Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 11

YIL: 23 ·ocAK l994 :.

SAYl:l
MUHYİDDİN İBN ARABİ ve
TÜRKİYE'YE TE'SİRLERİ*

Doç. Dr. Mustafa TAHRALI

Selçuklu Devleti'nin son yıllanndan başlayarak Osmanlı Devleti'nin


kuruluşundan itibaren hükiimrfuı olduğu geniş bir coğrafyayı ve altı asır­
lık uzun bir dönemi içine alacak böyle bir mevzüu, burada yeterince ele
alıp işiemek mümkün olmadığı gibi, böyle bir araştımıayı gerçekleştirebi­
lemek de uzun yıllar sürecek bir çalışma gerektirecektir. Bizim burada
yapabileceğiıniz, sadece bir kaç noktaya işaret edebilmek, olsa olsa konu-
nun ehemmiyetine dikkat çekebilmekten ibaret olacaktır. ·
B ilindiği gibi İbn Arabi hicri 560-638 (miladi 1165-1240) yıllan ara-
sında yaşamış, gençlik yıllaİını doğduğu Endülüs'te geçirmiştk Genç
yaşta tasavvufa intisap eder ve Endülüs'ün bir çok şey~ ile tanışır, onlara
hizmet eder. Hizmet halkasında bulunduğu bu şeyhlerden ikisi kadındır.
Bu zatlardan Rfi.hu'l-~uds fi M ünasahati'n-Nefs adlı eserinde bahset-
mektedir. Fütô.hat-ı M ekkiyye'sinde de mülaki olduğu bir çok şeyhin-is­
mini vermektedir.
Fas'ta bulunduğu (h. 597 miladi 1200 veya 1201) yıllarında 35 yaşın­
da iken şahidi olduğu mfuıevi bir tecellide, kendisine "Doğu'daki şehirl~­
re" gitmesi emredilir.<l) Aym sene yola çıkar. Tunus, İskenderiye ve
Kab.ire. üzerinden Mekke'ye gelir ve hac vazifesini de ifa eder. Oradan
(*) Bu yazı Tiltkiye Diyanet Vakfı-ENDÜLÜS JSLAM DEVLErt SEMPOZYUMU (28 ..11.92-An-
kara)nda verilen tebliğd.ir.
(1) Prof. Dr. Nihat Keklik; Mnhyiddin İbnU'l-Arabt !stanbul 1966, s. 139;" ve lbn Arabi, Les Soofis
d'Andal.oıısie (!ngilizce rerc., R. Austio, Fransızca ıerc., Gerard Leconte), İntroduction, s. 28.
1 lbn Arabi'nin hayab ile ilgili bilgiler ıikrettiıtmiz bu iki kitaptan ~~br•

.26
KUBBEALTIAKADEMl MECM0ASJ - YIL:23 -OCAK 1994-SAYI: ı
MUHY1DDIN lBN ARABI ... /M. TAHRALI

60111204 de Bağdat ve Musul'a geçer. Anadolu'ya gider, Malatya'da bu-


lunur ve 603/1206 da Kahire'ye döner. Burada şiddetli tenkit ve düşman­
lıklara maruz kaldığından 60411207 Kahire'yi t~rk eder. Haleb'e ve ora-
dan·607/1210 da Konya'ya gelir. Selçuklu sultanı ve halk onu iyi karşı­
lar. Sadreddin Konevi onun müridi olur. Konevi'ye bir çok eserinden
idizet verir. Konya'dan sonra Kayseri, Malatya, Sivas, Harran ve tekrar
Bağdat'a gider. (60811211). Burada Avarifü'l-Maarif müellifi
ŞiMbeddin Ömer es-Sühreverdi ile tanışır ve görüşür. 60911212 de Sel-
çuklu Sultanı Keykavus'a uzun bir mektup yazar: Hıristiyan tebaa ile
münasebetlerinde tedbirli olmasını, onların İslam davasına zarar verebi-
lecek davranışıarına marn olmasını, şehirler ve civarlannda yeni kilise,
manastır v.s. gibi şeyler yapmalarına, harap olan mabetierinin tamir edil-
mesine müsaade etmemesini, hıristiyanların müslümanlara karşı saygılı
davranmalannı ve yakınlanndan müslüman olacak oian kimselere mam
olmamalannı sağlamasını Sultan'a tavsiye eder.(2) Selçuklu Sultfuı'ı onu
· sarayina davet ederse de icabet etmez. 610/1213 de Haleb'e 61111214 de ·
tekrar Mekke'ye gider. 612/1215 te yine Anadolu'ya, Aksaray'a gelir, Si-
vas ve Malatya'da bulunur. Sultan Keyka.vı1s'un Antakya'da hıristiyanlara
karşı zafer kazanacağı müjdesini veru. 612-616 .(1215-1219) yıllarını
Malatya'da geçirir. Bu müddet esnasında bir çok talebesine eserlerinin
icazetini verir. 617-618 (1220-1221) de tekrar Haleb'e gelir. Burada
Eyyı1bi sultanı ·eı-Melik ez-Zahir ile iyi münasebetler kurar. Sultan'ın
davetiisi olarak 62011223 de Şam'a gider, oraya yerleşir ve 638/1240
tfuihi.İıde vefatma kadar bu şehirde kalır.
İslam tasavvufu ve düşüncesinde derin izler bırakan ve hala tesiri
devam eden el-Fütuhatü'l-Mekkiyye ve Fusı1siı'l-Hikem adlı eserlerini
Şam'da kaleme alır.
İbn Arabi'nin manevi bir işaretle, 13. asırda İslam dünyasının en ba-
tısı Endülüs'ten, İslam dünyasının merkezine doğru hareket ettiği yıllar­
da, İslam dünyasının doğusundan da bir başka mühim hicret hadisesine
şahit oluyoruz. Mevlana'nın babası Sultan Bahaeddin Veled oğlu
Celaleddin ile Hicr1 618 (Mlladi 1221) yıllannda, o da manevJ bir
iŞaretle Ortaasya'dan, Belh'ten, Hicaz'a doğru hareket eder. Sonra 1228-
1229 yıllarında Konya'ya gelip yerleşirler.
(2) R. Austin; Ag.e., s. 38.

27
KUBBEALTIAKADEMI MECMÜASI· YIL:23-0CAK 1994-SAYI: 1
MUHYlDD!N lBN ARAB7 ... /M. TAHRALI

Bu ~- mühim şahsiyetin göçlerinin ardından biri Batı'da Endülüs'te


hüküm sürmekte olan Emirliklerden Muvahhidin Devleti (541-668/1147-
1269) haçlı orduları karşısında yenilgiye uğrayarak Kurtuba ve İşbiliyye
gibi büyük şehirlerini Jcaybedip yılalır (1269). Diğer Emirlikler zaman
zaman mevzil hakimiyetler kurariarsa da 1492 de Gırnata şehri de anlaş­
ma ile teslim olur. Böylece Endülüs müslümanları siyası ve dini güçleri-
ni tamamen kaybederler.
Benzer bir kaderi ayın tarihlerde İslam dünyasının doğusu da yaşa­
maktadır. Moğol orduları Ortaasya'dan itibaren önüne çıkan güçleri yok
edip Bağdat'a dayanmış ve 656/1258 de Abbas! hilafetine son vermiştir.
Sonra Irak, SUriye ve Anadolu'ya yürümüş ve Selçuklu Devleti'nin yıkıl­
masına sebep olmuştur. Selçuklu Devleti'nin mirasım paylaşan Beylik-
lerden Osman Bey'in 1299 yıllarında kurduğu Beylik, devletin batı
hududunda Bizans'a komşu olduğundan, cihad ruh ve gayretini canlı tu-
tarak daha batıya doğru gelişme imkfunnı elde etmiş ve bunu değerlen­
dirmiştir.
Kısaca çizdiğimiz bu tarihi yıkılış ve bozgun tablosu içinde Endüs-
lüslü İbn Arabi'nin ve Belhli Mevlana Cela.Ieddm'in Anadolu'ya, Ko.I).-
ya'ya, Selçuklu başşehrine birbirine çok yakın tarihlerde gelmiş olmaları,
İslam tasavvufu ve düşüncesi bakıniından, gelecek yıllar ve asırlarda
mühim netıcelerin dağınasım hazırlamış~. İbn Arabi'nin talebesi ve
Mevlana'nın yakın dostu olan Sadreddin Konevi (v.673/1274) İbn
. Arabi'nin ekolünü arapça "metafizik" kitaplarla devam ettirirken,
Mevlana da farsça yazdığı şiirler ve Mesnevl'si ile, İslam tasavvufu için-
de dile getirilen, bir tek "ha,kikat"in iki ayn üslupta temsilcileri olmuşlar­
dır. Sonraki devir Mesnevi şarihleri Mesnevl'yi İbn Arab1 ve Konevi'nin
ıstılahlarıyla yorumlayıp açıklarken, İbn Arab1 ekolü mensupları da
Mevlana'nın nazım ve şiirlerinde kullandığı üslup ve sembollerle Türkçe
ve Farsça Şiirler yazıyorlardı.
Mevlana'nın 1272 ve-S.Konev.i 'nin ·1273 yıllarında ölümlerinden
sonra, yıkılan Selçuklu Devleti'nin varisi olarak Anadolu'nun batısında
kun1lan Osmanlı Devleti, gelişmeye başlarken, Selçuklu ülkesinin ilim
ve tasavvuf mirasına da sahip olmuş oluyordu. Bu manevi ~asa sahip
çıkmayı gerektiren, hatta buna husüsi bir itina gösterilmesini gerektiren
sebepler de vardı. Bunlardan İbn Arab1 ile ilgili olanlardan biri şudur:
28
KUBBEALTI AKADEMI MECMUASI- YIL:23-0CAK 1994 - SAYI: 1
MUHYlDDlN İBN ARABİ ... /M. TAHRALI

İbn Arabi eş-Şecretü'n-Nu'mfuıiyye fi'd-Devleti'l-Osmamyye adlı .


çok küçük hacimli risalesincte<3) cifr ilminin verilerine istinaden Osmanlı
Devleti'nin kurulacağını ve bu devletle ilgili bazı hadiseleri rumuzlu
ifadelerle haber vermiş ve Sadreddin Konevi de bu eseri şerh etmiş, bazı
rumuzları açıklamıştır. İbn Arabi'nin Anadolu'da yaptığı seyahatler
esnasında Konya, Kayseri, Malatya, Sivas ve Aksaray gibi şehirlerde
ikameti sırasında tanışıp görüştüğü ve sohbetlerinde yetiştirdiği talebele-
ri, tabiatİyle onun fikirlerini ve görüşlerini gelecek nesillere aktarınaya
devam edecekti. Bunun yanında rumuzlu ifadelerle Osmanlı Devleti'nin
kurulacağını ve bazı badiseleri önceden bilcüpnesi, önceden bildirdiğine
inanılması, Osmanlı sultanları, aiim ve mutasavvıflarının aynca dikkatini
çekmiş, İbn Arabl'ye husus! bir ilginin gösterilmesini sağlayan sebepler-
den biri olmuştur diyebiliriz. Nitekim bu risai.ede geçen cümlelerden biri
olan:
iza dehale's-sinü fi'ş-Şm yazheru kabru Muhyiddin
"Sin şın'a dahil olduğu vakit Muh~iddin'in kabrizahir olacaktır" cümlesi,
Yavuz Sultan Selim Kahire seferi sırasında Şam'a geldiğinde tahakkuk
etmiş, İbn Arabi'nin o sırada üzeri çöplerle kaplı Salihiyye'deki kabri or-
taya çıkarılmış, Sultan türbenin yenilenmesini .ve oraya bir de cfuni ya-
pılmasını emretmiştir. Hicri 924 (Miladi 1517) de cfuniin kuzeyine ayn-
ca bir de tekke inşa edilmiştir. Türbenin girişine Kemalpaşazade'nin İbn
Arabl'yi öven bir fetvası ile İbn Arabi'nin biraz önce zikrettiğimiz cün;ıle­
si yazılmıştır.
Şeyhülislam İbn Kemal'in (1468-1534) İbn Arabi hakkındaki
fetvasının konumuzia ilgili cümleleri şudur: "Ey insanlar! Biliniz ki, bü-
yük şeyh, şerefli önder, ariflerin kutbu, muvahhidlerin imamı, Endülüslü,
Hatem Tay kabilesinden Muhammed İbn Arabi kamil bir müctehit ve
fazıl bir mürşit, taaccüp edilecek hayat hikayeleri ve olağandışı
badiseleri ve ·çok talebesi olan bir zattır. Alimler ve ileri gelenler katında
kabUle mazhar olmuştur. Onu (yani M.İbni Arabi'yi) inkar eden hata
yapmış olur. İnkannda ısrar ederse, sapıtmış olur. Sultarun, onu terbiye
etmesi ve onu inancından çevirmesi gerekir. Çünkü sultan doğruyu yap- .
tırmak ve kötülükten men etmekle memurdur. Onun (İbn Arabl'nin) bir-
(3) Yrd. Doç. Dr. İrfan Gündüz; Sadreddin Konevi'nin eş-Şeceretü'n-Nu'mliniyye fi'd-Devleti'l-
. Osmliniyye'ye yaptı~ı Şerhin Değerlendirilmesi, Selçuk Dergisi, sayı4, Konya, OCak 1989, s.
101- 111. . .

KUBBEALTIAKADEM!MECMÜASI- YIL:23-0CAK 1994-SAYI: 1


MUHYlDD!N lBN ARABI ... /M. TAHRALI

çok eseri vardır. Bunlann içinde FusQsu'l-Hikem ve Fürtlhftt-ı Mekkiyye


bulunur. :Bünlardaki mes'elelerin bir kısmının sözü ve manası belli, ilam
buyruğa ve şer'-i nebeviye uygundur. Bir kısmı da zahir ehlinin anlayışı­
na göre gizli olup, keşf ve batın ehlinin anlayışına göre açıktır. Meramıru
anlamayana bu durumda susmak lazımdır. Zira Yüce Allah "İlmin olma-
dığı şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve kalbin herbiri bu davranış­
tan sorumludur" (İsra, 17/36) buyurmaktadır... "(4)
Bu fetvada dikkatimizi çeken noktalardan bazılan şunlardır: 1) !tm
Arabi'nin ilmi ve manevi şahsiyetinden saygı ve övgü ile bahsedilınekte~
dir. 2) Onun görüşleri alimler ve ileri tarafından kabUle mazhar olmuştur.
3) Onun görüş ve fikirlerini inkar edenler hata ederler; batalarında ısrar
ederlerse sapıtmış olurlar. 4) Sultanın yani devlet otoritesinin ısrarlı
inkarcılan terbiye etmesi ve inkarlardan çevirmesi gerekir; çünkü sultan
doğruyu yaptırmak ve kötülükten men etmekle vazifezilidir. 5) Zahir eb-
linin anlayışına göre gizli olan fıkir ve görüşleri, keşf ve batın ebline gö-
re açıktır. Şu halde her devirdemevcut olan keşf ve batın ehli zahir ebli-
nin anlayamadığı manalan anlayacaktır. 6) Onun bu nevi görüşlerinde
merarmmn ne olduğunu anlayamayanlann susması gerekir. Zira, her de-
virde temsilcileri bulunan keşf ve batın ehli bu manalan anladığına göre,
ülke satbında sadece zahir ebiinin fıkir ve görüşlerini hakim kılmak ve
zahiri görüşlere uygun düşmeyen fikir ve görüşleri susturmak isteyenle-
rin, onları susturmak yerine kendilerinin susmalan gerekir. Çünkü keşf
ve batın ehli, zahir ebiinin dediği şeyleri anladığı gibi, onlardan fazla
olarak başka şeyleri de anlamaktadır. Şu halde susması gereken fazla bi-
linler değil, daha az bilenlerdir.
Fetvadan anlaşılan bu bir kaç noktaya şunu da ilave etmemiz müm-
kündür. İbn Arabi, akli ve nakli olan dini ve dünyevi ilimlere ilave ola-
rak, hatta bir bakıma dini ilmin özü ve esası olan ilham, keşf ve batın il-
mi adlarıyla anılan, asırlardan beri tasavvuf ehlinin temsil ettiği görüşle­
rin ilim bir sözcüsü sıfatıyla, yeni bir "ilmi" metod ve üslup geliştirmiş
ve kendi ulaştığı netice ve "hakikat"leri eserlerinde en veciz şekilde ifade
etmiştir. Şu halde zahir ve batınıyla bir bütün ve cihanşümul bir din olan
İslam'ı, yine zahir ve batın olarak bir bütün olarak anlamalı ve cihanşü-
(4) Prof. Dr. Hüseyin Atay; llm! Bir Tenkit Örneği Olarak İbn Kemal Paşa'nın Muhyiddin b. Arabl
Haklonda Fetvası, ŞeyhülisHim İbn Kemru Sempozyumu, Tebliğler ve Tartışmalar, Türkiye
Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 1986, s. 267-269.

30
KUBBEALTI AKADEMI MECMÜASI - YIL: 23 - OCAK 1994- s'AYI: 1
MUHYlDDlN İBN ARABI ... 1 M. TAHRALI

mul bir yorumla kalp ve zihinlere takdim etmelidir. Gerçekten de İbn


Arabi bu cibanşümul yorumu başarmış olan bir büyük mutasavvıftır.
CihanşÜmul bir devlet kurmak niyet ve emelinde olan Osmanlı ilim
ve devlet adamlan da, elbette kısmi, yarım, mevzii, mahalli ilim ve yo-
rum sahiplerini değil, külli ve cihanşümul olan ilim ve yorumlan tercih
edecek ve bunu gerçekleştirmek için de elinden gelen gayreti sarfedecek-
tir. İslam'ın kısmi ve mahalli yorumlan sadece mahalli devlet ve medeni-
yetlerin kurulmasına imkan verebilir. Cihanşümul devlet ve medeniyet
kurmaya yönelmiş Osmanlı Sultanlannın cihanşümul ilim ve görüşleri
idrak edebilen İbn Kemal ·gibi şeyhillislam ve ilimlere, danışmanlara ve
fetva ehline sahip .olması hem devleti yönetenler ve hem de halk için
ilahi bir lutuftur.
1516 yılıpda An_a dolu Kazaskeri-olarak Yavuz Sultan Selim ile Mı-
. sır seferine katılan, dönüşte Şam'da İbn Arabi 'nin türbesinin yaptırılması
için Sultan'a fetva veren ve 1525 yılında Kanıini Siıltan Selim'in
Şeyhülislam'ı o1an<5>İbn Kemal, bu fetvasıyla 16. asır başlanJıda Osman-:
lı ülkesinde hüküm süren ve daha asırlarca sürecek olan bir kanaatin
resmi temsilcisi ve sözcüsü olmuştur. Tabii ki, İbn Kemal'den önce, iki
asır boyunca ilimler, mutasavvıflar ve devlet yöneticileri nezdinde böyle
bir kanaat oluşmuş olmasaydı, İbn Arabi'nin görüş ve fikirlerini devam
ettirebilen ilinı. ve tasavvuf ehli bulunmasaydı, böyle bir fetvanın ve!iJe-
bilmesi mümkün olmazdı. (Nitekim günümüzde, Mısır'da, Fütfi.h~t-ı
Mekkiyye'nin Kültür Bakanlığı tarafından tahkikli baskısının yapılması
bile, aşırı tepkiler ve düşmanlıklar dolayısıyla, sık sık kesintiye uğramak­
tadır.) İbn Arabi hakkında Sultan'ın fetvaya başvurması ise, sanıyoruz ki,
artık Osmanlı ülkesi olan Mısır ve Sı1riye'de İbn Teymiyye (ö. 728/1328)
ve benzerlerinin, onl~ takipçilerinin, İbn Arabi'ye karşı düşmanca gö-
rüş ve fikirlerirı-in sebep olabileceği .kargaşayı resmen· önlemek içindir.
Zaten İbn Teymiye Osmanlı asırlarİnda ilgi '(e itibar gôrmemiş, ancak yı- ·
kılış dönemi olan 20. asır başlannda ve günümüzde çok dar bir kesim ta-
rafından benimsenmiştir.
Yukanda işaret ettiğimiz gibi, fetvada açıkça "sultarun inkarcılan
terbiye etmesi ve inkarlanndan çevirmesi" gerektiği belirtilmektedir. Öy-
le anlaşılıyor ki, İbn Arabi'nin türbesinin 16. asır başlannda nerede oldu-
(5) Doç. Dr. Mustafa Fayda; A.g.e., lbn Kemal'in Hayatı v~ Eserleri, s. 56-57.

31
KUBBEALTI AKADEMI MECMUASI· YIL:23-0CAK 1994 - SAYI: 1
MUHYlDDlN tBN ARABİ ..• /M. TAHRALI

ğunun unutulması veya unutturulması Sfuiye ve Mısır gibi Arap ülkele-


. rinde İbn'A:rabl'nin genellikle artık bilinmediğini ·göstermektedir. Nite-:
kim 16. asnn ortalannda yaşayan imam-1 Şa'ram Tabakatü'l-Kübra'sın­
da İbiı Arabi'den bahsederken "kitaplannın insanlar ~asında, bilhassa
Anadolu'da meşhur olduğunu"<6>, . zira bazı kitaplarında Sultan Süley-
man'ın ceddi I. Osman oğlu sultanın sıfatını, İstanbul'ı;ın fetbini zikr etti-
ğini söylemektedir. Bu ifadeden açıkça anlaşılmaktadır ki, Osmanlı ·
uleması İbn Arabl'nin eserlerine, 16. asırda, diğer İslam ülkelerine nis-
betle daha çok alak göstermektedir.
Bu ilml ve resınl ilginin Osmanlılarda daha ·sonraıd devirlerde de de-
vam ettiğini, 1730 lu yıllarda vukü bulan Osmanlı-İran harbinden sonra
İstanbul'da yapılan resınl sulh görüşmelerinde, Osmanlı delegesi, görüş­
melerin başlangıcında, Osmanlı devletinin, İbn Arabi'nin eş-Seceretü'n­
Nu'mfuıi.yye adlı eserinde haber verilmiş olmak gibi bir hususiyeti bu-
lunduğunu ve diğer ili huSOsiyetle birlikte İran karşısında ·böyle bir
imtiyazasahip olduğunu söylemişlerdir.(7) Bundan da anlaşılıyor ki, Os~
manlı ilim ve siyaset adamları, 18. asnn başında da, İbn Arabi'yi din, fi-
kir, ilim ve siyaset anlayışının tem.e l taşlarından biri olarak-görmekte,
bunu İran ve diğer İslam ülkelerine nisbetle bir imtiyaZ ve üstünlük ola-
rak değerlemdirmektedirler.
İbn Arabi'nin Türk-Osmanl ülkesinde te'slrini ve bu l.çonuda resınl ve
ilml görüşü aksettiren bu ifadelerden sonra, şimdi de onu Anadolu ve
Rumeli'de devam ettiren tasavvuf ve ilmin adamlarının isimlerinden bir
kaçını zikrederek, bu te'sirin devamma ve ilml-tasavvufi verimlerine kı­
saca temas etmek istiyoruz.
Yukarıda dediğimiz gibi, İbn Arabi Anadolu'daki seyahat ve

(6) Abdillvehhab b. Ahmed eş-Şa'raru; et Tabaklitü1-Kübıi, Mısır 1954, I.C., s. 188 (Terc.: A. Ak-
çiçek; Veliler Ansildopedi.si, Erkarn Yay., İstanbul 1987, s. 688). E§-Şariini bu eserini Hicri 952
(Miladi 1544) yılında tamamlamıştır.
(7) Koca Ragıb Pa§a, Tahkik-ı Tevfik isimli eserinde, ı 736 yılında Osmanlı ve İran delegeleri ara-
sında vukü bulan müzakereleri nakletmekte ve Osmanlı Devleti'nin "memdfihiyyet"ini gösteren
delillerin görü§meler esnasında şöyle ifade edildiğini yazmaktadır: (Süleymaniye Ktb., Es'ad
Ef. Bölümü, 2154, yk. 44a-45 a) Istanbul'un fetbini müjdeleyen hadis-i §erif "üzere, devlet-i
aliyyenin memdfihiyyetine §ebadet-i nebeviyye varid olduğundan başka, lisanü'l-hakika olan
Şeyh-i Ekber hazretleri dahi eş-Şeceretü'n-Nu'mBniyye fi'd-Dev1eti1-0smBniyye nam kitabını,
kable'z-zuhfir bu devletin selalin-i bii-miknet ve vüzera ve ulemil-yı her-menkabetleri beyilnıııda
tasnif edip ( ...) li va-yı ResülulHih'a ve bu devletin layarnete dek bakasına i§3.ret etmişlerdir.
Binaenaleyh devlet-i aliyye kirnesneden memleket gasb etmeyip ibtida-yı zuhürundan "Carudü
fıllaru hakka cihadihi" nassına tebıiiyyeten küffar ile mücahede ederek sultanü'l-berreyn ve
hakanü'l-bahreyn olmuştur, denilip..."
32
KUBBEALT! AKADEMI MECMÜAS! - YIL: 23- OCAK 1994 . SAYl: 1
MUHYİDDİN İBN ARABİ ... /M. TAHRALI

i.kametlerlnde pelç çok talebe yetiştirmiş· ve bir çok rnutasavvıfla gorüş- ·


müştür. Tasavvuf bakımından, talebe yetiştirmek kitap yazmaktan daha
gerekli görülmüştür. Ancak, İbn Arabi her ikisini de yaparak, diğer bü-
yüklerle beraber bu konuda da örnek teşkil etmiştir. Yetiştirdiği talebe-
lerden bilhassa Sadreddin Konevi müp.iriıcür. Zira başta Fusôsu'l-Hikem
olmak üzere onun ilk ş~, yorumlayıcısı, fikirlerinin takipçisi ve bir
bakıma ilk sistemleştiricisi odur. M.iftahu'J-Gayb ve diğer eserleri, İbn
Arabi'yi Anadolu'da tanıtan ve anlatan eserler olmuştur. Talebelen de
hem kendisinin hem de İbn Arabi'nin tllipçileri olmuştur.
Sadreddin Konevi'den itibaren günümüze kadar yedi asır boyunca
İbn Arabi ekolünü ülkemizde devam ettiren şahsiyetlerden bazıları şun­
lardır:
ı. Davfid-ı Kaysen (v." 751/1350). Sadreddin Konevi'nin talebelerin-
den Kema.Ieddin Kaşaru'nin talebesidir. Fusôsu'l-Hikem şfuihidir. Sul-
tan Orhan Gazi kendisini İznik'e davet etmiş ve orada yaptırılan ilk med-
resenin müderrisliğine tayin edilmiştir. · ·
2. Molla Fenari (v. 834/l430). Babası S. · Konevi'nin
halifelerindendir. Konevi'nin M.ütahu'l-Gayb adlı eserini şerh etmiştir.
ille Osmanlı şeyhülislamı olarak tanıiımıştır.
3. Muhammed Kutbuddiİı İzniki (~. 855/1450). Molla Fenan'nin ta-
lebesidir. Fusôsu'l-Hik.em'i, İbn Arabi'nin bazı sözlerini ye Konevi'nin
bazı eserl~rini şerh etmiştir. ·
4. Yazıcızade Muhammed Efendi (v. 855/1451) Muhammediyye ·
isimli meşhur eserin müellifidir. Fusôsu'l-Hikem şe_rhi vardır. Bazı kim-
seler bu şerhin, kardeşi Ahmet Bican'a, rut olduğunu söylemektedirler.
5. Cemal Halveti (Çelebi Halife) (v. 912/1506). lbıı Arabi'nin iki
beytinf şerhetmiş tir. ·
6. İdris 'Bitlisi (v. 926/1520). Fusfisu'l-Hikem'i şerh ettiği söyle~­
.mektedir, fakat henüz bir nüshası ele geçirilememiştir.
7. Sofyalı BillEfendi (v. 960/1552). Fusôsu'l-Hikem'i şerhetmiştir
ve bu eser basılm.İştır. . . . .•
· · 8. Üfta~e Muhammed Muhyiddin (v. 968/1580). Bursalı, Celveti
tarikati büyüklerindendir. Bursall Mehmed Tahir J;3ey, onun Vakıat
isimli eserinde Şeyh-i Ekheı:;in rub.amyetinden feyz ald.ı,ğı görülmektedir,
demektedir.
33
ICUBBEALTI AKADEMIMECMÜASI · YIL: 23 ~ 0CAK 1994-SAYl: 1
MUHYlDDtN tB N ARABİ ... /M. TAHRALI ·

9. A~!z Mahmud Hüdayl (v. 1038/1629). Üftade Hz.lerinin talebesi-


dir. Eserlerinde yeri geldikçe İbn Arabl'den bahsetrnek:tedir.
10. Nureddin Muslihiddin Mustafa Efendi (v. 98111578). S.
Konevi'nin Fusôs'unu şerh etmiştir.
1ı. İsmail AnkaraVı (v. 1041/1631). Meşhur Mesnevi şarihi. İbnü'l­
Arabl'nin Nakşu'l-Fusfis isimli eserine Molla· Cfuni'nin yazdığı farsça
şerhi Zübdetü'l-Fühôs fi Nakşı'l-Fusôs adıyla hillasa olarak tercüme
etmiştr.
12. Abdullah Bosnevi (v. 1046/1636). M.eşhur · Fusfis
şarihlerindendir. Arapça ve Türkçe iki şerhi vardır. Türkçe şerhi iki defa
basılmıştır. Kabri Konya'da Konevi'nin türbesi civarındadır. ·
13. Sarı Abdullah Efendi (v. 1071/1660). Mesnevl şarihi olan bu zat,
Mir'atü'l-Asfiya fi Sıfatı Melametiyyeti'l-Asfiya ismli eserinde
Fütfihat-ı Mekkiyye'den alınmış bazı sözleri açıklamakta ve İbn
Arabi'nin menkıbelerinden bahsetmek:tedir.
14. Karabaş Veli (Ali Alaeddin Atvel) (v. 1097/1685). Kaşifü Es-
rar-ı Fusôs adlı bir şerhi vardır.
15. Atpazan O.s man Fazlı İlahi (v. 1102/1690). Kabri Kıbns1 ta, Ma-
gosa'da olup "Kutup Osman" diye bilinmektedir. Konevi'nin Miftalıu'l­
Gayb'ını şerh etmiş, yine Konevi'nin Fatiha Tefsiri'ne açık)ama ve
ilaveler yapmıştır. İbn Arabi'nin bir kıt'asını şerh etmiştir. .
16. Niyazi-i Mısri (v. 1105/16~93). Eİı yaygın ve meşhur tasavvufi
Divan'ın sahibidir.
17. İsmail Hakkı Bursevı (v. 1137/1724): Atpazan Osman Fazlı
İlahl'nin balifesi ve meşhur Rfihu'I-Beyan isimli tefsirin müellifidir.
Eserlerinde yeri geldikçe İbn Arab! ve S. Konevi'den bahse'trnek:tedir..
18. Nasuh1 Mehmed Efendi (v: 1130/1717). Karabaş Veli'nin
halifelerindendir.
19. Abdullah Salahi-i Uşşlli (v. 1196/1781). İbn Aiabl'nin M;evakı­
u'n-Nücôm adlı eserini şerh etmiş ve yine onun "Sübhaiıe meiı azhara'l-
eşyae ve hüve. aynuba" cümlesini açıklayan Miftabu 'I-Vücfid ıi~lı bir
risale yazmıştır. .
20. Hariri~ade Seyyid·Muhammed Kema.Ieddin (v. 1299/1881). Os-
manlı Müellifle.ri adlı eserin müellifi Bursalı Mehmed Tab.4' Bey'in şey­
hi olan bu zat Tibyanü' I-Ves3ili' l-Hakaık fi Beyani Selasili't-Tarfuk
34
KUBBEALTI AKADEMI MECM0ASI - YIL: 23- OCAK 1994 ·SAYI: 1
MUHYlDDlN lBN ARABI ... 1 M. TAHRALI

isimli üç Öüyük ciltlik en geniş "Tarikatler Ansiklopedi"sinin müelli.fidir.


İbn Arabi'nin Salat-:-ı Ekberiyye'sini şerh etmiş, el Emru'l-Merbfitu'I..: ·
Muhkem adlı kitabını Türkçeye tercüme etmiştir:
21. Muhammed Nfuu'l-Arab (v. 130511887). İbnü'I-Arabi'nin Nak-
şu'l-Fusfis'unu ve bazı salatlan şerh etmiş ve eserlerinden hülasalar yap-
rruştır. .
22. Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi (v. 1311/1893). Terceme-i
Cambü'1-Garbl fi Halli Müşkilati İbn Arabl adlı bir eseri vardır.
23. Salahaddin Yiğitoğlu (v. 1937} Fususu'l-Hikem Tercüme ve
Şerhi vardır. Aynca İbn Arabi'nin \iç kitabını da tercüme etmiştir. Fusus··
tercüme ve şerhini Maarif Vekaleti vanslerinden satın alrruş ve fakat bu-.
güne kadar yayınlanmamıştır.
24. Ahm~d Avni Konuk (v. 1938). Mesnevi ve Fusôs şanhidir.
·F ususu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi (pr. S. 'Eraydın ile b!r~e) (1yt.Ü.
nahiyat Fakültesi Vakfı Yay., ·!stanbul 1987-1992, dört cilt) ve Et-
Tedblratü'l-Dabiyye (İz Yay., İstanbul, 1992) tercüme ve şerhi tarafı-.
mızdan yayınlanmıştır.
25. NUri Gençosmaıi (v. ?) Fusfisu'l-Hikem tercümesi M.E., Bakan-
lığı tarafından bir kaç kere bastırılmıştır.
Son üç.isim hariç-Bursalı Mehmed Tabir Bey'in Osmanlı Müellifle-
ri'nden tesbit ettiğimiz bu isimlere, ayın kitaptan· daha pek çok ilave. yap-
mak mümkündür. Esasında İbn Arabi'nin ülkemizde tesirlerini incelemek
çok geniş ve uzun bir ·araştırma gerektirmektedir. Biz burada sadece bir
kaç örnek vermekle iktifa ediyoruz. Bu şahsiyetleri talebe ve müritleriyle
birlikte düşünecek olursak İbn Arabi'nin Osmanlı topraklan üzerinde gü~ .
nümüze kadar uzanan ve halen de devam eden mühiı:n; bir tesire sahip ol-
duğunu ve Türk-lslam tasavvuf ve edebiyatı üzemide derin.bir iz _bırak­
mış bulunduğun,u az çok tahmin edeb~.

35
KUBBEALTI,AKADEMI MECMÜASI - YIL: 23 -OCAK 1994 - SAYI: 1 .

You might also like