Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 16

20 GÜNLÜK EDEBİYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ

Politik
2 Kasım 2019 Cumartesi

SAYI: 270

Resim: Sinan Hezer

Renklerin ruhu
Kürt resim sanatının sembolik varlığı
◗ Kuzeyin Sümer’e gelen zeki ◗ Türkiye bazında ele aldığı-
yıldızı İştar, bugün feminist mızda aslında herkesin bildiği
hareketin önemli sembolle- üzere etkili ressamların çoğu
rinden. Semboller önemliydi. “Türk sanatçı” diye anılıyor.
Her çağın belirleyici ve toplu- Bu, bütün sanat dalları için
lukların düşünce dünyalarını geçerli. “Kürt diye bir şey yok-
hakimiyet altına aldığı “nega- tur”, “doğulu vatandaşlar”,
tif-pozitif” sembolleri vardı. İlk “Kürt kökenli vatandaş”, “terö-
uygarlıklar çeşitli sembollerin rist Kürt”, “benim Kürt’üm”.
etrafında birleşip şehirler ve Bunlar Kürt kültürel üretimi-
onları koruyup besleyen or- nin önündeki engel söylem-
dular kurdular. lerden sadece birkaçı.

Serdar MUTLU* oluşturduğu bütün sembollere karşı savaş ilan


edildi. Müzikler, hikayeler, bayraklar, resimler, hey-


keller, keşifler, hatta kıyafetler ve yemekler bile

S
anatın Kürdistan’daki tarihini başkaların- yok sayıldı. Yok edilemeyen unsurlar da milyon
dan okuyoruz. Nedeni basit, çünkü bir sö- dolarların harcandığı asimilasyon programlarıyla
mürge coğrafyasından söz ediyoruz.  hegemon kültürün üretimiymiş gibi sunuldu
Kürdistan’ın yaklaşık 400 yıl önce ikiye bölün- (Türkiye, İran, Irak, Suriye). Kürtlerin merkezi sis-
mesinin politik sonuçları bir yana toplum-tarih- temde bir ulusal statüsü ve resmi tarihi kabul
sel bir travmanın başlangıcı yaratıldı. Sünni ideali edilmediği için bu coğrafyadan çıkan çoğu şey
benimseyen Osmanlı İmparatorluğu ve Şia yapı- bugün vardığı anlam karmaşasının doğurduğu soru- sömürgeci rejimlerin arşivlerinde “gelenek-görenek”
salcılığıyla dizayn edilen yeni İrani Devlet geleneği- lar ağına kadar, insanın sembolleşme isteğinin kay- olarak yer aldı. Fakat bütün bunlar teknolojinin ve
nin ayrıldığı yer Zagros dağlarıydı. Bu olaydan nağını ve sürecini tartışmak her daim ufuk açıcıdır.  bilgi dünyasının önüne geçilemez büyümesiyle be-
binlerce yıl daha eski kaynaklardan aldığımız refe- raber farklı bir hal almaya başladı. Bu yeni kültürel
ranslara baktığımızda bu dağlarda ve eteklerinde bir İstilaya karşı direniş savaşta -belki de gerilla fenomeninden kaynaklı-
Kürt kültürleşmesi çoktan oluşmuştu. Buranın ikiye Bir şey düşünürsün ama senden önce başkası stratejik düşünmenin yanında hızlı ve taktiksel olan
bölünmesi dönemin en belirleyici topluluklarından yapar. Ortadoğu insanının kaderi tam da budur. da daha görünür ve başarılı olacaktı. 
birinin ulusal geleceğine ağır darbe vurmuş oldu. Böyle gelişti. Düşünülen sembolün veya kurgulanan
Bunu yüz yıl önceki dörde bölünme takip etti. yaşam biçiminin başka eller tarafından hayata geç- Sanatta yok sayılan Kürtlük
miş olmasının iki temel ayrımı vardır. Birincisi; kafa- Özverili bir yaklaşımla Kürt resim sanatının tarihi
Semboller coğrafyası mızdaki düşünceyi sembollere dönüştürmeyiz, üzerine açıklayıcı işler ortaya konabilir. Arşiv sömür-
En eski hegemonların (Sümer, Akad, Babil) kaynak- çünkü o sembolü yaşıyoruzdur. Sembollerin pers- geci rejimlerin şifresi kaybedilmiş kasalarında olsa
larında bu dağlardan üreyen sembollere sıkça rastla- pektif sunma özelliği vardır. Açıkçası yolunu gördü- da -sözlü tarih hariç- genel geçmişin büyük bir kıs-
rız. Sümer tanrıçaları ve sembolleri kuzeydeki ğün için ışığa ihtiyacın yoktur. İkincisi; zengin zihin mına ulaşamıyor oluşumuz, geleceği inşa edemiyo-
dağlardan gelirdi. Kuzeyin Sümer’e gelen zeki yıldızı dünyasının sembolleştirme potansiyeli yüksek top- ruz anlamına gelmiyor elbette. Türkiye bazında ele
İştar bugün feminist hareketin önemli sembollerin- luluklar, görece daha az uygarlıksal üretim sahibi ve aldığımızda aslında herkesin bildiği üzere etkili res-
den. Semboller önemliydi. Her çağın belirleyici ve daha renksiz zihin dünyasına sahip diğer topluluklar samların çoğu “Türk sanatçı” diye anılıyor. Bu, bütün
toplulukların düşünce dünyalarını hakimiyet altına tarafından istilaya uğrar. Buradaki istiladan kasıt yal- sanat dalları için geçerli. “Kürt diye bir şey yoktur”,
aldığı “negatif-pozitif” sembolleri vardı. İlk uygarlık- nızca yağmalanan şehirler ve katledilen insanlar “doğulu vatandaşlar”, “Kürt kökenli vatandaş”, “terö-
lar çeşitli sembollerin etrafında birleşip şehirler ve değil, aynı zamanda çalınan kültürdür.  rist Kürt”, “benim Kürt’üm”. Bunlar Kürt kültürel üre-
onları koruyup besleyen ordular kurdular. Tam da burada direniş kültürü doğuyor. Artık salt timinin önündeki engel söylemlerin çok azı. Belki de
Bilindiği üzere en eski semboller mühendisliği de doğaya karşı -çoğunlukla fiziki- değil, her çağın he- bu yok sayma politikaları “bana bir parça ekmek
Zagros halklarının nüfuz ettiği -multikültürel tapınak gemonyasına karşı zihinsel, kültürel, sanatsal direniş veren Kürt”e evrilmeden önce Kürt sömürgecilik
olma özelliği de taşıyabilecek olan- Xerabreşkê (Gö- de başlıyor. Kürtler ontolojik olarak daha çok ikinci karşıtı sanatçılar bu dışlayıcı politikaları tarihe göme-
beklitepe) tarihi alanıdır. Orada gördüğümüz ka- noktadaki sömürülen pozisyonunda duruyor. Kürtle- cek. Bu “herkes” için en hayırlısı olabilir.
bartma resimler Zagrosların etkisinde kalan rin, uygarlığa karşı ulaşılmaz ve “dost” olan dağlarda
toplulukların sembollerini yansıtıyor. Her topluluğun konumlanması bir yenilgi değil, doğal yaşam biçi- Kürtler kendi sembollerini oluşturuyor
ayrı fablı var ve muhtemelen yaşadıkları bölgelerde miydi. Ancak 21. yüzyıl dünyasındaki merkezi uygar- Tüm bu hikayenin içinde Kürt resim sanatı, dire-
zihinlere fiziksel veya metaforik olarak yerleşmiş lığın artık tek tuşla dağlara ulaşabiliyor olması teorik niş kültürünün temel taşlarından olma misyonunu
canlılar resmedilmiş. Burada bir varoluş ifadesi var ve altyapısının çok güçlü olduğu, çok alanlı stratejik bir almış oluyor. Kürt resmi son yıllarda Güney Kürdis-
bu semboller hayatta kalmanın ve doğayla sürdürü- direniş biçimi gereksinimi doğurdu. Kürt’ün, kapita- tan’da ve Rojava’da daha özgür bir üretim zemini
len birlikteliğin tezahürüne benziyor. Güneybatı Ak- list uygarlığa karşı en basit haliyle ismini var etmesi buldu. Dijitalleşme çağıyla birlikte hareket alanını
deniz’deki mağara resimleri de benzer kontekste, bile kolay olmadı. Ancak fiziki varlığını koruma mü- evrensel düzleme taşımaya başlıyor. Özellikle Ko-
fakat daha küçük avcı grupların varoluşsal sembol- cadelesi devam ederken sembolik varlık oluşturma banê direnişinden sonra Rojava direnişine odaklı
leri olarak düşünülebilir.  refleksleri, karşılaştığı sömürgeci baskı mekanizma- bir üretim göze çarpıyor. Yaşanan hemen her olay
ları tarafından sert bir biçimde bastırıldı.  Kürt ressamlar tarafından bir şekilde belgeleniyor.
Sembollere neden ihtiyaç duyuldu? Ve nihayetinde Kürtler kendi sembollerini oluştur-
Peki semboller ve direniş kültürü arasındaki tarih- Kültürel savaşta gerilla maya başladıkça ve var olanı koruyacak mekaniz-
sel ve felsefi bağ nasıl oluştu? Her düşünsel varlığın Ulus-devletin klişesi haline gelmiş “bir halkı yok mayı geliştirdikçe “geleceğin tarihi”nde söz sahibi
neden bir sembolü oluştu? Her olgu neden geride etmek istiyorsan, önce dilini ve kültürünü yok ede- olmaya başlıyor. 
bir sembol bırakma isteği duydu? Neden mezar ta- ceksin” tezi belki de en çok Kürtler üzerinden çok
şına ihtiyaç duyulduğundan tutalım, modern sanatın boyutlu şekilde pratiğe geçirilmek istendi. Kürtlerin * Master in Zurich University of the Arts

Herausgeber: Medya Presse-und Werbeagentur GmbH Hans-Böckler-Str. 16 63263 Neu-Isenburg Geschäftsführer: Ahmet Yücedağ Ver. Redakteur: Özgür Reçberlik politikart@yeniozgurpolitika.org
Sa n a t v e
direnis P. PICASSO/GUERNICA

◗ Direnmenin en soylusu olan sanat; derinliği, yüksek-


H
ayal ettikleri- taşınmış nice ezgi bir tek
mizi gerçe- devrine direnmekle kal-
liği, ağırlığı, etkinliği sınırlanamayan özelliğiyle bir tıl- ğine en yakın mamış; tüm zamanlara
sım, bir büyü ve hiçbir silahta bulunmayan, menzili şekliyle dışarıya çıkar- meydan okuyarak o her-
sonsuz kudrettir. İhtiyaç duyduğu şey; sadece nota, tıp başkalarının zih- keste farklı tercüme edi-
ninde sarsıntıya len dilini de hiç
renk, mineral ve kelimelerden ibarettir. dönüştürebilmek diye kaybetmemiştir.
tarif ediyorum ken- Edebiyat da, müzik de
Gülizar KILIÇ*
dimce, sanatı. Zira içi- birbiriyle kıyaslanamaya-
◗ Kötülüğü seçenlerin taşları haksızlıkla döşenirken di- mizde yarattığımız cak kadar eşsiz güzelliği
ğerlerine şüphesiz ki direnmek düşecektir... Öyle ya resmi, sesi ya da hissi aktarabilmek barındıran iki daldır kesinlikle. Fakat
da böyle, ufak ya da büyük, geçmiş ya da şimdi hiç ikinci bir yaratma eylemidir ve şaşır- halen emekçisi olduğum resim sa-
tan, mucizevi bir gelişmedir. natı, renklere bezenmiş diliyle umu-
farketmez; yok edilen her güzel şeye karşı sesli, ses- Genlerimizle taşınan bu gücün, ya- dun ve karşı duruşun da rengidir.
siz, güçlü, güçsüz direnmek, doğamızda olan bir şey- şamdan topladığımız sayısız veri ile Özgürlük ve demokrasi mücadele-
karılıp öğütüldükten sonra aldığı son siz olmuyor ne yazık. Sanat bu müca-
dir... Bilincimizle yükselir. şekil, pekala bir canlının doğuşu gibi- delenin önemli bir parçasıdır. Çünkü
dir ve en güçlü ölümsüzlük eylemidir. sanat bir yanıyla çağına tanıklıktır.
Tek cümlelik anlatımla, ölüme diren- Hafıza oluşturmaktır. Bugün on bin-
mektir. lerce yıl öncesine dayalı bilgilerimiz
İçinde iyi ile kötüyü aynı anda taşı- bu tür hafıza oluşturma etkinliklerin-
yan ve bunlardan birini daha çok den de beslenmektedir.
besleyen insanların yol ayrımında Michelangelo ”Ademin Yaratılışı”nı
yönlerini belirleyen olumlu enerjidir. resmettiği tavanda, Tanrı’yı insan
Kötülüğü seçenlerin taşları haksız- beyninin içine yerleştirirken yaratanı
lıkla döşenirken diğerlerine şüphesiz yarattığımıza dair bir şey mi demek
ki direnmek düşecektir. Öyle ya da istemiştir?
böyle, ufak ya da büyük, geçmiş ya da İspanya iç savaşını ve faşizmin yıkı-
şimdi hiç farketmez; yok edilen her mını anlatan Guernica tablosu için
güzel şeye karşı sesli, sessiz, güçlü, ”Bunu siz mi yaptınız?” diye soran
güçsüz direnmek, doğamızda olan Nazi subayına; ”Hayır siz yaptınız”
bir şeydir, bilincimizle yükselir. diyen Picasso’nun tablosu kadar, ver-
Direnmenin en soylusu olan sanat; diği cevap da bir direniş ve sanat
derinliği, yüksekliği, ağırlığı, etkinliği değil midir?
sınırlanamayan özelliğiyle bir tılsım, Görmenin, hissetmenin, mantığın,
bir büyü ve hiçbir silahta bulunma- aklın ve vicdanın tuvale dökülmüş
yan, menzili sonsuz kudrettir. İhtiyaç halidir...
duyduğu şey, sadece nota, renk, mi- Gezi Direnişini dev boyutlu duvara
neral ve kelimelerden ibarettir. Jean- resmeden ressamın ayni boyuttaki
luis Jaubertt’in dediği gibi duyarlığıdır.
”Sanatçının dünyayı değiştirmek için Bu tür örnekleri çoğaltmak müm-
sözlerden, renklerden notalardan kün. Sanatçılar her zaman otoriteye,
başka bir gücü yoktur.” Ama bu güç zulme baskıya savaşa karşı durmuş-
hafife alınmamalıdır. Çünkü insanın lar, haksız zulümler ve ölümler karşı-
diğer güç ve araçları kullanabilmesi- sında ağırlığını koymuşlar, çağına
nin koşullarından biridir. tanıklık ederken, özgürlüğünü ve öz-
”Gerçekliğin sanat aracılığı ile bi- günlüğünü kontrol altına almaya ça-
lince çıkarılması yaşamın tüm alanla- lışanlara karşı muhalif tutum
rını kapsar.” izlemişlerdir.
Tarih öncesinden bu yana, mağara Çünkü; sanatçının bizzat kendisi
duvarlarından günümüzün kilise, han üretim araçlarının sahibidir, başından
ve saraylarına dek sadece bir süsleme sonuna üretim sürecini kendisi belir-
değil, uzun uzun şeyler söyleme üze- ler kendisi yönetir. O nedenle kendi
rine işlenmiş nice eser, taş tabletler- ürettiğine yabancılaşmaz. Hiç bir oto-
den saten sayfalara yazılmış nice söz riteye de boyun eğmez.
ve iliklerimizle bir nesilden diğerine * Ressam
3
Sanatta iktidar ve benim dünyam
◗ Sanat piyasası denilen bir
piyasanın olduğunu bilir-
dim ama bir gün dönüp
dolaşıp bana da dokuna-
cağını hiç bilemezdim.
Hayatımda hiç bu kadar
temkinli hareket etme-
miştim. Her yanı batak-
lık. İyiyi doğruyu,
ilkelisini, piyasacısını ayırt
etmek çok zor. Öyle bir
ortam ki ben bu camiayı
hiç tanımıyorum. Her
taraf sahtelik kokuyor.

G
ünlerdir yazmaya çalışıyo-
rum ama tek bir kelime bile
yazamadım. Benim için bir
ifade biçimi olan sanatı ben genel bir
değerlendirmeyle anlatamam. Bu
yüzden, bu yazıyı yıllar yılı sanat yahatinden sonra bir süredir Londra’da o bildim bileli resim yapan ben, hiç bu kadar yalnız ol-
okullarında konuştuğumuz kavram- da. Arkadaşım dünyada birçok yerde sergi mamıştım. Her taraf sahtelik kokuyor. Yıllardır yaptı-
lara boğmadan, entelektüel sevi- açmış ama Türkiye’den şu ana kadar hiç ğım sanata karşı ne oldu da kendimi bu kadar
yemi kanıtlarcasına cümle başı davet almamış. Dün İstanbul’dan bir küra- yabancı hissediyorum? 
verilen referanslara ve onların pek törle konuşmuş, konu bana gelmiş. Ben Bu gün bana sanatın ne demek olduğunu sorarsa-
kıymetli sözlerine yer vermeden de hiç davet almadım. Hoş ben de yanaş- nız buna cevap veremem. Hiç kimse buna cevap ver-
düşüncelerimi yazmak istiyorum.  madım zaten. Küratörün dostça tavsiye- mek istemiyor gibi. Bunu söyleyecek cesareti
Yağmurlu bir Londra sabahı. sini iletiyor: ”Çok doğrudan veriyor kendinde bulamıyor kimse. Düşünün ki bir insan sa-
Beyrut’tan yeni döndüm. Minik bir bağlamını. İşlerini kodlamayla yaparsa bu- natın kendisi için ne demek olduğunu söyleyemesin.
ZEHRA DOĞAN
bahçeye bakan pencereye değen rada onunla çalışmak isteyen sanatçılar Bu tanrısal güç ve hiyerarşi nereden geliyor? Sanatı az
yağmurun ritmi eşliğinde konuşu- var.” İyi de kodlama nasıl yapılır? İçindeki buçuk değerlendirmeye kalkalım, sanırım hepimizde
yoruz gazeteci arkadaşımla. Ona Beyrut’taki gecenin derdi anlatmaktan çok, anlatımı dolambaçlı yollar- bir süreden sonra kem küm başlar. Nasıl da uhrevi bir
gösterilerini anlatıyorum. Ödül alan iki gazeteci hariç dan anlatıp, bir de altına usulünden cilalı bir kav- kavram haline gelmiş sanat! Çok ünlü bir sanatçının
herkes inanılmaz pahalı giyinmişti. Bambaşka bir ramsal metin döşeyip mi sunayım? Bir de buna eserlerini izlerken bir şey anlamadığımızda birilerinin
dünyaydı ve ben bu dünyada kendimi hiç iyi hisset- felsefik bir değer havası katıp ”ürünü” pazarlamam bize birşey demesine de artık gerek yok, biz kendi-
medim. Ardından ödüller büyük gösteriler eşliğinde mı gerekiyor? Anlaşılmadığında ise ”siz anlamazsı- mizi hemen anlamaz olarak görmeye başlıyoruz. Ese-
verildi. Ödüller savaş alanlarında çalışan ve mesleği nız” mi diyeyim? Sanırım piyasa sanatçısı böyle do- rin bizim için bir anlam ifade etmediği gerçekliğini bir
nedeniyle tutuklananlara verilmişti. Sanki gerçek acı ğuyor diye düşünüyorum bir an. türlü göremiyoruz. Hep suçu kendimizde arıyoruz.
ve savaş dolu bir dünyada yaşayan gazetecileri bir an- Ama baktığında kendine muhalif denen sanatçı da Tıpkı açlıktan kırılan insanların herkesten önce onla-
lığına bambaşka bir gezegene ışınlayıp ödüllerini azımsanmayacak derecede. Bir ülkede kendine bu rın de kendini günahkar görüp sürekli günah çıkar-
verip geri göndermek üzere hazırlanmış bir gece gi- kadar çok ”muhalifim” diyen sanatçının olması ması gibi. 
biydi. Gecenin sonunda ise bambaşka bir an başladı, demek, o ülkede devrimin kaçınılmaz olması demek Oysa insanın kendisi için bir ifade biçimi, bir haki-
büyük şovlar eşliğinde açık artırmayla sanat eserleri değil midir? Ama manzara tam tersini söylüyor bize. kati arama yolu değil miydi sanat?
satışa çıkarıldı. Zengin insanlar birbiriyle yarışmaya Burada tuhaf giden bir şey var. 
başladı, bir anda birkaç resim ve heykel binlerce do-
lara satılmış oldu. Orada aslında hiç birimiz o dev sah- Şaşkına uğratan manzara…
nede satışa sunulan resimleri tam olarak Son zamanlarda Avrupa’da katıldığım birçok prog- ◗ Yaratım süreci çok özel bir süreç-
görmemiştik. Ama her nedense yine de göremedik- ramda sözde muhalif diye tanıtılan Türkiye’den sanat- tir, kendini hissedersin, çizgilerle
leri o şeye sahip olmak için salya akıttı salondakiler. çılarının ismini duyuyorum. Madem bu kadar
Ben bunları anlatırken, ”Sergi gezerken çok şeyi anla- muhalifler, nasıl olur da Türkiye’de bu kadar iyi bir akarsın, bir bağlamın bir derdin
mıyorum” diyor arkadaşım. ”Ben de” diyorum. Yü- yaşam sürebiliyorlar? Üstelik bu tip kişilerin sergile- vardır. Onu o yaratım sürecinde
zünde tuhaf bir şaşkınlık beliriyor. Bir süre sonra rinde hep konsoloslar, hükümetten siyasetçiler, içişleri
vedalaşıp dışarı çıkıyorum evden. bakanından, ticaret dünyasından birçok insan boy
yaşayarak yaparsın. Ben başka-
Birkaç günlüğüne Londra’dayım yine. Oldukça gösterebiliyor. Sadece bu manzara bile insanı şaşkına ları beğensin diye iş yapmadım.
sıcak bir sanat çevresi var bu kentin. Anarşist ruhu uğratıyor. Ya gerçekten onlar muhalif ve benim ülkem Cezaevindeki işlerimin hepsi
hala yaşatan sanatçıların oluşturduğu sıcak bir ortam çok demokratik ya da onlar yalaka diğerleri de yalaka
var. Ama yine de tepede başka bir sanat sınıfı hakim sevicisi.  kendimi ifade etme çabamdı.
burada da, hatta en çok burada. İki büyük zıtlığın bir Sanat piyasası denilen bir piyasanın olduğunu bilir- Sadece bu, bu kadar basit, basit
arada yürüdüğü yerdir Londra.  dim ama bir gün dönüp dolaşıp bana da dokunaca- olduğu kadar kendi ve bu basit-
Sabahın erken vakti, bir sergiyi birlikte gezme sö- ğını hiç bilemezdim. Hayatımda hiç bu kadar temkinli
züyle dünyanın en prestijli sanat akademilerinden hareket etmemiştim. Her yanı bataklık. İyiyi doğruyu, liği yaşamak için geçen uzun bir
Royal Academy of Arts’da akademisyen arkadaşımla ilkelisini, piyasacısını ayırt etmek çok zor. Öyle bir süreç. Düşünceleri serbest bırak-
buluşuyoruz bir kafede. Yoğun bir Avrupa sergi se- ortam ki ben bu camiayı hiç tanımıyorum. Kendimi
mak zorlu bir süreçtir.
4
Bir sanat diktatörlüğü var! 
Birileri kimlere sanatçı diyeceğimize, hangi eser-
lere hayran kalmamamız gerektiğine, hangilerine
milyonlar dökmemiz gerektiğine karar veriyor, oluş-
turdukları algı oyunlarıyla beğenimizi yönlendiri-
yorlar. Yani bir pazar oluşturuyorlar. Eserleri bir
yatırım gibi görüyorlar. Eserlerin birçoğu evlerinde
bir değil bankalarındaki kasalarında duruyor. Bir ço-
ğunu kendileri bile görmüyor. Türkiye’de çok ünlü
bir ailenin evine kuaförlüğe giden bir arkadaşım
anlatmıştı, ”Kadın bir yandan saçlarını yaptırırken
bir yandan da satışa sunulan resimleri takip edip
hızlıca almak adına eserin yüzüne bile bakmadan
üst üste alım yapıyordu. Satıştan sonra ‘paketi boz-
madan depoya kaldırın’ diyordu. Bankasının depo-
sunda kendinin bile bilmediği kadar çok eser
varmış” demişti. Bir sanatçı için korkunç bir durum
bu. Ellerinde parayı tutan bu insanlar köle paza-
rında köle alır gibi eser alıyorlar. Alırken kıstasları ise
çok bilindik; sanatçının isminin olması, piyasasının
olması. Genç ise piyasaya gelecek vaadediyor ol-
ması. Biraz şüphe varsa ona da çözüm var; koleksi-
yonerlerin çoğu kendisinden iş aldığı sanatçının
değerini artırmak için sanat dergilerine para verip basit, basit olduğu kadar kendi ve bu basitliği yaşa-
hakkında yazı yayınlatıyorlar. Bu kadar acımasız ve mak için geçen uzun bir süreç. Düşünceleri serbest
ruhsuz bir camiaya tamamen duyguya dayalı bir iş bırakmak zorlu bir süreçtir. Hepimiz kendimizdeki
satan sanatçı için hayat aslında çok zor olmalı.  basitliği büyüdükçe yitiriyoruz. Her işin bir alıcısı,
Daha geçen ay bir olay yaşadım. Amerika’nın en pazarlayanı ”bileni” var. 
ünlü koleksiyonerlerinden bir mail aldım: ”Bana dos-
◗ Sanat dünyasında itaatkar bir
yanı ve fiyatını yolla!” Bunca çabanın böylesi bir ma- Peki nedir bizim bilmediğimiz şey? ”sanatsever toplumu” yara-
ille hüsrana uğraması kadar kötü bir şey olamaz. Kim biliyor? Biliyorsa ne yapıyor?  tılmış gibi. Ünlü bir sanatçı-
Hakaretlerin en büyüğünü yapar bunlar. Bu koleksi- Sanat dünyasında itaatkar bir ”sanatsever top-
yonerin 30 milyon dolarlık bir koleksiyonu varmış. lumu” yaratılmış gibi. Ünlü bir sanatçının işi kapış nın işi kapış kapış gidiyor.
Herhalde en az otuz bin kere ”fiyatın nedir” deme kapış gidiyor. Diyelim ki iyi bir sanat gerçekten rağbet Diyelim ki iyi bir sanat ger-
ukalalığını yapmıştır bu adam.  görüyor, acaba gerçekten ona iyi bakıyor muyuz, onu çekten rağbet gören, acaba
Lafı dolandırmaya gerek yok; bin yıllar öncesinde özümsüyor muyuz? Onu dinliyor ve kendimizi onda
sanatın bu hale gelmesine neden olan tohumların buluyor muyuz? Onu bir bağlama oturtuyor muyuz? gerçekten ona iyi bakıyor
nasıl atıldığı hikayesini hepimiz biliyoruz. Sadece ye- Yoksa herkes aldı, sanatçı ilerde çok para edecek diye muyuz? Onu özümsüyor
tenekli ya da deha sahibi bazılarının tekelinden çıka- yatırım amaçlı mı alıyoruz eseri? O zaman sanatçının
rak, insanlığın bir (boyutuna) çehresine bir kuyumcudan ne farkı kaldı? İçimizdeki hayatın
muyuz? Onu dinliyor ve
dönüştüğünde, sanatın kendisi bambaşka bir hal ala- kendisinin sanat olduğunun basitliğini yitirdikçe kendimizi onda buluyor
biliyor oysa. Resmin, heykelin, müziğin, edebiyatın ve zombileşiyoruz. Her alanda zombileştiriyorlar bizleri. muyuz? Onu bir bağlama
tüm diğer duygusal ifadelerin, rollerini güç sınıf ve Sanatın iktidarla benzer seyir göstermesi beni korku-
cinsiyet hiyerarşilerinden arınmış bir toplumda yaşa- tuyor. Bu yüzden sanatımda eylemin olmasından ya-
oturtuyor muyuz? Yoksa her-
ması gerek.  nayım ben. kes aldı, sanatçı ilerde çok
En kötü şartlarda bile hayata karşı duyulan çok Neyse ki bu kadar zorluğun içinden dik duran sa- para edecek diye yatırım
büyük bir aşk ve ruhsal yoğunluk benim için çok natçıların sayısı hala fazla. Bu günlerde Rast Tiyatrosu
önemlidir. Bartol’un Alamut adlı romanında geçen Sanat Yönetmeni Celil Toksöz’ün yönetiminde Gia- amaçlı mı alıyoruz eseri?
şu cümlesi çok çarpıcıdır: ”Hiçbir şey doğru değil, como Puccini’nin “Tosca” adlı operası Amed Şehir Ti-
herşey serbest”. Romanın bu cümlesindeki doktri- yatrosu sanatçıları tarafından Amsterdam’da Kürtçe
nin maddi şeylere ve iktidara yöneldiğinde yok sahneleniyor. Kayyumdan dolayı sahneleri Amed’de
edici olan gücünü gösteriyor. Ancak bu doktrini sahnesiz kalan Amed Şehir Tiyatrosu sanatçıları, üç
ruh/düşünce dünyasına uygularsak, sonsuz bir de- yıldır küçük bir sahnede dur-
neyüstülük (transandans) alanı açıyor: Eğer hiçbir madan çalışıyorlar. O sahneden
şey doğru değilse, araştırma sonsuzdur,. Çünkü dünyaya açıldılar şimdi. Söyle-
bizim hayat süremiz ve bedenlerimizin sınırlarından nenler Kürtçe ama Kürtçe bil-
öteye giden bir alanı açıyor bu ve hayal dünyasında meyen izleyici onları anlıyor,
her şey serbesttir.  performanslarını, sanatlarını
O an akıldışı bir biçimde her şeyi öğrenmek istersi- değerlendiriyor. 
niz ve bana göre bu sanatsal işin yapım aşamasını Arkadaşımla nihayet galeriye
başlatan şeydir.  giriyoruz. Kürt ressamların işleri
Ben sıkça, sanat icra etmenin çok basit bir durum sergileniyor. Karanlık bir odada
olduğunu söylüyorum. Ama bunu söylerken, bize ise Khadija Baker’in bir vide-
sunulan yaratımdan uzak, milyonların harcandığı oartı gösteriliyor. Tekneye attığı
basitlikte işlerden söz etmiyorum. Aslında tüm ebru boyalarıyla suya durma-
bunlar yüzünden, sanatın piyasa haline gelmesi yü- dan bir şeyler yazıyor. Yazdıkları
zünden sanat zorlaşıyor. Tüm bu deli saçması şeyler okunmuyor. Ne bir kalıcılığı var
doğru değil. Benim basit dememdeki sebep, yaratı- ne de yerini bulabiliyor yazdık-
mın uhrevi görmediğimdendir. Yaratım süreci çok ları. O yazdıkça renkler yeniden
özel bir süreçtir; kendini hissedersin, çizgilerle akar- birleşiyor, yazdıkları aniden kay-
sın. Bir bağlamın, bir derdin vardır. Onu o yaratım boluyor. Oturup dakikalarca
sürecinde yaşayarak yaparsın. Ben başkaları beğen- bunu izliyorum. Hiçbir şey de-
sin diye iş yapmadım. Cezaevindeki işlerimin hepsi meden ne de güzel demiş sev-
kendimi ifade etme çabamdı. Sadece bu, bu kadar gili Khadja. 
5
T
ürkiye-Almanya siyasal işbirliğini bir tabloda
bir araya getirdim. Eser ismini Merkel’in ”Wir
schaffen das – Bunu başaracağız” sloganın-
dan alıyor. Sonrasında da Merkel’e ”Artık hiç-
kimse ağlamasın” diye bir mektup gönderdim.

Sanat ve sansür yaşanan süreçleri işleyebilir.

Merkel çalışmam ve Merkel’e mektup


Özgür sanat icra etmek isteyenler kuşkusuz dünya-
◗ Sanatçının kendi sınır ve tabuları olmadığı sürece elindeki fırçası kendi cesa- nın neresinde olursa olsun sansür ve baskılara maruz
kalıyor. Benim yaşadıklarım da buna bir örnektir. Erdo-
reti ve vicdanıyla halaya durabilir, önüne konulan engelleri ve tabuları aşa- ğan, Almanya gibi ”demokrasinin beşiği” denilen ül-
bilme gücünü bir hak olarak kendisinde hissedebilir. Sanatsal bir esere kelere konsoloslukları aracılığıyla müdahale ederken,
değerini ve anlamını yükleyen tam da budur. sansürlemek istediği eserlere ve sanatçılara yapılan
baskıları da artırdı. Yaşanan sansür olaylarına karşı
esere değerini ve anlamını yükleyen tam da budur. Alman hükümeti bir bakıma iki sebepten ötürü kendi

ALİ ZÜLFİKAR
Sanatın özgürlüğü ve toplumsal konumu üzerine anayasasının 5. maddesinin çiğnenmesine göz
bir tartışmayı ateşlemek için toplumsal dokuların iyi yumdu. Ciddi bir tutarlı tavır alamadı. Erdoğan’ın her

S
anat sadece bir toplumun medeniyet seviye- okunması gerekir. Yasak ve toplum vicdanını yarala- zaman dillendirdiği ”3,6 milyon ilticacı” ve ”askeri si-
sini yansıtmaz, bilakis sanatçının ve toplumun yan yaptırımlara karşı tepki koyabilmesi gerekir. Yani lahların” satışından dolayı sessiz kaldı. Bu siyasal işbir-
özgürlük seviyesini de yansıtan bir aygıttır. Sa- sanatçı politikacı değildir, ancak devlet erki ve politize liğini bir tabloda bir araya getirdim. Bakalım Almanya
natçı eserleriyle kendisine bir yaşam felsefesi oluştur- olmuş kurumların yaptırımlarına karşı toplumsal de- kamuoyu nasıl yorumlayacak. Eser ismini Merkel’in
duğu sürece bu felsefenin ışığında eserleriyle ğerleri savunmak ve üzerinde çalışmaktan asla geri ”Wir schaffen das – Bunu başaracağız” sloganından
duygusal ve mantıksal bir evre yaratabilir. Dolayısıyla adım atmamalıdır. Politik bir kurumun rüzgarında alıyor. Sonrasında da Merkel’e ”Artık hiç kimse ağla-
toplumun duygusal tonlarını ve dinamiklerini açığa savrulmak kendi vicdani terazisinin dengesini yitir- masın” diye bir mektup gönderdim.
çıkarabilme, devamlı kendini aşabilme yetisini tetik- mesine yol açar. Dolayısıyla bir siyasi aygıtın elemanı
ler. Beraberinde toplumsal değerlerle bağ kurabilir. Bu gibi hareket etmesinin önüne geçemez. Kendi özgün- Konser iptal edildi
bağın ifade biçimi yaşamın gerçeklerini irdelemektir. lüğünü yitirir. Almanya’nın tanınmış simalarından komedyen Jan
Bir film şeridi gibi bu gerçeklik üzerinden toplumsal Sanatçı kendi duruşunu ortaya koyabildiği sürece Böhmermann’ın 2016 yılında yaşadıklarından sonra
değerleri eleştirebilir ve tartıştırmaya açabilme gü- eserindeki güç ve kalite o kadar anlam ifade eder. O müzik grubu Feine Sahne Fisch Fillet de benzer bir
cünü kendisinde bulabilir. Burada anlatmak istediğim, yüzden her resim yapan ”ressam”, her şiir yazan ”şair” olayla gündeme gelmişti. Stiftung Bauhaus, sağcıların
sanat asla korku ve kaygılardan değil, bilinç ve cesaret belki kendisini geliştirerek kaliteli bir şair ve ressam konseri basma ihtimaline karşı yapılacak olan konser-
ile toplumsal gerçeğin bir aynası olabilmesidir. Sanat- olabilir; ancak gerçek anlamda bir ”sanatçı” tavrı ve lerini iptal etmişti. Bu olayın akibetinde 4 metrelik
çının kendi sınır ve tabuları olmadığı sürece, elindeki yaklaşımını maalesef ortaya koyamaz. Hatta mesle- altın renkli Erdoğan heykeli, Wiesbaden Bienali kap-
fırçası kendi cesareti ve vicdanıyla halaya durabilir, ğini iyi icra etmekte bir ölçü değildir. Bir sanat eseri de samında büyük tartışma sonucunda güvenlik riski
önüne konulan engelleri ve tabuları aşabilme gücünü bir bakıma sosyolojik açıdan birden fazla aktörün oluşturduğuna karar verilerek, Alman Birliği Meydanı
bir hak olarak kendisinde hissedebilir. Sanatsal bir içinde bulunduğu belli başlı toplumsal dokuları ve sergi alanından taşınmıştı.
6
Yoğun eleştirilere yanıt veren Bienal Direktörü ve
Wiesbaden Kent Tiyatrosu Müdürü Uwe Eric Laufen-
berg ise şu açıklamayı yapmıştı: ”Heykeli ifade özgür-
lüğünü vurgulamak ve Erdoğan hakkında tartışma
başlatmak amacıyla diktik. Böyle aksiyonlar her
yerde oluyor. Sanat olduğu gibi göstermek için var-
dır. Bunu anlamak her zaman kolay olmaz. Ancak de-
mokrasilerde her türlü görüşe açık olmalı ve
katlanmak gerekir.”

Eser sergiden çıkarıldı


Akibetinde sanatçı arkadaşım Thomas Baumgar-
tel’in Erdoğan’ı eleştiren eseri Erdoğan taraftarlarının
tepkileri sonucunda Art Karlsruhe Sanat Fuar’ındaki
sergi standından kaldırılmıştı. Aynı eser, 2018 yılında
Cubus Kunsthalle Duisburg’da yoğun tepkilere rağ-
men sergilenmişti. Erdoğan yanlılarını öfkelendiren
bu provokatif çalışmasıyla tartışmaların odağına otu-
ran sanatçı, bir bakıma kanayan toplum üzerinde ku-
rulan korku hissiyatını tartışmaya açmış, meseleyi
görünür hale getirmişti.
Bu olaylar ışığında ”Made in Turkey” eserimi
Linz’deki sergime hazırladım. Eserimin Türkiye bası-
nında yer alması sonrasında Linz Belediye Başkanı
Hans Georg Faust, Türkiye’nin Mainz Başkonsolosu
Sibel Müderrisoğlu, ”Erdoğan’ı ve Türkiye’yi incitici
ve küçük düşürücü” olduğu gerekçesiyle bu eseri-
min sergiden kaldırılmasını istemişti. Belediye Baş-
kanı Faust, yoğun kamuoyu tepkileri sonucunda
eserin sanat özgürlüğü kapsamında sergileneceğini
söyledi ve benden özür diledi. Bir politikacının bir sa-

H
natçıdan özür dilemesi daha önce kamuoyu önünde içbir sanatçı sanıyorum bir diktatörün eserini yapmayı asla istemez. Benimki, aslında
yaşanmamıştı. kendi içimde biriken son 25 yıllın tarihsel birikimiyle birleşti. Bu acıların bende yansı-
malarıdır. Sorunlarımızı tartışmak için böyle bir eseri yapmaya karar verdim.
Neden Erdoğan tablosunu yaptım?
Hepimizin izlediği gibi Erdoğan Türkiye’de uygula-
”sipariş” ediyor. Buna benzer durumlarda çalışan organında ne de bir etkinliğinde eserlerimi sergi-
makta olduğu baskı ve sansür sistemini Almanya’ya
sanat galerileri bazen ”ticari” denilen eserleri tercih leme imkanı bulamamak ne kadar acı değil mi? Al-
taşıyarak, kendi gücünü göstermek istiyordu. Av-
ediyor. Sanatçıya direkt olarak kritik içerikli sanat manya’nın yoğun bir şekilde gündeminde ”sanat
rupa’da yaşayan sanatçıların özgürlüğüne, basın ve
eserlerini sergilemek istemediklerini söyleyebiliyor- özgürlüğü ve sanatçılar” tartışılırken, kendi kültürü-
ifade özgürlüğüne istediği gibi müdahale etmek isti-
lar. En son çalıştığım galeri sahibinin bu türden bek- mün bir parçası olan kurumlarımız, maalesef adeta
yor, böylelikle gündemde kalmayı hedefliyordu. Bu
lentileri olmuş ve planlamakta olduğumuz sergiyi ”üç maymun”u oynadılar.
olayları irdeleyerek hem sanatçı arkadaşlarıma des-
iptal etmek durumunda kalmıştım.
tek vermek, hem de Erdoğan’ın uluslararası alanda
uygulamak istediği baskı ve sansürü kırmak adına bu Sanatçılara düşen görevler
çalışmayı yapmıştım. Hiçbir sanatçı sanıyorum bir Müzeler eserleri sansürlüyor Almanya’da sanatçıların yaşadığı sorunlarını ger-
diktatörün eserini yapmayı asla istemez. Benimki, as- Ekonomik kaygılarla sanat yapılmaz, galeriler tabii çek anlamda masaya yatırmak, tartışmak zorundayız.
lında kendi içimde biriken son 25 yılın tarihsel biriki- ki ekonomik açıdan hareket eder ve kendilerine göre Her sanatçı arkadaşımız hakkı olan, anayasanın 5.
miyle birleşti. Bu acıların bende yansımalarıdır. bir müşteri ağı yaratırlar. Vizyonu olan galeriler daha bendince güvence altına alınan Almanya’da sanat ve
Sorunlarımızı tartışmak için böyle bir eseri yapmaya çok güçlü sanatsal anlatımlara yönelirler. Bazen pro- fikir özgürlüğünü içselleştirmeli ve bu haklarını sa-
karar verdim. vakatif eserlerle de gündeme gelmek isterler. Hiçbir vunmalıdır. Bu yasal güvenceyle sanatçılar hiçbir
Bir bakıma sanatçının yaptığı eserler, yaşanan so- galeri sahibi, Erdoğan gibi bir diktatör karakterli kişi- baskıya maruz kalmadan eserlerini özgürce icra ede-
runların tartışıldığı bir platform görevi de görmelidir. lerle sorun yaşamak istemez. İkinci bir durum ise bilmeliler. Genç sanatçılara da eserlerini sergileme
Zaten sanat, bu devasal gizemiyle kendini ifade eder. sanat müzeleri, uluslararası bienaller ve sanat fuarları alanları başta olmak üzere toplumun kültürel değer-
Bu açıdan bakıldığında sanat, yaşanan sorunları belli yöneten sergi küratörülerinin seçici projeleridir. En lerine katkı sağladıkları için devlet tarafından yıllık
bir form çerçevesinde anlatabilme kabiliyeti olan si- son yapmak istediğim ”Hiç kimse ağlamasın” perfor- bir ödeme yapılması gerektiğine inanıyorum.
hirli bir değnektir. Her insanın ruhuna inebilen, için- mansı bu gerekçelerle reddedilmişti. Bazen bir üst
deki çocuksu duygularıyla birleşebilen, oluşan düzey yetkili eserin müzede sergilenmesini istemi- www.alizulfikar.com
sorunları konuşmak için zemin hazırlayandır. Bu etki- yor. üzelerde sansürlenen eserler, sanatçıya bile da- art@alizulfikar.com
sinden dolayı sanat bütün sınırları kaldırabilen keşfe- nışılmadan sergiden çıkarılıyor. Sanatsal sergi
dilmemiş bir güce sahiptir. salonlarının bir kısmı devlet düzeyinde olmasına
hatta anayasal güvencedeki sanat özgürlüğüne rağ-
men,ü sergi alanı sorumluları sergiyi hazırlayan küra-
Almanya’da sanata otosansür törlere müdahale ediyor, devlet adamlarını eleştiren
Almanya’da sanat ve fikir özgürlüğü anayasanın 5.
eserlerin siyasal baskılardan dolayı sergilenmemesini
bendinde güvence altına alınmıştır. Bu yasal güven-
arzu ediyorlar.
ceyle sanatçılar eserlerini özgürce icra edebilir. Ge-
rektiğinde güvenlik desteği de alabilir. Ancak bazı
sanatçı dostlarımız, politikacılar ve sergi düzenleyen- Kurumlarımız ve sanatsal duruş
ler tarafından sansüre maruz kalıyor. Bu haklarını kul- Almanyada faaliyet yürüten sadece Alman kurum-
lanan sanatçılar sonuç alabilir. Burada sanatçının ları değil, kendi kurumlarımız da bu baskıların etki-
tavrı belirleyici oluyor. siyle farkında olsun ya da olmasınlar, sanatçılara
Almanya’da yaşayan sanatçılar genelde birlikte ça- otosansür uyguluyorlar. Sanatta özgürlük tartışma-
lıştığımız sanat galerisi sahipleri üzerinden dolaylı ları, sadece gelişmiş batı ülkelerinin meselesi değil,
olarak sansürü yaşıyorlar. Galerist, hangi eserleri ser- bilakis bizim gibi ezilmiş halklar ve özgürlük müca-
gilemek istiyorsa onun için bir ”öneri” sunuyor, sa- delesi veren kurumların da meselesidir. Erdoğan hü-
natçıdan bu istenilen konularda eserler üretmesini kümetinin yarattığı korkudan çekinerek, ne bir yayın
7
Kürt ressamların sanatsal izlekleri
◗ Kürt ressamların yaşamlarındaki sanatsal izlekler politi- ◗ Şimdiye kadar Kürt basınında bu ressamların daha
kadan ve Kürt kültüründen etkilendiği kadar, farklı ül- çok 'Kürt oluş’ları ön planda tutuldu ve dolayısıyla
kelerde yaşamak zorunda kalmaları da onların sanat sanatları çok fazla irdelenmedi ya da 'kimlik’lerinin
deneyimini zenginleştiren bir olgu. gölgesinde kaldı.
Roza KORKMAZ oluş’ları ön planda tutuldu ve dolayısıyla sanatları çok tema ettiği resimlerinin bir kısmı yağlı ve pastel boya

fazla irdelenmedi ya da 'kimlik’lerinin gölgesinde bir kısmı ise sulu boya ve mürekkep ile soyut veya so-
kaldı. Bu yazıda birkaç başarılı Kürt ressamın hayatın- yutlaştırılmış bir stilde karşımıza çıkıyor. Sanatçının

K
ürt ressamların, resim sanatıyla olan ilişkileri, dan kısaca bilgilerin yanı sıra onların resimde kullan- Kürt kültüründe sık sık rastlanan motifleri, kendi sti-
Kürt kimliğinin yaşadıkları ülkelerde yasak dıkları stilleri, yakın oldukları akımları, yenilikçi liyle harmanlayarak yeniden canlandırdığını görüyo-
oluşu ve bu kimliğin politizasyonu nedeniyle, yönlerini, hangi tekniğe daha çok yakın durdukları ruz. Örneğin ateş, güneş ve tavuskuşu motifleri
meslektaşlarından bir nebze de olsa farklıdır. Yaşamla- gibi konuları işlemeye çalışacağız. resimlerinde sıklıkla rastladığımız motiflerden bazı-
rındaki sanatsal izlekler politikadan ve Kürt kültürün- ları. Sanatçının temel olarak canlı renklerle donatılmış
den etkilendiği kadar, farklı ülkelerde yaşamak Fewzi Bilge bir paleti var. Ancak bazı eserlerinde monokrom (aynı
zorunda kalmaları da onların sanat deneyimini zen- Genel olarak soyut resimler ile karşımıza çıkan tonlarda) bazı eserlerinde ise soğuk bir palet görmek
ginleştiren bir olgu olarak karşımıza çıkar. Şimdiye Fewzi Bilge, aynı zamanda bir edebiyatçı. Bilge’nin de mümkün. Fewzi Bilge'nin heyecan verici eserlerin-
kadar Kürt basınında bu ressamların daha çok 'Kürt birçok Kürtçe şiir ve öykü kitabı var. Farklı konuları den birkaçını kısaca inceleyelim.

◗ Fewzi Bilge’nin resimlerinde Bu eser neredeyse kare biçimde olan dik-


dörtgen bir formatta yapılmış. Yağlı boyanın
Kürt kültüründe sık sık rast- kullanıldığı resimde en çok dikkat çeken un-
lanan motifleri, kendi sti- surlardan biri, resmin yarattığı canlılık hissi.
Güneşin etrafında sıralanmış insanlar sanki tu-
liyle harmanlayarak yeniden valden fırlayacakmış gibi görünürler. Bu, canlı
canlandırdığını görüyoruz. renklerin ve renk kontrastlarının doğurduğu
bir his. Ancak resme heyecan katan ve canlı
Örneğin ateş, güneş ve ta- kılan öğelerden bir diğeri ise spatula darbele-
vuskuşu motifleri resimle- riyle kalınca yayılmış boyalar. Zira resmin kalın
boya katmanı ile hayat bulduğunu söyleyebi-
rinde sıklıkla rastladığımız liriz. Sonsuzluk hissi uyandıran resim aynı za-
motiflerden bazıları. manda çeşitli soruların oluşmasına da neden
oluyor. Resimde kaç kişi var? Kim bu insanlar?
Bizler sanatçının paletinde saklı mistik bir sır
perdesinin peşinden koşuyoruz. Bu durum
Bu eserde de diğer eser ile benzeyen unsurlar bulmak mümkün. Sa- Fewzi Bilge’nin neredeyse tüm eseri için ge-
natçının odağında yine insanlar var arkalarında ise bir dolunay. Ancak çerli olduğunu düşünüyorum.
bu noktada ay ve güneşin yer değiştirdiğini görüyoruz. Eserin yukarıda Hepimizin aşina olduğu Kürt motifleri sırlı
gördüğümüz eser ile kontrast halinde olduğunu söylemek yanlış olma- bir şekilde tekrar önümüze çıkıyor. Ressamın
yacaktır. Yukarıdaki resim güneşi, sabahı ve sıcaklığı temsil ederken bu eserinde kendimizi buluyoruz. Kendi kargaşa-
resim ayı, geceyi ve soğukluğu temsil ediyor. Ancak bu resimde de bir- mızı, endişelerimizi ve köklerimizi görüyoruz.
çok ortak nokta var. Örneğin nesnelerinin renklerinin doğa da rastladığı- Spatula darbelerinin ardında bıraktığı çizgi-
mız gibi olmaması. lerde bize bizi anlatan motiflere rastlıyor, bir
Sanatçının kullandığı renkler, sadece renk olmaktan çıkıp resime yüklü nevi öz arayışımıza çıkıyoruz. Bu resimde
bir anlam katan derin efektleri oluşturuyorlar. Örneğin arka plandaki renk önemli bulduğum bir diğer unsur, kullanılan
boğuk bir mor tonunda, bu da resme bir parça soğukluk katıyor. Diğer res- renkler ve kontrastlar. Oldukça canlı renkler
min aksine bu resim son derece ince örtüşlü bir boya tekniği ile yapılmış. gözlerimize işliyor ve bizleri farklı bir dünyayla
Yağlı boya yerine sulu boya ve mürekkep kulanıldığını görüyoruz. Bu ince tanıştırıyor. Gerçek hayatta karşılaşmadığımız
örtüşlü boya tekniği resime uzaklık katıyor. Sanatçının bu stilde yaptığı re- kadar parlak renkler kullanılmış. Resmi do-
simlerin neredeyse hepsinde gökyüzünde karışık bir biçimde duran iplik- mine eden sıcak renkler arasında bazı soğuk
lere rastlamak mümkün. Belki de bu iplikler dünyayı bir arada tutan bağları sembolize ediyordur. Ressamın tonlara rastlıyoruz ve bu renkler gözümüzü
mistik stili diğer çalışmalarında olduğu gibi bu çalışmalarında da bizleri sırlarla dolu bir hikayeye davet ediyor. oraya odaklamamıza neden oluyor.

Serhad Bapir
1964 yılında Tatvan'da doğan Serhat Bapir, 1984 yıllında politik fikirleri nedeniyle ülkeyi terk
etmek zorunda kalır. Yunanistan’a iltica eden Bapir, burada resim eğitimi alarak sanat kariyerine baş-
lar. Fewzi Bilge’de olduğu gibi Serhad Bapir’de de Kürt kültüründen tanıdığımız sembolleri ve motif-
leri görüyoruz. Aynı zamanda eserlerin çoğu politik mesajlar içeriyor. Ressamın genellikle aynı
renk-paletiyle eserlerini yaptığını görüyoruz. Resimler genellikle aynı tonda ilerliyor (monokrom).
Özgürlük, barış ve ülke sevdası resimlerin çoğunda rastlanan temalar. Bu temaları canlı kılan minik
semboller resimlerinde sık sık rastlanmakta. Örneğin resimde çizilen objelerin genelikle 4 tane ol-
ması, Kürdistan’ın dört parça oluşuna gönderme yapan bir sembol olabilir. Bunu eserlerinden birine
'4=1' ismini vermesinden de çıkarabiliriz.
Serhad Bapir'in stili ile ilgili ilginç bulduğum unsurlardan biri gravür ve linol baskı adı verilen teknik-
leri kullanması. Özellikle linol baskı tekniği empresyonistlerden, sürrealistlere kadar çok sayıda ressa-
mın kullandığı oldukça ilginç bir tekniktir. Sert bir madde oyularak bir grafik oluşturulur, ardından
oluşan grafiğin üstüne boya veya mürekkep uygulanır ve bu grafik kağıda basılarak resimler elde edilir.
Sanatçının bu teknikle çalışarak son derece enteresan eserlere imza attığını gözlemleyebiliriz.
8
Omar Hamdi (Malva) (Malva) tüm dünyanın şahit olacağı çapında tanınan derneklerle çalışıp
Malva’nın Omar Hamdi ya da diğer adıyla sanat kariyerinin ilk adımlarını Suri- çok sayıda ülkede sergiler açar. Çalıştığı
ye’de atar. Ressamın okul çağında baş- vakıflar tarafından Suriyeli sanatçı ola-
(Omar Hamdi) birçok Malva, empresyonist natürmortlardan
layan sanat tutkusu, ilerleyen yıllarda rak adlandırılsa da 2002 yılında "Kur-
soyutlaştırılmış resimlere kadar farklı
eseri kartpostalları süs- stillerle karşımıza çıkıyor. Dünyaca ünlü
çeşitli dergilerde yayımladığı sanat distan" isimli bir sergiye öncülük eder.
leyerek dünya turuna bir ressam olan Malva’nın resimlerine
eleştirisi yazılarında ve çizimlerinde
hayat bulur. Aynı zamanda özel bir
Başta belirttiğimiz gibi Omar
Hamdi’nin eserlerine farklı stillerde
çıkmış. Elden ele uza- belki kartpostallardan aşinayızdır. Zira
okulda resim öğretmeni olarak çalışan rastlamak mümkün. Özellikle empres-
Hamdi’nin birçok eseri kartpostalları
nan onca kartpostal, süsleyerek dünya turuna çıkmış. Elden
Malva, buradan kazandığı parayla çiz- yonist stilde çizilmiş natürmortları en
meye devam eder. 1978 yılında Vi- çok karşımıza çıkan eserler. Ancak sa-
onun dekoratif natür- ele uzanan onca kartpostal, onun de- yana’dan aldığı davet üzerine natçının aynı stildeki eserlerini değer-
mortlarını, fırçasındaki koratif natürmortlarını, fırçasındaki gi-
zemi taşıyor.
çalışmalarını orada sürdürmeye başlar. lendirerek sanatı hakkında doğru bir
Bu davet, onun sanat kariyerinde bir kanıya varamayacağımız için temel 3
gizemi taşıyor. 1952 yıllında Rojava’nın Hesekê ken- dönüm noktası olur. Zira Malva, Künst- stilini en iyi şekilde yansıtan eserlerine
tinde doğan Kürt ressam Omar Hamdi lerhaus-Wien ve UNESCO gibi dünya göz atacağız.

1. Stil dekoratif natürmortlar


Belki bu resimleri size Claude Monet’i hatırlatabi-
lir. Eğer gözlerinizin önünde Monet veya Manet
canlandıysa ya da resimlere göz gezdirirken Paul
Cézanne aklınıza geldiyse, yalnız değilsiniz o
zaman. Zira Omar Hamdi bu eserlerini ışık ve renk
uyumunu en derinden analiz eden ve anlık gizem-
leri ışık huzmelerinde arayan empresyonistlerin sti-
linde çizmiştir. Eserlerde anı yakalamak için hızlı
fırça darbeleri, canlı yaşam dolu renkler, impasto
tekniği (boyanın kalın kullanılması) kullanılmış,
motif olarak ise genelde her yerde rastlayabileceği-
miz nesneler resmedilmiştir. Empresyonistlerin
çoğu, resimlerinde derin bir anlam katmayı hedef-
lemeden görsel estetiği anlık hareketleri ve ışık
huzmeleri en doğru şekilde tuvale yansıtmayı amaç
edinseler de Omar Hamdi’nin çizdiği natürmortla-
rın çoğunda bu düşünceden fazlasının olduğunu
düşünüyorum. Örneğin; masaların yer aldığı 3 farklı
natürmort portesinde yuvarlak formda 3 meyveye
rastlıyoruz. Bu bağlamda ressamın barok döne-
minde olduğu gibi masanın üzerinde duran nesne-
lerin sayısının ve dizilişinin sembolik bir anlam
taşıdığı düşünülebilir. Fakat bu potansiyel sembol-
ler ve anlamları ya da resimlerin geneli hakkında
detaylı bilgiler içeren kaynaklar yok. Ayrıca bu de-
koratif resimlerin Omar Hamdi’nin gerçek hislerini
ve sanatçı kimliğini yansıttığını söyleyemeyiz. Zira
bu eserlerin daha çok maddi sebepler nedeniyle nelliğini gösterdiğini söyleyebiliriz. Belki de dönemin ğümüz sonbahar yapraklarının sarısı ve vazodaki çi-
yapıldığı biliniyor. Öyle ki ressama bu eserlerine sanatçılarınca hommage olarak bu çizilmiş eserler, çeklerin mor alt tonu, masanın üzerinde duran tu-
neden imza atmadığı sorulduğunda “ekmek son derece usta teknikler ve potansiyel semboller ile runcu şeftalilerin ve vazodaki maviliğin kontrastı,
param, ben ekmeğimin üzerine imza atmam” ceva- süslenmiş. Örneğin yukarıdaki resime kısaca bakacak resmi daha ilginç kılarken canlı bir efekt de sağlıyor.
bını vermiş. olursak; vazoya yansıyan ışık huzmelerinin en ince Leonardo da Vinci’nin de söylediği gibi güneşin çi-
Ancak sonuç olarak ressamın bu stilde çizdiği eser- ayrıntısına kadar eklendiğini gözlemleyebiliriz. Ayrıca çekleri renklendirmesi gibi sanat da hayata renk
lerin, onun sanat tarihi hakkında teorik bilgilerini iyi kullanılan renk kontrastlarının resme canlı bir har- verir. Malva’nın bu eserleri birçok kartpostalı süsleye-
şekilde sergilediğini ve fırça darbelerinin profesyo- moni kattığını görüyoruz. Pencerenin dışında gördü- rek, çok sayıda hayata renk vermiştir.,

2- İnsan portreleri
Malva’nın, bu tarz resimlerini analiz etmeden önce, görüneni olduğu
gibi yansıttığı eserlerin de bile belirli bir soyutlaşma olduğunu söylersek
yanılmış olmayız. Fakat bu eserlerin diğer eserlerine oranla daha natüra-
list bir biçimde yaptığını ve genel olarak insan silüeti üzerine konsantre
olduğunu görüyoruz. Malva, insan yüzünde saklı duygular üzerinde yo-
ğunlaştığı bu eserlerinde detaylara daha fazla yer vererek karmaşık hiss-
leri göz önüne getiriyor. Bu eserler bizlere adeta bir hikayeyi anlatır.
Hepimizin bildiği, çoğumuzun yaşadığı bir hikayeyi… Bu portrelerin ses-
siz çığlıkları her baktığımızda kulaklarımızda yankılanır.
Ayrıca bu resimler otobiyografik motifler de içerir. Şiddet, baskı ve
hüznü aile içerisinde sıklıkla gören Malva, bizlere bu eserlerle acının çe-
şitli hallerini anlatıyor. Bu hikayeleri anlatmak için kullanılan resimsel
teknik ve stratejilerin son derece dikkat çekici ve ustaca olduğunu be-
lirtmeliyim.
Zaman zaman, resmin belirli kısımlarına soyutlaştırılmış öğeler ekleye-
rek resme derinlik kattığını ve aynı zamanda insan doğasında da yatan
son derece karmaşık ve çetrefilli hislerini en iyi bir biçimde öne çıkarttı-
ğını gözlemleyebiliriz. Portre içinde portre ya da daha doğru bir tanımla
resim içerisinde resimleri de görebiliriz.
9
◗ Hamdi, insan yüzünde saklı duygular
üzerinde yoğunlaştığı bu eserlerinde
detaylara daha fazla yer vererek kar-
maşık hisleri gözönüne getiriyor. Bu
eserler bizlere adeta bir hikayeyi anla-
tır. Hepimizin bildiği, çoğumuzun ya-
şadığı bir hikayeyi.
Kırılan düşünceleri, farklı zaman ve mekan algısını ve
bu algıların bağlarını veya çok perspektifli düşünmeyi
göstermek için kullandığı bir teknik olabilir. Renkli ton-
lar yerine genellikle koyu ve birbirine yakın tonların
kullanıldığı resimlerde sıcak ve soğuk renk kontrastına
sıkça rastlıyoruz. Bu eserler aynı zamanda yıllardır var
olan acıları farklı bir biçimde sunuyor. Hepimizin tanı-
dığı, kimimizin sırtını çevirdiği acılar, tuvalin üzerinde
yağlı boyalarla hayat buluyor. Böylelikle aslında bir par-
çası bize ait olan hikaye, kartpostallar gibi dünyayı ge-
ziyor ve var olduğunu bize hatırlatmaya çalışıyor.

3- Soyutlaştırılmış resimler
Acı en doğru nasıl anlatılır? Kelimeler, şiirler, şarkılar, çizgiler
nasıl tarif edebilir acıyı? Malva’nın resmettiği portrelerde de rast-
ladığımız hüzün ve acı duygusu bu resimlerde daha yoğun bir şe-
kilde karşımıza çıkıyor. Artık bir hikayeyi değil, hikayedeki acıyı
açıkça görüyor ve daha derin, daha kapsamlı hissediyoruz. Resim-
lerde saklı temalar zaman zaman değişse de bu soyutlaşmış re-
simlerin hepsi büyük bir kargaşayı ve acıyı en içten biçimde
gösterir. Bu resimler sert kontrastlar, hüzünlü veya yakıcı renklerle
donatılmıştır. Yine bu resimlerde de zaman zaman impasto renk
uygulamaları, hızlı fırça darbelerini gözlemleyebiliyoruz. Bu öğe-
ler diğer resimlerde olduğunun aksine resme canlı bir hava kat-
mak yerine bir kargaşa ve telaş hissi uyandırıyor. Aynı zamanda
impasto renk uygulaması ve glaze tekniği (ince renk kullanımı)
bir kontrast yaratarak resimde yeni bir boyut oluşturuyor. Sanki
hiçbir kelime kullanmadan, sadece melodilerle oluşturulmuş bir
kompozisyon misali acı ve hüzünü anlatıyor. Hikaye son buluyor,
duygular ve hisler tamamen görünür kılınıyor. Bir kat daha içine
giriyoruz ve aşina olduğumuz acılarla baş başa kalıyoruz.
Bizden kilometrelerce ve yıllarca uzak olan patlama tekrar
oluyor. Şiddeti hem evimizde hem sokaklarda görüyoruz. As-
kerlerden kaçıyoruz ya da en azından bu manzara derimizin
altına işliyor. Barut ve kanın kokusu birbirine karışıyor. Yasaklı
bir hikayenin içinde kayboluyoruz. 50’li yaşlarında kanserden
hayatını kaybeden ressamın ve onunkine benzer acılar yaşa-
mış herkesin acıları beliriyor gözlerimizde.

◗ Stilini Mezopotamya ve Mısır sanatından ilham alarak oluştu-


ran ressam, aynı zamanda kendisini tek bir formda sınırlı tut-
mak istememiş.
Rıza Topal
Rıza Topal, 1934'te Dersim’in küçük bir köyünde dünyaya gelmiş. Kendisini destekleyen ve
yeteneğini keşfeden bir öğretmeni sayesinde okullarının atölyesini ve malzemelerini kul-
lanma fırsatını yakalar. O yıllar Dersim’de bir çocuğun sanat eğitimi alması açısından oldukça
zor bir dönem olsa da bu küçük atölye sayesinde sanat ile bağları gelişmeye başlar.
Ressam Topal, sanat dünyasına adım atmaya başladığında sonsuz bir merakı ve ilgisi vardı.
Eğitimini tamamlayıp öğretmen olduğunda, “Akaizm” olarak adlandırdığı kendi stilini gelişti-
rir. Stilini Mezopotamya ve Mısır sanatından ilham alarak oluşturan ressam, aynı zamanda ken-
disini tek bir formda sınırlı tutmak istememiş. Gerçekçilik (Realizm), Gerçeküstücülük
(Sürrealizm), İzlenimcilik (Empresyonizm) gibi birçok dönemi ve topikal teknikler yağ, sulu
boya, pastel, yağlı pastel, kalıp işi, plastik modelleme ve mozaik işleri gibi birçok tekniği kullan-
mış. Rıza Topal şimdi 84 yaşında ve hala yaratıcı sanatsal fikirlerle iç içe.

10
◗ Detayları en
ince ayrıntısına
kadar eklediği
natüralist resim-
leri olduğu gibi
1920’li yıllarında
Avrupa’da or-
taya çıkmış sür-
realist akımına
yakın bir stili de
var Mettini’nin. Leyla Qasım

Zoro Mettini ni’yi Belçikalı sürrealist ressam René Magrite'e


Rojava’nın Amûdê kentinden olan Mettini, benzetmemek elde değil. Eserlerindeki bilmece-
1969 yılında Beyrut Güzel Sanatlar Akademi- ler, renklerin kullanımı, natüralist fakat aynı za-
sinde ressam ve heykeltıraş olarak eğitimini ta- manda illüstrasyonları hatırlatan çizgi akışları
mamladı. Eğitiminden sonra resim öğretmeni René Magritti ve tablolarını çağrıştırıyor. İnsan
olarak çalışan Mettini, 1972'de Amerikan Sanat vücudu ve organlarının sık sık resimlerinde
Akademisi'nin düzenlediği ve yüzlerce sanatçı- tema olduğunu görmek mümkün. Renklerin
nın katıldığı yarışmada ikincilik ödülünü aldı. büyük bir şölen verdigi eserleri genellikle büyük
1973'te Weekend adlı gençlik dergisinde sanat formatlarda yer alıyor.
yönetmeni olarak, Worldtrade isimli reklam 'Beethoven'ın 9. Senfonisi' isimli eserine kı-
ajansında ise grafik tasarımcısı olarak çalıştı. saca göz gezdirken sayısız bilmece ile karşıla-
Kendisi 1976'dan beri Berlin'de yaşıyor ve çalı- şırız. İlk soru, oda algımızla başlar. Odanın
şıyor. Profesyonel Görsel Sanatçılar Derneği nerde başlayıp nerede bittiğini kestirmek
üyesi olarak 1985'ten 1987'ye kadar Steglitz mümkün değildir. Aynı zamanda odadaki nes-
Görsel Sanatçılar Derneği yönetim kurulunda nelere bildiğimiz kontekstlerin dışında rastla-
çalıştı. Aynı zamanda Volkshochschule Steg- rız. Örneğin; kulağı insan vücudunun parçası
litz'de resim ve heykel derslerinde öğretim gö- olarak değil masanın üzerinde duran devasa
revlisi olarak çalışıyor. Birçok başarıya imza atmış bir obje olarak görürüz. Resim adeta yorum-
Zoro Mettini’nin sanat stilini kısaca değerlendi- lanması gereken bir rüyayı andırır. 'Neden' so-
relim. Mettini’nin detayları en ince ayrıntısına ruları etrafta uçuşur ve bilmece gittikçe
kadar eklediği natüralist resimleri olduğu gibi derinleşir. Keman gölgesi neden ait olmadığı
1920’li yıllarında Avrupa’da ortaya çıkmış sür- bir yerdedir? Sanatçı bu resimlerle bize ne
realist akımına yakın bir stili de var. Öyle ki 1992 söylemeye çalışır? Bir parça mizahın hiç eksik
yılında “Surreale Schöpfungen” (Sürreal Kreas- olmadığı resimlerin bizleri çetrefilli düşünce-
yonlar) isimli bir sergi düzenlemiş ve sonrasında lere sevk ettiğini inkar edemeyiz. Her baktığı-
da bu sergiye benzeyen 3 sergi daha açmış. mızda farklı ayrıntılarla karşılaşıp her
Sanat konusunda son derece titiz çalışan Metti- seferinde farklı bilmeceler görmeye başlarız.
Lukman Ahmad
Rojavalı bir ressam olan Lukman Ahmed oldukça renkli
◗ Rojavalı bir ressam olan Lukman Ahmed, oldukça renkli eserleri eserleri ve uyuyan insan motifleriyle göze çarpıyor. Ressa-
ve uyuyan insan motifleriyle göze çarpıyor. Kendine has ol- mın kendine has oldukça başarılı bir tarzı var. Kendisi sulu
boyadan, pastel boyaya kadar birçok boya çeşidi ile çalışı-
dukça başarılı bir tarzı var. yor, fakat genellikle aynı teknikleri kullanıyor: Birçok Kürt
ressamında olduğu gibi onun eserlerinde de acıyı ve kat-
Mîrê Hêkan (Jamal Abdo) liamları bulmak mümkün. Aynı zamanda çok renkli Kür-
Rojava’nın Dirbêsiyê kentinde distan doğasının etkileri de eserlerinde yerini buluyor.
doğan ve 1995'ten beri Almanya’da Resimlerin içinde hayat dolu ve hareketli unsurlar ile kar-
yaşayan sanatçı, eserlerini yumurta şılaşıyoruz. Renklerin canlılığı ve özellikle sulu boya ile
kabukları ve tellerle yapıyor. Kendi- yaptığı eserlerinde salaş ama bir o kadar da zarif bir hava
sini “Mîrê Hêkan“ (Yumurtar Kralı) katan dağınık boya damlaları son derece dikkat çekici.
olarak adlandıran ressamın eserleri Lukman Ahmad, aynı zamanda VOA (Voice of America)
alışılmadık tarzda. Öyle ki onları yo- radyosunda çalışıyor. Suriye, Türkiye, Güney Kürdistan, İs-
rumlamak neredeyse imkansız. Mîrê viçre, Lübnan ve ABD gibi birçok ülkede 45'ten fazla sergi
Hêkan ise sanatını şu şekilde anlatı- açmış. Kürt ressamın otobiyografisinde stili şu şekilde
yor: "Yumurta tüm yaşamın kökenini tabir ediliyor (kendi internet sayfasında):
temsil ediyor." "Hayal gücü ve ekspresyonizm sayesinde izleyicilere bir
Almanya’da mimarlık eğitimini ta- insan deneyiminin spektrumunu sunuyor ve başka bir
mamlayan sanatçı için sanatı halka kültürü tanımaya davet ediyor. Fırçadan, müziğe, dansa,
ulaştırmak önemli unsurlardan biri. kahkahaya, acıya, şefkate ve tutkuya, bir halkın hikayele-
Sanatın müzelere sıkışmasını istemiyor. Sanatına sanatçının üstünde durduğu sorulardandır. Kimi
rini anlatıyor. Unutulmuş ve milletsiz fakat güçlü bir kül-
olan ilgisinin küçüklükten geldiğini belirten sa- sanatı sokaklara taşımaya çalışırken kimi ise sana-
türe sahip bir halkın hikayesi […] Hayal gücünü ve
natçı, bir Alman gazetesine (Aachener Zeitung) tın ilgili olan küçük gruplarla paylaşılması gerekti- deneyimlerini kendine has bir şekilde ifade eder. Renk ve
verdiği röportajda, “Küçük bir çocukken annemin ğini savunur. Ancak belirttiğim gibi sanat ve hareketin hikayeyi anlatmasına izin verir, acıdan veya
pensesini sık sık çalardım ve oyuncak yapmak için hayat arasındaki boşluk her sanatçı tarafından mutluluktan, tefekkür veya tutkudan biri olur. İzleyiciyi
sınır telinden bir parça dikenli tel keserdim” diyor. farklı şekilde değerlendirilir. Mîrê Hêkan ise bu yaşadığı dünyaya ve tanık olduğu duygulara taşımak için
‘İnsanlar mı sanat eserlerine gitmelidir, yoksa boşluk arasında köprü olmak sanatı, halka ve so- sembolizm ile hayal gücü, renk ve ritmi birleştirir.”
sanat mı insanlara’ sorusu, sanat tarihinde birçok kağa çıkartma taraftarı.
11
◗ Merkezkaç Sanat Kolek-
tifi’nin “Karşılaşmalar”
başlığını taşıyan sergisi
Amed’den sonra Mardin
Müzesi Sanat Galerisi’nde
izleyicileri ile buluştu.
Mardin, Amed, Bat-
man’dan sanatçıları bu-
luşturan sergide 20’yi
aşkın sanatçının
eserleri yer aldı.

Kürt sanatçıların
‘KARŞILAŞMALAR’ı
İ
çerisinde renkli resimlerin ol- olarak da aynı katılımcılarla üretime çevir- miyle gerçekleşen “Karşılaşmalar” adlı sergi, Kürt
duğu bir masal kitabını çeviri- mek istedik. Mart ayından beri hazırlıkları- kentlerinde yaşamakla beraber uluslararası sanat
yormuş hissi veren mız sürüyordu. Mayıs ayında çağrı yaptık. gündemine yönelik söz üretmek isteyen bir grup sa-
Mardin’deyiz. Mardin müzesinin Başvuruları alırken Mardin, Diyarbakır ve natçının Mart ayından bu yana sürdürdüğü hazırlıkla-
arka tarafından sanat galerisi ola- Batman’dan olmasına dikkat ettik. Genç sa- rın bir sonucu. Sergide yer alan sanatçılar
rak kullanılan eski bir taş yapının natçılarımıza 8 mentör eşlik etti. Eylül “karşılaşmalarına” sanat izleyicilerinin tanıklığını ve
önüne geldiğimde kalabalık bir sa- ayında işler bitmiş oldu. İsminin ‘Karşı- etkileşimini de katmayı hedefliyor.
natçı grubuyla karşılaşıyorum. Ha- Bircan DEĞİRMENCİ laşma’ olması da jenerasyonların karşılaş- Alternatif bir buluşma olabilmeyi amaçlayan “Karşı-
yatlarını Amed, Mardin ve ması, izleyicilerin karşılaşması…” laşmalar” atölye ve söyleşileri de içeren bir programla
Batman’da sürdüren sanatçılar 8 ayrı alt grubun çalışmalarını sergiliyor. Sergi kapsa-
sergi için konuklarını bekliyor. İçten ve sıcak gülümse- İki kuşağın karşılaşması mında Remzi Sever, Sinem Yaşar, Eylem Kaya, Ömer
mesiyle ressam Hêlîn karşılıyor beni. Önce sergiyi do- Remzi Sever, “Karşılaşmalar” adlı bu projeyi Aydın, Uğur Orhan, Revan Yaşar, Rojda Serin, Dilan
laştırıyor. Ardından çalışmalarını anlatmaları için Amed’de iki farklı kuşağı bir araya getirmek için yap- Eroğlu, M. Ali Boran, Mizgin Uçar, Hasan Atılgan, Berat
arkadaşlarını çağırarak yardımcı oluyor. tıklarını söylüyor. Sever, “2000’li yılların başından iti- Işık, Fatoş Güneri, Hêlîn, Serhat Özcan, Berçem Yıldı-
Merkezkaç Sanat Kolektifi’nin “Karşılaşmalar” başlı- baren sanata bir şekilde dahil olan arkadaşlarla şu rım, Murat Gök, Eren Kara, İbrahim Yamaç, Barış Seyit-
ğını taşıyan sergisiydi bu. Amed’den sonra Mardin anda üniversitelerden yeni mezun olmuş, genç ku- van, Mehmet Yazıgan, Şefik Özcan, Büşra Dilek ve
Müzesi Sanat Galerisi’nde izleyicileri ile buluşmak için şağı bir araya getirmeye çalıştık. 90’lı yılları yaşamış, Şilan Doğan’ın çalışmaları yer alıyor.
buradaydılar. Önce Merkezkaç Sanat Kolektifi’nin ne işlerini o bilinçle yapan bir kuşak ile bir de Sur döne-
olduğunu nasıl bir araya geldiğini merak ediyorum. mini yaşayanlar. Aslında bölgede iki farklı süreci farklı Derdime yanak yok
2015 yılında bölgedeki sanatçıların görünür olmala- yaşlarda yaşamış iki kuşak. O ara süreçte sanat anla- Gözümüze duvarda bulunan bir yelpaze çarpıyor.
rını sağlamak amacıyla 7 kişilik bir grupla bu kolektifi mında ciddi bir boşluk var. Bu boşluk hem eğitim sis- Hêlîn’in yaptığı bu çalışma; izleri, belirsizlikleri ve ka-
oluşturmuşlar. teminden hem yereldeki dinamiklerden hem de yıplarıyla Türkiye tarihinin yüzleşilemeyen en önemli
Murat Kartal süreci şöyle anlatıyor: “Amacımız bu- evrensel anlamda da dünyadaki konjonktürün yetiş- olaylarından biri olan Dersim katliamını anlatıyor.
radaki sanatçıların potansiyelini ortaya çıkartma ve tirdiği yeni bir genç karakterinden kaynaklanıyor. Dersim’in isminin değiştirilmesine gönderme yapıla-
uluslararası anlamda söz sahibi olmaya çalışmaktı. Bunların tamamının birbiriyle ilişkisi var ve bu ilişkiler rak tunç bir levha kullanılmış. Yelpazenin üzerindeki
2017 yılında Diyarbakır’da yurtiçi ve yurtdışından sonucunda bir boşluk yaratılıyor. Sanata ilgi azalıyor, renkler ve şekillerde ise Dersim’i simgeleyen Munzur,
akademisyenlerin katıldığı çağdaş sanat dersleri ve- sanatla kendini ifade etme arayışları azalıyor” diyor. gözeleri, tren rayları, ayak izleri gözüküyor. Hêlîn,
rildi. Ertesi yıl bu dersler video, enstelasyon, fotoğraf Adından da anlaşılacağı gibi sanat dünyasının “Çayan Demirel’in ‘Dersim 38’ adlı belgeselinde
ve performans disiplinleriyle workshoplara evrildi. “merkez” addedilen konumları dışında var olma im- Dünya Ana ağlayarak konuşurken, ‘Kimse bizi anlamı-
Sergiyi İstanbul’daki TÜYAP’a götürdük. Bir üst seviye kanlarını tartışan Merkezkaç Sanat Kolektifi’nin girişi- yor. Derdime yanak yok’ diyordu.
12
Çok etkilendim ve o cümleden yola çıkarak çalış-
manın adını ‘Derdê mi rê Alişke Çin a’ (Derdime
Çare Yok) koydum. Dersim’de hem katliam oldu
hem kızlar kaybedildi. Kimisi istediğinde gelip bu
sorunu açıyor, isteyen kapatıyor. Yelpaze esprisi
de o yüzden. Türkiye’nin ve kalbimizdeki sızılar-
dan biridir Dersim” diyor.
Hêlîn’i 2011’de Suriçi’ndeki eski bir evde Musa
Anter’in ölüm yıldönümünde bir ses enstelasyonu
yaparken tanımıştım. Dicle Üniversitesi Resim Bö-
lümü’nden mezun olan Hêlin, 2008’de ilk kişisel
sergisi Kargaşa’nın yanı sıra pek çok karma sergide
yer almış. Batman’da yaşayan sanatçı, 3 yıl önce 15
yıllık öğretmenlik görevinden ihraç edilmiş.
Kürt sanatçı olmanın dezavantajlarını şöyle
dile getiriyor: “Bir kere ötekisiniz, bu çok önemli
bir şey. Öteki olduğunuz için her zaman önyar-
gıyla yaklaşılıyor. Çünkü görünürlüğünüz çok az.
En azından kendi adıma söyleyeyim. Mesela yaptı-
ğım birçok çalışma pek çok kişi tarafından fazla ra-
dikal bulunuyor. Bir başkası yapsa belki takdir alacak
ama Kürt olduğumuz için görmezden geliniyor, be-
ğenilmiyor. Bana göre sanatçının çevresine, top-
luma, insanların yaşadıklarına karşı duyarlı olması Gözümüze duvarda bulu-
gerekiyor. Bunun Türklük ve Kürtlükle ilgisi yok. Ça- nan bir yelpaze çarpıyor. Hêlîn’in yaptığı bu
lışmalarım devam edecek. Atölyem var ve sürekli çalışma; izleri, belirsizlikleri ve kayıplarıyla Türkiye tarihinin
okuyup, takip edip, çalışıyorum. Bu benim yaptığım,
kendimi ifade ettiğim tek iş.” yüzleşilemeyen en önemli olaylarından biri olan Dersim katliamını anlatı-
yor. Dersim’in isminin değiştirilmesine gönderme yapılarak tunç bir levha
Geçmişten kalan yadigarlar kullanılmış. Yelpazenin üzerindeki renkler ve şekillerde ise Dersim’i simge-
Ardından başka bir duvarda küçük bir heybe, bir
taş, içerisine kokulu yağlar konulan gümüş bir esans leyen Munzur, gözeleri, tren rayları, ayak izleri gözüküyor.
kutusu, siyah boş bir çerçeve görüyoruz. Genç sa-
natçılardan Revan Yaşar’ın çalışması bu. Revan Yaşar,
”Ji duh / dünden beri” adlı enstelasyon çalışmasıyla, Yamaç, çalışmasını şöyle anlatıyor: “2000’li yıllardan Binaların gölgesinde tandır
kendinden önceki kuşakların geçmiş yaşantılarıyla önce yatay bir mimari söz konusuydu. Herkes komşu- Sergide büyük binaların gölgesinde kalan tandır çi-
yüzleşerek topladığı yadigârları gözler önüne seri- sunun kapısını müsaade istemeden güvenle çalabi- zimlerini görüyoruz. Amed’den katılan sanatçı Serhat
yor. Revan 55-90 yaş arasındaki kişilerle röportaj lirdi ama günümüzde siteleşmeyle apartman tarzı Özcan bu çalışmasında yaklaşık 5000 yıllık bir geç-
yapıp onlara ait hatıra olarak sakladıkları objeleri yapılaşma güven kırılmasına yol açtı. Bu duruma dik- mişe sahip olan Tandır’ı konu olarak seçmiş. Amed’de
toplamış. Siyah boş çerçeveyi ise kendi hikayesi için kat çekmek için halatlarla tekrar bir bağ oluşturarak, 75 metrelik yol olarak bilinen Mahabad Bulvarı’nda
yerleştirmiş. düğüm atıp yeniden güçlendirmeye çalıştım.” oturan Özcan, tarlaların arasındaki tandırlar dikkatini
Mardin Artuklu Üniversitesi Güzel Sanatlar mezunu çekmiş. Bu tandırlarda pişirilen ekmeklerin lüks site-
Halatlarla bağlanan güven Eren Kara da, ”This is a …” videosunda özenle kurulan lere satıldığını görmüş. Daha sonra tandırla ilgili araş-
Murat Gök mentörlüğünde Resim Bölümü mezunu bir masayı bilinçsizce devirirken yıkım ve kurulumun tırma yapmış. Özcan şunları anlatıyor: “İlk olarak
İbrahim Yamaç’ın “Müsaadenizle” adlı videosunda keskin yüzünü siyah ve beyazın zıtlığını bireysel ve ısınma amaçlı düşünülerek toprak evlerin altına di-
apartman boşluğunun korkuluğuna halat gererek, toplumsal olanın ayrımına dayandırıyor. Kara, tarih zayn edilirmiş. Evin ortasında bulunan tandır aynı za-
1980 ve 1990 öncesi Amed’de doğal ve yaygın olan boyunca insanların toplumsal hayat içerisindeki üre- manda ekmek fırını olarak da kullanılmaya başlanmış.
yatay mimarinin yerine günümüzde dikey mimarinin timlerinin ve edindiği deneyimlerinin dönüşümünün Başlangıçta tandır, tavanda bacası olan evlerde kulla-
(apartman tarzı) tercih edilmesinin beraberinden ge- yapısal olarak uzun sürdüğünü, fakat bu yapılaşmış nılırmış, daha sonraları evin dışına da yapılmaya baş-
tirdiği olumsuz sonuçlara dikkat çekiyor. birikimin çabuk yıkıldığının ayrımını videosuyla dile lanarak içinde et ve ekmek pişirilmesine uygun
getiriyor. Kara, ”Çalışma, yapıcılık ve yıkıcılığı anlatıyor. duruma gelmiş. Bölgede yaygın olarak devam eden
Bir şeyleri yapmak çok zorken yıkmak çok daha kolay. tandırda ekmek pişirme geleneği, özellikle sofra kül-
Kendi elimizle yıkıyoruz” diyor. türünün vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Kürtlerin,
Fasların, Arapların, Azerilerin genel kültürünü yansı-
tan tandır ekmeği veya nanê tenûrê, asırlardır insanla-
rın sofrasındaki yerini koruyor.”
Kentleşmeyle birlikte yok olmaya yüz tutan tandır
ekmeğinin şimdilerde şehirlerin yoksul mahallelerin-
den çıkıp marketlerde, sokaklarda, insanların yoğun
olduğu yerlerde satılmaya başlandığını hatırlatan
Özcan, “Ticari amaçla kullanılmaya başlanan bu tan-
dırlar, metropol şehirlerde, lüks binaların arasında
kendine yer edinerek postmodern bir görüntüye
dönüştü. Bu duruma dikkat çekmek için bu çalışmayı
yaptım” diyor.
Mardin Artuklu Üniversitesi’nden mezun Ömer
Aydın ise “Drutina Yadé” (Annemin Dikişleri) adlı
işinde Röntgen film üzerine yaptığı yağlı boya müda-
halelerle oluşturduğu eksik anne figürünü annesinin
dikişleriyle bir araya getirerek, erkek olarak kendisini
var eden kadının ölüm-ölümsüzlüğünü göstermeye
çalışıyor. Aydın, “Kendimden yola çıkarak anlatmaya
çalıştım. Hasta psikolojisi üzerine kadın imgelerini
kullanarak eksik deforme bir kadın görüntüsüyle tas-
vir ettim” diyor.
13
Kadın aklıyla sorunlara yaklaşmalı çağrı, durmayın ayağı kalkın, bahar temizliği başlasın.
Güneri, videonun daha çok tepki niteliğinde oldu-
Galerinin başka bir köşesinde ise çiçek desenli bir ◗ Remzi Sever, “Karşılaşmalar” adlı ğunu söyleyerek, “Amacımız bir kadının sessiz çığlı-
kadın kıyafetinin asıldığını ve yanındaki videoda ha-
rabe halindeki bir yapının aynı kumaştan bir par- bu projeyi Amed’de iki farklı ku- ğını yansıtmaktı. ‘Modern’ bir kadınının ona
çayla yamalandığını görüyoruz. Dicle Üniversitesi şağı bir araya getirmek için yap- yakıştırılan kimliğine karşı tepkisini halıyı döverek var
gücüyle boşalımını anlatıyor.”
Resim Bölümü’nün 2001 mezunlarından Remzi
Sever, ”Yama” adlı çalışmasında toplumsal yaralara tıklarını söylüyor. Sever, “2000’li
karşın yine kadının varoluşsal duruşuyla adeta bir tıl- yılların başından itibaren sanata Derin Yarıklar
sım etkisiyle iyileştirdiği, koruduğu ve sakladığı trav- bir şekilde dahil olan arkadaş- Sanatçı Barış Seyitvan’ın ekibiyle birlikte yürüt-
malara dikkat çekerken, kadının bir tanrıça gibi tüğü karşılaşmalar sergisinde ele aldığı göç, yersiz-
yeniden etrafını şekillendirdiği, yarattığı gerçeğine larla şu anda üniversitelerden yurtsuz, zedelenen kimlik ve travma gibi kavramları
değiniyor. Sever, annesinin giydiği kıyafetten bir par- yeni mezun olmuş, genç kuşağı ‘Derin Yarıklar’ başlığıyla ortak bir noktada topluyor.
çayla yıkık bir duvarı yamalayarak onarmayla kadının
iç tepkisini gösterirken, izleyiciyi ana sıcaklığında bir
bir araya getirmeye çalıştık. 90’lı Bir çocuğun hızlıca alçaktan uçan bir jetin verdiği
rahatsızlığa duyduğu tepkisi ve onda yarattığı derin
yolculuğa çıkarıyor. yılları yaşamış, işlerini o bilinçle travmatik durumun temsiline odaklanan Barış Seyit-
Sanatçı Sever, nasıl yola çıktığını şöyle anlatıyor: yapan bir kuşak ile bir de Sur van, halen Ortadoğu coğrafyasında şiddetle devam
“Ben küçükken çok top oynardım. Sürekli pantolo- eden, savaş ve çatışma durumlarının etkilerini de
num ayakkabım yıpranırdı. Annem de pantolo-
dönemini yaşayanlar” diyor. çocuklar açısından ele alıyor. Genç sanatçı Meh-
numu yamayarak bir çözüm buldu. ‘Bundan sonra met Yazıgan ise çatışma durumlarının etkilerini
top oynarken bu pantolonu giyeceksin’ dedi. Tabi göç ve göçün kalıcı bellek üzerindeki tahribatını
zaman içerisinde o pantolonun her tarafı yama- video olarak anlatıyor.
larla doldu. Çünkü sürekli pantolon yırtılıyordu.
Tarih boyunca bölgede yaşanan olayların savaşla- Biz neden beraber iş üretemedik
rın hepsinin erkek kafasının bir ürünü ve erkeğin Üzerinde tunç harflerden oluşan bir dükkan ta-
yarattığı bir dünya olduğunu düşünüyorum. Geldi- belası dikkatimizi çekiyor “Biz Neden Beraber İş
ğimiz noktada artık erkeğin aklının işin içinden çe- Üretemedik” diye yazıyor. Mehmet Ali Boran ve
kilip kadın aklıyla olaylara, sorunlara yaklaşmamız Hasan Atılgan ”Meskun Mahal” adlı bir proje içeri-
gerekiyor. Bir anne elbisesinin kumaşından yaptığı sinde yer almışlar. Son iki yıldır gözetledikleri ve
bir yamayla nasıl çözüm bulmuşsa insanlık açısın- soyu tükenmek üzere olan Anadolu parsının çizgi
dan artık kadının daha aktif bir rol alması gerekti- roman karakterini çizmeye başlamışlar. Mehmet Ali
ğini düşünüyorum.” Boran, “Birçok hayvanı da bu bir çizgi romanda top-
ladık ama sanatın estetik anlatımı bağlamında ara-
Kadının ‘sessiz’ çığlığı mızda tartışmalar çıktı. O işi tamamlayamadık. Bir
Fatoş Güneri’nin yaptığı Silent/Sessizadlı video araya gelememiş iki sanatçının işin içerisinden çıka-
ise Amed Sur’larını gördüğümüz, çok uzakta siyah mama durumu. Bir araya gelme, demokratik tepki-
bir dumanın tüttüğü sessiz bir Amed manzarasıyla ler oluşturma, ve bir araya geldiğimiz zaman
açılıyor. Bir süre sonra görüntüye, belli aralıklarla rit- voltranı oluşturabiliriz söylemi dayatılmakta. Bunun
mik bir şekilde ilerleyen top sesine benzer bir ses bir yerde bizim omuzlarımıza yüklenen bir yük ol-
eşlik ediyor. Kameranın hareketiyle aslında sesin, bir duğunu gördük ve kolektif olmanın aslında bir
kadının elindeki tokmağı var gücüyle vurduğu halı- yerde üretememeyle sonuçlandığını gördük. Bu-
dan geldiğini anlıyoruz. Her vuruş dalga dalga ev- rada amacımız ‘biz beraber neden iş üretemedik’
rende kaybolmayan ses dalgaları arasındaki yerini sorusunu siz izleyicilere sordurtmak ve kendimize
usulca alıyor ve yine her vuruşta çıkan ses, bu coğ- özeleştiri yapmak” diyor.
rafyada sesini ancak doğurganlığını kaybedip, dul Karşılaşmalar sergisi Kasım ayında yapılacak bir
kalıp ve birkaç çocuğunu gömdükten sonra duyu- söyleşi ve sergi ile İstanbul’daki sanat izleyicile-
rabilen kadınlara selam gönderiyor. Bizlere ise bir riyle de buluşacak.
14
İtiraz dili
◗ Dilini heceleyen, yarım bakan ilticacı bir kadın, Roza canlanı-
yor gözlerimin önünde. Roza’yı durmadan övüyor kadın.
Cevap veremiyorum. Kadın değil sanki, tam bir itiraz dili.
Karşı dil. Uzatıyor. Kibarca da olsa itiraz edemiyorum. Duygu-
larımızda açtığımız kara delikleri kapatacağımıza, daha da
genişlettiğimiz kanısı oluşuyor bende…

K
ış kapıya dayanmış, zeyde arıyorsun de-
tedarikini göreme- rinliği. Huzurdan ve
miş, kanadı kırık bir varlıktan derinlik çık-
göçmen kuşa sığınmıştı. Fena maz. Her ikisi de
halde yoksul ve zaruriydi. yazar için tehlikeli-
Vakit erişti mi, yarasını yara- dir. Yazarın kazan-
sıyla saracak, iç seslerini de- dım dediği,
runî dilden dinleyip kaybettikleridir. Bul-
anlayacak, kadirşinas, bilge Muzaffer ORUÇOĞLU duğum dediği de-
bir erkeğin geleceği ve ken- rinlik, bulamadığıdır.
disiyle can ciğer bir yaşam kuracağı umudun- “Bu öyküler huzurlu ve varlıklı insanlarla hem-
daydı hala. Son otuz yıldır yoğun okumuş, hayal hal olduğu için yaşamın tebessüm ve itiraz dilini yor. Zorlanmadan okuyorum. Seninkiler, zor ile
içinde hayal kurmuş, hayalini hiçleştirmiş, yaz- bilmiyor. İnsanın acısını, dilsiz isyanını hissettir- rıza dikotomosi arasında soluk almaya çalışan bir
mış, yırtmış, kaşınmış, esnemiş ama sevdiği bir miyor, homurdanmıyor, sayıklamıyor. Öykünün okur konumuna düşürüyor beni. “Felaketler iyi-
ürün ortaya çıkaramamıştı. Artık bıkmıştı. Eline en güçlü dili, parçalanarak acıyla sayıklamasında- dir,” diyor, Roza’nın öyküleri sessizliği düğümlü-
aldığı kitabı okuyamadığı gibi kitap da onu oku- dır. Sabaha kadar dinlerim o sayıklayan dili, do- yor, kuşkunun korkuyu oymasına yol açıyor, sancı
yamıyordu. ‘Ömrünü boş şeylere hasretmeyen nanırım. Ben, yitirdiğim zamanların çığlıklarından üflüyor, çıkış arayışı çabalarıyla renklendiriyor, sa-
edebi yaratımı yakalayamaz,’ diye düşünüyor, oluşan bir kadınım, anlarım o dili.” nata dönüştürüyor yaşamı. Seninkiler öyle değil.”
boş ayrıntılara yediriyordu zamanını. Duygularını Kadın daha önce de beni eleştirirken sık sık dil- “Sen öykülerin konularına, neyi anlattıklarına
imbikten geçirme ihtiyacı duyduğunda ise şiir den söz etmiş, bunun üzerine dilin ne olduğu takıyorsun kafayı” dedim. “Önemli olan dil değil
okuyordu bazen. merakı uyanmıştı bende. Araştırayım derken midir? Anlatılanın nasıl anlatıldığı, öykünün de-
Dünyanın müzmin ilgisiz bir adamı olmama Kant ve Hegel’in tarih anlayışları takılmıştı ayak- rinliği, estetik yapısı değil midir?”
rağmen, ilgimi esirgemiyordum ondan. Dolu bir larıma, vazgeçmiştim. Lanet olsun. “Evet, işin esası bu saydıklarındır. Senin öyküle-
kadındı. Ruh güzelliği fiziğinde de gülümsü- “Sen yazara bunları söylemekle kendi dünyanı, rinin çoğunda imge, metafor, humor ve dil ince-
yordu. Zekası itiraza oldukça mütemayildi. Queer kendi dilini dayatmış olmuyor musun?” dedim. likleri pek görünmüyor. Okurunu farklı bir
eğilimleri vardı. Tarihsel cinsiyet hiyerarşisinin Çehresini güzelleştiren ince çizgiler gerildi. Ba- şekilde yaratıyor Roza’nın öyküleri. Sen estetiği
kendi özelinde işlemediğini söylüyordu. Tabii kışlarındaki mülayim renklerin yerini sert renkler tepeliyor, beylik bir anlatımla sıradan ayrıntılara
bunlar benim için sorun değildi. Sorun kendi kal- aldı. teslim ediyorsun okurunu. Roza’nın öykülerinde
bimdi. Kadının kalbimi kalbiyle özümlemesini, “Her okur, her eleştirmen gibi ben de kendi ot, taşın altından gün ışığına çıkıyor. İnsanı mal-
bunu bir yaşam tarzı haline getirmesini istiyor- görüşümü söylüyorum, ne var bunda? Huzurlu, laştıran verili koşullara karşı bir itiraz dili kurma
dum ama hiç ilgi duymuyordu.  sorunsuz bir dünyanın öyküleridir bunlar. Ben çabası var o öykülerde. Sende yok böyle bir
Yazdığım öyküleri sanırım okumuştur diyerek böyle bir dünyada yaşamıyorum. Ana dilinin çaba.”
kalkıp kaldığı yere gittim. Çatı katında köpek ku- mevzisinden tanka taş atan çocuğun dünya- Dilini heceleyen, yarım bakan ilticacı bir kadın,
lübesini andıran basık bir yerde evin yaşlı kadı- sında yaşıyorum. Kuşatıldığımı ve kokmasın diye Roza canlanıyor gözlerimin önünde. Roza’yı dur-
nına hizmet karşılığında kalıyordu.  cesedimin katlanarak buzdolabına tıkıldığını his- madan övüyor kadın. Cevap veremiyorum. Kadın
Kapıyı çaldım, “gir” dedi, “defol” dercesine. Çö- sediyorum. Merakım, çocuğun attığı taşın kaderi- değil sanki, tam bir itiraz dili. Karşı dil. Uzatıyor.
melmiş bez torbalara dolduruyordu kitaplarını. mizi nasıl biçimlendireceğine yöneliyor. Farklı bir Kibarca da olsa itiraz edemiyorum. Duyguları-
Doğruldu, gülümsedi, tokalaştık. İçinde fıstık, dünyadan bakıyorum öykülerine, normal değil mızda açtığımız kara delikleri kapatacağımıza,
incir ve elma bulunan bez torbayı, sekinin yanın- mi bu?”  daha da genişlettiğimiz kanısı oluşuyor bende.
daki masaya bıraktım. Ben sekide, o da yerde, so- Çatışmadan hoşlanan bir kadın olduğunu bili- Görüş ve eleştirilerini dinleyip bir çay içtikten
kaktan bulduğu eski bir halının üzerinde oturdu. yordum. Çatışmayla var ediyordu kendini. Kadı- sonra çıkıyorum. 
Odada seki, masa, kitaplar ve küçük bir elektrik nın, çatıştığı insanlara daha çok ilgi duyduğunu Tüyleri piltiklenmiş yaşlı bir Van kedisi duruyor
ocağı ile kap kacak dışında bir şey yoktu. söyleyen insanlar da vardı. evin önünde. Bakışlarıyla karşılaşıyor bakışlarım.
Hal hatırdan sonra, “öykülerimi okudun mu?” “Bu öykülerin konuları Roza’nınkilerle hemen Zamanı yer yer kırılmış, çilelenmiş bir çizgi gibi
dedim. hemen aynı. Bunlara yönelttiğin eleştirileri on- hissediyorum. Anamın, ekilmiş tarlalara bakınca
“Okudum,” dedi, ‘hay okumaz olaydım’ derce- lara niçin yöneltmiyorsun?” miyavlayan ve kalbimi gizeme yönlendiren kara
sine. “Roza anasından ilticacı olarak doğmuş, yokluk kedisi canlanıyor hayalimde. “Kadının her yere
“Nasıl buldun? Eleştiri ve önerilerin benim için içinde büyümüş ve Kobanê’de direnirken yara- giden bir yolu var, bir de kendine giden bir yolu
önemli.” lanmış asi bir kadındır,’ dedi.  olsa” diye iç geçiriyorum. Önümden geçen hır-
“Sen huzur ve varlık içinde yazıyorsun bu öy- “Bundan dolayı mı eleştirmiyorsun onun öykü- pani kılıklı, sakallı bir adam, iç geçirişimi duymuş
küleri,” diye başladı. “Kazı yapmıyorsun. Kazı lerini?” gibi “yau bu ne biçim dünya abi yau, hiç kimse
yapıp derinlere insen, edebiyatın asıl kaynağıyla, “Hayır. Hiç alakası yok. Roza’nın her öyküsü kendinde değil, bir soysuz çıksa da kendimize
huzursuzluk ve yoklukla karşılaşacaksın. Sen yü- mültecidir ve dünyanın gurbet olmadığını söylü- gelsek” diye söylenip gidiyor.
15
“Min di bîreke miçiqandî de bibîne,
Min bibîne tazî li peravekê,
di keştiyeke êşkenceyê de
bi elektrîkê hişyar,
di qişleyekê de wenda,
dayik, li serê kolanekê,
bê nav û nîşan li goristaneke bêkesan,
di gorekê de li ser kêla wê nivîsandî
yên têkçûyî têkçûn,
min bibîne.”

Resim: ERCAN ALTUNTAŞ

You might also like