinelemelerin önlenmesini, engelli çocukların var olan yetilerini tam
kullanmalarını sağlamak amacıyla ülkemizde çocuk sağlığına büyük önem
verilmekte ve koruyucu, tedavi edici ve rehabilitasyon (iyileştirici) hizmetlerine
yönelik olarak çeşitli programlar uygulanmaktadır. Ülkemizde sağlığın korunması
ve geliştirilmesine yönelik olarak Sağlık Bakanlığı tarafından çok sayıda proje ve
program yürütülmektedir. Bu programlardan bazıları;

• Yenidoğana Temel Yaklaşımın Sağlanması Programı


• Bebek ve Çocuk İzlemleri Programı
• Yenidoğan Yoğun Bakım Programı
• Yenidoğan Taramaları Programı (Fenilketonüri, Konjenital Hipotroidi,
Biyotinidaz (Biyotin vitamininin vücutta eksikliğini belirlemeye yönelik
olarak yapılmakta) ve işitme)
• Ana ve Çocuk Beslenmesi Programı
• Anne Sütünün Özendirilmesi, Sürdürülmesi, Desteklenmesi ve
Bebek Dostu Sağlık Kuruluşları Programı
• Emzirmenin Korunması, Özendirilmesi, Desteklenmesi
• Demir Yetersizliği Anemisinin Önlenmesi ve Kontrolü Programı
“Demir Gibi Türkiye”
• Bebeklerde D Vitamini Yetersizliğinin Önlenmesi ve Kemik
Sağlığının Geliştirilmesi Programı
• İyot Yetersizliğinin Önlenmesi ve Tuzun İyotlanması Programı
• 6-24 Ay Bebek ve Küçük Çocuk Beslenmesi Programı “Tamamlayıcı
Beslenme”
• Çocuk Enfeksiyonlarını Önleme Programı
• İshalli Hastalıkların Kontrolü Programı
• Alt Solunum Yolu Enfeksiyonlarının Kontrolü Programı “ASYE”
• Çocuklarda Ayaktan Sık Görülen Enfeksiyonlarda Akılcı Antibiyotik
Kullanımı Mezuniyet Sonrası Eğitim Kursu
• Bebek Ölümlerini İzleme Programı

21
• Hemoglobinopati (hemoglobin molekülündeki globin zincirlerinden birinin
yapısında anormalliğe yol açan bir genetik bozukluktur) Kontrol Programı
• Gençlere Yönelik Üreme Sağlığı Hizmetleri Programları olarak
özetlenebilir.

•Ülkemizde çocuk sağlığını koruma ve geliştirmeye yönelik hizmet


Bireysel Etkinlik

veren vakıf ve dernekleri araştırınız.

Çocuk Sağlığını Korumaya Yönelik Programlar

Sağlıkla ilgili ulusal ve uluslararası kurumlar sağlık alanında daha iyi


koşulların elde edilmesi için hedefler belirlemeye yönelik çalışmalar yapmaktadır.
Tarihsel gelişim sürecinde sanayileşme dönemi sağlık hizmetlerinin sunumunda
Sağlıkla ilgili ulusal ve
çığır açmıştır. Sanayileşme süreci aynı zamanda barınma ve beslenme koşulları ile
uluslararası kurumlar
birlikte çevre sağlığının bozulması yönünde de yeni hastalık ve risklerinde ortaya
sağlık alanında daha
çıkmasına yol açmıştır. Sağlıkla ilgili uluslararası düzeyde en üst kurum olan Dünya
iyi koşulların elde
Sağlık Örgütü’nün hedef belirlediği ilk girişimi 1977 yılında Dünya Sağlık
edilmesi için
Asamblesinde “Herkes İçin Sağlık” hedefleridir. Bu asamblede dünyadaki tüm
çalışmalar
insanların sosyal ve ekonomik yönden verimli bir hayat yaşayabilmesine yönelik
yapmaktadır.
hedefler belirlenmiştir. Türkiye’nin de içinde bulunduğu DSÖ Avrupa Bölge Ofisi
1980 yılında Avrupa Bölgesi Sağlık Politikalarını belirleyerek 1984 yılında “2000”
Yılında Herkes İçin Sağlık” hedeflerini yayınlamıştır. Bu hedefler 1991 yılında
güncellenerek “21. Yüzyılda Herkes İçin Sağlık: 21 Hedef” olarak yayınlanmıştır. Bu
hedeflerin hemen hepsi doğrudan ve ya dolaylı olarak çocukların sağlıklı
gelişmeleri için zemin hazırlayıcı niteliktedir.

•21. Yüzyılda Herkes İçin Sağlık Hedefleri'ni ve Bin Yıl


Kalkınma Hedefleri'ni araştırınız. Bu hedeflere ulaşmada
Ödev

yapılan ve yapılması gerekenlerleri 200 kelimeyi


geçmeyecek şekilde belirtiniz.
•Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer
alan "ödev" bölümüne yükleyebilirsiniz.

Günümüze kadar bu hedeflere ulaşma yolunda çok şey yapılmış olsa da


birçok ülkede bu süreç oldukça yavaş seyretmiştir. Bu nedenle çalışmalara yön
Türkiye’de özellikle
anne ve çocuk sağlığı kazandırmak, 2015 yılına dek eşitsizliklere son vermek ve dünya sağlığını
alanında önemli yükseltmek amacıyla Birleşmiş Milletler genel kurulunda 189 ülkenin bir araya
ilerlemeler gelmesiyle Bin Yıl Kalkınma Hedefleri (2000) yayınlanmıştır. Bin Yıl Kalkınma
kaydedilmiştir.

22
Hedefleri Zirvesi’nin 2010 yılında yapılan toplantısında bütün dünya ülkeleri bu
hedeflere 2015 yılına kadar ulaşabilmek için stratejiler belirlemişlerdir. Bin Yıl
Bildirgesi’nde yer alan 8 amacın 3’ü, 18 hedefin 8’i, 48 göstergenin 18’i sağlıkla
ilişkilidir.

Türkiye 2010 yılı Haziran ayında Bin Yıl Kalkınma Hedefleri 8 amaç, 21 hedef
ve 50 göstergeden oluşan geniş katılımlı bir rapor hazırlamış ve hedeflerini
belirlemiştir. UNICEF 2009 raporunda Türkiye, Bin Yıl Kalkınma Hedefleri ’ne
zamanından önce ulaşan az sayıdaki ülkeler arasında gösterilmektedir. Ancak
mevcut toplumsal cinsiyet ve coğrafyaya bağlı yapısal eşitsizliklerin ve engellerin
ortadan kaldırılması için bu durumlara özel önem verilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de 2005-2010 yılları arasında özellikle anne ve çocuk sağlığı alanında
önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bebek ölüm hızı, 5 yaş altı ölüm hızı ve anne
ölüm hızı oranları önemli düzeyde düşürülmüştür.

Ülkemizde Çocuk Sağlığının Durumu


Çocukların sağlık durumlarının değerlendirilmesinde dikkate alınması
gereken gösterge ve değerler vardır. Nüfus ve demografik veriler bunların başında
gelmektedir. Geçmiş yıllarda Türkiye nüfusunun ağırlıklı olarak kırsal bölgelerde
yaşadığı bilinirken, son yıllarda nüfusun %70’inin kentsel bölgelerde yoğunluk
kazandığı belirlenmiştir. Türkiye’de çocuk sağlığının durumu, bölgeler ve kentsel
yaşamın çocuklara getirdiği fırsatlar, engeller ve sorunlarla ilişkilidir. Türkiye’de
çocuk nüfusu incelendiğinde genel nüfusa oranla çocukların oldukça önemli bir
sayıda olduğu tespit edilmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine


göre Türkiye nüfusu 2010 yılında 73.722.988 iken, 2012 yılında 75.627.384 olarak
bildirilmiştir. Bu nüfus içinde 0-14 yaş grubundaki çocukların oranı 2010
yılında%25.6, 2011 yılında %25.3, 2012 yılında ise %24.9 olarak belirlenmiştir.
2011 yılında binde 13.5 olan nüfus artış hızı 2012 yılında binde 12’ye düşmüş ve 0-
14 yaş grubundaki çocuk oranı azalmıştır. Türkiye nüfusunun yaş dağılımı,
geçmişte yüksek doğurganlık deneyimi olan, ancak yakın zamanda hızlı bir
doğurganlık düşüşü yaşayan ülkelerin belirgin özelliklerine sahiptir. Nüfus
piramidinin tabanında görülen daralma Türkiye’de doğurganlık hızı düzeyindeki
azalmayı göstermektedir. Ekonomik kalkınma, kentleşme ve kız çocuklarının
eğitim düzeyinin artması, doğurganlıkta azalmayı da beraberinde getirmiştir ve
nüfus içinde 0-4 ile 5-9 yaş gruplarının payı düşmeye başlamıştır.

Mortalite (ölümlülük) istatistikleri toplumda çocuk sağlığının düzeyinin


belirlenmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bebek ölüm hızı, bir ülkedeki
çocuk sağlığının yanı sıra genel sağlık düzeyini ölçmek ve verilen sağlık
hizmetlerinin etkinliğini değerlendirmek için kullanılan en önemli ölçütlerden
biridir. Ayrıca bebek ölüm hızı, bir ülkedeki sağlık bakım düzeyini diğer ülkelerle
karşılaştırmak ve yıllara göre değişimi izlemek için kullanılan geleneksel bir
standarttır.

23
Ülkemizin en önemli sağlık sorunlarının başında bebek, çocuk ve ana ölüm
hızlarının yüksek olması gelmektedir. Bebek ölüm hızı ve beş yaş altı ölüm hızı
1980’li yıllarda binde 121 ve binde 152 iken, 1990’lı yılların başında binde 53 ve
binde 61’e gerilemiştir. Türkiye’de bebek ölüm hızı 1998-2003 ve 2003-2008 yılları
arasında beş yıllık dönemde yüzde 48 azalmıştır. Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırması (TNSA) verilerine göre aynı dönemde beş yaş altı ölüm hızında yüzde
41 azalma olmuştur. Ülkemizde bebek ve beş yaş altı ölüm hızlarının 2000’li
yıllarda daha hızlı bir şekilde azaldığı görülmektedir. TNSA 2008 verilerine göre
bebek ve beş yaş altı ölüm hızları sırası ile binde 17.6 ve binde24’e düşmüştür.
Sağlık bakanlığı 2010 verilerine göre bebek ölüm hızı 10.1, beş yaş altı ölüm hızı 13
olarak bildirilmiştir.

Ülkemizde çocuk sağlığı annenin doğumdaki yaşı, eğitim seviyesi, doğumlar


arası geçen süre, doğumların yapıldığı yer, yaşanılan yerin kırsal bölge olması gibi
değişik faktörlerden etkilenmektedir. Yirmi yaşından önceki ve kırk yaşından
sonraki gebelikler, bebek ölümlerini önemli ölçüde yükseltmektedir. Anneleri 20-
Annenin doğumda
29 yaş grubunda olan çocuklar arasında ölüm hızları en düşük düzeydedir. TNSA
çok genç ya da yaşlı
2008’de bebek ölüm hızı 20 yaşından daha genç ve kırk yaşından daha yaşlı
olması bebek ölüm
annelerin bebekleri arasında belirgin bir biçimde yüksektir. Annenin doğumda çok
riskini artırmaktadır.
genç ya da yaşlı olması bebek ölüm riskini artırmaktadır.
Annenin eğitimi, bebek ölümlerini belirleyici önemli bir değişkendir. Annenin
eğitim düzeyi ile çocuğun ölüm riski arasında negatif bir ilişki vardır. Bu durum
annenin eğitimle birlikte beslenme, kontraseptif (doğum kontrol yöntemleri)
kullanımı, doğum öncesi bakım ve aşılanma gibi konularda daha fazla bilgi sahibi
olması ile ilişkilidir. TNSA 2008 verileri doğum sonrası ölümlerin, annelerin eğitim
düzeyi arttıkça çok hızlı bir şekilde azaldığını göstermektedir.

Gelir dağılımındaki farklılıklar nedeniyle, ülkemiz nüfusunun en az beşte biri,


diğer bir değişle nüfusun %20’si yoksulluk sınırı içindedir. Türkiye’de yoksulluk
oranı %18.8’dir. Yoksulluğun en önemli sonucu bebek ve çocuk ölümlerini
artırmasıdır. Yoksulluğun bebek ve çocuk üzerine etkisi, yetersiz beslenme,
enfeksiyon hastalıklarının yaygınlığı, temiz içme suyu ve kişisel hijyen sorunu,
kalabalık aile yaşamı ve sigara içimi gibi olumsuz ev içi koşullardır. Ailelerin yarısı
gerektiğinden fazla, dörtte biri gerektiğinden daha az kalori ve protein almaktadır.
Türkiye yıllardır yoksulluktan kaynaklanan ve özellikle çocukların karşı karşıya
oldukları yetersiz beslenme sorunu ile mücadele etmektedir. TNSA 2008
sonuçlarına göre beş yaşın altındaki her 10 çocuktan biri bodur (yaşına göre kısa)
ve bu çocukların üçte biri de ciddi şekilde bodurdur. Beş yaşın altındaki çocukların
%3’ü ise düşük ağırlıklıdır.

Türkiye’de emzirme çok yaygındır ve çocukların tamamına yakını belirli


sürelerle emzirilmektedirler. Buna karşın doğumdan sonraki dönemde anne sütü
ile beslenmeye başlama oldukça geçtir ve ek gıdaya çok erken yaşlarda
başlanmaktadır. Yaşamın ilk ayında bebeklerin %69’u yalnızca anne sütü ile
beslenmektedir. Bebek 2-3 aylık olduğunda sadece anne sütü alma oranı %42’dir.
Ayrıca yanlış ek gıda başlanması, anne sütü ile beslemeye başlamadan önce su ve

24
şekerli su verilmesi, annelerin doğum öncesi dönemde anne sütü hakkında
yeterince bilgilendirilmemesi, biberon kullanımının yaygın olması gibi sorunlar da
devam etmektedir.

Bağışıklama hizmetlerinde temel amaç; toplumda, özellikle bebek ve


çocuklarda aşı ile korunulabilir hastalıkların ortaya çıkışını engellemek, dolayısıyla
bu hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin ve sakatlıkların önüne geçmektir.
Türkiye’de 15-26 aylık çocukların %80.5’i tam aşılıdır. Türkiye’de uygulanan
Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamında Boğmaca, Tetatoz, Kızamık,
Kızamıkcık, Kabakulak, Suçiçeği, Tüberküloz, Poliomyelit (Çocuk Felci), Hepatit A,
Hepatit B ile Hemafilus influenza tip b’ye bağlı hastalıkların ve bu hastalıklardan
kaynaklanan bebek ve çocuk ölümlerinin ve sakatlıkların engellenmesi
hedeflenmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün hesaplamalarına göre Türkiye nüfusunun


%12’sinin engelli olduğu tahmin edilmektedir. Bu saptama, Türkiye’de 3 milyon
engelli ya da özel gereksinimi olan çocuk olduğu anlamına gelmektedir. Fiziksel
engellilik Türkiye’de 5-12 yaş arası çocuklarda binde 67 sıklığında görülürken,
nüfusu Türkiye ile aynı olan ancak koruyucu sağlık hizmetlerinin yaygın olduğu
İngiltere’de bu değer binde 12’dir. Türkiye’de akraba evliliklerinin sık olması,
Türkiye’de 3 milyon bebeklerin kundaklanması ve kazalar çocuklarda fiziksel engelliliğin sıklığını artıran
engelli ya da özel nedenler arasında yer almaktadır. Engelli çocukların eğitilmesi onların kendi
gereksinimi olan yaşantılarını sürdürmeleri açısından çok önemlidir. Ülkemizde engelli çocuklar
çocuk olduğu tahmin arasında okula gidenlerin oranı yalnızca %2’dir. Engelli kız çocukları arasında bu
edilmektedir. oran daha da düşüktür.

Eğitim sorunu tüm sektörleri ilgilendirmektedir. Burada çocuk gelişimcisine


de önemli görevler düşmektedir. Çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişmesinin
izlenmesi ve büyüme gelişmedeki sapmaların erken tanılanması evde ve
kurumlarda çocuğun gelişiminin desteklenmesinde aile çocuk sağlık çalışanı
üçgeninde iş birliğinin sağlanması önemlidir.
Bireysel Etkinlik

•Çevrenizde 2-6 yaş grubu bir çocuğun sağlık durumunu yukarıdaki


göstergeler açısından değerlendirin. Olumlu ve olumsuz yönleri
hakkında arkadaşalrınızla fikir alışverişinde bulunun.

25
•Çocuklar dünya nüfusunun önemli bir bölümünü
oluşturmaktadırlar. Tüm dünyada beş yaş altı çocuk sayısı yaklaşık
626 milyondur ve bunların yalnızca 54 milyonu sağlıklı konutların,

Özet
eğitim olanaklarının, temiz içme suyunun, yeterli besinin
bulunduğu, önlenebilir hastalıkların, savaş ve çatışmaların olmadığı
gelişmiş ülkelerde yaşamaktadır.
•Çocukluk dönemi, döllenme anında başlar ve ergenliğin
tamamlanmasına kadar devam eder. “Sağlıklı çocuk” hastalık
belirtileri göstermeyen, aynı zamanda takvim yaşına (kronolojik
yaşına) uygun bir vücut büyümesi, fizyolojik olgunlaşma, ruh ve
zekâ gelişimi gösteren çocuk olarak tanımlanır.
•Ülkemizde çocuk sağlığı annenin doğumdaki yaşı, eğitim seviyesi,
doğumlar arası geçen süre, doğumların yapıldığı yer, yaşanılan yerin
kırsal bölge olması gibi değişik faktörlerden etkilenmektedir.
Ülkemizin en önemli sağlık sorunlarının başında bebek, çocuk ve
ana ölüm hızlarının yüksek olması gelmektedir. TNSA 2008
verilerine göre bebek ve beş yaş altı ölüm hızları sırası ile binde 17.6
ve binde24’e düşmüştür. Sağlık bakanlığı 2010 verilerine göre
bebek ölüm hızı 10.1, beş yaş altı ölüm hızı 13 olarak bildirilmiştir.
•Çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişmesinin izlenmesi ve büyüme
gelişmedeki sapmaların erken tanılanması evde ve kurumlarda
çocuğun gelişiminin desteklenmesinde aile çocuk sağlık çalışanı
üçgeninde iş birliğinin sağlanması önemlidir.

26
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi çocuk ölümlerinde önlenebilir nedenler arasında
değildir?
Değerlendirme a) Yoksulluk
sorularını sistemde b) Aşı oranlarının düşük olması
ilgili ünite başlığı c) Aşı oranlarının yüksek olması
altında yer alan
d) İshal
“bölüm sonu testi”
bölümünde e) Beslenme yetersizlikleri
etkileşimli olarak
cevaplayabilirsiniz. 2. Yoksulluk çocuklarda aşağıdakilerden hangisinin gelişmesine neden olur?
a) Beslenme bozukluğu
b) Eğitimsizlik
c) İhmal ve istismara uğrama
d) Evlendirilme
e) Hepsi

3. Aşağıda verilen çocukluk dönemlerinden hangisi doğum öncesi döneme


aittir?
a) Embriyonel dönem
b) Yenidoğan dönemi
c) Süt çocukluğu dönemi
d) Oyun çocukluğu dönemi
e) Okul öncesi dönem

4. Doğumdan sonraki ilk dört hafta hangi dönem olarak ifade edilir?
a) Yenidoğan dönemi
b) Süt çocukluğu dönemi
c) Oyun çocukluğu dönemi
d) Okul öncesi dönem
e) Ergenlik

5. Aşağıdakilerden hangisi oyun çocukluğu dönemi için doğru bir ifadedir?


a) Sürekli soru sorar.
b) Bağırsak ve mesane kontrolü kazanır.
c) Annesine yardım eder.
d) Ellerini becerikli kullanır.
e) Masal ve hikayeleri sever.

6. Aşağıdakilerden hangisi ergenlik döneminde önemlidir?


a) Beden imajı
b) Kimlik gelişimi
c) Başarma duygusu
d) Arkadaşlar
e) Hepsi

27
7. Aşağıdakilerden hangisi çocuk ve gençlere hizmet veren kurum ve
kuruluşlardan biri değildir?
a) Sağlık Bakanlığı
b) Milli Eğitim Bakanlığı
c) İnternet
d) Belediyeler
e) Dernekler

8. Aşağıdakilerden hangisi çocuk sağlığının korunması ve geliştirilmesi için


uygulanan programlardandır?
a) Anne Sütünün Özendirilmesi, Sürdürülmesi, Desteklenmesi ve Bebek Dostu
Sağlık Kuruluşları Programı
b) Emzirmenin Korunması, Özendirilmesi, Desteklenmesi İle Demir Yetersizliği
Anemisinin Önlenmesi ve Kontrolü Programı
c) Bebeklerde D Vitamini Yetersizliğinin Önlenmesi ve Kemik Sağlığının
Geliştirilmesi Programı
d) İyot Yetersizliğinin Önlenmesi ve Tuzun İyotlanması Programı
e) Hepsi

9. Ülkemizde belirlenen en son bebek ölüm oranı aşağıdakilerden hangisidir?


a) Binde 53
b) Binde 48
c) Binde 41
d) Binde 17,6
e) Binde 10,1

10. Türkiye’de ne kadar engelli ya da özel gereksinimi olan çocuk vardır?


a) 3 milyon
b) 5 milyon
c) 7 milyon
d) 9 milyon
e) 12 milyon

Cevap Anahtarı
1.C, 2.E, 3.A, 4.A, 5.B, 6.E, 7.C, 8.E, 9.E, 10.A

28
ÇOCUĞUN SAĞLIĞINI
KORUYUCU SINIF İÇİ
TEDBİRLER-I

• Çocuk Sağlığını Koruyucu


İÇİNDEKİLER

Tedbirlerin Önemi
• Çocuğun Sağlığını Koruyucu
Tedbirlerin Alınması
• Bilgi Verilmesi
• Güvenliğin Sağlanması ÇOCUK SAĞLIĞI VE
HASTALIKLARI

Yrd. Doç. Dr. Hava


ÖZKAN
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Çocuğun sağlığını koruyucu sınıf
içi tedbirler almanın önemini
HEDEFLER

anlayabilecek,
• Çocuğunun sağlığını korumaya
yönelik sınıfta alınacak tedbirler
hakkında verilen bilgileri
kavrayabilecek,
• Çocuğun sağlığını korumak için
sınıf içi güvenliği sağlamanın
önemini öğreneceksiniz.

ÜNİTE

3
29
GİRİŞ
Okul ortamı fiziksel ve sosyal çevresi ile sağlığı doğrudan etkilemesi
sebebiyle sağlık ile ilgili olumlu tutum ve davranışların geliştirilmesine elverişli bir
ortamdır. Okul ve sınıf içi alınabilecek tedbirler okul yönetimlerinin
Okul ve sınıf içi sorumluluğundadır. Çocuk sağlığını korumak için alınacak sınıf içi tedbirler hem
alınabilecek tedbirler sınıf içi fiziki koşulların sağlanmasını hem de çocukların sınıf içinde
okul yönetimlerinin gerçekleştirecekleri etkinliklerde kullanacakları materyallerin uygun seçimini
sorumluluğundadır.
içermelidir.

ÇOCUK SAĞLIĞINI KORUYUCU TEDBİRLERİN ÖNEMİ


Okul çağındaki çocuklar sürekli büyüme ve gelişme içindedirler. Büyüme
çağında alınan koruyucu önlemler yaşam boyunca da etkili olacaktır. Geleceğin
toplumunu oluşturacak çocukların bedensel, toplumsal ve ruhsal sağlıkları ile
bugünden ilgilenmek, mutlu ve sağlıklı bir toplumun geleceğini hazırlamak
demektir.

Sınıf içi etkinliklerde çocukların kullanacakları materyallerin seçimi


önemlidir. Sınıfta çocuklar tarafından kullanılma olasılığı olan kokulu kalem, silgi
ve defterler ile tahta kalemi veya yazı işaretleyici olarak kullanılan keçe uçlu
kalemler, yapıştırıcı zamk ve tutkallar, resim boyaları, oyun hamurları tiner benzeri
organik çözücü bulundurma olasılığı olan kırtasiye malzemeleridir. Bu tür
malzemeler çocuklarda madde bağımlılığına sebeo olabilmekte ve kanser riskini
ortaya çıkarmaktadır. Sınıf öğretmenleri sağlığa zararlı olabilecek malzemeler
konusunda aileleri uyarmalı, eğitim vermeli ve kokusuz (parfümsüz) silgi ve
kalemleri, keçe uçlu kalemlerde "solvent bazlı" olanlar yerine "alkol bazlı" olanları,
yapıştırıcılarda ise "solvent bazlı" malzemeler yerine "su bazlı" malzemeleri tercih
etmeleri gerektiğini ve bu malzemelerin üzerini okuyarak almaları gerektiğini
belirtmelidir. Öğretmenler sınıf içinde bu tür malzemelerin kulanımını yakından
takip etmelidir.

Şekil 1. Boya kalemleri


Ağır metal veya
kurşun içeren
Çocukların kullandıkları çanta ve kalemlik ve benzeri vinileks ya da kumaş
kırtasiye
malzemeleri kırtasiye malzemelerinin boyanmasında kullanılan “azo boyalan madde” sağlığı
alınmamalıdır. tehdit etmektedir. Bu nedenle ailelere boyasız ya da olabildiğince az boyalı
kırtasiye malzemelerini tercih etmelerinin faydalı olacağı söylenmelidir. Sert ve
metal malzemelerin boyanmasında kullanılan boyalar başta kurşun olmak üzere

30
nikel, kobalt, arsenik, bakır, krom gibi ağır metaller içerebilmektedir. Bu ağır
metaller deri yoluyla geçerek veya çocukların malzemeyi ağzına alması sonucunda
ağız yolu ile alınarak vücutta birikerek zehirlenmelere ve alerjiye neden
olabilmektedir. Okul malzemeleri alırken kontrol edilmeli ve ağır metal veya
kurşun gibi maddeleri içermediğine ilişkin bilgi aranmalıdır. Sınıf içi etkinliklerde
çocukların boyalı malzemeleri ağızlarına almaları engellenmelidir.

Her türlü ürünün buruşmasını ve su geçirmesini engellemeye yarayan


formaldehit yüksek miktarlarda kullanıldığında ciltte allerjik reaksiyonlara,
gözlerde ve solunum yolunda tahrişe sebep olmaktadır. Bu nedenle sınıfta
kullanılacak perde ve örtü seçimlerine dikkat edilmelidir.

Sınıf Ortamının Özellikleri

Çocuk sağlığına yönelik olarak sınıfların bina içindeki yerleşimleri de çocuk


sağlığını etkilemektedir. Bina inşasında sınıflar, binanın güney ve güney-doğu
tarafına yerleştirilirse kışın güneş alma olasılığı artar. Sınıfların boyu 9 metreden ve
eni 7.5 metreden fazla olmamalı, tavanı 2.5 metreden yüksek, kapıları dışarı
açılacak şekilde tasarlanmalı ve kapıların genişliği 90 cm'den fazla olmalıdır.

Sınıf içi aydınlatma öğretme-öğrenme ortamını etkileyen önemli


faktörlerden biridir. İdeal olan sınıfın gün ışığından en fazla yararlanacak şekilde
oluşturulmasıdır. Bunun dışında sınıftaki yapay ışıklandırma da bilinçli bir biçimde
yapılmalıdır. Dersin işlenmesine en uygun ışıklandırma biçimi önceden saptanmış
olmalıdır. Yapay ışıklandırma olarak gün ışığına yakın tek biçimli ve sabit bir
ışıklandırma seçilmelidir. Farklı renk veren ışık kaynakları kullanılmamalıdır. Koyu
renkli duvarların görüş sahası dışında ışıklandırmayı azaltıcı bir etkisi olduğu
unutulmamalıdır. Göze doğrudan gelen ışık dikkat dağıtır, bu nedenle ışığı dağıtan
floresan tipi ışık kaynakları seçilmelidir. Gereğinden çok yapılan ışıklandırma gözü
Sınıf ortamının uygun yoracak, konsantrasyonu azaltacak, dikkatin dağılmasına sebep olacaktır. Aşırı
olması öğrenci
ışıklandırmanın öğrencilerin göz sağlıklarını olumsuz etkileyeceği
motivasyonunu olumlu
etkiler. unutulmamalıdır. Sınıf, doğrudan güneş ışınları alıyorsa, pencerelerde perde
bulunmalıdır. Yüksek katlardaki sınıfların pencere dışına tel kafes yapılarak
öğrencilerin düşmelere karşı güvenliği sağlanmalıdır.

Merkezi ısıtma sistemi tercih edilmeli ve sınıf içi hava sıcaklığı 20-23 derece
arasında tutulmalıdır. Sınıf içindeki nem oranının, hava basıncının gereğinden fazla
oluşu, sınıfın tozlu oluşu gibi atmosferik faktörlerin öğrenci sağlığını,
motivasyonunu olumsuz etkileyeceği gözden kaçırılmamalıdır.

Sınıflardaki sıralar, çocuklarda duruş bozukluklarına neden olmayacak


biçimde ve çocukların yaşına ve boylarına göre ayarlanabilir şekilde yapılmalıdır.

Sınıf ortamındaki gürültü öğrenciler üzerinde rahatsız edici, yorucu bir


etkide bulunmaktadır. Gürültü, öğrencilerde direnç düşmesi, kronik yorgunluk,
dikkat dağılması gibi sonuçlar doğurmakta ve bu da öğrenmeyi olumsuz

31
etkilemektedir. Sınıf içindeki gürültünün 150 desibeli aşmasının öğrenci sağlığı
açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceği ve kulak zarının patlamasına yol
açabileceği unutulmamalıdır. Öte yandan sınıf içinde sessizlik de amaç hâline
getirilmemelidir. Çocukların, ergenlik döneminin gelişim özellikleri göz önünde
tutulduğunda; hareketli bir öğrenci için kırk beş dakika bir sırada sessizce
oturmanın hiç de kolay olmadığı göz önünde tutulmalıdır.

Sınıf ortamı dersin amaçlarına göre öğrencinin ilgisini çekecek, onu motive
edecek biçimde düzenlenmiş olmalıdır. Özellikle ana sınıflarında ve ilköğretimin
birinci kademesinde planlanan davranış değişikliklerini destekleyecek biçimde
görsel ögelerden yararlanılması, sınıfın öğrenci düzeyine, algısına, ilgisine göre
düzenlenmesi ve estetik açıdan çocuğa hitap etmesi büyük önem taşımaktadır.
Araç gereçler, duvar panoları, öğrenme levhaları, öğrenci ürünleri gibi materyaller
sınıf ortamında estetik biçimde düzenlenmelidir. Bu düzenleme sırasında renkler
öğrencinin ilgisini çekecek, hoşuna gidecek şekilde kullanılmalıdır. Bu düzenleme
yapılırken öğrenci özellikleri göz önünde tutulmalıdır.

Materyalin türü ve özellikleri, öğrenmenin çabuk ve kolay gerçekleşip


gerçekleşmemesinde önemli rol oynar. Materyal (içerik) bu nedenle amaca uygun
(anlamlı) olmalı, ilgiyi diri tutacak şekilde düzenlenmiş olmalıdır. Öte yandan
öğrenme materyali, öğrenenin zihinsel ve duyuşsal gelişim düzeyine (yaşına),
kişisel özelliklerine uygun olmalıdır.

Sınıfların yeterli genişlikte olmaları ve aşırı kalabalık olmaması ve yeterli


havalandırma ve güneş ışığında yararlanma olanaklarının olması, bulaşıcı
hastalıkların (enfeksiyon) yayılımını önlemek, oksijen, ısı ve ışıklandırmanın yeterli
olması için önemlidir.

Sınıfın temiz olması öğrenci motivasyonu olumlu etkiler. Bu nedenle


öğrenciler sınıfı temiz bulmalı, temiz tutmayı öğrenmelidirler. Okul içinde yeterli
sayıda, içinde akar suyu bulunan, sabunu, tuvalet kağıdı ve havlusu olan tuvalet ve
lavaboların bulunması ve yeterli sayıda temiz su içme musluklarının olması
gerekmektedir. Okul ve sınıf temizliği yapılırken yerler her gün ıslak olarak
süpürülmeli ve sınıf zaman zaman antiseptik solüsyonlar kullanılarak
temizlenmelidir.
Bireysel Etkinlik

• Aydınlatma, ısı, gürültü ve temizliğin önemini ortaya koyan


Okul çağındaki çocuklar bilmece veya bulmaca sorarak ısınma egzersizi yapabilirsiniz.
genellikle bir kaza ya da
özel bir hastalık ile
karşılaşmadıkları sürece
sağlık durumlarında
olumsuz değişiklik
olmaz.
32
Koruyucu Tedbirlerin Alınması

Okul çağındaki çocuklar genellikle sağlıklıdır. Bir kaza ya da özel bir hastalık
söz konusu olmadıkça 3-4 yıl içinde sağlık durumlarında önemli değişiklikler olmaz.
Bu nedenle Sağlık Bakanlığı’nca okula giriş ve çıkışta tam bir fizik inceleme, ara
yıllarda ise belirli bazı sağlık sorunlarına yönelik çalışmalar yapılması görüşü
benimsenmektedir.

Sağlık Bakanlığı’nca okul sağlığı hizmetleri okulun çevresi dâhil sağlığı


olumsuz olarak etkileyen her türlü etmenin denetimiyle öğrencinin ve okul
personelinin sağlığının değerlendirilmesi, geliştirilmesi, sağlıklı okul yaşamının
sağlanması ve sürdürülmesi, öğrenciye ve dolayısıyla topluma sağlık eğitimi
verilebilmesi için yapılan çalışmaların tümü olarak tanımlanmaktadır.

Sağlık Bakanlığı, okul sağlığı hizmetleri genelgesinde okullarda öğrencilerin


sağlığının korunması amacıyla gerekli tedbirlerin alınması için;

 Valilik sorumluluğunda, il ve ilçelerde ilgili vali yardımcısının


 Kaymakam başkanlığında,
 İl sağlık müdürlüğü/ilçe sağlık grup başkanlığı
 İl milli eğitim müdürlüğü/ilçe milli eğitim müdürlüğü,
 İl tarım müdürlüğü/ilçe tarım müdürlüğü temsilcilerinden bir komisyon
oluşturulmasını istemektedir.

Oluşturulan komisyonlardan okulların yerlerini değerlendirerek, örnek


uygulamalar ve güçlüklerin diğer okullarla paylaşılması ve "okul sağlığı
hizmetlerinin" kısa, orta ve uzun vadeli olarak planlanıp denetlenerek bu
hizmetlerin düzenli olarak sürdürülmesi hedeflenmektedir.

ÇOCUĞUN SAĞLIĞINI KORUYUCU TEDBİRLERİN


ALINMASI
Okul sağlığına yönelik yapılan çalışmalar, ilkokul dönemindeki çocukların
büyüme-gelişme, görme, işitme sorunları olduğunu, üst solunum yolu
enfeksiyonları, kötü ağız hijyeni, beslenme ve paraziter hastalıklar yönünden
risk altında olduklarını göstermektedir. Türkiye’de yapılan çalışmalarda ise
okul çağı çocuklarının en yaygın sorunları arasında büyüme-gelişme, görme
kusuru, paraziter hastalıklar ve ağız-diş sağlığı sorunları yer almaktadır. Ülkemizde
görme, işitme, diş sağlı, büyüme ve gelişme, engellilik durumları, kalp hastalıkları,
paraziter hastalıklar, inmemiş testis, tansiyon ve kilo taramaları yapılmaktadır.
Görme ve işitme kusuru olan öğrenciler ile olmayanlar arasında okul başarısı
yönünden farkların olduğu bilinmektedir. Bu nedenle sorunun erken saptanması
önemlidir. Okul çağındaki çocuklarda sağlığı korumaya yönelik olarak çocukların
büyüme- gelişmesini değerlendirmek için boy ve ağırlıkları her yıl ölçülmeli,
büyüme geriliği olanlarda nedenleri araştırılmalıdır.

33
Okul çocuğunun en önemli sağlık sorunları arasında; diş çürükleri ve diğer diş
hastalıkları bulunmaktadır. Bu sorunlar yaşamı tehdit edici olmadığı için genellikle
önemsenmezler. Oysa günümüzdeki, birçok hastalığın diş çürükleri ve diş
hastalıkları ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Enfeksiyon kaynağı olan diş
Okul sağlığı çürüklerinin erken tanınıp tedavi edilmesi diş kaybını önlediği gibi, vücuttaki birçok
hizmetleri çocuk enfeksiyon odağının da ortadan kalkmasını sağlamaktadır.
sağlığının
korunmasında önemli Sağlığın korunmasına yönelik okullarda bazı çocukluk aşılarının okul yaşlarında
yer almaktadır. pekiştirme dozları yapılmaktadır. Ülkemizde 2013 Sağlık Bakanlığı aşı takvimine
göre ;
 İlkokul 1 sınıfta, Tetanoz-Difteri-Boğmaca, Oral Polio Aşısı(çocuk felci),
Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak aşıları,
 İlköğretim 8. sınıfta ise Difteri-Tetanoz toksoid aşısı yapılmaktadır.

Şekil 2. Okulda aşı uygulaması

Öğrencilerin bedensel ve ruhsal gelişimine olumlu katkıları olduğu için spor


etkinlikleri desteklenmelidir. Eğitimin en temel ilkelerinden biri insanları, zihinsel
ve bedensel yönleriyle bir bütün olarak yetiştirmektir. Kuşkusuz bireylerin
bedensel olarak sağlıklı ve ruhsal yönden mutlu olması, toplumsal kalkınmanın da
önde gelen koşullarındandır. Sağlıklı bir toplum yetiştirebilmenin yolu ise
okullaşmadır. En hareketli dönemini yaşayan ve sonsuz enerji ile dolu olan okul
çocuklarının, boş zamanlarını faydalı bir şekilde geçirecek, enerjilerini olumlu
yönde kullanacak, stresini giderecek, kötü alışkanlıklardan korunup bilgi, beceri ve
yeteneklerini arttıracak en önemli etkinliklerin başında okul içi ve okul dışında
katılabilecekleri sportif faaliyetler gelmektedir. Her türlü spor etkinliği sosyal bir
deneyimdir ve çoğu zaman duyguları içerir. Sportif etkinliklere katılan birey, oyun
ve hareketler aracılığı ile duygularını ifade etme imkânı bulur. Saldırganlık, öfke,
utangaçlık vb. duygularında boşalım sağlar ve bunları kontrol etmesini öğrenir.
Baskı altındaki enerjiden kurtulmanın yolu oyun ya da spor etkinliklerine
katılmaktır. Okullarda yapılan beden eğitimi ve spor etkinliklerine katılmak bireyin
fiziksel olduğu kadar benlik gelişimine de katkıda bulunur. Benlik genelde bireyin
ne olduğu ne olmak istediği ve çevresini nasıl tanıdığı konularındaki bilinçliliği
olarak ifade edilir. Birey bu bilince kendini başkaları ile karşılaştırarak ulaşır. Çocuk
diğer çocuklar ile oynamaya başladığında kendisinin güçlü ve zayıf yönlerini
Spor etkinlikleri anlamaya başlar.
bireyin fiziksel ve Oyunlar sırasında kendisi ile başkalarını karşılaştırır. Yeterlilik ve yetersizliklerini
benlik gelişimine
fark eder. Böylelikle sportif ortam sayesinde çocuğun sosyalleşmesi de daha hızlı
katkıda bulunur.

34
ve olumlu gerçekleşir. Spor yapmak yalnızca bir bedensel uğraş olmayıp aynı
zamanda sosyalleşme ve topluma uyma sürecidir.

Okul çalışanlarının hepatit B (sarılık), tüberküloz (verem), yönünden taranması


özellikle kantin ya da yemekhanesi olan okullar için çok önemlidir.

Çocuk sağlığının korunmasında başka bir faktör yoksullukla ve yoksunluklarla


mücadele edilmesidir. Çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişmesinde çevresel
etmenlerin (temiz su bulamama, madde bağımlılığı, yanlış beslenme alışkanlığı,
güvenli olmayan cinsel yaşam, kirli hava ve çevre koşulları) rolü çok büyüktür.
Çocuğun sağlıklı bir ortamda yaşaması için gerekli girişimler ve sektörler arası
işbirliği yapılmalıdır.
Tartışma

• Okul çağında çocuklar neden aşılanmalıdır? Arkadaşlarınız


ile tartışınız.

BİLGİ VERİLMESİ
Okul dönemi, çocukların sağlık risklerinin erken tanılanabileceği ve
çocuklara sağlığı geliştirme davranışlarının öğretilebileceği bir dönemdir.
Ülkemiz genelinde okul sağlığına yönelik planlı ve sürekli sağlık hizmetlerinin
bulunmaması, okul çocuğunun sağlık riskleri ile karşılaşmasını ve olumsuz
sağlık davranışları geliştirmesini pekiştirmektedir. Okul sağlığı hizmetlerinin
yaygınlaştırılması ile okul çocuklarının sağlık düzeyleri yükseltilecektir.

Okul öncesi ve okul çağı çocuklarına kişisel sağlık için temizliğin önemi (banyo
yapma, el yıkama, tırnak bakımı, diş fırçalama, tuvalet hijyeni) ve ev kazalarından
korunma gibi konularda bilgi verilmesi önemlidir.

Ergen yaş grubuna ise ev dışında karşılaşılabilecek kazalar (motorlu taşıt


kazaları, düşme, boğulma, zehirlenmelerden korunma), bulaşıcı hastalıklardan
korunma, ilkyardım, sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerin zararları, sağlıklı
beslenme, beden postürünün (duruşunun) korunması, üreme sağlığı, güvenli
annelik ve cinsel eğitim gibi konularda sağlık eğitimi verilmelidir.

Okul dönemindeki sağlık riskleri arasında ilk sıralarda kazalar yer almaktadır.
Kazalar her yaş döneminde olduğu gibi okul çağı döneminde de çeşitli düzeyde
fonksiyon kayıplarından, yaşamın sonlanmasına kadar farklı sonuçlara neden
olmaktadır. Okul çocuğunun motor becerilerinin gelişmiş olmasına rağmen akran
Okul çağında sağlığı
koruyucu bilgilerin baskısı, farklı fiziksel uğraşıları başarma isteği gibi gelişimsel özellikleri kazaların
verilmesi kişisel
sağlık için
35
önemlidir.
yüksek oranda görülmesine zemin hazırlamaktadır. Bunun yanı sıra çocuklardaki
görme kusurları, okul ve oyun çevrelerinin yeterli oranda güvenli olmaması,
motorlu araç yaralanmalarının sık görülmesi de kazaların görülme oranını
artırmaktadır. Okul sağlığı çalışmalarında çocukların kazalardan korunma ve
güvenlik önlemleri hakkında bilgilenmelerini sağlamanın yanında temel ilk yardım
becerilerini uygulatmak ve öğretmek büyük önem taşımaktadır. Bethany ve
arkadaşları gençlerin güvenlik eğitimi ve yaralanmalardan korunma ile ilgili
yaptıkları çalışmaların sonucunda çocukların, kask takma, trafik işaretlerine dikkat
etme gibi güvenlik önlemlerini yüksek oranda kullandıklarını belirlemişlerdir.

Çocuklara okulda verilecek ağız-diş sağlığı eğitimleri ile doğru alışkanlıklar


kazandırılarak, dişlerin tedavi edilmesinin önemi anlatılarak diş çürüklerinin en aza
indirilmesi mümkün olabilmektedir. Bu nedenle ağız- diş sağlığına ilişkin bilgi
düzeylerinin ve uygulamaların belirlenmesi önemlidir.

Okul çocuklarına sağlıklı bir çevrede yaşama bilinci aşılanmalıdır. Okuldaki


eğitimi rastlantıya bırakmamak ve çocuklara olumlu davranışlar kazandırmak için
ailenin ve çevrenin etkin olarak desteğini almak gerekir. Bu desteği sağlamak ve
okuldaki eğitim sürecine katmak ancak iyi bir planlama ile mümkün olabilir. Okul
ve çevre işbirliğini sağlamaya ilişkin yapılacak plan, okulun hedeflerini
gerçekleştirecek, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini geliştirecek, toplumun her
yönden kalkınmasına katkıda bulunacak, veli ve yakın çevre üyelerinin okulun
işleyişine katılımını ve desteğini sağlayacak özelliklere sahip olmalıdır.

Atıkların uygun yok edilmesi, çevre kirliliğinin önlenmesi, ağaçlandırmanın


önemi ve suyun gereksiz tüketiminin önlenmesi konularında da bilinç
geliştirilmelidir.

GÜVENLİĞİN SAĞLANMASI
Okullarda güvenlik sorunlarının fiziki, sağlık, davranış, okul çevresi, yasal
uygulama ve kurallar açısından, problemsiz olması gerekmektedir. Okul güvenliği,
çocuğun ya da diğer okul personelinin okula gitmek amacıyla evinden ayrılması
anından başlayarak tekrar evine dönünceye kadar geçen tüm aşamaları içerir. Ev
ile okul arasındaki güvenlik, özellikle taşımalı eğitim yapılan okullar için daha
Okul güvenliğinin
büyük önem arz etmektedir. Okul güvenliği mekân açısından ele alınırsa:
boyutları, güvenliğin
alanı ile ilgili boyutlar
Okul ile ev arasında güvenlik,
şeklinde ele alınabilir.
Okul içinde güvenlik,

Sınıfta güvenlik olmak üzere üç temel alandaki güvenliği kapsamaktadır.

Okul güvenliğinin boyutları, güvenliğin alanı ile ilgili boyutlar olarak ele
alınabilir. Bunlar;
• Arkadaşlarından gelecek şiddet olaylarına karşı güvenlik,

36
• Öğretmenlerin fiziksel şiddetine maruz kalma konusunda güvenlik,
• Doğal afetlere karşı güvenlik,
• Sağlık ve temizliğe ilişkin güvenlik,
• Cinsel istismara karşı güvenlik,
• Psikolojik ve duygusal güvenlik,
• Etnik ve siyasî görüş konularındaki güvenliktir.

Okulda güvenli koşulların sağlanması ve sağlıklı çevre, okul binasının, oyun


alanlarının, mutfak ve tuvaletlerin, ısıtma, havalandırma, aydınlanma gibi
durumların ve çocuklar için kullanılan malzemelerin sağlığa uygun koşullarda
olması ile mümkündür. Sağlık için temiz ve yeterli içme ve kullanma suyu
sağlanmalıdır.

Fiziksel olarak okul binasının inşa edileceği yeri belirleme, uygun bir eğitim-
öğretim ortamı oluşturma sürecinde ilk aşamadır. Okul binasının yeri belirlenirken
göz önünde bulundurulması gereken bazı özellikler şöyle sıralanabilir;

 Sunulacak eğitim ve öğretim planlarına uygun bir yer olmalıdır.


 Devam eden öğrenciler için rahatça ulaşılabilecek bir yerde olmalıdır.
 Trafik, gürültü ve hava kirliliği açısından sorun yaratacak yerlerden uzak
olmalıdır.
 Alt yapı hizmetlerinin sağlanabileceği bir yerde olmalıdır.
 Okulun yeri, ileriki yıllarda genişleme imkânı sağlayacak nitelikte olmalıdır

Okullarda güvenlik sorunları, psikolojik, sosyolojik ve okul çevresindeki


toplumsal olaylardan kaynaklanabileceği gibi yangın, deprem gibi doğal afetlere
karşı okul binalarının yetersiz olmasıyla da ilgili olabilir.

Güvenlik açısından okullar, ana yol ve tren yolundan, koku, gürültü ve duman
çıkaran fabrika ve işyerlerinden uzakta öğrencilerin kolayca ulaşabilecekleri
yerlerde inşa edilmelidir. Öğrencilerin gidecekleri okul evlerine yakın olmalıdır.
İlköğretim Yasası gereği, okul binalarının meyhane, kahvehane, bar gibi yerlerden
en az 100 metre uzaklıkta olması gerekmektedir. Eğer okul, evlerden 3-4
kilometreden daha uzak ise uygun bir taşıma servisi konulmalıdır. Okulun fiziksel
çevresi, güvenlik açısından çok önemli bir etkendir.

Okul binasının güneş ışınlarını alabilmesi için, en yakındaki binadan 25


metreden daha uzakta bulunması ve öğrencilerin gözlerinin kamaşmaması için
sınıf camlarının doğuya bakmaması gerekir. Okul alanı, öğrenci başına en az 25
metre kare düşecek genişlikle olmalı ve en azından 400 metre karelik bir bahçesi
bulunmalıdır. Okul binaları koridor sistemine göre yapılmalıdır. Bu tür binalar, en
Okul içinde gerekli çok dört katlı ve bir yanda sınıflar, diğer yanda koridorlar bulunacak şekilde inşa
acil yardım edilmelidir. Koridorların en az 3 metre ve merdivenlerin en az 2 metre genişlikte
malzemesi revir olmasına dikkat edilmelidir. Merdiven yüksekliği 15 cm ve derinliği 30 cm'yi
oluşturulmalıdır. geçmemelidir. Öğrenci sayısı üç yüzden fazla ise, binanın her iki ucuna merdiven
yapılmalıdır. Okul binalarında kazaları ve yangını önleyecek önlemler alınmalıdır.

37
Kapılar dışa açılmalı, çıkış kapısı geniş olmalı merdiven korkulukları çocukların
kaymalarını önleyecek biçimde yapılmalıdır.

Okul içinde gerekli acil yardım malzemesi bulunan bir oda bulunmalı, yatılı
okullarda ayrıca revir oluşturulmalıdır. Çöpler, okul ve oyun alanlarından uzakta,
kapalı yerlerde saklanmalı ve fazla bekletilmeden uzaklaştırılmalıdır. Okul
bahçesinin etrafı duvarlarla çevrili ve zemini düz olmalı, çamur ve toza neden
olmayacak şekilde inşa edilmelidir.

Mayıs 2009'a kadar çocuklara organik çözücü (solvent) içeren kırtasiye


malzemeleri serbestçe satılıyordu. "Uçucu Maddelerin Zararlarından İnsan
Sağlığının Korunmasına Dair 5898 Sayılı Kanun" yasalaştıktan sonra, uygulamalara
açıklık getiren "Uçucu Maddelerin Zararlarından İnsan Sağlığının Korunması
Hakkında Yönetmelik" Ağustos 2010'da Sağlık Bakanlığı'nca yayımlandı. Bu kanun
ve yönetmelik ile uçucu organik çözücüler içeren kırtasiye malzemelerinin 18
yaşından küçüklere satışı ve bunların üretildiği yerlerde 18 yaş altı çocukların
çalıştırılması yasaklandı. Çocuk sağlığı ve güvenliği açısından anne ve babalar
çocuklarına uçucu organik çözücü içeren kırtasiye malzemelerini kesinlikle satın
almamalı ve kullandırmamalıdır.

Okul kantin hizmetlerinin Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak hazırlanan
ve 17 Nisan 2007 tarihinde yürürlüğe giren Okul Kantinlerinin Denetimi ve
Uyulacak Hijyen Kuralları Genelgesinde belirtilen hususlar doğrultusunda
yürütülmesi ve denetlenmesi sağlanmalı, çevrede açıkta gıda satışı önlenmelidir.
Öğrencilere dışarıdan herhangi bir şey almamaları, tanımadıkları kişilerle
konuşmamaları konusunda da eğitim verimelidir.

Dünya üzerinde yılda yüz binlerce çocuğun yaralanmasına ve ölmesine


neden olan kazalar, okul çağı çocuklarında ölümlerin ve yaralanmaların önemli
nedenlerinden birisidir. Okul ve çevresinin kazalara karşı korunma yönünden
uygunluğu da kontrol edilmeli ve gerekli olan düzenlemeler yapılmalıdır. Okul
Okul ve çevresinin çıkışlarında çocukların yola çıkmasını engelleyecek bariyerler olmalı, karşıdan
kazalara karşı korunma karşıya geçme noktasında kalabalık saatlerde okul-polis işbirliği yapılmalıdır.
yönünden uygunluğu
kontrol edilmeli ve Birçok eğitim kurumu çocuk güvenliğine önem vermekte ve bunun için bir
gerekli düzenlemeler şeyler yapmaktadır. Fakat yapılan bu çalışmalar bir yönetim sistemi haline
yapılmalıdır.
getirilmeden ve sürekliliği sağlanmadan pek bir anlam ifade etmeyecektir. Eğitim
kurumlarında çocuk güvenliğini etkileyen birçok iç ve dış faktör bulunmaktadır. Bu
faktörlerin farkına varılarak güvenliğin sağlanması için gereken sistematik
düzenlemelerin yapılması ve sürekli olarak kontrol altında tutulması ile
mümkündür. Çocukların öğrenmeleri ve gelişimleri engellenmemeli, fakat güvenli
bir ortamda, gereksiz zararlardan korunarak büyümelidirler. Okul Çocuğunun
güvenliğini tehdit eden durumlar;
• Şiddet
• Zorbalık
• Okula gidip gelirken ortaya çıkan, trafik ve trafik dışı yaralanmalar

38
• Servis güvenliği
• İnternet güvenliğidir.

Çocuklar okul taşıtlarında, okula girişte, sınıfta, koridorda, deneysel


çalışmalar sırasında kullandığı materyallerle, el işi uygulamalarında, oyun ve spor
alanlarında, okul çıkışlarında kaza ve yaralanma ile sonuçlanabilecek pek çok
tehlikeyle karşı karşıyadırlar.

.
Şekil 3. Okul servisi

Bazı okullarda öğrenci mevcudunun kalabalık olmasına karşın oyun


bahçeleri küçük ve yetersizdir. Oyun alanları ihtiyacı karşılayamadığı için öğrenciler
rahatça koşup oynayamamakta, özellikle küçük öğrenciler çarpışmalardan zarar
görmekte, bundan dolayı da öğretmenler öğrencilerin koşmalarını
yasaklayabilmektedir. Bu yasak, bir sıkıntının önüne geçer gibi görünürken aslında
başka sıkıntılar yaratmaktadır. Ayrıca oyun bahçesinin asfalt, beton gibi sert
zeminlerle kaplanması da düşmelerde yaralanmalara yol açabilmektedir.

Okulda öğrencilerin gün boyu yaptığı aktivitelerin çoğu gözlenebilen,


Okul güvenliği denetlenebilen ve kısıtlanabilen ve çoğu zaman da az riskli davranışlardır. Bu
yalnızca okul nedenle okul ortamında meydana gelen kazalarla ilgili bilgiler toplanıp, bu bilgiler
ortamının güvenliği doğrultusunda belirli bir planlama ve düzenleme ile potansiyel koruma önlemleri
ile sınırlı değildir. alınırsa, kaza riskleri önlenebilir veya azaltılabilir. Bu konuda okul yönetimine
önemli görev düşmektedir. Çünkü okul yönetimi, okul binası içerisinde, okulla ilgili
faaliyetlerin yapıldığı yerlerde ve öğrencilerin okula ulaşımları esnasında
olabilecek her türlü tehlike, yaralanma ve riskten öğrencilerini korumak ve
güvenliklerini sağlamakla sorumludurlar. Okul yönetiminin gerekli planlama ve
düzenlemeyle her türlü önlemi almasının yanı sıra, çocukların da kazalardan
korunma ile ilgili gerekli bilgiye sahip olması, kazalardan korunmada oldukça önem
taşımaktadır. İlgili kişilerin gerekli önlemleri almasının yanı sıra, çocuklar da yeterli
düzeyde güvenlik önlemlerini tanırsa ve bu konuda yeterli bilgi ile donatılırsa,
güvenli davranış becerileri gelişir ve pek çok kaza ve ölüm önlenebilir. Bu konuda
ebeveynlere de önemli görev düşmektedir. Çünkü ebeveynlerin okul çevresinden
kaynaklanan kaza risklerini azaltmada ve kazalardan çocukları korumada, kaza

39
olmadan veya kaza olduktan sonra gösterdikleri davranışlar oldukça önem
taşımaktadır.

Okullarda etkili öğrenmenin gerçekleştirilmesi ve öğrencilerin kendi


potansiyellerini geliştirebilmeleri için, okulun öğrenci ve öğretmenler açısından
güvenli bir yer olması önemlidir. Okulun güvenli olması demek; öğrencilerin,
çalışanların ve diğer paydaşlar olan veli ve ziyaretçilerin okul ortamında güvende
olmaları, kendilerini fiziksel, psikolojik ve sosyal bakımdan “özgür” hissetmeleridir.
Okul güvenliği yalnızca okul ortamının güvenliği ile sınırlı değildir. Okul
güvenliğinin kapsamı ve boyutları; çocuğun ya da diğer okul personelinin okula
gitmek amacıyla evinden ayrılması anından başlayarak tekrar evine gelinceye
kadar ki tüm aşamaları içerir.
Bireysel Etkinlik

•Okulda veya sınıfta yapılan deneysel çalışmalar sırasında


kullanılan materyaller ne tür kazalara yol açarak güvenlik tehditi
oluşturabilirler?

40
•Okul ortamı fiziksel ve sosyal çevresi ile sağlığı doğrudan etkilemesi

Özet sebeiyle sağlık ile ilgili olumlu tutum ve davranışların


geliştirilmesine elverişli bir ortamdır. Okul ve sınıf içi alınabilecek
tedbirler okul yönetimlerinin sorumluluğundadır.
•Sınıf içi etkinliklerde çocukların kullanacakları materyallerin
seçiminde sağlığa zararlı olmayan maddelerden yapılmış olanlar
tercih edilmelidir.
• Olumlu çevre ve temiz sınıf öğrenci motivasyonunu olumlu
etkileyerek akademik başarıyı artırabilir.
•Okulda güvenli koşulların sağlanması ve sağlıklı çevre, okul
binasının, oyun alanlarının, mutfak ve tuvaletlerin, ısıtma,
havalandırma, aydınlanma gibi durumların ve çocuklara kullanılan
malzemelerin sağlığa uygun koşullarda olması ile mümkündür. Okul
güvenliğinin kapsamı ve boyutları; çocuğun ya da diğer okul
personelinin okula gitmek amacıyla evinden ayrılması anından
başlayarak tekrar evine dönünceye kadarki tüm aşamaları içerir.
Ödev

• Yakınınızda bulunan bir okul ve sınıfın sağlığı korumaya yönelik


aldığı önlemleri araştırınız? 300-350 kelime olacak kadar ödevi
yazınız.

41
DEĞERLENDİRME SORULARI

Değerlendirme 1. Aşağıdakilerden hangisi okul binasının yeri belirlenirken göz önünde


sorularını sistemde ilgili bulundurulması gereken özelliklerden değildir?
ünite başlığı altında yer a) Eğitim ve öğretim planlarına uygun bir yer olmalıdır
alan “bölüm sonu testi” b) Öğrenciler için rahatça ulaşılabilecek bir yerde olmalıdır
bölümünde etkileşimli
olarak c) Okulun yeri için genişleme imkânı çok önemli değildir
cevaplayabilirsiniz d) Çevre olarak sorun yaratacak yerlerden uzak olmalıdır
e) Alt yapı hizmetlerinin sağlanabileceği bir yerde olmalıdır

2. Aşağıdakilerden hangisi okul dönemindeki sağlık riskleri arasında ilk


sıralarda yer almaktadır?
a) Yaralanmalar
b) Boğulmalar
c) Paraziter hastalıklar
d) Kazalar
e) Diş çürükleri

3. Aşağıdakilerden hangisi okul çocuğunun güvenliğini tehdit eden


durumlardan değildir?
a) Şiddet
b) Servis güvenliği
c) İletişim güçlüğü
d) Zorbalık
e) İnternet güvenliği

4. Aşağıdakilerden hangisi okul ve sınıf içinde alınabilecek tedbirlerden


sorumludur?
a) Müdür
b) Veli
c) Öğretmen
d) Öğrenci
e) Hizmetli

5. Aşağıdaki ifadelerden hangisi sınıfların bina içinde yerleşimleri yapılırken


güneş alma olasılığını artırır?
a) Kuzey-güney
b) Güney-batı
c) Kuzey-batı
d) Kuzey- doğu
e) Güney-doğu

42
6. Aşağıdakilerden hangisi sınıf ortamındaki gürültünün öğrenciler üzerinde
oluşturduğu durumlardan değildir?
a) Akut yorgunluk
b) Kronik yorgunluk
c) Direnç düşmesi
d) Dikkat dağılması
e) Kulak zarı patlaması

7. Aşağıdaki hangisi sağlıklı sınıf ortamı özelliklerinden değildir?


a) Aşırı kalabalık olmaması
b) Sınırlı ışık alması
c) Yeterli havalandırma
d) Güneş ışığından yararlanma
e) Yeterli ısı

8. Aşağıdakilerden hangisi okul güvenliğinin boyutlarından değildir?


a) Temizliğe ilişkin güvenlik
b) Sosyolojik güvenlik
c) Duygusal güvenlik
d) Psikolojik güvenlik
e) Şiddet olaylarına karşı güvenlik

9. Aşağıdakilerden hangisi okul çağı çocuklarında ölümlerin ve


yaralanmaların önemli nedenlerinden birisidir?
a) Enfeksiyon
b) Psikolojik nedenler
c) Allerjenler
d) Kazalar
e) Diş hastalıkları

10. Aşağıdakilerden hangisi okul binalarında kazaları ve yangını önleyecek


önlemlerden değildir?
a) Kapılar dışa açılmalı
b) Çıkış kapısı geniş olmalı
c) Merdiven korkulukları olmalı
d) Yanıcı maddeler açıkta bulundurulmamalı
e) Kapılar içe açılmalı

Cevap Anahtarı
1.C, 2.D, 3.C, 4.A, 5.E, 6.A, 7.B, 8.B, 9.D, 10.E

43
ÇOCUĞUN SAĞLIĞINI
KORUYUCU SINIF İÇİ
TEDBİRLER-II

• Uygun Beslenmenin
Sağlanması
İÇİNDEKİLER

• Yeterli ve Temiz İçme Suyu


Sağlama
• Uyku ve Dinlenmenin ÇOCUK SAĞLIĞI VE
Sağlanması HASTALIKLARI
• Var olan sağlık sorunlarını
çözebilme ve kontrol altına
alma yöntemleri Yrd. Doç. Dr. Hava
ÖZKAN

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• Uygun beslenmeye yönelik
koruyucu sınıf içi tedbirleri alırken
HEDEFLER

çocuk sağlığını korumanın önemini


anlayabilecek,
• Yeterli ve temiz içme suyu
sağlamanın çocuğunun sağlığını
nasıl koruduğunu kavrayabilecek,
• Uyku ve dinlenmenin çocuk
sağlığını korumadaki önemini ÜNİTE
anlayabilecek,

4
• Çocuğun sağlığını korumak için var
olan sağlık sorunlarını çözerek
kontrol altına almanın önemini
öğreneceksiniz.

44
GİRİŞ
Çocuklara sağlıklarını korumaya yönelik alışkanlık kazandırmak için ailede
anne ve babalara, okulda yönetici ve öğretmenlere önemli görevler düşmektedir.
Çocukluk yıllarında kazanılan alışkanlıkların ileriki yıllarda sağlığı korumaya temel
oluşturacağı unutulmamalıdır. Okul çağı 6-14 yaş grubundaki çocukların gördüğü
eğitim-öğretim süresini kapsayan dönemdir. Bu dönem, büyüme ve gelişmenin
hızlı olduğu, yaşam boyu sürebilecek davranışların büyük ölçüde oluştuğu bir
dönemdir.

UYGUN BESLENME SAĞLANMASI


Çocuklarda beslenme, çocuğun yaşına, cinsiyetine, vücut ağırlığına, fiziksel
aktivite düzeyine göre düzenlenmelidir. Okul çağı çocuğun toplum yaşamına ilk
kez bilinçli olarak girdiği bir dönemdir. Okul öncesi çağda çocuğun beslenme
alışkanlıklarını aile etkiler. Okul çağında ise arkadaşlar/akran grubu ve reklamlar
gibi etkenler çocuğun beslenme alışkanlıklarını etkileyebilmektedir. Okullarda
beslenme konusunda denetimin olmaması, özellikle annenin çalışmasına bağlı
olarak okuldan eve gelince, kendi kendine yiyecek hazırlama çocukta yanlış
beslenme alışkanlıklarını gelişebilmektedir. Bu nedenle çocuğun yeterli ve dengeli
beslenebilmesi için çocuğun, ailenin, okul yönetimindeki bireylerin ve
öğretmenlerin beslenme konusunda bilinçli, eğitimli ve birbirleriyle işbirliği
içerisinde olmaları gerekmektedir. Çocuğun yaşına, cinsiyetine göre yeterli ve
dengeli beslenmesinin en önemli göstergesi çocuğun büyüme ve gelişmesidir.

Çocuk sağlığı açısından uygun beslenmenin sağlanması yaşamın ilk


günlerinden itibaren çok önemlidir. Bebeklik döneminden sonra okullarda
çocukların beslenme programlarının yeterli ve dengeli, sağlık kurallarına uygun
olması gereklidir. Okul çağı büyüme süreci önemli miktarda enerji ve yeni
dokuların yapımı için daha fazla miktarda protein, mineralleri ve vitaminleri
gerektirir. Tüm enerji ve besin ögelerinin yeterli ve dengeli karşılanabilmesi için
çocukların tüketmeleri gereken besinlerin kaliteli ve yeterli miktarda olması
önemlidir. Okul çağında çocukların yeterli ve dengeli beslenmelerinin sağlanması
ile;
Okul çağında
çocukların yeterli ve • Büyüme ve gelişmelerinin tam olması,
dengeli • Vücut dirençlerinin artarak bulaşıcı hastalıklardan korunmaları,
beslenmelerinin • Kolay öğrenmeleri ve başarılarının artması sağlanabilir.
sağlanması gerekir.
Öğrencilerin okul yaşantılarında kantinler önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü
öğrencilerin yaşantılarının üçte biri okulda geçmekte, çocuklar bu süre içerisinde
beslenme ihtiyaçlarını okul kantinleri karşılamaktadır. 21.07.2011 tarihinde MEB
tarafından yayımlanan 2011/41 Nolu Genelge ile okul kantinlerinde doğal maden
suları hariç, enerji içecekleri, gazlı, aromalı ve kolalı içecekler ile kızartma ve
cipslerin satışları yasaklanmış, bunların yerine süt, ayran, yoğurt, meyve suyu, taze

45
sıkılmış meyve suyu ve tane ile satışı yapılabilen meyve bulundurulması
sağlanmıştır.

Çocuklarımıza sadece iyi bir eğitim ve aile ortamı sağlamanın başarıya


ulaşmak için yeterli olmayacağı, aynı zamanda sağlıklı beslenmenin de önemli bir
faktör olduğu bilinmektedir. Çocukların beslenmelerinde sadece evde aldıkları
gıdaların yeterli olmaz aynı zamanda okuldaki beslenme şartlarınında
düzenlenmesi gerekir. Şişmanlık (obezite), gıda zehirlenmesi, zekâ ilerlemesinin
ve fiziki büyümenin yavaşlaması ve çeşitli hastalıklar, okullarda sağlıksız
beslenmenin neden olduğu sonuçlar arasında yer almaktadır.

10 yaşındaki bir okul çocuğu için günlük gereken 1800-2000 kalorilik


beslenme örneğine göre:

Okul çağı döneminde et, tavuk, balık, yumurta ve kuru baklagiller


grubundan günde 2-3 porsiyon tüketilmelidir. Süt, yoğurt, peynir, süt ürünleri
grubundan günde 300 - 400 ml süt (2 su bardağı) ya da yoğurt ve bir kibrit kutusu
kadar peynir alınmalıdır. Tahıl grubundan günde 2-3 porsiyon, sebze ve
meyvelerden günde 3-4 porsiyon tüketilmelidir. Şeker ve yağların aşırı
tüketiminden kaçınılmalıdır.

Bu çocukların 3 ana ve 3 ara öğün olmak üzere günde 6 kez beslenmeleri


gerekmektedir.

Şekil 1. Okulda öğle yemeği

YETERLİ VE TEMİZ İÇME SUYU SAĞLAMA


Su, besleyici özelliği olmadığı hâlde, günlük beslenmenin çok önemli bir
parçasıdır. Büyümek ve vücudun bakımı için suya gereksinim vardır. Vücutta
Susuz hayat gerçekleşen çok sayıda biyolojik işlemde suyun önemli görevi vardır. Su, yaşamın
düşünülemez. temel ögelerinden biri olmakla beraber, içerisinde bulundurduğu mineral ve
bileşiklerle vücudumuzdaki her türlü biyokimyasal reaksiyonların
gerçekleşmesinde inanılmaz derecede etkin rol oynamaktadır.

Canlı vücudunda suyun işlevleri:


• Hücre ve dokuların yapılarının korunması,

46
• Fizyolojik fonksiyonların yerine getirilmesi,
• Hücre ve dokuların beslenmesi için gerekli unsurların taşınması,
• Hücre ve dokuların metabolizma artıklarının vücut dışına atılması,
• Vücut ısısının düzenlenmesidir.

İstirahat hâlindeki bir kişide günlük su ihtiyacı yaklaşık olarak 27 gr/kg olup
çeşitli durumlarda bu ihtiyaç miktarı artmaktadır. Örneğin fiziksel çalışma
esnasında bu miktar günlük 40-50 gr/kg’a kadar yükselebilmektedir.

İçme Sularının Özellikleri


İçme ve kullanma suları;
• Su, kokusuz, renksiz, berrak ve içimi serinletici olmalıdır,
• Su hastalık yapan mikroorganizma içermemelidir,
• Suda sağlığa zararlı kimyasal maddeler bulunmamalıdır,
• Su kullanma maksatlarına uygun olmalıdır,
• Sular sert olmamalıdır.

Şekil 2. Kullanma suyu

Su Çeşitleri

Kaynak Suyu: Jeolojik yapıların içinde doğal olarak oluşan, bir veya daha
fazla çıkış noktasından yeryüzüne kendiliğinden çıkan veya teknik usullerle
çıkartılan ve filtrasyon (suda asılı kalan çözülmemiş partikülleri uzaklaştırmak)
dışında herhangi bir kimyasal işlemden geçmemiş yeraltı sularına denir.

İçme Suyu: Jeolojik koşulları uygun jeolojik yapıların içinde doğal olarak
oluşan, bir çıkış noktasından sürekli akan veya teknik usullerle çıkarılan ve
İçilebileceği belirtilen
Sağlık Bakanlığı’nca uygun görülen dezenfeksiyon, filtrasyon, çöktürme,
sular kullanılmalıdır.
saflaştırma ve benzeri işlemler uygulanabilen yer altı sularına denir.

İçme-Kullanma Suyu: Genel olarak içme, yemek yapma, temizlik ve diğer


evsel amaçlar ile gıda maddelerinin ve diğer insani tüketim amaçlı ürünlerin
hazırlanması, saklanması ve pazarlanması amacıyla kullanılan, orijine
bakılmaksızın, orijinal hâliyle ya da arıtılmış olarak ister kaynağından, isterse
dağıtım ağından temin edilen ve mevzuatında belirtilen kimyasal, mikrobiyolojik
parametreleri uygun ve ticari amaçlı satışa arz edilmeyen sulara denir.

47
İçme Sularında Dikkat Edilecek Hususlar

İçme ve kullanma (Şebeke suyu) suları, Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılmış


ticari amaçla satılan kaynak suları, içme suları ve doğal mineralli sularda üretim
aşamaları kontrol altına alınmış ve Sağlık Bakanlığı denetimine tabi güvenli
şunlardır.

• Pis, kötü kokan, kirli olan sular içilmemelidir. Yer altından temiz olarak
çıkan kaynak suları bile yüzeyde, çevreden sızan ve havadan karışan
mikroplarla kirlenebilir. Suyun temiz olup olmadığına sağlık kuruluşları
incelemeden sonra karar verir. Sağlık kuruluşlarının denetiminde olan ve
içilebileceği belirtilen sulardan başka sular kullanılmamalıdır.
• Suyun içine konduğu ve saklandığı kaplar su ile etkileşim içine girmeyen
suyun niteliğini bozmayan maddelerden imal edilmiş kaplar olmalıdır. Bu
tür kaplar suya koku bırakmayan tadını değiştirmeyen kaplardır.
Mümkünse içine konan suyu gösteren kaplar tercih edilmelidir.
• Su şişelerinin ambalajını kullanmadan önce kimse açmamalıdır.

Ambalajlı Su Kullanımında Dikkat Edilecek Hususlar

• Satışa sunulan suların Sağlık Bakanlığı’ndan ithal veya üretim izni almış olması
gerekir.

• Suyun etiketi sağlam ve okunaklı şekilde ürünün üzerinde olmalıdır.


• Etiket üzerinde suyun adı, cinsi, üretim veya ithal izninin tarih ve sayısı, imla
(dolum) yapıldığı yerin adresi, suyun sahip olduğu analiz değerleri yazılı olmalıdır.
• Kap, kapak ve etiketlerde tüketiciyi yanıltıcı bilgi ( tedavi eder v.s.) ve semboller
bulunmamalıdır.
Ambalajlı sularda • Kapak orijinal hâliyle kapalı olmalı ve önceden açılmış olamamalıdır
kapak, güvenlik bandı (otobüs, lokanta v.b. yerler dâhil). Suyun adı kapak üzerinde yazılı olmalı-
ve etiket üzerindeki dır. Kap üzerinde ise üretim ve son kullanma tarihi ile parti ve seri numarası
gibi bilgiler kontrol olmalıdır.
edilmelidir. • Bakanlıktan üretim veya ithal izni almış ambalajlı sular pet, bardak, PC
damacana, şişe ve poşet su şeklinde olabilir.
• Halkımızın yoğun olarak tükettiği polikarbonat damacanların üzerinde ürün
güvenliğini sağlamak için; hava ve su sızdırmayan, kap ve kapağı içine alacak
şekilde yapıştırılmış, güvenlik bandı (shiring) bulunmalıdır. Güvenlik bandı
üzerinde suyun adı ve cinsi yazılı olmalıdır.

48
Şekil 3. Şişe suyu

• Geri dönüşlü polikarbonat damacanların üzerinde suyun adı ve/veya şirket ismi
ve/veya tescilli amblemi veya logosu kabartma şeklinde yazılı olmalıdır.
• Geri dönüşlü polikarbonat damacanalar farklı marka su dolumu için
kullanılmamalıdır.
• Su renksiz, kokusuz ve berrak olmalıdır. İçerisinde çökelti, yosunlaşma vb.
yabancı cisim bulunmamalıdır.
• Ambalajlı sular temiz ve hijyenik ortamda taşınmalıdır. Tüp, otogaz, petrol
ürünleri vb. kimyasal maddelerle birlikte taşınmamalıdır.
• Her ne suretle olursa olsun açıkta su satışı (su istasyonu, tanker, bidon vb.)
yasaktır.
• Su kapları çatlak, ezik, kırık vb. olmamalı; serin, kuru ve temiz bir yerde kapakları
kapalı olarak muhafaza edilmelidir.
• Polikarbonat damacanlarda kullanılan pompa, soğutucu gibi aparatların temizliği
düzenli aralıklarla yapılmalıdır.
• Doğal mineralli suların etiketlerinde suyun özellikleri (zengin mineralli, mineralli,
düşük mineralli, bikarbonatlı, sülfatlı, florürlü kalsiyumlu, magnezyumlu, demirli,
sodyumlu gibi) açık bir şekilde yazılı olmalıdır.
• Doğal mineralli sular 1,5mg/l’den fazla florür ihtiva ediyorsa “0-7 yaş grubundaki
çocuklar için uygun değildir” ibaresinin etiket üzerinde yazılı olması
gerekmektedir.
• 200 mg/L’den fazla sodyum içeren doğal mineralli suların hipertansiyon
Su güvenliği ile ilgili hastalarınca kontrollü kullanılması gerekmektedir.
şüpheli bir durumda • Gazlı doğal mineralli sular serin yerde muhafaza edilmeli, sıcak ortamda ve
SABİM Alo 184 ile güneş altında bırakılmamalıdır.
iletişime geçilebilir. • Gazlı doğal mineralli sular taşınırken veya kullanım öncesi çalkalama, çarpma vb.
sarsıntılarından korunmalıdır. Açarken tedbir olarak vücuda dönük olmayacak
şekilde açılmalıdır.
• Şüpheli bir durumda en yakın sağlık kuruluşuna müracaat edilmelidir. Ayrıca
SABİM (Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi), Alo 184 veya Sağlık Bakanlığı Temel
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Çevre Sağlığı Daire Başkanlığı Su Güvenliği
Şube Müdürlüğü ile iletişime geçilebilir.
• Bakanlıkça ithal veya üretim izni verilmiş suların listesine Bakanlık web
sitesinden ulaşabilir.

49
Sularla Bulaşan Hastalıklar

Su ile bağlantılı enfeksiyon hastalıkları bulaşma yollarına göre dört grupta


değerlendirilebilir:

 Sudan Kaynaklanan Hastalıklar

Özellikle ılıman ve sıcak iklimlerde insan ve hayvan dışkısı ile kirlenen suda
mikroorganizmalar rahatlıkla taşınır. Aynı su şebekesinden çok kişinin
yararlanması ve bakteriyi alması nedeniyle patlama tarzında salgınlar çıkar. Bu
Su kişisel hijyenin gruptaki mikroplar suda pasif olarak taşınır. Tifo, kolera, viral hepatit bu gruba
sürdürülmesi için giren hastalıklardandır. Korunma yöntemi suyun niteliğinin iyileştirilmesi, yani
önemlidir. temiz tutulmasıdır.

 Su Yokluğundan Kaynaklanan Hastalıklar

Suyu çok az olan yörelerde kişisel hijyenin sürdürülmesi güçleşir. Bedenin, yiyecek
maddelerinin, mutfak eşyalarının ve giysilerin yıkanmayışı nedeniyle hastalığın
bulaşma ihtimali artar. Trahom (gözlerde körlüğe yol açan bulaşıcı hastalık)ve
basilli dizanteri gibi bağırsak hastalıkları bu gruptadır. Kullanılan suyun niteliği ve
niceliği arttıkça hastalıkların önlenebilirliği artar.

 Su ile Bulaşan Hastalıklar

Ülkemizde çok sık görülmeyen bir grubu oluşturur. Bazı parazit yumurtaları suda
yaşayan omurgasızlarda, örneğin salyangozda, yerleşir ve gelişir. Olgunlaşan
larvalar suya dökülür; suyun içilmesi ya da su ile ilişki sonucu enfeksiyona yol açar.
Viral Hepatit (sarılık) ve tifonun (kirli içme suları ve pis yiyeceklerle bulaşan
mikrobik ve bulaşıcı bir hastalık) bulaşmasında rol oynayan midye örnek olarak
gösterilebilir.

 Su ile Bağlantılı Vektörlerle Bulaşan Hastalıklar

Ülkemizde sivrisineklerin yol açtığı sıtma bu gruba girer. Durgun su birikintilerinin


ortadan kaldırılması ve suyun borularla taşınması ile önlenebilir.

Kişiler için fizyolojik su ihtiyacının yanı sıra kullanma suyu ihtiyacı da


önemli bir yer tutmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından kullanma suyu ihtiyacı
ortalama kişi başına 150 lt/gün olarak kabul edilmekte olup bu miktar Batı
ülkelerinde günlük 500 lt/gün’e kadar yükselmektedir.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye göre “Erişilebilir En Yüksek Sağlık


Standardı” insanlara temiz içme suyu sağlanmasını ve çevre kirlenmesinin yol
açtığı tehlikelerin ortadan kaldırılmasını da kapsar.

50
Okullarda sağlıklı ve yeterli içme-kullanma suyu bulunmalı, içme-kullanma
suyunun kalitesi sürekli izlenmeli, izleme sonuçlarına göre gerekli tedbirler
alınmalı, su depolarının periyodik temizliği ve dezenfeksiyonu yaptırılmalıdır.

UYKU VE DİNLENMENİN SAĞLANMASI


Uyku, organizmanın çevreyle iletişiminin, geri döndürülebilir biçimde geçici,
kısmi ve periyodik olarak kaybolması durumu olarak tanımlanmaktadır. Uykuyla
sağlık ilişkisi değerlendirildiğinde, uyku, sağlıklı yaşamın önemli bir parçası ve
organizmanın yeniden enerji toplaması için gerekli olan bir süreç olarak
belirtilmekte; ayrıca uykunun sağlık üzerinde koruyucu ve iyileştirici özelliği
olduğu, özellikle hücre yenilenmesi, büyümenin desteklenmesi, stres ve
anksiyetenin azaltılmasında önemli olduğu literatürde yer almaktadır.

Uyku; bilinç, uyanıklık ve istemli hareketlerin kaybolduğu, normal döngüsel


fizyolojik bir durumdur. Uykuda kaybolan görsel, işitsel ve dokunma duyuları kısa
sürede geriye dönmektedir. Uykunun iki bölümü vardır:
• Hızlı göz hareketlerinin olduğu ve REM (Rapid Eye Movement) dönemi
olarak tanımlanan aktif uyku dönemi,
• Uykuda göz hareketlerinin olmadığı dönem NonREM (Non-Rapid Eye
Movement) olarak tanımlanır.

Uykunun Önemi ve Düzenli Uyumanın Faydaları

İnsan yaşamının yaklaşık 1/3’ü uykuda geçmektedir. Bu oran, bebeklik,


çocukluk ve gençlik dönemlerinde artmakta, yetişkinlik ve ileri yaşlarda ise
azalmaktadır. İnsan yaşamında böylesine yer kaplayan uykunun sağlıklı bir şekilde
gerçekleşebilmesi için özen gösterilmelidir. Uyku süresinin yeterli olması kadar
ortamın uygunluğu, uykunun zamanlaması ve uyku bütünlüğü de son derece
önemlidir. Bu durumda;

• Uyku süresinin yeterli olması,


• Ortamın uyumaya elverişli olması,
• Günün hangi saatinde uyunuyor olması,
• Bölünmemiş bir uyku olması sağlıklı bir uyku için son derece önemlidir.

Büyüme hormonları Kronobiyoloji bilimi (biyolojik ritimleri inceleyerek organizmalar üzerindeki


gece uykusunda ve etkilerini araştıran bilim dalı ), vücudun günlük işleyişinde her iş için ideal bir zaman
karanlıkta salgılandığı olduğunu, hangi işi hangi saatte yapmak gerektiğini ortaya koyar. Kronobiyolojik
için çocukların büyüme bulgular doğrultusunda vücudun 24 saatlik takvimine uyarak performansı tespit
ve gelişmesinde edebilir ve böylece verim artırılabilir. Uyku faaliyetinin en uygun zamanı ise yine
düzenli ve yeterli Kronobiyolojik bulgular doğrultusunda 23.00– 06.00 saatleri arasıdır. Hücre
uykunun önemi yenilenmesi, gün boyu oluşan çeşitli bozulmaların düzeltilmesi hatta tedavi
büyüktür. edilmesi (mide iç zarının yenilenmesi gibi), büyüme hormonunun salgılanması,
büyük ölçüde vaktinde uyuyarak elde edilebilmektedir. Çocuk ve gençler için

51
öngörülen uyku süresi 8,5 – 10 saat arasıdır. Sağlıklı bir uyku için oda sıcaklığının
uygun seviyede olması, sessizlik ve ortamın karanlık olması önemlidir. Ayrıca
kaliteli bir uyku için erken veya geç olmayan bir saatte yatma, sabahları erken
kalkma, sabahları hafif spor; esneme hareketleri, yatmaya yakın yemek yememe,
televizyon izlememe ve uyku kaçıracak müzik dinlememesi önerilmektedir.
Yetersiz uyku ise sabahları kalkmada zorlanma, konsantre olmada zorlanma,
dikkatte zorlanma, unutkanlık, sınıf ortamında uyuklama (liselerde % 20 oranında),
keyifsiz bir ruh hali ve yorgunluk ile kendini belli etmektedir. Büyüme çağındaki
çocuk ve gençlerin sağlıklı bir şekilde büyüme ve gelişebilmeleri için özellikle
saatinde ve karanlık bir ortamda uyumaları gerekmektedir. Ayrıca uykunun
ihtiyaçları karşılayacak yeterlilikte ve bölünmemiş olmasına da dikkat edilmeli, söz
konusu ölçülerin sağlanamadığı durumlarda ise müdahale edilerek uyku düzeninin
yeniden oluşturulması gereklidir.

Büyüme hormonları gece uykusunda ve karanlıkta salgılandığı için


çocukların büyüme ve gelişmesinde düzenli ve yeterli uykunun önemi büyüktür.
Gün içinde sürekli hareket halinde olan çocuklar dinlenemediği zaman huzursuzluk
ve aşırı hareketlilik, sürekli ağlama, huzursuzluk, dikkat eksikliği ve gelişme geriliği
göstermektedirler. Bu durum aileyi ve kurumlarda eğitmenleri zor durumda
bırakmaktadır. Bu yüzden çocukların gündüz ve gece yeterince uyumaları ve
dinlenmeleri sağlanmalıdır. Çocuklar yaşa göre farklı sürede uykuya gereksinim
duyarlar. 1-4 yaşları arasındaki çocukların geceleri 13, öğleden sonra da 2 saat
olmak üzere, günde 15 saat uyumaları, sağlıklı büyümelerini sağlar. Yaşları 5 ile 7
arasındaki çocuklar için geceleri 11-13 saat uyku yeterlidir. Sekiz-ondört yaşları
arasında 9-11 saat, 15 yaşından sonra ergen için 8 saat uyku yeterli gelir.

Çocuklara uykuya yatma saatinden önce uykuyu kaçıracak kola, kafeinli


çikolata gibi uyaran besinler vermek yerine bir bardak süt içirilmeli, gerekirse ılık
bir banyo yaptırılmalı, çocuklara sakin bir ortam hazırlanmalı, evde gürültülü,
tartışmalı bir ortam yaratılmamalı, ortamdan dikkatlerini dağıtacak oyuncaklar
yavaş yavaş toplanmalı, alışkanlık kazandırmak için aynı rutinler tekrarlanmalıdır.
Pijamaları giyme, diş fırçalama vb. şimdi uyuma zamanı diyerek çocuk ardından
Çocukların uyku kararlı tavırla yatak odasına götürülmelidir. Karanlıktan korkan çocuklar için bir
saati ve uyku süre yanında kalma, sırtına masaj yapma ya da bir masal anlatma uygulamaları
yerinin yapılabilir, odasında loş bir ışık sağlanabilir. Çocuğun yatak odasının ısısı çok sıcak
değiştirilmemesi ya da soğuk olmamalıdır. Ortalama 20-22 derece ısı yeterlidir. Çocuğun üzeri kalın
önemlidir. örtülmemelidir.

Çocukların Uyku Düzeni Hakkında Bilinmesi Gerekenler

• Çocuğun uykusu ile ilgili yapılan ilişkilendirmelere dikkat edilmelidir.


• Çocukların uyku rutinleri önemlidir. Zorunlu kalmadıkça uyku saati ve uyku
yeri değiştirilmemelidir.
• Çocuğunuzun uyuduğu odanın ısı, ışık ve tasarımının uygun ve rahatlatıcı
olması önemlidir.

52
• Uyku ihtiyacı yaşla beraber değiştiği için uyku rutinlerini çocuğun
gelişimine göre düzenlemek önemlidir.

Okul Öncesi Çocuklarda Uyku ve Dinlenme

Çocuğun sağlıklı büyümesinde düzenli uykunun önemli bir yeri vardır. Gün
içinde evde ya da okul öncesi eğitim kurumlarında çocuklar için uyku saatleri
olmalı, uyumakta zorluk çeken çocukların yatarak dinlenmeleri sağlanmalıdır.
Oyun çocukluğu döneminin özellikle ilk yıllarında öğlen uykuları pek çok çocuk için
vazgeçilmezdir. Halk arasında“Çocuklar uykuda büyür.” ,”Uyusun da büyüsün” gibi
deyişler vardır. Büyüme hormonu uykuda salgılandığından çocukların büyüme ve
gelişmesinde düzenli ve yeterli uykunun önemi büyüktür. Gün içinde sürekli
hareket hâlinde olan çocuklar dinlenemediği zaman dikkat eksikliği, huzursuzluk
ve aşırı hareketlilik ve sosyal gelişme geriliği göstermektedirler. Bu durum okulda
öğretmeni, evde aileyi çoğu zaman zor durumda bırakmaktadır. Yeterli miktarda
gece uykusu uyumayan çocuklar için fiziksel ve zihinsel gelişme geriliği
kaçınılmazdır. Bu yüzden çocukların gündüz ve geceleri yeterince uyumaları ve
dinlenmeleri sağlanmalıdır.

Çocuklar okul öncesi dönemde tam gün eğitim veren okul öncesi eğitim
kurumlarında, öğle yemeğinden sonra çocukların uyumaları ya da dinlenme
Uyku odasında saatleri bulunmaktadır. Çocuklar için hazırlanmış uyku odalarının gürültüden uzak,
çocuklar yalnız iyi havalandırılmış, ılık, loş olması, yatakların kenarları korunaklı, her çocuk ayrı
bırakılmamalıdır. yatmalı ve yataklar arasında mesafe olması gereklidir. Uyku odasında çocuklar
yalnız bırakılmalı ve uykudan kalkan çocukların teri kontrol edilmeli gerekirse
çamaşırları değiştirilmelidir. Çocuklar için kullanılan çamaşır, çarşafların ve
yastıkların pamuklu olması önemlidir.

Okul öncesi eğitim programındaki uyku ve dinlenme saatlerinde çocukların


uyuma zorunluluğu yoktur. Çocuğun uzanarak bir kanepede dinlenmesi de onu
rahatlatacaktır. Öğretmen bu süre içinde çocuklara hikâye anlatabilir, hafif bir
müzik dinletebilir. Bu süreyi yatarak, hareketsiz ve dinlenerek geçirmelerini
sağlayabilir.

Uyku Düzeni Kazandırmada Okulda Yapılabilecekler

• Okulun başladığı ilk günlerde çocuğun uyuması için ısrarcı davranılmamalı,


çocuk zorlanmamalıdır.
• Okula uyumu sağlandıktan sonra, çocuğun uyuması değil de dinlenmesi
istenmelidir. (Zaten uzandığı yerde hareketsiz kalan çocukların birçoğu
kendiliğinden uykuya dalmaktadır.)
• Uyku odasını düzenleme işi çocukla birlikte yapılmalıdır.
• Çocuğa dinlenemediği zaman yeterince güçlü olamayacağı ve bazı
faaliyetleri yaparken zorlanacağı anlatılmalıdır.
• Dinlenmenin yararları çocuklarla tartışılabilir.

53
• Çocukla neden uyumak istemediği hakkında konuşulmalıdır.
• Çocuk bütün uğraşlara rağmen uyumamakta direniyorsa aile ile iş birliğine
gidilmelidir.

VAR OLAN SAĞLIK SORUNLARINI ÇÖZEBİLME VE


KONTROL ALTINA ALMA YÖNTEMLERİ
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre (2005) çocukların yaşamını geliştirecek, sağlıklı
büyümesini sağlayacak çekirdek müdahaleler şunlardır:

Yenidoğanların bakımı ve annelerini yetiştirmek: Hamilelik, doğum ve


doğum sonrası bakım konularında annelerin bilgilendirilmesi önemlidir.

Bebek ve çocuk beslenmesi: Bir çocuğun hayatının ilk 6 ayı boyunca anne
sütü ile beslenmesi, 6 aydan sonra uygun tamamlayıcı besinler ve anne sütüne 2
yıl veya ötesine dek devam edilmesi, bu esnada vitamin ve mineral desteği
sağlanmalıdır.

Hayati aşılar: Aşı ile önlenebilir hastalıklara karşı bağışıklama yapılmalıdır.

İshalle savaş: İshalin vaka yönetimi, çinko desteği ve dizanteri gibi


hastalıklara karşı önlemler alınmalıdır.

Pnömoni ve sepsisle savaş: Antibiyotiklerle çocukluk çağı hastalıklarına karşı


Çocuk sağlığını koruyuculuk oluşturulmalıdır.
koruyucu politikaların
geliştirilmesi ve HIV/AIDS için önlem ve hizmet: “HIV” adı verilen virüsten kaynaklanan
izlenmesi önemlidir. “AIDS- (kazanılmış bağışıklık eksikliği sendromu)” hastalığına karşı; ailelere tedavi,
bakım, bebek besleme danışmanlığı, eğitim ve danışmanlık hizmetleri
sağlanmalıdır.

Çocukların hayatta kalmalarının yanında sağlıklı büyüme gelişmelerinin


izlenmesi, çocuk sağlığını koruyucu politikaların geliştirilmesi ve izlenmesi
önemlidir. Okul öncesi kurumlarda çocukların sağlık durumunu gösteren bir
kayıtların tutulması gereklidir. Bu kayıtlarda:

• Okul öncesi dönemindeki sağlık bilgileri,


• Okul döneminde konulan tanılar,
• Okul döneminde yapılan tedaviler yer almalıdır.

Öğrenci okul değiştirdiğinde bu kayıtlar yeni okuluna gönderilmeli ve sağlıkta


süreklilik sağlanmalıdır.

Ayrıca okul çocuklarının önemli sağlık sorunları arasında; diş çürükleri ve


diğer diş hastalıkları bulunmaktadır. Bu sorunlar yaşamı tehdit edici olmadığı için
genellikle önemsenmezler. Oysa günümüzdeki, birçok hastalığın diş çürükleri ve

54
diş hastalıkları ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Ülkemizde diş sağlığı sorunları
beslenmeye engel olarak okul çağında yaşam kalitesini etkileyen bir sorundur.

Diş çürüklerinin erken tanınıp tedavi edilmesi, diş kaybını önlediği gibi, vücuttaki
bir enfeksiyon odağının da ortadan kalkması demektir. Çocuklarda diş çürüğü
oranının yüksek bulunmasının nedenleri arasında;

• Ağız diş sağlığına yönelik bilgi eksikliği,


• Şekerli gıda tüketiminin fazla olması ( şekerleme, çikolata, pasta, kola,
gazoz gibi),
• Ailelerin diş sağlığına yeterli özen göstermemeleri gibi durumlar yer
almaktadır.

Okul çağı çocuklarında görme kusurları sık rastlanan ve okul başarılarını


engelleyen en önemli etmenlerdendir. Okul çocuklarının önemli göz sorunlarından
bazıları; kırma kusuru, şaşılık ve renk körlüğüdür. En sık görülen görme problemi
ise kırma kusurlarıdır. 16 yaş altındakilerde kırma kusurları %20 oranında
görülmektedir.

Baş biti okul gibi kalabalık grupların bir arada bulunduğu ortamlarda
kolaylıkla yayılan bir enfeksiyondur. Baş bitinin kötü hijyen koşulları ile yakından
ilgili olduğu, sosyo- ekonomik yönden kötü durumda olan aileler ve kalabalık
ailelerin okul çağındaki çocuklarında daha sık görüldüğü bilinmektedir. (Akıs ve
ark., 2003).

Gelişmiş toplumlarda daha sık ancak gelişmekte olan ülkelerde de sık


karşılaşılan çocukluk çağı obezitesi, ülkemizde de son yıllarda da önemli bir
problem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sağlıklı çocuklar toplumların geleceğinin güvencesidir. Okul sağlığı


hizmetlerinin geliştirilmesi, sağlıklı bir gençlik ve üretken bir toplum yaratmanın
önemli koşuludur.
Bireysel Etkinlik

• Temiz içme suyu sağlarken hazır şişe sularında dikkat


edilmesi gereken noktalar nelerdir?

55
•Çocuk sağlığı açısından uygun beslenmenin sağlanması yaşamın ilk
günlerinden itibaren çok önemlidir. Bebeklik döneminden sonra
okullarda çocukların beslenme programlarının yeterli, dengeli ve
sağlık kurallarına uygun olması gereklidir. Okul çağı büyüme süreci
önemli miktarda enerji ve yeni dokuların yapımı için daha fazla
miktarda protein, mineraller ve vitaminleri gerektirir.
Özet
•Okullarda sağlıklı ve yeterli içme-kullanma suyu bulunmalı, suyunun
kalitesi sürekli izlenmeli ve izleme sonuçlarına göre gerekli tedbirler
alınmalıdır.
•Büyüme hormonları gece uykusunda ve karanlıkta salgılandığı için
çocukların büyüme ve gelişmesinde düzenli ve yeterli uykunun
önemi büyüktür.
•Okul öncesi kurumlarda çocukların sağlık durumunu gösteren bir
kayıtların tutulması önemlidir.
Ödev

• Uyku ve dinlenme sağlığımızı nasıl etkiler, araştırınız? 300-350


kelime olacak kadar ödev yazınız.

56
DEĞERLENDİRME SORULARI

Değerlendirme 1. Aşağıdakilerden hangisi okul çağındaki çocukların beslenme alışkanlıklarını


sorularını sistemde ilgili etkileyenlerden değildir?
ünite başlığı altında yer
a) Arkadaş
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli b) Akran grubu
olarak c) Aile
cevaplayabilirsiniz.
d) Reklam
e) Televizyon

2. Aşağıda hangisi okul çağında çocukların yeterli ve dengeli beslenme


sonuçlarından değildir?
a) Büyümenin tam olması
b) Gelişmelerinin tam olması
c) Vücut dirençlerinin artması
d) Zor öğrenme
e) Bulaşıcı hastalıklardan korunma

3. Aşağıdakilerden hangisi suyun canlı vücudunda yaptığı işlevlerden


değildir?
a) Hücre ve dokuların yapılarının korunması
b) Fizyolojik fonksiyonların yerine getirilmesi
c) Hücre yapılarının geliştirilmesi
d) Metabolizma artıklarının vücut dışına atılması
e) Vücut ısısının düzenlenmesi

4. Aşağıdakilerden hangisi sağlıklı uyku için gerekli koşullardan değildir?


a) Uyku ortamının elverişsiz olması
b) Uyku süresinin yeterli olması
c) Uyku düzeninin bozulması
d) Uyku zamanı
e) Bölünmemiş uyku

5. Aşağıdakilerden hangisi büyüme hormonu salgılanması için etkili zamanı


ve uygun ortamı göstermektedir?
a) Sabah uykusunda aydınlıkta
b) Gündüz uykusunda aydınlıkta
c) Gece uykusunda aydınlıkta
d) Öğle uykusunda karanlıkta
e) Gece uykusunda karanlıkta

57
6. Aşağıdaki hangisi çocuklarda yaşa göre gece uyku sürelerini doğru
göstermektedir?
a) 1 ila 4 yaşları arasındaki çocuklar geceleri 13 saat
b) 5 ila 7 yaşları arasındaki çocuklar geceleri 18 saat
c) 5 ila 7 yaşları arasındaki çocuklar geceleri 13 saat
d) 1 ila 4 yaşları arasındaki çocuklar geceleri 15 saat
e) 1 ila 4 yaşları arasındaki çocuklar geceleri 18 saat

7. Aşağıdakilerden hangisi çocuklarda uyku düzeni kazandırmada okulda


yapılabilecek uygulamalardan değildir?
a) Okula uyumu sağlanınca çocuğun uyuması değil dinlenmesi
istenmeli
b) Okulun başladığı ilk günlerde uyuması için ısrarcı davranılmalı
c) Uyku odasını düzenleme işi çocukla birlikte yapılmalı
d) Dinlenmenin yararları çocuklarla tartışılmalı
e) Çocukla neden uyumak istemediği hakkında konuşulmalı

8. Aşağıdakilerden hangisi çocukların uyku düzeni hakkında bilinmesi


gerekenlerden değildir?
a) Uyku rutinlerini çocuğun gelişimine göre düzenlemeli
b) Uyku rutinlerini ailenin düzenine göre düzenlemeli
c) Çocukların uyku rutinleri değiştirilmemeli
d) Çocuğun uyuduğu ortamın tasarımı uygun olmalı
e) Çocuğun uykusu ile ilgili yapılan ilişkilendirmelere dikkat edilmeli

9. Aşağıdakilerden hangisi okul çocuklarının sağlıklı beslenmesi için toplam


öğün beslenmeleri gerekmektedir?
a) 3
b) 4
c) 5
d) 6
e) 8

10. Aşağıdakilerden hangisi okul öncesi kurumlarda çocukların sağlık


durumunu gösteren kayıt bilgileri arasındadır?
a) Annenin sağlık durumu
b) Okul döneminde yaptırılan tahliller
c) Okul öncesi dönemdeki arkadaşları
d) Ailenin sağlık durumu
e) Okul öncesi dönemde yapılan tedaviler

Cevap Anahtarı
1.C, 2.D, 3.C, 4.A, 5.E, 6.A, 7.B, 8.B, 9.D, 10.E

58
ÇOCUĞUN SAĞLIĞI
KONUSUNDA
İLGİLİ PERSONELLE İŞBİRLİĞİ

• Kurum personeli ile işbirliği


• Sağlık personeli ile işbirliği
İÇİNDEKİLER

• Aile ile işbirliği


• Hizmetlerinin gerçekleşebilmesi ÇOCUK SAĞLIĞI
için personelle gereken
organizasyonu ve eşgüdümü VE
sağlamak, değerlendirme yapmak HASTALIKLARI

Arş. Gör. Fatma SABAN

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• Çocuğun sağlığı ile ilgili kurum
personeli ile işbirliği yapabilecek,
HEDEFLER

• Çocuğun sağlığı ile ilgili sağlık


personeli ile işbirliği yapabilecek,
• Çocuğun sağlığı ile ilgili aile ile
işbirliğinin önemini kavrayacak ve
aile ile işbirliği yapabilecek,
• Hizmetlerinin gerçekleşebilmesi
için personelle gereken
organizasyonu ve eşgüdümü
sağlayabilecek, değerlendirme
yapabileceksiniz.
ÜNİTE

5 59
GİRİŞ
Ülkemiz yüksek doğurganlık hızı ile genç nüfus yapısına sahip bir ülkedir. Her
yıl yaklaşık 16 milyon çocuk okul öncesi ve okul eğitimine katılmakta ve bu
çocukların eğitimi, sağlığının korunması ve sosyal gelişimi ile ilgili evde aileye
olduğu kadar, belki daha fazlası toplumsal kurumlara da görev düşmektedir. Bu
kurumlarda çalışacak eğitimcilerin nitelikli yetişmesi son derece önemlidir.
İlişkilerin temelini oluşturan iletişim; duygu, düşünce, bilgi ve görüşlerin; konuşma,
yazı, resimler ve diğer sembollerle karşılıklı aktarılmasıdır. İletişimde amaç, kişide
yeni bir tutum geliştirmek, mevcut doğru tutumu desteklemek, doğru olmayan
tutumu değiştirmek ve ortak bir anlayış oluşturmaktır. Çocuğun sağlığının
geliştirilmesinde büyük pay sahibi olan çocuk gelişimcilerinin, personeller arası
işbirliğini bilmeleri ve hastalıklardan koruyucu önlemleri günlük yaşamda ailelerle
paylaşmaları toplum sağlığının da gelişmesine önemli katkı sağlayacaktır.

KURUM PERSONELİ İLE İŞBİRLİĞİ


Çocuk sağlığına yönelik çeşitli kurumlar, anaokulu, kreş gibi okul öncesi
kurumlar ve ilköğretim kurumlarından oluşmaktadır. Okul öncesi eğitim kurumları,
çocukların bedensel, psiko-motor, sosyal, duygusal, bilişsel ve dil kazanımlarına
destek olan, çocukları ilköğretime ve dolayısıyla da ilerideki toplumsal hayata
hazırlayan, bunun için gerekli donanımları kazanmasını sağlamaya çalışan
kurumlardır. Okul öncesi eğitim kurumları için çocuklar temel hedef olmakla
birlikte, daha sağlıklı ve verimli olmak için sadece çocukların değil, anne-babaların
eğitimiyle de ilgilenen, anne-babalara rehberlik eden bir eğitim anlayışında
Okul öncesi eğitim olunması gerektiği algılanmış ve buna uygun programlar geliştirilmiştir.
kurumunun en temel
görevi nitelikli bir Okul öncesi eğitim kurumunun en temel görevi nitelikli bir eğitim ortamı
eğitim ortamı
sunmaktır. Çocuk, bu ortamda aktif deneyimlerde bulunarak duyarlı seçimler
sunmaktır.
yapabilecek, tecrübeler kazanacak, böylece sorumluluk almayı, problem çözmeyi,
yetişkinlerle ve yaşıtlarıyla etkileşimde bulunmayı, kararlar almayı ve sonuçlarına
katlanmayı, ilgilerini keşfetmeyi, kendini ifade etmeyi öğrenecektir.

Resim 1. Öğretmen ve öğrenciler


Kaynak: T. C. Milli Eğitim Bakanlığı (2011). Çocuk Gelişimi ve Eğitimi, Erken Çocukluk Eğitim
Kurumlarında Fiziksel Özellikler ve Personel. Sayfa: 38. Ankara

60
Öğretmen/çocuk gelişimcisi:

• Okul öncesi kurumlarda çocukların gelişim özelliklerini dikkate alarak


yaşam boyu öğrenmenin bir parçası olarak çocukların kişiliklerini sürekli
geliştirmeli, ilgilerine göre düzenlenmiş bir ortamda sosyal yaşamla ilgili
rolleri öğrenmelerinde kolaylaştırıcı ve motive edici olmalıdır.
• Mesleğini isteyerek seçmelidir.
• Doğal ve güler yüzlü olmalı, kendini iyi kontrol edebilmeli, monoton
olmayan bir ses tonu olmalı, akıcı bir dil kullanma yeteneğine sahip
olmalıdır.
• Eğitimde öğrenci merkezli sistemi kullanmak için donanımlı olmalıdır.
• Teknolojik yeniliklere açık olmalıdır.
• Alanı ile ilgili yenilikleri takip etmeli, seminer ve kurslara katılmalıdır.
• Çocukların başarıyı paylaşabilecekleri etkinlikler planlamalı, çocukların
birbiri ile iletişim kurmalarına rehberlik etmelidir.
• Çocuklara sevgi, saygı, işbirliği, sorumluluk, hoşgörü, yardımlaşma,
dayanışma ve paylaşma gibi davranışları kazandırmalıdır.
• Çocukların; beslenme, uyku, öz bakım becerileri, doğru ve sağlıklı temel
alışkanlıklar kazanmalarının yanında doğa sevgisiyle çevreye duyarlı
olmalarını sağlamalıdır.
• Eğitimi, sevgi ve şefkat anlayışı içinde yürütmelidir.
• Çocuklara eşit davranmalı ve bireysel özellikleri göz önünde
bulundurmalıdır.
• Çocukların öz güvenlerini kazanmaları için ceza, baskı uygulamamalı ve
Öğretmen
kısıtlamalara yer vermemelidir.
davranışları ile
çocuklara örnek • Oyunu, çocuklar için en uygun öğrenme yöntemi olarak uygulamalıdır.
olmalıdır. • Öğretmen davranışları ile çocuklara örnek olmalıdır.

Resim 2. Faaliyet hâlindeki öğretmen ve öğrenciler


Kaynak: T. C. Milli Eğitim Bakanlığı (2011). Çocuk Gelişimi ve Eğitimi, Erken Çocukluk Eğitim
Kurumlarında Fiziksel Özellikler ve Personel. Sayfa: 36. Ankara

61
Kurum personeli, öğrenci velileri ile çocuğun sağlıklı gelişimi konusunda
sürekli paylaşımda bulunmalıdır. Bu ilişki karşılıklı olmalı, aileler de kurum içi
işbirliğine açık olmalıdır. Eğitim programı hazırlanırken ailelerin ve içinde
bulunulan çevrenin özellikleri dikkate alınmalı, ailenin eğitime etkin katılımı
sağlanmalıdır. Ailelerle iletişim sıcak ve içten olmalıdır.

İlköğretim kurumlarında kurum personeli İlköğretim Kurumları


Yönetmeliği Madde 43’e göre öğrencilerin davranışlarını değerlendirmektedir.
Çoğu sağlık ve çevresine uyumla ilgili olan bu davranışlar sınıf ve rehber
öğretmenlerce öğrenci dosyasına işlenir. Öğrencilerin davranışları; okul kültürüne
uyum, öz bakım, kendini tanıma, iletişim ve sosyal etkileşim, ortak değerlere
uyma, çözüm odaklı olma, sosyal faaliyetlere katılım, takım çalışması ve
sorumluluk, verimli çalışma, çevreye duyarlılık ölçütlerine göre değerlendirilir.

SAĞLIK PERSONELİ İLE İŞBİRLİĞİ


Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun’a göre okul sağlığı
hizmetleri sağlık ocaklarının sorumluluğundadır. 1983 yılından bu yana Millî Eğitim
Bakanlığı da okul sağlığı hizmetlerinden sorumludur. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık
Hizmetleri Genel Müdürlüğü Genelgesi’nde belirtildiği biçimiyle okul sağlığı
hizmetlerinin, Sağlık Bakanlığı tarafından yürütüleceği belirtilmiştir. Sağlık
personeli çocuk sağlığına yönelik olarak sağlığın korunması ve büyüme, gelişmenin
izlenmesinde Sağlık Bakanlığı bünyesinde birinci basamak sağlık hizmetleri
düzeyinde yer alan sağlam çocuk polikliniklerinde görev almaktadır. Bu
poliklinikler özellikle 0-6 yaş çocuklarını doğumdan itibaren belirli aralıklarla
Dünya Sağlık Örgütü
izlemektedir. Sağlıktan sapma durumlarında aileye gerekli sağlık eğitimi ve destek
(DSÖ), okul sağlığı
kapsamına alınması verilmektedir.
gereken yaş grubunu
5-25 olarak Ayrıca anaokulu, kreş ve ilköğretim kurumlarında ülkemizde yaygın
belirlemektedir. olmamakla beraber okul hemşiresi, kurum doktorunun bulunduğu revirler yer
almaktadır. Okul öncesi eğitim kurumlarında çocuk sağlığı konusunda uzman bir
doktorun bulunması esastır. Okul doktorunun bulunmaması durumunda sağlık
hizmetleri konusunda hükümet tabipliği, sağlık ocakları varsa sağlık eğitim
merkezleri, ana çocuk sağlığı merkezleri ve benzeri kuruluşlardan yararlanılır.

Okul dönemi, geleceğin sağlıklı toplumunu oluşturma bakımından çok


önemli bir dönemdir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), okul sağlığı kapsamına alınması
gereken yaş grubunu 5-25 olarak belirlemiştir. Ülkemiz nüfusunun yaklaşık beşte
biri okul sağlığı kapsamına giren öğrenci, öğretmen ve okulda çalışan diğer
personelden oluşmaktadır. Bu nedenle okul sağlığı toplumun tüm kesimlerini
yakından ilgilendirmektedir.

Okul Sağlığının Önemi

Okul çağındaki çocuklar hem bedensel hem de ruhsal yönden hızlı bir
büyüme ve gelişme içindedirler. Büyüme ve gelişmelerinde ortaya çıkabilecek bir

62
duraklama zamanında anlaşılabilirse önüne geçilebilir ya da en az zararla
düzeltilebilir. Ayrıca bu çağda alınacak koruyucu önlemler hayat boyu etkili olur.

Okul, öğretmenlerin ve okul personelinin toplu olarak bir arada


bulundukları yerdir. Böyle ortamlarda bulaşıcı hastalıkların görülme ve yayılma
hızlarında artış olabilir. Okullarda öğrenciler topluca bulundukları için bu gruba
aşılama, tarama, eğitim gibi sağlık hizmetlerini vermek ve bazı koruyucu önlemleri
ulaştırmak kolaydır.

• Çocukların görme, işitme ve anlama gibi yeteneklerinde kusurlarının


ortaya çıkartılıp düzeltilmesi ile okul başarısı arttırılabilir.
• Okullarda sağlığın geliştirilmesine katkıda bulunacak davranışlar
kazandırılabilir.
• Okul çağı, alma ve etkilenme devresidir. Bu çağda verilecek iyi bir sağlık
eğitimi bilinçli bir toplum yetişmesini sağlar.
• Okul sağlığı hizmetleri, toplumun genel sağlık hizmetlerinin ayrılmaz bir
parçası olmalıdır.

Okul sağlığı hizmetleri:


• Öğrencilerin ve okul personelinin sağlığını değerlendirmek, değerlendirilen
bulgular ışığında önerilerde bulunmak,
• İyileştirilebilir bozuklukların düzeltilmesi konusunda öğrenci ve
ebeveynleri yönlendirmek,
• Özürlü çocukların belirlenmesine ve eğitimlerine yardımcı olmak,
• Bulaşıcı hastalıkları kontrol etmek,
• Ani hastalık ve sakatlanmalarda ilk yardım yapmak amacıyla düzenlenmiş
faaliyetlerin tümüdür.

Toplumun sağlık düzeyini yükseltecek çağdaş okul sağlığı hizmetlerinin;


• Öğrenci sağlığı, öğrencilerin sağlık durumlarının değerlendirilmesi,
İşitme bozukluklarının korunması ve geliştirilmesi,
tanısının başlamadan • Sağlık eğitimi,
yapılmasında yarar • Okulda çevre sağlığının değerlendirilmesi,
vardır.
• Okul personelinin sağlığı olmak üzere dört boyutu vardır.

Öğrenci Sağlığı, Öğrencilerin Sağlık Durumunun


Değerlendirilmesi, Korunması ve Geliştirilmesi Kapsamında
Yürütülen Hizmetler

Okula kabul muayenesi: Bazı ülkelerde uygulanan bu muayene sonunda


çocuklar;
• Nezaret edilmesi gerekenler (daha sık kontrol)
• Eğitim alması gerekenler (özel eğitim kurumu) olarak
gruplandırılmaktadır.
Periyodik fizik muayeneler

63
Taramalar: Bir çeşit periyodik muayenedir. Başlıcaları;

Görme Taramaları: Öğrenim yaşamında önemi en fazla olabilecek organlardan biri


gözdür. Çocukluk çağındaki göz bozukluklarının ve hastalıklarının en önemli yanı,
erken dönemde tanınıp tedavi edilmezlerse, ileri yaşlarda tedavinin güç, hatta
imkânsız olmasıdır. Göz kontrolleri okul çağının her dönemi için önemli olmasına
karşın 10 yaş altı grup için ayrı önem taşımaktadır. Göz kontrollerinin ve
taramaların özellikle 4-6 yaş grubunda yoğunlaştırılması ve yıllık aralıklarla
tekrarlanması önerilmektedir.

İşitme Taramaları: İşitme kaybına erken dönemde tanı konması ve tedavisinin


planlanması, çocuğun ileri dönemde karşılaşabileceği dil, konuşma bozuklukları,
gelişimsel ve sosyal sorunların önlenmesinde anahtar rol oynamaktadır.
Türkiye’de, her yıl yaklaşık olarak 2500 bebek işitme kaybı ile doğmaktadır. Okul
çağına kadar işitme kaybı oranı 5/1000’e ulaşmaktadır. İşitme bozukluklarının
tanısının okula başlamadan yapılmasında yarar vardır.

Diş Sağlığı Taramaları: Diş gelişimi, doğum öncesi dönemden başlayıp adölesan
çağa kadar devam etmektedir. Diş gelişimi ve sürmesi ile ilgili değerlendirmeler
periyodik diş muayenelerinde yapılabilir.

Diş sağlığına yönelik okullarda;

• Diş fırçalamanın önemi konusunda sınıf içi eğitimin verilmesi,


• Diş çürüklerinin hemen tedavi edilmesinin önemi,
• Yeterli ve dengeli beslenmenin öneminin anlatılması,
• Okulda düşme, kayma gibi kazalara karşı önlemlerin alınması
• Öğrencilerin yaralanma sonrasında yapılacaklar konusunda
bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Büyüme-Gelişme Taramaları: Okul çağı çocuğunun fiziksel, bilişsel ve psiko-sosyal


açıdan gelişiminin izlenmesi gerekmektedir. Sağlık izleminin en önemli
parametreleri, büyümenin izlenmesi ve periyodik fizik muayenelerdir. Okul
çağındaki çocukların sağlık izleminde okul ve çevresiyle ilişkili risklerin yanı sıra,
çocuğun okul dışı aktivitelerde sağlığını etkileyebilecek riskleri de göz önünde
bulundurmak gerekmektedir.

Bulaşıcı hastalıklarla savaş


Sağlık izleminin en
önemli parametreleri, Kazalarla ilgili hizmetler
büyümenin izlenmesi
ve periyodik fizik Ruh sağlığı çalışmaları
muayenelerdir.
Sağlık Eğitimi

Okul sağlık eğitimi programının 3 amacı vardır:

64
• Öğrencilerin sağlıklarını optimal düzeyde tutacak davranışları öğretmek,
• Sağlıklarını korumaları için gerekli ve uygun bilgiyi öğrencilere vermek,
• Öğrencide sağlık için gerekli davranış değişikliklerini oluşturmaktır.

“Okul Sağlığı Eğitimi ve Uygulama Rehberi” ile ilkokul çocuklarına:

• Sağlıklı beslenme,
• Kişisel Hijyen,
• Hastalıklardan korunma,
• Sporun yararları,
• Sağlıklı giyinme,
• Kazalardan korunma,
• İlk Yardım,
• Çevre temizliği konularında eğitim verilmektedir.

Okulda Çevre Sağlığının Değerlendirilmesi

• Okul yeri,
• Binası,
• Alt yapı tesisleri,
• Çöplerin yok edilmesi,
• Tuvaletler,
• Isıtma ve havalandırma,
• Aydınlatma,
• Sınıfların büyüklüğü gibi konuları kapsar.

Okul Personelinin Sağlığı

Başta öğretmenler olmak üzere bütün okul personeli bu kapsamda yer


almaktadır. Öğretmenlerin güvenli bir ortamda çalışmaları; rahat ve sağlıklı
olmaları, öğrencilerin okul başarısının yanı sıra özellikle ruhsal gelişmeleri üzerine
de olumlu etki gösterir. Okul çalışanlarının verimliliklerinin artmasına katkı sağlar.
Öğretmenlerin okul sağlığı çalışmalarındaki esas önemi, “eğitici” işlevlerinden
kaynaklanır. Bu nedenle öğretmenlerin eğitilmeleri ve örnek davranışlı model
kişiler olmaları son derece önemlidir.

Okul Sağlığı Kayıt Sistemi

Dünya Sağlık Örgütü Her çocuk için yapılan;


(DSÖ) okul sağlığı • Muayene ve gözlemler,
çalışmalarının Okul • Öğretmenin düşünceleri,
Sağlık Ekibiyle
• Aşı ve tedaviler kişisel dosyalarda saklanmalıdır.
yürütülmesini gerekli
görmektedir.

65
Okul Sağlığı Ekibi

Günümüzde gelişmiş ülkelerde okul sağlığı genel sağlık hizmetlerinden ayrı


düşünülmeyerek, disiplinler arası işbirliği içinde yürütülmektedir. Dünya Sağlık
Örgütü(DSÖ) okul sağlığı çalışmalarının Okul Sağlık Ekibiyle yürütülmesini gerekli
görmektedir.

Okul Sağlık Ekibinde yer alan personel:


• Doktor/Hekim
• Hemşire
• Öğretmen
• Okul yöneticileri
• Öğrenci velisi
• Diş hekimi
• Psikolog
• Sosyal hizmet uzmanı
• Diyetisyendir.
İlköğretim Kurumları Yönetmeliği Madde 83’e göre, sağlık personeli
okuldaki öğrenci ve diğer personelin sağlıkla ilgili işlerini yapmakla yükümlüdür.

Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Pansiyonları Yönetmeliğinin 27.


Maddesine göre, yatılı okullardaki sağlık görevlilerinin doktor, hemşire veya sağlık
memuru, hasta bakıcıdan oluştuğunu tanımlar. Disiplinlerarası koordinasyon ve iş
birliği başarılı ve kapsamlı bir okul sağlığı hizmetlerinin anahtarıdır.

Yatılı okullarda doktor en az yılda bir defa öğrencileri genel sağlık


muayenesinden geçirerek sonuçları öğrencilerin dosyasındaki sağlık sayfasına
yazmakla sorumludur. Doktor, sağlık durumları gözlem altında ya da takip altında
tutulması gereken öğrencileri ayırarak bir listesini müdürlüğe bildirmek, bu
öğrencilere verilecek güçlendirici besinleri ve ilaçları belirtmek, bu gibi öğrencileri
sık sık muayene etmek ve revirde yatan hastaları tedavi etmekle yükümlüdür.
Ayrıca, öğrencilere verilen besin ve içeceklerin cinsine ve kalorisine dikkat etmek,
yatakhane, mutfak, banyo, çamaşırhaneyi sağlık koşulları yönüyle kontrol etmekle
sorumludur.

Yatılı okullardaki revir hemşiresi, hasta bakımı, ilaçların verilmesi,


enjeksiyonların yapılması, hastaların beslenmesi ve çocukların sağlık fişlerinin
düzenlenmesi, yılda bir defa okuldaki beden eğitimi öğretmenleriyle işbirliği
yaparak öğrencilerin boy ve ağırlıklarını ölçerek dosyalarındaki sağlık sayfalarına
yazılmasını sağlamaktan sorumludur. Okulda öğrencilerin yaşı ve kalori
gereksinimleri dikkate alınarak doktor tarafından ya da varsa diyetisyen tarafından
kalorisi belirlenen ve hazırlanan yemekler kontrol edilmeden öğrencilere verilmez.
Yemeklerden birer porsiyon 24 saat buzdolabında bekletilmesi de yönetmelikte
öngörülmektedir.
Aile; anne, baba ve
çocuklardan oluşan
toplumun en küçük
birimi ve temel
taşlarından biridir. 66
Eğitimin en önemli görevlerinden biri, öğrencileri okul yıllarında ve okul yıllarından
sonra da daha sağlıklı, daha mutlu, toplum için yaratıcı ve yapıcı yapmaktır.

AİLE İLE İŞBİRLİĞİ


Aile; anne, baba ve çocuklardan oluşan toplumun en küçük birimi ve temel
taşlarından biridir. Dünyada bütün toplumlarda ailenin özel ve yasal olarak
korunaklı bir yeri vardır. Çocuk, anne ve babasından aldığı kalıtsal özellikler ile
dünyaya gelir ve toplum yaşamına uyum sağlanmasında yardımcı olacak ilk temel
davranış özelliklerini ailede kazanır. Bu açıdan aile, yaşamın ilk yıllarında çocuğun
bakımı ve eğitiminden sorumlu başlıca kurumdur. Çocuğun kalıtsal olarak getirdiği
özelliklerin gelişme düzeyi ve bu özelliklerin nasıl biçimleneceği ve onun gelecek
yaşamını nasıl etkileyeceği pek çok değişkene bağlıdır. Bu değişkenlerden bazıları;
ailenin yapısı (geleneksel-çekirdek), sosyo-ekonomik ve sosyo- kültürel niteliği,
olanakları, eğitim düzeyi, sağlık alışkanlıkları, geleneksel uygulamaları, çocuklarına
sağladığı uyaranlar, aile bireylerinin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, çocuk
yetiştirme tutumları, sözel iletişim biçimleri, nasıl bir model oldukları, sağlık,
beslenme, gelişim ve eğitim konularındaki bilgiler vb. tüm etmenler çocuk sağlığını
doğrudan etkilemektedir. Ailenin birçok işlevi bulunmaktadır.

Ailenin vazgeçilmez işlevlerinden bazıları şunlardır:


• Biyolojik işlevi: Sosyal ve yasalara uygun olarak uygun yollarla cinsel
gereksinimleri karşılama ve üremeyi kapsar.
• Ekonomik işlevi: Üyelerin gereksinimlerini giderecek kadar üretmeyi içerir.
• Duygusal işlevi: Özellikle küçük çocuklara bakımı, sevme ve sevilmeyi
kapsar.
• Koruma İşlevi: Güvenlik, sağlık
• Toplumsallaşma İşlevi: Kültürel değerleri ve sosyal kodları çocuklara
aktarma, çocukların eğitimini kapsar.
• Eğitim işlevi: Yeni kuşakları eğitmeyi içerir.
• Boş zaman geçirme ve eğlenme gereksinimi: Bir gruba ait olma, başarma
gereksiniminin sağlanmasını kapsar.

Ailenin eğitici rolü günümüzde okul öncesinden başlayarak kurumlara


verilmiştir. Okulların işlevleri de giderek arttığı için aile ile işbirliği gerekli hâle
getirmektir.

Aile katılımı; ailelerin desteklenmesi, eğitilmesi ve eğitime katılımlarının


sağlanması, çocukların deneyimlerinin evleri ile eğitim kurumları arasındaki
iletişim artışı ve sürekliliği ile arttırılmasına ve programların ailelerin katılım ve
katkılarıyla zenginleştirilmesine yönelik sistematik bir yaklaşımdır.

Aile katılımı, bilgi paylaşma ve ilişki kurma işlemidir. Aileler, öğretmenlere


yardımcı olabilecek özel bilgi ve yeteneklere sahip olabilirler. Evle eğitim kurumu
Aile bireylerine karşı arasındaki bu paylaşım, iletişim ve katılımın planlı bir şekilde ele alınması hem
anlayışlı, hoşgörülü, ailelerin hem de öğretmenlerin çocuğun gelişimine ilişkin isteklerini
esnek ve demokratik
bir tutum sergilemek
gereklidir. 67
gerçekleştirmede fırsat yaratacaktır. Aileler okulda, öğretmenler de evde neler
olduğu konusunda bilgi sahibi olarak bunları pekiştirecektir. Okul ve ev arasındaki
süreklilik eğitimdeki başarıyı artıracaktır. Ayrıca aileler, aile katılımı ile çocuk
yetiştirme konusundaki bilgi ve becerilerini geliştirecek ve daha etkili olacaklardır.
Okulun da, anne babanın da amacı, çocuklara daha iyi bir eğitim ortamı yaratmak
olduğuna göre; okul ve aileler arasında sağlanabilecek işbirliği, okulun, çevrenin
imkanlarından da yararlanarak, daha iyi, daha zengin bir eğitim ortamı hâline
gelmesinde büyük katkı sağlayacaktır. Aile katılımı çalışmalarının istenilen düzeyde
gerçekleşmesi için, okulun, öğretmenin ve ailenin işbirliği içinde olması ve aile
katılımı çalışmalarını gerçekleştirmek için istekli olması gerekmektedir.
Aile Katılımının Amaçları:
• Aileye eğitim vererek ailelerin okul öncesi eğitime destek olmasını
sağlayabilmek
• Öğretimi daha etkin hâle getirebilmek
• Aile içinde ve okul yapısında değişiklikler yapmak
• Çocuğun tüm gelişimleriyle ilgili aileleri bilinçlendirmek ve alternatif
disiplin yöntemleri sunmak
• Ailelere ev ortamında çocuklara kazandırabilecekleri deneyimler hakkında
bilgi vermek
• Ailelerin çocuklarını daha iyi tanımalarına yardımcı olmak olarak
belirlenmiştir.
Aile Katılımını Sağlamak İçin;
• Ailelere olumlu düşüncelerle yaklaşmak,
• Aile bireylerinin çocuğunu daha iyi tanıdığını bilmek,
• Aile bireylerine karşı anlayışlı, hoşgörülü, esnek ve demokratik bir tutum
sergilemek gereklidir.
Eğitimde Aile Katılımı:
• Aile eğitim etkinlikleri (Konferanslar, Eğitim Toplantıları, Eğitim Panoları,
Bireysel Görüşmeler)
• Aile iletişim etkinlikleri (Telefon Görüşmeleri, Kitapçıklar ve Etkinlik
Örnekleri, Teyp Kayıtları, Fotoğraflar, Haber Mektupları, Yazışmalar, Toplu
Dosyalar, Okul Ziyaretleri, Geliş-Gidiş Zamanları)
• Ebeveynlerin eğitim etkinliklerine katılımı
• Ev ziyaretleri
• Evde yapılabilecek etkinlikler
• Yönetim ve karar verme süreçlerine katılımdır.
Aile Eğitim Etkinlikleri;
• Çocuk sağlığı,
• Gelişim,
• Davranış yönetimi,
• İletişim,
• Beslenme,
• Ruh sağlığı vb. konularda bilgi ve becerilerini geliştirmeye yönelik sistemli
ve planlı çalışmalardır.

68
Sağlanan Okul-Öğretmen- Aile İşbirliği Çalışmalarının Faydaları
Çocuklar Üzerindeki Etkileri
• Çocukların öğrenmeye güdülenmeleri ve benlik saygısı artar.
• Çocukların dil ve bilişsel becerileri de gelişir.
• Çocuklar sınıf ortamında kendilerini daha güvenli ve desteklenmiş
hissederler.
Ebeveynler Üzerindeki Etkileri
• Çocuklarının eğitimlerinde kendi rollerinin öneminin farkına varırlar.
• Çocuklarının gelişimlerine çok yönlü bakmayı ve geliştirmeyi öğrenirler.
Çocuklar sınıf • Çocuklara duydukları saygı artar ve onları birey olarak görürler.
ortamında kendilerini • Çocukla sağlıklı bir iletişim kurarlar.
daha güvenli ve
• Zaman ayıramamaktan dolayı duydukları suçluluk duygusunu yok ederler.
desteklenmiş
hissederler. • Çocuk yetiştirme ile ilgili deneyimlerini paylaşma imkanı bulurlar.
• Kendi ilgi, yetenek, becerilerinin farkına varırlar.
• Okulda öğrenilenlerin evde devamlılığı konusunda bilinçli davranırlar ve
çocuğun evdeki öğrenme ortamını hazırlarlar.
• Karşılaşılan problemlerde kurum ile birlikte hareket etmeyi öğrenirler.
• İşbirliği çalışmaları ile sosyal değişimlerden etkilenen anne-babalara
destek sağlanmakta ve aileler arası bilgi paylaşımına yardımcı
olunmaktadır.
Öğretmen ve Okul Üzerindeki Etkileri
• Okul, programının daha kolay gerçekleştirilebilmesini sağlar.
• Sağlıklı iletişim sonucu okul ve aile birbirini kolayca tanıyabilir ve
problemleri çözülebilir.
• Eğitim hedeflerine ulaşılır.
• Eğitimin sürekliliği sağlanır.
• Çocuğun çok yönlü gelişimine katkıda bulunulur.
• Eğitimin kalitesini artırır.
• Sorumluluklar paylaşılır.
Aile katılımı ile ulaşılmak istenen nokta, eğitimde devamlılığı ve bütünlüğü
sağlamaktır.
Çocuğun gelişiminde ve eğitiminde bu denli etkileri olan aile üyelerinin,
çocukları ile ilgili eğitim yaşantılarına katılarak etkileşimde bulunmaları
sağlanmalıdır.
Ailelere sağlıklı aile yaşamı, cinsel eğitim, aile planlaması, çocukta sınır
koyma ve disiplin yöntemleri, çocuk bakımı ve gelişimi, aile içi iletişim, çocukluk
Aile katılımı ile çağı hastalıklarında korunma ve evde bakım gibi konularda konferanslar verilmesi,
ulaşılmak istenen ailelerin geleneksel çocuk yetiştirme tutumundan daha bilinçli olmalarını
nokta, eğitimde sağlayarak toplumun sağlıklı nesiller yetiştirmesine katkı sağlayacaktır.
devamlılığı ve
bütünlüğü
sağlamaktır.

69
HİZMETLERİNİN GERÇEKLEŞEBİLMESİ İÇİN PERSONELLE
GEREKEN ORGANİZASYONU VE EŞGÜDÜMÜ
SAĞLAMAK, DEĞERLENDİRME YAPMAK
İnsanların beraberce verimli bir şekilde çalışmasını temin eden mekanizma
veya yapıya organizasyon denir.
Her organizasyonun üç temel prensibi vardır, bunlar:
• Yapılacak işlerin, bu işleri yapacaklar arasında bölünmesi ve herkesin farklı
bir iş yapmasına “iş bölümü” denir. İş bölümü, uzmanlaşmaya olanak
verdiğinden insanların verimini arttırır.
• Beraberce çalışan insanların çabalarının, aynı amaca yöneltilmesini temin
edecek bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu otorite bulunmadığı takdirde herkes
istediğini yapar, istediği gibi, istediği zaman çalışır.
• Müşterek çalışanların, çabalarının koordine edilmesi, diğer bir deyişle
birbirini tamamlayacak şekilde ahenkli (uyumlu) bir hâle getirilmesi
gerekir.
Daft tarafından, organizasyonların önemini aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
• İstenilen hedef ve sonuçlara ulaşmak için kaynakları bir araya getirir.
• Hizmetleri verimli bir şekilde üretir.
• Yeniliği kolaylaştırır.
• Modern üretim ve bilgisayar odaklı teknolojiyi kullanır.
Bir organizasyon • Değişen çevreye adapte olur ve çevreyi etkiler.
bütün çalışanlarıyla • Çalışanlar için değer yaratır.
birlikte başarıya
• Çalışanların koordinasyon ve motivasyonunu kolaylaştırır.
ulaşabilir.
Bir organizasyon bütün çalışanlarıyla birlikte başarıya ulaşabilir. Okullardaki
tüm çalışanların başarılı olması için, birtakım bilgi ve becerilere sahip olmaları
gerekir. Okul yönetimi, eğitim yönetiminin daha sınırlı bir alanda (bir eğitim
kurumunda) uygulanmasıdır. Bir okulun yönetiminde rol oynayan öğeler iç ve dış
ögeler olmak üzere iki gruba ayrılabilir. İç ögeler, okulu meydana getiren ve onun
yapısında yer alan ögelerdir. Yöneticiler, öğretmenler, öğrenciler, memurlar ve
diğer personel bunların arasındadır. Dış ögeler ise, okulun yapısında olmayan
ancak onu etkileyen ve böylelikle yönetimde rol oynayan ögelerdir. Öğrenci
velileri, çeşitli baskı grupları, yerel yönetim, iş piyasası ve merkez örgütü dış ögeler
olarak sıralanabilir. Okul yönetiminde iç ve dış ögelerin birbirleriyle uyumlu olması
hepsinin verimliliğini ve başarısını arttıracaktır.
Bir yöneticide bulunması gereken üç özellik;
• Yöneticilik bilgisi,
• Alana ilişkin teknik bilgi
• İnsan ilişkileri becerisidir.
Okullarda değişimi
başlatan ve sürdüren en Okul yöneticisinin okul içindeki ve dışındaki birey ve grupları, okulun
önemli etken
amaçlarına dönük olarak eyleme geçirebilmesi için, eğitim yönetiminde olduğu
idarecilerdir.
kadar, davranış bilimlerinde de iyi yetişmiş bulunması gerekir. Böyle bir okul

70
yöneticisi, problemleri deneme ve yanılma yöntemi yerine, bilim yoluyla çözmeyi
seçecek ve başaracaktır. Okullarda değişimi başlatan ve sürdüren en önemli etken
idarecilerdir. Okulunu amaçları doğrultusunda geliştirmek isteyen bir okul
yöneticisi, etkili bir yönetim sağlayabilmek için lider olmak durumundadır.
Öğrenme sürecinde en etkin rol liderlere düşmektedir.

Liderlerde aranan özellikler:


• İnsanlara değer vermek
• Görüş (vizyon) sahibi olmak
• Destek
• Güdüleme (motivasyon)
• Güç
• Etkileme
• İletişim becerileri
• Yönetim becerileri
• Anlaşmazlıkları çözme becerileri
• Güçlü bir ruh yapısına sahip olmak
• Grupları organize edebilme

Eğitim organizasyonları, toplumun planlı eğitim gereksinmesini karşılamak


için kurulur ve eğitim organizasyonları anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik,
kararname, yönerge, genelge ve eğitim programları gibi yasal belgelerle belirtilmiş
amaçların gerçekleştirilmesi için eğitim hizmeti üretir. Organizasyon bu hizmeti
üretmek için kurulur.

Günümüzde eğitim sistemi pek çok problemle karşı karşıya bulunmaktadır. Bunlar;
Günümüzde eğitim • Değişme ve gelişmeyi takip edememek,
sistemi pek çok • Teknolojiyi yakalayamamak,
problemle karşı • Araç-gereç,
karşıya
• Personel ve kaynak yetersizliği,
bulunmaktadır.
• Bilimsel araştırma faaliyetlerinin azlığı,
• Sistemdeki personelin bir kısmının istenilen nitelik ve kalite
standartlarından yoksun oluşu,
• Eğitim programlarının verimlilik standartlarını gerçekleştirmede yetersiz
kalması olarak sıralanabilir.

Belirtilen bu problemlere çözüm bulabilmek ve eğitim organizasyonunu


verimli bir hâle getirebilmek için, organizasyonların çağdaş kalite anlayışına göre
örgütlenmesi ve bu anlayış çerçevesinde faaliyetlerini yürütmesi önemli hâle
gelmektedir. Yönetici ve öğretmenlerin okulu öğrenen bir organizasyon olarak
yönetebilmeleri için sekiz şart tanımlanmıştır.
Bunlar;
1-Okulda liderlik:
• Bireysel katkıları cesaretlendirmek,
• Paylaşılan fikir ve eylemlerde öğretmen katılımını sağlamak,

71
• Kavramsal fikirler üretmek,
• Fikirlerin aktarılabileceği güvenlik durumlarını oluşturmak.
2-Okul yapısı:
• Ekip çalışması,
• Öğretmenlerin katılımı ve birlikte çalışmaya izin veren bir yapı,
• Üyelerin anlayabilmesi için iyi ve açık bir okul yapısı.
3-Okul kültürü:
• Herkesin yetenek, sorumluluk ve fikirlerine saygı,
• Güven,
• İşini sevme ve kalpten çalışma,
• Öğrenme kültürü kurma,
• İşbirliği ile çalışmaya bağlılık,
• Paylaşma kültürünü geliştirme.
4-Okul üyeleri:
• İyi bir kalbe sahiptirler,
• Açık konuşur, diğerlerini dinlerler,
• Öğretmen olmak için gerekli etik değerlere sahiptirler,
• Katılım için gönüllüdürler,
• Öğrenmekten hoşlanırlar,
5-Okul vizyonu(görüş), misyonu(görev) ve amaçları:
• Üyeler tarafından paylaşılır,
• Okul üyeleri tarafından iyi anlaşılır,
• Açık ve ulaşılabilirdir.
6-Karar alma davranışı:
• Katılım gerektirir,
• Karar alma ve anlaşma, oybirliği odaklıdır,
İletişim ve etkileşim
bireyler arasında aile • Özellikle öğretmen katılımını içerir.
gibi yakın ilişkileri 7-İletişim ve etkileşim süreçleri:
içerir. • Grup aktivitelerini içerir,
• İyi, berrak, açık, aşağıdan yukarı ve yukarıdan aşağı iletişim kanallarını
içerir,
• Resmi olmayan aktiviteler içerir,
• Bireyler arasında aile gibi yakın ilişkileri içerir.
8-Okul sosyal tesisleri:
• Öğretime yardım etme ve ortam sağlama,
• Yeterli bilgisayar hizmeti sunmaktır.

•Bir eğitim kurumunda yönetici olsaydınız hizmetlerin


Tartışma

gerçekleşebilmesi için personelle gereken organizasyonu ve


eşgüdümü sağlamak için nasıl bir yol izlerdiniz. İzlediğiniz yolun
gerekçelerini tartışınız.
•Düşüncelerinizi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan
“tartışma forumu” bölümünde paylaşabilirsiniz.

72
Özet
•Çocuk sağlığına yönelik çeşitli kurumlar, anaokulu, kreş gibi okul
öncesi kurumlar ve ilköğretim kurumlarından oluşmaktadır. Çocuk,
bu ortamda aktif deneyimlerde bulunarak duyarlı seçimler
yapabilecek, tecrübeler kazanacak, böylece sorumluluk almayı,
problem çözmeyi, yetişkinlerle ve yaşıtlarıyla etkileşimde
bulunmayı, kararlar almayı ve sonuçlarına katlanmayı, ilgilerini
keşfetmeyi, kendini ifade etmeyi öğrenecektir. Okul dönemi
geleceğin sağlıklı toplumunu oluşturma bakımından çok önemli bir
dönemdir. Okul çağında çocuklar hem bedensel hem de ruhsal
yönden hızlı bir büyüme ve gelişme içindedirler. Büyüme ve
gelişmelerinde ortaya çıkabilecek bir duraklama zamanında
anlaşılabilirse önüne geçilebilir ya da en az zararla düzeltilebilir.
Ayrıca bu çağda alınacak koruyucu önlemler hayat boyu etkili olur.
Aile katılımı, bilgi paylaşma ve ilişki kurma işlemidir. Aileler okulda;
öğretmenler de evde neler olduğu konusunda bilgi sahibi olacak
bunları pekiştirecektir. Okul ve ev arasındaki süreklilik eğitimdeki
başarıyı arttıracaktır. Bir organizasyon bütün çalışanlarıyla birlikte
başarıya ulaşabilir. Okullardaki tüm çalışanların başarı için, birtakım
bilgi ve becerilere sahip olmaları gerekir.

73
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi öğretmen/ çocuk gelişimcisinin özelliklerinden
değildir?
a) Mesleğini isteyerek seçmelidir
b) Doğal ve güler yüzlü olmalıdır
c) Eğitimde öğrenci merkezli sistemi kullanmak için donanımlı olmalıdır
d) Çocuklara ceza, baskı uygulamalı ve kısıtlamalara yer vermelidir
Değerlendirme
sorularını etkileşimli e) Eğitimi, sevgi ve şefkat anlayışı içinde yürütmelidir
olarak
cevaplayabilirsiniz. 2. Aşağıdakilerin hangisi okul öncesi kurumların özelliklerinden değildir?
a) Çocukların bedensel, psiko-motor ve sosyal gelişimlerini destekler
b) Sadece çocuklarla ilgilenir, anne-babaların eğitimiyle ilgilenmez
c) Çocukları toplumsal hayata hazırlar
d) Çocukların duygusal, bilişsel ve dil kazanımlarına destek olur
e) Anne- babalara rehberlik eden eğitim anlayışındadır

3. Aşağıdakilerin hangisi kurum personelinin değerlendirmeye almadığı


öğrenci davranışıdır?
a) Okul kültürüne uyum
b) İletişim ve sosyal etkileşim
c) Sosyal faaliyetlere katılım
d) Verimli çalışma
e) Boş zamanlarındaki hobileri

4. Aşağıdakilerden hangisi okul sağlığı hizmetleri kapsamına girmez?


a) Riskli sağlık davranışlarını göz ardı etmek
b) Öğrenci ve okul personelinin sağlığını değerlendirmek
c) Bulaşıcı hastalıkları kontrol etmek
d) Özürlü çocukları belirlenmek
e) Ani hastalık ve sakatlanmalarda ilk yardım yapmak

5. Aşağıdakilerden hangisi okul sağlığının önemini belirtmez?


a) Okul çağında büyüme ve gelişmede ortaya çıkabilecek bir duraklama
fark edilirse önüne geçilebilir, en az zararla düzeltilebilir
b) Okul çağındaki alınan koruyucu önemler okul döneminde etkili olur
c) Okullarda öğrenciler topluca bulundukları için sağlık hizmetlerini
vermek kolaydır
d) Okul çağında verilecek sağlık eğitimi bilinçli bir toplum yetişmesini
sağlar
e) Çocukların sağlık kusurlarının ortaya çıkartılıp düzeltilmesi ile okul
başarısı arttırılabilir

6. Aşağıdakilerden hangisi sağlık durumunun değerlendirilmesi, korunması


ve geliştirilmesi kapsamına girmez?
a) Okula kabul muayenesi

74
b) Taramalar
c) Bulaşıcı hastalıklarla savaş
d) Ruh sağlığı çalışmaları
e) Okul sağlığı kayıtları

7. Aşağıdakilerden hangisi okul sağlık ekibinde yer almaz?


a) Doktor
b) Öğretmen
c) Öğrenci arkadaşı
d) Diyetisyen
e) Sosyal hizmet uzmanı

8. Aşağıdakilerden hangisi aile iletişim etkinliklerinden değildir?


a) Okul ziyaretleri
b) Telefon görüşmeleri
c) Kitapçık ve etkinlik örnekleri
d) Konferanslar
e) Haber mektupları

9. Aşağıdakilerden hangisi okul-öğretmen-aile işbirliğinin ebeveynler


üzerindeki etkilerinden değildir?
a) Çocukla sağlıklı bir iletişim kurarlar
b) Karşılaşılan problemlerde kurumla birlikte hareket etmeyi öğrenirler
c) Ebeveynler kendi ilgi, yetenek ve becerilerinin farkına varamaz
d) Çocuk yetiştirmeyle ilgili deneyimlerini paylaşma imkanı bulurlar
e) Çocuklarının gelişimlerine çok yönlü bakmayı ve geliştirmeyi öğrenirler

10. Aşağıdakilerden hangisi liderlerde aranan özelliklerden biri değildir?


a) Grupları organize edebilme
b) Anlaşmazlıkları çözme becerisi
c) Yönetim becerileri
d) Görüş (vizyon) sahibi olmak
e) Kendi fikirlerine aşırı saplanma

Cevap Anahtarı
1.D, 2.B, 3.E, 4.A, 5.B, 6.E, 7.C, 8.D, 9.C, 10.E

75
HASTA ÇOCUĞUN
ÖZELLİKLERİNİ TANIMAK-I
İÇİNDEKİLER

• Hastalık nedir? Tanımlar


• Çocuklarda Sağlığı Bozan ve
Hastalığa Neden Olan Faktörler
• Genetik Faktörler
• Çevresel Faktörler
• Hastalık Belirtileri ÇOCUK SAĞLIĞI
VE
HASTALIKLARI

Doç. Dr. Ayda


ÇELEBİOĞLU
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
HEDEFLER

• Hastalığın tanımını yapabilecek,


• Sağlığı bozan ve hastalığa neden
olan faktörleri öğrenecek,
• Hastalığa neden olabilecek
faktörlerin önlenmesine yönelik
girişimlerde bulunabilecek,
• Hastalık belirtilerini
tanıyabileceksiniz.

ÜNİTE

6
76
GİRİŞ
Çocuklar için hastalık, onları korkutan, rahatsız eden ve hoş olmayan
yaşantıları içerir. Hastalık çocukları olduğu kadar aile üyelerini, öğretmenleri ve
arkadaşları kısaca çevrede bulunan tüm insanları etkiler. Hastalıkların oluş
nedenleri çeşitlidir. Farklı bazı faktörler sağlığın bozulmasına ve hastalıkların
oluşmasına neden olur. Bu faktörlerin olumsuz etkilerini yok etmek ya da
olabildiğince azaltmak konusunda ebeveynlere ve eğitimcilere oldukça önemli
sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi noktasında
öncelikle konuya ilişkin bilginin edinilmesi önem taşır.

HASTALIK
İnsan organizmasının çeşitli nedenlerden ruhsal, bedensel ve sosyal
dengesinin bozulmasına hastalık denir.

Hastalık, canlı varlıklarda bilinen ya da henüz tam olarak bilinmeyen nedenlerle


oluşan, başlangıcı, gelişmesi, süresi ve sonlanması kendine özgü olan bir olaydır.
Hastalık hâlinde, vücudun normal fizyolojik olaylarının düzenli bir şekilde devam
edememesi, vücudun iç ve dış uyaranlara verdiği cevabın uyumsuzluğu söz
İnsan konusudur.
organizmasının
çeşitli nedenlerden Kavram olarak hastalık, "sağlıklı olmama" durumu olarak kabul
ruhsal, bedensel ve edilmektedir. Tıp bilimi açısından hastalık, vücuttaki çeşitli organlara ilişkin
sosyal dengesinin ölçülebilen, objektif bazı belirti ve bulgularla tanımlanabilen bozukluklar anlamına
bozulmasına gelirken, kişi için bedende olağan dışı bir durum hissi olarak tanımlanmaktadır.
hastalık denir. Buna göre hasta olan kişide normal değerlerden sapma ya da rahatsızlık hissi
oluşturma söz konusudur.

Hastalık vücuda canlı (örn. mikroorganizmalar) ya da cansız (örn. toksinler,


iyonlaştırıcı ışınım) bir dış etkenin girmesiyle ya da canlıda var olan bir yapı ya da
metabolizma bozukluğu ile başlayabilir. Kimi hastalıklar iç ve dış nedenlerin
birlikte etki yapmasıyla oluşur. Canlının çevreye uyum mekanizmasındaki
bozukluklar ya da normal büyüme ve gelişmenin engellenmesi de hastalığa neden
olabilir.

ÇOCUKLARDA SAĞLIĞI BOZAN VE HASTALIĞA NEDEN


OLAN FAKTÖRLER
Sağlığın bozulması, hastalıkların oluşması ve ortaya çıkması birçok farklı
faktörden etkilenir. Genel anlamda sağlığı bozan ve hastalığa neden olan etmenler
genetik ve çevresel olmak üzere ikiye ayrılır.

77
Genetik Faktörler

Genetik faktörler anne ve babadan gelen genlerle taşınan kişiye kalıtımsal


özellikleri geçiren (saç rengi, göz rengi, kulak kepçesi, hasta olma özellikleri vb.)
etmenlerdir. Pek çok toplumda yaygın bulunan gene bağlı hastalıklar da (otozomal
resesif ve dominant hastalıklar)nesilden nesile geçiş göstermektedir. Çocuklarda
genetik yapıdaki bir anormallikten kaynaklanan hastalıkların çoğunun doğuştan
var olduğu söylenebilir; bazıları da yaşamın ileri yıllarına kadar belirti vermez. Öte
yandan, doğuştan bozuklukların tümü kalıtımla ilgili değildir. Örneğin, annenin
gebelik sırasında kızamıkçık enfeksiyonu geçirmesi, çocukta çeşitli yapı
Doğuştan gelen
bozukluklarının oluşmasına neden olabilir. Down sendromu, hemofili(pıhtılaşma
hastalıkların tümü
kalıtımla ilgili değildir. bozukluğu), Akdeniz anemisi, glikojen depo hastalıkları gibi durumlar genetik yapı
bozukluğundan kaynaklanan hastalıklardan bazılarıdır. Ülkemizde genetik
hastalıklar yaygın olarak görülmektedir ve bunun en önemli nedenlerinden biri
akraba evlilikleridir.

Çevresel Faktörler

İnsanın içinde yaşadığı ortamın, insan vücudunu etkileyen faktörleri çevresel


faktörlerdir. Çevresel faktörler doğrudan hastalık sebebi olabileceği gibi bazı
hastalıkların oluşmasını kolaylaştırabilir ya da bazı hastalıkların gidişini ve
sonucunu etkileyebilir. Sağlığı bozan ve hastalığa neden olabilecek çevresel
faktörler aşağıdaki gibi özetlenebilir:

• Fiziksel etkenler: Sağlığı bozan fiziksel etkenlerin arasında ısı, ışık, nem,
iklim, gürültü, konut, çöp, atıklar yer alır. Yaşanılan yerin ısısı, nemi,
bulunulan coğrafi bölgenin iklimi, konutların fiziki özellikleri, konut ve
işyerlerinden çıkan çöp ve atıkların yok edilme yolları sağlığı olumsuz
yönde etkileyecek özellikte olabilir.
• Kimyasal etkenler: Hastalık oluşturan nedenler arasında çevre kirliliği,
sanayide kullanılan ve kanserojen olabilen maddeler, kozmetik ve çeşitli
insektisitlerin(böcek öldürücüler) kullanımının artması, yeni/ çeşitli ilaçlar
ve bunların uygun biçimde kullanılmaması sayılabilir. Ayrıca vücuttaki
çeşitli maddelerle bir araya geldiklerinde, kimyasal reaksiyon göstererek
hastalık tabloları oluşturan maddelerle(zehir) meydana gelen
zehirlenmeler bu grupta yer alır.
• Biyolojik etkenler: Hastalığa neden olan etkilerin büyük çoğunluğu virüs,
bakteriler, parazit, mantarlar gibi biyolojik etki ile meydana gelmektedir.
Bunlardan virüsler yaşamak için yalnızca canlı ortama gereksinim
duyarken (hepatit virüsü, kızamık virüsü vb), bakteriler (stafilokok,
streptokok, tetanoz basili vb) canlı cansız tüm ortamlarda yaşayabilirler.
Besinlerle alınan Bu nedenle açıkta bulunan bir besinde bakteriler çok kolay üreyerek besin
vitaminler vücudun zehirlenmesine, ishale neden olabilirler. Parazitler üzerinde yaşadığı
direncini artırarak
hastalıklara karşı
savunma
oluşturulmasını sağlar.
78
canlının besininden yararlandıkları için kişi de iştahsızlık, kansızlık, sindirim
bozuklukları, kaşıntı, döküntü gibi rahatsızlıklara neden olabilirler.
• Beslenme: Gereksinim duyulan besin maddelerinin yetersiz, dengesiz veya
aşırı alımı da sağlığı bozar ve hastalıklara neden olabilir. Besin
maddelerinin bir kısmı enerji kaynağı bir kısmı yapı ve onarım maddesidir.
Besinlerle alınan vitaminler ise vücudun direncini arttırarak hastalıklara
karşı savunma oluşturulmasını sağlar. Vitaminler, yağ asitleri, esansiyel
(elzem) aminoasitler ve mineraller gibi vücutta üretilemeyen mutlaka
dışarıdan alınması gereken maddelerin eksikliklerinde yetersiz ve dengesiz
beslenmeye bağlı olarak birçok çeşitli hastalıklar oluşur. Örneğin; demir
eksikliğinde kansızlık, iyot eksikliğinde guatr, kalsiyum-D vitamini
eksikliğinde raşitizm, C vitamini eksikliğinde skorbüt, Bı vitamini
eksikliğinde beriberi, A vitamini eksikliğinde gece körlüğü gibi hastalıklar
görülebilir.
• Uyku ve dinlenme: Uyku, beslenme kadar önemlidir. Çocuğun sağlıklı
gelişebilmesi için yeterince uyuması gereklidir. Bazı hormonların salgısı
uyurken artar, bazıları da uyurken azalır. Örneğin; büyüme hormonunun
salgılanması uykuda artar, bu nedenle uyku büyümede önemli rol oynar.
Çocuklarda uyku gereksinimi farklıdır. Yenidoğanlar, beslenme ve alt
temizliği zamanları dışında günün hepsini uyuyarak geçirirler. Dokuzuncu
Yeterince uyumayan
çocuklar, huysuz, aydan 3 yaşına kadar gece ortalama 11-12 saat, gündüz 2-3 saat uyurlar.
hırçın, neşesiz ve Çocuk büyüdükçe uyku süresi azalır. Yeterince uyumayan çocuklar,
iştahsızdır. huysuz, hırçın, neşesiz ve iştahsızdır. Hastalıklara daha olay yakalanırlar.
Uyku, dinlenmenin de en iyi yoludur. Dinlenme ile vücut zindelik kazanır.

Resim 1. Uyku çocuklar için önemlidir.

İnsanın sevdiği, hoşlandığı hobilerinin olması ve bu hobilere zaman ayırması


da dinlenmesini sağlayabilir. Örneğin zihinsel yorgunluk; müzik- resim gibi
faaliyetler yapma, hafif bedensel hareketleri gerektiren bahçede çiçeklerle
uğraşma, sportif koşu ya da yürüyüşlerle atılabilir. Vücudun sürekli yoğun
tempoda çalışması, düzensiz ve az uyku, sinir sisteminin ve duyu organlarının
fonksiyonlarını olumsuz etkiler, vücut direncini düşürür. Sonuçta hastalıklara
zemin hazırlar.

79
Resim 2. Açık havada spor yapma zihinsel yorgunluğa iyi gelir.

• Psikolojik etkenler: İnsanları duygusal ve ruhsal yönden etkileyen iç ve dış


faktörlerdir. Aile/okul ortamı ya da yaşanılan çevrede var olan sorunlar
çocukların ruhsal sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir.
Ayrıca stresle baş etme yollarının bilinmemesi ve başa çıkma
mekanizmalarının kullanılamaması da hastalıklara neden olabilecek
ortamların oluşumunda oldukça etkilidir.
• Sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler: Sosyokültürel faktörler insan
sağlığını büyük oranda etkileyen faktörlerdendir. Toplumun yanlış ya da
hatalı uygulamalarından en fazla etkilenen kesim çocuklardır. Çünkü
çocukların sağlığı üzerinde söz sahibi olan birçok yetişkin vardır. Çocuklar
kendi sağlıkları ile ilgili kararları kendileri veremezler.
Çocuk sağlığının Çocuğun bakımından sorumlu olan yetişkinlerin beslenme, barınma ve
korunmasında sağlığa ilişkin yanlış uygulamaları çocukların hastalıklara yakalanmasına
yoksullukla ve neden olabilir.
yoksunluklarla Ekonomik yetersizliğin yol açtığı yoksulluk da çocuk sağlığı üzerinde
mücadele edilmesi çok olumsuz etkileri olan bir etmendir. Yoksulluğun bebek ve çocuk ölümleri
önemlidir.
üzerindeki etkisi yetersiz beslenme, enfeksiyon hastalıklarının yaygınlığı,
temiz içme suyu ve kişisel hijyen sorunu, kalabalık aile yaşamı gibi olumsuz
ev içi fiziksel ortam gibi etmenlere bağlıdır. Çocuk sağlığının korunmasında
yoksullukla ve yoksunluklarla mücadele edilmesi çok önemlidir.

Resim 3. Yoksulluk

• Kazalar: Çocuklar, gelişimsel özelliklerine bağlı olarak kazalarla sık


karşılaşma potansiyeline sahiptir. Çocuklarda görülen kazaların büyük
kısmı evde meydana gelmektedir. Çocukların davranışsal ve fiziksel

80
özelliklerinin erişkinlerden farklı olması; ayrıca yaşam alanlarının erişkinler
tarafından ve onların fiziksel özelliklerine göre tasarlanması, çocukların ev
kazalarına daha fazla maruz kalmalarına neden olmaktadır. Dünyada ve
ülkemizde ev kazaları, özellikle okul öncesi 0-6 yaş döneminde çeşitli
yaralanmalara, sakatlanmalara ve ölümlere neden olması açısından
önemle üzerinde durulması gereken bir konudur.
Evlerde özellikle ilk 5 yaş içindeki çocuklarda en sık görülen kaza sonucu
yaralanmalar düşmeler, zehirlenmeler, yanıklar, suda boğulmalar, elektrik
çarpması, hayvan ısırıkları ve kesici-delici alet yaralanmaları vb.dir.

Evde, bahçede, okulda, sokakta meydana gelen, beklenmeyen


kazalar çocuğun sağlığını olumsuz etkiler. Her ne kadar bunlar görünmez
kazalar olarak ifade edilse de, bunların çoğu önlenebilir kazalardır. Çocuk,
çevresini merak ettiği için her şeyi bilmek, öğrenmek, dokunmak, tatmak
ister. Çocuk neyin tehlikeli, neyin zararlı olduğunu bilmez. Bu durumda
anne-babaya, eğitimciye ve çocuğun bakımından sorumlu olan kişiye
düşen görev; çocuğa güvenli bir ortam hazırlamak, tehlikeli durum ve
nesneleri önceden düşünüp, bunlarla ilgili önlem almak ve tehlikeli
olabilecek (sıcak çaydanlık, keskin bıçak, sivri makas gibi) kavramları
öğretmektir.

HASTALIK BELİRTİLERİ
Hastalık belirtileri hastalığa özgüdür. Her hastalığın belirtisi farklıdır. Ancak
özellikle çocukluk dönemlerinde sık görülen belirtiler; ateş, iştahsızlık, öksürük,
Çocukluk ishal, kusma, döküntü ve ağrıdır. Sayılan tüm bu belirtiler hakkında daha sonraki
dönemlerinde sık
ünitelerde ve hastalıklarla birlikte bilgi verilecektir. Bu bölümde daha sonraki
görülen belirtiler; ateş,
iştahsızlık, öksürük, bölümlerde yer almayan ancak çocuk için oldukça önemli olan “ağrı” üzerinde
ishal, kusma, döküntü durulacaktır.
ve ağrıdır.
Ağrı
Çocuklar için ağrı yaşamın bir parçasıdır. Oyun sırasında meydana gelen
kesik, çarpma, vurma ile ilgili yaralanmalar sonucunda oluşan ağrı, bademcik
iltihabı nedeniyle oluşan boğaz ağrısı ve aşılamalarda yaşanan iğne acıları günlük
yaşamda deneyimlenen ağrı örnekleridir. Bu ağrılı durumların bazıları
kaçınılmazdır.

81
Resim 4. Ağrı yaşam kalitesini düşürür

Ağrı pek çok hastalıkta bedende bazı şeylerin ters gittiğinin habercisidir. O
nedenle sürekli ağlayan, bedenin bir tarafını sürten, huzursuz, gözünden yaş
dinmeyen ya da bacaklarını karnına çekerek tüm bedeni ile ağlayan ve
avutulamayan çocuğun ağrısı olabilir. Ağrı, çocuğun ve ailesinin anksiyetesinin
artmasına neden olur. Bu nedenle bir an önce giderilmesi/ya da mümkün
olduğunca azaltılması gerekir.

Ağrı, bireysel bir deneyim olduğu için ağrının algılanması ve ağrıya gösterilen tepki
çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Çocuğun ağrıyı algılamasını yaşı, cinsiyeti,
gelişimsel düzeyi, mizacı, ağrının nedeni, ailenin ağrıya tepkileri gibi birçok faktör
Çocuğun yaşı, cinsiyeti,
etkiler.
gelişimsel düzeyi,
mizacı, ağrının nedeni, Çocukların gelişimsel düzeylerine göre ağrıyı algılamaları ve ağrıya
ailenin ağrıya tepkileri tepkileri Tablo 1’de verilmiştir.
ağrının algılanmasını
etkiler.
Tablo 1. Çocukların Ağrıyı Algılamaları ve Ağrıya Tepkileri
Gelişimsel Ağrıyı Anlama Ağrıya Tepki
Düzey
0–6 ay • Ağrı duygu olarak bilinçaltında depolanır. Ağlama, geri çekilme, alında
• Ebeveynlerin stresine yanıt verirler. kırışıklık, kaşların çatılması,
ağızda gerginlik ve çenede
titreme, yüzde yaşlı yüz
ifadesi, yaygın vücut
hareketleri vardır.
6–12 ay • Ağrı bilişsel düzeyde hafızada depolanır.
• Ebeveynlerin stresine yanıt verirler. Ağlama, uyku düzeninde
bozulma, huzursuzluk görülür.
1–3 yaş • Ağrıya neyin neden olduğunu ve niçin ağrı
deneyimlediklerini bilmezler. Ağlama, çığlık atma, geri
• Ağrı yoğunluğunu ve tipini tanımlayamazlar. çekilme, protesto
Ağrıdan korkarlar. etme,saldırgan davranışlar,
• Ağrılı durumlarda “ah, oh" gibi ortak sözcükler uyku düzeninde bozulma
kullanırlar. olabilir.

82
3–6 yaş • Beden imgesine yönelik kaygıları vardır, Ağlama, çığlık atma, ağrıyan
• Ağrının olabileceğini anlarlar. kısmı gösterme, aktif fiziksel
• Duyusal düzeyde ağrıyı ifade edebilecek dil direnç, agresif davranışlar
becerileri vardır ve çocuk büyüdükçe ağrıyı daha vardır.
ayrıntılı olarak tanımlayabilir,
• Ağrıyı hastalıktan çok yaralanmalarla
ilişkilendirirler.
• Genellikle ağrının cezalandırma olduğuna
inanırlar.
7–12 yaş • Beden imgesine yönelik kaygıları vardır. Pasif direnç vardır.
• Ağrıyı ceza olarak algılayabilirler. Yumruklarını sıkar, bütün
• Ağrı ve hastalık arasındaki ilişkiyi anlamaya vücudunu kasabilir.
başlarlar. Cesaretli görünmek için
• Ağrıya keder ve kendini kötü hissetme rahatmış gibi davranabilirler.
duygularının eşlik ettiğini anlayabilirler. Ağrı keder ve kızgınlık
duyguları ile birlikte olabilir.
Kaynak: Conk ve ark. Pediatri Hemşireliği(2013)

Çocuklarda ağrının değerlendirilmesi zordur. Erişkinlerin aksine özellikle


küçük çocuklarda ağrıya ilişkin soruları anlamada ve ağrıyı tanımlamada sorunlar
yaşanır. Son yıllarda konuşamayacak kadar küçük çocuklar da dâhil olmak üzere
çocuklardaki ağrıyı değerlendirmeye yönelik ağrı ölçekleri kullanılmaya
başlanmıştır.

Altı aydan küçük çocuklar ağrıya tüm bedenleri ile tepki verdiğinden
ağrıyan yerini anlamak güç olabilir. Bu nedenle bebeklerde (üç yaşından
küçüklerde) ağrıyı değerlendirmek ve daha ölçülebilir hâle getirmek amacıyla
FLACC Davranışsal Ağrı Değerlendirme Ölçeği adı verilen vücut yanıtı, yüz ifadesi,
ağlama ve çekme refleksi ile değerlendirilen ölçeğin kullanımı oldukça
uygundur(Tablo 2). Yapılan değerlendirmede çocuğun aldığı puan 7 ve üzerinde
ise ağrı kesici gereksinimi vardır. Bu puanın altında ise kucağa alma, dikkati başka
yöne çekme, sallama, ninni söyleme ve masaj ağrının algılanmasını hafifletir ve
çocuğun rahatlamasını sağlar.
Tablo 2. FLACC Davranışsal Ağrı Değerlendirme Ölçeği
Kaynak: Conk ve ark. Pediatri Hemşireliği(2013)

Kategoriler 0 1 2
Yüzünü buruşturma,
Yüz ifadesi Özel bir ifade yok Kaşlarını hafif çatma dişlerini sıkma
Üç yaşından büyük Bacakların Sağa-sola tekmeler
çocuklarda ağrının pozisyonu Normal Gergin, rahatsız savurma
pozisyonda
yeri sorulabilir ve
Öne arkaya dönme, Yay gibi kıvrılma,
çocuktan ağrısını Hareketler Sakin kıvranma silkinme
tanımlaması Sızlanma, inleme Devamlı ağlama,
istenebilir. Ağlama Ağlama yok şeklinde bağırma çığlıklar atma
Sarılma ve dokunmayla Hiçbir şekilde
Avutulabilirlik Rahat avutulabilme avutulamama

83
Üç yaş üstü çocuklarda ise yüzler ağrı kıyaslama ölçeği kullanılabilir
(Resim 5). Bu çocuklarda ölçek kullanmanın yanı sıra ağrının yeri sorulabilir ve
çocuktan ağrısını tanımlaması istenebilir. Okula ya da kreşe gelen çocuk, ağrısı
olduğunu ifade ediyor ya da yüzünden ve hareketlerinden ağrısı olduğu
anlaşılıyorsa durum değerlendirilerek aileye bilgi verilmesi ve aileyle işbirliği
yapılması sağlanmalıdır.

Resim 5. Yüzler Ağrı Kıyaslama Ölçeği


Kaynak: Conk ve ark. Pediatri Hemşireliği(2013)

84
• Kavram olarak sağlıklı olmama durumu olarak kabul edilen
hastalık, canlı varlıklarda bilinen ya da tam olarak bilinmeyen bazı
nedenlerle oluşan, başlangıcı, gelişimi, süresi ve sonlanması

Özetkendine özgü bir olaydır.


•Sağlığın bozulması, hastalıkların oluşması ve ortaya çıkması birçok
farklı faktörden etkilenir .
•Genel anlamda sağlığı bozan ve hastalığa neden olan etmenler
genetik ve çevresel olmak üzere ikiye ayrılır.
•Sağlığı olumsuz yönde etkileyen ve hastalığa neden olan çevresel
faktörler fiziksel, kimyasal, biyolojik etkenler, beslenme, uyku-
dinlenme, sosyo kültürel-ekonomik faktörler ve kazalardır.
•Özellikle çocukluk dönemlerinde sık görülen hastalık belirtileri;
ateş, iştahsızlık, öksürük, ishal, kusma, döküntü ve ağrıdır.
•Ağrıyı değerlendirmek ve gidermek için girişimlerde bulunmak
çocuklar için çok önemlidir.

85
DEĞERLENDİRME SORULARI

Değerlendirme 1. Aşağıdakilerden hangisi anne ve babadan gelen genlerle taşınan kişiye


sorularını sistemde ilgili kalıtımsal özellikleri geçiren etmenlerdir?
ünite başlığı altında yer a) Kimyasal faktörler
alan “bölüm sonu testi” b) Genetik faktörler
bölümünde etkileşimli
olarak c) Fiziksel faktörler
cevaplayabilirsiniz. d) Biyolojik faktörler
e) Sosyokültürel faktörler

2. Aşağıdakilerden hangisi sağlığı bozan fiziksel etkenlerden değildir?


a) Isı
b) Işık
c) İklim
d) Gürültü
e) Virüs

3. Aşağıdakilerden hangisi vücudun direncini arttırarak hastalıklara karşı


savunma oluşturulmasını sağlar?
a) Yağ asitleri
b) Karbonhidratlar
c) Vitaminler
d) Esansiyel aminoasitler
e) Mineraller

4. Vücuttaki çeşitli maddelerle bir araya geldiklerinde, kimyasal reaksiyon


göstererek hastalık tabloları oluşturan maddelerle ne ad verilir?
a) Virüs
b) Bakteri
c) Parazit
d) Zehir
e) Atık

5. Aşağıdakilerden hangisi yoksulluğun neden olduğu olumsuz durumlardan


değildir?
a) Enfeksiyonlar
b) Kötü hijyen
c) Beslenme bozuklukları
d) Kalıtsal hastalıklar
e) Olumsuz ev koşulları

6. Aşağıdakilerden hangisi evlerde özellikle ilk 5 yaş içindeki çocuklarda en


sık görülen kaza sonucu yaralanmalardan değildir?

86
a) Düşmeler
b) Boğulmalar
c) Ateşli silah yaralanmaları
d) Elektrik çarpmaları
e) Kesici-delici alet yaralanmaları

7. Aşağıdakilerden hangisi 3-6 yaş çocuğunda ağrıya gösterilen tepkilerden


değildir?
a) Ağlama
b) Çığlık atma
c) Ağrıyan kısmı gösterme
d) Agresif davranışlar
e) Pasif direnç

8. Aşağıdakilerden hangisi genetik yapı bozukluklarından kaynaklanan


hastalıklardan değildir?
a) Down sendromu
b) Hemofili
c) Akdeniz anemisi
d) Glikojen depo rahatsızlıkları
e) Kızamıkçık

9. Aşağıdakilerden hangisi toplumumuzda genetik hastalıkların yaygın


olmasının nedenlerinden birisidir?
a) Enfeksiyon hastalıkları
b) Bakteriyel hastalıklar
c) Beslenme bozuklukları
d) Akraba evlilikleri
e) Çevre kirliliği

10. Aşağıdakilerden hangisi yetersiz ve dengesiz beslenme sonucu görülen


hastalıklardan değildir?
a) Kızamık
b) Guatr
c) Beriberi
d) Raşitizm
e) Kansızlık

Cevap Anahtarı
1.A 2.E 3.C 4.D 5.D 6.C 7.E 8.E 9.D 10.A

87
HASTA ÇOCUĞUN
ÖZELLİKLERİNİ TANIMAK-II

• Çocuklarda Hastalık Belirtileri


• İştahsızlık
İÇİNDEKİLER

• Döküntü ÇOCUK SAĞLIĞI


• Çocuklarda Hastalığa
Gösterilen Tepkiler
VE
• Çocukların Gelişim HASTALIKLARI
Dönemlerine Göre Hastalığa
Gösterdikleri Tepkiler
Doç. Dr. Ayda
ÇELEBİOĞLU

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• Çocuklarda hastalık belirtilerini
öğrenecek,
HEDEFLER

• Hastalık belirtilerine göre


yapılması gerekenleri bilecek,
• Çocukların gelişim dönemlerine
göre hastalığa verdikleri tepkileri
öğrenecek,
• Hastalığa verilen tepkilere göre
yapmanız gerekenleri
planlayabileceksiniz.

ÜNİTE

7
88
GİRİŞ
Çocuklar için hastalık ciddi bir stres faktörüdür. Hasta çocuklar hastalığın
neden olduğu şikâyetlerin yanı sıra, normal yaşantılarını sürdüremediklerinden
dolayı kendilerini kötü hissederler, yeni durumla başa çıkmada güçlük yaşarlar ve
bu durumu çevrelerine yansıtırlar. Çocuklarla iletişim hâlinde bulunan kişilerin
hastalık belirtilerini, hastalığın çocuk için ne anlam taşıdığını ve çocukların
hastalığa nasıl tepki verdiklerini bilmeleri önemlidir. Bu bilgi çocuğu anlamada ve
onunla işbirliği yapmada kolaylık sağlar.

ÇOCUKLARDA HASTALIK BELİRTİLERİ


İştahsızlık
İştahsızlık, çocuğun herhangi bir fiziksel hastalığı bulunmadığı halde sürekli
olarak günlük tüketmesi gereken besin miktarının altında yemek yemesi
durumudur.
İştah, bir yemeğin zevkle, neşeyle ve istenerek yenmesidir. Lokmayı uzun
süre ağzında çeviren, çiğnemek için zaman kazanmaya çalışan, tabağındaki yemeği
bir türlü bitiremeyen, yemek zamanında başka işlerle uğraşan bir çocuk karşısında
ilk akla gelen iştahsızlıkla ilişkili olarak fiziksel bir rahatsızlığının olup olmadığıdır.
Yüksek ateş, kulak
Yüksek ateş, kulak ağrısı, boğaz ağrısı, nefes almayı güçleştiren nezle- grip gibi üst
ağrısı, boğaz ağrısı, üst
solunum yolları solunum yolları enfeksiyonları gibi rahatsızlıklar çocuğun iştahsızlığına neden olur.
enfeksiyonları gibi Ayrıca anemi(kansızlık), barsak parazitleri, enfeksiyon hastalıkları, hipertiroidi
rahatsızlıklar çocuğun (guatr), diyabet(şeker hastalığı), doğumsal kalp hastalıkları, besin zehirlenmesi gibi
iştahsızlığına neden hastalıklar henüz tanısı konmadan önce iştahsızlık şeklinde belirti verebilir.
olur Hastalık sırasında çocuğu yemek yemeye zorlamaktansa günlük diyetin çocuğun
istekleri göz önünde tutularak düzenlenmesi uygun olur.

Resim 1. İştah bir yemeğin zevkle yenmesidir.

Döküntü
Kızarıklıkla birlikte görülen şişlikler “döküntü” olarak tanımlanır (Resim 2).
Deri döküntüleri yaygın görülür ve farklı sebeplerden kaynaklanabilir. Deri
döküntülerinin çoğu tehlikeli değildir. Ancak bir hastalık belirtisi de olabileceği
unutulmamalıdır.

89
Döküntüler genellikle tehlike yaratmaz ve kendi kendine iyileşebilir. Hayatı tehdit
eden deri döküntüleri nadir görülür ama bu tür döküntüler söz konusuysa ve
döküntünün kendi kendine iyileşmediği fark edildiğinde mutlaka tespit edilmeli ve
zaman kaybetmeden doktora gidilmelidir.

Resim 2. Atopik Dermatit(Egzama) http://www.saglikhizmeti.info

Kaynağına bağlı olarak çeşitli türde döküntüler bulunur. En yaygın döküntü


türü çocuklarda görülen egzamadır (Resim 2). Bu döküntü türünün diğer adı
atopik dermatittir. Egzama dirsek ve diz çevresindeki deride kuruluğa, çatlağa ve
şişliğe neden olur. Daha ciddi egzama vakalarında ise tüm vücutta kızarıklık, şişlik
En yaygın döküntü ve pullanmalar oluşur. Bazı döküntüler kimyasal, sabun ya da deterjan gibi
türü çocuklarda maddelerle temasın yol açtığı tahrişten kaynaklanır. Kızarıklık, şişlik ve kaşıntı
görülen egzamadır. görülür ve tahriş edici kontakt dermatit olarak adlandırılır. Güneş yanığı bile tahriş
edici dermatit türü olabilir.

Resim 3. Su çiçeği. Keudel, H., Capelle, B. (Çeviren: Yürür, G.K.) (2008). Çocuk Hastalıkları.
1. Baskı. İstanbul: Optimist Yayın Dağıtım.

Alerjik kontakt dermatit, herhangi bir alerjenle temastan kaynaklanan deri


döküntüsüdür. Bazı deri döküntüleri bulaşıcı hastalık(kızamık, suçiçeği vb.), alerjik
reaksiyon(ilaçlar) ve bazı besin maddelerinden kaynaklanabilir (Resim 3).

90
ÇOCUKLARDA HASTALIĞA GÖSTERİLEN TEPKİLER
Çocukların hastalıkları kazanım şekillerine göre temelde ikiye ayrılır;
doğuştan olanlar ve sonradan ortaya çıkan hastalıklar. Hastalığın ortaya çıkış şekli
ve zamanı çocuğun hastalık döneminde yaşadığı psikolojik ve sosyal değişiklikler
açısından farklılıklar gösterir.

Doğuştan getirilen hastalıklarda çocuk doğduğunda hastalığı taşımaktadır ve


doğumdan kısa bir süre sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Bu çocukların gelişim
aşamaları hastalığının cinsi ve derecesine bağlı olarak sağlıklı çocuklarınkinden
farklı olabilir.
Çocukların
Öte yanda çocuklar normal gelişim aşamalarını sırasıyla yaşarken, çeşitli
hastalığa
gösterdikleri kazalar veya farklı nedenlerden dolayı sonradan hastalıklara yakalanabilirler.
tepkiler gelişim Çoğu durumda geçici olan bu hastalık ve kazalar sırasında çocuklarda çeşitli
dönemlerine göre belirtiler ve tepkiler ortaya çıkar.
farklılık gösterir.
Çocuklar hastalandıkları zaman sadece fiziksel belirtiler göstermezler.
Çocuğun hastalık durumunda fiziksel açıdan olduğu kadar duygusal açıdan da
örseleneceği ve davranışlarında değişiklikler olacağı, hastalığa ve çevresinde
bulunan kişilere farklı tepkiler verebileceği unutulmamalıdır. Hastalığa gösterilen
tepkiler yaş, cinsiyet, daha önceki hastalık deneyimi, ailesel özellikler ve daha
birçok faktörden etkilenir ve gelişim dönemlerine göre farklılık gösterir.

ÇOCUKLARIN GELİŞİM DÖNEMLERİNE GÖRE


HASTALIĞA GÖSTERDİKLERİ TEPKİLER
0-1 Yaş:
Bu dönem özellikle güven duygusunun gelişimi açısından önemlidir.
Çocuğun hastalığı uzun sürerse ve kronikleşirse aile ile ayrılıklar olacağından güven
duygusunun gelişiminde sorunlar yaşanabilir. Çocuğun günlük rutinleri (her zaman
yapmaya alışılan şeyler) bozulur. Bebeğin alışkanlıklarının devam ettirilmesi, bakım
veren bireylerin değişmemesi bebeğin kaygı yaşamasını engeller.
Bebeğin
alışkanlıklarının Bebekler duygularını ağlama, gülme, tekmeleme, vurma, kol ve bacaklarını
devam ettirilmesi, çekme, itme gibi davranışlarla ortaya koyarlar. Bu davranışlar çocuğun çevreyi
bakım verenlerin kontrol altında tutarak kendini koruma yaklaşımının yansımalarıdır. Bebeğin
değişmemesi bebeğin herhangi bir rahatsızlığında kucağa alınması, annenin bebeği emzirmesi onun
kaygı yaşamasını rahatlamasını sağlar. Bu nedenle emzirme desteklenmelidir. Ayrıca dikkati başka
engeller.
yöne çekme, müzik-ninni dinletme gibi girişimler de çocuğun rahatlamasına
yardımcı olur.

91
Resim 4. Kucağa alınma bebeği rahatlatır.

1-3 Yaş:
Bu dönemde, çocuğun hareket ve ifade yeteneği artmıştır, isteklerini
anlatarak benliğini ortaya koymaya çalışır. Özellikle uzun süren hastalık nedeniyle
artan kısıtlılıklar, çocuğun otonomi duygusunun gelişmesini etkileyebilir.
Herhangi bir hastalık durumunda ebeveynler ya da bakımdan sorumlu kişiler daha
fazla koruyucu ve sınırlayıcı bir tutum içine girebilirler. Çocuğun motor becerilerini
kullanmasını, hareket etme, konuşma ve çevreyi keşfetme yeteneklerini
kısıtlayabilirler. Engellenen ve istekleri karşılanmayan çocuk inatlaşır ve olumsuz
tepkiler sergiler.
Bu yaş grubunda hastalık tuvalet, beslenme ve hijyen alışkanlıklarında sorunlar
yaşanmasına neden olabilir. Çocuğun mümkün olduğunca aktif olmasına izin
verilmesi ve çevresinin uygun şekilde düzenlenmesi gerekir.

3-6 Yaş:
Okul öncesi gelişim dönemindeki çocuk hastalıkları dış faktörlerden
kaynaklandığını düşünür. Bir insan nasıl hasta olur sorusuna;
• Güneş, rüzgâr ya da yağmurdan
• Başka insanlar yanımıza gelince
• Yemeğimizi yemezsek
• Şapkasız dolaşırsak
• Kurallara uymazsak şeklinde yanıtlar verirler.
Gelişimin bu aşamasında sosyal, enerjik ve aktif olan okul öncesi çocuğu,
Kronik hastalık, 3-6 vücut fonksiyonları üzerinde büyük ölçüde kontrol kazanır.
yaş grubu çocukların Hastalık hâlinde çocuk, fiziksel kısıtlılıklar ve bağımsızlığını kaybetme sorunu
akranlarıyla olan
ile karşılaşır. Bu kayıp bağımsızlığını henüz kazanmaya başlayan çocuk için son
etkileşimlerini,
çevreyi ve sosyal derece travmatiktir. Bu yaş döneminde hastalığa tepki olarak regresyon(bir önceki
becerileri gelişim dönemine geri dönme), içe kapanma, pasif ya da saldırgan davranışlar
öğrenmelerini görülebilir.
engelleyebilir.

92
Resim 5. Hastalığa bağlı fiziksel kısıtlılıklar çocuğu sınırlandırır.

Kronik hastalık, bu yaş grubu çocukların akranlarıyla olan etkileşimlerini,


çevreyi ve sosyal becerileri öğrenmelerini engelleyebilir. Çocuğun bağımsızlığı ve
girişimciliği etkilenebilir. Bu yaş grubu çocukları ben merkezlidir. Bu nedenle
hastalık, çocuk tarafından olumsuz davranışları için verilen bir ceza olarak
algılanabilir. Kendisini hastalıktan koruyamayan ebeveynlerini suçlayabilir. Bu
algılarla birlikte gelen kısıtlamalar kızgınlık ve küskünlükle sonuçlanabilir.

Sonuç olarak çocuk, aynı yaş grubundaki diğer çocuklarla birlikte olduğunda
ya da okulda, nasıl davranması gerektiğini bilemeyebilir. Arkadaş grubu tarafından
"bebek" diye nitelendirilebilir. Akran ilişkileri aracılığı ile işbirliği yapmayı ve
öfkesini uygun şekilde ifade etmeyi öğrenmediği zaman sosyal izolasyon ve
yalnızlık görülebilir. Hastalığa bağlı fiziksel kısıtlılıklar ve enerjinin azalması,
çocuğun motor ve sosyal becerileri geliştirme yeteneğini ve normal bilişsel
gelişimini sınırlayabilir.

6-12 Yaş:
Bu yaş dönemindeki çocuklar beden içi ve dışı arasındaki ilişkiyi ve ayırımı
bilirler. Hastalık nedeni dış faktörler, mikroplar ve bunlarla oluşan bulaşmalar ya
da kötü davranışlarıdır. Gelişim döneminin sonlarına doğru hastalık, beden
içindeki değişimler olarak algılanır. Çocuğa iç organlar ve bunların hastalıkları
anlayabilecekleri basit bir dille ve resim-şekillerle anlatılabilir.
Çocuğa iç organlar ve Bu yaşlarda bağımsızlık ve akran grubu önemlidir. Çocuktaki fiziksel yetersizlik,
bunların hastalıkları,
onun bir gruba ait olma duygularını etkileyebilir. Yetersizliklerini saklamak için
anlayabilecekleri basit
bir dille ve resim- sosyal ilişkilerden uzak durabilir, yalnızlık ve izolasyon duyguları yaşayabilir. Bunun
şekillerle anlatılabilir. için akran grubuyla beraber olması sağlanmalıdır. Çalışkanlık, girişkenlik ve başarı
duygularını geliştirmeye gereksinimi vardır. Bu duygularını geliştirememesi düşük
benlik saygısına neden olabilir. Fiziksel yetersizliği varsa spor aktivitelerine
katılımını etkileyebilir.
Hastalık nedeniyle okula devam edememe, akademik sorunlar yaşamasına yol
açabilir. Öğretmenlerine ve arkadaş grubuna bilgi verilmesi gereklidir. Bazen

93
aileler çocuklarının hastalığını gizleyebilirler. Okul, aile ve çocuk arasındaki ilişkinin
kurulmasına yardım edilmelidir.
Kronik hastalığı olan çocuğun duygularını ifade etmesi desteklenmelidir. Çocuğun
kendi durumuyla baş etmesine yardım edilmeli ve diğer olumlu yönlerini görmesi
sağlanmalıdır.

Resim 6. Olumlu yönler desteklenmelidir.

• Çocuklar için hastalık ciddi bir stres faktörüdür. Hasta çocuklar


hastalığın neden olduğu şikayetlerin yanı sıra, normal yaşantılarını
sürdüremediklerinden dolayı kendilerini kötü hissederler, yeni
durumla başa çıkmada güçlük yaşarlar ve bu durumu çevrelerine
yansıtırlar.
Özet

• İştahsızlık ve döküntü çocuklarda sık görülen hastalık


belirtilerindendir.
•İştahsızlık çocuğun normal zamanda yediği yemekten daha az
miktarla doymasıdır. Genellikle hastalık durumunda görülür.
•Çocuklarda en sık görülen döküntüler egzema olarak adlandırılır.
Ayrıca çeşitli nedenlerle ortaya çıkan alerji durumlarında da
döküntü görülür.
•Çocuklar hastalıklara gelişim aşamalarına göre farklı tepkiler
gösterirler. Belirli yaş döneminde hangi tepkileri gösterdiklerini
bilmek,çocuklarla iletişimde olan kişilere kolaylık sağlar.

94
DEĞERLENDİRME SORULARI

Değerlendirme 1. Aşağıdakilerden hangisi iştahsızlığın nedenlerindendir?


sorularını sistemde ilgili a) Yüksek ateş
ünite başlığı altında yer
alan “bölüm sonu testi” b) Kulak ağrısı
bölümünde etkileşimli c) Boğaz ağrısı
olarak
d) Nezle- grip
cevaplayabilirsiniz.
e) Hepsi

2. Aşağıdakilerden hangisi iştahsızlığı gösteren davranışlardan değildir?


a) Hızlı hızlı yeme
b) Lokmayı uzun süre ağızda çevirme
c) Çiğnemek için zaman kazanmaya çalışma
d) Tabağındaki yemeği bir türlü bitirememe
e) Yemek saatlerinde başka işlerle uğraşma

3. Aşağıdakilerden hangisi kimyasal, sabun ya da deterjan gibi maddelerle


temasın yol açtığı tahrişin belirtilerinden değildir?
a) Kızarıklık
b) Şişlik
c) Kaşıntı
d) Çatlak
e) İltihap

4. Aşağıdakilerden hangisi herhangi bir alerjenle temastan kaynaklanan deri


döküntüsüdür?
a) Egzema
b) Atopik dermatit
c) Kontak dermatit
d) Güneş yanığı
e) Uyuz

5. Aşağıdakilerden hangisi çocukların hastalığa tepkilerini etkileyen


faktörlerden değildir?
a) Yaş
b) Cinsiyet
c) Sosyo-ekoomik durum
d) Daha önceki hastalık deneyimi
e) Ailesel özellikler

95
6. Aşağıdakilerden hangisi bebeklik döneminde hastalığa gösterilen
tepkilerden değildir?
a) Ağlama
b) Gülme
c) Tekmeleme
d) Vurma
e) Küsme

7. Aşağıdakilerden hangisi 1-3 yaş döneminde bulunan çocuğun hastalık


nedeniyle engellenmesi sonucu gösterdiği tepkilerdendir?
a) İçe kapanma
b) İnatlaşma
c) Güven kaybı
d) Anksiyete
e) Gülme

8. Hastalığa tepki olarak gösterilen regresyon aşağıdaki gelişim


dönemlerinden hangisinde görülür?
a) Bebeklik dönemi
b) Oyun çocukluğu dönemi
c) Okul öncesi dönemi
d) Okul dönemi
e) Adölesan dönemi

9. Aşağıdaki dönemlerden hangisinde çocuk kendisini hastalıktan


koruyamayan ebeveynlerini suçlayabilir?
a) 0-1 yaş
b) 1-3 yaş
c) 3-6 yaş
d) 6-12 yaş
e) 12-18 yaş

10. Aşağıdakilerden hangisi 6-12 yaş grubundaki çocuklara göre hastalıkların


oluşumunu sağlayan nedenlerden değildir?
a) Mikroplar
b) Dış etkenler
c) Kötü davranışlar
d) Beden içindeki değişimler
e) Ebeveynler

Cevap Anahtarı
1.E, 2.A, 3.E, 4.C, 5.C, 6.E, 7.B, 8.C, 9.C, 10.E

96
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN
ŞİKÂYETLER VE İLGİLİ
PERSONELLE İŞBİRLİĞİ – I

• Pamukçuk ve Ağız Yaraları


• İlgili Personelle İşbirliği
İÇİNDEKİLER

• Gaz Sancıları ve Karın Ağrıları


• Gaz Sancısı (İnfantil Kolik)
• Karın Ağrısı ÇOCUK SAĞLIĞI VE
• İlgili Personelle İşbirliği HASTALIKLARI
• Kusma
• İlgili Personelle İşbirliği
Yrd. Doç. Dr. Ayşe
GÜROL

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• Pamukçuğun ve ağız yaralarının
önemini anlayabilecek,
HEDEFLER

• Gaz sancısının diğer karın


ağrılarından nasıl farklılaştığını
kavrayabilecek,
• Yenilen yiyecek ve içeceklerin
ağıza geri gelmesi ile kusmayı ayırt
edebileceksiniz.

ÜNİTE

8
97
GİRİŞ
Bu ünitede çocuklarda sık görülen şikayetler; pamukçuk, gaz sancısı ve
kusmalar anlatılmıştır. Bebeklerde genellikle doğum sonrası dönemde ortaya çıkan
ve bebek sağlığını olumsuz yönde etkileyen pamukçuk, annelerin korktuğu ve
merak ettiği bebek hastalıklarının başında geliyor. Pamukçuk; yeni doğanda ve süt
çocukluğu döneminde dil, yanak içleri ve damakta görülen bir mantar hastalığıdır.
Gaz sancısı bebekler ve anneler için çok can sıkıcı bir durumdur. Anne ve babaların
korkulu rüyası olan bebeklerdeki gaz sancısı, süt çocukluğu döneminin en sık
rastlanan rahatsızlığıdır. Bazı anneler, özellikle ilk bebeği olan genç anneler daha
kolay telaşa kapılabilir. Gaz sancısı; bebeğe zarar vermeyen doğal bir olaydır.
Bebeklerin yaklaşık % 10'unda görülen bir durumdur. Dış dünyaya uyum sürecinin
bir parçası olarak kabul edilebilir. Kesin bir tedavisi yoktur, ancak gazı azaltacak
önlemler ve davranış biçimleri vardır. Karın ağrıları çocukluk yıllarında daha çok
görülür. Daha büyük çocuklarda gaz sancısı, genellikle üşütme ve bazı
yiyeceklerden olur. Midedeki besinlerin, karın kaslarının kasılması sonucu ağız
yoluyla boşalması kusma olarak tanımlanır. Bebeklik ve erken çocukluk
döneminde ve yenidoğanlarda en yaygın görülen semptomlardan biri kusmadır.
Yenidoğan döneminde ve süt çocukluğu dönemindeki bebeklerin %20’sinde
görülen bu şikâyetler daha geniş anlamıyla ünite içinde sizlere anlatılmıştır.

PAMUKÇUK VE AĞIZ YARALARI

Resim 1. Pamukçuk

Pamukçuk, candida albicans grubu mantarların oluşturduğu, ağız içinde,


yanakta, yumuşak damakta ve dilde, beyaz süt pıhtısı gibi görünen ve en çok
yenidoğanlarda olmak üzere süt çocuğu döneminde sık rastlanan bir
enfeksiyondur.

Pamukçuk, ağız içinde Yaşamın ilk 6 ayı boyunca en sık görülen mantar enfeksiyonu olan
herhangi bir yerde pamukçuk, bütün bebeklerin yaklaşık %2-5’inde, prematürelerde (zamanından
olabilen beyaz önce doğan bebeklerde) daha yüksek oranda görülmektedir.
lekelerden oluşur.
Yenidoğanların bu etkeni çoğunlukla doğum sırasında, genital mantar
enfeksiyonu olan anneden aldıkları ve bu durumda enfeksiyonun doğumdan sonra
2 hafta içinde ortaya çıktığı bildirilmektedir. Yenidoğana (0-28 günlük bebek)
genellikle doğum kanalından veya doğumdan sonra anne hijyen kurallarına dikkat

98
etmezse (meme emzirmeden önce ellerini sabunlamazsa) bulaşma söz konusu
olur. Yenidoğanların 0-1 yaş arası dönemde bağışıklık sistemleri henüz tam
gelişmemiş olduğundan dolayı bu enfeksiyondan kolayca etkilenmektedir.

Pamukçuk, yenidoğanda hayatın ilk 3-4. gününde başlar, ağız içi kırmızıdır
ve ekşi kokar. Bu kırmızı zemin üzerinde, süt pıhtısı, pudra dökülmüş veya kar
yağmış gibi sarımsı beyaz lezyonlar vardır. Bu beyazlıklar dilde, damakta, yanak
içinde ve diş etlerinde oturur. Tedavi edilmezse, yutak, yemek borusu ve mideye
ilerleyebilir. Kolay kaldırılamaması ile süt pıhtılarından ayrılır, lezyonlar
mukozadan kabarıktır, kaldırılınca altından kanamalı yüzeysel ülserli alanlar
ortaya çıkar. Bir dil basacağı ile tutulan sahaların nazikçe fırçalanması pamukçuğun
kalan süt partiküllerinden ayırt edilmesinde yardımcı olabilir. Bu mantarlar
(Candida Albicans) asit ortamda kolay ürerler, bebeğin ağzında kalan süt artıkları
parçalanarak asit ortam oluşur ve üremeleri için uygun bir zemin hazırlanmış olur.
Bebek genellikle doğum
kanalından geçerken ya Daha çok biberon ile beslenen bebeklerde, prematürelerde (erken doğan
da emzirme sırasında bebeklerde), zekâ geriliği olan çocuklarda, bağışıklık sistemi baskılanmış olanlarda
enfekte olur.
ya da antibiyotik kullananlarda görülür.
Bireysel Etkinlik

• Bu bölümde geçen bilmediğiniz latince kelimelerin


anlamlarını araştırınız.

Çocuk huysuzdur, meme emmek veya biberonu almak istemez. Bu yaralar


yüzünden çocuk, özellikle yemek yeme sırasında acı çeker. Vitamin eksikliği,
çocuğun ruhsal durumundaki olumsuzluklar, yanak içi ısırmalar, temizlik
kurallarına dikkat etmeme bu yaraların oluşmasına neden olabilir.

Tanı için genellikle laboratuvar testlerine gerek yoktur. Candida albicans


sıklıkla sağlıklı çocukların ağız ve boğazlarından tespit edilebilir. Candida albicans
(mantar) bez bölgesi derisini de pişik edebilir.

İlgili Personelle İşbirliği


Kurum personeli ile işbirliği
Tedavi, risk faktörlerinin ortadan kaldırılması ve bölgesel antimantar ilaç
(lokal antifungal) uygulamadır. Tedavi olduktan sonra birkaç gün daha uygulama
devam ettirilir, aksi takdirde tekrarlayabilir.

Uzun süreli antibiyotik alan bebeklerde pamukçuk belirtileri düzenli olarak


değerlendirilir. Bebeklerin beslenme öncesi ve sonrası ağız içi gözlenir, lezyonlar
varsa doktora bildirilir. Bebeğin ağzına girebilecek her türlü alet temiz olmalıdır.
Anne sütü ile beslenen bebeklerde annenin göğsüne antifungal ilaç sürme,

99
göğüsle meme arasında enfeksiyonun tekrarlanmasına engel olmak için
önerilmektedir. Biberonla beslenen bebeklerde biberon ve emziklerin nasıl
hazırlanacağı öğretilir.

Aile ile işbirliği

Anneye, bebekle her temastan önce (bakım, temizlik, mama hazırlama,


emzirme) ellerini sabunlaması, giysilerinin temiz olması vb. konularda eğitim
yapılır. Annenin meme bakımına ve sık el yıkamaya özen göstermesi sağlanmalıdır.
Anne memesinin ılık suyla temizlenip bebeğe verilmesi, memelerin temiz
tutulması, biberon ve emziğin iyice kaynatılması, meme ve mamadan sonra
bebeğe su içirilmesi pamukçuk oluşmaması için alınacak önlemlerdir. Çocuk, ağzını
tahriş edecek kabuklu, sert gıdalardan uzak tutulmalı, yumuşak besinler
verilmelidir. Çocuğun başka çocuklara ait eşyaları ağzına götürmesine izin
verilmemelidir.

Önlemlere rağmen pamukçuk görülürse anne, işaret parmağına temiz bir


tülbent sararak parmağını karbonatlı suya batırmalı ve bebeğin ağzını, yanak
içlerini parmağı ile silmelidir. Bir çay bardağı veya bir fincan kaynamış soğumuş
suya, 1 çay kaşığı karbonat konularak karıştırılır. Bir çay kaşığının sapına ya da
anne işaret parmağına temiz bir tülbent ya da gazlı bez sarılır. Çocuk sırt üst
yatırılır, sol elle yanakları sıkılarak ağzı açılır, kaşık sapına ya da parmağa sarılı olan
tülbent ya da gaz bezi, bardak içerisindeki karbonatlı suya batırılarak bütün ağız içi
Anne, işaret parmağına
silinir ve gaz bezi atılır. Bu işlem birkaç kez tekrarlanır ve ağız içindeki beyazlıklar
temiz bir tülbent
sararak parmağını iyice temizlenir. Aksi halde uygulanan ilaç etkisiz olur. Gün içinde bu işlem birkaç
karbonatlı suya kez tekrar edilmelidir. Günde birkaç defa ağız içi, meme başı karbonatlı su ile
batırmalı ve bebeğin silinir. Bu uygulama esnasında ağız içindeki dokuların zedelenmemesine dikkat
ağzını, yanak içlerini edilir.
parmağı ile silmelidir.
Bireysel Etkinlik

• Evde karbonatlı suyu hazırlayarak kendi ağız temizliğinizi


yapınız.

Pamukçuk geçmediğinde aile, çocuk doktoruna yönlendirilmelidir. Bebeğini


emziren annelere, meme uçlarına ilaç uygulamaları ile bebeğin ağız bakımı
öğretilir. Doktor reçetesiyle alınan mantara karşı etkili olan toz ilaç (antifungal)
kendi şişesindeki işaretli yere kadar kaynamış soğumuş su ile çalkalanarak
süspansiyon hâline getirilmelidir. Bu ilaçtan her beslenmeden sonra bir damlalık
dolusu 4-6 saat de bir ağız içine damlatılarak verilmelidir. İlacın tamamen emilimi
için en iyi yöntem annenin steril bir eldiven giyerek tek parmakla ilacı ağız içine
yaymasıdır. Beyaz plaklarla bebeğin ağzında kalan süt artıklarının birbirinden
ayrıştırılması gerekir.

100
GAZ SANCILARI VE KARIN AĞRILARI
Gaz Sancısı (İnfantil Kolik)

Resim 2. Gaz sancısı olan bir bebek dizlerini yukarı doğru çeker, yumruklarını sıkar.

Doğumu izleyen ilk aylarda yineleyen karın ağrılarının en sık karşılaşılan


nedeni gaz sancısıdır. Gaz sancısı 15 gün – 3 ay arası bebeklerde özellikle
akşamları ani başlayan en az 3 saat süren ve en az 3 hafta boyunca haftada 3
kereden sık tekrarlayan karın ağrısı ve ağlama nöbetleridir. Bu klinik tablonun
normal ağlamadan farkı, bebeğin fizyolojik gereksinimlerinin karşılanmasına
rağmen ağlamanın devam etmesidir.
Günde 2-3 saat ağlama normal kabul edilirken, gaz sancılı bebekler günde 8-
12 saat ağlamaktadırlar. Ağlayarak daha fazla hava yutulmakta ve ağrıya yol açan
karın şişkinliği daha da artmaktadır. Belirtiler daha çok günün geç saatlerinde
ortaya çıkar. Klasik anlamda gaz sancısı olan bir bebek dizlerini yukarı doğru çeker,
Gaz sancısı, aşırı ağlama
ile karakterize yumruklarını sıkar ve hareketleri artar. Gözlerini yumabilir veya sonuna kadar
davranışsal bir açabilir, alnı kırışır hatta kısa bir süre nefesini tutar. Bu durum birkaç dakika ya da
sendromdur. birkaç saat sürebilir. Çoğu kez, yorulup uyuması, gaz çıkarması ya da dışkılaması ile
nöbet sonlanır.
Beslenme ve uyku düzeni ağlamayla bozulur, bebek huzursuzlaşır, meme
arayan bir bebek emmeye başladıktan kısa bir süre sonra ağlayarak emmeyi
bırakabilir veya tam uykuya dalmışken birkaç dakika sonra uyanarak ağlamaya
devam edebilir.
Nöbet aralarında bebeğin sorunu yoktur. Büyümesi ve gelişmesi normaldir.
Çocuk büyüdükçe nöbetler giderek seyrekleşir ve 3 – 4. ayda kesilir. Belirtilerin 5.
aydan sonra devam ettiği çocuklarda karın ağrısı nedenleri araştırılmalıdır.
Gaz sancısı süt çocuğu döneminde bebeklerde yaklaşık % 20 sıklıkta
görülmektedir. Tipik gaz sancısı hiperaktif bebeklerde, ailenin ilk çocuğunda daha
sık görülür. Gaz sancısının nedeni genellikle bebeğin beslenirken hava yutmasıdır.
Ancak gaz sancısı sırasında bebek ağlarken de hava yutacağından kısır bir döngü
ortaya çıkar. Neden; tam olarak bilinmemekle birlikte beslenme tekniğindeki
hataların, açlık, bebeğin hava yutmasının, alerjik nedenlerin, karbonhidrattan
zengin gıdaların verilmesinin, aile içi iletişimde başarısızlığın, emziren annenin aşırı
çay, kahve gibi uyarıcı içecekler almasının ve psikolojik faktörlerin gaz sancısına
sebep olacağı ileri sürülmektedir.

101
Bebeklerin aşırı sıcağa, dar giysilere, aile içi gerginliklere ve kalabalığa tepki
gösterdikleri bilinmektedir. Bazen eldiven giydirildiğinden parmaklarını emmeleri
engellendiği içinde huzursuz olabilirler.

İlgili Personelle İşbirliği


Kurum personeli ile işbirliği
Tedavi belirtileri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Gaz sancısı ilerleyen aylarda
kendiliğinden iyileştiği için sağlık bakım uzmanları genelde konuya çok az önem
vermektedirler. Oysa gaz sancısı ailede sıklıkla güçlü bir ruhsal etki bırakmaktadır.
Rahatlatma ve susturma çabalarına cevapsız bir bebeğin sadece birkaç günlük
ağlama ataklarıyla yaşamış bir ailede tamamen yorgunluk ve durgunluk hâkimdir.
Yapılacak müdahale üç noktaya odaklanmalıdır:
• Öncelikle bakıcıya olmak üzere aile üyelerine psikolojik destek
• Sağlıklı aile bağlarının devamı için gayret göstermek
• Gaz sancısı ataklarını önlemek ve azaltmak için gayret göstermek
Bebeklerdeki gaz sancısının giderilmesinde öncelikle annelerin
rahatlatılması gerekir. Bunun için;
Aileye psikolojik yaklaşım önemlidir. Anne ve babanın bilgilendirilerek
rahatlatılması tedavinin önemli bir bölümünü oluşturur. Anne ve babanın korkusu,
onların yerine kendini koyarak dinlenmelidir. Uzun süren ağlama nöbetleri
sırasında aile ortamında doğabilecek endişe ve gerginliklerin semptomları
ağırlaştırabileceği, gaz sancısı tablosunun bazı bebeklerde görülen bir gelişim
süreci olduğu aileye anlatılmalıdır. Nöbetler sırasında ailenin yaklaşımı çocuğu
rahatlatmaya yönelik olmalı, katı tutumlardan uzak durulmalıdır.
Böyle bir sorun yaşayan bebeklerin anne ve babalarının bebeğin iyi geliştiği
ve yeterli beslendiği konusunda ikna edilmeye ve bu durumun geçici olduğu
konusunda bilgilendirilmeye gereksinimleri vardır. Bebeklerin normal ağlama
düzenleri hakkında bilgi verilmeli ve bebeği sakinleştirme yöntemleri hakkında
önerilerde bulunulmalıdır.
Doğum sonu bunalım yaşayan anneler bebeklerinin ağlamasından daha
Bu ağrıların pek çok
fazla rahatsız olabilirler. Bu nedenle aşırı huzursuz olduğu belirtilen bebeklerin
bebekte görüldüğü
bilinerek fazla anneleri depresyon yönünden değerlendirilmelidir.
korkulmamalı fakat Bebeklerin çoğunda semptomların 3-4 ayda kaybolacağının anlatılması,
birtakım küçük ailelerin bebeklerinin bakımında hataları, eksikliklerinin olmadığı ve çok uzun
tedbirlerle ağrı dönem acı çekmeyeceği konusunda güvenlerinin kazanılması gerekir. Aşırı
azaltmaya çalışılmalıdır. ağlamanın diğer nedenlerinin elenmesi (açlık, sıcak-soğuk ortam, pişik, orta kulak
iltihabı, idrar yolu iltihabı, beslenme problemleri vb.) de çok önemlidir.
Ebeveynlerin ağlama atakları sürerken sık sık yaşadığı olumsuz hisler,
sonunda sağlıklı bir ebeveyn-çocuk ilişkisinin gelişimini engelleyeceğinden bağları
güçlendirmek önemlidir. Çocuğun arzu edilen özelliklerine ve normal gelişim
işaretlerine dikkati çekmek ebeveynlerin çocuğa daha pozitif bakmalarına yardımcı
olacaktır. Bebeğin ebeveynlerin bakımına verdiği cevabı ebeveynin anlatmasına
yardımcı olmak kadar, ebeveyn-bebek arasındaki güzel etkileşimi tanımak da
sağlıklı bağları güçlendirir.

102
Aile ile işbirliği
Gaz sancılı bebeğin idaresinde birçok yaklaşım vardır. Nöbetler sırasında
ailenin yaklaşımı çocuğu rahatlatmaya yönelik olmalı, katı tutumlardan uzak
durulmalıdır. En etkili ve uygun hareket bebeğin kucağa alınıp sakinleştirilmesidir.
Bebeğe banyo yaptırmak, otomatik salıncak, bebek arabası, arabayla dolaştırmak,
karın masajı, sürekli monoton ses ya da müzik (mekanik ayarlı saat, radyo, beyaz
gürültü albümü), emzik etkili yöntemlerdendir. Ebeveynler aşağıda listelenen
hususlardan mümkün olduğunca hepsini denemelidirler. Çünkü her metot her
çocuk için etkili olmayabilir.
• Emzirirken çocuk mümkün olduğunca dik tutulmalı ve meme bebeğin
burnunu tıkamadan ağzını tamamen kaplayacak şekilde verilmeli,
• 15 dakikadan fazla emzirmemeli (çocuğun hava yutmasını
engelleyecektir),
• Emzirdikten sonra 15-20 dakika süreyle çocuk dik tutularak sırtı
sıvazlanmalı, çocuğun gazı çıkarılmalıdır,
• Ağrılar esnasında yatış pozisyonunu değiştirilmeli (Ağrı sırasında bebekler
genellikle yüzükoyun yatmak ister),
• Bebeğin doyup doymadığı araştırılmalı,
• Nöbet süresince karnına sıcak uygulama yapılabilir,
• Bebeğe ilaçla yardım (örn: sedatifler) edilebilir,
• Aile endişeli olduğu için psikolojik destek verilir.
• Bebeği aşırı uyarmamaya dikkat edilmelidir. Örneğin bebek
uyandırıldığında sakinleşinceye kadar onunla konuşmamak daha sonra
sakinleştirici tonlarda konuşmaya başlamak faydalı olabilir.
• Bebek sıcak su şişesine, sıcak bir havluya veya sıcak bir yastığa yüzü koyun
yatırılmalıdır. Sıcak su dolu şişe çok sıcak olduğunda bebekte yanıklar
olabileceğinden dikkatli olmak gereklidir. Bebeğin cildi ileri yaştaki
çocuklar ve erişkinler kadar sıcağı tolere edemez. Sıcak su şişesi iyi bir
şekilde kapatılmalı ve bebeği onun üzerine yatırmadan önce bir havluyla
sarılmalıdır. Bebeğin cildinin fazla ısınmaması için sık sık kontrol
edilmelidir.
• Bebeğin pozisyonu sık sık değiştirilmelidir. Bebek annenin kolunun üzerine
yüzü koyun gelecek şekilde alınmalı ve ellerle karnına hafif basınç
uygulanmalıdır (kolik taşıması).
• Bebeğin karnına ve tüm vücuduna masaj yapılmalıdır.
• Az az ve sık sık beslenmelidir (bebeği aşırı beslemeden de kaçınılmalıdır.
Şişkin mide rahatsızlık vereceğinden midenin boşalmasına fırsat
Gaz sancısı olan bebeğe verilmelidir). Besleme sonrasında omuz pozisyonu kullanarak
ailenin yaklaşımı geğirtilmelidir. Beslemeden sonra dik tutulmalıdır.
çocuğu rahatlatmaya • Bebek beşikte veya salıncakta sallanmalıdır.
yönelik olmalı, katı • Bebeğe hafif müzik dinletilmelidir. Farklı müzik türleri denenmelidir.
tutumlardan uzak
• Ortam değişikliği için bebek dışarı çıkartılmalıdır, arabaya bindirilmelidir.
durulmalıdır.
• Birer çay kaşığı rezene, anason kullanarak hazırlanmış ve sulandırılmış
sıcak bir bitkisel çay denenebilir.

103
• Bir çay kaşığı şerbet verilebilir.
• Üst üste 3 saatten fazla gündüz uykusu engellenmelidir.
• Bütün ağlayan bebekler kucaklanmalıdır.
• Bebek anne sütü ile besleniyorsa annenin diyetinden inek sütü ve gaz
yapacak diğer besinler çıkartılmalıdır.
• Mama ile beslenen bebeğe, mama değişimi denenmelidir.
Nöbetler şiddetli ise ve önlemlere rağmen geçmiyorsa bebeğe ilaç vererek
bir hekime başvurulmalıdır.

• Gaz sancısı olan bir bebeğe alternatif tedavi yaklaşımlarını


Tartışma

tartışınız.
• Düşüncelerinizi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan
“tartışma forumu” bölümünde paylaşabilirsiniz.

Karın Ağrısı

Karın ağrısı çocukluk çağında çok sık karşılaşılan çok çeşitli nedenlerle birçok
organlardan kaynaklanabilen bir belirtidir. Çocukları ve gençleri doktora getiren
yakınmaların başında gelir.
Karın ağrısı apandisit, ülser, idrar yolu enfeksiyonu gibi karın içi nedenlerle
oluşabileceği gibi zatürre, bademcik gibi karın dışı hastalıklar ve kan kanseri, şeker
hastalığı gibi sistemik hastalıklar sırasında da ortaya çıkabilir. Ayrıca organik
Karın ağrıları çoğu kez
bir hastalığa bağlı nedeni olmayan fonksiyonel karın ağrısı da gözlenebilir.
değildir. Çocuk büyüdükçe karın ağrılarının sebebi değişir. Önemsiz bir nedene bağlı
olabilse bile, ağrının yeri, süresi, başlama şekli ve karakteri değerlendirilmelidir. Bu
nedenleri şöyle sıralayabiliriz;
• Psikolojik nedenler (okul öncesi, hassas, sinirli olan çocuklar, özgüven
eksikliği, aile içi sorunlar, ekonomik kaygılar, psikososyal uyarılar vb.),
• Üst solunum yolu enfeksiyonları, bademcik vb.,
• Apandisit ve diğer cerrahi karın (batın) hastalıkları,
• İdrar yolu hastalıkları, parazitler.
Karın ağrısının değerlendirilmesinde çocuğun ne kadar “hasta” gözüktüğü,
yakınmanın ani ya da yakın zamanda başlaması (akut), yinelemesi (kronik)
önemlidir. Elbette karın ağrılarının akut ve kronik olarak ikiye ayrılması tamamen
teoriktir: aynı anda her ikisi de söz konusu olabilir ve bu nedenle dikkate
alınmaları gerekir.

104
•Örneğin kör bağırsak enfeksiyonu (Apandisit) nedeniyle oluşan

Örnek
akut bir karın ağrısının nedeni olarak okul problemlerinin
görülmesi gerekli ameliyat için çok geç kalmasına ve oldukça kötü
bir sonuca neden olabilir.

Karın ağrısına yol açan bazı hastalıkların belirli yaş ve cinste daha sık
görülmesi önemli ip uçları sağlar. Akut karın ağrıları denildiğinde, genellikle karın
bölgesinin belli bir yerinde aniden ortaya çıkan ağrılar anlaşılır. Şiddetli ve sürekli
ağrılardır. Çocuklarda akut karın ağrısı karın dışı hastalıklara (zatürre, orta kulak
iltihabı vs.) bağlı olabilir, ancak akut mide ve barsak iltihabı akut karın ağrısının en
sık nedenidir. Kronik karın ağrısı genel olarak üç ay veya daha uzun bir zaman
süren birbirinden ayrı olarak tekrarlayan en az üç ağrı atağı olarak
tanımlanmaktadır. Başlangıç döneminde karın ağrısı ile yineleyen akut karın
ağrısının ayrımı güçtür. Çocuğun öz geçmişi altta yatan bir sorun açısından ipucu
verebilir.
Hastanın yakınmalarının başladığı yaş, ağrının yeri, ağrının ne zaman ve nasıl
başladığı, yeri ve özellikleri, süresi ve nereye yayıldığı, beslenme ile ilişkisi, şiddeti,
zamanı ve sıklığı, kilo kaybı, ateş, kusma, ishal, dışkıda kan olması gibi belirtilerin
olup olmadığı hastanın yakın zamanda bir travma ya da başka bir hastalık geçirip
geçirmediği öğrenilmelidir.
İnatçı bölgesel ağrı tıbbi nedenlerden çok cerrahi nedenleri akla getirir.
Değerlendirmede çocuğun genel durumu ve eşlik eden diğer bulgularda dikkate
alınmalıdır.
Her çocuğun ağrıyı algılayışı ve ağrı toleransı kendine özgü olduğundan
kronik karın ağrılarının değerlendirilmesinde güçlük çekilebilir. Dört-On altı yaş
grubunda kronik karın ağrısı sık görülür. Bu kronik karın ağrılarının en sık
karşılaşılan nedeni fonksiyonel yineleyen karın ağrısıdır. Bu tür karın ağrısı migren
baş ağrılarına benzer şekilde tipik bir öykü ve tümüyle normal fizik muayene
bulguları ile karakterizedir.
Tanı koyduracak özel bir laboratuvar bulgusu yoktur. Ağrı tipik olarak göbek
etrafında ya da mide bölgesindedir. Ağrı, yemeklerle ya da hareketle ilişkili
değildir. Ağrının özellikleri çoğu kez iyi tanımlanamaz. Ender olarak uykudan
uyandıracak şekilde olabilir. Her bir ağrı atağı 3 saatten kısa sürer çoğu kez sabah
ya da akşam saatlerinde görülür. Yakın zamanda geçirilen hastalıklar, aşırı
miktarda karbonhidrat alımı, ağrı ataklarını alevlendirebilir.
Öykü, karın ağrısı atağına eşlik eden kilo, iştah, enerji düzeyindeki değişikler,
kusma ya da ateş gibi diğer belirtiler dikkate alınarak yapılmalıdır. Ağrıyı
rahatlatan veya arttıran faktörler gibi ağrının karakteri, süresi ,ciddiyeti, yerleşim
ve niteliği de belirlenmelidir. Diğer olaylarla ilişkisi önemli olabilir; çocuğu uykudan
uyandıran ağrı genellikle organik nedenlidir. Buna karşın okul zamanına yakın
oluşan ağrı daha çok fonksiyoneldir. Hikâyenin önemli bir yönü de hastanın
kişiliğini değerlendirmektir. Özellikle gergin, “kaygılı” olan veya “çok başarılı”
Karın ağrısı tipik olarak
göbek etrafında ya da
mide bölgesindedir.
105
olarak tanımlanan çocuklar karın ağrısını stres bulgusu olarak yaşarlar. Kronik
karın ağrısının stresle ilişkisi bilinmesine rağmen, ağrı gerçek olarak kabul
edilmelidir. Öykü derinleştirildiğinde özgüven eksikliği, okul sorunları, aile içi
sorunlar, ekonomik kaygılar gibi gerginlik yapan psikososyal uyarılar saptanabilir.
Ağrı atakları arasında çocuk normaldir. Psikolojik olarak nitelendirip ağrının
küçümsenmesi belirtileri artırır.
Karın ağrısı olan çocukta öyküde ateş, zayıflama, uykudan uyandıran sırta
omuza ya da bacaklara yayılan şiddetli ağrı, barsak alışkanlıklarında değişiklik,
inatçı kusma ya da yutma güçlüğü, kanlı dışkılama, ailede barsak hastalığı
saptanması organik nedenleri akla getirmelidir. Tedavi gerginlik yapan dış uyarıları
ortadan kaldırmaya yönelik çevresel değişikliklere dayanır.

İlgili Personelle İşbirliği


Aile ile işbirliği
• Karnın ovulması ve çocukla ilgilenilmesi çocuğun rahatsızlığını azaltır.
• Üç saatten uzun süren her akut karın ağrısı acil durum olarak
değerlendirilmeli ve bir doktora başvurulmalıdır.
• Kronik olduğu zannedilen ancak 3 saatin sonunda hâlâ geçmemiş olan
karın ağrıları durumunda daha ciddi hastalıkların olup olmadığının ortaya
çıkması için çocuk derhal bir doktora götürülmelidir. Böylelikle ağrıların
derhal ameliyat veya ilaç tedavisi gerektiren bir hastalığın belirtisi olup
olmadıkları kesinleşir.
• Eğer çocuğun doktor muayenesi sonrasında apandisit ya da diğer barsak
hastalığı yoksa; Islak-sıcak uygulamalar çocuğun rahatsızlığını azaltır.

KUSMA
Bebeklik ve erken çocukluk döneminde ve yenidoğanlarda en yaygın görülen
semptomlardan biri kusmadır. Kusma, mide içeriğinin bir miktar güçle, bulantı ya
Mide içeriğinin ağızdan da bulantı olmaksızın dışarı atılmasıdır. Akut başlangıçlı kusma sık görülen bir
dışarı atılmasına kusma belirtidir. Bebeklerde ilk aylarda emzirmeden sonra görülen küçük miktardaki
denir. kusmalar genellikle çocuğun hava yutmasından ve gazının gerektiği gibi
çıkarılmamasından ileri gelir. Beslendikten sonra midedeki gazı çıkarırken kusan
bebeklerde hafif derecede inatçı kusmalar sık görülür. Bu durum bebeğin keyfini
bozmayan, kilo alımının iyi olduğu, neden aramaya gereksinim olmayan normal bir
süreçtir. Önemli bir kusmaya kilo kaybı ya da en azından tartı alma da azalma eşlik
edecektir.
Bebeklerde ve süt çocuklarında çok rastlanan, çeşitli sebeplerle oluşan bir
belirtidir. Beslenmeye zarar vermeyen, sıvı kaybına neden olmayan kusmalar
olduğu gibi, yüksek ateşle görülebilen kusmalar veya herhangi bir anomali
dolayısıyla görülen kusmalar da olabilir. Ciddi kusmaların nedenleri araştırılmalı ve
sıvı kaybı varsa düzeltilmelidir.

106
Kusma sinir sistemi tarafından iletilen değişik uyarılara, karın ve solunum
kaslarının koordineli cevaplarıyla oluşan oldukça karışık bir olaydır. Bir kusma
atağındaki ilk evre bulantı hissidir. Bulantıyı her zaman kusma izlemez, fakat
olursa süreçteki ikinci evre öğürmedir. Öğürme, solunum ve karın kaslarının artan
kuvvetli hareketleriyle oluşur. Öğürme, kusma ile sonuçlanabilir veya
sonuçlanmayabilir.
Mide içeriğinin şiddetli bir şekilde yemek borusuna geri geçişine
regürjitasyon denir. Regürjitasyon kusma için karakteristik kuvvetli kas kasılmaları
olmaksızın gerçekleşir. Bulantı ve öğürme semptomları genellikle yoktur. Tipik
olarak mide içeriğinin geri gelmesi çaba sarf etmeden ve ağrısız görülmekte, daha
az strese neden olmaktadır. Normal süt çocukluğunda ara sıra oluşan mide
içeriğinin geri gelmesi yaygın olduğundan ve çocuğun gelişimi ile sıklığı
azaldığından patolojik değil, fizyolojik olarak kabul edilmesi daha uygundur. Üç
aylıktan küçük bebeklerin çoğu bir hastalık olmadan yedikleri mamayı geri
çıkarırlar. Birçok bebekte günde bir ya da daha fazla mide içeriğinin geri gelmesi
olur. Normal kilo alımı devam ettiği sürece endişelenmeye gerek yoktur. Mide
içeriğinin geri gelmesi genellikle 8. aya kadar kaybolur. Eğer tekrar eder ve buna
gelişme geriliği eşlik ederse daha ileri inceleme gereklidir. Sıklığı arttığında
patolojik hâle gelir. Kusma ile mide içeriğinin geri gelmesi arasındaki farkın
bilinmesi ve anneye açıklanması önemlidir. Mide içeriğinin geri gelmesi güçlü
değildir, bebek beslendikten hemen sonra ağzından az miktarda besin gelmesi
durumudur. Yanlış beslenme ve beslenirken hava yutma, genellikle mide içeriğinin
geri gelmesine neden olur.
Kusan çocuğun öyküsünde ilk olarak problemin ciddiyeti değerlendirilmeli,
başka bir deyişle hasta gerçekten kusuyor mu? Olaylar gerçekte mide içeriğinin
geri gelmesi mi? Yoksa tükürmeyi mi tanımlıyor? belirlenmelidir. Sağlıklı görünen
ve normal büyüyen bir bebekte mide içeriğinin geri gelmesi kusmaya göre daha
olasıdır. Aksine ağızdan beklenmeyen bir kuvvetle çıkan (fışkırır tarzda kusma)
klasik olarak mide girişindeki darlığa bağlıdır.
Hastanın semptomlarının başlangıç yaşı da nedene yönelik ip ucu
sağlanabilir. Doğumdan sonraki ilk bir kaç gün içindeki kusma mide-barsak
sistemde tıkanıklığa yol açan lezyonlara bağlı gelişebilir. Erken bebeklik
döneminde kusma metabolik hastalıklardan birine bağlı olabilir. Beraberinde ateş
ve ishal olması akut mide ve barsak iltihabı tanısı düşündürür. Kendilerini
besleyebilecek kadar büyük çocuklar kirlenmiş, uygunsuz hazırlanmış ya da
saklanmış veya yenilmeyecek maddeleri yiyebilirler. Bu durumların herhangi
birinde kusma olabilir.
Hastalara kusma ile birlikte diğer semptomların birlikteliği de sorulmalıdır.
Karın ağrısı ile kusmanın birlikteliği apendisit (Körbağırsağın apandis denen
uzantısının iltihaplanması) veya barsak tıkanıklığı olasılığını düşündürür. Baş ağrısı
ile kusmanın birlikteliği migren veya kafa içindeki lezyonlara bağlı olabilir. Ateş ve
ishal, mide ve bağırsak iltihabını gösterebilir.
Kusma içeriğinin tanımlanması da faydalı bilgiler sağlar. Kusmuğun safralı
olması sıklıkla barsak tıkanıklığını gösterir. Kusmukta kan bulunması yemek borusu
varisleri, gastrit veya ülsere bağlı olabilir. Çocuklarda, gerek mide-barsak sistemine

107
bağlı olan gerekse mide-barsak sistemine bağlı olmayan hastalıklarda kusma
görülebilir. Kusmalar yaşa göre farklılıklar gösterebilir. Kusmanın sıklığı, beslenme
zamanı ile ilişkisi, miktarı ve rengi, sorunun nedenini belirlemeye yardım eder.
Küçük çocuklarda ve bebeklerde kusma, yanlış beslenme teknikleri, yeni
başlanan besinler ya da belirli besinlere karşı alerji nedeniyle ortaya çıkabilir.
Beslenme sırasında bebeğin hava yutması, çok hızlı beslenmesi ve gazının
yeterince çıkarılmaması gibi uygun olmayan beslenme teknikleri de kusmaya yol
açar. Ayrıca çok soğuk ya da katı besinler verilmesi bazı bebeklerde kusmaya
Kusulan materyalin
rengi, kusmanın neden olabilir. Bebeklik döneminde verilen mamanın çok yağlı ya da asitli olması,
kaynağını ve nedenini aşırı miktarda beslenme ve midenin aşırı gerginliği nedeniyle beslenmeden hemen
belirlemede önemlidir. sonra kusma gelişebilir.
Çocukluk döneminde kusmanın genellikle enfeksiyon ya da psikolojik
nedenlerle geliştiği belirlenmiştir. Kusma ve ishal, çeşitli enfeksiyon hastalıklarının,
bir alerjene tepkinin, zehirli maddelerin sindiriminin ya da mide-barsak sistemine
ilişkin tıkanıklıkların belirtisi olabilir. Bu nedenle çocukta sık kusma gözleniyorsa
daha ileri değerlendirme yapılması gerekir. Tekrarlayan kusma aşırı sıvı kaybı
(dehidratasyon) ve elektrolit dengesizliği ile sonuçlanır. Ayrıca çevresel streslere
çocuklar kusma ile yanıt verebilirler.
Kusmanın miktarı sıklıkla kaybedilen ve alınması gereken sıvı miktarı ve aşırı
sıvı kaybının (dehidratasyonun) derecesi konusunda bilgi verir. Bu nedenle,
kusulan materyalin rengi, kusmanın miktarı ölçülmeli ve kaydedilmelidir.

İlgili Personelle İşbirliği


Kurum personeli ile işbirliği
Kusma çocuklarda sık görülmesine rağmen kusma ataklarının sıklığı bazı
ailelerde endişe ve korkuya yol açmaktadır. Kusmanın öneminin vurgulanması
gerekmektedir, çünkü kusma ciddi ve hayatı tehdit eden hastalıklardan birinin ana
bulgusu olabilir. Kusmaya eşlik eden yüksek ateş, ishal, karın ağrısı, kanlı dışkı ve
gelişme geriliği gibi bulgular kaydedilir.
Kusma çocuk için yorucu bir olaydır. Onun için;
• Kusma esnasında çocuğun yanından ayrılmamak gerekir. Çocuğun
oturmasına yardım edilir, bebekler yan veya/yüzükoyun çevrilir, kustuktan
sonra ağzı çalkalanır ve silinir,
• Kusmuk toplanabilmişse ölçülür ve kaydedilir,
• Gerekiyorsa çarşaf ve giysiler değiştirilir,
• Temel sebep bulunup ortadan kaldırılır (sebebe göre tedaviye yön verilir).
Kusmanın başlangıcı, sıklığı, şiddeti, verilen mamanın tipi, sindirilen besin
miktarı, beslenme tekniği ve beslendikten sonra verilen pozisyon incelenir. Eğer
sorun uygun olmayan beslenme tekniği ise doğru beslenme tekniği ebeveynlere
öğretilir. Yetersiz ya da çok fazla miktarda mama veriliyorsa daha uygun miktar
önerilir.
Çocuk emzirilirken sütle birlikte bir parçada hava yutar. Yutulan hava
çocuğun bir miktar kusmasına ve midesinde gaza dolayısıyla karın ağrısına sebep
Uzun süren kusmalar olabilir. Bu durumun önüne geçebilmek için ara sıra emzirmeyi kesmek ve
tehlikeli olabilecek su
kayıplarına yol açabilir.
108
bebeğin gazını çıkarmak gerekir. Doyduktan sonra bebeğin gazını yeniden
çıkarmak gerekir. Bunun için en az 5 dakika ayrılmalıdır.
Gaz çıkarmak için en pratik yol bebeği yüzükoyun yatırıp veya göğsünüze dik
olarak dayayıp sırtını sıvazlamaktır. Emzirme ve gaz çıkarma bittikten sonra da
bebek sallanmadan yatırılmalıdır.
Uzun süren kusmalar tehlikeli olabilecek sıvı kayıplarına yol açabilir. Ağız ve
dilin kuru olması, gözlerin çökmesi, bıngıldağın çukurlaşması ve bebeğin uzun süre
altını ıslatmaması su kaybının belirtileridir.
Eğer kusma, çocuğun sıvıları tolere etme yeteneğini engellerse az miktarda
ve sık sıvı verilir. Ebeveynlere sıvı miktarının yavaş ve aralıklı olarak artırılmasının
önemi anlatılır. Çocuk az miktarda sıvı alır ve kusmazsa daha fazla sıvı verilebilir.
Çocuklarda antiemetikler (bulantı giderici ilaçlar) nadiren gereklidir.
Uzun süren, fışkırır tarzda, safra içerikli ve ateş, karın şişkinliği gibi
bulguların eşlik ettiği kusmalarda ise neden belirlenerek uygun şekilde tedavi
edilmelidir. Bu belirtiler fark edildiğinde çocuk doktoruna başvurulmalıdır.

109
•Pamukçuk, candida albicans grubu mantarların oluşturduğu, ağız
içinde, yanakta, yumuşak damakta ve dilde, beyaz süt pıhtısı gibi
görünen ve en çok yenidoğanlarda olmak üzere süt çocuğu

Özet döneminde sık rastlanan bir enfeksiyondur. Anne memesinin ılık


suyla temizlenip bebeğe verilmesi, memelerin temiz tutulması,
biberon ve emziğin iyice kaynatılması, meme ve mamadan sonra
bebeğe su içirilmesi pamukçuk oluşmaması için alınacak
önlemlerdir.
•Doğumu izleyen ilk aylarda yineleyen karın ağrılarının en sık
karşılaşılan nedeni gaz sancısıdır. Gaz sancısı 15 gün – 3 ay arası
bebeklerde özellikle akşamları ani başlayan en az 3 saat süren ve en
az 3 hafta boyunca haftada 3 kereden sık tekrarlayan karın ağrısı ve
ağlama nöbetleridir. Nöbetler sırasında ailenin yaklaşımı çocuğu
rahatlatmaya yönelik olmalı, katı tutumlardan uzak durulmalıdır.
•Karın ağrısı çocukluk çağında çok sık karşılaşılan çok çeşitli
nedenlerle bir çok organlardan kaynaklanabilen bir belirtidir.
Ağrının başlangıç zamanı, süresi ve başlatan herhangi bir olay ile
ilişkisi, özellikle travma belirlenmelidir.
•Üç ay veya daha uzun dönemde devam eden veya tekrarlayan karın
ağrısı, kronik karın ağrısı olarak tanımlanır. Tanı ve tedavinin hızla
sağlanmasını gerektiren akut karın ağrısının aksine, kronik karın
ağrısı olan hastanın değerlendirilmesi sabır gerektirir ve tedavi
çoğunlukla teselli etme ve endişe gidermekten oluşur.
•Kusma çocuklarda sık görülmesine rağmen kusma ataklarının sıklığı
bazı ailelerde endişe ve korkuya yol açmaktadır. Kusmanın
öneminin vurgulanması gerekmektedir, çünkü kusma ciddi ve
hayatı tehdit eden hastalıklardan birinin ana bulgusu olabilir.

110
DEĞERLENDİRME SORULARI

Değerlendirme 1. Yaşamın ilk aylarında bebeklerde en sık görülen mantar enfeksiyonu


sorularını sistemde ilgili
aşağıdakilerden hangisidir?
ünite başlığı altında yer
alan “bölüm sonu testi” a) Gaz sancısı
bölümünde etkileşimli b) İshal
olarak
cevaplayabilirsiniz. c) Pamukçuk
d) Kabızlık
e) Mide iltihabı

2. Aşağıda belirtilen Pamukçuk ile ilgili ifadelerden hangisi yanlıştır?


a) Ağızdaki süt artığı temiz bir tülbent ile kolayca kaldırılır
b) Yenidoğanlar genellikle bu etkeni doğum sırasında alır
c) Candida Albicans asit ortamda ürer
d) Uzun süreli antibiyotik alan bebeklerde pamukçuk görülmez
e) Pamukçuk tedavi edilmezse mideye kadar ilerleyebilir

3. Aşağıdakilerden hangisi Pamukçuk oluşmaması için alınacak önlemler


arasında değildir?
a) Anne memesinin ılık suyla temizlenmesi
b) Biberonun kaynatılması
c) Başka çocuklara ait eşyaları ağzına götürmesi
d) Çocuğun sert gıdalardan uzak tutulması
e) Çocuğa mama verildikten sonra su içirilmesi

4. Gaz sancısındaki ağlamanın normal ağlamadan farkı nedir?


a) Bebeğin gereksinimlerinin karşılanmasına rağmen ağlaması
b) Bir kere ağlaması
c) Uyku düzeninin bozulması
d) Büyüme gelişmesinin bozulması
e) Hiçbiri

5. Karın ağrısı ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?


a) Çocuk büyüdükçe karın ağrılarının sebebi değişir
b) Her çocuğun ağrıyı algılayışı ve ağrı toleransı kendine özgüdür
c) Karın ağrılarında tanı koydurtacak özel bir laboratuvar bulgusu
yoktur
d) Genellikle karın bölgesinin belli bir yerinde aniden ortaya çıkan
ağrılara akut karın ağrıları denir
e) Akut karın ağrılarının değerlendirilmesinde güçlük çekilebilir

111
6. Kusması olan çocuğa yaklaşımda aşağıdaki uygulamalardan hangisi
yapılmaz?
a) Kusma esnasında çocuğun yanından ayrılmak gerekir
b) Kusma esnasında bebekler yan veya/yüzükoyun çevrilir
c) Kusmuk toplanabilmişse ölçülür ve kaydedilir
d) Gerekiyorsa çarşaf ve giysiler değiştirilir
e) Neden bulunup ortadan kaldırılır

7. Kusması olan çocuğa aşağıdaki uygulamalardan hangisi yapılmaz?


a) Kusması olan çocuğa bol sıvı verilir
b) Kusması olan çocuklarda bulantı önleyici ilaçlar kullanılır
c) Doğru beslenme tekniği ebeveynlere öğretilir
d) Çok fazla miktarda mama veriliyorsa daha uygun miktar önerilir
e) Kusması olan bebeğin gazı çıkarıldıktan sonra bebek sallanmadan
yatırılmalıdır

8. Aşağıdakilerden hangisi küçük çocuklarda ve bebeklerde kusma nedenleri


arasında değildir?
a) Beslenme sırasında bebeğin hava yutması
b) Bebeğin çok yavaş beslenmesi
c) Bebeğin gazının yeterince çıkarılmaması
d) Bebeğin aşırı miktarda beslenmesi
e) Mamanın çok yağlı ya da asitli olması

9. Aşağıdakilerden hangisi çocuklarda kusmaya neden olmaz?


a) Enfeksiyon
b) Psikolojik nedenler
c) Alerjik özellikler
d) Aşırı soğuk besinler
e) Apendisit

10. Gaz sancısında aşağıdaki uygulamalardan hangisi yapılmaz?


a) Bebeğe hafif müzik dinletilmelidir
b) Ortam değişikliği için bebek dışarı çıkartılmalıdır
c) Bebeğe sıcak bir bitkisel çay denenmelidir
d) Bebeğe şerbet verilmelidir
e) Üst üste 3 saatten fazla gündüz uykusu engellenmemelidir.

Cevap Anahtarı
1.C, 2.D, 3.C, 4.A, 5.E, 6.A, 7.B, 8.B, 9.D, 10.E

112
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN
ŞİKÂYETLER VE İLGİLİ
PERSONELLE İŞBİRLİĞİ – II

• İshal (Diyare)
• İlgili Personelle İşbirliği
İÇİNDEKİLER

• Kabızlık (Konstipasyon)
• İlgili Personelle İşbirliği
• Kulak Ağrısı (Otalji)
• İlgili Personelle İşbirliği
ÇOCUK SAĞLIĞI
VE HASTALIKLARI

Yrd. Doç. Dr.


Ayşe GÜROL
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• İshalin çocuk sağlığı için önemini
anlayabilecek,
HEDEFLER

• Kabız olan bir çocuğun sorunlarını


anlayabilecek ve ailelere eğitim
verebilecek,
• Kulak ağrısının ciddi bir sorun
olduğunu kavrayabileceksiniz.

ÜNİTE

9
113
GİRİŞ
İshal çocukluk çağında en sık 0-5 yaş döneminde ishal görülür. İshal,
çocukluk döneminde ağır seyreden ve uygun tedavi yöntemleri uygulanmadığında
çocuğun büyümesi ve gelişmesini ciddi şekilde etkileyen bir hastalıktır. Çocukluk
döneminde beslenme hataları, ek besinlere erken veya çok geç başlanması, yanlış
mama seçimi, aşırı beslenme, besin zehirlenmeleri, uzun süre antibiyotik kullanımı
ve enfeksiyonlar ishalin başlıca sebeplerini oluşturur. İshal, çocuğun yaşam
kalitesini düşüren ve sağlığını oldukça olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Ailenin
yanlış beslenme davranışları da bu duruma ilave olunca çocuğun hastalık süresi
uzayabilir ve çocuk hastalığı daha ağır geçirebilir. Türkiye’de 5 yaş altı çocuklarda
bildirilen ölüm nedenleri arasında ishal 8. sırada yer almaktadır. Türkiye Nüfus ve
Sağlık Araştırmaları sonuçlarına göre ishal nedeniyle sağlık kuruluşuna götürülen
çocukların oranı 1993 yılında %25 iken 2008’de %47’ye çıkmıştır. İshal, çocuklarda
sadece ölüm nedeni olmamakta, aynı zamanda beslenme bozukluğu ve
büyümenin etkilenmesine sebep olmaktadır. Kabızlık, çocuklarda sık görülen bir
durumdur; seyrek ve sert dışkılama anlamına gelir. Bir yaş civarında ve sonrasında
çocuklarda tek tip beslenme yüzünden kabızlık sık görülür. Sebze veya meyve
yemeyi reddeden, çok süt içen hareketsiz çocuklarda kabızlık sık olur. Çocuklarda
sık görülen şikâyetlerden biri de kulak ağrısıdır. Kulak ağrısının çok fazla nedeni
vardır. En sık görülme nedeni orta kulak enfeksiyonlarıdır. Bebekler ağrının yerini
bilemedikleri için bu tür durumlarda yanaklarını kaşır ve yüzlerine vurmaya
başlarlar. Çocuklar; diş ve boğaz ağrısını, üşütme halini ve boyun arkasındaki
bezelerin şişmesini hazırlayan kabakulağı, bademcik iltihaplarını kulak ağrısı olarak
algılarlar. Kulak ağrısı, henüz derdini anlatacak yaşa gelmemişse hem çocuk, hem
de anne ve babalar açısından içinden çıkılması güç bir hâle gelebilir. Bu ünitede
çocuklarda sıklıkla karşılaşabildiğimiz şikâyetlerden ishal, kabızlık ve kulak ağrısı
ayrıntılı biçimde bahsedilmiştir.

İSHAL (DİYARE)

Dünya Sağlık Örgütü,


ishali 24 saatte üçten
fazla sulu dışkılama Resim 1. İshali olan çocuğa bol su içirilmelidir.
olarak tanımlamaktadır.
İshal; bağırsak hareketlerinin artması, emilimin azalması sonucu dışkı
miktarının fazlalaşması, günlük dışkı sayısının artması, kıvamının bozularak sulu bir
görünüm almasıdır. Dünya Sağlık Örgütü, ishali 24 saatte üçten fazla sulu

114
dışkılama olarak tanımlamaktadır. Dışkının rengi, değişebilir ve kötü kokuludur,
bazen de içinde kan ve mukus (kaygan, sümüksü koruyucu sıvı) bulunabilir.
Vücuttan su ve tuz kaybedilmesi sonucu sıvı kaybı gelişebilir. İshal
gelişmekte olan ülkelerde bebek ve çocuklar arasında ölüm ve sakatlanmaların en
temel nedenlerinden biridir.
Akut ishal en sık 0-5 yaş grubunda rastlanan ve özellikle 0-2 yaş grubundaki
çocukların ölümüne neden olan bir hastalıktır. Dünyada her yıl 5 yaşın altındaki
çocuklarda yaklaşık 1.3 milyar ishal vakası görülmekte ve 2 milyondan fazla çocuk
ölmektedir. Bu ölümlerin yüzde 80’i iki yaşın altındaki çocuklarda görülmektedir.
Ülkemizde her yıl 30.000 çocuk ishal nedeniyle vücuttan aşırı derecede su kaybı
sonucu ölmektedir. Ayrıca ishal, çocuklardaki beslenme bozukluklarının da başlıca
nedenlerinden birini oluşturmaktadır.
Bireysel Etkinlik

• Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2008 verilerini


çocuk ölümleri ve nedenleri açısından inceleyiniz.

Dışkı ve dışkılama özelliği yaşa göre ve beslenme şekline göre farklılık


göstermektedir.
Yaşamın ilk 2 gününde görülen yeşil-siyah renkli, yapışkan dışkıya
mekonyum adı verilir. Daha sonra dışkı rengi giderek açılarak yeşilimtırak-
kahverengi olur. Beş-on beşinci günlerde beslenme şekline göre süt çocuğu dışkısı
özelliğini alır.
Anne sütü ile beslenen çocukların dışkısı parlak sarı renkli, krema kıvamında
ve ekşi kokuludur. İnek sütü ile beslenen çocukların dışkısı ise açık renkli, sert ve
kokuludur. Anne sütü ile beslenen bebekler normalden daha sık, az miktarda,
günde 7’ye varabilen yumuşak dışkılama yapabilirler. Anne sütü ile beslenen
bebeklerde ishal görülme sıklığı düşüktür.
Süt çocuklarında günlük dışkı sayısı 2-4 arasında değişebilir. Ancak 2-3
Bebeklerde sık
günde bir dışkılayan normal bebekler olabildiği gibi, günde 6-7 kez normal
rastlanılan ishal
nedenlerinden biride kıvamda dışkı yapabilen bebeklerde vardır. Dışkı miktarı yaklaşık 10 g/kg/gün’dür.
yeni başlanan veya Küçük çocukların bağırsakları hastalıklara karşı oldukça duyarlıdır.
değiştirilen mamalardır. Dolayısıyla çocuklarda görülen hastalıklar hemen ishale sebep olur. Nezle bile süt
çocuğunda ishale yol açabilir.
Bebeklerde sık rastlanılan ishal nedenlerinden biri de yeni başlanan veya
değiştirilen mamalardır. Bu nedenle bebeğe yeni besinleri vermeye daima yavaş
yavaş başlanmalıdır. Alerjik besinler de çocuğu ishal yapabilir.
Çok sık emzirme sonucu fazla süt alımı da bir ishal nedenidir. Bazen de tam
tersi olur. Az süt verme sonucunda çocuğun bağırsak salgıları artar, koyu ve renkli
balgamlı bir dışkı ortaya çıkar.

115
Bebeğe şekerli su ya da bal verilmesi, besinlerin hazırlanması ve beslenme
sırasında hijyen kurallarına uyulmaması, aşırı besleme ve biberonla besleme ishale
neden olabilir.
İshalin görülme sıklığını yaş, sağlık, beslenme, hijyen, iklim ve mevsim
değişiklikleri etkilemektedir.
Aşağıda çocuklar arasında ishal görülme sıklığını etkileyen faktörler
verilmiştir:
• Çocuğun sağlık durumu: Kötü beslenmesi olan ya da bağışıklık sistem
yetmezliği olan çocuklarda ishal gelişme olasılığı daha fazladır.
• Yaş: İshal büyük çocuklara göre bebeklerde ve özellikle 6-11 ayda daha sık
görülebilmektedir. Bu dönemde ek besinlere geçilmesi anneden gelen
antikorların azalması ve çocuğun bağışıklık sistem yanıtının henüz yeterli
olmaması ishal gelişmesine yol açabilir.
• Çevresel etkiler: Besinleri hazırlama ve saklama koşullarının uygun
olmaması, yetersiz hijyen koşulları ve kalabalık ortam ishal görülme
sıklığını artırmaktadır. Ayrıca temiz su ve kanalizasyon hizmetlerinin
yetersizliği de ishale bağlı ölüm oranlarının artmasına yol açmaktadır.
Bebeklik döneminde sık görülen ishal, kirlenmiş sütün sindirilmesi ile
yakından ilişkilidir.
İklimi sıcak olan ülkelerde buzdolabında tutulmayan ve bozulan besinler,
ishale bağlı bebek ölüm oranını artırmaktadır. Bu durum, özellikle anne sütü
yerine hazır mamayla beslenen bebekler için geçerlidir.

•Anne sütü alan bebeklerin inek sütü içme olasılığı


Örnek

azalmakta, dolayısıyla mikrorganizma bulaşma olasılığı


fazla olan sütlerden uzak tutulmakta ve neden olduğu
ishal önlenmektedir.

Bakterilerin neden olduğu ishaller yaz aylarında, rotavirus ve diğer viral


etkenli ishaller ise kış aylarında daha sık görülmektedir. Parazit etkenli ishaller ise
her mevsimde görülebilir.
Salmonella etkenine bağlı ishaller ise hazır besinlerin fazla tüketildiği
İshal, kırsal bölgelerde kentlerde daha sık görülmektedir.
daha yüksek oranda İshal, kırsal bölgelerde daha yüksek oranda görülmektedir. İshalde bulaşma
görülmektedir. fekal-oral yolla (insanların dışkı bulaşmış şeyleri bir şekilde yutmaları ile meydana
gelen bulaşıcı hastalıkların, meydana geliş nedenini tarif eden yol) olduğu için içme
ve kullanma suyunun iyi olmadığı, kanalizasyon yetersizliği durumlarında, temizlik
kurallarına dikkat edilmediği, el temizliğine uyulmadığı, besinlerin uygun ortamda
korunamadığı koşullar da ishalin görülme sıklığında artış olduğu görülmektedir.
İshal akut ve kronik olarak sınıflandırılabilir. Akut ishalde dışkının sıklığı ve
yoğunluğunda ani bir değişim vardır. İki haftanın içinde hızla iyileşme olur.
Ülkemizde enfeksiyonlar ve dengesiz beslenme ishallere yol açan nedenlerin
başında gelir.

116
Akut ishalde görülen belirti ve bulgular çocuğun yaşına, neden olan etkenin
cinsine, etkenin bağırsaktaki yerleşim bölgesine, ishalin ağırlık derecesine ve
süresine göre özellik göstermektedir.
İshalde klinik bulgular, nedene, bağırsak tutulmasının yerine ve ishalin
ağırlık derecesine göre değişir.
Etken ince bağırsakta yerleşirse dışkı sulu, yeşil veya sarı renklidir. Miktarca
çok fazla olduğu için vücuttan fazla su ve tuz kaybı olur ve kısa sürede sıvı kaybı
gelişir. Kalın bağırsakta lezyon yapan mikroorganizmalarla olan ishallerde ise, dışkı
miktarı kısmen az fakat sümüksü sıvılı (mukuslu) ve kanlı olabilir.
İshal, hafif, orta ve ağır olmak üzere üç sınıfa ayrılır. Her bir durumda
çocukta görülebilecek belirtiler de değişmektedir.
Hafif derecedeki ishallerde belirtiler;
• Sulu dışkı sayısı günde 3-4 kez,
• Kusma az veya yoktur,
• Susuzluk hissi yoktur (normaldir), gözyaşı vardır,
• İdrar normaldir,
• Genel durumu iyidir ve çocuk etrafla ilgilidir,
• Nabız ve solunum normaldir,
• Deri turgoru, ağız mukozası ve dil normaldir,
• Ateş var veya yoktur,
• Bıngıldak (süt çocuklarında kapanmamış ise) normaldir,
• İshalin yol açtığı tartı kaybı vücut ağırlığının % 2,5'unun altındadır. Sonuç
olarak sıvı kaybı belirtisi yoktur.
Orta derecedeki ishallerde belirtiler;
• Dışkı sayısı günde 4-10 arasındadır,
• Kusma genellikle vardır (az veya orta derecede),
• Susuzluk hissi belirgindir, gözyaşı yoktur,
• İdrar azalmış ve rengi koyulaşmıştır,
• Genel durumu iyi olmayıp, çocuk huzursuzdur,
• Nabız ve solunum normalden hızlıdır,
İshal, hafif, orta ve ağır • Deri esnekliği azalmış, ağız içi ve dil kurudur,
olmak üzere üç sınıfa • Ateş normal veya yüksektir,
ayrılır. • Bıngıldak (açıksa) çöküktür,
• İshalin yol açtığı tartı kaybı vücut ağırlığının % 2.5-10'u arasındadır. Bu
belirtilerin en az ikisi varsa orta derecede sıvı kaybı vardır.
Ağır ishallerde belirtiler;
• Sulu dışkı sayısı günde 10'dan fazladır,
• Kusma çok fazladır,
• Susuzluk hissi çok fazladır, gözyaşı yoktur,
• İdrar miktarı çok az veya yoktur (genellikle son 6 saatte idrar yoktur),
• Genel durum çok bozuk, bilinç (şuur) bulanık veya kapalı olabilir,
• Nabız incedir veya alınamaz, solunum çok hızlıdır,
• Deri esnekliği çok azalmış (karın derisi iki parmak arasına alınır hafifçe
yukarı kaldırılır ve bırakılırsa normalde hemen eski halini alır, sıvı kaybı

117
varsa bir müddet tuttuğumuz gibi buruşuk kalır), ağız içi ve dil çok
kurudur,
• Ateş normal veya yüksektir,
• Bıngıldak çok çökük, gözler çökük ve kurudur,
• İshal nedeniyle tartı kaybı, vücut ağırlığının %10'undan fazladır.

Bireysel Etkinlik

• Bebeklerde kaç tane bıngıldak vardır ve bıngıldaklar kaçıncı


ayda kapanır? araştırınız.

Uygun bir tedavi ile akut ishal genellikle 2-7 gün içerisinde iyileşir. Yedi
günden uzun süren ishallere uzayan ishal, süresi 14 günü aşan ishallere inatçı,
kesilmeksizin devam eden ishal (persistant) denir.
Günümüzde akut ishal tedavisinde özel durumlar dışında temel ilkeler
şunlardır;
İshal tedavisinin 4 temel ilkesi vardır:
• Sıvı ve elektrolit kaybının (dehidratasyonun) Ağızdan tuz-şeker eriği sıvısı
(Ağızdan alınan, sıvı kaybını yerine koymak için hazırlanmış şeker, tuz ve
karbonat karışımdan ibarettir) ile düzeltilmesi
İshali olan çocuğun • Dışkı ya da kusma ile devam eden sıvı elektrolit kaybının Ağızdan tuz-şeker
bakımında ayrıntılı öykü eriği ya da benzer sıvılarla önlenmesi
alınmalı, gözlem, • Günlük ihtiyacı olan sıvı gereksiniminin (Ağızdan tuz-şeker eriği ya da anne
değerlendirme sütü ile) karşılanması
yapılmalı ve çocuk
• İshal süresince beslenmeye devam edilmesi.
izlenmelidir.
İshalde erken tanı ve uygun tedavi yapıldığı durumlarda, gidiş olumlu
olmaktadır. İshalde genellikle 3-10 gün içinde iyileşme görülür. Çocukta enfeksiyon
ya da kötü beslenme varlığı, gidişi olumsuz yönde etkilemektedir.

İlgili Personelle İşbirliği


Kurum personeli ile işbirliği
Ülkemizde 5 yaşın altındaki çocuklarda ölümlere neden olması, çocuk ve
toplum sağlığını olumsuz yönde etkilemesi nedeniyle, çocukların ishalden
korunmasında ve hastalanan çocukların izlenmesinde çok önemli sorumluluklar
taşımaktayız.
İshali olan çocuğun bakımında ayrıntılı öykü alınmalı, gözlem,
değerlendirme yapılmalı ve çocuk izlenmelidir.
İshali olan bebek ya da çocuktan alınan öykü şu bilgileri içerir:
• Hastalıktan önceki normal vücut ağırlığı,
• Sağlıklı olduğu dönemde günde genellikle kaç kez dışkı yaptığı,
• Dışkının tanımı (kıvamı, sıklığı, rengi, kokusu, kan ya da mukusun
varlığı),
• Hastalık sırasında günde kaç kez dışkı yaptığı,

118
• Ateş, karın ağrısı, vücut ağırlığının kaybı ya da karında kitlenin varlığı,
• İdrar yapma sıklığı,
• Sıvı kaybının derecesi,
• Bilinç düzeyi.
İshalli çocuğun beslenmesi çok önemlidir. Beslenme, dışkı sıklığının azalması
ve dışkı kıvamının düzelmesine bağlı olarak düzenlenmelidir. İshalde iştahsızlık,
bulantı, kusma, emilim bozukluğu ve bağırsak hareketlerindeki değişiklikler sonucu
besin kayıpları olur. Eğer bu besin kayıpları karşılanmazsa ağırlık kaybına yol açar
ve çocuğun normal büyümesini engeller. Tekrarlayan ishal atakları olan çocukta
değişik derecelerde kötü beslenme gelişir.
Bebek ya da çocuğun besin maddelerine karşı alerjisi olup olmadığı
belirlenir. Ayrıca çocuğun evde yediği süt ürünleri ve diğer besinler, kirlenme
(kontaminasyon) yönünden incelenir. Evde genel temizlik düzeyi, besinlerin
hazırlanma ve saklanma koşulları, sağlığı korumak ve hastalığı önlemek için alınan
önlemler ve bunların uygulanması incelenir.

İshalli çocuğun uygun •Akarsu yatağından akan su ile çamaşır yıkama, içme suyu
Örnek

biçimde beslenmesi ile kullanma, tuvaletlerin ev dışında olması ve temizliğinin kötü


kötü beslenme ve buna olması, fekal-oral yolla bulaşmayı artırır.
bağlı komplikasyonlar
azaltılabilir.
Ebeveynlerin doğal olarak çocuğun durumuna ilişkin kaygıları vardır.
Ebeveynlere bebeğin bakımı konusunda yeterli bilgi verilerek kaygıları azaltılabilir.
Aileye, bebeğin evdeki bakımı (örn; beslenme, enfeksiyon kontrolü) öğretilir. Ayrıca
evde besinlerin hazırlanması ve saklanması konusunda eğitim yapılır. Ev ziyaretleri
yapılarak bebeğin ya da çocuğun durumunu aralıklı olarak değerlendirilmelidir.
Aile üyeleri arasında ishalin yayılmasını önlemek için aileye enfeksiyon
kontrol yöntemleri öğretilir.
Ülkemizde bebeklerde temel ölüm nedenlerinden biri olan ishalin görülme
sıklığı sağlık eğitimi ve koruyucu yöntemlerin öğretilmesi ile azaltılabilir.

Aile ile işbirliği


İshal süresince çocuğun beslenmesine devam edilmesi önerilmektedir.
Böylece bağırsak içindeki hücreler devamlı yenilenir, mide asit salgısı artar, bakteri
üremesi azalır ve kötü beslenmenin (malnütrisyon) gelişmesi önlenir. İshalli
bebeklerde, anne sütü emiliminin normale yakın olduğu belirlenmiştir. Anne sütü
alan bebeklerde emzirme devam eder, hatta daha sık emzirilir. Katı besinlerle
beslenen çocuklara pirinç lapası, patates gibi nişastalı besinler, yoğurt, ayran ve
yeterli sıvı verilmesi önerilir.
Besinlerin bir öğünde fazla miktarda verilmesi, bağırsak hareketlerinin
artmasına veya kusmaya neden olabileceğinden günde 5-7 öğüne bölünerek
zorlamadan, alabildiği miktarda verilmelidir. İshal durduktan 1-2 hafta sonraya
veya normal vücut tartısını kazanıncaya kadar çocuk bir öğün fazla beslenir.

İshali olan çocuklara


ağızdan tuz-şeker eriyiği
119
başlanır.
Besinler taze olarak hazırlanmalı ve kaplar temiz olmalıdır. Şekerli besinler
ishali daha da ağırlaştıracağından, yağlı ve posalı besinler ise bağırsak
hareketlerini hızlandıracağından verilmemelidir.
Ağızdan tuz-şeker eriyiği (ORS) başlanır, 2 yaşından küçük çocuklara her
dışkılamadan sonra 50-100 ml. (bir çay bardağı), daha büyük çocuklarda ise 100-
200 ml. (2 çay bardağı), tuz-şeker eriyiği verilmelidir. Çocuk kusarsa 10 dakika
beklenir ve sonra tekrar daha yavaş olarak (2-3 dakikada bir kaşık) verilir.
Hazır ORS paketinden solüsyon şöyle hazırlanır;
Kaynatılıp soğutulmuş olan sudan 5 bardak (1 litre) bir sürahiye konulur,
hazır tuz-şeker karışımı paket, bu su içerisine boşaltılarak iyice eriyinceye kadar
karıştırılır, ağzı kapatılarak serin bir yerde saklanır. Hazırlanan solüsyon artarsa (24
saat sonra) artan kısım atılır ve yeniden hazırlanır.
Hazır tuz-şeker karışımı paket yoksa evde bu solüsyon hazırlanabilir.
5 su bardağı (1 litre), kaynatılmış ve soğutulmuş su içerisine 2 çorba kaşığı
silme toz şeker, 1 çay kaşığı tuz ve 1 çay kaşığı karbonat konularak iyice eriyinceye
kadar karıştırılır, ağzı kapatılarak serin bir yerde saklanır, 24 saat sonra artan
miktar atılır ve yeniden hazırlanır. Gerek hazır tuz-şeker paketlerinde, gerekse
evde tuz-şeker eriyiği hazırlamada, eller sabunlanmalı ve tüm kapların çok temiz
olmasına dikkat edilmelidir.
E.coli, salmonella, shigella ve kolera enfeksiyonu olan bebek ve çocukların,
diğer kişilerle temasını önlemek için dışkı ile ilgili önlemler alınmalıdır. Enfekte
hastalardan diğer hastalara, kişilere mikroorganizmaların bulaşmasının
engellenmesi gerekir. Ebeveynlere kendilerini korumaları için dışkı ile bulaşmanın
engellenmesine dair önlemlerin önemi anlatılır. Tırnakların kısa kesilmesi ve
dikkatli el yıkama tekniğinin kullanılması, enfeksiyonun yayılmasını önler. Dışkı ile
kirlenmesini önlemek için bebeğin alt bezi değiştirilirken eldiven kullanılması
önerilir.
Önlemler nedeniyle çocuk duyusal uyaran yoksunluğu yaşayabilir. Bunu
önlemek için yapılan işlemler sırasında çocukla konuşulması ve ona dokunulması
önemlidir.
Sıvı kaybı belirtilerinde artma, genel durumda bozulma, aşırı kusma, tartıda,
azalma ve karında gerginlik varsa doktorunuza başvurunuz.

KABIZLIK (KONSTİPASYON)

Resim 2. Özellikle inek sütü ile beslenen yenidoğanlarda kabızlık gelişebilir

120
Kabızlık mide-bağırsak sisteminden dışkının geçişinin yavaşlaması veya
Çocuklarda kabızlık sık dışkılama sürecine ilişkin bir bozukluğa bağlı olarak seyrek ve katı dışkılamadır.
karşılaşılan bir mide- Çocuk hekimlerinin en sık karşılaştığı hastalıklardan biri olan kabızlık,
bağırsak sorundur. dışkılama sayısının azalması ve/veya dışkı kıvamının sertleşmesi olarak kabul edilir.
Dışkılama sıklığı yaş ile azalır. Anne sütü alan yenidoğanda günde en az 2
dışkılama, karışık beslenen süt çocuğunda hafta en az 3 dışkılama, büyük çocukta
haftada en az 2 dışkılama olmalıdır. Dışkılama sıklığının azalması yanında dışkı
kıvamı ve dışkılamanın ağrılı olması önemli bulgulardır. Her gün 1 kez dışkılayan
ancak çok ağrılı ve sert dışkı yapan bir çocuk da kabız olarak değerlendirilmelidir.
Kabızlığın en sık görülen nedeni psikososyal sorunların yarattığı,
oluşumunda bir sebep gösterilmeyen (idiopatik / fonksiyonel) kabızlıktır.
Olguların %95’inin nedeni bilinmemektedir. Bu tip kabızlıkta fizik muayene
normaldir, başlangıçta ileri tetkiklere gerek yoktur. Çoğunlukla psikolojik faktörler
veya diyet değişiklikleri uyarıcıdır. Her yaşta görülebilir. Fonksiyonel nedenler
arasında mekanik, psikolojik, eğitimsel ve diyet ile ilgili faktörler sayılabilir. Aile
içinde yeni bir kardeşin doğumu, anne baba ayrılması, okuldaki sorunlar, ev
taşıma, tuvaletin konumu psikolojik uyarıcı bir neden olabilir. Beslenme
alışkanlıkları içinde az su içilmesi, karbonhidrat ve proteinden zengin gıdalarla
beslenilmesi kabızlığa yol açabilir. Yenidoğan bebeklerde mamanın uygun oranda
hazırlanmayışı, süt çocuğunda inek sütüne erken başlanması kabızlık nedeni
olabilir. Özellikle inek sütü ile beslenen yenidoğanlarda kabızlık gelişebilir.
Kabızlığın diğer nedenleri yetersiz beslenme, yetersiz sıvı alımı, mide-bağırsak
sisteminin doğuştan anomalileri gibi durumlardır.
Fonksiyonel Kabızlık Nedenleri
• Düşük lifli diyet
• Tuvalet korkusu
• Yanlış tuvalet eğitimi
• Depresyon
• Okul tuvaletinin uygun olmaması
• Sıvı alımında azalma
• Genetik eğilim
Fonksiyonel kabızlığın temel nedeni dışkı tutma eylemidir. Çoğunlukla ağrılı
dışkılama, çocuk tarafından dışkının tutulmasına neden olur. Dışkıyı tutmak,
bağırsakta uzun süre dışkının birikmesine, dışkı boyutunun ve yoğunluğunun iyice
artmasına neden olur. Geniş sert dışkı anal bölgeden geçerken çocuğun canını
acıtır ve çocuk dışkılamadan korkar, dışkılamayı geciktirir. Oluşan kısır döngü
kabızlığın ağırlaşarak sürmesine neden olur. Ağrılı dışkılamanın nedeni tuvalet
korkusu, hayat tarzı ve diyet değişiklikleri, liften fakir beslenme, sıvı alımının
azalması, stres, hastalık, tuvaletin konforsuz, kirli olması, çocuğun meşgul olması
Fonksiyonel kabızlığın (oyun, tv vs.) nedeniyle tuvalet ihtiyacını sürekli ertelemesi olabilir.
temel nedeni dışkı Fonksiyonel kabızlığı olan çocuklarda yapılan araştırmalarda, anne babaların
tutma eylemidir. tutumunun da önemli olduğu görülmüştür.

121
•2-7 yaş arası çocuklarda yapılan bir çalışmada, anne babaları daha

Örnek
sert, daha disiplinli olan çocuklarda kabızlık oranının daha sık
olduğu bildirilmiştir.

Hareketsiz, zamanın büyük bir kısmını televizyon ve bilgisayar karsısında


geçiren çocuklarda, mide-bağırsak hareketleri yavaşladığı için kabızlık daha sık
görülür. Erken tuvalet eğitimine başlanan çocuklarda, tuvalet eğitimi sırasında sert
tutum gösterilen çocuklarda fonksiyonel kabızlık görülebilir.
Hijyenik nedenlerle okulda tuvaletini tutan, uzun süreli oyun başında kalan
ve oyununu bozmak istemeyen çocuklarda kabızlık sık görülebilir.
Yenidoğan dönemi dışında kabızlığın en önemli nedeni (%90-95) istemli
olarak dışkının tutulması ya da çocuğa tuvalet eğitimi vermek için yapılan
müdahalelerle başlayan bir sorundur. Tuvalet eğitimini bir sorun haline getiren
ailelerin çocuklarında 2 yaş civarında zorlu tuvalet eğitimi sonucu kirletme
korkusuyla dışkının geri kaçmasına ve bağırsak boşaltmada isteksizliğe bağlı olarak
kabızlık gelişebilmektedir. Bu dönemdeki kabızlığın önemli bir nedeni de
beslenmede yapılan hatalardır. Diyette lifli besinlere az yer verilmesi durumunda
kabızlık gelişebilmektedir.
Kabızlık süt tüketimi fazla olan çocuklar arasında da yaygındır. Kabız
çocukların genellikle 600 ml’nin üstünde süt tükettikleri ve doğal olarak diğer
besin çeşitlerine az yer verdikleri gözlenmiştir. Yetersiz sıvı alımı da kabızlığa yol
açan nedenler arasındadır.
Fonksiyonel kabızlığı olan çocuklarda genetik faktörlerin rolü
tartışılmaktadır. Sıklıkla ailede benzer sorunlarla ilgili öykü vardır. İstemli olarak
dışkının tutulması tuvalet eğitimi sırasındaki çelişkilere bağlı olabilir, ama
çoğunlukla nedeni çocuğun dışkılama sırasında duyduğu ağrıdır; bu ağrı dışkıyı
Kabızlık süt tüketimi
fazla olan çocuklar daha fazla tutmasına neden olur.
arasında da yaygındır. Tıkaç oluşması, karın ağrısı, dışkı kitlesinin etrafından taşma şeklinde sulu
ishal, dışkı yaparken kanama ve idrar yolu iltihabı dışkı tutulması sonucu oluşan
komplikasyonlardır.
Enkoprezisde (normal tuvalet eğitiminden sonra çocuğun gece veya gündüz
katı dışkısını kaçırması) kabızlığın bir başka komplikasyonudur.

İlgili Personelle İşbirliği


Kurum personeli ile işbirliği
Tedavide psikolojik yaklaşım önemlidir. Olayın sanıldığı kadar dramatik
olmadığı anlatılarak çocuk ve yakınlarının güvenini sağlamak ilk basamağı
oluşturmaktadır.
Kabızlık tedavisinde başarıya ulaşmak için çocuğun, anne ve babanın eğitimi
çok önemlidir. Tedavinin uzun süreli olacağı, kabızlığının fonksiyonel ve geçici
olduğu, dışkıyı yumuşatmak ve dışkının dışarı atılmasının ağrısız olmasını sağlamak
için çeşitli yollar olduğu, durumun tehlikeli olmadığı anlatılmalıdır. Anne ve

122
babalara olumlu ve destekleyici davranış şeklini benimsemeleri önerilmelidir. Bu
şekilde yapılacak eğitim planlaması ailenin huzursuzluğunu ortadan kaldırır ve
tedaviye uyumu arttırır.
Daha büyük çocuklara özellikle tuvalete çıkma konusunda sorular sormak
önemlidir, çünkü böyle bir bilgi çekingenlik yüzünden ifade edilmeyebilir. Bu
çocuklar çoğunlukla dışkılama ihtiyacı duymamaktadırlar. Amaç günde bir kez
altına kaçırmadan dışkılama olmasıdır. Dışkının dışarı atılma mekanizmasının
anlatılması, çocuğun eğitilmesi, belli davranış şekillerinin yerleştirilmesi önemlidir.
Tuvalet eğitimi veya davranış değiştirme tedavisi, kabızlık tedavisinin önemli
bileşenlerinden birisidir. Davranış değiştirme tedavisiyle çocuk düzenli tuvalet
kullanımı ve dışkılamaya çalışırken pelvis tabanını ve anal kasları gevşetmeyi
öğrenir. Üç yaşından büyük çocukta günde 3-4 kez, yemeklerden sonra 5 dakika
süreyle tuvalete oturması istenir. Okula giden çocuklar bunu en az günde iki kere
yapmalıdır. Tuvalette her başarılı dışkı boşaltımı takvime kayıt edilmeli ve çocuk
her hafta belli sayıya ulaşınca ödüllendirilmelidir. Motivasyon ya da davranış
problemi olan çocuklar için çocuk psikiyatrisinden yardım istenebilir.
Beslenme; kabızlık tedavisinin en önemli basamağıdır. Çocuk için gerekli
diyet değişiklikleri önerilmelidir. Bu aşamada çocuklar mutlaka diyetisyene
yönlendirilmeli, beslenmelerinde enerji, lif ve diğer besin öğesi gereksinimleri,
posa miktarı, sıvı alımı düzenlenmelidir. Sabah aç karnına bir bardak su içme
alışkanlığının yerleştirilmesi, lifli besinlere ağırlık verilmesi, dengeli beslenme
önemlidir.

•4 yaşından itibaren çocukların beslenmesinde 5-7 gr. lif


Örnek

Beslenme kabızlık
tedavisinin en önemli bulunmalıdır.
basamağıdır.

İlk yaştan itibaren çocuk giderek bağımsızlık kazanmaya başlar, aile içinde
çocuk değişmeye başlayan bir birey hâline gelir. Bu sayısız değişme ve gelişme
döneminde çocuğun yeme alışkanlıkları da doğrudan veya dolaylı ailenin, özellikle
anne ve babanın beslenme alışkanlıklarından etkilenir.
Anne ve babanın yedirme için ısrarları, ödüllendirme, ceza verme gibi yemek
yeme sürecini vurgulayan tutumları çocuğun yeme alışkanlığını olumsuz yönde
etkiler. Çocukların yiyecek tüketimleri günlük olarak değişmektedir ve bazı günler
az, bazı günler fazla yemeleri bu yaş grubunun özelliklerindedir. Bununla birlikte
yemeklerini belirli saatte vermek, öğünler dışında abur cubur tabir edilen bisküvi,
kraker, simit, çikolata gibi besinlerin yenmesine izin vermemek gibi önlemlerle
çocuğu düzenli bir beslenme programına alıştırmaya çalışılmalıdır.
Çocukluk dönemindeki beslenme deneyimlerinin yetişkinlik yaşamındaki
beslenme modeli üzerinde önemli bir etkisi vardır. Bu nedenle çocuk zorlanmadan
değişik yemek çeşitlerine alıştırılmalı, bu şekilde ileri yaşlara uzanan doğru yemek
seçme alışkanlığı edinilmesine çalışılmalıdır. Sağlıklı beslenme önerileri tüm aileye
yöneltilebilir, fakat küçük çocukların özel besin gereksinimleri göz önüne
alınmalıdır. Çocuğun tek besin türüne bağımlı kalmamasına dikkat edilmeli, besin

123
çeşitliliği sağlanmalıdır. Çocuğun gerek sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanması,
gerekse büyüme ve gelişmesini tamamlayabilmesi için; kendisine tüm besin
gruplarından besinlerin uygun pişirme yöntemleri ile sunulması ve öğün
atlamadan beslenmesi, çocuğun sağlıklı olmasının ön koşuludur.
Yanıt alınmayan kronik kabızlıklarda tıbbi yardım alınmalıdır.
KULAK AĞRISI (OTALJİ)

Resim 3. Çocuklarda kulak ağrısı

Kulak ve çevresindeki ağrılara otalji denir. Birincil (primer) ve ikincil


(sekonder) olmak üzere ikiye ayrılır. Ağrı kulağın kendisinden kaynaklanıyorsa
birincil kulak ağrısı (primer otalji) denir. İkincil kulak ağrısı (sekonder otalji) yine
kulakta hissedilen ağrıdır. Fakat kulaktaki patolojik bir duruma bağlı olmayıp,
Kulak ağrısının çok fazla kulağa komşu veya daha uzak bölgelerde olan bir soruna bağlıdır.
nedeni vardır. Kulak ağrısının çok fazla nedeni vardır. En sık görülme nedeni orta kulak
enfeksiyonlarıdır. Altı yaşın altındaki çocuklarda kulak-boğaz arasında uzanan
östaki borusu nispeten kısadır. Bu sebeple boğazdaki ve burundaki enfeksiyonlar
kolay bir şekilde kulağa geçebilirler.
Çocuklar diş ve boğaz ağrısını, üşütme hâlini ve boyun arkasındaki bezelerin
şişmesini hazırlayan kabakulağı, bademcik iltihaplarını kulak ağrısı olarak algılarlar.
Bebeklerde ve çocuklarda kulak ağrısının çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenleri
şöyle sıralayabiliriz:
• Süt dişi çıkarma: Süt dişlerini çıkarma döneminde diş ağrısı kulaklara
yansıyabilir ve bebekte kulakları çekiştirme şeklinde hareketlere
neden olabilir.
• Kulak kirleri: Enfeksiyon dışı nedenler arasında banyodan sonra su
alıp şişen kulak kirleri de sorumlu tutulabilir. Bu yüzden çocukların
kulaklarına su kaçırmamak, banyo yaptırırken kulak tıpası kullanmak
gerekebilir. Aşırı kulak kiri salgılanması sonucu kulağın tıkanması
kulak ağrısına, baş dönmesine ve sağırlığa yol açar.
• Kulağa kaçan yabancı cisimler: Çocuklarda büyük bir sorundur.
Bezelye, nohut, mercimek, boncuk, düğme, küçük piller, mum boya
parçaları ve küçük oyuncak parçaları kulağa kaçabilir. Kulak ağrısıyla
beraber akıntı da yapabilir. Bu durumda çocuğu vakit geçirmeden
bir kulak burun boğaz uzmanına götürmek gerekebilir.

124
• Uçak yolculukları: Uçak yolculuğunda iniş ve kalkış sırasında kabin
içi basınç değişiklerinden dolayı çocuklarda kulak ağrısı olabilir. Bu
nedenle yolculuk başlamadan önce doktorun önerisiyle bir ağrı
kesici vermek, bebekleri emzirmek, daha büyük çocuklara bir şeyler
içirmek ya da çiklet çiğnetmek kulak ağrısını önleyebilir.
• Deniz, havuz veya banyoda suyla uzun süreli temas: Dış kulak
yolunun uzun süre su ile teması (banyo, havuzda denizde yüzme) ve
aşırı kulak temizliği dış kulak yolu iltihabına (yüzücü kulağı) neden
olur. Bu durumda kulak yoluna dıştan bası yapıldığında ağrı olduğu
gözlenir. Ayrıca kulak akıntısı da olabilir. Havuz ya da denizden
sonra kulak ağrısı olduğunda mutlaka enfeksiyondan
şüphelenilmeli, çocuk tedavi için bir çocuk sağlığı ya da kulak burun
boğaz uzmanına götürülmelidir.
• Orta kulak iltihabı: Çocukların büyük çoğunluğu 3 yaşına kadar en az
bir kez orta kulak iltihabı geçirmektedir. Üç ay-üç yaş arasında bu
durum sıkça görülmektedir. Kreşe ve anaokuluna giden çocuklarda
evde bakım yapılanlara göre orta kulak iltihabına daha sık rastlanır.
Ayrıca anne sütü yeterince almamış olma, geniz eti, kalabalık aile,
sigara dumanına maruz kalma, emzik kullanma, eksik aşılanma ve
alerji de orta kulak iltihabına meyil yaratabilir.
Kulak ağrısı, her zaman kulakta bir bozukluk olduğunu göstermez. Kulağa
gelen sinirler başın diğer bölümlerine giden sinirlerle de ilişkili olduğu için başın
herhangi bir yerinde ortaya çıkan bir bozukluk kulak ağrısıyla ortaya çıkabilir.

•Gecikmiş azı dişleri ya da diş apseleri o dişe yakın olan


Örnek

kulağın ağrımasına sebep olur.

Bademcik iltihaplanması, kulak ve boğaz ağrılarının belli başlı


nedenlerindendir. Bademciklerin büyümesi kulak ağrısı yapar.

Kulak ağrısı, her zaman


kulakta bir bozukluk •Boğaza balık kılçığı ya da ekmek kabuğu saplanması
Örnek

olduğunu göstermez. sonucu gırtlak kapağının zedelenmesi kulak ağrısı yapar.

Bebekler ağrının yerini bilemedikleri için bu tür durumlarda yanaklarını kaşır


ve yüzlerine vurmaya başlarlar. İki yaş altındaki çocuklar ağrıyı tarif edemedikleri
için huzursuzluk, sürekli ağlama, hasta olan kulağını çekiştirme şeklinde de kulak
ağrılarını ifade edebilirler.
Ağrının yanı sıra diğer belirtiler, ateş, genel hâlsizlik, arada bir kusma ve
burun akıntısıdır. Bu belirtilerin tümü, her zaman görülmeyebilir. Kulaktan bir
akıntı ve akıntıdan sonra orta kulaktaki iltihabın yaptığı basıncın azalması

125
nedeniyle bir rahatlama olabilir. Akıntının görülmesi durumunda büyük bir
olasılıkla antibiyotik tedavisi gerekeceği için çocuk, hemen doktora götürülmelidir.
Kulak ağrısının orta kulak iltihabından mı ya da diş çıkarma gibi başka bir
nedenden mi kaynaklandığını belirleyebilmek için önce çocuğun dikkatini
dağıtmalı, sonra kulağını hafifçe öne ve arkaya doğru çekmelidir. Bu çekişin çocuğa
acı vermesi, rahatsızlığın büyük bir olasılıkla orta kulak iltihabından
kaynaklandığını gösterir ve hemen doktora başvurulmalıdır.
Kulağa kaçan herhangi bir yabancı cisim de çocuğun kulaklarında
iltihaplanma ve ağrıya neden olur ve sızlama meydana gelir. Kulak ağrısı ve
beraberinde işitme bozukluğu var ise bu oldukça önemlidir. İhmaller çocukta
işitme kaybına ve bununla birlikte öğrenme ve algılama bozukluğuna yol açabilir.

İlgili Personelle İşbirliği


Kurum personeli ile işbirliği
Çocuğun kulağından akıntı gelirse, paniğe kapılmamalıdır. Kulak zarında
meydana gelen delinme vakası, enfeksiyona neden olabilir, belirli bir süreliğine
işitme kaybına yol açabilir. Birçok çocuk kendisini hemen toparlar ve iyileşir.
Kulakta biriken kirin temizlenmesi de çocuklarda büyük bir rahatlamaya neden
olur.
Çocuğun kulak enfeksiyonu kronik bir hal almışsa, beslenme planını gözden
geçirmek gerekir. Özellikle de grip ve soğuk algınlığının sıkça yaşandığı
dönemlerde, C vitamini ve çinko içeren gıda maddelerine yer verilmelidir. Bu
şekilde çocuğun bağışıklık sistemi güçlenmiş olur.
Buz torbası hazırlanmalı ve torba bir bezin/havlunun içine sarılmalıdır.
Hazırlanan buz paketi çocuğun kulağına konmalıdır. Bu şekilde kulakta
oluşabilecek tıkanmalar önlenmiş olunacaktır. Sıcak tatbikler, kulak ağrısı çeken bir
çocuğun kendisini daha iyi hissetmesini sağlar ancak enfeksiyonu ve tıkanmayı
daha da artırır.
Öncelikle çocuğun ateşini ölçmek gerekir.
Çocuğun kulak Çocuğun işitme güçlüğü yaşayıp yaşamadığı kontrol edilmelidir. Başı diğer
enfeksiyonu kronik bir tarafa dönük iken ona seslenildiğinde duyup duymadığı kontrol edilebilir.
hal almışsa, beslenme
Kulak akıntısı olup olmadığına bakılmalıdır.
planı gözden
geçirilmelidir. Çocuğun bademciğinin çok fazla şişmiş ve kızarmış olup olmadığı kontrol
edilmelidir. Bunu yapabilmek için iyi aydınlatılmış bir ortamda çocuğun başının
geriye itilmesi ve boğazının incelenerek "aaa" demesi istenmelidir. Bunu dediğinde
bademcikler iyice gözükecek ve kızarmış veya şişmiş olup olmadığı
görülebilecektir.
Kulağın dışına akmış iltihap olup olmadığına bakılmalıdır. Ağrı, bir
iltihaplanmadan kaynaklı oluşmuş olabilir. Bu tür durumlarda iltihabın dışarı
akmasına engel olacak pamuk veya benzeri bir nesnenin çocuğun kulağına
konması sakıncalıdır.
Doktora gitmeden ya da doktor bilgisi dışında kulağa herhangi bir şey
sürülmemeli ve damla damlatılmamalıdır.
Yutkununca artan kulak ağrıları ve sakinleştirilemeyen çocuklar için papatya
çayı kullanılabilir.

126
Ağrı çok şiddetliyse ya da 12 saatten uzun sürerse, kulak akıntısı varsa,
çocuk, genellikle iyi değilse, ateşli ise ve kusuyorsa doktora başvurulmalıdır.

Bireysel Etkinlik
•3 yaşında kulak ağrısı olan bir çocuğun annesine yapılması
gereken uygulamalar için eğitim planı oluşturunuz.

•İshal; bağırsak hareketlerinin artması, emilimin azalması sonucu


dışkı miktarının fazlalaşması, günlük dışkı sayısının artması,
kıvamının bozularak sulu bir görünüm almasıdır. Akut ishal en sık 0-
5 yaş grubunda rastlanan ve özellikle 0-2 yaş grubundaki çocukların
ölümüne neden olan bir hastalıktır.
Özet

•Anne sütü ile beslenen bebekler normalden daha sık, az miktarda,


günde 7’ye varabilen yumuşak dışkılama yapabilirler.
•Bebeğe şekerli su ya da bal verilmesi, besinlerin hazırlanması ve
besleme sırasında hijyen kurallarına uyulmaması, aşırı besleme ve
biberonla besleme ishale neden olabilir.
•Kabızlık; mide-barsak sisteminden dışkı geçişinin yavaşlaması veya
dışkılama sürecine ilişkin bir bozukluğa bağlı olarak seyrek ve katı
dışkılamadır. Kabızlığın en sık görülen nedeni psikososyal sorunların
yarattığı, oluşumunda bir sebep gösterilmeyen fonksiyonel
kabızlıktır.
•Özellikle inek sütü ile beslenen yenidoğanlarda kabızlık gelişebilir.
Kabızlığın diğer nedenleri yetersiz beslenme, yetersiz sıvı alımı,
mide-barsak sisteminin doğuştan anomalileri gibi durumlardır.
•Anne sütü alan yenidoğanda günde en az 2 dışkılama, karışık
beslenen süt çocuğunda hafta en az 3 dışkılama, büyük çocukta
haftada en az 2 dışkılama olmalıdır. Dışkılama sıklığının azalması
yanında dışkı kıvamı ve dışkılamanın ağrılı olması önemli
bulgulardır. Her gün 1 kez dışkılayan ancak çok ağrılı ve sert kaka
yapan bir çocuk da kabız olarak değerlendirilmelidir.
•Kulak ve çevresindeki ağrılara kulak ağrısı (otalji) denir. Kulak
ağrısının çok fazla nedeni vardır. En sık görülme nedeni orta kulak
enfeksiyonlarıdır.
•İhmaller çocukta işitme kaybına ve bununla birlikte öğrenme ve
algılama bozukluğuna yol açabilir.
Ödev

•İshali olan bir çocuğun ailesinden öykü alırken sormanız


gereken bilgileri, ve kurumunuzda almanız gereken tedbirleri
yazınız. Cevabınızı 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde belirtiniz.
•Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan
“ödev” bölümüne yükleyebilirsiniz.

127
DEĞERLENDİRME SORULARI

Değerlendirme 1. Aşağıdaki durumların hangisinde ishalin görülme sıklığında artma olmaz?


sorularını sistemde ilgili a) İçme ve kullanma suyunun iyi olmadığı durumlarda
ünite başlığı altında yer
b) Kanalizasyon yetersizliği durumlarında
alan “bölüm sonu testi”
c) Hijyen kurallarına dikkat edilmediği durumlarda
bölümünde etkileşimli
olarak d) El hijyenine uyulmadığı durumlarda
cevaplayabilirsiniz. e) Besinlerin uygun ortamda korunduğu durumlarda

2. İshalde görülen belirti ve bulgular aşağıdaki durumların hangisinde


değişiklik göstermez?
a) Çocuğun yaşı
b) Sosyo-ekonomik düzey
c) Neden olan etkenin cinsi
d) Etkenin bağırsaktaki yerleşim bölgesi
e) İshalin ağırlık derecesi

3. Aşağıdaki bilgilerden hangisi ishali olan bebek ya da çocuktan alınan


öyküde yer almaz?
a) Çocuğun hastalıktan önceki boyu
b) Çocuğun sağlıklı olduğu dönemde günde kaç kez dışkı yaptığı
c) Çocuğun hastalık sırasında günde kaç kez dışkı yaptığı
d) İdrar yapma sıklığı
e) Bilinç düzeyi

4. Aşağıdakilerden hangisi fonksiyonel kabızlık nedenleri arasında değildir?


a) Aile içinde yeni bir kardeşin doğumu
b) Az su içilmesi
c) Karbonhidrat ve proteinden fakir gıdalarla beslenilmesi
d) Anne baba ayrılması
e) Erken inek sütüne başlanması

5. İshali olan çocuğa yaklaşımda aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?


a) Anne sütü alan bebeklerde emzirme daha sık olarak devam
etmelidir.
b) Katı besinlerle beslenen çocuklara pirinç lapası, patates gibi nişastalı
besinler önerilir.
c) Besinlerin bir öğünde fazla miktarda verilmesi önerilir.
d) Çocuğa günde 5-7 öğüne bölünerek zorlamadan, alabildiği miktarda
besin verilmelidir.
e) Çocuk, normal vücut tartısını kazanıncaya kadar bir öğün fazla
beslenir.

128
6. Aşağıdakilerden hangisi kabızlığın belirtilerinden biri değildir?
a) Dışkılama sıklığının azalması
b) Dışkı kıvamının sertleşmesi
c) Dışkılamanın ağrılı olması
d) Her gün 1 kez dışkılamak
e) Çok ağrılı ve sert dışkı yapmak

7. Aşağıdakilerden hangisinde ağızdan tuz-şeker karışımının hazırlanması


doğru tarif edilmiştir?
a) 5 su bardağı çeşme suyu içerisine 2 çorba kaşığı toz şeker, 1 çay
kaşığı tuz, 1 çay kaşığı karbonat konulur.
b) 5 su bardağı kaynatılmış su içerisine 1 çorba kaşığı toz şeker, 2 çay
kaşığı tuz, 1 çay kaşığı karbonat konulur.
c) 4 su bardağı kaynatılmış ve soğutulmuş su içerisine 1 çorba kaşığı
toz şeker, 2 çay kaşığı tuz, 1 çay kaşığı karbonat konulur.
d) 4 su bardağı kaynatılmış su içerisine 2 çorba kaşığı toz şeker, 1 çay
kaşığı tuz, 1 çorba kaşığı karbonat konulur.
e) 5 su bardağı kaynatılmış ve soğutulmuş su içerisine 2 çorba kaşığı
toz şeker, 1 çay kaşığı tuz, 1 çay kaşığı karbonat konulur.

8. Aşağıdakilerden hangisi kabızlık sonrası görülen komplikasyonlardan biri


değildir?
a) Karın ağrısı
b) İdrar yapma sıklığında artma
c) Sulu ishal
d) İdrar yolu iltihabı
e) Dışkı yaparken kanama

9. Kulak ağrısının en sık görülme nedeni aşağıdakilerden hangisidir?


a) Orta kulak enfeksiyonu
b) Kulak kiri
c) Uçağa binme
d) Kulağa yabancı cisim kaçması
e) Kulağa su kaçırma

10. Kulak ağrısı olan bir çocuğa yaklaşımda aşağıdaki uygulamalardan hangisi
yapılmaz?
a) Ağrıyan kulağa sıcak su torbası koyulur.
b) Çocuğun ateşi ölçülür.
c) Çocuğun işitme durumu kontrol edilir.
d) Kulak akıntısı olup olmadığı kontrol edilir.
e) Çocuğun grip olduğu dönemde C vitamini verilir.
Cevap Anahtarı
1.E, 2.B, 3.A, 4.C, 5.C, 6.D, 7.E, 8.B, 9.A, 10.A

129
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN
ŞİKÂYETLER VE İLGİLİ
PERSONELLE İŞBİRLİĞİ – III

• Ateş ve Havale
• İlgili Personelle İşbirliği
İÇİNDEKİLER

• Öksürük
• İlgili Personelle İşbirliği
• Pişik
• İgili Personelle İşbirliği
ÇOCUK SAĞLIĞI
VE HASTALIKLARI

Yrd. Doç. Dr.


Ayşe GÜROL
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Çocuklarda vücut ısısının normal
değerini bilebilecek,
HEDEFLER

• Ateşin düşürülmesi ya da kontrol


altında tutulması gereken
durumları sayabilecek,
• Öksürüğü olan bir çocuğun evde
bakımına yönelik ailelere eğitim
verebilecek,
• Pişiği olan bir çocuğa sahip
anneye önerilerde
bulunabileceksiniz.

ÜNİTE

10
130
GİRİŞ
Üç yaş altındaki çocuğa sahip anne ve babaları en çok endişelendiren
durumların başında “ateş” gelmektedir. Normalin üstündeki vücut ısısı olarak
tanımlanan ateş, çocuk hastalıklarında, özellikle enfeksiyonlarda görülen bir
belirtidir. Diş çıkarma, grip, bronşit ve ishal gibi pek çok hastalık çocuklarda ateşin
çıkmasına yol açabilir. Ateşli havaleler çocuklarda sık rastlanan bir durumdur.
Havale, bebeğin hasta olduğunu gösteren ilk belirtidir. Özellikle çocukluk
döneminde hastaneye başvuru nedenleri arasında öksürük ilk sırada gelmektedir.
Çocuklarda özellikle kış mevsiminde çok sık görülen öksürük hastalık değil, çeşitli
sağlık sorunlarının bir belirtisidir. Çocuklarda çok sık rastlanan öksürük; boğmaca,
zatürre, bronşit ve larenjit gibi enfeksiyonların veya astımın da belirtisi olabilir.
Dolayısıyla öksürük asla ihmal edilmemesi gereken bir belirtidir. Pişik, bebeklik
döneminin en sık karşılaşılan sağlık problemidir. Pişik genellikle alt bezinin bebeğin
tenine temas ettiği noktalarda hafif kabartılı bir kızarıklık biçiminde ortaya çıkar.
Ne kadar iyi bakılırlarsa bakılsın bütün bebeklerde zaman zaman pişik olabilir. Her
çocuğun yaşamının bir döneminde yaşayabileceği, aileleri endişelendirecek ve
hastaneye başvuru nedenleri arasında ilk sıralarda yer alan ateş, havale, öksürük
ve pişik gibi sık görülen şikâyetler bu ünitede sizlere ayrıntılı bir biçimde
anlatılmıştır.

ATEŞ VE HAVALE
Ateş

Ateş, vücut ısısının


normal sınırların Resim 1. Çocukluk çağı ateş yönetimi evde başlar
üzerine çıkmasıdır.
Ateş, vücut ısısının normal sınırların üzerine çıkması olarak tanımlanır. Ateş,
doktorların çocuklarda en sık karşılaştığı sağlık sorunlarından biridir. Ateş, normal
bir vücut savunma mekanizmasıdır. Yüksek ateş bir hastalık değil, yalnızca bir
belirtidir. Altta yatan hastalık süresince devam edebilir. Çocuğun genel durumu
ateşin derecesinden daha önemlidir.
Çocuklarda normal vücut sıcaklığı 36,2–37,8° C arasındadır. Çocuklarda
normal vücut sıcaklığının üst limiti 37,9° C’dir.
Vücut ısısı sabahın erken saatlerinde en düşük (04–07), akşam üstü (16–19)
en yüksek düzeydedir. Akşamları sabaha göre 0,5–1°C daha yüksektir. Bu günlük
değişim vücut ısı düzeyinin de bir ritmi olduğunu gösterir. Ateşli dönemlerde de
sabah saatlerindeki düşüklük ile akşam saatlerindeki yükseklik devam eder. Süt
çocuklarında genellikle sabah-akşam vücut ısılarında fark yoktur. İlk yaşlarda
gündüz ve uyanık durumda iken vücut ısısı, uyku halindeki ısıdan 0,6°C kadar

131
yüksek olabilir. Bu günlük değişimin yanı sıra, egzersiz, sıkı giyinme, sıcak hava,
sıcak yiyecek ve içecekler ile vücut sıcaklığı 38-38.5 oC arasında seyredebilir.
Çocuklarda vücut ısısı, erişkinlerden daha yüksektir. Bir yaş civarında vücut
ısısı kademeli olarak erişkin düzeye doğru düşmeye başlar. Kızlarda 13–14,
erkeklerde 17–18 yaşlarında sabit hâle gelir.
Ateş, vücut ısısını önceden belirlenmiş bir limit arasında artırır. Çocuklarda,
çok yüksek olmayan vücut ısıları vücudun iltihaplanmaya bir cevabını gösterir ve
ateş her zaman zararlı olmayabilir. Enfeksiyonla karşılaşıldığında ateş 40 °C’yi aşar.
Nadiren 41° C’ den fazladır. Ateşin 39° C ve üzerinde olduğu durumlarda bağışıklık
fonksiyonları düşük düzeydedir. Bu yüzden 39° C üzerindeki yüksek sıcaklıklar
önlenmelidir. Çocuklarda; 39° C üzerindeki yüksek ateşte huzursuzluk, halsizlik,
baş ağrısı gibi belirtiler vardır.
Aşırı sıcak (kalın kıyafet, güneş), heyecan ve sinir (ağlayan bebek), yemekler
veya çeşitli aktiviteler (koşma, oynama gibi) nedeniyle vücut ısısı 38.5 ° C’ye kadar
yükselebilir. Bu gibi durumlarda herhangi bir hastalık söz konusu değildir.
Ateşin görülme nedenleri;
• En çok nezle, öksürük, zatürre ve boğaz, orta kulak, mide-bağırsak ve idrar
yolu iltihapları gibi çocuk hastalıkları nedeniyle ateş çıkar.
Çocuklarda ateşin
değerlendirilmesinde • Susuzluktan kaynaklanan ateş: özellikle yenidoğan bebeklerde vücuda
elektronik giren sıvı miktarının yetersiz olması durumunda (örneğin eğer çocuk nezleyse ve
termometreler bir şeyler içmek istemiyorsa) veya aşırı sıvı kaybı (ishal) söz konusu ise ateş
kullanılmaktadır. yükselebilir.
Çocuklarda ateşin değerlendirilmesinde elektronik termometreler
kullanılmaktadır. Elektronik termometreler, duyarlı kısımlarında (prob) bulunan
metallerin elektrik akımına gösterdikleri direncin ısı ile değişimine göre sıcaklığın
tahmin edilmesi ilkesi ile çalışır. Ölçüm tamamlandığında sesli uyarı vermeleri,
kullanım kolaylıkları, kolay okunabilen likit kristal ekranları ile son yıllarda yoğun
ilgi görmektedirler.
Annelerin ateş konusunda endişelerine neden olan etmenler şunlardır:
• Daha önceden ateşin ne olduğu ve tedavisi ile ilgili yeterli
bilgilendirme yapılmamış olması
• Ateşin 39 oC'nin üzerinde oluşu
• Annenin eğitim düzeyinin düşük olması
• Tek çocuk olması
Ateşli çocuğun doktora götürülmesi ile ilgili olarak iki etmen belirlenmiştir:
• Annenin endişesi
• Ateşin tanımı ve tedavisi konusunda daha önce bilgilendirme
yapılmamış olması
Anne-babaların doktorlarını aramasını gerektirebilecek durumlar:
• 2-4 aylık bebekte difteri-tetanoz-boğmaca (DBT) aşısına bağlı
olmayan ateş varsa
• 3 yaşından küçük çocukta ateş 40-40.5 oC arasında ise
• Çocuk idrar yaparken yanma ya da ağrı varsa
• Ateş 72 saatten uzun zamandır sürüyorsa
• Çocukta ateşli havale öyküsü varsa

132
İlgili Personelle İşbirliği
Kurum personeli ile işbirliği
Ailelerin, ateşin vücudun normal bir cevabı olduğunu bilmemeleri ateşten
korkmalarına yol açmaktadır. Çocuğun ateşi yükseldikçe ailelerin endişe ve
korkuları artmakta ve çoğu zaman kendilerini çaresiz hissedebilmektedirler.
Ateş ve hastalık bilgisi, toplumların kültürleri, gelenek ve görenekleri ile
yakından ilgilidir. Bu durum ebeveynlerin ateş konusundaki davranış ve
tutumlarını da etkilemektedir. Ateşe ne zaman ve nasıl müdahale edilmesi
gerektiği konusunda yeterli bilgi ve tecrübesi olmayan ebeveynler, doktor
Çocukluk çağı ateş tarafından yeterli tıbbi değerlendirme yapılmaksızın, gereksiz ve/veya yanlış dozda
yönetimi genel olarak ateş düşürücü ilaç (antipiretik) ve antibiyotik ilaçlar kullanılabilmektedir. Sonuçta
evde başlayan ve tıbbi ailelerin, ateşle seyreden ve kendiliğinden düzelme ihtimali yüksek olan viral
öneriler sonrası evde
enfeksiyonlarda da gereksiz antibiyotik kullanma eğilimi yüksektir. Antibiyotiklerin
sürdürülen bir süreçtir.
yeterli süre ve dozda verilmemesi, çocuğun şikâyetleri geçince erken dönemde
kesilmesi ya da ailelerin hastalıklara tedbir amacıyla gerektiğinde kullanmak üzere
evlerinde yedek antibiyotik bulundurma eğiliminde olması nedeniyle çoğu zaman
bu yedek ve/veya önceki tedaviden artan antibiyotiklerin kullanım süreleri
geçmekte ya da doktor önerisi dışında kullanılma olasılıkları artmaktadır.
Çocukluk çağı ateş yönetimi genel olarak evde başlayan ve tıbbi öneriler
sonrası evde sürdürülen bir süreçtir. Bu sürecin yönetiminde ebeveynlere büyük
sorumluluk düşmektedir. Çocukların bakımından sorumlu kişilerin, özellikle
annelerin, çocukluk çağında ateşli durumların yönetimine ve akılcı antibiyotik
kullanımına ilişkin konularda doğru bilgi sahibi olması, hem çocuğa yapılan
gereksiz uygulamaları, hem de gecikmiş ve yetersiz müdahaleleri önleyecektir.
Ailelerin bu konuda bilinçlendirilmesi ve desteklenmesi ateşli durumların yönetim
başarısını ve akılcı antibiyotik kullanım oranlarını arttıracaktır.

Aile ile işbirliği


Ailelerin ateşin tedavisi konusunda en sık yaptıkları hatalar çocuklarına
yeterli sıvı vermemeleri, ilaç dozlarında yanlışlık yapmaları (genellikle düşük doz)
ve ılık uygulamada olması gerekenden soğuk su kullanmalarıdır. Bu nedenle gerek
hasta gerek sağlam çocuk izlemlerinde ailelerin bu konularda bilgilendirilmeleri
gerekir. Olağan sağlam çocuk muayenesinde ateş eğitimi için en uygun zaman
dördüncü ya da altıncı ay kontrolleridir.
Ailelere ateş konusunda aşağıdaki bilgi ve becerilerin kazandırılması gerekir:
• Ateşin tanımı,
• Ateşli çocukta ateşin nasıl izleneceği,
• Ateşin, enfeksiyonla savaşta yararlı olabileceğinin anlatılması,
• Ateş 41 oC'nin üzerinde olmadıkça tek başına çocuğa zarar vermeyeceği,
• Ateş düşürücü ilaçların ne zaman verilmesi gerektiği ve dozları,
• Ilık uygulamanın ne zaman yapılacağı,
• Doktorla ne zaman iletişim kurulması gerektiği,
• Ateş ölçümü.

133
Bu eğitim ile gereksiz muayeneler, ateşsiz çocuklara gereksiz ilaç
uygulamaları azaltılabilmektedir.
• Çocuk 2 aylıktan küçük ise,
• Ateş 40.5 oC'nin üzerinde ise,
• Çocuk durmaksızın ağlıyorsa,
• Çocuk uyandırılamıyorsa,
• Çocuk bilinç bulanıklığı yaşıyorsa,
• Çocuk nöbet geçirmişse,
• Çocukta ense sertliği varsa,
• Çocuğun vücudunda mor noktalar varsa,
• Çocuk çok hasta görünüyorsa,
• Çocukta ağır enfeksiyon riski olan hastalık varsa,
• Çocuğun solunumu sıkıntılı ve burnu temizlenmesine karşın
rahatlamıyorsa, çocuk derhal doktora götürülmelidir.
Aile eğitimi, ateş düşürme yöntemlerini uygulamayı ve destekleyici bakımı
vermeyi içerir.
Aile eğitimi, ateş Ateşli çocuğun bulunduğu odanın ısısı 21–22° C arasında tutulmalıdır. Bu
düşürme yöntemlerini düzeydeki ısı, çocuğun ısı kaybının en üst düzeyde olmasını sağlar. Oda ısısının
uygulamayı ve
değerini azaltmak için cam açılmalıdır. Havalandırma cihazları ve vantilatörlerde
destekleyici bakımı
vermeyi içerir. kullanılabilir. Ancak çocuğun direk olarak hava akımının karşısında
bırakılmamasına dikkat edilmelidir.
Ateşli çocuğun üzerinin sarılması ve aşırı giydirilmesi doğru değildir. Az
sayıda ve gevşek giysiler çocuğun ısısını düşürme mekanizmalarına yardımcı olur.
Eğer çocuk üşüyor ve titriyorsa üzerine ince bir örtü örtülebilir.
Ateş çocuğun kalori gereksinimini artırdığından çocuğun beslenmesinin
desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca ateş, terlemeyi ve solunum sayısını artırarak
sıvı kaybının da artışına yol açar. Bu durum vücut ısısının daha da artmasına neden
olacağı için çocuğa bol miktarda sıvı verilmelidir. Su, meyve suyu, sulu meyveler
verilmelidir. Bebek anne sütü ile besleniyorsa beslenme sıklığı arttırılmalıdır. Ateş
sindirimi yavaşlattığı için yağlı ve zor sindirilen gıdalar verilmemelidir. Eğer ateşli
çocuğun sıvı alımı iyi değilse en kısa sürede sağlık kuruluşuna götürülmesi
konusunda aile bilgilendirilmelidir.
Çocuğun aşırı fiziksel aktivitesi vücut ısısının daha da artmasına neden
olacağından fazla fiziksel aktiviteden kaçınılmalıdır. Yine de çocukların evde basit
oyunlar oynamasına izin verilmelidir.
Ilık uygulama, ateş düşürmede kullanılan ilaç dışı bir yöntemdir. Vücut
yüzeyleri geniş olduğu için küçük çocuklarda daha etkindir. Ilık uygulamada
kullanılan suyun sıcaklığı 29–30° C olmalıdır. Suya kesinlikle alkol ya da kolonya
katılmamalıdır. Çünkü alkol deriden emilerek, buharı ise solunum yolu ile sinir
sistemi üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Ilık uygulama ile vücut ısısı bir
saat içinde 1,5–2° C den fazla düşürülmemelidir. Eğer vücut ısısı fazla düşürülürse
beyindeki ısı merkezi etkilenecektir. Ilık uygulama beş dakikadan az otuz
dakikadan fazla yapılmamalıdır. İşlem uzun sürdürüldüğünde, ateşin çok yüksek
olmadığı durumlarda ve uygun olmayan yöntemlerle yapıldığında, çocuğun
üşümesine, titremesine neden olarak ateşin daha da artmasına yol açabilir. Ilık

134
uygulama daha çok koltuk altı ve kasıklara uygulanmalıdır. Bu bölgelerde kan
damarları daha yüzeyseldir. Bu bölgelere konulan ıslatılmış bezler saat yönünde
Küçük çocukların vücut ısındıkça değiştirilerek yapılır. Bu uygulama yapılırken çocuğun ıslak havlu ile
yüzeyi geniş olduğu için
sarılmasına dikkat edilmelidir. Ilık su yerine kesinlikle soğuk su kullanılmamalıdır.
ılık uygulama daha
etkindir. Uygulama öncesi ve sonrası vücut ısısı kontrol edilmelidir.
Ateşin tedavisinde ılık su pansumanı ve banyosunun uygulama basamakları
Ilık su ile pansuman
• Su sıcaklığı (29-31 derece) ılık olmalıdır.
• 3 adet el havlusu, pansuman peti veya sünger ılık su kabının içine konur.
• Bebek kuru havlu üzerine yatırılır.
• Elbiseleri çıkarılır, üzerine ince bir çarşaf örtülür.
• Islak havlulardan biri alına konulur, diğeri ile vücudun boyun, yüz, karın,
diz, el bileklerinin iç yüzü, koltuk altı ve kasık bölgeleri silinir. Havlulardan
biri kuruyunca diğeri ile devam edilir. Bu işlem 20-30 dakika boyunca
sürdürülebilir.
• Eğer küvet veya kap içerisindeki su soğursa ılık su eklenir.
Ilık su ile banyo
• Küvet vücut ısısına yakın sıcaklıkta ılık su ile doldurulur ve bebek küvetin
içine konur.
• Bebek küvetin içinde 20-30 dakika boyunca bekletilir.
• Bu uygulama, havale geçirmekte olan bebek için asla yapılmamalıdır.

Havale
Okul çocuklarının yüzde dördü havale geçirmektedir. En sık görülen ateşli
havaledir. Havale, ateşli bir hastalığın başlangıcında daha sık görülmektedir. En sık
üst solunum yolu enfeksiyonları ile birliktedir. Havaleler genellikle 10 dakikadan az
süren, devamlı tekrarlayan hareketler şeklindedir. Havaleler aileyi korkutur. Bu
yüzden çoğu 112’yi arar ya da çocuklarını en yakın yerel hastaneye ulaştırırlar.
Ateşli havaleler, 5 ay ve 5 yaş arasındaki çocuklarda (özellikle 2 yaş
civarında) yaklaşık % 4 oranında görülmektedir. Havale geçiren çocukların % 13-
50’sinde ailevi yatkınlık bildirilmektedir.
Ateşli havalelerin tekrarlama riski yaklaşık %30’dur. Ateşli havaleler ani
yüksek ateşle ortaya çıktığı için büyük ölçüde önlenebilir. Sadece bir ateşli havale
geçiren çocuk genellikle daha ileri tedavi gerektirmez. Ancak ebeveynler, çocuğun
ateşinin tekrar yükselmesine dikkat etmeleri konusunda uyarılmalıdır. Basit ateş
nöbeti olan çocuklar için koruyucu olarak ilaç tedavisi önerilmez. İki ya da daha
fazla ateşli havale geçiren çocuklara genellikle koruyucu olarak ilaç başlanır.
Ailelere eğitim; ateşli havalelerin nispeten tehlikesiz olduğunun açıklanması
ve bu durumların nasıl tanınacağını, sonraki havalelerde nasıl hareket edecekleri,
etkili ve güvenli ateş düşürücü ilaçları nasıl kullanacağı, havalelerde ilk yardım ve
acil yardımın ne zaman ve nasıl isteneceği konusunda bilgilendirmeden oluşur.
Havale geçiren çocuk genellikle bilincini kaybeder, çocuğun gözleri yukarı
doğru döner, dişleri sıkılır, vücudunun bazı kısımları veya bütün vücudu
kasılmalarla sarsılır. Solunumu zorlaşır, ağzı köpürür, idrar ve dışkı kaçırabilir.

135
1-5 yaş arasındaki çocuklarda iltihabi mikrobik hastalıklar sonucu ateş
yükselmesi ile havale görülebilir. Yani çok yükselen ateşin mutlaka düşürülmesi
gerekir. Ateşi düşürmenin en pratik yolu çocuğun vücudunun ılık su ile silinip
kurulanmasıdır. Bundan sonra evde bulunan ateş düşürücü ilaçlar denenebilir.
Ateşli hastalıklarda ilk günden sonra havale ihtimali azalır. Çünkü beyin yavaş
Nöbet geçiren çocuğun yavaş sıcağa alışır.
ateşini düşürmede Ateşli havale geçiren bir çocuğun ilk tedavisi ateşin düşürülmesi ve ateşe
alkol, kolonya ya da neden olan durumun tedavi edilmesini içerir. Ateşi düşürmek için minimum 24 saat
soğuk su kullanılması süreyle her 4 saatte bir ateş düşürücü ilaç verilir. Ateşin nedeni belirlendikten
önerilmemektedir. sonra nedene yönelik tedavi uygulanır. Enfeksiyon tipine bağlı olarak antibiyotik
tedavisi doktor tarafından başlatılır.
Ateşli havaleyi önlemek için vücut sıcaklığı dikkatli izlenir, uygun dozlarda
ateş düşürücü ilaç verilir ve gerekirse ılık su ile ıslatılmış süngerle çocuğun vücudu
silinir. Ebeveynlerden nöbeti ortaya çıkaran olayları ve çocukta nöbet sırasında ve
sonrasında görünen davranışları tanımlamaları istenir.

İlgili Personelle İşbirliği


Aile ile işbirliği
Ebeveynlerin çoğu çocuğun nöbet sırasında ölmesinden, nöbetin yeniden
tekrarlamasından ve ileride çocukta bilişsel ve davranışsal sorunların
görülmesinden korkarlar. Onların endişelerinin dinlenmesi ve korkuları ile baş
etmelerine yardım edilmesi önemlidir.
Eğer çocuk tekrar nöbet geçirirse ebeveynlere ne yapmaları gerektiği
konusunda bilgi verilmelidir. Onlara, çocuğun vücut sıcaklığını nasıl ölçecekleri ve
nasıl ılık uygulama yapacakları öğretilebilir.
Nöbet geçtikten sonra ebeveynlere ateşi düşürmek için ılık suya batırılmış
süngerle çocuğun vücudunu silmeleri söylenir. Ebeveynlere, çocuğu soğuk suyun
altına tutmamaları, bunun titremeyi uyarabileceği ve nöbeti başlatabileceği
hatırlatılmalıdır. Eğer çocuğun vücudunun ılık suyla silinmesi ateşini düşürmede
etkili olmazsa, alnına soğuk kompres uygulamaları, giysilerini hafifletmeleri ve
hemen hastaneye getirmeleri söylenmelidir.

ÖKSÜRÜK
Tüm yaşlarda en sık görülen solunum belirtilerinden biridir. Öksürük ve
hışıltı çocuklarda sık rastlanan bir yakınmadır. Birçok çocukta bu yakınma
Öksürük çocuklarda sık tekrarlayıcı hatta sürekli olup çocuğu ve aileyi önemli derecede rahatsız eder.
görülen bir yakınmadır. Öksürük akciğerlerin koruyucu bir mekanizması olup, çocuk hekimlerine
başvuru nedenleri arasında ön sıralarda yer alan bir belirtidir. Genelde ciddi bir
hastalık nedeniyle meydana gelmez. Bazen inatçı olabilir ve eşlik eden bulgular
ciddi bir hastalığın belirtisi olarak yorumlanabilir. Çoğu zaman kendiliğinden
kaybolur.
Sosyo-ekonomik durum, çevre kirliliği, sigara dumanı ve rutubet gibi
faktörler öksürüğü etkilemektedir. Aileler öksürüğü bir bulgu değil, aksine bir

136
hastalık olarak algılamakta ve çoğu zaman tetiği çeken faktörün bir üst solunum
yolu enfeksiyonu olduğunu unutmaktadır.
Öksürüğün kendisi “bir hastalık değil, hayati bir reflekstir”.
Öksürük, yabancı maddelerin akciğerlere aspirasyonuna karşı, hava
yollarının temizlenmesine yönelik koruyucu bir savunma mekanizması olup,
solunum sisteminden mukus (kaygan, sümüksü koruyucu sıvı), kan, yabancı cisim,
zararlı maddeler ve mikroorganizmaların uzaklaştırılmasında rol oynayan önemli
bir reflekstir.
Bir-üç hafta içerisinde gerileyen öksürük akut öksürük, 4 haftayı geçen
öksürük kronik öksürük olarak tanımlanmaktadır. Akut öksürük çoğunlukla
solunum enfeksiyonları (zatürre, bronşit, sinüzit, boğmaca) ile ilişkilidir ve öksürük
enfeksiyonun iyileşmesi ile birlikte yatışır. Ani gelişen tıkanma ve öksürük sıklıkla
yabancı bir cismin (leblebi, para, vs.) soluk borusuna kaçmasından sonra gelişir.
Olumsuz çevresel faktörler, hava kirliliği, rutubet ve düşük sosyo-ekonomik
durum da öksürüğün artışında rol oynayabilir. Büyük çocuklar, psikolojik
etkilenmeyi öksürük olarak yansıtabilir ve genelde herkesin bulunduğu bir
ortamda öksürebilirler.
Çocuklarda yaşamın ilk birkaç yılında viral solunum enfeksiyonları sık
görülür. Özellikle günlük bakım merkezlerinde olduğu gibi birçok çocuğun toplu
halde bulunduğu ortamlarda bu durum söz konusu olur. Çabuk iyileşen ve viral bir
enfeksiyonla meydana geldiği düşünülen öksürük için teşhis koymak amaçlı tahlil
yapılmasına gerek yoktur. Buna karşılık öksürük 4-6 haftadan daha uzun süre
devam ediyorsa araştırılması gerekebilir. Sıklıkla tedavi gerektirmez iken bazen
yaşamı tehdit edebilen durumların belirtisi olabilir ve acil tedavi gerekebilir.
Çocukların çoğunda öksürük özel bir belirti olmayıp, altta yatan ciddi bir problem
bulunmamakta ve öksürük kendiliğinden gerilemektedir.
Çocuklarda öksürük hem ebeveynlerin hem de çocukların gündelik
yaşamlarını kötü yönde etkiler ve çocuklardaki yaşam kalitesini düşürür. Ayrıca
ailelerde öksürüğün devamlılığı ile birlikte giderek artan stres oluşur. Uzun süreli
öksürük durumunda sıklıkla aileler çocuklarını doktora götürmeden reçetesiz
satılan öksürük ve soğuk algınlığı ilaçlarıyla tedavi etme eğilimindedir.
Çocukluk çağında daha çok viral enfeksiyonlarla ilgili olmasına rağmen,
Öksürük solunum
yollarının aşırı öksürük, uzun sürdüğü ve tekrarladığı zaman araştırılmalıdır. Okul devamsızlığına
salgılardan ve yabancı neden olması ve ailelerde stres yaratması nedeniyle hekime en çok müracaat
maddelerden nedenidir.
temizlenmesine Öksürük solunum yollarının aşırı salgılardan ve yabancı maddelerden
yardımcı olan önemli temizlenmesine yardımcı olan önemli bir savunma mekanizmasıdır. Ancak bu
bir savunma
koruyucu özelliğe rağmen öksürük birden çok sistemde bazı sorunlara da
mekanizmasıdır.
sebebiyet verebilmektedir. Bunlardan kaygı, hâlsizlik, uykusuzluk, kas ağrıları ve
idrar kaçırma gibi olanları ebeveynleri endişelendirerek acil olarak çocuklarını
doktora getirmelerine neden olur.

İlgili Personelle İşbirliği


Kurum personeli ile işbirliği

137
Öksürük ailelerde ciddi bir kaygı nedeni olmakta, hasta ve ailesinin yaşam
kalitesini etkilemekte, bu nedenle ebeveynler sıklıkla bir tedavi arayışı içine
girmektedir. Uzun süren veya tekrarlayan öksürüklerde, aileler tarafından en sık
yapılan, antibiyotiklerin ya da öksürük şurupları gibi reçetesiz satılan ilaçların
kullanılmasıdır.
Çocukluk çağında öksürük;
• Ani başlangıçlı ve ciddi düzeyde ise, kanlı kusma, nefes darlığı veya
morarma eşlik ediyorsa,
• Kronik ve büyüme geriliği, yağlı dışkılama eşlik ediyorsa,
• 6 haftadan uzun sürüyorsa,
• Uygulanan basit tedavilere yanıtsız kalıyorsa, öksürüğün ciddiye alınması
gerekir.

PİŞİK

Resim 2. Pişik en çok bebek bezinin vücuda değdiği yerlerde olur.

Alt bezlerinin kullanıldığı alanlarda görülen candida albicansın etken olduğu


mantar enfeksiyonudur. Pişik küçük çocuklarda ve yenidoğanlarda yaygın olarak
görülen deri hastalıklarından biridir. Pişik hemen her bebekte görülen
rahatsızlıkların başında gelmektedir.
Pişik, çocuk bezinin temas ettiği alanda, kapalılık, nem, tahriş sonucu oluşan
tüm döküntülere denir. Genellikle çocuklarda bez bağlanan bölgede en çok karın
alt bölgesi, kasık bölgesi, genital bölge ve kalça bölgesinde döküntüler şeklinde
görülür.
Pişik en çok bebek bezinin vücuda değdiği yerlerde olur ve toplu halde ufak
kırmızı noktalar ya da yaygın deri kızarması şeklinde görülür. İlerlemiş vakalarda
yer yer derinin soyulması da mümkündür.
Ebeveynler genellikle pişiği hastalık olarak görmedikleri ve hastaların çoğu
evde tedavi edildikleri için görülme sıklığı tam olarak bilinmemektedir.
Pişiğin en büyük sorumlusu amonyak adı verilen ve idrarda bulunan bir
Pişik, çocuk bezinin maddedir. Pişiğin gelişiminde rol alan başlıca nedenler arasında aşırı nem,
temas ettiği alanda, sürtünme, idrar ve dışkının uzun süre deriye temas etmesi; mantar enfeksiyonları,
kapalılık, nem, tahriş bakteriyel enfeksiyonlar, kullanılan bezin cinsi, ağızdan alınıp bağırsaklardan atılan
sonucu oluşan tüm ilaçların cildi tahriş etmesi, beslenme şekli, deri pH’ı yer almaktadır.
döküntülere denir.
Çeşitli mikroorganizmaların etkisi ile idrarda gelişen amonyak uzun süreli
temasta pişiğe sebep olur. Özellikle tek kullanımlık olmayan bezlerin kullanımında
bezin naylonla sarılması halinde ıslaklık kurumayacağı için derinin idrarla temas
süresi artar. Yine idrarlı bezlerin iyice yıkanıp kaynatılmaması hem idrarda
amonyak oluşturan mikroorganizmaların canlı kalmasına hem de idrardaki

138
maddelerin bezden iyi çıkmamasına yol açar. Çocuğa düzenli olarak banyo
yaptırılmaması, altı açıldığında yeterince temizlenmeyip gerektiğinde yıkanmaması
hâlinde de pişik oluşabilir.
Pişiğin diğer bir nedeni de çocuk bezlerinin deterjanla yıkanmasıdır. Bu
nedenle çocuğun altını temizledikten sonra yumuşak bir havlu ile iyice kurulamak
hazır bez kullanılmıyorsa bezleri deterjan yerine sabunla yıkamakta fayda
sağlayacaktır. Bezler yıkandıktan sonra iyice durulanmalıdır.
Çocukların derilerinin yetişkinlere göre daha ince olması, ishalin sık
görülmesi ve enfeksiyonlar nedeniyle antibiyotik kullanımının sık olması
çocuklarda pişik oluşma riskini artırmaktadır.
Pişik her iki cinsiyette eşit sıklıkta bulunmaktadır. Bez bağlanması azaldığı
için 18-20 aylıktan sonra pişik görülme sıklığı azalmaktadır. Pişiğin en çok görülme
sıklığı 6-12 ay arasında olduğu bildirilmektedir. Anne sütü alan çocuklarda hazır
mama ile beslenen çocuklara göre daha az pişik görüldüğü ifade edilmektedir.
Pişik oluşumunda önemli rolü olan diğer bir etmen de antibiyotik
kullanımıdır. Bebekler eğer antibiyotik alıyorsa veya anne sütü ile beslenen
bebeklerin annesi antibiyotik alıyorsa bu bebeklerde normal bağırsak florası
bozulduğu için kolay bir şekilde mantar gelişir. Böylece mantarlar bölgesel direnci
Pudra deri kıvrımları azalmış olan bölgeyi çok kolay bir şekilde enfekte ederler. Mantar üremesinin en
arasında birikerek deriyi güzel örneği ağızda oluşan mantar enfeksiyonları (pamukçuklar) ve bağırsak
tahriş eder ve çocuğun düzenin bozulması ile oluşan ishallerdir. İshal geliştiğinde ayrıca dışkı ile derinin
solunum yoluna teması arttığı için pişik gelişme riski de artar.
kaçarak boğulma Bebeğin genital bölgesinin alkollü, kokulu ıslak mendillerle silinmesi,
tehlikesi yarattığından
parfüm, pudra gibi diğer tahriş edici maddelerin kullanılması pişik oluşumunu
kullanılmamalıdır.
arttırmakta ve zemin hazırlamaktadır. Cildin uzun süreli kapalı kalması/hava
almaması bezin pH’ın yükselmesine ve bez bölgesindeki mikroorganizmaların
artmasına neden olur. Bu nedenle pH’ı cilde uygun olmayan, deri pH’ını bozacak
sabunların ya da kimyasalların kullanılması, ıslak ılık su yerine alkollü, kokulu
bezlerin kullanılması, bebeğin derisinin havasız kalması pişik oluşumunu
arttırmaktadır. Aynı zamanda çocuğun altını sık değiştirmemek (günlük değiştirme
sıklığının dört ve altında olması) talk pudrası kullanmak gibi yanlış uygulamalar
sonucu pişik gelişmesi kaçınılmazdır. Pudra deri kıvrımları arasında birikerek deriyi
tahriş eder ve çocuğun solunum yoluna kaçarak boğulma tehlikesi yarattığından
kullanılmamalıdır.

İlgili Personelle İşbirliği


Aile ile işbirliği
Bez bölgesinin bakımı ve korunması ile pişik gelişme riskini azaltmak
mümkündür. Bu konuda bebeğin bakımından sorumlu olan anne ya da bakıcılara
eğitim verilmelidir.
Annelere ve bakım verenlere pişiğin tanısı, korunması ve tedavisi konusunda
bilgi verilmelidir. Özellikle bu tür eğitimlerin broşür ve kitapçıklar yoluyla olması
önemlidir. Pişik gelişimini önlemede beş önemli yol ABCDE olarak sınıflandırılmıştır.
Bu uygulamalar işlem sırasına göre sondan başa doğru sıralanmıştır.
A = Air out; Havalandırma,

139
B = Barrier; Cildi koruyucu krem kullanma,
C = Clean; Cildi temiz tutma,
D = Disposable diapers; Tek kullanımlık bezler, kumaş bezlere göre daha iyi
emicidir,
E = Educate; Pişiğin tekrar gelişmemesi ve önlemek için ailelere eğitim verilmesi.
Derinin nemi bezin ıslaklığı ile orantılıdır. Kumaş bezler, tek kullanımlık hazır
bezlere göre deriyi daha ıslak tutar. Kumaş bezlere göre, tek kullanımlık hazır
bezler daha az pişik gelişimine neden olur. Özellikle süper emici özellikli jel
materyalli çocuk bezleri ıslaklığı azaltır ve deri pH’ının normal sınırlar içerisinde
kalmasını sağlarlar. Bezlerin çok sıkı bağlanması ve plastik külotların giydirilmesi
derinin hava almasını önlediğinden önerilmemektedir. Günümüzde de kumaş bez
kullananlara çok az rastlanmaktadır. Bu durumda kullanabilecek kumaş bezlerin,
sık değiştirilmesi durumunda, pişiği önleme yönünden hazır bezlerden çok farkı
yoktur. Son zamanlarda, suya karşı cildi koruyan çinko oksit/vazelin içeren bezler
üretilmektedir. Bu bezlerin diğer bezlere oranla pişik şiddetini azalttığı
görülmektedir.
Kumaş bezler yıkama öncesi antiseptik içeren suda tutulmalıdır. Özellikle
enzim içeren deterjan ve yumuşatıcılar kullanılmamalıdır. Sabun tozu
kullanılmalıdır. En az 60 derecede yıkanmalıdır. Bezin kaynatılması, kullanma
Bez bölgesinin bakımı süresini azaltacağından yapılmaması önerilmektedir. Bezin kokusunu gidermek
ve korunması ile pişik için güneşte asılarak kurutulması önerilmektedir. Makinada yıkama ve durulama
gelişim riskini azaltmak işlemi daha sistematik ve güvenilir olduğu için elde yıkamaya tercih edilmelidir.
mümkündür. Bezin değiştirilme sıklığı pişiğin tedavi ve korunmasında önemli rol oynar.
Bebekler doğumdan sonra 24 saatte ortalama 20 defa idrar yaparlar. Bir yaşına
geldiğinde çocuğun günlük idrar yapma sayısı giderek azalır yediye kadar düşer.
Bez değişim sayısı arttıkça pişik gelişme sıklığı azalır. Bez gece dâhil olmak üzere 2-
4 saatte bir değiştirilmelidir. Pişiği olan çocuklarda bezin deri ile temas süresini
azaltmak için bu sayı artırılmalıdır.
Pişik gelişimini engellemek için; emiciliği iyi olan kaliteli hazır bezlerin
kullanılması, bez bölgesinin kuru olması, her dışkılamadan sonra bez değiştirilmesi
ve bezin günde en az beş defa değiştirilmesi ve bölgenin temizliği, bezlerin çok sıkı
bağlanmaması, sıkı dar giysi kullanılmaması, odanın fazla sıcak ve nemli olmaması,
etkin koruyucu madde kullanılması ve sık havalandırılması önerilmektedir.
Deri temizliği her bez değişiminden sonra ılık su veya ılık su ile ıslatılmış
pamukla yapılmalı ve bez bölgesi günde iki defa yıkanmalıdır. Çocuğun altını
temizlemek amacıyla kullanılan ıslak mendiller deri bütünlüğünün bozulduğu
durumlarda kullanılmamalıdır.
Pişiğin gelişmesi ve tekrarlanmalarının önlenmesinde uygun koruyucu
kremler kullanılması önemlidir. Her bez değişiminden sonra temiz deriye
(zeytinyağı, vazelin veya bebek yağı gibi) koruyucu kremler uygulanmalıdır.
Ailelere pişikten korunma ve tedavisi hakkında broşürler ve kitapçıklar yolu
ile bilgi verilmelidir. Özellikle annelere bebeğin alt bakımının önemi anlatılmalıdır.

140
•Ateş, vücut ısısının normal sınırların üzerine çıkması olarak
tanımlanır. Ateş, normal bir vücut savunma mekanizmasıdır. Yüksek
ateş bir hastalık değil, yalnızca bir belirtidir.
•Çocukların bakımından sorumlu kişilerin, özellikle annelerin,
çocukluk çağında ateşli durumların yönetimine ve akılcı antibiyotik

Özetkullanımına ilişkin konularda doğru bilgi sahibi olması, hem çocuğa


yapılan gereksiz uygulamaları, hem de gecikmiş ve yetersiz
müdahaleleri önleyecektir.
•Havale, ateşli bir hastalığın başlangıcında daha sık görülmektedir.
En sık üst solunum yolu enfeksiyonları ile birliktedir. Ateşli havaleler
ani yüksek ateşle ortaya çıktığı için büyük ölçüde önlenebilir.
Sadece bir ateşli havale geçiren çocuk genellikle daha ileri tedavi
gerektirmez. Ancak ebeveynler, çocuğun ateşinin tekrar
yükselmesine dikkat etmeleri konusunda uyarılmalıdır.
•Öksürük akciğerlerin koruyucu bir mekanizması olup, çocuk
hekimlerine başvuru nedenleri arasında ön sıralarda yer alan bir
belirtidir. Sosyo-ekonomik durum, çevre kirliliği, sigara dumanı ve
rutubet gibi faktörler öksürüğü etkilemektedir.
•Öksürüğün kendisi “bir hastalık değil, hayati bir reflekstir”.
•Pişik küçük çocuklarda ve yenidoğanlarda yaygın olarak görülen
deri hastalıklarından biridir. Pişik hemen hemen her bebekte
görülen rahatsızlıkların başında gelmektedir. Pişik, çocuk bezinin
temas ettiği alanda, kapalılık, nem, tahriş sonucu oluşan tüm
döküntülere denir.
•Pişiğin gelişiminde rol alan başlıca nedenler arasında aşırı nem,
sürtünme, idrar ve dışkının uzun süre deriye temas etmesi; mantar
enfeksiyonları, bakteriyel enfeksiyonlar, kullanılan bezin cinsi,
ağızdan alınıp bağırsaklardan atılan ilaçların cildi tahriş etmesi,
beslenme şekli, deri pH’ı yer almaktadır.Bez bölgesinin bakımı ve
korunması ile pişik gelişim riskini azaltmak mümkündür. Bu konuda
bebeğin bakımından sorumlu olan anne ya da bakıcılara eğitim
verilmelidir.

141
DEĞERLENDİRME SORULARI

Değerlendirme 1. Aşağıdakilerden hangisi çocuklarda normal vücut sıcaklığı aralığında


sorularını sistemde ilgili
değildir?
ünite başlığı altında yer
a) 36,5° C
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli b) 37,8° C
olarak c) 37.9° C
cevaplayabilirsiniz. d) 37.0° C
e) 36.9° C

2. Aşağıda belirtilen çocuklarda ateş ile ilgili ifadelerden hangisi yanlıştır?


a) Vücut ısısı sabahın erken saatlerinde en düşük düzeydedir
b) Akşamları vücut ısısı sabaha göre 0,5–1°C daha yüksektir
c) Süt çocuklarında sabah-akşam vücut ısılarında fark vardır
d) İlk yaşlarda gündüz vücut ısısı, uyku hâlindeki ısıdan 0,6°C kadar
yüksek olabilir
e) İlk aylarda sabah-akşam vücut ısılarında fark yoktur

3. Aşağıda belirtilen durumların hangisi vücut sıcaklığının 38-38.5 oC


arasında seyretmesine neden olmaz?
a) Uyuma
b) Egzersiz
c) Sıkı giyinme
d) Sıcak hava
e) Sıcak yiyecek ve içecekler

4. Aşağıdakilerden hangisi çocuklarda 39° C üzerindeki yüksek ateşte görülen


belirtilerden biri değildir?
a) Huzursuzluk
b) Hâlsizlik
c) Baş ağrısı
d) Terleme
e) Susuzluk

5. Aşağıdakilerden hangisi annelerin ateş konusunda endişelenmelerine


neden oluşturmaz?
a) Annenin daha önceden ateş ile ilgili bilgilendirilmemesi
b) Ateşin 39 oC'nin üzerinde oluşu
c) Annenin eğitim düzeyinin düşük olması
d) Çok çocuk olması
e) Annenin oturduğu yer

142
6. Aşağıdaki durumların hangisinde anne-babalar derhal doktora
başvurmalıdır?
a) 3 yaşından küçük çocukta ateş 38.0-39.0 oC arasında ise
b) Çocuk idrar yaparken yanma ya da ağrı varsa
c) Ateş 72 saatten uzun sürüyorsa
d) Aradan 24 saat geçmeden yeniden ateş ortaya çıkmışsa
e) Çocukta ateşli havale öyküsü varsa

7. Aşağıdaki durumların hangisi öksürüğün artmasına neden olmaz?


a) Olumsuz çevresel faktörler
b) Hava kirliliği
c) Rutubet
d) Düşük sosyo-ekonomik durum
e) İleri yaş

8. Aşağıdakilerden hangisi öksürüğün neden olduğu sorunlar arasında


değildir?
a) Kaygı
b) Halsizlik
c) Uyku durumu
d) Kas ağrıları
e) İdrar kaçırma

9. Aşağıdaki durumların hangisinde öksürük ciddiye alınmamalıdır?


a) Ara sıra devam ediyorsa
b) Kanlı kusma, nefes darlığı veya morarma eşlik ediyorsa
c) Büyüme geriliği eşlik ediyorsa
d) 6 haftadan uzun sürüyorsa
e) Uygulanan basit tedavilere yanıt alınmıyorsa

10. Alt bezlerinin kullanıldığı alanlarda görülen mantar enfeksiyonuna ne ad


verilir?
a) Pişik
b) Pamukçuk
c) Gaz sancısı
d) Zatürre
e) Ateş

Cevap Anahtarı
1.C, 2.C, 3.A, 4.E, 5.D, 6.A, 7.E, 8.C, 9.A, 10.A

143
0-12 YAŞ ÇOCUKLARDA
GÖRÜLEN HASTALIKLAR I

• Konu ile İlgili Kavramlar


İÇİNDEKİLER

• 0-12 Yaş Çocuklarda Görülen


Hastalıklar
• Kızamık
• Kızamıkçık
ÇOCUK SAĞLIĞI
• Kabakulak VE
• Kızıl HASTALIKLARI
• Su Çiçeği

Yrd. Doç. Dr. Aynur


AYTEKİN

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• 0-12 yaş çocuklarda sık görülen
hastalıklar hakkında bilgi sahibi
HEDEFLER

olacak,
• Bu hastalıkların etkenlerinin,
bulaşma yollarını, belirtilerini ve
bakım ilkelerini öğrenecek,
• Ayrıca bu hastalıklardan
korunmak için neler yapılacağı
konusunda bilgi sahibi olacak,
• Bu bilgiler ışığında çocukların
hastalıklara karşı korunmasında
etkili olabileceksiniz.
ÜNİTE

11
144
GİRİŞ
Kızamık, kabakulak, kızamıkçık, kızıl ve su çiçeği çocukluk döneminde sıklıkla
karşılaşılan hastalıklardandır. Çeşitli hastalık etkenlerinin (bakteri, virüs, mantar
vb.) neden olduğu bu hastalıklar bulaşıcı hastalıklar şeklinde de tanımlanmaktadır.
Özellikle kreş, anaokulu, okul gibi kalabalık ortamlarda yaşayan çocuklar için
bulaşıcı olan bu hastalıkların nedenlerinin, tedavi- bakım ilkelerinin ve korunma
yollarının bilinmesi büyük önem taşımaktadır.

KONU İLE İLGİLİ KAVRAMLAR


Enfeksiyon: mikroorganizmaların vücuda girerek yerleşmesi, çoğalması ve hastalık
meydana getirmesidir.
Bulaşma yolları: Enfeksiyon hastalıklarının en bilinen bulaşma yolları solunum,
sindirim ve temas yoludur.
• Solunum (damlacık) yoluyla bulaşma; hasta ya da taşıyıcılarla direkt temas
(öpüşme) veya enfekte damlacıkların solunan havaya karışması sonucu
meydana gelir. Ayrıca etkenle bulaşmış tozların solunması yoluyla da
bulaşma olabilir.
• Sindirim yoluyla bulaşma; besinler, yiyecekler, kirli eller ve tırnaklar
aracılığıyla bulaşmanın gerçekleşmesidir.
• Temas yoluyla bulaşma; deri ve mukoza yoluyla olur. Bulaşma direk
temas, cinsel temas, travma, enjeksiyon şeklinde olabilmektedir.
Kuluçka (inkübasyon) dönemi: Hastalık etkeninin vücuda girmesinden hastalık
belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar geçen dönemdir.
Prodromal dönem: Kuluçka döneminin bitiminden hastalığa özgü klinik bulgular
başlayıncaya kadar geçen süredir. Genellikle birkaç gün sürer. Baş ağrısı, ateş,
iştahsızlık, hâlsizlik gibi belirtiler görülür.
Bağışıklık: Canlının kendi vücudunda belirli hastalık etkenlerine karşı biyolojik
olarak gelişen özgül direnme gücüdür.
İzolasyon: Kelime anlamı olarak ayırma, soyutlama, tecrit etme anlamına
gelmektedir. Hasta bireyden mikroorganizmaların çevreye yayılmaması için araya
engel koymak gerekir. Hasta bireyden çevreye taşınma yolları; atıklar ve akıntılar,
bireysel temas, araç ve gereçlerdir. Araya konan engellerin başlıcaları ise el
yıkama, eldiven giyme, maske takma, hastanın özel bir odaya alınması, odaya
girenlerin koruyucu giysiler giymesi, hastanın atıkları ve çıkardıklarının güvenli bir
şekilde yok edilmesidir.
• Katı izolasyon; solunum ve yakın temasla geçen son derece bulaşıcı
hastalıkların yayılmasını önlemek amaçlıdır. Hastalar özel odaya alınır.
Koruyucu giysiler, maske, eldiven, atıkların imhasını içerir. Su çiçeği ve
difteride kullanılır.
• Temas izolasyonu; katı izolasyon gerekmeyen durumlarda kullanılır. El
yıkama, gömlek giyme, maske takmayı içerir. Hastalar özel bir odaya alınır.
Yakın temas sırasında bu malzemeler kullanılır. Viral zatürre (pnömoni) ve
kızamıkçıkta uygulanır.

145
• Solunum (damlacık) izolasyonu; hava yolu ile bulaşmada uygulanır.
Hastalar özel odaya alınır. Maske hastayla yakın temasta kullanılır.
Kızamık, menenjit gibi hastalıklarda uygulanır.

0-12 YAŞ ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN HASTALIKLAR


Kızamık (Rubeola, Morbili, Measles)
Kızamık, tüm dünyada görülen son derece bulaşıcı olan çocukluk çağı
döküntülü hastalığıdır. Kızamıkta ölüm oranı ortalama % 3’tür. Ancak 1 yaş altında
% 15, beslenme yetersizliği olan çocuklarda % 20, uzamış ishalle birlikte
görüldüğünde ise % 25’e kadar çıkabilmektedir. Ilıman iklimlerde genellikle kış
sonlarında ve ilkbahar başlarında görülür.

Kızamık virüsü,
hasta kişilerin
kanları ve burun,
boğaz salgıları ile
bulaşır.

Resim 1. Kızamık hastası çocuk (Kaynak: Milli Eğitim Bakanlığı, Çocuk Gelişimi
ve Eğitimi: Çocuk Hastalıkları. Ankara, 2011.)

Etken: Hastalık etkeni, paramyxoviridae grubunda kızamık virüsüdür. Virüs, dış


etkenlere ve antiseptiklere dayanıksızdır. Oda sıcaklığında havada 2 saatten fazla
canlı kalır. Etken, hasta kişilerin kanları ve burun, boğaz sekresyonlarında (salgı)
bulunur.
Bulaşma: Solunum yoluyla doğrudan bulaşır. Salgınlar oluşturur. Hasta kişinin
öksürme ve aksırması ile havaya yayılan virüs, solunum yolu ile alınır, ağız, boğaz
ve buruna yerleşerek enfeksiyona yol açar. Hastalık belirtilerinin başlamasından
sonraki 1-2 gün öncesinden itibaren 7 gün bulaştırıcıdır. Döküntülerden 4 gün
Çocuğun yanaklarının önce 5 gün sonraya kadar bulaştırıcılık devam eder.
iç kısmında görülen Kuluçka dönemi: 8-12 gündür.
koplik lekeleri kızamık Belirtileri: Hastalık belirtileri iki dönemde görülür. Bunlar; prodromal dönem ve
için özel bir bulgudur. döküntü dönemidir.
• Prodromal dönem; 4-5 gün sürer. Kuluçka dönemi sonrası yüksek ateş,
bulantı, konjonktivit (göz iltihabı), nezle, öksürük, iştahsızlık, kas ağrısı ve
hâlsizlikle hastalık başlar. Hastalık için özel olan ve yanakların iç kısmında
görülen beyazımsı lekeler (koplik lekeleri) döküntülerden iki gün önce
belirir ve kızamık için özel bir bulgudur. Bu lekeler, yaklaşık 1 mm

146
çapında kenarları parlak kırmızı bir çizgi ile çevrili ortası mavi-beyaz
halkalardır. Başlangıçta yanak içi mukozasında belirirler ve hızla yayılırlar.
Birinci günün sonunda bütün ağız mukozası ve yanak içi beyaz nokta
şeklindeki bu lekelerle dolabilir. Döküntüler ortaya çıkınca bu yaralar
azalmaya başlar ve döküntünün üçüncü gününde tamamen kaybolur.
• Döküntü dönemi; 3-4 gün sürer. Prodromal dönemi takiben ateş tekrar
yükselir. Deriden hafif kabarık (makülopapüler döküntü), önceleri
basmakla kaybolan daha sonra rengi giderek kırmızıya dönüşen ve
basmakla kaybolmayan döküntüler başlar. Döküntü saçlı deri ile saçsız
derinin birleştiği yerden kulak arkasından başlayarak 2-3 gün içinde yüze,
Kızamıkta gövdeye, kol ve bacaklara yayılarak tüm vücudu kaplar. Yüz ve
döküntünün en fazla boyundakiler birleşmeye eğilim gösterir. Bacak ve koldaki döküntüler
olduğu dönemde ateş daha seyrektir. Belirtiler gittikçe artarak döküntünün dördüncü günü
de en yüksek seviyeye zirveye ulaşır. Döküntünün en fazla olduğu zaman ateş en yüksek
çıkar. düzeydedir. Döküntüler 3-4 gün sonra solmaya başlar ve ateş düşer.
Döküntüler yerlerinde hafif esmerimsi lekeler ve buğday unu kepeğine
benzer kabuklar oluşturarak solar. En son öksürük kaybolur.

Resim 2. Kızamıkta döküntüler (Kaynak: Keudel, H., Capelle, B. (Çeviren: Yürür,


G.K.) (2008). Çocuk Hastalıkları. 1. Baskı. İstanbul: Optimist Yayın Dağıtım.)

Bakım ve Korunma: Hastalığın belirtilerine yönelik tedavi ve bakım yapılır. Ateş


düşüp öksürük azalıncaya kadar çocuk yatak istirahatine alınır. Doktor önerisine
göre ilaç kullanılır. Yüksek ateş için ateş düşürücü, kas ağrısı için ağrı kesici
verilmelidir. Kızamık hastalığı aşırı bulaşıcı olduğu için standart önlemlere ek
olarak hava yolu izolasyon önlemleri alınır. Kızamık döküntüsü çıktıktan sonraki
Kızamıklı çocuğa iyi
dört gün boyunca çocuğun oda kapısı kapalı tutulmalı ve çocuk diğer kişilerden
bakım verilmezse orta
uzak tutulmalıdır. Hastanın odası sık sık havalandırılmalıdır. Öksürük için soğuk
kulak iltihabı, zatürre ve
buhar verilmelidir. Çocuğun derisi kuru ve temiz tutulmalı, banyo yaptırılmalıdır.
beyin dokusu iltihabı
Sıvı kaybı için bol su ve yumuşak besinler alması sağlanmalıdır. Hasta; sindirimi
ortaya çıkabilir.
kolay, yumuşak ve bol karbonhidratlı, proteinli ve vitaminli yiyeceklerle beslenir.
Hasta iyi bakılmazsa kızamık; orta kulak iltihabı, zatürre ve beyin dokusu iltihabına
sebep olabilir.

147
Hastalığın geçirilmesi sonucu kazanılan bağışıklık süreklidir. Kızamık geçirmiş
anneden doğan bebekler genellikle 6-9 ay bağışıktırlar. Kızamık aşı ile önlenebilen
bir hastalıktır. Tüm çocuklar 12-18 aylıkken canlı aşı ile aşılanarak aktif bağışıklık
sağlanabilir. Kızamık aşısı tek olarak ya da kızamıkçık ve kabakulak aşısı ile birlikte
yapılabilir.

Kızamıkçık (Rubella)
Kızamıkçık, tropikal bölgelerde yaygın olmakla birlikte tüm dünyada görülür.
Genellikle çocuk ve genç erişkinlerde ilkbahar ve kış aylarında görülen hafif
döküntülü bir virüs enfeksiyonudur. Hastalığa yakalananların % 15’i 0-5 yaş arası
çocuklar iken, % 40 oranında 5-9 yaş arası çocuklarda görülür. Kızamıkçık bildirimi
zorunlu bir hastalıktır.
Etken: Hastalık etkeni, bir RNA virüsü olan rubella virüsüdür.
Bulaşma: Virüs, hasta kişinin burun-boğaz salgılarından ve bu salgılarla yeni
bulaşmış araç gereçlerle, damlacık yoluyla veya anneden bebeğe plasenta yoluyla
geçer. Bulaştırma süresi, hastalık döküntüleri ortaya çıkmadan bir hafta önce
başlar ve döküntüler çıktıktan sonra 4 gün devam eder. Bulaştırma döneminde
Kızamıkçığın çocuk okula gönderilmez ve gebe kadınlarla teması önlenir.
bulaştırma Kuluçka dönemi: Virüs vücuda alındıktan hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına
döneminde çocuk kadar geçen süre 14-21 gündür.
okula gönderilmez ve Belirtileri: Hastalık belirtileri prodromal ve döküntü dönemi olmak üzere iki
gebe kadınlarla dönemde gözlemlenir.
teması önlenir. • Prodromal dönem; nadir olarak döküntüden önce hafif ateş, baş ağrısı,
hâlsizlik, hafif nezle ve konjonktivit görülür. Döküntüden en az 24 saat
önce hastalık için karakteristik olan olan lenfadenopatiler (lenf bezlerinin
şişmesi) fark edilir. Boyun lenf bezlerinde ağrılı büyüme olur. Döküntü
çıkmadan kısa süre önce yumuşak damakta iğne ucu büyüklüğünde
pembe renkte lekeler fark edilir.
• Döküntü dönemi; deriden kabarık olmayan (maküler) döküntüler yüzde
başlar, gövde, kol ve bacaklara doğru ilerler. Döküntüler gövdede
belirirken yüzdekiler kaybolur. Bir- iki gün içinde gövdede kızıl
döküntüsünü andıran iğne başı büyüklüğündeki döküntüler tüm vücuda
yayılır. Üçüncü gün tüm döküntüler kaybolur.

Resim 3. Kızamıkçık döküntüleri (Kaynak: Milli Eğitim Bakanlığı, Çocuk Gelişimi ve


Eğitimi: Çocuk Hastalıkları. Ankara, 2011.)

Bakım ve Korunma: Kızamıkçık olan çocuğun bakımında çocuğun rahatını sağlayıcı


önlemler alınması gerekir. Hastalığın belirtilerine yönelik tedavi ve bakım yapılır.

148
Doktor önerisine göre ilaç kullanılır. Yüksek ateş için ateş düşürücü, kas ağrısı için
ağrı kesici verilmelidir. Bulaştırıcılık riski nedeniyle damlacık izolasyon önlemleri
alınmalıdır. Virüs havada asılı kaldığından uzak mesafelere taşınamamaktadır. Bu
Gebelik öncesi tüm nedenle çocuğun odasının kapalı tutulmasına gerek yoktur. Ancak çocuğa bir
kadınların ve genç metre mesafeyle yaklaşıldığında maske kullanılmalıdır.
kızların taranması ve Kızamıkçık aşı ile önlenebilen bir hastalıktır. Aşı, kızamık ve kabakulak aşısı
negatif olanlara ile birlikte olarak iki doz şeklinde yapılmaktadır. Hastalığı geçirme veya aşılanma
kızamıkçık aşısının ömür boyu bağışıklık sağlar. Kızamıkçık enfeksiyonu gebeliğin ilk üç ayında
yapılması gereklidir. geçirildiğinde mikrosefali (başın gelişememesi sonucu normalden küçük olması),
sağırlık, kalp anomalileri, katarakt ve diş eksiklikleri gibi doğuştan anomalilere
neden olabilen önemli bir hastalıktır. Bu nedenle gebelik öncesi tüm kadınların ve
genç kızların taranması ve negatif olanlara kızamıkçık aşısının yapılması gereklidir.
Gebelere canlı aşı yapılmaz. Aşılanan kadınlar aşıdan sonra 1-3 ay gebe
kalmamalıdır.

Kabakulak
Kabakulak tüm dünyada görülen özellikle okul, yuva gibi çocukların kalabalık
olduğu alanlarda salgınlar yapan bulaşıcı bir hastalıktır. Sıklıkla ilkbahar ve kış
aylarında görülür. Hastaların % 90’ı 14 yaşın altındaki aşısız çocuklardır. Kabakulak
bildirimi zorunlu bir hastalıktır.

Resim 4. Tek taraflı parotis (tükrük) bezi şişliği (Kaynak: Görak, G., Savaşer, S., Yıldız,
S. (2011). Bulaşıcı Hastalıklar Hemşireliği. 1. Baskı. İstanbul: İstanbul Tıp Kitabevi.)

Kabakulak olan çocuk Etken: Hastalık etkeni bir RNA virüsü olan Myxovirus parotidis virüsüdür. Soğuğa
bulaşmayı önlemek karşı dayanıklıdır. Soğukta yıllarca canlılığını sürdürebilir.
amacıyla yaklaşık 21 Bulaşma: Virüs vücuda hasta kişilerin ağız-boğaz salgılarıyla doğrudan ya da dolaylı
gün okula (virüsle bulaşmış eşyalarla) temas sonucu solunum yolu ile girer ve bulaşıcılık oranı
gönderilmemelidir. oldukça yüksektir. Bulaştırıcılık süresi, parotis (tükrük bezi) bezleri şişmeden 1-2
gün önce başlar ve 5 gün sonrasına kadar devam eder. Hasta çocuk bulaşmayı
önlemek amacıyla yaklaşık 21 gün okula gönderilmemelidir.
Kuluçka dönemi: Yaklaşık 14-21 gün, ortalama 18 gündür.
Belirtileri: Kabakulak tek ya da çift taraflı parotis bezinin nadiren de diğer dış salgı
bezlerinin ağrısız şişmesi ile karakterize sistemik viral bir hastalıktır. Hastalık % 30-
40 oranında belirti vermeden seyreder. Çocuklarda prodromal dönem nadirdir.
Kabakulak geçiren çocuk başlangıçta hafif ateş, baş ağrısı, iştahsızlık, hâlsizlik gibi
belirtiler gösterebilir. Bir-iki gün içerisinde tek ya da çift taraflı parotis bezi
bölgesinde şişlik, ağrı ve hassasiyet ortaya çıkar. İlerleyen günlerde şişlik
belirginleşir, kulak kepçesi yukarı dışa doğru itilir, mandibula (alt çene kemiği) açısı

149
görülmez hale gelir. Şişlik genellikle bir tarafta başlar, 1-5 gün sonra diğer parotis
bezini de tutar. Şişlikle birlikte ateş 39-40 0C’ye çıkabilir ve 3-4 gün sürer. Yaklaşık
bir hafta içerisinde parotis bezi şişliği düzelir.

Kabakulak hastalığı
geçiren çocuk
bulaştırıcılık süresi
bitene kadar ayrı bir
odada yatak
istirahatine alınır.

Resim 5. Kabakulak geçiren çocuk (Kaynak: Keudel, H., Capelle, B. (Çeviren: Yürür, G.K.)
(2008). Çocuk Hastalıkları. 1. Baskı. İstanbul: Optimist Yayın Dağıtım.)

Hastalık genellikle hafif seyirli olmakla birlikte bazı olgularda erkek


çocuklarda testis iltihabı (orşit), kız çocuklarda yumurtalık iltihabı (ooforit),
pankreatit (pankreas iltihabı), ensefalit (beyin iltihabı), menenjit (beyin zarı
iltihabı), işitme kayıpları, kalp kası iltihabı gibi durumlar görülebilmektedir.
Bakım ve Korunma: Kabakulak hastalığı geçiren çocuğun bakımında çocuk,
damlacık izolasyonu önlemleri alınarak bulaştırıcılık süresi (yaklaşık 10 gün) bitene
kadar ayrı bir odada yatak istirahatine alınmalıdır. Kabakulak mikrobu uzak
mesafelere gidemediğinden oda kapısının kapalı tutulmasına gerek yoktur. Ancak
çocuğun bir metre mesafesine yaklaşanların ya da çocuğun maske kullanması
bulaşmayı önlemede yararlı olacaktır.
Hasta çocuğu ve hastalık belirtilerini rahatlatmaya yönelik bakım ilkeler
uygulanmalıdır. Doktor önerisine göre ateşi için ateş düşürücüler, ağrısı için ağrı
kesiciler kullanılmalıdır. Ağrı için kesinlikle aspirin kullanılmamalıdır. Aspirin
Gebeliğin ilk üç
kullanımı karaciğere olumsuz etki yapacağından önerilmez. Çocuk, bol proteinli,
ayında annenin
sıvı ve yumuşak gıdalarla beslenmelidir. Ayrıca çocuğun aktivitelerinin kısıtlanması,
kabakulak geçirmesi
yatak istirahatine alınması, erkek çocuklarda testislerin alttan desteklenerek
durumunda virüs
yükseltilmesi (elevasyona alınması) önerilir. Ateşin düşmesi ile 5 gün içinde orşit
plasenta yoluyla
belirtileri de geriler. Orşit tek taraflı geçirildiğinde kalıcı kısırlık (infertilite) riski
fetüse geçer ve
oluşturmaz.
düşüğe neden olur.
Kabakulak aşı ile önlenebilen bir hastalıktır. Aşı, kızamık ve kızamıkçık aşısı
ile kombine olarak iki doz şeklinde yapılmaktadır. Hastalığı geçirenler yaşam boyu
kalıcı bağışıklık kazanırlar. Gebeliğin ilk üç ayında annenin hastalığı geçirmesi
durumunda virüs plasenta yoluyla fetüse geçer ve düşüğe neden olur. Bu nedenle
aşısız kadınların gebelik öncesi dönemde aşılanmış olması büyük önem taşır.

150
Kızıl (Scarlet fever, Scarlatina)
Kızıl, döküntülü ve bakterilerin neden olduğu bir bulaşıcı bir hastalıktır. Kızıl
vakalarının yaklaşık % 50’si 3-12 yaş grubu çocuklardır. Üç yaşından küçüklerde
nadiren görülür. Hastalık sıcak bölgelerde ve tropikal iklimlerde yaygındır. İlkbahar
ve kış aylarında sık görülür. Toplu yaşanılan alanlarda (okul, kışla, yuva gibi) daha
yaygın olarak görülür.
Etken: Hastalık etkeni, A grubu beta hemolitik streptokoklardır. Oldukça dayanıklı
bir bakteridir.
Bulaşma: Hastalık kaynağı insandır. Bulaşma, hastanın burun-boğaz salgılarıyla
doğrudan temasla, solunum yoluyla ya da bakteriyle bulaşmış oyuncak, mendil,
yiyecekler aracılığıyla dolaylı olarak gerçekleşmektedir. Etken solunum yoluyla
alındıktan sonra bademciklere yerleşir. Eritrojenik toksin salgılar. Bu toksin kana
karışarak tüm organizmaya yayılır. Bu toksine karşı duyarlılık varsa döküntüler
Kızıl, toplu yaşanılan ortaya çıkar. Bulaştırıcılık süresi, ortalama 10 gündür.
alanlarda (okul, kışla, Kuluçka dönemi: 1-7 gün, ortalama 3 gündür.
yuva gibi) daha yaygın
olarak görülür.

Resim 6. Kızılda yüz ve dil görünümü (Kaynak: Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Serisi;
Çocuk Hastalıkları Modulü, Ankara, 2011.)

Belirtileri: Kızılda ani başlayan yüksek ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, bulantı, kusma
vardır. Hastanın bademcikleri şişer ve kızarır. Dil, beyaz çilek görünümünde
paslıdır. Daha sonra kıpkırmızı ahududu görüntüsü alması kızılın tipik özelliğidir.

Resim 7. Kızılda el ve ayaklarda soyulmalar (Kaynak: Görak, G., Savaşer, S., Yıldız, S.
(2011). Bulaşıcı Hastalıklar Hemşireliği. 1. Baskı. İstanbul: İstanbul Tıp Kitabevi.)

Döküntüler, hastalığın başlangıç belirtilerinden 1-2 gün sonra yüzde başlar,


vücuda yayılır. Önceleri sarımtırak kırmızı ve toplu iğne başı büyüklüğündeki
döküntüler birbiriyle birleşir ve bütün vücut derisi güneş yanığı görüntüsü alır.

151
Döküntüler dirsek içi, kasıklar, diz altı, koltuk altı gibi kıvrımlı yerlerde yoğunlaşır.
Döküntüler iyileşirken çocuğun cildinde soyulmalar gözlenir.
Bakım ve Korunma: Streptokok boğaz enfeksiyonlarında antibiyotik tedavisi
Kızıl erken dönemde
gereklidir. Penisilin ve eritromisin tedavisi 10 gün süreyle uygulanarak hastalık
tedavi edilmezse
komplikasyonları (akut eklem romatizması gibi) önlenir. Erken tedavi edilmezse
böbrek hastalığı,
böbrek hastalığı, romatizma, orta kulak iltihabı ve zatürreye neden olabilir. Hasta
romatizma, orta kulak
çocuk yatak istirahatine alınır. Bol sıvı ve yumuşak gıdalarla beslenmesi sağlanır.
iltihabı ve zatürreye
Tedavi başladıktan sonra ilk 24 saat solunumla bulaşmayı önleyici tedbirler
neden olabilir.
alınmalı, çocuk izole edilmelidir.
Hastalığın aşı ile korunması olası değildir. Beş-altı tip streptokok aşısı
bulunmasına rağmen etkenin farklı tipleri olması nedeniyle bu aşılar yetersizdir.
Hastalığın başında tanılanarak uygun antibiyotiklerle tedavi edilmelidir.

Su Çiçeği (Varisella)
Su çiçeği çocukluk çağının en sık görülen bulaşıcı hastalığıdır. Dünyanın her
tarafında her cins, ırk ve yaşta (sıklıkla 2-8 yaş arası çocuklarda) görülür. Genellikle
hafif seyirlidir. Sıklıkla kış ve ilkbaharda ortaya çıkar.
Etken: Hastalık etkeni varicella zoster virüsüdür.
Bulaşma: Bulaşıcılık hasta kişinin solunum yolu salgılarıyla damlacık bulaşma
şeklinde daha az sıklıkla da deri lezyonları ile direkt temas yoluyla olmaktadır.
Bulaştırıcılık süresi, döküntüler çıkmadan önceki 2-5 gün, ilk lezyonlar ortaya
çıktıktan 6 gün sonrasına kadar devam etmektedir.
Kuluçka dönemi: 14-21 gün arasında değişir.

Suçiçeğinin hafif
atlatılması ya da
korunmak için
çocukların aşılanması
gerekir.

Resim 8. Suçiçeği döküntüleri Resim 9. Dildeki veziküller (Kaynak: Emond,


(Kaynak: Keudel, H., Capelle, B. R.T.D., Welsby, P.D., Rowland, H.A.K.
(Çeviren: Yürür, G.K.) (2008). Çocuk (Çevirenler: Uzun, C., Yumuk, Z., Anğ, Ö.)
Hastalıkları. 1. Baskı. İstanbul: (2012). İnfeksiyon hastalıkları Renkli Atlas. 1.
Optimist Yayın Dağıtım.) Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.)

Belirtileri: Hastalık, 1-2 gün süren hafif ateş, hâlsizlik, kırıklık gibi belirtilerle başlar.
Küçük çocuklarda bu dönem fark edilmeyebilir. İzleyen günlerde önce gövdede
başlayıp sonra yüz ve saçlı deride, daha az olmak üzere kol ve bacaklarda, ağızda
yanak mukozasında ve boğazda görülerek tüm vücuda yayılan kaşıntılı döküntüler
mevcuttur. Bu döküntüler deriden kabarık olmayan kırmızı (makül), deriden

152
kabarık (papül) ve içi sıvı dolu (veziküller) döküntüler tarzındadır. Ağız içi
lezyonları ağrılı olabilir. Döküntüler 1-2 hafta içinde kabuklanır ve dökülür.
Döküntüler mikrop kapmazsa iz bırakmadan iyileşir.
Bakım ve Korunma: Çocuk, evde ya da duruma göre hastanede yatak istirahatine
alınır. Hasta çocukta görülen belirtileri rahatlatmaya yönelik bakım verilir. Doktor
önerisine göre ilaç tedavisi uygulanır. Ateş düşürücü, ağrı kesici ve kaşıntıya
yönelik topikal kalamin solüsyonu kullanılabilir. Çocuk içi sıvı dolu (veziküller)
döküntüleri kuruyuncaya kazar izole edilmelidir. Çocuğun yaralarını kaşıyıp
koparmasına engel olunmalı, deri ve tırnak bakımı verilmelidir. Sık banyo
yaptırılmalı, kıyafetleri ve çarşafı her gün değiştirilmelidir.
Hastalık geçirildikten sonra ömür boyu bağışıklık kazanılır. Su çiçeğinin hafif
atlatılması ya da korunmak için çocukların aşılanması gerekir. Bir yaşını dolduran
çocuklara su çiçeği aşısı yapılır. Diğer aşılarla birlikte yapılabilir. Hamileliğin ilk beş
ayında geçirilen suçiçeği anne karnındaki bebeği olumsuz etkiler. Bu nedenle hasta
çocuk gebe kadınlardan uzak tutulmalıdır. Okul çocukları döküntüden sonraki ilk
bir hafta okula gönderilmez.

• Ünite içinde geçen çocukluk dönemi hastalıklarını


Bireysel Etkinlik

arkadaşlarınızla tartışınız. Hastalıkları birbirinden ayıran


belirgin özellikleri ortaya çıkarınız.

153
•Kızamık, kabakulak, kızamıkçık, kızıl ve su çiçeği çocukluk döneminde
sık karşılaşılan hastalıklardandır. Özellikle kreş, anaokulu, okul gibi
kalabalık ortamlarda yaşayan çocuklar için bulaşıcı olan bu

Özet
hastalıkların nedenlerinin, tedavi- bakım ilkelerinin ve korunma
yollarının bilinmesi büyük önem taşımaktadır.
•Kızamık virüsü, hasta kişilerin kanları ve burun- boğaz salgılarıyla
bulaşır. Kızamıkçık virüsü, burun-boğaz salgılarından ve bu salgılarla
yeni bulaşmış araç gereçlerle veya anneden bebeğe plasenta yoluyla
geçer. Kabakulak virüsü, hasta kişilerin ağız-boğaz salgılarıyla
doğrudan ya da dolaylı (virüsle bulaşmış eşyalarla) temas sonucu
solunum yoluyla bulaşır ve bulaşıcılık oranı oldukça yüksektir. Kızıl
etkeni, hastanın burun-boğaz salgılarıyla doğrudan temasla solunum
yoluyla ya da bakteriyle bulaşmış oyuncak, mendil, yiyecekler
aracılığıyla dolaylı olarak bulaşır. Su çiçeği ise hasta kişinin solunum
yolu salgılarıyla damlacık bulaşma şeklinde daha az sıklıkla da deri
lezyonları ile direkt temas yoluyla bulaşmaktadır.
•Kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve su çiçeği aşı ile önlenebilen
hastalıklarken kızıl aşı ile önlenebilen hastalıklardan değildir.

154
DEĞERLENDİRME SORULARI

Değerlendirme 1. Hastalık etkeninin vücuda girmesinden hastalık belirtilerinin ortaya


sorularını sistemde ilgili çıkmasına kadar geçen döneme ne denir?
ünite başlığı altında yer a) Prodromal dönem
alan “bölüm sonu testi” b) Kuluçka dönemi
bölümünde etkileşimli c) Belirti dönemi
olarak
d) Döküntü dönemi
cevaplayabilirsiniz.
e) Enfeksiyon süresi

2. Yanakların iç kısmında görülen beyazımsı lekeler (koplik lekeleri) hangi


hastalığa özgü bir belirtidir?
a) Kızamık
b) Kızıl
c) Kızamıkçık
d) Kabakulak
e) Suçiçeği

3. Myxovirus parotidis virüsü hangi hastalığın etkenidir?


a) Kızamıkçık
b) Kızıl
c) Kızamık
d) Suçiçeği
e) Kabakulak

4. Kabakulak hastalığı geçiren çocuğun bakımında hangi izolasyon tedbirleri


alınması gerekir?
a) Temas ve solunum izolasyonu
b) Katı izolasyon
c) Temas izolasyon
d) Solunum izolasyonu
e) Katı ve temas izolasyonu

5. Varicella zoster virüsü hangi hastalığın etkenidir?


a) Kızamık
b) Su çiçeği
c) Kızıl
d) Kızamıkçık
e) Kabakulak

6. Hangi hastalık gebeliğin ilk üç ayında geçirildiğinde mikrosefali (başın


gelişememesi sonucu normalden küçük olması), sağırlık, kalp anomalileri,
katarakt ve diş eksiklikleri gibi doğuştan anomalilere neden olmaktadır?
a) Kızamıkçık
b) Kızıl

155
c) Kızamık
d) Suçiçeği
e) Kabakulak

7. Aşağıdaki hastalıkların hangisinde dil önce beyaz çilek görünümünde paslı


daha sonra kırmızı ahududu görüntüsü alır?
a) Kızamık
b) Suçiçeği
c) Kızamıkçık
d) Kızıl
e) Kabakulak

8. Aşağıdaki hastalıkların hangisinde döküntüler içi sıvı dolu kabarcıklar


şeklindedir?
a) Kabakulak
b) Kızıl
c) Su çiçeği
d) Kızamık
e) Kızamıkçık

9. Erkek çocuklarda testis iltihabına (orşit) neden olan hastalık


aşağıdakilerden hangisidir?
a) Kızamık
b) Suçiçeği
c) Kızıl
d) Kızamıkçık
e) Kabakulak

10. Aşağıdakilerden hangisi aşı ile önlenebilen bir hastalık değildir?


a) Kızamık
b) Kızıl
c) Kabakulak
d) Suçiçeği
e) Kızamıkçık

Cevap Anahtarı
1.B, 2.A, 3.E, 4.D, 5.B, 6.A, 7.D, 8.C, 9.E, 10.B

156
0-12 YAŞ ÇOCUKLARDA
GÖRÜLEN HASTALIKLAR II

• 0-12 Yaş Çocuklarda


Görülen Hastalıklar
İÇİNDEKİLER

• Difteri
• Boğmaca
• Tetanos
• Menenjit ÇOCUK SAĞLIĞI
• Çocuk felci VE
• Hepatit
• Tüberküloz HASTALIKLARI
• Pnömoni
• Astım Bronşit
Yrd. Doç. Dr. Aynur
AYTEKİN

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• 0-12 yaş çocuklarda sık görülen
hastalıklar hakkında bilgi sahibi
HEDEFLER

olacak,
• Bu hastalıkların etkenlerinin,
bulaşma yollarını, belirtilerini ve
bakım ilkelerini öğrenecek,
• Bu hastalıklardan korunmak için
neler yapılacağı konusunda bilgi
sahibi olacak,
• Bu bilgiler ışığında çocukların
hastalıklara karşı korunmasında
etkili olabileceksiniz.
ÜNİTE

12
157
GİRİŞ
Bu ünitede 0-12 yaş çocuklarda sıklıkla görülen diğer hastalıklar hakkında
bilgi verilecektir. Bu hastalıklar; difteri, boğmaca, tetanos, menenjit, çocuk felci,
hepatit, tüberküloz, pnömoni ve astım bronşittir. Çocukluk döneminde karşılaşılan
bu hastalıkların nedenleri, tedavi ve bakım ilkeleri, korunma yolları hakkında bilgi
edinmek çocukların sağlıklı büyüme gelişmelerine katkı sağlayacağından büyük
öneme sahiptir.

0-12 YAŞ ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN HASTALIKLAR


Difteri (Kuşpalazı)
Hastalık, daha çok kış aylarında ve aşılanmamış çocuklarda görülür.
Hastalığın görülme yaşı, toplumun aşılanma durumu ile ilişkilidir. Anne aşılanmış
ya da hastalığı geçirmişse, anneden geçen antikorlarla bebekte bağışıklık oluşur.
Bu nedenle doğumdan sonra ilk altı ayda hastalık görülmez. En fazla 2-8 yaşlarında
görülür. On yaşına doğru bağışıklık oranı artar. Büyük yaşlarda görülen nadir
vakalar ise hastalığı hafif geçirir. Difteri, bildirimi zorunlu bir hastalıktır.
Etken: Gram pozitif bir basil olan Corynebakterium diphteria’dır. Basil, yüksek ısı
Difteri basili süt, su ve ve antiseptiklere dayanıksızdır. Süt, su ve balgamda aylarca canlı kalabilir. Difteri
balgamda aylarca basilinin en önemli özelliği dış toksin üretmesidir.
canlı kalabilir. Bulaşma: Hastalığın kaynağı insanlardır. Bulaştırıcılık hasta ya da taşıyıcı insanların
damlacıkları, tükürük ve ağız, boğaz salgıları ile doğrudan ya da daha az sıklıkla
hasta kişilerin cilt lezyonları ile kirlenmiş araç gereçler, yiyecek ve içecekler ile
temas edilmesi ve çiğ süt ile dolaylı olarak oluşmaktadır. Duyarlı kişilerde mikrop
çoğunlukla boğaza yerleşir. Fakat derideki yaralara bulaşıp deri difterisine de
neden olabilir. Bulaştırma süresi değişkendir. Genellikle 2-4 hafta süreyle
bulaştırıcılık devam eder.
Kuluçka dönemi: Hastalık etkeninin vücuda alındıktan hastalık belirtilerinin
görülmesine kadar geçen süre 1-7 gün, ortalama 2-5 gündür.
Belirtileri: Difteri basilinin yerleşme yerine göre ağız, boğaz, gırtlak, göz, göbek,
deri ve orta kulak difterisi görülür. Hastalığın belirtileri, etkenin yerleştiği vücut
bölgesine göre değişiklik gösterir.

Resim 1. Difteride psöudomembran (yalancı zar) (Kaynak: Emond, R.T.D., Welsby, P.D.,
Rowland, H.A.K. (Çevirenler: Uzun, C., Yumuk, Z., Anğ, Ö.) (2012). İnfeksiyon
hastalıkları Renkli Atlas. 1. Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.)

158
Difteri basili, vücuda girdikten sonra boğaza yerleşerek orada bölgesel
inflamasyona (enfeksiyona karşı dokunun kendini savunma için gösterdiği
reaksiyon) neden olur. Basil, bademcik ve gırtlak bölgesinde kuvvetli, yapışkan,
iltihaplı bir sıvı salgılar ve bu sıvı, enfeksiyon bölgesini çevreleyen şişkin, grimsi bir
zar tabakası oluşturur. Buna yalancı zar (psöudomebran) denir. Basil, bu yalancı
zar içerisinde daha kolay üreyerek çoğalır ve daha fazla toksin salgılar. Toksin lenf
yoluyla genel dolaşıma katılarak diğer organlarda da hastalık belirtilerinin ortaya
çıkmasına neden olur. Genellikle çocukta, boğaz ağrısı, yutma zorluğu, burun
akıntısı, ses kısıklığı görülür. Ateş olmayabilir. Boyundaki lenf bezleri şişer.
Hastalık, kalp ve sinir sisteminde hasara yol açar, geçici felçlere sebep olabilir.
Difteri tehlikeli bir
hastalık olduğu için Bakım ve Korunma: Hastalığa yakalanan her on kişiden biri her türlü tedaviye
hasta vakit rağmen solunum yollarının tıkanması, kalp yetmezliği ve felçler nedeniyle hayatını
geçirilmeden doktora kaybeder. Tehlikeli bir hastalık olduğu için hasta vakit geçirilmeden doktora
götürülmelidir. götürülmelidir. Tedavisi, hastane koşullarında antitoksin difteri serumunun ve
antibiyotiklerin kullanılmasını içerir. Yatak istirahatı gerekir. Hastaya bol su ve
yumuşak gıdalar verilmelidir. Difterili hasta diğer kişilerden ayrı tutulmalıdır.
Karantina, birer hafta ara ile yapılan boğaz kültürü negatif olana kadar devam
ettirilir. Taşıyıcıların saptanması ve tedavisi korunmada çok önemlidir.
En iyi korunma şekli aşılamadır. Difteri aşısı, tetanos ve boğmaca aşısı ile
birlikte karma aşı olarak uygulanmaktadır. Aşı, ikinci ayını tamamlamış bebeklere
en az dört hafta ara ile üç doz şeklinde ve üçüncü dozdan bir yıl sonra dördüncü
doz yapılarak uygulanmaktadır.

Boğmaca (Pertusis)
Boğmaca her yaşta görülebilmesine karşın vakaların % 80’ini 1-5 yaş arası
çocuklar oluşturmaktadır. Beş ayın altındaki çocuklarda oldukça öldürücüdür. Kış
aylarında daha sıklıkla görülmektedir. İnatçı öksürük nöbetleriyle seyreden bulaşıcı
akut solunum yolu enfeksiyonudur. Bildirimi zorunlu hastalıklardandır.
Boğmaca için en Etken: Hastalık etkeni, Bordotella pertussis basilidir.
bulaştırıcı dönem, Bulaşma: Hastalık solunum yolları salgılarıyla doğrudan temas ya da öksürürken
öksürük nöbetleri aksırırken çıkarılan damlacıklar yoluyla bulaşır. Basille taze bulaşmış eşyalar
ortaya çıkmadan aracılığıyla da dolaylı bulaşma olabilmektedir. Etken, hastalığın ilk 1-2 haftasında
önceki kataral üst solunum yolunda bulunur. Boğmaca için en bulaştırıcı dönem, öksürük
dönemdir. nöbetleri ortaya çıkmadan önceki kataral dönemdir.
Kuluçka dönemi: 6-12 gündür.
Belirtileri: Hastalığın süresi 6-10 haftadır. Hastalık belirtileri üç dönemde
gözlemlenir.
• Kataral dönem (prodromal veya nezle dönemi); 1-3 hafta sürer. Üst
solunum yolu enfeksiyonu gibi başlar. Hafif kuru öksürük, aksırık, hafif
ateş ve burun akıntısı görülür. Bu dönemde hastalık oldukça bulaşıcıdır.
• Paroksismal (öksürük) dönemi; 2-6 hafta sürer. Hasta 5-15 veya daha fazla
sayıda kısa, kesik kesik, boğulur gibi öksürür. Öksürük nöbet tarzında ve
genellikle geceleri gelir. Çocuk öksürük nöbeti nedeniyle oksijensiz kalır ve
morarır. Öksürük ardından derin ve sesli bir nefes alır. Nöbet esnasında

159
çocuk kızarır, morarır, gözleri fırlar, dil dışarı sarkar, kaygı dolu bir yüz
ifadesi vardır. Nöbet sonunda koyu yapışkan bir balgam çıkarır. Küçük
çocuklarda kusma olur.
• İyileşme dönemi; 2-3 hafta sürer. Öksürük nöbetleri ve kusma giderek
azalır ve hasta normale döner.

Boğmacada ağır vakalar


ve altı aydan küçük
bebekler mutlaka
hastanede tedavi
edilmelidir.

Resim 2. Boğmaca hastalığı geçiren çocuk (Kaynak: Avcı, İ.A. (2010). Enfeksiyon
Hastalıkları. Genişletilmiş İkinci Baskı. Amasya: Göktuğ Basın Yayın ve Dağıtım.)

Bakım ve Korunma: Hafif vakalar evde, ağır vakalar ve altı aydan küçük bebekler
hastanede tedavi edilmelidir. Öksürük nöbetleri sırasında oksijen verilir.
Bulaştırıcılık süresini kısaltmak için 14 gün boyunca antibiyotik (eritromisin)
tedavisi sağlanır.
Çocuğun istirahati sağlanmalı, havadar, sessiz, nemli ve aydınlık bir odada
izlenmeli, ziyaretçi kısıtlanmalıdır. Boğmaca, solunum yolu salgılarının damlacık
olarak yayılması ve direkt temasla bulaştığından damlacık izolasyon önlemleri
alınmalıdır. Solunum yolundaki balgamı yumuşatmak için bol sıvı verilmelidir.
Beslenme öksürük nöbeti geçtikten yarım saat sonraya bırakılmalı, çocuk sık sık ve
az miktarlarda beslenmelidir. Boğmacalı çocuk tedaviden beş gün sonra kreş ya da
okuluna devam edebilir.
Korunmada en iyi yol aşılamadır. Boğmaca aşısı genellikle tetanos ve difteri
aşıları ile kombine olarak yapılır. Aşılamaya bebek iki aylıkken başlanır ve dört doz
uygulanır. Yedi yaşından küçük hiç aşılanmamış çocuklar ve dört dozdan daha az
boğmaca aşısı olanların aşılanması gerekir.

Tetanos
Tüm dünyada görülen, yaş ve cinsiyet farkı gözetmeyen öldürücü bir
hastalıktır.
Etken: Hastalık etkeni, Clostridim tetani basilidir.
Bulaşma: Tetanos etkeni vücuda deri ve mukozalardaki sıyrık, çatlak ve yaralardan
girer. Sıklıkla kirli cam, çivi vb. kesici ve delici aletlerle yaralanmalar, parçalı
kırıklar, deri yaraları nedeniyle oluşur. Ayrıca kirli enjektörlerle yapılan ilaç
enjeksiyonları, basille bulaşmış aletlerle kulak delme, sünnet, dövme yaptırma,
akupunktur uygulamalarında, enfekte böcek ısırıklarında, ameliyathanede

160
kontamine (kirli) malzemelerin kullanılması durumunda hastalık bulaşabilir.
Tetanos etkeni, canlı kaldığı sürece hastalık bulaşabilir.
Kuluçka dönemi: 4-21 gün, ortalama 8 gündür. Kuluçka süresinin kısa olması,
Tetanos etkeni hastalığın seyrini olumsuz yönde etkiler.
vücuda deri ve Belirtileri: Hastalık belirtileri yaranın yeri, özelliği ve yaygınlığına göre değişir.
mukozalardaki sıyrık, Bebeklerde emmede güçlükle başlar, yaşamın ilk 2 gününde normal emen ve
çatlak ve yaralardan ağlayan bir bebekte, 3-28 günler arası emme güçlüğü, katılık veya konvülsiyonların
girer. (kasılma) veya her ikisinin birden görülmesi tetanos belirtisi olarak ele alınmalıdır.
Baş ağrısı, ensede ve çenede sertlik, yutmada güçlük vardır. Hastalarda tipik
görüntü olarak sırt kaslarındaki kasılma sonucu gövdenin öne doğru kavis
göstermesi, baş ve bacakların arkaya bükülmesi, tüfek tetiği pozisyonu
(opistotonus pozisyonu) ve yüz kaslarının kasılması sonucu sürekli sırıtma
görünümü vardır. Solunum problemleri, şok ve akciğer sorunları sıklıkla görülür.

Resim 3. Tetanoslu çocuk (Kaynak: Avcı, İ.A. (2010). Enfeksiyon Hastalıkları.


Genişletilmiş İkinci Baskı. Amasya: Göktuğ Basın Yayın ve Dağıtım.)

Bakım ve Korunma: Hastanın tam olarak iyileşmesi haftalar sürebilir. Tetanos


antitoksini (tetanosa karşı hazır serum) ile tedavi edilmezse hastada solunum
Tetanostan en önemli kaslarının tutulumu sonucu solunum yollarında daralma (laringospazm) gelişerek
korunma yolu kaybedilebilir. Çocuğu uyaranlardan uzaklaştırmak amacıyla sessiz, sakin ve
tetanos aşısının karanlık bir hastane odasında tedavisi ve bakımı yapılır. Hastanın kalp ve solunum
yaptırılmasıdır. fonksiyonları takip edilir. Kasılmaları önleyici ilaçlar yapılır.
Hastalık etkeni dünyada yaygın hâlde bulunduğundan ve sporları her türlü
ısı ve neme dayanıklı olduğundan en önemli korunma yolu tetanos aşısının
yapılmasıdır. Yaralanmalardan sonra aşılanma durumu bilinmeyenlerde ve son
aşıları 10 yıldan önce yapılmış olanlarda hemen tetanos aşısı yapılmalıdır. Yeni
doğan bebeklerde görülen neonatal tetanosu önlemek için gebe kadınlara
gebeliğin 6. ve 7. aylarında birer doz olmak üzere iki doz aşı yapılmalıdır.

Menenjit
Menenjit her mevsimde görülse de ilkbahar ve kış mevsimlerinde görülme
sıklığı artmaktadır. Sıklıkla 2 ay 2 yaş arası çocuklarda ve kreş, okul gibi toplu
yaşanılan yerlerde görülür.
Etken: Menenjit beyni koruyan ve omuriliği çevreleyen zarlara (meninksler) çeşitli
bakteriler (B grubu streptokoklar, Neisseria menengitidis, E. Coli, Heaemophilus

161
influenza tip b gibi), virüsler ( enterovirüsler, adenovirüs, herpes virüs gibi) ve
mantarların bulaşmasıyla meydana gelen bir hastalıktır.
Bulaşma: Hastalık etkeni, kişiden kişiye solunum yolu ile bulaşır. Hasta kişilerin
öksürük ve solunum yolu salgıları ile çıkarttıkları tükürük damlacıklarının yakın
çevrelerince solunması ile alınır. Virüslerin neden olduğu menenjitte ise fekal- oral
bulaşma (hasta kişilerin dışkılarının karıştığı su ve besinlerle sindirim yoluyla
alınması) söz konusudur.
Kuluçka dönemi: Birkaç saatte başlayabileceği gibi 2-10 güne kadar çıkabilir.
Ortalama 1-4 gündür.
Belirtileri: Ateş, baş ağrısı, bilinç kaybı, iştahsızlık, bulantı, kusma, uyku hâli,
huzursuzluk sık görülen yakınmalardır. Büyük çocuklar ve erişkinler ışığa duyarlılık
(fotofobi), ense sertliği ve sırt ağrısı gibi santral sinir sistemine ilişkin belirtiler
Menenjit, hasta
görülür. Nöbet geçirme küçük çocuklarda daha sıktır, büyük çocuklarda ise ense
kişilerin öksürük ve
sertliği daha yoğun görülür. Bebeklerde bıngıldakta (fontanel) kabarıklık, göz
solunum yolu salgıları
kapaklarında düşme izlenebilir. Kafa içi basıncının artmasına bağlı gözlerde kayma,
ile bulaşır.
kusma, baş ağrısı, vücutta mor lekeler sıklıkla görülen yakınmalardır.
Bakım ve Korunma: Hasta çocuğun hastanede gözetim altında tutulması gerekir.
Menenjitte nedene göre tedavi yapılır. Bakterilerin neden olduğu menenjitte
antibiyotik tedavisi uygulanır. Hasta çocuk dış etkenlerden uzak, sakin ve kolay
havalandırılabilen odada bakım almalıdır. Doktor önerisiyle bulguları rahatlatıcı
çeşitli ilaçlar tedavide kullanılabilir.
Bakteriyel menenjitten korunmak için çocukların erken dönemde Hemofilus
influenza tip B (Hib) aşısı ve meningokok aşısı ile aşılanması, kabakulak sonrası
gelişebilecek menenjit için kabakulak aşısının yapılmış olması önemlidir. Çocuk
tamamen iyileştikten sonra kreşe ya da okula gönderilmelidir. Hasta çocukla yakın
temas içinde olanlar için koruyucu önlemler (maske, eldiven, önlük giyme, el
yıkama gibi) alınmalı ve koruyucu tedavi planlanmalıdır.

Çocuk Felci (Poliomyelit)


Mevsimsel bir hastalık olan çocuk felci sıcak ve nemli mevsimlerde görülür.
Hastalık en fazla ilk iki yaştaki çocukları etkilemesine rağmen bağışık olmayan her
yaştaki insanda görülebilir. Çocuk felci, omuriliğin ön boynuzlarının iltihaplanması
sonucu felçle sonuçlanan bir hastalıktır.
Etken: Hastalık etkeni, poliomyelit virüsüdür.
Bulaşma: Hastalığın kaynağı insandır. Bulaşma hasta insanların ağız, boğaz
salgılarıyla ve damlacıklarıyla solunum yoluyla ve dışkılarının karıştığı su ve
besinlerle sindirim yoluyla (oral-fekal yol) olmaktadır. Bulaşıcılık süresi, etkenin
boğazda bir hafta, dışkıda ise 3-6 hafta canlı kaldığı süre boyuncadır.
Kuluçka dönemi: 7-21 gün arasında değişmektedir.

162
Çocuk felci, omuriliğin
ön boynuzlarının Resim 4. Çocuk felci (Kaynak: Milli Eğitim Bakanlığı (2011). Çocuk Gelişimi ve
Eğitimi: Çocuk Hastalıkları. Ankara.)
iltihaplanması sonucu
felçle sonuçlanan bir Belirtileri: Hastalık genellikle belirti vermeden seyreder. Bazı tiplerinde ateş, baş
hastalıktır. ağrısı, bitkinlik, kusma, boğaz ağrısı, boyunda kasılma ve sırt ağrıları şeklinde
yakınmalar olabilmektedir. Hastaların yaklaşık binde birinde felçler görülür. Felç
genellikle bacaklardan başlayıp yukarı doğru ilerler. Tipik olarak gevşek tipte felç
vardır.
Bakım ve Korunma: Tedavide amaç hastanın yakınmalarını azaltmak ve rahatını
sağlamaktır. Hasta yatak istirahatine alınır. Hastanın odası sakin, iyi
havalandırılmış, aydınlık ve sessiz olmalıdır. Solunum kaslarının etkilendiği
hastalarda solunum desteği gerekebilir. Doktor önerisine uygun olarak rahatlatıcı
ilaçlar kullanılabilir.
Korunma için hastalarla veya gıdalarla temastan sonra el yıkama son derece
önemlidir. Bulaştırıcılık süresinde hastanın izole edilmesi, oral-fekal bulaşma ve
solunum yolu ile bulaşmayla ilgili izolasyon önlemleri alınmalıdır. En etkili
korunma yolu ise çocuk felci aşısının yapılmasıdır.

Hepatit (Sarılık)
Sarılık hem dünyada hem de ülkemizde yaygın olarak görülen enfeksiyon
hastalığıdır. Sarılığın farklı türleri vardır. Etken virüse göre hastalık Hepatit A,
Hepatit B, Hepatit C, Hepatit D, Hepatit E şeklinde sınıflandırılır. Özellikle
gelişmekte olan alt yapı sorunlarını çözmemiş, sosyoekonomik durumu bozuk,
kanalizasyon şebekesi yetersiz ve temiz içme-kullanma suyu sağlanamayan
ülkelerde daha çok görülmektedir.
Etken: Hepatit A virüsü, Hepatit B virüsü, Hepatit C virüsü, Hepatit D virüsü,
Hepatit E virüsüdür.
Bulaşma: Hepatit A ve E virüsleri insandan insana fekal-oral yolla bulaşır. Hepatit A
ve E taşıyıcısı olan kişilerin atıkları (dışkı) ile bulaşmış besinlerin iyi yıkanmadan
ağız yoluyla alınmasıyla bulaşmaktadır. Diğer Hepatit türleri ise damardan kan
verilmesi ya da virüsle bulaşmış enjektörün batması gibi yollarla ya da cinsel
temasla bulaşmaktadır. Hastalık belirtileri ortaya çıkmadan önceki dönemde
bulaştırıcılığının olması nedeniyle toplumda yayılımı kolaylaşmaktadır.
Kuluçka dönemi: Hepatit A için 15-40 gün, Hepatit B için 30-180 gün, Hepatit C için
20-90, Hepatit D için 30-50, Hepatit E için 15-60 gündür.

163
Belirtileri: Akut viral hepatitler ani başlayan sarılık, koyu renkli idrar, iştahsızlık,
hâlsizlik, bulantı, sağ üst kadran ağrısı, idrarda bilirubin artışı ve karaciğer
enzimlerinin yükselmesiyle karakterize hastalıktır. İyileşme süresi genellikle 1-4
hafta sürer. Bu dönemde yakınma ve belirtilerde gerileme olur. Kan değerleri
yaklaşık 1-3 ay içinde tamamen normale döner.
Bakım ve Korunma: Akut viral hepatitlerin özel bir tedavisi yoktur. Hastalar
bulgular gerileyinceye kadar hastane ortamında izlenmelidir. Karaciğer fonksiyon
testleri 7-10 günde bir tekrarlanarak takip edilmelidir. Hastalık yakınmaları
gerileyinceye kadar çocuk/genç yatak istirahatine alınmalıdır. Bulaştırıcılığı
önlemek için hasta tek kişilik odada bakılmalıdır. Fekal-oral yolla bulaşan Hepatit A
ve E’den korunmada genel hijyen önlemlerinin alınması ve ellerin yıkanması
Hepatit A ve B aşısı konusuna dikkat çekilmeli, sağlık eğitimleri verilmelidir. Yiyecek ve içeceklerin
ülkemiz rutin aşı temizliğine özen gösterilmeli, içme suları klorlanmalı, tuvaletler mikrop
takviminde yer öldürücülerle temizlenmelidir. Kan nakillerinde kan, sarılık yönünden
almaktadır. incelenmelidir.
Çocukların korunmasına yönelik olarak hepatit A ve D’ye karşı aşı ile
bağışıklık sağlanabilir. Hepatit A ve B aşısı ülkemiz rutin aşı takviminde yer
almaktadır. Ülkemizde tüm çocuklar doğumdan itibaren üç doz olmak üzere
aşılanmaktadır. Ayrıca Hepatit B’den korunmakla Hepatit D’den de korunulmuş
olacaktır.

Tüberküloz (Verem)
Tüberküloz önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olmasına karşın kötü
sosyo-ekonomik koşullar ve yetersiz sağlık olanakları nedeniyle yüksek ölüm hızına
neden olan önemli bir hastalıktır. Tüberküloz olgularının % 15’ini 15 yaş altı
çocuklar oluşturmaktadır. Hastalığın uzun süreli olması, hastane ve evde bakım
gerektirmesi ve aşı ile korunabilir olmasına karşılık toplumda sorun olmayı
sürdürmesi nedeniyle önemini korumaktadır. Her yaş ve mevsimde görülebilir.
Etken: Hastalık etkeni, Mikobakterium tüberkülozis basilidir. Hastalığın kaynağı
insan olmakla birlikte kontrol altına alınamamış hastalıklı sığırların sütlerinin
içilmesi ile bulaşan mikobakterium bovis tipi de bulunmaktadır.
Bulaşma: Mikrobun en sık yayılma yolu hasta kişinin öksürmesi, aksırması,
konuşması ile akciğer sekresyonlarının (salgı) damlacık şeklinde havaya atılmasıdır.
Bu damlacıklar parçalanmakta ve havada her biri 1-3 tüberküloz basili içeren
damlacık çekirdeklerini oluşturmaktadır. Bu çekirdekler solunan hava ile
akciğerlerde hava keseciklerine (alveollere) yerleşerek burada çoğalmaktadır.
Hastalığın akciğer dışı organlara yayılımı çocuklarda daha sıktır. Çocuklara
hastalığın bulaşmasında aile ve yakın çevresi ile yakın temas etkilidir. Ayrıca
hastalıklı sığırların kaynatılmadan içilen sütü ile de bulaşma olmaktadır.
Kuluçka dönemi: Yaklaşık 4-12 haftadır.
Belirtileri: Tüm tüberküloz olgularının % 80-90’ı akciğerlerde ortaya çıkar.
Akciğerleri tahrip etmesi sonucu diğer organlarda ikincil enfeksiyona neden olur.
İki haftadan uzun süren öksürük, birkaç hafta süren gündüz düşük, akşama doğru
titreyerek yükselen ve gece terleyerek düşen aralıklı ateş, 2-3 ay içinde zayıflama,

164
gece terlemesi, çabuk yorulma, aşırı hâlsizlik, kusma, baş ağrısı, karın ağrısı,
eklemlerde şişlik, koltuk altı ve boyundaki lenf bezelerinde şişlik gibi yakınmalar
görülür. Bebekler ve küçük çocuklar erişkinden farklı olarak balgam çıkarmazlar.
Bu nedenle bulaştırıcı kabul edilmezler. On beş yaşın üzerindeki çocuklar ve
erişkinler bulaştırıcıdır.
Bakım ve Korunma: Tüberküloz hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçlar basilin
çoğalmasını önlediği ve basilin ölümüne yol açtığı için büyük önem taşır. Hastalar
hastanede yatırılarak tedavi edilir. Hastalık uzun süre tedavi ve bakım gerektirir.
Tüberkülin testi Evde tedavi alan hastaların rutin ziyaretler ile tedaviye uyumlarının sağlanması
negatif olan özellikle gerekir. Bu hastaların tedavisinde beslenmenin de büyük önemi vardır. Bol protein
bebek ve çocuklara ve vitamin içeren yüksek kalorili bir diyetle beslenmesi gerekir. Tedavide kullanılan
BCG aşısı yapılmalıdır. ilaçların yan etkileri konusunda aile bilgilendirilmeli, bu etkilerin görülmesi
durumunda hemen hastaneye başvurmaları gerekmektedir.
Tüberküloz basili tozla, toprakla ya da hastaların eşyalarını kullanmakla, aynı
kaptan yemek yemekle bulaşmadığından hastanın kişisel eşyalarına yönelik özel
önlem gerekli değildir. Hastayla yakın teması olanlara da koruyucu ilaç tedavisi
yapılmalıdır. Tüberküloz aşı ile korunulabilir bir hastalıktır. Ülkemiz aşı takviminde
yer almaktadır. Tüberkülin testi (PPD testi) negatif olan özellikle bebek ve
çocuklara BCG aşısı yapılmalıdır.

Pnömoni (Zatürre)
Özellikle küçük bebek ve çocuklarda sıklıkla karşılaşılan bir hastalıktır.
Etken: Toplumda gelişen pnömonilerden 100’den fazla etken sorumludur. Çeşitli
bakteriler (B grubu streptokoklar, E. Coli, enterik bakteriler streptococus
pneumoniae gibi), virüsler (adenovirüsler, RSV, parainfluenza, cytomegalovirus
gibi) hastalık etkenidir.
Bulaşma: Pnömoniye yol açan etkenler akciğer hava keseciklerine (alveollere)
çeşitli yollarla ulaşır. Viral etkenler damlacık bulaşma yoluyla, bakteriyel etkenler
ise akciğerlere besin, mide içeriği veya yabancı cisimlerin kaçması sonucu ya da
kan dolaşımına geçen bakterinin akciğerlere ulaşması yoluyla enfeksiyona neden
olmaktadır.
Kuluçka dönemi: Hastalık etkenine göre değişir.
Belirtileri: Hastanın yaşı, hastalık etkeni ve etkenin yerleşim yerine göre değişir.
Sıklıkla üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben gelişir. Ateş, öksürük, solunum
sıkıntısı, halsizlik, iştahsızlık, huzursuzluk, yorgunluk, baş ağrısı, baş dönmesi,
boğaz ağrısı, kas ağrısı, hızlı solunum, koyu balgam görülür.
Bakım ve Korunma: Hastalığın tedavisi etkene ve hastalığın şiddetine göre değişir.
Etkene göre doktorun reçete ettiği ilaç tedavisi kullanılır. Ağır hastalar hastanede
yatırılarak tedavi edilmelidir. Hastanın protein oranı yüksek yiyeceklerle
beslenmesi ve yeterli sıvı alması gerekir. Hastanın odası sık sık havalandırılmalı ve
nemli tutulmalıdır. Hastayı rahatlatmaya yönelik tedbirler alınmalıdır hastanın
burun ve kulak temizliğine ve rahat nefes alabilmesine dikkat edilmelidir.
Pnömoniden korunmak için konjuge pnömokok aşısı (KPA) ve hemofilus
influenza tip b (Hib) aşısı yarar sağlar.

165
Astım Bronşit
Astım görülme sıklığı son on yılda giderek artmıştır. En çok 5-17 yaş
çocuklarda görülmektedir. Akut astım krizi diğer kronik hastalıklar içinde en fazla
okula devamı etkileyen, hastaneye yatışa neden olan, çocuğun aktivitelerini
kısıtlayan ve önemli oranda maliyet gerektiren çocuk hastalığıdır.
Etken: Astımın oluşumunda çevresel etkenler, viral ve bakteriyel hastalıklar,
alerjen maddeler, genetik yatkınlık etkili olmaktadır.
Astımı tetikleyen faktörler: Ağaçlar, çiçekler, bitkiler, polenler, hava kirliliği, küf, ev
tozu, sigara dumanı, kokular, spreyler, kimyasallar, soğuk hava, egzersiz, soğuk
Çocukta astım krizini algınlığı, enfeksiyonlar, kedi, köpek gibi hayvanlar, çeşitli ilaçlar, aşırı stres,
başlatan yumurta, fıstık, balık gibi besinler vb. astım krizini başlatabilir.
faktörlerin/alerjenlerin Belirtileri: Astım bronşit solunum yollarında mukozada şişlik, kızarıklık ile
belirlenerek bunlardan karakterize hava yollarının aşırı duyarlılığı ve tıkanıklığı ile seyreden kronik bir
uzak durulması hastalıktır. Erken dönemde solunum değişiklikleri, baş ağrısı, sulu gözler, gözlerin
sağlanmalıdır. altında morluklar, çabuk yorulma, boğaz ağrısı, uyku sorunu, boğazda kızarıklık, ve
gece öksürüğü görülür. Akut dönemde öksürük, solunumun kısalması, solunum
güçlüğü, endişe, göğüste hırıltı ve soluk verirken küçük hava yollarının daralmasına
bağlı ıslık sesi (wheezing) duyulur. Astım tedavi edilmezse hastanın durumu daha
da ağırlaşır.
Bakım ve Korunma: Astım sorunu olan çocukların doktor kontrolünde takip
edilmesi gerekir. Tedavide hasta ve aile eğitimi, astımı tetikleyen faktörlerden
uzak durulması, astımın şiddetinin belirlenmesi, hastaya özel belirlenmiş uzun
dönemli ilaç tedavisinin devamlılığı, hasta ya da hastanın yakınındaki kişilerin
astım atağını tanıması ve bu durumda gerekli müdahaleyi yapabilmesi basamakları
önem taşımaktadır. Kreş ve okul ortamındaki çocuklar için öğretmenlerin/ bakım
vericilerin konuyla ilgili bilgi sahibi olmalıdırlar. Sürekli ilaç kullanan çocukların
ilaçlarını yanlarında bulundurmaları gerekir. Çocukta astım krizini başlatan
faktörlerin/alerjenlerin belirlenerek bunlardan uzak durması gerekmektedir.
Ailenin okul ve sağlık personeli ile sürekli işbirliği halinde olması önemlidir.

• Çevrenizdeki 0-12 yaş çocuklarda görülen hastalıkları


Bireysel Etkinlik

arkadaşlarınızla tartışarak gözlemlediğiniz belirtilerden


hastalığı tespit etme yoluna gidiniz.

166
•Bu ünitede geçen hastalıkların bir kısmı onbirinci ünitede olduğu
gibi bulaşıcı özelliğe sahip hastalıklarken bir kısmı da bulaşıcılık
özelliği olmayan çocukluk döneminde yaygın olarak görülen
enfeksiyon hastalıklarıdır.

Özet
•Difteri basili, hasta ya da taşıyıcı insanların damlacıkları, tükürük ve
ağız, boğaz salgıları ile doğrudan ya da daha az sıklıkla hasta
kişilerin cilt lezyonları ile kirlenmiş araç gereçler, yiyecek ve
içecekler ile temas edilmesi ve çiğ süt ile dolaylı olarak bulaşır.
•Boğmaca basili,solunum yolları salgılarıyla doğrudan temas ya da
öksürürken aksırırken çıkarılan damlacıklar yoluyla bulaşır.
•Tetanos etkeni vücuda deri ve mukozalardaki sıyrık, çatlak ve
yaralardan, kirli enjektörlerle yapılan ilaç enjeksiyonları, basille
bulaşmış aletlerle kulak delme, sünnet, dövme yaptırmayla da
bulaşabilir.
•Menenjit ve çocuk felci etkenleri, solunum yolu ya da fekal- oral
yolla bulaşır.
•Hepatit A ve E virüsleri insandan insana fekal-oral yolla bulaşır.
Diğer hepatit türleri ise damardan kan verilmesi ya da virüsle
bulaşmış enjektörün batması gibi yollarla ya da cinsel temasla
bulaşır.
•Tüberküloz etkeni, solunum yolu ve hastalıklı sığırların
kaynatılmadan içilen sütleri aracılığıyla bulaşır.
•Zatürre etkenleri damlacık bulaşma yoluyla, bakteriyel etkenler ise
akciğerlere besin, mide içeriği veya yabancı cisimlerin kaçması
sonucu ya da kan dolaşımına geçen bakterinin akciğerlere ulaşması
yoluyla enfeksiyona neden olur.
•Astımın oluşumunda çevresel etkenler, viral ve bakteriyel
hastalıklar, alerjen maddeler, genetik yatkınlık etkili olmaktadır.

167
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili 1. Hangi hastalıkta basil, bademcik ve gırtlak bölgesinde kuvvetli, yapışkan,
ünite başlığı altında yer iltihaplı bir sıvı salgılar ve bu sıvı enfeksiyon bölgesini çevreleyen şişkin,
alan “bölüm sonu testi” grimsi bir zar tabakası (psöudomebran) oluşturur?
bölümünde etkileşimli a) Tetanos
olarak b) Boğmaca
cevaplayabilirsiniz.
c) Difteri
d) Menenjit
e) Çocuk felci

2. Virüs ve bakterilerin neden olduğu beyin zarının iltihaplanması şeklinde


tanımlanan hastalık aşağıdakilerden hangisidir?
a) Çocuk felci
b) Pnömoni
c) Tetanos
d) Menenjit
e) Tüberküloz

3. Difteri aşısı hangi aşı/ aşılarla birlikte uygulanmaktadır?


a) Boğmaca
b) Boğmaca-tetanos
c) Hepatit
d) Hepatit-çocuk felci
e) Hepatit-tetanos

4. Tetanos etkeni vücuda hangi yolla girmez?


a) Hava yolu
b) Deri
c) Sünnet
d) Kulak delme
e) Dövme

5. Boğmaca olan çocukta en fazla bulaştırıcılığın olduğu dönem


aşağıdakilerden hangisidir?
a) Prodromal dönem
b) Öksürük dönemi
c) Kataral dönem
d) İyileşme dönemi
e) Ateşli dönem

6. Menenjitten korunmada aşağıda yer alan aşılardan hangisi etkili değildir?


a) Hemofilus influenza tip B
b) Boğmaca aşısı

168
c) Meningokok aşısı
d) Kabakulak aşısı
e) Hepsi

7. Poliomyelit virüsü hangi hastalığın etkenidir?


a) Difteri
b) Boğmaca
c) Tetaoz
d) Menenjit
e) Çocuk felci

8. Aşağıda yer alan hepatit türlerinden hangileri fekal-oral yolla bulaşır?


a) Hepatit A ve C
b) Hepatit D ve E
c) Hepatit B ve E
d) Hepatit A ve E
e) Hepatit B ve C

9. Tüberküloz basili aşağıda yer alan yollardan hangisiyle bulaşır?


a) Hasta kişinin basille bulaşmış eşyalarıyla
b) Hasta kişinin öksürüğü ile
c) Toprakla
d) Tozla
e) Hasta kişiyle aynı kaptan yemek yemekle

10. Aşağıdakilerden hangisi pnömoniye neden olan bakteriyel etkenler için


bulaşma yollarından biri değildir?
a) Damlacık bulaşma
b) Kan yoluyla
c) Yabancı cisim kaçması
d) Mide içeriğinin akciğere kaçması
e) Besinlerin akciğere kaçması

Cevap Anahtarı
1.C, 2.D, 3.B, 4.A, 5.C, 6.B, 7.E, 8.D, 9.B, 10.A

169
İÇİNDEKİLER AŞILAR

• Aşılarla İlgili Önemli Uyarılar


• Aşılama İlke Ve Uygulamaları
• Aktif Bağışıklama
• Aşı Takvimi
• Gebelikte Aşının Önemi ÇOCUK SAĞLIĞI VE
HASTALIKLARI

Doç. Dr. Fatma GÜDÜCÜ


TÜFEKCİ

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


HEDEFLER

• Aşılar hakkında bilgi sahibi


olacaksınız.
• Aşı Uygulamaları ve bağışıklama
hakkında bilgi sahibi olacaksınız.
• Aşı takvimini öğreneceksiniz.
• Gebelikte aşının önemini
kavrayacaksınız. ÜNİTE

13 170
GİRİŞ
Bir mikroorganizmanın duyarlı konakçı dokusuna girip üremesi, çoğalması ve
koloniler oluşturmasına enfeksiyon, konakçıda hastalık belirtileri ya da doku
travması şeklinde fizyolojik yanıt oluşmasına da enfeksiyon hastalığı denir.
Gelişmekte alan ülkelerin çoğunda enfeksiyon (bulaşıcı) hastalıkları, çocuk
hastalık ve ölümlerinin en önemli nedenidir. Ülkemizde de var olan sağlık sorunları
arasında bulaşıcı hastalıklar önemli bir yer tutmaktadır.
Çocuklar; kreş, anaokulu ve okul gibi kalabalık ortamlarda bulunmaları,
özellikle küçük çocukların temel gereksinimlerinin karşılanmasında erişkinlerle
yakın temasta olmaları, emekleme ile yüzeyde bulunan patojenlere maruz
kalmaları, bilişsel yeteneklerinin gelişmemiş olması nedeniyle ayrı tutma
gerekliliğini anlayamamaları, yaş gruplarına göre anatomik ve fonksiyonel
Bulaşıcı hastalıklardan özelliklerinin farklı olması (solunum yolunun kısa alması solunum yolu
korumada, en güvenilir enfeksiyonlarına yatkınlık) sebebiyle enfeksiyon hastalıklarına daha yatkındırlar.
ve en etkili yaklaşım
Bulaşıcı hastalıklardan korunmak için alınan önlemler; iki temel ilkeye
aşılamadır.
dayanmaktadır. Biri hastalık kaynağının çevreden uzaklaştırılması, diğeri kişisel
direncin artırılmasıdır.
Çocuk ve hatta erişkin sağlığını en sık görülen bulaşıcı hastalıklardan
korumada, en güvenilir ve en etkili yaklaşım aşılamadır. Aşılar ile korunmak bütün
çocukların en temel haklarından biridir ve başarısı ülkenin ekonomik düzeyi ile
paralellik göstermektedir.

AŞILARLA İLGİLİ ÖNEMLİ UYARILAR


Aşı Kontrendikasyonları (Yapılmaması Gereken Durumlar)
Aşıların yapılmaması gereken durumlar (kontrendikasyon) çok nadirdir.
Kesin kontrendikasyon durumlarında ilgili aşı uygulanmaz. Kesin kontrendikasyon
ve önlem alınarak aşı yapılacak durumlarda aşı takviminin ne şekilde
tamamlanacağına, takip eden hekim tarafından karar verilir.
Genel Aşı Kontrendikasyonları: Bir aşıya karşı gelişen anafilaktik (alerjik) reaksiyon,
o aşının sonraki dozları için kesin kontrendikasyon oluşturur. Bir aşı bileşenine karşı
gelişen anafilaktik reaksiyon, bu maddeyi içeren tüm aşılar için kesin
kontrendikasyon oluşturur. Ateşli veya ateşsiz ciddi hastalık durumunda, izleyen
hekime danışılmadan aşı uygulanmaz.
Aşılanmaya Engel Oluşturmayan Durumlar: Bu durumlarda aşı uygulaması
ertelenmez, aşı takvimine göre uygulamaya devam edilir. Alerji veya astım
(yukarıda anlatıldığı gibi, aşının belirli bir bileşenine karşı bilinen bir alerji dışında),
38.5°C’nin altında ateş ile seyreden solunum yolu enfeksiyonu veya ishal gibi hafif

171
hastalıklar sırasında aşı yapılabilir. Ailede aşıyı takiben yan etki görülme öyküsü,
ailede konvülsiyon (havale), felç veya epilepsi (sara hastalığı) bulunma öyküsü,
Aşıların yapılmaması antibiyotik tedavisi görme, anne sütü alma, kronik kalp, akciğer, böbrek veya
gereken durumlar çok karaciğer hastalıkları gibi kronik hastalıklarda aşılama uygulanabilir. Beyin felci,
nadirdir. down sendromu gibi kalıcı nörolojik durumlar, prematürite (zamanından önce
doğan) ameliyat öncesi ve sonrası, malnütrisyon, yenidoğan sarılığı öyküsü, topikal
(cilt üzerine krem/merhem), solunum yoluyla veya lokalize (intraartiküler,
intrabursal veya tendon içi vb.) steroid kullanımı ya da ağız yolu ile düşük doz
steroid kullanımı (2 mg/kg veya 20 mg/gün dozundan az), konvülsiyon öyküsü
(aşılama sonrası ateş görülebileceğinden, febril konvülsiyon öyküsü olan
çocuklarda ateş çıkması beklenen dönemde ateş düşürücü verilmesi uygundur) aşı
uygulamasına engel değildir. Çocuk antikonvülzan (havaleyi önleyici) tedavi
alıyorsa tedavisine aksatılmadan devam edilmelidir.

Aşı öncesi genel durumu iyi, sağlıklı çocukların ateşinin ölçülmesine ve fizik
muayene yapılmasına gerek yoktur. Kontrendikasyonlar mutlaka sorgulanmalıdır.
Aşı öncesi çocuğun hasta olup olmadığının sorulması yeterlidir. Önlem alınarak aşı
yapılması gereken durumlarda aşı uygulama kararı, takip eden hekime
bırakılmalıdır/hekim kontrolü sonrası aşı uygulanmalıdır.
Aşı Sonrası İstenmeyen Etki (ASİE): Aşı uygulanan bir kişide, aşı sonrası ortaya
çıkan, bilinen aşı yan etkisi ya da aşıya bağlı olduğu düşünülen herhangi bir
istenmeyen tıbbi olay ASİE olarak tanımlanmaktadır. Aşılar çok güvenilir
maddelerdir. Üretim ve dağıtım aşamalarında çok sıkı kontrolden geçmektedirler.
Ülkemizde kullanılan aşılar Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından önerilen ve
onaylanan İyi Üretim Prosedürleri (GMP) kurallarına uygun üretilmiş ve uluslararası
referans laboratuvarlarında test edilmiş olan aşılardır. Ayrıca kullanılacak aşılar
teslim alınıp sahada kullanıma sunulmadan önce, Ulusal Referans
Laboratuvarlarında da test edilmekte ve uygun olduğu kanıtlanan aşıların kabulü
yapılmaktadır.

Aşılama sonrası sıklıkla hafif, oldukça nadir olarak da yaşamı tehdit edecek
kadar ciddi istenmeyen etkiler gözlenebilir. Unutulmamalıdır ki hemen her
durumda çocuğun aşı ile korunabilir hastalıklara yakalanma ve bu hastalığa bağlı
nedenlerle ölme ya da sakat kalma olasılığı, aşılama ile oluşabilecek istenmeyen
etkilerin görülme olasılığı ile karşılaştırılamayacak kadar fazladır.

Bununla birlikte aşılama sonrası gelişen istenmeyen etkiler, ebeveynleri


çocuklarının daha sonraki aşılarını yaptırmamaya yöneltebilmekte ve eksik aşılı
çocukların aşı ile korunabilir hastalıklara yakalanmasına, ciddi şekilde hasta
olmasına ve hatta ölümüne neden olabilmektedir. Bu nedenle, aşıya bağlı
istenmeyen etki izleme sistemi halkın bağışıklama programına olan güveninin
korunması açısından da önem taşımaktadır.

172
ASİE izleme sisteminin temel amacı aşılama hizmetinin kalitesini iyileştirmek
ve aşılamanın kabul edilebilirliğini artırmaktır. Bu amaca ulaşmada uygulanacak
Aşı sonrası ortaya çıkan stratejiler:
yan etki ASİE olarak
tanımlanmaktadır.
• Meydana gelen istenmeyen olguları düzenli olarak izlemek, analiz etmek
ve yorumlamak,

• Ciddi istenmeyen etkiler görüldüğünde bunların aşıya bağlı olup olmadığını


ortaya koymak,

• Program uygulama hatalarına neden olan sorunlara müdahale etmek,

• Aşı yan etkilerinde beklenenin üzerinde bir yükseliş görülürse müdahale


etmek,

• Müdahaleler ve uygun iletişim kanalları ile halkın aşılama programına


güvenini sağlamak olarak belirlenmiştir.

ASİE izleme sistemi, Genel Bağışıklama Programı kapsamında uygulanan


aşıların (özel aşılar dahil) uygulanması sonrası gelişen istenmeyen etkilerin
bildirimini kapsamaktadır. Ayrıca rutin uygulamaya çeşitli nedenlerle eklenebilecek
diğer aşıların uygulanması sonrası gelişebilecek istenmeyen etkilerin izlemi de bu
sistem kapsamına alınmalıdır.

İstenmeyen etkiler bazı vakalarda aşının kendisine, bazılarında ise aşının


uygulanması sırasındaki hatalara bağlı olabileceği gibi, aşı ya da uygulama ile ilgisiz
de olabilir. ASİE’ler, aşı yan etkisi, program uygulama hataları (aşının üretim,
dağıtım ve uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek hatalar), enjeksiyon
reaksiyonu, rastlantısal, bilinmeyen olmak üzere beş grupta toplanmaktadır.

Ciddi ASİE: Ölüm, sakatlık, konjenital anomali (doğuştan gelen sakatlık) ile
sonuçlanan veya hastanede yatma gerektiren ASİE’dir. ASİE’lerin saptanması ve
bildirimi sağlık personeli, aileler ve toplumun diğer üyeleri tarafından yapılabilir.
Aile veya hekim dışı sağlık personelinin ASİE’den şüphelendiği durumlarda
değerlendirme hekim tarafından yapılır. Hekim dışı personel bu tip bir vaka ile
karşılaştığında birlikte çalıştığı hekime haber verir ve vaka birlikte değerlendirilir.
Tüm sağlık çalışanları ASİE’leri tanıyabilecek şekilde vaka tanımlarını ve ne
yapılması gerektiğini bilmelidir.

Aşı yapan personel, aileler ve toplumun diğer üyelerini aşılama sonrası ne


tür reaksiyonlar görülebileceği ve hangi durumlarda bebek/çocuklarını bir sağlık
ASİE’lerin saptanması
kuruluşuna getirmeleri gerektiği konularında bilgilendirmelidir.
ve bildirimi sağlık
personeli, aileler ve AŞILAMA İLKE VE UYGULAMALARI
toplumun diğer üyeleri
tarafından yapılabilir.
173
Aşı Uygulama İlkeleri: Aşılamanın mümkün olan en erken dönemde ve en kısa
zamanda yapılması önerilmektedir. Aşıların istenilen bağışıklığı oluşturabilmesi,
yüksek derecede korunma sağlaması ve en az yan etki oluşturabilmesi temel
kurallara uygun yapılması ile sağlanabilir. Bu kurallara “aşılama standardizasyon
ilkeleri” denilmektedir.
Aşı uygulaması yapacak olan sağlık elemanı aşılama hatalarından
olabildiğince kaçınmak, tüm sağlık çalışanları arasında doğru uygulamaları
ortaklaştırmak için en iyi ve en doğru olduğu kabul edilen işlemleri bilmelidir.
Enfeksiyonun kontrolü ve steril teknikler hakkında yapması gerekenleri, enjeksiyon
yerinin belirlenmesi, iğne uzunluğunun ayarlanması, uygun enjeksiyon bölgesinin
seçimi, enjeksiyon bölgesine uygun volümün belirlenmesi, aşı uygulanacak çocuğa
pozisyon verilmesi, tüm enjeksiyon çeşitlerinin neler olduğu ve nasıl uygulanması
gerektiğini bilmesi, yan etkilerin önlenmesi konularında standart bilgilere sahip
olması gereklidir.
Aşı Uygulama Yolları: Ülkemizde aşılar ağızdan (oral) ve parenteral (enjeksiyon
şeklinde: Kas içine, derialtına, deri içine ) uygulanmaktadır.
Aşı uygulaması bebek ve çocuklar için ağrılı bir işlemdir. Bu nedenle, sağlık
personelinin aşı yapacağı çocuğu rahatlatması ve daha az ağrı yaşatarak
deneyimleri olumlu hale getirmesi mümkündür. Enjeksiyon ağrısının azaltılması ve
yan etkilerin önlenmesi önemlidir.

AKTİF BAĞIŞIKLAMA
Bağışıklık (immünizasyon): Bağışıklık, bireyin karşılaşabileceği enfeksiyon
etkenlerine karşı immünolojik savunmasının uyarılmasıdır. Bağışıklığı sağlayan
maddelere de antikor adı verilir.
Doğal Bağışıklık: Doğuştan sahip olunan bağışıklıktır. Örneğin kanda bulunan bazı
mikropların üremesini ter, mikropların vücuda gelişini de gözyaşı önler.
Kazanılmış Bağışıklık: Kişinin yaşamı boyunca enfeksiyon etkenine karşı bireysel
olarak geliştirdiği bağışıklıktır.
Pasif bağışıklık: Önceden hazırlanan antikorların hastalığı önlemek için risk
altındaki bireye verilmesini içerir. Anneden plasenta ile bebeğe geçen antikorlar ve
serumlar ile kazanılır. Pasif bağışıklık için kullanılan ürünler insan serum
immünoglobulini (IVIG), hayvan antiserumu ve antitoksinleridir. Bu tip bağışıklığın
süresi kısadır.

Aşıların istenilen Aktif bağışıklık: Etken organizmaya karşı vücudun antikor oluşturması ile kazanılan
bağışıklığı ve yüksek bir bağışıklıktır. Bireyin hastalığı geçirmesi ya da aşılama ile kazanılır. Bu tip
derecede korunma bağışıklığın süresi uzundur.
sağlaması temel
kurallara uygun AŞI TAKVİMİ
yapılması ile
sağlanabilir.
174
Aşılar aktif kazanılmış (edinsel) bağışıklık sağlar. Aşılama, yüzyılın en ucuz, en
etkin, en güvenli ve en akılcı tıbbi yeniliklerinden biridir. Ölü ya da hastalık yapma
yeteneği azaltılmış canlı mikroorganizmaların deri altına ya da kas içine enjekte
edilmesi veya ağız yolu ile verilmesine aşılama denir.
Aşılar ölü ya da zayıflatılmış mikroorganizma içeren biyolojik ürünlerdir.
Aşılar, bireyin bağışıklık (immün) sistemini uyararak mikroorganizmalara karşı
antikor oluşmasını sağlar. Aşılamada temel amaç; aşı ile korunulabilen hastalıkların
oranlarını ve bu hastalıklardan kaynaklanan sakatlık ve ölüm hızlarını azaltmaktır.

Aşı Tipleri
Ölü Virüs Aşısı: Ölü mikroorganizmaları içerir, ancak insan vücuduna girdiğinde
antikor oluşturma özelliğine sahiptir (inaktif polio aşısı gibi).
Toksoid Aşı: Bazı bakteriler toksin ürettiği için antitoksin antikorları üretilir. Pasif
Aşılar aktif kazanılmış bağışıklık sağlar (difteri gibi).
(edinsel) bağışıklık Canlı Virüs Aşısı: Canlı mikroorganizmanın virülansı azaltılarak aktif bağışıklama
sağlar. sağlanır (kızamık ve su çiçeği gibi).
Rekombinan Aşı: Mikroorganizmanın genetiğinde değişiklik yapılarak
kullanılmasıdır (aselüler bağmaca ve hepatit B gibi).
Konjuge Aşı: Değiştirilen mikroorganizmanın başka bir madde ile bağlanmasıdır.

Çocukluk Dönemindeki Uygulanan Aşılar


Tüberküloz (verem=BCG) Aşısı: Canlı bir aşıdır. Güneş ışığından etkilendiği için koyu
bir ampül içinde bulunur. Aşı intradermal (cilt içine) enjeksiyon ile deltoid (kol)
kasına yapılır. Aşı yerinde iki üç hafta sonra papül (derinin kabarması) gelişir, 3-9
mm’lik sertlik oluşur, 5-8 haftada kabuklaşır, kabuk düştükten sonra ülserleşir ve 8-
10 haftada aşı yapılan doku iyileşir. BCG aşısının 15-20 yıl süreyle koruyucu olduğu
belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü tek doz BCG aşılaması önermektedir.
Ülkemizde de 2006 yılından beri tek doz uygulanmaktadır.
Aşı bölgesinde deri enfeksiyonu veya yanık olan, bağışıklık sistemini
baskılayan ilaç kullanan ve 2 kg’ın altındaki olan çocuklara BCG aşısı uygulanmaz.
Ayrıca, canlı aşı olduğu için gebelikte de yapılmaz.
Boğmaca Aşısı: Tam hücreli ölü boğmaca aşısı çok sayıda toksik madde içerdiği için
aşıya bağlı ciddi reaksiyonlar görülebilir. Asellüler boğmaca aşısının yan etkileri
daha azdır. Ülkemizde rutin aşılama programında 2, 4 ve 6. aylarda beşli aşı (DaBT-
IPA-Hib) ile birlikte yapılır.
Çocukluk çağında yapılan boğmaca aşısı yaşam boyu koruyucu olmadığı için
Aşılar, bireyin bağışıklık
adolesanlar ve erişkinler boğmacaya karşı korumasız kalmaktadırlar. Bu nedenle,
sistemini uyararak
adolesan dönemde tetanos toksoidi, azaltılmış difteri toksoidi ve asellüler boğmaca
mikroorganizmalara
aşısını (DaBT) içeren tek doz rapel (pekiştirme dozu) aşı birçok ülkede
karşı antikor oluşmasını
uygulanmaktadır.
sağlar.

175
Kısa süre önce konvülsiyon (havale) geçiren ve kanama öyküsü olan
bebeklere boğmaca aşısı yapılmaz.
Difteri Aşısı: Difteri toksoidi tek başına kullanılmaz. Tetanos ve boğmaca aşıları ile
birlikte kullanılır. Difteri toksoidi içeren aşıların (DBT, DaBT) yapılmasından sonra
genellikle kızarıklık, sertlik ve apse gibi lokal reaksiyonlar oluşabilir. Nadir olarak,
yaygın döküntü, anafilaksi ve nörolojik komplikasyonlar gelişebilir.
Difteri toksoidinin oluşturduğu bağışıklık yaşam boyu devam etmediği için ek
dozların yapılması gereklidir. Ülkemizde uygulanan aşı programında, 2,4,6. ve 18.
ayların sonunda DaBT- IPA-Hib ve ilkokul birinci sınıfta DaBT- IPA olarak uygulanır.
Antikor düzeyleri en son uygulanan 10 yıl sonra normalin altına düşmektedir. Bu
nedenle difteri toksoidi tetanos toksoidi ile birlikte (Td) her 10 yılda bir yapılır.
Tetanos Aşısı: Tetanos toksoidi difteri ve boğmaca aşıları ile birlikte uygulanır. Aşı
programında 2,4,6. ayların sonunda ve 18. ayın sonunda yapılan rapel (pekiştirme)
doz ile toplam dört dozdan oluşur. İkinci rapel ilkokul birinci sınıfta dörtlü kombine
aşı (DaBT-IPA) şeklinde ve daha sonra ilkokul sekizinci sınıfta Td olarak uygulanır.
Tetanos geçiren kişilerde kalıcı bağışıklık gelişmemektedir. Bu nedenle, bu
hastaların iyileşme döneminde aktif immünizasyon (bağışıklama) sağlanmalıdır.
Yaralanmalarda Tetanos Aşısı: Eğer yara temiz ise ve son aşıdan sonra 10 yıl
geçmişse tetanos aşısı yapılır. Üçten az tetanos aşısı yapılan kişiler için kirli
yaralanmalarda tetanos aşısı (Td) ve tetanos immünglobulini (TIG) yapılmalıdır.
Gebelikte Tetanos Aşısı: Anne adaylarının antitetanos seviyesinin gebeliğin son iki
ayında yüksek olması yenidoğanı tetanostan korur. Daha önce hiç aşılanmamış
gebelerde 4. aydan itibaren tetanos toksoid aşısı uygulanır.
DBT/DaBT Aşısı: Difteri, asellüler boğmaca ve tetanos aşılarını içeren inaktif
bakteriyel bir aşıdır. Ülkemizde rutin aşı programında IPA (inaktif polio aşısı) ve Hib
ile birlikte beşli kombine aşı olarak 2,4,6. ayların sonunda ve 18. ayın sonunda
rapel uygulanmaktadır. Başlangıçtaki ilk üç doz arasında en az 4 hafta olmalıdır.
İlkokul birinci sınıfta yapılan DaBT-IPA ile toplam beş doz aşı uygulanır. Td aşısı 10
yılda bir tekrarlanır.
Aşı, bulaşıcı
Hepatit B Aşısı (Sarılık Aşısı): İnaktif (ölü) bir viral aşıdır. Bebeklerde primer
hastalıkların sıklığını ve
bağışıklama doğumdan hemen sonra, 1. ve 6. aylarda uygulanan üç dozdan oluşur.
oluşan sakatlık ve ölüm
Daha büyük çocuklar ve adolesanlarda benzer şekilde üç doz aşı uygulanır. 2 kg
hızlarını azaltmaktadır.
olmayan prematüre bebeklere hepatit B aşısı bu kiloya ulaşınca yapılır.
Aşıya bağlı olarak, hafif ateş ve enjeksiyon yerinde hassasiyet gelişebilir.
Anafilaksi (allerji) çok nadir görülmektedir.
Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak Aşısı: Aşının ilk dozu 12. ayın sonunda, ikinci doz
ilköğretim birinci sınıfta yapılır. Bağışıklık yaşam boyu sürmektedir.

176
Önemli bir yan etki bildirilmemiştir. Kombine aşının içerdiği kızamık ve
kızamıkçık aşılarına bağlı olarak, ateş ve döküntü gelişebilir. İmmün sistemi
baskılanmış kişiler, doğuştan immün yetmezliği olanlar ve gebe kadınlara Kızamık,
kızamıkçık, kabakulak aşısı yapılmaz. Kadınlar aşıdan sonra en az üç ay hamile
kalmamalıdır.
Hemophilus İnfluenza Tip B/Hib Aşısı: Hib Aşısı kombine aşı (DaBT-IPA-Hib) ile
birlikte 2,4,6. Ayların sonunda üç doz ve 18. ayın sonunda bir doz rapel olarak
uygulanmaktadır. Aşı yapıldıktan sonra şişlik, ateş, kızarıklık ve ağrı gelişebilir.
Alerjik reaksiyonlar gelişen kişilere yapılmamalıdır.
Polio Aşısı: Çocuk felci aşısıdır. Ülkemizin içinde bulunduğu Dünya Sağlık Örgütü
Avrupa Bölgesi 21 Haziran 2002 yılında poliodan arındırılmış bölge sertifikası
almıştır. Avrupa Bölgesi’nde son yerli vaka (son vahşi polio virüsü) Kasım 1998’ de
Ağrı’da rastlanmıştır. Polionun yok edilmesi için toplumda polio virüsüne karşı
yüksek bağışıklama düzeyi sağlanmalıdır. Rutin aşı takvimine göre inaktif (ölü) polio
virüs aşısı DaBT-IPA-Hib (difteri asellüler boğmaca tetanos-inaktif polio-grip saşısı)
beşli kombine aşı şeklinde 2,4,6. aylarda yapılır ve bu üç doz arasında en az dört
hafta ve 3. doz ve birinci rapel arasında 12 ay olmalıdır. Birinci rapel 18. ayın
sonunda DaBT-IPA-Hib şeklinde, ikinci rapel ise ilköğretim birinci sınıfta DaBT-IPA
dörtlü kombine aşı şeklinde uygulanır.
Türkiye’ de tüm sağlık
Oral polio (çocuk felci) aşısı canlı aşı olduğu için doğuştan immün yetmezliği
ocaklarında ücretsiz
uygulanan çocukluk olan (doğuştan) veya immün sistemi baskılanmış çocuklara uygulanmaz. Bu
dönemi rutin aşı çocuklara sadece inaktif (ölü) polio aşısı (IPA) yapılır.
takvimi bulunmaktadır. Konjuge Pnömokok Aşısı (Zatürre Aşısı): İki yaşın altında hastalık veya ölümle
sonuçlanan streptokokus pnömoni bakterisine karşı uygulanır. Konjuge aşı 2, 4,6.
aylarda ve 12. ayın sonunda bir rapel doz olmak üzere dört kez uygulanır. Daha
önce aşılanmamış 7-11 ay arasındaki çocuklara 6-8 hafta ara ile iki doz primer aşı
ve 12-15. aylara arasında bir rapel uygulanır.
Aşı bölgesinde hassasiyet, kızarıklık, şişlik gibi lokal yan etkiler 38 derecenin
üstünde ateş görülebilir. Yüksek ateşi, orta veya ağır derecede hastalığı olan
çocuklar iyileşinceye kadar aşı ertelenir.
Hepatit A Aşısı (Sarılık Aşısı): Hepatitis A virüs enfeksiyonu genellikle iyi huylu bir
hastalık olmasına rağmen çocuklarda nadir de olsa öldürücü seyredebilir. Hepatit A
≥2 yaş çocuklara 6 ay arayla 2 doz önerilir (2, ve 2.5 yaşlarda). Mümkünse 2. aşı
aynı firmanın aşısıyla yapılmalıdır, ancak farklı firmanın aşıları değişimli olarak
kabul edilir.
Su Çiçeği Aşısı: Su çiçeği konusunda ülkemizde yeterli veri bulunmamakla birlikte
genel gözlem kanıları bu hastalığın özellikle okul çağı ile birlikte zaman zaman
salgınlar yaptığı ve eğitim ve sağlık sistemi ve çalışan anne-babalar açısından
ekonomik kayba yol açtığı yönündedir. Su çiçeği aşısı 12. ayda ilk doz ve 4-6

177
yaşında (veya İÖO 1. sınıfta) pekiştirme/rapel aşısı olmak üzere toplam 2 kez
yapılır. Daha önce aşı yapılmayan >4 yaş çocuklara 1-3 ay arayla 2 doz yapılır.
Pekiştirme/rapel aşıları değişimlidir, yani farklı firmaların aşıları birbirlerinin yerine
pekiştirme/rapel aşı olarak yapılabilir.

Su çiçeği aşısı 12. ayda


ilk doz ve 4-6 yaşında
pekiştirme aşısı olmak
üzere toplam 2 kez
yapılır.

Şekil 1. Su çiçeği döküntüleri

Rutin Aşı Takvimi


Aşılama, en sık görülen hastalıklar üzerinde çocuk ve hatta erişkin sağlığını
korumada en güvenilir, düşük maliyetli ve etkili yaklaşımdır. Aşı ile korunabilir
Aşılama, çocuk ve hatta hastalıklara karşı etkili ve güvenilir aşılar ile korunmak bütün çocukların en temel
erişkin sağlığını
haklarından sayılmalıdır.
korumada en güvenilir,
düşük maliyetli ve etkili Türkiye’ de tüm sağlık ocaklarında ücreti devlet tarafından karşılanarak ve
yaklaşımdır. çocuklara ücretsiz uygulanan Çocukluk Dönemi Rutin Aşı Takvimi bulunmaktadır
(Tablo 1).

Tablo 1. Sağlık Bakanlığı Çocukluk Dönemi Rutin Aşı Takvimi (Hepatit A ve Su Çiçeği
2012’ de eklenmiştir)

Aşılar
(İlk 72 Saat İçinde)

İlkokul 1. sınıf
İlkokul 8. sınıf
12.Ayın sonu

18.Ayın sonu

24.Ayın sonu
1.Ayın Sonu

2.Ayın Sonu

4.Ayın Sonu

6.Ayın Sonu
(16 haftalık)

(24 haftalık)

(72 haftalık)
(1 yaşında)

(2 yaşında)
(4 haftalık)

(8 haftalık)
Doğumda

Hep B I II III

178
BCG I
DaBT-
IPA- I II III R
Hib
KPA I II III R
KKK I R Kz.çık

OPA I II R
Td I R
Hep A I II
Su
I
Çiçeği
Hep B: Hepatit B Aşısı, BCG: Tüberküloz Aşısı, DaBT-IPA-Hib: Difteri asellüler Boğmaca
Tetanos-İnaktif Polio-Hemofiluz influenza tip b aşısı, KKK: Kızamık Kızamıkçık Kabakulak
Aşısı, OPA: Oral Polio Aşısı, Td: Erişkin tip Tetanos difteri Aşısı, KPA: Konjuge Pnömokok
Aşısı, R: Pekiştirme dozu
Kaynak: T.C. SAGLIK BAKANLIGI Temel Saglık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 25.02.2008 6111
GENELGE 2008 / 14

GEBELİKTE AŞININ ÖNEMİ


Ülkemizde gebelere ve 15-49 yaş kadınlara birinci basamak sağlık hizmetleri
kapsamında ücretsiz olarak tetanos aşılaması yapılmaktadır (Tablo 2).
Ülkemizde
gebelere ve 15-49 yaş Neonatal Tetanos (NNT) doğum öncesi bakım hizmetlerinin sınırlı verildiği,
kadınlara birinci doğumların kirli ortamlarda, eğitimsiz kişilerce yaptırıldığı ve tetanosa karşı
basamak sağlık bağışıklamanın yetersiz olduğu birçok az gelişmiş ülkede önemli bir halk sağlığı
hizmetleri kapsamında sorunudur. NNT tüm dünyada çocuklar arasında aşıyla korunabilir hastalıklardan
ücretsiz olarak tetanos ölümlerin ikinci nedeni olup tüm neonatal ölümlerin %14.0'ından sorumludur.
aşılaması yapılmaktadır. Dünyada yılda 289,000 NNT olgusu görülmekte ve bunların 214,000'i ölümle
sonuçlanmaktadır. NNT, ülkemiz genelinde hizmet veren tüm sağlık kurumları
tarafından bildirimi zorunlu olan hastalıklardandır. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık
Hizmetleri Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2003 yılında 41 NNT olgusu görülmüş,
bunların 20'si ölüm ile sonuçlanmıştır. Hastalığın saptanmasında ve bildiriminde
diğer az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de sorun bulunmaktadır. Dicle
Üniversitesi'nde 2000 yılında NNT tanısıyla yatırılan ve tedavi gören 16 olgunun
13'ünün, sağlık müdürlüğüne bildirilmesine karşın Sağlık Bakanlığı kayıtlarında
bulunmaması, bildirim sorununu ortaya koymaktadır. NNT, başta gebelerin olmak
üzere, doğurgan çağdaki kadınların tetanosa karşı bağışık hâle getirilmesi, doğum
Ülkemizde, ücretsiz öncesi bakım hizmetlerinin yeterli, güvenli durumda olması, doğumların sağlıklı
olarak sunulmasına
karşın gebelerde
tetanos aşılama
179
oranlarının çok düşük
olması dikkat çekicidir.
koşullarda ve eğitilmiş personelle yapılması ile önlenebilir. Annenin aşılanması
dolaylı yolla bebeği NNT'ye karşı korur.

Tablo 2. Sağlık Bakanlığı Doğurganlık Çağı (15-49 yaş)/Gebe Kadınlara Uygulanan


Tetanos Difteri Aşı Takvimi
Doz Sayısı Uygulama Zamanı Koruma Süresi

Td I Gebeliğin 4. ayında ilk karşılaşmada Yok

Td II Td 1'den en az 4 hafta sonra 1-3 Yıl

Td III Td 2'den en az 6 ay sonra 5 Yıl

Td IV Td 3'den en az 1 yıl sonra veya bir sonraki


10 Yıl
gebelikte

Td V Td 4'den en az 1 yıl sonra veya bir sonraki Doğurganlık Çağı


gebelikte Boyunca
Kaynak: T.C. SAGLIK BAKANLIGI Temel Saglık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 25.02.2008 6111
GENELGE 2008 / 14

180
•Bulaşıcı (enfeksiyon) hastalılardan korunmak için alınan önlemlerden biri
kişisel direncin artırılmasıdır. Çocuk ve hatta erişkin sağlığını en sık görülen
bulaşıcı hastalıklardan korumada, en güvenilir ve en etkili yaklaşım
Özetaşılamadır. Aşılar ile korunmak bütün çocukların en temel haklarından biridir
ve başarısı ülkenin ekonomik düzeyi ile paralellik göstermektedir.
•Aşıların yapılmaması gereken durumlar (kontrendikasyon) çok nadirdir. Kesin
kontrendikasyon durumlarında ilgili aşı uygulanmaz.
•Aşılama sonrası sıklıkla hafif, oldukça nadir olarak da yaşamı tehdit edecek
kadar ciddi istenmeyen etkiler gözlenebilir.
•Aşıların istenilen immün yanıtı oluşturabilmesi, yüksek derecede korunma
sağlaması ve en az yan etki oluşturabilmesi temel kurallara uygun yapılması
ile sağlanabilir.
•Etken organizmaya karşı vücudun antikor oluşturması ile kazanılan
bağışıklığa aktif bağışıklık denir. Bireyin hastalığı geçirmesi ya da aşılama ile
kazanılır. Bu tip bağışıklığın süresi uzundur.
•Aşılar aktif kazanılmış (edinsel) bağışıklık sağlar.
•Çocukluk döneminde uygulanan aşılar; tüberküloz, boğmaca, difteri, tetanoz,
hepatit B, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, hib, polio, pnömokok, hepatit A
ve su çiçeği aşısıdır.

181
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisinde aşı uygulaması ertelenir?
a) Alerji veya astım (aşının belirli bir bileşenine karşı bilinen bir alerji dışında)
b) 38.5°C’den yüksek ateşle seyreden enfeksiyon hastalıkları
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili c) Ailede aşıyı takiben yan etki görülme öyküsü
ünite başlığı altında yer
d) Ailede havale, felç veya epilepsi bulunma öyküsü
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli e) Kalp, akciğer, böbrek veya karaciğer hastalıkları gibi kronik hastalıklar
olarak
2. Aşağıdakilerden hangisi ASİE izleme sisteminin temel amacı değildir?
cevaplayabilirsiniz.
a) Aşılama hizmetinin kalitesini iyileştirmek
b) Aşılamanın kabul edilebilirliğini arttırmak
c) İstenmeyen etkilerin aşı ile ilişkisini araştırmak
d) Aşı uygulama hataları ile ilgili sorunları çözmek
e) Aşılama programını değiştirmek

3. Aşağıdakilerden hangisi ülkemizde uygulanan çocukluk çağı rutin aşı takviminde


uygulanan aşıların uygulama şekli değildir?
a) Ağızdan
b) Buruna püskürtme
c) Kas içine enjeksiyon
d) Derialtına enjeksiyon
e) Deri içine enjeksiyon

4. Aşağıdakilerden hangisi aktif bağışıklıktır?


a) Doğuştan sahip olunan bağışıklık
b) Kişinin yaşamı boyunca geliştirdiği bağışıklık
c) Antikorların risk altındaki bireye verilmesi
d) İnsan serum immünoglobulini ile bağışıklık
e) Etkene karşı vücudun antikor oluşturması ile bağışıklık
5. Aşağıdakilerden hangisi rekombinan aşıdır?
a) Aşı ölü mikroorganizmaları içerir (inaktif polio aşısı gibi)
b) Aşı genetiğinde değişiklik yapılmış mikroorganizmaları içerir (hepatit B gibi)
c) Aşı bazı bakterilere karşı antitoksin antikorları içerir (difteri gibi)
d) Aşı virülansı azaltılmış canlı mikroorganizma içerir (kızamık gibi)
e) Aşı değiştirilmiş ve başka bir madde ile bağlanmış mikroorganizma içerir
(pnömokok aşısı gibi)

182
6. Aşağıdakilerden aşılardan hangisi ülkemizde uygulanan çocukluk çağı rutin aşı
takviminde yer almaz?

a) Tüberküloz aşısı
b) Konjuge pnömokok aşısı
c) Rotavirüs aşısı
d) Hepatit A aşısı
e) Polio aşısı

7. Aşağıdaki bulaşıcı hastalıklardan hangisi en son 1998 yılında Ağrı’da


görülmüştür?
a) Hepatit B
b) Suçiçeği
c) Boğmaca
d) Polio
e) Difteri
8. Aşağıdakilerden aşılardan hangisi 2., 4., 6. ve 18. aylarda olmak üzere dört doz
olarak uygulanır?
a) DaBT-IPA-Hib Aşısı
b) Kızamık Kızamıkçık Kabakulak Aşısı,
c) Oral Polio Aşısı
d) Konjuge Pnömokok Aşısı
e) Hepatit B Aşısı
9. Ülkemizde 15-49 yaş/gebe kadınlara uygulanan tetanos difteri aşısının ilk dozu
gebeliğin kaçıncı ayında uygulanır?
a) Gebeliğin 4. ayında
b) Gebeliğin 5. ayında
c) Gebeliğin 6. ayında
d) Gebeliğin 7. ayında
e) Gebeliğin 8. Ayında
10. Ülkemizde 15-49 yaş/gebe kadınlara uygulanan tetanos difteri aşısının ikinci
dozu birinci dozdan ne kadar süre sonra uygulanır?
a) 2 hafta sonra
b) 3 hafta sonra
c) 4 hafta sonra
d) 5 hafta sonra Cevap Anahtarı

e) 6 hafta sonra 1.B, 2.E, 3.B, 4.E, 5.B, 6.C, 7.D, 8.A, 9.A, 10.C.
183
SERUMLAR

• Serumun Tanımı
• Serumun Temel Özellikleri
İÇİNDEKİLER

• Serum Çeşitleri
• Hayvan Kaynaklı Bağışık
Serum (Heterolog Serumlar)
ÇOCUK SAĞLIĞI VE
• İnsan Kaynaklı Bağışık HASTALIKLARI
Serum (Homolog Serumlar)
• Serumların Yan Etkileri
• Serumların Kullanım Amaçları Arş. Gör. Ayfer TOSUN
• Serum ile Aşı Arasındaki
Farklar

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• Serumu tanımlayabilecek,
• Serumların temel özelliklerini
HEDEFLER

kavrayabilecek,
• Kaynaklarına göre serum
çeşitlerini sınıflandırabilecek,
• Serumların yan etkilerini
açıklayabilecek,
• Serumların kullanım nedenlerini
açıklayabilecek,
• Serum ile aşı arasındaki farkları
anlayabileceksiniz. ÜNİTE

14
184
GİRİŞ
Serumlar insanda pasif bağışıklama amacıyla kullanılırlar. Hazır,
sentezlenmiş antikor içerdikleri için, uygulandıkları anda etkilerini gösterirler.
Ancak sağladıkları bağışıklık kısa sürelidir ve ortalama 3-4 hafta sürer. Genellikle
aktif bağışıklık oluşturacak kadar zaman bulunamaması durumlarında, hızlı bir
şekilde koruyucu ve tedavi edici bir direnç kazandırırlar.

SERUM TANIMI
Serum, belirli bir hastalık etkenine karşı aktif bağışıklık kazandırılmış kişinin
veya hayvanın kanından elde edilen fibrinojeni (Karaciğerde sentez edilen, kan
plazmasında bulunan ve pıhtılaşma olayında önemli rol oynayan kan proteini)
alınmış plazmadır.
Bağışıklık biliminde(İmmünoloji) serumlar, içerdikleri globulinler (bir cins
proteinler) bakımından normal serumlar ve bağışık serumlar olarak iki grupta
toplanır.
Normal Serumlar: Kanı alınan hayvan, insanlar için zararlı olan hiçbir
hastalıkla karşılaşmamışsa, bu hayvanlardan elde edilen serum özel antikor
taşımaz, normal serumdur. Bu tür serumlar, laboratuarlarda mikrop besi yerlerinin
hazırlanmasında kullanılırlar.
Tedavi Edici Serumlar (Bağışık Serumlar) : Belirli antijene karşı özel
Tedavi edici serumlar antikorları içeren serumlara, bağışık serum denir Bunlar antikor içeren
Bağışıklık cisimlerini serumlardır.
içerir. Hastalık etkenlerinin antijenlerin canlı vücuduna damar yoluyla verilerek
antikor oluşturulmasından belirli bir süre sonra o canlıdan alınan kandan elde
edilen serumlardır. Tedavi edici serumlar bağışıklık cisimlerini içerirler. Bunlar
aşısız çocukların hastalığa yakalanması durumunda (örneğin difteri) tedavi edici
olarak ya da aşı olmamış bir çocuğun yaralanması durumunda hastalığa karşı
koruyucu olmak için (tetanos, kuduz gibi) acele olarak antikor transferi için
kullanılır.
Çocuk enfeksiyon etkeni ile karşılaşmıştır ancak aşı ile vücutta antikor
üretmeye zaman kalmamıştır. Böyle durumlarda aşıların yerine bağışık serum
verilerek pasif bağışıklık sağlanır. Pasif bağışıklık geçicidir, 3 hafta sonra derhal
çocuk aşılanmalıdır.

Şekil 1. Serum

185
SERUMUN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Serumların temel özellikleri şu şekilde ifade edilir:
• Antikor-Antitoksin içerir
• Hastalık oluştuktan sonra verilir
• Hastalığı tedavi edicidir
• Pasif bağışıklık kazandırır
SERUM ÇEŞİTLERİ
İnsanda tedavi ve koruma amacıyla kullanılan serumlar heterolog(hayvan
kaynaklı bağışık serumlar) ve homolog(insan kaynaklı bağışık serumlar) olarak
hazırlanır.

Hayvan Kaynaklı Bağışık Serum (Heterolog Serum )


Bağışıklanmış hayvanlara ait, yüksek oranda antikor içeren serumlardır.
Hayvan kaynaklı bağışık serum elde etmek için, hastalık etkeni olan
mikroplar veya bunların ürünleri veya yılan, akrep zehirleri gibi antijenler özel
olarak hazırlandıktan sonra deney hayvanlarına verilerek, bunlara karşı yüksek
Hayvan kaynaklı düzeyde özgül antikor sentezlettirilir. Bu şekilde bağışıklanan hayvanlardan elde
serumların elde edilen bağışık serumlar hastalıklardan korunmada veya bazı hastalıkları tedavi
edilmesi insan amacıyla kullanılırlar. Bağışık serum üretiminde, daha fazla serum elde
kaynaklı serumlara edildiğinden genellikle at, sığır, koyun gibi hayvanlar kullanılır. Hayvan kaynaklı
oranla çok daha kolay serumların elde edilmesi insan kaynaklı serumlara oranla çok daha kolay ve
ve ucuzdur. ucuzdur.
Bağışık serum şişelerinin etiketinde anti serumun çeşidi, hayvanın türü,
içerdiği antikor oranı, üretim ve son kullanma tarihleri gibi önemli bilgiler
belirtilmiş olmalıdır.
Ancak hayvan kaynaklı bağışık serumlar çok yüksek miktarda yabancı
hayvan proteini içermeleri nedeniyle çok sık aşırı duyarlılık reaksiyonlarına neden
olurlar ve giderek önemini kaybetmektedirler. İnsan kaynaklı bağışık serumların
önemi ve kullanımı ise giderek artış göstermektedir.

İnsan Kaynaklı Bağışık Serum, Immünglobulin veya


Gamaglobulin (Homolog Serum)
İmmünglobulinler, insan plazması veya plasentasından elde edilirler. Birçok
hastalıkta kullanım alanı vardır. Yan etkileri de oldukça azdır. İnsan kaynaklı bağışık
serumlar iki çeşittir.
• Standart İmmünglobulin
• Özgül İmmünglobulin

Standart İmmünglobulin
Standart immünglobulin, en az 1000 kadar kan veren kişinin (donörün)
plazma karışımından, immünglobülinlerin (bağışık proteinlerin) ayırt
edilmesiyle hazırlanan bir üründür. Bu üründe bu kişilere ait çeşitli antikorlar bir

186
arada ve yoğun bir şekilde bulunurlar. Standart immünglobulinler, bağışıklık
bozukluklarından genel olarak enfeksiyonlardan korumak için veya çeşitli bulaşıcı
hastalıklarla temas sonrasında uygulanırlar.

Şekil 2. Standart serum


Özgül İmmünglobulin
Özgül immünglobulinler, doğal olarak bir enfeksiyon hastalığını
geçirenlerden veya gönüllülerde aktif bağışıklama yaparak (aşı ile) bağışık hâle
getirilen insanların plazmalarından elde edilirler. Bu serumlar, o hastalığın
mikrobuna veya ürününe karşı çok yoğun özgül antikor içerirler. Kısaca özgül
Özgül bağışık proteinlerdir. Sadece içerdikleri özgül antikorların gerekliliğinde
immünglobulinlerin kullanılırlar. Özgül immünglobulinleri, hayvan kaynaklı bağışık serumlara oranla,
hayvan kaynaklı bağışık antikor içerikleri 15-30 kat daha fazladır. Hepatit B, tetanos anti-toksidi, kızamık,
serumlara oranla, kabakulak, kuduz, kızamıkçık, boğmaca ve su çiçeği immünoglobulinleri korunma
antikor içerikleri 15-30 ve tedavi amacıyla kullanılan özgül bağışık proteinlerdir .
kat daha fazladır. Hepatit B İmmunglobulini (HBIg): Hepatit B immunglobulini insan kan
plazmasından elde edilir. Bu serum, sağlık personelinin hepatit B enfeksiyonlu
hastaların kanı ile kirlenmiş gereçlerle yaralanmalarından sonra, hepatit B virüsü
taşıyan annelerin bebeklerinde, enfeksiyonlu kanın dikkatsiz nakil edilmesi
durumlarında uygulanmaktadır.
Tetanos anti-toksidi: Tetanostan korunmak için pasif olarak yapılan
bağışıklamada anti-toksin verilmektedir. Anti-toksin kas içi yolla verilerek pasif
bağışıklama yapılmaktadır.
Kızamık İmmünglobulini: Kızamık geçirmemiş kişilerin kızamıklı hastayla
temas etmelerinde, beyin zedelenmelerinde, verem gibi ciddi hastalığı olan veya
akut enfeksiyonu olan hastalarda, doğuştan veya sonradan oluşan bağışıklık
yetmezliklerinde ve gebelikte koruyucudur. Bu serum, kızamık enfeksiyonunun
sonunda olabilecek beyin zedelenmelerini önleyebilmektedir.
Kabakulak İmmünglobulini: Kabakulağa karşı ve kabakulağın testis iltihabı,
beyin ve beyin zarlarının iltihabı gibi zararlı etkilerinden korunmak için yaygın
olarak kullanılmaktadır. Kabakulak enfeksiyonu kızamık gibi çocukluk çağı
enfeksiyonudur. Toplum, genelde doğal yolla enfeksiyonu geçirdiğinden aktif
olarak kazanılmış bağışıklık sağlamış durumundadır.

187
Kuduza Karşı Özgül İmmünoglobulin: Hayvan ısırmalarından hemen sonra
yapılan pasif bağışıklamada bu serumlar kullanılmaktadır. Kuduz immünglobülini,
tek dozda ve bir kez uygulanır. Buradaki amaç, aşılamayla antikor üretimi
sağlanıncaya kadar, pasif bağışıklama ile enfeksiyonun ilerlemesini engellemektir.

Uygulama Süresi: İlk aşı dozuyla birlikte aynı gün veya bir hafta sonrasına
kadar uygulanabilir. İlk aşı dozundan bir hafta sonra antikor yanıtı oluşacağından
önerilmez. Gecikmiş vakalarda geçen süreye bakılmaksızın kuduz immünglobülini
uygulanır.

Kızamıkçık İmmünoglobulini: Bu serum, kızamıkçıklı biriyle temas eden kişilere en


kısa zamanda verilmelidir. Bu serum verildikten 2-3 hafta sonra kişilerin kanlarında
kızamıkçık virüsüne ait antikor düzeylerine bakılmalıdır. Kızamıkçık
Kızamıkçık enfeksiyonunun aktif olduğu dönemde kızamıkçık virüsüne ait antikor düzeyinde
enfeksiyonunun aktif yükselme görülmektedir.
olduğu dönemde Boğmaca İmmünglobulini: Boğmaca enfeksiyonuna karşı pasif bağışıklama
kızamıkçık virüsüne ait yapılmaktadır. Boğmaca hastalığı ile temas etmiş bir kişi ile temas etmiş olanlara
antikor düzeyinde bu serum verilerek enfeksiyon riski azaltılmaktadır.
yükselme Su Çiçeği İmmünoglobulini: Su çiçeği geçiren sağlıklı kişilerin plazmalarından
görülmektedir. hazırlanan bu serum, su çiçekli bir hasta ile temas eden kişiye temastan 72 saat
sonra uygulandığında hastalığın ağır geçmesini önlemektedir.

Şekil 3. Tedavide kullanılan serumlar

Hayvan kaynaklı ve insan kaynaklı bağışık serumlar çoğunlukla kapsadıkları


antikor çeşidine göre isimlendirilirler.
Örnek

•Antitoksik serumlar : Difteri, tetanos, gazlı kangren, botulismus


( zehirlenme) gibi
•Antibakteriyel serumlar : Şarbon, boğmaca gibi
•Antiviral serumlar : Kuduz, hepatit-B, kabakulak gibi
•Antivenom serumlar : Akrep, yılan, örümcek gibi

188
Bağışık serumlar, tek bir antijene karşı hazırlanmışsa monovalan (bağışıklık
kazandırıcı tek bir madde içeren) serumlar, bir etkenin birkaç antijenine karşı
hazırlanmışsa polivalan (bağışıklık kazandırıcı birden çok madde içeren) serumlar
olarak adlandırılır.
SERUMLARIN YAN ETKİLERİ
Hayvan kökenli serumlardaki proteinler insan vücudu için yabancı
olduklarından, bu gibi serumlar insanlara uygulandıklarında, yabancı proteinlerin
bir an önce atılmalarını sağlamak için insan vücudu içinde immünolojik olaylar
gelişir. Bu olaylar sonucu kişilerde bazı klinik belirtiler ortaya çıkabilir. Bunlara
Bu olaylar sonucu
kişilerde bazı klinik serumların yan etkileri denir. Bunlar :
belirtiler ortaya Anafilaktik Şok (ani alerjik reaksiyon): Bu tip bir etki serum uygulamasını
çıkabilir. takip eden bir iki dakika veya en geç yarım saat içinde ortaya çıkar. Kişide tansiyon
hızla düşer, hasta güçlükle nefes alır, göz bebekleri genişler, şuur kaybolur, ödem
ve ishal görülür. Zamanında müdahale edilmezse, kalp durması sonucu hasta
ölebilir.
Serum Hastalığı: Çoğunlukla tetanos veya yılan zehirlenmesi gibi hastalıklara
karşı bağışıklık sağlamak amacıyla kişiye verilen seruma karşı, vücudun gösterdiği
alerjik tepkidir. Ateş, eklem ağrıları, deri döküntüleri gibi belirtilerle kendini
gösterir. Belirtiler genelde serum uygulamasından iki hafta sonra ortaya çıkar ve
birkaç gün sürer.
Arthus Fenomeni Tipinde Bölgesel Reaksiyon: Çok az rastlanır. Birkaç defa
serum almış kimselerde, serum uygulamasından 24-48 saat sonra enjeksiyon
yerinin şişmesi, sertleşmesi ve aynı yerdeki cilt, cilt altı dokularının bir süre sonra
ölümüyle karakterize klinik tablodur. Genel reaksiyon yoktur. Tehlikeli sonuçlar
vermez.

Şekil 4. Serumun yan etkileri

189
SERUMLARIN KULLANIM AMAÇLARI
Serumların kullanım nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz
• Temas sonrası hastalığın ortaya çıkmasının engellenmesi
Bağışık sistem • Var olan hastalıkta belirtilerin hafiflemesi
eksikliği olan bireyleri • Bağışık sistem eksikliği olan bireyleri korumak
korumak amacıyla • Bakteri zehirlerinin hareketini engelleyerek hastalığın yayılımını
serumlar kullanılır. engellemektir.

Şekil 5. Serum kullanımı


Örnek

•Kızamıkçık immünoglobulini, temas sonrası hastalığın ortaya


çıkmasının engellenmesi amacıyla kullanılan serumlara örnektir.

AŞI İLE SERUM ARASINDAKİ FARKLAR


Aşıların yan etkisi Kişi enfeksiyon etkeni ile karşılaşmıştır ancak aşı ile vücutta antikor
hafiftir, üretmeye zaman kalmamıştır. Böyle durumlarda aşıların yerine bağışık serum
Serumların yan verilerek pasif bağışıklık sağlanır. Aşı ile serum arasındaki farklar tablo 1.1’ de
etkileri ağır olabilir. verilmiştir.

190
Tablo 1. Aşı ile Serum Arasındaki Farklar
AŞI BAĞIŞIK SERUM
Aşı ile vücuda zayıflatılmış mikrop ve Serum ile hastalığın antikorları verilir
bunların toksini verilir
Aşı sıvısal(hümoral) ve hücresel bağışıklık Serum, sıvısal(hümoral) bağışıklık
oluşturur oluşturur
Aşı, bulaşıcı hastalıklardan korumak Serum tedavi amacıyla hasta olan
amacıyla sağlıklı insana yapılır insana yapılır
Aşı, aktif bağışıklık kazandırır Serum, pasif bağışıklık kazandırır
Aşılamayla kazanılan bağışıklık süresi yıllarca Serumlarla sağlanan bağışıklık süresi
sürebilir kısa sürer (3-4 hafta)
Aşıların yan etkisi hafiftir Serumların yan etkileri ağır olabilir
Kaynak: Bilgehan, H. (1993). Temel Mikrobiyoloji ve Bağışıklık Bilimi, 6. Baskı,
İzmir: Barış Fakülteler Kitapevi.

Şekil 6. Serum ile aşı

191
•Serumlar insanda pasif bağışıklama amacıyla kullanılırlar.
•İnsanda tedavi ve korunma amcıyla kullanılan serumlar
Özet
heterolog(hayvan kaynaklı bağışık serumlar) ve homolog(insan
kaynaklı bağışık serumlar) olarak hazırlanmaktadır.
•Bağışık serum şişelerinin etiketinde anti serumun çeşidi, hayvanın
türü, içerdiği antikor oranı, üretim ve son kullanma tarihleri gibi
önemli bilgiler belirtilmektedir.
•Standart immünglobulinler, bağışıklık bozukluklarından genel
olarak enfeksiyonlardan korumak için veya çeşitli bulaşıcı
hastalıklarla temas sonrasında kullanılmaktadır.
•Özgül immünoglobulinler sadece içerdikleri özgül antikorların
gerekliliğinde kullanılmaktadır.
•Hayvan kökenli serumlardaki proteinler insan vücudu için yabancı
olduklarından, bu gibi serumlar insanlara uygulandıklarında,
yabancı proteinlerin bir an önce atılmalarını sağlamak için insan
vücudu içinde immünolojik olaylar gelişmektedir.
•Aşı ile vücuda zayıflatılmış mikrop ve bunların toksini verilmektedir.
•Serum ile hastalığın antikorları verilmektedir.
Ödev

•Serum çeşitlerini şematize ederek 200 kelimeyi geçmeyecek


şekilde belirtiniz.
•Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan
“ödev” bölümüne yükleyebilirsiniz.

192
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi serumların temel özelliklerinden değildir?
Değerlendirme
a) Antikor-antitoksin içerir.
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer b) Hastalık oluştuktan sonra verilir.
alan “bölüm sonu testi” c) Aktif bağışıklık kazandırır.
bölümünde etkileşimli
olarak d) Pasif bağışıklık kazandırır.
cevaplayabilirsiniz. e) Hastalığı tedavi edicidir.

2. Belirli antijenlere karşı özel antikorları içeren serumlar aşağıdakilerden


hangisiyle ifade edilir?
a) Bağışık serum
b) İnsan kaynaklı bağışık serum
c) Normal serum
d) Standart serum
e) Polivalan serum
3. Aşağıdakilerden hangisi serum çeşitlerinden değildir?
a) Hayvan kaynaklı bağışık serum
b) İnsan kaynaklı bağışık serum
c) Normal serum
d) Standart immünoglobulin
e) Özgül immünoglobulin

4. Aşağıdakilerden hangisi özgül immünoglobulinlerden değildir?


a) Kızamık immünoglobulini
b) Kabakulak immünoglobulini
c) Boğmaca immünoglobulini
d) Suçiçeği immünoglobulini
e) Sıtma immünoglobulini

5. Kan veren en az 1000 kişinin (donörün) plazma karışımından,


immünglobülinlerin (bağışık proteinlerin) ayırt edilmesiyle hazırlanan
serumlar aşağıdakilerden hangisiyle ifade edilir?
a) Özgül serumlar
b) İnsan kaynaklı serumlar
c) Normal serumlar
d) Standart serumlar
e) Hayvan kaynaklı serumlar

193
6. Aşağıdakilerden hangisi serumların yan etkilerinden değildir?
a) Ödem ve ishal
b) Ateş ve eklem ağrıları
c) Şuur kaybı
d) Beyin kanaması
e) Tansiyonun hızla düşmesi

7. Aşağıdakilerden hangisi serumların kullanım amaçlarından değildir?


a) Temas sonrası hastalığın ortaya çıkmasının engellenmesi
b) Var olan hastalıkta belirtilerin hafiflemesi
c) Uzun süreli bağışıklığın sağlanması
d) Bağışık sistem eksikliği olan bireyleri korumak
e) Bakteri zehirlerinin hareketini engelleyerek hastalığın yayılımının
engellenmesi

8. Aşağıdakilerden hangisi serum isimlerine örnek verilemez?


a) Antitoksik serumlar
b) Antialerjik serumlar
c) Anbakteriyel serumlar
d) Antiviral serumlar
e) Antivenom serumlar

9. Aşağıdakilerden hangisi bağışık serum şişelerinin etiketinde olması


gereken bilgilerden değildir?
a) Anti serumun çeşidi
b) Hayvanın türü
c) İçerdiği antikor oranı
d) Üretim ve son kullanma tarihi
e) Serumun yan etkileri

10. Aşağıdakilerden hangisi aşı ile serum arasındaki faklardan değildir?


a) Serum ile hastalığın antikorları, aşı ile vücuda zayıflatılmış mikrop ve
bunların toksini verilir.
b) Serumların yan etkileri ağır olabilir, aşıların yan etkileri hafiftir.
c) Serum aktif bağışıklık sağlar, aşı pasif bağışıklık sağlar.
d) Serum tedavi amacıyla, aşı korunma amacıyla kullanılır.
e) Serumlarla sağlanan bağışıklık süresi kısa sürelidir, aşılarla sağlanan
bağışıklık uzun sürelidir.
Cevap Anahtarı
1.C, 2.A, 3.C, 4.E, 5.D, 6.D, 7.C, 8.B, 9.E, 10.C

194

You might also like