Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 380

AKTARMA

SÖZLÜĞÜ
E-Kitap
Açıklamalı

Türk dillerinden Anadolu Türkçesi’ne

26.000 KELİME
650 Açıklama

Deniz KARAKURT

2
Açıklamalar AKTARMA
Dijital Sürüm için: SÖZLÜĞÜ

1. Bu kitap kesinlikle ücretsizdir. Herhangi bir bedel talep edilemez.

2. Kaynak belirtmeden alıntı yapılamaz, kullanılamaz. Deniz Karakurt


3. Yazarın izni olmadan basılamaz.

4. Yazarın izni olmadan kısmen de olsa değiştirilemez.


Sözlük
5. Serbestçe dağıtılabilir ve paylaşılabilir.
Etimoloji

Türkçe
Türk Lehçe ve Şiveleri,

Moğolca Lehçe ve Şiveleri

BİRİNCİ BASKI
Ağustos, 2017 / TÜRKİYE
12+
ONİKİ YAŞ VE ÜZERİ OKUYUCULAR İÇİNDİR. 380 Sayfa

Kaynak göstermek kaydıyla her tür alıntı yapılabilir. GGKEY: C9T6PFHKJPD-E


(İlgili alıntılar için yasal gerekçedir.)

© DENİZ KARAKURT, 2017


Tüm Hakları Saklıdır.
İÇİNDEKİLER:

GİRİŞ: Sayfa – 3
SÖZLÜK: Sayfa – 6
TABLOLAR: Sayfa – 284
ETİMOLOJİK AÇIKLAMALAR: Sayfa – 304

F-KLAVYE

1
GİRİŞ

Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her
ne kadar Türkçe çatısı altında yer alsalar da farklı isimlerle anılmıştır, çünkü bağımsız birer dil olma niteliği
kazanmışlardır. Bu yayılma süreci içerisinde yabancı diller ile etkileşime giren Türk dilleri pek çok yabancı
kelimeyi dil varlığının içerisine katmıştır. Bu kaçınılmaz bir durumdur ve yeryüzündeki tüm diller için
geçerlidir. Dolayısıyla yabancı kelimelerin belirli bir oranda varlığı bir dil için endişelenilecek bir durum
değildir. Fakat öteki taraftan dilin kendi olanakları ile karşılanabilen bir kavram için yabancı bir sözcüğü
kullanmanın ne kadar gerekli ve mantıklı olduğu da tartışmalı bir konudur.

Bu sözlükte şu anda günümüzde var olan tüm Türk kökenli diller taranarak, Türkiye Türkçesi’ne
(Anadolu Türkçesi’ne) söyleyiş açısından uygun olan Türkçe kelimeler aktarılmaya çalışılmıştır. Böylece pek
çok yabancı kaynaklı kelimeye de karşılık bulunmuş olmaktadır. Yapılan çalışmada kesinlikle her sözcük
aktarılacak diye ısrarcı olunmamış, mümkün olduğunca Anadolu Türkçesi açısından söyleyiş kolaylığı ve
kulağa uygunluk dikkate alınmaya çalışılmıştır. Elbetteki yine de bazı yerlerde zorlanmalar da bulunduğu
görülecektir, çünkü söyleyiş kolaylığının nesnel kriterlerinin olmadığı da bir başka gerçektir. Bu sözlükte
bulunan sözcüklerin hiçbirisi yazarın kendisi tarafından türetilmiş değildir. Neredeyse tamamı binlerce yıllık
kültür birikiminin bir sonucu olarak halk ağızlarında kendiliğinden ortaya çıkmış kelimelerdir. Çok az bir
bölümü ise devlet kurumları tarafından türetilmiş ama toplumsal kabul görmüş sözcüklerdir. Aktarma
yapılırken kelimelerin neredeyse yüzde seksen kadarı, aynen olduğu gibi hiçbir değişiklik yapılmadan
aktarılmıştır. Geriye kalan az bir kısmında Anadolu Türkçesi’ne uyarlama amacıyla çok küçük ses
değişiklikleri yapılmış olup bu değişiklikler de kelime başına bir veya iki harfi geçmemiştir. Çok nadiren ise
asıl anlamdan tümüyle kopmamak kaydıyla bazı anlam kaydırmaları yapılmış olup, bu durumda ise asıl
anlam yine verilmiştir.

Bu sözlüğün hazırlanabilmesi için uzun yıllar boyunca çok geniş kapsamlı bir tarama yapılmıştır. En
büyük güçlük ise yabancı kökenli kelimeleri ayıklamak olmuştur. Türkçe gibi görünen ama yabancı dillerden
gelen sözcükler en büyük yanıltıcılardır. Bu sözcükler o derece Türkçeleşmiş ve kulağa o kadar uyumludur ki
yabancı kökenli olduklarını kaynak taraması yapmadan anlamak mümkün değildir. Bunlar da her ne kadar
artık Türkçe’nin ayrılmaz bir parçası olsalar da yine de sözlüğün kapsamı dışında bırakılmışlardır elden
geldiğince. Yine de anlaşılamayan ve gözden kaçanlar elbetteki olmuştur. Bazen de alternatifi bulunmayan
yabancı kelimeler köken belirterek verilmiştir.

Türkçe’nin söz varlığında zaten bulunan kelimelerin neredeyse tamamı yine sözlüğe katılmamıştır.
Yalnızca yeni sözcüklerin eklenmesi amaçlanmıştır. Fakat tesadüfi olarak Anadolu Türkçesi’nde yer alan pek
çok sözcüğün de yer almış olması kaçınılmazdır. Ayrıca devlet kurumları tarafından masa başında türetildiği
zannedilen pek çok örneğin de aslında halk dilinden alınarak kullanıma sokulmuş olduğunu gösteren pek çok
örnek de sözlükte yer almıştır.

Her ne kadar yazarın emeği ve harcadığı zaman bu sözlüğü kendisine ait kılsa da bu sözlükteki her
bir kelime geçmişiyle ve geleceğiyle, yayıldığı tüm coğrafya itibariyle Türk Milleti’ne ve Türki kökenli uluslara
aittir. Bu nedenle hiçbir çekince duyulmaksızın kaynak göstermek kaydıyla istenildiği kadar alıntı yapılabilir,
kopyalanabilir, kullanılabilir. Müsterih olunması gereken diğer bir husus ise bu sözlükteki hiçbir sözcüğün
uydurma olmayışıdır. Kaynak kontrolü ile bu durum rahatlıkla teyit edilebilir.

2
Sözlüğün amacı yabancı dillerden arındırılmış mutlak Öz-Türkçe bir dil oluşturmak kesinlikle değildir.
Böyle bir şeyin olması da zaten mümkün değildir. Ancak yine de pek çok yabancı kelimeye bizzat halk
kültürünün karşılık üretebildiği de rahatlıkla görülecektir. Bu sözlüğün içerisinden herkes birkaç kelimeyi
günlük hayatın içerisinde kullanabilirse Türkçe’nin zenginliği ve söyleyiş gücü artacaktır. Özellikle kitap veya
dergi, gazete yazarlarının ve bilimsel eserler üretenlerin fazla değil üç veya dört kavramı bile kullanmaları
önemli bir katkı sağlayacaktır.

Ancak sözlüğün hazırlanması aşamasında net olarak tespit edilmiş olan husus, Dünya’da hemen her
alanda Latince’yi esas alan bir bilim dilinin gelişmiş ve gelişmeye de devam etmekte olduğudur. Maalesef
tüm Dünya’da herhangi başka bir dil içerisinde bu duruma ikinci bir alternatif oluşturulabilmiş değildir.
Elektronik araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte İngilizce de teknolojik kavramları da adlandırmada kullanılan
tek dil haline gelmiş durumdadır. Tam da bu noktada Türkçe için söylenebilecek en önemli şey, bir an önce
bilim ve teknoloji kavramlarının karşılıklarının oluşturulması gerekliliğidir. Bu çalışmada buna öncülük
edebilecek örneklere de yeterli olmasa da yer verilmeye çalışılmıştır. Fakat kavramlar yine halk ağzından
alınmış olduğundan kapsam sınırlı kalmıştır. Çünkü bilim dili üretebilmek için halk ağzı bir yere kadar etkili
olmakta, belirli bir aşamadan sonra yetersiz kalmaktadır. Fakat hiç olmazsa toplum tarafından da kullanılan
bazı temel kavramlara karşılık üretilebilmiş olduğu görülecektir.

Ayrıca bu sözlüğün etimoloji çalışması yapanlar için de önemli bir boşluğu doldurarak katkı
sağlaması amaçlanmıştır. Fakat uzun çözümlemeler yerine birkaç kelimelik açıklamalar yeterli görülmüştür.
Yalnızca kitabın sonunda bazı sözcüklerle ilgili görüşlere yer verilmiştir. Buradaki amaç pratik kullanım
olduğu için hangi sözcüğün nereden kaynaklandığı veya anlamının ne olduğu çok gerekmedikçe uzun uzun
anlatılmamıştır.

Bu çalışma aynı zamanda en yaygın gündelik kullanım alanlarının ve bilim dallarının içerdiği
terimlerin kısmen de olsa Türkçe karşılıklarını anlaşılır ve uygulanabilir bir biçimde derlemeyi
amaçlamaktadır. Yıllar süren kişisel derleme çalışmalarından ve tamamen geleneksel kaynaklardan
yararlanılarak ortaya çıkan bu eser için Orta Asya kökenli kelimeler, diğer Türk lehçe ve şiveleri, Asya Türk
Devletlerinin resmi dilleri ve Anadolu halk ağzı titizlikle incelenmiş ve sözcükler kullanım kolaylığı ile
terimsel nitelik taşıma ölçütlerine göre toplanarak değerlendirilmiştir.

Yeri gelmişken değinilmesi gereken diğer bir husus da sözcüklerin ister başka akraba dillerden, ister
tarihsel kaynaklardan alınma yoluyla ya da türetme ile dile yerleştirilmesinin doğal bir yöntem olmadığı, dile
müdahele hatta zorlama anlamına geldiği görüşüdür. Bunun üzerinde ciddi olarak durmak (bu anlayışı
ciddiye almak) ve haklılık payını da göz önünde bulundurmak gerekir. Her şeyden önce toplumun ortak
hafızasına yerleşecek sözcüklerin bir deneme ile bile olsa üretilirken veya alınırken titizlikle seçilmesi
gerekir. Ancak bu bağlamda endişe edilmesine gerek olmayın husus şudur, toplumun kulağına uygun
gelmeyen sözcükler ne kadar zorlanırsa zorlansın zaten kabul görmeyip kenara itilmektedir. Bunun için farklı
bir dilden, Almanca’dan örnek vermek konuyu yeterince izah edecektir. Almanca’da aynı yöntemle Latince
kavramların yerine onları karşılayacak anlamlarla üretilen “Fernseher” (Televizyon, anlamı: Uzak-görür) ile
Fernhörer (Telefon, anlamı: Uzak-duyar) sözcüklerinden birincisi Alman kültüründe bütünüyle yerleşmiş
Latince “Televizyon” sözcüğü neredeyse hiç kullanılmaz hale gelmiştir. Buna karşın “Fernhörer” tutmamış ve
“Telefon” kullanılmaya devam etmiştir. Özetle hangi kelimenin ortak kullanım açısından kabul göreceğine
karar verecek olan da yine ortak algıdır. Hem Türkçe’de hem de başka pek çok dilde bunun onbinlerce
örneği vardir. Yeni sözcükler ise söyleyiş kolaylığı esas alınarak ve halk düşünüşü temelinde mantıksal olarak
ortaya çıkartıldığında yapay olarak üretilmiş bile olsa rahatlıkla yaygınlaşabilmektedir. Sonradan türetilen
pek çok kelime bugün yerleşmiştir ve kullanımı kabul görmüştür. Tek bir örnek vermek gerekirse “uzay”

3
sözcüğünde olduğu gibi... Yapay olarak üretilen bu sözcük günümüzde karşılığı olarak önerildiği “feza”
sözcüğünden çok daha fazla yaygın biçimde kullanılmaktadır.

Genel olarak tüm özleştirme denemeleri ve özel olarak ise bu çalışma için öne sürülebilecek karşıt
görüşlere ve kısaca savunmalarına değinmek bazı soruları yanıtlamak açısından yararlı olacaktır. Sözcüklerin
aktarılmasına veya yeni terimlerin kullanılmasına ilişkin temel sorunları şu başlıklar altında toplayabiliriz.

1. Aktarılan kelimelerin veya yerleştirilmeye çalışılan terimlerin zorlama veya yapay olması (bazen
de yapay algılanması).

Herşeyden önce tüm sözcüklerin zorlama veya yapay olduğu iddiası geçerli değildir. Ancak kulak
kabul etmediğinde yapay olarak algılandığı ise kesin bir gerçektir. Derleme çalışmaları, halk kültüründe
zaten var olan sözcükleri, taşıdığı anlam bakımından olduğu gibi korumayı veya bazen anlam kaydırmalarıyla
kullanımlarını yaygınlaştırmayı ve çoğu zaman da sonuç olarak terim niteliğinde kullanmayı amaçlar.
Gerçekten de bu çalışmada yeni sözcük üretilmesi yoluna gidilmemiştir. Aksine Türk dilinin yayılım alanında
kullanılan öğeler bir araya getirilmeye çalışılmıştır.

2. Üretilen veya derlenen sözcüklerin gülünç olması veya öyle algılanması.

Kimi zaman bazı sözcüklerin gülünç bulunması iki nedene dayalıdır. İlk olarak, tamamen yeni olan
veya ilk defa duyulan bir sözcüğün kulağa yabancı gelmesi nedeniyle önyargılı yaklaşılması en temel
sorundur. Ancak bu önyargı zamanla yok olabilmektedir, önemli olan sözcüğün kolay kullanılabilir olmasıdır.
Örneğin “olanak, olasılık” gibi kelimeler ilk üretildiklerinde alay konusu yapılmışlardır, ancak günümüzde
bilimsel tabirler olarak yerleşen bu terimleri hemen herkes kullanmaktadır. İkinci neden ise üretilen
kelimenin, halk ağzının yerleşik kullanım ahengine veya kolaylığına aykırı olması önemli bir gerekçedir.
Gerçekten de bu sözcükler ne yapılırsa yapılsın yerleşik olarak kullanılamazlar ve sözlüklerin içinde yitip
giderler. Ancak yine de bilinmesi gereken diğer husus şudur ki, bazı sözcüklerin geldiği dillerdeki anlamları
hiç de daha az gülünç ve daha az uydurma değildir. Örneğin “Televizyon” sözcüğü, Latin kökenli dillerden
birebir çeviri ile ifade edersek, “Tele+Vision = Uzak+Görüntü” demektir. Üstelik yerleşik olduğu için
savunulan pek çok sözcük bizim kültürümüzden tamamen uzaktır ve hiçbir geleneksel dayanağı yoktur.
Örneğin “Mart” kelimesi Latin Savaş Tanrısı “Mars”ın adından gelir. Aynı durum pek çok Farsça ve Arapça
kökenli kelime için de geçerlidir. Bunlara benzer binlerce örnek verilebilir. Üstelik kimi abartılı örneklerin
sürekli olarak vurgulanması veya geçmişte bazı mizah dergilerindeki yahut da gazete eleşitirilerindeki alay
etme amaçlı parodi denilebilecek türetmelerin gerçek zannedilmesiyle ortaya çıkan yanılgıların da bir
efsaneye dönüşerek özleştirme karşıtı yaklaşımlara malzeme yapılması ise ayrı bir gerçektir.

Üstelik özleştirmeye şiddetli tepkiler verilirken öte yandan kulağa, dile, söyleyişe uymayan hele bir
de anlaşılmaz tuhaflıklarla telafuz edilen yabancı kelimelerin umarsızca ve pervasızca dilin kullanım alanı
içine sokulmasına bu tepkinin neredeyse hiç gösterilmiyor oluşu ise içler acısı, trajikomik bir durumdur. Bu
nedenle şöyle bir yaklaşımın işe yarayıp yaramayacağı ciddiyetle tartışılmalıdır. Özleştirme yapmaya gerek
yoktur, hem de hiç. Onun yerine nasıl ki son 50 yılda Türkçe’ye on binlerce İngilizce, binlerce Fransızca ve
hatta öyle olduklarını zannederek Latince kelime sokulup hiçbir tepki görmüyor ise özleştirme veya dilde
arındırma yapmaya çalışmak yerine yeni yabancı kelimeler almaya devam etmek daha mantıklıdır; tek şartla
ki bu yabancı kelimelerin ille de İngilizce olması gerekmeden. Örneğin beş binin üzerinde Azerice, birkaç bin
tane Tatarca, bir o kadar Kırgızca ve Kazakça, beşyüz kadar Türkmence ve Özbekçe, yüzer tane Başkurtça,
Hakasça ve Balkarca hatta beşer onar tane de Yakutça, Çuvaşça, Tuvaca “yabancı kelimeyi” Türkçe’ye
yerleştirmekte hiçbir mahzur olmayacaktır.

4
3. Unsurların farklı kültürel bağlamlara ait olması ve bu nedenle gereksinimi karşılayamayacağı.

Bu iddianın ilk kısmı doğru olmakla birlikte sonuçta gereksinimi asla karşılayamayacağı iddiası her
zaman geçerli değildir. Üstelik bu günümüzde hemen her kültür için karşılaşılabilecek bir durumdur. Mesela
“Jüpiter” Roma mitolojisinin Baş-Tanrısıdır. İngilizcedeki gün adlarının her biri Cermen kökenli bir tanrının
adından gelir. Mesela “Thursday” sözcüğü “Thor’s Day = Yıldırım Tanrısı’nın Günü” demektir. Üstelik
gezegen adlarının ve haftanın günlerinin tamamı için bu esas geçerlidir. Ancak bunlar Pagan veya Putperest
bir yaklaşımı benimsemek anlamına gelmez. Mitoloji kahramanlarının sembolik yansıması ve geleneklerin
yaşatılması olarak ele almak daha doğru olacaktır. Avrupa kültüründe bugün Paganizm bütünüyle yok olmuş
olmakla birlikte dildeki, edebiyat ve sanattaki yansımaları hala devam etmektedir. Üstelik Türk mitolojisine,
eski bir dönemin gereksiz kalıntıları gözüyle bakanlar hiç çekinmeden gidip sinemada Herkül filmlerini,
Thor’un savaşlarını izleyebilmektedirler.

Değinilmesi gereken diğer önemli bir husus ise, halk kültürünün doğayla bütünleşik ve doğaya
saygılı yaşam biçiminin bu derlemedeki yansımasının görülmesidir. Öz kültürümüz, doğaya ve içindeki
varlıklara düşman olan, onları yok eden bir anlayışa sahip değildir. Aksine doğal çevreyi ve içinde
barındırdığı bitkileri ve hayvanları koruyan bir yaklaşım ve düşünce yapısı daima kendisini hissettirir.

Maalesef günümüzde yok olan bu özelliğimizi yeniden diriltmemiz gerekmektedir.

Bu çalışma bir örnek niteliğinde olup geliştirilmeye açıktır, yeter ki benimsenebilir terimler
türetilebilsin.

Deniz Karakurt
2017

Yazar artık vazgeçilmez bir kaynak konumuna gelmiş olan “Türk Söylence Sözlüğü”nden
sonra ikinci sözlük çalışması olan “Aktarma Sözlüğü” ile Türkçe’nin gizli gücünü bir kez daha ortaya
çıkarmaktadır.

ÖNEMLİ AÇIKLAMA: Kelimelerde Türkçe olmayan karakterlere yer verilmemiştir. Bu nedenle aşağıdaki
sesler ve onları temsil eden harfler Türk Alfabesindeki harflere dönüştürülmüştür. Sözlüğün sonunda
“Harfler ve Ses Değerleri” ile ilgili ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir. Fakat sözlüğü kullanırken Türkçeye
aktarılan kelimelerle ilgili basit açıklamalar mutlaka dikkate alınmalıdır:

Q:_Gırtlaktan veyâ gırtlağa yakın çıkarılan kalın bir “K/G” sesidir [Arapça “Kaf” harfi]. K’ya dönüştürüldü.

X:_Gırtlaksı ve hırıltılı bir “H” sesidir [Arapça “Hı” harfi, İngilizce “Kh” sesi]. H’ya dönüştürüldü.
W:_Açık (“U” gibi) bir “V” sesidir. Dudaklar dişlere değmez [Arapça “Vav” harfi]. V’ye dönüştürüldü.

Ň:_Art damaktan çıkarılan N/G karışımı bir sestir. [Osmanlıca “Kaf-ı Nûni” harfi]. N’ye dönüştürüldü

Ä:_Kısa, kapalı, boğazdan gelen (A/E arası) sert bir “E” sesidir (Alternatif: Azerice Ə). E’ye dönüştürüldü.

5
-A- ÂBİ: Ağabey (Anadolu Türkçesi) ACIKSAMAK: İştahlanmak
ABA: Abla (büyük kız kardeş) ABRA: Dümen palası (gemi) ACIKSAR: İştahlı
ABAÇI: 1. Kötü ruh (dişi) 2. Öcü ABRAÇ: Dümen ACIKSATMAK: İştahlandırmak
ABADAN: Cömert ABRAĞAN: 1. Su ejderi 2. Girdap ACILDAĞAN: Sitem
ABAHAN: 1. Kral 2. Büyükbaba ABRAK: Çıpa (gemi) ACILDAK: Sitem
ABAK: Namuslu ABRALGA: Yeke (sandal) ACILDAMAK: Sitem etmek
ABAKAN: Ayı Kral (mitoloji) ABRAMAK: Dümen kullanmak [5] ACILDAR: Sitemkar
ABAKAY: 1. Kraliçe 2. Büyükanne ABRAMAN: Kaptan ACIM: Pişmanlık
ABAKI: Bostan / tarla korkuluğu [1] ABRAN: Çıpa makarası ACINMAK: Pişman olmak
ABALAÇ: Üvey abla ABRANAK: Dümen sistemi ACIRA: Hüzün
ABALAMAK: Gizlemek ABRAR: Dümenci (gemi) ACIRAMAK: Hüzünlenmek
ABALANMAK: Ablalık etmek ABRAŞ: 1. Alaca 2. Benekli ACIRATMAK: Hüzünlendirmek
ABAMAK: Gizlenmek ABRAŞMAK: Birlikte gemi sürmek ACIRGA: Yabani turp
ABANMAK: Gizlemek ABRAVUZ: Uskur (gemi pervanesi) ACIRGAMAK: Acı tat vermek
ABAR: Kürek (sandal) [2] ABUÇKA: Yaşlı kadın ACIRGAN: Ağızda acı tat bırakan
ABARA: Su değirmeni dolabı ABULÇA: Soy atası ACIRGANMAK: Ağzı acımak
ABARÇI: Kürekçi (sandal) ABURGA: Boynuz ACIRMAK: Pişman olmak
ABARGAÇ: Kürek (sandal) ABURGU: Boynuz borazan / düdük ACIRTMAK: Pişman etmek
ABARGAL: Dümen küreği ABUŞKA: Büyükanne (nine) ACITAŞ: Şap (alümen)
ABARGAN: Kürek mahkumu ABZAR: 1. Ahır (ve/veya) 2. Avlu [6] ACUMUK: Gilaboru (ağaç, meyve)
ABARMAK: Kürek çekmek [3] ACAR: 1. Dikkat 2. Gözüpek AÇA: Teyze (annenin kız kardeşi)
ABARMAN: Su değirmeni ACARMAK: Dikkat etmek AÇAĞ: Yüzgörümlük hediyesi [9]
ABARTMAK: Mübalağa etmek ACATAY: Küçükhanım AÇAĞAN: Nisan ayı
ABASI: 1. Şeytan 2. İblis ACAY: “Muhterem” (kadına) [7] AÇAK: Anahtar yuvası
ABAŞ: Kadın yürüyüşü ACAYLAMAK: “Acay” demek [8] AÇAL: Saponin (sabun özütü) [10]
ABAŞMAK: Salınarak yürümek ACAYLI: Hürmetli AÇALA: 1. Umuma açık 2. Aleni [11]
ABAY: 1. Dikkat 2. Hayret ACAYMA: İsimsiz hitap (kadına) AÇALAMAK: İfşa etmek [12]
ABAYLAMAK: Dikkatli davranmak ACAYMAK: İhtiram göstermek AÇALANMAK: İfşa edilmek
ABAYLI: Dikkatli ACAYSIZ: Hürmetsiz AÇALAŞMAK: İfşa olmak
ABAYMA: Dikkat ACIĞ: 1. Keder 2. Elem AÇALATMAK: İfşa ettirmek
ABAYMAK: Dikkat etmek ACIĞAN: 1. Kederli 2. Elemli AÇALGA: Deterjan
ABAYSIZ: Dikkatsiz ACIK: 1. Keder 2. Elem AÇALGAMAK: Deterjanlamak
ABAZAN: Kadınsız kalmış erkek [4] ACIKSA: İştah AÇALGANMAK: Deterjanlanmak

6
AÇALMAK: Temizlenmek (kir) [13] AÇILGAMAK: İnkişaf etmek AÇNAŞMAK: Fermente olmak
AÇALTMAK: Temizlemek (kirden) AÇILGAN: İnkişaf eden AÇNATMAK: Fermente etmek
AÇAMAG: Tereyağlı mısır unu aşı AÇILGANMAK: Reform yapmak AÇNAVUR: Sucuk [16]
AÇAMAK: Duvak / peçe açmak AÇILGATMAK: İnkişaf ettirmek AÇSAMAK: Aralamak (kapı vs.)
AÇAN: 1. Ferah 2. Nisan ayı AÇINDIRMAK: İtiraf ettirmek AÇSATMAK: Aralatmak (kapı vs.)
AÇANAK: Cevap anahtarı AÇINIM: İtiraf AÇSIK: İştah
AÇAR: 1. Anahtar 2. Nisan ayı AÇINMAK: İtiraf etmek AÇSINMAK: İştahlanmak
AÇARA: 1. Kanatlı kapı 2. Zaviye [14] AÇIR: 1. Diyet 2. Perhiz 3. Oruç AÇSIZ: 1. İştahsız 2. Tok
AÇARAK: Kalemtraş AÇIRA: 1. Gıpta 2. Zaviye (köşe) AÇTAY: Açgözlü
AÇARAMAK: İkiye ayırmak AÇIRAMAK: Gıpta etmek AÇUVTAŞ: Şap
AÇARATMAK: İkiye ayırtmak AÇIRAY: 1. Açgözlü 2. Şeytan AD: İsim [“d” harfi ile yazılır]
AÇARGA: 1. Parola 2. Giriş kodu AÇIRGA: Tamah ADAĞAN: Dağ tanrısı (mitoloji)
AÇARGAMAK: Parola / kod girmek AÇIRGAN: Tamahkar ADAK: Nezir
AÇARMAK: Anahtarla açmak AÇIRGAMAK: Tamah etmek ADAKA: Horoz
AÇARMAN: 1. Çilingir 2. Anahtarcı AÇIRGAŞMAK: Talan etmek ADAKAN: 1. Kral 2. Büyükbaba
AÇARYA: Müderris (Sanskritçe) AÇIRMAK: Diyet / perhiz yapmak ADAKLAMA: Nezretme [17]
AÇATAY: Bident (iki uçlu çatal) AÇIRTMAK: Diyet yaptırmak ADAKLAMAK: Nezretmek
AÇAVUT: Fatih AÇIRTMAN: Diyetisyen ADAKLANMA: Nezredilme
AÇAY: Hasret AÇIT: Pencere ADAKLANMAK: Nezredilmek
AÇAYMAK: Hasret çekmek AÇITAY: “V” işareti (parmakla) ADAL: 1. İdeal (ülkü) 2. Sadakat
AÇI: Zaviye (matematik) AÇITKA: Turşu suyu ADALDAŞ: 1. Yemin 2. Helallik
AÇIĞAN: Mayalanmış hamur AÇITKAN: Sirke ADALDAŞMA: Yeminleşme
AÇIĞAZ: Yabani sarımsak AÇITMA: Sirke fermantasyonu [15] ADALDAŞMAK: Yeminleşmek [18]
AÇILAĞAN: Kapı / pencere kanadı AÇITMAK: Mayalamak ADALGA: Şöhret
AÇILAMAK: İkiye ayırmak AÇITMAN: Maya ADALGAMAK: Meşhur olmak
AÇILANMAK: İkiye ayrılmak AÇKA: Zımpara ADALGAN: Meşhur
AÇILATMAK: İkiye ayırtmak AÇKALAMAK: Zımparalamak ADALMA: İsim alma
AÇILDAMA: Tefsir AÇKARAK: Açgözlü ADALMAK: İsim almak
AÇILDAMAK: Tefsir etmek AÇKARMAK: Açgözlülük etmek ADALMIŞ: İsim almış
AÇILDAR: Tefsirci AÇKURSAK: Gözü doymaz ADALYOL: Dava (ideoloji) [19]
AÇILDIR: Parola AÇMAN: Maymuncuk (anahtar) ADAM: 1. Nezir 2. Yürüyüş
AÇILDIRMAK: Parola söylemek AÇNA: Fermentasyon ADAMAK: Nezretmek
AÇILGA: İnkişaf AÇNAMAK: Fermente olmak ADAN: 1. Gayrı 2. Liyakat

7
ADANCA: Fedakarlık ADKOŞMA: Lakap takma AĞAR: 1. Bal arısı 2. Hava
ADANCAN: Fedakar ADKOŞMAK: Lakap takmak AĞARÇAK: Havadar
ADANÇ: Misyon (özgörev) ADLAŞKAN: Bahisçi (iddiacı) AĞARÇAMAK: Lorlaşmak
ADANGA: Dava (ideoloji) ADLAŞMAK: Bahse girmek (iddia) AĞARÇAN: Lor peyniri
ADANGAN: Dava adamı (idealist) ADLIK: Şöhret AĞARÇI: Tütsü
ADANIR: 1. İdealist 2. Layık ADMIŞ: Şöhretli AĞARI: 1. Temiz 2. Saf [23]
ADANMAK: Nezredilmek ADRAMAN: Dev (mitoloji) AĞARIK: Saf (temiz)
ADANMAN: Misyoner ADSAK: Şöhret heveslisi AĞARIL: Steril
ADAR: Nezirci ADSAMAK: Şöhret istemek AĞARILÇA: Sterilizasyon
ADARA: Teferruat ADSAY: Muhterem AĞARILÇAMAK: Sterilize olmak
ADARAMAK: Teferruatlandırmak ADSAYMA: Hürmet AĞARILÇATMAK: Sterilize etmek
ADARGA: 1. Rol 2. Tezgah ADSAYMAK: Hürmet etmek AĞARILGA: Rafinasyon
ADARGAL: Gıpta ADUĞ: Evcil at AĞARILGAMAK: Rafine olmak
ADARGAMAK: Rol yapmak ADUĞÇUN: Seyis (at bakıcısı) AĞARILGAN: Rafine
ADARGAN: Taklitçi ADUT: Avuç içi AĞARILGANMAK: Rafine olmak
ADARGANMAK: Taklit etmek AFŞAR: Cuma günü AĞARILGATMAK: Rafine etmek
ADARMAK: Adını değiştirmek AĞA: Toprak soylusu AĞARILMAK: Temizleşmek
ADAŞ: Aynı adı taşıyan AĞAK: Çiçek hastalığı AĞARINÇ: 1. Namus 2. İffet
ADAŞMAK: Aynı adı taşımak AĞAL: Saygı sözü (“Hazreti” gibi) AĞARINMAK: Temizlenmek
ADAV: İthaf AĞALAK: Beyaz koyun / keçi AĞARIŞMAK: Temizleşmek
ADAVLAMAK: İthaf etmek AĞALAY: Pembe renk AĞARITKAN: Deterjan
ADAVLANMAK: İthaf edilmek AĞALBAY: Muhterem AĞARITMAK: Temizlemek
ADAY: Namzet AĞALCAN: Örümcek adam [20] AĞARLAK: 1. Kerim 2. Şerefli
ADAYLAMAK: Aday göstermek AĞALÇI: Medyum (ruh çağırıcı) [21] AĞARLAN: İffetli
ADIK: Meşhur AĞALÇILAMAK: Ruhla konuşmak AĞARMAG: Karabuğday unu
ADIKMAK: Meşhur olmak AĞALÇAK: Ruh çağırma merasimi AĞARMAK: Beyazlaşmak
ADIKMAN: Meşhur AĞALÇAMAK: Ruh çağırmak AĞARSAK: Aheste
ADIN: 1. Meşhur 2. Mahlas AĞALÇANMAK: İçine ruh girmek AĞARSAMAK: Aheste davranmak
ADINÇ: Şöhret AĞALÇAR: İçine ruh giren kişi AĞARSI: Namus
ADINÇAK: Mümtaz AĞALMA: Ruh çağırma AĞARSIK: Bakire
ADINÇAMAK: Mümtazlaşmak AĞALMAK: Ruh çağırmak AĞARSIN: Namuslu
ADINÇSIZ: Şöhretsiz AĞAN: 1. Dua 2. Totem ruhu [22] AĞARSINMAK: İffetli davranmak
ADINMAK: Mahlas almak AĞANLAR: 1. Ced 2. Totem soyu AĞARTAÇ: Çamaşır suyu, klorak

8
AĞARTKA: Bira AĞINÇ: Elektrik AĞMAK: Göğe yükselmek
AĞARTMAK: Beyazlaştırmak AĞINÇLI: Elektrikli AĞMAN: Terazinin ağır tarafı
AĞAS: Kakım (hayvan) [24] AĞINÇSIZ: Elektriksiz AĞMANMAK: Dengesi bozulmak
AĞAT: Beyaz ev ördeği (uçamaz) AĞINLAMAK: Niyet etmek AĞMAŞ: Aurora ışığı
AĞATAY: Küçükbey AĞINMAK: Elektrik çarpılmak AĞMAŞMAK: Göğe yükselişmek
AĞAV: 1. Şeref 2. İtibar AĞIRLAK: 1. Hürmet 2. İkram AĞMATMAK: Dengesini bozmak
AĞAZAK: 1. Fidan 2. Bonzai ağacı AĞIRSAMAK: Ağırına gelmek AĞMAYA: Ak şişman çocuk (kız)
AĞBASAN: Hayalet AĞIRÇAK: Safra (ağırlık) AĞMAZAK: Meteorit
AĞBASAR: Hayaletli mekan AĞIRÇAMAK: Ağırlıka aşağı inmek AĞNAK: Debelenme yeri (eşek vs.)
AĞBASMAK: Hayalet görmek AĞIRSAK: Aheste AĞNAMAK: Yerde debelenmek
AĞBASTI: Hayaletle karşılaşma AĞIRŞAK: Ağırlaştırıcı nesne [27] AĞNAŞMAK: Debelenişmek
AĞBUGA: Tıp tanrısı (mitoloji) AĞIŞ: Göğe çıkma (Hz. İsa) [28] AĞNATMAK: Debelendirmek
AĞCAKUTAN: Akbalıkçıl kuşu AĞIŞMA: Göğe yükselişme AĞRAK: Vakur
AĞCAMUK: Beyaz frenk üzümü AĞIŞMAK: Göğe yükselişmek AĞRAM: Vakar (ciddiyet)
AĞCAR: Gelin ağıdı AĞIŞTIRMAK: Göğe salmak AĞRAMLAMAK: Vakar etmek
AĞDALMAK: Tertemiz olmak AĞIT: Mersiye AĞRAS: Mütevazı (alçakgönüllü)
AĞDAMAK: Temizlemek AĞITMAK: Göğe fırlatmak [29] AĞRASLANMAK: Tevazu etmek
AĞDANMAK: Temizlenmek AĞIZDAN: Şifahen (sözel) AĞRASLIK: Tevazu
AĞDIK: 1. Temiz 2. Arşa çıkan AĞIZDAMAK: İrticalen söylemek AĞRIK: 1. Külfet 2. Angarya
AĞDIKMAK: Arşa çıkmak AĞIZDANMAK: Şifahen okumak AĞRIKAY: Hasta
AĞDINMAK: Göğe yükselmek AĞIZDIRIK: Gem AĞRIKMAK: Külfetlenmek
AĞDIRMAK: Göğe yükseltmek AĞLAÇ: Sulugöz (herşeye ağlayan) AĞRINMAK: Zoruna gitmek
AĞGARIN: Penguen [25] AĞLAK: Sulugöz (herşeye ağlayan) AĞRIŞ: Izdırap
AĞI: 1. Gözyaşı 2. Şeref [26] AĞLAMSIMAK: Ağlar gibi olmak AĞRIŞMAK: Izdırap duymak
AĞIÇ: Servet AĞLATI: Trajedi AĞSIMAK: Berat / temyiz istemek
AĞIÇI: Paralı ağlayıcı AĞLAZ: Mızıkçı (oyunbozan) AĞSINMAK: Berat / temyiz etmek
AĞIL: 1. Koyun ahırı 2. Hale AĞLAZLAMA: Mızıklama AĞŞAMAK: Yıldırım düşmek
AĞILAMAK: Ağlamak AĞLAZLAMAK: Mızıklamak AĞŞAN: Yıldırım
AĞILGAT: Meteorit AĞLAZLAŞMAK: Mızıkçılaşmak AĞTAYA: Ak şişman çocuk (erkek)
AĞILIK: Şeref AĞLAZLIK: Mızıkçılık AĞTUTMA: Albümin eksikliği
AĞIM: 1. İrtifa 2. Yükseliş AĞMA: 1. Meteor 2. Şahap AĞTUTMAK: Albümin eksilmek
AĞIN: Niyet AĞMACA: Yoz atmaca (kuş) AĞU: Zehir
AĞINCAK: Yürüyen merdiven AĞMAÇ: Terazideki bozukluk AĞULACI: Zehirli hayvan

9
AĞULAÇ: Zehirli madde AHTARAÇ: Pulluk (büyük saban) AKÇALAY: 1. Nakdi 2. Parasal
AĞULAMAK: Zehirlemek AHTARMA: Nadasa bırakma AKÇALI: Paralı
AĞULANMAK: Zehirlenmek AHTARMAK: Nadasa bırakmak AKÇALMAK: Beyazlaşmak
AĞULATMAK: Zehirletmek AJAR: Dikkat AKÇALMAZ: Esmer tenli
AĞURÇA: Hıyar (bitki), salatalık AJARMAK: Dikkat etmek AKÇAMUK: Pamuk kozası
AĞYA: Tepeli doğan kuşu AJIK: 1. Elem 2. Keder AKÇASIZ: Parasız
AĞZAÇAN: İftar eden kişi AJIKMAK: Elemlenmek, kederlenmek AKÇIN: Dürüst
AĞZAÇAR: 1. İftar 2. İftariyelik AJILMAK: Döllenmek AKÇINMAK: Dürüst davranmak
AĞZAÇMAK: İftar etmek AJIRGAN: Erkek (Mançuca) AKÇURA: Zararsız cin
AĞZAÇTI: İftar AJITKAN: Döl AKIL: Bitki özü
AĞZALAK: Polemik AJITMAK: Döllemek AKILGAĞAN: Kenger (bitki)
AĞZALAMAK: Polemiğe girmek AKA: 1. Amca 2. Gol (spor) AKILGAMAK: Özü akmak (bitki)
AĞZALANMAK: Polemiğe girmek AKAÇ: Dren AKILGAN: Çam sakızı
AĞZALAŞMAK: Polemiğe girişmek AKAÇLAMA: Drenaj AKILGATMAK: Öz akıtmak (bitki)
AĞZALMAK: Mihnet etmek AKAÇLAMAK: Drenaj yapmak AKINÇ: Cereyan
AĞZAMA: Vaat AKAĞAN: Likit AKINÇLI: Cereyanlı
AĞZAMAK: Vaat etmek AKAK: 1. Mecra 2. İnci AKINÇSIZ: Cereyansız
AĞZAR: Yular AKALAMAK: Gol atmak AKINDIRIK: Reçine
AĞZAŞMAK: Vaatleşmek AKALANMAK: Gol yemek AKINMAK: Cereyan etmek
AĞZINÇ: Özür (tarziye) AKALAŞMAK: Berabere kalmak AKIRGAN: Yağmurda akan dere
AĞZINDI: Özür (tarziye) AKALAY: Alüminyum [30] AKIRT: Unlu süt sosu
AĞZINMA: Özür dileme AKANAK: 1. Çeşme 2. Pınar AKIRTMAÇ: Kıvamlı yiyecek
AĞZINMAK: Özür dilemek AKAR: 1. Mai 2. Likit AKIRTMAŞ: Deve sütlü un yemeği
AĞZINIŞMAK: Özür dileşmek AKARAK: Musluk AKIRTMAK: Kıvam vermek
AHAR: Çay (akarsu) AKAŞ: Helal yemek AKIŞ: Seyelan
AHIN: Aşık (halk şairi) AKATOY: Yaz bayramı (21 Haziran) AKIŞKAN: 1. Seyyal 2. Likit
AHINAY: Kadın aşık (halk şairi) AKAY: 1. Adam 2. Erkek AKIŞMAK: Seyelan etmek
AHINÇ: İlham AKAYAZ: Kainat [31] AKIT: 1. Sıvı pekmez 2. Koyu sıvı
AHINMAK: İlham gelmek AKAZAN: Erkeksiz kalmış kadın [32] AKIZ: Karizma
AHLAV: Beddua AKBUĞA: Beyaz ejder (tıp simgesi) AKIZMAK: Tesir etmek (psikolojik)
AHSIMAK: İç çekmek AKBUR: Beyaz tebeşir ÂKİ: Abla (Çuvaşça)
AHSINMAK: Pişman olmak AKÇA: Para AKKAN: Lenf, lenfa
AHTAR: Nadas AKÇALAR: Beyaz tenli AKKOR: 1. Narıbeyza 2. Florasan

10
AKLAR: Sosyalizm karşıtları (tarih) AKTA: Hadım (iğdiş) ALAKIRMAK: Polemik yapmak
AKLAV: 1. Berat 2. Temyiz AKTALAMAK: Hadım etmek ALAKLAMAK: Yabani ot ayıklamak
AKMAN: 1. Nezih 2. Duru su AKTALANMAK: Hadım olmak ALAKMAK: Bitki sökmek
AKMANDIR: Sakız otu AKTAMAK: Berat ettirmek ALAKURŞAK: Gökkuşağı
AKMAY: Sade yağ (rafine tereyağ) AKTAN: Seher ALAMA: Kızıl Giysi [38]
AKPAN: Ocak ayı AKTANMAK: Berat etmek ALAMAK: Fethetmek
AKRA: Beyaz renk AKTARAÇ: Fırıncı küreği ALAMAN: 1. Fatih 2. Tımarlı sipahi
AKRAÇ: Aktarma kabı AKTARGA: Faks cihazı ALAMANCIK: Kanarya
AKRAMAK: Aktarmak (sıvı) AKTOMUR: Lenf düğümü ALAMUK: Frenk üzümü
AKRAR: Bereket töreni [33] AKULA: Beyaz köpekbalığı (Rusça) ALAN: 1. Saha 2. Meydan 3. Ziya
AKRAŞIN: Albino AKUNA: Beyaz dalgıç kuşu [34] ALANÇA: Ağaçlar arası açıklık
AKRAŞMAK: Birbirine su dökmek AK-UY: Beyaz Saray (“Ak Ev”) [35] ALANDAMAK: Şüphelenmek
AKRATMAK: Aktarmak (sıvı) AKYOL: Hidayet ALANDAR: Şüpheci
AKSIL: 1. Beyazımsı 2. Sedef (deri) AKYUMUR: Beyaz turp ALANDAV: Şüphe
AKSILMAK: Beyazlaşmak AKYUVAR: Lökosit (kan hücresi) ALANGIMAK: Zayıflamak
AKSIM: Protein (bilimsel) ALA: 1. Karışık renk 2. Hile ALANGIRMAK: Zaafiyet geçirmek
AKSIMAK: İtiraz etmek ALABUĞA: Balina [36] ALANGITMAK: Zayıflatmak
AKSIMAL: İtiraz ALAÇI: Ölümcül kötü ruh ALANIR: Microtus arvalis (fare)
AKSIMAN: İtirazcı ALAÇIK: 1. Kulübe 2. Baraka [37] ALANIŞ: Çan çiçeği
AKSINMAK: İtirazı haklı bulunmak ALAÇIN: Kızıl şahin ALANMAK: Huylanmak
AKSOY: Asalet ALAF: Ateş tanrıçası (mitoloji) ALANZI: İşkil
AKSOYLU: Asil ALAĞ: Ganimet ALANZIMAK: İşkillenmek
AKSURGAK: Ak sarmaşık ALAĞAN: Akseptör ALAPAY: Aşık kemiği
AKŞA: Para birimi (“Lira” gibi) ALAĞÇIN: Ganimet alan savaşçı ALAR: İmsak vakti
AKŞALAMAK: Bahşiş vermek ALAĞIZ: Fitneci ALARGA: Radyo alıcısı
AKŞALANMAK: Bahşiş almak ALAĞLAMAK: Ganimet almak ALARMAK: Kırmızılaşmak
AKŞALAŞ: Pazarlık ALAH: Bataklık ALARMAN: Tesellüm eden
AKŞALAŞMAK: Pazarlık etmek ALAHÇIN: Yaşam tanrıçası (mit) ALARTMAK: Kırmızılaştırmak
AKŞALAY: Parasal ALAK: Zararlı ot ALAS !: Cin kovma sözü
AKŞALI: Paralı ALAKAN: Ağırlık ölçüsü (2 kg) ALASAR: Varis
AKŞASIZ: Parasız ALAKAY: 1. Aptal 2. Ahmak ALASARMAK: Miras almak
AKŞAR: Badana ALAKÇI: Zararlı ot ayıklayıcısı ALASARMAL: Kromozom
AKŞARLAMAK: Badanalamak ALAKIRIŞMAK: Polemiğe girmek ALASI: Heves

11
ALASIYA: Alivre (önce ödenmiş) ALAZLAMA: Ateş dolaştırma [42] ALDAK: İlüzyon (hokkabazlık)
ALASLAMA: “Alas!” diye bağırma ALAZLAMAK: Ateş dolaştırmak ALDAKÇI: İlüzyonist (hokkabaz)
ALASLAMAK: Bağırıp cin kovmak ALAZMAK: Hava ısınmak ALDAL: Günah
ALAŞ: 1. Savaş narası 2. Millet [39] ALBA: Kamu hizmeti ALDALAMAK: Günah işlemek
ALAŞA: Renkli kilim ALBAĞAN: Ganimet ALDALMAK: Günah işlemek [44]
ALAŞAR: Hadım (iğdiş) ALBAN: Harç (vergi) ALDAMAK: Hile / desise yapmak
ALAŞIK: 1. Melez 2. Yarım yamalak ALBAN: Arnavut, Şkip ALDAMAN: Şarlatan
ALAŞIM: Halita (metal karışımı) - Albanca: Arnavutça, Şkipçe ALDAMIŞ: Hilebaz
ALAŞIR: Alaşıma uygun metal - Albanya: Arnavutluk, Şkipiye ALDANÇ: Desise
ALAŞKAN: Alaşıma katılan metal ALBASAR: Humma salgını ALDANGAÇ: Kumpas (entrika)
ALAŞLAR: Kazak, Kırgız ve Tatarlar ALBASMAK: Humma olmak ALDAR: Entrikacı
ALAŞLAMAK: Alaş! diye bağırmak ALBASTI: Humma ALDARGA: Entrika
ALAŞMAK: Hibritleşmek ALBAT: Kamu görevlisi ALDAŞ: Birbirini kandırma
ALAŞMAN: 1. Hibrit 2. Melez ALBAY: Miralay (askeri rütbe) ALDAŞMAK: Birbirini kandırmak
ALAŞTAMAK: Savaş narası atmak ALBIS: 1. Cadı 2. Alkarısı ALDAŞMAN: İkili oynayan (casus)
ALAŞUR: Kasvetli hava [40] ALCAMAK: Hayret etmek ALDAV: İğfal
ALAT: Yedibaharat karışımı ALCARMAK: Sürpriz yapmak ALDAVÇI: İğfal eden
ALATAŞ: Çok renkli taş ALCAŞMAK: Hayret edişmek ALDI: 1. Okçu 2. Fatih
ALAV: Alev [doğru söyleniş] ALCI: Albastı kovucusu ALDIR: Ok atışı
ALAVAN: Timsah ALCIMA: Hafıza kaybı ALDIRIM: 1. Sipariş 2. İhtiyat
ALAVGAN: Kazanova (çapkın) [41] ALCIMAK: Hafızasını kaybetmek ALGA: 1. İleri 2. İleriye doğru
ALAVKU: Orman güvercini ALCIR: Alzheimer hastalığı ALGAÇ: Anten
ALAY: 1. Askeri birlik 2. Kasım ayı ALCIRAMAK: Alzheimer olmak ALGAMAK: Teşekkür etmek
ALAYAK: Sahtekar ALÇA: 1. Kızarmış (meyve) 2. Vişne ALGAN: Müteşekkir
ALAYDA: Amma da ALÇAMAK: Kızarmak (meyve) ALGANA: Levrek balığı
ALAYMAK: Gözleri kızarmak ALÇAŞMAK: Kızarmak (meyveler) ALGANMAK: Şükran duymak
ALAYTMAK: Gözlerini kızartmak ALÇAYAK: Fincan ALGAR: Sümer çalgısı (Sümerce)
ALAZ: 1. Alev 2. Kutsama sözü ALÇAZMAK: Kızarır gibi olmak ALGASAMAK: Telaş etmek
ALAZA: Kendgigelen bitki ALÇIN: Kızıl çalı kuşu ALGASAR: Telaşlı
ALAZDAÇI: Ateşle tedavi eden kişi ALÇURA: Hileci Cin ALGASAV: Telaş
ALAZDAMAK: Ateşle tedavi etmek ALDA: 1. Hile 2. Desise [43] ALGAŞ: Teşekkür
ALAZDAV: Ateş tedavisi (tütsüyle) ALDAÇ: Blöf ALGAŞMAK: Teşekkür edişmek
ALAZLAÇ: Tütsü ateşi ALDAÇI: Ölüm meleği (mitoloji) ALGAY: 1. Şehla (göz) 2. Tencere

12
ALGAZIN: Yabani hayvan ALIZAMAK: Enfekte olmak ALMAŞ: Münavebe
ALGIMAK: İdrak etmek ALIZLAMAK: Enfeksiyon kapmak ALMAŞIK: Mütenavip
ALGINÇ: Ecel ALIZLIK: Enfeksiyonlu hastalık ALMAŞKA: Metagenez (biyoloji)
ALGINDIRMAK: Zaman yitirtmek ALK: 1. Nihayet 2. Ecel (ölüm) ALMAŞMA: Mübadele
ALGINMAK: Eceli tükenmek ALKA: Yabani güvercin [46] ALMAŞMAK: Mübadele etmek
ALGIR: Fehim (algılayan) ALKALAMAK: Teşekkür etmek ALMATA: Savaş tanrısı (mit) [49]
ALGITMAK: Vade tüketmek ALKALAR !: Teşekkürler! ALMAZ: 1. Nazlı 2. Cadaloz
ALIĞ: Kör ALKAMAK: Hamd etmek ALMIŞ: Fatih
ALIĞAN: Körlerin koruyucu meleği ALKAMIŞ: Hamd eden ALMILA: Yabani elma
ALHUR: Erik (Ancelika türü) ALKANMAK: Hamd edilmek ALNAÇ: 1. Cephe (önyüz) 2. Profil
ALIM: Borç ALKANSAK: Hamda layık ALNAK: Ufka bakma (elini alnında)
ALIMÇA: Bahşiş ALKAR: 1. Hamd eden 2. Fesheden ALNAKLAMAK: Ufka bakmak (elle)
ALIMÇACI: Bahşiş toplayıcı ALKAŞ: 1. Hamd 2. Fesih ALNAMAK: Eli alna götürmek [50]
ALIMÇAR: Bahşiş toplayıcı ALKAT: Sitayiş ALNATMAK: Eli alna sürmek
ALIMGA: Tesellüm ALKATMAK: Sitayiş etmek ALNAY: Dikkatsizlik
ALIMGAMAK: Tesellüm etmek ALKAV: Hamd ALNAYLAMAK: Dikkatsizlik etmek
ALIMGAR: Tesellüm eden ALKIM: 1. Gökkuşağı 2. Tahsin ALNIK: Dikkatsiz
ALIMLAMAK: Borçlanmak ALKIMAK: Takdir etmek (övmek) ALNIKLIK: Dikkatsizlik
ALIMSA: Rüşvet ALKINÇ: Takdir (övme) ALP: Cengaver
ALIMSAMAK: Rüşvet almak ALKINMAK: Takdir edilmek (övgü) ALPAGU: Cesur
ALINÇ: 1. Kapasite 2. Tahsilat ALKIŞTAK: Takdir eden (öven) ALPAGUT: Kahraman
ALINÇAK: Cazip ALKMAK: Kaybolmak ALPAN: Kadın cengaver
ALINIR: Nazlı ALKUN: Mucizevi doğum günü [47] ALPAR: Cesur
ALIR: Meczup ALLAR: Sosyalizm yanlıları (tarih) ALPARGAMAK: Cesur davranmak
ALIRMAK: Meczuplaşmak ALMA: Elma [doğru söyleniş] ALPARGANMAK: Cesaretlenmek
ALIRSATAR: 1. Tüccar 2. Tacir ALMAÇ: 1. Reseptör 2. Ahize ALPAVUT: Gazi (unvan)
ALIŞAN: 1. Stajer 2. Meteor ALMAĞAN: Kızıl sincap ALPIMAK: Yiğitlik göstermek
ALIŞKA: 1. Staj 2. Oryantasyon ALMAKAY: Elma yanaklı ALPMAN: Yiğit
ALIŞMAN: Stajer ALMALIK: Elma bahçesi ALSAK: Talepkar (iktisat)
ALIŞMAZ: 1. Uyumsuz 2. Asosyal ALMANA: Savaş tanrıçası (mit) [48] ALSAMAK: Talep etmek (iktisat)
ALIŞPAZ: Nikah yasağı [45] ALMANÇI: Soyguncu ALSANÇ: Talep (iktisat)
ALIŞTIRMAN: Staj öğretmeni ALMAR: 1. Depo 2. Ambar ALSAR: Talepçi (iktisat)
ALIZ: Enfeksiyon ALMARGA: Antrepo ALSIKMA: Dolandırılma (hile)

13
ALSIKMAK: Dolandırılmak (hile) AMALÇAK: Halk hekimi (gelenek) ANAGAY: Ana soylu
ALTAÇ: Altın işlemecisi AMALDAMAK: Çare bulmak ANAĞAŞ: Zürafa (Moğolca)
ALTALAMAK: Alt sıraya koymak AMALSIZ: 1. Çaresiz 2. Dermansız ANAK: 1. Mescid 2. Anma yeri
ALTAM: Alta alma (güreş) AMAN: Fena [52] ANAKAY: Büyükanne
ALTAMAK: Alta almak (güreş) AMANÇAR: Fenalık eden ANALAÇ: Üvey anne
ALTAMAN: Güreş şampiyonu AMANLAMAK: Fenalık etmek ANALANMAK: Annelik etmek
ALTAN: Şafak AMANLIK: Fenalık ANAMAK: Hazırlamak
ALTANHADAK: Kutup Yıldızı AMAR: Teselli ANANMAK: Hazırlanmak
ALTATAR: Revolver tabanca AMARLAMAK: Teselli etmek ANAŞA: Esrar (afyon)
ALTIK: Alt sırada olan AMARLANMAK: Teselli olmak ANAŞACI: Esrarkeş
ALTIKLAMA: Tedahül AMARLAŞMAK: Teselli edişmek ANAT: Mezkur (bahsi geçen)
ALTIKLAMAK: Alt sıraya koymak AMRA: Aşk (sevgili) ANAVUR: Metropol
ALTIŞ: Nar AMRAK: Aşık (seven) ANAYURT: Anavatan
ALTON: Altmış (sayı) AMRAMAK: Aşık olmak (sevmek) ANAZ: 1. Evla 2. Eftal
ALTUNSABAK: Altın asa AMRAN: Maşuk (sevilen) ANÇADA: Böylece
ALUV: 1. Negatif 2. Eksi AMRANÇ: Aşk (sevgi) ANÇAK: 1. Atom 2. Zerre
ALVAR: Ticaret [51] AMRANMAK: Aşık olunmak ANÇAMA: Bir daha
ALVARÇI: Tacir AMRAŞ: Aşk ANÇAMAK: Bir daha yapmak
ALVARMAK: Ticaret yapmak AMRAŞMAK: Aşık oluşmak ANÇAMAN: Cemaat
ALVASAR: Cadılı mekan AMRULMAK: Teskin olmak ANÇI: 1. Liyakat 2. Hürmet
ALVASTI: Cadı çarpması AMRUTMAK: Teskin etmek ANÇILAMAK: Layık olmak
ALVAZMAK: Cadı çarpmak AMUL: Huzur (içsel) ANÇILANMAK: Liyakat göstermek
ALYALAZ: Kızıl şafak ışığı AMULDAY: Maske ANÇILAYIN: Layıkıyle
ALYUMUR: Kırmızı turp AMUR: Huzur (içsel) ANÇMA: O denli
ALYUVAR: Eritrosit (kan hücresi) AMURGA: 1. Boynuz 2. Canavar ANÇMAK: Toplanmak
ALZAK: Fırın / ateş eldiveni AMURLAMAK: Huzur bulmak AND: Yemin [“d” harfi ile yazılır]
AMA: Hala (babanın kız kardeşi) AMURLANMAK: Huzur bulmak ANDA: Kan kardeşi
AMADA: Gaye AMURMAK: Sakinleşmek ANDAÇ: Ajanda
AMADAMAK: Gaye edinmek AMURTMAK: Sakinleştirmek ANDAGAY: 1. Ahit 2. Kutsal kitap
AMAGAL: Eyer AMZAK: Haz ANDAK: Kan kardeşliği süt kabı
AMAGAY: Yular AMZAMAK: Haz duymak ANDAKAN: Kan kardeşliği yemini
AMAK: Maraz AN: Zihin ANDAKAR: Kan kardeşi
AMAL: 1. Çare 2. Derman ANA: Valide [53] ANDALAMAK: Kan kardeşi olmak

14
ANDALAŞMAK: Kan kardeşi olmak ANGIŞ: Zikir ayini ANLAR: 1. İrfanlı 2. İdrakli
ANDALAY: Dünür ANGITMA: Saygı duruşu ANLATI: Tahkiye
ANDAMAK: Yemin etmek [54] ANGITMAK: Saygı duruşu yapmak ANLAV: 1. İrfan 2. İdrak
ANDAMAN: Yeminli ANI: Hatıra ANLAVSIZ: 1. İrfansız 2. İdraksiz
ANDARMAK: Ahit yapmak ANIÇAR: Hatırlanmaya değer ANLI: Zeki
ANDARMAN: Ahde vefalı ANIK: 1. Hazır 2. Mevcut 3. Arif ANNE: Valide (Türkçe, Çuvaşça)
ANDAŞMAK: Ahitleşmek ANIKLAMAK: Hazırlamak ANRA: Akılsız
ANDAT: 1. Not 2. Muhtıra ANIKLANMAK: Hazırlanmak ANRAMAK: Aklını yitirmek
ANDAV: Ahit ANIKLIK: Hazırlık ANRAV: Akılsızlık
ANDAZ: Hayvanlı araç [55] ANIKTAMAK: İzah etmek ANSAR: Mantıksız
ANDAZIN: Pulluk (büyük saban) ANIKTANMAK: İzah edilmek ANSAMAK: Mantıksızlık etmek
ANDIÇ: Hatıra (eşya, hediye) ANIKTAV: İzahat ANSAV: Mantıksızlık
ANDIK: Yer sırtlanı (Proteles türü) ANIMSAMAK: Hatırlamak ANSIZ: Zihinsiz
ANDIKMAK: Vaat etmek ANIMSATMAK: Hatırlatmak ANTAMAK: Gizlice takip etmek
ANDIL: Avare ANINMAK: Hatırlanmak ANTAMAN: 1. Hafiye 2. Dedektif
ANDILMAK: Avarelik etmek ANIŞ: Zikir ANTARIŞ: İhtilal
ANDIR: Hatıra ANIŞMAK: Birbirini hatırlamak ANTARMAK: İhtilal yapmak
ANDIRAK: Yadigar (hatıra eşya) ANIŞTAY: Anma töreni ANTAY: Gizli takip
ANDIZ: Fahişe (hayat kadını) ANIŞTIRI: İma ANTAYCI: Gizli hayran
ANG: Yabani hayvan [“g” ile yazılır] ANIŞTIRMAK: İma etmek ANTBOZAN: Yemini tutmayan
ANGA: Sınıf (kategori) ANIŞTOY: Anma günü / haftası ANTBOZMAK: Yeminini tutmamak
ANGALAMAK: Sınıflandırmak ANIT: Abide ANTIK: Mangal
ANGALANMAK: Sınıflandırılmak ANITKAN: Hatırlatan ANTIRA: Sandık
ANGAMA: Hayvan yakalama ANITKURGAN: Anıtkabir ANTIZ: 1. Nankör 2. Çifte (tekme)
ANGAMAK: Hayvan yakalamak ANITMAK: Hatırlatmak ANTIZLAMAK: Çifte vurmak
ANGAR: Vadi ANIZ: Efsane ANTIZLANMAK: Nankörlük etmek
ANGARAK: Mars (Sanskritçe) ANIZTAN: Mitoloji ANTLIK: Ant hediyesi
ANGARMAK: Hayvan tuzaklamak ÂNİ: Valide (Yöresel söyleyiş) ANZAK: Yabani
ANGAY: 1. Zihin 2. Nostaljik ANKAR: Sersem ANZINMAK: Yabanileşmek
ANGI: Zikir ANKAMAK: Sersemlemek AP: Mor renk
ANGILAMA: Zikretme ANKAV: Sersemlik APA: Teyze (annenin kız kardeşi)
ANGILAMAK: Zikretmek ANLAK: 1. İrfan 2. İdrak APALMAK: Morarmak
ANGIN: Mezkur (bahsi geçen) ANLAKSIZ: 1. İrfansız 2. İdraksiz APALTMAK: Morartmak

15
APARMAK: Alıp götürmek ARALAŞMAK: Araya alınmak ARBANMAK: Efsunlanmak
APARMAN: Şoför ARALMAK: Arada bulunmak ARBAŞ: Efsun (karşılıklı)
APARTMAK: Alıp getirtmek ARAMAN: Hipopotam (su aygırı) ARBAŞÇI: Efsuncu
APAZ: Yelken rüzgarı ARAN: 1. İnsan 2. Avlu (ön bahçe) ARBAŞMAK: Efsunlaşmak
APAZLAMAK: Rüzgarla dolmak ARANA: Karavana (büyük kazan) ARBAV: Efsun
APÇAMAK: Titremek ARANGA: Avlu ARBAVÇI: Efsuncu
APÇANMAK: Korkudan titremek ARAR: 1. Hakem 2. Meşe ağacı ARBAVTAY: Efsun merasimi
APLAN: Lağım faresi ARARGA: Hakemlik ARBAY: Efsuncu
APMAK: Hayret etmek ARAS: 1. At kılı 2. Talih 3. Baht ARBUZ: Eşek hıyarı (bitki)
APSAK: Titrek kavak ağacı ARASA: 1. Pazar 2. Çarşı ARCA: Sandık
APSAMAK: Rüzgarda salınmak ARASAMAK: Pazar gezmek ARCAK: Tahta kutu
APTIRMAK: Hayret ettirmek ARAŞ: 1. Cemaat 2. Kalabalık ARCAN: Sodalı su (Sanskritçe) [58]
APZAK: Titrek ARAŞTIRMAN: Araştırma görevlisi ARÇA: Ardıç
APZAMAK: Titremek ARAT: 1. Halk 2. Nüfus ARÇAĞAN: Münakaşacı
AR: Kahverengi ARATAÇ: Arama motoru (internet) ARÇAK: Münakaşa
ARABOZAN: 1. Münafık 2. Fitneci ARATÇI: 1. Halkçı 2. Demokrat ARÇAMAK: Münakaşa etmek
ARABOZAR: 1. Nifak 2. Fitne ARATÇIL: Demokratik ARÇAN: Münakaşacı
ARABOZMAK: Nifak / fitne etmek ARATÇILAMAK: Halkçılık yapmak ARÇANMAK: Sataşmak
ARABULAN: Hakem (tahkim) ARATÇILAŞMAK: Demokratikleşmek ARÇAR: Münakaşacı
ARABULMAK: Tahkim etmek ARATLAMA: Nüfus sayımı ARÇI: Tütsü
ARAÇA: İki kol uzunluğu ARATLAMAK: Nüfus saymak ARÇIMAK: Tütsü yapmak [59]
ARAÇALAMAK: Kavga ayırmak ARATSAL: Demokratik ARÇILAK: Tütsü için ağaç dalı
ARAĞ: Vajina ARAVAN: Karasaban ARÇILAMAK: Tütsü ile temizlemek
ARAĞAK: Yengeç burcu (astroloji) ARAVURAN: Provokatör ARÇINMAK: Tütsüyle temizlenmek
ARAĞAT: Yeraltı balığı (mitoloji) ARAVURMAK: Provoke etmek ARÇITA: İkramiye
ARAĞATAN: Canavar ARAVUT: Yeraltı canavarı (mit) [57] ARÇITMAK: Tütsü ile temizlemek
ARAK: Rakı [56] ARAY: 1. Loş 2. Kuşluk vakti ARÇMAG: Heybe [Arçmak]
ARAKA: Damıtılmamış rakı ARAYLANMAK: Loşlaşmak ARÇMAK: Heybeye doldurmak
ARAKÇI: Rakıcı ARAZ: 1. Süt likörü 2. Süt konyağı ARÇUL: 1. Mendil 2. Heybe bezi
ARAKUN: Çarşamba günü ARAZA: Damıtılmamış süt şarabı ARÇURA: Yarım cin (belaltı yok)
ARAKZAK: Rakı müptelası ARBA: Teker ARDA: 1. Rütbe 2. Çelik kalem
ARAL: Takımada ARBAMAK: Efsun yapmak ARDAK: 1. Rütbeli 2. Nazik
ARALAŞ: Araya alınmış ARBAMAN: Efsuncu ARDAKTAMAK: Kibar davranmak

16
ARDALAMAK: Arkaya almak ARGAŞMAK: Cilve / işve yapmak ARIKSIZ: Yorulmak bilmez
ARDALANMAK: Arkaya alınmak ARGAT: Yaban koyunu ARIKUN: Pazar günü
ARDALI: Rütbeli ARGATAY: Fettan (kadın) ARIL: Steril
ARDAMAK: Rütbe almak ARGATMAK: Nazlandırmak ARILÇA: Sterilizasyon
ARDATMAK: Rütbe vermek ARGAVUL: Komşu köy ARILÇAMAK: Sterilize olmak
ARDAVAN: Maya ARGIÇ: Gurur ARILÇATMAK: Sterilize etmek
ARDILAMAK: Arkaya geçmek ARGIL: Mamut ARILGA: Rafinasyon
ARDILANMAK: Arkaya koyulmak ARGIMAK: Bitap düşmek ARILGAÇ: Rafineri
ARDILATMAK: Arkaya koymak ARGIN: 1. Bitap 2. Mecalsiz ARILGAMAK: Rafine olmak
ARDILGAN: Vagon ARGINLIK: 1.Bitaplık 2. Mecalsizlik ARILGAN: Rafine
ARDILMAK: Takip etmek (ardında) ARGINÇAK: Salıncak ARILGANMAK: Rafine olmak
ARDINMAK: Sırtına asmak ARGINŞAK: Salıncak ARILGATMAK: Rafine etmek
ARDIRMAK: Sırtına astırmak ARGIŞ: Kervan ARILMAK: Temizleşmek
ARDIŞ: 1. Silsile 2. Konvoy ARGIŞMAK: Kervan oluşturmak ARIN: 1. Sayfa, sahife 2. Saf
ARDIŞIK: Müteselsil ARGIT: Geçit ARINAK: Gusülhane (hamamda)
ARDIŞIM: Silsile ARGITAK: Mimar ARINÇ: 1. Namus 2. İffet
ARDIŞKA: Kuyruk (sıra) ARGITMAK: Bitap etmek ARINÇAK: Gusülhane (hamamda)
ARDIŞKAN: Kuyruğa (sıraya) giren ARGUMAK: Safkan at ARINGAÇ: Sterilizasyon odası
ARDIŞMA: Teselsül ARGUN: Yaban atı ARINKAY: Rafine
ARDIŞMAK: Silsile oluşturmak ARGUTAL: Hamam otu ARINIK: Rafine
ARDIZ: Arkasından giden ARI: 1. Saf 2. Temiz [60] ARINMAK: Temizlenmek
ARDIZMAK: Arkasından gitmek ARIÇ: 1. Mutlak 2. Kati 3. Sulh ARIŞ: 1. Çavdar 2. Dokuma ipi
ARGA: 1. Naz 2. Metod ARIĞ: Saf (temiz) ARIŞMAK: Tedirgin olmak
ARGAÇ: 1. Ağıl 2. Dokuma atkısı ARIĞAN: Cadı süpürgesi (bitki) ARIŞTAMAK: Tedirgin etmek
ARGALAÇ: Yükçü semeri ARIĞLAMAK: Temizlemek ARIŞTANMAK: Tedirgin olmak
ARGALAMAK: Sırtına yüklemek ARIĞLANMAK: Temizlenmek ARITAÇ: Arıtma cihazı
ARGALANMAK: Sırtına yüklenmek ARIĞSIZ: 1. Murdar 2. Kirli ARITGAÇ: Rafineri
ARGALIK: 1. Sıradağ 2. Dağ tüneli ARIK: Zayıf ARITKAN: Deterjan
ARGAMAK: Nazlanmak ARIKLAMAK: Zayıflamak ARITLAMAK: Deterjanlamak
ARGAN: Nazlı ARIKLATMAK: Zayıflatmak ARITMAK: Temizlemek
ARGANMAK: Nazlandırılmak ARIKMAK: Zayıflamak ARKAÇ: Pelerin
ARGARMAK: Naz yapmak ARIKSAMA: Hafif zayıflama ARKAÇAK: Damlalık
ARGAŞ: 1. Cilve 2. İşve ARIKSAMAK: Hafiften zayıflamak ARKAK: Sebebi bilinmeyen

17
ARKALAMAK: Birini kollamak ARNAMA: İthaf ARTINÇAK: 1. Pozitif 2. Proton
ARKALANMAK: Birince kollanmak ARNAMAK: İthaf etmek ARTINMAK: Tasarruf etmek
ARKALAŞMAK: Birbirini kollamak ARNAV: İthaf ARTIRMAÇ: Müzayede
ARKAMAK: Desteklemek ARPAD: Tılsım ARTIŞMAK: Bereketlenmek
ARKAN: 1. Kement 2. Halat ARPAĞAN: Efsunlu ARTKAN: 1. Bereketli 2. Bakiye
ARKANLAMAK: Kement atmak ARPAKAŞ: Zakkum ARTKIN: Bakiye
ARKANMAK: Desteklenmek ARS: Gelincik (hayvan) ARTLAMAK: Tekrarlamak
ARKAR: Dağ koyunu ARSAĞAN: Sırıtkan ARTMAÇ: Heybe
ARKAŞ: 1. Dayanışma 2. Kuytu yer ARSAGAR: 1. Vampir 2. Dişlek ARTMAŞ: Artmış yemek
ARKAŞMAK: Dayanışmak ARSAK: 1. Esmer 2. Makara ARTUÇ: Mızrak ucu
ARKAV: 1. Hezen 2. Mertek ARSAL: Dişlek ARTUK: Zenginlik
ARKAY: Naz [61] ARSAMAK: Diş göstermek [64]
ARTUN: 1. Vakar 2. Kimyon
ARKAYIN: Nazlı ARSAMAN: Vampir ARTUR: Fettan
ARKAZ: Tembel ARSAN: Sırıtkan ARTUT: 1. Armağan 2. Hediye
ARKAZMAK: Tembellik etmek ARSANMAK: Sırıtmak [65] ARVAĞAN: Yabani arpa
ARKIN: 1. Aheste 2. Gelecek yıl ARSAR: Tereddüt ARVAMAK: Tılsım yapmak
ARKIT: 1. Sırt çuvalı 2. Rod çubuğu ARSARMAK: Tereddüt etmek ARVANA: Tek hörgüçlü deve
ARKIRA: Çarpraz ARSIK: Bakire ARVAŞ: Tılsım
ARKIRI: Çarprazlama ARSIL: Yabani ARVAŞMAK: Tılsımlanmak
ARKIRMAK: Öte yana geçmek [62] ARSILDAMAK: Kükremek ARVUZ: Ölüm meleği
ARKIŞ: Halef (arkadan gelen) ARSIMAK: Yabanileşmek ARYAP: Soda (Sanskritçe, “Arjap”)
ARKUZ: Edepli ARSU: Namus ARZIK: Bağnaz
ARLAĞAN: İffetli ARSUN: Namuslu AS: 1. Aşağı 2. Taban
ARLAK: İffet ARSUNMAK: Namuslu davranmak ASAĞAÇ: Askı çengeli
ARLAMAK: Temizlemek [63] ARTAĞAN: Bereketli ASALAK: 1. Parazit 2. Tufeyli
ARLAN: İffetli ARTAK: Bereketli ASALMAK: Sarılmak
ARLANMAK: İffetli davranmak ARTALAK: Bereketli ASALTAŞ: Cevher (maden)
ARLAT: İlk çocuk veya tek çocuk ARTAM: Bereket ASAMAK: Fayda sağlamak
ARLATMAK: Temizletmek ARTAMAK: Bereketlenmek ASAN: 1. Fayda 2. Sağlam
ARMAG: Halat [Armak] ARTARIK: Nisan ayı ASANA: Sedir (Sanskritçe)
ARMAK: 1. Zayıflamak 2. İstemek ARTIK: Mart ayı ASANAK: Vestiyer
ARMAN: 1. Arzu 2. Kutsal rüya ARTIKÇA: Fazladan ASANMAK: Faydalanmak
ARMANÇ: İdeal (ülkü) ARTINÇ: 1. Tasarruf 2. Bereket ASAR: Çadır [66]

18
ASARAK: 1. Şefkat 2. Bakım ASNARMA: Tenzil (ceza) AŞARMAK: Aşermek (hamile)
ASARAKÇI: 1. Bakıcı 2. Yaşlı bakıcı ASNARMAK: Tenzil olmak AŞATKAN: Yemek veren
ASARAN: 1. Müşfik 2. Çocuk bakıcı ASNATMAK: Tenzil etmek AŞATMAK: Yemek vermek
ASARGAN: Şefkatli ASNIK: Kısır (çocuğu olmayan) AŞAV: Çiftleşme (cinsel ilişki)
ASARMAK: Şefkat göstermek ASRA: 1. Aşağı 2. Aşağıya doğru AŞAY: 1. Kadın 2. Dişi
ASARMAN: Hastabakıcı ASRAK: Himaye AŞGAR: 1. Alkali 2. Küllü su
ASAV: 1. Fayda 2. Util (iktisat) ASRANDI: Evlatlık çocuk AŞGARLAMAK: Alkalize etmek
ASAVAÇ: Vestiyer ASRAMA: Evlat edinme AŞIĞAN: Lor peyniri
ASAY: 1. Esas 2. Asıl ASRAMAK: Evlat edinmek AŞIK: Küsürat
ASBAR: Faydalı ASRANMAK: Evlat edinilmek AŞIKMAK: Küsüratlanmak
ASIĞ: Menfaat ASSI: Kar (kazanç) AŞIL: Cinsel birleşme
ASIĞLANMAK: Menfaatlenmek ASSILAMAK: Kar (kazanç) etmek AŞILAÇ: Aşıya uygun ağaç
ASIĞLI: Faydalı ASTAM: Menfaat AŞILGAN: Kısır olmayan
ASILGA: Afiş ASTAMAK: Menfaat sağlamak AŞILMAK: Döllenmek
ASILGAMAK: Afiş asmak ASTANA: 1. Başkent 2. Eşik AŞINA: Dişi kurt (mitoloji)
ASILGATMAK: Afiş astırmak ASULA: Pastoral şiir AŞINÇ: 1. Taciz 2. Tecavüz
ASINAK: Tasallut ASUV: Yüz asma AŞIRGA: Yankesicilik
ASINGAN: Musallat ASUVLAMAK: Yüz asmak AŞIRGANMAK: Yankesicilik etmek
ASINMAK: Musallat olmak ASUVLANMAK: Yüzü asılmak AŞIRGAN: Yankesici
ASINTI: Musallat AŞA: Fazla AŞIRIM: Dağ geçidi
ASIRMAK: Emzirmek AŞAK: Kira AŞIRT: Dönüm noktası
ASIRGAMAK: Terbiye etmek AŞAKLAMAK: Kiralamak AŞIT: Viyadük
ASIRGAN: Süt annesi AŞALMAK: Yemek almak AŞITKAN: Sperm
ASIRGANMAK: Terbiye olmak AŞAM: 1. İştah 2. Şehvet AŞITMA: Dölleme
ASKAY: İstihza (alay) AŞAMA: Kademe AŞITMAK: Döllemek
ASKAYLAMAK: İstihza etmek AŞAMAK: Cinsel birleşmek (erkek) AŞITYOL: Viyadük
ASKIK: Afiş AŞAMLI: 1. İştahlı 2. Şehvetli AŞKABAK: Bal kabağı
ASKINMAK: Tebelleş olmak AŞAMLIK: İştah açıcı AŞKAR: Savaş atı
ASKIT: Peynir kurutma eleği AŞAMSIZ: 1. İştahsız 2. Şehvetsiz AŞKARAK: Tamahkar
ASMAN: Askı çengeli AŞAN: Taciz AŞKARMAK: Tamah etmek
ASNAMA: Tenezzül AŞANMAK: Cinsel birleşmek (dişi) AŞKINÇI: Haddi aşan
ASNAMAK: Tenezzül etmek AŞARIK: Yemeklik malzeme AŞKINÇILAMAK: Haddi aşmak
ASNAR: Tenzil eden (ceza) AŞARGAN: Aşeren (hamile) AŞLAK: Yemeklik malzeme

19
AŞLAMAK: Yemek vermek ATAĞANDAŞMAK: Muhalif olmak ATÇAPAR: Jokey (binici)
AŞLANMAK: Yemek almak ATAHAN: Büyükbaba ATÇAPMAK: At koşturmak
AŞLAŞMAK: Yemek kıvam almak ATAK: Cüretkar ATILCAMAK: Sürünmek (bebek)
AŞLAŞTIRMAK: Yemeği ayarlamak ATALA: Şöhret ATILCAN: Sürünen (bebek)
AŞLIK: Mutfak ATALAÇ: Üvey baba ATILCAR: Sürünen (bebek)
AŞMAG: Hurç [Aşmak] ATALAN: Meşhur ATINÇ: Nabız (damarda)
AŞMAK: Taciz etmek ATALANMAK: Babalık etmek ATINMAK: Nabız atmak
AŞMAN: Mütecaviz ATALGA: Atıf ATIRÇAK: Ağustos ayı
AŞNA: Şaka ATALGAMAK: Atıf yapmak ATIRMAK: Müzik aleti çalmak
AŞNAĞAN: Sürekli şaka yapan ATALGI: 1. Nabız 2. Saat sesi ATIZ: Lağım
AŞNALMAK: Şakaya uğramak ATALMA: Referans ATIZLAMAK: Lağım kazmak
AŞNAMAK: Şaka yapmak ATALMAK: Referans gösterilmek ÂTİ: Baba (Çuvaşça)
AŞNAR: Şakacı ATAMAN: 1. Reis 2. Elebaşı ATKA: Kelepçe
AŞNI: 1. Antika 2. Arkaik ATAN: Hadım (iğdiş) ATKALMA: Atış (silah)
AŞNILMAK: Antikalaşmak ATANAK: 1. Haç 2. Istavroz ATKALMAK: Atış yapmak (silah)
AŞNITMAK: Eskitme yapmak ATAR: 1. Cüret 2. Cesaret ATKAMAK: Kelepçelemek
AŞODA: 1. Yemek odası 2. Mutfak ATARAÇ: Sapan ATKANMAK: Kelepçelenmek
AŞOLA !: Afiyet olsun! ATARAK: Kalp çarpıntısı ATKARIŞ: Siyasi faaliyet
AŞOLSUN !: Afiyet olsun! ATARCA: Pulsar (ataryıldız) ATKARMA: Siyaset
AŞTAMAK: İştahlanmak ATARGA: 1. Mancınık 2. Katapult ATKARMAK: Siyaset yapmak [68]
AŞTAV: İştah ATARLAMAK: Cesaret etmek ATKARMAN: Siyasetçi
AŞTAY: İştahlı ATARLANMAK: Cüret etmek ATKIÇ: Sapan
AŞTAYLANMAK: İştahlanmak ATARMAK: At binmek ATLAĞAN: Kiraz kurdu
AŞUL: Sebat ATARMAN: Süvari ATLAMBAÇ: Seksek oyunu
AŞULA: Sebatkar ATAV: 1. Atıf 2. Referans ATLANCAK: Trambolin
AŞUYU: Aşevi ATAVUL: 1. Süvari 2. Atlı polis ATLANGAÇ: Tramplen
ATA: Baba [67] ATAVUZ: Kerpeten ATLAK: Basılarak atlanan şey (taş)
ATABAY: Lala ATAY: 1. Kasıt 2. Ceza tanrısı (mit) ATLAVUÇ: Paraşüt
ATAÇ: Babasını seven çocuk ATAYTMAZ: Dokunulmaz varlık ATMA: Serpme ağ
ATADAN: Miras ATAYURT: Anavatan ATMAÇ: Küçük sulu köfte yemeği
ATAGAY: Baba soylu ATBAKAR: Seyis ATMAN: Hallaç
ATAĞAN: Muhalefet ATBAKIL: Zar oyunu ATMARGA: Serpme ağ
ATAĞANDAŞ: Muhalif ATBAKMAK: Seyislik yapmak ATSAMAK: At binmek istemek

20
ATYOLU: At şeridi (trafikte) [69] AVAZLANMAK: Havayla dolmak AVRA: 1. Halas (kurtuluş) 2. Dara
ATTE: Baba (Çuvaşça, Yakutça) AVCAR: 1. Barut 2. Gelin ağıdı AVRAÇI: Cankurtaran
AVA: Abi (büyük erkek kardeş) AVCARLAMAK: Barut koymak AVRAĞAN: 1. Uçurtma 2. Tayfun
AVAÇI: 1. Kötü ruh (erkek) 2. Öcü AVÇAR: 1. İtaatkar 2. Ehil AVRAĞUZ: Ambulans
AVALAÇ: Üvey abi AVDAN: 1. Nahiye 2. Horoz AVRAK: Can simidi
AVALAMAK: Ahdetmek AVDAR: Sandık AVRAL: Halas (kurtuluş)
AVALANMAK: Abilik etmek AVDARLAMAK: Sandığa koymak AVRALTAY: Zafer Karşılaması
AVALAŞMAK: Ahitleşmek AVDARMAK: Oy atmak (sandığa) AVRALTOY: Zafer Bayramı
AVAMAK: Yakalamak AVDIR: Penis (erkek cinsel organı) AVRAMA: Tekerlekli sandalye [74]
AVAN: 1. Avcı 2. Av kuşu AVDIRMAK: Çiftleşmek (erkek) AVRAMAK: Kurtarmak
AVANMAK: Yakalanmak AVGALDAY: Şaman maskesi AVRAMAN: Halaskar (kurtarıcı)
AVAR: Hortum (rüzgar) [70] AVGAN: Tuzak hayvanı (av) AVRAN: 1. Pide fırını 2. Ejder [75]
AVARA: Yel değirmeni yelkeni AVGAR: 1. Olta 2. Kuş oltası AVRANA: Obur
AVARÇAK: Rüzgarlı yer AVGIN: Vajina (kadınlık organı) AVRANMAK: Kurtarılmak
AVARGA: Rus ruleti AVGINMAK: Çiftleşmek (kadın) AVRAŞMAK: Birlikte kurtulmak
AVARÇAK: Tetik (silah) AVINIK: 1. Döllenmiş 2. Hamile AVRATMAK: Kurtarmak
AVARÇAMAK: Tetik çekmek AVINMAK: Döllenmek AVRU: Hastalık [76]
AVARGAMAK: Silahı döndürmek AVIŞMAK: Seks yapmak AVRUĞAN: Hasta
AVARGAL: Toplu (silah) AVITMAK: Döllemek AVRUK: Romatizma
AVARGAN: Değirmen taşı AVKA: Hırpalama AVRUKAY: Romatizma
AVARLAMAK: Hortum esmek AVKALAMAK: Hırpalamak AVRUKMAK: Romatizma olmak
AVARMAK: Değirmen dönmek AVKALANMAK: Hırpalanmak AVRUMAK: Hastalanmak
AVARMAN: Yel değirmeni AVKAMAK: Hırpalamak AVSALAMAK: Tabuta koymak
AVAŞ: Ahit AVKAR: Bozkır bıldırcını AVSAN: Tabut
AVAŞMAK: Ahitleşmek AVLAK: 1. Issız yer 2. Av alanı AVSAR: Av yeteneği olan kişi
AVAY: “Muhterem” (erkeğe) [71] AVLU: Ön bahçe [73] AVSATI: Av tanrısı (mitoloji)
AVAYLAMAK: “Avay” demek [72] AVMA: Pusu AVSATMA: 1. Av adağı 2. Av duası
AVAYLI: İhtimamlı AVMAG: Sıhhat [Avmak] AVSATMAK: Av adağı nezretmek
AVAYMA: İsimsiz hitap (erkeğe) AVMAK: Sıhhatli olmak AVSUL: İskorpit hastalığı
AVAYMAK: İhtimam göstermek AVMALAMAK: Pusu kurmak AVSUT: Kağnı tekerleği
AVAYSIZ: İhtimamsız AVMALANMAK: Pusuya düşmek AVŞAR: Süt koyunu
AVAZ: Balon AVNAMAK: Devrilmek AVTAK: İlüzyon
AVAZLAMAK: Havayla doldurmak AVNATMAK: Devirmek AVTAMAK: İlüzyon yapmak

21
AVTAMAN: İlüzyonist AVUŞ: 1. Dönüşüm 2. Tünel AYALI: 1. Perili 2. Huzurlu
AVTAR: İlüzyonist AVUŞKA: Samimi AYALMAK: Merhamet edilmek
AVTAY: İlüzyonist AVUŞMAK: Dönüşüm geçirmek AYAM: 1. Merhamet 2. Vakit
AVYA: Edep AVUT: Feryat AYAMA: 1. Lakap 2. Rumuz
AVUÇBAK: El falı AVUTMAK: Teselli etmek AYAMAK: Merhamet etmek [79]
AVUÇBAKMAK: El falı bakmak AVUZ: Hayvanların ilk sütü AYAN: 1. Seyahat 2. Mum 3. İri
AVUÇKA: Yaşlı erkek AVZAMAK: Yönelmek AYANÇ: İhtiram
AVUŞKA: Büyükbaba (dede) AVZAR: Yular AYANÇAK: Muhterem
AVUK: Zaman AVZARMAK: Yönlendirmek [77] AYANÇI: Seyyah
AVUKTURMA: Sahte teselli AYA: 1. Ruhani iyilik 2. Avuç içi AYANGA: Gökgürültüsü
AVUKTURMAK: Yalanla avutmak AYAÇA: Kefe (terazi) AYANMAK: İhtiram görmek
AVUL: Köy AYAÇI: 1. İyi ruh 2. Melek AYANTA: Avare
AVULÇA: Köyler arası ittifak AYAĞ: 1. Şeref 2. Haysiyet AYAR: 1. Fark (ayrım) 2. Dikkat
AVULÇAMAK: Köy ittifakı yapmak AYAĞAN: Kadeh AYARMAK: Fark / dikkat etmek
AVULÇU: Köylü AYAĞLI: 1. Şerefli 2. Haysiyetli AYARTMAN: İğfal eden
AVULDAMAK: Köyde yaşamak AYAĞSIZ: 1. Şerefsiz 2. Haysiyetsiz AYAS: 1. Kış tanrısı 2. Noel baba
AVULDAŞ: Aynı köyden olan AYAKA: İtibar AYASIZ: Merhametsiz
AVULDAŞMAK: Aynı köylü olmak AYAKÇAK: Ayak desteği AYAT: Avlu [80]
AVUN: 1. Memnun 2. Hoşnut AYAKDAŞ: Yolda konuşulan kişi AYATILMAK: Hürmet görmek
AVUNAK: Teselli edici durum AYAKDAŞMAK: Birlikte yürümek AYATMAK: İhtiram göstermek
AVUNÇ: Teselli AYALAMAK: Seyahat etmek AYAV: Merhamet
AVUNDUK: Teskin olmuş AYALANMAK: Yola çıkmak AYAVÇAN: Merhametli
AVUNGU: Teselli AYALAK: Seyyah AYAVGA: Doğumun ilk haftası
AVUNMAK: Teselli olmak AYALAR: Melekler [78] AYAVGAN: Doğa şenliği haftası [81]
AVUNULMAK: İyi hissetmek AYALDAK: İstasyon (seyahat) AYAZ: Zemheri
AVUR: 1. Müşkül 2. Devridaim AYALDAMA: Mola verme AYAZMA: Zemherili gece [82]
AVURDA: Tavaf AYALDAMAK: Mola vermek AYAZMAK: Zemheri olmak
AVURDAÇI: Tavaf eden AYALDAV: Mola (seyahatte) AYBA: Nerede? (Mançuca)
AVURDAMAK: Tavaf etmek AYALGA: Beste AYBAR: Dolunay
AVURMAK: Dönmek AYALGALAMAK: Bestelemek AYBASAR: Aybaşı (regl)
AVURTMAÇ: Ters yüz edilen şey AYALGAMAK: Beste yapmak AYBASMAK: Aybaşı hali olmak
AVURTMAŞ: Omlet AYALGAN: Bestelenmiş AYÇA: Hilal
AVURTMAK: Alt üst etmek AYALGANMAK: Bestelenmek AYÇAMAK: Ay saymak

22
AYÇIL: Ay ışığı AYGIRSAK: Aygır isteyen kısrak AYIRÇA: Çatal
AYÇILAK: Yakamoz AYGIRSAMAK: Aygır istemek AYIRGA: Husumet
AYÇILAMAK: Ayda parlamak AYGIT: 1. Alet 2. Cihaz AYIRGAMAK: Husumet etmek
AYDA: Ayı pençesi bitkisi AYGU: Müşavere AYIRGANMAK: Husumet duymak
AYDAMAK: Araba sürmek AYGUÇU: Müşavir AYIRMAN: Ayrık otu
AYDAMAN: Şoför AYGULAK: Solungaç AYIRŞA: Zımba teli sökücü
AYDAN: Yarım ay AYIĞ: Fena AYIRT: Fark
AYDAR: 1. Davet 2. İbik (kuş) AYIĞLAMAK: Fenalık etmek AYIRTAÇ: Alamet-i Farika
AYDARLAMAK: Davet etmek AYIK: 1. Sabah 2. Uyanık AYIRTI: 1. Fark 2. Nüans
AYDARLANMAK: Davet edilmek AYIKŞA: Derviş AYIRTLAMAK: Fark etmek
AYDARLATMAK: Davet ettirmek AYIL: 1. Mezra (küçük köy) 2. Toka AYIRTLI: Farklı
AYDARMAK: Davet etmek AYILÇA: Mezralar arası ittifak AYIRTMAÇ: Peynir altı suyu
AYDAT: 1. İmdat 2. Ayda bir AYILÇAMAK: Mezra birliği kurmak AYIRTMAŞ: Peynir sulu yiyecek
AYDATMA: Medet dileme AYILÇI: Mezrada yaşayan AYIRTSAMAK: Arasını biraz açmak
AYDATMAK: Medet dilemek AYILDAMAK: Mezrada yaşamak AYIRTSIZ: Farksız
AYDAV: Seyir (araç) AYILDAŞ: Aynı köyden olan AYIŞIK: 1. Muhabbet 2. Mehtap
AYDAVÇI: Şoför AYILDAŞMAK: Aynı köyden olmak AYIŞMAK: Muhabbet etmek
AYDINMAK: İzah etmek AYILGA: Tabiat AYIT: Vaaz
AYDIRMAK: Anlamasını sağlamak AYILGAMAK: Sıçrayarak uyanmak AYITKAL: Brifing
AYGAK: Delil AYILGANÇ: Dehşet AYITMAK: Bahsetmek
AYGAKÇI: Delil toplayıcı AYILGATAN: Çalar saat AYITMAN: Öğretim görevlisi
AYGAKTAMAK: Delil toplamak AYILGATMAK: Uykudan sıçratmak AYIZ: Sarp
AYGAKTAR: Dedektif (polis) AYILTI: Mahmurluk ÂYİ: Valide (Uygurca)
AYGAMAK: İspatlamak AYIM: 1. Sempati 2. Cazibe AYKAÇ: Geveze
AYGAN: Samimi AYIMAK: Dehşet duymak [83] AYKIN: 1. Sarih 2. Net
AYGANÇ: Temyiz AYINÇ: 1. Dehşet 2. Panik AYKINLIK: 1. Sarihlik 2. Netlik
AYGANMAK: Temyiz olmak AYINÇLI: Dehşetli AYKIRMA: 1. İtiraz 2. İsyan
AYGAŞMAK: Açığa çıkmak (ispat) AYINÇSIZ: Korkusuz AYKIRMAK: İtiraz / isyan etmek
AYGAY: 1. İspat 2. Feryat AYINGA: Hicri ay takvimi AYKIRTMAK: Delalete düşürmek
AYGI: 1. Paten pisti 2. Hokey pisti AYINGAMAK: Ayı takip etmek AYLA: 1. Hale 2. Devir
AYGIN: Uçsuz bucaksız AYINMAK: Paniklemek AYLAM: Tavaf
AYGIR: Erkek at AYINTAP: Mehtap AYLAMAK: Tavaf etmek
AYGIRAK: Yavru erkek at AYIR: Bahis (konu) AYLAN: Yarış pisti

23
AYLANA: Ring (otobüs hattı) AYNAMAK: Dönmek AYSAK: Aydan etkilenen kişi
AYLANCAK: Lunapark treni AYNATMAK: Devretmek AYSAMAK: Aydan etkilenmek
AYLANÇ: Viraj AYNIK: Ayık (sarhoş olmayan) AYSANCI: Hayız (aybaşı hali)
AYLANÇAK: Turnike (alet) AYNIMAK: Ayılmak AYSANCIMAK: Hayız olmak
AYLANDIRMAK: Tur attırmak AYOZ: Aziz, evliya (Moldavca) [86] AYSANCIR: Hayız gören kadın
AYLANGA: Sema (dönüş) AYPARA: Dolunay AYSAR: Aydan etkilenen karakter
AYLANGAÇ: Pervane böceği AYRAÇ: Parantez AYSARMAK: Aydan etkilenmek
AYLANGAMAK: Sema dönmek AYRAK: Alkol [87] AYSILAMAK: Yardım etmek
AYLANGAN: Semazen AYRAKLAMAK: Alkol karıştırmak AYSILAR: Yardım (Mançuca)
AYLANMAK: Tur atmak AYRAL: İstisna AYSIN: Venüs (Mançuca)
AYLANU: Can değiştirme [84] AYRALMAK: Farklılaşmak AYSINMAK: Ayışığında dönüşmek
AYLATKAL: Rapor AYRAMAK: Alkol damıtmak AYTAÇ: 1. Hatip 2. Edip
AYLATKAMAK: Rapor vermek AYRAN: Yoğurt içeceği AYTAK: Konuşmacı
AYLATMAK: Haber vermek AYRANMAK: Suyu süzülmek AYTAM: Hitabet
AYLATMAN: Muhabir AYRAT: 1. Yoğurt suyu 2. Fark AYTAMAN: Spiker (TV, radyo)
AYLAV: Devir (tur) AYRATA: Bilhassa AYTAR: 1. Ültimatom [88] 2. Spiker
AYMA: Lakap AYRATMAK: Suyunu süzmek AYTARGA: Röportaj
AYMAÇ: Bulamaç AYRICALIK: İmtiyaz AYTARGAMAK: Röportaj yapmak
AYMAŞ: Yağda kızartılmış ekmek AYRIÇ: Yol ayrımı AYTARLAMAK: Ültimatom vermek
AYMAG: Kabile [Aymak] AYRIKÇA: Müstesna AYTARLANMAK: Sinirli konuşmak
AYMAGLAMAK: Sınıflandırmak AYRIKÇI: Ayrılıkçı AYTARMAK: Sohbet etmek
AYMAGLANMAK: Sınıflanmak AYRIKMAN: İstisnai AYTAŞMAK: Muhatap olmak
AYMAK: 1. Şuurlanmak 2. Demek AYRIKSA: 1. Tuhaf 2. Eylül ayı AYTAZ: 1. Yiğit 2. Kahraman
AYMAN: 1. Hicap 2. Münevver AYRIKSAMAK: Tuhaflaşmak AYTIK: Hitap
AYMANÇ: Mahcubiyet AYRIKSI: 1. İstisnai 2. Sıradışı AYTILGA: Bahis (konu)
AYMANMAK: Mahçup olmak AYRILIŞMAK: Nişan (söz) atmak AYTILGAN: Bahsi geçen
AYMAZ: Gafil AYRIMSA: Fark AYTILMAK: Bahsedilmek
AYMAZLIK: Gaflet AYRIMSAK: Farklı AYTIM: 1. İbare 2. Paragraf
AYMAZMAK: Gaflet etmek AYRIMSAMAK: Fark etmek AYTINMAK: İtiraf etmek
AYNA: 1. Etraf 2. Şeytan yuvası [85] AYRIMSAR: Fark eden AYTIRMAK: İtiraf ettirmek
AYNAK: İbis leyleği AYRINÇ: 1. Fark 2. Ton (renk) AYTIŞ: Laf atma (sataşma)
AYNAL: 1. Devir (tur) 2. Civar AYRIT: Kenar (geometri) AYTIŞKAN: Laf atan (sataşkan)
AYNALMAK: Devredilmek AYSAĞAN: Kurt adam AYTIŞMA: Atışma (edebiyat)

24
AYTIŞMAK: Atışmak (edebiyat) AZBULUK: Mürekkep balığı AZITMAK: Bırakıp kaçmak
AYTOLU: Dolunay AZDA: Hiç de AZLAK: Nadir
AYTUV: Stand-up AZDAĞAN: Ejderha (Farsça) [93] AZLANMAK: Azımsamak
AYTUVÇU: Stand-up’çu AZGA: Şehvet AZMAN: Canavar
AYULDUZ: Ay-Yıldız (Türk simgesi) AZGAMAK: Şehvetlenmek AZMIÇ: Yol cini (mitoloji) [94]
AYZIT: Güzellik tanrıçası (mit) [89] AZGAN: 1. Şehvetli 2. Kuşburnu AZMUK: İt üzümü
AZA: 1. Ruhani kötülük 2. Maraz AZGANMAK: Şehvet duymak AZMURT: Dejenere
AZAÇI: 1. Kötü ruh 2. İfrit AZGARMA: İğfal (cinsellik) AZNA: Şeytan
AZAĞ: 1. Sapkın 2. Manyak AZGARMAK: İğfal etmek (cinsellik) AZNAÇI: Satanist
AZAK: Uzunluk birimi (75 cm) [90] AZGAŞMAK: Şehvet duyuşmak AZNALAMAK: Şeytanlık etmek
AZAKLAMAK: Ayakla ölçmek AZGIMAK: Hakaret etmek AZNALANMAK: Şeytana uymak
AZALAMAK: Cin musallat etmek AZGIR: Şehvetli AZNALAŞMAK: Şeytanlaşmak
AZALANMAK: Cine tutulmak AZGIRAK: Dağ tekesi AZNAMAK: Küfretmek [95]
AZALAR: Şeytanlar [91] AZGIRMA: Karikatür AZNAŞMAK: Küfür edişmek
AZALI: 1. Cinli 2. Korkutucu AZGIRMAK: Karikatür çizmek AZRA: Kıt (zor bulunan)
AZAMAK: Korkutmak (ruhsal) AZGIRMAN: Karikatürcü AZRAK: Ender
AZANMAK: Korkmak (ruhsal ) AZGIŞ: Hakaret AZRAMAN: Dev (mitoloji)
AZAR: Azeri, Azerbaycanlı [92] AZGIŞMAK: Hakaret edişmek AZRI: 1. Minimum 2. Asgari
AZAR-KAZAR-PAZAR: Üç kötü ruh AZIK: 1. Erzak 2. Şubat ayı AZSIZ: Kafi
AZARGA: Gıpta AZIMAK: Kaybetmek -B–
AZARGAN: Gıpta eden AZINMAK: Kaybolmak BACAMAK: İtimat edilmek
AZARGAMAK: Gıpta etmek AZINSAMAK: Azına gelmek BACANMAK: İtimat etmek
AZARMA: Yankesicilik AZINTI: Arta kalan (tahıl vs.) BACARAN: Mahir
AZARMAK: Yankesicilik yapmak AZIRAMAK: Yoldan çıkmak BACARGAN: Maharetli
AZARMAN: Yankesici AZIRANTI: Üvey evlat BACARIK: Maharet
AZASIZ: Marazsız AZIRATMAK: Yoldan çıkarmak BACARMAK: Maharet göstermek
AZAŞMAK: Yolunu kaybetmek AZIRAY: Şeytan BACARMAN: Mahir
AZATAY: Şeytan tutmuş AZIRGAMAK: Az bulmak BACARMAZ: Maharetsiz
AZAV: Vahşet AZIRGAN: Az bulunan BACI: 1. Abla 2. Rahibe
AZAY: 1. Şikayet 2. Plesenta AZIRGANMAK: Az bulunmak BAÇ: Hile
AZAYMAK: Şikayet etmek AZIRMAK: Terketmek BAÇAĞ: Oruç
AZAYTMAK: Şikayet ettirmek AZIRMAN: Yulaf BAÇAĞAN: Oruç tutan
AZAZ: Vahşi AZITKI: Şaşırtıcı yol veya bölge BAÇAĞLAMAK: Oruç tutmak

25
BAÇAĞTAY: İftar ziyafeti BAĞAL: Harç (inşaat) BAĞIRDAMAK: Göğsünü örtmek
BAÇAĞTOY: Oruç bayramı BAĞALÇAK: Duvarcı malası BAĞIRDAŞ: 1. Dost 2. Sırdaş
BAÇAK: Diz zırhı BAĞALMAK: Duvar örülmek BAĞIRDAŞMAK: Sırdaşlık etmek
BAÇAMA: Oruç ibadeti BAĞAMAK: Duvar örmek BAĞIRSAMAK: Hasretle inlemek
BAÇAMAK: Oruç tutmak BAĞAN: 1. Post 2. Kürk BAĞIŞMA: Nikah
BAÇIR: İbadet BAĞANA: Sütun BAĞIŞMAK: Nikahlanmak
BAÇIRGA: Ayin BAĞANMAK: Kaplanmak BAĞIT: Akit
BAÇIRGAN: Çok ibadet eden BAĞAT: Kerpiç BAĞITMAK: Akdetmek
BAÇIRMAK: İbadet etmek BAĞATMAK: Kerpiç dizmek BAĞITMAN: Akitçi
BAÇIRMAN: ibadet eden BAĞATUR: Kahraman [96] BAĞLACAN: Asma kabağı
BAÇIRUYU: İbadethane BAĞAZ: Değirmen taşı tane deliği BAĞLAĞI: Baraj
BAÇMAK: Hile yapmak BAĞBAGAY: Yarasa adam [97] BAĞLAK: 1. Bent 2. Set
BAÇMAN: Miğfer BAĞÇA: Paket BAĞLAM: 1. Buket 2. Deste
BADA: Yenge BAĞÇALAMAK: Paketlemek BAĞLAMA: Türk milli çalgısı
BADALAK: 1. Kasnak 2. Çelme BAĞÇAMAK: Paketi iple bağlamak BAĞLANÇ: Sadakat
BADANMAK: Bitiştirilmek BAĞDA: Bacak sarma BAĞLANÇLI: Sadakatli
BADAMAK: Bitiştirmek BAĞDAMAK: Bacağını sarmak BAĞLANÇSIZ: Sadakatsiz
BADARAN: Terakki BAĞI: Sihir (engelleme amaçlı) BAĞLANGA: İrtibat
BADARMAK: Terakki etmek BAĞIÇI: 1. Sihirbaz 2. İlüzyonist BAĞLANGAMAK: İrtibat kurmak
BADAŞIK: Bitişik BAĞILAMAK: Sihir yapmak BAĞLANGAN: İrtibatlı
BADAŞMAK: Bitişmek BAĞILANMAK: Sihre uğramak BAĞLAŞMA: İttifak
BADIÇ: Üzüm asması BAĞILÇAK: Emniyet kemeri [98] BAĞLAŞMAK: İttifak kurmak
BADIMCAN: Yuvarlak patlıcan BAĞILDAK: Beşik ipi BAĞLAŞMAN: Müttefik
BADIR: Sıvı ölçü birimi (yarım litre) BAĞIMÇAK: Sihirle tedavi BAĞLAV: Rabıta
BADIRAK: Kavrulmuş arpa BAĞINÇ: Rabıta BAĞLIK: Paket
BADIRAN: Hıyar (bitki), salatalık BAĞINDIZ: Formül BAĞMAK: Duvar örmek
BADRACAN: Domates BAĞINIŞ: İrtibat BAĞMAN: 1. Duvar 2. Duvarcı
BADRAMAK: Kızarmak (sebze) BAĞINIŞMAK: İrtibatlanmak BAĞNAMAK: Taassup etmek
BADRAŞMAK: Kızarmak (sebzeler) BAĞINLAŞMAK: İrtibatlanmak BAĞNAŞMAK: Fanatikleşmek
BADYAN: Japon anasonu BAĞINMAK: İrtibat kurmak BAĞNATMAK: Fanatikleştirmek
BAĞA: Kaplumbağa kabuğu BAĞINTI: 1. Rabıta 2. Formül BAĞNAZ: Mutaassıp
BAĞAÇ: Harç (inşaat) BAĞIRÇAK: Önlük BAĞRAÇ: Megafon
BAĞAK: Davetiye BAĞIRDAK: Sütyen BAĞRAK: Göçer obası

26
BAĞRI: Kararlılık BAKINCAK: Nişangah (silah) BALARUS: Beyaz Rus [Belarus]
BAĞRILI: Kararlı BAKINÇ: Nezaret - Balarusça: Beyaz Rusça
BAĞRIN: Ciğer BAKINÇAR: Hasta bakıcı - Balarusya: Beyaz Rusya
BAĞTAY: Maskeli balo BAKINDAK: Astroloji (yıldız falı) BALAT: Merasim
BAHÇA: Bahçe [doğru söyleniş] [99] BAKINDAMAK: Yıldız falı bakmak BALAVAN: 1. Kulübe 2. Baraka
BAHŞI: Şaman [100] BAKINDIZ: Astrolog (müneccim) BALAVUR: Ejderha
BAJA: Bacanak BAKIRLAK: Bakırdan yapılmış BALAVUZ: Balmumu
BAKA: Değirmen çarkı BAKIŞKAN: Çapkın BALDAK: Duvar
BAKAÇ: Vizör BAKIT: Muayene BALDIRCAN: Yamula patlıcanı
BAKALAK: 1. Nezaretçi 2. Rasıt BAKITÇI: Muayeneci BALGAMAK: İrinlenmek
BAKALAMAK: Emeklemek [101] BAKITMAK: Muayene olmak BALGASUN: 1. Şehir 2. Kent
BAKANA: Kule BAKITMAN: Muayene memuru BALGAŞ: Çamur
BAKANAK: Rasathane BAKLAN: Karabatak kuşu BALGAŞMAK: Çamurlaşmak
BAKANTAY: Bakanlar Kurulu BAKMAN: Vasi BALGAT: 1. Kasaba 2. İlçe
BAKAR: Kuruş BAKMANLIK: Vesayet BALGAZ: Kasaba
BAKARAK: Dürbün BAKRAÇ: Su kabı BALIĞ: Sitadel (surla çevrili şehir)
BAKARMA: Nezaret (polis) BAKSAMAK: Bakmak istemek BALIT: 1. Duvar 2. Sur (kale)
BAKARMAK: Nezarete atmak BAKSI: Falcı BALKA: 1. Harç (inşaat) 2. Balyoz
BAKARMAN: Nezaret polisi BAKTAL: Rekabet BALKAN: Ormanlık arazi
BAKAV: Fal BAKTALAŞ: Rakip BALKAY: Meşhur
BAKAVÇI: Falcı BAKTALAŞMAK: Rekabet etmek BALKI: Parıltı
BAKAVUZ: Gizli polis BAKTI: Lütuf tanrısı (mitoloji) BALKIMAK: Parıldamak
BAKAY: 1. Afacan 2. Haşarı BAKYAZ: Düğün yemeği BALKIR: 1. Yağmur güneşi 2. Flaşör
BAKÇAMAK: Tahayyül etmek BALA: 1. Evlat 2. Yavru BALKIRGAN: Siren lambası
BAKÇAN: 1. Tahayyül 2. İmaj BALAĞAN: Kasım ayı BALKIRMAK: Yanıp sönmek
BAKÇANMAK: İmaj oluşturmak BALAK: Manda yavrusu BALKIŞ: Yakamoz
BAKI: Müşahede BALALAMAK: Yavrulamak BALKIŞMAK: Parıldaşmak
BAKICI: 1. Müşahedeci 2. Dadı BALALAYKA: Rus çalgısı (Rusça) BALKIZ: Şimşek
BAKILAMAK: Müşahade etmek BALAMAN: Cüsseli BALKIZMAK: Şimşek çakmak
BAKILANMAK: Müşahade edilmek BALAN: Kartopu ağacı (Vibirnum) BALLAMBAÇ: Ballı kaymak
BAKILAV: Müşahade BALAR: Kara yosunu BALMAG: Duvar [Balmak]
BAKILDAK: Sinyal lambası BALARDIZ: Liken BALMAK: Duvar örmek [102]
BAKIMÇAK: Hasta bakımı BALARMAK: Yosunlanmak BALTAK: Çamurlu

27
BALTIR: Rüşvet BARGIT: Kadife kumaş BARSLAN: Leopar
BALTIRMAK: Rüşvet almak BARIK: 1. Seyir (yolculuk) 2. Esas BARTIK: 1. Heykel 2. Yufka baklava
BALTOY: Bal şenliği BARIKSAMAK: Seyrüsefer etmek BARTLAK: Sütyen
BAMBU: Asya kamışı (Tamilce) BARILMAK: Nazil olmak BARTMAK: Kaplamak
BAN: Levha BARIM: Mal BARTUK: Palto
BANAK: Ekmek parçası BARIMAK: Mal edinmek BASA: 1. Sonra 2. Fazlasıyla
BANAR: Tutam BARIMLIK: Mal varlığı BASAÇ: Deklanşör
BANDURA: Domates BARIN: Sine (göğüs) BASAĞAÇ: Barut çubuğu (tüfek)
BANIT: Yemek suyu BARINÇAK: Kulübe BASAK: Gözükara
BANLAK: İlan panosu BARINDIK: Sığınak BASALAK: Tulum peyniri
BANLAMAK: İlan etmek [103] BARINGAÇ: Pansiyon BASALAMAK: Tıkıştırmak
BAR: 1. Rab (tanrı) 2. Evet [104] BARINMAK: İkamet etmek BASALGA: Çuval
BARA: 1. Ağırlık birimi 2. Manivela BARITMAK: İkamet ettirmek BASAMAN: Deniz tanrısı (mitoloji)
BARADAN: Nara (ses) BARK: 1. Aile 2. Saray BASAN: Cenaze yemeği
BARAĞAN: 1. Materyal 2. Emtia BARKA: Kamçı BASANAK: Merdiven
BARAK: Tüylü köpek BARKALAMAK: Kamçılamak BASANCAK: Paspas
BARAKMAN: Köpek başlı insan BARKALANMAK: Kamçılanmak BASANGAÇ: Manivela
BARAM: Servet BARKAN: Taştan ev BASAR: 1. Baskı makinası 2. Tazyik
BARAMLIK: Zenginlik BARKAT: Büst BASARAK: Pedal
BARATAY: Holding BARKILDAK: Islıkçı ördek BASARGA: Baskı makinası
BARÇA: 1. Tamam 2. Hep BARKILDAMAK: Vaklamak BASARMAK: Tazyik uygulamak
BARÇAK: Kabza BARKIN: 1. Malik 2. Aile reisi BASAT: 1. Dominant 2. Mühür
BARÇASI: 1. Tamamı 2. Hepsi BARLA: Göz alıcı BASAVA: Kapı eşiği (2-3 basamak)
BARÇIK: Tahta ve keçe heykelcik BARLAK: Razı BASAVAÇ: Pres
BARÇIN: İpek kumaş BARLAMA: Rıza BASIÇ: Tazyik
BARDAM: Zenginlikle övünme BARLAMAK: Evet demek BASIK: Kasvetli
BARDAMAK: Zenginlikle övünmek BARLAS: 1. Cazip 2. Servet BASIKMAK: Kasvetlenmek
BARDAMÇI: Zenginlikle övünen BARLIK: Mülk BASILGA: Kasvet
BARDIRMAK: Devam ettirmek BARMAK: Peyda olmak BASILGAN: Kasvetli
BARGAN: Mersin ağacı BARMAN: Mevcut BASIMUYU: Matbaa
BARGI: 1. Nimet 2. Kadife BARON: Avrupa soylusu (Latince) BASINDIRMAK: Tab ettirmek
BARGINMAK: Nimetlenmek BARSAK: Gıpta BASINGA: Tab (baskı)
BARGIŞ: Ganimet BARSAMAK: Gıpta etmek BASINGAN: Matbu

28
BASINMAK: Tab edilmek BASUNA: Tarla BAŞDAM: 1. Madde başı 2. Siftah
BASIR: Trahoma hastalığı BASUT: İmdat BAŞDAŞ: 1. Akran 2. Eşit boyda
BASIRGA: Kabus BAŞA: Riyaset BAŞIK: Şarkı
BASIRGAMAK: Kabus görmek BAŞACI: Reis BAŞIKMAK: Şarkı söylemek
BASIRGANMAK: Kabus çökmek BAŞAĞAR: Vakur BAŞIL: Şef
BASIRMA: 1. Kuluçka 2. Gürk BAŞAĞARTMAK: Onore etmek BAŞKAK: Hükümran
BASIRMAK: Kuluçkaya yatmak BAŞAĞMAK: Vakur davranmak BAŞKAL: Ferman
BASIT: 1. Muhafaza 2. Tokmak BAŞALA: İşaret parmağı BAŞKAMAK: Hükümet etmek
BASITÇI: 1. Muhafız 2. Tokmakçı BAŞALMAK: Önde gitmek BAŞKAR: Hükümran
BASITMA: 1. Kuluçka 2. Gürk BAŞALMIŞ: Önde giden BAŞKARMA: Hükümranlık
BASITMAK: Kuluçkaya yatırmak BAŞAMA: Şef BAŞKARMAK: Hükmetmek
BASKA: Korse BAŞAMAK: Üstün gelmek BAŞKARMAN: Hükümdar
BASKAK: Cebri icra memuru BAŞAMAN: Egemen BAŞKARMANLIK: Hükümdarlık
BASKAMA: Cebri icra BAŞANA: Huzur hakkı (para) BAŞKILT: Sabit yön (Kıble gibi)
BASKAMAK: Cebri icra etmek BAŞAR: Muvaffak BAŞKIR: Muvaffak
BASKAN: Hücumcu BAŞARA: Karanfil çiçeği BAŞKOŞAR: Önayak olan
BASKANCAK: İskele BAŞARAN: Muvaffak BAŞKOŞMAK: Önayak olmak
BASKIŞ: Rütbe BAŞARCAN: Başarılı BAŞKU: Alnı akıtmalı at
BASMAÇ: Yazı – tura oyunu BAŞARGAN: Muvaffak BAŞKUSKAN: Haziran ayı
BASMAŞ: Izgara köfte BAŞAT: 1. Lider 2. Egemen BAŞLAK: Start noktası
BASMAN: Matbaa BAŞATMAN: Egemen BAŞLAM: 1. Start 2. Siftah
BASMANCI: Matbaacı BAŞATMANLIK: Egemenlik BAŞLAMÇI: 1. Startör 2. Siftahçı
BASMIK: Tost BAŞAVUL: Nahiye BAŞLAP: İtibaren
BASMIKÇI: Tostçu BAŞAVUT: 1. Eşraf 2. Ekabir BAŞLATA: Hareket emri
BASMIL: Yağmacı BAŞBAĞ: 1. Sevgili 2. Bahşiş BAŞLATACI: Hareket amiri
BASRA: Püseron (yaprak biti) BAŞBAV: Başörtüsü BAŞMAN: 1. Ekabir 2. Muhtar
BASTA: İşporta BAŞBOZAN: 1. Fesatçı 2. Fitneci BAŞNAK: Başı açık
BASTAMAK: İşporta yapmak BAŞBOZAR: 1. Fesat 2. Fitne BAŞNAMAK: Elini başına sürmek
BASTAV: Şef BAŞBOZMAK: Fesat / fitne etmek BAŞNARMA: Asker selamı
BASTI: Külbastı yemeği BAŞBUĞ: Genelkurmay başkanı BAŞNARMAK: Asker selamı vermek
BASTIK: Pestil BAŞÇANAK: Kafatası BAŞORDA: 1. Başkent 2. Başşehir
BASTIRGAÇ: Pres aleti BAŞÇI: Lider BAŞRAK: Resen
BASU: 1. Balyoz 2. Tarla BAŞÇIL: 1. Lider 2. Halay başı BAŞSAĞMA: Taziye

29
BAŞSAĞMAK: Taziye vermek BATIR: Delici silah BAVURMAK: Göğüs şişirmek
BAŞTAĞ: Rehberlik BATIRIK: Çiğ köfte BAVURSAK: Karaciğer büyümesi
BAŞTAĞAN: Rehber BATUŞAD: Batı kanadı komutanı BAVURSAMAK: Göğsü kabartmak
BAŞTAĞÇI: Rehber BATLAMAK: Kuvvet uygulamak BAVURTLAN: Çil keklik (kuş)
BAŞTAK: Danışma bürosu BATLANMAK: Kuvvetlenmek BAY: Beyefendi
BAŞTAKÇI: Danışma görevlisi BATMAN: Ağırlık ölçüsü (7,5 kg) BAYA: 1. Evvelce 2. Medya [107]
BAŞTAMAK: Rehberlik etmek BATMAZ: Silah işlemez BAYAÇUT: Burjuva
BAŞTAR: İmam BATNAR: Somya BAYAK: 1. Demin 2. Zengin
BAŞTARMAK: İmamlık etmek BATRAK: Mızrak BAYALA: Banka
BAŞTAŞI: Mezar taşı BATSIK: 1. İflas 2. Gün batısı BAYALACI: Bankacı
BAŞTAV: Kayıt / kabul BATU: Kuvvetli BAYAM: Zenginlik
BAŞTAVCI: Kayıt / kabul memuru BATUK: Karabatak kuşu BAYAMAK: Zengin olmak
BAŞTIK: Çanta BATULAĞAN: Takviye edici BAYAN: Hanımefendi [108]
BAŞTIN: Selef BATULAMAK: Takviye etmek BAYANAY: Geçim tanrıçası (mit)
BAŞYARZAM: İlk yardım BATUMAK: Kuvvetlenmek BAYANMAK: Zengin olmak
BAŞYARZAMCI: İlk yardım uzmanı BATUR: Kahraman BAYANIŞ: Rabıta
BAŞYASA: Anayasa (Kanun-i Esasi) BATURAMAK: Kuvvetlenmek BAYANIŞMAK: Rabıta kurmak
BAT: 1. Kuvvet 2. Derhal BATURGAN: Kahramanvari BAYAR: 1. Şükran 2. İzzet
BATA: Taziye BATURGANMAK: Yiğitlik etmek BAYARDAMAK: Teşekkür etmek
BATAÇI: Taziyeci [105] BATURLANMAK: Yiğitlenmek BAYARDAV: Şükür
BATAĞAN: Arpacık çıbanı BATUT: Maskeli kahraman BAYARGA: Teşekkür
BATALAMAK: Taziye vermek BAV: Eğitim hayvanı (cansız) [106] BAYARGAMAK: Teşekkür etmek
BATALAŞMAK: Taziyeleşmek BAVAR: Kuş / hayvan terbiyecisi BAYARLAMAK: İkram etmek
BATALGA: Bataklaşmış arazi BAVCI: Eğitilen kuş / hayvan BAYARLANMAK: İkram edilmek
BATAR: Zatülcenp hastalığı BAVLAMAK: Ava alıştırmak (kuş) BAYARMAK: İzzetlenmek
BATAVUL: Dibi batak olan (göl vs.) BAVLANMAK: Ava alışmak (kuş) BAYARMAN: Aristokrat
BATÇA: Testi BAVRAK: 1. Çiriş otu 2. Atletik BAYARTAY !: Teşekkürler! [109]
BATIKAN: Kiler BAVŞIN: Varis (mirasçı) BAYARTOY: Şükran bayramı
BATILIK: 1. Tuvalet 2. Hela BAVUL: Mumyalanmış hayvan BAYAŞ: Bereket
BATILMAK: Tuvalete gitmek BAVULCU: Hayvan mumyalayıcı BAYAŞMAK: Bereketlenmek
BATIM: 1. Derinlik 2. Saplanma BAVUR: Karaciğer BAYAŞTIRMAK: Bereketlendirmek
BATINÇ: İflas BAVURCU: Ciğerci (satıcı) BAYAT: Mani (edebiyat)
BATINMAK: İflas etmek BAVURGAN: Şefkatli BAYATMAK: Zenginleştirmek

30
BAYAVUT: 1. Zengin 2. Gani BAYILGAMAK: Komaya girmek BAYNAMAK: Saadet duymak
BAYAZ: Memnuniyet BAYILGATMAK: Komaya sokmak BAYRA: Balyoz
BAYAZLI: Memnun BAYIMAK: Zengin olmak BAYRAÇ: 1. Zengin 2. Çekiç
BAYAZMAK: Memnun olmak BAYIN: 1. Cazip 2. Sempatik BAYRAMAK: Zaman geçmek
BAYÇA: Gece cini (halk inancı) BAYINCAN: Hıyar (bitki), salatalık BAYRAMDAMAK: Bayram yapmak
BAYÇAĞAN: Baykuş BAYINDIR: Mamur BAYRI: Kadim
BAYÇAMA: Tetkik BAYINDIRMA: İmar etme BAYSA: Madalya
BAYÇAMAK: Tetkik etmek BAYINDIRMAK: İmar etmek BAYSAL: Memnuniyet
BAYÇAR: Kurban BAYINMAK: Tahammül etmek BAYSAMAK: Memnun olmak
BAYÇARMAK: Kurban kesmek BAYIŞMAK: Müreffehleşmek BAYSAN: Centilmen
BAYÇURA: Ev cini [110] BAYITMAK: Zengin etmek BAYSANMAK: Centilmenlik etmek
BAYDA: Tencere BAYKAN: Perde BAYSINMAK: Zenginlikle övünmek
BAYDAK: 1. Şubat ayı 2. Hür BAYKAM: Muayene BAYTAK: 1. Birçok 2. Epey
BAYDAM: 1. Refah 2. Huzur BAYKAMAK: Muayene etmek BAYTAL: Kısrak
BAYDAMAK: Kurban dağıtmak BAYKAV: Muayene BAYTALAMAK: Uygulamak
BAYDAN: 1. Evvelden 2. Cömert BAYLA: Müreffeh BAYTALAR: Aplikasyon
BAYDANMAK: Cömertlik etmek BAYLAK: Nazlı BAYTAMAK: Çoğalmak, artmak
BAYDAR: Kurban derisi BAYLAM: 1. Naz 2. Flört BAYTAR: Bereketli
BAYDARA: Kurban derisi sırığı BAYLAMAK: Nazlandırmak BAYTARAN: Kabe süpürgesi (ot)
BAYDARKA: Sporcu kayığı BAYLAN: Nazlı BAYTARMAK: Bereketlenmek
BAYDARMAK: Kurban yüzmek BAYLANIŞ: 1. Naz 1. Cinsel ilişki BAYZIN: Saray
BAYDIR: Kuvvetli BAYLANMAK: Nazlanmak BAZ: Kalın açılmış yufka hamuru
BAYDIRMAK: Kuvvet uygulamak BAYLAŞ: Cilve BAZAK: Domuz yavrusu
BAYGA: At yarışı BAYLAŞMAK: Cilveleşmek BAZALAK: Küçük doğan (kuş türü)
BAYGAMAK: At yarışı yapmak BAYLAV: Naz BAZAMA: 1. İltica 2. Sığınak
BAYGAR: Yarış atı BAYLIK: 1. Ganimet 2. Efendilik BAZAMAK: İltica etmek
BAYGAŞ: Garip BAYMAK: Müreffehleşmek BAZANÇ: Teminat
BAYGAŞMAK: Garip davranmak BAYMAL: Müreffeh BAZANMAK: İtimat etmek
BAYGATAY: Hipodrom BAYMAN: Aziz (“Saint”, kutlu kişi) BAZAR: Sınır
BAYIK: 1. Hak 2. Doğru söz BAYMAŞIK: Uyuşuk BAZARMAK: Sınırlanmak
BAYIKLAMAK: Hak etmek BAYMAŞMAK: Uyuşmak BAZDA: 1. Hoş 2. Latif
BAYILDAN: İmam bayıldı yemeği BAYMAZ: Mal mülk sevmez BAZGAN: 1. Mersin ağacı 2. Balyoz
BAYILGA: Koma BAYNA: Saadet BAZILGAÇ: Kompresör

31
BAZILGAN: Kompresör tankı BEÇİRİK: Deri işareti (kesikle) BEĞENSEMEK: Hoşuna gitmek
BAZILMAK: Hava / su ile dolmak BEÇKEN: Sancak BEĞENSER: Estetisyen
BAZINÇ: Hava / su basıncı BEDER: Ziynet BEĞER: Asalet
BAZINMAK: Tazyik etmek BEDİK: Neşeli cin (mitoloji) BEĞESİN: Hayrat (iyilik yapma)
BAZINAR: Pnömatik çekiç BEDİZ: Heykel BEĞLEM: Deste (10 adet)
BAZIR: Tazyik BEDİZCİ: Heykeltraş BEĞLEMEK: Destelemek
BAZIŞKAN: Yüksek basınçlı BEDİZEMEK: Heykel yontmak BEĞLEN: 1. Destek 2. Dayanışma
BAZIŞKIN: Tansiyon BEDİZENMEK: Heykel gibi durmak BEĞLENMEK: Destelenmek
BAZIŞMA: Yüksek tansiyon BEDİZETMEK: Heykel dikmek BEĞLEŞMEK: Dayanışmak
BAZIŞMAK: Tansiyonu yükselmek BEDİZMEK: Taş yontmak BEK: 1. Koruma 2. Korunan bölge
BAZITKAN: Pompa (hava / su) BEDİZMEN: Heykeltraş BEKE: Mürekkep (sıvı)
BAZITMAK: Hava / su basmak BEDÜK: 1. Azametli 2. Azim BEKEN: 1. Nöbet 2. Fileto
BAZLAMA: Kalın gözleme (ekmek) BEDÜKLEMEK: Yüceltmek BEKENÇİ: Nöbetçi
BAZLAMAÇ: Tatlı gözleme BEDÜKLENMEK: Yücelmek BEKERGE: Tahkimat (inşaat)
BAZLAMAK: Hamuru kalın açmak BEDÜMEK: Azametlenmek BEKERGEMEK: Tahkim etmek
BAZLAMBAÇ: Kalın yufka ekmeği BEDÜNMEK: Tazim olmak BEKET: 1. Otel 2. Metanet
BAZMA: Tezek BEDÜRMEK: Tazim etmek BEKİ: 1. Koca (eş) 2. Sevap
BAZMAK: Terazi / kantarla ölçmek BEDÜTMEK: Azametlendirmek BEKİK: Sağlam
BAZMAN: 1. Terazi 2. Kantar BEGENE: Arpa unu ve peynir aşı BEKİM: Kararlılık
BAZULAK: Uzun hava (musiki) [111] BEGEY: 1. Muktedir 2. Otoriter BEKİMEK: Sağlamlaşmak
BAZULAMAK: Uzun hava okumak BEGÜM: Hükümdariçe [112] BEKİNÇ: Metanet
BECERGEN: Maharetli BEĞÇE: Küçükbey BEKİNÇEK: Saklambaç oyunu
BECERİK: Marifet BEĞÇEK: 1. Şehzade 2. Veliaht BEKİNİ: Bira
BECET: 1. Tezyinat 2. Makyaj BEĞDE: Aziz BEKİNMEK: İnat etmek
BEÇEK: Eneme (kulak) BEĞDEŞ: Veliaht BEKİRE: Metanet
BEÇEL: Sünnet (tıp) BEĞEÇ: 1. Veliaht 2. Küçükbey BEKİREMEK: Metanet göstermek
BEÇELMEK: Sünnet olmak (tıp) BEĞELE: Ahududu BEKİRMEK: Tahkim etmek
BEÇEMEK: Sünnet etmek (tıp) BEĞEN: 1. Hoşluk 2. Şehzade BEKİTMEK: Sağlamlaştırmak
BEÇEMEN: Sünnetçi (tıp) BEĞENCE: Takriz (övgü yazısı) BEKLEMEN: Nöbetçi
BEÇET: Mühür BEĞENÇ: Zevk BEKLENÇ: İddet
BEÇKEK: Sünnet derisi (tıp) BEĞENDİ: Hünkarbeğendi yemeği BEKLEV: Nöbet
BEÇMEK: Enemek (kulak) BEĞENDİK: Sempatik BEKLEVÇİ: Nöbetçi
BEÇİNE: Bisküvi BEĞENSEK: Estetik BEKREK: 1. Ordugah 2. Müfreze

32
BEKREMEK: Kilitlemek BELEĞEN: Hayalet BELİNLEMEK: Paniklemek
BEKRENMEK: Kilitlenmek BELEK: 1. Hediye paketi 2. Kundak BELİNLETMEK: Panikletmek
BEKSİZ: 1. Zayıf 2. Dayanıksız BELEKE: Hediye (Mançuca) BELİNTEK: Dehşetli
BEKTEMEK: Nöbet tutmak BELEKEY: Su kurbağası BELİRGE: 1. Semptom 2. Sendrom
BEKTELMEK: Nöbet tutulmak BELEKLEMEK: Hediye paketlemek BELİRGEN: Semptomatik
BEKTENMEK: Nöbetle korunmak BELEKTEY: Hediyeleşme günü BELİRGENMEK: Sendrom çıkmak
BEKTEŞ: Nöbet arkadaşı BELEMEK: Kundaklamak (sarmak) BELİRTKE: İşaret
BEKTEŞMEK: Nöbet tutuşmak BELEMEN: Görünmez kişi [113] BELİZ: Tescil
BELÇE: Sembol BELEN: Havale hastalığı BELİZLEMEK: Tescil etmek
BELÇEK: Şüphe BELENÇEK: Kundak (bebek) BELİZLENMEK: Tescil olmak
BELÇEMEK: Şüphelenmek BELENMEK: Kundaklanmak (bez) BELİZLETMEK: Tescil ettirmek
BELÇENMEK: İşkillenmek BELERGEN: Peydah olan BELKENÇEK: Korse
BELÇER: At derisi çizme BELERMEK: Peydah olmak BELLEK: Hafıza
BELÇERMEK: Beline kadar çekmek BELEŞME: Rehber (telefon, adres) BELLEM: Hıfz
BELÇETMEK: Şüphelendirmek BELEŞMEK: Rehberden bulmak BELLEMEK: Hıfz etmek
BELÇEV: Çeyiz BELET: Rehber (yol gösterici) BELLEMEN: Hafız
BELÇİM: Kura (çekiliş) BELETMEK: Rehberlik etmek BELMİŞ: Peynir helvası
BELÇİMEK: Piyango çekmek BELEZ: Romatizma BELSEK: 1. Oryantal (dans) 2. Raks
BELÇİN: Sicil numarası BELEZLENMEK: Romatizma olmak BELSEMEK: Belini kıvırmak
BELÇİNMEK: Tescil olmak BELEZMEK: Romatizma olmak BELSENMEK: Raks etmek
BELÇİR: Piyango BELGEÇ: Vesika BELSER: 1. Dansöz 2. Rakkase
BELÇİRMEK: Piyangoya katılmak BELGET: Senet BELTİR: 1. Kavşak direği 2. Mansap
BELÇİRTEY: Ulusal piyango BELGİ: Sembol BENDEK: Narsist
BELÇİTMEK: Piyango çektirmek BELGİLEÇ: İşaret BENDEMEK: Kenidini beğenmek
BELDEK: 1. İşaret 2. Alamet BELGİLEMEK: İşaretlemek BENDEŞ: Aynı
BELDEM: Kemer BELGİLENMEK: İşaretlenmek BENDEŞMEK: Aynılaşmak
BELDEMEK: Kemer bağlamak BELGİN: 1. Sembolik 2. Sarih BENDİŞMEK: Olgunlaşmak
BELDENMEK: Beline kadar açmak BELGİR: Zahiri BENGEMEK: Uzaklaşmak
BELDEV: Çadırın orta kuşağı BELGİRME: Tezahür BENGÜ: Ebedi
BELDİK: Kemer (kuşak) BELGİRMEK: Tezahür etmek BENGÜLEMEK: Ebedileşmek
BELDİR: Resim BELGİT: Alamet BENİNÇ: Kabul
BELE: Kuzen (erkek) BELİN: Panik BENİNMEK: Kabullenmek
BELEÇE: Kuzin (kız) BELİNÇ: Panik BENK: Muhkem

33
BENLEK: 1. Narsist 2. Ukala BERİMÇİ: Sadakacı BERTİK: Yaralı
BENLEMEK: Ukalalık etmek BERİNCEK: Fedakar BERTİNMEK: Yaralanmak
BENZEÇ: Model (örnek) BERİNMEK: Fedakarlık etmek BERTİŞMEK: Birbirini yaralamak
BENZEĞEN: Taklitçi BERİŞ: Zekat BERTMEK: Yaralamak
BENZENÇ: Taklit BERİŞMEK: Zekat vermek BERÜK !: Lütfen!
BENZEREK: Taklit BERKE: Falaka BERÜKLEMEK: “Lütfen” demek
BERÇ: Nasır (deri sertleşmesi) BERKELEY: Şahane BESEN: Kırağı
BERÇİ: Dilenci BERKELEMEK: Falakalamak BESEREK: Dövüş devesi
BERÇİLİK: Dilencilik BERKELENMEK: Falakalanmak BESERMEK: Gürbüzleşmek
BERÇİTKİ: Baykuş BERKEM: Müstahkem BESERTMEK: Gürbüzleştirmek
BERDİ: İlham BERKEMEK: Sağlamlaşmak BESEY: Karnabahar
BEREĞEN: Dönor BERKENMEK: Sağlamlaşmak BESKE: Kantar
BEREN: 1. Kuzu 2. İkram eden BERKETMEK: Sağlamlaştırmak BESKİ: İkinci çift at (arabada)
BEREŞEN: Cömert BERKİN: Müstahkem BESLEK: Evde kalan hizmetçi
BEREŞMEK: Cömertlik etmek BERKİNMEK: İstihkam edilmek BESMEÇ: Karışık unlu sac ekmeği
BERGE: 1. Darp 2. Kayısı BERKİRMEK: Sağlamlaşmak BEŞDÖNEL: Pentagon
BERGELEMEK: Darp etmek BERKİT: Muhkem (sağlam) BEŞE: 1. Erkek kardeş 2. Hamsin
BERGELENMEK: Darp edilmek BERKİTİM: Sağlamlaştırma BEŞEK: Haremlik
BERGEMEK: Darp etmek BERKSİZ: Sağlam olmayan BEŞEN: Elli (sayı) [Bejen]
BERGEN: Veren (Tanrı’nın sıfatı) BERLEMEK: Sıraya koymak BEŞERLEMEK: Dört nala koşmak
BERGENMEK: Darp edilmek BERLENMEK: Sıraya girmek BEŞİM: Öğle vakti
BERGİ: Zekat BERME: Sadaka BEŞİR: Mahir
BERGİL: Borç BERMEK: Sadaka vermek BEŞKE: Mantar (bitki)
BERGİN: Alacaklı BERNE: Sonradan katma [114] BEŞME: Beş renkli kumaş
BERGÜ: Allah vergisi yetenek BERNEK: Misafir öğrenci BEŞMEG: Çıkrık tezgahı [Beşmek]
BERİK: Cömert BERNELMEK: Sonradan katılmak BEŞMEK: Beş parmak açmak
BERİL: Fedakar BERNEMEK: Sonradan katmak BEŞMÜYÜZ: 1. Beşgen 2. Beşköşeli
BERİLEMEK: Ayrı tutmak BERNEŞMEK: Takas etmek BET: 1. Çehre 2. Sima 3. Sayfa
BERİLGEMEK: Taassup etmek BERNETMEK: Sonradan katmak BETE: Hindistan cevizi, kokonut
BERİLGEN: 1. Mutaassıp 2. Fanatik BERŞE: Odun kömürü BETEGE: 1. Ayrık otu 2. Yulaf
BERİLTE: Yayım (TV, radyo) BERTEKEY: Mükellef BETİ: Vasıf
BERİLTEMEK: Yayımlamak (TV vs.) BERTELMEK: Tahrip olmak BETİK: Mevsuf (vasıflı)
BERİM: 1. Sadaka 2. Eylül ayı BERTEN: Bu sabah BETİKLEMEK: Vasıflandırmak

34
BETİM: 1. Tasvir 2. Tavsif BEYİMSENMEK: Beylik taslamak BIÇA: Kesik
BETİMCE: Kompozisyon BEYİRMEK: Melemek (koyun vs.) BIÇAĞAN: Kurumuş ağaç
BETİMEK: Tasvir etmek BEYLEK: Hüküm BIÇALGA: Testere
BETİMLEMEK: Tasvir etmek BEYLEM: Hükümranlık BIÇALMAK: Testere ile kesilmek
BETİMLENMEK: Tasvir edilmek BEYLEMEK: Hükmetmek BIÇAMAK: Testere ile kesmek
BETİNÇ: Tasavvur BEYLEN: Hükümdar soyu BIÇANAK: İki kulplu testere
BETİNMEK: İmajını düzeltmek BEYLENGEN: Hükümran BIÇAR: Hızar
BETİRE: Göz hastalığı BEYLEV: Hakimiyet BIÇARGA: Elektrikle testere
BETİRGE: Fotoğraf makinası BEYREK: 1. Şehzade 2. Veliaht BIÇARLAMAK: Hızarla kesmek
BETİRGEMEK: Fotoğraf çekmek BEYREM: Meryem (özel ad) [118] BIÇGAN: Hadım (iğdiş)
BETİRGENMEK: Fotoğraf çekilmek BEYREMEK: Geçmek BIÇIK: Kesilmiş
BETİŞ: Mektup BEYRÜ: Ezeli BIÇILMAK: Derin kesilmek
BETİŞKE: Mektup / e-mail adresi BEYTEREK: Yaşam ağacı (mit) [119] BIÇIRGAN: Kesikli yara
BETİŞMEK: Yazışmak BEZEK: Nakış BIÇIŞMAK: Birbirini kesmek
BETİZ: 1. Poz 2. Suret BEZELGEN: Dekoratif BIÇKA: Talaş
BETİZMEK: Poz vermek [115] BEZEMEK: Nakış işlemek BIÇKAK: Ağaç kabuğu
BETLEMEK: Fiil çekmek (gramer) BEZEMEN: Nakkaş BIÇKAS: Bağlılık yemini
BETLEŞMEK: Yüzleşmek BEZEN: 1. Sepet 2. Makyaj BIÇMAK: Derin kesmek
BETSİNMEK: Mahçup olmak BEZENÇ: Desen BIÇMAL: Topraktaki ağaç kütüğü
BETSİR: Mahcup BEZENMEK: Nakışla süslenmek BIÇMAN: Hızarcı
BETSİZ: 1. Yüzsüz 2. Arsız BEZENTİ: Dekorasyon BIÇTA: Giyotin
BEY: 1. Lord 2. Vali BEZERGEN: Dekoratif BIÇTACI: Cellat
*BEYDE: Prens (1. derece) [116] BEZERMEK: Dekore etmek BIJILDAMAK: Fokurdamak
*BEYGE: Prens (2. derece) BEZDİRGEN: Bıktırıcı BIJILTI: Fokurtu
*BEYLE: Prens (3. derece) [117] BEZDİRMEK: Bıktırmak BIJLAK: Ekşimiş süt
*BEYZE: Prens (dördüncü derece) BEZGEK: 1. Sıtma 2. Malarya BIJMAK: Ekşimek (besin)
BEYÇE: 1. Leydi 2. Vali karısı BEZGEMEK: Titremek BIKANAK: Ayak bileği
BEYDEŞ: Eşit dereceli prens BEZGİ: 1. Menteşe 2. Bıkkınlık BIKLAÇ: Kıymalı yumurta
BEYER: 1. Prens 2. Şehzade BEZİK: 1. Canı sıkkın 2. Solgun BIKLAŞ: Yoğurtlu yumurta
BEYETMEK: Taht’a çıkarmak BEZİKMEK: Canı sıkılmak BILAY: Beraber
BEYGÜ: Evcil şahin BEZİKTİRMEK: Canını sıkmak BILAYDA: Berabere
BEYİ: Ayva (ağaç, meyve) BEZME: Yufka ekmeği BILAYDAMAK: Berabere kalmak
BEYİMSEMEK: Bey gibi davranmak BEZMEK: Bıkmak BINIKMAK: Tedavi olmak

35
BINITMAK: Tedavi etmek BİÇEN: Patron (kumaş kalıbı) BİLDE: 1. Tarif 2. Puan (not)
BIRAKAT: Tereke BİÇENEK: Kumaş kalıbı BİLDEHİZ: Esrarengiz
BIRGA: İmza BİÇER: Biçme makinesi BİLDELEME: Tarif etme
BIRGALACI: İmza sahibi BİÇEREK: Terzi makası BİLDELEMEK: Tarif etmek
BIRGALAÇ: İmza mührü BİÇERGE: Kumaş kesme makinesi BİLDELİ: 1. Tarif edilmiş 2. Meşhur
BIRGALAMAK: İmzalamak BİÇİ: Figür BİLDESİZ: 1. Tarifsiz 2. Meçhul
BIRGALATMAK: İmzalatmak BİÇİG: Kutsal Kitap [120] [“g” ile] BİLDİRGE: 1. Manifesto 2. Tebligat
BIRGALAŞMAK: İmzalaşmak BİÇİGEN: 1. El yazısı 2. Minik BİLDİRGEÇ: Tebligatname
BIŞILDAMAK: Ekşimek (süt vs.) BİÇİK: Yazı BİLDİRGENMEK: Tebliğ almak
BIŞILDAV: Ekşime (süt vs.) BİÇİKÇİ: Katip BİLDİRGETMEK: Tebliğ etmek
BIŞIRGAN: Fokurdayan çamur BİÇİLGEN: Biçilmiş ot BİLDİRİŞİM: Komünikasyon
BIŞIRMAK: Kestirmek (süt vs.) BİÇİMEK: Yazı yazmak BİLDİRİŞMEK: Haberleşmek
BIŞKALAK: Peynir suyu BİÇİMEL: El yazması BİLDİZ: İlan
BIŞKAMAK: Kesilmek (süt vs.) BİÇİN: 1. Maymun 2. Kalıp 3. Form BİLDİZMEK: İlan etmek
BIŞKAN: Kesilmiş (süt vs.) BİÇİNDİZ: Terzi BİLEDE: Balta
BIŞLAK: Peynir BİÇİNMEK: Yazı yazmak BİLEKÇEK: Kelepçe
BIŞLAMAK: Peynir yapmak BİÇİT: 1. Font (yazı) 2. Hasat BİLELEŞ: Beraberlik
BIŞMAK: Kesilmek (süt) BİÇİTGEN: Daktilo BİLELEŞMEK: Beraber olmak
BIŞRANMAK: Olgunlaşmak BİÇİTMEK: Yazdırmak BİLEŞKEN: Terkibe katılan madde
BIŞRATMAK: Olgunlaştırmak BİÇKE: Patron (dikiş kalıbı) BİLEM: Uzunluk birimi (30 cm)
BIZAĞAN: Keman BİÇMEN: Terzi BİLENÇ: Hırs
BIZAĞANÇA: Tuva sazı (telli) BİDER: 1. Lüzümsuz 2. Tohum BİLERÇİN: Altınbaş kavunu
BIZAMAK: Tiz ses çıkarmak BİDEREK: Beyhude BİLERMEN: Bilirkişi
BIZIRMAÇ: Kuyrukyağı yemeği BİK: Kilit BİLET: Haber (“Bilmek” fiilinden)
BİBEK: Kız kuşu BİKE: 1. Hanımefendi 2. Leydi BİLETÇİ: Haberci
BİÇE: Parça (kumaş) BİKEM: Bakire BİLETMEK: Haber vermek
BİÇEÇİ: Terzi BİKEN: Popüler BİLEV: Plak (müzik aygıtı)
BİÇEK: Makas BİKET: Asalet BİLEY: Şeker
BİÇEKLİK: Kesilecek kumaş BİKİT: Kilit BİLGE: 1. Alim 2. Pir 3. Üstat
BİÇELE: Az bir zaman BİKLEMEK: Kilitlemek BİLGEMEN: Profesör
BİÇELEK: Kesilecek kumaş BİL: 1. İrfan 2. İşaret BİLGEN: 1. Alim 2. Haberdar
BİÇELEMEK: Kumaş kesmek BİLÇE: Puan (not) BİLGENMEK: Haberdar olmak
BİÇEMEK: Kumaş kesmek BİLÇEMEK: Puan / not vermek BİLGER: Müderris

36
BİLGETMEK: Haberdar etmek BİNGİT: Taksi BİRGE: Müşterek
BİLGİÇİ: Öğrenmeyi seven BİNİÇKE: Araba BİRGELEP: Müştereken
BİLGİLEME: Tarife BİNİŞKE: Vasıta (araç, araba) BİRGELEŞ: İştirak
BİLGİN: Bilim insanı (kadın/erkek) BİRBEN: Narsist BİRGELEŞMEK: İştirak etmek
BİLGİR: Bilirkişi BİRBENCİ: Narsist BİRGEN: 1. İçe kapanık 2. Münzevi
BİLGİRMEK: Tedebbür etmek BİRBENCİLEK: Narsizm BİRGENMEK: İçe kapanmak
BİLİDE: Ocak ayı BİRÇE: Yegane BİRGERME: Entegrasyon
BİLİG: Doktrin [“g” harfi ile yazılır] BİRÇEK: Yegane BİRGERMEK: Entegre olmak
BİLİGSİZ: Cahil BİRÇELEMEK: Aynen tekrarlamak BİRİÇKE: Yaylı at arabası
BİLİGTEY: Ansiklopedi BİRÇELENMEK: Tekrarlanmak BİRİKİNÇ: Tasarruf
BİLİLMEK: Tanınmak BİRÇELEY: Aynen BİRİL: Pes (vazgeçiş)
BİLİN: Fanatik BİRDE: 1. Kraliçe 2. Prenses BİRİLME: Pes etme (vazgeçme)
BİLİNÇ: Şuur BİRDEM: Ahenk BİRİLMEK: Pes etmek (vazgeçmek)
BİLİNÇEK: Sabıka BİRDEMLİ: Ahenkli BİRİM: Ünite
BİLİNÇEMEK: Sabıkaya bakmak BİRDEMSİZ: Ahenksiz BİRİN: Tek
BİLİNGEÇ: Tescil BİRE: Kilometre (yaklaşık) BİRİNDİ: Sabah ile öğle arası vakit
BİLİNSEK: Öğrenme heveslisi BİREBİN: Yegane BİRİSTEN: İskele
BİLİNSEMEK: Öğrenmek istemek BİREĞİ: Rağmen BİRİŞME: Mukavemet
BİLİŞİM: Enformatik BİREĞİLEŞMEK: İnatlaşmak BİRİŞMEK: Mukavemet etmek
BİLİŞME: Enformasyon alma BİRELEŞ: 1. Beraber 2. Kolektif BİRİZ: Ahad
BİLİŞMEK: Enformasyon almak BİRELEŞMEK: Bir araya gelmek BİRKE: Eşit
BİLİT: İdrak BİREME: Dakika BİRKEÇ: 1. Sarnıç 2. Rezervuar
BİLİTMEK: İdrak etmek BİREN: Pisboğaz BİRKELEMEK: Eşitlemek
BİLİZ: Cüce BİRENMEK: Pisboğazlık etmek BİRKELENMEK: Eşitlenmek
BİLSEME: Tecessüs BİREŞKEN: Sentetik BİRKİT: Federal
BİLSEMEK: Tecessüs etmek BİREŞMEK: Sentez olmak BİRLE: Beraber
BİLSİZ: Cahil BİREŞTİRMEK: Sentezletmek BİRLEN: Berabere
BİNDİRGEÇ: Tahtırevan BİREV: Ferdiyet BİRLENMEK: Beraber olmak
BİNDİZ: Süvari BİREVCİK: Mısır koçanı BİRLENÇ: Tevhid
BİNERGE: Havaalanı merdiveni BİREY: 1. Şahıs 2. İnsan 3. Ferd BİRLEŞKE: 1. İttifak 2. Kooperatif
BİNET: 1. Taşıt bileti 2. Binek BİREZ: Bir miktar BİRLEŞKEN: Müttefik
BİNGE: Kolon (inşaat) BİREZDİRMEK: Az az biriktirmek BİRLİKTEŞ: Kooperatif
BİNGEMEK: Üst üste koyulmak BİREZMEK: Azar azar birikmek BİRLİKTEŞİK: Kolektif

37
BİRLİKTEŞMEK: Bir araya gelmek BİTİLMEK: Yazılmak BİZMEN: El kantarı
BİRMEK: “Gibi” olmak BİTİM: 1. Gaye 2. Hedef BODUÇU: Muhasebeci
BİRMENZER: Model BİTİMEK: Kitap yazmak BODUMAK: Muhasebe etmek
BİRMENZEMEK: Modellemek BİTİMEL: El yazması kitap BODUMAN: Muhasip
BİRMENZEŞ: Mütecanis (tek tip) BİTİMEN: Müellif (yazar) BODULGA: Muhasebe
BİRMENZEŞMEK: Tek tipleşmek BİTİNMEK: El yazısı ile yazmak BODULTAY: Muhasebe kurulu
BİRTMEK: Taş işlemek BİTİR: İftar [122] BODUR: Kısa
BİRZE: 1. Kral 2. Prens BİTİRÇİ: İftar eden BOĞ: 1. Hediye 2. Armağan
BİRZEM: 1. Tektip 2. Üniforma BİTİREV: Mezuniyet BOĞAÇAR: Erkek dana
BİRZEMEK: Tektipleşmek BİTİREVCİ: Mezun BOĞAK: Anjin hastalığı
BİSEY: Kedi yavrusu BİTİRGE: Diploma BOĞALDAK: Totem direği
BİŞE: Ekmek kızartması BİTİRGEME: Mezuniyet BOĞAN: Köşeli koltuk
BİŞKEN: Olgun BİTİRGEMEK: Mezun olmak BOĞANAK: Kasvetli hava
BİŞMEK: Olgunlaşmak BİTİRGETMEK: Mezun etmek BOĞAR: Kasvet
BİTÇE: Akne BİTİRMEN: Mezun BOĞARAN: Boa yılanı
BİTE: Kitap (Mançuca) BİTİŞMEK: Mektuplaşmak BOĞARCIK: Kasvetli yer
BİTEGÜN: Ayın son günü BİTİTMEK: Yazdırmak BOĞARMAK: Nefesi kesilmek
BİTELGE: Verimli arazi BİY: Dans BOĞARTMAK: Nefesini kesmek
BİTERGE: 1. Hacet 2. İhtiyaç BİYÇE: Hanımefendi BOĞAZDAK: Guatr hastalığı
BİTEV: 1. Asil 2. Bakir BİYE: Kısrak BOĞAZDAMAK: Boğazını sıkmak
BİTEVİYE: Bitene kadar BİYELEY: Eldiven (başparmak ayrı) BOĞAZDANMAK: Boğazı şişmek
BİTEY: Flora (bitki örtüsü) BİYEME: Dans gösterisi BOĞDA: 1. Aziz (evliya) 2. Çıkın
BİTİÇ: Mektup BİYEMEK: Dans etmek BOĞDAL: Paket
BİTİÇMEK: Mektuplaşmak BİYEN: Cömert BOĞDALAMAK: Çıkın yapmak
BİTİG: Kitap [121] [“g” ile yazılır] BİYİGEN: Azametli BOĞDAMAK: Çıkın yapmak
BİTİGÇE: Broşür BİYİV: Dans gösterisi BOĞLAMAK: Bohça düğümlemek
BİTİGÇİ: Kitapçı BİYİVÇİ: Dansöz / dansör BOĞLANMAK: Bohçalanmak
BİTİGE: Vesika BİYMEK: Dans etmek BOĞMACA: Boğucu öksürük
BİTİGECİ: Sekreter BİZEÇ: Üç yaşındaki koyun BOĞMAN: Cellat ipi
BİTİGEN: Kitabe BİZGİÇ: 1. İbre 2. Terazi çubuğu BOĞNA: Tomruk parçası
BİTİGTEY: Kütüphane BİZİK: Feryat BOĞNAK: Tomruk
BİTİK: 1. Yazı 2. Kitap 3. Yazılı eser BİZİKMEK: Feryat etmek BOĞNAMAK: Tomruk kesmek
BİTİKÜYÜ: Kütüphane BİZMEK: Kantarla tartmak BOĞRUP: Bodrum

38
BOĞSAK: Vadinin daraldığı yer BOJAKMAK: Günah çıkarmak BOLUNMAK: Nasihat etmek
BOĞSAMAK: Zor nefes almak BOJGUR: Müderris BOLUR: Kristal
BOĞSANMAK: Nefesi tıkanmak BOJGUT: Ders BOLUŞ: 1. Nasihat 2. Damat evi
BOĞSATMAK: Nefesini tıkamak BOJUK: Vahiy BOLUŞÇU: Nasihat eden
BOĞSUK: Boyun prangası BOJUKÇU: Vahiy meleği (mitoloji) BOLUŞMAK: Nasihatleşmek
BOĞSUMAK: Boğazını sıkmak BOJUKMAK: Vahiy almak BOLUTMAK: Nasihat etmek
BOĞTA: Kadın şapkası [123] BOJUNMAK: Tövbe etmek BOR: 1. Şarap 2. Kuvvetli 3. Bor
BOĞTAK: Kadın şapkası BOLAÇAK: Bereket duası BORA: Sert rüzgar
BOĞTALAMAK: Şapka giydirmek BOLAGAY: 1. Şaklaban 2. Soytarı BORAGA: Çuval
BOĞTAMAK: Nişanlamak (söz) BOLAĞAN: Bereketli BORAĞAN: Yağmurlu fırtına
BOĞTANMAK: Nişanlamak (söz) BOLAN: Ren geyiği BORALGAK: Hortum (rüzgar)
BOĞUÇA: Çıkın BOLAT: Erkek arı BORAN: Fırtına
BOĞUÇAN: Kasvetli BOLCAL: Mühlet BORANAK: Tayfun
BOĞUL: Vale (iskambil) BOLCAMAK: Mühlet vermek BORARMAK: Morarmak [124]
BOĞULDAY: Kurt adam BOLCANMAK: Mühlet almak BORARTI: Morluk
BOĞULGA: Nefes tıkanması BOLÇAK: 1. Tahmin 2. Küre BORARTMAK: Morartmak
BOĞULGAMAK: Nefesi tıkanmak BOLÇAMAK: Tahmin etmek BORAY: Boz buğday
BOĞULTA: Boyunluk (medikal) BOLÇAV: Tahmin BORBAY: Dizden yukarı kısım
BOĞULZAK: Süslü direk BOLDAN: Fazla BORÇU: Şarapçı
BOĞUN: 1. Hece 2. Makas (ray) BOLDUÇAK: Müsait zaman BORDAK: Obez
BOĞUNDU: Mesane BOLDUK: Bereket BORDU: Üzüm asması
BOĞUNMAK: Boğarak idam olmak BOLDURMAK: Teksir etmek BORGALAMAK: Kıvırmak
BOĞUNDURMAK: İdam etmek BOLGA: Bereket BORGALANMAK: Kıvranmak
BOĞURDAK: Trake (nefes borusu) BOLGAMAK: Bereketlendirmek BORGAY: Zehirsiz yılan
BOĞURSAMAK: Boğazı tıkanmak BOLGAN: 1. Asil 2. Çok 3. Mevcut BORGU: Borazan
BOĞUZ: Kurban BOLGANMAK: Bereketlenmek BORKA: Üzüm bağı
BOĞUZLAĞA: Kurban töreni BOLGAR: Hayvan derisi BORLA: Üzüm salkımı
BOĞUZLAK: Kurbanlık hayvan BOLGU: Orijinal BORLUK: Şaraplık üzüm
BOĞUZLAMAK: Kurban etmek BOLKA: 1. Hırka 2. Balyoz BORŞAK: Nohut [125]
BOĞUZTAY: Kurban töreni BOLMAK: Bereketlenmek BORUGA: Islık çalan ok başı
BOĞUZTOY: Kurban bayramı BOLRAK: Bol bulunan BOS: Endam
BOHÇA: Basit bez torba BOLULÇA: İmkan BOSUK: Endamlı
BOJAK: Günah çıkarma BOLULÇAMAK: Mümkün olmak BOSUM: Beden

39
BOSUT: İzan BOŞUTMAK: Tasfiye etmek BOYMA: 1. Tefsir 2. Kırmızı duvak
BOŞAĞ: Azat BOTA: Deve yavrusu BOYMAK: Tefsir etmek
BOŞAK: Günah çıkarma BOTAHAN: Deve yavrusuna iltifat BOYMAL: Farazi
BOŞAKMAK: Günah çıkarmak BOTALAK: Deve yavrusu BOYMAN: Müfessir
BOŞAN: Dul (boşanmış) BOTKA: Kısrak sütü ve yulaf aşı BOYNA: 1. Nine 2. Dadı [126]
BOŞANLIK: Dulluk (boşanmışlık) BOTUK: Deve yavrusu BOYNAK: 1. Kibirli 2. Kolye
BOŞALGA: Deşarj BOVMA: Ev rakısı BOYNAMAK: Kibirlenmek
BOŞALGAMAK: Deşarj olmak BOVMAG: Gerdanlık BOYNAR: Kibirli
BOŞALGATMAK: Deşarj etmek BOYAÇ: Boya fırçası BOYNAT: Kasırga cini (mitoloji)
BOŞALTAÇ: Sifon BOYAK: 1. Renk 2. Renklendirici BOYRA: Hasır
BOŞARMAK: İhmal etmek BOYAMAN: Ressam BOYSAMAK: Heybet göstermek
BOŞGUR: 1. Müderris 2. Pratik BOYANAK: 1. Tuval 2. Makyaj BOYSAN: Heybetli
BOŞGURMAK: Pratik yapmak BOYAR: Asilzade (Rusça) BOYSANÇ: Kibir
BOŞGUT: Stajer BOYAV: Makyaj BOYSANMAK: Kabadayılık etmek
BOŞKUN: Avare BOYAVCI: Makyöz (makyajcı) BOYSAR: Kabadayı
BOŞKUNMAK: Avarelik etmek BOYDA: 1. Dede 2. Lala BOYSUNMA: Riayet
BOŞKUR: Avare BOYDAK: 1. Bekar 2. Mücerret BOYSUNMAK: Riayet etmek
BOŞKURMAK: İşsiz kalmak BOYDAŞ: Ayni kabileden/klandan BOYSUNMAZ: Riayet etmez
BOŞLAÇ: Debriyaj (araba) BOYDAŞMAK: Aynı klandan olmak BOYSUTMAK: Riayet ettirmek
BOŞLAK: İhmalkar BOYGUN: İbret BOYUK: Vahiy
BOŞLAMAK: İhmal etmek BOYGUNMAK: İbret almak BOYUKMAK: Vahiy almak
BOŞLAY: Bedava BOYGUR: Müderris BOYULGA: Kıyas
BOŞLAYAK: Debriyaj (araba) BOYGURMAK: Ders almak BOYULGAMAK: Kıyaslamak
BOŞMAK: Günahları bağışlamak BOYGUT: 1. Şakirt 2. Talebe BOYUNÇAK: 1. Gerdanlık 2. Kolye
BOŞORUN: Münhal (boş kadro) BOYGUTMAK: Ders vermek BOYUNDURUK: Boyun prangası
BOŞTAN: Serbest BOYHAN: Satürn (Mançuca) BOYUNSAK: Kaşkol
BOŞTAMAK: Serbest bırakmak BOYLA: 1. Rütbe 2. Ünvan BOYUNSALA: Burç (astronomi)
BOŞTANDIK: Serbesti BOYLAM: Meridyen (longitude) BOYUNSURUK: Döven sırığı
BOŞTANMAK: Serbest kalmak BOYLAMA: Manzume BOYUNTU: Ense
BOŞUK: 1. Sıfır 2. Vahiy BOYLAMAK: Manzume okumak BOYUR: Cüce
BOŞUKMAK: Sıfırlamak BOYLAN: 1. Rütbeli 2. Ünvanlı BOYURMAK: Yarı çömelmek
BOŞULMAK: Tasfiye olmak BOYLAV: Şiir BOZA: Ekşitilmiş darı içeceği
BOŞUNMAK: Tövbe etmek BOYLUK: Asalet BOZAÇ: Yarma çorbası

40
BOZAK: Manda (camız) BOZU: Fasülye BÖĞELMEK: Bükülmek
BOZAKAY !: Yemin olsun ki! BOZUÇAR: Grimsi BÖĞEMEK: Bükmek
BOZALAK: Egzama hastalığı BOZUĞA: Hastalık döküntüsü BÖĞENEK: 1. Bent 2. Set
BOZAMAK: Nadasa bırakmak BOZULGA: Arıza BÖĞET: Bent
BOZAMUK: Sedef hastalığı BOZULGAMAK: Arızalanmak BÖĞETMEK: Büktürmek
BOZAN: Nadas BOZULGAN: Sürekli arızalanan BÖĞLEK: Tıpa
BOZANAK: 1. Nadas 2. Topaç BOZULGAR: Külüstür BÖĞLEMEK: Tıpalamak
BOZANMAK: Nadasa bırakılmak BOZULTA: İsyan BÖĞNEMEK: Önünü kapatmak
BOZANDIRMAK: Nadasa bırakmak BOZULTU: Arıza BÖĞREK: Ordugah
BOZATMAK: Nadasa bırakmak BOZUNÇ: Hezimet BÖĞREMEK: Elini böğrüne koymak
BOZAR: 1. Ayıp 2. Kusur BOZUNMAK: Hezimete uğramak BÖĞÜRÇEK: Böbrek ağrısı
BOZARAN: Ağustos ayı BOZUT: Hezimet BÖĞÜRDEK: Kamışçın kuşu
BOZARTMA: Rosto yemeği BOZUTMAK: Hezimete uğratmak BÖĞÜŞ: Zeka
BOZARTMAK: Grileştirmek BOZ-UY: Hükümdar çadırı (Boz Ev) BÖK: 1. Zindan 2. Kısmet 3. Nasip
BOZAŞ: Tarhana çorbası BÖCELEK: Haşere BÖKE: Şampiyon
BOZATMA: Göz lekesi BÖÇKE: 1. Fıçı 2. Kurt (solucan) BÖKEĞEN: Dereceye giren (yarış)
BOZATMAK: Gözde leke oluşmak BÖDENE: Bıldırcın kuşu BÖKEMEK: Şampiyon olmak
BOZAY: Nadas edilecek tarla BÖDRE: 1. Perma 2. Kıvırcık marul BÖKEN: 1. Ahu 2. Ceylan
BOZÇAK: Cesaretli BÖDRELEMEK: Perma yapmak BÖKENEK: Antilop
BOZÇUN: Dürüst BÖDREMEK: Kıvrılmak BÖKENTEY: Şampiyona
BOZDAMAK: Uzun hava okumak BÖDREŞMEK: Kıvrışmak BÖKEVÜL: Aşçı
BOZGA: Fesat BÖDÜK: Havuç BÖKEY: 1. Öcü 2. Yay burcu (gök)
BOZGAN: Fasit BÖGE: Şaman BÖKLÜ: Kısmeti bol
BOZGAP: Boz sincap BÖGELEMEK: Şamanlık yapmak BÖKLÜCE: Kısmetli
BOZGUÇ: Sinyal bozucu BÖGEMEN: Şaman BÖKMEK: Tebabet yapmak
BOZGULDAK: Grimsi BÖGENÇER: Şaman yardımcısı BÖKSE: Gerdan
BOZLAK: Uzun hava (musiki) BÖGEY: İtaat BÖKSEMEK: Boyun bükmek
BOZLAMAK: Uzun hava okumak BÖGEYMEK: İtaat etmek [127] BÖKSENMEK: Gerdan kıvırmak
BOZLAN: 1. Kireçli toprak 2. Nadas BÖGEYTMEK: İtaat ettirmek BÖKSÜLMEK: Yarılmak
BOZLANMAK: Nadasa kalmak BÖGÜ: Sihir BÖKSÜTMEK: Yarmak
BOZLATMAK: Nadasa bırakmak BÖGÜÇÜ: Sihirbaz BÖKTE: İnayet
BOZLAV: Uzun hava (musiki) BÖĞDÜN: Bürokrat BÖKTELMEK: İnayet edilmek
BOZMAN: 1. Tahripkar 2. Münafık BÖĞELME: Viraj BÖKTEMEK: İnayet etmek

41
BÖKÜ: Hekim [128] BÖNGELENMEK: Tekmelenmek BÖTENEK: Nane
BÖKÜLEMEK: Teşhis koymak (tıp) BÖNGELEŞMEK: Tekmeleşmek BÖTERGE: 1. Bukle 2. Lüle
BÖKÜLENMEK: Teşhis koyulmak BÖNGER: Tekmeci BÖTERME: İptal
BÖKÜLÜK: Tebabet BÖRÇE: Tahtakurusu böceği BÖTERMEK: İptal etmek
BÖKÜR: Cenah BÖRÇEK: 1. Zülüf 2. Kakül BÖTKE: Zaman
BÖKÜŞ: Teşhis BÖRE: Gonca BÖTÜK: Horoz
BÖLÇEK: Kısım BÖREK: Açma hamur yemeği [129] BÖY: Zehirli örümcek
BÖLÇEMEK: Kısımlara ayırmak BÖRELEMEK: Boğumlamak BÖYÜNÇEK: Tarantula örümceği
BÖLÇÜRGEN: Kızılcık (ağaç) BÖRELENMEK: Boğumlanmak BÖZ: Pamuk kumaşı
BÖLÇÜRMEK: Paylaşmak BÖREMEK: Gonca açmak BÖZCÜ: Pamuk kumaşçısı
BÖLÇÜTMEK: Paylaştırmak BÖREMİT: Fırında elma / armut BUCAK: Nahiye
BÖLE: 1. Nasip 2. Kısmet BÖRENMEK: Goncalanmak BUÇ: Köşe
BÖLEK: Fasikül (ansiklopedi) BÖRENE: 1. Kütük 2. Kalas BUÇALAK: Turp
BÖLGEÇ: Kesir (matematik) BÖRK: 1. Şapka 2. Serpuş BUÇAMAK: Köşe oluşturmak
BÖLGÜ: 1. Hisse 2. Pay BÖRKE: 1. Bornoz 2. Havuz BUÇANAK: Köşe
BÖLMEÇ: 1. Dolap 2. Kiler BÖRKEMEK: Sarınmak BUÇANMAK: Köşe oluşmak
BÖLŞEK: Cüz BÖRKENÇEK: Pelerin BUÇUGA: Avcı
BÖLŞEMEK: Cüzlere ayırmak BÖRKENEK: Yağmurluk BUÇUN: Asıl yerine geçen belge
BÖLÜKDEŞ: Aynı hizipten olan BÖRKENMEK: Sarınmak BUÇUNMAK: Belge onaylamak
BÖLÜN: Şef BÖRTE: 1. Gri 2. Bozkurt BUDAN: Kılcal ördek
BÖLÜNÇ: Taksit BÖRTEĞEN: Deve dikeni BUDANÇAR: Ördek avcısı
BÖLÜNÇLEMEK: Taksite bölmek BÖRTEK: Tane (tahıl) BUDRAÇ: Gözüpek
BÖLÜT: Sınıf BÖRTEMEK: Tanelenmek BUDUK: Resim
BÖLÜTLEME: Kategori BÖRTLEK: Zerdali BUDUKÇU: Ressam
BÖLÜTLEMEK: Sınıflandırmak BÖRTME: Aşure yemeği BUDULGAN: 1. Boyalı 2. Cesur [130]
BÖLÜTLENMEK: Sınıflanmak BÖRTMEK: Hafifçe yakmak BUDULMAK: Boyanmak
BÖLÜTME: Kategori BÖRTÜLMEK: Hafifçe yanmak BUDUMAK: Resim yapmak
BÖLÜTMEK: Sınıflamak BÖRTÜNMEK: Bunalmak BUDUMAN: Ressam
BÖN: Ahmak BÖRÜ: Tundra kurdu (tür) BUDUN: 1. Kavim 2. Kabile
BÖNEMEK: Ahmaklaşmak BÖRÜZEK: Kurt yavrusu BUDANÇAR: Kavmiyetçi
BÖNENMEK: Ahmakça davranmak BÖSEK: Bomba BUDURGANA: Dut kurusu
BÖNGE: Tekme BÖSMEK: Patlamak BUGA: 1. Erkek geyik [131] 2. Ejder
BÖNGELEMEK: Tekmelemek BÖTEGE: Mide BUĞ: Buhar

42
BUĞA: Ejderha BUĞURSUK: Kokereç BULARGA: Dedektör
BUĞAÇ: Buhar kabı BUĞURZAK: Hamur kızartması BULARMAK: Su bulmak
BUĞAN: Bezelye BUĞURZAMAK: Hamur kızartmak BULAŞ: 1. Cacık 2. Enfeksiyon
BUĞANMAK: Buharlanmak BUK: Ladin ağacı BULAŞKIRMA: Dezenfeksiyon
BUĞANSAMA: Zaruret BUKA: 1. Ren geyiği 2. Boğa burcu BULAŞKIRMAK: Dezenfekte etmek
BUĞANSAMAK: Zaruret duymak BUKAÇ: Tencere BULCAMAK: Adres sormak
BUĞAVUZ: Ejderha BUKAĞ: Pranga BULCAR: İkametgah
BUĞAZ: Hamile BUKALGA: 1. Siper 2. Gizli sığınak BULCARMAK: Adres bulmak
BUĞDAYIK: Trakus (buğday kuşu) BUKAMAK: Bağlamak (el, ayak) BULCAŞ: Vaat
BUĞLAMAK: Buharlaşmak BUKALMAK: Bağlanmak (el, ayak) BULCAŞMAK: Vaat etmek
BUĞLAŞMAK: Buharlaşmak BUKAN: 1. Alamet 2. Yenilmez BULCATMAK: Adres vermek
BUĞLATMAK: Buharlaştırmak BUKAVUL: Gizli lider BULCUMAK: Meşgul olmak
BUĞLAYAN: Buhar makinesi BUKAY: Afacan BULCUTMAK: Meşgul etmek
BUĞMA: Bandrol BUKMAK: 1. Gizlenmek 2. Eğmek BULÇA: Buluntu eşya
BUĞMAG: Düğüm [Buğmak] BUKTAN: Tümülüs BULÇAMA: Randevu
BUĞMAK: Düğümlemek BUKUK: Tomurcuk BULÇAMAK: Randevu istemek
BUĞRA: Erkek deve BUKULMAK: Eğrilmek BULÇAR: Randevu yeri
BUĞU: 1. Buhar 2. Geyik BUKUN: 1. Halk 2. Ahali BULÇARMAK: Randevuya gitmek
BUĞUCA: Buğulama börek BUKURMAK: Aşağı indirmek BULÇAŞMAK: Randevulaşmak
BUĞUÇAR: Su geyiği (tür) BUKRAĞAN: Sıçrayan BULÇATMAK: Randevu vermek
BUĞUK: 1. Su kemeri 2. Baraj BUKRAK: Efsanevi ejder (mit) [132] BULÇUK: Filiz
BUĞULGA: Kement BUKRAMAK: Sıçramak BULÇUM: Keşif
BUĞULGAMAK: Kement atmak BUKRANMAK: Sinirle sıçramak BULÇUMAK: Keşfetmek
BUĞULGANMAK: Kementlenmek BULA: Su kaynağı BULÇUN: Adale
BUĞUMAK: Düğümlemek BULAÇ: 1. Keşşaf 2. Ayran yayığı BULÇUNMAK: Keşif yapmak
BUĞUN: 1. Kuşak 2. Eklem BULAGAY: Mikser BULDAK: 1. Kaos 2. Sahil
BUĞUNMAK: Kuşak sarmak BULAĞAN: Kaşif BULDAM: İcat
BUĞUR: 1. Diyafram 2. Buhur BULAK: 1. Pınar 2. Çeşme BULDAMAK: İcat yapmak
BUĞURÇAK: Davul derisi BULAMAŞ: Keçi sütü reçeli BULDAN: Refah
BUĞURGAN: Davul BULAMUK: Muhallebi BULDANMAK: Refaha ermek
BUĞURMAK: Deri germek (davul) BULAN: Muz BULDAV: 1. İcat 2. Mezat
BUĞURSAK: Merhametli BULANÇAK: Bulanık akan su BULDUK: Buluntu çocuk / hayvan
BUĞURSAMAK: Merhamet etmek BULAR: Mucit BULDUNU: Höşmerim tatlısı

43
BULDUR: Gözyaşı damlası BULUK: Keşif bölgesi BURAĞAN: Kasvetli hava
BULDURSUN: Ceza kırbacı [133] BULULAMAK: Karıştırmak BURALMA: Helezon
BULDURUK: Step çili kuşu BULULANMAK: Karışmak BURALMAK: Helezonlaşmak
BULGAÇ: Mikser BULUM: İrfan BURAMA: Vida
BULGAK: Kaotik BULUN: 1. Körfez 2. Esir 3. Taraf BURAMAÇ: Dönemeç
BULGAMAK: Kaos çıkartmak BULUNAK: Adres BURAMAK: Vidalamak
BULGAN: 1. Kaşif 2. Samur BULUNÇ: Vicdan BURAN: Sancı
BULGANÇ: Kaos BULUNÇLU: Vicdanlı BURANA: 1. Kule 2. Radyo kulesi
BULGANMAK: Kaos çıkmak BULUNÇSUZ: Vicdansız BURANAK: Minare merdiveni
BULGAR: 1. Melez 2. Fitneci BULURGAMAK: Girdap oluşmak BURANÇ: Kasvet
BULGAŞ: Kaos BULURGAN: Girdap BURATMAK: Koklatmak
BULGAŞMAK: Kaotikleşmek BULURGANMAK: Girdaba girmek BURAV: Tirbüşon
BULGATMAK: Fitne çıkarmak BULUŞAK: Randevu yeri BURAZ: Halat
BULKA: Francala (beyaz ekmek) BULUŞKAN: Mucit BURCA: Parfüm
BULKUMAK: Sarsmak BULUŞTAK: Miting BURCUĞAN: Güzel kokan
BULKUNMAK: Sarsılmak BULUŞTAY: Yıllık buluşma BURCUMAK: Güzel kokmak
BULKUNTU: Sarsıntı BULUTMAK: Ortaya çıkarmak BURCUNMAK: Koklamak
BULLA: Piliç BUMAN: Puhu kuşu BURCUYAK: Hoş kokulu yer
BULLUMBAÇ: Adasoğanı BUN: Hafıza kaybı BURÇAK: Bezelye
BULMAĞAN: Meçhul BUNAMAK: Hafızasını yitirmek BURÇUK: Kokulu çiçek
BULMAN: Kaşif BUNANÇ: Cinnet BURÇUN: Misk geyiği
BULMAZ: 1. Ham 2. Tembel BUNANMAK: Cinnet geçirmek BURDUM: Kar fırtınası
BULMUŞ: Kamil BUNARMAK: Kafası karışmak BURGA: Tornavida
BULNA: Esir BUNARTI: Kafa karışıklığı BURGAÇ: 1. Girdap 2. Anafor
BULNAMAK: Esir etmek BUNAY: Milyon (Mançuca) BURGALAMAK: Bükmek (vida)
BULSAMAK: Bulmak istemek BUNÇAK: Koruyucu tanrı (mitoloji) BURGALANMAK: Bükülmek (vida)
BULSURAMAK: İsraf etmek BUNDAN: Kupa (iskambil) BURGAMAK: Bükmek
BULSURANMAK: İsraf edilmek BUNDUZ: Alzheimer hastalığı BURGAN: Mengene sapı
BULTAR: Düzensiz iş BUNLUK: Teessür BURGANAK: Kar kasırgası
BULTARMAK: Düzensiz iş yapmak BUNSUZ: Elemsiz BURGANMAK: Bükülmek
BULTUR: Fıtık BUR: Tebeşir BURGAY: Perma
BULU: 1. İzan 2. İdrak BURA: 1. Kulübe 2. Baraka BURGAZ: Kale
BULUÇ: İrfan BURAÇ: Testi BURGU: Matkap

44
BURGUÇ: Tirbüşon BURTALAMAK: Varaklamak BUSARMAN: Hayalet
BURGULAMAK: Matkapla delmek BURU: Kabahat BUSAT: Takım elbise
BURGUN: Dizanteri BURUÇ: Ökseotu BUSMAK: Gizlenmek
BURGUR: Zemberek BURUL: 1. Kestane rengi 2. İçten BUSURMAK: Kabarmak
BURGURMAK: İçine bükülmek BURULAMAK: Kabahat atmak BUSURUK: Deri kabarcığı
BURGUSUN: Sivrisinek BURULGAN: Hortum (rüzgar) BUŞAK: Hüzün
BURHAN: Buda (Siddhartha) [134] BURULGANMAK: Hortum esmek BUŞAKMAK: Hüzünlenmek
BURHANCILIK: Budizm BURUM: 1. Lüle 2. Lüle kebabı BUŞALMAK: Ağlamak
BURKA: Peçe BURUMAK: Koklamak BUŞALGAR: 1. Demlik 2. Çaydanlık
BURKAÇ: Burma bilezik BURUNCUK: Burun ucu BUŞAMAK: Gözyaşı dökmek
BURKAN: Totem BURUNÇAK: Hızma BUŞANMAK: Hüzünlenmek
BURKAMAK: Manivela çevirmek BURUNDAK: Burun halkası BUŞATILGAN: Muaf
BURKANAK: Manivela BURUNDUK: Burun halkası BUŞATIŞ: Muafiyet
BURKAT: 1. Put 2. Fetiş BURUNDURUK: Burun gemi BUŞATMAK: Muaf tutmak
BURKATÇILIK: Putperestlik BURUNGU: 1. Mazi 2. Burun süsü BUŞKU: 1. Heyecan 2. Telaş
BURKAZ: Taşkın seti BURUNMAK: Koklamak BUŞLAÇ: Haşlama yemek
BURKAZAN: Dalavereci BURUNTU: İshal BUŞLAMAK: Haşlamak
BURKAZMAK: Dalavere yapmak BURUŞ: İnat BUŞLANMAK: Haşlanmak
BURKU: Trompet BURUŞÇU: İnatçı BUŞLAY: Bedava
BURKULDAMAK: Feveran etmek BURUŞLANMAK: İnat etmek BUŞMA: Sinüzit hastalığı
BURLA: Üzüm salkımı BURUT: Kırgız soyundan gelen BUŞMAK: Kaynamak
BURLAMAK: Etrafını çevirmek BURUTKAN: Burun kıvıran BUŞTUK: Şişe mantarı
BURLANMAK: Etrafını dolaşmak BURUTMAK: Burun kıvırmak BUŞU: Sadaka
BURMACA: Bel ağrısı BURUZ: Kin BUŞUCU: Sadakacı
BURMAÇ: Ucu çengelli demir BURUZCU: Kindar BUŞUK: Endişe
BURMAŞ: Burma börek BURUZLANMAK: Kin duymak BUŞUKMAK: Endişelenmek [136]
BURMAK: Kıvırmak BURYANT: Torna BUŞULUK: Sadakaya muhtaç
BURNAÇ: 1. İbrik 2. Enfiye BUSAK: Narin kavak ağacı BUŞUR: Can sıkıntısı
BURNAMAK: Öne geçmek (at) BUSANAK: Gölgelik BUŞURGA: Can sıkıntısı
BURNATMAK: Öne geçirmek (at) BUSANMAK: Serap görmek BUŞURGAN: Can sıkıcı durum
BURŞUN: Efsanevi ikiz atlar [135] BUSARAK: Kamuflaj BUŞURGANMAK: Canı sıkılmak
BURTA: Varak (süslü kağıt) BUSARIK: Serap BUŞURMAK: Canı sıkılmak
BURTAK: Çakıllı toprak BUSARMAK: Hayal gibi görünmek BUŞUTMAK: Endişe vermek

45
BUTA: İlham (Sanskritçe) [137] BUYLANÇ: Viraj BUYURGANMAK: Otoriterleşmek
BUTAK: Branş BUYLANÇAK: Dönemeç BUYURMAN: Amir
BUTAMAK: Kesmek BUYLANGAÇ: Atlıkarınca BUYURTMA: Emri ilettirme
BUTAR: 1. Parça 2. Hasır BUYLANMAK: Dönmek BUYURTMAK: Emri ilettirmek
BUTARLAMAK: Parçalamak BUYLATMAK: Döndürmek BUZAÇ: Buzhane
BUTARLANMAK: Parçalanmak BUYMAK: Donmak BUZAMAK: Buzlanmak
BUTUK: Kategori BUYRA: 1. Maiyet 2. Kıvırcık BUZAN: Bitki bozumu soğuğu
BUTUKMAK: Yerine yerleştirmek BUYRAÇ: 1. Amir 2. Talimatname BUZANCAR: Kabile kurucusu [141]
BUTULMAK: Yerini bulmak BUYRAK: Memur BUZDAĞ: Buzla kaplı dağ
BUTURGAK: Fıstık BUYRALAMAK: Kıvırmak BUZDAK: Dondurma
BUVADAK: Mengene BUYRALANMAK: Kıvrılmak BUZKAYMAK: Salepli dondurma
BUVALA: Difteri hastalığı BUYRAT: Badal (yol engeli) BUZLAÇ: Dipfriz (dondurucu)
BUVALDIR: Eflatun BUYRULGA: Kararname BUZLAĞA: Aysfeld (buz ovası)
BUVAMAK: Sıkıştırmak BUYRULGAN: Emredici BUZLATKAÇ: Buzluk (buzdolabı)
BUVAR: Gavia kuşu (Macarca) BUYRULTU: Ferman BUZLAVUK: Buz pisti
BUVAZ: Hamile BUYRUŞ: Komut BUZMAK: Kırmak (cam, buz)
BUVDAN: 1. Melez 2. Hibrit BUYRUŞKAN: Komutan BUZOVA: Aysfeld
BUY: Zemheri BUYRUŞMAK: Birbirine emretmek BUZUKMAK: Buz tutar gibi olmak
BUYAÇ: Buzdolabı BUYRUŞUK: Hiyerarşik BUZULDAĞ: Aysberg
BUYAM: Mülk BUYRUŞUM: Hiyerarşi BUZULMAK: Kırılmak (cam, buz)
BUYAN: Sevap [138] BUYRUŞUMSAL: Hiyerarşik BUZULTAŞ: Moren
BUYANÇI: Hayırsever BUYRUT: Direktif BUZUR: Liken hastalığı
BUYANDI: Bahtı açık BUYRUTMAK: Direktif vermek BÜCEK: Tekke (dinsel)
BUYANLAMAK: Sevap işlemek BUYSANÇ: Kibir BÜCEMEK: Etrafını çevirmek
BUYANLANMAK: Sevap kazanmak BUYSANMAK: Kibirlenmek [140] BÜÇE: Dans
BUYANLIK: Hayırlı amel BUYTAMAK: Gözden kaybolmak BÜÇEĞEN: Dans etmeyi seven
BUYANMAK: Sevap işlemek BUYUK: Donuk BÜÇEMEK: Dans etmek
BUYANSIZ: Hayırsız BUYUKMAK: Donacak gibi olmak BÜÇEMEN: Dansçı
BUYANTAY: Kutsal gün [139] BUYUKTURMAK: Dondurmak BÜÇEŞMEK: Karşılıklı dans etmek
BUYANTOY: Dinsel bayram BUYUM: 1. Mamül 2. Donma BÜÇİG: Dans [“g” harfi ile yazılır]
BUYARGA: Dipfriz BUYURGA: Otorite BÜÇİGÇİ: Dansöz / dansör
BUYAV: Makyaj BUYURGAN: Otoriter BÜÇİKÇE: Figür (dans)
BUYLAMAK: Dönmek BUYURGAMAK: Hükmetmek BÜÇİMEK: Dans etmek

46
BÜDRE: Tökez BÜKEY: Bileği kuvvetli BÜLTE: Deste
BÜDREMEK: Tökezlemek BÜKLEMEK: Kıvırmak BÜN: Çorba (köken net değil)
BÜDÜRGE: Kaya balığı BÜKLEMBEÇ: Viraj BÜNEMEK: Çorba yapmak
BÜDÜRGEN: Yaratıcı BÜKLENMEK: Kıvrılmak BÜNGÜ: Tos vurma
BÜDÜRKEY: Göğüs kemiği BÜKMEÇ: Yufka böreği BÜNGÜLEMEK: Tos vurmak
BÜDÜRMEK: Yaratmak BÜKRE: Çıkrık iği kemiği BÜNGÜLENMEK: Toslanmak
BÜGESÜN: Bit BÜKRÜ: Kambur BÜR: Tomurcuk
BÜGÜ: 1. Armağan 2. Hediye BÜKRÜLMEK: Kamburlaşmak BÜRÇE: Ağız peçesi
BÜĞDE: Hançer BÜKSEK: Degaje BÜRÇEK: 1. Peçe 2. Fular
BÜĞDÜZ: Hizmetçi BÜKSEMEK: Göğsünü oynatmak BÜREĞEN: 1. Borozan 2. Trompet
BÜĞEÇ: Set BÜKSÜK: Meme BÜREMEÇ: Bir tür börek
BÜĞELME: Viraj BÜKSÜL: Tomurcuk BÜREMEK: Tamamlamak
BÜĞELMEK: Bükülmek BÜKSÜLMEK: Tomurcuklanmak BÜREN: 1. Tam 2. Tamamen
BÜĞEMEK: Set / bent çekmek BÜKSÜMEK: Memesi çıkmak BÜRENMEK: Tamamlanmak
BÜĞENEK: Set BÜKTE: 1. Bukle 2. Lüle 3. Hançer BÜRGE: 1. Baraka 2. Kulübe
BÜĞENMEK: Set / bent çekilmek BÜKTELÇEK: Bukleli / lüleli BÜRKE: Peçe
BÜĞET: 1. Set 2. Bent BÜKTELMEK: Bukle / lüle olmak BÜRKENÇEK: Çarşaf (giysi)
BÜĞETMEK: Set / bent çektirmek BÜKTEMEK: Bukle / lüle yapmak BÜRKENMEK: Çarşafa sarınmak
BÜĞLEN: Baraj gölü BÜKÜ: Raks BÜRKEV: Vesayet
BÜĞLEMEK: Biriktirmek (su) BÜKÜLGEMEK: Yaylanmak BÜRKMEK: Çarşafa sarmak
BÜĞLENMEK: Birikmek (su) BÜKÜLGEN: Elastik BÜRKÜ: 1. Çarşaf (giysi) 2. Pelerin
BÜĞMEK: Bağlamak BÜKÜLGENMEK: Yaylanmak BÜRKÜMEK: Kaplamak
BÜĞÜM: Küre BÜKÜN: 1. Figür (raks) 2. Gençkız BÜRKÜNMEK: Kaplanmak
BÜK: 1. Tomurcuk 2. Sahil BÜKÜNCÜ: Rakkas / rakkase BÜRKÜT: Kel kartal kuşu
BÜKÇE: Rüku BÜKÜNÇ: Raks BÜRKÜTMEK: Kaplatmak
BÜKÇEMEK: Rükuya varmak BÜKÜNMEK: Raks etmek BÜRME: File
BÜKÇEY: Kambur BÜKÜRMEK: Reverans yapmak BÜRMELEMEK: Fileye doldurmak
BÜKE: 1. Ejderha 2. Müftü BÜKÜT: Eğilerek selam BÜRMEK: File örmek
BÜKEÇ: 1. Tornavida 2. Kuvvetli BÜKÜTMEK: Eğilerek selamlamak BÜRTMEK: Hissetmek
BÜKELEMEK: Tornavida bükmek BÜLÇEK: Kurt yavrusu BÜRTÜK: 1. Tohum 2. Tahıl tanesi
BÜKELENMEK: Yılan gibi kıvrılmak BÜLE: Aile BÜRTÜŞ: Telepati
BÜKEN: Uzun kavun türü BÜLEK: Prim BÜRTÜŞMEK: Telepati yapmak
BÜKEVÜT: Cengaver BÜLEKLEMEK: Prim vermek BÜRÜM: 1. Katlama 2. Sarma

47
BÜRÜMGE: Palto BÜVELEK: Isırıcı sinek CADAMAK: İğrenmek
BÜRÜNÇ: Kostüm BÜVEMEK: İlüzyon yapmak CAĞ: Banyo / duş yapma
BÜRÜNÇEK: Çarşaf (giysi) BÜVEMEN: İlüzyonist CAĞACAY: Duşakabin
BÜRÜNDÜZ: Modacı BÜVET: 1. Set 2. Paravan CAĞADAL: Samanyolu (astronomi)
BÜRÜNEK: Pelerin BÜVEZ: İlüzyonist CAĞAK: Duş
BÜRÜNKEY: Alacakaranlık BÜYEN: Kalın bağırsak CAĞAN: 1. Hisar 2. Kale 3. Heybet
BÜRÜŞTE: Mısır gevreği BÜYRE: Boynuz CAĞDAK: 1. Banyo 2. Duş
BÜRÜTKEL: Anket BÜYREĞEN: Boynuzlu CAĞIN: Gayret
BÜRÜTKEMEK: Anket yapmak BÜYREMEK: Boynuzu çıkmak CAĞINMAK: Gayret etmek
BÜSKEÇ: Bisküvi BÜYÜ: Sihir CAĞINLAMAK: Gayret göstermek
BÜŞEMEK: Olgunlaşmak BÜYÜCÜ: Sihirbaz CAĞIM: Sempati
BÜŞERMEK: Kemale ermek BÜYÜGEN: 1. Muazzam 2. Devasa CAĞIMDAMAK: Sempati duymak
BÜŞETMEK: Olgunlaştırmak BÜYÜNÇ: Karizma CAĞIMLI: Sempatik
BÜŞÜK: Nesil BÜYÜNDÜ: Azim (Tanrı’nın sıfatı) CAĞIMSIZ: Antipatik
BÜTE: Fidan BÜYÜZ: Sihirbaz değneği CAĞLIK: 1. Duş 2. Banyo köşesi [142]
BÜTEL: Muvaffakiyet BÜZÜNÇ: Melankoli CAĞMAK: Meyletmek
BÜTEMEK: Muvaffak olmak BÜZÜNGE: Plazmoliz CAK: Taraf
BÜTEN: 1. Yüzbin (sayı) 2. Gayrı BÜYÜRGEK: Kibirli CAKA: Fiyaka
BÜTİK: Dans BÜYÜRGEMEK: Kibirlenmek CAKALAŞMAK: Fiyakalılaşmak
BÜTİKÇİ: Dansöz / dansör BÜYÜRGENMEK: Kibirlenmek CAKAR: Direktif
BÜTİMEK: Dans etmek BÜZDEK: 1. Miskin 2. Çekingen CAKARMAK: Direktif vermek
BÜTKÜ: Tamamlayıcı BÜZGÜN: Büzülmüş CAKŞI: 1. Selam 2. “Merhaba”
BÜTKÜRMEK: Tamamlamak -C- CAKŞILAMAK: Selam vermek
BÜTMEK: Tamamlamak CABALAK: Yün yapağısı CAKŞILANMAK: Selamlanmak
BÜTÜGE: Patlıcan CABAMAK: Rapt etmek CAKŞILAŞMAK: Selamlaşmak
BÜTÜLMEK: Tamamlanmak CABANAK: Raptiye CAL: 1. Ücret 2. Yele
BÜTÜNLEÇ: Tamamlayıcı CABANMAK: Rapt olmak CALAK: Aşı (ziraat)
BÜTÜRMEK: İkmal etmek CABAŞKAN: Zamk CALAKLAMAK: Aşılamak (ziraat)
BÜTÜRÜ: Total CABAŞMAK: Yapışmak CALAMAK: Aşılamak (ziraat)
BÜTÜT: İkmal CABAY: Barbar CALANMAK: Aşılanmak (ziraat)
BÜTÜTMEK: İkmal etmek CABAYLANMAK: Barbarlık etmek CALAV: Kira
BÜVE: 1. At sineği 2. İri sinek CADA: Yağmur büyüsü CALAYIK: Kundak (bebek)
BÜVEK: İlüzyon CADAĞAN: İğrenç CALÇI: Amele (günlük işçi)

48
CALDAĞAN: Kiralık CANGIZDAMAK: İnzivaya çekilmek CARDAMAK: İmdat istemek
CALDAMAK: Kiralamak CANIK: Rastlantı CARGA: Mahkeme çağrısı (sesli)
CALDANMAK: Kiralanmak CANIKMAK: Rastlamak CARGAÇI: Mahkeme mübaşiri
CALDI: Kiralık CANILMAK: Taksirle yapmak CARGAĞAN: Mahkeme mübaşiri
CALGA: İlave CANILTMAK: Hata yaptırmak CARGAK: Kızlık zarı, hymen
CALGAMAK: İlave etmek CANILAMAK: Tekrarlamak CARGAMAK: Bağırmak
CALGAN: Sahte CANILATMAK: Tekrarlatmak CARGAR: Hoparlör
CALGANMAK: Sahtekarlık etmek CANILGA: Taksir (hukuk) CARGI: Hüküm okuma (mahkeme)
CALGIZ: 1. Yegane 2. Yalnız CANKOZ: Kardelen çiçeği [145] CARGIÇI: Mübaşir (mahkeme)
CALIN: 1. Alev 2. Ateş dansı CANMAK: Lamba yanmak CARGIL: Haberci
CALINÇAK: Dalkavuk CAPALAK: Pteropus türü yarasa CARGILAMAK: Hüküm açıklamak
CALINMAK: Dalkavukluk etmek CAR: İlan (tellal bağırması) CARGIMAK: Bağırarak konuşmak
CALKIN: Yıldırım CARA: Bozkır geyiği CARGIR: Mübaşir
CALKINAR: Paratoner CARAK: 1. Silah 2. Kibar CARIK: Nur
CALKINMAK: Yıldırım düşmek CARAKLAMAK: Kibarlık etmek CARIKLIK: “Rahmetli” [146]
CALMAĞIŞ: Köpekbalığı [143] CARAKLANMAK: Silahlanmak CARILGA: Zarar
CALMAN: 1. Yaygın 2. Geniş CARAMAK: İltifat etmek CARILMAK: Zarar etmek
CAMAN: Sıradışı CARAMAN: Centilmen CARIN: İlan
CAMANBAY: Şaman [144] CARANMAK: Kibar davranmak CARINMAK: İlan etmek
CAMANLIK: Sıradışılık CARAPAZAN: Ramazan davulcusu CARIP: Dost
CAMANLAMAK: Sıradışı iş yapmak CARAŞ: Kur (iltifat, kompliman) CARIŞMAK: Tezahürat etmek
CAMUK: Deniz yosunu CARAŞA: Ucuz CARIŞTAY: Turnuva
CANALBAY: Kanarya CARAŞKAN: Kur yapan CARITKAN: Kandil (lamba)
CANARTIK: Çadır kileri CARAŞMA: Kur yapma CARITMAK: Kandil yanmak
CANAŞ: Paralel CARAŞMAK: Kur yapmak CARIYA: İlan
CANAŞMAK: Paralelleşmek CARATMAK: Gönül almak CARIZ: Heyecan
CANDIRGAÇ: Lamba CARAV: Menfaat CARKANAT: Yarasa (Uçan Tilki)
CANDIRMAK: Lamba yakmak CARAVLANMAK: Menfaatlenmek CARKUDAY: Toprak tanrısı [147]
CANGAMAK: Tehdit / ikrah etmek CARAY: Hoş CARLAĞAN: Tellal
CANGAR: Tehditçi / İkrahçı CARÇAĞAL: Lehçe (lisan) CARLAMAK: İlan etmek
CANGAY: 1. Tehdit 2. İkrah CARÇI: Tellal CARLIK: Ferman [148]
CANGI: 1. Apse 2. İltihap CARDAK: İmdat CARLIKÇI: Ferman okuyucu
CANGIZ: Münzevi CARDAM: Medet CARMA: 1. Parça 2. Bakliyat

49
CARMAK: Aydınlatmak CAVLAK: 1. Kel 2. Ağaçsız bölge CAYMAK: Vazgeçmek
CARMALAMAK: Parçalamak CAVLAMAK: Kelleşmek (baş, arazi) CAYNA: İptal
CARMALANMAK: Parçalanmak CAVLI: Afili CAYNACI: İptal eden
CARNA: 1. Pay 2. Hisse CAVSIZ: Fiyakasız CAYNAK: Pençe
CARNAÇI: 1. Paycı 2. Hissedar CAY: İlkbahar CAYNAMAK: İptal etmek
CARNAMA: Kamu duyurusu CAYA: 1. Yayıcı güç 2. Yay CAZGIR: Tellal
CARNAMAK: Kamuya duyurmak CAYAÇI: Melek CAZGIRMAK: İfşa etmek
CAS: Metal CAYAĞAN: Yaratan (Tanrı) CAZIK: Günah
CASAĞAN: Halik (yaratıcı) CAYALAY: Baharda kalınan ev CAZIKÇI: Günahkar
CASAK: Harç (vergi) CAYALMAK: Yaratılmak CAZIKMAK: Günah işlemek
CASAKÇI: Vergi tahsildarı CAYAMAK: Yaratıp yaymak CEBE: Silah
CASAL: Metalik CAYAMAN: Yaratıcı (Tanrı) CEBEN: Gayretli
CASALGAN: Metalden yapılmış CAYAN: Lahit CEBSEK: Silahlı
CASALMA: Sahte CAYANMAK: Yeniden dirilmek CEBSENMEK: Silahlanmak
CASALMAK: Sahtesi yapılmak CAYARMAK: İlkbahar gelmek CEBSETMEK: Silahlandırmak
CASAMAK: İmal etmek CAYDAK: Baharı geçirme CEDİNGEN: Hoşnut
CASAMAL: Mamül CAYDAMAK: Baharı geçirmek CEDİNMEK: Hoşnut olmak
CASANMAK: İmal edilmek CAYDIRMAK: Vazgeçirmek CEĞEKEN: Porsuk
CASATMAK: Sahtesini yapmak CAYGARMAK: Nizam vermek CEĞER: Antilop
CASAV: 1. İmal 2. İmalat CAYGARMAN: Nizamiye görevlisi CEĞEREN: Moğol ceylanı
CASMAK: Yaratmak CAYGI: Feragat CEKEN: Bataklık sazı bitkisi
CASTIK: Minder CAYGILAMAK: Feragat etmek CEKEY: 1. Adi (basit) 2. Sıradan
CAŞIL: Sebze CAYGIN: Feragat eden CELBEĞEN: Ejderha
CATAĞAN: Yazlık ve kışlık CAYIK: Tufan CELBEĞNEMEK: Kıvrılmak (yılansı)
CATAK: Yaz-kış kalınan bölge CAYIKMAK: Su kabarmak CELBEV: Rüzgar bağı (çadır)
CATAKLAMAK: Yataklık hasta olmak CAYLAK: Baharda kalınan yer CELBEZEK: Solungaç
CATAKAN: Yataklık hastalık CAYLAMAK: Baharda kalmak CELDİK: Havalandırma deliği
CATAKAY: Yaz-kış giyilen elbise CAYLAN: Ceylan [doğru söyleniş] CELDEN: Hafif esinti
CATIK: Halim (yumuşak huylu) CAYLAŞKAN: Meskun CELDEV: Cereyan (hava akımı)
CAV: 1. Kel 2. Afi 3. Fiyaka CAYLAŞMA: İskan CELEK: Kök hücre (biyoloji)
CAVANKUL: Sağ cenah (ordu) CAYLAŞMAK: İskan olmak CELGİR: Rüzgara karşı giden
CAVILDAK: Fiyakalı CAYLAŞTIRMA: İskan etme CELGİRMEK: Rüzgara karşı gitmek
CAVILDAMAK: Fiyakalanmak CAYLAŞTIRMAK: İskan etmek CELME: Fiyaka

50
CELMEK: Yapışmak CEY: Yay (mekanik) CIRGALAMAK: Parti vermek
CEMEK: Spatula CEYE: Parantez CIRGALANMAK: Eğlenmek
CENİL: Hafif CEYEMEK: Paranteze almak CIRNA: Hedik (haşlanmış tahıl)
CENİLDEMEK: Hafiflemek CEYLEMEK: Otlatmak CIRNAMAK: Hedik haşlamak
CENGEL: Hafif CEYLENMEK: Otlamak CIVAMAK: Yeniden doğmak
CENGETEY: Pezevenk CEYME: Çarşaf (yatak) CIVANMAK: Reankarne olmak
CER: 1. Toprak 2. Parsel 3. Ülke CEYMEK: Çarşaf sermek CIVIK: Yarı sulu
CERDEŞ: Hemşehri CEYREN: Ceylan CIVIMAK: Yarı sulu hale gelmek
CERDEŞMEK: Hemşeri olmak CEZ: Pirinç (metal) CIVITMAK: Yarı sulu hale getirmek
CEREK: 1. Değnek 2. Sırık CEZİK: Şerbet CIYGI: İstif
CEREŞ: Mütareke CIDA: Cirit CIYGIÇI: İstifçi
CEREŞMEK: Mütareke yapmak CIĞIRA: Anason CIYGILAMAK: İstiflemek
CERGE: Sıra (dizi) CIĞIŞ: Yağlı güreş CIYGILANMAK: İstiflenmek
CERGELEMEK: Sıralamak CIĞIŞMAK: Yağlı güreşmek CIYILMAK: Bir araya gelmek
CERGELENMEK: Sıralanmak CIĞIŞMAN: Yağlı güreş pehlivanı CIYIN: Parti (eğlence)
CERGEMEK: Safta durmak CIĞIŞTAY: Yağlı güreş turnuvası CIYINÇI: Parti veren kişi (eğlence)
CERGEŞMEK: Saf oluşturmak CILGA: 1. Paten 2. Safkan at CIYINMAK: Parti vermek (eğlence)
CERGETMEK: Saf oluşturtmak CILGAMAK: Paten kaymak CIYMA: Kitap
CERKİN: Komşu CILGAYAK: Paten pisti CIYMAK: Bir araya getirmek
CERLEMEK: Toprakla örtmek CILIZ: Zayıf CIYNAK: Pençe
CERLENMEK: Defnolmak CILMAK: Yerde sürünmek CIYNAMAK: Bir yerde toplanmak
CERLEŞMEK: Toprağa karışmak CINKAY: İskete kuşu CIYNATMAK: Bir yerde toplamak
CERLETMEK: Defnetmek CIR: Nağme CIYIRMAK: Kısmak
CERME: Biber CIRÇAĞAN: Cırcır böceği CIZDAK: Kuyrukyağı kavurması
CERMEK: Sırık dikmek CIRGA: Nağme CIZDAMAK: Yağda kavurmak
CERSEMEK: Sıla hasreti çekmek CIRGAMAK: Nağme okumak CIZDANMAK: Yağda kavrulmak
CETEGEY: Küçükayı takımyıldızı CIRLAMAK: Böcek ötmek CIZGAN: Isırgan otu
CETEK: Filiz CIRLAV: Böcek ötüşü CIZIK: Kavurma (et)
CETEKLENMEK: Filizlenmek CIRLAVUK: Ötücü böcek CIZLAŞ: Yağlı sac ekmeği
CETEKLEŞMEK: Filizleşmek CIRLAYIK: Ağustos böceği CIZLAŞMAK: Yağ kızmak
CETEVLEN: Yedi kutsal kişi CIRMAK: Pençelemek CİDE: Kavak ağacı
CETİK: Kamil CIRMIK: Pençe izi CİLEM: Tutkal balığı
CETİZ: Kemal CIRGALA: Parti (eğlence) CİNGİL: Cam süs eşyası

51
CİRE: Kimyon CORTAY: 1. Kasten 2. Acilen CUĞUR: Mısır (bitki ve tane)
CİREK: Sonbahar ekimi CORTMAK: Acele etmek CUĞURDAMAK: Guruldamak
CİREMEK: Tohum ekmek CORUK: Farazi (varsayımsal) CULA: Su kaynağı
CİRGİMEK: Cırlamak COSU: Pas CULAMAK: Su çıkmak
CİRGİRE: Ağustos böceği COSUDAMAK: Pas tutmak CULATMAK: Su çıkartmak
CİVEK: Korint üzümü COSUMAK: Paslanmak CULBAMAK: Derisini yüzmek
CİVİL: İyi ruh COŞA: Vecd CULBANMAK: Deri değiştirmek
CİYDE: Yabani İğde ağacı COŞMAK: Vecde gelmek CULBUĞA: Yılanın değiştirdiği deri
CİYELEK: Kiraz COYGUN: Ladin ağacı CULCAĞAN: Piliç
COĞAR: İrtifa COYMAK: Lağvetmek CULDUZ: Kuyruklu yıldız
COĞARMAK: İrtifa kazanmak COYTUK: Kayıp CULGU: Tüy kabartma
COL: 1. Talih 2. Baht COYTULMAK: Kaybolmak CULUK: Hindi
COLAY: 1. Talihli 2. Bahtlı COYUK: Lağvolmuş CULUMAK: Kuyruğu uzamak
COLAYAK: 1. Tuvalet 2. Hela COYULMAK: Lağvolmak CULUN: Omurilik
COLBAŞ: Rehber (kılavuz) COYUM: Lağvetme CULUNMAK: Tüylerini kabartmak
COLDANMAK: Terhis olmak CÖGEMEK: Nakletmek CUMAK: Cinas
COLDAMA: Terhis kağıdı CÖGEY: Yabanarısı CUMARIK: Dağ kekliği
COLDAMAK: Terhis etmek CÖKE: Ihlamur CUMUK: Gözkapakları şiş olan
COLKUN: Dalga CÖNEMEK: Naklolmak CUMUKUL: Yabani mersin (ağaç)
COLKUNMAK: Dalgalanmak CÖNELMEK: Nakledilmek CUMULGA: Hücum
COLTAY: 1. Talihli 2. Bahtlı CÖNETMEK: Nakletmek CUMULGAN: Hücum eden
COMAK: Masal CÖNEV: Nakil CUMULMAK: Hücum etmek
COMAKÇI: Masal anlatıcısı CÖRGEM: Mumbar dolması CUR: 1. Kabiliyet 2. Dağ keçisi
COMAKLAMAK: Masal anlatmak CÖRGEMEK: Etrafını çevirmek CURAK: Hamur
CONGALA: Kabus CÖRGEMİŞ: Karadul (örümcek) CURAMAK: Hamur yoğurmak
CONGALAZ: Cadı CÖRGENMEK: Etrafı çevrilmek CURANMAK: Hamurlaşmak
CONGALMAK: Kabus görmek CÖRME: Kokoreçli işkembe sarma CURKA: Yer elması
COR: 1. Rende kırıntısı 2. Istavroz CÖRMEK: 1. Sarmak 2. Örmek CURMA: Dilim
CORA: Tahmin CÖY: Dikiş CURMAK: Dilmek
CORAMAK: Tahmin etmek CUBURAN: Tarla faresi CURMALAMAK: Dilimlemek
CORAMAL: Hipotez CUĞGUÇ: Çamaşır makinasi CURMALANMAK: Dilimlenmek
CORMAK: Farz etmek (varsaymak) CUĞMAK: Çamaşır yıkamak CURUN: Parça
CORTAN: Lor peyniri CUĞUNMAK: Çamaşır yıkanmak CURUNLAMAK: Parçalamak

52
CUVAŞ: Halim (yumuşak huylu) ÇAÇILGA: Saçılarak verilen yem ÇAĞAVUZ: Yaban arısı
CUVAŞMAK: Halimleşmek ÇAÇILMAK: Yem / tohum saçılmak ÇAĞAY: Işıklı
CUVULMAK: Sulanmak ÇAÇMAK: Yem / tohum saçmak ÇAĞAZ: 1. Kağıt [149] 2. Ağaç dalı
CUVMAK: Sulamak ÇADAĞAN: Kanun (müzik aleti) ÇAĞAZLAMAK: Kağıt kaplamak
CUVUNMAK: Duş almak ÇADAMAK: Sabretmek ÇAĞBAN: Oruç [150]
CUVURT: Cacık ÇADAN: Akrep (saat) ÇAĞBANMAK: Oruç tutmak
CUVURTMAK: Cacık yapmak ÇADIK: Budha’nın doğumu ÇAĞDAĞAN: Kolluk kuvveti
CUVUTMAK: Sulandırmak ÇAGU: İftira ÇAĞDAK: 1. Asayiş 2. Takvim
CUZAK: Keçi yavrusu ÇAGUCU: İftiracı ÇAĞDAKÇI: Bekçi
CÜDEK: Zayıf ÇAGUMAK: İftira atmak ÇAĞDAMAK: Asayişi sağlamak
CÜDEMEK: Zayıflamak ÇAGULMAK: İftiraya uğramak ÇAĞDAMAN: Polis
CÜMEK: 1. Musluk 2. Çeşme ÇAGUYUL: İftira ÇAĞDANMAK: Polise başvurmak
CÜREK: Cesaret ÇAĞA: 1. Bebek 2. Ren geyiği ÇAĞDAVUL: Polis
CÜREKLİ: Cesaretli ÇAĞAK: Arı iğnesi ÇAĞIL: Su sesi
CÜREMEK: Cesaret etmek ÇAĞAKAN: Kronos (mitoloji) ÇAĞILDAK: Şırıltılı akarsu bölümü
CÜRET: Cesaret ÇAĞAKAR: Kum saati ÇAĞILGA: Abonelik
CÜRLEMEK: Düdük çalmak ÇAĞAKAY: Kronoloji ÇAĞILGACI: Abone
CÜRLEVÜK: Düdük ÇAĞAKMAK: Zaman geçmek ÇAĞILGAMAK: Abone olmak
CÜYLEMEK: Yığmak ÇAĞAL: 1. Tef 2. Yassı taş ÇAĞILGAN: Abone
CÜYLENMEK: Yığılmak ÇAĞALA: Yeni yıl ÇAĞIM: 1. Serap 2. İspiyon
CÜZ: Yüz (cilt, kaplama) ÇAĞALAMAK: Yeniyıl kutlamak ÇAĞIMGAÇ: Gazete
CÜZÖLÇE: Hektar ÇAĞALAY: Yeniyıl kutlaması ÇAĞIN: Gürz
CÜZÜN: Dış görünüm ÇAĞALMAK: Işıklanmak ÇAĞINDIZ: Kronoloji
-Ç- ÇAĞAN: 1. Bayram 2. Ocak ayı ÇAĞINMAK: Tarih belirlemek
ÇABAK: Tatlısu balığı (genel) ÇAĞANAK: 1. Dirsek 2. Isırgan otu ÇAĞIR: Şarap
ÇABAKÇI: Balıkçı ÇAĞANDIR: Çingene çadırı ÇAĞIRÇI: Şarapçı
ÇABAKÇILIK: Tatlısu balıkçılığı ÇAĞANMAK: Işımak ÇAĞIRGA: 1. Davetiye 2. Celp
ÇABAKLAR: Balık burcu (astroloji) ÇAĞAR: Maraba (toprak kölesi) ÇAĞIRGAN: Davetkar
ÇABAL: Şer (kötülük) ÇAĞAŞ: Kır kırlangıcı ÇAĞIRGANMAK: Davet edilmek
ÇAÇA: Savaş baltası ÇAĞAT: “Saat” (benzeşimle) ÇAĞIRGAMAK: Davet etmek
ÇAÇAMUK: Küçük parmak ÇAĞATAN: Geyik süvarisi ÇAĞIRLAMAK: Şarap sunmak
ÇAÇAR: Otağ (büyük çadır) ÇAĞATMAK: Zaman geçirmek ÇAĞIRLANMAK: Sarap sunulmak
ÇAÇIK: Kaymak kurutması ÇAĞAVUN: Yaban arısı ÇAĞIRMAN: 1. Davetçi 2. Müezzin

53
ÇAĞIRTMAÇ: Tellal ÇAKAĞAN: Elektron ÇAKRATMAK: Saçını kazıtmak
ÇAĞIŞTIRMA: Nisap ÇAKAĞÇAK: Vakit durması [151] ÇAKŞIR: Şalvar
ÇAĞIŞTIRMAK: Nisbet etmek ÇAKAĞÇAMAK: Saat durmak ÇAKTI: Heybetli
ÇAĞLA: Ham meyve ÇAKALAY: Migren hastalığı ÇAL: 1. Felç 2. Deve sütü içkisi
ÇAĞLAK: Dürüst ÇAKALAZ: Siren lambası ÇALA: 1. İftira 2. İbik (kuşlarda)
ÇAĞLAMAK: Zamanı ölçmek ÇAKAY: 1. Şimşek 2. Şimşek tanrısı ÇALAGAY: Derme çatma
ÇAĞLAR: Şelale ÇAKILGA: Şimşek ÇALAĞAN: 1. Akbaba kuşu 2. Gri
ÇAĞLAV: Dürüstlük ÇAKILGAMAK: Şimşek çakmak ÇALAĞAT: Yarım yamalak
ÇAĞLAY: Dürüst ÇAKILGAN: 1. Flaş 2. Flaşör ÇALAK: 1. Maya 2. Silahşör
ÇAĞLAYIK: Akıntı şelalesi ÇAKILGAĞAN: Elektrik [152] ÇALAMA: Mayalama [154]
ÇAĞMAK: Işık vurmak ÇAKIN: Şerare (elektrik atlaması) ÇALAMAK: Mayalamak [155]
ÇAĞNAK: Yuvarlanma alanı ÇAKINÇIK: Saksağan ÇALAMAN: Geveze
ÇAĞNAMAK: Yerde yuvarlanmak ÇAKIR: Mavi renk ÇALAN: 1. Maya 2. Geveze
ÇAĞNAŞMAK: Yuvarlanışmak ÇAKIRDAK: Sesli rüzgar çarkı ÇALANGA: Koşum takımı (atçılık)
ÇAĞRA: Ezan ÇAKIRDAMAK: Uğultuyla dönmek ÇALANMAK: Mayalanmak [156]
ÇAĞRAÇ: Parlak ÇAKIRGA: Mazı (bitki) ÇALAP: 1. Tanrı 2. Rab [157]
ÇAĞRAK: Parlak ÇAKIRIM: Kilometre (yaklaşık) ÇALAR: Kamçı
ÇAĞRAMAK: Parlamak ÇAKIŞ: Şimşek ÇALARGA: Çalar saat
ÇAĞRAMAN: Müezzin ÇAKIZ: Flaş ÇALARMAK: Rengi değişmek
ÇAĞRANMAK: Parıldamak ÇAKIZA: Migren hastalığı ÇALARTMAK: Kamçılamak
ÇAĞRAŞMAK: Ezan okumak ÇAKIZAMAK: Başı ağrımak ÇALASUN: Cengaver
ÇAĞRATMAK: Parlatmak ÇAKIZMAK: Flaş patlamak [153] ÇALAŞ: Muharebe
ÇAĞRIK: Davet ÇAKLA: Göz bozukluğu ÇALAŞMAK: Muharebe etmek
ÇAĞRIKÇI: Davetçi ÇAKLAMA: Hipotez ÇALAT: Pala (enli kılıç)
ÇAĞRILGAN: Davetli ÇAKLAMAK: Hipotez kurmak ÇALATMAK: Palayla vurmak
ÇAĞRINMAK: Ezan okumak ÇAKMA: Horoz (silah) ÇALAV: 1. Müzik 2. Musiki
ÇAĞRIŞIM: 1. Metafor 2. Tedai ÇAKMAN: 1. Tetik (silah) 2. Şerare ÇALAY: Ağaca bağlanan çaput
ÇAĞŞAK: Kuru meyve ÇAKMAZ: Tutukluk yapan silah ÇALAYAK: Yalın ayak
ÇAĞŞAMAK: Güneşte kurumak ÇAKMUR: Şalgam ÇALAYIR: Tecrübeli
ÇAĞUNGAR: Martı kuşu (Larus) ÇAKNIŞMA: Vuruşma ÇALAYMA: Çaput bağlama (ağaca)
ÇAK: Zaman ÇAKNIŞMAK: Vuruşmak ÇALAYMAK: Çaput bağlamak
ÇAKA: Mürekkep (sıvı) ÇAKRAK: 1. Kel 2. Dazlak ÇALAZ: İftira
ÇAKAĞA: Gonglu saat ÇAKRAMAK: Kelleşmek ÇALAZAK: İftiracı

54
ÇALAZMAK: İftira atmak ÇALINGA: Müzik eseri ÇALVAMAK: Küfretmek
ÇALBUR: Deri pantolon ÇALINMAK: Müzik yapmak ÇALVANMAK: Küfredilmek
ÇALÇAĞAN: 1. Müzisyen 2. Geveze ÇALIR: Şaşı ÇALVAŞMAK: Küfredişmek
ÇALÇAK: 1. Tezene 2. Mızrap ÇALIRMAK: Şaşı bakmak ÇAMA: Niza (çekişme)
ÇALÇI: Ücretli müzisyen ÇALIŞ: Azim (sebat) ÇAMAK: Kılçıksız buğday
ÇALDAĞAN: Sokak müziği (paralı) ÇALIŞMAN: Personel ÇAMALAMAK: Niza etmek
ÇALDAK: Müzik aleti ÇALIŞTAY: 1. Şura 2. Panel ÇAMALAŞMAK: Niza edişmek
ÇALDAM: Müzik ÇALIŞTIRMAN: Antrenör ÇAMAR: Cüce
ÇALDAMAK: Bahşişli müzik çalmak ÇALIT: Hasat ÇAMÇAĞAZ: Çam dalı
ÇALDANMAK: Müziğe para almak ÇALITMAK: Hasat etmek ÇAMDI: Tavan
ÇALDAR: 1. Sokak çalgıcısı 2. Gri at ÇALKAMA: Sallayarak karıştırma ÇAMLA: Dava (hukuk)
ÇALDAŞ: Kare ÇALKAMAK: Sallayıp karıştırmak ÇAMLAĞAN: Çamlık tepe
ÇALDAŞMAK: Kare oluşturmak ÇALKAN: Uyuz otu ÇAMLAMAK: Dava etmek
ÇALDIBAR: Enkaz ÇALKANÇAK: Isırgan otu ÇAMLANMAK: Dava edilmek
ÇALDIRAK: Marş ÇALKAR: Yayık makinesi ÇANA: Kar kızağı
ÇALDIRMAK: Bozuk konuşmak [158] ÇALKARA: Doğan türü bir kuş ÇANAÇ: Tulum
ÇALGA: İhmal ÇALKI: Ot süpürge ÇANAKBAZ: Enginar
ÇALGAMAK: İhmal etmek ÇALKILAMAK: Süpürmek ÇANAMAK: Kaymak (kızak vs.)
ÇALGAR: İhmalkar ÇALKIN: Hamle ÇANAŞMAK: Kızak yarışı yapmak
ÇALGARMAK: İhmalkarlık etmek ÇALKINMAK: Hamle yapmak ÇANAYAZ: 1. Zemheri 2. Berrak
ÇALGAY: İhmalkar ÇALMA: 1. Kement 2. Metal nakışı ÇANDI: Tahta ev
ÇALGAYDAMAK: İhmal etmek ÇALMAN: Hırsız ÇANDIR: 1. Melez 2. Hibrit
ÇALGIÇ: 1. Mızrap 2. Tezene ÇALMAR: 1. Kulübe 2. Baraka ÇANGA: Pençe
ÇALGIÇAY: El değirmeni ÇALPAN: Harç (inşaat) ÇANGAL: Sık orman (Hintçe) [159]
ÇALGIN: 1. Felçli 2. Isırgan otu ÇALPAMAK: Harç karmak ÇANGI: Kayak sporu
ÇALGIR: Sazende ÇALPAŞMAK: Harç haline gelmek ÇANGILAMAK: Kayak yapmak
ÇALGITAY: Bando ÇALSIKMAK: Felç olmak ÇANKA: 1. Kibar 2. Beyzade
ÇALGITMAK: Enstrüman çalmak ÇALSITMAK: Felç etmek ÇANKALIK: Kibarlık
ÇALIK: Felçli ÇALTAN: Taşaltı balığı ÇANMAK: Vazgeçmek
ÇALIKMAK: Felç olmak ÇALTI: Maki ÇANTIRMA: Vazgeçirme
ÇALIN: 1. Müzik 2. Jale ÇALUK: Sülük (tıbbi olmayan tür) ÇANTIRMAK: Vazgeçirmek
ÇALINÇ: Musiki ÇALUYKU: Mahmurluk ÇANZA: Tuva telli çalgısı
ÇALINDIZ: Müzisyen ÇALVA: Küfür ÇAPACAK: Nacak (küçük balta)

55
ÇAPAĞAN: 1. Yarış atı 2. Hızlı at ÇAPSARMAK: Teneffüs yapmak ÇARIŞTAY: Olimpiyat [161]
ÇAPAN: Jokey (binici) ÇAPTAL: 1. Söğüt 2. Söğüt dalı ÇARIT: Emir
ÇAPAR: Atlı haberci ÇAPTI: 1. Atak 2. Taarruz ÇARITMAK: Emretmek
ÇAPARAK: Dört nala (at) ÇAPTIRMAK: At sürmek ÇARLAĞAN: İtirazcı
ÇAPARKAK: Japon ÇAPUL: 1. Baskın 2. Hücum ÇARLAK: Martı
- Çaparkakça: Japonca ÇAPULGAY: Aladoğan kuşu ÇARLAMAK: İtiraz etmek [162]
- Çaparkakya: Japonya ÇAPUN: Kırbaç ÇARLAN: İtirazcı
ÇAPARMAN: Atlı kurye ÇAR: Rus hükümdarı (Rusça) ÇARLANMAK: İtiraz edilmek
ÇAPAVUL: Süvari (atlı asker) ÇARA: Kase ÇARLATMAK: İtiraz ettirmek
ÇAPAVUZ: Atlı saldırı ÇARAK: 1. Mertek 2. Hezen ÇARLAV: İtiraz
ÇAPÇAK: Varil ÇARAM: 1. Nikah 2. Plato (yayla) ÇARMAĞAN: Bürokrat
ÇAPIN: 1. Hücum 2. Savlet ÇARAMAK: Nikah kıymak ÇARMAK: İtiraz etmek
ÇAPINMAK: Hücum etmek ÇARAMAN: Nikah memuru ÇARPAĞAN: Trakunya balığı
ÇAPIŞMA: At yarışı ÇARAŞ: Nikah töreni ÇARPAK: Şok aleti
ÇAPIŞMAK: At yarışı yapmak ÇARAŞAN: Samur (hayvan) ÇARPANAK: 1. Mermi 2. Fişek
ÇAPIŞTAY: Büyük at yarışı [160] ÇARAŞMAK: Nikahlanmak ÇARPAZAN: Gülle
ÇAPITKAN: Taarruz eden ÇARAV: Nikah ÇARPINÇ: 1. Hezeyan 2. Heyecan
ÇAPITMAK: Taarruz etmek ÇARBAĞA: Yavru kurbağa, iribaş ÇARS: At yarışı
ÇAPKA: Atlı hücum ÇARBAK: Çizgili sincap ÇARSANAK: Hipodrom
ÇAPKAN: Süvari ÇARÇA: Çariçe (Rusça) ÇARSÇI: Jokey (binici)
ÇAPKAR: Atlı hücumcu ÇARÇAGAY: Peygamberdevesi ÇARSMAK: At yarışı yapmak
ÇAPKI: Tırpan ÇARDAK: 1. Kameriye 2. Kamelya ÇARŞAK: 1. Çatal 2. Heyelan
ÇAPKIÇ: Satır (kasap bıçağı) ÇARGA: Atlı kızak ÇARŞAMAK: Heyelan kaymak
ÇAPKILAMAK: Tırpanla biçmek ÇARGAMAK: Kızak kaymak ÇARTAN: Uçurum dibi
ÇAPKIR: 1. Tırpancı 2. Tufan ÇARIK: Deri ayakkabı ÇARUN: Çınar ağacı
ÇAPMAK: At sürmek ÇARILGA: Emir ÇASAK: Yasak bölge
ÇAPMAN: Süvari ÇARILGAMAK: Emir vermek ÇASAKÇI: Muhafız alayı askeri
ÇAPLA: Çelik kalem (keski) ÇARILGAN: Emir eri (asker) ÇASAKÇILAR: Muhafız alayı
ÇAPLAN: 1. Yarış atı 2. Ganyan ÇARIM: İtiraz ÇASANAY: Şapel (Rusça)
ÇAPRAK: 1. Sayfa 2. Püskül ÇARINMA: İtiraz ÇASI: İftira
ÇAPSAN: Hayret ÇARINMAK: İtiraz etmek ÇASIRMAK: İftira atmak
ÇAPSANMAK: Hayret etmek ÇARIŞ: Müsabaka ÇASKI: Minder
ÇAPSAR: Teneffüs (mola) ÇARIŞMAK: Müsabaka yapmak ÇASTANMAK: Mindere oturmak

56
ÇAŞ: Yaş (ömür süresi) ÇAVAŞ: Sakin ÇAYILMAK: Sel gelmek
ÇAŞARAT: Şirret ÇAVAŞMAK: Sakinleşmek ÇAYINMAK: Su kabarmak [165]
ÇAŞAT: 1. Casus 2. Ajan ÇAVAŞTIRMAK: Sakinleştirmek ÇAYITMAK: Bent yapmak (su) [166]
ÇAŞAVUL: Gizli polis ÇAVDUR: Meşhur ÇAYKA: Gargara
ÇAŞILBAR: İskete kuşu ÇAVGA: 1. Haber 2. Boz karga ÇAYKAĞAN: Çalkalama kabı
ÇAŞINMAK: Gizlenmek ÇAVGAN: Haberci ÇAYKANMAK: Çalkalanmak
ÇAŞIR: Pancar ÇAVGAR: Posta güvercini ÇAYKAMAK: Çalkalamak
ÇAŞIRAN: Pancar yaprağı ÇAVIKMAK: İfşa olmak ÇAYKAR: Çalkalama makinesi
ÇAŞITMAK: Gizlemek ÇAVITMAK: İfşa etmek ÇAYKARA: Su kaynağı
ÇAŞKA: 1. Kuşluk vakti 2. Sabi ÇAVLAK: Patates ÇAYLAN: 1. Su akıntısı 2. Su kenarı
ÇAŞKAN: Fare [163] ÇAVLAN: Küçük şelale ÇAYLANMAK: Su akıntısı oluşmak
ÇAŞMAK: Gizlenmek [164] ÇAVLAMAK: Haber vermek ÇAYMAK: Çalkalanmak
ÇAT: Köşe ÇAVLANMAK: Haber yayılmak ÇAYNALGAN: Çiğnenmiş (ayakla)
ÇATAĞAN: Arp (müzik aleti) ÇAVLAR: Haberci ÇAYNAMAK: Çiğnemek (ayakla)
ÇATAK: 1. Kavşak 2. Dörtyol ÇAVMAK: Haber götürmek ÇAYNATMAK: Çiğnetmek (ayakla)
ÇATAKOVA: Delta ÇAVULDAK: Süsen çiçeği ÇAYRAK: Bitap
ÇATAŞMAK: İç içe geçmek ÇAVUN: Hayvan penisi ÇAYRAMAK: Bitap düşmek
ÇATAYAZ: Zemheri ÇAVUNT: Şöhret ÇAYRATMAK: Bitap etmek
ÇATIK: Renkli ceviz ağacı ÇAVUT: Sütun ÇAYTI: Manastır
ÇATIN: Portatif merdiven ÇAVZA: 1. Köşe 2. Dirsek ÇAZAK: 1. Donanım 2. Ferman
ÇATINMAK: Kurulmak (portatif) ÇAY: Akarsu ÇAZAL: Donanımlı
ÇATKAL: Yüksek dağlık bölge ÇAYAMAK: Su çıkmak ÇAZALMAK: Donanmak
ÇATKI: Sehpa ÇAYALMAK: Akarsu oluşmak ÇAZAMAK: Donatmak [167]
ÇATMACA: İskelet ÇAYAN: Akrep ÇAZAN: 1. Moda 2. Dökme demir
ÇATMAR: İskelet ÇAYATMAK: Su çıkarmak ÇAZANMAK: Modaya uymak [168]
ÇATMARGA: İskelet (inşaat) ÇAYDAN: Mabet ÇEBEK: Alkış (el çırpma)
ÇATMARLAMAK: İskelet kurmak ÇAYGI: Su kaynağı ÇEBEKEY: Alkış tutma (el çırpma)
ÇATMIK: İskelet (inşaat) ÇAYIK: Sel ÇEBER: 1. Tasarruf 2. Mahir
ÇATRA: Crinoline (çemberli etek) ÇAYIKMAK: Su kabarmak ÇEBERLEMEK: Tasarruf etmek
ÇAV: Erkeklik organı (bilimsel) ÇAYILGA: Badana ÇEBİŞ: Keçi yavrusu
ÇAVA: Haber ÇAYILGAMAK: Badana yapmak ÇEÇE: Hala (babanın kız kardeşi)
ÇAVAN: Dişilik organı (bilimsel) ÇAYILGANMAK: Badanalanmak ÇEÇEGEY: İris (göz)
ÇAVAR: Çıra ÇAYILMA: Sel ÇEÇEREL: Rezonans

57
ÇEÇEREMEK: Rezonans yapmak ÇEKENE: Perakende ÇEKRE: Karantina
ÇEÇKE: Satır (kasap bıçağı) ÇEKENEK: 1. Sigara ağızlığı 2. Tırmık ÇEKREK: Külot
ÇEÇKELEMEK: Satır ile kesmek ÇEKER: 1. Traktör 2. Sigara ÇEKRELEMEK: Karantinaya almak
ÇEÇMEK: Kabuğunu soymak ÇEKERE: 1. Sınır 2. Hudut ÇEKREMEK: Karantinaya almak
ÇEDENE: Keten / kenevir tohumu ÇEKEREK: Oyuncak bebek ÇEKRETEY: Karantina bölgesi
ÇEDİK: Mes (iç ayakkabı) ÇEKERLEMEK: Sınırlamak [172] ÇEKSİZ: Mastar (gramer)
ÇEDİKER: Büyükayı takımyıldızı [169] ÇEKERMEN: Sigara tiryakisi ÇEKSİZLİK: Mastar hali (gramer)
ÇEDİR: Amonyak ÇEKERTEY: Karantina ÇEKTELGEN: Kısıtlı
ÇEDİRGEMEK: İğrenmek ÇEKİMSER: Kararsız ÇEKTELMEK: Kısıtlanmak
ÇEDİRGETMEK: İğrendirmek ÇEKİ: Ağırlık ölçüsü (250 kg) ÇEKTEMEK: Kısıtlamak
ÇEĞEK: Pıhtı ÇEKİLDEK: Süsen (iris) çiçeği ÇEKTİRİ: Büyük kayık
ÇEĞEKMEK: Pıhtılaşmak ÇEKİLGEN: 1. Resesif 2. Telgraf ÇEKÜL: Eğimölçer (Farsça “Şakül”)
ÇEĞEN: Kısrak sütü ÇEKİN: Ağırlık ölçüsü (gram) ÇEL: 1. Kör 2. Romatizmalı
ÇEĞENEK: Embriyo ÇEKİNÇ: Cazibe ÇELEBİ: Centilmen [173]
ÇEĞENDER: Yaban pancarı [170] ÇEKİNDİ: Münzevi ÇELDEK: Romatizma
ÇEĞENMEK: Embriyo oluşturmak ÇEKİNGE: 1. Tereddüt 2. İhtiyat ÇELDENMEK: Kemirilmek
ÇEĞER: 1. İshal 2. Diyare ÇEKİR: 1. Ela (karışık renkli) 2. Vinç ÇELDEMEK: Kemirmek
ÇEĞERMEK: İshal / diyare olmak ÇEKİŞKE: Niza ÇELEĞEŞ: Gökkuşağı
ÇEĞET: Çuvaş peyniri [171] ÇEKİT: Nokta ÇELEK: 1. Kova 2. Bülbül
ÇEĞİRTKE: Kara çekirge ÇEKİTLEMEK: Noktalamak ÇELEM: 1. Huni (alet) 2. Pipo
ÇEĞMEK: 1. Bükmek 2. Eğmek ÇEKLEMEK: Sınırlamak ÇELEMEK: Boşaltmak (sıvı)
ÇEĞMEL: Yay biçimli ÇEKLENDİRMEK: Sınırlandırmak ÇELEN: 1. Fettan 2. Dam saçağı
ÇEK: 1. Sınır 2. Hudut 3. Kenar ÇEKLENGEN: 1. Sınırlı 2. Münhasır ÇELER: Terslik
ÇEKÇEKEY: Keten kuşu ÇEKLENMEK: Sınırlanmak ÇELERMEK: Terslenmek
ÇEKÇİ: Gümrük memuru ÇEKLEŞ: Kura ÇELEŞ: Yamuk
ÇEKEBİR: Aralık ayı ÇEKLEŞME: Kura çekme ÇELEŞMEK: Yamulmak
ÇEKEÇ: Vidanjör ÇEKLEŞMEK: Kura çekmek ÇELGE: 1. Yaban atı 2. Çorap
ÇEKEL: 1. Pınar 2. Spatula ÇEKLEV: Limit ÇELGİ: 1. Tırpan 2. İşaret kazığı
ÇEKELEK: Terlik ÇEKLEVÜK: Fındık ÇELGİLEMEK: Tırpan kullanmak
ÇEKELEZ: Sincap ÇEKME: Çizme ÇELGİR: Bandana (alın bağı)
ÇEKELTEY: Pınarı çok olan bölge ÇEKMEN: Yağmurluk ÇELİN: Çinli
ÇEKEM: Su kanalı bekçisi ÇEKMERGEN: Nişancı - Çelince: Çince
ÇEKEN: 1. Ekşi süt içeceği 2. Koçan ÇEKNE: Römork - Çelinye: Çin ülkesi

58
ÇELİNMEK: Rica etmek ÇENEŞMEK: Hava durumu ölçmek ÇERGİCİ: Tezgah satıcısı
ÇELİŞ: Güreş ÇENGİN: Dikkat çekiçi ÇERİ: Asker
ÇELİŞÇİ: Güreşçi ÇENGŞİ: Mucize ÇERİÇİ: 1. Askeri 2. Militarist
ÇELİŞMEK: Güreşmek ÇENKİR: Turkuvaz (renk) ÇERİGTEY: Askeriye
ÇELİŞMEN: Pehlivan (güreşçi) ÇENMEK: Dikkat çekmek ÇERİK: Ağırlık ölçüsü (5 kg)
ÇELKEŞ: Karmaşık ÇENTİLMEK: Hacamat edilmek ÇERİLEMEK: Asker gibi yürümek
ÇELKEŞMEK: Karmaşıklaşmak ÇENTİRMEK: Hacamat yapmak ÇERİLENMEK: Askerce davranmak
ÇELPEK: Yelpaze ÇENTME: Virgül ÇERİMEN: Lejyoner (paralı asker)
ÇELPEMEK: Yelpazelemek ÇENTMEK: Çentik atmak ÇERKEV: Şapel (Rusça)
ÇELPENMEK: Yelpazelenmek ÇEP: Sol taraf ÇERKEY: Terlik
ÇELTEK: 1. Yarı kör 2. Yamak ÇEPEN: Cübbe ÇERLENMEK: Konumlanmak [174]
ÇEMEDEN: 1. Takribi 2. Vasati ÇER: 1. Konum 2. Vakit 3. Maraz ÇERLEŞMEK: Konuşlanmak
ÇEMER: Usta ÇERÇİ: Köyleri dolaşan satıcı ÇERLETMEK: Konumlandırmak
ÇEMERMEK: Ustalaşmak ÇERDEK: Maske ÇERLİK: Ordugah
ÇEMEŞ: Arı kuşu ÇERDEMEK: Maskelemek ÇERMEK: Biriktirmek
ÇEMKİRMEK: Terslenmek ÇERDELMEK: Maskelenmek ÇERMENMEK: Birikmek
[175]
ÇEMREK: Kısa (etek, pantol) ÇERDENMEK: Maske takmak ÇERMİK: Kaplıca (termal su)
ÇEMREMEK: Paçalarını sıvamak ÇERDEY: Maske ÇERPİNMEK: Su sıçramak
ÇEMRELMEK: Paçaları sıvanmak ÇEREK: Çay (akarsu) ÇERPİNTİ: Sıçrayan su damlacağı
ÇEMREN: Mini etek ÇEREKE: Genç kız ÇERPMEK: Su çarpmak
ÇEMRENMEK: Eteği çekmek ÇEREKLEMEK: Dere oluşmak ÇERSEMEK: Bir yeri özlemek
ÇEMREŞMEK: Eteğini toplamak ÇEREKLENMEK: Dere oluşmak ÇERT: Yemin
ÇEMRETMEK: Kolunu sıvamak ÇERENMEK: Nişanlanmak (söz) ÇERTEN: Alabalık
ÇENEÇ: Akrep kuyruğu ÇEREPNE: Ekmek pişirme çömleği ÇERTENMEK: Yemin etmek [176]
ÇENEÇKE: Böcek iğnesi ÇEREŞ: Nişan (söz) ÇERTEŞMEK: Yeminleşmek
ÇENEK: Şarj ÇEREŞMEK: Nişanlanmak (söz) ÇERTİK: Mızrap vuruşu
ÇENEKLEMEK: Şarj etmek ÇERET: Kireç ÇERTİLMEK: Mızrapla çalınmak
ÇENEME: Hava tahmini ÇERETLEMEK: Kireçlemek ÇERTKİÇ: 1. Mızrap 2. Tezene
ÇENEMEK: Hava tahmini yapmak ÇERGE: 1. Çadır 2. Kazık ÇERTMEK: Mızrapla çalmak
ÇENER: Fiş (elektrik) ÇERGELEMEK: Kazık çakmak ÇEŞİN: Anadan üryan
ÇENERMEK: Üst üste kapanmak ÇERGEMEK: Çadır kurmak ÇEŞİNİV: Striptiz
ÇENEŞ: Hava tahmini ÇERGEŞMEK: Kamp kurmak ÇEŞİNİVCİ: Striptizci
ÇENEŞME: Meteoroloji ÇERGİ: Tezgah ÇEŞİNMEK: Soyunmak

59
ÇEŞİRMEK: Kabuk soymak ÇEVİŞMEK: Düzenbazlık etmek ÇEZ: Bakır
ÇEŞİT: Soyulmuş ÇEVKEĞEN: Spekülatif ÇIBIR: Mart ayı
ÇEŞİTMEK: Soyundurmak ÇEVKEMEK: Spekülasyon yapmak ÇIDAL: Metanet (psikolojik)
ÇEŞMEK: Soymak ÇEVKEMEN: Spekülasyoncu ÇIDALTAY: Metanetli (psikolojik)
ÇETELDİK: Ecnebi ÇEVKER: Spekülasyoncu ÇIDAM: Sabır
ÇETELEK: Güç okunan yazı ÇEVKEV: Spekülasyon ÇIDAMAK: Sabretmek
ÇETELMEK: Yabancılaşmak ÇEVMEK: Sürat yapmak ÇIDAMAN: Sabırlı
ÇETEN: 1. Küfe 2. Saman çiti ÇEVREN: 1. Banliyö 2. Varoş ÇIDANÇ: Sabır
ÇETENEK: Sepet ÇEVRENTİ: Çerçeve ÇIDANMAK: Sabırlı davranmak
ÇETİR: 1. Tente 2. Çadır [177] ÇEVRİLGE: Tahvil ÇIĞA: Çarşaf (örtü)
ÇETİŞTE: Salamura zeytin ÇEVRİLGEMEK: Tahvil etmek ÇIĞAL: Geniş omuzlu
ÇETKEN: Dizgin ÇEVRİLGEN: Konvertible ÇIĞANAK: 1. Pınar 2. Menba
ÇETKİ: 1. File 2. Ağkepçe ÇEVRİLGENMEK: Tahvil olmak ÇIĞARAK: Baca
ÇETLEK: Mastik ağacı meyvesi ÇEVŞEK: Sulu toprak ÇIĞARMA: İstisna
ÇETLEVÜK: Kuruyemiş ÇEVŞEMEK: Ağlamak ÇIĞARMAK: İstisna etmek
ÇETME: Kafes ÇEVŞEN: Sulugöz (çok ağlayan) ÇIĞDAÇ: 1. Sarfiyat 2. Harcama
ÇETMEK: Ağ / kafes örmek ÇEYEN: Akrep burcu (astroloji) ÇIĞI: 1. Koruyucu ruh 2. Totem
ÇEVEK: 1. Mezar 2. Kabir ÇEYİN: 1. Kadar 2. Değin ÇIĞILDAM: Lale
ÇEVEN: Muhit ÇEYİR: 1. Katran 2. Zift ÇIĞIM: Masraf
ÇEVENDİZ: Süvari (askeri) ÇEYKEL: 1. Yalpalayan 2. Spatula ÇIĞIN: 1. Zarar 2. Ziyan 3. Omuz
ÇEVGEN: Polo oyunu [178] ÇEYKELMEK: Yalpalamak ÇIĞINÇAK: Apolet
ÇEVİNÇ: Dinamizm ÇEYKEM: Krater ÇIĞINDIRIK: Omuz taşıyacağı
ÇEVİNDİK: Kinetik ÇEYKEMEK: Fokurdamak ÇIĞIR: Patika
ÇEVİNGEN: Süratli ÇEYME: Sütlaç ÇIĞIRDIK: Kara gürgen ağacı
ÇEVİNMEK: Süratlenmek ÇEYMEK: Kaynamak ÇIĞIRGAN: Çok bağıran
ÇEVİRGE: Dial (arama) ÇEYNE: Şakayık çiçeği ÇIĞIRIK: Makara
ÇEVİRGEÇ: Turnike ÇEYNEK: Pençe ÇIĞIRMAK: İlan etmek (sesle)
ÇEVİRGEL: Tespih duası ÇEYNEMEK: Jimnastik yapmak ÇIĞIRTKAN: Tellal
ÇEVİRGELE: Tespih ÇEYNEMEN: Jimnastikçi ÇIĞIRTMAÇ: Tellal
ÇEVİRGEMEK: Başa döndürmek ÇEYNİK: Jimnastik ÇIĞIRTMAK: İlan ettirmek (sesle)
ÇEVİRGENMEK: Başa dönmek ÇEYNİKÇİ: Jimnastikçi ÇIĞIŞ: 1. Menşe 2. Orijin 3. Tebliğ
ÇEVİRMEN: Tercüman ÇEYNİKMEN: Jimnastikçi ÇIĞIT: 1. Masraf 2. Tuzsuz peynir
ÇEVİŞ: Düzenbazlık ÇEYZE: Patlıcan (Çince) ÇIĞLA: 1. Saf 2. Halis

60
ÇIĞLAMA: Çiğ sütten peynir ÇILAGAY: Soyunuk ÇILPALANMAK: Çalkalanmak
ÇIĞLAMAK: Çiğ peynir yapmak ÇILAMAK: 1. Soymak 2. Terlemek ÇILPAMAK: Yayıkta çalkalamak
[179]
ÇIĞLAN: 1. Saflık 2. Halislik ÇILANDAK: Ekin / tarla yılanı ÇILPANAK: Çalkalama kabı
ÇIĞMA: Divan (koltuk) ÇILANGAŞ: Çıplak ÇILPANMAK: Yayıkta çalkalanmak
ÇIĞNIK: Ocak arkası ÇILANMAK: Soyunmak [180] ÇILPI: Fasülye sırığı
ÇIĞRAY: Şakrak kuşu ÇILARIK: Makara ÇILTAĞAN: Kaprisli
ÇIĞRI: 1. Çark 2. Felek (gök çarkı) ÇILAŞ: Terli ÇILTAK: Kapris
ÇIĞRIKMAK: Çark dönmek ÇILAŞMAK: Terlemek ÇILTAKÇI: Kapris yapan
ÇIĞRITMAK: Çark döndürmek ÇILATMAK: Soyundurmak ÇILTAMAK: Kapris yapmak
ÇIĞSAK: Çığlık bölge ÇILAZAK: Yalınayak ÇILTAV: Kapris
ÇIĞŞAK: 1. Rutubet 2. Nem ÇILAZMAK: Çıplaklaşmak ÇIMAG: Yara [Çımak]
ÇIĞŞAMAK: Rutubetlenmek ÇILBIRAŞ: Yoğurtlu yumurta aşı ÇIMAK: Yaralanmak
ÇIKAK: 1. Menşe 2. Orijin ÇILÇAĞAN: 1. Sürüngen 2. Dinozor ÇIN: Hakikat (Çince)
ÇIKAN: Kuzen ÇILDAĞAN: Dağlama demiri ÇINA: 1. Dirsek 2. Porselen
ÇIKANAK: Bibliyografya ÇILDAK: Ateşle dağlama ÇINAK: 1. Sevap 2. Sadakat
ÇIKARGA: 1. Tahmin 2. Asansör ÇILDAMAK: Ateşle dağlamak [181] ÇINAKAY: Serçe parmağı
ÇIKARGAN: Tahmin eden ÇILDIK: Yıldönümü ÇINAMAK: Atlamak
ÇIKARGAMAK: Tahmin etmek ÇILGA: 1. Test 2. Kayış tokası ÇINAŞMAK: Atlama yarışı yapmak
ÇIKARTMAÇ: İskele ÇILGAN: 1. Taç 2. Gelin tacı ÇINATAY: Serçe parmağı
ÇIKAY: Fakir ÇILGAMA: İmtihan ÇINAYAK: Porselen
ÇIKIM: Uzunluk ölçüsü (2 metre) ÇILGAMAK: Test etmek ÇINDAN: Sandal ağacı (Sanskritçe)
ÇIKIRT: Çıt çıt düğme ÇILGANMAK: Test olmak ÇINDAY: Çorap
ÇIKLA: Filiz ÇILGAR: İki çift ÇINGARMAK: Tetkik etmek
ÇIKLAMAK: Filizlenmek ÇILGAYAK: Uzun imtihan [182] ÇINGARTMAK: Tetkik ettirmek
ÇIKMA: Balkon ÇILGI: Zihin ÇINGAY: Emin (güvenilir)
ÇIKMAG: Kaynak (su) [Çıkmak] ÇILGISIZ: Zihinsiz ÇINGIL: Su karanfili
ÇIKMAK: Kaynaklanmak (su) ÇILIK: Mutedil ÇINGIR: Kopuza benzer bir saz
ÇIKNA: İstifa ÇILIMGA: Mektup ÇINIK: Hakiki
ÇIKNAMAK: İstifa etmek ÇILIMGAR: Mektupçu ÇINIKMAK: Tahakkuk etmek
ÇIKNARMAK: İstifa etmek ÇILINMAK: İtidalli olmak ÇINKI: 1. Zerre 2. Atom
ÇIKNATMAK: İstifa ettirmek ÇILITMAK: İtidali sağlamak ÇINMAK: Hakikati bulmak
ÇIKRAMAK: Makara sarılmak ÇILIŞMAK: Mutedilleşmek ÇINSAMAK: Hakikati söylemek
ÇIKRATMAK: Makara sarmak ÇILPALAMAK: Çalkalamak ÇINSATMAK: Hakikati söyletmek

61
ÇINTAY: Asil ÇIVGACI: Değnekçi ÇİĞİLMEK: Düğümlenmek
ÇIPLAMAK: Soymak (kabuk) ÇIVGAR: Yedek hayvan (araba) ÇİĞİN: Kist
ÇIPLATMAK: Soymak (giysi) ÇIVGIN: Mermi ÇİĞİNİK: Nodül
ÇIRAY: 1. Sima 2. Çehre ÇIVMAK: 1. Sekmek 2. Fırlamak ÇİĞİNMEK: Kistleşmek [183]
ÇIRAYLIK: Güzel yüzlü ÇIYKAMAK: Çıban çıkmak ÇİĞİRDEK: Çekirdek (kabuğun içi)
ÇIRGAMAK: Festival yapmak ÇIYKAN: Akne ÇİĞİŞ: Kalamar
ÇIRGAL: 1. Festival 2. Karnaval ÇIYRAK: Ala sığırcık kuşu ÇİĞİT: Çekirdek (yenebilir)
ÇIRGALAMAK: Festival yapmak ÇIYRAMAK: Cıvıldamak ÇİĞİTMEK: Düğümlenmek
ÇIRGALMAK: Eğlenmek ÇIZGA: Mimari plan ÇİĞİZ: İnci
ÇIRGANMAK: Haz duymak ÇIZGIÇ: Cetvel ÇİĞİZMEK: İnci oluşmak
ÇIRGANIŞ: Haz ÇIZIK: 1. Doğru (geometri) 2. Şerit ÇİĞKİ: Ham (olgunlaşmamış)
ÇIRGATMAK: Eğlendirmek ÇIZIKÇA: 1. Hat 2. Doğru parçası ÇİĞLEME: Çiğ sütten alınan yağ
ÇIRLAK: Ağustos böceği ÇIZIKMAK: Hat oluşmak ÇİĞLEMEK: Çiğ besin kullanmak
ÇIRMALGAN: Dolanan ÇIZMAK: Geometrik şekil çizmek ÇİĞNE: Mala
ÇIRMALMAK: Dolanmak ÇİBEĞEN: Sperm ÇİĞRE: Gına
ÇIRMAŞIK: Sarmaşık ÇİBEK: 1. Nakış 2. Atmaca (kuş) ÇİĞREMEK: Gına gelmek
ÇIRMAŞMAK: Dolaşmak ÇİBEMEK: İçine işlemek ÇİĞRETMEK: Gına getirmek
ÇIRMATMAK: Dolamak ÇİBER: Peri ÇİĞSİMEK: Tiksinmek
ÇIRMAVUK: Sarılıcı (bitki) ÇİBERKEY: Peri gibi güzel ÇİĞSİNMEK: Tiksinti duymak
ÇIRPAÇ: Mikser ÇİBİN: Sivrisinek ÇİĞSİMER: Tiksindirici
ÇIRPMAÇ: Soğanlı yumurta aşı ÇİBİRGEN: Bataklık soğanı ÇİK: Mafsal (eklem)
ÇIRTMA: Düdük ÇİDER: 1. Köstek 2. Zincir ÇİKE: 1. Şakak 2. Alın
ÇIRTMAK: Düdük çalmak ÇİGEN: Gayretli ÇİKETEY: Atkuyruğu bitkisi
ÇIRTMAN: Ağaç dalından kamçı ÇİGENDİK: Gayret ÇİKLENMEK: Şüphelenmek
ÇIŞ: Kesif ÇİGER: Azim (sebat) ÇİKSİNMEK: Nefret etmek
ÇIŞLIK: Kesafet ÇİGİN: 1. Prens 2. Şehzade ÇİKSİTMEK: Nefret ettirmek
ÇITANAK: Küçük çıta ÇİGİNEY: Prenses ÇİLEĞEN: Duş (armatür)
ÇITLAK: Tuzlanmış yeşil zeytin ÇİĞELEK: Yumak ÇİLEKEY: Salya
ÇITLAMA: Hamsi kızartması ÇİĞELEMEK: Yumaklaştırmak ÇİLEMEK: Yağmur çiselemek
ÇITMA: Pencere kafesi ÇİĞELENMEK: Yumaklanmak ÇİLEN: 1. Leylek 2. Jale
ÇITMAK: Kafes örmek ÇİĞENEK: Midye ÇİLENMEK: Nemlenmek
ÇIVANAK: 1. Füze 2. Roket ÇİĞENMEK: Doku oluşmak ÇİLENTİ: Nem
ÇIVGA: Ökse çubuğu ÇİĞİL: Düğüm ÇİLİM: Sigara

62
ÇİLİMEK: Sigara / pipo içmek ÇİSEMEK: İnce yağmur yağmak ÇİZERGE: Şema
ÇİLİNEK: 1. Pipo 2. Sigara ağızlığı ÇİSENGİ: İnce yağmur ÇİZGEN: 1. Saban izi 2. Teker izi
ÇİLİRGE: Nargile ÇİSENMEK: İnce yağmur yağmak ÇİZGİNMEK: Etrafı kapanmak
ÇİLİTMEK: Sigara / pipo tüttürmek ÇİŞEMEK: Çiş yapmak ÇİZGİTMEK: Etrafını kapatmak
ÇİLİŞMEK: Sigara içişmek ÇİŞETMEK: Çiş yaptırmak (çocuğa) ÇİZİN: Kroki
ÇİLTEK: Hürmet ÇİTE: Çöp şiş ÇİZİNÇ: Plan (mimari)
ÇİLTEMEK: Hürmet etmek ÇİTEN: Kafes ÇİZİNDEV: Mimari
ÇİLTENMEK: Hürmet görmek ÇİTENEK: Kafes örgüsü ÇİZİT: Dizayn
ÇİLTER: 1. File 2. Izgara 3. Kafes ÇİTER: Tel örgü ÇİZİTLEMEK: Dizayn etmek
ÇİMDEMEK: Çimdik atmak ÇİTİK: Çitle çevrilmiş alan ÇİZMEN: Desinatör
ÇİMEK: Havuz ÇİTİL: Fide ÇOBAR: Değnekli
ÇİMELTEK: Serçe parmak ÇİTİR: Kendi büyüyen fidan ÇOĞ: Kor
ÇİMKİMEK: Çimdiklemek ÇİTİRİK: Mürekkep balığı ÇOĞA: Vahşi hayvan
ÇİNE: 1. Kuvvet 2. Bozkır kurdu ÇİTLEĞEN: Kuru yemiş ÇOĞALAŞMAK: Toplanmak
ÇİNEMEK: Kuvvet uygulamak ÇİTMEK: Çit / kafes örmek ÇOĞAÇ: Vahşi hayvan yavrusu
ÇİNGEÇEY: Elti ÇİVGİN: Mermi ÇOĞAK: Korlaşmış
ÇİNİT: Perçin ÇİVMEK: Uçmak (ok, mermi) ÇOĞAN: Kerkenez kuşu
ÇİNİTMEK: Perçinlemek ÇİY: Jale ÇOĞANMAK: Toplanmak
ÇİRÇE: Fincan ÇİYDE: Hünnap ÇOĞANTI: Basit çoğunluk
ÇİRENGEÇ: Cüretkar ÇİYE: 1. Düğüm 2. Vişne ÇOĞAM: İçtima
ÇİRENGEN: Müteşebbis ÇİYELENGEN: Kördüğüm olmuş ÇOĞAMSAL: İçtimai
ÇİRENMEK: Teşebbüs etmek ÇİYELENMEK: Düğüm olmak ÇOĞANMAK: Ateşi görüp gelmek
ÇİRİK: Ağustos ayı ÇİYELETMEK: Düğümlemek ÇOĞARMAK: Toplamak (ateşbaşı)
ÇİRİMEK: Kötü kokmak ÇİYİK: Nemli ÇOĞARTMA: Ateşle verilen işaret
ÇİRİTMEK: Kötü kokutmak ÇİYİKMEK: Nemlenmek ÇOĞARTMAK: Ateş yakmak
ÇİRKEMEK: Göze kötü görünmek ÇİYİKTİRMEK: Nemlendirmek ÇOĞAŞ: Ateşbaşı toplantısı
ÇİRKENÇ: Çirkin ÇİYİRGENÇ: İğrenç ÇOĞAŞMAK: Toplaşmak (ateşbaşı)
ÇİRKENMEK: Çirkin görünmek ÇİYİRKGENMEK: İğrenmek ÇOĞAY: Kesif
ÇİRKEY: Sirke sineği ÇİZE: Uzunluk birimi (30 cm) ÇOĞAYLIK: Kesafet
ÇİRTİK: Fiske ÇİZELGE: Tablo ÇOĞÇA: 1. Yığın 2. Küme
ÇİRTİLMEK: Fiske vurulmak ÇİZENEK: 1. Diyagram 2. Şema ÇOĞÇALAMAK: Kümelemek
ÇİRTİNMEK: Kesikler atmak ÇİZENDİZ: Mimar ÇOĞÇALANMAK: Kümelenmek
ÇİRTMEK: Fiske vurmak ÇİZEREK: Kroki ÇOĞÇALAŞMAK: Kümeleşmek

63
ÇOĞLAMAK: Közlemek ÇOĞURCUK: Çekirge kuşu ÇOKRATMAK: Kaynatmak
ÇOĞLANMAK: Közlenmek ÇOĞURMAK: Saklanmak ÇOKRU: 1. Maksimum 2. Azami
ÇOĞLAŞ: Meclis ÇOĞURTKA: Peygamberdevesi ÇOKRUK: Midye kabuğu
ÇOĞLAŞI: Celse ÇOĞUŞMA: Ortak karar ÇOKSUN: Çok defa
ÇOĞLAŞMAK: Biraraya gelmek ÇOĞUŞMAK: Birlikte karar almak ÇOKSUNMAK: Çok bulmak
ÇOĞLUK: 1. Köz mangalı 2. Nurlu ÇOĞUŞTURMAK: Toplamak ÇOKTAMAK: Akıntıya dik yüzmek
ÇOĞMAK: 1. Yanmak 2. Birikmek ÇOĞUŞUM: Oybirliği ÇOKU: Kafatası
ÇOĞRAK: Ziyade (çok bulunan) ÇOKA: 1. Ceket 2. Tay yığını ÇOKUK: Istavroz çıkaran kişi [185]
ÇOĞRAMAK: Kaynaklanmak ÇOKAK: Asma kütüğü ÇOKUM: Ağaç dalından tac
ÇOĞRAŞMAK: Kaynaşmak (metal) ÇOKALAK: Mısır sapı ÇOKUMAK: Istavroz çıkarmak
ÇOĞRATMAK: Kaynak yapmak ÇOKALAŞMAK: Birikmek ÇOKUN: Istavroz
ÇOĞRULMAK: Toplanmak ÇOKAM: Cemiyet ÇOKUNGA: Kilise
ÇOĞŞURMAK: Yığılmak ÇOKAMAÇ: Nişan toplantısı ÇOKUNGAR: Rahip
ÇOĞTAĞAN: Müşterek ÇOKAMAK: Nişanlanmak [184] ÇOKUNMAK: Istavroz çıkarmak
ÇOĞUK: 1. Panel 2. Konferans ÇOKAN: 1. Nişanlı 2. Gürz ÇOKUNDUR: Takdis
ÇOĞUKTAMAK: Panel yapmak ÇOKANMAK: Nişanlanmak ÇOKUNDURMA: Takdis etme
ÇOĞUKTAŞ: Panel katılımcısı ÇOKAR: Çobanpüskülü bitkisi ÇOKUNDURMAK: Takdis etmek
ÇOĞUKTAŞMAK: Tartışmak ÇOKARMAK: Merasim yapmak ÇOKUNTU: Ayin
ÇOĞULAŞ: 1. Toplantı 2. Meclis ÇOKARTMAK: İnsan toplamak ÇOKUR: Alaca (karışık renkli)
ÇOĞULDAŞ: Demokrat ÇOKAŞMAK: Toplanmak ÇOKURAK: Deniz kabuğu
ÇOĞULDAŞIM: Demokrasi ÇOKAŞTIRMAK: Yan yana getirmek ÇOKURDAMAK: Kaynamak
ÇOĞULDAŞMAK: Kararlaştırmak ÇOKATMAK: Nişanlamak ÇOKUŞ: Kalabalık
ÇOĞULGA: Yeter sayı ÇOKAY: 1. At kakülü 2. Kubbe ÇOKUŞMAK: Kalabalıklaşmak
ÇOĞULGAMAK: Yeter sayı bulmak ÇOKMAK: Bir araya gelmek ÇOL: 1. Sakatlık 2. Usül (metod)
ÇOĞULGAN: Yeter sayıda ÇOKMAR: Gürz ÇOLA: Tenha
ÇOĞULMAK: Bir araya gelmek ÇOKNA: Birlikte oturan ÇOLAK: Sakat (organı eksik)
ÇOĞULTU: Kalabalık ÇOKNAŞMAK: Birlikte oturmak ÇOLAKA: Ebegümeci (bitki)
ÇOĞULUŞ: Meclis ÇOKRAK: Kaynak ÇOLAMAK: Sakatlanmak
ÇOĞUNMAK: Bir araya gelmek ÇOKRAMAK: Kaynamak ÇOLAN: Paça (sığır bacağı)
ÇOĞUNSAMAK: Çok bulmak ÇOKRANMAK: Galeyana gelmek ÇOLANAŞ: Paça çorbası
ÇOĞUNSANMAK: Çok bulunmak ÇOKRAŞKAN: Kaynayıcı ÇOLANKUL: Sol cenah (ordu)
ÇOĞUNTU: Celse ÇOKRAŞMAK: Kaynaşmak ÇOLANMAK: Sakatlanmak
ÇOĞUR: 1. Kiler 2. Diken 3. Düdük ÇOKRATMA: Pişmiş tahıl ÇOLAPA: 1. Beceriksiz 2. Sersem

64
ÇOLAŞIK: 1. Kolu eğri 2. Karmaşık ÇOLUNMAK: Tek elini kullanmak ÇOMURTKA: Kuyruksokumu
ÇOLAŞMAK: Eli ayağına dolaşmak ÇOLUŞMAK: Topallamak ÇOMURTMAK: Kepçe daldırmak
ÇOLATMAK: Sakatlamak ÇOLUTMAK: Kol bükmek (başkası) ÇOMUTMAK: Suya daldırmak
ÇOLBAĞA: Kara kurbağası ÇOM: Nazarlık (nazar boncuğu) ÇOMUYAK: Odun kutusu (ocak)
ÇOLBAZ: Dikkatsiz ÇOMA: Yetim (babasız) ÇON: 1. Kesik dal (ağaçta) 2. Halk
ÇOLÇAR: Eğri bacaklı ÇOMAÇ: Altı katlanmış dürüm ÇONA: Eli tutmayan
ÇOLDU: 1. Bahşiş 2. Mükafat ÇOMAG: Değnek [Çomak] ÇONATA: Kötürüm
ÇOLDURUM: Ampute ÇOMAK: Değnekle vurmak ÇONAY: Çoban yamağı
ÇOLGA: Bandaj (sargı bezi) ÇOMALAMAK: Ucunu kapatmak ÇONDUK: Telleri dökük süpürge
ÇOLGALAY: Serçe parmak ÇOMAN: Tembel ÇONDUL: Kolu / bacağı kısa
ÇOLGAMAK: Sarmak [186] ÇOMANMAK: Tembellik etmek ÇONDUR: Ebter (soyu kesik)
ÇOLGANMAK: Bandajlanmak ÇOMAR: Av köpeği ÇONGA: Künt (kesik)
ÇOLGAV: 1. Muhasar 2. Abluka ÇOMARAK: Çoban yamağı ÇONGALAK: Kısa kütük
ÇOLGU: Balık ağı ÇOMARMAK: Tortop olmak ÇONGALMAK: Küntleşmek
ÇOLGUN: Rüzgarlı yağmur ÇOMARTMAK: Tortop etmek ÇONGALTMAK: Küntleştirmek
ÇOLKAMAK: Şafak sökmek ÇOMAŞ: Kıymalı yufka dürümü ÇONGAR: 1. Şamata 2. Şaşaa
ÇOLKAN: Şafak ÇOMAŞMAK: Toplaşmak ÇONGAZ: Budaklı odun
ÇOLKANMAK: Şafak sökmek ÇOMATA: Şenlik (“Şamata”) ÇONGU: Dar geçit
ÇOLKUŞ: Arsız ÇOMBAĞ: Davul tokmağı ÇONGUL: Aksak (topal)
ÇOLKUŞMAK: Arsızlık etmek ÇOMMAK: Suya batmak [188] ÇONKUR: Derin
ÇOLMA: Ampute organ ÇOMRA: Bodur ağaç ÇONMAK: Sakatlanmak
ÇOLMAK: Ampute olmak ÇOMRUK: Ucu budanmış ağaç ÇONT: Felç
ÇOLPAK: Beceriksiz ÇOMU: 1. Kadeh 2. Kepçe ÇONTAR: 1. Ampute kişi 2. Hurda
ÇOLPAMAK: Seyahat etmek ÇOMUK: Abdestli kişi [189] ÇONTMAK: Ampute etmek
ÇOLPAN: Venüs gezegeni [187] ÇOMUKMAK: Abdest almak ÇONTUK: Ampute organ
ÇOLPANAK: Gayrı meşru ÇOMUL: Kısa kulaklı ÇONTUR: Bacakları eğri kişi
ÇOLPAR: Seyyah ÇOMULMAK: Kulağı inmek (hayvan) ÇONUR: Zehirli diken
ÇOLPU: Kepçe ÇOMULTMAK: Kulağını indirmek ÇONUŞMAK: Cemaat olmak
ÇOLTAK: Ucu körelmiş ÇOMUNMAK: Suya dalmak ÇOPAR: Yaramaz
ÇOLTUK: 1. Küt 2. Ampute ÇOMUR: Şalgam ÇOPMAK: Sarhoş gibi yürümek
ÇOLUK: Sakat ÇOMURDUK: 1. Gonca 2. Kepçe ÇOPUR: Çiçek hastalığı
ÇOLUM: Baldır ÇOMURMAK: Kepçe ile almak ÇOR: Cin [190]
ÇOLUN: Ağ kepçe ÇOMURMUŞ: Kepçe ÇORA: 1. Cin çarpması 2. Tuz

65
ÇORABAŞ: İfrit ÇORNAŞMAK: Dolaşmak (ip, tel) ÇOZAMAK: Disiplinize etmek
ÇORAĞLAN: Tuzlu toprak ÇORNATMAK: Dolaştırmak (ip, tel) ÇOZMAK: Baskın yapmak
ÇORAL: Yabani zeytin ÇORNAVUK: Zehirli sarmaşık ÇOZUNÇAK: 1. Havlu 2. Peşkir
ÇORALAMAK: Sökmek ÇORT: Şeytan ÇOZUNMAK: Baskına uğramak
ÇORALANMAK: Sökülmek ÇORTAN: Turna balığı ÇOZUŞ: Baskın
ÇORAMAK: Cin çarpmak [191] ÇORTLAMAK: Şeytanlık etmek ÇÖÇEK: 1. Masal 2. Çocuk öyküsü
ÇORAMAN: Cin çıkaran, ekzorsist ÇORTLANMAK: Nefret etmek ÇÖÇÜGE: Çocuk piyesi
ÇORAMIK: Göz iltihabı ÇORTLATMAK: Nefret ettirmek ÇÖÇÜGEÇİ: Çocuk piyesi oyuncusu
ÇORAN: Cin tutmuş ÇORTMA: 1. Spor 2. İdman ÇÖĞÇE: Kepçe
ÇORANMAK: Cine tutulmak ÇORTMAK: Spor / idman yapmak ÇÖĞE: Ihlamur çayı
ÇORAZ: Harç (sıva) ÇORUK: 1. Spor 2. İdman 3. İnat ÇÖĞEMEK: Çöktürmek
ÇORBUĞUR: İri dudaklı ÇORUŞMAK: Bozulmak, çürümek ÇÖĞELMEK: Çökmek
ÇORGA: Örtü ÇORUYMAK: Şahlanmak (at) ÇÖĞEN: Çevgen oyunu
ÇORGAN: Battaniye [192] ÇORUZ: Hastalıklı ÇÖĞMEK: Aniden fırlamak
ÇORGU: Musluk ÇOT: Sakat (eli veya ayağı kesik) ÇÖĞMEN: Dal çekme sırığı
ÇORGULAMAK: Musluk açmak ÇOTAK: Kabza ÇÖĞÜN: İbrik
ÇORGULANMAK: Sürünmek ÇOTMAK: Ampute etmek ÇÖĞÜNÇEK: Tahterevalli
ÇORHALA: Pazı (bitki) ÇOTUK: Ağacın topraktaki kütüğü ÇÖĞÜNDÜRÜK: Tahterevalli
ÇORK: Kuluçka ÇOTULGAMA: Salyangoz ÇÖĞÜNMEK: İnip kalkmak
ÇORKUZ: Bıçak ÇOTULMAK: Ampute olmak ÇÖĞÜR: Telli çalgı (bağlama türü)
ÇORLAK: Çorak toprak ÇOTUR: Ampute ÇÖĞÜRSÜN: Servi ağacı
ÇORLAMA: Tüy yakma ÇOTURUZ: Küt dal ÇÖĞÜTMEK: Aşağı indirmek
ÇORLAMAK: Tüy yakmak ÇOY: Yalan ÇÖK: Kurban Bayramı
ÇORLAN: Kirli su birikintisi ÇOYGAN: Ladin ağacı ÇÖKE: Diz çökme
ÇORLAN !: Cin çarpsın! (Beddua) ÇOYLAK: Kurnazlık ÇÖKEL: Tortu
ÇORLANMAK: Cin musallat olmak ÇOYLAMAK: Kurnazlık yapmak ÇÖKERMEK: Depresyona girmek
ÇORLATMAK: Cin musallat etmek ÇOYLAN: Kurnaz ÇÖKEY: 1. Krema 2. Kaymak
ÇORMA: Lanet ÇOYLANMAK: Kurnazlık etmek ÇÖKLEMEK: Diz çökmek
ÇORMAK: Cin çarpmak ÇOYMAK: Eritmek (maden) ÇÖKLEŞMEK: Kurban kesmek
ÇORMUK: Ağaç kurdu ÇOYUN: 1. Eriyik metal 2. Tencere ÇÖKLETMEK: Diz çöktürmek
ÇORNALDI: Çorap ÇOYUNMAK: Erimek (maden) ÇÖKMEG: Çorba [Çökmek]
ÇORNALMAK: Çorap giymek ÇOZAK: Disiplin ÇÖKMEK: Aşağıya inmek
ÇORNAMAK: Sarılmak ÇOZANMAK: Disiplinize olmak ÇÖKMEN: Kilim

66
ÇÖKTE: Kulak arkası kemiği ÇÖNE: Peygamber [194] ÇÖYLEMEK: Mıhlamak
ÇÖKÜGE: Depresyon ÇÖNEK: Kepçe ÇÖYNEMEK: Uyuşuklaşmak
ÇÖKÜL: 1. Tortu 2. Tas kebabı ÇÖNEMEK: Peygamberlik yapmak ÇÖYNEŞMEK: Uyuşmak (el, ayak)
ÇÖKÜMSEMEK: Melankolikleşmek ÇÖNEŞMEK: Asistanlık etmek ÇÖYNETMEK: Uyuşukluk vermek
ÇÖKÜMSER: Melankolik ÇÖNEZ: Asistan ÇÖZ: Bumbar / Mumbar
ÇÖKÜNÇ: 1. Buhran 2. Kollaps ÇÖNKÜR: Pik / dökme metal ÇÖZDE: Tahlil
ÇÖKÜNMEK: Diz çökmek ÇÖNÜMEK: Dermansızlaşmak ÇÖZDELEMEK: Tahlil etmek
ÇÖKÜR: Tarla artığı ÇÖNÜK: Dermansız ÇÖZDELENMEK: Tahlil edilmek
ÇÖKÜREL: Depresyon ÇÖNÜKMEK: Dermansızlaşmak ÇÖZELTİ: Solüsyon
ÇÖKÜREMEK: Depresyona girmek ÇÖNÜKLEMEK: Dermansızlaşmak ÇÖZERGE: Analiz raporu
ÇÖKÜRMEK: Buhrana girmek ÇÖNÜKLETMEK: Bitap etmek ÇÖZGE: Tahlil
ÇÖKÜT: 1. Çökmüş yer 2. Çukur ÇÖNÜTMEK: Bitap etmek ÇÖZLEMEK: Kokoreç kavurmak
ÇÖKÜTMEK: Diz çöktürmek [193] ÇÖPÜK: Yiyecek artığı ÇÖZLENMEK: Kokoreç yağı erimek
ÇÖLEK: Sürgün (ceza) ÇÖRÇEK: Afacan ÇÖZMEN: Ayakkabı bağı
ÇÖLEMEK: Sürgüne gitmek ÇÖRDÜK: Yabani armut ÇÖZÜNÇ: Halletme
ÇÖLETME: Sürgün (ceza) ÇÖRGE: Merdiven parmaklığı ÇÖZÜNÇLEMEK: Halletmek
ÇÖLETMEK: Sürgün etmek ÇÖRGEM: 1. Rulo 2. Kodeks ÇÖZÜNÇLENMEK: Hallolmak
ÇÖLEŞMEK: Topluca sürülmek ÇÖRGEMEK: Rulo yapmak ÇUBA: Korse
ÇÖLKEM: Eğreltiotu ÇÖRGEMİŞ: Fasülye ÇUBAĞAN: Kederli
ÇÖLME: Terkedilmiş diyar ÇÖRGENMEK: Rulo olmak ÇUBAKAN: Hünnap (bitki)
ÇÖLÜRGE: Hayalet kasaba ÇÖRGETMEK: Rulo yapmak ÇUBAL: Keder
ÇÖLÜRMEK: Terkedilmek ÇÖRKÜ: 1. Abaküs 2. Mihsap ÇUBALAN: Kederli
ÇÖLÜTMEK: Terketmek ÇÖRTEN: Çatı oluğu ÇUBALMAK: Kederlenmek
ÇÖM: Tam ÇÖRTLEVÜK: Fındık ÇUBAMAK: Keder vermek
ÇÖMÇE: Kepçe ÇÖRÜŞ: Sefer ÇUBANÇ: 1. Keder 2. Teselsül
ÇÖME: 1. Tohum 2. Sperm ÇÖRÜŞMEK: Sefere çıkmak ÇUBANMAK: Teselsül etmek
ÇÖMELİ: Dölleyici ÇÖTKER: Şeytan ÇUBARMAK: Soyulmak
ÇÖMEN: Koni biçimli kulübe ÇÖTKERMEK: Şeytan kovmak [195] ÇUBARTMAK: Soygun yapmak
ÇÖMMEK: Çömelmek ÇÖVEK: Telve (kahve çöküntüsü) ÇUBAŞMAK: Silsile oluşturmak
ÇÖMREK: Vana ÇÖVEMEK: Şişmek ÇUBATMAK: Kederlendirmek
ÇÖMÜRGE: Harabe ÇÖVENÇ: Helva ÇUBAYAN: Kederli
ÇÖMÜRMEK: Harap olmak ÇÖVMEK: Kabarmak ÇUÇKA: Domuz
ÇÖMÜRTMEK: Harap etmek ÇÖY: 1. Mıh 2. Çivi ÇUGAL: Edebiyat

67
ÇUGALÇI: Edebiyatçı ÇULAĞAN: Hararetli ÇURULGANMAK: Resmedilmek
ÇUĞ: Yağmur duası ÇULAĞÇAMAK: Hararetlenmek ÇURUM: Resim
ÇUĞAK: Yağmur duası havası ÇULAMAK: Meşale yakmak ÇURUMAK: Resim yapmak
ÇUĞAN: Sabun ÇULAN: 1. Avlu 2. Ahır ÇURUMÇU: Ressam
ÇUĞAR: Ela (karışık renkli) ÇULANMAK: Meşale yanmak ÇUŞKA: Acı biber
ÇUĞAY: Narin ÇULATMAK: Meşale yakmak ÇUTRA: Kova
ÇUĞLAMAK: Yağmur duası etmek ÇULGAMAK: Sarmak ÇUVAK: Dedikoducu cin (mitoloji)
ÇUĞMAK: Dua için toplanmak ÇULGANMAK: Sarınmak ÇUVALMAK: Dolaşmak (ip, tel)
ÇUĞRULMAK: Dua için toplanmak ÇULGUŞ: Hırsız ÇUVAMAK: Dolaştırmak (ip, tel)
ÇUĞTAĞAN: Ortak yağmur duası ÇULMAK: Hırsızlık yapmak ÇUVAŞ: Bir Türk soyu
ÇUĞUK: Girift ÇULMUZ: Şeytan - Çuvaşça: Çuvaş dili
ÇUĞUL: 1. Hakaret 2. Şakül ÇULMAN: Hırsız - Çuvaşya: Çuvaşistan
ÇUĞULDAMAK: Hakaret etmek ÇULUK: 1. Heyecanlı 2. Telaşlı ÇUVGA: Rehber
ÇUĞULDAŞMAK: Hakaret edişmek ÇUM: Kızılcık (ağaç, meyve) ÇUVGAMAK: Rehberlik etmek
ÇUĞUN: Pik / dökme demir ÇUMA: Veba hastalığı ÇUVRAN: Fare
ÇUĞUNÇ: İdam (asarak) ÇUMMAK: Suya dalmak ÇUVŞAK: Ekşi (süt)
ÇUĞUNDUR: Pancar ÇUMAŞ: Dağ sıçanı ÇUVŞAMAK: Ekşimek (süt)
ÇUĞUNDURMAK: Asmak (idam) ÇUMGUK: Leş kargası ÇUVŞATMAK: Ekşitmek (süt)
ÇUĞUNMAK: Asılarak idam olmak ÇUNGU: Paten ÇUVURGAN: Battaniye
ÇUĞUR: Düdük ÇUNGUR: Penguen ÇUVURMAK: Sarmak
ÇUĞURÇU: Düdük çalgıcısı ÇUNMA: Dağ keçisi ÇUVUT: İbrani (İsrailli)
ÇUĞURGA: 1. Kilit 2. Larva ÇUNMAK: Temizlenmek - Çuvutça: İbranice (İsrail dili)
ÇUĞURGAÇI: Çilingir ÇURA: Hayalet - Çuvutya: İbraniye (İsrail)
ÇUĞURGAN: Asma kilit ÇURAN: İçine hayalet girmiş ÇUY: Günah
ÇUĞURMAK: Hayret etmek ÇURAMAK: Hızlanmak ÇUYGUR: Hile
ÇUĞUTUR: Kafkas dağ keçisi ÇURANA: Armonika (çalgı) ÇUYGURLAMAK: Hile yapmak
ÇUĞUZ: Madeni para ÇURANMAK: Müzik yapmak ÇUYLU: Günahkar
ÇUĞUZLAMAK: Para bozmak ÇURKAY: Turna balığı ÇUYUK: Günahkar
ÇUKAL: Zırh ÇURKU: Fıtık ÇUYUKMAK: Günah işlemek
ÇUKALAMAK: Çukur eşmek ÇURNU: Müshil ÇUYULMAK: Günahkar olmak
ÇUKANAK: Burun (coğrafya) ÇURUK: Tablo (resim) ÇUYUNMAK: Günaha girmek
ÇUKMAN: Palto ÇURUKÇU: Ressam ÇUYUR: 1. Merhamet 2. Af
ÇULA: 1. Meşale 2. Fitil ÇURULGAMAK: Resmetmek ÇUYURGAMAK: Merhamet etmek

68
ÇUZAK: Kukumav kuşu ÇÜRÜKÇÜL: Saprofil DAĞIKMAK: Dağa çıkmak
ÇUZUR: Kurnaz ÇÜSEN: Sağanak (yağmur) DAĞITMAN: Distrübütör
ÇUZURLANMAK: Kurnazlık etmek ÇÜSENMEK: Sağanak yağmak DAĞITMANLIK: Distrübütörlük
ÇÜBEK: Penis ÇÜŞEK: Minder DAKAK: Ucu ateşli ok
ÇÜBELMEK: Çiftleşmek (kadın) ÇÜŞEMEK: Minder yaymak DALA: Step (bozkır)
ÇÜBEMEK: Çiftleşmek (erkek) ÇÜYEK: 1. Çiklet 2. Sakız DALAÇ: Dalış takımı
ÇÜBEŞMEK: Çiftleşmek (cinsellik) ÇÜYEMEK: Çiğnemek (ağızda) DALAĞAN: Saldırgan (köpek)
ÇÜÇÜRGEN: Çekirge türü ÇÜVŞEN: Baykuş DALAMA: Kurban bağlama ipi
ÇÜDÜLGE: Din ÇÜYKE: 1. Masura 2. Makara DALAMAZ: Ballıbaba bitkisi
ÇÜDÜR: Pranga ÇÜYMEK: 1. Sündürmek 2. Sarmak DALAMUK: Dikenli çalı meyvesi
ÇÜDÜRLEMEK: Prangalamak ÇÜYRE: Ters DALAN: 1. Hol 2. Antre 3. Set
ÇÜĞEMEK: Dizginlemek ÇÜYREMEK: Terslemek DALANGA: Baraj (Mançuca)
ÇÜĞEN: Gem ÇÜYRENMEK: Terslenmek DALANMAK: Tebelleş olmak
ÇÜĞENEK: Dizgin ÇÜYŞE: Cam DALAŞ: Sataşma
ÇÜĞENMEK: Dizginlenmek ÇÜYÜLMEK: Sünmek DALAŞMAN: Sataşkan
ÇÜĞÜR: 1. Koşu 2. Kısa pantolon ÇÜYÜRMEK: Tersine çevirmek DALARGA: Denizaltı (gemi)
ÇÜĞÜRÇÜ: Koşucu ÇÜYÜRTMEK: Tersine çevirtmek DALAY: Okyanus tanrısı (mitoloji)
ÇÜĞÜRMEK: Koşmak ÇÜZ: Renk DALAYAN: Kostik maddesi (kimya)
ÇÜĞÜRMEN: Koşucu ÇÜZÜM: Dut (ağaç, meyve) DALAZ: 1. Girdap 2. Anafor
ÇÜLEMEK: Taklit etmek ÇÜZÜN: Renk DALBA: Kenar (Mançuca)
ÇÜLENMEK: Taklit yapmak ÇÜZÜNMEK: Renklenmek DALBASMAK: Çok meyvesi olmak
ÇÜLGÜ: 1. Törpü 2. Tırnak makası -D– DALBASTI: Çok meyveli ağaç
ÇÜLGÜLEMEK: Törpülemek DABAZ: 1. Kurdeşen 2. Ürtiker DALBAY: Çuha şapka
ÇÜLGÜLENMEK: Törpülenmek DADAK: Müptela DALDIZ: Ağaçtan arı kovanı
ÇÜLÜK: Perişan DADAKMAK: Müptela olmak DALGIÇ: Balıkadam
ÇÜLÜKMEK: Perişan olmak DADAL: Hazcı DALGIR: 1. Hare 2. Meneviş
ÇÜLÜN: İlik DADALMAK: Haz duymak DALINÇ: İstiğrak
ÇÜMEK: Araya girmek DADANAK: İptila DALIZ: 1. Antre 2. İç kulak
ÇÜNÜK: Çınar ağacı DADANMAK: Müptela olmak DALSAMAK: Ekstaz olmak
ÇÜREK: Kupa (iskambil) DADIŞMAK: Yumurta tokuşturmak DALMAN: Dalgıç giysisi
ÇÜREKEY: Bağırtlak kuşu DAĞAÇA: Devasa DAMAKSAMAK: Tadına bakmak
ÇÜRLEMEK: Menfaat sağlamak DAĞAN: 1. Üçayak 2. Sacayağı DAMAKSAV: Gurme
ÇÜRLEV: Menfaat DAĞAR: 1. Torba 2. Poşet DAMAZ: Maya

69
DAMAZMAK: Mayalamak DARAZDIRMAK: Kasvet vermek DARSINTI: Kasavet
DAMÇIRMAK: Damlamak DARAZMAK: Kasvetlenmek DARUGA: Beldiye başkanı
DAMIRMAK: İçinden akmak DARBALAK: Pantolon DAŞKA: El arabası (Rusça) [197]
DAMIŞMAK: Emmek (sünger) DARBAZ: Sihirbaz DAVAĞAN: Dağ geçidi
DAMITAÇ: İmbik DARBAZLAMAK: Sihir yapmak DAVLAĞAN: Devasa
DAMITMAK: Distile etmek DARBAZLANMAK: Sihre uğramak DAY: Payanda
DAMIZ: Ahır [196] DARCAN: Kanarya DAYANÇ: Metanet
DAMIZGAÇ: Dölleme istasyonu DARDAĞAN: Palmiye ağacı DAYANÇLI: Metanetli
DAMIZGAN: Damızlık hayvan DARGA: Sıkışıklık DAYANÇSIZ: Metanetsiz
DAMIZMAK: Döllemek DARGAK: Kızak köpeği DAYANÇAK: Koltuk arkalığı
DAMLAÇ: Damlalık DARGAN: Sıkışık DAYANGA: 1. Metanet 2. Trabzan
DAMYAN: Mandıra DARGANÇ: Sıkıntı DAYANGAN: Metanetli, metin
DANARAK: Yemin DARGANMAK: Sıkışmak DAYANGI: Köşe minderi
DANARMAK: Yemin etmek DARIKMAK: Nefesi daralmak DAYAR: Hazır
DANGALAMAK: Aklını almak DARILGAMAK: Küskünlük duymak DAYARMA: Hazırlık
DANGALAR: Fevkalade DARILGAN: Küskün DAYARLAMAK: Hazırlamak
DANGARA: Dümbelek (çalgı) DARILGANMAK: Rencide olmak DAYARLANMAK: Hazırlanmak
DANGAZ: Muhteşem DARILMAK: Küsmek DAYARMAK: Hazırlamak
DANIK: 1. Nam 2. Şöhret DARINÇAK: Rencide olmuş DAYARTMAK: Hazırlatmak
DANIKLI: Meşhur (tanınan) DARINDIRMAK: Rencide etmek DAYAŞKAN: Sırt sırta
DANIKSIZ: Meçhul (tanınmayan) DARINGAN: Rencide olmuş DAYAŞMAK: Birbirine yaslanmak
DANIŞ: 1. Sohbet 2. Kanaat (fikir) DARINMAK: Rencide olmak DAYAZ: Sığ (su)
DANIŞIK: Mütala DARKAN: 1. Demirci 2. Eşraf DAYAZLAŞMAK: Sığlaşmak
DANIŞKAN: Mütala eden DARLAL: Eziyet DAYÇA: Teyze
DANIŞMAK: Mütala etmek DARLAMAK: Eziyet etmek DAYDAŞ: Dayı çocukları
DANLAMAK: Hayret etmek DARLAN: Balmumu rengi DAYIK: Ayakta duran bebek
DANLATMAK: Hayret ettirmek DARLANMAK: Eziyet görmek DAYIKIN: Bebek tanrıçası [198]
DANMAK: 1. Akıl almak 2. Şaşmak DARMATURA: 1. Harabe 2. Virane DAYIKMAK: Ayakta durmak
DARAÇ: Hücre (hapishane) DARS: Kasvet DAYIKTIRMAK: Ayakta durdurmak
DARALGA: İç sıkıntısı DARSAMAK: İçi sıkılmak DAYIN: Savaş tanrısı (mitoloji)
DARALGANMAK: İçi sıkılmak DARSIK: Kasvetli DAYLAK: Genç deve
DARAYMAK: Küçülmek (giysi) DARSIKMAK: Kasvetlenmek DAYLAMAK: Kuvvet toplamak
DARAZ: Kasvet DARSINÇ: Kasvet DAYLANMAK: Kuvvetlenmek

70
DAYMAK: Ayağa kalkmak DEĞŞİNMEK: Tahavvül etmek DERGEÇ: Klasör
DAYMAZ: Yürümeyen çocuk DEĞZİRMEK: Temas etmek DERGEMEK: Koleksiyon yapmak
DAZ: Kel DELEMEN: Topaç (oyuncak) DERGEMEN: Koleksiyoner
DAZLAK: Kel DELEYEN: Kara ağaçkakan kuşu DERGENÇ: Koleksiyon
DAZLAMAK: Saçı dökülmek DELGEÇ: Kağıt deleceği DERGENMEK: Birikmek
DAZLANMAK: Saçı açılmak DELME: 1. Mazgal 2. Menfez DERGİN: 1. Tedvin 2. Kodifiye
DAZLAŞMAK: Kelleşmek DEMEÇ: Beyanat DERİM: Ağustos ayı
DAZLATMAK: Usturalatmak DEMEV: Edat (dilbilgisi) DERİŞİK: Konsantre (mütekasif)
DEBE: Fıtık DEMİRGEN: Ham demir DERİŞİM: Konsantre sıvı
DEĞDENE: Yavru bıldırcın DENELGE: Test DERİŞMEK: Konsantre olmak
DEĞE: 1. Çengel 2. Kanca DENELGEN: Kobay DERLEMEN: Derlemeci
DEĞEÇ: Kutsal sunu (ilk lokma) [199] DENER: Dikkat DERMEG: Canlılık [Dermek]
DEĞEÇLEMEK: Sungu sunmak DENEŞ: Kıyas DERMEK: Biriktirmek
DEĞEK: Çaylak kuşu DENEŞMEK: Birbirini denemek DERNE: Kahya (çiftlik sorumlusu)
DEĞEKEN: Kutup porsuğu DENEŞMEN: Birbirini deneyen DERNEMEK: Koordine etmek
DEĞELEY: Beyaz balıkçıl kuşu DENEŞTİRME: Mukayese DERNELMEK: Koordine olmak
DEĞİNÇ: 1. Temas 2. Liyakat DENEŞTİRMEK: Kıyaslamak DERNEŞİK: Organize
DEĞİNMEK: Temas etmek DENET: 1. Teftiş 2. Kontrol DERNEŞME: Organizasyon
DEĞİNTİ: Temas DENETÇİ: 1. Teftişçi 2. Kontrolör DERNEŞMEK: Organize olmak
DEĞİŞTİRGEÇ: Komütatör DENETMEN: Müfettiş DERNEŞTİRMEK: Organize etmek
DEĞİRMEK: Döndürmek DENEY: Tecrübe (eksperiment) DERNEŞTİRMEN: Organizatör
DEĞİRMİ: 1. Yuvarlak 2. Çember DENGELEÇ: Denge noktası (fizik) DERNETMEK: Kahyalık etmek
DEĞİŞ: Liyakat DENGELEŞMEK: Muvazeneleşmek DERNEV: 1. Analiz 2. Organizasyon
DEĞİŞLİ: Liyakatli DENGEY: 1. Stabil 2. Hiza DERNEVÇİ: 1. Analizci 2. Kahya
DEĞİŞMEN: Mübadil DENİZEK: İç deniz DEVER: 1. Demlik 2. Çaydanlık
DEĞİŞSİZ: Liyakatsiz DENKTEŞ: Muadil (eşdeğer) DEVİLDEMEK: Gayret etmek
DEĞİT: Temas DEPRENÇ: Zelzele DEVİLMEK: Tökezlemek
DEĞRİNMEK: Devri daim etmek DEPRENGEÇ: Sismograf DEVİN: Hareket
DEĞRİŞMEK: Başa dönmek DEPRENİŞ: Yer sarsılması DEVİNÇ: Mobilite
DEĞRİTMEK: Devri daim ettirmek DEPRENMEK: Yer sarsılmak DEVİNÇLİ: Mobil
DEĞSİNÇ: Kinaye DEREK: Un helvası DEVİNGE: Dinamizm
DEĞSİNME: Kinaye DEREMET: Adam / asker toplama DEVİNGEÇ: Dinamo
DEĞSİNMEK: Kinaye yapmak DEREN: Kulüp DEVİNGEN: Dinamik (hareketli)

71
DEVİNİM: Hareket DIŞTAMAK: İşten çıkarmak DİLÇEK: Küçük dil
DEVİNMEK: Hareket etmek DIZIK: Diz çökme DİLDEMEK: Hakaret etmek
DEVİR: 1. Hareketli 2. Devrik DIZIKMA: Şövalyelik seromonisi DİLDEŞMEK: Hakaret edişmek
DEVİTKEN: Muharrik DIZIKMAK: Diz çökmek DİLDEV: Hakaret
DEVİTMEK: Harekete geçirmek DIZIKMAN: Şövalye DİLEĞEN: Geveze
DEVLÜGEÇ: Delice kuşu DIZMAN: 1. Şövalye 2. Kabadayı DİLEMEZ: Konuşamayan
DEVRE: 1. İsyan 2. İnfial 3. Zıt [200] DİBEK: Havan DİLENCİR: Sadaka toplayıcı
DEVREMEK: İsyan / infial etmek DİDEK: Gaga DİLENCİREMEK: Dilencilik yapmak
DEVRETMEK: Azmettirmek 201 DİĞ: Verem / tüberküloz DİLENÇ: İstirham
DEVRİM: 1. İhtilal 2. Revolüsyon DİĞİR: Merdane (sıkıştırıcı) DİLENGİR: Güzel konuşan
DEVŞİNMEK: Gayret etmek DİĞİRÇEK: 1. Bobin 2. Rulman DİLENGİRMEK: Güzel konuşmak
DEYİK: Nişan (söz) DİĞİRLENMEK: Merdane dönmek DİLER: Talepkar
DEYİKLEMEK: Nişanlamak DİKEÇ: Ağaç dikme çubuğu [202] DİLEŞ: Sohbet
DEYİKLENMEK: Nişanlanmak DİKEL: Sivri kürek DİLEŞME: Muhabbet
DEYİKDEŞ: Nişanlı DİKELEÇ: İnatçı DİLEŞMEK: Muhabbet etmek
DEYİKLEŞMEK: Nişanlanmak DİKELEMEK: Dik duruma getirmek DİLEV: Emel
DEYİN: Vasiyet DİKELENMEK: İnat etmek DİLEVÜK: Dilenci
DEYİNÇ: Üslup (konuşma tarzı) DİKELEŞMEK: İnatlaşmak DİLMEÇ: Mütercim
DEYİNLEMEK: Vasiyet bırakmak DİKER: Fidan dikme aracı DİLMER: Lisan
DEYİŞET: Rivayet DİKEY: 1. Vertikal 2. Şakuli DİLMERMEK: Ecnebice konuşmak
DEYİŞETÇİ: Ravi (rivayet eden) DİKGEN: Dikdörtgen DİLMEŞMEK: Tercümeli konuşmak
DEYİŞETMEK: Rivayet etmek DİKİNCİ: Terzi DİNÇ: 1. Zinde 2. Enerjik
DIĞIRDAK: Boncuk çan DİKİNÇ: Terzilik DİNÇELMEK: Zindeleşmek
DIĞIRDAMAK: Şıngırdamak DİKİNDİZ: Terzi DİNGEÇ: Maskara
DILAK: Klitoris DİKİNTİ: 1. Sütun 2. Kolon (inşaat) DİNGİL: Aks (mekanik)
DILKAÇAR: Baştankara kuşu DİKİŞKER: Dikiş makinası DİNGİN: Sakin
DINGIRAK: Trampet (çalgı) DİKİT: Stalagmit DİNK: Havan (dibek)
DIRAZ: Davet DİKİTMEK: Sütun / direk dikmek DİNLEÇ: Radyo
DIRAZCI: Davetçi DİKME: Fidan DİNLER: Munis
DIŞAL: Harici DİKMEN: 1. Zirve 2. İnatçı DİNLERGE: Radyo
DIŞALMAK: Dışarıya açılmak DİKSE: Konak ağaç (ökse paraziti) DİNLETKE: Konser salonu
DIŞSAMA: Hariç tutma DİLBEZEK: Demogog DİNLETKEN: Kendini dinleten
DIŞSAMAK: Hariç tutmak DİLBEZMEK: Demogoji yapmak DİNSEK: Rahat

72
DİNSEMEK: Rahatlamak DİRGER: Tabip DİŞENDİRMEK: Diş çekmek
DİNSETMEK: Rahatlatmak DİRGİ: Sofra DİŞENGİ: Diş (mekanik)
DİNŞİRGEÇ: İşitme cihazı DİRGİTMEK: Sofra kurmak DİŞENGİR: Diş açma aygıtı
DİNŞİRMEK: İşitmek DİRGİZ: 1. Hayat 2. Can DİŞENMEK: Diş göstermek
DİPÇE: Dipnot DİRGİZEK: Çizgi film DİŞERMEK: Dişeti kabarmak
DİPÇEMEK: Kökenine inmek DİRGİZGEN: Muhyi (can veren) DİŞERTİ: Dişeti kabarması
DİPÇİN: Kökü derinde DİRGİZME: Animasyon DİŞETMEK: Diş açmak
DİPÇİNMEK: Kök salmak DİRGİZMEK: Hayatta kalmak DİŞİNDİRİK: Diş çekme ipi
DİR: Can DİRİGER: Tabip DİŞKİRT: Dişli dokuma tarağı
DİRECEN: 1. İnatçı 2. Sebatkar DİRİK: Canlı DİŞLEN: Dişleri çıkık
DİRÇELME: Reenkarnasyon DİRİL: 1. Tik (refleks) 2. Biyolojik DİŞLENTİ: Diş izi
DİRÇELMEK: Reenkarne olmak [203] DİRİLİŞMEK: Canlanmak (birlikte) DİŞMİR: Afacan
DİRÇELMEN: Reenkarne olan DİRİM: Can DİŞNEMEK: Dişleriyle tutmak
DİRÇELTMEK: Reenkarne etmek DİRİNÇ: Libido (yaşam enerjisi) DİVİK: Termit (akkarınca)
DİREJ: Uzun boylu DİRİNDİZ: Biyolog DİVLEK: Kalın kabuklu kavun türü
DİREN: 1. Şeytani insan 2. İblis [204] DİRİNGE: Pop müzik DİZBEK: 1. Katar 2. Konvoy
DİRENEK: Payanda DİRİŞKEN: Yaşama bağlı DİZBEV: Diz bağı
DİRENGE: Temerrüt DİRİŞMEK: Yaşama bağlanmak DİZDEV: Dizlik
DİRENGEÇ: İnatçı DİRİZ: 1. Biyo– 2. Canlı varlık DİZELGE: 1. Liste 2. Sıra (dizi)
DİRENGEMEK: Temerrüt etmek DİRİZGEN: Biyonik DİZEME: Çit
DİRENGEN: Mütemerrid DİRİZMEK: Canlılaşmak DİZEMEÇ: Kortej
DİREŞ: Sebat DİRKEÇ: 1. Sütun 2. Kiriş (inşaat) DİZENEK: Sistem
DİREŞMEK: Sebat etmek DİRKEMEK: Sütun / kiriş dikmek DİZERGE: 1. Kayıt defteri 2. Klasör
DİREŞMEN: Sebatkar DİRLEÇ: Vitamin DİZGİ: Tertip
DİRETİM: Temerrüd DİRSE: 1. İnatçı 2. Ters konuşan DİZİK: 1. Diz selamı 2. Kolye
DİRETKEN: Muanid (inatçı) DİRSİZ: Cansız DİZİKME: Diz selamı verme
DİRETMEK: İnat etmek DİRZEK: Köşe DİZİKMEK: Diz selamı vermek
DİRETMEN: Muanid (inatçı) DİŞÇEKER: Davya (dişçi kerpeteni) DİZİLDİRİK: Diz koruyacağı
DİREV: 1. Mesnet 2. Direme sırığı DİŞEĞİ: Kürdan DİZİN: İndeks
DİREY: Fauna (hayvan habitatı) DİŞEK: Diş çıkaran çocuk DİZİNÇ: 1. Endeks 2. Sıralama
DİRGEÇ: İlaç DİŞEMEK: Diş çıkarmak DİZİNÇLEMEK: Sıralamak
DİRGEK: Erzak DİŞENEK: Takma diş DİZLEME: Dize kadar çorap
DİRGEN: Harman çatalı DİŞENDİRİK: Diş çekme ipi DİZLEMEK: Dize kadar çekmek

73
DİZMEN: Mürettip DOLAMA: Viraj DONANGAN: Teçhizatlı
DOĞ: İlkbahar DOLAMBAÇ: Labirent DONAŞKA: Üniforma
DOĞAN: Falko türü yırtıcı kuş DOLAMIK: Tırıvırı (misina ağ) DONAŞMAK: Üniforma giymek
DOĞANAK: Doğumhane DOLANDI: Seyyah derviş DONAT: Tuhafiye
DOĞDA: Doğum eğlencesi DOLANGAÇ: Karmaşık yol DONATIR: Tuhafiyeci
DOĞDAŞ: Aynı günde doğan DOLANTI: 1. Kır gezisi 2. Deveran DONCUKMAK: Pıhtılaşmak
DOĞDAŞMAK: Aynı gün doğmak DOLAŞ: Ev kargası DONDURAÇ: Buzluk (buzdolabı)
DOĞDU: Doğum günü DOLAY: 1. Civar 2. Mücavir alan DONDURGAÇ: Dipfriz
DOĞDUK: Öz evlat DOLAYAN: Mücavir DONGAR: Kambur
DOĞLAM: Piyes DOLAYLAMAK: Mecaz yapmak DONGU: Rijidite
DOĞLAMAK: Piyes oynamak DOLÇA: 1. Maşrapa 2. Sürahi DONGUN: Rijit
DOĞRAMAÇ: Ekmek parçası DOLGAN: Ful (tam dolu) DONKULDAK: Bas (ses)
DOĞRAMAŞ: Papara yemeği DOLGUNAY: Bedir, dolunay DONKULDAMAK: Bas ses çıkmak
DOĞRUL: Dürüst DOLKUMA: Hezeyan DONRA: Saç kepeği
DOĞUÇ: Gün doğumu DOLKUMAK: Hezeyana gelmek DONUŞKAN: Jöle
DOĞUNÇ: İrtical (doğaçlama) DOLKUNMAK: Hezeyan etmek DONUŞMAK: Jöle gibi donmak
DOĞUNÇLAMAK: İlham gelmek DOLMAÇ: Minder DONUT: Soğuk hava
DOĞULUŞ: Tevellüt DOLMAN: Ceket DORA: Şahika
DOĞURGU: Doğurma DOLMATAS: Biber dolması DORAK: Yoğurtlu kaymak peyniri
DOĞURGULUK: Doğum vakti DOLMUŞ: Minibüs DORALMAK: Solgunlaşmak
DOĞURTMAN: Ebe (doğumcu) DOLUĞAN: Simgesel sayılar (7, 9) DORAN: Sivri
DOĞUŞAD: Doğu kanadı komutanı DOLUN: Litre DORATMAK: Soldurmak
DOĞUŞKAN: İlham verici DOLUNÇ: Şarj DOVGA: Yayla çorbası
DOĞUŞKAR: İlham perisi DOLUNDURMAK: Şarj etmek DOYARKA: Amele (gündelik işçi)
DOĞUT: Doğum tarihi DOLUNMAK: Şarj olmak DOYDU: Papağan [205]
DOKUNÇ: Hüzün DOLUT: Hacim DOYGA: Rızk
DOKUR: Tekstil dokuma aleti DOLUTMAK: Şarj etmek DOYGAMAK: Rızıklanmak
DOKURGA: Dokuma tezgahı DOM: Ihlamur ağacı DOYMAÇ: Papara yemeği
DOKURCUN: Dokumacı kuşu DOMALAK: Yer mantarı DOYMAŞ: Papara yemeği
DOKUTMAN: Tekstil makinesi DOMURMAK: Tomurcuk açmak DOYUMUYU: Aş evi
DOL: Volga ırmağı (coğrafi ad) DOMURTMAK: Gonca koparmak DOYUNÇ: Tatmin
DOLAĞAN: Akdiken DONAÇ: Dondurucu hava DOYUNMAK: Tatmin olmak
DOLAK: Sargı kuşağı DONANGA: Teçhizat DOYUNTU: Fast food

74
DOYUTMAK: Tatmin etmek DÖNERGE: Pervane (gemi, uçak) DUDUKLANMAK: Kekelemek
DÖĞDÜ: Balta / keser küt tarafı DÖNEY: Devir DUDUKLUK: Kekemelik
DÖĞEÇ: 1. Havan 2. Dibek DÖNGE: 1. Atıf 2. Çıkmaz sokak DUĞAR: Numara (sayı)
DÖĞMEÇ: Pestil kuruyemiş ezmesi DÖNGEL: Muşmula DUĞARLAMAK: Numaralandırmak
DÖĞÜLCEK: Bulgur unu DÖNGELEK: Çark DUĞARLANMAK: Numaralanmak
DÖKEÇ: Damper DÖNGEMEK: Atıf yapmak DUĞLAMAK: Set çekmek
DÖKENEK: Tezgah DÖNGEN: Mürted (dinden dönen) DUĞLANMAK: Set çekilmek
DÖKER: Damperli kamyon DÖNGÜ: Rotasyon DUĞULDAMAK: Vınlamak
DÖKERGE: Damper DÖNGÜN: Rotatif DULAK: 1. Genç dul 2. Tecrübeli
DÖKMEN: Tezgah satıcısı DÖNÜM: Yüzey ölçü birimi (dekar) DULAMA: Kaftan
DÖKÜMGE: Katalog DÖNÜŞTÜREÇ: Transformatör DULDA: 1. Himaye 2. Gölge
DÖKÜN: 1. Gübre 2. Ahbun DÖRDEÇ: 4 parmak işareti DULDAÇ: Şemsiye
DÖKÜNÇ: Hastalık döküntüsü DÖRDEN: Kırk (sayı) DULMAK: Batmak
DÖLEÇ: Üreme gücü yüksek DÖRMEK: 1. Eşmek 2. Kazmak DULUNGAÇ: Su altı dalış tüpü
DÖLEK: Asil DÖRDÜLDEŞ: Kare DULUNMAK: Suya dalmak
DÖLEMEK: Hamile bırakmak DÖRDÜLDEŞMEK: Karelenmek DULUTMAK: Suya daldırmak
DÖLEN: 1. Asil 2. Şefkatli DÖRTKÜL: Dörtgen DUM: Sis
DÖLENMEK: Hamile kalmak DÖRTLENGEÇ: 4 haftalık çalışma DUMA: Rus Parlamentosu (Rusça)
DÖLERGE: Sperm DÖRTMÜYÜZ: Dört köşeli DUMAĞI: 1. Nezle 2. Grip
DÖLERGEN: Döllenmiş DÖRVEL: Kare DUMAK: Örtmek
DÖLERME: Döllenme DÖŞENÇ: Mefruşat DUMLU: Sisli
DÖLERMEK: Döllenmek DÖŞENEK: Mobilya DUMRU: Tef (çalgı)
DÖLEŞ: Plasenta DÖVEK: Falaka DUNMAK: Loşlaşmak
DÖLEŞMEK: Rahime yerleşmek DÖVELEK: Kelek (karpuz, kavun) DUNAMAK: Hava kararmak
DÖLGEN: Cenin DÖVEN: Kesici harman aracı [207] DURA: 1. Beka 2. Arzu
DÖNÇÜK: 1. Tümsek 2. Yükselti DÖVENSELİK: Döven oku DURAÇ: 1. Fren 2. Kaide (altlık)
DÖNDÜREK: Topaç DÖVER: Harman makinesi DURAÇLAMAK: Frenlemek
DÖNEÇ: Rotor (döner aksam) DÖVERGE: Patos (harman aracı) DURAÇLANMAK: Frenlenmek
DÖNELGE: Hortum (rüzgar) DÖVÇEK: Havan DURAĞ: Nokta
DÖNELGEMEK: Hortum esmek DÖVGÜÇ: Havan DURAL: 1. Sabit 2. Arzulu
DÖNEMEÇ: Viraj DÖVME: Tatu (vücut boyama) DURALAMAK: Arzulamak
DÖNENBEY: Dönerek uçan kuş [206] DUDUK: Kekeme DURALGA: İstasyon
DÖNENGE: Burç (astronomi) DUDUKLANMA: Kekeleme DURAMAK: Baki kalmak

75
DURAMIŞ: Baki DUŞAMAK: Köstek vurmak DUYUŞMAK: Telepati yapmak
DURAN: Bakir arazi (Mançuca) DUŞANMAK: Kösteklenmek DUYUZ: İlan
DURATAY: Baki DUVA: 1. Perde 2. Paravan DUYUZMAK: İlan etmek
DURÇULGA: Tecrübe DUVADAK: Toy kuşu DÜĞELEMEK: İlaçlamak
DURÇULGAMAK: Tecrübelenmek DUVALMAK: Örtülmek DÜĞELENMEK: İlaçlanmak
DURGAÇ: Park yeri / alanı DUVAMAK: Peçe örtmek DÜĞLEK: Kavun
DURGU: Sekte DUVMAK: Perde / örtü örtmek DÜĞÜ: İnce bulgur
DURGUMAK: Sekteye uğramak DUVULDAĞAN: Mayıs böceği DÜĞÜR: Tahıl tanesi
DURGUTMAK: Sekteye uğratmak DUVULDAMAK: Vınlamak DÜĞÜRÇEK: Granül
DURGUZMA: Ereksiyon DUYAÇ: Radar DÜLEK: Saksı
DURGUZMAK: Ereksiyon olmak DUYANAK: Sensör DÜLEMEK: Polenleşmek
DURLAK: İkametgah DUYARAK: Sansasyon DÜLENMEK: Bitki oluşmak
DURLAN: Berrak DUYARGA: 1. Anten 2. Sensör DÜNEGÜN: Evvelki gün
DURLANMAK: Berraklaşmak DUYARGAMAK: Algılamak DÜNEN: Üç yaşındaki at
DURMAÇ: Sicim DUYARI: Hissiyatlı DÜNENMEK: Gün bitmek
DURMAZ: “Değmez” DUYDAŞ: Sempatizan DÜNETMEK: Günü bitirmek
DURSAMAK: Durmak istemek DUYDAŞLIK: Sempati DÜNÜK: Nazik
DURUK: Statik DUYDAŞMAK: Sempati duymak DÜNÜKMEK: Nezaket göstermek
DURUKSAMAK: Durur gibi olmak DUYDURMAK: İhbar etmek DÜNÜŞKE: Şeker pancarı
DURUKSANMAK: Tereddüt etmek DUYDURUŞ: İhbar DÜREK: 1. Top (kumaş vs.) 2. Rulo
DURUL: 1. Berrak 2. Masum DUYGUN: Hissiyatlı DÜREMEÇ: Sandviç
DURULAÇ: Durulama suyu DUYSAL: Hissi DÜRGE: Paket
DURULCA: Masumiyet DUYSAMAK: Duymak istemek DÜRGEÇ: Paketleme aleti
DURULMAK: Berraklaşmak DUYSANMAK: Duyar gibi olmak DÜRGEK: 1. Rulo 2. Bohça
DURUNÇ: Mola DUYSU: His DÜRGEKLEMEK: Bohçalamak
DURUNMAK: Mola vermek DUYUK: Haber DÜRGELEMEK: Paketlemek
DURUŞKAN: Dayanıklı DUYUKMAK: Haber almak DÜRGÜ: 1. Kefen 2. Sargı
DURUŞMAK: Ayakta bekleşmek DUYUNÇ: 1. Hissiyat 2. Feraset DÜRGÜÇ: 1. Dürüm 2. Makara
DURUTMAK: Kaim kılmak DUYUNÇAK: Gazete DÜRME: Rulo
DURUZ: Park (araç) DUYUNÇAMAK: Haber almak DÜRMELEMEK: Rulo yapmak
DURUZGA: Park yeri (araç) DUYURMAN: Muhabir DÜRMENE: Sandviç
DURUZMAK: Park etmek DUYUSAN: Hassas DÜRTKEMEK: İtelemek
DUŞAK: Köstek DUYUŞAN: Telepatik DÜRTKENMEK: İtelenmek

76
DÜRTKÜN: Dişi domuz DÜŞÜNDEŞME: Tevarüt DÜZENMEK: Nizama girmek
DÜRÜNÇ: Çeyiz DÜŞÜNDEŞMEK: Hemfikir olmak DÜZENLEŞMEK: Nizamileşmek
DÜRÜNTÜ: Rulo gibi kıvrılmış şey DÜŞÜNDEV: Felsefe DÜZER: Dozer
DÜŞELGE: 1. Pay 2. Hisse DÜŞÜNDÜZ: Filozof DÜZESİZ: Ayarsız
DÜŞELGEMEK: Pay düşmek DÜŞÜNGE: Efkar DÜZET: Islah
DÜŞELGENMEK: Pay almak DÜŞÜNGEN: Efkarlı DÜZETMEK: Islah etmek
DÜŞEMEK: Rüya görmek DÜŞÜNGÜ: Tefekkür DÜZEY: Seviye
DÜŞERGE: 1. Pay 2. Miras payı DÜŞÜNMEN: Mütefekkir DÜZGE: Makyaj
DÜŞERGEMEK: Pay almak DÜŞÜNSEME: Mülahaza DÜZGEÇ: Makyaj malzemesi
DÜŞEY: 1. Vertikal 2. Şakuli DÜŞÜNSEMEK: Mülahaza etmek DÜZGEN: Nizami
DÜŞGEL: Rastlantı DÜŞÜNÜK: 1. Not 2. Havsala DÜZGENLİK: Nizamiye
DÜŞGELE !: Rastgele! DÜŞÜNÜKLEMEK: Not düşmek DÜZGÜ: 1. Tertip 2. Çeyiz 3. Norm
DÜŞGELMEK: Rast gelmek DÜŞÜRGE: İskonto DÜZGÜLÜ: Tertipli
DÜŞGÜR: Hayalet DÜŞÜRGEMEK: İskonto yapmak DÜZGÜSÜZ: Tertipsiz
DÜŞGÜRMEK: Hayal etmek DÜŞÜT: Türbe DÜZLEÇ: Greyder
DÜŞLEĞEN: Hayali DÜYENEK: Nasır (deri sertleşmesi) DÜZLEM: Satıh
DÜŞLEK: Hayalperest DÜYNE: Hacc DÜZLEN !: “Hazırol!”
DÜŞLENCE: Fantazi DÜYNEMEK: Haccetmek DÜZLENÇ: Tesviye
DÜŞLENCESEL: Fantastik DÜYÜ: 1. Pirinç (bitki ve tane) DÜZLEV: Ova
DÜŞLENTİ: Muhayyile DÜYÜÇÜ: Çeltik ekicisi - E-
DÜŞÖYKÜ: Masal DÜZE: Ayar EBE: Doğum hemşiresi
DÜŞSEME: Hayal DÜZEÇ: Tesviye aleti EBERMEK: Elinde getirmek
DÜŞSEMEK: Hayal kurmak DÜZEÇLEME: Tesviye EBEŞMEK: Sırtında taşımak
DÜŞÜLGE: Hayal DÜZEÇLEMEK: Tesviye etmek EBZE: Svan (Dağ Gürcüsü)
DÜŞÜLGEMEK: Hayal etmek DÜZELEMEK: Ayarlamak EBZEÇE: Svanca (Dağ Gürcücesi)
DÜŞÜLKE: Ütopya DÜZELENMEK: Ayarlanmak ECE: Abla
DÜŞÜMDEŞ: Mutabık DÜZELİ: Ayarlı ECEGEY: Kraliçe
DÜŞÜMDEŞLİK: Tetabuk DÜZELTMEN: Musahhih ECENE: Cüce
DÜŞÜMDEŞMEK: Tetabuk etmek DÜZEM: Doz ECETEN: 1. Hükümran 2. Egemen
DÜŞÜNÇ: 1. Mülahaza 2. Tefekkür DÜZEME: Dozaj ECETENGE: Hükümranlık, egemenlik
DÜŞÜNDEME: Felsefe DÜZEMEK: Regüle etmek ECETEY: Küçük kız kardeş
DÜŞÜNDEMEK: Felsefe yapmak DÜZENEK: Mekanizma ECİNMEK: Rahmet etmek
DÜŞÜNDEŞ: Hemfikir DÜZENGEÇ: Regülatör ECİMEK: Merhamet etmek

77
ECİMEN: Merhametli EDİL: 1. Melodi 2. Hayır (iyilik) EĞEK: Çene
ECİNER: 1. Elem 2. Keder EDİLEMEK: Müzik yapmak EĞELDEK: Narin
EÇEGE: Abi (büyük erkek kardeş) EDİLGE: İfa konusu olan şey EĞELDEMEK: Narinleşmek
EÇEGEY: Lor yemeği EDİLGEMEK: İfa etmek EĞENİK: Mahçubiyet
EÇEK: Taban (ayağın altı) EDİLGEN: Pasif EĞENMEK: Mahçup olmak
EÇİK: Hece EDİLGENMEK: İfa olmak EĞERÇEK: Semer / palan cebi
EÇİKLEMEK: Hecelemek EDİLMEK: Gerçekleştirilmek EĞERKEY: 1. Semer 2. Palan
EÇİMEK: Fermente olmak EDİM: İfa (yerine getirme) EĞERME: Süzme yoğurt
EÇİNE: 1. Doğru sözlü 2. Emin EDİNÇ: Müktesebat EĞERMEK: Torba bükmek
EÇİNMEK: Mayalanmak EDİR: Gün (24 saat) EĞEŞ: 1. Melodi 2. Nağme
EÇİTKEN: Maya EDİRGE: 1. Harman 2. Hasat EĞEŞİK: 1. Sataşma 2. Müzik
EÇİTME: Mayalama EDİRGEN: Harman / hasat yeri EĞEŞKEN: Sataşkan
EÇİTMEK: Mayalamak EDİRMEK: Harman / hasat etmek EĞEŞMEK: Müzik yapmak [209]
EÇKİ: Oğlak burcu (astroloji) EDİZ: 1. Sarp 2. Pahalı EĞET: 1. Sağdıç 2. Uşak (hizmetçi)
ED: Madde [“d” harfi ile yazılır] EDSİZ: Maddi olmayan EĞEZ: Müzik
EDE: Dede (büyükbaba) EFE: Zeybek (Yunanca) EĞEZCİ: Müzisyen
EDEGEY: Kral EFECEN: Yaramaz çocuk EĞEZMEK: Musiki icra etmek
EDEKE: Lala (erkek dadı) EGE: 1. Efendi 2. Sahip 3. Özne EĞİLÇEK: Elastik
EDER: 1. Fiyat 2. Misk faresi EGEÇE: Hanımağa EĞİLÇEMEK: Elastikleşmek
EDERGE: 1. Fiyat 2. Paha EGELEMEK: Başlamak (oyun) EĞİN: 1. Sırt 2. Vücut
EDERGEN: Pahalı EGELETMEK: Başlatmak (oyun) EĞİNÇ: Rüku
EDERLEK: Tarife EGEMEN: Hükümran [208] EĞİNDEMEK: Sırt dayamak
EDERLEMEK: Fiyat belirlemek EGEMENLİK: Hakimiyet EĞİNDEŞ: Dost
EDERLENMEK: Pahalanmak EGEV: Törpü EĞİNDEŞMEK: Sırt sırta dayaşmak
EDERMEK: Pahalanmak EGEVLEMEK: Törpülemek EĞİNMEK: Rükuya varmak
EDEŞ: 1. Büyükbaba 2. Dede EGEVLENMEK: Törpülenmek EĞİNSEME: Temayül
EDGÜ: Kıymet EĞBER: Yamuk (geometri) EĞİNSEMEK: Temayül etmek
EDGÜLÜ: Kıymetli EĞBERMEK: Yamulmak EĞİR: 1. İlaç 2. Kür
EDGÜLÜK: Kıymet EĞÇİM: Rampa EĞİRÇEK: Kirmen, iğ
EDİGE: Muallim EĞÇİMEK: Meyillenmek EĞİRGEÇ: Kirmen, iğ
EDİK: 1. Ayakkabı 2. Papuç EĞÇİTMEK: Meyil vermek EĞİRMEN: Kirmen, iğ
EDİKÇİ: Ayakkabıcı / Papuççu EĞDİ: Çapa EĞİRSEK: İlaca ihtiyacı olan
EDİKMEK: Muvaffak olmak EĞEGÖZ: Kiklop (tepegöz) EĞİRSEMEK: İlaca ihtiyaç duymak

78
EĞİT: Sürme (göz boyası) EKER: Mibzer (ekim makinesi) EKŞİĞEN: Limon
EĞİZ: Şive EKEREK: Ev önündeki bahçe EKŞİMİK: Frenk üzümü
EĞİZMEK: Şiveli konuşmak EKERGE: Mibzer (ekim makinesi) EKŞİNÇ: Asiditasyon
EĞLEÇ: Park yeri (araç) EKETEY: Küçük birader EKŞİRGE: Turşu
EĞLEK: Park alanı EKEV: Çift (iki) öküz EKŞİRGEMEK: Turşu mayalanmak
EĞLEMEK: Park etmek EKİLEM: Tereddüt EKŞİRGETMEK: Turşu mayalamak
EĞLENEÇ: Parti (eğlence) EKİLEMEK: Kararsızlık göstermek EKŞİT: 1. Asit 2. Hamız
EĞLENEK: Park (eğlence alanı) EKİLENMEK: Tereddüt etmek EKTİ: 1. Parazit 2. Mezbahane
EĞME: 1. Torba 2. Poşet EKİLEV: Kararsızlık EKÜ: Mafsal
EĞMEÇ: Kavis EKİNÇ: 1. Kültür 2. Hars EKÜN: Çift (ikili)
EĞNEZ: Narin EKİNMEK: Kendiliğinden yetişmek ELBEĞEN: 1. Bol 2. Bereketli
EĞNEZMEK: Narinleşmek EKİNTİ: Kendigelen bitki ELBEK: 1. Kafi 2. Ziyade
EĞNİK: İçyağı yemeği EKİR: Bitki kökü ELBEKLEMEK: Arz etmek (iktisat)
EĞREK: Motel EKİRMEK: Köklü bitki ekmek ELBER: Bilmece
EĞREM: Viraj EKİRTMEK: Köklü bitki ekmek ELBERMEK: Bilmece sormak
EĞREMEK: Viraj dönmek EKİT: İnsaf ELBİR: 1. Arabulucu 2. Müşterek
EĞREN: Kızılcık (ağaç, meyve) EKİTMEK: İnsaf etmek ELBİRLİĞİ: 1. İttifak 2. İştirak
EĞRİÇ: Çarpık EKİZ: 1. Kusur 2. Çift ELBİRMEK: İttifak / iştirak etmek
EĞRİLÇE: Raşitizm (kemik eğriliği) EKİZMEK: Kusur işlemek ELBİZ: Şeytan [210]
EĞRİLÇEK: Kavisli EKLENÇ: Aksesuar ELCEMEK: Mukavemet etmek
EĞRİLÇEMEK: Kavislenmek EKLEŞ: Rotasizm (“R” sesi sorunu) ELCİME: Gurbet
EĞRİM: 1. Pınar 2. Göze EKLEŞMEK: “R” sesi çıkaramamak ELCİMEK: Gurbete gitmek
EĞRİNDİ: Reverans EKMEG: Nan [Ekmek] ELCİR: 1. Hasretli 2. Bunak
EĞRİNMEK: Reverans yapmak EKMEK: Ziraat yapmak ELCİREMEK: Sıla hasreti çekmek
EĞSİMEK: Temayül etmek EKMEN: 1. Ziraatçi 2. Çiftçi ELCİRME: Bunama
EĞSİNMEK: Temayül göstermek EKSEN: 1. Mihver 2. Ekvator ELCİRMEK: Bunamak
EĞSİTMEK: Temayül etmek EKSER: 1. Rod çubuğu 2. Kağnı oku ELÇEĞEN: Merkep (eşek)
EKE: Abi (büyük erkek kardeş) EKSİMEK: Kusuru olmak ELÇEK: 1. Orak 2. Munis
EKELE: Palamut ağacı EKSİNÇ: Maluliyet ELÇEKME: Feragat
EKELMEK: Yanında getirmek EKSİNÇEK: 1. Negatif 2. Elektron ELÇEKMEK: Feragat etmek
EKEME: Müzik aleti EKSİNMEK: Kusur etmek ELÇİK: Eşek arısı
EKEMEK: Müzik aleti çalmak EKSİTMEK: Noksanlaştırmak ELÇİLEME: Görücü usülü
EKENEK: Tarla (ekilebilir alan) EKŞİMEN: Kuzukulağı bitkisi ELÇİLEMEK: Görücü gitmek

79
ELÇİM: 1. Avuç dolusu 2. Tutam ELEŞTİRİ: Tenkit ELİRME: Uykusuzluk hastalığı
ELÇİN: 1. Demet 2. Bağ ELEŞTİRMEN: Münekkit ELİRMEK: Uykusuzluğa tutulmak
ELDEK: 1. Basiretli 2. Eldiven ELEV: Delegasyon ELİŞ: 1. Usta 2. Mahir
ELDEM: 1. Basiret 2. Canayakınlık ELEVÜR: Kalbur ELİŞMEK: Maharet göstermek
ELDEMEK: Elde etmek ELEY: 1. Vatan 2. Memleket ELİTMEK: Hizmet vermek
ELDENMEK: Elinden tutmak ELEZ: 1. Hayalet 2. Silüet ELİYE: Yıldırım tanrısı [212]
ELDER: Refakatçi ELEZER: İşkenceci ELİZ: Bekaret tanrıçası (mitoloji)
ELDERMEK: Refakat etmek ELEZMEK: Eziyet etmek ELKİMEK: Yıldırım düşmek
ELDESE: Foton (Mançuca) ELGE: 1. Model 2. Kalıp ELKİN: Yıldırım
ELDEŞ: Muvaza ELGEMEK: Ekin ekmek ELKİNMEK: Yıldırım çarpılmak
ELDEŞMEK: Muvaza etmek ELGENÇEK: Falaka ELKİŞ: Elleri bağlı
ELDEŞMEN: Muvazacı ELGEŞMEK: Birlikte ekin ekmek ELKİŞEN: Kelepçe
ELDEV: 1. Çeşit 2. Nevi ELGEY: Vatansever ELLEZ: İlyas (özel ad) [213]
ELDİZ: Vatansever ELGEZEK: 1. İşgüzar 2. Kalbur ELLİK: Kamu (devlet ve toplum)
ELEGE: Akraba ELGEZMEK: İşgüzarlık etmek ELLİKLEŞTİRME: Kamulaştırma
ELEKEY: Neredeyse ELGİ: Gariplik ELLİKLEŞTİRMEK: Kamulaştırmak
ELEKLEMEK: İstihza etmek ELGİN: Garip ELME: Ihlamur ağacı
ELEKTEMEK: İstihza etmek ELGÜÇ: Kanca ELMEK: Hizmet etmek
ELEMEN: Kalbur ELGÜÇEKE: Parmak oyunu (iple) ELMEŞ: Takas
ELEMGE: İplik çıkrığı ELGÜMEK: Kancaya takmak ELMEŞİK: Takas edilmiş
ELEN: Hobi ELİ: Uzunluk ölçüsü (15 cm) [211] ELMEŞMEK: Takas etmek
ELENEK: Delegasyon ELİF: Arap alfabesinin ilk harfi ELÖVER: Takdire şayan
ELENGE: Kalbur üstü (kalan) ELİGEÇE: Hala (henüz) ELÖVMEK: Tahsin etmek
ELENGEÇ: Eleme makinası ELİK: 1. Gazel (hayvan) 2. Taklit ELSEK: Kibar
ELENGEMEK: Kalbur üstü kalmak ELİKLEMEK: Taklit etmek ELSEMEK: Kibarlık etmek
ELENLEMEK: Hobi ile uğraşmak ELİKTEMEK: Özenmek ELSENÇ: Kibarlık
ELENTİ: Kalbur üstü kalanlar ELİKTEV: Özenti (taklit) ELSENMEK: Kibar davranmak
ELERGE: Eleme makinesi ELİKTEVCİ: Özentici (taklitçi) ELSEL: Sosyal
ELERİM: Vesile ELİNCEK: Salıncak ELSELLEŞME: Sosyalleşme
ELERMEK: Vesile olmak ELİNDİRME: Manüplasyon ELSELLEŞMEK: Sosyalleşmek
ELEŞ: El ele tutuşma ELİNDİRMEK: Manüple etmek ELSELLEŞTİRMEK: Sosyalleştirmek
ELEŞMEK: El ele tutuşmak ELİNMEK: Manüplasyon yapmak ELTER: Refakatçi
ELEŞMEN: El ele tutuşan ELİR: 1. Uykusuz 2. Katır ELTİR: Kuzu derisi

80
ELTME: Refakat EMELDEŞ: Refika (karı, eş) EMLEMEK: İlaç vermek
ELTMEK: Refakat etmek EMELEZMEK: Kadın bulmak EMLENMEK: Bir kadınla evlenmek
ELVEREN: Destekçi EMELZEK: Halk hekimi (kocakarı) EMLEŞ: Aşı (tıbbi)
ELVERMEK: Destek olmak EMELZEMEK: İlaçla tedavi etmek EMLEŞMEK: Aşılanmak
EM: 1. İlaç [214] 2. Ağız EMEN: 1.Meşe ağacı 2. Can EMLETMEK: İlaçlatmak
EMBEL: Nodul EMENDİRMEK: Zahmet vermek EMLÜ: Evli erkek (karısı olan kişi)
EMÇEK: Meme EMENMEK: Zahmet çekmek EMNEK: Tedavi
EMÇEKTEŞ: Süt kardeş EMER: Rahat EMNEKÇİ: Hekim
EMÇELGE: İlaç tedavisi EMEREK: Mobilya EMNELGE: Eczacılık
EMÇELMEK: Tedavi olmak EMERMEK: Rahatlamak EMNELGER: Eczacı
EMÇELTMEK: Tedavi etmek EMERTMEK: Rahatlatmak [218] EMNELMEK: İlaçla tedavi olmak
EMÇELTMEN: 1. Hekim 2. Tabip EMET: 1. Sınır 2. Hudut EMNEMEK: İlaçla tedavi etmek
EMÇEMEN: Halk hekimi EMEZ: “Değil” EMNER: Aşı (tıbbi)
EMÇİ: Eczacı EMEZİ: Kadınsı EMNERMEK: Aşılanmak (tıbbi)
EMDEMEK: İlaç vermek EMEZİLEMEK: Kadınsı davranmak EMNETMEK: İlaçla edavi ettirmek
EMDEN: Bakire EMGEÇ: 1. Zahmetli 2. Vantuz EMRE: Aşık (halk şairi)
EMDENMEK: İlaç almak EMGEK: Zahmet EMREMEK: Aşık (halk şairi) olmak
EMDEV: İlaç tedavisi EMGEKLİ: Zahmetli EMRENMEK: Aşıklık almak (rüya)
EME: Hala (babanın kız kardeşi) EMGEKSİZ: Zahmetsiz EMSEK: Kadın avcısı
EMECEN: Emici yılan EMGEMEK: Zahmet çekmek EMSEL: Karısını seven erkek
EMEÇ: Vantuz EMGENMEK: Izdırap çekmek EMSELEK: Zenne (kadınsı erkek)
EMEGE: 1. Kadın 2. Dişi EMGETMEK: Zahmet vermek EMSELİK: Travesti, transeksüel
EMEGEL: Çocuk emzirme EMİK: Meme EMSEMEK: Kadın istemek
EMEGELÇİ: Süt annesi [215] EMİKDEŞ: Süt kardeş EMSENEK: Jigolo
EMEGEN: Dev anası (mitoloji) [216] EMİL: Feminal EMSİNMEK: Kadınsı davranmak
EMEGET: 1. Put 2. Fetiş EMİTMEK: İlaçla tedavi etmek EMSİZ: İlaçsız
EMEGEY: Nine (büyükanne) [217] EMİZMEK: İlaçla tedavi olmak EMTER: Merkez
EMEGÇİN: 1. Dişi 2. Kadın EMKE: Lezzetli EMTERMEK: Temerküz etmek
EMEGTEY: 1. Dişi 2. Kadın EMKEK: 1. Dişi 2. Kadın EMTÜ: Evli erkek (karısı olan kişi)
EMEHSİT: Nine (büyükanne) EMKEMEK: Tadına bakmak EMZE: Dul kadın
EMEKTEŞ: İş arkadaşı EMKESEMEK: Kadın istemek EMZEK: Biberon
EMEL: 1. İlaç tedavisi 2. Kür EMLEÇ: 1. Enjektör 2. Şırınga EMZEMEK: Tadına bakmak
EMELCİ: Eczacı EMLEK: 1.Şifalı bölge 2. Müşfik [219] EMZİK: Oyuncak meme

81
EMZİNÇEK: Pipet ENEŞ: 1. Büyükanne 2. Nine ENZE: Kambur
EMZİNMEK: Pipetle çekmek ENETKEK: Hintli EPENEK: Pul (rondela)
EN: 1. Kesik işareti 2. Damga - Enetkekçe: Hintçe EPEYLENME: Hava atma
ENÇ: Rahat - Enetkekye: Hindistan EPEYLENMEK: Hava atmak
ENÇEK: Yavru (köpek, kedi) ENEZ: 1. Hadım 2. Ağzı kesik testi EPİNÇ: 1. Kültür 2. Hars
ENÇİ: Miras ENGEK: Çene kemiği EPİT: Sanat
ENÇİLEMEK: Miras bölüşmek ENGEME: Badal (tümsek) EPİTKEN: Sanatçı
ENÇİLENMEK: Mirasa konmak ENGER: 1. Maraz 2. Dert EPİTMEK: Sanat eseri yapmak
ENÇMEK: Rahatlamak ENGEZ: Cihaz EPİTMEN: Sanatçı
ENDEK: 1. Yemin 2. Mühür ENGEZER: Dev EPKİN: Sanat yeteneği olan
ENDEMEK: Yemin etmek ENGİLMEK: Temayül etmek EPLEMEK: Sebep olmak
ENDER: Boca ENGİM: 1. Parça 2. Kısım EPLENMEK: Sebebiyet vermek
ENDERMEK: Boca etmek ENGİME: Hikaye EPMEK: Ekmek (tahıl saçmak)
ENDEŞ: Aynı damgaya sahip olan ENGİMEK: Kısımlanmak ERBEĞEN: Pervane böceği
ENDEŞMEK: Aynı damgayı taşımak ENGİRMEK: Takip etmek ERBEKEY: Kelebek
ENDİK: 1. Eda 2. Tavır ENGİTMEK: Kısımlamak ERBÖRÜ: Kurtadam
ENDİKMEK: Eda / tavır takınmak ENGİZ: Tescil ERBÜKE: Yılan adam
ENDÜŞMEK: Minimize olmak ENGİZLEMEK: Tescil etmek ERÇE: Mertçe
ENYÜKMEK: Maksimize olmak ENİR: Pelikan kuşu ERÇİM: Enerji
ENE: Nine (büyükanne) ENİŞ: 1. Marjinal 2. Rahatlık ERÇİN: İdari bölge (köy, şehir vs.)
ENECEK: Alt basamak (merdiven) ENİT: Sürpriz ERÇİNMEK: İdare etmek
ENEÇ: 1. Meyil 2. Ekstrem ENİTMEK: Sürpriz yapmak ERDE: Kemal
ENEGEY: Nine (büyükanne) ENKİŞ: Tecrübeli ERDEÇİ: Kamil
ENEHSİT: Nine (büyükanne) ENLEM: Paralel (latitude) ERDEM: Fazilet
ENEK: 1. Hadım (iğdiş) 2. Testis ENMEK: 1. Şaşırmak 2. Solmak ERDEMEK: Mert davranmak
ENEKE: 1. Mürebbiye 2. İri bilye ENNE: Hala (babanın kız kardeşi) ERDEN: Bakir
ENEKLEŞ: Münakaşa ENÖNE: Enberi noktası (gökbilim) ERDENE: Cevher
ENEKLEŞMEK: Münakaşa etmek ENÖNELEMEK: En öne almak ERDENMEK: Namusunu korumak
ENEMEK: Keserek işaretlemek ENÖTE: En uzak nokta (gökbilim) ERDEŞ: Kuma (aynı erkekle evli)
ENENMEK: Kesilerek işaretlenmek ENÖTELEMEK: En arkaya almak ERDEŞMEK: Kuma olmak
ENETMEK: Hadım (iğdiş) etmek ENREK: Kükreyen ERDİBEY: Olgun erkek
ENER: Akord (çalgı) ENREMEK: Kükremek ERDİBİKE: Olgun kadın
ENERMEK: Akord etmek [220] ENSER: Mıh (büyük çivi) ERECE: 1. Prensip 2. Mevzuat

82
EREGEN: Dede (büyükbaba) ERGENE: Maden ocağı ERKENEK: Parmak çocuk [222]
EREHSİT: Dede (büyükbaba) ERGENEK: Sandık ERKESEMEK: Erkek istemek
EREK: 1. Gaye 2. İki hörgüçlü deve ERGENEKEN: Maden ocağı tüneli ERKETEY: Otokrasi
EREKÇİN: Erkek ERGİL: 1. Nimetli 2. Kamil ERKEY: Naz
EREKE: 1. Etil alkol 2. Genç erkek ERGİLEMEK: Nimet vermek ERKEYİN: Nazlı
EREKEY: Başparmak ERGİLENMEK: Rekor kırmak ERKİ: 1. Turfanda 2. Olgun
EREKMEN: Dulavrat otu ERGİRMEK: Erimeye başlamak ERKİL: Cumartesi günü
EREKTEY: Erkek ERGİT: Eritme / carper peynir ERKİLEMEK: Serbest davranmak
EREL: 1. Hasret 2. Vefa ERGİZMEK: Erimek (maden) ERKİLENMEK: Serbest bırakılmak
ERELEMEK: Hasret / vefa duymak ERGÜ: 1. Rica 2. Nimet ERKİN: 1. Hür 2. Serbest
ERELENMEK: Hasret çekmek ERGÜÇE: 1. Dilekçe 2. Armağan ERKİNDİK: 1. Hürriyet 2. Serbesti
ERELEZMEK: Koca bulmak ERGÜMEK: Rica etmek ERKLİ: 1. Muktedir 2. Otoriter
EREM: 1. Müjde 2. Pelin otu ERGÜN: Ricacı ERKLİK: 1. İktidar 2. Otorite
EREMÇEK: Lor peyniri ERGÜL: Rica ERKMEN: Diktatör
EREMİK: Kısır (çocuğu olmayan) ERGÜVEN: Devir (çağ) ERKSİNME: Hakimiyet
EREMLEMEK: Rıza göstermek ERİKEN: Kamil ERKSİNMEK: Hakimiyet sağlamak
EREN: 1. Evliya 2. Derviş ERİKMEK: 1. Bıkmak 2. Usanmak ERKSİZ: Kudretsiz
ERENBEY: İhtiyar erkek ERİLMEK: Biçim değiştirmek ERKTİ: Muhtar (özerk)
ERENBİKE: İhtiyar kadın ERİN: 1. Dudak 2. Reşit 3. Nehir ERLEG: Yeraltı tanrısı (mitoloji) [223]
ERENDİZ: Jüpiter gezegeni ERİNÇ: Huzur (içsel) ERLEN: Hamster
ERENER: Vaat ERİNÇEK: Üşengeç ERLENMEK: Kocaya varmak
ERENERMEK: Vaat etmek ERİŞ: 1. Gayret 2. Muvaffakiyet ERLÜ: Evli kadın (erkeği olan kişi)
EREŞMEK: Keramet etmek ERİŞEK: 1. İdeal (ülkü) 2. Gaye ERMEN: 1. Pelin otu 2. Kutsal [224]
EREŞMEN: Zehirsiz örümcek ERİŞMEN: Muvaffak ERMİŞ: 1. Evliya 2. Derviş
ERETME: Sünnet (tıbbi) ERİYİK: Mahlul ERNEK: Başparmak
ERETMEK: Sünnet etmek (tıbbi) ERK: İktidar ERPELMEK: Törpülenmek
EREVİL: Grev ERKE: Otorite ERSE: Yarı olgun
EREY: Piyon ERKECEY: Parmak kız (masal) [221] ERSEK: Nemfoman
EREZ: 1. Mert 2. Delice otu ERKEÇ: Genç teke ERSEL: Kocasını seven kadın
EREZİ: Erkeksi ERKELEMEK: Destek olmak ERSELEK: Erkeksi kadın
EREZİLEMEK: Erkeksi davranmak ERKELENMEK: Destek bulmak ERSELEN: 5 renkli aslan (mit) [225]
ERGE: Maden yatağı ERKELİ: Otoriter ERSELİK: Hermafrodit
ERGEMEK: Birikmek ERKEM: Naz ERSEMEK: Erkek istemek (cinsel)

83
ERSENEK: Fahişe ESELİK: 1. Saadet 2. Selamet ESİRGENÇ: Himaye
ERSİN: Amin (dilek sözcüğü) ESEM: Hatıra ESİRGENMEK: Himaye edilmek
ERSİNMEK: Erkek gibi davranmak ESEME: 1. Nüfus cüzdanı 2. Künye ESİRGEŞ: Vesayet
ERŞEK: Kafası pars biçimli ayı (mit) ESEMEK: Hatırlamak ESİRGEŞMEK: Vesayet etmek
ERŞİ: Çirkin ESEN: 1. Selam 2. Selamet ESİRGİN: Ani kar fırtınası
ERŞİLENMEK: Çirkinleşmek ESENDEME: Selamet ESİRİK: Ani duygusal tepki
ERTE: Sabah ESENDEMEK: Selamete ermek ESİRMEK: Ani tepki vermek
ERTEGEN: Sabahleyin ESENDEŞMEK: Selametleşmek ESİRMEN: Ani tepki veren kişi
ERTEĞİ: Masal ESENDİK: Selim ESİRTMEK: Ani tepki vermek
ERTEKİ: Yarın ESENGÜ: 1. Sıhhat 2. Selamet ESİTEÇ: Telefon
ERTELE: Şimdiye dek (Mançuca) ESENGÜLEMEK: Sıhhat dilemek ESİTMEK: Telefon etmek
ERTELİK: Kahvaltı (sabah yemeği) ESENGÜLENMEK: Sıhhat bulmak ESİZ: 1. Eyvah 2. Fena
ERTELMEK: Sabah olmak ESENGÜLEŞMEK: Sıhhat dileşmek ESİZGEMEK: Hayıflanmak
ERTEN: İmsak ESENLEME: Selamlama ESİZMEK: Vah etmek
ERTENÇEK: Sabahleyin ESENLEMEK: Selamlamak ESKERME: Hatıra
ERTENE: 1. Sahur 2. Cevher ESENLEŞMEK: Selamlaşmak ESKERMEK: Hatırlamak
ERTİK: 1. Geçen 2. Meslek ESENMEN: Salim ESKERT: Not (hatırlatma kağıdı)
ERTİKLİ: Fani ESER: 1. His 2. Saadetli 3. Rüzgar ESKERTME: İhtar
ERTİM: Kamil ESERGE: Manik nöbet (hastalık) ESKERTMEK: İhtar etmek
ERTİR: Sabah ESERGEN: Manik ESKİN: Kalbur makinası
ERTİRLİK: Kahvaltı ESERMEK: Hissetmek ESKİRGEMEK: Külüstürleşmek
ERTMEK: Zaman geçmek ESETMEK: Hatırlatmak ESKİRGEN: Külüstür
ERTÜ: Evli kadın (erkeği olan kişi) ESEY: Esinti ESKİRMEK: Yıpranmak
ERZE: Dul erkek ESGİN: Rüzgarlı yer ESLEK: 1. Farkında 2. Halim
ERZEMEK: Amaç edinmek ESİÇ: Tencere ESLEMEK: Farketmek
ERZENE: Zirve ESİK: 1. Kapı 2. Başkent ESLENMEK: Farkedilmek
ERZİ: 1. Vasi 2. Evliya ESİN: İlham ESLETMEK: Farkettirmek
ERZİN: 1. İstiklal 2. Ateş küreği ESİNÇ: Cereyan (hava akımı) ESLEV: Farketme
ES: 1. Dimağ 2. Zihin 3. Not ESİNLEMEK: İlham vermek ESME: Esinti
ESE: 1. İsa (özel ad) 2. Saadet ESİNLENMEK: İlham almak ESNEĞEN: Elastiki
ESEGE: Baba ESİNMEK: Cereyan etmek ESNEK: Elastik
ESEĞEN: Rüzgarlı yer ESİRGEMEK: Himaye etmek ESPEK: Esinti
ESELEK: 1. Ahmak 2. Budala ESİRGEN: Hami (himayeci) ESPEREK: Muhabbet çiçeği

84
ESRE: “I-İ” sesi veren işaret [226] EŞİV: 1. Tempo 2. Ritim ETİŞMEK: Faaliyette bulunmak
ESREÇ: Alkollü içki EŞİVÇİ: 1. Tempo tutan 2. Ritimci ETİZ: 1. Vücut 2. Tarla
ESRENMEK: Aklı başından gitmek EŞKEN: 1. Kurdeşen 2. Ürtiker ETİZMEK: Vücut bulmak
ESRETMEK: Aklını başından almak EŞKESEMEK: Kadın istemek ETKENÇEK: Salıncak
ESRİK: Sarhoş EŞKİN: 1. Atik 2. Rüzgarlı ETKESMEK: Hayvan kesmek
ESRİMEK: Sarhoş olmak EŞLENÇ: Eşleşme ETKİMEK: Tesir etmek
ESRİTKEN: Sarhoşluk verici EŞME: 1. Su kuyusu 2. Saç örgüsü ETKİN: 1. Aktif 2. Faal
ESRİTMEK: Sarhoş etmek EŞMEG: Kadın ceketi [Eşmek] ETKİR: Tesirli
ESTE: Mantık EŞMEK: Ceket / yelek giymek ETTE: Amca
ESTEMEK: Mantık yürütmek EŞNE: Çayırlık alan ETÜGEN: Yer tanrıçası [227]
ESTELİK: 1. Rasyonel 2. Yadigar EŞTEL: Rahat ETYEMEZ: Vejeteryan
ESTENMEK: Sesi duyulmak EŞTELMEK: Rahatlamak EVCİM: Hamaratlık
ESTELMEK: Mantıklı olmak EŞTEMEK: Rahatlatmak EVCİMEK: Muktesit
ESTİ: Rüzgar EŞTEN: 1. Alışkın 2. Rahat EVÇEL: Genelev
EŞBİÇMEK: Aynı şekli vermek EŞTENMEK: Alışmak EVÇELME: Fuhuş
EŞBİLMEK: Aynı kabul etmek EŞTİ: 1. Lahana 2. Maça (iskambil) EVÇELMEK: Fahişelik etmek
EŞBÖRÜ: Kurt kadın EŞTİK: 1. Rahat 2. Konforlu EVÇEMEK: Geneleve gitmek
EŞBÜKE: Şahmaran EŞTÜ: Evli EVÇENEK: Garsoniyer
EŞÇEKİM: Eşleşme (kura) ETÇEKER: Kıyma makinası EVÇENMEK: Metres tutmak
EŞÇEKMEK: Eşleşmek (kura) ETEN: Meyvelerin yenilen kısmı EVDE: Ev kazası
EŞDEĞER: Muadil ETENE: Plasenta EVDEMEK: Ev kazası yapmak
EŞDEN: Bakire ETENMEK: Embriyo oluşmak EVDEL: Ev kazası
EŞDEYİŞ: Ezber ETEŞ: Horoz EVDER: Karı koca kavgası
EŞDEYİŞLE: Ezberden ETEŞMEK: Şişmanlamak EVDERMEK: Kavga etmek (eşler)
EŞELEK: Maden ocağı ETİK: 1. Vücut 2. Tezyinat EVDEŞ: Ev arkadaşı
EŞEY: Cinsiyet ETİKMEK: Etlenmek EVDEŞMEK: Aynı evde kalmak
EŞEYSEL: Cinsel ETİLMEK: Nihayete ermek EVDİRMEK: Acele ettirmek
EŞGÜTMEK: Koordine etmek ETİN: Gök gürültüsü EVELEK: Labada
EŞİL: Feminal ETİNEMEK: Kükremek EVER: 1. Boynuz 2. Parsel
EŞİM: 1. Saç örgüsü 2. Hamarat ETİNGİ: Fevkalade EVERE: Torunun çocuğu
EŞİNGEN: Müsavi ETİNMEK: Gök gürlemek EVERLEK: Tekboynuz (mitoloji)
EŞİR: 1. İri ağızlı 2. Timsah ETİRMEK: Nihayete erdirmek EVERGE: Nikah / evlilik cüzdanı
EŞİTGEN: Müsavi ETİŞ: Faaliyet EVERİM: Evlendirme

85
EVERME: Evlendirme EVLEŞ: Evin çok olduğu alan EVZEMEK: Sulh /ateşkes yapmak
EVERMEK: Evlendirmek EVLEŞMEK: Binalaşmak EVZETMEK: Terhis etmek (asker)
EVERNE: Örümcek ağı EVLİK: 1. Kiler 2. Depo EVZİN: Siper
EVERTME: Nikah EVMEK: Acele etmek EVZİNMEK: Sipere çekilmek
EVERTMEK: Nikah kıymak EVNEK: Pencere EVÜR: Sine (göğüs)
EVERTMEN: Nikah memuru EVRE: Safha EVÜRLEMEK: Göğsüne bastırmak
EVETİLGEN: Fatura EVREÇ: Çevirme tahtası (sac) EYDER: 1. Lider 2. Sözcü [229]
EVETİLMEK: Fatura kesilmek EVREĞEN: Ejderha [228] EYDİ: Hitap
EVETMEK: Fatura kesmek EVREK: 1. Bukle 2. Cyan renk EYDİCİ: Hatip
EVEYİK: Sarı buğday EVREMEK: Bükülmek EYDİŞ: Muhabbet
EVEZ: 1. Balmumu 2. Akçakavak EVREN: 1. Kainat 2. Kozmoz EYDİŞMEK: Muhabbet etmek
EVGER: Tekerlek EVRENSEL: Universal EYDİVEREN: İtirafçı
EVGEZER: Ev cini EVREŞMEK: İhtilafa düşmek EYDİVERME: İtiraf
EVGİ: 1. Aciliyet 2. Telaş EVRET: İhtilaf EYDİVERMEK: İtiraf etmek
EVGİL: Aile EVRETMEK: İhtilaf etmek EYE: 1. Bileği taşı 2. Bileği aleti
EVGİN: 1. Aceleci 2. Telaşlı EVRİK: 1. Maklup 2. Sebatkar EYEĞEZ: 1. Nazik 2. Narin
EVİN: Tane (tahıl) EVRİLİM: Metamorfoz EYELEMEK: Bileylemek
EVİNÇ: 1. Aciliyet 2. Huzur EVRİLMEK: Dönüşmek EYELENMEK: Bileylenmek
EVİNLİK: Tahıl ambarı EVRİM: 1. Tekamül 2. Evolüsyon EYEMEK: Kıskanmak
EVİNMEK: Tanelenmek (tahıl) EVRİNMEK: Dönüşüm geçirmek EYENMEK: Kıskanmak
EVİR: 1. Çember 2. Halka EVRİŞ: 1. Civar 2. Dönüşüm EYER: At oturacağı
EVİRGE: Çember / halka (el ele) EVRİŞİM: Müşakele (dönüşme) EYERE: Kuyrukluyıldız (Mançuca)
EVİRGEMEK: Çember oluşturmak EVRİŞME: Müşakele (dönüşme) EYEV: Boyun heybesi
EVİRGEN: 1. Tedbirli 2. Mahir EVRİŞMEK: Müşakele etmek EYİRDEK: Simit (gevrek)
EVİRGENMEK: Çember oluşmak EVRİTMEK: Dönüştürmek EYGE: 1. İane 2. Dünya
EVİRİ: 1. Devir 2. Taklip EVSEK: Evini özleyen EYGEN: Koca (eş)
EVİRMEK: Taklip etmek EVSEMEK: Evini özlemek EYGİR: Fuşya rengi
EVKENMEK: Yuvarlanmak EVSİN: Siper EYGİŞ: Hayırlı insan
EVKER: Yuvarlak EVSİNMEK: Sipere yatmak EYGÜ: Hayır (iyilik)
EVKERMEK: Yuvarlaklaşmak EVŞEN: Per yavşanı otu EYGÜLÜ: Hayırlı
EVLEK: 1. Uyumlu 2. Parsel EVZEK: Sulh yanlısı EYİN: 1. Böylece 2. Libas
EVLEMEK: Uyumlaşmak EVZELMEK: Terhis olmak (asker) EYİNÇ: 1. Saadet 2. Hayır (iyilik)
EVLENSEK: Evlenmek isteyen EVZEME: 1. Sulh 2. Ateşkes EYİŞ: Köz tavası

86
EYİŞMEK: Sataşmak (sözle) EYTİŞME: Münazara - Farsça: Persçe (İran dili)
EYİTÇİ: 1. Hatip 2. Edip EYTİŞMEK: Münazara yapmak - Farsya: Persiye (İran)
EYİTMEN: Öğretim görevlisi EZDİ: Zalim FELEMENK: Duç (Hollandalı)
EYLEÇ: Park yeri (araç) EZE: 1. Dayı 2. Sahip - Felemenkçe: Duçça (Hollandaca)
EYLEK: Park alanı EZEGEY: Hükümdar - Felemenkiye: Duçya (Hollanda)
EYLEM: Fiil EZEK: Eziyet FIRLAĞAÇ: Fırıldak (oyuncak)
EYLENÇ: Amel (fiil) EZEKLEMEK: Eziyet etmek FIRLANGAÇ: Topaç
EYLENE: Daire EZELEMEK: Eziyet etmek FIRLANMAK: Dönmek
EYLENEK: Fiiliyat EZEM: Ezber FIŞKIRTAÇ: Fıskiye
EYLENÜ: Dönüştürme EZEMEK: Ezberlemek FİN: Suomi (Finlandiyalı)
EYLETİR: Hayırlı, hayırşinas EZEN: 1. Sahip 2. Malik - Fince: Suomice (Finlandiya dili)
EYLETMEK: Hayır (iyilik) yapmak EZENGİREK: Nakavt (spor) - Finiye: Suomiya (Finlandiya)
EYLETMEZ: Aman vermez EZENTEY: 1. Kraliyet 2. Monarşi FRENK: Fransız
EYLEV: Fiil (dilbilgisi) EZERTERE: Anason - Frenkçe: Fransızca
EYLİK: İane EZEŞİK: Müzik - Frenkiye: Fransya
EYMEN: Hayırlı, hayırşinas EZEŞMEK: Müzik çalmak [230] -G-
EYMENÇ: İmtina EZETMEK: Beste yapmak GABAMAK: Muhasara etmek
EYMENÇEK: İmtina eden EZEV: Zulüm GABAN: Muhasara
EYMENMEK: İmtina etmek EZGİ: 1. Nağme 2. Melodi GABAR: Nasır (deri sertleşmesi)
EYMÜR: Hayırlı, hayırşinas EZGİN: 1. Mazlum 2. Melodik GABARMAK: Nasırlaşmak
EYNEL: İrtifak EZİLGEN: Mazlum GACA: Kasis
EYNELMEK: İrtifak hakkı kurmak EZİM: Eziyet GACAMAK: Kasis yapmak
EYNEZ: Nazik EZİNÇ: Eziyet GACIMAK: Kuruyup büzülmek
EYNEZMEK: Nazikleşmek EZİNMEK: Zulüm görmek GAÇAĞAN: Ateşböceği
EYREK: 1. Otel 2. Pansiyon EZİR: Kaya kartalı GADAMAK: Birini sıkıştırmak
EYTELME: Slogan EZİTMEK: Zulüm yapmak GADALMAK: Taciz edilmek
EYTELMEK: Slogan atmak EZLEÇ: Zalim GADARMAK: Taciz etmek
EYTEM: Deyim EZLEK: 1. Despot 2. Tiran GADAŞMAK: Birbirini sıkıştırmak
EYTER: Randevu EZLEMEK: Sahip olmak GADURA: Kevgir
EYTERMEK: Randevu almak EZMEN: Zalim GAKAY: Yunus balığı (Moğolca) [231]
EYTİLİŞ: Telafuz -F- GAL: Ateş
EYTİLMEK: Telafuz edilmek FALAN: Salon (Mançuca) GALAGUN: Yaban kazı
EYTİŞ: Sohbet FARS: Pers (İranlı) GALAĞAN: Devedikeni

87
GALAK: Tezek yığını GARGIMAK: Küfür etmek GECGERE: Dört kulplu taşıyacak
GALAMA: Ateş yakma GARGINMAK: Kafir olmak GEÇEĞEN: 1. Muvakkat 2. Rayiç
GALAMAK: Ateş yakmak GARGIŞ: Küfür GEÇEK: 1. Köprü 2. Geçit
GALANMAK: Ateş yanmak GARGIŞMAK: Küfür edişmek GEÇELET: Tünel
GALATMAK: Ateş yaktırmak GARILDAK: Karından öten kuş GEÇELGE: Kur (döviz)
GALAV: Şehvet GARILDANMAK: Karırdan ötmek GEÇENEK: Yaya geçidi
GALCIMAK: Ateş basmak GARILDAMAK: Vaklamak GEÇER: 1. Cari 2. Caiz
GALCIN: 1. Ateşli 2. Şehvetli GARILDAR: Vantrolog GEÇEREK: İcazet
GALCINMAK: Şehvetlenmek GARŞAK: Tencere GEÇERGE: Pasaport
GALCIR: Çiftleşmek isteyen [232] GARŞAMAK: Karışmak (yemeklik) GEÇERGEN: 1. Cari 2. Rayiç
GALCIRMAK: Çiftleşmek istemek GARŞATMAK: Karıştırmak (yemek) GEÇİK: 1. Bayat 2. Eski
GALÇA: Etsuyu çorbası GATALAK: Kabız (dışkı katılaşması) GEÇİKLİK: 1. Bayatlık 2. Eskilik
GALÇAMAK: Haşlamak GATALGAN: Koyun dışkısı GEÇİNGE: Bütçe
GALÇANMAK: Haşlanmak GATALMAK: Kabız olmak (dışkı) GEÇİŞKEN: Tedahül eden
GALÇAŞ: Haşlama et yemeği GATAMAK: Katılaşmak GEÇKE: Akşam
GALÇI: İtfaiyeci GATNAŞKAN: Harç (beton) GEÇKEL: Makbul
GALIN: Başlık parası GATNAŞMAK: Katılaşmak (beton) GEÇKELMEK: Kabil olmak
GALTAR: Demirci (ateş ustası) GATNAŞIK: Beton GEÇKEMEK: Akşam olmak
GALTAŞ: Sataşma GAVRAK: Alerji GEÇKİ: Vize
GALTAŞMAK: Sataşmak [233] GAVRAMAK: Alerji olmak GEDEK: 1. Elbise eteği 2. Tünel
GALYANGIÇ: Salıncak GAVRATMAK: Alerji yapmak GEDEL: Kulak memesi
GALYANMAK: Salınmak GAYAVUZ: Balina GEDELEÇ: Sadak (ok çantası)
GALU: Kaz ve ördek türü hayvan GEBE: Hamile GEDEMEÇ: Antre
GALUÇ: 1. Gaz ocağı 2. Tüplü ocak GEBELMEK: Karnı şişmek (hamile) GEDER: Eşek
GANAMAK: Hendek kazmak GEBEMEK: Şişmek GEDEY: Perçin
GANAV: Hendek GEBENMEK: Hamile kalmak GEDEYLEMEK: Perçinlemek
GANŞAK: Sarhoş GEBERMEK: Karnı şişmek (ceset) GEDEYLENMEK: Perçinlenmek
GANŞAMAK: Sarhoş olmak GEBETMEK: Hamile bırakmak GEDİZ: Gölet
GAPÇAMAK: Mengenelemek GECEGEZER: Uyur gezer GEĞİN: Şiddetli
GAPÇANMAK: Mengenelenmek GECEGEZMEK: Uyurgezerlik etmek GEĞİNMEK: Şiddet uygulamak
GAPÇAVAÇ: Mengene GECEK: Keman (çalgı) GEKEZ: Uyumlu
GARDAŞ: Kardeş GECERE: Çultar (eyer örtüsü) GELDEÇ: İstikbal
GARGIN: Kafir GECİKSEMEK: Biraz gecikmek GELDEK: İplik çilesi

88
GELDİ: Ati (gelecek) GELNE: Misafirlik GER: 1. Çadır 2. Ahit 3. İttifak
GELE: Görücü usulü GELNECİ: Misafir öğrenci GERÇİ: Çadır direği
GELEÇİ: Görücü GELNEMEK: Misafir olmak GERÇİLEMEK: Gıcırdamak (direk)
GELEK: Halef GELSEMEK: Gelmek istemek GERDEK: Zifaf [234]
GELEME: Flörtle evlenme GELŞİK: Sempati GERDEME: Tere (bitki)
GELEMEK: Flörtle evlenmek GELŞİKLİ: 1. Sempatik 2. Şirin GERDEMEK: Süslenmek
GELEMEN: Flörtle evlenen kız GELTE: Halef olma GERE: Parlaklık
GELENCE: Enişte GELTECİ: Halef GEREKE: Şafak
GELENEK: Örf GEMEÇ: Bahriyeli (deniz askeri) GEREKSEK: Muhtaç
GELENGİZ: Sel GEMGE: 1. Köy odası 2. Ortak oda GEREKSEMEK: İhtiyaç duymak
GELENİ: Yer sincabı GENCE: Taze GEREKSER: İhtiyacı olan
GELESER: Mahsuldar GENCER: Kutlu gün (Kandil gibi) GEREKSİNİM: İhtiyaç
GELEŞ: Flört GENDEK: Enlem GEREL: Volt (elektrik)
GELEŞMEK: Flört etmek GENELGE: 1. Tamim 2. Sirküler GERELME: Voltaj (elektrik)
GELETE: Küçük çuval GENELGEMEK: Tamim etmek GERELTEÇ: Gölge oyunu perdesi
GELEYMEK: Gelin gelmek GENELMEK: Umumileşmek GERELTİ: Sinema perdesi
GELEZ: 1. Birikinti 2. Sersem GENERK: Demokrasi GEREN: 1. Killi toprak 2. Cemaat
GELEZİN: Peynir altı suyu GENERKÇİ: Demokrat GEREŞ: Yay kirişi
GELGİN: Suyu kabarmış ırmak GENEŞ: Konferans GEREY: Tensör
GELİÇ: Zehirli ayrık otu GENEŞİK: Mütala GEREZ: Odalık (cariye)
GELİÇLENMEK: Zehirlenmek GENEŞMEK: Mütala etmek GERGEÇ: Gergef kasnağı
GELİK: 1. Patik 2. Gelmiş olan GENEŞMEN: Müşavir GERGEZ: Zabıta
GELİMSEK: Muhacir GENEŞTEY: Kongre GERİK: Patlıcan
GELİMSEMEK: Sonradan gelmek GENEZ: 1. Amme (kamu) 2. Kolay GERİM: Hicap
GELİNÇEK: Tekrar evlenen kadın GENGİZ: Deniz börülcesi GERİNÇ: Stres
GELİNDEŞ: Elti GENGÜN: Tatil günü GERİŞ: Dağ sırtı
GELİNMEK: Gelip yerleşmek GENİTMEK: Umumileştirmek GERİZ: 1. Lağım 2. Kanalizasyon
GELİT: Kurabiye GENRİK: 1. Mukoza 2. Mukus GERLENME: Evlenme (nikah)
GELİZ: Hicret GENZEK: Genizden konuşan kişi GERLENMEK: Çadır sahibi olmak
GELİZGEN: Muhacir GENZEMEK: Genizden konuşmak GERMEN: Kasnak
GELİZMEK: Hicret etmek GENZEV: Genizden konuşma GERNE: Davul derisi
GELİZMEN: Muhacir GEPİRGEN: Geveze GERNEK: Kasnak
GELMEÇ: Bağ sarmaşığı GEPİRMEK: Gevezelik etmek GERNELMEK: Kasnağa gerilmek

89
GERNEMEK: Kasnağa germek GICAĞAN: 1. Tahriş 2. İrritasyon GİL: 1. Maça (iskambil) 2. Aile
GERNETMEK: Kasnağa germek GICANMAK: Tahriş / irrite olmak GİLDİ: 1. Lonca 2. Ahi teşkilatı
GERS: Ergen kız GICAMAK: Tahriş / irrite etmek GİNELİK: Hamam
GERTME: Yaban armudu GILDIRAK: Tekerlek çemberi GİRÇE: Tecavüz
GERZE: Han çadırı, otağ GIRILDAMAK: Horuldamak GİRÇEK: Tecavüzkar
GESEK: Saç düğümü GIRNATA: Klarnet (müzik aleti) GİRÇELMEK: Tecavüz edilmek
GESER: Cesur GIYGAĞAN: Keman (müzik aleti) GİRÇEMEK: Tecavüz etmek
GEŞME: Vapur GIYGAMAK: Keman sesi çıkarmak GİRDE: 1. Bahçe 2. Küre
GEVER: Ark (su yolu) GIZGALA: Mamaliga yemeği GİRDEŞ: Bahçe komşusu
GEVEŞ: Raşitizm (kemik eğriliği) GIZIL: Kırmızı altın GİRE: Ciro (hasılat)
GEYGİ: Olta GİC: 1. Ahmak 2. Sersem GİREÇE: Kar (kazanç)
GEZEGEN: Seyyare, planet GİCEĞEN: Alerjen GİREĞMEN: Hipermarket
GEZEK: Devriye GİCEK: Kabak kemane GİRELGE: 1. Hol 2. Giriş koridoru
GEZEKÇİ: Devriyeci (polis, bekçi) GİCELME: Baş dönmesi GİRENEK: Avlu
GEZEKLEMEK: Devriye atmak GİCELMEK: Başı dönmek GİRENTE: Sosyal insan
GEZEKLEŞMEK: Devriye atışmak GİCELTME: Delibaş hastalığı GİREV: Depozito
GEZELENÇ: Rastgele gezinti GİCELTMEK: Başını döndürmek GİRİ: Uzunluk ölçüsü (5 cm)
GEZELGE: Vize (geçiş belgesi) GİCENEK: Alerji GİRİK: 1. Antre 2. Lahit
GEZEM: İki yaşındaki keçi GİCİŞ: Kaşıntı GİRİKSEMEK: Girmek istemek
GEZEMEK: Seyahat etmek GİCİŞMEK: Kaşınmak GİRİLÇEK: Antre
GEZENE: Minör planet, asteroid GİCİTKEN: Ballıbaba otu GİRİN: Cemaat (Mançuca)
GEZENEK: Avlu GİDERGE: Tazminat GİRİNÇ: Girizgah
GEZENTE: Avare GİDERGEMEK: Tazmin etmek GİRİŞMEN: Müteşebbis
GEZEREV: Karavan GİDERGENMEK: Tazmin olmak GİRİT: Antre
GEZEYEN: Konsomatris GİDERİM: Telafi GİRİZ: Gişe
GEZGE: Devriye polisi GİDİ: Vefasız GİRKİ: Sancı
GEZGİN: 1. Seyyah 2. Turist GİDİK: 1. Sınır 2. Limit GİRKİLENMEK: Sancılanmak
GEZİNEK: Fuaye GİDİMSEMEK: Yola çıkmak GİRME: Çalılık
GEZİNÇ: 1. Seyahat 2. Turizm GİDİMSER: Gitmek üzere olan GİŞİ: 1. Erkek 2. Koca
GEZİYYE: Macera (Arapça) GİDİZ: Hicret GİTGİN: Suyu çekilmiş ırmak
GEZLEMEK: Nişan almak GİDİZGEN: Muhacir GİTSEMEK: Gitmek istemek
GEZLER: Nişancı GİDİZMEK: Hicret etmek GİYE: Efsanevi kuş (mitoloji)
GEZMEN: Turist GİDİK: Oğlak GİYERGE: Giyinme kabini

90
GİYEV: Moda (giyim) GOCURGAMAK: İstihza etmek GOŞARLANMAK: Kelepçelenmek
GİYİNÇ: Moda (giyim) GOCURGANMAK: İstihza edilmek GOŞLAMAK: Şiir okumak
GİYİNGEMEK: Denemek (elbise) GOCURMAK: İstihza etmek GOŞLANMAK: Şiir okunmak
GİYİNGEN: Şık (güzel giyinen) GOCUŞMAK: İstihza edişmek GOŞLAŞMAK: Şiir okuşmak
GİYİV: Kız isteme (talip olma) GOL: Nehir (Moğolca) GOŞMAG: Nakarat [Goşmak]
GİZDEŞ: Sırdaş GOLMUN: Uzun (Mançuca) GOŞMAK: Şiir yazmak
GİZDEŞMEK: Sır saklaşmak GOMUSKA: Büyük karınca türü GOŞUK: Halk şiiri
GİZEK: Kemençe GONA: 1. Olgun (meyve) 2. Eylül GOŞUKÇU: Halk şairi
GİZEMEK: Gözden kaçırmak GONAMAK: Olgunlaşmak (meyve) GOŞULGA: Vezin (şiir)
GİZENÇ: Mistisisizm GONAMIŞ: Olgun (meyve) GOŞULGAN: Vezinli (şiir)
GİZENÇLİ: Mistik GONDARGAN: Kurgulanmış GOŞULMAK: Şiir yazılmak
GİZENMEK: Esrarengiz davranmak GONDARMA: Bilim kurgu GOŞUM: Kafiye
GİZER: Ketum (sır vermez) GONDARMAK: Kurgulamak GOŞUMÇA: Kafiye hecesi
GİZERGE: Şifre GONGÇAN: Komünist (Çince) GOŞUN: Güfte
GİZERGEÇ: Şifre makinesi GONKA: Atlı tramvay (Rusça) GOŞUNÇA: Güfte
GİZERLEMEK: Şifrelemek GOR: Maya [235] GOŞUNÇU: Güfteci
GİZERMEK: Sır saklamak GORA: 1. Ham 2. Temmuz ayı GOŞUNMAK: Güfte yazmak
GİZETMEK: Esrarengizlik yapmak GORAMAK: Mayalamak GOŞUR: İlave
GİZETMEN: Esrarengiz GORAMAZ: Maya tutmaz GOVŞAK: Harap
GİZEV: Esrar (gizem) GORAMIŞ: Mayalanmış GOVŞAMAK: Harap olmak
GİZEVLİ: 1. Esrarengiz 2. Mistik GORANMAK: Mayalanmak GOYALAN: Pıhtı
GİZEY: Harem GORSAMAK: Mayalamak GOYALGA: Pıhtılaşma oranı (tıp)
GİZİK: Gizli bölme GORSANMAK: Mayalanmak GOYALGAN: Pıhtılaşmış
GİZİKMEK: Hareme çekilmek GORULDAY: İskete kuşu GOYALMAK: Pıhtılaşmak
GİZLENBEÇ: Saklambaç oyunu GOŞA: Mani (edebiyat) GOYALTMAK: Pıhtılaştırmak
GİZLENCEK: Gizli yer GOŞAK: Beyit (şiir) GOYDUK: Bodur
GİZLENÇ: Mahremiyet GOŞAKLAMAK: Beyit yazmak GOYMA: Ambar
GİZMEK: Saklamak GOŞAKLANMAK: Beyit yazılmak GOZAL: Halbur
GİZMEN: 1. Ajan 2. Casus GOŞAMAK: Mani yazmak GOZAMAK: Elemek
GOCUK: Mont (Bulgarca) GOŞANMAK: Mani okumak GOZANMAK: Elenmek
GOCUNMAK: Rahatsızlık duymak GOŞANT: Nakarat (şiir) GOZAR: Kalbur
GOCUR: İstihza (alay) GOŞAR: Kelepçe GÖBEĞEN: Marul
GOÇURGAK: Müstehzi (alaycı) GOŞARLAMAK: Kelepçelemek GÖBELEK: Mantar

91
GÖCEK: Tavşan yavrusu GÖKÇEL: 1. Mavimsi 2. Semavi GÖNÇ: 1. Müreffeh 2. Zengin
GÖCEN: Tavşan yavrusu GÖKÇİN: Mavimsi GÖNCÜK: Cüzdan
GÖÇEBE: 1. Bedevi 2. Nomad GÖKEŞLEK: Gök koordinatı GÖNDEK: İtaatkar
GÖÇEK: Göçmen kuş GÖKEŞLEMEK: Yön belirlemek GÖNDEM: İtaatkarlık
GÖÇELGE: Göç alanı GÖKGÖMBEZ: Gökkubbe GÖNDÜRMEK: İkna etmek
GÖÇENMEK: Tehcir olmak GÖKLEN: Semavi GÖNE: İftihar
GÖÇER: 1. Bedevi 2. Nomad GÖKLENMEK: Semaya yükselmek GÖNEN: Memnuniyet
GÖÇERGE: Bedevi obası GÖKMEN: 1. Atmosfer 2. Semavi GÖNENÇ: Rahatlık
GÖÇERGEN: Yarı bedevi GÖLDEVEK: Yapay göl GÖNENGEN: Memnun
GÖÇERMEN: Muhacir GÖLEĞEZ: 1. Göl çiçeği 2. Nilüfer GÖNENMEK: Memnun olmak
GÖÇKÜ: Heyelan (toprak kayması) GÖLEK: Küçük göl GÖNERMEK: Huzur vermek
GÖÇMEL: Muhacir GÖLENDİR: Maydanoz GÖNÜLGÜ: Moral
GÖÇMEN: Muhacir GÖLERMEK: Gölleşmek GÖRÇEK: Ufuk
GÖÇPENDİ: Bedevi GÖLGEÇ: Perde GÖRÇEMEK: Görmeye çalışmak
GÖÇÜN: Geçici konaklama GÖLGEĞEN: Taş levreği balığı GÖRÇÜM: Fani
GÖÇÜNCÜ: Misafir GÖLMEÇ: Küçük göl GÖRDE: İftira
GÖÇÜNMEK: Geçici konaklamak GÖM: Mezar GÖRDEÇİ: İftiracı
GÖÇÜRE: Canlı yayın (TV, radyo) GÖMBE: Maden (yeraltı) GÖRDEK: Acıbalık (Rhodeus türü)
GÖÇÜRÜM: Tehcir GÖMBEZ: Kubbe GÖRDEM: İftira
GÖDEK: 1. Manda yavrusu 2. Kısa GÖMBÜL: 1. Şişman 2. Tıknaz GÖRDEMÇİ: İftiracı
GÖDEMEK: Kısalmak GÖMEÇ: Tandır ekmeği GÖRDEMEK: İftira etmek
GÖDEN: Çocuk maması GÖMEK: Mezar GÖRDENMEK: İftiraya uğramak
GÖDENMEK: Kısa kalmak GÖMELEK: Ebegömeci GÖREÇ: 1. Vizör 2. Büyüteç
GÖDEŞ: Kısa ve şişman kişi GÖMENEK: Mezarlık GÖREĞÇİ: Bekçi
GÖDEŞMEK: Sırt sırta vermek GÖMEZ: Köz ekmeği GÖREĞEN: Basiretli
GÖĞCE: Ökse otu GÖMGEN: Mezar GÖREK: 1. Manzara 2. Peyzaj
GÖĞEN: Mavi GÖMREN: Ada soğanı GÖRELGE: Vazife
GÖĞENMEK: Mavileşmek GÖMÜ: Define GÖRENEK: Adet (alışkanlık)
GÖĞER: Sebze GÖMÜÇ: Define GÖRENMEK: Gıyaben yapmak
GÖĞERCİ: Manav GÖMÜLGEN: Bataklık GÖRET: Ziyaret
GÖĞEZ: Lacivert GÖMZEK: Saksı GÖREV: Vazife
GÖĞNÜK: Mavimsi GÖMZEMEK: Bitki dikmek GÖREVDEŞMEK: Aynı işi yapmak
GÖĞÜLDÜR: Firuze (değerli taş) GÖN: 1. Meşin 2. Deri (işlenmiş) GÖREY: Ziyaret

92
GÖREZ: 1. Kehanet 2. Meltem GÖRSET: Teşhir GÖVDE: 1. Beden 2. Vücut
GÖREZE: Kehanet GÖRSETMEK: Teşhir etmek GÖVEK: Cevizin yeşil kabuğu
GÖREZECİ: Kahin GÖRÜĞEN: Hologram GÖVERÇEK: Güherçile
GÖREZGE: Film (sinema) GÖRÜK: 1. Hayal 2. Güzel GÖVERGE: Morluk
GÖREZMEK: Kehanet etmek GÖRÜKMEK: Hayal görünmek GÖVERGEN: Mor
GÖRGEN: 1. Edep 2. Adap GÖRÜKSEME: Görmek isteme GÖVEZ: Mağrur
GÖRGEZME: 1. Pazar 2. Fuar GÖRÜKSEMEK: Görmek istemek GÖVLEK: Ergen
GÖRGEZMEK: Pazar / fuar gezmek GÖRÜLDE: Şov GÖVRE: 1. Hacim 2. Ceset
GÖRGÜÇ: Dürbün GÖRÜLDEMEK: Şov izlemek GÖVRELİK: Morg
GÖRGÜN: Terbiyeli GÖRÜLEĞEN: Sıradan GÖVREMEK: Hacimlenmek
GÖRGÜR: Kamera GÖRÜLMEĞEN: Sıradışı GÖVŞEK: Geviş (çiğneme)
GÖRGÜZ: 1. Dürbün 2. Liste GÖRÜMCEK: Görmeye değer GÖVŞEMEK: Geviş getirmek
GÖRGÜZLEMEK: Listelemek GÖRÜMLÜ: Güzel GÖVŞEN: Küçük karpuz türü
GÖRGÜZLENMEK: Listelenmek GÖRÜMSÜZ: Çirkin GÖVTER: Pekmez, yağ, un yemeği
GÖRK: Haşmet GÖRÜN: 1. Sarih 2. Net GÖY: Taze
GÖRKEM: İhtişam GÖRÜNÇ: 1. Seyir 2. Vizyon GÖYDÜRGE: Şarbon hastalığı
GÖRKEMEK: Haşmetlenmek GÖRÜNÇLEMEK: Seyretmek GÖYDÜRMEK: Tahriş etmek
GÖRKEN: Muhterem GÖRÜNÇLÜK: Teşhir alanı GÖYMEK: Yanmak
GÖRKENMEK: Hürmet görmek GÖRÜNDEMEK: Aynaya bakmak GÖYMEN: Yanık
GÖRKETMEK: Haşmetlendirmek GÖRÜNDEŞ: Ayna GÖYNEMEK: Kaşınmak
GÖRKEZ: Muayene GÖRÜNDEŞMEK: Yansımak GÖYNETMEK: Kaşındırmak
GÖRKEZME: Muayene GÖRÜNDÜK: 1. Sarihlik 2. Netlik GÖYNÜK: Kederli
GÖRKEZMEK: Muayene etmek GÖRÜNGE: Perspektif GÖYNÜMEK: Kederlenmek
GÖRKLEMEK: Haşmet etmek GÖRÜNGEMEK: Uzaktan belirmek GÖYÜK: Humma hastalığı
GÖRKLENMEK: İhtişam kazanmak GÖRÜNTEÇ: 1. Ekran 2. Monitör GÖYÜNÇ: Çile (dert)
GÖRKLÜ: Muhteşem GÖRÜŞMEL: Diplomasi GÖZBE: Sihirli ayna
GÖRKÜTMEK: Yer göstermek GÖRÜŞMEN: Diplomat GÖZBEĞEN: Televizyon [236]
GÖRNEK: Gelin evi GÖRÜT: Müşahade GÖZBEV: İlüzyon
GÖRNEMEK: Gelin görmek GÖSTERGE: Emare GÖZBEVÇİ: İlüzyonist
GÖRNÜK: 1. İhtişam 2. Plaka (araç) GÖSTERGEÇ: İbre GÖZDEĞİŞ: Nazar
GÖRNÜKLÜ: İhtişamlı GÖŞ: Yemeklik et GÖZDEĞMEK: Nazar değmek
GÖRSEMEK: Görmek istemek GÖTÜRGE: El arabası GÖZDEK: Nişan (hedef)
GÖRSENMEK: Görür gibi olmak GÖV: Ham (meyve, sebze) GÖZDEMEK: Nişan almak (hedefe)

93
GÖZEBE: 1. Beklenti 2. Takibat GÖZLENEK: Rasathane GUR: 1. Mezar 2. Şiddet
GÖZEGE: Perde GÖZLERGE: Rasathane GURA: Hiyerarşi
GÖZEGER: Cazibeli GÖZLEV: Müşahade GURAMA: Teşkilat
GÖZEĞÇİ: Direk gözcüsü (gemi) GÖZLEVÜK: Mazgal GURAMAK: Teşkilatlandırmak
GÖZEĞEN: 1. Ayna 2. Ufuk GÖZNEK: Akis (yansıma) GURANMAK: Teşkilatlanmak
GÖZEĞİR: Cazip GÖZNÜ: Ayna GURÇUK: Tırtıl (kurtçuk)
GÖZEĞLEMEK: Aynaya bakmak GÖZNÜK: Pencere GURGUN: Mezar
GÖZEK: 1. Soroga balığı 2. Dürbün GÖZSENMEK: Nazar değmek GURSAÇMAK: Şiddet uygulamak
GÖZEKLEMEK: El gözde bakmak GÖZTEMEK: Nişan almak GURSAÇTI: Şedid (şiddetli)
GÖZEKLENMEK: Dürbünle bakmak GÖZTEZ: Nişan (hedef) GURŞAK: Muhasara
GÖZEMEK: Kopya çekmek GÖZÜRGEMEK: Sanrı görmek GURŞAMAK: Muhasara etmek
GÖZEN: 1. Kertenkele 2. Hoş GÖZÜRGENMEK: Sanrı görünmek GURŞANMAK: Çembere alınmak
GÖZENMEK: Nazar değmek GÖZÜGEŞ: Hayalet GURŞATMAK: Çembere almak
GÖZER: 1. Kalbur 2. Sempatik GÖZÜNÇ: Vizyon GURUŞ: Karıncalanma (TV)
GÖZERGE: Fiyaka GÖZÜNDÜ: Göz kırpma GURUŞMA: Karıncalanma (TV)
GÖZERGEMEK: Fiyakalanmak GÖZÜNDÜRÜK: At gözlüğü GURUŞMAK: Karıncalanmak (TV)
GÖZERGEN: Fiyakalı GÖZÜNGÜ: Ayna GURVAĞA: Zemberek
GÖZERGENMEK: Fiyakalılaşmak GÖZÜNMEK: Aynaya bakmak GURVAMAK: Kurmak (mekanik)
GÖZERMEK: Fırsat kollamak GÖZÜNÜR: Göz önündeki GURVANMAK: Kurulmak (alet)
GÖZET: 1. Bekleme 2. Nöbet GÖZÜR: Kumar GUTARAN: Tebrik eden
GÖZETÇİ: 1. Bekçi 2. Nöbetçi GÖZÜRGE: Rulet aleti GUTARMA: Tebrik
GÖZETMEN: Müşahit GÖZÜRGEMEK: Rulet oynamak GUTARMAK: Tebrik etmek
GÖZEV: Menba GÖZÜRMEK: Kumar oynamak GUYULDAMAK: Ahenkli olmak
GÖZGE: Vizör GÖZÜŞMEK: Gözle işaretleşmek GUYULDAR: Ahenkli
GÖZGEÇ: Ayna GÖZÜTMEK: Gözle işaret etmek GUYULDAŞMAK: Ahenklenmek
GÖZGENEŞ: Gözenek GUÇAMAK: Kucağına almak GUZ: Yakışıklı
GÖZGÖRGEN: Ufuk GUÇMAK: Hoşlanmak GUZAR: Süvari (Macarca)
GÖZGÜ: Ayna GUÇUK: Köpek yavrusu GÜBELEK: Kelebek
GÖZKÜŞ: Bakışma GUDUL: Kanal (suyolu) GÜBÜR: Çöp (süprüntü)
GÖZKÜŞMEK: Bakışmak GUJMAK: Kucaklamak GÜCEM: Cebir (zorlama)
GÖZLEÇ: Kapı dürbünü GULAŞ: Macar çorbası [237] GÜCEME: Mecburi
GÖZLEK: Fırlak gözlü GULGULA: Hengame GÜCEMEK: Kuvvet uygulamak
GÖZLENÇ: Rasat GULU: Hindi (culuk) GÜCENİR: Mahcup

94
GÜCÜK: Şubat ayı GÜDERGEMEK: Taktik uygulamak GÜLÜNMEK: İstihza etmek
GÜCÜNMEK: Zoruna gitmek GÜDERMEN: Çoban GÜLÜNTÜ: 1. Komedi 2. Mizah
GÜCÜNSEMEK: Zoruna gelmek GÜDEY: Çoban GÜLÜT: 1. Komedi 2. Mizah
GÜÇEK: Kuvvetli GÜDÜL: Sacda mısır ekmeği GÜMEÇ: Ebegömeci
GÜÇEL: Zorluk GÜDÜLENÇ: Motivasyon GÜMELEK: Ebegömeci
GÜÇELMEK: Zorlanmak GÜDÜM: Kumanda etme GÜMÜL: Buket
GÜÇEM: Cebir (zorlama) GÜDÜNÇ: 1. Siyaset 2. Politika GÜNBİLİM: Kronoloji
GÜÇEMÇİ: Zorba GÜDÜR: Kurgu (hayal) GÜNBİLİMSEL: Kronolojik
GÜÇEMEK: Zorbalık etmek GÜDÜRMEK: Kurgulamak GÜNBİLMEK: Takvim tutmak
GÜÇEMEN: Zorba GÜĞEREK: Küf GÜNCÜK: Kısa gün (kış günü)
GÜÇENMEK: Güç toplamak GÜĞERMEK: Küflenmek GÜNÇE: 1. Şemsiye 2. Takvim
GÜÇETKİÇ: Jeneratör GÜLÇÜRMEK: Gülümsemek GÜNÇEK: Şemsiye
GÜÇETMEK: Güç vermek GÜLDÜRÇÜ: Komedyen GÜNÇEMEK: Gün saymak
GÜÇEV: Kuvvet GÜLDÜRGEN: 1. Komik 2. Mizahi GÜNDEM: Aktüalite
GÜÇEY: Kuvvetli GÜLDÜRGÜ: Fıkra GÜNDEMEK: Gün geçmek
GÜÇEYMEK: Güç toplamak GÜLDÜRMEN: Komedyen GÜNDEN: Aktüel
GÜÇKEY: Zorlu GÜLEGEŞ: 1. Şaklaban 2. Soytarı GÜNDENKLİĞİ: Solstis
GÜÇLEMEK: Takviye etmek GÜLEĞEN: Mütebessim GÜNDEŞ: Aynı günde olan / doğan
GÜÇLEV: Takviye GÜLEK: Mütebessim GÜNDEŞMEK: Aynı günde olmak
GÜÇSÜNMEK: Zor bulmak GÜLER: Güleryüzlü GÜNDİZME: Takvim
GÜÇSÜRMEK: Kuvvetten düşmek GÜLERMEK: Tebessüm etmek GÜNDİZMEK: Takvim tutmak
GÜÇTEMEK: Kuvvetlendirmek GÜLERMEN: Gülümseyen GÜNDÜK: Pencere
GÜÇTENMEK: Kuvvetlenmek GÜLESİN: İyi niyet temennisi GÜNDÜLEMEK: Hürmet etmek
GÜÇÜN: 1. An (zaman) 2. Lahza GÜLEYEN: Gürlü kuşu GÜNDÜLENMEK: Hürmet görmek
GÜÇÜNMEK: Mülahaza etmek GÜLGÜ: 1. Komedi 2. Mizah GÜNDÜN: Güneş ışığı
GÜÇÜRGEMEK: Kuvvet kullanmak GÜLGÜLÜK: 1. Komik 2. Mizahi GÜNDÜR: Güneşlik yer
GÜÇÜRGEN: Kuvvet kullanan GÜLGÜN: Mütebessim GÜNE: Sabah vakti
GÜDE: Özet GÜLSÜN: İyi niyet temennisi GÜNEÇ: 1. Nafaka 2. İstihkak
GÜDEK: 1. Motivasyon 2. Murat GÜLSÜRGEN: Gülümseyen GÜNEK: Mühlet
GÜDELEMEK: Özetlemek GÜLSÜRMEK: Gülümsemek GÜNEL: Vade
GÜDER: 1. Çoban 2. Murat eden GÜLÜÇEN: Matrak (gülünç) GÜNELMEK: Vade geçmek
GÜDERGE: 1. Taktik 2. Strateji GÜLÜK: Komik GÜNELTMEK: Vade koymak
GÜDERGEÇ: Uzaktan kumanda GÜLÜMÇEK: Müstehzi (alaycı) GÜNEMEK: Mühlet vermek

95
GÜNENMEK: Hava aydınlanmak GÜRKÜM: Safran bitkisi GÜYEGÜ: Baharat
GÜNGEME: Takvim GÜRLEVÜK: Gök gürültüsü GÜYMEN: Şovmen
GÜNGEMEK: Gün saymak GÜRNEK: Birbirine yaslanma GÜYMENÇE: Şov
GÜNGEN: Güneş saati GÜRNEL: Saf (sıra) GÜYMENMEK: Şov yapmak
GÜNGÖRE: Pencere GÜRNELMEK: Saf oluşturmak GÜZDEK: Güzü geçirme
GÜNKEŞ: İçtima GÜRNEMEK: Birbirine yaslanmak GÜZDEMEK: Güzü geçirmek
GÜNKEŞMEK: İçtima yapmak GÜRNEŞ: Birbirine sokulma GÜZELEY: Güzün kalınan ev
GÜNLE: Gece vakti GÜRNEŞMEK: Birbirine sokulmak GÜZEM: Sonbahar
GÜNÖNE: Perihel (günberi) GÜRNETMEK: Biraraya getirmek GÜZEN: Hoş
GÜNÖTE: Afel GÜRSEMEK: Mayalamak [238] GÜZER: Sempatik
GÜNSÜR: Güneş çarpmış GÜRSENMEK: Mayalanmak GÜZERMEK: Sonbahar gelmek
GÜNSÜMEK: Güneş çarpmak GÜRÜÇ: Esmer pirinç (bitki) GÜZEY: 1. Kuzey 2. Gölgelik
GÜNÜ: Haset GÜRÜK: Sıpa GÜZLEK: Güzün kalınan yer
GÜNÜCÜ: Hasetçi GÜRÜLGEN: Şelale GÜZLEMEK: Güzün kalmak
GÜNÜKLEN: Mutat (her gün olan) GÜRÜZ: Kambur GÜZMEK: Hoş görünmek
GÜNÜKLENMEK: Mutat yapmak GÜRÜZMEN: Kambur -H-
GÜNÜLEMEK: Haset etmek GÜRZE: Bol (ağaç, bitki, saç) HAÇA: 1. Hırs 2. İnat
GÜNÜLENMEK: Hasede uğramak GÜRZELEK: Bol bulunan HAÇAGAY: 1. Hırslı 2. İnatçı
GÜNÜZ: Gübre GÜVENÇ: 1. Teminat 2. Garanti HAÇAMAK: Hırs / inat etmek
GÜNYELİ: Sabah rüzgarı GÜVELEK: Küçük kelebek HAÇAN: Ne zaman?
GÜRE: Kuvvet GÜVENEK: Kefalet (hukuk) HAÇANMAK: Hırslanmak
GÜRELEŞ: Bereket GÜVENİR: Emin olan kişi HAÇIRGAMA: Çiftleşme (cinsel)
GÜRELEŞMEK: Bereketlenmek GÜVERİLMEK: Serbest bırakılmak HAÇIRGAMAK: Çiftleşmek (cinsel)
GÜRELMEK: Feyz bulmak GÜVERMEK: Serbest bırakmak HADAK: Karakol
GÜREMEK: Kuvvetlenmek GÜVEY: Damat HADAKÇI: Karakol nöbetçisi
GÜREMEN: Kuvvetli GÜVEYÇEK: Tekrar evlenen erkek HADAMAK: Sabitlemek
GÜREN: Ahır GÜVEYDEŞ: Bacanak HADAR: Sabit
GÜRENE: Devlet GÜVEYMEK: Başka eve taşınmak HADAS: 1. Nöbet 2. Kazık
GÜRENMEK: Kuvvet toplamak GÜVEYTMEK: Salmak, göndermek HADAŞ: Dost
GÜREŞENGİ: Pehlivan duası GÜVEZ: Mor renk HADAŞMAK: Dost olmak
GÜREŞMEN: Pehlivan GÜVÜLDEK: Uğultulu HADAV: Karakol nöbeti
GÜRKE: 1. Gök gürlemesi 2. Salı GÜVÜLDEMEK: Uğuldamak HAĞIZ: Bal
GÜRKEMEK: Gök gürlemek GÜVÜLTÜ: Uğultu HAĞIZAK: Bal arısı

96
HAK: Muhafaza [239] HALKIMAK: Fırtına esmek HARAKÇIK: Göz merceği
HAKAN: İmparator HALKIN: Rüzgar tanrısı (mit) HARAKSAK: Hipermetrop
HAKÇI: Muhafız HALLAĞAN: Samanyolu galaksisi HARAKSAMAK: Gözünü açmak
HAKLAMAK: Muhafaza etmek [240] HALMA: Erişte HARALGAN: Miyop
HAKLANGAN: Mahfuz HALMAK: Erişte kesmek HARALMAK: Lanetlenmek
HAKLANMAK: Muhafaza edilmek HALMAN: Sabun (Mançuca) HARAMA: Teşhir
HALAÇ: Simit (gevrek) HALPAMA: Ekmek (un karışımı ile) HARAMAK: Lanetlemek [245]
HALAGAY: Rus şapkası HALPAMAK: Ekmek yapmak HARAN: 1. Teşhirci 2. Hasis
HALAL: Helal (Arapça) HAM: 1. Tam 2. Hep HARANDA: Düğün çadırı
HALAMAK: Dönüşmek HAMAK: Tamamen HARANMAK: Teşhir olmak
HALAP: Sel HAMAN: Çuval HARATMAK: Teşhir etmek
HALASAMAK: Zennelik etmek HAMANÇA: Azık torbası HARAV: 1. Teşhir (cinsel) 2. Lanet
HALAY: Halk dansı [241] HAMI: 1. Tamamı 2. Hepsi HARAVÇI: Teşhirci (cinsellik)
HALAYLAMAK: Halay çekmek HAMIŞ: Perşembe günü HARAY: 1. Nara 2. İmdat
HALAYMA: Sürü HAMRUN: Enfiye HARAYÇI: İmdat isteyen kimse
HALAYMAK: Sürü oluşmak HAN: Kral [244] HARAYGA: Alarm
HALAZA: Kendigelen ekin HANA: Nereye? HARAYLAMAK: İmdat istemek
HALAZMAK: Kendisi çıkmak (bitki) HANAR: Balık yüzgeci HARAYLANMAK: Nara atmak
HALÇA: 1. Kilim 2. Küçük halı HANAY: 1. Kızak 2. Köşk 3. Villa HARAYAK: Buzağı
HALDAK: Penis HANÇA: Kraliçe HARAZ: Değirmen
HALDAMAK: Zıpkınlamak HANDALA: Tahtakurusu HARAZAN: Kamçı
HALDANMAK: Zıpkınlanmak HANDIRMAK: Memnun etmek HARAZMAN: Değirmenci
HALDAV: Zıpkın HANDU: Çeltik (Çince, Mançuca) HARBASMAK: Kabus görmek
HALHA: Moğol [242] HANDUCUN: Pirinç töreni / şarkısı HARÇAK: Kumbara
- Halhaca: Moğolca HANDUGAÇ: Tepeli bülbül kuşu HARGA: Halbur
- Halhaya: Moğolya HANMAK: Memnun olmak HARGAMAK: Elemek
HALIK: Hava [243] HANTURGAY: Kanarya kuşu HARGANMAK: Elenmek
HALIM: Balina (Moğolca) HAR: Kara kartal HARGASAN: Anayasa Mahkemesi
HALINMAK: Havalanmak HARA: Nere? HARGAŞ: Halbur
HALITMAK: Havalandırmak HARADA: Nerede? HARGAY: Kuru
HALKAMAK: Hayırdua etmek HARADAMAK: Yoklama yapmak HARGAYMAK: Kurumak
HALKAŞ: Hayırdua HARAGAY: Karaçam ağacı HARKIT: Torbalı cin (baca cini)
HALKAŞMAK: Hayırdua edişmek HARAK: Mercek HARLAS: Aralık ayı

97
HARMAK: 1. Durmak 2. Kaldırmak HAYDAV: At sürme HAYZANMAK: Hezeyan etmek
HARSA: Kuduz (hastalık) HAYDAVÇI: At arabası sürücüsü HAYZAR: Uykuda konuşan
HARSAL: Kudurmuş HAYDUT: Harami (Macarca) HAZANAK: Tencere
HARSAMAK: Kudurmak HAYGAMAK: Feryat etmek HAZARAN: En uzun gündüz
HARUGAR: 1. Beddua 2. Lanet HAYGAŞ: Figan HAZARMAK: Beyazlaşmak
HASAK: Paten HAYGAŞMAK: Figan edişmek HEÇİR: Katır (köken net değil)
HAŞLAÇ: Tencere HAYGAY: Feryat HEDEN: Ne kadar?
HAŞLAĞAN: Tencere HAYIŞ: İstirham HELMEFİN: Sinema (Mançuca)
HAŞLAK: Kaynar HAYIŞKAN: Saksağan kuşu HELMEN: Gölge (Mançuca)
HATA: 1. Defa 2. Kere [246] HAYIŞMAK: İstirham etmek HEMDEŞ: Hemfikir
HATALAMAK: Tekrarlamak HAYIŞMAN: İstirham eden HEMDEŞMEK: Hemfikir olmak
HATALANMAK: Tekrarlanmak HAYKIRGAÇ: Megafon HEPÇEK: 1. Ataç 2. Kıskaç
HATAN: İmparatoriçe HAYKIRGAN: Çok bağıran HEPTEĞEN: Totalite
HAVAR: Bahar HAYKIRMAK: Bağırmak HEPTEĞENCİ: Totaliter
HAVLU: Peşkir (Kürtçe) HAYKIRTLAK: Sesi yüksek HEPTEMEK: Totalite yapmak
HAVURGA: Hilal HAYLAK: Hazar martısı (kuş) HEPTELMEK: Totalite yapılmak
HAY: 1. Ne? 2. Esef 3. Destan HAYLAM: Seçim propagandası HERE: Müşahade
HAYAK: Seyahat HAYLAMÇI: Propagandacı HEREÇİ: 1. Müşahit 2. Şahit
HAYAMAK: Seyahat etmek HAYLAMAK: Propaganda yapmak HEREK: Vaka
HAYAN: 1. Ne taraf? 2. Hovarda HAYLANGA: Miting HEREL: Şua (ışın)
HAYATMAK: Seyahat ettirmek HAYLANGAN: Miting katılımcısı HEREMEK: Müşahade etmek
HAYÇAN: Mühlet HAYLANMAK: Motive olmak HEREN: Göbek bağı
HAYÇI: Destan anlatıcısı HAYLAP: Destan HERENDEŞ: Akraba
HAYÇIN: Teessüf eden HAYLAV: 1. Propaganda 2. Tercih HERGEN: Alfabe (Mançuca)
HAYÇINMAK: Teessüf etmek HAYLAVÇI: Propogandacı HERLEĞEN: Frenk üzümü
HAYDAÇ: Yular HAYLIK: Teessüf HEVEK: Kepek (saç)
HAYDAK: Dehleme (at vb.) HAYMAN: Cüzdan HEY: 1. Enerji 2. Seslenme sözü
HAYDAKÇI: At arabası sürücüsü HAYRA: 1. Rica 2. İstirham [247] HEYLEŞMEK: Ayaküstü konuşmak
HAYDAMA: Atlı eşkiya (Macarca) HAYRALMAK: Rica edilmek HIBIZGI: Düdük
HAYDAMAK: Dehlemek (at vb.) HAYRAMAK: Rica /istirham etmek HIĞIR: Düşman
HAYDAMAN: Sürücü (at arabası) HAYRAN: Ricacı HIĞIRLAMAK: Düşmanlık etmek
HAYDATMA: İş gördürme HAYZAMAK: Uykuda konuşmak HIĞIRLAŞMAK: Husumet etmek
HAYDATMAK: İş gördürmek HAYZAN: Hezeyan HIN: 1. Kısas 2. Ceza

98
HINÇ: 1. Kin 2. Nefret HİMLENMEK: Trafik ışığı yanmak HONAKLAMAK: Otelde kalmak
HINILIŞ: 1. Kısas cezası 2. Buhran HİMLEŞ: Siren ışığı HONMAK: Bir yerde gecelemek
HINILMAK: Kısas edilmek (ceza) HİMLEŞMEK: Siren yanıp sönmek HOR: 1. Hakir 2. Elverişsiz
HINMAG: Kısas (ceza) [Hınmak] HİN: Mağara HORA: 1. Halay 2. Cins at
HINMAK: Kısas etmek (ceza) [248] HİYZİK: İdrar HORABAŞ: Halaybaşı
HIRÇIN: Huysuz HİZGİ: Feraset HORAKAY: Halk (toplum)
HIRDA: Bozuk para HİZGİR: Feraset sahibi HORAMA: Karaağaç
HIRDALAMAK: Para bozdurmak HİZGİRLİK: Feraset HORAMAK: Hor görmek
HIRDALANMAK: Para bozulmak HİZMEK: Feraset etmek HORALMAK: Hor görülmek
HIRDAN: Adem elması kemiği HOBANAK: Kelebek tırtılı HORANMAK: Dilencilik yapmak
HIRLAŞMAK: Arası bozulmak HOCA: Tecrübeli kişi [252] HORAV: Cemaat
HIRŞI: Bileği taşı HOCAMAK: Tecrübe edinmek HORAYDA: Çok sesli müzik
HIRŞILAMAK: Bilemek HOD: 1. Çakmaktaşı 2. Yıldız HORAYDAMAK: Koroyla söylemek
HIRŞILANMAK: Bilenmek HODUGAN: Hayret eden HORGA: Burç (kale)
HISKILIK: Flamingo kuşu HODUKMA: Hayret HORGUÇ: Hacamat aleti
HIŞKIL: Turşu HODUKMAK: Hayret etmek HORHAR: Nargile
HIŞKILAMAK: Turşu kurmak HODUKMAN: Hayret eden HORHARMAK: Nargile içmek
HIŞKILANMAK: Turşulaşmak HODUTAY: Takımyıldız HORKUNÇ: Manyetizma
HIV: Nem HOKUNÇ: Pişmanlık HORKUNÇAK: Mıknatıs
HIVLANMAK: Nemlenmek HOKUNMA: Pişmanlık HORKUNÇAMAK: Mıknatıslanmak
HIYINMA: İltica [249] HOKUNMAK: Pişman olmak HORLAV: Tahkir (hakir görme)
HIYINMAK: İltica etmek HOKUZ: Manda (camız) [253] HORMAK: Göğüs kafesi
HIYRALMAK: Seks yapmak (kadın) HOLA: Delta (çatalova) HORMAKÇAK: Göğüs zırhı
HIYRAMAK: Seks yapmak (erkek) HOLAVAR: Pastoral şiir HORTDAMAK: Mezardan çıkmak
HIYRAŞ: Seks (cinsel birleşme) HOLMAK: Arzulamak HORTDAN: Zombi (yaşayan ölü)
HIYRAŞMAK: Seks yapmak HOMUDAMAK: Şikayet etmek HOŞAL: Memnun
HIZIK: 1. Şerit (yol) 2. Satır (yazı) HOMUDANMAK: Şikayetlenmek HOŞALMAK: Memnun olmak
HIZINMAK: Tahammül etmek HOMUDAL: Şikayet HOŞNA: Hoppa
HIZMAK: Şerit çekmek [250] HOMURGA: Abluka HOŞNAMAK: Hoppalık etmek
[251]
HİM: İşaret direği HOMURGAMAK: Ablukaya almak HOŞNAŞMAK: Cilveleşmek
HİMİZ: 1. Trafik tabelası 2. Marka HOMURGANMAK: Kuşatılmak HOTAN: Pelikan kuşu
HİMLEÇ: Trafik lambası HOMUZ: Flüt HOTAY: Akrep burcu (gök) [254]
HİMLEMEK: Direk kertmek HONAK: 1. Kervansaray 2. Otel HOYLAMAK: Telafuz etmek

99
HOYLAŞ: Aksan HÖYLEMEK: Cümle kurmak HULMAKUN: Tavşan
HOYLAŞMAK: Aksanlı konuşmak HÖYLEŞ: Hasbıhal [256] HUMA: Susam (Mançuca)
HOYLAV: Telafuz HÖYLEŞME: Hasbıhal HUNAR: Elbise
HOYNUK: Küre (içi boş) HÖYLEŞMEK: Hasbıhal HUNDA: 1. Hırsızlık 2. Çuval
HOYUNÇA: Striptiz HÖYÜK: Tümülüs HUNDAÇI: Hırsız
[257]
HOYUNÇU: Striptizci HÖZ: Hece HUNDAĞAN: Kadeh
HOYUNÇAMAK: Striptiz yapmak HÖZDE: Güya HUNDAMAK: Kadeh doldurmak
HOYUNMAK: Koynunu açmak HÖZDEME: Kekeme HUNGAR: Macar
HOYRA: Nara HÖZDEMEK: Kekelemek - Hungarca: Macarca
HOYRAMAK: Nara atmak HÖZLEMEK: Hecelemek - Hungarya: Macarya
HOYRAŞMAK: Nara atışmak HÖZLENMEK: Hecelenmek HUNMAK: Çalmak (hırsızlamak)
HOYRAT: Uzun hava HUBAR: Soluk (renk) HUR: Karatavuk
HOZAK: Bekar HUBARMAK: Rengi solmak HURA: Hiyerarşi
HOZAMAK: Yalnız kalmak HUBULGAN: Kurtadam HURAĞAN: Kuzu
HÖBELEN: Kuzu göbeği mantarı HUBULMAK: Kurda dönüşmek HURAK: Koleksiyon
HÖL: 1. Nem 2. Rutubet HUĞANGA: Kuşkonmaz (bitki) HURAKÇI: Koleksiyoncu
HÖLEK: Nemli toprak HUĞUL: Havale (hastalık) HURAL: Konsey
HÖLEM: Başlık parası HUĞULMAK: Havale geçirmek HURALDAMAK: Konsey toplamak
HÖLEMEK: Nemlendirmek HUĞUR: Keman (çalgı) HURALDAŞ: Senatör
HÖLEN: Yeşil arazi HUĞURÇU: Kemancı HURALDAŞMAK: Senato toplamak
HÖLENGE: Vaha HUĞURDAMAK: Keman çalınmak HURALGA: Kongre
HÖLENMEK: Nemlenmek HUĞURDATMAK: Keman çalmak HURALGAMAK: Kongre toplamak
HÖLEŞMEK: Nemlenmek HUĞURGAN: Kemankeş HURALTAY: Senato
HÖLETMEK: Nemlendirmek HULA: Esmer HURAMA: Teşkilat
HÖLLE: Tahıl çorbası HULDAMAK: 1. Yaymak 2. Örtmek HURAMAK: Bir araya gelmek
HÖMEY: Gırtlak HULDASUN: Muşamba HURANMAK: Teşkilatlanmak
HÖREMEK: Nara atmak HULGAMAK: Çalmak (hırsızlık) HURBAY: Sıkma börek
HÖREN: Nara HULGANA: Bozkır faresi (Mus) HURÇAK: Kemer
HÖRENMEK: Nara atmak HULGANMAK: Çalınmak (hırsızlık) HURÇAMAK: Kemer takmak
HÖVENK: Pamuk HULGAV: Hırsızlık HURÇANMAK: Kemer takınmak
HÖYEK: 1. Fildişi 2. Kemik HULGAVÇI: Hırsız HURGUÇ: Kerpeten
HÖYKÜRMEK: Ötmek (horoz) HULGAY: Hırsız HURKU: Kükürt (Mançuca)
HÖYLEM: Cümle (dilbilgisi) [255] HULGAYLAMAK: Hırsızlık yapmak HURLAK: Kundak

100
HURLAMAK: Kundak sarmak HÜRNE: Kokarca (hayvan) IĞILDAMAK: Yavaşça akmak
HURLANDIRMAK: Sarmak HÜVESEN: Rahibe (Çince) IĞILMAK: Sallanmak
HURLANMAK: Kundak sarılmak HÜZGEÇ: Filtre IĞIR: Fecir
HURMAK: Ulumak (kurt, köpek) HÜZGEMEK: Filtrelemek IĞIRDAK: Viyolensel
HURT: Kurtçuk (solucan) HÜZGENMEK: Filtrelenmek IĞIRDAMAK: Gıcırdamak
HURTMA: Köpekbalığı HÜZMEK: Filtrelemek IĞIRMAK: Salınmak
HURTMAK: Isırmak HÜZÜLMEK: Filtrelenmek IĞIŞAK: Web (internet)
HUSMA: Suçiçeği hastalığı -I- IĞIŞMAK: Gezinmek
HUSMAK: Döküntü olmak (vücut) IÇANMAK: Dikkat etmek IĞLAMAK: Figan etmek
HUSUMAK: Traş etmek IÇKI: Vicdan IĞLAŞMAK: Figan edişmek
HUSUN: Traş IÇKIN: Vicdanlı IĞLINGAÇ: Küçük salıncak
HUSUNMAK: Traş olmak IÇKINMAK: Vicdanına uymak IĞLINMAK: Salınmak
HUSUR: Kısır (çocuğu olmayan) IÇLAK: Astar IĞMAK: Hızlı hareket etmek
HUŞTAK: Düdük IDA: Muhafaza IĞRAM: Salınım
HUŞTAMAK: Düdük çalmak IDAÇI: Muhafız IĞRAMAK: 1. Sarsmak 2. Sallamak
HUTAG: Kudsiyet [“g” ile yazılır] IDALAMAK: Kışkılamak (köpek) [258] IĞRANMAK: Salınmak
HUTAGTAY: Zikir ayini IDALANMAK: Kışkılanmak (köpek) IĞRIK: Sarkaçlı saat
HUTUK: Asalet IDIGA: Azad kurbanı IHMAK: Çökmek (deve)
HUTUKLU: Asil IDIĞ: Fevkalade IHRA: Yabani sarmaşık
HUVA: 1. Kestane rengi 2. Bahçe IDIĞAN: Azad edilmiş hayvan [259] IHTIRMAK: Çöktürmek (deve)
HUVALAMAK: Ezmek IDIK: Azad kurbanı (Bahire, Saibe) IJILDAMAK: Islık çalmak
HUVASAN: Rahip (Çince) IDILMAK: Azad edilmek IJILDANMAK: Islık çalmak (hafif)
HUYAK: Ürküntü IDIM: Zaruret IJILDAŞMAK: Islık çalışmak
HUYAN: Ürkek IDIMAK: Azad etmek IJILDAV: Islık
HUYANMAK: Ürkmek IDINMAK: Azad olmak IJKIR: Islık
HUYMA: Kulübe IDITMAK: Tehdit etmek IJKIRIK: Islık
HUYMAK: Ürkmek IĞAÇ: 1. Kereste 2. Fersah (ölçü) IJKIRMAK: Islık çalmak
HUYUK: Canavar IĞAÇÇI: Keresteci IKILIK: Hıçkırık
HUYZU: Çinli Müslüman (Çince) IĞAR: Kıymetli IKIRMAK: Soluğu tıkanmak
HÜDER: Misk geyiği IĞARLIK: Kıymet IKIŞMAK: Bunalmak (kalabalık)
HÜN: Joker (iskambil) IĞDIR: Hoş IKITMAK: Ikındırmak
HÜNÜRDEMEK: Mırıldanmak IĞIK: Keman (çalgı) IKLIĞ: 1. Rebap 2. Lir (telli çalgı)
HÜREN: Kahverengi IĞILÇAK: Salıncak IKMAK: Süt sağmak

101
ILAÇIN: Şahin kuşu ILIMDAŞ: Mutedil (itidalli) INANÇ: İtikat
ILAMAK: Haber götürmek ILIMDAŞLIK: İtidal INANGAN: 1. Mümin 2. Mutemet
ILANMAK: Haber almak ILIMDAŞMAK: İtidal edişmek INANGI: İtimat
ILAŞ: İcabet ILINÇ: İtidal INANMAK: İman etmek
ILAŞMAK: İcabet etmek ILIŞIK: Yayın balığı INAVAT: Şehadet (dine girme)
ILAY: Harç (vergi) ILIZ: Zayıf INCALIZ: Yaban soğanı
ILCIR: iltihap ILIZMAK: Zayıflamak INCALMAK: Narinleşmek
ILCIRANMAK: İltihaplanmak ILKIM: Serap INCALTMAK: Narinleştirmek
ILCIRATMAK: İltihap kaptırmak ILKIMAK: Serap görmek INCAMAK: Rencide olmak
ILÇAMAK: Hoppalık yapmak ILMA: Vahiy INCATMAK: Rencide etmek
ILÇIN: 1. Hoppa 2. Hafifmeşrep ILMAK: Vahiy gelmek INÇAK: Gamlı
ILÇINMAK: Hafifmeşreplik etmek IMAK: Göndermek INÇAKLAMAK: Hıçkırarak ağlamak
ILDAM: 1. Sürat 2. Hız IMÇI: Biberon INÇAMAK: Gamlanmak
ILDAMAK: Sürat / hız yapmak IMÇILAMAK: Biberonla beslemek INÇATMAK: Gamlandırmak
ILDANMAK: Sürat / hız artırmak IMÇILANMAK: Biberon emmek INDIR: Harman
ILDIR: 1. Hiddetli 2. Dehşetli IMIZMAK: Hafiften hareketlenmek INDIRMAK: Harman etmek
ILDIRIŞ: Parıltı IMIZGANMAK: Yarı uyanık olmak INGAMAK: Tasdik etmek
ILDIRIŞMAK: Parlamak (alev) IMLAÇ: Trafik işareti INGAY: 1. Tasdik 2. Kip
ILDIRMAK: Hiddetlenmek IMLAMAK: İşaret kazığı çakmak INGAYLI: 1. Tasdikli 2. Müsait
ILGA: Hücum IMLANMAK: İşaret kazığı çakılmak INGIR: Hayvan sırtı
ILGAL: 1. Nem 2. Fark IMLIK: Ünlem işareti (imla) INGIRÇAK: 1. Semer 2. Palan
ILGAMAK: Hızlı hareket etmek IMRAK: Hasret duyan INGIRÇAMAK: Hayvan binmek
ILGANMAK: Hızlanmak IMRAMAK: Hasret duymak INIRDAMAK: Uğuldamak
ILGANUS: Yunus balığı IMRANMAK: Hasret çekmek INIRDANMAK: İnlemek
ILGAR: 1. Hücum 2. Atlı saldırı IMRAZ: Hasta INIRDAŞMAK: Uğuldaşmak
ILGAT: Müphem INAÇ: Emin (güvenilir) INIRGA: Üzüm arısı
ILGAV: 1. At koşusu 2. Ganyan INAK: 1. Eminlik 2. Dost 3. Yaver INKILDAMAK: İnlemek
ILGAVUL: Süvari INAKSIZ: Emin olmayan INRAMAK: Böğürmek
ILGINÇAR: Kuşkirazı INAL: 1. Mümin 2. Kont 3. Baron INRATMAK: Böğürtmek
ILGIT: Halim INAM: İman IPRAMAK: Korezyona uğramak
ILGITMAK: Halimleştirmek INAMA: Şehadet (dine girme) IPRATMAK: Korezyona uğratmak
ILIMDAMA: İtidal INAMAK: Şehadet etmek (dinsel) IR: 1. İspiyon 2. Şarkı
ILIMDAMAK: İtidal etmek INAN: İman IRABAKAÇ: Teleskop

102
IRABAKAN: Rasathane IRGAMAK: 1. Sallamak 2. Sıkmak IRKITMAK: Fal baktırmak
IRABAKMAK: Uzağa bakmak IRGAN: Çamaşır ipi IRKMAK: Fal bakmak
IRAGAY: Uzak IRGANMAK: Sallanmak IRLAM: İspiyon
IRAGAYMAK: Uzaklaşmak IRGAŞMAK: Boğuşmak IRLAMAK: İspiyonlamak
IRAKSAK: Miyop IRGATMAK: Sarsmak IRLANMAK: İspiyonlanmak
IRAKSAMAK: Gözünü kısmak IRGAY: Yayın balığı IRLAŞ: Ağız dalaşı
IRAKTALMAK: Kement atmak IRGAYMAK: Bükülmek IRLAŞMAK: Ağız dalaşı yapmak
IRAKTAMAK: Uzağa bakmak IRGAYTMAK: Bükmek IRLAY: Şırıltılı akarsu
IRAKTANMAK: Gözleri dalmak IRGIN: Hasta IRMAG: Nehir [Irmak]
IRALGAN: Hipermetrop IRGINMAK: Hastalanmak IRMAK: İspiyonlamak
IRALMAK: Uzaklaşmak IRGITMAK: Hücum etmek IRMAN: İspiyoncu
IRAM: 1. Uzaklık 2. Kehanet IRIK: Kehanet IRSAMAK: Uzun hava okumak
IRAMAK: Uzaklaşmak IRIKLAMAK: Kehanette bulunmak IRSAN: Uzun hava okuyucusu
IRAMÇI: Kahin IRILDAMAK: Laf atmak IRZAMAK: Sırıtmak
IRAMÇILAMAK: Kehanet etmek IRILDAŞMAK: Ağız dalaşı yapmak IRZAN: Sırıtkan
IRAN: Sabah IRILMAK: Bitap olmak ISAÇ: Kalorifer
IRANMAK: Sabah olmak IRILTMAK: Bitap etmek ISAR: Menkul
IRAŞMAK: Mesafe açılmak IRIM: 1. Kehanet 2. Büyülü söz ISIDAN: Hardal
IRATMAK: Uzaklaştırmak IRIMÇI: Kahin ISIĞÇAK: 1. Hamam 2. Kaplıca
IRAY: Cennet IRINMAK: Kehanet etmek ISIK: 1. Kalori 2. Hararet
IRAZ: 1. Baht 2. Talih IRITMAK: Bitap etmek ISINAK: Soba
IRÇAK: Manivela IRIZ: Meşum kehanet ISIRGI: Trahoma
IRÇAMAK: Ağırlık uygulamak IRIZÇI: Şom ağızlı ISITAÇ: Radyatör
IRÇAN: 1. Terazi ağırlığı 2. Sırıtkan IRIZLAMAK: Kötüye yormak ISITMAÇ: Kettle (su ısıtıcı)
IRÇANMAK: Ağır çekmek IRIZLANMAK: Kötüye yorulmak ISIYAH: Nevruz bayramı [261]
IRÇMAK: Sırıtmak IRK: 1. Alamet 2. Fal ISKA: Hedefi kaçırma
IRDAM: Şarkı IRKALMAK: İşaret olmak ISKALAMAK: Hedefi kaçırmak
IRDAMAK: Şarkı söylemek IRKANMAK: İşaret etmek ISKANAK: Lağım faresi
IRGA: 1. Talih 2. Baht 3. Şans IRKIL: 1. Falcı 2. Efsanevi Kam [260] ISKINMAK: Hırıltılı solumak
IRGAK: 1. Kanca 2. Mandal IRKILMAK: Fal bakılmak ISKIR: Düdük
IRGALAMAK: Sarsmak IRKIMAK: Şaman dansı yapmak ISKIRIK: Düdük sesi
IRGALANMAK: Sarsılmak IRKINMAK: Büyülü söz söylemek ISKIRMAK: Düdük çalmak
IRGALMAK: Sallanmak IRKIT: Fal malzemesi ISKIRMAN: Flüt

103
ISKIRTMAK: Flüt çalmak IŞANIKLI: Teminatlı ITALANMAK: Tevzi olmak
ISKITÇAK: Verem hastalığı IŞANIKSIZ: Teminatsız ITANMAK: Uzaklaşmak
ISKITMAK: Derinden öksürmek IŞANIŞ: İtimat ITARMAK: Uzaklaştırmak
ISLAÇ: Hortum / duş başlığı IŞANMAK: İtimat etmek ITIĞ: Koku
ISLATKI: Hidrojen IŞANMAZ: İtimat etmez ITIR: Güzel koku
ISMAK: Sevk etmek IŞARGAN: Mütebessim ITMAK: Kokmak
ISMAN: İrsaliye IŞARMAK: Tebessüm etmek IVALAMAK: Cilalamak
ISMAR: 1. Sevk 2. Sipariş IŞIL: Parıltı IVALANMAK: Cilalanmak
ISMARGA: Sipariş IŞILAÇ: Projektör IVILDIRIK: Havyar
ISMARIÇ: Sipariş IŞIM: Deri bacak örtüsü / altlığı IY: 1. Feryat 2. Ay (takvim)
ISMARLAMAK: Sipariş vermek IŞIN: 1. Şua 2. Lazer IYAK: Kararname
ISMARLANMAK: Sipariş verilmek IŞINAR: Fosfor IYAM: Ağustos ayı
ISMAZ: 1. Gayrı menkul 2. Felçli IŞINIM: Şualanma IYAMAK: Hesaplamak
ISMAZLIK: 1. Sabitlik 2. Felç IŞINLAMA: Teleportasyon IYAMAN: Mühendis
ISOT: Biber IŞINLAMAK: Teleporte etmek IYÇI: Ağlayıcı (cenazelerde)
ISSIK: Hararet IŞINLANMAK: Teleporte olmak IYDAMAK: Takvim tutmak
ISTAMAK: Duman çıkarmak IŞIRGA: Projektör IYDAR: Takvim
ISTANMAK: Duman tütmek IŞIRGAMAK: Parlamak IYDARMAK: Takvim tutmak
ISTAT: Sigara IŞITAÇ: Lamba IYGAR: Maaş
ISTATMAK: Sigara içmek IŞITMAN: Lamba IYGARMAK: Maaş almak
ISTIK: Hararet IŞKIMAK: İptila etmek IYIĞ: 1. Doğa ruhu 2. Mukaddes
ISTIKLANMAK: Hararetlenmek IŞKINMAK: Müptela olmak IYIK: 1. Hafta 2. Omuz
ISTIM: Bebek bekleme (gece) IŞKIR: Islık IYIKDAT: Haftalık
ISTIMLAMAK: Bebek beklemek IŞKIRIK: Islık IYIN: Artarak
ISTISU: Termal su IŞKIRMAK: Islık çalmak IYINÇ: Tazyik
IŞAN: 1. Hedef 2. Şafak IŞKIVAZ: Müptela IYINMAK: Eziyet görmek
IŞANÇ: İtimat IŞNAMAK: Işık yaymak IYIŞ: 1. Armağan 2. Hediye
IŞANDIRAN: Kefil IŞNAR: Fosfor IYIŞAK: 1. Armağan 2. Hediye
IŞANDIRI: Kefalet IŞTAMAK: İçine giymek IYIŞMAK: Hediyeleşmek
IŞANDIRMAK: Kefil olmak IŞTAN: Külot IYKILAMAK: Sevk etmek
IŞANGA: Garanti Belgesi IŞTANMAK: Külot giymek IYLAMAK: Feryad etmek
IŞANGAN: Garantili IŞTIR: Yabanpazısı IYLIK: Edep
IŞANIK: Teminat ITALAMAK: Tevzi etmek IYLIKMAK: Edepli davranmak

104
IYLIKSANMAK: Ar etmek IZLAV: Takibat İÇKERMEK: Tabi olmak
IYMAK: Tazyik uygulamak IZMAK: Sürgüne göndermek İÇKEZİK: Tifo hastalığı
IYNAK: 1. Mani 2. İktisat -İ- İÇKEZMEK: Tifo olmak
IYNAMAK: Mani okumak İÇDENET: Dahili teftiş İÇKİN: 1. Samimi 2. Mündemiç
IYNAR: Mani (edebiyat) İÇDENETİM: Dahili teftiş İÇKİR: Riya
IZALAMAK: Alay etmek İÇDÜZEN: Disiplin İÇKİRLİ: 1. Riyakar 2. Mürayi
IZALANMAK: Alay edilmek İÇEĞEN: 1. Meyhane 2. Mağara İÇKÖYNEK: Fanila
IZANMAK: Kefil olmak İÇEK: 1. Hortum 2. Sucuk İÇLEK: Hassas (duygulu)
IZATMAK: Kefil etmek İÇELMEK: İçe kapanmak İÇLEMEK: Tazammun etmek
IZAY: Tebessüm İÇELTMEK: İçe kapatmak İÇMEN: Ayyaş
IZAYMAK: Tebessüm etmek İÇENDİRMEK: İçeriye kapatmak İÇMEZ: İçki içmeyen kişi
IZGAR: Ayaz İÇENEK: Meyhane İÇMEZLİK: Alkol içmeme durumu
IZGARMAK: Ayaz çıkmak İÇENMEK: İçine kapanmak İÇÖLÇER: Manometre
IZGIL: Kabile İÇEREK: Pipet İÇRE: İçinde
IZGIŞ: 1. Polemik 2. Nifak İÇERGE: 1. Meyhane 2. Samimi İÇREMEK: İhtiva etmek
IZGIŞÇI: Nifakçı İÇEV: Bahçeli ev İÇSEMEK: Darılmak
IZGIŞMAK: Polemiğe girmek İÇGEÇİT: Tünel İÇTELİK: Muhteva
IZGIT: Kız kuşu İÇGER: Enderun İD: 1. Rakam 2. Sembol [“d” ile]
IZIH: Hayvan tanrısı (mitoloji) İÇGERMEK: İçinde bulunmak İDE: 1. Sihir 2. Nüfuz 3. İşaret
IZIK: Sürgün (ceza) İÇİGEN: Samimi İDEGER: Nüfuzlu
IZILDAMAK: Vızıldamak İÇİK: 1. İçine kapanık 2. Dahili İDEGET: Sihirbaz
IZILDANMAK: Vızıldanmak İÇİKMEK: Dahil olmak İDEĞ: İşaret (hayvan)
IZIRAK: Sinekkapan bitkisi İÇİNGİR: Hassas (duygulu) İDEĞLİ: İşaretli (hayvan)
IZIRGA: Küpe İÇİNMEK: İçine çekmek İDEĞSİZ: İşaretsiz (hayvan) [262]
IZIRGALIK: Kulak memesi İÇİRGİ: 1. Keçe 2. Sünger İDEK: 1. Ümit 2. Malumat
IZIRGAĞAN: Küpe deliği İÇİTEÇ: 1. Enjektör 2. Şırınga İDEKLİ: Ümitvar
IZIRGAN: Küpe çengeli İÇİTKEN: Serum iğnesi İDELEK: Sendika
IZIRMAK: Küpe deliği açmak İÇİTMEK: Enjekte/ şırınga etmek İDELİ: Sihirli
IZIRTMAK: Küpe takmak İÇİTMEN: 1. Enjektör 2. Şırınga İDELMEK: Haber almak
IZKINMAK: Serbest kalmak İÇKE: Dahil İDENMEK: Tetkik etmek
IZKINDIRMAK: Serbest bırakmak İÇKEK: Vampir İDEME: İşaret
IZLAMAK: Takibat yapmak İÇKELİK: Dahili İDEMEK: İşaret etmek
IZLANMAK: Takibata uğramak İÇKER: Teba İDER: Nüfuzlu

105
İDERE: Karahindiba otu İĞENÇ: İnat İĞSEN: 1. Kalleş 2. İlgisiz
İDERGE: Süt sağımı İĞENMEK: İnat etmek İĞSENMEK: Yön değiştirmek
İDERGEN: Süt sağım yeri İĞER: Zağar (av köpeği) İĞSİZ: 1. Marazsız 2. Dertsiz
İDERMEK: Süt sağmak İĞEŞKEN: İnat İJENÇ: İtimat
İDEŞ: Haberleşme İĞEŞMEK: İnatlaşmak (karşılıklı) İJENMEK: İtimat etmek
İDEŞME: Telgraf [263] İĞEZ: 1. Hastalık 2. Maraz İKEN: Yirmi (sayı)
İDEŞMEK: Haberleşmek (telgraf) İĞİL: Küçük telli saz İKENGE: 1. Orijin 2. Element
İDETEY: Sihirbazlar toplantısı İĞİLMEK: Beli bükülmek İKEV: Çift (ikili)
İDETMEK: Haber vermek İĞİNMEK: Zaafiyet geçirmek İKEVLEN: 1. Çift kişi 2. Karı-koca
İDERZEK: Güğüm (süt kabı) İĞİNSEME: Zaaf İKİLEV: Kararsızlık
İDEY: Büyükbaba (dede) İĞİNSEMEK: Zaaf göstermek İKİLEVÇİ: Kararsız
İDİ: İlah İĞİR: 1. Çark 2. Kerahat vakti İKİN: Sani
İDİK: 1. Mübarek 2. İnatçı İĞİRÇEK: Topaç İKİNDİ: Öğle ve akşam arası
İDİLMEK: Donanmak İĞİRMEK: Dönmek İKİNTİ: 1. Emsal 2. Kopya
İDİMEK: Donatmak İĞİRTMEK: Döndürmek İKİNTİSİZ: Emsalsiz
İDİŞ: Kap kacak İĞİT: Hilekar İKİT: Hayvan terbiyesi
İDİZ: 1. İlahi 2. Yüce İĞİTMEK: Hile yapmak İKİTÇİ: Hayvan terbiyecisi
İGE: Ruh İĞLEK: Marazlı İKİTMEK: Hayvan terbiye etmek
İGEL: Meşe palamudu ağacı İĞLEMEK: Dert sahibi olmak İKİTMEN: Hayvan terbiyecisi
İGEV: Tırnak törpüsü İĞLENMEK: Marazlanmak İKİZEK: İkizlerin her biri
İGEVLEMEK: Tırnak törpülemek İĞLEZ: Maraz İKİZER: İkizlerin her biri
İGEZE: Nekahat İĞLİ: 1. Marazlı 2. Dertli İKŞİT: Tımarlı sipahi
İGİL: İki telli çalgı İĞMEK: 1. Bükmek 2. Çevirmek İLBEN: Vatansever
İĞ: 1. Maraz 2. Patoloji 3. Dert İĞNEÇ: 1. Arı iğnesi 2. Enjektör İLBEY: Vali
İĞDİ: Hilekar İĞNİK: Dizanteri İLBİLGE: Müsteşar
İĞDEMEK: Hile yapmak İĞNİKMEK: Dizanteri olmak İLBİLİK: Devlet arşivi
İĞDİLE: Zehir İĞREK: Bilinmeyen kötü güç İLBİLMEK: Kamu idare etmek
İĞDİLEMEK: Zehirlemek İĞREMEK: Negatif enerji almak İLBİZ: Sümüklü böcek
İĞDİLENMEK: Zehirlenmek İĞRENMEK: Midesi bulanmak İLCER: Memleket (doğulan yer)
İĞDİŞ: Hadım İĞREŞMEK: İhtilafa düşmek İLCERMEK: Memlekete dönmek
İĞDİZ: Verem hastalığı İĞRETMEK: Negatif enerji vermek İLÇEBEY: Kaymakam
İĞEK: 1. Çene 2. Çene kemiği İĞSEK: Yoldan çıkan kişi (mecaz) İLÇİ: Bürokrat
İĞEMEK: İtiraz etmek İĞSEMEK: Yoldan çıkmak (mecaz) İLÇİK: 1. Kasaba 2. Yaban arısı

106
İLÇİMEK: Vücut ısısı artmak İLENÇ: Lanet İLGEK: Çengel
İLÇİN: Vücut ısısı İLENEK: Lanet İLGEMEK: Nakletmek [266]
İLÇİNMEK: Ateşten sayıklamak İLENGEŞ: Mavi yengeç İLGEN: 1. Delil 2. İspat 3. Dişi deve
İLÇİR: Zincir İLENMEK: Lanet etmek [265] İLGENÇEK: Ceza kırbacı
İLÇİRBE: Zincir İLER: Vaka İLGENMEK: Sevk edilmek
İLÇİRME: Zincirleme İLERGEN: Önde olan İLGER: Raf
İLÇİRMEK: İç içe geçirmek İLERK: Eyalet İLGEŞ: Fermuar
İLDEM: 1. Acele 2. Pişmanlık İLERLEK: Terakki eden İLGEŞMEK: İç içe geçmek
İLDEMEK: Acele etmek İLERMEK: Öne çıkmak İLGEŞTİRMEK: İç içe geçirmek
İLDEN: Aşikar İLERTMEK: Öne çıkartmak İLGETMEK: Sevk etmek
İLDENMEK: Aşikar olmak İLEŞ: Flört İLGEVÜR: Vestiyer
İLDERME: Belediye İLEŞKEN: Çapkın İLGEZDİ: Çok yer görmüş kişi
İLDERMEK: Belediyecilik yapmak İLEŞMEK: Flört etmek İLGEZEK: 1. Seyahat 2. Zeki
İLDEŞ: Hemşehri İLEŞMEN: Flört eden İLGEZER: Seyyah
İLDEŞMEK: Aynı şehirde yaşamak İLEŞTİRMEK: Çöpçatanlık yapmak İLGEZMEK: Seyahat etmek
İLDİ: Fayda İLEŞTİRMEN: Çöpçatan İLGİK: Sulh
İLDİK: Çelme İLETİŞİM: Haberleşme İLGİMEK: 1. Ait olmak 2. Barışmak
İLDİR: Sicim İLETİŞMEK: Haberleşmek İLGİN: Ait
İLDİRME: 1. İdam ipi 2. İdam İLETKEÇ: Kablo İLGİNÇ: Enteresan
İLDİRMEK: Asarak öldürmek İLETKEL: Rapor İLGİNMEK: Tesir etmek
İLDİŞMEK: Kavga etmek İLETKELCİ: Raportör İLGİR: Sulh sever
İLDİZ: 1. Menşe 2. Orijin İLETKEMEK: Rapor vermek İLGİRMEK: Sulh yapmak
İLEĞMEK: Rencide olmak [264] İLETKER: Raportör İLGİZ: Merak
İLEK: 1. Yazı tarafı (para) 2. Kopça İLETMEN: Mesajcı İLGİZEK: Meraklı
İLEKÇE: Kopça İLEV: 1. Cinsel ilişki 2. Seks İLİKMEN: Kandil (lamba)
İLEKLEMEK: Kopçalamak İLEY: Cinsel organ (her iki cins için) İLİMEK: Rastlamak
İLEKLENMEK: Kopçalanmak İLEZ: Halüsinasyon İLİMTE: Rabıta
İLEKTİRMEK: İliklemek İLEZMEK: Halüsinasyon görmek İLİMTEMEK: Rabıta kurmak
İLELEŞ: Beraberlik (birliktelik) İLEZİK: Filiz İLİN: Hafif
İLELEŞMEK: Beraber olmak İLEZLENMEK: Halüsine olmak İLİNÇİ: Eğlence
İLEM: 1. Hoş 2. Ferah İLEZMEK: Filizlenmek İLİNÇİLEMEK: Eğlenmek
İLEMEK: 1. Takmak 2. İlmik atmak İLGE: Kalıp İLİNÇİLETMEK: Eğlendirmek
İLEMEN: Bir şehrih kurucusu İLGEÇ: Edat İLİNDİRMEK: Bağlantı kurmak

107
İLİNEK: Link (internet) İLTERME: Devlet / şehir yönetimi İMLEÇ: Kursör
İLİNGİ: 1. Bürokrasi 2. Rabıta İLTERMEK: Devlet / il yönetmek İMLEMEK: İşaretlemek
İLİNMEK: Linke gitmek (internet) İLTİNDİRMEK: Sevk etmek İMLENMEK: İşaretlenmek
İLİŞ: Fiş (elektrik) İLTİNMEK: Sevk edilmek İMLEŞMEK: İşaretleşmek
İLİŞTİRİ: Post-it not İLTMEK: Sevk etmek İMNEMEK: İşmar etmek
İLİTMEK: Sevk etmek İM: İşaret İMREK: Gıpta eden
İLKE: Prensip İMCEMEK: Pandomim yapmak İMREMEK: Gıpta etmek
İLKİNMEK: Yerinden sıçramak İMCEMEN: Pandomimci İMREN: Gıpta edilen şey
İLKİT: Dil tutukluğu İMCENMEK: Jest yapmak İMRENCE: Heves
İLKİTMEK: Dili tutulmak İMÇİZER: Stenograf İMRENCEK: Hevesli
İLKMEK: Birikmek İMÇİZİM: Stenografi İMRENÇ: Gıpta
İLMEK: Hücum etmek İMÇİZMEK: Steno yazmak İMRENMEK: Gıpta etmek
İLMEN: Kamusal İMDEĞEN: Marka İMREŞ: İhtiras
İLMEŞEK: Bağırsak ağrısı İMDEMEK: Markalamak İMREŞMEK: İhtiras etmek
İLMÜN: Cehennnem (Mançuca) İMDİ: Öyleyse İMSİK: Kokuya hassas burun
İLSELLEŞMEK: İstimlak olmak İME: Dağ keçisi İMSİKLEMEK: Koku almak (köpek)
İLSELLEŞTİRME: İstimlak İMECE: Dayanışma İMSİLEMEK: Koklayarak aramak
İLSELLEŞTİRMEK: İstimlak etmek İMECİ: Dayanışmacı İMSİLENMEK: Koklanıp bulunmak
İLSEK: Vatan hasreti İMEÇ: Kooperatif İMSİMEK: Koklamak
İLSEMEK: Vatanını özlemek İMEG: 1. Haz 2. Aş (yemek) [İmek] İMSİNMEK: Koklanmak
İLSER: Vatan hasreti çeken İMEGEN: Çengelboynuz dağ keçisi İMSİR: Arama köpeği
İLSEVER: Vatansever, patriot İMEK: Yardım etmek İMTİNMEK: Şevke gelmek
İLSEVMEK: Vatan sevmek İMEN: Panik İNCENEK: Nezaket
İLSİRET: Yurt bozan İMENMEK: Paniklemek İNCEREK: Nazik
İLSİRETMEK: Yurdundan etmek İMER: 1. Hayırsever 2. Abluka İNCESEN: Meltem
İLSÜYER: Vatansever, patriot İMERMEK: Ablukaya almak İNÇ: Huzur
İLSÜYMEK: Vatan sevmek İMGE: 1. Sembol 2. İmaj İNÇEK: Bataklık samuru
İLTE: Sevkiyat İMGELEM: Sembolizasyon İNÇKİ: Sükunet
İLTEBER: Vali (şehir yöneticisi) İMGELEMEK: Sembolize etmek İNÇLİ: Huzurlu
İLTECİ: Sevkiyatçı İMİR: 1. Sis 2. Sis tanrısı [267] İNÇSİZ: Huzursuz
İLTER: Vali (şehir yöneticisi) İMİRÇEMEK: Sis çıkmak İNDEK: 1. Zarar 2. Ziyan
İLTERİM: Şehir yönetimi İMİRÇENMEK: Sislenmek İNDEMEK: Zarar etmek
İLTERİŞ: Devlet kurucusu kişi İMİŞ: Meyva İNDEŞ: İflas

108
İNDEŞMEK: İflas etmek İNİLGE: Istırap İRDELEMEK: Tetkik etmek
İNDETMEK: Zarar ettirmek İNELGEMEK: Istırap çekmek İRDELENMEK: Tetkik edilmek
İNDİ: 1. Öyleyse 2. Halen İNİLGETMEK: Istırap vermek İRDELMEK: Tetkik / tahlil edilmek
İNDİR: Kürsü İNİR: Akşam İRDEM: 1. Sperm 2. Hüner
İNEÇ: 1. Kurbanlık 2. Mahzen İNİRÇEK: Süzme yoğurt İRDEME: Laboratuvar sonucu
İNEHSİT: Doğum tanrıçası [268] İNİRÇEMEK: Yavaşça çökelmek İRDEMEK: Tetkik / tahlil etmek
İNELMEK: Kurban edilmek İNİRDEMEK: Mırıldanmak İRDEMEN: Tetkik / tahlil eden
İNELGE: İskele İNİRME: Alacakaranlık İRDENMEK: Kendini incelemek
İNELGEMEK: İskeleye inmek İNİRMEK: Akşam olmak İRDEŞ: 1. Tetkik 2. Tahlil
İNELİK: Kız böceği İNİŞKE: Rampa İRDEŞMEK: Birbirini incelemek
İNEMEK: Kurban etmek [269] İNKİŞ: Eşek arısı İRDİK: Kıymet
İNENÇ: Kurban İNMEN: Vatka (omuzluk) İRDİŞ: Hüner
İNENGİ: Sabah İNREME: Figan İREK: 1. İrade 2. Daha (da)
İNENİZ: Slalom İNREMEK: Figan etmek İRELDEMEK: İçine yerleştirmek
İNENMEK: Kurban töreni yapmak İNSEMEK: İnme eğiliminde olmak İRELDEY: Barut çubuğu
İNER: 1. Merhametli 2. Mütevazi İNSER: İnme eğiliminde olan İREMÇEK: Labne peynir
İNERGE: Yokuşun iniş yönü İNZER: Yıkma vinci (inşaat) İREMEK: İrade etmek
İNERMEK: Merhamet etmek İNZERMEK: Yıkmak İREN: 1. Erkek 2. Geyik 3. Vasıta
İNEŞ: 1. Dere 2. Çay (akarsu) İPELEK: İpek böceği kelebeği İRENÇ: İrade
İNEŞMEK: Dere / çay akmak İPİLDEMEK: Işık titreşmek İRENÇİ: İradeli
İNEV: Dağlama (yakma) İPKİN: Menekşe rengi İRENMEK: İrade göstermek
İNEVLEMEK: Dağlamak (yakmak) İPSEK: Devedikeni İRET: Şarap
İNEVLENMEK: Dağlanmak İPSEMEK: İp gibi uzamak İRETMEK: Şarap üretmek
İNEY: Büyükanne (nine) İPSİL: 1. Elyaf 2. Lif (tel) İREY: Büyükbaba (dede)
İNEZ: Zayıf İPSİMEK: İp gibi uzamak İRGE: 1. Esas 2. Asıl
İNEZMEK: Zayıflamak İR: 1. İyi niyet 2. Makam İRGECENGE: Demokratik (Mançuca)
İNGEN: Dişi deve İRBEN: Kekik İRGEN: Sivil (Mançuca)
İNGİN: 1. Nezle 2. Nevazil İRBİÇ: Porsuk İRGERMEK: Muvaffak olmak
İNGİR: Alacakaranlık İRBİZ: Leopar İRGESEMEK: Şuh bakmak (kadın)
İNGİZ: Derin İRÇİ: Makam sahibi İRGEYEK: Cüce
İNJEMEK: Gülmek (Mançuca) İRDE: 1. Tetkik 2. Tahlil İRGİ: 1. Muşmula 2. Turfanda
İNİ: Prens İRDEBİL: Dava (hukuk) İRGİN: Profesyonel
İNİÇE: Prenses İRDEBİLMEN: Avukat İRİGEN: Peynir eritmesi yemeği

109
İRİK: Muazzam İRKİL: 1. Heybetli 2. Ürkünç İRTMEK: Zaman geçmek
İRİLTEÇ: 1. Mikroskop 2. Büyüteç İRKİLCİN: Medusa (deniz anası) İRYİĞİT: Mert
İRİM: Müjde İRKİLDEK: Ahtopot İSEGEY: Keçe
İRİMÇEK: Peynir İRKİLENME: Taharrüş etme İSEKMEK: Kokmak
İRİMEK: Ekşimek (süt) İRKİLENMEK: Taharrüş etmek İSEMCEMEK: Koleksiyon yapmak
İRİNÇ: Bedbahtlık İRKİLMEK: Taharrüş etmek İSEMCEN: Koleksiyon (Mançuca)
İRİNÇLİ: Bedbaht İRKİLTMEK: Taharrüş ettirmek İSEN: 1. Koku 2. Sahih
İRİNÇLEMEK: Bedbaht olmak İRKİN: 1. Afacan 2. Hikmetli İSENMEK: Koklamak
İRİNÇLETMEK: Bedbaht etmek İRKİNÇ: Taharrüş İSER: Sersem
İRİNDİRMEK: Cerahatlendirmek İRKİNMEK: Taharrüş etmek İSERLENMEK: Sersemlemek
İRİNGEN: Kanlı cerahat İRKİŞİ: Erkek İSİLMEK: Terden kaşınmak
İRİNMEK: Cerahatlenmek İRKİT: 1. Lor peyniri 2. Ürkütücü İSİMEK: Sıcaktan terlemek
İRİS: 1. Hürriyet 2. Koruyucu ruh İRKİTMEK: Lor peyniri yapmak İSİNMEK: Hararet yapmak
İRİŞKEN: Meşgul İRKLEMEK: Zorlamak İSİRMEK: Gözü kararmak
İRİŞKİN: Sucuk İRKLENMEK: Zorlanmak İSİRGEMEK: Sıcak basmak
İRİŞMEK: Meşgul olmak İRKLETMEK: Zorlatmak İSİRGENMEK: Sıcaktan fenalaşmak
İRİTME: Lor peyniri İRKLİ: Nazlı İSİTMEK: Hararetlendirmek
İRİTMEK: Lor haline getirmek İRKMEK: Taharrüş etmek İSİZ: 1. Fena 2. Şerli
İRİZ: Dev İRLEMEK: Peynir mayalamak İSİZLİK: 1. Fenalık 2. Şer
İRİZDİRMEK: Bıktırmak İRLENMEK: Peynir mayalanmak İSKE: Maya
İRİZMEK: Bıkmak İRMEG: 1. Haz 2. Zevk [İrmek] İSKEK: 1. Cımbız 2. İstihza
İRK: 1. Koyun 2. Naz İRMEK: Haz /zevk duymak İSKEKÇİ: Cımbızla tüy alan kişi [272]
İRKE: Naz İRMEKLENMEK: Eğlenmek İSKEMEK: Mayalamak
İRKECEY: Nazlı [270] İRPEK: Makas İSKENMEK: Mayalanmak
İRKELEMEK: Nazlandırmak İRPEKLEMEK: Makaslamak İSKER: Mil (çamurlu kum)
İRKELENMEK: Nazlanmak İRPEKLENMEK: Makaslanmak İSKERME: Telkin
İRKELİ: Nazlı İRSEK: Orospu (argo) İSKERMEK: Telkin olmak
İRKEŞ: Yaramazlık İRSEMEK: Orospuluk etmek (argo) İSKERT: Dipnot
İRKEŞMEK: Yaramazlık edişmek İRŞİ: Peri (Sanskritçe, şüpheli) İSKERTME: Tembih
İRKETEY: Çocuk çetesi İRT: Vergi İSKERTMEK: Tembihlemek
İRKEY: Naz İRTSİZ: Vergisiz İSKİMEK: Koklamak
[271]
İRKEYİN: Nazlı İRZİ: Evliya İSKİNMEK: Burun çekmek
İRKİ: Taharrüş İRTÇEK: Saat İSKİRMEK: Koku yaymak

110
İSKİTMEK: Koklatmak İŞGEÇ: 1. Alet 2. Makina İŞLENTİ: Faaliyet
İSLEMEK: İs yapmak İŞGEK: Kayık küreği İŞLER: 1. Aktif 2. Faal
İSPAN: İspanyol İŞGÖREV: Hizmet İŞLERGE: Sanayi
- İspanca: İspanyolca İŞGÖREVCİ: Hizmetçi İŞLERGEN: Sınai
- İspanya: İspanyol ülkesi İŞGÜDER: Müşavir İŞLEŞMEK: Birlikte çalışmak
İSRE: Uzak İŞGÜDÜM: Maslahat İŞLEV: Fonksiyon
İSREMEK: Uzaklaşmak İŞGÜN: Yayla çiçeği İŞMEK: 1. Örmek 2. Çalışmak
İSRİK: 1. Buhur 2. Tütsü İŞGÜTMEK: Maslahat etmek İŞMEN: Memur
İSRİMEK: Buhur / tütsü yayılmak İŞİ: Prenses İŞMER: Çalışkan
İSRİNMEK: Buhur / tütsü kokmak İŞİÇ: Tencere İŞLİK: Atölye
İSRİTMEK: Buhur / tütsü yapmak İŞİL: Feminal İŞÖYÜ: Atölye
İSSİ: Hararet İŞİM: Samimiyet İŞTELMEK: Hazırlanmak
İSSİMEK: Hararet basmak İŞİN: Saç örgüsü İŞTEMEK: Hazırlamak
İSSİLEMEK: Sıcak basmak İŞİTEÇ: İşitme cihazı İŞTENKEY: Faal
İSSİLENMEK: Sıcaktan bunalmak İŞİTKEN: İşitme yeteneği olan İŞTENMEK: Faaliyete geçmek
İSTELGE: Rica İŞKE: Narin İŞTERMEK: Faaliyete geçirmek
İSTEMEY: Kafkas halk oyunu İŞKEK: Kadın İŞTEŞ: Mesai arkadaşı
İSTENÇ: İrade İŞKELEK: İşkolik İŞTEŞMEK: Aynı işte çalışmak
İSTİ: 1. Kalori 2. Hararet İŞKELEME: Angarya İŞTİR: Şayet
İSTİLEMEK: Hararetlenmek İŞKELEMEK: Angarya çalışmak İŞTİRMEK: Hikaye anlatmak
İSTİNMEK: Hararet yapmak İŞKELETMEK: Angarya çalıştırmak İTEÇ: El arabası
İŞBİLİR: Ehil İŞKER: Aktif İTEK: Çizme
İŞBİLMEK: Ehil olmak İŞKERMEK: Aktifleşmek İTELGÜ: Yayla şahini kuşu
İŞÇEN: 1. Hamarat 2. Faal İŞKİRTİ: İpek kumaş İTENEK: Piston
İŞÇİMEL: İşçi kurumu İŞLEĞEN: 1. Aktif 2. Faal İTER: Yırtıcı kuş
İŞÇİMEN: Hamarat İŞLEMEZİK: Günah İTERCİ: Kuşbaz
İŞDİŞİ: Dilber İŞLENCE: Faaliyet İTEREK: El arabası
İŞEN: 1. Kadın 2. Güvenilir insan İŞLENÇ: 1. Endüstri 2. Sanayi İTERGE: Jet motoru
İŞENDİRMEK: Güvendirmek İŞLENDİZ: Fabrika İTERMEK: 1. İtelemek 2. İzlemek
İŞENMEK: İtimat etmek İŞLENEK: Fabrika İTEYİK: 1. Faraza 2. Eğer ki
İŞEVİR: Müteşebbis İŞLENGE: 1. İcraat 2. Faaliyet İTİ: 1. Güdü 2. Keskin
İŞEVİRMEK: İş kurmak İŞLENGEN: 1. Cari 2. Faal İTİK: 1. Alet 2. İhtisas
İŞEY: Büyükanne (nine) İŞLENİR: Mesai İTİKLİ: 1. Aletli 2. Mütehassıs

111
İTİKMEK: Alet kullanmak İVEĞEN: Aceleci İYEMEN: 1. Malik 2. Melik
İTİKSİZ: Aletsiz İVEL: İlk-Yardım İYENMEK: Gıpta etmek
İTİMGE: İtiş gücü (motor) İVEMEK: İlk-Yardım yapmak İYER: Semer
İTİMGEN: İtiş gücü yüksek İVENMEK: İlk-Yardım almak İYERÇEN: Uydu (doğal)
İTİMGER: Jet motoru İVGİ: Telaş İYERLEMEK: Semer vurmak
İTİNMEK: Teçhizatlanmak İVGİN: Telaşlı İYERLENMEK: Semer vurulmak
İTİZ: Enstrüman İVİK: Su geyiği İYGELEMEK: Şüphe vermek
İTİZMEK: Enstrüman çalmak İVİN: Sıra İYGELENMEK: Şüphelenmek
İTKİ: İtiş gücü İVİNÇ: Aciliyet İYGİ: Nimet
İTKİLİ: İtiş gücü olan İVİNKİ: Sıradaki İYİK: 1. Omuz 2. Heves 2. Uğur
İTME: İdman İVİNMEK: Sıraya girmek İYİLMEK: Nakledilmek
İTMEÇ: 1. Alet 2. Edevat İVLEMEK: Acele etmek İYİM: Hüsnü niyet
İTMELEME: İdman yapma İVLEŞMEK: Tacil olmak İYİMSEMEK: Optimize etmek
İTMELEMEK: İdman yapmak İVLETMEK: Tacil etmek İYİMSENMEK: Optimistlik etmek
İTMELEŞMEK: Maç yapmak İVME: Tacil (hız artırımı) İYİMSER: Optimist
İTMİŞ: Mütehassıs İVMEK: Acele etmek İYİN: 1. Dolayısıyla 2. Kavis
İTNİ: Pazartesi günü İYDE: Kuvvet İYİNÇ: İstibdat
İTTİRGEÇ: Scooter (ayak bisikleti) İYDEMEK: Kuvvet uygulamak İYİNMEK: İstibdat etmek
İVÇEL: Seks (cinsel ilişki) İYDENMEK: Kuvvetlenmek İYİR: Nilüfer (bitki, çiçek)
İVÇELMEK: Seks yapmak (kadın) İYDİLEK: Hayırdua İYİRMEK: Koklamak
İVÇEMEK: Seks yapmak (erkek) İYDİLEMEK: Hayırdua etmek İYİŞMEK: Kokmak
[274]
İVDE: Tahribat İYDİLENÇ: Hüsnüniyet İYİTE: Tazı (av köpeği)
İVDEÇİ: Tahripkar İYDİRMEK: Nakletmek İYİTMEK: Koklatmak
İVDEMEK: Tahrip etmek İYE: 1. Sahip 2. Koruyucu ruh [273] İYİZ: 1. Güzel koku 2. Kaşıkçı kuşu
İVDEL: Harap İYEGE: Eğe kemiği İYİZGEMEK: Güzel kokmak
İVDELMEK: Harap olmak İYEK: Çene kemiği İYİZGENMEK: Güzel koku saçmak
İVDER: Tahribat İYELEMEK: Sahip olmak İYLEMEK: Deri işlemek
İVDERMEK: Tahrip etmek İYELENGEN: Sahiplenilmiş İYLENMEK: Deri İşlenmek
İVDEŞ: 1. Refik/Refika 2. Partner İYELENMEK: Sahiplenmek İYMEG: Küpe [İymek]
İVDEŞMEK: Refakat etmek İYELEŞMEK: Sahibine alışmak İYMEK: 1. Nakletmek 2. Postalamak
İVDİRMEK: Acele ettirmek İYELİK: Sahiplik İYMELMEK: Naklolmak
İVE: İlk yardım hemşiresi İYEM: 1. Sempati 2. Cazibe İYMENMEK: İmtina etmek
İVEDİ: Acele İYEMEK: Gıpta etmek İYMİŞ: Meyva

112
İYNEM: Yaren İZİK: Sıcak kompres JALDAMAK: Soymak
İZBİZ: Kireç İZİKLEMEK: Kompres yapmak JALDANMAK: Soyunmak
İZDEM: Tema İZİKLENMEK: Kompres yapılmak JALGIN: Ateş tanrısı (mitoloji)
İZDEMEK: Tema oluşturmak İZİLDEÇİ: İz sürücü JALIN: 1. Alev 2. Ateş dansı
İZDEŞ: Aynı yoldan giden İZİLDEMEK: İz sürmek JALINTAY: Ateş merasimi
İZDEŞMEK: Aynı yoldan gitmek İZİM: Alamet JALINTOY: Ateş merasimi
İZDÜŞMEK: İrtisam etmek İZİNÇ: Takibat JALKIMAK: Alevlenmek
İZEMEK: İz oluşturmak İZİNMEK: Takibat yapmak JALKINMAK: Yıldırım düşmek
İZELMEK: İz oluşmak İZİRMEK: Bayılmak JALMUS: Dev
İZEN: 1. Din 2. Sahih İZİRTMEK: Bayıltmak JARGIL: Haberci meleği (mitoloji)
İZENÇ: 1. İtikat 2. Sahihlik İZİRTKİ: Narkoz JARIK: Nur
İZENÇLİ: İtikatlı İZİT: Film (fotoğraf) JARLAMAK: Sesli konuşmak
İZENGEN: Mütedeyyin İZİTMEK: İz bırakmak JARLANMAK: Gevezelik etmek
İZENLEMEK: İyi intiba bırakmak İZLEÇ: Sinyal JASALGAN: Sahte
İZENLEŞMEK: İyi etkileşim almak İZLEK: 1. Program 2. Politika JASALMAK: Sahtesi yapılmak
İZENMEK: İman etmek İZLEM: Politika JASAMAK: Sahtesini yapmak
İZENLEMEK: Selamet bulmak İZLEN: Müşahede JASATMAK: Sahtesini yaptırmak
İZENLEŞMEK: Selametleşmek İZLENÇ: Müşahede JASIĞAN: Mektup (Mançuca)
İZER: Dedektif İZLENEK: Şov JASMAK: Mektup yazmak (Mançuca)
İZERLEMEK: Dedektiflik yapmak İZLENTEY: Konsültasyon (tıp) JAYIK: Irmak tanrısı (mit)
İZERMEK: İz takip etmek İZLETİ: 1. Video 2. Şov JILGA: Paten
İZERTMEK: Arkada iz bırakmak [275] İZLEV: Program (televizyon vs.) JILGAMAK: 1. Kaymak 2. Akmak
İZEV: 1. Selamet 2. İnayet İZME: 1. Hamur 2. Fermuar JILGAN: Kaygan
İZGE: Mukaddes [276] İZMEK: İz sürmek JIR: 1. Cırıltı sesi 2. Melodi
İZGEN: Mübarek İZMEN: 1. Dedektif 2. Hafiye JIRGA: Melodi
İZGİ: Sevap İZMENT: Zayıf JIRGAMAK: Melodi mırıldamak
İZGİLEMEK: Sevap işlemek İZNEK: Nişan (işaret) JIRGANMAK: Melodi mırıldanmak
İZGİLENMEK: Sevap kazanmak İZVET: Zayıf JIRLAMA: Böcek ötüşü
İZGİN: Hayırlı -J- JIRLAMAK: Böcek ötmek
İZGÜDER: 1. Hafiye 2. Dedektif JAGUĞAR: Panter (Guaranice) JULUN: Biyografi (Mançuca)
İZGÜTMEK: Takip etmek JAGULAMAK: Şırıldamak JUNFA: Savaş lordu (Çince)
İZGÜVER: 1. Hafiye 2. Dedektif JAKSAKA: Elma yanak (Mançuca) JURA: Tabir
İZİ: Rab [277] JALAK: Aşı (ziraat) JURAMAK: Ayrılmak (Mançuca)

113
JURLAMAK: Tabir etmek (rüya) KAÇAMAG: Mamaliga yemeği KADALMAK: Çakılmak
JURLANMAK: Tabir edilmek (rüya) KAÇAMAK: Gizlice yapmak KADAMA: 1. Muhkem 2. Kavi
-K– KAÇAN: 1. Vakit 2. Vade KADAMAK: Çakmak (fiil)
KABAL: Tahkimat (madencilik) KAÇAR: Katır KADANMAK: Hapsolmak
KABALLAMAK: Tahkim etmek KAÇAV: Muhalefet KADAR: 1. Hayvan sürüsü 2. Kilit
KABAN: Yaban domuzu KAÇAVCI: Muhalif KADARÇI: Çoban
KABAR: 1. Kalça 2. Kabadayı KAÇAVLAMAK: Muhalefet etmek KADARGAZ: Üvez ağacı
KABARÇA: Kalça (her biri) KAÇAYGA: Sallanan sandalye KADARMAK: Muhafaza etmek
KABARGA: Sibirya geyiği KAÇAYLAMAK: Sallamak KADAŞ: Yaren
KABAY: Beşik KAÇAYLANMAK: Sallanmak KADAŞMAK: Yarenlik etmek
KABAYLAMAK: Beşik sallamak KAÇIKMA: Yön değiştirme KADATMAK: Hapsettirmek
KABAYLANMAK: Beşik sallanmak KAÇIKMAK: Yönünü değiştirmek KADAV: 1. Hapishane 2. Kilit
KABIRZIK: Pul (balık, yılan vs.) KAÇIL: Sinek (iskambil) KADAVIÇ: Firkete
KABIZ: Ateşleme KAÇIMSAK: İmtina eden KADAVLAMAK: Hapsetmek
KABIZGAÇ: Buji KAÇIMSAMAK: İmtina etmek KADAVLANMAK: Hapsedilmek
KABIZGAMAK: Şerare yapmak KAÇIR: Panikletici KADAZ: Mıh (büyük çivi)
KABIZMAK: Ateşlemek KAÇIRA: Panik KADAZLAMAK: Mıhlamak
KABLAVUÇ: Tabansız terlik KAÇIRGAMA: Kız kaçırma KADI: Mıh (büyük çivi)
KABULBAZ: Zarf KAÇIRGAMAK: Kız kaçırmak KADIK: 1. Temel (bina) 2. Kazık
KABULÇAK: Kostüm KAÇIT: 1. Firar 2. Mızrak KADINMAK: Pişman olmak
KABULGAMAK: Şekil değiştirmek KAÇKAR: Hızlı koşan KADIR: 1. Hiddetli 2. Kuvvetli
KABULGAN: Şekil değiştirme KAÇMAG: Haremlik [Kaçmak] KADIRGA: Ağaç kabuğu
KABULGANMAK: Şekle girmek KAÇMAK: Erkekten sakınmak KADIRGAK: Nasır (deri sertliği)
KABULMAK: Şekil değiştirmek [278] KAÇMAN: Firari KADIRMAK: Kabuk bağlamak
KABULTA: Metamorfoz KAÇMAZ: Korkusuz KADIZ: Tarçın
KABUR: Sandık KAÇSAMAK: Kaçmak istemek KAĞA: Amca
KABURÇAK: 1. Tabut 2. Sert kabuk KAÇUN: Kaçarak gelen gelin KAĞADAŞ: Amca çocukları
KABURŞAK: Pul (balık, yılan vs.) KADAÇ: 1. Çekiç 2. Rozet KAĞAL: Tembel
KAÇAGAY: Dağ keçisi KADAĞAN: 1. Çakılmış 2. Emir [279] KAĞAN: İmparator
KAÇAĞAN: 1. Eşek 2. Antisosyal KADAK: 1. Mıh 2. Ağırlık (200 gr) KAĞANAK: Mukoza
KAÇALGA: Tekerlekli sandalye KADAKA: Kutup yıldızı (Mançuca) KAĞANÇA: İmparatoriçe
KAÇALGANMAK: Araçla itilmek KADALGAK: Çakal eriği KAĞAR: Hastalık getiren ruh
KAÇALGATMAK: Araçla itmek KADALGAN: Kahraman KAĞAY: Martı

114
KAĞAZ: Caka KAKRAŞ: Kurumuş KALCIN: Vahşi
KAĞAZLANMAK: Caka satmak KAKRAŞMAK: Suyu çekilmek KALCINMAK: Vahşilik etmek
KAĞBAL: Eşek arısı KAL: Hava KALCITMAK: Vahşileştirmek
KAĞIL: Kırbaç KALABAY: Hiçbir zaman KALCIR: Vahşi
KAĞILDAMAK: Vaklamak (ötmek) KALABUK: Yusufçuk kuşu KALCIRMAK: Vahşileşmek
KAĞILDANMAK: Vaklamak (ötüş) KALAÇ: 1. Kürek 2. Simit (gevrek) KALÇA: 1. Kel 2. El (iskambil)
KAĞILMAK: Çakılmak KALAGAY: Isırgan otu KALÇAMAK: Nükte / espri yapmak
KAĞILTI: Vaklama sesi KALAĞAN: 1. Baki 2. Otel KALÇAN: 1. El (iskambil) 2. Dazlak
KAĞIMAK: Çakmak KALAK: 1. Mala 2. Atmosfer KALÇANMAK: Sözünden dönmek
KAĞINGA: Zatürre KALAKÇA: Ayakkabı çekeceği KALÇARMAK: Saçları dökülmek
KAĞINMAK: Zatürre olmak KALAKLI: 1. Havadar 2. Yüksekte KALÇAV: 1. Nükte 2. Espiri [280]
KAĞIRMAK: Balgam sökmek KALAMAK: Kutulamak KALÇAY: Kel
KAĞIŞMAK: Tokuşmak KALAN: 1. Gökyüzü 2. Arazi vergisi KALÇAYMAK: Kelleşmek
KAĞITMAK: Çakmak KALANAK: Pansiyon KALDIRAÇ: Manivela
KAĞIZ: Balmumu KALANCI: Arazi vergisi tahsildarı KALDA: Zootoca türü kertenkele
KAĞMAK: Silkeleyerek düşürmek KALANÇA: Bakiye KALDAY: Veliaht prens (1. derece)
KAĞSIRIK: Balgam KALANÇAK: Taş duvar KALDAYMAK: Öne çıkmak
KAĞŞAK: Harap KALANDIR: Stok KALDAZ: Ateş cini
KAĞŞAMAK: Harap olmak KALANDIRMAK: Stoklamak KALDIK: İzmarit balığı
KAĞŞATMAK: Harap etmek KALANGIRMAK: Havaya sıçramak KALDIRAK: Zırh
KAHACIMAK: Kurumak (meyve) KALANLIK: Vergi alınacak arazi KALDIRÇAK: Levye
KAHAÇ: Kuru meyve KALANMAK: Yığılmak KALDIRGAÇ: 1. Kriko 2. Vinç
KAHAVA: Kahve (Arapça) KALAP: Vahşi KALDIRKAN: Atlas kelebeği
KAJAY: Kolye KALAŞ: Ekmek (ortası basık) KALDUN: Beka (kalıcılık)
KAK: Meyve kurusu KALAŞÇI: Ekmekçi (“Kalaş” satıcısı) KALGA: Güveç kabı
KAKIMAK: Hırpalamak KALATMAK: Stoklamak KALGAMAK: Sıçrayıp kalkmak
KAKINÇ: Hiddet KALAV: Stok KALGANAŞ: Yıldönümü aşı (ölü)
KAKINMAK: Kendini hırpalamak KALAYMAN: İsyancıbaşı KALGANÇI: Kıyamet günü [281]
KAKIZ: 1. Hiddetli 2. Gözüpek KALBA: 1. Yabani soğan 2. Kepçe KALGANMAK: Kıyam etmek
KAKLAMAK: Kurutmak KALCAMAK: El dağıtmak (iskambil) KALGATMAK: Yerinden sıçratmak
KAKLANMAK: Kurumak KALCANMAK: Zar atmak (oyun) KALGAY: Veliaht prens (2. derece)
KAKPAR: Sıtma KALCAŞ: Et suyu çorbası KALGAYMAK: Arkada kalmak
KAKPARMAK: Sıtma tutmak KALCIMAK: Vahşileşmek KALGIN: Bakiye

115
KALI: 1. Hava (atmosfer) 2. Artık KALKINMAK: Kıyam etmek KAMAĞ: Topyekün
KALIĞ: Hava (atmosfer) KALKIRA: Turna kuşu (Grus türü) KAMAĞAN: Totaliter
KALIĞLANMAK: Havalanmak (kuş) KALKSAMAK: Kalkmak istemek KAMAK: Etrafını çevirmek
KALIĞLATMAK: Havalandırmak KALKSI: İmsak vakti KAMAKUYU: Hapishane
KALIK: 1. Zamk 2. Tavan arası KALKUDAY: Gökyüzü tanrısı [283] KAMAL: 1. Sur (duvar) 2. Kale
KALILANMAK: Havalanmak KALMA: Kuş kirazı KAMALAK: Sedir ağacı
KALILANDIRMAK: Havalandırmak KALMAN: Baki KAMALAMAK: Sur ile çevirmek
KALINÇ: Beka (kalıcılık) KALPAK: Türk ulusal şapkası KAMALANMAK: Sur ile çevrilmek
KALINÇSIZ: Fani KALPAKLILAR: Türk milliyetçileri KAMALGAN: Mahpus
KALINDI: Başlık parası KALSAMAK: Kalmak istemek KAMALMAK: Hapsedilmek
KALINGI: Bakiye KALSIZ: Havasız KAMAMAK: Hapsetmek
KALIR: Uğultu KALTAK: 1. Eyer 2. Orospu (argo) KAMAN: 1. Cesur 2. Amansız [284]
KALIRAMAK: Uğuldamak KALTAMAK: Üzerine binmek KAMANMAK: Kamlık bahşolmak
KALISIZ: Bakiyesiz KALTAMAN: Yankesici KAMAR: Zindan
KALITAN: Muris KALTAN: Aceleci KAMARLAMAK: Zindana atmak
KALITIM: Genetik (ırs) KALTANDAMAK: Acele etmek KAMAŞIK: 1. Parlak 2. Melez
KALITMAK: Genleri aktarılmak KALTANDAŞMAK: Acele edişmek KAMATMAK: Şaman ayini yapmak
KALITMAN: Muris KALTANMAK: Üzerine yerleşmek KAMAV: 1. Muhasara 2. Abluka
KALITSAMAK: Tevarüs etmek KALTAR: 1. Mavi tilki 2. Madenci KAMAZ: 1. Rüzgar 2. İlham
KALITSAL: Genetik (ırsi) KALTARMAK: Kayarak düşmek KAMBAR: Şaman yardımcısı [285]
KALIV: Tarafsızlık KALTAY: Mütevazı (alçakgönüllü) KAMÇAT: Kunduz
KALIVÇI: Bitaraf (tarafsız) KALTAYMAK: Tevazu göstermek KAMDAMAK: Kam dansı yapmak
KALKA: 1. Gard (spor) 2. Siper KALTI: Nasıl ki KAMDAŞ: Hemfikir
KALKAK: Kriko KALTIRAK: Sıtma hastalığı KAMDAŞMAK: Hemfikir olmak
KALKAMAK: Havada durmak [282] KALTIRAV: Titreme KAMDI: Su samuru
KALKANMAK: Havaya kalkmak KALTIRAVUK: Titrek çiçek KAMGA: Ağaç kabuğu
KALKARMAK: Havalanmak KALTIRMAK: Titremek KAMGAK: Sarımsak
KALKATMAK: Havaya kaldırmak KALVA: Eğitim oku KAMGALAK: Sigorta (hukuk)
KALKAVUÇ: Şamandıra KALYAN: Nargile (Farsça) KAMGALAKÇI: Sigortacı (hukuk)
KALKAY: Siper KAM: Şaman KAMGALAMAK: Sigortalamak
KALKAYMAK: Sipere yatmak KAMA: 1. Sur (duvar) 2. Tereyağı KAMGALANMAK: Sigortalanmak
KALKIMA: 1. Şamandıra 2. Duba KAMAÇAV: 1. Bariyer 2. Barikat KAMJAK: Haşere
KALKINÇ: Kıyam KAMAG: Hapishane [Kamak] KAMIÇ: Kepçe

116
KAMIK: Kara yılan KANARMA: Mercimek çorbası KANDIZLAMAK: Hacamat etmek
KAMILMAK: Fırlatılmak KANARMAK: Kan vermek KANDIZLANMAK: Hacamat olmak
KAMINMAK: Dövünmek KANAŞ: Kan kardeşliği KANGA: 1. Şeytan kovma 2. Keklik
KAMITMAK: Fırlatmak KANAŞMAK: Kan kardeşi olmak KANGAL: Onopordum (bitki)
KAMIYAK: Şaman kehaneti KANAV: 1. Zenne 2. Şarampol KANGAMAK: Şeytan kovmak
KAMKALAK: Nöbet KANAVLANMAK: Zennelik yapmak KANGANMAK: Şeytan çıkarmak
KAMKALAKÇI: Nöbetçi KANBASAR: Yapay kalp KANGI: Pelin otu
KAMKALAMAK: Nöbet beklemek KANBASINÇ: Tansiyon KANIK: Tatminkar
KAMKI: Kumaş ölçüsü KANÇA: 1. Ne kadar? 2. Kaç? KANIKIŞ: Tatmin
KAMMAK: 1. Dövmek 2. Fırlatmak KANÇAMAK: Fahişelik yapmak [290] KANIKMAK: Tatmin olmak
KAMLAMAK: Şamanlık yapmak KANÇAK: Fahişe KANIKTIRMAK: Tatmin etmek
KAMORTAN: Şamanı koruyan ruh KANÇAR: Kan davalısı KANIM: Güven tanrısı (mitoloji)
KAMOS: Kabus [286] KANÇAŞMAK: Pazarlık etmek KANINÇ: Tatmin
KAMRAMAK: Şamil olmak KANÇAY: Fahişe (hayat kadını) KANIRÇAK: Levye
KAMRANMAK: Şümul etmek KANÇIR: Kan donması (soğuktan) KANIRSAMAK: Cinsel birleşmek
KAMRAV: Şümul (kapsam) KANÇIRA: Kangren KANIRSANMAK: Çiftleşmek (dişil)
KAMŞAK: Istakoz KANÇIRMAK: Kanı donmak KANIRSATMAK: Çiftleşmek (eril)
KAMŞAMAK: Tereddüt etmek KANÇURA: Kan emici cin [291] KANIRTKAÇ: Levye
KAMŞAT: Tereddüt verici KANDA: 1. Nerede 2. Lehim KANIŞ: Tatmin
KAMŞATMAK: Tereddüt ettirmek KANDAĞAY: Pantolon KANIŞMAK: Tatmin olmak
KAMTUMAK: İhtiva etmek KANDAK: 1. Düğüm 2. Budak KANIŞTIRILMAK: Tatmin edilmek
KAMTURMAK: Havi olmak [287] KANDAL: Pranga KANIŞTIRMAK: Tatmin etmek
KAMU: Devlet ve toplum [288] KANDALA: Kene KANIT: 1. Delil 2. İspat
KAMUGA: Mülk (idari) KANDALAMAK: Prangaya vurmak KANITKA: İkna
KAMUK: Amme KANDALANMAK: Prangalanmak KANITKAMAK: İkna etmek
KAMUSAL: Umumi KANDAMAK: Lehimlemek KANITKAN: Mukni (ikna eden)
KAMUTAY: Cumhuriyet [289] KANDANMAK: Lehimlenmek KANKAZ: Kuğu kuşu
KAMZAL: İşlemeli yelek KANDAŞ: Soydaş KANKIRAN: Kangren (benzeşimle)
KANAĞAN: Tatminkar KANDAY: Nasıl? KANKIRMAK: Dejenere etmek
KANAK: Hacamat KANDAZ: 1. Usare 2. Serum KANRAK: Çan
KANAKMAK: Hacamat olmak KANDI: Kanaatkar KANRAMAK: Çan çalınmak
KANALMAK: Hacamat etmek KANDIK: Nisan ayı KANRATMAK: Çan çalmak
KANAR: Çuval KANDIZ: Hacamat iğnesi KANSAMAK: Kansız kalmak [292]

117
KANSAK: Anemi hastası KAPAL: 1. Zindan 2. Mahpus KAPSIRMA: Fermuar
KANSAR: Anemi hastalığı KAPALANGAN: Melankolik KAPSIRTMA: Fermuar
KANSARMAK: Anemi olmak KAPALANMAK: Melankolikleşmek KAPSIRTMAK: Fermuar çekmek
KANSIK: Ana veya baba bir kardeş KAPAMAÇ: Soğanlı kuzu eti aşı KAPŞAGAY: Septik (kuşkucu)
KANSIMAK: Tevarüs etmek KAPAMIŞ: Mahfuz KAPTAÇ: 1. Valiz 2. Bavul
KANSINMAK: Kanı kaynamak KAPANÇA: Kaftan KAPTAGAY: 1. Kainat 2. Alem
KANSIRA: Kan kaybı KAPANTI: Melankoli KAPTAĞAN: Kütle
KANSIRAMAK: Kan kaybetmek KAPAR: 1. Ruh 2. Can 2. Zırh KAPTAMA: Valiz
KANSORAN: Kan davalısı KAPAŞMAK: Birbirine sarılmak KAPTAMAK: Valize doldurmak
KANSORGUÇ: Kan alma aleti KAPAZ: Hücre (hapsihane) KAPTAV: Takma diş
KANSORGUŞ: Vampir KAPÇAGAY: Kapıcı kuş KAPTIRA: Palaska
KANSORMA: Kan davası KAPÇAK: Hücum KAPTIRGA: Zincir toplama demiri
KANSORMAK: Kan davası gütmek KAPÇAMAK: Hücum etmek KAPUZ: Vadi
KANSU: Plazma KAPÇAR: Fermuar KARABAĞA: Kara kurbağası
KANŞAV: Lale KAPÇARMA: Fermuar KARABASMAK: Kabus görmek
KANTALAMAK: Kangren olmak KAPÇARMAK: Kıstırmak KARABAY: Siyah leylek
KANTALAV: Kangren KAPÇIRMA: Fermuar KARABURÇ: Karabiber
KANTAR: 1. Kapris 2. Ocak ayı KAPÇIRMAK: Kapılıp gitmek KARAÇ: Betonyer
KANTARGA: Dizgin [293] KAPILGA: Kara sevda KARAÇALMAK: İftira etmek
KANTARMA: Dizginleme KAPILGAN: Kara sevdalı KARAÇIL: Esmer
KANTARMAK: Dizgin çekmek KAPINÇ: Enfeksiyon KARAÇMAN: Esmer
KANTIK: 1. Hilekar 2. Muvazacı KAPINMAK: Mikrop kapmak KARAÇURA: Zararlı cin
KANTO: Bir dans türü (İtalyanca) KAPKAN: 1. Fare kapanı 2. Zırh KARADAMAK: Şüphelenmek
KANYA: Bir yıldız adı (Sanskritçe) KAPKAR: Fatih KARAGA: Zenci
KANZA: Pipo (Çince) [Tanza] KAPKIR: Şüpheci KARAGAY: Köknar ağacı
KANZAMAK: Pipo içmek (Çince) KAPLAK: Ambalaj KARAĞ: 1. Matem 2. Gözbebeği
KANZAR: Rahatsız KAPLAM: Pelerin KARAĞAN: 1. Göre 2. Taraftar
KANZARLANMAK: Rahatsız olmak KAPLAV: 1. Satıh 2. Parke KARAĞANDA: Görünüşte
KANZIK: Kan tutması KAPMAÇ: Caps (görüntü tutma) KARAĞÇIK: Gözbebeği
KANZIKMAK: Kan tutmak KAPSA: Vajina KARAĞI: Köz demiri
KANZIR: 1. Kindar 2. Rahatsız KAPSAM: Şümul KARAĞLI: Matemli
KAPAÇ: Sübap KAPSANÇ: Kapsama alanı KARAK: 1. Pencere 2. Gözbebeği
KAPAĞAN: Kapıp kaçıran (hayvan) KAPSIK: Cüzdan KARAKÇI: Röntgenci (dikizci)

118
KARAKLAMAK: Dikizlemek KARANMAK: Nazar değmek KARBAK: Olta
KARAKLANMAK: Dikizlenmek KARANTA: Silüet KARBAKLAMAK: Oltayla tutmak
KARAKUŞ: 1. Kartal 2. Mizan yıldızı KARANYATMA: Karantina KARCAMAK: Çatışmak
KARAL: 1. Mühlet 2. Vade KARANYATMAK: Karantina yatmak KARCIGAY: Kır şahini
KARALGAN: Namussuz KARAR: 1. Rasat 2. Muayene KARÇAK: Pençe
KARALMAK: Namussuzluk etmek KARARTMA: Röntgen (bilimsel) KARÇAMAK: Kar küremek [299]
KARALMAZ: Namuslu KARASAMAK: İftira atmak KARÇANA: Kar kızağı [300]
KARALTMAK: Fuhuş yaptırmak KARASANMAK: İftiraya uğramak KARÇANMAK: Karda gitmek
KARAM: Hendek KARASATMAK: İftira atmak KARÇAR: Kar küreyici [301]
KARAMA: Alüvyon KARASAV: İftira KARÇUK: Gözbebeği
KARAMAK: Kem bakmak [294] KARASAVCI: İftiracı KARDAK: Küvet
KARAMAN: Esmer tenli KARASAVLAMAK: İftira atmak KARDIĞAÇ: Kaya kırlangıcı
KARAMASTAN: Rağmen KARASI: Karakalem resim KARGAĞUL: 1. Faraş 2. Köz tavası
KARAMAT: Karabasan [295] KARAŞ: Ters bakış KARGAMAK: Lanetlemek
KARAMAY: Petrol KARAŞA: Aralık ayı KARGAMIŞ: Lanetlenmiş
KARAMIŞ: 1. Kem gözlü 2. Yaslı KARAŞAN: En uzun gece KARGANMAK: Lanetlenmek
KARAMSAMAK: Pesimistlik etmek KARAŞIN: Esmer KARGANA: Salkım söğüt
KARAMSAR: Pesimist KARAŞMAK: Ters bakışmak KARGANAŞ: Soyağacı
KARAMUK: Çalı üzümü KARAŞMAN: Ters bakan KARGAŞMAK: Mülaene etmek
KARAN: Nazarcı (kem gözlü) [296] KARATA: Kardan adam (Kar-Ata) KARGI: Mızrak
KARANA: Kardan kadın (Kar-Ana) KARATMAK: Gözle taciz etmek KARGIMAK: Beddua etmek
KARANAT: Siyah frenk üzümü KARAV: 1. Nazar 2. Kabus [297] KARGIN: Lanetli
KARANÇ: Nazar (kem göz) KARAVAŞ: Cariye KARGINMAK: Beddua almak
KARANÇA: Bostan korkuluğu KARAVÇI: Nazarcı (kem gözlü) [298] KARGIRA: Bas ses
KARANÇAMAK: Görüp korkmak KARAVUL: Jandarma KARGIRAMAK: Bas ses çıkarmak
KARANÇI: Nazarcı (kem gözlü) KARAVUZ: Esmer KARGIŞ: Beddua
KARANDAMAK: Nazar etmek KARAY: Şaha kalkma (at) KARGIŞLAMAK: Beddua okumak
KARANDAŞ: Kara kalem KARAYAĞ: Petrol KARGIŞLANMAK: Beddua almak
KARANDIZ: Karadelik (astronomi) KARAYIŞ: Ters bakış KARGITMAK: Beddua ettirmek
KARANGAT: Siyah frenk üzümü KARAYLAMAK: Şaha kalkmak (at) KARGIZ: 1. Gaddar 2. Zorba
KARANGI: 1. Zifir 2. Zifiri karanlık KARAZ: Zenci KARGIZMAK: Gaddarlık etmek
KARANLAMAK: Nazar etmek KARAZMAN: Zenci KARGU: Kule
KARANLANMAK: Nazar değmek KARBA: Mesir macunu KARGUY: Atmaca

119
KARIÇ: 1. Ölçek 2. Mikser KARMALAMAK: Karıştırmak [304] KARŞIYAK: Muhalefet
KARIK: 1. İhtiyar 2. Melez KARMALANMAK: Karıştırılmak KARŞIYAKÇI: Muhalif
KARIKMAK: Gözü fersizleşmek KARMAN: Cep KARTAGAY: Bozkır kartalı
KARIKSIZ: Halis KARMANMAK: Yardım almak KARTAMAK: Tırmalamak [305]
KARILMAK: Takatten kesilmek [302] KARMAŞ: Tabldot yemek KARTALAŞ: Mayasız hamur pidesi
KARIMAK: İhtiyarlamak KARMAZ: Halis KARTALMAK: Tırmalanmak
KARIMIŞ: İhtiyar KARNAK: 1. Şişman 2. Göbekli KARTANMAK: Tedavi olmak
KARIN: Rüşvet KARNAMAK: Karnı şişmek KARTARMAK: Tedavi etmek
KARINAYAK: Karından bacaklı KARNAŞ: Kardeş KARTAY: İhtiyar
KARINÇ: Hakaret KARNAŞMAK: Kardeş olmak KARTAYGAN: İhtiyarlamış
KARINÇLIK: Hakir KARNAZ: Haset eden KARTAYMAK: İhtiyarlamak
KARINDAMAK: Rüşvet almak KARS: Post KARTAZ: Anka kuşu
KARINDAŞ: Kardeş KARSAK: 1. Bozkır tilkisi 2. Pens KARTIZA: Hardal
KARINMAK: Rüşvet almak KARSAL: Boyun çıngırağı KARTMAG: Kabuk (yara) [Kartmak]
KARINSAMAK: Karnı çıkmak KARSALAMAK: Sıçramak KARTMAK: Kabuk bağlamak (yara)
KARIŞ: Uzunluk birimi (20 cm) KARSALANMAK: Birden sıçramak KARTOY: Kar şenliği
KARIŞBAY: Tefeci KARSAMAK: Kar biriktirmek KARYOLU: Samanyolu galaksisi
KARIŞKA: Karınca yuvası KARSAMBAÇ: Kar tatlısı KARZALAMAK: Ütülemek
KARIŞKAN: Kaotik KARSAN: Arefe günü KARZALANMAK: Ütülenmek
KARITMAK: İhtiyarlatmak [303] KARSANMAK: Kar birikmek KARZAN: Saçı beyazlamış
KARK: Burç KARSIK: Acuze (kocakarı) KARZANMAK: Saçı beyazlamak
KARKANDUZ: Kusma hastalığı KARSMAK: İçine doldurmak KASAĞAN: Entrika
KARKANMAK: Midesi bulanmak KARSMAN: Mide KASALMAK: Mağrurlanmak
KARKIN: Tempo KARŞAK: İki elin karşılıklı olması KASANAK: Kas teli
KARKIT: 1. Torba 2. Kapı direği KARŞAMAK: İki eli bitiştirmek KASAR: Yabani köpek
KARLANBAÇ: Karlı pekmez KARŞIDAŞ: Rakip KASARLAR: Yabani köpek sürüsü
KARLIĞAÇ: Kar delen çiçeği KARŞIDAŞMAK: Rekabet etmek KASARTKA: Büyük kertenkele
KARLIĞAN: Kar eriyince açan çiçek KARŞIĞAN: Hasım KASAY: Kervan tüccarı
KARMAÇ: 1. Lapa 2. Püre KARŞIĞANLIK: Husumet KASILGA: Kramp
KARMAG: Çengel [Karmak] KARŞINMAK: Karşı gelmek KASILGAMAK: Kramp girmek
KARMAK: 1. Karıştırmak 2. Asmak KARŞIT: 1. Zıt 2. Muhalefet KASIM: Sistol
KARMAKLAMAK: Çengele asmak KARŞITLAMA: İhtilaf KASINÇ: Stres
KARMALAMA: Fikstür KARŞITMAN: Muhalif KASINÇAK: Stresli

120
KASINIK: Stresli KAŞAYMAK: Körelmek KATALGAMAK: Tescil etmek
KASINMAK: Strese girmek KAŞBASMAK: Kaş çatmak KATALGANMAK: Tescil olmak
KASIRGA: Fırtına KAŞIRGAMAK: Alerji olmak KATALMAK: Kıvamı artmak
KASIRGANMAK: Fırtına çıkmak KAŞIRGAN: Alerjik KATALTMAK: Kıvamını artırmak
KASKALTA: Ev Çekirgesi KAŞIRGANMAK: Alerji olmak KATAMA: Peksimet
KASKAR: Kurt köpeği KAŞIRGATMAK: Alerji etmek KATAMAK: Sertleşmek
KASKIR: Kurt KAŞIRMAK: Alerji olmak KATAN: 1. Sert 2. Bisküvi 3. Haşin
KASMAG: Taş kömürü [Kasmak] KAŞIRTKAN: Alerjen KATANAK: Sertleştirici madde
KASMAK: 1. Sıkmak 2. Germek KAŞIRTMA: Alerji KATANÇ: Sertleştirici madde
KASMIŞ: 1. Gururlu 2. Kibirli KAŞIRTMAK: Alerji yapmak KATANDIRMAK: Sertleştirmek
KASNALMAK: Gerilmek KAŞKA: 1. Cesaret 2. Yarı kellik KATANMAK: Sertleşmek
KASNAMAK: Germek KAŞKALAK: Orman ördeği KATAR: 1. Avcı kuşu 2. Posta kuşu
KASNATMAK: Gerdirmek KAŞKAMAK: Kaşları dökülmek KATARGA: Bumerang
KASNAŞMAK: Gerilmek KAŞKAN: Damat evi / odası KATARGAN: Gidip dönen şey
KASNI: Baldıran zamkı KAŞKAR: 1. Cesur 2. Gür kaşlı KATARGANMAK: Gidip gelmek
KASPAK: Müzeyyen (süslü) KAŞKARMAK: Alnı açılmak KATARMAK: Rücu etmek [306]
KASTAMAK: Talep etmek KAŞLAĞIÇ: Tımar (kaşağı) KATAŞ: Akrep
KASTAN: Kestane (Yunanca) KAŞLAK: 1. Sahil 2. Plaj KATAVUZ: İngiliz anahtarı
KASTANMAK: Talep edilmek KAŞMAK: Dilimlemek KATAY: 1. Sert 2. Birlikte
KASTIRIK: Pul (balık, yılan) KAŞTAK: 1. Sahil 2. Plaj KATAYMAK: Sertleşmek
KAŞAĞAN: Ahır KAŞTAMAK: Sahilde gezmek KATI: Pazar günü
KAŞAK: 1. Kaşıma çubuğu 2. Kör KAŞTANMAK: Sahilde gezinmek KATILGA: 1. Kayıt 2. Kayıt belgesi
KAŞAMAK: Kör olmak KAŞTARMAK: Himaye etmek KATILGAN: Kayıtlı
KAŞALAN: Cımbız KATA: 1. Defa 2. Kere KATILGAMAK: Kayıt yaptırmak
KAŞALMAK: Cımbızla kaş almak KATAĞ: Enerji KATILGAN: Kayıtlı
KAŞAN: İdrar KATAĞAN: Marul KATILGANMAK: Kayıt olmak
KAŞANAK: Pisuvar KATAĞLAMAK: Enerji sağlamak KATILGI: İştirak
KAŞANAY: Saç örgüsü (kadın) KATAĞLANMAK: Enerji almak KATIM: Aralık ayı
KAŞANMAK: İdrar yapmak KATAK: 1. Katkı maddesi 2. Enerji KATIMAY: Margarin
KAŞANIK: İdrar KATALA: At sineği KATINÇ: 1. Hisse 2. Pay
KAŞAR: Ekşitme peynir KATALAK: Kıvam artırıcı KATINDIRMAK: Pay vermek
KAŞARMAK: Kesmez olmak KATALGA: 1. Tescil 2. Vapur KATINMAK: Pay almak
KAŞAY: Kolye KATALGAN: Müseccel KATIRAK: Haşin

121
KATIRGAN: Akasya (ağaç) KATURMAK: Mumyalamak KAVRAM: 1. Mefhum 2. Nosyon
KATIRMA: Yufka ekmeği KATURULGAN: Mumya KAVRANÇ: Konsept
KATIRMAK: Pişman olmak KATURULMAK: Mumyalanmak KAVRULGAN: Leblebi
KATIS: Mersin balığı KAV: 1. Ağaç mantarı 2. Çıra KAVRUŞMAK: Kavrulmak
KATIŞIK: 1. Harç 2. Mürekkep KAVA: Yüzük KAVSAK: Pörümüş
KATIZ: Ağaç kabuğu KAVAN: Mantar hastalığı KAVSAMAK: Pörsümek
KATKAMAK: Bayatlamak KAVANMAK: Mantarla kaplanmak KAVSATMAK: Pörsütmek
KATKAN: Bayat KAVAR: Nasır (deri sertleşmesi) KAVŞAĞAN: Yönünü şaşırmış
KATKANMAK: Bayatlamak KAVARGAN: Nasırlaşmış KAVŞAK: Dörtyol
KATKIÇ: Kepçe KAVARIK: Nasırlaşmış KAVŞAL: 1. Kol 2. Branş
KATKOMUZ: Akordeon (çalgı) KAVARMAK: Nasırlaşmak KAVŞALMAK: Dallara ayrılmak
KATLAÇ: Katlama börek KAVAŞ: 1. Harp 2. Muharebe KAVŞAMAK: Birleşmek (dere, yol)
KATLAM: Kat (kağıt vs.) KAVAŞKAN: Muharip KAVŞAT: İttifak
KATLAMA: Börek KAVAŞMAK: Harp etmek KAVŞATMAK: Birleştirmek
KATLANÇ: Tahammül KAVÇIMAK: Hücum etmek KAVŞATILMAK: Birleştirilmek
KATLANMAK: Tahammül etmek KAVÇIN: Kısa süreli ziyaret KAVŞURMAK: Bağlanmak
KATLAV: 1. Pile 2. Zırh KAVÇINMAK: Ziyaret etmek KAVŞUT: Irmak ve deniz kavşağı
KATLAŞ: Tepside mısır çöreği KAVÇIR: Hücum KAVŞUTMAK: Bağlamak
KATLICAK: Baklava KAVÇIRMAK: Hücum etmek KAVUK: Fes (başlık)
KATLIK: Sert KAVDUN: Şefkat KAVUMAK: Etrafını kaplamak
KATMAÇ: Sıfat (dilbilgisi) KAVDUNMAK: Şefkat göstermek KAVUNMAK: Etrafı kaplanmak
KATMAR: Katmer [doğru söyleniş] KAVGAR: Asker KAVUR: Bronz (Güneşte yanmış)
KATMIŞ: 1. Katlı 2. Sert KAVIZ: 1. İçi boş 2. Kof KAVURAN: Güneş çarpması
KATNA: Sonradan katılan KAVIZGAÇ: 1. Şalter 2. Buji KAVURDAK: Pirzola
KATNAMAK: Sonra katılmak KAVIZGAMAK: Şaltere basmak KAVURGA: Buğday kavurması
KATNARMAK: Sefere çıkmak KAVLA: Sebze KAVURMAÇ: Kavurma et yemeği
KATNAŞIK: Müşterek KAVLAĞAN: Çınar ağacı KAVURT: Haşmet
KATNAŞMAK: İştirak etmek KAVLAMAK: Soyulmak KAVUŞ: Menzil
KATPAR: Tabaka KAVLATMAK: Soymak KAVUŞKAN: Klips
KATPAŞ: Pile KAVLIÇ: Fıtık KAVUŞTAK: Kavuşma yeri
KATRA: Baca KAVRA: Alabalık KAVUT: Kavurma buğday unu
KATRAMAK: Çarpmak (çoğaltmak) KAVRAÇ: Polip kepçe (mekanik) KAVUTMAK: Ezmek
KATSAMAK: Etkisi artmak KAVRAK: 1. Kumaş 2. Çıra 3. Alerji KAVUZ: Tahıl kabuğu

122
KAVZA: Havuç KAYGAL: 1. Harika 2. Şahane KAYINLIK: Evlilik hısımlığı [309]
KAVZAMAK: Muhafaza etmek KAYGALAK: Buz pateni pisti KAYIR: 1. Kum 2. Lütuf 3. Himaye
KAVZAMAN: Muhafız KAYGALAMAK: Paten kaymak KAYIRCI: 1. Lütufkar 2. Hami
KAVZATILMAK: Muhafaza olmak KAYGAMAK: Hayret etmek KAYIRÇAK: 1. Kumsal 2. Sandık
KAVZATMAK: Muhafaza ettirmek KAYGANA: Krep KAYIRGA: Himaye
KAY: 1. Destan 2. Epik şiir [307] KAYGANMAK: Taaccüb etmek KAYIRGAMAK: Himaye etmek
KAYAKÇAK: Buz pateni ayakkabısı KAYGAŞ: Keramet (mucize) KAYIRGAŞ: 1. Demet 2. Himaye
KAYALAK: Heyelan KAYGIMAK: Endişe etmek KAYIRLAMAK: Kuma saplanmak
KAYAN: Sel KAYGIN: Endişeli KAYIRLANMAK: Kumlanmak [310]
KAYAR: 1. Nal 2. Onur KAYGINMAK: Endişelenmek KAYIRMAN: Hami
KAYARÇI: Nalbant KAYGIR: Hayıflanan KAYIŞMA: Kayma yarışması
KAYARGA: Kızaklı kar motoru KAYGIRMAK: Hayıflanmak KAYIŞMAK: Kayma yarışı yapmak
KAYARLAMAK: Nallamak KAYI: Sel KAYIT: Patinaj
KAYARLANMAK: Nallanmak KAYIKTAMAK: Kayık kullanmak KAYITIM: Rücu
KAYAŞ: Hısım (evlilik akrabası) KAYIKUYU: Kayıkhane KAYITKA: Terhis
KAYAŞMAK: Hısım olmak KAYILGAMAK: Krem sürmek KAYITKAMAK: Terhis olmak
KAYAZ: Bıyıklıbalık KAYILGAN: Krem KAYITKAN: Terhis olan asker
KAYÇAK: Bazen KAYILGANMAK: Krem sürünmek KAYITMAK: Rücu etmek
KAYÇAN: Mühlet KAYILMAK: Eriyip yayılmak KAYITMAZ: Rücu etmez
KAYÇANMAK: Zaman geçirmek KAYILTMAK: Eritip yaymak KAYIZ: Ağaç kabuğu
KAYÇAR: Makas KAYIN: 1. Kutlu ağaç 2. Hısım [308] KAYKAL: Sürpriz
KAYÇARMAK: Makasla kesmek KAYINAÇA: 1. Görümce 2. Baldız KAYKAMAK: Sürpriz yapmak
KAYÇI: Destan okuyucu KAYINANA: Kayınvalide KAYKANMAK: Sürprize uğramak
KAYÇIN: Makas KAYINAKA: Kayınbirader KAYKILMAK: Geriye yaslanmak
KAYÇINMAK: Makasla kesilmek KAYINAPA: 1. Görümce 2. Baldız KAYKITMAK: Geriye yaslamak
KAYÇITMAK: Makasla kesmek KAYINATA: Kayınpeder KAYLA: Kazma (kazıcı araç)
KAYDA: Nerede? KAYNATAÇ: Kettle (su ısıtıcı) KAYLAMAK: Destan okumak
KAYDAMAK: Gaip olmak KAYINDAMAK: Nişanlamak (söz) KAYLAN: Ağaç (Mançuca)
KAYDATMAK: Sürgün etmek KAYINDANMAK: Nişanlanmak KAYLANMAK: Destan okunmak
KAYDI: Sel suyu KAYINDIRMAK: Nişanlamak KAYLAP: Destan
KAYGA: Paten (spor türü) KAYINGA: Patinaj KAYLAŞMAK: Destan okuşmak
KAYGAÇ: Paten (araç) KAYINGAMAK: Patinaj yapmak KAYMAG: Süt kreması [Kaymak]
KAYGAK: Paten (araç) KAYINGATMAK: Patinaj yaptırmak KAYMAK: Krema oluşmak

123
KAYMANA: Mecaz KAYSALA: Müphem KAZAK: Başıboş
KAYMANMAK: Mecaz yapmak KAYSALAMAK: Müphemleşmek KAZALAK: 1. Hendek 2. Kazı alanı
KAYNAÇ: Gayzer KAYSALANMAK: Tereddüt etmek KAZALAMAK: Kazı yapmak
KAYNARAK: Menba KAYSAMAK: Kararsızlık göstermek KAZALANMAK: Kazı yapılmak
KAYNARGA: Gayzer KAYSAR: 1. Kararsız 2. Sebatsız KAZAMUK: Kazandibi tatlısı
KAYNARTAŞ: Zeolit KAYSAYAK: Mütereddit KAZANAK: 1. Mezar 2. Gecekondu
KAYNATMA: 1. Hoşaf 2. Marmelat KAYŞAK: Heyelan KAZANÇA: Tencere
KAYNATPA: Reçel KAYTA: Tekrar KAZAR: Kötü ruh
KAYNAVUK: Semaver KAYTADAN: Tekrardan KAZARAK: Ekskavatör
KAYPA: Patinaj KAYTAK: 1. Mükerrer 2. Kalleş KAZARGA: Ekskavatör
KAYPALAMAK: Patinaj yapmak KAYTALAMAK: Tekrarlamak KAZARMA: Kamp alanı
KAYPALANMAK: Patinaj yapmak KAYTALAN: 1. Tekerrür 2. Sabıka KAZARMAK: Kamp kurmak
KAYPALATMAK: Patinaj yaptırmak KAYTAN: İnayet eden KAZGAN: Kazıcı
KAYPAMAK: Patinaj yapmak KAYTAR: Posta güvercini [313] KAZGIÇ: Kazıcı sivri demir
KAYRA: 1. Lütuf 2. İhsan [311] KAYTARIM: İade KAZGIRMAK: Kazımak
KAYRAK: Bileği taşı KAYTARGA: Grev KAZGIRT: Spatula
KAYRAKAN: Baştanrı (mitoloji) [312] KAYTARGAÇ: Reflektör KAZGIRTMAK: Kazımak
KAYRAKLAMAK: Bileylemek KAYTARGAMAK: Grev yapmak KAZIKMAK: Kabuğunu soymak
KAYRAKLANMAK: Bileylenmek KAYTARMA: İşten kaçma KAZIL: Kıldan bükülmüş ip
KAYRAL: Lütufkar KAYTARMAK: İşten kaçmak KAZILGAMAK: Kök salmak
KAYRALDIK: Lütuf gören KAYTAŞ: Soğanlı baharatlı börek KAZILGAN: Frenk üzümü
KAYRALMAK: Lütuf görmek KAYTAŞMAK: Alt üst olmak KAZILGAR: Sağlam köklü bitki
KAYRAM: Hak (hukuki) KAYTAV: Feragat KAZILIK: Kazılacak alan
KAYRAMAK: Lütfetmek KAYTAVLAMAK: Feragat etmek KAZIMAL: Maden (çıkarılmış)
KAYRAMAN: Lütufkar KAYTAVUL: Zorunlu asker [314] KAZINÇ: Maden ocağı
KAYRAN: Orman içi boş alan KAYTAZ: Kalleş KAZINGA: Define
KAYRANMAK: Lütuflanmak KAYTAZMAK: Kalleşlik etmek KAZIR: Zalim
KAYRATMAK: Lütuf göstermek KAYTIŞ: Fesih KAZIRAMAK: Zulmetmek
KAYRAV: Keskinlik KAYTIŞMAK: Karşılıklı fesh etmek KAZIRANMAK: Zulüm görmek
KAYRAVAÇ: Bileyleme makinesi KAYURUN: Meşru müdafa KAZIRATMAK: Zulmetmek
KAYRI: İltimas KAYZAMAK: Kabuk soymak KAZIRGAN: Cehennem
KAYRIM: 1. İnayet 2. Himmet KAYZANMAK: Kabuğu soyulmak KAZIRGANMAK: Eziyet çekmek
KAYRUN: Nefsi müdafa KAZAÇ: 1. Greyder 2. Skrayper KAZIRTMAÇ: Kaz çobanı

124
KAZIRTMAŞ: Kaz kızartması KEDİRMEK: Deri yüzmek (hayvan) KELEV: Mecusi kurban bayramı
KAZMAÇ: Kazıcı kepçe ağzı KEDİŞ: Rıza KELEY: Lehim
KAZMAG: Define [Kazmak] KEDİŞMEK: Razı olmak (karşılıklı) KELEYLEMEK: Lehimlemek
KAZMAK: Define çıkarmak KEĞERÇEN: Su yoncası KELEYLENMEK: Lehimlenmek
KAZNA: Define KEĞERMEK: Rezil olmak KELEZ: Nişanlı (kız)
KAZNAMAK: Kazıp çıkarmak KEJEGEY: Saç örgüsü KELEZLENMEK: Nişanlanmak
KEBE: Sandal (kayık) KEKEÇ: 1. Kekeme 2. Peltek KELGİNDİ: 1. Ecnebi 2. “Alien” [315]
KEBELÇEK: Chordeilinae türü kuş KEKEN: Veba KELGİNMEK: Uzaktan gelmek
KEBEZ: Halı KEKENMEK: Tehdit edilmek KELİ: Ağırlık ölçüsü birimi (1 kg)
KEBİLGEN: Meyhane KEKETMEK: Tehdit etmek KELİK: Hayalet
KEÇEGEY: Saç örgüsü KEKETREN: Ağrı kesici ilaç KELİKME: Tezahür
KEÇEL: 1. Kel 2. Dazlak KEKİRDEK: Gırtlak KELİKMEK: Tezahür etmek
KEÇEMEN: Zehirli kertenkele KEKİRDEMEK: Kıkırtılı gülmek KELİMSEK: Yabancı dil konuşan
KEÇERTKE: Kıkırdak KEKŞİRMEK: Hiddetlenmek KELİMSEMEK: Ecnebice konuşmak
KEÇİK: Neşeli KEKÜL: Kakül (Farsça, şüpheli) KELİRMEK: Doğurmak
KEÇİKLİK: Neşe KELDİ: Migren hastalığı KELKÜN: Med-cezir
KEÇİL: 1. Rahip 2. Keşiş KELE: 1. İbadet 2. Dua 3. Boğa KELKÜNMEK: Med-cezir etmek
KEÇİLÇE: 1. Rahibe 2. Kadın keşiş KELEGEY: Kekeme KELTE: 1. Tüfek 2. Bukalemun
KEÇİR: Af KELEK: Hile KELTECİ: Tüfekli asker
KEÇİRGEN: Affedici KELEM: 1. Lahana 2. Meşe ağacı KELTEGEY: Şaman ruhu
KEÇİRİM: Özür dileme KELEMEK: Dua etmek KELTEĞEN: Alabalık
KEÇİRMEK: Özür dilemek KELEN: Gergedan (Çince) KELTEK: Cop (değnek)
KEDEGE: Arka koltuklar (araba) KELENMEK: Müzik aleti çalmak KEM: Noksan
KEDEĞEN: At sineği KELEP: 1. Deste 2. Çile (ip, yün) KEME: 1. Filika 2. Lağım faresi
KEDEK: 1. Terki (at) 2. Pusu KELEPEN: Cüzzam hastalığı KEMEÇ: 1. Mayasız hamur 2. Asker
KEDERGE: Düğüm KELER: Ev kertenkelesi KEMEGE: 1. Tandır 2. Soba
KEDERGEMEK: Düğümlemek KELESİ: 1. Ertesi 2. Sonraki KEMELEK: Gökkuşağı
KEDERGENMEK: Düğümlenmek KELESKEN: Duvar kertenkelesi KEMİLMEK: Noksanlaşmak
KEDEY: 1. Fakir 2. Çekingen KELEŞ: Civan KEMİRÇEK: Pirzola
KEDİM: Zırh KELEŞME: Orkestra KEMİRDEK: Kıkırdak
KEDİMLİK: Zırh malzemesi KELEŞMEK: Orkestra çalmak KEMİŞMEK: Birbirini kemirmek
KEDİR: Yüzülmüş deri (hayvan) KELETKE: 1. Put 2. Fetiş KEMİTMEK: Noksanlaştırmak
KEDİRGE: Deri yağmurluk KELETMEK: Puta tapmak KEMNE: Kusur

125
KEMNEMEK: Kusur aramak KENEZ: Basit KEREKMEK: Farz olmak
KEMPİR: 1. Acuze 2. Cadı KENEZMEK: Basitleşmek KEREKŞİN: Dişi geyik
KEMRE: Ahbun KENGEL: Komedi KEREKTİ: Lüzumlu
KEMSİL: Hakaret KENGELÇİ: Komedyen KERELMEK: Şahitlik etmek
KEMSİLMEK: Tahkir olmak KENGEŞ: Sovyet (Şura) KERELTİ: Şehadet
KEMSİMEK: Hakir görmek KENGEŞTEY: Sovyetler Birliği KEREN: 1. Kebir (büyük) 2. Sağır
KEMSİNMEK: Pişman olmak [316] KENİ: Adil KERENDEK: Pencere
KEMSİR: Hakir KENKE: Tetanos hastalığı KERENMEK: Sağır olmak
KEMSİTMEK: Tahkir etmek KENLİK: En KEREP: Vapur
KEMŞEGEY: Peltek KENSE: 1. Büro 2. Devlet dairesi KEREŞ: 1. Muhtaçlık 2. Cilve
KEMŞEMEK: Peltek konuşmak KEPEN: Hoşnut KEREŞME: 1. İhtiyaç 2. Cilveleşme
KEN: 1. Maden ocağı 2. Açıkça KEPENÇ: Hoşnutluk KEREŞMEK: Muhtaç olmak
KENCE: En küçük evlat KEPENEK: Gece kelebeği KEREŞKE: Yabani fiğ bitkisi
KENCELEMEK: Geride kalmak KEPEZ: 1. Pamuk 2. İbik 3. Tac KEREY: Ustura
KENCELETMEK: Geride bırakmak KEPİR: 1. Bayat 2. Otbitmez KEREYET: 1. Sahil 2. Plaj
KENÇE: Maden çukuru KEPİRMEK: Bayatlamak KEREZ: Petek
KENÇEK: Maden işçisi KEPİT: Meyhane KERGEMEK: Noksan olmak
KENDEK: 1. Küp 2. Göbek KEPİTMEK: Kurutmak KERGEN: Sedir kuşu
KENDİL: Saf dil KEPKE: Numune KERGENMEK: Kusur etmek
KENDİZ: Nefs KEPMEK: 1. Kurumak 2. Çökmek KERGETMEK: Sınırlandırmak
KENELMEK: İstişare edilmek KEPSE: Bitki sapı KERGİÇ: Tezgah
KENEMEK: Görüş bildirmek KEPŞENGE: Tesbih böceği KERİK: 1. Gergedan 2. Cimri
KENEN: Konsültasyon KERÇENGE: Uyuz hastalığı KERİKMEK: Derisi gerilmek
KENENMEK: İkna olmak KERÇİ: Mermi KERİNÇ: 1. Emsal 2. Yaygınlık
KENERMEK: Şura toplamak KERÇİM: Parça KERİNÇLİ: Yaygın
KENEŞ: Şura / Konsey KERÇİMEK: Parçalamak KERİNÇSİZ: Emsalsiz
KENEŞLİ: İstişareli KERÇİNMEK: Parçalanmak KERİNMEK: İhtiyarlamak
KENEŞME: İstişare KEREGE: Çadır KERİNTİ: Tırpan
KENEŞMEK: İstişare etmek KEREGTEN: Farizi (zorunlu) KERİŞ: 1. Rende 2. Niza (çekişme)
KENEŞMEN: Müsteşar KEREK: 1. Farz (görev) 2. Daire KERİŞKE: Marangoz rendesi
KENEŞTEY: 1. Komite 2. Komisyon KEREKLEMEK: Farz kılmak KERİŞMEK: Rendelenmek
KENET: Tesadüfen KEREKLENMEK: Farz kılınmak KERKİ: Nacak (alet)
KENETMEK: Tesadüf etmek KEREKLİ: Farz olan KERKİT: Nacak (alet)

126
KERKÜYEK: Eylül ayı KESENGİ: Helva KEŞİK: 1. Nöbet 2. Hediye
KERMEK: Deri germek KESEREK: Mezbahane KEŞİKLEMEK: Nöbet tutmak
KERMEN: 1. Şehir 2. Kent [317] KESERGE: Testere KEŞİKLEŞMEK: Münavebe etmek
KERTE: 1. Derece 2. Çit KESERMEK: Ereksiyon olmak KEŞİLMEK: Affedilmek
KERTEK: Nişan (söz) KESERTMEK: Erekte etmek KEŞİR: 1. Havuç 2. Helal
KERTELEME: Tedric (dereceleme) KESEY: Başörtüsü KEŞKER: İplik makarası
KERTELEMEK: Derecelendirmek KESEYEN: Çöl faresi KEŞMEK: Affetmek
KERTELENMEK: Derecelenmek KESİ: 1. Ameliyat kesiği 2. Zerafet KEŞTE: Nakış
KERTELİ: Tedrici KESİK: Kedi (Mançuca) KEŞTEMEK: Nakış yapmak
KERTEMEK: Nişanlamak (söz) KESİL: Terazi burcu (astroloji) KEŞTENMEK: Nakışlanmak
KERTENMEK: Nişanlanmak (söz) KESİNÇ: 1. Stopaj 2. Sansür KET: 1. Zor 2. Darbe
KERTİK: Çentik KESİNİV: Otopsi KETEK: Kümes
KERTME: Aşılı ağaç KESİNMEK: Otopsi yapmak KETEMEK: Kesmek (süt, yoğurt)
KERTPE: Armut KESİRMEK: Kemirmek KETEMEZ: Muhallebi
KERZE: Hısımlık derecesi KESİRTKE: Semender KETENMEK: Kesilmek (süt, yoğurt)
KERZEMEK: Hısım olmak KESİTMEK: Ortadan ikiye kesmek KETERMEK: Traş olmak
KERZEŞ: Akraba KESKİR: Keskin KETERTMEK: Traş etmek
KERZEŞMEK: Akraba olmak KESKİŞ: Çelik kalem KETEŞ: Kümes
KES: 1. Biçilmiş ot 2. Kuru ot KESKÜK: Tasma KETEZ: Jant çemberi (bisiklet)
KESEĞEN: Çöl faresi KESLEN: Yeşil kertenkele (Lacerta) KETİK: Yoğurt
KESEK: Grup KESME: 1. Mağara 2. Makarna KETİLMEK: Ayrılmak (kimyasal)
KESEKE: Makas KESMEN: Kasap KETİRMEK: Kesilmek (süt, yoğurt)
KESEKLEMEK: Gruplandırmak KESMİK: Pıhtı KETİŞMEK: Ayrışmak (kimyasal)
KESEKLENMEK: Gruplanmak KESMİKLENMEK: Pıhtı kaplamak KETKİRMEK: Şaha kalkmak (at)
KESEKLEŞMEK: Gruplaşmak KESMİKLEŞMEK: Pıhtılaşmak KETKİZMEK: 4 ayak düşmek [318]
KESEL: 1. Hastalık 2. Maraz KESNİ: Hindiba otu KETMEK: Ayırmak (kimyasal) [319]
KESELEK: Kars kertenkelesi KESPE: Makarna KETMEL: Kırmızı yaban mersini
KESELMEK: Kemirilmek KESTER: Saksı KETMEN: Çapa
KESELMEN: Bukalemun KESÜRGE: Dağarcık KEV: 1. Kabuk 2. Örtücü yaprak
KESEMEK: Kemirmek KEŞ: 1. Tuzsuz peynir 2. Ok kılıfı KEVE: Melodi
KESEN: Kiriş (geometri) KEŞEGEY: Saç örgüsü KEVEK: Sinüs (burun)
KESENE: Abonelik ücreti KEŞEĞEN: Yusufçuk kuşu KEVELE: Çavuş kuşu
KESENMEK: Kemirilmek KEŞENE: Lahit KEVEMEK: Melodi çıkarmak

127
KEVENMEK: Melodi mırıldanmak KEYNE: Ev / yuva değiştirme KEZET: Tembih (tekrar uyarma)
KEVER: Pırasa KEYNECİ: Ev / yuva değiştiren KEZETME: Tembihleme
KEVİK: Saman KEYNELMEK: Ev / yuva değişmek KEZETMEK: Tembihlemek [322]
KEVİLMEK: Zayıflamak KEYNEMEK: Ev / yuva taşımak KEZGEN: Hovarda
KEVRİK: Gürgen ağacı KEYNETMEK: Ev / yuva taşıtmak KEZİK: 1. Devriye 2. Tifo
KEVŞİR: Lehim KEYŞEK: Gelin KEZİKÇE: Sırasıyla
KEVŞİRLEMEK: Lehimlemek KEYZE: Vücut KEZİKÇİ: Devriyeci
KEVŞİRLENMEK: Lehimlenmek KEZ: Uzunluk ölçüsü (80 cm) KEZİKLEMEK: Devriye gezmek
KEVÜRKEN: Yaban soğanı *KEZDE: Uzunluk birimi (40 cm) KEZİKLİK: Nöbetleşe
KEYEK: Yaban ördeği *KEZNE: Uzunluk birimi (20 cm) KEZİM: Cüret
KEY: 1. Ahir (sonra) 2. Hissiz KEZBE: Seyyar satıcı KEZİN: Bir yaşındaki keçi
KEYİK: 1. Baht 2. Talih KEZBEME: Seyyar satıcılık KEZİR: Cüretkar
KEYİN: Bilahere (sonradan) KEZBEMEK: Seyyar satıcılık etmek KEZİŞ: Ameliyat (cerrahi)
KEYİNGE: Tehir KEZDEME: Arşınlama KEZİŞKİN: Ameliyat (cerrahi)
KEYİNGEMEK: Tehir olmak KEZDEMEK: Arşınla ölçmek [321] KEZİŞMEK: Ameliyat olmak
KEYİNGETMEK: Tehir etmek KEZDEŞME: Maç KEZİŞTİRMEK: Ameliyat etmek
KEYİNMEK: Uyumak (anestezi) KEZDEŞMEK: Maç yapmak KEZİV: Zaman
KEYİRGEN: İsyan KEZE: Sırasıyla KEZLEMEK: Tekrarlamak
KEYİRMEK: İsyan etmek KEZEK: Vardiya KEZLENMEK: Tekrarlanmak
KEYİT: 1. Narkoz 2. Uyuşturucu KEZEKLEMEK: Vardiya yapmak KEZMEK: Tekrarlamak
KEYİTİCİ: Anestezik madde KEZEN: Milat KICIR: İntikam
KEYİTKEN: Narkoz KEZENCE: Milenyum KICIRGAN: İntikamcı
KEYİTME: Anestezi KEZENÇ: Tekerrür KIÇAMAK: Tehlike teşkil etmek
KEYİTMEK: Anestezi yapmak [320] KEZENDİ: Miladi KIÇAN: Tehlike
KEYİTMEN: Anestezi uzmanı KEZENDİRMEK: Tekrar ettirmek KIÇANMAK: Tehlike hissetmek
KEYLEMEK: Uyumak (anestezi) KEZENGE: Devri daim KIÇIRMAK: Ayıplamak
KEYLENÇEK: Narkozla sayıklayan KEZENGEMEK: Devri daim etmek KIÇMIK: 1. Zerre 2. Atom
KEYLENMEK: Narkozla sayıklamak KEZENMEK: Tekerrür etmek KIDAT: Çinli
KEYLEŞMEK: Hissizleşmek KEZER: 1. Cerrah 2. Cesur - Kıdatça: Çince
KEYLEŞTİRMEK: Hissizleştirmek KEZERÇİ: Cerrah - Kıdatya: Çin (ülke)
KEYLETMEK: Uyutmak (anestezi) KEZERME: Ameliyat (cerrahi) KIDATMAK: Islah etmek
KEYMEG: Bluz [Keymek] KEZERMEK: Ameliyat etmek KIDIK: 1. Sınır 2. Hudut
KEYMEK: Komaya girmek KEZERMEN: Cerrah KIDIKSIZ: Sınırsız

128
KIĞ: Gübre KILIMSAK: Rol yapan KINANÇ: Ayıplanma
KIĞDIK: Gübrelik KILIMSAMAK: Yapıyor gibi olmak KINANÇLANMAK: Ayıplanmak
KIĞDIRAK: Çınlama KILIMSANMAK: Rol yapmak KINANTI: 1. Ayıp 2. Hiciv
KIĞDIRMAK: Çınlamak KILIN: 1. Rol 2. Huy 3. İşve KINAP: Kılıf
KIĞLAMAK: Gübrelemek KILINÇ: 1. Amel (fiil) 2. Karakter KINAPLAMAK: Kılıfa koymak
KIĞLANMAK: Gübrelenmek KILINDIRMAK: Rol yaptırmak KINAŞMA: Ayıplaşma
KIJGIRMAK: Şehvetlenmek KILINMAK: Rol yapmak KINAŞMAK: Birbirini ayıplamak
KIJGIRTMAK: Şehvetlendirmek KILINSAK: 1. Cilveli 2. Şuh KINAV: Protesto
KIKIRIŞMAK: Hırıldaşmak KILINSAMAK: Cilve yapmak KINAVCI: Protestocu
KIKIRMAK: Hırıldamak KILINSAR: Cilveli KINAY: Protestocu
KILAĞ: Katarakt KILINSATMAK: Cilve yaptırmak KINCAL: Narin
KILAĞI: Zağ (bileyi taşı) KILIR: Kürdan otu KINÇ: Ceza
KILANIŞ: 1. Eda 2. Tavır KILIŞ: Birlikte yapma KINÇAK: Bıçak kılıfı
KILANMAK: Eda / tavır sergilemek KILIŞMAK: Birlikte yapmak KINÇI: Ceza kesen
KILANSAMAK: Cilve yapmak KILIYAŞ: Kereviz KINÇIR: Fırlak göz
KILANSIK: 1. Edalı 2. Cilveli KILMAG: İcraat [Kılmak] KINDAK: Silah kılıfı
KILAV: 1. Ahlak 2. Teşvik KILMAK: İcraat yapmak KINDAMAK: Kemere asmak
KILAVLI: Ahlaklı KILSAMAK: Rol yapmak KINDAP: Sicim
KILAVSIZ: Ahlaksız KILSANMAK: Taklit etmek KINDAPLAMAK: Sicimle bağlamak
KILAVUN: 1. Hediye 2. Armağan KILSATMAK: Rol yaptırmak KINDAŞ: Yamuk
KILAVUZ: Rehber KILT: Aniden KINDAŞMAK: Yamuklaşmak
KILBARK: Fino köpeği KILTAK: Ani KINDI: Zincir
KILÇAMAK: Bakım yapmak KILTAMA: Kanser KINDILAMAK: Zincire vurmak
KILÇANMAK: Bakım yapılmak KILTAMAK: Aniden olmak KINDILANMAK: Zincire vurulmak
KILDAMAK: Nefsetmek KILTAYMAK: Ani tepki vermek KINDIRAK: Merdane
KILDANMAK: Nefsi çekmek KIMILDAVUK: Yerinde duramayan KINDIRMA: Izdırap
KILDAT: Nefis KIMIRTI: 1. Kıpırdama 2. Jest KINDIRMAK: Muzdarip etmek
KILDAV: Nefs KIMIZ: At sütü içeceği KINGIR: 1. Eğri 2. Metin
KILDAY: Enfes KIMSIR: Hasis KINGIRA: Bükülmüş metal
KILDI: Faal KIMSIRMAK: Hasislik etmek KINGIRAK: Metal üçgen (çalgı)
KILGA: 1. Lif 2. Elyaf KIN: 1. Ceza 2. Kılıç kılıfı KINIK: 1. Kavi 2. Şehvetli 3. Şerefli
KILGAN: Çayır yumağı bitkisi KINA: Hicviye KINIKMAK: Şehvetlenmek
KILGI: Faaliyet KINAK: Ayıp KINIR: 1. Gaddar 2. Huysuz

129
KINIRLANMAK: Gaddarlık etmek KIRANMAK: Şikayetlenmek KIRINLAK: Kıvrak
KINIŞ: Cilve KIRARIK: Tahribat KIRINMAK: Raks etmek
KINIŞMAK: Cilveleşmek KIRATMAK: Tahrip etmek KIRINSAK: Kırıtarak yürüyen
KINIZ: Huysuz KIRAV: İskonto KIRINSAMAK: Kırıtarak yürümek
KINIZMAK: Huysuzlanmak KIRAVLAMAK: İskonto etmek KIRIŞ: 1. Hayvan güreşi 2. Cenk
KINLARGA: Hapis cezası KIRAVLANMAK: İskonto edilmek KIRIŞMAK: Cenk etmek
KINLIK: Hapishane KIRAY: 1. Gaddar 2. Sahil 3. Plaj KIRIŞTAK: Yosma
KINMAK: Muzdarip olmak KIRÇAM: Grip KIRIZ: 1. Mağrur 2. Ustura edilmiş
KINRAK: Satır (kasap bıçağı) KIRÇAMAK: Grileşmek KIRIZMAK: Mağrurlanmak
KINTAMAK: Beslenmek KIRÇALMAK: Grileşmek KIRKAÇ: Kırkma makası
KINZIMAK: Çığlık atmak KIRÇAN: Nisan ayı KIRKAR: Mayıs ayı
KIP: Sayfa, sahife KIRDAK: Çeyiz KIRKAT: Muşmula
KIPÇINMAK: Kuyruk sıkıştırmak KIRGA: Rende KIRKAVLAN: Kırk eren
KIPMAK: Makasla kesmek KIRGALAMAK: Rendelemek KIRKAVUZ: Eylül ayı
KIPTI: Makas KIRGALANMAK: Rendelenmek KIRKDALAMAK: Kırkta birini almak
KIPTI: Mısırlı KIRGAK: Bozkır KIRKDALANMAK: 40’ta biri alınmak
- Kıptıca: Mısır Arapçası KIRGAMAK: Rende sürtmek KIRKI: Gırtlak
- Kıptıya: Mısır (ülke) KIRGANMAK: Rendelenmek KIRKIM: Haziran ayı
KIRA: Arazi KIRGAVUR: Sülün KIRKIN: 1. Traş 2. Cariye 3. Bahşiş
KIRAGAY: Yabani KIRGAY: Atmaca kuşu KIRKINÇAK: Traş makinesi
KIRAGAYLANMAK: Vahşilik etmek KIRGI: İskonto KIRKINMAK: Traş olmak
KIRAGAYLAŞMAK: Vahşileşmek KIRGIL: Hüzün KIRKIR: Turna sesi
KIRAĞAL: Akasya ağacı KIRGIN: Afet KIRKIRMAK: Turna ötmek
KIRAK: 1. Kenar 2. Köşe KIRGUÇ: Avcı uçağı KIRKIT: Çorap şişi
KIRAL: Hükümdar (Slavca) KIRIM: 1. Aralık ayı 2. Peçete KIRKITMAK: Traş etmek
KIRALAMAK: Araziyi sürmek KIRIMSA: İnce bulgur KIRKLAMAK: Boğazı ovuşturmak
KIRALANMAK: Arazi sürülmek KIRIMSAK: Narin KIRLAÇ: Ocak ayı
KIRALÇA: Hükümdar karısı (Slavca) KIRIMSAMAK: Narinleşmek KIRLAĞAN: Adaçayı
KIRALMAK: Parçalanmak KIRIN: Raks KIRLAMAK: Ot kurumak [323]
KIRAM: Taş kırığı KIRINÇ: İskonto KIRLAN: 1. Step (bozkır) 2. Sıradağ
KIRAMA: Parçalı KIRINÇI: Rakkas / rakkase KIRLANMAK: Ağaçsız kalmak
KIRAMAK: Parçalamak KIRINDAV: Raks gösterisi KIRLAS: 1. Sırt 2. Sıradağ
KIRANÇ: Tahribat KIRINGAÇ: Raks elbisesi KIRLATMAÇ: Kapuska

130
KIRMA: Tabanca KIRZA: Firavun sıçanı KISKIRTMAK: Haykırtmak
KIRMAÇ: Köfter (pekmez lokumu) KISAÇ: Pense KISLAMAK: Nadasa bırakmak
KIRMAÇAK: Dağıtılan buğday [324] KISALA: Tatlısu yengeci KISLANKA: Nadas
KIRMAG: Olta [Kırmak] KISAR: Müşkül KISLANMAK: Nadasa kalmak
KIRMAK: Parçalara ayırmak KISARLAMAK: Müşkül etmek KISMA: Menenjit hastalığı
KIRMALAŞMAK: Parçalanmak KISARLANMAK: Müşkül olmak KISMAN: Pantolon
KIRMAN: 1. Kırbaç 2. Melez KISAT: Sıkıştırılmış KISNIK: 1. Cimri 2. Pinti
KIRMANLAMAK: Kırbaçlamak KISATLAMAK: Sıkıştırmak KISRIK: Mahçup
KIRMANLANMAK: Kırbaçlanmak KISIL: Vadi KISRIN: Bakla
KIRMAŞ: Yağlı mısır ekmeği aşı KISILGAMAK: İçi daralmak KISTAK: Berzah
KIRMAVUK: Yapışkan otu KISILGAN: Zindan KISTALAN: Tehlikeli
KIRNA: Yabanzambağı KISILGANMAK: Zindana tıkılmak KISTAMAK: Preslemek
KIRNAK: 1. Cariye 2. Esire KISILGATMAK: Zindana tıkmak KISTANMAK: Preslenmek
KIRNAMAK: Şuh davranmak KISIM: 1. Azaltma 2. Tasarruf KISTARGA: Pres
KIRNAŞIK: Cilveli KISINÇ: İktisat (tasarruf) KISTAVUL: Telaşlı
KIRNAŞKAN: Şuh KISINMAK: İktisat etmek KISTIRGAÇ: Mengene
KIRNAŞMAK: Cilve yapmak KISITMAK: Tahammül etmek KISTIRMAÇ: Sandöviç
KIRNAV: Şehvet KISKA: 1. Not 2. Mengene KIŞA: Hardal
KIRSINTAŞ: Çakıl KISKAÇ: 1. Maşa 2. Ataç KIŞAK: Kızak
KIRŞALGAN: Tırtıl KISKAÇA: Kestirme (yol) KIŞALAY: Kışlık (kış evi)
KIRŞALMAK: Kıvrılmak KISGAK: Hasis KIŞARMAK: Kış gelmek
KIRŞAK: At kenesi KISKALAMAK: Not almak KIŞDAK: Kışı geçirme
KIRŞAMAK: Derisi beyazlamak KISKALATMAK: Not aldırmak KIŞDAMAK: Kışı geçirmek
KIRŞAN: Pudra KISKAMA: Mengene KIŞIK: Kış armudu
KIRŞAV: Tekerlek jantı KISKAMAK: Sıkıştırmak KIŞIL: Kışa ait
KIRTAÇ: Salyangoz KISKAR: 1. Sınır 2. Dokuma tezgahı KIŞIRMAK: İrrite olmak
KIRTIŞ: Nefret KISKARMA: Sınırlanma KIŞIRTKAN: İrrite edici
KIRTIŞTANMAK: Nefret etmek KISKARMAK: Sınırlanmak KIŞIRTMA: İrritasyon
KIRTIZ: Temizleme çubu (silah) KISKARTMA: Sınırlandırma KIŞIRTMAK: İrrite etmek
KIRTIZLAMAK: Çubukla silmek KISKARTMAK: Sınırlandırmak KIŞIYAK: Ispanak
KIRTMA: Yerinden çıkmış şey KISKI: Mengene KIŞKANA: Karadut
KIRTMAK: Yerinden çıkmak KISKIÇ: Mengene KIŞKIL: 1. Ekşi 2. Turşu
KIRTNAK: Merdane KISKIRMAK: Haykırmak KIŞKILDAK: Karabatak kuşu

131
KIŞKILDAMAK: Turşu oluşmak KIVILDAŞMAK: Kaynaşmak KIYGALANMAK: Cimrilik etmek
KIŞKILDATMAK: Turşu yapmak KIVIRGAK: Hasis KIYGAŞ: Kıymalı yumurta yemeği
KIŞKILDAV: Turşu KIVIRGANMAK: Hasislik etmek KIYGI: Gaddarlık
KIŞKILMAK: Ekşimek KIVIRŞAK: Pazı (pancar) KIYGILAK: Kız kuşu
KIŞKILTI: Provakasyon KIVLAMAK: Motive etmek KIYGIMAK: İç geçirmek
KIŞKILTMAK: Ekşitmek KIVLANMAK: Motive olmak KIYGIR: Tavus kuşu
KIŞKIR: Kepek KIVLIK: Saadet KIYGIRMAK: Haykırmak
KIŞKIRGA: Provokasyon KIVRANGAN: Sürüngen KIYIK: Çarpık
KIŞKIRGAMAK: Provoke olmak KIVRAŞIL: Kertenkele KIYIN: 1. Zulüm 2. Müşkül 3. Akit
KIŞKIRGATMAK: Provoke etmek KIVRAŞMAK: Yılan gibi bükülmek KIYINÇ: Zulmet
KIŞKIRTI: Provakasyon KIVRIMÇAK: Devetabanı (bitki) KIYINÇI: Zalim
KIŞKIRTMAN: Provokatör KIVŞIL: Volta KIYINDAMAK: Eziyet etmek
KIŞLAK: Kışın kalınan yer KIVŞILMAK: Volta atmak KIYINDANMAK: Eziyet görmek
KIŞLAMAK: Kışın kalmak KIY: 1. Mahalle 2. Sınır 3. Hudut KIYINDIK: 1. Eziyet 2. Müşkülat
KIŞLAR: Kışın doğan KIYA: Cinayet KIYINLIK: İşkencehane
KIŞLAVUK: Kışlık ev KIYAL: 1. Kriminal 2. Felaket KIYIR: 1. Kenar 2. Sınır 3. Hudut
KIŞMAK: Kaymak (fiil) KIYALMAK: Cinayetle öldürülmek KIYIŞKAN: Gaddar
KIŞMUT: Kış şenliği KIYAM: Reçel KIYKAR: Huysuz
KIŞTOY: Kış festivali KIYAMAK: Cinayet işlemek KIYKARMAK: Huysuzlanmak
KITALMAK: Zor bulunurlaşmak KIYAMAN: Cani KIYKAŞ: Huysuzluk
KITARKAY: Eflatun KIYAN: Gaddar KIYKAŞMAK: Huysuzlaşmak
KITIK: Leblebi KIYANAK: Cinayet KIYMAÇ: Gamze
KITIRGAN: Peksimet KIYANT: Gergedan [325] KIYMAN: Çemen
KIV: 1. Saadet 2. İkbal KIYAR: 1. Tehlike 2. Noksan KIYMAŞ: Kıyma kavurması
KIVAK: Çalı KIYAT: Fettan KIYMIL: Fiil
KIVANDIK: Gururlu KIYAV: 1. Cinayet 2. Tehlike KIYNA: İşkence
KIVANMAK: Gurur duymak KIYAVUT: 1. Felaket 2. Soykırım KIYNACI: İşkenceci
KIVATMAK: Gurur vermek KIYÇA: Kenara yakın KIYNAK: 1. Pençe 2. İşkence
KIVIÇ: Çam iğnesi (yaprak) KIYÇIK: Çam fıstığı KIYNAMAK: İşkence yapmak
KIVIK: Fasıla KIYGA: 1. Pintilik 2. Cimrilik KIYNALMAK: İşkence görmek
KIVIL: Elektrik KIYGAÇ: 1. Çapraz 2. Kalemtraş KIYNAR: Çeyrek
KIVILCA: Şerare (ateş) KIYGAN: 1. Pinti 2. Cimri KIYNATMAK: İşkence yaptırmak
KIVILCIK: Şerare (elektrik) KIYGALAMAK: Saklayıp vermemek KIYNAV: 1. İşkence 2. Zahmet

132
KIYNAZ: Boynuz KIZAŞI: Düğün yemeği KIZINÇ: Hararet
KIYNIZ: 1. Zıpkın 2. Kargı KIZDIRMA: Hararet KIZINDI: Kalori
KIYRAĞAN: 1. Harap 2. Katledici KIZGAÇ: Sauna KIZINDIRMAK: Şehvetlendirmek
KIYRALMAK: Katledilmek KIZGAK: Aşırı sıcak KIZINMA: 1. Şehvet 2. Hararet
KIYRAMAK: Katletmek KIZGALDAK: Kırmızı gül KIZINMAK: Şehvetlenmek [326]
KIYRANMAK: Harap olmak KIZGALMAK: Kızarmak (çiçek) KIZIR: Orgazm
KIYRATMA: 1. Katliam 2. Tahribat KIZGAN: 1. Öfkeli 2. Asabi KIZIRAK: Şehvetli
KIYRATMAK: Harap etmek KIZGAT: Eziyet KIZIRGA: Şehvet
KIYRAV: Katliam KIZGIL: Hararet KIZIRGAMAK: Şehvet duymak
KIYSAMAK: Çaprazlamak KIZGILT: Turuncu renk KIZIRGANMAK: Şehvetlenmek
KIYSAN: Çapraz KIZGIR: Kızgın demir KIZIRMAK: Orgazm olmak
KIYSANMAK: Çaprazlaşmak KIZGIRMAK: Isınmak (metal) KIZIV: Kalori
KIYSATMAK: Çaprazlaştırmak KIZGIRTMAK: Kızgın demir basmak KIZKAYIT: Matmazel
KIYŞAK: Gümeç otu KIZGIT: Eziyet KIZKIL: Kırmızı
KIYŞAMAK: Eli / ayağı üste atmak KIZI: Asabiyet KIZLAÇ: Salça sosu
KIYŞAN: Eli / ayağı dolaşan KIZIK: 1. Merak 2. Asabiyet KIZLAK: Alıç (ağaç, meyve)
KIYŞANMAK: Eli / ayağı dolaşmak KIZIKLANMA: Meraklanma KIZLAN: Kızıl toprak
KIYŞANDAMAK: Elini dolamak KIZIKLANMAK: Meraklanmak KIZLANAT: Kırmızı frenk üzümü
KIYŞANDAR: Oynaşkan KIZIKMAK: Merak etmek KIZLANGAT: Kırmızı frenk üzümü
KIYŞANDAŞMAK: Sarılışmak KIZIKMAN: 1. Aşırı sıcak 2. Meraklı KIZLANMAK: Şevke gelmek
KIYŞANDAV: Oynaşma KIZIKSAMAK: Enteresan bulmak KIZLATMAK: Şevke getirmek
KIZAÇ: Sac kavurma KIZIKSANMA: Merak duyma KIZLAŞ: Salça soslu erişte
KIZAĞAN: 1. Öfkeli 2. Savaş tanrısı KIZIKSANMAK: Merak duymak KIZLAŞMAK: Şevklenmek (birlikte)
KIZAĞANDIZ: 1. Mars 2. Merih KIZIKSAR: Enteresan KIZMA: 1. Şömine 2. Şehvet
KIZALAK: Çöl lalesi KIZIKTIRMAK: Merak ettirmek KIZMAG: Hazine [Kızmak]
KIZAMAG: Domates [Kızamak] KIZILBURÇ: Kırmızı biber KIZMAK: Şehvetlenmek
KIZAMAK: Bekaretini bozmak KIZILKUŞ: Doğan kuşu KIZMAN: Anahtar
KIZAMBAK: Acer Rubrum (ağaç) KIZILDIRAK: Kırmızımsı renk KIZMAR: Şehvetli
KIZAN: Çiftleşme isteği KIZILDAV: Kor kırmızısı KIZNAÇ: Şafak
KIZANMAK: Bekareti bozulmak KIZILGI: Mürdi oymağı mürşidi KIZNAMAK: Şafak sökmek
KIZANSAMAK: Çiftleşmek istemek KIZILHAN: Öfke tanrısı (mitoloji) KİBERMEK: Patlamak
KIZARAK: Domates KIZILŞIN: Kızıl saçlı KİBERTMEK: Patlatmak
KIZAŞ: Düğün yemeği KIZIMTAY: Arena KİÇEGEY: Saç örgüsü (erkek)

133
KİÇEME: Zahmet KİNÇEK: Misk göbeği KİREMET: Tabu alanı [328]
KİÇEMEK: Zahmet etmek KİNDİK: 1. Göbek bağı 2. Merkez KİREN: 1. Nisan ayı 2. Kızılcık
KİÇENİŞ: Gayret KİNDİKTEŞ: İkiz kardeş KİRES: Vaftiz (Slav dillerinden)
KİÇENME: Gayret etme KİNEK: 1. Ceza 2. Kısas cezası KİRESTEMEK: Vaftiz etmek
KİÇENMEK: Gayret etmek KİNELMEK: Ceza almak KİRESTENMEK: Vaftiz edilmek
KİÇENMEN: Gayretli KİNEMEK: Cezalandırmak [327] KİREVKE: Zırh
KİÇİK: Minyon KİNENMEK: Cezalandırılmak KİREZ: Mayıs ayı
KİÇİN: Zincir KİNEŞME: Ceza mahkemesi KİRGEYEK: İlaç bitkisi
KİÇİR: Af KİNEŞMEK: Ceza için yargılamak KİRİ: Ters
KİÇİRİLMEK: Affedilmek KİNEZ: Rus prensi (Rusça) KİRİK: Sıpa
KİÇİRİŞMEK: Birbirini affetmek KİNEZNE: Rus prensesi (Rusça) KİRİNMEK: Evlatlık gelmek
KİÇİRME: Af (ceza) KİNGEŞMEK: Arabuluculuk etmek KİRİNDİ: Evlatlık
KİÇİRMEK: Affetmek KİNİGE: Kitap (Sakaca) KİRİNDİRMEK: Evlatlık almak
KİÇİRTEY: Genel af KİNİT: Teşhir (suçlu) KİRİNDİRTMEK: Evlat edinmek
KİDEY: Cimri KİNİTMEK: Teşhir etmek (suçluyu) KİRİŞİL: Bilakis
KİDEYLENMEK: Cimrilik etmek KİNLEMEK: Parçalamak KİRİT: Taç (Sanskritçe)
KİDİZ: Keçe KİNLENMEK: Parçalanmak KİRİZME: Saban
KİDİZGEK: Keçeleşmiş KİNREK: Tef KİRİZMEK: Saban sürmek
KİĞENEK: Helleborus bitkisi KİNREMEK: Gümbürdemek KİRME: Burun (coğrafya)
KİKET: Yekün KİNRETMEK: Gümbürdetmek KİRMEK: Batmak (Güneş, Ay)
KİKİNÇ: İzahat KİP: 1. Kalıp 2. Model KİRMEN: 1. Kale 2. Hisar
KİKİNMEK: İzah etmek KİPE: Vezin (şiir) KİRMİÇ: Krampon (ayakkabı)
KİLEGEY: Kekeme KİPEK: Yumurta kabuğu KİRŞE: Taciz
KİLEMEK: Dilemek KİPELEMEK: Vezinlemek (şiir) KİRŞELEMEK: Taciz etmek
KİLEN: Gazap KİPELENMEK: Vezinlenmek (şiir) KİRŞELENMEK: Taciz edilmek
KİLENÇİ: Dilenci KİPLEMEK: Kalıba koymak KİRŞEMEK: Haddi aşmak
KİLENMEK: Dilenmek KİPLENMEK: Kalıba koyulmak KİRŞEN: 1. Pudra 2. Krem
KİLEŞKE: Podarcis türü kertenkele KİPTEMEK: Model almak KİRŞENMEK: Sınırı zorlamak
KİLİN: Unikorn (tekboynuz) KİPTENMEK: Model alınmak KİRŞİ: Sepeleme
KİLİNDEŞ: Elti KİRDE: Mayasız hamur pidesi KİRŞİLEMEK: Sepelemek
KİLİŞ: Sulh KİRE: Testere KİRTE: 1. Set (engel) 2. Duvar
KİLİŞMEK: Sulh yapmak KİRELEMEK: Testere ile kesmek KİRTELEMEK: Set çekmek
KİN: Misk kokusu KİRELENMEK: Testere ile kesilmek KİRTELENMEK: Set çekilmek

134
KİRTELMEK: Düğümlenmek KİŞMİŞ: Kuru üzüm KİZMEK: Haram kılmak
KİRTİ: 1. Hakiki 2. Yemin KİŞTİK: Kedi KİZMEN: Anahtar
KİRTİGÜN: Kıyamet günü KİT: Nihayet (son) KİZTELEN: Esrar (afyon)
KİRTİLEMEK: Tasdiklemek KİTERMEK: Tahkir etmek KOBAN: Ada tavşanı
KİRTİLENMEK: Tasdiklenmek KİTİN: Ahir (sonrası) KOBARMAK: Karnı şişmek
KİRTİLMEK: Tasdik edilmek KİTMEK: Zail olmak KOBRAMAK: Toplamak
KİRTİMEK: Tasdik etmek KİTMEN: Bel (sivri kürek) KOBRANMAK: Toplanmak
KİRTİNÇ: 1. Yemin 2. Tasdik KİTRE: Ahır KOBRATMAK: Toplatmak
KİRTİNÇEK: Kolay inanan KİYE: 1. Evliya 2. Ve (bağlaç) 3. Kut KOBUK: Kehrüba taşı
KİRTİNE: İman KİYELİ: Kutlu KOBURGA: Baykuş
KİRTİNMEK: İman etmek [329] KİYİK: Yabani hayvan (boynuzlular) KOBZAMAK: Kopuz çalmak
KİRTLEK: Yangın yeri mantarı [330] KİYİZ: Keçe (kumaş) KOBZAŞMAK: Kopuz çalışmak
KİRTMEK: Düğüm atmak KİYNEŞME: Flört KOCA: İhtiyar
KİRTMEN: Düğüm sihirbazı KİYNEŞMEK: Flört etmek KOCAMAK: İhtiyarlamak
KİSEK: 1. Parça 2. Nasip KİZ: 1. Sır 2. Esrar 3. Şifre 4. Kap KOCALMAK: İhtiyarlamak
KİSELMEK: Parçalanmak KİZÇİ: 1. Ajan 2. Casus KOCASAK: Evlenmek isteyen kız
KİSEMEK: Parçalamak KİZEK: Kedi yavrusu KOCASAMAK: Evlilik istemek (kız)
KİSENMEK: Nasiplenmek KİZELMEK: Kesilmek (süt) KOÇA: 1. Maske 2. Bereket tanrısı
KİSETMEK: Nasiplendirmek KİZEME: Kazandibi tatlısı KOÇAÇ: Armut
KİSEY: Tülbent KİZEMEK: Kesilmek (süt) KOÇAGAN: Bahar Bayramı [331]
KİSMEK: 1. Yayık (alet) 2. Bölmek KİZENMEK: Dibi tutmak (süt) KOÇAK: 1. Kafa değdirme 2. Kibar
KİSRE: Sonra KİZERMEK: Dibine tutmak (süt) KOÇAKLAMAK: Kafa değdirmek
KİSREKİ: Sonraki KİZETMEK: Cinlere hükmetmek KOÇAKLAŞMAK: Selamlaşmak
KİŞEMEK: Zincirlemek KİZETMEN: Cinlere hükmeden KOÇAM: Deste
KİŞEN: Zincir KİZEV: Haram KOÇAN: Centilmen
KİŞENMEK: Zincire vurulmak KİZEY: Harem KOÇAR: 1. Asilzade 2. Sıra (dizi)
KİŞENLEMEK: Zincirlemek KİZİK: Peçe KOÇAŞ: Rehberlik
KİŞENLENMEK: Zincirlenmek KİZİKMEK: Yüzünü örtmek (kadın) KOÇKAR: 1. Dövüş koçu 2. Şubat
KİŞİLEN: 1. Humanoid 2. İnsansı KİZİLÇE: Şeker pancarı KOÇKUL: Koyu kırmızı renk
KİŞİLENMEK: İnsansı davranmak KİZİM: Epidemi (salgın) KOÇMAG: Boynuz süsü [Koçmak]
KİŞKE: Su samuru KİZİR: 1. Kahya 2. Atılgan KOÇMAK: Toslamak
KİŞKEN: Kuru KİZLEMEK: Şifrelemek KOÇMAR: Damızlık koç
KİŞMEK: Kurumak KİZLENMEK: Şifrelenmek KOÇSAK: Koç isteyen koyun

135
KOÇSAMAK: Koç istemek (koyun) KOĞCULUK: Dedikoduculuk KOJA: Çift (ikili)
KOÇU: Centilmen KOĞÇAMAK: Rivayet etmek KOJAK: Çift (ikili)
KOÇUGAR: 1. Mert 2. Dürüst KOĞÇAN: Rivayet KOJAKLAMAK: Çiftlemek
KOÇUM: Centilmenlik KOĞÇANDAMAK: Rivayet etmek KOJAKLANMAK: Çiftlenmek
KOÇUN: Fair-play KOĞÇANMAK: Rivayet edilmek KOJALAMAK: Çift yapmak
KOÇUNGAR: Koç olacak kuzu KOĞÇUNMAK: Dedikodu yapmak KOJALANMAK: Çift olmak
KOÇUR: Centilmen KOĞDAMAK: Savunmak (avukat) KOJAN: Deri ceket (Rusça)
KOÇURGAK: 1. Maske 2. Riya KOĞDAŞ: Müdafa (avukat) KOJUK: Şiir
KOÇURGAN: 1. Maskeli 2. Riyakar KOĞDAŞMAK: Birbirini savunmak KOJUN: 1. Güfte 2. Şiir
KOÇURGAMAK: Maske takmak KOĞLAMAK: Dedikodu yapmak KOJUNMAK: Güfte / şiir okumak
KOÇURMAK: Tos vurmak KOĞLANMAK: Dedikodu yapılmak KOJUR: İlave
KOÇUŞMAK: Toslaşmak KOĞLAŞ: Spekülasyon KOJURMAK: İlave etmek
KODAK: Saban KOĞLAŞIK: Spekülatif KOK: Dışkı
KODAMAK: Ekabirleşmek KOĞLAŞMA: Spekülasyon KOKLUK: Parfüm
KODAMAN: 1. Ekabir 2. Burjuva KOĞLAŞMAK: Speküle etmek KOKRAĞAN: Davul derisi
KODAN: Ahır KOĞRAK: Nötron KOKRAK: Davul
KODANA: Kalın bağırsak KOĞŞAK: Gevşek KOKRAMAK: Gümbürdemek
KODAŞ: Eşek yavrusu KOĞŞAMAK: Gevşemek KOKRAR: Davul tokmağı
KODAZ: Mağrur KOĞULGA: Parlaklık KOKRATMAK: Davul çalmak
KODU: 1. İlan 2. Adi (sıradan) KOĞULGAMAK: Parlamak KOKUM: Koku yayılması
KODUÇU: Tellal KOĞULGATMAK: Parlatmak KOKURDAK: Nargile
KODUK: Sıpa (eşek yavrusu) KOĞUR: Tabut KOKURDAMAK: Fokurdamak
KODUKARMAK: Adilik yapmak KOĞURÇAK: Vantrolog bebeği KOKURDATMAK: Fokurdatmak
KODUŞMAK: Birbirine güvenmek KOĞURÇAMAK: Genizsi konuşmak KOKURUZ: Fesleğen
KOF: İçi boş KOĞURMAK: Boğazdan ötmek KOKUŞ: Akçaağaç
KOFALMAK: İçi boşalmak KOĞURSAK: Gırtlak KOLAÇ: 1. Kulaç 2. Kol hizası
KOFALTMAK: İçini boşaltmak KOĞUŞ: 1. Yatakhane 2. Kürk KOLAÇAN: Devriye gezme
KOFUL: Vakuol (biyoloji) KOĞUŞTAK: Hücre KOLAÇIK: Cömert
KOĞ: 1. Dedikodu 2. Zerre KOĞUŞMAK: Birbirine sokulmak KOLAÇMA: Şınav
KOĞALAY: Menekşe KOĞUZ: Valiz KOLAÇMAK: Şınav çekmek
KOĞAMAY: Hanım böceği KOĞZAK: Laçka KOLADA: Noel (Slav dillerinden)
KOĞAY: Turna balığı KOĞZAMAK: Laçkalaşmak KOLAK: Dambıl (kol halteri)
KOĞCU: Dedikoducu KOĞZATMAK: Laçkalaştırmak KOLAMAK: Kamp kurmak

136
KOLAN: 1. Komşu 2. Bahşiş KOLDAV: 1. Asayiş 2. Himaye KOLSAMAK: Taraftarlık etmek
KOLANMAK: Bahşiş almak KOLDAVÇI: Bekçi KOLŞAM: Fener [336]
[332]
KOLARBA: El arabası KOLDAVUÇ: Himaye KOLTAK: Himaye
KOLAŞ: Hamur kızartması KOLDAY: Hami KOLTAMGA: İmza mührü
KOLAŞMAK: Kol kola girmek KOLDAYAK: Koltuk değneği KOLTUR: Rica
KOLAT: Dağ arslanı KOLDU: Şamdan KOLTURMA: Çapraz
KOLATMAK: Kulaç atmak KOLDURMA: Tezahürat KOLTURMAÇ: Çocuk koltuğu
KOLAVAN: Araba oku KOLDURMAK: Tezahürat yapmak KOLTURMAK: Rica etmek
KOLBAĞ: Pazubent KOLGA: 1. Sırık 2. Şahdamarı KOLTURTMAK: Rica ettirmek
KOLBALA: Evlatlık KOLGAÇ: 1. Yarasa 2. Vampir KOLU: 1. Zaman 2. Lahza
[333]
KOLBASA: 1. Salam 2. Sosis KOLGAK: Tevkif (tutuklama) KOLUÇ: Dipçik
KOLBASMAK: Kol gücü kullanmak KOLGAMA: Tevkif etme KOLUK: Dosya
KOLBAŞ: Komiser KOLGAMAK: Tevkif etmek [335] KOLUKA: Evcil güvercin
KOLBAY: Kolordu komutanı KOLGANÇ: Tevkif (tutuklama) KOLULAMAK: Mülahaza etmek
KOLBUÇ: Koltuk altı KOLGANMAK: Tevkif edilmek KOLUN: Rica
KOLBUĞUŞ: Mikser KOLGAP: Kol apoleti KOLUNAY: Basit
KOLBUKAV: Kelepçe KOLGAR: Kelepçe KOLUNÇUK: Niyaz
KOLBURGA: Matkap KOLGARMAK: Kelepçelemek KOLUNGA: Filiz
KOLÇAK: Pazubent KOLGAY: Kol saati KOLUNLUK: Rica yoluyla
KOLÇAM: Elde taşınabilen eşya KOLGUR: Künde KOLUNMA: Manüplasyon
KOLÇAMAK: Elle itmek KOLGURMA: Kündeye getirme KOLUNMAK: Manüple olmak
KOLÇANA: Küçük kızak KOLGURMAK: Kündeye getirmek KOLUNSAL: Manüplatif
KOLÇANMAK: Elle itilmek KOLKA: Bronş KOLUSUZ: Vakitsiz
KOLÇAPAN: Alkış KOLLAŞ: İltimas KOLUTMAK: Manüple etmek
KOLÇAPAR: Alkışçı KOLLAŞMAK: Birbirini kollamak KOLYAZMA: El yazması
KOLÇAPMAK: Alkışlamak KOLMAG: Şerbetçiotu [Kolmak] KOLYAZMAK: Elle yazmak [337]
KOLDAK: Rütbe KOLMAK: Yakalamak KOLYUĞUÇ: Lavabo
KOLDAM: 1. Asayiş 2. Pratik KOLMAN: Polis KOM: 1. Vaftiz 2. Hörgüç yağı [338]
KOLDAMAK: Asayişi sağlamak KOLPUNAY: Frambuaz KOMA: Vaftiz babası
KOLDAMAN: Polis KOLSALA: İmza KOMAÇ: Ekmek arası yiyecek
KOLDANMAK: Himaye etmek KOLSALGA: İmza KOMAÇA: Vaftiz anası
KOLDAŞ: Silah arkadaşı [334] KOLSALMA: 1. İmza 2. İmzalama KOMAÇAV: Mani (engel)
KOLDAŞMAK: Birbirini kollamak KOLSALMAK: İmzalamak KOMAÇAVLAMAK: Mani olmak

137
KOMAGAY: 1. Cimri 2. Haris KOMUK: Ağaç kabuğu KONAŞMAK: Oba kurmak
KOMAG: Lağım faresi [Komak] KOMUN: Müzik (Mançuca) KONAT: 1. Uçak pisti 3. Kamp
KOMAĞAN: İbrik KOMUNA: Komün (Rusça) KONATMAK: İndirmek (uçak)
KOMAK: Yerleştirmek KOMUNATÇI: Komünist (Rusça) KONAZ: Melez köpek
KOMALMAK: Namaza durmak KOMURGAMAK: Kaval çalmak KONCALA: Kıl torba
KOMALTMAK: Namaz kılmak KOMURGANMAK: Kaval çalınmak KONCALAZ: Tüylü yaratık
KOMAN: 1. Muris 2. Kısrak KOMUR: 1. Sert kabuklu 2. Gaddar KONCUK: Kış günü
KOMAR: Miras KOMURGAY: Kaval KONÇ: Tayt (dar pantolon)
KOMARMAK: Miras bırakmak KOMUSKA: Büyük karınca türü KONÇA: Bahşiş
KOMARTI: Vasiyet KOMUT: 1. Emir 2. Tahrik KONÇAK: Yuva (kuş)
KOMARTMAK: Vasiyet bırakmak KOMUTAÇ: Uzaktan kumanda KONÇAL: Kıllı insan
KOMAŞ: Şekerli ekmek KOMUTAN: Kumandan KONÇALA: Kıl çorap
KOMATAY: Vaftiz töreni KOMUTMAK: Emretmek KONÇALAK: Kıl çuval
KOMAZ: Miras bırakmamış kişi KOMUZ: Müzisyen (Mançuca) KONÇAMAK: Nazardan korkmak
KOMDA: Tabut KOMZAMAK: Merak duymak KONÇUK: 1. Aşina 2. Mahalle
KOMDALAMAK: Tabuta koymak KOMZANMAK: Merak etmek KONÇUMAK: Tartıda hile yapmak
KOMDALANMAK: Tabutlanmak KON: 1. Geçit 2. Kıç (gemi) 3. Yer KONÇUY: Prenses
KOMGAN: İbrik KONA: Hamur tahtası KONDAK: 1. Kümes 2. Dipçik (silah)
KOMKA: Vaftiz töreni KONAÇ: 1. Uçak pisti 2. Kuş yuvası KONDAMAK: Kümeste beklemek
KOMKALAMAK: Vaftiz etmek KONAK: 1. Köşk 2. Mısır (bitki) KONDAR: Rota
KOMKALANMAK: Vaftiz olmak KONAKA: Ziyafet KONDARMAK: Rota belirlemek
KOMLAK: Cami KONAKAY: Yulaf KONDATMAK: Yuvada bekletmek
KOMLAMAK: Bir araya toplamak KONAKBAY: Ev sahibi KONDU: Meskun (yerleşik)
KOMLANAK: İbadethane KONAKTAMAK: Ziyaret etmek KONDUR: Misafirperver
KOMLANMAK: Cemaate katılmak KONAKTANMAK: Ziyaret edilmek KONDURGA: Fabrika
KOMLAŞ: Cemaat KONALGA: Kamp alanı KONGA: Zil (kapı vs.)
KOMLAŞMAK: Bir araya gelmek KONALGAMAK: Pistte beklemek KONGALAK: İri ceviz
KOMNAMAK: Hüzünlenmek KONANMAK: Uçak inmek KONGAR: Koyu kızıl renk
KOMSUNMAK: Teveccüh etmek KONANDIRMAK: Uçak indirmek KONGRA: Zil
KOMUDAL: Şikayet KONAR: Kahve KONGRAMAK: Ötmek
KOMUDALÇI: Şikayetçi KONARAK: İniş pisti KONGRATMAK: Öttürmek
KOMUDAMAK: Şikayet etmek KONARGA: Hava alanı KONGU: Kamp yeri
KOMUDANMAK: Şikayetlenmek KONAŞ: Yurtlak (oba alanı) KONGUL: Mağara

138
KONGULUR: El çanı KONYAK: Cenub (güney) KORANMAK: Közde pişmek
KONGUR: Zil KOP: 1. Tüm 2. Hep KORAP: 1. Dağ evi 2. Sandık
KONGURA: Şaman halkası (uğurlu) KOPAĞ: Kümes KORASAN: Çiçek hastalığı
KONGURAK: Zil (çalgı) KOPAK: Çamaşır sepeti KORAŞ: Fırın (örme duvarlı)
KONGURAMAK: Zil çalınmak KOPAN: 1. Tamam 2. Muzaffer KORAŞMAK: Kor gibi ısınmak
KONGURATMAK: Zil çalmak KOPAR: Dere otu KORATMAK: Közleştirmek
KONGUZ: Hamamböceği KOPRA: Ağaç çileği KORAV: 1. Muhafaza 2. Avlu
KONGUZAK: Çıngıraklı yılan KOPTA: Bluz KORAVA: Marmelat
KONRA: Su çulluğu KOPTAMAK: At koşturmak KORAVÇI: Muhafız
KONRAMAK: Ötmek KOPTARMAK: At koşmak KORAZ: Rezistanslı ızgara
KONRATMAK: Öttürmek KOPTURMAK: Huzurda durmak KORAZMAK: Kor gibi olmak
KONRUL: Anka kuşu KOPTURU: Saygı duruşu KORBA: Filiz
KONUKÇAY: Misafirperver KOPU: 1. Deste 2. Hayli KORBAL: Zehir
KONUKLAMAK: Misafir etmek KOPUN: Bereket KORBALAMAK: Filiz çıkmak
KONUKLANMAK: Misafir olmak KOPUNMAK: Bereketlenmek KORBALANMAK: Filizlenmek
KONUKLAYAN: Misafirperver KOPUR: Demet KORBALÇAK: Zehirli diş (yılan)
KONUKUYU: Otel KOPURCUK: Küçük demet KORBALÇAN: Zehirli örümcek
KONUL: Baza (kanepe) KOR: Köz KORBAŞ: Zabıta
KONULGA: Baş köşe (divan, sedir) KORA: 1. Tencere 2. Alabalık KORBAY: Korgeneral
KONUR: Kestane rengi KORACAY: Çiftlik KORBOLKO: Ateş kuşu [340]
KONURMAK: Sökmek KORAÇAN: Izgara KORÇAK: Kukla [341]
KONURŞIN: Esmer KORAK: Ekin kargası KORÇAMAK: Kamburlaşmak
KONURTMAK: Söktürmek KORAL: 1. Silah 2. Kısmet 3. Nasip KORÇAN: Kambur
KONUŞ: Karargah KORALANMAK: Silahlanmak KORÇANMAK: Beli bükülmek
KONUŞDAŞ: Muhatap KORALATMAK: Silahlandırmak KORÇMA: Siper
KONUŞDAŞMAK: Muhatap olmak KORALAY: Kara antilop KORDAMAK: Arzu duymak
KONUŞKA: Sohbet KORALMAK: Közleşmek KORDANMAK: Arzulamak
KONUŞKAMAK: Sohbet etmek KORAM: Köz parçası KORDAY: Balıkçıl kuşu
KONUŞMAN: Spiker KORAMA: Patchwork (kırk yama) KORDUK: Skandal
KONUŞTAY: Kolokyum KORAMAK: Közde pişirmek KORGA: 1. Himaye 2. Maşrapa
KONUŞUK: Venüs gezegeni KORAMAL: Kara yılan KORGAMAK: Himaye etmek
KONUT: İkametgah KORAMAZ: Sütlü ayran [339] KORGAN: 1. Himaye 2. Kale (spor)
KONUTMAK: İkamet etmek KORAN: Karaca (hayvan) KORGANMAK: Himaye edilmek

139
KORGAV: 1. Himaye 2. Avlu KORSULDATMAK: Gümbürdetmek KORUŞ: Astiğmat (göz bozukluğu)
KORGAVUŞ: Hami KORŞAK: 1. Muhasara 2. Heykel KORUŞMAK: Astiğmat olmak
KORGUÇ: Mısır patlatma tavası KORŞAMAK: Muhasara etmek KOS: 1. Tarım aleti 2. Payanda
KORGUŞ: Tava KORŞANMAK: Muhasara edilmek KOSA: 1. Tırpan 2. Nevruz bahşişi
KORGUT: Hami (himaye eden) KORŞATMAK: Muhasara etmek KOSAK: Mide
KORKAR: Nargile KORŞAV: 1. Muhasara 2. Duvar KOSALAK: Mağrur
KORKARMAK: Nargile içmek KORT: Kesmez KOSALMAK: Mağrurlanmak
KORKAV: Fobi KORTALMAK: Kesmez olmak KOSAMAK: Kesmek
KORKOY: Çöl yılanı / canavarı [342] KORTAY: Kör (kesmez) KOSAR: Tırpan
KORKULDAK: Hırıldayan KORTKU: Gelincik (lota) balığı KOSAT: 1. Güdük 2. Küt
KORKULDAMAK: Hırlamak KORTMAÇ: Kek KOSATMAK: Ağacı kısa kesmek
KORKULDAŞMAK: Hırıldaşmak KORTMAK: Körelmek KOSAYAK: Kanguru [343]
KORKULDATMAK: Hırıldatmak KORTMAŞ: Pasta KOSMA: Aşure yemeği
KORKUMAK: Paniklemek KORTUŞKAN: Acem köstebeği KOSMAÇ: Türlü yemeği
KORKUNÇAK: Bostan korkuluğu KORUÇ: Çelik KOSMAG: 40 kg [Kosmak]
KORKUR: Horultu KORUGAN: Kale KOSMAK: 1. Karıştırmak 2. Katmak
KORKURATMA: Nargile KORUK: 1. Tabu 2. Nisan ayı KOSPA: Aşure malzemesi
KORKURATMAK: Nargile içmek KORUKÇU: Tabu alanı bekçisi KOSPAK: 1. Melez 2. Hibrit
KORKURMAK: Horuldamak KORUKMAK: Paniklemek KOSPAŞ: Aşure yemeği
KORKUT: 1. Hami 2. Heybetli KORUL: Römork KOSU: Kuluçka
KORKUTAÇ: Öcü KORULGAN: Beyaz leblebi KOSUK: Fındık
KORLAMAK: İsraf etmek KORULMAK: Közlenmek KOSULMAK: Katılmak
KORLANMAK: İsraf edilmek KORULTAZ: Anka kuşu KOSUR: Mağrur
KORLAV: İsraf KORUM: Tabu KOSURMAK: Gururlanmak
KORMA: Yaban pırasası KORUMAN: Bodyguard KOSURTMAK: Mağrurlanmak
KORMAÇ: Popkorn (patlak mısır) KORUMBAŞ: Rastık KOŞ: 1. Düal 2. Çift 3. Seri (dizi)
KORMAK: Isıyla şekil vermek KORUN: Zehir KOŞA: Çift (ikili)
KORMAN: Koruluk (küçük orman) KORUNÇ: Muhafaza KOŞAĞAN: Çok koşan (yavru kuzu)
KOROÇUN: Süt votkası KORUNÇAK: Siper KOŞAK: 1. Çift (ikili) eşi 2. Neşide
KORSAL: Fırın çevirme tahtası KORUNDU: Prezervatif (kondom) KOŞAKLAMAK: Çiftlemek
KORSUK: Sivri diş KORUNGA: Tirfil (yabani yonca) KOŞAKLANMAK: Çiftlenmek
KORSULDAK: Kudüm (çalgı) KORUT: Kaşar peyniri KOŞALAMAK: Çift yapmak
KORSULDAMAK: Gümbürdemek KORUTMAK: Közlemek KOŞALANMAK: Çift olmak

140
KOŞAM: İki avuç dolusu KOŞNAŞMAK: Komşuluk etmek KOŞURMAK: İlave etmek
KOŞAMA: Uzunluk ölçüsü (4 m) KOŞNU: Sepet KOŞUTAY: Maraton
KOŞAMAK: Yedeğe almak KOŞTAK: Partner KOŞUV: 1. Pozitif 2. Artı
KOŞAMAT: Lakap KOŞTAKSAMAK: İçine cin girmek KOŞUZ: Çift (ikili)
KOŞANMAK: Yedeğe alınmak KOŞTAKSAR: İçine cin girmiş KOTAÇ: Av köpeği
KOŞANT: Stepne (Yedek lastik) KOŞTAMAK: Çiftleşmek (eril) [347] KOTAJ: Teknoloji (Mançuca)
KOŞAR: 1. Yedek 2. Atlet (koşucu) KOŞTAN: Orospu (argo) KOTAK: Kepçe
KOŞARBA: Bisiklet [344] KOŞTANMAK: Çiftleşmek (dişil) KOTALA: Helva tavası
KOŞARGAÇ: Koşu bandı KOŞTAŞ: Çift KOTAN: 1. Çiftlik 2. Saban
KOŞARLAMAK: Yedeklemek KOŞTAŞMAK: Çiftleşmek KOTARA: Ahır
KOŞARLANMAK: Yedeklenmek KOŞUK: 1. Halk şiiri 2. Römork KOTARGA: Su pompası
KOŞARMAK: Yan yana getirmek KOŞUKÇU: Halk şairi KOTARMAK: Tahliye etmek
KOŞAT: 1. Çift at 2. Şart KOŞUKMAK: Şiir okumak KOTAY: Mübarek
KOŞAV: Naz KOŞUKMAN: Halk şairi KOTAYMAK: Mübarekleşmek
KOŞBAŞ: Çiftbaşlı KOŞULGA: Teçhizat KOTAZ: Nazar boncuğu
KOŞÇAK: Bisiklet [345] KOŞULGAMAK: Teçhiz etmek KOTKU: 1. Tahliye 2. Mütevazi
KOŞÇAMAK: Koşar adım gitmek KOŞULGAN: Teçhizatlı [348] KOTLAN: Fırın
KOŞKAMAK: İlave etmek KOŞULGANMAK: Teçhiz olmak KOTMAK: Tahliye etmek
KOŞKANMAK: İlave edilmek KOŞULMAK: Teçhiz edilmek KOTULMAK: Tahliye olmak
KOŞMAG: Muadil [Koşmak] KOŞUM: Teçhizat KOTUR: Uyuz hastalığı
KOŞMAK: Eşleştirmek KOŞUMÇA: Teçhizat parçası KOTURMAK: Uyuz hastası olmak
KOŞMAR: Çift yıldız KOŞUMÇAR: Teçhiz edilmiş KOTURTMAK: Uyuz bulaştırmak
KOŞKAR: Kutup yıldızı KOŞUN: 1. Saf (dizi) 2. Güfte [349] KOTUZ: Yaban sığırı
KOŞKUÇ: Fiş (elektrik) KOŞUNÇ: 1. Şiir 2. Güfte KOV: 1. Yanık 2. Sıfır
KOŞKUL: Servet KOŞUNÇA: Saf (sıra) KOVAK: 1. Lacivert 2. Gök
KOŞLAMAK: İkili hale gelmek KOŞUNÇAMAK: Saf oluşturmak KOVAKTAŞ: Meteor
KOŞLANMAK: Eş bulmak KOŞUNÇAR: Saf tutan (asker) KOVALKAN: Tesir altında kalan
KOŞLAŞMAK: Eşleşmek (oyun) [346] KOŞUNÇU: Saf tutan (asker) KOVALMAK: Tesir altında kalmak
KOŞLATMAK: İkili hale getirmek KOŞUNDAŞ: Asker arkadaşı KOVALTMAK: Tesir etmek
KOŞMAN: Atlet (koşucu) KOŞUNDAŞMAK: Saf tutmak KOVAMAK: Takip etmek
KOŞNA: 1. Komşu 2. Yaren KOŞUNDATMAK: Safa sokmak KOVAN: Arı yuvası
KOŞNAK: Yarenlik KOŞUNMAK: Saf (sıra) tutmak KOVANMAK: Takip edilmek
KOŞNAMAK: Yarenlik etmek KOŞUR: İlave KOVÇUN: Ayaküstü konuşma

141
KOVÇUNMAK: Speküle etmek KOYALAN: Pıhtı KOYSALAK: Dolap
KOVGA: Muhtar (köy, mahalle) KOYALGA: Pıhtılaşma oranı (tıp) KOYSALAMAK: Depolamak
KOVMAN: Av tüfeği KOYALGAN: Pıhtılaşmış KOYSALANMAK: Depolanmak
KOVRAMAK: Elle ot / ekin yolmak KOYALMAK: Pıhtılaşmak KOYSALATMAK: Depolatmak
KOVŞAK: Perdah KOYALTMAK: Pıhtılaştırmak KOYTURGA: 1. İhsan 2. Lütuf
KOVŞAMAK: Perdahlamak KOYAN: Eklem romatizması KOYTUYAK: Külçe
KOVŞANMAK: Perdahlanmak KOYAR: Akarsu kavşağı KOYUK: 1. Hüzün 2. Pıhtı
KOVU: Def (kovma) KOYASA: Mayalı ekmek KOYUKLAMAK: Pıhtı tutmak
KOVUÇ: Def etme KOYAŞ: Güneş tanrısı (mitoloji) KOYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak
KOVULGA: Sürgün (ceza) KOYÇAĞIR: Tüfek KOYUKMAK: Hüzünlenmek
KOVULGAN: Sürgün edilmiş KOYÇUMAN: Koyun çobanı KOYULDAMAK: Merhamet etmek
KOVULGANMAK: Sürgün edilmek KOYÇUNMAK: Koyun gütmek KOYULDAR: Merhametli
KOVULGATMAK: Sürgün etmek KOYÇUTMAK: Koyunları sürmek KOYULGA: 1. Pıhtı 2. Tabut
KOVUMSAK: Antipatik KOYGA: Kürk KOYULGAMAK: Pıhtılaşmak
KOVUMSAMA: İstiskal KOYGUÇ: Huni KOYULMAK: Kıvamı artmak
KOVUMSAMAK: İstiskal etmek KOYGUN: Çinçilya tavşanı KOYULTAÇ: Kıvam artırıcı
KOVUMSAR: İstiskal eden kişi KOYLAN: Girdap KOYULTMAÇ: Lor
KOVUN !: Defol! KOYLANMAK: Girdap oluşmak KOYULTMAK: Kıvamını artırmak
KOVUNÇ: İşten çıkarma KOYMA: 1. Duvar 2. Mahzen KOYULTMAŞ: Lor peyniri yemeği
KOVUNMAK: Def olmak KOYMAG: Bütçe [Koymak] KOYUM: Mevduat (banka hesabı)
KOVUNSAK: Antipatik KOYMAK: Bütçe belirlemek KOYUNMAK: Dökünmek
KOVUNSAMAK: Antipati duymak KOYNAK: Aşık kemiği KOYUR: İlave
KOVUNSATMAK: Antipati vermek KOYNUT: Dere otu KOYURGA: Azat
KOVUŞ: 1. Def etme 2. Kadeh KOYRAMAK: Eğmek KOYURGAMAK: Azat etmek
KOVUŞTURMA: Takibat (hukuk) KOYRALMAK: Eğrilmek KOYURTMA: Serbesti
KOVUŞTURMAK: Takibat yapmak KOYRALTMAK: Eğriltmek KOYURTMAK: Serbest bırakmak
KOVUŞTURMAN: Takibat görevlisi KOYRATMAK: Eğmek KOYUT: Önbilgi
KOVUTMAK: Def etmek KOYRUĞAN: Engerek yılanı KOZ: Ceviz ağacı
KOVUZ: Cin çıkarma KOYRUMAK: Kıvırmak KOZAK: Ceviz meyvesi
KOVZAK: Laçka KOYRULMAK: Kıvrılmak KOZALAMAK: Koza oluşturmak
KOVZAMAK: Laçkalaşmak KOYRULTMAK: Kıvrıltmak KOZALANMAK: Koza oluşmak
KOVZATMAK: Laçkalaştırmak KOYRUNG: Yılan [“g” ile yazılır] KOZAMAK: Süslemek
KOYAK: Körfez KOYRUTMAK: Kıvırmak KOZAN: Gümüş (dev) tavşan

142
KOZANMAK: Süslenmek KÖÇE: Arpa KÖĞBE: Tereotu
KOZAR: Cam KÖÇENMEK: Tatile gitmek KÖĞEL: Bot (kayık)
KOZAŞMAK: Süsleşmek KÖÇER: 1. Mihver 2. Sürgün (filiz) KÖĞEN: Yaban ördeği
KOZÇUĞUN: Ceviz helvası KÖÇERGET: Frambuaz KÖĞENEK: 1. Kürk 2. Libas
KOZDURÇU: Tahrik eden KÖÇERMEK: Filiz vermek KÖĞENMEK: Kürke bürünmek
KOZDURMA: Tahrik KÖÇET: Göçürme fidan KÖĞER: Şömine demiri
KOZDURMAK: Tahrik etmek KÖÇETMEK: Fidan göçürmek KÖĞEREK: Küf
KOZGALAN: Galeyan KÖÇEYMEK: Uzaklaşmak KÖĞERGE: Küf
KOZGALMAK: Galeyana gelmek KÖÇEYTİ: Teyit KÖĞERGEN: Küflenmiş
KOZGAMAK: Galeyan etmek [350] KÖÇEYTMEK: Teyit etmek KÖĞERMEK: Küflenmek
KOZGAMAN: Amigo (spor) KÖÇÜGEN: Kerkes kuşu KÖĞERT: Küf
KOZGANMAK: Tahrik olmak KÖÇÜRGEÇ: Ağaç sökme aracı KÖĞERTMEK: Küflendirmek
KOZGATMAK: Galeyana getirmek KÖÇÜRMEK: Ağaç taşımak KÖĞET: Meyve
KOZGAV: Galeyan KÖÇÜRÜM: Ağaç taşıma KÖĞETMEK: Methetmek
KOZGUÇ: Ceviz değneği KÖFÜK: Fino (tüylü köpek) KÖĞLEMEK: Aranje etmek (müzik)
KOZLAMAK: Hücre bölümek KÖDEÇ: Bardak KÖĞLENMEK: Aranje olmak
KOZLANMAK: Yeni hücre oluşmak KÖDEK: Patates KÖĞMEK: Taklit etmek
KOZLAV: Hücre bölünmesi KÖDEMEK: Müjde vermek KÖĞMEN: Taklitçi
KOZMAK: Tahrik etmek KÖDEN: Galeopsis bitkisi KÖĞŞÜM: Müzik
KOZUK: Ceviz içi KÖDENMEK: Müjde almak KÖĞŞÜMCÜ: Müzisyen
KOZULMAK: Tahrik olmak KÖDERGEÇ: Telefon KÖĞŞÜMEK: Müzik çalınmak
KOZUM: 1. Motivasyon 2. Katkı KÖDERGEMEK: Telefon etmek KÖĞŞÜTMEK: Müzik çalmak
KOZUMAK: Motive etmek KÖDERMEK: Telefon açmak KÖĞTEMEK: Akord etmek
KOZUNMAK: Motive olmak KÖDEŞME: Randevu KÖĞTENMEK: Akord olmak
KOZUŞMAK: Motive edişmek KÖDEŞMEK: Randevulaşmak KÖĞTEY: Akordlu (çalgı)
KOZUR: Canavar KÖDEZMEK: Randevuda beklemek KÖĞÜR: Ötüş
KÖBEMEK: Karnı şişmek KÖDÜK: Ticaret KÖĞÜRÇÜN: Ötücü güvercin
KÖBENMEK: Hamile kalmak KÖDÜN: Tohum posası KÖĞÜRGE: 1. Akciğer 2. Davul
KÖBETMEK: Karnını şişirmek KÖDÜRGE: Kurban KÖĞÜRMEK: Derin soluk almak
KÖBEZ: Keman (çalgı) KÖDÜRMEK: Kurban kesmek KÖĞÜSPEK: Bluz (kolsuz gömlek)
KÖBÜRGEN: Tarla soğanı KÖDÜRTEY: Kurban töreni KÖĞÜZ: Diyafram (anatomi)
KÖCEK: Tavşan yavrusu KÖDÜRTMEK: Kurban kestirmek KÖĞÜZEK: İskete kuşu
KÖCEN: Tavşan yavrusu KÖGERGE: Pompa KÖJEGE: Perde

143
KÖJEMEK: Perdelemek KÖKLEMEK: Akord etmek (çalgı) KÖKÜNTÜYEN: Sütyen
KÖJENMEK: Perdelenmek KÖKLEŞİK: Kronik KÖKÜR: Kevgir
KÖK: İlkbahar KÖKLEŞMEK: Kronikleşmek KÖKÜRMEK: Kevgirden geçirmek
KÖKDEŞ: 1. Emsal 2. Aynı kökten KÖKME: Sökülmüş ağaç kökü KÖKÜŞ: 1. Hindi 2. Culuk
KÖKDEŞMEK: Aynı kökten gelmek KÖKMEK: Kökünden sökmek KÖKÜŞMEK: Emişmek (yavrular)
KÖKE: 1. Mavi 2. Kurabiye KÖKNEÇ: Peştamal KÖKÜTMEK: Meme vermek
KÖKEÇE: Çivit KÖKREK: Sine (göğüs) KÖKÜZ: Göğüs arası
KÖKEGÜN: Gök sinek KÖKREKÇEK: Sütyen KÖKÜZMEK: Göğsünü kabartmak
KÖKEK: 1. Nisan ayı 2. Leylek KÖKREMEK: Hızlı nefes almak KÖL: Azamet
KÖKEL: Kakül (saç perçemi) KÖKREŞMEK: Nefes alıp vermek KÖLBEN: Havuz
KÖKELEK: Tıknaz KÖKSE: Meme (göğüs) KÖLBÜRGE: Phoenico kertenkelesi
KÖKELEN: Obez KÖKSEĞİZ: Sakız ağacı KÖLÇE: 1. Pide 2. Suböreği
KÖKELMEK: Obezleşmek KÖKSEK: Memesi yeni çıkan KÖLÇEK: Nilüfer (bitki, çiçek)
KÖKEM: 1. İlkbahar 2. Şeftali KÖKSEMEK: Memesi çıkmak KÖLÇÜGE: Düdüklü tencere
KÖKEMEK: Kök salmak [351] KÖKSERKE: Kanarya kavunu KÖLÇÜMEK: Haşlanmak
KÖKEMEREN: Yabani kekik KÖKSÜMEL: Sebze KÖLÇÜTMEK: Haşlamak
KÖKENÇ: Etimoloji KÖKSÜMEN: Manav KÖLEÇ: Zincir halkası
KÖKENDİZ: Etimolog KÖKŞİN: Mavi renk KÖLEÇKE: Zincir
KÖKENEK: Kerkenez kuşu KÖKTEK: Baharda kalınan yer KÖLEK: 1. Silüet 2. Mart ayı
KÖKENİZ: Sebze KÖKTEM: İlkbahar KÖLEM: Ebat
KÖKENMEK: Kök salmak KÖKTEMEK: Baharı geçirmek KÖLEMEK: Gölge düşmek
KÖKER: 1. Ağ kepçe 2. Dekar KÖKTEŞ: Aynı soydan gelen KÖLEMEN: Parayla hürleşen köle
KÖKERE: Ev bahçesi KÖKTEŞMEK: Aynı söydan gelmek KÖLEMEZ: Kaymaklı süt
KÖKERMEK: İlkbahar gelmek KÖKTET: Sebze KÖLENGE: Karasevda
KÖKETMEK: Akord etmek (çalgı) KÖKTETÇİ: Manav KÖLENGEN: Karasevdalı
KÖKEY: 1. Guguk kuşu 2. Tencere KÖKTÜRKÇE: Orijin Türk Dili KÖLENKE: Gölge oyunu
KÖKEZ: Zayıf KÖKTÜRMEK: İnat etmek [352] KÖLENMEK: Ardısıra gitmek [353]
KÖKEZLEMEK: Zayıflamak KÖKTÜY: Kertenkele (yeşil / mavi) KÖLERMEK: Gizlenmek
KÖKEZLEŞMEK: Zayıflaşmak KÖKÜM: Orijin KÖLETMEK: Gölge düşürmek
KÖKEZLETMEK: Zayıflatmak KÖKÜMEK: Meme emmek KÖLEŞMEK: Gölge oynamak
KÖKEZMEK: Zayıflamak KÖKÜN: Meme başı KÖLGEN: Satranç tahtası
KÖKLEK: Akordlu (çalgı) KÖKÜNDEŞ: Süt kardeşi KÖLMÜK: Halk
KÖKLEM: Akord (çalgı) KÖKÜNMEK: Süt sağmak KÖLTE: Demet

144
KÖLTELEMEK: Demet yapmak KÖMEYLENMEK: Yardım almak KÖNDEŞMEK: Rekabet etmek
KÖLTÜRGEÇ: 1. Vinç 2. Lifter KÖMEZ: Köz ekmeği KÖNE: 1. Fiyonk 2. Civa
KÖLTÜRMEK: Kaldırmak KÖMGEN: 1. Türbe 2. Kabir KÖNEK: 1. Kova 2. Kova burcu
KÖLÜÇEMEK: Gölge oynatmak KÖMSEK: Saksı KÖNELMEK: Razı olmak
KÖLÜÇEN: Karagöz-Hacivat oyunu KÖMSEMEK: Bitki dikmek KÖNEMEK: Fiyonk yapmak
KÖLÜK: Yük hayvanı KÖMSÜMEK: Yemek yanmak KÖNER: Çamfıstığı (ağaç, meyve)
KÖLÜMEK: Yük taşımak KÖMSÜTMEK: Yemek yakmak KÖNERMEK: Hidayet etmek
KÖLÜNGE: Vasıta KÖMÜ: Maden (yeraltında) KÖNEZ: Beceriksiz
KÖLÜNMEK: Araca binmek KÖMÜÇ: Define KÖNEZLEMEK: Beceriksizlik etmek
KÖLÜTMEK: Yük taşıtmak KÖMÜGEY: Teras KÖNGEN: Sahibine alışkın
KÖM: 1. Öbek 2. Yığın KÖMÜK: Küçükayı takımyıldızı KÖNKEŞ: Meşveret
KÖMBE: Kül çöreği KÖMÜLDÜRÜK: At göğüslüğü KÖNKÜREŞ: Yaşam tarzı
KÖMÇEK: Ot kökü KÖMÜLGEN: Mahzen KÖNMEK: Sahibine alışmak [355]
KÖME: 1. Yığın 2. Servet KÖMÜLMEK: Mahzene koyulmak KÖNTÜLMEK: Dürüst davranmak
KÖMEÇ: Çörek KÖMÜN: Stok KÖNÜ: 1. Dürüst 2. Adil
KÖMEG: İnayet [Kömek] KÖMÜNMEK: Mahzende durmak KÖNÜK: 1. Şemsiye 2. Platin
KÖMEK: 1. Yığın 2. Yığın yapmak KÖMÜRGE: Kömür deposu KÖNÜKME: Antrenman
KÖMEKÇİ: Yardımcı KÖMÜRMEK: Alt üst etmek KÖNÜKMEK: Antrenman yapmak
KÖMEKEY: Define KÖMÜRSEĞEN: Altı yanmış (aş) KÖNÜKSÜĞ: Civa
KÖMEL: Yaban soğanı KÖMÜRSEMEK: Altı yanmak (aş) KÖNÜKÜŞ: Antrenman
KÖMELEK: İstiridye mantarı KÖMÜRSETMEK: Altına yakmak KÖNÜLÜK: Dürüstlük
KÖMELMEK: Öbeklenmek KÖMÜRTLEK: Siyah üzüm KÖNÜRMEK: Dürüst davranmak
KÖMEN: 1. Hamile 2. Hayal 3. Irk KÖMÜŞ: Manda (camız) KÖNÜZEK: Aktüalite
KÖMENMEK: Hamile kalmak KÖMÜTMEK: Mahzene koymak KÖP: 1. Çok 2. Şişkin
KÖMER: Servet biriktiren KÖMZEK: Toprağa gömülü küp KÖPÇEK: 1. Kepçe 2. Teker mili
KÖMERGE: Mezar KÖMZEMEK: Küpe doldurmak KÖPÇÜMEK: Mayalanmak
KÖMERLEMEK: Servet yığmak KÖN: Cariye KÖPÇÜNMEK: Kabarmak (maya)
KÖMERLENMEK: Servet yığılmak KÖNÇEK: Pantolon KÖPÇÜTMEK: Mayalanmak
KÖMEŞ: Mahzen KÖNDE: Sepet KÖPEMEK: Tamamını bitirmek
KÖMEŞKE: Ev şarabı KÖNDELEN: Çapraz KÖPELMEK: Kopyalanmak
KÖMEVÜL: Bataklık KÖNDELENMEK: Çaprazlaşmak KÖPELTMEK: Kopyalamak
KÖMEY: Gırtlak şarkısı KÖNDEMEK: Yaka kesmek [354] KÖPERMEK: Bölünmek (hücre)
KÖMEYLEMEK: Yardım etmek KÖNDEŞ: 1. Rakip 2. Kuma KÖPET: Halı

145
KÖPEYMEK: Teksir olmak KÖRCENGE: Adi Korunga bitkisi KÖRŞEK: 1. Çömlek 2. Güveç
KÖPEYTİŞ: Teksir KÖRÇEK: Kör nokta KÖRŞEMEK: Körelmek
KÖPEYTMEK: Teksir etmek KÖRÇEMEK: Karanlıkta bakmak KÖRŞELMEK: Kesmez olmak
KÖPLEMEK: Tasarruf etmek KÖRDEMEK: Zifiri karanlık olmak KÖRŞETMEK: Kesmez etmek
KÖPLENÇ: Tasarruf KÖRDEY: Zifiri karanlık KÖRTÜK: 1. Aşık (sevgili) 2. Çöl
KÖPLENMEK: Tasarruf edilmek KÖREĞEN: Ufuk KÖRÜ: Casusluk
KÖPLÜK: Şişlik KÖREĞLEMEK: Ufka bakmak KÖRÜK: Mart ayı
KÖPMEK: Şişmek KÖREK: Gıda KÖRÜLDE: Sinema
KÖPREK: Bir hayli KÖREKE: Maya KÖRÜLDEMEK: Sinema izlemek
KÖPREMEK: Kabarmak KÖREM: 1. Taze 2. Edepli KÖRÜLDEŞMEK: Film izlemek
KÖPRETMEK: Kabartmak KÖREMEK: Görüşü zayıflamak KÖRÜLMEK: Serap görünmek
KÖPSEMEK: Karnı şişmek (ceset) KÖREMEZ: Süt yoğurt karışımı KÖRÜM: Fal
KÖPSETMEK: Karnını itmek KÖREN: 1. Zifiri karanlık 2. Mor KÖRÜMÇÜ: Falcı
KÖPŞE: 1. Namlu 2. Yabani turp KÖRENMEK: Karanlıkta görmemek KÖRÜMDEMEK: Kehanet etmek
KÖPTEĞEN: Toptancılık KÖREŞ: Gece harbi [357] KÖRÜMDÜK: Kehanet
KÖPTEĞENCİ: Toptancı KÖREŞMEK: Gece harbi yapmak KÖRÜMEK: Pompalamak
KÖPTEMEK: Toptan almak KÖRETMEK: Körleştirmek KÖRÜNÇ: 1. Piyes 2. Film
KÖPTELMEK: Toptan alınmak KÖRGEN: Nezaketli KÖRÜNÇEK: Televizyon
KÖPTÜK: Bereket KÖRGÜZ: Centilmen KÖRÜNÇEMEK: TV izlemek
KÖPÜLMEK: Birleşmek KÖRK: 1. Zerafet 2. Endam KÖRÜNÇLEMEK: Teşhir etmek
KÖPÜNÇ: Enflasyon KÖRKDEŞ: Aynı zariflikte KÖRÜNÇLENMEK: Teşhir olmak
KÖPÜRÇEK: Mürekkep balığı KÖRKDEŞMEK: Zerafette yarışmak KÖRÜNÇLÜK: Sinema perdesi
KÖPÜRGE: Traş fırçası KÖRKE: Tahta tabak KÖRÜNDEMEK: Fotoğraf çekmek
KÖPÜRGEN: Deterjan KÖRKETMEK: Talimat vermek KÖRÜNDEŞ: Fotoğraf
KÖPÜRGENMEK: Deterjanlanmak KÖRKEZMEK: İnat etmek KÖRÜNDEŞMEK: Foto çekinmek
KÖPÜRGETMEK: Deterjanlamak KÖRKLE: Zarif KÖRÜNGE: Kapital (sermaye)
KÖPÜTGEN: Teleferik [356] KÖRKLEMEK: Zerafet göstermek KÖRÜNGETEN: Kapitalist
KÖPÜTMEK: Birleştirmek KÖRKLENMEK: Zarif davranmak KÖRÜNMEK: Karanlıkta görmek
KÖPÜRCÜK: Kabarcık KÖRMEK: Göz kırpmak KÖRÜR: Kader
KÖPÜRTEÇ: Traş fırçası KÖRMEN: Dağ lalesi KÖRÜSTE: Keten
KÖPÜŞKEN: Pekmezli bulgur unu KÖRMEZ: Hayalet KÖRÜT: Erkek keçi
KÖPÜŞMEK: Köpüklenmek KÖRNEK: Levha KÖRÜTMEK: Pompalatmak
KÖRBEĞEN: Kör fare (Spalaks) KÖRPEYMEK: Tazelenmek KÖSEK: 1. İştah 2. Soroga balığı

146
KÖSEL: 1. Arzu 2. Şehvet KÖŞENMEK: Perdelenmek KÖTÜMSER: Pesimist
KÖSEM: Lider KÖŞER: İnat KÖTÜNMEK: Kibirlenmek
KÖSEMEK: Arzulamak KÖŞERMEK: İnat etmek KÖTÜRGE: 1. Sedye 2. Mancınık
KÖSEMEN: Önde giden hayvan KÖŞGEK: Nazar boncuğu KÖTÜRMEK: Yukarı kaldırmak
KÖSENÇ: İştah KÖŞPENDİ: Bedevi KÖTÜRÜM: Felçli
KÖSENÇEK: İştah verici KÖŞÜK: 1. Perde 2. Temenni KÖTÜZ: Değersiz
KÖSENMEK: İştahlanmak [358] KÖŞÜMEK: Perde çekmek KÖV: Lağım çukuru
KÖSER: Zemin KÖŞÜNMEK: Perdelenmek KÖVEK: Lağım
KÖSEYE: Taş heykel KÖŞÜR: Merdane KÖVEN: Tuvalet (hela)
KÖSLEMEK: Cebir kullanmak KÖŞÜRLEMEK: Merdanelemek KÖVENÇ: Kibir
KÖSLENMEK: Cebire uğramak KÖŞÜTMEK: Perdelemek KÖVENÇEK: Kibirli
KÖSLEV: Cebir (zorlama) KÖTE: Hizmet KÖVEZ: 1. Define 2. Şımarık 3. Afili
KÖSMEK: Ayağını bağlamak KÖTEÇİ: Hizmetçi KÖVKE: Mağara
KÖSNE: Şehvet KÖTEK: 1. Sopa 2. Dayak KÖVLEMEK: Kazıp çıkarmak
KÖSNEMEK: Şehvetlenmek KÖTEL: Mertek KÖVLENMEK: Kazıp çıkarılmak
KÖSNEŞMEK: Birbirini arzulamak KÖTELEMEK: Fırlatmak, atmak KÖVMEK: Altını oymak
KÖSPEĞEN: Televizyon KÖTELENMEK: Fırlatılmak, atılmak KÖVRÜK: Davul
KÖSPEK: Ceket KÖTEMEK: Hizmet etmek KÖVŞEK: Zarif
KÖSTEGE: Çoban KÖTEN: Saban KÖVÜK: Tünel
KÖSTEMEK: Zincire vurmak KÖTENMEK: Hizmet görmek KÖVÜLMEK: Altı oyulmak
KÖSTENMEK: Zincire vurulmak KÖTERE: Toptan KÖVÜNMEK: Maden çıkarmak
KÖSTÜ: Kör köstebek KÖTERGE: 1. Set 2. Barikat KÖVZEK: Kabuğu soyulmuş
KÖSÜNMEK: Ayağı bağlanmak KÖTERGEÇ: Asansör KÖVZEMEK: Kabuğunu soymak
KÖSÜRGE: Kafkas köstebeği KÖTERİLMEK: Yukarı çıkmak KÖVZENMEK: Kabuğu soyulmak
KÖSÜRGEN: Pranga KÖTERME: 1. Rıhtım 2. Set KÖY: 1. Ateş 2. Güneş yanığı
KÖSÜRMEK: Ayaklarını bağlamak KÖTERMEK: Yukarı kaldırmak KÖYDÜRGEN: Pipo
KÖSÜRÜK: Pranga KÖTKÜ: Dağlık alan KÖYDÜRMEK: Yakmak
KÖSÜŞ: Arzu KÖTÜK: Lahana KÖYE: 1. İs 2. Kurum (duman tozu)
KÖSÜŞLÜK: Arzulanan KÖTÜLÇE: Rehberlik KÖYEK: 1. Keder 2. Hasret
KÖŞEGE: Perde KÖTÜLGE: Harita KÖYELEMEK: Keder vermek
KÖŞEK: Deve yavrusu KÖTÜLGEMEK: Rehberlik etmek KÖYELENMEK: Kederlenmek
KÖŞEMEK: Perdelemek KÖTÜLMEK: Yukarı kalkmak KÖYENMEK: Hasret duymak
KÖŞENE: Kulübe KÖTÜMSEMEK: Pesimistlik etmek KÖYENTE: Omuz taşıncağı (su) [359]

147
KÖYEZ: Şuh KÖYÜNMEK: Kahırlanmak KÖZNÜ: Ayna
KÖYEZLENMEK: Şuhluk yapmak KÖYÜNÜŞ: Kahırlanma KÖZNÜK: Pencere
KÖYGEK: Kuraklık KÖYÜRMEK: Kahretmek KÖZPE: Sihirli ayna
KÖYGELEK: Kiraz kuşu KÖZE: Hücre KÖZPEĞEN: Sihirli küre
KÖYGEN: Bronzlaşmış KÖZEGE: Soba / şömine kapağı KÖZPEK: Kehanet (küre ile)
KÖYKENEK: Bozdoğan kuşu KÖZEĞİ: Ateş karıştırma demiri KÖZPEKÇİ: Kahin
KÖYLEMEK: Tempo artırmak [360] KÖZEK: Köz tavası KÖZÜÇ: Güveç
KÖYLENMEK: Tempo artmak KÖZEKLENMEK: Şüphelenmek KÖZÜÇER: Gece görür
KÖYLEK: 1. Bluz (kadın) 2. Cadı KÖZEKLETMEK: Şüphelendirmek KÖZÜGEŞ: 1. Ateş ışığı 2. Hayalet
KÖYLEP: 1. Tempo 2. Aranjman KÖZEMEK: Ateşi közleştirmek KÖZÜN: 1. Fer 2. Köz ateşi
KÖYLETMEK: Tempo artırmak KÖZEN: 1. Kiler 2. Yara kabuğu KÖZÜNÇ: Yakıcılık
KÖYLEV: 1. Ritim 2. Beste KÖZENE: Tel başlık (arıcılık) KÖZÜNDÜR: Fotoğrafçı örtüsü
KÖYME: Sandal (kayık) KÖZENEK: 1. Tel kafes 2. Yama KÖZÜNDÜRÜK: At gözlüğü
KÖYMECİ: Sandalcı KÖZENMEK: Yamayarak örmek KÖZÜNDÜRMEK: Fotoğraf çekmek
KÖYMEK: Güneşte yakmak [361] KÖZER: İskambil KÖZÜNGÜ: Fotoğraf
KÖYMEN: 1. Yanık 2. Hayalperest KÖZERGE: Gurur KÖZÜNMEK: Fotoğraf çekinmek
KÖYMEZ: Yanmaz KÖZERGEMEK: Gururlanmak KÖZÜNÜR: 1. Modern 2. Medeni
KÖYNEK: Gömlek (erkek) KÖZERGEN: Mağrur KÖZÜR: 1. Avantaj 2. Epilepsi
KÖYNÜK: Bronzlaşmış KÖZERGENMEK: Mağrurlanmak KÖZÜRGE: Rulet
KÖYNÜMEK: Bronzlaşmak KÖZERLEŞMEK: İskambil oynamak KÖZÜRLEMEK: Avantaj sağlamak
KÖYNÜTMEK: Bronzlaştırmak KÖZERME: Közleşme (ateş) KÖZÜŞ: Şehvet
KÖYREMEK: Harlanmak (ateş) KÖZERMEK: Közleşmek (ateş) KÖZÜŞMEK: Şehvetlenmek
KÖYREN: Ateş gösterisi / oyunu KÖZERTME: Ampül KÖZÜV: Sıra (düzen)
KÖYRENMEK: Ateşle ısınmak KÖZERTMEK: Közleştirmek KÖZÜVLEMEK: Sıraya koymak
KÖYRETMEK: Ateşi harlamak KÖZET: Ateş kulesi KÖZÜVLENMEK: Sıraya koyulmak
KÖYSEK: Hasret çeken KÖZETÇİ: Kule nöbetçisi KUBA: Alaca (karışık renkli)
KÖYSEME: Hasret KÖZETMEK: Ateşle haberleşmek KUBAĞAN: Alaca kelebek
KÖYSEMEK: Hasret çekmek KÖZEVİ: Ucu yanmış odun KUBAL: Gürz
KÖYÜK: 1. Bronzlaşmış 2. Yanık KÖZLÜK: At kuyruğu kumaş KUBAN: Koza
KÖYÜKMEK: Bronzlaşmak KÖZMEG: Pencere [Közmek] KUBANAK: Kozalak
KÖYÜNÇ: 1. Kahır 2. Gam (keder) KÖZMEK: Pencereden bakmak KUBANIŞ: Hoşlanma
KÖYÜNGE: Şehvet KÖZMEN: Mangal KUBANMAK: Hoşlanmak
KÖYÜNGEMEK: Şehvetlenmek KÖZNEK: Görüntü dalgalanması KUBARMAK: Kabarmak

148
KUBAŞ: Çoban köpeği KUĞAN: Cam KULANMAK: Söyleneni yapmak
KUBAŞMAK: Hoşlaşmak KUĞANÇ: Memnuniyet KULANŞAR: Müzisyen
KUBAT: 1. Hoşluk 2. Sempati KUĞANDIRMAK: Memnun etmek KULANŞI: Müzisyen
KUBAY: 1. Hoş 2. Sempatik KUĞANMAK: Memnun olmak KULAŞIN: Esmer
KUBULÇAK: Maske KUĞANIŞ: Memnuniyet KULAŞMAK: Fısıltılı konuşmak
KUBULMAK: Maske takmak KUĞANLI: Memnun KULATMAK: Emretmek
KUBULTAY: Maskeli balo KUĞANSIZ: Memnuniyetsiz KULAV: 1. Emir 2. Keçe başlık
KUBURGA: Baykuş KUĞAR: Hoşnut KULAY: Rahat [364]
KUBURGAMAK: Tüyleri kabarmak KUĞARLANMAK: Hoşnut olmak KULAYSIZ: Rahatsız
KUÇAN: 1. Sarılan 2. Kucaklayan KUĞARLATMAK: Hoşnut etmek KULBAK: Merhamet
KUÇAR: 1. Sarılan 2. Kucaklayan KUĞU: Güzellik simgesi kuş [363] KULBUĞA: Su samuru
KUÇMAK: Kucaklamak KUĞUK: Mesane KULCA: 1. Nakış 2. Dağ koçu
KUÇULMAK: Kucaklanmak KUĞUL: Pirinç (metal) KULÇA: Kelle soğan
KUÇUNMAK: Bağrına basmak KUĞULDAMAK: Uğuldamak KULÇUR: 1. Efendi 2. Sahip
KUÇUŞMAK: Kucaklaşmak KUĞUMAK: Takip etmek KULDAĞ: Nakit
KUÇUTMAK: Kucaklatmak KUĞUN: Harem KULDAM: 1. İtaat 2. Sadakat
KUÇUYAK: Arıkuşu KUĞUNMAK: Takip edilmek KULDAMAK: İtaat etmek
KUDA: 1. Dünür 2. Hısım (erkek) KUĞURÇAK: Oyuncak bebek KULDAMLI: 1. İtaatkar 2. Sadık
KUDAÇA: 1. Dünür 2. Hısım (dişi) KUĞURMAÇ: Tahıl kavurması KULDAMSIZ: İtaatsiz
KUDAGAY: Dünürcü (görücü) KUĞURMAK: Kavurmak KULDAŞ: İtaatkar
KUDAK: Sihir KUĞURMAŞ: Un kavurması aşı KULDAŞMAK: İtaatkar olmak
KUDAKÇI: Sihirbaz KUĞURTMAK: Kavurtmak KULDATMAK: İtaat ettirmek
KUDALAMAK: Dünür gitmek KUĞUŞMAK: Peş peşe gitmek KULDAV: İtaat
KUDALAŞMAK: Dünür olmak KUKSUN: Leylak rengi KULDUN: Mağara (Mançuca)
KUDAŞ: Dost KUKURUZ: Mısır (bitki ve tane) KULDUR: 1. Eşkıya 2. Haydut
KUDAŞMAK: Dost olmak KULA: 1. Kestane rengi 2. Bordo KULDURBAŞI: Elebaşı
KUDAY: 1. Hüda 2. Tanrı [362] KULAÇ: Uzunluk birimi (1,8 metre) KULGA: 1. Dilenme 2. Güvercin
KUDAYÇIL: Tanrıya tapan KULAGAY: Rüşvetçi KULGAÇI: 1. Dilenci 2. Talepkar
KUDAYZAK: İlahi (tanrısal) KULAĞAKAN: Kulağa kaçan böcek KULGAMA: Yalvarma
KUDUL: Kanal (suyolu) KULALMAK: Gizlice yardımlaşmak KULGAMAK: Yalvarmak
KUDULÇAK: Kanalet (suyolu) KULALMAŞ: Gizli yardımlaşma KULGANMAK: Rica etmek
KUDURÇAK: Kuyruk kemiği KULAMAK: Kulağına söylemek KULGARMAK: Rica etmek
KUĞAK: Funda KULAN: 1. Yaban eşeği 2. Musiki KULGAV: Sahtekarlık

149
KULGAVÇI: Sahtekar KUMA: İkinci eş (çokeşlilik) KUNAK: İtalyan darısı
KULGAY: Sahtekar KUMAÇ: Kül çöreği KUNAMAK: İrtikap etmek
KULGAYLAMAK: Sahtecilik etmek KUMAĞAN: Kum havuzu KUNAN: Tay (iki yaşında)
KULGU: Paten (spor) KUMAG: İnce kum [Kumak] KUNANMAK: Zimmetlemek (suç)
KULGUMAK: Paten kaymak KUMAK: 1. Parçalamak 2. Bölmek KUNAR: 1. Baht 2. Bereket
KULGURMAK: Paten kaymak KUMALAK: Öğütülmüş taş KUNAŞ: 1. Şans 2. Piyango
KULGUR: Paten (araç) KUMAN: Dirayetli KUNAŞMAK: Piyango kazanmak
KULLAMA: At eti çorbası KUMANAK: Şerbetçi otu KUNAZ: Leylek
KULLAMAK: Servis yapmak KUMANMAK: Dirayet etmek KUNAZMAK: Talihi yaver gitmek
KULLANILGAN: Müstamel KUMAR: 1. Hisse 2. Pay 3. Parça KUNÇAY: Prenses
KULLATMAK: Servis yaptırmak KUMARGA: Muhasara KUNGAL: Müfettiş
KULMAÇ: Ricacı KUMARMAK: Hisse almak KUNDA: Hırsızlık
KULMAK: Rica etmek KUMARTI: Paylaşım KUNDAÇI: Hırsız
KULMAN: Kapıkulu KUMARTMAK: Hisse vermek KUNGA: Vadi (Mançuca)
KULMAŞ: Kalleş KUMAŞ: Sigara böreği KUNKAV: Arp (Çince)
KULMAŞMAK: Kalleşlik etmek KUMAY: Büyük karga türü KUNKAVÇI: Arp çalgıcısı (Çince)
KULNAK: Yavrusu olan (at) KUMAYIK: Kum kuşu KUNMAK: Zimmetlemek (suç)
KULNAMAK: Yavrulamak (at) KUMAZ: Kavrulmuş tahıl KUNT: 1. Sade 2. Basit 3. Adi
KULPU: Kilit KUMÇAK: Larva KUNUÇAK: Kutup porsuğu
KULPUNAY: Frambuaz KUMDAK: 1. Sahil 2. Plaj KUNUK: Mahzun
KULSA: Gidon (direksiyon) KUMLAK: 1. Sahil 2. Plaj KUNUR: İftihar
KULSAMAK: Gidon kullanmak KUMMAK: Dalgalanmak KUNURMAK: İftihar etmek
KULSUK: Dalkavuk KUMPUR: Patates (Bulgarca) KUPTAN: Niyaz
KULUÇKA: Yavru çıkarma (Slavca) KUMSAR: Haset KUPTANMAK: Niyaz etmek
KULUGA: Sumru kuşu KUMSARMAK: Haset etmek KUR: 1. Karaca (hayvan) 2. Dizi
KULUĞAN: Holigan KUMULGAK: Kum fırtınası KURA: 1. Samanlık 2. Ahır
KULUK: Hayvan KUMULGAMAK: Kum yeli esmek KURAÇ: Zemberek
KULUN: Tay (süt emen) KUMURSKA: Termit KURAĞ: Tesisat
KULUNMAK: İtaat etmek KUMUŞ: 1. Madeni para 2. Kuruş KURAĞA: Meyve kurusu
KULUR: 1. Un 2. Hamur KUMUŞLU: 1. Paralı 2. Ücretli KURAJ: Montaj
KULUT: Köle KUMUŞSUZ: 1. Parasız 2. Bedava KURAKAN: Damat
KULUTMAK: İtaat ettirmek KUMZAK: Şerbetçiotu KURAKSAK: Hafif kurak alan
KULUZUN: Bambu çalgısı KUNA: 1. İrtikap 2. Ayıp 3. Dana KURAKSAMAK: Hafif kurak olmak

150
KURALAY: 1. Mayıs ayı 2. Ahu KURDAK: 1. Mekanik 2. Tahmin KURSALIK: Kakule
KURALÇAK: Kamp KURDAM: Mekanizma KURSAMAK: Kuruyup sertleşmek
KURALGA: Montaj KURDAMAK: Tahmin etmek KURSANMAK: Sertleşmek
KURALGAMAK: Monte etmek KURDAN: Şaman kemeri KURSATMAK: Sertleştirmek
KURALGAN: Müteşekkil KURDANMAK: Tahmin edilmek KURŞA: Sargı
KURALGANMAK: Monte edilmek KURDAŞ: Akran (yaşıt) KURŞAK: Kemer
KURALMA: Tesisat KURDAŞMAK: Sıralanmak KURŞALAMAK: Sargı yapmak
KURALMAK: Tesis edilmek KURDUN: Hicret (Mançuca) KURŞAMAK: Sarmak
KURAM: 1. Teori 2. Nazariye KURGA: Montaj KURŞANMAK: Kemer bağlanmak
KURAMA: Tesisat KURGAK: 1. Kara (yer) 2. Makara KURŞATILMAK: Kemer bağlanmak
KURAMAK: Tesis etmek KURGALDAY: Bülbül KURŞATMAK: Kemer bağlatmak
KURAMSAL: 1. Teorik 2. Nazari KURGAMAK: Monte etmek KURTAR: Halas
KURANGA: Kurmalı saat KURGAN: Türbe KURTARMAN: Cankurtaran
KURANGAZ: Fesat KURGANMAK: Monte edilmek KURTKA: İhtiyar
KURANMAK: Kurulmak (saat) KURGAŞ: Lehim alaşımı KURTMAK: Isırmak
KURANTI: Saat kulesi KURGAŞMAK: Lehimlenmek KURTUL: Cizye
KURAR: Organizatör KURGAŞTIRMAK: Lehimlemek KURTULGA: Fidye
KURAŞ: 1. Savunma sporu 2. Seyir KURGU: Gerçek olmayan KURTULGAMAK: Fidye vermek
KURAŞMAN: Pehlivan KURGUN: Köprücük kemiği KURTULGU: Kefaret
KURAŞTIRMA: Güreş müsabakası KURGUT: Kurumuş KURUDAN: Verem hastalığı
KURAŞTIRMAK: Güreştirmek KURKAK: Çöl KURUĞÇUN: Talyum (element)
KURATMAK: Tesis etmek KURKAN: Damat KURUK: 1. Kof 2. Kurumuş
KURAV: Mekanizma KURLA: Sıra (dizi) KURUKAN: 1. Çadır 2. Koruluk
KURAY: 1. Kaval 2. Saz (bitki) KURLAMAK: Mayalamak KURUL: Heyet
KURCUMAK: Kımıldamak KURLANMAK: Mayalanmak KURULÇAK: 1. Mağrur 2. Demonte
KURCUNMAK: Kımıldamak KURLAZ: 1. Ahenk 2. Fiktif KURULÇAMAK: Mağrurlanmak
KURCUTMAK: Kımıldatmak KURMACA: 1. Hayali 2. Fiktif KURULGA: Teşekkül
KURÇ: Sert çelik KURMAÇ: Katlama hamur KURULGAN: Müteşekkil
KURÇA: 1. Zemberek 2. Halka KURMAN: 1. Ahenkli 2. Yay kabı KURULŞAK: Demonte
KURÇAK: Kurmalı oyuncak KURMAŞ: Peynirli börek KURULTAY: Kongre
KURÇAMAK: Kurmak (yay) KURMAY: Yaver KURUM: Müessese
KURÇANMAK: Kurulmak (yay) KURMUŞ: Plan KURUMLAK: Entrikacı
KURÇUK: Maya tozu KURSAL: Kurşunlu balık ağı KURUMSAK: Ateş kurbanı [365]

151
KURUMSAMAK: İsi tütmek KUTALAN: Mübarek KUTULMAK: İflah olmak
KURUMSATMAK: İs tüttürmek KUTALMAK: Mübarekleşmek KUTULUŞ: İflah
KURUN: 1. Hurafe 2. Şarap 3. Devlet KUTAMAK: Takdis etmek KUTUN: Bahtiyarlık
KURUNÇ: Fiksiyon KUTAMIŞ: Mukaddes KUTUNMAK: Bahtiyar olmak
KURUNDUZ: Mekaniker KUTAN: Balıkçıl kuşu KUTUNMUŞ: Bahtiyar
KURUNMAK: Vesvese yapmak KUTANMAK: Mübarek kılınmak KUTUR: Bahtiyar
KURUNTU: Vesvese KUTAR: Tebrik eden KUTUTMAK: Bahtiyar etmek
KURUT: Kurutulmuş peynir KUTARAN: Mezun KUTYAK: Avrupa
KURUTKA: Peksimet KUTARGA: Mezuniyet KUV: Saadet
KURUTMAŞ: Kurutma biber aşı KUTARGAN: Mezun KUVA: 1. Hoş 2. Sempatik 3. Geyik
KURUY: Kurban sunusu (yağ, süt) KUTARMA: Mezuniyet KUVAK: Mecburi hizmet
KURZAK: Oyuncak bebek KUTARMAK: Mezun olmak KUVARIK: Kurumuş
KUSALAMAK: Midesi kalkmak KUTAŞ: Tebrikleşme KUVARMAK: Kurumak (ağaç)
KUSALANMAK: Yol / araç tutmak KUTAŞMAK: Tebrikleşmek KUVART: Kuru
KUSAMUK: Arıların acı salgısı KUTATMAK: Mübarek kılmak KUVGUN: 1. Acil durum 2. Alarm
KUSKUN: Kuyruk kayışı (atçılık) KUTAY: Ateş Tanrısı (mitoloji) KUVGUNLAMAK: Alarm vermek
KUŞAMAK: Sargı sarmak KUTAZ: 1. Kutsal nesne 2. Nazarlık KUVLAMAK: Neşe vermek
KUŞARGA: Bandaj KUTKA: Sandık KUVLANMAK: Neşelenmek
KUŞARGAMAK: Bandaj yapmak KUTKAR: 1. Bereketli 2. Ferman KUVRAĞAN: Cemaat
KUŞARGANMAK: Bandaj yapılmak KUTKARMAK: Bereketlenmek KUVRAK: Cemiyet
KUŞÇAK: Kuş tersbiyecisi KUTKU: 1. Mübarek 2. Vakur KUVRAMAK: Cem etmek
KUŞKAMIŞ: Muşmula KUTKURMAK: Tebrik etmek KUVRATMAK: Cem ettirmek
KUŞKUN: Şüpheci KUTLAK: Mübarek KUVUK: Mesane
KUŞLAK: Kuşun bol olduğu alan KUTLAV: Tebrik KUVULDAMAK: Uğuldamak
KUŞLAMAK: Kuş avlamak KUTLUCA: Mukaddes KUVULDAŞMAK: Uğuldaşmak
KUŞTU: Costus (bitki) KUTLUK: Mübareklik KUVUR: Hortum (araç)
KUŞULGAN: Tertip edilmiş KUTMAK: Takdis etmek KUVURMAK: Hortum bükmek
KUŞULMA: Tertip KUTMAN: 1. Aziz 2. Evliya KUVUŞKAN: 1. Semer 2. Palan
KUŞULMAK: Tertip edilmek KUTSAL: 1. Kudsi 2. Mübarek KUY: Mağara
KUŞULTMAK: Tertip etmek KUTSAMAK: Takdis etmek KUYAK: 1. Zırh 2. Lavabo
KUŞUYU: Kuş evi KUTSANDI: Mukaddes KUYAKLANMAK: Zırh giymek
KUTADGU: Mukaddes KUTSANMAK: Takdis edilmek KUYAN: Yabani tavşan
KUTAK: Kutsal enerji KUTULMA: İflah KUYANIK: Yabani tavşan

152
KUYAŞ: Güneş ışığı KUZ: Güneş görmez KÜÇEMEK: Yağma etmek
KUYGA: Mercan KUZAK: Fasülye KÜÇEN: 1. Zorba 2. Yağmacı
KUYGUÇ: Huni KUZAY: Şimal KÜÇENMEK: Yağmalanmak
KUYKA: 1. Kafa derisi 2. Küpe KUZGA: Fayton KÜÇER: Aks (dingil)
KUYKALAMAK: Kafa damgalamak KUZGALAK: Kuzu kulağı (bitki) KÜÇERGEÇ: Fotokopi makinesi
KUYKALGA: Kafa derisi damgası KUZGAMAK: Fayton sürmek KÜÇERME: Kopya
KUYLANMAK: Müteessir olmak KUZGANMAK: Faytona binmek KÜÇERMEK: Kopyalamak
KUYLATMAK: Müteessir etmek KUZGUTMAK: Ayaz etmek KÜÇERTMEK: Kopya çekmek
KUYMA: Külçe KUZLA: Faytonda sürücü bölmesi KÜÇETMEK: Yağma ettirmek
KUYMAÇ: Eritilmiş peynir KUZLAK: Yeni doğmuş kuzu KÜÇEV: Zorbalık
KUYMAG: Un omleti [Kuymak] KUZMAK: Ayaz yakmak KÜÇEY: Zorba
KUYMAK: Kalıba dökmek (metal) KUZULMAK: Ayazda yanmak KÜÇKEREK: Kasım ayı
KUYMAŞ: Eritilmiş peynir yemeği KUZUK: Çam fıstığı KÜÇÜL: 1. Su faresi 2. Kardelen
KUYMU: Neşe KUZUN: Ferah KÜÇÜN: 1. Gayret 2. An (zaman)
KUYRUĞAN: Kuyruklu yıldız KUZUNMAK: Ferahlamak KÜÇÜNMEK: Gayret etmek
KUYRULMAK: Kuyruk oluşmak KUZUTMAK: Ferahlatmak KÜÇÜR: Sahtekarlık
KUYRUNMAK: Peşine takılmak KÜBEGÜN: Evlat KÜÇÜRGEMEK: Gururlanmak
KUYTAK: Siper KÜBEĞEN: Tümsek KÜÇÜRGEN: 1. Gururlu 2. Ekim ayı
KUYTUN: Kanyon KÜBEL: Spor (mantar tohumu) KÜÇÜRLEMEK: Sahtecilik yapmak
KUYUK: 1. Pıhtı 2. Canavar KÜBELEK: Kükürt mantarı KÜÇÜRMEK: Hırsızlık yapmak
KUYUKMAK: Pıhtılaşmak [366] KÜBELMEK: Çoğalmak KÜDE: 1. Bukle 2. Demet
KUYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak KÜBEY: Doğum tanrıçası (mitoloji) KÜDEĞEN: İçgüdü [369]
KUYULGAK: Su girdabı KÜBEYMEK: Teksir olmak KÜDEK: Ziyafet
KUYULGAMAK: Dibe çekilmek KÜBEYTMEK: Teksir etmek KÜDEMEK: Ziyafet vermek
KUYULMAK: Kuyu açılmak [367] KÜBEZ: Gurur KÜDEN: Düğün yemeği
KUYUM: Mücevher KÜBÜLMEK: Dikiş dikilmek KÜDENMEK: Ziyafete gitmek
KUYUMAK: Kalıp oymak KÜBÜMEK: Dikiş dikmek KÜDER: Maden ocağı
KUYUN: Hortum (rüzgar) KÜCÜ: Öd ağacı KÜDEY: 1. Sakin 2. Halim
KUYUNMAK: Hortum esmek [368] KÜÇ: Dirayet KÜDEZ: Nişanlı (erkek)
KUYUNTAZ: Tayfun KÜÇE: 1. Sokak 2. Çaydanlık KÜDÜK: Evham
KUYUŞKAN: Kuyruk kayışı (atçılık) KÜÇEĞEN: Akbaba kuşu KÜDÜKLENMEK: Evhamlanmak
KUYUŞMAK: Kuyruk sallamak KÜÇEK: Kayıkçı küreği KÜF: Bakteri yığışımı
KUYUTMAK: Kuyu açmak KÜÇEM: 1. Zorblık 2. Yağmacılık KÜFSÜMEK: Küflenir gibi olmak

153
KÜĞ: Şiir KÜKESÜN: İhtiyar KÜLGEYEK: Bazlama (köz pidesi)
KÜĞÇÜ: Şair KÜKEVÜN: At sineği KÜLGÜN: 1. Mor 2. Eflatun
KÜĞDÜ: Pantolon KÜKEY: Yumurta (küçük) KÜLTEM: Deste
KÜĞEL: Yaban ördeği KÜKEYLEK: Yumurtalık (araç) KÜLÜK: 1. Kuluçka 2. Meşhur
KÜĞEM: Şiir kitabı KÜKLEMEK: Yıldız falı bakmak KÜLÜMEK: Kazmak
KÜĞEN: Menteşe KÜKLER: Müneccim KÜLÜN: Çapa
KÜĞEREK: Küf KÜKREK: 1. Çok kükreyen 2. Göğüs KÜLÜNGÜR: Mat (soluk)
KÜĞERMEK: Küflenmek KÜKREKÇEK: Sütyen KÜLÜNK: Kazma
KÜĞLEGEÇ: 1. Nağme 2. Melodi KÜKSE: 1. Küf 2. Meme (göğüs) KÜLÜNMEK: Kuluçkaya yatmak
KÜĞLEGEN: 1. Bestekar 2. Şarkıcı KÜKSEMEK: Küflenmek KÜLÜRGEN: Temmuz ayı
KÜĞLEMEK: Şiir okumak KÜKSETMEK: Küflendirmek KÜLÜŞE: 1. Yufka ekmeği 2. Çörek
KÜĞLEŞMEK: Düet şiir okumak KÜKŞE: Kestane kargası KÜLÜTMEK: Kuluçkaya yatırmak
KÜĞLEV: Vezin (şiir ölçüsü) KÜKÜN: Yaban arısı KÜM: Yığın
KÜĞMEK: Şiir okumak / yazmak KÜL: Kenar (“–gen” takısı) [370] KÜMBEZ: 1. Kubbe 2. Türbe [373]
KÜĞMEN: Şair KÜLBESE: Külbastı yemeği KÜMEÇ: Yığıntı
KÜĞSENDİK: Enstrüman (müzik) KÜLÇÜGE: Mangal KÜMEG: Kolektif [Kümek]
KÜĞŞÜM: Müzik KÜLÇÜMEK: Közü küllemek KÜMEK: Muhafaza etmek
KÜĞŞÜMEK: Müzik çalmak KÜLÇÜNMEK: Köz külle örtülmek KÜMEKLEMEK: Bir araya getirmek
KÜĞŞÜMCÜ: Müzisyen KÜLÇÜTMEK: Mangalda pişirmek KÜMEKLEV: Kooperatif
KÜĞŞÜNMEK: Müzik yapmak KÜLÇER: Gerdanlık KÜMGEK: Eflatun
KÜĞÜK: 1. Mısra 2. Guguk kuşu KÜLDEN: Küllük [“–den” eki Farsça] KÜMÜNGE: Kalabalık ortam
KÜĞÜL: İlahi (musiki) KÜLE: 1. Demet 2. Deste 3. Esinti KÜNBET: Güneşe bakan cephe [374]
KÜĞÜLDEMEK: Uğuldamak KÜLEÇİN: 1. İblis 2. Şeytan KÜNCERE: Küspe
KÜĞÜLDEŞMEK: Uğuldaşmak KÜLEGEÇ: Litre ölçüm kabı KÜNÇEK: Şemsiye
KÜĞÜLMEK: İlahi okumak KÜLEGEN: Havuz KÜNÇÜ: Susam
KÜĞÜNDÜZ: Şair KÜLEK: 1. Tahta kap 2. Rüzgar KÜNÇÜK: Susam
KÜĞÜNGEMEK: Acıklı şiir okumak KÜLEM: 1. Hacim 2. Metreküp KÜNÇÜR: Tahin
KÜĞÜNMEK: Merhamet etmek KÜLEMEK: İçini doldurmak [371] KÜNÇÜT: Susam yağı
KÜĞÜNZEK: Merhametli KÜLENÇEK: Çocuk havuzu [372] KÜNDE: Saban
KÜĞÜRGE: Enfiye KÜLEN: Katır KÜNDEM: Ayçiçeği
KÜĞÜZ: Manzume KÜLENMEK: İçi dolmak KÜNDEMEK: Işığa dönmek
KÜKE: 1. Guguk kuşu 2. Cyan renk KÜLER: 1. Hacimli 2. İçi dolu KÜNDEŞ: 1. Barut ağacı 2. Rakip
KÜKEL: Yabani erik KÜLEŞ: Saman KÜNDEŞMEK: Rekabet etmek

154
KÜNDEYEK: Düdüklü tencere KÜNÜKMEK: Spor yapmak KÜRELMEK: Bronzlaşmak
KÜNDEZ: 1. Rakip 2. Hasım KÜNÜKLENMEK: Cariyelik etmek KÜREM: 1. Fal 2. Hayız (aybaşı)
KÜNDÜ: Hürmet KÜNÜKSENMEK: Cariye olmak KÜREMÇİ: Falcı
KÜNDÜK: Pencere KÜNÜKSETMEK: Cariye yapmak KÜREMÇEK: Hokey oyunu
KÜNDÜLEMEK: Hürmet etmek KÜNÜMEK: İtaat etmek KÜREMEK: Aldanmak
KÜNDÜLEN: Hürmetkar KÜNÜR: Davul KÜREN: 1. Lanet 2. Kahve
KÜNDÜLENMEK: Hürmet görmek KÜNÜREK: Bateri (davul takımı) KÜRENDİRMEK: Lanet ettirmek
KÜNDÜLERMEK: Misafir ağırlamak KÜNÜREMEK: Gümbürdemek KÜRENMEK: Lanet etmek
KÜNDÜN: Güneş ışığı KÜNÜRETMEK: Gümbürdetmek KÜREPE: 1. Şeftali 2. Zerdali
KÜNDÜR: Güneşlik yer KÜNÜZ: Gübre KÜRETMEK: Aldatmak
KÜNDÜŞ: Zehirli bitki KÜPÇEMEK: Küpte beklemek KÜREVİK: Yaban çileği
KÜNDÜZ: Ruh Tanrısı (mitoloji) KÜPÇETMEK: Küpte bekletmek KÜREZE: Fal
KÜNE: Civa KÜPELEK: Küpe çiçeği KÜREZECİ: Falcı
KÜNEK: Vapur KÜPEMEK: Küp’e doldurmak KÜRGEN: 1. Ocak ayı 2. İç güveysi
KÜNEL: Müsamaha KÜPENMEK: Küp’e dolmak KÜRİYE: Budist tapınağı (Tibetçe)
KÜNELMEK: Müsamaha görmek KÜPETMEK: Küp’e doldurmak KÜRK: Post
KÜNELTMEK: Müsamaha etmek KÜPKEK: Karın KÜRKE: 1. Hindi 2. Hücre 3. Koza
KÜNESÜN: 1. Tayın (yemek) 2. Azık KÜPKEMEK: Tıka basa yemek KÜRKEM: Letafet
KÜNEN: Gelincik çiçeği KÜR: 1. Kuvvetli 2. Zorba KÜRKEMEK: Letafet etmek
KÜNEYEK: Hindiba otu KÜRÇE: 1. Esas 2. Kuvvet KÜRLEMEK: Kuvvet uygulamak
KÜNGER: Temenni KÜRÇEK: Çengel KÜRLENMEK: Zorbalık etmek
KÜNGÜR: Bateri (davul) KÜRDEK: Kambur KÜRKÜM: Safran
KÜNGÜRDEMEK: Gümbürdemek KÜRDELEMEK: Zorlaştırmak KÜRKÜRE: Şelale
KÜNK: Büz (su borusu) KÜRDELENMEK: Zorlaşmak KÜRKÜRMEK: Gürüldemek
KÜNKÜLDEMEK: Kem küm etmek KÜRDEMEK: Eğrilmek KÜRLÜK: Zorbalık
KÜNSÜL: Güneş hayvancığı KÜRE: 1. Gıpta eden 2. Merasim KÜRMEG: Bağ [Kürmek]
KÜNTEK: 1. Harem 2. Harem odası KÜREÇ: Kar küreyeceği KÜRMEK: Bağlamak
KÜNTEMEK: Haremde kalmak KÜREGE: Kaysı KÜRMELMEK: Dili tutulmak
KÜNÜ: İtaat KÜREĞEN: Gıpta eden KÜRMEN: Asil
KÜNÜÇEN: İtaatkar KÜREKÇE: Faraş (toz küreği) KÜRMEZ: 1. Hayalet 2. Hürmüz
KÜNÜĞEN: İtaatkar KÜREKEN: 1. Enişte 2. Damat KÜRMÜK: Kuş darısı
KÜNÜK: Cariye KÜREL: Bronz (metal) KÜRNEÇ: Birbirine sokulma
KÜNÜKME: Spor KÜRELCEĞEN: Ağustos böceği KÜRNEMEK: Birbirine sokulmak

155
KÜRSEMEK: Kuvvetlenmek KÜSETMEK: Dikte ettirmek KÜVEN: Hörgüç
KÜRSETMEK: Kuvvetlendirmek KÜSKE: 1. Fare 2. Maus (bilişim) KÜVENÇ: Gurur
KÜRSÜZ: Kuvvetsiz KÜSÜN: Cebir KÜVENMEK: Gurur duymak
KÜRŞEK: Darı yemeği KÜSÜNLÜ: Cabbar KÜVEZ: Fıçı içkisi (Rusça)
KÜRTEK: Tomurcuk KÜSÜNMEK: Cebretmek KÜVEYKE: Manto
KÜRTÜK: Yaban horozu KÜSÜNSÜZ: Zorlamasız KÜVKER: Antilop
KÜRÜ: 1. Havyar 2. Litre KÜSÜR: 1. Suret 2. Nüsha KÜVRE: Ceset
KÜRÜÇ: Uzun pirinç (Indica türü) KÜŞEK: Deve yavrusu KÜVRÜK: Trampet (küçük davul)
KÜRÜK: Mandal (kapı, pencere) KÜŞEMEK: Tekrarlamak KÜVÜK: Saman
KÜRÜKEN: Sperm KÜŞENMEK: Tekrarlanmak KÜVÜLDÜR: Çamurcun kuşu
KÜRÜLEMEK: Yumurta dökmek KÜŞETMEK: Tekrarlatmak KÜY: 1. Şehvet 2. Haset
KÜRÜLGEN: 1. Şelale 2. Obruk KÜŞKÜRE: Taciz KÜYDÜRMEK: Kızdırmak
KÜRÜLGEMEK: Su dökülmek KÜŞKÜREMEK: Taciz etmek KÜYE: Şehvet
KÜRÜLMEK: Kuvvet kazanmak KÜŞNE: Yabani bezelye KÜYEÇ: Köz tavası
KÜRÜLÜK: Sıvı ölçü kabı KÜŞTEMEK: Zorlamak KÜYEK: Çiftleşme mevsimi
KÜRÜM: Basiret KÜŞTENMEK: Zorlanmak KÜYEMEK: Şehvetlenmek
KÜRÜN: 1. Sulama yalağı 2. Küvet KÜŞTEV: Zorlama KÜYENMEK: Şehvet duymak
KÜRÜNÇ: Gıpta KÜŞTÜ: İlaç bitkisi KÜYERMEN: Amatör
KÜRÜŞKE: 1. Maşrapa 2. Sürahi KÜŞÜK: Sıkıştırma tahtası (tekstil) KÜYEV: Damat
KÜRÜŞME: Embriyon KÜŞÜKLEMEK: Sıkıştırmak (tekstil) KÜYEZ: Boyun tutulması
KÜRÜŞMEK: Döllenmek KÜŞÜKLENMEK: Sıkıştırılmak KÜYEZLENMEK: Boynu tutulmak
KÜRÜT: 1. Mars 2. Merih KÜŞÜL: Kör fare KÜYGELEK: Orospu (argo)
KÜRZEK: Proton (fizik) KÜŞÜM: Şüphe KÜYGÜ: Hararet
KÜSE: Ev faresi KÜTEK: 1. Küt (kesmez) 2. Kesik KÜYKER: Yamuk
KÜSEĞEN: Küstüm çiçeği KÜTELMEK: Kesmez olmak KÜYKERMEK: Yamulmak
KÜSEK: Cop (değnek) KÜTERMEK: Sivriliğini yitirmek KÜYLEMEK: Şehvetlenmek
KÜSEL: 1. Cazip 2. Şuh KÜTEY: Cop (polis değneği) [376] KÜYLEŞMEK: Şehvetleşmek
KÜSEMEK: Dikte etmek [375] KÜTME: İcra KÜYLEV: 1. Şehvet 2. Pop müzik
KÜSENMEK: Dikte edilmek KÜTMEK: İcra etmek KÜYMEK: Kızmak (çiftleşme)
KÜSERME: Nüsha KÜVE: Küp (büyük çömlek) KÜYRE: 1. İflas 2. Hezimet
KÜSERMEK: Nüsha çıkarmak KÜVEÇE: Testi KÜYREĞEN: Hezimete uğramış
KÜSERTMEK: Nüsha çıkartmak KÜVEGÜN: Kraliçe arı KÜYREMEK: Hezimete uğramak
KÜSETME: Dikte KÜVELEK: 1. Güğüm 2. Güve KÜYREMİŞ: Müflis

156
KÜYRENMEK: İflas etmek KÜZGENEŞ: Gözenek - Latışça: Letonca
KÜYRETMEK: Hezimete uğratmak KÜZKÜNEK: Uludoğan kuşu - Latışya: Letonya
KÜYREV: 1. Hezimet 2. İflas KÜZMEK: Gölge etmek LATU: Şehriye çorbası
KÜYRÜÇ: Dişbudak ağacı KÜZNEK: 1. Gölge 2. Işık kırılması LAV: 1. Mum 2. Mühür mumu [382]
KÜYSEME: Şuhluk KÜZÜK: Dokuma tezgahı LAVLAMAK: Mum eritmek
KÜYSEMEK: Şuh davranmak KÜZÜR: Granit LAVLANMAK: Mum erimek
KÜYSENDİK: Şuh davranış KÜZÜRÜM: Karınca LAY: İstihza [383]
KÜYÜK: 1. Şehvetli 2. Hasetçi KÜZÖY: Feza LAYAMAK: Kurumak (bataklık vs.)
KÜYÜL: Sürü (balık, arı) -L- LAYÇI: Müstehzi
KÜYÜLDEMEK: Vızıldamak LAÇIK: Kulübe [377] LAYDA: 1. Habis 2. İftiracı (Mançuca)
KÜYÜLDEŞMEK: Vızıldaşmak LAÇIN: Şahin kuşu [378] LAYDAMAK: İftira atmak
KÜYÜLMEK: Sürü haline gelmek LAĞ: Çamur [379] LAYDAN: İftira (Mançuca)
KÜYÜLTÜ: 1. Uğultu 2. Vızıltı LAĞAR: Çamurlu yer LAYKA: Kar köpeği (Eskimo dilleri)
KÜYÜLTMEK: Sürüyü toplamak LAĞÇI: Çamur karıc LAYKAMAK: İstihza etmek
KÜYÜNÇ: 1. Şehvet 2. Haset LAĞKA: Balçık LAYKATMAK: İstihza ettirmek
KÜYÜNÇEK: Erotik LAĞKAMAK: Bulanmak LAYLAY: Ninni
KÜYÜNMEK: Arzu duymak LAĞKATMAK: Bulandırmak LEÇEK: Meyve / ağaç çiçeği
KÜYÜNZEMEK: Haset etmek LAĞZIN: Domuz LEH: Polon
KÜYÜRMEK: Şehvet duymak LAK: Keçi yavrusu [380] - Lehçe: Polonca
KÜYÜZ: 1. Şehvet 2. Halı LAK-RAK-ZAK: Efsanevi üç ülke - Lehiye: Polonya
KÜYZE: Testi LAKILDAK: Boşboğaz LELEK: Kuş tüyü
KÜZ: Loş LAKIRDAĞAN: Geveze LENÇÜR: Basketbol (Çince)
KÜZEÇ: Testi LAKLAĞAN: Leylek LIĞ: Alüvyon [384]
KÜZEĞEN: Ayna LAKŞA: Şehriye LIĞA: Mahlut (katışık)
KÜZEK: 1. Manivela 2. Kriko LALAMAK: Parçalamak LIĞIRTMAÇ: Alüvyon
KÜZEMEK: Aynaya bakmak LAMA: Peru devesi (Keçuaca) LIĞIRZIK: Geveze
KÜZEN: Firavun sıçanı LAMUN: Mavi renk (Mançuca) LIĞOVA: Delta (alüvyon ovası)
KÜZER: Karınca yuvası LAPSA: Kar gibi çok (Mançuca) LIRTMAÇ: Kıyı çamuru
KÜZET: Nöbet LAPSAMAK: Kar yağmak LOKSUMAK: Öğürmek
KÜZETÇİ: Nöbetçi LAPSAN: Kar (Mançuca) LONGON: Gong (Mançuca)
KÜZETMEK: Nöbet beklemek LAŞMAK: Kürek değişmek [381] LOŞ: Yarı karanlık (Köken belirsiz)
KÜZEV: Menba LAŞMAN: Sal kürekçisi LOVURDAMAK: Işıldamak
KÜZGEL: Kerpiç kalıbı LATIŞ: Leton LUĞUK: Soğan

157
LUKUR: Temmuz ayı MAKTAR: Mastar (gramer) MANCAK: Şaman kostümü
LUR: Yaratıcı ördek (Nivihçe) [385] MAL: Büyükbaş hayvan [387] MANÇU: 1. Ebedi 2. Engin
-M– MALAHAY: 1. Kasket 2. Şapka MANÇUK: Heybe
MABU: İşlemeli havlu (Çince) MALAK: Sığır yavrusu MANDAMAK: Sarmak
MAÇA: Günah MALANGU: Susam (Mançuca) MANDAŞ: Bağdaş (oturma)
MAÇAK: 1. Zulüm 2. Diz zırhı MALAY: Oğlan (erkek çocuk) MANDAY: Alın
MAÇAKLAMAK: Zulmetmek MALAY: Malez MANGA: 1. Adım 2. Sıkıntı
MAÇAKLANMAK: Zulme uğramak - Malayca: Malezce MANGADAY: Ejderha (çok başlı)
MADAĞAN: Satır (kasap bıçağı) - Malayya: Malezya MANGALAMAK: Adım atmak
MADAKTAMAK: Methetmek MALAYZAR: Evlat MANGALAY: Süvari
MADAKTANMAK: Methedilmek MALGAŞ: Madagaskarlı MANGASAR: Kararsız
MAFYA: Suç örgütü (İtalyanca) - Malgaşça: Madagaskar dili MANGASARMAK: Emin olamamak
MAĞ: Astrolog (Yunanca) - Malgaşya: Madagaskar MANGAY: 1. Etraf 2. Muhit
MAĞALKAMAK: Şöhret kazanmak MALTAMAK: Aletle kesmek MANGAZ: Muhteşem
MAĞANMAK: İlgi görmek MALTANMAK: Aletle kesilmek MANGUR: 1. Sersem 2. Tasma
MAĞATMAK: İlgi göstermek MALZAK: Mal mülk seven MANGURAMAK: Sersemlemek
MAĞAR: Küf MALZAMAK: Mal biriktirmek MANGURATMAK: Sersemletmek
MAĞARLANMAK: Küflenmek MAMAK: Sakin MANGUS: Dev
MAĞAZ: At sineği MAMUT: Dev fil (Tunguz dilleri) MANGUT: Ölümsüz
MAĞDA: Hamd MAN: 1. Ehemmiyet 2. Heybet MANIK: Ayı yavrusu
MAĞDAMAK: Hamdetmek MANAÇ: Heybetli MANHU: Ahmak
MAĞLAK: 1. Maşala 2. Evlek MANAĞAN: Ehemmiyetli MANKA: Basketbol
MAĞLAMAK: Maşala yapmak MANAK: 1. Ehemmiyet 2. Nöbet MANKUŞ: Uyuyakalmış
MAĞTAL: Hamd MANAMAK: Önem vermek [388] MANKURT: Zihni yıkanmış kişi
MAĞTANÇ: 1. Gurur 2. İtibar MANAN: Duman MANIZ: 1. Esas (öz) 2. Mahiyet
MAĞTANMAK: Gururlanmak MANANMAK: Dikkatle incelemek MANRAMAK: Melemek (koyun)
MAĞTANIŞ: Gurur MANAS: 1. Heybet 2. Mizaç MANRAŞMAK: Meleşmek (koyun)
MAĞTAV: Hamd MANAT: Mükemmel MANSIZ: Ehemmiyetsiz
MAĞUŞ: Mecusi (Persçe) MANAT: Para birimi (Rusça) MANTI: Hamur katlaması yemeği
MAJKAN: Tente MANAV: Sebze satıcısı MANU: Step kedisi
MAKA: Kurbağa [386] MANAVUL: Gece bekçisi MARAL: 1. Geyik 2. Orion (gök)
MAKSI: Dansçı (Mançuca) MANAY: 1. Etraf 2. Civar MARAMAK: Melemek (koyun)
MAKSIMAK: Dans etmek (Mançuca) MANAZ: Ehemmiyet MARAŞMAK: Meleşmek (koyun)

158
MARGA: Yeni doğmuş kuzu MAYLANMAK: Yağlanmak MEJGELDEK: Angut (kuş)
MARGU: 1. Dua 2. Niyaz MAYMAG: Paytak [Maymak] MEĞEN: Gelincik çiçeği
MARGUMAK: Münakaşa etmek MAYMAĞAN: Maymun MEKE: Hile
MARGULÇA: Niza MAYMAK: Paytak yürümek [392] MEKEÇİ: Hilebaz
MARGULÇAMAK: Niza etmek MAYMAL: Yamuk MEKELE: Beyhude
MARKIŞ: Bahis (iddia) MAYMALMAK: Yamulmak MEKELEMEK: Hile yapmak
MARKIŞMAK: Bahse girmek MAYMAN: Karo (iskambil) MEKELENMEK: Hileye gelmek
MARKUT: Kartal tanrı [389] MAYMANMAK: Yamuklaşmak MEKEMEK: Hile yapmak
MASAK: Kedi MAYRAMÇAK: Hüdhüd kuşu MEKER: Aldatıcı varlık (mit) [395]
MASTIK: Çerkez MAYRIK: 1. Eğri 2. Paytak MEKETEY: Hilebaz
MASTIKÇA: Çerkezce MAYRIKMAK: Eğrilmek MEKEY: Kibar hırsız [396]
MAŞ: Fasülye MAZALAMAK: Edep etmek MEKLEMEK: Sürünmek
MATAR: Timsah MAZALANMAK: Edepli davranmak MEKTEMEK: Kumar oynamak
MATUR: 1. Yakışıklı 2. Harp tanrısı MAZASIZ: Edepsiz MEKTEN: Kumar (Mançuca)
MATURAYMAK: Yakışıklanmak MAZMAN: Çuval ustası MEKTEŞ: Kumar
MAY: 1. Ateş 2. Yağ 3. Petrol MEÇERGEN: Tepeli baykuş kuşu MEKTEŞMEK: Kumar oynamak
MAYA: Tek hörgüçlü deve MEÇET: Taç MELCEMEK: Yarışmak
MAYAK: 1. Deniz feneri 2. Gübre MEÇİK: Zombi [393] MELER: Sulugözlü
MAYAN: Şans (Mançuca) MEÇİN: Maymun 394 MELDEŞ: Müsabaka
MAYAT: Tavus kuşu MEÇİRTKE: Baykuş MELDEŞMEK: Müsabaka yapmak
MAYDA: 1. Şenlik ateşi 2. Narin MEÇİT: Süreyya takımyıldızı MELGE: Hayalet
MAYDALAMA: Kuşbaşı et [390] MEÇKEY: Vampir MELİK: Arap kralı (Arapça)
MAYDALAMAK: Ateş yakmak [391] MEDE: Haber MELİKE: Arap kraliçesi (Arapça)
MAYDALANMAK: Ateşte yanmak MEDEÇİ: Haberci MELİRGE: Yasemin çiçeği
MAYGU: Sağır (Mançuca) MEDEGE: Mesaj MEN: Ben (benek)
MAYIK: 1. Aheste 2. Yavaş MEDEĞEN: Haberleşme MENÇE: 1. Hediye 2. Armağan
MAYIL: Çürük MEDEK: 1. Zarf 2. Koçan MENÇEK: Mülkiyet
MAYILGAN: Çürümeye müsait MEDELÇE: Haber MENÇEMEK: Sahiplenmek
MAYILMAK: Çürümek MEDEMEK: Haber vermek MENÇİK: Mülkiyet
MAYIŞMAK: Baygınlaşmak MEDENMEK: Haber almak MENDEŞ: 1. Eşsesli 2. Aynı
MAYKAN: Çadır MEDEŞMEK: Haberleşmek MENDEŞMEK: Aynılaşmak
MAYLAÇ: Yağlı ekmek yemeği MEDETEY: Haberdar MENDİ: Sıhhat
MAYLAMAK: Yağlamak MEDRESE: Şark Üniversitesi (Arapça) MENEK: Cilt lekesi

159
MENER: 1. Vecde gelmiş 2. Ahmak MERGELEMEK: Fal bakmak [399] MIZGAN: Mızıka [400]
MENEREL: Vecd MERGELENMEK: Fal bakılmak MIZIKMAK: Oyunbozanlık etmek
MENEREK: Ahmaklık MERGEMEK: Nişan almak MIZILDAMAK: Tiz ses çıkmak
MENERİK: Şaman vecdi [397] MERGEN: Nişancı (hedef alan) MIZILDANMAK: Tiz ses çıkarmak
MENERME: Vecd MERGENMEK: Nişan alınmak MIZMAK: Oyunbozmak
MENERMEK: Vecde gelmek [398] MERGENZE: 1. Bilge 2. Pir MİÇEGE: Tedarik
MENG: Ben (benek) [“g” ile yazılır] MERGİ: Kolera hastalığı MİÇEMEK: Tedarik etmek
MENGE: Binek hayvan MERGÜ: Dua MİGİY: Kedi
MENGEMEK: Hayvan binmek MERGÜMEK: Dua etmek MİNÇİN: Kunduz
MENGİZ: Portre MERGÜNMEK: Dua okumak MİNDEMEK: Oturmak
MENGÜ: 1. Neşe 2. Abıhayat MERKEMEK: Tefekkür etmek MİNDER: Oturma yastığı [401]
MENGÜÇ: 1. Derviş küpesi 2. Pir MERKÜT: Kaya kartalı kuşu MİNDEŞMEK: Tüy yolmak
MENGÜLEMEK: Neşe vermek MEŞİK: Tabut MİNDEVİÇ: Törpü
MENGÜLENMEK: Neşelenmek MEŞKE: Gelincik mantarı MİNEZ: 1. Huy 2. Mizaç 3. Vasıf
MENGÜLETMEK: Neşelendirmek MET: Köpük pekmez MİNEZDEME: Vasıflandırma
MENGÜLÜK: Hoşnutluk METE: 1. Çember 2. Muhterem MİNEZDEMEK: Vasıflandırmak
MENGÜN: Gümüş METELEMEK: Çember oluşturmak MİNGİ: Rahat
MENİK: Puan METELENMEK: Çember oluşmak MİNGİLİK: Rahatlık
MENİKLEMEK: Puanlamak MEYDE: Bozuk para MİNGİR: Rahat (kişi)
MENİKLENMEK: Puanlanmak MEYDELEMEK: Para bozmak MİTE: Bit cini (mitoloji) [402]
MENİZ: Vesikalık fotoğraf MEYDELETMEK: Para bozdurmak MİTİK: İnançsız
MENLENMEK: Beneklenmek MEYDELEŞMEK: Para değişmek MİTMEK: İnançsız olmak
MENŞİK: Şahsi MIĞIR: Homurtu MİY: Kedi
MENZEŞ: 1. Eşanlamlı 2. Mecaz MIĞIRDAMAK: Mırıldamak MOÇUN: Cımbız
MENZEŞMEK: Mecaz edilmek MIĞIRDANMAK: Mırıldanmak MODUN: 1. Odun 2. Jüpiter
MENZEŞTİRMEK: Mecaz etmek MIĞIRZAMAK: Homurdamak MODUTAY: Orman
MENZETİ: Mecaz MIĞIRZANMAK: Homurdanmak MOGAY: Piton yılanı [403]
MENZETMEK: Mecaz yapmak MILKAV: Dilsiz MOĞ: 1. Orman 2. Jüpiter (Mançuca)
MENZİ: Alın MINÇAK: Tespih MOĞAÇ: Sihirbaz
MERDEK: Ayı yavrusu MIRÇAK: Bezelye MOĞAK: Eziyet
MERE: Karabuğday (Mançuca) MIRIŞ: Çinko MOĞAMAK: Eziyet etmek
MERGEL: Fal MIRZI: Akağaç MOĞANMAK: Eziyet çekmek
MERGELÇİ: Falcı MIŞAR: Testere MOĞAT: Zulüm

160
MOĞATÇI: Zalim MOYNAMAK: İnat etmek MUGAL: Hindistan Moğolu [405]
MOĞBUYAN: Orman (Mançuca) MOYNAR: İnatçı - Mugalca: Hint Moğolcası
MOHAN: Zalim MOYUNBAV: Kravat - Mugalya: Babür ülkesi (tarih)
MOHAYAK: Kurt adam MOYUNDAMAK: İtiraf etmek MUĞANMAK: Istırap çekmek
MOL: Gür MOYUNDAŞMAK: İtiraf edişmek MUĞATMAK: Istırap vermek
MOLATAY: El değirmeni MOYUNDATMAK: İtiraf ettirmek MUĞUZAK: At sineği
MOLÇA: Taahhüt MOYUNDAV: İtiraf MUĞUR: Hüzün
MOLÇAK: Taahhüt MOZAY: Buzağı MUĞURLANMAK: Hüzünlenmek
MOLÇAMAK: Taahhüt etmek MOZULAMAK: Böğürmek (deve) MUĞUZ: Moğol mantısı
MOLÇANMAK: Taahhüt edilmek MOZULATMAK: Böğürtmek (deve) MUKAL: Küt (kesmez)
MOLUN: Yabani kedi MÖÇE: Çeyrek MUKALMAK: Kesmez olmak
MOLDAV: Moldov MÖÇEK: Haşarat MUKALTMAK: Kesmez etmek
- Moldavça: Moldovca MÖGEY: Bal mantarı MULAN: Gaita (dışkı)
- Moldavya: Moldovya MÖGÜZ: Boynuz MUN: Teessür
MOLDURUK: Atlas kemiği MÖGÜZLENMEK: Boynuz çıkmak MUNAĞAN: Müteesir
MOLTURGAN: Tavşancıl otu MÖĞÜŞ: Sedir ağacı MUNAMAK: Teessür etmek [406]
MOLUR: Topaz (sarı yakut) MÖLÇER: 1. Doz 2. Miktar MUNANMAK: Müteessir olmak
MON: Nağme MÖLÇMEK: Dozunu ayarlamak MUNAR: 1. Halüsinasyon 2. Serap
MONAH: Rahip (Latince) MÖKER: Jant MUNARMAK: Sanrı görmek
MONAHÇA: Rahibe (Latince) MÖKEY: Baş selamı MUNATMAK: Müteessir etmek
MONAY: Petrol MÖKEYMEK: Baş ile selam vermek MUNÇA: Hamam
MONÇAK: 1. Gerdanlık 2. Kolye MÖNEK: Kederli MUNÇAK: Nazar boncuğu
MONÇAR: Tasma MÖNEMEK: Kederlenmek MUNÇALA: Hamam lifi
MONÇUMAK: Küreselleşmek MÖNETMEK: Kederlendirmek MUNÇALAMAK: Liflemek
MONÇURGA: Küre MÖNDÜR: Tolu (yağış) MUNÇUK: Değersiz mücevher
MONÇUTMAK: Küreselleştirmek MÖNGÜN: Krom MUNDU: Ahmak
MONGUÇ: 1. Atletik 2. Çevik MÖNGÜRMEK: Böğürmek MUNDUZ: Ahmaklık
MONGUN: Boyun (Mançuca) MÖNGÜRTMEK: Böğürtmek MUNGAMAK: Küsmek
MORA: Baca MÖRGÜMEK: Toslamak MUNGAN: 1. Küskün 2. Mahzun
MOROCAK: Şömine [404] MÖRGÜŞMEK: Toslaşmak MUNGAR: Mahzun
MOYAMAL: Mürekkep balığı MÖŞÜK: Yaban kedisi MUNGARMAK: Mahzun olmak
MOYNA: 1. Kürk 2. Post MÖY: Örümcek MUNGATMAK: Küstürmek
MOYNAK: İnatçı MUDUR: Ejderha (Mançuca) MUNGUL: Elemli

161
MUNGUZBAĞA: Boynuzlu tosbağa MUZDAK: Dondurma MÜNÜKME: Zamanaşımı
MUNLU: 1. Müteessir 2. Mahzun MUZDAMAK: Dondurmak MÜNÜKMEK: Zaman aşmak
MUNMAK: Mahzun olmak MUZDANMAK: Donmak MÜREK: Ab-ı hayat
MUNSUZ: 1. Tasasız 2. Kedersiz MÜÇE: 1. Unsur 2. Uzuv MÜREN: Moray balığı
MUNUK: İhtiyar MÜÇEK: Buse MÜRGÜ: Uyuklama
MUNUKMAK: İhtiyarlamak MÜÇEL: 12 Hayvanlı Takvim [409] MÜRGÜMEK: Uyuklamak
MUR: Büyük ırmak MÜGE: İnci çiçeği MÜRGÜTMEK: Uyuklatmak
MURAN: Okyanus MÜGEMEK: Açı oluşmak MÜYÜZ: 1. Gergedan 2. Köşe [410]
MURÇ: 1. Toz biber 2. Pul biber MÜGETMEK: Açı oluşturmak -N-
MURGU: İbadet MÜGEZ: Açı NA: Dünya (Mançuca)
MURGUZ: Ayrık otu MÜĞÜNMEK: Gözünü kapatmak NAÇILAMAK: Islah etmek
MURGUMAK: İbadet etmek MÜĞÜTMEK: Gözünü kapatmak NAÇILANMAK: Islah olmak
MURUYMAK: Yamulmak MÜĞÜZ: Köşe NAÇIN: Paçalı şahin kuşu
MUS: Kavis MÜKE: Merkür (Mançuca) NAGA: Ejderha (Sanskritçe)
MUSAN: Hayalet MÜKÜM: Kadın ayakkabısı NAGAY: Dağ faresi
MUSLUK: Çeşme [407] MÜLDÜR: Şeffaf NAGUR: Yüzme havuzu
MUSMAK: Toplanmak MÜLDÜZ: Berrak NAGURLAMAK: Su birikmek
MUSTUK: Huni (araç) MÜN: Günah NAGURLATMAK: Su biriktirmek
MUSULMAN: Müslüman (Arapça) MÜNÇEMEK: At binmek NAĞAÇ: Dayı
MUŞ: 1. Erkek kedi 2. Ağız MÜNÇEN: Süvari NAĞAL: 1. Sahte 2. Süslü 3. Yaygın
MUŞGURMAK: Ağzı sulanmak MÜNÇÜR: Çorba NAĞALGAN: 1. Sahte 2. Hamur
MUŞGURT: Yiyecek artığı MÜNÇÜREMEK: Çorba içmek NAĞALIŞ: Sahtekarlık
MUŞGURTMAK: Ağzı sulandırmak MÜNÇÜRETMEK: Çorba içirmek NAĞALMAK: Hileye uğramak [411]
MUŞTAMAK: Miyavlamak MÜNEMEK: Tekdir etmek NAĞALTMAK: Dolandırmak (hile)
MUŞTUK: Sigara ağızlığı MÜNGE: Namütenahi NAĞALAMAK: Sahtesini yapmak
MUT: Saadet [408] MÜNGÜ: Gümüş NAĞALANMAK: Sahtesi yapılmak
MUYAN: Hayrat MÜNGÜLEMEK: Gümüş kaplamak NAĞAN: Saçı sunusu (içecek)
MUYANMAK: Hayır yapmak MÜNGÜLENMEK: Gümüşlenmek NAĞANÇI: Saçı sunan
MUYGA: İnatçı MÜNGÜZ: Tarak (boynuzdan) NAĞANMAK: Saçı sunmak (içecek)
MUYGAK: Sibirya dağ keçisi MÜNGÜZLEMEK: Taramak NAĞAR: Masal
MUYMAL: Hayret MÜNGÜZLENMEK: Taranmak NAĞARMAK: Masal anlatmak
MUYMALMAK: Hayret etmek MÜNMEK: Günah işlemek NAĞIL: Yankı [412]
MUYUNÇAK: Tasma MÜNSÜZ: Günahsız NAĞILANMAK: Yankılanmak

162
NAĞILATMAK: Yankılandırmak NARAT: Porsuk ağacı NEÇE: 1. Ne kadar? 2. Kaç?
NAHAN: Kanepe (Mançuca) NARDOĞAN: 1. Yeniyıl 2. Noel [416] NEÇETE: Derhal
NAHLAMAK: Homurtu yapmak NARGIL: Hindistan cevizi (Hintçe) NEÇİK: Nasıl?
NAHLANMAK: Homurdanmak NART: Kahraman (Kafkas dilleri) NEÇİKLEDİ: Hangi sebeple?
NAKLAK: Gevezelik NARTLAR: Efsanevi halk [417] NEÇKE: Zerafet
NAKLAKÇI: Geveze NASUN: Devir (çağ) NEÇKEMEK: Zarif davranmak
NAKLAMAK: Gevezelik etmek NAY: İtham NEÇKER: Zarif
NAKLANMAK: Kendisi konuşmak NAYAR: Bayram NEÇKERMEK: Zarifleşmek
NAKLAŞMAK: Gevezelik edişmek NAYARLAMAK: Bayram yapmak NEG: Sıfır [“g” harfi ile yazılır]
NAMA: 1. Keşiş 2. Dağ keçisi [413] NAYARTAY: Bayram ziyafeti NEGİZ: Asıl
NAMAĞ: Okyanus (Mançuca) NAYDA: Umut NEGÜ: 1. Neden? 2. Niçin?
NAMAK: Bataklık NAYDAL: Umutlanma NEGÜME: Herhangi
NAMAR: Sonbahar NAYDAMAK: Umutlanmak NEĞDİRMEK: Teslim almak (savaş)
NAMÇI: Falaka NAYGUMAK: Salınmak NEĞEGEN: Teslim alma (savaş)
NAMÇILAMAK: Falakaya yatırmak NAYGULGA: Salıncak NEĞİLMEK: Teslim alınmak (savaş)
NAMÇILANMAK: Falaka yemek NAYGUTMAK: Sallamak NEĞİNMEK: Teslim olmak (savaş)
NAMÇILGA: Falaka cezası NAYHU: Küçükayı (Mançuca) NEĞİŞ: 1. Zafer 2. Galibiyet
NAMDAL: Sükunet NAYLAMAK: İtham etmek NEĞİŞMEK: Zafer kazanmak
NAMDAMAK: Sakinleşmek NAYLANMAK: Şüphelenmek NEĞİZ: 1. Esas (öz) 2. Mahiyet
NAMDAR: Sakin NAYLAŞMAK: İtham edişmek NEĞİZDE: 1. Esasında 2. Zaten
NAMTAR: Zebani (Sümerce) NAYLAV: İtham NEĞMEK: Galip gelmek
NAMU: Okyanus (Mançuca) NAYMAÇ: Esnaf NEK: 1. Timsah 2. Sığır [420]
NAMZAMAK: Homurtu yapmak NAYMAL: Yaygın NEKE: 1. Kurdela ipi 2. Örgü
NAMZANMAK: Homurdanmak NAYMALZA: Ahtopot (Moğolca) [418] NEKELEMEK: Nişanlamak (söz)
NAN: 1. Siyasi görüş 2. İdeoloji [414] NAYMAN: Ced NEKELENMEK: Nişanlanmak (söz)
NANÇI: 1. Partizan 2. Taraftar NAYNA: Büyükanne (Mançuca) NEKELEŞMEK: Nişanlanmak (söz)
NANÇILAMAK: Taraf tutmak NAYRAL: Ahenkli NEKELİ: Nişanlı (sözlü) [421]
NANÇILAŞMAK: Taraftar olmak NAYRAM: Ahenk NEKELTE: Tazminat
NANÇILGA: İdeoloji NAYRAMAK: Ahenklenmek [419] NEKELMEK: Tazmin edilmek
NANDIRMAK: İkna etmek NAYRATMAK: Ahenk vermek NEKEMEK: Tazmin etmek [422]
NANMAK: İkna olmak [415] NAYRAŞMAK: Ahenkli sağlamak NEKEY: 1. Post 2. Kürk gocuk [423]
NARACAN: Aşık (Mançuca) NAYZAKAY: Yıldırım NEKTİ: Su yılanı [424]
NARAMAK: Aşık olmak (Mançuca) NAYZAMAK: Yıldırım düşmek NELEK: 1. Niçin? 2. Neden?

163
NELİK: 1. Orijin 2. Menşe NETEKE: Haberler NİKAN: Çinli
NEMÇE: Avusturya’lı NEYÇEMEK: Oylama yapmak - Nikanca: Çince
- Nemçece: Avusturya Almancası NEYÇETEY: Genel seçim - Nikanya: Çin (ülke)
- Nemçeye: Avusturya NEYÇETMEK: Oy vermek NİMÇE: Yelek
NEME: 1. Hayalet 2. Gizli NEYDEM: Fiyat (tutar) NİMGEMEK: Narinleşmek
NEMEK: Gizlenmek NEYDEMEK: Fiyat sormak NİMGEN: Narin
NEMELGE: İlave NEYGEM: Kamu (umum) NİNNİ: Bebek şarkısı
NEMELMEK: İlave edilmek NEYGEMÇİ: Kamu görevlisi NİR: Yaban mersini (ağaç, meyve)
NEMEMEK: İlave etmek NEYGEMÇİLEMEK: Kamulaştırmak NİRSİK: Küflü
NEMEN: Ne suretle? NEYLEK: Ala (çok iyi) NİRSİMEK: Küflenmek
NEMER: Bahşiş NEYLEMEK: Bir araya getirmek NİRSİN: Küf
NEMERE: Torun NEYLENMEK: Biraya gelmek NİRGE: Yıldırım
NEMERMEK: Bahşiş almak NEYMENG: Çin Moğolu NİRGEMEK: Yıldırım düşmek
NEMESE: 1. Veya 2. Yahut - Neymengçe: İç Moğolistan şivesi NİRGENMEK: Yıldırım çarpmak
NEMİŞ: Meyve [425] - Neymengye: İç Moğolistan NİSEMEK: Uçak kullanmak
NEN: 1. Şey 2. Eşya 3. Nesne NEYZE: Mızrak NİSER: Pilot
NENÇE: Eşya NIĞ: Muhkem (sağlam) NİTE: Sıfat
NENÇEK: Kontrol NIĞINMAK: Muhkemleşmek NODUL: Sivri demir
NENÇEMEK: Kontrol etmek NIĞITMA: İstihkam NOGAĞAN: Cyan (renk)
NENÇETMEK: Kontrol ettirmek NIĞITMAK: İstihkam kurmak NOĞANA: Pirzola
NENSE: Algı NIKIŞ: 1. Sebat 2. Israr NOĞUÇ: Merdane
NENSEMEK: Algılamak NIKIŞMAK: Sebat etmek NOĞUL: Bonbon şeker
NENSETMEK: Algılatmak NIKTAMAK: İstiflemek NOKAY: Kurt köpeği (Moğolca) [427]
NER: 1. Nam 2. Şan (Moğolca) NIKTANMAK: İstiflenmek NOKTA: Yular
NERE: Gübre böceği NIZIRAMAK: Dızdız yapmak NOM: Kural (Sanskritçe)
NEREK: Nasıl? NIZIRANMAK: Dızdızlanmak NOMÇA: Kurala göre (Sanskritçe)
NERELGE: Distilasyon [426] NİCEM: Miktar NOMLAMAK: Kural koymak
NEREMEK: Distile etmek NİCELEP: Kaçar tane? NOMLANMAK: Kural koyulmak
NEREMEL: Alkol NİÇİK: Nasıl? NOMLU: Kurala uygun (Sanskritçe)
NERENMEK: Distile edilmek NİÇKE: Nazik NOMSUZ: Kuralsız (Sanskritçe)
NERSE: Cisim NİÇKELEMEK: Nazik davranmak NOMUL: İlahi (dinsel musiki)
NERSÜN: Mersin bitkisi NİÇKELENMEK: Nezaket etmek NOMULAMAK: İlahi okumak
NETEK: Ne kadar? NİGEZ: Temel (yapı) NOMUN: Kutsal kitap (Sanskritçe)

164
NOMURTKA: Yumurta sarısı OBRANMAK: İçine çekmek OÇRAŞ: Maç
NORUM: 1. Yığın 2. Küme OBRUK: 1. Su çukuru 2. Girdap OÇRAŞMA: Müsabaka
NOYALAMAK: Hüküm vermek [428] OBRULMAK: Girdap olmak OÇRAŞMAK: Müsabaka yapmak
NOYALANMAK: Hükmetmek OBRUNMAK: Çökmek (toprak) OÇRATMAK: Rast getirmek
NOYAN: Hükümder OBRUTMAK: İçine çekmek OÇUK: Ateş
NOYGAN: Halsiz OBUĞAN: 1. Yığın 2. Yapay tepe OÇULDUR: Şifre
NOYGANMAK: Halsizleşmek OBUR: 1. Doymaz 2. İştahlı OÇULDURMAK: Şifre çözmek
NÖĞEÇE: Tasarruf OBURMAK: 1. Isırmak 2. Koparmak OÇULGA: Şifre
NÖĞEMEK: Tasarruf etmek OBUZ: Su çukuru OÇULGATMAK: Şifre çözmek
NÖKEMEK: Yarenlik etmek OBZUN: İlüzyon OÇUR: 1. Şömine 2. Duvar ocağı
NÖKER: 1. Yaren 2. Yaver OBZUNMAK: İlüzyon yapmak OÇURGAÇ: Baca
NUGAZ: Kaşıkgagalı ördek kuşu OCAMAK: Ateş yakmak OÇURMAK: Duman çıkarmak
NUĞMAK: Gözlerini kapatmak OCANMAK: Ateş yanmak OD: Ateş [“d” harfi ile yazılır]
NUĞMAN: Gözleri kısık OCAR: Kaba ODAGAY: Nezaketsiz
NUĞUN: Oğul OCARMAK: Kabalık etmek ODAK: 1. Mihrak 2. Lig (spor)
NURA: Beyaz şarap (Mançuca) OCUMAK: İkrah olmak ODAKAN: Aşık (halk şairi)
NUTAMAK: Tasdik etmek OCUNAK: Tabu ODAKAY: Kadın aşık (halk şairi)
NUTANMAK: Tasdik edilmek OCUNMA: Fobi ODALIŞKAN: Çıra
NUVAK: Halk hikayesi OCUNMAK: Fobi duymak ODALIŞMAK: Tutuşmak (ateş)
NUVURTKA: Yumurta (biyoloji) OCUTMAK: İkrah etmek ODALMAK: Alev almak
NÜGEL: Günah OÇ: Şerare (ateş sıçraması) ODAMAK: Tutuşturmak (ateş)
NÜYLEMEK: Keskinleştirmek OÇAN: Şaman asası / değneği [429] ODANA: Ateş tanrıçası (mitoloji)
-O- OÇAM: Tarçın ODANMAK: Kederlenmek
OBAK: 1. Taş yığını 2. Yığma mezar OÇAMAK: Kıvılcımlanmak ODAR: Işıkla balık avlama
OBAKLAMAK: Taş yığmak OÇAR: 1. Pazar alanı 2. Piyasa ODARAÇ: Tren
OBAKLANMAK: Taş yığılmak OÇARAMAK: Rastlamak ODARBA: Tren [431]
OBALAMAK: Oba kurmak OÇARAŞMAK: Rastlaşmak ODARMAK: Ateşle işaret vermek
OBALANMAK: Oba kurulmak OÇARMA: Piyasa ODAŞ: 1. Oda arkadaşı 2. Sıcak aş
OBAR: Kulübe OÇARMAK: Ticaret yapmak ODAŞIK: Koğuş
OBARMAK: Gururlanmak OÇKIRIK: Hıçkırık ODAŞMAK: Aynı odada kalmak
OBARTMAK: Gururlandırmak OÇKIRMAK: Hıçkırmak ODATA: Ateş tanrısı (mitoloji)
OBRAM: 1. Girdap 2. Anafor OÇRAK: Rastlantı ODBAŞ: Ocak başı
OBRAMAK: Çevrinmek OÇRAMAK: Vuku bulmak [430] ODÇAMAK: Alevlenmek

165
ODÇAR: Pürmüz OĞAZ: Bıldırcın kuşu OĞULGANMAK: Oğul istemek
ODÇU: Ateşçi OĞÇUM: Uçurum OĞULGANMIŞ: Oğul isteyen
ODGALAMAK: Ateş vermek OĞDAK: Rahim (dölyatağı) OĞUNAK: Merhem
ODGALANMAK: Ateş almak OĞLAMAK: Yavrulamak OĞUNMAK: Kriz geçirmek
ODKAN: Ateşin koruyucu ruhu OĞLAMAN: Yavrusu / çocuğu olan OĞUR: 1. Vakit 2. Fırsat 3. Kabile
ODKURMAK: Ocak yakmak OĞLUNMAK: Çoğalmak OĞURCAK: Terkedilmiş
ODMAN: En küçük oğul OĞLUTMAK: Çoğaltmak OĞURÇAK: Kurmalı saat [435]
ODSAÇAN: Alev makinesi silahı OĞNA: 1. Bozkır keçisi 2. Eylül ayı OĞURÇUN: Salatalık
ODSAÇMAK: Alev saçmak OĞRAK: 1. Dakika 2. Niyet OĞURDAK: Saniye
ODUK: Kibrit OĞRAMAK: Niyet etmek OĞURKA: Saat ibresi
ODUKMAK: Ateş gibi yanmak OĞRAMIŞ: Niyetli OĞURLAMAK: Zaman geçmek
ODULANMAK: Kamp kurmak OĞRANMAK: Niyetlenmek [432] OĞURLANMAK: Zaman geçirmek
ODULAŞMAK: Ateşe toplanmak OĞRAŞ: Azim (sebat) OĞURLU: 1. Vakitli 2. Fırsatlı
ODUNMAK: Ateş almak OĞRAŞMAK: Azmetmek OĞURMAK: Terk etmek
ODURHA: Lades oyunu OĞRU: Gizli hastalık OĞURSAK: Hasret çeken [436]
ODUTAY: Ateş şenliği OĞRUK: 1. Gizlenmiş 2. Eklem [433] OĞURSAMAK: Hasret çekmek
ODUZ: Mareşal OĞRULAMAK: Gizli iş çevirmek OĞURTA: Vaktiyle
OĞ: 1. Lahza (an) 2. Baba OĞRULANMAK: Gizli iş çevrilmek OĞURZAK: Salise
OĞAMAK: Yaratmak OĞRUN: 1. Gizlice 2. Esrarengiz OĞUŞ: 1. Yumurta sarısı 2. Aile
OĞAN: Rab (tanrı) OĞRUMAK: Sebepsiz hastalanmak OĞUŞMAK: Merkeze toplanmak
OĞANMAK: Yaratılmak OĞRUŞMAK: Rahatsızlanmak [434] OĞUT: 1. Esrar (gizem) 2. Gübre
OĞAR: Buhar OĞSAMAK: Benzemek OĞUTMAK: Gizlemek [437]
OĞARLANMAK: Buharlanmak OĞSAT: Benzetme OĞUTUR: Esrarengiz
OĞARLAŞMAK: Buharlaşmak OĞSATMAK: Benzetmek OĞUZ: 1. Mübarek 2. Mucizevi
OĞARMAK: Yeniden yapmak OĞŞAMAK: Benzemek OJUM: Lades
OĞARTMAK: Yeniden yaptırmak OĞŞANMAK: Rol yapmak OHSUNMAK: Pişman olmak
OĞAŞ: Tuhaf OĞŞATMAK: Taklit etmek OKA: 1. Kefalet 2. Altın nakış
OĞAŞMAK: Tuhaflık etmek OĞUÇ: Babacık OKAÇ: 1. İbre 2. Kursör (bilgisayar)
OĞATMAK: Uyandırmak OĞUK: 1. Köle 2. Sara hastalığı OKAĞAN: Okumayı seven
OĞAY: 1. Red 2. Hayır (değil) OĞUKMAK: Sara nöbeti tutmak OKALGA: Kefalet
OĞAYLAMAK: Reddetmek OĞULÇA: En küçük oğul OKALMAK: Kefil olmak
OĞAYLANMAK: Reddedilmek OĞULDURUK: Rahim (dölyatağı) OKAN: Fehim
OĞAYLATMAK: Reddettirmek OĞULGAN: Oğlu olmayan OKARMAK: Kefalet ödemek

166
OKATAN: Okçu OKUŞMA: Mukabele (kıraat) OLÇALAMAK: Ganimet almak
OKATAR: Arbalet (kurmalı yay) OKUŞMAK: Mukabele etmek OLÇALATMAK: Ganimet dağıtmak
OKATMAK: Oku yaya sürmek OKUT: Ders (eğitim) OLÇALAŞMAK: Ganimet bölüşmek
OKÇAK: İbre OKUTAN: Müderris OLÇAM: Nimet
OKDAR: Yay burcu (astroloji) OKUTÇU: Muallim OLÇAR: 1. Havadis 2. Nimettar
OKMAN: Kemankeş OKUTMAN: Öğretim görevlisi OLÇATAY: Nimetli
OKRAMAK: Tehlike bildirmek [438] OKUV: 1. Kurs 2. Tahsil (öğrenim) OLÇAV: Vade
OKRANMAK: Tehlikeyi hissetmek OKUVÇU: 1. Kursiyer 2. Talebe OLÇUM: 1. Halk hekimi 2. Hünerli
OKRAŞMAK: Tehlikede kişnemek OKUYGA: 1. Fakt (olgu) 2. Hadise OLDA: 1. Fırsat 2. İmkan
OKRUK: 1. Özerk Devlet 2. Kement OKUZ: Amu Derya ırmağı (coğrafi) OLDACI: Oportünist
OKSAN: 1. Adım 2. Ok boyu OKYILAN: Atılgan yılan OLDACILIK: Oportünizm
OKSAMAK: Adımlamak OLAÇAMAK: Tasvip etmek OLDAÇ: Münhal
OKSUM: Kırmızı soğan OLAÇANMAK: Tasvip edilmek OLDAM: Hal (vaziyet)
OKŞAĞAN: Pırasa OLAGAY: İhtiyar (yaşlı) OLDAMAK: Huy edinmek
OKŞAK: 1. Sevecen 2. Aşina OLAGAYMAK: İhtiyarlamak OLDAN: 1. Adet (alışkanlık) 2. Huy
OKTA: 1. Zeki 2. Eczacılık (Mançuca) OLAĞAN: 1. Sıradan 2. Normal OLDANMAK: Adet edinmek
OKTACI: Eczacı (Mançuca) OLAĞAZ: Patates OLDURUM: Felçli
OKTALMAK: Araca binmek OLAN: Temmuz ayı OLGAÇ: Kamil
OKTAMAK: Oku yaya sürmek OLANAK: İmkan OLGAMAK: Tekamül etmek
OKTAR: 1. Sadak 2. Davetkar OLANAY: 1. Basit 2. Tekdüze OLGANAK: Gözbebeği
OKTARGAY: 1. Kainat 2. Kozmoz OLAMIŞ: Rivayet OLGANMAK: Kemale ermek
OKTAŞMAK: Ok yarışı yapmak OLASAY: Büyükanne (nine) OLGU: 1. Vaka 2. Mefhum
OKTURMAK: Kinaye yapmak OLASILIK: İhtimal OLGUMAK: Vuku bulmak
OKUN: Zargana balığı OLATAY: Büyükbaba (dede) OLGURMAK: Vuku etmek
OKUNAK: 1. İmla 2. Tecvid OLAV: Atlı araba OLGUTMAK: Vuku buldurmak
OKUNCAK: Broşür OLCAL: Mühlet OLMA: Büyük elma (tas elma)
OKUNÇ: Düğün daveti OLCALAMAK: Mühlet vermek OLMAZIN: İmkansız
OKUNTU: Davetiye OLCALANMAK: Mühlet almak OLSAMA: Simülasyon
OKURGA: Kütüphane OLCALAŞMAK: Mühlet verişmek OLSAMAK: Simülasyon yapmak
OKURMAK: İlan etmek (tellal) OLCAMA: Tahmin OLSANMAK: Simüle olmak
OKURUYU: Kütüphane OLCAMAK: Tahmin etmek OLSATMAK: Simüle etmek
OKUŞ: 1. Mukabele 2. Zeka OLCAY: İkbal OLTURGAÇ: Sallanan sandalye
OKUŞLUK: Zekilik OLÇA: Ganimet OLTURMAK: Yerine yerleşmek

167
OLTURUŞ: Celse OMRAK: Ailesine bağlı ONAN: Felah bulmuş
OLUKAY: 1. Bağırsak 2. Mumbar OMUK: Kibir ONANMAK: Tasdik edilmek
OLUNÇ: Vaka OMUKLAMAK: Kibir etmek ONAR: Noter
OLUNGU: Destan [439] OMUKLANMAK: Kibirlenmek ONARAK: Tamirhane
OLULAMAK: Hamd etmek OMUKLATMAK: Kibirlendirmek ONARGA: Tadilat
OLULANMAK: Hamd edilmek OMUL: Somon balığı ONARGAMAK: Tadil etmek
OLULATMAK: Hamd ettirmek OMURAMAK: Gururlanmak ONARMAN: Tamirci
OLULAV: 1. Hamd 2. Tekbir OMURATMAK: Gururlandırmak ONARSA: Özür (tarziye)
OLUMLAMAK: Razı olmak OMURAV: Gururlu ONARSAMAK: Özür dilemek
OLUMLANMAK: Rızalık alınmak OMURÇAK: Kolan (eyer kayışı) ONARSANMAK: Özür dilenmek
OLUMLAŞMAK: Rızalık alışmak OMURGAK: Dik duruşlu ONARUYU: Tamirhane
OLUN: 1. Vakar 2. Asalet OMURGAMAK: Dik durmak ONAŞ: Rıza
OLUNMAK: Vakur davranmak OMURMAK: İkiye bölmek [440] ONAŞMAK: Razı olmak (karşılıklı)
OLURMAK: Vuku bulmak OMURTAG: Küçük kartal türü ONAT: 1. Rıza 2. Ahlak 3. Terbiye
OLURSUK: Vukuat OMUŞMAK: Yardımlaşmak ONATÇA: 1. Makbul 2. Makul
OMA: Fal kemiği OMUZÇAK: Apolet ONATMAK: Razı etmek
OMAÇ: Ekmek doğranmış omlet OMUZDAK: Vatka ONAV: 1. Rıza 2. İstişare
OMAG: Cesaret [Omak] OMZALACI: Hamal ONAVÇI: 1. Razı olan 2. Müsteşar
OMAK: 1. Yaratmak 2. Aile OMZALAMAK: Omuza almak ONAVLAMAK: Rıza göstermek
OMAKA: Amut (ters duruş) OMZALANMAK: Omuza alınmak ONAVLAŞMAK: Razı oluşmak
OMAKLAMAK: Kibar konuşmak OMZALMAK: Omuza alınmak ONÇA: Müstesna
OMAKLANMAK: Kibarlık etmek OMZAMAK: Omuzda taşımak [441] ONÇALAMAK: Müstesna kılmak
OMAKTAMAK: Cüret etmek OMZANMAK: Omuzda taşınmak ONÇALANMAK: Müstesnalaşmak
OMAKTANMAK: Cüretlenmek OMZATMAK: Omuza almak ONÇAY: Güzide
OMAR: 1. Edep 2. Ar 3. Istakoz OMZAR: Hamal ONDALAMAK: Onda birini almak
OMARTA: Arı çiftliği ONAÇ: Salih ONDAY: Kibar
OMARTACILIK: Arıcılık ONAĞ: Helal ONDAYLAMAK: Kibar davranmak
OMAŞ: Çırpılmış yumurta ONAĞÇI: Helal yiyen ONDAYLANMAK: Kibarlık etmek
OMAY: 1. Halk hekimi 2. Güzide ONAK: 1. Kabul gören 2. Mutabık ONDURUK: Kösele
OMAZ: Keskin olmayan ONAMAK: Tasdik etmek ONG: Hükümdar (Çince) [“g” ile]
OMAZDIRMAK: Kesmez etmek ONAMAN: Noter ONGÇA: Hükümdariçe (Çince)
OMAZLANMAK: Kesmez olmak ONAL: Felah ONGA: Felah
OMAZLAŞMAK: Kesmez olmak ONALMAK: Felah bulmak ONGALMAK: Islah olmak

168
ONGALTMAK: Islah etmek ONUM: Felah ORANA: Göbek bağı
ONGAMAK: Felah bulmak ONUR: 1. Selamet 2. İflah ORANMAK: Bürünmek
ONGAN: Arma ONURÇAK: Madalya ORASAN: 1. Fazla 2. Ziyade
ONGAR: Bereket ONURGA: Prensip ORAŞ: 1. Ambalaj 2. İhata
ONGARMAK: Bereketlenmek ONURMAK: Selamete ermek ORAŞMAK: İhata edilmek
ONGAV: 1. İflah 2. Felah ONUŞ: Selamet ORAT: Zirai sulama
ONGAY: 1. Kolay 2. Jüpiter ONUŞMAK: Selametleşmek ORATLAMAK: Zirai sulamak
ONGU: 1. Flama 2. Kar (kazanç) [442] ONZA: Marka ORAY: 1. Civar 2. Beşik 3. Hamle
ONGUÇ: Karlı (kazançlı) OP: 1. Hile 2. Hüner ORAYDA: Koro
ONGUL: Kar (kazanç) OPAK: Doğaüstü varlık ORAYMAN: Devriye polisi
ONGULMAK: Islah olmak OPAN: 1. Perili / cinli mekan 2. İn ORAYLAMAK: Etrafı dolaşmak
ONGULTMAK: Islah etmek OPANMAK: Peri / cin tutmak ORAYLANMAK: Devriye gezmek
ONGUMAK: Unutmak OPARGAÇ: Elektrikli süpürge ORAYLATMAK: Tur attırmak
ONGUN: Totem OPARMAK: İçine çekmek ORAZ: 1. Mevki 2. Makam
ONGUR: Salah OPARTMAK: İçine çektirmek ORBA: Davul tokmağı
ONGURAK: Proton OPKUN: 1. Girdap 2. Anafor ORBAY: Orgeneral
ONGUSU: Kötü (unutulası) hatıra OPMAK: 1. İçmek 2. Emmek ORÇAKANAT: Helikopter
ONGUT: Muhafız OPRAK: Yıpranmış ORÇAMAK: Araya girmek
ONGUTAY: Muhafız alayı OPRAMAK: Yıpranmak ORÇALAMAK: Kavgayı ayırmak
ONMAĞAN: Bedbaht OPSAMAK: Hayret etmek ORÇANMAK: Arada kalmak
ONMAK: İflah olmak OPSANMAK: Hayret etmek ORÇATMAK: Arada bırakmak
ONMAN: İflah olmuş OPTANMAK: Kurnazlık etmek ORÇILAN: Yaşam döngüsü, Samsara
ONMAZ: İflah olmaz OR: 1. Biçilmiş ot 2. Hendek 3. İz ORÇULAMAK: Temerküz etmek
ONSUK: Mükemmel ORALMA: Menzil ORÇULAN: Alem (kainat)
ONSUMAK: Mükemmelleşmek ORALMAZ: Çıkmaz sokak ORÇULANMAK: Etrafına yığılmak
ONSUNMAK: Hoşlanmak ORALMAK: Hedefe varmak ORÇUM: 1. Civar 2. Etraf
ONUĞMAK: Doğru düşünmek ORALTI: 1. Menzil 2. Trafik ORÇUMAK: Ekseninde dönmek
ONUK: 1. Dürüst 2. Muhterem ORAM: 1. Sokak 2. Siper ORÇUN: Modern
ONUKMAK: Dürüstlük yapmak ORAMA: Ambalaj ORÇUTMAK: Eksende döndürmek
ONUL: 1. İdeal (ülkü) 2. Teori ORAMAK: 1. Sarmak 2. Kesmek ORDA: Devlet [443]
ONULÇU: İdealist ORAMAL: Türban ORDABAŞI: Devlet başkanı
ONULGA: Teori ORAMAN: 1. Rençber 2. Tırpancı ORDABAY: Devlet başkanı
ONULMAK: Felah bulmak ORAN: Nispet ORDALAŞMAK: Devletleşmek

169
ORDUYOLU: Samanyolu (gök) ORNAŞTIRMA: İkame ORUMLANMAK: Harman edilmek
ORGA: Flama (birlik bayrağı) ORNAŞTIRMAK: İkame etmek ORUN: 1. Mevki 2. Makam
ORGAK: Ağustos ayı ORNATI: İskan ORUNÇ: Emanet
ORGAN: Göbek bağı ORNATMAK: İskan etmek ORUNÇAK: Emanet eşya
ORGAR: Karargah ORNATMAN: Mukim ORUNDAMAK: Makam edinmek
ORGUMAK: Firar etmek ORPAK: 1. Menşe 2. Orijin ORUNDAŞ: Mevkidaş
ORGUL: Firari ORTAÇA: Vasat ORUNDAŞMAK: Mevkidaş olmak
ORGULÇAMAK: Firar etmek ORTALAŞMAK: Merkezileşmek ORUNDUK: Tabure
ORGULMAK: Elinden kurtulmak ORTAMAK: Merkeze koymak ORUNGA: Pankart
ORGULTA: Firar ORTANMAK: Merkeze koyulmak ORUNGU: Flama
ORGUN: Ketum ORTAR: 1. Şirket 2. Firma ORUNLAMAK: Mevkisi yükselmek
ORGUR: Keskin ORTARMAK: Şirket / firma kurmak ORUNLANMAK: Mevki edinmek
ORGUŞMAK: Birlikte kaçmak ORTAŞMAK: Ortaklık etmek ORUNLATMAK: Mevki vermek
ORGUTMAK: Elinden kaçırmak ORTAY: Orta nokta ORUNLUK: Statü
ORGUY: Şaman miğferi ORTUK: İsabet ORUNTAG: Mevki sahibi
ORHUDA: Ginseng (Mançuca) ORTUKÇUN: Sihirli yay ve ok ORUY: Akşam
ORKUN: Burç (kale) ORU: 1. Vekalet 2. Kamp yeri ORUYLAMAK: Geç kalmak
ORLAK: Hoparlör ORUÇU: Vekil ORUYLANMAK: Gecikmek
ORLAMAK: Bağırmak ORUGALAN: Kurtadam ORUYLATMAK: Geciktirmek
ORLAŞMAK: Bağrışmak ORUĞAN: 1. Resmi 2. Kamusal OS: Tulum peyniri
ORLATMAK: Bağırtmak ORUK: 1. Kesik (elektrik) 2. Çaresiz OSAK: Mangal
ORMAK: 1. Biçmek 2. Kazmak ORUKLAMAK: Kesilmek (enerji) OSAL: Kaza
ORMUK: Yumak ORUKLATMAK: Kesmek (enerji) OSALAMAK: Kaza yapmak
ORNAK: 1. Mahal 2. Tahtırevan ORULMAK: Biçilmek OSALANMAK: Kazaya uğramak
ORNALGAN: Meskun (yerleşik) ORULAMAK: Vekalet almak OSALAŞMAK: Fenalaşmak
ORNALMAK: İskan olmak ORULANMAK: Vekalet etmek OSALTA: İhmal
ORNAMAK: İkamet etmek [444] ORULATMAK: Vekalet vermek OSALTAMAK: İhmal etmek
ORNANMAK: İskan olmak ORULÇAMAK: Dahil olmak OSAMAY: Kuyruk yağı
ORNARMAK: Kök salmak ORULÇATMAK: Dahil etmek OSANÇ: Kıyas
ORNAŞ: Mübadele (yer değişimi) ORULMAK: Biçilmek OSBAR: Narsist
ORNAŞMA: Mübadele ORUM: 1. Hasat 2. İşaret 3. Mera OSKAY: 1. Mersin balığı 2. İşgüzar
ORNAŞMAK: Mübadele olmak ORUMAK: Hasat etmek OSMA: 1. Kıyas 2. Tümör
ORNAŞMAN: Dublör ORUMLAMAK: Harman etmek OSMAG: Mukayese [Osmak]

170
OSMAK: Kıyaslamak OTALMAK: Bitki toplamak OTUN: Küstah
OSMAKLAMAK: Ağzını aramak OTAMA: İlaç tedavisi OTUNMAK: Küstahlık etmek
OSMAKLANMAK: Laf aramak OTAMAK: İlaçla tedavi etmek OTUR: Noktalı virgül
OSRAŞ: Maç OTAMAN: Eczacı OTURAĞAN: Felçli
OSRAŞMA: Müsabaka OTAMIŞ: Tedavi olmuş OTURDAŞ: Okul arkadaşı
OSRAŞMAK: Maç yapmak OTANÇAK: Merhem OTURDAŞMAK: Birlikte oturmak
OSUK: Usül OTANMAK: İlaç kullanmak OTURGA: Bank (sıra)
OSULMAK: Kıyaslanmak OTAR: 1. Koloni 2. Müstemleke OTURGAÇ: Tabure
OSUŞMAK: Kıyaslaşmak OTARÇI: 1. Kolonici 2. Müstevli OTURGAMAK: İskan olmak
OSUYAT: İrşat (öğüt) OTARGA: İstimlak OTURGAN: Meskun (yerleşik)
OŞAK: 1. İftira 2. İspiyon OTARGAMAK: İstimlak etmek OTURGATMAK: İskan etmek
OŞAKÇI: 1. İftiracı 2. İspiyoncu OTARMAK: Otlatmak (hayvan) [445] OTURMAG: Ziyaret [Oturmak]
OŞAKLAMAK: İftira atmak OTARMAN: Müstemlekeci OTURMAK: Ziyaret etmek
OŞAKLANMAK: İftiraya uğramak OTAŞ: Ateş OTURMAN: Sakin (ikamet eden)
OŞAMAK: Teşbih etmek OTAŞMAK: Zararlı ot yakmak [446] OTURTMAŞ: Dilimli sebze yemeği
OŞANMAK: Taklit etmek OTAV: Zifaf odası OTUŞ: Fayda
OŞARGA: Tiyatro OTKAZAR: Bitki sökme makinesi OTUŞMAK: Faydalanmak
OŞARMAK: Rol yapmak OTKAZMAK: Bitki sökmek OTYAM: Baharat
OŞATMAK: Taklit etmek OTKUN: Kabadayı OTYAŞ: Sebze
OŞAV: 1. Teşbih 2. Taklit OTKUR: Ezberci OVANAK: Merhem
OŞUK: Aşık oyunu OTKURMA: Ezber OVAT: Muntazam
OŞUKMAK: Aşık oynamak OTKURMAK: Ezberlemek OVÇAMAK: Ateş etmek (silah)
OŞUL: İş bu OTLAK: Mera OVÇANMAK: Ateş edilmek (silah)
OŞUNMAK: Üzerinden atlamak OTLAVUK: Mera OVÇAR: Av tüfeği
OŞUTMAK: Üzerinden atlatmak OTMAR: Ateş saçan OVÇARKA: Av köpeği
OTA: 1. İlaç 2. Bitkisel ilaç OTRAÇ: Parsel OVGAM: Çakıl taşı
OTAÇI: 1. Eczacı 2. Halk hekimi OTRAÇLAMAK: Parsellemek OVKA: Masaj
OTAÇMAK: Zararlı ot kesmek OTRAÇLANMAK: Parsellenmek OVKALAMAK: Masaj yapmak
OTAĞ: Büyük çadır OTRU: Cephe OVKALANMAK: Masaj yapılmak
OTAĞAN: Erkek şaman OTRUNMAK: Cephe oluşturmak OVKAMAK: Masaj yapmak
OTALAMAK: İlaç vermek OTRUŞMAK: Cepheleşmek OVKAMAN: Masöz / Masör
OTALANMAK: İlaç almak OTUĞ: Zifaf odası OVMACA: Hafif sancı
OTALMA: Bitki toplama OTUKMAK: Ot yemek (hayvan) OVMAÇ: 1. Masaj 2. İçli köfte

171
OVMAÇLAMAK: Masaj yapmak OYDAŞMA: Konsensüs OYRAK: 1. Vadi 2. Mücavir
OVMAŞ: İçli köfte yemeği OYDAŞMAK: Hemfikir olmak OYRAM: 1. Çekim alanı 2. Girdap
OVMAŞLAMAK: Avuçta ovmak OYGA: Hak (oyma nakış) OYRAMAK: Civarında bulunmak
OVNA: Zımpara OYGACI: Hakkak (nakışçı) OYRAN: 1. Tekabül 2. Katliam
OVNAMAK: Zımparalamak OYGALAMAK: Hakketmek (nakış) OYRANMAK: Tekabül etmek
OVNATMAK: Zımparalatmak OYGALANMAK: Nakışlanmak OYRAT: 1. Girdap 2. Anafor
OVNUK: Zımpara kağıdı OYGAR: Delege OYRATMAK: Yakına getirmek
OVŞAR: Masaj aleti OYGARMA: Delegasyon OYSAMAK: İçini oymak
OVŞARLAMAK: Masaj yapmak OYGARMAK: Delegasyon yapmak OYSANMAK: İçi oyulmak
OVUZ: Mum OYGUN: Kanaatkar OYSAR: 1. Oy sandığı 2. Sandık
OYAĞAN: Küp peyniri OYGUNMAK: Kanaat etmek OYTAY: Koruluk (küçük orman)
OYAK: Ahlak OYGUR: Dere yatağı OYTUN: Mukaddes
OYAL: 1. Edep 2. Hicap OYGURMAK: Tasavvur etmek OYU: Hak (oyma nakış)
OYALÇAN: 1. Edepli 2. Mahcup OYLAK: Seçim salonu OYUÇU: Hakkak (oymacı)
OYALMAK: Edep / hicap etmek OYLANMAK: Fikir bildirmek OYULAMAK: Nakış yapmak
OYAMAK: Ahlaklı davranmak OYLAŞMAK: Mütala etmek OYULANMAK: Nakışlanmak
OYAN: 1. Vites 2. Efkar OYLAŞTIRMAK: Mütala ettirmek OYULGA: Nakış
OYANMAK: Vites değiştirmek [447] OYLAV: 1. Kanaat 2. Muhakeme OYULGAMAK: Nakış işlemek
OYART: Yazı yüzü (para) OYLUM: 1. Su çukuru 2. Su kuyusu OYUM: Kanaat (görüş)
OYAT: İrade OYMAÇA: Romatizma OYUMLAMAK: Kanaat bildirmek
OYATLI: İradeli OYMAG: 1. Aşiret 2. Yüzük [Oymak] OYUNÇ: Maden kazısı
OYATMAK: İrade kullanmak [448] OYMAK: Etrafını çevirmek OYUNHUY: Olimpiyat [449]
OYATSIZ: İradesiz OYMAN: Hakkak (oymacı) OYUNTAY: Turnuva
OYAZ: Vadi OYMAT: Mevzi OYUNUYU: Kumarhane
OYBAK: Çukur OYMUR: Dere yatağı OYURGA: Tefekkür
OYBAT: Çukur OYNAM: 1. Rol 2. Dört OYURGANMAK: Tefekkür etmek
OY-BOY: Eyvah OYNAV: Piyes OYUR: 1. Düden 2. Endam
OYÇUL: Seçim propagandası OYNAZ: Şuh OYURMAK: Düden oluşturmak
OYDAL: 1. Kalıp 2. Patron (kumaş) OYNAZLANMAK: Şuhluk etmek OYUŞMAK: Çukurlaşmak
OYDALÇI: 1. Kalıpçı 2. Terzi OYNAZLAŞMAK: Şuhlaşmak OYUT: Mağara
OYDAN: Sütleğen otu OYPAN: Vadi OYUTKAN: Tünel açma makinası
OYDAŞ: Aynı görüşten olan OYRA: Civar OYUTMA: Tünel
OYDAŞIM: Konsensüs OYRAĞAN: Hiperbol OYUTMAK: Tünel açmak [450]

172
OZ: Önde olan OZMAN: Avangard ÖÇENMEK: Kini sönmek
OZA: 1. Kadim 2. Ezeli OZMUŞ: Yarışı kazanan ÖÇERGEK: Kindar
OZAK: Vajina OZUK: Rızk ÖÇERGEMEK: Kin duymak
OZAKAY: Halay OZUKLANMAK: Rızıklanmak ÖÇERİK: Hikaye
OZALAMAK: Öne geçmek OZUKLATMAK: Rızıklandırmak ÖÇEŞ: Baca
OZALANMAK: Arkadan yetişmek OZUKMAK: Rızıklanmak ÖÇEY: Kin
OZAMAK: Öne geçmek [451] OZUL: 1. Esas 2. Kaide (kural) ÖÇKE: Tiftik keçisi
OZAMIŞ: Yarışta önde olan OZULMAK: Geride kalmak ÖÇLÜK: Kin
OZANMAK: Arkadan yetişmek OZUT: İkametgah ÖÇMEK: İntikam almak
OZAR: 1. Ced 2. Ata ruhu OZUTKAN: İlerici ÖÇMEN: Kindar
OZARGAN: Planör OZUTMAK: Öncülük etmek ÖÇTEMEK: Garez etmek
OZARMAK: Rüzgarda süzülmek -Ö– ÖÇTEY: Kindar
OZAT: Refakat ÖBELENMEK: Topaklanmak ÖÇÜGEN: Kindar
OZATÇI: Refakatçi ÖBEN: Deve yavrusu ÖÇÜĞ: Beddua [455]
OZATÇILAR: Maiyet ÖCEK: Burç ÖÇÜĞLEMEK: Beddua etmek
OZATÇILIK: Refakatçilik ÖCEKMEK: Harlanmak (ateş) ÖÇÜĞMEK: Beddua etmek
OZATMAK: Refakat etmek [452] ÖCEKTİRMEK: Harlamak (ateş) ÖÇÜKMEK: Kin beslemek
OZAV: Fütürizm (geleceği tahmin) ÖCEL: İntikamcı ÖÇÜMEK: Beddua etmek
OZAVÇI: Fütürist (tahminci) ÖCELMEK: İntikam almak ÖÇÜLMEK: Lanetlenmek
OZAY: Devam ÖCEMEK: Ateşi karıştırmak [454] ÖÇÜN: Günah
OZDUK: Gem ÖCENMEK: Sönmeye başlamak ÖÇÜNMEK: Günah işlemek
OZDURMAK: Öne geçirmek ÖCER: Bahisçi (iddiacı) ÖÇÜR: Fesih
OZGA: Şampiyonluk ÖCERMEK: Bahsi kızıştırmak ÖÇÜRGEÇ: Silgi
OZGAN: Şampiyon ÖCEŞ: Bahis oyunu ÖÇÜRMEK: Silmek
OZGAR: Misafir uğurlama ÖCEŞÇİ: Bahis oyuncusu ÖÇÜRTMEK: Feshetmek
OZGARMAK: Misafir uğurlamak ÖCEŞKEN: Bahis müptelası ÖÇÜT: İntikam
OZGU: Kurtuluş ÖCEŞMEK: Bahse girmek ÖD: Safra sıvısı [“d” ile yazılır]
OZGULUK: Fidye ÖCEŞMEN: Bahisçi (iddiacı) ÖDEK: 1. Borç 2. Yemek borusu
OZGUN: Avangard ÖCETMEK: Bahis oynatmak ÖDEM: İfa
OZGUR: Kurtarıcı ÖCÜNMEK: İntikam istemek ÖDEN: 1. Tazminat 2. Rica
OZGURMAK: Kurtarmak ÖÇEK: İnat ÖDENCE: Küçük para borcu
OZKUÇ: Kasap çırağı ÖÇEMEK: İnat etmek ÖDENÇ: 1. Kredi 2. Borç
OZMAK: Önde gitmek [453] ÖÇEN: İnatçı ÖDENEK: Tahsisat

173
ÖDERGE: Kredi kartı ÖĞEÇ: Genç koyun ÖĞRETİ: Doktrin
ÖDERGEÇ: Bankamatik (ATM) ÖĞEK: Methedilmeye layık ÖĞRETİK: Kurs
ÖDERLİK: Gişe ÖĞEL: 1. Methedici 2. Burç ÖĞREYİK: Adabı muaşeret
ÖDEŞ: 1. Mahsup 2. Diyet ÖĞELÇE: İstinat duvarı / tel örgüsü ÖĞRÜ: Refik
ÖDEŞKE: 1. Takas 2. Trampa ÖĞELEMEK: Sınıflandırmak ÖĞRÜNÇ: Memnuniyet
ÖDGÜR: 1. Vaktinde 2. Zamanında ÖĞELENMEK: Sınıflanmak ÖĞRÜNÇÜ: Memnun
ÖDKEN: Öd sıvısı, safra suyu ÖĞELEY: Hamid ÖĞRÜNÇLEMEK: Memnun etmek
ÖDLEMEK: Mühlet vermek ÖĞEMEK: Hamd etmek ÖĞSEMEK: Akıl yürütmek
ÖDMEK: Zaman geçmek ÖĞEN: 1. Avlu 2. Reis 3. Sihir ÖĞSEYİN: Zaten
ÖDREK: 1. Vakit 2. Mühlet ÖĞENMEK: Gururlanmak ÖĞÜL: Kız evlat
ÖDÜGET: 1. Irmak 2. Irmak tanrısı ÖĞEPE: Ruh ÖĞÜNTÜ: Kepek (tahıl)
ÖDÜK: Rica ÖĞER: 1. Gayrı (diğer) 2. Yukarı ÖĞÜR: 1. Parti (siyasi) 2. Akran
ÖDÜKMEK: Rica etmek ÖĞERGE: Element (kimya) ÖĞÜRLEK: Alışkın (ortama)
ÖDÜNÇ: Karz (borç) ÖĞEŞMEK: Zeka yarışması yapmak ÖĞÜRLEMEK: Alışmak (ortama)
ÖDÜR: 1. Zulüm 2. Fobi ÖĞET: Zeka ÖĞÜRLENMEK: Üye olmak
ÖDÜRLENMEK: Aniden korkmak ÖĞLEMEK: Akıl vermek ÖĞÜRLEŞMEK: Gruplaşmak
ÖDÜRLETMEK: Aniden korkutmak ÖĞLENDİRMEK: Akkıllandırmak ÖĞÜRLETMEK: Üye etmek
ÖDÜRLÜ: Takıntılı fobisi olan kişi ÖĞLENMEK: Akıllanmak ÖĞÜRSEK: Arkadaş canlısı [456]
ÖDÜRMEK: Zulüm etmek ÖĞLEŞ: Fikir birliği ÖĞÜRSEMEK: Eş istemek [457]
ÖDÜRTMEK: Tehdit etmek ÖĞLEŞMEK: Fikir birliğine varmak ÖĞÜT: Nasihat
ÖDÜŞ: 1. Safra sıvısı 2. Vakit ÖĞMEN: Meddah ÖĞÜZ: 1. Nehir 2. Göğüs kafesi
ÖG: 1. Zeka 2. Akıl [“g” ile yazılır] ÖĞMÜŞ: Metheden ÖĞÜZEK: Bal arısı
ÖGLÜ: 1. Zeki 2. Akıllı ÖĞRE: 1. Ders 2. Manita ÖK: Anne
ÖGSÜZ: 1. Zekasız 2. Akılsız ÖĞREK: 1. İbret 2. Sınıf (mekan) ÖKÇÜR: 1. Zeki 2. Kurnaz
ÖĞDEK: Rahim (dölyatağı) ÖĞRELEMEK: Yukarı çıkarmak ÖKE: Deha (üstün zeka)
ÖĞDÜ: Alkış ÖĞRELENMEK: Yukarı çıkmak ÖKEK: 1. Grup 2. Sınıf (kategori)
ÖĞDÜLÜK: Alkışlanmaya layık ÖĞREMEK: Ders vermek ÖKEKLEMEK: Gruplandırmak
ÖĞDÜR: Kıymet ÖĞRENCE: 1. Tecrübe 2. Temrin ÖKEKLENMEK: Gruplanmak
ÖĞDÜRMEK: Üstün tutmak ÖĞRENÇ: 1. İbret 2. İdrak ÖKEKLEŞMEK: Gruplaşmak
ÖĞDÜRSÜZ: Kıymetsiz ÖĞRENÇEK: Şakirt ÖKELEMEK: Zekice konuşmak
ÖĞDÜSÜZ: Alkışa değmez ÖĞRENEK: Ders ÖKEL: Zeki
ÖĞDÜŞ: Ağaç kaması ÖĞREŞMEK: Birbirine öğretmek ÖKELENMEK: Zekice davranmak
ÖĞE: 1. Unsur 2. Element ÖĞRET: 1. İbret 2. Hikmet ÖKEMEK: Kıvırmak

174
ÖKEMEN: Dahi (üstün zeka) ÖKTEV: 1. Amirlik 2. Hükümranlık ÖLÇMEN: Haritacı
ÖKEN: Akarsu ÖKÜÇ: 1. Şuur 2. Annecik ÖLÇÜN: Standart
ÖKER: 1. Hoş 2. Dahi (üstün zekalı) ÖKÜK: Sempatik ÖLÇÜNDÜZ: Mühendis
ÖKEREK: Sempatik ÖKÜL: Müşavir ÖLÇÜNMEK: Teemmül etmek
ÖKERMEN: Dahi (üstün zekalı) ÖKÜLDEMEK: Akıl vermek ÖLÇÜT: 1. Kriter 2. Kıstas
ÖKERSEMEK: Sempati duymak ÖKÜLDENMEK: İnkişaf etmek ÖLÇÜTMEK: Kıyaslamak
ÖKERSENMEK: Hoşlanmak ÖKÜLDÜK: Salahiyet ÖLDÜRGEN: Katil
ÖKEŞMEK: Buruşmak ÖKÜLGEN: Kümülatif ÖLDÜRMEN: Cellat
ÖKLEĞE: Zekat ÖKÜLMEK: Balyalanmak ÖLDÜRÜŞME: Mukatele
ÖKLEMEK: Aklını kullanmak ÖKÜM: Balya ÖLDÜRÜŞMEK: Mukatele etmek
ÖKLENMEK: Akıllanmak [458] ÖKÜN: Reset (aslına döndürme) ÖLEĞİZ: Colocasia (bitki)
ÖKLEŞ: 1. Fikir teatisi 2. Zekat ÖKÜNÇ: Taklit ÖLEK: Amansız hastalık
ÖKLEŞMEK: Fikir teatisi yapmak ÖKÜNÇSÜZ: Taklitsiz ÖLEMEN: 1. Cimri 2. Ceset
ÖKLETMEK: Akıllandırmak ÖKÜNGÜ: 1. Model 2. Nedamet ÖLEN: Sulak arazi
ÖKLÜ: Annesi olan ÖKÜNMEK: Taklit etmek ÖLENGE: Hani balığı
ÖKME: Balya ÖKÜŞ: 1. Vuruş 2. Bereket 3. Akıl ÖLENK: Şiir
ÖKMEG: Küpe [Ökmek] ÖKÜŞMEK: Vuruşmak ÖLENKMEN: Manzume
ÖKMEK: 1. İdrak etmek 2. Takmak ÖKÜT: Pişmanlık ÖLENLİK: Sulak arazi
ÖKMEN: Dahi (üstün zeka) ÖKÜTMEK: Pişman olmak ÖLESEY: Büyükanne (nine)
ÖKREM: Hendek ÖL: 1. Rutubet 2. Nem ÖLEŞ: Leş (hayvan ölüsü)
ÖKSEM: Yabani sarımsak ÖLCERMEK: Ateşi canlandırmak ÖLET: Kıran (ölümcül salgın)
ÖKSEMEK: Yükselmek [459] ÖLCEY: 1. Takdis 2. Talih 3. Şans ÖLEVİ: 1. Morg 2. Meyithane
ÖKSETMEK: Yükseltmek ÖLÇE: Paradigma ÖLEZ: Bitap
ÖKSÖKE: Çiftbaşlı kartal (mitoloji) ÖLÇELEMEK: Mukayese etmek ÖLEZDİRMEK: Bitap etmek
ÖKSÜ: Keman yayı ÖLÇELENMEK: Mukayese edilmek ÖLEZMEK: Bitap düşmek
ÖKSÜM: 1. Murat 2. Arzu ÖLÇEM: Ebat ÖLEZİK: Alevsiz ateş
ÖKSÜMEK: Yalnız hissetmek ÖLÇER: 1. Ölçü aleti 2. Mühendis ÖLEZMEK: Alevi sönmek
ÖKSÜNMEK: Mahzun olmak ÖLÇERGE: Mizan ÖLGÜ: Can çekişme
ÖKSÜTMEK: Mahzun etmek ÖLÇERMEK: Şekil vermek ÖLGÜLÜK: Can çekişen
ÖKSÜZLER: Küçükayı takımyıldızı ÖLÇERMEN: Mühendis ÖLGÜN: Cansız
ÖKTE: Emir ÖLÇETMEK: Tarttırmak ÖLSEK: Can çekişen
ÖKTEM: 1. Amir 2. Hükümran ÖLÇEV: Standart ÖLSEMEK: Can çekişmek
ÖKTEN: Zeki ÖLÇEVİÇ: Ölçü sistemi ÖLSETMEK: Can çekiştirmek

175
ÖLTÜR: Katliam ÖNBİLEN: Tahmin eden ÖNEN: 1. İmam 2. Sadık
ÖLTÜRCÜ: Katil ÖNBİLMEK: Tahmin etmek ÖNENMEK: İmamlık etmek [463]
ÖLÜK: 1. Cansız 2. Ceset ÖNCEK: Önde olan ÖNER: 1. Yağ 2. Rehber
ÖLÜKEZ: Koma ÖNÇEK: Çıkıntı ÖNERGE: Teklif
ÖLÜKEZMEK: Komaya girmek ÖNÇEKLEMEK: Çıkıntı yapmak ÖNERGEMEK: Teklif etmek
ÖLÜKÖYDÜRME: Ölü yakma [460] ÖNDE: Pusu ÖNERMEN: Teklifçi
ÖLÜKÖYDÜRMEK: Ölü yakmak ÖNDEGÜN: Arefe günü ÖNEŞ: 1. Rehber 2. Avangard
ÖLÜKÜYÜ: 1. Morg 2. Meyithane ÖNDEĞEN: Yumurta ÖNEZ: 1. Pusu 2. Küf
ÖLÜMSEMEK: Can çekişmek ÖNDEK: Avans ÖNEZMEK: Pusuya yatmak
ÖLÜMSER: Can çekişen ÖNDELEMEK: Pusu kurmak ÖNET: Kasıt
ÖLÜNÇ: Mevt ÖNDELENMEK: Pusuya düşmek ÖNETLİ: Kasıtlı
ÖLÜRGÜ: İdam ÖNDEME: Slogan ÖNETMEK: Kast etmek
ÖLÜRGÜCÜ: Cellat ÖNDEMEK: Slogan atmak ÖNETMEN: Kasıt
ÖLÜRMEK: İdam olmak ÖNDER: Lider ÖNETSİZ: Kasıtsız
ÖLÜŞKEN: 1. Cansız 2. Fersiz ÖNDEŞ: 1. Eşbaşkan 2. Rehber ÖNEY: Profil
ÖLÜT: Koma ÖNDEV: 1. Aracılık 2. Şiar ÖNEZ: Küf
ÖLÜTÇÜ: Komadaki hasta ÖNDEVÇİ: Komisyoncu (aracı) ÖNGEÇ: Maske
ÖLÜTLÜK: Koma odası ÖNDÜÇ: Mihmandar ÖNGEL: 1. Vakar 2. Öncülük
ÖLÜTMEK: Komaya girmek ÖNDÜL: İmtiyaz ÖNGEMEK: Öne çıkmak
ÖM: Külot ÖNDÜN: Peşinat ÖNGEN: 1. Çehre 2. Sima
ÖMÇE: Miras ÖNDÜR: Tahsilat ÖNGER: Hiddetli
ÖMÇELEMEK: Miras paylaştırmak ÖNDÜRÇÜ: Müstahsil ÖNGETMEK: Tedavi etmek
ÖMÇELENMEK: Miras payı almak ÖNDÜRMEK: Tahsil etmek [461] ÖNGEY: Öne çıkan
ÖMÇELEŞMEK: Miras bölüşmek ÖNDÜRTMEK: Tahsil ettirmek ÖNGÖRMEK: Tahmin etmek
ÖMÇÜK: Örümcek ÖNE: İleri ÖNGÜ: 1. Evvelki 2. Ön taraf
ÖME: Kooperatif ÖNEÇ: 1. Mümessil 2. Özofagus ÖNGÜÇ: 1. Avans 2. İspat
ÖMEG: Siyasi parti [Ömek] ÖNEK: Payanda ÖNGÜK: Yastık ucu işlemesi
ÖMEK: İrfan etmek ÖNEKE: İbret ÖNGÜL: 1. Vakur 2. Öncü
ÖMEKEY: Mürver ağacı ÖNEL: 1. Avans 2. Mühlet ÖNGÜRE: Öne doğru
ÖMEKLEMEK: Eğilmek ÖNELEME: Delegasyon ÖNGÜZ: Merhamet
ÖMELEMEK: Elbirliği yapmak ÖNELEMEK: Delege seçmek [462] ÖNGÜZREMEK: Merhamet etmek
ÖMELEŞMEK: Bir araya gelmek ÖNELEV: Delegasyon ÖNİZLEMEK: Kontrol etmek
ÖMEN: Tümör ÖNEMEK: Öne geçmek ÖNK: 1. Renk 2. Zengin

176
ÖNKLÜ: Renkli ÖRBEK: 1. File 2. Çuha ÖRENLEŞMEK: Viraneleşmek
ÖNKSÜZ: Renksiz ÖRBEKEY: Leylek ÖRENMEK: Harap / viran olmak
ÖNMEK: Yönlendirmek ÖRBELEMEK: Nakış işlemek ÖREY: Ruh
ÖNMEN: Köprücük kemiği ÖRBELENMEK: Nakış işlenmek ÖRGE: 1. Saray 2. Kazık 3. Motif
ÖNREK: Biraz önce ÖRCE: Tekstil ÖRGEMEK: Kazık çakmak
ÖNREMEK: İkaz etmek ÖRCEK: 1. Şiş 2. Tığ ÖRGEN: Tekstil (dokuma)
ÖNRETMEK: İkaz ettirmek ÖRÇ: Bahis (iddia) ÖRGENMEK: Tekstil dokumak
ÖNSEÇMEK: Elemek ÖRÇEMEK: Bahse girmek ÖRGÜÇ: Dokuma aleti
ÖNSEZİ: Hissiyat ÖRÇETMEK: Bahsi kızıştırmak ÖRGÜĞEN: Çadır
ÖNSEZMEK: Önceden hissetmek ÖRÇMEK: İnat etmek ÖRGÜL: 1. Dua 2. Sunu (Tanrı’ya)
ÖNÜÇ: Profil ÖRÇÜK: Saç örgüsü ÖRGÜLYE: Daima yapılan (ibadet)
ÖNÜK: Peruk ÖRÇÜL: Optimist ÖRGÜT: Teşkilat
ÖNÜKLENMEK: Peruk takmak ÖRÇÜM: Kromozom ÖRK: Halat
ÖNÜM: 1. Mahsul 2. Hasılat ÖRÇÜMEK: Sarılarak büyümek [464] ÖRKE: Baca
ÖNÜNÇE: Hele ÖRÇÜN: İp merdiven ÖRKEÇ: Süt tozu
ÖNÜR: 1. Aile 2. Siftah 3. Mıntıka ÖRÇÜNMEK: Saç / ip örülmek ÖRKEMEK: Mikrop bulaşmak
ÖNÜRDEMEK: Aile kurmak ÖRÇÜTMEK: Saç / ip örmek ÖRKEN: 1. Filiz 2. Verem hastalığı
ÖNÜRDENMEK: Ailecek konuşmak ÖRDE: 1. Stok 2. Rüşvet ÖRKENDEMEK: İnkişaf etmek
ÖNÜRT: Aile reisi ÖRDEM: Stok ÖRKENDEV: İnkişaf
ÖNÜRTEY: Aile toplantısı ÖRDEMEK: Yığmak ÖRKENLEMEK: Filiz vermek
ÖNÜŞ: Öne geçme ÖRDEN: Dip temizlieme (ağaç) ÖRKEŞ: Kambur
ÖNÜŞLÜK: Protokol ÖRDEŞ: Tahıl yığını ÖRKEŞMEK: Kambur durmak
ÖNÜT: Öncelik ÖRE: 1. Borç 2. Kolon (inşaat) ÖRKLEMEK: Bağlamak
ÖNÜZ: Boz ayı ÖREÇE: Saç örgüsü ÖRKLENMEK: Bağlanmak
ÖPEKSEMEK: Öpmek istemek ÖREK: 1. Hayalet 2. Başıboş [465] ÖRKÜN: Mikrop
ÖPELMEK: Alev almak ÖREKE: 1. Avlu 2. Şiş (örgü) ÖRLEMEK: Belirmek [467]
ÖPELTMEK: Alevlendirmek ÖREKMEN: Hayalet ÖRLENMEK: Ortaya çıkmak
ÖPEY: Bebek ÖRELGE: Duvar ÖRLETMEK: Ortaya çıkarmak
ÖPKE: 1. Karaciğer 2. Hırs ÖRELEMEK: Borç vermek ÖRLEV: İnkişaf
ÖPÜNMEK: Öper gibi yapmak ÖRELENMEK: Borç almak ÖRLÜK: 1. Şövalye 2. Yiğit
ÖPÜTMEK: El öptürmek ÖREME: Krema ÖRMEG: Kazak (giysi) [Örmek]
ÖR: 1. Köz 2. Tohum 3. Yokuş ÖREN: 1. Harabe 2. Virane [466] ÖRMEK: İç içe geçirmek
ÖRBE: 1. File 2. Nakış 3. Leylek ÖRENEK: Tuğla ÖRMEN: 1. Duvar ustası 2. Egzema

177
ÖRNEK: 1. Örgü kalıbı 2. Numune ÖRÜNDÜL: Saflık ÖŞENMEK: Kulak kabartmak
ÖRNEMEK: Çoğalmak ÖRÜNDÜRMEK: Bahşiş vermek ÖŞERGEN: İştahlı
ÖRNEŞMEK: Üremek ÖRÜNMEK: Kaymak tutmak ÖŞERMEK: İştahlanmak
ÖRNETMEK: Çoğaltmak ÖRÜSMEK: Ayakta durmak ÖŞETMEK: Kulağını dikmek
ÖRPEK: Başörtüsü ÖRÜŞ: 1. Kavga 2. Rampa ÖŞKER: Üfürükçülük
ÖRPEN: 1. Çarşaf (giysi) 2. Alev ÖRÜŞMEK: Kavga etmek ÖŞKERMEK: Üfürükçülük yapmak
ÖRPENÇEK: Peçe ÖRÜT: Duvar ÖŞMEK: Kazmak
ÖRPENEK: Pelerin ÖRÜTMEK: Duvar örmek ÖŞPENDİ: 1. Düşman 2. Kindar
ÖRSENEK: Lezyon ÖRÜZ: 1. Nehir 2. Akarsu (genel) ÖŞÜKME: İçerleme (üzüntü)
ÖRT: Vücut ateşi ÖRÜZMEK: Ürkütmek ÖŞÜKMEK: İçerlemek (üzülmek)
ÖRTE: Ambalaj ÖRZÜRGEÇ: Pompa ÖŞÜN: Şarj
ÖRTEMEK: Ateşi çıkmak (vücut) ÖRZÜRMEK: Pompalamak ÖŞÜNÇ: Şarj
ÖRTEN: Ateş ÖS: Can ÖŞÜNMEK: Şarj olmak
ÖRTENMEK: Ateşlenmek [468] ÖSEK: İftira ÖŞÜNLEMEK: Şarj olmak
ÖRTKEN: Havyar ÖSEKLEMEK: İftira atmak ÖŞÜNLETMEK: Şarj etmek
ÖRTKÜN: Gömülüp saklanan tahıl ÖSEKLENMEK: İftiraya uğramak ÖT: 1. Zaman 2. Vakit
ÖRTLEK: Yakılmış alan ÖSEN: Ruh tanrısı (mitoloji) ÖTÇEK: 1. Saat 2. Guguklu saat
ÖRTMEN: Pelerin ÖSME: Rastık ÖTEÇ: Çok öten kuş / horoz
ÖRTÜM: Müshil ÖSMEK: 1. Çoğalmak 2. Şişmek ÖTEGE: Boz ayı
ÖRTÜN: Pelerin ÖSTE: Toprak damlı ev ÖTEĞEÇ: Horoz
ÖRTÜNCEK: Türban ÖSTEME: Zam ÖTEĞEN: Ötücü
ÖRTÜNÇ: Teşbih ÖSTEMEK: Zam yapmak ÖTEK: Mühlet
ÖRTÜNDEK: Ateş ilacı ÖSTERİŞ: Fantezi ÖTEL: Proses
ÖRTÜRMEK: Tohum ekmek ÖSTERMEK: Fantezi kurmak ÖTELMEK: Zaman geçirmek
ÖRTÜŞMEK: Tetabuk etmek ÖSÜKMEK: Canı çekmek ÖTEM: Mazi (geçmiş)
ÖRÜ: 1. Duvar 2. Tekstil ÖSÜNÇ: Enflasyon ÖTEMEK: Zaman geçmek
ÖRÜÇ: Tığ (örgü aracı) ÖSÜRGE: Enflasyon ÖTENMEK: Mesai yapmak
ÖRÜÇE: Diyafram zarı ÖSÜRMEK: Şişirmek ÖTER: 1. Kurban 2. Virgül 3. Mazi
ÖRÜK: 1. Kayısı 2. Ebedi ÖŞ: Şafak vakti ÖTERİ: Muvakkat (geçici)
ÖRÜM: 1. Çelenk 2. Çit ÖŞE: İşte ÖTERMEK: Kurban etmek
ÖRÜN: 1. Bahşiş 2. Çadır bacası ÖŞEK: Vaşak ÖTERMEN: Duacı
ÖRÜNÇ: Belik (saç örgüsü) ÖŞEMEK: Kulak dikmek ÖTGEN: Mazi
ÖRÜNDÜ: 1. Saf 2. Pakize ÖŞENÇE: Yani ÖTKEMEK: Tehir / tecil etmek

178
ÖTKEN: Çok öten ÖVEÇ: Erkek keçi ÖYENKİ: Söğüt ağacı
ÖTKENMEK: Tehir / tecil olmak ÖVEN: Avlu (ön bahçe) ÖYENMEK: Hamur açılmak
ÖTKER: 1. Tehir 2. Kaza (namaz) ÖVENEK: Methiye ÖYERME: Kar fırtınası
ÖTKERGEÇ: İletken ÖVET: Methiye ÖYERMEK: Tipi yapmak
ÖTKERME: 1. Tehir 2. Tecil ÖVEZ: Tazminat ÖYKE: 1. Nefret 2. Kin 3. Hışım
ÖTKERMEK: Kazaya bırakmak ÖVGÜ: Methiye ÖYKELEK: 1. Nefret eden 2. Kindar
ÖTKÜN: Pişman ÖVGÜLEMEK: Meth etmek ÖYKEMEK: Kinlenmek
ÖTKÜNÇ: Pişmanlık ÖVGÜLENMEK: Meth edilmek ÖYKEN: Akciğer
ÖTKÜNÇEK: Pişman ÖVGÜMEN: Metheden ÖYKENMEK: Göğsü kabarmak
ÖTKÜNMEK: Pişman olmak ÖVGÜN: Methedilen ÖYKEM: Grup
ÖTKÜR: 1. Nükteli 2. Espirili ÖVKEN: Nefes darlığı ÖYKENMEK: Kin gütmek
ÖTKÜRMEK: Nükte / espri yapmak ÖVMEN: Methiyeci ÖYKÜNÇ: Taklit yeteneği
ÖTLEĞEN: Çalı bülbülü ÖVREMEK: Bir yere alışmak [472] ÖYKÜNTÜ: Taklitçi
ÖTLEMEK: Nasihat etmek ÖVRENİŞEN: Sahibine alışkın ÖYKÜTMEK: Taklit ettirmek
ÖTNÜ: 1. Rica 2. İstirham ÖVRENİŞMEK: Sahibine alışmak ÖYLEK: Zaman
ÖTPEK: Çavdar ekmeği ÖVRÜLGEN: Manyak ÖYLEMEK: Nikah kıymak
ÖTRE: “U-Ü” sesi veren işaret [469] ÖVRÜLMEK: Manyaklaşmak ÖYLENGE: Nikah töreni
ÖTSÜZ: 1. Vakitsiz 2. Zamansız ÖVSÜN: Niyet ÖYLENME: Nikah
ÖTÜĞ: Dua ÖVSÜNMEK: Niyet etmek ÖYLENMEK: Nikahlanmak
ÖTÜĞÇÜ: Duacı ÖVÜÇ: İftihar ÖYLEŞMEK: Nikah kıyılmak
ÖTÜK: Rica ÖVÜK: İbik ÖYLÜK: Kiler
ÖTÜKEN: Efsanevi başkent [470] ÖVÜL: İftihara layık ÖYME: Tülbent
ÖTÜMLÜ: Geçişli fiil (dilbilgisi) ÖVÜNCEK: Kendisini öven ÖYMEK: Üzerini örtmek
ÖTÜMSÜZ: Geçişsiz fiil (dilbilgisi) ÖVÜŞ: Metih (karşılıklı) ÖYNE: 1. Nöbet 2. Vakit (öğün)
ÖTÜN: Niyaz ÖVÜŞLÜ: Çok methedilen ÖYNEMEK: Vakti gelmek
ÖTÜNÇ: 1. Dua 2. İstirham ÖVÜŞMEK: Birbirini methetmek ÖYREK: Macar ördeği (Netta türü)
ÖTÜNER: Ricacı ÖY: Saat (zaman ölçüsü) ÖYÜK: Tezahürat
ÖTÜNMEK: Dua etmek ÖYDÜM: İlmek ÖYÜKMEK: Tezahürat etmek
ÖTÜNÜŞ: Rica ÖYDÜRMEK: Yolcu etmek ÖYÜLMEK: Hamd edilmek
ÖTÜR: 1. Tarih 2. Virgül ÖYEGİREN: İç güveysi ÖYÜNMEK: “Öğünmek”
ÖTÜRGEMEK: Ukalalık yapmak ÖYEGİRMEK: İç güveysi olmak ÖYÜR: 1. Alışılmış 2. Darı
ÖTÜRGEN: Ukala ÖYEK: Mide ÖYÜRKEN: Bitkisel ilaç
ÖTÜRMEK: Zaman geçirmek [471] ÖYEMEK: Hamur açmak ÖYÜRME: Hortum (rüzgar)

179
ÖYÜRMEK: Hortum esmek ÖZEMEK: İnceltmek (sulandırmak) ÖZMEN: 1. Samimi 2. Dürüst
ÖYÜTMEK: Hamd etmek ÖZEN: 1. Vadi 2. Nehir 3. İtina ÖZMÜR: Ergen
ÖZBİLİRMEN: Kendini bilir ÖZENÇ: Heves ÖZRE: Aslında
ÖZBİLMEK: Kendini bilmek ÖZENGE: 1. Gıpta 2. Vadi ÖZRÜK: Dürüst
ÖZBİR: Asil ÖZERE: Mütekabil ÖZRÜM: Dürüstlük
ÖZBİRLİK: Asalet ÖZERELİK: Mütekabiliyet ÖZTÜRKÇE: Arındırılmış Türk dili
ÖZDEK: Cevher ÖZERK: Muhtar ÖZÜÇ: 1. Şahsiyet 2. Nefs
ÖZDEL: Asil ÖZETMEK: Saflaştırmak ÖZÜÇE: Resen (kendiliğinden)
ÖZDEMEK: Rafine olmak ÖZETMEN: Hormon ÖZÜÇEMEK: Resen yapmak
ÖZDEN: 1. Asil 2. Timüs bezi (tıp) ÖZGE: Gayrı (diğer) ÖZÜÇENMEK: Resen yapılmak
ÖZDENET: Oto kontrol ÖZGEL: Samimiyet ÖZÜK: 1. İffet 2. Namus
ÖZDENETİM: Oto kontrol ÖZGEN: Enzim ÖZÜKEY: 1. Koyu 2. Yoğun
ÖZDENLİK: Asalet ÖZGER: Samimi ÖZÜKMEK: Namuslu davranmak
ÖZDENMEK: Asil davranmak ÖZGERİŞ: Tebdil ÖZÜL: Esas (asıl)
ÖZDEŞ: Muadil ÖZGERMEK: Tebdil olmak [473] ÖZÜM: Ego
ÖZDEŞMEK: Muadili olmak ÖZGERTİŞ: Tebdil etme ÖZÜMÇÜL: Egoist
ÖZDEVİNGEN: Otomatik ÖZGERTMEK: Tebdil etmek [474] ÖZÜMÇÜLEMEK: Egoistlik etmek
ÖZDEVİNMEK: Otomatik çalışmak ÖZGÖREV: Misyon ÖZÜN: 1. Has 2. Rafine 2. Zamk
ÖZDEYİŞ: Vecize ÖZGÖRMEK: Misyon edinmek ÖZÜNÇ: Konsantrasyon
ÖZDÜK: 1. Nefs (can) 2. Hüviyet ÖZGÜÇ: Düğme (elektrik) ÖZÜNÇE: Temyiz (aklanma)
ÖZE: 1. Rica 2. Kaplıca (termal su) ÖZGÜDÜM: Otomasyon ÖZÜNÇEMEK: Rafine olmak
ÖZEÇ: Tiner (inceltici) ÖZGÜDÜMLÜ: Otomatik ÖZÜNÇETMEK: Rafine etmek
ÖZEK: Merkez ÖZGÜTMEK: Otomatikleşmek ÖZÜNSE: Husus
ÖZEKİ: Şifahi (ağızdan) ÖZGÜLEMEK: Tahsis etmek ÖZÜNSELİK: Hususiyet
ÖZEKLEMEK: Konsantre etmek ÖZGÜLENMEK: Tahsis olmak ÖZÜNSEMEK: Haslaşmak
ÖZEKLENMEK: Temerküz etmek ÖZGÜN: Münhasır ÖZÜNSER: Hassas
ÖZELEMEK: Rica etmek ÖZGÜR: Hür ÖZÜNSETMEK: Hassaslaştırmak
ÖZELENMEK: Yalvarmak ÖZGÜVEN: İtimad-ı nefs ÖZÜNDEMEK: Aslına dönmek
ÖZELETMEK: Yalvartmak ÖZLEK: 1. Felek (talih) 2. Hasretli ÖZÜNDETMEK: Aslına döndürmek
ÖZELEŞTİRİ: Otokritik ÖZLEN: Dürüst ÖZÜNDÜK: Orijinal
ÖZELEŞTİRMEK: Otokritik yapmak ÖZLENÇ: Hasret ÖZÜNMEK: Konsantre olmak
ÖZELİK: Cevher ÖZLEŞ: Hasret ÖZÜR: 1. Konsantrasyon 2. Rica
ÖZELİKSİZ: 1. Adi (basit) 2. Sıradan ÖZLEYİN: 1. Esasen 2. Aslında ÖZÜRGENMEK: Rica etmek

180
ÖZÜŞTÜRGEN: Metabolizma PALTA: Elmas (Mançuca) PAŞTAMAK: Siftah etmek [477]
ÖZÜŞTÜRMEK: Metabolize etmek PANDA: Bambu ayısı (Nepalce) PAŞTU: Afgan
ÖZÜŞTÜRMEL: Metabolik PAPAK: Kürk şapka - Paştuca: Afganca
ÖZÜT: Konsantre PAR: Lümen (aydınlık birimi) - Paştuya: Afganya
ÖZÜTMEK: Konsantre etmek PARAG: Köpek başlı insan (mit) PAŞTUK: Muhtar (köy başkanı)
ÖZVERİ: Fedakarlık PARÇIK: Sığırcık kuşu PATA: Süslü çizme
ÖZVERMEK: Feda olmak PARDON: Afedersiniz (Fransızca) PATAÇI: Çizme üreticisi
ÖZVERMEN: Fedai PARGA: Kuvvet PATAN: Penis
ÖZYETİ: Hak PARGALAMAK: Kuvvet uygulamak PATANAK: Ispanak
-P- PARGALANMAK: Kuvvetlenmek PATAT: Patates (Aravak-Taino’ca)
PAÇAK: Kabuk (karpuz, kavun) PARLA: Göz alıcı PATKA: Nikotin
PADAN: Ağız maskesi (Persçe) PARLAÇ: Flaş PATLAÇ: Bomba
PAĞALÇAK: Ayak kemiği PARMAK: Parmakla basmak PATLANÇ: İnfilak
PAK: Hayran PARMAKÇAK: Tuş (klavye) PATMAN: Kovan
PAKANAK: Hayvan tırnağı PARSAK: Merhamet PATRAK: Popkorn (mısır patlağı)
PAKIRDAMAK: Kahkaha atmak PARTLAÇ: Bomba PATRAMAK: Saçılmak
PAKIRDAŞMAK: Kahkaha atışmak PARTLAMAK: Patlamak PAVURGAN: Uçar sincap [478]
PAKİ: Pakistanlı, Urdu PARUM: Bizans (Doğu Roma) PAY: Mübarek
- Pakice: Pakistan dili, Urduca PASAR: Sarımsak PAYA: Sırık
- Pakiye: Pakistan, Urduya PASMAR: Tecavüz PAYAK: Demin (az önce)
PAKTAGAN: Güz bayramı [475] PASMARLAMAK: Tecavüz etmek PAYALA: Demin (az önce)
PAKTAMAK: Hayran olmak PASMARLANMAK: Tecavüz olmak PAYALAMAK: Sırık dikmek
PAKTANMAK: Hayranlık duymak PASTIRGAÇ: Cendere PAYALANMAK: Sırık dikilmek
PALAĞUR: Hatıl PASTIRMA: Baharatlı et kurutması PAYAN: Armonika (Rusça)
PALAK: Kayık küreği PASTIRMAK: Preslemek PAYANA: Kurban töreni
PALAN: Gilaboru ağacı PAŞAVUL: General PAYAR: Bereket
PALAR: Kum tepesi PAŞIK: Milli marş PAYARTAY: 1. Festival 2. Karnaval
PALAZ: Domuz yavrusu PAŞKARMAK: Komuta etmek [476] PAYBA: Çuval
PALÇAN: Seramik şişe PAŞKARMAN: Başkomutan PAYÇAR: Kurban eti
PALGAŞ: Seramik çamuru PAŞKARMANLIK: Başkomutanlık PAYDAR: Flama
PALIT: 1. Saray 2. Sur PAŞMAG: Ayakkabı [Paşmak] PAYDARA: Gönder (bayrak direği)
PALMA: Palmiye ağacı (Latince) PAŞMAK: Başarılı olmak PAYDIRMAK: Zaman geçirmek
PALMAK: Seramik yapmak PAŞTAMA: Bayramın ilk günü PAYGA: 1. At yarışı 2. At koşusu

181
PAYLAK: Zengin PEKİNÇEK: Katılaşmış PEŞEMEK: Eşelemek
PAYLAMAK: Zengin olmak PEKİNMEK: Katılaşmak PEŞENMEK: Eşelenmek
PAYLANMAK: Zengin olmak PEKİŞ: Katılık PEŞETMEK: Güneşte kurutmak
PAYLAŞ: Zenginlik PEKİTMEK: Katılaştırmak PEŞMEK: Güneşte kurumak
PAYLAŞMAK: Zenginleşmek PEKMEG: Karpuz balı [Pekmek] PETENEK: Mide
PAYMAK: Zaman geçmek PEKMEK: Katılaşmak PIÇAĞAN: Kangren
PAYNAGAN: Kış bayramı [479] PEKNE: Boza (darı ekşitmesi) PIÇALGA: Neşter
PAYTAL: Kurbanlık hayvan PEKREŞMEK: Katılaşmak PIÇALMAK: Neşterle kesilmek
PAYZAN: Kavanoz PEKTEMEK: Tahkim etmek PIÇAMAK: Ampute etmek
PAZÇAK: Mektup zarfı PEKTELMEK: Tahkim edilmek PIÇANAK: Ampute (kesik organ)
PAZÇAN: Pul PEKTENMEK: Tahkim olmak PIÇANMAK: Ampute olmak
PAZMAK: Damgalamak PEL: Somon balığı PIÇAR: Amputasyon bıçağı
PAZIK: Kasvetli PELÇEV: Çeyiz PIÇGAN: Hadım (iğdiş)
PAZIKMAK: İçi daralmak PELEN: Gazel (hayvan) [481] PIÇKA: Kibrit
PAZINMAK: Zulüm görmek PELENE: Üvez ağacı PIÇKAK: Hayvanların ayak derisi
PAZIR: Mühür PELNEMEK: Tedarik olmak PIÇMAK: Hadım (iğdiş) etmek
PAZIRGA: Kabus PELNETMEK: Tedarik etmek PIÇMAL: Hadım (iğdiş)
PAZIRGANMAK: Kabus görmek PEPEME: Kekeme PIÇRAĞAN: Pis
PAZIRMAK: Dava açmak [480] PEPEMEK: Kekeme konuşmak PIÇRAK: Pis
PAZIŞKAN: Pul (mektup) PERÇEĞEN: Moltacilla kuşu PIÇRAMAK: Kirlenmek
PAZIŞMAK: Mektuplaşmak PERGEMEK: Başını örtmek PIÇRATMAK: Kirletmek
PAZITMAK: Zulmetmek PERGENÇEK: Türban (başörtüsü) PIĞRAĞAN: Helikopter
PEÇEK: Duvar sarmaşığı PERGENMEK: Başını örtünmek PIĞRAMAK: Yükselmek
PEÇELGEN: Hadım (iğdiş) PEREMEÇ: Tatar mantısı PIĞRATMAK: Yükseltmek
PEÇELMEK: Hadım (iğdiş) edilmek PERİNMEK: Huysuzlanmak PIRGI: Düdük
PEÇEN: Mera PERİNÇEK: 1. Huysuz 2. Sadık PIRLAMAK: Dönerek uçmak
PEÇENE: Bisküvi PERİTMEK: Huysuzlandırmak PIRLANMAK: Dönmek [482]
PEÇEMEK: Hadım (iğdiş) etmek PERLEĞEN: Karadut PIRLATMAK: Döndürmek
PEGEM: Çalı horozu PERSİK: Şeftali (Rusça) PIRLAVAÇ: Fırıldak (oyuncak)
PEGENE: Kukla PERTLEMEK: Patlamak PIŞARMAK: Emülsifiye etmek
PEĞERLEK: Kambur PERTLEN: Patlak PIŞILDAMAK: Fokurdamak
PEĞERLENMEK: Sırtı bükülmek PERTLETMEK: Patlatmak PIŞIRDAMAK: Fokurdamak
PEKİMEK: Katılaşmak PEŞEKMEK: Güneşte olgunlaşmak PIŞKALAK: Peynir yağı

182
PIŞKAN: Emülsifiye PİNTİ: Cimri POLAT: Çelik
PIŞLAK: Eritme peynir PİRPİREK: Fırıldak (oyuncak) POR: 1. Küstah 2. Mantar kavı
PIŞLAMAK: Peynir erimek PİRTELEK: Set (engel) PORAZ: Alacakaranlık
PIŞLATMAK: Peynir eritmek PİSİK: 1. Kedi 2. Ev kedisi PORDAK: 1. Testis 2. Husye
PIŞMAK: Emülsifiye olmak PİŞÇE: Yeme PORHAN: Şaman [484]
PIŞRINMAK: Hezeyan etmek PİŞGEL: Çabuk pişen PORLAMAK: Küstah davranmak
PITANAK: Yapışkan diken PİŞİNÇ: Pişme seviyesi PORLAN: Küstah
PIZINMAK: Fırınlanmak PİŞİREÇ: Fırın PORLANMAK: Küstahlık etmek
PIZIR: Fırın PİŞKEN: Pişmiş PORSUK: Kokar sansar
PIZIRMAK: Fırınlamak PİŞPEĞEN: Ham (çiğ) POSTAN: Bekar
PIZRAK: Dağ kedisi PİT: Yazı fırçası POSTANMAK: Bekar kalmak
PİDİÇİN: Tatlısu levreği PİTEÇ: Kalem POTUK: Deve yavrusu
PİÇE: Kes (kuru ot) PİTELMEK: Yazılmak POZAMAK: Silmek
PİÇEÇİ: Tırpancı PİTEMEK: Fırça ile yazmak POZAN: Silgi
PİÇEK: Tırpan PİTİÇ: Mektup POZANMAK: Silinmek
PİÇELEK: Kurumuş tarla PİTİG: Fırça yazısı POZKUÇ: Kayabalığı
PİÇELEMEK: Tırpan sallamak PİTİM: 1. Senet 2. Mukavele POZMAK: Feshetmek
PİÇELENMEK: Tırpanla biçilmek PİTİMEK: Senet imzalamak POZUK: Mart ayı
PİÇEMEK: Tırpanlamak PİTİŞMEK: Sözleşme imzalamak POZUNMAK: Fesholmak
PİÇEN: 1. Saman 2. Temmuz ayı PİYE: Kundak (bebek giysisi) POZUTMAK: Fesh etmek
PİÇENEK: Biçilmeye hazır tarla PİYELEMEK: Kundaklamak (bebek) PÖGE: Hesap
PİÇER: Ekin biçme makinesi PİYELENMEK: Kundağa sarılmak PÖGELEMEK: Hesaplamak
PİÇEREK: Orak PİZEN: Delilik otu PÖGELENMEK: Hesaplanmak
PİÇERGE: Çim biçme makinesi POĞDARGA: Gurur PÖGELEŞMEK: Hesaplaşmak
PİÇERMEK: Orakla biçmek POĞDARGAMAK: Gururlanmak PÖGERMEK: Problem çözmek
PİÇGEN: Saman POĞDARGANMAK: Gururlanmak PÖLEK: Düğün yemeği
PİÇİLGEN: Biçilmiş ot / tarla POĞDARHA: Ejderha [483] PÖREŞ: Porsuk
PİÇİN: Hasat POĞANAK: 1. Sis 2. Ejderha PÖZE: Çeşme
PİÇİNMEK: Hasat edilmek POĞUNMAK: Zulme uğramak PÖZEK: Şubat ayı
PİÇMEK: Ot / tarla biçmek POĞURMAK: Zulmetmek PUÇ: Iskarta [485]
PİŞİRGEÇ: Tüpgaz ocağı POL(ON): Leh (Polonyalı) PUÇUR: Tomurcuk
PİLİK: Fitil - Pol(on)ca: Lehçe (Polonya dili) PUDAK: Branş
PİNDEK: 1. Cüce 2. Bücür - Pol(on)ya: Lehistan PUĞA: Seylan Kajusu (bitki)

183
PUĞBAY: Beşik PUSAMAK: Pusu kurmak PÜDÜRMEK: İnşa etmek
PUĞLAMAK: Azarlamak PUSANAK: Siper PÜDÜRMEN: İnşaat mühendisi
PUĞLANMAK: Öfkelenmek PUSANÇ: Sipere yatma PÜĞREK: Devekuşu
PUĞUR: Safra kesesi PUSANGA: Mevzi PÜKSÜN: Lades kemiği
PUĞURMAK: Kokmak PUSANMAK: Sipere yatmak PÜKÜNÇ: Red
PUĞURTMAK: Kokutmak PUSARAK: Kamuflaj PÜKÜNMEK: Reddetmek
PULAN: Alkes geyiği PUSARMAK: Kamufle olmak PÜKÜRMEK: Veto etmek
PULAY: Haram PUSAT: Silah PÜR: 1. Yaprak 2. Sayfa, sahife
PULAYSI: Haramdan hasta olma PUSATMAK: Silah kullanmak PÜRÇEK: 1. Kakül 2. Tomurcuk
PULAYSIMAK: Haram çarpmak [486] PUSATMAN: Silahşör PÜREMEÇ: Hamburger
PULGAMAK: Lekelemek PUSKU: Siper PÜREMEK: Dürüm yapmak
PULGANMAK: Lekelenmek PUSMAK: Sipere yatmak PÜREN: Funda
PULGAR: Leke yapıcı PUSUK: Siper PÜRGE: Sepet
PULGAŞ: Leke PUSUN: 1. İltica 2. Sinme PÜRGEMEK: Kaplamak
PULGATMAK: Lekeletmek PUSUNCU: Mülteci PÜRGENMEK: Kaplanmak
PUMA: Dağ aslanı (Keçuaca) PUSUNÇ: İltica PÜRKÜÇ: Fıskiye
PUR: Koku PUSUNMAK: İltica etmek PÜRKÜMEK: Püskürmek
PURA: 1. Aygır 2. At tanrısı (mit) PUSUŞMAK: Pusuya yatışmak PÜRLENMEK: Yaprak açmak
PURAÇ: Testi PUŞAK: Dert PÜRLEŞMEK: Yaprak açışmak
PURAĞAN: Kar fırtınası PUŞANMAK: Hiddetlenmek PÜSE: Kemer
PURAMAK: İlave etmek [487] PUŞAY: Hayıflanma PÜSEMEK: Kemer bağlamak
PURANMAK: İlave edilmek PUŞAYMAK: Hayıflanmak PÜSENMEK: Kemer bağlanmak
PURBAŞ: İspinoz kuşu PUŞMAK: Dertlenmek PÜSKÜL: Saçak
PURÇ: Biber PUŞRULMAK: Hiddetlendirilmek PÜSMEK: Saklanmak
PURGAMAK: Pervane dönmek PUŞURGAMAK: Gücenmek PÜŞKEÇ: Gofret
PURGANMAK: Pervane dönmek PUŞURGANMAK: Darılmak PÜŞKEL: Peksimet
PURGATMAK: Pervane çevirmek PUŞURMAK: Hiddetlenmek PÜTKÜ: Gaita (dışkı)
PURGUÇ: Tornavida PUYGAN: Akçam ağacı PÜSKÜRÜK: Erüptiv
PURLAMAK: Koklamak PUZUĞAN: Pankreas PÜTMEK: Gaitalamak (dışkılamak)
PURMAK: Kokmak PUZUN: Sodyum sülfat -R–
PURNAMAK: Koku almak PÜDRE: Sibirya tilkisi RAK: Efsanevi ülke
PURNATMAK: Koku yaymak PÜDÜRÇÜ: İnşaatçı (müteahhit) RAMAZAN: Oruç ayı (Arapça)
PUSALGA: Siper PÜDÜRGE: İnşaat RAŞTOĞAN: Yeni yıl bayramı

184
RAYON: İlçe (Rusça) SAÇILAMAK: Serpmek SAĞALTMAK: Tedavi etmek
ROBOT: İnsansı makine (Çekçe) SAÇILANMAK: Serpilmek SAĞALTMA: Tedavi
RUTEN: Ukraynalı SAÇILIK: Sunu nesnesi SAĞALTMAN: 1. Hekim 2. Doktor
- Rutence: Ukrayna dili SAÇIM: Mayıs ayı SAĞAM: Saç boncuğu
- Ruteniye: Ukrayna SAÇKIRMAK: Saç dökmek SAĞAN: Bayağı doğan (kuş)
-S– SAÇMAG: Serpme ağ [Saçmak] SAĞANA: Sanduka
SABA: 1. Hitap 2. Haber SAÇMAK: Ağ atmak SAĞANÇIK: Ruh (kuş şeklinde)
SABACI: 2. Hatip 2. Haberci SADAK: Ok kılıfı SAĞANMAK: Yağmak
SABAĞ: Kımız tulumu SADAN: Dost SAĞARGA: Süt sağma makinesi
SABAK: 1. Koçan 2. Değnek [488] SADANMAK: Teselli olmak SAĞARTKA: Koyun kenesi
SABAKLAMAK: Değneklemek SADATMAK: Teselli etmek SAĞAŞ: Körebe oyunu
SABAKLANMAK: Değneklenmek SADILAMAK: Yoklama yapmak SAĞAT: 1. Dinç 2. Durak 3. Mümin
SABAMAK: Dövmek SADILANMAK: Yoklanmak SAĞAY: Zinde
SABAN: Tarla sürme aracı SAGAĞAN: Beyaz SAĞAYMAK: Tedavi olmak [490]
SABANMAK: Dövülmek SAGALAK: Bıyıklı balık SAĞAYTMAK: Tedavi etmek
SABANTOY: Saban bayramı SAGALAMAK: Merhamet etmek SAĞAZ: Sağ aşık kemiği
SABAR: 1. Haberci 2. Kavgacı SAGALANMAK: Rahmet edilmek SAĞAMUK: Sağ elini kullanan
SABARMAK: Kavga çıkarmak SAGAY: Tereyağı SAĞBAKIŞ: Basiret
SABAŞMAK: Vuruşmak SAGU: Mersiye SAĞBAKMAK: Basiret etmek
SABUKLAMA: Hezeyan SAGUN: 1. Hekim 2. Doktor SAĞBAMAK: Alarm vermek
SABUKLAMAK: Hezeyan etmek SAGUNÇAK: Cenaze alayı SAĞBAN: Alarm
SABUKLANMAK: Hezeyan edilmek SAGUNUYU: Muayenehane SAĞBANMAK: Alarm verilmek
SAÇAĞAN: Hamam böceği SAĞAÇ: Sağımhane SAĞBAY: Hak
SAÇAL: Saçma püskülü (süt vs.) SAĞAK: 1. Havan 2. Çene altı SAĞDAŞ: Kirve
SAÇAN: 1. Müsrif 2. Cömert SAĞAKAY: Sağ elini kullanan SAĞDAŞMAK: Hısım olmak
SAÇANAK: Saç teli SAĞAL: Süt güğümü SAĞDIÇ: Hesap
SAÇARGA: Tohum saçma aleti SAĞALAMAK: Kontrol etmek SAĞDUN: Hısım (evlilik akrabası)
SAÇAV: Sofra SAĞALANMAK: Kontrol edilmek SAĞDUYU: 1. Aklıselim 2. Basiret
SAÇAYIRAN: Toka SAĞALDA: Basamak SAĞDUYMAK: Aklıselim etmek
SAÇAYIRMAK: Tokalamak SAĞALDAMAK: Sağmak (süt) SAĞIK: 1. Sahih 2. Fiktif
SAÇBAV: Baş örtüsü SAĞALDANMAK: Sağılmak (süt) SAĞIKMAK: Şifa bulmak
SAÇI: Saçarak sunulama (tahıl vs.) SAĞALDIRIK: Çene altı bağlı şapka SAĞIKTIRMAK: Şifa vermek
SAÇILGA: Saçı kurbanı (gıda) [489] SAĞALMAK: Tedavi olmak SAĞILGA: Süt sağımı

185
SAĞILGAMAK: Süt sağmak SAĞMAY: Tereyağı SAKILGAMAK: Müdafa etmek
SAĞILGAN: Sağmal (süt veren) SAĞNAÇ: Güğüm SAKILDAN: Müdafi
SAĞILGANMAK: Süt sağılmak SAĞRAK: 1. Güğüm 2. Mandıra SAKILGANMAK: Müdafa edilmek
SAĞILGAR: Süt güğümü SAĞYAĞ: Tereyağ SAKIM: 1. Tefekkür 2. Murat
SAĞIMÇI: Süt sağan kişi SAĞZIN: Muska SAKIMAK: Serap / hayal görmek
SAĞIMKAY: Sağmal (süt veren) SAĞZINMAK: Hayatı korunmak SAKINÇ: 1. Dikkat 2. İhtiyat
SAĞIN: 1. Sahih 2. Tefekkür SAĞZITMAK: Hayatını korumak SAKINÇLIK: İhtiyat akçesi
SAĞINÇ: 1. Merak 2. Fiksiyon [491] SAH: 1. Amin 2. Aynen SAKINDIRIK: Gerdanlık
SAĞINÇAK: Tefekkür SAHALYAN: Heilongjiang nehri SAKINDIRMA: 1. İhtar 2. İkaz
SAĞINDIK: 1. Merak 2. Hasret SAHÇI: Evi koruyan ruh SAKINDIRMAK: İkaz / ihtar etmek
SAĞINDIZ: 1. Hekim 2. Tabip SAHIL: Bozkır tilkisi (İskitçe) SAKINIR: İhtiyatlı
SAĞINGAMAK: Basiret göstermek SAHLAMAK: Amin demek SAKIR: Hayalet
SAĞINGAR: Basiretli SAHLAŞMAK: Amin deyişmek SAKIRAMAK: Hayalet görmek
SAĞINIR: Meraklı SAHMAN: Fırsat SAKIRANMAK: Hayalet çarpmak
SAĞINIŞ: 1. Merak 2. Hasret SAJA: Kask (Mançuca) SAKIRGA: Kene
SAĞINMAK: Merak etmek SAK !: Dikkat! SAKIŞ: 1. Muhafaza 2. İhtiyat
SAĞINMIŞ: 1. Meraklı 2. Hasretli SAKA: 1. Arif 2. Aşık kemiği SAKIŞMAK: Muhafaza etmek
SAĞIRMAK: Sakinleşmek SAKAĞI: Ruam hastalığı SAKIT: Temkinli
SAĞIRTLAK: Kulağakaçan böceği SAKALAMAK: Çatal batırmak SAKITMAK: Temkinli davranmak
SAĞIRTMAK: Sakinleştirmek SAKANMAK: Teyakkuza geçmek SAKIZAK: Başıboş cin (mitoloji) 492
SAĞIŞ: 1. Zeka 2. Kıyas SAKAR: Sabun SAKLAĞAÇ: Mahfaza
SAĞIŞLAMAK: Kıyaslamak SAKAV: 1. Teyakkuz 2. Peltek SAKLAM: Emanet
SAĞIŞLANMAK: Kıyaslanmak SAKAVUR: Amonyum zingiber SAKLANÇ: Emanet
SAĞIŞLATMAK: Kıyaslatmak SAKAY: Müteyakkız SAKLANGAN: Mahfuz
SAĞIŞTIRMA: Nispet (oran) SAKÇAN: Yaban arısı SAKLARGA: Kasa
SAĞIŞTIRMAK: Nispet etmek SAKÇI: Bekçi SAKLAV: Emanetçilik
SAĞITMAK: Ses kesmek SAKI: Himaye SAKLAVAÇ: Kasa
SAĞIZAK: Kraliçe arı SAKIÇI: Evi koruyan ruh SAKLAVUL: Kasa bekçisi
SAĞIZGAN: Bir yıldız adı SAKIĞ: Serap SAKLICA: 1. Hazine 2. Kasa
SAĞKAL: Hoşçakal SAKIK: Venüs gezegeni SAKLICAK: Esrarengiz
SAĞLAK: Bıyıklı balık SAKIL: Hint sincabı SAKLIK: 1. Temkin 2. İhtiyat
SAĞLANDIRMAK: İmkan vermek SAKILDAK: İris SAKMAN: 1. Muhafız 2. Dikkatli
SAĞMAN: 1. Mandıracı 2. Sıhhatli SAKILGA: Müdafa SAKRAK: 1. Sürahi 2. Kadeh

186
SAKRAMAK: Su doldurmak SALGAN: Egemenlik SALLAMA: Avize
SAKRANMAK: Su dolmak SALGALAMAK: Çalkalamak SALMA: Makarna
SAKSAĞUL: Haloksilon ağacı SALGALANMAK: Dalgalanmak SALMAÇ: Asılarak kuruyan hamur
SAKTALGAN: İhtiyatlı SALGAMAK: Kement atmak SALMAG: Ciddiyet [Salmak]
SAKTAMAK: İhtiyat etmek SALGANMAK: Kementlenmek SALMAK: Ciddiye almak
SAKTAN: Zinhar SALGAR: 1. Usül 2. Kaide (kural) SALMAN: Garson
SAKTANMAK: İhtiyatlı davranmak SALGARA: Başına buyruk SALMAŞ: Makarna
SAKYAN: Muska SALGAT: Kibar SALPAMAK: Zayi olmak
SALA: Balkon SALGIÇ: Vazo SALPANMAK: Boşa uğraşmak
SALACAK: Teneşir taşı SALGIR: Atik SALPATMAK: Zayi etmek
SALAHAY: Püskül SALGIT: 1. Fidye 2. Mebus SALT: 1. Sırf 2. Mutlak
SALAMA: Tahsisat SALIĞ: 1. Emanet 2. Salı günü SALTAN: 1. Bekar 2. Monark [493]
SALAMAK: Tahsis etmek SALIĞÇI: Emanetçi SALTAR: 1. Kral 2. Galaksi
SALAMAN: Azad olmuş köle SALIK: 1. Haber 2. Put 3. Sincap SALTIK: 1. Mutlak 2. Bekar
SALAMÇAK: At eyeri kayışı SALIKÇI: Haberci SALTIN: Yalnız
SALAMIŞ: Azade SALIKMAK: Haber almak SALTMAK: Çözmek
SALAN: Taarruz SALIM: Ferman SALTUK: Azat
SALANCI: Taarruz eden SALIN: 1. Eda 2. Jest SALU: Sakal (Mançuca)
SALANMAK: Tahsis olmak SALINDI: 1. Edalı 2. Saç örgüsü SALVAR: Akbaba kuşu
SALAR: Sevkiyatçı SALINGA: Ferman SALYAN: Hemen
SALAV: Davetiye SALINGI: Elbise eteği SAMAK: Hesap etmek
SALAY: İşaret SALIR: Azade SAMAR: Nazar (kem göz)
SALBAN: Karabuğday SALIŞTIRMA: 1. İzafet 2. Kıyas SAMRAMAK: Sayıklamak
SALÇIK: Başına buyruk SALIŞTIRMAK: İzafe / kıyas etmek SAMRANMAK: Hezeyan etmek
SALÇIN: Hırçın SALIT: 1. Haber 2. Davet SAMSA: Baklava
SALÇUK: Silahşör SALITMAK: Haber salmak SAMURAY: Kılıç silahşörü (Japonca)
SALDA: Şaman ruhu SALKAMA: Ayran SAN: 1. Ünvan 2. Rakam 3. Miktar
SALDAM: Sıra (oturak) SALKAMAK: Ayran yapmak SANAÇ: Fikir
SALDAMAK: Kemirmek SALKAR: Köhne SANAÇLAMAK: Fikir üretmek
SALDANMAK: Kemirilmek SALKARMAK: Köhnemek SANAÇLANMAK: Aklına takmak
SALDI: Pulluk (saban) SALKIN: Rüzgar SANAĞ: Hesap
SALDIRMAN: Mütecaviz SALKINMAK: Rüzgar esmek SANAĞÇI: Muhasebeci
SALGA: 1. Kement 2. At kızağı SALLAK: Kasap SANAĞAN: Niyetli

187
SANAĞAT: Muhasebe [494] SANÇIŞMAK: Karşılıklı saplamak SANITMAK: Hayale inandırmak
SANAĞLIK: Hesap defteri SANÇITMAK: Batırmak SANIZ: Reçine
SANAK: 1. Beklenti 2. Meftun SANÇKAN: Musa (Lycium) ağacı SANIZDAMAK: Reçine akmak
SANAKDAMAK: Beklenti duymak SANÇKI: Çatal SANIZDATMAK: Reçine akıtmak
SANAL: Zahiri SANÇMAK: Batırmak SANK: Sac ayağı, üç ayak
SANALGA: Simülasyon SANDALAMA: Rahatta duruş (asker) SANKILÇAK: Kırkbayır (organ)
SANALGAÇ: Simülatör SANDALAMAK: Bacak açık durmak SANKUR: Hayret
SANALGI: 1. Hayal 2. Zan SANDAY: Niyet SANLAK: Hürmet
SANALMAK: Zannetmek SANDAYLAMAK: Niyet etmek SANLAMAK: Hürmet etmek
SANAM: 1. Hesap 2. Rakam SANDAYLANMAK: Niyetlenmek SANLAŞMAK: Hürmet edişmek
SANAMAK: Hesaplamak [495] SANDIRAK: Hezeyan SANLAV: 1. Hürmet 2. Muhterem
SANANMAK: Muhakeme etmek SANDIRAMAK: Hezeyan etmek SANLAY: Muhterem
SANAR: 1. Müshil 2. Pürgatif SANDIRGA: Boğaz kayışı (atçılık) SANLI: Namlı
SANARAK: Halüsinasyon SANDUĞAÇ: Bülbül SANLIK: İhtiram
SANARGAMAK: Vesvese yapmak SANG: Mükafat (Mançuca) SANRAMAK: Hezeyan etmek
SANARGANMAK: Vesvese yapmak SANGA: Cemaat (Çince) SANRI: Halüsinasyon
SANARMAK: Sanrı görmek SANGAMAK: Mükafatlandırmak SANRIMAK: Sanrı görmek
SANASAN: Sanki SANGAN: Başarı (Mançuca) SANRITMAK: Sanrı gördürmek
SANAŞ: Fikir çatışması SANGAR: İhmalkar SANSAK: İntiba
SANAŞMAK: Fikirleri çatışmak SANGARMAK: İhmal etmek SANSAMAK: İntiba edinmek
SANAT: 1. Hesap 2. Muhasebe [496] SANGATAY: Başarılı (Mançuca) SANSATMAK: İntiba edindirmek
SANATMAK: Muhasebe etmek SANGAY: Av tanrısı (mitoloji) SANSINMAK: Kaale almak
SANAV: Zan SANGI: İlüzyon SANSITMAK: Kaale aldırmak
SANAY: Muhasebe SANGIÇ: Muhterem SANSIZ: Namsız
SANÇ: Deri çanta SANGIZ: Ağda SANSIZLAMAK: Kaale almamak
SANÇAK: Mızrak SANGRAM: Manastır (Sanskritçe) SANTALANMAK: Aklını yitirmek
SANÇAN: Çuvaldız SANI: Zan SANTUR: Yunan çalgısı (Yunanca)
SANÇAR: 1. Hançer 2. Satürn SANIK: Zanlı SANZA: Kadayıf
SANÇIK: Kanca SANILDAK: Felçli SAPAĞ: Sıra (dizi)
SANÇILMAK: Saplanmak SANILGA: Not (hatırlatma) SAPAL: Kiremit
SANÇIR: Kargı SANIR: Hayalperest SAPALAK: 1. Tevzi 2. Ziraat vergisi
SANÇIRA: 1. Şecere 2. Soyağacı SANIRMAK: Hayal kurmak SAPALAMAK: Tevzi etmek
SANÇIŞ: 1. Saplama 2. Batırma SANISKAN: Saksağan SAPALANMAK: Tevzi olmak

188
SAPANÇA: Küçük sapan SARAPAN: Bluz (kolsuz atlet) SARIKUŞ: Şahin kuşu
SAPAR: 1. Aykırı 2. Kabza SARAS: Kolonok (bir tür hayvan) SARIN: Beste
SAPAY: Kupa (iskambil) SARASAMAK: Tatil yapmak SARINÇ: Bobinaj
SAPÇA: 1. Kulp 2. Kabza SARAŞ: Sahur SARINÇAK: 1. Şal 2. Çarşaf (giysi)
SAPÇAK: Varil SARATAN: Peygamberdevesi SARINCI: Besteci
SAPINÇ: Dalalet (sapkınlık) SARBAĞA: Kısrak (1 yaşında) SARINDAMAK: Bestelemek
SAPINMAK: Manyaklaşmak SARBAKŞIN: Maymun SARINDANMAK: Bestelenmek
SAPKA: Cop (polis değneği) SARBALMAK: Elle kavranmak SARINGA: 1. Sigara 2. Puro
SAPLAK: 1. Kabza 2. Maşrapa SARBAMAK: Parmak ayırmak SARIŞMAN: Sarışın
SAPLICAN: Akciğer zarı iltihabı SARBANMAK: Elle kavramak SARIT: 1. Ambalaj 2. Stransiyum
SAPMAG: Morg [Sapmak] SARBAYKAN: Hallaç (yün çırpıcı) SARK: Safra
SAPMAK: Kuytuda kalmak SARBAYMAK: Yün çırpmak SARKA: Uzun yelek
SAPMAN: Manyak SARBAZ: Yün çırpma çubuğu SARKAÇ: Pandül
SAPTALMA: Kote (borsa) SARBAZAN: Top (silah) SARKAN: Ejderha
SAPTALMAK: Kote edilmek SARBAZLAMAK: Çırpmak SARKANAK: Avize
SAPTAMAK: Tespit etmek SARBAZLANMAK: Çırpılmak SARKAYIK: İşkembe
SAPTANMAK: Tespit edilmek SARÇAK: Ayçiçek yağı SARKIM: Yoğurt suyu
SARA: Ay (takvim ölçüsü) SARGA: 1. Başörtüsü 2. Kalbur SARKIN: Kuru buz
SARAÇ: Çift hörgüçlü deve SARGALDAK: Sarı gül SARKINÇAK: Kırkbayır (organ)
SARAGAY: Sarı çam ağacı SARGAMAK: Baş örtmek [498] SARKINMAK: Taciz etmek
SARAĞAÇ: Başörtüsü SARGAN: Avuz sütü yiyeceği SARKIT: Stalaktit
SARAĞAN: Mercanköşk bitkisi SARGANMAK: Baş örtülmek SARKUÇ: Kalbur
SARAK: Ambalaj SARGAŞ: 1. Türban 2. Kalbur SARLAK: Kokarca (hayvan)
SARALA: Sarı kaz SARGAŞMAK: Türbana girmek SARLAMAK: Ziyafet vermek
SARAMAK: Fethetmek SARGAT: İğde (ağaç, meyve) SARLANMAK: Sarılmak
SARAMAY: Tereyağı SARGAY: 1. Yaban gülü 2. Zambak SARLAŞMAK: Sarılmak
SARAMCIN: Maymun SARGAYAH: Maslenitse [499] SARLUK: Yak (Tibet sığırı)
SARAN: 1. Cimri 2. Tamahkar SARGAYMAK: Sarılık olmak SARMAL: 1. Spiral 2. Helezoni
SARANA: Zambak SARGIÇ: Masura SARMALMAK: Spiralleşmek
SARANÇA: Yusufçuk böceği [497] SARGIN: 1. Kibar 2. Sarılmış SARMAN: Cana yakın
SARANLAMAK: Tamah etmek SARGINMAK: Kibarlık etmek SARMANA: Rahip (Sanskritçe)
SARANLANMAK: Tamah etmek SARGUT: Güneş ışığı SARMANMAK: Kucaklaşmak
SARANMAK: Cimrilik etmek SARHAN: Ejderha Kral SARMATMAK: Sardırmak

189
SARMAY: Deri ceket SAŞMAK: Durmak SATILAŞMAK: Pazarlık etmek
SARMUK: Şalgam SAŞIRMAK: Durdurmak SATILAV: İhanet
SARNA: Beste SATA: Mercan SATILAY: Fesat tanrıçası (mitoloji)
SARNAÇI: Besteci SATAK: 1. Pazar (çarşı) 2. Piyasa SATIN: 1. Ticaret 2. Alışveriş
SARNAMAK: Bestelemek SATAKLAMAK: Pazarlamak SATINÇ: Pazarlama
SARNALMAK: Bestelenmek SATAKLANMAK: Pazarlanmak SATINMAK: Pazarlamak
SARNATMAK: Bestelemek SATAKLAŞMAK: Çok satılmak SATIR: Para
SARNAV: Kaside SATAKSIZ: Piyasası olmayan SATIŞKAN: Tüccar
SARNAY: Yay (okçuluk) SATALAMAK: Piyasaya sunmak SATIŞMAK: Birlikte satmak
SARPAN: Masa örtüsü SATALANMAK: Piyasaya çıkmak SATKA: İhanet
SARPIN: Silo SATALAŞMAK: Pazarlık etmek SATKAÇ: İşporta
SARS: Romatizma SATALAV: 1. Müzayede 2. Mezat SATKAMAK: İhanet etmek
SARSAK: Sersem SATALGA: Pazar yeri SATKANMAK: İhanete uğramak
SARSAKLANMAK: Sersemlenmek SATAN: Şeytan (İbranice) SATKAN: Hain
SARSAKLAŞMAK: Sersemleşmek SATAN: 1. Bacak boyu 2. Hain [500] SATLAK: Ceviz
SARSALANMAK: Titremek SATANAK: 1. Dükkan 2. Market SATLICAN: Zatülcenp hastalığı
SARSAMAK: Titremek SATARAK: Reklam SATMAG: Dükkan [Satmak]
SARSATMAK: Titretmek SATARAN: 1. Tâcir 2. Hakem tanrı SATMAK: Ticaret yapmak
SARSIK: Sünepe SATARMAN: Tüccar SATMAN: Pazarlamacı
SARSINMAK: Zelzele olmak SATAV: 1. İhanet 2. Hıyanet SATRAMAK: Böğürmek
SARSITMAK: Zelzele yapmak SATIÇ: Ticaret SATSAMAK: Pazarlamak
SART: Tüccar (Sanskritçe) SATIĞ: Ticaret SATSANMAK: Pazarlanmak
SARTAHUN: Tehlike (Mançuca) SATIĞÇI: Tüccar SATUV: Pazarlama
SARTAK: 1. Tabut 2. Darağacı SATIĞLAMAK: Ticaret yapmak SATUVLAMAK: Reklam yapmak
SARTAVUL: Harap kent SATIĞLAŞMAK: Alışveriş yapmak SATUVLAŞMAK: Pazarlık etmek
SARTIK: Farklı SATIK: 1. Ticaret 2. Satılmış SAV: 1. İddia 2. Tez 3. Kainat
SAS: 1. Lağım 2. Foseptik çukuru SATIKÇI: Tacir SAVA: 1. Müjde 2. Haber
SASI: Kötü kokulu SATIKLAMAK: Satışa çıkarmak SAVACAK: Kanal kapağı
SASIK: Kötü koku SATIKLANMAK: Satışa çıkmak SAVACI: 1. Nebi 2. Peygamber
SASIMAK: Kötü kokmak SATIKLAŞMAK: Takas etmek SAVAK: 1. Ders 2. İbret
SASINMAK: Kötü kokmak SATIKUYU: Market SAVAKDAŞ: Sınıf arkadaşı
SASITMAK: Kötü kokutmak SATILAMA: Pazarlama SAVALAK: 1. Kıssa 2. Katakulle
SASKI: At sineği SATILAMAK: Pazarlamak SAVALAMAK: Müjde vermek

190
SAVALANMAK: Müjde almak SAVRAMAK: İddiada bulunmak SAY: 1. Sinir krizi 2. Yassı taş [501]
SAVAMAK: Haber / ders vermek SAVRANMAK: İddia edilmek SAYA: 1. Mani (edebiyat) 2. Ağıl
SAVAN: Elçi SAVRUN: Ahd (azim) SAYAÇI: Mani okuyucu
SAVANMAK: Haber almak SAVRUNMAK: Ahd (azim) etmek SAYAGAN: Yaz bayramı [502]
SAVAR: Savunma cihazı SAVSAMAK: İhmal etmek SAYAĞLAMAK: Sinir krizi geçirmek
SAVARMAK: Hamleyi atlatmak SAVSANÇ: İhmal SAYAĞLANMAK: Siniri bozulmak
SAVAT: 1. Hediye 2. Armağan SAVSANMAK: İhmal edilmek SAYAK: 1. Hesap 2. İnziva
SAVBAY: Müşir (rütbe) SAVSAMAN: İhmalkar SAYAKÇI: 1. Hesapçı 2. Münzevi
SAVDAK: Hipotez SAVSATMA: İhmal SAYAKMAK: İnzivaya çekilmek
SAVDAMA: İddianame SAVSATMAK: İhmal ettirmek SAYAL: Azad
SAVDAMAK: İddia etmek SAVU: Hamleden kurtulma SAYALAMAK: Mani okumak
SAVDUK: Veda SAVUK: 1. İhmal edilmiş 2. Issız SAYALANMAK: Hediye toplamak
SAVGA: 1. Hibe 2. Müdafa SAVUKAN: İhmalkar SAYALATMAK: Mani okutmak
SAVGALAMAK: Hibe etmek SAVUKMAK: Terk etmek SAYALAY: Yazlık (yaz evi)
SAVGALANMAK: Hibe almak SAVULÇAK: Tenya SAYALGAN: Azad olmuş (köle) [503]
SAVGAMAK: Teberru vermek SAVULMAK: Geri çekilmek SAYALMAK: Azad olmak [504]
SAVGANMAK: Teberru almak SAVUN: Celp SAYALTMAK: Azad etmek
SAVGAT: Teberru SAVUNÇ: Müdafa (hukuk) SAYAMA: Muhasebe
SAVGU: 1. Şifa 2. Derman SAVUNCA: Defi (hukuk) SAYAMAK: Muhasebe yapmak
SAVGUMAN: Doktor (unvan) SAVUNDUK: Defi (hukuk) SAYAN: 1. Milyon 2. Halk
SAVIK: Haber SAVUNGA: Müdafaname SAYANMAK: Muhasebe edilmek
SAVIKLAMAK: Haber vermek SAVUNGAN: Müdafi SAYARGA: Abaküs
SAVIKLANMAK: Haber almak SAVUNMAN: Avukat SAYAŞ: Hesap
SAVIKLAŞMAK: Haberleşmek SAVUR: Hovarda SAYAŞMAK: Hesaplamak
SAVKAL: Elveda SAVURAK: Yaba SAYAV: Muhasebe
SAVKALAMAK: Veda etmek SAVURGAÇ: Müsrif SAYAVCI: Muhasebeci
SAVKALAŞMAK: Vedalaşmak SAVURGAN: Müsrif SAYAVLAMAK: Muhasebe etmek
SAVKALDI: Veda SAVURMAN: Müsrif SAYÇI: Sayım memuru
SAVLAMAK: İddia etmek SAVUT: 1. Zırh 2. Silah SAYDAM: Şeffaf
SAVLANMAK: İddia edilmek SAVUTLAMAK: Silahla saldırmak SAYDI: Majeste (Mançuca “Saytu”)
SAVLAŞMAK: İddialaşmak SAVUTLANMAK: Silahlanmak SAYGA: Bozkır antilobu
SAVLIK: İddia konusu şey SAVUTMAK: Hamleyi geçiştirmek SAYGAÇ: Ölçer (ölçme aleti)
SAVMALDIK: Ispanak SAVUTMAN: Silahşör SAYGAH: Şamanın yardımcı ruhu

191
SAYGAK: Mezar taşı [505] SAYIZ: Matematik SAYRALMAK: Nadideleşmek [510]
SAYGAMAK: Moralini bozmak SAYKAL: Hafifmeşrep kadın SAYRAM: Şuh
SAYGANMAK: Morali bozulmak SAYKALMAK: Salınmak SAYRAMAK: Şuhluk yapmak [511]
SAYGAR: Psikanalist SAYKAMA: Gargara SAYRAN: 1. Açık saçık 2. Sığ (su)
SAYGARMA: Psikanaliz [506] SAYKAMAK: Çalkalamak SAYRANAK: Sığlık alan
SAYGARMAK: Psikanaliz yapmak SAYKAN: 1. Güzel 2. Şuh SAYRANMAK: Açık saçık giymek
SAYGIN: Muhterem SAYKANMAK: Çalkalanmak SAYRATMAK: Giysilerini açmak
SAYGIRMAK: Ayırt etmek SAYLAK: Muteber SAYRI: Hasta
SAYHAN: Muhterem [507] SAYLAM: Tercih SAYRIK: Hasta
SAYIK: Hezeyan SAYLAMÇI: 1. Tercihçi 2. Müvekkil SAYRILMAK: Hastalanmak
SAYIKMAK: Hezeyana kapılmak SAYLAMAK: Tercih etmek [508] SAYRILUYU: Hastane
SAYIKLAMAK: Uykuda konuşmak SAYLAMAN: Milletvekili SAYRIMAK: Hastalanmak
SAYIL: İtibar SAYLANÇI: Talepkar SAYRIMSAMAK: Temaruz etmek
SAYILANMAK: Numaralanmak SAYLANGAN: Güzide SAYRIMSAR: Hastalık hastası
SAYILGAN: Muteber SAYLANMAK: Tercih edilmek [509] SAYRINMAK: Rahatsızlanmak
SAYINÇ: 1. Hesap 2. Envanter SAYLANTI: Tercih SAYRINTI: Rahatsızlık
SAYINDI: Muteber SAYLAR: Vekil SAYRITAY: Senatoryum
SAYINDIZ: Hesap uzmanı SAYLARMAK: Vekalet etmek SAYRITMAK: Hasta etmek
SAYINMAK: Hesaba katmak SAYLAŞMAK: Vekillik etmek SAYSA: “Sayın” (Mançuca)
SAYIR: İçinden su çıkan mağara SAYLATAY: Seçim kurulu SAYSAMAK: Kompliman yapmak
SAYIRGAK: 1. Gururlu 2. Kibirli SAYLATMAK: Vekalet vermek SAYVA: Kırmızı üzüm
SAYIRGAMAK: Kibirlenmek SAYLAV: 1. Seçim 2. Senatör SAYZAMAK: Uykuda konuşmak
SAYIRGANMAK: Gururlanmak SAYLAVÇI: Seçmen SAYZAN: Sayıklama
SAYIŞ: Hesap SAYLIK: Çobanaldatan kuşu SAYZANAK: Domino (oyun)
SAYIŞLAMAK: Hesaplamak SAYMAÇ: Sayışma (tekerleme) SAYZANMAK: Domino oynamak
SAYIŞLANMAK: Hesaplanmak SAYMA: 1. İtibari 2. Nominal SAYZAR: Uykuda konuşan
SAYIŞMAK: Hesap vermek SAYMAN: Muhasip SAYZIRAL: İnkişaf
SAYIŞMAN: Muhasip SAYMAZ: Saygısız SAYZIRAMAK: İnkışaf etmek
SAYIŞTAY: Hesap Mahkemesi SAYPAK: Müsrif SAZAĞAN: 1. Girdap 2. Anafor
SAYIŞTIRMAK: Hesaba çekmek SAYPAMAK: İsraf etmek SAZAK: 1. Kuru soğuk 2. Poyraz
SAYIT: 1. Centilmen 2. Muteber SAYPALMAK: İsraf edilmek SAZAKAN: Su ejderi [512]
SAYITBAY: Beyefendi SAYRA: Nadide SAZAN: İri tatlısu balığı
SAYITBAYAN: Hanımefendi SAYRAĞIÇ: Bülbül SAZANAK: Akıntılı su

192
SEBEK: Hasır sepet SELÇERMEK: Farketmek SEMLENMEK: Beslenmek
SEÇEM: Kızılderili şefi (Algonkince) SELDE: Soda (maden suyu) SEMLİK: Türkçe bilmeyen
SEÇEN: Titiz SELDEREY: Kereviz SEMLİMEK: Türkçe bilmemek
SEÇENEK: Şık (tercih) SELDİRMEK: Seyrek koymak SEMREMEK: Şişmanlamak
SEÇERGE: Selektör SELDİRTMEK: Seyrek koydurmak SEMRETMEK: Şişmanlatmak
SEÇİL: Güzide SELEK: 1. Cömert 2. Şapka SEMRÜK: 1. Keklik 2. Besili kuş [513]
SEÇİLEMEK: İç çekmek SELEKE: İstihza (alay etme) SENCE: Mantar (Mançuca)
SEÇKER: 1. Milletvekili 2. Senatör SELEKMEN: Fötr şapka SENCER: 1. Tabya 2. İstihkam
SEÇMEN: Seçme hakkı bulunan SELEME: Hançer SENDERE: Hamak (asma yatak)
SEĞELKE: Ekme makinesi (mibzer) SELEMEK: Dikiş dikmek SENDİRMEK: İkna etmek
SEĞELMEK: Ekilmek (tohum) SELEN: 1. Esinti 2. Ferah 3. Bakire SENE: 1. İğne (böcek, arı) 2. Raf
SEĞELTMEK: Ekmek (tohum) SELENGE: 1. Kıvrak 2. Metal SENEÇ: Tahta testi
SEĞENME: Rüku SELENGEN: Kıvrak SENEK: 1. Testi 2. Teras 3. Yaba
SEĞENMEK: Rükuya varmak SELENGEŞ: Salıncak SENEMEK: Zayıflamak
SEĞİRTKE: Pire SELENMEK: Sallanmak SENETMEK: Zayıflatmak
SEĞİRTKEN: Afacan SELESKE: Cüce kertenkele (Timon) SENGE: Servet (Çince)
SEĞMEK: Eğmek SELGEŞ: Çamurlu kar SENGEÇ: Alıç (ağaç, meyve)
SEĞMEN: Üsteğmen SELİK: 1. İffetli 2. Harç (vergi) SENGER: 1. Canavar 2. Burç (kale)
SEJEN: Araba (Mançuca) SELİKÇEK: Bakire SENGİ: Empati
SEK: 1. Sıra (oturak) 2. Bank SELİN: İffet SENGİLEMEK: Empati yapmak
SEKE: Sansar (Mançuca) SELİNMEK: İffetli davranmak SENGİMEK: Dinmek
SEKENDİZ: Satürn (Zühal) gezegeni SELİŞMEK: Kıyaslanmak SENGİR: Dağ yamacı
SEKİ: 1. Bakkal 2. Sedir (koltuk) SELİŞTİRMEK: Mukayese etmek SENGİTMEK: Dindirmek
SEKİL: Bacaktaki beyazlık (hayvan) SELKİNCEK: Tahterevalli SENGÜN: General (Çince)
SEKİRME: Dans SELKİNMEK: Dengelenmek SENİL: 1. Sivilce 2. Çıban
SEKİRMEK: Dans etmek SELKİTMEK: Dengelemek SENİLEMEK: Aşık olmak
SEKLEM: Kıl çuval SELMEK: Yayılmak SENİM: Kredi
SEKMEN: 1. Atlet (giysi) 2. Divan SEM: Hazır yiyecek SENİR: Dağ yolu
SEKREMEK: Sıçramak SEMEK: Cenaze SENİRÇKE: Ev çekirgesi
SEKRETMEK: Sıçratmak SEMEKLEMEK: Cenaze kaldırmak SENKİLDEK: Beşik
SEKŞEVİL: Kaktüs SEMİR: İştah SENKİLDEMEK: Sallanmak
SELÇEMEK: Kıt bulunmak SEMİRGEN: İştahlı SENKİLDETMEK: Sallamak
SELÇEN: 1. Nadir 2. Ender SEMLEMEK: Yiyecek vermek SENLEK: Nezaketsiz konuşan

193
SENLİMEK: “Sen” diye konuşmak SERGEMEK: Sererek kurutmak SERLENMEK: Teşhir edilmek
SENMEK: İkna olmak SERGENMEK: Serilerek kurumak SERLEVÜK: Fındık
SENREK: Burun kemiği SERGETMEK: Sererek kurutmak SERMEN: Fuar
SEP: Çeyiz SERGİLEYİM: Teşhir SERMENMEK: Gezerek bakmak
SEPÇİMEK: Sıçramak SERGÜN: Kurutulmuş yiyecek SERMEŞMEK: Kavga etmek
SEPÇİTMEK: Sıçratmak SERGÜVEN: Ferah SERNEK: Kibrit
SEPEK: Araba oku SERİ: 1. Halı 2. Kurutulan yiyecek SERPENEK: Dam saçağı
SEPİL: Yaygın SERİĞ: Hafızası zayıf SERÜVEN: Macera
SEPİN: 1. Tohum ekme 2. Çeyiz SERİĞLENMEK: Hafızası zayıflamak SERVENDEMEK: Seyahat etmek
SEPİNCİ: Tohum ekici SERİK: 1. Yaygın 2. Alzheimer SERVENDİK: Eğlence gezisi
SEPİNÇ: Sirayet SERİKMEK: Yaygınlaşmak SESBEĞEN: Radyo
SEPİŞTİRMEK: Sirayet ettirmek SERİKTEMEK: Alzheimer olmak SESBİLİR: Müzikten anlayan kişi
SEPKEÇ: Tohum serpme makinesi SERİKTİRMEK: Yaygınlaştırmak SESBİLMEK: Müzikten anlamak
SEPKİ: 1. Serpme 2. Taksimat SERİM: 1. Teşhir 2. Yayma SESEK: Sinek (iskambil)
SEPKİL: Çil (benek) SERİMEK: Ferahlamak SESEN: Hatip
SEPLEMEK: Çeyiz dizmek SERİNÇ: Teşhir SESENLİK: Hitabet
SEPME: 1. Bulaşıcı hastalık 2. Tifüs SERİNGEÇ: Maydonoz SESEV: Hitabe
SEPTEMEK: Süslemek SERİNGEN: Ferah SESGEÇ: Mikrofon
SEPTENMEK: Süslenmek SERİNMEK: 1. Yatmak 2. Sabretmek SESİL: Fonetik
SEPTİ: Çeyiz SERİTMEK: Ferahlatmak SESİNÇ: Hitabet
SEPTİMEK: Çeyiz vermek SERKE: Erkek keçi SESİNME: Sesli düşünme
SEPTİRMEK: Çeyiz hazırlamak SERKEK: 1. Uyanık 2. Hassas SESİNMEK: Sesli düşünmek
SERE: 1. Gri 2. Dört parmak ölçüsü SERKEMEK: Uykusuz kalmak SESİRGE: Gaipten duyulan ses
SEREBE: Kuş tuzağı SERKENMEK: Uykudan sıçramak SESİRGEMEK: Gaipten ses duymak
SEREĞEN: 1. Zıpkın 2. Balık ağı SERKER: Haydut SESİTMEK: Sesini kaybetmek
SERELEMEK: Karışla ölçmek SERKİN: Mesaj (Mançuca) SESKE: Balık ağı
SERELENMEK: Karışla ölçülmek SERKİÇEN: Opera gösterisi SESKEMEK: Bağırmak
SEREM: Çayır SERKİNMEK: Opera söylemek SESKENMEK: Bağırmak
SEREMEK: Hissetmek (Mançuca) SERKİRMEK: Mani olmak SESLEÇ: Diafon
SERENKE: Kibrit SERKİŞ: Opera SESLEK: Megafon
SERETEY: Aksesuar SERKİŞMEK: Opera oynamak SESMEK: Konuşmak
SERGE: 1. Bayrak direği 2. Avlu SERKMEK: Uyumamak SESMEZ: Dilsiz
SERGEN: Vitrin SERLEMEK: Teşhir etmek SESTEŞMEK: Aynı anda konuşmak

194
SESTİRMEK: Duyurmak SEY: Ziyafet SEZİNMEK: Hissiyat edinmek
SETEKEY: Serçe parmak SEYBE: Üvez ağacı SEZMİŞ: İdrak eden
SETİK: Esnaf alışverişi SEYLEMEK: Ziyafet vermek SEZÜVÇEN: Hassas
SETİKÇİ: Esnaf SEYLENMEK: Ziyafete gitmek SIBIR: Fısıltı
SETKİM: İdrak SEYLET: Ziyafet SIBIRAK: Sihirli söz
SETKİMEK: İdrak etmek SEYLETMEK: Ziyafet vermek SIBIRAKÇI: 1. Sihirbaz 2. Efsuncu
SEVEREL: Bayatlamış SEYRE: 1. Nadir 2. Ender SIBIRAMAK: Sihirli söz söylemek
SEVERELMEK: Tazeliğini yitirmek SEYREM: Sığlık SIBIRAŞMAK: Fısıldaşmak
SEVCE: Şefkat SEYREMEK: Sığlaşmak SIBIRLAMAK: Fısıldamak
SEVCEMEK: Şefkat göstermek SEYREN: Sığ (deniz, su) SIBIRLAŞMAK: Fısıldaşmak
SEVCENMEK: Şefkat görmek SEYRENMEK: Karaya oturmak SIBIZGI: Flüt
SEVDEM: Aşk SEYRETMEK: Karaya oturtmak SIDIRGA: Kar küreği
SEVERGE: İhtiras SEZEK: 1. Hassasiyet 2. Hissiyat SIDIRGAN: Kar küreyici makine
SEVERGEN: Muhteris SEZEN: 1. Hassas 2. Hisli SIDIRMAK: Kar küremek
SEVGE: Aşk SEZER: 1. Hassas 2. Hisli SIĞA: Yağ
SEVGEN: Aşık SEZGEÇ: Fotosel SIĞAK: Zeytin
SEVGENMEK: Aşık olmak SEZGEK: İlham SIĞAL: Cila
SEVGETMEK: Aşık etmek SEZGEMEK: İlham gelmek SIĞALAK: Yağlı
SEVİGEN: Müşfik SEZGEN: İlham alan kişi SIĞALAMAK: Cilalamak
SEVİK: Aşk SEZGENMEK: İlham almak SIĞALANMAK: Cilalanmak
SEVİL: Hoş SEZGİÇ: Hassas SIĞALMAK: İçine yerleşmek
SEVİLGEN: Maşuk SEZGİN: Hassas kişi SIĞAMAK: Meshetmek
SEVİM: Hoşluk SEZGİNME: Hassasiyet SIĞANMAK: Mesh olmak
SEVİNÇEK: 1. Saadet 2. Neşe SEZGİNMEK: Hassasiyet etmek SIĞARMAK: Kapasitesi olmak
SEVİNDİK: Saadet SEZGİR: Ferasetli SIĞATLAMAK: Meshetmek (yağla)
SEVİNTİ: 1. Saadet 2. Neşe SEZGİRLİK: Feraset SIĞATMAK: İçine sığdırmak
SEVİR: Nisan ayı SEZİÇEN: Ferasetli SIĞAZ: Mesh (yağ ile)
SEVİRMEK: Aşık olmak SEZİK: Hamilelik hassasiyeti SIĞAZMAN: Mesheden
SEVİŞKEN: 1. Şuh 2. Cilveli SEZİKLİ: Hassasiyeti olan hamile SIĞDAM: 1. Yas 2. Matem
SEVİT: 1. Venüs 2. Zühre SEZİKMEK: Hassaslaşmak SIĞDAMAK: Yas tutmak
SEVİTMEK: Aşık etmek SEZİM: Hissediş SIĞDANMAK: Matemlenmek
SEVLET: Mimari (köken belirsiz) SEZİNÇ: 1. Hissiyat 2. İlham SIĞDAŞ: Matem
SEVLETÇİ: Mimar (köken belirsiz) SEZİNÇLİ: 1. Hissiyatlı 2. İlhamlı SIĞDAŞMAK: Feryat edişmek

195
SIĞILAMAK: Teyellemek (dikiş) SIKANMAK: Dirsek bükmek SILMAK: Temizlemek
SIĞILANMAK: Teyellenmek (dikiş) SIKARGA: Meyve suyu sıkacağı SILTAMAK: Bahane etmek
SIĞIM: Hacim SIKARGAMAK: Posasını çıkarmak SILTANMAK: İsnat etmek
SIĞIN: 1. Yaban sığırı 2. Eylül ayı SIKARGANMAK: Posası çıkmak SILTAŞMAK: Bahaneleşmek
SIĞINÇ: Kapasite SIKILCAN: Canı çabuk sıkılan SILTAV: Bahane
SIĞINÇAK: Sığınma yeri SIKILCIM: Hafakan SILTAY: Bu sayede
SIĞINDAY: Sığınma evi SIKIN: 1. Darlık 2. Elem SIMAK: Kırmak
SIĞINDIK: Sadakat SIKINÇ: Kasvet SIMAYKA: Ev Cini
SIĞIRGAMAK: Sığır kurban etmek SIKINMAK: Kasvetlenmek SIMDAK: Derbeder
SIĞIRGAN: Sığır kesme töreni SIKIRGAN: Körük SIN: 1. Eleştiri 2. Sıradağ 3. Deney
SIĞIRMAK: Islık çalmak SIKIRMAK: Basınç uygulamak SINA: Tecrübe
SIĞIRT: Islık SIKIRMAN: Akerdeon SINACI: Tecrübe eden
SIĞIRTMAÇ: İnek çobanı SIKIT: Kerpiç SINAK: 1. Test 2. Kuiz
SIĞIRTMAK: Islıkla hayvan gütmek SIKLAM: Pres SINAKA: Atasözü
SIĞIT: 1. Yas 2. Feryat SIKLAMAK: Preslemek SINAKÇAK: Kuiz
SIĞITKA: Niyaz SIKMAÇ: İçli köfte SINALGI: Televizyon
SIĞITKANMAK: Niyaz etmek SIKMAN: 1. Pres aleti 2. Tayt SINALMAK: Test edilmek
SIĞITLAMAK: Yas tutmak SIKMAŞ: İçli köfte yemeği SINAM: 1. Test 2. Tecrübe
SIĞITLANMAK: Matemlenmek SIKNA: Cimri SINAMAN: İmtihan eden
SIĞITMAK: Yas tutmak SIKNAMAK: Cimrilik etmek SINAMLI: Test edilmiş
SIĞLAM: 1. Feryat 2. Gevşetme SIKNAŞMAK: Cimrilik etmek SINAMSIZ: Test edilmemiş
SIĞLAMAK: Feryat etmek SIKTA: 1. Disiplin 2. Sıkı yönetim SINAN: Tecrübe
SIĞLANMAK: Feryat edilmek SILA: Full (tam dolu) SINAR: 1. İntikam 2. Tek
SIĞRA: Vadi SILAMAK: Fullemek [514] SINARLAMAK: İntikam almak
SIĞRAK: Testi SILANMAK: Fullenmek SINARLANMAK: İntikam alınmak
SIĞZAMAK: Vakumlamak SILATMAK: Fulletmek SINARLAÇ: Münferit
SIĞZANMAK: Vakumlanmak SILAV: Masaj SINARLAŞ: İntikam
SIĞZATMAK: Vakumlatmak SILAVÇI: Masör SINAŞ: Birbirini deneme
SIK: 1. Sınır 2. Hudut 2. Limit SILAVŞAN: Su solucanı SINAŞMA: Birbirini deneme
SIKAÇ: Mandal SILDIR: Sarp SINAŞMAK: Birbirini denemek
SIKAK: Hiciv SILDIRIM: Uçurum SINAT: Mülükat
SIKAMAK: Sıklaşmak SILGAN: Atkuyruğu bitkisi SINAV: İmtihan
SIKANAK: 1. Dirsek 2. Köşe SILMA: Kaysı SINAY: Test

196
SINÇI: Eleştirici SIRALMAK: Lake kaplanmak SIRKAV: Hasta
SINDA: Çil kuşu SIRAMAK: Lake kaplamak SIRKAVLAMAK: Hasta olmak
SINDAMAK: Kesmek SIRANMAK: Lake kaplanmak SIRKAVLANMAK: Hastalanmak
SINDARMAK: Kestirmek SIRATMAK: Lake kaplatmak SIRKAVUYU: Hastane
SINDI: Makas SIRÇA: Camdan SIRLAMAK: Cam üflemek
SINDIRAÇ: Kesme makinesi SIRÇAĞ: 1. Cam gibi 2. Kaygan SIRLANMAK: Cam üflenmek
SINDIRMAK: Kırdırmak SIRÇAK: Vitray SIRMAK: 1. Dikmek 2. Savurmak
SINGA: 1. İflas 2. İskörbit hastalığı SIRÇAMAK: Vitray boyamak SIRTALMAK: Küstahlık yapmak
SINGAMAK: İflas etmek SIRDAĞ: Karnıyarık yemeği SIRTAMAK: Küstahlık etmek
SINGAN: Müflis SIRDAK: Vernik SIRTANMAK: Küstahlaşmak
SINGAR: 1. Cihet 2. Yarım SIRDAMAK: Verniklemek SIRTARMAK: Ukalalık etmek
SINGIN: Müflis SIRDANMAK: Verniklenmek SIRTAŞMAK: Küstahlaşmak
SINIK: Kırık SIRGA: Küpe SIRTIK: Küstah
SINIKÇI: Kırıkçı (kırık sarıcı) SIRGALIK: Kulak memesi SIRTILMAK: Sırta alınmak
SINIKMA: İflas SIRGAMAK: Kaplamak SIRTIN: Palto
SINIKMAK: İflas etmek SIRGAN: 1. Battaniye 2. Mızrak SIRTINMAK: Sırtına almak
SINILGA: Kırılma noktası SIRGANAK: Kayak pisti SIRTLAK: Sırtta taşınan küfe
SINILIŞ: 1. Kriz 2. Buhran 3. Kırılma SIRGANMAK: Kaplanmak SIRTMA: Kement
SINILMAK: 1. Kırılmak 2. Dağılmak SIRGATMAK: Kaplatmak SIRTMAK: Kement
SINIR: 1. Kriz 2. Buhran SIRGAY: 1. Cerek 2. Değnek SISKALMAK: Zayıflamak
SINIRMAK: Fazla pişmek SIRGIMAK: Kaymak (fiil) SISKARMAK: Erimek
SINIRTMAK: Fazla pişirmek SIRGIN: Kar fırtınası SISKATMAK: Zayıflatmak
SINITMAK: Krize / buhrana girmek SIRGINMAK: Kayak yapmak SISMAK: Erimek
SINLAMAK: Ağlamak SIRIÇ: Hoşaf SITKA: Dua
SINLATMAK: Ağlatmak SIRIĞAN: Mızrak SITKAMAK: Dua etmek
SINLAŞMAK: Ağlaşmak SIRILMAK: 1. Dikilmek 2. Savrulmak SITKANMAK: Tövbe etmek
SINLIK: Sıradağ SIRIMAK: Yorgan kaplamak SITMAK: 1. Kırmak 2. Ağlamak
SINMA: Dağ tavuğu SIRIMSIZ: Ayşekadın fasülyesi SIVANAK: Sıvanacak yüzey
SINMAK: Kırmak SIRIN: 1. Aba 2. Meltem rüzgarı SIVAT: Mesh (elini sürme)
SIR: Cam SIRINAŞ: Kuşbaşı İskender yemeği SIVATÇAR: Merhem
SIRA: Kar fırtınası SIRINMAK: Yorgan kaplanmak SIVATLAMAK: Mesh etmek
SIRAÇ: Lake SIRKAMAK: Hasta olmak SIVATLANMAK: Mesh edilmek
SIRALCAN: Çulluk kuşu SIRKANMAK: Hastalanmak SIVAZ: Mesh (elini sürme)

197
SIVAZLAMAK: Mesh etmek SIYRAŞMAK: Birbirini okşamak SİBER: Sempatik
SIVAZLANMAK: Mesh edilmek SIYSIZ: 1. Şerefsiz 2. Adi SİBİR: Orman
SIVAZLATMAK: Mesh ettirmek SIZ: 1. Nem 2. Rutubet SİCİM: Halat
SIY: 1. Hediye 2. Şeref SIZAÇ: Su sızan kaya SİDEMEK: İdrar yapmak
SIYAMAL: Kalamar SIZAĞAN: Su sızan yer SİDETMEK: İdrar yaptırmak
SIYANMAK: Rüşvet yemek SIZANAK: 1. Su sızıntısı 2. Sivilce SİDMEK: İdrar yapmak
SIYATMAK: Rüşvet vermek SIZANGA: Sızma yağ SİKE: 1. İdrar 2. Üre (Mançuca)
SIYGA: Şişkinlik SIZAŞ: Kavurma et yemeği SİLEGEY: Şap hastalığı
SIYGAMAK: Şişmek SIZGA: 1. Hat 2. Hat sanatı SİLERGE: Araba sileceği
SIYGARMAK: Kabarmak SIZGIÇ: Resim fırçası SİL: 1. İffet 2. Namus
SIYGATMAK: Şişirmek SIZGIRIK: Islık SİLE: 1. Ağırlık birimi (0,5 kg) 2. Full
SIYIK: 1. Fahişe 2. Enkaz SIZGIRMAK: Islık çalmak SİLEKEY: Salya
SIYIKMAK: Fahişelik etmek SIZGIT: Kavurma et SİLEMEK: Tertemiz etmek
SIYILMAK: Cilve yapmak SIZIĞAN: Kronik ağrı SİLENMEK: Tertemiz olmak
SIYIN: Vajina SIZIK: 1. Şerit (yol) 2. Kavurma et SİLETMEK: Tertemiz etmek
SIYINMAK: Seks yapmak (kadın) SIZIKÇA: Tire işareti SİLEV: Yumak
SIYIRGA: 1. Spatula 2. Dikiş ipliği SIZIKMAK: İz oluşturmak [515] SİLEVSEN: Halkalı solucan
SIYIRGAÇ: Kar küreği SIZILMAK: Sızmak SİLEY: Çalı horozu
SIYIRGAMAK: Spatula ile kazımak SIZIM: Sızıntı SİLGEÇ: Araba camı sileceği
SIYIRGAN: Spatula SIZIN: Sızarak çıkan su kaynağı SİLİ: 1. İffet 2. Namus
SIYITMAK: Seks yapmak (erkek) SIZINMAK: Sızarak çıkmak SİLİMEK: Temizlemek
SIYLAK: 1. İkram 2. Hediye SIZIR: Eriyik SİLİN: Elit
SIYLAMAK: İkram / hediye vermek SIZIRMAK: Eritmek SİLİNDEK: Mümtaz
SIYLANMAK: İkram / hediye almak SIZIRLANMAK: Erimek SİLİŞMEK: İffetli davranmak
SIYLAŞ: İkram SIZIRLATMAK: Eritmek SİLİTMEK: İffetini korumak
SIYLAŞMAK: Hediyeleşmek SIZLAK: Sızlayan (diş, kemik) SİLKER: Mayıs ayı
SIYLAV: İkram SIZMAÇ: Yağlı peynir eritmesi SİLKME: Omlet
SIYMAK: İbadeti bozmak SIZMAŞ: Yağlı peynir yemeği SİLKMEÇ: Türlü yemeği
SIYLIK: Mükafat SİBEK: Değirmentaşı demiri SİLMEN: Gölge (Mançuca)
SIYPAMAK: Mesh etmek SİBEL: 1. Çisenti 2. Yağmur tanesi SİLMENGE: Şemsiye (Mançuca)
SIYPANMAK: Mesh edilmek SİBELEMEK: Çiselemek SİLTEMEK: Çalkalamak
SIYRAMAK: Okşamak SİBELENMEK: Çiselenmek SİLTENMEK: Çalkalanmak
SIYRANMAK: Okşanmak SİBELETMEK: Çiseletmek SİLTİ: 1. Alkali 2. Külsuyu

198
SİME: Meyan kökü SİRKENÇİL: Ispanak SOĞLAMAK: İstihza etmek
SİMEK: Orman SİRKENMEK: İğrenmek SOĞLANMAK: İstihza edilmek
SİMİŞ: Kuruyemiş SİRKETMEK: İğrendirmek SOĞLUMAK: Eli koyna sokmak
SİN: 1. Hile 2. Pusu SİRLEMEK: Titremek SOĞMAK: Elde etmek
SİNCELEMEK: Gizlice incelemek SİRLENMEK: Titreme tutmak SOĞNA: Frijit
SİNCELENMEK: Gizlice incelenmek SİTEMEK: İdrar yapmak (Mançuca) SOĞNAMAK: Frijit olmak
SİNÇE: 1. Tuzak 2. Çehre SİVMEK: Ayağa dikmek SOĞRALMAK: Kötü hissetmek
SİNDİRGEMEK: Asimile etmek SİVİLMEK: Ayağa dikilmek SOĞRAMAK: Şikayet etmek
SİNDİRGEN: Lizozom SİVİLTMEK: Ayağa dikmek SOĞRANMAK: Şikayetlenmek
SİNEL: 1. Prova 2. Ölçü alma SİVRİÇ: Sivri ağaç SOĞRUŞMAK: Emilmek
SİNEMEK: Prova yapmak (ölçü) SİVRİK: Fide SOĞRUTMAK: Emdirmek
SİNETMEK: Prova yaptırmak SİVRİKMEK: Topraktan çıkmak SOĞTA: Sarhoş
SİNGEMEK: Derine inmek SİVRİNMEK: Göze batmak (mecaz) SOĞTAMAK: Sarhoş olmak
SİNGER: Gök yönleri SİVSİNMEK: Terkedilmek SOĞUM: Ekim ayı
SİNGİL: Hemşire SİVSİTMEK: Terketmek SOĞUMBASI: Kış eğlencesi
SİNGİN: Geri planda olan SİYEMEK: İdrar yapmak SOĞUNMAK: Üşümek
SİNİRKE: Sinir bölümleri SİYELMEK: Dolaşmak (ip, tel) SOĞUR: Adatavşanı
SİNİRMEK: Kasılmak SİYENEK: Ringa balığı SOĞURGA: Merak
SİNİRSEK: Fevri davranan SİYETMEK: İdrar yaptırmak SOĞURGAK: Meraklı
SİNİRSEMEK: Fevri davranmak SİYİRME: Kapı sürgüsü SOĞURGAMAK: Merak etmek
SİNİRTKE: Ağustos böceği SİYİRMEK: Sürgülemek SOĞURGATMAK: Merak ettirmek
SİNSİNE: Ateş dansı SİYMEK: İdrar yapmak SOĞURSAMAK: Meraklanmak
SİR: 1. Şeciye 2. Orijin SİZİK: Şüphe SOĞURSATMAK: Meraklandırmak
SİREK: 1. Zeki 2. Kızılıağaç SİZİKLİ: Şüpheli SOĞUŞKAN: Titremeli hastalık
SİREKEY: Sivrisinek SİZİKSİZ: Şüphesiz SOĞUŞMAK: Titreme tutmak
SİRELMEK: Ayakta durmak SİZİKMEK: Şüphelenmek SOĞUT: Mumbar dolması
SİREMEK: Ikınmak SİZİNMEK: Endişelenmek SOĞUTAÇ: 1. Frijider 2. Frigorifik
SİREN: 1. Leylak çiçeği 2. Kordon SOBAY: Bekar SOĞUTKAÇ: Buzdolabı
SİRENMEK: Dayanmak SOĞALMAK: Suyu çekilmek SOK: 1. Kör 2. Hasetçi
SİRİMEK: Kötü kokuşmak SOĞALTMAK: Suyunu çektirmek SOKA: Saban
SİRİTMEK: Kötü kokutmak SOĞANBAŞ: Kelle soğan SOKAÇ: İğne (arı, akrep)
SİRGE: 1. İpek 2. Kuşak SOĞARMA: İthalat SOKAN: Akrep
SİRKEN: Yabani ıspanak SOĞARMAK: İthal etmek SOKARIÇ: Terbiye malzemesi (aş)

199
SOKARMA: İstihdam SOLÇA: Çingene palamudu SONÇUKLAMAK: Tekme atmak
SOKARMAK: İstihdam etmek SOLUĞAN: Nefes darlığı SONÇUKLANMAK: Tekmelenmek
SOKLAMAK: Haset etmek SOLMAĞAN: Çok mevsimlik bitki SONDAMAK: Nihayete ermek
SOKLANMAK: Haset etmek SOLTU: Mat (soluk) SONGU: Seçim
SOKLUNMAK: Körelmek SOLUK: Üflemeli enstrüman deliği SONGUÇU: Seçmen
SOKLUTMAK: Kör etmek SOLUN: Meraklı SONGUMAK: Seçim yapmak
SOKMAN: Postal (asker çizmesi) SOLUNÇAK: Solunum maskesi SONGUMAL: Delege
SOKTA: Karaciğer sucuğu SOLUNGA: Gökkuşağı SONGUR: Geride kalan kısım
SOKTAMAK: Sarhoş olmak SOLUNGAÇ: Balık solunum organı SONLAMAK: Nihayete erdirmek
SOKU: 1. Havan 2. Dibek SOLUR: Göktaşı SONLANMAK: Nihayete ermek
SOKUÇAK: Sinekkuşu SOLURGA: Nefes darlığı SONLATMAK: Hatmetmek
SOKUDAŞ: Havan eli SOLURGANMAK: Zor nefes almak SONLUK: Son ek (dilbilgisi)
SOKULAK: Kuytu yer SOLUŞMAK: Birlikte solumak SONRAMAK: Tecil etmek
SOKUN: 1. Hançer 2. Ok SOLUTAÇ: Solunum maskesi SONRATMAK: Tecil ettirmek
SOKUNMAK: Delerek girmek SOLUTGAÇ: Solunum cihazı SONŞA: Kadar
SOKUR: Kör SOM: 1. Katışıksız 2. Külçe SONUK: 1. Final 2. Finiş
SOKURGAĞAN: Apandisit SOMAG: Külçe [Somak] SONURGA: Mezuniyet
SOKURGAMAK: Tek yanı ağrımak SOMAK: Dikmek (Mançuca) SONURGAN: Mezun
SOKURGANMAK: Yanlı davranmak SOMALAK: Elyaf SONURGAMAK: Mezun olmak
SOKURMAK: Körelmek SOMALMAK: Ereksiyon olmak SONURGATMAK: Mezun etmek
SOKUT: Sucuk SOMALTMAK: Erekte etmek SONUŞMAK: Birlikte sonlanmak
SOLAKAY: Sol elini kullanan SOMUN: Uzun ekmek SOPAK: Falaka (ceza)
SOLAMAK: Hapsetmek SOMURMAK: Absorbe etmek SOPAKLAMA: Falakaya yatırma
SOLAMUK: Sol elini kullanan SOMUT: Maddi SOPAKLAMAK: Falakalamak
SOLANGI: Gelincik (çiçek) SONAÇAK: Topuklu ayakkabı SOPAKLANMAK: Falakalanmak
SOLANMAK: Hapsedilmek SONALAMAK: Tehir etmek SOPMAG: Yaya geçidi [Sopmak]
SOLAŞIK: 1. Menfaat 2. İçe kapalı SONALANMAK: Tehir olmak SOPMAK: Geçmek
SOLAŞMAK: İçine kapanmak SONALATMAK: Tehir etmek SONA: Deniz kızı
SOLATMAK: Hapsetmek SONAR: Piknik alanı SORAK: 1. Sual 2. Haber
SOLAZ: Sol aşık kemiği SONARAMAK: Bahane bulmak SORAKÇI: 1. Sual eden 2. Muhabir
SOLBAY: Vekil SONARLAMAK: Pikniğe gitmek SORALGA: Soru dilekçesi
SOLBAYLIK: Vekalet SONARLANMAK: Piknik yapmak SORALTI: Anket
SOLBUN: Gök cismi SONÇUK: Tekme SORANAK: Anket

200
SORANMAK: Rica etmek SOYARITIM: Öjeni SOZAK: Köy
SORAŞMAK: Anket yapmak SOYARITMAK: Öjeni yapmak SOZMAK: İhmal etmek [516]
SORAV: Rica SOYAVARIM: Irsiyet SOZUK: Uzun harf (şapkalı harf)
SORGA: Musluk SOYAVARMAK: Tevarüs etmek SOZULMAK: İhmal edilmek
SORGAK: Emerek tedavi (zehir) SOYDAM: 1. Saltanat 2. Hanedan SÖBE: 1. Beyzi 2. Oval
SORGAMAK: Emerek çekmek SOYDAMAK: Soyu sürmek SÖBELEK: Mantar (sivri)
SORGAYAK: Körebe oyunu SOYDAN: Hanedan üyesi SÖBELMEK: Ovalleşmek
SORGUÇ: Pompa SOYDAŞMAK: Hemcins olmak SÖBELTMEK: Ovalleştirmek
SORGUL: Kamış / Pipet SOYGA: Küçük karga türü SÖDÜRGE: Kemer
SORGUN: Pipo SOYKIRMA: Genosit SÖDÜRMEK: Kemer takmak
SORGUNÇAK: Sigara ağızlığı SOYKIRMAK: Genosit yapmak SÖĞE: Temel kazığı
SORKUN: Sepetçisöğüdü SOYKU: Fuhuş SÖĞEK: 1. Mezar 2. Kabir [517]
SORMACA: Soru oyunu SOYKUCU: Fahişe SÖĞEKLEMEK: Defnetmek
SORMAÇ: Soru oyunu SOYKULAMAK: Fuhuş yapmak SÖĞEKTEMEK: Ruh çağırmak
SORO: Çin hurması (Çince) SOYLAMA: Şiir SÖĞEKTER: Kabristan (mezarlık)
SORSUMAK: Sesli nefes almak SOYLAMAK: Şiir okumak SÖĞEL: Nasır (deri sertleşmesi)
SORSUNMAK: Zor nefes almak SOYSAL: 1. Irsi 2. Genetik SÖĞELMEK: Sertleşmek
SORUÇ: Kuiz (kısa sınav) SOYSALMAK: Soyu sürmek SÖĞEN: Çit kazığı
SORUK: 1. Dilek 2. Rica SOYSAMAK: Soya çekmek SÖĞESKEN: Çayır melikesi (bitki)
SORULAMAK: İstifham etmek SOYUGA: Fil dişi SÖĞKEMEK: Muallakta bırakmak
SORULGA: Soru önergesi SOYUGAÇI: Fil dişi avcısı SÖĞKENMEK: Muallakta kalmak
SORULGAMAK: Soru bulmak SOYUK: Fahişe SÖĞLÜN: Kızartma yemeği
SORUNÇAK: Problem (soru) SOYUKMAK: Fahişelik yapmak SÖĞLÜNCÜ: Kızartmacı
SORUNÇAMAK: Problem sormak SOYUNDAV: Striptiz SÖĞLÜNMEK: Kızartılmak
SORUNSAK: Problemli durum SOYUNDUZ: Striptizci SÖĞLÜTMEK: Kızartmak
SORUNSALIK: Problematik SOYURGA: Tahttan indirme SÖĞRÜK: Kebap
SORUNSAMAK: Problem etmek SOYURGAL: 1. Tevazu 2. İnayet SÖĞRÜMEK: Kebap olmak
SORUNSAR: Problemli kişi SOYURGAMAK: Tevazu etmek SÖĞRÜTMEK: Kebap yapmak
ŞORUŞTURMAN: Muhakkik SOYURGANMAK: Tahttan inmek SÖĞÜK: Göğüs kemiği
SOTKAR: Külhanbeyi SOYURGAT: Bahşiş SÖĞÜNCEN: Küfürbaz
SOVAK: Ayaz SOYURGATMAK: Tahttan almak SÖĞÜNÇ: Küfür
SOYAK: Cins SOYUT: 1. Mücerret 2. Manevi SÖĞÜNMEK: Küfretmek
SOYAMAK: Kabuk soymak SOYUZ: Kabile (Rusça benzeşimle) SÖĞÜR: Kebap

201
SÖĞÜRME: Kebap SÖLGÜ: Havlu SÖRÜLMEK: İnat etmek
SÖĞÜRMEK: Kebap yapmak SÖLGÜK: İlik SÖVECEN: Küfürbaz
SÖĞÜRMEN: Kebapçı SÖLKEM: Yüz kilometre SÖVEN: 1. Kafir 2. Küfürcü
SÖĞÜRTME: Patlıcan ezmesi SÖLMEK: Büyü bozmak SÖVEŞ: Savaş narası
SÖĞÜRTMEK: Közlemek SÖMEK: 1. Çözmek 2. Açmak SÖVEŞMEK: Savaş narası atışmak
SÖĞÜTMEK: Diz çökmek SÖMEN: Kumaş sarma tahtası SÖVMEN: Kafir
SÖK: 1. Sakat 2. Kemik SÖMENMEK: Zemberek boşalmak SÖVÜNÇ: Küfür
SÖKE: Fal çubukları (41 tane) SÖMÜLMEK: Sömürülmek SÖY: Çivi
SÖKEL: 1. Malül 2. Humma SÖMÜRGE: Müstemleke SÖYEK: 1. Balina 2. Zar (oyun)
SÖKELMEK: Sakatlanmak SÖMÜRGEN: Müstemlekeci SÖYEL: Gergedan boynuzu
SÖKELTMEK: Sakat etmek SÖMÜRTKEN: Kan emici SÖYELMEK: Sivrilmek
SÖKLEMEK: Sakatlamak SÖN: Zaman SÖYELTMEK: Sivriltmek
SÖKLEN: Kebap SÖNDÜR: İtfaiye SÖYEMEK: Dayamak
SÖKLENMEK: Sakatlanmak SÖNDÜRÇÜ: İtfaiyeci SÖYENMEK: Dayanmak
SÖKLENÇİ: Kebapçı SÖNDÜREÇ: Yangın söndürücü SÖYERKE: Metres
SÖKLÜNMEK: Çözülmek SÖNDÜREN: İtfaiye SÖYERMEK: Birine dayanmak
SÖKLÜTMEK: Çözmek SÖNDÜRGEÇ: Yangın söndürücü SÖYKE: İstinat
SÖKMEN: Milis (yarı asker) SÖNDÜRGEN: İtfaiye SÖYKEK: Payanda
SÖKTÜ: Kepek SÖNDÜRMEN: İtfaiyeci SÖYKEM: İstinat
SÖKÜ: 1. Vakit 2. Zaman SÖNEK: Şarap SÖYKEMEK: Payandalamak
SÖKÜLDÜR: 1. Pancar 2. Pezik SÖNEKÇİ: Şarapçı SÖYKENMEK: Sırtını dayamak
SÖKÜNÇ: Sökme işi SÖNGE: Fırın / baca temizlik sırığı SÖYKÜM: Nezaket
SÖKÜR: 1. Zorlu 2. Zorba SÖNGEÇ: Baca temizlik fırçası SÖYKÜMLÜ: Nezaketli
SÖKÜRMEK: Zorlamak SÖNGÜZEK: Belsoğukluğu, gonore SÖYKÜMSÜZ: Nezaketsiz
SÖKÜRMÜŞ: Zorba SÖNÜRGEÇ: Sünger (canlı) SÖYLEÇ: Şive
SÖKÜŞMEK: Birlikte sökmek SÖNÜRMEK: Su emmek SÖYLEK: 1. Geveze 2. Lafazan
SÖKÜTMEK: Sökerek çıkarmak SÖNÜRTMEK: Su çektirmek SÖYLENCE: Efsane
SÖL: 1. Usare 2. Et suyu 3. İlik özü SÖRE: 1. Alyans 2. Ranza SÖYLENÇ: 1. Mit 2. Mitos
SÖLDE: İskelet SÖREKE: Balık ağı SÖYLENDİZ: Efsane anlatıcısı
SÖLEK: Tülbent SÖRGE: Muhalefet SÖYLEŞ: Sohbet
SÖLENGE: 1. Pelerin 2. Dağ eteği SÖRGEMEK: Muhalefet etmek SÖYLEŞMEK: Sohbet etmek
SÖLENMEK: Aşağı sarkmak SÖRGENMEK: Muhalif davranmak SÖYLEŞTİRMEK: Sohbet ettirmek
SÖLETMEK: Aşağı sarkıtmak SÖRÜL: İnat SÖYLETMEN: Sorgu polisi

202
SÖYLEV: Nutuk SÖZER: Sözüne güvenilir kişi SUÇURUM: Şelale
SÖYMEK: İp uzatmak SÖZGEN: Laf ebesi SUDAK: Levrek balığı
SÖYMEN: Cirit SÖZGENLİK: Laf ebeliği SUDALA: Fırkateyn (gemi)
SÖYRELÇEK: Kompliman yapan SÖZLEK: Çalçene SUDALAMAK: Suda ilerlemek
SÖYRELMEK: Kompliman yapmak SÖZLEM: Cümle (dilbilgisi) SUDAR: Matara
SÖYREMEK: Kompliman yapmak SÖZLEMÇEN: Lafazan SUDARMAK: Su içirmek
SÖZBEK: Atasözü SÖZLEMEK: Söz vermek SUDUK: Salya
SÖZBİLİNÇ: Belagat SÖZLEMEZİK: Ağza alınmaz laf SUDUR: Sutra (Sanskritçe) [518]
SÖZBİLİR: İyi konuşan kişi SÖZMEN: Hatip SUDURÇU: Kahin (Sanskritçe)
SÖZBİLMEK: Belagat etmek SÖZMER: Hoşsohbet SUDURLAMAK: Kehanet etmek
SÖZBÖLMEK: Söz kesmek SÖZÜK: Sesli harf SUDURLANMAK: Kehanet edilmek
SÖZBİR: Sözüne sadık SÖZÜRBE: Balık ağı SUDURAN: Yemlik bitkisi
SÖZÇEK: Ağızdan alınan laf SÖZVER: Vaat SUDURMAK: Salya akıtmak
SÖZÇEKMEK: Ağzından laf almak SÖZVERİ: Vaat SUFAN: Fil (Mançuca)
SÖZÇEMEK: Lafazanlık etmek SÖZVERMEK: Vaat etmek SUFŞA: Sufle (replik fısıldama)
SÖZÇEN: Geveze SUBARAK: Kunduz SUFŞAMAK: Sufle vermek
SÖZÇENMEK: Gevezelik etmek SUBARHAN: Pagoda (Mançuca) SUFŞAMAN: Suflör
SÖZDEM: 1. Güfte 2. Dublaj SUBASAR: Hidrofor SUGAY: Yarımay
SÖZDEMEK: Söz söylemek SUBASMAK: Su içinde kalmak SUĞANGA: Pırasa
SÖZDEN: Dublajcı SUBASMAN: Su seviyesindeki yer SUĞMAK: İçine kapanmak
SÖZDENMEK: Dublaj yapmak SUBAT: Su seviyesi SUĞONA: Su tanrıçası (mit) [519]
SÖZDER: Edat (dilbilgisi) SUBATMAK: Suya batmak SUĞORUN: Yay burcu (astroloji)
SÖZDİZME: Nahiv SUBUĞA: Su ejderi SUĞOTA: Su tanrısı (mit) [520]
SÖZDİZMEK: Nahiv yapmak SUBURGAN: Cenaze merasimi SUĞRUK: Büyükbaş hayvan
SÖZDÜK: 1. Lügat 2. Kamus SUBUSUN: İnci SUĞSA: Ayyaş
SÖZEÇEN: Laf ebesi SUBUT: Midye SUĞSALIK: Ayyaşlık
SÖZELEMEK: Tenkit etmek SUBUYAR: Kırmız bitkisi SUĞSALMAK: Ayyaşlık etmek
SÖZELENMEK: Tenkit edilmek SUÇILAN: Su yılanı SUĞULMAK: Suyunu çekmek
SÖZELEŞMEK: Tenkit edişmek SUÇMAK: Geri çekmek SUĞUNAK: Duman sütünü
SÖZEM: Diksiyon SUÇUKMAK: Suçluluk duymak SUĞUNÇAK: Hortum (rüzgar)
SÖZEMEK: Düzgün konuşmak SUÇULMAK: Geri çekilmek SUĞUNDU: Peruk
SÖZEN: Hatip SUÇURMAK: Su dökülmek SUĞUNMAK: Peruk takmak [521]
SÖZENMEK: Hitap etmek SUÇURTMAK: Su dökmek SUĞUNOTU: Hekimotu [522]

203
SUĞUR: Dağ sıçanı SUKSALAMAK: Tohum saçmak SUN: 1. Nezaket 2. Majeste 3. Süt
SUĞURGAN: Günah çıkarma yeri SUKSAN: Yeni ekilmiş tarla SUNAMAK: Davet etmek
SUĞURGANMAK: Tövbe etmek SUKSUN: Gazoz SUNANMAK: Eline almak
SUĞURGATMAK: Günah çıkarmak SUKSUNMAK: Kabarcıklanmak SUNAR: 1. Arz eden 2. İzci
SUĞURGATMIŞ: Günahsız SUKSURAMAK: Kabarmak SUNARMAK: Gecikmek
SUĞURMAK: Tövbe etmek [523] SUKSUZ: Tokgözlü SUNATMAK: Davet etmek
SUĞURTMAK: Günah çıkarttırmak SUKUK: Parmak teması SUNAYAN: Davetkar
SUĞUŞ: Cenk SUKUN: Deri (Mançuca) SUNÇA: 1. Hediye 2. Armağan
SUĞUŞKAK: Cengaver SUKUNGA: Deriden yapılmış SUNÇAK: Kurban
SUĞUŞMAK: Cenk etmek SULA: 1. Pınar 2. Kaynak SUNÇAMAK: Armağan etmek
SUĞUŞTURMAK: Savaştırmak SULAÇ: Su kanalı SUNDAĞAN: Tepsi
SUĞUT: Ekşi süt peyniri SULAKAN: Teskin olmuş SUNDULAÇ: Çayır kuşu
SUĞUTMAK: Suyunu ayırmak SULAMAN: Su kanalı görevlisi SUNGA: Moratoryum [524]
SUĞUZAR: Ağaç sansarı SULAN: Sulak alan bitkisi SUNGAMAK: Moratoryum etmek
SUK: 1. İşaret parmağı 2. Gıpta SULAŞ: Sulu yiyecek SUNGAN: Morataryum ilan eden
SUKAÇ: Çeşme SULAŞMAK: Birlikte su içmek SUNGAR: Arzcı (arz eden)
SUKAK: Ak geyik SULCAR: Salya SUNGU: Arz (sunma)
SUKAK: Fars (İranlı) SULCARMAK: Salya akıtmak SUNGUN: 1. Arz olmuş 2. Meleke
- Sukakça: Farsça SULGUÇ: 1. Ayakkabı 2. Papuç SUNGUR: Şahin kuşu
- Sukakya: Farsya (İran) SULUS: Gök cismi SUNGURÇAK: Şahin yavrusu
SUKAR: Sucul bitki SULUSTAR: Burç (astronomi) SUNKAR: Kızıl şahin
SUKARAN: Deniz kırlangıcı SUM: 1. Mermi 2. Para birimi SUNMAN: Takdimci
SUKARMAK: Suya dalıp çıkmak SUMAĞAN: Dikdörtgen SUNU: Siyah kimyon
SUKAT: Bahşiş SUMAK: İtaat etmek SUNULTAY: Sempozyum
SUKATMAK: Bahşiş vermek SUMALTU: Kanguru (Mançuca) SUNUT: İthafiye
SUKLANÇ: Gıpta SUMAN: Sis (Mançuca) SUNUTMAK: İthaf etmek
SUKLANMAK: Gıpta etmek SUMANMAK: İtaat etmek SUR: Müthiş
SUKNA: Kabuk SUMATMAK: İtaat ettirmek SURACAN: Sakin
SUKNAMAK: Kabuk bağlamak SUMKA: Dağarcık SURAÇ: Kavrulmuş tahıl
SUKOZ: 1. Su kestanesi 2. Su cevizi SUMKAY: Herif (adam) SURAJ: 1. Piç (argo) 2. Gayrımeşru
SUKRANMAK: Dilencilik etmek SUMLU: Yabancı dil SURAK: 1. Haber 2. Rivayet 3. Rica
SUKRATMAK: Dilendirmek SUMLUMAK: Ecnebice konuşmak SURAKLAR: Haberler
SUKSA: Tohum SUMMAK: Gözden yitmek SURAMAK: Rica etmek [525]

204
SURAN: 1. Pire 2. Kene (Mançuca) SURUŞLAMAK: Tahıl kavurmak SUTUŞKAN: Su sıçanı [531]
SURANIŞ: İstirham SURUŞMAK: Mektuplaşmak [529] SUVAK: Kanal (suyolu)
SURANMAK: İstirham etmek SUS: 1. Yaşam enerjisi 2. Nur [530] SUVAKLAMAK: Kanal açmak
SURALTA: 1. Rica 2. İstirham SUSAÇMAK: Su serpmek SUVAKLANMAK: Kanal açılmak
SURAŞ: Tahıl kavurması aşı SUSAK: Kepçe SUVANDA: Sarımsak (Mançuca)
SURAŞMA: Haberleşme SUSALMAK: Kanala su bağlamak SUVAR: 1. Su dağıtıcısı 2. Bol su
SURAŞMAK: Haberleşmek SUSAR: Sansar SUVARMAK: Su vermek
SURAYMA: İstihbarat SUSAŞ: Su serpeceği SUVAT: 1. Kürün 2. Sahil 3. Kanal
SURAYMAK: İstihbarat almak SUSAY: Talebe (Mançuca) SUVAYAN: Soya (Mançuca)
SURGA: 1. Ders [526] 2. Toz SUSGUÇ: Faraş SUVKUDAY: Su tanrısı [532]
SURGAÇI: Öğretmen SUSKA: Domuz SUVŞAYAN: Karides
SURGAL: Dilekçe SUSKACAK: Domuz yavrusu SUVUK: Hamur
SURGUNÇAK: Mıknatıs SUSKAÇ: Susturucu (mekanik) SUVULGAN: Su semenderi
SURGUNÇAMAK: Mıknatıslanmak SUSKU: Sükut SUY: Kabahat (Çince)
SURKAÇ: Zamk [527] SUSKUÇ: Ekskavatör ağzı SUYACAK: Gölet
SURKAÇLAMAK: Zamklamak SUSTAN: Su sıçanı SUYAK: Sülale
SURKAÇLANMAK: Zamklanmak SUSU: 1. Sıhhat 2. Şifa 3. Harabe SUYAMAK: Su tutmak (baraj vs.)
SURMA: Şarap SUSUK: Suskun SUYAVUL: Bahriyeli (deniz askeri)
SURMAG: Yüzülmüş deri [Surmak] SUSULTUNGA: Bilge (Mançuca) SUYKUMAK: Alkolik olmak
SURMAK: 1. Deri yüzmek 2. Sormak SUSULU: Deniz kızı SUYKUN: Küpe (Mançuca)
SURT: Hane (ev) [528] SUSUN: 1. Şerbet 2. Susama SUYLAMAK: Kabahat atmak
SURTAL: Doktrin SUSUNDUK: Meşrubat SUYLAMAN: Su tanrısı (mitoloji)
SURTKUÇ: Merhem SUSUNGA: Mor renk SUYLAN: Yaban arısı (Mançuca)
SURTMAK: Merhem sürmek SUSUNGAMAK: Fısıldamak SUYLUK: Kabahatli davranış
SURU: Mercan (Mançuca) SUSUNMAK: Sessiz kalmak SUYMAG: Kabahat [Suymak]
SURUCU: Mercan dalgıcı (Mançuca) SUSUR: Manda (camız) SUYMAK: Kabahat işlemek
SURUK: Mektup SUSURGAN: Erguvan SUYMAN: Su yılanı
SURUKLAMAK: Mektup yazmak SUSUTMAK: Sükut etmek SUYMU: Masaj
SURULÇA: Hal hatır sorma SUTAĞ: Hidrojen SUYMUÇU: Masör / Masöz
SURULÇAMAK: Hal hatır sormak SUTARA: Bilezik SUYRAN: Minare
SURULGA: 1. Dilekçe 2. Tenkit SUTUÇKAN: Kanalizasyon spirali SUYUK: 1. Sıvı 2. Kabahatli
SURULGAMAK: Dilekçe yazmak SUTMAK: Salya akıtmak SUYUKMAK: Kabahat işlemek
SURUŞ: 1. Tahıl kavurması 2. Mektup SUTUĞAN: Akvaryum SUYULMAK: Sudan deri kabarmak

205
SUYUN: 1. Cazibe 2. Niyet SÜDÜRMEK: Soya çekmek SÜLERMEK: İçi boşalmak
SUYUNMAK: Suya girmek SÜĞ: 1. Asker 2. Leşker SÜLESÜN: Vaşak
SUYUR: Yaban horozu SÜĞER: Nefer SÜLEYKE: Kristal
SUYURAN: 1. Muzaffer 2. Abdestli SÜĞDÜRMEK: Çekmek SÜLGÜ: 1. Esneme 2. Sünme
SUYURGAL: Madalya SÜĞDÜRTMEK: Çektirmek SÜLMEK: 1. Esnemek 2. Sünmek
SUYURGAMAK: Ödül vermek SÜĞDÜZ: Kuyruklu yıldız SÜLPEN: Mıymıntı
SUYURGAN: Teneşir taşı SÜĞLEMEK: Askere gitmek SÜLTEK: Cadı
SUYURGANMAK: Tövbe etmek SÜĞLENMEK: Askere alınmak SÜLÜĞEN: Zirkonyum
SUYURGATMAK: Madalya takmak SÜĞLÜÇ: Parmak açısı ölçüsü [533] SÜME: 1. Keşif 2. Manastır
SUYURGATMIŞ: Madalya sahibi SÜĞLÜM: 1. Beyzi 2. Oval SÜMEÇİ: Mucit
SUYURMAK: Abdest almak SÜĞME: Kuyrukluyıldız SÜMEG: Keşif [Sümek]
SUYUTMA: Boğulma SÜĞMEK: 1. Sünmek 2. Uzamak SÜMEK: İcat etmek
SUYUTMAK: Boğulmak SÜĞMEN: Kabuk kırıcı SÜMELEMEK: Keşfetmek
SUYUVAR: Hidrosfer SÜĞRÜK: Vajina SÜMELEN: Bükülmüş yün yumağı
SUZ: Erkek ördek SÜĞÜLGEN: Meteorit SÜMELENMEK: Keşfedilmek
SUZAK: Ördek SÜĞÜLMEK: Yıldız kaymak SÜMELEŞMEK: Meydana çıkmak
SUZAN: Dişi ördek SÜKE: Balta SÜMELMEK: Eğirilmek (yün)
SUZMAÇ: Mercimek çorbası SÜKEMEK: Çökmek SÜMER: Sivri dağ
SUZMAK: Kuyudan su çekmek SÜKETMEK: Çöktürmek SÜMKÜREĞEN: Salyangoz
SUZUK: Temiz SÜKEYMEK: Çökmek SÜMLEMEK: İhtiyarlamak
SUZUKMAK: Temizlenmek SÜKEYTMEK: Çöktürmek SÜMSÜMEK: Yılışıklık yapmak
SÜÇREMEK: Diz üstü düşmek SÜKRÜK: Vajina SÜMÜR: Şaman elbisesi
SÜÇRETMEK: Diz çöktürmek SÜL: Serum SÜMÜRCEMEK: Gabin yapmak
SÜÇÜK: Meyve şarabı SÜLDE: Ulusal bilinç [534] SÜMÜRCENMEK: Şehvetlenmek
SÜÇÜMEK: Şarap tatmak SÜLE: Yulaf SÜMÜRCETMEK: Şehvetlendirmek
SÜÇÜNMEK: Şarap mayalanmak SÜLEK: Başıboş SÜN: Ruh (hareketli) [535]
SÜÇÜRMEK: Şarap tatmak SÜLEKEY: Salya SÜNBÜKE: At tırnağının sivri ucu
SÜÇÜTMEK: Şarap mayalamak SÜLEMEK: Nefes almak SÜNDÜK: Civa
SÜDERGE: Süt sağımı SÜLEMEN: Salyangoz SÜNDÜRMEÇ: Peynirli şeker
SÜDERGEN: Süt sağım alanı SÜLEMİŞ: Hücumcu SÜNE: Can
SÜDERMEK: Süt sağmak SÜLEN: Çorba SÜNEK: Elastik
SÜDÜN: Asil SÜLENÇ: Hücum SÜNEMEK: Nadasa kalmak
SÜDÜNMEK: Soya çekmek SÜLENMEK: Başıboş dolaşmak SÜNETMEK: Nadasa bırakmak

206
SÜNEZİN: Ruh (hareketli) SÜRETKE: Direksiyon SÜRÜK: Sürü (hayvan)
SÜNGELEMEK: Çalkalamak SÜRETMEK: Ertelemek SÜRÜKÇÜ: Çoban
SÜNGÜK: Kemik SÜREV: Seyir (araç) SÜRÜM: Mart ayı
SÜNGÜLÜK: Ihlamur SÜREVÇİ: Şoför SÜRÜN: Yağlı - yoğurtlu ekmek aşı
SÜNGÜMEK: Arasına girmek SÜREY: Vakit SÜRÜNÇ: Makyaj
SÜNGÜTMEK: Araya koymak SÜREZİN: Ruh (sabit) SÜRÜNGEÇ: Kaygan yer
SÜNGÜŞ: Süngü muharebesi SÜRGE: 1. İshal 2. Diyare SÜRÜNGEL: Kayak teleferiği
SÜNGÜŞMEK: Harp etmek SÜRGEÇ: Lif (banyo) SÜRÜT: Değirmen
SÜNÜK: 1. Sünmüş 2. Kıkırdak SÜRGEK: Ocak ayı SÜRÜTME: Pantif terlik
SÜNÜT: Lastik SÜRGEL: 1. Daima 2. Hala (henüz) SÜRÜTMEK: Oyalamak
SÜPÜRGEÇ: Faraş SÜRGELMEK: Devam etmek SÜRÜZE: Takipçi
SÜPÜRMEN: Elektrikli süpürge SÜRGEMEK: İshal olmak SÜRÜZEMEK: Takip etmek
SÜR: Ruh (hareketsiz) [536] SÜRGENDİRMEK: İshal etmek SÜRVE: Adaçayı
SÜRBE: Sürü (hayvan) SÜRGENMEK: İshal olmak SÜSÇEN: Vuruşkan (koç, boğa)
SÜRÇEK: 1. Matine 2. Hikaye SÜRGER: 1. Müshil 2. Pürgatif SÜSEK: 1. Tahıl ambarı 2. Boynuz
SÜRÇÜ: Çoban SÜRGETMEK: ishal etmek SÜSER: Ocak çekirgesi
SÜRÇÜTMEK: Sürtündürmek SÜRGİT: Payidar SÜSETKE: 1. Masal cini 2. Ev cini
SÜRDEĞEN: Sefer (askeri) SÜRGİTMEK: Payidar olmak SÜSKÜN: Arka taraf
SÜRDEMEK: Sefere çıkmak SÜRGÜÇ: Bulaşık bezi SÜSLEK: 1. Ziynet 2. Dekor
SÜRDENMEK: Sefer etmek SÜRKE: Fırça SÜSLEMEN: Dekoratör
SÜREÇ: Proses SÜRKELEMEK: Fırçalamak SÜSLER: Dekor
SÜREGEÇ: Sünger SÜRKELENMEK: Fırçalanmak SÜSMEK: Toslamak (kafa vurmak)
SÜREĞEN: 1. Müzmin 2. Kronik SÜRKELETMEK: Fırçalatmak SÜSMEN: Koçbaşı (savaş aleti)
SÜREKE: Saat (zaman ölçüsü) SÜRLEMEK: Tütsülemek SÜSÜK: İman
SÜRELMEK: Zaman geçmek SÜRLENMEK: Tütsülenmek SÜSÜKTEY: İmanlı
SÜRELTMEK: Zaman geçirmek SÜRLEV: Patika SÜSÜN: İşve
SÜREMEK: Bağırmak SÜRLEZEN: Tırtıl SÜSÜNMEK: İşve yapmak
SÜREN: 1. Sevkiyat 2. Tünel 3. İn SÜRMEÇ: Çekmece SÜTEMER: Süt çocuğu (memede)
SÜRENEK: Rutin SÜRMEN: Şoför SÜTER: Kayıp
SÜRENGE: Takvim SÜRSÜZ: Ebter (soyu kesik) SÜTERMEK: Sütü gelmek
SÜRENKE: Taş oyunu (9 taşla) [537] SÜRTEK: Rende SÜTLEĞEN: Euforbia (sütlüce otu)
SÜRENMEK: Ertelenmek SÜRTEMEK: Rendelemek SÜTLEK: Süt veren
SÜRER: Sevkiyatçı SÜRTKE: Kurutulmuş hayvan derisi SÜTLEMEK: Süt koymak

207
SÜTLEŞ: Sütlaç SÜYGETMEK: Nişanlamak (söz) SÜYÜRCEK: Bahtiyarlık
SÜTYÜZ: Kaymak (yüzeyden) SÜYGÜÇ: Şıpsevdi SÜYÜRCEN: Bahtiyar
SÜVE: Çerçeve SÜYKEM: Sempati SÜYÜRGE: 1. Tatlısu balığı 2. Şölen
SÜVEMEK: Sivriltmek SÜYKEMEK: Sempati duymak SÜYÜRME: İhtiras (aşk)
SÜVELMEK: Sivrilmek SÜYKEN: Defne SÜYÜRMEK: İhtiras etmek (aşk)
SÜVEREK: Hamam böceği SÜYKÜ: Küpe SÜYÜŞ: Seks (cinsel birleşme)
SÜVEY: Göğüs kemiği SÜYKÜM: 1. Cazibe 2. Sempati SÜYÜŞMEK: Sevişmek
SÜVEYGEN: Göğüs kafesi SÜYKÜMLÜ: 1. Cazip 2. Sempatik SÜYÜTMEK: Müjde vermek
SÜVEYKE: Göğüs kemiği SÜYKÜMSÜZ: Antipatik SÜZEK: Filtre
SÜVGEL: 1. Silindir 2. Loğtaşı SÜYME: Müjde SÜZENEK: Filtre düzeneği
SÜVMEÇ: Bükülmüş yünden ip SÜYMEK: Müjdelemek SÜZER: Yağmur kuşu
SÜVMEK: 1. Bükmek 2. Sivrilmek SÜYMEL: Müjdeli SÜZGE: Filtre tülü
SÜVÜNÇ: Şubat ayı SÜYMEN: Müjdeci SÜZGÜ: Filtre
SÜY: 1. Vaat 2. Söz (nişanlanma) SÜYNÜK: Ihlamur SÜZLEMEK: Filtrelemek
SÜYE: 1. Metanet 2. İstinat SÜYREMEK: Cezbeye gelmek SÜZLENMEK: Filtrelenmek
SÜYEĞEN: 1. Metanetli 2. Hasretli SÜYRENMEK: Cezbolmak SÜZMEÇ: Arpacık soğanı yemeği
SÜYEK: 1. Kemik 2. Zar (oyun) SÜYRETMEK: Cezbetmek SÜZÜK: Filtre edilmiş
SÜYEKTEMEK: Kemikle serpmek SÜYTEY: Nişan töreni -Ş-
SÜYELMEK: Dikilmek, kalkmak SÜYÜ: 1. Aşk 2. Buse ŞADMAN: Memnun
SÜYEM: İşaret parmağı (15 cm) SÜYÜÇEN: Aşık ŞAGA: Vali
SÜYEMEK: İstinat etmek SÜYÜK: 1. Cazip 2. Sempatik ŞAGAY: Aşık oyunu
SÜYEMLEMEK: Karışla ölçmek SÜYÜKMEK: Cazip gelmek ŞAGUMAK: Dalamak
SÜYEN: Tatlısu levreği SÜYÜLMEK: Yıldız kaymak ŞAGUNMAK: Dalanmak
SÜYENÇ: Metanet SÜYÜM: 1. Sempati 2. Lif (tel) ŞAĞALA: Martı
SÜYENGEN: Müstenit SÜYÜN: Sempati ŞAĞANAK: Sibirya ardıcı
SÜYENMEK: Metanet göstermek SÜYÜNÇ: Müjde ŞAĞIL: 1. Moloz 2. Hafriyat
SÜYERCE: Sempati SÜYÜNÇE: Müjdeli haber ŞAĞIR: Kırmızı şarap
SÜYERCEN: Sempatik SÜYÜNÇÜ: Müjdeci ŞAĞIRÇI: Şarapçı
SÜYEVÜŞ: Sempatik SÜYÜNÇÜK: Müjdeli haber ŞAĞLAMAK: Küfretmek
SÜYEZİN: Ruh SÜYÜNDÜK: Müjdeli haber ŞAĞLANMAK: Küfredilmek
SÜYGEMEK: Nişanlamak (söz) SÜYÜNMEK: Müjde almak ŞAĞLAŞMAK: Küfredişmek
SÜYGEN: 1. Nişanlı 2. Sevgili SÜYÜR: Şans ŞAĞLAVIK: Şelale
SÜYGENMEK: Nişanlanmak (söz) SÜYÜRCE: Baht ŞAH: İran kralı (Farsça)

208
ŞAHÇA: Şah karısı (Farsça) ŞALDIRAK: Itır (Pelargonium) ŞARA: Ufuk çizgisi
ŞAHTA: Maden ocağı (Rusça) ŞALDIRGAN: Küçük şelale ŞARAK: 1. Tuvalet 2. Hela
ŞAHTA: 1. Ayaz 2. Noel baba ŞALGI: Tırpan ŞARBAK: Sincap
ŞAHTAMAK: Dilek tutmak ŞALGIN: Isırgan otu ŞARÇIN: Tavla (at ahırı)
ŞAKAĞ: Kronometre ŞALGIT: Melez ŞARGA: Thymallus balığı
ŞAKAĞA: Nevruz (yılbaşı) ŞALIK: 1. Solgun 2. Av tanrısı (mit) ŞARGAN: Pile
ŞAKAĞAN: Tarantula örümceği ŞALIKMAK: Solmak (bitki) ŞARGANMAK: Dalgalanmak
ŞAKAĞLAMAK: Nevruz kutlamak ŞALIMA: Çalılık alan ŞARGILAK: Ağaç sansarı
ŞAKAR: Çakmak (araç) ŞALIN: Maaş ŞARK: Metal sesi
ŞAKINÇ: Ötüş ŞALINÇ: Musiki ŞARIK: Sandalet (açık ayakkabı)
ŞAKIR: Şarkıcı ŞALINDIZ: Müzisyen ŞARKILDAK: Şakrak (ötücü)
ŞAKIRMAK: Şarkı söylemek ŞALINMAK: Maaş almak ŞARKILDAMAK: Şakramak
ŞAKITMAK: Şarkı söyletmek ŞALIT: Hasat ŞARKIRAMAK: Şarıldamak
ŞAKMAN: Ötücü kuş ŞALITMAK: Hasat etmek ŞARKIRAV: Şarıltı
ŞAKRI: Şakıma ŞALLAK: Kamçı ŞARLAVUK: Şelale
ŞALA: Çöl ŞALMA: 1. Kement 2. Akne ŞARMALMAK: Kolu sıvanmak
ŞALAK: Ham meyve ŞALMAN: Kereste ŞARMANMAK: Kolunu sıvamak
ŞALAGAY: Derme çatma ŞALTA: Başlık parası ŞARPAN: 1. Cin 2. Şok
ŞALAMA: 1. Ağaç 2. Bez bağlama ŞALTAĞAN: Bahaneci ŞARPMAK: Cin çarpmak
ŞALAMAK: Bez bağlamak (ağaç) ŞALTAK: Bahane ŞARTLAK: Patlak
ŞALAN: Yabani gül ŞALTAMAK: Bahane bulmak ŞARTLAMAK: Patlamak
ŞALANGA: Sekreter kuşu ŞALTIRAV: Şıkırtı ŞAŞ: 1. Tığ 2. Şiş
ŞALANMAK: Kuyruk örülmek (at) ŞAMAKAY: Palyaço ŞAŞALAMAK: Biraz şaşırmak
ŞALAP: Ayran ŞAMAN: Kam (Tunguzca) ŞAŞALATMAK: Biraz şaşırtmak
ŞALATMAK: Kurdela bağlamak ŞAN: İlk kar ŞAŞAR: Mütehayyir
ŞALAY: Kurdela ŞANÇAK: Kar fıçısı ŞAŞILMAK: Hayret etmek
ŞALAYMAK: Kurdela yapmak ŞANDA: Alçak yer ŞAŞINÇ: Sürpriz
ŞALÇAĞAN: Dinozor ŞANDAMAK: Çınlamak ŞAŞINMAK: Gaflet etmek
ŞALDAK: Müzik aleti ŞANDI: Taban ŞAŞINTI: Sürpriz
ŞALDAM: Müzik ŞANGI: Kızak ŞAŞKA: Dama oyunu
ŞALDAMAK: Soymak ŞANIR: 1. Kuzen 2. Orman tanrısı ŞAŞKAK: Kene
ŞALDAN: 1. Nü (sanat) 2. Çıplak ŞANTIK: Pantolon ŞAT: Cesaret
ŞALDANMAK: Soyunmak ŞAR: Bileği taşı ŞATLAK: Gök gürültüsü

209
ŞATLAMAK: Gök gürlemek ŞEBER: İhtiyat ŞEŞİLMEK: Çözülmek
ŞATRA: Altay dama oyunu ŞEBERÇEK: İhtiyatlı ŞEŞİNMEK: Elbise çıkarmak
ŞAVDAL: Serpme sunusu ŞEBERLEMEK: İhtiyatlı davranmak ŞEŞİTMEK: Düğme açmak
ŞAVDALMAK: Serpilmek ŞEBERLENMEK: İhtiyat etmek ŞEŞMEK: Çözmek
ŞAVDAMAK: Serpmek ŞEDEMEK: Çitle çevirmek ŞETLEVİK: Kabak çekirdeği
ŞAVDUR: Serpme çubuğu ŞEDEN: Çit ŞETİK: Dağ kedisi
ŞAVKIMAK: Gürüldemek ŞEDENMEK: Çitle çevrilmek ŞEVER: Temiz
ŞAVKIN: Gürültü ŞEKMEN: Ceket ŞEVERLEMEK: Temizlemek
ŞAVKITMAK: Gürüldetmek ŞELEK: Fıçı ŞEVERLENMEK: Temizlenmek
ŞAVMAK: Gün ışığı vurmak ŞELGEME: Elbise düğmesi ŞEYEN: Karbeyaz rengi (Mançuca)
ŞAVUR: 1. Fısıltı 2. Salamura ŞELME: 1. Atkı 2. Şal ŞEYİR: Katran
ŞAVURLAMAK: Fısıldamak ŞELMEK: 1. Atmak 2. Savurmak ŞIDAM: Tahammül
ŞAVURLAŞMAK: Fısıldaşmak ŞELTEK: Kalbur ŞIDAMAK: Tahammül etmek
ŞAY: Şeref ŞELTEMEK: Elemek ŞIDANMAK: Sabretmek
ŞAYAN: 1. Haylaz 2. Akrep (saat) ŞELTENMEK: Elenmek ŞIĞANAK: Boğaz (coğrafya)
ŞAYARTI: Latife ŞELÜLGEN: Yağmurcun kuşu ŞIĞARAK: Çeşme
ŞAYARTMAK: Latife yapmak ŞEMİRŞEK: 1. Pirzola 2. Kıkırdak ŞIĞARAV: Lokavt (iş durdurma)
ŞAYBAL: Şımarık ŞENDİ: Zambak ŞIĞARMA: İhracat
ŞAYINMAK: Metal kaplanmak ŞENGERÇE: Sığırcık kuşu ŞIĞARMAK: İhraç etmek
ŞAYITMAK: Metal kaplamak ŞEPÇEK: Bülbül ŞIĞIMAK: Pike yapmak (uçak)
ŞAYIR: Zift ŞEPŞE: Yaban arısı ŞIĞIN: Masraf
ŞAYIRMAK: Ziftlemek ŞERGİ: Uğur böceği ŞIĞINMAK: Masraf etmek
ŞAYKA: 1. Hizip 2. Parti (siyasi) ŞERŞERE: Şelale ŞIĞIR: 1. Çıkrık 2. Çark 3. Şarkı
ŞAYKAMAK: İtiraz etmek ŞERT: Pulluk (büyük saban) ŞIĞIRIK: 1. Çember 2. Mekik (ip)
ŞAYKANMAK: İtiraz edilmek ŞERTEMEK: Fiske vurmak ŞIĞIRMAK: Şarkı söylemek
ŞAYLAN: Kibar ŞERTENMEK: Parmağı üste atmak ŞIĞIRTMAK: Şarkı söyletmek
ŞAYLIK: Kibarlık ŞERTİK: Fiske ŞIĞISTAN: Şarkiyat
ŞAYMAK: Teçhiz etmek ŞERTMEK: Fiske vurmak ŞIĞMAK: Doğmak (Güneş, Ay)
ŞAYMAN: Teçhizat ŞEŞE: Şeytani kuş (Mançuca) ŞIĞRAK: Oynak
ŞAYRAMAK: Şarkı söylemek ŞEŞEMEK: Kılık değiştirmek ŞIĞRAMAK: Raks etmek
ŞAYRAN: Şarkıcı ŞEŞEN: Hatip ŞIĞRATMAK: Raks ettirmek
ŞAYRANMAK: Şarkı dinlemek ŞEŞER: Kaba (Mançuca) ŞIRILDAVUK: Bebek çıngırağı
ŞAYRATMAK: Şarkı söyletmek ŞEŞİK: Çözülmüş ŞILAK: Merhem

210
ŞILAMAK: (Merhem) Sürmek ŞIYMANAR: Kuyruk ŞİYELMEK: Gerilmek
ŞILANMAK: (Merhem) Sürünmek ŞIYMANMAK: Kuyruk sallamak ŞİYELTMEK: Germek
ŞILATMAK: (Merhem) Sürdürmek ŞİDER: Köstek ŞİYEBÖRÜ: Çakal
ŞILAVŞAN: Tenya ŞİDERLEMEK: Kösteklemek ŞİYGİN: Sınır
ŞILDIR: Şırıltı ŞİDERLENMEK: Kösteklenmek ŞİYMEK: Sınırlandırmak
ŞILDIRAK: Çıngırak ŞİL: Cam ŞOÇA: Fasulye
ŞILDIRAMAK: Çıngırdamak ŞİLEĞEN: Duş (armatür) ŞOGA: Kireç
ŞILGAMAK: Faydalanmak ŞİLEKEY: Salya ŞOGALAMAK: Badana etmek
ŞILGARMAK: Fayda sağlamak ŞİLEMEK: Yağmur çiselemek ŞOGALANMAK: Badana edilmek
ŞILKIM: Taciz ŞİLEMİR: Kötü ruh ŞOĞMAK: Korlaşmak
ŞILKIMAK: Taciz etmek ŞiLEN: 1. Leylek 2. Jale ŞOĞUR: Flüt
ŞILLAK: Çifte (tekme) ŞİLENMEK: Jale oluşmak ŞOĞURT: Salya
ŞILTAĞAN: Yaygaralı ŞİLTER: Nakış ŞOLA: Lakap
ŞILTAK: 1. Yaygara 2. Kapris ŞİLVE: Lapa ŞOLAMAK: Lakap takmak
ŞILTAKÇI: 1. Yaygaracı 2. Kaprisli ŞİNGEMEK: Sindirmek ŞOLANMAK: Lakap almak
ŞILTAMAK: Yaygara yapmak ŞİR: Emaye ŞOMA: Şımarık
ŞILTANMAK: Kapris yapmak ŞİRE: Masa ŞOMALANMAK: Şımarmak
ŞILTAV: Kapris ŞİREGEN: Taht ŞOMALATMAK: Şımartmak
ŞIMTAK: Nazlı ŞİRLEMEK: Emaye kaplamak ŞONGU: Pike (uçak)
ŞIMTAMAK: Nazlanmak ŞİRLENMEK: Emaye kaplanmak ŞONGUMAK: Pike yapmak (uçak)
ŞINA: Kurt ŞİRGE: Karyola ŞONTAY: Torba
ŞINAYAK: Kurt ayağı süs ŞİRİK: 1. Çayır 2. Çimen ŞORAMAK: Ruh çağırmak
ŞIRGA: Süs eşyası ŞİRTEK: Halı ŞORAMAN: Ruh çağıran
ŞIRMAK: 1. Sarılmak 2. Cırmak ŞİRTEMEK: Halı sermek ŞORÇUN: Eşek arısı
ŞIRMAVIK: Sarmaşık ŞİRTENMEK: Halı serilmek ŞORÇUNMAK: Eşek şakası yapmak
ŞIRNAK: Akıntı ŞİRTMEK: Fiske vurmak ŞORKA: Şelale
ŞIRNALMAK: Akıntı oluşmak ŞİŞERGE: Balon ŞORLAK: Şırıltılı
ŞIRNAMAK: Akmak (akarsu) ŞİŞİREÇ: Pompa ŞORLAMAK: Şırıldamak
ŞIRNAŞMAK: Akışmak ŞİŞMEN: Şişman [doğru söyleniş] ŞORLAY: Şırılıtılı dere
ŞIRNATMAK: Akıtmak (akarsu) ŞİV: Filiz ŞOŞAK: Koni
ŞIŞARGAN: Serçe (Mançuca) ŞİYE: 1. Düğüm 2. Vişne ŞOŞKAN: Toprak solucanı
ŞIVGIN: Filiz ŞİYELEMEK: Düğümlemek ŞOYMAG: Yüksük [Şoymak]
ŞIVMAK: Filizlenmek ŞİYELENMEK: Düğümlenmek ŞOYMAK: Kaplamak

211
ŞÖKÜR: Diken ŞURALA: 1. Orman cini 2. Masal cini ŞÜLENMEK: Yağmurda ıslanmak
ŞÖLDEMEK: Çölde kalmak ŞURÇAK: Şakrak kuşu ŞÜNÜK: Çınar ağacı
ŞÖLDER: Kaktüs ŞURÇAMAK: Şakramak ŞÜR: Mercan
ŞÖLEN: Ziyafet ŞURDAMAK: Damlayarak akmak ŞÜRDÜR: Süpürge
ŞÖLMEG: Şişe [Şölmek] ŞURDATMAK: Damla ile akıtmak ŞÜRELE: 1. Masal cini 2. Orman cini
ŞÖLMEK: Sıcakta pişmek ŞURLAK: Damla ŞÜRGEY: Ham (olgunlaşmamış)
ŞÖYMEK: Sündürmek ŞURLAMAK: Damlamak ŞÜRLEMEK: Şüphe etmek
ŞÖYÜLÇEK: Lastik ŞURLATMAK: Damlatmak ŞÜRLENMEK: Şüphelenmek
ŞÖYÜLMEK: 1.Sünmek 2. Esnemek ŞURMAK: Vidalamak ŞÜRLEV: Şüphe
ŞUBAR: Efsanevi at [538] ŞURUK: Vida -T-
ŞUĞLAK: Battaniye ŞUVLAMAK: Uğuldamak TABA: 1. İtiraz 2. Ren geyiği
ŞUĞLAMAK: Örtmek ŞUVLATMAK: Uğuldatmak TABALAMAK: İtiraz etmek
ŞUĞLANMAK: Örtülmek ŞUVMAG: Kıta (şiir) [Şuvmak] TABALANMAK: İtiraz edilmek
ŞUĞUL: İspiyon ŞUVMAK: Şiir okumak TABAMAK: İnat etmek [539]
ŞUĞULÇU: İspiyoncu ŞUVSAMAK: Fısıldamak TABANMAK: İnat etmek
ŞUĞULGAMAK: İtiraz etmek ŞUVULDAMAK: Uğuldamak TABAŞMAK: İnatlaşmak
ŞUĞULGAN: Forum (tartışma) ŞUVULDAŞMAK: Uğuldaşmak TABGAÇ: Muhterem
ŞUĞULGAŞMAK: Tartışmak ŞUVULDATMAK: Uğuldatmak TABIZMAK: Bilmece söylemek
ŞUĞULMAK: İspiyonlamak ŞUYUK: Gürültü TABU: Mukaddes
ŞUĞURGAMAK: Uğuldamak ŞUYUKMAK: Gürültü çıkmak TABUN: 1. İbadet 2. Köy
ŞUĞURGAN: Kar fırtınası ŞUYUNMAK: Gürültü yapmak TADAV: Lezzet
ŞULA: Terkedilmiş yer (Mançuca) ŞÜĞÇEN: Filtre TADAK: Lezzet
ŞULAMAK: Terketmek ŞÜĞMEK: Filtrelemek TADAKLANMAK: Lezzetlenmek
ŞULAN: Balıkçıl kuşu ŞÜĞŞEĞEN: Elektron TADALMAK: Lezetine bakmak
ŞULÇURAK: Cıvıltı ŞÜĞŞEK: 1. Şimşek 2. Elektrik TADIK: Lezzetli
ŞULÇURAMAK: Cıvıldamak ŞÜĞŞEMEK: Şimşek çakmak TADIKMAK: Lezzetlenmek
ŞULÇURGAN: Muhabbet kuşu ŞÜĞÜK: Filtre edilmiş TADIKSIRMAK: Lezzetini yitirmek
ŞULUK: Oyunbozan ŞÜĞÜR: Filtre TADINMAK: Tadına bakmak
ŞULUN: Kutup likeni ŞÜĞÜRMEK: Filtreden geçirmek TADIZ: Lezzet
ŞULMUS: Şeytan ŞÜK: Sakin TADIZMAK: Gurmelik yapmak
ŞUMGAY: Aceleci ŞÜLEK: Şiir TADIZMAN: Gurme
ŞUNKAR: Kerkenez kuşu ŞÜLEMEK: Yağmur yağmak TAGALAK: Makara
ŞURAK: Çadır direği ŞÜLEN: Çamurcun kuşu TAGALOG: Filipinli

212
- Tagalogça: Filipince TAK: Dert TALAVÇI: Yağmacı
- Tagalogya: Filipinler ülkesi TAKA: 1. Koç 2. Küçük gemi TALAVRA: İltihap
TAGAY: Muhterem TAKAK: Aksesuar TALAVRAMAK: İltihaplanmak
TAĞA: 1. Arzu 2. Kaide (kural) TAKAMAK: Mola vermek TALAVUL: Yağmacı
TAĞALAK: Arzulu TAKAV: Nal TALAY: Okyanus
TAĞALAMAK: Arzulamak TAKAVÇI: Nalbant TALAYÇI: Denizci
TAĞALANMAK: Arzulanmak TAKAY: Dayı TALAZ: Tsunami (büyük dalga)
TAĞALAŞMAK: Buluşmak TAKAZ: Hile ile alınan şey TALBAĞA: Kıspet (pehlivan giyiti)
TAĞAM: 1. Varsayım 2. Hipotez TAKMAG: Kıta (şiir) [Takmak] TALBIMAK: Arzu duymak
TAĞAMAK: Varsaymak TAKMAK: Kıta okumak (şiir) TALBINDIRMAK: Heyecan vermek
TAĞAMLAMAK: Varsaymak TAKYA: Horoz TALBINMAK: Heyecanlanmak [540]
TAĞAMLANMAK: Varsayılmak TAKIL: Kurban TALBITMAK: Arzulatmak
TAĞAN: 1. Alakarga 2. Sac ayağı TAKILGA: 1. Muziplik 2. Şaka TALBUĞA: Yular
TAĞANA: 1. Pırasa 2. Tekne (gemi) TAKINÇ: Kompülsiyon TALCAK: Sara (epilepsi)
TAĞANMAK: Hesaplamak TAKIR: Ziynet takan TALCIKMAK: Sara nöbeti tutmak
TAĞAR: Ağırlık ölçüsü (83 kg) TAKIT: 1. Aksesuar 2. Fiş (elektrik) TALCITMAK: Nöbet geçirmek
TAĞARMAK: Çuvala doldurmak TAKMAÇ: Takma diş TALÇIN: Kestane
TAĞAŞMAK: Azmetmek TAKŞIRMA: Manzume TALDA: 1. Gölge 2. Tente
TAĞAŞAR: Azimli TAKŞIRMAK: Şiir yazmak TALGA: Madalya
TAĞAŞMAK: Sebat etmek TAKŞIT: Şiir TALGAM: 1. Ahlak 2. Moral
TAĞAY: 1. Kıkırdak 2. Krampon TAKŞITMAK: Şiir okumak TALGAMAK: Aşermek (hamile)
TAĞAYAK: Takke TAL: Sepetçi söğüdü TALGAN: Sara (epilepsi)
TAĞI: 1. Dahi 2. Bile TALA: Saha (alan) TALGANMAK: Aşırı istek duymak
TAĞMA: Memur TALAK: Şarbon hastalığı TALGAV: Aşerme (hamile)
TAĞMAK: Tasarruf etmek TALAKAN: Yağmacı TALIĞ: Soygun (hırsızlık)
TAĞRAMAK: Tamir etmek TALAMA: Papatya TALIĞÇI: Hırsız
TAĞRANMAK: Tamir edilmek TALAMAK: Yağmalamak TALIK: Afyon
TAĞTAĞAN: Kumru kuşu TALANMAK: Hırsızlık etmek TALIM: Yağma (soygun)
TAĞUDAR: Heybetli TALAP: Alan ölçü birimi TALIMAK: Yağmalamak
TAĞUN: Riya TALAS: Oyuh sahası / çizgisi TALINMAK: Sara nöbeti geçirmek
TAĞUNÇU: Riyakar TALASMA: Müsabaka TALITMAK: Yağmalatmak
TAHAR: 1. Pelerin 2. Cübbe TALASMAK: Müsabaka yapmak TALIZ: 1. Uyuşturucu bitki 2. Afyon
TAHILGA: Tahıl sunusu TALAV: 1. Yağma 2. Tetanos TALKAN: Yulaf unu

213
TALKIMAK: Ayıplamak TAMANMAK: Yanmak TANALDIRMAK: Göz kamaştırmak
TALKINMAK: Ayıplanmak TAMAR: Tünel TANALMAK: Göz kamaşmak
TALKIRMAK: Tipilemek TAMARMAK: Tünelden geçmek TANAMAK: Farketmek
TALKIŞ: Grev TAMAŞ: Pençe TANANMAK: Farkedilmek
TALKIŞMAK: Grev yapmak TAMAŞMAK: Pencere açmak TANAR: Profesör
TALKIT: 1. Rehavet 2. İş yavaşlatma TAMÇIRMAK: Yağ damlamak TANARGA: Sürpriz
TALKITMAK: İş yavaşlatmak TAMÇITMAK: Yağ damlatmak TANARGAMAK: Şaşırmak
TALKU: Deri işleme aleti TAMDUR: Tandır (Arapça benzeşim) TANARGATMAK: Şaşırtmak
TALKUMAK: Deri işlemek TAMGAÇ: Mühür memuru TANARMAK: Hiddetlenmek
TALMA: Histeri krizi TAMGAN: Mühür memuru TANARTMAK: Hiddetlendirmek
TALMAK: Kriz tutmak [541] TAMINMAK: Yağı çıkmak TANAŞ: 1. Hayret 2. Müşavere
TALMAN: Sis (Mançuca) TAMIR: 1. Zinde 2. Ter TANAŞMAK: Hayret etmek
TALPAN: Kene TAMIRMAK: Terlemek TANATMAK: Sabah olmak
TALPIMAK: Çırpmak TAMIŞMAK: Yağ ayrışmak (zeytin) TANAV: Prova
TALPINMAK: Kanat çırpmak TAMITMAK: Yağını çıkarmak TANAZ: Kupon
TALŞIK: 1. İtimat 2. Elyaf TAMIZ: Döl (sperm) TANÇALMAK: Bozulmak (besin)
TALŞIKMAK: İtimat etmek TAMIZGAÇ: Damla sulama sistemi TANÇAMAK: Bozulmak (besin)
TALŞINMAK: Kefil olmak TAMIZMA: Ejakülasyon TANÇIL: Kapris
TALTAR: Flurya kuşu TAMIZMAK: Ejaküle olmak TANÇILAMAK: Kapris yapmak
TALU: 1. Kürek kemiği 2. Güzide TAMMAK: 1. Damlamak 2. Sızmak TANÇKILAMAK: Parçalamak
TALUÇU: Kürek kemiği falcısı TAMTA: Havan (silah) TANÇKILANMAK: Parçalanmak
TALULAMAK: Fal bakmak (kemikle) TAMTURMAK: Ateş yakmak TANÇKILATMAK: Parçalatmak
TALULATMAK: Fal baktırmak TAMUR: 1. Kök 2. Orijin TANDAĞ: Talep
TALUMAN: Elit TAMURGA: İç kanama TANDAĞIŞ: Talep etme
TALVAR: Hangar TAMURGAN: Sık kanayan (burun) TANDAK: Şafak
TAM: Duvar TAMURMAK: Kanamak (burun) TANDALMAK: Hayret etmek
TAMAÇ: Kızgın damga demiri TAMZIK: Baharat TANDAMAK: Şafak sökmek [542]
TAMAĞ: Cehennem TAMZIRMAK: Emzirmek TANDANMAK: Hayret etmek
TAMAĞAN: Dağlama demiri TAMZIRTMAK: Emzirtmek TANDAR: Oyun havası
TAMAK: Yakmak TAMZITMAK: Emzirtmek TANDARMAK: Oyun havası çalmak
TAMAMAK: Tutuşturmak TAN: Şafak TANDAV: 1. Talep 2. Teşhis
TAMAN: 1. Yanık 2. Tütsü TANAÇMAK: Aydınlanmak TANDAY: 1. Damak 2. Kare
TAMANA: Taşkıran otu TANAK: 1. Fevkalade 2. Acayip TANDU: Şenlik ateşi

214
TANGAK: Horoz TANITGAMAK: Beyyinelemek TAPAĞAN: Radar
TANGAYAZ: Bulutsuz soğuk hava TANITGAN: Beyyineli TAPAĞÇI: Mabet hizmetçisi
TANGI: Eziyet TANITLAMAK: İspatlamak TAPAK: Külah (başlık)
TANGILAMAK: Eziyet etmek TANITLANMAK: İspatlanmak TAPALGA: Kuşbaşı et
TANGILMAK: Eziyet çekmek TANITMAN: Represant TAPALGAN: Kuşbaşı et
TANGIŞ: Eziyet TANIZ: Hayret TAPALMAK: Dilimlenmek
TANGIZ: Izdırap TANIZMAK: Hayret etmek TAPALTMAK: Dilimlemek
TANGIZMAK: Izdırap çekmek TANKI: Sigara TAPAN: Tarla düzleme kütüğü
TANGMAY: Körebe oyunu TANKILAMAK: Sigara içmek TAPAR: 1. Sanki 2. Abid
TANHA: Kova burcu (astroloji) TANKUT: Sancak TAPARAN: Vicdan
TANI: Teşhis TANLA: Keramet (sıradışı olay) TAPARMAK: Doğruyu bulmak
TANIKLAMAK: Şehadet etmek TANLAĞI: Mucizevi TAPAVUT: 1. Put 2. Fark
TANIKMA: Teşhis etme TANLAMAK: Taaccüp etmek TAPÇA: Kutsallık
TANIKMAK: Teşhis etmek TANLATMAK: Taaccüp ettirmek TAPÇALI: Kutsal
TANIL: Teşhise dayalı TANMA: Marka TAPÇAN: Divan (koltuk)
TANILAMAK: Teşhis koymak TANMAK: Kehanet etmek [543] TAPÇAR: Üçayak
TANILAN: Bahsi geçen TANMAL: 1. Tuhaf 2. Garip TAPÇASIZ: 1. Murdar 2. Necis
TANILANMAK: Teşhis koyulmak TANSAMAK: İstihza etmek TAPDUK: Bulunmuş çocuk/hayvan
TANILGA: Nüfus cüzdanı TANSATMAK: İstihza etmek TAPGUR: Hikaye
TANILGAN: Meşhur TANSIK: 1. Mucize 2. Hasret TAPIĞSAK: Hizmetkar
TANILMAĞAN: Meçhul TANSIKMAK: Mucize göstermek TAPIĞSAMAK: Hizmetkarlık etmek
TANILMAK: Meşhur olmak TANSINMAK: Hayret etmek TAPIK: Mabet kapısı
TANIMAL: Meşhur TANSITMAK: Hayret ettirmek TAPIKSAK: Kapıkulu
TANIMLAÇ: Artikel TANSU: Şirin (Mançuca) TAPIKSAMAK: Kapıkulluğu etmek
TANIP: Hüviyet TANSULAMAK: Talan etmek TAPIN: İbadet
TANIPLAMA: Algılama TANTAMAG: Kahvaltı [Tantamak] TAPINAK: Mabet
TANIPLAMAK: Algılamak TANTAMAK: Kahvaltı yapmak TAPINÇ: İbadet
TANIPLANMAK: Algılanmak TANYU: İmparator TAPINDIRMAK: İbadet ettirmek
TANIR: Birini tanıyan kişi TANZA: Pipo (Çince) [Kanza] TAPINÇUYU: İbadethane
TANIRMAK: Teşhis etmek TANZAMAK: Pipo içmek (Çince) TAPINGA: Dinsel ayin
TANIT: İspat TAP: 1. Cihet 2. Heves TAPINGAÇ: Fetiş
TANITAÇ: Reklam TAPA: Bu yöne doğru TAPINGI: Dinsel ayin
TANITGA: Beyyine TAPAĞ: 1. Hürmet 2. Perestiş TAPIŞMAK: Birlikte ibadet etmek

215
TAPKI: Vicdan TAPUŞAK: Hizmetçi TARAYTMAK: Bölümlemek
TAPKIR: 1. Kafile 2. Defa TAPUŞMAK: Buluşmak TARAZ: Dokuma ipliği
TAPKU: Nükte TAPUZ: Bilmece TARBAÇ: Tırmık
TAPKUR: 1. Nüktedan 2. Rehber TAPUZMA: Bilmece TARBAĞ: Sihir
TAPLAK: Muvafakatname TAPUZMAK: Bilmece sormak TARBAĞAN: Altay köstebeği
TAPLAMAK: Rıza göstermek TAR: 1. Barut 2. Belalı TARBAĞLAMAK: Sihir yapmak
TAPLANMAK: Razı olmak TARA: Ağaç budama bıçağı TARBAĞLANMAK: Sihre uğramak
TAPLAŞMAK: Rızalaşmak TARABA: Kepenk TARBALGA: Rüzgar gülü
TAPMACA: Bilmece TARACIN: Çiftçi TARBALMAK: Ayağa kalkmak
TAPMAK: Bulmak TARADAY: İki tekerlekli araba TARBAMAK: Dik durmak [544]
TAPRAMAK: Hizmet etmek TARAGAY: 1. Kel 2. Çayır kuşu TARBAN: 1. Dik 2. Mağrur
TAPRANMAK: Hizmet görmek TARAĞAN: Mısır (bitki ve tane) TARBANMAK: Mağrurlanmak
TAPRATMAK: Hizmet ettirmek TARAKA: Tarama makinası TARBAZ: Gülle
TAPRAŞMAK: Hizmet edişmek TARAKAN: Hamam böceği (Rusça) TARBAZAN: Top (silah)
TAPSAMAK: Bedava almak TARAKTAN: Nişastalı pekmez TARBAZLAMAK: Gülle atmak
TAPSAŞAR: Bedavacı TARAL: Servi kuşu TARBAZLANMAK: Topa tutulmak
TAPSATMAK: Bedava vermek TARALCAN: Kestane kargası TARBUZ: Karpuz
TAPSIZ: 1. Yönsüz 2. Hevessiz TARALGA: 1. Toka 2. Radar TARCAN: Çavdar
TAPŞIRMA: 1. Tembih 2. Sipariş TARAM: Kiriş (tıp) TARÇA: Çayır çekirgesi
TAPŞIRMAK: Tembih etmek TARAMAÇ: 1. İnternet 2. Ağ TARDAĞAN: Palmiye ağacı
TAPŞITMA: Devir TARAMAN: Rençber TARDU: İmtiyazlı
TAPŞITMAK: Devretmek TARAMDALMAK: Sınıflanmak TARDUŞ: İmtiyaz
TAPTAN: Evcil tavşan TARAMDAMAK: Sınıflandırmak TARGA: El arabası
TAPTUK: Sofu TARAMDAV: Sınıf (kategori) TARGAMAK: Disiplinize etmek
TAPUĞ: İlahi (dinsel musiki) TARAN: 1. Ziraat alanı 2. Sınır TARGAN: 1. Disiplin 2. Tahkimat
TAPUK: Mabet TARANÇAK: Taramalı tüfek TARGANÇ: Disiplin
TAPUKÇU: Mabet görevlisi TARANÇI: Mevsimlik çiftçi TARGANMAK: Disiplinize olmak
TAPUKSAK: Mabet hizmetçisi TARANTA: Fayton (at arabası) TARGATMAK: Düzeltmek
TAPUKSAMAK: Hizmet etmek TARAŞ: Tarladaki mahsul artığı TARGIL: Kül rengi
TAPUL: Ot yığını TARAŞMAK: Karşılıklı taramak TARGUMAK: Şişmanlamak
TAPULMAK: Bulunmak TARAV: 1. Fasıl 2. Kısım TARGUN: 1. Obez 2. Mahçup
TAPUMAK: Hizmet etmek TARAY: Saten kumaş TARHAT: Yeşilbaş ördek
TAPUR: İcat TARAYMAK: Bölümlenmek TARHUN: Yayla çiçeği

216
TARIK: 1. Ekin 2. Zirai bitki TARLAN: Paçalı şahin kuşu TARTINCAMAK: Çekinmek
TARIKÇI: 1. Irgat 2. Çiftçi TARLANMAK: Gürüldemek TARTINÇ: 1. Kütle 2. Mukayese
TARIKLAK: Tarım arazisi TARLAV: 1. Ziraat 2. Bahçe TARTINGA: Terbiye
TARIKLAMAK: Ekin ekmek TARLAVUK: Uzun çizgili kavun TARTINGAN: Terbiyeli
TARIKMAK: Tarla sürmek TARLIK: 1. Bela 2. Felaket TARTINMAK: Utanmak [546]
TARILGA: Şaman düğmesi [545] TARMA: Kendir TARTIRMAK: İp çekmek
TARILGAN: Hasat edilmiş TARMAÇI: Kendir bükücü TARTIŞ: 1. İhtilaf 2. Bahşiş
TARILMAK: Hasat edilmek TARMAG: Branş [Tarmak] TARTIZ: Ağır
TARIN: Mısır (bitki) TARMAK: Ziraat yapmak TARTIZMAK: Çekişmek
TARINÇ: 1. Ziraat 2. Sınır TARMAL: 1. Lüle 2. Perma TARTMA: 1. Raf 2. İp merdiven
TARINÇAK: Hububat deposu TARMAN: Ziraatçi TARTMAÇ: Raf
TARINDIRMAK: Hasat etmek TARMANMAK: Ziraat yapmak TARTMAĞ: Fitil
TARINGA: Hububat depolama TARMAŞ: Perma TARTMAL: Çekişmeli
TARINGAÇ: Hububat deposu TARMAŞMAK: Lüle haline gelmek TARTMAK: Sigara içmek
TARINGAN: Depolanmış tahıl TARMAZ: Tarıma elverişsiz arazi TARTMAY: İp çekme oyunu
TARINMAK: Hububat depolamak TARMIK: Pençe TARTUK: 1. Hediye 2. Armağan
TARITMAK: Hasat etmek TARMUK: Kanal TARUZ: Çatı katı
TARIZ: Hasat TARPAN: Yaban atı TARUZLAMAK: Çatı inşa etmek
TARIZMAK: Hasat etmek TARSAN: Şarap TARVUZ: Su kabağı
TARK: Dert TARTAĞAN: 1. Ağır 2. Derbeder TARYA: Ziraat
TARKAMAK: Ayırmak TARTAL: Bıldırcın TARYAÇI: Çiftçi
TARKALMAK: Ayrılmak TARTAY: 1. Galon 2. Anında TARYALAMAK: Tohum ekmek
TARKARMAK: Ayırmak TARTAYCI: Galonla su çeken kişi TARYALANMAK: Tohum ekilmek
TARKAŞMAK: Ayrışmak TARTAYLAMAK: Galonla taşımak TARYAN: 1. Tohum 2. Tane (bitki)
TARKAT: Propoganda TARTAZ: Kumru kuşu TARYOL: Patika
TARKATMAK: Propagandalamak TARTAZAK: Terazi TASAK: Kısım (bölüm)
TARKAV: 1. İsraf 2. Dalgınlık TARTÇAN: Haziran ayı TASAKLAMAK: Kısımlara ayırmak
TARKAY: 1. Müsrif 2. Dalgın TARTIK: 1. Utanç 2. Hediye TASAKLANMAK: Kısımlanmak
TARKAYMAK: İsraf etmek TARTIKMAK: Utanmak TASALGA: Kısım
TARKINÇ: İsyan TARTILGAN: 1. Ağır 2. Gergin TASALGAN: Kompartıman
TARKINMAK: İsyan etmek TARTIN: 1. Utanç 2. Sebat TASAMA: Şerit
TARLAK: Nisan ayı TARTINCAK: 1. Utangaç 2. Sebatlı TASAMAK: Şeritlere ayırmak
TARLAMAK: Gürlemek TARTINCAMA: Çekingenlik TASAN: 1. Hata 2. Devlet

217
TASANAK: Koordinat TAŞBASMAK: Litografi yapmak TAŞRA: Gayri merkezi
TASANMAK: Şeritlere ayrılmak TAŞGAN: Coşkun TAŞRAMAK: Dışarı yönelmek
TASAR: Plan TAŞIĞAÇ: Sepet TAŞRATMAK: Dışarı yöneltmek
TASARGA: Proje TAŞIK: 1. Menkul 2. Taşkın TAŞRIK: Gurbetçi
TASARGAMAK: Proje hazırlamak TAŞIKMAK: Taşar gibi olmak TAŞRIKMAK: Gurbete gitmek
TASARINÇ: Tasavvur TAŞILGA: Menkul kıymet TAŞTALMAK: Dışkılamak
TASARMAK: Tasavvur etmek TAŞILGAN: Menkul kıymet TAŞTAMAK: Dışkılamak
TASARMAN: Dekoratör TAŞILMAK: Dışarı çıkmak TAŞTIRMAK: Fazlasını boşaltmak
TASARUV: Tasavvur TAŞIMAL: Portatif TAŞUR: Matara
TASBAĞA: Kara kaplumbağası TAŞIMAN: 1. Portör 2. Nakliyeci TAŞUV: Nakliye
TASINÇ: Mantık TAŞIMSAMAK: Taşar gibi olmak TAŞUVÇU: Nakliyeci
TASKACAK: Kör baykuş TAŞIMSATMAK: Taşar gibi etmek TAŞUY: Kagir (taş bina)
TASKAĞAN: Kurban kesme alanı TAŞINCAK: Sedye TAŞYOL: Şose
TASKAMAK: İdman yapmak TAŞINÇ: Feyezan TAŞYUVAR: Litosfer
TASKANMAK: İdman yapmak TAŞINDIZ: Hamal TATAMAK: At sürmek
TASKATMAK: İdman yaptırmak TAŞINGA: Sedye TATAN: İstasyon (Mançuca)
TASKAŞMAK: Birlikte spor yapmak TAŞIRGA: Sedye TATAR: Atlı postacı
TASMA: Köpek boyunluğu TAŞIRGAMAK: Ayağı taşa takılmak TATAVUL: Atlı haberci asker
TASTALMAK: Boşaltılmak TAŞIRGAN: Taşlık alan / yol TATIRAN: Hardal
TASTAMAK: Boşaltmak TAŞIRGANMAK: Taşta yürümek TATIRGA: Deri yaygı
TASULGA: Virgül TAŞKA: 1. İspiyon 2. Fosil TATKAMAK: Tadına bakmak
TAŞAĞAN: 1. Coşkun 2. Heyecanlı TAŞKALAMAK: İspiyonlamak TATKANMAK: Lezzet almak
TAŞALAN: Devrimci (Mançuca) TAŞKALANMAK: İspiyonlanmak TATLAÇ: Şekerli tatlı
TAŞALANGA: Devrim (Mançuca) TAŞKAN: Çatı faresi [547] TATLAŞ: Puding
TAŞALMAK: Feyezan etmek TAŞKAR: 1. Hariç 2. Gurbet TATLAŞMAK: Ağızda tat bırakmak
TAŞAR: Heyecanlı TAŞKARMAK: Dışarı çıkarmak TATMAL: Aperatif
TAŞATAN: Sapan TAŞKARTMAK: Dışarı çıkartmak TATMAN: Gurme
TAŞATAR: Sapan TAŞKAVA: Uzun kabak TATSAMAK: Tadına bakmak
TAŞATMAK: Sapanla atmak TAŞKI: Sel TATSATMAK: Tadına baktırmak
TAŞAV: Feyezan (su baskını) TAŞKIR: 1. Hariç 2. Sağır TAV: 1. Hız 2. Sürat 2. Nem
TAŞAYMAK: Gözden kaybolmak TAŞLANGIÇ: Taşlık (tavuk midesi) TAVAK: Kapak
TAŞBAĞANA: Sütun TAŞMAG: Çanta [Taşmak] TAVANA: Sinir otu
TAŞBASKI: Litografi TAŞMAK: Feyezan etmek TAVAR: 1. Mal (emtia) 2. Hızlı

218
TAVARA: 1. Servet 2. Kabus cini TAVRATGAN: Aceleci TAYAK: 1. Değnek 2. Destek
TAVARDAŞ: Mal ortağı TAVRATMAK: Acele ettirmek TAYAKLIK: İstinat
TAVARTMAÇ: Koyun çobanı TAVRUH: Masal [548] TAYAKTAĞ: Orion takımyıldızı
TAVARTMAK: Koyun gütmek TAVRUK: Acele TAYAN: Sır (iki kişi arası)
TAVARSAK: Çok mal isteyen TAVRUKMAK: Acele etmek TAYANÇ: 1. Mesnet 2. Himaye
TAVARSAMAK: Çok mal istemek TAVSAMAK: Hızını azaltmak TAYANÇI: 1. Hami 2. Sırdaş
TAVARZAK: Kapitalist TAVSANMAK: Mecali kesilmek TAYANGA: 1. İstinat 2. Siper
TAVGAÇ: 1. Hızlı 2. Atik TAVSIK: Tümülüs TAYANGAN: İstinaden
TAVGAÇ: Çinli TAVŞALGAN: Pespaye, pejmürde TAYANGI: Yaver
- Tavgaçça: Çince TAVŞALMAK: Kırışmak TAYANIŞ: İltimas
- Tavgaçya: Çin (ülke) TAVŞATMAK: Kırıştırmak TAYANMAK: İltimas görmek
TAVGUR: Hikaye TAVŞIRGAÇ: Radyo vericisi TAYAR: 1. Hazır 2. İltimas sahibi
TAVILMAK: Hızlanmak TAVŞIRMA: 1. Yayın 2. Havale TAYARMA: 1. İltimas 2. Hazırlık
TAVINÇ: 1. Sürat 2. Hız TAVŞIRMAK: Radyo yayını yapmak TAYARMAK: İltimas yapmak
TAVINMAK: Vites değiştirmek TAVŞIRTMAK: İletmek TAYAŞMAK: İltimas edişmek
TAVIR: Nabız TAVULGA: Miğfer TAYAV: Mesnet
TAVIRGA: Misk geyiği TAVUN: Hakem TAYAZ: Sığ
TAVIŞ: 1. Sürat 2. Hengame TAVUNMAK: Hakemlik etmek TAYBAŞ: Büyükbaba
TAVIŞKAN: Marangoz TAVUR: Şarkı TAYDA: Dede
TAVIŞMA: Hızlanma TAVURGAN: Ratufa sincabı TAYDAŞ: Yaşıt
TAVIŞMAK: Hızlanmak TAVURMAK: Şarkı söylemek TAYDIRMAK: Kaydırmak
TAVIŞSIZ: 1. Süratsiz 2. Sakin TAVUŞ: Nara TAYFUN: Okyanus fırtınası (Çince)
TAVIZMAK: Söz sanatı yapmak TAVUŞMAK: Nara atmak TAYGA: Dağlık ve ormanlık bölge
TAVLAMAK: Hızlandırmak TAVUZ: Çizgili karpuz TAYGAK: Kaygan
TAVLANMAK: Hızlanmak TAVUZMAK: Bilmece sormak TAYGALAK: Buz hokeyi pisti
TAVLATMAK: Hızlandırmak TAVZAMAK: Bilmece sormak TAYGALAMAK: Kaymak
TAVMAK: Hızlı hareket etmek TAVZAŞMAK: Bilmece soruşmak TAYGALANMAK: Patinaj yapmak
TAVRAK: 1. Aceleci 2. Telaşlı TAVZATMAK: Bilmece sormak TAYGAN: Tazı (av köpeği)
TAVRALMAK: Telaşlanmak TAVZUK: Bilmece TAYGANA: Yoğurtlu sebze çorbası
TAVRAMAK: Acele / telaş etmek TAY: At yavrusu TAYGANAK: 1. Kaypak 2. Patinaj
TAVRANMAK: Hazırlanmak TAY: Taylandlı TAYGANÇ: 1. Buz pateni 2. Patinaj
TAVRANTI: Hazırlık - Tayça: Tayland dili TAYGANMAK: Patinaj yapmak
TAVRAŞMAK: Telaş etmek - Tayya: Tayland TAYGIN: Kaygan

219
TAYGUN: Torun TAYSATMAK: Geriletmek TECELMEK: İkram görmek
TAYGIR: Kızakçı TAYŞA: Hami TECEM: Ticaret
TAYIĞ: Kurbanlık hayvan TAYŞAMAK: Himaye etmek TECEMEK: Ticaret yapmak
TAYIĞLAMAK: Kurban etmek TAYSU: Prens (Çince) TECEMEN: Tüccar
TAYIĞLANMAK: Kurban edilmek TAYSUN: Düşman TECEMER: 1. Ekonomist 2. İktisatçı
TAYIK: Kurban tanrısı (mit) TAYZARMAK: Ayağa kalkmak TECEN: Yoğurt tulumu
TAYIL: Kurban TAYZATMAK: Ayağa kaldırmak TECEREN: Kapitalist
TAYILGA: Kurban töreni TAZ: 1. Kel 2. Saçkıran hastalığı TECERMEK: Para biriktirmek
TAYILMAK: Kurban edilmek TAZA: Gürbüz TECERMEN: Burjuva
TAYIMAK: Kurban etmek TAZAMAY: Tabaka (tütün kutusu) TECETMEK: İkram etmek
TAYIN: Hazır TAZARMAK: Kelleşmek TECEV: Borsa oyunu
TAYINDIK: 1. Hazırlık 2. Tertibat TAZARTMAK: Usturalatmak TECEY: Borsa
TAYINLAMAK: Hazırlamak TAZAY: Hazırol TECİMÇİ: Tacir
TAYINLATMAK: Hazırlatmak TAZAYMAK: Hazırolda beklemek TECİNMEK: Ticaret yapmak
TAYINMAK: Kurban etmek TAZAYTMAK: Hazırola geçirmek TECİRGEN: Para kazandıran
TAYITMAK: Kurban kestirmek TAZIL: Ağaç kökü TECİRMEK: Para kazanmak
TAYKILMAK: Yuvarlanmak TAZKA: Akbaba kuşu TECİRTMEK: Para kazandırmak
TAYKONOT: Astronot (Çince) [549] TAZKIL: 1. Ağaçsız alan 2. Zirve TEDİRGEMEK: Husursuzlunmak
TAYLAMAK: Soymak TAZKURSAK: Mide TEDİRGETMEK: Huzursuz etmek
TAYLAN: Centilmen TAZLAMAK: Zor beğenmek TEFE: Faiz
TAYLANGAÇ: Yünü kırkılmış koyun TAZLAN: Av köpeği TEFECİ: Faizci
TAYLANMAK: Soyunmak TAZLANMAK: Beğenmezlik etmek TEG: 1. Gibi 2. Rol [“g” ile yazılır]
TAYMAK: Kaymak (fiil) TAZRAMAK: Çatırdamak TEGERE: Dair
TAYMAZ: Kaymaz TAZRATMAK: Çatırdatmak TEGİ: Akraba
TAYNA: Nine TEBEK: 1. Tümsek 2. Meme TEGİL: Kör
TAYNAM: Geviş (çiğneme) TEBELMEK: Tümsek oluşmak TEGİLMEK: Körleşmek
TAYNAMAK: Geviş getirmek TEBELTMEK: Tümsek oluşturmak TEGİM: Liyakat
TAYNAŞ: Büyükanne TEBEMEK: Şişmek TEGİMLİ: Layık
TAYPAK: Şapka TEBENMEK: Şişkinleşmek TEGİMSİZ: Layık olmayan
TAYRAMAK: Gevşemek TEBER: Baltalı mızrak TEGİNÇ: Kabul
TAYRATMAK: Gevşetmek TEBERMEK: Yukarı çıkmak TEGİNMEK: Kabullenmek
TAYSAMAK: Geri dönmek TEBETEY: Takke TEGİŞ: Rastlantı
TAYSALMAK: Gerilemek TEBETMEK: Yukarı çıkarmak TEGİŞMEK: Rastlaşmak

220
TEĞEK: Tel köprüsü (çalgı) TEKİLENMEK: Vekalet almak TEKZİRMEK: Tahlil / analiz etmek
TEĞELEK: 1. Oval 2. Geoid TEKİLEŞMEK: Vekalet kurmak TELBE: Meczup
TEĞELEMEK: Halka oluşturmak TEKİN: 1. Prens 2. Şehzade TELBİÇİK: Telgraf
TEĞELENMEK: Halka olmak TEKİR: Çizgili TELBİÇMEK: Telgraf çekmek
TEĞEN: Rayiç TEKİŞ: 1. Hücum 2. Nihayet TELCİKMEK: Liflenmek (lif olmak)
TEĞENCEK: Kına gecesi TEKİŞMEK: Nihayete ermek TELÇEKER: Telgraf
TEĞENEK: Yaban gülü TEKİT: Vekil TELÇEKMEK: Telgraf çekmek
TEĞENMEK: Gurbete gitmek TEKİZ: Ahad (tek) TELÇİK: Lif
TEĞER: Makara TEKLEÇ: Deniz yengeci TELE: Elyaf
TEĞERÇEK: 1. Çark 2. Topaç TEKLERMEK: Santrifüjlenmek TELEGE: Araba
TEĞEREK: Daire TEKLERTMEK: Santrifüjlemek TELEK: 1. Armağan 2. Hediye
TEĞERLEK: Kız kuşu TEKME: Maç TELEKEY: Kainat
TEĞERME: Daire TEKMEK: Vasıl olmak TELEM: 1. Zülüf 2. Kakül
TEĞERMEK: Dönmek TEKRE: Daire TELEMEK: Ehlileştirmek (hayvan)
TEĞET: Mümas TEKREK: Abluka TELENİR: Alüminyum
TEĞİRGEN: Kuşkonmaz (bitki) TEKRELEMEK: Ablukaya almak TELENMEK: Ehlileşmek (hayvan)
TEĞİRMEK: Dönmek TEKRELENMEK: Ablukaya alınmak TELERMEK: Nemlenmek
TEĞİRTMEK: Döndürmek TEKSİLEMEK: Aranje etmek TELERTMEK: Nemlendirmek
TEĞİZ: Atın alnındaki aklık TEKSİLENMEK: Aranje olmak TELEY: 1. Kemer 2. Hayli
TEĞMİL: Leke TEKSİLETMEK: Aranje etmek TELEZ: Baygınlık
TEĞREBİ: Kilise TEKSİN: 1. Eşit 2. Denk TELEZİMEK: Baygınlık geçirmek
TEĞREK: 1. Halka 2. Çember TEKŞİ: Eşit TELGEÇER: Telgraf
TEĞÜRGE: 1. Banliyö 2. Varoş TEKŞİLMEK: Eşitlenmek TELGEÇMEK: Telgraf çekmek
TEKÇE: Raf TEKŞİLTMEK: Eşitlemek TELGEMEK: Can sıkmak
TEKE: Erkek keçi TEKŞER: Hesap TELGEN: Çaylak kuşu
TEKEL: Temmuz ayı TEKŞERMEK: Hesaplamak TELGENMEK: Canı sıkılmak
TEKELEMEK: Yolsuzluk yapmak TEKŞİRME: Muayene TELİK: Erzak
TEKELEMÜYÜZ: Salyangoz TEKŞİRMEK: Muayene etmek TELİNMEK: Aklı başından gitmek
TEKELDEY: Çember TEKÜLGÜ: Üniforma TELKİN: Karaca (hayvan)
TEKERME: Jant TEKZİNÇ: Devridaim TELMİR: Selam (namazda)
TEKERMEK: Etrafını çevirmek TEKZİNDİRMEK: Devretmek TELMİRMEK: Sağa sola bakınmak
TEKET: Zift TEKZİNMEK: Devridaim etmek TELPEK: Kadın şapkası
TEKİLEMEK: Vekalet vermek TEKZİRME: 1. Tahlil 2. Analiz TELSİZ: Kablosuz iletişim aracı

221
TELTE: Çinko TENELMEK: Yükselmek TENİŞMEK: İki parçaya bölünmek
TELVİ: Meczup TENERMEK: Dikelmek TENİŞTİRGEÇ: Ekvator
TEM: 1. Evlilik hediyesi 2. Örnek TENERTMEK: Dikeltmek TENİŞTİRMEK: İki parçaya bölmek
TEMDEK: 1. İmla işareti 2. Mühür TENEŞMEK: Denkleşmek TENİT: Hava
TEMDEKLEMEK: İşaret koymak TENG: 1. Pruva 2. Ölçü [“g” ile yazılır] TENİTMEK: Kuşu göğe salmak
TEMDEKLENMEK: İşaretlenmek TENGE: Jeton TENKLEMEK: Ölçmek
TEMEGE: Fil (satranç) TENGER: Gökyüzü TENKLENMEK: Ölçülmek
TEMEGELÇİN: Yusufçuk böceği TENGERLENMEK: Felek dönmek TENLEMEK: Hava üflemek
TEMEĞÇİN: Deve kuşu TENGEŞ: Akord (çalgı) TENLENMEK: Hava üflenmek
TEMEK: Pencere TENGEŞMEK: Akord olmak (çalgı) TENMEK: Havalanmak
TEMEN: Çuvaldız TENGEŞTİRMEK: Akord etmek TENREMEK: Sersemlemek
TEMENÇE: Toplu iğne TENGİK: Ortoepedi TENRETMEK: Sersemletmek
TEMEŞ: Taklit TENGİKÇİ: Ortopedi doktoru TENSELEMEK: Sendelemek
TEMEŞMEK: Taklit etmek TENGİN: Göl (Mançuca) TENSELETMEK: Sendeletmek
TEMGET: İşaret TENGİR: Daire TENŞİR: Müsavi (denk)
TEMİŞ: Sahur TENGİRÇEK: Dairesel TENŞİRMEK: Müsavileştirmek
TEMREN: Ok ucu TENGİREK: Kirmen (eğirmen) TEP: Zemin
TEMSEMEK: Mücadele etmek TENGİRŞEK: Atmosfer TEPÇEK: Asfalt silindiri
TEMÜGE: Maden cevheri TENGİŞER: Berabere (maç) TEPEĞEN: Jet motoru
TEMÜN: Jant (Mançuca) TENGİŞERMEK: Berabere kalmak TEPEK: 1. Nişan oyunu 2. Okçuluk
TENBE: Koşum takımı (atçılık) TENGİŞMEK: Berabere kalmak TEPER: Tepkili (silah, mekanizma)
TENÇEK: Pense TENGRİ: Tanrı (çoğulu yoktur) TEPİLENMEK: İlca olmak
TENÇEMEK: Isırmak TENGRİDEM: İlahi TEPİLETMEK: İlca etmek
TENÇETMEK: Isırtmak TENGRİKEN: Tanrı’ya inanan TEPİME: Az pişmiş ekmek
TENÇMEK: Pense ile sıkmak TENGZE: Pazar tezgahı (Çince) TEPİMEK: Az pişmek (hamur)
TENÇİLMEK: Pense ile sıkılmak TENGZEÇİ: Pazar satıcısı (Çince) TEPİNÇ: Empüls
TENDEME: Formül TENİK: 1. Azimli (kararlı) 2. Şimdi TEPİTMEK: Az pişirmek (hamur)
TENDEMEK: Formülüze etmek TENİM: Azim (kararlılık) TEPİR: Kalbur
TENDEV: Formül TENİLMEK: Havalanmak TEPİRMEK: Elemek
TENEÇİR: Kız böceği TENİLTMEK: Havalandırmak TEPİZ: Sürülmüş toprak
TENEK: Hava TENİRGEN: Teist (Tanrı’ya inanan) TEPİZLİK: Sürülecek tarla
TENEKİR: Boraks TENİRMEK: Havalanmak (uçmak) TEPİZMEK: Tarla sürmek
TENELGEÇ: Taklacı kuş TENİRTMEK: Havalandırmak TEPKE: Refleks

222
TEPKESEL: Refleksif TEREKEME: 1. Siperlik 2. Sütre TERKEN: 1. Savaş arabası 2. Amir
TEPKİÇ: Mahmuz TEREŞ: Zahmet TERKENMEK: Hüküm vermek
TEPKİN: Tempo TEREŞMEK: Zahmet çekmek TERKEŞ: Kayıt
TEPKİNÇEK: Tempolu TERGE: Araba TERKEŞMEK: Kaydolmak
TEPKİNÇEMEK: Tempo tutmak TERGEÇİ: Arabacı TERKEV: Kayıt
TEPKİNMEK: Tempo tutmak TERGEM: 1. Araştırma 2. Tasavvur TERKİMEK: Sıçramak
TEPKİNŞEK: Tahterevalli TERGEME: 1. Hesap 2. Araştırma TERKİN: Acele
TEPKÜÇ: Patos (harman makinesi) TERGEMEK: Hesaplamak TERKİŞ: Münakaşa
TEPME: Macun TERGENMEK: Hesaplanmak TERKİŞLENMEK: Münakaşa etmek
TEPRENİŞ: Sarsıntı TERGEŞ: Soruşturma TERKİŞMEK: Münakaşa etmek
TEPRENMEK: Sarsılmak TERGEŞMEK: Soruşturmak TERMEG: Tohum [Termek]
TEPRET: Sarsıntı TERGEV: 1. Bilanço 2. Rapor TERMEK: Tohum saçmak / ekmek
TEPRETMEK: Sarsmak TERGEVÇİ: Bilanço uzmanı TERMİL: Arzu
TEPSEK: Dans TERGİ: 1. Sofra 2. Masa TERMİLMEK: Arzulamak
TEPSEMEK: Dans etmek TERGÜ: Dizi TERNEME: 1. Tahlil 2. Analiz
TEPSENMEK: Dans etmek TERGÜÇÜ: Mürettip TERNEMEK: Tahlil / analiz yapmak
TEPSERMEK: Nüksetmek TERİK: Mısır (bitki ve tane) TERNEV: Oluk
TEPSETMEK: Dans ettirmek TERİLGEN: 1. Mahsul 2. Hazır TERPEK: Pide
TEPSEV: Halk oyunu (folklor) TERİLGİ: 1. Kanaat 2. Harman yeri TERSEK: Metal
TEPSEVÇİ: Halk oyuncusu (folklor) TERİLGİN: Hasat TERSELMEK: Tersine dönmek
TEPSİMEK: Sakinleşmek TERİLMEK: Kanaat edinmek TERSELTMEK: Tersine döndürmek
TEPSİNMEK: Sakinleşmek TERİLTMEK: Kanaat edindirmek TERSEVİRMEK: Tersine çevirmek
TEPSİRMEK: Dudağı şişmek TERİM: 1. Eylül ayı 2. Şeref TERSEYGEN: Ters / aksi insan
TEPSİTMEK: Sakinleştirmek TERİNÇEK: Agel (baş çemberi) TERSEYMEK: Ters / aksi gitmek
TEPŞEK: Çay tabağı TERİNMEK: Ter tutmak TERSİNME: Hafif terleme
TEPŞÜR: Toplu iğne TERİŞ: 1. Maç (spor) 2. Antrenman TERSİNMEK: Hafif terlemek
TERBE: Liken TERİŞME: Antrenman TERSİYEK: Boz fare
TERBEĞEN: Öğütme makinesi TERİŞMEK: Antrenman yapmak TERTE: Rod (araba)
TERÇİ: Amele (yevmiye işçisi) TERK: Derhal TERTMEG: Pide [Tertmek]
TERDEK: Penis TERKE: Ücret TERTMEK: Dengelemek
TERDEM: 1. Akraba 2. Hısım TERKEK: 1. Bohça 2. Römork TERÜV: Tertip
TEREÇE: 1. Zarif 2. Narin TERKELMEK: Kaydolmak TERÜVÇÜ: Mürettip
TEREK: 1. Ağaç 2. Kavak ağacı TERKEMEK: Kaydetmek TERVEN: Hukuk

223
TERZE: Hıristiyan (Farsça) TEVRENÇEK: Sarkaçlı saat TEZİN: Acilen
TESKEMEK: Firar etmek TEVRENGÜÇ: Pandül TEZİNLEMEK: Acele etmek
TESKERLEMEK: Geri dönmek TEVRENİŞ: Salınım TEZİNLETMEK: Acele ettirmek
TESKERLENMEK: Geri dönmek TEVRENMEK: Salınmak TEZİNLEY: Acil
TESKİN: Firari TEVRETMEK: Salındırmak TEZİNMEK: Telaşlanmak
TESMEK: Kaçmak TEVSEMEK: Haset etmek TEZİŞMEK: Acele edişmek
TEŞGİÇ: Kağıt deleceği TEVSENMEK: Haset etmek TEZİTMEK: Acele ettirmek
TEŞİK: Hendek TEVŞEMEK: Karışmak (ip, tel) TEZLEMEK: Hızlanmak
TEŞİLMEK: Kazılmak TEVŞİTMEK: Karıştırmak (ip, tel) TEZLEŞMEK: Hızlanmak
TEŞİNİV: Striptiz TEVZE: 1. Peşin 2. Hele TEZLETKEÇ: Hızlandırıcı
TEŞİNİVCİ: Striptizci TEVZEMEK: Peşin ödemek TEZLETMEK: Hızlandırmak
TEŞİNMEK: Soyunmak TEVZENMEK: Peşin ödenmek TEZLEYİN: Derhal
TEŞİTMEK: Soyundurmak TEY: 1. Eş 2. Diğeri TEZLİK: 1. Frekans 2. Acele
TEŞKERMEK: Aktarmak TEYLE: Sadece (Mançuca) TEZLİKÖLÇER: Frekansmetre
TEŞMEK: 1. Kazmak 2. Soymak TEYLEĞEN: Çaylak kuşu TEZME: Aceleci
TETEY: Yürümeye başlama (çocuk) TEYLEK: Servis TEZMEK: Acele etmek
TETEYLEMEK: Yürümeye başlamak TEYLEMEK: Servis yapmak TEZPİŞMEK: Çabuk pişmek
TETİR: Bitki boyası TEYMEK: Dinlenmek TEZÜREK: Tezcanlı
TETİRMEK: Boyamak (bitki) TEYZİRMEK: Temas etmek TIÇAVUL: Tarla faresi
TEV: Fesat TEZDİRMEK: Acele ettirmek TIÇKAN: Fare
TEVEK: Çocuk oyunu TEZEM: Sıra TIĞ: 1. Küme 2. Dikiş şişi
TEVER: Devir TEZEMLEMEK: Sıralamak TIĞA: Dayı
TEVEREK: Civar TEZEMLENMEK: Sıralanmak TIĞAL: Rüzgar
TEVERENMEK: Çevrilmek TEZGELE: Sedye TIĞAMAK: Körelmek
TEVERETMEK: Çevirmek TEZGERE: Sedye TIĞANMAK: Körelmek
TEVERMEK: Çevirmek TEZGİNÇ: 1. Tavaf 2. Dönemeç TIĞATMAK: Köreltmek
TEVGİ: İlk (birinci) TEZGİNDİRMEK: Döndürmek TIĞILMAK: Takviye olmak
TEVKE: Mancınık TEZGİNMEK: Tavaf etmek TIĞITMAK: Takviye etmek
TEVKER: Ayna TEZİK: Arap TIĞIZ: Kesif
TEVLEMEK: Hile yapmak - Tezikçe: Arapça TIĞIZLIK: 1. İzdiham 2. Kesafet
TEVLİK: 1. Gün (24 saat) 2. Hile - Tezikye: Arapya (Arabistan) TIĞLAMAK: Tığ ile örmek
TEVME: Seri (dizi) TEZİK: 1. Acele 2. Vergi 3. Seyahat TIĞMAK: Tığ ile dikmek
TEVMEK: Dizmek TEZİKMEK: Acele etmek TIĞRAK: 1. Postacı 2. Sağlam

224
TIĞRAMAK: Posta götürmek TINAMAK: Ölmek TINLAVÇI: Göğüs doktoru
TIĞRATMAK: Posta vermek TINANMAK: Huzura ermek TINLIK: Huzur
TIĞZA: Teyze TINAZ: 1. Balya 2. Saman yığını TINMA: 1. Rahat 2. Susma
TIKANAK: Şişe mantarı TINCAN: Kandil TINMAK: 1. Rahatlamak 2. Susmak
TIKANSAK: Sürekli tıkanan TINÇ: 1. Müsterih 2. Huzurlu TINMAZAK: Laf anlamaz
TIKANSAMAK: Tıkanır gibi olmak TINÇAMAK: Gevşemek TINSIRAMAK: Öfkelenmek
TIKANSAR: Tıknefes TINÇALMAK: Müsterih olmak TINSIRATMAK: Öfkelendirmek
TIKARAK: Amboli TINÇARMAK: Huzur bulmak TIRAK: 1. İshal 2. Diyare
TIKARIK: Ambolik TINÇAY: Müreffeh TIRIN: Saman
TIKAYMAK: Nefesi daralmak TINÇAYMAK: Müreffeh olmak TIRINÇ: Kuşburnu marmelatı
TIKIÇ: Kuru fasülye TINÇI: Bekçi TIRINÇI: Saman toplayıcı
TIKIR: Akçaağaç TINÇLIK: Huzur (içsel) TIRIŞMAK: Kırışmak
TIKIRMAK: Tıkırtı çıkmak TINDIRMAK: Rahatlatmak TIRIŞTIRMAK: Kırıştırmak
TIKIZ: Tıpa TINGI: 1. Ton (ses) 2. Tınlama TIRKA: Sıra (dizi)
TIKIZMAK: Tıpalanmak TINI: Ritim TIRKAŞ: Soğanlı, yağlı yarma aşı
TIKIZLAĞAÇ: Conta TINIÇ: Hareke (noktalama) TIRKAZ: Kapı sürgüsü
TIKIZLAMAK: Tıpalamak TINIK: Nefs (can) TIRMAÇ: Sırt yükü
TIKMA: Fiske TINIM: Huzur (içsel) TIRMAK: Tırmıklamak
TIKMAG: Gaga [Tıkmak] TINIMLI: Huzurlu (içsel) TIRMAN: Tırmık makinesi
TIKMAK: Gagası ile almak (kuş) TINIMSIZ: Huzursuz (içsel) TIRMAŞKAN: Tırmanıcı bitki
TIKTAMAK: Doldurmak TINIŞ: 1. Sakinlik 2. Paydos TIRNAŞ: Gayret
TIKTANMAK: Dolmak TINIŞLANMAK: Sakinleşmek TIRNAŞKAN: Gayretli
TILDAK: Bahane TINIŞLATMAK: Sakinleştirmek TIRNAŞMAK: Gayret etmek
TILDAMAK: Bahane bulmak TINIZ: İtidal TIRNAVIŞ: Tırmık
TILDAN: Cıvık TINKAYMAK: Zıbarmak (argo) TIRTIR: Triportör (üçtekerli araba)
TILDANMAK: Cıvıklaşmak TINKAZ: Nefret TIŞTAMAK: Tatile gitmek
TILGI: Hamur TINLAK: Steteskop TIŞTAN: Tatil
TILIKMAK: Bahane bulmak TINLAMAK: Steteskopla dinlemek TIŞTANMAK: Tatil yapmak
TILTAK: Bahane TINLAR: Söz dinleyen TIŞTARMAK: Tatile çıkmak
TIN: 1. Huzur 2. Rahat TINLARMAK: Söz dinlemek TIYGI: İnsaf
TINALGAÇ: Ölüm meleği TINLATMAK: Göğüs dinletmek TIYGILI: İnsaflı
TINALMAK: Rahatlamak TINLAV: Dinleme (steteskopla) TIYILGAN: İllegal
TINALTMAK: Rahatlatmak TINLAVAÇ: Steteskop TIYILMA: 1. Men 2. Perhiz

225
TIYILMAK: Men edilmek / olmak TİLGELEMEK: Parçalamak TİRE: 1. Mahal 2. Müştereken
TIYIM: Men (yasak) TİLGELENMEK: Parçalanmak TİRELİK: Civar
TIYMAK: Men etmek TİLGELETMEK: Parçalatmak TİREMEK: Payandalamak
TIYNAK: Mütevazi (alçak gönüllü) TİLGEN: Çaylak kuşu TİREN: 1. Payanda 2. Seviye
TIYNAMAK: Tevazu etmek TİLKEV: Konuşma güçlüğü TİRENMEK: Payandalanmak
TIYNARMAK: Tevazu göstermek TİLMEK: Muhbirlik etmek TİREŞMEK: Çatılmak (yapı)
TİGEN: Köknar (noel) ağacı TİLMEN: Muhbir TİREŞTİRMEK: Çatmak (yapı)
TİGENEK: Dulavrat otu TİLMER: Lisan TİREVİÇ: Payanda
TİGEZ: Denk TİLVİZ: Bekas (su çulluğu) kuşu TİREYEK: Mahalle
TİGEZLEÇ: Denklem TİMEK: Hazırlamak TİRGEÇ: Hakaret
TİGİN: Prens TİMENMEK: Hazırlanmak TİRGELMEK: Küfredilmek
TİGİNÇE: Prenses TİMNEK: Hazırlık TİRGEMEK: Küfretmek
TİGİV: Terzilik TİMNEMEK: Hazırlanmak TİRGENMEK: Azarlamak
TİGİVÇİ: Terzi TİMNETMEK: Hazırlatmak TİRGEŞMEK: Küfretmek (karşılıklı)
TİĞİZ: Müsavi TİN: Ruh TİRGEV: Küfür
TİĞMEK: Eğmek TİNÇEMEK: Teskin olmak TİRGİRMEK: İhya olmak
TİKE: 1. Sarp 2. Cüz (bölüm) TİNÇELMEK: Huzur bulmak TİRGİTMEK: İhya etmek
TİKİ: 1. Fısıltı 2. Tıkırtı TİNÇETMEK: Teskin etmek TİRGİZ: Rol
TİKİLEMEK: Fısıldamak TİNÇGÜN: Pazar günü TİRGİZME: Rol yapma
TİKİLEŞMEK: Fısıldaşmak TİNDEŞ: Ruh eşi (mecazen) TİRGİZMEK: Rol yapmak
TİKİSİZ: Tıkırtısız TİNDEŞMEK: Aynı akıldan olmak TİRİK: Meşgul
TİKİŞMEK: İtişmek TİNE: 1. Mukayese 2. Berabere TİRİKLİK: Meşguliyet
TİKMEK: İtmek TİNELMEK: Kıyaslanmak TİRİL: Kuruluş
TİKREMEK: Tıkırdamak TİNEMEK: Kıyaslamak TİRİLMEK: Kurulmak
TİKRETMEK: Tıkırdatmak TİNETMEK: Kıyaslatmak TİRİM: 1. Meşgale 2. Gaile
TİLBE: Meczup TİNGELE: Tarhana çorbası TİRİN: Cemaat
TİLBEREN: Hyoscyamus otu TİNLENEK: Tatil TİRİNMEK: Cemaat oluşturmak
TİLBEZEK: Caprimulginae türü kuş TİNME: Nefes alma TİRİŞ: Gayret
TİLÇEK: Küçük dil TİNMEK: Nefes almak TİRİŞMEK: Gayret etmek
TİLÇİ: Muhbir TİNSEL: Ruhsal TİRİZ: İtina
TİLEK: 1. Merkür 2. Utarid TİNSİZ: Ruhsuz TİRİZMEK: İtina göstermek
TİLEP: Memnuniyet TİRBENMEK: Sarsılmak TİRKEK: Vagon
TİLGE: 1. Parça 2. Dilim TİRBETMEK: Sarsmak TİRKELGEN: Tescilli

226
TİRKELMEK: Peş peşe eklenmek TİYEMEK: Yüklemek TİZİM: 1. Silsile 2. Liste
TİRKEMEK: Peş peşe eklemek TİYEN: 1. Kuruş (para) 2. Kazan TİZİNMEK: Teselsül etmek
TİRKENMEK: Tescillenmek TİYENMEK: Yüklenmek TİZİTMEK: Kaçırmak
TİRKEŞ: Su birikintisi TİYETMEK: Yükletmek TİZKİRMEK: Kaçırmak
TİRKEŞME: Çeltik tarlası TİYGİÇ: İşaret çubuğu TİZLİK: 1. Hız 2. Sürat
TİRKEŞMEK: Birikmek TİYİN: Sincap TİZME: 1. Silsile 2. Liste
TİRKETMEK: Tescil etmek TİYİNMEK: İsabet etmek TİZMEK: 1. Listelemek 2. Kaçmak
TİRKEV: Tescil TİYİR: İsabet TOÇULDAY: Şaman postu
TİRKİŞ: Kervan TİYİRMEK: İsabet ettirmek TOD: Tam [“d” harfi ile yazılır]
TİRLEMEK: Hasıl etmek TİYİŞ: 1. İsabet 2. Aidiyet TODAMA: Tamlama
TİRLENMEK: Hasıl olmak TİYİŞMEK: Ait olmak TODAMAK: Tamlamak
TİRLİK: Mahsul TİYİŞLİ: 1. İsabetli 2. Ait TODANMAK: Tamlanmak
TİRME: 1. Çadır 2. Tente 3. Çit TİYMEK: Değeri olmak TODUNMAK: Dolmak
TİRMEK: 1. Kurmak 2. Uğraşmak TİYRE: Mahalle TODURMAK: Doldurmak
TİRMEN: El değirmeni TİYREVÜŞ: Firkete TOGA: 1. Küre 2. Hastalık
TİRMENMEK: Kurulmak TİZDEV: Katar TOGALAK: Küre
TİRMEŞMEK: Tırmanmak TİZE: Sıra (dizi) TOGALAMAK: Numaralamak
TİRNEK: İtina TİZENÇ: Bahane TOGALANMAK: Numaralanmak
TİRNEMEK: İtina göstermek TİZENMEK: Bahane etmek TOGALI: Hastalıklı
TİRSEK: Arpacık sivilcesi TİZETMEK: Bahane bulmak TOGAN: 1. Rakam 2. Numara
TİRZEK: Köşe TİZGEMEK: Firar etmek TOGASIZ: Sıhhatli
TİŞMEG: Çörek [Tişmek] TİZGEN: Firari TOGAY: 1. Rızık 2. Küçük orman
TİŞMEK: Kemirmek TİZGENÇEK: Şizofreni TOGAYBAŞ: Yay boynuzlu hayvan
TİŞMEN: Ağaç kurdu TİZGENDİRMEK: Şizofren olmak TOGAYMAK: Rızıklanmak
TİŞTENKEY: Çakır diken TİZGENMEK: Aklını kaçırmak TOGUNA: Çadır penceresi / bacası
TİTİK: Harç (inşaat) TİZGER: Fren TOĞ: 1. Ak dağ keçisi 2. Rakam
TİTİKÇİ: Harç işçisi TİZGERLEMEK: Fren yapmak TOĞA: 1. Hilkat 2. Fıtrat
TİTİR: Dişi deve TİZGERLENMEK: Frenlenmek TOĞALAK: Tahta top
TİTMEK: Teberru etmek TİZGİN: Mısra TOĞALAMAK: Yuvarlamak (rakam)
TİTRENÇ: Rezonans TİZGİNMEK: Sıralanmak TOĞALANMAK: Yuvarlanmak
TİTREV: Ton (ses) TİZGİRMEK: Sıraya girmek TOĞALMAK: Yuvarlanmak
TİVELEK: Zürafa TİZGİTMEK: Sıraya sokmak TOĞAN: 1. Set 2. Bent
TİYEK: Tuş (düğme) TİZİK: 1. Saf (dizi) 2. Tespih TOĞANAK: Baraj

227
TOĞANMAK: Set çekilmek TOĞUN: Jant TOKMAŞ: Erişte
TOĞAŞ: İrtical TOĞUNÇAK: Kadın çizmesi TOKNASBAĞA: Kara kaplumbağası
TOĞAŞMAK: İrticalen söylemek TOĞUNÇU: Amele (işçi) TOKSAMAK: Doyar gibi olmak
TOĞATMAK: Set çekmek TOĞUNMAK: İş yapmak TOKSAN: Üç aylar (İslamiyet’te)
TOĞAY: 1. Kavis 2. Vadi TOĞUR: Küre TOKSAR: Turuncu renk
TOĞBUÇAK: Dikdörtgen TOĞURÇAK: 1. Gonca 2. Tomurcuk TOKSAY: Sırt çantası
TOĞDUK: Toy kuşu TOĞURÇUK: Tomurcuk TOKSUMAK: Kapı vurulmak
TOĞDUR: Cadı [550] TOĞURDA: 1. Cacık 2. Ayran TOKSUTMAK: Kapı vurmak
TOĞGU: 1. Aritmetik 2. Matematik TOĞURGU: Boynuzsuz geyik TOKŞUN: Vahşi
TOĞLAK: Küre TOĞURMAK: Tecavüz etmek TOKTA: 1. Sekte 2. Tedbir 3. Sebat
TOĞLAM: 1. Hesap 2. Piyes TOĞURTKA: Ağaçkakan kuşu TOKTAĞAN: Statik
TOĞLAMAK: Hesaplamak TOĞURTMAK: Delik açmak TOKTALAMAK: Es vermek (müzik)
TOĞLANÇAK: Hesap makinesi TOĞZUN: Zerre TOKTALANMAK: Sekteye uğramak
TOĞLANMAK: Hesaplanmak TOHU: Küfür TOKTALATMAK: Sekteletmek
TOĞLAŞMAK: Piyes oynamak TOHUÇU: Küfürbaz TOKTAM: Mütareke (ateşkes)
TOĞLATMAK: Hesaplatmak TOHUM: Eyer keçesi TOKTAMAK: Mola vermek
TOĞMA: Yerli (halk) TOHUMAK: Eyer bağlamak TOKTAMAL: Statik
TOĞMAÇ: Kuskus TOHUNÇ: Hakaret TOKTAMAZ: Müebbed
TOĞMAŞ: Kuskus yemeği TOHUNMAK: Hakaret etmek TOKTAMIŞ: 1. Sabit 2. Sakin
TOĞMAK: İlham gelmek TOHUNMAZ: Parya (kast sistemi) TOKTAN: Gelincik (hayvan)
TOĞRAK: 1. Kavak ağacı 2. Kütük TOKAÇ: Çamaşır topuzu TOKTANMAK: Teskin olmak
TOĞRAMAÇ: Söğüş TOKAL: Kuma (ikinci eş) TOKTAR: Dirayetli
TOĞRAMAK: Dilimlemek TOKALAÇ: Agel (baş çemberi) TOKTAŞ: Teneffüs (mola)
TOĞRAMAŞ: Cacık TOKAN: İlmek TOKTAŞMAK: Teneffüs yapmak
TOĞRATMAK: Dilimletmek TOKAT: Şamar TOKTATMAK: Teskin etmek
TOĞRUL: Anka kuşu TOKAY: Orman tanrısı (mitoloji) TOKTAV: Sekte
TOĞRULÇAK: Anka kuşu yavrusu TOKLAMAK: Beslemek TOKTAVSIZ: Aralıksız
TOĞRULMAK: Dilimlenmek TOKLANMAK: Beslenmek TOKU: 1. Merasim 2. Teamül
TOĞSUK: Tevellüt TOKLATMAK: Besletmek TOKUÇ: Çörek
TOĞUL: Geoid TOKMAÇ: 1. Kuskus 2. Makarna TOKUGA: Tokmak
TOĞULMAG: Şeftali [Toğulmak] TOKMAG: Tahta çekiç [Tokmak] TOKULDAK: Ağaçkakan kuşu
TOĞULMAK: Yuvarlaklaşmak TOKMAK: 1. Vurmak 2. Doymak TOKULMAK: Dövülmek
TOĞUM: 1. Üreme 2. Kurban [551] TOKMAN: Mart ayı TOKUL: Kuma (ikinci eş)

228
TOKULU: Teamüle uygun TOLAYSIMAK: Zihnen hasta olmak TOLUMAK: Dolu yağmak
TOKULUK: Merasim elbisesi TOLBUTAY: Hurma ağacı TOLUN: 1. Dolunay 2. Meşale
TOKUM: Kurbanlık hayvan TOLDU: Dahili TOLUNDURMAK: İçini doldurmak
TOKUMAK: Darp etmek TOLDUKURGAN: Mozole TOLUNMAK: İçi dolmak
TOKUNAMAK: Sakinleşmek TOLGAK: 1. Karın ağrısı 2. Küpe TOLUR: Tazminat
TOKUNATMAK: Sakinleştirmek TOLGAM: Karın ağrısı TOLUTMAK: İçini doldurmak
TOKUNÇ: Tekstil TOLGAMA: Mantık TOM: 1. Cilt (kitap) 2. İlaç
TOKUNMAK: Kurban kesmek TOLGAMAK: Karnı ağrımak TOMAĞA: Kuş gözlüğü [552]
TOKUR: 1. Aksak 2. Dokumacı TOLGAMIŞ: Çörek TOMAK: 1. Gülle 2. Cümle
TOKURCUN: Dokuztaş oyunu TOLGAN: Karın ağrısı TOMALAK: Küre
TOKURGA: 1. Biberon 2. Emzik TOLGANMAK: İshal olmak TOMALMAK: Küreleşmek
TOKURGAK: Biberon emziği TOLGATMA: Doğum sancısı TOMALTMAK: Küreleştirmek
TOKURGAMAK: Biberon emmek TOLGATMAK: Karnı ağrıtmak TOMAR: 1. Rulo 2. Kodeks
TOKURGANMAK: Biberon emmek TOLGAY: Viraj TOMARMAK: Sarmak
TOKUŞ: 1. Tekstil 2. Emek 3. Harp TOLGAYLAMAK: Viraj dönmek TOMAT: Domates (Nahuaca)
TOKUŞÇU: 1. Tekstilci 2. Emekçi TOLGUMAK: Rüya görmek TOMATIR: 1. Yığın 2. Küme
TOKUŞKAN: Vuruşkan TOLKAN: Devri daim TOMAYAK: Baldırı çıplak
TOKUŞMAK: Dövüşmek TOLKANMAK: Devri daim etmek TOMBAY: Manda (camız)
TOKUTMAK: Dövdürmek TOLKUK: Yüzme simidi TOMBUYAK: Nilüfer çiçeği
TOKUZ: Sık dokunmuş kumaş TOLKUMAK: Dalgalanmak TOMÇU: Halk hekimi
TOLA: 1. Bol 2. Çok TOLKUN: Coşku TOMLUK: Tedavi
TOLADAY: Tümülüs TOLKUNMA: Coşma TOMLUMAK: Ateşi düşmek (kişi)
TOLAGAY: Sarık TOLKUNMAK: Coşmak TOMLUTMAK: Ateşi düşürmek
TOLAKA: Yazı tura oyunu TOLKUTMAK: Coşturmak TOMNAMAK: İlaçla tedavi etmek
TOLAMAK: İçini doldurmak TOLMAÇ: Medyum (ruh çağırıcı) TOMRA: Balalayka (Rus çalgısı)
TOLAMIR: Yüzük parmağı TOLTA: 1. Kabza 2. Sap TOMRUŞMAK: Tomurcuklanmak
TOLAN: Şahane TOLU: Dolu (yağış türü) TOMRUTMAK: Ucunu köreltmek
TOLANA: Çakal eriği TOLUĞ: Rüşvet TOMSURMAK: Surat asmak
TOLANMAK: Hatırlamak TOLUĞMAK: Rüşvet almak TOMSUTMAK: Surat asmak
TOLARÇAK: 1. Poşet 2. Torba TOLUK: 1. Tamam 2. Köşe TOMŞUK: Papağan gagası
TOLAY: 1. Poşet 2. Tavşan TOLUKDURMAK: Tamamlamak TOMŞUR: Fil hortumu
TOLAYIM: Topyekün TOLUKMAK: Tamamlanmak TOMŞURMAK: Hortumlamak (fil)
TOLAYSI: Psikolojik rahatsızlık TOLUM: 1. Cephane 2. Mühimmat TOMŞURTMAK: Hortum sarmak

229
TOMUR: 1. Nabız 2. Kök 3. Düğüm TONYAĞ: Margarin TOPURGAN: Yumuşak toprak
TOMURÇAK: Palamut (meşe) TONYAK: Kuzey TOR: 1. Balık ağı 2. Tül 3. Mertebe
TOMURMAK: Tomruk kesmek TOPA: Kale (satranç) TORAĞ: Kuyrukluyıldız
TOMURŞAK: Balık ağı TOPALAN: Tespih böceği TORAĞA: Kahya (çiftlik)
TOMURTKA: Matkap TOPALANMAK: Tortop olmak TORAK: Kümbet
TOMURTKAN: Ağaç sökme aracı TOPALAŞMAK: Tortop olmak TORALMAK: Sipere yatmak
TOMURTMAK: Kökünden sökmek TOPANAK: Bok böceği TORAM: Siper
TON: 1. İç giysi 2. Külot TOPAR: 1. Hizip 2. Fırka TORAMAK: Siper yapmak
TONA: 1. Sihirli ok 2. Moda TOPATAR: Top (silah) TORAMAN: 1. Siper 2. Onurlu
TONAK: Maskeli soygun TOPKAR: Obüs (silah) TORAN: Alacakaranlık
TONAMAK: Soygun yapmak TOPLAĞ: Cami TORANMAK: Hava kararmak
TONANMAK: Kostüm giymek TOPLAK: Toplantı alanı TORAP: 1. Kavşak 2. Dörtyol
TONAR: Bahşiş TOPLANÇ: 1. Temerküz 2. Miting TORAY: Domuz yavrusu
TONARMAK: Bahşiş almak TOPLANGA: Celse TORAZ: Apartman dairesi
[553]
TONAT: Kostüm TOPLANGAN: Celseye katılan TORBALAN: Torbalı cin
TONATIR: Kostümcü TOPLARGA: Kolektör TORBAS: Frenk üzümü
TONATMAK: Kostüm giydirmek TOPLARGAMAK: Sürekli toplamak TORÇU: Ağcı
TONAV: 1. Soygun 2. Bahşiş TOPLAŞ: Miting TORÇUK: 1. Bülbül 2. Koza
TONAZAK: Palto TOPLUMDAŞMAK: Sosyalleşmek TORDAN: Gerdan
TONGA: 1. Pars 2. Arslan burcu TOPLAVUK: Toplantı salonu TORGA: 1. Kafes 2. Tekstil
TONGUÇ: İlk evlat TOPRAMAK: Katılaşmak TORGAK: Rulo
TONGURAK: Sustalı bıçak TOPRANMAK: Katılaşmak TORGAMAK: Kafese tıkmıak
TONKU: Hörgüç TOPRAŞMAK: Katılaşmak TORGAN: 1. Ağaçkakan 2. Hapis
TONKUR: Boynuzsuz (hayvan) TOPSAR: Brüksel lahanası TORGANMAK: Kafese tıkılmak
TONMAR: Islıklı ok TOPSARMAK: Kat kat sarılmak TORGANUYU: Hapishane
TONMAY: Margarin TOPSARTMAK: Kat kat sarmak TORGU: İpek
TONUK: Teçhizat TOPŞUR: Moğol çalgısı (telli) TORKA: Hapis / hücre cezası
TONUKLAMAK: Teçhiz etmek TOPŞURLAMAK: Topşur çalmak TORKAN: Hapishane
TONUKLANMAK: Teçhiz olmak TOPTALAMAK: Depolamak TORLAĞAN: Keklik
TONUKLATMAK: Teçhiz etmek TOPTALIK: Yığınak TORLAK: 1. Acemi 2. Şalvar
TONULGAN: Teçhizatlı TOPTALMA: Depo TORLAMA: 1. Örgü 2. Ağ
TONULMAK: Teçhiz olmak TOPTALMAK: Depolanmak TORLAMAK: 1. Örmek 2. Ötmek
TONUZLAN: Brachynus böceği TOPUR: Kestane TORLANMAK: Örülmek

230
TORMA: Turp TOSAK: Bent TOVZA: 1. Meme ucu 2. Şişe ağzı
TORMAK: İnat etmek TOSALGA: Bariyer TOVZAMAK: Emmek
TORMAL: File TOSALMAK: Mani olunmak TOY: 1. Şenlik 2. Acemi
TORMAZ: Fren (Rusça “Tormoz”) TOSARMA: Set TOYAK: At zırhı
TORMU: 1. Ömür 2. Hayat TOSARMAK: Set çekmek TOYAMAK: Şenlik yapmak
TORMUŞ: Uzun ömürlü TOSKAL: 1. Baraj 2. Bent TOYAN: Şenlik sahibi
TOROGA: Mamut TOSKU: Mania (engel) TOYANMAK: Eğlenmek
TORSAK: Asık suratlı TOSMA: Mania (engel) TOYATMAK: Eğlendirmek
TORSAMAK: Surat asmak TOSMAG: Müracat [Tosmak] TOYAŞ: Düğün yemeği
TORSANMAK: Suratı asılmak TOSMAK: Müracat etmek TOYAŞMAK: Düğün yemeği yemek
TORSATMAK: Surat astırmak TOSULDAMAK: Kafasını çarpmak TOYAZ: Parti (eğlence)
TORSLAK: Mürver ağacı TOSULDAŞMAK: Kafa çarpışmak TOYÇUK: Parti (eğlence)
TORSMAG: Nasır [Torsmak] TOSUTMAK: Mani olmak TOYDU: Dünya [556]
TORSMAK: Nasırlaşmak TOŞKAN: Ankara tavşanı TOYDUR: Paytak yürüyüş
TORSUK: 1. İnat 2. Nasır TOŞKURMAK: Baskın yapmak TOYDURMAK: Paytak yürümek
TORSUKMAK: İnatlaşmak TOŞMAK: Dolmak TOYDURTMAK: Paytak yürütmek
TORSUMAK: İnat etmek TOTAR: Papağan (Moğolca) TOYDUZ: Amatör
TORSUNMAK: Nasırlaşmak TOTUĞAN: Papağan [554] TOYGA: Yoğurt çorbası
TORSUTMAK: Nasırlaştırmak TOTUR: Nisan ayı TOYGAÇ: Peskütan
TORU: 1. Sertlik 2. Fazlalık TOVAR: Emtia (ticari mal) [555] TOYGAMAK: Şenlik yapmak
TORUK: 1. Kuvvetsiz 2. Ham TOVARDAŞ: Mal ortağı TOYGAN: Şenlik sahibi
TORULGA: Kumru kuşu TOVARSAK: Malperest TOYGAR: Tarla kuşu
TORULDURMAK: Kuvvet kesmek TOVARSAMAK: Mal sevmek TOYGAŞ: Düğün çorbası
TORULMAK: Kuvvetten düşmek TOVÇA: Mermi TOYGUN: Encümen üyesi
TORUM: Deve yavrusu TOVÇU: Vecize TOYGUR: Acemi
TORUMAK: İkamet etmek TOVÇUMAK: Veciz söz söylemek TOYGURMAK: Acemilik etmek
TORUNMAK: İskan olmak TOVMAK: Fikir savunmak TOYGUZ: Tatmin
TORUMTAY: Bozdoğan kuşu TOVŞUR: Gitar TOYGUZMAK: Tatmin olmak
TORUTMAK: İskan etmek TOVŞURÇU: Gitarist TOYLAK: 1. Acemi 2. Şenlik alanı
TORUŞ: Niza TOVŞURMAN: Gitarist TOYLAMAK: Ziyafet vermek
TORUŞMAK: Niza etmek TOVUCA: Tetanos TOYLANMAK: Ziyafette bulunmak
TORZUK: 1. Matara 2. Porsuk TOVULGA: 1. Mihver 2. Anafikir TOYLAŞ: Şölen
TOS: Ağaç kabuğu TOVULMAK: Fikir savunulmak TOYLAŞMAK: Şölen vermek

231
TOYLUK: Acemilik TÖBET: Erkek köpek TÖLENMEK: İfa / tediye edilmek
TOYMAGUR: Doymaz yaratık TÖBETEY: Nişan başlığı TÖLEŞ: Mahsup
TOYRA: Çember (oturma, dizilme) TÖÇE: Tuzsuz TÖLEŞMEK: Mahsup etmek
TOYRALMAK: Çember olmak TÖÇELEK: Tuzsuz TÖLETMEK: Ödetmek
TOYRAMAK: Çember olmak TÖGEL: Dakik TÖLEV: 1. İfa etme 2. Tediye
TOYRATMAK: Çember oluşturmak TÖGELMEK: Zamanında yapmak TÖLEZ: Sakin
TOYRUK: Çember TÖĞEN: Dağlama (ateşle yakma) TÖLEZMEK: Sakinleşmek
TOYRULGA: 1. Abluka 2. Ambargo TÖĞNEMEK: Dağlamak (ateşle) TÖLGE: 1. Nem ölçer 2. Fal çubuğu
TOYRULGAMAK: Abluka edilmek TÖĞNETMEK: Dağlatmak (ateşle) TÖLGEÇİ: Falcı
TOYRULGATMAK: Ablukaya almak TÖĞREK: 1. Çark 2. Daire TÖLGELEMEK: Fal açmak
TOYTUN: Gugu kuşu (Mançuca) TÖĞREMEK: Çark dönmek TÖLGELENMEK: Fal açılmak
TOYUĞAN: Horoz TÖĞRENEK: Çark sistemi TÖLNEK: İnek yavrusu
TOYUK: Orman tavuğu TÖĞRENMEK: Çark dönmek TÖLNEMEK: Yavrulamak
TOYULGA: Düğün / şenlik başlığı TÖĞREŞMEK: Çarklar dönmek TÖLÜK: Huşu
TOYUN: Budist keşiş [557] TÖĞRETMEK: Çark döndürmek TÖM: 1. Yuvarlak 2. Yuvarlak masa
TOYUSAN: Medyum (ruh çağırıcı) TÖK: Puşt (adi) TÖMEK: 1. Komite 2. Konsey [559]
TOZAĞAN: Akağaç TÖKMEN: Düzgün kıyafetli TÖMKE: 1. İlüzyon 2. Hile
TOZAK: 1. Cehennem 2. Komplo TÖKTE: Kargı TÖMKELİ: 1. İlüzyonlu 2. Hileli
TOZALAK: Polen TÖKTEMEK: Kargı batırmak TÖMKESİZ: 1. İlüzyonsuz 2. Hilesiz
TOZANAK: Tozlu yol TÖKÜ: Libasyon (dökme sunusu) TÖMÜGE: Gürz (adalet simgesi)
TOZARAK: Pudra TÖKÜLGE: Libasyon (dökme sunu) TÖNEÇ: Toplu iğne
TOZARGA: Akkavak ağacı TÖKÜLMEK: Kadeh dolmak TÖNERÇEK: Çark
TOZGAK: 1. Polen 2. Kamış TÖKÜN: 1. Moda 2. Giyim kuşam TÖNEREVÜK: Deve elması bitkisi
TOZGUÇ: Toz küreği TÖKÜNMEK: Düzgün giyinmek TÖNERMEK: Çark dönmek
TOZGUN: Salı günü TÖKÜŞ: Kadeh doldurma TÖNERTGE: Rulet oyunu ve aleti
TOZULMAK: Toza dönüşmek TÖKÜTMEK: Kadeh doldurmak TÖNERTMEK: Çark döndürmek
TOZUNMAK: Toz uçuşmak TÖL: 1. Nesil 2. Zürriyet TÖNEŞ: 1. Kütük 2. Tomruk
TÖBE: 1. Çeyrek 2. Tümülüs TÖLE: 1. Borç 2. Kümes TÖNEŞMEK: Yuvarlaklaşmak
TÖBEK: Testis (erkek yumurtalığı) TÖLEÇ: 1. Mahzen 2. Tazminat TÖNKEK: Felçli
TÖBELMEK: Tepe gibi yığılmak TÖLEĞEN: Borcuna sadık kişi TÖNKEME: 1. Referans 2. Atıf
TÖBELTMEK: Tepe gibi yığmak TÖLEK: 1. İfa 2. Tediye TÖNKEMEK: Referans göstermek
TÖBEMEK: Nişanlamak [558] TÖLEM: Borç TÖNKERİŞ: İhtilal
TÖBENMEK: Nişanlanmak TÖLEMEK: İfa / tediye etmek TÖNKERMEK: İhtilal yapmak

232
TÖNKERTME: Darbe TÖREMÇİ: Kural koyucu TÖRÜMEK: Taknin olmak
TÖNKERTMEK: Darbe yapmak TÖREMEN: 1. Görgülü 2. Adil TÖRÜN: Hüküm açıklama (yargı)
TÖNÜLMEK: Vazgeçmek TÖREMTEY: Mevzuat TÖRÜNÇ: Adalet
TÖNÜLTMEK: Vazgeçirmek TÖRENEK: Hukuk TÖRÜT: Kanun
TÖNÜŞ: Ters bakış TÖRENER: Geleneklere bağlı TÖRÜTMEK: Kanun çıkarmak
TÖNÜŞMEK: Ters bakmak TÖRETİLİŞ: Taknin (yasama) TÖRZEK: Töre bilir
TÖP: 1. Kök 2. Orijin TÖRETİLMEK: Taknin edilmek TÖS: Totem
TÖPÇEME: Tahkikat TÖRETKEN: Kanun koyucu TÖSKERMEK: İhmal etmek
TÖPÇEMEK: Tahkikat yapmak [560] TÖRETMEK: Kanun koymak TÖSKERTMEK: İhmal ettirmek
TÖPÇÜK: İzmarit (sigara artığı) TÖRGE: Misafir odası TÖSMEK: Rücu etmek
TÖPTEMEK: Hepsini almak TÖRGEÇ: Sarma aleti TÖŞ: 1. Örs 2. Çekirdek
TÖPTEN: Total (hepten, tümden) TÖRGEK: Kodeks (hukuk) TÖŞBEV: Kolan (at kemeri)
TÖPTENDİCİLİK: Totalitarizm TÖRKEM: 1. Grup 2. Camia TÖŞDÜK: Peştemal
TÖR: 1. Divan (koltuk) 2. Protokol TÖRKÜN: Anayasa TÖŞEK: Tezgah
TÖRÇEĞE: Şömine demiri TÖRKÜNMEK: Devlet kurmak TÖŞEMEK: Tezgah açmak
TÖRÇEK: Şarjör TÖRME: 1. Kodeks 2. Dürüm TÖŞENMEK: Tezgaha koyulmak
TÖRÇEMEK: Divan yapmak (idare) TÖRMEK: Ferman okumak TÖŞLEMEK: Örste çekiçlemek
TÖRÇÜMEK: Başköşeye oturmak TÖRPÜMEK: Törpülemek TÖŞLENMEK: Örste çekiçlenmek
TÖRÇÜTMEK: Başköşeye geçirmek TÖRPÜTMEK: Törpületmek TÖŞTÜK: Ağaç gövdesi
TÖRE: Gelenek hukuku TÖRTÇE: Dörtlü (İskambil, dört eş) TÖTEÇ: Tütsü mantarı
TÖREBEY: Feodal TÖRTENME: Istavroz TÖTÜŞ: Düşman
TÖREGEN: Usül (üst soy) TÖRTENMEK: Istavroz çıkarmak TÖTÜŞLÜK: Düşmanlık
TÖREK: Kaşar peyniri TÖRTKE: Dört parmak gösterme TÖV: Merkez
TÖREL: Geleneksel TÖRTKEMEK: Dört işareti yapmak TÖVEK: 1. Civar 2. Etraf
TÖRELDEMEK: Töreye uymak TÖRTKELEMEK: Dörtlemek (el) TÖVEN: Pes (ses)
TÖRELDEŞ: Aynı töreye uyanlar TÖRTKÜL: Kare TÖVENMEK: Pes ses çıkarmak
TÖRELDETMEK: Töreye uydurmak TÖRÜ: Hukuk TÖVEREK: Küre
TÖRELEMEK: Müzakere etmek TÖRÜK: 1. Meşale 2. El lambası TÖVŞÜK: Nefes darlığı
TÖRELENMEK: Müzakere edilmek TÖRÜL: Taknin (kanun koyma) TÖVŞÜMEK: Nefesi daralmak
TÖRELEV: Müzakere TÖRÜLGEN: Kodifiye (hukuk) TÖVŞÜNMEK: Nefesi daralmak
TÖRELMEK: Toplantı yapmak TÖRÜLÜK: Hukuksal TÖYER: Düğüm
TÖRELTMEK: Birlikte karar almak TÖRÜM: Taknin (kanun koyma) TÖYERLEMEK: Düğümlemek
TÖREM: Kural TÖRÜMCÜ: Kanun koyucu TÖYERLENMEK: Düğümlenmek

233
TÖYGE: Dayak TÖZÜ: Hoşgörü TUĞARMAK: Koşumdan çıkarmak
TÖYGEÇ: Havan tokmağı TÖZÜK: Mamur (imar olmuş) TUĞBAY: Tuğgeneral
TÖYGELEMEK: Dayak atmak TÖZÜKMEK: İmar olmak TUĞÇA: 1. Küçük tuğ 2. Püskül
TÖYGELENMEK: Dayak yemek TÖZÜKTÜRMEK: İmar etmek TUĞGAN: Tevellüt
TÖYLEK: Zar (anatomi) TÖZÜM: 1. Tahammül 2. Hoşgörü TUĞGANUYU: Doğumevi
TÖYNE: Düğüm TÖZÜMLÜ: Hoşgörülü TUĞGUN: 1. Şahane 2. Harika
TÖYNEMEK: Düğümlemek TÖZÜMEK: Hoşgörmek TUĞLAMAK: İmzalamak
TÖYNETMEK: Düğümletmek TÖZÜN: Asil TUĞLANMAK: İmzalanmak
TÖYÜNÇEK: 1. Bohça 2. Çıkın TÖZÜNMEK: Asil davranmak TUĞMA: 1. Fıtrat 2. İsyan
TÖYÜNÇEMEK: Çıkın yapmak TUBULGA: Aşık kemiği TUĞMAK: İçine doğmak
TÖYÜNÇETMEK: Çeyiz hazırlamak TUÇAK: Hastalık nöbeti TUĞMAZ: Kısır (çocuğu olmayan)
TÖZ: 1. Cevher 2. Temel (esas) TUDA: Tehlike TUĞRA: Hükümdar mührü
TÖZEK: Temel TUDAMAK: Tehlikeye girmek TUĞRAMAK: Mühür basmak
TÖZELİŞ: Tesis TUDAN: Sıtma (malarya) TUĞRANMAK: Mühür basılmak
TÖZELMEK: Tesis olmak TUDANAK: Sıtma sivrisineği TUĞRUK: Daire
TÖZELTMEK: Tesis etmek TUDANMAK: Sıtma olmak TUĞRUL: 1. Anka kuşu 2. Feniks
TÖZEMEK: Tesis etmek TUDASIZ: Tehlikesiz TUĞSAK: Dul
TÖZENMEK: Tashih olmak TUDUN: Sadakat TUĞSAMAK: Dul kalmak
TÖZETME: Tashih TUDUNÇ: Haya (edep) TUĞSATMAK: Dul bırakmak
TÖZETMEK: Tashih etmek TUDUNÇAK: El çantası TUĞSAVUL: Tuğ taşıyan asker
TÖZER: Tahammülkar TUDUNÇSUZ: Hayasız (edepsiz) TUĞUÇ: 1. İlk çocuk 2. Masal
TÖZERMEK: Tahammül etmek TUDUNMAK: Haya (edep) etmek TUĞUL: Destan
TÖZEYMEK: Temeli olmak TUGUY: Bisiklet TUĞULAMAK: Destan okumak
TÖZEYTMEK: Temellendirmek TUGUYRAMAK: Bisiklet sürmek TUĞULAN: Mart ayı
TÖZKER: 1. Esas 2. Asıl TUGUYRANMAK: Bisiklet sürmek TUĞULANMAK: Tefekkür etmek
TÖZKERMEK: Esas teşkil etmek TUĞALAMAK: Yuvarlamak TUĞULÇU: Destan okuyucu
TÖZLÜK: Asalet TUĞALANMAK: Yuvarlanmak TUĞULGA: Kalay
TÖZMEK: Tahammül etmek TUĞAN: Akraba TUĞULGAMAK: Kalaylamak
TÖZMEZ: Tahammülsüz TUĞANA: İçinde mektup gizli ok TUĞULMAK: İlham gelmek
TÖZTEK: 1. Temel 2. Asıl 3. Esas TUĞANÇI: Akraba sever TUĞULUŞ: İlham
TÖZTELMEK: Temeli atılmak TUĞANDAŞ: Akraba TUĞUM: 1. Nane 2. Jant
TÖZTEMEK: Temel atmak TUĞANLAR: Akrabalar TUĞUNMAK: Başı dönmek
TÖZTEP: Koruyucu melek TUĞANMAK: Akraba olmak TUĞUR: 1. Sanat 2. Kabarcık

234
TUĞURMAK: Sanat üretmek TULGARMAK: Şaha kalkmak (at) TUMMAK: Dalmak
TUĞUŞ: Mevlüd (edebiyat) TULHUN: Sis (Mançuca) TUMRUL: Ok ucu
TUĞUŞKAN: Mevlüd kandili TULKU: Silindir TUMŞALAMAK: Sarmak
TUĞUŞMAN: Kardeş TULKUK: Tulum TUMŞALANMAK: Sarılmak
TUĞUT: Tevellüt (doğum tarihi) TULMAK: Kapatmak TUMŞUĞAN: Gergedan
TUĞUZ: 1. Dev 2. İri TULPAR: Uçan at [561] TUMŞUK: Burun (hayvanda)
TUĞZAK: Tuğ taşıyan at, hakan atı TULTAK: Sakin TUMULMAK: Peçelenmek
TUĞZAMAK: Tuğ taşımak TULU: Ayna TUMUR: Kamp
TUĞZANMAK: Tuğ taşımak TULUĞAN: Şubat ayı TUMURÇU: İzci (yavrukurt)
TUKMAÇ: Makarna TULUK: Matara TUN: 1. Kasvetli 2. Loş 3. Kürk
TUKMAŞ: Makarna TULUMSAK: Kabakulak hastalığı TUNA: İhtişamlı
TUKRAN: Ağaçkakan kuşu TULUN: 1. Yanak 2. İkili saç örgüsü TUNAK: Mat (soluk)
TUKUM: 1. Sülale 2. Aşiret 3. Aile TULUNMAK: Kapanmak TUNAMAK: Kürkünü yüzmek
TUL: Savaş atı TUM: 1. Ayaz 2. Yağmur ormanı TUNANMAK: Kürkü yüzülmek
TULA: 1. Çimenlik 2. Çayır 3. Ayna TUMA: Kuzen (erkek) TUNAY: Evlatlık kız
TULABAY: Beden (giysi) TUMAÇ: 1. Sahtiyan 2. Maroken TUNCUK: Nefes darlığı
TULAĞAN: Şubat ayı TUMAÇA: Kuzen (kız) TUNCUKMAK: Nefesi daralmak
TULAM: Çimen TUMAĞAN: Nilüfer çiçeği TUNÇUK: Körfez
TULAMAK: Çimlenmek TUMAĞI: 1. Nezle 2. Grip TUNÇUKMAK: İçine kapanmak
TULAN: 1. Mart ayı 2. Fok balığı TUMAG: Kadın şapkası [Tumak] TUNÇUNMAK: Endişe etmek
TULANMAK: Çimlenmek TUMAH: Boynuzsuz hayvan TUNÇUTMAK: Ağzını kapatmak
TULAY: Tibet tavşanı TUMAK: Yüz örtmek [562] TUNDOĞAR: Arefe günü
TULAYRA: Gut hastalığı TUMALAMAK: Boğazını sıkmak TUNDUR: Şeffaf
TULBAĞA: Kurbağa yavrusu TUMALANMAK: Boğazı sıkılmak TUNDURA: Yarı yeşil flora (Fince)
TULÇUK: Cebir TUMALMAK: İşkence görmek TUNDURMAK: Şeffaflaştırmak
TULÇUMAK: Cebretmek TUMALTMAK: İşkence yapmak TUNG: Yağ ağacı (Çince) [“g” ile]
TULÇUTMAK: Cebir uygulatmak TUMAR: Muska TUNGA: 1. Haşmetli 2. Yiğit
TULGA: Miğfer TUMAV: 1. Nezle 2. Grip TUNGAK: Ötümsüz harf
TULGAMAK: Kaplamak TUMAY: Sakin TUNGALAMAK: Rastlamak
TULGAN: 1. Sac ayağı 2. Komple TUMGA: Yaban keçisi TUNGALAŞMAK: Rastlaşmak
TULGANAY: Dolunay TUMLUK: 1. Ayaz 2. Soğuk TUNGAMAK: İlan etmek
TULGANMAK: Kaplanmak TUMLUMAK: Ayaz çıkmak TUNGAN: Sonradan Müslüman [563]
TULGAR: 1. Azametli 2. Heybetli TUMLUTMAK: Ayaz etmek TUNGANMAK: İlan edilmek

235
TUNGAVUZ: İlan TURAN: 1. Efsanevi ülke 2. Şevkli TURNABAY: Tek vizörlü dürbün
TUNGUMAK: Yarılmak (toprak) TURANMAK: Arzulanmak TURPAN: Pekin ördeği
TUNGUT: Evlatlık TURAR: Layık TURPAY: Kaba
TUNGUYUK: Uçurum TURARLIK: Liyakat TURSAK: 1. Hapishane 2. Cezaevi
TUNMA: 1. Tortu 2. Küçük kardeş TURASINDA: Hakkında TURSALMAK: Hapse atılmak
TUNMAK: 1. Çökmek 2. Tıkanmak TURATAY: Arzulu TURSAMAK: Hapse girmek
TUNULMAK: Şeffaflaşmak TURAY: Toynaklı hayvan TURSANMAK: Öfkelenmek
TUNUK: 1. Duru 2. Şeffaf 3. Sağır TURAYMAK: Dik durmak TURSATMAK: Hapse atmak
TUNUKMAK: Sağırlaşmak TURÇAK: Fidan TURSAY: İsteksiz
TUNUTMAK: Çökeltmek TURÇUK: Filiz TURSAYMAK: İsteksiz davranmak
TUPAK: 1. Küt 2. Kısa TURGAK: Muhafız TURSKA: Hindistan Türkü
TUPALAK: Küre TURGAN: Baki TURSUK: Testi
TUPAZ: Küt (kesmez) TURGAM: Beka TURSUNÇ: Tenezzül
TUPAZLANMAK: Kesmez olmak TURGAY: Serçe kuşu TURSUNMAK: Tenezzül etmek
TUPAZLATMAK: Kesmez etmek TURGU: Sekte TURTUK: Mütereddit
TUPMAK: Delmek TURGUN: Çobanaldatan kuşu TURTUKMAK: Tereddüt etmek
TUPUL: Yaş kavak ağacı TURGUMAK: Sekteye uğramak TURUĞ: 1. Dilek ağacı [564] 2. Saf
TUPULGAK: Sancı TURGURMAK: Mola vermek TURUK: Uzunluk birimi (100 cm)
TUPULGAN: Delici TURGUTMAK: Sekteye uğratmak TURUKMAN: Uzun boylu
TUPULGAR: Matkap TURGUZ: 1. Sistem 2. Tesisat TURUKTU: Daima
TUPULMAK: Delinmek TURGUZÇU: Tesisatçı TURULAMAK: Köken almak
TUR: Deri kamçı TURGUZDURMAK: Teşkil etmek TURUM: 1. İnsan boyu 2. Statik
TURA: 1. Tanrı 2. Aşk 3. Arzu TURGUZMAK: Teşkil olmak TURUMLAMAK: Boy ile ölçmek
TURAÇ: Çil kuşu TURKU: 1. Kızak 2. Avlu TURUN: Şarbon
TURAGUT: Baki TURKUN: Edep TURUŞ: Sebat
TURAĞAN: Peskutan TURKUNMAK: Edepli davranmak TURUŞMAK: Sebat etmek
TURAK: 1. Kıta 2. Ayı kulağı bitkisi TURLAK: Ekin kargası TURUŞTUK: Sebat
TURAL: Arzulu TURMA: Turp TURUT: İskan
TURALIK: Arzu TURMAÇ: Şal (atkı) TURUTMAK: İskan etmek
TURALMAK: Arzulamak TURMAK: Ayakta beklemek TURUZ: İsyan
TURAM: 1. Şevk 2. Heves TURMAN: Koşum takımı (atçılık) TURUZMAK: İsyan etmek
TURAMAK: Arzulamak TURMAZ: Teker çemberi TURYA: Çeyrek (Sanskritçe)
TURAMAN: 1. Arzulu 2. Sebatkar TURMUZ: Hıyar, salatalık (bitki) TUSA: 1. Fırsat 2. Menfaat

236
TUSALACI: Fırsatçı TUŞALGANMAK: Rast gelmek TUTALGATMAK: Sebep etmek
TUSALAK: 1. Fırsat 2. Yardım TUŞALTMAK: İsabet ettirmek TUTAMAG: 1. Direksiyon 2. Gidon
TUSALAM: Oportünizm TUŞAMAG: Kapan [Tuşamak] TUTAMAK: İşe / uğraşa başlamak
TUSALAMÇI: Oportünist TUŞAMAK: Kösteklemek TUTAMAL: Meslek
TUSALAMAK: Fırsat kollamak TUŞANMAK: Kösteklemek TUTAR: 1. Meblağ 2. Haziran ayı
TUSALANMAK: Faydalanmak TUŞAR: Nalsız at ayağı TUTARGA: Hastalık nöbeti
TUSALAR: Asistan TUŞATMAK: Rast getirmek TUTARGAMAK: Kriz geçirmek
TUSALMAK: Fayda sağlamak TUŞAV: Zincir TUTARGANKAK: Kriz geçirmek
TUSAMAK: Fırsat beklemek TUŞGUL: Nişan (hedef) TUTARIK: Sara (epilepsi)
TUSAN: Büro (Mançuca) TUŞGULAMAK: Nişan almak TUTAŞ: 1. Evlilik teklifi 2. Bakire
TUSANGA: Fayda TUŞGULANMAK: Nişan alınmak TUTAŞMAK: Evlilik teklif etmek
TUSANGAN: Faydalı TUŞKAN: Fare TUTAVUL: Gardiyan
TUSAV: Fırsat TUŞKUR: Nişancı TUTAY: Kabza
TUSKAN: Akraba TUŞKURMAK: İsabet ettirmek TUTAYAK: Zapt
TUSPAL: Kinaye TUŞLAMAK: Rastlamak TUTÇAK: Sap
TUSTAĞAN: 1. Tepsi 2. Sini TUŞLANÇ: Rastlantı TUTGAÇ: Kulp
TUSTAMAK: İkram etmek TUŞLANMAK: Rast gelmek TUTGAK: Fanatizm
TUSTANMAK: İkram edilmek TUŞLANTI: Rastlantı TUTGAN: Fanatik
TUSU: 1. Fırsat 2. Fayda TUŞMA: Kura TUTGUÇ: Kahvaltı
TUSUKMAK: Fırsat kollamak TUŞMAG: Müsabaka [Tuşmak] TUTKA: 1. Sap 2. Kabza 3. Dümen
TUSULMAK: Faydalanmak TUŞMAK: Rastlamak TUTKAK: 1. Maraz 2. Gece nöbeti
TUSULUK: Faydalı TUŞUZMA: Müsabaka TUTKAN: 1. Marazlı 2. Nöbetçi
TUSUMAK: Nikahlanmak TUŞUZMAK: Rastlaşmak TUTKUÇ: Kabza
TUSUT: Cennet TUT: Pas TUTKUR: İhtiraslı
TUSUTMAK: Faydalandırmak TUTA: Bahşiş TUTKURMAK: İhtiraslanmak
TUŞ: 1. Rastlantı / tesadüf 2. Yön TUTAÇ: 1. Kulp 2. Komşu TUTMAÇ: Mercimekli yoğurt aşı
TUŞAK: 1. Hedef tahtası 2. Köstek TUTAĞAN: Yakalayıcı (hayvan) TUTMAŞ: 1. Makarna 2. Erişte
TUŞAL: İsabet TUTAJ: Genç kız TUTNUK: Kulp
TUŞALMAK: Nişan almak TUTAK: 1. Sap 2. Kulp TUTSAK: Esir
TUŞALDAMAK: Rastlamak TUTALA: Çok fazla TUTSAMAK: Tutar gibi olmak
TUŞALDANMAK: Rast gelmek TUTALAMAK: Fazlalaşmak TUTSANMAK: Tutulur gibi olmak
TUŞALGA: 1. Rastlantı 2. Tesadüf TUTALGA: 1. Kabza 2. Sebep TUTSU: Tavsiye
TUŞALGAMAK: Tesadüf etmek TUTALGAMAK: Sebep olmak TUTSUK: Nasihat

237
TUTSUKMAK: Nasihat tutmak TUYAĞAN: Nur (aydınlık) TUZGULAMAK: Hayır aşı vermek
TUTU: Rehin TUYAK: Hayvan tırnağı TUZGULANMAK: Hayır aşı yemek
TUTUK: 1. Pas 2. Sihir TUYANA: 1. Skandal 2. Sansasyon TUZGUN: Hayır aşı (yemek)
TUTUKMAK: Paslanmak TUYANMAK: Skandal çıkarmak TUZLAÇ: Salamura
TUTULDURMAK: Hapsettirmek TUYAR: 1. Medyum 2. Kötü ruh TUZLAMAÇ: Salamura yiyecek
TUTUN: 1. Rehin (alıkoyma) 2. Aile TUYARMAN: Medyum TUZLANGA: Salamura
TUTUNÇ: 1. İktisat 2. Ekonomi TUYGUN: Beyaz atmaca kuş TUZLANGAN: Salamura edilmiş
TUTUNGU: Nasihat TUYGUNMAK: Methetmek TUZLAŞ: Tuzlama yemek
TUTURGA: Pirinç (bitki ve tane) TUYLAMAK: Şaha kaldırmak (at) TUZMAK: Harap olmak
TUTURGAN: Çeltik tarlası TUYLANMAK: Şaha kalkmak (at) TÜBE: Zirve
TUTURGU: Vasiyet TUYMAK: Harap olmak TÜBEK: Yarımada
TUTURMA: Ateşleme TUYNA: Budist rahip (Çince) TÜBEN: Tavan
TUTURMAÇ: Dürüm (yiyecek) TUYRAL: Adi / pic kavak ağacı TÜDEŞ: Aynı renkte olan
TUTURMAK: Ateşlemek TUYSU: His TÜDEŞMEK: Aynı renkte olmak
TUTURMAŞ: Ateşe tutulan yiyecek TUYUĞ: Rubai (edebiyat) TÜDET: Hüthüt kuşu
TUTURUK: Çıra TUYUK: 1. His 2. Hapishane TÜĞEÇ: Maske
TUTUŞ: Zapt TUYUKMAK: Hissetmek TÜĞEK: Halka
TUTUZ: Emir TUYUKTAMAK: Hapsetmek TÜĞEMEK: Maskelemek
TUTUZMAK: Emretmek TUYUKTANMAK: Hapsolmak TÜĞEREK: Daire
TUTYAK: 1. Bağlı 2. Yapışık TUYULMAK: Bitap olmak TÜĞMEK: Maskelemek
TUTYAKMAK: Bağlanmak TUYUMAK: Mecalsizleşmek TÜĞRE: Şamana yardımcı olan ruh
TUVA: Mars (Mançuca) TUYUN: 1. Hassas 2. Muhterem TÜĞSÜN: Kördüğüm
TUVAMAK: Gözlem yapmak TUYUNMAK: Hissetmek TÜĞSÜNMEK: Kördüğüm olmak
TUVAR: Küre TUYUZMAK: Hissettmek TÜĞSÜTMEK: Kördüğüm etmek
TUVARLAK: Küre TUYZURMA: Emzirme TÜĞÜK: Tarih
TUVARMA: Havale (gönderme) TUYZURMAK: Emzirmek TÜĞÜKÇÜ: Tarihçi
TUVARMAK: Havale etmek TUZAMAK: Tuzak kurmak TÜĞÜLGEN: Maskelenmiş
TUVCA: Genç keçi TUZANMAK: Tuzağa düşmek TÜĞÜLMEK: Maskelenmek
TUVGAN: Mevlüt TUZARGA: Kepçe TÜĞÜN: 1. Duvak 2. Düğüm
TUVGUN: Doğum günü TUZDURMAK: Harap etmek TÜĞÜNÇEK: Kına gecesi
TUVMA: Akraba TUZGAN: 1. Harap 2. Köfte TÜĞÜNMEK: Yüzünü örtmek
TUVMAK: Akraba olmak TUZGU: Hayır aşı / yemeği TÜĞÜR: Davul
TUYA: Mazı ağacı TUZGUN: Bahşiş TÜĞÜRÇEK: Tef (çalgı)

238
TÜĞÜRÇEMEK: Tef çalmak TÜLÜN: Hale TÜNDÜZ: Akşam
TÜĞÜZ: Mükemmel TÜLÜNMEK: Perdelenmek TÜNE: Akşam vakti
TÜK: Kıl TÜLÜŞ: Ücret TÜNEÇ: Kümes
TÜKEK: Tam TÜLÜT: Baş yastığı TÜNEĞİK: Gece kapanan çiçek
TÜKEL: Ağaç insan [565] TÜLÜTMEK: Perdelemek TÜNEK: Konma çubuğu (tavuk)
TÜKEMEK: Bitirmek TÜMDÜN: Bütün gece TÜNEL: 1. Otel 2. Han (otel)
TÜKEN: 1. Sırık 2. Lahza (an) TÜMEL: Teçhizat TÜNELMEK: Geceyi geçirmek
TÜKENEK: Etyaran hastalığı TÜMEN: Onbin TÜNEMEK: Dala konmak (kuş)
TÜKMEK: Salvo yapmak (kuş) TÜMENBAŞI: Onbin kişi komutanı TÜNENMEK: Hava kararmak
TÜKNEMEK: Ateşle dağlamak TÜMETMEK: Tamamlatmak TÜNERİK: 1. Hücre 2. Zindan
TÜKÜ: Tahıl kabuğu TÜMKE: Cahil TÜNERMEK: Karanlık basmak
TÜKÜNMEK: İçini doldurmak TÜMKENMEK: Cahillik etmek TÜNEŞ: Günbatımı
TÜKÜZ: Atın alnındaki aklık TÜMLENMEK: Banknota çevrilmek TÜNEŞMEK: Gün batmak
TÜLBER: Tarla kuşu TÜMLETMEK: Bankonat çevirtmek TÜNETMEK: Kondurmak (kuş)
TÜLE: Kümes TÜMRÜK: Tef (çalgı) TÜNEY: Kuzey yönü
TÜLEK: Tüy döken hayvan TÜMSE: 1. Minber 2. Kürsü TÜNEYİK: Oksalis (uyku) çiçeği
TÜLEMEK: Tüy dökmek TÜMSEMEK: Minbere çıkmak TÜNEZMEK: Gecelemek
TÜLEN: Küstah TÜMÜK: Meşgale TÜNGER: Kös (çalgı)
TÜLENGE: Zirve TÜMÜKMEK: Meşgul olmak TÜNGEREK: Kudüm (çalgı)
TÜLENMEK: Küstahlık etmek TÜNBEGÜN: Geceden gündüze TÜNGERMEK: Davul çalmak
TÜLEŞMEK: Tüy yolmak (karşılıklı) TÜNBER: Kuytu TÜN – GÜN: Gece – gündüz
TÜLEZ: Zirve (ağaç) TÜNBET: Güneş görmeyen cephe TÜNGÜR: 1. Davul 2. Tef
TÜLEZMEK: Zirveye konmak TÜNBEY: Şilte TÜNİNDİ: Doğu yönü
TÜLGÜ: Kızıl tilki TÜNÇ: Sükunet TÜNİNMEK: Hava kararmak
TÜLKÜ: Alaca karga TÜNDE: Suare TÜNKE: Enerji
TÜLKÜNEK: Telli turna kuşu TÜNDER: Peri (Macarca) TÜNKEMEK: Enerji harcamak
TÜLKÜR: Anahtar TÜNDERMEK: Şekil değiştirmek TÜNKERMEK: Enerjisi tükenmek
TÜLKÜRÇÜ: Anahtarcı TÜNDEŞ: Aynı gecede olan TÜNKÜR: Melek
TÜLTEMEK: Güzelleştirmek TÜNDEŞMEK: Aynı gecede olmak TÜNLE: Gece vakti
TÜLTENMEK: Güzelleşmek TÜNDÖNÜMÜ: Ekinoks TÜNLEMEK: Uykusuz kalmak
TÜLTERMEK: Güzelleştirmek TÜNDÜK: Çadır penceresi / bacası TÜNLÜK: Gecelik
TÜLÜ: Rüya TÜNDÜRMEK: Tehdit etmek TÜNMEK: Gözden yitmek
TÜLÜK: 1. Tüysüz 2. Şeftali TÜNDÜRTMEK: Tehdit ettirmek TÜNÖNE: Afel

239
TÜNÖTE: Perihel (günberi) TÜRELETMEK: Çeşitlendirmek TÜRLETMEK: Çeşitlendirmek
TÜNŞÜ: Şamdan TÜRELEV: Genetik (bilim) TÜRME: Hapishane (Rusça)
TÜNÜK: 1. Baca 2. Nazik TÜRELGEN: Genetik (ırsi) TÜRMEG: Kadınbudu köfte [Türmek]
TÜNÜKMEK: Baca tütmek TÜRELİ: Genetik TÜRMEK: Makara sarmak
TÜNÜLGEN: Pesimist TÜRELMEK: Yaratılmak TÜRMENE: Sandviç
TÜNÜLGEMEK: Pesimistlik etmek TÜRELTMEK: Yaratmak TÜRMEZE: 1. Bobin 2. Türbin
TÜNÜLMEK: Ümidini yitirmek TÜREM: İştikak TÜRSELEMEK: Suret çıkarmak
TÜNÜRMEK: Mecbur olmak TÜREMEN: Doğurgan TÜRSELENMEK: Kopyalanmak
TÜNÜŞMEK: Mecbur kalmak TÜRENER: Orijinal TÜRSEN: Suret
TÜNÜTMEK: Mecbur kılmak TÜRENMEK: Çeşitlenmek TÜRSENMEK: Nüshalanmak
TÜNYELİ: Gece rüzgarı TÜRETİLİŞ: Yaratılış TÜRSÜN: Havyar
TÜP: Kaplama (kitap) TÜRETKEN: Oluşturucu TÜRTKELEMEK: Motive etmek
TÜPERMEK: Alt üst etmek TÜREV: Müştak (türetme) TÜRTKELENMEK: Motive edilmek
TÜPKERMEK: Kökenini araştırmak TÜREZ: Saban TÜRTKÜN: Kara köstebek
TÜPLEMEK: Kaplamak (kitap) TÜRGE: 1. Makara kulpu 2. Acele TÜRTMEK: Merhem sürmek
TÜPSE: Saksı TÜRGEÇ: Olta makarası TÜRTÜ: Sarıçalı
TÜPSEMEK: Saksıya dikmek TÜRGEK: Makara TÜRÜG: Ümmi [“g” harfi ile yazılır]
TÜPSENMEK: Saksıya dikilmek TÜRGEKLEMEK: Makara çevirmek TÜRÜK: 1. Makara 2. Bobin
TÜPTEV: Mizanpaj TÜRGELEMEK: Acele etmek TÜRÜKLEMEK: Makara sarmak
TÜRÇE: Çabuk TÜRGELENMEK: Acele etmek TÜRTÜNGÜ: Pomat
TÜRÇEK: Aceleci TÜRGELETMEK: Acele ettirmek TÜRTÜNMEK: Pomat sürmek
TÜRÇEMEK: Acele etmek TÜRGEMEK: Acele etmek TÜRÜL: Genesis (yaratılış)
TÜRÇENMEK: Acelecilik etmek TÜRGEN: Acele TÜRÜMEK: Yaratılmak
TÜRE: 1. Irs 2. Gen (biyoloji) TÜRGENE: Vites TÜRÜN: 1. Aktif 2. Faal
TÜREGEN: 1. Akraba 2. Genetik TÜRGENMEK: Vites artırmak TÜRÜNÇ: Fıtrat
TÜREGEY: 1. Melez 2. Hibrit TÜRGETMEK: Acele ettirmek TÜRÜNMEK: Faaliyete geçmek
TÜREK: Çarşamba günü TÜRGÜÇ: Makara TÜRÜTMEK: Yaratmak
TÜREL: Irsi (genetik) TÜRKEM: Familya (biyoloji) TÜS: Renk
TÜRELDEMEK: Üremek TÜRKEMEK: Akraba ağırlamak TÜSMEK: İçeri girmek
TÜRELDEŞ: Hemşehri TÜRKÜM: Aile TÜŞ: 1. Semere 2. Mükafat
TÜRELDETMEK: Üretmek TÜRKÜN: 1. Menşe 2. Çeşit TÜŞEK: Minder
TÜRELEMEK: Çeşitlendirmek TÜRKÜNMEK: Çeşitlenmek TÜŞEM: 1. Tavan 2. Tavanarası
TÜRELENMEK: Çeşitlenmek TÜRLENMEK: Çeşitlenmek TÜŞEMEK: Tahmin etmek

240
TÜŞENMEK: Tahmin edilmek TÜTSÜK: 1. Sigara 2. Buhur TÜZELMEK: Nizama girmek
TÜŞER: 1. Pay 2. Hisse TÜTÜNÇ: Duman TÜZEMEK: Kanun yapmak
TÜŞERMEK: Pay / hisse almak TÜTÜŞ: Savaş dumanı TÜZEMEN: Hukukçu
TÜŞEV: Formül TÜTÜŞMEK: Harbe tutuşmak TÜZEN: 1. Kural 2. Disiplin
TÜŞGEL: Tesadüf TÜTÜZ: Tütsülü ilaç tedavisi TÜZENEK: Hukuk
TÜŞGELE !: Rastgele! TÜVELEMEK: Hortum esmek TÜZENMEK: Disiplinize olmak
TÜŞGELMEK: Tesadüf etmek TÜVELENMEK: Hortum çıkmak TÜZERGE: Nizamname
TÜŞGENMEK: Vites düşürmek TÜVELEV: Hortum (rüzgar) TÜZERMEK: Kurala uymak
TÜŞİMEL: Rüya tabircisi TÜYEK: Eşya TÜZERTMEK: Kurala uydurmak
TÜŞLÜK: Kazançlı iş TÜYEMEK: El yordamıyla yapmak TÜZET: 1. Tashih 2. Islah
TÜŞMEG: İkametgah [Tüşmek] TÜYEN: Şelale TÜZETİCİ: Musahhih
TÜŞMEK: Kar (kazanç) payı almak TÜYMENE: 1. Beyhude 2. Nafile TÜZETİŞ: Islah
TÜŞSÜZ: Semeresiz TÜYMENMEK: Beyhude olmak TÜZETME: Islahat
TÜŞTÜK: 1. Güney 2. Öğle vakti TÜYNEK: Yer elması TÜZETMEK: Islah / tashih etmek
TÜŞÜK: Vergi TÜYNEMEK: Tüy dökülmek TÜZEV: Redaksiyon
TÜŞÜM: Kar (kazanç) payı TÜYNETMEK: Tüy dökmek TÜZEVÇİ: Redaktör
TÜŞÜMEN: Vergi memuru TÜYREĞÜÇ: Toplu iğne TÜZGE: Hukuk
TÜŞÜMLÜ: Karlı (kazançlı) TÜYÜMŞEK: Lenf düğümü TÜZGÜN: Makyaj malzemesi
TÜŞÜMSÜZ: Karsız (kazançsız) TÜYÜN: Bağırsak düğümlenmesi TÜZLÜK: Dürüstlük
TÜŞÜNDÜRMEK: Şerh etmek TÜYÜNÇEK: Karın ağrısı TÜZMEK: Kanun çıkarmak [567]
TÜŞÜNDÜRÜ: Şerh TÜYÜNDEMEK: Karnı ağrımak TÜZMEN: Parlementer
TÜŞÜNÜK: Not TÜYÜNDÜ: Cenin TÜZÜK: Nizamname
TÜŞÜNMEK: Not almak TÜYÜNME: Karın ağrısı TÜZÜKMEK: Nizama girmek
TÜŞÜRGÜN: Kitre ağacı TÜYÜNMEK: Düğümlenmek TÜZÜL: Muntazam
TÜŞÜRMEK: Sevk etmek TÜYÜTMEK: Düğümletmek TÜZÜLGEN: Müteşekkil
TÜŞÜT: Hayal TÜZ: 1. Irk 2. Dürüst TÜZÜLMEK: Teşekkül etmek
TÜŞÜTLENMEK: Tahayyül etmek TÜZCÜ: Dürüst TÜZÜM: 1. Teşekkül 2. Mahsül
TÜŞÜTMEK: Hayal etmek TÜZDEK: Adil TÜZÜN: 1. Muntazamlık 2. Kural
TÜTEK: 1. Baca 2. Nefes darlığı TÜZDEM: Adalet TÜZÜNÇ: 1. Hukuk 2. Uygunluk
TÜTEREK: Baca TÜZEK: 1. Kural 2. Kutu [566] TÜZÜNMEK: Hukuka uymak
TÜTERGE: Pipo TÜZEL: 1. Hukuki 2. Kanuni -U-
TÜTSEMEK: Hafifden tütmek TÜZELGE: Kanunname UBA: Kamp
TÜTSÜĞLÜK: Nargile TÜZELİŞ: Nizam UBALAMAK: Kamp kurmak

241
UBALANMAK: Kamp yapmak UÇARGA: Planör UÇUNMAK: Fobi duymak
UBAMAK: Çıkmak (Mançuca) UÇBAY: Eyalet valisi UÇUR: Devir (dönem)
UBAY: 1. Şuur 2. Hisse UÇDUK: Yüksük UÇURAK: Uğur böceği
UBAYRA: Dikkat UÇKAÇ: Planör UÇURGAÇ: Uçurtma
UBAYRAMAK: Dikkatini vermek UÇKAN: Vecde gelmiş UÇUT: Sarp
UBAYRATMAK: Dikkat ettirmek UÇKAR: Kenar UD: Sığır [“d” harfi ile yazılır]
UBUR: Vampir UÇKARA: Kara kanatlı kırlangıç UDA: Kudret
UCA: 1. Kıç (gemi) 2. Yüce UÇKARMAK: Kenara varmak UDAÇI: Kudretli
UCADAĞ: Yüksek dağ UÇKUL: Balık kepezi UDAĞAN: Kadir
UCALAMAK: Yükseğe çıkmak UÇKUN: 1. Heyelan 2. Kıvılcım UDAK: 1. Kudret 2. Hürmet
UCALAN: Terfi UÇLAĞAÇ: Kalemtraş UDAM: Irs (genetik)
UCALANMAK: Terfi etmek UÇLAN: Kaya kertenkelesi UDAMAK: 1. İzole etmek 2. Satmak
UCALMA: İrtifa UÇMAG: Cennet [Uçmak] UDAN: İzolatör
UCALMAK: İrtifa kazanmak UÇMAĞ: Cennet UDANMAK: İzole olmak
UCAR: 1. Haber 2. Emare UÇMAK: Cennete gitmek UDAR: Takipçi
UCARAN: Rastlaşma UÇMAN: Pilot UDARMAK: Takip etmek
UCARAMAK: Buluşmak UÇAVUL: Savaş pilotu UDAŞMAK: Ticaret yapmak
UCARMAK: Haber almak UÇKUN: 1. Heyecanlı 2. Coşkun UDAV: Boa yılanı
UCAZ: 1. Bahis (iddia) 2. Lotarya UÇRAK: Marjinal UDAY: Devamlı
UCUD: Dünya UÇRAMAK: Rastlamak UDAYMAK: Devam etmek
UCULAMAK: Başa geçmek UÇRANMAK: Rast gelmek UDÇUMAN: Sığır çobanı
UCUKMAK: Filizlenmek UÇRAŞ: Randevu UDKALAMAK: Kam ayini yapmak
UCUN: 1. Marjinal 2. Halk şarkısı UÇRAŞMAK: Randevulaşmak UDMAK: İdare altına girmek
UCUNMAK: Marjiinal davranmak UÇRATMAK: Randevu vermek UDU: 1. Tahrik 2. Maiyet
UCURU: Talep UÇRUK: Zirve UDUK: 1. Maya 2. Hürmet
UCUTMAK: Filiz vermek UÇRUKLUK: Zirve noktası UDUKLAMAK: Mayalamak
UÇA: 1. Kuyruk sokumu 2. Limit UÇRUŞ: Spor UDUKLANMAK: Mayalanmak
UÇABARMAK: Cennete gitmek UÇRUŞMAK: Spor yapmak UDUKMAK: Mayalanmak
UÇAĞAN: Uçucu canlı UÇUĞMAK: Cennete gitmek UDUKSAK: Hürmetli
UÇANAK: Planör UÇUK: Çorap UDUKSAMAK: Hürmet etmek
UÇAR: Haberci tanrısı (mitoloji) UÇUKMA: Münteha UDUKSANMAK: Hürmet görmek
UÇARAK: Paraşüt UÇUKMAK: Sonuna varmak UDUKTURMAK: Mayalamak
UÇARAV: Kuşla yapılan av UÇUN: Fobi UDULAMAK: Tahrik etmek

242
UDULANMAK: Tahrik olmak UĞÇUM: 1. Vadi 2. Kanyon UĞUL: Oğul (evlat)
UDULAŞMAK: Cilveleşmek UĞLUNMAK: Dolanmak, kıvrılmak UĞULÇA: Kız evlat
UDUM: Arka taraf UĞMAÇ: Kuskus (yiyecek) UĞULÇAMAK: Uğultu çıkarmak
UDUMBAR: İncir (Sanskritçe) UĞMAK: Ses kısmak UĞULÇAR: Kum fırtınası
UDUNMAK: İhtiram etmek UĞMAŞ: Kuskus yemeği UĞULMAK: Haber almak
UDUR: Karşı UĞNAK: Manik kriz UĞULTAY: Dağlık bölge
UDURA: Yarı parça UĞNAMAK: Manik kriz geçirmek UĞULZAK: Karışık
UDURLAMA: Karşılama UĞRA: Kalın un UĞULZAMAK: Karışmak
UDURLAMAK: Karşılamak UĞRAK: İstasyon UĞULZAR: Kavşak
UDURLANMAK: Karşılanmak UĞRAL: Selamet UĞULZATMAK: Karıştırmak
UDURMAK: Karşısına geçmek UĞRALAMAK: Selamlamak UĞUM: Günah çıkarma
UDURU: Ters taraf UĞRALAŞMAK: Selamlaşmak UĞUMAK: Günah çıkarmak
UDUŞ: Piyango ikramiyesi UĞRAN: Su yatağı UĞUNAK: Histeri krizi
UDUŞMAK: Piyango kazanmak UĞRANMAK: Cine tutulmak UĞUNÇ: Histeri krizi
UDUTKAÇ: Mayalık yoğurt UĞRAŞ: 1. Hobi 2. Meslek UĞUNMAK: Histeri krizi geçirmek
UDUTKAN: Maya UĞRAZ: Şans perisi UĞUR: 1. Talih 2. Baht 3. Tılsım
UDUTKU: Fermantasyon UĞROLA !: Merhaba! UĞURBULDUK: Hoş bulduk
UDUTMA: Mayalama UĞRU: 1. Hırsız 2. Haydut UĞURÇAL: Tılsım
UDUTMAK: Mayalamak [568] UĞRUK: Emanet deposu UĞURÇALMAK: Tılsım yapmak
UDUZ: 1. Kumar 2. Oyun kurucu UĞRUKAY: Soygun UĞURÇAMAK: Baht dilemek
UDUZAN: Yenilen (oyun) UĞRUKMAK: Eşkiyaya rastlamak UĞURÇANMAK: Efsunlanmak
UDUZMAK: Yenilmek (oyun) UĞRULAMAK: Hırsızlık yapmak UĞURKAY: Baht getiren
UGUY: Hayır (değil) UĞRULANMAK: Hırsıza soyulmak UĞURSAK: Yavrusu ölmüş
UJAN: 1. Sınır 2. Kenar UĞRUNMAK: Hırsızlık yapmak UĞURSAMAK: Yalnız yaşamak
UFA: Un (Mançuca) UĞRUSAK: Kaçakçı UĞUŞ: 1. Zeka 2. Akraba
UFALAMAÇ: Yağlı yufka kırıntısı UĞRUSAMAK: Kaçakçılık yapmak UĞUŞMA: İzahat
UFARAN: Hata (Mançuca) UĞU: Baykuş UĞUŞMAK: İzah olmak
UFARAMAK: Hata yapmak UĞUÇ: Af UĞUT: Ekşitilmiş buğday içeceği
UĞ: Pantolon UĞUÇLAMAK: Affetmek UĞUTLAMAK: Ekşitmek (içecek)
UĞAK: Dulavrat otu UĞUÇLANMAK: Affedilmek UĞUTLANMAK: Ekşimek (içecek)
UĞAMAK: Ses kesmek UĞUÇLARAY: Afedersiniz UĞUTMAK: İzahat / haber vermek
UĞALMAK: Sesi kısılmak UĞUK: Malt UĞUZ: 1. Zeki 2. İlk süt
UĞANMAK: Sessiz konuşmak UĞUKMAK: Tövbe etmek UĞUZMAK: Zekice konuşmak

243
UĞZAMAK: Pres yapmak UKSUR: 1. Irk 2. Etnisite ULAKÇI: Postacı
UĞZALMAK: Pres yaptırmak UKŞAK: Aşina ULAKLAMAK: Postalamak
UJ: Karayılan UKŞAĞAN: Emsal ULAKLANMAK: Postalanmak
UJULAMAK: Nihayete ermek UKŞAMAK: Emsal olmak ULALMAK: İlave edilmek
UJULATMAK: Nihayete erdirmek UKŞATMAK: Emsal göstermek ULAM: 1. Nakliye 2. Müfreze
UK: 1. Kabile 2. Esas 3. Mermi UKTAMAK: Soyu sürmek ULAMA: Tren
UKA: 1. Zeka 2. Erkek kardeş UKTAŞ: 1. Aşiret 2. Aşiret kanunu ULAMAK: Nakletmek
UKAĞAN: Zeki UKTAŞMAK: Aynı aşiretten olmak ULAMAN: Haberci
UKAL: Pranga UKTUK: Irk (soy) ULAMÇI: 1. Nakliyeci 2. Kaçakçı [569]
UKALI: Zeki UKTURMA: Ezber ULAMIŞ: Devam (film, kitap)
UKALAĞAN: Demogog UKTURMAK: Ezberletmek ULAN: 1. Süvari 2. Bağlayıcı
UKALAK: Laf ebesi UKULMAK: Anlaşılmak ULANDI: 1. İlave 2. Vagon
UKALAMAK: Laf ebeliği yapmak UKUM: 1. Mefhum 2. Fikir ULANMAK: İlave edilmek
UKALANMAK: Demogoji yapmak UKUMAK: Etrafını çevirmek ULANMIŞ: İlaveli
UKALAR: Demogog UKUMDAŞ: Aynı fikirden olan ULANUT: Kızamık hastalığı
UKAMAK: 1. İrfan etmek 2. Kaçmak UKUMDAŞMAK: Fikirdeş olmak ULAR: Kara leylek
UKAN: Yaratan UKUN: Fikir ULARGA: 1. Tren 2. Katar
UKANMAK: İtaat etmek UKUNÇ: Tedbir ULARMAK: Yorulmak
UKAR: Beyaz Leylek UKUNÇLU: Tedbirli ULARSAMAK: Halsizleşmek
UKAZ: İrfan UKUNMAK: Kani olmak ULARSANMAK: Halsizleşmek
UKMAK: Tasavvur etmek UKUNÇSUZ: Tedbirsiz ULARSIMAK: Yorgun hissetmek
UKMUŞ: 1. Keramet 2. Harika UKUR: Fikir ULARTKAN: Çengel
UKMUŞTAY: Fevkalade UKURDAŞ: Paralel ULARTMAK: Çengele asmak
UKRAK: İlk süt UKURDAŞMAK: Paralalleşmek ULAŞ: 1. İlave 2. İdeal (ülkü)
UKRUK: Kement UKUŞ: 1. Hemfikir olma 2. Zeka ULAŞLI: İdealist
UKSAĞA: Asalet UKUŞMAK: Hemfikir olmak ULAT: Telefon / telgraf hattı
UKSAĞAN: 1. Asilzade 2. Aristokrat UL: 1. Oğul (erkek evlat) 2. Zemin ULATI: 1. E-mail (E-posta) 2. Sair
UKSAK: Asil ULA: 1. Esas 2. Asıl 3. Büyük nehir ULATMAK: Haber vermek
UKSAMAK: Asil davranmak ULAÇ: 1. İsabet 2. Tim (takım) ULAVUL: Posta askeri
UKSANMAK: Asil davranmak ULAÇLI: İsabetli ULAVUR: Pembe
UKSAŞ: Emsal ULAGAY: Frenk üzümü ULAYMAK: Büyümek
UKSATAY: Asil sülale ULAĞAN: 1. Postacı 2. Kızıl renk ULAZ: Gürgen ağacı
UKSUN: Kraliyet ailesi ULAK: 1. Kurye 2. Temmuz 3. Kısrak ULCAMAK: Tazim etmek

244
ULCAŞ: Tazim ULKUNMAK: Bağlantı kurmak ULURAK: Kebir
ULCAŞMAK: Saygı duruşu yapmak ULMA: Testi ULURGAMAK: Hürmet etmek
ULÇA: 1. Kız evlat 2. Cariye ULMAK: Olgunlaşmak ULURGANMAK: Hürmet görmek
ULÇAR: Trahoma hastalığı ULNAŞIK: Bitişik ULURMAK: Yücelmek
ULÇARMAK: Trahoma olmak ULNAŞMAK: Bitişmek ULUS: Millet
ULÇUMAK: Serserilik etmek ULSUZ: 1. Zeminsiz 2. Dipsiz ULUSAL: Milli
ULÇUNMAK: Serserilik etmek ULTUR: Taban ULUSTAY: Milli bayram
ULÇUR: Serseri ULTURAK: Meskun ULUŞ: 1. Şehir 2. Kent
ULÇUTMAK: Serseriliğe alıştırmak ULTURMA: Celse ULUŞAR: Başkent
ULDA: Amca ULTURMAK: Celse yapmak ULUŞLUK: Memleket
ULDAMAK: Ezmek ULUCA: Büyükçe ULUŞMAK: Birlikte ulumak
ULDAN: Ayakkabı köselesi ULUÇ: Hami ULUŞTOY: Şehir festivali
ULDARMAK: Dövmek ULUĞANA: Büyükanne (nine) ULUT: Halk
ULDUK: 1. Tabansız 2. Nalsız ULUĞANMAK: İhtiyarlamak ULUTÇU: Halkçı
ULDURMAK: Tohum atmak [570] ULUĞAŞ: Ziyafet ULUTÇULUK: Halkçılık
ULDURUK: Rahim (dölyatağı) ULUĞATA: Büyükbaba (dede) ULUTSAL: Demografik
ULDUZTAY: Galaksi (astronomi) ULUĞATMAK: İhtiyarlatmak ULUVAR: Muazzam
ULGAMAK: Sihir yapmak ULUĞBAY: Zengin ULUVARMAK: Azamet etmek
ULGAN: Sihirbaz ULUĞOKUL: Üniversite ULUYOL: Bulvar
ULGAR: Zambak ULUK: Olgunlaşmış (meyve) ULYA: Ganimet
ULGAŞMAK: Entegre olmak ULUKAYIN: Yaşam ağacı (mit) [571] ULYAK: Zemin
ULGATMAK: Entegre etmek ULUKTAMAK: Tazim etmek UMA: 1. Bekleyiş 2. Anne
ULGUN: Sihirli ULUKTANMAK: Tazim edilmek UMAÇ: 1. Beklenti 2. Gaye [572]
ULK: 1. Halat 2. Bağ ULUKUN: Milli bayram UMAÇA: Kuyruksokumu
ULKAM: Silsile ULUKUNLAMAK: Bayram yapmak UMAÇI: Öcü
ULKAMA: Silsile ULULAMAK: Tekbir getirmek UMAG: 1. Maksat 2. Gaye [Umak]
ULKAMAK: Silsile oluşturmak ULULATMAK: Tekbir getirtmek UMAĞ: Beklenti
ULKAR: Galaksi (astronomi) ULULAV: Tekbir UMAĞLANMAK: Beklenti duymak
ULKARMAK: Entegre etmek ULUM: 1. Derin yer 2. Yüksek yer UMAH: Halk hikayesi
ULKATMAK: Genişletmek ULUMSAMAK: Kibir etmek UMAK: 1. Muktedir olmak 2. Irk
ULKU: Rüşvet ULUMSANMAK: Kibirlenmek UMAKLAMAK: Cüret etmek
ULKUCU: Rüşvetçi ULUN: Asil UMAKLANMAK: Cüretlenmek
ULKUN: Bağlantı ULUNMAK: Etrafına toplanmak UMAKTAMAK: Cesaret etmek

245
UMAKTANMAK: Cesaretlenmek UMTAK: Testis (erkek yumurtalığı) UNAŞMAK: Yetişmek
UMALAMAK: Ezberden okumak UMUCA: Rica UNAŞTIRMAK: Yetiştirmek
UMALANMAK: Ezberlemek UMUÇ: Beklenti UNAT: Hoş
UMALATMAK: Ezberletmek UMUK: 1. Mesnet 2. Dost 3. İltica UNATMAK: Hoşlandırmak
UMAN: Ümit eden UMUKSUZ: Mesnetsiz UNÇ: Minnet
UMAR: 1. Çare 2. Derman UMULDURMAK: Dolandırmak UNÇSUZ: Minnetsiz
UMAR: “Ömer” ismi (Arapça) UMULCAMAK: Beklentisi olmak UNÇUK: Telefon görüşmesi
UMARSIZ: 1. Çaresiz 2. Dermansız UMULMAK: Dolandırılmak (hile) UNÇUKMAK: Telefon açmak
UMARTA: Arı kovanı UMULTMAK: Dolandırmak (hile) UNÇURGAÇ: Telefon
UMAY: Ana tanrıça UMUNÇ: 1. Emel 2. Arzu UNÇURMAK: Telefonla görüşmek
UMAYMAK: Toplanmak UMUNMAK: Ümit etmek UNDA: Arka (Mançuca)
UMBAL: Nodul (dürtme demiri) UMUR: 1. Salahiyet 2. Ciddiyet UNDARAMAK: Sırtına almak
UMÇU: Biberon UMURSUNMAK: Ciddiye almak UNGA: Senyör (Mançuca)
UMÇULAMAK: Emzirmek UMURT: Şeftali [574] UNGAN: 1. Usta 2. Pir
UMÇULATMAK: Emzirtmek UMURTMAK: Yuvarlaklaştırmak UNGAY: Müspet
UMDAMAK: İşmar etmek UMURZAYA: Nevruz çiçeği UNMAĞAN: Muvaffak olamayan
UMDAŞMAK: İşmar edişmek UMUŞ: Beklenti UNMAK: Muvaffak olmak
UMDU: Gaye UMUŞMAK: Birlikte ümit etmek UNTAĞAN: Hipnoz
UMSALAK: Maymun iştahlı UMUT: 1. Beklenti 2. Arzu UNTALMAK: Hipnotize olmak
UMSALAMAK: Her şeyi istemek UMUTMAK: Ümit vermek UNTAMAK: Hipnotize olmak
UMSAMAK: Ümidi az olmak UNA: At arabası UNTARMAK: Hipnoz yapmak
UMSAN: Balık kartalı UNAÇ: Açma hamur yemeği UNU: Çadırın orta direği
UMSANMAK: Gıpta etmek UNAÇMAK: Hamur açmak UNUK: Uzun adımlı yürüyüş
UMSUK: Aşeren kadın UNAÇTIRMAK: Hamur açtırmak UNUKMAK: Bezginleşmek
UMSUMA: Aşerme UNAĞAN: Tay UNUKTURMAK: Bezdirmek
UMSUMAK: Aşermek UNAK: Galip UNUTÇAK: Unutkan
UMSUNMA: Organ şişmesi UNAKA: Galibiyet UNUTSAK: Hafızası zayıf kişi
UMSUNMAK: Organı şişmek [573] UNAKMAK: Galip gelmek UNUTSAMAK: Unutmak istemek
UMSUNUK: Organ şişmesi UNALMAK: Un olmak UNUŞ: Muvaffakiyet
UMSUR: Bir şeyi çok isteyen kişi UNAMAK: Hoşlanmak UNUŞMAK: Muvaffak olmak
UMSURUK: Hayal kırıklığı UNAN: Hukuk UNYARMA: İrmik
UMSURMAK: Hayali kırılmak UNANMAK: Hukuka uygun olmak UPAY: Puan
UMSUTMAK: Ümidini kırmak UNAŞ: Hamur işi yemek UPAYLAMAK: Puanlamak

246
UPÇUK: Emzik (oyuncak meme) URBAY: Belediye başkanı URLANMAK: Çalınmak (hırsızlık)
UPÇUMAK: Emzik emmek URÇUK: 1. Vesile 2. Masura URLAV: Soygun (hırsızlık)
UPKUN: Hezeyan URDA: Karargah URLAVUÇ: Hırsızlık
UPMAK: Emmek URDU: Paki (Pakistanlı) URLUK: 1. Tohum 2. Nesep
UPRAMAK: Hezeyan etmek - Urduca: Pakice (Pakistan dili) URMA: 1. Şok 2. Vaaz
UPRATMAK: Hezeyan ettirmek - Urduya: Pakiya (Pakistan) URMAG: Vaaz [Urmak]
UR: Tümör URDUK: Spiral (tıbbi, genital) URMAK: Çarpmak (şok)
URA: 1. Sanat 2. Maharet URDUN: Örs URNA: 1. Oy sandığı 2. Sandık
URACIK: Fıstıklı ceviz sucuğu URGA: Kement URNALMAK: Oylanmak
URAGUT: Hamile kadın URGAÇ: Tuzak çukuru URNAMAK: Oy kullanmak
URAĞ: 1. Münasip 2. Müsait URGAÇI: Kementçi URNATMAK: Sandığa koymak
URAĞAN: Savaş narası [575] URGALAMAK: Kement atmak URNAŞMAK: Seçim yapmak
URAĞANDAMAK: Nara atmak URGALANMAK: Kementlenmek URPAK: Uşak (hizmetçi)
URAĞANDAŞMAK: Nara atışmak URGAMAK: Tuzak kurmak URSAMAK: Kısır olmak
URAK: 1. Cenin 2. Embriyo URGAN: Halat URSAN: Kısır (çocuğu olmayan)
URALAMAK: Düzenlemek URGANMAK: Halatla bağlanmak URSANMAK: Filizlenmek
URALANMAK: Düzenlenmek URGATMAK: Halatla bağlamak URSUMAK: Vurmak
URALMAK: Dolmak URGAY: Sivrisinek URSUKMAK: Aşık olmak
URAM: Cadde URGUL: 1. Fıskiye 2. Öküzlü kızak URSULMAK: Vurulmak
URAMAK: Sanat / imalat yapmak URGULAMAK: Kutlamak URSUTMAK: Aşık etmek
URAN: 1. Sanayi 2. Parola 3. Nara URGULMAK: Fışkırmak URŞUK: Aks (dingil)
URANLAŞMAK: Sanayileşmek URGUMAK: Şırıldamak URTUN: 1. Eylül ayı 2. Ekim ayı
URANMAK: İmal edilmek URGUN: 1. Şok 2. Kriz URU: Huzur (ayakta durma)
URATMAK: İmal etmek URGUTMAK: Şok geçirmek URUÇU: 1. Emir eri 2. Yaver
URASA: Nefes tedavisi (üfürme) URGUY: Kuzukulağı bitkisi URUK: 1. Sülale 2. Tohum
URAV: Mahalle URHAY: Madenci tanrısı (mitoloji) URUKÇUL: Arıkuşu
URAVBAY: Muhtar (mahalle) URK: Sicim URUKSAK: Sülale kayıran
URAY: Belediye URKAY: Maden ocağı URUKSAMAK: Sülale kayırmak
URAYBAŞI: Belediye başkanı URKAYCI: Madenci URUL: Cins (tür)
URAZ: 1. Talih 2. Baht 3. İmece URKU: 1. Baht 2. Talih URULÇAK: 1. Kriz 2. Şok
URAZA: Oruç (Farsça “Ruza”) URKUL: 1. Bahtlı 2. Talihli URULÇAMAK: Kriz / şok geçirmek
URAZLI: 1. Talihli 2. Bahtiyar URLAK: Salkım söğüt ağacı URULDAĞAN: Maç (müsabaka)
URAZMAK: Dua etmek URLAMAK: Çalmak (hırsızlık) [576] URULDAMAK: Maça çıkmak

247
URULDAŞMAK: Maç yapmak USAK: 1. Kavak ağacı 2. Susuz USUK: 1. Hece 2. Makul (kişi)
URULMAK: Şok geçirmek USAL: 1. Cadı 2. Gafil USUKMAK: Akıllanmak
URULU: İyi cins USALMAK: Makul olmak USUL: 1. Akli 2. Mantıksal
URUM: 1. Zürriyet 2. Düdük USAMAK: Akıl yürütmek USULMAK: Rasyonelleşmek
URUMAK: Ayakta durmak USAN: Su tanrısı (mitoloji) USUN: 1. Su kaynağı 2. Makul
URUMDAY: Panzehir taşı USANÇ: Gına USUNÇ: 1. Psikoloji 2. Akıl sağlığı
URUN: 1. İtibar 2. Adet 3. Dilenme USANGAN: Gına getiren USUNDUZ: Psikolog
URUNCU: Dilenci USAR: Zeki USUNMAK: Akıllı davranmak
URUNÇ: 1. Pişmanlık 2. Rüşvet USARMAK: Makul davranmak USUTKAN: Susatıcı
URUNÇA: Pişmanlık USAVURMAK: İstidlal etmek USUTMAK: Susatmak
URUNÇAK: Pişmanlık verici olay USAYBA: Malikhane UŞAĞAN: Parçalanmış
URUNÇAMAK: Pişmanlık duymak USAYKIRMAK: İrrasyonellik etmek UŞALMAK: Parçalanmak
URUNDUK: Karyola USKAR: Sulama aracı UŞAMAK: Parçalamak [579]
URUNGU: 1. Şeref 2. Talim kılıcı USKARMAK: Araçla sulamak UŞANMAK: Sohbet etmek
URUNMAK: Pişman olmak USKUÇ: Kepçe UŞARMAK: Kısımlara ayırmak
URUŞ: Cenk USKUM: Soğan (kök anlamında) UŞATMAK: Parçalatmak
URUŞKAK: Cengever USKUN: Sarımsak UŞAV: 1. Cüz 2. Sohbet
URUŞKAN: Cengaver USLAMAK: Anlamak UŞBU: İş bu
URUŞMAK: Cenk etmek USLAŞMAK: Fikir fırtınası yapmak UŞDUK: Prezervatif (kondom)
URUŞTAY: Meydan muharebesi USMAK: 1. Susamak 2. Ölçmek UŞKAR: Terki (at, eşek)
URUT: 1. Saman 2. Merhale USMAN: 1. Rasyonel 2. Akılcı UŞKARMAK: Terkisine almak
URUTMAK: Doldurmak USTAĞ: Fikir UŞKU: Rende
URUV: Nesil USTAĞÇI: Fikir babası UŞKULAMAK: Rendelemek
URUY: 1. Mutat 2. Olağan USTAM: 1. Akıl yürütme 2. İtidal UŞKULANMAK: Rendelenmek
URUZ: Kavgacı USTAMAK: Akıl yürütmek [577] UŞKUN: Yelkenli kayık
URVA: Kalın un USTAN: Su sıçanı UŞLAK: Mendil
URYA: Gürcü USTANMAK: Rasyonel davranmak UŞLAMAK: Kavramak
- Uryaça: Gürcüce USTAR: Temmuz ayı UŞLANMAK: Kavranmak
- Uryaya: Gürcüye USTARMAK: Susamak UŞLATMAK: Kavratmak
US: Akıl USTAZ: 1. Mürşit 2. Mentor [578] UŞMAG: Havlu [Uşmak]
USABA: Toprak çömlek USTUK: 1. Parça 2. Aksam UŞMAK: Parçalamak
USAÇ: Dikkatsizlik USTULMAK: Yorulmak UŞTA: Öyle
USAÇMAK: Dikkati dağılmak USTURMAK: Akıllandırmak UŞTAMAK: Sevk / idare etmek

248
UŞTANMAK: Sevk / idare edilmek UTKALAMAK: Karşılamak UTUNDURMAK: Teslim ettirmek
UŞTAV: 1. Sevk 2. İdare UTKALANMAK: Karşılanmak UTUNMAK: Teslim olmak
UŞUK: 1. Laubali 2. Kist UTKAMAK: Karşılamak UTURMA: Posa
UŞUKMAK: Laubali davranmak UTKANMAK: Karşılanmak UTURMAK: Posası çökmek
UŞULMAK: Dumura uğramak UTKAR: Selam UTUŞ: Kazanma (oyun)
UŞUMAK: Hafakan basmak UTKARMA: Selamlama UTUŞMAK: Sırayla yenmek
UŞUR: Andropogon (bitki) UTKARMAK: Selamlamak UTUZ: 1. Kumar 2. Piyango
UŞUTMAK: Dumura uğratmak UTKAŞMAK: Selamlaşmak UTUZMAK: Kumar oynamak
UT: 1. Edep 2. Ar UTKU: 1. Zafer 2. Galibiyet UVAĞIZ: Nasihat
UTA: 1. Ruhsal enerji 2. Biyoenerji UTKULDAMA: Zafer kutlaması UVAK: Parça
UTAÇ: Ruhsal tedavi UTKULDAMAK: Zafer kutlamak UVAKLAMAK: Parçalamak
UTAÇAR: Teşirci UTKULDAŞMAK: Zafer kutlamak UVAKLANMAK: Parçalanmak
UTAÇI: Biyoenerji hekimi UTKUMAK: Orduyu karşılamak UVALAMAK: Parçalamak
UTAÇMAK: Teşhir etmek (cinsel) UTKUNMAK: Karşılanmak (ordu) UVALATMAK: Parçalatmak
UTAĞAN: Kadın şaman UTKUR: Kati UVAMAK: Parçalamak
UTAMAK: Kazanç sağlamak UTKURAK: Katiyetle UVANMAK: Parçalanmak
UTAMAN: Muzaffer UTKURMAK: Galebe çalmak UVATMAK: Parçalara ayırmak
UTAN: Galip UTLU: Edepli UVAY: Hayıf
UTANCA: Ayıp UTLUK: Avret yeri UVAYMAK: Hayıflanmak
UTANCAK: Mahçup UTMAK: Zafer kazanmak UVGAÇ: Blender (el değirmeni)
UTANCAMAK: Mahcup olmak UTMAN: 1. Muzaffer 2. Galip UVGAÇLAMAK: Blenderla çekmek
UTANCAN: Edepli UTRU: Bilakis UVGUÇ: Rende
UTANGAN: Mahçup UTRUNMAK: Tersine davranmak UVKALAMAK: Çitilemek
UTANSAMAK: Utanır gibi olmak UTSAMAK: Kazanmak istemek UVKALANMAK: Çitilenmek
UTAR: Galip UTSANMAK: Hırslanmak (oyun) UVMAK: Rendelemek
UTARMAK: Galip gelmek UTUK: Mağlup UVNA: Rende
UTAŞ: 1. Menfaat 2. Medet UTUKMAK: Mağlup olmak UVNALANMAK: Rendelenmek
UTAŞMAK: Menfaat sağlamak UTULGAN: Mağlup UVNALMAK: Rendelenmek
UTAVUZ: Halaskar (kurtarıcı) UTULMA: Mağlubiyet UVNAMAK: Rendelemek
UTKA: 1. Karşılama 2. Selam UTULMAK: Mağlup olmak UVNATMAK: Rendeletmek
UTKAÇI: Mihmandar [580] UTUM: Galibiyet UVNUK: Parça
UTKALACI: Resepsiyonist UTUN: Küstah UVULDURUK: Havyar
UTKALAÇ: Resepsiyon UTUNÇ: Küstahlık UVUNMAK: Mayalanmak

249
UVUT: 1. Edep 2. Ar UYARGAMAK: Alarm çalmak UYGURMAK: Medenileşmek
UVUTMAK: Mayalamak UYARGATMAK: Alarm vermek UYGUT: Ahenkli
UVUZ: 1. Aile terbiyesi 2. İlk süt UYARMAN: İkaz eden UYKARA: Ahır
UY: 1. Hane 2. Hayal UYAT: Vicdan UYKAŞ: Kafiye
UYA: 1. Kuş yuvası 2. Kreş UYATÇAN: Vicdan sahibi UYKAŞMAK: Kafiyeli olmak
UYABASAR: Kuluçka UYATLI: Vicdanlı UYKULAĞAN: Pankreas
UYABASMAK: Kuluçkaya yatmak UYATSIZ: Vicdansız UYKULAMAK: Hafif uyumak
UYAÇ: Uyumlu UYATMAK: İnsaf etmek UYKUZAK: Uykuyu seven
UYAĞAN: 1. Lor peyniri 2. Yular UYAV: 1. Disiplin 2. Feraset UYLAĞAN: Israrcı
UYAKMAK: Sönmek (yıldız) UYAVLI: 1. Disiplinli 2. Ferasetli UYLAK: 1. Musallat 2. Israrcı cin
UYALAMAK: Yuva yapmak UYAVSIZ: Disiplinsiz UYLAMAK: Israr etmek
UYALANMAK: Yuva yapmak UYÇUL: Hayalperest UYLANMAK: Israr edilmek
UYALAŞMAK: Yuvaya yerleşmek UYÇULAMAK: Hayal etmek UYLAP: 1. Sahte 2. Tahmin
UYALATMAK: Yuva yaptırmak UYÇULANMAK: Hayal kurmak UYLAŞ: 1. Musallat 2. Tefekkür
UYALÇAK: Edepli UYDA: Tabiyet UYLAŞI: 1. Israr 2. Mutabakat
UYALÇAMAK: Edepli davranmak UYDAÇI: Tabi (uyruk) UYLAŞMAK: Israr edişmek
UYALDAK: Koordineli UYDAŞ: Uyumlu kişi UYLATMAK: Israr ettirmek
UYALDAMAK: Koordine olmak UYDAŞMA: Koordinasyon UYLAV: 1. Israr 2. Kıyas
UYALDATMAK: Koordine etmek UYDAŞMAK: Koordine olmak UYMA: Yığıntı
UYALGA: Koordinasyon UYDAŞTIRMAK: Koordine etmek UYMAG: 1. Çırak 2. Kalfa [Uymak]
UYALGAMAK: Koordine olmak UYDU: 1. Peyk 2. Satelit UYMAK: İş öğrenmek
UYALGATMAK: Koordine etmek UYDUZ: Hipnoz UYMAN: Konformist
UYALMAK: Edepli davranmak UYDUZMAK: Hipnotize etmek UYNA: 1. Dans 2. Raks
UYALTMAK: Terbiye etmek UYGA: Ahenk UYNACI: 1. Dansöz 2. Rakkase
UYAMAK: İlişki kurmak UYGAMAK: Ahenklenmek UYNAMAK: Dans / raks etmek
UYAMAN: Cüzzam hastalığı UYGAN: Tabi (bağlı) UYNAŞ: Zinacı
UYAN: 1. İtina 2. Dikkat UYGAR: Medeni UYNAŞKA: Zina
UYANGA: 1. Ahenk 2. Akord UYGARMAK: Halletmek UYNAŞMAK: Zina yapmak
UYANGALAMAK: Akord etmek UYGU: 1. Tabiyet 2. Ahenk UYNATMAK: Dansöz oynatmak
UYANGALANMAK: Akord olmak UYGUL: 1. Teba 2. Ahenkli UYNAV: Dansöz gösterisi
UYANGAMAK: Ahenklenmek UYGUR: Türkistanlı UYNUK: 1. Cahil 2. Yağsız süt
UYARAÇ: Alarm - Uygurca: Türkistan Türkçe’si UYNUKMAK: Cahilce davranmak
UYARGA: Alarm - Uygurya: Türkistan UYRUK: Teba

250
UYRUKDAŞ: Vatandaş UYUŞUNTU: Anestezi UZAR: Türban
UYRUKMAK: Tabi olmak UYUŞUTMAK: Anestezi yapmak UZARMAK: Haremliğe kaçmak
UYRULMAK: Ekseninde dönmek UYUT: Hipnoz UZAŞ: Mesafe
UYRUTMAK: Tabi etmek UYUTAÇ: Beşik UZAŞMAK: Mesafe girmek
UYRUTMAN: Hükümran UYUTKAN: Uyku ilacı UZAŞTIRMAK: Mesafe koymak
UYSAL: 1. Mülayim 2. Munis UYUTKU: Hipnotizma UZAT: Keşif
UYSAMAK: Mülayim davranmak UYUTKUÇ: Hipnoz sarkacı UZATÇI: 1. Kaşif 2. Kılavuz
UYSATMAK: Mülayimleştirmek UYUTMAN: Hipnozcu UZATI: 1. Daimi 2. İlave süre
UYTUN: Mübarek UYUV: Koma UZAV: Menzil
UYTURGAY: Kanarya kuşu UYVA: Şok (travma) UZAVUL: Astronot [582]
UYUĞAN: 1. Cenin 2. Embriyo UYVAMAK: Şok geçirmek UZAVURAÇ: Uzun menzilli silah
UYUK: 1. Patik 2. Mağara 3. Pıhtı UYVANMAK: Şoka girmek UZAVURAN: Uzun menzilli
UYUKMAK: Pıhtılaşmak UZ: 1. Usta 2. Mahir UZAVURMAK: Uzaktan vurmak
UYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak UZA: 1. Mazi 2. Uzak UZAY: Feza
UYUKLATMAK: Pıhtılaştırmak UZABAKAÇ: Dürbün UZDAM: İhtisas
UYUKMAK: Pıhtılaşmak UZABAKAR: Teleskop UZDAMAK: İhtisas yapmak
UYUL: Kutup UZABAKMAK: Teleskopla bakmak UZDAMAN: Profesyonel
UYULMAK: Güçsüzleşmek UZADUYAR: Telestezi yapan kişi UZDANMAK: İhtisas yapmak
UYUN: 1. Pıhtı 2. Yoğurt mayası UZADUYMA: Telestezi UZDU: Kadim
UYUNÇ: Hipnoz UZADUYMAK: Telestezi yapmak UZDUK: Boylam
UYUNMAK: Pıhtılaşmak UZADUYUŞ: Telepati UZGA: 1. Tecrübe 2. El değirmeni
UYUNTU: Bedavacı UZADUYUŞMAK: Telepati yapmak UZGAMAK: Tecrübe etmek
UYUR: Dürüst UZAĞAN: Tuzlu yoğurt UZGAN: 1. Tecrübeli 2. Mazi
UYURGA: Koma UZAGUT: Madrabaz UZGANMAK: Tecrübe edinmek
UYURGAMAK: Ölü gibi uyumak UZAKAÇAR: Motosiklet UZLAMAK: İdare etmek
UYURGAN: Komadaki kişi UZAKAÇMAK: Uzaklaşmak UZLANMAK: Profesyonelleşmek
UYURGANMAK: Komaya girmek UZAKLAMAK: Uzağa gitmek UZLUK: Profesyonellik
UYURGATMAK: Komaya sokmak UZAKLATMAK: Uzağa göndermek UZMA: 1. Kalite 2. Kalifiye
UYURMA: Mayalanma UZAL: Maharet UZMAK: İhtisas yapmak [583]
UYURMAK: Mayalanmak UZALMAK: Maharetlenmek UZMAN: Mütehassıs
UYURTMA: Mayalama UZAM: Ustalık UZUK: 1. Mütehassıs 2. Dikkatli
UYURTMAK: Mayalamak UZAN: Usta UZUKMAK: Dikkat etmek
UYUŞUNMAK: Anestezi almak UZANOT: Astronot (Latince ek) [581] UZULMAK: Gözden yitmek

251
UZUNGAGA: Yunus balığı [584] ÜÇÜRGEÇ: Yangın söndürücü ÜĞRE: Şehriye
UZUNDURAZ: Minare ÜÇÜRGEN: İtfaiye aracı ÜĞRELEMEK: Sallamak
UZURMA: İhtilal ÜÇÜRME: İtfa ÜĞRELETMEK: Sallatmak
UZURMAK: 1. Devirmek 2. Yıkmak ÜÇÜRMEK: Yangın söndürmek ÜĞREMEÇ: Şehriye çorbası
-Ü– ÜÇÜRMEN: İtfaiyeci ÜĞREMEK: Sarkmak
ÜBEDE: Şebek (maymun türü) ÜDEK: Refakat ÜĞRENMEK: Aşağı sarkmak
ÜCELEMEK: Vurgu yapmak ÜDEKÇİ: Refakatçi ÜĞRETMEK: Sarkıtmak
ÜÇDEK: 1. Teslis 2. Trinity ÜDEMEK: Veda etmek [585] ÜĞRÜK: Beşik
ÜÇDEMEK: Teslise inanmak ÜDENMEK: Veda edilmek ÜĞRÜKMEK: Sallanmak
ÜÇDÖNEL: Müselles ÜDEŞMEK: Vedalaşmak ÜĞRÜLMEK: Salınmak
ÜÇEK: 1. Dam 2. Çatı ÜDEZ: Akşam ÜĞRÜM: Salınım
ÜÇEL: Üç kişilik idare ÜDEZMEK: Akşam olmak ÜĞRÜMEK: Salınmak
ÜÇELMEK: Üçü biraraya gelmek ÜDÜGEN: Ev faresi ÜĞRÜNMEK: Salınarak yürümek
ÜÇELTMEK: Üçünü birleştirmek ÜDÜK: Hece ÜĞRÜTMEK: Salındırmak
ÜÇEM: 1. Sacayağı 2. Üç ayak ÜFLEÇ: Vantilatör ÜĞÜÇ: Define
ÜÇEMEK: Üç parmak göstermek ÜFÜREÇ: Fön makinesi ÜĞÜK: 1. Topuk 2. Ayak
ÜÇEN: Otuz (sayı) [Üjen] ÜGÜZ: Boğa burcu (astroloji) ÜĞÜKMEK: Ayağını burkmak [587]
ÜÇENMEK: Üç kat artmak ÜĞ: 1. Ayakkabı 2. Papuç ÜĞÜL: Kız evlat
ÜÇERLEMEK: Üçer üçer ayırmak ÜĞDEŞ: Siesta (öğle uykusu) ÜĞÜNMEK: Talaş olmak
ÜÇETMEK: Üçlemek ÜĞDEŞMEK: Siesta yapmak ÜĞÜNTÜ: Talaş
ÜÇEY: 12 parmak bağırsağı ÜĞDÜL: 1. Bahşiş 2. İhsan ÜĞÜR: 1. Buhar 2. Şafak
ÜÇGENEK: Müselles ÜĞE: Ağırlık ölçüsü (1 kilogram) ÜĞÜRÇÜN: Hıyar (bitki), salatalık
ÜÇKÜ: Matkap ÜĞELEMEK: Terazide tartmak ÜĞÜRGEN: Havyar
ÜÇKÜL: Müselles (üçgen) ÜĞELENMEK: Terazide tartılmak ÜĞÜRME: Çiftleşme
ÜÇMÜYÜZ: 1. Üç köşeli 2. Üçgen ÜĞEMEK: Gevezelik etmek ÜĞÜRMEK: Çiftleşmek
ÜÇÜK: 1. Kurban bayramı 2. Soluk ÜĞENÇER: Geveze ÜĞÜT: Öğütülmüş tahıl
ÜÇÜKMEK: Nefesi kesilmek ÜĞENMEK: Gevezelik etmek ÜĞÜTMEK: Un haline getirmek
ÜÇÜLMEK: Sönmek ÜĞKEMEK: Ayakkabı vurmak [586] ÜĞÜZ: Filiz
ÜÇÜLTMEK: Söndürmek ÜĞLEMEK: Birini çağırmak ÜKE: 1. Küçük kız kardeş 2. Vekil
ÜÇÜN: Salise ÜĞLEŞİM: Metafor ÜKEK: 1. Kasa 2. Burç (kale)
ÜÇÜNDÜ: Akşamla yatsı arası ÜĞLEŞMEK: Diyalog kurmak ÜKELGE: Bahşiş
ÜÇÜR: Amortisman ÜĞME: Çapa ÜKELGEMEK: Bahşiş almak
ÜÇÜRDÜM: Üç kat ÜĞMEK: Çapalamak ÜKELGETMEK: Bahşiş vermek

252
ÜKELMEK: İstiflenmek ÜLEÇ: 1. Maşrapa 2. Kepçe ÜLGÜLEMEK: Modellemek
ÜKELTMEK: İstifletmek ÜLEGER: Numune ÜLGÜLENMEK: Modellenmek
ÜKEN: Kız evlat ÜLEK: Testi ÜLGÜSÜZ: 1. Kalıpsız 2. Ölçüsüz
ÜKER: Büyükbaş hayvan ÜLELGE: Hisse senedi ÜLGÜT: 1. Kalıp 2. Model
ÜKERÇİ: Büyükbaş çobanı ÜLELGEMEK: Taksim etmek ÜLİGER: Destan [589]
ÜKLÜMEK: Çoğalmak ÜLELGENMEK: Taksim olmak ÜLİGERÇİ: Destan okuyucu
ÜKLÜTMEK: Çoğaltmak ÜLEMEK: Paylaştırmak ÜLKER: Süreyya takımyıldızı
ÜKMEG: İstif [Ükmek] ÜLEN: Çimen ÜLKÜ: 1. İdeal 2. Hedef
ÜKMEK: İstiflemek ÜLENMEK: Pay almak ÜLKÜMEN: İdealist
ÜKSE: 1. Aşil kemiği 2. Topuk [588] ÜLER: Taksimat ÜLSEV: Ebat
ÜKSEMEK: Topuk üzeri dönmek ÜLERMEK: Taksimat yapmak ÜLÜ: 1. Hisse 2. Pay
ÜKÜL: Artış ÜLEŞ: 1. Pay 2. Kısmet ÜLÜBE: Patates
ÜKÜLMEK: Hevesi kaçmak ÜLEŞİK: Taksim ÜLÜK: 1. Hisse 2. Pay 3. Nasip
ÜKÜN: İstif ÜLEŞİR: Taksimat ÜLÜKLEMEK: Hisse / pay vermek
ÜKÜNÇ: 1. Pişmanlık 2. Teessüf ÜLEŞLEP: Kısmen ÜLÜKLENMEK: Nasiplenmek
ÜKÜNMEK: Pişman olmak ÜLEŞME: Taksimat ÜLÜKLÜ: 1. Pay sahibi 2. Nasipli
ÜKÜNÜŞ: 1. Pişmanlık 2. Nedamet ÜLEŞMEK: Paylaşmak ÜLÜKSÜZ: 1. Hissesiz 2. Nasipsiz
ÜKÜR: 1. Kükürt 2. Cemiyet ÜLEŞTİRME: Taksimat ÜLÜMEK: Paylaştırmak [590]
ÜKÜRMEK: Genzi yanmak ÜLEŞTİRMEK: Paylaştırmak ÜLÜNMEK: Paylaşmak
ÜKÜRTMEK: Genzi yakmak ÜLET: Yelkenli gemi ÜLÜR: Kısım
ÜKÜT: Propaganda ÜLEV: Hak ÜLÜRGEN: Haziran ayı
ÜKÜTMEK: Propaganda yapmak ÜLEZ: 1. Pay alamayan 2. Sönük ÜLÜRMEK: Kısımlandırmak
ÜKÜZ: Okyanus ÜLEZMEK: Pay alamamak ÜLÜŞ: 1. Paylaşma 2. Hisse
ÜKÜZMEK: Yayılmak ÜLGE: 1. Numune 2. Kalıp ÜLÜŞMEK: Paylaşmak
ÜL: Köşe ÜLGEMEK: Kalıp oluşturmak ÜM: 1. İttifak 2. Şalvar [591]
ÜLCE: Vişne ÜLGEN: İyilik tanrısı (mitoloji) ÜMÇE: Ağ
ÜLBEK: Su kaynağı kümesi ÜLGER: Kadife ÜMÇEMEK: İttifak yapmak
ÜLBERK: Şaman süsü (tüyden) ÜLGEŞ: Mazhariyet ÜMÇEYMEK: Ağ örmek
ÜLÇEM: Hesap ÜLGEŞMEK: Mazhar olmak ÜMÇÜK: Ev örümceği
ÜLÇEV: 1. Doz 2. Buut ÜLGEZ: Ruh ÜMEN: 1. Kanser 2. Tümör
ÜLÇMEK: Hesaplamak ÜLGÜ: 1. Kalıp 2. Model 3. Terazi ÜMENMEK: Düğümlenmek
ÜLDEK: Bakiye ÜLGÜÇ: 1. Kalıp kesici 2. Jilet ÜMEZ: Duman
ÜLDEMEK: Arta kalmak ÜLGÜDÜR: Numune ÜMRÜMEK: Düğümlenmek

253
ÜMÜK: Boğaz ÜNENDİRMEK: Teminat vermek ÜR: 1. Tohum 2. Zaman
ÜMÜNMEK: Pandomim yapmak ÜNENMEK: Emin olmak ÜRÇE: Tohum tanesi
ÜMÜR: 1. Pus 2. Sis 3. Duman ÜNER: 1. Hak 2. Hakikat ÜRÇEK: Fidan
ÜMÜRMEK: Dumanlanmak ÜNERMEK: Tahakkuk etmek ÜRÇEM: 1. Motivasyon 2. Teşvik
ÜMÜRTLEK: Nefes borusu ÜNEŞ: Nişan (söz) ÜRÇEMEK: Fidan dikmek
ÜMÜRTMEK: Boğazını sıkmak ÜNEŞMEK: Nişanlanmak (söz) ÜRÇENMEK: Motive/ teşvik olmak
ÜNÇÜ: Yüksek sesle konuşan ÜNEŞTİRMEK: Nişanlamak (söz) ÜRÇETMEK: Motive / teşvik etmek
ÜNDEÇ: Mübaşir ÜNEZ: Küf ÜRÇMEK: Motive olmak
ÜNDEK: Telefon ÜNEZLENMEK: Küflenmek ÜRDÜM: 1. Pay 2. Hisse
ÜNDELMEK: Sessizce yaklaşmak ÜNEZLETMEK: Küflendirmek ÜRDÜMÜK: Bezelye
ÜNDEMEK: Beyan etmek ÜNGEÇ: Gırtlak ÜRE: 1. Tohum 2. İrmik tatlısı
ÜNDEŞME: Beyanat ÜNGÜR: Mağara ÜREÇE: Tohum
ÜNDEŞMEK: Diyalog kurmak ÜNGÜRMEK: Toprak kazmak ÜREĞEN: Münbit
ÜNDEV: Beyanat ÜNGÜZ: Erkek ayı ÜREĞİR: Bereketli
ÜNDEZ: 1. Ezan 2. Esas ÜNKMEK: Dans etmek ÜREK: Aygır
ÜNDEZİN: 1. Müezzin 2. Esasen ÜNLEÇ: Mikrofon ÜRELEMEK: Biriktirmek
ÜNDÜRME: Felç ÜNLEK: 1. Parola 2. Slogan ÜRELENMEK: Birikmek
ÜNDÜRMEK: Felç olmak ÜNLEMEK: Ezan okumak ÜREN: 1. Nesil 2. Hasat tanrısı
ÜNDÜRÜK: Raf ÜNLEN: Müezzin ÜRENÇ: Faiz
ÜNE: 1. Fiyat 2. Kokarca (hayvan) ÜNLENMEK: Slogan atmak ÜRENÇEK: Müptela
ÜNEĞEN: İnek ÜNLEŞİM: 1. Çağrışım 2. Slogan ÜRENÇEMEK: Müptela olmak
ÜNEK: Meşhur ÜNLEŞMEK: Slogan atmak ÜRENDEMEK: Suni tohumlamak
ÜNEL: Şöhretli ÜNLETMEK: Ezan okutmak ÜRETEÇ: Jeneratör
ÜNELMEK: Meşhur olmak ÜNLEV: Ezan ÜRETEY: Tohum deposu
ÜNELEMEK: Fiyat vermek ÜNMEK: 1. Delmek 2. Methetmek ÜRETMEN: Zanaatkar
ÜNELENMEK: Fiyat almak ÜNÜK: 1. Delik 2. Halka ÜREV: Genetik
ÜNEM: Tasarruf ÜNÜM: 1. Randıman 2. Mahsul ÜREY: Panik
ÜNEMDEV: 1. İktisat 2. Ekonomi ÜNÜMEL: Randımanlı, mahsuldar ÜREYLEMEK: Paniklemek
ÜNEMEK: İktisat etmek ÜNÜR: Parfüm ÜREYLENMEK: Dehşet duymak
ÜNEMLEMEK: Tasarruf etmek ÜNÜRMEK: Güzel kokmak ÜREZ: Tohum
ÜNEMLENMEK: Tasarruf edilmek ÜPKE: Sitem ÜREZİN: Sperm
ÜNEN: 1. Teminat 2. İmam ÜPKEMEK: Sitem etmek ÜRGE: Çorba
ÜNENÇ: Teminat ÜPREMEK: Tahriş olmak ÜRGEL: Takımyıldız

254
ÜRGEN: Şerare ÜRNE: Beyaz renk ÜS: 1. Yukarı 2. Tavan
ÜRGENÇ: Tatlısu levreği ÜRNEK: Kireç ÜSE: Filiz
ÜRGENE: Muz ÜRNEMEK: Kireçlemek ÜSEMEK: Filizlenmek
ÜRGÜ: 1. Hesap 2. Yükseklik ÜRNERMEK: Kireçlenmek ÜSENMEK: Boyu uzamak
ÜRGÜLEMEK: Hesaplamak ÜRPEK: Sorguç (hayvan kafasında) ÜSENTE: Filiz
ÜRGÜLENMEK: Hesaplanmak ÜRPELEMEK: Hafifçe dokunmak ÜSERMEK: Bitki yetiştirmek
ÜRGÜÇ: Hava pompası ÜRPELENMEK: İçi titremek ÜSKEÇ: Kuru üzüm
ÜRGÜLÇEK: Havlayan köpek ÜRPENÇEK: Peçe ÜSKER: Sağır
ÜRGÜLÇEMEK: Havlamak ÜRPENEK: Pelerin ÜSKERMEK: Sağır olmak
ÜRGÜLÇETMEK: Havlatmak ÜRPÜNÇEK: Türban ÜSKÜLE: Soğan / sarımsak bağı
ÜRGÜN: Memnun ÜRPÜNMEK: Türban takmak ÜSKÜN: Fidan
ÜRGÜNDÜRMEK: Memnun etmek ÜRSEMEK: İddia etmek ÜSKÜNDE: Nezdinde
ÜRGÜNMEK: Memnun olmak ÜRSENMEK: İddiaya girmek ÜSKÜRE: Pişmiş çömlek
ÜRGÜR: Hamur mayası ÜRSÜMEK: Perişan olmak ÜSME: Bereket
ÜRGÜRMEK: Hamur mayalamak ÜRSÜR: Perişan ÜSMEL: Bereketli
ÜRK: 1. Terör 2. Dehşet ÜRSÜTMEK: Perişan etmek ÜSMEK: Bereketlenmek
ÜRKE: 1. Tay 2. Vakit ÜRTKÜN: Harman ÜSMER: Ergenlik çağı
ÜRKEV: Fobi ÜRTMEG: Soğan cücüğü [Ürtmek] ÜSNEMEK: Terfi olmak
ÜRKMEZ: Korkusuz ÜRTMEK: Harman yapmak ÜSNERMEK: Terfi etmek
ÜRKÜNÇEK: Tedirgin ÜRTÜLMEK: Harman edilmek ÜSRE: Yukarı
ÜRKÜNÇEMEK: Tedirgin olmak ÜRTÜN: Ekim ayı ÜSTE: “A-E” sesi veren işaret [592]
ÜRKÜNÇETMEK: Tedirgin etmek ÜRÜ: 1. İşaret 2. Alamet ÜSTEK: Faiz
ÜRKÜŞMEK: Paniklemek (birlikte) ÜRÜK: Daimi ÜSTEL: Masa
ÜRKÜT: 1. Panik 2. Dehşet ÜRÜLMEK: 1. Dolmak 2. Çoğalmak ÜSTELMEK: Çoğalmak
ÜRLEÇ: Polen ÜRÜLÜK: Hayra alamet ÜSTEM: 1. Faiz 2. Hükümranlık
ÜRLEMEK: Polenle döllemek ÜRÜMKE: Kadeh ÜSTEME: 1. Zam 2. İlave
ÜRLENMEK: Polenle döllenmek ÜRÜNÇ: Hasılat ÜSTEMEK: Zam yapmak
ÜRLÜK: 1. Tohumluk 2. Mühlet ÜRÜNDÜL: Güzide ÜSTENEK: 1. Taahhüt 2. Palto
ÜRMEK: 1. Hasat etmek 2. Üflemek ÜRÜNDÜRMEK: Hasat etmek ÜSTENMEK: Taahhüt etmek
ÜRMEKÜÇ: Örümcek ÜRÜNMEK: Hasat olmak ÜSTER: Hükümran
ÜRMELEMEK: Sürünmek ÜRÜS: Hasat ÜSTEREK: Asansör
ÜRMELENMEK: Sürünerek gitmek ÜRÜSÜN: Örf ÜSTERMEK: Üste çıkmak [593]
ÜRMEN: Hasır ustası ÜRÜYE: Dişi tay ÜSTET: Amir

255
ÜSTEV: Bahşiş ÜŞKÜRÜK: İç çekme ÜTLEMEK: Tedris etmek
ÜSTÜNGÜ: Mertebe ÜŞLEMEK: Kavramak ÜTLENMEK: Tedris olmak
ÜSTÜNLEMEK: Taglib etmek ÜŞLENMEK: Kavranmak ÜTMEK: Oyun kazanmak
ÜSTÜRME: Tahrik ÜŞLETMEK: Kavratmak ÜTÜGEN: Gül (bitki, çiçek)
ÜSTÜRMEK: Tahrik etmek ÜŞME: Dut ağacı ÜTÜK: Ateşte kızarmış
ÜSÜG: Harf [“g” harfi ile yazılır] ÜŞMEK: Kalabalıklaşmak ÜTÜLMEK: Yakılmak
ÜSÜK: 1. Mayalı içecek 2. Nezd ÜŞMELEN: Kalabalık ÜTÜMEK: Yakmak
ÜSÜKEY: 1. Koyu 2. Yoğun ÜŞMELENMEK: Başına üşüşmek ÜTÜRME: Harman yeri
ÜSÜKLEL: İmla (yazım) ÜŞTEK: Düdük ÜTÜRMEK: Harman etmek
ÜSÜKLEM: Alfabe ÜŞTEMEK: Düdük çalmak ÜTÜZ: Röntgen (gözetleme)
ÜSÜKLEMEK: Harfleyerek okumak ÜŞÜK: 1. Ayaz 2. Kalem ÜTÜZCÜLÜK: Röntgencilik (cinsel)
ÜSÜKLENMEK: Harfle okunmak ÜŞÜKMEK: Donmak ÜTÜZLEMEK: Röntgencilik yapmak
ÜSÜLBEY: 1. Devamlı 2. Daimi ÜŞÜNMEK: Toplanmak ÜVEME: 1. Kıyma (et) 2. Söğüş
ÜSÜM: Şubat ayı ÜŞÜRGÜ: Toplantı ÜVEMEK: Karnından konuşmak
ÜSÜMEK: Bitki büyümek ÜŞÜRMEK: Toplamak ÜVEN: Bahçe
ÜSÜMDÜK: Nebat (bitki) ÜT: Geçit ÜVENİK: 1. Ahır 2. Avlu
ÜSÜNMEK: Filizlenmek ÜTEÇ: Tüy yakıcı ÜVENMEK: Tahriş olmak
ÜSÜTMEK: Bitki yetiştirmek ÜTELEMEK: Koşuşturmak ÜVERMEK: Misilleme yapmak
ÜŞEK: Penis ÜTELENMEK: Koşturulmak ÜVETMEK: Tahriş etmek
ÜŞELEMEK: Parçalamak ÜTELEŞMEK: Koşu yarışı yapmak ÜVEYEN: Vantrolog
ÜŞELENMEK: Parçalanmak ÜTELGE: Baştankara kuşu ÜVMEK: İçine işlemek
ÜŞELMEK: Erekte olmak ÜTELMEK: İta edilmek ÜY: Hane [595]
ÜŞEMEK: Erekte olmak ÜTEMEK: İta etmek ÜYÇÜK: 1. Kulübe 2. Baraka
ÜŞEN: Sandık ÜTEN: Kulübe ÜYÇÜLEK: Ahududu
ÜŞERMEK: Kalkmak (el, kol) ÜTENÇ: Arz (sunma) ÜYDELEMEK: Refakat etmek
ÜŞERTMEK: Kaldırmak (el, kol) [594] ÜTENMEK: Arz etmek (sunmak) ÜYDELENMEK: Refakat edilmek
ÜŞETMEK: Erekte etmek ÜTEV: İta ÜYDELEŞ: Refakatçi
ÜŞKÜMEK: İç çekmek ÜTEZE: Şiş kebap ÜYDELEŞMEK: Refakat etmek
ÜŞKÜL: Yorgan iğnesi ÜTKEN: İta eden ÜYDEŞ: Ev arkadaşı
ÜŞKÜNMEK: İç çekmek ÜTKER: İdeoloji ÜYDEŞMEK: Aynı evde kalmak
ÜŞKÜR: Zikir ÜTKERMEK: İdeoloji savunmak ÜYE: Aza
ÜŞKÜRME: Zikir ayini ÜTKÜR: 1. Seri (hızlı) 2. Çevik ÜYEK: İmar
ÜŞKÜRMEK: Zikir çekmek ÜTKÜRMEK: Seri hareket etmek ÜYEKMEK: İmar olmak

256
ÜYELMEK: Mülk edinmek ÜYNEK: Pencere ÜZEL: İdeoloji
ÜYELMEN: 1. Malik 2. Kapitalist ÜYNELMEK: Pencereden bakmak ÜZELÇEMEK: İdeoloji savunmak
ÜYEN: 1. Kakım (hayvan) 2. Hayırlı ÜYNEMEK: Pencere açmak ÜZELGE: Kehanet
ÜYEP: Şakrak kuşu ÜYSÜN: Ağaç kabuğu ÜZELGEÇİ: Kahin
ÜYER: 1. Mülk 2. Sel ÜYSÜNMEK: Kabuk bağlamak ÜZELGEMEK: Kehanet etmek
ÜYERMEK: Malik olmak ÜYSÜTMEK: Kabuklaşmak ÜZELİK: Fasıla
ÜYEŞMEK: Birlikte çalışmak ÜYŞÜK: 1. Kulübe 2. Baraka ÜZELİKSİZ: Fasılasız
ÜYGE: İyilik ÜYÜK: Hane ÜZELTE: İdeal
ÜYGEN: İyilik tanrıçası (mitoloji) ÜYÜKMEK: Eve gitmek ÜZEM: Şarap
ÜYGEREK: Ev aleti ÜYÜM: 1. Yığın 2. Çorba ÜZEMEK: Traş etmek
ÜYGEZER: Ev hayaleti ÜYÜMEK: Çorba yapmak ÜZEMÇİ: Şarapçı
ÜYGÖZETME: Ev idaresi ÜYÜNMEK: Stoklanmak ÜZEN: Ova
ÜYGÖZETMEK: Ev idare etmek ÜYÜNTÜ: Stoklanmış mal ÜZENMEK: Traş olmak
ÜYGÜL: İyilik tanrısı (mitoloji) ÜYÜR: 1. Aile 2. Bulgur ÜZER: Süt üstündeki kaymak
ÜYGÜZETÇİ: Kapıcı ÜYÜRSEK: Ailesinden ayrılamayan ÜZEREK: Sedefotu
ÜYGÜZETMEK: Kapıcılık etmek ÜYÜRSEMEK: Ailesini özlemek ÜZERGİ: 1. Terfi 2. Rütbe
ÜYLEK: Helki ÜYÜRSÜNMEK: Ailesini özlemek ÜZERGİLEMEK: Terfi vermek
ÜYLEM: 1. İmalat 2. Servis ÜZ: 1. Jilet 2. Sağır 3. Kin ÜZERGİLENMEK: Terfi almak
ÜYLEMEK: İmal / servis etmek ÜZBE: Mahzun ÜZERMEK: Kaymak tutmak (süt)
ÜYLENMEK: İmal edilmek ÜZBELMEK: Mahzun olmak ÜZGERE: Taşınabilir çit
ÜYLEŞİM: Seri imalat ÜZBER: Israr ÜZGERİŞ: Tekamül
ÜYLEŞMEK: Birlikte üretmek ÜZBERCİ: Israrcı ÜZGERMEK: Tekamül etmek
ÜYLETKEL: 1. İmalat 2. Sanayi ÜZBERLEMEK: Israr etmek ÜZGÜ: Cefa
ÜYLETMEK: İmal ettirmek ÜZBERMEK: Tolerans göstermek ÜZGÜÇ: Ustura
ÜYLEV: İmalat ÜZDEMEK: Traş etmek (jiletle) [596] ÜZGÜLENMEK: Cefa çekmek
ÜYLEVÇİ: İmalatçı ÜZDEN: Traş (jiletle) ÜZKELMEK: Kopmak
ÜYLÜK: Kiler ÜZDENMEK: Traş olmak (jiletle) ÜZLEMEK: Kalkınmak
ÜYME: Küme ÜZDÜK: Yoğurtlu yumurta aşı ÜZLENDİRMEK: Kalkındırmak
ÜYMEG: Stok [Üymek] ÜZDÜRGE: Ustura ÜZLEŞMEK: Sindirilmek
ÜYMEK: Stoklamak ÜZDÜRMEK: Traş ettirmek (jiletle) ÜZLEŞTİRMEK: Sindirmek
ÜYMELEMEK: Kümelemek ÜZE: 1. Traş 2. Huzur (protokol) ÜZLÜNÇ: Fevkalade
ÜYMELENMEK: Kümelenmek ÜZEÇİ: Berber ÜZLÜNÇLÜK: Fevkaladelik
ÜYMELETMEK: Kümelemek ÜZEK: Divit ÜZLÜNMEK: Sona ermek

257
ÜZLÜTMEK: Sona erdirmek VARDAM: Servet VAYNAŞMAK: Zina yapmak
ÜZMELEMEK: Kökünden sökmek VARDAMAK: Servet biriktirmek VAYNATMAK: Kadın satmak
ÜZMELENMEK: Sökülmek VARDAMÇI: Servetiyle övünen VAYSAK: 1. Ah eden 2. Geveze
ÜZMEN: Debbağ VARGI: Karar VAYSAMAK: Ah etmek [598]
ÜZMENMEK: İtiraz etmek VARGILAMAK: Karar almak VAYSATMAK: Ah ettirmek
ÜZNE: Ayrı VARINÇ: Menzil VAYSILANMAK: Hayıflanmak
ÜZNELMEK: Ayrılmak VARLAMA: Çek etme VAYSILATMAK: Hayıflandırmak
ÜZNELEŞMEK: Bağlantısı kesilmek VARLAMAK: Çek etmek VAZ: Üvez ağacı ve meyvesi
ÜZNELETMEK: Bağlantıyı kesmek VARLANMAK: Çek edilmek VEÇE: Kalça
ÜZNEMEK: Ayrılmak VARSAĞI: Halk şiiri VENGER: Macar
ÜZNETMEK: Ayırmak VARSAK: Halk şiiri - Vengerce: Macarca
ÜZNÜK: 1. Ayrık 2. Melankoli VARSAKÇI: Halk şairi - Vengerye: Macarya
ÜZRE: Üzerinde VARSAKLAMAK: Halk şiiri okumak VER: Parsel
ÜZÜK: 1. Sessiz harf 2. Haziran ayı VARSAMAK: Gıpta etmek VERDİŞ: Meleke
ÜZÜNÇ: Dram VARSANMAK: Gıpta edilmek VERECEN: Cömert
ÜZÜNÇE: Trajedi VARSAYAR: Tahminci VEREĞEN: Donör
ÜZÜNÇEK: Trajik VARSAYIM: Tahmin VEREM: Tüberküloz (Arapça)
ÜZÜNMEK: Sağır olmak VARSAYMAK: Tahmin etmek VERENE: Aşiret
ÜZÜRGEN: Havyar VARSIL: Zengin VERERMEN: Teslim eden
ÜZÜRLEMEK: Tasarruf etmek VATMAK: Kırmak VERESİYE: Borç
ÜZÜRLEŞ: Tasarruf VAY: Gökkuşağı (Mançuca) VEREŞEN: Cömert
ÜZÜRLEŞMEK: Sermaye birikmek VAYDAMAK: Şamata yapmak VEREŞMEK: Cömertlik etmek
ÜZÜRLETMEK: Tasarruf etmek VAYGARA: 1. Şamata 2. Yaygara VEREZ: Cömert
ÜZÜT: Can VAYILDAMAK: İnlemek VEREZEN: Harman yeri
ÜZÜTMEK: Canlanmak [597] VAYILDATMAK: İnletmek VERGE: İkram
-V– VAYILTI: İnleme VERGEMEK: İkram etmek
VAÇRAZAN: Yakıcı ışık (Sanskritçe) VAYIZ: Fitne VERGEN: Kerim
VAG: Balaban kuşu [“g” ile yazılır] VAYIZCI: Fitneci VERGENMEK: Rica etmek
VANG: Hükümdar (Çince) VAYKIRIŞ: Medet VERGEŞ: Rica
VANGÇA: Hükümdariçe (Çince) VAYKIRMA: İmdat isteme VERGEŞMEK: Rica etmek
VARAK: Nehir yatağı VAYKIRMAK: Bağırmak VERİMÇE: Kar (kazanç)
VARAN: Dev kertenkele (Arapça) VAYNAMAK: Zina yapmak VERİMÇEMEK: Borç vermek
VARDAĞAN: Bereket VAYNAŞ: Zina VERİMGE: Teslim

258
VERİMGEMEK: Teslim etmek VORUK: İhtiyar YABANMAK: Sürgüne gitmek
VERİMGER: Teslim eden VORUKMAK: İhtiyarlamak YABARMAK: Sürgüne göndermek
VERİNÇ: Borç VOT: Ateş YABGU: Eyalet valisi [600]
VERİNÇEMEK: Borç vermek VU: Tılsım (Çince) YABUĞAN: 1. Lağvolmuş 2. Kapalı
VERİT: Teberru VUÇAH: Şömine YABUK: 1. Lağvolmuş 2. Kapalı
VERLEMEK: Parsellere ayırmak VUĞAL: Ahır (Kızılderili dilleri) YABUKLAMAK: Lağvetmek
VERNE: Çeyiz VUPKAN: Vampir YABUKLANMAK: Lağvolmak
VERNEMEK: Çeyiz göndermek VURAÇ: Raket YABUMAK: Lağvetmek [601]
VERSEK: Arz eden (iktisat) VURAĞAN: Boynuz vuran (hayvan) YABULMAK: Lağvolmak
VERSEMEK: Arz etmek (iktisat) VURAMAK: Çarpmak (matematik) YABUŞKAN: Akdiken
VERSENÇ: Arz (iktisat) VURAN: Katsayı (matematik) YABUŞMAK: Kaybolmak
VERSENMEK: Rica etmek VURANMAK: Çarpılmak (sayı) YABUTMAK: Lağvetmek
VERSETMEK: Arz ettirmek VURDA: Boynuz YAÇIYMAK: Hapşurmak
VERZEMEG: Bir efsane kahramanı VURDALAK: Kaftar (hortlak) YADA: Sihir taşı [602]
VERZEMEK: Cenk etmek VURDALAMAK: Boynuz vurmak YADAÇI: Yada taşı büyücüsü
VESEK: Rehin (ipotek) VURDALANMAK: Boynuzlanmak YADALAMAK: Yada taşı kullanmak
VESEMEK: Rehin vermek VURDU: Tepe YADALANMAK: Büyülenmek
VEYLEMEK: Taklit etmek VURGUN: Cin çarpması [599] YADALMAK: Dağılmak, yayılmak
VEYLEN: Günah (Mançuca) VURHAY: 1. Ard arda 2. Peş peşe YADAMAK: İhtiyaç duymak
VEYLENMEK: Günah işlemek VURMAN: 1. Suikastçi 2. Orman YADAN: Muhtaç
VEZ: Gudde (dokubilim) VURNUK: Telaş YADANMAK: İhtiyaç duymak
VEZEK: İbadet (Mançuca) VURNUKMA: Telaş etme YADILMAK: Uzaklaşmak
VEZEMEK: Tapınmak (Mançuca) VURNUKMAK: Telaş etmek YADINMAK: İtiraf etmek
VEZİK: İnsiyak VURSAMAK: Vurur gibi olmak YADIRGACI: Garip (gurbette olan)
VIĞILDAMAK: Uğuldamak VURUNÇAK: Şok YADIRGAL: Yabancılık
VIĞILDAŞMAK: Uğuldaşmak VURUNÇAMAK: Şoka girmek YADIRGI: Gurbet
VIĞILTI: Uğultu VURUNT: Cenk YADIRGAN: Ecnebi
VIJILDAMAK: Cıvıldamak VURUŞMAN: Cengaver YADLAMAK: Yabancılamak
VIJILDAŞMAK: Cıvıldaşmak VURUTMAK: Harp etmek YADLAŞMAK: Yabancılaşmak
VIJILTI: Cıvıltı -Y- YADMAK: Dağıtmak, yaymak
VIZGAMAK: Vızıltılı ses çıkarmak YABAĞA: Tay YADSIMAK: İnkar etmek
VIZGAN: Kemençe YABALAK: Kar lapası YADSIMAN: Münkir (inkarcı)
VOLKAN: Yanardağ (Yunanca) YABALAMAK: Lapa lapa yağmak YADSINÇ: İnkar

259
YADSINMAK: İnkar edilmek YAĞIRTMAÇ: Reçineli ağaç YAK: 1. Kenar 2. Taraf
YADSIR: Reddeden YAĞIRSAMAK: Sırtı ağrımak YAKAĞAN: Gül (çiçek)
YADSIRMA: Red YAĞISIZ: Düşmansız YAKAK: Ucu ateşli ok
YADSIRMAK: Reddetmek YAĞIŞIK: Sağanak YAKAL: Alakeçi
YAFAHAN: Piyon (Mançuca) YAĞIŞMAK: Hücum etmek YAKALAŞMAK: Yakasını tutuşmak
YAGAĞAN: Pembe renk YAĞIT: Hücum YAKALAV: 1. Sahil 2. Kenar
YAĞADUR: Sağanak yağmur YAĞITMAK: Hücum etmek YAKAMAK: Kurban sunmak
YAĞAK: Ceviz yağı YAĞIZ: Kahverengi YAKANDIZ: Bestekar
YAĞALBAY: Av şahini YAĞLA: Talan YAKANMAK: Bestelemek
YAĞALGA: Haraplık YAĞLAÇ: Yağlı hamur aşı YAKARCA: Yakıcı böcek
YAĞALGAN: Harap YAĞLAMAÇ: Yağlı ekmek YAKARGA: Dua
YAĞALMAK: Harap olmak YAĞLAMAŞ: Yağlı ekmek YAKARGAMAK: Dua etmek
YAĞAN: 1. İftira 2. İtham 3. Pembe YAĞLAŞ: Yağlı yemek YAKARI: Dua
YAĞANMAK: İftira / itham etmek YAĞMURCA: Sessiz, kısa yağmur YAKARMAK: Dua etmek
YAĞARAK: Ekim ayı YAĞMURMAK: Damlamak YAKARMAN: Duacı
YAĞARMAK: Yağmur yağmak YAĞMURTMAK: Damlatmak YAKARTMAK: Dua ettirmek
YAĞARSAMAK: Yağar gibi olmak YAĞNA: Fil YAKAŞ: Kurban [603]
YAĞAT: İftira YAĞRIK: Niyaz YAKAŞKA: Kurban töreni
YAĞATMAK: İftira atmak YAĞRIKÇI: Niyaz eden YAKAŞLIK: Kurbanlık
YAĞDAY: 1. Hal (durum) 2. İktisat YAĞRIN: 1. Sırt 2. Kürek kemiği YAKAŞMAK: Kurban olmak
YAĞDAYLAMAK: İktisat etmek YAĞSATAN: Yağ satıcısı YAKAV: Beste
YAĞDAYLANMAK: İktisat edilmek YAĞSATAR: Yağ satıcısı YAKAZ: 1. Sahil 2. Plaj 3. Kuma
YAĞI: 1. Düşman 2. Hasım 3. Fetih YAĞTI: 1. Kandil 2. Aydınlık YAKÇIR: Tahrik
YAĞICI: Kindar YAĞTILANMAK: Aydınlanmak YAKÇIRMAK: Tahrik olmak
YAĞILACI: Düşman YAĞTILATMAK: Aydınlatmak YAKÇIRTMAK: Tahrik etmek
YAĞILAMAK: Düşman olmak YAHILAMAK: Servet biriktirmek YAKDAN: Çam ağacı (Mançuca)
YAĞILANMAK: Düşmanlık etmek YAHŞATLANMAK: Kılık düzeltmek YAKIM: 1. Hoşluk 2. Sempati
YAĞILIK: Düşmanlık YAHŞATLANMAK: Kılığı düzeltmek YAKIMLI: 1. Hoş 2. Sempatik
YAĞILMAK: İstila edilmek YAHŞI: 1. Güzel 2. Yakışıklı YAKIMSIZ: 1. Nahoş 2. Antipatik
YAĞIN: İstila YAHŞILAMAK: İltifat etmek YAKINÇ: 1. Şikayet 2. Beste
YAĞINMAK: İstila etmek YAHŞILAŞMAK: İltifat edişmek YAKINÇAK: Şikayet dilekçesi
YAĞIR: 1. Reçine 2. Kehribar YAHŞIRAK: Daha güzel YAKINMAK: Şikayet etmek
YAĞIRMAK: Reçine tutmak YAHŞIRMAK: Güzelleşmek YAKINMAN: Müşteki

260
YAKINSAK: Hipermetrop YAKSITAY: Kararlılık (Mançuca) YAL: 1. Tatil 2. Ateş
YAKINSAMAK: Yakına çekmek YAKSITMAK: Kapatmak (Mançuca) YALA: Bühtan
YAKINSATMAK: Yakına getirtmek YAKŞA: 1. Parantez 2. Şeytan YALABIK: Parıltı
YAKIR: Akraba YAKŞAMAK: Araya almak YALABIMAK: Parıldamak
YAKIRA: Akrabalık YAKŞANMAK: Arada kalmak YALABIR: Parıltılı
YAKIRMAK: Akraba olmak YAKŞI: 1. Hoş 2. Selam YALABITMAK: Parlatmak
YAKITMAK: Susuz bırakmak YAKŞIBAR: Hoşçakal YALAGAŞ: 1. Postacı 2. Kurye
YAKIZ: Petrol YAKŞILAMAK: Selamlamak YALAGAY: Dalkavuk
YAKIZMAK: İlgi çekmek YAKŞILANMAK: Selamlanmak YALAMUK: Çam reçinesi
YAKLAĞA: 1. Kuru ağaç 2. Zakkum YAKŞILAŞMAK: Selamlaşmak YALANAŞ: Harman savurma
YAKLAMAK: Vekalet vermek YAKŞILIK: Hoşluk YALANAŞMAK: Harman savurmak
YAKLAN: Vekalet YAKTAMAK: Şefaat etmek YALANGOZ: Yalancı ceviz ağacı
YAKLANCI: Müvekkil YAKTANMAK: Şefaat dilemek YALANGUZ: Sahtekar
YAKLANMAK: Vekalet etmek YAKTALMAK: Taraf tutmak YALAP: 1. Aydınlık 2. Nur
YAKLAŞ: Tevekkül YAKTARMAK: Şefaat etmek YALAŞ: Oluk
YAKLAŞÇI: Mütevekkil YAKTAŞ: 1. Taraftar 2. Fanatik YALAV: 1. Bayrak 2. Projektör [604]
YAKLAV: Himaye YAKTAŞMAK: Taraftar olmak YALAVAR: Haberci [605]
YAKLAVÇI: 1. Hami 2. Avukat YAKTAV: Şefaat YALAVAŞ: Kurye
YAKMA: 1. Beste 2. Şarbon YAKTI: Meşale YALAZ: 1. Ateş 2. Ateş tanrısı (mit)
YAKMACA: Şarbon hastalığı YAKU: 1. Beste 2. Şarkı YALBIRAK: 1. Yalım 2. Klorofil
YAKMAÇ: Beste YAKUÇU: 1. Besteci 2. Şarkıcı YALBIRMAK: Alev almak
YAKMAN: 1. Beste 2. Bestekar YAKULAMAK: Bestelemek YALÇ: Cangıl (yoğun orman)
YAKMANCI: Besteci YAKULANMAK: Bestelenmek YALÇI: İtfaiyeci
YAKRI: Gazyağı YAKULAŞMAK: Koroyla okumak YALÇIMAK: İştirak etmek
YAKSA: Helal YAKULATMAK: Besteletmek YALÇIRAK: Elektron
YAKSAMA: Helal etme YAKUNMAK: Bestelenmek YALÇITMAK: İştirak ettirmek
YAKSAMAK: Helal etmek YAKUR: Hızlı soluyan YALÇUK: Dünya
YAKSANMAK: Helal olmak YAKURMAK: Hızlı solumak YALDA: 1. İcar 2. Kira
YAKSAR: Tashih eden YAKURU: Yakın zaman YALDAMAK: İtham etmek
YAKSARMAK: Tashih olmak YAKUT: Beste YALDANMAK: İtham edilmek
YAKSARTMA: Tashih YAKUTAY: Ötücü kuş YALDAV: İtham
YAKSARTMAK: Tashih etmek YAKUTMAK: Besteletmek YALDIR: Parlak
YAKSIMAK: Kapanmak (Mançuca) YAKUZ: Enerji YALDIRAĞAN: Çakmak taşı

261
YALDIRAK: Siren lambası YALKAN: Levha YALRATMAK: Cilalamak
YALDIRAMAK: Kıvılcımlanmak YALKANDIRMAK: Aldatmak YALTA: Tembellik
YALDIRAN: Işıltılı YALKANMAK: Aldanmak YALTAMAK: Tembellik etmek
YALDIRATMAK: Kıvılcımlatmak YALKATMAK: Bağlamak YALTANMAK: İstifa etmek
YALDIRAY: 1. Parıltılı 2. Işıltılı YALKAV: Avare YALTARMAK: İşten kaçınmak [608]
YALDIRIK: Parlak YALKI: 1. Baston 2. Asa YALTAŞMAK: Tembelleşmek
YALDIRMAK: Yanıp sönmek YALKIN: Meşale YALTAYMAK: Feragat etmek
YALDIRTMAK: Işıldatmak YALKIMAK: Mani olmak YALTAZ: 1. Kel 2. Dazlak
YALGA: 1. İftira 2. Ayrımcılık [606] YALKINMAK: Alev almak YALTIK: 1. Sade 2. Basit
YALGACI: 1. İftiracı 2. Ayrımcı YALKINSAK: İltihap YALTIR: Cila
YALGAMAK: İftira atmak YALKINSAMA: İltihaplanma YALTIRAK: Yakamoz
YALGAN: 1. İftira 2. Sahte YALKINSAMAK: İltihaplanmak YALTIRAMAK: Işıldamak
YALGANMAK: İftiraya uğramak YALKITMAK: Alevlendirmek YALTIRAV: 1. Işıltı 2. Yakamoz
YALGAŞ: 1. Yalancı şahit 2. Kurye YALLAK: Sepet YALTIRMAK: Yıldırım düşmek
YALGAŞMAK: Birbirini yalanlamak YALLI: 1. Azeri halk oyunu 2. Halay YALUY: Tılsım
YALGAV: Tava YALMA: 1. Dut ağacı 2. Kaftan YALVAÇ: 1. Resul 2. Peygamber
YALGAVUÇ: Tava YALMAK: Alevlenmek YALVAMAK: Risalet etmek [609]
YALGAVUR: 1. İftiracı 2. Ayrımcı YALMAN: 1. Kılıç ağzı 2. Su faresi YALVANMAK: Mesaj almak
YALGIN: 1. Alev 2. Ateş tanrısı YALMAVUZ: Dev YALVAŞMAK: Mesajlaşmak
YALGIZ: Yegane YALNAMAK: Parlamak YALVATMAK: Mesaj göndermek
YALIK: Şehvet YALNATMAK: Parlatmak YAM: 1. Posta atı 2. Alaka
YALIKMAK: Şehvetlenmek YALNIK: İnsan YAMA: 1. Dağ keçisi 2. Dağ tanrısı
YALIM: Alev YALPAĞA: 1. Bayrak 2. Flama YAMAK: Çırak
YALIN: 1. Sade 2. Adi (basit) [607] YALPAĞAN: Ejderha YAMAN: Tehlikeli
YALINÇ: Adi (basit) YALPAK: Salınan YAMANLAMAK: Tehlikeli olmak
YALINÇAK: 1. Fakir 2. Kimsesiz YALPAMAK: Salınmak YAMANLATMAK: Tehlike vermek
YALINLAMAK: Sadeleşmek YALPANMAK: Salınmak YAMARA: Veba
YALINLATMAK: Sadeleştirmek YALPAŞMAK: Dalgalanmak YAMARMAK: Veba olmak
YALINMAK: Soyunmak YALPATMAK: Salındırmak YAMAŞ: Tembel
YALINSAK: Münzevi YALPIZ: Nane YAMAŞMAK: Tembellik etmek
YALINSAMAK: İnzivaya çekilmek YALRA: Cila YAMÇAK: Saksı
YALITIM: İzolasyon YALRAK: Cilalı YAMÇALMAK: Saksılanmak
YALKAMAK: Avarelik etmek YALRATMA: Cilalama YAMÇAMAK: Saksıya koymak

262
YAMÇI: 1. Postacı 2. Keçi çobanı YANCILAR: Flört eden YANIÇ: Narin
YAMGUR: Sazlık alan YANCILAŞMAK: Oynaşmak YANILAMAK: Şuhluk etmek
YAMGURÇUN: Su çulluğu YANÇ: Hilal YANILAR: Şuh kadın
YAMIZ: Kasık YANÇAK: Kalça YANILGA: Sehiv
YAMLAMAK: İştahla yemek YANÇAR: Pres makinesi YANILGAMAK: Sehiv etmek
YAMLAN: Su faresi YANÇI: İkili oynayan YANILSAMA: İlüzyon
YAMLANMAK: İştahlanmak YANÇIK: Cep YANILSAMAK: İlüzyon görmek
YAMSILAÇ: Fotokopi makinesi YANÇILIK: İkili oynama YANILSATMAK: İlüzyon yapmak
YAMSILAMAK: Fotokopi çekmek YANÇILAMAK: İkili oynamak YANILTMAÇ: Lügaz
YAMSILANMAK: Fotokopi edilmek YANÇILAŞMAK: Karşılıklı oynamak YANINÇ: Geri dönüşüm
YAMSILATMAK: Fotokopi çekmek YANÇILATMAK: İkili oynatmak YANINÇSIZ: Geri dönüşümsüz
YAMTAR: 1. Yağmurluk 2. Obur YANÇILMAK: Preslenmek YANIT: Cevap
YAMURMA: Kanama YANÇIŞMA: Düello YANKILAÇ: 1. Akustik alan 2. Anfi
YAMURMAK: Kanamak YANÇIŞMAK: Düello yapmak YANKILGA: Akustik
YAMURTMAK: Kanatmak YANÇITMAK: Presletmek YANKILGAMAK: Akustik yapmak
YANA: 1. Taze 2. O nedenle YANÇMA: Presleme YANKIR: Hazin konuşma
YANAÇ: 1. Brülör 2. Candan YANÇMAK: Preslemek YANKIRIŞ: Akustik
YANAMA: Kalın sac ekmeği YANDAK: Diken YANKIRMA: Gaipten gelen ses
YANAMAÇ: Saz çalamayan ozan YANDAŞMAK: Taraf tutmak YANKIRMAK: Kulak çınlamak [610]
YANAMAK: Ateş almak YANDAY: Hokka YANKIRTMAK: Aksettirmek (ses)
YANANMAK: Yakına gelmek YANDIRAN: Kundakçı (ateş) YANLAK: Hata
YANAR: Aralık ayı (Latince “Januar”) YANDIRAY: Kundak (ateş) YANRA: 1. İtiraf 2. Kabul etme
YANARMAK: Yanaşmak YANGA: Terebentin YANRAMAK: İtiraf / kabul etmek
YANARCAN: Kibrit YANGAK: Ceviz YANRATMAK: İtiraf ettirmek
YANAŞA: Yan yana YANGAL: Hararet YANSAK: 1. Hata 2. Sehiv
YANATMA: Tehdit YANGAN: 1. Alakarga 2. Fahişe YANSAMAK: Hata yapmak
YANATMAK: Tehdit etmek YANGARIŞ: 1. Islahat 2. Reform YANSAN: 1. İllet 2. Hastalık
YANATILMAK: Tehdit edilmek YANGARMAK: Islah olmak YANSANMAK: Hastalanmak
YANAZ: İnatçı YANGARTI: Reform YANSARMAK: Hata yapmak
YANAZLANMAK: İnat etmek YANGARTMA: Islahat YANSILAÇ: Projeksiyon cihazı
YANBAŞ: 1. Yan taraf 2. Vefakar YANGARTMAK: Islahat yapmak YANSILAMAK: Projekte etmek
YANCILANMA: Flört YANGILANMAK: Ateş basmak YANSILANMAK: Projekte olmak
YANCILANMAK: Flört etmek YANI: Şuhluk YANŞAK: Zevzek

263
YANŞAMAK: Zevzeklenmek YAPILDANMAK: Mimik yapmak YARANÇ: 1. Memnuniyet 2. Fayda
YANTAR: Kehribar YAPILGA: İnşaat YARANMAK: Hoşnut etmek
YANTAYIK: Yamuk (geometri) [611] YAPILGAN: İnşaat halinde YARARSIN !: 1. Aferin! 2. Bravo!
YANTAYMAK: Yamulmak YAPILGANMAK: İnşa edilmek YARASI: İtaatkar
YANTIK: Azametli YAPIMUYU: İmalathane YARAŞ: Fıtrat
YANTIR: 1. Tekrar 2. Akis 3. Şehla YAPINÇ: 1. İnşaat 2. İmalat YARAŞI: Liyakat
YANTIRMAK: Aksettirmek YAPINMAK: Hazırlanmak YARAŞIK: Münasip
YANTUTAR: Taraftar YAPIRMAK: Kulak eğmek (hayvan) YARAŞKAN: 1. Layık 2. Nişanlı
YANTUTMA: Taraftarlık YAPIRTMAK: Kulaklarını eğmek YARAŞMAK: Layık olmak [613]
YANTUTMAK: Taraf olmak YAPIT: Eser YARAŞMAZ: Liyakatsız
YANTUTMAZ: Bitaraf YAPKIŞ: 1. Örtü 2. Kılıf YARATI: Rızayla
YANUZAN: Istakoz YAPSAMAK: Sınır işareti koymak YARATKAN: Halik (yaratıcı)
YANZAMAK: İtiraf etmek YAPSAN: 1. Talih 2. Şans 3. Baht YARATMAN: Halik (yaratıcı)
YANZATMAK: İtiraf ettirmek YAPSANMAK: İşaret koyulmak YARAV: Maharet
YAPA: 1. Enerji 2. Vefa YAPSAR: 1. İstinat 2. Tarla sınırı YARAY: Maharetli
YAPAĞI: Kırkılmış yün YAPSARMAK: İstinat sınırı çekmek YARAZ: İtaat
YAPALAK: Yıkanmış yün YAPSAT: Satışa hazır inşaat YARBUĞA: Yarı insan – yarı boğa
YAPANAK: İnşaat iskelesi YAPSATMAK: İnşa ettirmek YARCAMAK: Hicap duymak
YAPANAY: Kır tanrısı (mitoloji) YAPSIK: Memnuniyet YARCANMAK: Mahçup olmak
YAPAR: İmalatçı YAPSINMAK: Bitişmek YARÇAN: Madeni para (Çince)
YAPARMA: 1. İnşaat 2. İsnat YAPSITMAK: Bitiştirmek YARÇI: Yarı yarıya hissedar
YAPARMAK: İnşa / isnat etmek YAPŞIRMAK: Bitiştirmek YARDAK: İşbirliği
YAPAŞ: Prefabrik YAR: 1. Yarım 2. Yardımcı YARDAKÇI: İşbirlikçi
YAPAV: İnşa YARADAN: Halik (yaratıcı) YARDAM: 1. İşbirliği 2. Bağış
YAPAY: Suni YARAĞAN: Faydalı YARDAMÇI: İşbirlikçi
YAPCAMAK: Pişmanlık duymak YARALGAN: Kanyon YARGAK: Eskimo köpeği
YAPCAN: Pişman YARALMAK: Yaralanmak YARGAM: Hendek
YAPCANMAK: Pişman olmak YARAM: Lüzum YARGAN: Hakem
YAPÇUN: Maymun (makak türü) YARAMLI: Lüzumlu YARGANAK: Mahkeme
YAPIĞAN: Plastik YARAMSIZ: Lüzumsuz YARGANMAK: Tahkim olmak
YAPIK: Rapt YARAN: 1. Su cini 2. Itır çiçeği YARGATMAK: Tahkim etmek
YAPIL: 1. İşmar 2. Mimik YARANAL: General [612] YARGAVUL: Adli polis
YAPILDAMAK: İşmar etmek YARANCAN: Dalkavuk YARGAY: Anemon çiçeği

264
YARGIÇ: Hakim (kadı) YARKIYMAK: Baştan çıkarmak YARSIMAK: İstikrah etmek
YARGIMA: Muhakeme YARKURUL: 1. Jüri 2. Encümen YARSINÇ: İstikrah
YARGIMAK: Muhakeme etmek YARLIGAÇ: İstiğfar YARSITMAK: İstikrah ettirmek
YARGIMAN: Yüksem Hakim YARLIGAMAK: Mağfiret etmek YARSU: Doğa katmanı [614]
YARGIN: Dost YARLIGAMAZ: Merhametsiz YARSULAR: Doğa ruhları
YARGITAY: Mahkeme-i Temyiz YARLIGAMIŞ: Gafur YARŞI: Şerik (ortakçı)
YARGIYAN: Hakem YARLIGANÇ: Merhamet YARTAN: Yarı parça
YARGUÇU: Hakim (kadı) YARLIGANÇSIZ: Merhametsiz YARTANMAK: İkiye ayrılmak
YARHUDAMAK: Rehberlik etmek YARLIGANMAK: İstiğfar etmek YARTAŞ: 1. Kaya 2. Kayalık dağ
YARHUDAY: Rehber (Mançuca) YARLIGAR: Gaffar YARTMAK: İkiye ayırmak
YARILGAN: 1. Patlak 2. Kanyon YARLIGASUN: Mağfiret YARUĞAN: Rehber
YARILGANMAK: Patlamak (lastik) YARLIĞAN: İstiğfar YARUK: 1. Aydınlık 2. Nur
YARILINÇ: Patlama (lastik vs.) YARLIK: 1. Ferman 2. Beratname YARUMAK: Aydınlanmak
YARIMAK: Arası açılmak YARLIKANMAK: Zırh giymek YARUN: 1. Aydınlık 2. Önsöz
YARIMKA: Panayır YARMA: Kırma buğday YARUNMAK: Aydınlanmak
YARINÇ: Sezaryen YARMAÇ: Büyük çekirdek YARUTMAK: Aydınlatmak
YARINÇAMA: Otopsi YARMAÇA: İnce kırılmış buğday YARYUNT: Centaurus (mitoloji)
YARINÇAMAK: Otopsi yapmak YARMAG: Sikke (para) [Yarmak] YARZAM: Medet
YARINÇATMAK: Otopsi yapmak YARMAK: Para bozmak YARZAMAK: Medet dilemek
YARINÇIK: Arabozucu YARMAN: Uçurum YAS: 1. Zarar 2. Matem [615]
YARINDIZ: Otopsi YARMANMAK: Tırmanmak YASA: Kanun
YARINMAK: Patlamak YARMAŞ: Yarma çorbası YASALMAK: Meşrulaşmak
YARIŞMAN: Masabık YARNA: Yarı yarıya hisse YASAMAK: Kanun koymak
YARIŞTAŞ: Rakip YARNAÇI: Yarı yarıya hissedar YASAMAN: Parlamenter
YARIŞTAY: Olimpiyat YARNAK: Kanyon YASAN: 1. Tahmin 2. Alamet
YARIZ: Hızlı YARNALMAK: Yarık açılmak YASANLAMAK: Tahmin etmek
YARIZMAK: Hızlanmak YARNAMAK: Yarık açmak YASANMAK: Tahmin etmek
YARKACAK: Blender YARP: 1. Sabit 2. Kuvvetli YASAR: Senatör
YARKAMAK: Parçalamak YARPAN: Sakin YASARGA: Kanunname
YARKAN: Cellat YARPSIZ: Kuvvetsiz YASATAN: Kanun koyucu
YARKANAT: Planör YARPUZ: Yabani nane YASATAY: 1. Parlamento 2. Senato
YARKANMAK: Parçalanmak YARSAMAK: Kesik açılmak YASATIR: Kanuna bağlı
YARKIN: 1. Ferah 2. Şimşek YARSATMAK: Hendek kazmak YASATMAK: Taknin etmek

265
YASAVUL: Polis YAŞIL: Taze (sebze, meyve) YATALGA: 1. Otel 2. Kamp
YASIÇ: Ok (mekanik aksam) YAŞIN: 1. Şimşek 2. Peçe YATALGAMAK: Otelde kalmak
YASIKMAK: Matem tutmak YAŞINMAK: Şimşek çakmak [616] YATARGA: Çekyat kanepe
YASIL: Eğri YAŞIR: Gizli YATAY: 1. Horizontal 2. Ufki
YASINÇ: Günah YAŞIRGAN: Sır vermez YATIN: Rahim (dölyatağı)
YASINÇSIZ: Günahsız YAŞIRLIK: Gizli mekan YATINÇ: Hastanede / otelde kalma
YASINMAK: Günah işlemek YAŞIRMAK: Örtbas olmak YATINMAK: Geceyi geçirmek
YASKAK: Tepsi YAŞIRTMAK: Örtbas etmek YATIR: Türbe [617]
YASMAK: Zarar etmek YAŞITMAK: Örtbas etmek YATIRAĞAN: Felçli
YASMAN: Yasemin çiçeği (Arapça) YAŞLAK: 1. İhtiyarlık 2. Sır YATIRAMAK: Yataklık hasta olmak
YASMIK: Mercimek YAŞLAMAK: Yaşı artmak YATIRANMAK: Felç olmak
YASTAĞAN: Sofra tahtası YAŞMA: 1. Sebze 2. Yeşim taşı YATIRGA: Mevduat (banka hesabı)
YASTAMAK: Terbiye etmek YAŞMAG: Eşarp [Yaşmak] YATIRMAN: Mudi (hesap sahibi)
YASTANMAK: Terbiye olmak YAŞMAK: Örtmek YATKA: Ezber
YASTIĞAÇ: Hamur tahtası YAŞNA: Şimşek YATKAMAK: Ezberlemek
YASTI: Düz YAŞNAMAK: Şimşek çakmak YATKANMAK: Ezberlenmek
YASTILAMAK: Düzleştirmek YAŞRI: Esrarengiz YATKI: Yatacak yer
YASUN: 1. Kemik 2. Tabiat YAŞRINMAK: Gizlenmek YATKIRMAK: Geceletmek
YASUT: 1. Şeref 2. Mizaç YAŞRITMAK: Gizlemek YATLAMAK: Ezberlemek
YAŞAK: 1. Kainat 2. Yeni yıl YAŞTAŞ: Akran YATLANMAK: Ezberlenmek
YAŞALA: Makyaj YAŞTAŞMAK: Aynı yaşta olmak YATMA: Karyola
YAŞALAMAK: Makyaj yapmak YAŞUK: 1. Miğfer 2. Kask YATMAÇ: Kanepe
YAŞALANMAK: Makyajlanmak YAŞUKMAK: Parıldamak YATMAN: 1. Yatılı kalan 2. İtaatkar
YAŞALATMAK: Makyaj yaptırmak YAŞUT: Parıltı YATSAMAK: Yatmak istemek
YAŞANÇ: Ömür YAŞUTMAK: Parlatmak YATUĞAN: Kanun (müzik aleti)
YAŞAR: Uzun ömürlü YAT: Ezber YAVA: 1. Sıcak yer 2. Pırasa
YAŞARGA: Habibat (yaşam alanı) YATAĞAN: Pala (enli kılıç) YAVALAK: Gece baykuşu
YAŞATMAN: Muhyi YATAKAY: Pijama YAVALDIRMAK: Kuvvetlendirmek
YAŞAV: Ömür YATALAK: Felçli YAVALMAK: Kuvvetlenmek
YAŞBAĞA: Su kurbağası YATALAMAK: Yataktan çıkmamak YAVAZ: 1. Basit 2. Sıradan 3. Adi
YAŞIK: 1. Parıltı 2. Fer (göz) YATALANMAK: Hastanede yatmak YAVCUN: 1. İltifat 2. Kompliman
YAŞIKMAK: Göz kamaşmak YATALAŞMAK: Birlikte yatmak YAVCUNMA: 1. İltifat 2. Askıntılık
YAŞIKTIRMAK: Göz kamaştırmak YATALATMAK: Hasta yatırmak YAVCUNMAK: İltifat etmek

266
YAVCUR: Komplimancı YAYDAMA: İstila YAYMUT: Yaz şenliği
YAVGA: Nesil YAYDAMAK: İstila etmek [619] YAYNA: Müreffeh
YAVGAN: Sıradan YAYDANÇ: Tereddüt, kararsızlık YAYNAMAK: Müreffeh olmak
YAVLAK: Fena YAYDANMA: Tereddüt etme YAYNAŞMAK: Müreffehleşmek
YAVNUK: Neşe YAYDANMAK: Tereddüt etmek YAYNATMAK: Müreffehleştirmek
YAVRAZ: Papatya YAYGAR: Bahar YAYPAK: 1. Yassı 2. Plato
YAVRIMAK: Takati kesilmek YAYGARMAK: Bahar gelmek YAYPAMAK: Yassılaşmak
YAVSI: İğneli çekirge YAYGAZ: Tellal YAYRAK: Sari (yayılıcı)
YAVŞAN: Per otu YAYGU: Yaratıp yayma YAYRAMAK: Sirayet etmek
YAVŞANMAK: Dalkavukluk etmek YAYGUÇU: Yaradılış günü YAYRATMAK: Sirayet ettirmek
YAVŞURMAK: Yanaşmak YAYIĞAN: Sel YAYSAMAK: Haset etmek
YAVU: 1. Görücü usulü 2. Hısım YAYIK: Süt çalkalama aracı YAYSANMAK: Hasetlenmek
YAVUÇU: Görücü YAYINÇ: Sinyal YAYUÇU: Yaratıcı (Tanrı’nın sıfatı)
YAVUK: 1. Nişan (söz) 2. Aşk YAYINÇAK: Anten (verici) YAZAÇ: Kalem
YAVUKLAMAK: Nişanlamak (söz) YAYINDIRMAK: Sinyal göndermek YAZAĞAN: Kaderi yazan (Tanrı)
YAVUKLANMAK: Nişanlanmak YAYINMAK: Sinyal yaymak YAZAK: Büro (yazıhane)
YAVUKLAŞMAK: Nişan yapmak YAYIT: Frekans YAZAKUYU: Yazıhane
YAVUKLU: Nişanlı (sözlü) YAYITMAK: Titretmek YAZAL: 1. Mücevher 2. Altın para
YAVUKRAK: Flört YAYKAMAK: Sağa sola sallamak YAZALAY: Yazlık (yaz evi)
YAVUKRAMAK: Flört etmek YAYKALMAK: Tereddüt etmek YAZALGA: Evrak
YAVUMAK: Yaklaşmak YAYKANTI: Bulaşık YAZAMAL: Plato
YAVUŞKU: Çelenk YAYKANMAK: Çalkalanmak YAZANAK: Defter
YAVUŞMA: 1. Yakınlık 2. Hısımlık YAYKAŞ: Birlikte salınım YAZARAK: Daktilo
YAVUŞMAK: Yakınlaşmak [618] YAYKAŞMAK: Birlikte salınmak YAZARGA: Yazarkasa
YAVUTMAK: Yakınlaştırmak YAYKATMAK: Bulaşık yıkamak YAZARMAK: Yaz gelmek
YAVUZ: Cesur YAYKAZ: Mobilya YAZDAK: Yazı geçirme
YAYAÇ: Difüzör YAYKIN: Kızılağaç YAZDAMAK: Yazı geçirmek
YAYAK: Piyade YAYKURU: Feza (uzay) YAZDIÇ: Kitabe
YAYANAK: Neşriyat YAYLAK: Otlak YAZGAÇ: Kalem
YAYARGA: Radyo vericisi YAYLAMAK: Otlatmak YAZGAN: Tanrı (kader yazan)
YAYÇAL: Radyal YAYLAR: Yaylada doğan YAZGARMA: Sitem
YAYÇAN: Radyan YAYMA: İşporta YAZGARMAK: Sitem etmek
YAYDAK: 1. Tereddüt 2. Geniş YAYMACI: İşportacı YAZGI: Kader

267
YAZGILI: İyi kaderli YEDER: Aşiyan (kuş yuvası) YEĞRENMEK: Optimize olmak
YAZGIR: İtham YEDERMEK: Köpekle yürümek YEĞRETMEK: Optimize etmek
YAZGIRMAK: İtham etmek YEDEY: Güğüm YEĞRİ: Optimum
YAZGIT: Printer (yazıcı alet) YEDEZ: Lades kemiği YEĞSENEK: Şık (seçenek)
YAZIKMAK: Hayıflanmak YEDİLMEK: Yedeğe alınmak YEĞSENMEK: Tercih edilmek
YAZIKTIRMAK: Hayıflandırmak YEDİNÇ: Yedekleme YEĞSEME: Tercih
YAZILAMAK: Yazıya geçirmek YEDMEK: Yedeklemek YEĞSEMEK: Tercih etmek
YAZILANMAK: Yazıya geçirilmek YEĞELE: Vade YEHER: 1. Semer 2. Palan
YAZILGAN: 1. Yazılı 2. Mukadder YEĞEN: Kardeşin çocuğu (erkek) YEK: Şeytan [620]
YAZILGANMAK: Kaderi belirlenmek YEĞENÇE: Kardeşin çocuğu (kız) YEKE: 1. İğ 2. Eğe 3. Mayıs ayı
YAZIN: 1. Kader 2. İmla 3. Hayıf YEĞER: Kapasite YEKEMEK: Şarkı söylemek
YAZINÇ: Edebiyat YEĞERLEK: Kapasite birimi (Farad) YEKEMEN: Vahşi
YAZINMAK: Hayıflanmak YEĞLEK: Optimal YEKEN: 1. Ejder 2. Kargı 3. Kamış
YAZIR: 1. Katip 2. Güzel yazan YEĞLEM: Tercih YEKENDİZ: Battaniye
YAZIT: Kitabe YEĞLEMEK: Tercih etmek YEKENGE: Muhterem (Mançuca)
YAZITAY: 1. Yazıhane 2. Büro YEĞLENÇ: Tercih YEKİM: Cazibe
YAZLAK: Yazın kalınan yer YEĞLENMEK: Tercih edilmek YEKİMLİ: Cazim
YAZLAMAK: Yazın kalmak YEĞLETMEK: Tercih ettirmek YEKİNÇ: Kıyam (ayağa kalkış)
YAZLAVUK: Yazlık ev YEĞNİ: Hafif YEKİNDİ: Kıyam (ayağa kalkış)
YAZMAÇA: El yazması YEĞNİCEK: Hercai (aklı havada) YEKİNDİRMEK: Seferber etmek
YAZMAN: Katip YEĞNİL: Hafif YEKİNİM: Seferberlik
YAZMIŞ: Mukadderat YEĞNİLEMEK: Hafiflemek YEKİNMEK: Kalkmaya çalışmak
YAZTOY: Yaz festivali YEĞNİLETMEK: Hafifletmek YEKİR: Hiddet
YEBELEMEK: Memnun olmak YEĞNİLMEK: Hafiflemek YEKİRMEK: Hiddetlenmek
YEÇİLMEK: Hallolmak YEĞNİLTMEK: Hafifletmek YEKMEK: Topallamak
YEÇME: Halletme YEĞNİSEMEK: Hafife almak YEKREK: İhtiyatlı
YEÇMEK: 1. Halletmek 2. Açmak YEĞREK: Optimum YEKREMEK: İhtiyat etmek
YEDECEK: Pim YEĞRELEMEK: Yüceltmek YEKSEK !: Lanet olsun!
YEDEÇ: 1. Stepne 2. Yedek at YEĞRELENMEK: Yücelmek YEKSEMEK: Lanet etmek [621]
YEDEL: Alternatif YEĞRELGE: Kibir YEKSENMEK: Lanetlenmek
YEDELMEK: Yedeğe alınmak YEĞRELGEMEK: Kibirlenmek YEKTİRMEK: Topallatmak
YEDEMEK: Yedeğe almak YEĞRELGENMEK: Kibirlenmek YEKÜ: Traş bıçağı
YEDEN: Yetmiş (sayı) YEĞREMEK: Optimize etmek YEKÜL: Faik

268
YELBEGEY: Ceket YELEDENMEK: Yeleye yatmak YELKEMEK: Omuz vermek
YELBEĞ: 1. Sarmal 2. Dizgin YELEĞEN: 1. Havadar 2. Hızlı YELKENMEK: Omza almak
YELBEĞEN: Uçurtma [622] YELEKEN: Rüzgarlı YELKESEN: Rüzgar kıran
YELBEĞLEMEK: Yelde kımıldamak YELEMEK: Kanat çırpmak YELKESMEK: Rüzgarı engellemek
YELBEĞNEMEK: Kıvranmak YELEN: 1. Bordür (süs) 2. Temenni YELKEŞMEK: Omuz omuza vermek
YELBEMEK: Rüzgarda havalanmak YELENCEK: 1. Yelpaze 2. Fan YELKİM: Havadarlık
YELBENMEK: Rüzgarda süzülmek YELENMEK: Yelpazelenmek YELKİMEK: Rüzgara sermek
YELBESER: Fırtına kuşu (mitoloji) YELES: Rüzgar YELKİN: Havadar
YELBEZEK: Hafifmeşrep YELESER: Rüzgarlı açık alan YELKİNMEK: Rüzgara serilmek
YELBİZ: 1. Dağ perisi 2. Kadın saçı YELESEY: Rüzgarlı yer YELKİTMEK: Yelken açmak
YELÇEKEN: Cereyan (hava akımı) YELESMEK: Rüzgar esmek YELLENGEÇ: Yelpaze
YELÇEKER: Havalandırma YELEŞ: Havadar YELME: 1. Karaağaç 2. Keşşaf
YELÇEKMEK: Havalandırmak YELEŞMEK: Havalanmak YELMEK: 1. Esmek [625] 2. Yapışmak
YELÇİ: Rüzgar ruhu (mitoloji) YELETMEK: Yelpazelemek YELMEŞİK: Yapış yapış
YELDEME: Yelpaze YELEZ: Rüzgarlı yer YELMEŞKEN: Yapışkan
YELDEMEK: Yelpazelenmek [623] YELGEÇE: Tepsi YELMEŞMEK: Yapışmak
YELDENMEK: Rüzgarla gitmek YELGEMEK: Savurmak YELMEŞTİRMEK: Yapıştırmak
YELDER: 1. Paten 2. Sörf YELGENMEK: Savrulmak YELNEMEK: Memesi sütle dolmak
YELDERGE: Yelkenli sörf YELGERMEK: Rüzgarla dolmak YELNETMEK: Süt sağmak
YELDERMEK: Rüzgar gibi gitmek YELGİN: Rüzgarın şiddetli zamanı YELNEŞMEK: Sütlenmek (hayvan)
YELDETME: Yelpaze YELGİRMEK: Rüzgar çarpmak YELÖLÇER: Anemometre
YELDETMEK: Yelpazelemek YELGÖNÜL: Havai (aklı havada) YELPEĞEÇ: Yelpaze
YELDEV: Türbülans (hava) YELİK: Hortum (rüzgar) YELPEMEK: Yelpazelemek
YELDİR: Psikolojik bozukluk YELİKMEK: Hortum oluşmak YELPENMEK: Yelpazelenmek
YELDİRGE: Değirmen yelkeni YELİM: 1. Zamk 2. Esinti YELPİK: 1. Astım hastalığı 2. Öcü
YELDİRGEMEK: Pervane dönmek YELİMLEMEK: Zamklamak YELPİMEK: Harman savurmak
YELDİRGEN: Yel değirmeni YELİMLENMEK: Zamklanmak YELPİN: Cin (rüzgardan yaratılmış)
YELDİRGENMEK: Esintiyle dönmek YELİN: 1. Meme 2. Mart ayı YELPİNMEK: Cin çarpılmak
YELDİRGETMEK: Rüzgar yapmak YELİNÇ: Vücuttaki şişlik YELPİZ: Nane
YELDİRME: Hafif esinti YELİNMEK: Memesi çıkmak [624] YELTEĞEN: Müteşebbis
YELDİRMEK: Rüzgar esmek YELİTMEK: Rüzgara salmak YELTEK: Hercai (aklı havada)
YELEÇ: Havadar YELKE: Omuz YELTEMEK: Azmetttirmek
YELEDEMEK: Yelesini tutmak YELKEDEŞ: Asker arkadaşı YELTEMEN: Müteşebbis

269
YELTENMEK: Teşebbüs etmek YENİN: Zafer YERDÜZER: 1. Dozer 2. Buldozer
YELTER: Azmettirici YENİNÇ: Galibiyet YEREH: Aileyi koruyan ruh
YELTERMEK: Azmettirmek YENİRÇE: Frengi hastalığı YERELÇE: Mahalli idare
YELVE: Flurya kuşu YENİRÇEMEK: İçten içe tüketmek YERELÇEK: Kirmen başı
YELVİ: Efsun YENİRÇENMEK: İçten tükenmek YERELÇEMEK: Keşif yapmak (hukuk)
YELVİÇİ: Efsuncu YENİŞ: Galibiyet YEREN: Ceylan
YELVİLEMEK: Efsun yapmak YENLEŞ: Yosma (argo) YERENMEK: Yere eğilmek
YELVİLENMEK: Efsunlanmak YENLEŞMEK: Yosmalık etmek YEREŞ: 1. Sondaj 2. Nişan (söz)
YELVİMEK: Cin çağırmak YENMEN: Galip YEREŞEN: Geleni (yer sincabı)
YEMİRGE: Tahrifat YENŞİR: Ilık YEREŞER: Sondaj aleti
YEMİRGEÇ: Dozer YENŞİRMEK: Ilıştırmak YEREŞLEK: Koordinat
YEMİRMEK: Tahrif etmek YENTİR: Kalender YEREŞLEMEK: Koordinat vermek
YEMLEK: Yem kabı YEPELEK: Kanguru YEREŞMEK: Sondaj yapmak [626]
YEMRİLMEK: Tahrif olmak YEPELEMEK: Sıçrayarak gitmek YEREV: Bodrum katı (ev)
YEMRİTMEK: Tahrif etmek YEPELENMEK: Sıçrayarak gitmek YEREY: Arazi
YEMSİNMEK: Yeme gelmek YEPİNMEK: Sıçrayarak koşmak YEREZ: Nişan (söz)
YEMSİTMEK: Yeme alıştırmak YEPİTMEK: Tek ayak sıçramak YEREZMEK: Nişanlanmak
YEMŞEN: Muşmula YEPMEK: Sıçrayarak koşmak YERGE: 1. Tazminat 2. Sıra
YEN: 1. Deri 2. Orijinal YEPREM: 1. Aktif 2. Faal YERGEL: 1. Tazminat 2. Kategori
YENÇEK: Cepken YEPREMEK: Faaliyet yapmak YERGEMEK: Tazmin etmek
YENÇİLEK: Narin YEPRENMEK: Faaliyete geçmek YERGENMEK: Tazmin olmak
YENÇİLENMEK: Narin davranmak YERÇEKMEK: Vatanını özlemek YERGETMEK: Tazmin ettirmek
YENÇİLMEK: Ufalanmak YERÇİ: 1. Rehber 2. Yer gösterici YERGİ: Hiciv
YENÇİTMEK: Öğütmek YERÇİLEMEK: Rehberlik etmek YERGİMEN: Heccav
YENÇKE: Cariye YERÇİLİK: Rehberlik YERGİN: 1. Mahzun 2. Mahçup
YENÇMEK: 1. Ufalamak 2. Dövmek YERDEK: 1. Arazi 2. Hıyarcık (tıbbi) YERİK: 1. Aşerme 2. Mezar
YENDEMEK: Başarmak YERDEM: Hosteslik hizmeti YERİKLEMEK: Aşermek (hamile)
YENDİN: Referans YERDEMÇİ: 1. Hostes 2. Muavin YERİKMEK: Toprağa gömülmek
YENEK: Heybe YERDEMÇİLİK: Hosteslik YERİNÇ: Hakaret
YENGİ: Zafer YERDEMÇER: Muavin (otobüs) YERİNÇLİ: Hakaret edici
YENİL: Basit / adi davranış YERDEŞ: Hemşehri YERİNÇSİZ: Hakaretsiz
YENİLTEK: 1. Fahişe 2. Şıllık YERDEŞMEK: Hemşehri olmak YERİNDİRMEK: Bedbaht etmek
YENİLTENMEK: Fahişelik etmek YERDÜZEMEK: Dozerle düzlemek YERİNDİZ: 1. Jeolog 2. Haritacı

270
YERİNİR: Müşkülpesent YESEME: Suni YETİM: 1. Rüşt 2. Pirinç türü
YERİNMEK: Bedbaht olmak YESEMEK: Suni olarak üretmek YETİNÇ: Kifayet
YERİNMEZ: Vurdumduymaz YESENMEK: Suni olarak üretilmek YETİNÇLİ: Kifayetli
YERİŞİK: Şeytan çarpması marazı YESİLMEK: Tezyin edilmek YETİNÇSİZ: Kifayetsiz
YERİŞMEK: Şeytan çarpmak YESİNMEK: Süslenmek YETİNGE: Kanaat (göz tokluğu)
YERKÜÇ: Fırıncı küreği (tahta) YESMEK: Tezyin etmek YETİNGEMEK: Kanaat etmek
YERLEÇ: Pusula YEŞERGE: Vaha YETİNGEN: Kanaatkar
YERLEMEK: Yerine koymak YEŞERGEMEK: Vaha oluşmak YETİNMEK: Kanaat etmek
YERLENMEK: Yerine koyulmak YEŞERMİK: Klorofil YETİR: Sinyal
YERLEŞİLGEN: Meskun YEŞİK: Sebze YETİRE: Kadar
YERLEŞKE: 1. Lojman 2. Kampüs YEŞİNMEK: Sır saklamak YETİRESİYE: Tamamen
YERLEŞKEN: Meskun YEŞİR: 1. Gizli 2. Saklı YETİZ: 1. Hazır 2. Mevcut
YERLETMEK: İskan etmek YEŞİRİN: Kaçamak (cinsel) YETİZLEME: Disertasyon
YERMEL: Pejoratif YEŞİRMEK: Gizlemek YETİZLEMEK: Disertasyon yapmak
YERMEN: Heccav YEŞKEN: Pas YETKİ: Salahiyet
YERÖLÇER: Mesaha aleti YEŞKİ: Parola YETKİR: Islah edilmiş
YERÖLÇMEK: Mesaha etmek YEŞKİCİ: Parolayı bilen kişi YETKİRME: Islahat
YERÖNE: Perige (astronomi) YEŞMEK: Saklamak [627] YETKİRMEK: Islah olmak
YERÖTE: Apoge (astronomi) YEŞNEMEK: Yeşillenmek YETME: Balık ağı
YERÖZ: Maden YEŞRİN: 1. İllegal 2. Gizli yapılan iş YETMEN: Kamil
YERPENEK: Salatalık, hıyar (bitki) YEŞRİNEK: Gizli iş yapmak YETSEK: Ahududu
YERSEYİN: Memleket YET: 1. Kudret 2. Meleke YETSEMEK: Olgunlaşmak (meyve)
YERSİMEK: Toprak kokmak YETEK: 1. Gaye 2. Maksat YEVÇE: Çöpçatan
YERSİNMEK: Toprağa düşmek YETEN: 1. Kabil 2. Mukabil YEVÇEMEK: Çöpçatanlık etmek
YERSİTMEK: Toprağa gömmek YETENEK: Kabiliyet YEVREY: Yahudi (İbranice) [629]
YERSİZMEK: Yerinden ayrılmak YETERGE: 1. Ehliyet 2. Sertifika YEYDEM: Kadim
YERSÜRGÜÇ: Saban YETERGEMEK: Ehil olmak YEYGİ: Bahşiş
YERSÜRMEK: Çift sürmek YETEŞ (– SETEŞ): Lades oyunu [628] YEYGÖR: Gökkuşağı
YERTÇİ: Yer gösterici YETEŞMEK: Lades tutuşmak YEYİLME: 1. Ürtiker 2. Kurdeşen
YERTECİN: 1. Ayıp 2. Utanç YETEZ: Lades kemiği YEYİLMEK: Ürtiker olmak
YERTENMEK: Utanç duymak YETİLGEN: Kafi YEYİN: Hız
YERTİNÇ: Dünya YETİLMEK: Kafi olmak YEYİNLİ: Hızlı
YERTMEK: Yol göstermek YETİLTEY: Fakülte YEYİNMEK: Hızlanmak

271
YEYİNSİZ: Yavaş YIĞINÇAK: 1. Depo 2. Antrepo YIKAYAÇ: Çamaşır makinesi
YEYLEMEK: Cilve / işve yapmak YIĞINDAK: Kümülatif YIKIN: Felaket
YEYLENMEK: Cilvelenmek YIĞINDAMAK: Kümelenmek YIKINÇ: 1. Afet 2. Felaket
YEYLEŞ: 1. Cilve 2. İşve YIĞINMAK: Kümelenmek YIKINMAK: Felakete uğramak
YEYLEŞMEK: Cilveleşmek YIĞIRGAN: Buruşuk YIKMA: Hafriyat
YEYNİ: Ehven YIĞIRMAK: Buruşmak YIKMAN: Muhrip (tahrip eden)
YEYPEK: Yayvan YIĞIŞKA: İzdiham YIKMIŞ: Tahripkar
YEYPEMEK: Yayvanlaşmak YIĞIŞKAN: İzdiham YILAGAY: Köse (sakalsız)
YEZ: Pirinç (metal) YIĞIŞMAK: İzdiham olmak YILÇAK: Takvim
YEZBE: Pergel YIĞIT: 1. Stok 2. Ağıt YILÇAMAK: Yıl saymak
YEZDE: Talepkar YIĞITMAK: Kümelemek YILDAM: 1. Derhal 2. Sürat
YEZDEMEK: Talep etmek YIĞLAMAK: Ağlamak YILDAMAK: Hemen yapmak
YEZDENMEK: Talep edilmek YIĞLAŞMAK: Ağlaşmak YILDANMAK: Çabuk davranmak
YEZEK: 1. Öncü birlik 2. Devriye YIĞMA: Külliye YILDAT: Yıllık ödeme
YEZEMEK: Önden gitmek YIĞMANCA: Külliyat YILDIK: Yıldız ışığı (titreşen)
YEZENMEK: İleri gidip geri gelmek YIĞMANMAK: Külliyat oluşturmak YILDIR: Dehşet
YEZEŞMEK: Devriye gezmek YIĞMALAMAK: Stok yapmak YILDIRAMAK: Parıldamak
YEZİD: Zalim (Arapça, özel ad ) YIĞMALANMAK: Stoklanmak YILDIRATMAK: Parıldatmak
YEZİK: 1. Kitabe 2. Kağıt YIĞMAN: Obez YILDIRAN: Dehşetli
YEZİM: 1. Öncü 2. Yer-Su iyesi [630] YIĞNA: Ambar YILDIRGAN: Haşmetli
YEZNE: Enişte YIĞNAMAK: Ambara koymak YILDIRI: 1. Şerare 2. Saydam
YEZÖKÇE: Fahişe (hayat kadını) YIĞNALMAK: Ambara koyulmak YILDIRIŞ: Parıltı
YEZÖKŞE: Fahişe (hayat kadını) YIĞRA: Mahçup YILGA: Nehir
YIĞ: 1. Fırsat 2. Vesile YIĞRAMAK: Mahçup olmak YILGAÇIK: 1. Dere 2. Çay
YIĞAÇ: 1. Fidan 2. Jüpiter YIĞRANÇ: Hicap YILGAMAK: Yeni yıla girmek
YIĞALA: 1. Boca 2. Bocalama YIĞRANMAK: Hicap etmek YILGAYAH: Nevruz günü [631]
YIĞALAMAK: Bocalamak YIĞRIK: Mahçup YILGIR: 1. Tebessüm 2. Kıvrak
YIĞALANMAK: Boca edilmek YIĞRILMAK: Yığılacak gibi olmak YILGIRIŞ: 1. Tebessüm 2. Kıvraklık
YIĞALATMAK: Boca etmek YIĞRINÇ: Hicap YILGIRLANMAK: Tebessüm etmek
YIĞAN: Tahıl küreği YIĞVA: 1. Festival 2. Karnaval YILGIRMAK: Tebessüm etmek [632]
YIĞARGA: Antrepo YIKAÇ: Buldozer YILIK: İtidalli
YIĞINCA: Stok YIKARGA: Çamaşır makinesi YILIKMAK: Mutedil olmak
YIĞINÇ: Stok YIKAŞMAK: Birbirini yıkamak YILINÇ: İtidal

272
YILINMAK: İtidalli davranmak YIRGANMAK: Neşelenmek YİBERMEK: Postalamak
YILITMAK: İtidali sağlamak YIRIM: 1. Solak 2. Arazi YİBERMEN: Postacı
YILIZ: Zayıf YIRINÇAK: Şarkı sahnesi YİBERTMEK: Posta atmak
YILIZMAK: Zayıflamak YIRLAM: İcra (şarkı söyleme) YİÇE: Tekrar
YILKI: At sürüsü YIRLAMAK: Şarkı söylemek YİÇELEMEK: Tekrarlamak
YILMA: Rampa YIRLANMAK: Şarkı söylenmek YİÇELENMEK: Tekrarlanmak
YILMANMAK: Yokuş aşağı inmek YIRLAŞ: Koro YİĞ: Kutup
YILMAYA: Kanatlı deve (mit) [633] YIRLAŞMA: Çok sesli müzik YİĞDEK: Mıknatıs
YILNA: Fobi YIRLAŞMAK: Koroyla söylemek YİĞDEM: Manyetizma
YILNAMAK: Fobi duymak YIRMAG: Şarkı [Yırmak] YİĞDEME: Manyetizma
YILNAR: Fobik YIRMAK: Şarkı söylemek YİĞDEMEK: Mıknatıslamak
YILPIK: 1. Zerre 2. Zırnık YIRMAN: Şarkıcı YİĞDENMEK: Mıknatıslanmak
YILTAR: Yular ipi YIRNAŞ: Yaramazlık YİĞDEŞ: Mıknatıs
YILTIRAMAK: Parıldamak YIRNAŞIK: Yaramaz (çocuk) YİĞDEŞİK: Manyetik
YIMA: Alageyik YIRNAŞKAN: Yaramaz (çocuk) YİĞDEŞMEK: Manyetikleşmek
YINGART: 1. Barbar 2. Vahşi YIRNAŞMAK: Yaramazlık yapmak YİĞDİLEMEK: İtina göstermek
YIPRAK: Antika YIRTIŞMAK: Birbirini yırtmak YİĞDİLENMEK: İtina görmek
YIPRAMAK: Aşınmak YIRTKIÇ: 1. Hunhar 2. Vahşi YİĞDİZ: Kutup
YIR: Şarkı YIRZA: Makam (müzik) YİĞENEK: Cemaat
YIRAĞ: Musiki YIRZAMAK: Makamlı söylemek YİĞENMEK: Cemaat oluşturmak
YIRAĞAN: Müzisyen YIŞ: 1. Orman 2. Cangıl (orman) YİĞİRÇEK: Santrifüj aleti
YIRAĞÇI: Müzisyen YIŞAK: Nevruz günü YİĞİRÇEKİŞ: Yerçekimi
YIRAK: Sol taraf YIŞAMAK: Yeni yıla girmek YİĞİRÇEMEK: Santrifüj dönmek
YIRAMAK: Şarkı söylemek YIŞIK: 1. Örgü zırh 2. Zincir zırh YİĞİRÇETMEK: Santrifüjlemek
YIRANMAK: Şarkı söylenmek YIŞLIK: Ormanlık alan YİĞİRMEK: Dönmek
YIRÇI: 1. Şarkıcı 2. Hanende YIT: Koku YİĞİTMEK: Galip gelmek
YIRDAL: Melodik YITIK: Kokulu YİĞLENMEK: Kutuplanmak
YIRDAM: Nağme YITIR: Rayiha YİĞLEŞMEK: Kutuplaşmak
YIRDAMAK: Nağme okumak YITLAK: Kokulu YİĞLETMEK: Kutuplaştırmak
YIRDANMAK: Nağme okunmak YITLAMAK: Koklamak YİĞMEK: İtmek (mıknatıs)
YIRDAV: Beste YITLIK: Parfüm şişesi YİĞNEÇ: Akrep iğnesi
YIRGA: 1. Saadet 2. Neşe YITMAK: Kokmak YİĞREK: Bilinmeyen sayı/harf (“Y”)
YIRGAMAK: Parti vermek YİBEREY: Postane YİĞREMEK: Bilinmez olmak [634]

273
YİĞRENMEK: Tiksinmek YİNİT: Krom YOBAZ: Mutaassıp
YİĞREŞMEK: İllet etmek YİNMEK: Kıymetsizleşmek YOCAMAK: Kaşımak
YİĞRETMEK: İllet ettirmek YİPKE: İnce iplik YOCANMAK: Kaşınmak
YİĞSİMEK: Bozulup çürümek YİPKEMEK: İncelmek YODAMAK: Nakletmek
YİK: Ham YİPKENMEK: Nezaket göstermek YODMAK: Nihayete ermek
YİKDE: Hünnap (bitki) YİPKİN: 1. Mor 2. Eflatun YODULMAK: Silinmek (başkası)
YİKEN: Stupa (mimari) YİRÇİ: Rehber YODUN: İmha
YİKENMEK: Hamlamak YİRDEŞ: Hemşehri YODUNMAK: İmha etmek
YİKETMEK: Olgunlaştırmak YİRDEŞMEK: Hemşehri olmak YODURMAK: Silmek
YİKİTMEK: Canını kurtarmak YİRİK: 1. Yırtık 2. Yarık YOGA: Zihin eğitimi (Hintçe)
YİLEK: 1. Frambuaz 2. Ahududu YİRİLMEK: 1. Yırtılmak 2. Yarılmak YOĞ: Hayır (değil)
YİLİM: Zamk YİRİNDİ: Kendigelen fidan YOĞALGAN: Helak olmuş
YİLİNMEK: Yapışmak YİRİNDİRMEK: Topraktan sökmek YOĞALMAK: Helak olmak
YİLİTMEK: Yapıştırmak YİRİNMEK: Topraktan bitmek YOĞALAMAK: Ziyan etmek
YİLMEK: Asmak YİRMEK: Toprağa gömmek YOĞALANMAK: Ziyan olmak
YİMKİ: Takdis YİTER: Zaiyat YOĞALTI: Zaiyat
YİMKİMEK: Takdis etmek YİTİ: 1. Kayıp 2. Keskin YOĞALTIM: Helak
YİMKİNMEK: Takdis olmak YİTİLMEK: Kaybolmak YOĞALTMAK: Helak etmek
YİN: Cilt (deri) YİTİZ: 1. Çevik 2. Cüretkar YOĞANAK: İflas
YİNÇİRMEK: Hürmet etmek YİTLİNDİRMEK: Mahvetmek YOĞANMAK: Fesh olmak
YİNDEK: Ebedi YİTLİNMEK: Mahvolmak YOĞATMAK: Fesh etmek
YİNDEM: Ebedi YİV: Namlu (silah) YOĞBASAN: Cenaze yemeği
YİNELEK: Rutin YİVEK: Teçhizat YOĞBASMAK: Cenaze aşı vermek
YİNELEM: Tekerrür (tekrarlama) YİVELEMEK: Dikişle eklemek YOĞÇU: Sürekli hayır diyen kişi
YİNELEMEK: Tekrarlamak YİVELENMEK: Dikişle eklenmek YOĞDAK: Fakir
YİNGİL: İnce YİVETMEK: Teçhiz etmek YOĞDAM: Fakirlik
YİNGİLMEK: İncelmek YİVGEÇ: 1. Yiv açıcı 2. Kalemtraş YOĞKAZAN: Sibirya zambağı
YİNİK: Kıymetsiz YİVİK: Gerdanlık YOĞLAM: Red
YİNİKMEK: Kıymetini yitirmek YİVLEMEK: Namlu doğrultmak YOĞLAMAK: Hayır demek
YİNİŞ: Nezaket YİVLEN: Vadi YOĞMAK: Sıkıştırmak
YİNİŞKE: Nezaket YİVLENMEK: Sivrilmek YOĞRUM: Yoğurma işlemi
YİNİŞKEN: Nazik YİYİŞMEK: Birlikte yemek YOĞRUNMAK: Hamurlaşmak
YİNİŞMEK: Nazik davranmak YİZEK: İnzibat YOĞRUTMAK: Hamurlaştırmak

274
YOĞSAMAK: İnkar etmek YOKMAG: Helak [Yokmak] YOLBAK: Misafiri çok olan kişi
YOĞSAMAN: İnkarcı YOKMAK: Mahvetmek YOLBAKA: Misafirperverlik
YOĞSUZ: Lüzumsuz YOKRAMAK: Kaybolmak YOLBAKAN: Misafirperver
YOĞTAŞI: Düzleme silindiri [635] YOKSAMAK: İnkar etmek YOLBARS: Bozkır parsı
YOĞUMSAMAK: İnkar etmek YOKSAMAN: İnkarcı YOLBASAR: Eşkiya
YOĞUMSANMAK: İnkar edilmek YOKSAV: İnkar YOLBASMAK: Eşkiyalık yapmak
YOĞUNATMAK: Nüfuz etmek YOKSAYIM: Hükümsüzlük YOLBAŞ: Kavşak anıtı / direği
YOĞUNLAŞIK: Konsantre YOKSAYMAK: Hükümsüz kılmak YOLBAZAR: Yol düzleme silindiri
YOĞUNTU: Nüfuz YOKSUL: Fakir YOLBAZMAK: Yol düzlemek
YOĞUR: Macun YOKSUN: Mahrum YOLÇAPAR: Kargocu
YOĞURGAÇ: Yoğurma makinesi YOKSUNMAK: Mahrum olmak YOLÇAPMAK: Kargo taşımak
YOĞURTMAÇ: Yoğurtlu mantı YOKSUR: Muhtaç YOLÇATI: 1. Dörtyol 2. Kavşak
YOĞURTMAK: Yoğurt mayalamak YOKSURMAK: Muhtaç olmak YOLÇATMAK: Yol ayrımına gelmek
YOĞURTLAÇ: Yoğurtlu kızartma YOKTAMAK: Hiç etmek YOLDAK: Otoban
YOĞURTLAŞ: Yoğurtlu yemek YOKTANMAK: Hiç olmak YOLDAM: 1. Tarz 2. Üslup
YOKADIZ: Tarçın YOKTAV: Nihilizm YOLDAŞMAK: Aynı yolda gitmek
YOKALMA: Telef YOKUMSUR: Kinik (felsefe) YOLDURGAN: Zararlı ot
YOKALMAK: Telef olmak YOKUMSURMAK: Kinikleşmek YOLDUZ: Trafik lambası
YOKALTMAK: Telef etmek YOKURGANMAK: Kuvvetsizleşmek YOLGA: 1. Veda 2. Selam
YOKANÇ: Telef YOKVAR: 1. Hurafe 2. Batıl inanç YOLGAMA: Vedalaşma
YOKANDIRMAK: Helak etmek YOLA: Sokak lambası YOLGAMAK: Vedalaşmak
YOKANMAK: Helak olmak YOLAÇ: Lider YOLGANMAK: Veda edilmek
YOKATICI: Terminatör (kurgul) [636] YOLAÇAN: Rehber YOLGAR: Veda
YOKATMA: Telef etme YOLAÇAR: Greyder YOLGARMAK: Yolda rastlamak
YOKATMAK: Telef etmek YOLAÇMAK: Yol yapmak YOLGAŞMAK: Yolda rastlaşmak
YOKATTIRMAK: Telef ettirmek YOLAK: Patika YOLKA: Noel ağacı (Rusça)
YOKLAV: Çek-up (çekap) YOLAMAK: Yolda rastlamak YOLKAĞAK: Sinir otu
YOKARGA: Gıpta YOLAN: Yolculuğa dayanıklı YOLKAMAK: Cımbızla almak
YOKARGAMAK: Gıpta etmek YOLANMAK: Yola çıkmak YOLKANMAK: Cımbızla alınmak
YOKÇA: Yok gibi YOLAV: Uzun yolculuk YOLKAVUŞ: Cımbız
YOKÇAMAK: Yok gibi davranmak YOLAVÇI: Şehirlerarası yolcu YOLKIRAV: Yol kenarı
YOKLUNMAK: İmha olmak YOLAŞMA: Kenara çekme (araç) YOLKU: Yolsuzluk (hırsızlık)
YOKLUTMAK: İmha etmek YOLAŞMAK: Kenara çekmek (araç) YOLKULU: Yolsuzluk yapan

275
YOLKUMAK: Yolsuzluk yapmak YOMLAMAK: Dua okuyup üflemek YORAMAK: Tabir etmek (rüya)
YOLKUNMAK: Arsızlık etmek YOMLATMAK: Okutup üfletmek YORANMAK: Tefsir etmek
YOLKUR: Arsız YOMSUZ: 1. Meşum 2. Şom YORATMAK: Tabir ettirmek
YOLKURMAK: Arsızlık etmek YON: 1. Soğuk algınlığı 2. Hak YORAZ: Tefsir
YOLKUŞ: 1. Yolsuz (hırsız) 2. Arsız YONAK: 1. Gammazlık 2. Tehdit YORAZMAK: Tefsir etmek
YOLKUŞMAK: Talan etmek YONAMAK: Gammazlamak YORÇU: Rüya tabircisi
YOLPAMAK: Seyahat etmek YONANMAK: Gammazlanmak YORDAM: 1. Usül 2. Metod
YOLPAN: Seyahat YONAT: Tehdit etmek YORGA: Rahvan (at yürüyüşü)
YOLPAR: Seyyah YONATMAK: Tehdit etmek YORGUL: Geyik yavrusu
YOLUÇ: Yolunmuş (tüy, kanat) YONÇMAK: İnce dilimlemek YORKA: Perde
YOLUĞ: Mikrop YONÇUĞAN: 1. Cips 2. Pespaye YORKALAMAK: Perde çekmek
YOLUĞMA: Mikrop kapma YONÇUK: Pespaye YORKALANMAK: Perdelenmek
YOLUĞMAK: Mikrop kapmak YONDAMAK: Bağdaştırmak YORLAMA: Reçete
YOLUKMAK: Yolda karşılaşmak YONDALMAK: Bağdaşmak YORLAMAK: Reçete yazmak
YOLUTMAK: Yolsuzluk yapmak YONGA: 1. Talaş 2. Çip (devre) YORLATMAK: Reçete yazdırmak
YOLUTMAN: Yolsuzluk yapan YONGAÇ: Cips YORLAV: Reçete
YOLVAZ: Bozkır parsı YONGAK: İftira YORLUK: Kullanma kılavuzu
YOLVURAN: Haydut YONGAMAK: İftira atmak YORMAL: Farazi (varsayımsal)
YOLVURMAK: Haydutluk yapmak YONGAN: Kum (Mançuca) YORMAN: Rüya tabircisi
YOLYAZMA: Seyahatname YONGAR: Rende YORNUK: İstirahatgah
YOLYAZMAK: Gezi anısı yazmak YONGARLAMAK: Rendelemek YORT: Dörtnala gitme (at)
YOM: 1. Baht 2. Talih 3. Şans YONGARLANMAK: Rendelenmek YORTAN: Dörtnala giden (at)
YOMAG: Destan [Yomak] YONGUÇ: Kalemtraş YORTMA: Lağım
YOMAK: Ayrılmak YONTAÇ: Heykeltraş aleti YORTMAK: Dörtnala gitmek (at)
YOMAKAY: Lafı uzatan kişi YONTAV: Heykel YORU: 1. Rüya tabiri 2. Dedikodu
YOMAKÇI: Destan okuyucu YONTMAN: Heykeltraş YORUÇU: Rüya tabircisi
YOMAKTAMAK: Kibar konuşmak YONUŞKA: Talaş YORUK: 1. Aydınlık 2. Metod
YOMÇU: 1. Melek 2. Peri YONUŞMAK: Talaş haline gelmek YORUKLAMAK: Aydınlatmak
YOMDAR: Muska YOR: 1. Tabir 2. Tefsir YORUKLANMAK: Aydınlanmak
YOMDARMAK: Muska yazmak YORA: 1. Rüya tabiri 2. Alamet YORUKLATMAK: Aydınlatmak
YOMGAK: Hülasa (özet) YORALAMAK: Tabir etmek YORUMAK: Metod uygulamak [637]
YOMGALAMAK: Özetlemek YORALANMAK: Tabir edilmek YORUMSAMA: Tevil
YOMGALANMAK: Özetlenmek YORALMAK: Tabir edilmek YORUMSAMAK: Tevil etmek

276
YORUMSANMAK: Tevil edilmek YOZAKLAMAK: Kilitlemek YÖNDEV: Program
YORUNCA: Yabani yonca YOZAKLANMAK: Kilitlenmek YÖNE: 1. Fakat 2. Bedava 3. Basit
YORUNMAK: Aydınlanmak YOZAMAK: Kısır olmak [639] YÖNEÇ: Pusula
YORUTMA: Aydınlatma YOZANMAK: Kısırlaşmak YÖNEKEY: 1. İptidai 2. Sıradan
YORUTMAK: Aydınlatmak YOZATMAK: Kısırlaştırmak YÖNERGE: Talimat
YOSMA: 1. Şuh kadın 2. Küpe YOZLANMAK: Dejenere olmak YÖNERMEK: Talimat almak
YOSMALANMAK: Şuhluk yapmak YOZLAŞMAK: Dejenere olmak YÖNERTMEK: Talimat vermek
YOSMAK: Süslenmek YOZMAK: Dejenere etmek YÖNET: Direktif
YOSMUK: Kırmızı mercimek YOZUK: Dejenere YÖNETMEN: 1. Rejisör 2. Direktör
YOSU: 1. Siyaset 2. Merasim YOZUKMAK: Soysuzlaşmak YÖNEY: Rota
YOSULAMAK: Siyaset yapmak YOZULMAK: Dejenere olmak YÖNEYLEMEK: Rota belirlemek
YOSUTAY: Parlamento YOZUTMAK: Dejenere etmek YÖNEZ: Aksi
YOŞKUN: Su yosunu YÖĞEN: 1. Ait 2. Sahip 3. Mevsim YÖNEZMEK: Ters yöne dönmek
YOŞRUN: İltica YÖĞENSİZ: 1. Başıboş 2. Sahipsiz YÖNKEM: 1. Referans 2. Atıf
YOŞURMAK: İltica etmek YÖĞERMEK: Kaplanmak (metal) YÖNKEMEK: Referans göstermek
YOTA: Belkemiği YÖĞERTMEK: Kaplamak (metal) YÖNKER: 1. Referansçı 2. Dost
YOTKUR: Geniz YÖK: 1. Ok tüyü / yeleği 2. Çinko YÖNKERMEK: Atıf yapmak
YOTKURMA: Geniz akıntısı YÖKMEK: Heyecanlanmak YÖNLEÇ: Pusula
YOTKURMAK: Genzi akmak [638] YÖLEK: 1. Destek (yardım) 2. Sebat YÖNSEME: Temayül
YOV: Ahiret (dinsel) YÖLEKÇİ: Destekçi (yardımcı) YÖNSEMEK: Temayül etmek
YOVAÇ: Mütevazi (alçak gönüllü) YÖLEKDEŞ: Dert ortağı YÖNTEM: 1. Usül 2. Metod
YOVAÇLIK: Tevazu YÖLEKMEN: Asistan YÖNTER: Koordinat
YOVAŞ: Centilmen YÖLEMEK: Yardım etmek YÖNTERMEK: Koordinatlamak
YOVMAK: Övmek YÖLENMEK: Yardım almak YÖNTÜŞMEK: Fikirleri çatışmak
YOVUK: Günah çıkarma YÖLEŞMEK: Benzemek YÖNÜK: Sabit yön (“Kıble” gibi)
YOVUKMAK: Günah çıkarmak YÖLEŞTİRMEK: Benzeştirmek YÖNÜKMEK: Sabit yöne dönmek
YOYMA: Fesih YÖLETMEK: Sebat etmek YÖNÜT: İstikamet
YOYMAK: Fesh etmek YÖMELEMEK: Aksamak YÖNÜTLEMEK: İstikamet vermek
YOYULMAK: Fesh olmak YÖMELENMEK: Aksak yürümek YÖNÜTLENMEK: İstikamet almak
YOZ: Dejenere YÖMELETMEK: Aksatmak YÖR: Hayalet
YOZAK: Kilit YÖNDEME: Programlama YÖRDEM: Strateji
YOZAKÇA: Sahte para YÖNDEMEK: Programlamak YÖREĞEL: Dua
YOZAKÇI: Çilingir YÖNDENMEK: Programlanmak YÖREK: 1. Sargı 2. İstinat duvarı

277
YÖRELÇE: Vites topuzu YÖRÜNGE: Mahrek YUĞANMAK: Cenaze yıkanmak
YÖRELÇEK: Kirmen başı YÖRÜNGEÇ: Orbital YUĞÇU: Cenaze sahibi
YÖRELÇEMEK: Etrafında dönmek YÖZE: Ihlamur YUĞDAK: Cenaze ayini
YÖRELGE: 1. Mahal 2. Tarikat YUBAL: Tecil YUĞDAMAK: Cenaze ayini yapmak
YÖRELGEMEK: Muhit oluşmak YUBALMAK: Tecil olmak YUĞLAMAK: Yas töreni yapmak
YÖRELGETMEK: Muhit oluşturmak YUBAMA: Tecil YUĞLANMAK: Matem tutmak
YÖRELMEK: Tur atmak YUBAMAK: Tecil etmek YUĞMAK: Silmek
YÖRELTMEK: Tur attırmak YUBANÇ: 1. Tehir 2. Tecil YUĞRAK: Hamur
YÖREMEÇ: Lonj ipi YUBANMA: Teselsül YUĞRUK: Gut hastalığı
YÖREMEK: Etrafında dönmek (at) YUBANMAK: Teselsül etmek YUĞRUNMAK: Koyulaşmak
YÖRENMEK: Lonjla dönmek YUBARMAK: Tecil etmek YUĞRUŞ: Vezir
YÖRETMEK: Etrafında döndürmek YUBAŞMAK: Peş peşe gitmek YUĞUÇ: Sünger (gereç)
YÖREZ: Ters YUBATMA: Tehir YUĞUL: 1. Su akıntısı 2. Dere
YÖREZMEK: Ters gitmek YUBATMAK: Tehir etmek YUĞULMAK: Rengi solmak
YÖRGE: 1. Banliyö 2. Çevre yolu YUBAY: Eş (koca) YUĞUM: Gasil (cenaze yıkama)
YÖRGEK: Kundak YUBAYAN: Eş (karı) YUĞUMÇU: Gassal (ölü yıkayıcısı)
YÖRGELMEK: Sarılmak YUDARHA: Ejderha [640] YUĞUMÇULUK: Gassallık
YÖRGEMEÇ: Kokoreç YUDUNMAK: Hayırsızlık etmek YUĞUNGAÇ: Lavabo
YÖRGEMEK: 1. Sarmak 2. Dönmek YUDUT: Hayırsız (hakaret sözü) YUĞUNMAK: Yıkanmak
YÖRGENÇ: 1. Tur 2. Sarmaşık YUDUTMAK: Hayırsızlık etmek YUĞUR: Macun
YÖRGENMEK: Tur atmak YUDUZ: Eş (refik / refika) YUĞURMAK: Macun yapmak
YÖRGETMEK: Tur attırmak YUFKA: Sac ekmeği YUĞURTMA: Köme (pestil sucuğu)
YÖRGEY: Sarmaşık YUFUŞ: Metres YUĞURTMAK: Macun yapmak
YÖRLEĞEN: Akut (hastalık) YUFUŞMAK: Metres tutmak YUĞUT: Mersiye
YÖRME: Sofa (hol) YUĞ: Cenaze töreni YUĞUTÇU: Paralı mersiyeci
YÖRMEK: Hareket etmek YUĞAK: Kar kazı (kaz türü) YUĞUTMAK: Rengini soldurmak
YÖRTEK: Çok gezen YUĞALAMA: Cenaze kaldırma YUĞUZMAK: Bunamak
YÖRTERGE: Devir (motor) YUĞALAMAK: Ölü gömmek [641] YUHU: Rüya
YÖRTERGEÇ: 1. Pervane 2. Uskur YUĞALANMAK: Cenaze kalkmak YUHULAMAK: Rüya görmek
YÖRTGEÇ: Motor YUĞALTI: Cenaze merasimi YUHULANMAK: Rüya görme
YÖRTMEK: Hareket ettirmek YUĞAMA: Gasil (cenaze yıkama) YUKA: Narin
YÖRÜ: İspit (tekerlek çevresi) YUĞAMAK: Cenaze yıkamak YUKALAMAK: Nazik davranmak
YÖRÜLMEK: Çözülmek YUĞANIŞ: Gasil (cenaze yıkama) YUKAMAK: Narinleşmek

278
YUKARLAÇ: Tedric YULUK: Kefalet (gözaltı parası) YUMURMAK: Kahrolmak
YUKARLAMA: Terfi YULUKÇU: Kefil YUMURTMAK: Kahretmek
YUKARLAMAK: Terfi etmek YULUM: Fedakarlık YUMUŞ: Hizmet
YUKARLANMAK: Terfi olmak YULUMAK: Fidye almak YUMUŞÇU: 1. Hizmetçi 2. Melek
YUKMAK: Terfi olmak YULUN: Fidye (kurtuluş parası) YUMUŞKA: Kızılcık (ağaç, bitki)
YUKRAMA: Dua YULUNMAK: Fidye ile kurtarılmak YUMUŞMAN: Melek
YUKRAMAK: Dua etmek YULUR: 1. Kefil 2. Fedakar 3. Emel YUMUTKAN: Polyanna (mizaç)
YUKUM: Enfekte olma YULUŞMAK: Pazarlık etmek YUMUTMAK: Biriktirmek
YUKUMAK: Enfekte olmak YULUTMAK: Fidye ile kurtarmak YUN: 1. Lif (banyo) 2. Yün
YUKUZ: Virüs YUM: 1. Neşe 2. Huzur (rahatlık) YUNAÇ: Lif (banyo)
YUKUZMA: Virüs kapma YUMA: Yıkama YUNAK: Banyo
YUKUZMAK: Virüs kapmak YUMAG: Sarılmış nesne [Yumak] YUNALGA: Gusül abdesti
YULA: Rüya [642] YUMAK: 1. Yıkamak 2. Sarmak YUNALGAMAK: Gusletmek
YULAĞAN: Rüya gören YUMALAMAK: Yumaklaştırmak YUNARGA: Çamaşır makinesi
YULAĞÇAMA: Halüsinasyon YUMALANMAK: Yumaklaşmak YUNAV: Abdest
YULAĞÇAMAK: Sanrı görmek YUMALATMAK: Yumak yapmak YUNÇA: Lif (banyo)
YULAK: 1. Pınar 2. Çeşme YUMBAÇ: Saklambaç oyunu YUNÇALAMAK: Lif sürmek
YULAMAK: Rüya görmek [643] YUMDARMA: Bir araya getirme YUNÇALANMAK: Lif sürünmek
YULAR: Dizgin YUMDARMAK: Bir araya getirmek YUNÇMAK: Yaralanmak
YULARMAK: Yönlendirmek YUMGA: Yabani keçi YUNÇUK: Yaralı
YULAT: Su kanalı YUMGAK: Yumak (yığın) YUNÇUMAK: Yaralanmak
YULATMAK: Kanal açmak YUMGAKLAMAK: Yumak etmek YUNÇUTMAK: Yaralamak
YULAV: Kurtarma operasyonu YUMGAKLANMAK: Yumak olmak YUNDU: 1. Lağım 2. Kanalizasyon
YULAVÇI: Kurtarıcı YUMLU: 1. Neşeli 2. Huzurlu YUNGA: Gusül abdesti
YULAZIK: Kumanya (yol yiyeceği) YUMRAN: Lehistan köstebeği YUNGAK: Sabun
YULAZMAK: Kumanya hazırlamak YUMRU: Kök bitki (patates vs.) YUNGAMAK: Abdest almak
YULKA: Meşale YUMRUÇAK: Veba hastalığı YUNGU: Banyo yapma
YULKUMAK: Koparmak YUMRUĞAN: Apandis YUNGULUK: Banyo malzemesi
YULKUNMAK: Kopmak YUMUÇ: 1. Nasihat 2. Müjde YUNLAMAK: Lif sürmek [644]
YULMAK: Alışveriş yapmak YUMUNMAK: Birikmek YUNLANMAK: Lif sürünmek
YULTUZ: 1. Esas 2. Orijin YUMUR: Turp YUNMAK: Yıkanmak
YULU: Fedakarlık YUMURGA: Oval YUNT: At
YULUĞ: Bedel YUMURGAN: Patates YUNUM: Banyo yapma

279
YUNUP: Abdest YUŞULMAK: Fışkırmak (su) YUVKALANMAK: Yalakalık etmek
YUNUPLAMAK: Abdest almak YUŞUTMAK: Artezyen açmak YUVMAK: 1. Yıkamak 2. Övmek
YUNUPLANMAK: Abdest almak YUT: 1. Felaket 2. Afet YUVUK: Gusül abdesti
YUPAR: Misk (güzel koku) YUTARGA: Karadelik (astronomi) YUVUKMAK: Gusletmek
YUR: Karaca (hayvan) YUTARMAK: İçine alıp kaybetmek YUVULGA: Şimşir (bitki)
YURAK: 1. Hamur 2. Tabir YUTLUK: 1. Zarar 2. Ziyan YUVULMAK: Övülmek
YURAMA: Rüya tabiri YUTPA: Gırtlak YUVUŞKA: Teneşir taşı
YURAMAK: Rüya tabir etmek YUTPAĞAN: Yeraltı canavarı YUVUŞMAK: Yıkanmak
YURANMAK: Tabir edilmek (rüya) YUTRUK: Guatr YUYKAMAK: Yıkamak
YURAV: 1. Tabir 2. Baht YUTUKMAK: Komaya girmek YUYKANMAK: Yıkanmak
YURÇ: Çuval YUTUM: Lokma YUYULÇAK: Kirli çamaşır
YURÇMAG: Çuval [Yurçmak] YUTUNMAK: Yokolmak YUYULÇAMAK: Çamaşır yıkamak
YURÇMAK: Çuvala doldurmak YUVAK: 1. Bronş 2. Arı peteği YUYULGAÇ: Çamaşır makinesi
YURKA: Yer elması YUVALMAK: İhmal edilmek YUYULMAK: Yıkanmak (çamaşır)
YURLAMAK: Rüya tabir etmek YUVAMAK: İhmal etmek [646] YUZAK: Mühür
YURLANMAK: Tabir edilmek YUVANÇ: 1. Gönül alma 2. Teselli YUZALAMAK: Mühürle kilitlemek
YURMAK: Tabir etmek YUVANDIRMAK: Gönlünü almak YUZAMAK: Mühürlemek
YURNAK: Fosil YUVANMAK: Gönlü olmak YUZANMAK: Mühürlenmek
YURNAMAK: Fosilleşmek YUVAR: Küre YÜCEMEN: 1. Devasa 2. Ulu
YURNATMAK: Fosilleştirmek YUVARGA: Silindir YÜDEK: Alzheimer hastası
YURT: Vatan YUVARLAŞMAK: Silindirleşmek YÜDEMEK: Alzheimer olmak
YURTLAK: Sonradan gelinen yer YUVAŞ: 1. Sakin 2. Mütevazı YÜĞ: Usare
YURUK: Harita YUVAŞMAK: Sakinleşmek YÜĞEN: Gem
YURUKMAK: Yönelmek YUVAT: Teselli YÜĞENMEK: Gemlenmek
YURUN: Paçavra YUVATMAK: Tesselli etmek YÜĞER: 1. Dert 2. Mevcut
YURUNMAK: Yıpranmak YUVDUK: Küre YÜĞERE: Mısır (bitki ve tane)
YUŞAĞAN: Müteşabih YUVDUZ: Küre YÜĞERMEK: Koşar adım gitmek
YUŞAMAK: Teşbih etmek YUVGA: Merdane YÜĞERTMEK: Koşturmak
YUŞALMAK: Teşbih olmak YUVGALAMAK: Merdanelemek YÜĞNEK: Mütevazı
YUŞANMAK: Muhabbet etmek YUVGALANMAK: Merdanelenmek YÜĞNEMEK: Tevazu göstermek
YUŞAV: Teşbih YUVGU: Silindir (bilimsel) YÜĞNÜK: Salih
YUŞUK: Artezyen kuyusu YUVHA: Şahmaran [647] YÜĞRÜK: Postacı tarzı yürüyüş
YUŞUKMAK: Fışkırmak (su) [645] YUVKA: Yalaka YÜĞÜNT: Selam

280
YÜĞÜRGEN: Rahvan YÜKÜNEK: Mescid YÜLÜRGE: Traş makinesi
YÜĞÜRMEK: Yürümek (rahvan) YÜKÜNGE: Vecibe YÜLÜRGETMEK: Traş etmek
YÜĞÜT: Tesseli YÜKÜNGEMEK: Vacip olmak YÜLÜTMEK: Traş ettirmek
YÜĞÜTLEMEK: Teselli etmek YÜKÜNGEN: 1. Vacip 2. Tazimci YÜNGÜL: Hafif
YÜĞÜTLENMEK: Teselli olmak YÜKÜNGETMEK: Vacip kılmak YÜPKÜN: Lotus çiçeği
YÜKÇEKER: Lift (yük asasörü) YÜKÜNMEK: Secde etmek [648] YÜRDEK: 1. Zampara 2. Hovarda
YÜKÇEMEK: Zoruna gitmek YÜKÜNMEN: Secde eden YÜRDEMEK: Zamparalık etmek
YÜKÇÜ: Hamal YÜKÜNÜK: Reverans YÜRE: Çember
YÜKEK: Sandık YÜKÜNÜR: Secde eden YÜREÇE: Kızak ayağı
YÜKLENÇ: Şarj YÜKÜT: İyon YÜREĞİR: Cesaretli
YÜKLERGE: Lifter YÜKÜTMEK: İyonlaşmak YÜRELGE: 1. Taktik 2. Strateji
YÜKLEŞMEK: Karşılıklı yüklemek YÜLDEK: Traş YÜRELGEMEK: Taktik uygulamak
YÜKLET: Kamyon YÜLEÇ: Traş bıçağı YÜRET: 1. İcra 2. İcra dairesi
YÜKLEV: Mahmul YÜLEĞİ: Bileği taşı YÜRETME: İcra etme
YÜKMEG: Yığın [Yükmek] YÜLEK: 1. Bileği taşı 2. Ok tüyü YÜRETMEK: İcra etmek
YÜKMEK: 1. Toplamak 2. Yığmak YÜLEMEK: Bileylemek YÜRGEMEK: Gezinti yapmak
YÜKMEN: Hamal YÜLENMEK: Bileylenmek YÜRGENÇ: Gezinti
YÜKNÜ: Secde YÜLERGE: Bileyleme makinesi YÜRGENMEK: Gezinmek
YÜKSEMEK: Ağır bulmak YÜLERGEMEK: Bileylemek YÜRGÜZ: İcra (yürütme)
YÜKSELTEÇ: Amplifikatör YÜLERGENMEK: Bileylenmek YÜRGÜZME: İcraat (yürütme)
YÜKSELTGEN: Endüktör YÜLEŞ: Müşabih (benzer) YÜRGÜZMEK: İcra olmak
YÜKSERMEK: Ağır gelmek YÜLEŞİRMEK: Kıyaslanmak YÜRGÜZTEY: Kabine (hükümet)
YÜKSÜĞEN: Yüksükotu (Digitalin) YÜLEŞİTMEK: Kıyaslamak YÜRMEK: İleri gitmek
YÜKTER: Lohusa yatağı YÜLEŞMEK: Benzeşmek YÜRSEK: Yürümeye dayanıklı
YÜKTERMEK: Lohusa yatmak YÜLETMEK: Bileyletmek YÜRSEMEK: Yavaş yürümek
YÜKÜM: Mükellefiyet YÜLGÜ: 1. Traş bıçağı 2. Jilet YÜRTERGEÇ: Lonj ipi
YÜKÜMLÜ: Mükellef YÜLGÜÇ: Ustura YÜRÜK: Gezici işçi
YÜKÜMSÜZ: Gayrı-mükellef YÜLÜK: Traşlı (traş olmuş) YÜRÜLMEK: Gerilemek
YÜKÜN: 1. Tazim 2. Secde YÜLÜMEK: Traş olmak YÜRÜM: Ömür
YÜKÜNÇ: 1. Vecibe 2. Reverans YÜLÜN: Omurilik YÜRÜNCEK: Koltuk değneği
YÜKÜNÇEK: Seccade YÜLÜNÇ: Traş YÜRÜNÇ: İcra
YÜKÜNDÜR: Mescid YÜLÜNGEÇ: Traş makinesi YÜRÜNDEK: Antibiyotik ilaç
YÜKÜNDÜRMEK: Namaz kıldırmak YÜLÜNMEK: Traş olmak YÜRÜNMEK: Volta atmak

281
YÜRÜTEÇ: Bebek yürütme aracı ZACA: Parmaklık (çit) ZASAL: Terapi
YÜRÜTGEÇ: Tekerlekli sandalye ZADA: Yağmur tanrısı (mitoloji) ZASALMAK: Terapi görmek
YÜTEL: Yutma zorluğu ZAĞ: Kuvvet ZAY: 1. Cenk 2. Harp 3. Zırh
YÜTELMEK: Yutmada zorlanmak ZAĞALMA: Falko vespertinus (kuş) ZAYA: 1. Kader 2. Milyon
YÜTER: Öksürük ZAĞALMAK: Kuvvetlenmek ZAYAÇI: Kader ruhu (mitoloji)
YÜTERMEK: Öksürmek ZAĞALTMAK: Kuvvetlendirmek ZAYAĞAN: Kader tanrısı (mitoloji)
YÜTMEK: Naklolmak ZAĞAN: Fil ZAYALMAK: Zırhlanmak
YÜTÜRMEK: Nakletmek ZAĞLAMAK: Kuvvet uygulamak ZAYALTMAK: Zırhlandırmak
YÜVEZ: Kuşarmudu ZAĞLANMAK: Kuvvetlenmek ZAYAMA: Mukadderat
YÜVMEK: Yardım etmek ZAĞLI: Kuvvetli ZAYAMAK: Kaderi tayin etmek
YÜVRÜK: Yılancık hastalığı ZAĞMAN: 1. Despot 2. Tiran ZAYANMAK: Takdir edilmek
YÜVÜK: Teçhizat ZAĞNA: Devasa ZAYAR: Teçhizat
YÜZDEMEK: Kaymağını almak ZAĞSIZ: Kuvvetsiz ZAYARLAMAK: Teçhiz etmek
YÜZDEN: Üstünkörü ZAL: Ruh ZAYARLANMAK: Teçhizatlanmak
YÜZDENMEK: Kaymağı alınmak ZALGAMAK: Bağlamak ZAYÇI: Cengaver
YÜZDÜK: Maske ZALGANMAK: Bağlanmak ZAYIN: Cenk
YÜZEÇ: Palet ZALVARMA: İbadet ZAYINÇI: Cengaver
YÜZELÇEME: Yüz yüze görüşme ZALVARMAK: İbadet etmek ZAYINMAK: Cenk etmek
YÜZELÇEMEK: Yüz yüze görüşmek ZAMBU: Yaşam ağacı [649] ZAYLAMAK: Silahlandırmak
YÜZERGE: Şamandıra ZANGA: 1. Yay 2. Hayvan boynuzu ZAYLANMAK: Silahlanmak
YÜZERGEMEK: Suda asılı kalmak ZARAĞAN: Oklu kirpi ZAYSAN: Müdür
YÜZEY: Satıh ZARGI: Şikayet ZERGE: Dağ keçisi
YÜZGEN: Yüzme yeteneği olan ZARGIÇI: Şikayet ZERİK: Kanarya
YÜZGÖRMEK: Duvak açmak ZARGILAMAK: Şikayet etmek ZERLİK: 1. Yabani 2. Vahşi
YÜZGÜÇ: Deri yüzme bıçağı ZARGILANMAK: Şikayetlenmek ZEVE: Ok başı
YÜZKEN: Mütemadiyen ZARGA: Dava (mahkemede) ZEYBEK: Efe
YÜZKEŞ: Can simidi ZARGAÇI: Davacı (mahkeme) ZIĞ: Çamur
YÜZKEŞMEK: Yüze çıkmak ZARGALAMAK: Dava açmak ZIĞIR: Kurumuş çamur
YÜZLEK: Cilt (kitap) ZARGALATMAK: Dava açtırmak ZIĞIT: Mıcır
YÜZMEN: Yüzücü ZARGALAŞMAK: Dava açışmak ZILANGAÇ: Zehirsiz yılan
YÜZTÜĞEN: Maske ZARGAY: Adalet tanrısı (mitoloji) ZILAVAÇ: Tencere
YÜZTÜĞMEK: Maske takmak ZARIN: İri taneli kum ZILANT: Ejderha
-Z– ZARLIK: Celp kağıdı ZILGA: Civciv

282
ZINGIRAK: Çıngırak ZULA: Akciğer ZÜLERGE: Perdah makinasi
ZIRILDAVIK: Sesli topaç ZULAMAK: Nefes almak ZÜLETMEK: Perdahlatmak
ZİBEN: Burjuva (Mançuca) ZULANMAK: Solunum yapmak ZÜLDE: Arma
ZİCİK: Minik ZULGAMAK: Tüy dökmek ZÜLGE: Zımpara
ZİLVİLEMEK: Aldatmak ZULGANMAK: Tüyleri dökülmek ZÜLGEÇ: Zımpara kağıdı
ZİLVİLENMEK: Aldanmak ZULGU: Tüy yolma (kuş) ZÜLGELEMEK: Zımparalamak
ZİMİŞ: Hurma ZULGULAMAK: Tüylerini yolmak ZÜLGELENMEK: Zımparalanmak
ZOĞ: Ağaç dalı ZULGULANMAK: Tüy yolunmak ZÜLGEMEK: Zımparalamak
ZOL: Hat [650] ZUVAL: Kızılcık (ağaç, meyve) ZÜLGER: Zımpara makinesi
ZOLAK: 1. Şerit (yol) 2. Kayak pisti ZÜDEĞEN: Tasa verici ZÜLGÜMEK: Bilemek
ZOLAKLAMAK: Şerit çekmek (yol) ZÜDEL: Tasa ZÜLGÜR: Bileği
ZOLAMAK: Hat çekmek ZÜDELMEK: Tasalanmak ZÜRÇE: Portakal
ZOLANMAK: Hat çekilmek ZÜDEMEK: Tasa vermek ZÜREN: Kestane rengi
ZÖGEMEK: Acıtmak ZÜDERGE: Depresyon ZÜRGEÇ: Piton yılanı
ZÖGENMEK: Acımak ZÜDERME: Depresyon ZÜRGEY: Çöğen (bitki)
ZÖGEY: Eşek arısı [651] ZÜDERMEK: Depresyona girmek
ZUHA: Fırın ZÜLEMEK: Perdahlamak
ZUHAÇI: Fırıncı ZÜLENMEK: Perdahlanmak

283
GEZEGENLER

1. TİLEK (DİLEK): Merkür, Utarit.


Eşanlam: TİLEKDİZ (DİLEKTİR) – TİLEG
Dilek yıldızı. Ona bakılarak dilek dilenir. Çıplak gözle görülür.

2. SEVİT (SEVÜT): Venüs, Zühre.


Eşanlam: ÇOLPANDIZ (ÇOLPANTIR) – ÇOLPAN
Gezginlerin ve çobanların yıldızıdır. Çıplak gözle görülür.

3. YERTİNÇ (YERDİNÇ): Dünya, Arz.


Eşanlam: YERDİZ (YERİNTİR) – YER
Yeryüzü. İnsanoğlunun yaşadığı gezegen.

4. KÜRÜT (KÜRÜD): Mars, Merih.


Eşanlam: KIZANDIZ/KIZILDIZ (KIZANTIR/KIZILTIR) – KIZAN/KIZIL
Güçlü ve kızgın bir yiğit olarak düşünülür. Çıplak gözle görülür.

5. ONGAY (ÖNGEY): Jüpiter, Müşteri.


Eşanlam: ERENDİZ (ERENTİR) – EREN
Olgunluğu ve bilgeliği temsil eder. Çıplak gözle görülür.

6. ERKLİĞ (ERKLİ) : Satürn, Zuhal.


Eşanlam: SEKENDİZ (SEKENTİR) – SEKEN
Etrafında halkaları vardır. Çıplak gözle görülür.

7. CETEGEY (CETEY): Uranüs.


Eşanlam: YETENDİZ (YEDENTİR) – YETEN
Çıplak gözle görülemez.

8. KONUŞUK (KONUŞU): Neptün.


Eşanlam: ALTANDIZ (ALTANTIR) – ALTAN
Çıplak gözle görülemez.

9. YALDIRIK (YILDIRAK): Plüton.


Eşanlam: USANDIZ (USANTIR) – USAN
Çıplak gözle görülemez.

Açıklama: Son yıllarda yapılan çalışmalarda Plüton gezegeninin aslında birbirinin etrafında dönen iki
gezegen olduğu anlaşılmıştır. Adları Yaldırık ve Yıldırak olarak ikili hale getirilebilir.

YÖNLER
Güneşin durumuyla bağlantılı olarak yönlere de şu adlar verilmiştir:
1. GÜNEY/KÜNEY: Tüştük, Könyek, Güntüştük. Tuşay, Tüşey.
2. TÜNEY/DÜNEY: Tündük, Tönyek, Güntündük. Kuzay, Kuzey.
3. DOĞU/DOĞI: Çığış, Şığıs. Künçığış, Könsığış. Gündoğusu.
4. BATU/BATI: Batıs, Bayış. Künbatıs, Könbayış. Günbatısı.

284
BURÇLAR

1. SAKA (SEVE): Aquarius.


Eşanlam: KÖNEK (KÜNEK), KOVA (KOĞA), DOLÇA, ÇELEK (ŞELEK), KÜRÜLGEN
Yakutça: TANHA

2. KOÇ (KOÇAK, KOÇKAR): Aries.


Eşanlam: KUZU (KOZI, GUZU), HOY
Yakutça: ELBİS

3. GÜREŞÇİ (GÜREŞÇİLER): Gemini.


Eşanlam: İKİZLER (İĞİZ, EGİZ, EKİZLER), İGİRELER
Yakutça: CÖHÖGÖY

4. YENGEÇ (YENNE): Cancer.


Eşanlam: KISALA (KISLA), SUVŞAYAN, PAKA, ARAĞAK
Yakutça: İYEHSİT

5. ARSLAN (ASLAN, ARSTAN): Leo.


Eşanlam: TONGA (TUNGA), HAHAY
Yakutça: AYIĞ

6. BAŞAK (MAŞAK, MASAK): Virgo.


Eşanlam: BUĞDAY (BODAY, BUĞDA)
Yakutça: ALAHÇIN

7. ÜLGÜ (ÜLÇEV): Libra.


Eşanlam: KESİL, TARTI, IYAHIN
Yakutça: ULUĞ

8. ÇAYAN (ÇADAN, ŞAYAN, ÇEYEN): Scorpius.


Eşanlam: KUYRUĞAN
Yakutça: HOTOY

9. YAY (CAY): Sagittarius.


Eşanlam: OKÇU, OKTAR, OHÇUT, BÖKEY
Yakutça: SUĞORUN

10. OĞLAK (ULAK, OVLAK): Capricornus.


Eşanlam: SERKE, KEÇİ, EÇKİ (ÖÇKE), ÇUBUKU
Yakutça: CILHA/CILOHA

11. BOĞA (BUKA, BUĞA): Taurus.


Eşanlam: UD (UT), ÖKÜZ (ÖGÜZ, ÜGİZ, OGUS)
Yakutça: AYIHIT

12. BALIK (BELİK, BALIKLAR, BALIKTAR): Pisces.


Eşanlam: ÇABAK, UÇULU
Yakutça: AĞAR

285
TAKIMYILDIZLAR
Takımyıldız Uyarlama Geleneksel Açıklama
1 Andromeda Gelin Elik Elik: Dağ Keçisi
2 Antlia Körük GY Körük: Hava Pompası
3 Apus Sağan GY Sağan: Kuş Türü
4* Aquarius Saka Könek Könek: Kova
5 Aquila Kartal Bürküt Bürküt: Kartal
6 Ara Sunak GY
7 Argo (a+b+c) Gemi (a+b+c) GY Ület: Yelkenli Gemi
(7-a) Carina Gövde (Gemi) GY
(7-b) Puppis Pupa (Gemi) GY
(7-c) Vela Yelken (Gemi) GY
8* Aries Koç Koçkar Koçkar: Dövüş Koçu
9 Auriga Sürmen Kağnı Sürmen: Sürücü
10 Boötes Çoban Çoğurtka Çoğurtka: Çekirge
11 Caelum Arda GY Arda: Çelik Kalem
12 Camelopardus Kerik Beserek Kerik: Zürafa, Beserek: Deve
13* Cancer Yengeç Kısala Kısala: Yengeç
14 Canes Venatici Tazı Ars Ars: Gelincik
15 Canis Major Köpek GY
16 Canis Minor Enik GY Enik: Yavru Köpek
17* Capricornus Keçi Serke Serke: Keçi
18 Cassiopeia Ece/Kraliçe Kırlangıç
19 Centaurus Yarboğa GY Yarboğa: Yarı İnsan – Yarı Boğa
20 Cepheus Ede/Kral Döven Döven: Harman Aracı
21 Cetus Halım GY Halım: Balina
22 Chamaeleon Keselmen GY Keselmen: Bukalemun
23 Circinus Yezbe GY Yezbe: Pergel
24 Columba Güvercin GY
25 Coma Berenices Belik Tuğ Belik: Saç Örgüsü
26 Corona Australis Taç GY
27 Corona Borealis Cığa Takav Takav: Nal, Cığa: Gelin Tacı
28 Corvus Karga GY
29 Crater Kap/Kupa GY
30 Crux Haç GY
31 Cygnus Kuğu Kögön Kögön: Yaban Ördeği
32 Delphinus Yunus Irgay Irgay: Yunus Balığı
33 Dorado Kılıçbalığı GY
34 Draco Sarkan Bukağı Sarkan: Ejder, Bukağı: Pranga
35 Equuleus Tay Tarpan Tarpan: Yaban Atı
36 Eridanus Irmak GY
37 Fornax Ocak GY
38* Gemini İkizler Güreşçiler
39 Grus Turna GY
40 Hercules Yiğit Batur
41 Horologium Güngen GY Güngen: Güneş Saati
42 Hydra Subukası GY Subukası: Su Ejderi
43 Hydrus Suyılanı GY

286
44 Indus Şaman GY
45 Lacerta Kertenkele Kıvraşıl Kıvraşıl: Kertenkele
46* Leo Arslan Tonga Tonga: Leopar
47 Leo Minor Kaplan Pars
48 Lepus Tavşan GY
49* Libra Tartı Ülgü Ülgü: Terazi
50 Lupus Kurt GY
51 Lynx Vaşak Öşek Öşek: Vaşak
52 Lyra Çalgı Iklığ Iklığ: Kemençe
53 Mensa Masa GY
54 Microscopium Mercek GY
55 Monoceros Kilin GY Kilin: Tekboynuzlu At
56 Musca Sinek
(Tekboynuz) GY
57 Norma Cetvel GY
58 Octans Gönye GY
59 Ophiuchus Yılancı Tarançı Tarançı: Çiftçi
60 Orion Avcı Avan Avan: Avcı
61 Pavo Tavus GY
62 Pegasus Tulpar Yunt Tulpar: Uçan At, Yunt: At
63 Perseus Güvey Torum Torum: Deve Yavrusu
64 Phoenix Anka GY
65 Pictor Boyar GY Boyar: Boyacı, Ressam
66* Pisces Balıklar Çabak Çabak: Balık
67 Piscis Austrinus Sazan GY
68 Pyxis Pusula GY
69 Reticulum Ağ GY
70 Sagitta Ok Ok
71* Sagittarius Yay Yay
72* Scorpius Çayan Çadan Çayan: Akrep
73 Sculptor Bedizmen GY Bedizmen: Heykeltıraş
74 Scutum Kalkan Çömlek
75 Serpens (a+b) Yılan (a+b) Kosa (a+b) Kosa: Tırpan
(75-a) Serpens Caput Yılan (Baş) Bıçkı (Kosa)
(75-b) Serpens Cauda Yılan (Kuyruk) Sap (Kosa)
76 Sextans Çekül Çeten Çeten: Küfe, Çekül: Eğim Ölçer
77* Taurus Boğa Ud Ud: Sığır
78 Telescopium Dürbün GY
79 Triangulum Üçgen (Kuzey) Umbal Umbal: Sivri Demir
80 Triangulum Australe Üçgen (Güney) GY
81 Tucana Tukan GY Tukan: Kuş Türü
82 Ursa Major Ayı Yetegen Yeteğen: Yedi Ulular
83 Ursa Minor Manık Kömük Kömük: Çukur, Manık: Yavru Ayı
84* Virgo Erden Başak Erden: Bakire
85 Volans Uçanbalık GY
86 Vulpecula Tilki Tilki
GY: Güney-Yarıyuvar. Dünya’nın bu bölümündeki takımyıldızlar Kuzey-Yarıyuvar’dan görülemediği için
Türk-Moğol halk kültüründe herhangi bir karşılığı yoktur.
* : Burçlar. Yılın belirli bir dönemini simgeleyen 12 takımyıldız.

287
TAKVİM

SÜRENGE (Anadolu’da yapılmış olan derleme çalışmalarına göre ay adları aşağıdaki gibidir.)
No. Ay (Sara) İklimsel Araçlı Kırsal Hayvanlı (Asya) Günler Sürem
1 Nisan AÇAR AÇAN KÖTEN DİKİM KÖKEK: Guguk Kuşu 31 30*
CAY,
2 Mayıs KIRÇAN KANDIK SABAN SAÇIM KORAN: Karaca 31 31 KÖKTEM
3 Haziran UĞRAŞ ISIK KOSAK KIRKIM BUĞRA: Erkek Deve 31 31
4 Temmuz BİÇEN TOZARAN ORAK BİÇİM KULCA: Dağ Koçu 31 31
5 Ağustos BOZAR BOZARAN DİREN DERİM TEKE: Erkek Keçi 31 31 YAZ
6 Eylül SÖKEN KISIK DÖVEN VERİM OĞNA: Bozkır Keçisi 30 31
7 Teşrin-i E. BUDAN KOÇAN TAPAN EKİM SIĞIN: Erkek Deve 30 30
GÜZ,
8 Teşrin-i S. KARAŞ BALAĞAN DİBEK SÖKÜM KOÇKAR: Koç 30 30 GÜZDEM
9 Kanun-i E. KIRLAŞ ARALIK KAZAN KATIM ELİK: Dağ Keçisi 30 30
10 Kanun-i S. BUĞAN ÇAĞAN OCAK SAĞIM MARAL: Dişi Geyik 30 30
11 Şubat AKPAN GÜCÜK KİRMEN ÜSÜM ARKAR: Dağ Koyunu 30 30 KIŞ
12 Mart YELEN TULUĞAN KÜLEK SÜRÜM TOYGAR: Tarla Kuşu 30* 30
➢ *: Dört yılda bir 31 gün sürer.
➢ Birinci ayın birinci günü, günümüz takvimiyle 21 Mart’tır.
➢ Ayların süreleri mevsimlerin bilimsel toplam sürelerine göre düzenlenmiştir.

DİĞER TÜRK TOPLULUKLARI:

Ay Kazak Hakas Sagay Kumandı Şor Altay Balkar Çuvaş Tatar


1 Nisan Birtin Körük Körik Kerek Koruk Kank Toturnu Çu Buşay
2 Mayıs Kökek An Namıs Örteng Şın Koskar Hıçavban Şertme Saban
3 Haziran Mamır Pes Tartçan Kezel Şabın Silker Lukur Uta Yanarış
4 Temmuz Otamalı Ölen Par Olan Odağ Çulug Yaynı Şurla Çereşme
5 Ağustos Şilde Piçen Tos Toz Piçen Toz Kırkar Avan Peçen
6 Eylül Tamız Orgak Ot Çızıg Orgak Kisçen Kırkavuz Yola Urak
7 Teşrin-i E. Kerküyek Ürtün Alçan Tayga Urtun Ürten Güznü Çüğük Bilek
8 Teşrin-i S. Kazan Kurtuyak Çarıs Küçkerek Kus Kiçkerek Kaçnı Paştav Indır
9 Kanun-i E. Karaşa Kırlaş Hırlas Sok Kırlaş Soh Endirevük Karlaç Kırlaç
10 Kanun-i S. Caltoksan Kiçig Alay Kitig Kiçik Alay Başıl Naras Karakoz
11 Şubat Kantar Cel Çil Küzer Çel Kürgen Bayıça Puş Kerev
12 Mart Akpan Azıg Hıra Argan Çaskı Pozug Avuznu Aka Akman

Türk kültüründe ayların süreleri, mevsimlerin toplam süreleri dikkate alınarak hesaplanır. Küçük farklılıklarla
pek çok halk takviminde günlerin tespit edilmesi şu şekildedir.

(A) Bahar:31-31-31, Yaz:31-31-30, Güz:30-30-30, Kış:30-30-30 (Son gün dört yılda bir 31 gün sürer.)
(B) Bahar:30-31-31, Yaz:31-31-31, Güz:30-30-30, Kış:30-30-30 (İlk gün dört yılda bir 31 gün sürer.

288
12 HAYVANLI YIL TAKVİMİ

YIL SÜRENGESİ
No. Eski-1 (Anlamı) Eski-2 (Anlamı) Hakas (Anlamı) Tuva (Anlamı) Balkar (Anlamı)
1 Tıçkan (Fare) Sıçgan (Fare) KÜSKE (Fare) KÜSKE (Fare) ÇIÇKAN (Fare)
2 Ut (Öküz) Buğa (Boğa) İNEK (Sığır) İNEK (Sığır ) İYNEK (İnek)
3 Pars (Leopar) Bars (Leopar) TÜLGÜ (Tilki) PAR (Leopar) KABLAN (Kaplan)
4 Tavışkan (Tavşan) Koyan (Tavşan) HOZAN (Tavşan) KODAN (Tavşan) KOYAN (Tavşan)
5 Lu* (Ejder) Bal (Balık) KİLESKİ (Ejder) ULUĞ (Ejder) ÇABAK (Balık)
6 Çılan (Yılan) Yılan (Yılan) ÇILAN (Yılan) ÇILAN (Yılan) CILAN (Yılan)
7 At (At) Yunt (At) ÇİLGİ (At) AT (At) AT (At)
8 Koy (Koyun) Koçkar (Koç) HOY (Koyun) HOY (Koyun) KOY (Koyun)
9 Biçin (Maymun) Meçin (Maymun) KİZİ (Kişi) SARBAKŞIN (Maymun) MAYMUL (Maymun)
10 Tagaku (Tavuk) Toğ (Tavuk) TANAH (Tavuk) DAGAĞA (Tavuk) KUŞ (Kuş)
11 İt (Köpek) Köpek (Köpek) TORNA (Turna) IT (Köpek) İT (Köpek)
12 Tonguz (Domuz) Tonuz (Domuz) ÖSKİ (Keçi) HAVAN (Domuz) TONGUZ (Domuz)
*Lu: Ejder yerine Nek (Timsah) kullanıldığı da olur.
➢ Her yılın o hayvanın özelliklerine göre şekillendiğine inanılır.
➢ (ÇAĞ: 12x5=60) şeklindeki dönemler halindedir. Bu rakam ortalama insan ömrüdür.
➢ Türk Takvimi Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209’da başlar.

HAFTA
GÜNEĞİ
No. Gün Yöresel-1 Yöresel- Yöresel-3 Balkarca Çuvaşça Moğolca
1 Cumartesi GİREĞİ - GİREY 2
BAŞGÜN GİREGÜN KIYAVGÜN ŞAMATKÜN NAR (NARA): Güneş.
2 Pazar DİREĞİ - DİREY DERGÜN DİREGÜN IYIKGÜN VIRSARNIKÜN SAR (SARA): Ay.
3 Pazartesi GEÇEĞİ - GEÇEY ODGÜN GÜRGEGÜN BAŞGÜN TÜNTİKÜN GAL (GULUVUN): Ateş.
4 Salı ORTAĞI - ORTAY ORGÜN İNEGÜN KÜRGEGÜN ITLARIKÜN (UHA) USUN: Su.
5 Çarşamba UĞRAĞI -UĞRAY YEYGÜN BARASGÜN BARASGÜN YÜNKÜN (MOD) MODUN: Odun.
6 Perşembe GİDEĞİ - GİDEY ARAGÜN TOZAGÜN ORTAGÜN KEŞNERNİKÜN (ALT) ALTAN: Altın.
7 Cuma TOPLAĞI - TOPLAY ELGÜN BAYRIGÜN BAYRIMGÜN ERNEKÜN (ŞOR) ŞORON: Toprak.
Not: Halk kültüründeki mantığın anlaşılabilmesi için günler bu sırayla dizilmiştir.
İslami geleneğe göre hafta tatili Çarşamba öğleden sonra başlar, Cuma öğleden sonra biter (toplamda
yine 2 gün eder). Zannedildiğinin aksine Cuma tam gün tatil değildir. Tam gün tatil yalnızca
Perşembe’dir. Bu nedenle Perşembe için halk ağzında Aragün veya Gideği denilmiştir.

MEVSİMLER
1. İlkbahar: Kök, Kökey, Köklem (Farsça: Bahar)
2. Yaz: Yaz, Yay, Cay, Cey
3. Sonbahar: Güz, Güzey, Güzlem (Farsça: Payız)
4. Kış: Kış, Kıs, Gış, Hış
289
GÜN
GÜN
Oğur Öyün Türkçe-1 Türkçe-2 Bölüm
06.00 Sabah ERTE/İRTE KÜNE TAN (GÜNDÜZ)
Kuşluk BİRİNDİ (BİRİNÇ) KALKSI KÜŞ
KÜN
12.00 Öğle ÖĞLE/ÖVLE TÜŞ
İkindi İKİNDİ (İKİNÇ) SÜŞ
18.00 Akşam BİTE/PİTE TÜNE ÜŞ/ÖŞ (DÜNDÜZ)
Yatsı ÜÇÜNDÜ (ÜÇÜNÇ) YATSI SÖN
24.00 Leyl GECE/KEÇE TÜN
Teheccüd DÖRDÜNDÜ (DÖRTÜNÇ)
➢ Gün, ÇAK adı verilen 12 bölüme ayrılmıştır. (1 ÇAK = 2 Saat)
➢ Her Çak ise KEH adı verilen sekiz parçadan oluşur.

1. Oğ: An, 2. Oğur: Saat, 3. Oğrak: Dakika, 4. Oğurdak: Saniye, 5. Oğurçak: Salise.

RÜZGARLAR
Türk halk kültüründeki belli başlı rüzgar adları şu şekildedir:
1. Akyel (Akçayel): Doğudan eser. 13. Alakyel: Kuzeydoğudan eser.
2. Gökyel (Gökçeyel): Batıdan eser. 14. Azakyel: Kuzeydoğudan eser.
3. Bozyel (Bozcayel): Doğudan eser. 15. Yakaryel: Çöl rüzgarıdır.
4. Kıryel (Kırcayel): Batıdan eser. 16. Yağaryel: Yağmur rüzgarıdır.
5. Kabayel: Güneyden eser. 17. Isıyel: Denizden eser.
6. Karayel: Kuzeyden eser. 18. Ilıyel: Denizden eser.
7. Kızılyel: Güneyden eser. 19. Karyeli: Tipi demektir. Kışın eser.
8. Aşılyel: Kuzeyden eser. 20. Çölyeli: Sam demektir. Çöllerden eser.
9. Günyeli (Künyeli): Güneyden / Gündüz eser. 21. Tanyeli: Şafak Rüzgarı. Sabah eser.
10. Tünyeli (Dünyeli): Kuzeyden / Gece eser. 22. Kuzyel: Soğuk eser.
11. Korakyel: Güneydoğudan eser. 23. Tersyel: Sıcak eser.
12. Çakmakyel: Güneydoğudan eser. 24. Uluyel: Fırtına demektir.

RENKLER
KARA: Siyah AK/AKÇA: Beyaz AL/ALKA: Kırmızı
SARA/SURA: Sarı KULA: Kahverengi KUBA: Açık Sarı
ŞARGIL: Turuncu YAŞIL/YEŞİL: Yeşil KIZIL: Koyu Kırmızı
KOVAK/KEVEK: Lacivert KÖKÇEK/GÖKÇEK: Mavi GÖVEK/GÖĞEK: Haki
GÖVEM/GÜVEM: Macenta GÖVEL/GÖĞEL: Zeytuni GÖĞEZ/GÜVEZ: Mor
KONUR: Kestane SANKUR: Turkuaz, Cıyan KALTUR: Koyu Kahverengi
BUVALDUR: Eflatun ÇEKÜR: Ela ÇALAYGAN: Gri
ÇOYAN: Bronz YAGAN: Pembe HÜREN/KÜREN: Bordo
BORO: Açık Gri HORO: Koyu Gri ÇAL: Gümüşi
KIR: Kirli Beyaz BOZ: Külrengi SUR: Kurşuni

290
AKRABALIK
Eril Akrabalık Bağları
1 2 3 4
Baba ATA (Atte/İtte), ATAY, OTA ETE/EDE, ETİ, İDE KEKE/KAĞA OĞ/OG
Abi AĞA/AGA/AVA EGE/EĞE, EGİ, İGE ABZA KADA
Amca AKA/AHA, AKAY, OGA EKE/EHE, EKİ, İKE BAKA/BAYKA AMU/EMİ
Dayı AZA/ASA ESE/EZE, EZİ, İZE TAĞA/TAYA/TAYI
Büyükbaba ATAKAY/ADAGAY EBÜGE DEDE/DADA OLATAY
Erkek Kardeş UYA ETİGE/EDİGE BEŞE/BAŞA/BAŞI BENEL
Erkek Evlat OĞUL/UĞUL/UL BALA/MALA OĞLAN/ULAN
Enişte YEZDE/YEZNE/CEZNE

➢ Adam: ERKEK/İRKEK veya GİŞİ


➢ Kayınata, Kayınaga: Eşlerin akrabalarını tanımlamakta kullanılır.
➢ İDEÇ: Erkek Yeğen.

Dişi Akrabalık Bağları


1 2 3 4
Valide ANA (Anne/İnne), ANAY, ONA ENE, ENİ, İNE ŞEŞE/ÇEÇE ÖG/ÖK
Abla ABA/APA, APAY, OPA EBE, EBİ, İBE ABLA GACA
Hala ALA, OLA ELE, ELİ, İLE HELE/HALA AMA/EME
Teyze AÇA/AŞA ECE/EJE/EŞE, EÇİ, İCE TETE/TEZE/TEZİ
Büyükanne ABAKAY/AVAGAY EMEGE NENE/NİNE ÖLESEY
Kız kardeş ÜKE ECEKE/ECİGE BEÇE/BAÇA/BACI SENEL
Kız Evlat ÜĞÜL/ÜGÜL/ÜL ÇAĞA/SAĞA ÜLEN
Yenge YENGE/YİNGE/CENGE

➢ Kadın: EŞKEK/İŞKEK veya DİŞİ


➢ Kayınana, Kayınapa: Eşlerin akrabalarını tanımlamakta kullanılır.
➢ İGEÇ: Kız Yeğen.

• ALUNCA (ELÜNCE): İkinci Kuşak Ata ve Analar (Dede ve Nineler)


• KULUNCA (KÜLÜNCE): Üçüncü Kuşak Ata ve Analar (Dede ve Nineler)

SATRANÇ
Piyon At Fil Kale Vezir (*) Şah
Moğolca Hüğ Mor Temeğ Terek Berz Noyan
Buryatça Hübüğün Morın Temeğen Terge Berse Noyan
Tuva Oğul At Teve Terge Merze Noyan
Kalmuk Kövün Mörin Temen Tergin Bersin Han
Diğer Süğ Aduğ Tive Tura Perzin Kağan
(*) Vezir sütunu bütünüyle Farsça kökenlidir. Öneri: Hatan (Hatun)

291
GÜNÜMÜZDEKİ TÜRK DEVLETLERİ

ULUS DİL ÜLKE ADI-1 ÜLKE ADI-2 ÜLKE ADI-3 DİĞER-AD


TÜRK TÜRKÇE TÜRKİYE TÜRKELİ TÜRKİSTAN
AZERİ AZERİCE AZERİYE AZERELİ AZERİSTAN HAZAR
TÜRKMEN TÜRKMENCE TÜRKMENİYE TÜRKMENELİ TÜRKMENİSTAN
KAZAK KAZAKÇA KAZAKYA KAZAKELİ KAZAKISTAN KOSAK
KIRGIZ KIRGIZCA KIRGIZYA KIRGIZELİ KIRGIZISTAN
ÖZBEK ÖZBEKÇE ÖZBEKİYE ÖZBEKELİ ÖZBEKİSTAN UZBEK
TATAR TATARCA TATARYA TATARELİ TATARISTAN TARTAR
UYGUR UYGURCA UYGURYA UYGURELİ UYGURISTAN
YAKUT YAKUTÇA YAKUTYA YAKUTELİ YAKUTISTAN SAHA
ÇUVAŞ ÇUVAŞÇA ÇUVAŞYA ÇUVAŞELİ ÇUVAŞISTAN ÇAVAŞ
BALKAR BALKARCA BALKARYA BALKARELİ BALKARISTAN TAVLU
ALAN ALANCA ALANYA ALANELİ ALANISTAN KARAÇAY
TUVA TUVACA TUVAYA TUVAELİ TUVASTAN TUBA
GAGAVUZ GAGAVUZCA GAGAVUZYA GAGAVUZELİ GAGAVUZISTAN
MOĞOL MOĞOLCA MOĞOLYA MOĞOLELİ MOĞOLISTAN HALHA
BURYAT BURYATÇA BURYATYA BURYATELİ BURYATISTAN
OYRAT OYRATÇA OYRATYA OYRATELİ OYRATISTAN KALMUK
MACAR MACARCA MACARYA MACARELİ MACARISTAN HUNGAR
HAKAS HAKASÇA HAKASYA HAKASELİ HAKASISTAN ABAKAN
ALTAY ALTAYCA ALTAYYA ALTAYELİ ALTAYISTAN
BAŞKURT BAŞKURTÇA BAŞKURTYA BAŞKURTELİ BAŞKURDISTAN BAŞKIR
AVAR AVARCA AVARYA AVARELİ AVARISTAN
BOŞNAK BOŞNAKÇA BOŞNAKYA BOŞNAKELİ BOŞNAKISTAN
NEYMENG NEYMENGÇE NEYMENGİYE NEYMENGELİ NEYMENGİSTAN
• Neymeng: Çin’in İç-Moğolistan Özerk Bölgesinde yaşayan Moğollara verilen addır.

GÜNÜMÜZDEKİ ÖNEMLİ TÜRK HALKLARI


Kaşkaylar, Nogaylar, Karaylar, Tunguzlar, Kırımçaklar, Kumuklar, Dolganlar, Urumlar, Halaçlar, Yugurlar,
Şorlar.

TARİHTEKİ BAZI TÜRK DEVLETLERİ


Sümer (Kenger), Urartu, Çu, Hungnu, Vey, Vusun, İskit (Saka), Kuşhan (Tohar), Hun, Etrüsk (Tirhene), Akhun,
Onogur (Ungar), Tabgaç, Göktürk, Uygur, Türgeş, Uz (Oğuz), Avar, Karluk, Sabar (Sibir), Hazar, Peçenek,
Kuman (Kıpçak), Bulgar (Oğur), Katay (Hıtay), Gurkan, Karahan (Hakan), Salçuk, Cengiz, Kubılay (Yuğan),
Çağatay, İlhan, Kölemen, Saltuk, Karaman, Akkun (Akkoyun), Karakun (Karakoyun), Akorda, Altınorda,
Nogay, İldeniz, Salgur, Mengücek, Artuk, Avşar, Kaçar, Saruhan, Aydınoğlu.

292
Ulus Ülke Dil Tanım Ulus Ülke Dil Tanım
ABHAZ ABHAZYA ABHAZCA Abhazyalı KEÇUA KEÇUAYA KEÇUACA Perulu
ACAR(A) ACARYA ACARCA Acaristanlı KIRGIZ KIRGIZYA KIRGIZCA Kırgız
AFGAN AFGANYA AFGANCA Afganistanlı KIPTİ KIPTİYE KIPTİCE Mısırlı
ALMAN ALMANYA ALMANCA Almanyalı KOMİ KOMİYE KOMİCE Komi
AMHAR(A) AMHARYA AMHARCA Etiyopyalı KORYO KORYOYA KORYOCA Koreli
ARAP ARAPYA ARAPÇA Arabistanlı LETON LETONYA LETONCA Letonyalı
ARNAVUT ARNAVUTYA ARNAVUTÇA Arnavutl LİTVAN LİTVANYA LİTVANCA Litvanyalı
AYMARA AYMARAYA AYMARACA Bolivyalı LAO LAOYA LAOCA Laoslu
AZERİ AZERİYE AZERİCE Azerbaycanlı LİB(İ) LİBİYE LİBİCE Libyalı
BALKAR BALKARYA BALKARCA Balkır MACAR MACARYA MACARCA Macar
BANGLA BANGLAYA BANGLACA Bangladeşli MAKEDON MAKEDONYA MAKEDONCA Makedon
BANTU BANTUYA BANTUCA Kenyalı MALAVİ MALAVİYE MALAVİCE Malavili
BASK BASKYA BASKÇA Bask MALEZ MALEZİYE MALEZCE Malezyalı
BAŞKURT BAŞKURTYA BAŞKURTÇA Başkırt MOLDOV MOLDOVYA MOLDOVCA Moldovalı
BELARUS BELARUSYA BELARUSÇA Beyaz Rus MAORİ MAORİYE MAORİCE Yeni
BELGİ BELGİYE BELGİCE Belçikalı MORDVA MORDVAYA MORDVACA Mordvin
Zelandalı
BİRMAN BİRMANYA BİRMANCA Myanmarlı MOĞOL MOĞOLYA MOĞOLCA Moğol
BOŞNAK BOŞNAKYA BOŞNAKÇA Bosnalı MALGAŞ MALGAŞYA MALGAŞÇA Madagaskarlı
BREZİL BREZİLİYE BREZİLCE Brezilyalı MORİTAN MORİTANYA MORİTANCA Moritanyalı
BRİTAN BRİTANYA BRİTANCA Britanyalı NAMİB NAMİBİYE NAMİBÇE Namibyalı
BULGAR BULGARYA BULGARCA Bulgaristanlı SILOVEN SILOVENYA SILOVENCE Slovenyalı
BURYAT BURYATYA BURYATÇA Buryat SLOVAK SLOVAKYA SLOVAKÇA Slovak
ÇEÇEN ÇEÇENİYE ÇEÇENCE Çeçen SOTHO SOTHOYA SOTHOCA Lesotholu
ÇEK ÇEKİYE ÇEKÇE Çek SURİ SURİYE SURİCE Suriyeli
ÇUVAŞ ÇUVAŞYA ÇUVAŞÇA Çuvaş SVAHİLİ SVAHİLİYE SVAHİLİCE Tanzanyalı
ÇUKÇİ ÇUKÇİYE ÇUKÇİCE Çukçi SVEN SVENİYE SVENCE İsveçli
DAN DANYA DANCA Danimarkalı NAHUA NAHUAYA NAHUACA Salvadorlu
DİVEHİ DİVEHİYE DİVEHİCE Maldivli NEMÇE NEMÇEYE NEMÇECE Avustralyalı
ENDONEZ ENDONEZİYE ENDONEZCE Endonezyalı NEYMENG NEYMENGYE NEYMENGÇE İç Moğolyalı
ENGİL ENGİLYE ENGİLCE İngiliz NIGOLA NIGOLAYA NIGOLACA Angolalı
ERMENİ ERMENİYE ERMENİCE Ermeni NORSE NORSEYE NORSECE Norveçli
ESTON ESTONYA ESTONCA Eston OSET OSETİYE OSETÇE Osetyalı
EYRE EYREYE EYRECE İrlandalı ÖZBEK ÖZBEKİYE ÖZBEKÇE Özbek
FARS FARSYA FARSÇA İran PAKİ PAKİYE PAKİCE Pakistanlı
FELEMENK FELEMENKYE FELEMENKÇE Hollandalı PAPUA PAPUAYA PAPUACA Papualı
FİN FİNİYE FİNCE Finlandiyalı POL(ON) POL(ON)YA POL(ON)CA Polonyalı
FLAMAN FLAMANYA FLAMANCA Hollandalı ROMAN ROMANYA ROMANCA Rumen
FRANK FRANKYA FRANKÇA Fransız RUANDA RUANDAYA RUANDACA Ruandalı
GAL GALYA GALCA Galli RUNDİ RUNDİYE RUNDİCE Burundili
GAGAVUZ GAGAVUZYA GAGAVUZCA Gagauz RUS RUSYA RUSÇA Rus
GUARANİ GUARANİYE GUARANİCE Paraguaylı RUTEN RUTENİYE RUTENCE Ukraynalı
GÜRCÜ GÜRCÜYE GÜRCÜCE Gürcü SAHA SAHAYA SAHACA Yakut
HAKAS HAKASYA HAKASÇA Hakas SAMOA SAMOAYA SAMOCA Samoalı
HAUSA HAUSAYA HAUSACA Nijerli SİNHAL(A) SİNHALAYA SİNHALACA Srilankalı
HELVET HELVETİYE HELVETÇE İsviçreli SIRP SIRPYA SIRPÇA Sırp
HIRVAT HIRVATYA HIRVATÇA Hırvat SIVAZİ SIVAZİYE SIVAZİCE Svazilandlı
HİNT HİNDİYE HİNTÇE Hintli TACİK TACİKİYE TACİKÇE Tacikistanlı
İBRANİ İBRANİYE İBRANİCE İsrailli TAGALOG TAGALOGYA TAGALOGÇA Filipinli
İNGUŞ İNGUŞYA İNGUŞÇA İnguş TAMİL TAMİLİYE TAMİLCE Tamil
İSKOÇ İSKOÇYA İSKOÇÇA İskoç TATAR TATARYA TATARCA Tatar
İSPAN İSPANYA İSPANCA İspanyol TAY TAYYA TAYCA Taylandlı
İTAL(İ) İTALYA İTALCA İtalyan TONGA TONGAYA TONGACA Tongalı
JAPON JAPONYA JAPONCA Japon TSVANA TSVANAYA TSVANACA Botsvanalı
KABARTAY KABARTAYYA KABARTAYCA Kabardey TUVA TUVAYA TUVACA Tuva
KAREL KARELİYE KARELCE Karel TÜRKMEN TÜRKMENİYE TÜRKMENCE Türkmen
KALMUK KALMUKYA KALMUKÇA Kalmuk UDMURT UDMURTYA UDMURTÇA Udmurt
KAMBOÇ KAMBOÇYA KAMBOÇÇA Kamboçyalı UYGUR UYGURYA UYGURCA Türkistanlı
KANAK KANAKYA KANAKÇA Yeni VİET VİETİYE VİETÇE Vietnamlı
KATALON KATALONYA KATALONCA Katalan
Kaledonya YUNAN YUNANYA YUNANCA Yunan
KAZAK KAZAKYA KAZAKÇA Kazak ZAMBİ ZAMBİYE ZAMBİCE Zambiyalı

293
YAKUTÇA VE ÇUVAŞÇA SAYILAR
Türkçe Yakutça Yakutça-Sıra Ay Dizilimi Çuvaşça Çuvaşça-Sıra Ortak Dizilim
Bir Biir Biiris Birinni Per Perremeş Bir
İki İkki İkkis İkinni İkke İkkemeş İki
Üç Üs Ühüs Ühünnü Vişşe Vişşemeş Üç
Dört Tüört Tördüs Tördünnü Tavat Tavatammeş Dört
Beş Bies Behis Behinni Pillek Pillekmeş Beş
Altı Alta Altıs Altınnı Ultta Ulttammeş Altı
Yedi Sette Settis Setinni Siççe Siççemmeş Yedi
Sekiz Ağıs Ahsıs Ahsınnı Sakkar Sakkarmeş Sekiz
Dokuz Toğus Tohsus Tohsunnu Tahhar Tahharmeş Dokuz
On Uon Uonus Olunnu Vunna Vunnameş On
Onbir Uonbiir Uonbiiris – Vunper Vunperremeş Onbir
Oniki Uonikki Uonikkis – Vunikke Vunikkemeş Oniki
Yirmi Süürbe Süürbehis – Şirem Şiremmeş İken
Otuz Otut Otutus – Vatar Vatarmeş Üçen/Üjen
Kırk Tüört-Uon Tüört-Uonus – Hereh Herehmeş Dörden
Elli Bies-Uon Bies-Uonus – Alla Allameş Beşen/Bejen
Altmış Alta-Uon Alta-Uonus – Utmal Utmalmeş Altan
Yetmiş Sette-Uon Sette-Uonus – Şitmel Şitmelmeş Yeden
Seksen Ağıs-Uon Ağıs-Uonus – Sakarvun Sakarvunnameş Seksen
Doksan Toğus-Uon Toğus-Uonus – Taharvun Taharvunnameş Doksan
Yüz Süüs Süühüs – Şer Şermeş Yüz
Bin Biin Biinis – Pin Pinmeş Bin
Ay Dizilimi: Yakut takviminden alıntılanarak oluşturulmuştur.
Yakutça ve Çuvaşça sayıların verilmesindeki amaç Türkçe’nin lehçeler arasında ne düzeyde
farklılaşabildiğinin gösterilmesidir. Ayrıca etkileyiciliğinin ne boyutlara ulaşabileceğinin doğru
anlaşılabilmesine yardımcı olmaktır.
SAYILARIN ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE
Türkçe’de etimolojik çözümlemeler açısından en çok karanlıkta kalmış alanlardan birisi rakamlardır.
Yol gösterici olarak Türk kültüründeki parmakla sayma sistemi kullanılacaktır. En basit biçimiyle bu
yöntem başparmağın ilk olarak küçük parmağa uzatılıp buna “Bir” denilmesi ve ardından yanındaki
parmağa dokunularak “İki” denilerek böylece devam edilmesi şeklindedir. Son olarak başparmak yana
açılır ve “Beş” denilir. Sonra başparmak avuç içine kapatılır ve buna da “Altı” denilir. Sonra işaret
parmağı kapatılarak “Yedi” denir ve böylece devam ederek en son serçe parmak kapatılarak “On”
denir. Bu sayma sistemi Türklere özgüdür ve Türk tarihi kadar eskidir.
1. Bir: (Bar/Ber/Bir) Var olan, ilk, tek, başlangıç. İlk sırada bulunan.
2. İki: (Ek/İk) Eklenen, ilave edilen.
3. Üç: (Üç/Uç) Uçta olan demektir. Ortadaki en uzun parmak kastedilir.
4. Dört: (Dör/Dür) Dürülen demektir. Başparmak hariç diğer dört parmağın yumularak kapatılmasıdır.
5. Beş: (Baş/Beş) Başta olan yani açıktaki başparmak. Farsça “Penç” ile hiçbir ilgisi yoktur.
6. Altı: (Alt) Alta kıvrılan başparmak.
7. Yedi: (Yed/Yet) Yedeklenen yani yana alınan, başparmağın üzerine kapanan işaret parmağıdır.
8. Sekiz: (Sek/Çek) Sekmek/Çekmek yani aşağı kıvırmak manası vardır.
9. Dokuz: (Toğ/Tog/Tok/Dok/Doğ) Dokunan veya yuvarlanan demektir.
10. On: (On/Oň/Ong) Mükemmellik, tamlık bütünlük anlamı vardır. Tüm parmaklar kapalıdır.

294
HARFLER, SES DEĞERLERİ VE SÖZCÜKLERİN YAZIMI

Sözlüğün içeriğini oluşturan terimlerin azımsanamayacak bir kısmı, geleneksel sözlü iletişimle Türk
dünyâsının çok değişik bölgelerine yayılmış olduğu için bunların farklı biçimlerde telaffuzu da
kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle diğer Türk dillerinin farklı harflerine ve ses değerlerine kısaca
değinmekte yarar olacaktır. Bu harflerden başlıcaları şu şekildedir:

Ä:_[Azerice’de, Tatarca’da, Gagavuzca’da ve Türkmence’de.] Kısa, kapalı, boğazdan gelen bir “E”
sesidir. Normal E harfine göre daha kısa ve serttir. Ayrıca A/E arası bir ses olarak öngörülür. İddia
edildiğinin aksine Anadolu Türkçesi’nde çok sık rastlanmaz ve normal “E” sesinden tam olarak ayırt
edilebilmesi günümüzde çok zordur. Ancak yine de bütünüyle ortadan kalmış olduğu söylenemez.
Örneğin: İncä (İnce), Annä (Anne), Älma (Elma), Akçä (Akçe) sözcüklerindeki “E” sesleri boğaza yakın
olarak çıkarılır. Azerice’de (Э/Ə) biçimiyle yoğun olarak kullanılır.

Q:_[Tatarca’da ve Azerice’de.] Gırtlaktan veyâ gırtlağa yakın çıkarılan kalın bir “K” (veya “G”) sesidir.
Arapçadaki “Kaf” harfini karşılar. Örneğin: Qalın (Kalın), Qadın (Kadın), Qayın (Kayın), Qurt (Kurt),
Qoyun (Koyun) sözcüklerinin okunuşunda baştaki “K” sesi gırtlaktan ve kalın bir tonla söylenir. Olağan
K sesi ile arasındaki fark çok bilinen bir örnekle “Kâr” ve “Qar” sözcüklerinin okunuşunda rahatlıkla
anlaşılabilir. Türkçe’de oldukça sık kullanılan bir sestir. İç Anadolu ve Doğu Anadolu ağızlarında bu
biçimiyle yaygın olarak kullanılır. Örneğin: Qadın (Kadın) kelimesindeki Q gırtlaksı bir G gibi
söylenebilir.

X:_[Tatarca’da ve Azerice’de.] Boğazdan gelen gırtlaksı bir “H” sesidir. Normal “H” sesi hiçbir engele
takılmadan çıkarken, bu ses ise daha aşağıdan çıkarılan gırtlaksı ve hırıltılı bir “H” sesi olarak okunur
ve söylenir. Bu durumda Arapça’daki “Hı” harfine denk gelir. Örneğin: Xalı (Halı), Xoroz (Horoz), Xoca
(Hoca), Xamur (Hamur) sözcüklerinin okunuşunda baştaki “H” sesleri boğazdan çıkartılır. Türkçe’de
oldukça sık kullanılan bir sestir. İç ve Doğu Anadolu ağızlarında bu biçimiyle yaygın olarak kullanılır.
Örneğin: Azerice Baxmax (Bakmak) fiili.

W:_[Tatarca’da ve Türkmence’de.] Tıpkı “U” sesine benzeyen açık bir “V” harfidir. Dudakların dişlere
değdiği Klasik “V” sesinden kesinlikle farklıdır çünkü “W” harfinde dudakların kapanması söz konusu
değildir. Arapçadaki “Vav” ve Batı dillerindeki “W” sesi başlıca örneklerdir. Örneğin: Dawul (Davul),
Hawlu (Havlu), Kawun (Kavun) sözcüklerinin okunuşunda “V” sesleri dudaklar ve dişler birbirine
değmeden çıkarılır. Çok fazla olmasa da Türkçe’de kullanılan bir sestir.

Ň:_[Tatarca’da, Türkmence’de.] Damaktan çıkarılan N/G karışımı bir sestir. Bâzen de N/Ğ olarak
öngörülür. Pek çok ağızda “N” sesine dönüşmüştür. Osmanlıca’daki üç noktalı “Kaf-ı Nûni” harfinin
karşılığıdır. Örneğin: Yaňgın (Yangın), Beňgü (Bengü), Süňgü (Süngü) sözcüklerinin okunuşundaki gibi.
Pek çok kaynakta “Tengri” olarak yazılan sözcük aslında Teñri şeklinde okunur. İddia edildiği gibi
Türkçe’de çok sık kullanılan bir ses değildir. Genellikle ard arda gelen N ve G seslerinde ortaya çıkar.
Azerice’de bu durumda yumuşatma işâreti G harfi üzerinde (Ğ) yer alır. Örneğin: Yanğın. Tatarca’da
(Ñ) biçimiyle kullanılır. Kimi lehçelerde ise boğazdan çıkarılan gırtlaksı ve boğumlu bir sestir.

Ğ: [Türkçe’de, Azerice’de, Tatarca’da.] Türkçe’de bağlayıcı bir harftir. Çoğunlukla önüne geldiği sesli
harfin yinelenerek veya uzatılarak okunmasını sağlar. Örneğin: Dağ (Daa gibi okunur). Ancak bazı şîve
ve lehçelerde ve Anadolu’daki pek çok yörede boğazdan gelen “Hırıltılı G” sesi olarak da söylenir. Bu
durumda Arapça’daki “Gayın” harfini karşılar. Almanların “Gırtlaksı R” harfine benzer. Örneğin:
Mağrur sözcüğündeki Ğ sesi hırıltılı olarak çıkar.

Not: Bazı dillerde örneğin Gagavuzca ve Kırgızca’da Ğ harfi sesli harflerin ard arda iki kere yazılmasıyla
elde edilir. Örneğin: Uur (Uğur).

295
Düzeltme/Şapka İmi (^): Bu işârete daha çok yabancı kökenli sözcüklerin yazımında ihtiyaç duyulur.
Türk Alfabesinde resmi olarak öngörülen Â, Û, Î harfleri aslında yalın biçimlerinden farklı birer ses
değeridir. Dolayısıyla şapkalı harflerin kaldırılmalarına yönelik tartışmalar uygun olmayıp tam aksine
kullanımlarının teşvik edilmesi gerekir. Ancak bu işâretin kullanılmasında bazı karışıklıklar
bulunmaktadır ve bunların giderilmesi gerekir. Herşeyden önce inceltme amaçlı mı yoksa uzatma
amaçlı mı kullanılacağı kesinleştirilmiş değildir. Genelleyici bir yaklaşımla (“Düzeltme İmi” mantığıyla)
her ikisini de içerdiğinin öne sürüldüğüne sıklıkla rastlanır. Fakat bu yaklaşımın karışıklığı daha da
artırdığı görülmektedir. “İnceltme İmi” adıyla özellikle K, G ve L harflerinin inceltilmesi için
kullanılmasını öneren bir görüş bulunur. Burada kesinlikle doğru algılanması gereken bir husus şudur;
böyle bir kullanımda bu işâret üzerine geldiği ünlü harfleri değil, içinde bulunduğu hecedeki ünsüz
harfleri inceltir. Dolayısıyla ünsüzleri inceltmek için ünlüleri kullanmanın ne derece uygun olduğu
zaten çok eskiden beri var olan bir tartışmanın konusudur. Pek çok Türkî alfabede Kalın/İnce “K”
karışıklığı “Q/K” ayrımı ile giderilmiştir. Benzer biçimde Kalın/İnce “H” karışıklığına engel olmak için
“X/H” ayrımı yapılmıştır. Dolayısıyla inceltme ihtiyacı duyulmaz. İnce L harfine ise pek çok lehçede
zaten rastlanmaz ve Türkçe’de ise çok sınırlı olarak kullanılan bir sestir. Bu işâretin uzatma amacıyla
kullanılmasının daha doğru olacağı yönündeki görüşler ise uygulamada daha fazla rağbet görür.
Özellikle Arapça ve Farsça çevirilerde veyâ okunuşa dayalı metinlerde uzatma amaçlı kullanımın tercih
edildiği görülmektedir.

Â:_[Türkçe’de.] Uzun bir A sesidir. Örneğin: Lâle, Hâlâ, Nâne, Târih, Âlem.
Û:_[Türkçe’de.] Uzun bir U sesidir. Örneğin: Sükûnet, Mûris, Mûzip, Sûni.
Î: [Türkçe’de.] Uzun bir İ sesidir. “İ” harfi üzerine işâret koyulması çift noktalama olacağından yalnızca
şapka kullanılır, nokta düşer. Örneğin: Millî, Dînî, Çîdem, Dîdem, Mîde.
Ê: [Gagavuzca’da.] Uzatılarak okunan bir E sesidir. Türkçe’de sâdece birkaç kelimede mevcut olduğu
için kullanımı öngörülmemiştir. Örneğin: Mêmur, Têlif, Mêzun, Têsir, Têmin, Jêoloji, Têoloji.
Ô: Uzatılarak okunan bir o sesidir. Türkçe’de sâdece birkaç kelimede mevcut olduğu için kullanımı
öngörülmemiştir. Örneğin: Alô, Abô, Yô, Kôperatif, Kôrdinasyon, Pôetika.

Vurgu İmi (´): Türkçe’de sessiz harflerde kullanılabilir. Özellikle yabancı kökenli kelimelerde sert ve
vurgulu bir söyleyiş kazandırır. Örneğin: Hać (Hacc), Haḱ (Hakk). Ayrıca sözcük içinde sessiz harfte
duraksanıp sesli harfle heceye başlanmasını sağlar. Örneğin: Kıt́a (Kıt’a), Meĺun (Mel’un).
Aksan İmi (`): Türkçe’de fonetik gösterge olarak sessiz harflerde kullanılabilir. K, G, L gibi harflerin
inceltilmesini sağlar. Örneğin: Rüzg̀ar, Derg̀ah, Tezg̀ah, Yâdig̀ar, G̀ah, Mek̀ an, K̀ar, Dükk̀ an, Lal̀ ,
Lâl̀ e, Hal̀ , Rol̀ , Gol̀ . Aksan İmi’nin, sessiz harfler üzerinde değil de bulunduğu hecedeki sesli harfe
kaydırılarak kullanılması tartışmalı bir husustur. ( Örneğin: Kàr, Gàh, Làl, Hàl, Ròl, Gòl )

Türkçe’de Kullanılmayan Bazı Harfler


Š: [Başkurtça’da.] Peltek “S” sesidir. Arapça’da “Še” olarak bilinen harfi karşılar. Bu harf gerçekte
Arapça’daki iki noktalı “Te” harfinin peltek biçimi olan üç noktalı bir harftir. Dolayısıyla “Peltek S”
bâzen (Ť) olarak da gösterilir. Çünkü dilin dişlerin arasına değdirilmesiyle çıkarılan bu ses kimi zaman
T harfinin bâzen de S harfinin bir türevi olarak görülür. Yâni Ť=Š olarak ifâde edilebilir. Örneğin: Ešer.

Ž: [Başkurtça’da.] Peltek “Z” sesidir.” Arapça’da “Žel” olarak bilinen harfi karşılar. Bu harf gerçekte
Arapça’daki noktasız “Dal” harfinin peltek biçimi olan tek noktalı bir harftir. Dolayısıyla “Peltek Z”
bâzen (Ď) olarak da gösterilir. Çünkü dilin dişlerin arasına değdirilmesiyle çıkarılan bu ses kimi zaman
D harfinin bâzen de Z harfinin bir türevi olarak görülür. Yâni Ď=Ž olarak ifâde edilebilir. Örneğin: Žeka.

296
Ț:_[Gagavuzca’da ve Moğolca’da.] Sert bir “TS” gibi işitilir. Fakat kesinlikle bitişik iki ses olmayıp
kendine özgü bir ses değeri vardır. Moğolca’da “Ç” sesinin türevi olan bir harftir. Örneğin:
Moğolca’daki Țag (Çağ, “Tsag” okunur), Țețeg (Çiçek, “Tsetseg” okunur) sözcüklerinde olduğu gibi.
Rusça’da, Slav dillerinde ayrıca Kiril alfabesini kullanan pek çok dildeki Kiril “Tse” harfinin Latin
karşılığıdır. Gagavuzca’da ise Slav kökenli kelimeleri yazmakta kullanılır.

Ḑ: Sert bir “DZ” gibi işitilir. Fakat kesinlikle bitişik iki ses olmayıp kendine özgü bir ses değeri vardır.
Gagavuzların da kullandığı Moldova alfabesinde (ve birebir aynı olan Rumen alfabesinde) resmi
olmayan harfler arasındadır. Bu dillerdeki eski metinlerde sıklıkla rastlanır. Slav dillerinde, ayrıca Kiril
alfabesini kullanan bazı dillerde “J” sesinin türevi olan bir harftir. Ses olarak Macarca’da, Bulgarca’da,
Boşnakça'da yer alır ve “DZ” olarak yazılır. Örneğin; Macarcadaki Bodza (“Boḑa”: Mürver Meyvesi).
Kiril alfabesini kullanan bazı dillerdeki (örneğin Abhazca’daki) Kiril “Dze” harfinin Latin karşılığıdır.

Ḽ: İnce “L” harfidir. Dilin ucunun damağın biraz gerisine çekilerek değdirilmesiyle çıkarılan bir sestir.
İnceltme İmi ile yazılan bazı kelimelerde aslında sesli harf değil L harfi incelmiştir. Her ne kadar
Türkçe’de yazarken kullanılmasa da bu sözcükler ince L ile okunur. Örneğin: Hâḽâ, Laḽ, Goḽ, Roḽ.

Č: Kiril alfabelerinin latinizasyonunda Türkçe’deki J sesini göstermek için de kullanılır. Örneğin: Čilet,
Čandarma, Ečder.

TÜRKÇE KÖKLER VE SES DÖNÜŞÜMLERİ

Etimolojik anlamda kökler fiiller, isimler, sıfatlar, bağlaçlar gibi tüm sözcüklerin türedikleri
çekirdeklerdir. Bu kökler ağızlara, lehçelere, şivelere hatta aksana bağlı olarak ses dönüşümleri
geçirir. Türkçe’de bu bağlamda kökler iki biçimde oluşur:

1. İki harfli kökler: İlk harf ünlü ikincisi ünsüz olacak şekildedir. Örneğin; “Ad” Türkçe’de bir köktür.
Ad/At/Az/Ay Türkçe bir köktür ve buradan pek çok kelime türemiştir. Aynı şekilde “Ab” kökü
Ap/Ab/Av/Aw/Ağ/Ag/Ak/Aq/Ah dönüşüm zincirinde pek çok kelime türetir.

2. Üç harfli kökler: Ünsüz, ünlü ve tekrar ünsüz sıralaması ile oluşur. Örneğin “Kök” sözcüğü bir
köktür. Kök/Gök/Göğ/Göv/Göw/Güw/Güv/Güğ dönüşümü ile kelimeler türetir.

Ses dönüşümleri ise genellikle şu sırayı izler:


Ünsüz: 1. P/B/V/W/Ğ/G/K/Q/X/H 2. Y/D/T/Z/J/C/Ç/Ş/S 3. Y/L/N/Ň 4. B/M 5. H/S 6. Y/Ğ 7. K/T
Ünlü: 1. A/Ä/E/İ/I 2. Ö/Ü/U/O 3. A/YA 4. A/HA 5. E/YE 6. İ/Yİ 7. A/O/U 8. “A” ve “I” Düşmesi

Bu dönüşümlerin tamamı dikkate alındığında örneğin “Ay” kökü Eğ/Ey/Äy/Ay/Hay köklerinin tamamı
ile ilişkilidir. Buradan türeyen pek çok kelimede konuşmak anlamı vardır. Veya “Kal” kökündeki
dönüşüm zincirinde olduğu gibi Gal/Kal/Qal/Xal/Hal/Al/Yal/Jal/Cal gibi birbiri ile çok uzak görünen
kökler arasında ilişki olduğu görülebilir. Bu sıralama içindeki köklerin tamamında ateş ile ilgil
kelimelerin yoğun olarak türediği görülebilir. Üstelik aralardaki eksiklikler de çoğu zaman ya Moğol
dillerinden bazen de Tunguz-Mançu dillerinden çıkan kelimelerle giderilebilmektedir. Örneğin
Gal/Qal/Xal kökündeki ateşle ilgili sözcükler nadiren de olsa Anadolu’da bazı yörelerde bile mevcut
olmakla birlikte, çoğu zaman Moğolca’da kullanılmaktadırlar.

297
TÜRKÇE KÖKLER LİSTESİ
1) X = Ḩ (Gırtlaksı, hırıltılı H sesi). Diğer sesler için Bkz. “Harfler ve Ses Değerleri”.
2) Liste mevcut tüm Türk dillerinin köklerini kapsadığından, bu dillerdeki sesleri gösterebilmek için
Türk Alfabesi’nde bulunmayan harflere de yer verilmiştir (Q, X, W, Ň, Ä). Yalnızca bazı lehçelerde
nadiren rastlanan Peltek harfler ile Moğolca’da ve Gagavuzca’da kullanılan (“Ç” sesinin bir türevi olan
ve “TS” gibi okunan) Ţ harfi listeye dahil edilmemiştir.
3) Türkçe’deki hiçbir lehçe ve şivede sözcük başında bulunmayan “F, Ğ, Ň, R, W” sesleri başlangıç
harfi olarak yer almamıştır.
4) Kelime köklerinde Türkçe’de J ve F harfleri aslında bulunmadığı halde kimi lehçelerde “Y/J/C”
dönüşümü ile sıklıkla kullanılan “J” ile halk ağızlarında “V/F” dönüşümü ile kullanılan “F” harfinin
bulunduğu kökler parantez içerisinde gösterilmiştir.
5) Türkçe köklerde uzun sesler (Â, Ê, Î, Û, Ô) bulunmadığı için bunlara yer verilmemiştir. Bazı dillerde
örneğin Gagavuzca ve Kırgızca’da “Ğ” harfi sesli harflerin ard arda iki kere yazılmasıyla elde edilir.
Örneğin: (Kırgızca’da) Too (Dağ) sözcüğünde olduğu gibi. Ancak buradaki söyleyiş aslında “Toğ”
şeklinde gösterilmelidir.
6) Listede doğadaki seslerin veya görüntülerin (özellikle ışıkla ilgili), yada kokuyla ilgili duyuların
simgesel olarak zihinde oluşturduğu çağrışımla ortayan çıkan “Yansılayıcı” (Onomatope) köklere de
yer verilmiştir. Bu nedenle sadece birkaç kelime bile türetmiş olsa da bu tür köklerin de eklenmesi ile
sayı belirli bir oranda artmıştır. Örneğin Hav/Haw/Xaw kökünden türeyen yalnızca “Havlamak”
(köpeğin ses çıkarması) fiili bulunmaktadır. Bu köklere de önem verilmesinin nedeni uzak geçmişte,
çok eski dönemlerde “Yansılayıcı” kök olarak dile katılan pek çok unsurun bugün yüzlerce hatta
binlerce kelime üretmiş olduğu gerçeğidir. Örneğin Hay/Ay kökünden türeyen kelimeler (hepsi
değilse bile önemli bir kısmı) hayvanları süren insanların çıkardığı bir sese dayalıdır.
7) Listede Türkçe’nin dil yapısının elverdiği mümkün olabilecek tüm kökler yer almaktadır. Şive, lehçe
veya ağızda ortaya çıkan herhangi bir söyleyiş farkıyla bile olsa henüz ilişkilendirilmiş bir sözcük
bulunmasa dahi olası köklerin tamamı bulunmaktadır. Örneğin Türkiye Türkçesi’nde “J” ve “M” ile
başlayan kök yoktur. “C”, “H”, “L”, “N” ve “Z” ile başlayanlar ise herbirinde sadece birkaçar tanedir.
Anadolu Türkçesi’ndeki köklerin hangileri olduğu bazı araştırmacılar tarafından tespit edilmiş olmakla
birlikte Dünya’daki tüm Türk dillerini kapsayacak biçimde eleme yapmak oldukça geniş kapsamlı bir
çalışma gerektirmektedir. Ancak aşağıdaki liste yine de bu yönde değerlendirme yapmak isteyenlere
yardımcı olacaktır.

İKİ HARFLİ (Ünlü ile başlayan) KÖKLER


At Ad Ay (Aj) Ac Aç Aş As Az Ar Ah Ax Aq Ak Ag Ağ Aw Av (Af) Ap Ab Am An Aň Al
Ät Äd Äy (Äj) Äc Äç Äş Äs Äz Är Äh – – Äk Äg Äğ Äw Äv (Äf) Äp Äb Äm Än Äň Äl
Et Ed Ey (Ej) Ec Eç Eş Es Ez Er Eh – – Ek Eg Eğ Ew Ev (Ef) Ep Eb Em En Eň El
İt İd İy (İj) İc İç İş İs İz İr İh – – İk İg İğ İw İv (İf) İp İb İm İn İň İl
It Id Iy (Ij) Ic Iç Iş Is Iz Ir Ih Ix Iq Ik Ig Iğ Iw Iv (If) Ip Ib Im In Iň Il
Ot Od Oy (Oj) Oc Oç Oş Os Oz Or Oh Ox Oq Ok Og Oğ Ow Ov (Of) Op Ob Om On Oň Ol
Öt Öd Öy (Öj) Öc Öç Öş Ös Öz Ör Öh – – Ök Ög Öğ Öw Öv (Öf) Öp Öb Öm Ön Öň Öl
Ut Ud Uy (Uj) Uc Uç Uş Us Uz Ur Uh Ux Uq Uk Ug Uğ Uw Uv (Uf) Up Ub Um Un Uň Ul
Üt Üd Üy (Üj) Üc Üç Üş Üs Üz Ür Üh – – Ük Üg Üğ Üw Üv (Üf) Üp Üb Üm Ün Üň Ül

298
ÜÇ HARFLİ (Ünsüz ile başlayan) KÖKLER

–T–
Tat Tad Tay (Taj) Tac Taç Taş Tas Taz Tar Tah Tax Taq Tak Tag Tağ Taw Tav (Taf) Tap Tab Tam Tan Taň Tal
Tät Täd Täy (Täj) Täc Täç Täş Täs Täz Tär Täh – – Täk Täg Täğ Täw Täv (Täf) Täp Täb Täm Tän Täň Täl
Tet Ted Tey (Tej) Tec Teç Teş Tes Tez Ter Teh – – Tek Teg Teğ Tew Tev (Tef) Tep Teb Tem Ten Teň Tel
Tit Tid Tiy (Tij) Tic Tiç Tiş Tis Tiz Tir Tih – – Tik Tig Tiğ Tiw Tiv (Tif) Tip Tib Tim Tin Tiň Til
Tıt Tıd Tıy (Tıj) Tıc Tıç Tış Tıs Tız Tır Tıh Tıx Tıq Tık Tıg Tığ Tıw Tıv (Tıf) Tıp Tıb Tım Tın Tıň Tıl
Tot Tod Toy (Toj) Toc Toç Toş Tos Toz Tor Toh Tox Toq Tok Tog Toğ Tow Tov (Tof) Top Tob Tom Ton Toň Tol
Töt Töd Töy (Töj) Töc Töç Töş Tös Töz Tör Töh – – Tök Tög Töğ Töw Töv (Töf) Töp Töb Töm Tön Töň Töl
Tut Tud Tuy (Tuj) Tuc Tuç Tuş Tus Tuz Tur Tuh Tux Tuq Tuk Tug Tuğ Tuw Tuv (Tuf) Tup Tub Tum Tun Tuň Tul
Tüt Tüd Tüy (Tüj) Tüc Tüç Tüş Tüs Tüz Tür Tüh – – Tük Tüg Tüğ Tüw Tüv (Tüf) Tüp Tüb Tüm Tün Tüň Tül

–D–
Dat Dad Day (Daj) Dac Daç Daş Das Daz Dar Dah Dax Daq Dak Dag Dağ Daw Dav (Daf) Dap Dab Dam Dan Daň Dal
Dät Däd Däy (Däj) Däc Däç Däş Däs Däz Där Däh – – Däk Däg Däğ Däw Däv (Däf) Däp Däb Däm Dän Däň Däl
Det Ded Dey (Dej) Dec Deç Deş Des Dez Der Deh – – Dek Deg Değ Dew Dev (Def) Dep Deb Dem Den Deň Del
Dit Did Diy (Dij) Dic Diç Diş Dis Diz Dir Dih – – Dik Dig Diğ Diw Div (Dif) Dip Dib Dim Din Diň Dil
Dıt Dıd Dıy (Dıj) Dıc Dıç Dış Dıs Dız Dır Dıh Dıx Dıq Dık Dıg Dığ Dıw Dıv (Dıf) Dıp Dıb Dım Dın Dıň Dıl
Dot Dod Doy (Doj) Doc Doç Doş Dos Doz Dor Doh Dox Doq Dok Dog Doğ Dow Dov (Dof) Dop Dob Dom Don Doň Dol
Döt Död Döy (Döj) Döc Döç Döş Dös Döz Dör Döh – – Dök Dög Döğ Döw Döv (Döf) Döp Döb Döm Dön Döň Döl
Dut Dud Duy (Duj) Duc Duç Duş Dus Duz Dur Duh Dux Duq Duk Dug Duğ Duw Duv (Duf) Dup Dub Dum Dun Duň Dul
Düt Düd Düy (Düj) Düc Düç Düş Düs Düz Dür Düh – – Dük Düg Düğ Düw Düv (Düf) Düp Düb Düm Dün Düň Dül

–Y–
Yat Yad Yay (Yaj) Yac Yaç Yaş Yas Yaz Yar Yah Yax Yaq Yak Yag Yağ Yaw Yav (Yaf) Yap Yab Yam Yan Yaň Yal
Yät Yäd Yäy (Yäj) Yäc Yäç Yäş Yäs Yäz Yär Yäh – – Yäk Yäg Yäğ Yäw Yäv (Yäf) Yäp Yäb Yäm Yän Yäň Yäl
Yet Yed Yey (Yej) Yec Yeç Yeş Yes Yez Yer Yeh – – Yek Yeg Yeğ Yew Yev (Yef) Yep Yeb Yem Yen Yeň Yel
Yit Yid Yiy (Yij) Yic Yiç Yiş Yis Yiz Yir Yih – – Yik Yig Yiğ Yiw Yiv (Yif) Yip Yib Yim Yin Yiň Yil
Yıt Yıd Yıy (Yıj) Yıc Yıç Yış Yıs Yız Yır Yıh Yıx Yıq Yık Yıg Yığ Yıw Yıv (Yıf) Yıp Yıb Yım Yın Yıň Yıl
Yot Yod Yoy (Yoj) Yoc Yoç Yoş Yos Yoz Yor Yoh Yox Yoq Yok Yog Yoğ Yow Yov (Yof) Yop Yob Yom Yon Yoň Yol
Yöt Yöd Yöy (Yöj) Yöc Yöç Yöş Yös Yöz Yör Yöh – – Yök Yög Yöğ Yöw Yöv (Yöf) Yöp Yöb Yöm Yön Yöň Yöl
Yut Yud Yuy (Yuj) Yuc Yuç Yuş Yus Yuz Yur Yuh Yux Yuq Yuk Yug Yuğ Yuw Yuv (Yuf) Yup Yub Yum Yun Yuň Yul
Yüt Yüd Yüy (Yüj) Yüc Yüç Yüş Yüs Yüz Yür Yüh – – Yük Yüg Yüğ Yüw Yüv (Yüf) Yüp Yüb Yüm Yün Yüň Yül

– J – (Anadolu Türkçesi’nde yoktur.)


Jat Jad Jay (Jaj) Jac Jaç Jaş Jas Jaz Jar Jah Jax Jaq Jak Jag Jağ Jaw Jav (Jaf) Jap Jab Jam Jan Jaň Jal
Jät Jäd Jäy (Jäj) Jäc Jäç Jäş Jäs Jäz Jär Jäh – – Jäk Jäg Jäğ Jäw Jäv (Jäf) Jäp Jäb Jäm Jän Jäň Jäl
Jet Jed Jey (Jej) Jec Jeç Jeş Jes Jez Jer Jeh – – Jek Jeg Jeğ Jew Jev (Jef) Jep Jeb Jem Jen Jeň Jel
Jit Jid Jiy (Jij) Jic Jiç Jiş Jis Jiz Jir Jih – – Jik Jig Jiğ Jiw Jiv (Jif) Jip Jib Jim Jin Jiň Jil
Jıt Jıd Jıy (Jıj) Jıc Jıç Jış Jıs Jız Jır Jıh Jıx Jıq Jık Jıg Jığ Jıw Jıv (Jıf) Jıp Jıb Jım Jın Jıň Jıl
Jot Jod Joy (Joj) Joc Joç Joş Jos Joz Jor Joh Jox Joq Jok Jog Joğ Jow Jov (Jof) Jop Job Jom Jon Joň Jol
Jöt Jöd Jöy (Jöj) Jöc Jöç Jöş Jös Jöz Jör Jöh – – Jök Jög Jöğ Jöw Jöv (Jöf) Jöp Jöb Jöm Jön Jöň Jöl
Jut Jud Juy (Juj) Juc Juç Juş Jus Juz Jur Juh Jux Juq Juk Jug Juğ Juw Juv (Juf) Jup Jub Jum Jun Juň Jul
Jüt Jüd Jüy (Jüj) Jüc Jüç Jüş Jüs Jüz Jür Jüh – – Jük Jüg Jüğ Jüw Jüv (Jüf) Jüp Jüb Jüm Jün Jüň Jül

299
– C – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)
Cat Cad Cay (Caj) Cac Caç Caş Cas Caz Car Cah Cax Caq Cak Cag Cağ Caw Cav (Caf) Cap Cab Cam Can Caň Cal
Cät Cäd Cäy (Cäj) Cäc Cäç Cäş Cäs Cäz Cär Cäh – – Cäk Cäg Cäğ Cäw Cäv (Cäf) Cäp Cäb Cäm Cän Cäň Cäl
Cet Ced Cey (Cej) Cec Ceç Ceş Ces Cez Cer Ceh – – Cek Ceg Ceğ Cew Cev (Cef) Cep Ceb Cem Cen Ceň Cel
Cit Cid Ciy (Cij) Cic Ciç Ciş Cis Ciz Cir Cih – – Cik Cig Ciğ Ciw Civ (Cif) Cip Cib Cim Cin Ciň Cil
Cıt Cıd Cıy (Cıj) Cıc Cıç Cış Cıs Cız Cır Cıh Cıx Cıq Cık Cıg Cığ Cıw Cıv (Cıf) Cıp Cıb Cım Cın Cıň Cıl
Cot Cod Coy (Coj) Coc Coç Coş Cos Coz Cor Coh Cox Coq Cok Cog Coğ Cow Cov (Cof) Cop Cob Com Con Coň Col
Cöt Cöd Cöy (Cöj) Cöc Cöç Cöş Cös Cöz Cör Cöh – – Cök Cög Cöğ Cöw Cöv (Cöf) Cöp Cöb Cöm Cön Cöň Cöl
Cut Cud Cuy (Cuj) Cuc Cuç Cuş Cus Cuz Cur Cuh Cux Cuq Cuk Cug Cuğ Cuw Cuv (Cuf) Cup Cub Cum Cun Cuň Cul
Cüt Cüd Cüy (Cüj) Cüc Cüç Cüş Cüs Cüz Cür Cüh – – Cük Cüg Cüğ Cüw Cüv (Cüf) Cüp Cüb Cüm Cün Cüň Cül

–Ç–
Çat Çad Çay (Çaj) Çac Çaç Çaş Ças Çaz Çar Çah Çax Çaq Çak Çag Çağ Çaw Çav (Çaf) Çap Çab Çam Çan Çaň Çal
Çät Çäd Çäy (Çäj) Çäc Çäç Çäş Çäs Çäz Çär Çäh – – Çäk Çäg Çäğ Çäw Çäv (Çäf) Çäp Çäb Çäm Çän Çäň Çäl
Çet Çed Çey (Çej) Çec Çeç Çeş Çes Çez Çer Çeh – – Çek Çeg Çeğ Çew Çev (Çef) Çep Çeb Çem Çen Çeň Çel
Çit Çid Çiy (Çij) Çic Çiç Çiş Çis Çiz Çir Çih – – Çik Çig Çiğ Çiw Çiv (Çif) Çip Çib Çim Çin Çiň Çil
Çıt Çıd Çıy (Çıj) Çıc Çıç Çış Çıs Çız Çır Çıh Çıx Çıq Çık Çıg Çığ Çıw Çıv (Çıf) Çıp Çıb Çım Çın Çıň Çıl
Çot Çod Çoy (Çoj) Çoc Çoç Çoş Ços Çoz Çor Çoh Çox Çoq Çok Çog Çoğ Çow Çov (Çof) Çop Çob Çom Çon Çoň Çol
Çöt Çöd Çöy (Çöj) Çöc Çöç Çöş Çös Çöz Çör Çöh – – Çök Çög Çöğ Çöw Çöv (Çöf) Çöp Çöb Çöm Çön Çöň Çöl
Çut Çud Çuy (Çuj) Çuc Çuç Çuş Çus Çuz Çur Çuh Çux Çuq Çuk Çug Çuğ Çuw Çuv (Çuf) Çup Çub Çum Çun Çuň Çul
Çüt Çüd Çüy (Çüj) Çüc Çüç Çüş Çüs Çüz Çür Çüh – – Çük Çüg Çüğ Çüw Çüv (Çüf) Çüp Çüb Çüm Çün Çüň Çül

–Ş–
Şat Şad Şay (Şaj) Şac Şaç Şaş Şas Şaz Şar Şah Şax Şaq Şak Şag Şağ Şaw Şav (Şaf) Şap Şab Şam Şan Şaň Şal
Şät Şäd Şäy (Şäj) Şäc Şäç Şäş Şäs Şäz Şär Şäh – – Şäk Şäg Şäğ Şäw Şäv (Şäf) Şäp Şäb Şäm Şän Şäň Şäl
Şet Şed Şey (Şej) Şec Şeç Şeş Şes Şez Şer Şeh – – Şek Şeg Şeğ Şew Şev (Şef) Şep Şeb Şem Şen Şeň Şel
Şit Şid Şiy (Şij) Şic Şiç Şiş Şis Şiz Şir Şih – – Şik Şig Şiğ Şiw Şiv (Şif) Şip Şib Şim Şin Şiň Şil
Şıt Şıd Şıy (Şıj) Şıc Şıç Şış Şıs Şız Şır Şıh Şıx Şıq Şık Şıg Şığ Şıw Şıv (Şıf) Şıp Şıb Şım Şın Şıň Şıl
Şot Şod Şoy (Şoj) Şoc Şoç Şoş Şos Şoz Şor Şoh Şox Şoq Şok Şog Şoğ Şow Şov (Şof) Şop Şob Şom Şon Şoň Şol
Şöt Şöd Şöy (Şöj) Şöc Şöç Şöş Şös Şöz Şör Şöh – – Şök Şög Şöğ Şöw Şöv (Şöf) Şöp Şöb Şöm Şön Şöň Şöl
Şut Şud Şuy (Şuj) Şuc Şuç Şuş Şus Şuz Şur Şuh Şux Şuq Şuk Şug Şuğ Şuw Şuv (Şuf) Şup Şub Şum Şun Şuň Şul
Şüt Şüd Şüy (Şüj) Şüc Şüç Şüş Şüs Şüz Şür Şüh – – Şük Şüg Şüğ Şüw Şüv (Şüf) Şüp Şüb Şüm Şün Şüň Şül

–S–
Sat Sad Say (Saj) Sac Saç Saş Sas Saz Sar Sah Sax Saq Sak Sag Sağ Saw Sav (Saf) Sap Sab Sam San Saň Sal
Sät Säd Säy (Säj) Säc Säç Säş Säs Säz Sär Säh – – Säk Säg Säğ Säw Säv (Säf) Säp Säb Säm Sän Säň Säl
Set Sed Sey (Sej) Sec Seç Seş Ses Sez Ser Seh – – Sek Seg Seğ Sew Sev (Sef) Sep Seb Sem Sen Seň Sel
Sit Sid Siy (Sij) Sic Siç Siş Sis Siz Sir Sih – – Sik Sig Siğ Siw Siv (Sif) Sip Sib Sim Sin Siň Sil
Sıt Sıd Sıy (Sıj) Sıc Sıç Sış Sıs Sız Sır Sıh Sıx Sıq Sık Sıg Sığ Sıw Sıv (Sıf) Sıp Sıb Sım Sın Sıň Sıl
Sot Sod Soy (Soj) Soc Soç Soş Sos Soz Sor Soh Sox Soq Sok Sog Soğ Sow Sov (Sof) Sop Sob Som Son Soň Sol
Söt Söd Söy (Söj) Söc Söç Söş Sös Söz Sör Söh – – Sök Sög Söğ Söw Söv (Söf) Söp Söb Söm Sön Söň Söl
Sut Sud Suy (Suj) Suc Suç Suş Sus Suz Sur Suh Sux Suq Suk Sug Suğ Suw Suv (Suf) Sup Sub Sum Sun Suň Sul
Süt Süd Süy (Süj) Süc Süç Süş Süs Süz Sür Süh – – Sük Süg Süğ Süw Süv (Süf) Süp Süb Süm Sün Süň Sül

300
– Z – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)
Zat Zad Zay (Zaj) Zac Zaç Zaş Zas Zaz Zar Zah Zax Zaq Zak Zag Zağ Zaw Zav (Zaf) Zap Zab Zam Zan Zaň Zal
Zät Zäd Zäy (Zäj) Zäc Zäç Zäş Zäs Zäz Zär Zäh – – Zäk Zäg Zäğ Zäw Zäv (Zäf) Zäp Zäb Zäm Zän Zäň Zäl
Zet Zed Zey (Zej) Zec Zeç Zeş Zes Zez Zer Zeh – – Zek Zeg Zeğ Zew Zev (Zef) Zep Zeb Zem Zen Zeň Zel
Zit Zid Ziy (Zij) Zic Ziç Ziş Zis Ziz Zir Zih – – Zik Zig Ziğ Ziw Ziv (Zif) Zip Zib Zim Zin Ziň Zil
Zıt Zıd Zıy (Zıj) Zıc Zıç Zış Zıs Zız Zır Zıh Zıx Zıq Zık Zıg Zığ Zıw Zıv (Zıf) Zıp Zıb Zım Zın Zıň Zıl
Zot Zod Zoy (Zoj) Zoc Zoç Zoş Zos Zoz Zor Zoh Zox Zoq Zok Zog Zoğ Zow Zov (Zof) Zop Zob Zom Zon Zoň Zol
Zöt Zöd Zöy (Zöj) Zöc Zöç Zöş Zös Zöz Zör Zöh – – Zök Zög Zöğ Zöw Zöv (Zöf) Zöp Zöb Zöm Zön Zöň Zöl
Zut Zud Zuy (Zuj) Zuc Zuç Zuş Zus Zuz Zur Zuh Zux Zuq Zuk Zug Zuğ Zuw Zuv (Zuf) Zup Zub Zum Zun Zuň Zul
Züt Züd Züy (Züj) Züc Züç Züş Züs Züz Zür Züh – – Zük Züg Züğ Züw Züv (Züf) Züp Züb Züm Zün Züň Zül

– H – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)


Hat Had Hay (Haj) Hac Haç Haş Has Haz Har Hah Hax Haq Hak Hag Hağ Haw Hav (Haf) Hap Hab Ham Han Haň Hal
Hät Häd Häy (Häj) Häc Häç Häş Häs Häz Här Häh – – Häk Häg Häğ Häw Häv (Häf) Häp Häb Häm Hän Häň Häl
Het Hed Hey (Hej) Hec Heç Heş Hes Hez Her Heh – – Hek Heg Heğ Hew Hev (Hef) Hep Heb Hem Hen Heň Hel
Hit Hid Hiy (Hij) Hic Hiç Hiş His Hiz Hir Hih – – Hik Hig Hiğ Hiw Hiv (Hif) Hip Hib Him Hin Hiň Hil
Hıt Hıd Hıy (Hıj) Hıc Hıç Hış Hıs Hız Hır Hıh Hıx Hıq Hık Hıg Hığ Hıw Hıv (Hıf) Hıp Hıb Hım Hın Hıň Hıl
Hot Hod Hoy (Hoj) Hoc Hoç Hoş Hos Hoz Hor Hoh Hox Hoq Hok Hog Hoğ How Hov (Hof) Hop Hob Hom Hon Hoň Hol
Höt Höd Höy (Höj) Höc Höç Höş Hös Höz Hör Höh – – Hök Hög Höğ Höw Höv (Höf) Höp Höb Höm Hön Höň Höl
Hut Hud Huy (Huj) Huc Huç Huş Hus Huz Hur Huh Hux Huq Huk Hug Huğ Huw Huv (Huf) Hup Hub Hum Hun Huň Hul
Hüt Hüd Hüy (Hüj) Hüc Hüç Hüş Hüs Hüz Hür Hüh – – Hük Hüg Hüğ Hüw Hüv (Hüf) Hüp Hüb Hüm Hün Hüň Hül

– X – [Gırtlaksı, hırıltılı Ḩ] (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında mevcuttur).


Xat Xad Xay (Xaj) Xac Xaç Xaş Xas Xaz Xar Xah Xax Xaq Xak Xag Xağ Xaw Xav (Xaf) Xap Xab Xam Xan Xaň Xal
Xät Xäd Xäy (Xäj) Xäc Xäç Xäş Xäs Xäz Xär Xäh – – Xäk Xäg Xäğ Xäw Xäv (Xäf) Xäp Xäb Xäm Xän Xäň Xäl
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Xıt Xıd Xıy (Xıj) Xıc Xıç Xış Xıs Xız Xır Xıh Xıx Xıq Xık Xıg Xığ Xıw Xıv (Xıf) Xıp Xıb Xım Xın Xıň Xıl
Xot Xod Xoy (Xoj) Xoc Xoç Xoş Xos Xoz Xor Xoh Xox Xoq Xok Xog Xoğ Xow Xov (Xof) Xop Xob Xom Xon Xoň Xol
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Xut Xud Xuy (Xuj) Xuc Xuç Xuş Xus Xuz Xur Xuh Xux Xuq Xuk Xug Xuğ Xuw Xuv (Xuf) Xup Xub Xum Xun Xuň Xul
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

– Q – [Gırtlaksı, kalın K/G] (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında mevcuttur.)


Qat Qad Qay (Qaj) Qac Qaç Qaş Qas Qaz Qar Qah Qax Qaq Qak Qag Qağ Qaw Qav (Qaf) Qap Qab Qam Qan Qaň Qal
Qät Qäd Qäy (Qäj) Qäc Qäç Qäş Qäs Qäz Qär Qäh – – Qäk Qäg Qäğ Qäw Qäv (Qäf) Qäp Qäb Qäm Qän Qäň Qäl
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Qıt Qıd Qıy (Qıj) Qıc Qıç Qış Qıs Qız Qır Qıh Qıx Qıq Qık Qıg Qığ Qıw Qıv (Qıf) Qıp Qıb Qım Qın Qıň Qıl
Qot Qod Qoy (Qoj) Qoc Qoç Qoş Qos Qoz Qor Qoh Qox Qoq Qok Qog Qoğ Qow Qov (Qof) Qop Qob Qom Qon Qoň Qol
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Qut Qud Quy (Quj) Quc Quç Quş Qus Quz Qur Quh Qux Quq Quk Qug Quğ Quw Quv (Quf) Qup Qub Qum Qun Quň Qul
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

301
–K–
Kat Kad Kay (Kaj) Kac Kaç Kaş Kas Kaz Kar Kah Kax Kaq Kak Kag Kağ Kaw Kav (Kaf) Kap Kab Kam Kan Kaň Kal
Kät Käd Käy (Käj) Käc Käç Käş Käs Käz Kär Käh – – Käk Käg Käğ Käw Käv (Käf) Käp Käb Käm Kän Käň Käl
Ket Ked Key (Kej) Kec Keç Keş Kes Kez Ker Keh – – Kek Keg Keğ Kew Kev (Kef) Kep Keb Kem Ken Keň Kel
Kit Kid Kiy (Kij) Kic Kiç Kiş Kis Kiz Kir Kih – – Kik Kig Kiğ Kiw Kiv (Kif) Kip Kib Kim Kin Kiň Kil
Kıt Kıd Kıy (Kıj) Kıc Kıç Kış Kıs Kız Kır Kıh Kıx Kıq Kık Kıg Kığ Kıw Kıv (Kıf) Kıp Kıb Kım Kın Kıň Kıl
Kot Kod Koy (Koj) Koc Koç Koş Kos Koz Kor Koh Kox Koq Kok Kog Koğ Kow Kov (Kof) Kop Kob Kom Kon Koň Kol
Köt Köd Köy (Köj) Köc Köç Köş Kös Köz Kör Köh – – Kök Kög Köğ Köw Köv (Köf) Köp Köb Köm Kön Köň Köl
Kut Kud Kuy (Kuj) Kuc Kuç Kuş Kus Kuz Kur Kuh Kux Kuq Kuk Kug Kuğ Kuw Kuv (Kuf) Kup Kub Kum Kun Kuň Kul
Küt Küd Küy (Küj) Küc Küç Küş Küs Küz Kür Küh – – Kük Küg Küğ Küw Küv (Küf) Küp Küb Küm Kün Küň Kül

–G–
Gat Gad Gay (Gaj) Gac Gaç Gaş Gas Gaz Gar Gah Gax Gaq Gak Gag Gağ Gaw Gav (Gaf) Gap Gab Gam Gan Gaň Gal
Gät Gäd Gäy (Gäj) Gäc Gäç Gäş Gäs Gäz Gär Gäh – – Gäk Gäg Gäğ Gäw Gäv (Gäf) Gäp Gäb Gäm Gän Gäň Gäl
Get Ged Gey (Gej) Gec Geç Geş Ges Gez Ger Geh – – Gek Geg Geğ Gew Gev (Gef) Gep Geb Gem Gen Geň Gel
Git Gid Giy (Gij) Gic Giç Giş Gis Giz Gir Gih – – Gik Gig Giğ Giw Giv (Gif) Gip Gib Gim Gin Giň Gil
Gıt Gıd Gıy (Gıj) Gıc Gıç Gış Gıs Gız Gır Gıh Gıx Gıq Gık Gıg Gığ Gıw Gıv (Gıf) Gıp Gıb Gım Gın Gıň Gıl
Got God Goy (Goj) Goc Goç Goş Gos Goz Gor Goh Gox Goq Gok Gog Goğ Gow Gov (Gof) Gop Gob Gom Gon Goň Gol
Göt Göd Göy (Göj) Göc Göç Göş Gös Göz Gör Göh – – Gök Gög Göğ Göw Göv (Göf) Göp Göb Göm Gön Göň Göl
Gut Gud Guy (Guj) Guc Guç Guş Gus Guz Gur Guh Gux Guq Guk Gug Guğ Guw Guv (Guf) Gup Gub Gum Gun Guň Gul
Güt Güd Güy (Güj) Güc Güç Güş Güs Güz Gür Güh – – Gük Güg Güğ Güw Güv (Güf) Güp Güb Güm Gün Güň Gül

–V–
Vat Vad Vay (Vaj) Vac Vaç Vaş Vas Vaz Var Vah Vax Vaq Vak Vag Vağ Vaw Vav (Vaf) Vap Vab Vam Van Vaň Val
Vät Väd Väy (Väj) Väc Väç Väş Väs Väz Vär Väh – – Väk Väg Väğ Väw Väv (Väf) Väp Väb Väm Vän Väň Väl
Vet Ved Vey (Vej) Vec Veç Veş Ves Vez Ver Veh – – Vek Veg Veğ Vew Vev (Vef) Vep Veb Vem Ven Veň Vel
Vit Vid Viy (Vij) Vic Viç Viş Vis Viz Vir Vih – – Vik Vig Viğ Viw Viv (Vif) Vip Vib Vim Vin Viň Vil
Vıt Vıd Vıy (Vıj) Vıc Vıç Vış Vıs Vız Vır Vıh Vıx Vıq Vık Vıg Vığ Vıw Vıv (Vıf) Vıp Vıb Vım Vın Vıň Vıl
Vot Vod Voy (Voj) Voc Voç Voş Vos Voz Vor Voh Vox Voq Vok Vog Voğ Vow Vov (Vof) Vop Vob Vom Von Voň Vol
Vöt Vöd Vöy (Vöj) Vöc Vöç Vöş Vös Vöz Vör Vöh – – Vök Vög Vöğ Vöw Vöv (Vöf) Vöp Vöb Vöm Vön Vöň Völ
Vut Vud Vuy (Vuj) Vuc Vuç Vuş Vus Vuz Vur Vuh Vux Vuq Vuk Vug Vuğ Vuw Vuv (Vuf) Vup Vub Vum Vun Vuň Vul
Vüt Vüd Vüy (Vüj) Vüc Vüç Vüş Vüs Vüz Vür Vüh – – Vük Vüg Vüğ Vüw Vüv (Vüf) Vüp Vüb Vüm Vün Vüň Vül

–P–
Pat Pad Pay (Paj) Pac Paç Paş Pas Paz Par Pah Pax Paq Pak Pag Pağ Paw Pav (Paf) Pap Pab Pam Pan Paň Pal
Pät Päd Päy (Päj) Päc Päç Päş Päs Päz Pär Päh – – Päk Päg Päğ Päw Päv (Päf) Päp Päb Päm Pän Päň Päl
Pet Ped Pey (Pej) Pec Peç Peş Pes Pez Per Peh – – Pek Peg Peğ Pew Pev (Pef) Pep Peb Pem Pen Peň Pel
Pit Pid Piy (Pij) Pic Piç Piş Pis Piz Pir Pih – – Pik Pig Piğ Piw Piv (Pif) Pip Pib Pim Pin Piň Pil
Pıt Pıd Pıy (Pıj) Pıc Pıç Pış Pıs Pız Pır Pıh Pıx Pıq Pık Pıg Pığ Pıw Pıv (Pıf) Pıp Pıb Pım Pın Pıň Pıl
Pot Pod Poy (Poj) Poc Poç Poş Pos Poz Por Poh Pox Poq Pok Pog Poğ Pow Pov (Pof) Pop Pob Pom Pon Poň Pol
Pöt Pöd Pöy (Pöj) Pöc Pöç Pöş Pös Pöz Pör Pöh – – Pök Pög Pöğ Pöw Pöv (Pöf) Pöp Pöb Pöm Pön Pöň Pöl
Put Pud Puy (Puj) Puc Puç Puş Pus Puz Pur Puh Pux Puq Puk Pug Puğ Puw Puv (Puf) Pup Pub Pum Pun Puň Pul
Püt Püd Püy (Püj) Püc Püç Püş Püs Püz Pür Püh – – Pük Püg Püğ Püw Püv (Püf) Püp Püb Püm Pün Püň Pül

302
–B–
Bat Bad Bay (Baj) Bac Baç Baş Bas Baz Bar Bah Bax Baq Bak Bag Bağ Baw Bav (Baf) Bap Bab Bam Ban Baň Bal
Bät Bäd Bäy (Bäj) Bäc Bäç Bäş Bäs Bäz Bär Bäh – – Bäk Bäg Bäğ Bäw Bäv (Bäf) Bäp Bäb Bäm Bän Bäň Bäl
Bet Bed Bey (Bej) Bec Beç Beş Bes Bez Ber Beh – – Bek Beg Beğ Bew Bev (Bef) Bep Beb Bem Ben Beň Bel
Bit Bid Biy (Bij) Bic Biç Biş Bis Biz Bir Bih – – Bik Big Biğ Biw Biv (Bif) Bip Bib Bim Bin Biň Bil
Bıt Bıd Bıy (Bıj) Bıc Bıç Bış Bıs Bız Bır Bıh Bıx Bıq Bık Bıg Bığ Bıw Bıv (Bıf) Bıp Bıb Bım Bın Bıň Bıl
Bot Bod Boy (Boj) Boc Boç Boş Bos Boz Bor Boh Box Boq Bok Bog Boğ Bow Bov (Bof) Bop Bob Bom Bon Boň Bol
Böt Böd Böy (Böj) Böc Böç Böş Bös Böz Bör Böh – – Bök Bög Böğ Böw Böv (Böf) Böp Böb Böm Bön Böň Böl
But Bud Buy (Buj) Buc Buç Buş Bus Buz Bur Buh Bux Buq Buk Bug Buğ Buw Buv (Buf) Bup Bub Bum Bun Buň Bul
Büt Büd Büy (Büj) Büc Büç Büş Büs Büz Bür Büh – – Bük Büg Büğ Büw Büv (Büf) Büp Büb Büm Bün Büň Bül

– M – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır. B/M dönüşümü ile.)
Mat Mad May (Maj) Mac Maç Maş Mas Maz Mar Mah Max Maq Mak Mag Mağ Maw Mav (Maf) Map Mab Mam Man Maň Mal
Mät Mäd Mäy (Mäj) Mäc Mäç Mäş Mäs Mäz Mär Mäh – – Mäk Mäg Mäğ Mäw Mäv (Mäf) Mäp Mäb Mäm Män Mäň Mäl
Met Med Mey (Mej) Mec Meç Meş Mes Mez Mer Meh – – Mek Meg Meğ Mew Mev (Mef) Mep Meb Mem Men Meň Mel
Mit Mid Miy (Mij) Mic Miç Miş Mis Miz Mir Mih – – Mik Mig Miğ Miw Miv (Mif) Mip Mib Mim Min Miň Mil
Mıt Mıd Mıy (Mıj) Mıc Mıç Mış Mıs Mız Mır Mıh Mıx Mıq Mık Mıg Mığ Mıw Mıv (Mıf) Mıp Mıb Mım Mın Mıň Mıl
Mot Mod Moy (Moj) Moc Moç Moş Mos Moz Mor Moh Mox Moq Mok Mog Moğ Mow Mov (Mof) Mop Mob Mom Mon Moň Mol
Möt Möd Möy (Möj) Möc Möç Möş Mös Möz Mör Möh – – Mök Mög Möğ Möw Möv (Möf) Möp Möb Möm Mön Möň Möl
Mut Mud Muy (Muj) Muc Muç Muş Mus Muz Mur Muh Mux Muq Muk Mug Muğ Muw Muv (Muf) Mup Mub Mum Mun Muň Mul
Müt Müd Müy (Müj) Müc Müç Müş Müs Müz Mür Müh – – Mük Müg Müğ Müw Müv (Müf) Müp Müb Müm Mün Müň Mül

– N – (Anadolu Türkçesi’nde sınırlıdır. Diğer lehçelerde Y/N dönüşümü ile çıkar.)


Nat Nad Nay (Naj) Nac Naç Naş Nas Naz Nar Nah Nax Naq Nak Nag Nağ Naw Nav (Naf) Nap Nab Nam Nan Naň Nal
Nät Näd Näy (Näj) Näc Näç Näş Näs Näz När Näh – – Näk Näg Näğ Näw Näv (Näf) Näp Näb Näm Nän Näň Näl
Net Ned Ney (Nej) Nec Neç Neş Nes Nez Ner Neh – – Nek Neg Neğ New Nev (Nef) Nep Neb Nem Nen Neň Nel
Nit Nid Niy (Nij) Nic Niç Niş Nis Niz Nir Nih – – Nik Nig Niğ Niw Niv (Nif) Nip Nib Nim Nin Niň Nil
Nıt Nıd Nıy (Nıj) Nıc Nıç Nış Nıs Nız Nır Nıh Nıx Nıq Nık Nıg Nığ Nıw Nıv (Nıf) Nıp Nıb Nım Nın Nıň Nıl
Not Nod Noy (Noj) Noc Noç Noş Nos Noz Nor Noh Nox Noq Nok Nog Noğ Now Nov (Nof) Nop Nob Nom Non Noň Nol
Nöt Nöd Nöy (Nöj) Nöc Nöç Nöş Nös Nöz Nör Nöh – – Nök Nög Nöğ Nöw Növ (Nöf) Nöp Nöb Nöm Nön Nöň Nöl
Nut Nud Nuy (Nuj) Nuc Nuç Nuş Nus Nuz Nur Nuh Nux Nuq Nuk Nug Nuğ Nuw Nuv (Nuf) Nup Nub Num Nun Nuň Nul
Nüt Nüd Nüy (Nüj) Nüc Nüç Nüş Nüs Nüz Nür Nüh – – Nük Nüg Nüğ Nüw Nüv (Nüf) Nüp Nüb Nüm Nün Nüň Nül

– L – (Anadolu Türkçesi’nde yoktur. Diğer lehçelerde Y/L dönüşümü ile çıkar.)


Lat Lad Lay (Laj) Lac Laç Laş Las Laz Lar Lah Lax Laq Lak Lag Lağ Law Lav (Laf) Lap Lab Lam Lan Laň Lal
Lät Läd Läy (Läj) Läc Läç Läş Läs Läz Lär Läh – – Läk Läg Läğ Läw Läv (Läf) Läp Läb Läm Län Läň Läl
Let Led Ley (Lej) Lec Leç Leş Les Lez Ler Leh – – Lek Leg Leğ Lew Lev (Lef) Lep Leb Lem Len Leň Lel
Lit Lid Liy (Lij) Lic Liç Liş Lis Liz Lir Lih – – Lik Lig Liğ Liw Liv (Lif) Lip Lib Lim Lin Liň Lil
Lıt Lıd Lıy (Lıj) Lıc Lıç Lış Lıs Lız Lır Lıh Lıx Lıq Lık Lıg Lığ Lıw Lıv (Lıf) Lıp Lıb Lım Lın Lıň Lıl
Lot Lod Loy (Loj) Loc Loç Loş Los Loz Lor Loh Lox Loq Lok Log Loğ Low Lov (Lof) Lop Lob Lom Lon Loň Lol
Löt Löd Löy (Löj) Löc Löç Löş Lös Löz Lör Löh – – Lök Lög Löğ Löw Löv (Löf) Löp Löb Löm Lön Löň Löl
Lut Lud Luy (Luj) Luc Luç Luş Lus Luz Lur Luh Lux Luq Luk Lug Luğ Luw Luv (Luf) Lup Lub Lum Lun Luň Lul
Lüt Lüd Lüy (Lüj) Lüc Lüç Lüş Lüs Lüz Lür Lüh – – Lük Lüg Lüğ Lüw Lüv (Lüf) Lüp Lüb Lüm Lün Lüň Lül

303
AÇIKLAMALAR

1
Abakı: Bostan / tarla korkuluğu anlamına gelen sözcük köken olarak şeytana veya öcüye benzeyen
korkutucu nesne anlamına gelir. Şeytan anlamına gelen “Abası” sözcüğünün bazı Türk lehçelerindeki
farklı bir söyleyişi olan “Abahı” (S-H dönüşümü ile) aradaki bağlantıyı kurmak için yeterlidir.

2
Abar: Sandal küreği anlamına gelen sözcüğün ve bu kökten türeyen su ile bağlantılı kelimelerin
Farsça “Ab” (Su) ile ilgili olduğu düşünülebilir. Gerçekten de bu kökle alakalı kelimelerin neredeyse
tamamı su kavramı ile ilişkilidir. Fakat bu durum istisnai birkaç kısmi benzeşim dışında tamamen
tesadüfidir. Sözcüğün kökeni bütünüyle Türkçe’dir (Ural/Altay bağlantılıdır). Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep kökü
dönmek, döndürmek, çevirmek, çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır. Dikkkatle incelendiğinde
hep aynı sonuca varılacaktır. Ses değişimi ile ortaya çıkan Abarmak (Kürek çekmek) fiili de yine
döndürülerek kullanılan bir aracı ifade etmektedir.

3
Abarmak: “Kürek çekmek” demek olan fiilin “Mübalağalı davranmak/konuşmak şeklindeki ikinci
anlamı aynı manayı taşıyan Obarmak fiilinin ses dönüşümü ile ortaya çıkmıştır. Bu fiilin kökünde
büyüyerek genişlemek, yayılmak içeriği vardır. Aynı şekilde “Abartmak” fiili de Obartmak fiilinden
dönüşerek oluşmuştur.
4
Abazan: Sözcüğün kökeni dişilik ifade eden “Aba” ile alakalıdır. Bu bağlamda “Akazan” sözcüğünün
karşıtı bir manaya sahiptir. Abhaz/Abaza halkı ile herhangi bir alakası yoktur.

5
Abramak: Kelimenin kökündeki ses benzerliğine bakılarak Farsça “Ab” (Su) ile alakalı olduğu
yanılgısına düşülebilecek bir kavramdır. Fakat kelime kökü olan Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep ile bu kökten
türeyen kavramlar hep dönmek, döndürmek, çevirmek, çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır.

6
Abzar: Kırsal kesimde, köylerde ve ilçelerin merkezi olmayan mahallelerinde (hatta şehirlerin kenar
bölgelerinde bile) evler genellikle ahırın üzerine ikinci kat olarak inşa edilir. Yani ahırlar evin altında
yer alır. Böylece hem ahıra ulaşım kolay olur, hem hırsızlığa karşı bir önlemdir hem de kışın ahırın
doğal ısısından yararlanılır. Kimi zamanda evler tek olduğunda ahırlar eve çok yakın bir yerdedir. Her
iki durumda da ahırın kapısı avluya açılır. Bu nedenle Abzar sözcüğü hem ahırı hem de avluyu (her
ikisini birden) ifade eden ortak bir kavramdır.

7
Acay: Türk kültüründe büyüklerle konuşulurken büyüğün adının yüzüne söylenmesi ayıp sayılır.
Bunun yerine kadınlarda “Ana, Aba” gibi akrabalık belirten sözcüklerin kullanılması gerekir. Hatta
bazen daha katı uygulamalarda ismin bir tamlamanın içerisinde bile (örneğin “Ayşe Teyze” gibi)
kullanılması uygun bulunmaz. Bu nedenle konuşan kişiyle arasında bir akrabalık bağı bulunmuyor olsa
da yaşça büyük kadınlara “Acay/Açay” diye hitap edilmesi tercih edilir. Aynı kökten türeyen “Acayma”
ise kadın büyüğe karşı adını telaffuz etmeden saygılı hitap etme manasına gelir.

8
Acaylamak: Kendinden yaşça büyük kadınlarla hürmetli konuşmak (“Acay” diyerek konuşmak)
demektir. Türk halk kültüründe büyüğün adı yüzüne söylenmez. Saygısızlık olarak algılanır.

9
Açağ: Gelinin yüzünü açmak için damadın verdiği hediyedir. Asya geleneğinde Bet-Açar (Yüz-Açar)
olarak da bilinir. Damat geline genellikle altın şeklinde Açağ verir.

304
10
Açal: Sabun özütü (Saponin) bazı bitkilerden çıkarılan köpürücü bir maddedir. Suni köpürtücü
olarak temizlik endüstrisinde kullanılır. Aynı zamanda mukolitiktir, balgam söktürücü özelliği bulunur.
Halk kültüründe temizlik amaçlı olarak kullanıldığı gibi halk hekimliği uygulamalarında yararlanıldığına
rastlanır.

11
Açala: Sözcüğün aleni anlamı aslında pek çok yan anlamı da bünyesinde barındıran geniş bir açılıma
sahiptir. Umumi (kamusal), halka açık (publik), faş (herkesçe bilinen) gibi manaları barındırır. Ayrıca
“Anonim” (herkese açık) anlamı da bulunur. Örneğin “Açala Ortaklık” (Anonim Şirket) gibi.

12
Açalamak: Sözcüğün İfşa etmek etmek anlamı pek çok benzer yan anlama sahiptir. Halka arz
etmek, umuma ilan etmek, alenileştirmek gibi…

13
Açalmak: Anadolu halk ağzında “Açılmak” olarak ifade edilen ve çamaşırın (özellikle deterjanla)
yıkandıktan sonra temizlenmesini belirten kavramın doğru söyleniş biçimi olan “Açalmak” fiili
temizlenmek (kirin açılması) anlamına geldiği gibi boğazın veya burnun açılmasını, nefesin
rahatlamasını da ifade eder.

14
Açara: Sözcüğün birbiri ile bağlantılı ve iki kere anlam kaymasına uğramış farklı üç manası vardır.
Asıl anlam açılarak giden nokta yani “Köşe” dir. Anlam kayması ile ortaya çıkmış olan ikinci mana
“Kanatlı kapı” (iki kanadı olan kapı) demektir. İslamiyetle birlikte bu anlamın değişmesi ile de üçüncü
olarak dinsel bir terim olan Zaviye (küçük tekke) manası oluşmuştur ki, sözcüğün Arapçası da hem
köşe hem de tekke içeriğine sahiptir. En son ortaya çıkmış olan bu “Tekke” anlamının sözcük ile olan
bağlantısı ise hem mecazen kapılarını sığınanlara açan yer ilgisinden kaynaklanır. Hem de tekkelerin
genellikle etrafı duvarlarla çevrili ve kanatlı kapıları olan yerler olması dolayısıyladır.
15
Açıtma: Sözcük genel bir kavram olarak mayalanmayı (fermentasyon) ifade etmek için kullanılır.
Özelde ise Sirke yapımını tanımlar. Acıtmak fiili ile olan ilgisi Sirkenin acılığı ile de ilgilidir. Bazı
lehçelerde ise Hamur mayalamayı veya mayalanmış hamuruda ifade eder. Bu bağlamda “Eçitmek”
(mayalamak) fiili ile de doğrudan alakalıdır. Ayrıca Aşıtmak/Ajıtmak (döllemek) kavramlarıyla da hem
ses dönüşümü hem de anlam açısından ilgisi bulunur.

16
Açnavur: Sözcüğün kökeni net olmamakla birlikte Türkçe olması yüksek bir olasılıktır. Türkçe
okunuşun Açnağur/Açnawur şeklinde olması daha uygundur. Buradan hareketle “Açna: Maya”
sonucuna ulaşılabilir. Acıtmak/Açıtmak/Eçitmek sözcükleri Türkçe’de mayalamak anlamı taşır. Ayrıca
sucuğun soyularak tüketilmesi de Açmak fiili ile alakalıdır.

17
Adaklama: Türk halk kültüründe çocuğun en geç bir buçuk yaşında adaklaması (yürümeye
başlaması) gerektiğine inanılır. Bundan sonra yürüyemeyen çocuklara ruhsal varlıkların (Aza’lar)
musallat olduğu düşünülerek evde tütsüleme veya Alazlama (ateş gezdirme) yapılır. Ayrıca kutlu
sayılan bir mekana gidilerek adak adanır. Kavram “D-Y” dönüşümü ile “Ayak” sözcüğü ile doğrudan
ilgilidir. Bu bağlamda çocuğun ayaklanması için kutsal güçlerle etkileşime geçmeyi anlatır.

18
Adaldaşmak: “Helalleşmek” anlamına gelir. Etimolojik olarak karşılıklı olarak ad alıp vermek
demektir. Adın başkasına verilmesi anlayışı pek çok Türkçe sözcükte görülen bir durumdur. Örneğin
“Adamak” sözcüğü adını bir amaç için ortaya koymak demektir. Yani adın bir başkasına teslim
edilmesi aslında mecazen kişinin kendisini teslim etmesi demektir. Ve yapacağı şeyi bizzat üstlendiğini

305
ifade eder. Adaldaşma sözcüğü de adların verilmesinin karşılıklı veya birlikte yapılıyor olduğunu
anlatmaktadır. Bu bağlamda Yeminleşmek (karşılıklı ant içmek) manası da bulunur. “Adal” sözcüğün
Arapça “Helal/Halal” ile (baştaki H harfinin düşmesi ve L – D dönüşümü yoluyla) kısmi benzeşimi
sözcüğün Türkçe bir kökten kaynaklanıyor olduğu gerçeğini değiştirmez. Çok büyük bir olasılıkla
geçmişteki biraz daha farklı bir anlamın İslam kültürüne uyarlanması söz konusudur. Bu önceki anlam
ise adlarını birbirlerine vererek söz verme mantığı ile ilgilidir.

19
Adalyol: Arapça kısmi benzeşimle (baştaki H harfinin düşmesi ve L – D dönüşümü yoluyla) Halal-Yol
(Helal-Yol) manası da vardır. Bu bağlamda “Hidayet” anlamına da gelir.

20
Ağalcan: Sözcüğün kökeni dikkate alındığında “ağ ören” veya daha düşük bir olasılıkla “yukarı
hareket eden” anlamı taşır. Evlerdeki zehirsiz örümceği ifade eder. Modern popüler kültürün etkisiyle
Türk Dünyasının bazı yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Örümcek Adam”ı ifade
edecek biçimde anlam kaymasına uğramıştır.

21
Ağalçı: Sözcüğün “misafir” ve “hastalık” anlamları da bulunur. Bu bağlamda medyumun iletişime
geçtiği ruhu da ifade ediyor olması da muhtemeldir.

22
Ağan: Sözcüğün asıl anlamı olan Ced (ata) ve Totem (hayvan ruhu) dışında kapı, kayanyıldız gibi
diğer anlamları da bulunmakla birlikte kuvvetli başka bir anlam da yaklaşık olarak “Hazreti” manasını
karşılayan dinsel bir saygı sözüdür. (Bu manası “Ağal” ile benzeşir.)

23
Ağarı: Temiz, saf anlamına gelen sözcük “Ğ” düşmesi (veya uzun ünlünün kısalması) ile “Arı” (rafine,
saf) biçimine dönüşmüştür.
24
Ağas: Değişik Türk şive ve lehçelerinde Ağaz/Ağas/As sözcükleri Sansar, Ağaç Sansarı, Gelincik,
Kakım gibi küçük ve yırtıcı hayvanlar için kullanılır. Türkçe sözlüklerde “Kakım” olarak açıklanan As
sözcüğünün doğru biçimi Ağas’dır.

25
Ağgarın: Gerçekte “Ak” ve “Karın” sözcüklerinin bileşik halidir (Akkarın). Penguenlerin
karınlarındaki beyazlık dikkate alınarak halk ağzınca üretilmiş bir kelimedir. Ancak aktarmada orijinal
biçim olan “Ağgarın” tercih edilmiştir.

26
Ağı: Sözcüğün gözyaşı anlamı Ağ/Ak kökü üzerinden Akmak fiili ile bağlantılıdır. Ayrıca “Şeref” ve
“Servet” manaları da vardır ki, bunlar da Türkçe Ağa kelimesi ile doğrudan ilgilidir.
27
Ağırşak: Sporcu diski, tekerlek diski gibi anlamları bulunur. Ancak gerçekte iplik eğirmeye yarayan
kirmeni ağırlaştırmak için alt ucuna takılan, tahta, kemik ya da metalden yapılmış, ortası delik
yarımküre biçimindeki nesne demektir. Kelime anlamı ise ağırlaştırıcı şey demektir.

28
Ağış: Sözcüğün asıl anlamı yükseliştir. Ancak bazı Hristiyan Türk topluluklarında Hz. İsa’nın göğe
çıkışını ifade etmek için kullanılır. Ağışmak ise göğe çıkmak demek olduğu gibi kuşların göğe
yükselmesini veya buharın yukarıya doğru çıkmasını da ifade eder.

29
Ağıtmak: Göğe / yukarıya atmak manası bulunur. Okun göğe fırlatılmasını ifade ettiği gibi kuşların
göğe salınmasını da anlatır.

306
30
Akalay: Alüminyum anlamına gelen kelime “Ak” ve “Kalay” sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır
(Ak-kalay). Ancak aradaki “K” sesinin birisi düşmüştür.

31
Akayaz: Kainat (Kozmoz) anlamına gelen sözcüğün kökeni mitolojiktir. “Ak” ve “Ayaz” sözcüklerinin
bileşimidir. Eski Türk halk kültüründe Ayas Han adlı kişilik bir kış tanrısıdır. Ak sözcüğünün kullanımı
gece gökyüzünde görünen yıldızların oluşturduğu beyazlığın karlara benzetilmesi nedeniyledir.

32
Akazan: Sözcüğün kökeni erillik bildiren “Aka” kavramı ile alakalıdır. Erkek isteyen kadın manası
taşır. Bu bağlamda “Abazan” sözcüğünün karşıtı bir manaya sahiptir.

33
Akrar: Eski Türk halk kültüründe bir tür bereket töreni olup, Alevi kültüründeki “İkrar” ile sonradan
benzeşmiştir. Ancak anlayışın köklerinin İslâmiyet öncesi dönemlere kadar uzandığı anlaşılmaktadır.
Arapça “İkrar” sözcüğü karar verme, kabul etme mânâsı taşır. “İkrar Cemi” adı verilen bu törende kişi
kendi rızası ile nefsâni tutkulardan, aşırı isteklerden, geçici arzulardan vazgeçmeyi ve özünü gerçeğe
adayıp doğru yola girmeyi onaylar. Kişi böylece bir anlamda ruhsal olarak arınmaktadır. Hattâ
mecâzen yeniden doğuş olarak algılanır. Aynı zamanda topluluğa giriş için bir kabul törenidir. Eski
Türk halk inançlarındaki “Ak” anlayışının bir sonucu olarak arınma ve temizlenme ile ilişkili olduğu
görülür.

34
Akuna: Sözcüğün kökeni mitolojiktir. Ak ve Ona (Ana) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Ak Ana
eski Türk inançlarında yer alan ve Yaratılış efsanelerinde bahsi geçen Yaratıcı Su Tanrıçasıdır. Henüz
hiçbir şey yaratılmamışken sonsuz suların içinden çıkarak Tanrı Kayra’ya yaratma ilhamını vermiştir.
Başka bir efsânede Tanrı Ülgen’e yaratma emrini vererek sulara tekrar daldığı anlatılır.

35
Ak-Uy: Beyaz Saray (doğrusu Beyaz Ev, İngilizce: “White House”). ABD yönetim binasıdır.

36
Alabuğa: “Ala” sözcüğü karışık renkli olmayı ve bu renklerin ışıldayarak belirmesini ifade eder.
Buğa/Buga ise ejderha manası taşır. Örneğin “Subuğa” kavramı su ejderi anlamına gelir. Alabuğa ise
balinayı tanımlamakta olup büyüklüğünden ve renklerinden dolayı ejderha çağrışımı yapılmaktadır.
Ancak pek çok şivede bu sözcük büyük ırmak balıklarının farklı türleri için kullanılmakta olup hatta
kimi zaman tatlısu levreği gibi küçük türlere dahi isim olarak verilmiştir. Bu bağlamda Alabalık
sözcüğü ile de ilişkilidir.

37
Alaçık: 16 çubukla yapılan konik biçimli basit kulübe. Kamıştan vey tahta sırıklardan yapılan etrafı
açık basit bir yapı olarak da inşa edilir. Üstü çulla örtülerek çadır yerine de kullanılabilir.

38
Alama: Alevi kültüründe Hz. Muhammed’in Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin’i al bir aba ile örttüğüne
inanılır. Bu sözcük daha sonra “Al Aba” anlayışı ile ifade edilmeye başlanmıştır. Ancak Alama kavramı
köklerini eski Türk kültüründen almaktadır ve kızarma, kızıl giysi giyinme anlamları barındırır.

39
Alaş: Kazak ve Kırgızlar için pek çok anlam ifade eden bir kelimedir. Kazakların Alaş Han adlı bir
ataları bulunur. Alaş boyunun kurucusu sayılır ve türbesi (Alaş Han Kümbeti) kutlu bir yer olarak kabul
edilir. İslâmiyet öncesi Türklerin savaşırken “Alaş! Alaş!” diye bağırdıkları bilinmektedir (“Alaştamak”
fiili).

40
Alaşur: Kasvetli hava demek olan sözcüğün oluşumunda iki olasılık vardır. İlk olarak Alaşmak
(karışmak) fiilinden türemiş olması mümkündür ki, bu kuvvetli bir olasılıktır. İkincisi ise Ala (karışık

307
renk) ve Şur (Çur/Çor yani cin, ruhsal varlık) kelimelerinin bileşik hali olabileceğidir. Bu durumda eski
halk inançlarına dayalı bir anlayış söz konusudur. “Alaçor” adlı bir varlığın gökyüzündeki havayı
karıştırması, rengini değiştirmesi düşüncesinin bir ürünüdür.
41
Alavgan: Sözcük mitolojik kökenlidir. Kafkas Nart destanlarında bahsi geçen bir kahramanın adıdır.
Kadın avcısı çapkın kişileri tanımlamakta kullanılır.

42
Alazlama: Kimi lehçelerde “Alazdama” olarak da söylenen kelimeyi ve birbiri ile benzer anlamları
dolayısıyla Alazlamak/Yalazlamak ve Alazdamak/Yalazdamak fiillerini birlikte değerlendirmek daha
uygun görünmektedir. Kavram ateşten geçirme ve tütsü yaparak veya ateş dolaştırarak hastalıkları
tedavi etmek demektir. Bir şeyin üzerinden alev geçirmeyi anlatır. Al/Hal/Gal bağlantısı da dikkate
alınarak Ateş tanrısı Alaz Han ile bağlantılı olduğu sonucuna ulaşılabilir. Belki de Alaz Han’ın yardımı
istenmektedir. Tören başlarken ve tören esnasında “Alas!” veya “Alaz!” diye bağırılması bunun açık
bir göstergesidir. “Alaz” kelimesinin eski Türklerde, İslâmiyet öncesinde “Amin!” mânâsında
kullanıldığı da öne sürülen başka bir görüştür. Bu bağlamda Alaslamak/Alasdamak (“Alas” diye
bağırarak cin kovmak) fiilinin aslında Alazlamak kavramının başka bir söyleyiş biçimi olduğu da
rahatlıkla söylenebilir. Ateşin temizleyici ve sağaltıcı bir unsur olduğu inancının bir sonucu olarak
kırmızı bir bez parçası yakılıp hastanın etrafında dolaştırılır. Tören akşam karanlığında yanan ilk ışıkla
birlikte başlatılır. Cansız nesneler aleve tutulur. Canlı varlıkların ise simgesel olarak, değmeyecek bir
mesafeden üzerinden geçirilerek dolaştırılır. Ateşin, kötü ruhları korkuttuğu ve onları kaçırdığına
inanılır. Şaman, ardıç veya başka türden kutsal sayılan bir ağacın parçasını dumanlı ateşin içerisine
atarak yakar. Azerice’de hastalanmak anlamında kullanılan “Alızdamak” sözü de bu anlayışla
bağlantılıdır. Anadolu Türkçesi’nde ise “Alazlama” sözcüğü kızgın demirle dağlamak/yakmak
anlamında da kullanılmaktadır.

43
Alda: Hile veya desise manasında kullanılan kelime Türkçe Alt sözcüğünden türemiştir. Hile demek
olan “Al” kelimesinin Türkçe mi yoksa Farsça mı olduğu tartışmalıdır. Fakat kesin olan şey Alda
kavramı ile Aldatmak fiili ve ayrıcı bunlardan türeyen, hile yapmak içeriği ile ilgili olmak kaydıyla Ald–
ile başlayan diğer kavramların Türkçe’de aslında “Alt” kavramından türedikleridir. Örneğin; Aldamak
fiilinin aslı Altamak olup karşıdaki kişiyi alta almak demektir. Dikkatle incelendiğinde aynı sonuca hep
ulaşılacaktır. Mesela Aldar/Altar (entrikacı) aslında karşısındakini alt eden, Aldaşmak/Altaşmak
(karşılıklı hile yapmak) ise aslında birbirlerini güreşte veya genel olarak oyunda karşılıklı olarak alta
almak içeriğine sahiptir. Bu konuda Farsça olduğu bile (kırmızı renk anlamı kesin olarak Türkçe’dir,
yalnızca hile/desise manası için) tartışmalı olan “Al” sözcüğüne dayanarak onlarca kavramı Türkçe’nin
dışına itmeye çalışmak son derece yersizdir. Üstelik “Al” sözcüğü günümüzde Türkçe’de bu ikinci
manası (hile, desise anlamında) kullanılmayıp kavramın kendisinin değilde ondan türeyen sözcüklerin
dile yerleştiği iddiası zaten pek de makul değildir.
44
Aldalmak: Günah işlemek manasında kullanılan kavramın kökeninde aslında kişinin kendisini
kandırması anlamı bulunur.
45
Alışpaz: Kişilerin evlenemeyeceği insanları ifade eder. İslam kültürüyle birlikte “Nikah düşmek”
veya tersi manada “Nikah düşmemek” deyimleri ile de anlatılır olmuştur. Sözcük “Alışmaz” olarak da
Türkiye Türkçesi’ne aktarılabilir. Ancak orijinal söyleyiş tercih edilmiştir.

308
46
Alka: Sözcüğün yabani güvercin, gerdan (boyun) ve küpe ve kızıl renk gibi anlamları bulunmaktadır.
Nuh tufanından sonra güvercinin dışarıya salınıp, suların dindiği haberini getirmesi üzerine Hz. Nuh
Peygamber tarafından “alkınması” yani kutsanması ile alakalıdır. Bu öykü yabani güvercinin
evcilleşmesi ile de bağlantılıdır. Sözcük “Karga” ile tezat oluşturur, ki öyküde karga kendisine verilen
görevi yerine getirmemiş ve dışarıya salınınca geri dönmemiştir. Bunun üzerine Hz. Nuh Peygamber
bu kuşa “kargımıştır” yani beddua etmiştir.

47
Alkun: Genellikle mitolojik hikayelerde efsane kahramanlarının veya dinsel menkıbelerde kutlu
kişilerin doğdukları günü tanımlamak için kullanılır. Böylesi günlerde sıradışı olayların veya
mucizelerin gerçekleştiği inancı çok yaygındır.
48
Almana: Savaş Tanrıçası’nın adıdır. Gerçekte “Alma” ve “Ana” sözcüklerinin bileşiminden oluşur.
49
Almata: Savaş Tanrısı’nın adıdır. Gerçekte “Alma” ve “Ata” sözcüklerinin bileşiminden oluşur.
50
Alnamak: Kaynaklarda ufka bakmak, gözetlemek şeklinde açıklanan bu kavram gerçekte eli alna
götürerek ufka doğru bakmaktır. Kelimenin kökünde alın sözcüğü bulunur. Sözcüğün ikinci anlamı ise
dikkatsizlik etmektir.

51
Alvar: Sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Almak fiilin emir kipi “Al” ile Vermek fiilinin emir kipi
“Ver” (Ber/Ver/Var/Bar dönüşümü ile) sözcüklerinin bileşiminden oluşmuştur (Albar/Alvar). Diğer bir
olasılık ise sözcüğün ikinci kısmının Barmak/Varmak (ulaşmak, erişmek) fiilinden türemiş olmasıdır.
52
Aman: Fena, şerir, zorlu gibi anlamları bulunan sözcüğün Arapça “Aman” ile ilgisi yoktur. Biçim
benzerliği ve dolaylı yan anlam benzeşmesi tamamen tesadüfidir. Türkçe Yaman sözcüğündeki “Y”
harfinin kaybolması ile ortaya çıkmıştır.

53
Ana: “Valide” anlamına gelen sözcüğün Türkçe kökenli olmadığı iddiası yanlıştır. İlk kez Hititçe’de
kaydedilmiş olması Hititçe (Hint-Avrupa kökenli) olduğunu göstermek yeterli değildir. Hint-Avrupa
kökenli dillerde “An” kökünden türeyen Valide (insanı doğuran kadın) manasında sözcüklere
rastlanmaz. Tam aksine Türkçe kökenli dilerde ve hatta komşu kavimlerin dillerinde benzer
söyleyişlerle yer alır. Hititçe’ye çevre kültürlerden geçmiş olma ihtimali dikkate alınmalıdır. Gerçekte
Hatti (Eti)’ler, Hititler Anadolu’ya gelmeden önce de var olan sonra Hititler ile kaynaşan bir
toplumdur. Ve bu topluma dair edinilmiş bilgiler yeterli değildir. Dillerinin kökeni hakkında yeterli
kaynak yoktur. Üstelik bu durumların hiçbirisi olmasa dahi sözcük en iyi köken uyumunu Türkçe ile
göstermektedir. Anlayış gücü ve zihinsel yeteneklerle de ilgili bir kökten gelir. Eski Türkçe’de Ög/Ök
sözcüğü anne demektir ve aynı zamanda bir kök olan bu kelime eğitmek ve zihinsel faaliyetlerle ilgili
kavramlar türetir. Örneğin; Öğretmek fiili gibi. Benzer bir durum “An” kökü içinde geçerlidir. “Ana”
kelimesinin türediği bu kök zihin ve idrak ile ilgili kelimelere de kaynaklık teşkil eder. Mesela
Anlatmak fiili bu kökten türemiştir. Bu bağlamda ana insana ilk kez birşeyler anlatan kişidir. Ayrıca
Anmak fiili ile bağlantısı dikkate alındığında “Ana” kök anlamı olarak adı anılan kişi demektir.
İstisnalar hariç insan belleğindeki “Anı”larda yer alan ilk canlıdır. Tıpkı Anadolu Türkçesi’nde olduğu
gibi Çuvaşça’da da “Anne” biçimine dönüşmüştür. “Anya” biçimiyle Macarca’da yer alır. Benzeri bir
açıklama için Bkz. Ata.
54
Andamak: Yemin etmek manası taşıyan sözcüğün ikinci anlamı “dikkat etmek”tir. Dolayısıyla
yeminin dikkatle korunması gereken bir kavram olduğu bağalantısı da dolaylı olarak kurulabilir.

309
55
Andaz: Genel olarak hayvanların (at, eşek, öküz) çektiği araçlara bu ad verilir. Örneğin; kağnı, soku
(büyük havan taşı), saban, değirmen taşı gibi. Sözcük hayvan manası barındıran Aň/Ang kökünden
türemiştir.
56
Arak: Rakı, damıtılmış içki, pirinç rakısı gibi anlamları bulunur. Sözcüğün kökeninin Arapça ile
zorlama ilişkilendirilmesi tamamen yersiz olup Türkçe Ayramak (alkolü ayrıştırmak) fiilinden türeyen
Ayrak sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir. Türkçe Ayran, Araz (süt likörü) gibi kelimeler hep aynı
kökten gelmektedir. Buradan hareketle “Rakı” kelimesinin de baştaki “A” harfinin düşmesiyle “Arakı”
söylenişinden türediğini tespit etmek mümkündür.

57
Aravut: Yeraltındaki büyük denizde yaşadığına inanılan efsanevi devasa balıktır. Ağzı gırtlağının
altında, gözü ise ensesindedir. Belkemiği ters çevrilmiştir. Zincirlerle bağlı tutulur. Başını ve vücudunu
oynatınca depremler olur, tufanlar kopar. O her kıpırdadığında yer titrer. Alt çenesi yere, üst çenesi
göğe değer. Çenelerinden biri yazı ve sıcağı, diğer çenesi ise kışı ve soğuğu getirir.
58
Arcan: Sanskritçe’den Türkçe’ye geçen bu sözcüğün farklı Türk lehçelerinde su ile ilgili farklılaşmış
anlamları vardır. Maden suyu, termal su, kaplıca, ılıca, su kaynağı bunların en başta gelenleridir. Hatta
Altay kültüründe “Arcan İyesi” (su kaynağının koruyucu ruhu) anlayışına dahi rastlanır. Sözcük
Arjan/Arajan/Aryan biçimlerinde de yazılır.

59
Arçımak: Manevi temizlik için tütsü yapılıp, ateş yakılarak kötü ruhların kovulmasıdır. Genellikle
kokulu veya yıldırım çarpmış ağaçların parçaları kullanılır. Bu kokunun ağacın içindeki iyi ruhun bir
sonucu olduğu düşünülür.
60
Arı: Sözcüğün bal yapan böcek (Arapça En-Nahl, İngilizce Bee) anlamı kesinlikle Türkçe olup Aramak
fiili ile ilişkilidir. Saflık, temizlik, rafinelik bildiren ikinci anlam ise Hint-Avrupa dillerindeki “Ari”
kelimesi ile ilişkilendirilir ve gerçekten de en kuvvetli hatta şimdiye dek yapılmı tek tutarlı izahat da
budur. Bu kökün Hint-Avrupa kökenli olduğunde neredeyse hiç şüphe yoktur. Örneğin Batı
dillerindeki “Aryan” Farsça’daki “İran” kavramları bu kelime ile ilişkilendirilir. Bu sözcük Türkçe’ye
Sanskritçe (Eski Hintçe) üzerinden geçmiş olsa dahi büyük bir uyum sağlamış ve kökleşmiştir. Çünkü
Türkçe’de bazen görüldüğü üzere “Ğ” ve peşindeki sesli harfin düşmesi (ya da başka bir yaklaşımla
“Ğ” kullanılmayan lehçelerde uzun ünlü harfin kısalması) ile temizlik bildiren “Ağ” kökünden gelen
Ağar > Ar ve fiil biçimindeki Ağarmak > Armak sözcükleri ile de örtüşür. Buradaki ses düşmesi
Türkçe’de kesinlikle rastlanan ve bilimsel olarak sınıflandırılmış bir ses olayıdır. Tek bir örnek vermek
gerekirkse mitolojideki Orta Asya kültüründe “Ağar Toyun” olarak anılan tanrının adı Kuzey
Türklerinde “Ar Toyon” olarak bilinir. Dolayısıyla “Ağarı” kelimesi de Türkçe’de “Arı” kavramına denk
düşer. Buradan ulaşılacak sonuç, temizlik, saflık bildiren “Ağar/Ağarı” kelimelerinin Türkçe olduğu ve
Hint-Avrupa kökenli “Ari” sözcüğüne sonradan etkileşimle benzediği veya ses düşmesi ile benzeşimin
tamamen tesadüfi olduğudur. Türk dillerindeki “Ağar” ile başlayan sözcükler bu durumu destekler
niteliktedir.
61
Arkay: Türk dillerinin büyük bir kısmında Arkay/Erkey/İrkey sözcükleri “Naz” anlamına gelir. Aynı
şekilde Arkayın/Erkeyin/İrkeyin kelimeleri de nazlı demektir.

310
62
Arkırmak: Diğer tarafa geçmek veya karşıya geçmek olarak verilen ilk anlamın yanında
“Çaprazlamak” manası da bulunur. Irmağı salla geçerken dümdüz değil de akıntını etkisiyle kayarak
çaprazlama gitmek de bu fiille ifade edilir.
63
Arlamak: Temizlemek manasında kullanılan sözcüğün doğru söylenişi “Ağarlamak” biçimindedir.
Ses düşmesi ile aradaki “Ğ” (veya uzun “”) kaybolmuştur. Farsça “Ar” (edep) ile bir ilgisi yoktur. Bu
fiilden türeyen Arlanmak ve Arlatmak fiilleri için de aynı ses olayı geçerlidir ve orijinalleri Ağarlanmak
ve Ağarlatmak olup tamamen Türkçe’dirler.
64
Arsamak: Diş göstermek veya sırıtmak anlamındaki fiil bugüne kadar kökeni bir türlü izah
edilemeyen ve başka dillere atıf yapılmaya çalışılan “Arslan” sözcüğünün de kökenini oluşturur.
Oysaki “ –lan” eki Türkçe’de peç çok hayvanın adının oluşumunda işleve sahiptir (Kaplan, Sırtlan,
Yılan, Baklan, Aplan, Barslan, Caylan, Yamlan, Tulan, Tazlan, Şulan, Kulan, Bavurtlan, Pulan, Çaplan,
Tarlan, Tonuzlan, Bolan). Üstelik “Ars” kelimesi Türkçe’de gelincik (hayvan) manasına gelir ve yine
keskin dişleri bulunan bir canlıdır.
65
Arsanmak: Nazar değmek şeklinde ikinci bir anlam daha bulunmaktadır. Türk mitolojinde “Arsan
Dolay” adlı açgözlü kötü bir ruh bulunur. Sınırsız servete sahiptir. Kötü ruhların bir kısmının önderi
konumundadır. Boynuzlu ve sakallıdır, gölgesi yoktur. Kocaman (veya devasa) bir köpeği vardır. Bu
mitolojik bağlantı üzerinden Arsanmak fiilindeki nazar değmek anlamının aynı zamanda bir
açgözlülüğü ve biriktirme hırsını ifade ettiği, haset etmeyi anlattığı sonucuna da ulaşılabilir.

66
Asar: Çadır anlamına gelen bir sözcüktür. “Asmak” fiili ile alakalı görünür. Ayrıca mitolojide
mecazen tanrıların yaşadığı “Gökyüzü” demektir. Türklerde ve Moğollarda göğün büyük bir çadır
olarak algılanması fikrinin bir başka örneğidir. Çok-tanrılı dinlerin neredeyse tamamında tanrılar
topluluğunun insanlardan uzak bir yerde (genelde göklerdeki bir dağda) yaşadığı inancı yaygındır.
İskandinav mitolojilerinde dahi benzer bir sözcükle “Aesir” şeklinde tanrılar topluluğunu ifade eden
kavramla olan ilişkisi ise net olmamakla birlikte, etimolojik bağlantı uzak görünmektedir. İskandinav
kültürüne Türklerden geçtiği veya tam tersine sözcüğün kuzeyli Avrupa kavimlerinden alındığı
yönünde acele kararlar vermek doğru değildir. Yine benzer biçimde “Asarı” sözcüğü de Tibetçe’de
göksel tanrıları tanımlamakta kullanılır. Moğolca ile coğrafi ilişkisi bulunan Tibetçe’deki bu sözcüğün
bağlantısı da henüz belli değildir.
67
Ata: “Baba” anlamına gelen sözcüğün Türkçe kökenli olmadığı iddiası yanlıştır. Hint-Avrupa kökenli
dillerde “Ad/At” kökünden türeyen Baba/Peder (insanın soyundan geldiği kişi) manasında sözcüklere
rastlanmaz. Tam aksine Türkçe kökenli dilerde ve hatta komşu kavimlerin dillerinde benzer
söyleyişlerle yer alır. Sözcük en iyi köken uyumunu Türkçe ile göstermektedir. Birlik ve üreme ilgili bir
kökten gelir. Eski Türkçe’de Oğ/Og/Ok sözcüğü baba demektir ve aynı zamanda bir kök olan bu
kelime türeyiş ile ilgili kavramlar türetir. Örneğin; Oğamak (yaratmak) fiili gibi. Benzer bir durum
“At/Ad/Ay” kökü içinde geçerlidir. “Ata” kelimesinin türediği bu kök türeyiş, yaratılış ile ilgili
kelimelere kaynaklık teşkil eder. Mesela Ayamak (yaratmak) fiili bu kökten türemiştir. Bu bağlamda
ata insanın türeyişinin müsebbibi olan kişidir. Ayrıca Ad kavramı ile bağlantısı dikkate alındığında
“Ata” kök anlamı olarak insana adını veren kişi (veya adı alınan kişi) demektir. İstisnalar hariç insan
belleğindeki “Anı”larda yer alan ilk canlıdır. Yakutça’da ve Çuvaşça’da “Atte” biçimine dönüşmüştür.
Adda kelimesi Sümerce’de soyundan gelinen kişi, yani baba demektir. “Atya” biçimiyle Macarcada yer
alır. Benzeri bir açıklama için Bkz. Ana.

311
68
Atkarmak: Fiilin Arapça üzerinden aktarılan bir kavramla türetilen Osmanlıca karşılığı olan “Siyaset
yapmak” deyimi de ilginç bir kökensel anlam benzerliğine sahiptir. Arapça’da “Siyaset” sözcüğü
aslında at eğitimi manası taşır. Aynı kökten gelen Seyis kelimesi de at eğiticisi demektir. Türkçe’deki
Atkarmak fiili de benzer bir biçimde At kökünden türemiştir ve geçmiş çağlardaki anlamı büyük
olasılıkla at eğitimi veya at idaresi içeriğine sahiptir.
69
Atyolu: Sözcüğün geçmişteki anlamı atların gidip gelirken oluşturduğu iz nedeniyle ortaya çıkan yol,
yani bir tür patikadır. Günümüzde ise atlıların da trafikte gezebildiği bazı Asya ülkelerinde yolların
atlara atlara ayrılmış olan şeritleri ifade eder.
70
Avar: Rüzgar hortumu anlamına gelen sözcüğün ve bu kökten türeyen hava ile bağlantılı kelimelerin
Arapça/İbranice kökenli “Ava/Awa” (Hava) ile ilgili olduğu düşünülebilir. Gerçekten de bu kökle
alakalı kelimelerin bazıları hava kavramı ile ilişkilidir. Fakat bu durum tamamen tesadüfidir ve
sözcüğün kökeni bütünüyle Türkçe’dir (Ural/Altay bağlantılıdır). Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep kökü dönmek,
döndürmek, çevirmek, çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır. Ses değişimi ile ortaya çıkan
Avarmak (Değirmen döndürmek) fiili de yine döndürülerek kullanılan bir aracı ifade etmektedir.
71
Avay: Türk kültüründe büyüklerle konuşulurken büyüğün adının yüzüne söylenmesi ayıp sayılır.
Bunun yerine erkeklerde “Ata, Ağa” gibi akrabalık belirten sözcüklerin kullanılması gerekir. Hatta
bazen daha katı uygulamalarda ismin bir tamlamanın içerisinde bile (örneğin “Ahmet Amca” gibi)
kullanılması uygun bulunmaz. Bu nedenle konuşan kişiyle arasında bir akrabalık bağı bulunmuyor olsa
bile büyük erkeklere “Abay/Avay” diye hitap edilmesi tercih edilir. Aynı kökten türeyen Avayma ise
erkek büyüğe karşı adını telaffuz etmeden saygılı hitap etme manasına gelir.

72
Avaylamak: Yaşça büyük erkeklerle hürmetli konuşmak (“Abay” diyerek konuşmak) demektir. Türk
halk kültüründe büyüğün adı yüzüne söylenmez. Saygısızlık olarak algılanır.

73
Avlu: Hangi dile ait olduğu bilinmeyen, hangi kökenden kaynaklandığı ispatlanamayan, pek çok
iddianın öne sürüldüğü, farklı pek çok dilin köken olarak gösterildiği bir sözcüktür. Söyleyiş farkları ile
Köy (Avul/Awul), Ön bahçe (Avlu/Awlu) veya hayvan barınağı (Ağıl) anlamları taşıyan kelimelerin aynı
kökten mi geldikleri, aynı kelimenin farklı söyleyiş biçimlerinin ortaya çıkışı ile anlamlarının
farklılaşmış mı olduğu, yoksa farklı dillerdeki benzer kelimelerin benzerlikleri nedeniyle birbirlerinin
yerine mi kullanıldığı belli olmayıp hepsi birbirine karıştırılmış durumdadır. Ağal/Ağıl/Ağul/Awul/Avul
ve Avlu/Awlu/Ağlu/Ağula/Awula/Avula/Avla söz dizisi ile Ayıl/Ayul kelimeleri için Farsça, Yunanca,
Ermenice ve Moğolca, Türkçe hatta Arapça kökenli olduğu iddiaları ortaya atılmış ve bu dillerdeki
kullanımları gerekçe olarak gösterilmiştir. Hatta gülünç denecek bir biçimde Arapça “Aile” kelimesi ile
dahi ilişkilendirilmiştir. Kesin olan bir şey varsa bu iddiaların hiçbirinin ispatlanamamış olduğudur. Bu
nedenli Türkçe’ye de en az diğer diller kadar aittir. Yukarıda sıralanan sözcük dizilerinin tamamındaki
Türkçe köklerde etrafını çevirmek manası vardır. Şu ana kadar yapılmış en tutarlı açıklama da budur.
Üç sözcüğün veya üç anlamın üçü de Türkçe’dir.
74
Avrama: Tekerlekli sandalye demektir. Evremek/Avramak (dönmek) fiilinden türemiştir. Asıl anlamı
“dönüş” demektir. Avramak fiilinin kurtarmak anlamı da tekerlekli sandalye ile uyumludur.
Avrama/Avraba kavramı tekerleğin dönüşü ile alakalıdır ve “Araba” sözcüğünün de kökenini
oluşturur. Araba kelimesinin kökeni hakkında onlarca tutarsız, saçma, dayanağı olmayan iddia

312
türetilmiş ve özellikle de Arapça bir köke bağlanmaya çalışılmıştır. Buna karşın Arapça’da kelime
kökünde hareket edişle ilgili bir anlama rastlanmadığı halde ısrarla sözcüğün Türkçe olmadığı
ispatlanmaya çalışılmıştır. Oysaki açıklama çok basittir; Avrama/Avraba/Araba dönüşümünde
görüleceği üzere Av/Ev kökü Türkçe’de dönüş, hız ve hareket ediş bildirir. “Avraba” sözcüğü katışıksız
Türkçe olup dönen nesne anlamı içerir. Eski çağlarda arabaların tekerleklerinin (örneğin kağnılarda
olduğu gibi) yeterince büyük olduğu dikkate alınırsa gereksiz yere başka dillerde gülünç kökenler
arama çabalarına da lüzum kalmayacaktır. “Ara” ve “Araç” sözcükleri ile aynı kökten geliyor olmasını
da tesadüfi olarak görmek yine başka bir gerçeği göz ardı etmeye çalışmaktır.

75
Avran: Pide fırını manasına gelen sözcük aslında tam olarak ejderha demektir. Ağzını açmış olarak
atılan herşeyi (yakılan odunları, pişmek için içeri kürekle sürülen hamurları) yutan bir ejderhaya
benzetilen pide fırını aynı zamanda içerisinde görülen kızıllıklar nedeniyle ağzından ateş saçma motifi
ile de tutarlılık gösterir.

76
Avru: Türkçe’deki Ağrı sözcüğü ile doğrudan bağlantılıdır. Hatta sözcüğün farklı bir söyleniş
biçimidir. Ancak anlam genişlemesi ile “Hastalık” manası taşır olmuştur. Bu nedenle orijinal söyleyiş
biçimi korunarak sözlüğe dahil edilmiştir.
77
Avzarmak: Sözcüğün doğru biçimi Ağzarmak olmalıdır. Avzar/Awzar/Ağzar kelimesi Yular demektir.
Dolayısıyla “Yönlendirmek” olarak verilen mana bu düzeltme ile aslında Yuları kullanarak hayvanı
yönlendirmek/idare etmek şeklinde olacaktır.
78
Ayalar: Hayırsever ruhların veya meleklerin genel adıdır. Çoğunlukla gökyüzünde yaşarlar. 17 farklı
iyicil ruh kategorisinin tamamını anlatır. Bu ruhlar yeryüzündeki tüm yaratıcılığın, bereketin, sevginin
ve sevincin kaynağıdırlar. Ayamak (kayırmak, korumak) fiili ile aynı kökten gelir. Aya kelimesi
Moğolca’da iyilik, müzik, ezgi anlamını da içerir. Karşıtı “Azalar”dır.

79
Ayamak: Türkçe’deki en çok anlama sahip olan fiillerden birisidir. Seyahat etmek, yaya yürümek,
lakap takmak, merhamet etmek, beste yapmak, hürmet etmek, doğan çocuğu korumak, himaye
etmek gibi pek çok manayı bünyesinde barındırır. Ayak sözcüğünün kökeni de bu fiildir.

80
Ayat: “Avlu” (ön bahçe) demek olan sözcüğün Farsça olduğu iddiası yetersiz bilgiye dayalıdır. Tersini
öne sürecek Türkçe kökenli olduğu iddiasının da elbetteki ispatlanması gerekir. Fakat bununla ilgili de
yeterli veri mevcut değildir. Türkçe Ay kökünün içerisinde bir yerin etrafını çevirmek manası da
bulunmaktadır. Sözcük “Hayat” olarak da söylenir.
81
Ayavgan: Kafkas kültüründe doğayı koruma haftası (21-28 Haziran) olarak kutlanır. “Ayav” sözcüğü
merhamet ve doğumun ilk haftası anlamları taşır. “Ayanmak” fiili merhamet etmek ve Ayavçan ise
merhametli demektir.

82
Ayazma: Türkçe’de Zemheri veya Zemheri Gecesi anlamına gelir. Rum / Yunan kültüründen geçen
“Hagiasma/Hajasma” sözcüğü Türkçe okunuş kolaylığına uygun olarak Ayazma şeklinde telaffuz
edilmiştir. Rumca’daki bu kelime içmece, şifalı su, kutsal çeşme suyu manası taşır.

83
Ayımak: Dehşet duymak, paniklemek, korkmak gibi anlamlara gelen fiil Türkçe’deki “Ayı”
sözcüğünün de kökenini oluşturur.

313
84
Aylanu: Bir kişinin başkasının yerine ölmeyi kabul etmesidir ve en yetkin örneği Deli Dumrul
öyküsünde yer alır. Azrail’e Deli Dumrul’un yerine canını vermeyi karısı kabul eder. Anlatılan insanın
ne kadar özveri ve erdem sahibi olduğunun ilahi güç tarafından ölçülmesidir. İnsanın gerektiğinde
ailesi uğruna canından vazgeçip geçemeyeceği sınanır.
85
Ayna: Civar, etraf demektir. Bu ilk mana Aynamak (dönmek) ve Aynalmak (çevrilmek) fiilleri ile aynı
kökten gelir. Sözcüğün “Şeytan Yuvası” anlamı yalnızca Farsça kökenli Ayna (yansıtıcı nesne)
kavramının gizemli veya büyülü bir nesne olarak görülmesi ile ilgili değil, aynı zamanda Türk
mitolojisindeki (ve tamamen Türkçe kökenli) Azna/Ayna (Şeytani varlık) sözcüğü ile de doğrudan
bağlantılıdır.

86
Ayoz: Aziz, evliya, ermiş anlamına gelen bir kelimedir. Etimolojisi eldeki verilerle tam olarak tespit
edilememiş olmakla birlikte Moldavca veya yakın kültürlerden Grekçe (Yunanca) etkisiyle
Türkçeleşmiş olduğu kanaatine varılabilir. “Hagios/Ajos” sözcüğü Rum/Grek kültüründe kutsallık
bildirir. Örneğin: “Hagia Sophia” (Ayasofya) kelimesi Azize Sofya demektir.

87
Ayrak: Özelde “Alkol” genel olarak ise damıtılmış sıvı, ayrıştırılmış süt ürünü gibi anlamları bulunur.
Türkçe Ayramak (ayrıştırmak) fiilinden türeyen kelime “Arak” (rakı) sözcüğüne de kaynak teşkil eder.
Türkçe Ayran, Araz (süt likörü) gibi kelimeler hep aynı kökten gelmektedir.
88
Aytar: Ultimatom anlamına gelen kelimenin Anadolu Türkçesi’nde günlük dilde birisine çok kızmak,
sinirlenmek, terslenmek manasında “Atar yapmak” veya “Atarlanmak” biçimlerinde kullanılan “Atar”
kavramı ile ilgisi bulunmaktadır. Hatta basit bir ses dönüşümü ile aynı sözcükler olduğu bile rahatlıkla
söylenebilir. Ayrıca Asya Türkçesi’ndeki “Aydar” kelimesi davet anlamına geldiği gibi nezaketsiz söz /
davranış manası da içerir. “Aydarlamak / Aytarlamak” ise ültimatom vermek, davet etmek, nota
(uyarı) vermek, celp göndermek gibi anlamlara sahiptir.

89
Ayzıt: Güzellik tanrıçasıdır. Bir anlamda Yunan/Grek kültüründeki Venüs’e (Roma mitolojisindeki
Afrodit’e) eşdeğerdir. Ancak kendine özgü özellikleri vardır. Ongunu (totemi) kuğudur. Kuğular bu
nedenle kutsal sayılır ve dokunulmaz. Gümüş tüylü bir kısrak biçimine bürünebilir ve gökten
yeryüzüne bu şekilde iner. Ormanlarda dolaşmayı sever. Ak bir kalpağı (başlığı), çıplak omuzlarında ak
bir atkısı vardır. Ayzıt’ın kızları vardır. Onlar da kuğu kılığına bürünebilirler. Ayzıt’ın kızları büyülü
beyaz bir tülü giyindiklerinde kuğuya dönüşürler. Kelime anlamı Ay gibi parlak olan demektir.

90
Azak: Yaklaşık 75 santimetrelik bir ölçüdür. Kavram “Ayak” sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir
(“Y-Z” dönüşümü ile). Ancak burada kastedilen bir ayak ölçüsü değil, adım ölçüsüdür.

91
Azalar: Yeraltındaki karanlık yurtlarında yaşadığına inanılan kötücül ruhların ve kötü varlıkların
tamamına verilen bir addır. Oyratlar’da 13 farklı kötücül ruh kategorisinin tamamını anlatır. Azar
sözcüğü de yine bu kavrama bağlıdır ve Azarlamak fiili de buradan türemiştir. Bir insanı Azarlamak
(kızgın bir biçimde kötü veyâ sert sözler söylemek) aslında onun üzerine kötü ruhları çağırmak mânâsı
kötü ruhları göndermek demektir. Eski Moğolca Ad/Ada, eski Türkçe Ada/Aza sözcükleri tehlike ifâde
eder. Azman kelimesi vahşî hayvanları tanımlar. Karşıtı “Ayalar”dır.
92
Azar: “Azeri” Türklerini tanımlamak için kullanılır. “Hazar” sözcüğündeki “H” harfinin düşmesiyle
oluşmuştur. Tarihte yaklaşık olarak aynı bölgede yaşamış bir Türk kavmi olan Hazar’ların adından

314
kaynaklanır. Hazarı/Azarı söyleyişi daha sonra “Azeri” biçimin almıştır. Ülkenin adından ise
Hazarya/Azarya biçiminde bahsedilir.

93
Azdağan: Fars kültüründeki Ajdaha/Azdaka (Ejderha) ile doğrudan alakalı olduğu açıktır. Kavramın
etkileşimle belirli bir oranda Türkçeleşmiş olduğu söylenebilir. Türkçe Aç/Aş/Aj/Az kökü (Aşmak,
Azmak, Aç) ile de uyumlu görünmektedir.

94
Azmıç: Halk inancında bir yol cinidir. Aldatıcı bir yaratıktır. Tek başına yola çıkan insanları kandırıp
götüren ve kaybeden kötü ruhtur. İnsanları kandırmak için her türlü kılığa girer. Bir insana en sevdiği
kişi veyâ yakınları (akrabaları, dostları, arkadaşları) gibi gözükebilir. Tanıdığı birisinin sesiyle yolcuya
seslenir. Eğer bu sesi duyan kişi geriye dönüp bakarsa onu alır götürür ve kaybeder. Böylece insanları
peşine takıp azıtarak (yolunu şaşırtarak), dağa, uçuruma, ırmağa götürüp, buralara düşürerek
ölmesine neden olur. Sözcük anlamı yol şaşırtan ve bırakıp kaçan demektir. Azdıran yani yoldan
çıkaran anlamına gelir. Anadolu’da Azıtmak fiili, ıssız bir yerde bırakıp kaçmak demektir. Örneğin;
“Köpeği azıtmak” gibi.
95
Aznamak: Küfretmek olarak açıklanan sözcüğün aslında gerçek anlamı Şeytanın adını söyleyerek
sövmek demektir. Örneğin: “Lanet Şeytan!” veya “Şeytan görsün yüzünü” gibi.

96
Bağatur: “Kahraman” anlamına gelen Türkçe/Moğolca kökenli sözcük Farsça’da Bahadır biçimine
dönüşerek Türkçe’ye tekrar geçmiştir. Türk ve Moğol dillerinde onursal bir unvandır. Cengaverler,
komutanlar ve destan kahramanları için kullanılır. Örneğin Moğolya’nın Başkenti Ulanbatur (Ulağan
Bağatur)’un adının anlamı “Kızıl Kahraman” demektir. Bu isim her ne kadar sosyalist rejim tarafından
koyulmuş olsa da, Moğol târihiyle de bağlantılıdır. Slav kökenli dillere de değişik söyleyişlerle
geçmiştir.
97
Bağbagay: Megachiroptera (Büyük yarasalar) türü yarasalar için kullanılan bir sözcüktür. Bazı
şivelerde ise türü ne olursa olsun Kara Yarasaları tanımlar. Modern popüler kültürün etkisiyle Türk
Dünyasının bazı yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Yarasa Adam”ı ifade edecek
biçimde anlam kaymasına uğramıştır. “Bavbagay/Bawbagay” olarak da söylenir. Sözcüğün ilk kısmı
Bağlanmak fiili, ikinci kısmı ise Bağa/Baga (örtü, kabuk) sözcüğü ile ilgili görünmektedir.

98
Bağılçak: Beşikteki çocuğun düşmemesi için üzerinden geçirilen ipliğe, salıncağın önüne bağlanan
sicime veya küçük çocukların ayağını annesinin / babasının ayağına bağlayan önlem ipine verilen
isimdir. Daha sonra anlam kayması/genişlemesi ile “Emniyet kemeri” manasındak kullanılır olmuştur.

99
Bahça: Anadolu Türkçesi’ndeki Bahçe (Azerice Bağça) sözcüğünün kökeni Farsça’daki “Bağ” (üzüm
bahçesi) sözcüğü ile ilişkilendirilir. Ancak “Bağ” kelimesinin de Türkçe’den Farsça’ya geçmiş olması
olasılığı asla dikkate alınmamaktadır. Türkçe-Moğolca kökenli “Bağamak” fiili duvar örmek, bir yerin
etrafını çevirmek manalarına gelir. Ayrıca “Bağ” sözcüğü Farsça olsa bile “Bakça/Bahça/Bağça”
kelimesinin Türkçe’de tamamen bağımsız olarak “Bağ/Bak” kökünden türemiş olma olasılığı çok
yüksektir. Çünkü bu sözcüğün farklı söylenişlerle neredeyse tüm Türk dillerine Farsça’dan geçmesi
mümkün görünmemektedir. Mantıklı olan daha eski dönemlerde tek bir kaynaktan (Ana Türkçe’den)
tüm lehçe ve şivelere yayılmış olmasıdır. Etrafı bağlanarak çevrilen yer veya bakılarak korunan yer
anlamı Türkçe’ye daha yakın durmaktadır.

315
100
Bahşı: Değişik Türk lehçelerinde Baksı, Bahçı, Bağşı, Bahsı, Bahşi, Bagşi, Bahçı olarak söylenen
kelime destan anlatıcısı, kam (şaman), büyücü mânâlarında kullanılır. Aslında Kam (şaman)
kavramından bile daha geniş kapsamlıdır. Bilge, öğretmen, saz şairi, şaman, ozan, ermiş, halk hekimi,
efsuncu, falcı, kahin anlamlarının tamamını tek başına bünyesinde barındırır. Bunlar ilerleyen
çağlarda ayrışıp farklı toplumlara göre değişen bazı kısımlar içerik dışı kalmıştır. Halk ozan (âşık,
müzisyen) yönü de kimi zaman ön plana çıkabilir. Geleneksel yöntemlere dayalı halk hekimliği
yapabilir, bitkisel ilaç hazırlayabilir. Büyülü sözlerle kötü ruhları kovar. Türk söylencelerinde Irkıl Ata
ilk bakşıdır. Budizm ve Lamaizm ile birlikte Budist Rahip ve Lamaist Rahip anlamlarına da
genişlemiştir. Her boyun bahşıları, halk destanlarını kuşaktan kuşağa aktarmışlardır. Çince kökenli bir
sözcük olduğu yanlış bir tespittir. Çince’de benzeşen kelimeler bulunmakla birlikte hangi dilden
diğerine geçtiği net olmadığı gibi belirli bir oranda ortak kökleri bulunan dillerdeki bu tür
benzerliklerin de bulunması doğaldır. Üstelik bu türden benzerliklere sahip kelimelerin etkileşimle
biçim veya anlam kaymasına uğraması da sıklıkla rastlanan bir durumdur. Türkçe Bak/Bag/Bağ/Bah
kökünden türemiştir.
101
Bakalamak: Bağa > Baka kelimesi Kurbağa, Kaplumbağa, Tosbağa gibi hayvanların sert veya kuru
kabuklarını ya da derilerini tanımlar. Ayrıca bazen bu hayvanların adı olarak da kullanılır.
Bakalamak/Makalamak fiili de kaplumbağa gibi sürünmeyi anlatır ve genelde de bebeklerin
emeklemesini ifade eder.
102
Balmak: Duvar örmek manasındaki fiilin kökeni ile ilgili iki izahat yapılabilir. İlk olarak Bal/Pal kökü
Türkçe’de koyu, kıvamlı akışkanlık bildirir. “Bal” sözcüğü arının ürettiği tatlı koyu akışkan besini
tanımlar. Pal kelimesi ise çamur manası taşır. “Balık” kavramı da yine sıvının veya çamurun içinde
hareket eden canlı demektir. Çok büyük olasılıkla kelime erken dönemlerde çamurun içine saklanan
ırmak balıklarını tanımlamak için kullanılmıştır. Yeri gelmişken ifade etmekte fayda vardır ki, burada
bahsedilen sözcüklerin tamamı (Balmak, Bal, Balık) Türk-Moğol dilbirliğine aittir. Moğolca’dır diye
atılamayacakları gibi bu dilbirliğinden başka bir yerde köken aramak da balığın suya ait olmadığını
söylemek kadar gereksiz bir tartışmadır. İkinci olasılık ise Türkçe’de rastlanan “Ğ” düşmesi (veya uzun
ünlünün kısalması) ile Bağal > Bal dönüşümü sonucu ortaya çıkmış olabileceğidir.
103
Banlamak: “İlan etmek” demek olan sözcük eski metinlerde “Ezan okumak” anlamında da
kullanılır. İlan etmek demek olan ilk anlamın “Ban” (levha) sözcüğü ile bağlantısı net değildir. Üstelik
levha anlamında kullanılan “Ban” sözcüğünün kökeni de net değildir. Buna karşın ikinci mananın
(Ezan okumak) ise Farsça kökenli olduğu neredeyse kesin gibidir. “Ban/Baň” kelimesi Farsça’da
“Horoz Ötüşü” anlamına gelirken İslamiyet’le birlikte “Ezan” anlamında da kullanılmaya başlanmıştır.
Banlamak fiili de “Horoz ötmek” manasının yanısıra “Ezan okumak” anlamını da karşılamıştır.
Türkçe’ye de bu ikinci mana ile geçmiştir.
104
Bar: İlah anlamına gelen sözcük Türkçe’de çok sık görüldüğü üzere “B-V” dönüşümü ile (Bar/Var)
kökünden türemiştir. Var olan demektir. Arapça “Rab” sözcüğünü çağrıştırması (hatta tersten
okunuşu olması) tesadüftür. Farsça’ya Türkçe’den geçmiştir.
105
Bataçı: Sözcüğün mitolojide kullanılan bir isim olmasını da dikkate almak gerekmektedir. Bataçı
Han, Moğolların soy atası olarak görülür. Erkek kurt ile dişi geyiğin oğludur. Bata sözcüğü “Nimet”
verme, “Taziye” ölü evi ziyareti gibi anlamlar içerir. Moğolca kelime kökünde sağlamlık, güçlülük

316
anlamları bulunur. Moğolca “Batçulamak” fiili ülkenin güvenliğini artırmak anlamına gelir.
“Batçumak” ise sağlamlaşmak, dayanıklı hale gelmek demektir.

106
Bav: İçi boşaltılarak kuru ot veya saman doldurulup, bazen doğal kimyevi maddeler sürülerek
kurutulmuş hayvanları veya yapılan işlemi tanımlar. Bunlarla ava alıştırılacak olan yırtıcı kuşlar eğitilir.
Sözcük bu nedenle bazen de bu tür doldurulmuş hayvanlarla yapılan ava alıştırma eğitimi için de
kullanılır. “Bavul” sözcüğü de içi doldurulmuş hayvanların daha uzun süre korunabilmesi için bir tür
mumyalanma işlemine tabi tutulmuş olanlarını ifade eder. Kelimenin Fransızca “Bavul” (çanta)
sözcüğü ile ispatlanmış herhangi bir ilgisi yoktur. Ancak ilginç bir biçimde özellikle deriden ve içi
doldurulup boşaltılabilen bir nesne olması toplumsal ortak bilinçte bir çağrışım yapmış olduğu için
son derece yaygınlaşarak çoğu zaman Türkçe bir sözcük olduğu bile zannedilmiştir.

107
Baya: “Medya” anlamına gelen kelime BAsın ve YAyın sözcüklerinin kısaltılarak birleştirilmiş halidir.
Sözcüğün daha önce, evvelce anlamı da bu ikinci türetilmiş anlam ile belirli bir oranda uyumludur.
Daha önce olan biten şeylerin haberlerini veren kuruluşları tanımlar.
108
Bayan: Hanımefendi anlamında kullanılan sözcüğün Cumhuriyetin İlanı’ndan sonra Dil Devrimi ile
birlikte uydurulmuş bir kelime olduğu iddiaları doğru değildir, aslında bu iddianın kendisi tümüyle
uydurmadır. Eski Türkçe’deki “Bayın” (kadın) sözcüğü Türkiye Türkçesi’ne uyarlanarak yeniden
kullanıma sokulmuştur.
109
Bayartay: “Teşekkürler” manasını karşılayan kavramın şükran bildirme anlamının yanında Festival,
Karnaval veya Bayram manaları da bulunur. Fakat bu anlamlar “B-P” dönüşümü ile ortaya çıkan
“Payartay” sözcüğünün içeriğinde mevcuttur.

110
Bayçura: Bay ve Çura sözcüklerinin bileşik halidir. Bay kelimesi zenginlik bildirir. Çura ise “Çor”
sözcüğü ile alakalı olup hayalet, cin, ruh gibi soyut varlık bildiren anlamlar taşır. Bayçura’nın evde
yaşayan bir cin olduğuna ve bulunduğu eve bereket getirdiğine inanılır. Bayçura’yı kızdıracak şeyler
yapılıp evi terketmesine neden olunduğunda o eve uğursuzluk geleceği inanışı da bulunur.

111
Bazulamak: “Uzun hava okumak” olarak genişlemiş olan anlam aslında özellikle de doğadan taklit
yoluyla develerin böğürmesi, kesilen hayvanların bağırmasını tanımlamak için kullanılmıştır. Daha
sonradan benzetme veya çağrışım ile acıklı türkü okumak, yanık sesle koşma söylemek, ağıt okumak
anlamlarında da kullanılır olmuştur. Bazulamak/Bozulamak/Buzulamak/Muzulamak/Mozulamak
fiilleri ile Buzlamak/Bozlamak/Mozlamak fiilleri bu bağlamda birbiri ile ilişkilidir. Bazula/Mazula (uzun
hava) ve Bazulak/Bozulak/Bozlak kelimeleri de yine buradan türemiştir.
112
Begüm: Hükümdariçe veya Prenses manası taşır. Bey/Beg/Beğ sözcüğünün dişil biçimidir.
Türkçe’de dişil sözcükler türetmek için kullanılan bir yol (çok sık olmasa da) “–ım/–im” ekidir.
Örneğin: Han ve Hanım (Kral ve Kraliçe).

113
Belemen: Gözle görülmeyen ruhsal varlık anlamına gelmektedir. Kökenini halk kültüründen alır.
Ancak popüler modern kültürün etkisiyle “Görünmez Adam/Kadın” figürü için kullanılır hale gelmiştir.

114
Berne: Sonradan katılan şey olarak yapılan izahat aslında bir genellemedir. Özelde sürüye
sonradan katılan hayvan için kullanılan bir tabirdir. Bernek sözcüğü de benzer bir anlama sahip olup
misafir öğrenci veya sınıfa sonradan katılan öğrenci demektir. Sonradan katılmak şeklinde tanımlanan

317
Bernemek fiili de aslında hayvanlar için sürüye sonradan katılmak veya insanlar için bir topluluğa
sonradan girmek manasında kullanılır. Berneşmek ise sürülerden veya sürü dışındaki bir ahırdan
karşılıklı olarak hayvan değiştokuş etmek demektir.
115
Betizmek: “Poz vermek” anlamında kullanılan fiilin kök anlamı tam olarak heykel gibi durmak
demektir. “Bediz” sözcüğü “Heykel” manasına gelmektedir. Bu sözcüğün farklı bir söylenişi olan
“Betiz” ise “Poz” demek olup yine tam manası heykel gibi kımıltısız duruş anlamı taşır.

116
Beyde: Birinci dereceden prens anlamına gelir. Asya Türk topluluklarındaki çevre kültürlerin etkisi
görülür. Mei-dei (Mete) sözcüğünü anımsatmaktadır. Ancak yeterli tarihsel ve etimolojik veri olmadığı
için aralarındaki ilişkiyi ispatlamak için benzerlik yeterli değildir.

117
Beyle: Üçüncü dereceden prens anlamına gelir. Beyze ise dördüncü derece prens demektir. Her iki
sözcüğe de Mançu kaynaklarında da rastlanmaktadır. Çevre dillere Türkçe’den geçmiş olma olasılığı
çok yüksektir.

118
Beyrem: “Meryem” özel adının Türkçeleşmiş halidir. İbrânice “Miriam” ismi, Arapça üzerinden
aynen bu dildeki Meryem biçimiyle dilimize geçmiştir. (Türkçe’de bâzen halk ağzında bu isim yanlış bir
telaffuzla “R” ve “Y” harfleri yer değiştirerek Meyrem olarak da söylenir.) Türkçe’de zaten var olan
“Beyrem” kelimesi İslamiyet’in etkisi ile Meryem adı ile özdeşleşmiştir. Ancak sözcüğün kökenini çok
daha eski çağlardan aldığı bir gerçektir. Kelime Tatarca’da birebir “Bayram” demektir.

119
Beyterek: Yerle göğü birbirine bağladığına inanılan efsanevi kutlu ağaçtır. Türk halk kültürü
içerisinde evlerin avlularında yer alan direklere Beyterek ile ilişkilendirildiği için özel bir önem verilir.
Bunların başında çoğunlukla tahtadan bir atbaşı simgesi yer alır. “Terek” kelimesi, ağaç, kavak ağacı,
direk gibi anlam taşımaktadır. Beyterek ile ilgili pek çok efsane bulunur.
120
Biçig: Genel olarak kutsal kitap manası taşır. Özelde ise Kalmukların kutsal kitabını ifade eder.
Manas destanında “Biçik” kelimesi Kalmuklarla ilgili olarak kutsal kitap karşılığı kullanılır. “Biçik”
sözcüğünün diğer anlamı ise Yazı demektir. “Biçim” kelimesi ile aynı kökten gelen sözcüğün ortaya
çıkış biçimi aslında resim yazısı ile alakalıdır. Çin alfabesi şekiller üzerine kurulu olup bunların tıpkı bir
resim gibi fırça ile çizilmeleri, en azından estetik bir sanat olarak günümüzde dahi yaygındır. Tarihin
esik dönemlerinde Türklerin de komşu Çin kültüründeki yazıyı ilk gördüklerinde bunu resimle (biçim)
ilgili sözcüklerle ifade etmiş olmaları son derece doğaldır. Ayrıca Çince “Pi” kavramının da resim ve
fırça ile ilgili olması benzeşime (hatta sadece bir çağrışıma) neden olmuş olabilir. Ancak sözcüğün
doğrudan Çince olduğunu öne sürmek doğru bir yaklaşım değildir.

121
Bitig: Kitap anlamına gelen sözcüğün Türkçe olmadığı iddiası doğru değildir. Çok basit bir ses
dönüşümü ile Biçim/Bitim, Biçik/Bitik, Biçimek/Bitimek kelimeleri hep aynı kökten gelir ve Biç/Bit/Pit
kökünde şekil çizmek manası bulunur. Eski çağlarda yazıların resim esasına dayalı olduğu göz önüne
alındığı takdirde Türkçe’deki Biçim (şekil) sözcüğünün de aynı zamanda harf manası taşımasının hiç de
şaşırtıcı olmadığı görülecektir.
122
Bitir: İftar anlamına gelir. Şahsi kanaat olarak ilk akla gelen yorum Arapça “Vitr/Vitir” sözcüğü ile
etkileşimi olduğudur. Ancak daha sonra bu yorumun acele olduğu görüşüne varılmıştır. Çünkü
aslında göz önüne alınması gereken çok basit bir gerçek vardır, İftar vakti ile Vitir vakti birbirinden
farklıdır ve birbirlerine karıştırılamayacak kadar yeterli zaman farkı vardır.
318
123
Boğta: Özel bir tür kadın şapkasıdır. Erkek tarafından hediye edilen bu şapkayı kızlar nişan simgesi
olarak takarlar. Böylece kızların nişanlı oldukları dışarıda başkaları tarafından da anlaşılır.
Boğtalanmak fiili de kadının şapka takması anlamına geldiği gibi nişanlanmak manası da taşır. Ayrıca
sözcüğün Boğda (çeyiz bohçası) sözcüğü ile olan etimolojik bağlantısı da dikkate değerdir.

124
Borarmak: Sözcüğün “Grileşmek” anlamı yerine biraz daha uzak olan “Morarmak” anlamı tercih
edilmiştir. Çünkü birinci anlam her ne kadar “R-Z” dönüşümü ile Bozarmak/Borarmak bağlantısıyla
kavramsal olarak Boz (Gri) renk manasına daha yakın dursa da, aslında biçim olarak “B-M” dönüşümü
ile “Mor” renk anlamıyla da doğrudan ilgilidir. Örneğin kolun veya bacağın bir yere çarpılması ile
oluşan berelenmedeki renk dönüşümü “Borarmak” fiili ile ifade edilir ki, deride siyaha çalan bir renk
ortaya çıkması kavramın tam izahatını verir.
125
Borşak: Aslında “Burçak” sözcüğünün farklı bir söyleyişi olduğu halde anlam da farklılaşmış olduğu
için bu biçim tercih edilmiştir. Burçak/Burşak/Borşak/Porşak/Porçak sözcüğü pek çok lehçe ve şivede
bezelye, bakla, nohut veya benzeri bitkileri ifade eder.
126
Boyna: Asıl anlamı nine olan sözcüğün çok ilginç ikinci bir anlamı daha bulunmaktadır. Kuyruk
bırakmış, kuyruğu kopmuş kertenkeleye de “Boyna” denilir. “Boynamak” fiili de kibirlenmek,
gururlanmak, diklenmek anlamlarına geldiği gibi kertenkelenin kuyruk bırakması için de kullanılır.

127
Bögeymek: “İtaat etmek” olarak açıklanan sözcüğün tam açıklaması aslında ruhun (ruhsal varlığın)
şamana itaat etmesi demektir. Aynı şekilde “İtaat ettirmek” olarak derlenmiş olan Bögeytmek fiili de
şamanın ruhları kendisine itaat ettirmesi anlamına gelmektedir.
128
Bökü: Hekim, tabip gibi anlamları bulunan kavram “Böge” (şaman) kelimesi ile doğrudan alakalıdır.
İlkel topluluklarda şaman aynı zamanda ilaç yapan, hastalıkları sağaltan bir kişi olmasının bir sonucu
olarak doktor olarak da algılanmıştır. Hatta tabiplik şamandan ayrışarak ortaya çıkmıştır.
129
Börek: İçerisine et, sebze veya peynir gibi malzemeler koyularak kızartılan açma hamur yemeğidir.
Sözcüğün Rusça kökenli olduğu öne sürülse de bu doğru değildir. Katışıksız Türkçe olan kelime
Bürümek (örtmek), Böremek (goncalanmak) ve Burmak (kıvırmak, katlamak) fiillerinin tamamı ile
alakalıdır. Aynı kökten türeyen Böremeç/Büremeç sözcüğünün de bir börek türünü ifade ediyor
olması şüpheye yer bırakmayacak şekilde durumu ispatlar niteliktedir.

130
Budulgan: Sözcüğün “Boyalı” ve “Cesur” manaları birbirinden çok uzak görünmekle birlikte aslında
aralarındaki ilişki doğru tespit edildiğinde çok açıktır. Türklerde çok fazla rastlanmamakla birlikte bazı
kavimlerde görülen savaş boyası sürme geleneği ile alakalıdır. Cesur olarak izah edilen anlam aslında
savaş boyası sürmüş yiğit cengaver demektir.
131
Buga: Türkçe’deki Boğa sözcüğü ile de akraba olan ve erkek geyik manasındaki kelime Türklere
komşu kavimlerden olan Tunguzlarda “Gök Tanrısı”nın adı olarak da kullanılır. Buka/Büke (ejderha)
kelimeleriyle de bağlantılı olan Buğa/Buga kelimesi bazı lehçelerde “yılan” yahut “ejderha”
manalarına da gelmektedir. Tunguz tanrısı Buga, Türklerin soy atalarından olan Buka ve Bulgar
söylencelerindeki yılan Buğa arasında bir ilişki bulunur. Bunların tamamında yılan, boğa, geyik gibi
hayvanların kutsallığı, bu varlıklardan soy alındığı düşüncesi ve tanrısal güçleri içermeleri ortak
yönleridir.

319
132
Bukrak: Mitolojide kanatları olmadığı için uçamayan, bu nedenle de uzak mesafeleri sıçrayak
geçen, güçlü bacakları, uzun boynu ve çok güçlü pençeleri olan bir ejderhadır. Bukrak/Bükrek,
Dünya’nın sonundaki tüm denizlerin birbirine bağlandığı büyük okyanusta yaşar. Onun sesini duyan
kötü ejderhalar kaçacak yer ararlar. Bir anlatıya göre “Sangal” adlı kötü güçleri temsil eden ejderha ile
yaptığı dokuz yıl süren savaşı Bukrak kazanmıştır. Her bin yılda bir kez yeryüzünde göründüğü de
söylenir.
133
Buldursun: Deriden (özellikle at veya öküz derisinden) yapılma 9 kuyruklu ceza kırbacıdır. Uçları
düğümlü veya metal takılı olabilir. Geçmişte suçluları cezalandırmakta kullanılırdı.

134
Burhan: Budizm’in kurucusu olan Buda (Budha)’nın Türklerdeki ismidir. Budizm dinine de bu
isimden hareketle “Burhancılık” denilir. Tuvalarda Burhan kelimesi doğrudan “Tanrı” anlamında yer
alırken, Moğollarda ise “İyi Ruhlar”ı tanımlamakta kullanılır. Moğolca “Bur/Burh” kökü aydınlık anlamı
içerir ve Hintçe “Budha” isminin “aydınlanmış” demek olan kök manasına da uygun düşer. “Burkan”
kelimesi ise bazı Türk lehçelerinde “Totem” (soyundan gelindiğine inanılan kutlu hayvanın ruhu)
anlamında kullanılır. Budha (gerçek adı Siddhartha Gautama) aslında varlıklı bir prens olduğu halde,
hayatında ilk kez sarayın bahçesinden dışarıya çıkınca gerçeği aramaya başlamış ve kutlu bir ağacın
altında düşünceye dalarak, orada erişmiştir. Daha sonra 1920’lerde Altaylarda ortaya çıkan Akyang
(Ak Din) adı verilen bir dini hareketin adı da “Burhancılık” olarak ifade edilmiştir. Fakat Akyang’ın
temeli Budacılık’tan daha çok, eski Şamanist geleneğe dayanır. Akyang içerisinde Ak Burhan, yaşlı,
beyaz saçlı, aksakallı, beyaz giysili ve ak atı ile koşan bir kişi olarak tarif edilir.
135
Burşun: Türk mitolojisinde bahsi geçen efsanevi ikiz atlardır. Uçabilen bu atların adları Ak Burşun
ve Kök Burşun olarak anılır.
136
Buşukmak: “Endişelenmek” anlamı dışında “İdrar yapmak” anlamı da bulunur. Bu ikinci anlam
Boş/Buş kökünden kaynaklı olarak boşaltım yapmak anlamına gelmektedir.

137
Buta: İlham olarak çevrilen Buta tabirinin Sanskritçe (Eski Hintçe) olma ihtimali yüksektir. Ancak
kavram aslında Asya Türk kültüründe “Kutsal Rüyâ” anlamında kullanılır. Gece rüyada pir veya eren
tarafından üç bade (kadeh) ile verilir. Genellikle bir tür ışık kadehi olarak görünürler. (Buta daha
sonraları kelime benzerliğinden de yararlanılarak Farsça “Bade” karşılanmaya başlanmıştır). Uyanınca
kişinin ağzından ve burnundan köpük ve kan gelir ve ozan olur. Şamanlara Buta ile “Tanrı Vergisi”
yetenekler verilir. Destanlarda bu durum, “Buta vermek” tâbiri ile ifâde olunur. “Buta”yı aşığa veren
kimi zaman Hızır’dır. Böylece Buta’yı (Bâde’yi) içen kimse Hak Aşığı olur. Uyandığında doğaçlama
kopuz veyâ bağlama çalma, (yır) türkü söyleme gibi yetenekleri kendiliğinden edinmiş olur. Buta aynı
zamanda Azeri kültüründe kumaşa işlenen özel bir tür nakışı ifâde eder ve bunlarda da aslında ruhsal
esin sembolize edilir.

138
Buyan: “Sevap” veya “Hayır” (iyilik) anlamına gelen sözcüğün Sanskritçe (Eski Hintçe) aynı
anlamları taşıyan “Punya” kelimesinden kaynaklandığı iddiası ağır basmaktadır. Ancak Türkçe vahiy
veya tövbe anlamlarını barındıran Boy/Boj kökü ile zenginlik, iyilik, refah, huzur bildiren Bay kökü ile
olan bağlantısı dikkate alınmalıdır.

320
139
Buyantay: Kutsal gün anlamına gelir. Kandil gecesi kavramına benzer bir mana taşımaktadır.
Benzer bir sözcük olan “Buyantoy” da bayram şenliği, bayram ziyafeti ya da bir genelleme ile dinsel
bayram anlamlarına gelir. “Buyan” kavramı yaklaşık olarak sevap manası taşır.

140
Buysanmak: “Kibirlenmek” demek olan fiilin etimolojisi iki biçimde izah edilebilir. İlk olarak fiilin
doğru söylenişinin Boysanmak olduğu rahatlıkla görülebilir ki, bu durumda kişinin boynu dik yürümesi
manası olduğu anlaşılır. Diğer izahat ise Buymak (donmak) fiilinden doğrudan türemiş olduğudur. Bu
takdirde insanın çevresine donuk davranması manası üzerinden kibirlenmek içeriğine ulaşılır.
141
Buzancar: Sözcüğün pek çok farklı söyleyişi mevcuttur (Budancar, Bodunçar, Budunçar, Buyancar).
Kelimenin kökünde ise “Y-D-Z” dönüşümü ile Boy/Bod/Bud yani kavim, kabile, klan manası bulunur.
Efsaneye göre Moğolların soy anası olan Alankova çadırına giren bir ışıktan gebe kalır ve doğan bu ilk
oğlunun adı Buzancar’dır.
142
Cağlık: Anadolu halk kültüründe de kullanılan sözcük, odada ahşap bir sekinin veya divanın altında
bulunan gizli banyo köşesini tanımlar. Banyo yapılacağı zaman minderler ve örtüler kaldırılır. Köşeden
itibaren diğer kısımların aksine çivisiz olarak dizilmiş 8-10 tane tahta yerinden çıkarılır. Alttaki taş veya
beton zeminde dışarıya açılan bir su gideri bulunur. Kovalarla odaya su taşınarak hazır hale gelen
banyoda yıkanıldıktan sonra seki veya divan eski haline getirilir.

143
Calmağış: Köpekbalığı anlamında kullanılan sözcük aslında Yalmavuz/Calmağuz (dev, canavar)
sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir. Ancak köpekbalığı manasında bu şekilde kullanıldığı için farklı
bir sözcük olarak kabul edilmiştir.

144
Camanbay: Şaman manasında kullanılan kavram aslında kelime anlamı olarak sıradışı işler yapan
kişi demektir. Caman sözcüğü Türkçe’deki Yaman kelimesinin farklı bir söylenişi olup, yaklaşık olarak
da benzer manalar taşır. Güçlü, korkutucu, sıradışı hatta duruma göre fena, şerli gibi anlamları
bulunur. İkinci kısmı oluşturan Bay ise erkek kişi demek olduğu kadar zenginlik ve çok fazla şeye
(burada yeteneğe) sahip olmayı anlatır. Kadın şamanlar için ise “Camanbayan” tabiri önerilebilir.

145
Cankoz: Karaçayca’da Kardelen çiçeği demektir. Ancak çevredeki Kafkas dillerinde de
kullanılmaktadır. Sözcüğün yapısı büyük olasılıkla Türkçe olduğunu düşündürmektedir. Ancak
etimolojisine dair net bir açıklama yapılamamıştır.

146
Carıklık: Ölmüş bir insandan bahsedilirken söylenir. Yaklaşık olarak “Rahmetli/Rahmetlik”
kavramını karşılar. Sözcüğün kökündeki aydınlık (nur) manası dikkate alınarak “Nurlar içinde yatsın”
şeklinde çevrildiği kaynaklar da mevcuttur.
147
Carkuday: “Yar/Car/Cer/Yer” ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Yer tanrısı, toprak
tanrısı demektir. Anadolu’da yarılmış gibi duran dik uçurumlara Yar denilir. Bu bağlamda toprağın
yarılması veya topraktan çıkma anlayışı ile de alakalı görünür.
148
Carlık: Eski Türkçe’de Yarlık/Carlık kelimesi Ferman, Emirname anlamlarına gelir. Ancak 1900’lü
yılların başında Altay bölgesinde ortaya çıkmış bir dinsel görüş olan Burhanizm akımı da “Carlık”
olarak nitelenmiş ve taraftarlarına da “Carlıkçı” (çoğulu “Carlıkçılar”) denilmiştir. Rus hükümeti
tarafından kendisine karşı isyan olarak görülen bu dinsel anlayış silah gücüyle bastırılmış ve onu

321
anlatan “Carlık” kavramı kaynaklarda yanlı bir biçimde olumsuz anlamlar yüklenerek tanımlanmıştır.
Günümüzde ise daha nesnel ve tarafsız tarihsel çözümlemeler yapılabilmektedir.

149
Çağaz: Farsça “Kağıt” sözcüğü ile etkileşim olup olmadığı net değildir. Sondaki “T-Z” dönüşümü
etkileşimi akla getirse de baştaki “Ç” sesi “K” dönüşümü ile uyumlu değildir. Çağmak (beyazlamak,
ışıklanmak) fiili kağıdın renginden ve ışık geçirmesinden dolayı bu sözcüğün kökünü oluşturur.

150
Çağban: Oruç manası taşır. “Çağbanmak” fiili ise oruç tutmak demektir. Kelimenin kökeni maalesef
net değildir. Ancak yorum yoluyla sonuca varılmaya çalışılabilir. Mançu, Türk ve Moğol kültürlerinde
kullanılan “Baçağ” (oruç) sözcüğündeki “Ç” ve “B” harflerinin (sözcüklerin lehçeleri arasında geçişinde
nadiren de olsa rastlanan bir durumla) yer değiştirmesi ile form değişikliğine uğradığı izlenimi
uyandırmakla birlikte sesli harflerin diziliminde değişiklik meydana gelmesi bu kanaati
zayıflatmaktadır. Diğer akla gelen bir husus ise İslam kültüründe üç aylar olarak bilinen ve oruç tutma
geleneğinin uygulandığı ayların ikincisi olan “Şaban” sözcüğünden kaynaklanmış olabileceğidir ki,
buradaki eksik kalan nokta da her ne kadar Şaban ayında da isteğe bağlı olarak oruç tutuluyor olsa da
İslam inancındaki asıl oruç ayının Ramazan olduğu gerçeğidir. Dolayısıyla oruç sözcüğü ile
özdeşleşmesi gereken kelime Ramazan’dır. Diğer izahat ise kelimenin etkileşim dahi olmaksızın
Türkçe olduğunu kabul ederek etimolojik bir çözümleme yapmaktır. Buradaki en mantıklı açıklama ise
şu şekilde olmalıdır: Sözcük “Çağ” (vakit) kavramından türemiştir. Belirli bir vakte kadar bekleme (aç
durma) anlamı kastedilmektedir.

151
Çakağçak: Saat durması veya veya verilen sürenin dolması için kullanılan kavram gerçekte halk
inançlarından kaynaklanır. Evrenin durduğu bille (alemin durduğu an) olarak bilinen anlayışa göre
Nevruz’da tam gece ile gündüzün eşitlendiği anda bütün doğa ve tüm kainat, canlı cansız tüm varlıklar
bir anlık bir uykuya dalar, sonra geri uyanırlar. Irmaklar bir an için durur sonra yeniden akmaya başlar.
Herşey bir an için ölüp geri dirilirler. Dünya tanrısal bir güç tarafından sanki yeni baştan
yaratılmaktadır. Dolayısıyla her yıl yinelenen o bir an aslında yaradılıştan bu yana geçen tüm
zamanları içinde barındırmaktadır.
152
Çakılgağan: Moğolca’da ve dar bir alandaki çevre Türk kültürlerinde elektrik demektir. Aslında
sözcüğün açıklanmaya ihtiyaç duyan hiçbir yönü yoktur. Yalnızca ifade edilmesi geren şey şudur;
Türkçe’nin bilimsel terim üretemeyeceği, üretilen sözcüklerin kulağı tırmalayacağı, üretilen
karşılıkların aslının yerini tutmayacağı, Türkçeleştirmeye ne gerek olduğu iddialarına verilebilecek en
güzel yanıt, halk kültürü tarafından türetilmiş olan ve halen de kullanılan örnek denilebilece
yetkinlikteki “Çakılgağan” kelimesidir. “Aktarma Sözlüğü”nün ortaya çıkışına esin veren sözcüktür.

153
Çakızmak: Flaş patlamak manasında kullanılan fiilin orijinal anlamı deniz fenerinin ışığının
dönüşlerle artıp azalması (daha doğrusu uzaktan göründüğü biçimi ile yanıp sönmesi) demektir.
154
Çalama: “Mayalama” demek olan gelen kelimenin diğer anlamları ise ağaca çaput bağlamak ve
atın kuyruğunu örmek veya atın kuyruğuna bez veya kurdela bağlamak demektir. Fakat bu ikinci
anlamların “Şalama” şeklinde söylenişi de mevcut olduğundan ilk anlam tercih edilmiştir.

155
Çalamak: “Mayalamak” demektir. Anadolu halka ağzındaki “Çalmak” sözcüğünün doğru söyleniş
biçimidir. Örneğin: Yoğurt çalmak/çalamak, Maya çalmak/çalamak gibi.

322
156
Çalanmak: “Mayalanmak” anlamındaki fiilin “Gevezelik etmek” şeklindeki ikinci bir anlamı daha
mevcuttur. Çalan sözcüğü ise geveze demektir ve Anadolu’da “Çalçene” olarak ifade edilen kavramla
doğrudan alakalıdır.
157
Çalap: Rab (İngilizce Lord karşılığı) anlamına gelir. Sözcüğün kökenini Süryanice haç anlamına gelen
“Şalib” ile ilgilendiren görüş neredeyse genel kabul görmüştür. Ancak, bilimsel hiçbir dayanağı
olmayan bu görüş haç kelimesinin Hz. İsa ve dolaylı olarak Tanrı ile ilişkilendirildiği iddiasına dayanır.
Oysa ki, Türkçe’de çok yaygın olarak görülen “Y–Ç” dönüşümü dikkate alınırsa sözcüğün Türkçe
olduğu görülecektir. “Yalap” (nur, aydınlık) kelimesinin “Çalap” biçimine dönüşmesi olasılığı
Süryanice’ye dayalı açıklamadan şu an için daha mantıklı görünmektedir.

158
Çaldırmak: Bozuk konuşmak olarak genel bir anlamla aktarılan kelime aslında aksanlı konuşmak,
kötü diksiyonla konuşmak veya yabancı dili bozuk konuşmak manalarını kapsamaktadır.

159
Çangal: Hintçe’den Dünya dillerine İngiliz sömürgesi döneminde İngilizce üzerinden geçmiş olan
“Jungle” (“Cangıl” olarak okunur) kelimesinin Türkçeleşmiş halidir (Almanca “Dschungel”). Ancak
sözcüğün evrilmesindeki farklılık ve özgünlük İngilizce aracılığı ile değil de doğrudan Hintçe’den veya
Sanskritçe’den (Eski Hintçe’den) alınmış olduğu izlenimi vermektedir. Fakat bu durumun kesin olarak
netleştirilebilmesi için eldeki veriler yeterli değildir. Sözlü gelenek üzerinden aktarılarak derlemelere
sınırlı olarak giren kelimeye dair herhangi başkaca yazılı kaynaklarda da izlenebilecek bir bilgi akışına
rastlanamamıştır.
160
Çapıştay: Büyük çaplı at yarışlarını tanımlamakta kullanılan bir kelimedir. Günümüzde yaklaşık
olarak hipodromlardaki “Kupa Yarışları”nı karşılayan bir kavramdır. Ancak geleneksel anlamda farklı
boyların (kabilelerin) veya avulların (köylerin) katılımıyla düzenlenen ve zaman zaman yemekli bir
şenliğe dönüşen at yarışlarını ifade etmek için kullanılır.

161
Çarıştay: Sözcüğün kökeni aslında Çarsmak (at yarışı yapmak) fiilinden türeyen “Çarstay”
kelimesidir. Çarıştay/Carıştay dönüşümü ile atlarla oynanan farklı oyunların bir araya toplandığı geniş
katılımlı yarışmaları tanımlamak için kullanılır olmuştur. Daha sonradan özleştirme çalışmaları
esnasında benzeri bir anlam içeriği ile (anlam daha da genişletilerek) “Yarıştay” sözcüğünü karşılamak
için önerilmiştir. Sözcüğün seslenme bildiren Car kökü ile olan bağlantısı ise yarışlarda yapılan
tezahüratlarla da uyumludur.
162
Çarlamak: Sözcüğün asıl anlamı “İtiraz etmek”tir. Bu mana Anadolu Türkçesi’ndeki Carlamak
(yüksek sesle konuşmak, gereksiz konuşmak) fiili ile doğrudan bağlantılıdır. Ancak sözcüğün ikinci
anlamı ise daha özgün olup, silahın tututluk yapması veya arabada motorun çalışmaması demektir.

163
Çaşkan: “Fare” demek olan kelimenin değişik lehçe ve şivelerde farenin farklı türlerini tanımlayan
az da olsa farklılaşmış anlamları genellikle söyleyiş farklılıkları ile ortaya çıkar.
Taşkan/Tuşkan/Tışkan/Tıçkan/Tuçkan ve Çuçkan/Çuşkan/Çaşkan/Çışkan/Çıçkan/Çaçkan kelimelerinin
tamamı Türkçe’deki Sıçan (Eski Türkçe “Sıçgan”) sözcüğü ile bağlantılı olup fareyi ve fare türlerini
tanımlar.
164
Çaşmak: “Gizlenmek” veya “Saklanmak” anlamları bulunan kelimenin daha sonra ortaya çıkan gizli
iş yapmak, gizlice görüşmek, istihbarat toplamak manaları da bulunur.

323
165
Çayınmak: Suyun kabarması, çalkalanması, sel gelmesi gibi manalar içeren kelimenin çamaşırı
bulaşığı durulamak anlamı bulunur. Bu anlam çay (dere) kenarına inilerek suyla durulama yapma
nedeniyle oluşmuştur. Kelimenin diğer bir anlamı ise “Metal kaplanmak” demektir. Bu manada büyük
olasılıkla aslında “Kalaylanmak” gibi özel bir anlamın genişlemesi ile ortaya çıkmıştır ve kalaylanan
kapların suda çalkalanır gibi işlem görmesi veya bu işin dere kenarında yapılmasının tercih edilmesi ile
alakalıdır.
166
Çayıtmak: Suyun (çayın) önünü kesmek ve böylece suyun yükselmesini sağlamak demek olduğu
gibi adını vermeden, kendisini tanıtmadan konuşmak manası da bulunur. Ayrıca “Metal kaplamak”
veya büyük olasılıkla daha özelde “Kalaylamak” anlamı da vardır.
167
Çazamak: “Donatmak” anlamına gelen sözcük başka bir lehçede “Ferman Yazmak” demektir. Bu
anlamda fermanın süslenmesi ya da süslü bir yazı ile yazılmasıyla bağlantılıdır.
168
Çazanmak: “Modaya uymak” (hem geniş anlamda düşünsel olarak hem de gerçek anlamıyla
modaya uygun giyinmek) şeklinde anlam genişlemesine uğrayan kavram gerçekte kalıba girmek ve
kılığına kıyafetine dikkat etmek demektir. Aynı şekilde “Çazandırmak” fiili de “Modaya uydurmak”
demek olsa da asıl anlamı kalıba dökmek, kılığını kıyafetini düzeltmek ve mecazen bir şeyi kılıfına
uydurmak anlamları taşımaktadır.
169
Çediker: Büyükayı takımyıldızını ifade eder. Bunların yedi at hırsızı olduğu söylenir. Bir obadan
çalarak kaçırdıkları atlar ve peşlerinde kendilerini kovalayan atlılar ile birlikte göğe savrulmuşlardır.
Aslında sözcüğün Türkçe’ye doğru aktarılış biçimi “Yediger”dir. Takımyıldızdaki yedi belirleyici yıldız
sözcüğün de asıl unsurunu oluşturur. Fakat orijinal biçim tercih edilmiştir. Diğer lehçelerde farklı
söyleyişler de mevcuttur: Cedeger/Yeteger/Yetegen/Cetegen gibi…
170
Çeğender: “Yaban pancarı” anlamına gelen kelimenin değişik lehçe ve şivelerde pancar veya farklı
türlerini tanımlayan az da olsa farklılaşmış anlamları aynı zamanda söyleyiş farklılıkları ile ortaya çıkar.
Çeğender, Çağundur, Çuğundur, Çöğender, Çökündür kelimelerinin tamamı küçük ses farkları ile çok
daha fazla çeşitlenerek telafuz edilebilmektedir.
171
Çeğet: Yoğurt ve yumurtadan yapılan yapılan bir tür peynirdir. Çuvaş kültürüne özgüdür.
172
Çekerlemek: “Sınırlandırmak”, “Hudut çekmek”, “Limit koymak” anlamlarına gelen sözcüğün
“Karantinaya almak” manası da bulunmaktadır ve bu da aslında ilk anlamların biraz farklılaşması ile
ortaya çıkmıştır. Bulaşıcı hastalıklarda bir yerin etrafını çevirip veya bir çizgi çekerek sınır belirleyip
insanların diğer tarafa geçmesine engel olunması ile alakalıdır.
173
Çelebi: “Yalap” (aydınlık) sözcüğünden “Y-Ç” dönüşümüyle Yalabı > Çalabı > Çelebi dönüşümüyle
oluşmuştur. Aydınlanmış kişi demektir. Sözcüğün kökenini Süryanice’ye bağlayarak Süryanice’de bile
bulunmayan bir kelimenin türediğini iddia etmek son derece akıl almazdır.
174
Çerlenmek: Çer kelimesi Yer > Çer > Cer dönüşümüyle “Konum” anlamına geldiği gibi Çor > Çur >
Çer dönüşümüyle maraz, dert, ruhsal rahatsızlık gibi anlamlar da içerir. Bu bağlamda marazlanmak,
ruhsal rahatsızlığa yakalanmak manalarına da gelir.
175
Çermik: Suyun toplandığı yer demektir. “Çer” kökü Türkçe’de ve Moğolca’da Yer ile ilgili anlamlar
taşır. Ermenice “Çerm” (sıcaklık, ısı) sözcüğünden geldiği öne sürülür ve bu mânâ ile de uyumludur.

324
Çok uzak da olsa Latince “Termik” (ısıl) sözcüğü ile ilişkilendiren kaynaklar da mevcuttur. Ermenice
Çerm ile Latince Term sözcüklerinin ikisinin de ısı ile ilgili manalar bildiriyor olması ise büyük olasılıkla
tesadüfidir, ancak bu husus bahsi geçen dillerin etimolojisiyle ilgilidir.

176
Çertenmek: “Yemin etmek” manasındaki sözcüğün kökeni “Çert” (yemin) kelimesinden
kaynaklanır. Çert aynı zamanda tehlikeli ruhsal varlıkları da tanımlar. Dolayısıyla fiilin tam açıklaması
ruhsal varlıkların adını anmak demektir. Yani kişi yeminini tutmadığında bu varlıkların kendisine zarar
vermesini göze almaktadır. Şertenmek fiili ise parmakları üst üste atmak veya birbirinin üzerinden
fiske vurur gibi kaydırmak demektir. Parmakların üst üste atılmasının ise pek çok kültürde yemin
etme veya yemin bozma ile alakasının olduğuna inanılır.
177
Çetir: Aslında çadır sözcüğünün farklı bir söylenişinden başka bir kelime değildir. Türkçe “Çatmak”
fiilinden türediği apaçık ortada olan Çadır sözcüğünü eski kaynaklarda sırf ilk olarak Farsça yazılı
metinlerde geçtiği için Farsça kökenli olarak kabul etmek nasıl izah edilebilir diye, sormadan
geçmemek gerekir.
178
Çevgen: At üzerinde, tahta veya deriden bir top ile oynanan ve kökeni milattan önceki çağlara
dayanan, bir oyundur. Orta-Asya Türkleri ve komşu kavimler tarafından bilinir. Farsça
Çevgen/Çevgan/Çavgan sözcüğünün de kökeninin Türkçe olma ihtimali yüksektir. Çevgen veya
Çavgan sözcüğü Çevmek/Çavmak/Çapmak fiilleri ile bağlantılıdır. Sözcüğün sonundaki -gen/-gan eki
de Türkçe ile uyumlu görünmektedir. Çapmak kelimesi at sürmek manası taşır. Çıvmak/Çavmak
sözcüğü atlamak, sıçramak, zıplamak, hızla gitmek, çarpıp yön değiştirmek, sekmek, çavmak, sapmak
demektir. Çünkü bu oyun Türklerden komşu kültürlere geçmiştir, dolayısıyla isimlerin, hele de Türkçe
köklere uyumlu sözcüklerin başka bir dilden alınmış olması pek mantıklı görünmemektedir. Ayrıca
sözcüklerin Arap harfleri ile (Osmanlıca, Farsça) yazımında “Vav” harfi Latin alfabesindeki “V” harfini
karşıladığı gibi O/Ö, U/Ü seslerini göstermeye de yarar. Bu durumda bazen bu sesleri göstermek için
kullanılan “Vav” sanki “V” gibi algılanarak okunabilmektedir. (Kimi zaman da tam tersi durumlarla
karşılaşılmaktadır.) Dolayısıyla “Çöğen” sözcüğünün farklı bir okunuşuna denk gelme olasılığı da
vardır.

179
Çılandak: Tarla yılanı demektir. “Çılan” (Yılan) sözcüğünden benzetme eki ile oluşmuştur. Yeri
gelmişken belirtmek gerekir ki, “Yılan” kelimesinin Türkçe olmadığını ispatlamak için pek çok çaba
sarfedilmiştir. Ancak ne kadar zorlanırsa zorlansın bu sözcüğün Türk-Moğol ortak dil kökeninden
başka bir yerde sonuca ulaşılamaz. Sözcük yalınlık ve soyunma içeriği bulunan Türkçe Yal (Moğolca
Şıl/Şal) kökü ile de bağlantılıdır. Moğolca’daki “Şaldan/Şaldang” (eski Moğolca “Sıldang”) ve eski
Türkçe “Yalang” sözcükleri ise çıplak mânâsına gelir ve yılanın tüysüz olmasıyla alâkalıdır, yani çıplak
canlı demektir. Asıl kökenin Çinçe yılan mânâsındaki “Lu/Lung” kelimesi söylenir fakat Türkçe’den
Çince’ye geçmiş olma ihtimali olduğu gibi, benzer kelimelerin birbirine uyarlanmış olması da
mümkündür. Üstelik “Lu” kelimesinden Yılan sözcüğüne ulaşacak ses dönüşümleri Türkçe’ye uygun
değildir. Buna karşın Türkçe’den başka dillere geçişinde bu sıkıntı yer almaz. Örneğin Türkçe’den
Almanca’ya kadar ulaşan sözcük bu dilde ise “Schlange” (okunuşu Şılange) olarak yer alır ve ses
dönüşümü rahatlıkla izlenebilir (Çılang > Şılang).
180
Çılanmak: Soyunmak anlamındaki sözcük Türkçe “Yılan” kelimesinin kökenini de oluşturur. Sesli
harf değişimi ile Yalınmak > Yılanmak (Şalınmak > Şılanmak) fiilerinin yılanın çıplak bir varlık olarak
algılanması ile doğrudan alakalı olduğu rahatlıkla görülebilir.

325
181
Çıldamak: “Ateşle dağlamak” ve “Cin kovmak gibi” iki manası bulunur. Aslında bu iki mana
birleşiktir. Eskiden bazı ruhsal hastaların bedenlerinin ateşle dağlanarak cinden kurtulacakları
inancının bir sonucudur. Günümüzde dahi Anadolu’da daha hafifletilmiş uygulamalarının olduğu
bilinmektedir. Ancak elbetteki bilimsel düşünce geliştikçe giderek bu tür zararlı eylemlerden
vazgeçilmektedir.
182
Çılgayak: Türk dillerinin pek çoğunda Cılgayah/Cılgayak/Çılgayak/Çılgayah/Yılgayah/Yılgayak
olarak kullanılan kelimenin Yeniyıl (kış mevsiminde 21 Aralık) veya Nevruz Bayramı (21 Mart) gibi
Gündönümü/Gündenkliği esasına dayalı olarak yada veya günümüzdeki uygulama ile 31 Aralıkta
olacak şekilde yeni bir yılın başlangıcını ifade eden sözcüğün buz pateni pisti anlamı da mevcuttur.
Fakat burada sadece “Çılgayak/Çılgayah” söyleyişine özgü olmak üzere uzun süren (örneğin
Türkiye’deki ÖSS veya KPSS gibi birkaç saat uzunluğunda) sınavları da tanımlamak için kullanılan
başka bir anlam daha mevcuttur. Bu anlamın “Çılga” (test, imtihan) ve “Çılgı” (akıl, zeka) sözcükleri ile
bağlantısı dikkate alınmalıdır.
183
Çiğinmek: Düğümlenmek, kistleşmek, yumrulaşmak gibi somut manaları bulunan fiilin aynı
zamanda “Endişe etmek” gibi soyut ikinci yan anlamı da mevcuttur. Bu da aslında Anadolu
Türkçesi’ndeki “Korkudan boğazı düğümlenmek” deyiminde olduğu gibi mecazi bir anlamı
içermektedirb
184
Çokamak: İzahatı “Nişanlamak” (söz kesmek) olarak verilen sözcüğün kök anlamı gerçekte kafa ile
alakalı görünmektedir. Nişanlanan kızın başına nişan sembolü olarak bir şapka takılması
kastedilmektedir. Diğer bir olasılık ise daha eski çağlarda nişanlanan kızların hatta erkeklerin de
başlarına kayın ağacı dalından taçlar taklması geleneğinin sözcüğü kaynak teşkil etmiş olmasıdır.
Bunun dışında Hıristiyan Türklerde nişan töreninde rahibin çiftlerin başlarına haç kaldırarak kutsaması
da anlammla uyumludur. Sözcüğün Çoğ/Çok kökü de toplanarak merasim yapılması manası ile
örtüşür.
185
Çokuk: Istavroz çıkaran kişileri tanımlar. Asya’da sürekli olarak Istavroz çıkaran manasında
“Hıristiyan” kavramı karşılığında da kullanılmıştır.
186
Çolgamak: Genel olarak “Sarmak” demektir. Ayrıntılı olarak ele alındığında iki farklı anlam
grubunda “Bandajlamak” (sargı yapmak) ve “Muhasara etmek” veya “Ablukaya almak” (bir yerin
etrafını sarmak) manaları ön plana çıkar.
187
Çolpan: Türk-Moğol kültüründe Venüs gezegenine verilen isimdir. Mitolojide ise bir Tanrıça’nın
adıdır. Adı gökyüzündeki en parlak gezegenlerden biri olan Venüs’e verilmiştir. Türklerde dişil olarak
algılanmıştır. (Moğollar ise eril olarak kabul ederler). Bir kelime benzerliği nedeniyle yanlış olarak
“Çoban Yıldızı” dendiği de olur. Bir başka görüş ise de çobanların bu yıldızı yön bulmakta kullandığı ve
bu nedenle de Çolpan’ın aynı zamanda bir Çoban Tanrıçası / Sürü Tanrıçası olduğudur. Çoban
kılığında dağlarda gezdiği söylenir. Eski Moğolca Solbun (gök cismi) sözcüğü ile bağlantılıdır.
188
Çommak: Suya girmek veya suya batmak manasına gelen fiil İslamiyet sonrası “Abdest almak”
(özellikle de Gusül abdesti almak) manasında da kullanılmıştır. Kırsal bölgelerde özellikle yaz
mevsimlerinde Boy abdestinin akarsu veya göletlerin derin yerlerinde üç kere suya batıp çıkmak
şeklinde gerçekleştirilmesi günümüzde bile rastlanan bir uygulamadır.

326
189
Çomuk: Abdestli kişileri tanımlar. Asya’da abdest alan veya abdestli dolaşan kişi manasında
“Müslüman” kavramı karşılığında da kullanılmıştır.
190
Çor: “Cin” demektir. Ruhsal rahatsızlıkları, bilinmez korkutucu güçleri ve varlıkları da ifade etmekte
kullanılır. Kelime kökeni hastalık ve gözle görülmeme, eksiklik, yarımlık anlamları taşır. Arapça Şer
sözcüğü ile bir bağlantısı yoktur. Moğolca Şor sözcüğü şiş anlamına gelir ve boynuzu çağrıştırır.
Boynuz ise kötü güçlerle de alakalı görülür. Çornamak fiili bürümek, sarmak, dolanmak mânâları taşır
ve mecazen musallat olmak içeriğine de sahiptir. Anadolu’da cin çarpmış ve ruhsal hastalıklı
anlamında “Çorlu” tâbiri kullanılır. Çort, Çert, Czart gibi söyleyişlerle Slav topluluklarının halk
inanışlarına ve Rus/Ukrayna kültürüne de girmiştir. Türklere komşu kavimlerden olan Ermenice’de
“Çor” hastalık ve dert anlamına gelir. Farsça’ya “Şur” (uğursuzluk) biçiminde geçmiştir. Sözcüğün
Farsça kökenli olduğu iddiası kesinlikle doğru değildir. Türkçe’de Ço/Çu/Şu/Şo ile başlayan kökler
yarımlık, eksiklk, hastalık, sakatlık bildirir. Mesela Çol, Çon, Çot, Çop köklerinde hep bu anlamlar
bulunur. Öteki alemlere ait olduğu düşünülen varlıklar da Türk kültüründe hep bu içeriklerle ilişkili
varlıklar olarak görülür. Hiçbir tereddüte yer olmadan söylenebilir ki Çor/Çur/Şur/Şor hatta Moğolca
Çul/Şul kökü Türk/Moğol (hatta Ural/Altay) kökenlidir. Bu kökten Türkçe’de halk ağzında türeyen
sözcüklerle Farsça’daki bu sözcük ile ilişkili olan diğer kelimelerin sayısını karşılaştırmak durumu
anlamak için yeterli olacaktır. Buna benzer örneklerde Farsça’nın Moğolca ile etkileşiminin fazlalığı da
sıklıkla gözden kaçırılmaktadır.
191
Çoramak: “Cin çarpmak” anlamı dışında “yoğurmak, harç karmak, hamur haline getirmek manaları
da bulunur. Birbirine uzak gibi görünen bu iki anlam odağının ortak noktası şekil değişikliğidir. Cin
çarpması vakalarında kişilerin bedenlerinin bazı bölümlerinin eğrileceği veya amorf hale geleceği
inanışı çok yaygındır. Hamur veya harç yoğurma işleminde de amorf olma söz konusudur.
192
Çorgan: Kelime aslında Türkçe’deki “Yorgan” sözcüğünün farklı bir söyleyiş biçimidir. Fakat anlam
“Battaniye” şeklinde farklılaşmış olduğu için orijinal telafuz korunarak verilmiştir. Bazı lehçelerde
Çoğurgan/Çowurgan/Çovurgan/Çuvurgan biçiminde söylenir.
193
Çökütmek: “Diz çökmek/çöktürmek” ve benzer olarak “Bağdaş kurmak/kurdurmak” ile bunların
dışında “Çökerek çukur oluşmak/oluşturmak” anlamları da bulunur.
194
Çöne: Sözcüğün “Peygamber” ve “Asistan” olmak üzere iki anlamı bulunur. Hatta Anadolu ağzında
çoban yamağı yardımcısı manasında da kullanılır. Bu durum eski kültürde Peygamber kavramının
Tanrı’nın yardımcısı olarak algılanmasından kaynaklıdır. Çönemek fiili de “peygamberlik etmek”
anlamına geldiği gibi bir şeyi bir yere veya başka bir kaba aktarmak anlamına da gelir. Örneğin: Çönek
kelimesi “kepçe” manası taşır ve sıvıları aktarmakta kullanılan araç demektir. Peygamber de Tanrı’dan
aldığı bilgiyi başkalarına aktaran kişidir. Çönümek fiili ise dermansızlaşmak, gücü kesilmek anlamları
barındırır. Bu durum Peygamberin yaptığı işin zorluğu ile de alakalı görünür.
195
Çötkermek: Şeytan çıkarmak manasına gelen sözcüğün ikinci anlamı ise öksürmektir. Şeytanın
(kötü ruhların) öksürüğe neden bir varlık olarak görülmesi ile alakalıdır. Veya öksürerek insanın içine
girmiş olan kötü ruhu çıkarmay çalıştığı inancı da bulunuyor olabilir.
196
Damız: Sözcüğün kökeni Sümer tanrısı “Tammuz” ile ilişkilendirilmektedir. Ancak Tam/Dam
Türkçe’de kapalı mekan anlamına gelir. Ayrıca Tam/Dam kökü damlamak ve döllemek manalarını

327
barındırır. Yani hayvanlarda döllemenin gerçekleştiği alanı da belirtir. “Damızlık” sözcüğü de buradan
kaynaklanır.

197
Daşka: Rusça’da el arabası demektir. Ancak kelimenin Türkça Daş/Taş kökü üzerinden “Taşımak”
fiili ile ilgili olma olasılığı dikkate alınmalıdır. Rusça’ya Türkçe’den geçmiş pek çok kelime doğru
çözümlemeler ile anlaşılabilmektedir.
198
Dayıkın: Mitolojide bebekleri koruyan ve onları ellerinden tutup ayağa kaldırarak yürüten
tanrıçanın adıdır. Asya halk inanışlarına göre çocuğun uykusunda gülmesi, Dayıkın’ın onunla
oynadığını gösterir. Çocukları korur. Yeni yürümeye hazırlanan çocukların ayağa kalkması için
kullanılan “Day Durmak” fiili de bu tanrıça ile ilgilidir.
199
Değeç: Yiyeceklerin ilk lokmalarının, içeceklerin ilk yudumlarının doğaya, suya veya ateşe atılması
uygulamasıdır. Bunların Yar-Su kutsal ruhlarına sunulması inancına dayanır.
200
Devre: İsyan, infial ve zıtlık anlamlarının üçü de Türkçe olup, “Devirmek” fiilinden türemiştir.
Arapça “Devir/Devr” (çağ, dönem) sözüğü ile ses benzerliğinden öte bir bağlantısı yoktur.
201
Devretmek: Türkçe hareket bildiren Dev/Tev kökünden türemiştir. Azmettirmek, tahrik etmek
anlamları harekete geçirmek manasından kaynaklanır. Arapça “Devir/Devr” (çağ, dönem) sözüğü ile
ses benzerliğinden öte bir ilgisi yoktur.

202
Dikeç: Ağaç dikme çubuğu olarak açıklanan kavram aslında iki anlamı ihtiva eder. Ağaç dikerken
nemli toprakta ağacın dikileceği deliği açmaya yarayan biraz kalınca ucu sivri, uzun bir çubuk için
kullanıldığı gibi dikilen ağacın yanına devrilmemesi için çakılarak bağlanan değneklere de denir.
203
Dirçelmek: “Hayata dönmek”, “Ölümden dönmek” veya “Yeniden canlanmak” gibi anlamları
bulunan sözcüğün Budist kültür içerisinde “Reenkarne olmak” (yeniden Dünya’ya gelmek) şeklinde
ikincil bir anlamı daha oluşmuştur.
204
Diren: Şeytanlaşmış insan manasında kullanılır. Bu bağlamda “Eren” kavramının zıddıdır. İnsanların
her tür isteklerini yerine getiren kötücül ruhlara da bu ad verilir. Fakat bu ruhun karşısındaki insan o
kadar kötüdür ki, onun tarafından kandırılır. İşte bu kişilere Diren denilir. Ayrıca Dirgen adlı üç çatallı
tarım aracının bazı lehçelerdeki farklı bir söyleniş biçimidir, ki çatal mızrak pek çok kültürde Şeytan’la
alakalı görülen bir araçtır.
205
Doydu: Papağan demektir. Arapça “Tuti” sözcüğünden farklılaşma yoluyla oluştuğu neredeyse
kesindir. Fakat bu farklılaşma ile asıl sözcükten türediği anlaşılamayacak düzeyde biçimsel olarak
uzaklaşılmıştır. Bazı lehçelerde ise Tavus Kuşu manasında kullanılır.
206
Dönenbey: Kırgız efsanelerinde öldükten sonra ruhu “Dönenbey (Dönenbay)” adlı bir kuşa
dönüşen kutlu bir kadından bahsedilir. Mezarı kutsal kabul edilir. Mezarlıkların üzerinde dönerek
uçan kuşlara da bu isim verilir.
207
Döven: İnek, öküz veya atlara çektirilen, alt kısmına keskin taşlar çakılı, üzerine binilerek ekinlerin
üzerinde döndürülen bir harman aracıdır. Döven/Döğen sözcüğünün Türkçe’den mi Yunanca’ya
geçtiği yoksa Yunanca’dan mı Türkçe’ye geçtiği bir tartışma konusudur. Yunanca olduğunu öne
sürenler sözcüğün Asya Türkçesi’nde bulunmadığını bir delil olarak gösterirler. Gerçekte birebir aynısı

328
olmasa bile buna benzer bir kelimenin Asya Türkçe’sinde bulunup bulunmadığına dair özel bir çalışma
da yapılmamıştır. Fakat teknolojinin ortaya çıkışıyla birlikte kelimelerin sonradan türeyişine ilişkin çok
güzel bir ister tek başına isterse “Biçer-Döver” tamlamasının içerisinde kullanılsın “Döver” kelimesidir
ve kavram da yine bir tarım aracını (motorlu bir taşıttır) anlatmaktadır. Aynı şekilde Türkler döveni bir
tarım aracı olarak Rum/Yunan kültüründen edinmiş olsalar bile hatta sözcük Yunanca’dan evrilerek
alınsa bile Türke’deki dövmek fiili ile uyumludur ve yeterince Türkçeleşmiştir. Dövmek fiilinin
Türkçe’de tarımsal terminoloji içerisinde kullanılmadığı ise bütünüyle yanlış bir bilgidir. Örneğin
harman dövmek veya ekin dövmek tabirleri Anadolu’da sıklıkla rastlanan tabirlerdir.

208
Egemen: Hükümran (hakimiyet sahibi) manasına gelen sözcüğün Türkçe olmadığı iddiası doğru
değildir. Her ne kadar dil devrimi ile türetilmiş olsa dahi, Türkçe kök ile uyumlu olan sözcük tamamen
Türkçe eklerle oluşturulmuştur. Fransızca “Hegemoniya” sözcüğünün taklit edildiği tamamen bir
yorumdan ibaret olup o yorumu yapan kişinin şahsi görüşünden öteye gitmeyecek kadar hiçbir veriye
dayanmayan bir bakış açısıdır. Türkçe Ağa/Aga/Aka/Eke/Ege kökü toprağa hakimiyet anlamı içerir.
Büyük erkek kardeş manası da taşıyan bu sözcükler boyun eğilmesi gereken bir akrabalık ilişkisini
tanımlar. Moğolca’da ise “Eke” kelimesi anne demektir. Yine itaat edilmesi, saygı duyulması gereken
bir kişi olarak Egemenlik kavramı için farklı ve alternatif bir etimolojik bakış açısı oluşturur.
209
Eğeşmek: Anadolu Türkçesi’nde sataşmak, birine takılmak, inatlaşmak anlamına gelen sözcük
İğeşmek biçiminde de söylenir. Ancak aktarılan bu yeni mana musiki icra etmek, müzik yapmak, müzik
aleti çalmak anlamlarına gelmektedir. Burada “Ezgi” sözcüğüyle doğrudan kavramsal bir bağlantı
vardır. Eğeşmek/Eğezmek/Ezmek dönüşümü ile ortaya çıkan “nağme yapmak” anlamı üzerinden
“Ezgi” kelimesi name, melodi anlamına gelir. Dolayısıyla bu sözcüğün özgün biçimi de “Eğezgi”
olmalıdır. Eez (Eğez)/Ez sözcüğü koruyucu ruh (sahip) anlamına gelmekle birlikte özelleşmiş olarak
çalgının (müzik aletinin) ya da hatta doğrudan çalınan melodinin koruyucusu olan soyut varlık için de
kullanılır. Bu durum dikkate alındığında Eğezmek/Eğeşmek fiili kutsal ruhlarla iletişime geçmeyi (ilham
yoluyla müzik yapmayı veya onların verdiği yetenekle çalgı çalmayı, hatta onunla birlikte çalmayı)
ifade etmektedir.
210
Elbiz: Değişik lehçelerde Elbis/İlbis/İlbiz olarak telafuz edilen ve Türkçe Yal/Yel/Hal/Al/El/İl
kökünden türeyen kelime “Şeytan” anlamına gelir. Şeytani özellikleri anlatan “Yelbi” sözcüğü ile aynı
kökten türemiştir. “Yelvi” ise sihir manası taşır. Al/Hal kökü kötülüğü ve uzak bir anlam olarak ateşi
çağrıştırır. “Yel” kökü ise ruhsallığı, hızı ve görünmezliği ifâde eder. “Albıs” adlı varlık ile de alâkalı
görünür. “El” kökü üzerinden ise tutmak, yakalamak manalarını içerir. Arapça “İblis” ile tesâdüfî
olarak biçimsel hattâ anlama dayalı benzerlik dışında etimolojik bir ortak yönü yoktur. Zannedildiği
üzere “İblis” kelimesindeki “L” ve “B” harflerinin yer değiştirmesiyle ortaya çıkan yanlış bir söyleyiş
kesinlikle değildir. Kelimenin harf dizilimi kesinlikle doğrudur ve tamamen Türkçe’dir.
211
Eli: El parmakları bitişik durumda, açık başparmak ile işaret parmağı arasında dik bir açı oluşur. Elin
küçük parmağından başparmağın ucuna kadar olan mesafedir. Kapalı karış olarak izah edilebilir.
Normal karışın üçte ikisi kadar bir uzunluk verir. Bu da yaklaşık olarak 12 santimetredir.

212
Eliye: Karaçay–Balkarlar’ın eski inançlarınnda yer alan Yağmur Tanrısıdır. Kazanının
yuvarlanmasıyla oluşan ses gök gürültüsüne neden olur. İbranice “Eliyah” (İlyas) ile bağlantılı gözükse
de gerçekte Türkçe El/İl kökünden kaynaklanma olasılığı da vardır. Sözcük aynı zamanda evcil şahin
kuşu anlamına da gelir ki, bu mana İnsanların ellerine konuyor olması ile alakalıdır.

329
213
Ellez: Anadolu’daki “Ellez” (İlyas) adı İslam öncesi çağlardan köken alır. Yurt sahibi demektir. Alay
(askeri birlik) ve Halay sözcükleri ile aynı kökten gelir. El/İl ise yurt demektir. İnsanın yeteneğinin
kullanımını sağlayan organı ve emeğinin en önemli simgesi olan El kavramıyla da bağlantısı dikkate
değerdir. Türk mitolojisindeki “Elley” adlı ilk insanın ismi ile benzerliği bu görüşü destekler
niteliktedir.

214
Em: İlaç demek olan sözcük aynı zamanda Türkçe bir köktür. Bu vesile ile belirtmek gerekir ki ilaç,
tedavi, rahatlama, huzur, dişilik, emzirme bildiren Türkçe İm/Em/Am kökünün Moğolca kaynaklı
olduğu iddiası ile reddedilmesi son derece yanlış bir yaklaşımdır. Bu anlayış yüzlerce kelimeyi
Türkçe’nin dışına itmeye çalışmak anlamına gelir. Herşeyden önce Türkçe ve Moğolca aynı coğrafyada
aynı tarihi binlerce yıl paylaşmış olmanın ötesinde aynı dil birliğinden (herkesçe bilinen Ural-Altay dil
ailesinden) köken alırlar ve bu dilbirliği içinde de Türkçe’ye en yakın konumda duran dildir (Çuvaşça,
Yakutça, Altayca dilleri Türkçe kabul edilerek). Ortak kökenden kaynaklanan dillerde az ya da çok
ortak kökler ve kelimeler bulunması kaçınılmazdır. Örneğin: Batı dillerindeki Nw/Nv kökünden gelen
“Yeni” manasındaki sözcükler ortak kökene sahiptir. Örneğin İngilizce New, Almanca Neu, Latince
Nova gibi. Ancak tarih içinde bu dillerle aynı kökten geldikleri ispatlanmış olan Farsça’daki “Nev”
kelimesi de yine birebir aynı anlamla “Yeni” demektir. Fakat bu diller ile Farsça arasındaki her tür
uzaklık Türkçe ile Moğolca arasındaki uzaklıktan çok daha fazladır. Üstelik Farça tarih içerisinde
Avrupa dillerinden çok daha önce ayrışmıştır. Öyleyse “Nev” sözcüğü Farsça’ya aittir ve diğer dillerin
hiçbirinin etimolojik ilgi alanına girmemelidir. Peki bu yaklaşım ne derece doğrudur? Çince
kaynaklarda ilk kez kaydedilmiş olan Türkçe ile ortak sözcükleri atılsın, Mançu, Tunguz dillerine daha
yakın duranları da atılsın, Moğolca’dır diyerek binlerce kelimeyi Türkçe sayılmasın. Şunlar şüphelidir,
şüpheliyse kesin Türkçe değildir diyerek bir kenara bırakılsın. Bunlar kesinlikle bilimsel yönteme
aykırıdır.
215
Emegelçi: Süt annesi manasına gelen sözcük, mitolojide çocukların koruyucu tanrıçasının da adı
olarak kullanılır. Bu tanrıçanın çocukları ve bebekleri koruduğuna inanılır. Küçük çocukların başlarına
gelecek kazâları önceden görür ve engel olur. Çocuklar hastalandıklarında kadın şamanlara onlar için
uygun ilaçları hazırlama yollarını gösterir.

216Emegen: Kafkas Nart efsanelerinde çirkin, bazen çok başlı devasa yaratıklar olarak betimlenir.
Emegenlerin sayıları oldukça fazladır ve her üç ayda bir doğum yaparlar. Her doğumda yüzden fazla
çocuk dünyaya getirirler. Emegenlerin yer almadığı hiçbir Nart destanı yoktur.
217
Emegey: “Nine” manası verilen kelimenin Şamanist gelenekte Şaman Ruhu anlamı da bulunur.
Amagay/Amagat/Emeget sözcükleri de farklı söyleyiş biçimleri olarak kaynaklarda yer alır. Bu ruh
olmadan şaman olunamaz. Şaman öldüğünde kuş görünümünde dışarı çıkar ve mezarının yanında
veya üstünde büyüyen ağaçta yaşar ve mezarın saygınlığını, temizliğini korur. Etimolojik olarak ilgili
görünen Emen/Emeğen sözcüğü ruh, can manası taşır, ayrıca ağaç dikmek için açılan çukuru da ifade
eder. Tunguzlarda koruycu ruhlara Amaka denir. Teleğüt Türkleri ise bu ruha Emegen adı verirler.
218
Emertmek: Rahatlatmak, huzur vermek gibi manaları bulunan sözcüğün yarışta öne geçmek
şeklinde ikinci bir anlamı daha vardır.

330
219
Emlek: Bedenen veyâ ruhsal olarak şifâ bulunan bir yerleşim birimini veyâ yöreyi ifâde eder.
Çoğunlukla o bölgede bulunan evliyâ mezarları ile ilişkilendirilir. Anadolu’da bu adı taşıyan köyler
hattâ pek çok köyün toplamından oluşan yöreler vardır. Mitolojik bir kişilik olan Uluğ Türk’ün oğlu
olan “Amlak” adı ile de alakalı görünmektedir. Bu isim de şifa vericiliği temsil eder. Am/Em/İm
kökünden türeyen kelime şifa veren, tedavi eden demektir. Emlemek fiili ilaç vermek, iyileştirmek,
sağaltmak anlamlarına gelir. Sözcüğün ayrıca Müşfik (şefkatli) anlamı da bulunmaktadır.
220
Enermek: Kavramın kelime anlamı aslında kulağını bükmektir. (Enemek fiili hayvanın kulağını
kesmeyi veya işaretlemeyi anlatır.) Anlam kaymasına uğrayan sözcük müzik aletini akord etmek
manasında kullanılır olmuştur. Özellikle telli çalgının akord burgularının bükülmesi kulağın bükülmesi
ile benzeştirilmiştir.
221
Erkecey: Sözcüğün “İrkecey” şeklindeki farklı bir söyleyişi nazlı, şımarık anlamına gelir. Masalda
zaten anlatıldığı üzere sonradan doğduğu için çok fazla nazlandırılan bir kız çocuğudur.
222
Erkenek: Türk halk anlatılarında adı geçen bir masal kahramanıdır. Avrupa masallarındaki “Parmak
Çocuk” karakteri ile ilginç bir biçimde büyük oranda uyumludur. Kurnaz, zeki, talihli bir çocuk olarak
görünür. Yine de Erkenek’in özgün bir kişiliği ve özellikle Grimm masallarında bahsi geçen Parmak
Çocuk’tan farklı yönleri de bulunmaktadır. Çünkü eski Türk-Moğol kültüründe başparmağın insan
ruhu ile de alâkası olduğu düşünülür. Erkenek kurnaz, çokbilmiş, hazırcevap bir çocuk olarak
tanımlanır. Değişik mâceralarda zekâsı sâyesinde sorunların üstesinden gelir. Bu mâceralarda farklı
diyarlara yolculuklar yapar.
223
Erleg: Türkçe’ye “Erlik” olarak yerleşen kelime burada orijinal biçimiyle alınmıştır. Kötülüklerin
kaynağı olarak görülen tanrıdır, bu bağlamda “Şeytan” olarak tercüme eden kaynaklar varsa da
aslında tamamen farklı ve kendine özgü bir varlıktır; bu nedenle “Kötülük Tanrısı” olarak tanımlamak
daha doğrudur. Mitolojideki anlatılara göre kara bir Güneş ile aydınlatılan yeraltında akan ırmağın
kenarındaki, yüksek bir dağın eteğinde kırk köşeli taş veyâ demir sarayında yaşar.
224
Ermen: Kutsal, aziz (kutlu kişi) anlamlarının yanında Pelin otu manası bulunur. Ayrıca kimi Türk
lehçelerinde “Sincap” karşılığında kullanıldığı da görülür. Ancak bu anlam “Erlen” (hamster) sözcüğü
ile ilişkili görünmektedir. Aslında kastedilen canlı “Yer Sincabı” olup en azından dış görünüş olarak da
hamsteri çağrıştırmaktadır.
225
Erselen: Moğol mitolojisindeki efsanevi beş renkli aslandır. Budizmin etkisi görülür. Ancak sözcük
etimolojik olarak Türkçe “Arslan” sözcüğü ile ilişkilidir.

226
Esre: Arap alfabesinde İ (veya ses kaymasıyla I) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe “Asra”
(aşağıda olan) sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. İşaretin
harflerin altına koyulmasından dolayı bu isim verilmiştir. Arapçası “Kesre/Kesra” şeklindedir.
227
Etügen: Mitolojide Toprak Tanrıçası’dır. Toprağı ve yeryüzünü, ayrıca toprağa dayalı üretimi, tarımı
ve hasadı temsil eder. Toprağı ve toprakla ilgili tüm unsurları, bitkileri ve hayvanları koruduğuna
inanılır. Konur (kahverengiye çalan kızıl) saçları vardır. Onun yaşadığı Ötügen (Ötüken) şehri Türklerin
yeryüzünde ilk var olduğu ve oradan Dünyâ’ya dağıldığı yerin adı olarak da kabul edilmektedir. Orhun
Irmağı kaynaklarını bu bölgeden alır ve Göktürk Devleti’nin başkenti de yine burada kurulmuştur.
İnanca göre bütün büyük devletlerin başkenti burada kurulmalıdır ki, devletler uzun ömürlü olabilsin.

331
228
Evreğen: Peş peşe gelen “E” harfleri ve son hecedeki “Ğ” harfi bükülgen bir söz dizimi
oluşturmaktadır; tıpkı ejderhanın kıvrılması gibi. “Evren” biçimindeki yazımına göre bu biçim daha
doğrudur. Sözcüğün kökeni “Evrilmek” fiilinden gelmektedir. Kıvrılmak anlamı ejderhanın yılana
benzer yapısı ile ilgilidir. Abran / Abrağan / Awrağan / Avrağan / Evreğen / Ewreğen / Ebreğen /
Ebren/ Evren şeklinde sıralanabilecek uzun bir dönüşüm zinciri hep Ejderha, Yeraltı Canavarı, Yeraltı
Denizi Yılanı, Yeraltı Ejderhası gibi anlamları içerir.

229
Eyder: Bir topluluk adına konuşan kişi yani sözcü, lider anlamına gelir. Sözcüğün Arapça’da aslan
anlamına gelen ancak Türk kültüründe Rüzgar Ruhu ile ilişkilendirilen Haydar ismi ile olan alakası
netleştirilmiş değildir. Kazaklar harman vakti rüzgar esmeye başlamamışsa, “Mir Heyder” dedikleri bu
ruhu yüksek sesle çağırırlar. Azeriler hasat zamanı harman bitince “Haydar Baba, gel payını götür!”
diyerek ona seslenirler. Alevi kültüründe Türküler içerisinde de “Yürü be Haydar!” gibi veya benzeri
başka ifadelerle sık sık rastlanan bu isim, Anadolu’da Pir Sultan Abdal’ın gerçek adı olmasından
kaynaklanıyor gibi görünse de kökeni aslında burada aramak gerekir. Eski Türkçe’deki “Aldar/Aydar”
ismi ile de uyumlu görünmektedir. Ayıtmak/Eyitmek (Ey! ünlemi ile de bağlantılıdırlar) ve Haykırmak
fiilleri ise konuşmak, bağırmak, seslenmek, hitap etmek gibi anlamlar içerirler. Haydar, her ne kadar
Arapça kökenli bir isim olsa da Türk kültüründeki kavramlarla ilişkilendirilmiş olması muhtemeldir.

230
Ezeşmek: Sözcüğün farklı ve Türkçe’de söylenmesi daha zor bir biçimine “Eğezeşmek” olarak
rastlanır. Eğeşmek/Eğezmek/Eğezeşmek dönüşümünde ruhlarla iletişim kurma manası rahatlıkla
görülebilmektedir. Eez (Eğez)/Ez sözcüğü ilham getiren ruh ya da hatta doğrudan çalınan melodinin
koruyucusu olan soyut varlık için de kullanılır. Bu durum dikkate alındığında fiil kutsal ruhlarla
iletişime geçerek onların verdiği yetenekle çalgı çalmayı, hatta onunla birlikte çalmayı ifade
etmektedir.
231
Gakay: Moğolca’daki asıl anlamı domuzdur. Bu dilde anlam genişlemesiyle Yunus balığını da ifade
eder olmuştur (Dalayın Gakay yani Deniz Domuzu).
232
Galcır: Çiftleşmek isten hayvanları tanımlamak için kullanılan bir sözcüktür. Ancak köken anlamı
“Ateş basmış” demektir. Bu bağlamda çiftleşme mevsimindeki hayvanlar için kullanılan “Kızışmış”
tabiri ile eşdeğerdir. Bu sözcükten türeyen Galcırmak/Galçırmak fiili de çiftleşmek istemek şeklinde
izah edilmekle birlikte gerçek anlam “Ateş basmak” veya “Kızışmak” olacaktır.

233
Galtaşmak: Birisine sataşmak olarak açıklanan sözcüğün kökenindeki anlam tam olarak birine veya
birbirine ateş atmak şeklindedir. Sataşmak anlamı mecazen ortaya çıkmıştır.
234
Gerdek: Sözcüğün kökeni neredeyse tüm kaynaklarda Farsça olarak gösterilmektedir. Oysa ki
Moğolca “Ger” (çadır) kelimesinin dikkate alınması gerekir.
235
Gor: “Maya” (ferment) anlamına gelen kelime Farklı lehçelerde ve şivelerde farklı biçimlerde
söylenir (Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür dönüşümündeki kelimelerin tamamı farklı bölgelerde maya
anlamında kullanılır). Bu sözcüklerin tamamı aynı zamanda ateş ve köz ile de alakalı görünmektedir.
Bu durum yoğurdun mayalanırken sıcak tutulması gerekliliği ile ilgilidir. Aynı zamanda Türkçe bir kök
olan Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür şeklindeki söz dizisinin içeriğinde “Kuvvet” ve “Çoğalma” anlamları da
yer alır. Örneğin Gorsamak/Kursamak/Kürsemek/Gürsemek fiilleri mayalanmak manası taşıdığı gibi

332
çoğalmayı ve kuvvetlenmeyi de ifade eder. Baharda yeryüzüne düşen “Gor/Kor” (Cemre) anlayışı da
yine mecazen yeryüzünün mayalanması ile alakalıdır.
236
Gözbeğen: Televizyon anlamına gelen kavram Köspeğen/Közpeğen sözcüğünden uyarlanmıştır.
Köspe/Közpe kelimesi “Sihirli Ayna” anlamına gelir. Köspeğen/Közpeğen ise bu sözcükten türemiş
olup benzeri bir mana ile “Sihirli Küre” veya bazen de yine aynı anlamla “Sihirli Ayna” demektir
(mecazen televizyonu da ifade eder) ve bilinmeyene dair görüntüleri gösterme anlayışı her iki
sözcüğün içeriğinde de vardır. Türkçe’nin bilimsel terim üretme gücünün en güzel ve en yetkin
örneklerinden birisidir.
237
Gulaş: Macarların geleneksel yemeklerindendir. Genellikle dana eti, soğan ve biberden yapılır.
Ayrıca sarmısak, kimyon, domates, yeşil biber ve patates de konulur. Bir iddiaya göre bu yemeğin adı
Avrupa seferlerindeki Osmanlı ordusunda yeniçerilere dağıtılan “kul aşı” denilen yemekten
gelmektedir ve Türkçe kökenlidir. Ancak daha tutarlı görünen açıklama ise Macarca “sığır”
anlamındaki “Gulya” sözcüğünden geldiğidir. Macarcada sığır çobanlarına da “Gulyas” adı verilir.
Buna göre Gulaş’ın ortaya çıkışı Macar çobanların yediği bir haşlama et yemeğine dayanır. Ve Türk
kültüründeki “Çoban Kavurma” yemeğini akla getirir ancak aralarında önemli bir fark vardır; “Gulaş”
bir tür haşlamadır.
238
Gürsemek: Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür kökünden türeyen sözcüğün Gorsamak/Korsamak veya
Kursamak/Kürsemek şeklindeki söyleyişleri de mevcuttur. Kök dizisi ise aynı zamanda ateş ve köz ile
de alakalı görünmektedir. Bu durum yoğurdun mayalanırken sıcak tutulması gerekliliği ile ilgilidir.
239
Hak: Muhafaza (koruma) anlamına gelir. Arapça kökenli gerçeklik ve hukukilik bildiren “Hak”
sözcüğü ile ses benzerliği dışında hiçbir bağlantısı olmayan Türkçe bir kelimedir. Türkçe’de bazı
lehçelerde görülen “S-H” değişimi ile Sak > Hak dönüşümünde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda
Saklamak fiili ile aynı kökten gelmektedir.
240
Haklamak: Arapça kökenli “Hak” sözcüğü ile ses benzerliği dışında hiçbir bağlantısı yoktur. Türkçe
bir kelimedir. “S-H” değişimi ile Sak > Hak dönüşümünde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Saklamak
fiilinin farklı bir söylenişidir ve muhafaza etmek anlamına gelir.
241
Halay: Ateş etrafında dönmek ile alakalı olduğu anlaşılamayan sözcüğe sırf bir köken bulmuş olmak
için Yunanca olduğu öne sürülen askeri birlik anlamındaki “Alay” sözcüğüne bağlamak binlerce yıllık
bir Türk oyununa “Aceba Yunan kültürü ile Anadolu’da tanışmadan önce bu oyuna ne ad
verilmekteydi?” sorusuna cevap aramayı gerektirmez miydi? Yanıt Azerice’de durmaktadır. Aynı
oyunun adı bu dilde “Yallı” olarak bilinir. Köken ise aynıdır: Qal/Gal/Hal/Al/Yal kök dizisi. Yani
bağlantılı olarak ateş etrafında dönme veya dönüşün enerjisi ile bedenlerin ısınması bağlamında
Qalay/Galay/Halay dönüşümü ile sözcük çok net olarak bu manaları ihtiva etmektedir. Türkçe bir
metal alaşımını ifade eden Qalay/Kalay/Galay kelimesiyle bağlantılı olarak ateş üzerinde kabın veya
sıvı alaşımın döndürülerek kalaylama işleminin yapılması ile halaydaki dönme eylmenin neredeyse
aynı kelimelerle tanımlanıyor olması kesinlikle tesadüfi değildir. Türkçe’deki “Alay” kelimesine
dönüştüğü öne sürülen Yunanca askeri birlik anlamındaki sözcüğün gerçekte Türkçe’den bu dile geçip
geçmediği tartışmasını başlatmaya dahi gerek olmadan Türkçedeki anlamın ateş etrafında toplanarak
birlik oluşturmak olduğu çok net olarak ortadadır. Üstelik aynı kökten türeyen ve Moğol kabile

333
birliğine isim oluşturan “Halha” sözcüğü de yine kabile temsilcilerenin ateş etrafında toplanmaları ile
de bağlantılıdır.
242
Halha: Bir kavim olarak Moğolları (bazen de Moğol tanımlaması içindeki yaklaşık yüzde 75 orana
sahip en büyük topluluğu) ifade eden bir sözcüktür. Halhalar dışında başka Moğol toplulukları da
bulunmaktadır. Örneğin “Dörbetler” (dörtlüler) adından anlaşılacağı üzere dört kabileden oluşan bir
Moğol topluluğudur. “Halha” sözcüğü aynı zamanda Moğol kabile birliğini tanımlamakta da kullanılır.
Kelime anlamına bakıldığında ise Türkçe “Kalkan” sözcüğüyle aynı kökten (Türk-Moğol dil birliğindeki
Hal/Kal kökü) gelmektedir. Sözcükteki “H” harfleri ise aslında gırtlaksı seslerdir (Azerice’deki “X” gibi,
İngilizce: KH sesi). Bu anlam dışarıya karşı birlikte savunma yapmayı, korunmayı içerir. Arapça “Halka”
sözcüğü ile hiçbir alakası yoktur. Anlam kabile temsilcilerenin ateş etrafında toplanmaları ile
alakalıdır.
243
Halık: “Hava” (atmosfer) demek olan sözcük Kal/Hal kökünden gelen Kalkmak fiili ile bağlantılıdır.
Hem Kal/Hal kökünün kendisi birer sözcük olarak hem de türeyen Kalığ/Kalık/Halık/Halığ sözcükleri
hava (atmosfer) manası taşırlar. Bunların tamamı yukarıda bulunan veya yukarıya kaldıran şey
içeriğini barındırırlar. Salkın > Halkın dönüşümünde olduğu gibi kökende “Rüzgar” anlamı da yer
almaktadır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki başka dillerde köken aranan “Halı” sözcüğünün kökeni
de çok büyük olasılıkla buradaki “Yukarı kaldırmak” anlamı ile bağlantılı bulunmaktadır.
244
Han: Sözcüğün anlamı “Kral” demektir. Bahaeddin Ögel’in muhteşem ifadesi ile “Türkçe talana açık
bir hazine gibidir” tespitine kanıt teşkil eder nitelikteki örneklerden birisidir. Kavramın türediği Türkçe
Kan (soy) sözcüğü bir kenara atılarak hatta bu tespiti yapmış olanların kökü yanlış buldukları öne
sürülerek Çince bir köken aranıp bulunmuştur. İddiay göre kelime Çin hanedanlarından birinin
adından gelmektedir. Tarihin derinliği içerisinde aynı coğrafyada yan yana ortaya çıkmış iki
medeniyette ortak sözcükler bulunması kadar doğal bir şey olamaz. Bunların bazen hangisinin ürünü
olduğunu tespit etmek bile mümkün değildir. Burada yapılacak en insaflı ve makul açıklama budur.
Fakat ille de bir tespit yapılacaksa (başka bir hanedanın değil de yalnızca burada) bahsi geçen Çin
hanedanının adının hiçbir sebep yokken ve toplumsal bir gereklilik ve dilin gerektirdiği bir zaruret
olmadan bir unvan olarak mı kullanılmasının daha mantıklı olduğu yoksa Türkçe genetik, ırsiyet,
veraset, soy manalarını barındıran kavramın mı başka kültürlere yayılmasının ve onlar tarafından bir
unvan olarak tercih edilmesinin mi akla daha yatkın olduğu sorusu sorulmalıdır. Bunlara “Hanedan”
sözcüğünün kökeni nedir? sorusu da ilave edilmelidir ve böylece tartışma geniş kapsamlı olarak ele
alınmalıdır. Ayrıca Hint kültürüne yayılarak isim olarak bile kullanılan ve Avrupa terminolojisine’de
giren kelimenin artık evrensel bir nitelik kazandığı da göz ardı edilmemelidir.
245
Haramak: Çok sayıda anlamı bulunan bir fiildir. Farlı lehçelerdeki farklılaşmış anlamlar ile
Karamak/Qaramak gibi söyleyiş değişiklikleri ve bunları bağlı anlam kaymaları da dikkate alındığında
bir hayli fazla yan anlam ortaya çıkmaktadır. Kelimenin kökeninde “görmek/bakmak” anlamı bulunur.
“Kötü gözle bakmak” ise ikinci en kuvvetli anlamdır ve kelimenin “Kara” köküyle olan ilgisine de
uygun düşmektedir. Nazar etmek, haset etmek, teşhir etmek (cinsellik), hırsızlık/soygun için gözlemek
ve doğrudan “Kara” kelimesinden ortaya çıkan lanetlemek, beddua etmek manaları bulunur.
246
Hata: Türkçe “Kat” sözcüğü ile doğrudan bağlantılı olan kavram Anadolu Türkçesi’ne “Kata” olarak
da aktarılabilir. Katlanarak (tekrar, defa, kere) manasındaki bu kelimeden türeyen Katalamak fiili de
aynı şekilde Katlanmak fiili ile akrabadır ve tekrarlamak anlamına gelir.

334
247
Hayramak: “Rica etmek” manasındaki sözcük Türkçe Hay/Kay kökünden türemiştir. Arapça “Hayır”
(iyilik) kelimesi ile hiçbir alakası yoktur. Sözcüğün “Lütfetmek”, “İkram etmek” veya “İhsan etmek”
şeklindeki ikinci anlam grubu da yine Türkçe Kayramak fiilinin farklı bir söyleniş biçimidir.
248
Hınmak: “Kın” kökü üzerinden Kısas Cezası Uygulamak ve “S-H” dönüşümüyle “Sın” kökü
üzerinden “Buhrana Girmek” veya “Kriz Geçirmek” manaları bulunur.
249
Hıyınma: Sözcük Hıyınma > Sıyınma > Sığınma dönüşümünde görüleceği üzere Türkçe bir
kelimenin farklı bir söyleyişinden ibarettir. Sığınma sözcüğünün “siyasi anlamda başka bir ülkenin
himayesini isteme” (iltica) içeriğine vurgu yapıldığı için orijinal söyleyiş tercih edilmiştir.
250
Hızmak: Şerit çekmek olarak açıklanan fiil Hızmak > Sızmak > Çızmak dönüşümü ile Türkçe Çizmek
fiiiline bağlanır.
251
Him: İşaret direği veya Trafik tabelası anlamında kullanılan kelime aslında Türkçe’deki İm (işaret)
sözcüğünün anlam kaymasına uğramış ve biraz farklı bir söylenişidir. Yeri gelmişken belirtmek gerekir
ki bir dönem Türkçe olarak kabul edilen sonradan Farsça kökenli olduğuna karar verilen “Sim” (işaret)
sözcüğü de aslında İm > Him > Sim dönüşümü ile yine Türkçe’dir. Farsça’daki mana aynı bile olsa
tamamen bağımsızdır.
252
Hoca: “Koca” sözcüğünden evrilmiştir (Türk coğrafyasındaki farklı dillerde Qoca/Goca olarak da
söylenir). Örneğin Dede Korkut Öyküleri’nde sıklıkla Kazılık Koca, Duha Koca, Uşun Koca gibi isimlere
rastlanır. Türk kültürü içerisinde tecrübeyi ve bir işin özünü anlamış olacak kadar bilgili, bilinçli,
ustalaşmış, uzmanlaşmış, teknik bilginin ötesinde bir anlayışa sahip kişiyi ifade etmekte kullanılan bir
sıfat veya doğal bir unvandır. Yaşlı, görmüş geçirmiş, bilge, bilgili demektir. Bir başka görüşe göre ise
Farsça efendi, ağa, saygıdeğer, yaşlı kimse, evin büyüğü manasındaki “Hace/Hvace/Hoce” kelimesi
anlam benzeşimi ve Türkçe’nin yapısına da uygun olan ses değişimi ile “Hoca” hâline gelmiştir. Bu
bağlamda günümüz Türkçesinde öğretmen veya imam anlamında da kullanılan bir sözcüktür.
253
Hokuz: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Öküz” sözcüğünün farklı bir söyleyiş biçiminden ibarettir
(Öküz > Okuz > Hokuz). Anlam farklılaşmış (manda, camız) olduğu için orijinal biçim korunmuştur.
254
Hotay: Yakut kültüründe Akrep burcuna verilen isimdir. Fakat kök anlamının “Akrep” kavramı ile
bir ilgisi yoktur. Yakutça Hotoy (Türkçe uyarlama Hotay) kelimesi Kartal manası taşır.
255
Höylem: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Söylem” (ifade) kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir.
Anlam farklılaşarak “Cümle” kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal söyleyiş tercih
edilmiştir.
256
Höyleş: Kelime Türkçe’deki “Söyleş” (sohbet) kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir. Anlam az da
olsa farklılaşarak “Hasbıhal” (hal hatır sorma) kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal
söyleyiş kullanılmıştır.
257
Höz: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Söz” kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir. Anlam farklılaşarak
“Hece” kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal söyleyiş korunmuştur.

335
258
Idalamak: Köpeği kışkılamak (başkasının üzerine saldırtmak) olarak verilen mana aslında etkin değil
edilgin bir içeriğe sahiptir. Doğru açıklama gerçekte kişinin kendini koruması için köpeğini harekete
geçirmesi şeklindedir. Yani yapılan bir saldırıyı savuşturma amacı bulunmaktadır.
259
Idığan: Azad edilerek doğaya salınmış hayvan demektir. Dinsel bir amaçla başıboş bırakma şeklinde
gerçekleşen kurban. Böylesi hayvanlar Türk kültüründe çoğu zaman doğuya doğru sürülür ve
genellikle üzerine bir işâret koyulur. (Eski Araplarda bu işâret koyma çoğu zaman hayvanın kulağını
yarma şeklinde gerçekleştirilirdi.) Bu şekilde salının hayvana bir daha kimse elini süremez. Bâzen de
bu salıverme şarta bağlanır. Meselâ, tıpkı adak kavramında olduğu gibi herhangi bir dilek
gerçekleşirse salınması öngörülürdü. Kuran-ı Kerim’de Maide Sûresi – 103. âyette bu kavramın
Arapça’daki (uygulama açısından) yaklaşık karşılığı olan tâbirlerden (Bahîre, Sâibe, Vesîle)
bahsedilerek hayvanların bu ve benzeri biçimlerde doğaya salınması anlayışı yasaklanmıştır.
Tefsirlerde eski Arap geleneğinde özellikle develerin; “Sırtı korundu,” denilerek azat edildiği
söylenmektedir. Ayrıca belirli sayıda doğum yapan veya yavru veren hayvanların salındığı da tarihsel
bilgiler arasındadır.
260
Irkıl: Kelime anlamı olarak ele alındığında falcı veya kahin demektir. Mitolojide ise bu adı taşıyan
bir kişilik bulunur. Irkıl Ata kamların (şamanların) atası olarak kabul edilir. İnanışa göre o yeryüzündeki
ilk şamandır. Türk kam törenlerinin ilk oluşturucusu olarak da bilinir. Gelecekten ve geçmişten haber
verir. Anlatıldığına göre o kadar güçlüdür ki, bir gün bu durumun farkına varan Tanrı onu yanına
çağırtarak kendisine boyun eğmesini ister. O ise hiçbir yüce güç tanımadığını ve yaptıklarının kendi
gücüyle olduğunu söyleyerek Tanrı’ya karşı saygısızlık yapar. Tanrı bunun üzerine, Irkıl’ı ateşe
attırarak yaktırır. Onun yandığı bu ateş gelecekte doğacak olan diğer kamların ruhlarını oluşturur. Adı
Oğuz Şecerelerinde (soy kütüklerinde) “Irkıl Hoca” olarak yer alır.
261
Isıyah: Baharda doğanın yenilenmesini, gücün çoğalmasını gösteren ve bereketi simgeleyen bir
bayramdır. Daire şeklinde toplanılıp kımız içilir ve meydanda yakılan odunun üzerinden atlanır. Daire
şeklinde yapılan bu şenlikler halayı çağrıştırmaktadır. Yakutlara göre ilk ata olan “Elley”, başlatıcısı
olduğu bu bayramı kendi yurdunda kutlamıştır. Kelime kökündeki anlam Isınma/Isıtma vakti
demektir. Mevsimsel döngülere bağlı sıcaklık değişikliklerini akla getirecek biçimde Isı kökünden
türemiştir ve Isınmak fiili ile bağlantılıdır.
262
İdeğsiz: Kelime anlamı işaretsiz demektir. Üzerine boya veya damga ile kime ait olduğunu
gösteren işaret vurulmamış hayvanları tanımlamakta kullanılan bir sözcüktür. Bu nedenle başıboş,
sahipsiz gibi manalarda da kullanılır.
263
İdeşme: Haberleşme olarak çevrilen kavram aslında tam olarak işaretleşme demektir. Anlam
genişlemesi ile her tür işaretle haberleşme (el, duman, şifre, telgraf) sözcüğün kapsamına girmiştir.
İdeşmek fiili de işaretleşmek, haberleşmek, telgraf çekmek, şifreli haber göndermek anlamlarına gelir.
264
İleğmek: “Rencide olmak” manası bulunan kelimenin İlemek şeklindeki söyleyişi de mevcuttur.
Anlam İlenmek (beddua etmek) fiili ile bağlantılıdır.
265
İlenmek: Beddua etmek, lanet etmek, rencide etmek manaları bulunan sözcük aslında İğlenmek >
İlenmek dönüşümü ile ortaya çıkmıştır. “İğ” kökü kötülük ve dert, maraz ile ilişkilidir. Dolayısıyla
kötülüğü veya kötülük getiren soyut varlıkları birine yönlendirmek anlamlarını içerir.

336
266
İlgemek: “Nakletmek” içeriği özellikle organ nakli yapmak anlamında kullanılmaktadır, sözcüğün
ayrıca “İç içe geçirmek” şeklindeki ikinci anlamı da bu kullanımı desteklemektedir.
267
İmir: Değişik lehçelerdes kırağı, sis, alacakaranlık gibi anlamlara gelmektedir. Özellikle İç
Anadolu’da kullanılan “İmir’in iti gibi titremek” deyiminin kökeninde bu kavram bulunur. Bu deyim
daha sonraları Arapça kökenli “Emir” sözcüğü ile de kullanılmış ve hatta Sivas yöresini ele geçiren
Emir Timur ile de alakalı olduğu düşünülmüştür. “İmre (İmere)” adlı Cemre Cini de aslında yine bu
varlığın farklı bir yansımasıdır. Bulgarlardaki Zemire adlı cinin bu kavramın en eski biçimi olduğu
anlaşılmaktadır. Baharda toprağa düştüğüne inanılan Cemre kavramı ile ilişkilendirilmiştir.

268
İnehsit: Sözcük anlamı doğum hemşiresi (ebe) demektir. Mitolojide ise doğum tanrıçasının adıdır.
Gülerek (gülümseyerek veyâ kahkahalarla) doğum yapan kadına hattâ doğuran ev ve ahır
hayvanlarına yardım eder. Moğolca’da İneh sözcüğü gülmek demektir ve Tunguz dillerinin tamamında
da yine gülme anlamı içerir. “İye” sözcüğü ile de alakalıdır. Enehsit ise nine anlamına gelir ve geçmişte
doğum ebelerinin yaşlı, tecrübeli kadınlar olması ile de bağlantılıdır.
269
İnemek: “Kurban etmek” manasındaki fiilin “İman etmek” içeriği de bulunmaktadır. Bu içerik ilk
mana ile çelişik olmamakla birlikte aslında “Inamak/İnamak” fiilinin farklılaşmış bir söyleyişinden
ibarettir. Bu nedenle ilk anlam tercih edilmiştir.
270
İrkecey: Sözcüğün “Erkecey” şeklindeki farklı bir söyleyişi “Parmak kız” olarak da bilinen masal
kahramanının adıdır. Masalda zaten anlatıldığı üzere sonradan doğduğu için çok fazla nazlandırılan bir
kız çocuğudur.
271
İrzi: Evliya anlamındaki kelimenin Sanskritçe (Eski Hintçe) kökenli olduğuna dair bu dildeki benzer
bir kelime nedeniyle kuvvetli bir ihtimal bulunmaktadır. Ancak Türkçe İr/Er kökü ile bağlantılı olarak
İrzi/Erzi sözcüğünün Türkçe ile tam bir uyum gösterdiği ihmal edilmemeli ve Hintçe olduğu iddiasına
temkinli yaklaşılmalıdır. Örneğin aynı kökten türeyen “Eren” (İren) ve “Ermiş” (İrmiş) sözcükleri de
Türkçe’de yine evliya anlamı taşımaktadırlar. Ayrıca Sanskritçe “İrşi” kavramının peri (ruhsal varlık)
manası taşıması kavramların belirli bir oranda karışmasına neden olmaktadır.
272
İskekçi: Cımbızla tüy (veya kaş) alan kişiyi ifade etmekte kullanılır. Mecazen “Müsthehzi” (alaycı
kişi) manasına da gelir. Ancak buradaki alaycılık daha çok karşı tarafın biraz da canını sıkacak türdedir,
tıpkı kişinin cımbızla tüyü alınırken canının yanması gibi.
273
İye: Sözcüğün asıl anlamı “Sahip” veya “Malik” demektir. Anlam genişlemesi hatta anlam kayması
ile bir şeyin koruyucu ruhu manasında kullanılır. Nesnelerin içinde olduğuna inanılan ve onunu
özelliklerini taşıyan gizli güçtür. Daha basit bir tanımmla koruyucu, iyiliksever ruhlara verilen isimdir.
Örneğin; Su İyesi içinde bulunduğu su kaynağını korur veya Ocak İyesi bir tek varlık olmayıp her
ocağın kendi koruyucu ruhu vardır. Türk mitolojisinde pek çok doğa unsurunun (özellikle de belirli bir
anlamı ve değeri bulunanların) mutlaka bir İyesi vardır; Ağaç İyesi, Dağ İyesi gibi…
274
İyite: Tazı (av köpeği) demek olan kelimenin köken anlamı koklayan (burnu iyi koku alan) veya
kendisine bir şey koklatılan şeklindedir. İyirmek fiili koklamak, İyitmek ise koklatmak anlamı taşır. Bu
durum av köpeğinin burnunun iyi koku alması ve bu nedenle gerektiğinde avı veya başka bir şeyi
bulabilmesi için birşeyler koklatılması ile alakalıdır. İyite/İyit/İt dönüşümü ile Anadolu Türkçesi’nde ise
genel olarak köpek manasında kullanılır olmuştur.

337
275
İzertmek: “Ardında iz bırakmak” anlamına gelen sözcük bazı lehçelerde “Ardından götürmek”
manası da taşımaktadır. Aslında bu fiil çok daha özelleşmiş bir mana ile karda, kumda, çamurda
yürürken arkadan gelen kişinin izleri takip etmesi hatta öndekinin izlerine basarak yürümesi demektir.
276
İzge: Mukaddes, mübarek, aziz gibi anlamlara gelen kelime Hıristiyan Türklerde Hz. Meryem için
de kullanılan bir ifadedir (“İzge Ana” yani Kutsal Anne).
277
İzi: Rab veya ilah demektir. Farklı lehçelerde “İdi” biçimiyle de söylenir. Karahanlı Türkçesinde
birebir “Tanrı” mânâsına gelir. Divân-ı Lügat-it Türk’de ise “İzi” biçimiyle sâhip ve efendi mânâsında
yer alır. Bu anlamlarıyla Arapça “Rab” sözcüğünü karşılar. Kuran-ı Kerim’in, Cumhûriyet döneminde
yapılan ilk Türkçe meallerinde “Rabbena!” sözü “Ey İzi'miz!” (yani Ey Rabbimiz!) olarak çevrilmiştir.
Batı dillerindeki Tanrı ve/veya Hz. İsa için kullanılan “Lord” sözcüğüne de denk düşmektedi. Türkçe
İz/Iz/Id/İd/İy/İç kökünden türemiştir.
278
Kabulmak: Şekil değiştirmek (dış görünüşünü değiştirmek) manasına gelen sözcüğün kök anlamı
tam olarak kabuk değiştirmek, demektir. Bu bağlamda “Tebdil-i kıyafet etmek” (giysilerini
değiştirerek başka bir görünüme bürünmek) deyimini de karşılar. Kavram “Kap” sözcüğü ile de
bağlantılıdır. İçinde bulunan suyun farklı bir kaba aktarılması hâlinde şeklinin sınırsızca değişmesi
nedeniyle, içinde insan ruhunun yer aldığı bedeni çağrıştırır. Moğolca Hubılgan/Hubilgan yine “başka
bir şekle girme” mânâsı taşır. Mitolojide (masallarda ve efsanelerde) ise başka bir varlığa dönüşme
anlamında kullanılır. Bu durum Türk halk anlatılarında genelde silkinilerek gerçekleşir. Örneğin güçsüz
görünümlü bir masal kahramanı silkinerek daz başlı (kel kafalı) yenilmez bir yiğide dönüşür. Herhangi
bir hayvanın şekline girme öykülerinin önemli bir kısmı Şamanist gelenekten, daha az bir kısmı da
Türklerin Asya’da bir dönem tabi oldukları Budizm’den kaynaklanmaktadır. En çok güvercin, kuğu,
kaz, nugas (yaban ördeği), bürküt (kartal), laçın (şahin) gibi kuşların ve boynuzlu yabâni hayvanların
(maral, elik, sığın) donuna girme yaygındır. Biçim değiştirmeye tasavvuf geleneğinde de sıklıkla
rastlanır.
279
Kadağan: Azerice’de yasak veya illegal anlamında kullanılan bir sözcüktür. Arapça “Kada/Kaza”
(yargılama, hüküm verme) köküden türediği düşünülmektedir. Ancak Türkçe “Kadamak” (çivilemek,
hapsetmek, etrafını çevirmek) fiili ile ilgisi göz ardı edilmemelidir. Etrafı çevrilmiş, çivi gibi sabitlenmiş
veya biraz daha uzak bir olasılıkla hapse neden olan davranış anlamları bulunur. Türkçe gerçek manası
ise mıhlanmış, çakılmış demektir.

280
Kalçav: Nükte/espri manasındaki kelimenin (ve fiil formu olan “Kalçamak” sözcüğünün) etimolojik
kaynağı ateşle ilgili kavramlar bildiren Qal/Gal/Kal kökü ile alakalı görünmektedir. Nükteli/esprili
sözün karşı tarafa atılan bir tür ateş kıvılcımı olarak algılanması söz konusudur. Yani anlam mecazidir.
Fakat burada asıl dikkat çekici olan diğer husus saçsızlık bildiren ve Türkçe olup olmadığı tartışma
konusu yapılan Kel/Kal kökü ile ilgisidir. Türk mitolojisinde kellik güç, zeka ve kurnazlık göstergesidir.
Kel kahramanlar daima hazırcevap ve nüktedan olurlar. Fakat “Kalçav” sözcüğü ile kellik arasındaki
kavramsal bağlantı kurulamamıştır. Fakat bu konuyla ilgili bir araştırma belki de durumu izah
edebilecek yeterli veriyi eski metinlerden sağlayabilir.
281
Kalgançı: Sözcük birebir “Kıyamet” kavramını karşılar. Kıyâmet gününü ifâde eder. İyilik tanrısı
Ülgen’le, kötülük tanrısı Erlik arasında çıkacak büyük savaşın sonunda tüm insanlık yok olacaktır.
Denizin dibindeki dokuz çatallı Karataş dokuz yerinden ayrılacak ve demirden atlara binmiş dokuz
338
savaşçı yeryüzüne saldıracaktır. Tanrı Bay-Ülgen tüm canlıların öldüğünü, kendisinden başka kimse
kalmadığını görünce; “Kalkın ey ölüler!” diye bağıracaktır. Onun bu çağrısı üzerine ölüler
mezarlarından kalkacaklardır. Sözcük Kalgamak (sıçramak) fiilinden türemiştir. Moğolca’da Halgah
(Kalkah) fiili korkmak anlamına gelir ki, bu bağlamda “Korku Günü” demek de olabilir.
282
Kalkamak: “Havada durmak” anlamına gelen fiilin “Kalkan kaldırmak” anlamı da bulunmaktadır ve
her ikisi de birbiri ile uyumludur. Bu fiil bazı lehçelerde “Kalkaymak” olarak da telafuz edilir ve bu
ikinci söyleyişin sipere yatmak, siper almak anlamı ile de yine uyumluluk gösterir. Ayrıca elini gözüne
götürerek (siper ederek, kalkanlayarak) bakmak manası da vardır.
283
Kalkuday: “Kal/Hal” (hava, atmosfer) ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Gök tanrısı
demektir. Eski Türkçe’de atmosfer ile gökyüzü ayrı kavramlarla nitelenir ve atmosfere Kal denilir. Bu
bağlamda bu tanrı hava olayları ile alakalı görünür.
284
Kaman: Cesur, gözüpek, aman vermez gibi manaları bulunur. Ayrıca “Kam” kelimesinden “Şaman”
sözcüğüne benzeşimle türetme yoluyla sonradan oluşturulmuş bir anlamı daha bulunur. Ancak bu
yapay bir mana olsa da asıl anlamlarına da ters düşmez.
285
Kambar: Sözcük Türkçe olup Yunanca ve Arapça ile ilişkilendirilmesi benzeşime ve yetersiz bilgi
nedeniyle bu benzeşimin anlaşılamamış olmasına dayalıdır. Bu isim Kam (şaman) sözcüğü ile
doğrudan bağlantılıdır ve Kam’ın yanında duran kişi demektir. Yani şaman yardımcısı
kastedilmektedir. Gökkuşağına Asya’da bazı topluluklarda “Kambarkuşak” adı verilir. Bu gökkuşağının
şamanın üzerinden yardımcı bir ruhun yardımıyla geçerek göğe yükseldiği bir köprü olarak algılanması
ile alakalıdır. Eski Türk kültüründe atları koruyan bir ruh olarak da tanınır. İskitlerden bu yana
Türklerle iç içe veya komşu olarak yaşayan ve etkileşim halinde bulunan Taciklerde ise yıldırım tanrısı
olarak görünür. Türklerde atların yıldırımdan yaratıldığı inanışı kabul görmüştür. İslâmiyet’i kabul
sonrasında ise Hz. Ali’nin atlarından sorumlu kölesinin (veyâ uşağının) adının “Kamber” olduğu ve
birlikte yolculuklar yaptıkları anlatılır. Yunan kültürünün etkisiyle çalgıcıların koruyucusu olarak
tanımlandığı da görülür. “Kambersiz düğün olmaz,” sözcüğü bu anlamda kullanılır. Yunanca’da
“Kamber” kelimesi ise aslında damat demektir. Böylece aslında çok eski çağlardan beri Türk halk
inanışı içerisinde atların koruyucu ruhu olarak görülen bir tanrıya çeşitli sözcük benzerlikleri nedeniyle
dışsal ve yeni anlamlar yüklenerek özelliklerinin genişletildiği anlaşılmaktadır.
286
Kamos: Arapça Kabus sözcüğüyle de ilgili gibi görünmekle birlikte çok büyük olasılıkla Türkçe
Kam/Kab/Kap kökünden türemiştir. Bu bağlamda Kapmak fiili ile de bağlantılıdır ve kapıp götüren
veya insanın üzerine kapanan varlık anlamına gelmektedir. Kamaz sözcüğü rüzgar demektir ve esinti
daima ruhsal varlıklarla ilgili görülmüştür.
287
Kamturmak: Bir şeyin içeriğinde bulunmak, muhtevasına katılmak anlamına gelen fiilin bu İlk
manası Kam/Kab/Kap kökünden türemiş olup ayrıca ikincil olarak tamı tamına “sesi kısılana kadar
bağırmak” manası da bulunur. Bu ikinci anlam “Kam” (şaman) sözcüğü ile alakalı olup kamın ayin
esnasında sesinin kısılana kadar bağırıp sesler çıkarması ve şarkı söylemesi ile bağlantılı olarak ortaya
çıkmıştır.
288
Kamu: Sözcüğün Türkçe olmadığı iddiaları doğru kökle ilişkilendirilmemiş olmasından
kaynaklanmaktadır. Oysa ki doğru analiz edildiğinde görülmektedir ki, Kap/Kab/Kam/Ham/Hem/Hep
kökü kapsama, ihtiva etme, kapatma, etrafını çevirme, toplama manaları ile neredeyse tüm Türk

339
lehçelerinde yer alır. Türklere komşu başka bir dilde benzeri manada yakın söyleyişe sahip bir kelime
varsa (ki “Kamag” biçimiyle Sanskritçe’de görülmektedir), bu takdirde bu dile Türkçe’den geçmiş
olması ihtimali neredeyse kesin gibidir. (Aslında Sanskritçe olduğu öne sürülen “Kamag” söyleyişi
Cumhuriyetle birlikte yeniden türetilen “Kamu” biçiminden bile daha fazla Türkçe’dir. Kamag > Kapag
dönüşümü bunun net bir örneğidir.) Etimolojik araştırmalarda çok sık rastlanan ve gerçekten içine
düşmeden geçilmesi çok zor ve yaygın bir tuzak bulunmaktadır. Bir kelimenin ilk kez bir dilin
kaynaklarında yazıya geçirilmiş olması, hatta o dilde yerleşerek yazılı metinlerde kullanılıyor olması o
kelimeyi o dilde türemiş hale getirmez. Ancak bu tuzağa sıklıkla düşülmektedir. Örneğin yazıyı
tanımayan bir Afrika kavminin dilinden önce İspanyolca’ya ve Portekizce’ye sonra da diğer Batı
dillerine 1600’lü yılların başında geçerek kullanılmaya başlanan “Bonana/Bonan veya
Banan/Banana/Banane” (muz) kelimesine ilk kez bir Batılı kaynakta rastlanır. Ama aradan neredeyse
yarım yüzyıl geçtiği halde yine de yazıyı tanımamış olmaya devam eden bu kabilenin durumdan
haberi ise herhalde hiç olmamıştır ve Afrika sömürgeciliğine entegre olarak sürdürdükleri kültürel
yaşamlarında bir alfabeye yaklaşık 1960’dan sonra sahip olmuşlardır (üstelik bahsedilen küçük bir
kabile değil yaklaşık 5 milyonluk Wolof kavmidir).
289
Kamutay: Sözcüğün gerçek anlamı topluma ait olan, herkese ait olan ya da halkın birlikte yaptığı
çalışma şeklindedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tanımlamak için
Parlamento veya Senato anlamında kullanılmıştır. Ancak daha doğru olarak Cumhuriyet (Republik)
kavramını karşılamaktadır. Kamu sözcüğünün Türkçe olmadığı iddiaları ise bütünüyle eksik bilgiye
dayanmakta olup Kap/Kab/Kam/Ham/Hem/Hep kökü kapsama, ihtiva etme, kapatma, etrafını
çevirme, toplama manalarını içerir ve neredeyse tüm Türk lehçelerinde bu kökten ve kökün
Kam/Ham/Hem kısmından türeyen pek çok kelime bulunur. Sözcüğün hatta kökün aynı zamanda
Sanskritçe (Eski Hintçe) ve Farsça ile uyum göstermesi Türkçe olmadığını göstermediği gibi hangi
dilden hangisine geçtiği (veya geçip geçmediği) bile bilinmediği halde kestirme çözümlerle Türkçe’nin
dışına itmeye çalışmak anlaşılır olmaktan uzaktır. Sırf Dünya’daki pek çok dilde hem de benzer
manalarla bulunduğu için Kom kökünün de Türkçe olmadığını iddia etmek ne derece mantıklıdır?
290
Kançamak: Sözcüğün gerçek anlamı pazarlık etmek daha doğrusu “Kança? (Kaça, ne kadara?)”
diye sormak demektir. Anlam daralması ile fuhuş pazarlığı yapmak manası taşımaktadır.
291
Kançura: Kan emici yaratık, kan içen kötü ruh anlamındaki kelimenin yine bu anlamla bağlantılı
olarak “Kan Kirlenmesi Hastalığı” manası da bulunmaktadır. Bu bağlamda “Kançıra” (kangren)
kavramı ile de etimolojik olarak doğrudan alakalıdır.
292
Kansamak: Kansız kalmak, kansızlık hastalığına yakalanmak ve bu nedenlerle beti benzi atmak,
yüzünden kanı çekilmek anlamları taşır. Ayrıca zalim kişiler için mecazen “Kana susamak” manasında
da kullanılmaktadır.
293
Kantarga: Moğolca’da ise “Dizgin” manası taşıyan kelime Kazak/Kırgız coğrafyasında ise çok daha
özelleşmiş bir anlam ile “Dizgini atın yelesine bağlama” demektir.
294
Karamak: Nazar etmek (kem göz etmek), kötü gözle bakmak içeriğine sahip olan fiilin gerçek
anlamı aslında seyretmek, izlemek, muayene etmek demektir. Olumsuz anlamlar daha sonra “Kara”
kavramından doğan çağrışımlar nedeniyle ortaya çıkmıştır.

340
295
Karamat: Karabasan (kabus) olarak tercüme edilen sözcük gerçekte kötü rüyalara neden olan bir
varlığın adıdır. Hezeyanlar ve psikolojik bozukluklar ortaya çıkaran kötü bir ruhtur. Tatarca’da ise tam
tersi bir mânâ ile “hayırsever ruh” veyâ “koruyucu ruh” demektir. Azerice’de kullanılan “Karamat
Basmak” (kâbus görmek) deyiminde yine bu varlıkla ilişkili olarak olumsuzluk içeren bir kavram ile
karşılaşılır. Kelime anlamı ise Karartan (göz karartan) demektir. Udmurtça’da bu kelime şeytan, kötü
ruh gibi anlamlar taşır. Yakutça’da uğursuz, lânetli anlamında kullanılan “Karımıt” sözcüğü de yine bu
kavramla yakından alâkalıdır. Karamak sözcüğü kötülemek, hor görmek anlamlarını barındırır.
Sözcüğün sâdece biçimsel benzerliğine bakarak “olağanüstü olay” anlamındaki Arapça kökenli
“Kerâmet” kavramı ile ilişkilendirilmesi mâkul değildir.

296
Karan: Nazar eden (kem gözlü) manasının yanında biraz küçük bir anlam değişikliği ile bazı
lehçelerde hasetçi (kıskanç) anlamı taşır. Ayrıca dibi görünmeyen çukurlara veya kuyuları da
tanımlamakta kullanılır. Bu benzerlikle astronomideki “Kara Delik” kavramı için de kullanıldığı olur.
297
Karav: Nazar (kem göz), kimi lehçelerde ise kabus manasına gelen bir sözcüktür. Orijinal anlamı ise
seyir veya muayene demektir. Olumsuz anlamlar daha sonra “Kara” kavramından doğan çağrışımlar
nedeniyle ortaya çıkmıştır.
298
Karavçı: Nazarı çok değen kişi, kem gözlü insan manasında kullanıldığı gibi kabuslara neden olan
kötü ruh veya cin anlamına da gelir. Ancak kelimenin asıl manası seyirci, muayeneci demektir. Bazen
de röntgenci (başkalarını izleyen kişi) anlamında da kullanılır.
299
Karçamak: Doğrudan “Kar” kelimesinden türeyen ve “Kar küremek” anlamına gelen sözcüğün
diğer anlamı ortalığı karıştırmak, fitne çıkarmak demektir. Bu ikinci anlam ise Karıştırmak fiili ile
akrabadır.

300
Karçana: Kar kızağı demektir. Ayrıca halk kültürü içerisinde Ayaz Ata’nın (veyâ Şahta Baba / Noel
Baba’nın) çok güzel bir kız olan torununun adı olarak anılır. Çocuklara hediyeler dağıtır. Genellikle
mâvi elbiseler giyer. İsmin sonundaki Çana sözcüğü, Çına (Şına, Şono) yâni kurt mânâsını akla getirir.
Ayrıca Kartoy (Kartuy/Kartay) denilen kış şenliklerinde Asya’da genç kızlar mâvi giysilerle Karçana
kılığına girip Ayaz Ata ile birlikte çocuklara armağanlar verirler. Bazı yörelerde Rus kültüründeki
Snegurochka/Snegurka (“Kar Kız”) motifinin de etkisi altında kalmıştır.
301
Karçar: Sözcüğün diğer anlamı karıştıran, fitne çıkaran demektir. “Karçamak” fiilinden türemiştir.
Özel ad olarak Korkut Ata’yı öldürmeye çalışan kişidir. Dede Korkut Kitabı’nda “Deli Karçar” olarak
anılır. Bamsı Beyrek ile Banı Çiçek’i evlendirmek istemesi üzerine Korkut Ata’yı öldürmeye kakışmış ve
ona saldırmış fakat çarpılmıştır.

302
Karılmak: “Takatten kesilmek”, özellikle de yaşlılığa bağlı olarak güçten düşmek ve ayrıca küçük bir
anlam kayması ile “İhtiyarlamak” manasına gelen sözcüğün biraz daha farklılaşmış bir anlamı daha
bulunur ve “Sesi kısılmak” demektir.
303
Karıtmak: Başkasını ihtiyarlatmak veya yaşlanmasına neden olmak anlamına gelen sözcüğün bu
kullanımları genellikle mecazidir. Genellikle bir şeyi anlamadığı veya verilen bir işi yapamadığı için
birisini çok yormak, bitap etmek içeriği ile kullanılır. Bundan başka evlenmeden yalnız başına
ihtiyarlamak manasıda bulunur.

341
304
Karmalamak: Karıştırmak manasındaki fiilin ayrıca “Olta atmak” ve “Şansını denemek” veya
“Teşebbüs etmek” anlamları da bulunmaktadır. Bu ikincil anlamlar “Karmak/Karmağ” (olta)
sözcüğünden türemişlerdir (Karmağlamak). Buradaki mana da aslında olta atarak balığın gelmesini
beklemek düşüncesinin mecazi bir yansımasıdır ve “Olta atmak” yada “Yem atmak” tabirleri bugün de
Anadolu’da benzeri manalarla mecazen kullanılmaktadır.
305
Kartamak: Pençelemek, tırmalamak manası taşıyan kelime “Kartal” sözcüğünün kökenini
oluşturur. Kelime kökünde “Tedavi etmek” manası da bulunur ki, bu durum kartalın kutsal bir hayvan
sayılması ve şamanların ruhlarının kartal şeklinde olduğunun da kabul edilmesi ile ilgilidir.
306
Katarmak: Geri dönmek, geri gelmek, gidip gelmek anlamlarına sahip olan fiil gerçekte
“Kaytarmak” fiilinin farklı bir söyleniş biçimidir. (Kaytarmak fiili Türkçe’dekinden biraz farklılaşmış
anlamlara sahiptir. Türkçe’deki işten kaçmak manası da gerçekte işi bırakıp geri dönmek şeklindedir.)
Bu fiilden türeyen “Posta güvercini” veya “ Avcı kuşu” manasındaki “Katar” kelimesi de aynı şekilde
“Kaytar” sözcüğünün bir türevidir. Anlaşılacağı üzere anlam bu kuşların geri dönmesi ile alakalıdır.
307
Kay: Şiir şeklindeki epik söylencelerdir. Göğüsten ve/veyâ gırtlaktan, bazen de damaktan çıkan
seslerle “Kayçı” adı verilen destancılar tarafından ezbere okunur. Destan söylemek de bu terimle
bağlantılı olarak Kaylamak fiiliyle ifâde edilir. Kaylar iki bin ile sekiz bin dize arasında değişen şiir
biçiminde (manzum) eserlerdir. Bâzen onbin mısrayı geçtiği de olur. Okunmaları ise uzunluğuna göre
bâzen dört, beş gün veyâ bir hafta sürer hattâ bir iki aya kadar uzayabilmektedir.
308
Kayın: Türklerce her çağda kutsal sayılmış bir ağaçtır. Mitolojideki bir anlatıya göre tanrı Kayra
Han, Yeryüzünü yarattıktan sonra dokuz dallı bir kayın ağacı dikmiştir. Bu ağaç yerle göğü birbirine
bağlayan Yaşam Ağacı “Uluğ Kayın”dır. İnsanların atası olan dokuz kişi bu ağacın dallarından türemiş
ve Dokuz Boy (yani Dokuz Irk) bu kişilerin soyundan ortaya çıkmıştır. Bu ağaç Dünya’nın, yeraltının ve
göğün tam merkezinde yer alır. Gökleri delip bilinmez yüksekliklere çıkar. Dalları gökyüzünü ayakta
tutar, kökleri ise toprağın tüm katlarını delip yeraltı okyanusuna kadar uzanır. Tepesinde Tanrı Ülgen
oturur. Efsanevi Öksökö kuşu etrafında dönerek uçar ve bazen de zirvesine konar. Değişik pek çok
efsanede bu ağaçla ilgili inanışlara rastlanır. Eski çağlarda evlilikler bu ağacın altında yapıldığı için aynı
zamanda hısımlık bağını da anlatır.
309
Kayınlık: Evlilik yoluyla hısım olmayı, nikahla kurulan akrabalık bağını tanımlar. Eski Türk
kültüründe “Kayın” sözcüğü akrabalık bağlarını içeren bir kavramıdır. Örneğin; Kayın-Ana (Kaynana)
veyâ Kayın-Ata (Kaynata) gibi. Bu sözcükler geçmiş çağlarda evlilik törenlerinin kutlu sayılan “Kayın
Ağacı” altında yapılması ile ilgilidir. Türkçe’de Kayın/Katın/Kazın/Hazın, Moğolca’da ise Kadun/Hadun
biçimleriyle değişik şîve ve lehçelerde yer alan bu ağacın (eski çağlarda muhtemelen “gelin”
anlamında kullanılan) Türkçe Kadın (Hatun/Katun) ve Moğolca Hatan (Hotun/Hoton) sözcükleriyle
alâkası ilgi çekicidir.
310
Kayırlanmak: Kumlanmak anlamıyla birlikte geminin karaya oturması (kuma saplanması) da bu
fiille ifade edilir. Bazı lehçelerde “Hayırlanmak” biçiminde de telafuz edilir. Ancak bu söyleyiş
biçiminde baştaki “H” harfi gırtlaktan çıkarılan bir sestir.
311
Kayra: Lütufkar veya ihsan eden (iyilik yapan) demektir. Kayırmak fiili ile aynı kökten gelir ve bu
bağlamda ele alındığında kavram “Kayıran” mânâsı taşır. Kayramak kelimesi ise korumak, kollamak,

342
himâye etmek, lütfetmek demektir. Moğolca Hayra sözcüğü aşk anlamına gelir. Arapça “Hayır” (iyilik)
sözcüğü ile hiçbir alakası yoktur. Anlamlardaki kısmi benzerlik dahi bütünüyle tesadüfidir.
312
Kayrakan: Mitolojide Baştanrı’nın ismi olarak kullanılır. Aslında “Lütuf Tanrısı” olarak da izah
edilebilir. “Kayra” ve “Han/Kan” kelimelerinin bileşiminden oluşur. Eski Türk dininde ve Şamanist halk
inancında tanrıların en büyüğü ve en önde gelenidir. Diğerlerine göre mutlak üstünlüğü vardır.
313
Kaytar: Sözcük “Kayıtmak” (geri dönmek) fiiilinden türemiştir. Anlam tam olarak “geri dönen”
demektir (Kayıtar > Kaytar). Posta kuşlarının geri dönmesi nedeniyle bu isim verilmiştir. “Kaytar Kuş”
şeklinde de kullanılır.
314
Kaytavul: Mecburi askerlik görevini yapan (mesleği askerlik olmayan) kişileri tanımlar. Kelime
anlamı aslında (görevini tamamlayarak terhis olup) geri dönecek olan asker demektir. Sözcüğün
kökeninde geri dönüş manası bulunmaktadır.
315
Kelgindi: Ecnebi (yabancı) demek olan sözcüğün kök anlamı bir yere sonradan gelen şeklindedir.
Popüler kültürde “Alien” filminin Türkçe başlığı olarak kullanılmıştır.
316
Kemsinmek: Tahkir olmak (aşağılanmak), hakir görülmek anlamından başka pişman olmak
anlamına da gelir. Buradaki anlam aslında kişinin kendini hakir görmesidir ki, daha doğru bir karşılık
Arapça’daki (ve Osmanlıca’daki) “Melamet etmek” kavramına denk düşmektedir.
317
Kermen: Sözcük kale, hisar ve anlam genişlemesi ile şehir, kent manalarına gelir. Ayrıca Eğirmen
(yün eğirici) anlamı da taşır. Sözcüğün Kirmen/Germen biçimleri de aynı şekilde çift anlamlıdır. Türk
tarihinde kalelerin kurulması ile ilgili olarak anlatılan bir öykü şu şekildedir. Bir hisar yapmak için arazi
almak gerekir fakat arazinin sahibi ihtiyar adam bir manda derisi kadar alanı vereceğini söyler. Bunun
üzerine usta bir deri yüzücüsü bulunur. Deri ustası deriyi yavaş yavaş gererek yüzer ve bir hisar
yapılacak kadar bir alana ulaşır. Her ne kadar hikayenin etimolojik olarak “Germek” fiili ile olan ilişkisi
net değilse de en azından ilginç bir rastlantı olarak dikkat çekicidir.

318
Ketkizmek: Dört ayak üzeri düşmek manasındaki fiilin kökeninde “Kedi” sözcüğü bulunur. Daha zor
olan Kedkizmek söyleyişinin bu şekle dönüştüğü görülmektedir. Fakat atın şaha kalkması için
kullanılan Ketkirmek fiili de yine ayaklarla ilgili bir mana türetmiş olup buradaki kökün “Kedi” kelimesi
ile hiçbir ilgisi olmadığı açıktır. Dolayısıyla “Ketkizmek” fiilinin de aslında “Kedi” ile bir alakasının olup
olmadığı şüphesini akla getirmektedir. Fakat iki fiil arasındaki kavramsal bağlantı da kurulamadığı için
bu ihtimaller incelenmesi gereken birer soru olarak bırakılmıştır.
319
Ketmek: Ayırmak (daha doğrusu kimyasal olarak ayrıştırma yapmak) anlamından başka dörtnala
gitmek, seyirtmek, hızla kaçmak, koşar adım yürümek gibi birbirine çok benzer ikinci bir anlam dizisi
daha bulunmaktadır. Birinci mana “Kesmek” fiili ile ikincisi ise “Gitmek” fiili ile yakınlık gösterir.
320
Keyitmek: “Anestezi yapmak” anlamında kullanılan fiilin gerçek anlamı uyuşturmak, hissizleştirmek
demektir. Kelime kökünde ise aslında gerçek olmayan bir durum oluşturmak manası bulunur. Bu
anlam ilişki “Keylenmek” (sayıklamak) fiili ile daha da belirginleşir. Ayrıca kelime kökündeki
Tehir/Tecil etmek manası da kişinin uyanmasının daha sonraki bir zamana ertelenmesi mantığı ile
uyumludur.

343
321
Kezdemek: Arşınlamak (arşın ile ölçmek) şeklinde verilen izahat aslında “Kez” ile ölçmek demektir.
(“Kez” bir uzunluk ölçü birimidir.) Kökendeki anlam ise tekrarlayarak ölçmek demektir. Geçmiş
çağlarda ölçünün kollarla alınması esnasında ipin veya kumaşın tekrar tekrar kol üzerinden geçirilmesi
uygulaması nedeniyle türemiş bir kavramdır.
322
Kezetmek: “Tembihlemek” olarak tercüme edilen kavramın asıl kök anlamı tekrarlamak (tekrar
tekrar söylemek, tekrarlayarak hatırlatmak) demektir. Türkçe “Kez” sözcüğünün fiil halidir.
323
Kırlamak: Otların kuruması, tarlanın/ekinlerin bozarması, saçın veya sakalın grileşmesi gibi aslında
“Kır” (boz, gri) renk üzerine kurulu anlamların yanında “Çukur açmak” ve kesici aletleri “Bileylemek”
gibi iki anlamı daha vardır.
324
Kırmaçak: Buğdayın ihtiyacı olanlara dağıtılan kısmını tanımlar.
325
Kıyant: Oğuz Kağan destanında adı “Kıyand” biçimiyle geçen canavardır. Gergedan olup olmadığı
tartışılan bir varlıktır. Fakat mitolojik tek boynuzlu bir hayvandan bahsediliyor olması akla daha
yatkındır. Başının ortasından çıkıp ileri doğru uzanan tek boynuzu vardır. Burada boynuz gücü
simgelemektedir. Kaynaklandığı Türkçe “Kıy” kökü acımasızlık, güçlülük ve sıradışılık bildirir.
326
Kızınmak: “Şehvetlenmek” manasına gelen fiilin asıl anlamı “Hararetlenmek” veya “Ateş basmak”
(benzeri olarak “Ateşlenmek”) şeklindedir. Bu manalar günümüzde de cinsel çağrışımlar içermektedir.
327
Kinemek: “Cezalandırmak” olarak çevrilen sözcüğün “Sakatlamak” manası da bulunmaktadır. Bu
durum aslında fiilin “Kısas cezası uygulamak” manasının ikiye ayrılmasından kaynaklanmaktadır.
Türkçe’de Hın/Kın/Kin kökü cezalandırma, ayıplama, kısas yapma manaları içerir ve bu kökten
türeyen fiiller ve kelimeler kesinlikle yabancı bir dilden geçmiş değillerdir.
328
Kiremet: Tabu alanı, yasak alan, mistik bölge gibi manalara gelir. Çuvaşlara göre ölen kişinin
ruhunun yerleştiği yerdir. Hemen her köyün kendi Kiremet’i bulunur. Çuvaş köylerinin yakınındaki pek
çok yerde bunlara rastlanır. Genellikle buralarda yaşayan ruhsal varlıkların kızdıklarında insanlara
kötülük yaptıklarına inanıldığı için bu yerlere saygılı davranılır. Ayrıca Tatarlar arasında da Kiremet
inancına rastlanır ve eskiden ona kurban sundukları bilinir. Bu bölgelerin etrafı çitlerle, telle veyâ
alçak duvarlarla çevrilerek kapatılır. Ker/Kir/Gir kökünde türeyen sözcük girilmeyen alan anlamı taşır.
Girmek fiili ile aynı kökten olumsuzlama yoluyla gelir. “T-Z” dönüşümüyle Kiremet>Kiremez>Giremez
biçimi rahatlıkla görülebilir. Arapça “Keramet” kavramı ile hiçbir ilgisi yoktur.
329
Kirtinmek: “Kirti” sözcüğünün yemin ve hakikat manalarına bağlı olarak fiilin gerçeği söylemek
“İman etmek”, “Şehadet etmek” (hem dinsel hem de adli anlamda) veya “Tasdik etmek” gibi
anlamları bulunmaktadır. Bunun dışında yeminli ifade vermek ve hakikati söylemek (doğru
konuşmak) manaları da yine anlam içeriğinde yer alır.
330
Kirtlek: Yanan çayırlıklarda mantar patlaması yaşandığı sıklıkla rastlanan bir durumdur. Bu
mantarların lezzetinin farklı olduğu da söylenir.

331
Koçagan: Bahar gündönümünde 21-22-23 Mart tarihlerinde düzenlenen bereket törenidir. Bazı
yörelerde yaklaşık olarak kuzuların yüz günlük olduğu dönemde, Navruz’a birkaç gün kala veya bir
hafta önce başlayabilmektedir. İnsanlar (özellikle çocuklar) bu törende ev ev dolaşıp pay (buğday,
tahıl, un, yemiş, meyve, ekmek vs.) toplarlar. Akşamüzeri topladıklarını yığarak bir şenlik yaparlar.

344
İslamiyet öncesi dönemlerde bereket tanrısı “Koça Han (Kosa Han)” adına düzenlendiği bilinmektedir.
Bu törenleri idare eden kam (şaman) bir maske takarak dolaşır. İslamiyet sonrası hocaların dua
ettiğine sıklıkla rastlanır. Anadolu’daki Kosa töreniyle de yakından ilgilidir.
332
Kolarba: Bileşik bir kelimedir. Kol ve Arba (teker) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Kol sözcüğü
pek çok lehçede “el” manası taşır. Anlam tam olarak “El arabası” demektir.
333
Kolbasa: Salam, bazen de Sosis manasında kullanılan sözcük Rusça kökenli olarak gösterilse de
(bazen de kökenin belirsiz olduğu belirtilmektedir) hiçbir tereddüt bulunmayacak biçimde Türkçe’dir.
Kol (bazı lehçelerde “El” demektir) sözcüğü ve “Basmak” fiilinin bileşimidir. Kol ile basılarak
doldurulan yiyecek manası salamın veya sosisin hayvan bağırsağına doldurularak yapılan bir yiyecek
olması ile alakalıdır. Türkçe “Külbastı” yemeği ile ilişkilendiren kaynaklar bulunsa da bu biraz daha
uzak bir olasılıktır çünkü bu yemeğin yapılışı daha farklıdır.
334
Koldaş: “Silah arkadaşı” manasına gelen kelime aslında taraftar, yandaş gibi daha geniş anlamlar
da taşımaktadır. Sözcüğün kökeninde ise kolm kola girme manası bulunmaktadır. Askerlik arkadaşları
da fiilen kol kola girmeseler bile bu durum hem mecazen geçerlidir hem de safta askerler kolları
birbirine değecek kadar yakın dururlar. Birbirini kollamak anlamında kullanılan Koldaşmak fiili de yine
benzer biçimde kök anlamı olarak kol kola girmek demektir.
335
Kolgamak: Tevkif etmek (tutuklamak) anlamına gelen fiil aslında kişinin koluna kelepçe takmak
manasından anlam kayması ile oluşmuştur (“Kol” bazı lehçelerde el manasında kullanılır). Biraz daha
zayıf bir anlamla kişinin kaçmaması için koluna girilerek götürülmesini de tanımlıyor olabilir.
336
Kolşam: Bileşik bir kelimedir Kol (el) ve Şam sözcüklerinden oluşur. “Şam” (mum, mumluk) sözcüğü
Farsça’dır. Yani melez bir kelime söz konusudur.
337
Kolyazmak: “El ile yazmak” veya benzeri olarak “El yazısı yazmak” manasına gelen sözcük
“İmzalamak” anlamında da kullanılır. (“Kol” sözcüğü bazı lehçelerde tam olarak el demektir).
338
Kom: Vaftiz manası yanında deve hörgücü yağı anlamına da gelir. Hristiyanlıktaki kutsama
törenlerinin yağ ile yapılıyor olmasının iki manayı birbirine bağlaması çok büyük olasılıktır. Ayrıcı
“Kom” kökü ibadetle ilgili sözcükler türetir. İnsanların toplanarak ayin yapmaları da, bir araya gelme
bildiren Köm/Kom kökü ile alakalıdır.
339
Koramaz: Değişik lehçelerde Guramaz/Kuramaz/Küremez/Köremez olarak da söylenen sözcükler
yoğurt, ayran ve süt üçlüsünden ikisinin bileşimini ifade eder. Kelime anlamı “Mayalanmaz” (maya
tutmaz) demektir. Koramak fiili de közde pişmek anlamına geldiği gibi “Mayalanmak” manası da taşır.
340
Korbolko: Ateşi insanlara getiren söylencesel kuş. Tanrı Ülgen tarafından gönderilerek bazı
söylencelerde ateşi, bâzen de yakmaya yarayacak olan çakmaktaşlarını getirdiği söylenir. Sözcük
anlamına bakıldığında “ateşi bulan” demektir. “Kor” (ateş) ve “Bol/Bul” köküyle bağlantılı olarak
“Bulmak” mânâsını içerir. “Ateş Şehzâdesi / Ateş Prensi” anlamına geldiği de ileri sürülür.
341
Korçak: Türkçe’nin neredeyse tüm lehçe ve şivelerinde farklı söyleyişlerle
(Korçak/Kurçak/Korşak/Kurşak/Gurşak/Gurçak ve Koğurçak/Kuğurçak) rastlanan kelime söyleyiş
farklarına bağlı olarak kukla, oyuncak bebek, tahta biblo, heykel gibi manalar taşır.

345
342
Korkoy: Moğolların çölde yaşadığına inandıkları, devasa bir solucan görünümündeki yeraltı
canavarıdır. Moğol halkının büyük bir kısmının bu canlının gerçekten var olduğuna inandıkları
bilinmektedir. Boyunun iki ile beş metre arasında değiştiği öne sürülür. Kızıl kahverengi bir görünüşlü,
büyük ve korkunç bir tırtılı andıran bu yaratığın dikenleri olduğu söylenir. Asit kustuğu veya uzaktan
elektrik boşalmasına benzer bir etki ile zarar verebildiğine inanılır. Kurak ve özellikle kumlu bölgelerde
yaşar. Çünkü asıl hareket kabiliyetini kumda sağlayabilmektedir. Haziran ve Temmuz aylarında daha
fazla görüldüğü iddia edilir. Kış aylarında ise yeraltında uykuya yattığı düşünülür. Kelimenin
kökeninde Türkçe “Korkmak” fiili ile Moğolca “Horhuy” (solucan, kurtçuk) sözcükleri vardır.

343
Kosayak: “Kanguru” demek olan sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Kos/Koş (çift, iki) ve Ayak
sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır. Türkçe’ye “Koşayak” şeklinde de aktarılabilir.
344
Koşarba: “Bisiklet” manasına geleh sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Kos/Koş (çift, iki) ve Arba
(teker) sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır. Bazı lehçelerde “Kosarba/Kojarba” olarak da
söylenmektedir.

345
Koşçak: Sözcük farkedilmeyecek düzeyde bütünleşmiş iki kelimeden oluşmaktadır. Kos/Koş (çift,
iki) ve Çak (teker) kelimelerinin bileşik halidir.
346
Koşlaşmak: “Çift olmak” (ikili hale gelmek) ve “Oyunda eşleşmek” manalarından başka
“Çiftleşmek” (cinsel birleşmede bulunmak) manası da bulunmaktadır. Bu ikinci anlam “Hoşlaşmak”
şeklinde de söylenir ancak burada baştaki “H” harfi gırtlaktan çıkarılır (Azerice “X”). Anlam kayması ile
karşı cinse ilgi duymak manasında da kullanılmaktadır.
347
Koştamak: “İkilemek” ve “İlave etmek” sözcüğün asıl anlamlarıdır. Ancak bu iki anlamın etkileşimi
sonucu erkeğin kadına yönelik cinsel birleşme eylemini tanımlamakta kullanılır olmuştur.
348
Koşulgan: “Teçhizatlı” (donanımlı) şeklindeki genel anlamından başka koşuma hazır at (veya bazen
de koşulmuş at) şeklindeki özelleşmiş bir anlamı da bulunur. Ayrıca “Alakalı/Alakadar” (ilgili, ilintili)
manası da vardır.
349
Koşun: Saf (dizi, yan yana duranların oluşturduğu sıra) şeklindeki anlamı genişleyerek “Ordu”
manasında da kullanılmaktadır. Ayrıcı Kojon/Kojun/Koşun dönüşümüyle güfte (şarkı sözü) demektir.
Bu son mana Türkçe’deki Koşma, Koşuk gibi şiirle ilgili kelimelerle de bağlantılıdır.
350
Kozgamak: Galeyan etmek, tahrik olmak, isyan etmek gibi birbirine benzer birkaç manası vardır.
351
Kökemek: “Kök salmak” anlamı haricinde mecazen “İnat etmek” manası da bulunur. İki anlam
arasındaki uyum rahatlıkla görülebilir. Tıpkı bitkinin bir yere tutunarak kökünü sağlamlaştırması ve
zor sökülmesi gibi kişinin bir konudaki fikri de kök salarak sağlamlaşmışsa kolay kolay sökülüp
atılamayacak ve bunu savunarak görüşlerinde direnecektir.
352
Köktürmek: Sözcüğün orijinal anlamı “Kök söktürmek” demektir. Fakat mecazen inat etmek
manasına gelmektedir. “Kök söktürmek” deyimi Anadolu’da birisine inatla bir şeyi yaptırmak için onu
zorlamak manasında kullanılmaya devam etmektedir.
353
Kölenmek: Ardı sıra gitmek, peşine takılmak anlamı aslında tam olarak; kişiyi gölgesi gibi izlemek
tanımına sahiptir. Köl/Göl kökünden türeyen fiil “Gölge” sözcüğü ile açık olarak bağlantılıdır. Ayrıca

346
saklanmak, gizlenmek manaları da bulunmaktadır ki yine burada da farkedilmeden yanısıra gitmek
veya farkettirmeden takip etmek şeklinde bir yoruma ulaşılabilir. Bundan başka aşık olmak,
karasevdaya tutulmak, ihtirasa kapılmak manaları da tamı tamına sevgiden köle gibi olmak anlamını
barındırır ve bu bağlamda “Köle” sözcüğü ile de alakalıdır.
354
Köndemek: “Yaka kesmek” veya “Yaka yırtmak” olarak çevrilen sözcüğün tam anlamı ölen kişinin
elbisesinin yakasını kesmektir. Bir yas adeti olarak uygulanır. Sözcük giysi manası barındıran Gön/Kön
kökünden türemiştir. Kimi zaman ölen kişinin ardından yas tutan kişinin kendi yakasını yırtması
manasında da kullanılmaktadır.
355
Könmek: Hayvanın sahibine alışması manasının yanısıra gelinin yeni evine alışması, taşınanların
yeni yurtlarına alışması manaları da vardır. Ayrıca razı olmak, rıza göstermek anlamında da kullanılır.
356
Köpütgen: “Teleferik” manasındaki sözcüğün kökünde iki yeri birbirine bağlayan nesne anlamı
bulunur. Köpümek fiili iki şeyin arasını birleştirmek demektir. “Köprü” kelimesi de aynı kökten
türemiştir (Köpürü > Köprü) ve iki yeri birleştiren şey manası aynen mevcuttur. Köprü sözcüğünün
Türkçe bir kökten türemediği veya kökeninin bulunamadığı iddiası tamamın yersizdir.
357
Köreş: Gece savaşını tanımlamak için kullanılan kavramın tam manası karanlıkta yapılan kavga veya
“Kör döğüşü” şeklindedir. Köreşmek (gece savaşmak) fiili de aynı şekilde gece kavga etmek veya “Kör
döğüşü yapmak” şekinde mecazi bir manaya da sahiptir. Konu açılmışken değinilmesi gereken bir
husus da “Kör” sözcüğünün Türkçe olmadığı iddiasıdır. Türkçe Gör/Kör kökünden gelen kelimenin
başka bir dilde hangi kökten türediğine dair yeterli bir açıklama yapmadan kestirme kanaatlere
ulaşmak son derece sakıncalıdır. Gör/Kör kökünden geldiği tespitine yöneltilen en önemli itiraz bu
kökün Türkçe’de görme bildirdiği, görmezlik gibi ters bir mananın uyum göstermediği yönündedir.
Oysaki pek çok kök ters manaları da ihtiva eder. Örneğin Kar kökü Türkçe’de hem kara renk bildirir
(Kara kelimesi) hem de “Kar” (yağış türü) sözcüğünde olduğu gibi beyaz bir kavramı tanımlar. Buna
benzer farklı köklerde yüzlerce örnek verilebilir.
358
Kösenmek: “İştahlanmak” demek olan fiil aynı zamanda “İhtiyacı olmak” manasına da gelir. Bu
ihtiyacı gidermek için çaba sarfetmeyi de ifade eder. Bu nedenle “Çabalamak” olarak da çevrilir.
Sözcük sıcaklık manası barındıran Kös/Köz kökünden türemiştir. Bu bağlamda kişinin içinde mecazen
bir tür ateş yanması kök anlamlarında belirleyicidir. Örneğin benzeri bir manayı karşılayan
“Kösnemek” (cinsel arzu duymak, şehvetlenmek) fiilinde bu anlayış çok belirgindir. Ayrıca kişi belirli
bir çaba sarfettiğinde (efor yaptığında) beden ısısı artacaktır.
359
Köyente: İki omzun üzerinden uzatılan sağlam bir değneğin iki ucuna bağlanan kovalardan oluşur.
Böylece dengeli bir biçimde su taşınabilir. Bu nedenle “Su tartısı” (su terazisi) adı da verilir.
360
Köylemek: Tempo artırmak manası hararet (sıcaklık) bildiren Köy/Küy kökünden gelir. Temponun
artışı harareti de artıracaktır. Örneğin dans esnasında olduğu gibi. Bundan başka müzik eserini aranje
etmek veya nota tertiplemek manaları ise vezin ve şiir bildiren Küğ/Küy kökünün “Ü-Ö” ses
dönüşümü ile alakalıdır.
361
Köymek: Güneşte yanmak (bronzlaşmak) anlamına sahip olan kelime aynı zamanda mecazen
“Hasret çekmek” daha doğru bir tanımlamayla özlemle yanıp kavrulmak içeriğine de sahiptir.

347
362
Kuday: Sözcüğün Farsça “Hüda” kelimesinden türediği doğru değildir. Türkçe Kut kökünden
kaynaklanan kavramın Farsça ile etkileşimi dahi söz konusu değildir. Kavramlar sonradan birbirine
benzetilerek gereksiz ve yanlış tespitler yapılmıştır. Kuday kavramı kökenini tarih öncesi dönemlerden
alır. Türkçe’de erkek ismi olarak kullanılan “Kutay” sözcüğü ile de doğrudan alakalıdır.
363
Kuğu: Kelimenin kökeniyle ilgili bugüne kadar net bir açıklama yapılamamıştır. Oysa ki Türkçe’de
“Kıvanmak” (gururlanmak) şeklinde yer alan fiil Asya Türkçesi’nde “Kuğanmak” biçiminde söylenir ve
küçük bir anlam farklılaşması ile mutluluk duymak, huzur bulmak, sevinmek içeriğine sahiptir.
Anlatılan bir efsaneye göre, adamın biri uçan dokuz kuğu görür. Kuşlar göle inerler ve üzerlerindeki
tüylü giysileri çıkarınca dokuz güzel kıza dönüşürler. Kızlar tam yıkandıktan sonra geri uçmaya
hazırlanırlarken adam giysilerden birini sakladığı için içlerinden biri geride kalır. Adam bu kızı alır ve
evlenir. Onbir tane çocukları olur. Böylece adam kuğanır (mutlu olur, huzur bulur, gurur duyar).
Ancak bir gün arkadaşlarının tekrar göle geldiğini gören kadın gizlice elbisesini giyerek kaçar. Ayrıca
Kuğumak (takip etmek, peşinden gitmek) fiilinin kuğuların ard arda yüzmesi veya arka arkaya
uçmaları ile alakası da dikkat çekicidir.

364
Kulay: Aslında “Kolay” kelimesinin farklı bir söyleyiş biçimi olmakla birlikte anlam belirli bir biçimde
farklılaştığı için (“Rahat” manasında kullanıldığından) orijinal söyleyiş tercih edilmiştir.
365
Kurumsak: Tanrısal veya dini bir amaçla kurban edilen hayvan demektir. Aynı zamanda kurban
törenini de ifâde eder. Sözcüğün kökeninde ünümüzdeki tabirlerle “kurumsallaşmış uygulama” ve
“kurumsal tören” (geleneksel merasim) manaları da vardır. “Kurum” sözcüğü is, kül demektir ve eski
çağlarda kurban edilen hayvanın daha sonra yakılması ile de bağlantılıdır. Moğolca’da “Hurım/Kurım”
sözcüğü düğün, şölen, şenlik anlamlarına gelmektedir.
366
Kuyukmak: Sözcüğün “Pıhtılaşmak” anlamı “Koy/Kuy” kökünden kaynaklanır, bu bağlamda Koyu
kelimesi ile akrabadır. Ayrıca “Yolunu kaybetmek” manası da bulunur ki, bu mana da Kuytu (ıssız)
sözcüğü ile aynı kökten türemiştir.
367
Kuyulmak: “Kuyu açılmak” (hem insan eliyle hem de toprağın doğal olarak çökmesiyle çukur
açılmak) manasına gelen sözcüğün ayrıca yüksekten dökülmek (özellikle su için) veya eritilmiş
madenin kalıba dökülmesi manaları da vardır. Sözcük ayrıca coşmak, hezeyan etmek anlamlarına da
gelmektedir. Bu manalarda da kişinin duygularının taşarak bir şelale gibi dökülmesi benzetmesi yer
alır.
368
Kuyunmak: “Hortum oluşmak” (rüzgar) veya fırtına çıkmak manasındaki fiil ayrıca “Banyo yapmak”
veya “Su dökünmek” gibi anlamlar da içerir ki Koyunmak (dökünmek) fiili de benzer bir içeriğe
sahiptir. Bu nedenle bu anlamlar ikincil olarak tercih edilmiştir.
369
Küdeğen: “İçgüdü” olarak çevrilen kelime aslında Yakutlar’da koruyucu ruh (İye) anlamında
kullanılan bir sözcüktür.
370
Kül: Türkçe’de geometrik şekilleri tanımlamanın en önemli yöntemlerinden birisi “–kül” takısı
kullanmaktır. Örneğin: Üçkül (üçgen), Dörtkül (dörtgen), Beşkül (beşgen), Altkul (altıgen), Yedkül
(yedigen) gibi…

348
371
Külemek: “İçini doldurmak” (havuz, kap) anlamının yanında “Bağlamak” manasına da rastlanmakla
birlikte bu da büyük olasılıkla suyun önünü bağlayarak bendin arkasında suyun dolmasını sağlamak
olmalıdır. “İhtiva etmek” (kapsamak, içermek) manası ise aslında kavramın içerik olarak çok da farklı
olmayan soyut yönünü oluşturur ve bir şeyin içeriğini oluşturmak demektir. Kelimenin ayrıca bu
anlamlarla bağlantılı görünmeyen “tek ayak üstünde durmak” anlamı da bulunmaktadır.
372
Külençek: “Çocuk havuzu” anlamında kullanılan kelimenin gerçek manası su birikintisi demektir.
373
Kümbez: Türbe demektir. Gerçekte “Kümbet” kelimesinin farklı bir söyleniş biçimidir. Sözcüğün
kökeni eski çağlarda taşların üstü üste yığılarak oluşturmasıyla ilgilidir. Gömmek/Kömmek fiilinden
türemiştir. Küme sözcüğü ile aynı kökten gelir. Köm kelimesi Anadolu’da bir araya getirilmiş veyâ
yığılmış şeyleri ifâde eder. Kümbet/Kümbez kavramları Farsça “Gunbad/Günbed” (kubbe) kelimesi ile
de ilişkilendirilir. Hatta kimi kaynaklarda Küm kökü ve Küme, Kümelenmek gibi sözcükler Türkçe
olarak kabul edilmez. İlginçtir ki aynı kaynaklar Köm kökünü ve türeyen kelimeleri Türkçe’nin söz
varlığı içerisinde göstermeye devam ederler. Oysaki Köm/Küm kökünde çok basit bir ses değişikliği
vardır ve aralarında anlam farklılaşması da neredeyse bulunmayan bu iki kökü ayrıştırmak mümkün
değildir. Dolayısıyla Köme sözcüğünü Türkçe kabul ederken Küme kelimesini yabancı saymak makul
değildir hatta şaşırtıcıdır. Elbetteki Kümbet kelimesi Farsça’ya da aittir. Ancak hangi dilden diğerine
geçtiğini veya zaten var olan benzer kavramların şeklen ve anlam olarak biribirlerinden ne derece
etkilendiklerini tespit etmek artık neredeyse imkansızdır. Bu yüzden bu kavramı ve benzer nitelikteki
kelimeleri iki hatta duruma göre birkaç dile birden ait kabul etmekten başka yapacak bir şey yoktur.
374
Künbet: Güneş gören yüzey, Güneş’e bakan cephe demektir. Türkçe Kün (Gün) ve Bet (yüz)
sözcüklerinin bileşimidir. Kümbet (yığma taştan türbe) ile bir ilgisi yoktur.
375
Küsemek: Dikte etmek (birebir aynısını yazmak) anlamındaki kelime Göç/Köç/Küç/Küs dönüşümü
ile türemiştir. Sözcüğün arzulamak, şehvet duymak şeklindeki ikinci bir anlam grubu bulunmakla
birlikte aslında “Kösemek” (arzulamak) fiilinin farklı bir söylenişidir.
376
Kütey: Cop (bekçi veya polis değneği) anlamındaki sözcük aslında yuvarlak uçlu (küt) sopa
demektir.

377
Laçık: Kulübe veya Baraka anlamına gelen kelime yaklaşık aynı manadaki “Alaçık” sözcüğünün
başındaki “A” harfinin düşmesi ile oluşmuştur.

378
Laçın: Gerçekte mesaj taşıyan kuş manasına gelir. Ayağına bağlanan bir kağıdı alıştırıldığı kişiye
götürür. “Ulamak” fiilinden türeyen Ulaçın/Ilaçın sözcüğünden baştaki “U/I” harfinin düşmesi ile
oluşmuştur. Moğolca’da “Laçin” şeklinde söylenmektedir.

379
Lağ: Çamur, balçık anlamındaki kelime yine yaklaşık olarak aynı manalara sahip Alağ/Alah/Alak
(bataklık) sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur.
380
Lak: Oğlak > Olak > Ilak > Lak dönüşümü ile oluşan kelime keçi yavrusu demektir.
381
Laşmak: Salda veya sandalda kürek değişmek anlamındaki kelimenin aslı “Alaşmak” şeklindedir.
Kürek değiştirerek sal veya sandal kullanan kişilere de Laşman denir ki, bunun aslı da “Alaşman”
olmalıdır. Baştaki “A” sesleri düşmüştür.

349
382
Lav: Mum veya bazı lehçelerdi ise mühür mumu anlamında kullanılan kelime Alav (alev, ateş)
sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur.
383
Lay: İstihza (alay etme, dalga geçme) anlamındaki kelime yine yaklaşık olarak aynı manalara sahip
Alay sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur.
384
Lığ: Alüvyon anlamında kullanılan sözcüğün bugüne kadar net bir etimolojik açıklaması
yapılamamış ve pek çok kaynakta kökenin belirsiz olduğu ifade edilmiştir. Kelime çamur, balçık,
bataklık anlamındaki Alığ/Alağ/Alah/Alak sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur.
Bu bağlamda “Lağ” (çamur) kelimesi ile de doğrudan alakalıdır.

385
Lur: Mitolojide bahsi geçen efsanevi yaban ördeğidir. Sulara dalarak çamur çıkarmış ve o böylece
yeryüzü meydana gelmiştir. Nivih halkının mitolojisine göre uçmaktan canı sıkılınca suyun altından
balçığı çıkararak Dünya’nın oluşumuna neden olmuştur ve bu efsane Türk mitolojisinin yaradılış
öykülerine paraleledir. Nivihler Türklere komşu bir kavimdir. “Luvr” ördeğinin öyküsü Cengiz
Aytmatov’un “Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek” adlı öyküsünde de yer alır.
386
Maka: Bağa > Baka > Maka dönüşümü ile ortaya çıkmış olan kelime Kurbağa anlamında kullanılır.
Bağa kelimesi Kurbağa, Kaplumbağa, Tosbağa gibi hayvanların sert veya kuru kabuklarını ya da
derilerini tanımlar.
387
Mal: Moğolca kökenli olan sözcük büyükbaş hayvanları tanımlamakta olup geçmişte zenginliğin en
önemli ölçütlerinden birisi sayılmaktaydı. Bu benzerlik üzerinden sözcük doğruca Arapça “Mal”
(emtia) kavramı ile ilişkilendirilmiş ve Moğolca’ya Arapça’dan geçtiği iddia edilmiştir. Anadolu
Türkçesi’nde de sığır manasında kullanılan sözcüğün aslında Moğolca’dan Arap dillerine kadar ulaşmış
olma olasılığı asla dikkate alınmamıştır. Çünkü sözcüğün kapitalizm öncesi dönemlerde ortaya çıktığı
dikkate alınırsa ticari mal anlamının ilk anlama (büyükbaş hayvan) bağlı olarak daha sonradan
oluşması mantıksal olan açıklamadır. (Benzer bir durum ticari mal anlamında Rusça’ya Türkçe’den
geçen Tovar/Tavar yani küçükbaş hayvan sözcüğünde de vardır.) Üstelik Türkçe’deki Malak/Balak
(sığır veya manda yavrusu) sözcüğünün “Mal” kelimesi ile olan bağlantısı dikkate alınmalıdır. Eski
Türkçe çamur ve balçık ile ilişkili Mal/Bal kökünden gelen Bağal/Mağal sözcükleri de yine kökteki
anlamı ihtiva ederler. Camızların çamura giren canlılar olması bu bağlamda dikkate alınmalıdır. Ancak
bu açıklama yeterli değildir ve sözcüğün Moğolca kökenli olduğunu ispat için yeterli kavramsal
bağlantı henüz yoktur.
388
Manamak: “Ehemmiyet göstermek” (önem vermek) anlamındaki fiilin yine bu ilk anlamla bağlantılı
olarak “Nöbet tutmak” manası da bulunmaktadır. Önemli görülen bir nesnenin veya birinin başında
bekleyerek bir şeyi dikkatlice gözlemek demektir.
389
Markut: Güneş’in simgesi olan Kartal Tanrı’dır. Yeniden doğuşu ve ölümsüzlüğü temsil eder. O
kadar büyüktür ki, ay onun sol kanadını, Güneş de sol kanadını ancak kapatır. Şamanın kendinden
geçerek yaptığı yolculukta eşlik eder. İlk şamanları yeryüzüne Merküt getirmiştir. Sibirya inançlarına
göre Tanrı insanlara yardım etmesi için kartalı yeryüzüne göndermiştir. İnsanlar onun dilini
anlamayınca da kartal bir ağacın altında uyuyan kadını gebe bırakır ve doğan çocuk şaman olur.
390
Maydalama: “Kuşbaşı et” anlamı Maydalamak fiilinin parçalamak anlamı ile ilgili olduğu kadar May
(yağ) manası üzerinden yağda kavrulan et manası ile de ilişkilidir.

350
391
Maydalamak: Ateş yakmak olarak çevrilen kelime gerçekte yağa batırılmış meşaleyi yakmak
demektir. Şenlik ateşi yakmak manası da taşır. Burada da yine yağ (veya petrol) yakılması mananın
içinde bulunmaktadır. Sözcüğün ayrıca “Ovalamak” anlamı vardır ve bu da yine aslında “Yağ ile
ovmak” demektir. Diğer bir anlam ise parçalamak, bölmek şeklindedir. Fakat bu anlamın Farsça “Pay”
ve ondan türeyen “Payda” sözcüğü ile olan ilişkili olma ihtimali dikkate alınmalıdır. Fakat bu ilişki
netleştirilmemiş olup, acele sonuca varmamak gerekir ve tersi bir sonuca da ulaşılabilir.
392
Maymak: Paytak yürümek anlamına gelen fiil “Maymun” kelimesinin kökenini oluşturur. Bu fiil
bize etimoloji konusunda kesin bilgi gibi görünen açıklamaların yeniden gözden geçirilmesi
gerektiğinin hatta net açıklamalar gözüyle bakmak yerine temkinli yaklaşmak gerektiğinin en güzel
örneklerinden birisini vermektedir. Bugüne kadar Yunanca/Grekçe kökenli olarak gösterilen ve bu
dilde taklit etmek manası ile ilişkilendirilen Maymun sözcüğünün Türkçe’den Yunanca’ya geçmiş olma
ihtimali dikkate alınmalıdır. Çünkü coğrafi olarak maymunları daha önce ve daha fazla tanıyan
kavimler Asya’dakilerdir.
Elbetteki kısmen kozmopolit ve kültürel etkileşimi yüksek eski Grek medeniyetinin maymunu tanıdığı
ve başka yerlerden getirilen maymunlara sahip oldukları bir gerçektir. Ancak yine de daha da geriye
gidildiğinde bu hayvanı daha önce başka toplumların isimlendirmiş olması ve bu ismin de çevreye
yayılmış olması beklenir. Elbetteki sonradan kendi dillerinin imkanları ile kavramın tanımlanması
mümkündür. Yunan dili içerisinde maymunların taklitçiliği dikkate alınarak bir kelime türetilmiş
olabilir halk kültürü tarafından. Fakat maymunların paytak (bacakları eğri) yürümesi daha dikkat
çekici bir durumdur ve Türk dili içerisinde de buna uygun bir isimlendirme yapılmış olması da akla
daha yatkındır. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki sözcük Yunanca ile de uyumludur. Bu durumuda
en makul açıklama şu şekildedir, Türkçe’de zaten var olan kelime belki de Türklerin Anadolu’ya
gelişinden bile çok önce Batı’ya maymunların ticaret gemileri ve kervanlarla gelmesi ile ulaşmış ancak
Yunan/Grek diline de uyarlanmıştır.
393
Meçik: Zombi veya Vampir olarak tercüme edilen kelimenin aslında Batı dillerindeki kavramlarla
tam bir karşılığı yoktur. İnanışa göre yaşarken kötülük edenlerin ölünce Meçik’e dönüşeceğine
inanılır. Daha gömüldüğü gece mezarından kalkar. “Meçik” sözcüğü aynı zamanda tokmak, sopa, uzun
sakal, zift gibi anlamlar da içerir ve bu varlığın özellikleriyle de bağlantılıdır. Olumsuz manaları
bulunan bu kelime kimi zaman hakaret amacıyla (“Meçik gelin, Meçik kaynana, Meçik adam” gibi)
veya kimi zamanda beddua yada korkutma amaçlı olarak (“Seni Meçik yesin”, “Önüne Meçik çıksın”
gibi) kullanılır. Miç/Meç/Mes/Beç/Biç/Piç kökünden türemiştir. Moğolca’da Meç, eski Türkçe’de ise
Biçin/Piçin sözcükleri maymun manası taşır. Türklerde masal ve söylencelerde maymuna benzer
varlıklara rastlandığı dikkate alındığında bu anlam ile bağlantısı netleşecektir. Tatarca’da Meçe veya
Pesi, Başkurtça’da Besey, Boşnakça’da (Sırpça ve Hırvatça’da) Maçka, Macarca’da Macska,
Kazakça’da Mısık, Moğolca’da Muğus, Uygurca’da ve Özbekçe’de Muşuk, Anadolu Türkçesi’nde Pisik
veyâ Azerice’de Pişik, Buryatça’da Mis sözcükleri kedi manası taşır. Kediler kimi efsânelerde tıpkı
kurtadamlar gibi şekil değiştirilerek kılığına girilen varlıklar arasında görünür. Sözcük Biçmek (kesmek)
fiili ile de alâkalıdır. Moğolca Mes kelimesi ise silah demektir. Bu bağlamda pençe, diş gibi silahları
olan yada tehlikeli bir varlığı işaret eder.
394
Meçin: Sözcüğün söyleyişinde pek çok varyant vardır. Moğolca’da Meç, eski Türkçe’de ise
Biçin/Piçin, diğer lehçelerde Mesin, Pisin, Pitsin dikkate değer farklardır.

351
395
Meker: Anadolu halk kültüründeki ve Türk dünyasının bazı bölgelerinde adı geçen aldatıcı bir
varlıktır. İnsanları kandırıp, hile yaparak tanıdığı bir kişinin kılığına bürünür veya tanıdık birisinin
sesiyle kişiyi çağırıp götürerek kaybeder. Aldatıcı bir cin olarak da algılanır. Sözcüğün Arapça “Mekr”
(hile, aldatma) kelimesinden türediğine neredeyse kesin gözüyle bakılmaktadır. Fakat gerçekte
Moğolca “Mekelemek” (aldatmak, kandırmak) fiilinden türediği hiç dikkate alınmamıştır. Örneğin aynı
Moğolca kökten gelen “Mekeçi” (hileci) sözcüğünün varlığı bu durumu destekler niteliktedir. Arapça
“Mekr” kökü ile uyum göstermesi tamamen büyük bir tesadüf eseridir.

396
Mekey: Sözcüğün kökeni nereden aldığı netleştirilememiştir. Halk hikayesi, efsane yada gerçek bir
kişinin adından mı kaynaklandığına dair herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Kibar hırsız tanımlaması
akla Batı edebiyatındaki “Arsen Lüpen” karakterini getirir. Fakat bu romanlarla ilgili de bir karşılık
bulma çabasına rastlanmamıştır. Fakat bunlar kişisel çabalar olup daha fazla olanakla sonuca
ulaşılabilir.
397
Menerik: Şamanlık bahşedilmesi anlamına gelir. Şamanların kendinden geçerek vecde gelmesini de
ifade eder. Şaman hastalığı da denir. Bir kişi bu hastalığa yakalanınca ağzından kan gelir ve böylece
şaman olur. Şamanlığa doğuştan gelen bir yeteneği olan kişilerde görülen ve coşkuya (vecde, transa)
erişmesini sağlayan sinirsel hastalığa denir. Altaylarda şamanlık, soydan gelen (kalıtsal) bir özellik
olarak görülür ve özellikle çocukluk çağında saraya benzer nöbetlerle ortaya çıktığına inanılır.
Meneriğe tutulan aday önce büyük bir yorgunluk hisseder; gövdesi kasılıp titrer, bedeni hissizleşir,
göğsü daralır, tuhaf sesler çıkararak ağlar, gözleri döner. Sonra aniden sıçrayarak ayağa kalkar ve deli
gibi dönmeye başlar. Nihayet ağzından köpükler saçarak yere yığılır. Bu durum birkaç gün hatta birkaç
hafta sürer. Bazen de şaman olacak kişi ormanlara kaçar, davulunu alıp çalmaya başladığında
dinginleşerek kendine gelir. Kendisine bu görev verildiği halde şaman olmak istemeyen kimselerin ya
delirdiği ya da genç yaşta öldüğü söylenir. Şamanlığı bırakan kişilerde bu hastalığın yeniden başladığı
pek çok defa kaydedilmiştir.
398
Menermek: Sözcüğün kendinden geçmek, vecde gelmek, zihinsel yetileri geçici olarak durmak,
dumura uğramak, ahmaklaşmak, şuurunu kaybetmek, komaya girmek gibi birbiri ile ilişkili bir dizi
anlamı vardır. Aynı zamanda ruhsal varlıklarla iletişime geçme nedeniyle aklının alınması, baygınlık
geçirilmesi gibi manalar da yine hep bağlantılıdır.

399
Mergelemek: Fal bakmak olarak açıklanan kavramın manası bazı kaynaklarda nişan almak olarak
da yer alır. Bunun nedeni bu sözcükte kastedilen falın aslında oklarla bakılıyor olmasıdır. Dolayısıyla
bir şeyi öğrenmek amacıyla bilinmeyene yönelik olarak bir anlamda nişan alınmış olmaktadır.
400
Mızgan: İtalyanca kökenli bir kelime olan “Mızıka” sözcüğünü karşılar. Mızgan kelimesinin “Mızıka”
ile benzeşimle ortaya çıkmış olabileceği gibi doğadan bir ses taklidi olan “Mız” kökünden ve bağlı
olarak “Mızmak” fiilinden tamamen bağımsız olarak türemiş olması da muhtemeldir. Türkçe’de
Mızıldamak fiii anlamsız sesler çıkarmak manasında kullanılır.
401
Minder: Yer yastığı anlamındaki kelimenin kökenine dair şimdiye dek net bir açıklama
yapılamamıştır. Oysaki Binder > Minder dönüşümü ile Binmek fiilinden türemiştir. Mindemek (bir
şeyin üzerine oturmak) fiili de bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

352
402
Mite: Bitlenmeye neden olarak algılanan varlık olarak görülür. Üstü başı pislik içinde ihtiyar bir
kadın kılığındadır. Ormanlarda ve dağlarda yaşar. İnsanların arasına girip dolaşarak genç ve saf kızları
kandırıp evine götürür. Sonra da onlara başındaki bitleri ve pireleri temizletir. Kızların
dizkapaklarından kanlarını emer ve birkaç gün sonra öldüklerinde ise onları yer. Etrafına uyuz
hastalığı ile bit, pire saçar. Kavram Türkçe Mit/Bit/Pit kökünden ve eklembacaklı asalak bir böcek
türünü ifâde eden “Bit” kelimesinden türemiş olup bitli veya bit yayan demektir. Bitler’in bilimsel adı
olan “Phthiraptera” terimi ise eski Yunanca “Phtheir” sözcüğü ile birlikte Türkçe Bit kökü ile de
bağlantılı görünmektedir. Avrupa dillerindeki “Mite” kelimesinin kökeni yine Türkçe’deki Bit (Tatarca
“Bet”) ile alâkalıdır. “Mite” adı verilen bu canlılar nemli topraklarda ve en çok da evlerdeki halılarda
ve tüylü ortamların içerisinde ürer ve yaşarlar. İnsan vücûdundan dökülen tozlaşmış deri
parçacıklarıyla beslenirler. Çıplak gözle toz zerresinden ayırt edilemeyen bu böcekler yoğun olarak
halı, koltuk, yatak gibi yerlerde bulunurlar ve astım hastalığına veyâ alerjiye de neden olabilirler.
Bilimsel sınıflandırma içerisinde uyuz böceği ile akrabadır. Bu canlıların insan derisiyle beslenmesi ve
Mite karakterinin de insan kanını emmesi bağlantılıdır.
403
Mogay: Moğolca’da ve kısmen çevre Türk kültürlerinde kullanılan kelime Moğolca gibi
algılanmakla birlikte Türk-Moğol dilbirliği içindeki Mog/Moğ/Boğ/Bog kökünden türemiştir.
Moğolca’da genel bir kavram olarak “Yılan” demektir. Piton yılanı veya avını sarılarak yakalayan veya
boğan benzeri yılan türlerinin gözlemlenmesi ile ortaya çıkmış bir sözcük olma ihtimali çok yüksektir.
Bu bağlamda “Boğmak” fiili ile aynı kökten gelmektedir.
404
Morocak: Boru ve Ocak sözcüklerinden oluşan bileşik bir kelimedir. Bor/Mor sözcüğü boruya
benzer silindirik bir bacayı tanımlar.
405
Mugal: Hindistan Moğolu anlamındaki kelime tarihteki Babür devleti ile Hindistan’a yerleşen
Moğol kökenli halkı tanımlamakta kullanılır. Günümüzde de Mugalların soyundan gelenler
Hindistan’da yaşamakla birlikte bazı geleneklerini devam ettirmekle birlikte büyük oranda
Hintleşmişlerdir ve Mugalca’da ölü bir dildir.
406
Munamak: Teessür etmek, afakan basmak veya ahmaklaşmak anlamlarında kullanılan fiil hafızasını
yitirmek manası da taşır. Türkçe “Bunamak” sözcüğünün farklı bir söylenişinden başka bir sözcük
değildir. Ancak anlama kaymaları mevcuttur.
407
Musluk: Etimolojisi bugüne kadar netleşitirilebilmiş değildir. “Muştuk” sözcüğü farklı Türk
lehçelerinde sigara ağızlığı anlamına gelir. Kelime kökünün ağız ile bağlantısı burada görülmektedir.
Daha güçlü bir olasılık ise “Buzluk” kelimesinin farklı bir söyleyiş biçimi ile ortaya çıkan bu sözcüğün
Anadolu Türkçesi’ne bu şekliyle taşınmış olmasıdır. Buz veya kar dolu kapalı kapların içinden eriyen
suyun veya karın alınabilmesi için açılan kapağı ifade etmektedir. Yine sözcüğün kökeninin kedi
manası ile de bağlantılı olduğu dikkat çekicidir.

408
Mut: Saadet, huzur, neşe anlamlarına gelen sözcüğün kökeni net değildir. Bugün kadar yapılmış en
tutarlı gibi görünen açıklama Hint-Avrupa dilbirliğinden kaynaklanan ve bugünde İngilizce’de
kullanılan “Mood” (ruh hali) kelimesi ile ilişkilendirmektir. Fakat İngilizce’de ortaya çıkan bu sözcüğün
Türklere komşu eski Hint kavimlerindeki kullanılış biçimi, o dönemki anlamı ve Türkçe’ye geçişindeki
dönüşüme dair bilgi yoktur. Dolayısıyla tutarlı gibi görünen bu açıkmlama oldukça zorlamadır. Oysa ki,
Türkçe’de zaman zaman görüldüğü üzere baştaki sesli harfin düşmesini dikkate almak sonuca daha

353
mantıklı bir biçimde ulaşmayı sağlayacaktır. Bu çerçevede ele alındığında Umut > Mut
dönüşümündeki umutlu (beklentisi yüksek olan) manasında anlam kayması ile ortaya çıktığı
söylenebilir. Ural-Altay dilbirliğinde “Amu” kökü ise yine huzur ve rahatlık, sakinlik, teselli bildirir.
Buradan türeyen olası bir “Amut” (rahatlık, memnuniyet) kelimesinden “A” harfinin düşmesi ise yine
diğer bir ihtimaldir.
409
Müçel: 12 Hayvanlı Takvim manasına geldiği gibi 12 yıllık bir dönemi de ifade etmektedir. “Müçe”
kelimesi unsur, element demektir ve dolayısıyla Müçel’de insan hayatındaki 12 yıllık bir unsur
manasına gelir. Beş unsur 60 yıla, altı unsur ise 72 yıla denk gelir ki bunlar yaklaşık olarak insan
ömürleridir.
410
Müyüz: Köşe anlamındaki kelime bir ek olarak da kullanılır. Örneğin; “Üçmüyüz” sözcüğü üçköşesi
olan şekil demektir ve üçgen anlamında kullanılır. Dolayısıyla “–müyüz” takısı geometride Türkçe’deki
“–gen” takısını karşılar, tek farkla; ilki köşe belirtirken ikincisi kenara vurgu yapar.
Mögez/Möğez/Möğüz/Müğüz/Müyüz/Möyüz/Möyüş/Müyüş/Müyüs şeklinde dönüşen söz dizisinin
tamamı değişik Türk lehçelerinde “Boynuz” anlamına gelir ve boynuzun sivri ucundan benzeşimle
“Köşe” manası da taşır. Müyüz sözcüğünün “Gergedan” manası da bulunmaktadır.
411
Nağalmak: Hileye uğramak (Nağalmak > Yağalmak > Yanalmak) anlamındaki kelime ayrıca
“Yayılmak” ve “Genişlemek” manalarından başka “Süslenmek” anlamı da taşımaktadır.
412
Nağıl: Azerice’de Masal manasına gelir. Bazen de halk masalı, halk hikayesi gibi anlamlar taşır.
Kırsal kesimde köy odalarında veya insanların topluca bulunduğu başka bir ortamda özellikle de kışın
ateş etrafında anlatılırlar. Bu olağanüstü öyküler bazen günlerce, hatta aylarca sürecek kadar
uzundurlar. Bu nedenle de anlatan kişinin hafızasına ve yeteneğine bağlı olarak zamanla değişikliğe
uğrar, uzar veya kısalır ya da üzerine yeni öyküler eklenir. Sözcüğün etimolojisi Arapça “Nakil” (Naql)
kavramı ile açıklanmaktadır. Ancak süslemek anlamı da bulunan “Nağalmak”
(Nağılmak>Yağılmak>Yayılmak yani genişlemek, herkesçe duyulmak) ile “Nağalamak” (yenilemek ve
sahtesini yapmak) fiileri bütünü ile göz ardı edilmiştir. Üstelik Hakasça’daki “Nağılanmak”
(yankılanmak) fiili ve “Naarpah” (masal) kelimesi bu bağlantıyı daha açık olarak ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla her ne kadar Arapça Nakil sözcüğü ile uyumlu gözükse de bu durum yanıltıcıdır ve köken
çok daha eski Asya Türkçe’sindedir.

413
Nama: Sözcük İme/Ima/Yıma/Nıma dönüşümü ile dağ keçisi anlamına gelen sözcük ayrıca
Budizmin etkisi ile “Keşiş” veya “ Budist Rahip” anlamı da taşır. Bu durum kutlu sayılan kişilerin geyik
veya benzeri hayvanlar ile özdeşleştirilmesi anlayışının bir sonucudur. Nama kelimesi Altay
söylencelerinde daha sonra Hz. Nuh veyâ benzer özellikler taşıyan bir kişi ile özdeşleştirilmiştir.
414
Nan: “Siyasi görüş” ve “Siyasi parti” anlamlarına gelen sözcük Türkçe “Yan” (taraf) kelimesinin “Y-
N” dönüşümü ile farklılaşmış bir söyleniş biçimidir.
415
Nanmak: “İkna olmak” anlamındaki kelime aslında “Inanmak” (Türkçe’deki “İnanmak”) fiilinin
başındaki “I” veya “İ” harfinin düşmesi ile ortaya çıkmıştır.
416
Nardoğan: 21 Aralıktan (Kış Gündenkliği) başlayıp sonraki ilk dolunaya kadar kutlanan yeni yıl
bayramıdır. Bu tarihte Güneş’in ölüp ertesi gün yeniden doğduğuna inanılır. Ön Türklerde ve
Sümerlerde de aynı adla anılan yeni yıl bayramıdır. Kelimenin anlamı “Doğan Güneş” demektir.

354
Moğolca’da Nar/Nara, Oyratça Narn (hattâ Macarca Nap) sözcükleri Güneş anlamına gelir. Türklere
komşu olan halklardan Udmurtlar “Nardugan”, Zırizyalar “Nardava”, Mokşalar ise “Nardvan” olarak
adlandırırlar.
417
Nartlar: Aynı adı taşıyan destanlarda bahsedilen bir halktır. Bu isimle anılan bir toplumun geçmişte
gerçekte yaşayıp yaşamadığı bilinmemektedir. Öyküler içerisinde Nart kahramanlarının nasıl
doğduğu, serüvenleri ve ölümleri ayrıntılarıyla anlatılır. Nart Destanları Kafkasya halklarının sözlü
geleneği içerisinde aktarılan ve günümüzde büyük ölçüde derlenebilmiş bir anlatılar bütünüdür. Türk,
Çeçen, Oset, Abhaz, Avar kökenli toplulukların binlerce yıldır birlikte yaşadığı, Kafkas halklarının ortak
ürünüdür. Destan en geniş biçimi ile Adigeler arasında bulunmaktadır. Nart sözcüğünün kökeni tam
olarak netleştirilebilmiş değildir. Kahraman, yiğit, alp, gözüpek, korkusuz, pehlivan gibi anlamlar
taşıdığı öne sürülür. Şor Türkçesinde “Nartpak” sözcüğü masal manası taşır. Moğolca “Nar/Nara”
(Güneş) veyâ “Nert” (ünlü, meşhur) kelimeleri ile veyâ Adigece “Ne” (göz) sözcüğüyle ilişkilendirenler
de bulunur.
418
Naymalza: Moğolca’da “Ahtopot” anlamına gelen sözcük, kavramın Latince “Okta-Pod” (sekiz
kollu) manasını karşılar. “Nayman” kelimesi Moğolca’da sekiz demektir ve Naymalza’da sekizli
manasına gelir. Bu durum ahtopotların sekiz kollu olması ile alakalıdır. Ayrıca Naymal/Yaymal
dönüşümü ahtapotların suya yayılarak hareket etmelerini de ifade eder.
419
Nayramak: “Ahenklenmek” (uyum sağlamak) anlamına gelen kelimenin “Zayıflamak” şeklinde
ikinci bir anlamı daha bulunmakla birlikte burada “Narinleşmek” veya “Nazikleşmek” içeriğinin
bulunma ihtimali de vardır. Buradan “Nezaket göstermek” sonucuna da ulaşılabilir ki bu da ilk anlam
(Ahenklenmek) ile belirli bir oranda uyumludur.
420
Nek: Sözcüğün “Sığır” anlamı çok açık olarak Türkçe İnek > Nek dönüşümünde baştaki sesli harfin
düşmesinin bir sonucudur. “Timsah” manası ise büyük olasılıkla çevre kültürlerden gelmedir. Yine de
bir olasılık olarak Yek > Nek dönüşümü ile şeytan benzetmesi bulunabilir.
421
Nekeli: Nişanlı (sözlü) anlamındaki sözcük aslında örgülü (saçı örülü) demektir. “Neke” kelimesi
örgü veya saç örgüsü demektir. İki kavram arasındaki bağlantı nişanlanan kızların saçlarının belirli bir
biçimde örülüyor olması ile ilgilidir. Böylece kızın nişanlı olduğu da belli olmaktadır. Diğer bir bağlantı
ise “Neke” kelimesindeki fiyonk/kurdela anlamıdır ki, yine nişan esnasında bir ipe veya kumaş şeride
atılan düğümle oluşan fiyonk ile ilgilidir. Günümüzde de kurdela kesme geleneği bulunur.
422
Nekemek: “Tazmin etmek” manasındaki kavramın daha eski orijinal anlamı “Örmek” şeklindedir.
Fiil aslında yırtığı yamayarak kapatmayı ifade eder. Tazmin etmek (eksiltileni yerine koymak)
manasına ulaşan son derece özgün bir kelimedir.
423
Nekey: Post veya kürk olarak çevrilen kavram gerçekte efsanevi bir postu ifade eder. Tanrı Ülgen
insanları koruması için köpeği yaratır. Fakat köpek çıplak olduğu için üşür. Bunun üzerine Yeraltı
tanrısı Erlik gelerek köpeğe bu postu verir. Sözcüğün Moğolca Nokay (köpek) kavramı ile de ilgisi
görülmektedir. Ayrıca kürklü gocuk manası da bulunur.

424
Nekti: Su yılanı anlamına gelen kelime “Nek” (timsah) kavramı ile de alakalı görünmektedir. Fakat
her iki kelimenin de etimolojisi netleştirilebilmiş değildir.

355
425
Nemiş: Rahatlıkla görülebileceği üzere “Yemiş” sözcüğünün farklı bir söylenişidir.
426
Nerelge: Genel bir kavram olarak “Distilasyon” anlamına gelen sözcük, özelde şarabın
damıtılmasını ifade etmektedir. Aynı şekilde Neremek fiili de genel bir anlamla “Distile etmek” manası
ile verilmekle birlikte aslında özelde “Şarap damıtmak” demektir.
427
Nokay: Moğolca’da Köpek anlamına gelen sözcük bazı yerel Türk lehçelerinde Kurt Köpeği
demektir. Kaynaklarda Moğollar tarafından kutsal sayıldığı söylenmektedir. Moğollarda köpeğin
Türklerdeki kurt kavramının karşılığı olarak algılandığı kabul edilir. Oysaki Lessing yazmış olduğu
Moğolca Sözlük’te, geçmişte Moğolların da kutlu saydıkları kurdun adını anmaktan çekindikleri için
(tabu, yasak nedeniyle) onun yerine “Nokay” dediklerini fakat duruma göre bu ismi Kurt olarak
algıladıklarını söyler.

428
Noyalamak: “Hüküm vermek” anlamındaki fiilin bağlantılı olarak “İdare etmek” ve “Egemen
olmak” manaları da bulunmaktadır. Fiil “Noyan” sözcüğünün de kökenini oluşturmaktadır.
429
Oçan: “Şaman asası” anlamındaki sözcük bazen “Sihirli Değnek” olarak da çevrilir. Bu da ilk anlama
ters düşmez, çünkü şamanın bu asa ile olağanüstü işler başarabildiğine inanılır. Sözcüğün kökeninde
Oç/Od (yani kıvılcım, ateş) kavramları bulunur. Mantıkal bir izahat bunun aslında bir tür Meşale veya
başka sert bir nesneye vurulduğunda kıvılcımlar saçan ucunde çakmaktaşı bulunan bir sopa
olduğudur. Daha dolaylı veya mecazi bir açıklama ise bu değneğin ateşin gücüne sahip olduğunun
düşünülmesidir. Etimolojik bağlantılarla ise Oç/Öç kökünden intikam almak (şamanın verdiği hükümle
suçluları cezalandırması) veya Oç/Uç kökünden uçmak (şamanı göğe taşımak yeteneğinin bulunması)
sonuçlarına da ulaşılabilir.
430
Oçramak: “Vuku bulmak” anlamına gelen fiilin ayrıca “Rastlamak” veya “Tesadüf etmek” manaları
da bulunmaktadır. Bu manalar Oçaramak fiili ile de örtüşmektedir.
431
Odarba: Bileşik bir sözcüktür. Oda ve Arba (teker, araba) kelimelerinin bileşiminden oluşmaktadır.
Odalardan oluşan tekerlekli araç (yani “Tren”) demektir. Baştaki “Oda” sözcüğündeki “A” harfi
Arba’ya ait kabul edilirse “Od” (ateş) kavramı buharlı trenlerin ateş gücüyle çalışıyor olmasını da
ikincil olarak kastediyor olabilir.
432
Oğranmak: “Niyet etmek” anlamı taşıyan fiilin Uğramak fiili ile de bağlantılı olarak “Hırsızlık
yapmak” veya “Gizli iş çevirmek”, ayrıca “Cine tutulmak” (daha doğrusu ruhsal varlıklara yakalanmak)
gibi anlamları da bulunmaktıdır. Bunların dışında “Kişnemek” manası da vardır. Fakat bu son anlam
Okramak (kişneyerek tehlikeyi bildirmek) fiilinin farklı bir söylenişi nedeniyle ortaya çıkmıştır.
433
Oğruk: “Gizli” (görünmez) veya “Saklı” (kendini göstermeyen) anlamına gelen kavramın ayrıca
“Ruhsal rahatsızlık” manası da bulunur. Bu ikinci anlam da aslında ilki ile örtüşmekte ve anlaşılmaz
dert demek olduğu gibi, ruhsal rahatsızlıklara görünmez varlıkların neden olduğuna dair çok daha eski
bir inanca da dayanmaktadır.
434
Oğruşmak: Genelleme ile “Rahatsızlanmak” şeklinde ifade edilen kelime aslında eklemler için
“Ağrımak” hatta ayrılacaklarmış gibi ağrımak veya bazen de doğrudan “Ayrılmak (eklemler)”
anlamında kullanılır. Bunun dışında “Gizli derde yakalanmak” manası da vardır.

356
435
Oğurçak: Aslında “Kirmen (eğirmen)” anlamına da gelmekte olan sözcük, dönüşle ilgili olmak üzere
anlam kayması ile “Yelkovan (saat)” veya genel olarak “Saat İbresi” bazen de “Kurmalı Saat”
manasında kullanılmaktadır.
436
Oğursak: Hasret çeken kişiyi tanımlamakta kullanılan kelime daha özel olarak evladından ayrı
kalmış kimseyi tanımmladığı gibi yavrusundan ayrı kalan hayvanlar için de kullanılır.
437
Oğutmak: “Gizlemek” anlamı taşıyan fiil Türkçe’deki “Öğütmek” fiili ile bağlantılı olarak
“Parçalamak” manası taşıdığı gibi özelde büyük Tezek parçalarının gübre amaçlı kullanıldığında
ufalanarak tarlaya saçılmasını da ifade eder. Bu nedenle “Gübrelemek” şeklinde de çevrilir.
438
Okramak: Hayvanların özellikle de atların tehlikeyi sezerek kişnemesi, huysuzlanarak ayağıyla yeri
eşelemesi ve başını yukarı aşağı sallaması anlamında kullanılır. Bu davranışlar aynı zamanda tehlikeyi
bildirme anlamında bir uyarı niteliği de taşımaktadır.
439
Olungu: Destan manasındaki sözcüğün “Oloňgo” veya “Olonho” söyleyişi daha yaygındır. Ancak
Anadolu Türkçesi’ne daha uygun göründüğü için Asya’daki bazı yerel ağızlarda kullanılan
Oloňgu/Oluňgu biçimi tercih edilmiştir. Kendi halk kültürleri içerisinde ayrı bir öneme sahip olan
Yakut Olongoları binlerce hatta onbinlerce mısradan oluşabilirler. Örneğin; “Nuyurgun Boğotur”
bunların içinde en ünlü ve uzun olanıdır, şiir 36.000 dizeden oluşur. Anlatıcılara Olongosut/Olonhosut
(Olongocu) adı verilir. Yakutça’da destan anlatmak ise “Olongolo/Olonholo“ (yani Olongolomak) fiili
ile karşılanır.
440
Omurmak: İkiye bölmek olarak izah edilen kavramın tam karşılığı diklemesine ikiye ayırmak,
ortadan bölmek şeklindedir. Dik bir eksen oluşturacak biçimde iki eş parçaya ayırmak olarak da
açıklanabilir. Bunun dışında fiilin “Eğmek” manası da bulunur.
441
Omzamak: “Omuz” kelimesinden türeyen ve “Omuzda taşımak” veya “Omuza almak” şeklinde
tanımlanan sözcük bağlantılı olarak “Hamallık etmek” biçiminde de açıklanmaktadır.
442
Ongu: Sözcüğün “Kar (kazanç)” anlamı Onmak fiilinden türemiştir. “Flama” manası ise “Ongun”
(totem) ve “Ongan” (arma) kavramları ile alakalıdır. Ongun, soyundan gelindiğine inanılan hayvan
ruhlarını temsil eden bir totemdir. Ongan ise her ne kadar arma olarak çevrilse de aslında tam olarak
hayvanlı armadır ve genellikle soyluluk alameti olarak kullanılır. Ongu ise üzerinde hayvan resmi
bulunan flamadır. Bunun dışında “Ongu” kelimesinin aşık kemiği manasına geldiği de bilinmektedir.
443
Orda: “Devlet” olarak verilen anlam en baskın olduğu için tercih edilmiştir. Sözcüğün halk,
topluluk, birlik, yerleşim yeri, kamp alanı, eyalet, şehir, askeriye gibi pek çok manası vardır.
Ord/Orda/Ordu/Urdu/Urda kelimeleri hep bu manalar ile ilişkilidir. Bu vesile ile belirtmek gerekir ki
Türkçe Or kökünün Moğolca hatta Hint/Avrupa kaynaklı olduğu iddiası son derece yanlış bir
yaklaşımdır. Dünyadaki dillerde az ya da çok tesadüfi ortak kökler ve hatta kelimeler bulunması
kaçınılmazdır. Üstelik Türkçe ve Moğolca’nın kelime köklerinin kesişim alanı oldukça fazladır ve hangi
kökün hangi dile ait olduğunu anlamak bazen mümkün olmadığı gibi böylesi bir paylaşım yapmaya
çalışmak da gereksiz ve bilimsel olmayan bir girişimdir. Hint/Avrupa kökenli olduğu iddiası ise tesadüfi
örnekler dışında tam aksini yani Türkçe’den diğer dillere geçtiğini göstermektedir.

357
444
Ornamak: “İkamet etmek” veya “Meskun olmak” (yerleşik olmak) manasındaki sözcüğün
kökeninde “Temel kazmak” anlamı bulunur. Or/Ur kökü Türkçe’de temel kazma, çukur eşme, kuyu
kazma, maden ocağı açma manaları ile alakalıdır.
445
Otarmak: Hayvan otlatmak, yaymak manasındaki kavramın bağlantılı olarak ortaya çıkan diğer
anlamı “Gütmek” demektir. Anlam genişlemesiyle de “Sömürgecilik yapmak” (başkalarını yönetmek)
kavramını da karşılar hale gelmiştir.
446
Otaşmak: Zararlı ot ayıklamak anlamındaki kelime tarlalardaki zararlı bitkileri yakmak manasında
da kullanılır. Ataş > Otaş (Ateş) benzeşimi bu ikinci anlam üzerinde etkilidir.
447
Oyanmak: Vites değiştirmek olarak tercüme edilen kelime aslında tam olarak vites yükseltmek
manasına sahiptir. Sözcüğün genel bir kavram olarak yükselmek anlamı da bulunur.
448
Oyatmak: İradeli davranmak, iradesi ile hareket etmek manaları taşıyan sözcük Türkçe “Oy atmak”
(Rey vermek) manası ile de uyumludur. Sözcüğün ayrıca ikaz etmek (uyarmak) anlamı da vardır.
449
Oyunhuy: “Olimpiyat” veya “Olimpik Oyun” manası verilen kelime Mançuca kökenli olup bu dilde
Ooyunhui (Oğyunhuy) şeklinde yer alır. Mançuca’ya ise Çince Aoyunhui sözcüğünden geçtiği kabul
edilir. Türkçe “Oyun” kavramı ile bağlantısı büyük olasılıkla biçimsel bir tesadüftür. Ancak kesin sonuç
için Çince ve Mançuca manaların ve bunların etimolojilerinin ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir.

450
Oyutmak: Bir yerin altını kazmak ve dolayısıyla tünel açmak gibi anlamlara gelen fiilin
“Mayalamak” şeklinde ikinci bir anlamı daha bulunmakla birlikte “Uyutmak” fiilinin başka bir söyleniş
biçimi olan bu ikinci anlam öncelikli olarak tercih edilmemiştir.
451
Ozamak: “Öne geçmek” demek olan fiil ayrıca “gelecekle ilgili tahmin yapmak” anlamı da
taşımaktadır. Ata ruhu anlamına gelen “Ozar/Ozor” sözcüğü ile aynı kökten gelen fiilin bu nedenle
ruhsal varlıklarla veya ata ruhları ile iletişime geçilerek kehanette bulunmak şeklinde anlaşılması
gerektiği düşüncesi hasıl olsa da kaynaklar da bu yönde herhangi bir bilgiye rastlanmadığı için bu
tahminde bulunma işleminin mantıksal süreçlerle olduğunu ifade ettiği kabul edilmiştir. Dolayısıyla
bir anlamda “Futurizm yapmak” olarak da düşünülebilir. Bu nedenlerden ötürü aynı kökten gelen ve
tahmin manası taşıyan “Ozav” kavramı da Futurizm olarak çevrilmiştir.
452
Ozatmak: “Refakat etmek” anlamına gelen kelimenin “Uğurlamak” (yola salmak) şeklinde ikinci bir
anlamı da bulunur. Bu da Oza/Uza kökünden uzağa gönderme anlamı ile ilişkili olmakla birlikte büyük
olasılıkla uğurlanan kişi veya kişilerle yolun bir bölümünü birlikte yürümek manasını da bünyesinde
barındırmaktadır.
453
Ozmak: Önde gitmek anlamı taşıyan fiilin “Şiir okumak” manası da bulunur. Buradaki anlam şairin
veya aşığın şiir okurken öne çıkması ile alakalıdır. Dolayısıyla Ozan sözcüğü de aslında şiir okuyan kişi
ve insanların arasında öne çıkan kişi şeklinde iki anlama sahiptir. Burada diğer insanlara göre bir
farklılaşmaya da vurgu yapılmaktadır aslında.
454
Öcemek: Ateşi karıştırmak, kızıştırmak, harlamak içeriğine sahip olan fiil aynı zamanda ortaya bir
laf atarak tartışmaya neden olmak veya bir tartışmayı kızıştırmak, insanlar arasında iddialaşmaya
neden olmak manalarını da barındırır. Bu fiilden türeyen diğer sözcükler de (Örneğin; Öcermek,

358
Öceşmek) bahis (iddiaya girme) anlamlarını bulundurmakla birlikte kökende hep ateşin karıştırılması
veya kızıştırılması ile bağlantılı bir anlam yatar.
455
Öçüğ: “Beddua” demek olan kavram bazı lehçelerde “T-Ç” dönüşümü ile “Dua” anlamında da
kullanılmaktadır (Ötüğ). Ancak ilk mana dikkate alındığında Öçüğ ve Ötüğ birbirine karşıt iki kavram
olarak görülür. Öçükmek (kin beslemek) fiili de bu durumu destekler niteliktedir.
456
Öğürsek: Arkadaş canlısı, sosyal, girişken veya değişik ortamlara girip çıkan kişileri tanımlar. Ayrıca
bazı lehçe ve şivelerde karşı cinsten bir eş arayan veya flört etmek isteyen insanlar için kullanıldığı gibi
çiftleşmek isteyen hayvanları da ifade eder.
457
Öğürsemek: Arkadaş edinmek istemek, karşı cinsten bir eş aramak, flört etmek istemek veya
hayvanlar için çiftleşmek istemek manalarında kullanılan bir fiildir.
458
Öklenmek: Akıllanmak demek olan kelime hemen zekanın gelişmesini veya aklını kullanmayı hem
de sakin davranmayı, sakinleşmeyi ifade eder (tıpkı Uslanmak fiili gibi). Bu bağlamda “Dinlenmek”
anlamında kullanıldığı da görülmektedir.
459
Öksemek: Kelimenin birbirine zayıf olarak bağlı değişik anlamları bulunmaktadır. Ağlamak,
hıçkırmak (veya ikisi birlikte hıçkırarak ağlamak), hasret çekmek, yalnızlık çekmek bunların
başlıcalarıdır.
460
Ölüköydürme: Bileşik bir kelimedir Ölü ve Köydürme (yakma) sözcüklerinden oluşur. Ölünün
yakılmasını ifade eder.
461
Öndürmek: “Tahsil etmek” anlamındaki kelimenin bazı şivelerde “İmal etmek” anlamı da bulunur.
Fakat kelimenin kökündeki asıl anlam “Yönlendirmek” demektir.
462
Önelemek: Ön ve Elemek kelimelerinin bileşik hali olan sözcük delegasyon usulü seçim yapmak
veya iki basamaklı seçim yapmak anlamına gelir. “Öne” (öncelik) ve “Önel” (avans) kelimesinden
türeyen ikincil anlamlar ise, öncelik tanımak, öne çekmek ve “Avans vermek” şeklindedir.
463
Önenmek: “İmamlık etmek” şeklinde çevrilen sözcüğün kök anlamı aslında “Öne geçmek” yada
“Önde durmak” şeklindedir. Kelimenin “Renklenmek” manası ise aslında Öngenmek fiilidir ve
Önk/Öng (renk) sözcüğünden kaynaklanır. Anlam kayması ile “Çiçeklenmek” (çiçeklerin rengarenk
açması) için de kullanılmaktadır.
464
Örçümek: Sarmaşığın sarılarak büyümesini ifade etmek için kullanılan kelime kimi lehçelerde
“Büyümek” manasında da yer almaktadır.

465
Örek: Sözcüğün ilk anlamı hayalet demektir. Ayrıca başıboş gezen hayvan sürülerine de “Örek”
denir. Bu bağlamda hayaletlerin başıboş gezmeleri de mananın içerisinde gizlidir. (Ören sözcüğü de
harabe anlamına gelse de aslında sözcüğün kökeninde terkedilmiş, başıboş yer manası vardır. Hatta
çağrışım yoluyla başıboş ruhların gezdiği yer demektir.) Öz/Ör/Yör kelimesi aynı zamanda bir kök
olarak da ruh ile alakalıdır. Öyrek ise bazı dillerde ördek anlamına gelir ve bu hayvanların ruh ile
ilişkilendirilmesinin en güzel örneklerinden biridir.

359
466
Ören: Virane, harabe manasındaki kelimenin orijinal biçimi Öreğen/Öyreğen şeklindedir.
Hayaletlerin, ruhların başıboş dolaştığı yer demektir.

467
Örlemek: Genel bir anlam olarak “Belirmek” fiilini de karşılayan sözcük aslında “Güneş / Ay
doğmak” veya “Yükselmek (Güneş / Ay)” için kullanılmaktadır.
468
Örtenmek: Ateşlenmek (vücut ısısının artması) manasında kullanılan fiil mecazen çok üzülmek
anlamına da gelmektedir. Aslında geçmişte vücut ısısının artmasının aşırı üzüntüden kaynaklandığı
anlayışı ile de bağlantılıdır.
469
Ötre: Arap alfabesinde U (veya ses kaymasıyla Ü) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe “Öt”
kökünden “Ötmek” fiili ile bağlantılıdır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. Arapçası
“Demma/Damma” şeklindedir.
470
Ötüken: Türklerin ilk var olduğu ve oradan Dünya’ya dağıldığı yerin adı olarak kabul edilmektedir.
Orhun Irmağı kaynaklarını bu bölgeden alır. İnanca göre bütün büyük Türk devletlerinin başkenti
burada kurulmalıdır. Göktürk Devleti’nin de başkenti yine bu yörededir. Gerçekten de pek çok Türk ve
Moğol Devleti biraz genişledikten sonra başkentlerini bu bölgeye taşımışlardır. Kavram aynı zamanda
“Etügen” adlı toprak tanrıçası ile de doğrudan bağlantılıdır.
471
Ötürmek: “Zaman geçirmek” manasındaki fiil aynı zamanda “Yolcu etmek” anlamında da kullanılır.
Ancak bu mananın “Öydürmek” (eve yollamak veya evden çıkarak uğurlamak) fiilinin dönüşüme
uğramış bir biçimi olduğu kanaatine varılmıştır.
472
Övremek: Birine veya birine alışmak demek olan fiilin “Öğremek” söyleyişi de mevcuttur.
473
Özgermek: Tebdil olmak (biçimi değişmek) demek olan sözcüğün “Tadil olmak” (aslına dönmek)
anlamı da bulunmaktadır. Duruma göre bu ikinci anlam öne çıkabilir.
474
Özgertmek: Tebdil etmek (biçim değiştirmek) demek olan sözcüğün “Tadil etmek” (aslına
döndürmek) anlamı da bulunmaktadır. Duruma göre bu ikinci anlam öne çıkabilir.
475
Paktagan: Saban Bayramı olarak 22-23 Eylül Güz Gündenkliği’nde düzenlenen bir şenliktir.
İnsanlara yemek dağıtılır. Azerbaycan köylerinde bu gecede çeşitli oyunlar oynarlar. Özellikle Şor
Türklerinde ise bu törenin düzenli olarak kutlandığı bilinmektedir. Saban tanrısı “Pakta Han” ile ilgili
olduğu kadar lütuf tanrısı Baktı Han’ın adıyla da alâkalıdır.
476
Paşkarmak: Komuta etmek manası ile bağlantılı olarak “Emir vermek”, “Hükmetmek” ve “İdare
etmek” biçimindeki ikincil anlamlar da bulunmaktadır.

477
Paştamak: “Siftah etmek” anlamı Türkçe’deki Başlamak fiili ile bağlantılıdır. “İdare etmek”
şeklindeki ikinci bir mana ise başta bulunmak anlam içeriği ile ilgilidir.
478
Pavurgan: Uçar sincap (Pteromyini) demek olan kavram farklı lehçelerde Bavurgan/Baburgan
biçimlerinde de telafuz edilir. Kelimenin kökeninde Bawur/Bavur/Bağır kelimesi bulunur. Bu sincap
türünün havada atlarken kollarını açarak göğsünü havada süzülmek için kullanmasının sözcükteki
yansımasıdır.

360
479
Paynagan: Kış Gündönümü olan 21-22 Aralık’ta düzenlenen bir tür bayramdır. Güneş’in ölüp ertesi
gün yeniden doğduğuna inanılır, çünkü kışın en uzun gecesinden sonra gündüzler uzamaya başlar. Bu
bayramın koruyucu ruhu olan “Payna Han” (Bayna Han) adına düzenlenen bir törendir aynı zamanda.
Paynagan bayramında genç erkek ve kızlar bir araya gelerek karşı cinsten beğendikleri kişilere çiçek
vererek evlenecekleri kişiyi seçerler.
480
Pazırmak: “Kabus görmek” manası aslında Anadolu Türkçesi’ndeki “Basırmak” fiilinin farklı bir
söyleniş biçimidir. Sözcüğün “Dava açmak” manası ise daha ilgi çekicidir.
481
Pelen: Gazel (geyik) anlamına geldiği gibi mitolojide Yol Tanrıçası’dır. Kelimenin “Belen”
biçimindeki söylenişi aniden beliren ruhsal varlık manası ile ilişkilidir. Gazel ile olan bağlantısı ise geyik
türü hayvanların kutsal sayılmaları ile alakalı olmakla birlikte yol kenarlarında aniden görünüp
kaybolmaları ile de ilişkilendirilimiş olması muhtemeldir.
482
Pırlanmak: Dönme, uçmak, fırlamak anlamlarının hepsini birden kapsayan kelimenin “Tozlanmak”
şeklinde açıklanan başka bir anlamı daha vardır. Ancak bunun aslında dönerek toz kaldırmak şeklinde
algılanması daha doğru olacaktır. (Örneğin rüzgarın hortum oluşturması veya yükselen bir hava
aracının ardından toz kalkması gibi.)
483
Poğdarha: Ejderha anlamına gelen kelime “Boğmak/Poğmak” fiili ile ilgili görünmektedir. Ayrıca
Poğdargamak fiili gururlanmak, kibirlenmek ve dolayısıyla büyüklük bildirir. Sözcüğün ikinci kısmında
ise etkileşim ve hatta benzeşim bulunması çok büyük bir olasılıktır.

484
Porhan: Ruhlar alemiyle iletişime geçebilen kişileri (Medyum) tanımlar, bazen de şaman
manasında kullanılır. Cinlerle iletişime geçebildiklerine inanılır. Farsça Peri kelimesinden türeyen
“Perihan” ile bağlantılı gösterilse de, aslında Bur/Pur/Por kökünden türeyen sözcük “Bur Han” veyâ
“Bura Han / Pura Han” gibi Türkçe kökenli bir anlayıştan gelmektedir (bazı lehçelerde Porkan/Purkan
olarak da söylenir). Bir görüşe göre Porhan kavramı “Burhan” (şaman ruhu) sözcüğünün farklı bir
söyleyiş biçimidir ve Fars kültürünün etkisiyle Perihan şekline dönüşmüştür.
485
Puç: Iskarta (değerini yitirmiş mal) veya bazen Hurda anlamına gelen sözcük ikramiye çıkmamış
piyango biletlerini tanımlamak için de kullanılır. İskambilde elde tutulmasına gerek olmadığı için
kenara ayrılan kağıtlar da bu şekilde adlandırılır.
486
Pulaysımak: Sözcüğün tam ve doğru açıklaması “Haram yediği için hastalanmak” şeklindedir.
Pulaysı/Bulaysı kelimesi Türkçe Bul kökünden türemiş olup, tam olarak anlamı hak edilmeden
bulunmuş şey demektir.
487
Puramak: “İlave etmek” manasına gelen sözcüğün “Kokmak” anlamı da bulunur ki, Pur/Bur kökü
Türkçe’de koku (özellikle de güzel koku) ile alakalıdır. Burun kelimesinin kökeni de yine buradadır.
Purmak/Burmak fiili de aynı manayı içerdiği için burada ilk mana tercih edilmiştir.
488
Sabak: “Koçan” demek olan sözcüğün asıl anlamı “Mısır Koçanı”dır. Ancak daha sonra “Demet”
veya “Deste” manasında da kullanılır olmuştur. Bunların dışında “Değnek” veye “Sopa” anlamı da
vardır.
489
Saçılga: Doğaya dökülerek verilen yiyecek ve içecek şeklindeki kurbanı ifade eder. Özellikle ateşe
“Saçı Verme” geleneği geçmişte oldukça yaygındır. Ayrıca geçmişte belirli bir öneme sâhip olan Sac

361
(pişirme aracı) ile de Saçılga uygulamasının yine alâkası bulunur. Kızgınlaşan sacın üzerine
kullanmadan önce eski halk inancına göre tuz, un veyâ pişirilecek yiyeceklerden bir parça “Saçı”
olarak atılır. Eski Türk geleneğinde bahar aylarında derelere ve göllere dökülen sütler, çökelekler,
peynirler, ekmekler hem bir Saçı, hem de buralardaki canlılar için bir besin niteliği taşır. Farklı
uygulama türleri de mevcuttur. Örneğin; Tahılga/Takılga (tahıl sunusu) veyâ Yağaşga/Yağışka yâni
yakılarak sunulan yiyecekler gibi.
490
Sağaymak: “Tedavi olmak” manasındaki kelime “Dinçleşmek” demek de olduğu gibi “Komadan
çıkmak” veya “Baygınlaktan uyanmak” anlamında da kullanılır.
491
Sağınç: “Merak” anlamının dışında bazı lehçelerde “Tereddüt” manası da bulunmakla birlikte
Anadolu Türkçesi’ne bu mana biraz uzak olduğu için tercih edilmemiştir. Bu mana “Dikkat” veya
“İhtiyat” anlamında kullanılan Sakınç kelimesine daha yakın olmakla birlikte yine de yeterince yakın
bir anlam olarak görülmemektedir. Aynı şekilde Sağınmak fiilinin de Merak etmek anlamından başka
Hasret çekmek (özlemek) anlamı da vardır.
492
Sakızak: Başıboş dolaştığına inanılan ruhları ifade kavramın “Sağızak” (arı) sözcüğü ile benzerliği
hatta neredeyse biçimsel eşdeğerliği dikkat çekicidir.
493
Saltan: Türkçe “Salt” (tek, mutlak) kökünden türeyen sözcük “Bekar” demek olduğu gibi “Sultan”,
“Kral”, “Monark” gibi anlamları da karşılar. Arapça Sultanat/Saltanat kelimeleri ile de tam bir uyum
gösteren kavramda Sultan sözcüğü ile etkileşim veya benzeşim bulunması da ihtimal dahilindedir.
Ancak Türkçe tek olma, mutlak hükümdar olma anlamı da kelime kökü ile çelişmediği gibi bağımsız
olarak ortaya çıkmış olması kuvvetle muhtemeldir.
494
Sanağat: Hesap veya Muhasebe demek olan kelimenin Arapça “Sanat” (İngilizce; Art) sözcüğünden
Türkçe’de söyleyiş farklılaşması ile ortaya çıkmış olan “Zanaat” kelimesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Türkçe
“San” kökünden gelen “Sanamak” (hesap etmek) fiilinden türemiştir.
495
Sanamak: “Hesaplamak” demek olan kelimenin bazı lehçelerde “Tefekkür etmek” (derin
düşünmek) manası da bulunmaktadır.
496
Sanat: Hesap veya Muhasebe demek olan kelimenin Arapça “Sanat” (İngilizce; Art) sözcüğü ile
hiçbir ilgisi yoktur. Türkçe “San” kökünden gelen “Sanamak” (hesap etmek) fiilinden türemiştir.
497
Sarançka: Kimi Türk lehçelerinde Yusufçuk böceği bazılarında ise Peygamberdevesi böceğini
karşılayan bir sözcüktr. Türkçe Sarı sözcüğüyle ve “Sarılmak” (bükülmek, kıvrılmak) fiili ile aynı kökten
gelir. Ayrıca “Sarsmak” fiili ile de uzaktan da olsa bağlantılıdır. Sarı renk ise yeşil renk ile birlikte
ejderhaları sembolize eder. Avrupalıların bazen “Ejdersineği” (İngilizce; “Dragonfly”) adı verdikleri
Yusufçuk Böceği’ne kimi Türk lehçelerinde “Sarıska/Sarınçka/Sarınskan”, Moğol dillerinde ise
“Sarsa/Carca/Carcaha” denilmesi yine bu canlının ejderhaya benzetilmesiyle de ilgilidir.

498
Sargamak: Baş örtmek olarak tercüme edilen sözcük aslında tam olarak başa sarık sarmak veya
başa örtü sarmak şeklinde açıklanmalıdır. Ayrıca fiilin bundan başka daha uzak olan “Elemek” veya
“Ismarlamak” gibi iki anlamı daha mevcuttur.

362
499
Sargayah: Bahar Bayramı niteliği taşır. Özellikle Slav kavimleri ve Ruslarla komşu olarak hatta
birlikte yaşayan Hristiyan Türkler tarafından hatta çevrelerinde Slavlarca kutlanan bir bayramdır.
Hristiyan geleneğindeki “Maslenitse” bayramının Türkçe karşılığıdır.

500
Satan: Türkçe Satmak fiilinden türeyen sözcüğün “Hain” anlamı İbranice kökenli “Satan” (Arapça:
Şeytan) sözcüğü ile de belirli bir oranda uyumludur. Elbetteki bu durum tamamen tesadüfi olup
aralarında etimolojik bir ilişki yoktur.
501
Say: Zırh anlamı Zay (cenk, harp) manası ile alakalı görünmektedir. Bunun dışında yassı ve yuvarlak
iri taşları da tanımlamaktadır. Rastlanan diğer anlam ise “Nehir Yatağı” şeklindedir. Fakat bu sözcük
aslında Say > Tsay > Çay dönüşümü ile Anadolu Türkçesi’nde küçük akarsuları tanımlamakta
kullanılmaktadır.
502
Sayagan: Hayvancılığa dayalı ekonominin ön planda olduğu toplumsal dönemlerde bir anlamda
“Sürü Bayramı” olarak kutlanan bir gündür. 21-22 Haziran’daki Yaz Gündenkliği’nde sürülerin
koruyucu ruhu “Saya Han” adına düzenlenen bir törendir. Sayacılar (genelde çocuklardır) bu günde
keçi veyâ koyun derisine bürünüp evlerden Saya toplarlar.

503
Sayalgan: Azad edilmiş köleleri tanımladığı gibi bağları çözülmüş veya doğaya salınmış hayvanları
da ifade eden bir kavramdır.
504
Sayalmak: “Azad olmak” manası aslında “Bağları çözülmek” demek olup genellikle hayvanlar için
kullanılan bir fiildir. Anlam genişlemesi ile “Çözülmek” olarak da izah edilir. Türeyen Sayaltmak fiili de
“Azad etmek” veya “Bağlarını çözmek” ya da daha genel olarak “Çözmek” demektir.
505
Saygak: Mezar taşı demek olan kavramın “Saygah” (şaman ruhu) sözcüğü ile ilgisi ve benzerliği
dikkate değerdir. Çok büyük olasılıkla şamanın (hatta genel olarak insanların) ruhlarının mezar taşları
ile ilişkili olduğu, şamanların yardımcı ruhları gibi insanın yanıbaşında beklediği, bu taşların ruhu
temsil ettiği inancının bir sonucudur. Hatta mezar taşı mecazen kişinin ruhu gibi algılanmaktadır.
506
Saygarma: Psikanaliz manasına gelen sözcük aslında tam olarak şamanın ruhu incelemesi olarak
tanımlanmaktadır.
507
Sayhan: Sözcük üst düzeyde saygı gösterilmesi gereken bir kişiyi bildirir. Tıpkı hanlara karşı
gösterilene eşdeğer bir saygı söz konusudur. Günümüzdeki tabirle “VIP” (İngilizce “Very Important
Person) kavramını belki de daha üzeri bir düzeydeki kişiyi karşılar.
508
Saylamak: “Tercih etmek” veya “Vekalet vermek” anlamlarından başka “Kabuğunu soymak”
manası da bulunmaktadır. Fakat bu son anlam aslında “Çaylamak” fiili olmalıdır. Çünkü Çay kökü
kaplamak manası ile de alakalıdır. (Örneğin Çayınmak fiili metal kaplanmak anlamı taşımaktadır.)
Burada ise tersine bir anlam ile kabuktan arındırma söz konusudur. Sözcüğün ayrıca “Sinir krizi
geçirmek” şeklinde bir manası daha bulunur ki, bu da Anadolu Türkçesi’ndeki Sayıklamak (hezeyan
etmek, uykuda konuşmak) fiili ile doğrudan alakalıdır.
509
Saylanmak: “Tercih edilmek” veya “Vekalet etmek” anlamlarından başka “Kabuğu soyulmak”
manası da bulunmaktadır. Fakat bu anlam aslında “Çaylanmak” fiili olmalıdır. (Çünkü Çay kökü
kaplamak manası ile de alakalıdır.) Örneğin Çayıtmak fiili metal kaplamak anlamı taşımaktadır.
Burada ise tersine bir anlam ile kabuktan arındırma söz konusudur. Sözcüğün ayrıca “Siniri bozulmak”
363
şeklinde bir manası daha bulunur ki, bu da Anadolu Türkçesi’ndeki Sayıklamak (hezeyan etmek,
uykuda konuşmak) fiili ile doğrudan alakalıdır.
510
Sayralmak: “Enderleşmek” veya “Nadideleşmek” anlamları taşıyan kelimenin “Harap olmak”
manasına da rastlanmakla birlikte bu “Sayrılmak” (hastalanmak) fiilinin anlam kaymasına uğramış bir
varyantı olarak görülebilir. Asıl anlamlar ise “Seyrelmek” fiili ile bağlantılıdır.
511
Sayramak: “Şuh davranmak” olarak açıklanan sözcüğün karaya oturmak manası da vardır. Bu ikinci
mana “Seyremek” (sığlaşmak) fiili ile alakalı olup suyun çekilerek geminin kuma batmasını ifade eder.
Bundan başka “Şarkı söylemek” anlamı da bulunmaktadır.
512
Sazakan: Baharda yağmurdan önce ortaya çıkıp, yaz mevsiminde ise bulutların arasında dolaştığına
inanılan bir su ejderidir. Kışın sonuna doğru hiç beklenmedik bir kar fırtınası veyâ tipi bastırırsa yahut
da baharda âniden sağanak yağmur başlarsa, “Sazakan Oynuyor” denilir. Yağmurlar bittikten sonra
yerin altına girip kaybolur ve girdiği yerde derin bir çukur oluşur. Sazgan/Sazğan kelimesi eski
Türkçe’de yılan veyâ ejderha mânâsı taşır. Balık türlerini ifade eden Sazan ve Sazar kelimeleri ise
kıvranma manası taşırlar ve aynı kökten gelirler. Ayrıca “R” – “Z” ses dönüşümü dikkate alınırsa
“Sarkan” adlı ejderha ile de alâkalı olması muhtemeldir. Bataklık yer anlamındaki Saz/Sazlık kelimesi
ile de bağlantılı görünmektedir, çünkü bu varlığın toprakta çamurlu bir çukur açarak kaybolduğu
söylenir. Sazağan (girdap, anafor) sözcüğü de yine bu varlığa benzetilmesi veya onun tarafından
oluşturulması ile alakalı görüldüğü için bu şekilde tanımlanmıştır.
513
Semrük: Bazı Türk lehçelerinde gerçek kuş adları (özellikle de Keklik) için kullanıldığı da bilinmekle
birlikte eski kaynaklarda efsanevi devasa bir kuş olarak bahsi geçer. Güneş’te yanar ve her gün kendi
küllerinden yeniden doğar. Tüyleri bakır rengindedir. Köpek başlıdır ve pençeleri de tıpkı bir arslanınki
gibidir. Farsça kuş manasındaki “Simurg” sözcüğü etkileşimle Altayca’da “Semrük” biçimine
dönüşmüştür. Bu dönüşüm Türkçe Sem kökü ile alakalı görünmektedir. Örneğin; Semirmek (irileşmek,
beslenmek) fiili.

514
Sılamak: Fullemek (tam doldurmak, ağzına kadar doldurmak) anlamından başka “Badana yapmak”
manası da bulunur. Bu ikinci anlam “Şılamak” (merhem sürmek) ve “Çılamak” (terlemek) fiilleri ile de
bağlantılı görünmektedir.
515
Sızıkmak: İz oluşturmak veya iz bırakmak manasındaki fiil aslında Çızıkmak/Çizikmek kelimesinin
farklı bir söylenişidir. Hat veya şerit manasında kullanılan Sızık sözcüğü de aslında “Çızık” (çizik) ile
aynı kökenden gelir hatta aynı kelimedir, sadece kavram biraz farklılaşmıştır. Hatta “S-H” dönüşümü
ile sözcüğün “Hızık” versiyonu da mevcuttur.
516
Sozmak: “İhmal etmek” anlamına gelen kelimenin asıl anlamı “Uzatmak” demektir. Birbiri ile
alakası yokmuş gibi görünen bu iki anlam arasında bir bağ bulunmaktadır. İhmal etmek, zamanında
yapılması gereken bir işi uzatmak veya daha sonraya bırakmak şeklinde düşünüldüğünde halk
kültüründeki kavramsallaştırma rahatlıkla anlaşılabilir.
517
Söğek: “Mezar” / “Kabir” demek olan kavram aynı zamanda bir ruh çağırma sözüdür. Şamanların
yaptığı ruhlarla iletişime geçme ayinlerinin içerisinde duaların veya mistik sözlerin sonunda
tekrarlanarak söylenir. Söğek/Söyek/Süyek/Süğek sözcükleri farklı lehçelerde mezar anlamında
kullanıldığı gibi kemik manasına da gelirler. Dolayısıyla ölünün kemiğine sesleniş söz konusudur. Eski

364
Türk inançlarında ruhu kemikte olduğu inanışı mevcuttur. Söyeklemek/Söğeklemek fiili ruh çağırmak
manasına geldiği gibi aynı zamanda kemikle süt serpmek anlamına da gelir. Bu uygulama sunu
törenlerinde yapıldığı gibi ruh çağırma ayinlerinin de bir parçasıdır. Yeri gelmişken anımsatmak
gerekir ki Şamanizm içerisindeki ruh çağırma ayinleri modern kültürdeki uygulamalardan hem şekil
hem de amaç açısından önemli farklılıklar içerir. Dolayısıyla “Ruh çağırma” deyiminden filmlerde
görülen ve bir masanın etrafına toplanarak fincana el koyup “Ey ruh!” diye seslenilen sahneleri
anlamak kesinlikle yanlış bir algı oluşturacaktır. Doğru çağrışım için ayrıntılar atlanarak kısaca şöyle bir
özetleme yapılabilir: Bir köyün yakınındaki açık bir alanda veya yüksekçe bir yerde insanların
toplandığı bir gecede önce ateş yakılarak şamanın gelmesi beklenir. Bir süre sonra şaman hazırlığını
yapmış olarak ve çoğunlukla dansa benzer ritmik hareketlerle, dua okuyarak veya ahenkli sözler
söyleyerek veya anlaşılmaz sesler çıkararak gelir. Ateşe ve toprağa saçılar serperek ayin devam eder.
Ruhlarla iletişim anında ise kendinden geçme (trans) hali söz konusudur.
518
Sudur: Sanskritçe “Sutra” sözcüğünün Türkçeleşmiş biçimidir. Sutra Budizm’in kutsal sayılan
kitaplarından birisidir. İçeriği Budha’nın özdeyişlerinden oluşur. Ancak çevre Türk kültürlerinde bazen
fal kitabı olarak algılanmıştır. (Bu durum halk kültürü için geçerlidir, bilinçli saray alimleri veya
edebiyatçılarında durum farklıdır.) Bu nedenle “Sudurçu” sözcüğü kahin manasında kullanılır hale
gelmiştir. Sudurlamak fiili de kehanet etmek manası taşımaktadır.
519
Suğona: Mitolojide Su Tanrıçası’dır. Aslında bileşik bir kelimedir Suğ/Suv (Su) ve Ona (Ana)
kelimelerinin kaynaşmasıyla oluşmuştur.
520
Suğota: Mitolojide Su Tanrısı’dır. Aslında bileşik bir kelimedir Suğ/Suv (Su) ve Ota (Ata)
kelimelerinin kaynaşmasıyla oluşmuştur.
521
Suğunmak: “Peruk takmak” demek olan fiilin “Çoku” (kafatası) manası ile ilgili görünmektedir.
Ayrıca “Kalabalıklaşmak” şeklinde ikinci bir anlamına daha rastlanmaktadır. Fakat ses dönüşümleri
dikkatlice incelendiğinde bu manayı veren kelimenin aslında “Çoğunmak” olduğu anlaşıldığından
anlam içeriğine dahil edilmesi uygun görülmemiştir.
522
Suğunotu: Sığınotu/Sıgınotu/Sugunotu da denen ve “Sığın” adlı kutlu geyiklerin yediklerinde
ölümsüzlük kazanmalarını sağladığına inanılan bir bitkidir. Kökü insan bedenine benzer hatta erkeği
ve dişisi bulunduğu söylenir (Bu nedenle “Adamotu” da denir.) Çok çeşitli rahatsızlıkların giderilmesi
için kullanılır, ancak aynı zamanda zehirlidir. Sagun kelimesi hekim anlamına gelir ve bu kavramla
bağlantılı olarak Sagunotu (hekim otu) dendiği de olur.
523
Suğurmak: “Tövbe etmek” olarak açıklanan kavramın iki yönlü bir açıklamasının olması
muhtemeldir. İlk olarak “Çokurmak” yani elini alnına vurmak (yani pişman olmak) ikincisi ise
“Suyurmak” yani su ile arınmak. İkinci manada pek çok dinde suyun arınma ve pişmanlık aracı olarak
görüldüğü dikkate alınmalıdır. Örneğin Hıristiyanlıkta günah çıkaranların kutsal suyu üzerlerine
serpmeleri, Müslümanlıkta geleneksel olarak büyük günahlardan tövbe edenlerin boy abdesti
almaları hatta geleneksel olarak kırklama denilen kırk kez su dökünme uygulaması, Hinduizmde Ganj
nehrinde yıkanarak arınmaları gibi.

524
Sunga: Moratoryum (iflas erteleme) olarak izah edilen sözcük aslında “Sınga” (iflas) olmalıdır.
Lehçeye dayalı söyleyiş farkıyla birlikte anlamda da az da olsa bir anlam kayması meydana gelmiştir.
Aynı şekilde Sungamak (Moratoryum ilan etmek) fiilinin doğrusu “Sıngamak”, ayrıca Sungan

365
(Morataryum ilan eden) kelimesinin doğru biçimi de “Sıngan” olmalıdır. Bu nedenle ikincil Sunga: Arz,
Sungamak: Arz etmek, Sungan: Arzcı manaları da kullanılabilir.
525
Suramak: “Rica etmek” manasındaki kelimenin Sur/Sor kökü üzerinden Türkiye Türkçesi’ndeki
Sormak fiili ile doğrudan bağlantası vardır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki “Sur–” kökünden
türeyen pek çok kelimenin (tamamının değil) içerisindeki bu kök “Sor–” haline getirilerek de
Türkçe’ye aktarılabilir/di. Ancak anlam – ses ilişkisi dikkate alınarak söyleyiş zorluğu bulunmayışı da
göz önünde bulundurularak asıl biçimler korunmuştur. Sözlükte izlenen yöntem zaten gerekmedikçe
sesleri değiştirmemek yönündedir.
526
Surga: “Ders” manasındaki kelime Türkçe’ye “Sorga” şeklinde de aktarılabilir.
527
Surkaç: Zamk, tutkal, yapıştırıcı anlamlarındaki kelimenin daha eski biçimi Suğurkaç/Soğurkaç
olmalıdır. Kendine çekmek, içine çekmek manaları için kullanılan Soğurmak/Suğurmak fiili Anadolu’da
dahi Sormak/Sorumak ve bazı diğer lehçelerde de Surmak/Surumak olarak dönüşmüştür.
528
Surt: Kuzey Asya şivelerinde Hane (ev) manasında yer alan kelime aslında Yurt/Curt sözcüğünün
farklı bir biçimidir. Anlam aşırı farklılaştığı için yeni bir kelime olarak tasnif edilmiştir.
529
Suruşmak: Anadolu Türkçesi’ndeki “Soruşmak” fiilinin farklı bir söylenişidir. Fakat anlam o kadar
kendine özgü ve özgün bir biçimde farklılaşmıştır ki, Türkçe’nin olanaklarının ve kavramsallaştırma
gücünün müthiş bir örneğini ortaya koymakta olan kelimenin olduğu gibi korunmasının daha doğru
olduğu kanaatiyle hiç en ufak bir değişiklik yapılmadan alınmıştır.
530
Sus: Çadırın tepesindeki Tündük’ten (duman deliğinden) içeriye girerek doğacak çocuğa hayat
veren ışıktan oluşan yaşam enerjisine verilen isimdir.
531
Sutuşkan: “Su faresi” olarak çevrilen kelime ile aslında “Kanalizasyon faresi” kastediliyor olmalıdır.
Sutuçkan ile Sutuşkan kelimeleri aslında birbirinin birebir aynıdır. Sadece farklı iki lehçede “Ş-Ç”
dönüşümü ile küçük bir söyleyiş farklılığı oluşmuştur. Ancak burada asıl dikkat çekici husus anlamdaki
farklılaşmadır. Bu nedenle iki farklı kavram olarak alınmışlardır. Sutuçkan kelimesi de Kanalizasyon
faresini ifade etmesi gerekirken halk kültürünün ortak zekası ile kanalizasyon temizlemek için
kullanılan spiral mekanizmasına benzetilmiştir.
532
Suvkuday: “Suv/Suğ” (Su) ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Su tanrısı demektir. Bu
bağlamda bu tanrı su olayları ile alakalı görünür.
533
Süğlüç: Baş ve işaret parmaklarının gergin açılmasıyla oluşan dik açı ölçüsünü ifade eden bir
terimdir.
534
Sülde: Ulusal bilinç veya milli ruh şeklinde çevrilebilecek olan sözcüğün mitolojik kökeni de yine
kavramla bağlantılı olmakla birlikte kişileştirme de söz konusudur ve kabileyi koruyan bir tür savaş
tanrısı olarak da algılanır. Bu kişinin benliğini veren ve kendi boyuna (kabîlesine) bağlılığını sağlayan
bir savaşçı ruhtur. Moğol inancında tüm insanların “Sülde (Sulda)” adı verilen koruyucu ruhları vardır.
Sülde Han bunların başında yer alır. Savaşçılara ve ordulara yardım eder. Türk ve Moğol halk
inancında kendi soyuna bağlı olmayanın kişiliği gelişemez hattâ benliği olmaz. Bu nedenle Sülde insanı
toplumsal ruha (yani ortak benliğe) bağlı kılan ruhtur. Toplumsal değerleri umursamayan, kurallara

366
uymayan insanlara “Süldesi Kesik” denilerek kişiliksiz, benliksiz kabul edilirdi. Geçmişte Cengiz Han’ın
koruyucu tanrısı olduğuna inanıldığı kayıtlarda mevcuttur.
535
Sün: Şamanizm’e göre insanın birden fazla ruhu vardır. Eski Türk inancında ise ruhun iki türü
vardır: Sabit ruh ve hareketli ruh. Hareketli kısmına Sün (Süne / Sünezin) adı verilir. İnsanın eceli
yettiğinde hareketli ruhu (Sün) ölmeden kırk gün önce bedeni terkettiğine inanılır.

536
Sür: Eski Türk inancında ise ruhun sabit kısmına Sür (Süre / Sürezin) adı verilir. İnsanın eceli
yettiğinde sabit ruhu (Sür) ise ölüm anında çıkar. Bâzen de ölümden kırk gün sonra evi terkettiğine
inanılır.
537
Sürenke: Açık bir alanda dokuz tane iri ve yassı taşın üst üste dizilerek devrilmeye çalışılması ile
oynanan bir çocuk oyunudur. Anadolu’nun pek çok yöresinde bazı kural farklılıkları ile de olsa asıl
mantığı aynı kalan oyun değişik adlarla da bilinir.
538
Şubar: Türk mitoloji kahramanı Alpamış Han’ın atıdır. Uçabilir, konuşur, bir aylık yolu bir günde
gider, sahibinin ne durumda olduğunu hissederek ona göre davranır, onu önceden uyarır, yaralıyken
yalnız bırakmaz. Altın yeleli, gümüş üzengili, kuyruğu dokuz örgülü, dokuz kolanlı olarak betimlenir.
Çob/Çop/Çup/Çub/Şub kökünden türeyen sözcük “Boz renkli” demektir. Türkçe Çubar, Moğolca
Çabdar sözcükleri boz renk ifade eder. Çok renkli, üstünde yuvarlak lekeler bulunan hayvana “Çubar”
denir. Çilli insanlara da şaka olsun diye söylenir.
539
Tabamak: Sözcüğün kök anlamı ayağın tabanını diremek veya ayağının tabanıyla bir şeyi itmektir.
Mecazen inat etmek manasına dönüşmüştür.
540
Talbınmak: Kimi ağızlarda Talpınmak olarak da söylenen ve “Heyecanlanmak” olarak izah edilen
kelimenin kök anlamı aslında “Çırpınmak” demektir. Ayrıca Dal/Tal kökü üzerinden suya dalmış gibi
elini kolunu oynatmak veya dalda duran kuşun kalkarken yaptığı gibi kanat çırpmak manaları ile
alakalıdır.
541
Talmak: “Hastalık krizi/nöbeti geçirmek” anlamındaki fiilin Anadolu Türkçesi’ndeki Dalmak fiili ile
bağlantısı çok açıktır. Dalmak Türkçe’de zihnen birşeyler düşünürken çevreye olan ilgisini kesmek
veya bazen de kendinden geçmek (örneğin “Uykuya dalmak”) manasında da kullanılan bir kavramdır.
Talmak’da ise anlam biraz daha keskinleşmiştir ve baygınlık geçirmeyi, zihnin kapanmasını ifade eder
hale gelmiştir. Sözcüğün “Bitap olmak” (yorulmak) manası da bulunur. Bu da hastalık krizi geçiren
kişinin kendine geldiğinde mecalsiz kalması ile alakalıdır.
542
Tandamak: “Şafak sökmek” demek olan fiilin “Seçmek” olarak verilen başka bir anlamı daha
mevcuttur, fakat bu anlam aslında “Göz seçmek” olmalıdır. Şafağın sökmesiyle beraber gözün
etrafındaki nesneleri seçmeye başlaması kastedilmektedir. Bundan başka sözcüğün “Nazar değmek”
manası da yine tıpkı şafak ışığının gözü kamaştırması gibi birine gözü ile enerji göndermek anlayışına
dayanmaktadır.
543
Tanmak: “Kehanet etmek” manası verilen kavramın aslında “Feragat etmek”, “İnkar etmek”,
“Mucize gerçekleşmek” gibi ikinci bir anlam grubu daha vardır. Aslında bunların tamamında ya aklın
almadığı bir durumun oluşması veya mantığın kabul etmediği bir olayın gerçekleşmesi nedeniyle
kişinin bunu kabul etmemesi hali söz konusudur.

367
544
Tarbamak: “Dik durmak” veya “Ayakta durmak” anlamından başka “Taramak” veya “Tırmıklamak”
manası da mevcuttur. Ayrıca “Dönmek” ve “Çevrinmek” anlamlarına da rastlanmaktadır. Sözcüğün
sihir yapmak ile de ilişkisi bulunur.
545
Tarılga: Şaman giysisinin parçası olan büyükçe bir düğmedir. Genellikle Ay vey Güneş biçimli olarak
tasvir edilen metal bir nesnedir. Sözcüğün başka lehçelerde ise “Hasat” kavramını karşıladığı da
görülür.
546
Tartınmak: Kavramın “Çekmek” içeriği farklılaşarak pek çok manayı karşılar olmuştur. Ağır çekmek
(tartıda ağırlığı fazla gelmek), Başkasını çekmek (sebat etmek), Çekinmek (utanmak) ve Nefes çekmek
(sigara içmek) bunların en dikkate değer olanlarıdır. Ayrıca “Tartmak” fiilindeki Sigara içmek ve İp
çekmek manalarının burada da mevcut olduğu görülmektedir.
547
Taşkan: “Fare” manasındaki kelimenin Taşkan/Tuşkan/Tışkan/Tıçkan/Tuçkan söyleyişleri de
mevcuttur. “T – Ç” dönüşümü ile “Çaşkan” olarak da söylenmektedir.
548
Tavruh: “Masal” manasına gelen kavramın Arapça “Tarih” sözcüğünden türediğine dair kimi
kaynaklarda yapılan açıklama son derece acele olup, tesbitin isabetsiz olma ihtimali çok yüksektir.
Aynı Tap/Tab/Tav kökünden türeyen Tapku (nükte), Tapuz (bilmece), Tavkur (hikaye) sözcükleri
apaçık ortada iken, üstelik Karaçay-Balkarca’da “Tarih” sözcüğü de Türkçe’deki aynı anlamı
karşılarken “Tavruh” kelimesinin kökeninin buraya bağlanması son derece yersizdir. Aksi takdirde
“Tarih” kelimesi de neden “Tavruh” olarak telafuz edilmemektedir sorusuna bir yanıt bulunmalıdır.
549
Taykonot: Astronot anlamına gelen Çince sözcükte, uzaya insan gönderen ülkelerin kendi uzay
yolcularını tanımlamak için kelime türetme geleneğine uyarak tıpkı Rusça’daki Kozmonot sözcüğünde
olduğu gibi Latince kökenli –not (orjinali –naut) ekini kullanmışlardır.
550
Toğdur: Cadı kavramına denk düşen varlığın dokuz kat yer altında yaşadığı söylenir. Sözcüğün
Dok/Doğ/Toğ/Tok kökü ile olan bağlantısı bu bağlamda dikkate değerdir.
551
Toğum: Hem üreme hem de kurban anlamına gelen sözcüğün bu iki anlamı aslında birbiri ile çelişik
gibi görünmekle birlikte, aslında kurbanla birlikte bereketin artacağı inancının sözel anlamda bir
dışavurumudur.
552
Tomağa: Evcilleştirilmiş yırtıcı kuşların çevrelerine zarar vermelerine engel olmak,
evcilleştirilmekte olanların da kaçmadan durmalarını sağlamak amacıyla gözlerine takılan bir tür
kapatıcı gözlüktür. Ava salınırken çıkartılır.
553
Torbalan: Bulgar halk kültüründe annelerin küçük çocukları korkutmak için bahsettikleri korkunç
bir varlıktır. Çocukları çantasına alarak kaçırdığı söylenir. Türkiye’de Torbacı veya Torbalı olarak
tanınır. Torbasını damlarda bacadan içeriye sarkıtır ve içinde hediyeler vardır, fakat bunu almak
isteyen çocuğu torbasıyla yukarıya çeker. Yani Noel Baba’nın tam karşıtı bir karakter olarak ortaya
çıkar. Kavramın kökeni Torba sözcüğünden kaynaklanır. Sözcüğün ikinci kısmında ise Türkçe Almak
fiili göze çarpar. Bu bağlamda “Torbasına Alan” biçiminde bir anlamı olduğu söylenebilir. Tatarca’da
Torba sözcüğünün “Baca” manası taşıyor olması da dikkat çekicidir.
554
Totuğan: “Papağan”demek olan kavramın aynı anlama gelen Arapça “Tuti” sözcüğü ile benzeşim
sonucu ortaya çıkmış olması muhtemeldir.

368
555
Tovar: Rusça’ya da geçmiş olan sözcük, ticari mal (emtia) demektir. Tavar/Davar sözcükleri de
küçükbaş hayvanları tanımlamakta olup geçmişte, kapitalizm öncesi dönemlerde zenginliğin en
önemli ölçütlerinden birisi sayılmaktaydı. Rusça’daki Tovarış/Tavarış (“Yoldaş”, İngilizce “Comrad”)
kavramı da yine bu kelimeden türemiş ve özellikle Sosyalist dönemde ideolojik bir kavram olarak
kullanılmıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus ne Türkçe “Yoldaş” ne de İngilizce
“Comrad” sözcüğünün anlam içeriği açısından kavramın tam karşılığı olmadıklarıdır. Tovarış/Tavarış
(tam Türkçe karşılığı Tovardaş/Tavardaş) kelimesi Sosyalizmin ortaklaşacılık anlayışına da uygun
olarak tamı tamına aynı mala ortak olan kişi (mal ortağı) demektir.
556
Toydu: Dünya manasına gelen sözcüğün ikinci anlamı mitolojide Yeraltı Balığı’dır. Bu bağlamda
yeryüzünü sırtında taşıyan balık veya Toy/Doy kökü üzerinden Doymak fiili alakasıyla yeryüzünü yutan
balık olarak anlaşılabilir.
557
Toyun: Budist keşiş anlamındaki sözcük Kam (şaman) veya Efendi (sahip, İngilizce: Lord) manasında
da kullanılmıştır. Türklerde erkek kamlar veyâ baksılar için saygı belirten bir unvan olarak da tercih
edilir. Bâzen de tanrıların sıfatı olarak geçer. Kadın şamanlar veyâ tanrıçalar için ise “Hotun” (Hatun)
tâbiri kullanılır. Bu bağlamda Toyun ve Hatun (Toyon ve Hoton) bir ikili oluşturur. Sözcüğün Çince
veya Tibetçe kökenli olma ihtimali yüksektir. Yine de “Toy” (şenlik, düğün) sözcüğü ile olan kökensel
bağlantısı geçmişte düğünleri şamanların yönetmesiyle ilgili olarak Türkçe ile de uyum gösterir.
558
Töbemek: Sözcüğün kök anlamı başına bir şey takmak demektir. Daha özel bir anlam olarak ise
genç kızın başına nişanı simgeleyen bir başlığın takılması manası vardır. Bu nedenle sözcük
“Nişanlamak” olarak izah edilir.
559
Tömek: “Komite” veya “Konsey” olarak çevrilen sözcük aslında tam olarak yuvarlak masa toplantısı
demektir. Töm sözcüğü yuvarlak masa manası taşır.
560
Töpçemek: “Tahkikat yapmak” (soruşturmak, gerçeği araştırmak) manasındaki sözcüğün etimolojik
izahatı dibine/köküne bakmak demektir. Bir bitkiyi söküp kökünü görmek de bu fiil ile kullanılır.
561
Tulpar: Türk mitolojisindeki efsanevi uçan atın adıdır. Kanatları olan genelde beyaz veyâ kara (tek
renk) bir at olarak betimlenir. Kuday (Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratılmıştır.
Kanatlarını hiç kimse göremez çünkü Tulpar kanatlarını yalnızca karanlıkta ve çok uzun mesafeleri
aşarken açar. Rüzgardan bile hızlı olup onu geçtiğine inanılır. Moğolya devlet armasında Tulpar motifi
yer alır. Ayrıca Kazakya’da bir havayolu şirketinin adı olarak kullanılmaktadır. “Tulpar” adı yalnızca
Türk lehçelerinde değil komşu Avar, Lak, Andı, Dargı ve Tabasaran kavimlerinin dillerinde de yer alır.
562
Tumak: Yüz örtmek manasında kullanılan fiilin aynı zamanda Tumag/Tumak adı verilen kadın
şapkasını tanımlıyor olması da ilgi çekicidir. Türkçe Duvak (gelinin yüz örtüsü) sözcüğü ile doğrudan
bağlantısı bulunan bu kavramlar evlenecek nişanlı kızın başına bir şapka takarak veya gelinin bu
şapkadan sarkıtılan bir örtü ile yüzünü gizleyerek dolaşması uygulaması ile alakalıdır.
563
Tungan: Sonradan Müslüman olan kişileri (doğuştan olmayanları) tanımlamak için kullanılan bir
ifadedir. Anadolu Türkçesi’ndeki “Döngen” sözcüğü ile bağlantılıdır. Fakat bu kavramda aşağılama ve
hor görme manası bulunduğuna dair bir bilgiye ulaşılamamıştır. Muhtemelen Türkler arasında

369
yaşayan ve başka kavimlerden gelen (örneğin Çinliler gibi) ve Müslüman olan kişiler için
kullanılmaktadır.
564
Turuğ: Dilek ağacı olarak çevrilen kavram gerçekte Kam (Şaman) Ağacı’dır. İnanışa göre Tanrı ilk
şamanı yarattığında onun evinin önüne sekiz dallı bir ağaç dikmiştir. Bu nedenle her şaman kendisini
temsil eden bir ağaç diker. İşte bu ağaca “Turuğ” adı verilir. Şamanların ağaçtan doğduğuna
inanılması, evliliklerin ağacın altında yapılması hep bu kavram ile bağlantılıdır.
565
Tükel: Mitolojide ağaçtan doğduğuna inanılan kişidir. Uygur söylencelerinde adı “Tükel Tigin”
olarak geçer. Eski Türk efsanelerinde ağaçtan doğma motifine sıklıkla rastlanır.

566
Tüzek: Kaide (kural) demektir. Mitolojide ise ilk yasa koyucu efsanevi kişinin adıdır. Bu isim töre
oluşturmayı, yasa koyuculuğu ve düzeni temsil eder. Şecere-i Türkî’de avladığı geyiği pişirip yerken
elinden bir parça eti tuzla’ya (tuz taşına, tuz kayasına) düşürmesi ve böylece tuzun keşfi
anlatılmaktadır.
Bu bağlamda efsâneye göre özel isim “Tüzek” aynı zamanda “Tuz” sözcüğü ile de alâkalı görünür.
567
Tüzmek: “Kanun çıkarmak” (eski tabirle “Taknin etmek”) demek olan kelimenin “Nizam sağlamak”
manası da bulunmaktadır. Aslında sözcük bu iki manayı birden ihtiva eder, yani kanun çıkararak
toplumsal düzeni sağlamak daha geniş ama daha doğru bi açıklamadır.
568
Udutmak: Sözcüğün günümüz Türkçe’sindeki karşılığı “Uyutmak” demektir. Bir efsaneye göre aç
kalan genç bir kızın yiyecek hiçbir şeyi yoktur. Sağdığı sütle evine giderken yolda aksakallı bir erene
(kimi anlatılarda Hızır’a) rastlar. Eren ona çiçeklerin üzerindeki çiyleri toplayıp süte katmasını ve daha
sonra da uyutmasını yani dinlendirip bekletmesini söyler. Böylece ilk yoğurt oluşur.

569
Ulamçı: “Nakliyeci” ve ikincil olarak “Kaçakçı” anlamlarının dışında bazı yörelerde “Çalıntıcı” (çalıntı
mal satıcısı” manasına da rastlanır ki, bu üç anlamda da malın bir yerden alınarak başka bir yere
götürülmesi ortak noktadır. Bu bağlamda “Ulam” sözcüğü kaçakçılık anlamına da gelir.
570
Uldurmak: “Tohum atmak” veya “Tohum dikmek” olarak verilen anlamın yanında bazı kaynaklarda
“Ağaç dikmek” manasına da rastlanmaktadır. Fakat bu aslında ilk anlamın biraz farklılaşması ile ortaya
çıkmış ikincil bir tanımdır.
571
Ulukayın: Ulu (yüce) ve Kayın (ağaç) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Yerle göğü birbirine
bağlayan efsanevi “Yaşam Ağacı”dır. Dünya ile birlikte yaratılmış ve Kayra Han tarafından dikilmiştir.
Dünya’nın, yeraltının ve göğün tam merkezinde yer alır. Gökleri delip bilinmez yüksekliklere çıkar.
Dalları gökyüzünü ayakta tutar, kökleri ise toprağın tüm katlarını delip yeraltı okyanusuna kadar
uzanır. Dokuz boy (Türklerin dokuz kavmi veya yeryüzündeki dokuz büyük insan ırkı) bu ağacın dokuz
dalından türemiştir. Köklerinden yaşam suyu (Bengüsu) akar. Dallarından biri Güneş’e biri de Ay’a
uzanır. Osmanlı Devlet’nin kurucusu Osman Bey’in rüyâsında gördüğü, büyüyüp dalları her yana
uzanan ve gölgesi tüm Dünya’yı kaplayan ağaç da Ulukayın’a benzemektedir ve bu anlayışın bir
devamı olarak görülmelidir. Günümüzde Çuvaş bayrağında sembolize edilmiş bir hayat ağacı bulunur.
572
Umaç: “Gaye” veya “Maksat” gibi anlamlara gelen kavramın kökünde umulan şeyin gerçekleşmesi
isteği (beklenti) bulunur. Farsça’ya “Amaç” şeklinde geçmiş ve bu yeni biçimiyle Türkçe’de tekrar
kullanılmaya başlanmıştır.

370
573
Umsunmak: Türk halk kültüründe özellikle ergenlik çağındaki çocukların bir yiyeceği canı çok çekip
de yiyemediğinde erkek çocukların cinsel organlarının, kızların ise göğüslerinin şişeceğine ve bunun
da o çocuğu hasta edeceğine inanılır. Benzer bir inanış hamile kadınlar için de geçerlidir.
574
Umurt: “Şeftali” manasına gelen sözcük Farsça “Murt” (armuda benzeyen meyveler için kullanılır)
sözcüğü ile ilişkilendirilse de Türkçe “Yumurt” (yuvarlak, oval) sözcüğündeki baştaki “Y” harfinin
düşmesi ile oluşmuştur. Tam aksine Farsça “Murt” kelimesinin Türkçe Yumurt/Umurt sözcüğünden mi
kaynaklandığı ya da belirli bir oranda etkilenip etkilenmediği ayrıca ele alınmalıdır.
575
Urağan: “Savaş narası” demek olan kelime ayrıca “Kasırga” veya “Fırtına” olarak da izah edilir. Bu
anlamlar da uygun olmakla birlikte gerçekte “Uğultulu Rüzgar” veya “Uğultulu Fırtına” tanımlaması
daha doğrudur. Bu anlam savaş alanında yükselen uğultulu nara ile örtüşür.
576
Urlamak: “Hırsızlık yapmak” demek olan sözcük “Uğrulamak” fiilinin ses düşmesi sonucu kısalması
ile oluşmuştur. Buradaki ses düşmesi Türkçe’de pek görülmeyen bir biçimde gerçekleşmiştir.
Uğrulamak > Uğrlamak > Urlamak dönüşümünde ara formda sessiz harfler yan yana gelmiştir.
577
Ustamak: “Akıl yürütmek” (veya “Mantık yürütmek”) manasının haricinde “Yukarı çıkmak”
anlamına da rastlanır. Ancak bu mana “Üstemek” (yükselmek, artmak) fiilinin şive farklılığı sonucu
dönüşümü nedeniye oluşmuştur.
578
Ustaz: Mürşid (doğruyu gösteren) veya Mentor (akıl hocası) manaları Türkçe “Us” (akıl) kökü ile
alakalıdır. Ancak Arapça “Üstad” sözcüğü ile hem anlama dayalı etkileşim, hem de bunun sonucunda
belirli bir oranda biçimsel benzeşim gerçekleşmiş olması muhtemeldir. Ancak özellikle ikinci mana
tamamen Türkçe’dir.
579
Uşamak: “Parçalamak” manasındaki kelimenin “Teşbih etmek” (benzetmek, söz ile benzetmek
sanatı yapmak) veya “Sohbet etmek” manaları da bulunmakla birlikte bunlar “Yuşamak” fiilindeki “Y”
harfinin düşmesi ile sonradan ortaya çıkmışlardır. Mançuca’daki ayıplamak, kınamak, suçlamak
manaları ise Türkçe’deki Ut/Uç/Uş kökü ile alakalı görünmektedir.
580
Utkaçı: Mihmandar (karşılama görevlisi) anlamına gelir. Ancak mitolojide “Kurban Tanrısı” manası
taşır. Çünkü göğe yükselerek kurban getiren şamanları o karşılar. Baştanrı Ülgen’e en yakın konumda
bulunan tanrıdır. Şamanların trans hâlindeyken getirdikleri kurbanları alarak Ülgen’e götürür. Çünkü
şaman en fazla Altınkazık Yıldızı’na (Kutup Yıldızı’na) kadar ulaşabilir ve daha ileriye gidemez.
Kurbanları kendisine teslim eden şamanlara ise kaz (olasılıkla düşünsel ilham) hediye eder ve onlar da
bu kaza binerek geri döner.
581
Uzanot: “Astronot” anlamına gelen sözcük aslında herhangi başka bir basılı veya dijital derleme
kaynağından alıntılanmış değildir. Büyük olasılıkla dilde özleştirme çalışması yapan bir kişi tarafından
türetilmiş olan ve büyük bir şans eseri tamamen tesadüfen rastlanılmış bulunan bu kavramın bilinçli
ve özenli bir biçimde üretildiği görülerek esere dahil edilmiştir. Rusça “Kozmonot” ve “Çinçe
“Taykonot” gibi bu kelimede de sondaki –not (Batı dillerindeki –naut) eki Latince kökenlidir. Baştaki
kısım ise “Uzay” sözcüğündeki “Y” harfinin düşmesinden ibarettir. Günümüzde küreselleşen Dünya’da
melez/hibrit sözcüklere rastlamak kaçınılmaz bir durumdur. Bu nedenle “Uzanot” sözcüğü Aktarma
Sözlüğü içerisindeki (Giriş bölümünde anlatılan) alıntılama kriterlerine istisna teşkil eden iki
kavramdan birisidir. Diğeri ise bu sözcüğün (ek de dahil) tam Türkçesi nasıl olmalıdır sorusuna yanıt

371
olarak türetilmiş olan “Uzavul” kelimesidir. (Ek bilgi: Hibrit/melez sözcükler de yeni değildir. Örneğin
“Çaydanlık” sözcüğünde “Çay” Çince, –dan eki Farsça –lık eki ise Türkçe’dir.)
582
Uzavul: “Astronot” anlamına gelen sözcük Aktarma Sözlüğü’ndeki alıntılama kriterlerine istisna
teşkil eder. “Uzanot” sözcüğünün (ek de dahil olmak üzere) tam Türkçesi nasıl olmalıdır sorusuna
yanıt olarak türetilmiştir. (Bakınız: Uzanot)
583
Uzmak: “İhtisas yapmak” veya benzeri olarak “Profesyonelleşmek” anlamı dışında “Gözden
kaybolmak” manası da bulunur. Bu mana Uzaklaşmak fiilinin de kökenini oluşturur.

584
Uzungaga: Yunus balığının uzun bir gagaya benzer ağzından dolayı verilmiş gibi görünen isim bu
mana ile de uyumlu birlikte aslında Moğolca Usun-Gakay (su domuzu) sözcüğünün Türkçe’de evrilmiş
bir biçiminden oluşmaktadır.
585
Üdemek: “Veda etmek” anlamındaki sözcüğün ayrıca “Refakat etmek” anlamı da vardır, fakat bu
anlam “Üydelemek” (refakat etmek) fiilindeki “Y” harfinin düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Aradaki ilişki
ise büyük olasılıkla uğurlanan kişi veya kişilerle yolun bir bölümünü birlikte yürümek manasından
kaynaklanmaktadır.
586
Üğkemek: “Ayakkabı vurmak” anlamına gelen sözcük farklı lehçelerde Öğkemek/Öykemek
biçimlerinde de söylenir.
587
Üğükmek: “Ayağını burkmak” anlamına gelen sözcük farklı lehçelerde Öğükmek/Öyükmek
biçimlerinde de söylenir.
588
Ükse: Gerçekte Anadolu Türkçesi’ndeki “Ökçe” sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir.
Ökse/Ökşe/Ükşe/Ükse kelimeleri yaklaşık olarak topuk bölgesini tanımlar. Üksemek fiili de topuk
üzerinde dönmek manası taşır. Tıbbi olarak “Aşil Kemiği” de bu sözcükle tanımlandığı için orijinal
söyleyiş korunmuştur.
589
Üliger: Destan demektir. (“Ülger” biçimi de tercih edilebilir.) Söylencelerden ve nesilden nesile
aktarılagelen öykülerden oluşur. Genellikle târihsel ve mitolojik kahramanların efsâneleri anlatılır.
Moğollar, Buryatlar ve diğer Sibirya kabilelerinin sözlü gelenekleri içerisinde ağızdan ağıza aktarılan
öykülerin önemli bir kısmını oluştururlar. Bu öyküler, “Ülgerçi” (veyâ “Üligerçin”) denilen öykücüler
tarafından özellikle yaylı çalgılar eşliğinde okunur. Moğolya’da 1960 yılında bu destanları toplamak
için “Üliger Evi” adı verilen özel bir birim oluşturulmuştur ve burada günümüzde 250'den fazla
Üliger'in bulunduğu bilinmektedir.
590
Ülümek: Paylaştırmak, hisse vermek anlamındaki sözcüğün “Traş etmek” manası da bulunmakla
birlikte bu mana aslında Yülümek fiilindeki “Y” harfinin düşmesi ile ortaya çıkmıştır.
591
Üm: İttifak ve Şalvar anlamları kökteki “Ağ” anlamı ile alakalıdır. Bunun dışında “Pandomim”
manası da bulunmaktadır. Fakat bu anlam “İm” (işaret) sözcüğü ile bağlantılıdır.
592
Üste: Arap alfabesinde A veya E (aslında Ə/Ä) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe sözcüğünden
kaynaklanmaktadır (üstte olan manasında)dır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. İşaretin
harflerin üstüne koyulmasından dolayı bu isim verilmiştir. Arapçası “Fetha/Fatha” şeklindedir.

372
593
Üstermek: “Üste çıkmak” demek olan kavramın ikinci anlamı “İnkar etmek” şeklindedir. Fakat bu
da aslında ilk anlamın mecazen kullanılmasından başka bir şey değildir. Anadolu Türkçesi’nde Üste
çıkmak deyimi bugün de “Suç bastırmak” (hatasını gizlemek veya bahane bulmak) anlamında
kullanılmaktadır.
594
Üşertmek: Elini kaldırmak veya kolunu kaldırmak içeriğine sahip olan kelime hayvanlar için
kulaklarını dikmek veya kuyruğunu havaya kaldırmak manaları da taşımaktadır.
595
Üy: Türkçe’nin değişik dillerinde Üy/Uy/Oy/Öy kelimeleri ev veya çadır manası taşırlar.
596
Üzdemek: Jiletle traş etmek manasındaki fiilin “Derlemek” anlamı da bulunmaktadır. Ancak bu
anlam aslında Yüzdemek > Yüzlemek fiiline ait olup kitabın ciltlenmesi kastedilmektedir ki, derleme
yapmaktan ziyade sayfaların sıraya koyulup birleştirilmesi ve sonra da cilt kaplanması anlaşılmalıdır.
Elbetteki bu esnada cildin keskin bir aletle (veya jiletle) kesilmesi de söz konusudur.
597
Üzütmek: “Canlanmak” anlamından başka “Sağır etmek” anlamı da bulunmaktadır. Hatta ikinci
anlam ilkine göre daha kuvvetlidir.
598
Vaysamak: Ah etmek, hayıflanmak (kelime köküne göre “Vay” demek) anlamlarındaki fiilin
“Gevezelik etmek” manası da bulunmaktadır.
599
Vurgun: Dalgıçların su altındaki basınç farkını doğru ayarlayamayıp hızlı çıktıklarında vücutlarında
meydana gelen hasara da “Vurgun” denir ki, aslında geçmiş çağlarda sualtı ruhlarının verdiği zarar
olarak düşünüldüğü için bu ifade kullanılmıştır. Cinlerin insanlara verdikleri zararlara ise “Vurgun”
denir ve karanlık yerlerde gezen, tekinsiz yerlerde yatan veyâ sudan geçen kişileri “vurduklarına”
(çarptıklarına) inanılır. Cin tarafından çarpılan kişi bir süre ölü gibi yatar ve/veya uzunca bir süre sağır
ve dilsiz dolaşır. “Vurgun Yeme” olarak da adlandırılan bu rahatsızlık çok tehlikelidir. Sözcüğün
“Vurulmak” fiilinden türediği ve bu kelimenin aynı zamanda “Aşık Olmak” manasına geldiği de göz
önüne alındığında “Aşk Perisi”yle ilişkilendirilmesi de mümkündür.
600
Yabgu: Tarih içerisinde de “Vali” (şehir yöneticisi) manasında bazen de bir tür unvan olarak
kullanılmış olan kelime aslında daha eski dönemlerde Aşiret reisi veya Kabile şefi anlamı taşımaktaydı.
601
Yabumak: Lağvetmek, feshetmek, iptal etmek anlamlarındaki fiilin asıl manası örtmek veya
kapatmaktır. Küçük bir anlam kayması ile diğer manalar ortaya çıkmıştır. Örneğin bir şirketi veya
kurumu kapatmak (lağvetmek) gibi.
602
Yada: Eski Türk halk kültüründe ve Türk mitolojisinde yağmur yağdırabildiğine inanılan büyü
taşıdır. Bu taşa sahip olanlar istedikleri gibi yağmur ve kar yağdırılabilir, dona neden olabilir, hava
olaylarını etkileyebilirler. Cada/Zada/Yada taşının koruyucu güçleri olduğu da söylenir. Anlatıldığına
göre soğuk olan bu taşlar yumruk büyüklüğünde ve türlü koyu renklidirler. Üzerleri damar damar
çizgilidir. Yada Taşı Kullanıldıkça zayıflar ve güçleri düşer hatta tamamen yiter. Özel bir yerde
muhafaza edilir ve sık sık ele alınmaz, sadece gerektiğinde kullanılır. Çin kaynaklarına göre Türk
şamanları savaşlarda kar ve yağmur yağdırarak zaferler kazanmışlardır. Bu taş ile büyü yapan kişilere
Zadaçı/Cadacı/Yadaçı adı verlir. Bazı söylencelere göre bu taşın koruyucusunun Zada Han’dır. Türkçe
Cay/Yay/Yad/Yat/Zat/Zay kökünden türeyen kelimede “Yaymak” (güç, enerji dağıtmak) ve “Yadmak”
(dışa açılmak) manaları bulunur. Yadgan sözcüğü Moğolca’da şaman mânâsına gelir. Farsça “Cadı”

373
sözcüğü ile uyum gösterse de buradan türediği iddiası doğru değildir. Ayrıca Yada taşının Avrupa
kültüründe Simya taşına benzetilmesi kısmen mümkün olsa da birbirlerinde farklı yönleri çok fazladır.
Simya taşı maddeyi başka maddelere çevirmek gücüne sahiptir, örneğin sıradan metalleri altına
dönüştürebildiğine inanılır. İsmi de zaten “Kimya” kelimesi ile ilişkilidir. Yada taşı ise doğa olaylarına
müdahele etmede kullanılır.

603
Yakaş: Kurban anlamına gelir. Eski devirlerde kurbanlık hayvanları veyâ etlerini tanrısal bir alevin
yaktığı düşünülürdü. Bu kurbanın kabul edildiği anlamına gelirdi. Bâzen de kokusunun tanrıların
hoşuna gittiğine inanıldığı için etin bir parçası, bir kısmı hattâ tamamı yakılırdı. Sözcüğün Yakmak fiili
ile aynı kökten türediği kesindir. Yagamak fiili bir şeyi ateşte yakmak manası taşır.
604
Yalav: Bayrak, flama, kurdela, gelin kuşağı, madalya şeridi gibi anlamların tamamı hem
dalgalanmak içeriği hem de kırmızı renk ile alakalıdır. Ayrıca projektör (ışıtaç), ışık gibi manalar da
Alav/Alev sözcüğü ve dolayısıyla kırmızı renk ile ayrıca dalgalanma anlamı ile de ilişkili görünmektedir.
605
Yalavar: Haberci anlamındaki kelimenin kökünde aydınlatmak manası vardır ve asıl mana tam
olarak “Aydınlatan” demektir. Elinde meşale veya fener tutan kişilere de bu ad verilir.
Yalavaç/Yalavaç/Yalvaç (Peygamber) kelimesinde de benzer bir anlam vardır ve insanları aydınlığa
ileten demektir.
606
Yalga: “İftira” demek olan kelimenin “Ayrımcılık” anlamı da bulunur. İkinci anlam ile bağlantılı
görünen “Analiz” manasına da rastlanmakla birlikte diğer olumsuz içeriğe belirli bir oranda uzak
kalmaktadır. Yalgamak (iftira atmak) fiilinin analiz etmek manası için de aynı durum geçerlidir.
607
Yalın: Sade, basit anlamlarına gelir. “Yalın Şirket” ise Ticaret Hukukundaki “Adi Şirket” kavramını
karşılayabilecek en uygun öneridir.

608
Yaltarmak: İşten kaçınmak, kaytarmak anlamdaki fiilin diğer manası “Gözden kaybolmak” olarak
gösterilir. Buradaki doğru açıklama aslında işten kaçınmak amacıyla ortadan kaybolmak şeklindedir.
609
Yalvamak: “Risalet etmek” (dinsel anlamda Peygamberlik “yapmak”) ve ikincil olarak “Haber
getirmek” manası taşıyan fiilin kök anlamı aslında “Aydınlatmak” demektir (Yalabamak > Yalbamak >
Yalvamak dönüşümü ile). Bu bağlamda bakıldığında peygamberlerin insanlığı aydınlatma görevi
olduğu sözcüğün kök anlamında mevcuttur.
610
Yankırmak: “Kulak çınlamak” anlamında kullanılan fiil aynı zamanda “Gaipten ses duymak”
demektir. Bu bağlantı kulak çınlamasının ruhsal varlıklarla ilişkili olduğuna dair eski bir anlayışla ilgili
görünmektedir. Bazen de orada bulunmayan başka birisinin sesini duymakla ilişkilendirilir. Örneğin
kulak çınlamasının birisinin kendisini anmasıyla ilgili olduğuna dair inanış Anadolu’da bugün de
mevcuttur ve bir deyim olarak söylenir (“Kulağım çınladı, biri beni andı”).
611
Yantayık: Yamuk (geometrik şekil) anlamında geometrik bir terim olarak kullanılan kavramın
sözcük anlamı aslında yan yatmış demektir ve bu bağlamda yan yatmış taşıtlar için de kullanılır;
yantayık gemi, yantayık tren gibi. Yantaymak fiili de yamulmak anlamı taşıdığı gibi yan yatmak
manasına da gelir.

374
612
Yaranal: Askeri bir rütbe olarak “General” manasında kullanılan kavramın kökeni net değildir.
“General” sözcüğünün bozulmuş bir biçimi gibi gözükse de bazı harf dönüşümlerinin uyumsuzluğu bu
olasılığı desteklemez görünmektedir. Etkileşim ihtimali daha yüksek gibidir. Ancak hangi sözcüğün
veya benzeri bir hangi kavramın “General” kelimesine benzeştiği de açık değildir. Bu nedenle sözlüğe
dahil edilmek istenmemiş olsa da ilginç bir örnek olarak alınmıştır.
613
Yaraşmak: Sözcüğün ikincil anlamı olan “Nişanlanmak” (sözlenmek) ilk anlam olan “Layık olmak”
ile de uyumludur. Çiftlerin birbirine uygun görülmesi mantığını ifade eder. Ayrıca Car (yüksek sesle
konuşma bildirir) kökünden Caraşmak (yüksek sesle ilan etmek) fiili ile de alakalıdır.
614
Yarsu: Aslında çok basit gibi görünmekle birlikte anlaşılması oldukça zor bir kavramdır. Yer ve Su
kelimelerinin bileşiminden oluşur. Doğadaki maddi yer ve su unsurları ile buralardaki ruhları da içeren
doğal varlıkların tamamını kapsayan bir anlayıştır. En anlaşılır biçimiyle tüm doğanın canlı ve ruhu
olan bir varlık olarak algılanmasının bir sonucudur. Bu anlamda kutsal bir güç ve yaşam enerjisidir
fakat maddi varlıklardan da soyutlanmış değildir. İnsana en yakın olan soyut katman burasıdır. Yer-Su
anlayışı Moğol bayrağında simgesel olarak yer alır.
615
Yas: Matem (ölünün ardından duyulan üzüntü ve bunun dışavurulması) anlamındaki kavram ses
benzerliği ve ilginç bir tesadüfle aynı zamanda anlam benzerliğinden dolayı kestirme bir çözümle
Arapça kabul edilerek Türkçe olmadığı öne sürülmüştür. Arapça “Yes” sözcüğü gerçekten de üzüntü,
karamsarlık gibi anlamlara gelmektedir. Fakat bu durum Türkçe “Yas” sözcüğüne köken teşkil ettiğini
ispatlamaya yetmez. Türkçe’deki Yas/Yaz/Caz/Cas kökü zarar, ziyan, kayıp, günah, acınma anlamları
barındırır. Örneğin, “Yazık” kavramında veya Yazınmak/Yasınmak (günah işlemek) fiilinde olduğu gibi.
Dolayısıyla “Yas” kavramı tamamen Türkçe olup başka bir dilden geçmiş değildir.
616
Yaşınmak: “Şimşek çakmak” anlamına gelen sözcüğün “Örtünmek” veya daha özel olarak “Peçe
takmak” manası da bulunmaktadır. Birbiri ile ilgisiz gibi duran bu anlamlardaki ortak nokta aslında
görüşün engellenmesidir. Aşırı parlak ışık (şimşek, flaşör gibi) gözü kamaştırır ve görme yetisine geçici
olarak engel olur.
617
Yatır: Türbe (evliya mezarı) demektir. Sözcük anlamı mezarda yatan kişi veyâ ölünün yattığı yer
demektir. Yunanca “İatros” (hekim) kelimesinden geldiği söylense de bütünüyle doğru değildir.
Gerçekte Türkçe “Yatmak” fiilinden türemiştir. Daha mâkul bir açıklama ise farklı dillerdeki bu iki
sözcüğün benzeşim yoluyla uyarlandığıdır. Fakat Yunanca “hekim” mânâsının uzaklığı bu olasılığı bile
zayıflatmaktadır. Ayrıca Yatlamak (doğa olaylarını etkilemek) kelimesi ile aynı kökten türediği dikkate
alınmalıdır. Çünkü evliyaların keramet gösteren kimseler olduğuna inanılır.
618
Yavuşmak: Yakınlaşmak demek olan kelime “Hısım olmak” (akrabalık bağı kurmak) manasında da
kullanıldığı gibi bazı lehçelerde erkekle kadının yakınlaşmasını, flört etmesini de ifade eder.
619
Yaydamak: İstila etmek demek olan fiil askeri bir taktik olarak yayılarak hücum etmeyi de ifade
eder. Ayrıca kararsız kalmak, tereddüt etmek manası da bulunmaktadır.
620
Yek: Yaklaşık olarak “Şeytan” manası taşır. Kelime kökü olan Yek/Yeg/Yig/Yiğ/İğ dizisi hastalık,
kötülük, fesatlık kavramlarını barındırır. İğrenmek fiili yine bu kökten gelir. “İklig” kelimesi eski
Türkçe’de “hastalık” anlamı barındırır. Kazakça’da her türlü hastalığı tanımlayan “Jegi” şeklinde bir
sözcük bulunur ve ruhsal hastalık, kötü ruh, zarar gibi anlamları da vardır. İddia edildiği gibi Arapça

375
veyâ Farsça kökenli değildir. Yakmak ve Çakmak fiilleri ile üzerinden ateş, yakıcılık ve delicilik, sivrilik
mânâları ile de alâkalı görünür. Araplardaki “Şik” adlı varlıkla da bağlantılandıran görüşler mevcuttur.
İğ aynı zamanda ucu sivri uzun nesneleri ve bu biçime sâhip yün eğirme aracını ifâde eder. Dolayısıyla
her ne kadar çevre kültürlerden etkilenmiş gibi gözükse de sözcük Türkçe kökenlidir.
621
Yeksemek: “Lanet etmek” olarak açıklanan sözcüğün aslında gerçek anlamı Şeytan’ın adını
söyleyerek lanetlemek demektir. Örneğin: “Lanet Şeytan!” veya “Şeytan görsün yüzünü” gibi. Diğer
bir olasılık ise Şeytan’ın lanetlenmiş olması üzerinden kinayedir ki, bu bağlamda uzak bir izahat olsa
da Şeytan gibi lanetlenesin demektir.
622
Yelbeğen: Daha sonra ortaya çıkan “Uçurtma” anlamının yanında asıl anlam “Ejderha” olup
bugüne kadar yapılan klasik açıklama Yel ve Büke (yılan) sözcüklerinin bileşimi olduğudur. Farklı
lehçelerdeki Yelbeğen veya Celbegen gibi söylenişler de bu durumu destekler niteliktedir. Oysaki aynı
kökten türediği “Yalpalanmak” fiili ile “Yalpağa” (bayrak) sözcüğü salınma, dalgalanma, rüzgarda
uçma gibi anlamları dikkate almak gerektiğini göstermektedir. Benzer bir durum Almanca “Drachen”
sözcüğünde de vardır ve hem ejderha hem de uçurtma demektir. Bu durumun nedeni ejderhaların
rüzgar ile ilişkilendirilmesi olduğu kadar ilk ortaya çıktığı yer olan Çin kültüründe uçurtmaların ejderha
şeklinde yapılması ile de doğrudan alakalıdır.

623
Yeldemek: Sözcüğün “Yelpazelenmek” anlamı bulunduğu gibi “Paten kaymak” manasında da
kullanılır. Burada “rüzgar gibi gitmek” benzetmesi yapılmaktadır. Ayrıca “Sörf yapmak” anlamı ise
daha net olup “rüzgarla birlikte hareket etmek” demektir.
624
Yelinmek: “Memesi çıkmak” anlamına gelen kelimenin “Rica etmek” veya “İstirham etmek” anlamı
da bulunmaktadır.
625
Yelmek: “Rüzgar esmek” demek olan kelime mecazen rüzgar gibi koşmak anlamına da
gelmektedir. Atın rüzgardan yaratıldığına inanılır, onun gücü ve hızı ata geçmiştir. Halk anlatılarında
at rüzgarla yarışır, uçan kuşa yetişir ve geçer.
626
Yereşmek: “Sondaj yapmak” manasındaki fiilin “Mütareke yapmak” (silah bırakmak) manası da
bulunmaktadır. İlk başta aradaki bağlantı uzak gibi görünse de gerçekte silahların gömülmesi
geleneğinden kaynaklanan çok daha eski bir anlayışa dayanmaktadır. Hatta kavramın “Nişanlanmak”
(sözlenmak) şeklinde rastlanan bir diğer manası bile çiftlerin nişanlanmasını simgeleyen ağaç
dallarının, daha sonraki çağlarda kırmızı kurdela ipinin toprağa gömülmesi ile bağlantılıdır.
627
Yeşmek: Saklamak, gizlemek, örtmek, sır tutmak manaları “Yaşmak” fiili ile de bağlantılıdır. Tam
tersi olan çözmek, soymak, kabuğunu soymak, sır açmak manaları ise “Çeşmek” fiili ile ilgili
görünmektedir. İlginç bir biçimde birbirinin karşıtı olan kavramları neredeyse eşit oranda bünyesinde
barındıran bir fiildir. Bu nedenle hem bu fiilde hem de türeyen diğer fiiler ile sözcüklerde anlamları
sabitlemek oldukça zor görünmektedir.
628
Yeteş: Lades oyunu anlamına gelen kavram “Yeteş – Seteş” olarak da bilinir. Yedez/Yetez ise lades
kemiği manası taşır. Yeteşmek/Yetezmek ise lades tutuşmak anlamına gelir.
629
Yevrey: “Yahudi” demek olan sözcük, İbranice kökenli olup bu söyleyiş biçimi çevre Türk dillerine
Rusça üzerinden aktarılmıştır.

376
630
Yezim: Yer ve Su ruhlarının koruyucusu olarak bahsi geçer. Bir anlamda üstün bir ruhtur. Sözcük
aynı zamanda öncü ve devriye anlamlarına gelir.

631
Yılgayah: Yeni yıl demektir (Türklerde Nevruz Bayramı’na denk düşer). Resmi Türkiye Türkçe’sine
uygun söyleyiş aslında “Yılgayak” olmalıdır. Ancak Anadolu halk ağzına uygun bir aktarmada özgün
biçim olan “Yılgayah” da yanlış olmayacaktır. Fakat bu durumda sondaki “H” harfini gırtlaksı söylemek
daha uygun düşecektir. Kelime anlamı yılın geçişi demektir. Her ne kadar
Yılgamak/Çılgamak/Cılgamak fiili kaymak (özelde paten kaymak) anlamına gelse de, ikincil anlamı da
yeni yıla demektir ve Türkçe’de “Yıl” sözcüğü ile “Kaymak” fiilinin bileşimine de uygun bir söyleyiş
oluşturur (Yıl-kaymak).
632
Yılgırmak: Tebessüm etmek manası dışında Kıvrılmak veya Kıvranmak manası da bulunur. Birbirine
uzak gibi görünen bu iki anlamın birbiriyle olan alakası aslında son derece mantıksal olup, tebessüm
etme durumunda yüz hatlarının veya ağzın kıvrılmasının bir sonucudur.
633
Yılmaya: Söylencelerde adı geçen uçan devedir. Bazen de ata benzeyen kanatlı bir deve olarak
bahsi geçer. Sözcüğün birinci kısmı Yıldırım kelimesiyle aynı kökten gelir, Yılmanık sözcüğü parlak
mânâsı taşır. İkinci kısmı oluşturan “Maya” sözcüğü ise bazı lehçelerde tek hörgüçlü deve, bazılarında
ise dişi deve manası taşımaktadır.
634
Yiğremek: “Bilinmez olmak” şeklinde izah edilen kelime Türk kültüründe bilinmez güçlerle veya
varlıklarla iletişim kurulmasını veya bunlardan korkularak kaçınılmasını ifade eder. Bu fiilden türeyen
Yiğrek/İğrek sözcüğü bilinmeyen varlık anlamına gelir. Ayrıca bilimde (özellikle de matematikte)
bilinmeyen kavramları veya değerleri tanımlamakta kullanılır. Bu bağlamda Türk geleneğinde
bilinmeyen değerin işareti “Y” harfidir (Batı kültüründeki “X” gibi).
635
Yoğtaşı: Yontularak silindir hale getirilmiş büyük bir taşın ortası delinerek bir sırık geçirilir ve iki
ucundan birleşen tahta kulplar takılır. Toprak dam, ahır tabanı veya avlu zemini düzeltmek için
kullanılır. Sözcüğün farklı bir söyleniş biçimi olan “Loğtaşı” Ermenice ile ilişkilendirilse de hangi dilden
diğerine geçtiği tam olarak net değildir. En azından her iki dil ile de uyum göstermektedir. Üstelik
Türkçe’de “L – Y” dönüşümü bazı lehçelerde görülen bir durumdur. Yoğ/Yuğ/Yuw/Yuv kökü
küresellik, silindir olma veya yuvarlanma bildirir.

636
Yokatıcı: Yokedici anlamına gelen bir sözcüktür. Modern popüler kültürün etkisiyle Türk
Dünyasının bazı yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Terminatör”ü ifade edecek
biçimde anlam kaymasına uğramıştır. “Yokadıcı” olarak da söylenir.
637
Yorumak: “Metod uygulamak” olarak izah edilebilecek yan anlamlardan biri tercih edilmiştir. Asıl
kök anlamı “Işık tutmak” veya “Aydınlatmak” şeklindedir. Bunun dışında Anadolu Türkçesi’nde
Yormak fiili ile ifade edilen (özellikle rüya için kullanılan) “Tabir etmek” manasını karşılar. Aslında ses
düşmesi ile ortaya çıkan Yormak fiilinin -yalnızca tabir etmek manası için olmak üzere- doğru söyleniş
biçimidir.
638
Yotkurmak: “Genzi akmak” manasının yanında “Öksürmek” manasına da rastlanır, ancak buradaki
anlam da yine genizle alakalıdır. Dolayısıyla doğru karşılık “Genizden öksürmek” olmalıdır. Aynı
şekilde Yotkurma sözcüğü de geniz akıntısı demek olduğu gibi genizden gelen öksürük manası taşır.

377
639
Yozamak: “Kısır olmak” şeklindeki asıl anlamın yanında “Soyu bozulmak” (Dejenere olmak) veya
“Soysuzlaşmak” şeklindeki yan anlamları da bulunur.
640
Yudarha: Ejderha demek olan kelime Yutmak fiili ile alakası görülmektedir. Ancak Farsça kökenli
“Ejderha” sözcüğü ile benzeşim bulunması da neredeyse kesin gibidir.
641
Yuğalamak: Ölü gömmek, cenaze kaldırmak, cenaze töreni yapmak manalarından başka “Boca
etmek” (toprak, su) anlamları da bulunmaktadır. Bu anlam ölü gömülürken mezara toprak atılması
veya ceset yıkanırken su dökülmesi ile alakalıdır. Ayrıca Yuhalamak (ayıplamak) fiili ile olan bağlantısı
üzerinden kişiyi kınamak amacıyla toprak etmek demektir.
642
Yula: En yakın manasıyla rüya olarak aktarılan bu sözcük aynı zamandiİnsan ruhunun uyku
esnasında bedenden geçici olarak ayrılabilen hareketli kısmıdır. Hayal gücü anlamı da taşır. Sözcüğün
bir diğer anlamı ise “meşale" demektir ve ruhun bir tür ateş veyâ ışık (enerji) olarak algılanmasının bir
sonucudur. Zol/Yol/Yul (tâlih) kelimesiyle de bağlantılıdır.
643
Yulamak: Rüya görmek şeklinde açıklanan bu sözcüğün tam anlamı gerçekte ruhun hareketli
kısmının bedenden ayrılarak soyut diyarlara yolculuk yapması demektir. (Eski Türk inançlarında
hareketli ve sabit ruhlar birbirinden farklı unsurlardır.) Hareketli ruh insan vücudunu geçici olarak
terkedebilir. Bâzen bu durumu hissetmek bile mümkün olmayabilir. Ayrıca sıradışı, esin kaynağı
rüyâların görülmesi için de “Yulamak” tâbiri kullanılır. Sözcüğün ayrıca kurtarmak manası da vardır.
644
Yunlamak: Lif sürmek anlamına gelem fiil ayrıca Yün > Yun dönüşümüyle “Yün kırkmak” manasına
da sahiptir. Ancak ekin Türkçe’deki işlevi bu mananın kullanılmasına pek müsait değildir.
645
Yuşukmak: “Su fışkırmak” anlamına gelen fiilin “Laubali davranmak” veya “Ukalalık etmek”
şeklindeki ikinci bir anlamı daha mevcuttur. Fakat bu mana aslında “Uşukmak” fiilinin söyleyiş
kolaylığı açısından başına “Y” harfi alarak söylenişinden farklı bir kelime değildir.
646
Yuvamak: “İhmal etmek” anlamı aslında ikincil olup asıl mana kıvırmak, yuvarlaklaştırmak, rulo
yapmak şeklindedir. Aynı durum bu fiilden türeyen ve yuvarlanmak ilk manasına sahip olan
Yuvanmak (teselli olmak) ve yuvarlatmak anlamındaki Yuvatmak (teselli etmek) fiilleri için de
geçerlidir.
647
Yuvha: Yılanların atası olan ve normal yılanlara göre çok büyük bir varlık olarak algılanır. Moğolca
Zuha/Zuvha kelimesi ateş ve ocak mânâları taşır. Ejderhaların ateş saçan varlıklar olması ile ilişkilidir.
648
Yükünmek: “Secde etmek” manası anlam kayması/genişlemesi ile “Namaz kılmak” fiilini de ifade
etmekte kullanılır.
649
Zambu: Yakutlara göre Cennet’te büyüyen Yaşam Ağacıdır. Tanrıça Kupay/Kübey bu ağaçta yaşar
ve göğüsleriyle insanlığı besler. Dört nehrin kaynaklandığı bu ağacın dibinde bir ejderha yatar.
Sözcüğün etimolojisi netleştirilememiştir. Çevre kültürlerle etkileşim var gibi gözükmektedir.
650
Zol: “Hat” anlamında kullanılan sözcük aslında “Y-Z” dönüşümüyle Türkçe “Yol” sözcüğünün farklı
bir söylenişinden başka bir kelime değildir. Ancak anlam özelliştiği için bu söyleyiş tercih edilmiştir.
651
Zögey: Eşek arısı veya Yaban arısı demektir. Moğolca kökenli olma olasılığı yüksektir. Kelime
kökünde birşeyler taşımak, nakletmek ve acı çektirmek anlamı vardır. Arı, Moğol halk kültüründe
378
kutlu bir hayvan sayılır. Efsaneye göre Bürküt (Kartal Tanrı) en iyi yiyeceğin ne olduğunu merak eder
ve bunu öğrenme görevini arıya verir. Yaban arısı konduğu her canlının etini ısırır ve canını yakar.
Gökte dolaşan arıya kırlangıç rastlar ve en iyi etin insan eti olduğunu arıdan öğrenir. Ancak ısırarak
arının dilini koparan kırlangıç, konuşma yeteneğini yitirmesine neden olur. Kartal arıya sorduğunda
aldığı yanıtı yılan sesine benzeterek en iyi etin yılan eti olduğuna karar verir. O günden beri arılarak
vızıldamaktadır ve kartalların da en sevdiği yiyecek yılan etidir.

KAYNAKÇA – Sözlükler
1. MOĞOLCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Ferdinand Lessing, TDK Yayınları, 2003, 2 Cilt, Çeviren: Günay Karaağaç
2. YAKUTÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Yuriy İvanoviç Vasiliev (Cargıstay), TDK Yayınları, 1995
3. AZERİCE – TÜRKÇE SÖZLÜK, Yaşar Akdoğan, Deniz Kitabevi, 1999
4. TÜRKMENCE – TÜRKÇE SÖZLÜK, Mehmet Ölmez, Talat Tekin, Simurg Kitabevi, 1995
5. ÖÇZBEKÇE – TÜRKÇE KARŞILIKLAR KILAVUZU, Ertuğrul Yaman, Nizamiddin Mahmud, TDK Yayınları, 2000
6. KAZAKÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Kenan Koç, Ayabek Bayniyazov, Akçağ Yayınları, 2007
7. KIRGIZ SÖZLÜĞÜ, Konstantin Kuzmiç Yudahin, TDK Yayınları, 1998, 2 Cilt, Çeviren: Abdullah Taymas
8. TUVA TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Klara Kuular, Ekrem Arıkoğlu, TDK Yayınları, 2003
9. ÇUVAŞÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK (Ek: Atasözleri ve Deyimler), Emine Ceylan, Simurg Kitabevi, 1996
10. TATARCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Halil Açıkgöz, Fuat Ganiyev, İnsan Yayınevi, 1997
11. KARAÇAY – MALKAR TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Ufuk Tavkul, TDK Yayınları, 2000
12. KIPÇAK TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Ahmet B. Ercilasun, Hanifi Vural, TDK Yayınları, 2000
13. TÜRKÇE – BAŞKURTÇA SÖZLÜK, G. D. Zeynullina, Başkortostan Kitep Neşriyeti, 1996
14. HAKASÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Erdal Şahin, TDK Yayınları, 2000
15. TÜRKÇE SÖZLÜK, Kolektif, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1945
16. TÜRK DİLİ SÖZLÜĞÜ, Orhan Hançerlioğlu, Remzi Kitabevi, 1992
17. TÜRK DİLİNİN ETİMOLOJİSİ SÖZLÜĞÜ, İsmet Zeki Eyüboğlu, Sosyal Yayınlar, 1998
18. TÜRKİYE’DE HALK AĞZINDAN DERLEME SÖZLÜĞÜ Cilt: 1-12, TDK Yayınları, Ankara, 1963-1982
19. GAGAVUZ TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Nikolay A. Baskakov, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991
20. ALTAYCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Nikolay A. Baskakov, 1999, TDK Yayınları, Çeviren: Emine G. Naskali
21. YAKUT DİLİ SÖZLÜĞÜ, Edouard K. Pekarskiy, TDK Yayınları, İstanbul, 1945
22. YENİ UYGUR TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Emir Necipoviç Necip, TDK Yayınları, 2005, Çeviren: İ. Kurban
23. KARŞILAŞTIRMALI TÜRK LEHÇELERİ SÖZLÜĞÜ, Ahmet B. Ercilasun Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991
24. AZERBAYCAN DİLİNİN İZAHLI LÜGETİ, Eliheyder Orucov, Elmler Akademiyası Neşriyatı, Bakı, 1966
25. KIRGIZ TİLİNİN ETİMOLOGİYALIK SÖZDÜGÜ, Kasımbek Seydakmatov, İlim Basması, Frunze, 1988

İnternet Sözlükleri
1. Türk Dil Kurumu – Sözlük Veritabanları, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu
2. Starling Etymology (The Tower of Babel) – Dünya Dilleri Etimolojik Veritabanı, Sergei Starostin
3. Freelang Dictionary, İnternet Sitesi – Dünya Dilleri Sözlükleri Veritabanı

379

You might also like