Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 371

Çanakkale Muharebelerİ’nİn İdaresİ

Çanakkale Çanakkale
Muharebelerİ’nİn İdaresİ Muharebelerİ’nİn İdaresİ
Komutanlar ve Stratejiler
Komutanlar ve Stratejiler

Editörler
Lokman Erdemir & Kürşat Solak Editörler
Lokman Erdemir & Kürşat Solak
Milletlerin kaderinde önem arz eden tarihî hadiselerin 50. ve 100. gibi yıl-
dönümleri, o hadiseleri hatırlamak için oldukça önemlidir. Bu çerçevede
Çanakkale Cephesi milletimizin mazisinde unutulmaz bir zaferin kazanıldığı,
bununla birlikte büyük hüzünlerin de yaşandığı yerdir.

Çanakkale Boğazı, Gelibolu Yarımadası ve Anadolu tarafında onlarca mu-


harebenin cereyan ettiği bu cepheye Osmanlı Genelkurmayı iki ordu, yirmi
iki tümen ve onlarca alay göndermiştir. Bu eser, cepheye gönderilen birlik-
lerin komutanlarının bir kısmının, muharebeler sırasındaki faaliyetlerini ele
almaktadır. Ayrıca Çanakkale Muharebeleri üzerine dünden bugüne yapılmış
akademik çalışmalar, muharebelerin harp edebiyatına yansımaları, dönemin
İstanbul’u, muharebeler sırasında öne çıkan İngiliz ve Fransız komutanlar da
bu eserin konuları arasındadır.

Lokman Erdemir & Kürşat Solak


Çanakkale
Muharebelerİ’nİn İdaresİ
Komutanlar ve Stratejiler

Editörler
Lokman Erdemir & Kürşat Solak

Çanakkale 2015 - 100. Yıl


Çanakkale Muharebelerİ’nİn İdaresİ
Komutanlar ve Stratejiler

Editörler: Lokman Erdemir & Kürşat Solak

Çanakkale Valiliği Yayınları

Bu kitapta yayınlana makalelerde savunulan fikirler yazarlarına aittir. Çanakkale Valiliği ve


editörler sorumlu tutulamaz. Kitabın tüm hakları saklıdır. Akademik ve haber amaçlı kısa
alıntılar dışında önceden yazılı izin alınmaksızın hiçbir iletişim, kopyalama sistemi kullanı-
larak yeniden basılamaz.

ISBN: 978-605-149-720-4
Sertifika No: 29527
Ankara, Şubat 2015

Görsel Tasarım
Karınca Ajans Matbaacılık
Dr. Mediha Eldem Sokak No: 56/1 Kızılay/ANKARA
Tel: +90 312 431 54 83 • Fax: +90 312 431 54 84
www.karincayayinlari.net • info@karincaajans.net

Baskı Cilt: Eflal Matbaacılık


Zübeyde Hanım Mahallesi Kazım Karabekir Caddesi
No: 95/1 Altındağ - ANKARA
Tel: 0312 341 47 48
İÇİNDEKİLER

Sunuş............................................................................................................................ v

Mustafa BUDAK
Çanakkale Muharebeleri’ni İstanbul’dan İdare Edenler..................................... 1

Ömer ÇAKIR
Başkumandan Sultan V. Mehmed Reşâd’ın Penceresinden
Çanakkale Muharebeleri........................................................................................... 3

Tuncer BAYKARA
Liman von Sanders’in Kurmay Başkanı
Diyarbakırlı Kazım İnanç Paşa (1880-1938)......................................................... 15

Cemalettin TAŞKIRAN
Çanakkale Savaşları’ndaki Tanınmış Yabancı Komutanlar................................ 21

Figen ATABEY
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi..................................................... 35

Mustafa SELÇUK
Çanakkale’ye Denizden İlk Bombardımanlar ve Başkent İstanbul.................. 69

Zekeriya TÜRKMEN
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay)
Halil Sami Bey............................................................................................................. 83

Mithat ATABAY
Çanakkale Savaşları Sırasında Mustafa Kemal Atatürk...................................... 105

Mustafa BIYIKLI & Hatice KAPLAN


Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın
Askerî Hayatı............................................................................................................... 119

Ahmet ESENKAYA
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey ................................... 143

Ahmet YURTTAKAL
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa........................................ 163

iii
Muzaffer ALBAYRAK
Çanakkale Cephesi’nde Bir Komutan: Selahaddin Adil Bey.............................. 171

Zülâl KELEŞ
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri.............................................. 185

F. Rezzan ÜNALP
Çanakkale’nin Kahramanı 57. Alay Komutanı Şehit Hüseyin Avni Bey......... 213

Lokman ERDEMİR
Çanakkale Muharebeleri’nde 27. Alay Komutanı Yarbay
Mehmet Şefik (Aker) Bey ........................................................................................ 219

Yüksel NİZAMOĞLU
Çanakkale Muharebeleri’nde 2. Ordu ve Vehip Paşa.......................................... 229

Hakan BACANLI
Çanakkale Muharebeler’inde Fevzi Çakmak Paşa’nın Rolü............................... 245

Muhammet ERAT
Çanakkale Muharebeleri’nde Kâzım KarabekirPaşa .......................................... 259

Cahide SINMAZ SÖNMEZ


Türk Tarih Yazıcılığında Çanakkale Savaşları (1915- 2010).............................. 275

Ömer ÇAKIR
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları............... 291

Murad HATİP
Çanakkale Cephesi’nin Lojistik Desteklenmesi ve Zorlukları ile
Barbaros Zırhlısının Batırılışı, Türk Komutanların
(Güverte Albay Nevres Tümer) Yayınlanmamış Beyanları................................ 317

Halil Ersin AVCI


Çanakkale Savaşı’nda Bir İngiliz İstihbaratçı, Sır Douhty-Wylıe...................... 333

Kaynakça...................................................................................................................... 341

Fotoğraflarla Çanakkale Cephesi Komutanları.................................................... 353

iv
Sunuş

Milletlerin kaderinde önem arz eden tarihî hadiselerin 50. ve 100. gibi yıldönüm-
leri, o hadiseleri hatırlamak için oldukça önemlidir. Milletimizin mazisinde unutul-
maz bir yeri olan, zaferlerle birlikte hüzünlerin de merkezi olan Çanakkale Muhare-
beleri mevzu bahis hadiseler meyandadır.
Çanakkale Muharebeleri’nin 100. yılı münasebetiyle tertip edilen sosyal etkinlik-
lerin yanı sıra söz konusu tarihî hadiseyi öğrenmek ve hatırlamak amacıyla da bir ta-
kım ilmî çalışmalar icra edilmektedir. Nitekim Çanakkale Valiliği, Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi (AÇASAM)
işbirliği ile Çanakkale Muharebeleri’nin önemini ortaya koymaya yönelik bir 100. yıl
kitabı hazırlanması düşünülmüştür. Neticede muharebeler konusunda ülkemizin ye-
tiştirdiği önemli bilim insanlarının katkıları ile elimizdeki eser vücuda gelmiştir. Bu
eser muharebeleri bütün yönleri ile ele almaktan ziyade, bize göre tarihçinin eksik
bıraktığı bir yanını, muharebelerin komuta kademesini ve idaresini ele almayı esas
edinmiştir. Yazarlarımız bu hususta makaleler kaleme almıştır. Eserdeki çalışmalar,
yazarların kendi fikirlerinin mahsulü olup tarafımızdan ilmî serbestiyet gözetilmiştir.
Eserde yirmi bir farklı çalışmaya yer verilmiştir. Söz konusu çalışmaların ekse-
riyeti, Çanakkale Muharebeleri’nde ve sonrasındaki Milli Mücadele’de hizmet ver-
miş Paşaları ele almaktadır. Bunun yanı sıra muharebeler üzerine dünden bugüne
yapılmış akademik çalışmalar, muharebelerin harp edebiyatına yansımaları, dönemin
İstanbul’u, muharebeler sırasında öne çıkan yabancı komutanlar muhtevalı konuları
içermektedir.
Elimizdeki eser, derlenmesi aşamasında yaklaşık iki yıllık bir emeğin ürünüdür.
Bununla beraber onun asıl değeri, akademik yıllarını bu konulara hasretmiş yazarla-
rımızın damıtılmış ifadelerindedir. Bu sebeple öncelikle kıymetli yazar kadromuza
teşekkür ediyoruz. Eserin hazırlık sürecinde, her daim yanımızda olan ÇOMU Tarih
Bölümü araştırma görevlileri Erhan Acar ile Rabia G. Odabaş’a teşekkür ederiz.
Son olarak, Çanakkale Valisi Sayın Ahmet Çınar ile Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner’e, eserin teşvikçileri ve ve destekçileri
oldukları için minnettarlığımızı ifade etmek isteriz.

Lokman Erdemir & Kürşat Solak


Çanakkale 2015, 100. Yıl

v
Çanakkale Muharebeleri’ni İstanbul’dan
İdare Edenler

Mustafa BUDAK*

Ç anakkale Muharebeleri denilince, 18 Mart 1915


tarihli Deniz Zaferi akla gelmektedir. Esasen bu
muharebeler iki aşamalıdır: Birincisi, 3 Kasım 1914’te
Çanakkale tabyalarının İtilaf donanması tarafından
bombalanmasıyla başlayıp 18 Mart 1915’te Türk zafe-
riyle sonuçlanan deniz muharebeleri denilen donanma
ile kara topçusu arasındaki mücadeledir. İkincisi ise 25
Nisan 1915-9 Ocak 1916 tarihleri arasında cereyan
eden kara muharebeleridir. Bununla beraber yakın za-
manlara kadar Çanakkale Zaferi adı verilen olay, daha
ziyade deniz cephesinde 18 Mart 1915’te kazanılan za-
fer olarak işlenmiş,  kara muharebeleri unutulmuştur.
Yarbay Mustafa Kemal’in 18 Mart Deniz Muharebeleri
ile 19. Tümen komutanı olarak kara muharebeleri sı-
rasında Arıburnu’ndaki başarılarından söz edilmiş ve
Sultan Mehmed Reşad
Mustafa Kemal adeta bu zaferin tek kahramanı olarak
anıla gelmiştir. Bu yaklaşım, bugünden tarihe bakmak
olup Cumhuriyet’in kurucusunu merkeze alan bir tarih anlayışının tezahürüdür ve
sorunlu bir bakış açısını yansıtmaktadır. Bütün yakın tarih olayları, sadece birer “ta-
rihin öznesi” olarak ele alınmalı ve normalleştirilmelidir.
Kanaatimizce bu bağlamda Çanakkale Muharebeleri’nin normalleştirilmesinde
atılacak ilk adım, bu muharebelerin bütün kahramanlarının hatırlanmasıdır. Böylece,
hem tarih doğru ve sağlıklı anlatılmış ve anlaşılmış olacak ve hem de topyekün Ça-
nakkale Zaferi’nin gerçek kahramanları ortaya çıkarılmak suretiyle bir “hakkın tesli-
mi” gerçekleştirilecektir.


*
Doç. Dr. T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı.

1
Mustafa Budak

Başkomutan Sultan Mehmed


Reşad’ın dışında özellikle Harbiye
Nazırı ve Başkumandan vekili olan
Enver Paşa’nın rolünü belirlemek
gereklidir. Sultan Reşad, meşruti
bir hükümdar olduğu için savaşın
patlak verdiği dönemin İttihat ve
Terakki iktidarı karşısında pasif ko-
numdadır. Her ne kadar Sultan ci-
had fetvası yayımlamış ise de savaşa
giriş kararının sahibi Enver Paşa’dır.
Öyle ki Enver Paşa, muharebeler
esnasında kritik kararlara imza at-
mıştır.
Diğer taraftan Çanakkale
Muharebeleri’nin cereyan ettiği
mıntıka 5. Ordu Komutanlığının
uhdesinde olup komutanı Alman
Liman von Sanders’dir. Ona III. Ko-
lordu (Komutanı Esad Paşa) bağlı-
dır. Daha da önemlisi deniz muha-
rebelerini Çanakkale Müstahkem
Mevki Komutanlığı idare etmiştir.
Harbiye Nazırı Enver Paşa Boğazların güvenliğinden sorumlu
bu Müstahkem Mevki’inin komu-
tanı ise Cevad Paşa (Çobanlı)’dır. Onun kadro dışı kalan bataryaları yeniden düzen-
leyip tabyaları kurma gibi faaliyetleri takdire şayandır. Bu çalışmalardır ki, Osman-
lı Devleti’ne 18 Mart Deniz Zaferi’ni kazandırmıştır. Ayrıca, Esat Paşa’nın kardeşi
Vehip Paşa’nın Alman komutayı kabul etmeyip doğrudan Enver Paşa’ya bağlanmak
istemesi ve bunun kabul edilmesi, adı geçen Paşa’nın başarısında doğrudan etkili ol-
muştur. Bu arada, Osmanlı askerinin imanı ve kahramanlığı her zaman hatırlanmaya
değerdir.
Unutulmamalıdır ki, muharebe cephede kazanılır. Ancak, cephe komutanının
tayini için daha üst siyasi iradeye ihtiyaç bulunmaktadır. Çanakkale Muharebeleri’nde
üst siyasi irade Sultan Reşad gözükmekle beraber asıl siyasi ve askeri karar verici En-
ver Paşa’dan başkası değildir. Bir başka deyişle, Çanakkale Muharebeleri, siyaseten ve
askeri olarak İstanbul’dan yönetilmiştir. Bu husus bile Çanakkale Muharebeleri’nin
tümüyle yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

2
Başkumandan Sultan V. Mehmed Reşâd’ın
Penceresinden Çanakkale Muharebeleri

Ömer ÇAKIR*

O smanlı Devleti’nin 1909-1918 arası padişahı Sultan V. Mehmed Reşâd’dır. O se-


beple Çanakkale Muharebeleri sırasında Osmanlı tahtında Sultan V. Mehmed
Reşâd bulunmaktadır. Bilindiği üzere Osmanlı Padişahları aynı zamanda Osman-
lı ordusunun da başkumandanıdır. Dolayısıyla, Çanakkale Muharebeleri sırasında
Osmanlı ordusunun, diğer bir ifadeyle Çanakkale Zaferi’ni kazanan ordunun baş-
kumandanı Padişah Sultan V. Mehmed Reşâd’dır. Her ne kadar bu rütbe sembolik
olup, asıl icra makamındaki kişi Başkumandan Vekili Enver Paşa olsa da resmî durum
bahsettiğimiz gibidir.
Kaynaklarda da belirtildiği üzere Mehmed Reşâd, ağabeyi tıpkı Sultan
II.Abdülhamid gibi bir darbe sonucu tahta oturur. Bu cümleden olmak üzere Otuzbir
Mart Vak’asının ardından İttihat Terakkî hakimiyetindeki Meclis-i Umûmî-i Millî,
söz konusu vak’anın müsebbibi olarak gördükleri Sultan II. Abdülhamid’i tahttan in-
dirip yerine veliaht Reşâd Efendi’yi tahta çıkarır(27 Nisan 1909). Meclis ayrıca, ha-
reket ordusunun isyanı bastırıp şehre girişini İstanbul’un ikinci kez fethi şeklinde
yorumlayarak yeni padişaha V. Mehmed unvanını da verir.
Sultan Mehmed Reşâd, tahta çıktığında altmış beş yaşındadır. Dokuz yıl süren
hükümdarlık dönemi hem iç hem de dış gelişmeler açısından bakıldığında oldukça
sıkıntılı geçer. Zira bu süre içinde on defa hükümet değişir, neredeyse iki yılda bir
savaşa girilir. Sultan Reşâd’ın bir yandan yeterli “siyasî bilgi ve tecrübeye” sahip ola-
mayışı diğer yandan İttihat Terakki’nin sürekli baskısı altında kalması, ülke kaderini
etkileyen gelişmelerde yeterli irade ortaya koyamamasına neden olacaktır. Bu bağ-
lamda kendisine yapılan eleştirileri ise şöyle cevapladığı söylenir: “Meşrutiyet idare-
sinde ben her işe karışacaksam biraderimin suçu ne idi?”1

* Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.


1 Cevdet Küçük, “Mehmed V”, İslam Ansiklopedisi, C.28, Yıl: 2003, s.418-422.; http://www.islamansik-
lopedisi.info/, Erişim tarihi: 30.01.2015.

3
Ömer Çakır

Sultan Reşâd’ın tahtta bulunduğu süre içinde bütün bu nedenlerle kuvvetli bir
irade ortaya koyduğu söylenemez. Öyle ki Enver Paşa ve arkadaşları tarafından dev-
letin I. Dünya Savaşı’na sokulmasını dahi bir oldu bitti ile kabullenmek zorunda kalır.
Her ne kadar bütün bunlar birer hakikat olsa da Osmanlı ordusunun başkumandanı
sıfatını taşıyan, Çanakkale Zaferi’nden sonra kendisine meşihat fetvasıyla “gazilik”
unvanı verilen2 Padişah Sultan V. Mehmed Reşâd’ın I. Dünya Savaşı ve özellikle de
Çanakkale Muharebeleri’ne dair duygu ve düşünceleri bu yazının temel merakı ve
amacını oluşturmaktadır.

Başkumandanın Penceresinden Çanakkale Muharebeleri


Sultan Reşâd’ın Çanakkale Muharebeleri ile ilgili duygu ve düşünceleri zaman
zaman basına yansımıştır. Mesela, Suriye ve Filistin havalisinin önde gelen gazeteci
ve din adamlarından oluşan bir heyet Çanakkale Cephesi’ni ziyaret etmek amacıyla
Ekim 1915’te İstanbul’a gelir. Devrin basınında Suriye Edebiyat Heyeti diye adlandı-
rılan heyet, İstanbul’a gelince Çanakkale harp sahasında gitmeden önce Sultan Reşâd
tarafından kabul edilir. Bu sırada Padişah heyete hitaben;
- “Çanakkale’ye gitmek istiyor musunuz? Suâlini îrad buyurdular. Bütün heyet:
- “Evet gideceğiz!” cevabını verdi. Bunun üzerine zât-ı şâhâne :
- “O halde gidiniz, sizin oraya muvasalatınızda ahvâlin daha ziyâde kesb-i sükûn
edeceği me’mûldür.” buyurdular”.3
Bu konuşma göstermektedir ki Sultan Reşâd, Çanakkale Cephesi’ndeki birlik ve
beraberlik ruhunun o yıllarda sıkıntılı günler yaşayan, Suriye ve Filistin coğrafyasına
taşınmasını istemektedir. Bir ay sonra İstanbul’da meclisi açış konuşmasında da Ça-
nakkale Muharebeleri’nden bahseden Sultan Reşâd şöyle der:
“Muhterem Âyân ve Meb’usân,
1 Kânûn-ı evvel’den beri cereyan eden vekayi ve hadisât o gün kıraat edilen nutk-ı
hümâyunumda vuku bulan temenniyâtımı ve netîce-i harbin bütün âlem-i İslam’ın

2 Cevdet Küçük, “Mehmed V”, İslam Ansiklopedisi, C.28, Yıl: 2003, s.421.; http://www.islamansiklo-
pedisi.info/, Erişim tarihi: 30.01.2015.; İsmail Hami Danışmend bu konuyla ilgili şu bilgiyi verir:
Çöküş devrinin hiç harbe gitmemiş padişahlarından bazılarına ordunun kazandığı zaferlerden dolayı
oturdukları yerde fetva ile Gazi unvanı tevcih edilmiştir. Bu gazasız gaziler sekiz kişidir: Birincisi Bi-
rinci Mahmut ve diğerleri de Üçüncü Mustafa, Birinci Abdülhamid, Üçüncü Selim, İkinci Mahmud,
Sultan Mecid, İkinci Abdülhamid ve Beşinci Mehmed Reşad’dır.” (İsmail Hami Danişmend’in Tarihi
Hakikatler adlı kitabının birinci cildinden ( Osmanlı Padişahlarının Başlıca Hususiyetleri kısmı) nak-
leden Sadi Somuncuoğlu, “Osmanlı Padişahlarının Başlıca Hususiyetleri”, Töre, Sayı: 149, Yıl:13, Ekim
1983, s. 28.)
3 “Suriye Heyet-i İlmiye ve Edebiyesi”, Tanin, Nu.2447, 26 Eylül 1331, s.3; Geniş bilgi için bkz. Ömer
Çakır, “Türk Edebiyatında Mustafa Kemal(ATATÜRK) İsminin Yer Aldığı İlk Manzum ve Men-
sur Esere Dâir”, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-49/turk-edebiyatinda-mustafa-kemal-ataturk-
isminin-yer-aldigi-ilk-manzum-ve-mensur-esere-dair

4
Başkumandan Sultan V. Mehmed Reşâd’ın Penceresinden Çanakkale Muharebeleri

ve Osmanlılığın hayır ve selametini mûcib olacak surette teysir-nümâ-yı husûl ola-


cağına dair izhâr edilen ümîd-i şâhânemi Hamdullah [Allah’a hamd olsun] te’yîd ve
takviye etti. Moskofların İstanbul ve Boğazlara karşı iki buçuk asırdan beri perverde
ve muannidâne bir surtte tatbik ettikleri hırs-ı istilâlarının tahakkukunu teshil için
Çanakkale’ye ve Gelibolu şibh-i cezîresine karşı İngiliz ve Fransızların kuvâ-yı bahri-
ye ve berrîyeleriyle icrâ ettikleri taarruzât-ı şedide ordu ve donanmanın ecdâd-ı kira-
mın menâkıb-ı cengâverânesini pek şanlı bir surette ihya eden ve bütün âlemin hay-
ret ve takdirini celb eyleyen müdafaât ve himemâtı-ı cansiperâne ve fedâkârânesiyle
def ’ ve tard olunmuş ve düşmanlarımız zâyiât-ı azîme ve müthişeye düçar olmuştur.
Husemâmızın bu inhizamı İstanbul yolunun gayr-i kabil-i mürûr olduğu kanaa-
tini tesis ederek mağrur düşmanlarımızı Balkan devletlerine ilticaya mecbur etmiş ve
şibh-i cezirede çevrilen bütün entrikaları ta’kîm ve muazzam müttefiklerimizin Kar-
patlarda Rus ordularını Galiçya’dan ve Lehistan’dan sürüp çıkarmalarını ve asırdîde
düşmanımızın bütün kılâa-i müstahkemesinin zîr ü zeber edilmesini ve Rus kuvâsına
istinad eden İtilaf-ı Müselles’in bütün ümitlerinin berhava olmasını teshil eylemiştir.
Osmanlı ordusunun şân ve şerefinin böyle parlak bir surette iâde ve ihyasına
vesile veren Cenab-ı Hakk’a secde-i şükrana kapanarak arz-ı mahmidet eder, diğer
cephe-i harplerde hudud-ı vatanı fedakarâne müdafaa eden gazilerime de nusret-i
nihaye bahş buyurmasını niyaz eylerim.(…)”4
Anlaşılacağı üzere Padişah, Rusya’nın iki buçuk asırdan beri inatla İstanbul’u isti-
la etmek istediğini, bu tarihî emelin gerçekleşmesini kolaylaştırmak için de İngiliz ve
Fransızların deniz ve kara kuvvetleriyle Çanakkale’ye ve Gelibolu Yarımadası’na şid-
detli bir hücumda bulunduklarını; ancak Osmanlı ordusunun ataları gibi kahraman-
ca savaşarak vatanını müdafaa ettiğini, böylece bütün dünyanın takdirini kazandığı-
nı, düşmanların da büyük bir yenilgiye uğrayarak kaçıp gitmek zorunda kaldıklarını
belirtmektedir. Padişah konuşmasının devamında da bu zaferden dolayı Allah’a şük-
rünü ve hamdini dile getirmekte, diğer cephelerde de aynı şekilde zafer kazanılması
için dua etmektedir.
Bu konuşmanın içeriği ana hatlarıyla bakıldığında Sultan Reşâd’ın meşhur “Ça-
nakkale Gazeli”nde nazmedildiği söylenebilir. Söz konusu şiir devrin basınında önce
Harp Mecmuası’nda başlıksız ancak tanıtım yazısında “neşîde-i hümayun” ve “şiir-i
hümâyun” nitelendirmesiyle ve Padişahın “İstihkam Bahçesi’ni şahâne ziyaretleri”nin
fotoğrafları eşliğinde yayımlanmıştır. Şiirin başındaki takdim mahiyetindeki imzasız
yazıda şöyle denilmektedir:
“Zîrde mecmuamızın büyük bir minnet ve şükran ile karşıladığı şiir-i hümayun-
ları avn-i Hakla yakında bu halas harbinde muvaffak olacağımıza katî beşarettir” (…)

4 “Nutk-ı İftitahi”, İkdam, Nu.6735, 2 Teşrîn-i sâni 1331/15 Teşrîn-i sâni 1915, s. 1.

5
Ömer Çakır

“Hükümdâr-ı a‘zâm u kudsümüz, imdâd-ı ilâhîhinin en müşkil dakikalarda ordu-yı


hümâyunlarına yetişip, her bir neferin bir kal‘a-i pûlâd-ten olduğunu ve asker evlad-
larının pîş-geh-i azminde düşmanın nihâyet aczini idrâk ile kudret ve haysiyeti pâmâl
olarak firâr ettiğini, o a‘dâ-yı dîn ü vatanın kibr ü nahvetini utandıracak bir tevâzû-ı
necîb ile beyân buyurduktan sonra,

Savlet etmişti Çanakkale’ye bahr u berden


Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden

Lâkin imdâd-ı ilâhî yetişip ordumuza


Oldu her bir neferi kal‘a-i pûlad-beden

Asker evladlarımın pîş-geh-i azminde


Aczini eyledi idrâk nihâyet düşmen

Kadr ü haysiyeti pâ-mâl olarak etti firâr


Kalb-i İslâm’a nüfûz eylemeye gelmiş iken

Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle duâ


Mülk-i İslâm’ı Hudâ eyleye dâim me’men

beytiyle neşîde-i hümâyunlarına hüsn-i hitâm veriyorlar.”5 (Gazelin Osmanlıca


metni bir sonraki sayfadadır.)
Görüldüğü gibi şiir, gazel nazım şekli ile kaleme alınmış olup beş beyitten oluş-
maktadır. Bu özelliğiyle Çanakkale Muharebeleri’yle ilgili olarak o yıllarda gazel na-
zım şekli ile yazılan ender şiirlerden biridir.6 Divan edebiyatında şiirlerin başlığı yani
adı olmadığı için geleneksel kurallara uyularak bu şiire de başlık konulmadığı görül-
mektedir. Ancak gelenekte hemen her yazılı metnin özellikle de mektupların başına
konulan ve besmeleyi sembolize eden “bihî” ifadesinin7 gazelin başına yazıldığı gö-
rülmektedir. Yine geleneksel gazel nazım şekline uygun olarak her bir beyitte beyit
bütünlüğü içinde belli bir duygu ve düşünce ifade edilmiştir. İlk beyitte Çanakkale
Muharebeleri anlatılarak şiire başlanmakta son beyitte ise zaferden duyulan mutlu-
luk ve Allah’a şükür dile getirilmektedir. O sebeple şiirin kendi içinde bir kompozis-

5 Harp Mecmuası,Yıl:1, Sayı:11, Temmuz 1332/ 1916, Ramazan 1334, s.162.


6 Zira bu konuda yaptığımız araştırmaya göre harp yıllarında Çanakkale Muharebeleri ile ilgili yazılan
şiirlerin çoğu “Yeni Türk Şiiri Nazım Şekilleri” ile yazılmıştır. Geniş bilgi için bkz. Ömer Çakır, Türk
Şiirinde Çanakkale Muharebeleri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay., Ank., 2004, s. 240-252.
7 Eskiden mektupların yahut yazılan hemen her şeyin başına önce şeklinde bir işaret yazılırdı. Bu,
besmelenin kısaltması olarak “bihî” demekti. Böylece herhangi bir metne yahut özellikle de mektup-
lara besmeleyle yani Allah’ın adı zikredilerek başlanırdı.

6
Başkumandan Sultan V. Mehmed Reşâd’ın Penceresinden Çanakkale Muharebeleri

Sultan Mehmed Reşad’ın Çanakkale Gazeli

7
Ömer Çakır

yonu vardır. Son beyitte divan şiiri geleneğine uygun olarak şair mahlasını da belirt-
miştir ki buradan Sultan Reşâd’ın mahlas olarak başka bir ismi değil kendi “Reşâd”
ismini kullandığı anlaşılmaktadır.
Şiire içerik açısından baktığımızda ise, yukarıda kısaca belirtildiği üzere söz ko-
nusu şiir ile Padişah’ın meclisi açış konuşması arasında benzerlikler bulunmaktadır.
Bu bağlamda, Padişahın şiiri ile meclisi açış konuşması karşılaştırıldığında her iki-
sinde de İngiliz ve Fransızların yahut ehl-i İslam’ın iki kavi düşmanının Çanakkale’ye
karadan ve denizden hücum ettiklerinin, buna karşılık askerlerin kahramanca ve
fedakârca savaştıklarının, bunun üzerine düşmanların kaçıp gitmek zorunda kaldık-
larının, o sebeple de Allah’a şükredilmesi gerektiğinin dile getirildiği görülmektedir.
Bu noktada şiirin günümüz Türkçesi ile şöyle ifade edilmesi mümkündür:
İslam dünyasının güçlü iki düşmanı, Çanakkale’ye denizden ve karadan saldır-
mıştı.
Lâkin Allah’ın yardımıyla ordumuzun her bir neferi, çelik bedenli birer kale gibi
oldu.
O sebeple asker evlatlarının azminin önünde düşman, nihayet aczini anladı.
İslam’ın kalbine nüfuz etmek [İstanbul’u ele geçirmek] için gelmişken şeref ve
haysiyetini ayaklar altına alarak kaçıp gitti.
Ey Reşâd, şükür secdesine kapanarak şöyle dua et: Allah, İslâm âlemini daima
korusun, tehlikelerden emin kılsın!
Bu içerikten de anlaşılacağı üzere meclis açış konuşmasında da belirttiği
gibi Sultan Reşâd, Çanakkale Muharebeleri’nin sebebinin İngiliz ve Fransızların
İstanbul’u ele geçirmek istemesi olduğunu belirtmektedir. Bu gerekçe, Çanakkale
Muharebeleri’nin tarih kitaplarında yazan temel sebebi ile örtüşmektedir. Zira Ça-
nakkale Muharebeleri’nin en önemli amacının İtilaf Devletlerince İstanbul’u ele ge-
çirmek ve böylece hem Osmanlı Devleti’ni savaştan bir an önce saf dışı bırakmak hem
de boğazların ele geçirilmesi suretiyle Rusya’ya yardım etmek olduğu bilinmektedir.
Aynı beyitte Padişah’ın İngiliz ve Fransızları kastederek bu iki devleti İslam dünyası-
nın güçlü iki düşmanı olarak nitelendirdiği görülmektedir. Bu düşünce, harp günle-
rinde Osmanlı insanının söz konusu devletlere bakış açısını yansıtması bakımından
önemli olmasının yanında Sultan Reşâd’ın bir hüküm cümlesi ile bütün bir İslam
dünyasına seslenerek İngiltere ve Fransa’yı İslam âleminin iki güçlü düşmanı olarak
ilan etmesi anlamına da gelmektedir. Çünkü savaştan önce söz konusu devletler için
bu yönde verilmiş kati bir hüküm yoktur. Aksi halde bu durum I. Dünya Savaşı öncesi
Osmanlı idarecilerinin İngiltere ve Fransa ile ittifak kurma çabaları ile çelişecektir.
Oysa, Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında savaşa girmesinin hemen akabinde
Padişah’ın cihad-ı ekber ilanıyla bütün bir İslam dünyasını Osmanlının yanında yer
almaya çağırmasıyla “Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavisi” nitelemesi örtüşmektedir.

8
Başkumandan Sultan V. Mehmed Reşâd’ın Penceresinden Çanakkale Muharebeleri

İkinci beyitte, birinci beyitteki manzara karşısında, yani İslam âleminin iki güçlü
düşmanının Çanakkale’ye saldırması karşısında, Allah’ın yardımıyla Osmanlı ordu-
sunun her bir neferinin çelik bedenli bir kale gibi olduğu ifade edilmiştir. Burada
“imdâd-ı ilahî” vurgusu ile askerlerin birer çelik bedenli kale olması düşüncesini biraz
açacak olursak şunları söylemek mümkündür: Bu şiir, Çanakkale Muharebeleri’nin
zaferle neticelenmesinden sonra 1916 yılında yazılmıştır. O yıllardaki bu savaşa dair
metinlere baktığımızda, hem cephe gerisinde hem de cephede yazılanların birçoğun-
da zaferin Allah’ın yardımına bağlandığı hatta meleklerin Osmanlı ordusuna yardım
ettiği inancının dile getirildiği görülmektedir. Bu çerçevede hem cephedeki askerler-
de hem de cephe gerisindeki halkta Çanakkale Zaferi’nde kuvvetli bir manevi yardım
inancının olduğunu söylemek mümkündür. Mesela, Boyabatlı Ömer oğlu Mustafa
isimli bir şehidin cebinden çıkan destanda şu mısraları okuyoruz:
Askerler sel gibi gelip gidiyor
Kâdir Mevla’m bize yardım ediyor
Kumandan evladlar durmayın diyor
Çalışın kardaşlar günümüz bu gün
Cihad Müslüman’a en büyük düğün8
Öte yandan, cephe gerisinin hissiyatını yansıtması bakımından da Namık
Kemal’in oğlu Ali Ekrem’in cephedeki bir subaya yazdığı mektuptan alıntı yapalım.
Ali Ekrem, mektubunda “Ervâh-ı melâik, ervâh-ı şüheda ile beraber etrafınızda uçu-
şuyor” dedikten sonra mektubuna şunları yazar:
“Aman ya Rabbi, meleklerini insan kıyafetinde Çanakkale’ye mi gönderdin?
Bedir ve Huneyn gazalarında düşen şühedâ-yı Müslimîn kudret-i ulûhiyetinle
hayat-ı nevîn bularak Hazret-i Muhammed’in füyûz-ı kudsiyesini Osmanlı
ordusuna mı getirdiler?”9

Dolayısıyla, Sultan Reşâd’ın “İmdad-ı ilahî yetişip ordumuza” demesiyle devrin


ortak hissiyatına iştirak ettiğini söylemek yanlış olmasa gerektir. Bunun yanında aynı
beyitte “lakin” denilmesi de bize iki yıl önce Balkan Savaşlarındaki yenilgiyi hatırlat-
maktadır.
Bilindiği üzere Osmanlı ordusu, 1912-1913’te cereyan eden Balkan Savaşların-
da Osmanlının bünyesinden çıkan küçücük denilebilecek devletlerin, Yunanistan,
Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’ın orduları karşısında büyük bir yenilgiye uğrar ve
dört yüz yıldan fazla hâkimiyeti altındaki Balkan topraklarının neredeyse tamamını

8 “Bir Kahramanın Destanı”, Sabah, Nu.9274, 26 Haziran 1331, s.3; Türk Edebiyatı, S.43, Mayıs 1977,
s.10-12(Türk Edebiyatında yayınlanan aynı destanda “evladlar” kelimesi “olanlar” şeklinde yazılıdır.)
9 Ali Ekrem, “Çanakkale’de Mülâzım-ı evvel Ömer Âdil Bey ’e”, Tanin, Nu.2361, 2 Temmuz 1331/15
Temmuz 1915, s.3.

9
Ömer Çakır

kaybeder. Bu durum Osmanlının ve ordusunun “hasta adam” olduğu kanaatini pekiş-


tirdiği gibi bir yıl sonra 1915’te Çanakkale’ye hücum eden İngiliz ve Fransızların kısa
sürede Boğazı geçeceği düşüncesini de kuvvetlendirici bir rol oynar. Ancak Balkan-
larda öldü zannedilen ordu Çanakkale’de eşsiz bir destan yazacak ve İstanbul yolunu
açmayacaktır. Bu bağlamda iki yıl önce Balkanlarda büyük bir hezimete uğrayan or-
dunun Çanakkale’de destan yazması oldukça dikkat çekicidir. Hemen belirtmek ge-
rekir ki Balkanlarda yapılan hatalar ( Ordu içindeki siyasi ayrılık ve ordunun iyi sevk
ve idare edilememesi gibi hatalar) Çanakkale Cephesi’nde yapılmamış; Balkanların
lekesini ordunun ve milletin alnından silmek isteyen Osmanlı ordusu, Çanakkale’de
yeni bir kahramanlık destanı yazmıştır. İşte bu zafer Türk ordusunun tarihi kabul-
lerine uygun olarak -zaferi kendine değil Allah’ın yardımına bağlama, hezimetten de
kendini sorumlu tutma- anlayışı doğrultusunda manevi yardıma bağlanmıştır.10 Bu
inancın iyiliği ve başarıyı Allah’tan kötülüğü de kişinin kendinden bilmesi şeklinde
ifade edebileceğimiz İslâmî anlayıştan kaynaklandığı söylenebilir. Dolayısıyla, Sultan
Reşâd, harp günlerindeki anlayış doğrultusunda her ne kadar Balkanlarda küçücük
devletlerin orduları karşısında hezimete uğranmış olsa da iki güçlü düşman olarak
nitelendirilen İngiliz ve Fransızlar karşısında Osmanlı ordusunun Allah’ın yardımıyla
çelik gibi bir kale haline geldiğini ifade etmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki Sul-
tan Reşâd, zaferi salt manevî yardıma, yani “imdad-ı ilahî”ye bağlamaz; askerlerin
azmini, kahramanlığını ve fedakârlığını da zikrederek nihayet düşmanın askerlerin
azmi karşısında “aczini idrak ettiğini” belirtir. İkinci ve üçüncü beyti bir arada ele
aldığımızda Sultan Reşâd’ın Çanakkale Zaferi’nin Allah’ın yardımı ve askerlerin azmi
sayesinde elde edildiğinin altını çizdiğini söylemek mümkündür.
Gazelin dördüncü beytinde ise Osmanlı ordusunun zaferi karşısında yenilgiye
uğrayanların durumu tasvir edilmiştir. Buna göre iki kavi düşman, İslam’ın kalbi
olarak görülen İstanbul’u ele geçirmek için Çanakkale’ye gelmişken ve kısa sürede
amacına ulaşmayı beklerken aksine büyük bir yenilgiye uğrayarak şeref ve haysiye-
tini ayaklar altına alarak kaçıp gitmek durumunda kalmıştır. Oysa o yılların dünya-
sında İngiliz ve Fransız ordusu yenilmez zannedilmekte, karşısında hiçbir ordunun
duramayacağı düşünülmektedir. İşte böyle bir ordunun, bir yıl önce Balkanlarda öldü
zannedilen bir ordu karşısında büyük bir hezimete uğraması, şan ve şerefini ayaklar
altına alması demektir. Üstelik yenemediği ordu karşısında Çanakkale’yi adeta ka-
çarak terk etmek zorunda kalmıştır ki şiirde bu “firar” kelimesiyle ifade edilmiştir.
Söz konusu beyitte İstanbul’un “kalb-i İslâm” olarak nitelendirilmesi de oldukça an-
lamlıdır. Çünkü İstanbul hilafet merkezi, bir bakıma İslam dünyasının kalbinin attığı
yerdir. İngiliz ve Fransızlar İstanbul’u ele geçirmek istemekle aslında İslam âleminin
kalbini ele geçirmek istemiştir. Fakat dokuz ay süren kanlı bir mücadeleye rağmen
buna muvaffak olamamışlardır.

10 Savaşlarda manevi yardım inancının Türk harp edebiyatındaki akisleri hakkında geniş bilgi için bakı-
nız: Ömer Çakır, Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Mektupları, Akçağ Yay., Ank., 2009, s. 466-473.

10
Başkumandan Sultan V. Mehmed Reşâd’ın Penceresinden Çanakkale Muharebeleri

Çanakkale Muharebeleri’nin başlarında hem Boğaz’da görev yapan Osmanlı as-


kerleri hem de İstanbul’daki devlet adamları Çanakkale’nin geçilme ihtimalinin oldu-
ğunu düşünmekteydi. Mesela, 18 Mart 1915 günü Çanakkale Deniz Savaşı’nı öğleden
sonraya kadar idare eden komutan Yarbay Selahaddin Adil Paşa, eşine yazdığı bir
mektupta bu ihtimale binaen kendisine şöyle der: “Bu harp memleketlerin hayat-me-
mat meselesi olduğundan ne kadar süreceği malum değil. Herkes düşmanı vurmaya
sonuna kadar karar vermiştir. Fikrim şu:
1- Buradan düşman geçtiği halde, İstanbul da taht-ı emniyette olmamakla be-
raber, herkesin başına ne gelirse bana da deyip gidersiniz.
2- Veya şimdiden içerilerde; Bayramiç, Karesi, Balıkesir gibi bir yere
göndereyim.”11
Çanakkale’deki askerler gibi İstanbul’da yaşayanlar da Boğazların geçilme ihti-
malinden büyük kaygı duymuşlardır. Zira, tarihi kaynakların verdiği bilgiye göre, İn-
giliz ve Fransız kuvvetlerinin Çanakkale’yi geçme ihtimali, İstanbul’da hem halk hem
de devlet adamları arasında büyük bir tedirginliğe yol açar. Öyle ki bir ara İstanbul’un
işgal tehlikesi göz önüne alınarak hükümetin Eskişehir’e taşınması bile kararlaştırı-
lır. “Padişah da bu karara uyarak Eskişehir’e gitmek için hazırlıklara başlar”. Ancak
“o sırada Beylerbeyi Sarayı’nda oturan ağabeyi II. Abdülhamid’i de götürmek iste[r].
Eski padişah teklifi kabul etmediği gibi Sultan Reşâd’ın da gitmemesini tavsiye” eder
ve “İstanbul terk edilecek olursa bir daha buraya dönülemeyeceğini söyle”r.12 İşte Ça-
nakkale’deki savaş İstanbul için böylesine büyük bir öneme sahiptir. O sebepledir ki
İstanbul’dan binlerce genç akın akın Çanakkale’ye gitmiş ve İstanbul’un düşman eline
geçmemesi için adeta kendilerini feda etmişlerdir. Bunu bizzat cepheyi ziyaret ede-
rek yerinde gören genç şair İbrahim Alaeddin bir şiirinde şöyle dile getirir:
Ey İstanbul içim dolu hicranla
Eteğine geldim yine hüsranla.
Gönlümde var acı, derin bir düğüm;
Senin için çekileni hep gördüm.
Senin için bütün âlem döktü kan
Sînendeki güzelliğe yakışan
Şu muazzam vakarınla sen de bil;
Çanakkale senin için çok değil.
Âh orada mahvolana yazıktır;
Fakat sana kurban olmak lâyıktır.
Çocukların feda olsun; sen kurtul,
Ey cihanın pırlantası İstanbul!13

11 Sellahaddin Adil Paşa, Çanakkale Cephesi’nden Mektuplar -Hatıralar, Yeditepe Yay., İst., 2007, s.
152.
12 Cevdet Küçük, “Mehmed V”, İslam Ansiklopedisi, C.28, Yıl: 2003, s.421.; http://www.islamansiklope-
disi.info/, Erişim tarihi: 30.01.2015.
13 İbrahim Alaeddin, “İstanbul’a Dönerken”, Çanakkale İzleri, Marifet Mat., İst., 1926, s.52.

11
Ömer Çakır

Çanakkale savunması İstanbul’un savunulması gibidir. O sebeple Çanakkale


Muharebeleri’nin kazanılması hem cephedeki askerler arasında hem de İstanbul’da
tarifsiz bir sevinç meydana getirmiştir. Bu sevinçle Kesriyeli Mehmed Sıdkı, “Sevin-
di Hazret-i Fatih ve hoşnud oldu Ertuğrul/ Çanakkale muzafferdir donansın artık
İstanbul”14 derken Necmeddin Sahir ise toplumun ortak hissiyatını şöyle nazmeder:
Çünkü asla geçilmez işte bu yol;
Çünkü oldu Çanakkale Boğazı,
İngiliz ile Fransız’ın mezarı;
Türklerindir müebbed “İstanbul”15
Öyle ki o günlerde bu zaferle İstanbul’un ikinci kez kazanıldığı yolunda değerlen-
dirmeler dahi yapılmıştır. Zaferden dolayı dile getirilen duygu ve düşüncelerden biri
de Allah’a dua ve şükürdür. İnsanüstü kahramanlık ve fedakârlık sahneleri ile dolu
Çanakkale Harp sahasındaki tablo karşısında bir şair şöyle der;
Elbet kırılır Hakk evine her uzanan el:
Yat secdeye hak batılı böyle tepelerken16
İşte Çanakkale Zaferi’nden dolayı Allah’a hamd ve şükrün dile getirildiği, duâ
edildiği şiirlerden biri de Sultan Reşâd’ın Çanakkale gazelidir. Söz konusu şiirin son
beytinde Padişah kendine seslenerek “Ey Reşâd, şükür secdesine kapanarak şöyle
dua et” der: “Allah, İslâm âlemini daima korusun, tehlikelerden emin kılsın!” Burada
Padişahın Çanakkale Zaferi’nden dolayı Allah’tan sadece İstanbul’u değil bütün bir
İslam âlemini daima, her türlü tehlikeden korumasını istemesi onun İslam dünyası-
nın halifesi olma özelliği ile örtüşen bir durumdur. Böylece, hem bir Müslüman hem
de Müslümanların halifesi olarak Padişah, Allah’tan daima İslam âlemini korumasını
dileyerek, bir dua beytiyle şiirini bitirmiş olur.

Sonuç Yerine
Sultan Reşâd’ın bu şiiri Harp Mecmuası’nın Temmuz 1916’da çıkan 11. nüsha-
sında yayımlanmasını müteakip birçok gazete ve dergide de yer almıştır. Şiir, Harp
Mecmuasında her ne kadar başlıksız yayımlansa da gazete ve dergilerde “Manzume-i
Hümâyûn”,”Gazel-i Hümâyûn”, “Manzume-i Garra-yı Hümâyûn” vs. başlıklar altın-
da karşımıza çıkar.17 Söz konusu şiir yurt içinde ve yurt dışında büyük ilgi görmüş,

14 Kesriyeli Mehmed Sıdkı, “Zafer-i Katîye Doğru”, Sabah, Nu.9461, 30 Kanun-ı evvel 1331.
15 Necmeddin Sahir, “Hatıra-i Zafer”, Donanma Mecmuası 5-18 Mart Çanakkale Zaferi, Nu.158-159,
18 Mart 1334, s.1760.
16 E[lif ]. A[yın], Donanma, Nu.110, 24 Eylül 1331, s.929.
17 “Manzume-i Garra-yı Hümâyûn”, Tercumân-ı Hakîkat, Nu.12715, 26 Ağustos 1332/ 8 Eylül 1916, s.1;
“Manzume-i Garra-yı Hümâyûn”, Servet-i Fünun, Nu.1317, 1 Eylül 1332/14 Eylül 1916, s.1918;
Tercüman-ı Hakîkat, Nu:12715, 8 Eylül 1916; Tanin, Nu: 2780, 26 Ağustos 1332 / 8 Eylül 1916.

12
Başkumandan Sultan V. Mehmed Reşâd’ın Penceresinden Çanakkale Muharebeleri

dilden dile dolaşmış, bestelenmiş, başka dillere Arapçaya18 ve Almancaya da tercü-


me edilmiştir. Türk Yurdu dergisinin haberine göre bu şiir “Profesör Karaliç tarafın-
dan Almancaya tercüme olunarak, “Osterreichische Rundschau”, Mecmuasının 15
Teşrin-i evvel 1916 tarihli nüshasında intişar etmiştir.”19
“Çanakkale Gazeli”ne olan ilgi bunlarla da sınırlı kalmaz ve devrin şairlerince
tahmisler yazılır. Tahmis, Divan edebiyatında bir nazım şekli olup “gazel” veya “ka-
side” nazım şeklindeki bir şiirin her bir beytine aynı vezin ve kafiyede üçer mısra
ilavesiyle beşer mısralık bentlerden oluşur. Bu çerçevede devrin birçok şahsiyeti ta-
rafından Çanakkale gazeline tahmisler yazılmıştır. Tahmis yazanlar, saray mensup-
larından bürokratlara, askerlere, devrin tanınmış, tanınmamış birçok şairine kadar
geniş geniş bir yelpaze oluşturur.20 Söz konusu şiire yazılan tahmisler içinde en çok
beğenileni meşhur şair Yahya Kemal’in tahmisi olmuştur. Çanakkale gazeline yapılan
tahmisler ayrıca incelenmesi gerektiğinden dolayı bu yazının sınırlarını aşacaktır. O
sebeple yazımızı “sonuç yerine”, Yahya Kemal’in tahmisinin son iki bendiyle nokta-
layalım:
Allah Allah nidâsıyla muhâcim ahrar
Tepelerden boşanıp sâika-vârî kahhâr
Ettiler düşmeni bir öyle ki iclâ-yı kenâr
“Kadr ü haysiyyeti pâ-mâl olarak etti firâr
Kalb-i İslâm’a nüfûz eylemeğe gelmiş iken”

Rûh-ı Peygamberi tebşîre giderken şühedâ


Millet arkanda bugün vecd ile tekbir-serâ
Sen de mihrâb-ı hilâfette cebîn-sây-ı senâ
“Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle duâ
Mülk-i İslâm’ı Hudâ eyleye dâim me’men”21

18 Gazelin Arapça tercümesi için bakınız: Edebiyat-ı Umûmiyye Mecmuası, Yıl:1, Nu.1, 30 Nisan 1334,
s.40-41.
19 Türk Yurdu, C.11, Sayı: 17(121), 27 Teşrin-i evvel 1332.
20 Geniş bilgi için Bkz. Enfel Doğan - Fatih Tığlı, “Sultan V. Mehmed Reşad’ın Çanakkale Gazeli Ve Bu
Gazele Yazılan Tahmisler”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Ve Edebiyatı Dergisi, C.
33, İstanbul 2005, s. 41-96.
21 “Tahmis-i Manzûme-i Hümâyûn”, Yeni Mecmua 5-18 Mart Çanakkale Nüsha-i Fevkalâde, 1918, s.2.

13
Liman von Sanders’in Kurmay Başkanı
Diyarbakırlı Kazım İnanç Paşa (1880-1938)

Tuncer BAYKARA*

1 880 civarında doğmuş ve ünlü olmuş Kâzım’lar bir


hayli çoktur. Bunlar doğum tarihlerine göre şöyle
sıralanabilir:
1. Kazım Sevüktekin: (1877-1949)
2. Kazım İnanç (1880-1938)
3. Kâzım Dirik (1880-1942)
4. Kazım Karabekir (1882-1948)
5. Kâzım Orbay (1886-1964)
6. Bunlara bir gülümseme ifadesi olarak Paşa
Kâzım’ı da ekleyebiliriz.
Biz bunlardan Kâzım İnanç’tan söz edeceğiz.
Kazım İnanç askeri künyesi 1315-P29 dur. Ata-
türk 317’li olduğundan demek ki ondan iki sene önce
Harbiye’yi bitirmiştir. Diyarbekir’de doğmuş olup Al-
yanakzade Hakkı Bey’in oğludur. Nitekim uzun bir
süre Kazım Diyarbekir olarak anılmıştır (Mustafa Ke-
mal Selanik veya İhsan Cihangir gibi). Harp akademisini, 55. dönem mezunu olarak
bitirmiştir. Sınıf arkadaşları arasında Enver Paşa, Hafız Hakkı Paşa ve Fahrettin Altay
da vardır. Askerlik hayatının ilk dönemi olağan küçük subay olarak geçmiştir.
1911-12 de Almanya’ya gitmiştir. Orada kazandığı Almancası ile sonradan cihan
harbinde Alman generallerinin yanında, hatta kurmay başkanı olacaktır.
İsmet Görgülü’nün “On yıllık Harbin Kadrosu, 1919-1922” adlı eserindeki (An-
kara 1993), ilk kayıt, Balkan Harbi’nde Büyük Genel Karargah kurmay subaylığıdır
(1912). Sonraki kayıt Abdullah Paşa’nın kumandanı olduğu Şark Ordusu karargâh
kurmay subayıdır.


*
Prof. Dr., Ege Üniversitesi, Emekli Öğretim Üyesi.

15
Tuncer Baykara

Dil bilmesi sebebiyle 10 Ağustos 1913 de Roma ‘ya ateşemiliter olarak tayin edildi.
Cihan harbinin yaklaşması üzerine yurda döndü ve 3.08.1914 de I. Ordu da görevlen-
dirildi Bu ordunun başında Alman Generali Liman von Sanders vardı ( 1855-1929).
29 Kasım 1914 de I. Ordu Harekât Şube Müdürü oldu. Liman Paşa, Kazım Bey’in
“1914 senesi sonbaharından beri Kurmay Başkanı olarak benim yanımda bulunuyor”
dediğine göre bu tarihten itibaren Liman Paşa’nın Kurmay Başkanı olmuştur. Oysa
Kazım İnanç Bey ile ilgili resmi kayıtlarda bu tayin 12.02.1915 olarak görülmektedir.
Liman Paşa, Çanakkale’nin savunmasıyla görevli 5. Ordu Komutanı olunca Kazım
Bey de, Kaymakam=Yarbay rütbesiyle onunla beraberdir.
Atatürk, Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe adlı hatıralarında Kazım
İnanç’dan Ordu kurmay başkanı olarak söz eder. Bu günkü olayları F. Altay da gayet
yakından bilmektedir. Nitekim o, o günleri, Atatürk merkezli olmak üzere özetle şöy-
le anlatır:
Anafartalar buhranı sırasında Kolordu komutanı Esat Paşa’nın emriyle kendi-
sine telefon ettiğinden söz eder. İngilizlerin yeni çıkartması üzerine, karşı koymak
amacıyla bu alana büyük kuvvetler yığılmıştı. Fakat bu güçlerden beklenen başarı bir
türlü gelmiyordu. Mustafa Kemal Bey de kendi gözlemlerini durmaksızın üstlerine ve
âmirlerine bildiriyordu. Bir-iki gün geçip, durum gittikçe nazikleşince durumu ve bu
konudaki düşüncelerini daha üst makamlara bildirmekte devam etti. Hatta bunu git-
tikçe sıklaştırdı diyebiliriz. Çünkü kendi görüşüne göre çıkartma güçlerini durdura-
bilmek için az bir zaman kalmıştı. Bu zamanın kaçırılmaması gerekiyordu. Anlaşılan
sorumlu Ordu komutanı da durumu fark etmiş olmalı ki, çare aramaya başladı. Bu
arada muhtemelen Kazım Beyin aklına, öteden beri atak ve başarılı bir fırka/tümen
komutanı olan Mustafa Kemal Bey aklına geldi. Onu komutana söyledi, Komutan
Liman Paşa da hemen bu tümen komutanını bir kere daha sorup soruşturdu. Çünkü
oraya birkaç tümen gönderilmişti ve tayin edilecek komutan adeta kolordu komutanı
düzeyinde olacaktı. Neticede Kurmay Başkanına Mustafa Kemal Bey’e bizzat başvu-
rup çaresini bir kere daha ağzından dinlemek istediğini, Ordu komutanı adına Kazım
Bey haber verdi. Mustafa Kemal Bey, Kazım Beyle konuştu. Bu konuşmayı Atatürk,
anlattığı gibi, paralel bir telefondan dinleyen Kolordu kurmay başkanı Fahreddin Al-
tay da anlatır.
Buhrandan kurtuluş için çare nedir diye soran Kazım Bey’e, Mustafa Kemal
Bey’in cevabı, “bütün kuvvetlerin emrine verilmesi” olmuştur. Çünkü M. Ke-
mal Bey, buhranın büyük kuvvetler yığılmasına rağmen komuta birliğinin
sağlanamaması olduğunu görmüştür. Kâzım Bey, “çok gelmez mi” diye so-
runca M. Kemal Bey de “az bile gelir ”demesi ile bu telefon konuşması hitama
ermiştir. Fakat aradan bir iki saat geçince Fırka komutanlığından adeta bir
kolordu komutanlığı demek olan Anafartalar gurubu komutanlığına tayini
emrini almıştır.

16
Liman von Sanders’in Kurmay Başkanı Diyarbakırlı Kazım İnanç Paşa (1880-1938)

Anlaşılıyor ki burada Kazım İnanç Bey, kendisi ile aynı yaşta, fakat iki sene sonra
Harbiye’den ve Akademi’den mezun olan Mustafa Kemal Bey’in iş bitirici özelliğini
sezmiş, görmüş ve bu kanaatini âmirine de iletmiştir. Liman Paşa da, yazdığı hatıra-
larında Mustafa Kemal Bey hakkında olumlu kanaatta olduğunu söyler ve “ona bu
İngiliz saldırıcı durdurmada tam olarak güvenebilirdim” der.
Burada bir hususu belirtmekte yarar vardır. Hikmet Bayur, uzun yıllar katib-i
umumiliğini yaptığı Atatürk’ün hayıtını anlattığı kitabında Çanakkale günlerinden
söz eder. Yıllar sonra, vaktiyle Çanakkale’de Kolordu karargâhında çalışmış yüksek
rütbeli sayılabilecek bir subay, Atatürk ün niçin hala kendisine kırgın olduğunu an-
layamadığını Hikmet Bayur’a sorar. Oysa onun dediğine göre Atatürk’ün taleplerine
kolordu karargâhında en uygun şartlarda cevap verilmesinde kendisinin de güya tuzu
varmış. Fakat Atatürk’ün bu subaya (belki de paşa olmuştur) karşı kırgınlığı arada-
ki bunca yılın ardından yine de geçmemiş. Bu arada hemen belirtelim ki Mustafa
Kemal Bey’in tümeninin bağlı olduğu Kolordu kurmay başkanı Fahreddin Altay idi.
Atatürk’ün Fahreddin Paşa ile Cumhuriyet döneminde herhangi olumsuzluğu söz
konusu olmamıştır.
Kazım İnanç Bey’e, Kurmay Başkanı olduğu ordunun Çanakkale başarısında be-
lirli bir payı ayırmak fazla hatalı olmaz. Çünkü Çanakkale, kimisi büyük şerefini Al-
man komutanlara verse de yine de öncelikle Osmanlı bahriyesinin, sonra 5. Osmanlı
Ordusunun bir başarısıdır. Kısacası bu hususta önce Türk deniz kuvvetleri, sonrasın-
da ise Türk kara birlikleri başarılı olmuştur.
Liman von Sanders (1857-1929) Türkiye’de Beş Sene adlı hatıralarında Kazım
İnanç’dan sitayişle söz eder. “Kazım Bey, 1914 senesi sonbaharından beri Kurmay
başkanı sıfatıyla bana sadakatle yardım ve yoldaşlık etmiş, karşılaşmış olduğum bazı
zorlukları bertaraf etmişti.” Bu yakınlık hissi ile olsa gerek Liman Paşa, 1918 senesi
başlarında, ocak ayında Almanya’ya gittiğinde yanında Albay Kazım Beyi de götür-
müştü. Orada üç hafta kadar kaldıktan sonra dönmüşler, bu defa da Liman Paşa Yıldı-
rım Orduları Gurubu komutanlığına getirilince Kazım Bey de onun kurmay başkanı
olmuştu.
Kâzım İnanç ile Atatürk ün tanışması muhtemelen Harbiye’de ve Kurmay mek-
tebinde olmuş olabilir. Fakat en sıcak ilişki Çanakkale’de başlamış, birkaç sene sonra
da devam etmiştir. Kayıtlara göre Kazım Bey, Yıldırım Orduları gurubu kurmay baş-
kanı idi. Adeta ordu kurmay başkanlığından ordular gurubu kurmay başkanlığına
yükselmişti. Fakat Mustafa Kemal Bey, daha hızla yükselmiş, Çanakkale’de bir fırka/
tümen kumandanı iken, Cihan harbinin sonlarında önce paşa, sonra ordu kumanda-
nı olmuştu.
İngilizlerin Eylül 1918 sonlarındaki büyük taarruzu sırasında da ordu kumandanı
Mustafa Kemal Paşa ile Kazım İnanç’ın yine yolları kesişti. Mustafa Kemal Paşa Türk
kanının Arap çoğunluğu ile meskûn olan Şam diyarında akıtılmasından yana değildi.

17
Tuncer Baykara

Bütün Türk kuvvetlerinin süratle kuzeye çekilmesini Liman Paşa’ya teklif etmişti.
Liman Paşa, kendisinin bir yabancı olduğunu bu hususta Kurmay Başkanının ikna
edilmesi gerektiğini sonra olumlu cevap vereceğini belirtti. Bunun üzerine Mustafa
Kemal Paşa, Ordular gurubu Kurmay başkanı olan Kazım İnanç’ı ikna etmiş olmalı ki
Türk orduları süratle Halep dolaylarına çekilecektir.
Kazım İnanç Paşa’nın, Genelkurmay İkinci Başkanı olarak Milli Mücadele baş-
larında da bir büyük hizmeti daha vardır. Bunun bilgisine doğrudan Atatürk ün yaz-
dıklarından ulaşıyoruz Atatürk 9. Ordu kıtaatı müfettişi olarak tayin edilmesine rıza
göstermiş, müfettişlik talimatının oluşturulmasına sıra gelmiştir. Atatürk, Genel-
kurmaya gider, asıl başkan Trakya’da teftiştedir ve işlere ikinci Başkan Kazım Paşa
bakmaktadır. Atatürk hemen Kâzım Paşa’ya isteklerini sıralar. Kazım Paşa da “vazi-
femizdir yapacağız” der. Talimatnameyi yazıp imza için Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya
götürür. O da bunu okur, oldukça değişik bir talimat olduğunu görür fakat geri de
çevirmez. Hatta mührünü çıkarıp Kazım Paşa’ya verir; “sen bunu odanda mühürler-
sin ” der. Kazım Paşa, elinde mühürle dönünce Mustafa Kemal Paşa daha bir sevinir,
yeniden bir iki husus eklerler ve mührü de sonra basarlar.
Bu olay Milli Mücadele tarihinde hiç de göz ardı edilmemesi gereken bir öne-
me sahiptir. Ama Atatürk de, aziz arkadaşı Kazım Paşa’nın bu türden davranışlarını
unutmaz. Burada ben de derslerimde sadece Kazım İnanç’ı değil, devrin Harbiye Na-
zırı Şakir Paşa’nın da Milli Mücadele tarihindeki olumlu yerini belirtirdim. Nitekim
Atatürk başkalarına anlattığı hatıralarında Şakir Paşa için “Bu namuslu devlet adamı-
nın ellinden öptüm.” der.
Aradan bir yılı aşkın zaman geçmiş. Milli Mücadele yeni bir veçhe kazanılmış,
Mustafa Kemal Paşa, Samsun-Erzurum ve Sivas’ı geçerek Ankara’ya gelmiştir. İşte
hele 16 Mart’taki işgalden sonra Ankara Milli Mücadelenin tam bir merkezi duru-
muna geçince, Damat Ferit hükümetince açığa alınan Kazım İnanç da 26.06.1920
de Ankara’ya geldikten sonra kendisini Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın
yanında kumandan yardımcısı olarak görüyoruz (1920 Ekim). Garp cephesinin Garp
ve Cenup diye ikiye ayrılıp iki Miralayın ( İsmet ve Refet Beyler) kumandan tayin
edilmesiyle Ankara’ya dönmüş, Milli Müdafaa Vekâleti Müsteşarı olmuştur.
Kazım Paşa, Sakarya savaşı sırasında Başkumandanlık karargâhındadır. Görevi
Başkumandanlık Kalemi başkanlığıdır. Hatta savaşın içinde günü gününe hatırala-
rını da kaleme almaktadır. Rivayete göre bunu İsmet Paşa da görmüştür. Bu savaşta,
bir önceki Kütahya-Eskişehir muharebelerinde olduğu gibi, İsmet Paşa’nın uygun
olmayan askeri tedbirlerini herkes görüyordu. Kazım Paşa da muhtemelen bunları
saklamadan yazabilecek fikir ve vicdan dirayetine sahipti. Savaşın başarıyla kazanıl-
masından sonra bir ara F. Kantemir’ in rivayetine göre İsmet Paşa bu defteri okumak
üzere almış, fakat sonra bir daha geri vermemiştir. Fakat Kazım Paşa bunu mesele

18
Liman von Sanders’in Kurmay Başkanı Diyarbakırlı Kazım İnanç Paşa (1880-1938)

yapacak değildir. O sonra ordu düzeninde 2. Orduya bağlı bir kolordu kumandanı-
dır. Büyük Taarruz ve Dumlupınar savaşında Kazım Paşa 2. Orduya bağlı 6 Kolordu
kumandanıdır.
Kazım Paşa sonra ferik olarak cumhuriyet ordusuna görev yapacaktır. Cevat
Paşa’nın 3 Ordu müfettişliğinden ayrılmasın sonra bir süre için ordu komutanı ol-
muş, Şeyh Said’in Diyarbekir şehrine girmesini önlemiştir.
Kazım Paşa, 1926 da askerlikten emekliye ferik/korgeneral rütbesiyle emekli
oldu. Kazım Paşa, Atatürk’ten rica ederek Samsun valisi oldu: Samsun valisi iken
namuslu ve dürüst bir seçim yaptırdı. Samsun’da Belediye seçimlerini Serbest Cum-
huriyet fırkası adayı kazandı. Buna hükümet ve devlet olarak hiçbir müdahalede bu-
lunmadı, bulunulmasına imkân vermedi. Kendisinin Atatürk nezdindeki büyük ve
etkili yeri, başında İsmet Paşa’nın bulunduğu hükümetin genel siyasetine aykırı idi.
Bunun içindir ki 5 senelik valiliğinin ardından 4. Dönemin bir ara seçiminde İzmir
mebusluğuna seçtirildi.
Kazım İnanç’ı 1932 sonrası Ankara’da mebus /milletvekili olarak görüyoruz. Ayrı-
ca Gazi/Atatürk ün sofrasına sık sık davet edilenlerden birisidir. Atatürk’ün 1.11.1931
den 10.11.1938 kadar yedi yıla yakın devam eden hayatının en önemli kaynağı sayı-
labilecek Atatürk’ün Nöbet Defteri (Özel Şahingiray, Ankara 1955) adlı eserden bu
gerçeği öğreniyoruz. Gerçi soyadı kanunundan önce Kazım Paşa’ların çokluğundan
dolayı, ismi geçenlerden hangisinin Kazım İnanç olduğunu tam sezemesek de bazı
kesin bilgilerimiz de vardır.
Bu eserde ilk defa 7.1.1932 tarihinde Kazım Paşa Diyarbakır, refikası ile ifadesi
vardır. Kazım Paşa Diyarbakırlı diye ünlüdür. Ancak bu yıllarda Kazım Sevüktekin de
Diyarbakır mebusudur. Bu arada yaverlerin (Cevdet Tolgay, Şükrü Özer, Naşit Men-
gü) bu Kazım Paşaları nasıl algıladığı da önemlidir: Ancak “eski Samsun Valisi” diye
tanımlanan Kazım Paşa hazretleri, 23. 07. 1932’de Yalova’dadır. Artık bu kesinlikle
Kazım İnanç’tır. 21. 10. 1932’de de “eski Samsun Valisi” tanımıyla veriliyor. Çünkü
üstündeki isim de bir başka Kazım Paşa’dır (s. 108). Yaver Naşid ismen belirttiği Ka-
zım Paşa ise 17. 12. 1932, artık İzmir mebusudur. 21. 12, Samsun Vali-i Sabıkı, 25. 12,
28. 12 İzmir diye geçer. Netice olarak ölümüne kadar Kazım İnanç nerede ise haftada
bir Atatürk’ün sofrasındadır. Ama bu sofrada İsmet Paşa ile hiç karşılaşmamaktadır.
Bu da olağandır.

Sonuç
Kazım İnanç, nerede ise kaderleri Atatürk ile kesişen, ülkesine hizmet eden fazi-
letli bir askerdir. Hocam Zeki Velidi Togan, Atatürk’ün çok vefalı bir insan olduğunu
söylerdi. Ülkenin çeşitli köşelerinden gelenlerin “Paşam seninle şurada birlikte idik”
diye ona yanaştıklarını belirtmişti. Kazım İnanç hakkındaki davranışına bakılırsa bu
hüküm demek ki doğrudur. Bu iki yakın arkadaşın mekânları cennet olsun.

19
Çanakkale Savaşları’ndaki Tanınmış
Yabancı Komutanlar

Cemalettin TAŞKIRAN*

B u kısa çalışmada Çanakkale muharebeleri’nde savaşan yabancı komutanlardan


çok tanınmış olanlar hakkında genel ve kısa bilgiler verilecek ve bu komutanların
Çanakkale muharebeleri’ndeki durumları tanıtılmaya çalışılacaktır.
Çanakkale savaşlarında İngiliz ve Fransız komutanlar Türklerin karşısında, Al-
man komutanlar ise Türklerle birlikte savaştı. Çanakkale savaşlarında, Liman von
Sanders ve Erich Weber Paşa gibi Alman generaller ve çok sayıda Alman subayı ve
Alman askeri de cephelerde bulunmuşlardır. Çanakkale savaşlarında isimleri geçen
tanınmış Alman komutanların başında Liman von Sanders gelir. 5. Ordunun komu-
tanı olarak görev yapan Liman Paşa’nın Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve Ahmet
Fevzi Bey’le yapmış oldukları tartışmalar ve görüş ayrılıkları Çanakkale savaşları ile
ilgili yazılarda yer alır.
Cephede görev alan Alman subayları daha çok bilinmekle beraber, Alman asker-
lerinin sayıları kesin bilinmemektedir. Çanakkale’de çarpışmış Alman Binbaşı Carl
Mühlman yazmış olduğu eserde “Çanakkale’de yaklaşık 700 Alman askeri savaştı”
diyor.1 Türkiye’deki çalışmalarda ise 70 kişiden 300 kişiye kadar Alman asker sayısı
rakamları değişmektedir. Ayrıca Almanlardan başka, az da olsa Çanakkale’de Avus-
turya-Macaristan devletinin de askerleri vardır. Savaş sırasında, Avusturya-Macaris-
tan ordusunun Macar topçu ve takviye kuvvetlerinin Gelibolu yarımadası ve güney
cephelerinde aktif olarak yer aldıkları görülmüştür. Özellikle 1915 yılı sonlarına doğ-
ru Bulgaristan’ın savaşa girmesi ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile irtibatın
sağlanmasından sonra Avusturya-Macaristan topçu bataryaları Türklere yardıma
gelmiştir.2 Macar askerler askeri malzemelerin taşınmasında ve özellikle havan topu

* Prof.Dr., Gazi Üniversitesi, ?? taskiranc@yahoo.com


1 Carl Mühlman, Çanakkale Savaşı, (çev. Sedat Ümran), Timaş Yayınları, İstanbul 1998, s.120.
2 Tosun Saral, “Gelibolu Cephesine Ulaşan Avusturya/Macaristan Topçu Bataryaları”, Çanakkale
1915, Yıl 4, Sayı 11 (Mart 2012), s. 32-36.

21
Cemalettin Taşkıran

kullanımında yardım etmişlerdir. Ancak Çanakkale’de yüksek rütbeli Avusturya-Ma-


car komutanı görev almamıştır.
Yazımıza konu olan Çanakkale savaşlarında Türklerin yanında ve düşman saflar-
da görev almış tanınmış bazı komutanları şu şekilde tanıtabiliriz:

Liman von Sanders


17 Şubat I855’te doğdu, 22 Ağustos 1929’da Münih’te öldü. 1911 ‘de generalli-
ğe yükseldi. Balkan Harbi sonrası Osmanlı Devleti ordusunun ıslahını düşünüyor-
du. Sanders Osmanlı ordusunda yenilik yapmak için Almanya’dan istenen kurulun
başkanı olarak 14 Aralık 1913’te İstanbul’a geldi. Ağustos 1914’te geniş yetkilerle
İstanbul’da I. Kolordu komutanı oldu. 1914’e kadar Osmanlı ordusunda bazı reform
çalışmaları yaptı. Almanya ile yapılan anlaşma gereğince mareşallik rütbesine yük-
seltilen Sanders, Mart 1915’te de Çanakkale’de oluş-
turulan 5. Ordunun komutanı oldu. Bu atanma ile Ça-
nakkale’deki tüm idari yetkiyi eline alan von Sanders,
yaklaşık dokuz ay süren bu savaşlarda komutanlık gö-
revini sürdürdü.
5 nci Ordu Komutanlığı’na atanan Mare-
şal Sanders’in görevi, müttefiklerin Çanakkale
Boğazı’ndan geçmelerine engel olmaktı. Ona göre düş-
man, Çanakkale Boğazı’ndan geçip İstanbul’a gidebil-
mek için, mutlaka Gelibolu Yarımadası’nı ele geçirmek
ve Anadolu kıyılarını kontrol altına almak isteyecekti.
Bu yüzden, çıkarma birinci öncelikle Saros Körfezi’ne,
ikinci öncelikle Anadolu kıyısına yapılacaktı. Seddül-
bahir burnuna yapılacak çıkarma ise, diğer çıkarmala-
rın yanında pek de önemli olmayacaktı.
Liman von Sanders Sanders, arazi üzerinde verdiği emirle, uygulan-
makta olan Türk Savunma Plânı’nı olduğu gibi değiş-
tirdi; kendi yaptığı değerlendirmedeki çıkarma yerlerinin önceliklerini göz önüne
alarak, birlikleri yeni duruma göre konuşlandırdı. Daha önceki Savunma Plânı’nın
gerekçelerini öğrenmek bile istememiş, 3. Kolordu Komutanı’nın, bölgeyi savunmak-
la görevli 9. Tümen Komutanı’nın, daha önce bölgeyi savunan ve düşmanın karaya
ayak basmasına izin vermeyen 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in görü-
şünü de almamıştı.
Sanders’in kendi planında ısrarı, düşmanı kolayca karaya çıkararak Alman cep-
helerinin yükünü hafifletmek için büyük düşman kuvvetlerini buraya çekme düşün-
cesinin veya Alman Genel Karargâhı’ndan bu konuda gizli bir emir almış olabilece-
ği ihtimalinin ağır bastığı biçiminde de değerlendirilmektedir. Türk komutanlar, bu
plânı onaylamadılar. Sonunda, Çanakkale’de Yarbay Mustafa Kemal ve diğer Türk

22
Çanakkale Savaşları’ndaki Tanınmış Yabancı Komutanlar

komutanlarının önerdiği gibi değil, Liman von Sanders’in istediği gibi bir savunma
düzeni alındı. Zira komutan ve karar organı Sanders’ti. Sanders, Anadolu kıyısına 2
Tümen, Saros Körfezi’ne 2 Tümen ayırdı. Seddülbahir bölgesinde bir tümen tuttu, 5
nci Ordu genel ihtiyatı olan bir tümeni de Maydos (Eceabat) bölgesinde konuşlandır-
dı. Anlaşılacağı gibi Türk komutanlar Çanakkale’ye düşman donanmasının Sebdül-
bahir ve Kabatepe’den çıkacağını düşünüp ona göre planlar yaparken, Liman Paşa,
düşmanın Saros körfezinin uç kısmından, Bolayır civarından çıkacağını düşünmüş,
bütün savaş planlarını bu öngörü üzerine yapmıştır.
Liman Paşa, Türk komutanların düşmanı mümkün olduğu kadar kıyıda karşıla-
ma planını değiştirerek, kuvvetleri merkezde toplayıp nereye çıkarma olursa oraya
yönlendirme stratejisi izlemiştir. Bu plana bağlı olarak Türk komutanların kıyılara
yerleştirdiği kuvvetleri geri çekmiştir. Yarımadanın en güneyindeki Sebdülbahir’de
sadece bir tümen bırakılmıştır. Bu nedenle düşman çıktığı noktalarda tutunma şan-
sı bulmuştur. Liman Paşa, Gelibolu yarımadası ve Kumkale’ye çıkarmanın başladığı
gece, Gelibolu’daki karargâhından ayrılıp Saros’a gitmiş, Mehmetçik düşmanla sa-
vaşırken, Sanders Paşa, o gece orda kalarak sabah geri dönmüştür.3 Üstelik kimseye
vekâlet de bırakmamıştır. O gece Mustafa Kemal Paşa kimseden emir almadan “insi-
yatif kullanarak” Maydos’tan harekete geçmek durumunda kalmıştır. Liman Paşa’ya
yapılan askeri eleştirilerden bazıları da onun birlikleri gece taarruzuna zorlaması
ve gelen her yeni birliği cepheye sürmesidir. Böylece birlikler çok zayiat vermiştir.
Liman Paşa anılarında gece yapılan 1-2 Mayıs ve 19 Mayıs taarruzlarının bir hata
olduğunu şöyle itiraf etmiştir: “Bahis konusu taarruzun tarafımdan işlenmiş bir hata
olduğunu itiraf ederim. Bu hatayı düşman kuvvetlerini iyi takdir edememekle ve eli-
mizdeki az topçu kuvvetiyle ve çok sınırlı cephaneyle bu işi başaracağımızı önceden
hesaplayamamakla işledim…”4
Mustafa Kemal, 3 Mayıs 1915’te Arıburnu’ndan Harbiye Nazırı ve Başkomutan
Vekili Enver Paşa’ya gönderdiği mektupta, Mareşal Liman von Sanders’le ilgili değer-
lendirmesi şöyledir:
“…Liman von Sanders Paşa, bizim orduları, bizim memleketimizi tanımadı-
ğı, gerektiği şekilde incelemede bulunacak kadar da bir zamana sahip olma-
dığından, sadece ihraç noktalarını, tamamıyla açık bırakacak tertibat almış
ve düşmanın karaya çıkmasını kolaylaştırmıştır… Vatanımızın savunulma-
sında kalp ve vicdanları bizim kadar çarpmadığına şüphe olmayan başta
Liman von Sanders olmak üzere bütün Almanların fikri gücüne de itimat
buyurmamanızı kesin olarak temin ederim…”5

3 Liman Van Sanders, Türkiye’de 5 yıl, Burçak Yayınevi, 1968, s. 87,88.


4 Sanders, Türkiye’de 5 yıl, s. 98.
5 İsmet Görgülü, “Atatürk’ün Arıburnu Muharebeleri Raporu ve Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe
Adlı Eserlerinde Yer Almayan Emir ve Raporlarından Bir Demet”, Atatürk. Araştırma Merkezi Dergi-
si, S. 19, 1990, s. 96-97.

23
Cemalettin Taşkıran

Eric Weber
Erich Weber Alman Ordusunda savunma uzmanıydı. Weber 1914 yılında Alman
ordusunun bir savunma uzman mühendisi olarak Çanakkale’ye gönderildi. 29 Ağus-
tos 1914’te, Almanya’dan İstanbul’a iki Amiral, 15 deniz subayı ve 281 deniz topçu-
su gönderilmişti. Bunlar arasından Amiral von Usedom, karargâhı İstanbul’da olan
“İstanbul ve Çanakkale Boğazları Müstahkem Mevki
Komutanlığı” adıyla kurulan birliğe komutan olarak
atanmıştı. Weber Paşa da boğazın kıyı savunmasını
desteklemek için gönderilen Amiral Usedom ‘un ko-
mutası altında Çanakkale’de görevlendirildi. Anlaşıla-
cağı gibi önceleri İstanbul ve Çanakkale boğazlarının
deniz kıyıları müstahkem mevkilerine Alman Kora-
mirali Guido von Usedom komuta etmekteydi. Fakat
daha sonra Goben ve Breslau gemilerinin de bulundu-
ğu Türk filosu oluşturulunca, Amirall Usedom Alman
Koramirali Wilhelm Souchon’un emrine verildi.
Weber Paşa ilk görevlendirilmesinde Çanakka-
le boğazının deniz trafiğine kapatılması işlemlerin-
de görev aldı. Kıyı savunmasını güçlendirmek için
Eric Weber Çanakkale’ye gönderilen Weber, Eylül 1914 yılında Ça-
nakkale’deki tabyaların savunmasından sorumlu oldu.
Mart 1915 yılında Liman von Sanders, Anadolu kıyısındaki Kum Kaleyi savunmak
için Weber Paşayı Osmanlı XV. Kolordu komutanlığına getirdi. Albay August Nikolai
komutasındaki 3. Tümen Anadolu yakasına yerleştirilmişti ve Erich Paul Weber’in
komutasındaki 15. Kolordu’ya bağlıydı. 15. Kolordu 25-27 Nisan günlerinde Kumkale
savaşlarına katıldı.
Weber Nisan 1915’ten Temmuz 1915’e kadar Çanakkale cephesi’nde görevde kal-
dı. Weber paşanın 15. kolordusu 25 Nisan 1915’te karaya çıkan Fransız askerleriyle
savaştı. Liman von Sanders’in emriyle 7 Mayıs 1915 yılına kadar Anadolu yakasında
Kumkale’de 15. Kolordu komutanı olarak görev yaptı. Kuvvetleriyle Çanakkale’nin
Asya kıyılarını savundu daha sonra yine Liman Paşa’nın emriyle Gelibolu Güney
Grup komutanlığına atandı. Orada 6-8 Mayıs ve 9-24 Mayıs 1915’te 2. Kirte mu-
harebelerine katıldı. Güney Grup komutanlığı önce 3. Kolorduya bağlıydı. Fakat bu
komutanlık 4 Mayıs’ta doğrudan 5. Orduya bağlandı.
Weber Paşa Çanakkale cephesi’nde 4-6 Haziran 1915’te 3. Kirte muharebelerine
katıldı. 28 Haziran 3 Temmuz tarihlerinde Zığındere muharebelerine katıldı. Zığın-
dere muharebelerinden önce komutayı yedek 2. Kolordu komutanı Faik Paşa’ya bı-
rakma konusunda Liman Paşa’ya çok ısrarcı oldu. Teklifi kabul edilmedi. Weber Paşa

24
Çanakkale Savaşları’ndaki Tanınmış Yabancı Komutanlar

Liman Paşa’nın aksine taktik olarak Türk subaylarının daha çok tercih ettiği, düşman-
ları karaya çıkarmadan denizde imha etmek taktiğini benimsiyordu. Liman Paşa ise
karaya çıkmalarına izin verip karada imha edilmelerini öngörüyordu.
Temmuz 1915’e kadar bu görevde kalan Weber Paşa, Sanders’e daha iyi savunma
yapılabilecek bir hatta çekilmeyi önerdi. Böylece Liman Paşa ile uygulanacak taktik-
ler konusunda anlaşmazlığa düştü. Bu tür anlaşmazlıklar üzerine Weber Paşa 8 Tem-
muz 1915 2. Kerevizder muharebesinden az önce Liman Paşa tarafından görevden
alındı ve Almanya’ya gönderildi. Çanakkale savaşlarında Türklerin karşısında savaşan
İngiliz ve Fransız komutanların çok tanınmış olanlarından bazıları da şunlardı:

Ian Hamilton
Ian Hamilton 16 Ocak 1853’te doğdu. Hindistan,
Mısır ve Güney Afrika’daki İngiliz birliklerinde çeşitli
görevler aldı. Güney Afrika Savaşı’nda gösterdiği ba-
şarılardan dolayı korgeneralliğe yükseldi. Daha sonra
İngiltere’ye dönen Hamilton önce Lord Kitchener’in
Kurmay başkanlığı sonra da Saray Süvarileri Muha-
fız Alay Karargâh komutanlığı görevlerini yaptı. 1904
Rus-Japon Savaşı sırasında gözlemci olarak Japonya’ya
gönderildi. 1910 yılında ise Akdeniz Orduları baş-
komutanlığına atandı. 1915’de Çanakkale’de Fransız
ve İngiliz Kara Kuvvetleri başkumandanlığına tayin
edildi. 13 Mart’ta, Anadolu kıyılarına kara kuvvetleri
çıkarma göreviyle Londra’dan hareket etti. 16 Mart’ta
Mondros’a geldiğinde emrindeki sefer kuvveti 17.000’i Ian Hamilton
Fransız 75.056 asker, 132’si Fransızlara ait 140 top ve 8
uçaktan oluşuyordu.
Akdeniz’deki donanma komutanı Amiral Carden, donanma Marmara Denizi’ne
doğru Çanakkale boğazından taarruza başlamadan önce boğazdaki mayın hatlarının
temizlenmesi ve irtibat hatlarının sağlanması için, karaya yapılacak askeri harekâtın
derhal başlatılmasını istiyordu. Fakat Hamilton’un emri altındaki ordu henüz hazır
değildi. Lord Kitchener tarafından 12 Mart’ta İngiliz denizaşırı görev kuvvetleri ko-
mutanlığına atanan Ian Hamilton henüz hiçbir harekât planını tam olarak incele-
meye fırsat bulamadığından donanmaya nasıl yardımcı olacağını bilmiyordu. Churc-
hill, kara harekât desteği isteyen Amiral Carden’den, General Hamilton Mondros’a
ulaşır ulaşmaz onunla görüşmesini ve bir an önce harekete geçilmesini istedi. Bu
gelişme üzerine Amiral Carden 16 Mart’ta Fransız General Hamilton ve d’Amade’a,

25
Cemalettin Taşkıran

Yarımada’nın Bolayır yakınlarına çıkarma yaparak Osmanlı ordusunun İstanbul ve


Trakya ile bağlantısını kesmeyi önerdi.6 Fakat Hamilton bu isteği reddetti.
Boğaz’ı geçmek isteyen Müttefik donanma Çanakkale’de başarısızlığa uğrayınca
Gelibolu’ya asker çıkarma kararı alındı. Böylece kara savaşları yapılacaktı. Ancak çı-
karma 25 Nisan’da, yani bu kararın alınmasından bir ay sonra gerçekleştirilebilmiştir.
Ian Hamilton kara savaşları boyunca müttefik kara kuvvetlerine komuta etti.
Kara savaşları sırasında, 1915 Mayıs ayı ortalarında Gelibolu’daki İngiliz harekâtı
kötü bir devreye girmişti. 25 Nisan’daki “Parlak bir zaferle taçlanacak küçük bir se-
fer” ümitleri hüsranla sonlanıyordu. 25 Nisan sonrasındaki üç haftalık sürekli gay-
rete rağmen üstün İngiliz ve Fransız kıtaları Alçı Tepe’den hala üç mil uzakta idiler.
Arıburnu’nda Avustralya ve Yeni Zelandalılar ise sahilden birkaç kilometre içerde
mıhlanıp kalmışlardı. Hamilton’a göre Çanakkale’deki kara ve deniz kuvvetleri ordu
büyük ölçüde takviye edilmeli ve ordudan, donanmanın Boğazı zorlamasına yardım
etmesi değil, Boğazı açması talep edilmeli idi. General Hamilton, 10 Mayıs 1915’te
Londra’ya gönderdiği bir telgrafta birkaç tümen daha gönderilecek olursa Arıburnu
ve Seddübahir’de başarıyla ilerlenebileceğini bildirdi. Harbiye Nazırı Lord Kitchener
18 Mayıs’ta Sir Ian Hamilton’un telgrafında belirttiği dört tümen daha gönderilmekle
bir başarı kazanılacağına kani olmamıştı. Ertesi gün Lord Kitchener şu cevabı verdi:
“Fikirleriniz, içinde bulunduğumuz güçlükleri süratle gidermek konusundaki
esas görüşü tahrik ve takviye edecek nitelikte değildir. İki cepheyi uzun müd-
det besleyebilmek için memleketin bütün kaynaklarını harcamak gibi önemli
bir sorun ile karşılaşmaktayız. Halen Çanakkale’de uğradığımız talihsizliği,
en yakın bir zamanda gidermek için mümkün olan azami gayreti sarfedece-
ğinize ve Doğu’da büyük kargaşalıklar doğuracak olan Çanakkale’yi tahliye
meselesinin bir çözüm sureti olarak orduya girmesine engel olacağınıza gü-
venim vardır.”7

Ancak yaptığı bütün girişimler başarısızlıkla sonuçlanınca ağır eleştirilere he-


def olan Hamilton, görevden alınarak Ekim 1915’te İngiltere’ye çağrıldı. Bundan
sonraki askerlik yaşamında geri hizmetlerde görev yapan İan Hamilton 1947 yılında
Londra’da öldü.

6 Fahri Belen, Birinci Cihan Harbinde Türk Harbi, c. 2, Ankara 1964, s.19; George H. Cassar, Çanakka-
le ve Fransızlar, Milliyet Yayınları, 1974, s. 174.
7 C.F. Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, Arma Yayınları, İstanbul 2005, s. 11- 16.

26
Çanakkale Savaşları’ndaki Tanınmış Yabancı Komutanlar

Sir Sackville Hamilton Carden


İngiliz Amirali Carden, 1857 yılında doğdu. 1882
Mısır harbine katıldı. 1894’te Doğu Sudan’da görev
yaptı. 1908’de amirallik rütbesine yükseldi. 1914’te
Malta deniz kumandanlığına atanan Carden, İngilte-
re Akdeniz Filosu Başkumandanlığına getirildi. Kasım
1914 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’nun safında I.
Dünya Savaşı’na katılması üzerine İngiliz Donanma
Komutanlığı bünyesinde Çanakkale Boğazı’nı geç-
mek için planlar üzerinde çalışmaya başladı. Bölgede-
ki mayınlı bölgelerin temizlenmesinde de görev aldı.
Carden, boğazdaki tahkimatın sistematik olarak yok
edilmesi düşünüyordu ve buna göre bir plan hazırladı.
18 Mart’a kadar Çanakkale Deniz Harekâtları sıra- Sir Sackville Hamilton Carden
sında keşif ve bombalama ile ilgili başarılı görev yaptı-
ğı düşünülen Carden, 18 Mart deniz harekâtının planlarını yaptı ve müttefik filosuna
o tarihe kadar kumanda etti. Amiral Carden donanma Marmara Denizi’ne taarruza
başlamadan önce boğazdaki mayın hatlarının temizlenmesi ve irtibat hatlarının sağ-
lanması için, karaya derhal bir askeri harekâtın başlatılmasını istiyordu. Fakat ordu
henüz hazır değildi. Lord Kitchener tarafından 12 Mart’ta İngiliz denizaşırı görev
kuvvetleri komutanlığına atanan Ian Hamilton henüz hiçbir harekât planını tam ola-
rak inceleyememişti ve donanmaya nasıl yardımcı olacağını bilmiyordu. Hamilton
Mondros’a gelince, Amiral Carden ona, 16 Mart’ta Yarımada’nın Bolayır yakınları-
na çıkarma yaparak Osmanlı ordusunun İstanbul ve Trakya ile bağlantısını kesme-
yi önerdi. Fakat Hamilton bu görüşü reddetti. Amiral Carden’i rahatsız eden husus
harekâta derhal başlanması fikrinden çok Çanakkale’yi kuşatan tepelerin ardında bu-
lunan obüs bataryalarıydı. Bunların sayılarını da bilmiyordu. Elindeki keşif uçakları
ile bataryaların yerlerini tespit etmeye çalıştı. Fakat uçaklar Türk topçusunun men-
zili dışında havalanıp gerekli keşifleri yapamıyordu. Bu yüzden harekâtın karadan
da güçlü bir şekilde destek verilmesinde ısrar etti. Bunun üzerine İngiliz Hükümeti
16 Mart 1915’de Amiral Carden’i hastalığını bahane ederek görevinden aldı ve yeri-
ne yapılacak olan taarruzun mümkün olduğunu düşünen Amiral De Robeck’i atadı.
Donanmanın üst kademesinde yapılan bu atama Amiral Carden’in harekât planında
bir değişiklik meydana getirmedi. Aksine denizden saldırının 18 Mart’ta gerçekleşti-
rilmesini kesinleştirdi. Amiral Carden 1916’da şövalyelik unvanı ile taltif edildi.1930
yılında öldü.

27
Cemalettin Taşkıran

William Riddell Bırdwood


İngiliz mareşali Birdwood, 1865 yılında Hindistan’da doğdu, 1951 yılında Hamp-
ton Court’ta öldü. Mesleğinde yükselerek, 1917’de general, 1925’te feldmareşal un-
vanlarını aldı. Birdwood, Hindistan’da, Hazara (1891),
Isazai (1892), Tirah (1897-98) seferlerine, Chagra-
Kotal, Dargai, Samphagha savaşlarına ve Bazar Val-
ley’deki askeri harekâtlara katıldı. Güney Afrika Savaşı
(1899-1902) sırasında, Natal’daki atlı tugaya komutan-
lık etti. Sonra başkomutan Lord Kitchener’in askeri
sekreterliğini yaptı. 1908’de, Mohmand seferinde kur-
may başkanlığı görevinde bulundu ve aynı yıl “Seçkin
Hizmet Rütbesi” (Distinguished Service Order) nişa-
nını kazandı.
Birinci Dünya Harbi’nde, İngiliz Akdeniz Seferi
Kuvvetleri’nde görev aldı. Çanakkale cephesi’nde gö-
rev aldı. Kabatepe-Arıburnu bölgesine çıkarma yapan
Önce Avustralya ve Yeni Zelanda Ordusu (ANZAK)
komutanı olan Birdwood, buradaki kara savaşlarını
yönetti. 1915 ve 1916’da Gelibolu yarımadasının bo-
William Riddell Birdwood
şaltılmasında Çanakkale ordusuna komuta etti.
Anzak askerlerini iyi idare etmesiyle büyük bir şöhret kazandı. Bu kuvvetlerin
kendisine besledikleri güven, batı cephesinde elde edilen zaferin başlıca sebebi ola-
rak adlandırıldı ve Birdwood’a, “Anzaklar’ın Ruhu “ (Soul Of Anzac) unvanı verildi.
1920’de Hindistan kuzey ordusuna komutan olarak atandı, 1925-30 yıllarında da bü-
tün Hindistan ordusunun başkomutanlığını yaptı.
Kasım 1938’de, Atatürk’ün cenaze törenine İngiltere hükümetinin baş temsilcisi
olarak katıldı. Ayağı incindiği için töreni Halkevi (şimdiki Türk Ocağı) binası bal-
konundan izleyen Birdwood, Atatürk’ün naaşını, bir miktar toprak getirtip üzerine
basarak, Türk toprağı üzerinden selamlamış ve böylece Çanakkale’de karşılaşmış ol-
duğu bir kahramana son hürmetini de göstermiştir.

Amiral Sir John de Robeck


Dünya Savaşı’nda Çanakkale Deniz Harekâtında müttefik donanmasına komu-
ta eden John de Robeck 1862 yılında doğdu. İngiliz deniz kuvvetlerinin başarılı bir
subayı idi. 1914 yılında 9. Kruvazör Fırkası’nın komutanı oldu. Akdeniz Donanma
Komuta kademesinde görevlendirildi. John de Robeck, Ocak 1915’te Akdeniz Seferi
Kuvvetler Komutanı Carden’in yardımcısı olarak atandı. O zamana kadar çeşitli gö-
revlerde bulunmuş bir subaydı. Şubat 1915’te Çanakkale dışındaki tabyaların bomba-
lanmasında askeri başarıları İngilizlerin dikkatini çekti.

28
Çanakkale Savaşları’ndaki Tanınmış Yabancı Komutanlar

Amiral Carden’in sağlığı sebebiyle görevden ay-


rılması üzerine 17 Mart 1915 günü onun yerine geçti.
Ertesi gün 18 Mart Müttefik saldırısına kumanda etti
ve büyük bir yenilgiye uğradı. 18 Mart 1915’te müttefik
donanması beklemediği büyük bir başarısızlığa uğradı.
Altı savaş gemisi batmış ve ağır hasar görmüştü.
John de Robeck daha sonra yapılan kara
harekâtlarında da müttefiklerin kara ordusuna deniz-
den ateş desteği sağladı ve karaya ilk çıkarmalara ko-
muta etti. John de Robeck, 1916’da müttefik yenilgisin-
den sonra İngiltere’de 3. Savaş Filosu komutanı olarak
görevine devam etti. Akdeniz’de ve Ege’de çeşitli filola-
rın komutanlığını üstlendi. 1924’te emekli oldu. 1928 Amiral Sir John De Robeck
yılında öldü.

General d’Amad
Fransız Generali d’Amad 24 Şubatta İngiliz ordu-
suyla birlikte Osmanlı Devletine karşı savaşmak için
“Doğu Seferi Kuvvetleri Komutanlığı” na getirildi. Bu
görev sırasında 25 Nisan’da yapılan kara çıkarmasına
katıldı. Daha sonra Seddülbahir’deki kara savaşlarına
da katıldı. Fakat buradaki görev Fransız askerleri için
sıkıntılı bir duruma düşmüştü. Kuvvetleri yarımada-
nın güneyinde Türkler tarafından adeta bloke edilmiş-
ti ve Fransız birlikleri ilerleme sağlayamıyorlardı. Tıpkı
batıdaki Fransa cephesinde olduğu gibi, buradaki sa-
vaş da tam bir mevzi savaşlarına dönüşmüştü.
Fransız yetkililerce General d’Amad’ın bu savaşlar- General d’Amade
da etkili olamadığı düşünülmeye başlandı. Ayrıca Ge-
neral d’Amad burada hastalandı. Bunun üzerine daha fazla Çanakkale’de kalamadı ve
14 Mayıs 1915’te Fransa’ya döndü. Yerine General Gouraud atandı. General d’Amade
1941 yılında Fransa’da öldü.

General Gouraud
İngilizlerle gibi Fransızlar da Osmanlı Devleti’nin parçalanmasından pay almak
istiyordu. Çanakkale’ye cephe açma kararı verdiklerinde, Batı Avrupa’da savaş bütün
şiddetiyle sürmekte ve Almanlar Paris’e 80 km mesafeye kadar yaklaşmış durum-

29
Cemalettin Taşkıran

daydılar.8 Buna rağmen Fransızlar, İngilizlerden Batı


cephesine Almanlara karşı 5 Tümenlik bir asker des-
teği vaadini alınca Çanakkale’ye İngiliz genel komutası
altında kuvvet göndermeye razı oldular.
1915 yılı başında Müttefiklerin doğuda
Çanakkale’de yeni bir cephe açma kararı üzerine Ça-
nakkale Fransız Sefer Gücü adıyla, aralarında sömürge
askerlerinin de bulunduğu, 17.000 kişilik bir kolordu
kuruldu ve komutanlığına da General d’Amade atan-
dı. Ancak Çanakkale cephesi’nde General d’Amade’ın
savaş yönetimi Fransızlar tarafından başarılı bulun-
madığı için General d’Amade görevden alındı. Yerine
General Gouraud atandı.
General Gouraud Fransız General Henri Joseph Etienne Gouraud
1867 yılında Paris’te doğdu. 1888 yılında piyade subayı
olarak orduya katıldı. 1. Dünya Savaşı’na kadar sürekli Sudan ve Senegal gibi Fransa
dışındaki sömürge ülkelerde bulundu. 1907’de albaylığa yükselen Gouraud, 1912 yı-
lında Fas’a gönderildi. Fas’ta bir süre genel valilik görevini yürüten Gouraud, 1. Dün-
ya Savaşından hemen önce general oldu.
General Gouraud, Çanakkale’de 14 Mayıs-30 Haziran 1915 tarihleri arasındaki
kısa bir sürede bulundu ve bölgedeki Fransız kuvvetlerinin komutanlığını yaptı. Ge-
neral Gouraud, 14 Mayıs 1915’te cepheye intikal etti. Görevi devraldığında Fransız
birlikleri 2. Kirte Muharebelerinde çok fazla zayiat vermişlerdi. Verilen onca zayia-
ta rağmen birlikler, hedefleri olan Alçıtepe’den oldukça uzaktılar. Gouraud cepheye
vardıktan birkaç gün sonra yaptığı incelemelerin sonunda, 20 Mayıs’ta, Hamilton’a
gönderdiği muhtırada: “…Türk topçuları Boğaz’ın iki yakasını elde tuttuğu sürece
denizden yapılacak yeni bir zorlama akılcı olmaz. Dolayısıyla, kara güçleri başrolü
oynamalı donanma ise yapabileceği yardımı yapmakla yetinmelidir…”9 demekteydi.
Fransızlar, 25 Nisan’daki savunma amaçlı Kumkale çıkarması görevini tamam-
ladıktan sonra, bu bölgeyi boşaltarak Seddülbahir’e İngilizlerin yanına gelmişlerdi.
Ancak burada Anadolu yakasında imha edemedikleri Türk topçularından, çok zarar
göreceklerdir. Seddülbahir’de bulundukları dönem içerisinde İntepe Bataryası’ndaki
topçular, isabetli ve kuvvetli atışlarla Fransızlara büyük zarar verecektir.
General Gouraud Çanakkale’deki İlk savaşını 4 Haziran 1915 te 3. Kirte Muha-
rebesinde verdi. Müttefik kuvvetleri tarafından, Alçıtepe’yi almak için 4 Haziran’da
başlatılan muharebede Fransızlar, emirlerindeki sömürge askerleri ve İngilizlerle be-

8 Samet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, MB Yayınevi, İstanbul 2008, s. 204


9 Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, s. 214.

30
Çanakkale Savaşları’ndaki Tanınmış Yabancı Komutanlar

raber taarruza kalktılar. Sabah saat 08.00’de donanma Türk siperlerine ateşe başladı.
12.00’ye kadar devam eden şiddetli bombardımandan sonra, taarruza geçen Fransız-
lar, karşılarında bombardımanın etkisiyle yerle bir olmuş siperlerin üzerinde bütün
şiddetiyle direnen Türk kuvvetlerini buldular.
Birkaç gün süren bu muharebe, her iki taraf için de büyük kayıplara yol açtı.
Büyük bir başarı beklentisinde olan Fransızlar birkaç küçük siperden başka hiçbir
şey elde edemediler.  Gouraud yenilgiyi kabullendi. Muharebeden sonra Hamilton’a
gönderdiği mektupta:
“…4 Haziran çarpışması  söz  konusu çabalarla orantılı sonuç vermedi ve
Almanların rehberliğindeki Türklerin hatlarını çok güçlendirdiğini bizle-
re gösterdi. İyi oluşturulmuş birçok siper hattında, cephemizin önündeki
Yarımada’ya erişimimiz kesilmiş durumda. Bu siperlerin içindeki iyi asker
Türkler, cesur ve dirençli bir tutum içindeler. Topçu kuvvetleri üç haftadır sü-
rekli olarak ve ciddi biçimde sayıca ve kuvvetçe artış gösteriyor. Bu şartlar al-
tında Türklerin bu dar cepheye tüm ordularını getirebileceklerini güz önüne
alarak, bundan sonra çok yavaş ilerleme sağlanabileceğini ve her ilerlemenin
büyük zayiata mal olacağını gizleyemeyiz ”10 diyordu.

Müttefik kuvvetlerinin komuta heyeti, çok büyük takviye kuvvetler olmadan,


Alçıtepe’nin ele geçirilemeyeceğini ve Kilitbahir platosu’na hâkim olunamayacağına
kanaat getirmişti. Müttefiklerin bundan sonraki taarruzlarının hedefi doğrudan Al-
çıtepe yerine, stratejik küçük tepeler, tahkim edilmiş noktalar ve siperler olacaktı. Bu
doğrultuda. Fransızların hedefi de öncelikle, 83 Rakımlı Tepe veya “Kemalbey Tepe-
si” denilen yer oldu. Bu tepe alınırsa, Fransızlara göre, hem Alçıtepe’ye giden yolun
önü açılacak, hem de aylardır savaşan ama hiç ilerleyemeyen moralsiz askerlere biraz
moral olacaktı. Taarruz planını General Gouraud yapmıştı ve bu plana göre, taarruza
geçen ordunun, yeterli sayıda topçuyla ve topçunun yapacağı bombardımanla ağır-
lıklı olarak desteklenmesi gerekiyordu.
Hazırlanan plana uygun olarak 21 Haziran günü, topçu ateşi, önemli noktalarda-
ki Türk mevzilerine ateş açtı. Fransızlar tüm güçleriyle taarruza geçtiler. Karşılarında
19 Mayıs taarruzunda ve 3. Kirte Muharebeleri’nde çok zayiat veren Türk tümeni-
nin erimiş birlikleri vardı. Bu Fransızlar açısından büyük bir avantajdı. Beklenenden
çok yoğun olan Fransız topçu ateşi Türklere büyük zayiat verdirdi. Ön hatlarda si-
perler düştü. Taarruzdaki Fransızlar, ilk günde hedefleri olan 83 Rakımlı Tepe’yi ele
geçirdiler. Türklerin Fransızları geri püskürtme çabaları sonuç vermedi. Fransızlar
200 metrelik araziyi elde tutmayı başardılar. 2 gün süren muharebeler sona erdiğin-

10 Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, s. 219.

31
Cemalettin Taşkıran

de Fransızlar, Alçıtepe’ye giden yolda büyük önem taşıyan tepeyi ele geçirmişlerdi.
Ama zayiatları 3.200 askeri bulmuştu. Türk tarafının zayiatı da 6.000 kişiye yakındı.
Muharebe sonunda Fransızlar zafer kazandıklarını söyleyeceklerdi. General Gou-
raud komutasında ele geçirilen Kemalbey tepesi ve 200 metrelik alan başarı olarak
nitelendirilecekti.
General Gouraud Çanakkale’de ağır yaralandı. İntepe’den atılan bir top, 30 Ha-
ziran günü, Ertuğrul Koyu’nda bir sahra hastanesini ziyarete gitmekte olan General
Gouraud’un yaralanmasına sebep oldu. Generalin hemen yanı başına düşen top mer-
misi yürümekte olan Gauraud’yu yolun kenarındaki duvarın öteki tarafına fırlattı ve
general o duvarın hemen arkasındaki incir ağacının üzerine düştü. Guoraud’un sağ
kolu koptu. Kalçasından ve bacağından da ağır şekilde yaralandı. Generalin yanında
olan Fransız subayı, Charles Roux olayı şöyle anlatıyor:
“… General komuta mahalinden dönerken yemekten önce seyyar hastanede
bulunan yaralıları ziyaret etmek istemiş. Bu amaçla karargâhtan hastane-
ye giderken Anadolu’dan atılan bir mermi, menzil komutanı Albay Etievant
ile birlikte General’in geçmekte olduğu yola düşmüş. General, Yüzbaşı Bois-
sonnas ile hastaneyi yoldan ayıran alçak bir duvarın üzerinden diğer tarafa,
bir İncir ağacının dalları üzerine fırlamış ve bu sayede ölümden kurtulmuş.
General’i yaralayan mermi bu akşamki bombardımanın son mermisiymiş.
Olaydan sonra, bombardıman durmuş “11

Hamilton da bir tugaydan daha değerli olarak gördüğü Gouraud’un yaralandığı-


nı, bir mesajla. Savaş Bakanı Lord Kitchener’a, şöyle haber verecektir: “Fransızların
ve dolaylı olarak da benim tüm kuvvetlerimin uğradığı kayıp çok ciddidir. Fransız
Savaş Bakanı’nın bana başka bir Gouraud gönderemeyeceğini biliyorum”12
General Gouraud yaralandıktan bir gün sonra Tchad hastane gemisiyle cephe-
den alınarak Fransa’ya götürüldü. Yerine de Fransız kuvvetleri tümen komutanların-
dan General Bailloud getirildi. Fransa’da 6 ay gibi kısa bir sürede iyeleşti. Askerlik
görevinden kopmadı. Sağlam kalan tek kolu ile aktif görevine geri döndü ve Cham-
pagne Bölgesi’nde 4. Fransız Ordusu’nun başına getirildi.
General Gouraud 1. Dünya Savaşı’nın sonunda Türkiye’ye geri dönecektir. Suriye
ve Kilikya (Çukurova) Bölgesi Yüksek Komiserliği ile bölgedeki Fransız kuvvetlerinin
başkomutanlığı görevlerini yapacaktır. General Gouraud Dünya Harbi’nin sonunda,
daha sonra Fransız mandasına verilecek olan Suriye ve Güney Anadolu Bölgesi’ne
atandı.

11 F. Charles Roux, Bir Fransız Günlüğünden Çanakkale Savaşlarının Perde Arkası Çanakkale’de Ne
Oldu?, Ankara: İstanbul, Phoenix Yayınevi, 2007, s. 142.
12 Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, s. 231.

32
Çanakkale Savaşları’ndaki Tanınmış Yabancı Komutanlar

Milli Mücadelede Fransızların işgaline son vermek amacıyla, Ankara Hükümeti


ile yapılan görüşmelere öncülük etti. Ankara Hükümeti’nin Sovyetler Birliği ile iliş-
kisinin düzelmesi. Güneydoğuda Fransızlara karşı direnişin sona ermeyeceğinin an-
laşılması, Batı cephesinde Yunanlılara karşı yapılan savaştaki ilerlemeler Fransızların
Ankara Hükümetine olan bakışını da değiştirmişti. İşgal sırasında gösterilen direniş-
le, Fransızların bir türlü sonuç elde edememesi, Ankara Hükümeti’nin yurt genelinde
oldukça söz sahibi olması ve General Gouraud da dâhil, Fransızların daha fazla sa-
vaş istememesi gibi sebeplerle Fransa Türk yetkililerle bir mutabakata varmak istedi.
Londra Konferansı öncesinde General Gouraud Paris’te Türk yetkililer ile bir araya
gelerek bu konuyu görüştü. Ardından 29 Mart 1921 günü Paris’ten İstanbul’a oradan
da Mersin’e geldi. Türk Fransız ilişkilerinde dönüm noktası olan “Ankara İtilafname-
si”, General Gouraud’nun da çabalarıyla, Ankara Hükümeti ile imzalandı. Bundan
sonra Türk - Fransız ilişkileri yeni bir döneme girecektir ve Türkiye ile Fransa arasın-
daki savaş hali sona erecektir.
General Gouraud 1930’da Çanakkale şehitliğinin açılışına da geldi ve orada Ça-
nakkale muharebeleri sırasında, savaşa ara verildiği bir sırada, yaralı bir Türk askeri-
nin, yine yaralı bir Fransız askerinin yarasını kendi gömleği ile sardığına ilişkin yaşa-
dığı bir anısını kamuoyuna aktardı. General Gauraud 1946 yılında Paris’te öldü.

33
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

Figen ATABEY*

B irinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’nın “Drang Nach Osten (Doğu’ya Doğ-
ru)” politikası, Rusya’nın ılık denizlere ulaşma emeli, İngiltere’nin “Denizlere
egemen olan dünyaya hâkim olur” teorisine dayanarak özellikle 19.yüzyıldan bu
yana güttüğü Rusya’nın Akdeniz’e çıkmasına engel olma siyaseti, hep Türk Boğaz-
ları üzerinde düğümlenmiştir. Boğazlar üzerindeki bu gizli çıkar çatışmaları, İngil-
tere ve Fransa’yı İstanbul’u almaya ve Ruslardan önce Karadeniz Boğazı’na el atmaya
yöneltmiş, Çanakkale Cephesi’nin açılmasında başlıca etken olmuştur. Ruslara silah
ve malzeme yardımı sorunu ise savaşın sadece görünüşteki nedenini oluşturmuştur.
İngiliz kaynaklarında, “Çanakkale Boğazı’nı zorlayıp geçmek ve dar deniz geçidi-
ne hâkim olmak meselesi, Birinci Dünya Savaşı’ndan evvel yüzyıllar boyunca harp
harekâtının en güçlerinden olduğu kadar en önemlilerinden biri kabul olunmuştu,”
ifadesine yer verilmesi, İngiltere açısından Türk Boğazlarının ne denli önemli oldu-
ğunu göstermektedir.1
Genel olarak Çanakkale Cephesi’nin 1915 Ocak ayında Rusya’nın istekleri üze-
rine açıldığı belirtilse de, İngiltere tarafından 1914 yılının Ağustos ayında Çanak-
kale Boğazı’nın denizden ve karadan yapılacak bir taarruz ile geçilerek, Boğazlar
bölgesinin kontrol altına alınması fikrinin gündeme getirildiği bilinmektedir. 1914
yılının Ağustos ayında İngiltere Deniz Bakanı Winston Churchill’de Osmanlı Devleti
savaşa girdiği takdirde mümkün olan en kısa zamanda Gelibolu Yarımadası’na de-
nizden ve karadan müşterek bir harekât gerçekleştirme düşüncesi hâkim olmuştur.
Bu dönemde Churchill, zayıf birliklerle takviye edildiği düşünülen Türk kıyılarının
gerek çıkarma harekâtı, gerekse de deniz harekâtı için oldukça elverişli olacağını de-

* Yrd. Doç. Dr., Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
1 C.F. Aspinall-Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, Gelibolu Askerî Harekâtı, (haz. Metin Mar-
tı), C.1, Arma Yayınları, İstanbul, 2005,s.45; James Robert Rhodes, Gelibolu Harekâtı, Belge Yayınları,
İstanbul, 1965, s. 1.

35
Figen Atabey

ğerlendirmiştir. Tam bu sırada Yunanistan Başbakanı Venizelos’un yardım önerisi


üzerine Deniz Bakanı Churchill için Çanakkale’ye taarruz fikri artık kaçınılmaz hâle
gelmiştir. 18 Ağustos 1914’te Osmanlı Devleti’nin henüz tarafsız bulunduğu bir sıra-
da Balkan Savaşları’nda Türklerden geniş bir toprak parçasını Rumeli’de yurduna ka-
tan Yunan Başbakanı Elefterios Venizelos, Londra’ya gönderdiği bir telgrafla “Yunan
Hükümeti’nin tüm askerî gücünü İngiltere’nin emrine vermek suretiyle Çanakkale’de
bir cephe açılmasını” önermiştir.2
Konu ile ilgili olarak İngiliz arşiv kayıtlarında mevcut bulunan dönemin Deniz
Bakanı Winston Churchill tarafından verilen beyanat ise şöyledir: “18 Ağustos’ta
Venizelos, ihtiyaç olduğu takdirde Yunanistan’ın askerî ve deniz gücünün İtilâf
Kuvvetleri’nin emrinde olacağını bildirdi. Venizelos’un bu teklifi üzerine Ağustos 1914
ayı sonlarında bende Çanakkale’ye taarruzda bulunma fikri oluştu. Yürüttüğümüz
diplomasi ile eğer Osmanlı Devleti’nin Merkezî Devletlerarasında yer almasına en-
gel olamazsak, Dış İşleri Bakanı Sir Edward Grey’e Yunanistan’ın bizim tarafımızda
savaşa girmesi gerektiğini, Savaş Bakanı Lord Kitchener’e de Gelibolu Yarımadası’nı
Yunan Ordusu’nun da yardımıyla ele geçirmemizin önemini ve gerekliliğini vurgula-
dım.” Osmanlı Devleti’nin er ya da geç Almanya’nın yanında harbe gireceğini öngören
İngiltere Hükümeti, bu öneriyi başlangıçta uygun bulmuştur. Buna göre İngiliz Deniz
Kuvvetleri’nin Yunan Kara Kuvvetleri’ni desteklemesi, Boğaz tahkimatını arkadan
vuracak olan Yunan Kuvvetleri’nin ise İngiliz filosunun Marmara’ya kolaylıkla gir-
mesini sağlaması öngörülmüştür. O sırada Gelibolu Yarımadası zayıf Türk kuvvetleri
tarafından tutulduğu için bu İngiliz-Yunan ortak hareketinin başarıyla sonuçlanması
olasılığının kuvvetli olacağı değerlendirilmiştir. Böylelikle Balkan Devletleri’nin elde
edileceği, İttifak Devletleri’nin tümüyle çevrilmiş olacağı, Rusya’nın insan kaynakla-
rını silahlandırılacağı, Rus tahıl ambarlarının Akdeniz’e akıtılacağı, bu devletin mali
durumunun düzeltileceği ve nihayet bu yardımların yapılması ile savaş süresinin kı-
saltılmış olacağı değerlendirilmiştir. 3 Ancak bütün bu getirilerin yanı sıra böyle bir
harekâtın Osmanlı Devleti’nin harbe girmesini çabuklaştıracağı, bunu Bulgaristan’ın
izleyeceği, Avusturya ile meşgul bulunan Sırbistan’ın Yunanistan’ı destekleyecek
durumda olmadığı, Bulgaristan’ı kazanmak için Yunanistan ve Sırbistan’dan Balkan
Harbi’nde bu devletten almış oldukları toprakları geri vermelerinin istenemeyeceği
düşünülmüştür. En önemlisi Rusların Boğazlardaki emelleri dolayısıyla Yunanistan
ile müşterek bir harekâta karşı olacağı öngörüldüğünden İngiltere Hükümeti tarafın-
dan Yunan önerisi sonradan kabul görmemiştir.

2 Figen Atabey, “İngiliz Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri’nin Deniz Harekâtı”, Askerî Tarih Araş-
tırmaları Dergisi, S.16, Ağustos 2010, s. 154.
3 The National Archives (NA), ADM I/116/3491 (Statement by Mr. Churchill upon the Dardanelles
Operations at the End of the First Phase, s.5)

36
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

Çanakkale Cephesi’nin Açılması Kararı


Çanakkale seferini İngiltere’de davranışları ve ısrarıyla düşünce ve eylem olarak
kabul ettirip gerçekleştiren, dönemin Deniz Bakanı Amirallik Birinci Lordu Winston
S. Churchill’dir. Türk Ordusu’nun Balkan Savaşı’nda uğradığı yenilgi ve buna ben-
zer diğer olaylar, Churchill’de yetenekli bir askerî devletle uğraşılmayacağı kanısını
uyandırmış ve Çanakkale Cephesi’nin açılması önerisini getirmesinde etkin rol oy-
namıştır. İngiliz kaynakları bize 1910 yılından itibaren İngiliz Hükümetinin genel gö-
rüşünün Avrupa’da bir savaş çıktığı takdirde Osmanlı Devleti’nin Merkezî Devletler
yanında savaşa katılacağı yönünde olduğunu göstermektedir.4 Yine İngiliz belgelerin-
den Çanakkale Boğazı meselesinin 1910 yılından itibaren Birinci Dünya Savaşı’nın
ortaya çıktığı 1914 Temmuz ayına kadar hiç konu edilmediği anlaşılmaktadır. İngil-
tere, böyle bir harbe gireceği zaman Almanya’nın mağlubiyeti Merkezî Devletlerin
yıkılması anlamına geleceğinden kara birliklerinin yegâne kullanılacağı yerin Fran-
sız ordularının yanında olmasını planlamıştır. Osmanlı Devleti’ne karşı İngiltere’nin
yapacağı yegâne harekâtın ise Mısır’da mutlak bir savunma ile Basra Körfezi’ndeki
İngiliz menfaatlerinin korunması yönünde olacağı değerlendirilmiştir. 5
Durum böyle iken Ağustos ayındaki Yunan önerisinden sonra Churchill, 3 Ka-
sım 1914’te Birleşik Filo’nun Çanakkale giriş tahkimatını bombardımanı sonucu ko-
layca elde edilen başarıdan büyük ümitlere kapılmış ve Boğaz’ın donanma hücumu
ile az zamanda geçilebileceğine kanaat getirmiştir. Bu suretle Churchill, Çanakkale
Boğazı’na taarruz fikrini Ağustos ayından sonra ilk defa Rusların yardım talebinden
çok önce Savaş Konseyi’nin 25 Kasım 1914 tarihli ilk toplantısında gündeme getir-
miştir.6 Deniz Bakanı Winston Churchill, 25 Kasım 1914 tarihli toplantıda Süveyş
Kanalı ile Mısır’daki İngiliz varlığını korumak için Osmanlı Devleti’ni can alıcı bir
bölgeden tehdit etmenin gerekli olduğunu, bunun için de en iyi yolun ordu ve do-
nanmanın Gelibolu Yarımadası’na ve Çanakkale Boğazı’na müştereken yapacakları
bir taarruz olacağı düşüncesini ortaya atmıştır. Ancak bu fikir, dönemin Savaş Bakanı
Lord Kitchener tarafından da uygun bulunmakla birlikte, diğer cephelerdeki duru-

4 Aspinall-Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, s. 51.


5 NA, ADM I/116/3491
6 The National Archives; CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at November
25,1914); İngiliz Savaş Konseyi: Savaşın yüksek sevk ve idaresinden sorumlu meclis olarak kurulmuş-
tur. Savaş Konseyi (War Council) değişik aralıklarla ilki 25 Kasım 1914’te olmak üzere 14 Mayıs 1915’e
kadar toplanmıştır. Savaş Konseyi’nin başlıca üyeleri olarak Başbakan H.H.Asquith, Deniz Bakanı ve
Amirallik Birinci Lordu Winston Churchill ve Savaş Bakanı Lord Kitchener bulunmuştur. Konseyin
diğer üyeleri olarak; Dış İşleri Bakanı Sir Edward Grey, Maliye Bakanı Lloyd George, Genelkurmay
Başkanı Sir James Wolfe Murray, Hindistan Devlet Sekreteri Marquees, Deniz Kuvvetleri Komutanı
Birinci Deniz Lordu Lord Fisher bulunmuştur. Mayıs ayı sonunda Kabine’nin değişmesiyle Konsey,
Haziran 1915 ayından itibaren “Dardanelles Comittee (Çanakkale Boğazı Komitesi)” adını almıştır.
Bu tarihten itibaren görev fonksiyonu değişmemekle beraber, mesaisinin çoğunu Çanakkale ve Doğu
Akdeniz konularına ayırmıştır. 2 Kasım 1915’te bu kurulun ismi “Savaş Komitesi (War Comittee)”
olarak değiştirilmiş, ilk toplantısı 3 Kasım 1915’te gerçekleştirilmiştir (The National Archives, ADM
I/116/3491).

37
Figen Atabey

mun elverişli olmaması nedeniyle diğer bir deyişle başka bir cepheye gönderilebile-
cek sayıda asker mevcut olmadığı düşüncesiyle kabul görmemiştir. Lord Kitchener, o
an için sadece Mısır üzerine yoğunlaşmaları gerektiğini bildirmiştir. 7
Sonraki Savaş Konseyi toplantıları Deniz Bakanı Churchill’in umduğu gibi ge-
lişmemiştir. İngiltere, kendi sömürgelerine göz diken Almanya’yı mağlup etmek
için bütün gücünü seferber etmiş, Fransa’ya üç yüz bin kişilik bir ordu göndermiş-
tir. Savaş Bakanı Lord Kitchener ve İngiliz genelkurmayının ileri gelenleri de Fransa
Cephesi’nde bu kadar sıkışık bulunulduğu bir sırada Çanakkale Seferi için buradan
kesinlikle kara birliği verilmeyeceğini bildirmişlerdir.8 1915 yılı başlarına gelindiğin-
de ise Fransa Cephesi’nde karşılıklı taarruzlar durmuş, mevzi savaşı başlamış, Doğu
Avrupa Cephesi’nde Ruslar çok fazla insan ve araç gereç kaybına uğramıştır. Rusların
durumunu düzeltmek için Rusya’ya yardımda bulunmak, İtilâf Kuvvetleri’nin başlıca
düşüncesini oluşturmuştur.
Bu dönemde Deniz Bakanı Churchill, Kraliyet Donanması’nın tek başına Türk
Boğazlarını zorlayabileceği kanaatini savunarak, Çanakkale Boğazı’na taarruz fikrini
yeniden gündeme getirmiştir. İşte tam bu sırada, 2 Ocak 1915’te Rusya’nın başkenti
Petrograd’daki İngiliz Büyükelçisi’nden İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na gelen bir telgraf-
la; “Güçlü bir Türk ilerlemesi karşısında Rusların Kafkasya’daki durumlarının umut-
suz olduğu açıklanmış, Türk baskısının azaltılması için İtilâf Kuvvetleri’nin karadan
veya denizden Türkiye üzerine bir harekât yapmasının Rus Çarı tarafından istendi-
ği” bildirilmiştir. Bu konuda Deniz Bakanı Churchill ile görüşen Savaş Bakanı Lord
Kitchener, en iyi çarenin Çanakkale’ye taarruz olacağını, fakat böyle bir harekâtın
aylara bağlı olduğunu düşünmekle beraber, Rusya’ya da bu konuda hazırlıkta bulu-
nulduğunu bildirmekten geri kalmamıştır.9 Rusların yardım talebine ilişkin mesajın
Londra’da alındığı sıralarda Sarıkamış yakınlarında Ruslar, 27 Aralık 1914’te Enver
Paşa komutasında başlatılan Türk saldırısını geri püskürtmeye başlamışlardır. 10 Ağır
kış şartları sebebiyle Türk Ordusu’nun savaş gücü tükendiğinden 3 Ocak 1915 itiba-
riyle Ruslar tehlikeyi zaten atlatmışlardır. Ancak Londra’nın bu gelişmelerden henüz
haberi olmadığından Osmanlı Devleti’ne karşı uzun bir sefere yol açacak olaylar zin-
ciri başlatılmıştır.
Yalnız elde hazır kara kuvveti bulunmadığından Lord Kitchener, Türkiye’ye
karşı sadece denizden yapılacak bir harekâtın mümkün olup olmayacağı hususunu
tartışmaya açmıştır. Rus Cephesi’nin çökmesine razı olmayan İngiliz Hükümeti de

7 The National Archives; CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at November
25,1914)
8 İhsan Ilgar, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, Baha Matbaası, İstanbul, 1975, s. 17.
9 Hermann Lorey; Türk Sularında Deniz Hareketleri, c.II, (çev. Tacettin Talaman), Deniz Matbaası,
İstanbul, 1946, s. 34-35.
10 Nigel Steel-Peter Hart, Gelibolu, Yenilginin Destanı, Sabah Yayınları, İstanbul, 1996, s. 6.

38
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

Churchill’in fikrine yanaşmış ve Çanakkale Boğazı’na bir saldırı harekâtını planla-


maya başlamıştır. Londra’da uzlaşılan tek nokta, İstanbul’a yapılacak olan bir taarruz
ve Çanakkale Boğazı’nın zorlanmasıyla Rusların nefes almasını sağlamak üzerine yo-
ğunlaşmıştır. Ancak Savaş Bakanı Lord Kitchener, Mısır’dan veya Batı Cephesi’nden
asker kaydırılmaması konusunda ısrarlı davranmış ve Fransa da bu ikinci düşünceye
şiddetle karşı çıkmaya devam etmiştir. 11
Deniz Bakanı Churchill’in katkılarıyla 1915 Ocak ayı ortalarında İngiliz
Kabinesi’nde Çanakkale Boğazı’na denizden bir çıkarma yapılması görüşü ağırlık ka-
zanmıştır. Bu görüş, üç hâl tarzı üzerinde yoğunlaşmıştır. İlk seçenek yalnız donanma
ile Boğaz’ı zorla geçmek; ikinci seçenek Kara ve Deniz Kuvvetleri ile müşterek bir
harekât yapmak; son olarak ise donanmanın ateş desteğinde sadece Kara Kuvvetleri
ile taarruzî bir harekâta girişmek. Bu esnada Deniz Bakanı Winston Churchill derhal
duruma müdahale etmiş, Deniz Kurmay Başkanı Amiral Fisher’in muhalefetine rağ-
men donanmanın tek başına Çanakkale Boğazı’nı geçebileceği fikrini savunmuştur.
Amiral Fisher, çok fazla kuvvet gerektireceğinden dolayı Çanakkale harekâtına karşı
olmuş, bunun yerine Almanya’yı çökertmek için Baltık projesi veya ordu ile işbirliği
yapılarak, Belçika sahillerine taarruzda bulunulması fikrini savunmuştur.12 Bu esna-
da Fransa Cephesi’ni önemsemekte ısrar eden Lord Kitchener de Çanakkale’de kara
birliğinin kullanılmasına sıcak bakmamıştır.
Buna rağmen Deniz Bakanı Churchill, Çanakkale’yi Doğu Akdeniz Filosu adıy-
la Ağustos 1914 ayından beri ablukaya almış gemilerin komutanı olan Korami-
ral Carden’e, 3 Ocak 1915’te şu telgrafı çekmiştir; “Eski gemilere mayınlara çarpıp
patlatmak için tertibat konulacaktır. Bu gemilerin önünde de mayınları taramak
ve patlatmak için kömür gemileri bulunacaktır. Elde edilecek olan netice ağır kaybı
göze aldıracak kadar mühimdir. Görüşlerinizi bildiriniz.” Amiral Carden ise 5 Ocak
1915 tarihli cevabında “Çanakkale Boğazı’nın bir vuruşla zorlanabileceğini san-
mıyorum. Ancak çok sayıda geminin katıldığı geniş ölçüde bir harekâtla mümkün
olabilir” açıklamasını yapmıştır. 13 Savaş Konseyi’nin 5 Ocak 1915 tarihli toplantısın-
da Çanakkale’ye denizden taarruz fikri görüşülürken, konsey üyeleri Deniz Bakanı
Churchill’in görüşüne katılmakla beraber bu üyelerden Amiral Henry Jackson, do-
nanmanın Boğaz tahkimatını düşürmek suretiyle elde edeceği başarının Gelibolu
Yarımadası’na yapılacak bir çıkarma ile desteklenmesi ve İstanbul’un Kara Kuvvetleri
ile işgal edilmesi gereğine işaret etmiştir. Gerçekten de geçmişte yapılmış olan incele-
meler ve elde edilmiş tecrübeler, bunu göstermiştir. Yine Amiral filo, Marmara’ya gir-
se bile Boğaz’ın iki yakası ele geçirilmedikçe amaca tam ulaşılmayacağını belirtmiştir.

11 W.D. Puleston, The Dardanelles Expedition, United States Naval Institute, United States, 1927, s. 12.
12 Aspinall-Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, s. 86.
13 NA, ADM I/116/3491, A Telegram from Admiralty to Malta (Sent January 3, 1915,1.28.p.m.); A Te-
legram from V.A., “Indefatigable” to Admiralty (Sent January 5, 1915, 2.20 p.m. )

39
Figen Atabey

Yine de Boğaz’ın donanma ile zorlanması önerisine karşı önemli bir tepki alma-
yan Deniz Bakanı Churchill, 6 Ocak 1915’te Amiral Carden’den planının ayrıntılarını
istemiştir. 8 Ocak 1915 tarihli toplantıda Savaş Bakanı Lord Kitchener, Çanakkale’ye
karşı bir kara-deniz işbirliğinin gereğinden söz ederek, bunun için ihtiyaç olan 150
bin kişilik bir kuvvetin hâlen elde bulunmadığını bildirmiştir. Bu kuvvetin tedariki
için elde hazır asker bulunmadığından Savaş Bakanı Lord Kitchener daha sonra Ka-
nada ve Avustralyalılara başvurmak zorunda kalmıştır.14

İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Boğazı’na Denizden Taarruz Planı


11 Ocak 1915’te Amiral Carden’den Doğu Akdeniz Filosu’nu Akdeniz’den
Marmara’ya sokmak için bir dizi adımı gerektiren ayrıntılı bir plan gelmiştir. Planın
esası, başlangıçta Kara Kuvvetleri’nin desteği sağlanamadığından Birleşik Filo’nun
kendi olanaklarıyla Çanakkale Boğazı’nı zorlayıp geçmesi temel düşüncesine dayan-
mıştır. Bahse konu plan; önce Boğaz önündeki tabyaların, Birleşik Donanma’ya ait
zırhlıların uzun menzilli toplarıyla dövülüp tahribi, daha sonra Boğaz’ın içindeki ka-
lelerin teker teker sistematik bir biçimde tahrip edilerek, uzun menzilli deniz topları-
nın doğrudan doğruya ve dolaylı atışlarının örtüsü altında ağır bir geçişini içermiştir.
Taarruz planının hazırlanmasında Çanakkale Boğazı istihkâmlarında mevcut olan
eski tabyaların ve onların sabit bataryalarının Birleşik Filo gemilerinin büyük top atış-
larına dayanamayacağı esas alınmıştır. Bu plana göre Birleşik Filo’nun 3 Kasım 1914
bombardımanından sonra istihkâmların o sabit durumdan, seyyar sahra havan topla-
rının menzilinde olan mayın tarlalarına dönüştürüldüğü göz önüne alınmamıştır. Söz
konusu harekât için Amiral Carden, üç modern zırhlı ile on iki eski tip zırhlıya ihtiyaç
duyduğunu bildirmiştir.15 Bu on iki eski tip savaş gemisinin amaca ulaşmak için feda
edilmesi öngörülmüştür. Bütün bu tahribatın, hava şartları ve bombardımanların ya-
pacağı etkiye bağlı olarak birkaç hafta da tamamlanabileceği tasarlanmıştır.
İngiliz Donanması’nın en modern ve donanımlı gemisi olan Queen Elizabeth
zırhlısının 38 cm.lik toplarının zaferi temin edeceği düşünüldüğünden, bu geminin
ilk top atış denemelerini Çanakkale üzerinde gerçekleştirmesi öngörülmüştür. 16 So-
nuçta, Amiral Carden’in Çanakkale Boğazı’na taarruz için hazırlattığı 11 Ocak 1915
tarihli plan, İngiliz Amirallik Dairesi tarafından uygun bulunmuştur. Planın esası
başlangıçta kara birliği desteği sağlanamadığından Birleşik Filo’nun kendi olanakla-
rıyla Çanakkale Boğazı’nı zorlayıp geçmesi temel düşüncesine dayanmıştır.17

14 Ilgar, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 18.


15 The National Archives; CAB 22/1
16 The National Archives; ADM I/116/3491
17 Rhodes James Robert, Gelibolu Harekâtı, s. 43.

40
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

Çanakkale Boğazı’na Denizden Taarruz Planının Onaylanması


13 Ocak 1915’te toplanan İngiliz Savaş Konseyi, müttefikleri Rusya’ya yardım
etmek ve Bulgaristan’ın Merkezî Devletler safında savaşa katılmasını önlemek için
nasıl bir yol izleneceğinin bir karara bağlanması gerektiğini görüşmüştür. Bu kap-
samda Çanakkale Boğazı’na denizden taarruz planı ilk olarak 13 Ocak 1915 tarihli
Savaş Konseyi’nin toplantısında gündeme getirilmiş ve kabul görmüştür.18 28 Ocak
1915 tarihindeki toplantıda zaten 13 Ocak’ta kabul görmüş olan taarruz planı kesin-
lik kazanmış, bir nevi onaylanmıştır.19 13 Ocak 1915 tarihli konsey toplantısında De-
niz Bakanı Churchill, Çanakkale Boğazı’na denizden taarruz ile ilgili olarak Amiral
Carden’in yukarıda ayrıntıları verilmiş olan planı gündeme getirmiştir. Söz konusu
plan incelenmiş, Maliye Bakanı Lloyd George ve Amirallik Birinci Lordu Fisher dı-
şında, diğer konsey üyeleri tarafından kabul görmüştür.20
13 Ocak 1915 tarihli toplantıda Amiral Carden’in Çanakkale önündeki Birleşik
Filo’ya komuta etmesi kararlaştırılmış ve Amiral Carden’e 15 Ocak’ta hazırlıklara
başlama emri verilmiştir. 15 Ocak’ta Hükümetin bu planı onayladığı ve istediği gemi-
lere ilaveten, Kraliyet Donanması’nın en modern zırhlısı Queen Elizabeth’in Amiral
Carden’in emrine verileceği bildirilmiştir. Ayrıca, Inflexible muharebe kruvazörü ile
muharebe yeterlilikleri yüksek olan Lord Nelson ve Agamemnon muharebe gemile-
rinin de bu operasyona katılması öngörülmüştür.21
Hazırlıklardan birisi de Fransa ile görüşmek olmuştur. 1915 Ocak ayı sonlarında
Deniz Bakanı Churchill, Fransa Hükümeti’ne İngilizlerin niyetini bildirmiş, Fransız-
lar öneriye Batı Cephesi’nden asker çekmeyi gerektirmediğinden sıcak bakmışlardır.
Fransız Deniz Bakanlığı’nın planı detaylı olarak incelemesinden sonra Fransız Hü-
kümeti, 9 Şubat 1915 tarihinde planı onayladığını bildirmiş ve Şubat ayı ortalarına
kadar Amiral Carden’in emrine Amiral Guepratte komutasında bir filo göndermeyi
taahhüt etmiştir.22 Fransa’nın ikinci derecede bir görevi gerçekleştireceğinden dolayı
bu sefer gücüne sadece dört zırhlı ve sonradan oluşturulacak bir piyade tümeni ile
katılması öngörülmüştür. 23

18 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at January
13,1915)
19 The National Archives; ADM I/116/3491, “A Telegram from Admiralty to Malta (Sent January 3,
1915,1.28.p.m.); A Telegram from V.A., “Indefatigable” to Admiralty (Sent January 5, 1915, 2.20.p.m. )
20 1904 yılında Amirallik Birinci Lordluğu (Deniz Kurmay Başkanlığı) görevine getirilen Amiral Fisher,
Çanakkale meselesini incelemiş ve ordu ile ortak harekât yapılsa bile, bu teşebbüsün son derece teh-
likeli ve riskli olacağı sebebiyle Çanakkale harekâtı düşüncesine karşı çıkmıştır. Aspinall- Oglander,
Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, c. I, s. 48.
21 James, Gelibolu Harekâtı, s. 47.
22 The National Archives: ADM I/116/3491, (Statement made by W.S.Churchill upon the Dardanelles
Operations to the end of the First Phase), s.7.
23 James, Gelibolu Harekâtı, s. 50.

41
Figen Atabey

Fransa ile yapılan görüşmeden sonra İngiltere Deniz Bakanı Winston Churchill
tarafından yapılacak hücumdan Rus Başkomutanlığına bilgi verilmiş ve kendilerin-
den aynı sırada İstanbul Boğazı’na bir hücuma hazırlanmaları istenmiştir. Rusya, 26
Ocak 1915 tarihli cevabında Osmanlı Devleti’ne karşı bir harekete doğrudan katıla-
cak durumda olmadığını, Rus Karadeniz Filosunun Türk Filosuna az bir farkla üstün
bir durumda olduğunu, bildirmiştir. Bu suretle Rusların Çanakkale harekâtına fiilen
katılmaları, Askold adındaki küçük Rus kruvazörünün İtilâf Donanması’na dahil ol-
masından ve Rus Donanması’nın birkaç kez İstanbul Boğazı’nı bombardımanından
ibaret olmuştur.24
Özellikle Deniz Bakanı Churchill’in kişisel mücadele ve ısrarları sonundadır ki,
İngiltere Savaş Konseyi’nin 28 Ocak 1915 tarihinde yaptığı toplantıda verilmiş olan
kesin kararda, yalnız donanma ile mümkün olan süratle asıl hedefi İstanbul olan bir
taarruzun yapılması esas alınmıştır. O zamana kadar bu karara sıcak bakmayan Bi-
rinci Deniz Lordu Amiral Fisher ise 28 Ocak 1915’te yapılan toplantıda denizden
yapılacak taarruz önerisini çoğunluğa uymak adına kabul etmek zorunda kalmıştır.
Deniz Bakanı Churchill savaştan sonra verdiği bir demeçte; “Lord Fisher’in kişisel
olarak denizden bir harekâta karşı olduğunu, ancak çoğunluğa uymak, durumun ge-
rekliliği ve harekâtın az risk taşıması gibi nedenlerden dolayı bu harekâtı kabul etmek
zorunda kaldığını,” belirtmiştir.25 Böylesine alınan önemli ve kritik bir kararda, taar-
ruz tarihi de 15 Şubat 1915 olarak saptanmıştır. Bu karardan sonra 28 Ocak 1915’teki
Savaş Konseyi toplantısının gündemini Birleşik Filo’nun üs gereksinimi meşgul et-
miştir. Daha çok Yunanistan’ın işgali altında bulunan Limni Adası’nın26 Mondros
Limanı’nın ileri üs olarak seçilmesi üzerinde durulmuştur. Amiral Carden tarafından
talep edilmiş olan 15 muharebe kruvazörü, 5 hafif kruvazör, 16 muhrip, 6 denizaltı,
1 uçak ana gemisi, 21 mayın tarama gemisi ve diğer muhtelif gemilerden ibaret filo-
nun Şubat ayı itibariyle Limni Adası’nda toplanmaya başlanması kararlaştırılmıştır.27
5 Şubat’ta Amiral Carden’e Queen Elizabeth’in yeni toplarına büyük ihtimam gös-
terilmesi, geminin hiçbir suretle mayınlardan temizlenmemiş sularda seyretmemesi
bildirilmiştir.

24 Sedat Paşa, Boğazlar Meselesi ve Çanakkale Muharrebât-ı Bahriyyesi’nde Türk Zaferi, İstanbul, 1927,
Askerî Matbaa; Mirliva Sedat, Boğazlar Meselesi ve Çanakkale Deniz Savaşı’nda Türk Zaferi, (haz.
Mehmet Köçer), Poenix Yayınevi, Ankara, 2007, s. 134.
25 Churchill’in ifadesiyle, “Lord Fisher, harekât planı bir takım riskleri içerdiğinden kişisel olarak
harekâttan yana olmamış, fakat çoğunluğa uymak adına bu fikri kabul etmiştir, (The National Archi-
ves, ADM I/116/3491, Statement made by W.S.Churchill upon the Dardanelles Operations to the end
of the First Phase, s. 8).
26 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at January
28,1915)
27 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at January
28,1915)

42
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

Harekâta asker ayrılmadığı için Çanakkale Boğazı’nı sadece gemileri kullanarak


geçmeye çalışma planı üzerinde sonunda anlaşmaya varılmıştır. Gelibolu Yarımadası
ile Çanakkale Boğazı’na saldırı fikri yeni bir şey olmayıp, daha önce defalarca dü-
şünülmüştür. Ancak bu işi yalnız deniz kuvveti ile yapma kararının yerinde olma-
dığını gösteren geçmişi ilgilendiren bazı deneme ve incelemeler vardır ki, bunları
şöyle sıralayabiliriz: İlk olarak 1807 yılında Napolyon Savaşları sırasında Rusya’ya
yardım çabasının bir parçası olarak Çanakkale Boğazı’nı geçerek Marmara önlerine
gelen Amiral Sir John Dukworth komutasındaki İngiliz Donanması, Kara Orduları
olmadan İstanbul’u ele geçirmenin mümkün olmadığını görmüştür. 1807’de İngiliz
Amirali Duckworth tarafından yalnız gemilerle yapılan ilk teşebbüsün sebebi yine
1915’tekinin aynısı gibi görünmektedir. Zira Rusya, İngiltere’den Osmanlı Devleti’ne
karşı yardım istemiştir. 1904-1905 Rus-Japon Harbi’nde Port Arthur’un zaptında İn-
giliz Amirali Nelson, donanmanın kıyıları iyi savunulan bir Boğaz’dan yalnız başına
geçirilmek istenmesini delilik olarak nitelemiştir. 28 Yine 1904 yılında Lord Fisher, Bi-
rinci Deniz Lordluğu görevine başladığında Çanakkale Boğazı’nı zorlayarak geçme
konusunu irdelemiştir. Sonunda bir kara ordusu işbirliğiyle olsa da böyle bir girişimin
çok tehlikeli olacağı sonucuna varılmıştır.29 1906 yılında Osmanlı-Mısır hududu yü-
zünden Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında anlaşmazlık çıkması üzerine ayrıntılı
bir araştırma 1906 yılı sonunda Kabine’ye danışmanlık yapan İmparatorluk Savunma
Komitesi adına Savaş Bakanlığı tarafından hazırlanmıştır. Buna göre Çanakkale’ye
askerî destek olmaksızın girişilecek olan bir donanma saldırısının çok cüret isteyen
bir hareket olacağı sonucuna varılmıştır. 1911 Mart ayında Deniz Bakanlığı görevine
getirilen Winston Churchill, yazdığı bir kabine muhtırasında Çanakkale Boğazı’nın
harp gemileri ile zorlanacağı günlerin geçtiğini, Çanakkale Boğazı’nı zorla geçmenin
mümkün olmadığını belirtmiştir.30 Bundan sonra bir daha bu konu 1914 yılının Ağus-
tos ayına kadar gündeme gelmemiştir. 1911 yılında aklı başında hiç kimsenin modern
bir filoyu böyle bir tehlikeye maruz bırakmayacağı düşüncesini taşıyan Churchill,
1914 Ağustos ayında Alman savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı’ndan içeri girdiği
andan itibaren gözlerini Çanakkale Boğazı’na dikmiş ve Çanakkale projesinin yaratı-
cısı olmuştur. Sonuçta bütün bu tecrübe ve değerlendirmelere rağmen Deniz Bakanı
Churchill, Boğazı yalnızca donanma ile geçme görüşünde direnmeye devam etmiştir.
Onun bu karar ve ısrarında büyük olasılıkla Osmanlı Devleti’nin Balkan Harbi yenil-
gisi ve o sıralarda İngilizlerin elinde yeterince kara birliklerinin bulunmayışının etken
olduğu değerlendirilmektedir.
Ancak Şubat ayı içerisinde Londra’da gerçekleştirilen Savaş Konseyi toplantıları,
yalnız donanma ile yapılacak bir Boğaz’ı geçişin Marmara’ya girilse bile Boğaz’ın iki

28 Fahri Belen, Çanakkale Savaşı, Harp Akademisi Matbaası, İstanbul, 1935, s. 14.
29 Steel-Hart, Gelibolu, Yenilginin Destanı, s. 3.
30 Aspinall-Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, c. I, s. 48-50.

43
Figen Atabey

yanı elde bulundurulmadıkça başarıya ulaşamayacağını ortaya koymuştur. Bu durum


Hükümette gittikçe taraftar kazanmış ve yavaş yavaş bir müşterek harekât projesi
gündeme gelmeye başlamıştır.31 1915 Şubat ayı başına kadar bütün planlar, Savaş
Bakanı Kitchener’in Çanakkale’ye asker tahsis edilemeyeceğine dair görüşü üzeri-
ne hazırlanmıştır. Ancak Şubat ayı içerisinde İngiliz Genelkurmayı’nın yaptığı ça-
lışmalar, Boğaz’ın yalnız denizden aşılmasının yeterli sonuçlar vermeyeceğini, bu işi
destekleyip, güvenliği sağlayacak Kara Ordusu’na da ihtiyaç olduğu gerçeğini ortaya
koymuştur. Bu iş için de en az yüz elli bin askere ihtiyaç gösterilmiş, fakat Avrupa
Cephesi’nde en kritik dönemde böyle bir kuvvet ayırmaya kimse cesaret edememiş-
tir.32 15 Şubat 1915’te Amiral Henry Jackson Deniz Bakanlığı’na Çanakkale deniz
harekâtı ile ilgili şu raporu sunmuştur: “Donanmanın yapacağı bombardıman, Kara
Ordusu’ndan kuvvetli birlikler yardıma veya hiç olmazsa tabyalar susturulunca he-
men takip hareketine hazır bulunmadıkça, sağlam bir askerî harekât olarak tavsiye
edilmez.”33 Bu rapor üzerine 16 Şubat’ta yapılan Savaş Konseyi toplantısında yapılan
görüşmeler sonunda Çanakkale Boğazı’nda kullanılmak üzere büyük miktarda kara
birliklerinin hazırlanması kararı alınmıştır.34
Bu kararın alınmasında esasen Şubat 1915 ayı başında Süveyş Kanal harekâtında
Cemal Paşa’nın uğradığı başarısızlık etkin olmuş, bu başarısızlık İtilâf Devletleri’ne bir
kısım kuvvetlerini başka yere kaydırmak olanağı sağlamıştır. Çünkü o güne kadar ne
Mısır’dan ne de anavatandan veya Fransa’dan kara birliği vermeye razı olmayan Lord
Kitchener artık rahatlamıştır. Mısır’dan Çanakkale Cephesi’ne kuvvet kaydırmak
mümkün olmuştur. 28 Ocak toplantısından iki hafta sonra Lord Kitchener tarafından
eğer ihtiyaç duyulursa Kara Kuvvetleri’nin yakında bunu sağlayabileceği bildirilmiş-
tir.35 Bu yeni gelişmeler ile birlikte 16 Şubat’ta yapılan Savaş Konseyi toplantısında
hâlâ bir kara-deniz işbirliği söz konusu olmamakla birlikte, kara birliklerinin Birleşik
Filo’ya yardımı konusu gündeme gelmiştir. Yalnız deniz kuvvetleri hazır olduğundan
işi büsbütün geciktirmemek için önce deniz kuvvetiyle bir deneme yapılması, böylece
Boğaz tahkimat ve topçu mevzilerinin öğrenilerek meydana çıkarılması öngörülmüş-
tür. 36 İlk denemenin İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan Birleşik Filo tarafından
yapılması, daha sonra toplanan kuvvetlerinde bir ay sonra Marmara’da İstanbul’un
ele geçirilmesi için kullanılması ya da Gelibolu Yarımadası’na çıkarılması planlan-

31 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at February
19,1915)
32 Ilgar, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 18.
33 James, Gelibolu Harekâtı, s. 58; Aspinall-Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, s. 81.
34 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at February
16, 1915)
35 A. Thomazi; Çanakkale Deniz Savaşı, (çev. Hüseyin Işık), Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara,
1997, s. 21.
36 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at February
19, 1915)

44
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

mıştır.37 Bu suretle donanma yalnız başına Boğaz’dan geçmek için son gayretini sarf
etmedikçe, ordunun kullanılmaması ve 29.Tümen gelinceye kadar büyük bir harekâta
girişilmemesi konusunda karara varılmıştır.
İtilâf Devletleri yukarıda belirtilmiş olan amaç doğrultusunda bir kuvvet hazır-
lığına girmişlerdir. Buna göre İngilizlerin Mısır’dan iki tümen ile bir deniz piyade
tümeni, Fransızların bir piyade tümeni hazırlamaları, ayrıca yine İngiltere’de ihtiyatta
bulundurulan 29. Tümen’in Rus Cephesi’ndeki durumun açıklığa kavuşmasına bağlı
olarak Çanakkale’ye yollanması öngörülmüştür.38 Bu suretle, ilk etapta deniz piyade-
sinden kurulu tahrip müfrezelerinin görev yapması, başarı sağlanırsa, ileride daha
büyük kuvvetlerin verileceği konusunda uzlaşma sağlanmıştır. Ancak 16 Şubat’tan
üç gün sonra toplanan 19 Şubat’taki Savaş Konseyi toplantısında Lord Kitchener, 29.
Tümen hakkındaki fikrini değiştirmiş ve Rusya’nın durumu belli oluncaya kadar 29.
Tümeni göndermeyi düşünmediğini bildirmiştir. Bu birlik yerine Mısır’daki Avust-
ralya ve Yeni Zelanda birliklerinin (iki tümen) Birleşik Filo’ya gerekli yardımı sağla-
maları kararlaştırılmıştır. Lord Kitchener’i bu karara, Rusların güçsüzlüğü yüzünden
Almanların Doğu Cephesi’nden birçok birliği Batı’ya taşıyıp saldırıya geçmeleri teh-
likesinin ittiği düşünülmektedir. Yine bu toplantıda konsey üyelerinden Lord Balfo-
ur39 bu harekâtın siyasi getirisinin ne olacağını sorduğunda Deniz Bakanı Churchill
“Harekât önemli riskler taşısa da İtilâf Devletleri’ne Boğazlar ve İstanbul’un kont-
rolünü verecektir,” cevabını verirken Savaş Bakanı Lord Kitchener ise “Türk Ordusu
Avrupa’yı boşaltacaktır,” açıklamasını yapmıştır.40

Çanakkale Boğazı Önünde Birleşik Filo


Alman Goeben ve Breslau muharebe gemilerinin 10 Ağustos 1914 günü Çanak-
kale Boğazı’na girmeleri olayından sonra bu gemileri izleyen üç İngiliz kruvazörü,
11 Ağustos 1914’te Çanakkale Boğazı önüne gelmiştir. 19 Ağustos 1914’te beşi zırhlı
olmak üzere Çanakkale Boğazı önündeki İngiliz gemi sayısı on ikiye çıkmıştır.41 27
Eylül 1914 tarihinden itibaren Boğaz’ın yabancı gemilere kapatılması üzerine, İngiliz
gemileri tamamen Çanakkale Boğazı’nı abluka altına almışlardır. 3 Kasım 1914 Boğaz
giriş tabyalarının bombardımanından sonra da gemi sayısında gözle görülür bir artış

37 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, (Deniz Harekâtı), c.VIII, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1976,
s.161.
38 Ilgar, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s.19.
39 Lord Arthur James Balfour. Eski Başbakan. Muhafazakâr Parti adına Savaş Konseyi’nde üye olarak
bulunmuştur. Balfour, 1915 Mayıs ayı ortasında Winston Churchill’in istifası üzerine Deniz Bakanlığı
görevine getirilmiştir.
40 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at February
19,1915)
41 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, (Çanakkale Cephesi Harekâtı), c.V,1.Kitap, Genelkurmay Bası-
mevi, Ankara, 1993 s. 66.

45
Figen Atabey

yaşanmıştır. Bu tarihten sonra Boğaz girişi, gündüzleri iki, üç torpido veya bir, iki
denizaltı ile gözetlenmiş, bunların gerisinde bulunan bir kruvazör de İmroz-Merkep
Adaları arasında hareket hâlinde bulunmuştur.42 Geceleri ise iki torpidobot yine bu
iki ada arasında, iki torpidobot da Merkep Adası ile Anadolu kıyısı arasında bulun-
durularak, Çanakkale Boğazı kontrol altında tutulmuştur.43
28 Ocak 1915 tarihli Savaş Konseyi toplantısı sonucu 1915 Şubat ayı ortala-
rında Çanakkale Boğazı’na denizden taarruz planının başlatılmasının kesin olarak
onaylanması üzerine İngiliz Donanması’na ait Queen Elizabeth, Agamemnon, Irre-
sistible, Inflexible, Lord Nelson, Albion, Cornwallis, Vengeance, Canopus, Ocean,
Majestic, Triumph, Swiftsure zırhlıları Şubat ayı başlarında Çanakkale’ye hareket
emrini almışlardır.44 Bu tarihten sonra Çanakkale Boğazı önündeki adalarda Limni
ve Bozcaada’da üslenen Birleşik Filo’daki gemi sayısı gün geçtikçe artmıştır. Amiral
Guepretta komutasındaki Fransız harp gemilerinin de İngiliz filosuna katılmasıyla
oluşan filo, “Birleşik Filo” adını almıştır. Birleşik Filo Başkomutanlığı görevi İngiliz
Amirali Carden’e verilmiş ve Koramiral Carden forsunu Inflexible zırhlısına çekmiş-
tir. Amiral Carden’in yanına ikinci komutan olarak atanan Tuğamiral de Robeck 22
Ocak 1915’te forsunu Vengeance muharebe gemisine çekerek, Şubat ayı başlarında
Çanakkale önlerine gelmiştir.
Mart ayının ortalarına doğru gelindiğinde Çanakkale’de işler Birleşik Filo açısın-
dan iyice çıkmaza girmiştir. O zamana kadar Birleşik Filo kendini büyük bir tehlikeye
sokmadan Boğaz’ın içindeki tabyaları dövmek ve onların toplarını tahribe çalışmak
işiyle uğraşmıştır. Mart ayının ortasına gelindiğinde operasyonların İngilizlerin bek-
lediği gibi gerçekleşmediği düşüncesi hâkim olmuş, iç tahkimâtın yok edilmesinden
önce mayın tarama işinin tamamlanması zorunlu olmuştur. Türk topçusunun mayın
tarlalarını kahramanca koruması karşısında Birleşik Filo’da mevcut bulunan mayın
tarama gemilerinin makineleri zayıf, hızları az ve kapasiteleri yetersiz, personelinin
gerektiği gibi yetiştirilememiş olduğu değerlendirmesine ulaşılmıştır. Orta ve iç sa-
vunma mevzilerinin hırpalanmış olması ile beraber, hayati önemi olan mayın tarla-
larının hâlâ korunmakta olması, gizlenmiş obüslerin yerlerinin hâlâ tespit edilmediği
gibi hususlardan Londra’daki Savaş Konseyi büyük rahatsızlık duymaya başlamıştır.45
Alınacak önlemlerle ilgili olarak 16 Şubat 1915’te toplanan Savaş Konseyi’nde Lord
Kitchener, 29. İngiliz Tümen’in en kısa zamanda Limni Adası’nın Mondros Limanı’na
gönderilmesini uygun görmüşse de 19 Şubat’taki ikinci toplantısında bundan vazge-

42 ATASE Arşivi, Klasör No:121, Dosya No: 572, Fihrist No: 1-6
43 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, c.V, 1. Kitap, s. 112-113.
44 The National Archives, ADM I/116/3491 (Admiralty Letter of February 5, 1915 to Vice Admiral Car-
den)
45 James, Gelibolu Harekâtı, s.70; Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c. II, III. Kısım, TTK Bası-
mevi, Ankara, 1951, s. 67.

46
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

çerek, onun yerine Mısır’da bulunan Avustralya ve Yeni Zelanda (ANZAK) birlikleri-
nin Birleşik Filo’ya gerekli yardım sağlamalarını kararlaştırmıştır.
Kara ordusu da büyük ölçüde işe karışacak olursa önce Bolayır’a mı, yoksa Sed-
dülbahir Bölgesi’ne mi çıkarma yapılmasının gerekeceği tartışması başlamıştır. Bu
esnada bir askerî harekâtın imkânlarını inceleyerek, kendisine rapor vermek üze-
re Lord Kitchener, Mısır’da bulunan Avustralya Kolordusu Komutanı Korgeneral
Birdwood’u Çanakkale’ye göndermiştir.46 Nihai olarak donanmanın kendi başına
Boğaz’ı zorlamaya devam etmesine ve zamanı gelince Bolayır’a asker çıkarılmasına
karar verilmiştir.
Bu zamana kadar İtilâf Devletleri’nin korumakta oldukları temel görüş, kara
birliklerinin desteğine başvurulmadan Boğaz’ın sadece deniz gücüyle zorlanıp,
Marmara’ya geçilmesi ana fikrine dayanmıştır. Gerek 3 Kasım 1914’te Boğaz giri-
şindeki tabyalara yönelik bombardıman, gerekse 19 Şubat 1915’te başlayıp, hemen
hemen aralıksız bu zamana kadar süregelen Boğaz’daki deniz muharebeleri ve pek
de olumlu olmayan sonuçları, müttefikleri yine Boğaz’ı sadece denizden zorlama ka-
rarlarından vazgeçirmemiştir. Bu düşünceler ışığında Savaş Bakanı Lord Kitchener,
General Birdwood’a 4 Mart’ta çektiği telde; “Amiralin 20 Mart’ta Marmara’ya ulaş-
mayı umduğunu, Mondros’ta toplanan birliklerin, amiralin onların yardımı olma-
dan geçemeyeceğine ikna olmadıkça Gelibolu Yarımadası’na karşı kullanılmasının
düşünülmediğini, Anzak kolordusu ile Fransız tümeni ve deniz tümeni 16 Mart’ta
Mondros’ta toplanacak olmakla birlikte, bu kuvvetlerin en çok İstanbul dolaylarında
yapılacak hareketler için toplanmış olduğunu, Birleşik Filo, tabyaları birer birer sus-
turdukça, onları kökünden tahrip için yalnızca ufak birliklere ihtiyaç olacağını, ya-
rımadada büyük ölçüde hareketlerde bulunmak için Londra’dan ayrıca emir ve yeni
kuvvetler gerekeceğini, ancak Hükümetin böyle bir şey düşünmediğini, olsa da Bolayır
Berzâhı’nın ele geçirilmesi için bir kuvvete ihtiyaç olacağını ve bu olunca Türklerin
yarımadayı boşaltacaklarının umulabileceğini,” bildirmiştir. 47
Lord Kitchener tarafından durumu incelemekle görevlendirilmiş bulunan Ge-
neral Birdwood’un, 5 Mart’ta Lord Kitchener’e göndermiş olduğu raporunu ise şu
şekilde özetlemek mümkündür;
“….Bahriyenin Çanakkale Boğazı’nı desteksiz olarak zorla geçebileceğinden
çok şüpheliyim. Herhalde böyle bir operasyon için epey zaman gerekeceği-
ni önceden kabul etmek lazımdır. Amiral aşırı iyimserdir, ordunun yardı-
mı olmadan Boğaz’ı zorlayamayacaktır. Savaş donanması, Boğaz’dan geçse
bile taşıt gemileri onunla birlikte geçemez, çünkü zırhlıların tahrip edeme-

46 General Wood daha sonra Arıburnu Cephesi Komutanlığı’na atanmıştır. James, Gelibolu Harekâtı, s.
62.
47 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c.II, III. Kısım, s. 65; Aspinall-Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale,
s. 115.

47
Figen Atabey

yeceği gizli Türk toplarının ateşi altında kalacaktır. Bu yüzden Gelibolu


Yarımadası’nın güneyi ordu tarafından ele geçirilmelidir.” 48

Bütün bu bilgi ve görüşlere rağmen Savaş Bakanı Lord Kitchener, hâlâ geniş ve
kapsamlı bir çıkarmaya sıcak bakmamıştır. Londra’daki Savaş Konseyi de Boğaz’ın
yalnız deniz kuvveti ile zorlanarak geçilebileceği görüşünde olduğundan İtilâf Güçle-
ri 18 Mart 1915 deniz harekâtını başlatmaktan kendilerini alıkoyamamışlardır.

18 Mart 1915 Çanakkale Boğazı Muharebesi Öncesi Londra’daki Faaliyetler


19 Şubat 1915’ten beri devam eden bombardımanlar ve faaliyetler, İtilâf Devlet-
leri açısından hiç de iyi bir netice vermemiştir. Bu zamana kadar Birleşik Filo’ya ait
gemiler kendilerini büyük tehlikeye sokmadan Boğaz’ın içindeki tabyaları dövmek ve
onların toplarını tahrip etmekle uğraşmıştır. Ancak alınan sonuçlar o kadar önemsiz
olmuştur ki, Londra’daki Savaş Konseyi bundan bir şey çıkmayacağını anlamış ve
iyice sabırsızlanmaya başlamıştır. Bu durumda adım adım ileri harekâta devam edi-
leceği yerde, daha fazla katı tedbirler alınması kararlaştırılarak ve bu konuda Amiral
Carden’e baskı yapılarak, çok miktarda kayıp vermekten çekinmemesi de kendisine
tavsiye edilmiştir. 3 Mart 1915 tarihinde Londra’daki Amirallik Dairesi’nden Amiral
Carden’e gönderilen telgrafta konu hakkında; “Goeben (Yavuz), Breslau (Midilli) ve
Türk Donanması’nın tahribi, mayınlardan temizlenerek açılacak koridordan Boğa-
ziçi’ndeki kalelere taarruzda bulunulması, Haliç’teki Tersane’nin, Tophane ve Zeytin
Burnu’ndaki fişek fabrikasının tahribi yahut işgali, Gelibolu Yarımadası ile İstanbul
arasındaki irtibatı sağlayan bütün kabloların kesilmesi vb. gibi,” daha önce verilen
emirler yinelenmiştir.49
Boğaz’ın geçilmesi için Amiral Carden’in planında daha önce görülen bir aylık
sürenin 19 Şubat’tan bu yana üç haftası geçtiği hâlde planın ikinci evresi bile henüz
gerçekleştirilememiştir. Yapılan atışların kontrolünde karşılaşılan büyük güçlükler-
den başka, tabyalara uzak mesafeden yöneltilen ateşlerin etkili olmadığı gerçeği de
ortaya çıkmıştır. Bu nedenle tabyaları susturabilmek için gemilerin yakın mesafeye
dek sokulmaları gerekmiş, ancak mayın bölgesi buna olanak tanımamıştır. Uzak me-
safelerden ateş edebilen ağır topların ise aşınma ve boş yere cephane harcanmasına
neden olmaktan öte bir yararının olmadığı tespit edilmiştir. Amiral Carden en çok
mayın hatlarının taranmasına önem vermiş, fakat bataryalar susturulmadan mayın-
ların toplanması, mayınlar temizlenmeden de donanmaya ait sınırlı ve geçici atışlarla
bataryaların susturulması mümkün olmamıştır. Bu durumda Birleşik Filo’nun Mart

48 The National Archives, ADM 111/8052


49 The National Archives, ADM I/116/ 3491, (Dardanelles Naval Operations, s.21)

48
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

ayı ortasına kadar olan faaliyetlerini kısaca özetleyecek olursak; 19, 25 ve 26 Şubat
1915 tarihlerinde gerçekleştirilen üç bombardımanla Boğaz girişindeki Seddülbahir,
Ertuğrul ile Kumkale ve Orhaniye Tabyaları tahrip olmuştur. Bundan sonra Boğaz’ın
iç istihkâmlarıyla mücadele ve mayın tarlasının tahribi için 26 Şubat-17 Mart 1915
tarihleri arasında çalışılmıştır.
Uygulanan harekâttan olumlu bir sonuç elde edemeyen Amiral Carden, Deniz
Bakanlığı’na 9 Mart’ta gönderdiği raporda; “Yeterli kara ordusu ve uçaklara gereksi-
nim duyduğunu, Boğaz’ın iki kıyısındaki gizli top ve obüslerin yerleri saptanmadıkça,
Boğaz’a giren tüm gemilerin tehlikeyle karşı karşıya kalmakta olduklarına, her geçen
gün isabet oranlarının artığına işaretle, bu sakıncanın giderilmesine dek taarruzun
ertelenmesini,” teklif etmiştir.50
Konu ile ilgili olarak birçok İngiliz kaynağı ve arşiv belgesi incelendiğinde; Ami-
ral Carden’in kara birliklerinin derhal yardımı gerektiğinin farkında olduğu, ancak
bir taraftan ordu hiç hazır değilken, diğer taraftan Deniz Bakanı Churchill, deniz ta-
arruzunun mümkün olduğu kadar çabuk yapılmasını emrettiğinden konu hakkında
çekimser kalmayı tercih ettiği değerlendirilmektedir.
Mayın gemilerinin yinelenen başarısız faaliyetleri ve 10 Mart 1915 tarihli Savaş
Konseyi’nin toplantısında alınan “Birleşik Filo Boğaz’a yalnız kendi gücüyle saldıra-
cak, yarımadaya asker çıkartılmayacaktır,” kararından sonra artık iyice sabırsızlanan
Deniz Bakanı Churchill ise 11 Mart’ta Amiral Carden’e biraz daha enerjik hareket
etmesi gerektiğini bildiren şu telgrafı göndermiştir:51
“Size verilen ilk talimat sakınma ve ölçülü hareket etmeniz idi. Hiç kayıp ver-
meden ilerlemedeki sabır ve maharetinizi takdir ediyoruz, ancak elde edile-
cek başarı eğer başka türlü sağlanamayacaksa gemi ve insan kayıpları göze
alınabilir. Çanakkale Boğazı’nın geçilmesi savaşın sonucu üzerine kesin etki-
ler yapabilir. Uygun hava şartları seçilerek Nara Tabyalarını, elde mevcut ve
bu hedef üzerine ateşlerini yakın mesafeden tevcih edebilecek büyük toplarla
tahrip etme zamanının geldiğini ve bunun gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Topçu ateşinin desteği altında, karaya çıkarılacak bölükler siperlerdeki Türk
toplarını tahrip edecekler ve mayın tarlaları mümkün olduğu kadar temiz-
lenecektir. Bu harekâtı Nara Tabyaları tahrip edilinceye ve Boğaz mayınlar-
dan temizleninceye kadar tekrarlayacaksınız. Sizi baskı altına almak veya
zorlamak isteğinde değiliz. Fakat harekâtınızın bir noktasında karar almak
için enerjik hareket etmeniz gerekeceği düşüncesindeyiz ve sizin bu zamanın
geldiği inancında olup olmadığınızı öğrenmek istiyoruz. ”

50 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, c. V, 1’nci Kitap, s. 158.


51 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c. II, Kısım III, s. 67.

49
Figen Atabey

Buna göre 11 Mart’ta Amiral Carden’in yetkisi artırılmıştır. Artık 10 Mart’tan


sonra Birleşik Filo’nun Boğaz’a yalnız kendi gücüyle saldırması kararı kesinleştiğin-
den çekingen ve önlemli harekât koşullarını bırakarak, Boğaz’ı zorlayabileceği, per-
sonel ve gemi kaybını göze alabileceği kendisine bildirilmiştir. Durum böyle iken
Londra’daki Savaş Konseyi’nin 10 Mart’taki toplantısında Lord Kitchener, General
Birdwod’un da Çanakkale’de görevlendirilmesi üzerine 29. Tümen’in yola çıkma-
sı için gerekli emirleri vereceğini beyan etmiştir. Aynı toplantıda deniz harekâtının
başarıya ulaşması durumunda İstanbul’a karşı yapılacak olan harekât için İtilâf
Kuvvetleri’nin 130.000 (İngiliz Bahriye Tümeni, Avustralya birlikleri, 29. İngiliz Pi-
yade Tümeni, Fransız Tümeni, Rus Kolordusu) kişi kadar olacağı ve Türklerin, bu
kuvvete karşı Çanakkale Bölgesi’nde 60.000, İstanbul dolaylarında 120.000 olmak
üzere toplam 180.000 kişilik bir kuvvet toplayabilecekleri hesaplanmıştır. Deniz Ba-
kanı Churchill ise gereklilik hâlinde kara birliğinin yardımına başvurulacağını, ancak
donanmanın ordudan yardım görmeden Boğaz’dan geçebileceğine hâlâ inandığını
Savaş Konseyi’ne bildirmiştir.52
Lord Kitchener, 12 Mart’ta General Sir Ian Hamilton’un Akdeniz Sefer Kuvvet-
leri Başkomutanlığına tayin edilmiş olduğunu ve Tuğgeneral W.P.Braitwaite’in de
Hamilton’a kurmay başkanı olarak atandığını ilan etmiştir.53 29. İngiliz Tümeninin,
Doğu Akdeniz’de görev yapmak üzere kısa zamanda gemilere bindirilmeye hazırlan-
ması için de emirler verilmiştir.54 Akdeniz Sefer Kuvveti Başkomutanlığına getirilen
General Hamilton’a 13 Mart 1915 tarihinde Lord Kitchener tarafından verilen tali-
mat kısaca şu maddeleri içermiştir:55
“1. Filo Çanakkale Boğazı’ndan zorla geçiş hareketi yapacaktır. Filo’nun bütün
çalışmalarına rağmen yarma harekâtı gerçekleştirmediği takdirde Kara Kuvvetleri ile
büyük oranda kara harekâtına geçilecektir.
2. Ancak bu harekât için ayrılan bütün Kara Kuvveti toplandıktan sonra Gelibo-
lu Yarımadası’na karşı kesin olarak saldırıya geçilecektir ki, bu sayede bütün ağırlık
merkezi etkilenmiş olsun.
3. Çanakkale Boğazı’nın donanma ile zorlanması tasarlanmış olduğundan, bun-
dan caymak veya geri dönmek hiç kimsenin aklına gelmemelidir. Bütün kapasitesiy-
le tamamen metotlu bir şekilde deniz ve kara başkomutanlıkları arasında iş birliği
gerekmektedir. En çok dikkat edilecek nokta, ters bir hareketin stratejik ve politik
başarıları bozacağı olmalı ve bu ihtimal hiçbir zaman unutulmamalıdır.

52 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at March
10,1915)
53 Thomazi, Çanakkale Deniz Savaşı, s. 34.
54 Aspinall-Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, c. I, s. 120-121.
55 Ian Hamilton, Gelibolu Günlüğü, (çev. Osman Öndeş), Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1972, s. 56

50
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

4. Bazı bölgelerde mevcut ve donanmayı rahatsız eden Türk toplarını susturmak


veya tabyaları tamamen yok etmek için küçük birliklerin kullanılması uygundur. Yal-
nız böyle küçük operasyonların yapılmasında gerektiği kadar kuvvet kullanılmalı ve
hiçbir zaman bu birlikler, işgal edilmiş olan yarımadadaki yerleri bundan sonra da
elde tutmaya çalışmamalıdır.”
Savaş Bakanı Kitchener, General Hamilton’a görevi hakkında son olarak şu sözle-
ri sarf etmiştir:56“Donanma, Çanakkale Boğazı’nı aşar ve siz başarıya ulaşırsanız, bu
bir muharebenin zaferi değil, bir harbin galibiyeti olacaktır.” Bu esnada Deniz Bakanı
Churchill’in Amiral Carden’e biraz daha enerjik hareket etmesi gerektiğini bildiren
11 Mart tarihli telgrafı ve 13 Mart gecesi mayın gemilerinin son başarısızlığı üzerine
Amiral Carden stratejisini değiştirmiş, muharebe gemilerinin ağır topları ile Türk
bataryalarının susturulmasının Boğaz’ın temizlenmesinden sonra değil, önce yapıl-
ması gerektiğine karar vermiştir. Artık donanmanın yalnız başına hareket edeceği
de kesinleştiğinden dolayı 15 Mart’ta Amiral Carden her şeyin hazır olduğunu ve
havanın da müsait olduğu takdirde 18 Mart’tan itibaren taarruz edilebileceğini bil-
dirmiştir.57 Ancak, Amiral Carden’in 1915 Şubat ayı sonundan Mart ayı ortalarına
dek Boğaz içinde gece ve gündüz sürdürdüğü operasyonlar başarıya ulaşmamıştır.
Deniz uçaklarından faydalanılmamış, mayın tarlaları temizlenmemiştir. İşte gerek bu
başarısızlıkların yarattığı hayal kırıklığı, gerekse gelecekte de karşılaşılabilecek güç-
lükler, Amiral Carden’i ümitsizliğe düşürmüş ve bu durumda sağlığını olumsuz yön-
de etkilemiştir. Amiral Carden bu tarihten bir gün önce 16 Mart’ta sağlık durumunun
kendisini komutanlıktan çekilmek zorunda bıraktığını telgrafla bildirmiştir. Bu du-
rum üzerine Boğaz’dan geçişin başlamasına sadece 48 saat kalmışken, mecburen ve
savaşın en kritik anında Amiral Carden görevden alınmıştır. 17 Mart’ta Deniz Bakanı
Churchill, Koramiral Amiral de Robeck’e aşağıdaki mesajı göndermiştir;58
“Birinci Lord’tan-Kişiye özel ve gizlidir:
Büyük bir güvenle Akdeniz Filo Komutanlığı’nı size veriyorum. Evvelce hazır-
lanmış harekât planının derhal uygulanması konusunda hiçbir etki altında
kalmadan karar vermenizi istiyorum. Kararınız olumlu ise hiç zaman geçir-
meden uygulayınız, olumsuz ise nedenlerini bildiriniz.”

Amiral de Robeck bu telgrafa verdiği yanıtta; “Harekâtın uygulanabilir olduğunu,


görevi kıvançla kabul ettiğini ve hava koşulları elverişli olursa 18 Mart’ta taarruza
geçeceğini,” bildirmiştir. Boğaz’ın yalnız denizden yapılacak bir taarruzla geçilebi-
leceği kanısında olan Amiral de Robeck, 17 Mart’ta Müttefik Deniz Kuvvetleri Baş-

56 Hamilton, Gelibolu Günlüğü, s. 56.


57 Lorey, Türk Sularında Deniz Hareketleri, c. II, s. 68.
58 Fikret Günesen, Çanakkale Savaşları, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1986, s. 49.

51
Figen Atabey

komutanlığına atanmış ve yeni Müttefik Filo Komutanı 17 Mart’ta Queen Elizabeth


zırhlısında bir toplantı düzenlemiştir.59 Kurmay Başkanı Komodor Roger Keyes,
Tuğamiral R.E.Wemyss, Fransız Filosu Komutanı Amiral Quepratte, Akdeniz Sefer
Kuvveti Başkomutanı General Sir Ian Hamilton, Fransız Doğu Sefer Kuvveti Komu-
tanı General D’Amadé’nin katılmış olduğu bu toplantıda 18 Mart 1915’te yapılması
öngörülen taarruzun nasıl bir plana dayandırılacağı konusu görüşülmüştür. Ancak
söz konusu toplantıda müşterek bir harekât konusunda bir karara varılamamış, Kara
Kuvvetleri’nin kullanılması biçiminin tayini için 18 Mart’ta yapılması planlanan de-
nizden taarruzun sonucunun beklenilmesine karar verilmiştir. Hava uygun olduğu
takdirde ertesi günü saldırıya geçilebileceği kararlaştırılmış ve yapılacak taarruzun
harekât planı nihai hâle getirilmiştir.60
İngiliz belgelerinde de 18 Mart 1915 günü tabyalara karşı girişilen savaşta Bir-
leşik Filo gemilerinin oldukça başarılı hareket ettikleri, saat 14.00’e kadar Birleşik
Filo gemilerinin Türklere üstün geldikleri izleniminde olunduğu, ancak daha son-
ra mayınlar sebebiyle her şeyin çabucak tersine döndüğü bilgisi mevcuttur. İngiliz
belgelerinde kıyıdaki topların ancak Suffren ve Gaulois’i savaş dışı bıraktıkları, buna
karşılık mayınların Bouvet, Océan ve Irresistible zırhlılarını batırdıkları bir kez daha
doğrulanmıştır. Yine bu belgelerde 1905-1906 Rus-Japon Savaşı’nda da mayınların
savaşan gemiler için en korkunç silah olduklarının tecrübe edildiği, büyük tonajına ve
yeni yapılmış olmasına rağmen mayınlar yüzünden az kalsın Inflexible’ın da batacağı
bilgisi mevcuttur. 61
19 Mart 1915’te Amiral de Robeck tarafından İngiliz Amirallik Dairesi’ne yazılan
telgrafta, “Erenköy Koyu’nun mayınlardan temizlenmiş olduğuna kesinlikle inanıl-
dığından, bu mayınların, ya şiddetli akıntının sürükleyip getirdiği yüzen mayınlar,
yahut Boğaz’da karşıdan karşıya atılan gizli torpido kovanları yüzünden meydana
geldiğinin düşünüldüğü, mayınların bulunmasına karşı yeni bir metot bulunarak,
yeniden bir saldırı planı yapmanın gerekli olduğu,” bildirilmiştir. 62 İngiliz Deniz
Harp Tarihi Yazarı Sir Julian Corbett “Harekât-ı Bahriyye” adlı eserinde Çanakkale
Seferi’nde mayınların etkisine yer vermiş, felâketin gerçek sebebinin 7-8 Mart 1915
gecesi Birleşik Filo gemilerinin sürekli manevra yaptıkları bölgeye dökülen mayınlara
ait olduğunu ifade etmiştir.63

59 Aspinall-Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, c. I, s. 125.


60 S. Julian Corbett, Harekât-ı Bahriyye, (çev. Ali Rıza Seyfi), c. II, Bahriye Matbaası, İstanbul, 1926,
s.364-365
61 The National Archives, ADM I/116/3491 (Statement made by W.S.Churchill about Dardanelles Na-
val Operations)
62 The National Archives, ADM I /116/3491; No:107 (A telegram from Rear-Admiral, Mondros to Ad-
miralty, March 19,1915)
63 Corbett, Harekât-ı Bahriyye, c.II, s. 257.

52
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

Diğer taraftan İngiliz kaynaklarının büyük çoğunluğunda Çanakkale Savaşları


ve özellikle de 18 Mart 1915 harekâtı değerlendirilirken İtilâf Devletleri açısından
önemli bir yenilgi veya başarısızlıktan pek söz edilmediği tespit edilmiştir. Batan ve
yara alan gemilerin zaten eski ve yıpranmış gemiler olduğuna dikkat çekilmiş, böy-
lesine bir harekâtta bu kadar kaybın normal olduğu değerlendirilmiştir. Dönemin
Deniz Bakanı Winston Churchill’in savaştan sonra verdiği bir demeçte verilen kayıp-
larla ilgili olarak sarf etmiş olduğu şu sözler de bu görüşü doğrulamaktadır: “18 Mart
Deniz Harekâtının büyük bir felâket olduğu söylenir. Ancak böylesine bir harekât için
gerçekte öyle değildir. İngilizlerin toplam kaybı ölü ve yaralı olarak 61 subay ile erdir.
Bunun yanı sıra iki eski savaş gemisi kaybedilmiştir. Fransızlar ise “Bouvet”in 600’ü
bulan mürettebat kaybından dolayı çok üzgündürler.” 64
Sonuçta Çanakkale için planladıkları ve besledikleri parlak emel ve hedeflerine
ulaşamamış olan İtilâf Devletleri’nin bir teselliden öteye gitmeyen bu gibi düşüncele-
rinin içeride ve dışarıda sarsılan İngiliz prestijini kurtarmaya yönelik olduğu değer-
lendirilmektedir.

İtilâf Devletleri Tarafından Kara Harekâtına Karar Verilmesi Süreci


18 Mart 1915 tarihli deniz harekâtının başarısızlığına rağmen Londra’daki Ami-
rallik Dairesi de, Filo Komutanı Koramiral de Robeck de, Çanakkale Boğazı’nın do-
nanma ile zorlanarak geçilmesi kararında ısrarlı davranmış, başlangıçta 18 Mart 1915
yenilgisini kabul etmek istememiştir. Amiral de Robeck 18 Mart 1915 akşamı muha-
rebenin sonucunu bildiren raporunda; “Hasara uğrayan ve batan gemilerin yerleri
doldurulduğu takdirde Çanakkale Boğazı’nın yeniden zorlanabileceğini” bildirmiş-
tir.65 Ancak Amiral, planın yeniden incelenmesi ve özellikle mayın tehlikesine karşı
başka ve etkili bir yol bulunması gerektiğini de raporunda belirtmiştir.66 Bu ifadeden
İtilâf Devletleri’nin 18 Mart 1915 deniz harekâtının başarısızlığını, büyük oranda
mayın hatlarına bağladıkları anlaşılmaktadır. Amiral de Robeck’in Londra’ya Birleşik
Filo’da hasara uğrayan gemilerin boşluğu doldurulduğu takdirde harekete geçmeye
hazır olduğunu bildirmesi üzerine İngilizler, Queen ve Implacable muharebe gemi-
lerini yola çıkarmışlardır.
Fransızlar da batan Bouvet ve Suffren zırhlılarının yerine Süveyş’te bulunan IV.
Henry ve Jauréguiberry zırhlılarını göndererek, eksikliklerini tamamlamışlardır.67
Bu gemiler, 18 Mart 1915’te uğranılan kayıpların yerini doldurmak üzere düşünülen
ikinci deniz taarruzunu gerçekleştirmek amacıyla gönderilmişlerdir. Bu gelişmeler

64 The National Archives, ADM I/116/3491 (Statement made by W.S.Churchill about Dardanelles Na-
val Operations)
65 The National Archives, ADM I/8421/ 135 (Telegrams about 18 March Naval Operation)
66 Aspinall-Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, c. I, s. 130.
67 Thomazi, Çanakkale Deniz Savaşı, s. 41.

53
Figen Atabey

yaşanırken Amiral de Robeck, gemilerin batırılma nedenleri konusundaki belirsiz-


likten dolayı harekâta 19 Mart’ta ara vermiş ve bu konu açıklığa kavuşuncaya kadar
sadece Queen Elizabeth zırhlısıyla aşırma atışlar yapılarak, mayın arama ve tarama
işlemlerinin devam ettirilmesi düşüncesini taşımıştır.68 Ancak 20 Mart’ta havanın kö-
tüleşmesi ve şiddetli esen poyraz rüzgârı, 24 Mart’a kadar bütün mayın arama tara-
ma çalışmalarını engellemiş olduğu gibi harekâta hemen devam etmeyi de olanaksız
kılmıştır.69
18 Mart başarısızlığı üzerine 19 Mart 1915 tarihinde toplanmış olan Savaş
Konseyi’nde Amiral de Robeck’in harekâta devam edip etmeyeceği konusu tartışıl-
mıştır. Toplantı sonunda 19 Mart günü İngiltere Deniz Bakanlığı’ndan Amiral de
Robeck’e gönderilen telgrafla, “Batan ve yaralanan gemilerin yerine kullanılmak
üzere dört zırhlının yola çıkarıldığı” bildirilmiş ve kendisinden “Türklerin tahrip edi-
len tabyalarını onarmalarına fırsat vermeden taarruza devam etmesi” istenmiştir.70
Aynı yazıya, Queen Elizabeth zırhlısına Gelibolu Yarımadası üzerinden aşırma atışı
yapabilmesi için bol miktarda cephane gönderildiği bilgisi de eklenmiştir. Bütün bu
gelişmeler yaşanırken 12 Mart 1915’te Akdeniz Seferî Kuvvetler Başkomutanlığına
atanan General Hamilton, Gelibolu Yarımadası’nın kıyılarını yapılması muhtemel
bir çıkarma bakımından incelemiştir. General Hamilton ve kurmay heyeti, Gelibolu
Yarımadası’nı ilk kez 18 Mart 1915’ta görüp, Çanakkale Boğazı’na bir deniz savaşı-
nın ortasında girdiklerinden harekâtın başarıyla tamamlanması için askerî bir mü-
dahalenin gerekeceği düşüncesini taşımışlardır.71 Savaşın öğleden sonraki bölümünü
Çanakkale Boğazı’nın içinden izleyen ve Inflexible ve Goliath zırhlılarının yarı batar
durumda Boğaz’dan çıktıklarını gören General Hamilton, Çanakkale Boğazı’nın ge-
milerle zorla geçilebileceği kanısında olmadığını, 19 Mart 1915 akşamı Londra’daki
Savaş Bakanlığı’na bir telgrafla bildirmiştir. General Hamilton, bahse konu telgrafta
Savaş Bakanı Kitchener’e; “Mevcut durumda ordunun rolünün tabyaları yıkmak için
çıkarma yapmaktan ziyade donanma için bir geçit açmak üzere özel ve kapsamlı bir
askerî operasyon olması,” gerektiğini anlatmıştır. Bu telgrafla birlikte, Savaş Bakanı
Lord Kitchener’in denizden kazanılacak başarı konusundaki umutları sarsılmıştır.
Lord Kitchener, büyük bir düş kırıklığına uğramasına rağmen yine de kara harekâtı
için onayını bildirmekten geri kalmamıştır.72
O zamana kadar General Hamilton, Kara Kuvvetleri’nin Bolayır geçidine çıkarıla-
bileceği aynı zamanda Bolayır’ın güney bölümüne de bir örtme çıkarması yapılabile-

68 Steel- Hart, Gelibolu- Yenilginin Destanı, s. 21.


69 Thomazi, Çanakkale Deniz Savaşı, s. 50.
70 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at March
19,1915)
71 Steel - Hart, Gelibolu, Yenilginin Destanı, s. 21.
72 Aspinall-Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, c. I, s. 131.

54
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

ceği tezini savunurken, bu incelemeden sonra Bolayır ve çevresinin ele geçirilmesinin


kesin sonucu etkilemeyeceğini anlamıştır. General Hamilton, Çanakkale harekâtının
kesin sonuçlu olabilmesi için Rumeli sahilinin işgali, buradaki Türk savunma sistemi-
nin çökertilmesi, bu kıyıdan Anadolu yönündeki bataryaların kontrol altına alınması
ve bu operasyonun Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini kapsayan kombine bir faaliyet
olması gerektiğine inanmıştır. Amiral de Robeck ise General Hamilton’un bu fikrini
öğrenince tek başına donanmanın taarruza geçirilmesi görüşünden vazgeçerek, kom-
bine bir planlamaya sıcak bakmaya başlamıştır.73 Bütün bu görüş ve gelişmeler ışığın-
da Çanakkale Boğazı seferi için 22 Mart 1915 tarihi bir dönüm noktası mahiyetini
taşımıştır. 22 Mart 1915’te Çanakkale açıklarında beklemekte olan Queen Elizabeth
muharebe gemisinde bir toplantı yapılmış ve bu toplantıya Amiral de Robeck, Gene-
ral Ian Hamilton, Amiral Weymss, General Birdwood, General Braitwaite ve Albay
Pollen katılmışlardır. Birleşik Filo Kurmay Başkanı Komodor Keyes, Bozcaada’da bu-
lunduğundan bu toplantıya katılmamıştır. 22 Mart 1915 tarihli toplantıda birkaç gün
önceki görüşünün tersine olarak Amiral de Robeck, “Artık kara birliklerinin desteği
olmadan Çanakkale Boğazı’nın aşılamayacağına kesinlikle kanaat getirdiğini,” ifade
etmiştir.74
Neticede toplantıya katılanlar Çanakkale Boğazı’nı zorlamak için Kara ve De-
niz Kuvvetlerinin işbirliği yapması konusunda anlaşmaya varmışlardır.75 Bu karar-
dan sonra İngiliz Kara Kuvvetleri yetkilileri de “Kara harekâtı veya amfibi harekâtı
hakkında denizciler bize soru soruncaya kadar sustuk ve sadece filoyla Çanakkale
Boğazı’nı zorlayıp geçeriz iddialarını terk ettikleri ana kadar bekledik. Nitekim ağır
bir darbe yedikten sonra bize de söz hakkı verdiler”, açıklamasını yaparak baştan beri
kara harekâtının gerekliliğine olan inançlarını dile getirmişlerdir”.76 Londra’da bulu-
nan 18 Mart 1915 Çanakkale deniz harekâtının baş mimarı olan Deniz Bakanı Wins-
ton Churchill ise hâlâ “Queen Elizabeth” zırhlısı ve ona refakat edecek filonun, Türk-
lerin mukavemetini bir anda çökertme gücüne sahip olduğu düşüncesini taşımıştır.
Amiral de Robeck’in fikrindeki değişikliği haber alan Churchill, büyük bir hayal
kırıklığına uğramış ve Amiral de Robeck’e 24 Mart 1915’te bir telgraf çekmiştir. Bah-
se konu telgrafta Deniz Bakanı Churchill, Kuzey Denizi’ndeki denizaltı harekâtını
ve Alman denizaltılarının bölgeye gelme ihtimalini de göz önüne alarak bir an önce
harekete geçilmesinin gerekçesini şöyle vurgulamıştır:77

73 Winston Churchill, The World Crisis, 1911-1914, Vol.II, Thorton Butterworth Limited, London,
1927, s.10
74 Hamilton, Gelibolu Günlüğü, s. 37.
75 Thomazi, Çanakkale Deniz Savaşı, s. 41.
76 Hamilton, Gelibolu Günlüğü, s. 38.
77 Churchill, The World Crisis, c. II, s. 5; Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c. III, Kısım II, s. 90.

55
Figen Atabey

“Vakit kaybedilirse denizaltı tehlikesi artar. Ordu, kara savaşlarında ağır ka-
yıplara uğrayabilir. Ordu’nun başarısızlığı birkaç eski geminin batmasından
daha ağır olur. Kilitbahir alınsa bile Anadolu Kıyısı’ndan toplar yine işler
ve mayın tehlikesi pek azalmaz. Buna karşılık donanma bir kere Marmara
Denizi’ne girerse, bunun manevi etkisi çok büyük olur. Bolayır iki yönden dö-
vüleceği için Gelibolu Yarımadası’ndaki Türk birlikleri her taraftan kuşatıl-
mış olurlar, ya açlıktan ölürler ya da teslim olurlar. Donanma’nın İstanbul
önünde görünmesinin siyasal tepkileri hesap edilemeyecek ölçüde büyük olur
ve kesin sonuçlar verebilir. Her şey aksi gider; yani Gelibolu Yarımadası’ndaki
Türk birlikleri savaşa devam edip, Boğaz’ı yeniden kapatırlar, İstanbul’da bir
ayaklanma olmaz ise sonuçta ordunun Kilitbahir’ı ele geçirmesi ve Boğaz’ı
sürekli açık tutması gerekecektir. Bunu, ordu geride kalan ve Mısır’dan
gönderilecek olan gemilerin yardımıyla yine yapabilir, oysa sizin bir kere
Marmara’ya girmenizle bu işlerin hiçbirine gerek kalmayabilir. Boğaz’dan
dönüş geçişinde (yüzen) mayınlardan çok büyük bir korkunuz olamaz, çünkü
akıntı sizinledir. Tabyaların cephanesi kıttır. Bütün bu yazdıklarımız emir
değildir, sadece sizin düşüncenizi öğrenmek ve anlaşmazlıkları ortadan kal-
dırmak için yazılmıştır.”

Bu telgrafa karşılık olarak Amiral de Robeck uzun bir telgraf çekmiş, kararındaki
değişikliğe ilişkin gerekçesini şöyle savunmuştur:78
“Boğaz’ın donanma ile zorlanması planı, tabyaların yalnız gemi topları ile
tahrip edilmesi imkânı üzerine kurulmuş, fakat bu uygulama mümkün ol-
mamıştır. Başarı büyük ölçüde donanmanın İstanbul önlerinde görülmesi-
nin Türkiye’yi egemenliği altında tuttuğu sanılan ve Almanlara bağımlı olan
Türk Ordusu’nun üzerinde yapacağı etkiye bağlıdır. Eğer Türk maneviyatı
sarsılmaz ve İngiliz Donanması geçince Boğaz tekrar kapanırsa savaş gemi-
lerinin hareket yeteneği onlarla birlikte geçebilmiş olan kömür ve cephane
taşıyan taşıt gemilerinin sayısına bakar. Donanma ile birlikte bu yardımcı
gemilerin tahrip edilmemiş tabyaların önünden geçirilmesi konusu henüz
çözülmemiş bir sorundur. Bu durumda ordunun Gelibolu Yarımadası’nı ön-
ceden ele geçirmiş olması esaslı bir iştir. Anadolu kıyısındaki toplara karşı
Rumeli kıyısındaki toplarla üstünlük sağlamak mümkündür. Düşünüldüğü
kadar büyük orduyu karaya çıkarmak için bütün donanmanın yardımı gere-
kir. Bolayır’a asker çıkarmamız herhalde Türkleri yarımadayı boşaltmak zo-
runda bırakmaz. Şurası kesindir ki, dışarıda (Ege Denizi’nde) tam kuvvetini

78 Roger John Keyes, The Naval Memoirs of Admiral of the Fleet Sir Roger Keyes; Scapa Flow to the Dover
Straits, 1916-1918, E.P.Dutton, New York, 1935, s. 185; Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c.III, Kısım II, s.
91.

56
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

elinde bulunduran bir donanma, Marmara’ya girip cephane kıtlığı yaşayan


bir donanmadan daha etkili olur. Yarımada’nın ordu tarafından işgali ve do-
nanmanın bundan sonra geçmesi bize muhakkak başarı sağlar. 15 günlük
bir geciktirme (ordunun hazır olmasını bekleme) Marmara içindeki sefer ve
İstanbul’un ele geçirilmesi için gereken zamanı önemli ölçüde kısaltacak bi-
çimde işi planlamamıza imkân verir.”

Bu sözlerden Amiral de Robeck’in 18 Mart 1915 Muharebesi’nden sonra yeni-


lenebilecek bir deniz harekâtı konusunda ne kadar umutsuz olduğu anlaşılmakta-
dır. Deniz Bakanı Churchill de 27 Mart’ta istemeye istemeye ortak bir harekâta razı
olmak zorunda kalmıştır.79 İngiliz Savaş Konseyi, Çanakkale Boğazı’na yapılacak
harekâtın kara kuvveti kullanılmadan yalnız donanma ile açma teşebbüsündeki stra-
tejik hatasını ve deniz harekâtının ilk başından beri elde hazır bulunan beş tümenlik
bir kara kuvvetinin de yalnız İstanbul’un işgal planına alınması gibi büyük bir sevk
ve idare hatası yaptığını çok geç anlamıştır. Deniz Bakanı Churchill’in bu yenilgiy-
le kırılan İngiliz Donanması’nın prestijini kurtarmak için Çanakkale Boğazı’nı yine
yalnız donanma ile açma teşebbüsünde devam eden ısrarlarına rağmen İngiliz Savaş
Konseyi, General Hamilton’un teklif ve fikirlerine katılarak, geniş çaplı bir çıkarma
operasyonuna (amfibi harekât) karar vermiştir. Böylelikle, asıl muharebeyi kara or-
dusu üzerine almış, donanmaya da yardımcı rol verilmiştir.

Kara Muharebeleri’nin Londra’daki Yansımaları


25 Nisan 1915’te karaya çıkarılan İtilâf Ordusu’nun yardımı ile donanmanın üç
gün içinde Boğaz’ı zorlayarak geçeceği ümit edilirken üç hafta sonunda her birlik
büyük kayba uğramış, geride ihtiyat birlik bulunmamış ve cephane hemen hemen
bitmiştir. Gelibolu’da İtilâf Ordusu, Boğaz yolunu açmakta ve Marmara Denizi’ne
ulaşmakta kesin bir başarısızlığa uğramıştır. İtilâf Ordusu kıyılarda iki noktada an-
cak bir iki kilometre kare yerde güçlükle tutunabilmiştir. Gemi toplarının siperlere
ve makineli tüfeklere karşı bir tesir gösteremediği anlaşıldığından donanmadan da
ordunun ileri hareketinde fazla bir yardım beklenemeyeceği aşikâr olmuştur.80 Bu
esnada her cepheden başarısızlık haberleri gelmeye devam etmiştir. Rus Ordusu, 1
Mayıs’tan beri Alman ve Avusturya Orduları karşısında durmadan yenilip gerilemek-
te iken kuzeyde 8 Mayıs’tan beri yapılan İngiliz-Fransız-Belçika saldırıları kırılmış
ve bu saldırılarda yalnız İngilizler 20.000 asker kaybetmiştir. İtilâf Devletleri açısın-
dan Çanakkale’de bir başarı elde edilmesinin düşünüldüğünden çok daha büyük bir
askerî teşebbüsü gerektireceği kesinleşmiştir. Bu ana kadar uğranılan başarısızlıklara

79 Steel-Hart, Gelibolu, Yenilginin Destanı, s. 21-22.


80 Churchill, The World Crisis, s .238.

57
Figen Atabey

sebep olarak, deniz bombardımanları ile iki aya yakın bir zaman kaybedilmiş olma-
sı ve bu süre içinde Türklerin gerek tahkimat yapmak ve gerek takviye kuvvetleri
sağlamak için zaman kazanmış olmaları gerekçe gösterilmiştir.81 Türklerin 1, 2 ve 3
Mayıs günleri İngiliz siperlerine gece yaptıkları hücum sayesinde kazandıkları yer-
lerin, karşı tarafın donanmanın desteğini alarak gündüzleri yaptıkları hücumlarla
geri alması, fakat buna rağmen gözle görülür bir ilerleme elde edememesi üzerine
General Hamilton, 9 Mayıs 1915 günü Londra’ya gönderdiği bir yazıda, kendisine
takviye birlikler gönderilmez ise harekâttan başarı sağlanamayacağını bildirmiştir.82
Savaş Bakanı Kitchener tarafından 10 Mayıs’ta verilen cevapta 52. Tümenin en kısa
zamanda Çanakkale’ye ulaştırılacağı bildirilmiştir.
Yine 10 Mayıs’ta sancak gemisi Queen Elizabeth zırhlısında; Filo Komutanı Ami-
ral de Robeck, Tuğamiral Wemyss, Tümamiral Thursby ve Kurmay Başkanı Komodor
Keyes’in katıldıkları bir toplantı yapılmış ve burada Komodor Keyes, kara harekâtının
başarısızlığı ve donanmanın da kendi payına düşeni tam olarak yerine getiremediği
düşüncesiyle, denizden hücuma derhal tekrar başlanmasını şiddetle ısrar etmiştir.83
Bu görüş üzerine 10 Mayıs’ta Filo Komutanı Amiral de Robeck, Londra’daki Ami-
rallik Dairesi’ne çektiği telgrafta eğer emir verilirse, Boğaz’ı denizden zorlamak de-
nemesini yenilemek istediğini bildirmiştir. Amiralin bu telgrafı Londra’da Deniz Ba-
kanı Churchill ile Deniz Kurmay Başkanı Lord Fisher arasında bir gerginlik sebebi
olmuştur. Ordu ile donanmanın aktif işbirliğine taraftar olan Deniz Bakanı Churchill,
zırhlıların toplarının Ordu’nun ilerlemesine çok yardımcı olacağını düşünerek, bu
öneriyi çok faydalı bulmuştur. Lord Fisher ise Çanakkale’deki tabyalara karşı böyle
bir hareketin başarısız olacağına inanmış ve bunun 18 Mart denemesinin bir yeni-
lenmesi olacağını ifade etmiştir. Sonuçta, 13 Mayıs’ta Amirallik tarafından Amiral
de Robeck’e gönderilen telgrafta denizden hücum düşüncesine şu gerekçe ile karşı
çıkılmıştır:84
“Çanakkale Boğazı’nı donanma ile yalnız başına geçmek için zorlama zama-
nının geçtiği ve bunun şimdiki koşullarda asla geri gelmeyeceğini düşünüyo-
ruz. Ordu karaya çıkmıştır. Büyük takviye kuvvetleri yolda bulunmaktadır.
Zamanla ve sabırla Kilitbahir Yaylası’nın alınacağına inanıyoruz. Sizin bun-
dan sonraki göreviniz orduyu ilerlerken desteklemek ve daha sonra meydana
gelecek durumları karşılamak için hazır bulunmak olacaktır.”

Bu durumda Amiral de Robeck, Kilitbahir, kara ordusu tarafından ele geçirilin-


ceye kadar Boğazı geçme teşebbüsünden men edilmiştir. Bütün bu görüşmeler sü-

81 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, c. VIII, s. 223.


82 Hamilton, Gelibolu Günlüğü, s. 135.
83 James, Gelibolu Harekâtı, s. 271.
84 Thomazi, Çanakkale Deniz Savaşı, s. 79.

58
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

rerken Alman denizaltılarının Marmara’ya ulaşmakta oldukları ve 13 Mayıs günü


“Muâvenet-i Milliyye” adındaki bir Türk torpido muhribinin Morto Koyu önlerinde
kara ordusunun himayesini sağlamakta olan İngiliz Goliath zırhlısını batırdığı habe-
ri Londra’ya ulaşmıştır. Bunun üzerine Deniz Kurmay Başkanı Amiral Lord Fisher
donanmanın en güçlü gemilerinden biri olan Queen Elizabeth’in derhal Çanakkale
önünden ayrılıp, İngiltere’ye geri dönmesini talep etmiştir. Queen Elizabeth’in geri
çağrılma kararı 13 Mayıs akşamı bildirilince Amiral Fisher’in bu kararına Savaş Ba-
kanı Lord Kitchener’in tepkisi büyük olurken, Deniz Bakanı Churchill ise bu karara
razı olmuştur.85 Ertesi gün 14 Mayıs’ta Savaş Konseyi bütün cephelerdeki vaziyeti ve
bilhassa Gelibolu Yarımadası’ndaki tehditkâr meseleyi, 19 Mart’taki son toplantıdan
beri ilk defa olarak, gözden geçirmek üzere toplanmıştır.
Bu gerginlik ortamında toplanan Savaş Konseyi’nde özelikle Queen Elizabeth’in
Çanakkale’den çekilmesi ve İtilâf Devletleri yanında savaşa girecek olan İtalyanlara
Çanakkale’den gemi gönderilmesi konusunda sert tartışmalar yaşanmıştır. Toplantı-
da ilk olarak Lord Kitchener;
“Eğer Çanakkale Seferi’ne orduyu katmaya razı oldu ise bunu donanmanın
yolu kendi başına açabileceğine kesin olarak güvenildiğinin söylendiği için
yaptığını, halbuki Amiralliğin şimdi bu zorlama işinden vazgeçtiğini, Qu-
een Elizabeth gibi olağanüstü vasıfları bulunan bir savaş gemisinin, şimdi
ordunun Gelibolu Yarımadası’nda büyük bir sefere girişmiş bulunduğu ve
kıyılarda sıkıştırılıp varlığı için savaştığı bir sırada çağrılmasına bir anlam
veremediğini,” belirtmiştir.

Lord Kitchener, gerek askerî açıdan, gerekse de siyasi açıdan Queen Elizabeth’in
geri çekilmesine sıcak bakmamış, böyle bir kararın Yakın Doğu’da Çanakkale teşeb-
büsünün bırakılması ve bundan sonraki birçok çekilmenin işareti olarak algılanacağı
endişesini taşımıştır. İngiliz arşiv belgeleri bize; kara harekâtı girişiminin üzerinden
daha bir ay geçmeden Mayıs ayı ortasında Lord Kitchener’in Çanakkale Seferi’nin
akıbeti ile ilgili çok umutsuz bulunduğunu, icrası mümkün olsa hemen bütün kuvvet-
lerini Çanakkale’den çekme düşüncesinde olduğunu göstermektedir.86
14 Mayıs 1915 tarihli Savaş Konseyi toplantısında Queen Elizabeth zırhlısının
Çanakkale’den çekilmesi konusunda Lord Kitchener ile yaşanan gerginlik ve sonra-
sında Çanakkale’ye gönderilecek yeni gemiler konusunda Deniz Bakanı Churchill ile
Amiral Fisher görüşmüşler ve bu görüşme sonucu anlaşmaya varmışlardır. Ancak
Amiral Fisher, sürekli bir şekilde devam eden gemi ve insan kaybından büyük endi-
şe duyduğunu da açıkça belirtmiştir. Amiral Fisher ertesi gün Amirallik Dairesi’ne

85 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c.III, Kısım II, s. 306.


86 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at May
14,1915)

59
Figen Atabey

gittiğinde Deniz Bakanı Churchill’in listeye iki “E” sınıfı denizaltı ile Çanakkale’de
ağır topların kullanılması hususunda yeni teklifler kaleme aldığını görmüştür. Bu olay
üzerine aynı gün 15 Mayıs 1915’te Amiral Fisher, Deniz Kurmay Başkanlığı göre-
vinden istifa etmiştir.87 İstifa mektubunda gerekçe olarak Çanakkale sorununu ileri
sürmüş ve konuya şöyle açıklık getirmiştir: 88 “Yeniden iyice düşündüm ve teessüfe
değen şu sonuca vardım ki, artık sizinle birlikte çalışmayacağım. Her gün Çanakkale
için ileri sürdüğünüz istekleri kabul etmek gitgide daha güç oluyor …”
Amiral Fisher’in Birinci Deniz Lordluğu görevinden çekilmesi Churchill’in de
Deniz Bakanlığı görevinde kalmasını imkânsız kılmıştır. Bu istifayı birkaç gün sonra
Deniz Bakanı Churchill’in istifası izlemiştir. Deniz Bakanı Churchill 1916 yılında ver-
diği bir demeçte bu konuya şöyle açıklık getirmiştir:89
“13 Mayıs günü bölgedeki Alman denizaltı tehlikesinden dolayı Lord Fisher
ile Kitchener arasında Queen Elizabeth’in geri çekilmesi konusunda anlaş-
mazlık yaşandı. Diğer taraftan Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yapmış olan
Kara Ordusu’na gerekli deniz desteği sağlamakla görevli olduğum üzere, aynı
gün öğleden sonra bölgeye monitör, ilave denizaltı ve ağır silahların sevk edil-
mesine dair birkaç öneri hazırladım. Akşam saatlerinde Amiral Fisher ile ko-
nuyu görüştüm, hemfikir olduğunu söyledi. Gece yarısı önerime birkaç gemi
daha ilave ettim. Bu hususlardan rahatsız olmuş olacak ki (bunları görüşüp
düzeltebilirdik), 15 Mayıs sabahı istifa etti.”

Kamuoyundaki endişe ve hoşnutsuzlukların artması ile 20 Mayıs’ta Başbakan


Asquith başkanlığındaki İngiliz kabinesi tümüyle çekilmiştir. 25 Kasım 1914’te ilk
toplantısını yapan Savaş Konseyi, 14 Mayıs 1915’teki son toplantısından sonra kabi-
nenin değişmesi ile faaliyetlerine son vermiştir.
14 Mayıs 1915 tarihli Savaş Konseyi toplantısında nihai olarak Boğaz’ı yeniden
deniz kuvvetiyle zorlamak fikrinden vazgeçilmiştir. En kısa zamanda ikinci bir top-
lantıya karar verilmiş, ilk adım olarak da görevini başarıyla tamamlamak için ne ka-
dar takviye birliğe ihtiyacı olduğunun yeniden Ian Hamilton’dan sorulması istenmiş-
tir.90 Aynı gün Savaş Konseyi’nin teklifi üzerine Lord Kitchener, General Hamilton’a
harekâtın bir neticeye ulaştırılması için ne kadar kuvvete ihtiyacı olduğunu bildiren
bir telgraf çekmiştir. General Hamilton, 17 Mayıs’ta Lord Kitchener’e verdiği cevapta;
“Çok kuvvetli ve Edirne, Keşan, İstanbul ve Asya’dan gelen birliklerle devamlı takviye

87 Churchill, The World Crisis, c. II, s. 357.


88 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c. III, Kısım III, s. 318.
89 The National Archives, CAB 22/1, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Council Held at May
14,1915)
90 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, c. VIII, s. 223.

60
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

edilmekte olan Türk savunmasını yıkmak için daha fazla kuvvete ihtiyacı olduğunu”,
belirtilmiştir.91
Bu esnada İngiltere’de yeni Hükümetin önem verdiği işlerden birisi, Çanakkale’ye
daha fazla mesai harcamak üzere özel bir komite kurmak olmuştur. Yeni komitede
Deniz Bakanı Churchill’in yerini Arthur Balfour; Birinci Deniz Lordu Fisher’in yerini
ise Henry Jackson almıştır. Haziran ayından itibaren Savaş Konseyi (War Council)’nin
adı “Çanakkale Boğazı Komitesi (Dardanelles Comittee)” olarak değiştirilmiştir. İn-
giliz belgelerinde Konseyin fonksiyonlarında bir değişiklik olmadığı, ancak isminin
Çanakkale ve Doğu Akdeniz sorunlarına daha fazla mesai harcaması amacıyla de-
ğiştirildiği belirtilmektedir. Çanakkale Boğazı Komitesi, 2 Kasım 1915’te üye sayısı
azaltılmış olarak (Deniz Bakanı Arthur Balfour, Savaş Bakanı Lord Kitchener, Dış
İşleri Bakanı Edward Grey, Maliye Bakanı Loyd George) “Savaş Komitesi (War Co-
mittee)” adını almış, 3 Kasım’da ilk toplantısını gerçekleştirmiştir.92 Çanakkale Boğazı
Komitesi’nin 7 Haziran 1915 tarihli ilk toplantısında, Londra’da savaşın insan ve para
bakımından maliyeti büyük endişe uyandırmaya başladığından Lord Kitchener ön-
celikle komite üyelerine savaşın gidişatı ile ilgili olarak açıklamalarda bulunmuştur.
Bu girişimin büyük güçlüklerini ortaya koymuş ve bu işin bitirilmesi için baş-
langıçta düşünüldüğünden çok daha fazla çaba harcamak gerektiğini belirtmiştir. Bu
esnada diğer cephelerde de durum pek parlak gözükmemiştir. Rusya, Polonya’da ezici
bir yenilgiye maruz kalmış, İstanbul Boğazı’na taarruz için ayırdığı kuvvetler başka
yerde kullanılmıştır. Bu durumda Osmanlı Donanması’nın İstanbul-Karadeniz ara-
sında gerçekleştirdiği ikmal nakliyatını taciz için yapacağı bazı müdahaleler dışında
Rusya’dan bir şey beklenemeyeceği belli olmuştur. Fransa, kendisi büyük sıkıntıda
bulunduğundan Gelibolu’daki kuvveti artırmak şöyle dursun, onu devam ettirmekte
bile güçlük çekmiştir. Tamamen İngiltere’nin düşüncesi olan ve birlikte hareket et-
mek önerisini reddetmediği bu harekâtın başlangıcında uğradığı başarısızlıklar onun
yeni fedakârlık yapma cesaretini kırmıştır. Bu durumda Çanakkale Seferi’nin akıbeti
için çözüm yolu aramak ise yine İngiltere’ye kalmıştır.93 Bu durumda üç hareket tarzı
mümkün görülmüştür. Bunlardan ilki geri çekilme yani Çanakkale teşebbüsünden
vazgeçmek ve yarımadanın tahliyesi; ikincisi, büyük miktarda takviye kıtaları gön-
dererek, süratle harekâta bir çözüm bulunması; üçüncü ve son olarak gittikçe ge-
liştirilecek bir taarruz için savaşın sürdürülmesi. Çanakkale harekâtından vazgeç-
mek anlamına gelen birinci hareket tarzı, zayıflığı ve yılgınlığı göstereceğinden bu
düşünceye sıcak bakılmamıştır. İkinci hareket tarzı, Batı Cephesi’nden acilen asker
ve silah çekmeyi gerektirdiğinden başta Lord Kitchener tarafından kabul görme-
miştir. Üçüncü hareket tarzı ise İngiltere’nin prestijine derhal bir darbe vurulmasını

91 Hamilton, Gelibolu Günlüğü, s. 147; Steel- Hart, Gelibolu, Yenilginin Destanı, s. 121.
92 The National Archives, ADM I/116/3491
93 Thomazi, Çanakkale Deniz Savaşı, s. 87.

61
Figen Atabey

önlemesi, Balkanlardan bir müdahaleye açık kapı bırakması ve Türklerin Mısır’da,


Mezopotamya’da veya Kafkasya’da harekâtını sınırlandıracağı düşüncesiyle Çanak-
kale Boğazı Komitesi tarafından uygun görülmüştür.
Harekâtın devamına karar verildiğinden 7 Haziran 1915 tarihli toplantıda deni-
zaltı taarruzlarına karşı daha dayanıklı Amiral Robeck’in emrindekilerden daha etkin
gemi gönderilmesi konusu görüşülmüştür. Buna göre; Çanakkale’ye en kısa sürede
koruyucu zırhlarla korunmuş kruvazörler, mayınlara karşı dayanıklı gemiler, büyük
top taşıyan zırhlı gemiler, değişik ebatlarda toplara sahip monitörler (orta büyüklükte
zırhlılar) ve geniş faaliyet alanına sahip denizaltılar gönderilmesi öngörülmüştür. 94
Çanakkale Boğazı Komitesi’nin 7 Haziran 1915 günü aldığı takviye birlik gönderil-
mesi kararı üzerine, 9 Haziran günü toplanan Bakanlar Kurulu’nda bu öneri görü-
şülmüş, Çanakkale Boğazı Komitesi’nin öncekilere ek olarak Temmuz ayı ortalarında
yapılacak genel bir taarruz için İngiltere Ordusu’ndan üç tümenin (50.000 kişi) gön-
derilmesi hakkındaki kararı onaylanmıştır.95
Bütün bu görüşmelerden sonra Londra’da Çanakkale yanlısı fikirlerin artma-
ya ve kuvvetlenmeye başladığı sırada 12 Haziran 1915 tarihli Çanakkale Boğazı
Komitesi’nin toplantısında İngiliz Savaş Muhabiri Ashmead Barlett, Gelibolu’daki
durum hakkında düşünülenin aksine hiç de umut vermeyen şu memorandumu sun-
muştur:
“Türklerin mayın sahası hâlâ bozulmamış duruyor, Dar Geçit’teki tabyalar
çok zarar görmemiş durumda. Kıyıda gizlenmiş olan torpido bataryalarının
varlığı en tehlikeli olanı. Bunların yanı sıra düşman denizaltıları bu zorluk-
ları daha da güçlendirmekte. Küçük, hafif deniz araçları Türk bataryalarının
ateşini hafifletmede bayağı işe yaradılar. Zaman zaman savaş gemileri bu
amaç için özellikle Asya kıyısında Kumkale ve Yenişehir arasında kullanıl-
makta. Yarımadanın güney kısmını Kilitbahir ve Dar Geçit (Nara)’in Avrupa
tarafına çıkarma yaptık mı, donanma için İstanbul yolunun açılacağı dü-
şüncesi büyük bir hatadır. Çünkü Türkler, iki aydır Boğaz’daki Dar Geçit’ten
Marmara Denizi’nin girişine kadar olan sahanın her iki kıyısına yeni toplar,
mayın alanları ve torpidolar yerleştirerek güçlendirmekte. O hâlde sadece bi-
zim ele geçirdiğimiz bölge Boğaz girişidir. Bu durumda bizim harekâtımız,
Güney Gelibolu ve ANZAK pozisyonlarından yönetilerek bize İstanbul’un
kapısını açacak. ANZAK’ların durumunda büyük bir başarı yok. Türkler,

94 1915 Temmuz ayı itibariyle Birleşik Filo emrinde şu gemiler bulunmuştur: 34 cm.lik topa sahip 4 mo-
nitör, 23 cm.lik topa sahip 6 monitör, 15.cm.lik topa sahip 6 monitör, 4 Edgar sınıfı savaş kruvazörü,
14 muharebe gemisi,12 kruvazör, 40 muhrip ve torpidobot, 9 büyük ve ağır silahlı denizaltı, 7 küçük
boy denizaltı, 8 zırhlı vapur, 104 nakliye gemisi ve çekici, 13 mayın tarama gemisi, 22 deniz uçağı, 4
(sloop) şalupa, 18 hava uçağı, 2 uçak gemisi, 3 balon gemisi, 13 motorgambot (13.250 kişi kapasiteli),
30 motorgambot (60 kişi kapasiteli); The National Archives, CAB 22/2, (Secretary’s Notes of a Mee-
ting of Dardanelles Comittee Held at June 7,1915).
95 Churchill, The World Crisis, c. II, s. 405.

62
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

boyunlarına kadar siperlere girmiş durumda. Donanma tarafından dehşet


surette ateş yapıldığı hâlde genel bir taarruz için ANZAK’lar ilerleyemiyor-
lar. Seddülbahir’e gelince burada Alçıtepe’nin eteğindeki platoyu işgal ettik ve
ilerleyemiyoruz. Bütün çizgilerimiz topçu ateşine maruz. Hücumumuz tek-
rardan başarısız olmuştur. Burada durumumuz oldukça rahatsız. Buna rağ-
men siperlerimiz güçlü ve Yarımada’dan sürülebileceğimizi zannetmiyorum.
Sonuç olarak, önce Yarımada’yı ele geçirmek gerekiyor. Daha sonra mayınlı
sahanın temizlenmesi ve Donanma’ya İstanbul’un yolunu açmak. Başarıya
tek engel denizaltıların varlığıdır. Bu nedenden bazı gemileri kaybetmeye ha-
zır olmalıyız. Donanmanın görevi özellikle Türklerin Marmara’dan yapılan
ikmalini kesmektir.” 96

Bu memorandum üzerine 17 Haziran 1915’te yeniden toplanan Çanakkale Bo-


ğazı Komitesi, Çanakkale’ye daha çok kuvvet gönderme işini ele almıştır. En önemli
konuyu ilk gönderilecek takviye birliklerinin en kısa bir sürede ve her türlü tehlike-
yi göze alarak Çanakkale’ye ulaştırılması teşkil etmiştir. Çanakkale Boğazı Komitesi
ilk kafile ulaştırılıncaya kadar, diğer birliklerin gönderilmesinin ertelenmesi kararıy-
la toplantısını bitirmiştir.97 Çanakkale harekâtını kısa zamanda sonuca ulaştırmaya
karar verildiğinden Savaş Bakanı Lord Kitchener, talep edilen üç tümen yerine beş
tümen göndereceğini bildirmiştir. Takviyeler, 1-31 Temmuz 1915 tarihleri arasında
43 nakliye gemisi 70.000 asker ve çok sayıda donatım olmak üzere İngiliz limanların-
dan hareket etmişlerdir. Fakat bunların tümünün zamanında ulaşması yine mümkün
olmamıştır.98 Takviye birliklerinin de yola çıkmasıyla Gelibolu Yarımadası’nı ele ge-
çirmek için daha kuzeyden yeni bir çıkarma yaparak, cephedeki Türk Kuvvetleri’nin
kuzey kanadına taarruz etmekten başka bir çare kalmamıştır. Bu nedenle İtilâf Kuv-
vetleri, Anafartalar Bölgesi’ne çıkarma yapmaya karar vermişler ve bu kararlarını 6/7
Ağustos 1915 gecesi uygulamışlardır.99

Gelibolu Yarımadası’nın Tahliyesi Öncesi Londra’daki Faaliyetler


1915 Temmuz ayı ortası itibariyle Rusların, Alman-Avusturya Kuvvetleri’nin
taarruzları karşısında yeni ve korkunç bir yenilgiye uğramaları, Londra’da kaygıları

96 The National Archives, CAB 22/2, (Secretary’s Notes of a Meeting of Dardanelles Comittee Held at
June 12,1915)
97 The National Archives, CAB 22/2, (Secretary’s Notes of a Meeting of Dardanelles Comittee Held at
June 17,1915)
98 Temmuz ayı itibariyle Çanakkale’ye yeni İtilâf birliklerinin yola çıktığı haberi üzerine Başkumandan
Enver Paşa’nın emriyle Trakya’daki 2.Ordu Komutanı Vehip Paşa ve iki kolordusunun komutanları,
5.Kolordu Komutanı Albay Fevzi (Çakmak) ve 14. Kolordu Komutanı Alman General Trommer, 8
Temmuz’da Seddülbahr’a gelerek göreve başlamışlardır. Tümenler ise 21 Temmuz’da bölgeye ulaş-
mışlardır, (İbrahim Artuç, 1915 Çanakkale Savaşı, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1992, s. 299.)
99 Tevfik Bıyıklıoğlu, Çanakkale Muharebeleri’ne Dair Konferans, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul,
1950, s. 37.

63
Figen Atabey

daha da artırmış; İngiliz Hükümetini her türlü fedakârlığı göze alarak, Çanakkale
harekâtının bir an önce sonuçlandırılması kararını almaya zorlamıştır.
6 Ağustos’ta Anafartalar (Suvla Körfezi)’ne yapılan çıkarmayı takiben birbiri
ardına başarısızlıkla sonuçlanan muharebelerden sonra 20 Ağustos’ta toplanan Ça-
nakkale Boğazı Komitesi’nde Çanakkale’de zayıflamış olan birliklere 13.000 takviye
ikmal personeli ile 12.000 asker gönderileceği bildirilmiştir.100 30 Ağustos’ta ise Fran-
sız Hükümeti, Ağustos taarruzunun başarısızlığı karşısında telaşa düşmüş, Savaş Ba-
kanı Kitchener’e Boğaz’ın Asya yakasına yeni bir çıkarma yapmak için Çanakkale’ye
dört taze tümen göndereceğini bildirmiştir. Ancak Eylül ayında Balkanlar’da Alman
Kuvvetleri’nin Sırp direnmesini kırarak, Sırbistan’ı işgali ve Bulgaristan’ın Merkezî
Devletler tarafında savaşa katılması üzerine birliklerin gönderilmesi yine ertelenmek
zorunda kalmıştır. 101 1915 Mayıs ayında Deniz Bakanlığı görevinden istifa etmiş
olan Winston Churchill, 6 Ekim 1915 tarihinde kabineye yazmış olduğu bir raporda,
Ağustos ayı muharebelerinin İtilâf Devletleri açısından başarısız oluşunun sebepleri-
ni şöyle değerlendirmiştir:
“6 ile 9 Ağustos arasında Gelibolu’daki Kara Muharebelerinde başarıya
ulaşılamamıştır. Bu başarısızlığın sebebi, zamanında General Hamilton’un
istediği takviye birliklerin gönderilmemesinden kaynaklanmıştır. Nitekim
muharebenin bir ay gecikmesi, en az beş taze Türk Tümeni’nin yarımadaya
ulaşmasına imkân vermiştir. 12 Ağustos’ta General Hamilton bu hücumun
başarısız olduğunu bildirmiş ve birliğini kuvvetlendirmek için ilave yeni kuv-
vetler, birlikler talep etmiştir. Şu an 6 Ekim’deyiz. Hâlâ yeni birlikler gönde-
rilmemiştir.” 102

İşte tam bu sırada Bulgar Ordusu’nun savaş hazırlıklarına geçmesi dolayısıyla


Yunanistan, İtilâf Kuvvetleri’nden Selanik’e kuvvet çıkarmalarını talep etmiştir.103
Fransa, Sırplara yardım kararı aldığından Çanakkale’den bir tümenini Selanik’e çı-
karmayı teklif etmiştir. Fransa’nın bu teklifini birçok cephelerde asker bulunduran
İngiliz Genelkurmayı önce kabul etmemiştir. Daha sonra yeni Selanik Cephesi için
Çanakkale’den kuvvet çekmek gerektiğinden ilk olarak Fransız, daha sonra ise iki İn-
giliz tümeninin gönderilmesi öngörülmüştür. Bu kapsamda Çanakkale’den çekilen
ilk Fransız tümeni, 5 Ekim’de Selanik’e hareket etmiştir.104 Selanik’te yeni bir cep-

100 The National Archives, CAB 22/2, (Secretary’s Notes of a Meeting of Dardanelles Comittee Held at
August 20,1915)
101 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c. III, s. 377; Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), Alkım
Yayınevi, Ankara, 2005, s. 119.
102 The National Archives, CAB /34/185/9 (6 Ekim 1915 tarihli W.S.Churchill’in raporu)
103 Hamilton, Gelibolu Günlüğü, s. 267.
104 Kadri Perk, “Çanakkale Savaşları Tarihi”, Askerî Mecmua, 1 Mart 1940, S. 56, Çanakkale Özel Sayısı
Eki, s. 140.

64
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

henin açılmasından sonra her iki cepheyi birden beslemenin mümkün olmayacağı
anlaşılmıştır. Artık İngiltere’nin ne kuvvet göndermeye takati, ne de Çanakkale ile
fazla uğraşmaya ve Batı Cephesi’nin aleyhine kuvvet sarf etmeye tahammülü olma-
dığından Çanakkale’de büyük bir harekât gerçekleştirme ihtimali kalmamıştır. Yine
Bulgaristan’ın İttifak Devletleri tarafında savaşa girmesiyle Berlin-İstanbul yolu açıl-
dığından 1915 Ekim ayında Çanakkale Cephesi’ne bol cephane veya askerî birlik sevk
etmek imkânı da belirmiştir.105 Aynı zamanda Varna, Alman denizaltıları için deniz
üssü olmuş, bu gemiler, limandan Sivastopol’a ve Romanya sahillerine akınlar düzen-
lemişlerdir.106 Bütün bu gelişmelerden dolayı Ekim ayı süresince Londra’da Selanik ve
Çanakkale arasında büyük bir kararsızlık yaşanmıştır. Gelibolu’da bir zafer kazanıl-
ması ümidinin hâlâ olduğu ve o zamana kadar bu bölgeye çok fedakârlık yapıldığı dü-
şüncesiyle bunun sonuçlarından hemen vazgeçmek istenmemiştir. Ancak Londra’da
giderek zorlaşan ve artan baskılar sebebiyle İngiliz Hükûmet yetkilileri Ekim ayı iti-
bariyle Gelibolu Yarımadası’nın boşaltılması fikrini tartışmaya başlamışlardır.
Bu doğrultuda 9 Ekim 1915 tarihli Çanakkale Boğazı Komitesi’nin toplantısında
Gelibolu Yarımadası’na kuvvet göndermenin imkânsızlığı, kıtaların bitkin bir hâle
gelmesi, yaklaşmakta olan kış mevsiminin tehlikeleri, Alman toplarının ve malzeme-
sinin yakında Çanakkale’ye yetişeceği hakkındaki raporlar dolayısıyla askerî açıdan
en doğru yol olarak yarımadanın bir an önce tahliye edilmesi görüşü hâkim olmuştur.
Bu düşünceler ışığında 11 Ekim 1915 günü Lord Kitchener, Hamilton’a bir telgraf
çekmiş ve “Cephenin boşaltılması hâlinde bir tahliye yapılırsa ne kadar zayiât veri-
lebileceğini,” sormuştur. O da cevabında “Kuvvetlerin yarısının feda edilebileceğini”,
bildirmiştir.107 Hamilton’un yarımadanın boşaltılması yanlısı olmamasına rağmen, bu
cevabı görevinden alınmasına sebep olmuştur. General Hamilton, 12 Ekim tarihi iti-
bariyle Lord Kitchener’den mevzileri tahliye etmesini isteyen bir telgraf almış ve böy-
lece Gelibolu Yarımadası’nda ileri harekâta girişme ümidi tamamen kaybolmuştur.
Bu telgrafı, Lord Kitchener’in 16 Ekim’de General Hamilton’un görevden alındığına
dair bir telgrafı izlemiştir.108 Bu telgrafla Çanakkale Cephesi’nde komuta kademesin-
de bir değişiklik yapılmış, General Hamilton’un yerine daha geniş yetkilerle General
Charles Monro, Akdeniz Seferi Kuvvetler Komutanlığı’na atanmıştır. 17 Ekim 1915’te
General Hamilton komutanlığı vekâleten General Birdwood’a devrederek, cepheden
ayrılmıştır. Yeni Sefer Kuvveti Komutanı General Monro ise 28 Ekim’de görevine baş-
lamıştır. Selanik ve Çanakkale Cepheleri Komutanlığı’na getirilen General Monro,
karargâhını her iki harekât alanına eşit uzaklıkta bulunan İmroz’a nakletmiştir.109

105 Liman von Sanders, Türkiye’de 5 Yıl, (çev. M.Şevki Yazman), İstanbul, 1968, s. 125.
106 Abdurrahman Şeref, Denizaltı Gemisi Notları, Deniz Matbaası, İstanbul, 1932, s. 41.
107 Steel-Hart, Gelibolu, Yenilginin Destanı, s. 266.
108 Hamilton, Gelibolu Günlüğü, s. 274.
109 A. Goutard, “Denizaşırı Seferler ve Çıkarmalar-Çanakkale Seferi”, (çev. Ahmet Onur), Askerî Tarih
Bülteni, S. 9, (Şubat 1980), s.76

65
Figen Atabey

İtilâf Devletleri Tarafından Gelibolu Yarımadası’nın Tahliyesi


Ağustos ayını müteakip siper savaşına dönen Çanakkale Kara Muharebeleri,
Müttefik Ordu Komutanı General Hamilton’un yerine General Monro’nun getiril-
mesiyle sona yaklaşmıştır. Durum böyle iken 2 Kasım 1915’te adı “Savaş Komitesi”ne
çevrilmiş olan Çanakkale Boğazı Komitesi’nin 3 Kasım 1915’teki ilk toplantısına Lord
Kitchener bizzat katılmıştır. Komite, Gelibolu’nun tahliyesi gibi dünyadaki yankı-
ları çok büyük olacak böyle önemli bir karara varmada tereddütler geçirdiğinden,
Kitchener’i cepheye göndermenin ve onun görüşleri dahilinde bir karar vermenin
fikrinde birleşmiştir.110 Gelibolu’nun tahliyesi ile ilgili kesin kararın verilmesinden
önce durumun yerinde görülmesi gerektiğinden 9 Kasım’da Savaş Bakanı Lord Kitc-
hener, Çanakkale’deki durumu yerinde incelemek üzere Mondros’a kadar gelmiştir.
Burada General Monro ve General Birdwood ile görüşmüştür. 13 Kasım’da Savaş Ba-
kanı Lord Kitchener, Gelibolu Yarımadası’nı teftiş etmiş, gördükleri ve işittikleri onda
artık bu işte başarı ümidi kalmadığı inancını doğurmuştur. Kitchener, Mondros’tan
Selanik’e gitmiş ve Komodor Keyes ile görüşüp ona şu sözleri sarf etmiştir: “İşte o
yeri, Çanakkale Cephesi’ni gördüm, orasını hiçbir zaman geçemeyeceksiniz”. 111 Bu
düşünce doğrultusunda artık İtilâf Kuvvetleri’nin Gelibolu Yarımadası’nı boşaltma
kararı kesinleşmiştir.
Böyle bir kararın alınmasında İstanbul-Berlin yolu açılmak üzere iken ve özellikle
o yol açıldıktan sonra İngilizler için Çanakkale’de zafer beklemenin imkânsız olduğu
görüşü etkin olmuştur. Gelibolu Yarımadası’ndaki durum İngiliz Kabinesi’ni günlerce
meşgul etmiştir. Kendilerinin en büyük gücünün Türk Ordusu’ndaki top ve cephane
kıtlığı olduğunu, bu kıtlık giderildikten sonra elbette İngilizlerin denize dökülecekle-
rini idrak etmişlerdir.112 Nihayet 22 Kasım’da Lord Kitchener, Hükûmet’e kesin olarak
Suvla ve ANZAK’ın tahliyesi ve Seddülbahir’ın ne olura olsun şimdilik muhafaza-
sının zorunlu olduğunu bildirmiştir.113 Aynı gün Londra’daki Savaş Bakanlığı aynı
tarzda bir muhtıra hazırlayarak Savaş Komitesi’ne sunmuştur.114 Seddülbahir’ın tah-
liye edilmeme kararı İngiliz kayıtlarına göre daha çok İtilâf Kuvvetleri’nin Avrupa ve
Asya’da büyük prestij kaybına uğrayacakları korkusundan kaynaklanmıştır.115 2 Ara-
lık 1915’te Lord Kitchener, Amiral de Robeck’e Gelibolu Yarımadası’nın boşaltılması
ile ilgili görüş sormuştur. Amiral; “Böyle bir kararın sonuçlarının donanma açısından
çok üzücü olacağını, çünkü bu durumda Boğaz’ın bir nevi Almanlara hediye edilmiş
olacağını ve Almanların burada denizaltı ve kruvazörleri için üs tesis edeceklerini”

110 The National Archives, CAB 22/3, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Comittee Held at Novem-
ber 3, 1915)
111 Roger John Keyes; The Naval Memoirs of Admiral of the Fleet Sir Roger Keyes:Scapa Flow to the Dover
Straits, 1916-1918, E.P.Dutton Keyes, Newyork, 1935, s. 310.
112 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c. II, Kısım III, s. 384.
113 James, Gelibolu Harekâtı, s. 482.
114 Aspinall- Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, c. II, s. 473.
115 The National Archives, ADM I/137/3086

66
İngiliz Savaş Konseyi’nin Çanakkale Stratejisi

belirterek, Seddülbahir Bölgesi’ni elde tutmanın denizcilik bakımından büyük önemi


olduğunu vurgulamıştır.116 6 Aralık 1915’te kabine üyeleri, tekrar bir araya gelerek
durumu görüşmüşlerdir. 8 Aralık’ta İngiliz Hükümeti, Suvla ve ANZAK bölgeleri-
nin hemen tahliyesine; fakat kısmen denizcilik bakımından ve kısmen de seferin tüm
olarak sona erdiği yolundaki düşünceleri gizlemek maksadıyla Seddülbahir’ın kısa bir
süre daha elde tutulmasına karar vermiştir.117 Yine tahliye edilecek kuvvetlerin bü-
yük kısmının Selanik Cephesi’ne kaydırılması öngörülmüştür. Bu karar, Mondros’ta
bulunan General Monro’ya telgrafla bildirilmiştir. Seddülbahir Cephesi’ndeki İtilâf
Kuvvetleri’nin bir süre daha burada tutulması kararlaştırılmışken, kış şartlarının
çetinliği ve artan Türk tazyiki dolayısıyla 23 Aralık’ta toplanan Savaş Komitesi, de-
nizcilerin bu bölgenin elde tutulmasına taraftar olmasına rağmen bölgeyi boşaltma
kararı almıştır.118 Bahse konu toplantıda Çanakkale’den tamamen çekilmenin İtilâf
Devletleri açısından doğuracağı sonuçlar tartışılmıştır. Bu etkiler arasında özellikle
Rusya’nın İtilâf Devletleri’ne olan güveninin sarsılacağı, tamamen çekilmenin Türkle-
rin 50.000 üzerindeki kuvvetlerinin başka yerlerde kullanılmalarına olanak verileceği
gibi hususlar bulunmuştur. Yine yarımadadan çekilmenin Balkanlarda ve İslam Dün-
yası üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler de göz önüne alınmıştır.
Sonuçta İtilâf Devletleri, büyük bir gizlilik içerisinde Seddülbahir bölgesinde
şiddetli taarruzlar ve bombardımanlar yaparak, 8-20 Aralık 1915 tarihleri arasında
Anafartalar ve Arıburnu bölgelerini tahliye etmişlerdir. 8-9 Ocak 1916 tarihlerinde
ise Seddülbahir bölgesi tamamen tahliye edilmiştir.119

Sonuç
Çalışmamızda Deniz Bakanı Winston Churchill’in Çanakkale harekâtının baş
planlayıcısı olduğu bir kere daha belgelerle doğrulanmıştır. İngiliz belgeleri bize
harekâtın planlayıcısı Churchill’in, başından beri deniz harekâtına karşı aşırı ısrarcı
bir davranış içinde bulunduğundan Savaş Konseyi’ne konunun uzmanlarının görüş-
lerini tam olarak yansıtmadığını, Savaş Konseyi’nin de etraflıca incelemeden Türk-
lerin savunma gücünü önemsememe gibi büyük bir hata yaptığını göstermektedir.
Savaş Konseyi’nin mesaisinin çoğunu harekâtın siyasi getirilerine yoğunlaşmakla ge-
çirdiği, deniz ve kara harekâtının plan ve detayına çok az önem gösterdiği tespit edil-
miştir. 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı’na denizden taarruz planının başa-
rısızlıkla sonuçlanması üzerine Savaş Konseyi’nin toplanarak yeni politikaları olan

116 The National Archives, ADM I/116/3491


117 The National Archives, CAB 22/3, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Comittee Held at Decem-
ber 7,1915)
118 The National Archives, CAB 22/3, (Secretary’s Notes of a Meeting of War Comittee Held at Decem-
ber 23,1915), Gelibolu Yarımadası’nın Tahliyesi, (General Monro’nun Raporu’nun Tercümesi), (çev.
Rahmi), İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1916, s. 16.
119 BOA, DH.KMS, 36/18

67
Figen Atabey

kara harekâtı hakkında detaylıca görüşmesi gerekmiştir, ancak bu da yapılmamıştır.


İngiliz belgelerinden Savaş Konseyi’nin 19 Mart ile 14 Mayıs 1915 tarihleri arasında
bir kez bile toplanmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda kara harekâtının başlatılması
kararının Savaş Konseyi tarafından değil, General Hamilton ile Amiral de Robeck
tarafından alındığını söyleyebiliriz. Yine bölgeden ulaşan gizli raporlar, harekât sı-
rasında kullanılan haritalar, yapılan keşif uçuşları ve mayın tarama gemilerinin faa-
liyetlerinin genelde yetersiz kaldığı çalışmamızda müşahede edilmiştir. Ayrıca, kötü
hava şartları ve Boğaz’ın güçlü akıntılarının çalışmaları engellediği ve bu nedenle de
planın başarıyla uygulanamadığı gözlemlenmiştir.120 Müttefik liderlerin de bu gerçe-
ğin farkında oldukları anlaşılmıştır. Nitekim Deniz Bakanı Churchill, savaştan sonra
verdiği bir demeçte ne deniz ne de kara harekâtı tertiplenirken ayrıntılı bir biçimde
hazırlanmış harekât planlarının olmadığından bahsetmiştir. Dönemin Savaş Bakanı
Lord Kitchener’in savaştan sonra vermiş olduğu bir demeçte sarf etmiş olduğu şu
sözler de bu bilgileri doğrular niteliktedir; 121
“Gelibolu Yarımadası’ndaki Türk gücünü küçümsemeyip, Kilitbahir platosu-
nun savunmasının düşündüğümüzden çok daha kuvvetli olduğunu varsay-
saydık 29. Tümen gelmeden harekâta başlamazdık. Çanakkale’ye taarruzda
savaş yönetimi kusurlu gözükmektedir. Ordu karaya çıkmaya hazır olmadan
Donanmayı kullanmak zamansızdı ve akıllıca değildi. Müşterek bir deniz ve
kara taarruzu harekâtın süresini kısaltabilirdi. Tabyalara taarruzun başla-
dığı yılın o döneminde sis ve fırtınanın hüküm süreceği biliniyordu. Çanakka-
le Boğazı’nın mayınla döşenmiş olduğu da biliniyordu. Donanma Boğazı zor-
ladığı zaman Ordu da karaya çıkmış olsaydı, Türklerin ilave siper kazmak
ve yeni engeller tesis etmek yerine İtilâf Ordusu’na direnmekle uğraşmaları
sağlanabilirdi.”

İngiliz ve Fransız Donanması 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazı’nda

120 Figen Atabey, Çanakkale Muharebelerinin Deniz Cephesi, TTK Basımevi, Ankara, 2014, s. 280.
121 ADM I/116/3491

68
Çanakkale’ye Denizden İlk Bombardımanlar ve
Başkent İstanbul

Mustafa SELÇUK*

T arih boyunca medeniyetlerin beşiği olan İstanbul, kuruluşundan bugüne birçok


tehlike ile karşı karşıya kalmıştır; yangın, deprem, salgın hastalıkları gibi afet-
ler yanında savaşlar ve kuşatmalar yüzünden şehir, kültürel ve mimari yapısından
çok şey kaybetmiştir. 1877–1878 Osmanlı- Rus harbinde, Rusların Yeşilköy’e kadar
gelmesi, daha sonra Balkan Savaşları’nda Bulgarların Çatalca’ya kadar ilerlemesi1 İs-
tanbul halkına ve Osmanlı Hükümeti’ne zor anlar yaşatmıştır.2 Balkan Devletleri’nin
kendi aralarında tekrar savaşa başlamasıyla İstanbul, işgal tehlikesinden kurtulmuş-
tur. İstanbul için asıl büyük tehlike ise Çanakkale Savaşları sırasında meydana gel-
miştir. Osmanlı Devleti, daha I. Dünya Savaşı’na girmeden önce İngilizler, Çanakkale
Boğazı ile yakından ilgileniyorlardı. Çanakkale Boğazı’nın donanmayla zorlanarak
geçilmesi düşüncesi I. Dünya Savaşı sırasında aceleyle düşünülüp uygulanmış basit
bir plan değildir. 1906, 1907 ve 1911’de böyle bir hareketin risklerini ve başarı şansını
tartışan ayrıntılı İngiliz raporları vardır.3 I. Dünya Savaşı başlamadan önce İngiliz
Savaş Bakanı Lord Kitchener ve Deniz Kuvvetleri Bakanı W. Churchill arasında bo-
ğazlar üzerinde bir cephe açmak konusunda tafsilatlı fikir alışverişi gerçekleşmiştir.4
Balkan Savaşları’ndan perişan bir vaziyette çıkan Türk Ordusu’nun5 mukavemet
gösteremeyeceğini, Boğazlardan kolayca geçerek donanmanın Osmanlı Devleti’ni ilk
hamlede saf dışı bırakacağını düşünen W. Churchill, İstanbul’u kolayca alacağını dü-

* Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.


1 Bulgarların Marmara sahillerine kadar ulaşıp yerli halktan erzak, saman ve ot temin etmesi ile ilgili
Dâhiliye Siyasi kataloğunda ciddi evrak mevcuttur, ayrıntılı bilgi için bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşi-
vi (BOA), Dâhiliye Siyasi (DH. SYS.) 112-19/34-1, DH. SYS. 112-19/34-2.
2 İstanbul’da yaşananlar için bkz. Wilhelm Feldman, İstanbul’da Savaş Günleri, Selis Kitaplar, İstanbul
2004, s. 63.
3 Mete Tunçoku, Çanakkale 1915 Buzdağının Altı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2002, s. 106.
4 Ian Hamilton, Gelibolu Hatıraları 1915, Örgün Yayınları, İstanbul 2005, s. 9-28.
5 Balkan Savaşlarında Türk ordusunun performansı için bakınız: Edward J. Erickson, Defeat in Detail,
The Ottoman Army in the Balkans, 1912-1913, Praeger publishing, Westport 2003.

69
Mustafa Selçuk

şünmüştür.6 Çanakkale’de yeni bir cephe açma fikrinin en büyük savunucusu olan W.
Churchill’in görüşleri şu şekilde özetlenebilir; “Osmanlı Devleti güçsüzdür. İstanbul
son yıllarda siyasal ayaklanmalara sahne olmuştur. Jön Türkler denetimi ellerinde tu-
tuyor gibi görünseler de donanmanın Sarayburnu’nda gözükmesiyle her şey değişe-
bilir. Osmanlı’nın sadece iki tane cephane fabrikası vardır. Her ikisi de kıyıdadır, de-
nizden yapılacak atışlarla fabrikalar, Harbiye Nezareti ve Galata Köprüsü vurulabilir,
İstanbul, Osmanlı Devleti’nin tüm iktisadi, siyasi ve askeri faaliyetlerin merkezidir.
İstanbul’un düşüşü bir anlamda Osmanlı Devleti’nin yıkılışı demektir.”7 Rusya’nın da
böyle bir cephe açılması hususunda talepleri olduğu bilinmektedir.8
İtilaf devletlerinin niyetlerini Osmanlı Devleti’nin Roma Ateşemiliteri, şu şekilde
özetlemiştir:
“… İngilizler, Çanakkale’yi zabt ve İstanbul’u işgal ile bizi sulha mecbur etmek
veya bu olmazsa bile uzun müddet harp edemeyecek bir hale getirebilmek
ümidindedirler, onlar Boğazlara karşı olan harekâtıyla Mısır taarruzunu
da akîm bırakabileceklerini zannediyorlar, diğer yandan Rusya’da yorgun-
luk âsârı ve ahâlide harbin aleyhine bir cereyan uyandığından Boğazlar
Meselesi’ni meydana çıkarmak ile Ruslara senelerden beri intizar eyledikleri
âmâl-i milliyelerinin bu harp neticesinde kuvveden fiile çıkacağı hissini verip
harbi onlarca popüler kılma düşünülmüştür.”9

Gerek Çanakkale Savaşları devam ederken, gerekse savaş bittikten sonra gö-
rüşlerini açıklayan devlet adamlarının beyanlarından ve İstanbul için alınan tedbir-
lerden anlıyoruz ki; insan gücü ve harp teknikleri açısından farklı bir yeri olan Ça-
nakkale Savaşları’nın temel amacı Osmanlı Devleti’nin kalbi olan başkent İstanbul’a
ulaşmak ve Osmanlı Devletini savaş dışı bırakıp barışa zorlamaktır.10 İtilâf Devletleri,
19. yüzyıldan beri ortaya attıkları Şark Meselesini kendi sömürgecilik planları doğ-
rultusunda çözüme kavuşturmayı düşünmüşlerdir.11 Avrupalı devletlerin düşünce-
lerini Napolyon, “Büyük soru temel olarak değişmez İstanbul’a kim hâkim olacaktır”
sözleriyle özetlemektedir.12

6 Figen Atabey, Çanakkale Muharebelerinin Deniz Cephesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
2014, s. 36-52.
7 Zekeriya Kurşun, “Çanakkale Muharebeleri”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. VIII, İs-
tanbul 1993, s. 206; Alan Moorhead, Gelibolu, (çev. A. C. Akkoyunlu), 5. Baskı, Doğan Kitapçılık,
İstanbul 2004, s. 34.
8 Aspinall Oğlander, Büyük Harbin Tarihi, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, c. 1, Askeri matbaa,
İstanbul 1939, s. 53.
9 Başkumandanlık Vekâletine gönderilen 14 Nisan 1915 tarihli tahrirat için bkz; BOA, DH. EUM VRK.
25/8.
10 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, c.1, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1994, s. 113.
11 Ö. Osman Umar, “Çanakkale Savaşı’nın Önemi ve Sonuçları”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,
S.15, İstanbul 1998, s. 2.
12 Ellis A., Bartlett, Çanakkale Gerçeği, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005, s. 21.

70
Çanakkale’ye Denizden İlk Bombardımanlar ve Başkent İstanbul

İngilizler ve Fransızların Çanakkale Seferi için hazırlıklara başlamaları Osmanlı


tarafından dikkatle takip edilmişti. Düşman donanmasının bütün hazırlıklarını ya-
pıp boğazın girişine doğru yaklaşması ve Ocak-Şubat-Mart aylarında harekâtın ke-
sin yapılacağına dair bilgilerin genel karargâha ulaşması, Osmanlı yöneticilerini cid-
di endişelendirmiştir. Çünkü Çanakkale Cephesi,13 genel merkeze oldukça yakın ve
düşman donanmasının nihai amacı, Marmara’ya girip İstanbul’u kontrol altına almak
olduğundan başkentteki savaş hazırlıkları hızlandırılmış ve seferberlik ile beraber sı-
kıyönetim de sertleştirilmiştir.

İstanbul Halkı’nın Yaşadığı Tedirginlik


İstanbul halkı ise savaşın ağır şartlarıyla mücadele etmeye başlamış, Çanakkale
ve İstanbul Boğazlarının kapalı olmasından dolayı İstanbul’un her çeşit ihtiyacının
karşılanması zorlaştığı için kıtlık ve açlık başlamıştı.14 Halk bir yandan kıtlıkla müca-
dele ederken diğer yandan da düşman donanmasının Marmara’ya girmesinin endi-
şesini taşıyordu. Yetkili makamlarca halka bilgi verilmese de İstanbul halkı gelişme-
lerden tehlikenin şiddetini sezebilmiştir.15 Gün geçtikçe artan askeri hareketlenme;
İstanbul’u korumakla görevli II. Orduya bağlı V. Kolordu kumandanı Fevzi Paşa’nın
Beykoz, Göztepe, Fenerbahçe-Caddebostan gibi sahil merkezlerinde aldığı tertibat-
lardan, yaptığı teftişlerden ve mevzilenmelerden İstanbul’un savunulması adına cid-
di bir hareketlenme olduğu anlaşılmaktadır.16 Yine I. Ordu Kumandanı Liman von
Sanders’in, düşman filosunun boğazı zorlayarak geçme ihtimaline karşı Ayastefanos
– Sarayburnu arası sahil şeridi ile Asya yakası kıyılarına ve Adalara birçok bataryalar
yerleştirmesi gibi tedbirleri17 ve Boğaz içindeki Osmanlı Donanması’nın faaliyetini
halkın fark etmemesi mümkün değildi. Yine İstanbul’da ve adalarda başlayan tahliye-
den dolayı halkın tedirginliği artmıştır.18 Ayrıca Beyoğlu tarafında yoğun olarak ya-
şayan Gayrimüslimlerin tahrik edici davranışları halkı huzursuz ediyordu.19 İstanbul

13 Çanakkale Savaşları için bakınız: Lokman Erdemir, Çanakkale Savaşı, Siyasi, Askeri ve Sosyal Yön-
leri, Gökkubbe Yayınları, İstanbul 2009; Edward J. Erickson, “Gallipoli”, History in Dispute: The First
World War, (ed. D. Showalter), Detroit, 2002; 2010 yılına kadar yapılan çalışmaları bir arada görmek
için şu bibliyografyaya bakılabilir: A. Koyuncu-Ö. Keskin- C. S. Sönmez, Çanakkale Savaşları Bibli-
yografyası, ATAM Yayınları, Ankara 2010.
14 E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. IX, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1996, s. 437.
15 İstanbul’da yaşanan tedirginliği en iyi anlatan Avusturya-Macaristan askeri ateşesi General Joseph
Pomiankowski’dir. Bakınız: Joseph Pomiankowski, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşü, 1914-1918, I.
Dünya Savaşı, (çev. Kemal Turan), Kayıhan Yayınları, İstanbul 1997, s. 104.
16 Bu gelişmeleri gün gün izlemek için bkz. Nilüfer Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, c. 1,
Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002, s. 299-328.
17 Liman V. Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, (çev. M. Ş. Yazman), Burçak Yayınları, İstanbul 1968, s. 66.
18 Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, c. 1, Nehir Yayınları, İstanbul 1992, s. 239.
19 İngilizler İstanbul’a girdiklerinde kullanmak üzere para bile hazırlayıp Rumlara vermişlerdir. Ayrıntılı
bilgi için bkz. BOA, HR. MA., 1140/88’den naklen: Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I,
Ankara, 2005, s. 255-256.

71
Mustafa Selçuk

halkının panik içinde olduğuna dair dış temsilciliklerden Hariciye Nezaretine gönde-
rilen uyarı yazıları mevcuttur. Bu bilgiler şu şekildedir:
Roma Sefiri Nabi Bey’in 4 Ocak 1915 tarihli telgrafında payitahtın Bursa’ya taşın-
ması konusunun Dersaadet’te büyük bir korkuya sebep olacağı ve Mısır Harekâtı’ndan
vazgeçme fikrinin Roma basınında yer aldığı ve bunların sefaret tarafından tekzip
edildiği bildirilmiştir.20 Mart ayı içerisinde Lozan’dan Cevdet Bey; “Ecnebi gazete-
lerde İstanbul’da bir panikten bahsediyorlar” demiştir.21 Çanakkale Savaşları devam
ederken İstanbul’da bulunan devlet adamları ve o günleri yaşayan insanlar anılarında
İstanbul’daki durumu yansıtacak çok kısıtlı bilgiler vermişlerdir.22 Bunun yanında ta-
rafsız devletlerin İstanbul’da görevlerini devam ettiren büyükelçileri ise daha ayrıntı-
lı bilgiler vermişlerdir.23 Özellikle Amerikan Büyükelçisi Henry Morgenthau, zaman
zaman objektiflikten uzaklaşsa da anılarında ayrıntılı bilgi vermiştir.24
Meclis-i Mebusân başkanı Halil Bey 1 Mart 1915 tarihli kapanış konuşmasında,
düşman donanmasının boğazları geçme ihtimali olmadığını geçse bile ordunun her
türlü tedbiri aldığını belirtmiştir.25 Savaş başlamadan önce Çanakkale istihkâmlarını
teftiş eden Enver Paşa, Almanya’da yayınlanan bir gazeteye verdiği röportajda, bo-
ğazın geçilemeyeceğini, boğazı müdafaaya memur askerlerin “hayatlarını topları
başında feda etmeye hazır bulunan ve bu an-ı mesûdun hulûlüne şiddetle intizar
etmekte” olduklarını belirtmiştir.26 Enver Paşa, Gelibolu Yarımadası’nın tamamen bo-
şaltılmasından sonra Meclis-i Mebusân ve Meclis-i Ayan’da yaptığı konuşmalarda o
günlere atıfta bulunarak şöyle diyordu. “Ordu hemen herhalde birçok noksan malze-
mesiyle beraber düşmanımızın savletine karşı koyacağına ümitvar idim, hamdolsun
o ümidimizde aldanmamış olduğumuzu ahval ispat etti” diyerek müttefik filonun
boğazdan geçmesine imkân olmadığını hem savaş devam ederken hem de zaferle
sonuçlandığında belirtmiştir.27

20 BOA, DH, EUM, 5.şb. 7/57.


21 BOA, DH. EUM. KLH. 5/24.
22 Örnek olarak dönemin Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, anılarında bu konuya hiç değinmemiştir. Bkz. Ta-
lat Paşa’nın Anıları, (Haz. A. Kabacalı), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2000.
23 Amerikan elçisi ve yardımcısının anıları için bkz, Henry Morgenthau, Ambassador Morgenthau’s
Story, New York 1918, Lewis Eintein, Inside Constantinople, A Diplomatist’s Diary During the Dar-
danelles Expedition,April- September,1915, Londra 1917, Hollanda Elçisinin hazırladığı raporlar için
bkz, Erik J. Zürcher, Savaş Devrim ve Uluslaşma, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2004.
s. 27-44.
24 Yusuf Hikmet Bayur, Amerikan elçisinin Türk düşmanı olduğunu belirtmiştir. Bayur, Türk İnkılabı
Tarihi, c. III, 2. Kısım, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 72. Erik J. Zürcher, Savaş Devrim ve Uluslaş-
ma, s. 30.
25 Y. Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c. III, II. Kısım, s. 74.
26 Enver Paşa’nın Frankfurter Zeitung gazetesi muhabirine verdiği röportajın özeti için bkz. İkdam, Nr:
6482 (22 Şubat 1330) 7 Mart 1915.
27 Meclis-i Âyan Zabıt Ceridesi (MAZC.), c. 1, Devre: 3, İçtima Senesi 2, 28 Kanun-u Evvel 1331 (10
Ocak 1916), TBMM basımevi Ankara 1990, s. 300-304 aynı gündeki Meclis-i Mebusan görüşmesinin
metni için bkz. İkdam Nr: 6893, 11 Kanun-i Sani 1916.

72
Çanakkale’ye Denizden İlk Bombardımanlar ve Başkent İstanbul

Savaşın şiddetlendiği günlerde Çanakkale Cephesi’nden resmi bir haber gel-


meyince söylentiler başlamıştır. İnsanlar Sarayburnu’ndan her an düşman donan-
masını beklemeye başlamışlardır.28 Şehirde endişenin artması üzerine Başkuman-
danlık Vekâleti, Çanakkale’ye yapılan ilk bombardımandan sonra polis müdürüne;
“Çanakkale’nin harici istikâmâtını tekrar bombardımanına başlanmıştır. Hâlihazır
vaziyette hiçbir tehlike yoktur. Enver Paşa hazretleri yarın sabahtan itibaren İstan-
bul’dadır.” diye rapor vermiştir.29
Yabancılar “İstanbul’da tam bir ümitsizlik havasından ve Boğaz’da beklenen mi-
safirden” bahsederken30 Osmanlı yöneticileri ise kamuoyuna bir şey sızdırmayıp hep
sükûnet telkin etmiştir. Tehlikenin büyük bir kısmının bittiği Nisan ayında, Dâhiliye
Nazırı Talat Paşa, bir Bulgar gazetesine şöyle röportaj vermiştir. “Memleketin her ta-
rafında sükûnet hükümfermadır. İstanbul hayatı evvelki gibi hal-i tabiiyesinde cere-
yan ediyor. İstanbul bugün Avrupa’nın en sakin şehridir, vaziyet-i askeriyemiz fevka-
lade iyidir.”31 Talat Bey’in açıklamalarından “durumu kontrol altına almak” çabası
olduğunu anlıyoruz.
Çanakkale Savaşı devam ettiği süre içerisinde İstanbul’u olumsuz etkileyecek her
türlü bilgi, haber çok sıkı sansüre tabi tutulmuştur.32 Türk yöneticiler, İstanbul halkı-
nın neler yaşadığı hakkında kesinlikle konuşmaktan çekinmişlerdir. Bu durum diğer
cepheler için de büyük oranda geçerlidir. Ancak kara savaşlarının sonucunda İtilâf
askerlerinin tamamen çekilmesiyle, ülkede durumun normal olduğuna dair beyanat
verilmiştir. Türk kaynaklarının sessizliğinin aksine yabancı kaynaklar daha serbest
davranmışlardır. Özellikle Gayrimüslim vatandaşlara uygulanan politikaları anlatır-
larken İstanbul hayatından da kesitler vermişlerdir.33
Kanaatimize göre, İstanbul halkı da düşman donanmasının Marmara’ya girme-
si ihtimali karşısında yöneticilerle birlikte ciddi endişe duymuştur. Bu kanaatimizi
Üsküdar Mutasarrıfı S. Kani Bey’in şu sözleri teyid etmektedir: “Hükümet içerideki
telaşını kimseye sezdirmemek için mümkün olduğu kadar dişlerini sıkıyordu. Biz de
aldığımız talimata tevfikan mıntıkamız dâhilinde düşman donanmasının geçmesine
imkân olamayacağına dair bol bol teminat veriyorduk.”34

28 Moorehead, Gelibolu, s. 62; Nejat Gülen, Şanlı Bahriyemiz, Türk Bahriyesinin 200 Yıllık Tarihçesi
(1773-1973), 2. Baskı, Kastaş Yayınları, İstanbul 2001, s. 270.
29 19/20 Şubat tarihli verilen rapor için bkz. BOA, DH. EUM., 3. şb., 4/4.
30 Joseph Pomiankowski, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşü, s. 108.
31 İkdam, Nr: 6528, 22 Nisan 1915.
32 Başkumandanlık Vekâleti daha savaş başlamadan 7 Ağustos 1914 tarihli talimatname yayınlayarak
basın üzerinde sıkı bir sansürü uygulamaya koymuştur. Bkz. İkdam, Nr: 6272, Tanin, Nr.202, Tasvir-i
Efkar, Nr: 1161, 25 Temmuz 1330 (7 Ağustos 1914).
33 İstanbul 1914-1923, (haz. Stefanos Yerasimos), İletişim Yayınları, İstanbul 1996; Moorehead, Gelibo-
lu, s. 35-41; Henry Morgenthau, Ambessador Morgenthau’s Story, s. 61.
34 Süleyman Kani İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909- 1918), (haz. O. S. Kocahanoğlu), Temel Ya-
yınları, İstanbul 2004, s. 619.

73
Mustafa Selçuk

İstanbul’un maruz kaldığı bu tehlike karşısında, dış güçlerin beklediği bir ayak-
lanma olmamıştır. Devlet yöneticileri tarafından tüm tedirginliklere rağmen şehri
savunmak için Meclis-i Vükelâ’da her türlü askeri, ekonomik ve sosyal tedbir alınmış-
tır. Şehrin savunulması konusunda en güzel davranışı Beylerbeyi Sarayı’nda acı dolu
günler geçiren II. Abdülhamit sergilemiştir. Kendisinin padişahla beraber Anadolu’ya
götürülmesi teklif edildiğinde; İstanbul’dan ayrılmayacağını ve Sultan Reşat’ın da
İstanbul’dan ayrılmamasını tavsiye etmiştir.35 İstanbul’un en kötü şartlar altında bile
müdafaa edilmesi açısından hükümete önemli bir destek olmuştur.36

İstanbul’un Müdafaası İçin Alınan Askeri Tedbirler


İstanbul ve Boğazların savunmasından I. ve II. Ordulara bağlı 6 kolordu sorum-
luydu. Birinci Ordu, dört kolordudan kurulmuş olup, Liman Von Sanders’in komu-
tasında idi. Kolordu bölgeleri İstanbul, Edirne, Gelibolu ile Bandırma-Balıkesir’di.
Ordunun görevi, Bulgaristan’dan gelecek bir harekâtı önlemek ve İstanbul’u koru-
maktı. II. Ordu, 2 kolordudan oluşmakta ve Cemal Paşa’nın (daha sonra Vehip Paşa)
komutasında idi.37 Kolordular Üsküdar ile Karadeniz dolaylarında mevzilenmişti. II.
Ordunun görevi Anadolu yakasını ve İstanbul Boğazı’nı korumaktı.38
İstanbul’un, her türlü ihtimale karşı savunulması düşünülmüş ve gerekli ön-
lemler alınmıştır.39 I. Ordu Kumandanı Limon V. Sanders Paşa’nın aldığı tedbirler,
İstanbul’un özellikle Çanakkale’nin geçilmesi halinde savunulacağını göstermek-
tedir. Düşman filosunun İstanbul önünde uzun süre oyalanması için Yeşilköy’den
Sarayburnu’na kadar olan sahil şeridi ile Asya kıyısı ve Adalar’a çeşitli bataryalar yer-
leştirilmişti. Bunların çapraz ateşiyle düşman filosunun şehre yaklaşması engellene-
cekti.40
Marmara sahillerinde seyyar müfrezeler görevlendirilmiş ve yeni komutan Vehip
Paşa’nın kumandanlığındaki II. Ordu Karadeniz tarafının savunması için yine sahil-
lerde mevzilenmişti. Ayrıca donanma bünyesinde bulunan Yavuz, Midilli ve diğer sa-

35 A. Fuat Türkeldi, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1951, s. 131.
36 Sultan Abdülhamid’in Çanakkale Savaşlarının devam ettiği günlerde Beylerbeyi Sarayında hususi
doktoru Atıf Hüseyin Bey’e anlattıkları için bakınız: Âtıf Hüseyin Bey, Sultan II. Abdülhamid’in Sür-
gün Günleri, Hususi Doktoru Âtıf Hüseyin Bey’in Hatıraları (1909-1918), 3. Baskı, Timaş Yayınları,
İstanbul 2010, s. 300-322.
37 Vehip Paşa’nın II. Ordu Komutanlığı için bakınız: Yüksel Nizamoğlu, Vehip Paşa: Kahramanlıktan
Sürgüne, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2013.
38 BOA, DH.EUM, 2. şb., 5/54; Karal, Osmanlı Tarihi, s. 408.
39 İstanbul’un savunması için Harbi Umumi öncesi Çanakkale boğazı savunması hazırlıkları için bakı-
nız: Cezmi Eraslan, II. Abdülhamid’in Çanakkale Savunması, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2014.
40 Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, s. 66

74
Çanakkale’ye Denizden İlk Bombardımanlar ve Başkent İstanbul

vaş gemileri de hazır bekletilmiştir.41 Marmara’daki Adalar’dan insanlar tahliye edilip,


sahillere siperler kazılmış ve sahil şeritlerinde karartma uygulanmıştır.42
İstanbul sahillerinde yapılan tahkimat ve ordunun konuşlanması hakkında II.
Orduya bağlı V. Kolordu’nun kumandanı olan Fevzi Paşa’nın tuttuğu notlardan İstan-
bul için yapılan hazırlıkları gün gün takip etmek mümkündür. Aralık 1914 itibaren
tatbikatlar, gözetleme postaları faaliyete başlamıştı. Ocak ve Şubat aylarında teftişler
ve yeni teşkilatlanmalar artmıştır. Özellikle, Göztepe, Dudullu, Beykoz, Fenerbahçe,
Bostancı gibi semtlerde askeri hareketlenme had safhadadır. Askere aralıksız tatbi-
kat yaptırılmaktaydı. Örneğin, 7 Şubat 1915 Pazar günü Harbiye Nazırı Enver Paşa
ve II. Ordu Kumandanı’nın da hazır bulunduğu ortamda 38. ve 46. Alaylar karşılıklı
manevra yapmışlardı.43
19 Şubat 1915’te 2. Alay, Fenerbahçe-Bostancı arasına yerleşmiştir, 3 Mart günü
14. Fırka (Tümen) Kartal’a geçmiştir. 4 Mart günü II. Ordu Karargâhı Fırka Kuman-
danlarıyla toplanarak durum değerlendirmesi yapmıştır. Mart ayı boyunca da teftiş
ve manevralar devam etmiştir, 18 Mart büyük saldırısından sonra Nisan ayı itibariyle
İstanbul’daki bazı birlikler Çanakkale Cephesi’ne kaydırılmıştır.44 Devlet kurumları
ve ordu, Çanakkale’nin geçilmesi halinde İstanbul’u savunmak için hazırlıklarını yap-
mış ve İstanbul Boğazı’na Karadeniz’den gelecek saldırıya karşı da tedbirini almıştır.

Yönetimin Tek Elde Toplanması


İngiltere’de Çanakkale’de bir cephe açma tartışmaları hızla devam ederken
Dâhiliye Nezareti, düşman donanmasının bombardımanına maruz kalma tehlikesi
bulunan İstanbul’un korunması hususunda mevcut mahalli teşkilatın yeterli olma-
dığını işaret ederek, bazı tedbirlerin alınması için 6 Ocak 1915 tarihinde Meclis-i
Vükelâ’ya başvurmuştur. Konu aynı gün gündeme alınarak İstanbul’un korunmasına
yardımcı olmak üzere alınacak genel önlemler kararlaştırılmıştır.45
İstanbul Vilayetinde asayiş ve emniyeti sağlamak, belediye hizmetlerini görmek
ve halkın iaşesini temin etmek için; Dersaadet (merkez İstanbul) Beyoğlu ve Üsküdar
mutasarrıfları olmak üzere payitaht üç idari kısma ayrılmıştır. Bu birimlerin başın-
da mutasarrıflar ve İstanbul polis müdürü görev yapması planlanmıştır. Bu esnada
İstanbul polis müdürü, vali sıfatıyla olağanüstü durumu yönetecek, muhtemel sal-
dırı esnasında ordu kumandanı, mülki idareci ve diğer yerel yöneticiler valinin emri

41 Karal, Osmanlı Tarihi, c. IX, s. 436-7, İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909- 1918, s. 613.
42 Yahya Kemal Beyatlı, Siyasi ve Edebi Portreler, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul 1999 s. 85, Nejat
Gülen, Şanlı Bahriyemiz…, s. 298.
43 Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, c. 1, s. 304.
44 Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, c. 1, s. 313.
45 06 Ocak 1915 tarihli Meclis-i Vükelâ kararı için bkz; BOA, MV. 195-134.

75
Mustafa Selçuk

altında çalışacaklardır. Hazırlık aşamasında ordunun işini kolaylaştırmak için her


türlü kolaylık sağlanacaktır. Düşman donanması, İstanbul’da görüneceği ana kadar
alınacak tertibatlar ve bunların değerlendirmesi Dâhiliye Nezareti’ne bildirilecekti.
1915 Ocak ayı içerisinde İstanbul Polis Müdürü Bedri Bey; merkez İstanbul’un idare-
cisi, Emniyet-i Umumiye Müdürü İsmail Canbolat Bey; Beyoğlu kısmının ve Beyoğlu
Mutasarrıfı Kani Bey de Üsküdar kısmının mutasarrıfı olarak göreve başlaması ka-
rarlaştırılmıştır. Hükümet’in Eskişehir’e tahliyesi esnasında Anadolu ile bağlantıyı da
sağlayacak olan Üsküdar Mutasarrıfı Kani Bey, o günleri daha sonra anılarında şöyle
anlatır:
“Bedri, İsmail Canbulat Beyler’le ben düşman donanması İstanbul önünde
görüneceği ana kadar alınacak tertibatı aramızda müzakere ve Dâhiliye
Nazırı Talat Bey’e arz edecektik. Donanma Boğazı geçtiği haberinden son-
ra üçümüz de mıntıkalarımızda zaruri bir birbirimizle irtibatsız olarak
çalışacaktık. Heyeti Vükelaca verilen karar ile üçümüz de ordunun işini ko-
laylaştırmak için mıntıkalarımızda cihet-i askeriye ile sıkı münasebette bu-
lunacaktık. Bugünlerde halkın iaşesi ve âsayişin muhafazası en mühim ve
mesuli’yetli işimiz olacaktı. Her mıntıkada birer iaşe komisyonu teşkil edil-
mişti. Üsküdar’da hükümet konağında bir odada yatıp kalkmaya başladım.
İstanbul tarafından kalan ailemi haftada yalnız bir gece görmeye mezun bu-
lunuyordum. İşe giriştim.” 46

Bu idari teşkilatlanma yanında daha sonra hükümet, şehrin çeşitli ihtiyaçlarına


kullanılmak üzere valinin emrine örtülü ödenekten 3.500 lira verilmesini kararlaş-
tırmıştı.47 Müttefik filonun şehre yaklaşmasıyla bombalanma ihtimali yüksek olan
Harbiye, Bahriye Nezareti, cephane fabrikaları gibi askeri binalar, postane, tren istas-
yonu, yabancı elçilikler ve diğer önemli kamu binaları tespit edilmiş ve bu binaların
korunması için çalışmalar yapılmıştır.48
Savaşın İstanbul’a sıçraması halinde en önemli konulardan biri olan iaşe için
de bazı çalışmalar yapılmıştı. Mesela, Süleyman Kâni Bey, Üsküdar’ın 15 gün kadar
sürecek bir saldırıya dayanması için iaşe depolamak istemiştir. Ancak bu sağlana-
mamıştır. Çünkü şehirde fırınlara günlük ekmek ihtiyacı kadar un verilmekte, geri-
si orduya teslim edilmektedir. Başkumandanlıktan istediği un talebi, geri çevrilmiş,
Şehremaneti’nin bu sorunu çözmesi istenmiştir. Askeri tedbirler yanında İstanbul’un
yönetim ve asayişi için de gerekli tedbirler alınmıştır.

46 İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909- 1918, s. 614.


47 Mahrem yazısıyla verilen ödenek için bkz. BOA, MV. 196-129.
48 Moorhead, Gelibolu., s. 64.

76
Çanakkale’ye Denizden İlk Bombardımanlar ve Başkent İstanbul

Hükümetin ve Padişahın Anadolu’ya Taşınması Planları


İstanbul’un savunulmasına karar verilmiş49 olmasına ve bir takım askeri hazır-
lıklar yerine getirilmiş olmasına rağmen padişahın ve merkezi yönetimin korunması
adına geçici olarak hükümetin ve padişahın da Anadolu’da daha güvenli olan bir yere
taşınması düşünülmüştür. Hükümet’in taşınması meselesi daha önceki 93 Harbi ve
Balkan Savaşları zamanında da tartışılmıştı, Edirne, Bursa, Gelibolu ismi geçen ve
düşünülen şehirlerdi.50
İstanbul’un işgali halinde Osmanlı Yönetimi, hükümet çalışmalarını yürütmek
için uygun bir yer arama girişimleri olmuştur; mesela Dâhiliye Nezareti’nin emriyle
Alemdağ’ında bir köşk tespit edilmiş ancak burası merkeze çok yakın olduğu için gü-
venli görülmemiştir.51 Daha sonra padişahın ve maiyetinin Eskişehir’e gönderilmesi
kararlaştırılmıştır.52 Dâhiliye Nezareti’nin 1915 yılı Şubat sonlarına doğru hazırladığı
plan uygulamaya konulmuştur. Gelibolu-İstanbul arası 150 deniz mili olduğundan
düşman donanmasının Marmara’ya girmesinden 12 saat sonra, İstanbul önlerinde
olacağı hesaplanmış ve buna göre tedbirler alınmıştı.53
Bu plan gereği Haydarpaşa Tren İstasyonu’nda iki adet tren Eskişehir’e gitmek
için Hükümet’in emrinde hazır bekletiliyordu.54 Birinci tren padişah ile saltanat ha-
nedanına ayrılmıştır. Bu tren daha hızlı gitmesi için sadece üç vagondan oluşacaktı.
İkinci trende ise hükümet erkânı ve diplomatik temsilciler bulunacak ve bu tren pa-
dişahın treninden iki saat sonra hareket edecektir. İstanbul Boğazı’nın Rumeli ya-
kasında oturan Hanedan azası, Beylerbeyi İskelesi’ne gelecekler ve orada hazır bek-
letilen 40 atlı araba ile Haydarpaşa’ya ulaştırılacaklardı.55 Ayrıca Şirket-i Hayriye’ye
ait 57 numaralı Tarabya ve 61 numaralı Sultaniye vapurları gerektiğinde her an ha-
reket edebilecek şekilde köprüde ve 26 numaralı Suhulet araba vapuru da Üsküdar
İskelesi’nde bekletilmeye başlanmıştı.56
Bu plan padişaha sunulmuştur. Sultan Mehmet Reşat, her ne kadar “Ben çok ta-
rih okudum, vaktimi boşa geçirmedim bununla biliyorum ki düşman donanması bo-

49 Hükümetin basın bülteni gibi yayın yapan İkdam’ın başyazısında, halkı göreve çağıran bir yaklaşım-
la şöyle deniyordu: İstanbul, eli silah tutan herkesçe savunulacaktı. Hükümet yanlısı yayın yapan
İkdam’ın başyazısında, Halkı göreve çağıran bir yaklaşımla şöyle deniyordu: “İstanbul’u ele geçirmek
içinmiş… Sanki Edirne vilayetinde İstanbul’da bulunan ve eli silah tutan halk gelecek düşmanı hoş
geldiniz diye karşılayacaktır…” yazının tamamı için bkz. İkdam, Nr: 6482, 7 Mart 1915.
50 Y. Hikmet Bayur, a.g.e. C.III/2 s.74. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Selçuk, Hedef
Şehir İstanbul- Çanakkale Geçildi mi?, Emre yay., İstanbul 2005, s. 27-71.
51 İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909- 191,8, s. 616.
52 Türkeldi, Görüp İşittiklerim, s. 130.
53 Moorehead, Gelibolu, s. 63.
54 BOA, DH.EUM, 2. şb., 5/75.
55 İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909- 1918, s. 616, Moorehead, Gelibolu, s. 62-63, Türkeldi, Görüp
İşittiklerim, s. 130.
56 Eser Tutel, Seyr-i Sefain Öncesi ve Sonrası, İletişim Yayınları, İstanbul 2000, s. 164.

77
Mustafa Selçuk

ğazdan geçemez,”57 demiş ise de isteksiz olarak bu planı kabul edip Eskişehir’e gitme-
ye razı olmuştur58 ve bu karar sadaretçe gayet mahrem bir tezkere ile bütün saltanat
hanedanı azasına haber verilmiştir. 59
Gizlice hazırlanan plana göre, hanedan azasının kadınları padişah trenine alın-
mayacaklardı. Düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’nı sıkıştırması üzerine
birçok devlet erkânı ailelerini Anadolu’da çeşitli yerlere göndermeye başlamıştır.60
Çanakkale’de müdafaada bulunan kumandanlarda işin ciddiyetini yakından gördük-
leri için ailelerini Anadolu içlerine sevk etmişlerdir. Buna en güzel örnek, Çanakka-
le Müstahkem Mevkii Komutanlığı kurmay başkanı Selahaddin Adil Bey’in 3 Mart
1915 tarihli mektubudur. Bu mektupta Selahaddin Adil Bey eşi Siret Hanım’a acilen
Eskişehir’e veya Balıkesir gibi iç bölgelere taşınmasını tavsiye etmiştir.61 Çanakkale’de
ciddi bir savunma yapan Osmanlı Ordusu’na rağmen İstanbul’un işgale uğrama ih-
timali göz önünde bulundurulmuş yönetim merkezinin Anadolu’ya taşınması için
hazırlıklar yapılmıştır.

Eskişehir’de Yapılan Hazırlıklar


Osmanlı yönetim merkezinin taşınması düşünülen Eskişehir’de hazırlıklar başla-
mıştı. Bu çerçevede hükümet, gerekli hazırlıkları yapması için Mefruşat Müdürü Hacı
Akif Bey’i Eskişehir’e göndermiştir.62 Eskişehir’de bazı binalara Mabeyn-i Hümayun
ve Hazine-i Hassa adına el konulmuş ve kiralar bir komisyonca tespit edilmiştir.63
Almanların Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi’ne ait olan Şimendifer
Mektebi’nden 10 büyük, 5 küçük oda 28 Şubat 1915 tarihinden itibaren kiralanmıştır.
Odaların aylık kira ücretleri şu şekildedir:

57 Bu sözleri, 20 Şubat 1330 (5 Mart 1915) Cuma günü selamlığa kabul edilen V. Kolordu Kumandanı
Fevzi Paşa kaydetmiştir. Bkz. Hatemi,, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, c. 1, s. 307.
58 Türkeldi, Görüp İşittiklerim, s. 130.
59 İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909- 1918, s. 616.
60 Ahmet İzzet Paşanın ailesini Ankara’ya göndermek için orada bir ev tedarik etmesi hakkında bkz.
Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, c. 1, s. 239, Ayrıca kadınların ve çocukların taşınmasıyla ilgili bkz, Alek-
sandr Jevakof, İstanbul 1914-1923, (haz. S. Yerasimos), İletişim Yayınları, İstanbul 1996, s. 66, yine
bazı kaynaklarda Dahiliye Nazırı Talat Paşa Anadolu’ya geçmek için otomobil hazırlattığı yönündeki
iddialar için bkz, Moorehead, Gelibolu, s. 63; Ziya Şakir, Cihan Harbini Nasıl İdare Ettik, İstanbul
1944, s. 277.
61 Selahaddin Adil Paşa, Çanakkale Cephesi’nden Mektuplar-Hatıralar, (haz. M. Albayrak), Yeditepe
Yayınları, İstanbul 2007, s. 152.
62 Türkeldi, Görüp İşittiklerim, s. 130.
63 Ahmet Refik, Eskişehir’de kiralanan mekânların çoğunun Ermenilere ait olduğunu ifade etmektedir.
Bkz: Ahmet Refik Altınay, İki Komite İki Kıtâl, Kafkas Yollarında, Yurt Yayınları, İstanbul 2010, s.
5-46.

78
Çanakkale’ye Denizden İlk Bombardımanlar ve Başkent İstanbul

Büyük odalar (adedi): 3 Osmanlı Lirası


Küçük odalar (adedi): 1,5 Osmanlı Lirası
Toplam aylık: 37,5 Osmanlı Lirası 64
Bu binalar Eylül 1915 tarihine kadar kirada tutulmuştur. Daha sonra iade edil-
miştir. Binaların teftişi, boşaltılması ve tekrar geri verilmesi esnasında bazı masraflar
çıkmıştır. Bunlar kiralara eklenmiştir. Binaların kiralarının ödenmesi zamana yayıl-
mıştır. Düzenli bir ödeme yapılmadığı görülmektedir. Çıkan masraflarla birlikte şu
tarihlerde ödeme yapılmıştır.
14 Ekim 1915 22.98 kuruş65
27 Ekim 1915 45.249 kuruş
26 Ocak 1916 96 lira
19 Nisan 1916 75 lira66
24 Ağustos 1916 130 lira67
03 Haziran 1917 969 kuruş 10 para68
Yukarıdaki verilerde de görüldüğü gibi ödenmeler 1917 yılı yarısına kadar devam
etmiştir. Boşaltılırken meydana gelen hasarlar da ücretlere yansıtılmıştır.

Saray-ı Hümâyûn’a Ait Eşyalar


Hazine-i Hassa olarak adlandırılan padişahın şahsi varidat ve masrafları ile ilgili
teşkilat69 için 2 bina ile Saray-ı Hümayun’dan gönderilen değerli eşyalar için bir bina
kiralanmıştır. Camilerden, Müzelerden ve Topkapı Sarayı’ndan bazı kıymetli eşya-
lar bezler içine sarılıp sandıklara konarak 27 numaralı Sahilbent, 67 numaralı Bo-
ğaziçi, 69 numaralı Kalender gibi Şirket-i Hayriye’ye ait gemilerle Sarayburnu’ndan
Haydarpaşa’ya geçirilmiş70 ve oradan üç adet vagonla Eskişehir’e taşınmıştır.71 Eşya-

64 19.04.1916 tarihli Meclis-i Vükelâ kararına bkz. BOA, MV. 201-69.


65 BOA, MV. 199-60.
66 BOA, MV. 201-69.
67 BOA, MV. 203-8.
68 BOA, MV. 208-50.
69 Arzu Terzi, “Hazine-i Hassa” DİA, c. XVII, İstanbul 1998, s. 137, M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih De-
yimleri ve Terimleri Sözlüğü, c.1, MEB Yayınları İstanbul 1993, s. 787. Hazine-i Hassa hakkında daha
ayrıntılı bilgi için bkz. Arzu Terzi, Hazine-i Hassa Nezareti, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
2000.
70 Tutel, Seyr-i Sefain Öncesi ve Sonrası, s. 164.
71 Bu eşyaları için 2. dereceden olarak 2 bina kiralanmıştır. Sargı bezi olarak da 300 çuval kullanılmıştır.
Bkz. BOA, MV. 200-12.

79
Mustafa Selçuk

ların taşınması yine Osmanlı Anadolu Demiryolu Şirketine ait trenlerle yapılmıştır.72
Eskişehir’de binaların tespit edilmesi, kiralanması, düzenlenmesi, kiraların ödenme-
si eşyaların taşınması, boşaltılması ve binaların iadesi vb. işlemlerin tümü Meclis-i
Vükelâ kararıyla olmuştur. Bu konuda bizim tespit edebildiğimiz 12 adet Bakanlar
Kurulu kararı mevcuttur.
Eskişehir’de padişahın ve beraberindekilerin ihtiyaçlarına cevap verecek her tür-
lü düzenlemeyi yapacak ve gerekli hazırlıkları kontrol edecek memurların geçici ola-
rak istihdam edilmesi kararlaştırılmış ve bu memurlar İstanbul’dan gönderilmiştir.73
Kıymetli eşyalar savaşta zarar görmemesi ve yağmalanmaması için gerekli önlemler
alınmıştır. İstanbul’dan gönderilen memurlar ve tefrişat müdürünün kontrolünde
tüm hazırlıklar büyük bir gizlilik içinde yapılmıştır. Ancak padişahın ibadet edeceği
caminin minaresi tamamlanmamıştır. Minarenin inşaatında bulunan minareci Meh-
met Çavuş, silâhaltına alınmıştır. Bu şehirde başka minare ustası bulunmadığından
Mehmet Çavuş minareyi tamamlaması için acilen geri çağrılmıştır. Kendisine Jan-
darma Kumandanlığı’ndan izin verilmesi konusunda Eskişehir’den İstanbul’a telgraf
da çekilmiştir.74 Padişahın Camisi dâhil her türlü hazırlığın yapılması taşınmanın cid-
diye alındığını göstermektedir.

Konya’da Yapılan Hazırlıklar


Hükümet merkezinin Eskişehir’e taşınması hazırlıkları yapılırken diğer alterna-
tifler için de hazırlıklar yapılmıştır. Mesela Eskişehir’den sonra Konya’da da bir takım
hazırlıklar yapıldığına dair Mabeyn Baş Kâtibi Ali Fuad Bey, Saray-ı Hümayun’a ait
bir takım değerli eşyaların Konya’ya gönderildiğini belirtmektedir.75 Süleyman Kani,
“Padişahın Eskişehir’de bir müddet kaldıktan sonra Konya’ya veya Bursa’ya gidilmesi
düşünülüyordu” demektedir. Bu iki kaynaktan da anlaşılacağı üzere Konya’da da bir
takım hazırlıklar yapılmıştır.76
Devlet Hazinesi Konya’ya gönderilmiştir. Hazine’nin korunmasına memur olan
“Maiyeti Seniyye Bölüğü Müfrezesi”nden 10 askerin Konya’da kalması kararlaştırı-
lıp diğer askerlerin İstanbul’a dönmeleri istenmiştir. Bu arada Konya Valisi Hazine-i
Hümayun’un Konya’da korunması konusunda yerel askerlerin uygun olmadığını
Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti’ne bildirmiştir.77 Sadaretin verdiği emir gereğince,

72 BOA, MV. 207-69.


73 Geçici memurlar ve maaşları için bkz., BOA, DH. EUM. MH. 101-94.
74 Mehmet Çavuş için 28 Şubat 1330 - 1 Mart 1331 arası izinli olması için Emniyet-i Umumi’ye çekilen
14 Mart 1915 tarihli telgraf için bkz. BOA, DH. EUM. KLH. 5-27.
75 Türkeldi, Görüp İşittiklerim, s. 130.
76 İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909- 1918, s. 616.
77 Emniyet-i Umumiye, Sadaret ve Konya Valiliği arasındaki yazışmalar için bkz. BOA, DH. EUM. 5 Şb.
13-14, lef 1.

80
Çanakkale’ye Denizden İlk Bombardımanlar ve Başkent İstanbul

muhafızlar Konya’da kalmaya devam etmişlerdir.78 Konya’ya gönderilen değerli eşya-


lar bir yıl sonra geri getirilmiştir.79

Sonuç
Sonuç olarak Eskişehir’de, padişah için gerekli tüm hazırlıklar yapılmış ve eksik-
likler tamamlanmıştır. 18 Mart 1915’de düşman donanmasının Boğazları kesin ola-
rak geçemeyeceği anlaşılınca padişah ve hükümetin Anadolu’ya taşınmasına gerek
kalmamıştır. Saray ve çevresindeki mevcut tedirginlik yerini büyük bir sevince bırak-
mıştır. Hazırlanan göç planı bu sevinç içinde unutulup gitmiştir.80 Kiralanan binalar
kara savaşları bitene kadar ihtiyaten boşaltılmamıştır ve hükümetçe bu süre zarfında
kira bedelleri ödenmeye devam etmiştir. Çanakkale’deki tehlike bitmesiyle beraber,
binalar boşaltılıp iade edilmiştir.
Çanakkale Boğazının geçilme ihtimaline karşı, hükümet şehrin savunulması için
askeri tedbirler yanında sivil otoriteyi güçlendirerek bir elde toplamış, iaşe için ge-
rekli tedbirleri almış, merkez yönetimini güvenli bir yere (Anadolu’nun iç kısmına)
Eskişehir’e taşımak için gerekli planları yapmış ve uygulamaya koymuştu. Bunlar Ça-
nakkale geçilse bile savaşın devam ettirileceğinin delili olsa gerektir. İtilâf Devletleri
ise Çanakkale Savaşları’nda gerçekleştiremedikleri amaçlarını mütareke döneminde
İstanbul’u resmen işgal ederek gerçek niyetlerini ortaya koymuşlardır. İstanbul şehri
jeopolitik ve jeostratejik konumunun bedelini ödercesine tarih boyunca hep tehdit
altında bulunmuştur.

Daily Mirror, 5 Mart 1915

İstanbul: Dardanel'in (Çanakkale) ardından Müttefiker için ödül

78 BOA, a.g.v., lef 2.


79 BOA, DH.EUM, 2. şb., 18/40.
80 İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909- 1918, s. 621.

81
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı
Miralay (Albay) Halil Sami Bey

Zekeriya TÜRKMEN*

2 Ağustos 1914 tarihinde imzalanan Türk-Alman


gizli ittifak antlaşmasının hemen ertesi günü (3
Ağustos) seferberlik ilan eden Osmanlı Devleti, kısa
bir süre sonra müttefikinin de etkisiyle 27/28 Ekim
1914’de Karadeniz’de Rus donanmasına yönelik saldı-
rının ardından- Birinci Dünya Savaşı’na fiilen katılmak
zorunda kalmıştır.1 Birinci Dünya Savaşı’nda toplam
2.850.000 asker seferber edilirken, Türk orduları pek
çok cephede muharebelere katılmıştır. Bu cephelerden
biri, Çanakkale yani Gelibolu cephesidir. Bu cephe,
başkent İstanbul’a yakınlığından dolayı, her bakım-
dan devlet merkezini de etkilemiştir. Nitekim cephe
hattında yaşanan hadiselerin yankıları kısa süre sonra
başkentte hissedilmiş; deyim yerindeyse Çanakkale,
topyekün mücadelenin, yeniden dirilişin destanının
yazıldığı bir mekân olmuştur.
Çanakkale’de Türk ordusunun kahramanlık destanının yazılmasında hiç şüphe
yok ki, komuta kademesinde görevli subayların olduğu kadar, kutsal bir görev ad-
dederek askerlik hizmeti için ardına bakmadan yollara düşüp, cepheden cepheye
koşan, vatan toprağını kanlarıyla sulayan Mehmetçiklerin büyük katkısı olmuştur.
Çanakkale muharebeleri’nin kazanılmasında 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’dan baş-
ka, 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in, 9. Kolordu Komutanı Albay Halil
Sami’nin, Vehip Paşa’nın, Albay Mustafa Fevzi Bey’in ve daha başka adını sayamadı-

* Öğ. Kd. Alb. Dr., Harp Akademileri Komutanlığı, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (SAREN) Müdürü.
1 Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, Osmanlıca Tercümesi; Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti
Tarih-i Harp Şubesi Tercüme Heyeti, Dersaadet, Matbaa-i Askerî 1337 (1921), s. 30-31.

83
Zekeriya Türkmen

ğımız pek çok komutanın katkıları olmuştur. 25 Nisan 1915 tarihinde başlayan kara
savaşlarında adından en çok bahsedilen şahsiyetlerden biri hiç şüphe yok ki, muhare-
belerin kaderini değiştiren 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, diğeri de 9.
Tümen Komutanı Miralay Halil Sami Bey’dir.

Miralay Halil Sami Bey


Miralay Halil Sami Bey, 1866 yılında İstanbul’da doğmuştur. İsmail Hakkı Bey’in
oğludur. İlk ve orta öğrenimini müteakip, Kuleli Askerî İdadisinde eğitim görmüştür.
5 Temmuz 1302 / 17 Temmuz 1886 tarihinde girdiği Harbiye Mektebinden 16 Mayıs
1305 / 28 Mayıs 1889’da mezun olmuş, 1305-P.18 (1889-Piyade 18) sicil numarası ve
Mülâzım-ı sâni (teğmen) rütbesiyle subay olarak atanmıştır.2
Halil Sami, 31 Ocak 1895’te Mülâzım-ı evvel (Üsteğmen), 8 Nisan 1898’de Yüz-
başı, 18 Ocak 1899’da Sağ Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı), 18 Ocak 1901’de Binbaşı, 19
Mayıs 1907’de Kaymakam (yarbay), 1909’daki tasfiye-i rütbe kanunuyla bütün su-
baylarda olduğu gibi onun da rütbesi düşürülmüş, 1 Haziran 1914’de Miralay (albay)
rütbesine terfi etmiştir.
Halil Sami Bey, Çanakkale cephesi’nde 9. Tümen Komutanlığına atanmazdan
önce pek çok askerî görevde bulunmuş, çeşitli birliklerde komutanlık yapmıştır. 28
Mayıs 1899’da I. Ordu, 4. Alay, 1. Tabur, 2. Bölük komutanlığı görevine atanmıştır.
13 Temmuz 1899’da bu defa 1. Alay, 1. Tabur, 2. Bölük komutanlığına görevlendiril-
miştir.
II. Abdülhamit döneminde öncelikle askerî sahada başlayan daha sonra da
iktisadi-malî alanlarda da giderek artan Türk-Alman ilişkileri çerçevesinde Türk or-
dusunun geleceğine hükmedecek pek çok subay yurt dışı eğitimi için Almanya’ya gön-
derilmiştir. Bu kapsamda Halil Sami Bey de 19 Eylül 1889’da tahsil için Almanya’ya
gönderilenler arasında yer almıştır. Almanya’daki eğitimin ardından tekrar İstanbul’a
dönmüş, çeşitli birliklerde görev yapmıştır.
Halil Sami Bey, Trablusgarp’ta redif teşkilatı kurmak üzere Ocak 1901’de Binbaşı
rütbesi ile görevlendirilmiş; daha sonra 21 Kasım 1901’de Selanik’e III. Ordu Numu-
ne Talim Taburu öğretmenliği görevine atanmıştır. 6 Şubat 1909’da İstanbul’da Har-
biye Mektebinde Piyade Talimi Öğretmenliğine atanan Halil Sami Bey, 16 Ağustos
1909’da Küçük Zabit Mektebi (Astsubay Okulu) Komutanlığına getirilmiştir. 23 Eylül
1912’de 5’inci Kolordu 5. Nişancı Alayı Komutanlığına atanmış, 5 Ekim 1912’de ise

2 Milli Savunma Bakanlığı Arşivi, Albay Halil Sami Bey Şahsi Dosyası; Ayrıca bk., Balkan Savaşı’na
Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri (Alay ve Daha Üst Birlik Komutanları), (haz. Hülya Toker-
Nurcan Fidan-Gülhan Barlas), Genelkurmay ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara 2004, s. 233-234. Hül-
ya Toker, Çanakkale Muharebeleri’ne Katılan Komutanların Biyografileri (Belge ve Fotoğraflarla),
Genelkurmay Personel Bşk.lığı ATASE Daire Bşk.lığı Yayınları, Ankara 2014, s. 185.

84
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay) Halil Sami Bey

İzmir Redif Alayı Komutanlığına getirilmiştir. 20 Kasım 1913’de 1. Ordu 1. Nişancı


Alayı Komutanlığına atanmış, Balkan Savaşına katılmıştır. Albay Halil Sami Bey, 12
Nisan 1914’de 3. Tümen Komutanlığına atanmıştır.3
Albay Halil Sami Bey, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine 3 Ağustos
1914’de ilan edilen genel seferberliğin ardından Çanakkale Müstahkem Mevki Ko-
mutanlığı emrinde bulunan 9. Tümen Komutanlığına Eylül 1914’de atanmıştır.4 Halil
Sami Bey, bilgi ve tecrübesine bakılarak bu göreve getirilmiştir. 25 Nisan 1915’i takip
eden süreçteki kara savaşlarında 9. Tümen Komutanı olarak Arıburnu ve Seddülba-
hir bölgesindeki muharebelere katılmış; Arıburnu muharebelerinin sevk ve idaresin-
de 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal ile birlikte büyük gayret sarf etmiştir.
5. Ordu Komutanı Müşir Liman von Sanders ile anlaşamadığından 13 Haziran 1915
tarihinde görevden el çektirilmesine yönelik girişimler üzerine muharebe sahasından
ayrılmış, İstanbul’a dönmüştür. Liman von Sanders sağlık sorunlarından dolayı ayrıl-
dığını belirtir. Halil Sami Bey daha sonra Depo Birlikleri Müfettiş Muavinliğine atan-
mıştır. Şahsî dosyasında her ne kadar 2 Eylül 1915’te emekli olduğuna dair kayıt yer
alıyorsa da 26 Ekim 1915’de 5. Kolordu Askerlik Dairesi Başkanlığı görevine getiril-
miştir. Daha sonra 5. Kolordu Komutan vekilliği, Ordu Dairesi Teftiş Kurulu Başkan-
lığı ve son olarak da Genç Dernekleri Genel Müfettiş Muavinliğine tayin edilmiştir.5
Miralay Halil Sami Bey, 1912-1913 Balkan Savaşlarına, 1914-1918 Birinci Dün-
ya Savaşına katılmıştır. 1899’da Beşinci dereceden Mecidî nişanı, 1905’te Dördüncü
dereceden Osmanî nişanı, 1916’da Üçüncü dereceden Mecidî nişanı ile taltif edil-
miştir. En son olarak da 28 Mayıs 1917’de Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade
Tümen Komutanlığındaki üstün hizmetlerinden dolayı “Muharebe Gümüş İmtiyaza
Madalyası”yla ödüllendirilmiştir.6 Halil Sami Bey, 20 Eylül 1924 tarihinde Müdafaa-i
Milliye Komisyonu Başkanlığına yazdığı dilekçesinde Çanakkale muharebeleri’nde
9. Piyade Tümen Komutanlığı görevinden haksız yere alınmasından duyduğu üzün-
tüyü belirttikten sonra tarih önünde yargılanmaya hazır olduğunu ifade ederek; Al-
man subayların oyunlarıyla muharebe hattından uzaklaştırılmış olduğunu yazmıştır.7
MSB Arşivinde bulunan özlük dosyasında Halil Sami Bey ile ilgili bilgiler oldukça
yetersizdir. 25 Nisan 1915’de başlayan Çanakkale kara savaşlarının en önemli kahra-
manlarından biri olan Halil Sami Bey, kesin olmamakla birlikte tespitlere göre 1925
yılında vefat etmiştir.8

3 Milli Savunma Bakanlığı Arşivi, Albay Halil Sami Bey Şahsi Dosyası; ayrıca bk., Hülya Toker, Çanak-
kale Muharebeleri’ne Katılan Komutanların Biyografileri (Belge ve Fotoğraflarla), s. 185.
4 İsmet Görgülü, Çanakkale İlk Günde Biterdi, Bilgi Yayınları, İstanbul 2008, s. 55.
5 Milli Savunma Bakanlığı Arşivi, Albay Halil Sami Bey Şahsi Dosyası; ayrıca bk., Hülya Toker, Çanak-
kale Muharebeleri’ne Katılan Komutanların Biyografileri (Belge ve Fotoğraflarla), s. 185-186.
6 Milli Savunma Bakanlığı Arşivi, Albay Halil Sami Bey Şahsi Dosyası; ayrıca bk., Hülya Toker, Çanak-
kale Muharebeleri’ne Katılan Komutanların Biyografileri (Belge ve Fotoğraflarla), s. 186.
7 İsmet Görgülü, Çanakkale İlk Günde Biterdi, s. 330-331.
8 Millî Savunma Bakanlığı Arşivinde şahsî dosyasında yer alan kısıtlı bilgiler derlenerek bu kısa özgeç-
miş yazılmıştır. (Y.N)

85
Zekeriya Türkmen

Çanakkale Muharebeleri’nde Albay Halil Sami Bey ve 9. Piyade Tümeni


İtilaf Devletlerinin Çanakkale Boğazını zorlaması üzerine Osmanlı Harbiye Ne-
zareti ve Başkomutanlık Vekâletinin çabalarının ardından9 25 Mart 1915 tarihli emir-
le10 merkezi Gelibolu olan 5. Ordu Komutanlığı teşkil edilmiş başına müşir rütbesiyle
Liman von Sanders atanmış11; Esat Paşa’nın başında bulunduğu 3. Kolordu ile Weber
Paşa’nın başında bulunduğu 15. kolordu, 5. Tümen ve Bağımsız Süvari Tugayı buna
bağlanmıştır.12 Liman von Sanders 26 Mart 1915’de Gelibolu’ya gelmiş, 31 Mart ta-
rihinde yanında III. Kolordu Komutanı Esat Paşa olduğu halde, 9. Tümen Komutanı
Halil Sami ve 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal olduğu halde Eceabat, Kabatepe
ve Alçıtepe muharebe sahasında araziyi yerinde incelemiş, savunma planlarını yeni-
den değerlendirmiştir. Hatta kimi araştırma eserlerinde, Türk tarafınca daha önce-
den hazırlanmış olan savunma planlarının Liman Paşa tarafından “ben yaptım, oldu”
anlayışıyla değiştirildiği, Arıburnu ve Seddülbahir gibi asıl çıkarmanın yapılacağı böl-
geyi savunmakla görevli tümen komutanı Albay Halil Sami’nin görüşleri alınmadan
bu değişikliklerin yapıldığı belirtilmiştir.13 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın hatı-
ratından derlenerek yayımlanan bir eserde Liman von Sanders’in her müşkül yere
bir Alman tayin etme hastalığı bulunduğu ancak Almanların Türk cephesinde ölmek
istemedikleri belirtildikten sonra, Alman subayların her zorluk karşısında geri çekil-
dikleri kendilerine bağlı birlikleri de geri çektiklerinden İngilizlerin ilerlemesine ve
daha geniş alanları işgal etmelerine fırsat yarattıkları yorumu yapılmaktadır.14
Gelibolu yarımadasının Bolayır’dan başlayarak tamamının savunması, merkezi
Gelibolu’da bulunan 3. Kolordu ya verilmişti. Kolorduya bağlı 7. Tümen karargâhı
Gelibolu’da konuşlandırılmış ve 19., 20. ve 21. Piyade alayları buna bağlanmış olup
Bolayır hizasından Deliyani Limanı hariç Koyun limanından Ağıldere’ye kadar olan
bölgeyi yani yarımadanın kuzeyini savunacaktı.15 19. Tümen e 57, 72 ve 77. Alaylar
bağlı olup genel ordu ihtiyatı olarak Bigalı bölgesinde konuşlandırılacaktı.16 9. Tümen
e 25., 26. ve 27. Piyade Alayları bağlanmış ve Ağıldere’den itibaren Gelibolu yarıma-

9 Şükrü Erkal, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 1 nci, 2 nci ve
3 ncü Kitapların Özetlenmiş Hali (Haziran 1914-9 Ocak 1916), Genelkurmay Basımevi, Ankara 1997,
s. 51.
10 Liman von Sanders, Enver’in 24 Mart (1915) tarihli emriyle 5’inci Ordu komutanlığının kurulduğunu
yazar. Bk., Türkiye’de Beş Sene, s. 53.
11 Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 180, Ds: 774, F: 1-5, 1-6. Ayrıca bk., BOA, DH. KMS, Ds: 31/30. Liman von
Sanders, 5’inci Ordu komutanı olarak atandıktan sonra İstanbul’u tam on ay görmemek üzere ayrılıp
Çanakkale’ye 25 Mart günü hareket ettiğini belirtir. Bk., Türkiye’de Beş Sene, s. 54.
12 Gnkur. ATASE Arşivi Birinci Dünya Harbi Koleksiyonu (BDH), Kls: 3474, Ds: H-2, F: 2-22. Ayrıca bk.,
Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Askerî Tarih Belgeleri Dergisi, Sy: 88, Ağustos 1989, Belge nr: 2129.
13 İsmet Görgülü, Çanakkale İlk Günde Biterdi, s. 27-28.
14 Hayri Mutluçağ, Esat Paşa’nın Çanakkale Hatıraları, Baha Matbaası, İstanbul 1975, s. 176.
15 Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 3964, Ds: H-12, F: 1-13, 1-17, 1-18.
16 Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 3964, Ds: H-12, F: 1-13.

86
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay) Halil Sami Bey

dasının güneye Seddülbahir’e kadar uzanan bütün kesimini korumakla görevlendi-


rilmiştir.17
İngiltere ve müttefikleri yapılan hava keşiflerinden elde ettikleri bilgilere göre,
çıkarma harekâtının 23 Nisan 1915 günü başlatılması planlanmıştır. Aynı gün, Geli-
bolu yarımadasına keşfe çıkan üç düşman uçağı Maydos’u (Eceabat) bombalamış18;
ancak sert bir poyraz çıkınca asıl kararlaştırılan büyük harekât iki gün ertelenmiş ve
25 Nisan 1915 sabahı erken saatlerde Seddülbahir ve Arıburnu ile Kumkale’nin bom-
balanması ile başlatılmıştır.19
İngiliz Müttefik Kuvvetler komutanı Ian Hamilton’ın uygulamaya koyduğu genel
harekât plânında, asıl çıkarma bölgesi olarak Seddülbahir ve kıyılarını seçmişti. Bu
bölgenin derinliklerini kilitleyen Alçıtepe blokunu bir hamlede ele geçirmek ve Bo-
ğaz’daki Türk topçusunun üzerine çöken etkin bir kıyıbaşı mevziini tutmak istiyor-
du. Bunun için üç piyade tümeni ve bir Hint tugayı ayrılmıştı. Öncelikle 29. İngiliz
Tümeni kıyıya çıkarılacak, bir gün sonra Fransız ve 1. İngiliz Kraliyet Tümeni bunu
takip edecek, Hint tugayı da ihtiyat olarak bir hafta içinde bölgeye getirilmiş olacaktı.
Burada kilit nokta olarak Kilitbahir platosu üzerinde bulunan Alçıtepe seçilmişti. 29.
İngiliz Piyade tümeni için beş ayrı çıkarma bölgesi seçilmiştir. Çıkarma yapılacak beş
nokta harflerle belirlenmiştir. (S) Plajı Morto koyundaki Eskihisarlık burnu kıyıla-
rından batıya inen yamaçların altındaki plaj, (V) Plajı Ertuğrul koyu, Seddülbahir ile
Ertuğrul koyu arasındaki dar kumsal alan, (W) Plajı Tekke koyundaki Aytepe ile Ka-
racaoğlan tepe arasındaki dik kayalık ve yarların olduğu yerdeki 300 metrelik kum-
sallık, (X) Plajı, İkiz koyu yakınlarındaki iki nokta oldukça dik ve dar bir bölgedir, (Y)
Plajı Zığındere ağzından 1,5 km. kuzeyde Sarıtepe yanındaki kayalık sırtın yanındaki
60 metrelik dar bir şerittir. Ancak bu şerit, Kirte eksenini ve Türklerin bütün Seddül-
bahir savunmasını geriden vuracak çok önemli bir çıkarma yeridir.20
General Ian Hamilton’un planına göre Arıburnu bölgesi için Avustralya ve Yeni
Zelandalılardan oluşan General Birdwood komutasındaki Anzak Kolordusu ile 2.
Tali Filo görevlendirilmiştir. Baskın etkisi yaratması bakımından ilk çıkarma karan-
lıkta yapılacak, bütün kolordu bir günde karaya atılıp, Türk savunması bir anda felce
uğratılacak, boğazın hakim tepelerinin işgaliyle Eceabat doğrultusunda ilerlenecek,

17 Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 4836, Ds: H-10, F: 1-68, 1-71. Ayrıca bk., Yanyalı Esat Bülkat, Çanakkale
Hatıraları, Üçüncü Kitap (İngiliz ve Fransızların Gelibolu Şibhi Ceziresine ve Kumkale’ye Ayak Bas-
tıkları 12 Nisan 1331 / 25 Nisan 1915 Tarihinden Birinci Ordu Kumandanlığına Tayin Olunduğum
3 Teşrini sani 1331 / 16 Ekim 1915 Tarihine Kadar Vekayi-i Harbiyeyi Musavvirdir), Daktilo Metin,
Harp Akademiler Kütüphanesi nu: 29147 / 956.0743, c. 4, İstanbul 1950, s. 514.
18 İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaşın Günlüğü, Yayınları (haz. İzzeddin Çalışlar-İsmet Görgülü), Güncel
Yayınları, İstanbul 2007, s. 115.
19 Zekeriya Türkmen, Çanakkale 1915, Türk Ordusunun Kara ve Hava Harekâtı, Ankara 2007, s. 115.
20 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (25 Nisan 1915-04 Haziran 1915), V. cilt, II. Kitap,
Gnkur Personele Bşk.lığı ATASE Daire Bşk.lığı Yayınları, Ankara 2012, s. 139-140.

87
Zekeriya Türkmen

Seddülbahir bölgesine çıkan kuvvetlerin kuzey yanı da böylece korunmuş olacaktı.


Daha sonra da Türk kuvvetlerinin kıyıyla bağlantısı kesilip Kilitbahir platosuna ta-
arruz edilecek, Seddülbahir’e çıkarma yapan İngiliz tümeniyle irtibat kurulacaktı.21
25 Nisan 1915 sabahı düşmanın çıkarma harekâtı karşısında Türk ordusunun du-
rumu dikkate alındığında, Liman von Sanders kıyı savunması konusunda, Türk ko-
mutanlarla belirgin bir görüş ayrılığı içindeydi. 3. Kolordu komutanı Esat Paşa başta
olmak üzere22 19. Tümen komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, düşmanın kıyıya
çıkmasını ve kıyıbaşını tutmasına daha baştan engel olmak amacıyla savunmayı kı-
yıda düşünmüş, geride yeterince ihtiyat bırakıp kıyının kuvvetli tutulmasını öngör-
müşlerdir. Liman von Sanders 5. Ordu Komutanlığına atandıktan sonra bu savunma
planını değiştirmiştir. Ordu komutanı yetkisiyle savunma planını kendi fikirleri doğ-
rultusunda yeniden düzenleyen Liman von Sanders, kıyının zayıf gözetleme birlikle-
riyle tutulup23, kuvvetli ihtiyatlar ayırıp bunların desteğiyle düşmanı karaya çıktıktan
sonra içerilere çekip karşı taarruzlarla denize dökülerek imhasını hedeflemiştir.24
Sanders, İtilaf kuvvetlerince başlatılan kara harekâtının daha önce tahmin ettikle-
ri noktalardan başlamasına şaşırmadığını ifade ederken, savunmaya yönelik yapılan
planların değiştirilmesine gerek duyulmadığına da dikkati çekmektedir.25 Ancak, se-
kiz ay süren kara harekâtındaki gelişmeler, Sanders’in görüşünün isabetsizliğini açık-
ça ortaya koyduğu gibi, bu hatanın bedelinin çok ağır ödenmesine, dolayısıyla da
Türk ordusunun ağır kayıplar vermesine yol açmıştır.26 Bir başka ifadeyle belirtmek
gerekirse, Mehmetçiğin Çanakkale’de vatan toprağına döktüğü al kanlar, bu hatanın
ağır bedeli olmuştur.
25 Nisan 1915 günü erken saatlerde Arıburnu ve daha sonra da Seddülbahir böl-
gesinde düşmanın çıkarma harekâtına ilk mukavemet eden birlikler Miralay Halil
Sami Bey’e bağlı 9. Piyade Tümeni birlikleridir. Nitekim, kara harekâtının başladığı
bu ilk günkü muharebeleri, büyük ölçüde 9. Tümen birlikleri sürdürmüş, daha sonra
da ihtiyat tümeni olmasına rağmen 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in
inisiyatif kullanarak katılmasıyla Arıburnu ve Conkbayırı hattında 19. Tümen birlik-
leri sürdürmüştür.

21 Dukakinzade Feridun, Büyük Harp, Türk Cepheleri, Çanakkale Cephesi, Kısım 2, s. 53-54. Ayrıca bk.,
Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 95-96,
22 Hüseyin Kabasakal, “Birinci Dünya Savaşı Çanakkale Muharebeleri’nde Türk ve Alman Savunma
Planları, Konusunda Yorumlar”, Çanakkale Muharebeleri 75. Yıl Armağanı, Ankara 1990, s. 83-84.
Ayrıca bk., Zekeriya Türkmen, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekâtı”, Çanakkale Savaşları Tarihi,
c. IV, (ed. Mustafa Demir), İstanbul 2008, s. 2186-2188.
23 Liman von Sanders, bu konuda aldığı tedbiri şöyle ifade etmektedir: “Ben, her fırkanın kuvvetlerini
toplu tutmasını ve her fırkanın kendi mıntıkasında sahilde ancak mübrem (gerekli) emniyet tertibatı-
nı bulundurmasını emr ettim…” Bk., Türkiye’de Beş Sene, s. 58-59.
24 Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 3474, Ds: H-1, F: 1-4, 1-6; Kls: 3964, Ds: H-13, F: 11, 18. Ayrıca bk., Hüse-
yin Kabasakal, Aynı makale, s. 84-86.
25 Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, s. 60.
26 Zekeriya Türkmen, Çanakkale 1915, Türk Ordusunun Kara ve Hava Harekâtı, s. 59.

88
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay) Halil Sami Bey

Yarbay Mustafa Kemal, 9. Piyade Tümeni Komutanı Albay Halil Sami Bey’i
Selanik’te Numune Taburu Komutanı olduğu 1907-1908 tarihlerinden itibaren çok
iyi tanımaktadır. 1915 yılı Mart ayından itibaren Maydos’ta bir araya gelerek bölge-
deki kuvvet durumu ve gerekli savunma tertibatı hakkında fikir alışverişinde bulun-
muşlardır. Hatta bir defasında Mustafa Kemal, Halil Sami Bey’in kendisine sorumlu
olduğu bölgede ne tür bir savunma yapacağını sorduğunda, ona düşmanı karaya çı-
kartmamak suretiyle mukabelede bulunacağını belirttiğini ve daha sonra muhtemel
çıkarma bölgesinin Kabatepe civarıyla Seddülbahir sahil kesimlerinden olması ihti-
malini dile getirdiğini belirtir.27 Halil Sami Bey de Mustafa Kemal’in değerlendirmele-
rini esas alan savunma düzenini alacağını ifade etmiştir.28 Mustafa Kemal, Halil Sami
Bey’le ilgili kanaatini de şöyle açıklamaktadır: “…(nezahat-i kalbiyesi şayan-ı hürmet)
Kalp temizliğiyle çok saygıdeğer olan bu arkadaşımızın, Çanakkale Boğazı’nın en
önemli kara mıntıkasını muhafaza gibi önemli bir görevde sevk ve idare bakımından
zor durumda kalma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyordum.”29 Yarbay Mustafa
Kemal, 10 Mayıs 1915’te Kemalyeri’nden 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya yazdığı
uzunca raporunda, “Albay rütbesinde olması nedeniyle Maydos Mıntıkası Komutan-
lığına tayin edilen 9. Tümen Komutanı Sami’nin 25 Nisan 1915 saat 06.30’da ve saat
12.15’de gönderdiği iki adet emir sureti eklidir…” ifadesini kullandıktan sonra düş-
mana ilk mukavemetin birlikte yapıldığını anlatmıştır.30 Günümüzde kimi yazarlar,
yukarıdaki ifadeleri daha farklı yorumlayarak Mustafa Kemal ile Halil Sami Bey ça-
tışmasından bahsedecek kadar ileri gidebilmektedirler.31
9. Tümen Komutanı Miralay Halil Sami Bey’in maiyetinde kurmay başkanı ola-
rak Binbaşı Hulusi (Conk), 25. Alay komutanı Yarbay İrfan, 26. Alay komutanı Yarbay
Hafız Kadri, 26. Alay 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri32, 27. Alay komutanı
Yarbay Mehmet Şefik (Aker), Topçu Alay Komutanı Yarbay Mehmet Ali, 7. tümen-
den gönderilen 20. Alay Komutanı Binbaşı Halit, Bursa Jandarma Taburu Komutanı
Binbaşı Tahsin bulunuyordu.33 25 Nisan günü güney bölgesinde yapılan muharebe-

27 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, Genkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara 2011, s. 9.
28 İsmet Görgülü, Çanakkale İlk Günde Biterdi, s. 17.
29 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 10. Sermet Atacanlı bu açıklamalardan hareketle
Mustafa Kemal’in Halil Sami Bey ile ilgili kanaatinin olumsuz olduğunu açıklamaktadır. Bk., Sermet
Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, MB Yayınları, İstanbul 2006, s. 43.
30 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 83-86.
31 1932 yılında İngiliz heyeti tarafından kendisine İngilizlerin Resmî Çanakkale Tarihi adlı eseri takdim
edilirken şu ifadeleri kullandığı belirtilir:” …ilkin Gelibolu yarımadasındaki tüm ordulara komuta
ediyordum. Ama İngilizler Güney kesimine çıkarma yapmadan kısa bir süre önce komutam, benden
daha kıdemli olan, ama hiç yeteneği bulunmayan Albay Sami Bey’e verilmişti…” (Salahi R. Sonyel,
“Büyük General, Asil düşman ve Cömert Dost… Gazi Mustafa Kemal”, Belleten, c. XLIII, Türk Tarih
Kurumu, Ankara 1979, s. 171.
32 Tevfik Ercan, “Seddülbahir Çıkarmasında 26’ncı Alay 3’üncü Tabur”, Çanakkale Muharebeleri’nin
75.Yıl Armağanı, Genkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara 1990, s. 99.
33 İsmet Görgülü, Çanakkale Zaferinin Komuta Kadrosu, Harp Akademileri Yayınları, İstanbul 1990, s.
15. İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, Ankara 1993, s. 64.

89
Zekeriya Türkmen

lerde düşmanın kuvvet yığınağı giderek artmış, 9. Tümen birlikleri kıyıdaki savunma
yerlerini bırakarak daha da kuzeye, Kirte (Alçıtepe) köyü güney sırtlarına çekilmek
zorunda kalmıştır. Saat 13.00’e gelindiğinde İngiliz-Fransız müttefik kuvvetleri gü-
neyde sahile yakın tepeleri ellerine geçirmişlerdir.
Çıkarma harekâtı, 25 Nisan 1915 Pazar günü şafaktan evvel başlatılmıştır.34 İlk
çıkarmanın Kabatepe-Arıburnu arasındaki sahil bölgesine yapılması plânlanmış35,
ancak çıkarma araçları akıntının etkisiyle kuzeye kaydığından, Büyük ve Küçük Arı-
burnu bölgesine çıkmak zorunda kalmışlardır.36 Donanma ateşi desteğinde çıkarma
hızını artıran Anzak kuvvetleri karşısında zayıf Türk birlikleri zayiat vererek geri çe-
kilmek zorunda kalmışlardır. İngiliz kuvvetleri Kanlısırt, Kemalyeri, Düztepe doğrul-
tusunda ilerlemişler, böylece Conkbayırı37 ve Kocaçimen Tepesi düşman tehdidine
maruz kalmıştır.38 19. Tümen Kurmay Başkanı İzzettin Bey, 25 Nisan 1915 tarihli
hatıratında “berrak ve güzel bir bahar günü sabahı şafakla birlikte top seslerinin
işitilmeye başladığını müteakiben de telefon ve keşif zabitlerinden gelen raporların
arttığını, tümene bağlı birliklerin şimdiye kadar manevralarda yaptıklarını bizzat
muharebe hattında uygulamak zorunda olduklarını” ifade etmektedir.39
25 Nisan 1915 Pazar günü sabaha karşı 05.00 sularında Arıburnu istikametinde
başlayan Anzak çıkarma harekâtı hakkında ilk bilgiler, 27. Alay 2. Tabur (Arıburnu
sahilinde 12 km.lik bir alanı savunmakla görevli idi) 8. Bölüğe bağlı takımlara men-
sup kıyı gözetleme timlerinden gelmiştir.40 Bölük komutanı Yüzbaşı Faik’ten gelen
ilk bilgileri değerlendiren Alay komutanı Yarbay Şefik Bey durumu hemen 9. Tümen
Komutanı Halil Sami Bey’e41 bildirmiştir. Halil Sami Bey saat 05.30’da Maydos’ta-
ki karargâhından 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa ile 19. Tümen Komutanına bilgi
amaçlı gönderdiği yazıda düşmanın Arıburnu ile Kabatepe arasında birçok harp ve
nakliye gemileriyle kıyıya yaklaştığı ve ihraca başladığını bildirmiştir. Halil Sami Bey,

34 Erkân-ı Harbiye Kaymakamı İzzeddin (Çalışlar), “Çanakkale Muharebâtı Hatırâtından: 12 Nisan


1331 / 25 Nisan 1915 Günü”, Mecmua-i Askeriye, Sayı: 10, İstanbul 1336 (1920), s. 378 vd.
35 Aspinaldi Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, (çev. Tarih Tünay), c. I, İstanbul 1932, s.
185-201.
36 BOA., HR., SYS., Ds: 2323/1.
37 Conk bayırı olarak geçen yer aslında Çanak bayırı olarak bilinen yer olup, İngilizlerin (Chunkbair)
kullandıkları bu ifade zamanla bizim de kullandığımız bir ifadeye dönüşmüştür. Biz makalemizde,
Çanak bayırı yerine eskiden beri Türkçe yayınlarda kullanılan şekli olan Conkbayırı adını kullandık.
38 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 96-97.
39 Erkân-ı Harbiye Kaymakamı İzzeddin (Çalışlar), “Çanakkale Muharebâtı Hatırâtından: 12 Nisan
1331 / 25 Nisan 1915 Günü”, Mecmua-i Askeriye, s. 378.
40 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 2. Kitap, Genelkurmay
Harp Tarihi Başkanlığı Yayınları, Ankara 1978, s. 92-94.
41 Yarbay Mustafa Kemal, Albay Halil Sami Bey’i, Selanik’te Numune Taburunda görev yaptığı 1907
yılından beri yakından tanımakta ve “nezahat-i kalbiyesi şayan-ı hürmet olan bir arkadaşımızdı” diye
övgüyle bahsetmektedir. Bk., Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 13.

90
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay) Halil Sami Bey

bu sırada 27. Alayı saat 05.45’de topçu bataryası ve makineli tüfekle teçhiz ederek
“düşmanı denize dökmek üzere” Arıburnu istikametinde sevk etmiştir.42 Kıyı savun-
masında düşmanı ilk karşılayan birlikler Albay Halil Sami Bey’e bağlı 27. Alayın 2.
Taburuna bağlı takım ve bölükleridir.43 9. Tümen Komutanı, düşmanın ilerleme isti-
kametini doğru bir şekilde tespit ederek birlikleri süratle harekete geçirmiş, bu arada
19. Tümen komutanı ile de devamlı koordinede bulunarak 27. Piyade Alayının 1. ve
3. taburlarını Conkbayırı istikametine sürmüştür.44
Diğer taraftan düşmanın çıkarma harekâtını başlattığına dair haberin ulaşma-
sı üzerine 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, sabaha karşı 05.50’de Esat
Paşa’yı arayarak düşman zırhlılarının Arıburnu, Seddülbahir ve Saros körfezine
yönelik çıkarma harekâtına başladıkları bilgisini vermiştir.45 O sırada Gelibolu’da-
ki karargâhında bulunan Liman von Sanders de saat 05.00’ten itibaren çıkarma
harekâtının başladığı ve düşman durumuyla ilgili raporların 3. Kolordu ve bağlı bir-
liklerinden yağmaya başladığını belirtir.46 Yine aynı saatlerde 19. Tümene bağlı 77.
Alay Komutanı, Maltepe’den önce Tümen Kurmay Başkanına telefonla, daha sonra
da Tümene gönderdiği raporda Kabatepe’nin sağ ve solunda bulunan düşman donan-
masının bombardımanı ile piyade ateşinin işitilmekte olduğu belirtiliyordu.47 Ancak
bu her iki yazının sol tarafından 19. Tümen komutanına ait olduğu düşünülen “bunu
almadım” ifadesi kayıtlıdır.48 27. Alay komutanı Yarbay Mehmet Şefik hatıratında bu
konuya açıklık getirmekte, 19. Tümen Komutanının 57. Alayla birlikte Conkbayırı’na
hareket ettiğinden raporun kendisine ulaşmadığından bahsetmektedir.49
Saat sabah 6.10’dan evvel Maydos’tan 9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey
tarafından 19. Tümen komutanlığına gönderilen raporda, düşmanın Arıburnu sırtla-
rından Kabatepe’nin gerilerindeki sırtları sarmakta olduğu bildirilerek, 19. Tümene
bağlı Maltepe’deki kuvvetlerden bir taburun Kabatepe’nin kuzeyinde Arıburnu’na
karşı olan sırtlara acele olarak sevk edilerek sonucun bildirilmesi isteniyordu.50 Ceri-

42 Edward J. Erickson, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu Çanakkale, Kutü’l-Amare ve Filistin Cep-
hesi, (çev. Kerim Bağrıaçık), İşbankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, s. 51.
43 Erich R Prigge, Liman von Sanders Paşa’nın Emir Subayı Binbaşı Erich R. Prigge’nin Çanakkale Sava-
şı Günlüğü, (çev. Bülent Erdemoğlu), Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s. 71.
44 Edward J. Erickson, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu Çanakkale, Kutü’l-Amare ve Filistin Cep-
hesi, s. 52.
45 Yanyalı Esat Bülkat, Çanakkale Hatıraları, c. 4, s. 518-521.
46 Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, s. 59-63.
47 Gnkur. ATASE Arşivi, ATAZB, Kls: 41, G: 3/7 afa, 19’uncu Tümen Ceridesi, 11.02.1331 / 24 Nisan
1915. Ayrıca bk., Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 19.
48 Mustafa Kemal Atatürk, daha sonra cerideyi Harp Tarihi Arşivine gönderirken bahsedilen notları
yazmış olabilir veya Arıburnu Muharebeleri Tarihçesini kaleme alırken, cerideden yararlanırken, ev-
rakları görüp görmediğine dair notları yazmış olabilir şeklinde değerlendirme yapılabilir. (Y.N)
49 Mehmet Şefik (Aker), Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27’nci Alay, Askerî Mecmua Tarih Kısmı, S.
99, İstanbul 1935, s. 42.
50 Gnkur. ATASE Arşivi, ATAZB, Kls: 41, G: 3/7 an, 19’uncu Tümen Ceridesi, 12.02.1331 / 25 Nisan
1915.

91
Zekeriya Türkmen

dedeki kayda göre Mustafa Kemal bu raporun kendisine saat 9.30’da ulaştığını belirt-
mektedir.51 Zaten bir önceki gün geniş çaplı bir manevra icrasına yönelik planları bu-
lunan 57. Alay, sabah erkenden kaldırılmış -ancak bu defa manevra gerçek muharebe
alanında yapılacağından- kısa sürede ikmalini tamamlayıp harekete hazır hale getiril-
miştir. Bu arada Gelibolu’da 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya ulaşılmaya çalışılmış
ancak telefon irtibatı kurulamamıştır. Bunun üzerine Yarbay Mustafa Kemal, bütün
sorumluluğu üstlenerek ve inisiyatif kullanarak 57. Piyade Alayı ve Dağ Bataryasını
harekete geçirmiştir.
Yarbay Mustafa Kemal, öğleye doğru Conkbayırı’ndan Kocadere’ye hareket et-
miştir. Saat 12.30’da Kocadere köyünün batı yönünde 77. Alay komutanı Binbaşı Saip
Bey’e rastlamıştır. Kendisine sözlü olarak Kumtepe’ye düşmanın çıkarma yaptığına
dair haber ulaştığını (9. Tümenden) söyledikten sonra oraya asker sevk etmesini em-
retmiştir. Bu alaya görev verildikten sonra 72. Alaya bir an önce ulaşmak üzere atıyla
dörtnala Maltepe’ye hareket etmiştir. Öğleden sonra saat 1.00 sularında Maltepe’de
3. Kolordu Komutanı Esat Paşa ile buluşmuştur. Mustafa Kemal, Esat Paşa ile kısaca
durum değerlendirmesinde bulunduktan sonra Esat Paşa’nın vermiş olduğu 9. Tü-
men Komutanlığının raporunu okumuştur. Rapor aynı zamanda 19. Tümen Komu-
tanlığına hitaben de yazılmıştır. Ancak, Mustafa Kemal’e göre bu rapordaki bilgiler
doğru değildir. Düşmanın Kumtepe’ye çıkarma yaptığı haberi yanlıştır.52
5. Ordu Komutanı Liman von Sanders’in emriyle değiştirilen savunma sistemin-
den dolayı Seddülbahir bölgesindeki birliklerin konuşlandırılışında da bir takım de-
ğişiklikler yapılmıştır. Seddülbahir mıntıkasının savunması daha önceden 25. Piyade
Alayına verilmiştir. Çıkarma harekâtından iki gün önce, 22 Nisan 1915 günü Halil
Sami Bey’in emriyle yaklaşık bir aydır bölgede görevli bulunan ve coğrafyayı ve buna
bağlı savunma hatlarının nereleri olması gerektiğini yakından tanımış olan 25. Alay,
26. Alayla değiştirilmiştir. 25. Alay ihtiyata alınarak Sarafim Çiftliğinin bulunduğu
bölgeye yakın yerlere konuşlanmıştır.53 Halil Sami Bey’in yaptığı bu değişiklik, ordu
komutanının ve kolordu komutanının bilgisi dahilinde gerçekleşmiştir. 26. Alay ko-
mutanı Yarbay Hafız Kadri Bey, karargâhını Kirte köyünün güneydoğusundaki sırtla-
ra kurmuş; Seddülbahir bölgesinin savunmasını ise 3’üncü tabura vermiştir. 3. Tabur
Komutanı Piyade Binbaşı Mahmut Sabri idi. Hafif piyade silahlarıyla donatılmış olup
kısıtlı sayıda hafif çaplı topların yer aldığı 3. Tabur bölgesini 9. Tümen topçusu ate-
şiyle destekleyecekti.54
9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami tarafından saat 12.15’de 3. Kolordu Komu-
tanlığı ve 19. Tümen Komutanlığına hitaben yazılan raporda, düşmanın Seddülba-

51 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 20.


52 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 26.
53 Gnkur. ATASE Daire Başkanlığı Arşivi, BDH, Kls: 4836, Ds: H-11, F: 1-18.
54 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 146-148.

92
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay) Halil Sami Bey

hir ve Tekke koyu taraflarından ihraca devam ettiği, Zığındere tarafına tahminen bir
alay kuvvet çıkardığı ve Kirte’ye yaklaştığı hususunda 26. Alay Komutanlığından bilgi
alındığı belirtilmektedir. 26. Alay 3. Tabur komutanı Binbaşı Mahmut Sabri burada
destansı bir mücadele sergilemiştir. Binbaşı Mahmut Sabri muharebenin en şiddetli
anında Mehmetçiklere hitaben “dayanın evlatlarım, vatan selameti için gayret za-
manıdır” hitabında bulunduktan sonra tekrar “dayanın evlatlarım, takviye gelecek ve
süngü hücumuna geçilerek düşman denize dökülecektir” sözleriyle askerin moralini
yüksek tutmaya çalışmıştır.55
Düşmanın giderek artan yığınağı karşısında elinde hiç ihtiyat kuvveti kalmadı-
ğını ifade eden 9. Tümen Komutanı Halil Sami Bey 25. Alayla birlikte bütün kuvve-
tiyle Kirte’ye hareket ettiğini ifade ettikten sonra 19. Tümen Komutanından kendi
cephe gerisine bir alay göndermesini rica etmiştir. Halil Sami Bey ayrıca Kabatepe
ve Kumtepe mıntıkasındaki cephe hattında bulunan 9. Tümene ait birliklerin de 19.
Tümenden gönderilecek bir alay tarafından desteklenmesini, kendisi Kirte’de bulun-
duğu müddetçe Kabatepe ve Kumtepe mıntıkasındaki birliklere 19. Tümen komutan-
lığınca komuta edilmesini talep etmiştir.56 Halil Sami Bey, bu sırada 27. Alayın sevk
idaresini 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’e bırakırken, kendi ilgisini Sed-
dülbahir bölgesindeki gelişmelere yoğunlaştırmak istemiştir.57 Bu sırada Çanakkale
Müstahkem Mevki Komutanlığı kurmay başkanı olarak görev yapan Selahattin Adil
(Paşa) hatıratında, Sarafim Çiftliğinde karargâhını kurmuş olan 9. Piyade Tümen Ko-
mutanlığının 25 Nisan günü başlayan çıkarma harekâtı sırasında büyük gayretler sarf
ettiğini belirttikten sonra, Zığındere, Tekke, Ertuğrul, Morto koyları ile Seddülbahir’e
yapılan düşman çıkarması karşısında Türk birliklerinin yetersiz kaldığını gören Halil
Sami Bey’in Müstahkem Mevki Komutanlığından ihtiyat talebinde bulunduğunu ifa-
de etmektedir.58 Cephede olan bitene yakından takip eden Esat Paşa, Mustafa Kemal’i
Arıburnu Cephesinin tamamından sorumlu tutarken, Halil Sami’yi de güney bölgesi-
ne daha fazla yoğunlaşmasını sağlayacak emirler vermiştir.59
9. Tümen Komutanı Halil Sami Bey’in düşmanın Seddülbahir bölgesine yöne-
lik çıkarma harekâtına hayli geç müdahalede bulunduğunu eleştirenler aslında bir
hususu gözden kaçırmaktadırlar. Daha önce de ifade edildiği gibi Halil Sami Bey’e
verilen görev son derece geniş bir mıntıkayı içirmektedir. Hem Arıburnu, hem de gü-

55 Tevfik Ercan, “Seddülbahir Çıkarmasında 26’ncı Alay 3’üncü Tabur”, s. 100-106; ayrıca bk., Zekeriya
Türkmen, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekâtı”, Çanakkale Savaşları Tarihi, c. IV, s. 2192-2193.
56 Gnkur. ATASE Arşivi, ATAZB, Kls: 41, G: 3 ana, 3 ao, 19’uncu Tümen Ceridesi, 12.02.1331 / 25 Nisan
1915. Ayrıca bk., Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 26-27.
57 Edward J. Erickson, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu Çanakkale, Kutü’l-Amare ve Filistin Cep-
hesi, s. 55.
58 Selahattin Adil Paşa, Hayat Mücadeleleri, Selahattin Adil Paşa’nın Hatıraları, Zafer Matbaası, İstan-
bul 1982, s. 237-244.
59 Edward J. Erickson, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu Çanakkale, Kutü’l-Amare ve Filistin Cep-
hesi, s. 57.

93
Zekeriya Türkmen

ney bölgesinin tamamı onun tümeninin sorumluluk alanındadır. Arıburnu bölgesine


yönelik çıkarma harekâtının başlamasından kısa bir süre sonra Seddülbahir bölge-
sindeki plajlara da eş zamanlı çıkarma harekâtı başlatılmıştır. Halil Sami, 27. Alayın
idaresini 19. Tümen komutanına devredip Sarafim Çiftliğinde bulunan 26. Alay ile
bağlantı kurmak için harekete geçmiştir. Ancak, 26. Alayla bağlantı kurması da gecik-
miş, öğleden sonra 14.15’de irtibat kurabilmiştir. Öte yandan 25. Alay Komutanı da
hazırlıksız yakalandığından verilen emirlerin uygulanmasında tereddütler yaşamış,
dağınık bulunan birliklerini düşmana teksif etmekte gecikmiştir. 60 Halil Sami Bey,
elde kalan yegâne ihtiyat birliği olan 25. Alay kuvvetlerini, akşam 18.30’da yayımladı-
ğı emirde gece taarruzuyla harekete geçirip düşmanı denize dökmeyi amaçlamıştır.61
Aslında kuvvet dengesine bakıldığında Halil Sami Bey’in bu planı oldukça cüretkâr
bir plandır. Plan son anda değiştirilip kuvvetler üçe bölüp Zığındere-Seddülbahir-Es-
kihisarlık mıntıkasında düşmana karşı muharebeye devam edilmiştir.62 Bundan sonra
ilerleyen saat ve günlerde her iki taraf askerleri siper kazarak bulundukları hattı tut-
mak için ellerinden gelen gayreti harcamışlardır.
Amiral de Robeck, General Hamilton’a gönderdiği mektupta; 25 Nisan’ı takip
eden süreçte Türklerin geceleri adeta kunduzlar gibi çalışıp mevzi kazdıklarını, ka-
palı tahkimat tesisleri kurduklarının, dikenli tellerle savunma hatlarını güçlendirdik-
lerini yazmıştır.63 Burada tartışılması gereken bir kişi varsa o da 5. Ordu Komutanı
Liman von Sanders’tir.64 Liman Paşa’nın savunma planına göre birlikler konuşlan-
dırılmış olduğundan İngiliz ve Fransız birliklerinin çok yönlü başlattıkları çıkarma
harekâtında Türk birliklerinin bütün cephe hattına aynı anda müdahalede bulunma-
ları mümkün olmamıştır. Ordu komutanı, 25 Nisan sabahı başlayan bu ani saldırı
karşısında vaziyete tam anlamıyla hakim olamamış, eldeki ihtiyatları parça parça ta-
arruza kaldırdığından müttefiklerin Arıburnu ve Seddülbahir’de kıyıbaşı tutmasına
fırsat yaratılmıştır. Liman Paşa’nın yanlış planlamasının bedeli Türk komutanlara bi-
çilmiştir. Nitekim O, Alman gururuyla hataları kabul etmediği gibi, güney bölgesinde
ilk gün yaşananları Albay Halil Sami Bey’in beceriksiz sevk idaresine bağlamış, elde
mevcut belgelere ve bunlardan oluşan kanaatimize göre canla başla koşuşturmasına
rağmen 9. Tümen komutanı, 25 Nisan günkü muharebelerle ilgili olarak haksız yere
eleştirilerin merkezinde yer almıştır.

60 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 181.
61 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 170-171.
62 Tuncay Yılmazer, “Çanakkale Kara Savaşlarında 25 Nisan 1915 Çıkarma Harekâtı”, Çanakkale Savaş-
ları Tarihi, c. IV, s. 2086-2087.
63 Mustafa Gencer, “Çanakkale Savaşları’nda Türk-Alman İlişkileri, Çanakkale Savaşları Tarihi, c. IV,
Editör: Mustafa Demir, Değişim Yayınları, İstanbul 2008, s. 1900.
64 Tuncay Yılmazer, “Çanakkale Kara Savaşlarında 25 Nisan 1915 Çıkarma Harekâtı”, Çanakkale Savaş-
ları Tarihi, c. IV, s. 2087.

94
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay) Halil Sami Bey

Öte yandan 9. Tümen Komutanı, yarımadanın güney bölgesindeki gelişmeleri


akşam 09.25’de Ordu komutanına telefonla ayrıntılı olarak bilgi vermiş, birliklerin
gece boyunca düşmanı püskürtmek için muharebeye devam edileceğini bildirmiş-
tir.65 25 Nisan 1915 tarihi, sekiz buçuk ay sürecek olan Çanakkale kara muharebeleri-
nin başlangıç günüdür. İki tümenlik Anzak kolordusu ile Arıburnu kıyılarına çıkarma
yapan düşman, karşısında Yarbay Mustafa Kemal ile Albay Halil Sami Bey’e bağlı bir-
likleri bulur. Burada Yarbay Mustafa Kemal’in yerinde aldığı tedbirler aslında başkent
İstanbul’u kurtarır. Sahilden Kemalyeri ve Conkbayırı’na kadar ilerleyen düşman
kuvvetlerini 9. Tümenin 27. Alayıyla birlikte kıyıya kadar atar. Eğer Conkbayırı ele
geçirilseydi düşman kolaylıkla Boğaz’a inebilirdi. 9. Tümenini gerisi kesileceğinden o
da düşebilirdi. Yarbay Mustafa Kemal burada inisiyatifi kullandı. Aylar sürecek olan
şanlı Çanakkale savunması da böylece başlamış oldu.66 9. Tümen komutanı Miralay
Halil Sami Bey elindeki son kuvvetlerini de ileriye almış ve cepheye sokarak dayan-
maya çalışmıştır. Halil Sami Bey, 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa ile de telefon irtibatı
kurarak takviye birlik görmesi talebinde bulunmuştur. O sırada Maltepe’ye gelen 19.
Alay ve bir mitralyöz bölüğü 9. Tümen emrine verilerek, kolordu komutanı tarafın-
dan birliklerin bulundukları yerde sebat etmeleri emredilmiştir.67
Takviye birlikleri Kirte bölgesinde cereyan eden muharebelere 28 Nisan 1915
tarihinden itibaren iştirak etmiş; bu durum Esat Paşa’nın ifadesine göre 9. Tümen Ko-
mutanı Halil Sami Bey’in “kuvve-i maneviyesini tazelemiştir”.68 Ancak Halil Sami’ye
bağlı birlikler, Arıburnu’nda 19. Tümen bölgesindeki şiddetli çarpışmalardan dola-
yı tali duruma düştüklerinden daha az destek almalarına yol açmış, bu durum düş-
man karşısında başarı şanslarının azalmasına yol açmıştır. Ancak Binbaşı Mahmut
Sabri’nin inatçı bir şekilde sürdürdüğü karşı taarruz Hunter-Weston’a bağlı İtilaf
birliklerinin geri çekilmesine yol açmıştır.69 Diğer taraftan Saros’daki harekâtın bir
gösteri çıkarmasından ibaret olduğu anlaşılınca Liman von Sanders 7. Tümen birlik-
lerinin bir kısmını Bolayır’dan güney cephesine kaydırılması emrini vermiştir.70
Liman von Sanders’in emir subayı Yüzbaşı Prigge’nin hatıratında belirttiğine
göre bir Avustralyalı subay Türklerle ilgili görüşlerini şöyle açıklamıştır:
“…Türkler, Arslanlar gibi dövüşüyor. Saldırıdan yorulmuyorlar. Verdiğimiz
ağır zayive benzeri görülmemiş yürekliliğimize karşın, yalnızca adım adım
ilerliyoruz. 25 Nisan’dan beri haftalar geçti ve hedefimize ulaşıncaya kadar

65 Erich R Prigge, Liman von Sanders Paşa’nın Emir Subayı Binbaşı Erich R. Prigge’nin Çanakkale Sava-
şı Günlüğü, s. 85-86.
66 İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaşın Günlüğü, s. 95.
67 Yanyalı Esat Bülkat, Çanakkale Hatıraları, c. 4, s. 536.
68 Yanyalı Esat Bülkat, Çanakkale Hatıraları, c. 4, s. 544.
69 Edward J. Erickson, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu Çanakkale, Kutü’l-Amare ve Filistin Cep-
hesi, s. 86.
70 Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, s. 63.

95
Zekeriya Türkmen

belki de aylar geçecek…Boğaz kalelerini karadan ele geçirme ihtimalinin, bas-


kının başarılı olamaması yüzünden yitirildiğini düşünüyorum. Çıkarmanın
ilk günlerinde düşmanı şaşırtmayı başaramadık. Şimdi ise bu hiç olmayacak.
Acaba şu anda konumumuzu koruyabilecek miyiz? Çıktığımız kıyı ne kadar
dar. Arkamızda deniz, önümüzde dik tepelerde düşman ve dik yarlarda sü-
rekli yapılan savunma noktaları. Eğer filonun ağır toplarının temel oluştur-
duğu topçu üstünlüğümüz olmasaydı, biz belki de yalnızca son gücümüzü
kullanarak dayanabilecektik.”71

28 Nisan 1915 günü yapılan Birinci Kirte Muharebesine komuta eden Albay Halil
Sami Bey’e 7. tümenden 19. Piyade alayı da (Komutanı Yarbay Alman Sabri) takviye
için gönderilmiştir. İngilizlerin Alçıtepe (Kirte) köyünü ele geçirmek için başlattıkları
taarruz özellikle 25. ve 19. Alayların mukavemeti ile püskürtülmüş, hatta bu birlikle-
rin öncüleri gece taarruzuyla Seddülbahir’e kadar uzanan sahaya bir ok gibi düşman
hatlarını yarıp girmişlerdir. Sabaha karşı düşmanın sağ ve soldan açtığı ateşle pek çok
zayiat verilmiş; Alaylar tekrar eski savunma hattına geri çekilmişlerdir.72 Halil Sami
Bey, 28 Nisan günü yayımladığı emirde elindeki kuvvetlerin yetersizliğine dikkat çek-
tikten sonra birliklerin tahkimata büyük önem vermeleri gerektiğine vurgu yapmış-
tır.73 Güney bölgesindeki birliklerin mevzilerinde ciddi tahkimat sorunu bulunmakta
idi. Birlikler tahkimat yapmaya zaman bulamamışlar; bundan dolayı tümen komu-
tanı verdiği emirlerde gece gündüz tahkimat yapılması hususuna dikkat çekmiştir.74
Bu muharebelerde 26. Alay 900 kişi, 20. Alay 778 kişi, 19. Alay 700 kişi olmak üzere
9. Tümenin toplam zayiatı 2378 kişi olmuştur.75 İngilizler 2000, Fransızlar da 1000
personelini bu muharebede zayi etmiştir.76 İngiliz Harp Tarihçilerinden Robert Rho-
des James’in ifadesiyle, “köhneleşmiş, unutulmuş, fakat son derece önemli olan Birin-
ci Kirte Muharebesi, (General) Hamilton’un stratejisinin çöküşünü de ifade etmiştir.
Artık bir baskın bahis konusu olamazdı… Türkler, bölgede mevcut her askeri süratle
yarımadaya yetiştirirken, Hamilton hala Alçıtepe’yi Kitchener’den takviye istemeden
alabileceği ümidine saplanmış”77 idi.

71 Erich R Prigge, Liman von Sanders Paşa’nın Emir Subayı Binbaşı Erich R. Prigge’nin Çanakkale Sava-
şı Günlüğü, s. 111.
72 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 190 vdd., İsmet Görgülü, Çanakkale Zaferinin Komuta Kadrosu, s. 17. İsmet Görgülü, On
Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, s. 66.
73 Gnkur. ATASE Daire Başkanlığı Arşivi, BDH, Kls: 4836, Ds: H-10, F: 1-82; Ds: H-11, F: 1-27.
74 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s.194-195.
75 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 203.
76 Aspinaldi Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, (çev. Tarih Tünay), c. I, İstanbul 1932, s.
327.
77 Robert Rhodes James, Gelibolu Harekâtı, (çev. Haluk V. Saltıkgil), Belge Yayınları, İstanbul 1965, s.
200.

96
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay) Halil Sami Bey

Bu sırada Seddülbahir’e yekin çıkarılan İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin sayıca


artması üzerine 5. Ordu Komutanı 29 Nisan 1915 günü yaptığı bir düzenlemeyle yeni
teşkil edilen Güney Bölge Komutanlığına Albay Von Zodenstern’i tayin etmiştir. 9 ve
7. Tümenlerden başka 15. Tümen yeni teşkil edilen Güney Gurubuna bağlanmış78,
Albay Halil Sami sağ kanat, 7. Tümen Komutanı Albay Remzi de sol kanata komu-
tanlığını üstlenmiştir.79 1/2 Mayıs 1915 gecesi saat 22.00’de Türk tarafınca başlatılan
süngü hücumunda 9. Tümen sağ koldan, 7. Tümen de sol koldan taarruza geçirilmiş
ancak çok zayiat verilmiş, başarı sağlanamamıştır.80 Ertesi gün İngilizlerin donanma
ile denizden, uçaklarla havadan başlattıkları taarruz güney gurubunda önemli zayi-
ata yol açmıştır. Hatta bu saldırıda 3. Kolordu’nun telefon merkezi de hasar görmüş;
birliklerin birbirleriyle olan irtibatında sıkıntılar yaşanmıştır. Kirte’nin güneyinde
cereyan eden 1/2 Mayıs taarruzunda büyük zayiat verilmiş, düşmanın Seddülbahir
bölgesinden atılması mümkün olmamıştır.81 Bu arada belirtmek gerekirse, her ne ka-
dar Albay von Zodenstern cihat çağrısı şeklindeki taarruz emrinde İslamî söylemlere
genişçe yer verse de Alman subaylarla Türk komuta heyeti arasında dil bakımından
büyük anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Türk komuta heyetinin Almanca bilmemesinden
kaynaklanan irtibat kopukluğu, emirlerin ast birliklere ulaştırılmasına engel olduğu
gibi, Türk ordusunun düşman karşısında başarı şansını büyük ölçüde azaltmakta idi.82
3/4 Mayıs 1915 gecesi Albay Zodenstern’in ordu komutanı Liman von Sanders’ten
izin almadan başlattığı gece taarruzunda bölgeye henüz intikalini yeni tamamlamış
olan 15’inci tümen de katılmış, Fransızlar Seddülbahir’e kadar püskürtülmüşse de sa-
bah düşman donanmasının topçu ateşiyle Türk birlikleri tekrar büyük kayıplarla eski
mevzilerine çekilmiştir. Sağ kanatta bulunan 9. Tümen İngilizler karşısında pek bir
başarı gösterememiştir. Bu başarısızlıktan dolayı Albay Zodenstern görevden alın-
mış, hastalığını bahane ederek İstanbul’a gitmiştir.83
Bu defa Gelibolu yarımadası güney grubu komutanlığına Kumkale muharebe-
lerine katılmış olan 15. Kolordu Komutanı Tümgeneral Weber getirilmiştir.84 6-8

78 Gnkur. ATASE Daire Başkanlığı Arşivi, BDH, Kls: 4836, Ds: H-11, F: 1-29. Robert Rhodes James,
Gelibolu Harekâtı, s. 202.
79 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 209-210. İsmet Görgülü, Çanakkale Zaferinin Komuta Kadrosu, s. 18-19.
80 Aspinaldi Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, (çev. Tarih Tünay), c. I, s. 350-351.
81 Bu muharebelerde güney gurubunun zayiatı şöyledir. 19. Alay 22 subay, 1690 er, 20. Alay 12 subay,
494 er, 21 ve 127. Alaylar 25 subay 1780 er kaybederken toplam zayiat 59 subay, 3964 er olmuştur. Bk.,
Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 230.
82 O sırada Güney Grubuna görevlendirilen Kurmay Yüzbaşı Nihat’ın gözlemleri oldukça ilgi çekicidir.
Dil konusundaki anlaşmazlık ifade edilirken, Alman komuta heyetinin yarım yamalak emirler verdiği
belirtilmektedir. Bk., Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt,
Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 236-237.
83 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 237-250.
84 İsmet Görgülü, Çanakkale Zaferinin Komuta Kadrosu, s. 18-19. İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin
Kadrosu 1912-1922, s. 67-68.

97
Zekeriya Türkmen

Mayıs 1915’de cereyan eden İkinci Kirte Muharebesinde İngiliz ve Fransız birlikleri
Alçıtepe’yi ele geçirmek için tekrar ileri harekâta geçmiş, Türk ordusu çetin bir sa-
vunma yapmış; 2.000 asker kaybedilmiş ancak düşmanın savunma hattını yarmasına
izin verilmemiştir. İngiliz ve Fransızların kaybı ise 6500 kişidir. General Hamilton,
bu harekâttan sonra hedefine varamadığını, harekâtın başarısızlıkla sonuçlandığını
rapor etmiştir. Böylece Çanakkale kara savaşlarının ilk safhası sona ermiş, İtilaf kuv-
vetlerinin Boğaz’a inmek umudu kaybolmuştur.85 İkinci Kirte muharebesinden sonra
Seddülbahir bölgesindeki durum siper muharebelerin karakterine bürünmüş; her iki
taraf karşılıklı siperler kazarak tahkimatı güçlendirmeye çalışmıştır. İngiliz-Fransız
müttefik ordusu, -onların deyimiyle- çukur tabak gibi diyarda kapana kısılmışlardı.
Bir İngiliz askeri (Douglas Jerrold) notlarına şu cümleyi yazmıştır: “(Kirte) Ova(sı),
bütün açıklığına rağmen bir hapishaneydi, sonra mezar oldu!”86
İkinci Kirte Muharebesinden sonra İngilizlerin Akdeniz Seferi Kuvveti Alçıtepe
önlerinde Kirte köyünün güneyinde kesinlikle durdurulmuş bulunuyordu. Ashmead
Bartlett, 10 Mayıs 1915’de Daily Telegraph’a gönderdiği bir haberde İngiliz okuyucu-
suna şunları aktarmıştır:
“Son derece ustalıkla sevk ve idare olunan ve köşeye kıstırılıp, savunma duru-
muna getirildiği zaman daima daha korkulacak bir hasım olduğunu ispat et-
miş bulunan kahraman ve azimli bir düşmanla dövüşüyoruz. Askerlerimizin
bugün dövüşmekte oldukları adamlar (Gazi) Osman (Paşa)nın emri altında
Plevne’yi savunanlarla aynı kalıptan çıkmadırlar.” Aslında bu haber, İngiliz
basınının Türkler hakkında daha evvel çaldığı havadan bambaşka bir şey
olması bir yana, İngiliz Genel Karargâhının resmî tebliğleri ile de çok bariz
bir tezat teşkil etmekteydi.”87

Arıburnu bölgesindeki 19 Mayıs taarruzunda istediği başarıyı yakalamayan düş-


man bu defa güney bölgesinden yeni bir taarruza geçmeye karar vermiştir. Haziran
başına kadar güney gurubunun karşısında gerekli hazırlıklarını yapan müttefik ordu-
su, İngiliz kralının doğum günü olan 04 Haziran tarihini genel taarruz tarihi olarak
belirlemiştir. General Hamilton, Arıburnu bölgesinde gösteri taarruzu şeklinde baş-
layan harekâtın güney kesiminde iki dalga halinde birliklerin taarruza kaldırılmasıyla
devam edeceği emrini vermiştir. Önce şiddetli topçu ateşi, daha sonra piyade hü-
cumuyla saldırı devam edecektir. 4-6 Haziran 1915 tarihlerinde icra edilen Üçüncü
Kirte Muharebesinde 9. Tümen ihtiyata alınırken, Anadolu yakasından gelen 11. Tü-

85 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2.
Kitap, s. 267. İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, s. 69.
86 Robert Rhodes James, Gelibolu Harekâtı, s. 233.
87 Robert Rhodes James, Gelibolu Harekâtı, s. 270.

98
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay) Halil Sami Bey

men ile kuzeyden gönderilen 12. ve 7. tümen birlikleri muharebelere katılmıştır. Halil
Sami Bey’in 5 Haziran 1915 günü 9. Tümen için hazırladığı yedi maddelik taarruz
emri Güney Grubu komutanı tarafından ertelenmiştir.88 Türklerin, düşman saldırı-
larına karşı inatla sürdürdükleri savunmadan başka geceleri icra edilen taarruzlarda
büyük kayıplar verdiği bir gerçekti. Ancak, General Hamilton bir kez daha hedefe
yani Alçıtepe’ye ulaşamamıştı. Ağır kayıplara rağmen Üçüncü Kirte Muharebesi de
Türk ordusunun başarı hanesine kaydedilen bir gelişme olmuştur.89 9. Tümen Komu-
tanı Albay Halil Sami Bey, 7 Haziran 1915’de Güney Grubu Komutanı Tümgeneral
Weber’e gönderdiği uzunca raporunda, 4-6 Haziran muharebesinde birliklerin su-
bay ve er kayıplarının çok olduğunu, sevk-i idare bakımından sıkıntıların yaşandığı-
nı, taze kuvvetlerle birliklerin takviyesine ihtiyaç duyulduğunu, eldeki istihkâmların
daha da güçlendirilmesi gerektiğini bildirmiştir.90
5 Haziran’da 9. Tümenin taarruz planının Güney Grubu Komutanı tarafından er-
telenmesi Halil Sami Bey’i olumsuz etkilemiştir. Öteden beri Gelibolu yarımadasında
Türk ve Alman komuta heyeti arasında gizliden gizliye devam eden çekişmeler gün
yüzüne çıkmaya başlamıştır: Bu sırada Almanlarla ters düşen Halil Sami Bey, 5. Ordu
Komutanı Liman von Sanders’in 12 Haziran 1915’de Enver Paşa’ya yazdığı bir yazıyla
görevden alınmış; yerine Alman subaylarından Albay Kannengiesser komutan olarak
atanmıştır. 91 Liman von Sanders, Halil Sami Bey ile ilgili kanaatini belirtirken “sahib-i
azim ve karar değildir” notunu düşmüş, bu görüşlere Esat Paşa ile Güney Grubu
Komutanı Weber Paşanın da katıldığını belirttikten sonra, “Sami Bey, hal-i hazırı ile
buradaki ahval-i müşkiliyeye vefa edemeyeceğinden ve kendisinin zaafı ise ordu için
bir tehlike olacağından Miralay Kannengiesser Bey’in 9. Fırka Kumandanlığına tayi-
ni ve Miralay Sami Bey’in de daha kolay bir memuriyette istihdamını ve bu mümkün
olmadığı takdirde tekaüdünün icrasını” talep etmiştir.92 Aslında 3. Kolordu Komutanı
Esat Paşa, hatıratında, Halil Sami Bey hakkında ordu komutanının ifade ettiği tarzda
bir kanaatte bulunmamıştır.
Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı kurmay başkanı olarak görev yapan
Selahattin Adil, Üçüncü Kirte Muharebesi’nin (4-6 Haziran 1915) devamında sinir
rahatsızlıkları geçiren Halil Sami Bey’in yerine -Haziran ortalarına doğru- Alman la-
kaplı Yarbay Sabri Bey’in -vekâleten- (19. Alay Komutanı) atandığını belirtir.93 Bu ge-

88 Gnkur. ATASE Daire Başkanlığı Arşivi, BDH, Kls: 4836, Ds: H-16, F: 1-68.
89 Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 3.
Kitap, s. 58-84. İsmet Görgülü, Çanakkale Zaferinin Komuta Kadrosu, s. 22-23. İsmet Görgülü, On
Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, s. 70.
90 Gnkur. ATASE Daire Başkanlığı Arşivi, BDH, Kls: 4836, Ds: H-16, F: 1-70.
91 İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, s. 71.
92 İsmet Görgülü, Çanakkale İlk Günde Biterdi, s. 322 Belge 1.
93 Selahattin Adil Paşa, Hayat Mücadeleleri, Selahattin Adil Paşa’nın Hatıraları, Zafer Matbaası, İstan-
bul 1982, s. 243.

99
Zekeriya Türkmen

lişmelerin ardından Albay Halil Sami Bey “ahval-i sıhhiyesi hal-i intizamda olmadı-
ğından bahisle” izinli sayılarak İstanbul’a gönderilmiştir.94 Aslında dönemle ilgili bilgi
ve belgelere göre, Çanakkale kara savaşlarının başlangıcından itibaren -ilk 50 gün- en
şiddetli muharebelerin yapıldığı dönemde Albay Halil Sami Bey yoğun çatışma ve sa-
vaşların yaşandığı bölgenin tümen komutanı olarak görev yapmıştır. 9. Tümen her ne
kadar bir 19. Tümen kadar başarı gösterememiş olsa da, düşmanı ilk işgal ettiği hatta
uzun süre durdurmayı başarmıştır. Albay Halil Sami Bey, 28 Eylül 1924’de Müdafaa-i
Milliye Komisyonu Başkanlığına verdiği uzunca dilekçesinde, 9. Tümen komutanı
iken hiçbir kusuru olmadığı halde bir Alman -serserisi-95 yüzünden görevden alın-
masını haysiyetine yakıştıramadığını, varsa bir kusurunun bir hakem heyeti önünde
muhakemeye hazır olduğunu belirterek, tarih önünde haksızlığa uğradığını ifade et-
mektedir. Halil Sami Bey bu dilekçenin devamında neden dolayı cepheden, tümen
komutanlığından uzaklaştırıldığına da açıklık getirerek şunları belirtmektedir:
“Çanakkale harbi başladığı zaman, lakaydane hareket eden Liman von San-
ders gibi bir serserinin ve zerre kadar vazife-i mukaddesesini deruhte etme-
yen Kolordu Kumandanı Yanyalı Esat Paşa’nın ihmalkârlığı görülmüyor da,
Allah’tan başka istinatgâhı olmayan bendenize kifayetsizlik isnat olunuyor.
İyi bilinmelidir ki kifayetsizliğine hükmedilen bu abd-ı aciz, milletin şerefi-
ni i’lâ ettirmiştir. Zira Balkan harbi muharebesinde maneviyatı sarsılmış ve
hatta tezebzübe uğramış bir millet ordusunun pişdarında bulunan, yani va-
ziyete göre ilk hatt-ı müdafaada bulunan bir tek 9. Fırka ile her türlü vesaite
malik otuz bin kişilik bir düşman kuvvetini tevkif etmeye muvaffak olmuştur.
Düşmanı bir hafta zarfında denize dökmek mümkün iken mafevk kumanda-
nın ihmalkârlığıyla düşman aylarca Ecebey şibhi ceziresinde yerleşip kalmış-
tır. Gördüğüm gadr dolayısıyla hastalandığımdan esasen Anadolulu oldu-
ğum halde vatanın müdafaasını temin eden büyükler, ölüler meyanına dahil
olamadım…sair kıt’aat ve orduda güzide ve fedakârane bir zabitan heyeti
yetiştirmiş, benim gibi bir şahsiyetin bilâ-tetkik ve tahkik bir Alman serseri-
nin ifadesiyle kûşe-i nisyana atılması pek muhıkk ve doğru olmasa gerektir.
Elbet zaman cümlenin en yeni bir cumhuriyetin idare-i âlîsi naçiz bir şahsa
ait hukukunun meydana çıkarılacağından eminim.”96

Haziran ayı sonlarına doğru 9. Tümen, 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders’in
emriyle kuzey grubuna tefrik edilerek Conkbayırı-Anafartalar hattına intikal etti-

94 İsmet Görgülü, Çanakkale İlk Günde Biterdi, s. 322 Belge 1.


95 Halil Sami Bey, dilekçesinde Limon von Sanders’in ismini hiç zikretmeden Alman serserisi sıfatıyla
ondan bahsetmiştir.
96 İsmet Görgülü, Çanakkale İlk Günde Biterdi, s. 330-331, Belge 4.

100
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay) Halil Sami Bey

rilmiş, bundan sonra sevk ve idaresi Albay Kannengiesser’in uhdesinde kalmıştır.97


Çanakkale’de Türk ve Alman subaylar arasında yer yer yaşanan bu anlaşmazlıklar
kimilerine göre kara harekâtının ilk gününden başlayıp savaşın sonuna kadar devam
etmiştir.98 Dönemin görgü şahitlerinden Amerikalı Yüzbaşı Granville Roland Fortes-
cue ise,
“Türk ve Alman subayları arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar ile ilgili
İngiliz gazetelerinde durmadan çeşitli hikâyeleri yayınlanmaktaydı. Bunlar
sadece karalamadan ibaretti. Ben, her iki ulusun subayları arasındaki ilişki-
leri görme fırsatı buldum. Bu iki ulusun İngiltere’yi mağlup etmek arzusu et-
rafında oldukça ahenkli bir birlik içinde çalıştıklarını gördüm. Her iki ulusa
mensup subaylar arasında kişisel ilişki ve sosyal hayat o kadar sıkı değildi.
Fakat, bu ufak sorunu abartarak büyük bir sorun haline getirmenin bir an-
lamı yoktur. Bunun yapılması İngiliz kamuoyunu yanıltmaktan başka bir işe
yaramaz”99 yorumunda bulunarak bunun abartıldığından söz etmektedir.

Şurası bir gerçek ki, Alman subaylar -belki yapılan antlaşmalarda onlara sağlanan
ayrıcalıklardan dolayı- kendilerini her zaman Türk subaylarından bilgi ve yetenekçe
üstün gör(ebil)mekte idiler.
27. Alay komutanı Yarbay Mehmet Şefik (Aker) anılarında, kendisinin de bağlı
olduğu 9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey’den söz ederken 25 Nisan sabahı
durumu tam anlamıyla takdir edemediğinden söz ederken nazik bir ifadeyle eleştiri-
sini şöyle devam ettirir:
“…Bu satırları yazarken, ebediyyen bizden ayrılmış bulunan 9. Tümen Ko-
mutanı Halil Sami merhumun, İngiliz Askerî Tarihine dahi geçen buradaki
vaziyetini müdafaa mevkiinde olmadığını biliyoruz ve bu vazifenin berhayat
olan biz silah arkadaşlarına terettüb ettiğini takdir ediyoruz. Çok vatanper-
ver ve gayretli bir asker olan merhum Arıburnu sahillerine çıkış hareketinin
ciddi olmadığı suretinde tefsir ettiğimiz kanaatini ne gibi delaile ve hangi
alınmış haberlere istinad ettirdiğini bilemediğimizden, bu vazifeyi yapmak-
tan maalesef aciz bulunuyoruz. Öyle zannolunur ki, bu kanaati kuvvetli de-
lillere müstenit değildi.”100

97 Gnkur. ATASE Daire Başkanlığı Arşivi, BDH, Kls: 4836, Ds: H-16, F: 1-82.
98 Çanakkale Savaşı’yla ilgili Alman iddiaları hakkında bilgi için bk., İsmet Görgülü, Çanakkale Zaferi
üzerine Alman İddiaları, Harp Akademileri K.lığı Yayınları, İstanbul 1992, s. 1-40.
99 Granville Roland Fortescue, Çanakkale, Mütercim: Deniz Kurmay Yüzbaşı Rahmi, Matbaa-i Ami-
re, İstanbul 1331(1916), s. 37-38. Ayrıca bk., Ahmet Esenkaya, “Çanakkale Savaşı’nda Türk-Alman
Birlikteliği”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Yayınları, S. 6-7,
Çanakkale, Bahar-Güz 2008, s. 20.
100 Mehmet Şefik Aker, Çanakkale-Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, Askerî Mecmua Tarih Kısmı, S. 99,
İstanbul 1935, s. 49.

101
Zekeriya Türkmen

Yarbay Şefik 25 Nisan sabahı hem 19. Tümen, hem de bizzat kendisinin bağ-
lı bulunduğu 9. Tümenden aldığı emirlerle hareket etmiştir. Nitekim Yarbay Şefik,
Kanlısırt’ta konuşlandırdığı alayına, tümen komutanı Halil Sami Bey’den aldığı emre
dayanak öğleye doğru “arslanlar gibi dövüşerek istilacı düşmanı denize dökmeleri”
emrini verdiği birlikleriyle kahramanlık destanı yaratmıştır.101

Sonuç
25 Nisan 1915 tarihinde Gelibolu Yarımadasına çıkarma yapan İngilizler, aslın-
da kötü komuta edilen, kötü yönetilen, muharebe etmekten korkan bir ordu ile kar-
şılaşacaklarını umuyorlardı. Oysa yapılan muharebelerde takım, bölük, tabur, alay,
tümen ve kolordu düzeyinde oldukça atılgan, muharebe sevk ve idaresinde son de-
rece yetenekli subaylarla karşılaştılar. Binbaşı Mahmut Sabri, Binbaşı Mehmet Şefik,
Yarbay Mustafa Kemal, Albay Halil Sami, Mirliva Esat, Türk ordu kademesindeki ba-
şarılı komutanlardan sadece bir kaçı idi.102 Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli cep-
helerinden biri olan Çanakkale cephesi’nde bulunmuş olan Oglander, “…(Çanakkale
harekâtı) ince düşünüldü, müsait şekilde başladı, tereddütlerle sevk ve idare edildi.
Zelilane de nihayete erdi”103 yorumunda bulunmuştur. General Hamilton ise İngiliz
Savaş Bakanlığı’na gönderdiği raporunda, “Türkler burada ölçülmesi imkânsız dere-
cede olan sayı üstünlükleri ve daima yeni yeni takviye kuvveti almalarından dolayı
İngiliz kuvvetlerini kıyıdan uzaklaştırmıştır”104 tarzında gerçek dışı ifade ve açıkla-
malarda bulunmuştur. Gerçi Gelibolu harekâtının başlangıcından üç ay önce, Ocak
1914’de Lloyd George Harp Konseyine sunduğu muhtırada, “…yetersiz ihtimamla ka-
rarlaştırılan ve hazırlanan seferler genellikle felaketle sona ererler” demiştir.105 Müt-
tefik ordusu, 18 Mart 1915 deniz harekâtından sonra başlatılan ve sekiz aydan fazla
süren kara harekâtından sonra Lloyd George’u haklı çıkarmıştır.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse bir askerî tarihçi olan Jeduha L. Wallach’ın ifa-
desiyle
“Almanya’daki yöneticilerle, kamuoyu ve zamanın gazetecileri Çanakkale
savunmasını General Liman von Sanders’in hesabına kaydettiler. İnatçı bir
taarruza karşı inatla savunarak görevini yapmış olduğu inkâr edilemez; fa-

101 Gnkur. ATASE Daire Başkanlığı Arşivi, Kls: 5026, Ds: 28, F: 1-12.
102 Edward J. Erickson, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu Çanakkale, Kutü’l-Amare ve Filistin Cep-
hesi, s. 100.
103 Ospinaldi Oglander, Çanakkale Gelibolu Harekâtı, c. I, İstanbul 1932, s. 238.
104 Zekeriya Türkmen, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekâtı”, Çanakkale Savaşları Tarihi, c. IV, s.
2193. Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (25 Nisan 1915-04 Haziran 1915), Genkur. Per-
sonel Bşk.lığı ATASE Daire Bşk.lığı Yayınları, c. V, II. Kitap, Ankara 2012, s. 267.
105 Robert Rhodes James, Gelibolu Harekâtı, (Terc. Haluk V. Saltıkgil), Belge Yayınları, İstanbul 1965, s.
20.

102
Çanakkale Muharebeleri’nde 9. Piyade Tümen Komutanı Miralay (Albay) Halil Sami Bey

kat, ilk düşüncelerinde aynı şekilde inatla ısrar ederek gerçek zaferi kaçırdı.
Askerî sevk ve idaredeki yeteneksizliğine rağmen, beraber çalıştığı herkese
karşı duyduğu hastalık halindeki güvensizlik ve uzman Alman yardımı, so-
nuçta Türk ordusuna başarı kazandırdı ama, Çanakkale muharebesinin ya-
rattığı harabeler içinde,”106 bu zaferin kazanıldığı belirtiliyordu.

Gerçekten de Alman kaynakları Çanakkale Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasındaki


en büyük payı Liman von Sanders ve onun emrindeki Alman subaylara bağlamakta-
dırlar. İşin tuhafı İngiliz kaynakları da Türk birlikleri önünde çekilme ve başarısızlı-
ğın müsebbibi olarak Almanları görmektedirler.107 Alman kaynaklarının iddialarının
aksine, Çanakkale zaferini kazanıp İstanbul’u kurtaran kahraman 5. Ordu Komutanı
Liman von Sanders değil, Çanakkale muharebeleri’ndeki kararlı icraatları, gösterdik-
leri sevk ve idare yeteneği ile -Almanlara rağmen- İstanbul’u kurtaran kahraman-
lar, -dönemin askerî otoritelerinin de kabul ettiği gibi- 3. Kolordu Komutanı Esat
(Bülkat) Paşa, Müstahkem Mevki Komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa, Anafartalar Grup
Komutanı Albay Mustafa Kemal (Atatürk) 108, 9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami,
27. Alay Komutanı Mehmet Şefik Aker, 26. Alay 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut
Sabri, 57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey, Üsteğmen Mehmet Muzaffer,
Yahya Çavuş, Seyit Onbaşı ve ismini sayamadığımız diğer kahramanlardır.

106 Jeduha L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, (Çev. Fahri Çeliker), Genelkurmay Bşk.lığı Ya-
yınları, Ankara 1985, s. 250. Alman yardımları hakkında ayrıca bk., Mustafa Çolak, “Çanakkale
Savaşı’nda Yalnız Bırakılan Bir Müttefik: Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’na Yardım Çabaları”,
Türkler Ansiklopedisi, c. 13, Ankara 2002, s. 377-382.
107 Ergun Göze, Kuğunun Son Ötüşü, Çanakkale Destanı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1999, s. 94.
108 İsmet Görgülü, Çanakkale Zaferi Üzerine Alman İddiaları, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul
1992, s. 3-33; ayrıca bk., İsmet Görgülü, “Çanakkale Zaferi Üzerine Alman İddiaları”, Türk-İsrail Müş-
terek Askeri Tarih Konferansı, 9-12 Nisan 2000, Genelkurmay Bşk.lığı Yayınları, Ankara 2003, s. 7

103
Çanakkale Savaşları Sırasında Mustafa Kemal Atatürk

Mithat ATABAY*

Ç anakkale Savaşları’nda 3. Kolordu Komutanı olan


Esat Paşa (Korgeneral Bülkat), “Düşman donan-
masına Çanakkale Boğazı’na yaklaşmak ve Boğaz’ı
zorlayıp İstanbul’a gelmek fırsatını vermeyenlerin bi-
rincisi Cevat (Çobanlı) Paşa ikincisi ben, kesin sonucu
sağlayanı da Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal
Paşa’dır” demişti.
Mustafa Kemal’in de Çanakkale Savaşları sırasın-
da komutanı olan Esat Paşa’nın Mustafa Kemal hak-
kındaki bu değerlendirmesi Çanakkale Savaşları’nda
acaba nasıl gerçekleşti?
Mustafa Kemal, daha Çanakkale Deniz ve Kara
Savaşları başlamadan tam bir ay evvel 20 Ocak 1915
tarihinde ismi olan fakat henüz teşkil olunmayan
19.Tümen Komutanlığı’na atandı. Mustafa Kemal’in
atama kararnamesini Enver Paşa’ya vekâlet eden Talat
Paşa, Sadrazam Sait Halim Paşa ve Padişah Mehmet Reşat imzalamışlardı. Atama
kararnamesini müteakip Mustafa Kemal, atandığı 19.Tümeni uzun çabalardan sonra
bulabildi. Hatta Çanakkale savaşları sırasında kendisinin de komutanı olacak Liman
von Sanders’in Kurmay Başkanı Kazım (İnanç) Bey’e Tümeni sorduğunda Kurmay
Başkanı Mustafa Kemal’e “Bizim kuruluşlarımız arasında böyle bir tümen yok” ceva-
bını verdi. Kurmay Başkanı bir tahmin yürüterek; “Ama Gelibolu’daki 3. Kolordu’nun
böyle bir birlik kurmayı tasarlamış olması pek mümkündür. Oraya gitmek zahmetine
katlanırsanız, herhalde gerekli bilgiyi elde edersiniz” dedi. Mustafa Kemal, kâğıt üze-
rinde oluşturulmuş 19. Tümen’de ancak 2 Şubat 1915’te göreve başlayabildi. Kısa süre


*
Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.

105
Mithat Atabay

içerisinde 19.Tümenin kuruluş çalışmalarını tamamladı ve 24 Şubat 1915 tarihinde


Eceabat’a intikal etti.
Mustafa Kemal, Eceabat’a geldiğinde düşman donanması beş günden beri hava
şartları uygun oldukça Boğazın giriş tabyalarına saldırılarını sürdürüyordu. Mustafa
Kemal, ilk kez Gelibolu Yarımadasına Balkan Savaşları sırasında, 25 Kasım 1912’de
gelmiş1 ve 27 Ekim 1913 tarihine kadar toplam onbir ay iki gün görev yapmıştı. Mus-
tafa Kemal’in o sırada yaptığı işler ve yaşadığı olaylar, gelecekte parlayacak olan de-
hasının bütün belirtilerini bu dönemde açıkça gösterdi. Mustafa Kemal, askerlik ve
siyaset bakımından doğru ve başarılı yolların neler olduğunu isabetle gördü ve üzeri-
ne çektiği düşmanlıklara aldırmadan çalışmalarını sürdürdü.
Osmanlı Ordusu’nda tam bir bozgun havası yaşandığı sırada Başkumandanlık
Vekâleti’ni uyaran şifreli mesajı çok dikkat çekiciydi:
“Osmanlı askerlerine her bakımdan subay ve kumandanlarınca ve buradaki
alay müftüsü tarafından vaaz ve nasihatler edilmekte ve başka türlü vaazla-
rın daha fazla fayda getireceği sanılmamaktadır. Bilakis bu gibi teşebbüsle-
rin, düşman gözünde ordunun manevi kuvvetinin düşme derecesini ilana ve
hükümet tedbirlerinin pek acınacak hususlarla sınırlı kalışını ispata vesile
olacağı görüşünde bulunduğumu arz ederim.
Mustafa Kemal”2

1 Osmanlı İmparatorluğu çok zor günler yaşıyordu. Siyasi ve ekonomik alandaki sıkıntılar hat safhaya
çıkmıştı. Pek çok cephede çatışmalar sürmekteydi. Edirne Kalesi Bulgarlara karşı direnişini sürdürü-
yordu. Tüm Trakya işgal altındaydı. Sadece Gelibolu yarımadası Osmanlı’nın elinde kalmıştı. Mustafa
Kemal Gelibolu Yarımadasına karadan ve denizden yapılacak genel bir saldırı için Martın 26’sında
askeri inceleme gezisine çıkmıştı. Bolayır’dan hareket eden Mustafa Kemal ve yaveri Ortaköy, Tayfur
üzerinden Karainebeyli, Kumköy, Yalova, Akbaş ve Sestos’a gelmişti. Güzergâh üzerinde Pers kralı
Kserkes’in ordusunu 674 parça gemiyle(salla) Anadolu’ya geçirdiği yer olan Sestos-Abidos bölgesini
incelemiş ve notlar almıştı. Bigalı Kalesi’nde öğle yemeğini yedikten sonra Kilya Koyu ve Maydos’a
geçen Mustafa Kemal, Kilitbahir Kalesi, Namazgâh Tabyası ile Hamidiye Tabyasının durumunu in-
celemiş daha sonra da Kirte(Alçıtepe)’ye gelerek geceyi orada geçirmişti. Mustafa Kemal ertesi gün
Seddülbahir Kalesi’ne gelmiş ve bir tekne ile Anadolu yakasına geçmişti. Büyük İskender’in karaya
ayak bastığı yerden çıkmış ve Orhaniye Tabyasına uğramıştı. Yel değirmenlerini geçerek Yenişehir’e
gelmiş ve Aşil’in mezarı olarak bilinen yerden Çanakkale Boğazı’nı incelemişti. Mustafa Kemal Troia
harabelerinin tamamını gezmiş ve küçük not defterine krokiler çizmişti. Mustafa Kemal, bu incele-
meleri sonrasında stratejik olarak tarihsel bir değerlendirme yapmış ve Anadolu kıyısı savunmasında
sorun olmadığını, esas savunma stratejisini Avrupa kıyılarından gerçekleştirilmesi gerektiği kararına
varmıştı. Bkz., Mithat Atabay, “Mustafa Kemal’in Balkan Muharebeleri Esnasında Çanakkale Bölge-
sindeki Faaliyetleri,” Çanakkale 1915, Mustafa Kemal Atatürk ve Modern Türkiye, Türkiye Barolar
Birliği Yayınları, Ankara 2010, s. 27-44.
2 Askeri Tarih Dergisi, yıl:2 sayı:3 (Mart 1977), s. 4,9; Uluğ İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı (1881-1918), c.
I, 2.Baskı, TTK Basımevi, Ankara 1988, s. 32-33; Sadi Borak, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş
Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri, Kaynak Yayınları, İstanbul 1997, s. 410; Atatürk’ün Bütün Eser-
leri, c. I (1903-1915), 2. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul 1999, s.150.

106
Çanakkale Savaşları Sırasında Mustafa Kemal Atatürk

Kendisine ileride “Anafartalar Kahramanı” unvanı kazandıracak olan ve olası bir


saldırı karşısında Gelibolu yarımadasını savunma planlarını daha Balkan Savaşları
sırasında hazırladı3.
Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı başladığında hemen aktif görev almak is-
tediğini belirtti ve Osmanlı Harbiye Nezareti’ne başvuruda bulundu. Salih Bey’e yaz-
dığı bir mektupta;
“Bir vazifeye tayinim için Harbiye Nezareti’ne yazdım. Burada iki buçuk bilgi
edineceğim diye askeri ataşelikte kalmak istemediğimi ve millet ve memleke-
timin büyük bir mücadeleye hazırlandığı bir sırada benim de herhangi bir
kıtanın başında bulunmak istediğimi bildirdim. Ve eğer herhangi bir sebeple
memlekete girmeme müsaade edilmeyecekse açıkça bana yazmalarını ve be-
nim de ona göre başımın çaresine bakacağımı da ilave ettim” diye yazmakta-
dır4.

Mustafa Kemal’in ikinci kez savaşmak üzere geldiği Gelibolu Yarımadası’ndaki


macerası 24 Şubatta başladı5 ve 10 Aralık 1915 tarihine kadar sürdü. Bu defaki görev

3 Mustafa Kemal’in bu inceleme gezisi sırasında Büyük İskender’in savaşı nasıl gerçekleştirdiğini ve
başarıya ulaştığını coğrafi açıdan yerinde görerek olası bir saldırı karşısında Gelibolu’da bulunan
Kolordusunun harekât tarzı ve planlamasını yapmak istediği görülmektedir. Mustafa Kemal şöyle
diyor: “Düşmanın Anadolu cihetinde Menderes mıntıkasına kuvvet ihraç etmesini muhtemel ve teh-
likeli görmüyordum. Filhakika Balkan Muharebesi’nin son safhasında Çanakkale’nin mebhus ihti-
male karşı suret-i muhafaza ve müdafaasını tetkik ve tertibat-ı tedafüiyeyi tayin ve tatbik ettirmeye
memur olmuştum. Bu memuriyetim hasebiyle icra eylediğim tetkikattan anlamıştım ki, düşmanın
Menderes sahiline çıkaracağı kuvvetler, ihraç safhasında mühim mukavemete tesadüf etmeyebilirler.”
Bkz., Mustafa Kemal (Atatürk), Arıburnu Muharebeleri Raporu, (haz. Uluğ İğdemir), 3.baskı, TTK
Basımevi, Ankara 1990, s. 10.
4 Salih Bozok-Cemil Bozok, Hep Atatürk’ün Yanında, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1985, s. 174-175.
5 Mustafa Kemal’in 3. Kolordu Komutanlığı emrinde kurulan Tümen Komutanlığı’na atandığına dair
Padişah Mehmet Reşat’ın emir sureti 20 Ocak 1915 tarihinde kendisine ulaştığında Mustafa Kemal’i
İstanbul’da bir sürpriz bekliyordu. Mustafa Kemal, İstan­bul’a gelip de Genelkurmaya, tümenini tes-
lim emrini almak için müra­caat ettiği zaman, orada hiç kimse böyle bir tümenin varlığını bilmiyordu.
Mus­tafa Kemal bu durumu şöyle anlatır: “Sofya’dan İstanbul’a geldiğim zaman, Enver Paşa da Sarı-
kamış hare­kâtından İstanbul’a dönmüş bulunuyordu. Önce kendisini ziyaret etmek için makamına
gittim. Haber gönderdim. Gelecek cevabı kapıda bekliyor­dum.
Biraz sonra Enver Pa­şa ile karşı karşıya bulunuyorduk. Enver biraz zayıf düşmüş, rengi solmuş bir
halde idi. Söze ben başladım:
-Biraz yoruldunuz!
-Yok, o kadar değil.
-Ne oldu?
-Çarpıştık. O kadar.
-Şimdiki vaziyet nedir?
-Çok iyidir...
Enver’i daha fazla üzmek istemedim. Kendi işime sözü getirdim:
-Teşekkür ederim, numarası 19 olan bir tümene beni kumandan ta­yin buyurmuşsunuz, Bu tümen
nerdedir? Hangi kolordu ve ordunun em­rinde bulunuyor?
-Ha, bunun için belki Genelkurmayla görüşürseniz daha kesin ma­lumat alabilirsiniz.
-Peki. O halde sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim. Genelkurmayla görüşürüm.”
Mustafa Kemal’in Enver Paşa ile konuşması böyle sona erdi. Mustafa Kemal, Enver Paşa’dan belki

107
Mithat Atabay

süresi 9 ay 14 gün devam etti. Hiç şüphesiz bu 9 ay 14 günlük süre bir insanın, bir
imparatorluğun, bir ulusun ve dünyanın kaderini değiştirecekti.
Mustafa Kemal, 24 Şubat 1915’ten 14 Nisan 1915 tarihine kadar Eceabat (May-
dos) Bölgesi Mıntıka Komutanlığı görevini de sürdürdü ve karargâhı Eceabat’taydı.
(Kaymakamlık Kültürevi). Burada toplam 48 gün ikamet etti.
Mustafa Kemal’in, Çanakkale Savaşları’na karışması, Eceabat’taki karargâhı gün-
lerinde başladı. Maydos, yarımadanın Avrupa kıyısında ve bu giriş yerlerine yakın
küçük bir köy kenarındadır. Şubat sonunda Mustafa Kemal, birliklerini kıyılara yer-
leştirmişti. 7-8 Mart’ta Boğaz’ın ilk kısmına girip merkez kalelerine saldıran düş-
man filolarının harekâtını gördü. Mustafa Kemal, “Düşman bir defa Seddülbahir’e ve
Kumkale’ye asker çıkarmak teşebbüsünde bulunuyor. O zaman, hep ağızlarda işitip
okuduğumuz bir Mehmet Çavuş çıkıyor, toprağımıza ayak basan düşmanı tekrar de-
nize atıyor” dedikten sonra “Bu hareket bir keşif olarak kabul edilebilir” değerlendir-
mesini yaptı6.
Mustafa Kemal, bu olayı arkadaşına yazdığı 17 Mart 1915 tarihli bir mektupta
şöyle değerlendiriyor:
“Bir aydır buradayım ve Çanakkale Boğazı’nı Müttefiklerin çıkarma teşeb-
büsünde bulunan donanmalarına ve kuvvetlerine karşı müdafaa ediyorum.
Bu ana kadar… hep başarılı oldum ve aynı yerde kalırsam, kuvvetle ümit
ediyorum ki daima başarılı olacağım.
Burada benim ismimin duyulmamasına şaşırmamalı, çünkü ben, mühim bir
muharebenin kahramanı olan Mehmet Çavuş’a şeref kazandırmayı tercih et-
tim. Tabii şüphe etmezsiniz ki, muharebeyi idare eden sizin dostunuzdu ve
savaş gecesi muharebelerin saflarında Mehmet Çavuş’u bulan da o idi.”7

18 Mart 1915’te Tümen karargâhına gelen Çanakkale Müstahkem Mevki Ku-


mandanı (Çanakkale Boğazı Savunma Komutanı) Albay Cevat Bey’e (Çobanlı) kendi
tümeninin Seddülbahir sahil tertibatını göste­rirken, düşman gemilerinin ateşine ma-

biraz daha yakınlık, uzunca bir görüşme, hatta belki bir dertleşme ümit ediyordu. Enver Paşa’nın
kendisinden Balkanlar, Sofya veya Fethi Bey hakkında bir şeyler sormasını bekliyordu. Enver Paşa’nın
yanından ayrılan Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanlığı’na gitti ve kendisini takdim etti: “On Do-
kuzuncu Tümen Kumandanı Yarbay Mustafa Kemal...”
Fakat kendisini tanıttığı herkes şaşkınlıkla onun yüzüne bakıyordu. Bu durum Osmanlı
Genelkurmayı’nın da böyle bir tüme­nin varlığından haberi olmadığını gösteriyordu.
Mustafa Kemal bu durumu anlatırken: “Düşününüz, âdeta sahtekâr vaziyetinde idim” diyecekti. Bkz.,
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal (1881-1919), c. I, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1963,
s. 225-228; İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı (1881-1918), c. I, s. 35-36.
6 İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı (1881-1918), c. I, s. 37.
7 Sadi Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, 4. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul 1998, s. 62- 64; Milliyet,
27 Kasım 1954; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. I, s. 211.

108
Çanakkale Savaşları Sırasında Mustafa Kemal Atatürk

ruz kaldı. 18 Mart’taki büyük saldırı ve düşman filolarının yarı yarıya eriyişi, onun,
gözleri önünde meydana geldi. Mustafa Kemal bunu şöyle değerlendirmektir:
“(18 Mart) Fakat bu tamamen bahri bir harekettir. Sahil müdafaası Cevat
Paşa (Çobanlı) hazretlerinin tahtı emrinde bulunuyordu. Benim bu hareketle
alakam, dolayısıyladır. Yalnız 18 Mart gününün sabahı Cevat Paşa Hazret-
leri Maydos’ta bulunan karargâhıma gelmişti. Kendisine Seddülbahir sahil
mıntıkasındaki tertibatı göstermek üzere beraber Kirte’ye gittik. Oraya var-
dığımız zaman, düşman donanmasının Kirte ve Alçıtepe istikametinde açtığı
ateşin altında kaldık. Bunun üzerine bendeniz mezkûr mıntıkanın muhafa-
zasına memur 26’ncı Alay Kumandanına icap eden talimatı şifahiyemi ver-
dim ve Cevat Paşa ile birlikte vazife başında bulunabilmek için Maydos’a
döndük. Düşmanın mağlubiyetiyle neticelenen bu 18 Mart Deniz Muharebe-
sinde kara mıntıkasının muhafazası benim uhdemde idi.”8

Mustafa Kemal, 14 Nisan 1915 tarihinde artık tarihin gidişine yeni bir yön ve-
recek olan karargâha taşınacaktı. Burası Bigalı Köyü’ndeki evdi. Mustafa Kemal, 25
Nisan 1915 günü düşmanın kıyıya asker çıkarmaya başladığında müdahale için hare-
kete geçtiği yer burasıydı ve Mustafa Kemal’in anlatımıyla düşmanın Arıburnu bölge-
sinde ilk kez durdurulduğu, savaşın daha başlangıçta gidişatına yön verecek olan olay
yaşandı. Mustafa Kemal hatıralarında bu olayı şöyle anlatmaktadır:
“Niçin kaçıyorsunuz, dedim. “Efendim düşman.” dediler. Nerede? İşte diye 261
rakımlı tepeyi gösterdiler. Düşmanın bir avcı hattı kemali serbestiyetle ileriye
doğru yürüyordu. Demek ki düşman bana, benim askerlerimden daha yakın-
dı ve düşman benim bulunduğum yere gelse, kuvvetlerim pek fena bir vaziyete
düçar olacaktı. Kaçan efrada, düşmandan kaçılmaz, dedim. “Cephanemiz
kalmadı” dediler. Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim ve süngü taktırdım,
yere yatırdım. Bu efrat süngü takıp yere yatınca, düşman efradı da yere yattı.
Kazandığımız an bu andır.”9

Mustafa Kemal daha sonra tarihe geçen emriyle, hem komutanlara hem de as-
kerlere görevlerinin hayatlarını hiçe sayma olduğunu belirterek şu emri verdi: “Size
ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye geçecek zaman zar-

8 Ruşen Eşref (Ünaydın), Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülakat, 2.Basılış, Devlet Mat-
baası, İstanbul 1930, s.10-11.
9 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 22; Mustafa Kemal (Atatürk), Anafartalar
Muharebatı’na Ait Tarihçe, (haz. Uluğ İğdemir), 2. Baskı, TTK Basımevi Ankara 1990, s. XIV-XV;
Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 239.

109
Mithat Atabay

fında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir.”10 Gerçekten de her iki taraf
Çanakkale Savaşları sırasında savaşın sonuna kadar neredeyse bu hattı hiç değiştire-
mediler.
Mustafa Kemal ve emrindeki birlikler için, içinde bulundukları an, kritik bir andı.
“Öldürmek ve ölmek” lâzımdı11. Kumanda yerindeydi. Kumandan, işte böyle bir anda
bu emri verebilen insandı. Bu emri alanlar, öldürmeyi ve ölmeyi bilen insan­lardı.
O gece düşman Arıburnu’na beş İngiliz tümeni daha çıkardı. Bu bir küçük
ordu demekti. Hâlbuki orada bulunan kuvvetleri­miz yetersizdi. Mustafa Kemal bu
taarruzun yapıldığı 26 Nisan gününün sonucunu: “-Mağlup olmuyoruz”12 şeklinde
özetlemişti. 27 Nisan’da onu iki yeni alayla takviye etmişlerdi. Mustafa Kemal’in ver-
diği emir yine aynıydı. O günkü harekâtı yönettiği tepeye daha sonra “Kemalyeri”
adı verilmişti. Kemalyeri’ndeki Mustafa Kemal, dünyanın en kudretli imparatorluğu
olan İngilizlerin ateş gücüne karşı koymuştu. O, kendine güve­nen, yenilmeyeceğine
inanan genç ve güzel bir insandı. Kemalyeri’nden, sağ kanattaki bir tepede birçok
düşman askerlerinin, ellerini havaya kaldırarak, beyaz mendiller sallayarak kendi er-
lerine teslim ol­duklarını ilk kez orada seyretti. Bunlar ilk esirlerdi13. 28 Nisan, birta-
kım ileri geri hareketlerle geçti. Cephe şekilleşmeye başlamıştı. Ancak düşman karaya
asker çıkartmaya devam etti. 29 Nisan’da gene çarpışmalar sürdü. Herkes bulunduğu
taşa toprağa elleri, ayakları, tırnaklarıyla sarılmıştı. Herkesin bitmek bilmeyen ça-
bası, karşısındakinin yapıştığı toprağı onun elinden almaktı. Onu “ya öldürmek ya
almak”tır14.
30 Nisan’da bir komutanlar toplantısı yaptı. Savaşın başlamasından beri geçen
altı gün­içerisinde, düşmanın iki tümeninin imha edildiği anlaşıldı. Mustafa Kemal’in
toplantıdan sonraki bil­dirisi açık, net ve oldukça kısaydı: “Bire kadar hepimiz öle-
rek düşmanı mutlaka denize dökmek lâzımdır… İçimizde ve askerlerimizde, Balkan
Harbi’nin utancını bir daha görmek­tense ölmeyecek yoktur. Böyleleri varsa onları ken-
di ellerimizle kurşuna dizelim!”15 Şevket Süreyya bu anı tanımlarken “Bu son cümle
söylenirken herkesin dişleri gıcırdamıştı. Gözleri bulanmıştı. Bakışlarını sağa sola
kaçırdılar. Yahut başları öne eğildi. Balkan Harbi’nin utancı, hepsinin yüzünde oku-
nuyordu” diye yazdı16.

10 Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 239.


11 Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 239-240.
12 Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 240.
13 Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 240.
14 Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 241.
15 Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, s. XXII; ayrıca bkz., Aydemir, Tek Adam, c.
I, s. 241.
16 Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 241.

110
Çanakkale Savaşları Sırasında Mustafa Kemal Atatürk

Komutanlar toplantısının ertesi günü 1 Mayıs I915’te büyük taarruza girişildi17. 1


Mayıs taarruzu saat 04.00’te topçu bataryalarının ateşi ile başladı. Osmanlı birlikleri
taarruza başlayınca İngiliz savaş gemileri yoğun bir şekilde bombardımana başladı.
Merkez Grubu’nda bulunan 14’ncü Alay Anzak mevzilerine 200 metre yaklaştığında
çapraz makineli tüfek ateşiyle karşılaştı ve ağır zayiat verdi. Mustafa Kemal topçu
ateşinin merkeze yoğunlaşmasını istedi ancak, makineli tüfek ateşi karşısında An-
zaklar bulundukları yerden sökülemedi. 25 taburdan oluşan Anzak birliklerinde çok
sayıda bulunan makineli tüfekler nedeniyle, 19’ncu Tümen Komutanı tüm ihtiyatları
da muharebeye sokmuşsa da ilerleme kaydedilemedi.
“Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesinlikle bilme-
lidirler ki, bize verilen namus görevini tam olarak yerine getirmek için bir
adım geri gitmek yoktur. Rahatlıkla uyuma yolunu aramanın, bu rahatlıktan
yalnız bizim değil, bütün milletimizin ebedi olarak yoksun kalmasına sebep
olacağını hepinize önemle hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın, fikir birliğin-
de olduğuna ve düşmanı denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi göstermeye-
ceklerinde şüphem yoktur.”18

1 Mayıs taarruzu 24 saat sürdü ancak bir sonuç alınamadı. Türk tarafının 13’ncü,
15’nci ve 33’ncü Alayları’nın toplam zayiatı 25 subay ve 1885 askerdi19. Bu olaydan
hemen sonra 19’ncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Başkumandan Vekili
Enver Paşa 3 Mayıs 1915’te yazdığı mektupta şu dikkat çekici satırları kaleme aldı:
“Evvelce Zatıâlilerinize her mıntıkanın bütün mıntıkalarla olan farkının öne-
mini arz etmiştim. Maydos mıntıkası kuvvetlerine kumanda ettiğim zaman
aldığım tertibat ile düşmanın karaya çıkmasına imkân verilmeyebilirdi. Von
Sander Paşa hazretleri bizi, Bizim orduları, bizim memleketimizi tanımadığı
ve layıkıyla araştırmada bulunacak kadar bir zamana sahip olmadığından,
sahilde çıkarma noktalarını tamamen açık bırakacak tertibat almış ve bugün
düşmanın karaya asker çıkarmasını kolaylaştırmıştır.
Ben, Arıburnu arazisine düşmanın dört tugayı çıktığı zaman mıntıka ku-
mandanlığını yürüten Albay Halil Sami Bey tarafından haberdar edildim.
Bu kuvvetin sol kanadına taarruz ettim ve hepsini denize döktüm. Fakat düş-
man aynı derecede kuvveti aynı mıntıkaya tekrar çıkardı ve karşı taarruz
yaptı. Bunu def ettim. Tümenime katılan kuvvetlerle, tekrar üstün kuvvete

17 Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 241-242.


18 Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekâtı, c. V/II,
Ankara 1978, s. 161; Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, s. XXV.
19 1 Mayıs taarruzu hakkında geniş bilgi için bkz; Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s.75-
86.

111
Mithat Atabay

taarruz etmekten başka çare bulamadım. Ve yine düşman kuvveti mahvedil-


di. Fakat düşman üçüncü defa olmak üzere tekrar kuvvet çıkardı. Bu defa da
yine düşmana taarruz ediyorum. Kıtalarım hücum mesafesinde düşmanla
karşı karşıya bulunuyor. Arazinin engelleri, maiyet kumandanlarının sevk ve
idaredeki beceriksizlikleri yüzünden kati netice henüz elde edilemiyor.
Bu vaziyetimizle dahi, düşmanın Boğaz’ı zapt etmek üzere çıkardığı kuvvet-
leri imha edilmiş ve müdafaa vaziyetinde muhafazaya çalıştığı harekât üsle-
rine uzaktan yeni kuvvetler getirmekle meşgul olduğu inancındayım.
Vatanımızın müdafaasında kalp ve vicdanları bizim kadar çırpınmayaca-
ğına şüphe olmayan başta von Sanders olmak üzere bütün Almanların fi-
kirlerinin üstünlüğüne itimat etmemenizi kati surette temin ederim. Bizzat
buraya teşrif eder, umumi vaziyetimizin icaplarına göre bizzat sevk ve idare
etmeniz münasip olur kardeşim.
19. Tümen Kumandanı Yarbay Mustafa Kemal”20

İngilizler 9/10 Mayıs ve 13/14 Mayıs gecesi Bombasırtı mevzilerine baskın dü-
zenlediler. Mustafa Kemal bu olayı şöyle anlatmaktadır:
“Biz kişilerin kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bom-
basırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasındaki
mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kur-
tulmamacasına hepsi düşüyor, ikincidekiler, onların yerine gidiyor. Fakat
ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni
görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur göstermiyor;
sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim, cennete gitmeye
hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk
askerindeki ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin
olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi’ni kazandıran, bu yüksek ruhtur.”21

Osmanlı Orduları Başkomutan Vekili Enver Paşa, 11 Mayıs 1915 tarihinde Ge-
libolu Yarımadası’na geldi ve 5’nci Ordu Komutanı Liman von Sanders’le görüşerek
Arıburnu bölgesinde İngilizlerin denize dökülmesi konusunda yeni bir plan hazırla-
dı. Enver Paşa, 3’ncü Kolordu Komutanı Esat Paşa’yı da ziyaret etti ve taarruz konu-
sunda ısrarlı olduğunu gösterdi. Enver Paşa’nın ziyaretinden sonra Arıburnu Cephe-
si’ndeki birliklerde yeni düzenlemeye gidildi.

20 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. I, s. 218; Nusret Baycan, Atatürk ve Askerlik Sanatı, Genelkurmay Bası-
mevi, Ankara 1985, s. 121.
21 Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, s. XXV.

112
Çanakkale Savaşları Sırasında Mustafa Kemal Atatürk

25 Nisan 1915 tarihinde çıkarmanın başlamasından 17 Mayıs tarihine kadar ge-


çen 23 günlük sürede Arıburnu’ndaki tüm birlikler 19’ncu Tümen Komutanı Yarbay
Mustafa Kemal’in komutası altında idi. Yeni düzenleme ile komutanlık Esat Paşa’ya
devredildi. Esat Paşa karargâhını Maltepe’den Kemalyeri’ne taşıdı. Mustafa Kemal ise
19’ncu Tümeni idare ettiği savaş yerini Conkbayırı civarındaki yeni yerine kaydırdı.
Mustafa Kemal, 17 Mayıs 1915’te Kemalyeri’de “Muhterem Asker Arkadaşlarıma Ku-
manda Vedaımdır” başlığı ile şu mesajı yayımladı:
“Bugüne kadar kumandası bende bulunan Arıburnu kuvvetlerinin yeni bir-
liklerle büyüyen bugünkü vaziyeti, 3’ncü Kolordu ve Kuzey Grubu Kuman-
danı Muhterem Paşa hazretlerinin emir ve kumandayı bizzat üstlenmelerini
gerektirmiştir. 25 Nisan’dan bugüne kadar geçen 23 gün zarfında hilafet ve
saltanat makamının anahtarı olan Çanakkale Boğazı’nı düşürmek maksa-
dıyla vatanımıza ayak basan düşmanı kumandam altında yaptıkları ara-
lıksız ve kahramanca hücumlarıyla Osmanlı tarihinde bir şan ve namus say-
fası oluşturan 19’ncu Tümenimden başka 27’nci, 64’ncü, 33’ncü, 25’nci ve
5’nci Tümenlerin 13’ncü, 14’ncü, 15’nci Piyade ve 5’nci, 7’nci ve 9’ncü Topçu
Alayları’nın muhtelif süvari, istihkâm bölükleriyle öteki kıtaların kumandan,
subay ve erlerine bu dakikada kumanda vedası ederken takdir ve hürmetleri-
mi belirtmeyi borç sayarım.”22

Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa 18 Mayıs 1915 günü saat 20.00’de Arıburnu
için taarruz emrini yayımladı. Emre göre taarruz baskın şeklinde planlanmıştı. Dört
Tümenden oluşan Osmanlı kuvvetleri üç buçuk kilometrelik dar bir şerit üzerinde
taarruzu gerçekleştireceklerdi23. 19 Mayıs 1915 günü saat 03.00’da başlayan taarruz
tüm cephe boyunca kanlı bir savaşa sahne oldu.
19 Mayıs gündüz taarruzlarında tüm ihtiyatlar da cepheye sürüldü. Ancak Anzak
birliklerinin makineli tüfek ateşi karşısında birlikler büyük kayıp verdiler. Bunun üze-
rine 5’nci Ordu Komutanı Liman von Sanders’in onayı ve Kuzey Grup Komutanı Esat
Paşa’nın emri ile bütün Arıburnu Cephesi’nde taarruzlar saat 10.00’da durduruldu.
19 Mayıs taarruzlarında siperlerinden çıkan Osmanlı askerleri, Anzak siperle-
rine ulaşıncaya kadar 200, 300 metrelik mesafeyi koşmak zorunda idiler. Makineli
tüfekler bu mesafedeki askerlerin üzerine kurşun yağdırdılar ve pek çoğu şehit oldu.
Buna rağmen sürekli taarruza devam edildi. Anzaklar bunun üzerine siperden bir
Osmanlı subayı çıkınca ateşi kesip bütün bölük veya takımın siperden çıkmasını
bekleyip sonra ateşe başlıyorlardı. Bu da kayıpları arttırdı. Osmanlı askerleri ancak
küçük gruplar halinde Anzak siperlerine erişebildiler, onlar da şehit edildiler. 19 Ma-

22 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 133.


23 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 138-139.

113
Mithat Atabay

yıs taarruzunda sadece Mustafa Kemal komutasındaki 19’ncu Tümen biraz ilerleme
kaydedebildi. Taarruz saat 10.00’da sona erdirildi. Pek çok şehidin yanında yaralı da
vardı. Ancak bu yaralılara müdahale etme imkânı olmadı ve onların içinden de pek
çoğu bir süre sonra şehit oldu.
Mustafa Kemal, Mayıs sonunda bir arkadaşına şunları yazdı: “Arıburnu’nda İngi-
lizlerle muharebedeyim. Düşmanın esaslı kuvvetini ezdim. Kalanı da cesur kıtalarım
tarafından kontrol edilen bir noktaya sürüldü. Pek yakında ümit ederim ki, düşmanın
tam imhası haberini yakında alacaksınız.”24 Savaş bütün şiddetiyle devam ederken
Mustafa Kemal 1 Haziran’da Albaylığa terfi etti. Savaş bütün hızıyla devam ederken
Mustafa Kemal 5 Haziran 1915’te tüm birliklerine şu emri verdi:
“Düşmanın siperlere yapacağı piyade, makineli tüfek, topçu ve bomba ateşle-
riyle veya bundan başka herhangi bir vasıtayla hangi etkiyi yaparsa yapsın,
yerini bırakan, siperini boşaltan askerlerden hangi rütbede olursa olsun bü-
tün subaylara kadar, o anda orada bulunan üstü tarafından idam edilecek
ve neticesi bana bildirilecektir.
19. Tümen Kumandanı
Albay Mustafa Kemal”25

Mustafa Kemal, yazdığı bir mektupta şunları kaleme aldı:


“Psikolojik bir hadisedir ki, insan, hayatta bazı dostluklar elde etmek için
fevkalade çalışmak ve fedakârlıklar yapmak zorundadır. Mesela siz bana sor-
muştunuz: “Siz ne zaman Albaylığa terfi edeceksiniz? diye. Benim cevabım şu
olmuştu: “Bu, bir harp meydanında kazanılır.”
Siz bana karşılık verdiniz:
“Bunu ispat ediniz.”
Sizin arzunuza uyarak beş günden beri Albayım…
Düşmanlarımızı yere serdikten ve sevgili vatanımızı sükûnete kavuşturduk-
tan sonra hemen sizi ziyarete koşacağım.”26

Başka bir arkadaşına ise şöyle yazdı: “İşte haberler: Daima büyük başarılarla
savaşıyoruz. Ümit ederim ki, gümüş imtiyaz, altın harp liyakat madalyalarıyla ve

24 Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, s. 64; Milliyet, 28 Kasım 1954; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. I,
s.221.
25 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, c.V, 3.Kitap, Ça-
nakkale Cephesi Harekâtı (Haziran 1915-Ocak 1916), ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara 1980,
s.569-571; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. I, s.223.
26 Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, s.69; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. I, s.225.

114
Çanakkale Savaşları Sırasında Mustafa Kemal Atatürk

Almanya’nın demir haç nişanıyla dekore edildiğimi ve son defa da Albaylığa terfi et-
tiğimi duydunuz… Ben İstanbul’a yaralı gelirsem hanginiz beni tedavi etmek lütfünde
bulunacak?”27 Mustafa Kemal her zaman askerlerine güveniyor ve onları şöyle değer-
lendiriyordu:
“Gece gündüz, her gün çeşitli toplardan atılan şarapneller ve diğer mermi-
ler başlarımızın üstünde patlamaktan geri kalmıyor. Kurşunlar vızıldıyor
ve bomba gürültüleri toplarınkine karışıyor. Gerçekten bir cehennem hayatı
yaşıyoruz.
Çok şükür askerlerim pek cesur ve düşmandan daha kuvvetlidirler. Bundan
başka manevi inançları, çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getir-
melerini çok kolaylaştırıyor. Hakikaten, onlara göre semavi netice mümkün:
Gazi ve şehit olmak. Bu sonuncusu nedir, bilir misiniz? Dosdoğru cennete
gitmek… Orada Allah’ın en güzel kadınları, hurileri onları karşılayacak ve
ebediyen onların arzusuna tabi olacaklar. Yüce saadet.”28

Mustafa Kemal’in askerlik hayatında Çanakkale Savaşları sırasında ikinci önemli


dönüm noktasını, 9 Ağustos 1915’te “Anafartalar Grup Komutanlığı’na atanması”
teşkil eder.
Mustafa Kemal, “Anafartalar Muherebâtına Ait Tarihçe” adlı eserinde bu konu-
da şunları dile getirir:
“Böyle karanlık ve belirsizlik içinde tanımadığımız kuvvetlerle yeni bir işin
-üç günden beri üstlenen her kumandan ve kıtanın mağlubiyet ve perişanlı-
ğıyla sonuçlanan ve vatanın ya hayat veya ölümüne sebep olunabilecek mü-
him bir işin- başkaları tarafından başlanmış kanlı ve kaybedilmiş bir savaş
meydanının sorumluluğunu üstlenmek o kadar basit bir durum olmasa ge-
rek. Fakat ben, büyük bir iftiharla bu sorumluluğu kabul ettim.
27. Alay Komutanı Yarbay Şefik Bey’i yerime bıraktım. Ona Tümen Cephesi’ne
ait icap eden görüşlerimi söyledim. 6 Ağustos’tan beri devam eden muhare-
beler, beni üç gün ve üç gece uykusuzluğa ve sürekli mesaiye mecbur etmişti.
Adeta hasta bir halde idim. Bunun için, fakat bundan sonra daha mühim
bir sebep için Tümen baştabibi Hüseyin Bey’i beraber almak istedim. Binae-
naleyh Hüseyin Bey’i ve bir de o gün şehit olan kahraman yaverim Mülazım
Kazım Efendi’nin yerine bir süvari subayı alarak gece yarısından yarım saat

27 Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, s.65; Milliyet, 29 Kasım 1954; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. I,
s.227.
28 Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, s. 65-66; Milliyet, 30 Kasım 1954; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. I,
s. 228.

115
Mithat Atabay

önce 19. Tümen Karargâhı’ndan Çamlı Tekke’ye hareket ettim. Hareketimi


Anafartalar Grubu Kurmay Başkanı’na telefonla bildirdim.”29

Mustafa Kemal, 19.Tümen Komutanlığı’ndan ayrılmadan önce arkadaşlarına şu


veda mesajını yayınlamıştı:
“Anafartalar Grubu Kumandanlığı’nı üstlenmek üzere şimdi hareket ediyo-
rum. 27. Alay Kumandanı Şefik Bey Tümen Kumandanlık Vekâletine tayin
edilmiştir. Bugüne kadar bana, gayret ve fedakârlığınızla kazandırdığınız
başarıyı, işbu yeni üstlendiğim vazifede dahi bana olan muhabbet ve itima-
dınızla tamamlayacağıma büyük güvenle sizinle veda ediyorum.”30

Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanı olarak bir durum değerlendirme-


sinde bulunduktan sonra saat 04.30’da hücum emrini vermişti31. Mustafa Kemal bu
anı şöyle anlatmaktadır:
“Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış olan askerlerimiz ve onların önünde
tabancaları, kılınçları ellerinde zabitlerimiz kırbacımın aşağı inmesiyle de-
mirden bir kitle halinde aslanca bir saldırıyla ileri atıldılar. Bir saniye sonra
düşman siperleri içinde gökyüzüne yükselen bir sesten başka bir şey işitil-
miyordu: Allah, Allah, Allah!.. Düşman silah kullanmaya vakit bulamadı.
Boğaz boğaza kahramanca mücadele neticesinde ilk hatta bulunan düşman
imha edildi.”32

Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Karargâhından Conkbayırı’na dönerken, ora-


da Ordu Komutanı ile karşılaştı. Ona, mevcut tümenlere ilâveten iki yeni alay da­ha
verdiler. Taarruzda bu taze kuvvetleri de harekete getirecekti. Yalnız bu iki alayla,
hatta ikisi yetişemese bile tek bir alayla da olsa, mutlaka taarruz edecekti.
Ordu Komutanı Liman von Sanders, kararı çok cüretli buldu. Mustafa Kemal’e
şunları söyledi: “Harekâtın sorumluluğunu kabul eden sizsiniz. Düşünceleriniz üze­
rinde katiyen tesir yapmak istemem. Ben düşüncelerimi yalnız mütalâa olarak
söyledim...”33 Mustafa Kemal akşama doğru 05.30’da Conkbayırı cephesine hareket

29 Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, s. 28-29; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. I, s.
433-434; İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı (1881-1918), c. I, s. 59.
30 Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, s. 29; İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı (1881-
1918), c. I, s. 60.
31 Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, s. 55, İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı (1881-
1918), c. I, s.72;
32 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. I, s. 447; Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, s. 55;
İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı (1881-1918), c. I, s. 73.
33 Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 246.

116
Çanakkale Savaşları Sırasında Mustafa Kemal Atatürk

etti. Yolculuğu maceralı geçti. Hatta bir aralık, yol boyunca kendisi atlı ve üstünde
düşman uçağı garip bir yarışa da giriştiler. Etrafındakiler sağa sola da­ğıldılar. Fakat
kendisi genç bir süvari teğmeni (sonra Orgeneral Zeki Do­ğan) ile uçağın inatlı sal-
dırısı altında da yoldan ayrılmadılar. Conkbayı­rı’na varıp oraya çıkmak isterken bir
geçit yerinde piyade ateşi ile karşı­laştılar. Ama bir yerlerden bir yollar bulup Tümen
ka­rargâhına vardılar. Etrafında ne kurmayları, ne yaverleri vardı. Cephede bir düzen
bulunmuyordu. Bazı yerlerde iki taraf 20-30 metre aralıkla siperlere gömülmüşler-
di. Ceset, kan taaffün, barut ve kirli ko­kular gene havayı doldurmuştu. Conkbayırı
iki tarafın da elindeydi. Dört günden beri zaten herkes ateş içindeydi. Hele son iki
günden beri birlikler boyuna ve karşılıklı taarruz halindeydiler. Asker yorgun­luktan
perişandı. Onun ise, o gün yeniden harbe sokacağı alaylar için akşamdan gönderebil-
diği emir, âdeta bir dilek mahiyetindeydi. “Acaba askere, hiç olmazsa, bir sıcak çorba
verilemez mi?”34 Fakat ilk bakışta göze çarpan şudur ki, herkeste büyük bir manevi
kuvvet yüksekliği vardı. Onun kararı kısa ve kesindi: “Düşmanı ani ve şiddetli bir
baskınla yenmek” Düşmana mesafe zaten 20-30 adım. Tertibat şu: “Tüfek yok, top
yok. Süngü takılacak ve harp safı nizamında hücum yürüyüşü ile düşmanın üstüne
saldırılacaktır. Sonra süngü süngüye, boğaz boğaza hesaplaş­ma... Ve esas karar şu-
dur: Düşman mahvedilecektir.”35 Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşları sırasındaki
ikinci evresi 9 Ağustos’ta başlamış ve “Anafartalar Kahramanı” olarak tarihe geçecek
olan bir unvanla noktalandı. Mustafa Kemal, bu başarısı ile tarihe yeni bir yön verme
misyonunu yerine getirdi.
İngiliz yazan Alan Moorehead, Gelibolu kitabında şunları yazar: “O genç ve dâhi
Türk Şefinin (Mustafa Kemal’in) o esnada orada bulunması, müttefikler bakımından,
talihin en acı darbelerinden biridir.”36
Mustafa Kemal, düşmanın çekileceğini sezinledi. Düşmanın Gelibolu toprakla-
rında başarı şansı kalmadığını anladı. Düşmanın sessizce kaçmasına meydan bırak-
mamak, ona son cezasını da vermek için yeni bir taarruz teklif etti.
“Başkumandan Vekili Enver Paşa Hazretlerine
Rahatsızlığımdan dolayı yüksek iltifat ve teveccühlerinize özel olarak teşek-
kür ederken, bendenizi yakında meydana gelmesi muhtemel vakalar için ha-
zırlanan kuvvetin başında da bulundurarak zat-ı devletlerine daha büyük
hizmetler verilmesine mazhariyetle taltif buyuracağınızdan eminim.
21 Eylül 331 (4 Ekim 1915)
Anafartalar Grubu Kumandanı
Albay Mustafa Kemal”37

34 Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 247.


35 Aydemir, Tek Adam, c. I, s. 252-253; ayrıca bkz., Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatı’na Ait
Tarihçe, s. 34-35.
36 Alan Moorehead, Gelibolu, (çev. Ali Cevat Akkoyunlu), 3.baskı, Doğan Kitap, İstanbul 2002, s. 325.
37 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. I, s. 271; İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı (1881-1918), c. I, s. 76.

117
Mithat Atabay

Fakat ona verilen cevap, artık bir tek asker bile feda edecek durumda bulunul-
madığıdır. Mustafa Kemal’in teklifi gibi, yüksek kumandanlığın bu ret gerekçesini de,
aynı iyi niyetle ve sağduyu ile değerlendirmek yerinde olur. Bu cevaptan sonra artık
O’nun için Gelibolu’ya veda vaktiydi. Tarih 10 Aralık 1915’i gösteriyordu. Yerine ise
1921 yılından başlayarak Cumhuriyet döneminde de 1944’e kadar Genelkurmay Baş-
kanlığı yapacak olan Fevzi Paşa atandı.
Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşları sırasında Gelibolu yarımadasında 289 gün
görev yaptı. Bu sürenin 166 günü 19.Tümen Komutanlığı, 123 günü ise Anafartalar
Grup Kumandanlığıydı. Ama Mustafa Kemal’in Türk ulusuna karşı görevi ve sorum-
luluğu daha yeni başlıyordu. İlk ışık Çanakkale’de parlamıştı.
Şevket Süreyya Aydemir’e göre; bir savaş günü, bir insanı on yıl yaşlandırabilir.
Çünkü ateş altında insan, kendi hayatı ile oynar. On yıllık tabii ve arızasız bir yaşayı-
şın hiçbir anında insan, kendi hayatını, kozları başkalarının, yani düşmanının elinde
olan böyle açık ve kesin bir oyuna vermiş değildir. Fakat eğer o harp gününde teraziye
konulan yalnız sizin kendi haya­tınız değil de, yüzlerin, binlerin, on binlerin de hayatı
ve sorumluluğu ise, işte o zaman Mustafa Kemal’in dediği gibi, “ölümden daha ağır
olan” bu sorumluluk içinde yoğrulan karar adamının duydukları ve çektikleri, onu bir
günde “insanüstü” kılabilir.
Çanakkale Savaşları’ndan sonra Mustafa Kemal’in ünü bütün yurda yayıldı. Baş-
komutan Vekili Enver Paşa onu kıskanmakta ve Gelibolu’da bir ordudan çok olan 11
tümen ve bir süvari tugayına komuta eden Mustafa Kemal’in rütbesinin generalliğe
yükseltilmesini geciktirdi. 1 Nisan 1916’da Kafkas Cephesi’ne giderken Generalliğe
yükseltildiğini haber aldı.

Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal’in İstanbul’dan gelen misafirlerle görüşmesi,


14 Ekim 1915.

118
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat
(Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

Mustafa BIYIKLI* & Hatice KAPLAN**

E sat Paşa, 18 Ekim 1862 yılında II. Murad’ın fet-


hettiği Yanya’da (Epir, Yunanistan) doğdu.1 Esat
Paşa’nın kendi yazdığı biyografisinde 1456 tarihinde
Selanik’e gelen Taşkentli Mehmet Kaçı’nın soyundan
geldiğini, Mehmet Kaçı’nın Sultan II. Murad zamanın-
da Yanya’yı teslim alan kişi olduğunu söylemektedir.
Yanya Emlak müdürü Vehib Efendinin torunu, Yanya
Belediye başkanı Mehmet Emin Efendi’nin oğludur.2
Mehmet Emin Efendi, Fatma Hanım ile 1273
Kânun-ı Evvel’inde evlendi ve Hatice Saadet, Mehmet
Ali, Esat, Nakiyüddin, Vehip, Vehip (Paşa) ve Kazım
dünyaya geldi. Bunlardan Mehmet Ali, Vehip ve Ka-
zım vefat etttiler. Mehmet Emin Efendi’nin çocukları-
nın ilk isimlerini “Mehmet” olarak koyması dikkat çe-
kicidir. Mehmet Emin Efendi; Vehip Paşa’ya “Mehmet
Vehip”, Esat Paşa’ya “Mehmet Esat”, Nakıyüddin’e ise
“Mehmet Nakıyüddin” isimlerini verdi.
En büyük çocuk olan Esat Paşa ve kardeşi Vehip Paşa askerlik mesleğini seçerek,
Osmanlı Devleti’nin değişik yerlerinde görev yaptılar. İkisinin komutanlıkları, Yanya
Savunması’nda ve Çanakkale Savaşı’nda kesişti. Diğer kardeşi Mehmet Nakıyüddin
ise adalet mesleğini seçti.3 Soyadı Kanunu’nun çıkmasından sonra üç kardeş farklı

* Yrd. Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
** Kütahya Dumlu Pınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
1 Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, MB Yayınları, İstanbul 2008, 4. bs., s. 22.
2 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Baş-
kanlığı (haz.), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1984, s. 97.
3 Yüksel Nizamoğlu, Vehip Paşa (KAÇI)’nın Hayatı ve Askeri Faaliyetleri, (Basılmış Doktora Tezi),
İstanbul Üniversitesi, İstanbul 2010, s. 12.

119
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

soyadları aldılar. Vehip Paşa “Kaçı”, Esat Paşa “Bülkat”, Nakiyüddin Efendi’nin oğlu
Arif Kazım ise “Taşkent” soyadını kabul etti.4
İlk ve orta öğrenimini Yanya’da yaptıktan sonra, 1879 yılında Manastır Askeri
Lisesi’nin giriş sınıfına kayıt oldu. Bir yıl sonra İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi’ne
nakil oldu. 1884 yılında Pangaltı’da (Harbiye) bulunan Harp okuluna girerek, okulu
birincilikle bitirdi. Teğmen rütbesiyle kurmay sınıfına geçip, bir sene sonra üsteğ-
menliğe yükseldi.5 1890 yılında Erkan-ı Harbiye Mektebinden kurmay yüzbaşı olarak
mezun oldu.6
1890 yılında Alman ordusuna staj için gönderildi.7 Haziran ayı başında
Strazburg’da 138.nci Prusya Alayı’nın 12.nci bölüğünde, yüzbaşılık rütbesi Alman
hükümeti tarafından kabul edildi. Alman uyruğuna girerek, Alman teğmeni rütbe-
siyle takım komutanı olarak atandı. 1891 yılının Haziran ayında Alman üsteğmeni
rütbesine yükseldi. Aynı günlerde Strazburg’da bulunan 15nci Topçu Alayı’na nak-
ledilerek, bu alayın 9.uncu bataryasında takım komutanlığı yaptı. Bu tümende bir yıl
kurmay olarak hizmet etti. Aynı yıl içerisinde yapılan kolordu kurmay gezilerine ve
Alman manevralarına katıldı. Almanya’da başarılı olanların padişah tarafından terfi-
leri yapıldığından 5 Kasım 1893’te binbaşı oldu. Genelkurmay 2inci şubesinde görev
aldı.8 Daha sonra Von Der Goltz Paşa’ya yardımcı olarak atandı.9
1895 yılında Harp Akademisinde Kurmay görevleri öğretmeniyken Yarbaylığa
yükseltildi. 1897 yılında Yunan Savaşı’nda Alasonya Ordusu emrindeki faydasından
dolayı rütbesi savaş alanında Albaylığa yükseltildi. 1899 yılında Harp Okulu Eğitim
Başkanlığına getirildi. Bu okulda pek çok başarılı hizmetlerde bulunduğundan10 28
Kasım 1901 yılında tuğgeneral, 27 Kasım 1906’da Tümgeneralliğe yükseltildi.11 Esat
Paşa’nın okuldaki bu hizmetleri sırasında Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa, Hafız
Hakkı, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bey, Kazım Karabekir Paşa, Yakup Şevki gibi onun
yetiştirdiği öğrencileridir.12

4 Hatice Işıldak Kara, Çanakkale Savaşlarına Katılan Türk ve Alman Generaller, (Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi), DPÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya 2009, s. 13.
5 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s. 97.
6 Murat Duman, Cumhuriyetimizin Önsözü Çanakkale, Ares Kitap, İstanbul 2006, 4.bs., s. 236.
7 Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, (haz. İhsan Ilgar), Baha Matbaası, İstanbul 1975, s. 299; “Esat Paşa”,
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedi, Milliyet Yayınları, c. 8, İstanbul 1986, s. 3804.
8 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s. 98.
9 Ergun Göze, Çanakkale Kumandanlar Savaşı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2003, s. 129; “Esat Paşa’’,
Meydan Larousse, Büyük Lugat ve Ansiklopedi, c. 6, Sabah Yayınları, s. 369; “Esat Paşa” Türk ve Dün-
ya Ünlüleri Ansiklopedisi, c. IV, Anadolu Yayınları, İstanbul, s. 2033-2034.
10 Ilgar, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 299.
11 Mete Tunçoku v.d., (Haz.), Çanakkale Kahramanları (1915), Çanakkale Valiliği, Aynalı Gazetecilik ve
Matbaacılık,(t.y), Çanakkale, s.13.
12 Ilgar, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 299.

120
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

Esat Paşa, Harp Okulu’ndaki sekiz yıl devam eden ders nazırlığı günlerinden
bahsederken: “Öğretim Kurulu Başkanlığım zamanında yetişmiş olan birçok kur-
may, mümtaz ve muharip subaylar arasında Atatürk ve İnönü gibi dahiler de vardır”
demektedir.13
15 Temmuz 1907’de Selanik’te bulunan Üçüncü Ordu Müşir Vekilliğine geti-
rildiyse de İttihat ve Terakki Partisi’nin ordu içerisindeki gizli çalışmalarına engel
olmamak suçu ile 11 Haziran 1908’de açığa alınarak İstanbul’a getirilip Askeri Mah-
kemeye verildi.14 Her sabah Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşa’nın dairesine gidip, akşa-
müstü doğruca gitmek şartıyla evinde ikamete memur edildi. Meşrutiyetin ilanı üze-
rine bu zorunluluk ortadan kalktı. 10 Ağustos 1908 yılında Dördüncü Ordu Kurmay
Başkanlığı’na ve 13 Nisan 1909 tarihinde Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na, daha
sonra Genel Levazım İşleri Başkanlığı’na atandı. Genel Levazım İşleri Başkanlığı’ndan
istifa ettikten sonra 16 Mart’ta, Piyade Müşavirler Kurulu Başkanlığı’na atandı. 1911
yılında Gelibolu’da 5.Nizamiye Tümeni, çok geçmeden de Tekirdağ 2inci kolordu ve
12 Temmuz 1911’de İşkodra Mürettep Kuvvetleri Komutanlığına atandı.
İtalya’nın savaş ilan etmesi üzerine 16 Eylül 1911 yılında Yanya Bağımsız tümen
komutanı ve seferberlik projesi gereği 10 Ekim 1911 yılında Yanya Kolordusu Ko-
mutanı oldu.15 Yunanlılar tarafından Yanya’nın 16 Şubat 1913’te işgaline kadar bütün
muharebeleri idare etti.16 Harp Akademisi’nden kurmay subay olarak çıktıktan sonra,
birçok askeri görevde bulunan Esat Paşa, asıl ününü Balkan Harbi sırasında yaptı ve
Kolordu Komutanı olarak bulunduğu Yanya’yı Müstahkem Mevki Komutanı kardeşi
Kaymakam (Yarbay) Vehip Bey (sonradan paşa) ile birlikte aylarca savundu.17
Balkan Savaşı sonrası, İstanbul’a dönüşünde Tekirdağ 3.Kolordu Komutanlığına
atandı. Bu komutanlık, Esat Paşa’nın askeri kariyerinin Çanakkale safhasının başlan-
gıcını oluşturacaktır.18 Çanakkale Savaşı’nda 9 Temmuz 1915-29 Eylül 1915 yılları
arasında Arıburnu (Kuzey grubu), 3. Kolordu (5, 7, 9, 19. tümenler) komutanı sıfatıy-
la Conkbayırı’nı büyük fedakarlıklarla savundu.19
Çanakkale Savaşları’nda gösterdiği başarı ile bütün dünyaca tanınmış bir ko-
mutan olan Esat Paşa,20 hizmetlerinden dolayı yeniden korgeneralliğe yükseltildi.21

13 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s.100.


14 Ilgar, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 299.
15 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s.100-101.
16 Turhan Seçer, Destanlaşan Çanakkale Deniz Kara Hava Savaşları Bütün Yönleriyle Anılar ve Yorum-
lar, Kastaş Yayınevi, İstanbul 2005, s. 456.
17 Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, s. 22.
18 Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, s. 23.
19 M.Orhan Bayrak, Çanakkale Savaşları, Birharf Yayınları, İstanbul 2005, s. 45.
20 Mehmet İhsan Gençcan, Çanakkale Savaşlarından Altın Harfler, Bayrak Yayınları, İstanbul 1997, 6.
bs., s. 52.
21 Yusuf İzzettin Barış, Çanakkale Savaşları, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, Kocaeli
2008, s. 197.

121
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

Goltz Paşa’nın 6.Ordu komutanlığına gitmesi üzerine, Esat Paşa 1.Ordu komutan-
lığına atandı.22 Kayzer II. Wilhelm’e, Almanya’ya dönene kadar mihmandarlık yaptı.
Yıldırım Ordusuna giden Liman Von Sanders’in yerine 1918 yılında Batum’da 5.Ordu
Komutanlığına atandı.
Almanya’nın savaşta yenilmesi üzerine, Batum’dan İstanbul’a getirildi ve yeniden
kurulan Birinci Ordu Komutanlığına atandı. Mütarekenin ilanı ile Birinci Ordu da
lağvedildi. Daha sonra, askeri okullar ve İkinci Ordu Genel Müfettişliği’ne atandı. As-
keri okulların adları var kendileri olmadığı için İkinci Ordu Genel Müfettişliğinden
istifa etti. 22 Kasım 1919 yılında emekli oldu.23
Emekli olduktan sonra Salih Paşa kabinesinde Bahriye Nazırlığı (Deniz Bakanlı-
ğı) görevi yaptı. İki defa Yunanistan’a görev için gönderildi. Soyadı kanunundan son-
ra “Bülkat” soyadını alan Esad Paşa, 3 Kasım 1952’de İstanbul’da vefat etti.24
Esat Paşa’nın kendi kaleminden ele aldığı anılarında askeri görevlerini şöyle sı-
ralamaktadır.
1- Osmanlı Yunan Harbi’nde Tümen Kurmayı,
2- Harp Okulu Öğretim Kurulu Başkanı
3- Üçüncü Ordu Müşir Vekili (o tarihlerde bir unvandı, bugün karşılığı yoktur.)
4- Dördüncü Ordu Kurmay Başkanı,
5- Dördüncü Ordu Müşir Vekili,
6- Genelkurmay İkinci Başkanı,
7- Genel Levazım İşleri Başkanı,
8- Piyade İstişare Kurulu Başkanı,
9- 5. Tümen Komutanı,
10- 2. Kolordu Komutanı,
11- İşkodra Mürettep Kuvveti Komutanı,
12- Yanya 23. Bağımsız Nizamiye Tümeni Komutanı,
13- Balkan Harbi’nde Yanya Bağımsız Kolordu Komutanı,
14- Tekirdağ’ında 3. Kolordu Komutanı,
15- Birinci Dünya Harbi’nde Çanakkale’de Kuzey Grubu Komutanı,
16- İstanbul’da Birinci Ordu Komutanı,
17- Bandırma’da Beşinci Ordu Komutanı,
18- Batum’da Üçüncü Ordu Komutanı unvanıyla ve ateşkes devresinde Bahriye
Nazırı sıfatıyla hizmet etti.25

22 On Yıllık Savaş Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Savaşları, (haz. İzzeddin Çalışlar), Türkiye İş Ban-
kası Kültür Yayınları, İstanbul 2010, s. 143.
23 Fahrettin Öztoprak, “Osmanlı Paşaları- Mehmet Esat Paşa ( 1862-1952)’’, Türk Dünyası Tarih Kültür
Dergisi, S. 271, İstanbul 2009, s. 45.
24 Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, s. 23.
25 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s. 103-104.

122
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

Balkan Harbi’ndeki Faaliyetleri


Yanya Savunması denildiğinde ilk akla gelen kişi Esat Paşa (Korgeneral Esat BÜL-
KAT) dır.26 Hayatı, askerliğin birçok dallarında başarıyla geçen bu değerli komutan,
Yanya Savunması’ndaki dirayeti ile düşmanı, zaman zaman ümitsizliğe düşürdü.
Yanya Savunması Türk evlatlarının, Esat Paşa gibi değerli ve yetenekli komutan-
ların emir ve komutasında bulundukları zaman, kendilerine düşen görevi başarıyla
yapacaklarının gerçek bir hikâyesidir. Tarihe geçen bir destandır.27
Yanya, Müstahkem Mevkii’nin savunması çok büyük zorluklar içinde cereyan
etti. Yanya, Sırp ve Yunan orduları tarafından kuşatıldı ve pusuya düşürüldü. Yanya
Kalesi, Anavatanla irtibatı kesilen ve her tarafı düşmanla kuşatılan bir avuç asil Türk
askerinin milli tarihlerini al kanlarıyla yazdıkları kahramanlıklarla savunuldu28
Doğu ve Batı ordularının her tarafta yenilip dağıldığı günlerde Esat Paşa’nın ko-
lordusu, hiçbir şey olmamış gibi mücadelesini sürdürmekteydi. Diğer cephelerde
Sırplar, Bulgarlar, Karadağlılarla ateş kesilmesi, İstanbul’da Babıâli baskınları olması,
yeni hükümet kurulması, onları hiç ilgilendirmedi. Çünkü 18 Ekim 1912 tarihinde
başlayan Yunan Savaşı ara vermeksizin devam etmekteydi.29
Yanya savunmasında dikkati çeken en önemli özellik, Yunan Ordusunun insan,
silah ve lojistik imkânlarının çok üstün oluşu karşısında Türk kuvvetlerinin tam ter-
sine Yunanlılara nazaran çok az insan gücüne silah ve harp gereçlerine, kıyafete sahip
bulunuşu, sert geçen kış, sefalet derecesinde açlık ve buna eklenen hastalar ve yara-
lılar ile birlikte ağır şartlar altında, Türk komutanı Esat Paşa’nın görevini yürütebil-
mesidir. Ayrıca, daha acı bir durumda Arnavut asıllı erlerin, savunmanın en kritik
zamanında kaçmaları, mevzilerini terk etmelerinden başka silahlarını da beraber
götürmeleriydi.
Yanya Müdafaası’nda, Türk kuvvetlerinin mevcudu ortalama 15.000 insandan
fazla değildi. Yunan kuvvetlerinin mevcudu en az 60.000 muharipti. Yanya müdafa-
ası, bu anormal dengesizlikler sonucu çöktü. Ancak bu çöküş düşmana çok pahalıya
mal oldu. Yunan ordusunun insan kaybının 15.000 kadar olduğu tahmin edilmek-
tedir.30 Yanya’da hayatını kaybeden Türk subaylarının sayısı 450’idi. Bunların büyük
çoğunluğu genç teğmenlerdi.31

26 İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu (1912-1922) Balkan-Birinci Dünya ve İstiklal Harbi, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993, s. 39.
27 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s. 43.
28 İsmail Hakkı Okday, Ankara’dan Yanya’ya, Sebil Yayınları, İstanbul 1994, 2.bs., s. 39.
29 İbrahim Artuç, Balkan Savaşı, Kastaş Yayınları, İstanbul 1988, s. 267.
30 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s. 93.
31 Okday, Ankara’dan Yanya’ya, s. 132.

123
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

Yanya muharebelerinde Esat Paşa’nın görevi, Makedonya ve Trakya askeri ha-


reketlerinden bir sonuç husule gelene kadar Güney Epir’den ilerleyen düşman kuv-
vetlerini durdurmaktı. Karşılaşılan güçlüklere rağmen, kuvvetli bir şahsiyete sahip
olan Esat Paşa, görevine son dakikaya kadar sadık kaldı. Esat Paşa’nın kale inşaatı
için gerekli olan zamanı kazandırmak amacıyla zayıf kuvvetlerle ileri yürüyüşü ve
daha kuvvetli düşman kolları karşısında asıl mevziye doğru geri çekilmesi doğru bir
hareket ve asıl amaca uygundu.32
Bu savaşta Esat Paşa ve kale kumandanı Vehip Bey’in hareket tarzları takdire
şayandı. Türk harp tarihinde, bu iki kumandanın Yanya Savunmasında gösterdikleri
dirayet ve kahramanlık altın harflerle yazılacak şanlı bir sayfayı oluşturdu.33
Yunan orduları başkomutanı Veliaht Konstantin’in Esat Paşa’yı teslim olmaya
çağıran yazısına cevaben Esat Paşa’nın veliahda yazdığı tarihi cevabı çok önemli ve
manidardır:
“İnsanlık ve medeniyet adına yapılan asil teklifleri, aynı önem ve titizlikle
inceledim. Derin saygılarımla bildiririm ki, cesur ordunuzun her ciddi te-
şebbüsüne karşı Allah’ın yardımıyla Yanya’yı savunmak için gerekli önlem ve
araçlar mevcuttur.
Askeri şeref ve namusun, bir kalenin savunucularına yüklediği görevin ama-
cı, tek bir ere, tek bir atıma kadar uygulamada ısrar edileceğine inanıldığın-
dan dolayı, özellikle teşekkürlerimi belirtirim. Ancak, zatı asilaneleri gibi,
ben de bir görev almış, her ne pahasına olursa olsun, onun yapılmasına ve
bitirilmesine karar vermiş ve azmetmişimdir. Cesur ordunuzla çarpışmayı,
sonuna kadar sürdürmek, şerefim gereğidir. Dökülen ve dökülecek olan kan-
lardan dolayı, insanlık ve medeniyet, beni ve ordumu kınamaz. İlahi adalet,
bu sorumluluğu savaşa sebep olanlara yükler. Yüksek nezaketinize teşekkür
eder, derin saygılarımın kabulünü rica ederim.” 34

Esat Paşa’nın isteği üzerine, konsoloslar, Yunanistan veliaht prensine, şehrin tes-
lim edilmesini sağlamak için çarpışmaların hemen durdurulmasını isteyen bir mektup
kaleme aldılar. Yanya metropoliti, Esat Paşa’nın yaveri ve iki subay bu mektubu Yunan
mevzilerine iletmekle görevlendirildi.35 Dört buçuk aylık Yanya Savunması’ndan son-
ra Esat Paşa, 6 Mart’ta teslim olmaktan başka çare kalmadığını anladı. Ateş kesildi, 6

32 Okday, Ankara’dan Yanya’ya, s. 137.


33 Okday, Ankara’dan Yanya’ya, s. 140.
34 Ilgar, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 300; Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s.
82-83.
35 Guy Chantepleure, Kuşatılmış Kent Yanya Ekim 1912-Mart 1913, (çev. Fazıl Bülent Kocamemi), Bil-
ge Kültür Sanat, İstanbul 2010, s. 102.

124
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

Mart 1913 tarihinde Yanya teslim edildi. 9 Ekim 1431 yılından beri 482 yıldır Hükü-
met Konağı’nda dalgalanan Türk bayrağı indirilerek yerine Yunan bayrağı çekildi.36
Esat Paşa, 8 Mart 1913 yılında Yunanlılara esir düşerek 2 Aralık 1913’te esaret-
ten kurtuldu.37 Yanya eski kumandanı Esat Paşa, Atina’da esir bulunduğu süre içeri-
sinde esirlerin isim ve rütbelerinin yer aldığı cetveller hazırlandı. Bu cetveller esirleri
teslim eden Yunan askeri ile Osmanlı askerleri tarafından imza altına alındı.38 İşin
ilginç tarafı, her iki komutan, Esat Paşa ile Yunan Veliahdı Konstantin yakın arkadaş-
tı. Berlin Harp Akademisi’nde aynı sınıfta okudular ve birbirleri ile yakın dost oldular.
Kader iki arkadaşı bu savaşta karşı karşıya getirdi.39
Esat Paşa, anılarında esaret olayını şöyle anlatmaktadır:
“Balkan Harbinde, 5 Mart 1913 gününe kadar, Yanya ve civarını düşmanın
üstün kuvvetlerine karşı, canımı siper ederek savundum. Bu tarihte Yanya’nın
düşmesi sonucunda Yunan Ordusu’na esir düştüm. Askerimizin azlığına rağ-
men gösterilmiş olan kahramanca direnişi takdir eden Yunan Başkomutanı
(sonradan kral oldu) Konstantin kılıcımı almadı. Ve beni esir addetmemiş
gibi davrandı. Atina civarında Kifisya Mesiresinde Mela Oteli’nde ikametime
müsaade etti.” demektedir.40

Çanakkale Savaşları’ndaki Faaliyetleri


18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı’nda yenilgiye uğrayan İtilaf Devletleri,
hem kendi kamuoyunda hem de dünya kamuoyunda önemli derecede prestij kaybet-
tiler ve hayal kırıklığına uğradılar. Bundan dolayı kaybettikleri prestijlerini kazanmak
için İstanbul’u ne pahasına olursa olsun ele geçirmenin yeni yollarını aramaya baş-
ladılar.41
Türk Genel Kurmayı da bu noktadan hareketle yalnız donanmayla başarıya ula-
şılamayacağını, harekâtın karadan da denenebileceğini düşünerek Gelibolu yarıma-
dasına yapılabilecek çıkarma operasyonuna karşı, bölgedeki kara birliklerini güçlen-
dirmeye karar verdi.42

36 Artuç, Balkan Savaşı, s. 271.


37 Tunçoku v.d., a.g.e., s.14.
38 Nebahat Oran Arslan, Fadimana Fidan ‘’Balkan Savaşları Sonrasında Yunanistan’da Kalan Türk Esir-
ler Meselesi’’, Türk Dünya İncelemeleri Dergisi, XII/2, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları
Enstitüsü, İzmir 2012, s.256.
39 Artuç, Balkan Savaşı, s. 271.
40 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s. 101.
41 Seçer, Çanakkale Deniz Kara Hava Savaşları, s. 106.
42 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (Haziran 1914-25 Nisan 1915), c. V, I. Kitap, Askeri
Tarih ve Stratejik Etüt Yayınları, Ankara 2012, s. 193.

125
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

3. Kolordu seferberlik ilanından itibaren bölgedeydi ve Harbiye Nazırı Enver


Paşa’ya göre Rumeli yakasından 1.Ordu, Anadolu yakasından 2.Ordu sorumlu ol-
malıydı. 1913 yılından beri orduyu ıslah etmek için İstanbul’a gelen ve seferberlik
ilanından sonra Mareşal rütbesiyle 1.Ordu’nun başına getirilen General Liman von
Sanders, Enver Paşa’nın bu fikrine karşı çıktı. Sanders’e göre, Çanakkale Boğazı’nın
savunmasından ayrı bir ordu sorumlu olmalıydı.43 Yarımada üzerinde bulunan kuv-
vetlerin sayısı artırılarak Saroz Körfezi’nden Anadolu yakasındaki Beşige burnuna
kadar olan sahilleri savunmakla görevli 5. Ordu kuruldu.44 Enver Paşa tarafından 24
Mart’ta yeni kurulan 5. Ordu komutanlığının başına Liman von Sanders getirildi.45
Bu duruma, “Hemen olumlu karşılık verdim ve şunu ekledim” der Liman von Sanders,
olumlu karşılık verdi ve şunu ekledi: “Oradaki birlikler hemen takviye edilmelidir,
çünkü kaybedecek vakit kalmamıştır”46
5. Ordu, Gelibolu Yarımadası’nda General Esat Paşa komutasındaki üç tümenli 3.
Kolordu, Anadolu yakasında Alman Weber Paşa emrinde iki tümenli 15. Kolordu ile
Yarbay Mustafa Kemal komutasında ordu ihtiyatı olarak Maydos (Eceabad)’da bulu-
nan 19. Tümen olmak üzere toplam 6 Tümenlik bir kuvvetten oluşmaktaydı.47
Savaş bulutları Türkiye üzerinden görüldüğü zaman, Çanakkale Bölgesinde
yalnızca 9. Tümen ve Jandarma birlikleri vardı. Savaşın ilanından sonra ilk olarak
72.Tümen ile Kolordu karargâhı geldi ve daha sonra 19. Tümen bölgeye getirildi.
Müttefik kuvvetlerin saldırısı başladığı zaman Gelibolu Yarımadası’nın Bolayır’dan
Anafartalar’a, Alçıtepeden Ağıldere’ye kadar olan kısım, 32. Kolordu tarafından tu-
tuldu. 7. Tümen Deliyeni Limanı’na kadar olan bölgede görev aldı. 7. Tümenin güne-
yine 7. Jandarma taburu yerleştirildi.48
7. Tümenin kuruluşunda 19., 20. ve 21. piyade alayları, 9. Tümenin kuruluşunda
25., 26., 27. Piyade Alayları, 19. Tümenin kuruluşunda 57, 72, 77.nci Piyade alayları
görev almaktaydı.49
5. Ordunun asker sayısı 84.000 müttefiklerin ise 75.000 idi. Müttefiklerin donan-
ma hariç 140 topu varken Türk ordusunun 72 topu vardı. Türk asker sayısı düşman-
dan 9.000 kişi fazla olsa da, bu sadece sayısal bir görüntüydü. Savaş gücünü belirleyen

43 Edward J. Erickson, Size Ölmeyi Emrediyorum-Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu, Kitap Ya-
yınları, İstanbul 2003, 2. Baskı, s. 111.
44 Ellis Ashmead Bartlett, Çanakkale Gerçeği, (haz. Muzaffer Albayrak), Yeditepe Yayınları, İstanbul
2005, s. 29.
45 Tuncay Yılmazer, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, Yeditepe Yayınları, İs-
tanbul 2005, 2. Baskı, s. 16; Salih Gülen, Tarihin Yıkılmaz Kalesi Çanakkale, Yitik Hazine Yayınları,
İstanbul 2009, 2. bs., s. 33.
46 Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, (çev. Örgün Uğurlu), Cumhuriyet Gazetesi Armağanı, 1999, s.
79.
47 Bartlett, Çanakkale Gerçeği, s. 29.
48 Esat Paşa’nın Çanakkale Savaşı Hatıraları, (İhsan Ilgar-Nurer Uğurlu), Örgün Yayınları, İstanbul
2004, 2.bs., s. 30.
49 Esat Paşa’nın Çanakkale Savaşı Hatıraları, s. 39.

126
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

silah kalitesi, cephane özellikle ağır makineli tüfek ve top sayısıydı. Ve bunlarda düş-
manda fazlasıyla bulunmaktaydı. Düşmanın sayısız orta ve hafif topu dışında 200’ün
üzerinde ağır topu ve korkunç bir donanma topçu desteği vardı. Balonlar ve uçakla-
rıyla topçuları istediği hedefe yöneltmek ve ateşlerini düzenlemek imkânı ellerindey-
di. Türk tarafı mantelli veya eski model dağ topuna birkaç mermi bulmak için kıvra-
nırken, diğer tarafın çok daha mükemmel olan yedi misli güçlü topçusu ile örneğin
Queen Elizabeth’in 38 cm.lik toplarıyla sayısız mermi savurması çok ürkütücüydü.50
Liman Von Sanders, 26 Mart 1915’te Gelibolu’ya gelerek göreve başladı ve aynı
gün Bolayır’a hareket etti. Liman von Sanders bölgeyi arazi üzerinden de inceleyerek,
yapmayı düşündüğü planları sıraladı.51
Liman von Sanders, birliklerin savunma pozisyonunun tamamen değişmesi ge-
rektiğini düşünmekteydi.
“Elimdeki beş tümenin 26 Mart’a kadar olan düzenlerini tam olarak değiş-
tirmek gerekmişti. Bu zamana kadar bunlar, başka bir temel düzene uyarak,
eskiden olduğu gibi kıyı koruma birlikleri olarak bütün kıyı boyunca yayılmış
bulunuyorlardı. Her ne kadar karaya çıkan düşman her tarafta bir miktar
direnme görecekti ama, yedek kuvvet olmadığı için, çıkanların geri püskürtül-
mesini başaracak birlikler bulunmayacaktı. Verdiğim emirle, tümenlerin bir-
liklerini toplu durumda bulunmalarını, kıyıda yalnızca güvenliği sağlayacak
kadar kuvvet bırakmalarını sağladım. Çünkü biricik başarı şansımızın, hafif
kuvvetlerle sürekli bir direnmeye değil her üç grubun hareketli savunmaları-
na bağlı olduğuna inanıyordum.”52

Aslında sistemin esası, çok üstün olan donanma ateşinden korunmak, cephenin
geniş olması nedeniyle, her yere yetişemeyen birlikleri serbest manevra imkânları
içerisinde kullanabilmek, savunmaya oynak ve esnek bir nitelik kazandırmaktı.53
Müttefik Devletler donanmasının 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazı’na karşı
yaptığı deniz harekatının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, General Hamilton
Lord Kitchener’e kara harekatı yapılmadan Boğaz’ın donanmayla geçilemeyeceğini
bildirdi. Hamilton 25 Nisan 1915’te iki İngiliz ve bir Fransız tümeni ile bir Hint tuga-
yını Seddülbahir bölgesine çıkarmayı, iki tümenden oluşan Anzak Kolordusu’nu da
Kabatepe bölgesine çıkarmayı planladı.

50 İbrahim Artuç, 1915 Çanakkale Savaşı, Kastaş Yayınevi, İstanbul 2004, s. 111-113.
51 Zekeriya Türkmen, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekâtı’’, Çanakkale Savaşları Tarihi, c. IV, Deği-
şim Yayınları, (ed. Mustafa Demir), İstanbul 2008, s. 2187.
52 Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, s. 83.
53 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekatı, c. V, 2. Kitap, s. 9.

127
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

25 Nisan çıkarmasından yaklaşık bir ay önce, Gelibolu’daki 5.Kolordu komutan-


lığına getirilen Mareşal Von Sanders’in düşüncesine göre, Müttefikler çıkarmayı Sa-
ros Körfezi’ne yapacaklardı. Bu nedenle Sanders, birliklerin çoğunu Saros Körfezi ile
Anafartalar bölgesine, bir tümeni Seddülbahir bölgesine ve iki tümenli 15inci kolor-
duyu Anadolu yakasında bulundurmayı uygun buldu. Asıl kuvvetler geride yedekte
tutulacaktı.54
Liman von Sanders’in savunma planı, kıyılarda zayıf kuvvetler bulundurmak,
askerlerin büyük çoğunluğunu derinliklerde muharebeye hazır bulundurmak, bir çı-
karma halinde müttefik kuvvetlerinin yerleşip güçlenmesine fırsat vermeden karşı
taarruzlarla düşmanı denize dökmek esasına dayanmaktaydı.55 3. Kolordu komutanı
General Esat Paşa, düşmanın kıyıya çıkmasına engel olmak için savunmayı kıyıda
düşündü ve geride yeteri kadar ihtiyat bırakıp kıyının kuvvetle tutulmasını öngörse
de 56 Liman Sanders Paşa bunu kabul etmedi.
Müttefikler çıkarma yapmaya 25 Nisan 1915 sabahı başladı. Saros Körfezi’nden
Beşige Limanına kadar 120 km’lik kıyı boyunca faaliyet gösteriyorlardı.57 İtilaf
Devletleri’nin planlarına göre, çıkartma gerçek hedef olarak Seddülbahir ve Kaba-
tepeye, şaşırtma hedefi olarak da Saros Körfezi, Kumkale ve Beşige’ye yapıldı.58 25
Nisan sabahı, Seddülbahir Bölgesine çıkarma yapan 29. İngiliz tümeni daha önceden
tespit yaptıkları beş yere çıkarma yaptı. Bu yerler Hisarlık, Ertuğrulkoyu, Tepe koyu,
İkizkoyu, Sığındere kumsallarıydı. Bu bölgeye çıkarılan birliklerin hedefi Alçıtepe ve
Kilitbahir’i almaktı.59
General Liman Paşa, Saros Körfezi ve Anadolu kıyısına daha çok önem verdi-
ği için, çıkarmanın Arı Burnu ve Seddülbahir’den başladığına dair haberler aldıktan
sonra da ihtiyatlarını kullanmakta duraksadı.60
3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya raporlar yağmasına rağmen, ancak Liman von
Sanders henüz düşmanın ana hücum yerini tesbit edemedi. 3. Orduya gelen rapor-
larda 9. Tümenin elindeki araziyi koruduğu fakat durumun kritik olduğunu belirti-
yordu. Liman von Sanders, Esat Paşa’yı Seddülbahir’e giderek buradaki muharebenin

54 A. Mete Tunçoku, Anzakların Kaleminden Mehmetçik Çanakkale 1915, Atatürk Araştırma Merkezi,
Ankara 1997, s. 61.
55 Melike Bayrak, “1915 Çanakkale Cephesi’nde Anadolu Yakası Muharebeleri”, Yakın Tarih İncelemele-
ri-1 Çanakkale Savaşı, (ed. Muzaffer Albayrak), Yeditepe Yayınları, İstanbul 2007, 2. bs., s. 196.
56 Türkmen, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekatı’’, s. 2188; Enver Konukçu “Çanakkale Savaşlarında
Türk ve Alman Komutanlarının İzlenimleri” Çanakkale Savaşları Tarihi, c. V, Değişim Yayınları, (ed.
Mustafa Demir), İstanbul 2008, s. 2509.
57 Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s. 60.
58 Fazıl Yazıcı, Çanakkale’nin Bilinmezleri, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2010, s. 52.
59 Aspinall C.F.Oglander, Büyük Harbin Tarihi, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekatı, c. I, (çev. Tahir
Tunay), Genelkurmay Askeri Matbaası, İstanbul 1939, s. 240.
60 Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s. 60.

128
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

komutasını doğrudan üstlenmesini istedi.61 Esat Paşa anılarında olayı şöyle anlatı-
yordu:
“Bir taraftan durumu bildirmek, gerekli emirleri almak üzere aynı zaman-
da Eceabat’a çabuk gidebilmek için bir araç istemek üzere otomobille ken-
disini aramaya gittim. Bolayır’a yaklaştığımda yanında yaveri Brike oldu-
ğu halde bir çalının arkasında dürbünüyle düşman gemilerini seyrederken
buldum. Otomobilimi bir sırtın arkasına bıraktım, yürümeye başladım. Beni
görünce düşman görür korkusuyla telaşa kapılarak “yere yat” işaretini verdi.
Bunun üzerine yere yatmak zorunda kalarak sürüne sürüne yanına gittim...
Kendisine, asıl çıkarmanın Arıburnu ile Seddülbahir’de başladığını ve Saros
Körfezi’ne gelen bu gemilerin bir gösterişten ibaret olması muhtemel bulun-
duğuna söyledim. Bir an önce Eceabat’a gidip duruma el atabilmek için em-
rinde bulunan şirket vapurunun geçici olarak emrime verilmesini rica ettim.
Düşman hakkındaki görüşümü yerinde buldu, karargâha dönüşe karar vere-
rek şirket vapuruyla Eceabat’a gitmeme izin verdi. Yalnız kendisinden yapıla-
cak hareket hakkında hiçbir talimat alamadım…62

Yapılacak kara harekâtında hedef Alçıtepe ve Kilitbahir bölgesiydi. 18 Mart De-


niz Savaşı’nda donanmaya ağır hasar verdiren set tabyalar (Baykuş, Soğanlı), merkez
tabyalar (Rumeli Hamidiye ve Mecidiye) arkadan çevrilerek tahrip edilecek, tabyalar
da etkisiz hale getirilerek donanmanın çok daha kolay boğazı geçmesi sağlanacaktı.
25 Nisan 1915 Gelibolu Yarımadası çıkarmasının en önemli kuvvetlerinden biri
Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinden oluşan kolordu düzeyindeki karma birlikti.
Mısır’da eğitim gören Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu’nun resmi yazışmala-
rında kullanılan A.N.Z.A.C. (Australian and New Zeland Army Corps) ifadesi kısa
sürede bu birlikleri tanımlayan sembol oldu.
Müttefiklerin çıkarma günü olarak 23 Nisan düşünüldüyse de hava muhalefeti
yüzünden 25 Nisan’a ertelendi.63 Plana göre 25 Nisan 1915 sabahı Gelibolu Yarıma-
dasının batı kıyılarına ve güney ucuna toplam yedi yerden ve Anadolu’da bulunan
Kumkale bölgesine çıkarma yapacaklardı. Hedefleri Türkleri birden fazla yerden vu-
rarak şaşırtmak ve bir an önce boğaz yolunu açmaktı. Seddülbahir’deki Ertuğrul koyu
kumsalı ve Kabatepe çıkarma yapılan en önemli yerlerdi. Birincisinde karaya çıkan
birliklerle yarımadaya hâkim olan Alçıtepeyi almak, ikincisinde ise Maydos’a varıp
yarımadanın güneyini ele geçirmekti.

61 Yılmazer, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, s. 24.


62 Ilgar, Uğurlu, Esat Paşa’nın Çanakkale Savaşı Hatıraları, s. 37-38.
63 Tuncay Yılmazer, “Çanakkle Kara Savaşlarında 25 Nisan 1915 Çıkarma Harekâtı’’, Çanakkale Savaş-
ları Tarihi, c. IV, Değişim Yayınları, (ed. Mustafa Demir), İstanbul 2008, s. 2067-2069.

129
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

Arıburnu bölgesinin savunması, Limon von Sanders’in istekleri doğrultusunda


hazırlandı. Ana kuvvet olarak kabul edilen 27.Alay Eceabat batısındaki Zeytinliklerde
1.ve 3. Taburları ile konuşlandı. Alayın 2.Taburu ise Arıburnu sahillerinde yaklaşık 12
km uzunluğunda olan Azmekdere-Çamtepe arasındaki bir araziyi savunmaktaydı.
Arıburnu çıkarmasını ilk olarak karşılayan 27. Alayın 2.taburunun 8. bölüğüydü. 8.
Bölüğün Asteğmen İbradalı Hayrettin Efendi komutasındaki 1.Takımı Balıkçı Dam-
ları bölgesinde, Asteğmen Muharrem Efendi liderliğindeki 2.Takım ise Haintepe’dey-
di. Tepe bu adı çıkarma sonrası üzerine kurulan Avustralya topçu bataryasının ateş-
leri yüzünden aldı. Bölük komutanı Faik Bey ise ihtiyatta bulunan 3.Takım ile boyun
noktası denilen mevkideydi.64
Anzak askeri dolu filikalar sabaha karşı saat 04.45 civarında Arıburnu sahiline ya-
naştılar. Karaya çıkar çıkmaz Haintepe’den yaylım ateşi başladı.65 27. Alay komutanı
M. Şefik Bey hatıralarında ateşin filikalar yanaşmadan önce başlaması gerektiğini bu
şekilde düşmanın karaya çıkmadan daha fazla zayiat verebileceğini belirtmektedir.66
Bu esnada donanma bombardımanı başladı ve özellikle ikinci sırt adı verilen
Kanlısırt-Kılıçbayırı arasını cehenneme çevirdi. Yüzbaşı Faik Bey, 3. Takımı alarak
Yükseksırt bölgesine doğru ilerledi. Türk ateşi başlangıçta etkili oldu. Karaya ilk çı-
kanlar kendilerine verilen emir doğrultusunda sırtlara tırmanmaya başladılar. Bir
bölümü de Türklerin Korku Deresi adını verdikleri Haintepe güneyindeki Şarap-
nel Vadisi’nden içeriye girdi. Haintepe’de ağır kayıplar veren 2. Takım sol tarafın-
dan çevrilmeye başladı. 60 Kişiden oluşan bir avuç Türk askeri daha ilk saatlerinde
Haintepe’ye tırmanan çok sayıdaki Avustralya askerine fazla dayanamayarak, yarım
saatlik bir çatışmadan sonra sadece yaralı takım komutanı ve sağ kalan birkaç kişi ile
geri çekilmek zorunda kaldı.67
Balıkçı damları bölgesinden açılan çapraz ateş Avustralya askerinin bu bölgede
ilerlemesini önlerken Gültepe civarındaki 5. ve 7. Bölük ise Kanlısırt’a doğru vuruşa
vuruşa geri çekildi. Bu bölüklerin başarılı savunmaları Anzak çıkarmasının Kabatepe
üzerine sarkmasına ve Kanlısırt’dan ileriye geçmesini önledi. Fakat saatlerin ilerleme-
si ile birlikte Anzak askerleri Cesarettepe’ye çıkmayı başardı. Çıkarmanın ilk saatleri
Türk askerlerinin aleyhine gelişmekteydi. Palamutluk ve Kabatepe bataryalarından
gün aydınlanınca yapılan topçu ateşleri müttefiklere kayıp verdirse de ilerlemelerini
engelleyemedi. Sabah saat 06.00’ya kadar Yükseksırt, saat 07.00 sıralarında ise Kanlı-
sırt bölgesi işgal edilip 3 Türk topu da ele geçirildi.

64 Yılmazer, “Çanakkle Kara Savaşlarında 25 Nisan 1915 Çıkarma Harekâtı’’s. 2075.


65 Yılmazer, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, s. 33.
66 M. Şefik Aker, “Çanakkale –Arıburnu Savaşları ve 27. Alay”, Çanakkale Hatıraları, c. I, Arma Yayın-
ları, İstanbul 2001, s. 205.
67 Yılmazer, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, s. 33.

130
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

Çıkarmanın başladığı saatlerde 27. Alay, bir gün önce geç saatlerde biten tatbika-
tın yorgunluğu ile Maydos’ta dinlenmekteydi. Kabatepe’den gelen top sesleri ile uya-
nan Alay komutanı Yarbay Şefik Bey, Kabatepe’deki Tümen santralini aradı. Henüz
bir şey olmadığına dair bilgi alsa da askerlerin hazırlaması için talimatı verdi.68
Şefik Bey, anılarında o anları şöyle anlatmaktadır:
“…Telefonla tümen komutanlığından emir bekliyordum. Gelmemişti. Alay
harekete hazırlanınca telefon başına geçtim. Tümen karargâhındaki karşıma
Tümen Kurmay Başkanı Hulusi Bey çıktı. ‘ Düşman Arıburnuna asker çıkarı-
yormuş; alay harekete hazırdır’ dedim. Aynen şu cevabı aldım.’ Verilecek emre
göre hareket edersiniz, bunu bekleyiniz’…..Top sesleri şiddetli şekilde devam
ediyordu. Fakat bu seslerin arasında derinden derine karanlıklardan gelen
bir uğultu vardı ki, bu hazin ve esrarlı ses üzerimde çok derin bir tesir yap-
tı….bu uğultu Arıburnu’nda bir avuçtan ibret olan; yardımdan uzak, alay
arkadaşlarımızın kimbilir ne kadar çok üstün bir düşman karşısında, yine
kimbilir nasıl bir sıkıntı içinde vazifelerini yapmaya çalıştıkları izlenimini
verdi…”69

Bir avuç asker o gün Haintepe’de Yükseksırt’da şehidlik mertebesine ulaştı. An-
cak Avustralya askerlerine hiç beklemedikleri kayıplar verdiler.70
9. Tümenin sorumluluk alanının çok geniş olması, çıkarmaların aldatma ya da
gerçek olup olmadığının anlaşılmasını geciktirmekteydi. Sonunda alaya saat 05.45
de hareket emri verildi. Maydos’tan Arıburnu’na hareket eden taburlar yolda müt-
tefik askerlerin bombardımanına uğradılar. Baskından yaralı olarak kurtulan asker-
ler düşmanın durumu hakkında gerekli bilgiyi verdiler. Anzaklar Kanlısırt, kuzey de
de Düztepe’yi ele geçirdi. Bazı kuvvetler de Karayörük deresindeydi. Kabatepe ve
Topçular sırtı elimizde bulunmaktaydı. Yarbay Şefik Bey’in amacı, en kısa zamanda
taarruza geçmek ve Anzak ordusunu geri püskürtmekti. Fakat alayın gücünün yet-
meyeceğinin farkındaydı.
Binbaşı Halis Bey komutasındaki 3.Tabur birlikleri daha kuzeye doğru yayılıp,
Yüzbaşı İbrahim komutasındaki 1. Tabur ise Kanlısırt’ı hedef seçti. Saat 07.55 sırala-
rında 27. Alayın yapacağı Çanakkale Savaşları’nın büyük taarruzu, 9. Tümen santra-
line bildirilen raporla başladı.71

68 Yılmazer, “Çanakkle Kara Savaşlarında 25 Nisan 1915 Çıkarma Harekatı’’, s. 2075.


69 Aker, “Çanakkale –Arıburnu Savaşları ve 27. Alay”, Çanakkale Hatıraları, s. 215.
70 Yılmazer, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, s. 35.
71 M.Şefik Aker, “27.Alay Komutanı Yarbay Şefik Bey’in Arıburnu Muharebeleri Raporu’’ Yakın Tarih
İncelemeleri -1 Çanakkale Savaşı, (der. Muzaffer Albayrak), Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2007, s. 55-
56.

131
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

Esad Paşa, Yarbay Mustafa Kemal’in komuta ettiği 19. Tümen’i, ordu ihtiyatı ola-
rak Bigalı’da tuttu ve harekâtın gidişatına göre görevlendirmeyi bekledi. Düşmanın
Kabatepe’nin kuzeyine çıkarma yaptığı haberleri üzerine sabah saat 06.30’da Halil
Sami Bey’den gelen bir raporla düşmanın Arıburnu sırtlarına çıktığı bildirilince, bir
taburun düşmana karşı sevk edilmesi istendi.72
Çanakkale Savaşları’nın efsane alayı Binbaşı Hüseyin Avni komutasındaki 57.
Alay, bir dağ bataryası ile beraber Bigalı’dan Conkbayırı’na doğru harekete etti. Sarp
arazide zor şartlara rağmen saat 10.00’da 57. Alay birlikleri Conkbayırı’na ulaştı.73
Yapılan keşifler sonucu General Esat Paşa, Binbaşı Hüseyin Avni komutasın-
daki 57. Alay’ın taarruza geçirilmesi emrini verdi. Tekirdağ yöresinin cesur çocuk-
larından oluşan 57. Alay, Kocaçimentepe’den Conkbayırı istikametinde bir sel gibi
akarak düşmanı geriye atmayı başardı.74 Süngü savaşı ile Conkbayırı o an düşman
eline geçmekten kurtuldu. Böylece 27. ve 57. Alaylar tarafından Arıburnu’na çıkan
düşman kuvvetleri kontrol altına alındı. Bu esnada Anzak tümeni, tamamıyla karaya
çıktı. Bir taburla takviye edilen 57. Alay, boğaz boğaza yapılan savaşlar sonucunda
saat 18.00’da Düztepe’yi ele geçirdi. 27. Alay da süngü hücumuyla Kanlısırt’ı geri aldı.
İngilizlerin 1.5 tümene yakın kuvvetine karşı, 57. ve 27. Alayların birlikte gös-
terdiği taarruzlar sonunda, çıkarma birlikleri ilk çıktıkları kıyı sırtlarına sıkıştırıldı-
lar.75 Ancak 9.tümenden 19.Tümene gelen “Düşman Kabatepe kumsalına asker çı-
kardı” haberi üzerine, 77. Alay güneye, Palamutluk sırtına yönlendirildi. Bu vaziyette
Yarbay Mustafa Kemal, Maltepe’deki 72. Alayın yanında bulunduğu sırada General
Esat Paşa ile karşılaştı.76 Yarbay Mustafa Kemal, Esat Paşa’nın yanına geldi. Musta-
fa Kemal, Esat Paşa’ya, “Tümenini düşman donanması tarafından yapılan ve birçok
kayıplara sebebiyet veren ateş yağmurundan kurtarmak için Eğertepe’yi geri almak
düşüncesinde olduğunu söyledi”. General Esat Paşa kendisine: “Beyefendi, askerimiz
eğitimi henüz noksan olduğundan tarihte birçok örnekleri görüldüğü gibi bu çekilişi
bozgun sayarak istediğimiz yere durmayarak kaçmaya kalkışacaktır. Bunun içindir ki
tümenimiz yerinde kalarak gerekirse düşmana saldıracaktır. Ölmek var dönmek yok”
cevabını verdi. Bunun üzerine Mustafa Kemal cepheye dönerek bulunduğu bölgeyi
savunup düşmanın bir adım dahi ilerlemesini engelledi’’77

72 Ruşen Eşref, “Mustafa Kemal ile Röportaj’’, Yeni Mecmua ve Çanakkale Özel Sayısı, Yeditepe Yayınevi,
İstanbul 2006, s. 347-348.
73 Yılmazer, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, s. 38. Ruşen Eşref, “Anafarta-
lar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat’’, Çanakkale Hatıraları, Cilt: 3, Arma Yayınları, İstanbul
2003, s. 24.
74 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı (Haz.), Asker Kahramanlar, Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1988, s. 6.
75 Türkmen, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekatı’’, s. 2195.
76 Yılmazer, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, s. 40.
77 Ilgar Uğurlu, Esat Paşa’nın Çanakkale Savaşı Hatıraları, s. 47-48.

132
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

25-26 Nisan 1915 gecesi 77. Alayla taarruzlar devam etti.78 Ordu komutanı Li-
man von Sanders bölgeye 5. Tümeni takviye birlik olarak gönderdi. Tümen Komutanı
Yarbay Ali Rıfat Beyin birliğinde 14. ve 15. Alaylar bulunuyordu. Arıburnu’na yakla-
şık olarak 15.000 Anzak askeri çıktı. Yeni 5. Tümenin katılmasıyla kuvvetler sayıca
eşit görünmesine rağmen düşmanın top ve makineli tüfek üstünlüğü vardı. Anzakla-
rın direnişini kırmak için Mayıs ayının başında yeni bir taarruza karar verildi. Türk
cephesinin sağ tarafından 57., 64., 75. ve 77. Alaylar, solundan ise 27., 33., 124. ve 72.
Alaylar hücuma başlarken, 5. Tümen, Boyun ve Merkeztepe üzerinden Anzak kuv-
vetlerini ortadan yarmaya çalışacaktı. Müttefik güçlerin yoğun top atışıyla karşılaşan
askerlerimiz çok zor durumda kaldı. Anzak siperlerine 50-60 metre kadar yaklaşabi-
len birliklerimiz saldırıya ara vermek zorunda kaldı.
Yarbay Mustafa Kemal’in çıkarma günü, 57. Alayı Arıburnu bölgesine sürmesi ve
9. Tümen’in 27. Alayı komutası altına alması, Esat Paşa’yı sıkıntıya soktu.79 Arıburnu
bölgesindeki savaşlar, Mayıs ayı başlarında da devam etti. 1-2 Mayıs gecesi baskın
tarzı muharebeler yapıldı. 7-8 Mayıs gecesi şiddetli mevzii muharebeleri izledi. Türk
birliklerince yapılan muharebelerle ilgili olarak özellikle Şehitler tepesi baskını, An-
zakların 9 Mayıs ve 13/14 Mayıs geceleri düzenledikleri Bombasırtı baskınları takip
etmişti. Arıburnu Cephesinin önemi anlaşılınca Başkumandanlık Vekâleti bölgede
5 Mayıs 1915 tarihli bir emirle Gelibolu bölgesindeki yerlerde yeni bir düzenleme
yaptı. Bu düzenlemeye göre, Anadolu grubu, Kuzey Grubu (Arıburnu ve Anafartalar
bölgesi), Güney Grubu (Alçıtepe’nin güney kesimi) ve Saros grubu olarak birlikler
yeni şekilde düzenlendi. Kuzey Grubu komutanlığına Esat Paşa, Güney grubuna ise
Alman asıllı Weber Paşa getirildi.80
25 Nisan çıkarmasından sonra Anzak kolordusunun ilerleyişinin Kanlısırt ile
Kılıçbayırı arasındaki hatta durdurulması Osmanlı 5. Ordu karargâhında düşmanın
denize dökülebileceği konusunda iyimser bir havanın doğmasına neden oldu. İstan-
bul’ daki genel karargâha başından beri gerçekçi olmayan raporlar gönderilmesi ne-
deniyle Başkomutan vekili Enver Paşa da “Arıburnu cephesinden düşmanın sökülüp
atılmasını” ısrarlı bir şekilde istemekteydi.81
Başkomutan vekili Enver Paşa, 11 Mayıs 1915’te Çanakkale cephesi’ne geldi ve
5. Ordu Komutanı Sanders ile beraber hazırladıkları plan gereği İngiliz birliklerinin
denize dökülmesi için genel bir taarruza karar verildi. 19 Mayıs tarihine taarruz plan-
landı.82

78 Türkmen, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekatı’’s. 2196.


79 Barış, Çanakkale Savaşları, s. 94.
80 Türkmen, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekatı’’s. 2197.
81 Yılmazer, “Çanakkale Kara Savaşlarında Cepheler’’, Çanakkale Savaşları Tarihi, (ed. Mustafa Demir),
c. IV, Değişim Yayınları, İstanbul 2008, s. 2225.
82 Türkmen, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekatı’’s. 2197-2198.

133
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

Taarruz fikrine 3. Kolordu komutanı Esat Paşa karşı çıktı. Yapılacak taarruza 5
gün kala ordu komutanlığına yazdığı raporda topçu atışlarımızın yetersizliğini, düş-
manın tahkimatının çok güçlü olduğunu belirtti. Amacı Kocaçimentepe’yi almak
olan düşmanın kendisinin taarruz etmek zorunda olduğunu ekledi. Maalesef bu
mektupta yazılan görüşler Enver Paşa’nın taaruz isteğini değiştirmedi.
Enver Paşa, 11 Mayıs’ta cephede Liman von Sanders ile yaptığı gizli görüşmede
İstanbul’dan takviye olarak gönderilecek 2. Tümen ile birlikte 19., 5. ve 16. Tümen
birliklerinin 18 Mayıs’ı 19 Mayıs’a bağlayan gece hücuma başlaması kararlaştırıldı.
Taarruz öncesi komuta kademesinde görüş ayrılıkları oluştu. Ne genel karargâh ve
ne de 5. Ordu Komutanlığı, alt rütbedeki subayların uyarılarını dinlemedi ve taarruz
fikrinde saplanıp kaldılar.83
Bu taarruzun baskın olması bekleniyordu ama planlar gerçekleşmedi. Taar-
ruzdan bir gün önce İngiliz keşif uçakları özellikle Kocadere köyü etrafında ve Os-
manlı ön hatlarına giden vadilerde çok sayıda askerin göründüğünü müttefik genel
karargâhına bildirdi. Saat 03.30’da başlayan genel taarruzla bazı birlikler Anzak si-
perlerine girebildilerse de, çapraz makineli tüfek ateşi altında ağır kayıplar vererek
başarısız oldular. Saat 10.00’a kadar aralıklı saldırılar yapılsa da başarısızlıkla sonuç-
lanması üzerine, genel karargâh, hareketi durdurma kararı aldı. Türk zayiatı 3.000’ni
şehit olmak üzere 10.000 kişiyi buldu. 16. Tümenden 486 kişi de kayboldu. Anzak
birliklerinin bu taarruzda kaybı 168 ölü 468 yaralıydı. Türk tarihinin en ağır kayıpla
sonuçlanan hareketlerinden birisi oldu. 19 Mayıs 1915 Arıburnu saldırısının başarı-
sız olmasının nedenlerinden biri, çok geniş bir cephe hattında yeterli topçu desteği
olmadan saldırı yapılmasıydı. 24 Mayıs’ta sabah 08.00’den akşam 16.00’ya kadar ateş-
kes ilan edildi. Her iki taraf da ceset ve yaralılarını toplayacaktı.84
Bu arada müttefik güçler, Çanakkale Cephesi’ni kuvvetlendirmeye ve yeni bir
harekete karar verdiler. Bu kararla birlikte Çanakkale muharebeleri’nde Temmuz-
Ağustos’da ikinci dönem başlayacak ve özellikle muharebeler kuzey ve güney
Anafartalar’da yoğunlaşacaktı.
Böyle bir ortamda Şimal Gurubu Kumandanı General Esad Paşa’nın, 02-20 Tem-
muz 1915 (19 Haziran-7 Temmuz 1331) tarihleri arasında, cepheden Harbiye Neza-
reti, kumandanlıklar ve fırkalarla85 yaptığı yazışmaları ve telefon görüşmeleri kayıt-

83 Yılmazer, “Çanakkale Kara Savaşlarında Cepheler”, s. 2225.


84 Yılmazer, “Çanakkale Kara Savaşlarında Cepheler”, s. 2226-2228.
85 Esad Paşa’nın cepheden yazıştığı ve görüşmeler yaptığı kumandanlıklar ise şöyledir: Beşinci Ordu
Kumandanlığı, Dokuzuncu, Onaltıncı ve Ondokuzuncu fırkaların Anafarta mıntıkası kumandanları,
Dokuzuncu Fırka Kumandanlığı, Harbiye Nezâreti, Beşinci Ordu Menzil Yarma Kumandanlığı, Be-
şinci ve Ondokuzuncu Fırka Kumandanlıkları, Bahşi Köyünde Havan Bataryası Kumandanlığı, Be-
şinci Fırka Kumandanlığı, Anafarta Mıntıkası Kumandanlığı, Dokuzuncu Fırka Kumandanlığı, On-
dokuzuncu Fırka Topcu Grubu Kumandanlığı, Ondokuzuncu Fırka Kumandanlığı, Onaltıncı Fırka
Kumandanlığı.( Mustafa Bıyıklı, “Mehmet Esat Paşa’nın Çanakkale Cephesi Şimal Grubu Tahrirat ve

134
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

larından anlaşıldığına göre Çanakkale kara cephesi Kuzey Grubu Komutanlığı’nın


yaptığı cephe ve mevzi savaşlarında top cephanesi yok denecek durumdaydı. 2 Tem-
muz 1915’te, Şimal Grubu Kumandanlığı altındaki Kolordu’da ancak dört yüz sandık
piyade cephanesi kaldı ve hiçbir adet bomba kalmadı. Düşman, obüs ateşiyle rahatsız
edilmeye çalışılıyordu. 4 Temmuz’da On iki santimetrelik seri ateşli obüslerin mer-
mileri kullanılamayacak hale geldi. Bazen Kollar için cephane verilemiyordu. Birinci
sınıftan bir zırhlıyla bir kruvazör ve torpido ile düşman devamlı ateş altına tutulabildi
ve kara bataryaları şarapnel ateşi düşmana oldukça hasar verebildi. Bölük topçusu-
nun düzenli cephanesi yoktu. Bataryaların çoğunun cephanesi kalmayacak bir du-
rumdaydı. Sahra ile atım cebel ve on iki santimetrelik obüsle onbeşlik ve yirmibirlik
havanlar için mermi ihtiyacı hat safhada idi. 11 Temmuz’da otuz çap uzunluğunda
bir adet on iki santimetrelik elli atımlık bir top, Kabal Tepe’de Dokuzuncu Fırka’ya
verildi. Ancak mermisi hat safhada azdı. Yirmi bir santimetrelik seyyar havan top-
larının mermileri dahi yoktu. 12 Temmuz’da iki obüs topu Azmakdere’ye götürül-
dü. Ancak mermileri yoktu. Onbeş santimetrelik havânlar, düşmana büyük hasarlar
vermekte idi. Bunların da mermilerine şiddetle ihtiyaç vardı. İki adet Şinayder sahra
bataryasından başka, diğer bataryalarda tahrip danesi yok gibiydi. 15 Temmuz’a ge-
lindiğinde fırkalarda bomba yetersizdi. Akbaş’da Menzil Yarma Kumandanlığı’ndan
teslim edilmek üzere, Beşinci Topçu Alayı için bir sandıkta üç adet Şinayder hava
baskı tulumbası gelebildi. 16 Temmuz’da Kıtalara vermek üzere fırkada bomba kal-
madı. Kolların cephanesini ikmal için durum müsait değildi. Palamutluk’ta bir ba-
tarya mevcuttu. Şimâl Grubu’na dört adet sahra seri ateşli on buçuk santimetrelik
obüs topu verildi. Söz konusu topların tahrip danesi sıralı tıpalı şarapneli yoktu. 17
Temmuz’da Ağılderesi’nde bir cebel bataryası vardı. Ancak cephane mevcudu sınırın
altına düşme tehlikesi vardı. 19 Temmuz 1915’de Fırkaya mensup topçu bataryala-
rının cephane mevcudiyeti sınırın altında azaldı. Savaş esnasında cephelerde sözü
geçen topların cins ve nevileri şunlardı: Gerek Bulgar Harbi esnasında, gerek bu mu-
harebenin başlangıcından beri çok kullanımından yivleri aşınmış ve hemen kullanı-
lamaz bir hâle gelmiş toplar, onbeşlik ve yirmibirlik havan topları, on iki santimet-
relik seri ateşli obüsler, sahra topları, Şinâyder sahrâ topları, cebel topu, sahte toplar
ve toplar için şiddetle ihtiyaç duyulan tahrîb dâneleri ve akıllı tahrîb dânelerinden
ibaretti. Namlu uzunluğu/namlu çapı oranı 20’den küçük silahlar havan, 20 ile 30
arası olanlar obüs, 30’dan büyük olanlar top olarak adlandırılmaktaydı. Havanlar, tek
barut hakkı kullanırken obüs ve toplar farklı barut hakları kullanmakta, obüslerde
45 dereceden büyük açılarda farklı barut miktarlarıyla yapılan atışlar, aynı noktaya
düşürülebilmekteyken, toplarda bu mümkün olmamaktaydı.86

Telefon Görüşmeleri(02-20 Temmuz 1915)”, JASSS The Journal of Academic Social Science Studies,
International Journal of Social Science, Volume 6 Issue 2, p. 203-221, February 2013, s. 208
86 Bıyıklı, “Mehmet Esat Paşa’nın Çanakkale Cephesi Şimal Grubu Tahrirat ve Telefon Görüşmeleri”, s.
211-212.

135
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

Mehmet Esat Paşa’nın yazışmalarından elde bu bilgiler ve veriler, Çanakkale Kara


Savaşları’nda Mehmetçiğin cepheler ve mevzilerdeki yaşadıkları atmosfer, cephede
çekilen cephane sıkıntısı, özellikle top mermilerinin ne derece tasarruflu kullanılması
gerektiği, kısıtlı cephane ile savaşan Mehmetçiğin düşman donanmasının sürekli ve
yoğun bombardımanı karşısında yaşadığı zor durumun ve Çanakkale cephe ve mevzi
savaşlarında Mehmet Esat Paşa’nın rolünün daha iyi anlaşılması açısından önem arz
etmektedir. Bu önem, Çanakkale savaşlarında gün be gün yaşananların her yönüyle
araştırılıp ortaya konmasını gerektirmektedir.
Esad Paşa’nın 9. Fırka Kumandanlığı ile yazışmaları cephede çekilen cephane sı-
kıntısını ve cephanenin tasarruflu kullanılmasının önemini şu ifadelerinde görmek
mümkündür:
“Özellikle topçu cephanesinin iktisatlı kullanılması gittikçe önem kazanmak-
tadır. Kolların cephanesini ikmale vaziyet müsait değildir. Elinizdeki cepha-
nenin iyi idare edilmesi ve muhafazasını, düşmanın çıkış ve taarruzunun
defedilmesi için beklemeye ve gözlemeye şiddetle lüzum vardır. Sahilden uzak
geçen ve çıkış teşebbüsünde bulunmayan gemilere karşı cephane harcanma-
sından önemle kaçınılması gerekir. Yalnız düşmanın taarruzu halinde Pa-
lamutluktaki bataryanın On Altıncı Topçu Alayı’yla haberleşerek taarruz
kıtalarının ateşine alınmasının ve vakti zamanıyla ateş açılmasının temini
gerekir.’’87

6 Ağustos’ta Arıburnu’ndan sahra ve obüs toplarıyla Anzaklar saldırıya geçtiler.


Anzak birlikleri Türk siperlerine girdiler ve bu kanlı çarpışmanın ilk gününde, Türk-
ler 1.000 şehit verdi. Karanlık bastığında Anzak kuvvetleri Kanlısırt platosunu ele
geçirdi. Kanlısırt’taki düşman saldırısı başarılı oldu ve Türkler ağır zayiat verdi. Fakat
buna karşılık, bölgeye yaklaşık 15.000 asker sevk edildi.88
Esat Paşa, karargâhının bulunduğu yerden dürbünüyle muharebeyi izlemekteydi:
“Düşman ele geçirdiği siperlere flamalarını dikivermişti. Hayret edecek bir
şey varsa o da bu saldırı sırasında Kanlısırt’ta bulunan 47. Alay’ın birinci ve
ikinci taburlarında ne ateşle ne de süngüyle bir karşı koyma hareketi görül-
memişti. Sonradan anladık ki düşmanın obüsleriyle yaptığı o cehennemi atış
siperlerde ve dayanma bölgelerinde bulunan kahraman erlerimizi topraklar
içerisinde yok edivermiş ve bir kısmı da hendekleri dolduran trotilli mermile-
rin dumanı içinde bayılıp kalmıştı.”89

87 Mustafa Bıyıklı, Esad Paşa’nın Çanakkale Cephesi Yazışmaları, Çamlıca Yayınları, İstanbul 2011, s.
45.
88 Kara, Çanakkale Savaşlarına Katılan Türk ve Alman Generaller, s. 160.
89 Ilgar, Uğurlu, Esat Paşa’nın Çanakkale Savaşı Hatıraları, s. 271-272.

136
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

Hemen 57. Alay’ın 1. Taburu ve 13. Alay’dan takviye birlikler Kanlısırt bölgesi-
ne doğru kaydırıldı. Yardıma 13. Alay birlikleri de geldi. Kanlısırt düşmemeliydi. 57.
Alay’ın 1. Taburu ve 13. Alay sayesinde Kanlısırt cephesi düşmedi.90
Gelibolu harekâtının en kritik safhası Sarıbayır Harekâtı 6 Ağustos 1915 akşa-
mı saat 08.30’da Yeni Zelanda birliklerinin hareketiyle başladı. Hedefleri Halit-Rıza
tepesindeki 14. Alayın 2. Taburuna bağlı Türk karakoluydu. Saat 22.00 sıralarında
Halit-Rıza tepesi düşman güçlerin eline geçti.91Sabah saatlerinde Conkbayırı’na 500
metreye kadar yanaşan Anzak birlikleri yerleştirdikleri makineli tüfeklerin himayesi
altında ilerlemeye başladılar. Başlatılan karşı saldırılar sonucunda Anzaklar Conkba-
yırı eteklerinden geri atıldılarsa da Şahinsırtı üzerinde tutunmayı başardılar.92
9. Tümen komutanı Albay Kennengiesser’in yaralanmasını Kuzey Grubu komu-
tanlığı vasıtasıyla öğrenen 5. Ordu Komutanı Sanders, Kocaçimen bölgesindeki kuv-
vetlerin komutasının 4. Tümen komutanı Yarbay Cemil (Conk)’a verilmesini, Anafar-
ta bölge komutanı Binbaşı Wilmer’in de bu komutanlığın emrine girmesini emretti.93
Komutayı alan Yarbay Cemil Bey, akşam saatlerine kadar süren çarpışmalarda
25. Alay birlikleri düşmanı söküp atamadılar. 7-8 Ağustos gecesi, Conkbayırı ve Düz-
tepe hattı ağır bombardıman altında kaldı ve saldırıya geçen Yeni Zelanda birlikleri
Conkbayırı’nın güney tarafını ele geçirdiler. 8 Ağustos’ta Conkbayır’ında bir takım
emir komuta değişikliği oldu. Bütün birlikler Anafartalar grup komutanlığına bağ-
landı. Başına Albay Fevzi Bey verildi. Cepheye yeni kuvvetler geldi. Türk birliklerinin
sayısı sadece Kocaçimen-Conkbayırı hattında 12 tabura yaklaşık 10.000 askere ulaştı.
Fakat buna rağmen düşman saldırıları ancak durdurulabildi ama Conkbayırı alına-
madı.94
Akşam saatlerinde 8. Tümen birlikleri yeniden saldırıya geçti. Esat Paşa, İngi-
lizlerin Arıburnu’na yeniden çıkaracağı birliklerle 8.Tümen cephesinde yapacağı bir
taarruzla durumu kötüye çevirebileceğini görmekteydi. Bu nedenle Güney Grubu
komutanı olan kardeşi Vehip Paşa’dan yardım istedi. Vehip Paşa elinde bulunan son
iki ihtiyat alayını 28. ve 41. Alayları Kocadere’ye hareket emri verdi. 95
6-7 Ağustos gecesi Anafartalar kıyılarına ve Suvla Limanına çıkarma yapan
20.000’i geçen düşman kuvvetleri ilerlemeye başladı. Kireçtepe, Tekke Tepe, Mestan
Tepe, İsmailoğlu Tepe hattı da büyük tehlike altında kaldı. Sanders, 8 Ağustos akşa-
müzeri Anafartalar bölgesine çıkarma yapan düşmana karşı taarruz emretti.96 Fevzi

90 Yılmazer, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, s. 152-153.


91 Yılmazer, “Çanakkale Kara Savaşlarında Cepheler”, s. 2250.
92 Kara, Çanakkale Savaşlarına Katılan Türk ve Alman Generaller, s. 160-161.
93 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, c. V/3, s. 35.
94 Kara, Çanakkale Savaşlarına Katılan Türk ve Alman Generaller, s. 161.
95 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, c. V/3, s. 367.
96 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, c. V/3, s. 371.

137
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

Bey, 12. Tümenin toparlanamaması nedeniyle bu saldırının ancak 9 Ağustos sabahı


yapılabileceğini söyledi. Emirlerine karşı çıkılmasından hoşlanmayan Sanders, Fevzi
Bey’i görevden alarak yerine Esat Paşa’nın tavsiyesiyle 19. Tümen komutanı Albay
Mustafa Kemal’i Anafartalar Grubu Komutanlığına atadı.97
10 Ağustos’a gelindiğinde Conkbayırı hücumu sonrasında İngiliz hattı bozuldu
ve düşman askerleri dağılmaya başladı. Suvla ile Anzak’ta tek bir önemli mevki bile
müttefik güçler tarafından ele geçirilemedi. Çanakkale Boğazı için yapılan savaş fii-
len sona erdi. 6-10 Ağustos tarihlerinde toplam 50.000 asker savaşa katıldı ve 18.000
şehid verildi.98
Conkbayırı’nda dört saat süren mücadeleden sonra 23. ve 24. Alaylar Conkbayırı’nı
tamamen düşmandan temizledi ve 28. Alay Şahinsırtı’nın en yüksek sırtını geri aldık-
tan sonra, Sarıtarla üzerine batıya saldırdılar. Önlerine çıkan düşman kıtasını mağlup
edip hezimete uğrattılar ve böylece Conkbayırı geri alındı.99
Esat Paşa Çanakkale Savaşı’nın sonu hakkındaki fikirlerini şu ifadelerle dile ge-
tirdi:
“Denizden ve karadan cephemize ve geri hatlarımıza sayısız mermiler ve
kara torpilleri atılıyordu. Havadan inen ve yahut büyük düşen siperlerinden
gelen el bombaları, hesapsızdı. Tayyarelerle çivi yağdırılıyor, yeraltından la-
ğım patlatılıyordu. Bunların hepsi askerlerimizin maneviyatına menfi hiç-
bir tesir yapmadı. Kumandanlar, zabitler, küçük rütbeli zabitler ve nihayet
kahraman efradımız vazifelerine fütursuzca devam ediyorlardı. Canlarını
esirgemiyorlardı. Büyük bir metanet ve cesaretle muhafaza etmekte oldukları
bu mertçe vaziyetlerini, aynı inat ve cesaretle uğraşan İngiliz’e ve Müttefiklere
usanç vermiştir. ..Nihayet ricattan başka çare olmadığına hükmederek, Geli-
bolu Yarımadası’nı tahliye ettiler.’’100

Müttefik devletlerin Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’a gelmesini önleyen


büyük kumandan ve kahramanlardan biri de Esat Paşa’ydı.101
Çanakkale 1915 Çanakkale kara ve deniz savaşlarında, dünyanın akla durgunluk
veren ateş gücüne sahip en zengin ordusu ile yoksul fakat maneviyatı yüksek cesur
bir orduyla mücadele ettiler.102

97 Yılmazer, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, s. 185.


98 Kara, Çanakkale Savaşlarına Katılan Türk ve Alman Generaller, s. 165.
99 Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c. III/2, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1991, s. 356.
100 Ilgar, Uğurlu, Esat Paşa’nın Çanakkale Savaşı Hatıraları, s. 11-12.
101 Kara, Çanakkale Savaşlarına Katılan Türk ve Alman Generaller, s. 72.
102 Artuç, 1915 Çanakkale Savaşı, s. 113.

138
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

Esat Paşa, Meşrutiyetten sonra rütbesinin indirilerek Mirliva yapılmasından çok


üzgündü. Çanakkale Savaşlarında gösterdiği başarılar üzerine, Sultan Mehmet Reşat
tarafından rütbesi tekrar 22 Temmuz 1915’te Ferikliğe(korgeneralliğe) yükseltildi.103

Çanakkale Savaşı Sonrasında Esat Paşa


Çanakkale Savaşları’nda Esat Paşa’nın adı dünyaca tanındı. 1917 yılında İstanbul’a
üçüncü ziyaretini yapan Alman İmparatoru Kayzer II. Wilhem’in mihmandarlığı gö-
revini yaptı.104
30 Eylül’de merkezi İstanbul’da bulunan 1. Türk Ordusunun kumandanı Mü-
şir Von Der Golç Paşa, merkezi Bagdat’ta bulunan VI. Ordu komutanlığına atandı.
Üçüncü Kolordu Kumandanı Esat Paşa da 29 Eylül tarihi itibariyle Goltz Paşa’nın
yerine 1. Ordu Kumandanlığı’na tayin edildi.105
8 Haziran 1918 yılında 3. Ordu komutanlığına atanan Esat Paşa, daha sonra
Askeri Okullar Müfettişliği ve 2. Ordu Müfetişliği yaptıktan sonra, Birinci Dün-
ya Savaşı’ndan sonra imzalanan mütareke durumlarını beğenmediği için 19 Ekim
1919’da kendi isteği ile emekliliğe ayrıldı.1920 yılında Ali Rıza Paşa’dan sonra hükü-
meti kuran Salih Paşa kabinesinde on beş gün Bahriye Nazırlığı yaptı.106
Esat Paşa kendi yazdığı kitabında emekli olduktan sonra yaptığı görevleri şöyle
anlatmaktadır:
“…Mütareke (ateşkes) devresinde Bahriye Nazırı (Deniz Bakanı) sıfatıyla hiz-
met etmiş olduğum halde, kanun gereği 5.000 kuruş maaşla emekli oldum.
Maaşımın azlığını gözden uzak tutmayan Atatürk’ün, emriyle, İstanbul Si-
gorta ve daha sonra Tramvay Şirketi Yönetim Kurulu Üyeliği’ne, Millet Mec-
lisi Başkanı Mustafa Abdülhalik Renda’nın isteğiyle Göçmen Olmayanlar
Komisyonu’na ve nihayet cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün büyük lütufla-
rıyla Cam ve Şişe Fabrikaları Yönetim Kurulu Başkanlığı’na atandım. Bugü-
ne kadar geçim sıkıntısını duyurmamış olan adı geçenlerin şükran borçlusu
ve ezeli minnettarıyım.”107

Esat Paşa, 2 Kasım 1952’de 90 yaşında İstanbul’da vefat etti. Kabri Karacaahmet
Mezarlığında bulunmaktadır. “Çanakkale Hatıraları” adlı dört ciltlik kitabı vardır. Ay-
rıca 1912-1913 Balkan Harbi adlı eseri de Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başakanlığı

103 Muzaffer Albayrak vd., Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri, c. I, T.C. Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara 2005, s. 178; BOA, D.
HB, 1333. N/141 [22 Temmuz 1915].
104 Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, s. 23.
105 BOA, D. HB, 1334. M/10 [11 Kasım 1915].
106 Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, s. 321.
107 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s. 104.

139
Mustafa Bıyıklı & Hatice Kaplan

tarafından basıldı.108 Hatıralarında Liman von Sander’i çok sert bir şekilde tenkid etti.
Sanders’i savaşın yükünü Hansın omzundan alıp Mehmetçiklerin sırtına yüklemekle
suçlamaktadır. Eleştirilerinde sağlam bir kurmaylık görüşü vardır.109

Sonuç
Esat Paşa, 18 Ekim 1862 yılında Yanya’da doğdu.Yanya belediye başkanı Mehmet
Emin Efendi’nin oğludur. 1890 yılında Erkan-ı Harbiye Mektebini Kurmay Yüzbaşı
olarak bitirdi. Almanya’da askeri eğitim aldı. 1893 yılında Goltz Paşa’nın yardımcı-
lığına getirildi. 1897’de çıkan “Osmanlı Yunan Savaşı’nda Yanya Kolordusu Kurmay
Başkanlığı’na atandı. Burada gösterdiği başarılarından dolayı rütbesi albaylığa yük-
seltildi. Albay olarak Harbiye’de dersler verdi.
1902 yılında Tuğgeneral, 1906’da Tümgeneral oldu. Gelibolu, Tekirdağ ve
İşkodra’da kuvvet komutanlıkları yaptı. 16 Eylül 1911’de İtalya’nın savaş ilan etmesi
üzerine Yanya Bağımsız komutanı ve seferberlik projesi gereği 10 Ekim 1911 yılın-
da Yanya Kolordusu komutanı oldu. Balkan savaşlarında üstün düşman kuvvetlerine
karşı 5 Mart 1913’e kadar Yanya kalesini ve civarını kardeşi Vehip Paşa ile beraber 4.5
ay büyük bir kahramanlıkla savundu. Esat Paşa, Balkan Savaşlarında Yanya’da göster-
diği müdafaa ve direnişi ile ün yapmış bir komutandı.
1913’te Tekirdağ’da 3. Kolordu Komutanlığı’na atandı. 1.Dünya Savaşı’nda Geli-
bolu Yarımadası’nda 3. Kolordu ve Arıburnu Kuzey Grubu Komutanlığı yaptı.
Kale-i Sultaniye (Çanakkale) muharebelerinde gösterdiği yüksek başarılarından,
üstün gayret ve hizmetlerinden dolayı Sultan Mehmet Reşad tarafından kendisine
altın muharebe liyakat madalyası verildi.110
Esad Paşa, 25 Nisan 1915’de Müttefik kuvvetlerin tekrar Seddülbahir ve Arıbu-
run bölgelerinde karaya çıkarma yapmasıyla Çanakkale kara savaşları başladı. Ça-
nakkale Savaşları’nda savunma hattımız iki kısma ayrıldı. Arıburnu Kuzey Grubu
Komutanı olarak Esat Paşa, kardeşi Vehip Paşa’da Güney Grubu Komutanı olarak
düşman kuvvetlerinin saldırılarına karşı direniş gösterdi.
Esat Paşa, Haziran ve Temmuz aylarında müttefik kuvvetlerin Arıburnu böl-
gesine yaptığı taarruzlar karşısında cephane eksikliğine rağmen zor şartlar altında
düşmanı geri püskürtmeyi başardı. 6 Ağustos’ta Conkbayırı mevkiine başlayan düş-
man saldırısını Esat Paşa ve emrindeki Türk askerleri tarafından karşılanarak düşman
yenilgiye uğratıldı. Ağustos sonuna kadar devam eden taarruzlar sonunda müttefik
kuvvetler Conkbayırı’nı ele geçiremedi ve İstanbul’u işgal etme hayalleri suya düştü.

108 Balkan Harbi’nde Yanya Savunması ve Esat Paşa, s. 105.


109 Göze, Çanakkale Kumandanlar Savaşı, s. 129.
110 BOA, D. TAL, 1333. C/23 [2 Mayıs 1915]; BOA, MB, 910/17 [2 Mayıs 1915].

140
Çanakkale Kahramanlarından General Mehmet Esat (Bülkat) Paşa’nın Askerî Hayatı

Çanakkale Savaşlarında büyük kahramanlık gösteren Esat Paşa’nın, kara savaşla-


rında güçlü düşmana geçit vermemesi, düşmanı geri püskürtmesi, düşmanın belini
kırması, geriden gelen askerlerin işini, taarruzunu azami derecede kolaylaştırdı.
Esat Paşa, Çanakkale deniz savaşında düşman kuvvetlerinin boğazı geçerek
İstanbul’a varmasını engelleyen komutanlardan biri oldu. Esat Paşa, Çanakkale sa-
vaşlarında gösterdiği üstün başarı nedeniyle Sultan Mehmet Reşad tarafından ferik-
liğe (tümgeneralliğe) yükseltildi.111 Alman Goltz Paşa’nın Bağdat Komutanlığı’na git-
mesi üzerine 1.Ordu Komutanlığı’na, 1918’de Bandırma’da 5.Ordu Komutanlığı’na,
ardından Batum’da 3.Ordu Komutanlığına atandı. 22 Kasım 1919’da askeri okullar
ve 2.Ordu Müfettişliği görevinden emekliye ayrıldı. Salih Paşa kabinesinde kısa bir
süre Bahriye Nazırlığı görevi yaptı. 2 Kasım 1952’de 90 yaşında İstanbul’da vefat etti.

Esad (Bülkat) Paşa’nın Çanakkale Cephesi’ndeki Yazışmaları

111 BOA, D. HB, 1333. N/141 [22 Temmuz 1915].

141
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey

Ahmet ESENKAYA*

G ünlükler/anılar, geçmişte yaşananlara farklı pers-


pektiflerden ışık tutmaları açısından son derece
önemli kaynaklardandır. Günlükler/anılar sonradan
hatırlanarak yazılabildiği gibi, olayın yaşandığı gün
sıcağı sıcağına da yazılabilir. Günlük yazanların çoğu
anılarını her gün not ederler. Günlükler, hangi gün ya-
zıldığını hatırlamak için tarih atılan, çoğu zaman her
günün sonunda olup bitenin sıcağı sıcağına anlatıldığı,
olaylarla ilgili yorumlar değerlendirmeler yapıldığı ya-
zılardır. Pek çok insanın tuttuğu anı (hatıra) defteri bir
tür günlüktür.
Tarih biliminde ‘anı’ niteliğindeki eserler, her ne
kadar kaynaklık değeri açısından son sıralarda yer
alsa da, içindeki bazı bilgiler ‘haber-i vahit’ olarak de-
ğerlendirilse de, bunların içinde olağanüstü kaliteli ve müstesna nitelikte olanlar da
mutlaka mevcuttur. İşte İzzettin Bey1’in anıları da bu istisna eserler arasında ye alır.
İzzettin Bey’in notları birçok boyutuyla diğer müteradiflerinden ayrılır.

* Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Tarih Eğitimi.
1 İzzettin Çalışlar, 1882 yılında Yanya’da doğdu. Ortaöğrenimini askeri okulda, Mühendishane-i Berr-i
Hümayun’u (1903), Harp Akademisi’ni (1906) Topçu Sınıfı ikincisi olarak bitirdi ve kurmay yüzbaşı
rütbe­siyle orduda göreve başladı. İlk görevleri 17 nci Seyyar jandarma Alayı 1 nci Batarya Komutan-
lığı ve 21 nci Alay 1 nci Tabur Komutan Vekilliği olan İzzettin Çalışlar, 1909 yılında, 3 ncü Ordu (Ha-
reket Ordusu) Karargâhında, 1 nci Mürettep Tümen Kurmay Başkanlığı’nda, daha sonra da sırasıyla,
3 ncü Ordu 21 nci Alay’da, Üsküp 5 nci Kolordu’da Tabur ve Tümen komutanlıklarında bulundu.
1912-1913 yıllarında Balkan Savaşı süresince, Fatih Redif Tümeni, 14 ncü Nizamiye Tümeni kurmay-
lıkları yapan, 7 Kasım 1913’te kıdemli yüzbaşılığa yükselen İzzettin Çalışlar, Genelkur­may 3 ncü Şube
ve Edime Kalesi Komutanlığı’nda görev aldı. Mustafa Kemal Bey, Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale
Cephesi’ne geldiğinde, İzzettin Çalışlar’ı, 19 ncu Tümen Kurmay Başkanı olarak ya­nına çağırdı ve
binbaşı rütbesiyle cepheye gelen Çalışlar, 1915’te kurmay başkanı olarak, Atatürk’ün yanı başında bu
savaşın önemli bir karargâh subayı olarak görev yaptı.

143
Ahmet Esenkaya

Mustafa Kemal’in Çanakkale Cephesi’nde her an yanında bulunan kurmay başka-


nınca kayıtlanmış olması,-yayımı çok fazla gecikme ile de olsa da- son derece büyük
bir kazanım olmuştur. İşte bu anılar birkaç farklı yerde parçalar halinde yayınlanmış
olmasına rağmen, varlığı bilinen ancak bulunamamış olan bölümlere de ulaşıldığı;
Balkan Savaşı notları, 9 Aralık 1917’den sonraki Kafkas Cephesi günlüğü, 21 Şubat 11
Kasım 1918’i kapsayan Suriye Cephesi günlüğü ile 3 Nisan 1920’den 11 Ekim 1922’ye
kadar olan İstiklal Savaşı günlüklerinin temin edildiği; ayrıca Atatürk’le İki Buçuk Yıl2
adıyla yayımlanan döneme ait, noksan günler ve daha önce ‘aile bilgileridir’ düşün-
cesiyle konmamış notların tespit edildiği bilgisi; -gerektiğinde açıklamalara da yer
verilerek- okuyucusu ile buluşturuldu.3Bu defterler, İzzettin Bey’in damadı, aynı adı
taşıyan torunu ve asker akademisyen Yrd. Doç. Dr. İsmet Görgülü’nün emeği ile gün
yüzüne çıkmıştır.
Toplamda 544 sayfa olan eserin Çanakkale cephesi ile ilgili kısım yaklaşık 70 say-
fa olsa da, her bir gündem tek tek işlendiğinde orta hacimli bir kitap oluşacak kadar
malzemeye sahiptir. Bazen bir veya birkaç cümle ile geçiştirilen bir gündem, arşiv
malzemeleri ile birleştirildiğinde bu hacim daha da artacaktır.
Bir anı perspektifinden, Kurmay Başkan Binbaşı İzzettin Bey’in kaleminden, ge-
nelde Çanakkale Cephesi özelde 19 ncu İhtiyat Tümen Komutanı Kurmay Yarbay
Mustafa Kemal Bey, 20 Mart 1915 gününden itibaren gözlemlenmeye başlanacaktır.
En başta anıların günü gününe kaleme alındığı neredeyse kesin derecededir.
Bölümler oluşturmada epeyce zorlanılmış olsa da ilk bölümün Mustafa Kemal
Bey’e ait olması kaçınılmazdı. Çünkü Binbaşı İzzettin komutanını o kadar kayıtla-
mıştı ki sanki onun gölgesi olmuştur. Hatta farklı zamanlarda onun savunuculuğunu
yapmış, ona akıl vermiş, onun bulunmadığı sıkıntılı anlarda “keşke”lerle onu anma
ihtiyacı duymuştur.
İzzettin Bey çoğu zaman karargâhtadır, komutanıyla beraberdir, komutanının
nereye gittiğini, nerede olduğunu, geleni, gideni, olması gerekeni, olmaması gereke-
ni, bazen de duyduklarını velhasıl ne yaşadı ve ne yaşandıysa hepsini günü gününe,
sıcağı sıcağına kaleme almıştır. Daha sonraki yıllarda araya sıkıştırılmış bir şeylere
de rastlanmamıştır. O kadar ki İzzettin Bey, komutanın da bulunduğu bir sohbette,
komutanı ile ilgili sözlerini şöyle sonlandırmıştır: Evlilik âleminden bahsettik ve Ko-

2 Atatürk’le İki Buçuk Yıl -Orgeneral Çalışlar’ın Anıları (2 Ağustos 1914-9 Aralık 1917), Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul 1993.
3 Orgeneral İzzettin Çalışlar’ın Not Defterinden On Yıllık Savaşın Günlüğü, (haz. İzzettin Çalışlar-
İsmet Görgülü), Güncel Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul 2007, s. 544 ;“Bu kitap, Orgeneral İzzettin
Çalışlar’ın 1912-1922 yıllarına ait günlüklerinin bütünüdür. 10 yıllık sürede, yaşadığı olayları gü­nü
gününe kayıt altına aldığı defterlerindeki notlar; Balkan, Bi­rinci Dünya ve İstiklal savaşları günlerini
kapsadığından kitaba “On Yıllık Savaşın Günlüğü” ismi verildi. Kitap, Osmanlı döneminde yetişmiş
bir Türk subayının üç bü­yük savaşta yaşadıklarını ve yaşananları, bu savaşlarda kişilerin tekelinde
kalmış ve tarihe mal olmamış bilgileri kapsamaktadır.” Sunuş bölümündeki bu ifadeler, eseri yayına
hazırlayan torun İzzettin Çalışlar ve Yrd. Doç. Dr. İsmet Görgülü’ye aittir.

144
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey

mutanı teehhül etmeye karar verdirdik. Lâkin bu konuda sözüne inanılmaz (1 Ara-
lık)”. Nereden bilsin komutanının bu aziz millete modern ve çağdaş bir Cumhuriyet
kuracağını. Bu bir tek örnek bile, iddiayı destekler niteliktedir.
İkinci bölümde Yüzbaşı İzzettin’in gözüyle Kuzey Bölgesi muharebe bilgisine yer
verilmiştir. Konu bütünlüğünü sağlamak amacıyla, detay kısımlar başka bölümlerde
kullanılarak geneli kapsayan bilgiler ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır.
Üçüncü bölümde başta veliaht ve şehzade, mebuslar, heyetler, komutanlar, yerli
yabancı basın ve medya mensupları gibi cepheye görevli veya ziyaret amaçlı gelen,
tanıdık tanımadık ziyaretçilerden bahsedilmiştir.
Dördüncü bölümden devamla birkaç bölümde teftiş ve ziyaret edilen kişiler ve
mekânlar (siperler, birlikler v.b. gibi); birliklerin sevk ve intikali, sağlık ve temizlik
hizmetleri, muhabere hizmetleri ile ilgili bilgiler, cephe bilgisine farklı bir boyut ka-
zandırır. Muharebe meydanında işlerin nasıl gittiği, karargâh yerleri, siperlerin nasıl
adlandırıldığı, lojistik hizmetlerin nasıl yürütüldüğüne dair uygulamalara yer veril-
miştir. Gün be gün aktarılan hava durumu ve muharebedeki etkisine de temas edil-
miştir.
Binbaşı İzzettin Bey’in yaşanan gelişmeler karşısındaki yorum ve tahlilleri; hak-
sız, yersiz ve yanlış uygulamalar karşısındaki tepkileri ve uyarıları; alan, cephe ve me-
safe bilgileri vermedeki kıvrak tavrı; defn-i emvat komisyonu başkanlığı yapışı; ken-
disi ile ilgili verdiği bilgiler; maneviyatı; ikramlar karşısındaki tutumu da bir bölümü
oluşturacak kadar malzeme içermektedir.
Muharebe devam ederken insan olmanın getirdiği refleksle, başta özlük hakları
olmak üzere, bir tarafta cephede ter dökenlerin yerine, oturduğu yerden terfi alanları
eleştirirken “parsayı kimler topluyor” ironisiyle savaşta bile rütbe, katsayı, terfi ödül
ve maaş gibi tamamen dünyevi olaylardan vazgeçemeyeceği gerçeği de, çok net bir
şekilde ortada olduğu görülecektir..
İçin için Almanlara duyulan öfke ve kırgınlık bazen “Komutan, kavga sonrası
Topçu Binbaşı Hamdi’yi Almanlara karşı korudu ve onu teslim etmedi”, “Komutan, 27
Nisan 1915 günü 19 ncu tümen kurmay başkanı olarak görevlendirilen ve Kemalyeri
karargâhına gelen Alman Kurmay Binbaşısı Reimond’u uzaklaştırdı.” gibi gururlu
ifadelerle beliriverir.
Belki de tüm bunların ötesinde genç komutan İzzettin Bey, -tam anlamıyla ken-
dinden sonraki nesillere örnek olacak şekilde- muharebe anında bile ideallere doğru
koşmanın en somut tarafını temsil eder.

Mustafa Kemal Bey Cephede


19 ncu İhtiyat Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey,
Tekirdağ’dan 25 Şubat 1915 günü alayları ile birlikte gelmiş, Eceabat’ın kuzeyindeki

145
Ahmet Esenkaya

Bigalı Köyü’nde, amfibi istilanın başladığı 25 Nisan 1915’e kadar tümeninin başında
talimlerle uğraşmıştır.
Kurmay Binbaşı İzzettin Bey, 14 Mart 1915 günü Mustafa Kemal Bey’den kendi-
sini beklediğine dair bir telgraf aldığını ve bir hafta içinde görevine başladığını def-
terine kaydetmiştir.
“İtilaf güçleri Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale’den ihraca başladı. (19 ncu) Tü-
men Arıburnu’ndaki düşmana taarruza memur oldu. Öğleden önce Tümen Komu-
tanı, Süvari Bölüğü, 57 nci Alay ve cebel bataryasıyla gitti (25 Nisan)” ifadesi sekiz
buçuk ay devam edecek muharebenin sanki habercisi gibidir.
“Anzak birlikleri takip edilemediğinden imdat kuvveti alarak yerleşti. Gece ateş
tertibi ve taarruz devam edildiyse de kesin sonuç alınamadı (27 Nisan).” Ara sıra ne
pahasına olursa olsun artık kesin sonuca ulaşma adına akılları durduran zayiatla so-
nuçlanan girişimlerde de bulundular. Mesela bu tarz bir deneme olan 19 Mayıs 1915
günü büyük ve çok kanlı Türk hücumunda da –şehit sayısını çoğaltmaktan başka– bir
çözüme ulaşılamadı:
“Komutan Bey yarın yapılacak hücum için subaylara gerekli şifahi talimatlar
verdi ve erlere teşvik edici sözler söyledi (18 Mayıs).”4 Her şeye rağmen 19 Mayıs günü
hatalar zincirinin tüm aktörleri tümenleri biçiyordu. Diğer işleri yanında Mustafa
Kemal Bey yaklaşık her gün ağır muharebe ortamı sebebiyle birliklerin harekâtını
idare etmek için hep çaba sarf etti. Bir hafta bile olmadan her iki taraf kendi elleriyle
kazmaya başladıkları siperlerine gömülüp ikinci sırttın iki yanında sekiz buçuk ay
birbirlerini yok etmenin yollarını aradılar. Her deneme başarısızlıkla sonuçlandı. Bu-
nun üzerine İzzettin Bey, 31 Mayıs günü İsmet İnönü’ye tüm olanları kapsayan bir
mektup gönderdi:
“İsmet’e (İnönü) ve Refik’e birer mektup gönderdim. Bizi bu sıtmalanmış va-
ziyetten mümkünse kurtarmalarını yazdım. Muharebe vaziyeti değişmiyor.
İngilizler müstahkem mevzilerinde, biz de öyle, İngilizleri fedakâr hücum-
larla ancak atabiliyoruz. Alan dar olduğundan manevra sahası yoktur. De-
falarca hücumlarımız başarı ile neticelenmedi. Çok büyük zayiat verildi. Bu,
İngilizlerin kendilerine güvenini artırdı. Onların cesareti ise hiç yoktur. Hü-
cum etseler, mahvetsek ve bir karşı hücumla mevzilerine girsek çok iyi olur.
Cengâverane hissiyatımız hamdolsun çok iyidir. Yalnız beklemek can sıkıyor
(31 Mayıs).”

4 “Bugün Arıburnu kuvvetlerinin emir ve kumanda teşkilatı değişti. Kuzey Grubu ve Kolordu Kuman-
danı Esat Paşa muharebe meydanında emir ve kumandayı üzerine aldı ve Kemalyeri’ne geldi (17
Mayıs).”

146
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey

Muharebe devam ederken bazen birlikler, bölgeler, mevziler el değiştirdi ve hata


bu yüzden kırgınlıklar bile yaşandı:
“Esat Paşa ile Kurmay Başkanı karargâhımıza geldiler. 57 nci Alay merkez
cephesini teslim alıp, Anafarta Irmağı’na kadar olan bölge bize verdi (3 Ha-
ziran).” “Karargâha Esat Paşa ve Fahrettin Bey geldiler. Ağıldere bölgesini
Tümen’den ayırdılar (10 Haziran).” “Kuzey Grubu karargâhına gittim. Sazlı-
dere meselesi hakkında tümenden yazılan görüşün ifade tarzı (Esat) Paşa’yı
üzdüğünü Fahrettin (Altay) Bey söyledi. Ben de bu durumu açığa kavuştur-
mak ve bir hataya meydan vermemek için geldiğimi söyledim. Kemal Bey’in
Paşa’ya özel hürmeti vardır, dedim (19 Haziran).”

24 Haziran günü, Mustafa Kemal Bey’e Kolordu Komutanlığı’na seçilmesi


gündemi ile ilgili yazışmalarla geçti: “Kolordu’dan Ohrili Kemal Bey geldi. Harbiye
Nezareti’nce Komutan’ın Kolordu Komutanlığı’na seçilmesi keyfiyeti, Ordu ve Kolor-
du Komutanlarından sorulduğunu söyledi. Bu olmuş bir iştir. Beni de terfi ile yanına
kurmay başkanı almak üzere Harbiye Nazır’ına mektup yazdı (24 Haziran).”
Suvla bölgesine yapılan ikinci büyük çıkartma, önce Conkbayırı, sonra Anafarta-
lar bölgesinde, olağanüstü ve kritik bir hal aldı. Mevcut krizin çözümü için 8 Ağustos
1915 günü komutan Mustafa Kemal Bey’e teklif edildi. Orada bulunan ‘tümenler’in
kumandasını isteyince başta pek razı olunmadı. Sonra Ordu Komutanı Liman von
Sanders bu isteği kabul etti. Kendisine Anafartalar Grubu Komutanlığı tevcih edildi:
“Sabah sağ tarafta, Conkbayırı muharebesi başladı. Conk Tepesi’nde vazi-
yet nazikti. Düztepe’ye gittim. Conkbayırı’nda düşman vaziyetini tetkik et-
tim. Ciddiyeti Komutan’a bildirdim. Alay 11, Tabur 1’i, 25 nci Alay’ı takviye
etmek üzere gönderdim. Sonra 10 ncu Alay geldi. Onun da iki taburunu o
tarafa gönderdim. 25 nci Alay Komutanı ve 10 ncu Alay Komutanı Bey-
lere Conkbayırı’nı düşmana kaptırmasınlar diye rica ederim. Öğle vakti
karargâha geldim. Komutana vaziyeti anlattım. Bilhassa Conkbayırı’nda
emir ve komuta edecek birinin yokluğu büyük bir sıkıntı idi. Kumandayı
Kemal Bey’e teklif ettiler o da şart öne sürdü. Orada bulunan Tümenlerin
kumandasını istedi. Başta pek razı olmadılar. Sonra Ordu Komutanı mu-
vafakat etti. Ve Anafartalar Grubu Komutanlığını tevcih ettiler. Gece yarısı
Kemal Bey Çamlıtekke’ye gitti ve emir ve kumandayı devraldı. (8 Ağustos)”

147
Ahmet Esenkaya

Mustafa Kemal Bey’in faaliyet ve tesirinin semeresi görüldü. Herkes beraber ge-
niş bir nefes aldı. Düşman Conkbayırı’nda gerek gemilerden ve gerekse karadan attığı
obüs ve sahra mermi sayısı hesapsızdır:
“Sabahın ilk ışıklarında Conkbayırı’na saldırı başladı. Düşmanın püskür-
tülmesiyle neticelendi. Nazik olan vaziyet ıslah edildi. Kemal Bey’in faali-
yet ve tesirinin semeresi görüldü. Hepimiz de geniş bir nefes aldık. Düşman
Conkbayırı’nda gerek gemilerden ve gerekse karadan yaptığı obüs ve sahra
mermi adedi hesapsızdır. 15.000 muhakkaktır. Bu kadar cehen­nemi ateşler
içinde askerimiz kahramanca durarak harp etmiştir. Conkbayırı şiddetli
bir muharebe tarzında cereyan etti. Mestantepe’ye kadar beş tümen hücum
etti. Öğleden sonra biraz rahatlama oldu. Kemal Bey taarruzu durdurdu (9
Ağustos).”

Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal Bey, her fırsatta sürekli cep-
hede ve birliklerinin yanındadır.5
“Öğleden sonra saat 15.00’te düşman 12 nci Tümen ve 7 nci Tümen cephe-
sine taarruz etti. Taarruz istikametleri, Baskın Tepesi, Azmak ve Kabatepe
ağılı güneyinde 7 nci Tümen merkezine karşıydı. Düşman Yusufçuk Tepesi’ne
Azmak kenarında 34 ncü Alay sol tarafında ve 7 nci Tümen merkezinde bi-
raz muvaffak olur gibi oldu. Bununla beraber taarruzu durdurdu. Ve büyük
zayiat verdirildi. Muharebe pek şiddetli oldu. Düşman iki gün ve gece ya-
ralılarını taşımakla bitiremedi. Akşama doğru harekât durdu. Sabaha ya-
kın 7 nci Tümen cephesindeki yeni taarruzları da püskürtüldü. Muharebe,
Karargâhtan telefonla idare edildi. Böylece düşmanın yeni teşebbüslerine
karşı seri bir şekilde kuvvetler sevk edildi (21 Ağustos).”

“Öğleden sonra düşman faaliyete başladı. Kireçtepe’deki kuvvetini takviye


etti. Saat 16.00’da cebel ve obüs topçusuyla 7 nci Tümen cephesini ve özellik-
le 21 nci Alay sağ tarafındaki Kayacıkağılı Tepesi’ni ateş altına aldı ve saat
10.00’da taarruz etti. Bir kısım siperlerimize girmeyi başardı. Bu taarruzun
20 nci Alay’ın sol tarafına gelen kısmı topyekûn kayıp verdirilerek püskür-
tüldü. Düşman yeniden ihracat yapmıştır. 3 ncü Tümen ve 26 ncı Tümen

5 “Komutan Bey, kendisinin muharebe meydanına geldiğini kıtalara tebliğ etti (16 Ağustos), “Komu-
tan Bey her iki kolordu komutanlarıyla Abdurrahmanbayırı’na gitti (14 Eylül)….Komutan, Ordu
Karargâhında misafir (7 Ekim), …Komutan Bey ile 26 ncı Tümen karargâhına gittik ve Tümen Ko-
mutanı Esat Bey’le görüştük (10 Ekim)….”Komutan, 5 nci Tümen’e gitti…Komutan Bey de otomobille
geldi….Peşinden 15 nci Kolordu karargâhına gittik (25 Ekim)…Komutan Bey’le Kireçtepe’deki kızaklı
bataryayı görmeye gittik (8 Kasım), ….”Kemal Bey, Fevzi Paşa’yla cepheyi görmek üzere 7 nci Tümen’e
gittiler (9 Aralık).”

148
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey

Bütün gece telefon başında muharebeyi takip ve idare ile meşgul olduk (27
Ağustos).”

Mustafa Kemal Bey 20 Eylül 1915 günü rahatsızlanmış ve Liman von Sanders
hatırını sormak için karargâha gelmiş, sonra hususi doktorunu göndermiştir:
“Komutan biraz rahatsız. Liman Paşa hatırını sormak için geldi. Sonra hu-
susi doktorunu gönderdi (20 Eylül).” “ Saat 11 00’de Liman Paşa, Nicolai Bey,
12 nci Tümen Komutanı Hovig Bey karargâha geldiler. Komutan rahatsız ol-
duğu için yatıyordu (22 Eylül).”
“Komutanın beklediği Çolak İbrahim geldi. İstanbul’dan Komutan Bey’e gön-
derilen otomobil ile Uzunköprü’den geldiler (16 Ekim).”
“Suriye Edebi Heyeti Karargâh’ta Komutan Bey’e karşı Arapça methiyeler
okudular (21 Ekim).”
“21Kasım’da Harbiye Nezaret’ine gittim. Süleyman Paşa’ya, Kemal Bey’in he-
diyesini getirdim (İstanbul, 21 Kasım)”
“Komutan Bey ve Fuat (Bulca) ile gece yarısına kadar oturduk. Evlilik
âleminden bahsettik ve Komutanı teehhül etmeye karar verdirdik. Lâkin bu
konuda sözüne inanılmaz (1 Aralık).”

Düşman çekildi/kaçtı, kimsenin haberi de olmadı: “Düşman pek gizli bir suret-
te çekilme hareketi icra etti ve sır vermedi. Bu suretle Mustafa Kemal Bey’in gerek
Arıburnu’nda ve gerekse Anafartalar’da tesis ettiği cephe karşısında aylardan beri
duran İngilizler ümitsiz ve çaresiz kalarak firar ettiler (19 Aralık).”
İzzettin Bey, Mustafa Kemal Bey’den mektup aldığını, dinlenerek vakit geçiriyor
olduğunu aktardıktan sonra cevaben düşmanın firarını bildirdiğini(21 Aralık), Rauf
vasıtasıyla komutanından bir mektup daha aldığını ve düşmanın çekilmesi hakkında
detaylı bilgi istediğini, hâlbuki bir önceki mektupla bildirdiğini (31 Aralık) yazar. 2
Ocak 1916 günü gelen telgrafla mektupların kendisine ulaştığını ve Baştabip Bey’in
iznini bir ay daha uzatmış olduğunu; Cephane Kolları Komutanı Şevki Bey’in ge-
tirdiği mektupta İstanbul’daki vaziyetinin çok iyi olduğunu (3 Ocak), İstanbul’dan
Cevat’tan bir mektup aldığını, Mustafa Kemal Bey’in orada halk ve memurlar arasın-
da büyük bir hürmetle karşılandığını yazdığını (5 Ocak) not eder.
Son mektupta Mustafa Kemal Bey, İzzettin Bey’den aşağıdaki hususları bildir-
mesini istemiştir:
“Grup karargâhı ne maksat üzerine hali hazırında muhafaza olunuyor?
Karargâh hakkında ve kendisi hakkında Liman Paşa’nın fikri ve ne olduğunu
Kâzım (İnanç) Bey’den sormalıymışım.”

149
Ahmet Esenkaya

“- Karargâhın dağılması halinde hangi kolordulara verilecek ve beni nereye


tayin edeceklerdir?”
“- Kemal Bey bir haftaya kadar Sofya’ya gidecekmiş, bu müddet zarfında
icap eden havadisleri Cevat’a yazmalıymışım.”

Terfiler, Madalyalar ve Teklifler


Mustafa Kemal Bey’e 29 Nisan’da Tümen Komutanı’na gümüş imtiyaz muharebe
madalyası, 23 Mayıs’ta Alman İmparatoru tarafından ‘demir salip’ nişanı verilmiş; 2
Haziran’da albaylığa terfi etmiştir.
Albay Mustafa Kemal Bey’e Trablus’a tayin teklifi yapıldı. Başkomutan Vekili En-
ver Paşa, tuğgeneral rütbesi ve ordu komutanı yetkisiyle Trablus’a gitmek arzusunda
olup olmadığını kendisine sordurdu. Mustafa Kemal Bey, İstanbul’a gelip durumu
karşılıklı görüşmek niyetinde olduğuna dair bir cevap verdi. Ancak bu cevabından
bir süre sonra, İtilaflar, Gelibolu Yarımadası’na ikinci büyük çıkarmayı yapınca Albay
Mustafa Kemal Bey İstanbul’a gidemedi.
19 Temmuz 1915’e ait günlüğün satırları arasında aşağıdaki şu bilgiler yer almak-
tadır:
“Bu gece 24 ncü Alay Komutanı Nuri (Conker) Tümen Komutanı’na Trablus’a
gitmek arzusunda olup olmadığını, Muamelatı Zatiye Müdürü Nazır
Paşa’nın emriyle soruyordu -mirliva rütbesinde ve ordu komutanlığı yetki-
siyle-. Bu gündem istişare edildi. Netice, Kemal Bey’in İstanbul’a gidip birebir
görüşmesi ve meselenin niteliğinin anlaşılması kararına varıldı. Ona göre ce-
vap verildi (19 Temmuz).”

8 Ağustos’ta Anafartalar Grubu Komutanlığını tevcih edilmiş ve gece yarısı Ke-


mal Bey Çamlıtekke’ye gitmiş ve emir kumandayı üstlenmiştir.”
Albay Mustafa Kemal Bey, Çanakkale Muharebeleri’nin sonuna doğru 4 Ekim
19l5’te Bulgaristan’a yardım için gönderilecek ordunun komu­tanlığını talep etti. An-
cak Başkomutanlık bunun yerine Irak Ordusu Komutanlığını teklif etti. Çünkü bu
sıralarda Irak’taki 23 Eylül 1915’te Kutü’l-amare Muhaberesi kaybedilmiş, Irak ve
Havalisi Genel Komutanı Albay (Sakallı) Nurettin’e duyulan güven sarsılmıştır. Baş-
komutanlık Irak’taki komutayı yeniden düzenlemeyi ve burada yeni bir ordu kurmayı
düşünür. İlk teklifi de Mustafa Kemal’e yapar. Mustafa Kemal Bey, bu teklifi bazı şart-
larla kabul edebileceğini bildirir: Basra ve Bağdat valilikleri, Irak Genel Komutanlığı
unvanı, terfi ettirilmesi, istediği kişileri yanına alabilmesi.6

6 Irak Cephesi’ne Albay Mustafa Kemal Bey’in yerine 1 nci Ordu Komutanı Golç Paşa gönderilir.

150
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey

“Komutan’a Irak Ordusu Komutanlığı teklif olundu. Aşağıdaki şartlarla


kabul edeceğine dair cevap verdi. Basra ve Bağdat valilikleri, terfian Irak
Umum Komutanlığı unvanı, bazı zevatı taltifen yanına almak. Daha önce
Bulgaristan’a yardım için toplanacak orduya komutanlığı istedi. Buna mu-
kabil Irak Komutanlığı teklif olundu (6 Ekim).”

Liman Paşa ile İlişkiler ve Cepheden Ayrılış


Enver Paşa 25 Eylül 1915 günü sabahleyin Kuzey Grubu’na gitmiş ve Mustafa
Kemal Bey’in komutası altındaki Conkbayırı’nı gezmiş. Sonra 5 nci Ordu’ya gitmiş,
Çamlıtekke’deki Anafartalar Grup Karargâha uğramamıştır.
Mustafa Kemal Bey de Enver Paşa’nın bu davranışına gücenmiş ve istifasını ver-
miştir. Belki bu karar Cephe’den ayrılma konusunda ilk teşebbüsü olabilir. Bu istifa
Liman Paşa işleme koymamış ve bilakis Liman Paşa, Enver Paşa’dan Mustafa Kemal’in
gönlünü almasını rica etmiştir. Enver Paşa da Mustafa Kemal’ i yatıştırıcı bir mektup
yazmış ve iş tatlıya bağlanmıştır:
“Enver Paşa sabahleyin Kuzey Grubu’na gitmiş ve bizim cephede Conkbayırı’nı
gezmiş. Sonra orduya gitmiştir. Bize gelmedi (26 Eylül).”
“Komutan, Enver Paşa’nın muamelesinden dolayı gücenerek istifasını Ordu
Komutanı’na verdi. 15 nci Kolordu Kurmay Başkanı Edip (Servet Tör) Bey
ve Ordu Kurmay Başkanı Kâzım (İnanç) Bey karargâha geldiler. Komutan,
bu istifa meselesini onlara da anlattı. Onlar da davranışını onaylamadılar.
Fakat Kemal Bey kararında ısrarcı davrandı. (27 Eylül).”

Mustafa Kemal Bey, Ordu Komutanı’nın istemediği bazı hadiselerin yaşanabile-


ceğini, İstanbul’a, Enver Paşa’ya daha Mayıs ayının ilk günlerinde işlerin iyiye gitme-
diğine yönelik yazmış olduğu mektupla ortaya koyar.7 İşte İzzettin Bey’in 30 Kasım
günü defterine yazdığı gerekçeler, Liman Paşa ile Mustafa Kemal Bey’in aralarındaki
ilişkilerin günden güne ve bir daha tamiri pek mümkün olmayacak süreci yansıtır.
Bu süreç 30 Kasım tarihi itibariyle en çok dikkat çeken gündem olarak birinci sıraya
yerleşir. İzzettin Bey, sebepleri özetle şöyle sıralamıştır:
-Liman Paşa’nın emriyle Alman Kurmay Binbaşısı Reimond’un, 27 Nisan’da 19
ncu tümen kurmay başkanı olarak görevlendirildiği ve Kemalyeri karargâhına gel-
diği, fakat Mustafa Kemal Bey’in, İzzettin Bey’den son derece memnun olduğunu
belirterek Reimond’a atandığı görevi vermediğini, günlük hizmet işlerinde görevlen-
dirmekle, yetersizliğini hissettirerek karargâhtan uzaklaştırıldığı;

7 3 Mayıs 1915 tarihli mektup ve sonrası ile ilgili bkz: Esenkaya, “Basında Mustafa Kemal”.

151
Ahmet Esenkaya

-11 nci Tümen’de Topçu Binbaşısı Hamdi Bey ile Grup Topçu Komutanı Von
Berg arasında bir münazaa olması, Hamdi’nin, Von Berg’in emirlerini reddetmesi ve
divan-ı harbe vermekten kurtarılıp Mustafa Kemal Bey tarafından himaye edilmesi
ve Liman Paşa talep ettiği halde gönderilmemesi (4 Kasım);
-11 nci Tümen ve 16. Kolordu karargâhlarında bulunan Alman subaylarının sayı-
larının fazla olduğunu göstermesi;
-Holman’ın 11 nci Tümen’den gönderilmesi ve Mareşal’in bundan gücenerek bir
daha Anafartalar Grubu’na Alman subay göndermeyeceğini resmen bildirmesi;
-İngiliz kuvvetlerini anlamak üzere keşif taarruzları emredildiği ve Grupça ic-
rasına teşebbüs edildiği halde birinci emrine muhalif olarak ikinci emirle Grubun
hareketini tenkit eylemesi. Kemal Bey’in de buna karşılık Mareşal’in bu davranışını
ret etmesi ve kabul etmemesi; “Müşir Paşa bugün bizim karargâh önüne kadar gel-
di. Yanına Pertev gitti. Pertev’e yolların düzensizliğinden şikâyet etti, dedi ki “Kemal
Bey villa yapacağına yolları yaptırsaydı.” Bu sözleriyle Mareşal yine küçüklük göster-
di (4 Aralık).” Bu gelişmeler iki komutan arasında büyük bir su-i tefehhüm (yanlış
anlayış) ve bürudet (soğukluk) tevlit etmiş (belirmiş)ve Kemal Bey’in raporlu olarak
İstanbul’a gitmesine sebebiyet vermiştir.

Kuzey Bölgesi Muharebeleri8


Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale’den ihraca başladı. 19 ncu Tümen Arıbur-
nu’ndaki düşmana taarruza görevlendirildi. Öğleden önce Tümen Komutanı, Süvari
Bölüğü, 57 nci Alay ve cebel bataryasıyla gitti. Öğleden sonra muharebe meydanına
gittim. Bugünkü taarruzda başarı sağlandı. Düşmanın 45 livası vardı, atıldı ve mah-
vedildi. Bizden de çok kayıp oldu. (25 Nisan).
Muharebe devam ediyor. Taarruz yok. Yarınki taarruzu hazırlamakla meşgulüz.
İlk gün muharebede perişan olan 77 nci Alay’ı toplamakla meşgulüz. Bugünkü vazi­
yet bizim için biraz kritik idi. Bütün alaylar imdat is­temekte ve feryat etmekteydiler
(26 Nisan).
Her taraftan hücum ettik. Düşman merkez ve yanlardan kaçtıysa da takip edi-
lemediğinden imdat kuvveti alarak yerleşti. Gece kesin sonuç alınamadı (27 Nisan).
Düşman soldan tazyik etmek istediyse de başarılı olamadı. Gece muharebesi devam
etti (28 Nisan). Düşman imdat kuvveti alarak faaliyet göstermeye başladı. Birlikleri-
miz işgal ettikleri mevzilerde kaldı (29 Nisan).
Ertesi günkü hücum için hazırlık yapıldı. Komutanlar karargâha çağırılıp şifahi
talimat verildi. Genel hücum yapılmıştır. Fakat kesin sonuç elde edilemedi. Sol taraf

8 İzzettin Bey’in ifadelerinin aynen muhafaza edilmesi uygun görülmüştür.

152
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey

birliklerimiz neredeyse mevzilerinden bile çıkamadılar. Merkezden ilerleyen beş tü-


men en çok kayıp verdi. Merkezden düşman siperlerine yaklaştı. Hücum pek şiddetli
oldu (30 Nisan).
Gece saldırısı akim bırakılmış, çok kayıp verdirilmiştir. (2 Mayıs). Siperler ile bir-
likte ilerlemeye karar verilmiştir (3 Mayıs). Düşman, mevziine yerleştirdiği batarya-
larla bizim siperlerimize ateş etti. Bizim bataryalar susturdu (6 Mayıs).
Bu gece düşmanın sağ tarafına hücum ettirilmek üzere bir fedai müfrezesi oluş-
turuldu. Bu müfreze 137 asker, 125 nci Alay’dan Saffet Efendi kumanda edecektir.
Gece hücum yapıldı. Başarıya ulaşılamadı (7 Mayıs). Bu gece düşman siperlerimize
üstün kuvvetlerle sağ taraf ile merkez arasına bir defa saldırmış, yüzlerce kayıp vere-
rek bozulmuştur (9 Mayıs).
Karşımızda 1 ve 16 numaralı Avustralya taburları, Zelanda Tugayı, bahriye askeri
vardır. 15.000-20.000 asker (10 Mayıs). Gece merkez ve sağ taraf arasındaki bölge-
de karşılıklı ateş başladı (11 Mayıs). Hücum hazırlıklarına devam ediliyor. 21’lik bir
havan geldi. 90 kilo mermi atacaktır. Gece karşılıklı ateş devam etmiştir.(13 Mayıs).
Düşman gece sağ taraf ve merkez arasına, Alay 125, üç defa baskın tarzında hücum
etmiş ise de fazla zayiat olmuştur (14 Mayıs). Düşman merkezde 11 nci Alay cephe-
sine üç defa hücum icra etmiş ve siperlere kadar girmiş, kayıp verdirilmiş ve püskür-
tülmüştür (15 Mayıs).9
Kurmay Başkanı biraz tereddütle beraber hücumun, yapılmasına karar verdi
(18 Mayıs). Genel hücum günü. Baskın saat 03.30’da başladı. Hücum hiç başarılı
olmadı. Taarruz durduruldu (19 Mayıs). Sağ taraf siperleri dolaştık. Öğleden sonra
Merkeztepe’ye düşman Kızılhaç çıkardı. Kızılay ile karşılıklı şehit ve ölüleri defnet-
tiler. Devamla düşman cephemize şiddetli tüfek ve topçu ateşi başlattı (20 Mayıs).
Kolordu’dan Kemal Bey defin ateşkesi için Arıburnu’na, İngilizlerin karargâhına gitti
(21 Mayıs).
Kemalyeri’ne gittim. Diğer Tümen kurmayları da oradaydılar. Savunmada kalma
konusunda görüş alış verişinde bulunuldu. Ben, dört alay ile olur dedim, diğerleri iki
tümenle mümkün olacağını söylediler (22 Mayıs). Cesarettepe’den bir mitralyöz ile
düşman ordugâhı ve bir düşman birliği ateş altına alındı. (27 Mayıs). Saat 03.30’da
muharebe yapıldı ancak kesin bir başarı elde edilemedi. Saat 08.00’e kadar muharebe
devam etti (29 Mayıs).
Saat 13.15’te düşman 27 nci Alay cephesine önce şiddetli top ve sonra tüfek ate-
şiyle teşebbüse başladı. Sonra taarruz ettiyse de taarruzu def edildi. Muharebe saat
15.30’a kadar devam etti. Sazlıdere kuzeyindeki düşmana hücum var (30 Mayıs). Biz

9 “Bugün Arıburnu kuvvetlerinin emir ve kumanda teşkilatı değişti. Kuzey Grubu ve Kolordu Komuta-
nı Esat Paşa muharebe meydanında emir ve kumandayı devraldı ve Kemalyeri’ne geldi. 19 ncu Tümen
sağ tarafa konuşlandı (17 Mayıs).”

153
Ahmet Esenkaya

cephemizde bir taarruz bekledik. Doğru çıktı. Saat 11.05’te 27 nci, 64 nci ve 57 nci
Alay cephelerine taarruz etti. Bu harekât hakkında vaktinde bilgi aldık. Biraz sonra
27 nci ve 64 nci Alayların taarruzları defettikleri anlaşıldı (4 Haziran).
Saat 05.00’te düşmanın 57 nci Alay’dan 30, 32 numaralı siperleri aldığı haberi gel-
di. Bu uğursuz haber üzerine 57 nci Alay karargâhına, alay mahvoluncaya kadar karşı
siperleri geri alma emri verildi. 27 nci Alay düşmanı bombalarla havaya uçurarak, 57
nci Alay siperleri geri aldı. Düşman kahroldu. (5 Haziran). Süvari hücumu yapmışlar.
Peşinden 2 nci Tümen’in takviyesiyle düşman mağlup edildi ve siperler geri alındı (6
Haziran).
Gece saat 23.00’te düşman 23 numaralı sipere hücum etti. Püskürtüldü. 33, 34
numaralı siperlere de, Alay 27’nin 25 numaralı siperine de hücum etti. Netice ala-
madı (7 Haziran). Saat 04.30’da düşman bölgemizi iki saat kadar şiddetli bir surette
ateş altına aldı. Bombasırtı’ndaki siperlerimiz yangın enkazı halindedir. Düşmanın
bomba tahribatı pek çoktur (13 Haziran).
Saat 22.30’da tüm cephede düşman tarafından bir ateş açıldı (20 Haziran). Düş-
man 31 numaralı sipere 100 bomba attı. Bir hasarı olmadı (23 Haziran). Saat 22.00’a
doğru, 10 dakika devam eden şiddetli ateş açıldı. Düşman 57 nci Alay cephesinde iki
lağım patlattı (25 Haziran).
Sabahleyin saat 05.00’te bütün cephede bir baskını yaptık. Topçumuz iyi tesir
yaptı. Düşman ateşleri sükûnetle karşıladı. (27 Haziran). Öğleye doğru 12.30’da düş-
man tüm cephemizde ateşe başladı. Bir müddet tüfek ve topçu muharebesi devam
etti. Düşman 16 ncı Tümen’in soluna saldırıya devam etmiş, püskürtülmüş (28 Ha-
ziran).
Düşman saat 21.00’e doğru bütün cephemize ateş açtı. Merkezden taarruza te-
şebbüs etti. Püskürtüldü (29 Haziran). Karşılık olarak 57 nci Alay’a taarruz emri veril-
di. 72 nci Alay’la takviye edildi. Fakat taarruza kalkamadılar. 18 nci Alay saat 11.30’da
Yüksektepe’ye taarruz etti. İlk düşman siperlerini ele geçirdi. Fakat idare edilemedi.
İşgal edilen siperler terk edildi. Çok zayiat var (30 Haziran). Gece her iki tarafta ol-
dukça ateş oldu. Bombalar eksik olmuyor (3 Temmuz). 16 ncı Tümen cephesinde
Kanlısırt’ın güneyinde de bir gösteri taarruzu yapmak istedi. Defedildi. Gece saat
21.30’da tüm cephede yine ateş açtı, top atışı başlattı (12 Temmuz).
Ağustos ayı başlarında düşmanın bir taarruz yapacağı haberi alınmıştır. Yeni bir
çıkarma beklenmektedir (25 Temmuz). İngilizlerin muhtemel topyekûn taarruzu
bekleniyor. Gece saat 22.00’de düşman 16 ncı Tümen’in sol tarafına taarruza kalktı.
Bizim cephe alarm durumunda (1 Ağustos). Cephede ateş ve bomba faaliyeti biraz
ziyadece oldu (2 Ağustos). Alay 27 siperlerinde iken bizim 32 numaralı siperde düş-
manın bombalarından yangın başladı (5 Ağustos).

154
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey

Öğleden sonra düşman obüsleriyle Kanlısırt’ı ve Merkeztepe’yi şiddetli ve iki saat


kadar bombardıman ettikten sonra Kanlısırt’a hücum etmiş ve maalesef Kanlısırt’ı iş-
gal etmiştir. Bu yüzden büyük bir hüzün çöktü. Bu hareket düşmanın genel taarruzu-
nun ve yeni ihracının başlangıcı oldu. Düşman, gece 47 ve 48 siperlerimizi müteaddit
lağımlar ile attıktan ve obüsüyle de dövdükten sonra hücum etmiş ise de püskürtül-
müştür. Gece düşman Ağıldere bölgesine taarruza başlamış ve şiddetli topçu ateşiyle
sabahın ilk ışıklarına kadar ateş altında tutmuş. (6 Ağustos).
Vaziyet kritik bir haldedir. Düşman Kemikliler’de asker ihracına başladı. Saat
04.30’da 18 nci ve 27nci Alay cephelerine taarruz ve hücum etti. Püskürtüldü. 57 nci
Alay cephesine tekrar ettiği hücum dahi mahvoldu. Bir kaç siperlerimize giren düş-
man asker ve subaya kayıp verdirildi. Tümen cephesinde başarı sağlandıktan sonra
Conkbayırı’nda vaziyeti daha nazik bir hal aldı. Şahinsırt’tan ve Ağıldere’den düşman
Conkbayırı’na tırmanmaya çalışıyor. Tümenden 72 nci Alay 1 nci Tabur’dan iki bölük
Şahinsırt’a yetişebildi. 14 ncü Alay 1 nci Taburu da Conkbayırı’na gönderildi. Bu su-
retle düşmanın ilerlemesi durduruldu. 9 ncu Tümen geldi. Şahinsırt- Conkbayırı-Ko-
caçimen cephesini tuttu. 9 ncu Tümen Komutanı Kannengiesser bir mitralyöz kurşu-
nuyla göğsünden yaralandı. Bir aralık Conkbayırı vaziyeti yine kritik bir konum aldı.
Hamdolsun yine kuvvet yetiştirerek bertaraf edildi. Ve durum iyileşti (7 Ağustos).
Sabah erkenden sağ taraf, Conkbayırı muharebesi başladı. Conk Tepesi’nde va-
ziyet nazik. Düztepe’ye gittim. Öğleye kadar orada kaldım. Conkbayırı’nda düşman
vaziyetini tetkik ettim. Durumun ciddiyetini Komutan’a bildirdim. Alay 11, Tabur
l’i, 25 nci Alay’ı takviye etmek üzere gönderdim. Sonra 10 ncu Alay geldi. 25 nci
Alay Komutanı ve 10 ncu Alay Komutanı Beylere rica ettim. Conkbayırı’nı düşmana
kaptırmasınlar. Öğle vakti Karargâha geldim. Komutana vaziyeti anlattım. Özellikle
Conkbayırı’nda komutan yokluğu büyük bir sıkıntı idi. Bu durum Esat Paşa’ya özel ve
re‘si bildirildi. Kumandayı Kemal Bey’e teklif ettiler. O da şart öne sürdü. Orada bulu-
nan tümenlerin kumandasını istedi. Başlangıçta pek razı olmadılar. Sonra Ordu Ko-
mutanı kabul etti ve Anafartalar Grubu Komutanlığını tevcih ettiler. 19 ncu Tümen
Komutan vekâletine de Şefik Bey tayin oldu. Gece yarısı Kemal Bey Çamlıtekke’ye
gitti ve emir ve kumandayı devraldı (8 Ağustos).
Sabahın ilk ışıklarında Conkbayırı’nda taarruz ve hücum başladı. Düşmanın püs-
kürtülmesiyle neticelendi. Nazik olan vaziyet toparlandı. Kemal Bey’in faaliyet ve te-
sirinin semeresi görüldü. Hepimiz de geniş bir nefes aldık. Düşman Conkbayırı’nda
gerek gemilerden ve gerekse karadan yaptığı obüs ve sahra mermilerinin adedi he-
sapsızdır. 15.000 muhakkaktır. Bu kadar cehen­nemi ateşler içinde askerimiz kahra-
manca durarak harp etmiştir. Conkbayırı şiddetli bir muharebe tarzında cereyan etti.
Mestantepe’ye kadar beş tümen taarruz etti ve öğleden sonra biraz ortalık sakinleşti.
Kemal Bey taarruzu durdurdu. İkindiye doğru Alman Bahriye subayları geldiler. Bi-
zim cephede mitralyöz koymak için mevzi seçtik (9 Ağustos).

155
Ahmet Esenkaya

Düşmanın faaliyeti Anafarta Grubu’nda. Bizde az. Bazı subaylar Yükseksırt si-
perlerinde tetkikler ile meşgul. Bahriye mitralyözleriyle düşmanın Ağıldere harekâtı
can sıkıyor ve güçlük çıkıyor. Kayıp verdiriliyor. Gece Anafarta ovasında şiddetli tü-
fek muharebesi cereyan etmiştir. Cephemizde sessizlik vardı (12 Ağustos). Akşam
derhal Anafarta Grubu karargâhına hareketim emredildi. Yaklaşık iki buçuk saat yol
yürüdüm. Anafarta Çamlıtekke’ye saat 23.00’te geldim (15 Ağustos).
Düşmanın Kireçtepe’yi kuvvetli tazyik ettiği anlaşılmıştı. Hemen otomobile bi-
nip Turşun’a gittik. İleriden takviye istiyorlardı. Burası için gerekli kuvvetler çağırıldı.
Kireçtepe, muharebe meydanının ana noktasını teşkil ediyordu. İşe yarar kuvvetler
hep buraya geldi. Sonra Küçük Masırlık’a kadar gittik. Vaziyeti yakından gördük. Bü-
yük Masırlık önünü torpido ateşi altında koşarak geçtik. (16 Ağustos). Vaziyet iyi.
Kireçtepesi tamamen elimizde, emin bir vaziyette (17 Ağustos). Düşmanın bir alayı
Kireçtepe’ye doğru ilerlemiş, Piyade ve topçu ateşimizle ezilmiş. Karşımızda 11 nci,
13 ncü, 53 ncü, 54 ncü, 27nci Tümenden oluşan liva, 4 ncü Avustralya livası vardır
(18 Ağustos).

Cepheye Ve Karargâha Ziyarete Gelenler


a. Veliaht
“Saat 04.00’de Kumandan Bey’le Veliaht Yusuf Efendi’yi karşılamak üzere
Kemal Yeri’ne gittik. Tümen Kumandanları ve Bölge Kumandanlarıyla Kur-
maylar mevcuttu. Uçak ve obüs bombardımanı yüzünden ziyaret iki saat er-
telendi. Saat 07.00’de Veliaht teşrif etti. Karşılama merasimi yapıldı, bir saat
kadar oturdular. Aynı merasimle döndüler (19 Temmuz).”

b. Şehzade
“Enver Paşa, Şehzade Ömer Faruk Efendi, Cahit Bey, İsmet Bey, Kâzım Bey,
diğer yaverler, iki saat kadar bizde kaldılar. Kemal Yeri’nden bize kadar yaya
geldiler (29 Haziran).”

c. Yerli ve Yabancı Medya Mensupları


Çanakkale cephesi’ndeki gelişmeler, yaklaşık dünyanın büyük bir bölümünün
dikkatini çekmekte gecikmemiştir. Herkesin gözü kulağı Çanakkale’den gelecek İn-
giliz zafer haberine kilitlenmiş; bazı cephelerde savaşlar bekleme aşamasına bile gel-
miştir: Çanakkale cephesi’nde savaşan her iki taraf, olumsuzlukları perdelemek ağır

156
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey

sansür kuralları uygulamışlardır. Haber alma kaynaklarına konulan sansürün10 ortaya


koyduğu engelleri nispeten azaltmak, gelişmeleri yakından takip etmek amacıyla pek
çok ülke ve medya kuruluşları (gazete ve mecmua) Çanakkale’ye savaş muhabiri gön-
derme yolunu tercih etmişlerdir.
“Karargâhımıza ecnebi Alman ve Macar gazetecileri gelmiştir (8 Mayıs).”
“Karargâha Ajans Müdürü Hüseyin Tosun Bey ve Müdafaa-i Milliye gazete-
sinden Ali Ekrem Bey geldiler (1 Temmuz).”
“Öğleden Tasvir-i Efkâr muhabirlerinden Ferit Bey misafir geldi. Onunla Ce-
saret siperlerini gezdim (10 Temmuz).”
“Akşam, Polonya gazeteleri muhabirlerinden bir madam geldi. Gece arabay-
la iade edildi. Avrupa kadını bir maksat ve gaye için harp meydanını gezi-
yor (21 Ağustos). Akşam karargâha Polonyalı muhabir kadın yine geldi (24
Ağustos).11”
“Akşam karargâha bir ihtiyar Alman muhabiri geldi. 2 nci Kolordu Ka­
rargâhı’na götürdük (2 Eylül).”
“Sinema almak üzere ordudan Necati Bey isminde birisi geldi. Grup heyeti-
nin birkaç vaziyette resmi alındı (8 Eylül).”
“Abdurrahmanbayırı’ndan vaziyeti gözlemledim. Yanımda Tanin Muhabiri
Ekrem Bey ve Sinemacı Necati Bey vardı. Kayacıkağılı’na bir top ateşi açtır-
dık. Sineması alındı (10 Eylül 1915)”

d. Diğer Ziyaretçiler12
Karargâhı ziyarete gelen hiç eksik olmamıştır:
Edirne Valisi Hacı Adil Bey, Gelibolu Mutasarrıfı, Maydos Kaymakamı, (16 Ma-
yıs). Ta­lat Bey, Hacı Adil Bey, İsmail Canpolat Bey, Ömer Abdülkadir, Nazım Bey’ler
(5 Haziran). Maydos (Eceabat) Kaymakamı (25 Haziran). Mustafa Kemal Bey’in eniş-
tesi Lütfü Efendi de misafir geldi (5 Temmuz). Gelibolu Mutasarrıfı Süreyya ve May-
dos Kaymakamı Rahmi Bey’ler (17 Temmuz). Maydos Kaymakamı Rahmi Bey (30
Ağustos). Bursa Sultanisi Edebiyat Muallimi Baha Bey (31 Ağustos). İstanbul’dan
Beyazıt dersiamlarından Hüseyin Hilmi Efendi vaaz ve nasihat için (5 Eylül). Sobran-
ya azasından Gümülcine Mebusu İs­mail Hakkı Bey (21 Eylül). Biga’dan Derbentzade
İzzettin Efendi (4 Ekim) geldiler.

10 Bkz: Esenkaya, “Çanakkale Savaşları Sürecinde Türk Basını”, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S.1, Ça-
nakkale 2003, s.36-63.
11 BOA, DH. EUM. VRK, 25/41, (3, 17, 18, 19 Ağustos 1915).
12 Bu başlık altında ağırlıklı olarak sadece cepheye dışarıdan gelen ziyaretçilere yer verilmiştir.

157
Ahmet Esenkaya

“Komutanın beklediği Çolak İbrahim geldi. İstanbul’dan Komutan Bey’e gön-


derilen otomobil ile Uzunköprü’den geldiler (16 Ekim).”
“Yarın gelecek Suriye Heyeti Edebiyesi’ni istikbal için hazırlıklarla meşgul
olduk (20 Ekim). Suriye Heyeti Edebiyesi’ni karşılamak için Kumköy’üne ka-
dar otomobil ile gittim. Heyet reisi Esat es Sefit Efendi’ye karşıladım. Heyete
büyük bir resmikabul yapıldı Kumköy’de bir süvari bölüğü ile ve Kumköy ile
karargâh arasında bütün 26 ncı Tümen ile karşıladık. (21 Ekim).”13
“Ayan ve Mebusan heyeti geldiler. Saruhan mebusu Sabri Bey de vardı. Ko-
mutanla 59 tarassuduna gittiler. Harp cephesini gördüler. Öğle yemeğini bir-
likte yaptık. Benim bulunduğum sofrada Sabri (Saruhan), Sudi (Lâzistan),
Kâzım (Kale-i Sultaniye), Veli (Aydın) Beyler ile Urfa ve Trabulusşam mebus-
ları vardı. Muş Mebusu İlyas Efendi’ye bir tüfek hediye ettim. Meydanı harp-
ten sakladığım tüfek ona kısmetmiş. İlyas Efendi askere hitaben bir mevize
okudu (3 Kasım).” 14 “Bu akşam Fethi (Okyar) Bey, Bey, Doktor Bahattin Şakir,
Tevfik Rüştü (Aras) Bey’ler misafir olarak geldiler (8 Aralık).”

Yüzbaşı İzzettin
a. Kendisi
İzzettin Bey, 34 yaşındadır ve Komutanından bir yaş küçüktür. Her ne kadar
karargâh subayı olmasına rağmen –daha çok öğleden sonraları– cepheyi, birlikleri,
siperleri sürekli gezer, teftişler yapar. Bu hal de arzu edilmedik kazalara yol açar:
“Topçu 39 ncü Alay 7 nci bataryası tarassut mevziinde bir gemi top mer-
misinin dip tablası omuzum üzerinden geçerek hemen önümüze düştü (27
Nisan).”…“Bir şarapnelin gövde parçası müdevver sathıyla sol elimin üzerine
vurdu. Bir zarar vermedi (19 Mayıs).”…“Yine şarapnel yağmuru içinde kaldık
(30 Mayıs).”….“Mermilerin çıkardığı toprak parçalarından birisi, 10-15 met-
re yukarıdan beynim üzerine düştü. Eğer demir parçası olsaydı behemehâl
parçalardı. Yalnız biraz sersemletti (17Haziran).”.…“32 numaralı siperden bi-
raz geçince düşman altımızda bir lağım patlattı. Ben tepemize bomba attı
zannettim(9 Temmuz).” …“Düş­manın Cesaret Tepesi karşısına gerdiği telleri
gördüm. Bu sırada düşman obüs topçusunun ateşine maruz kaldım (23 Tem-
muz).

13 Kassam Umumi Müşaviri Uryanizâde Ali Vahid, Çanakkal’a Cephesi’nde Duyup Düşündüklerim,
Darü’l-Hilafeti’l-İlmiyye-Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul 1332-1334, s.3-6; Sebilü’r-Reşad, c.14 (
29 Teşrin-i evvel 1331), İstanbul 1331, s. 102-103; Abdülkadir Karahan , “Bir Arap İlmi Kurulu Gözü
İle Atatürk”, Hürriyet Gazetesi, 10-11 Kasım, İstanbul1981, s. ??
14 Fakat 11 Temmuz1915 günü cepheye ulaşan İstanbul Heyet-i Edebiyesi ilgili bilgi yoktur. Belki de
Heyet, Mustafa Kemal Bey ile görüşmek istemiş, mesafenin uzunluğu ve yol güzergâhındaki savaş
hali buluşmayı engellemiştir. İbrahim Alaeddin, Çanakkale İzleri, Marifet Matbaası, İstanbul 1926, s.
3-4.

158
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey

Bazen ödüllendirilir: “Tümen Komutanı 57 nci, 27 nci 64 ncü Alay kumandanla-


rını, beni ve Emir Subayı Kazım’ı nişanla taltif etti (29 Nisan).”“Kumandan terfiimi
inha etti. Pek güzel bir inha yazdı. Meali “Ciddi, haluk, muktedir, cesur, tecrübe edildi.
Tümen kumandanlığına namzet olabilir” (15 Haziran).”
19 Mayıs 1915 büyük baskın girişimi büyük kayıplarla sonlanınca defin ortak
komisyonunda birinci kurmay sıfatıyla ve hakem olarak görevlendirildi:
“Defni emvat mütarekesi şartnamesini öğrendik. Ben birinci kurmay sıfatıyla
ve hakem olarak bulunacağım. Yarın defni emvat olacakken tehir edildi (22
Mayıs).” “Yarın defni emvat mütarekesi olduğuna dair emir geldi. Ben Os-
manlı ciheti Heyeti Murahhasa Reisi oldum (23 Mayıs).” “Gece yarısından
sonra karargâhtan hareket ve saat 05.00’te Kabatepe’ye gittim. Diğer heyet
azaları dahi geldiler. Saat 07.30’da mülakat mahalline gittim ve İngiliz mu-
rahhas heyeti ile bu­luştum (24 Mayıs).”

Bir kaç haklı öfkesi de vardır:


“Terfi teklifimin kabul edilmemesi sebebiyle zihnim az çok meşgul oldu. Ne
sebepten ve hangi makam mani olmuştur, anlayamadım. Buna da şükür (15
Temmuz).” “Benim terfiimin iki sene kıdeme inmesi ve Zat İşleri Dairesinde
savaştan uzakta görev yaparken daha çok mazharı atıfet olmaları mesele-
si yine zihnimi bulandırdı (30 Temmuz).” “Öğleden sonra Kâzım Bey’le gö-
rüşmek üzere Ordu Karargâ­hı’na gittim. Fevzi Paşa da Liman Paşa ile veda
etmek üzere git­mişti. Göğsünde yeni aldığı gü­müş imtiyaz ve altın liyakat
madalyaları vardı. Tebrik ettik, ho­şuna gitti. Kimler fedakârlık etti, kimler
parsayı topluyor.”

Midesinden üç gündür rahatsız olduğunu (30 Mayıs), Çoğu zaman gece yarı-
sından sonra ancak uyuyabildiğini (3 Temmuz), vücutça çok rahatsız olduğunu (23
Temmuz), tifo aşısıyla aşılandığını,15 aşının pek ziyade tesir ettiğini, sıtma yaptığı-
nı, bütün gece hastalığının devam ettiğini ve üç gün daha sürdüğünü (31 Temmuz),
yorgunluk ve kafa sersemliğini sürekli yaşadığını (9 Ağustos)not ettikten sonra, tek
çözümün rahat uyku uyumak ve kendine gelmek olduğunu da paylaşır.
İzzettin Bey, sabahleyin Kannengiesser Bey’in kendisini yanına çağırdığını,
Hulusi (Conk) Bey de orada olduğunu, kendisinin ‘kurmay başkanı’, Hulusi Bey’in
de ‘1A’dır dediğini; sonra kolordunun Edirne’ye karargâhın hareketi hakkında gö-
rüşüldüğünü ve Kannengiesser Bey’in torpidoyla gitmek üzere hareket ettiğini ve
15Ocak’ta Ordu dairesinde buluşacaklarını söylediğini bildirir.

15 Ahmet Esenkaya, Volkan Marttin, “Çanakkale Savaşları’nda Temizlik”, Temizlik Kitabı, Kitabevi Ya-
yınları, İstanbul 2010, s. 261-274.

159
Ahmet Esenkaya

İzzettin Bey, Çanakkale cephesi’nden ayrılışını aşağıdaki ifadelerle tamamlar:


“Hulusi Bey’le Akbaş’a geldik. Nokta’ya sorduk. Yarın sabah Gülnihal ve ak-
şamüzeri de bir torpido var, dediler. Fakat tereddütlü. Sonra menzil müfettişi
Sadık Sabri Bey’e gittik. O, Gülnihal’in yarın akşam veyahut diğer gün sabah
hareket edece­ğini söyledi. Derken bir gambot Akbaş’a geldi. Ona yetişelim
diye koştuk, hatta istimbota binip takip ettik, kaçtı. Diğer bir gambot geçi-
yordu. Onu takip ettik, durdurduk, o da Bandırma’ya gidiyordu. Geri geldik
ve Gülnihal’e bindik. Bakalım Allah İstanbul’u ne zaman kısmet edecek? (13
Ocak 1916)”

b. Maneviyatı
İzzettin Bey’de büyük bir maneviyat satırlar arasında kendini hissettirecek kadar
belirgindir:
“Cenabı Hak hüsnü muvaffakiyet ihsan buyursun (22 Mart).”…“Cenabı Hak-
kın avnü keremiyle inşallah muvaffak olacaktır (7 Mayıs).” …“Allah’ı Zülcelâl
düşmanı makhur etsin (17 Mayıs).”…“Efradımızın hahiş ve kuvvet-i manevi-
yeleri mükemmeldir (3 Mayıs).” … “Cenabı Hak muvaffak buyursun, âmin
(30 Mayıs).” …“Maazallah (2 Haziran).”…. “Lehülhamd bir hasarı mucip ol-
madı (23 Haziran).” …“İnşallah şayanı kabul olur da daha çok hizmet etmeye
mu­vaffak olurum (15 Haziran).” …“Lehülhamd bir hasarı mucip olmadı (23
Haziran).”…..“Bu gün Ramazan’ın birinci günü. Cenabı Hak emsali kesiresiyle
müşerref eylesin ve Ramazan hürmetine ordumuza Nusret ve millet ve vata-
na saadet bahşetsin (13 Temmuz).”…“Cenabı Hak muzafferiyeti kati­ye ihsan
etsin (8 Eylül).”….“Mazhariyet ve inayeti rabbaniye tecelli etti (19 Aralık).”…
”Cenabı Hakka tekrar hamd ve şükreyledim (9 Ocak 1916).”

Askerine güveni tamdır: “Cengâverane hissiyatımız hamdolsun çok iyidir (31 Ma-
yıs).” Şehitlere hürmeti sonsuzdur: “Hücum pek şiddetli oldu. Subay ve efrat aslanlar
gibi düşman siperlerine kadar atıldılar ve şehit oldular (30 Nisan).”… “Kıtaat efradı
kahramanlıklar gösterdiler, düşman siperleri üzerinde şehit oldular. Bu kahramanlık
ve sav­let, tarihimizde altın harfler ile yazılacaktır (19 Mayıs).” Hep askerini düşünür:
“21’lik bir havan geldi. 90 kilo ağırlığında mermi atacaktır. İnşallah bu top düşman
müstahkem mevkiini tahribe muvaffak olur da piyadelerimizin hücumu kolaylaşır
(13 Mayıs).” Bir tek sevinci vardır: “Vaziyet iyi. İngilizlerin Çanakkale’deki perişan
hallerini kendileri de itiraf ettiklerini görerek seviniyoruz (16 Eylül).” Şehit olan ar-
kadaşlarını duydukça çok etkilenir: “Çalış­kan ve faal subaylarımızın kaybı bizi hep
üzüntüye boğuyor (13 Haziran).”

160
Binbaşı İzzettin Bey’in Günlüğü ve Mustafa Kemal Bey

Sonuç
Kurmay Binbaşı İzzettin Bey 14 Mart 1915 günü Mustafa Kemal Bey’den ken-
disini beklediğine dair bir telgraf alır, bir hafta içinde görevine başlar. İzzettin Bey,
Mustafa Kemal Bey’in kurmay başkanıdır. İzzettin Bey yoğun mesaisinin yanı sıra
her gün ne yaşanmışsa defterine kaydeder. O sebeple defterlerinin her yerinde ta-
mamen doğal şekilde komutanı ile ilgili pek çok bilginin varlığı ilgili günlüğe ayrı bir
değer katar. Sonraki yıllarda daha da kıymeti artacak olan günlükteki en önemli gün-
demin Mustafa Kemal Bey’li sayfaların Mustafa Kemal Bey’in biyografisine katmış
olduğu notlarıdır. Defterindeki cephe, karargâh ve Komutanı (19 ncu İhtiyat Tümen
Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey) ile ilgili notlarla, -belki de farkında
olmadan- bir anlamda komutanı ile ilgili Çanakkale günlerini kaleme almak gibi bir
hizmeti de yerine getirmiş olmasıdır. Görev alanı olan kuzey cephesini (Arıburnu,
Conkbayırı, Anafartalar, Suvla bölgesi ve civar köyler) çok sıklıkla gezdiği bilgisi, her
an kendini hissettirmektedir. Ayrıca -14 Aralık günü civar bölgede bir teftiş esnasın-
da her taburda 50-60 askerin ayaklarının tamamıyla çıplak olduğunun kaydetmesi
dışında- her iki taraf için olumsuz sayılabilecek şeyler kaydedilmemiştir. 19 Mayıs
büyük taarruz öncesi Ordu Karargâhı’ndan gönderilen Rayman ile 10 Ağustos günü
Komutanının saatinin parçalanması ile ilgili bilgiye yer vermemiştir.
Her gün hava durumu ile ilgili bilgi vermesi, yemek konusundaki hassasiyeti, kah-
ve, çay, limonata ve çikolataya karşı hiç hayır dememesi gibi yönleri yazarı okuyucuya
daha çok kaynaştırır. Karargâha yerli yabancı, uzaktan yakından gelenler hakkında
verdiği bilgilerle; eserin her sayfasında rahatlıkla görülebildiği gibi, -varsa- gelenle-
rin ziyaret sebeplerine de yer verir. Bazı haksız uygulamalara karşı ortaya koyduğu
tepkiler, dik duruşlar ve eleştiriler ve isabetli yorum ve önerileri, genç bir Binbaşının
istikbale yönelik gelecek vaat ettiğini ortaya koyan ipuçlarıdır. Telefon ve telgrafla gö-
rüşmeler, mektuplaşmalar, cephane ve silahların nasıl ganimet olarak alındığı, Fedai
Müfrezelerinin ne yaptığı, numaralı siperler, kirpi mâniaları, hendekler, lağımlar ve
avcı hat ve siperleri, bomba siperleri, gözetleme yerleri, çıkan ve/ya çıkarılan yangın-
lar ile ilgili bilgiler, cephe bilgileri ana gündemi oluşturan belli başlı aktarımlardır.
25 Nisan amfibi harekâtı ile birlikte Mustafa Kemal Bey’in Süvari Bölüğü, 57 nci
Alay, cebel bataryasıyla gittiği ve ortaya koyduğu mücadele dile getirilir. 26 Nisan
günü vaziyetinin çok kritik olduğu, bütün komutanların yardım istediklerini ve fer-
yat etmekte olduklarını aktarılır. 29 Nisan günü Mustafa Kemal Bey’e gümüş im-
tiyaz muharebe madalyası, 23 Mayıs’ta Alman İmparatoru tarafından ‘demir salip’
nişanı verilir, 1 Haziran günü Albay olur. 19 Temmuz’da tuğgeneral rütbesi ve ordu
komutanı yetkisiyle Trablus’a gitmek arzusunda olup olmadığını kendisine sorulur.
İstanbul’a gelip durumu karşılıklı görüşmek niyetinde olduğuna dair bir cevap verir.
Kısa bir süre sonra, İtilaflar, Yarımada’ya ikinci büyük çıkarmayı yapınca İstanbul’a
gidemez.8 Ağustos’ta Anafartalar Grup Komutanlığına atanır. Bulgaristan’a gönde-

161
Ahmet Esenkaya

rilecek “Ordu”nun komutanlığını istemesi ve bunun yerine 6 Ekim’de Irak Ordusu


komutanlığına tayininin teklif edildiği bilgisi de yer alır.
Liman Paşa’nın emriyle Alman Kurmay Binbaşısı Reimond’un, 27 Nisan’da 19
ncu tümen kurmay başkanı olarak görevlendirildiği ve Kemalyeri karargâhına geldi-
ği, fakat Mustafa Kemal Bey’in, İzzettin Bey’den son derece memnun olduğunu be-
lirterek Reimond’a atandığı görevi vermediğini, günlük hizmet işlerinde görevlendir-
mekle, yetersizliğini ve işe yaramadığını hissettirerek karargâhtan uzaklaştırıldığını
not eder. Muharebe döneminde karargâhların nerelere nakledildiği ile ilgili bilgilere
rastlanır. 19 Mayıs günü hücum fecaatinden bahsedilir ve defin hizmetinde 22 Mayıs
günü de birinci kurmay sıfatıyla ve hakem olarak bulunacağını bildirir.

Binbaşı İzzettin (Çalışlar)

162
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa

Ahmet YURTTAKAL*

Ç anakkale Muharebeleri sırasında Müstahkem


Mevkii komutanı olarak görev yapan Cevat Ço-
banlı Paşa, Çanakkale zaferinde en fazla emeği olan
komutanlardandır. Öyle ki 29 Ekim 1915’te Tasvir-i
Efkar Gazetesi’nde İstanbul’u kurtaran iki komutan-
dan biri olarak belirtilir. Diğeri ise Albay Mustafa
Kemal’dir. Bu yazımız ile Cevat Paşa’nın Çanakkale
Muharebeleri sırasında ki rolüne değinilecektir.

Hayatı ve Askeri Yaşamı


Cevat Paşa, 1871 yılında İstanbul’da doğdu. Baba-
sı Osmanlı Genelkurmay Başkanlarından Müşir Şakir
Paşa’dır. Galatasaray Sultanisi’nden mezun olan Ce-
vat Paşa 1888’de Harp Okulu’na girdi. 1891’de Harp
Okulu’nu başarılı bir derece ile bitirerek Teğmen rüt-
besi ile Harp Akademisi’ne devam hakkını kazandı. 1892’de üsteğmen oldu. 1894’te
Harp Akademisi’ni birincilikle bitirerek Kurmay Yüzbaşı oldu. 1894’te kıdemli yüzba-
şı oldu. 1894-1909 tarihleri arasında Padişah Yaveri sıfatıyla, Maiyet-i Seniye Erkân-ı
Harbiyesi’nde görev aldı. 1895’te binbaşı oldu.
25 Ağustos 1895’te Orleans’da yapılan Fransız Ordusu manevralarında bulunmak
üzere Paris’e gönderildi. 24 Ocak 1898’de yarbaylığa yükseldi. 1899’da Bulgaristan’a
Silâhların Yasaklanması-silahsızlanma- Konferansı’nda görevlendirildi. 1900’de albay
oldu. 1901’de mirlivalığa yükseldi. 2 Ağustos 1904’te Hicaz Demiryolunun Şam ile


*
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı

163
Ahmet Yurttakal

Ma’an arası açılış töreninde görevlendirildi. 1906’da ferik oldu. Tasfiye-i Rütbe Ka-
nunu gereğince 1909’da rütbesi yarbaylığa indirildi. 1909’da Harp Akademisi Komu-
tanlığına atandı. 1910’da ikinci defa albay oldu. 1911’de 1. Ordu Müfettişliği Kurmay
Başkanı oldu. 1912’de bir süre Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na vekâlet etti. 1912’de
yeniden 1. Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı oldu. 1912’de Şark Ordusu Kurmay
Başkanlığına, daha sonra Çatalca Ordusu Topçu Komutanlığı Kurmay Başkanlığına
getirildi. 1913’te 9’ncu Tümen Kumandanlığına atandı ve fırkasıyla Balkan Harbi’ne
katıldı. 1913’te Osmanlı-Bulgar Sınır Komisyonu Başkanlığı yaptı. Ocak 1914’te ise 9.
Tümen görevine geri döndü. 1 Mart 1914’te Balkan Harbi’ndeki üstün hizmetine kar-
şılık olarak bir senelik kıdem zammı aldı. 7 Mayıs 1914’te oluşturulan Tahdidi Hudut
Komisyonu başkanlığı yaptı. Kasım 1914’te mirlivalığa yükseldi.
10 Ağustos 1914’te Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığına atandı. 9 Ekim
1915’te Seddülbahir’deki 14. Kolordu Komutanlığı’na atandı1 ve kara muharebele-
ri sırasında da 3,5 ay görev yaptı. Daha sonra 6. ve 14. Kolordulardan oluşan Gü-
ney Grubu komutanı oldu. Müttefiklerin Yarımada’yı tahliyesinin ardından 11 Ocak
1916’da Çanakkale Grubu komutanı oldu. Tahliye sonrası muharebelerdeki üstün
hizmetlerine mükâfat olarak “Muharebe Altın İmtiyaz madalyasıyla taltif edildi.2
Kasım 1916’da 15. Kolordu Komutanlığına atanarak Galiçya Cephesi’nde görev
aldı. Ağustos 1917’de tekrar 14. Kolordu Komutanı oldu. Kasım 1917’de 8. Ordu Ko-
mutanı oldu3 ve olarak Filistin Cephesi’ne katıldı. 1918’de ferik (Korgeneral) oldu.
Kasım 1918’de Genelkurmay Başkanlığı’na tayin oldu.4 Aralık 1918’de Harbiye Nazırı
oldu.5 Ocak 1919’da Harbiye Nazırlığından ayrıldı. Mayıs 1919’da İkinci defa Genel-
kurmay Başkanı oldu. Ekim 1919’da Genelkurmay Başkanlığı’ndan istifa etmesine
rağmen Genelkurmay Başkanlığı’na tekrar getirildi.6
16 Mart 1920’de İstanbul’un fiilen işgali sırasında İngilizler tarafından tutukla-
narak Malta’ya sürüldü. 670 günlük süren çileli sürgünün ardından 15 Ocak 1922’de
İtalyan vapuru ile vatana döndü. Döner dönmez vakit kaybetmeden Ankara’ya geçe-
rek Mustafa Kemal ile görüştü ve Şubat 1922’de El Cezire Cephesi Komutanlığı’na
atandı.
İstiklâl Harbi’nde gösterdiği başarıdan dolayı Cevat Paşa, 29 Ağustos 1923’te kır-
mızı şeritli İstiklâl Madalyası ile taltif edildi.7 21 Ekim 1923’te 3. Ordu Müfettişliği ve

1 BOA, İ.HB, 1334.M-12


2 BOA, İ.TAL, 1334.Ra-13
3 BOA, İ.DUİT, 156/1
4 BOA, İ.DUİT, 157/72
5 BOA, İ.DUİT, 9/47
6 BOA, İ.DUİT, 159/62
7 BCA 2644 30 18 1 1 7 27 5

164
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa

aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi II. Dönem Elazığ Milletvekilliği yaptı. 25
Aralık 1924’te milletvekilliğinden istifa etti8 ve Askeri Şûrâ üyesi oldu.9
7 Ocak 1925’de Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) namına Musul’a giden
heyette görevlendirildi. 28 Kasım 1925’te Türk-Irak hudut meselesinin Milletler
Cemiyeti’nde görüşülmesinde askerî müşavir olarak bulundu.
30 Ağustos 1926’da orgeneral oldu. 28 Nisan 1928’de İstanbul Generaller Askerî
Mahkemesi Başkanı oldu. 12 Mart ve 3 Kasım 1928 tarihlerinde yapılan Cenevre
Konferansı’nda delege olarak görev yaptı. 28 Nisan 1928’de İstanbul Erkân Divan-ı
Harp Başkanı olarak atandı.
13 Ocak 1932’de Cenevre silahları sınırlandırma konferanslarına müşavir olarak
katıldı. 2 Eylül 1934’te ek görev olarak son Tetkik Mercii Encümeni Başkanlığı yaptı.
14 Eylül 1935’te Askeri Şura Üyesi iken yaş haddinden emekli oldu. 13 Mart 1938
günü İstanbul’da vefat etti. 10

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa


2 Ağustos 1914 günü seferberlik esnasında 9. Tümen Komutanı olarak Gelibolu’da
bulunan Cevat Paşa, Boğaz’ın karakol görevini üstlenmişti. 10 Ağustos 1914’te Mir-
liva (Albay) rütbesi ile Müstahkem Mevkii Kumandanlığı’na atandı. Bu göreve ge-
lir gelmez Boğaz’ın savunmasını ele aldı. Çanakkale Müstahkem Mevkii’nin yeter-
siz olan savunma planını ve tahkimatını göreve geldikten sonra ikmal ederek, elde
mevcut imkânlarla Boğazı geçilemeyecek hale getirdi. İngiliz kaynakları 1914 Kasım
ile 1915 Şubat arasında, Çanakkale Boğazı’nın savunma sisteminde büyük değişik-
lik meydana geldiğini, Boğaz savunmasının top ve bataryalar ile ustaca yerleştirilmiş
olan mayınlar ile korunduğunu belirtir.11
Çanakkale Müstahkem Mevkii’de yeni baştan savunma planları oluşturulmaya
başlandı. Seferberlik öncesi 25 bataryanın 13’ü kuruluştan çıkarılmıştı. Cevat Paşa
kadro dışına çıkarılan bataryaları yeniden tanzim ettirdi. Tabyalardaki toplar tekrar
kuruluşa alındı. Bu bataryalara asker ve subay yerleştirildi. Mevcut batarya ve tab-
ya kadroları değiştirildi. Kadro haricine çıkan bütün bataryaların mevcut asker ve
subaylarla doldurulmasını, en emniyetsiz vasıtalardan bile istifade edilmesini istedi.
Çanakkale Boğazı’nın savunmasında Kasım 1914’te plan hazırlayıp Başkomutan-
lığa sundu. Hazırladığı bu planda Boğaz’ı dört bölgeye ayırdı:

8 BCA 544 30 10 0 0 4 23 43
9 BCA 45796 30 11 1 0 9 35 3
10 Ahmet Yurttakal, Cevat Çobanlı Paşa Çanakkale Kahramanı, Malatya Kitaplığı, Malatya 2014, s. 13.
11 Robert R. James, Gelibolu Harekâtı, (Çev. Haluk V. Saltıkgil), Belge Yayınları, İstanbul 1965, s.22.

165
Ahmet Yurttakal

1 Bölge: Kumkale, Orhaniye, Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarından oluşuyordu.


Bu bölgenin görevi düşmanın girmesine girişte engel olmak.
2. Bölge: Erenköy Koyu bölgesini savunan obüs bataryalarıdır. Bu bölgenin göre-
vi Erenköy Koyu’na sokulacak düşman donanmasıyla mücadele etmek.
3. Bölge: Bu bölge set bataryalarından oluşmaktadır. Boğaz’a döşenen mayınla-
rın korunmasıyla görevlidir. Mayınları toplayacak düşman gemilerini püskürtmek ve
hareketlerini güçleştirmek.
4. Bölge: Savaşın kilit noktası olan merkez tahkimatını oluşturuyordu. Anado-
lu Hamidiye, Anadolu Mecidiye, Çimenlik, Rumeli, Hamidiye, Rumeli Mecidiye ve
Namazgâh, Değirmenburnu tabyaları ile savunmanın asıl cereyan edeceği Boğaz’ın
en dar yeridir. Diğer bölgelerden geçen düşman donanmasını etkisiz hale getirecek
bölge burasıdır.12
Yukarıdaki savunma planına bakıldığında ve 18 Mart’ta alınan sonuç itibariyle
değerlendirdiğimizde, planın iyi bir şekilde yapıldığı ve uygulandığı görülmektedir.
Erenköy Koyu’na 7–8 Mart gecesi döşettiği mayın hattını da bu amaçla döktürdü-
ğü ortaya çıkmaktadır. Düşman donanmasının manevra ve demirlemesini yapacağı
Erenköyü Koyu’nu bu raporunda tespit etti. O bölgeye çeşitli bataryalar takviye ede-
rek, mayınlayarak savunmayı güçlendirdi. 18 Mart öncesi Boğazda müttefik donan-
ması çeşitli saldırılarda bulundu. Bu saldırılar Müstahkem Mevkii’nin hazırlıklarını
etkiledi ve savunma düzeninin saldırıya katılan zırhlıların hareketlerine göre şekil-
lendi.
Müttefik donanması 18 Mart 1915 sabahı tüm donanma gücünü hazırlaya-
rak Boğaz’a doğru hareket etti sırada Cevat Paşa sabah erkenden Kirte (Al-
çıtepe) bölgesindeki birlikleri teftiş için Rumeli yakasına geçmişti. O günkü
hatıraları şöyle aktarmaktadır:
O sabah (18 Mart sabahı) Kilitbahir’ deki kıtaatımı teftişe gidecektim. Geç
yatmama rağmen erken kalkmıştım. Hava güzel, açık, gökte küçük bir bulut
bile yok. Deniz sakindi. Karargâha geldim. Karşıma emir çavuşum Bekir çıktı:
– Paşam! İleri tarassudun telefonda maruzatı varmış», haberini verdi. İçeri
girdim. Nöbetçi tarassut subayı; «Bozcaada önlerinde bir kaç düşman ge-
misinde bazı faaliyet görüldüğünü» bildirdi. Kurmay Başkanım Selahattin
Adil Bey’i bularak, bu havalide bir tayyare keşfi yaptırmasını, karşıya geçip
Kilitbahir’e teftiş için gideceğimi bildirdim ve motorla hareket ettim.13

12 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, VIII. Cilt, Deniz Harekâtı, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı,
Ankara 1976, s.525–532.
13 Gıyas Yetkin, “Yaratanların Ağzından 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi” Türkiye Eski Muharipler Ce-
miyeti Yayınları, Ankara 1966, s.119.

166
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa

Cevat Paşa, karşıya geçtiğinde Kurmay Başkanı Selahattin Adil Bey hemen hava
keşfi yaptırır. Binbaşı Schneider ve Yüzbaşı Serno uçuşlarını tamamladıktan sonra
Bozcaada arkasında gemilerin Boğaz’a doğru yaklaştıklarını haber ederler. Bu rapo-
run özünü Selahattin Adil Bey hemen Cevat Paşa’ya bildirir. Cevat Paşa, bu sırada
Maydos’ta (Eceabat’ta) bulunan 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal’i ziyaret etmiş,
birlikte Kirte (Alçıtepe) tarafında bulunan birlikleri teftişe gitmişti. Bu sırada düşman
donanmasının fevkalade bir hazırlık içinde Boğaz’dan içeriye girdiklerini görmeleri
üzerine derhal karargâhına geri döndüğünü şöyle anlatıyor:
19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey’le beraberdik. Kirte’ye git-
tik. Bu sırada düşman donanmasının Boğazlara doğru ilerlemekte olduğunu
gördük. Gemilerin almış olduğu tertibata nazaran bunun alelade bir harekât
olmadığına kani olarak hemen Alçıtepe’ye doğru geri döndük. Bu anda ilk
taarruz mermisi başımızın üzerinden geçerek Alçıtepe’ye saplandı. Hemen
Maydos’a (Eceabat) hareketle Mustafa Kemal Bey’den ayrılarak Çanakkale’ye
döndüm.14

Yarbay Mustafa Kemal (Atatürk) Bey hatıralarında belirtilir.15 Cevat Paşa’nın tef-
tişi sırasında başlayan Boğaz Muharebelerini Kurmay Başkanı Selahattin Adil Bey
yönetir. Bu büyük sorumluluk altında ezilen Selahattin Adil Bey, Cevat Paşa’nın gelip
komutayı devralmasıyla üzerinden büyük bir yük kalktığını ifade eder. Selahattin Adil
Bey, Cevat Paşa’nın geri dönüşü ile Fransız zırhlısı Bouvet’in batışının aynı ana denk
gelmesini “Paşa’nın ayağının uğuruna” bağlamaktadır. 16 Saat iki gibi Çanakkale’ye
geçen Cevat Paşa önce karargâha daha sonra Hamidiye Tabyası, Çimenlik Kalesi ve
Dardanos tabyalarını ziyaret etmiştir.
18 Mart günü müttefik donanması ağır yara almış üç büyük zırhlıları batmış ve
yüzlerce asker kaybetmiştir. Cevat Paşa müttefik donanmasının çekilmesini Darda-
nos bataryasında izlemiştir. Dardanos Bataryasındaki şehitlerden dolayı üzgün fa-
kat düşmanın çekilişinden dolayı gururlu bir şekilde Boğaz’da düşman donanması-
nın gidişini seyrederken dudaklarından şu söz dökülür: “Gittiler… Geçemediler…
Geçemeyecekler…”17
Cevat Paşa, 18 Mart Zaferinden dolayı kendisine gelen tebrik mesajlarına Boğazı
savunan subay ve erleri adına cevap verir ve zaferi onların azim ve cesaretinde görür.

14 Feridun Kandemir, “General Cevat Çobanlı Hatıralarını Anlatıyor”, Yedigün Dergisi, İstanbul, 19
Ağustos 1936.
15 Uluğ İğdemir, Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu Yay.1990 Ankara s.XI-XII.
16 Selahaddin Adil Paşa, Selahattin Adil Paşa, Hayat Mücadeleleri, Selahattin Adil Paşa’nın Hatıraları,
Zafer Matbaası, İstanbul 1982, s. 41–42
17 Yetkin, “Yaratanların Ağzından 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi”, s.153

167
Ahmet Yurttakal

Askerlerine yayınladığı mesajda gelen tebrikleri onlara ileterek daha fazla şevk ve
azimle vazifelerine sarılmalarını isteyen coşku dolu sözlerle onları gayretlendirir:
“Birçok yerlerden Müstahkem Mevki adına kutlamalar alınmakta olduğunu
da müjdelerim. Önceki gün sabahtan akşama kadar süren bombardımanda,
düşman binlerce mermi harcamış olduğu halde, elde edebildiği sonucu tama-
mıyla bildirmiştim. Düşmanın bundan sonra girişeceği bombardımanlarda
da elde edebileceği sonuç bundan başka bir şey olamayacaktır. Biliyorsunuz
ki, askerlikte dayanma, başarının esasıdır. Kumandanlar, savaş içinde yal-
nız kendi kıtalarının durumunu değil, düşmanın durumunu da daima göz
önüne getirmeli ve o suretle savaş etmelidir. Kalelerimizin bu suretle savaşa-
cağına imanım kadar inanç ve güven sahibiyim. Çünkü subay kardeşlerimin
ve kahraman er evlatlarımın geçen ki bombardımanda gösterdikleri kahra-
manlık ve dayanma gücü, bu görevi gereğince yapmayı başarabileceğimize en
kuvvetli güvencedir. Arkadaşlarım şunu iyi bilmelidir ki altı yüz yıllık büyük
bir İslam devletinin gelecekteki yaşam ve kaderiyle tümden ilgili bulunan bu
savaşta, kesin olarak ölmek var dönmek yok! Şanlı atalarımızın buraların
alınması ve sahip olunmasında, geçmişte döktüğü kan, harcadığı emekler hep
bu günkü savunmada göstereceğimiz hareketlere işarettir.
Taburlarımızda tek bir top kalıncaya kadar ateş püsküreceğiz, o da sönme-
ye mahkûm olunca, yiğitçesine tüfeklerimize sarılacağız. Bizden tek birimiz
sağ kaldıkça ateşi sürdürerek düşmana asla boyun eğmeyeceğiz. Büyük ata-
larımızın şanlı mazisi hatırlanmış, kahraman Osmanlı ordularının tarihin
sayfalarına şan veren büyük başarıları, hep zorluklara katlanmak, direnme
ve dayanma gibi, Allah vergisi kısmetlerin çokluğudur. Bu alanda fazla söy-
lemeyeceğim. İslam halifesinin ve tüm milletin, hatta tüm İslam halifesinin
ve tüm milletin, hatta tüm İslamlık dünyasının gözü bu savaşta bize dönük,
hayat ve emniyeti bizim hareketlerimize bağlıdır. Yüce Allah her zaman yar-
dımcımız olsun, ordumuzu muzaffer eylesin.18”

Cevat Paşa, zafer sonrasında asla kendini ön plana atmamış, sürekli askerlerin
kahramanlıklarından bahsetmiştir: “Hatta o gece tabyalardaki bütün erler gündüz ki
müthiş yorgunluğa rağmen gece sabaha kadar çalışarak tabyalarının harap olan yer-
lerini tamir ettirir Topları gömüldükleri toprak yığınlarından çıkarmış, temizlemiş ve
ertesi gün ateşe hazır vaziyete getirmişlerdi. Her ihtimali dikkate alarak ertesi güne
hazırlanılmış Cevat Paşa’da bu çalışmaları takip etmiştir.19

18 Bnb. Halis (Ataksor) Bey Çanakkale Raporu, Arma Yayınları, İstanbul-1975, s. 72–73.
19 Yetkin, “Yaratanların Ağzından 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi”, s.155.

168
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa

Çanakkale Zaferinin Ardından


Cevat Paşa’ya yıllar sonra 18 Mart 1915 gününün en kıymetli ânı sorulduğu za-
man: “O gün güneşin son ışıklarıyla Boğaz’dan perişan halde çıkmakta olan düşman
filosunun görünüşü idi…” cevabını verir.20
Çanakkale bombardımanında gösterdiği üstün şecaat ve gayretten dolayı “Altın
Muharebe Liyakat Madalyasıyla taltif edildi.21 Almanya Devleti tarafından ikinci rüt-
beden “Croix de Fer” nişanı verildi.22 Ayrıca Avusturya-Macaristan imparatoru tara-
fından ikinci rütbeden “Merit Militer” (Askeri Meziyet) Madalyası verildi.23
Ayrıca 18 Mart günü zaferden dolayı II. Kaiser Wilhelm, Başkomutan Vekili En-
ver Paşa’ya yazdığı 20 Mart 1915 tarihli telgrafında Cevat Paşa’yı tebrik etmiş ve şu
temennilerde bulunmuştur:
Dün ve evvelki gün Çanakkale müdafaası esnasında ihraz olunan parlak
muvaffakiyetlerinden dolayı samimi hassı tebrikatımı beyan eder, iş bu tebri-
katımızın cesur kumandanı Cevad Paşa’ya kendi namına tebriğini rica ede-
rim. Cenab-ı Hak bundan böyle dahi silahlarımızı tevfikat-ı rabbaniyesine
mazhar buyursun.24

Gelibolu’da bulunan 3. Kolordu Komutanı Esat (Bülkat) Paşa’da Cevat Paşa’ya


zaferi tebrik için şu telgrafı gönderir:
Dünkü başarısından dolayı, Boğaz’ın şanlı müdafaasını, büyük bir kıvançla,
Kolordu adına kutlar ve gösterilen fedakârlıklarını överek daha pek çok ba-
şarılara erişmelerini yüce Allah’tan niyaz ederim.25

Ayrıca Esat Paşa aynı zamanda hatıralarında Cevat Paşa’nın İstanbul’u kurtaran
kişi olarak anmaktadır: “Düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’na yaklaşmak ve
Boğaz’ı zorlayıp İstanbul’a gelmek fırsatı vermeyenlerin birincisi Cevat Paşa’dır.”26
Cevat Paşa, 1936 yılında Yedigün Dergisi ile yaptığı röportaj sırasında şun-
ları söylemiştir: Mehmetçik olmasaydı «Çanakkale» olur muydu? Çanakkale
Harbi diğer sahalarda yapılan harplerle kabili mukayese değildir. Tasavvur
buyurun, denizde bir harp oluyor, fakat ötede, karada üç dört kilometrelik bir
sahada da insanlar birbirlerine giriyorlar... Ve Mehmetçik orada da gıdasın-

20 Yetkin, “Yaratanların Ağzından 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi”, s.155.


21 BOA, İ.TAL, 1333.Ca-40
22 BOA, İ.TAL, 1333.Ca-37
23 BOA, İ.TAL, 1333.C-43
24 Tanin Gazetesi, 24 Mart 1915.
25 Ataksor, Bey Çanakkale Raporu, s.72
26 Yanya Savunması ve Esat Paşa, Genkur. ATASE Bşk.lığı, Ankara 1983, s. 146

169
Ahmet Yurttakal

dan bile mahrum olduğu halde memleketin kapısını beklemekten büyük bir
zevk duyuyor.27

Cevat Paşa’ya yıllar sonra 18 Mart 1915 gününün en kıymetli ânı sorulduğu za-
man “O gün güneşin son ışıklarıyla Boğaz’dan perişan halde çıkmakta olan düş-
man filosunun görünüşü idi…” cevabını verecektir. 28

BOA, İ.TAL, 1333.R-12


Çanakkale Boğazı’ndaki muharebeler esnasında göstermiş olduğu şecaat ve gay-
retten dolayı Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Komutanı Cevad Paşa’nın “Gü-
müş Muharebe İmtiyaz Madalyası” ile taltif edildiğine dair, Padişah Mehmed Reşad,
Sadrazam Said Halim Paşa ve Harbiye Nazırı Enver Paşa imzalarını taşıyan irade. 23
Şubat 1915

27 Kandemir, “General Cevat Çobanlı Hatıralarını Anlatıyor”, s.


28 Yetkin, “Yaratanların Ağzından 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi”, s. 155.

170
Çanakkale Cephesi’nde Bir Komutan:
Selahaddin Adil Bey

Muzaffer ALBAYRAK*

Ç anakkale Muharebeleri’nde görev alan komu-


tanlar bu büyük zaferin kazanılmasında rütbe,
görev, yetki ve sorumlulukları dahilinde pay sahibi
olmuş kahramanlardır. Bu komutanlardan birisi olan
Selahaddin Adil Bey, Ağustos 1914’te binbaşı olarak
girdiği Çanakkale’den Ekim 1915’te yarbay rütbesiyle
çıkmıştır. Selahaddin Adil Bey, hem deniz hem de kara
muharebelinde bulunan birkaç komutandan birisi ola-
rak Çanakkale Muharebeleri’nde müstesna bir yere
sahiptir. I. Dünya Savaşı’nın en başında ilk görev yeri
Çanakkale olduğu gibi, dört yıl süren savaşın en so-
nundaki görev yeri de Çanakkale olmuştur. Selahaddin
Adil Bey için I. Dünya Savaşı Çanakkale’de başlamış,
Çanakkale’de sona ermiştir.

Çanakkale’ye Kadar Selahaddin Adil Bey’in Hayatı1


Selahaddin Adil, 19 Ocak 1882’de İstanbul’un Çarşamba semtinde dünyaya gel-
di. Babası Osmanlı donanmasında amiralliğe kadar yükselmiş Adil Paşa’dır. 14 Mart
1897’de girdiği Harp Okulu’nu 1899’da teğmen olarak bitirdi. Kurmay subaylık eğiti-
mi için Harp Akademisi’ne devam ederek 1902 yılında kurmay yüzbaşı olarak mezun
oldu. 19 Aralık 1902’de Şam’da bulunan 5. Ordu’ya tayin edildi. 1905 yılında Suriye’de-
ki 5. Ordu’dan kendi isteği ile ayrılarak Rumeli’deki 3. Ordu’ya tayin edildi. Görev yeri
Serez’deki 9. Tümen idi. Buradan Nevrekop’taki eşkıya takibiyle görevli 66. Alay’a

* Uzman, Başbakanlık Osmanlı Arşivi


1 Bu bölümdeki bilgiler için geniş ölçüde Selahaddin Adil Paşa’nın hayatını anlattığı; “Hayat Mücade-
leleri, Zafer Matbaası, İstanbul, 1982” kitabından faydalanılmıştır.

171
Muzaffer Albayrak

tayin edildi. 1906 yılında Selanik Harp Okulu’nda “ordu ve teşkilat” dersi hocalığına
tayin edildi. Selanik’teyken arkadaşı Kazım Karabekir vasıtasıyla İttihat ve Terakki
Cemiyeti’ne katıldı. Ekim 1908’de kurmay binbaşılığa terfi ederek Cisr-i Mustafa Pa-
şa’daki 2. Ordu, 13. Alay 3. tabur komutanlığına tayin edildi. 1909 yılında 31 Mart Va-
kası sırasında Hareket Ordusu’na katılarak İstanbul’a geldi. 1910’da İstanbul’da kuru-
lan Mürettep Tümen’in 2. Alay kumandanlığına tayin edildi. 22 Aralık 1910’da Bükreş
Sefareti askeri ataşeliğine atandı. 1911 yılında İtalya’nın Trablusgarp’ı işgali ile baş-
layan savaş sebebiyle Bükreş’ten Kahire’ye tayinini isteyerek buradaki Osmanlı Fev-
kalade Komiserliği bünyesinde çalışmaya başladı. Kahire’deki görevi Trablusgarp’ta
savaşan Türk subaylarıyla irtibatı sağlamak ve onlara her türlü yardım ve kolaylığı
sağlamaktı.
Ekim 1912’de Balkan Harbi başlayınca Vardar Ordusu kurmay heyetinde ikinci
şube müdürlüğüne atandı. Balkan Savaşı boyunca bu görevde kaldı. Selahaddin Adil
verilen görev gereği, mağlup olarak ricat eden Vardar Ordusu’nun Arnavutluk’un
Adriyatik sahiline kadar çekilip gemilerle ülkeye dönmesi için gerekli çalışmaları
yürüttü. Balkan Savaşı mağlubiyeti üzerine İstanbul’a dönen Selahaddin Adil Eylül
1913’te evlendi. 1913 Ekim ayında Türk-Bulgar Sınır Düzeltme Komisyonu’na seçildi.
Komisyon başkanı Albay Cevat Bey’di (Paşa). Çanakkale’nin savunulmasında omuz
omuza mücadele edecek olan ikilinin mesai arkadaşlığı o zaman başlamıştı.
1914 Haziran ayında Avrupa’dan satın alınacak dağ toplarının incelenmesi için
oluşturulan heyetin başkanı olarak Avrupa’ya gönderildi. Almanya, Fransa, Belçika
ve İtalya’daki top fabrikaları gezildi. 28 Temmuz 1914’te Avrupa’da savaş başlayınca
görevlerini yarıda kesip İstanbul’a döndü.

Selahaddin Adil Bey Çanakkale’de


1914 yılı Ağustos ayı başında bütün Avrupa kıtasına yayılan I. Dünya savaşı de-
vam ederken Osmanlı Devleti Almanya ile ittifak yapmış olmasına rağmen tarafsız-
lığını ilan etmişti. Aynı zamanda genel seferberlik de ilan ettiğinden ülke çapında
yoğun bir askeri hareketlilik başlamıştı.
Osmanlı Devleti’nin askeri açıdan stratejik önemi haiz noktalarından birisi olan
Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı da seferber olmuştu. 10 Ağustos’ta Müs-
tahkem Mevki Komutanlığına Cevat Bey (Paşa) atanmıştı. 15 Ağustos 1914’te Müs-
tahkem Mevki Komutanlığı kurmay başkanlığına da Kurmay Binbaşı Selahaddin Adil
Bey atandı. Çanakkale’de göreve başladığı zaman Cevat Bey ve karargahı Alman ıslah
heyetinin uygulamaları yüzünden karmakarışık bir halde bulunuyordu. Almanların
planına göre eski toplar tamamen geri alınacak, Boğaz’da mayın müdafaasından vaz-
geçilerek üç adet torpido bataryası kurulacaktı. Neyse ki seferberlik ilan edilince bu
kararlar uygulanamadı ve savaşa hemen girilmediğinden durum düzeltmek ve hazır-

172
Çanakkale Cephesi’nde Bir Komutan: Selahaddin Adil Bey

lanmak için vakit kaldı. Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa imkânsızlıklardan
dolayı hiçbir zaman karamsar ve ümitsiz olmadı.
Çanakkale Boğazı’nın muhtemel bir saldırıya karşı tahkimi işine hemen başlandı
ve karadaki tabyalar elden geçirilip yeni toplarla takviye edildi. Gemilerden çıkarılan
toplarla yeni bataryalar oluşturuldu. Boğazın savunması için yapılacak takviyelerin
Çanakkale-Kilitbahir hattı ile İntepe-Eski Hisarlık hattı arasında yoğunlaştırılması ve
esas savunmanın burada yapılmasına karar verilmişti. Karada bu çalışmalar sürerken
Ağustos ayından itibaren denizde de mayın hatları kurulmaya başlandı. Mayın hatla-
rını korumak için top bataryaları, projektörler kuruldu.
26 Eylül’de Akhisar torpidosu Boğazdan gözetleme vazifesiyle çıkmışken İngiliz
gemileri tarafından engel olundu ve bundan sonra çıkacak gemilerin yakalanacağı
bildirildi. Böylece Boğaz tüm gemi geçişlerine kapatıldı. 29 Ekim 1914’te Osman-
lı donanmasının Amiral Souchon komutası altında Karadeniz’deki Rus limanlarını
bombardıman etmesi üzerine 1 Kasım’dan itibaren Rusya ile harp başladı. Rusya ile
müttefik olan İngiltere ve Fransa da Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Çanakkale
Boğazı önünde beklemekte olan İngiliz-Fransız müttefik donanması 3 Kasım 1914’te
Boğaz’ın giriş tahkimatı olan Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını bombardıman etti.
Bu bombardımanda yaşanan bir talihsizlik sonucu, düşman bombardımanı Seddül-
bahir Kalesi içindeki cephaneliğe isabet ederek havaya uçurdu. Cephaneliğin yanın-
daki sığınakta bulunan 81 er, 5 subay Çanakkale’nin ilk şehitleri olarak tarihe geçti.
Selahaddin Adil Bey Çanakkale’de iken 29 Kasım 1914’te kurmay yarbaylığa terfi etti.

Çanakkale Deniz Muharebelerinde Selahaddin Adil Bey


1915 yılı Ocak ayında İngilizler, Osmanlı Devleti’ni safdışı bırakmak amacıyla
İstanbul’u hedefleyen bir deniz harekâtına karar vermişlerdi. Bu harekâta Fransız
donanması da katıldı. Harekât planı; Çanakkale Boğazı tahkimatını zorlayarak tab-
yaları susturmak, açılan yoldan Marmara’ya geçen müttefik donanma eliyle Osmanlı
Devleti’ni teslim olmaya zorlamaktı. 19 Şubat 1915’te İngiliz-Fransız müttefik donan-
ması boğaz girişindeki bataryaları saatlerce bombardıman etmişti. 25 Şubat’ta tek-
rar boğaz önüne gelen müttefikler giriş tabyalarını yeniden bombardımana tutarak
susturdu. Bundan sonra boğazdan içeri girerek sahil bataryalarını topa tuttular. Bu
sırada mayın tarama gemileri de denizdeki mayın hatlarını temizlemeye başladılar.
Düşman donanması gece yarısından sonra mayın temizleme işine başladığından sa-
baha kadar sahil bataryalarıyla mücadele devam ediyordu.
7/8 Mart’ta Nusret’in mayınları düşmana sezdirilmeden atıldı. Selahaddin Adil
Bey Ocak ayından beri eşini İstanbul’dan Çanakkale’ye getirmiş ve şehir merkezinde
tutmuş olduğu bir evde kalmaktaydı. 19 Şubat’ta deniz muharebesi başlayınca şehrin
10 km. dışında bulunan Hacı Paşa Çiftliği’ndeki karargâha taşınmış olduklarından ve

173
Muzaffer Albayrak

harp hiç aralıksız devam ettiğinden evine gidememekteydi. Bu yüzden eşiyle mek-
tuplaşarak haberleşiyordu.
Cevat Paşa da deniz harbi başladığından beri Hacı Paşa Çiftliği binasındaki
karargâhtan geceleri bile ayrılmıyordu. Kendisi çok erken kalktığından erken yatıyor-
du. Kurmay heyetindeki subaylar geceleri birinci şube müdürü Osman Zati Bey’in
odasında toplanarak alışageldiğimiz mayın toplama mücadelesinin başlamasını bek-
lerken ellerine geçen “Binbir Gece Masalları” kitabını okumaktaydı. Bir gece yüksek
sesle gülüp ve gürültü edilince Cevat Paşa uyanmış ve haklı olarak kızmıştı. Fakat bü-
tün günün yorucu çalışmalarından sonra geceleri de güneşin doğmasına kadar görev
yapmakta olan karargâh heyeti bu gibi şeylerle moral bulmaya çalışıyordu2.
Çanakkale’de düşmana karşı cansiperane mukavemet eden, gecesini gündüzüne
katan Müstahkem Mevki kıtaatı buna rağmen düşmanın boğazdan geçemeyeceğini
garanti edemiyordu. Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı olarak Selahaddin Adil Bey
de elinden gelenden fazlasını yapmaya çalışmakla beraber endişelidir ve Çanakkale’ye
getirmiş olduğu eşini tekrar İstanbul’a geri göndermeye çalışmaktadır. Karargâhta
olduğundan eşiyle mektupla haberleşmektedir. 3 Mart 1915 tarihli mektupta şöyle
yazıyor:
“Ne şekilde hareket etmen gerektiğine dair fikrimi sana evvelce de söyledim.
Bu harp memleketlerin hayat-memat meselesi olduğundan ne kadar süreceği
malum değil. Herkes düşmanı sonuna kadar vurmaya karar vermiştir. Fikrim
şu:
1- Buradan düşman geçtiği halde, İstanbul da taht-ı emniyette (güven içinde)
olmamakla beraber, herkesin başına ne gelirse bana da deyip gidersiniz.
2- Veya şimdiden içerilerde; Bayramiç, Karesi, Balıkesir gibi bir yere gönde-
reyim.
Benimle beraber bulundukça bittabi ara sıra haber almakla beraber sizin ve
yavrumun bedenen ve benim fikren meşgul olmamaklığım pek tabii.
Ben İstanbul’da Server’le birlikte gitmeni ve fakat İstanbul’da kalmayıp yen-
gem ve çocuklarla birlikte Eskişehir’e çekilmelerini tercih ediyorum.
İstanbul’a git fakat orada kalmayın, mektubumu pedere, yengeme göster. He-
men bir an evvel Eskişehir’e ismi aklıma gelmeyen beyin yanına gidiniz.
Daha bir-iki gün için burada tehlike yok. Bugün akşama doğru Kale’ye inerek
eşyaları hazırlayıp ilk vapurla İstanbul’a gidersiniz. Fakat dediğim gibi orada
kalmayıp Bursa’ya, Eskişehir’e, neresi olursa dâhili bir yere gidiniz.

2 Selahaddin Adil, Hayat Mücadeleleri, Zafer Matbaası, İstanbul, 1982, s. 221.

174
Çanakkale Cephesi’nde Bir Komutan: Selahaddin Adil Bey

Anadolu’ya geçmenize ağabeyim veya yengem razı olmazsa sen yalnız Üskü-
dar’dakilerle beraber hareket et.
Selahaddin Adil”3

Selahaddin Adil eşini razı ettikten sonra gemi ayarlamaya çalışırken 4 Mart 1915
tarihli mektubunu gönderir:
“Reşit Paşa Vapuru vakıa daha iyi fakat bunun İstanbul’a mı yoksa başka yere
mi gideceği belli değil. Hâlbuki Leon, Gelibolu’ya uğrayıp doğru İstanbul’a gi-
decek. Römorkör deyip de küçük bir şey zannetme. Sizin “Edremit” kadar bir
şeydir. Sonra Kaptan’a söylendi. Sana kamarasını tahsis edecek. Her türlü
istirahatın temin olunacak. Zaten havalar güzel merak etme, rahatça gider-
siniz. Şayet Reşit Paşa daha evvel hareket eder ve doğruca İstanbul’a giderse
ona bindiririm. Ahmed Efendi’yi size gönderdim. Ne lâzımsa yapacak. Bacı
da beraber olduktan sonra rahat ve emin olursun.
Melûn heriflerin [düşmanın] ne yapmak istediklerini henüz bilmiyoruz. Her
halde daha on-onbeş gün Boğaz’dan geçemezler. Siz de İstanbul’da hazırlanır
ve mümkün olursa ağabeyimden de izin alırsınız.
Selahaddin Adil”4

En sonunda eşini İstanbul’a gönderen Selahaddin Adil Bey bir taraftan görevini
yaparken diğer taraftan ailesini merak etmektedir. İstanbul’da bulunan eşine 17 Mart
1915 günü yazdığı mektup hem savaşa hem de ailevi durumlara dair bilgiler vermek-
tedir:
“Geçen gün Niyazi Bey’den bir servis aldım ve cevap verdim. Üsküdar’da ol-
duğuna, sıhhatinize memnun oldum. Nasılsın? Doktora gitmeni yazmış idim.
Rica ederim ihmal etme bir mektup ile bana hâl ve vaziyetini bildir.
Burada on gündür sükûnet var. İnsan heriflerin ne yapmak istediklerine, ne
yapacaklarına akıl erdiremiyor. Henüz biz de Çiftlik’te oturuyoruz.
Ağabeyim bir haftadır gemisiyle İstanbul’a döndü. Belki görüşmüşsünüzdür.
Bir şeye ihtiyacınız olursa yaz.
Peder de Kanlıca da mı? Elhasıl vaziyet-i umumiyeniz (genel durumunuz)
hakkında bana malumat verir mektubunu yaz, bu mektubu sana getiren as-
kere teslim et.

3 Selahaddin Adil Paşa, Çanakkale Cephesi’nden Mektuplar–Hatıralar, (haz. Muzaffer Albayrak), Ye-
ditepe Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 152.
4 Selahaddin Adil Paşa, Mektuplar- Hatıralar, s. 154.

175
Muzaffer Albayrak

Beni merak etme. Validelerin ellerinden öperim. Teyzelerine ihtiram. Niyazi


Bey’e selam, çocukların gözlerinden öperim.
Selahaddin Adil”5

Büyük gün günü gelip çatmış düşman filosu kesin sonuç almak üzere 18 Mart
sabahı bütün gücüyle Boğaz’a yüklenmişti. 18 Mart günü pek erkenci olan Cevat
Paşa, Gelibolu’ya gelmiş olan 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’yı ziyaret ve Bolayır
istihkâmlarını teftiş etmek üzere Gelibolu Yarımadası’na geçmişti. Büyük bir düş-
man filosunun Boğaza doğru ilerlediği haber alınınca bu durum telgrafla kendisine
bildirildi.
İstanbul’daki genel karargâha da durum bildirilmişti. Alınan cevapta her 10
dakikada bir harbin seyrinin bildirilmesi emrediliyordu. Hükümetin gerektiğinde
Anadolu’ya çekilmek ve acele alınması ve uygulanması gereken önemli kararlar almış
olduğu anlaşılıyordu. Düşmanın Çanakkale Boğazı’nı geçtiği anda İstanbul’daki hü-
kümet ve saray mensuplarının Anadolu’ya nakli başlayacaktı.
Selahaddin Adil, hatıratında bu günü şöyle anlatır:
Düşmanın Boğaz’a doğru ilerlediğini haber alınca, biz de karargâhın birkaç
yüz metre ilerisinde Boğazı ta girişine kadar hemen bütün bataryaları gör-
meye müsait tepecikteki gözetleme mevkiinde dürbünlerin başına geçmiştik.
Boğaza giren filoda ilk ateşi Triumph zırlısı 11.15’te yaptı.
18 Mart günü Saat 11.15’ten saat 14’e kadar vaziyet nazik olarak devam etti.
Bu nezaketi bizzat kendi şahsımda hissediyordum. Ne yazık ki komutanımız
bu sabah Gelibolu’ya gitmiş olup henüz dönmemişti. Bu sebeple o gün bütün
sorumluluk üzerimde bulunuyor, her an Cevat Paşa’nın dönüşünü bekliyor-
dum.
Saat 14’te bulunduğumuz yerden Bouvet’in batmakta olduğu görülüyordu.
Hepimizin yüzünde bir ümit tebessümü belirmiş, sabahtan beri gitgide artan
yüreğimizdeki ağırlıkta bir gevşeme hissetmiştik.
Bana gelince; sabahtan beri taşımakta komutanlığa vekâlet etmenin oldu-
ğum manevi mesuliyet yükünü, birkaç dakika sonra gözetleme mevkiine gel-
miş olan Cevat Paşa’ya müjdeli haberi vererek devretmiş olmakla hem ra-
hatlamış hem de genel durumun ümit verici bir hal aldığını, vazifemin de
hafiflemiş olduğunu görmüş olmakla ayrıca memnun olmuştum.”6

5 Selahaddin Adil Paşa, Mektuplar- Hatıralar s. 155.


6 Selahaddin Adil, Hayat Mücadeleleri, s. 226-227.

176
Çanakkale Cephesi’nde Bir Komutan: Selahaddin Adil Bey

Bouvet’in batışı tam da Cevat Paşa’nın Rumeli’den Anadolu’ya ayak bastığı za-
mana tesadüf ettiğinden Selahaddin Adil bu olayı paşanın ayağının uğuruna bağlar.
Bouvet’nin batışı muharebede dönüm noktası olmuştur. Hemen peşinden Irre-
sistible ve Ocean zırhlılarının da batması üzerine müttefik donanma perişan halde
Boğaz’ı terk etti. 18 Mart günü zafer Türk askerinindi. Kazanılan zaferde en büyük
övgünün ateş altında yılmadan mücadele eden erlere ait olduğunu söyleyerek 18
Mart zaferini şu cümleyle özetler:
“18 Mart’ta başarının en mühim noktası erlerin ve subayların vazifedeki
fedakârlığıdır. Gerek Anadolu Hamidiyesi’ni tutan Alman ve Türk askerleri
gerek Rumeli Hamidiye ve Mecidiye, Namazgâh tabyaları ve merkez grubu
efradı bütün gün vazifeleri başından ayrılmamışlar ve elinden hizmet gel-
meyen yaşlı askerlerimiz su taşımak, ezan okumak vesair suretle maneviyatı
yükseltmeye çalışmışlardır. Mecidiye tabyası üç defa ateş altında askerini
değiştirmişti.
Malzemenin kıymeti ne olursa olsun iyi kullanılır ve azim ve iman ile mak-
sada doğru yürütülürse başarıya ve neticeye ulaşmak mümkün olur. Her za-
man maneviyatını, inancını kuvvetli bulunduran tarafın muvaffak olacağı-
na, 18 Mart muharebesi güzel bir misal teşkil eder.”7

Çanakkale Kara Muharebelerinde Selahaddin Adil Bey


18 Mart Deniz zaferinden sonra, Müttefikler denizden geçişte başarılı olama-
yınca karaya asker çıkararak tabyaları kara ordusuyla düşürüp, donanmaya Marma-
ra yolunu açmak için çıkarma hazırlıklarına başladı. Türk genelkurmayı da 25 Mart
Çanakkale’nin savunmasıyla görevli 6 tümenden oluşan 5. orduyu kurdu. Komutan-
lığına Liman von Sanders atandı. 25 Nisan 1915’te kara muharebeleri başladığında
Müstahkem Mevki’de bulunan Selahaddin Adil, 29 Nisan 1915’te İzmir’den gelen 12.
tümen komutanlığına tayin edildi. Eşine yazdığı 23 Mayıs 1915 tarihli mektupta yeni
görevini haber veriyordu:
“Bugün tümenimle cephe hattına giriyorum. Cenab-ı Hakk’tan muvaffaki-
yetler temenni eder, sizin ve yavrumun gözlerinden öperim. Artık mektup
yazmak belki müşkül olacak, ara sıra her halde malumat vermeye çalışırım.
Sizleri Cenab-ı Hakk’a ve ağabeyime emanet ediyorum. Yengemin çocukların
gözlerinden ve pederin ellerinden öperim. Biradere selam. Üsküdar’dakilere,
Servergillere ihtiram ve selamlar.
Selahaddin Adil”8

7 Selahaddin Adil Paşa, Mektuplar–Hatıralar, s. 46.


8 Selahaddin Adil Paşa, Mektuplar- Hatıralar, s.157.

177
Muzaffer Albayrak

12. Tümen 26 Mayıs’ta Güney Grubu yedeği olarak Alçıtepe gerisinde toplanmış-
tı. Tümenin 34 ve 36. Alayları gelmişti. 35. Alay, İzmir’de bırakılmıştı. Bu alay yerine
tümene 22. Alay verilmişti. 4-6 Haziran 3. Kirte muharebesinde 22 Alay sağ kanat, 34
ve 36. Alaylar sol kanat ihtiyatı olarak cepheye sevk edilmiş muharebeye katılmıştı9.
3. Kirte Muharebesinden sonra Güney Grubu komutanı Weber Paşa cephenin duru-
mundan memnun değildi. Cephe hattının geriye alınmasını istiyordu. Ayrıca Alman
kurmay başkanı Thauvenay’la anlaşamıyordu. 3. Kirte muharebesinden sonra çeşitli
tümenlere bağlı 21 taburluk bir kuvvet toplamı 2 km’lik bir alanda birbirine karışmış
bir yığın halindeydi. Grup kurmay başkanı Yarbay Thovaney durumdan ümitsizdi ve
cephe hattının geri çekilmesini öneriyordu. Gerideki 7 taburluk kuvvetin cepheye alı-
narak birbirine karışmış kıtaların geriye alınıp yeniden organizasyonu gerekiyordu.
Grup Kurmay Başkanı Yarbay Thovaney ordu komutanlığı emriyle İstanbul’a
dönme emri aldı. Yerine kurmay Binbaşı Çolak Hüseyin Selahaddin atanmıştı. Ancak
onun göreve başlamasına kadar geçici olarak 12. Tümen komutanı kurmay Yarbay
Selahaddin Adil görevlendirildi. 5 gün içinde grup kurmay subaylarından Bursalı
Binbaşı Mehmed Nihat Bey’le birlikte, düzensiz, karmakarışık durumda olan cep-
hede yeni bir organizasyon yaparak karışıklığa son vermişlerdir. Bu sayede sürekli
muharebeler sonucu yıpranmış birlikler geriye alınarak dinlenme ve kendilerini to-
parlama fırsatı verilmiştir.
Selahaddin Adil birlikleri yeniden organize etti. Güney grubu cephesinin üç tü-
menle tutulması konusunda Weber’i ikna etti. Böylece cephe ferahlamış 4 tümen
Grup ihtiyatı olarak geri alınmış oldu. 13 Haziran’da Hüseyin Selahaddin gelerek gö-
revine başladı10. O sırada Güney Grubu kurmay heyetinde bulunan Bursalı Mehmed
Nihat Bey Selahaddin Adil’in kısa sürede başardığı bu işten dolayı ondan övgüyle söz
etmektedir. sSelahaddin Adil’in eşine yazdığı 13 Haziran 1915 tarihli mektup cephe-
deki konumunu anlatmaktadır:
“Grup Erkan-ı Harbiye Riyaseti [Seddülbahir Grup Komutanlığı Kurmay
Başkanlığı] vazifesini muvakkaten ifa ettikten sonra tekrar Fırka’ma iltihak
ediyorum. Çok şükür vücutça afiyetteyim.
Kereviz Deresi, Fırka’mın bulunduğu hattın birkaç yüz metre gerisindeki her
gün pek çok, bazen yüzlerce şüheda ve mecruhine penah olan kanlı bir ma-
haldir. Cenab-ı Hakk’ın hıfz ve inayetiyle muharebeye devam ediyoruz. Bu
gece bir aydır ileride bulunan fırkam, istirahat için biraz geriye geldi.
Selahaddin Adil”11

9 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi, c. 5, 3. kitap, Genelkurmay Basımevi, An-
kara, 1980, s. 45.
10 Çanakkale Cephesi, s. 84.
11 Selahaddin Adil Paşa, Mektuplar–Hatıralar, s. 159.

178
Çanakkale Cephesi’nde Bir Komutan: Selahaddin Adil Bey

12. Tümen Seddülbahir cephesinin sol kanadının savunulmasıyla görevlendirildi.


13 Haziran’da görevi 2. Tümen’e devrederek ihtiyata alındı. 21 Haziran’daki Kere-
vizdere Muharebelerinde zaten yıpranmış bir tümen olan 2. Tümen’e takviye olarak
tekrar cepheye sürüldü. Kerevizdere Muharebelerinden sonra 12. Tümen yine cep-
henin savunulmasını üstlendi. 5 Temmuz’da sürekli muharebelerden yorgun düşen
12. Tümen dinlendirilmek üzere cephesini 4. Tümen’e devrederek Alçıtepe gerisinde
ihtiyata alındı. 7 Temmuz’da 12. Tümen’in Saros Grubu’ndaki 8. Tümen’le yer değiş-
tirmesi ordu komutanlığından emredildi. Emrindeki 22. Alay geride bırakılacaktı12.
10 Temmuz’da Bolayır’a gelen 12. Tümen İzmir’den gelen 35. Alayın da katılmasıyla
kadrosunu tamamlamış olarak ikmal edildi. Güney grubundaki sürekli muharebeler-
de kanlı boğuşmalarda 12. Tümen önemli kayıplara uğramış, bazı birliklerinde %40
oranında zayiat vardı. Selahaddin Adil 15 Temmuz 1915’te eşine gönderdiği mektup-
ta tümeninin vaziyetini bildiriyordu:
“Evvelce bildirdiğim veçhile lehü’l-hamd Gelibolu’ya geldik. Saros Grubu’nda
bulunuyorum. Fırkamda beraber. Ahval-i fevkalâde zuhur etmezse la ekall
bir ay muharebeye girmede burada talim ve terbiye ile iştigal edeceğiz ki şah-
sım için ehemmiyetsiz iş. İnşallah geçecek müddet zarfında biraz kendime
gelirim.
Cenab-ı Hakk’a hamd ü sena olsun. Fırkam bütün Ordu’nun en şanlı, en gü-
zide bir cüzü olduğunu ispat etti ki; iki ay mütemadiyen gazetelerin metane-
tinden bahsettiği sol cenahı, bütün Fransız ve bir kısım İngiliz kuvvetlerine
karşı tutmakla düşmanı yıldırdı. Amma ben de, fedakâr zabitlerim de, kah-
raman efradım da bitti. Her biri, kanını pahalıya satarak düşmana iki-üç
misli zayiat verdirdi.
Selahaddin Adil”13

12. Tümen Bolayır’da 16. Kolordu emrindeydi. Kolordu komutanı Albay Feyzi
Bey 12. Tümenin Selahaddin Adil’den önceki komutanıydı. 6 Ağustos’ta Anafartalar
mıntıkasına yapılan düşman çıkarması üzerine 7 Ağustos sabahı Saros Grubu’ndaki
7 ve 12. tümenlerin oraya sevki emredilmişti. 12. tümen saat 12’de Bolayır’dan yola
çıktı. 8 Ağustos sabahı Anafartalar gerisine ulaşıldı. 8 Ağustos öğleden sonra taarruz
edilmesi yönünde Liman Paşa tarafından verilmiş olan emrin askerin yorgunluğu,
birliklerin tam toparlanmadığı, acil taarruz için sebep olmadığı, hazırlıksız taarruz-
ların kötü sonuçlar verdiğine dair Güney Grubundan alınan acı dersler gibi gerek-
çelerle 7 ve 12. tümen komutanlarının birlikte görüş bildirmeleri üzerine Kolordu
Komutanı Feyzi Bey taarruzu onların isteği doğrultusunda 9 Ağustos şafak vaktine

12 Çanakkale Cephesi, s. 221.


13 Selahaddin Adil Paşa, Mektuplar–Hatıralar, s. 161.

179
Muzaffer Albayrak

erteledi. Ancak bu karar Feyzi Bey’in görevinin sonu ermesine yol açtı. Yerine Mus-
tafa kemal tayin edildi.
9 Ağustos sabahı muharebe başladı. Akşama doğru İngilizler sahile kadar atıl-
mıştı. Gelen raporlardan Mestantepe’nin işgal edildiği bildiriliyordu. Muharebenin
sonucundan Liman Paşa’nın memnun olacağını umarken ertesi gün Paşa’nın azarla-
ması ile karşılaştı. Paşa Mestantepe’nin işgal edilmemiş olduğunu raporunun doğru
olmadığını sert bir şekilde söylemişti14. Mestantepe başta işgal edilmişse de sonradan
gemi bombardımanı ve yangın çıkması sebebiyle birliklerimiz tarafından tahliye edil-
mişti. Farkında olmadan yapılan bir hatadan dolayı maruz kalınan bu muamele derin
bir üzüntü ve tümen adına elem duymasına sebep olmuştu.
Selahaddin Adil, duyduğu üzüntü sebebiyle, bağlı bulunduğu Kolordu Komutanı
olan Mustafa Kemal’in Çamlıtekke’deki karargâhına giderek durumu ayrıntılı ola-
rak kendisine anlatmış ve ordu komutanının güveni kalmamış ise görevi bırakmaya
hazır olduğunu bildirmişti. Ancak Liman Paşa birkaç gün sonra Selahaddin Adil’in
karargâhına gelerek cepheyi gözetlemiş, verilen malumatları memnuniyetle dinle-
dikten sonra getirdiği birkaç harp madalyasını gerekenlere verilmek üzere bırakarak
güven tazelemiştir15. 8 Ağustos’ta Selahaddin Adil Bey’in ağabeyi Muzaffer Bey’in ko-
mutanı olduğu Barbaros Hayrettin Zırhlısı Gelibolu önünde İngiliz E-11 Denizaltısı
tarafından batırıldı. Muzaffer Bey sağ kurtulmuştu.
18 Eylül’de ordu komutanı emriyle 13. Tümen komutanı Havik Bey’le görev yer-
leri değişti. Bu değişikliğe karargâhının savunma hattına yaklaştırılması hakkında
Kolordu kurmay başkanı vasıtası ile biraz da ısrarlı olarak yapılan müdahaleci ta-
lebin, gerekçe gösterilerek yapılmamasının cephe komutanlığında (Mustafa Kemal)
yarattığı gocunma mı yoksa mektepten beri tanıştığı Vehip Paşa’nın arzusundan mı
ileri geldiğini anlayamamıştı16. Yeni tayin olunduğu 13. Tümen, Vehip Paşa ile birlikte
Güney Cephesine gelen birliklerdendi. Seddülbahir cephesinin sol iç tarafını tutmak-
taydı. Mıntıka komutanı Fevzi Paşa (Çakmak) idi.
Güney cephesine geldikten sonra nispeten sükûnet sağlanmış, siper muharebe-
leri yaşanmıştı. Cephane sınırlı olduğundan idareli harcanıyordu. Vehip Paşa gün-
lük 4 mermiden fazla harcayan batarya komutanını hesaba çekiyordu. 13. Tümen
15 Ekim’de cepheden geriye alınarak 21 Ekim’de Şarköy’e hareket etti. 25 Ekim’de
Şarköy’e geldi. 30 Ekim’de Keşan’a ordugâha yerleştiler17. Keşan’dan eşine yazdığı 3
Kasım 1915 tarihli mektup cephe gerisinden yazılmaktaydı:

14 Selahaddin Adil, Hayat Mücadeleleri, s.263.


15 Selahaddin Adil, Hayat Mücadeleleri, s.265.
16 Selahaddin Adil, Hayat Mücadeleleri, s.268.
17 Selahaddin Adil, Hayat Mücadeleleri, s. 265.

180
Çanakkale Cephesi’nde Bir Komutan: Selahaddin Adil Bey

“Keşan civarına yerleştik. Her halde burada Şarköy’den çok duracağız. Fa-
kat ne kadar, bunu ancak Allah teala bilir. İngiliz, Fransız, düşmanlarımızın
harekâtına bağlıyız. Fakat şimdilik birkaç hafta kalmamız muhtemel. Mek-
tuplarını buraya gönder. İzin için uğraşıyorum. İnşallah muvaffak olursam
telgrafla bildiririm.
Çok şükür sıhhatim iyidir, burada süt, tereyağı ve yumurta, tavuk mebzul ve
ucuz. Bugünden itibaren besiye başladım. Biraz daha kendimi toplamaya
çalışıyorum.
Selahaddin Adil”18

1916’dan 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’ne Kadar Selahaddin Adil


Selahaddin Adil Çanakkale cephesinden çıktıktan dört ay sonra Mart 1916’da
doğu cephesinde gönderildi.15 Mart 1916’da Trabzon-Gümüşhane hattında Ruslara
karşı kurulan cephede bulunan 11. Kolordu komutanlığına atandı. 13 Eylül 1916’da
11. Kolordu komutanı iken tenzil-i rütbe ederek 2. Kafkas Tümeni komutanlığına
tayin edilmesine itiraz ederek İstanbul’a döndü.18 Kasım 1916’da İzmir’deki 17.
Kolordu Komutanlığına atandı. 21 Kasım 1917’de Çanakkale Müstahkem Mevki
Komutanlığı’na atandı. 1918 Ağustos ayında sahil topçuluğu konusundaki gelişmele-
ri görmek üzere Flandr cephesine gönderildi. 1918 Ekim ayında yeniden Çanakkale
Müstahkem Mevki Komutanlığı’na döndü.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerini yerine getirmek
üzere Çanakkale Müstahkem Mevkii’nde görevlendirildi. Bataryaların boşaltılması,
Boğazdaki mayınların kaldırılması, silah ve cephanenin gönderilecek İtilaf subayına
devir ve teslimi işlerini yerine getirdi. 11 Kasım 1918’de Çanakkale Boğazı temizlen-
dikten sonra kendini Müstahkem Mevki Komutanı olarak tanıtan İtilaf Devletleri
komutanı Kroker’i Rumeli Mecidiye Tabyası’nda kabul ederek Müstahkem Mevki
Komutanlığını devretmiştir.
Selahaddin Adil’in kaderi savaşın son yılında onu tekrar Çanakkale Müstahkem
Mevki Komutanı olarak Çanakkale’ye sevk etmiş, Mondros Mütarekesi imzalandı-
ğında mütareke hükümleri gereği Çanakkale’yi düşmana teslim etme acısını yaşat-
mıştır.
Binlerce şehit pahasına müdafaa ettiği Çanakkale’yi teslim etmenin onun ruhun-
da nasıl bir yara açtığı şu sözlerinden anlaşılmaktadır: “Kumandam altında on bin-
lerce şehit verdiğimiz, gerek kara savaşlarında şanlı zaferler kazandığımız Çanakkale
Müstahkem Mevkii’nin teslimi gibi ağır bir görevin yerine getirilmesi uğradığımız fe-

18 Selahaddin Adil Paşa, Mektuplar–Hatıralar, s. 175.

181
Muzaffer Albayrak

laketli sonucun ilk uygulama darbesinin acısı bana düşmüştü”19. Buna rağmen hiçbir
zaman ümitsizliğe kapılmayan Selahaddin Adil, 15 Şubat 1920’de Harbiye Kurmay
Okulunda verdiği konferansta subay adaylarına sözleri çok anlamlıdır:
“Bugün mütareke ve genel durum tesiriyle herkeste az çok mesleğinde bir te-
reddüt fikri mevcut ise de gelecek hiçbir zaman belli olmadığından bütün
arkadaşlarımın her bir hale karşı hazır olmaları ve çalışmaları lazım geldiği
kanaatindeyim.
Karamsarlığın fena olduğunu, en küçük cüretkârane teşebbüslerin başarılı
sonuçlar vereceğini ve gayeye doğru yürümek lazım geleceğini ifade etmek
isterim.”20

Belki de Çanakkale Muharebeleri’nin en yüksek kazancı bu sözlerde gizlidir.


Çanakkale Zaferi Türk milletine ve ordusuna erinden komutanına kadar yüksek
bir özgüven kazandırmıştı. Çanakkale’de muharebe edenler yokluklar, imkânsızlıklar
içinde bile olunsa, azim, gayret, cesaret ve inançla nelerin başarılabileceğini yaşaya-
rak öğrenmişlerdi.
Selahaddin Adil Bey de bu tecrübesini geleceğin kurmay subay adaylarına akta-
rarak onlara Çanakkale Ruhunu ilham etmiştir.Ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılma-
yan Selahaddin Adil Bey, Anadolu’da başlamış olan Milli Mücadele’ye katılmakta te-
reddüt etmedi. 15 Haziran 1920’de Milli Mücadele’ye katılmak üzere İstanbul’dan ay-
rıldı. 27 Haziran 1920’de Güney Cephesi komutanlığına tayin edildi. 13 Eylül 1921’de
2. Kolordu Komutanlığına tayin edildi. 15 Ekim 1921’de mirliva (tümgeneral) oldu.
22 Kasım 1922’de Ankara Hükümeti tarafından İstanbul Kumandanlığına tayin
edildi. Bu görevde iken Lozan Antlaşması hükümlerine uyularak 25 Ağustos 1923’ten
itibaren işgal kuvvetlerinin İstanbul’u tahliyesi hazırlıklarına ve binaların tarafımıza
teslimine başlandı. Eylül ayı sonunda işgal kuvvetleri İstanbul’daki binaları boşaltıp
askeri birlikleri memleketlerine göndermişlerdi.
2 Ekim günü Galata rıhtımındaki Arabic transatlantiğinde Mondros Mütarekesi
hükümleri gereğince İtilaf kuvvetleri tarafından el konmuş olan bütün cephane ve
savaş malzemesinin Türk Hükümetine teslim edildiğine dair hazırlanan belge işgal
kuvvetleri komutanları ve Selahaddin Adil Paşa tarafından imzalanarak son işlem
yerine getirildi. 2 Ekim günü işgal kuvvetleri komutanları Selahaddin Adil Paşa tara-
fından ülkelerine yolcu edildi.

19 Selahaddin Adil, Hayat Mücadeleleri, s. 298.


20 Selahaddin Adil Paşa, Mektuplar–Hatıralar, s. 49.

182
Çanakkale Cephesi’nde Bir Komutan: Selahaddin Adil Bey

Selahaddin Adil Paşa, 2 Ekim’de ülkelerine uğurladığı işgal kuvvetleri komutan-


larına el sallarken mutluluğuna diyecek yoktur. Onbinlerce şehid kanı pahasına ka-
zanılan Çanakkale zaferinde hem deniz hem de kara muharebelerinde bulunmuş bir
komutan olarak Mondros Mütarekesi gereği yine kendi eliyle Çanakkale’yi düşmana
teslim etmiş olan Selahaddin Adil bu defa İstanbul’u işgal kuvvetlerinden geri alan
komutandı.
Selahaddin Adil Paşa 29 Eylül 1923’te kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. 1923’ten
itibaren ticaretle uğraştı. 1950-54 arası Demokrat Parti’den Ankara milletvekili oldu.
27 Şubat 1961’de vefat etti. İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Naaşı 29
Kasım 1988’de buradan alınarak Ankara’da Devlet Mezarlığına nakledildi.

Selahattin Adil Bey Çanakkale'de (soldan ikinci)

183
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

Zülâl KELEŞ*

Ç anakkale Muharebeleri, I. Dünya Savaşı’nın en


çetin ve sonuçları bakımından en önemli cephe-
sidir. Cephe, İngiltere ve Fransa’nın Boğazı geçerek,
İstanbul’u almak ve Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bı-
rakmak hedefiyle açılmıştır. Böylece Rusya’ya savaş
malzemeleri ulaştırılarak bu devletin savaş kabiliye-
tini artırmaları mümkün olacağı gibi, Almanya güney
doğu yönünden kuşatılarak, savaş kısa sürede sonlan-
dırılabilecekti. Planlanan hedef doğrultusunda zama-
nın en modern ve güçlü silahlarıyla donatılmış İngiliz
ve Fransız bileşik filosu, 1914 Ağustos ayı ortalarında
bölgede konuşlandırılmaya başlamıştı. Nihayet 19 Şu-
bat 1914’te etkin taarruz harekâtı başlamış, İtilaf gemi-
lerinin ağır bombardımanıyla Boğaz’ın iki yönündeki
Türk tabyaları tahrip edilmişti. 18 Mart 1915 günü
yaşanan deniz muharebeleri, İngiliz ve Fransız donan-
masının hezimetiyle sonuçlanmıştı. İtilaf Devletleri için artık karaya çıkmak ve bura-
da etkin bir hâkimiyet kurduktan sonra Boğazı geçerek, hedefe ulaşmak planını uy-
gulamaktan başka yol kalmamıştı. Zira deniz yoluyla Çanakkale’yi geçme teşebbüsü,
İngiltere ve Fransa’ya hem itibar kaybettirmiş hem de savaş gücü bakımından ciddi
kayıplara mal olmuştu. Hazırlıklarını hızla tamamlayarak, 25 Nisan 1915 günü aynı
anda Kumkale, Seddülbahir ve Arıburnu’na çıkarma harekâtına başladılar. Böylece
kara muharebeleri dönemine geçildi.1

* Yrd. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi.


1 Geniş bilgi için bkz. Gen. Kur. Bşk. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Çanakkale Harekâtı, I nci
Kitap (Haziran 1914-25 Nisan 1915), V nci Cilt, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993. Ayrıca bkz.
İsmail Bilgin, Çanakkale Savaşı Günlüğü, Gün Gün, Saat Saat Çanakkale, Timaş Yayınları, İstanbul
2009, s. 23-175.

185
Zülâl Keleş

Çanakkale Muharebeleri’nde komuta kademesinde yer alan birçok Türk Subayı,


I.Dünya Savaşı’nda cepheden cepheye koşarak hizmet etmiş, Savaş’ın sonunda Os-
manlı Devleti’nin imzaladığı Mondros Mütareke’sine dayanarak işgal edilen vatanını
kurtarmak uğruna hayatını ortaya koymuş ve üzerine düşen vazifeyi yerine getir-
meye çalışmıştır. Bu isimlerden biri de Milli Mücadele’nin Trakya Milli Kumandanı
olan Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa’dır. Cafer Tayyar Paşa2, Çanakkale Muharebeleri’ne
görev ve unvan noktasında 1. Tümen Komutanı Yarbay Cafer Tayyar Bey olarak ka-
tılmıştır. Çalışmamızda öncelikle Cafer Tayyar Paşa askeri ve siyasi yönleriyle tanıtı-
lacak, ardından Çanakkale Savaşlarındaki rolü irdelenecektir.

Askeri ve Siyasi Yönleriyle Cafer Tayyar Paşa


Cafer Tayyar Paşa3, 1878 yılında Kosova Vilayeti’nin Priştine Sancağı’nda dünya-
ya gelmiştir. Babası Plevne şehitlerinden Yüzbaşı Emin Efendi’dir. Eğitimine, Drama
İdadi-i Mülkiye Mektebi’nde başlamış, Manastır Askeri Rüştiyesi’nde ve İdadisi’nde
devam etmiştir. 1 Mart 1898’de başladığı Harp Okulu’nda Kurmay sınıfına seçilmiş;
4 Ocak 1904’te Harp Akademisi’nden Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuştur.4
Harp Okulu dönem arkadaşları arasında Ali Fethi (Okyar), Hafız Hakkı, Ali Fuat
(Erdem) Kara Vasıf (Karakol) gibi şahsiyetler bulunmaktaydı.5 İttihat ve Terakki
Cemiyeti’ne üye olan Cafer Tayyar Paşa, Cemiyetin Üsküp şubesinin kuruluşunda ve
bölgede teşkilatlanmasında aktif olarak görev almıştır.6
Stajını, merkezi Selanik’te bulunan III. Ordu’da Üsküp, 72. Nizamiye Alayı ve
Üsküp Topçu Alayı’nda tamamlamıştır. Sonra sırayla Kosova Mıntıka Kumandanlığı
Kurmay Başkanı, Metrovice Tümeni Kurmay Başkanı, Aydın Eşkıya Takip Kuman-
danlığı, Takip Müfrezesi Kumandan Yardımcılığı, Aydın Divan-ı Harp Üyesi ve Öde-
miş Divan-ı Harp Reisi görevlerinde bulunmuştur.7

2 Çalışmamızda Çanakkale muharebeleri sürecinde yarbay olan Cafer Tayyar Eğilmez’den, anlatım ve
yazım birlikteliğinin sağlanması için daha sonra iktisap edeceği “Paşa” rütbesiyle söz edilecektir.
3 Geniş bilgi için bkz. Zülâl Keleş, Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa, (Basılmamış Doktora Tezi), AÜ, TİTE,
Ankara 1993.
4 Genel Kurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbine Katılan Tümen ve Daha Üst Rütbedeki Komutanla-
rın Biyografileri, Ankara 1972, s. 129; Cafer Tayyar Paşa, Basılmamış Hatıratı, s. 1. Merhum Cafer
Tayyar Paşa’nın söz konusu hatıratı, kendi el yazısıyla Osmanlıca olarak kaleme alınmıştır. Burada
doğumundan başlayarak, 1924 yılı Ekim ayına kadar hayatındaki önemli olaylar kısaca anlatılmak-
tadır. Cafer Tayyar Paşa, hatıralarını tamamlamak üzere önemli belgeleri ve konuları notlar halinde
dosyalamıştır. Çalışmamızda belgeleri, kendi düzenlediği dosya adlarıyla, bilgi notları da notlarından
şeklinde gösterilecektir. Bu vesile ile bir kez daha özel arşivinden yararlanma imkânı veren Eğilmez
ailesine teşekkürü borç bilirim.
5 Ali Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, (haz. Cemal Kutay), İstanbul 1980, s. 6; Fethi Tevetoğlu, “Ali
Fethi Okyar’ın Günlük Hatıraları”, Belgeler, Türk Tarih Kurumu Belgeler Dergisi, X/16, (1987), s. 113.
6 Cafer Tayyar Paşa, s. 3; Kazım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti 1896-1908, İstanbul 1982, s.
210.
7 Komutanların Biyografileri, s. 130.

186
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

Staj döneminde Sırp ve Bulgar çeteleriyle başarıyla mücadele eden Cafer Tay-
yar Paşa8; 4 Ağustos 1910’da İpek Sancağı Mutasarrıflığı ve Kumandanlığı ve Kosova
Mürettep Kolordusu 4. Tümen Kurmay Başkanlığı yaptığı sıralarda da isyan eden Ar-
navutlarla bizzat çarpışarak mücadele etmiştir.9 Hükümetin isyan bölgesinde almak
istediği tedbirler ve ıslahat yöntemi konusunda özellikle Dâhiliye Nazırı Halil Bey
ile görüş ayrılığına düşmüş ve bu nedenle İpek Sancağı Mutasarrıf ve Kumandanlı-
ğı görevlerinden istifa etmiştir.10 İlerleyen yıllarda da benzer olaylarda gösterdiği bu
tavrı, Onun mevcut yapıyı iyileştirmek için fikirler üreten yaklaşımı ve kararlarındaki
keskinliği göstermesi bakımından önemlidir.
Cafer Tayyar Paşa, Balkan Savaşı arifesinde Genelkurmay Başkanlığı 3. Sefer-
berlik Şubesi’nde görevlendirilmişti (14 Ağustos 1912). Göreve başladığı günden bu
tarihe kadar hayatının büyük bölümünü Arnavutluk ve Makedonya bölgesinde ge-
çirmişti. Bu tecrübeyle özellikle Bulgarların ve diğer devletlerin muhtemel cephele-
rini ve stratejik yerleri belirleyen değerlendirmeler yaparak, çalışmalarını sürdürdü.11
Balkan Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun Bulgarlara önemli kayıplar verdirdiği Vize
muharebelerine katıldı. Doğu Ordusu 2. Kolordu Kurmay Başkanı oldu. 28 Ocak
1913’te Batı Ordusu’nda görevlendirildi. 14 Haziran 1913’te İstanbul’da “Üsküdar
Ciheti Kumandanlığı” sonra da Askeri mahkeme üyeliğine atandı. 1914 yılı sonunda
Kaymakam (Yarbay) rütbesine terfi etti.12
Çalışmanın ikinci bölümünde anlatılacağı üzere, Osmanlı Devleti’nin fiilen I.
Dünya Savaşı’na girdiği sırada 1.Tümen Kumandanlığına tayin edildi. Yaklaşık altı ay
kadar İstanbul’da kaldıktan sonra Çanakkale (Seddülbahir) Cephesinde görevlendi-
rildi ve Çanakkale Cephesi’ndeki hizmetlerinden dolayı üç yıl “kıdem zammı” alarak,
14 Aralık 1915’te Albay oldu.13
Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Savaşı’ndan sonra II. Ordu’ya bağlı 2. Kolordu Ko-
mutanlığı emrinde I. Tümen Komutanı olarak bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra,
Kafkas Cephesi’nde görevlendirildi (Haziran 1916 başı).14 Bingöl, Çapakçur ve Ka-

8 Cafer Tayyar Paşa, bu dönemdeki hizmetlerinden dolayı 5 Haziran 1905’te Dördüncü Rütbeden
Osmanî ve 14 Aralık 1905’te de Dördüncü dereceden Mecidî Nişanı almıştır. Bkz. Başbakanlık Os-
manlı Arşivi, İrade-i Taltifat, 41, 19 Şevval 1323/1078.
9 Cafer Tayyar Paşa, s. 6-7; Süleyman Külçe, Osmanlı Tarihinde Arnavutluk, İzmir 1944, s.400.
10 Cafer Tayyar Paşa, s. 7. Arnavutluk’ta (merkezi İpek ve Yakova Sancakları olan) yeni bir isyanın baş-
laması üzerine, tecrübesinden dolayı 29 Aralık 1911’de ikinci kez İpek Sancağı Mutasarrıf ve Kuman-
danlığına atandı. 3 Ağustos 1912’ye kadar devam eden bu görevlerinden istifa ederek ayrıldı Cafer
Tayyar Paşa, İpek Dosyası Notları, s. 16.
11 ATASE Arş. 4/21, Kl.321, D. 49, F.1-8,1-10.
12 Cafer Tayyar Paşa, s. 9; Komutanların Biyografileri, s. 130.
13 Cafer Tayyar Paşa, s. 9; Komutanların Biyografileri, s. 130.
14 Genelkurmay Başkanlığı, I.Dünya Harbinde Kafkas Cephesi,1916-1918, c. II, Kısım 2, Ankara 1978,
s. 73.

187
Zülâl Keleş

rir Dağlarında Ruslara karşı başarılı savunma muharebelerinde bulundu.15 2/3 Eylül
1916‘da Mürettep Kolordu Komutanı olan Cafer Tayyar Paşa, Karir Dağları, Göynük
Vadisi ve Çorsan arasındaki bölge ve ilerisinde bulunan mevzilerin tahkim ve savun-
masında görev aldı.16 25 Eylül 1916’de Mürettep Kolordu, II. Kolordu Komutanlığına
çevrildi. 1917 başlarında Diyarbakır Siverek hattında bulundu. 7 Mart 1917’de Kafkas
cephesindeki yeni düzenleme sonunda II. Ordu Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa
ile bir süre emir komuta zinciri altında görev yaptı.17
8 Nisan 1917’de 18. Kolordu Komutanı olan Kazım Karabekir Paşa’nın tale-
bi üzerine karşılıklı görev değişikliğini kabul eden Cafer Tayyar Paşa, 18. Kolordu
Komutanı olarak Irak Cephesi’ne gitti.18 1918 Haziran sonuna kadar burada kalan
Cafer Tayyar Paşa, 14 Temmuz 1918’de Şark Orduları Grup Kumandanlığı’na bağlı
Kuzey Kafkas Kumandanlığı’na atandı ise de altı gün sonra (20 Temmuz 1918’de)
İstanbul’da bulunan I. Kolordu Komutanlığı’na tayin edildi.19
Cafer Tayyar Paşa, I. Kolordu Komutanı olarak üç aya yakın bir süre İstanbul’da
kaldı. Bir yandan mevcudu azalan Kolordu birliklerini takviye etmeye çalışırken bir
yandan da görevi gereği İstanbul’un asayişi ve firarilerin takibi ile ilgili tedbirler al-
dı.20 Bu sırada Osmanlı Devleti’nin müttefiki Bulgaristan İtilaf Devletlerinin ortak ge-
nel taarruzu sonucu yenilerek, savaş kabiliyetini kaybetmişti. Bulgaristan’ın 29 Eylül
1918’de Selanik Mütarekesi’ni imzalaması, müttefiklerini birçok açıdan zor durumda
bırakmıştı.21 Söz konusu mütareke, İtilaf Devletlerinin Bulgaristan topraklarından
geçerek, eski müttefiklerine karşı harekât imkânı sağlamaktaydı. Bu nedenle savun-
ma için yeterli askeri birlik bulunmayan Doğu Trakya’nın da işgali tehlikesi belirmiş-
ti. Harbiye Nezareti, Cafer Tayyar Paşa Komutasındaki 1. Kolordu’yu buraya gönder-
me kararı vermişti.22
Cafer Tayyar Paşa, 29 Eylül 1918 günü Kolordu birliklerinin ilk kademesiyle bir-
likte Trakya’ya hareket etti.23 Bu sırada Boğazlar ve Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da

15 I. Dünya Harbinde Kafkas Cephesi,1916-1918,130, 132,135, 139; Ayfer Özçelik, Ali Fuad Cebesoy,
Akçağ Yayınları, Ankara 1993, s. 20.
16 Özçelik, Ali Fuad Cebesoy, s. 216-218.
17 Kafkas Cephesi,1916-1918, c. II, Kısım 2, s. 238.
18 Cafer Tayyar Paşa, s. 11; Kazım Karabekir, İstiklal Harbimizin Esasları, Sinan Matbaası Neşriyat Evi,
İstanbul 1951, s. 24.
19 Komutanların Biyografileri, s. 130.
20 ATASE Arş. 1/179, Klasör (Kl) 3881, Dosya (D) 118, Fihrist (F) 49-2, 66,90; Aynı Arş. 1/179, Kl. 3847,
D.59, F. 38-2; Aynı Arş. 1/179, Kl.2, D.127, F.124,124-3, 124-4; Aynı Arş.1/131, Kl. 2301, D. 71, F.33,
33-2, 34.
21 Genel Kurmay Başkalığı,, Türk İstiklal Harbi, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, c. I, ATASE Yayınları,
Ankara 1992, s. 24.
22 Türk İstiklal Harbi, Mondros Mütarekesi, s.161-161.
23 ATASE Arş. 5/179, Kl. 3848, D. 68, F. 1, 1-4; Cafer Tayyar Paşa, s. 11.

188
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

kalan son topraklarını savunacak kuvvet24, V. Ordu’ya bağlı olan 1. ve 14. Kolordudan
ibaretti. V. Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa’nın 14/15 Ekim gecesi Gelibolu’dan
gönderdiği savunma planı doğrultusunda düzenlemeler yaptı.25 Her zaman emrin-
deki askerin ihtiyaçları ve sağlığını ön planda tutmasıyla bilinen Cafer Tayyar Paşa,
yaptığı teftişlerle Kolordu birliklerinin eksiklerini tespit ederek, derhal gereken ted-
birleri almaya çalıştı.26
Cafer Tayyar Paşa, Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada İstanbul’da bulun-
maktaydı.27 Burada asker ve sivil yetkin şahsiyetlerle yaptığı görüşmelerde, Doğu
Trakya’nın güvenliği meselesi, işgali ihtimaline karşı savunulması gerektiğini, bunun
aynı zamanda İstanbul’un kaderi açısından da önemi üzerinde durdu. Diğer yandan
İstanbul’daki Trakya ileri gelenleri de 2 Kasım 1918’de bir araya gelerek, Doğu ve Batı
Trakya’nın geleceği ile ilgili alınabilecek tedbirleri değerlendirdiler. Böylece Trakya-
Paşaeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’nin ilk hazırlığı yapılmış oldu.28
Mütareke’nin imzalanmasından sonra Harbiye Nezareti’nin emriyle Gelibolu
Yarımadası’ndaki 14. Kolordu Karargâhı ve Yarbay Alaaddin Bey komutasındaki 55.
Tümen Tekirdağ’a, Albay Şükrü Naili Bey Komutasındaki 49. Tümen Kırklareli’ne,
Albay Kazım Bey emrindeki 60. Tümen de Keşan’a gönderildi. Kolordu Karargâhıyla
Cafer Tayyar Bey de Keşan’dan Edirne’ye geçti.29 Bu sırada geçici olarak Trakya’ya
alınmış olan 14. Kolordu’nun komutasını üstlenmiş olan Kazım Karabekir Paşa,
Tekirdağ’da bulunmaktaydı. Onunla da memleketin içinde bulunduğu durum hak-
kında neler yapılabileceği hususunda görüşmeler yapma imkânı buldu. Söz konusu
görüşmelerinde mücadelenin Trakya’dan değil, Anadolu’dan başlaması gerektiği ka-
naati öne çıkmıştır.30
Cafer Tayyar Paşa, Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra 1. Kolordu
kuvvetleriyle Doğu Trakya’yı muhtemel Yunanistan işgaline karşı hazırlıklara başladı.
Özellikle Mütareke hükümlerine göre terhis edilmesi gereken askeri elde tutmaya

24 Bölgedeki ordu mevcudu ve konuşlanma noktaları için bkz. Gen. Kur. Bşk., Mondros Mütarekesi ve
Tatbikatı, c. I, s. 159-161.
25 ATASE Arş. 5/179, Kl. 3849, Hc.58, F.1-2,1-3, 1-8, 1-9.
26 ATASE Arş, 5/179, Kl. 3849, Hc. 58, F.1-13, Aynı Arş. 1/79, Hc. 39, F.1-14.
27 Cafer Tayyar Paşa, 19 Ekim 1918 günü vekâleti 55. Tümen Komutanı Alaaddin Bey’e bırakarak,
İstanbul’a gitmişti. ATASE Arş, 5/179, Kl. 3849. D.73, F.10.
28 Edirne milletvekillerinden Faik (Kaltakkıran) Bey, Edirne Belediye Reisi Şevket Bey, Avukat Şeref
Bey ve Edirne tüccarlarından Yolageldili Kasım Bey’in katıldığı bu toplantıda 2 Aralık 1918’de resmi
kuruluşu gerçekleşecek olan Trakya Paşaeli Heyet-i Osmaniyesi Cemiyeti’nin ilk çekirdeği oluşturul-
muştur. ATASE Arş.1/1, Kl. 51, D.200, F.1; Vakit Gazetesi, sayı 20, 2.12.1918, s. 1; Tevfik Bıyıklıoğlu,
Trakya’da Milli Mücadele, c. I, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1992 Türk Tarih Kurumu Ya-
yınları, s. 124-125.
29 Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, c. I, s..159-161.
30 Cafer Tayyar Paşa, s. 13; Kazım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti 1896-1908, s. 33; Selahattin
Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c. I, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1973, s. 145; Eric J. Zürc-
her, Milli Mücadele’de İttihatçılık, (çev. Nüzhet Salihoğlu), İstanbul 1987, s. 142.

189
Zülâl Keleş

çalıştı. Bu konuda hükümetle karşı karşıya gelse de eldeki silah ve cephaneyi tes-
lim etmemek için uzun süre direndi31 ancak bu hususta kısmen başarılı olabildi.32
Trakya’da yaşayan Rumlar, mütareke gereği demiryollarını işgal eden Yunan tabu-
rundan aldıkları destekle karışıklıklar çıkarırken; Yunan Hükümeti ve din adamları
da Trakya’yı Yunanistan’a vermeleri için İtilaf Devletleri nezdinde siyasi girişimlerde
bulunmaktaydı. Trakya’daki Rumlar, Yunan Hat Taburunun desteğiyle silahlanırken,
Osmanlı Hükümeti, buradaki Türk birliklerini silahlarını teslim etmesi için Kolordu
Komutanına baskı yapmaya devam etmekteydi.33 Cafer Tayyar Paşa’nın gerek hükü-
met gerekse Edirne’deki İtilaf Devletleri temsilcilerine başvurarak, Yunan Taburunu
başka bir millete ait birlikle değiştirme girişimleri sonuç vermedi. Bunun üzerine
Rum çetelere karşı takviye ettiği jandarma kuvvetlerini harekete geçirdiği gibi, bazı
birliklerin yerlerini değiştirerek asayişi sağlamaya gayret etti.34 Her türlü çabaya rağ-
men Mondros Mütarekesi’nin yürürlüğe girdiği 31 Ekim 1918’den Mayıs ayı başına
kadar geçen yaklaşık altı aylık sürede I. Kolordu’nun silahlarının büyük bir kısmı İtilaf
Devletleri temsilcileri tarafından toplanarak çeşitli yerlerdeki depolara koyulmuştu.35
15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanistan tarafından işgali üzerine Cafer Tayyar Paşa,
Harbiye Nezareti’ne gönderdiği telgrafla Yunanlıların aynı hazırlığı Trakya içinde
yaptıklarına dikkati çekerek, böyle bir durumda Trakya’yı savunacağını ve bunun için
1. Kolorduya seferberlik emri yetkisinin verilerek hazırlanmak gerektiğini belirtti.36
Seferberlik ilanına izin vermeyen Harbiye Nezareti, olumlu bir adım atarak, o güne
kadar emrine verilmemiş olan 55. Tümen’i Kolordu emrine bırakmayı kabul etti.37
İzmir’in işgalinden hemen sonra Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal Paşa, istiklal
mücadelesini yürütmek üzere Anadolu ve Trakya’da bu amaçla kurulan milli cemi-

31 ATASE Arş. 5/1400, Kl. 284, D.115, F.10, 14, 49, 65, 117. Cafer Tayyar Paşa, terhis işlemlerine en-
gel olduğu gerekçesiyle Edirne’deki İngiliz Kontrol Subayı tarafından uyarıldığı ve Hükümete şikâyet
edildiği gibi; 28 Ocak 1919 günü Harbiye Nezaretinden gönderilen bir telgraf emriyle: “…İlk terhis
emri mucibince derhal terhisleri cihetine gidilecek, bu hususta hiçbir suretle âsâr-ı lâkaydı gösteril-
meyecektir…” ifadesiyle Hükümet tarafından da kesin bir dille Mütareke hükümlerine uyması bildiril-
mekteydi. Bkz. ATASE Arş. 5/1400, Kl.269, D.40, F.19. 27 Nisan 1919’da gönderilen bir başka emir-
le ısrarla ordunun silahlarını teslim etmemek için çaba sarf eden Cafer Tayyar Paşa, Mütarekenin
tatbikini engellediği için uyarılırken; İngiliz subaylarına silah ve cephaneler konusunda doğru bilgi
verilmesi “bilgim yok”, “bilmiyorum” gibi oyalayıcı cevaplardan kaçınılması isteniyordu. Bkz. ATASE
Arş. 5/1400, Kl. 268, D. 36, F.52.
32 ATASE Arş. 5/1400, Kl.269, D. 40, F. 25, 29.
33 27 Nisan 1919 da gönderilen bir emirle ısrarla ordunun silahlarını teslim etmemek için çaba sarf
eden Cafer Tayyar Paşa, Mütarekenin tatbikini engellediği için uyarılırken, İngiliz subaylarına silah ve
cephaneler konusunda doğru bilgi verilmesi “bilgim yok”, “bilmiyorum” gibi cevaplardan kaçınılması
isteniyordu. Bkz. ATASE Arş. 5/1400, Kl.268, D. 36, F.52.
34 ATASE Arş. 1 / 2, Kl. 74, D. 279, F. 29, 66-7; Aynı Arş.1/16, K. 181, D. 81, F. 307.
35 ATASE Arş., 1/ 16, Kl. 181, D. 81, F. 266. Depolardaki silah ve cephane mevcudu için bkz. Bıyıklıoğlu,
Trakya’da Milli Mücadele, c. I, s. 199.
36 ATASE Arş. 1/1, Kl.13, D. 54, F.77, 26-5.
37 ATASE Arş. 1/1, Kl.13, D. 54, F. 26-5.

190
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

yetler ve ordu komutanlarıyla temasa geçti.38 Genelkurmay Başkanı Cevat (Çobanlı)


Paşa’dan Cafer Tayyar Paşa’nın Edirne’de olduğunu öğrenen Mustafa Kemal Paşa,
16 Haziran 1919 günü Amasya’dan Cafer Tayyar Paşa’yı telgrafla vatanın kurtuluşu
için birlikte çalışmaya çağırdı.39 Mustafa Kemal Paşa, özellikle milli teşkilatlanmaya
önem verilmesini tavsiye ederken; Sivas’ta toplanması düşünülen kongreye, Edirne
Vilayeti’nden temsilci göndermelerini istemiştir. Bu çağrıya uyan Cafer Tayyar Paşa
ile Mustafa Kemal Paşa’nın işbirliği, Trakya Paşaeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti üye-
lerini memnun etmiştir. Ancak Trakya ile Anadolu’nun işbirliği, coğrafi şartlar ne-
deniyle fiili destek ve yardımdan çok, strateji ve fikrî dayanışma şeklinde gelişecek-
tir. Nitekim Sivas Kongresi’ne temsilci gönderilememiş, ancak Kongre kararlarına
uyulacağı bildirilmiştir.40 7 Ekim 1919’da Edirne’de toplanan Trakya Paşaeli Müdafaa
Heyet-i Osmaniyesi, Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk-ı Osmanî Cemiyeti adını ala-
rak, faaliyetlerini Sivas’ta alınan karar gereği Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti’nin Edirne şubesi olarak sürdürmeye karar vermişti.41
Cafer Tayyar Paşa, İstanbul’un resmen işgaline kadar bir yandan savunma ted-
birlerini alırken, bir yandan da hükümetle ilişkilerini devam ettirdi. Mütareke gereği
orduya asker almak mümkün olmadığından dolayı, jandarma sayısını artırmaya çalı-
şan Cafer Tayyar Paşa Kuva-yı Milliye ve Kır Bekçileri adı altında halkı silahlandırdığı
gerekçesiyle Trakya’daki İtilaf devletleri görevlileri tarafından Hükümete şikâyet edil-
miştir.42 Harbiye Nezareti Cafer Tayyar Paşa’ya halka silahlandırmanın Müslümanla-
ra zarar vereceğini bu nedenle bu tür faaliyetlere son vermesini bildirmiş, ancak onu
görevden almamıştır.43 Harbiye Nezareti, Cafer Tayyar Paşa’nın Trakya’da üstlendiği
misyonun farkındadır. İlgili belgede bu durum “…Bütün iyi niyetine rağmen fazla
askerce olan düşüncesiyle silahlı müdafaayı bir kurtuluş kabul edip Trakyalılara yar-
dım ettiği…” cümlelerinden anlaşılmaktadır. Cafer Tayyar Paşa, buna karşılık mufas-
sal bir raporla faaliyetlerinin gerekçelerini anlatmaya çalışmıştır.44
16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgali üzerine, Mustafa Kemal Paşa ve
Heyet-i Temsiliye kararlarına uyarak, İstanbul’la telgraf hattını kapattıran Cafer Tay-

38 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, c.III Türk Devrim Tarihi Enstitüsü yay., Milli Eğitim Basımevi, İstan-
bul 1990, s.903 vd.
39 ATASE Arş. 5/1400, Kl. 277, D. 79, F. 1-2; Atatürk, Nutuk, c. III, s. 909.
40 Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, c. I, s. 171.
41 Bıyıkoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, s. 174.
42 ATASE Arş. 5/1400, Kl. 276, D.76, F12-1.
43 ATASE Arş. 5/1400, Kl. 276, D.76, F.23-8.
44 ATASE Arş. 5/1400, Kl. 276, D.76, F.23. Raporda: Resmi istatistiklerle Rum çetelerin Müslüman halka
yaptığı mezalimin boyutunu, Rumların Lüleburgaz ve Çorlu’da isyana kalkıştıkları, Trakya- Paşaeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin ilmi ve siyasi bir cemiyet olduğu, halka silah dağıtma imkânlarının
olmadığını, Memleketin huzurunu bozanların Müslüman-Hıristiyan ayrımı yapmadan takip edildi-
ğini belirtmektedir. Cafer Tayyar Paşa, Müslüman halkın İzmir’de olduğu gibi Trakya’da da himayesiz
bırakılmak istenildiğini, böyle bir işgal meydana gelme ihtimaline karşı ordunun şimdiden tedbir al-
masının maddi ve manevi mesuliyetini taşıdığını, kendisinden şikâyetçi olanlara itibar edilmesinden
üzüntü duyduğunu belirtmiştir.

191
Zülâl Keleş

yar Paşa, Doğu Trakya’da seferberlik ilan etti.45 31 Mart - 2 Nisan 1920 tarihlerinde
gerçekleştirilen Lüleburgaz Kongresi’nde ise “Trakya’da iç ihtilal ve yabancı işgaline
karşı müdafaa ve mukavemet” kararlaştırıldı; Cafer Tayyar Paşa’ya da alınan savunma
kararını askeri komutan olarak uygulama görevi verildi. Ayrıca bu Kongre’de Cafer
Tayyar Paşa, Kazım Karabekir Paşa ve İsmet Paşa (İnönü) TBMM Edirne milletvekili
seçildiler.46 Kongrede alınan kararlar, TBMM’nin açılış hazırlıklarını yürütmekte olan
Mustafa Kemal Paşa’ya da bildirildi.47
Cafer Tayyar Paşa ile İstanbul Hükümeti arasındaki asıl kırılma noktası,
1.Kolordu’nun ihtiyaçlarını sağlamak amacıyla 20 Nisan 1920 tarihinde İstanbul’a
gidişine rastlar.48 Cafer Tayyar Paşa, İstanbul’daki temaslarında Hükümetten istediği
desteği alamadığı gibi, 1. Kolordu Komutanlığı’ndan da azledildi ve tutuklanmaktan
son anda kurtularak Edirne’ye döndü.49 Cafer Tayyar Paşa İstanbul’a gitme nedeni
ve temasları hakkında Mustafa Kemal Paşa’ya bilgi verdi.50 Bunun üzerine TBMM
tarafından Cafer Tayyar Paşa’ya “Rumeli Umum Komutanlığı” unvan ve salahiyeti ve-
rildi.51 Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından (Edirne Kongresi’nde)
Cafer Tayyar Paşa’ya “Trakya Milli Kumandanı” unvanı verilecektir.52 Ancak burada
hemen belirtmek gerekir ki, İstanbul Hükümeti tarafından 1. Kolordu Komutanlığı’na
atanan ve esasında Milli Mücadele taraftarı olan Muhittin Bey ile Cafer Tayyar Paşa
arasında mücadelenin stratejisi ve İstanbul Hükümeti ile ilişkiler hususunda yaşa-
nan fikir ayrılıkları53, Doğu Trakya’nın savunmasını olumsuz yönde etkiledi.54 Zira
Milli Kumandan olan Cafer Tayyar Paşa ile ona bağlı çalışması gereken 1. Kolordu

45 TC Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dolap 1, Kutu 7-3, Dosya 19, F.17-1; ATASE Arş. 5/1400, Kl. 283, D.
111, F. 61-26; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl 7, sayı 24, vesika 604, 606, 607; Cafer Tayyar Paşa, s.
13.
46 Cafer Tayyar Paşa, Milli Mücadele Dosyası Belgeleri; Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, c. I, s.
217-219.
47 Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, s. 217-219.
48 TC Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dolap 1, Kutu 7-3, Dosya 19, F.17-3; ATASE Arş. 1/4282, Kl. 554, D. 2,
F. 60.
49 TC Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dolap 1, Kutu 7-3, Dosya 19, F.17-4; ATASE Arş. 1/4282, Kl. 554, D. 2,
F. 73.
50 Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, c. I, s. 238. İstanbul’a gitme sebebini, “…Trakya’nın özel duru-
mu ve halkın isteği ile Hükümet merkeziyle anlaşmış bir durumda işleri idare etmekte kati bir zaruret
vardır. Son hareketimin sebebi budur” ifadesiyle anlatmıştır.
51 ATASE Arş. 1/4283, Kl. 613, D. 16, F.11.
52 ATASE Arş. 1/1400, Kl.74, D. 49, F.1-19; Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, s. 240.
53 Örneğin seferberlik ilanında geç kalınmış, Muhittin Bey Edirne Kongresi’nde alınan kararların ak-
sine askere çağrılan 1301 doğumluları doğrudan Kolordu emrine almayarak, jandarma birliklerine
yerleştirilmesini emretmiştir. İkisi arasındaki fikir ayrılıklarının belki de en önemlisi, mücadelenin
stratejisi meselesi olmuştur. Cafer Tayyar Paşa bazı bölgeleri boşaltarak Yunan ordusunu Istranca
Dağlarına çekerek mücadeleyi burada kabul etmenin doğru olacağını savunurken; Muhittin Bey,
Doğu Trakya’nın her noktasını savunacak bir plan yapmıştı. Kolordu Kurmay Başkanı Nafiz Bey de
mevcut kuvvetlerin geniş bir alanda savunmaya yeterli olmadığı kanaatindeydi. Ona göre savunma
hattı Edirne’nin kuzeyinde Meriç ve Tunca nehirleri arasında olmalıydı. Bkz. ATASE Arş. 5/1400,
Kl.74, D. 49, F.1-29. 1-20; Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, c. I, s. 323-324.
54 Bkz. Zülâl Keleş “İstiklâl Savaşı’nda Trakya Bölgesi ve Başarısızlık Nedenleri (Ekim 1918 – Temmuz
1920)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV/57, ( 2004 ), s. 1017-1042.

192
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

Komutanı arasındaki anılan fikir ayrılıkları, emir-komuta zincirinin işlemesine engel


olmuştur.
Trakya’nın işgali, 20-27 Temmuz 1920 tarihinde başladı ve bir hafta içinde ta-
mamlandı. Karadan ve denizden başlayan Yunan taarruzları kısa sürede ilerledi.
Özellikle Tekirdağ’ı savunmakta olan 55. Tümenin dağılması üzerine, diğer birlikler
de zor durumda kaldı. 23 Temmuz 1920 günü Kolordu Karargâhında toplanan Ca-
fer Tayyar Paşa ve I. Kolordu Komutanı Muhittin Bey, ordunun dağılan birliklerini
Babaeski’de toplayarak savaşı sürdürme kararı aldılar. Cafer Tayyar Paşa, birlikleri to-
parlamak ve durumu değerlendirmek amacıyla Havsa-Babaeski yönünde keşfe çıktığı
sırada talihsiz bir şekilde atından düşerek yaralanmış ve köylüler tarafından Bostanlı
Köyü yakınlarındaki bir Yunan birliğine teslim edilmiştir. Esaret hayatı55, 30 Ocak
1923’de Lozan’da yapılan anlaşma56 üzerine gerçekleşen esir değişimi ile 4 Haziran
1923 günü sona ermiştir.57
Cafer Tayyar Paşa, TBMM’nin II. döneminde de Edirne Milletvekili seçilmiş; an-
cak 12 Ağustos 1923 günü, Mustafa Kemal Paşa tarafından –bir yandan de milletve-
killiğine devam etmek üzere- Diyarbakır’daki 7. Kolordu Komutanlığı’na atanmış-
tır.58 Mustafa Kemal Paşa’nın ifade ettiği gibi, bu kararın nedeni Musul Meselesinin
gündemde olması sebebiyle bölgede güçlü birlikler ve güvenilir birinin bulunmasının
gerekmesidir.59 Nitekim 7 Ağustos 1924’te Hakkâri’de başlayan Nasturi İsyanı,60 Ca-
fer Tayyar Paşa tarafından bastırılmıştır.61 Cafer Tayyar Paşa 24 Eylül 1923 tarihin-
de Generalliğe (Mirliva) terfi etmişti. İsyanın bastırılmasından sonra da Hüküme-
tin Musul’a bir askeri müdahale ihtimaline karşı görev ciddiyetiyle hareket ederek,
Kolorduyu her an savaşa hazır tutmuştur. Ancak Türkiye Cumhuriyeti, o günkü iç
ve dış şartları değerlendirerek, Musul meselesini diplomatik yollarla çözmeyi tercih
etmiştir.

55 ATASE Arş. 5/1400, Kl. 2131, D. 8, F. 3; Aynı Arş, 5/1400, Kl. 741, D. 42, F.34. Ayrıca bkz. Veysi Akın,
“Cafer Tayyar Paşa’nın Esir Alınışı ve Esaret Hayatı”, İlmî Araştırmalar, İlim Yayma Cemiyeti, 1, İs-
tanbul 1995, s. 31-38.
56 Sivil Tutukluların Geri Verilmesi ve Savaş Esirlerinin Mübadelesine İlişkin Türk- Yunan Anlaşması.
Bkz. Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar Belgeler, c. II, Kitap 2, (çev. Seha L. Meray), Yapı Kredi Ya-
yınları, İstanbul 2001, s. 310-311.
57 Cafer Tayyar Paşa, s. 16; Akın, “Cafer Tayyar Paşa’nın Esir Alınışı ve Esaret Hayatı”, s. 38.
58 7. Kolordu’nun görev bölgesi için bkz ATASE Arş. 5/1400, Kl. 2210, D. 1, F. 3; Cafer Tayyar Paşa, s.
17.
59 Cafer Tayyar Paşa, notlarından.; Bülent Demirbaş, “Musul-Kerkük Sorunu ve Misak-ı Milli”, Güneş
Gazetesi, 29.11,1990. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yakınında bulunan Kılıç Ali, Gazi’nin ve kendi-
sinin Cafer Tayyar Paşa hakkındaki kanaatini, “… Atatürk’ün kendisi için her zaman söylediği “ değerli
ve mert bir arkadaş “ övgüsüne daima layık oldu.” ifadesiyle belirtir. Bkz. Kılıç Ali, Atatürk’ün Sırdaşı
Kılıç Ali’nin Anıları, (der. Hulusi Turgut), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2005, s. 235.
60 Reşat Halil, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar 1924-1938, Genelkurmay Basımevi, Ankara
1972, s. 22.
61 Mehmet Nuri, “Musul Meselesi, Chemberlain’ın Beyanatı ve Nasturi Meselesi”, Hâkimiyet-i Milliye,
20.03.1925; Cafer Tayyar Paşa, s. 18 ve 7. Kolordu Komutanlığı Dosyası notlarından.

193
Zülâl Keleş

Cafer Tayyar Paşa da Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa ve Refet Paşalar gibi hem
milletvekili hem ordu komutanı olan şahsiyetlerin izinden giderek, 3 Kasım 1924’te
milletvekilliğini tercih etmiş ve 7. Kolordu Komutanlığından ayrılmıştı.62 İki ay sonra
da Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan istifa ederek, anılan şahsiyetler tarafından kurul-
muş olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na üye olmuştur. Cafer Tayyar Paşa, bu
dönemde yıkıcı bir muhalefete karşı çıkarak, muhalefetin görevi, ülkede demokrasi-
nin yerleşmesine hizmet etmektir anlayışıyla hareket etmiş ve ordunun siyaset dışı
kalmasını savunmuştur.63 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının 3 Haziran 1925’te
kapatılmasından sonra, bağımsız milletvekili olarak Meclis çalışmalarına devam et-
miştir. İzmir’de Mustafa Kemal Paşa’ya karşı yapılması planlanan suikastın arkasın-
da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensuplarının olduğu iddiası üzerine, Cafer
Tayyar Paşa da Kazım Karabekir ve Ali Fuat (Cebesoy) ile birlikte yargılanmış ve 13
Temmuz 1926’da beraat etmiştir.64
Cafer Tayyar Paşa’nın milletvekilliği, 1 Kasım 1927 tarihinde sona ermiş, 9 Ocak
1928’de ordudan da emekli edilmiştir.65 Eğilmez soyadını, Kazım Karabekir’in “Hiç
eğilmedin Eğilmez soyadını al” tavsiyesiyle edinmiştir. Cafer Tayyar Paşa, 3 Ocak
1958’de İstanbul’da vefat etmiştir.

Çanakkale Muhabeleri’nde Cafer Tayyar Paşa


Cafer Tayyar Paşa, Osmanlı Devleti’nin fiilen I. Dünya Savaşı’na dâhil olmasın-
dan sonra, 1. Kolordu’ya bağlı 1. Tümen’in Komutanlığına tayin edilmiş ve 9 Aralık
1914 tarihinde Yarbay rütbesini almıştır. Boğaz’ın Avrupa yakasına yerleştirilen 1.Tü-
men Komutanı olarak buradaki görevini, “Esas vazife düşmanın buraya asker çıkar-
masına mani olmak ve karaya çıkan düşman kuvvetlerini denize dökmekti”66 şeklinde
ifade eder.

Çanakkale Cephesi’nde Yer Aldığı Çarpışmalar


Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale cephesine geçtiğinde kara muharebeleri devam
etmekteydi.67 İtilaf Devletlerinin Boğazı geçme teşebbüsleri akîm kalmış, 25 Nisan

62 Cumhur Başkanlığı Arş., Dolap 5, Kutu 47-1, D.61, F.12; Atatürk, Nutuk, c. II, s. 857-860.
63 Cafer Tayyar Paşa, Notlarından; Kılıç Ali, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, s. 444-445.
64 Azmi Nihat Erman, İzmir Suikastı ve İstiklal Mahkemeleri, İstanbul 1971, s. 126-127. Ergun Aybars,
İstiklal Mahkemeleri 1923-1927, Ankara 1982, s. 330-365; Kılıç Ali, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin
Anıları, s. 444-445. Kılıç Ali “… Cafer Tayyar Paşa, milletvekili olarak kimseye tâbi olmadan kendi
inandığı gibi hareket etmiş, milletvekilliğinden sonraki hayatında da – belki yokluk içinde olduğu
halde- ne kimseye dalkavukluk etmiş, ne de kimseye sığınmamıştı. Fikirlerine sadık, mert ve dürüst bir
insan olarak yaşadı…” ifadeleriyle onun bu özelliğini anlatmaktadır. Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin
Anıları, s. 235.
65 Komutanların Biyografileri, s. 130.
66 ATASE Arş.5/179, K.l. 3868, D. 61, F.3-10.
67 Konumuz itibarıyla Çanakkale Muharebeleri’nin ayrıntısına girilmemiş, Cafer Tayyar Paşa’nın Sed-
dülbahir Cephesi’ndeki yerini almasına kadar olan süreç, girişte kısaca verilmiştir.

194
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

1915’te kara harekâtı başlamıştı. “Birinci Kirte Muharebeleri” denilen bu çarpışma-


larda, Türk birlikleri büyük kayıplar vermişti.68 6 Mayıs 1915’te başlayan “İkinci Kirte
Muharebeleri”nde bölgeye yeni gelen kuvvetler cepheye gönderilmiş, önemli kayıplar
verilmiş, ancak işgal orduları da isteklerini gerçekleştirememişti.69 Bu sırada Çanak-
kale Cephesi’ndeki Türk Ordusu, General Liman von Sanders Paşa komutasındaki V.
Ordu’ya bağlı Kuzey ve Güney Gruplarından oluşmaktaydı. Liman von Sanders Paşa,
1.Tümen’in cepheye ulaşmasından sonra Asya Grubu’nu oluşturmayı planlamıştı.70
Cafer Tayyar Paşa (Bey) komutasındaki 1.Tümen, Mayıs sonunda Gelibolu’ya nakle-
dilmiş ve Mehmet Ali Paşa’nın komutasındaki Asya Grubu emrine verilmiştir71.
1.Tümen birlikleri mıntıkalarına intikal ettirilmeye çalışırken, Seddülbahir cep-
hesinde mücadele şiddetlenmişti. 4 Haziran 1915 günü İngilizler, Arıburnu’da aldat-
ma taarruzu yaparken, Güney Grubu sahasında bulunan Kirte Vadisi’nde İngiliz ve
Fransızların saldırılarıyla başlayan ve 5-6 Haziranda devam eden Üçüncü Kirte Mu-
harebeleri, iki taraf için de büyük kayıplara mal olmuş, ancak Türk ordusunun müca-
dele gücü ve başarısını da ortaya koymuştu. Türk birliklerinin muharebelerdeki kaybı
10 bine yaklaşmış ancak, özellikle 5-6 Haziran 1915 günlerindeki Türk birliklerinin
olağanüstü mücadelesi, İngilizlerin ümitlerini kırmıştı72. Bunu General Hamilton’ın
6 Haziran günü takviye birlikler isterken, sarf ettiği “Bugünkü harekâttan sonra şuna
inanmış oldum ki, elimdeki kuvvetlerle harekât çok yavaş gelişecektir” 73 sözlerinden
çıkarmak mümkündür.
Liman von Sanders Paşa Üçüncü Kirte Muharebeleri’nden sonra yaptığı incele-
melerde, Güney Grubu birliklerini yorgun ve düzensiz bulmuş, yeni bir düzenleme
yapmaya karar vermiştir. Bu düzenlemeyle 1. Tümen’in 124. Alayı, geçici olarak Gü-
ney Grubuna ihtiyat kuvveti olarak alınmıştı. Böylece Cafer Tayyar Paşa, 1. Tümen
Karargâhı ve 124. Alayla Güney Grubu emrine geçerken; 70. ve 71. Alaylar Asya
Grubu emrinde tutulmuştu. Birliklerinin bölünmesi anlamına gelen bu durum, Cafer
Tayyar Paşa’nın isteği hilafına gerçekleşmişti. Cafer Tayyar Paşa, Güney Grubu Ko-
mutanı Weber Paşa’nın sözlü emriyle önce Grubun Sol Kanat’ında görevlendirilmiş-
ti74. Yaptığı incelemelerde Güney Grubu Sol Kanat tahkimatını yetersiz bulan Cafer
Tayyar Paşa, bu hususu, “Tahkimat nâmına yapılan şeyler, hiçbir kıymet ifade etme-

68 Gen. Kur. Bşk. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi
Vinci Cilt, 3üncü Kitap, Çanakkale Harekâtı (Haziran1915- Ocak 1916), (Çanakkale Harekâtı, c. V,
k. 3), Ankara 1980, s. 619.
69 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Vinci Cilt, 3üncü
Kitap, s. 21.
70 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Vinci Cilt, 3üncü
Kitap, s. 18.
71 Cafer Tayyar Paşa, s. 10.
72 Bilgin, Çanakkale Savaşı Günlüğü, s. 302-305.
73 Gen. Kur.Bşk., Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3 s.74.
74 Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Dosyası Notları.

195
Zülâl Keleş

yen ince bir hattan ibarettir en ufak bir bombardıman burada insan barındırmaz ve
siper nâmına bir şey bırakmazdı”75 şeklinde ifade etmiştir.
Ona göre daha fazla zayiat vermeden ordunun toparlanabilmesi için bir süre sa-
vunmada kalıp, tahkimatın kuvvetlendirilmesi gerekmekteydi. Bu konuda üstleriyle
sık sık karşı karşıya gelse de henüz Yarbay rütbesinde olan Cafer Tayyar (Bey) Paşa,
mevcut şartlarda “gereksiz taarruz” yerine, sağlam bir müdafaa ve topçu ateşiyle des-
teklenen karşı taarruzların, daha az kayıplarla başarıya ulaştırabilecek- yerinde bir
harekât tarzı- olduğunu savunmaktan geri durmamıştır.
İngilizlerin 4 Hazirandan beri Zığındere sırtlarını ele geçirmek amacıyla gerçek-
leştirdikleri taarruzlar, Türk direnişi karşısında etkili olmamıştı. Bu defa Zığındere’nin
doğusundaki Keçi Deresi ve Zığındere’nin kesişme hattına yönelmek istediler. İngiliz
ve Fransız topçuları ve obüs bataryaları ayrıca kıyıdan gemilerin topçu ateşiyle des-
tekli bir harekât planlamışlardı. Plan doğrultusunda 25 Haziran 1915 günü İngiliz-
ler Güney Grubu sahasındaki Zığındere’ye taarruz etmiş, Türk siperlerinin bir kısmı
kaybedilmişti. Karşı taarruzla kısmen başarı elde edilmiş fakat çok kayıp verilmişti.
İngiliz birliklerinin 28 Haziran’da gerçekleştirdikleri taarruzda Türk siperleri İngiliz-
lerin eline geçmişti. Savaş gemilerinin ateşiyle desteklenen Hint Tugayı, Triyanda-
fil Çiftliği’ne kadar ilerlemişti76. Bunun üzerine Liman von Sanders, Weber Paşa’nın
isteğiyle 2. Kolordu Komutanı Faik Paşa’yı Sağ Kanat Komutanlığı’na getirmişti77.
Weber Paşa’nın düşüncesi yapılacak bir taarruzla İngiliz ve Fransız birliklerini geri
atmaktı. Cafer Tayyar Paşa’nın emrindeki 124. Alay, bu defa da Faik Paşa’nın emrine
verilmişti. Ancak Cafer Tayyar Paşa ile Faik Paşa arasında harekât planı üzerinde sert
bir tartışma geçmiştir. Cafer Tayyar Paşa, o güne kadar yapılan taarruzlardan edin-
diği tecrübeyle, yeni bir taarruzun başarı ile sonuçlanmasını mümkün görmediğini,
mevcut şartlarda taarruza karşı taarruzla mukabele etmenin daha doğru bir harekât
tarzı olacağını bir kez daha ifade etmiştir. Israr edildiği takdirde Tümenin hazır ol-
duğunu ancak hiçbir şekilde mesuliyet kabul etmeyeceğini belirtince yetkisi alınarak,
1. Tümen Komutanlığı’ndan uzaklaştırılmak istenmiştir78. Aslında 11. Tümen Komu-
tanı Rafet Bey de taarruzun zamanlamasını doğru görmemiş, “…bırakın taarruzu
direnme imkânı göremiyorum”79 sözleriyle yorgun ve bitkin birliklerinin taarruz gücü
olmadığını söyleyerek karşı çıkmıştı.
29-30 Haziran 1915 gecesi 1.Tümen’in 124. Alayı İngilizlerin sol kanadına karşı
yapılan harekâtta görevlendirilmiştir. 124. Alayın bir taburu Triyandafil Çiftliği’nden

75 Cafer Tayyar Paşa, s. 10.


76 Bilgin, Çanakkale Savaşı Günlüğü, s. 327-330.
77 Gen. Kur.Bşk., Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, s.116.
78 Cafer Tayyar Paşa, Hatıratı, s.10; Münim Mustafa, Cepheden Cepheye 1914-1918 Cihan Harbinde
Kanal, Çanakkale ve Kafkas Cephelerine Ait Hatıralarım, c. I, Ege Basımevi, İstanbul 1940, s.52.
79 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, s.164.

196
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

güneye doğru İngiliz sol kanadına, iki taburu da Keçideresi yönündeki cepheye ta-
arruz ettirilmiş, 1. Tümen’in diğer iki alayı da (70. ve 71. Alaylar) Alçıtepe’nin güne-
yinden geçen savunma hattını tutmuştu80. Taarruzun başladığı anda Cafer Tayyar
Paşa’nın haklı olduğu ortaya çıkmıştı. 124. Alay’ın asıl kanat taarruzunda görevli
olan taburları çok az bir ilerleme kaydetmiş, Triyandafil Çiftliği’nden ilerleyen tabu-
ru, diğer taburlarla irtibat kuramamış ve takviye için gönderilen taburu da yardıma
yetişememiştir. 124. Alay çok sayıda subay ve erini burada kaybetmişti. 124. Alayın
sadece 3. Taburunda bulunan on subaydan üçü şehit düşmüş, dördü yaralanmış ve er
mevcudu binden, üç yüze düşmüştür. Bu nedenle 124. Alay’ın çarpıştığı Triyandafil
Çiftliği’nin güney batısındaki bölgeye “Şehitler Sırtı” adı verilmiştir81.
Cafer Tayyar Paşa, 30 Haziran 1915 günü Güney Grubu Komutanı Weber Paşa
tarafından (saatler sonra yeniden 1.Tümen Komutanı olarak), 2. Kolordu emrine ve-
rilmiştir. 2. Kolordu Komutanı Faik Paşa tarafından Taarruz Kanadı Komutanlılığı-
na getirilen Cafer Tayyar Paşa’nın, tekrar emrine verilen 124. Alayı, 17. Alay ve 18.
Alay’ın bir taburuyla takviye ederek, sabaha karşı gerçekleştirdiği taarruz, İngilizlerin
şiddetli topçu ateşi karşısında sonuç vermemiştir. İngilizleri geri atmak mümkün ol-
mamış, kayıpların büyüklüğü yanında, Sağ kanattaki 1. ve 11. Tümene mensup Türk
birlikleri birbirine karışmıştır82.
1. Tümenin yerinde değerlendirilmemesi ve verdiği kayıplar, Cafer Tayyar Paşa’yı
oldukça üzmüştür. 2. Kolordu Komutanı’na gönderdiği bir raporunda hissiyatını, “…
En büyük emelim, kendi tümenimle harbe girmekti, ne yazık ki durum benim bu kut-
sal emelimin oluşmasına engel oldu…”83 sözleriyle ifade etmiştir.
Cafer Tayyar Paşa, anılan raporunda taarruzun emrindeki birlikleri erittiğini,
subayların çoğunun şehit düşmesi ya da yaralanması nedeniyle düzen ve disiplinin
bozulduğu, 71. Alay’ın sol kanatta eritildiğini, 124. Alayın da önce kendi komutasın-
da olmadan taarruza katılıp, büyük kayıp verdiğini bildirmekteydi. Taarruzun yer-
sizliği, yanında emrine verilen birlikleri tanımadığından dolayı güçlük çektiğini ve
hiç olmazsa bundan sonra kendi yetiştirdiği, yeteneklerini ve özelliklerini bildiği 1.
Tümenin tamamının emrine verilmesiyle bundan sonraki çarpışmalarda başarı sağ-
lanacağına inancını anlatmaktaydı. O sırada 1. Tümen’in yıpranmamış tek gücü olan
70. Alay ile 124. ve 71. Alaylardan kalan kuvvetlere dayanmak istemekteydi.
Faik Paşa, Cafer Tayyar Paşa’nın söz konusu raporu üzerine 30 Haziran günü
gündüz yapılması planlanan taarruzu, geceye bırakmaya karar vermiş ise de diğer

80 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, s.165-166.


81 İbrahimoğlu Ömer, “Seddülbahir’de Sağ Cenahta I.Fırka’nın Şehitler Sırtı Destanı”, Askeri Matbaa,
İstanbul 1916; Gen. Kur. Bşk., Çanakkale Harekâtı Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, s.167.
82 TC Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Osmanlı Belge-
lerinde Çanakkale Muharebeleri, c. II, Ankara 2005, s. 167-168.
83 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3,s.168.

197
Zülâl Keleş

isteklerini kabul etmemiş ve Cafer Tayyar Paşa, yine tanımadığı yeni birliklerle taar-
ruza geçmeye mecbur olmuştu. 70. Alay yerine 127. Alay’ın 1. Taburu takviye olarak
gönderilmişti. Bu şartlarda gerçekleştirilen taarruz da önemli bir başarı getirmemiş,
yalnız İngilizlerin bir gece önce Türklerin eline geçen siperlere taarruzlarına karşı,
süngü süngüye verilen mücadele ile siperlerin elde kalması sağlanmıştır. Ancak bu
tecrübeden sonra Faik Paşa da bir süre taarruza ara vererek, varılan hatta savunmaya
geçilmesini emretmiş, 70. Alay da sağ kanada kaydırılmıştı84. Cepheye geldiğinden
beri tahkimatın yetersizliğinden yakınan Cafer Tayyar Paşa’nın görüşü, nihayet dik-
kate alınmış ve 2. Kolordu Komutanı Faik Paşa 1 Temmuz 1915 günü verdiği bir
emirle bölgedeki tahkimatın 1.Tümen Komutanı Cafer Tayyar Bey tarafından takip
edileceğini tebliğ etmiştir. Aynı zamanda 70. ve 71. Alay mevcudunun tamamı da
emrine verilmiştir85.
Güney Grubu Komutanı Weber Paşa da kayıpların büyüklüğü ve daha da artma-
sından duyduğu endişeyle, taarruz harekâtına bir müddet ara verilmesi gerektiği ka-
naatindeydi. Ancak V. Ordu Komutanı Liman von Sanders, taarruzun ara verilmeden
devam ettirilmesini istedi. 2. Kolordu’ya 2 Temmuz 1915 günü taarruz emri verildi.
Taarruzu 1. Tümen gerçekleştirecekti. Faik Paşa’nın saat 11.00’da istediği bir alayla
taarruzu başlatması emrini alan Cafer Tayyar Paşa, mevcut durumu değerlendire-
rek verdiği raporlarla taarruz saatini erteleterek, akşamüzerine aldırdı86. Bir yandan
karşı tarafın gücünü tespit amacıyla ileri mevzilere giderek incelemelerde bulundu.
Bu arada yorgun, aç ve susuz kalmış askerin yiyecek ve özellikle de su ihtiyacını gi-
dermeye çalıştı. Aynı gün akşamüzeri taarruz emrini verirken askerine oldukça etkili
bir hitapta bulundu. “Osmanlılığın ve Müslümanlığın kalımına ilişkin bu taarruzun
başarıya erişmesini Tanrıdan diler ve arkadaşlarımın fedakârlık ve kahramanlıkla-
rını beklerim. Şehit olacakların ruhuna Fatiha sunar, gazi olacakların gözlerinden
öperim.”87 sözleriyle tamamladığı konuşması, Malazgirt’te Sultan Alparslan’ın orduya
hitabını hatıra getirmektedir. 3 Temmuz günü akşam saatlerinde taarruza geçen 70.
Alay’a mensup subay ve erler gerçekten de olağan üstü bir mücadele vermiş, komu-
tanlarının beklediği kahramanlığı fazlasıyla göstermiştir88. Bütün gece devam eden
taarruz, açık arazide gerçekleşmiş ve fazla etkili olamamıştır. İngilizlerin ağır ateşi
altında ciddi kayıplar verilmişti. Faik Paşa’nın taarruza devam emrini alan Cafer Tay-
yar Paşa, ileri giderek, şehit ve yaralı sayısının çok yüksek olduğunu bizzat görmüş ve
yeni bir taarruzun daha da büyük kayıplara yola açacağını bildirmişti. Bunun üzerine

84 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3 s.171.


85 Cafer Tayyar Paşa, a.g.h., s.10.
86 “Cephedeki durumu bütün çıplaklığı ile bilen yüksek nitelik ve yeteneklere sahip olan I inci Tümen
Komutanı, tüm baskılara karşı koyarak, gereksiz acelecilik ve ataklıktan kaçınıyordu” Çanakkale
Harekâtı, c. V, k.3 s.177.
87 Gen. Kur.Bşk., Çanakkale Harekâtı, Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3 s.178.
88 70. Alay 3. Tabur Komutanı Binbaşı Reşat Bey yaralanmış, ancak askerinin moralini bozmamak için
cepheden ayrılmamıştır. Taburun komutasını Şerif Bey üstlenmiştir. Aynı eser, s.181.

198
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

savunmaya geçilmesi kararı verilmişti. Ancak Faik Paşa’nın bu kararı, Güney Grubu,
Sağ Kanat Komutanlığından alınmasına neden olmuştur. Zira Weber Paşa ve Faik
Paşa’nın savunmaya geçme kararı, V. Ordu Komutanı Liman von Sanders tarafından
kabul görmemiştir.
3 Temmuz 1915 günü, yapılan düzenlemeyle Asya Grubu Komutanı Meh-
met Ali Paşa, 1., 6. ve 11. Tümenlerden meydana gelen Güney Grubu Sağ Kanat
Komutanlığı’na getirilmişti89. Güney Grubu’nda bulunan 3., 5. ve 9. Tümenler, Kuzey
ve Asya Grubu’na gönderilmeye başlanmıştı. Söz konusu değişiklikten sonra taarruz
kararı verilmştir. Ancak 4/5 Temmuz 1915’te yapılan taarruz da beklenen sonucu
vermediği gibi; büyük kayıplara mal olmuştu90. Üstelik İngilizlerin karşı taarruzu ile
daha önce ele geçirilen siperler de kaybedilmişti. 70. Alayın iki taburuyla kaybedilen
yerleri geri alma emri verilen Cafer Tayyar Paşa, Mehmet Ali Paşa’ya bir rapor gön-
dermiş, takviye alamayan 70. Alay’ın taarruz gücü olmadığını bildirerek yeni kayıp-
ların önüne geçmiştir.
Başkomutanlık Vekâleti, Bulgaristan yönünden emin olduktan sonra V. Ordunun
kuzeyini korumak maksadıyla görevlendirdiği II. Ordu’yu güneye kaydırmak suretiy-
le, V. Ordu’yu güçlendirmeye karar vermişti. II. Ordu Komutanı Vehip Paşa, Güney
Grubu Komutanlığı’nı doğrudan Başkomutanlığın emrinde olmak kaydıyla kabul et-
mişti. Yapılan düzenlemeyle II. Ordu’nun 14. ve 5. Kolorduları güneye gönderilirken,
o güne kadarki çarpışmalarda yıpranan ve mevcudu azalan 1., 7., 11. ve 12. Tümenler,
Saros Grubuna geçirilecekti91. Ancak Vehip Paşa’nın cepheye gelip Weber Paşa’dan
görevi devralmasından sonra yeni bir düzenleme daha yapılmıştı. 6 Temmuz 1915 ta-
rihli Güney Grubu Komutanlığı emriyle, (Saros bölgesine gönderilmesinden vazge-
çilen) 1. Tümen ve 9. Tümen, 8 Temmuz’dan itibaren 2. Kolordu’dan ayrılarak, kendi
bölgelerinden sorumlu olacaktı. Söz konusu emirle 1.Tümen’in görevi, Zığındere’den
denize kadar olan bölgeyi tahkim edip, burayı tutarak işgal kuvvetlerinin kuzeye doğ-
ru ilerlemesini engellemekti. Cafer Tayyar Paşa’nın emrine 1. Tümen’in kendi alayları
yanında, 9. Tümen’in 25. Alayı da bölge ihtiyat birliği olarak verilmişti92.
9 Temmuz sabahı Zığındere’de hayatını kaybedenlerin gömülmesi için ateşkes
istenmiş ancak İngilizler tarafından taarruz taktiği olarak değerlendirilip kabul edil-
memişti93. Bu sırada Kerevizdere Muharebeleri başlamıştı. Mehmet Ali Paşa 11 Tem-
muz 1915’te Güney Grubu Sağ Kanat Komutanlığı’nı 14. Kolordu Komutanı Trom-
mer Paşa’ya devrederek, Asya Grubu’na hareket etmişti. Vehip Paşa, Seddülbahir

89 Bilgin, Çanakkale Savaşı Günlüğü, s. 338.


90 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, s. 195-196.
91 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, s.226.
92 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, s.218.
93 C. F. Aspinall Oglander, Büyük Harbin Tarihi, Çanakkale Gelibolu Askerî Harekâtı, c. II, Çev. M.
Hulusi, Askeri Matbaa, İstanbul 1940, s.95.

199
Zülâl Keleş

Cephesinde yaptığı görev dağılımında94 Sağ Kanat bölgesinin idaresini 14. Kolordu
Komutanı Trommer Paşa’ya vermişti. Bu sırada Cafer Tayyar Paşa 1. Tümenin tüm
mevcudu ve geçici olarak emrine verilen 5. Tümen’in 15. Alayı ile Güney Grubu’nun
sağ kanadını tutmuştu. Vehip Paşa, 1. Tümen’i 14. Kolordu emrinde bulunmak kay-
dıyla olduğu yerde bırakmayı tercih etmişti.
Yeni düzenlemeler gereği yer değiştiren birlikler, henüz görevlendirildikleri
mıntıkalara ulaşıp yerleşmeden ve tahkimat çalışmaları hızla devam ederken, İngi-
liz ve Fransız birlikleri, 12 Temmuz 1915 günü Kerevizdere’ye taarruza geçmişti. İki
gün devam eden İkinci Kerevizdere Muharebeleri’nde İtilaf orduları, Kerevizdere’ye
hâkim bir hattı tutmuş, ancak daha ileri gidememişti. İngiliz ve Fransızlar, Türk sa-
vunma gücü karşısında önemli askeri güçlerini ve morallerini kaybetmiş; tam tersi
Türk birliklerinin moral ve güven duyguları artmıştı. Cafer Tayyar Paşa’nın bulundu-
ğu hatta ise kayda değer bir çarpışma yaşanmamıştı95.
Cafer Tayyar Paşa, bundan sonra önemini ısrarla dile getirdiği tahkimat işini bü-
yük hızla ele almıştı96. Kısa zamanda tamamlanan tahkimatta yalnız amele taburları
değil, neredeyse bütün birlik efradı görev almıştır. Neticede at ve arabaların rahat
geçebileceği yollar, piyadelerin cepheye ulaşımını sağlayacak gizli yollar, cepheler
arasında savunma hatları, subay ve erlerin sığınak alanları, üstü kapalı mitralyöz ve
bomba mevzileriyle bu bölge “adeta bir kale” halini almıştı. Cafer Tayyar Paşa, bu
faaliyetiyle takdir almış, tahkimatı yerinde gören II. Ordu Komutanı Vehip Paşa, “En
tehlikeli olan cenah en emin oldu” sözüyle 1.Tümen Komutanı ve efradını takdir ettiği
gibi, bu tahkimatın bütün Güney Grubu bölgesinde örnek alınarak uygulanmasını
istemiştir97. 10.Tümen’de ihtiyat subayı olarak bulunan Münim Mustafa bu gelişmeyi
şu sözlerle dile getirmiştir:
“Biz Çanakkale’ye geldiğimiz vakit, Miralay Cafer Tayyar Bey tarafından or-
taya atıldığını işittiğimiz müdafaa fikri kökleşmekteydi. Cafer Tayyar Bey’in
Fırkası, cephesinde meydana getirdiği mükemmel siperler sayesinde düşman
hatlarına zayiat vermeden yaklaşıyor ve askerlikçe ehemmiyetli noktala-
rı elde ettiğinden, bu tahkimat Cenup Grubundaki diğer kıtalara da teşmil
edilmek üzere adeta bir model gibi zabitlere gösteriliyordu…”98.

94 Bilgin, Çanakkale Savaşı Günlüğü, s. 344.


95 Taarruz bölgesi içinde olmasalar da 1. ve 11. Tümenler şehit ve yaralı olarak 247 askerini kaybetmiş-
tir. Bkz. Bilgin, Çanakkale Savaşı Günlüğü, s. 247.
96 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, s.220.
97 Cafer Tayyar Paşa, a.g.h., s. 10.
98 Münim Mustafa, a.g.h.,s.53-54.

200
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

Cafer Tayyar Paşa’yı Ordudan Ayrılma Noktasına Getiren Bir Gelişme


Ağustos ayı ortalarında Seddülbahir Cephesi’nde savaş nispeten hızını azalt-
mıştı. Güney Grubu’nda 14. Kolordu’ya bağlı 1. ve 10. Tümenler ve 5. Kolordu’ya
bağlı 13. ve 14. Tümenler bulunmaktaydı. Yeni bir düzen kurularak muhtemel ta-
arruzları karşılamak için tedbirler alınmakta, siperler tamir edilmekteydi. Bu sıra-
da 14. Kolordu ve Sağ Kanat (1. Mıntıka) Komutanı Trommer Paşa’nın hava deği-
şimi alarak Edirne’ye gitmesi üzerine Cafer Tayyar Paşa, Güney Grubu Komutanı
Vehip Paşa’nın 18. 8. 1331 (1 Eylül 1915) tarihli emriyle 14. Kolordu ve Sağ Kanat
(1.Mıntıka) Komutanlığı’na vekâleten atanmıştı. Ancak yaklaşık bir hafta sonra Vehip
Paşa’dan gelen ikinci bir emirle, Albay Kanengiesser’ın 14. Kolordu Kumandanlığına
vekâleten, Mıntıka Komutanlığı’na da asaleten tayin edildiği bildirilmiştir99.
Birinci Mıntıka Komutanlığı’nın görev ve sorumluluk alanı, 1. ve 10. Tümenlerin
bulunduğu bölgeydi. Bu durumda Cafer Tayyar Paşa da 1.Tümen Komutanı olarak,
Albay Kanengiesser’in emrinde olacaktı. Tayininden çok kısa bir süre sonra görevden
alınması ve açıkça ifade etmese de özellikle yerine bir Alman subayının atanması, Ca-
fer Tayyar Paşa’yı ordudan ayrılmayı düşünecek kadar sarsmıştır100. Bu dönemde bir-
çok Türk subayı Alman subaylarıyla anlaşamamış, kendi ordularında sevk ve idarenin
Almanlara bırakılmasından rahatsızlık duymuş ve tepki göstermiştir. Bu konuda pek
çok örnek vermek mümkündür. Irak Cephesi Umum Kumandanı Albay Nurettin Bey
(Paşa Sakallı), o sırada Irak Cephesi’nde VI. Ordu Komutanı olan Mareşal Goltz Paşa
ile101 ve Sina- Filistin Cephesi’nde Albay Ali Fuad Bey (Cebesoy Paşa) Gazze Muhare-
beleri esnasında Falkenhayn’ın ile benzer sorunlar yaşamıştır102. Bunlar arasında en
bilinen Suriye – Filistin cephesinde izlenen harekât tarzını onaylamayan ve sonuçta
VII. Ordu Komutanlığı’ndan istifa eden Mustafa Kemal Paşa-Falkenhayn çatışması-
dır103.

99 Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Dosyası Belgeleri, 26.08.1331 tarihli Cenup Grubu Erkan-ı Harbiyesi,
3. Şube 7/389 numaralı emirname sureti.
100 Vehip Paşa’ya gönderdiği bir mektupla üzüntüsünü “Orduda şerefsiz yaşamayı kabul etmeyeceğim
cihetle, şeref-i askeriyeme dokunan bu meseleden dolayı tekaütlüğümün icrasını talep eder ve şâyet
talebim kabul buyrulmayacak olursa elliye yakın muharebe ve muhasamatta vatana yaptığım hiz-
met kâfi görülerek, askerlikten istifamın kabulünü rica ve istirham ederim” sözleriyle dile getirmiştir.
Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Dosyası Belgeleri.
101 Nurettin Paşa, Mareşal Goltz Paşa’nın Alman menfaatleri doğrultusunda Iraktaki bazı kuvvetleri
İran’a göndererek, Kût’ül Ammare’de yenilen İngilizlerin tamamen Irak’tan atılmasına engel olduğu
gerekçesiyle tepki göstermiş, tespit ve tepkisi kendisinin görevden alınmasına neden olmuştur. Fahri
Taş, “Nureddin Paşa”, Kurtuluş Savaşı’na Yön Verenler, Cumhuriyet’in Kuruluşunun 70. Yıl Armağa-
nı, GÜ, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yay., Ankara 1994, s.168-
169.
102 20 Kolordu Komutanı Albay Ali Fuad Bey, Birüssebi’nin düşmesi üzerine Falkenhayn’ın İngiliz ileri
harekâtını durdurmak için oluşturmak istediği ordu grubunun komutasını Yarbay Herrgot’a vermek
istediğinde bölgeyi ve buradaki Türk birliklerini iyi tanımayan bir Alman subayının göreve getirilme-
sini doğru bulmamış, bu göreve kendisinin atanması gerektiğini savunmuştur. Bkz. Özçelik, s.26.
103 İngilizlerin Bağdat’ı işgalinden sonra (10 Mart 1917) burayı geri alma düşüncesi ile Yıldırım Ordula-

201
Zülâl Keleş

Yürürlükteki askeri nizamname, bir kolordu komutanının geçici olarak görevden


ayrıldığında, yerine o kolordunun en kıdemli tümen komutanının vekâlet etmesini
öngörüyordu. Cafer Tayyar Paşa, o sırada 14. Kolordu’nun en kıdemli Tümen komu-
tanıydı. Silsile gereği görevin önce kendisine verilip, kısa zamanda geri alınmasını bir
onur meselesi kabul ederek istifa etmek istedi ise de, Vehip Paşa tarafından vazgeçi-
rildi104.
Cafer Tayyar Paşa’nın istifa etmek istemesini, 14. Kolordu Komutan vekili Albay
Kannengiesser, “Cafer Tayyar Bey çok müthiş bir Fırka kumandanı idi. Fakat fevka-
lade alıngan bir zat idi. O zamana kadar General Trommer’e vekâlet etmiş olduğu
için benim oraya gelişim ağırına gitti ve istifasını vermek istedi”105 şeklinde yorum-
lamıştı. Öte yandan Albay Kanengiesser’in, tarafsız bir değerlendirmede bulundu-
ğunu, Onun askeri yönünü “Birinci Fırkanın alayları ve kumandanları mükemmel
idi, Bilhassa Birinci Fırkanın siperlerinden (hendeklerinden) gidildiği zaman her şey
parlatılmış gibi görünürdü.” 106 sözleriyle övdüğünü ifade edebiliriz.

rı Grup Kumandanlığına getirilen General Falkenhayn, ağırlıklı olarak Alman subaylarından oluşan
karargâhıyla etkin bir Alman ağırlığı kurmuş, Türklere karşı küçümseyici bir tavır içinde bulunmuş-
tur. Yıldırım Orduları Grubu’nun kurulma amacı Bağdat’ı geri almaktı. Ancak Falkenhayn’ın isteğiyle
İngiliz ordusunun Filistin’den kuzeye doğru ilerleme tehlikesine karşı Gazze-Birüssebi’de bulunan İn-
giliz ordusunu geri atmak görevi verilmişti. Bu noktada Bahriye Nazırı, IV. Ordu Komutanı ve Suriye
ve Batı Arabistan Genel Valisi Cemal Paşa ile çatıştı. Filistin bölgesi (Kudüs Müstakil Mutasarrıflığı)
Cemal Paşa’dan alınarak Falkenhayn’a verilmişti. Yine Cemal Paşa’nın komuta ettiği IV. Ordu lağve-
dilerek, Suriye ve Batı Arabistan Umum Kumandanlığı verildi. Cemal Paşa, Yıldırım Orduları Grubu
emrindeki VII. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa ve VIII. Ordu Komutanı von Kress Paşa İngiliz-
lere karşı saldırının yanlış olduğunu fikrindeydiler. Aslında Enver Paşa dışında Falkenhayn’ın planını
destekleyen yoktu. Mustafa Kemal Paşa ile Falkenhayn arasındaki çatışma, Mustafa Kemal Paşa’yı
VII. Ordu Komutanlığı’ndan çekilmesine kadar büyüdü. Mustafa Kemal Paşa, nedenlerini en ince
ayrıntısıyla izah ederek, saldırıdan vazgeçilmesi gerektiğini ve alınabilecek tedbirleri içeren bir rapor
hazırladı. Raporu, Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal Paşa başta olmak üzere ilgililere gönderdi. Mus-
tafa Kemal Paşa, Suriye ve Hicaz’da Müslüman- Osmanlı bir komutanın işbaşına getirilmesi gerektiği
fikrindedir. Ona göre şayet Falkenhayn’ın askeri bilgi ve tecrübesinden faydalanmak çok gerekliyse
Müslüman-Osmanlı bir Suriye-Hicaz Genel Komutanı emrine verilerek bu sağlanabilirdi. Mustafa
Kemal Paşa bu konudaki kanaatini şu sözlerle ifade etmekteydi:“ …Almanlara karşı zaaf göstermek
çok zarar verir. Falkenhayn her yerde Alman olduğunu ve kendini Almanların menfaatlerini koru-
makla görevli saydığını belirtmekten çekinmiyor; aşiret başkanlariyle Alman subayları vasıtasıyla
doğrudan temas ediyor. Bana bile “Araplar Türklere düşmandır, biz Almanlar bitaraf olduğumuzdan
onları kazanabiliriz” demekten çekinmemiştir. Falkenhayn’ın saldırı yapmak yolundaki sözleri bütün
Suriye ve Arabistan’ın kendi yönetimine girmesi için bir vesiledir. Yurdumuzu bir sömürge durumuna
düşürmeye çalışıyor… Özet olarak bu sırada yurdun hiçbir köşesinin yabancı nüfuzu ve idaresi altına
verilmesi caiz değildir…”Hikmet Bayur, “Mustafa Kemal’in Falkenhayn’la Çatışmasiyle İlgili Henüz
yayınlanmamış Bir Raporu”, Belleten, XX/80, (1995), 2.bs., s.619-632. Alman subaylarıyla anlaşmaz-
lıklar yaşayan isimlerden biri de Yakup Şevki Paşa idi. Bkz. Selma Yel, “Yakup Şevki Paşa’nın Hayatı
ve Faaliyetleri”, Kurtuluş Savaşı’na Yön Verenler, Cumhuriyet’in Kuruluşunun 70. Yıl Armağanı, GÜ,
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yay., Ankara 1994, s.195-196, 198.
104 Vehip Paşa’nın,“Bugün bir hak davası uğrunda milyonlarca insan ölüyor. Yine bir hak davası için
kendi mevcudiyetimizi koymazsak çok mudur? Ben de sen de bundan zevk duyarız değil mi? Fakat se-
nin bu teşebbüsün, hakkının benim tarafımdan muhafaza edileceğine şüphe getirdiğine delalet etmez
mi?...” sözleri onu istifadan vazgeçirmiştir.
105 Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Dosyası Notları- (Hans Kannengiesser, Posha the Campaign in Galli-
poli, adlı hatıratı, s.194’dan naklen).
106 Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Dosyası notları.

202
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

İtilaf ordularının, Ağustos ayı başlarında yeni bir çıkarma harekâtına hazır-
landıklarına dair duyumlar sonucu alınan tedbirler doğrultusunda Albay Kannen-
giesser, Kuzey Grubu 3. Mıntıka Komutanlığı’na tayin edilmişti. Bunun üzerine 31
Eylül 1915’te Cafer Tayyar Paşa yeniden 14. Kolordu Komutanlığı’na (vekâleten) ve 1.
Mıntıka Komutanlığı’na (asaleten) atanarak; Çanakkale Muharebeleri’nin sonuna ka-
dar anılan görevde kalmıştır. Albay Kannengiesser, Kuzey Grubu’nda görevlendiril-
mesini, biraz da Vehip Paşa’nın Cafer Tayyar Paşa’yı yeniden 14. Kolordu Komutanı
vekilliğine getirmek istediği için bulduğu bir çözüm yolu olarak yorumlamıştır107. Sa-
vaş esnasında böyle bir özel muamelede bulunup bulunulamayacağı sorusuna cevap
vermek gerekirse, Albay Cafer Tayyar Bey’in Grup Komutanı Vehip Paşa’ya istifasını
bildirdiği yazısında çok da resmi olamayan üslubu, sitemini açık bir şekilde ifade et-
mesi; Vehip Paşa’nın da Kardeşim Cafer Tayyar Bey ifadesiyle başlayan samimi cevabî
mektubunu dikkate alırsak, bu fikre bir ölçüde iştirak etmek mümkündür108.
Ağustos 1915 başlarında İngilizler, Çanakkale’de kesin zafere ulaşmak amacıyla
büyük bir taarruza hazırlanmaktaydı. Asıl hedefleri, Kuzey’de Anafartalar bölgesine
asker çıkarmaktı. Hedef şaşırtıp, çıkarmayı gizlemek ve Güney’den yardım gönderil-
mesini engellemek amacıyla Seddülbahir ve Arıburnu’na da aynı anda taarruz etme-
yi planlamışlardı. Liman von Sanders, Arıburnu ve Seddülbahir’in önemi üzerinde
dururken109; Kuzey Grubu’nda 19. Tümen Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa, üst
makamları İngiliz ve Fransızların gerçekte Anafartalar bölgesini hedef aldıkları ko-
nusunda uyarmaya çalışmaktaydı. Nitekim Mustafa Kemal Paşa’nın fikrinde isabet
olduğu görülecektir110.
İngilizler, 6 Ağustos 1915’te Kuzey’de Anafartalar’a yaptıkları çıkarmayı giz-
leyip, Türkleri yanıltmak amacıyla ilk taarruzu Seddülbahir cephesindeki Kirte ve
Alçıtepe’ye gerçekleştirmeye başlamıştı. Bu sırada Alçıtepe’deki 10.Tümen’in 30.
Alayı’na yönelik top ateşlerini gören Cafer Tayyar Paşa, I.Tümen yönünde saldırı ol-
madığından dolayı 71. Alay’ın iki taburunu, yardıma göndermek için hazırladı. Diğer
taraftan 124. Alay Makineli Tüfek Bölüğü’nü 30. Alay’a taarruz eden İngiliz Tugayı’na

107 “…eski Kayaltepe’ deki mevzilerim yeniden ehemmiyet kesbetti ve böylece orada bir üçüncü kolordu
cephesi teşekkül etti. Vehip Paşa Mareşal 2 teşrin-i evvel (1915) tarihli nazikâne bir yazı ile beni ora-
nın kumandanlığına tayin etti
Vehip Paşa’nın bu suretle Cafer Tayyar Paşa’nın Kolordu Komutanı vekilliğine getirmek düşüncesi
zihnimi hayli işgal etti.” Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Dosyası notlarından Kannengiesser, a.g.h.,
s.196’dan naklen). .”(Albay Kannengiesser’in 7-8 ağustosta kuzeye gittiği bilinmektedir. Bu durumda
şifahi bir emirle görevlendirildiği,, resmi atamanın ise bu tarihte olduğu söylenebilir.)
108 Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Dosyası Belgeleri. Bkz. dn.103.
109 Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, (haz. Muzaaffer Albayrak), Yeditepe Yayınevi, 3. Bs., İstan-
bul 2007, s.106.
110 Sanders, Türkiye’de Beş Sene, s. 110- 120, Konumuzun Güney Cephesi, I.Tümen komutanı Cafer Tay-
yar Paşa (Bey) olması hasebiyle Kuzey Grubu gelişmelerine değinilmemiştir.

203
Zülâl Keleş

bağlı İngiliz piyadelerinin üzerine yan ateşe almakla vazifelendirdi. Bu birliğin ateşi
sayesinde çarpışmaların kaderi değişmiştir. Taarruzla Türk siperlerine giren İngiliz-
lerle süngü süngüye çarpışan Türk birlikleri, büyük kayıplar verseler de İngilizler de
çok kayıp vermiş, bu arada 3’ü subay olmak üzere 75 İngiliz askeri de esir alınmıştı111.
İngilizler, 10-11 Ağustos günlerinde I. Tümen, 124. Alay üzerine taarruza geçti.
Ancak kısa sürede durduruldular. Asıl muharebe kuzeyde yaşanırken; Güney cephe-
sindeki birkaç önemli taarruz dışında harekât gece baskınları ve topçu ateşiyle devam
etmekteydi. 13 Ağustos günü, harekete geçilmiş; ilk taarruzda İngilizlerin eline geçen
siperler geri alınmıştır. 6-13 Ağustos arasındaki çarpışmalarda Güney Grubu’nun ka-
yıpları: 41 subay ve 2717 er şehit; 64 subay ve 4116 er yaralı; Cafer Tayyar Paşa’nın
komutasındaki 1.Tümen’in kayıpları ise 26 er şehit, 1’i subay 135 yaralı idi. 30. Alay
cephesine yapılan topçu ateşi sırasında I. Tümenin tel örgü ve siperleri büyük ölçüde
tahrip olmuştu, tamirleri esnasında açılan ateşle 4 er şehit düşmüş, 1 subay ve 12 er
yaralanmıştır. İşgalcilerin kaybı da Türklerin kayıpları kadardı112.
Bu dönemde Seddülbahir cephesinde verilen mücadelede Türk birlikleri kontro-
lü ellerinde bulundurduğu gibi, İngilizlerin, Seddülbahir’e taarruz ederek, buradan
Kuzey Grubu’na yardım gönderilmesine engel olma planları da gerçekleşmemiştir.
Kuzey Grubu’na yardımcı olmak üzere, Liman von Sanders ve Vehip Paşa’nın emriyle
14. Kolordu’nun 28. Alayı ve 5. Kolordunun 41. Alayı ile 8. ve 4. Tümenler Anafartalar
bölgesine gönderilmiştir.
Ağustos ayı sonlarına gelindiğinde Seddülbahir’deki savaş, hızını azaltmış, karşı-
lıklı top atışları devam ederken, siper çarpışmalarında durgunluk dönemine girmiş-
ti113. Aslında İngiliz ve Fransızların kuzeyden çıkarma harekâtı, Anafartalar bölgesin-
deki mükemmel mücadele sonunda başarısız olduktan sonra tüm cephelerde müca-
dele genel olarak rutin bir hal almıştı. Anafartalar çıkarmasının başarısız olması, çok
fazla kayıp vermeleri bu nedenle ilerleme imkânlarının kalmaması üzerine İngiliz ve
Fransız hükümetleri Çanakkale’den çekilmek veya savaşa devam etmek konusunu
tartışmaya başladı. Gelibolu’daki İşgal Orduları Başkomutanı Hamilton Anafartalar
ve Seddülbahir’deki yenilgi ve kayıplarına rağmen yeni kuvvetlerle başarılı olunaca-
ğına inanmaktaydı. Ancak İngiliz ve Fransız Başkomutanlıkları ve hükümetler buraya
yeni kuvvet göndermeye taraftar değillerdi114. Ayrıca 25 Ağustos 1915 tarihinde Al-
manlar Brest – Litovsk’u ele geçirmiş, İstanbul Boğazına çıkarma yapması planla-
nan iki Rus Kolordusu, Doğu Avrupa cephesine gönderilmişti. Dolayısıyla Çanakkale
Boğazını açmak için Rusya’nın müttefiklerine yardım etmesi mümkün olmayacaktı.
İngiliz ve Fransız hükümetleri savaşın kış aylarına uzamasını sakıncalı buluyordu. Di-

111 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, 312- 313.


112 Çanakkale Harekâtı., 325-327.
113 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri, c. II, s. 20, 23, 25, 28-29, 79, 88-90.
114 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c.III, k.2, TTK Yay. 3.bs., Ankara 1983, s.377.

204
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

ğer yandan Fransızlar, Bolayır, Arıburnu ve Çanakkale Boğazının Anadolu yakasına


olmak üzere üç hedefe yönelik yeni bir çıkarma planı hazırlamıştı. İngiltere bu planı
ekim ayına kadar hayata geçirmek istemiyordu115. Bu sırada Bulgaristan’ın Osmanlı
Devleti ve müttefikleri safında savaşa dâhil olması nedeniyle İngiltere ve Fransa’nın
Sırbistan ve Yunanistan’a yardım etmek mecburiyetinde kalması, Anafartalar bölge-
sini boşaltma kararı almalarına neden oldu116. Neticede Seddülbahir Cephesi dışın-
daki kuvvetlerini çekme kararı alan İtilaf Devletleri, 22 Kasım 1915 tarihinde Ana-
fartalar ve Arıburnu bölgesinden çekilmeye başladılar, ancak buradaki asıl çekilme
19 Aralık gece vakti gerçekleşmiş, iyi planlanıp uygulanan çekilme Türk tarafından
vaktinde anlaşılamamıştır. Son olarak Seddülbahir Cephesi’nden ayrıldılar117. Cafer
Tayyar Paşa, 1 Aralık 1915 günü Çanakkale Cephesi’ndeki hizmetlerine karşılık üç
yıl kıdem zammı alarak Albay rütbesine yükselmiş, işgal kuvvetlerinin Yarımada’yı
tamamen boşalttıkları 9 Ocak 1916 tarihine kadar burada kaldı.

Çanakkale Güney Grubu Cephesinde Yaşanan Muharebeler


Hakkında Raporu
Cafer Tayyar Paşa, İkinci Kerevizdere Muharebeleri’nden sonra 16 Temmuz
1915’te o güne kadar bölgede verilen savunma ve taarruz harekâtı, birliklerin içinde
bulunduğu şartlar, ihtiyaçlar ve bundan sonra izlenecek hareket tarzıyla ilgili Güney
Grubu Komutanlığı başta olmak üzere, üst makamlara bir rapor sundu. Bu kapsamlı
rapor, onun askeri tecrübe ve bilgisinin bir nişanesidir. Bunun yanında Cafer Tayyar
Paşa’nın Çanakkale Cephesindeki yerini, görev ciddiyetini ve iyi yetişmiş bir komu-
tan olma özelliğini de göstermesi açısından oldukça önemlidir. Aynı zamanda söz
konusu rapor, Türk Tarihinde özel bir yeri olan Çanakkale Muharebeleri’nin hangi
şartlarda gerçekleştiğinin de ifadesidir.118 “… Mafevkleri tenkit veya fikir öğretmek da-
vasıyla asla alakadar olmayan mütalaatımı arz ve iblağ etmeyi vazife-i mecburiye
adderek işbu raporumu takdim ediyorum…” cümlesiyle emir komuta zincirine say-
gısını dile getirdiği bu rapor, 19 maddeden oluşur ve Türk birliklerinden iyi istifade
edilebilmesi için gerekli gördüğü hususları kapsar. Raporun sonunda, dile getirdiği
hususları, üst makamları tenkit amacıyla değil, samimiyet ve görev duygusuyla kale-
me aldığını bir kez daha ifade etmiştir.
Cafer Paşa’nın raporunu, “muharebe metodu ve tahkimat hakkında” sunduğu gö-
rüşleri ile “askerin ihtiyaçları ve tedarik sistemi hakkında” ki görüşleri üzerinden iki
başlık altında incelemek mümkündür.

115 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, s.480.


116 Çanakkale Harekâtı, c. V, k.3, s. 484.
117 Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, s. 126-131.
118 Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Dosyası Belgeleri.

205
Zülâl Keleş

a. Muharebe Metodu ve Tahkimat


Raporun ilk maddeleri, Cafer Tayyar Paşa’nın muharebe metoduna ilişkin izle-
nim ve görüşlerine ayrılmıştır. Burada öncelikle savaşın uzun süreceğini öngörmüş
ve karşıdaki orduların Balkan orduları değil, “Düvel-i Muazzama” orduları olduğuna
vurgu yapmıştır. Ona göre, bölgede yapılan muharebelerde kale muharebelerindeki
kural ve metotlar uygulanmalıdır ve savaşa devam edebilmek için eldeki kuvvetleri
yerinde kullanarak tasarruf edilmelidir. Cafer Tayyar Paşa, bu noktada cepheye gelir
gelmez uygulanan, kendi yetiştirdiği birlikleri ciddi kayıplara uğratan ve arzusu dı-
şında yapılan taarruzları örnek vermektedir. Bu hususu, ”31 Haziran, 2 Temmuz, 5
Temmuzda Triyandafil Çiftliği civarında yapılan ve 5.000 şehit, iki misli yaralıya mal
olan, bizi hiçbir başarıya ulaştırmayan gereksiz sahra savaşı tertibindeki taarruz-
lardan kaçınmalıdır. Ancak, (karşımızdaki düşmanın yaptığı gibi) topçu tarafından
yapılacak harekâtla düşman siperleri tahrip edilip, siperdeki kuvvetleri imha edilirse
başarı sağlanabilir” cümleleriyle dile getirmiştir.
Ayrıca komuta kademesindeki şahısların sık sık değişimini de sakıncalı bulmuş-
tur. Ona göre cepheye gelen komutanlar, daha savaşacakları bölgeyi tanımadan, işgal
kuvvetlerinin savaş tarzını çözemeden ve kuvvetlerini tanımadan görevden alınarak
başka biri atanmıştır. Örneğin 29 Haziran 1915 ile 16 Temmuz 1915 arasında (18
günde) Güney Grubu Sağ Kanatta Faik Paşa, Mehmet Ali Paşa, Trommer Paşa ol-
mak üzere üç komutan değişikliği olmuştu. Nitekim sık sık komutan değişikliğine
gidilmesinin komuta kademesinin motivasyonu üzerinde de olumsuz etkileri vardır.
Meseleye hizmet ve başarının takdiri hususundaki hassasiyeti ile de yaklaşan Cafer
Tayyar Paşa’ya göre, komutanının değişmesi nedeniyle birçok çalışkan ve fedakâr su-
bayın hizmeti unutulmakta; bu subaylar terfi ve taltifden mahrum kalmaktadır. Bu
da kendisinden daha az ehil birisinin hem kıdem hem terfi alarak rütbece arkadaşını
geride bırakmasına; hem de komutan olarak daha tecrübeli olan arkadaşının başına
geçmesine yol açmıştır. Cafer Tayyar Paşa’ya göre, kale muharebelerinde olduğu gibi,
savaşın sonuna kadar görevinin başında kalacak birer mıntıka kumandanı atanmalı,
o mıntıkada yapılan tahkimat, savaş araç ve gereçleri ve topçuların doğru bir biçimde
istihdamı sağlanmalıdır.
Cafer Tayyar Paşa’nın daha önce de söz konusu edilen tahkimata verdiği büyük
önemi ve yetersizliği konusundaki endişe ve hassasiyetini, raporunda da açıklıkla dile
getirdiğini görüyoruz. Bu konudaki görüş ve önerilerine, “Tahkimat: burada tüfekten
çok kazma küreğin işe yarayacağı açıkça belliyken, tahkimata; bilhassa mesturi yol-
lara önem verilmediği görülüyor…” tespitiyle başlamıştır.
Burada Cafer Tayyar Paşa, tümenlerden biri, kendi bölgesindeki tahkimatı cid-
diye aldığı ve çalıştığı halde diğerinde yeterince önem verilmediğinden, tahkimat
bakımından zayıf olan cephenin düşmesinin diğer cepheyi tehlikeye attığından ya-
kınmaktadır. Ayrıca tahkimatın yalnız istihkâm bölüklerine ve tahkim müfrezelerine

206
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

bırakılmasının da yanlış olduğunu, gerekirse fedakârlık ederek herkesin eline kazma


küreği alması gerektiği düşüncesindedir. Birliklerin ve komuta kademesinin sık sık
değişmesinin bu hususta da sorun yarattığı görüşünde olan Cafer Tayyar Paşa, bunu
“… Bu tahkimatın ihmal edilmesine fırkaların tebdili keyfiyeti de inhizâm ediyor…
”sözleriyle dile getirirken, tahkimat konusunun bir sonra gelecek birliklere bırakıla-
rak, mevcut birliklerin işe sarılmamalarını tenkit etmektedir.

b. Askerin İhtiyaçları ve Tedarik Sistemi


Cafer Tayyar Paşa, emrindeki subay ve erlere daima çok iyi davranmış, adeta bir
baba gibi sık sık askerin arasında bulunarak, onlarla sohbet edip sorunlarını dinle-
meye özen göstermiştir.119 Çanakkale Cephesi’ne giden “Edebi Heyet”te120 bulunan
İbrahim Alaaddin (Gövsa), Siperler Arasında121 adlı şiirinde, ziyaretleri sırasında
kendilerine Seddülbahir Cephesini gezdiren Cafer Tayyar Paşa ile askeri arasındaki
yakın ilişkiden esinlenmiştir. Alaaddin Gövsa, siperleri gezerken kendilerine refakat
eden122 Paşa’nın heyette bulunanları korumaya çalıştığını, askerin ise komutanına si-
per olmayı teklif edecek kadar bağlılık gösterdiğini ve onların olağanüstü asalet ve
cesaret sahibi olduklarını şu dizelerle dile getirmiştir:123
“Kayıtsızca tırmanmaya hazırlandı kumandan/ O sırada yüzü kumral göl-
gelerle örtülü / Vicdanının yüksekliği gözlerinde parlayan / Boylu poslu aslan
gibi bir Türk oğlu göründü./ Kumandana yaklaşarak: Beyim gel beri sana
mukat (mukayyet) olayım ben kurşun yalar o yeri…

119 İbrahim Oğlu Ömer, I. Fırkanın Şehitler Sırtı Destanı, s. 11. İbrahimoğlu Ömer’in samimiyetle dile
getirdiği şu dizeler bu hususu en sade şekliyle göstermektedir.
Cafer Bey askerle yaranlık ider
Hiç durmaz her vakit cepheyi gezer
Bir yandan düşmanı keşf ider gider,
Gösterir böylece şan-ı erkânı.
120 Çanakkale Harekâtı, c. V, k. 3, s. 599; Bilgin, Çanakkale Savaşı Günlüğü, s. 343. Harbiye Nezareti,
Çanakkale’de Türk ordusunun verdiği mücadeleyi bir an önce belgelemek ve tarihe geçirmek amacıy-
la şair, yazar ve ressamlardan oluşacak bir heyeti cepheye göndermeye karar vermişti. Heyet, vatan
savunmasında kahramanlık destanları yaratan Türk askerini yakından görerek, ürünleriyle ölümsüz-
leştirecekti. Bunun yanında heyetin cepheye gitmesi, askerin moral gücünü yükseltecekti. Harbiye
Nezareti’nin çağrısına uyanlar arasında ressam İbrahim Çallı ve Nazmi Ziya, Edebiyatçı; M. Emin
Yurdakul, Muhittin Müfit Ratıp, Ali Canip Yöntem, Ahmet Ağaoğlu, Hamdullah Suphi Tanrıöver,
İbrahim Alaaddin Gövsa, Orhon Seyfi Orhun, Ömer Seyfettin, Müzik Öğretmeni Ahmet Rauf, Yusuf
Razi ile birer fotoğraf ve sinema sanatçısı bulunmaktaydı. Bkz. Mustafa Selçuk,”Birinci Dünya savaşı
Sürecinde Harbiye Nezareti’nin “Çanakkale Kahramanlığını Yaşatma” Amaçlı Faaliyetleri”, Avrasya
İncelemeleri Dergisi, I/2, (2012), s. 195-242.
121 İbrahim Alaaddin Gövsa, Çanakkale İzleri, Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurum, Atatürk Kültür Mer-
kezi Yayınları, Ankara 1989, s. 48-51.
122 Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Notları; Gen. Kur.Bşk. s. 600.
123 Şair, gözlemini şiirine düştüğü “ Bu manzumedeki müşahedeler ve nihayetinde hurafeye benzeyen
vaka, bir hayal ürünü değil, 18 Temmuz 1331’de Seddülbahir, Sağ Cenah ileri siperlerine giderken
anlattıklarımı aynen görmüş ve bahsettiğim kahramanlık hadisesine orada tesadüf etmiştim” dipno-
tuyla dile getirmiştir. Gövsa, Çanakkale İzleri, s. 48.

207
Zülâl Keleş

“Bu ne asil, ne müstesna bir fıtrattı ya Rabbi, / Amirine siper olup huzur için-
de ölecek. / Lâyık olan teşekkürle reddolundu talebi, / Talep gibi cevap oldu,
hem tabii hem yüksek.”124

Cafer Tayyar Paşa’nın askerine verdiği değer ve alakasını raporunun 5. maddesin-


de görüyoruz. Ona göre savaş uzun sürecektir ve eldeki askerin ihtiyaçlarına ve sağlı-
ğına önem verilmelidir. Zira eldeki asker, ordunun yetişmiş ve tecrübeli son askeridir.
Depo taburlarından gelecek olanlar aynı nitelikte olamayacaktır. Ancak hizmetler
zaman zaman aksamaktadır. Bu konudaki önerileri: Askere sıcak yemek vermek için
gereken malzemelerin sağlanması; çay için semaver temin edilmesi, kahve ve tütün
temin edilmesi, geride çamaşırcı müfrezelerinin düzenlenmesi, sabun verilmesi, yır-
tılan kıyafetlerin tamirinde kullanılacak iğne-iplik gibi ihtiyaçların karşılanması için
seyyar bakkal getirilmesi. Bunların dışında, en önemli ihtiyaç maddesi olan suyun
azlığından dolayı yeni artezyen kuyularının açılması, tulumba gönderilmesi, saka-
ların işinin kolaylaştırması için çok sayıda su fıçısı temin edilmesi gibi öneriler yer
alır. Aslında I. Dünya Savaşı esnasında askerin iaşesini temini noktasında Çanakkale
Cephesi’nin, diğer cephelere oranla iyi olduğu düşünülür. Ancak, kimi zaman yeterli
imkânların sağlanamaması, Cafer Tayyar Paşa’nın mükemmeliyetçiliği ve askerin ih-
tiyacını ön planda tutan karakteri onu bu konuya dikkati çekmeye yöneltmiştir.
Raporda ayrıca sağlık hizmetleri konusunda, yaralıların iyi bakılabilmesi ve
ölümlerinin önüne geçebilmek için sıhhiye bölüklerinin daha düzenli hale getirilme-
si, -sıhhiye bölüklerinde ve yollarda ilgisizlikten dolayı yaralıların öldüğü tenkidiyle-
önerilmiştir.
Cafer Tayyar Paşa, ihtiyatların karşıdan gelen topçu şarapnellerinden korunması
amacıyla, sığınaklar yapmak ve bunların yapımında kullanılmak için çivi, tel, tahki-
matın yapımı esnasında korunmak amacıyla çok sayıda kum torbası125, ani baskınlar-
dan korunabilmek için tel örgü, dikenli tel ve kazık talep etmişti. Ayrıca tahkimatta
kullanılan araç ve gereçlerin tamiri için en kısa zamanda bir tamirhane kurulmasını
gerekli görmüştü.
Cafer Tayyar Paşa, Balkan Savaşı’nda özellikle Vize-Karıştıran hattında çamur
haline gelen, arazi ve yolların adeta bir bataklık gibi çok sayıda insanı, ordunun hay-

124 Gövsa, Çanakkale İzleri, s. 50-51.


125 Kum torbası eksikliği Güney Grubu Sol Kanattaki 5. Kolordu bölgesinde de büyük bir problem ha-
lini almış, 5000 kum torbası ihtiyacına karşılık 2000 adet gönderilerek, eksikliğin boş cephane san-
dıklarıyla giderilmesi çözüm olarak görülmüştür. Bkz. Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar,
Altıncı Fırka Çanakkale Harbi’nde (haz. Servet Avşar-Hasan Baban), Vadi Yayınları, Ankara 2006, s.
180, 211-212. Liman von Sanders, kum torbası temininin zor olduğundan bahsederken, kimi zaman
az miktarda gelen kum torbalarının da “küçük rütbeli birlik komutanları” tarafından askerin yırtılmış
elbiselerini tamir için kullandırıldığını ileri sürmektedir. Sanders, Türkiye’de Beş Sene, s. 99.

208
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

vanlarını ve savaş malzemelerini içine aldığını görmüştü. Aynı hadiseleri yaşamamak


adına kendi sorumluluk bölgesinde yolların yapımı ve düzenlenmesine büyük önem
vermiştir.126 Elbette savaşta ulaşım ve iletişimin önemi göz ardı edilemezdi ancak Tü-
men komutanının tespit ve ifadelerinden bu konuda birtakım aksaklıkların olduğunu
da anlıyoruz. Bu husustaki görüş ve önerileri şöyledir:
“Yollar: Mesturi yollar (Sıçan Yolları) çok azdır. Takviye birlikleri yolda ateş
altında kalıyor, yaralı taşıyanlar su ve ekmek getirenler yollarda büyük ka-
yıplar veriyor.127 Çevre yollar ise hiç yoktur. Müdafaa hattının gerisinde bir
yol lazım ki bir bölgeden diğerine giden piyade ve topçu kayıp vermeden im-
dada yetişsin. Geriye giden yollar patika ve izlerden meydana gelmiştir. Yağ-
murlu havalarda erzak ve cephane çamurdan gelemeyecek, yağmur başla-
madan bunların düşünülüp, düzenlenmesi lazımdır. Yollarda ve tahkimatta
istihdam edilmek üzere amele taburlarına ihtiyaç vardır.”128

Raporun konuları arasında belki de en fazla üzerinde durulması gereken husus,


bürokratik işlemlerin zaman alması sebebiyle ihtiyaç maddelerinin cepheye ulaşımını
geciktirmesidir. Bütün ihtiyaç maddelerinin temini için “mazbata, tasdik, komutanın
resmi talebi…” gibi işlemlerin değiştirilmesini istemiştir. Malzemelerin depolarda ye-
terli miktarda bulundurulması önemlidir. Zira I. Tümenin ihtiyaçlarını almak üzere
gönderilen memur ve vasıtalar, çok defa eli boş döndürülmüştü.129
Cafer Tayyar Paşa, cephede subay kayıplarının büyüklüğünü “…Öyle ki her birlik
subayından üçte birini kaybetmiş durumdadır” cümlesiyle ifade etmektedir. Tabur-
ların er kadrolarının tamamlandığı halde subay gönderilmediğini, birçok bölüğün
komutasını çavuş ya da başçavuşların üstlendiğini ve bir an evvel subay kadrolarının
tamamlanmasını istemektedir. Konuya verdiği önemi, “Efradı kurtaracak olan za-
bittir, zabitsiz insan kalabalığının kıymet-i harbiyesi olmaz”130 sözleri anlatmaktadır.
Ayrıca cephede uçaklar ve bombalar altında asker yetiştirme güçlüğünden dolayı, ik-
mal efradının üç ay depo taburlarında yetiştirildikten sonra gönderilmesinin yerinde
olacağını ifade eder. Kaldı ki cephede bunları yetiştirecek küçük zabit verilememiştir.
Cephede su, erzak ve cephane taşımada kullanılan hayvanların çoğunun ölme-
si sebebiyle, bu eksikliğin giderilmesini de istemiştir. Aynı zamanda mevcutlara ot
- saman verilemeyip, yalnız arpayla beslendiklerinden dolayı güçten düştüklerini,

126 ATASE Arş. 5/179, Kl. 3868, D.61, F.3-5.


127 Örneğin 1 Temmuz 1915 günü, Güney Grubu Sol Kanatta görevli 10. Alaya cephane taşıyan efraddan
19’u yolda yaralanmıştır. Bkz. Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar, s. 150.
128 Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Dosyası Belgeleri.
129 Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Notları.
130 16 Temmuz 1915 Tarihli Rapor.

209
Zülâl Keleş

Anadolu’dan Bandırma yoluyla ot ve saman temin edilebileceği önerisinde bulun-


muştur.
Cafer Tayyar Bey, raporun sonunda, Güney Grubunun da II. ve V. Ordular gibi
bir ordu haline getirilip, Kilya İskelesi bu ordunun menzil noktası olarak seçildiği
takdirde, Tümen ve Kolordunun ihtiyaçlarının daha düzenli ve hızlı bir şekilde sağ-
lanabileceğini ifade etmiştir. Ordunun ihtiyacının zamanında temini açısından da bu
öneri yerinde görülmektedir. Zira herhangi bir malzemenin istenmesi ve yerine ulaş-
ması için, tabur alaya, alay tümene, tümen kolordu kumandanlığına, kolordu mıntıka
kumandanlığına, mıntıka Güney Grubu Kumandanlığı’na, Güney Grubu Ordu Men-
zil Müfettişliğine, oradan Levazımata…131 Böylece uzayıp giden yazışma ve işlemler
yüzünden ona göre bir su tulumbası dahi zamanında ve eksiksiz bir şekilde ihtiyaç
noktasına ulaştırılamamıştı.

Raporun Etkileri
Cafer Tayyar Paşa’nın gönderdiği rapordan kısa bir süre sonra Güney Grubu Ko-
mutanı Vehip Paşa, ilk iş olarak Cafer Tayyar Bey’in işaret ettiği gibi Kilya’da Albay
Sadık Sabri Bey idaresinde bir Geri Bölge Komutanlığı kurmuştur.132 Anılan komu-
tanlığın görevi posta işleri, yiyecek ve cephane kollarının düzenini sağlamak, tahki-
mat araçlarının, hasta ve yaralıların gereken yerlere hızla ve zamanında ulaştırılma-
sını gerçekleştirmekti. Büyük birliklerin, geri hizmetlerinden sorumlu idari ve sıhhi
konularda yetkili olanlarıyla, topçu ve istihkâm komutanlarının, posta görevlilerinin
isteklerini bu komutanlık aracılığıyla sağlayabilmeleri için bir düzen oluşturuldu.
Böylece Cafer Tayyar Paşa’nın raporunda dile getirdiği aksaklıkların giderilmesi için
önemli bir adım atılmış oldu.
Vehip Paşa göreve gelmeden önce Weber Paşa döneminde bütün geri hizmetler
(kol katarların yönetimi, geri bölgenin disiplininin sağlanması gibi görevler) Binbaşı
Schröder’e verilmişti. Vehip Paşa, bunu sakıncalı görmüş, yeni planlamada Binbaşı
Schröder’e sadece Kol ve Katarlar Komutanlığını bırakmıştır. Söz konusu düzenle-
meyle beklenen sonuç alınmış, ancak askerin yiyecek problemi tam olarak halledile-
memişti. Bu konuda Levazım Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Paşa ile Vehip Paşa ara-
sında sert tartışmalar yaşanmıştır. Ayrıca Enver Paşa’ya gönderdiği 3 Ağustos 1915
tarihli telgrafla “…İmkânsızlıklara bir şey diyemem ama bu günkü şatlarda beslen-
menin daha iyi yapılabileceğine inanıyorum”133 diyen Vehip Paşa, askerin daha iyi
beslenmesi hususunda ısrarcı olmuştur.

131 Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Notları.


132 Çanakkale Harekâtı, c. V, k. 3, s. 279.
133 Çanakkale Harekâtı, c. V, k. 3, s. 280-281.

210
Cafer Tayyar Eğilmez ve Çanakkale Muharebeleri

Cafer Tayyar Paşa’nın raporu, Çanakkale muharebeleri esnasında yürütülen sa-


vaş stratejileri konusunda önemli fikirler vermektedir. Paşa, özellikle hazırlıksız sal-
dırı stratejisinin yanlışlığına dikkat çekmiş, bu konuda komutanlarını uyarma ihtiyacı
hissetmiştir. Cephedeki taarruz tecrübelerinden sonra artık Türk ordusunun cephe-
ye ulaşan her yeni kuvvetini gelir gelmez taarruza geçiren ve önemli kayıplara neden
olan harekât tarzından ziyade, Vehip Paşa, Cafer Tayyar Paşa ve birçok Türk suba-
yının üzerinde hemfikir olduğu düşmanın taarruzunu karşı taarruzla durdurmak ve
topçu atışları himayesinde ilerlemek prensibi yerleşmeye başlamıştı. Harekât tarzı
hususunda Vehip Paşa ile ters düşen V. Ordu Komutanı Liman von Sanders, ken-
disini Enver Paşa’ya şikâyet etmişti. Ancak Enver Paşa cepheye gelip incelemelerde
bulunduktan sonra Vehip Paşa’yı haklı bulmuştur.134 Öte yandan Liman von Sanders,
Çanakkale’de taarruz taarruz diye direnip bir an evvel sonuca ulaşmak aceleciliğiyle
Türk askerine verdirilen büyük kayıplardan iki yıl sonra 13 Aralık 1917’de, “Savaş-
ta yalnız iyi şeyler olmayacağını bilenlerdenim ve en iyi kumandanlar ve kıtaların
da başarısızlığa uğraması mümkündür. Fakat ben şunu da açıkça söylemelim ki, sırf
taarruz mu yapmak müdafaada mı kalmak gerektiğini bilememek yüzünden hiçbir
zaman kıtalar harcanmamalıdır” diyecekti.135

Sonuç
Savaşan taraflar için büyük kayıplara mal olan ve I. Dünya Savaşı’nın seyri üze-
rindeki en etkili cephelerden biri olan Çanakkale Muharebeleri, başta Mustafa Kemal
Paşa olmak üzere, Fevzi Çakmak Paşa, Kazım Karabekir, Cafer Tayyar Paşa ve diğer
birçok komutan gibi Milli Mücadele’nin önder kadrolarının yeteneklerinin ortaya
çıktığı bir cephe olma özelliğine de sahiptir.
Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Muharebeleri’nde I. Tümen Kumandanı olarak,
önce Asya Grubu’nda, daha sonra Seddülbahir Cephesi-Güney Grubu Komutanlığı
emrinde bulunmuştur. 28 Haziran-5Temmuz 1915 Zığındere ve 12 -13 Temmuz ta-
rihlerinde İkinci Kerevizdere Muharebeleri’nde görev almıştır. Savaşın son dönemin-
de 14. Kolordu vekili ve 1. Mıntıka Komutanı olarak hizmetini tamamlamıştır.
Cafer Tayyar Paşa’nın Seddülbahir Cephesindeki faaliyetlerinde özellikle üze-
rinde durulması gereken yönü acele ataklardan kaçınarak, önce gerekli hazırlıkları
hızla tamamlamak ve taarruzu karşı taarruzla cevaplamak şeklinde özetlenebilecek
bir stratejiyi benimsemesidir. Seddülbahir Cephesi’nde uyguladığı tahkimatla kayıp-
ları önleme noktasında etkili olmuş ve bu konuda takdir kazanmıştır. Aldığı isabetli

134 Vehip Paşa, Enver Paşa cephedeyken, İngiliz cephesine topçu ateşi açtırmış, karşıdan daha şiddetli
bir ateş başlamıştı. Vehip Paşa, Enver Paşa’ya “…Eğer biz elimizdeki azıcık topçu cephanesiyle taarru-
za kalkışacak olursak, İngilizlerin elindeki hesapsız cephanesiyle taarruzumuzun ne olabileceğini şu
küçük deneyden anlayabilirsiniz…” demiştir. Bkz. Çanakkale Harekâtı, c. V, k. 3, s. 304.
135 Akdes Nimet Kurat, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de Bulunan Alman Generallerinin Ra-
porları, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını, sayı 133, Ankara 1966, s. 21.

211
Zülâl Keleş

önlemlerle kayıpların önüne geçmiştir. Yalnız Çanakkale’de değil görev aldığı bütün
cephelerde maiyetine büyük değer veren sevilip sayılan bir komutan olması dikkat
çekici bir hususiyettir. Cafer Tayyar Paşa, kimi zaman üstleriyle karşı karşıya gel-
se de vatan menfaati söz konusu olduğunda doğru bildiğinden şaşmamış, Kazım
Karabekir’in “Taktik kabul etmeyen adam” nitelemesini haklı çıkaran duruşunu, Ça-
nakkale Muharebeleri’nde de sürdürmüştür.

212
Çanakkale’nin Kahramanı 57. Alay Komutanı
Şehit Hüseyin Avni Bey

F. Rezzan ÜNALP*

H üseyin Avni Bey, Manastır’da dünyaya gelmiştir.


1889 yılında girdiği Harp Okulundan 1892 yı-
lında, Piyade Teğmen rütbesiyle mezun olmuş ve 15
Mayıs 1892’de, karargâhı Selanik’te olan 3’üncü Ordu,
18’inci Nizamiye Alayı, 3’üncü Tabur 2’nci Bölüğü-
ne atanmıştır. Üç yıl bu birlikte görev yapan Hüseyin
Avni Bey sırasıyla, 8 Ağustos 1895’te üsteğmen rütbe-
sine terfi ederek 3’üncü Orduya bağlı Görice 33’üncü
Redif Alayı, 4’üncü Bölüğüne; 23 Mayıs 1897’de Priş-
tine 29’uncu Redif Alayı Kurmay Mülhak Subaylığı-
na; 10 Ocak 1898’de yüzbaşı rütbesiyle 38’inci Redif
Alayı, 2’nci İştip1. Taburu, 1’inci Bölüğüne; 22 Ağus-
tos 1904’te 90’ıncı Nizamiye Alayı 3’ncü Taburuna; 2
Haziran 1908’te binbaşılığa terfi ederek yine 3’üncü
Orduya bağlı 17’nci Nizamiye Alayı, 3’üncü Taburuna
atanmıştır.
Bu göreve atandığı sırada, aynı zamanda binbaşılığa terfi eden Hüseyin Avni Bey,
II.Meşrutiyetin ilanına kadar uzanan süreçte Makedonya’da, dolayısıyla 3’üncü Ordu
bölgesinde cereyan eden olaylara tanık olmuş, 17’nci Nizamiye Alayındaki üç yıl-
lık görevini müteakiben 11 Temmuz 1912’de, Üsküp’teki 7’nci Kolordu İdare heyeti
3’üncü Şube Müdürlüğüne tayin edilmiştir. Bu göreve atandıktan çok kısa bir süre
sonra, 8 Ekim 1912’de Balkan Harbi başlayacaktır.

· Dr. Hv. Öğ .Alb. Gnkur ATASE D.Bşk.lığı As.Tar.Ş.Md.ve Türk Askeri Tarih Komisyonu Genel Sekre-
teri
1 1959-1960 yılları arasında Hava Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapmış olan Hava Orgeneral
M.Tekin Arıburun, Hüseyin Avni Bey’in oğludur. Babasının görev yeri dolayısıyla İştip’te, 1903 yı-
lında doğmuştur. Arıburnu/Arıburun soyadını, Çanakkale Muhareberleri sırasında şehit olan baba-
sından dolayı, Atatürk’ün isteği üzerine almıştır. Eşi Perihan Arıburun, Atatürk’ün Harp Okulunda
öğretmeni olan Korgeneral Naci Eldeniz’in kızıdır.

213
F. Rezzan Ünalp

57. Alay Komutanı


12 Ocak 1914’te karargâhı Tekirdağ’da bulunan 3’üncü Kolorduya 23’üncü Alay
Komutan Muavini olarak atanan Hüseyin Avni Bey, daha sonra 1 Şubat 1915’te Ça-
nakkale cephesinde ünlenen 57’nci Alay’a komutan olarak tayin edilmiştir.
Balkan Savaşlarından sonraki barış döneminde Çanakkale Boğazı’nın savunma-
sı Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığının sorumluluğundaydı. Yunan savaş
gemilerinin Çanakkale Boğazı yakınındaki harekatının Osmanlı Genelkurmayını
alarma geçirdiği 31 Temmuz 1914’de, yarımadanın savunma planları yeniden faal bir
hale getirildi. Harbiye Nazırı aynı tarihte özel bir seferberlik emri yayımlayarak Müs-
tahkem Mevki Komutanını hazırlıklara başlaması ve takviye beklemesi için alarma
geçirmişti. Güncel savunma planları 3’üncü Kolordunun kaleyi tahkim etmesini ve
yarımadanın savunması için asker tedarik etmesini gerektiriyordu. Ancak, 1914 yılı
Ağustos başlarında ne Müstahkem Mevki ne de 3’üncü Kolordu savaşa hazırdı.
1914 yazında henüz imparatorluk savaşta olmasa bile bir tedbir olarak seferberlik
ilan edilmesine karar verildi ve 2 Ağustos 1914 tarihli seferberlik emri Tekirdağ’da
bulunan 3’üncü Kolordu Komutanlığına gönderildi. Bunun üzerine hazırlıklara
başlanıldı ve Kasım 1914’te 3’üncü Kolordu Komutanlığı karargâhı, Tekirdağ’dan
Gelibolu’ya taşındı. Kolordu bünyesinde bulunan 7’nci ve 9’uncu Piyade Tümenleri
Gelibolu’ya intikal ederken 1 Ocak 1915’te 19’uncu Piyade Tümeni de faaliyete ge-
çirildi. 19’uncu Piyade Tümeni 57, 58 ve 59’uncu Piyade Alaylarından oluşuyordu.
Bununla beraber, 58 ve 59’uncu Piyade Alayları 6’ncı Kolorduya gönderilmiş ve tü-
men 9 Şubat 1915 tarihinde 72 ve 77’nci Piyade Alaylarının dahil edilmesiyle yeniden
düzenlenmişti. Tümen, 6 Nisan 1915’te yeni kurulan 5’inci Orduya bağlandı.
Hüseyin Avni Bey’in 1 Şubat 1915’te atandığı 57’nci Piyade Alayı anlaşılacağı
üzere önce Tekirdağ’da teşkil edilmiş ve alay 22 Şubat’ta alay sancağını almıştı. 3’üncü
Kolordu Komutanı, yeni kurulmuş olan alayın eğitimini daha da geliştirmek için 7’nci
Piyade Tümenine üç mümtaz yüzbaşısını askerlerin eğitiminde yardımcı olmaları
için alaya göndermesini emretti. Böylece alay iyi eğitimli subaylar tarafından komuta
edilen çok tecrübeli askerlerden oluşmuştu ve Mustafa Kemal tarafından en güçlü
alayı olarak kabul ediliyordu. Alay, 23 Şubat’ta Eceabat (Maydos)’a intikal etti ve iki ay
boyunca sıklıkla icra edilen arazi tatbikatlarına katılarak eğitim gördü.

25 Nisan Kara Çıkarmalarında


25 Nisan 1915 tarihinde Çanakkale cephesinde kara muharebelerini başlatan çı-
karma harekatı gerçekleştiğinde; 57’nci Alay, 5’nci Ordu ihtiyatı olan 19’uncu Tümen
Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in emrinde muharebelere katılacaktır. 25
Nisan günü Arıburnu bölgesinde saldırıya geçen Anzak birliklerine karşı, ne 27’nci
Alay Komutanı Yarbay Şefik (Aker) ve ne de Yarbay Mustafa Kemal hazırlıksız bir

214
Çanakkale’nin Kahramanı 57. Alay Komutanı Şehit Hüseyin Avni Bey

taarruza girişmişler, muharebe etkinliğini muahafaza etmek için azami gayret gös-
termişlerdir. Hareket halindeyken topçunun ve makineli tüfeklerin tam desteğiyle
müşterek bir taarruzu koordine etmişlerdir. 9’uncu Tümen Komutanı Albay Halil
Sami 27’nci Alayın sevk ve idaresini Mustafa Kemal’e bırakmakla, 19’uncu Piyade
Tümenine alay muharebe desteği sağlamıştır. Altı saaat içinde Yarbay Mustafa Ke-
mal ve Yarbay Şefik, zor olanı başararak, kilometrelerce uzakta ihtiyat mevzilerinde
bulunan dört piyade taburunu destek bataryaları ve silahlarıyla birlikte muharebeye
sokmuşlardır.
Bu taaruzda Türk süngü hücumu Anzakların moralini ve muharebe etkinliği-
ni bozmuş, Anzaklar Türk askerinin karşısında dayanamayacaklarını anlamışlardı.
Öğleden sonra 77’nci Piyade Alayının iki taburu ile 72’nci Piyade Alayının üç taburu
da savaşa katılmıştı. Mustafa Kemal tarafından 3’üncü Kolorduya yazılan raporda,
“düşmanın her tarafta ricate mecbur edildiği ve geri çekilen düşmanın takip edildiği,
geceye kadar düşmanın tutunduğu mıntıkadan tard edilememesi durumunda bütün
kuvvetle gece hücumu yapılacağı” bildirlmişti. Bu raporu takip eden saatlerde 57’nci
Alay Komutanı Binbaşı Hüseyin Avni Bey, 19’uncu Tümen Kurmay Başkanlığına
gönderdiği raporda, “Alayının düşmana şiddetli taarruz ettiğini, iki bölükten başka
makineli tüfek de dahil olmak üzere birinci hatta bulunduklarını, oradaki diğer alay-
la irtibat kurulamadığını” bildirmişti. Bir süre sonra Binbaşı Avni Bey, tümen komu-
tanına yazdığı raporda, “57’nci Alayın bütün kuvvetiyle birinci hatta bulunduğunu,
üç bölüğün ihtiyat olarak bırakıldığını, 72’nci Alaydan bir taburun sol cenahı takviye
ettiğini ve gece taarruza geçmek istediğini” belirtiyordu. Mustafa Kemal’de alaylarına
geceleyin süngü taarruzuna devam emrini vermişti.
57’nci Alay Komutanı Binbaşı Hüseyin Avni Bey’in gece devam eden muharebe-
ler sırasında Tümen Komutanına gönderdiği ikinci raporunda şu satırlar yer almak-
taydı:
“Emredilen taarruza evvelce kalktım. 2’nci Tabur panikledi. 4’üncü bölükler
bir işe yaramaz. Hali hazırdaki askerle ancak cepheyi tutabilirim. Sol cenah-
taki 72’nci Alay, müfrezesinden ve karşısındaki düşmanın siper yapmasından
şikayet ediyor. Yalnız düşman pek kesik arazi içindedir. Muntazam bir kıt’a
gelirse sol cenahımızdan 72’nci Alayla birleşip taarruz edebiliriz. Herhalde
muntazam kuvvet ise elimde yalnız bir bölük kadar ihtiyar askeri vardır.”

Bu raporu takiben gönderdiği bir diğer raporunda, “Zayiat oldukça fazladır. Fa-
kat tamamıyla malûmat alamadım. Bizce bilinen üç subay şehit, beş subay da yara-
lıdır. Düşmana gayet yakınız. Etrafı keşfettiriyorum. Neticesini arz ederim. Fakat siz-
den çok uzaktayız. Düşmanın bu sabah tuttuğu yerlerden ilerideyiz. Denize yakın bu-
lunuyoruz. Sağımdaki, solumdaki taburlarla temas peydasına çalışıyoruz.”sözleriyle
durum hakkında bilgi vermekteydi.

215
F. Rezzan Ünalp

Gece vakti muharebe hattına ge-


len Mustafa Kemal, bizzat 57’nci Ala-
yın taarruzunu teşvik etmiştir. Saat
02.00’de Mustafa Kemal tarafından
topçu mevziinden verilen emirde,
düşmanın tamamen kaçmakta oldu-
ğu belirtilerek, bütün kuvvetlerle ih-
tiyatlar da dahil düşmana hücum edil-
mesi isteniyordu. Sabaha doğru saat
04.00’de 57’nci Alay Komutanlığından
19’uncu Tümene gönderilen raporda
ise, “Alayın 1’inci Taburu tarafından
sol cenahtaki düşmanın sağ cenahına
süngü hücumu yapıldığı ve Kabatepe
tarafındaki Arıburnu sırtlarının geri
alındığı” belirtiliyordu. Bunlara ilave
olarak 19’uncu Tümen Kurmay Başka-
nı Binbaşı İzzettin Bey, hatıralarında,
“.......Bugünkü taarruzda muvaffakiyet
oldu. Düşmanın 4-5 tugayı vardı, atıl-
dı, mahvedildi. Bizden de çok telefat
oldu. Gece üzeri hatları gezdik.” şeklin-
de bahsetmiştir.
57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey
Takdire şayan bir kahramanlık
sergileyen ve haklı olarak Türk tarihinde önemli bir yere sahip olan 57’nci Alay ve Ko-
mutanı Binbaşı Hüseyin Avni Bey, 25-26 Nisan tarihinde cereyan eden muharebeler
sırasında verdikleri olağanüstü mücadele ve gösterdikleri fedakarlıklar dolayısıyla üst
makamların övgüsüne mazhar olmuşlar, Hüseyin Avni Bey, Tümen Komutanı Yarbay
Mustafa Kemal tarafından takdir edilmiştir. Muharebeler sonrasında 3’üncü Kolor-
du Komutanı Esat Paşa tarafından Arıburnu Cephesi Komutanlığına atanan 19’uncu
Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Kemalyeri’nden, 12 Mayıs 1915 tarihinde
gönderdiği telgrafla kendisine rütbesinin yarbaylığa yükseltildiğini bildirmiştir.
1 Haziran 1915’ten geçerli olarak yarbaylığa terfi eden Hüseyin Avni Bey, ma-
alesef Arıburnu Muharebeleri sırasında karargâhına isabet eden bir obüs mermisi
nedeniyle, 13 Ağustos 1915 tarihinde şehit olmuştur. Şehit olduktan sonra 30 Kasım
1915’te yayımlanan padişah iradesiyle, 57’nci Alay sancağına altın ve gümüş imtiyaz
ve harp madalyası takılmıştır.
Hüseyin Avni Bey, bugün Gelibolu Yarımadasında bulunan ebedi istirahatgâhında
yatmaktadır.

216
Çanakkale’nin Kahramanı 57. Alay Komutanı Şehit Hüseyin Avni Bey

"31 Temmuz 331 [13 Ağustos 1915] tarihinde şehiden vefat eden müma iley Hüse-
yin Avni Bey'in ber-vech-i bala efrad-ı ailesine 1 Ağustos 331 tarihinden itibaern
maaş tahsis kılınmış, ve cereyan-ı hal muvafık kanun bulunmuş olduğunun be-
yanıyla muamelat-ı zatiyye müdiriyetti aliyyesine tevdi kılındı. 1 Teşrinisani 331"
Hüseyin Avni Bey'in ailesine maaş tahsisi hakkında dosyasındaki bir belge.

217
218
F. Rezzan Ünalp

Hüseyin Avni Bey’in ailesine maaş tahsisi hakkında Milli Savunma Bakanlığı şahsi dosyasındaki bir belge
Çanakkale Muharebeleri’nde 27. Alay Komutanı Yarbay
Mehmet Şefik (Aker) Bey

Lokman ERDEMİR*

B irinci Dünya Harbi’nin neredeyse bütün tarafları-


nın bulunduğu Çanakkale Cephesi’ndeki muhare-
belerde Osmanlı Devleti’nin yirmi iki tümen ve onlar-
ca alayı mücadele etmiştir.
Bu alaylardan biride 27. Alaydır. Bu alayı diğer-
lerinden ayıran husus ise 25 Nisan 1915 sabahı Arı-
burnu bölgesine yapılan çıkarmayı ilk karşılayan birlik
olmasıdır.
27. Alay, 25 Nisan sabahı Arıburnu’nda karaya çı-
kan Anzak (Avustralya ve Yeni Zelenda Ordu Birlikleri)
kuvvetlerine karşı kahramanca mücadele eder, çıkan
askerlerin ilerlemesini geciktirir. Bu alayın bugün pek az bilinen kahraman komutanı
ise Yarbay Mehmet Şefik Aker’dir. Bu yazımız ile Çanakkale Muharebeleri’nde 27.
Alay ve komutanının çıkarmanın ilk saatlerindeki mücadelesi anlatılmaya çalışıla-
caktır.

Mehmet Şefik Aker’in Kısa Biyografisi


Mehmet Şefik Bey (1312-P. 84) 1877 yılında Manastır’da (Kesriye), doğdu. 28
Nisan 1894 yılında girdiği Harp Okulundan 17 Ağustos 1896’da teğmen olarak me-
zun oldu ve 3. Ordu emrine atandı. 8 Mart 1900’de yüzbaşı (üsteğmenliği atlamış),
25 Eylül 1905’te kıdemli yüzbaşı, 18 Temmuz 1908’de binbaşı oldu. 29 Kasım 1914’te
yarbaylığa terfi etti ve14 Aralık 1916 yılında albay oldu.

Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.
*

219
Lokman Erdemir

Mehmet Şefik Bey, Çanakkale Cephesi’ne gelinceye kadar muhtelif görevlerde


bulunmuştur. 29 Ağustos 1896 yılında 72. Alay 3. Tabur 2. Bölük komutanlığına; 28
Eylül 1896’da 1. Nizamiye Ordusu açığına; 1 Mayıs 1897’de 2. Alay 1. Tabur 3. Bölü-
ğüne; 8 Mart 1900’de 7. Ordu 28. Tugay Komutanlığı Mülhakına; 17 Ekim 1901’de 14.
Tümen mülhaklığına; 17 Mayıs 1903’te 2. Ordu 24. Redif Alayı 2. Tabur 2. Bölüğüne;
13 Kasım 1907’de 2. Ordu 4. Edremit Tabur Komutanlığına; 18 Temmuz 1908’de 137.
Redif Alayı 3. Ezine Tabur Komutanlığına; 8 Eylül 1914’te 3. Kolordu 25. Nizamiye
Alayı 3. Tabur Komutanlığına; Ekim 1914’te ise 9. Tümen 27. Alay Komutanlığı’na
atanmıştır. Çanakkale Muharebeleri sırasında 27. Alay Komutanlığı yapmış, 8 Ağus-
tos 1915’te ise Yarbay Mustafa Kemal’in (Atatürk) yerine 19. Tümen Komutanı olarak
göreve başlamıştır. Bu görevde iken Galiçya Cephesi’ne gitmiştir. Daha sonra 7 Ekim
1916’da İzmir Tümeni Askerlik Dairesi Başkanı, 28 Ocak 1917’de 5. Ordu 21. Kolordu
59. Tümen komutanı, 19 Temmuz’da 49. Tümen komutanı, 24 Temmuz’da becayişle
57. Tümen komutanı olmuş ve 24 Ekim’de de ek görev olarak 8. Ordu 21. Kolordu
komutanı vekili olmuştur.
Mehmet Şefik Bey, 57. Tümen komutanlığı vazifesiyle Milli Mücadele dönemin-
de de hizmet etmiş ve 57. Tümen ile beraber İzmir Güney Cephesi (Menderes Grubu)
Komutanı olarak tayin edilmiştir. Ağustos 1920’de Konya ayaklanması nedeniyle teş-
kil edilen Takip Müfrezesi’nin başında ve Millî Savunma Bakanlığının Antalya’da İtal-
yanlardan silah ve cephane tedarikine ait işlerde görevlendirilmiştir. 1 Mart 1921’de
6. Tümen komutanı olmuş daha sonra Dinar - Menderes Havalisi komutanı, 14 Ha-
ziran 1921’de Antalya ve Havalisi komutanı, 24 Kasım 1921’de 2. Ordu 2. Kolordu
7. Tümen komutanı, 9 Mayıs 1922’de Konya’da Batı Cephesi’ne bağlı Divan-ı Harb-i
Mahsusi Başkanı, 11 Eylül 1922’de Elazığ’da 11. Kolordu Asker Alma Kurulu Başkanı
olarak atanmıştır. Kasım 1923’te ise açığa alınmış ertesi yıl 28 Ocak 1924’te MSB 2
Numaralı İstanbul Üstsubay ve Subay Divanıharp Üyesi olarak tayin edilmiştir.
Bütün askerlik hayatı boyunca muhtelif madalyalar kendisine tevcih edilir:
1898’de Yunan Muharebe Madalyası, 1899’da Beşinci Dereceden Mecidî Nişanı,
1900’de Liyakat Madalyası, 1915’de Çanakkale Cephesi’ndeki hizmetlerinden dolayı
Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası verilmiştir. Bununla birlikte Galiçya Cephesi
sırasında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun muharebeye mahsus ve Şöval-
ye Rütbesinden Lsoposd Nişanı ile yine üçüncü dereceden Harp Leopold Madalyası
verilmiştir. Ayrıca İstiklal Harbi’nde gösterdiği kahramanlıklarından dolayı TBMM
tarafından da İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir.
Mehmet Şefik Aker, 25 Şubat 1931’de emekli olmuş, emekliliğin ardından 1935
yılında Çanakkale Cephesi’ndeki hatıralarını “Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27.
Alay” adlı eserinde toplamıştır. İstiklal Harbi’ndeki hatıralarını ise “İstiklal Harbi’nde,
Büyük Harbin Mütarekesinden 1336 (1920) Senesi Sonuna Kadar 57. Tümen ve Ay-

220
Çanakkale Muharebeleri’nde 27. Alay Komutanı Yarbay Mehmet Şefik (Aker) Bey

dın Millî Cidali”1 adlı eserde yazmıştır. 6 Şubat 1964 tarihinde 87 yaşında İstanbul’da
vefat etmiştir.2

27. Alay Çanakkale Cephesi’nde


Çanakkale’nin savunması ile sorumlu olmak üzere kurulan 5. Ordu’ya bağlı ola-
rak Tekirdağ’daki 3. Kolordu’nun Çanakkale harekât alanı içerisinde kalan bölgede
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı dışında, boğazın iki yakasında gözetle-
me ve emniyetle görevlendirilen 9. Tümen bulunuyordu. Bu tümene bağlı 25. Alay,
Çanakkale’de, 26. ve 27. Alaylar ise Eceabat ve Gelibolu’da idi.3
Yarbay Şefik Bey’in komutasındaki 27. Alay ordugâhı ve Binbaşı Malatyalı İbra-
him komutasındaki 1. Tabur ve Yüzbaşı Halis komutasındaki 3. Tabur ve bir ağır ma-
kineli tüfek bölüğü Eceabat’ın batısındaki zeytinliklerle örtülü çevrede idi. 27. Alay’ın
Binbaşı İsmet komutasındaki 2. Tabur bölüklerinin kıyı gözetleme vazifesi ile sorum-
lu oldukları alan, Azmakdere’den başlayarak ve Arıburnu, Çamtepe’ye kadar uzanan
sırtları arasındadır. Çıkarmanın olduğu sabah ilk örtü birliklerini karşılayacak bölük
ise bu taburun 8. Bölüğü olacaktır. Bu tabur, idari olarak 9/27. Alay’a bağlı iken mu-
harebe görevi bakımından 9. Tümen’e bağlıydı.4
Alayın 2. Taburu, 22 Nisan 1915 günü 3. Taburdan kıyı bölgesini teslim almıştı. 2.
Tabur bölgeye henüz yerleşmeye çalışıyor, tahkimat işleriyle uğraşıyordu.5 Taburun
bir bölüğü Kabatepe’nin gerisinde ihtiyatta diğer iki bölüğü geniş bir alanda mevzi-
lenmişti.
Alay, muhtelif çıkarma ihtimallerine göre kıyılar üzerine birçok kez tatbikat yap-
mıştı. Son tatbikatı 24 Nisana rastlamış ve 24/25 Nisan gecesi geç vakitlerde ordugâha
dönmüştü. 25 Nisan günü için uykusuz ve oldukça yorgun bulunuyordu.6

25 Nisan 1915 Kara Çıkarması


İtilâf güçleri, Gelibolu Yarımadası’na yapacakları kara harekât gününü 23 Nisan
olarak belirlemişti. Ancak 21 Nisan’da çıkan fırtına nedeniyle, harekât önce 24 saat

1 Bu eser, ATASE Başkanlığı tarafından “57’nci Tümen ve Aydın Millî Mücadelesi 1918 – 1920” şeklin-
de yeniden basıldı.
2 Birinci Dünya Savaşı’na Katılan Alay ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri, c. II,
(haz. Hülya Toker, Nurcan Aslan), ATASE Yayınlerı, Ankara 2009, s. 297-299.
3 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (25 Nisan 1915-04 Haziran 1915), V. cilt, II. Kitap,
Genelkurmay Personel Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Yayınları,
Ankara, 2012., s. 19; 1913 yılı ordu teşkilatı için bkz., Osmanlı Devleti Ordu Teşkilatı, T.C. Milli Sa-
vunma Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999, s. 147-155.
4 Çanakkale Cephesi, II, s. 61.’den naklen ATASE Arşivi, 27. Alay Harp Ceridesi, 5338/H-10/1.
5 Çanakkale Cephesi, II,, s. 61.
6 Çanakkale Cephesi, II,, s. 62.

221
Lokman Erdemir

ertelendi, havanın düzelmemesi üzerine süre 48 saate çıkartıldı. 23 Nisan’da havanın


düzelmesi üzerine harekâtın başlangıç tarihi 25 Nisan olarak kararlaştırıldı.7
Anzak Kolordusuna verilen çıkarma görevinde hedef 5. Ordu’nun kuzey ile gü-
ney birlikleri arasındaki irtibat ve ulaşımını kesmek üzere, Kabatepe kuzeyinde kara-
ya çıkmak, sol tarafını emniyete aldıktan sonra da, Maydos’a doğru, doğu istikame-
tinde yürümekti.
Arıburnu’nda baskın bir çıkarma yapılması için sessizliğin esas alındığı bir plan
hazırlanır. Bu maksatla Kabatepe sahilinin geniş, akıntının hafif ve kaya ihtimalleri-
nin zayıf bulunduğu bir mil kadar kuzey kısmına gün ağarmadan birliklerin çıkartıl-
masına karar verilir.8
Anzak kuvvetlerinden ilk olarak örtü kuvveti olarak Tuğgeneral Singlair Mac La-
gan komutasındaki 1. Avustralya Tümeni’nden 3. Tugay’ın çıkmasına karar verilmişti.
Albay Singlair Mac Lagan, bunun için, tugayın IX. Tabur’unu sağ cenahta, X. Tabur’u
merkezde, XI. Tabur’unu da sol cenahta karaya çıkmak üzere ayırmıştır. Hedef, üç
dalga hâlinde, gün ağarmadan 4.000 askeri sahile çıkarmaktı.9
Türk tarafında Kabatepe-Anafartalar hattında savunmada 27. Alay’ın 2. Taburu
Azmakdere - Çamtepe arasındaki ortalama 12 km’lik bir kıyı şeridine yayılarak dü-
zenlenmişti.10 27. Alay, 2. Tabur’unun 5. Bölüğü Kabatepe’den 1,5 km doğuda ihtiyat-
ta, 6. bölüğü Çamtepe’de, 7. bölüğü Kabatepe’de, 8. Bölüğü ise Arıburnu-Azmakdere
arasında konuşlandırıldı. Alayın diğer 1. ve 3. Taburları Eceabat gerisindeki zeytinlik-
te ordugâhta bulunmaktaydı.11

25 Nisan Sabahı: Karaya Asker ihracı


24/25 Nisan gecesi harekete geçen müttefik askerlerin ilk çıkarma haberi Arıbur-
nu mıntıkasında konuşlu 8. Bölükteki iki gözcüden gelir. 8. Bölük Komutanı Yüzbaşı
Faik Efendi o anları şöyle anlatır:
“…O gece yarısı saat 2.00 sıralarında ay ışığı henüz vardı, yanımdaki ihtiyat-
tan gözcüler Bigalı İdris ve Gelibolulu Cemil, ay ışığında düşman çıkarma
gemilerinin görülmekte olduğunu haber verdiler. Kalktım dürbünle baktım.
Tam karşımızda fakat epeyce uzaklarımızda büyüklüğü küçüklüğü fark

7 Oglander, C. F. Aspinall, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı: Seferin Başlangı-
cından 1915 Mayısına Kadar; c. I, (haz. Metin Martı), Arma Yayınları, İstanbul 2005, s. 188-189.
8 Oglander, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askeri Harekatı, s. 179.
9 Oglander Büyük Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askeri Harekatı, s. 211; Nigel Steel, Peter Hart,
Gelibolu: Yenilginin Destanı, (çev. Mehmet Harmancı), İstanbul 1996, s. 39.
10 Kadri Perk, “Çanakkale Savaşları Tarihi”, Askeri Mecmua, S. 56, İstanbul 1940, s. 48
11 Murat Karataş, “27. Alay Harp Ceridesine Göre Çanakkale Cephesi Karamuharbeleri’nin İlk Günü
(25 Nisan 1915”)”, Çanakkale Araştırmları Türk Yıllığı, Bahar-Güz 2008, s. 2.

222
Çanakkale Muharebeleri’nde 27. Alay Komutanı Yarbay Mehmet Şefik (Aker) Bey

edilmeyen birçok gemilerin vücudunu gördüm. Harekette olup olmadıkları


anlaşılmıyordu.”12

Yüzbaşı Faik Efendi bu haberi derhal telefonla Kabatepe’deki 2. Tabur komutan-


lığına bildirir. Daha sonra saat 02.30 civarında gemilerin kalabalıklaştığını görünce
derhal 9. Tümen komutanlığına bildirmiştir.13
Saat 05.05’te Gelibolu’da bulunan 3. Kolordu karargâhına Tayfur’da bulunan Ge-
libolu Seyyar Jandarma Taburundan telefonla Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinde
düşman gemilerinin toplanıp bombardımana giriştikleri, buralarda çıkarmaya ben-
zer hareketler olduğu ve 19 parça geminin görüldüğü bildirilir.
Saat 05.17’de 3. Kolordu Komutanlığına, 9. Tümen komutanı rapor verir. Tümen
komutanı Albay Halil Sami, raporunda; Kabatepe’nin kuzey ve güneyi ile Arıburnu ve
Ağıldere önlerinde düşmanın birçok savaş ve taşıt gemileri görülmektedir. Düşmanın
Arıburnu kıyılarına bir miktar asker çıkardığı ve bunların denize atılması için emir
verildiğini bildiriyordu.14
Şefik Bey, çıkarma sabahı yaşananları şöyle anlatır:
“1. ve 3. Tabur ve makinalı tüfek bölüğü ile 24/25 Nisan 1915 gecesi
Kabatepe’ye giderek bir gece tatbikatı yapmıştık. Gece yarısından sonra saat
ikide çadırlara dönmüş ve yorgun argın uykuya dalmıştık. Çok geçmeden top
sesleri uykumuzu sarstı. Biz her gece Boğaz’dan gelen top seslerine alışmıştık.
Fakat bu seslerin istikameti Kabatepe tarafındaydı. Derhal telefon başına
fırladım.”

O sırada Telefonla Kabatepe telefon merkeziyle görüşür, çıkarmanın Kabatepe’ye


olmadığını Arıburnu’ya asker çıktığını öğrenir.15 Bunun üzerine askeri kaldıran Şefik
Bey, askerleri içtima yerlerinde muharebe ağırlıklarını yükleterek silahbaşı yaptırmış,
askerin ise ekmeklerini dağıttırmıştır. Alay Komutanı Şefik Bey, Arıburnu’ndan gelen
haberlere rağmen kendisine hareket emri gelmesini beklemektedir. Amacı zaman ge-
çirmeden iki taburunu da ileri hatta sürmektir.
Bu arada taburların hazırlıklarını yaptırır. Şefik Bey, alay harekete hazır hale gel-
mesine rağmen beklenen emrin bir türlüde beklenen emrin de gelmemesi üzerine bir
defa daha telefon başına geçecek, tümen karargâhından Kurmay Başkanı Hulusi Bey

12 Şefik Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, Askeri Mecmua, S. 40, İstanbul 1935, s. 21.
13 Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, s. 22.
14 Çanakkale Cephesi, II, s. 19-20.
15 Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, s. 32.

223
Lokman Erdemir

ile görüşür. Hulusi Bey’e “Düşman Arıburnu’na asker çıkarıyormuş, alay harekete
hazır” diyecektir. Bunun üzerine Hulusi Bey “Verilecek emre göre hareket edersiniz,
buna intizar ediniz” cevabı üzerine Şefik Bey beklemek zorunda kalır. 16
Bu sırada asker çorbalarını içmiştir. Bekleyiş uzun sürmüş, Şefik Bey, durumdan
iyice endişelenip tekrar telefona sarılarak 9. Tümen Kurmay Başkanı’na, “Hulusi Bey!
Arkadaşlarımız orada ateş içinde yanıyor biz daha bekleyecek miyiz?” diyerek tekrar
hareket izni istemiştir. Hulusi Bey ise: “Bu ihrâcın bir nümayiş olmadığı ne malum?
Hakiki ihrâcın nereden yapıldığı anlaşılmadıkça size hareket emrini nasıl verelim.”
diyerek manzaranın kesinleşmesine kadar izin vermez. Bu arada top tüfek sesleri aza-
lırken Şefik Bey’in ıstırabı daha da artmıştır. Beklenen hareket emri saat 05.45’te gelir.
Alayın hareketi ise on dakika sonra olur. Alaya hareket emri verilmiş ve hemen yola
çıkılmıştır.
Saat 06.00’da Kolordu da 9. Tümenden ikinci bir raporu alır: Tümen Komutanı,
Arıburnu çıkarmasını tekrarlıyor; bu bölgeye Eceabat batısındaki 27. Alayını hareket
ettirmiş olduğunu, Tümenin Sarafim’de bulunan diğer kısımlarını alarak harekete ge-
çirdiğini belirtir.
Vakit ilerlemiş, hava iyiden iyiye aydınlanmıştı. Yürüyüşe başlayan alayın kolları,
cepheye ulaşmak için Maltepe Ovası’nı geçmek zorundadır. Düşman uçakları ve ba-
lonlar cephe gerisini gözetliyor, takviye kuvvet gelip gelmediğini kontrol ediyorlardı.
27. Alay’ın görülmesi hâlinde, donanmanın bütün toplarının üstlerine çevrileceğine
şüphe yoktu. Alay Komutanı Şefik Bey bu riski göze ala­rak, alayını uçakların ve ba-
lonların gözleri önünde Maltepe Ovası’ndan geçirip, Topçular Sırtı’na ulaştırmıştı.17
Şefik Bey I. Tabur’un öncüsünün Kavakdere’nin geniş ağzına gelmiş ve burada
durmuş olduğu hali şöyle anlatacaktır:
Ben öncü bölüğün ilerisinde gidiyordum. Hayvanımı dörtnala sürerek ucun
yanına gittim. “Neden durdunuz? Cevaben subay: Şu yaralı er düşmanın
yakınlarda olduğunu söyledi de onu haber vermek için durduk. Yaralının
ifadesine inanmak lazım gelirse Düşman Kavaktepe’nin hemen ilerisinde
idi. Ben de dahi iyi ya. Biz de düşmana bir an evvel kavuşmak istiyoruz.
Aralıklarınızı açınız…

Taarruz öncesi düşmana yaklaştıkça Anzakların, Kanlısırt ve Kırmızısırt’taki ha-


reketleri fark ediliyor, Kabatepe-Conkbayırı arasındaki hâkim sırtlara doğru ilerle-
dikleri görülüyordu. Düşman, geçen bu süre zarfında karaya çok sayıda asker ve silah
da çıkarmıştı.

16 Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, s. 32.


17 Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, s. 32-37.

224
Çanakkale Muharebeleri’nde 27. Alay Komutanı Yarbay Mehmet Şefik (Aker) Bey

Yarbay Şefik Bey Kavaktepe’nin namüsait şartlarından dolayı buradan taarruz-


dan vazgeçecektir. Göktepe’yi geçtikten sonra 165 rakımlı Tepe’ye gelince 3. Taburu
sağa, 1. Taburu ise sol kısma geniş kol nizamında toparlanmaları emrini veren Şefik
Bey taarruz hazırlılarına da başlamıştır. Şefik Bey bu noktaya geldiğinde saat 7.40’tı.
Böyle bir kuvvetin, geniş bir arazide sadece iki taburla tutulamayacağı gerçeğini
fark eden Yarbay Şefik Bey, 07.55’te 9. Tümen Komutanlığı’na gönderdiği şu raporda
taarruza başlayacağını bildiriyordu:
Kabatepe Telefonu Vasıtasıyla Maydos’ta 9. Tümen Komutanlığına
Saat 7 dakika 55
Düşman Arıburnu sırtlarını işgal etmiştir.
Arıburnu sırtlarıyla Kocadere arasındaki sırtlardan İnayeti Hakka istinaden
taarruza başlıyorum.
Kocaçimen’i serian 19.Tümen’e tutturmanız müsterhamdır.
Mehmed Şefik 27. Alay Komutanı 18

27. Alay taburları, taarruz için yerleştikleri sırada yukarıdaki raporun cevabı
ulaşmıştır. 9. Tümen komutanı 57. Alay’ın Kocaçimentepesi istikametine harekât et-
tiğini bildirdikten sonra Şefik Bey’den 19. Tümen ile irtibat kurarak birlikte hareket
etmesini istemiştir.19
Arıburnu bölgesinde çok çetin muharebeler sürüyordu. Alay tüm hatları ile cep-
heyi savunuyordu. Bu arada, 1. Tabur Kanlısırt platosuna kadar ilerleyerek Kanlısırt’ı
ve sabah Avustralyalıların aldığı üç topu ele geçirmeyi başarmıştır20. 3. Tabur Kanlı-
sırt taarruzu kontrolsüz bir şekilde Topçular Sırtı’na kadar ilerlemiş, Anzakları dur-
durmuş, yeni bir taarruz hazırlığına başlanmıştır.
Anzakların sol cenahı, Kocaçimentepe’si tarafının savunmasına ise, 19. Tümen
yetişmiştir. 19. Tümen karargâhı ordu ihtiyatı olarak Bigalı’da bulunmaktaydı. Çıkar-
ma ile ilgili haber Yarbay Mustafa Kemal’e de gelmişti. Şefik Bey de, hatıratında be-
lirttiği üzere21 kendisinin 07.55’teki raporu üzerine 9. Tümen komutanı Albay Sami
Bey, Mustafa Kemal’den Arıburnu sırtlarına çıkan düşmana karşı bir taburun sevkini
istemiştir22.

18 Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, s. 42; Karataş, “27. Alay Harp Ceridesine Göre…”, s.
5-7.
19 Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, s. 42.
20 Çanakkale Cephesi, II, s. 66.
21 Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, s. 41.
22 Halil Sami Bey’in Raporu “Kabatepe’de tabur kumandanlığından şimdi alınan raporda düşmanın
Arıburnu sırtlarından Kabatepe’nin gerilerindeki sırtları sarmakta olduğu bildiriliyor. En yakın bu-

225
Lokman Erdemir

Öteden beri bu bölgeden bir çıkarma harekâtı bekleyen Mustafa Kemal, tümeni-
ni kendi ifadesi ile “emr-i harekâta müheyya” (saldırıya hazır) bulunduruyordu23. Bir
taburun yetmeyeceğine kanaat getirmiş, bütün sorumluluğu üzerine alarak en yakın
yerde hazır bekleyen Hüseyin Avni Bey komutasındaki 57. Alay ile bir dağ batarya-
sı ve bir sıhhiye müfrezesini Kocaçimentepe’si istikametinde hareket edecek şekilde
düzenlenmesi hususunda birlik komutanlarının emir almak üzere tümen karargâhına
gelmesini istemiştir24. Karargâha gelen birlik komutanlarına 6 maddelik emir yazdır-
dıktan sonra 3. Kolordu Komutanlığı’na durumu ve teşebbüsünü telefonla bildiril-
mek üzere bir rapor yazdırarak25 yukarıda zikredilen birliklerle Kocaçimentepesi’ne
doğru 08.00’de cevabî emri beklemeksizin harekât emri vermiştir26.
57. Alay’ın karşı taarruzunun Conkbayırı’nı hedef seçen Avustralyalıları dur-
durmasından saatler önce 27. Alay, düşmanı durdurmuş27, nihai taarruz için hazır-
lıklarına başlamıştı. Öğlen sıralarında 27. Alay komutanı 57. Alay ile irtibat kurmak
için harekete geçmiştir. 19. Tümen komutanına gönderdiği yazılı raporda karşısın-
daki düşmanın durumunu ve kendi harekât planını bildirerek, harekâtın birlikte
koordine edilmesi teklifinde bulunmuştur28.
Bu irtibatın sağlanması ile Türk kuvvetleri kuzeyden güneye düşmanı çevrelemiş-
ti. Bu durumda yapılacak tek şey, düşmanı büyük bir taarruzla geldiği yere gönder-

lunması hasebiyle Maltepe’deki kuvvetlerinizden bir taburu, Kabatepe’nin kuzeyindeki Arıburnu’na


karşı olan sıralara müsâreaten (hızlı bir şekilde) sevk ile neticesinin iş’arı mercudur.” 19. Tümen’in
ordu ihtiyatı olması ve Albay Halil Sami Bey’in rütbesinin yüksek olması da dikkate değerdir. Bazı
kaynaklarda, Yarbay Mustafa Kemal’in tamamen kendi inisiyatifi ile harekete geçtiğini bildirilmesi
bizzat Mustafa Kemal’in de hatıratında belirttiği gibi yanlış bir bilgi olsa gerektir. Yukarıda da belirtil-
diği gibi Mustafa Kemal inisiyatifini kullanarak kendinden bir taburluk kuvvetin istenmesine rağmen
ilk önce bir alayını daha sonra tümenini harekete geçirmiştir. Bkz. Mustafa Kemal, Arıburnu Muha-
rebeleri Raporu, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı Yayınları, Ankara
2011, s. 14-15; Ruşen Eşref Ünaydın, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülakat, İstanbul
1930, s. 18.
23 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 20.
24 Çanakkale Cephesi, II, s. 72.
25 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 21.
26 Şefik Aker, 7.55’de yazdığı raporundaki 9. Tümen’in 10 dakika önce hareket ettiği, bu nedenle bu
raporu, kendisinin alamadığı ifadeden Mustafa Kemal’in söylendiği gibi 8.00’de değil de saat 7.45’de
hareket ettiği anlaşılmaktadır. Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, s. 42.
27 Düşmanın durdurulduğu ve içinde bulunduğu hâl İngiliz resmî tarihinde şöyle anlatılmaktadır. “Saat
15.00’da bu noktada bulunan Avustralyalılarla, Yeni Zelandalılar, hepsi de karmakarışık olmuş, hep-
si de bir biri peşine yapılan şiddetli ve bağımsız hücumlardan az çok yorgun düşmüş yedi tabura
mensup kısımlardan ibaretti. Muharebe sahnesinin bu kısmında, emir ve komutayı eline almış bir
kimse yoktu. Dağılmış bölüklerin, kendilerinden beklenen şeyin ne olduğundan haberleri yoktu. Me-
saide bir birlik temini, imkânsızdı. Cephe hattı, Kılıçbayır üzerinde, saatlerle, bir ileri bir geri gidip
durmuştu. Her takviye müfrezesi, biraz ilerlemeyi başarıyor, fakat zirveden yukarı kendisini gösterir
göstermez, Türklerin tüfek ateşi ile geri püskürtülüyordu. Türklerin ateşi sabahtan itibaren hissedilir
derecede artmıştı. Subay kaybı ağırdı. Kıtalar, saat l3:00’den itibaren, Conkbayırı yönünden hiç mu-
kabele görmeden top ateşi altına alınmıştı.” Bkz. Oglander, Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askeri
Harekâtı, s. 234.
28 Çanakkale Cephesi, II, s. 73.

226
Çanakkale Muharebeleri’nde 27. Alay Komutanı Yarbay Mehmet Şefik (Aker) Bey

mek olacaktı. Zaten bundan önceki gayretler de bunu temin içindi. Bu saatten sonra
birbiri ardınca yapılan taarruzlar neticesi akşamüzeri inisiyatif Türk tarafının eline
geçmişti. Düşman için harekâtın ilk hedefi Kabatepe, Conkbayırı, Kocaçimentepe’si
hattı çok uzaklarda kalmıştı29. Bu durumu İngiliz tarihi şöyle aktarmaktadır30:
Saat 03:00’den sonra bu noktada bulunan Avustralyalılarla Yeni Zelandalı-
lar, hepsi de karmakarışık olmuş, ardı sıra yapılan şiddetli ve bağımsız hü-
cumlardan az çok yorgun düşmüş yedi tabura mensup kısımlardan ibaretti.
Muharebe sahnesinin bu kısmında, emir ve komutayı eline almış bir kim-
se yoktu. Dağılmış bölüklerin, kendilerinden beklenen şeyin ne olduğundan
haberleri yoktu. Mesâi sırasında bir birlik temini, imkânsızdı. Cephe hattı,
Kılıçbayır üzerinde, saatlerce, bir ileri bir geri gidip durmuştu. Her takviye
müfrezesi, biraz ilerlemeyi başarıyor, fakat zirveden yukarı kendisini gösterir
göstermez Türklerin tüfek ateşi ile geri püskürtülüyordu. Türklerin ateşi sa-
bahtan itibaren hissedilir derecede artmıştı.

Şefik Bey komutasındaki 27. Alay 25 Nisandan daha sonraki günlerde şiddetli
çarpışmalarda görev almıştır. 26/27 Nisan, 1 Mayıs ve 18/19 Mayıs kanlı hücumlara
katılmıştır. Ayrıca gece hücumları ve siper baskınlarında Arıburnu’nda kahraman-
ca mücadele edilmiştir.31

Yarbay Şefik Bey’in 19. Tümen Komutanlığına Atanması


Ağustos’ta kuzey bölgesinde muharebeler şiddetli bir hali almıştı. Conkbayırı’na
kudretli bir komutanın ataması gerekiyordu. 5. Ordu Kurmay Başkanı Yarbay Kazım
ile Albay Mustafa Kemal’in telefon görüşmesinin ardından Mustafa Kemal’in Anafar-
talar Grup komutanlığına ataması yapıldı. 8 Ağustos’ta gece yarısı 19. Tümen Komu-
tanlığına ise Yarbay Şefik Bey’in vekâlet edeceği şu emirle bildirilmişti32:
19. Tümen Komutanlığına
8 Ağustos 1915
Saat 21.50
Sureti aşağıda yazılı olan ordu emri gereğince hemen hareket etmeniz lazım-
dır. 19. Tümen Komutanlığına vekil olarak 27. Alay Komutanı Şefik bakacak-
tır. Onun yerine uygun birisi tayin edilecektir.
Kuzey Grubu Komutanı
Esat

29 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi: Çanakkale Cephesi Harekâtı (25 Nisan 1915 Mayıs 1915) c. V,
2. Kitap, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Ankara 1978, s. 119.
30 Oglander, Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, s. 234.
31 Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, s. 84.
32 Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 138-139.

227
Lokman Erdemir

Mustafa Kemal, hemen hazırlıklarını yapıp, 19. Tümen’in komutasını da 27.


Alay Komutanı Şefik Bey’e teslim ettikten sonra gece yarısına yarım saat kala,
Çamlıtekke’ye hareket etmiştir. Mustafa Kemal, o günkü hatıralarında Şefik Bey’e
devredişini şöyle anlatır:
“…Fakat ben, iftiharla bu sorumluluğu kabul ettim. 27. Alay Komutanı Yar-
bay Şefik’i yerime vekil bıraktım. Ona tümen cephesiyle ilgili görüşlerimi
söyledim.”33
Şefik Bey de bu göreve gelişini hatıralarında şöyle bahseder:
“…Ancak vaziyet böyle tehlikeli bir hal aldıktan sonra 8 Ağustos 1915’te
Mustafa Kemal Bey, 19. Tümen Komutanlığını bize tevdi ederek Anafartalar
Grup Komutanlığını ele aldı.”34

Şefik Bey 19. Tümen komutanlığı ile Conkbayırı ve Anafartalar Muharebeleri’nde


görev yapmış, Müttefiklerin Yarımada’dan çekilene kadar komutanlığı sürdürmüştür.

27. ve 57. Alayları 25 Nisan 1915 sabahı cepheye intikalleri

33 Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebeleri’ne Ait Tarihçe, s. 21.


34 Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, s. 91-92

228
Çanakkale Muharebeleri’nde 2. Ordu ve Vehip Paşa

Yüksel NİZAMOĞLU*

1 8 Mart 1915’te büyük bir yenilgiye uğrayan İngiliz


ve Fransızların daha büyük kuvvetlerle harekâta
devam edecekleri tahmin edilmekteydi. İtilaf devlet-
lerinin bundan sonraki hedefi, karaya asker çıkararak
İstanbul’u ele geçirmekti. Türk Genelkurmayı yeni bir
taarruza karşı Çanakkale savunmasını güçlendirmeye
çalıştı. Bu çerçevede 3., 15. Kolordular, 5. Tümen ve
Bağımsız Süvari Tugayı’ndan meydana gelen 5. Ordu
kurularak komutanlığına Liman von Sanders atan-
dı. Müstahkem Mevki Komutanlığı da sürekli olarak
5. Ordu ile işbirliği yapacaktı.1 Kara muharebelerinin
başlamasından kısa bir süre önce 19 Nisan 1915’de 5.
Ordu 3. Kolordu (7., 9. ve 19. tümenler), 15. Kolordu
(3., 5. ve 11. Tümenler) ile Bağımsız Süvari Tugayı ve
Ordu karargâhından oluşmaktaydı.2
Müttefikler kara muharebesini 25 Nisan 1915 tarihinde Saros, Arıburnu ve Sed-
dülbahir bölgelerinden çıkarma yaparak başlattılar. Bundan sonra Temmuz ayına ka-
dar Çanakkale Cephesi’nde şu muharebeler gerçekleşti: Birinci Kirte Muharebesi (28
Nisan 1915), İkinci Kirte Muharebesi (6-8 Mayıs 1915), 9-24 Mayıs Muharebeleri,
Üçüncü Kirte Muharebesi (4-6 Haziran), Birinci Kerevizdere Muharebesi (21-22 Ha-
ziran 1915) ve Zığındere Muharebesi (28 Haziran-3 Temmuz 1915).3

* Yrd. Doç. Dr, Turgut Özal Üniversitesi, İİBF Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü.
1 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Çanakkale Cephesi Harekâtı 1 nci, 2 nci ve 3 ncü Kitapların
Özetlenmiş Tarihi, Ankara 1997, c. V, s. 51-52. (Bundan sonra BDHTH Çanakkale Cephesi şeklinde
kısaltılacaktır).
2 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi, Ankara 2012, c. V, I. Kitap, s. 208.
3 İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, Ankara, 1993, s.78-79.

229
Yüksel Nizamoğlu

2. Ordu’nun Çanakkale Cephesi’ne Gönderilmesi


2. Ordu’nun Gelibolu yarımadasına gönderilmesinde 5. Ordu birliklerini takvi-
ye etme, bazı birlikleri değiştirme ve XV. Kolordu Komutanı Weber Paşa’nın yerine
başka bir komutan atama düşünceleri etkili olmuştur. 14. Kolordu Kumandanlığı’na
Mirliva Trommer Paşa ve 15. Kolordu Kumandanlığı’na Mirliva Weber Paşa 4 Nisan
1915 tarihinde tayin edilmişlerdi.4
5. Ordu’nun önemli bir bölümünü oluşturan Güney Grubu yaptığı savaşlarda çok
fazla kayıplar vermişti. Savaşın başlangıcından Vehip Paşa’nın komutası altında yapı-
lan ilk savaş olan İkinci Kerevizdere Muharebesi’ne kadar toplam kayıp sayısı 99.855
askerdi.5
Weber Paşa’nın görevden alınmasına neden olan gelişmelerden birisi, Zığındere
Muharebesi’nde başlangıçta karşılaşılan mağlubiyetle birlikte büyük bir panik yaşa-
masıdır. O zamana kadar temkinli bir hareket tarzı sergileyen Weber Paşa, Zığındere
batısındaki bütün siperlerin İngilizlerin işgaline uğraması üzerine paniğe kapılmış ve
geri çekilme emri vermek istemiştir.6 Weber kuvvetlerin Alçıtepe önündeki son sa-
vunma hattına çekilme emrinin yazılmasını istemiş, durum Liman von Sanders’e ha-
ber verilince çok kızmış ve Weber Paşa 7 Temmuz’da istifa etmiştir.7 İngiliz karargâhı
ise 17 Temmuz tarihli günlük emrinde Weber Paşa’nın “liyakatsızlık” nedeniyle
görevden alındığını ve yerine Vehip Paşa’nın getirildiğini belirtmektedir.8 Sanders,
Weber’in yerine “cesur ve güçlü” bir komutan tayin edilmesi için Başkomutanlığa baş-
vurmuştur. Esat Paşa yaşanan gelişmeler hakkında Weber Paşa’yı eleştirmekten de
geri durmaz: “Alman eğitim uzmanlarının istihkâm uzmanı olarak bulunan Veber
(Weber) Paşa, Güney grubuna gönderildiği tarihten bugüne kadar ne askerimizi ba-
rındıracak barınaklar meydana getirmiş, ne de güvenilir bir tahkimat yaptırtmıştı.
Onun bu ilgisizliği büyük kayıplar vermemize neden oldu.”9
Kuzey ve Güney gruplarında sürekli yaşanan muharebelerden dolayı sık sık
takviye gerekmekte, harbe girmemiş taze kuvvetler buralara gönderilmekteydi. Bu
amaçla, Temmuz başında 5. ve 14. Kolordu’dan oluşan 2. Ordu’nun Çanakkale’ye
gönderilmesi kararlaştırılmış ve Vehip Paşa da Güney Grubu komutanı olarak tayin
edilmiştir. Bundan sonra Seddülbahir bölgesinin savunmasının başında Vehip Paşa

4 BOA, İ. HB, D. 167, G. 1333. Ca/36, 19/Ca/1333 (Hicri).


5 Mehmed Nihad, Harb-i Umumi’de Seddülbahir Cenub Grubu Muharebatı, İstanbul 1336, s. 59.
6 Nihad, Harb-i Umumi’de Seddülbahir Cenub Grubu Muharebatı, s. 54, Fahri Belen, Çanakkale Sava-
şı, İstanbul 1935, s. 83. (Bundan sonra Belen, Çanakkale Savaşı olarak kısaltılacaktır).
7 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Çanakkale Cephesi Harekâtı, Ankara 1980, V. Cilt 3 ncü Kitap,
s. 209-210. (Bundan sonra Türk Harbi Çanakkale Cephesi).
8 Charles F. Roux, Çanakkale’de Ne Oldu?, (haz. Burhan Sayılır), Ankara 2007, s. 164.
9 Weber Paşa’nın istifası için bkz. Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, (haz. İhsan Ilgar), İstan-
bul 1975, s. 90-91.

230
Çanakkale Muharebeleri’nde 2. Ordu ve Vehip Paşa

bulunmuştur.10 Vehip Paşa, 1 Temmuz 1915 günü öğleden sonra Kurmay Başkanı
Albay Nihat Bey, Yarbay Cevat Bey ve yaverleriyle Kuzey Grubu Karargâhı’na gele-
rek incelemelerde yapmıştır. Vehip Paşa’nın Çanakkale’ye gönderilmesinde Erkan-ı
Harbiye Vekili olan Enver Paşa ile olan ve Manastır’a kadar dayanan dostluğunun da
etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Enver ve Vehip Paşalar İttihat ve Terakki’nin Manastır
örgütlenmesini birlikte gerçekleştirmişler, 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyeti ilan eden
beyannameyi de sonradan “Hürriyet Meydanı” adını alacak meydanda Vehip Paşa
okumuştur. Vehip Paşa’nın Meşrutiyetin ilanı sonrasındaki görevlerinde İttihatçıların
büyük bir rolü olmuş; Harp okulları komutanlığı, Hicaz Fırkası komutanlığı ve Hicaz
vali vekilliği görevlerine getirilmiştir. 1915 yılında Hicaz’dan İstanbul’a getirilerek 2.
Ordu komutanı yapılmasında da Enver Paşa’nın rolü olduğu söylenebilir.11
Enver Paşa’nın Seddülbahir savunmasıyla ilgili tereddütlerinin olduğu ve
Sanders’e 2. Ordu’nun buraya gönderilmesi teklifinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Sanders bu teklifi yarımadanın savunmasının tek komutan tarafından yapılmasının
daha uygun olduğunu belirterek reddetmişse de Enver Paşa 5. Ordu’nun tümenleri-
nin kayıplar sonucunda alay seviyesine inmesinden dolayı takviyenin şart olduğu-
nu ileri sürerek 2. Ordu’yu gönderme kararı almıştır.12 Enver Paşa’nın tercihinde bir
diğer neden de Sanders’ten sonraki en yüksek seviyedeki Türk komutan olan Esat
Paşa ile uyum içinde çalışabilecek bir komutan aramasıdır. Bu arayış Esat Paşa’nın
kardeşi olan Vehip Paşa’nın cepheye gönderilmesi ile sonuçlanmıştır. Bunun da çok
yerinde bir karar olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas
Cephesi’nde 2. Ordu komutanı A. İzzet Paşa ile 3. Ordu Komutanı Vehip Paşa arasın-
daki geçimsizliğin Rusların Erzincan’ın batısına kadar ilerlemesinde etkili nedenlerin
başında geldiği göz önüne alınırsa bu tercihin ne kadar doğru olduğu anlaşılacaktır.13
Sanders de bu iki kardeşin biri Şimal, diğeri Cenub Grubu’ndaki komutanlıklarındaki
uyum ve işbirliklerinden memnun kalmıştır.14
2. Ordu askerleriyle birlikte, bütün komuta heyetinin yarımadaya gelmesi, bun-
dan sonraki muharebeleri de olumlu yönde etkilemiştir. Komuta kademesine baktı-
ğımızda daha sonraki muharebelerde ve Kurtuluş Savaşı’nda önemli rol oynayacak
Fevzi Paşa (Çakmak), Kazım Karabekir, Nihat Paşa (Anılmış), Selahattin Adil (Paşa)
ve Cafer Tayyar (Eğilmez) 2. Ordu bünyesinde görev yapmışlardır.15 Bu komutanlar,

10 Demaz, Çanakkale Seferi, Nakleden: Bahaeddin, İstanbul 1930, s. 86, Liman von Sanders, Türkiye’de
Beş Yıl, (haz. Muzaffer Albayrak), İstanbul 2007, s. 104, Belen, Çanakkale Savaşı, s. 86, Türk Harbi
Çanakkale Cephesi, s. 171
11 Yüksel Nizamoğlu, Kahramanlıktan Sürgüne Vehip Paşa, İstanbul 2013, s. 19-131.
12 Edward J. Erickson, Size Ölmeyi Emrediyorum! Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu, İstanbul
2011, 3. Baskı, s. 123.
13 Nizamoğlu, Kahramanlıktan Sürgüne Vehip Paşa, s. 190-195.
14 Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, s. 104-105.
15 Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s. 78-82.

231
Yüksel Nizamoğlu

2. Ordu’nun Ekim ayına kadar devam eden süreçteki görevini başarıyla yerine getir-
mesinde önemli bir rol üstlendiler.
2. Ordu’nun Gelibolu’ya gönderilmesiyle birlikte burada iki ordu komutanının
görevlendirilmesi durumu ortaya çıkmış ve yeni bir tartışmaya neden olmuştur. Ve-
hip Paşa kendisi de ordu komutanı olduğundan Liman von Sanders’in emrinde olma-
mak ve doğrudan Başkomutanlık’a bağlı olmak şartıyla Güney Grubu Komutanlığı
görevini kabul edebileceğini açıklamıştır.16 Enver Paşa bu problemi çözmek için 6
Temmuz 1915 tarihinde V. Ordu Komutanlığı’na bir yazı göndermiş ve “Güney Gru-
bu Komutanlığı’na, 2. Ordu Komutanı Vehip Paşa atanmıştır. Kendisi, sizin emriniz
altında bulunacak ve Grup Komutanı olarak bir ordu komutanı yetki ve ödenekle-
rini haiz olacaktır. Hemen görev yerine hareket etmesi kendisine bildirilmiştir.”17 Bu
emirden anlaşılacağı gibi Vehip Paşa “Grup Komutanı” olarak bir “ordu komutanı”
yetkisini kullanacak olsa da Sanders’e bağlı olarak görev yapmıştır. Burada dikkat
çeken husus, Sanders’in Başkomutanlık Vekâleti’ne gönderdiği raporlarda cephenin
durumunu belirtirken; “Şimal Grubu cephesi”, “Anafartalar Grubu cephesi”, “Saros
Grubu cephesi” ifadesini kullanmasına karşılık Güney Grubu için “Cenub Grubu 2.
Ordu cephesi” ifadesini kullanmayı tercih etmesidir. 2. Ordu’nun Çanakkale’den ay-
rılmasından sonraki yazışmalarda ise sadece “Güney Grubu” ifadesi kullanılmıştır.18
2. Ordu’nun görev yaptığı Güney Grubu, Çanakkale Savaşı’nda İkinci Kerevizde-
re (12-13 Temmuz 1915), 6-13 Ağustos 1915 Muharebeleri ve Eylül 1915’de başlayan
mevzi muharebelerini yaptı. Vehip Paşa, 9 Temmuz tarihinde Salimbey Çiftliği’ndeki
Güney Grubu Karargâhı’na gelerek görevine başladı.19 2. Ordu’nun Gelibolu’ya gel-
meye başladığı sırada 18 Temmuz 1915’de Heyet-i Edebiye olarak adlandırılan bir
grup gazeteci, yazar ve şair Seddülbahir Cephesi’ni ziyaret etmişler, Vehip Paşa ile de
görüşmüşlerdir.20

2. Ordu’nun Güney Cephesindeki Muharebeleri


Vehip Paşa’nın Güney Grubu komutanı olmasından sonra 10 Temmuz 1915 tari-
hinde 5. ve 14. Kolorduların da Çanakkale’ye gelmeleri üzerine yeni bir teşkilat oluş-
turulmuştur. Buna göre: Sağ cenahta 1. , 8. ve 10. Tümenlerden oluşan 14. Kolordu;
sol cenahta 4. , 13. ve 14. Tümenlerden oluşan 5. Kolordu yer alacaktı. Yine bu grup
bünyesinde yer alan 6. , 7. , 11. ve 12. Tümenlerle 3. ve 4. Tümenlerin dörder taburları

16 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 225-226.


17 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 211.
18 ATASE, BDH, K. 183, D. 784, F. 20-4, 23, 23-1, 24, 24-1, 64-1, 71, 74.
19 Demaz, Çanakkale Seferi, s. 86, Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 226.
20 Mustafa Selçuk, “Birinci Dünya Savaşı’nda Harbiye Nezareti’nin “Çanakkale Kahramanlığını Yaşat-
ma” Amaçlı Faaliyetleri”, Avrasya İncelemeleri Dergisi, 1/2, 2012, s. 209.

232
Çanakkale Muharebeleri’nde 2. Ordu ve Vehip Paşa

kademeli olarak geriye gönderilecekti. Ancak, tümenlerin geri gönderilmesi tamam-


lanmadan yeni bir taarruz başlamıştır.21
Vehip Paşa’nın komutayı üstlendiği sırada Güney Grubu sağdan itibaren 1., 4.,
7. ve 11. Tümenlerden oluşmaktaydı. Mevzide 6. Tümen ihtiyat olarak görev yap-
maktaydı.22 Hamilton, Zığındere Muharebelerinde elde ettikleri başarıyı devam et-
tirmek üzere, Fransız topçu kuvvetlerinin de yardımıyla 12 Temmuz’da Seddülbahir
bölgesinde yeni bir taarruz yapmaya karar vermişti. Amacı, İngilizlerin sağ ve sol
kanatlarını aynı hizaya getirmekti.23 12-13 Temmuz Muharebeleri, Seddülbahir Cep-
hesi’ndeki büyük muharebelerin sonuncusu olmuştur. Bu muharebelerin sonunda,
İngiliz ve Fransızlar küçük bazı topraklar kazanmışlar ve kısmi mevzi üstünlüğü elde
etmişlerdir. Ancak Türk kuvvetlerinin savunmasını sarsmada başarılı olamamışlar-
dır.24
Zığındere Muharebeleri sonrasında kazanılan 2. Kerevizdere Muharebesi; gerek
Seddülbahir, gerekse Çanakkale’nin diğer bölgelerindeki komutanlar arasında büyük
bir rahatlamaya neden oldu. İngiliz ve Fransızların ise taarruz için ümitsizliğe düştü-
ğü anlaşılıyordu. 2. Ordu Komutanı Vehip Paşa’nın Güney Grubu Komutanlığına gel-
mesi ve beraberinde getirdiği Trommer ve Fevzi Paşa’lar, ayrıca 5. ve 14. Kolordu’nun
taze ve dinlenmiş tümenlerinin bölgeye gelmek üzere olması Türk askerinin manevi-
yatını iyice yükseltmiştir.
8., 10., 13. ve 14. Tümenler bu muharebeye iştirak etmediler. 21 Temmuz tarihin-
den itibaren 1. Tümen hariç, yıpranmış ve yorulmuş tümenler değiştirildi. Temmuz
ayı ortalarından itibaren 2. Ordu tümenleri bölgeye geldi. Bunun üzerine 6. ve 7. Tü-
menler Saros Grubu’na, 11. Tümen Asya Grubu’na gönderildi.25 Temmuz ortalarına
kadar devam eden muharebelerde İngilizler çok az bir yer kazanmakta, Türk tarafı
da yaptığı taarruzlarla buraları yeniden geri almaktaydı. İngilizler bütün bu muhare-
beler sonunda sol tarafta üç, sağ tarafta da beş kilometrelik bir yer kazanabilmişti.26
Bu muharebelerde tahkimat yöntemleri ve araçlarının yetersiz olduğu ortaya
çıkmış, derinliğine tahkimat yapmanın gereği daha yeni anlaşılmıştır. Hatta Vehip
Paşa Yanya Müstahkem Komutanlığı sırasındaki tecrübesine de dayanarak, bir gün-
lük emrinde “Bir kürek toprak bir damla kan kazandırır” demiştir. Yapılan hatalar
kısmen tecrübesizlikten, kısmen de ordu komutanının her şeyi göze alarak toprak

21 Nihad, Harb-i Umumi’de Seddülbahir Cenub Grubu Muharebatı, s. 54, Belen, Çanakkale Savaşı, s.
83-87, Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 143, Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 230
22 Demaz, Çanakkale Seferi, s. 86, Belen, Çanakkale Savaşı, s. 87.
23 Belen, Çanakkale Savaşı, s. 87, Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 232.
24 Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s. 79, Belen, Çanakkale Savaşı, s. 89.
25 Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s. 79, Belen, Çanakkale Savaşı, s. 89-90, muharebeler hakkında
ayrıntı için bkz. Nizamoğlu, Kahramanlıktan Sürgüne Vehip Paşa, s. 135-141.
26 Mühlman, Çanakkale Muharebesi 1915, (çev. Mehmet Cemal), Kastamonu 1933, s. 124-125.

233
Yüksel Nizamoğlu

kaybetmek istememesinden ileri gelmekteydi. Bu taktik Vehip Paşa’nın Enver Paşa’yı


ikna etmesiyle değişecek ve kayıpların azalmasını sağlayacaktır. Enver Paşa, 28 Tem-
muz 1915 tarihinde Çanakkale’ye gelerek durumu bizzat yerinde görmüştü. Bu za-
mana kadar her yeni takviye kuvvet gönderildiğinde hemen taarruza kalkılmasını
isteyen Enver Paşa, 15-16 Temmuz 1915 tarihli emrinde 5. Ordu’ya yeni gelen kuv-
vetlerin arazi ve çevreyi öğrenmeden taarruza katılmamalarını istemişti.27 Enver
Paşa’nın bu emri vermesinde Vehip Paşa’nın etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Vehip
Paşa, her takviye kuvvet geldiğinde taarruza girişilmesi alışkanlığına karşı çıkmış ve
bu durum Sanders’le aralarında bir anlaşmazlığa da neden olmuştur. Vehip Paşa’ya
göre; Sanders İtilaf devletleri ordularına taarruz edilerek denize atılmasını istemiş,
Vehip Paşa ise yeterli topçu kuvveti bulunmadığından bu teklifi uygun bulmamıştır.
Bunun yerine İngiliz taarruzunun devam etmesinin daha mantıklı olduğunu, çünkü
her girişimlerinin başarısız olacağını iddia etmiştir. Sanders, bu anlaşmazlıktan dola-
yı Vehip Paşa’yı şikâyet etmiştir. Enver Paşa bizzat cepheye gelerek durumu görmüş,
Vehip Paşa da gerekçelerini anlatma imkânı bulmuştur. Hatta tezini kanıtlamak için
İngilizlere karşı topçu ateşi açtırmış, İngilizler buna çok şiddetli bir şekilde karşılık
vermişlerdir. Enver Paşa, Vehip Paşa’nın haklı olduğuna karar vermiş, en doğru pla-
nın savunma olacağını Sanders’e söylemiştir. Bundan sonra taarruz hareketleri yerine
savunma tercih edilmiştir.28
2. Ordu’nun Güney Grubu cephesindeki diğer muharebesi 6-13 Ağustos Mu-
harebesi oldu. Lord Kitchner, 12-13 Temmuz Muharebeleri öncesinde Hamilton’a
gönderdiği mesajda İngiliz Hükümetinin parça parça taarruz yapılmasını istemedi-
ğini, büyük bir taarruz için de destek kuvvetlerinin cepheye getirilmesinin beklen-
mesi gerektiğini bildirmişti. Hamilton da en büyük problemin cephane yetersizliği
olduğunu belirterek ihtiyaç duyulan cephane listesini İngiliz Hükümetine göndermiş
ve 15 Ağustos tarihinden önce ikmalin tamamlanmasını istemişti.29 İngiliz komutan
Hamilton, Ağustos ayında düşünülen taarruzu büyük bir gizlilik içinde yürütmek-
teydi. Hamilton gizlilik konusunda o kadar hassas davranmaktaydı ki, taarruz plan-
larını cephe komutanlarından bile saklamaktaydı. Hamilton’un bu gizlilik politikası
İtilaf kuvvetlerinin başarısızlığının önemli nedenlerinden birisi olmuştur İngilizlerin
Temmuz ayının ortalarından itibaren büyük bir çıkarma yapılacaklarına dair haber-
ler Türk karargâhına ulaşmaya başlamıştı. 16 Temmuz’da alınan bir rapora göre Müt-
tefik kuvvetlerinden 50.000-60.000 civarında bir kuvvet Limni Adası’nda toplanmıştı.
Hatta bazı istihbarat bilgilerine göre bu sayı çok daha fazlaydı.30

27 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 263.


28 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 363-364.
29 Ian Hamilton, Gelibolu Hatıraları 1915, Örgün Yayınları, İstanbul 2005, s. 228-231.
30 Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, s. 105, Demaz, Çanakkale Seferi, s. 89, Belen, Çanakkale Savaşı, s. 93, C.
F. Aspinall Oglander, “Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi (V)”, (çev. Muharrem Fevzi), Belgelerle Türk
Tarihi Dergisi (BTTD), 1986 Ağustos, S. 18, s. 43

234
Çanakkale Muharebeleri’nde 2. Ordu ve Vehip Paşa

Vehip Paşa, 5 Ağustos günü siperleri dolaştı ve hazırlıkları yerinde gördü. Vehip
Paşa yaptığı çalışmalarla Güney Grubu’nun savunmasını tam güvenlik altına almış ve
bu tedbirler sonunda Güney Grubu, Ağustos 1915 başından beri beklenen taarruza
karşı yeterli bir düzeye ulaşmıştır. Vehip Paşa, Temmuz ortasından Ağustos ayı baş-
larına kadar devam eden sakin ortamda bir taraftan cephane eksiklerini gidermeye
çalışmış, diğer taraftan da kuvvetlerini takviye için uğraşmıştır.31 Geri hizmetleri or-
ganize etmek amacıyla komutanlığına Albay Sadık Sabri’yi getirdiği “Geri Hizmetler
Komutanlığı” kurmuştu. Bu komutanlığın görevi; yiyecek, cephane kolları ve posta
işlerinin düzenli çalışması, yiyecek, cephane ve tahkimatta kullanılacak araç gereçle-
rin, hasta ve yaralıların güvenli bir şekilde istenilen yere ulaştırılmasıydı. Vehip Paşa
askerlerinin yiyecek problemini çözmek için de uğraşmış, 30 Temmuz 1915 günü
Levazım Dairesi’nden 5. Ordu’da yeterli yiyecek mevcudu olduğunu, ancak Güney
Grubu’nun erzaksız bırakılması nedeniyle bir soruşturma yapılmasını istemiştir. Ve-
hip Paşa, bu konuda Başkomutanlık Vekâleti’ne başvurarak yardım istemiş, hatta as-
kere verilen ekmekten bir numuneyi de göndermiştir.32 Vehip Paşa’nın Enver Paşa ile
olan yakın dostluğu gıda probleminin çözülmesinde kolaylaştırıcı bir rol oynamıştır.
Ağustos ayı başında, İtilaf kuvvetlerinden Anzak Kolordusu üç tümene ulaşmıştı.
Seddülbahir’de 8. Kolordu (dört tümen), Fransız kuvvetleri iki tümen olmak üzere
altı tümen bulunuyordu. Ayrıca, beş İngiliz tümeni adalarda toplanmaktaydı. Bu tü-
menler on ay kadar süren bir eğitimden geçmişlerdi.33 Seddülbahir bölgesinde 29. ,
42. , 52. Tümenler ve Deniz Tümeni’nden oluşan 8. İngiliz Kolordusu, 1. , ve 2. Tü-
menlerden oluşan Fransız Kolordusu olmak üzere toplam altı tümen bulunmaktaydı.
Yaklaşık 18.000 mevcuda sahip olan bu birlikler yeni kuvvetlerle takviye edilmediğin-
den zayıf ve yorgun durumdaydılar.34
İtilaf kuvvetlerinin taarruz planı Hamilton tarafından şöyle belirlenmişti: Yeni
gelen beş tümen kısmen Anzak cephesi kuzeyinde kullanılacak, kısmen de Suvla li-
manına çıkarılarak Maydos yönünde ilerleyerek Türk kuvvetlerinin kuzeyini kuşata-
caktı.35 Hamilton çok zaman kaybedildiğini düşündüğünden beş tümeni bekleme-
den harekâta başlamak istemekte ve elindeki kuvvetleri yeterli görmekteydi. Harekât
6-7 Ağustos gecesi başlayacaktı. Hamilton’un planına göre Seddülbahir’de bulunan
altı yorgun tümen sadece gösteriş yaparak Güney Grubu kuvvetlerini tespit ede-
cek, Anzak Kolordusu da Türk kuvvetlerinin dikkatine güneye yoğunlaştırmak için
Kanlısırt’a bir taarruz yapacaktı.36 Hamilton asıl taarruzu 37.000 mevcutlu Avustral-

31 ATASE, BDH, K. 183, D. 783, F. 24, 24-1


32 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 279-281
33 Belen, Çanakkale Savaşı, s. 94
34 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 291- 292
35 Belen, Çanakkale Savaşı, s. 94.
36 Belen, Çanakkale Savaşı, s. 96-97.

235
Yüksel Nizamoğlu

ya, Yeni Zelanda ve İngiliz birlikleriyle Arıburnu cephesine yapmayı planlanmıştı.37


Hamilton’a göre sayıları 100.000’i bulan Türk kuvvetleri, siper çarpışmalarında çok
başarılı olmalarına rağmen, moral yönüyle çökmüş ve çok ağır kayıplar vermişlerdi.
Cephane stokları da bitmek üzereydi. Müttefik kuvvetleri aynı anda ve birbirleriyle
bağlantılı bir şekilde kuzey ve güney bölgelerinden taarruza geçeceklerdi.38
6 Ağustos akşamı Müttefiklerin yeni ve büyük çaplı harekâtı başladı. İngilizler
Güney Grubu’ndaki birliklerin tespiti amacıyla bu grubun merkezine taarruz ederek
muharebeyi başlattılar. İtilaf kuvvetleri, Arıburnu ve Anafartalar bölgesine yapma-
yı planladıkları büyük çaptaki taarruz öncesinde, güney cephesinden kuvvet sevkini
önlemek istiyorlardı. Müttefik kuvvetlerinin hedefi cephenin merkezi olan Kirte isti-
kametiydi. İngilizler taarruzu Kanlıdere ile Zığındere arasından 42. Tümen ve bunun
solundan da 29. Tümen’in bazı kuvvetleri ile yapmayı planlamışlardı. Bu bölgede Türk
kuvvetlerinden 10. ve 13. Tümenler bulunuyordu.39 Bu sırada Vehip Paşa’nın başında
bulunduğu Güney Grubu’nda dördü ateş hattında, biri ihtiyat olmak üzere beş tümen
bulunmakta ve kuvvetlerinin toplamı da 40.000’i bulmaktaydı. Altıncı bir tümen de
Sarafim Çiftliği’inde ihtiyat olarak beklemekteydi. İtilaf kuvvetlerinin her iki taraftan
yapacakları taarruz, kullanılabilen bütün top ve obüs bataryalarıyla desteklenecek,
harekâta makineli tüfekler de destek verecekti. Hamilton bu harekâtın başarısından o
kadar emindi ki, savaş sonrasında yapılacaklar bile planlanmıştı.40
Hamilton, Güney Grubu üzerine yapılan taarruzun başarısız olduğunu 7 Ağustos
sabahı öğrenmiş, fakat 42. Tümen’in 7 Ağustos günü yapacağı taarruzla bu bölgenin
sıkıştırılmaya devam edeceğini, böylece kuzeydeki harekâtın rahatlıkla yapılacağını
hesaplamıştı. Tümen, özellikle Güney Grubu ihtiyatlarını devre dışı bırakmayı amaç-
lamıştı.41 Bir gün sonra Osmanlı Genelkurmayının açıklamasında; Seddülbahir’de
aynı gün öğleden sonra saat ikide düşmanın sağ yönde Zığındere güneyindeki siper-
lere karşı topçu ve piyade ateşinden sonra taarruza geçtiği, ancak bu taarruzun püs-
kürtüldüğü ve ikinci taarruzda da başarılı olamadığı belirtilmekteydi. Bu açıklama-
ya göre; 60 İngiliz askeri esir alınmış, taarruza katılan düşman alaylarından ikisinin
mevcutları otuza kadar inmiştir.42 7 Ağustos 1915 günü saat 9.00 da 42. Tümen ta-
rafından yapılan taarruz da başarılı olamamış ve Türk kuvvetleri İngilizleri geri püs-
kürtmeyi başarmışlardır. Bu taarruzda Müttefikler sadece Kirte yolunun batısında
küçük bir Türk siperinde tutunmayı başarmışlardır. Bu muharebede 42. Tümen 1.400

37 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 293.


38 Hamilton, Gelibolu Hatıraları s. 243-244.
39 Belen, Çanakkale Savaşı, s. 105, Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s. 80, Esat Paşa, Esat Paşa’nın
Çanakkale Anıları, s. 158.
40 Oglander, “Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi (VI)”, 1986 Eylül, S. 19, s. 49-50.
41 Oglander, “Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi (VII)”, BTTD, 1986 Ekim, S. 20, s. 54.
42 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri I, Ankara 2005, s. 213.

236
Çanakkale Muharebeleri’nde 2. Ordu ve Vehip Paşa

asker kaybetmiş, bütün Kolordu’nun kaybı da 3.500 olmuştur. İngilizler bu kadar ağır
kayıplar vereceklerini hiç hesaplamamışlardı.43
6-7 Ağustos Muharebeleri ve 13 Ağustos günü dâhil olmak üzere Türk kuvvetleri
Güney Grubu’nda 7.510 kayıp vermişlerdi. Akşam karanlığı bastırdığı sırada İngi-
liz birlikleri ancak kendi hatlarına geri dönebilmeyi başarabilmişlerdi. Özellikle 125.
Tugay’ın kendi hatlarına kadar dönebilmesi büyük bir başarı olarak değerlendiril-
mişti. Etraflarındaki bütün siperler ölü ve yaralılarla doluydu. Bundan sonra Ağustos
ayı sonuna kadar Güney Grubu bölgesindeki İngiliz ve Fransız kuvvetleri ciddi bir
harekâta girişememişlerdir. Türk kuvvetleri ise bu bölgede devamlı savunmada kal-
mayı tercih etmişler ve bu şekilde yeni bir taarruzu önleyici bir konumda bulunmuş-
lardır. Sadece Kasım ayında 52. Tümen bir harekâta girişmiş, bunun dışında iki taraf
kuvvetleri cephelerinde aynı konumda kalmışlardır.44
İtilaf kuvvetlerinin Güney Grubu bölgesinden asıl taarruz bölgesi olan
Arıburnu’na kuvvet sevkini önlemek için düzenledikleri bu taarruzlar başarılı olama-
dı. Sanders ve Vehip Paşa da Seddülbahir bölgesindeki taarruzların ikinci derecede
olduğunu anlayarak buna göre bir yol izlediler.
Aynı dönemde İngilizler Kuzey Grubu’na karşı da 6 Ağustos’tan itibaren taar-
ruza geçtiler. İngilizlerin Conkbayırı yönünde ilerledikleri sırada 19. Tümen Komu-
tanı Mustafa Kemal (Atatürk), 7 Ağustos sabahı kendi cephesine şiddetli taarruz-
lar olmasına rağmen buranın önemini fark ederek bir buçuk taburluk bir kuvveti
Conkbayırı’na göndermiştir. Esat Paşa da 9. Tümeni buraya göndererek bölgeyi tak-
viye etmiştir.45 7 Ağustos günü Kocaçimen Dağı’na takviye gönderen komutanlardan
birisi de Vehip Paşa idi. Hatta buraya ilk gelen takviye kuvvetler, Güney Grubu’nun
sağ kanadında ihtiyat kuvveti olarak bulunan Cemil Bey (Conk) komutasındaki 4.
Tümen’di.46
İngilizler, 8 Ağustos sabahı Kocaçimen ve Conkbayırı mevzilerine büyük bir
taarruz yapmaya karar verdiler. Conkbayırı yönüne ilerleyen kuvvetler 8 Ağustos
sabahı burayı işgal ettiler.47 Esat Paşa, Conkbayırı’nın sıkıştırıldığı sıralarda Kuzey
Grubu’nun elinde ihtiyat kuvveti kalmadığından kendi karargâhına iyice yaklaşmış
olan düşmana karşı Güney Grubu Komutanı Vehip Paşa’dan iki piyade alayı ve bir ba-

43 Belen, Çanakkale Savaşı, s. 105-106, Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 161, Oglander,
“Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi VII)”, 1986 Ekim, Sayı: 20, s. 54-55.
44 Oglander, “Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi (VII)”, 1986 Ekim, S. 20, s. 54-56.
45 Belen, Çanakkale Savaşı, s. 108-109, Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 165.
46 Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, s. 111, Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları,, s. 171-172, Demaz,
Çanakkale Seferi, s. 92, Mühlman, Çanakkale Muharebesi 1915, s. 132, Cemil Conk, Canlı Tarihler
Hatıralar, İstanbul 1947, s. 163.
47 Belen, Çanakkale Savaşı, s. 120-121, Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 190, Oglander,
C. F. Aspinall, “Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi (XII)”, BTTD, 1987 Mart, S. 25, s. 44, Ruşen Eşref,
Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülakat, Ankara 2001, s. 41.

237
Yüksel Nizamoğlu

taryadan oluşacak takviye kuvvet istemiştir. Vehip Paşa da Güney Cephesi şiddetli bir
şekilde bombardıman altında olmasına rağmen bunun bir gösteriş harekâtı olduğunu
anladığından 8. Tümen’in 23. ve 24. alaylarını komutanlarıyla beraber Kocadere yö-
nüne göndermiştir.48 Esat Paşa, Vehip Paşa tarafından gönderilen 8. Tümen komutanı
Ali Rıza Bey’i, Conkbayırı’na doğru ilerleyen düşmana saldırmak üzere bu bölgeye
göndermiştir. Esat Paşa anılarında aslında Conkbayırı’nın kendisine bağlı olmadığını,
Anafartalar Grubu bölgesinde bulunduğunu, ancak bu sorumluluğu üzerine alarak
takviye kuvvetlerini buraya gönderdiğini anlatmaktadır. Çünkü burası düşman eline
geçecek olursa Kuzey Grubu çevrilmiş olacak, Çanakkale Boğazı’nın kilit noktaların-
dan biri İngilizlerin eline geçecekti.49
6 ve 7 Ağustos günleri gerçekleşen muharebelerden sonra Seddülbahir bölgesin-
deki çarpışmalar; topçu bombardımanları, küçük gece baskınları, bomba atışları ve
lağım patlamaları şeklinde 13 Ağustos’a kadar devam etti. 12 Ağustos günü Mütte-
fiklerin elinde bulunan küçük bir bağdaki siperlerin geri alınmasıyla cephe, 6 Ağus-
tos öncesindeki duruma getirildi. 6-13 Ağustos Muharebeleri’nde Güney Grubu’nun
verdiği kayıplar, 41 subay ve 2.717 er şehit, 64 subay ve 4.116 er yaralı ve 572 er ka-
yıp olarak gerçekleşmiştir. Toplam kayıp 7.510 olmuş, fakat İngiliz ve Fransızlara da
çok büyük kayıplar verdirilmiş, taarruzları da durdurulmuştur. Güney Grubu artık
Çanakkale Muharebeleri’nin en hayati muharebesinin gerçekleştiği Kuzey Grubu’na
yardım gönderme imkânına kavuşmuştur.50
Esat Paşa, 9 Ağustos günü yine kardeşi Vehip Paşa’dan yardım istemiştir. Vehip
Paşa da Conkbayırı’nın önemini kavradığından kendi bölgesindeki şiddetli ateşe rağ-
men 28. ve 41. Piyade Alayları ile Topçu Taburunun iki bataryasını Kocadere’ye gön-
dermiş, ilave olarak 12 santimlik obüslerin 250 mermisini ve 500 de bomba gönder-
miştir. Vehip Paşa tarafından gönderilen bu takviye kuvvetleri, Liman von Sanders’in
isteğiyle Esat Paşa’nın komutasından alınarak Anafartalar Grubu Komutanı Albay
Mustafa Kemal’in emrine verilmiştir.51 10 Ağustos günü öğleden önce Kocaçimen
Dağı zirvesine ve Conkbayırı’na en yakın durumda bulunan İngiliz kuvvetlerine karşı
Mustafa Kemal’in komutasında yapılan hücum başarılı olmuş ve düşman piyadesi
geriye sürülmüştür. Böylece, bu bölgenin Türk kontrolünde kalması sağlanmıştır.52
İkinci Anafarta Muharebesi de 21-22 Ağustos 1915 tarihinde gerçekleşti. Bu
muharebe için Mısır’dan bir süvari tümeni ve Vehip Paşa’nın komutanlığını yaptığı
Seddülbahir’den 29. Tümen’in getirilmesi yerinde bir davranış olarak tarihe geçmiş-
tir.53

48 Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 268-269, Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 323
49 Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 270.
50 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 324-325
51 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 367, Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 276-277
52 Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, s. 113, Belen, Çanakkale Savaşı, s. 128, Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanak-
kale Anıları, s. 279, Oglander, “Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi (XIII)”, 1987 Nisan, S. 26, s. 58.
53 Belen, Çanakkale Savaşı, s. 133-139

238
Çanakkale Muharebeleri’nde 2. Ordu ve Vehip Paşa

Vehip Paşa, Seddülbahir’de muharebelerin devam ettiği sırada 6 Ağustos tari-


hinden başlayarak Çanakkale bölgesinin en hayati muharebelerinin yapıldığı Kuzey
Grubu bölgesine yardımcı kuvvetler göndermiştir. İtilaf devletlerinin Seddülbahir
bölgesindeki taarruzlarının “tespit” amaçlı olduğu ortaya çıkınca Vehip Paşa, Arı-
burnu-Conkbayırı bölgesine 6 Ağustos’ta komutanlığını Yarbay Cemil Bey (Conk)’in
yaptığı 4. Tümeni ve 7-8 Ağustos’ta Albay Ali Rıza Bey (Sedes) komutasındaki 8.
Tümeni yardıma göndermiştir. Vehip Paşa, daha sonra da 9 Ağustos 1915 tarihinde
5. ve 14. Kolorduların ihtiyat kuvvetleri olan 28. ve 41. Alayları Conkbayırı bölgesine
gönderilmiştir. Bu kuvvetlerin gönderilmesi, Conkbayırı’nın düşmanın eline geçme-
sine mani olmuş ve Mustafa Kemal’in 10 Ağustos Conkbayırı taarruzuna yardımcı
olmuştur.
10 Ağustos günü öğleden önce Kocaçimen Dağı zirvesine ve Conkbayırı’na en
yakın durumda bulunan İngiliz kuvvetlerine karşı Mustafa Kemal’in komutasında
yapılan hücum başarılı olmuştu. Bu hücumu yapan kuvvetlerin büyük kısmı Güney
Grubu’ndan takviye olarak gönderilen birliklerdi.54 Güney Grubu’ndan Conkbayırı’na
takviye olarak gelen 28. Piyade Alayı’nın sancağına 28 Eylül 1915 tarihli irade-i seni-
ye ile “Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye ve İtilâf Devletleri arasında Gelibolu’da vukû‘a
gelen muharebede Piyade Yirmi Sekizinci Alay’ın üç yüz otuz üç senesi Ramazan-ı
Şerîfi’nin yirmi yedinci günü düşman tarafından isgal edilen Şimâl Grubu’nun sağ
cenâhındaki Conkbayırı’na yetisip sâyân-ı takdir bir cesaretle taarruz ederek mezkûr
mevzii istirdâd suretiyle ihrâz eylediği muzafferiyetin hatırasıdır” ifadesinin yer al-
dığı bir kurdela konulması ve bu alaya Altın ve Gümüş İmtiyaz madalyası verilmesi
kararlaştırılmıştır.55 Ayrıca, 28. Piyade Alayı’nın sancağına “mavi kurdela” konulması
ve “Altın ve Gümüş Muharebe Madalyası” verilmesi için bir tören düzenlenmiş ve bu
törene Başkumandan Vekili Enver Paşa da katılmıştır.56
Fahrettin Altay, Hayat Mecmuası’nda 1968 yılında yayınlanan anılarında; İngiliz
saldırıları karşısında elde bir taburdan başka ihtiyat kalmadığını, Esat Paşa’nın da kar-
deşi Vehip Paşa’dan sürekli olarak kuvvet istediğini, ancak arazinin engebeli olması
yüzünden birliklerin yaya olarak sevkinin çok zaman aldığını belirtmektedir.57 Vehip
Paşa’nın komutanı olduğu Güney Grubu’nun kurmay başkanlığını yapan Albay Nihat
Bey (Anılmış) ise 9 Ağustos tarihinde grubun harp ceridesine kendi eliyle kaydettiği
notlarda; düşmanın Seddülbahir’de yaptığı taarruzların amacının Güney Grubu’nun
Kuzey Grubu’na yardım gönderilmesinin engellemesinin amaçlandığının anlaşıldığı-
nı, Kuzey Grubu’nun zor duruma düşmesi üzerine o bölgeye en üst seviyede yardım
yapılmasının kararlaştırıldığını, bu nedenle bir emir almadan özel ihtiyatları olan

54 Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, s. 113


55 Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri II, Ankara 2005, s. 68-69.
56 Harb Mecmuası, Yıl: 1, S. 5, s. 66.
57 Esat Paşa, Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, s. 176.

239
Yüksel Nizamoğlu

birer alayın Kuzey Grubu emrine hemen gönderilmesinin gerçekleştirildiğini anlat-


maktadır. Nihat Bey’e göre, bu iki alayın gönderilmesiyle Conkbayırı, Şahinsırtı ve
Kocaçimen doruk noktasının Türk tarafının elinde kalması sağlanmıştır.58
Vehip Paşa’nın Arıburnu’ndaki muharebeler sırasında gerek Kuzey Grubu’na, ge-
rekse Anafarta Grubu’na yardım amacıyla kuvvet göndermesi kuzeyde yapılan mu-
harebeler açısından büyük faydalar sağlamıştır. Burada takdir edilmesi gereken bir
durum da Vehip Paşa’nın İngiliz saldırılarının şaşırtmaca amaçlı olduğunu kavraya-
rak asıl savaşın Kuzey Grubu Cephesi’nde olduğunu fark etmesidir.
Ağustos ayı sonlarına doğru artık muharebeler eski hızını kaybetmişti. Ancak
Liman von Sanders yine de her türlü taarruza karşı tedbir almaya çalışmaktaydı.
Eylül ayına gelindiğinde o zamana kadar yaşanan muharebelerden sonra İngiliz ve
Fransızlar büyük kayıplar vermişler ve çok kötü bir duruma düşmüşlerdi. Türk tarafı
da iyice bitkin bir duruma düştüğünden sakin bir ortam meydana gelmiş, her gün
ancak birkaç top sesi duyulmaya başlamıştır. İngilizlerin ateşleri de artık çok etkili
olmamaya başlamıştı.
Eylül ayı 2. Ordu Güney Grubu cephesinde de küçük çatışmalar şeklinde devam
ediyordu. 22 Eylül 1915 günü sol cenahta İtilaf kuvvetlerinden bir birlik ilerlemeye
çalışmışsa da Türk kuvvetleri tarafından durdurulmuş ve bir subayla dokuz asker öl-
dürülmüştü. Yine Türk topçusunun ateşi ile bir düşman bataryası susturulmuş, aynı
gün düşman siperlerine de ateş açılarak patlamalar meydana getirilmişti.59 Bazı nok-
talarda iki taraf arasında on, yirmi metre mesafe olması kanlı el bombası muharebele-
rine neden olmakta, her iki taraf tüneller açarak dinamitle siperleri havaya uçurmaya
çalışmaktaydı. Bu girişim ilk defa Türk tarafınca yapılmasına rağmen İtilaf kuvvetleri
bu konuda daha başarılı oldular ve Çanakkale’de pek çok lağım muharebesi yaşandı.60
24 Eylül 1915 günü Vehip Paşa’nın komutasındaki Güney Grubu’nun sol cenahına
birçok bombalar atılmış, bunların bir kısmı siperlere isabet etmiş, bazıları da kendi
siperlerinde patlamıştı. 24-25 Eylül gecesi de Kerevizdere’de keşfe çıkan dört Fransız
askeri öldürülmüş ve biri de esir edilmişti. Artık çatışmalar hızını iyice kaybetmiş, ara
sıra topçu ateşleri görülmeye başlamıştı.61

2. Ordu’nun Çanakkale’den Geri Çekilmesi


Eylül ayının ikinci yarısından itibaren Ekim ayı ortalarına kadar 2. Ordu birlikleri
Güney Grubu’ndan yavaş yavaş çekilerek Trakya’ya nakledildi. 2. Ordu’nun tahliye-
sinin gündeme gelmesiyle Liman von Sanders’in bir panik yaşadığı anlaşılmaktadır.

58 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 326,


59 ATASE, BDH, K. 183, D. 784, F. 20-2, 20-3
60 ATASE, BDH, K. 183, D. 784, F. 5, 5-1, 20-4.
61 ATASE, BDH, K. 183, D. 784, F. 4, 23, 23-1, 24, 24-1.

240
Çanakkale Muharebeleri’nde 2. Ordu ve Vehip Paşa

Sanders, birçok birliğin iadesiyle meydana gelecek olan 2. Ordu’nun geri çekilme-
sinin hassas bir şekilde ve düşmanın durumunun dikkate alınarak yapılmasını iste-
mekteydi. Nitekim geri çekilme de kademeli olarak gerçekleştirilmiştir.62 Enver Paşa
10 Ekim 1915’te Vehip Paşa’ya, “5. Ordu’dan harice çıkarılacak ordunun 2. Ordu na-
mını haiz olacağını” ve bu orduya da Vehip Paşa’nın kumanda edeceğini, bu ordunun
karargâhının da Vehip Paşa’nın karargâhı olacağını bildiriyordu. Enver Paşa ayrıca “2.
Ordu kumandanı esasen Karargâh-ı Umumi’ye merbuttur” ifadesini kullanmaktay-
dı. 3. Tümen 8 Ekim’de, 2. Tümen de 11 Ekim’de Uzunköprü’ye doğru yola çıktılar.
4. Tümen 16 Ekim’de, 13. Tümen de 21 Ekim tarihinde Keşan’a hareket ettiler.63 2.
Ordu karargâhı da 13 Ekim 1915 tarihinde Keşan’a gitmek üzere hareket etmiştir.64
Bu sırada 2. Ordu’nun Avrupa cephelerine gönderilmesi gündemdeydi. Başkomutan-
lık Vekâleti yeni bir komutan görevlendirilene kadar Güney Grubu Komutanlığı’na
Cevat Paşa’nın vekalet edeceğini bildirmiştir.65 Vehip Paşa 6 Ekim 1915 tarihinde Ge-
libolu Yarımadası’ndan ayrılarak İstanbul’a gitmiştir. 2. Ordu kuvvetlerinin Trakya’ya
nakli üzerine Cevat Paşa (Çobanlı) Güney Grubu komutanlığına tayin edildi.66 Bu tü-
menlerin yerine Saros’tan alınan I. Ordu tümenleri getirildi.67 Sanders’e göre, 2. Ordu
birliklerinin Çanakkale’den alınmaları doğru bir davranış değildi. İtilaf kuvvetlerinin
baskısının şiddetle devam ettiği bir zamanda birliklerin düzenli olarak değiştirilmele-
ri gerekliydi. Hem henüz kesin bir sonuç alınmamış, hem de Türk kuvvetlerinin yavaş
yavaş uygun yerlerde taarruza geçmelerinin zamanı gelmişti. 2. Ordu kuvvetleri ise
böyle bir dönemde hareketsiz bir şekilde Trakya’da beklemekteydi.68 Sanders’in bu
görüşüne karşılık, Ekim ve Kasım aylarında ordu mevcudunda artış olduğu anlaşıl-
maktadır. Eylül ayında 5.282 subay ve 255.728 er varken bu sayı Ekim ve Kasım ayla-
rında 5.500 subay ve 310.000 er olmuştur.69
Vehip Paşa, 17 Şubat 1915 tarihinde 2. Ordu Komutanlığı görevine tayin olmuş-
tu. Bu görevi yaklaşık bir yıl devam etmiş, bu görevi sırasında Çanakkale cephesinde
Temmuz ve Ağustos aylarında yapılan muharebelere katılmıştı. 28 Şubat 1916 tarihli
irade-i seniye ile III. Ordu Komutanlığı’na Mahmut Kamil Paşa’nın yerine II. Ordu
Komutanı Vehip Paşa tayin olmuş, Vehip Paşa’nın yerine de A. İzzet Paşa getirilmiş-
tir.70

62 ATASE, BDH, K. 183, D. 783, F. 53-2, 114.


63 ATASE, BDH, K. 127, D. 594, F. 1-1; K. 2658, D. 96, F. 1-1; K. 183, D. 784, F. 53-2.
64 ATASE, BDH, K. 183, D. 784, F. 52,66, 66-1.
65 ATASE, BDH, K. 183, D. 783, F. 112, 112-1, 114.
66 ATASE, BDH, K. 2658, D. 96, F. 1-1, K. 183, D. 783, F. 114, 114-1, K. 127, D. 594, F. 1-1.
67 ATASE, BDH, K. 183, D. 784, F. 67.
68 Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, s. 122-123
69 Türk Harbi Çanakkale Cephesi, s. 472
70 BOA, İ. HB, D. 181, G. 1334/R-067, 24/R/1334 (Hicrî)

241
Yüksel Nizamoğlu

Sonuç
2. Ordu, Çanakkale Cephesi’nde 1915 yılının Temmuz ayından Ekim ayına ka-
dar “Cenub Grubu II. Ordu Cebhesi” olarak görev yapmış, bu süre içinde iki büyük
muharebe yaşamıştır. 2. Ordu bu iki muharebede başarılı olmuş, İngilizlerin hücum-
larını püskürtmeyi başarmıştır. Ağustos ayında Anafartalar’da yaşanan muharebe-
lerde de Kuzey Grubu’na takviye kuvvetler göndererek yardımcı olmaya çalışmıştır.
Eylül ayına gelindiğinde 2. Ordu Avrupa cephelerine gönderilmek üzere Çanakkale
Cephesi’nden çekilmiş, böylece buradaki görevi de sona ermiştir.
2. Ordu’nun Çanakkale cephesinde önemli bir rolü de Kuzey Grubu ve Anafar-
talar Grubu’na Ağustos ayında takviye kuvvet göndererek buraya önemli bir katkı
yapması olmuştur. Başta Vehip Paşa olmak üzere komuta kademesi de görevleri es-
nasında uyumlu bir şekilde çalışmış, özellikle Esat Paşa ile Vehip Paşa’nın kardeş ol-
ması da cephedeki koordinasyonun verimli olmasını sağlamıştır. 2. Ordu Çanakkale
Cephesi’nden sonra A. İzzet Paşa komutasında Kafkas Cephesi’nin güney bölümüne
sevk edilmiş ve Ruslara karşı savaşmıştır.

Vehip Paşa ve Mustafa Kemal Bey

242
Çanakkale Muharebeleri’nde 2. Ordu ve Vehip Paşa

Vehip Paşa’nın Karacaahmet Mezarlığı’ndaki Mezarı

Vehip Paşa’nın 2. Ordu Komutanlığı’na tayini, BOA, İ. HB, Dosya No:166, Gömlek No: 1333/
R-006, Tarih: 02/R /1333 (Hicri)

243
Çanakkale Muharebeleri’nde
Fevzi Çakmak Paşa

Hakan BACANLI*

Ç anakkale Muharebeleri’nin Birinci Dünya


Savaşı’nın gidişatı üzerinde oldukça önemli etki-
leri olmakla birlikte, bu muharebeler Türk Tarihinde
de birçok farklı nedenden dolayı kendine özgü ve çok
önemli bir yere sahiptir. Muharebelerinin Osmanlı
Ordusu tarafından kazanılmasında veya müttefik or-
duları tarafından kaybedilmesinde etkili olduğu dü-
şünülebilecek birçok farklı etken arasında; savaş stra-
tejileri, coğrafi faktörler, silah araç ve gereçleri, savaş
gemileri, hava güçleri, ulaşım kolaylıkları, insan kay-
nakları, lojistik vb. faktörler bulunabilir. Bu faktörlerin
her birinin ayrı ayrı önemleri olmakla birlikte, Çanak-
kale Muharebeleri özelinde asker psikolojisi ve irade-
si ile komutan ve subay meziyetleri ve liderliğin iç içe
geçmesi ve bu faktörlerin birçok yerde birbirlerini tamamlamasının muharebelerin
gidişatı üzerinde etki edebilecek önemde örnekler doğurması dikkate değerdir. Ayrı-
ca bu muharebelerin kazanılmasında etkili olan komutan ve subay kademesinin genç
sayılabilecek ve birbirlerine yakın yaşlarda olmaları, bu subay kadrosunun büyük kıs-
mının daha sonra aldıkları farklı görevlerde de başarılar göstermeleri ve nihayetinde
de Mondros Ateşkesi sonrasında işgallere uğrayan ülkenin küllerinden yeni bir devlet
çıkarabilme dinamizmine sahip olmaları da diğer dikkat çeken hususlardandır. İşte
bu çalışma kapsamında da benzer özelliklere sahip ve Çanakkale Muharebeleri’nde
Kolordu Komutanı olarak görev yapmış olan Fevzi

* Dr. Öğ. Bnb. GATF Dek. ve Eğt. Hst. Dek. Eğt. Yrd. Zorunlu Drs. Gr. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi
Okutmanı.

245
Hakan Bacanlı

(Çakmak) Paşa’nın bu muharebelerdeki faaliyetleri üzerinde durulmaya çalışıl-


mıştır.

Ailesi, Çocukluğu ve Öğrencilik Yılları


Mustafa Fevzi (Çakmak), 12 Ocak 1876 tarihinde İstanbul’un Cihangir semtinde
dünyaya gelmiştir. Babası Ali Sırrı Efendi, annesi Hasna Hanım’dır. Kendisi de asker
olan Ali Sırrı Efendi, Mustafa Fevzi dâhil dört erkek evlâdını da asker yapmış ancak,
Mustafa Fevzi’nin haricindeki diğer üç erkek evlâdını erken yaşta kaybetmiştir. Teğ-
men Muhtar Bey, 1912 yılında Balkan Savaşı’nda, Üsteğmen Mehmed Nazif Bey 1915
yılında Çanakkale Cephesi’nde, ailenin en küçüğü Sami ise Baytar ve Eczacı Askerî
Rüşdiyesi’nde öğrenci iken hayata veda etmişler, sadece Mustafa Fevzi ve Nebahat
Hanım hayatta kalmıştır.1
1887 tarihinde kaydolduğu Soğukçeşme Askerî Rüşdiye’sinden Şubat 1890’da
sekizinci olarak mezun olmuştur. Mart 1890’da başladığı Kuleli Askerî İdadisi eğiti-
mini ikincilikle tamamlamıştır. 1893 yılında Mekteb-i Fünûn-u Harbiye-i Şahane’ye2
başlayan Mustafa Fevzi, okuldan piyade sınıfının yedincisi olarak mezun olmuştur.
Okulu ilk on derece içinde bitirdiğinden Mart 1896 tarihinde ‘Erkân-ı Harp’3 sınıfına
ayrılmıştır. Aralık 1898 tarihinde de Erkân-ı Harbiye sınıfından beşinci sırada mezun
olup, bir “Erkân-ı Harp Yüzbaşısı” olarak ordudaki görevine başlamıştır.4

Göreve Başlaması ve Rumeli’deki Faaliyetleri (1898-1914)


Mustafa Fevzi Bey, 25 Aralık 1898 tarihinde Erkân-ı Harbiye’yi Umumiye Riya-
seti5 4’üncü Şube’de görevlendirilmiş, burada 3 ay kadar görev yaptıktan sonra 11
Nisan 1899 tarihinde Kosova’ya bağlı Metroviçe kasabasında bulunan 18’inci Niza-
miye Fırkası Kurmaylığı’na atanmıştır. Bu görevindeyken Sırpça’yı, Bulgarca’yı ve
Arnavutça’yı öğrenmeye çalışmış, görevinde gösterdiği başarılardan dolayı 23 Aralık
1899 tarihinde Gümüş İmtiyaz Madalyası ile 23 Ağustos 1900 tarihinde de 5’inci Me-
cidi Nişanı ile ödüllendirilmiştir.6
20 Nisan 1902’de tarihinde Binbaşı olan7 Fevzi Bey, 21 Ekim 1902’de Makedonya’da
ihtilâl girişiminin başlaması sonrasında, Makedonya olaylarının Arnavutluğa yayıl-

1 Hayrullah Gök, Mareşal Fevzi Çakmak’ın Askeri ve Siyasi Faaliyetleri (1876-1950), Genelkurmay
Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Genelkurmay Basım Evi, Ankara 1997, s. 2.
2 Kara Harp Okulu
3 Kurmay.
4 Gök, Mareşal Fevzi Çakmak, s. 3-4.
5 Genelkurmay Başkanlığı.
6 Gök, Mareşal Fevzi Çakmak, s.5-6.
7 Birinci Dünya Savaşı’na Katılan Alay ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri, c. II,
(haz. Dr. Tar. Uz. Hülya Toker, Tar. Uz. Nurcan Aslan), Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı Yayınları, Ankara, Genelkurmay Basımevi, 2009, s.129-130.

246
Çanakkale Muharebeleri’nde Fevzi Çakmak Paşa

mamasında, Karadağ bölgesindeki karışıklıkların bastırılmasında ve sınır tecavüz-


lerinin önlenmesinde etkili olmuştur.8 Fevzi Bey, 19 Temmuz 1906’da Yarbay ve 17
Aralık 1907’de de Albay olmuştur.9
17 Temmuz 1908 tarihinde 4’üncü Osmanî Nişanı ile ödüllendirilmiş, 29 Ara-
lık 1908 tarihinde Taşlıca Mutasarrıf ve Komutanlığı görevlerinin de eklenmesiyle
35’inci Liva (Tugay) Komutanlığına atanmıştır. 7 Ağustos 1909 tarihinde çıkarılan
Tasfiyei-i Rütbe-i Askeriye Kanunu sonrası 19 Ağustos 1909 tarihinde, rütbesi ‘Al-
bay’lıktan ‘Binbaşı’lığa indirilmiştir. 27 Temmuz 1910 tarihinde Kosova Ordusu
karargâhına tayin edilmiş, Mürettep Kosova Kolordusu Kurmay Başkanı olarak gö-
revlendirilmiştir. Dönemin Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, Kosova’ya gelerek
olumlu faaliyetlerinden dolayı Binbaşı Fevzi Bey’i takdir etmiş ve rütbesi 29 Eylül
1910 tarihinde Yarbaylığa yükseltilmiştir.10
Fevzi Bey, 15 Ocak 1911’de Genelkurmay 5’inci Şube Müdürlüğü’ne, 18 Nisan
1911’de Mürettep İşkodra Kolordusu Kurmay Başkanlığı’na, 2 Ekim 1911’de ise Batı
Rumeli’yi İtalya’ya karşı savunmak üzere teşkil edilmiş olan Garp Ordusu Komutan-
lığı Kurmay Başkanlığına atanmıştır. 6 Ekim 1911 tarihinde Kosova Vilâyeti’ne bağlı
bir sancak merkezi olan İpek Sancağı Mutasarrıflığına atanmıştır. 14 Ekim 1911 ta-
rihinde İstanbul’a dönüp Genelkurmaydaki görevine tekrar başlamışsa da hükümet
tarafından Arnavutluk ve Üç Rumeli Vilâyeti (Selanik, Manastır, Kosova) hakkında
alınmış olan ıslahat kararlarını uygulamak üzere 11 Şubat 1912 tarihinde oluşturulan
kurulda görevlendirilerek Arnavutluk’a gönderilmiştir. 3 Temmuz 1912 tarihinde de
21’inci Yakova Nizamiye Fırkası Komutan Vekilliği’ne atanmıştır.11
6 Ağustos 1912 tarihinde Kosova Kuvay-ı Umumiyesi Komutanlığı Kurmay
Başkanlığı’na atanmıştır. Kısa bir süre sonra, 29 Eylül 1912 tarihinde Vardar Ordusu
1’inci Şube Müdürlüğü’ne getirilmiştir. Balkan Savaşının başlamasıyla Vardar Ordu-
sunda Harekât Şube Müdürlüğüne atanmıştır. 10 Mayıs 1913’den itibaren Ordu Kur-
may Başkanlığı’na da vekâlet etmiştir.12
Balkan Harbi’nin bitmesi üzerine 2 Ağustos 1913 tarihinde Ankara Redif Fırkası
Komutanlığı’na, 15 Kasım 1913 tarihinde de İstanbul Hadımköy’deki İkinci Nizamiye
Fırkası Komutanlığına tayin edilmiştir. 24 Kasım 1913’te Albaylığa terfi etmiştir.13

8 Gök, Mareşal Fevzi Çakmak, s. 7.


9 Birinci Dünya Savaşı’na Katılan …, s.130.
10 Gök, Mareşal Fevzi Çakmak, s. 9-11; Komutanların Biyografileri, s. 130.
11 Gök, Mareşal Fevzi Çakmak, s. 12.
12 Gök, Mareşal Fevzi Çakmak, s. 13-14.
13 Nilüfer Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, c. 1, 1. Baskı, İstanbul 2002, s. 241, 255-256;
Birinci Dünya Savaşı’na Katılan …, s. 130; Mareşal Fevzi Çakmak, 1925 yılında Harp Akademisinde
Balkan Harbi konulu konferans vermiş ve bu konferans daha sonra ‘Garbî Rumeli’nin Suret-i Ziyaı ve
Balkan Harbi’nde Garp Cephesi’ adıyla 1927 yılında kitap halinde yayınlanmıştır. [Fevzi (Çakmak),
Garbi Rumeli’nin Suret-i Ziyaı ve Balkan Harbinde Garp Cephesi, (Erkan-ı Harbiye-i Umumiyye Re-

247
Hakan Bacanlı

Dünya Savaşı’nın Başlaması, Çanakkale Cephesinde Görevlendirilmesi ve


Faaliyetleri (1914-1915)
28 Haziran 1914 tarihinde Saraybosna’da Avusturya-Macaristan veliahdı bir Sırp
fedaisi tarafına katledilmiş, ülkeler arasında yaşanan gerginliğin ardından Avusturya
28 Temmuz 1914 tarihinde Sırbistan’a savaş ilan etmiştir. 2 Ağustos 1914 tarihinde de
tüm Osmanlı Ordusu ve Donanmasının seferberliğine başlaması kararı alınmıştır.14
22 Aralık 1914 tarihinde 5’inci Kolordu Komutanlığına atanmış olan Albay Fevzi
Bey 26 Aralık 1914 tarihinde Göztepe’deki 5’inci Kolordu Karargâhı’na katılmıştır.
5’inci Kolordu, 10 Ocak 1915 tarihinde hazırlık emri almış, düşman donanmasının
19 Şubat 1915’te Kumkale ve Seddülbahir’i bombardıman etmesi üzerine de Kolordu,
mevzilerini işgal emrini almıştır. Albay Fevzi bu süre zarfında Kolordu karargâhının
bulunduğu Göztepe’den Fırkaların düzen ve nakilleriyle ilgilenmiştir. 2 Mart 1915
tarihinde generalliğe terfi etmiştir.15
18 Mart Deniz Muharebesi’nin ardından Nisan ayı başlarında 5’inci Kolordu-
ya bağlı 13’üncü Fırka Riva-Anadolu Feneri arasını işgal etmek için, 14’üncü Fırka
da Karadeniz sahilini muhafaza etmek üzere Ömerli mıntıkasına intikal etmek için
harekete geçmiştir. 25 Nisan 1915 tarihinde Gelibolu yarımadası batısında Kayate-
pe, Teke, Arıburnu, Çiftdere’ye ve Kumkale’ye düşmanın asker çıkarması üzerine 27
Nisan 1915’te 16’ncı Fırka Maydos’a sevk olunmuş, 15’inci Fırka’nın hareketi için de
hazırlık emri verilmiştir.16
Fransız birliklerinin Kumkale çıkarmasında başarısızlığa uğrayarak çekilmesi
üzerine İstanbul’daki Genel Karargâh kısa süreli bir ferahlama yaşamışsa da Seddül-
bahir ve Arıburnu bölgelerindeki düşman faaliyetleri rahatsızlık yaratmıştır. Saros
ve Anadolu kesimlerinde kalan birliklerini daha fazla zayıflatmak istemeyen 5’inci
Ordu Komutanı, çıkarma bölgelerindeki düşmanı denize dökebilmek amacıyla
İstanbul’dan takviye kuvvet isteğinde bulunmuştur. Başkomutanlık 5’inci Orduya ilk
kademe olarak Fevzi Paşa’nın komutanı olduğu 5’inci Kolordunun 15’inci Fırkasının
gönderilmesini kararlaştırmıştır. 15’inci Fırka, 29 Nisan günü yola çıkarılmıştır.17
5’inci Ordu Komutanlığı, emre verilen bu yeni Fırkayı topluca Seddülbahir kesi-
minde kullanmak ve bu kesimde girişilecek genel bir karşı taarruzla düşmanı denize

isi Müşir Fevzi Paşa Hazretlerinin Erkan-ı Harbiye Mektebindeki Konferansları), Erkan-ı Harbiye
Mektebi Matbaası, İstanbul 1927, 480 s.] Günümüz Türkçesiyle metni için bkz. Fevzi Çakmak, Batı
Rumeli’yi Nasıl Kaybettik? Garbi Rumeli’nin Suret-i Ziyaı ve Balkan Harbi’nde Garp Cephesi, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, 2011, s. 728.
14 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 278-281.
15 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 299, 301, 305, 307; Komutanların Biyografileri, s. 130-131.
16 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 311, 316-317.
17 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (Amfibi Harekât), c. V, II. Kitap, Genelkurmay Personel
Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara, Genelkurmay
Basımevi, 2012, s. 206-207.

248
Çanakkale Muharebeleri’nde Fevzi Çakmak Paşa

dökmek düşüncesindedir. 3’üncü Kolordu Komutanlığı uyarılarak, 9’uncu Fırkanın


bulunduğu mevzileri kesinlikle elinde tutması, gelmekte olan 15’inci Fırkayla genel
bir taarruza girileceği ve bölgedeki mevzi kuvvetlerinin buna göre hazırlıklarını ta-
mamlaması emrolunmuştur.18
4 Mayıs 1915 tarihinde 8’inci Fırka, 5’inci Kolordu kumandasına verilmiştir. 11
Mayıs 1915’te 5’inci Kolordunun 2’nci Fırkasının Çanakkale’ye sevki emri gelmiştir.
Ayrıca 5’inci Kolordunun 8’inci Fırkası da 1’inci Kolordu emrine verilmiştir.19
Seddülbahir’de 5’inci Kolordunun 15’inci Fırkası düşman taarruzlarına karşı
başarılı muharebeler vermiştir. Düşmanın Mayıs ayının ikinci haftası içinde yaptığı
Seddülbahir taarruzları başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
16 Haziran 1915’te 6’ncı Fırkanın Güney Grubuna verilmesi ve 15’nci Fırkayla
6’ncı Fırkanın değiştirilmesi bildirilmiştir.20
22 Haziran 1915’te 6’ncı Fırka bütün kuvveti ile Güney Grubu ihtiyatını teşkil
etmiştir. 12’nci Fırkanın sol kanattaki mevzilerinin Güney Grubu emri ile 6’ncı Fırka
tarafından işgal edilmesi ve 12’nci Fırka’nın de ihtiyata alınması emredilmiştir. Güney
Grubu; ‘sağ’, ‘merkez’, ‘sol’ kanat adı ile üç bölgeye ayrılmıştır. Sağ kanatta 17’nci, mer-
kezde 7’nci, sol kanatta 12’nci Fırkalar bulunmaktadır. Sol kanat bölgesi 6’ncı Fırka
tarafından işgalden sonra 12’nci Fırka ihtiyata alınmıştır.21
Başkomutanlık Vekâletinin 4 Temmuz 1915 tarihli telgraf emrine ek olarak gön-
derilen bir diğer telgraf emrinde özetle;
“Enver Paşa orada iken, Liman Paşa’ya 5’inci Kolordu ile yorgun bir kolordunun
değiştirilmesi konusunda söz vermişti. Daha sonraki tasarıya göre tüm 2’nci Ordu,
Saros dolayında yığınak yaparak 5’inci Ordunun gerisini koruma görevi aldığından
böyle bir değiştirme şimdilik düşünülmemektedir. Bu yığınağıyla 2’nci Ordu, 5’inci
Orduyu Saros yönünden gelebilecek bir tehlike kuşkusundan kurtarabileceğinden
5’inci Ordunun tüm kuvvet ve dikkatini karşısındaki düşmana vermesi amacı güdül-
müştür.” denilmektedir.22
4 Temmuz 1915 tarihinde Fevzi Paşa’nın 5’inci Kolordusu 1’inci Ordu’dan 2’nci
Ordu’ya verilmiş ve hareket emri almıştır. Kolorduya Seddülbahir mıntıkasını işgal

18 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (Amfibi Harekât), s. 207.


19 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 318-319.
20 Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar Altıncı Fırka Çanakkale Harbi’nde, (haz. Servet Avşar,
Hasan Babacan), Vadi Yayınları, Ankara 2006, s. 30.
21 Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar, s. 31-32.
22 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (04 Haziran 1915 -09 Ocak 1916), c. V, III. Kitap, Ge-
nelkurmay Personel Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Yayınları,
Ankara, Genelkurmay Basımevi, 2012, s. 213.

249
Hakan Bacanlı

etmek vazifesi verilmiştir.23 Aynı tarihte 6’ncı Fırkanın da kâmilen Gelibolu’ya ha-
reketi emredilmiştir. Saroz Grubu emrine verilmiş olan 6’ncı Fırka 14’üncü Fırkayı
değiştirmiştir.24
5’inci Ordu Komutanı Liman von Sanders, 6 Temmuz 1915 tarihinde Başkomu-
tanlık Vekâletine gönderdiği raporunda; Güney Grubu cephesinde, yapılan taarruz-
lara rağmen düşmanın yerinden atılamadığı ve bu suretle 5’inci Ordu’nun, Güney
Grubundaki iyi olmayan durumun düzeltilmesi için bütün imkânını kullanmış oldu-
ğu, Kuzey Grubunun da elinde ihtiyat kalmamış olduğunu belirtmiş ve bütün fırka-
ların zayıflamış olması dolayısıyla, 5’inci Kolordu fırkalarının aylardan beri cephede
bulunarak çok zayıf düşmüş olan 11’inci ve 12’nci Fırkalarla değiştirilmelerine izin
verilmesini talep etmiştir.25
Başkomutanlık Vekâleti, kısa bir süre sonra, Bulgaristan’dan bir tehlike gelme-
yeceğine kanaat getirdiğinden; başlangıçta 5’inci Ordunun kuzey yanını korumakla
görevlendirdiği Vehip Paşa komutasındaki 2’nci Orduyu Güney Grubu cephesinde
görevlendirmeye karar vermiş, 6 Temmuz 1915’te Başkomutanlık Vekâletinden 5’inci
Ordu Komutanlığına gönderilen gizli telgrafla, Güney Grubu Komutanlığına, 2’nci
Ordu Komutanı Vehip Paşa’nın atandığı bildirilmiştir.26 Bu kararla 5’inci Ordunun
kuvvetlenmesi sağlanmış olacaktır.
Zığındere Muharebelerinden 12 Temmuz 1915 günü başlayan ve iki gün süren
Kerevizdere Muharebeleri’ne kadar altı günlük durgunca geçen süre içinde Güney
Grubu kuvvetlerine çekidüzen vermeye çalışılmış; yıpranan ve yorulan birliklerin
geri alınarak yerlerine taze kuvvetlerin getirilmesine başlanmıştır.
Mirliva Vehip Paşa’nın komutasındaki 2’nci Ordu, 14’üncü Kolordu ile 5’inci
Kolordudan kuruludur. 14’üncü Kolordu Komutanı Mirliva Trommer 10 Temmuz
1915’te karargâhı ve kurmaylarıyla Seddülbahir bölgesine gelmiş ve 3 Temmuz
1915’ten beri Güney Grubu Sağ Kanat Komutanlığını yapmakta olan 1’inci Kolordu
Komutanı Mirliva Mehmet Ali Paşa’dan emir ve komutayı teslim almıştır.27
5’inci Kolordu Komutanı Fevzi Paşa 11 Temmuz 1915 günü Gelibolu’ya ulaşmış-
tır. 12 Temmuz 1915 günü de kendisine İkinci Mıntıka Komutanlığı görevi verilmiş-
tir.28
Fevzi Paşa, 13 Temmuz 1915 günü Kurmay Başkanı Yarbay Albrecht’in durum
ve birlikler hakkında hiçbir bilgi edinmeden komutayı almama konusundaki öneri ve

23 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 327-328.


24 Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar, s. 38.
25 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 204-205.
26 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 217, 220.
27 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 217, 222.
28 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 329, 330, 332.

250
Çanakkale Muharebeleri’nde Fevzi Çakmak Paşa

direnmesine rağmen muharebeye girmiş bulunan üç fırkalık kuvvetin emir ve komu-


tasını eline almıştır.29
Kerevizdere Muharebelerinin başladığı tarih olan 12 Temmuz 1915 tarihinde
Güney Grubu, Kirte köyünün güneyinden geçen dere ile iki bölgeye ayrılmıştır. Dere-
nin batısındaki mıntıkaya 1’inci ve doğusundaki bölgeye de 2’nci bölge adı verilmiştir.
5’nci Kolordu 2’nci bölgeden sorumlu olacaktır. 5’inci Kolordunun Fırkaları gelinceye
kadar, 7’nci, 4’üncü ve 6’ncı Fırkalar 5’inci Kolordu emrine verilmiştir.30
Güney Grubu cephesindeki yeni komuta ve savunma düzeninin aldığı son şekil
şöyledir31:
Sağ kanatta komutayı henüz eline almış bulunan Mirliva Trommer Paşa komuta-
sındaki 1’inci ve 11’inci Fırkalar mevzide;
Cephenin orta ve sol kesiminde, 7’nci ve 4’üncü Fırkalar mevzide,
6’ncı Fırka Soğanlıdere bölgesinde ihtiyatta.
Kerevizdere Muharebelerine katılan kuvvetlerle komutanların adları da şöyle-
dir32:
Güney Grubu Komutanı: Mirliva Vehip Paşa (2’nci Ordu Komutanlığı yetkisi
üzerinde kalmak üzere),
Sağ Kanat Bölge Komutanı: 14’üncü Kolordu Komutanı Mirliva Trommer Paşa,
Kurmay Başkanı: Kurmay Yarbay Şefik.
Sol Kanat Bölge Komutanı: 5’inci Kolordu Komutanı Mirliva Fevzi Paşa (Çak-
mak),
Kurmay Başkanı: Kurmay Yarbay Albrecht.
2’nci Ordu Komutanı Vehip Paşa’nın Güney Grubu Komutanlığına gelmesi ve
beraberinde iki değerli kolordu komutanını (5’inci Kolordu Komutanı Mirliva Fevzi
ve 14’üncü Kolordu Komutanı Mirliva Trommer) getirmesi ve bu kolorduların taze
ve dinlenmiş fırkaların Yarımada’ya gelmek üzere bulunmaları, Çanakkale’deki genel
Türk savaş gücünü ve güvenini iyice pekiştirmiştir.
İkinci Mıntıka ve 5’inci Kolordu Komutanı Fevzi Paşa tarafından 13 Temmuz
1915’te 6’ncı Fırkadan düşmanın ne suretle olursa olsun Kereviz Deresinin doğu
sırtlarına geçirilmemesi ve Yassı Tepedeki mevzilerin de elde tutulması emredilmiş;
düşman eline geçen siperleri geri almak için yapılan taarruzlar sonuç vermemişse

29 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 224.
30 Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar, s. 82-83.
31 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 224.
32 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 224-225.

251
Hakan Bacanlı

de düşman tarafından işgal olunan siperlerin pek yakınına kadar ilerlenerek orada
tutunabilmek mümkün olmuş, ancak bu muharebelerde önemli miktarda zayiat ve-
rilmiştir.33
Fevzi Paşa tarafından 13 Temmuz 1915 tarihinde 6’ncı Fırka Komutanlığına gön-
derilen emrin son paragrafında,
“Bugün kıtaatın gördüğüm cesaret ve hamasetleri elimizde bulunan toprak-
tan bir karışının dahi zayi olamayacağına bana ümit ve emniyet-i tâmme
bahşetmiştir. Kumandalarını henüz deruhte ettiğim cesur ve kıymetli fırka-
larla memleketin en mühim olan bir yerinde muharebe edebilmek şerefini ih-
raz ettiğimden dolayı iftihar ederim. Dün ve bugünkü muharebelerde cesaret
ve liyakat gösteren efrad ve zabitanın esamisinin derhal taltif edilmek üzere
bildirilmesini rica ederim”34 denilmektedir.

17 Temmuz 1915’te 5’inci Kolordu Komutanı Fevzi Paşa, 6’ncı Fırka’nın 5’inci
Kolordu’ya mensup 14’üncü Fırka ile değiştirilmesinin kararlaştırıldığını bildirmiştir.
18 Temmuz 1915’te Fevzi Paşa tarafından yazılan emirde de 7’nci Fırka bölgesindeki
emir ve komutayı Miralay Cavit Bey ve 6’ncı Fırka bölgesindeki emir ve komutayı da
Kaymakam Kazım Bey’in alacağı belirtilmiştir. Bu iki fırka komutanının emirlerine
bu bölgelerde bulunan 6’ncı ve 7’nci Fırka kıtaları da gireceklerdir. Muharebe tecrü-
belerine sahip bu birliklerden, yeni gelecek 13’üncü ve 14’üncü Fırka birlikleri mev-
zilerin ne suretle müdafaa edileceğini öğreneceklerdir. Emirde, “Bütün harekât ve
mülahazat toprağımızda bir adımın bile zayi edilmemesi ve vatanını menafi nokta-i
nazarından olmalıdır.” denilmektedir.35
2’nci Ordu kıtaları, Temmuz 1915 ayı ikinci yarısı ortalarından başlayarak
Yarımada’ya girmeye başlayacak; Güney Grubunun yorgun fırkalarından görevleri
teslim alacaklardır.36 18 Temmuz 1915 günü akşamı itibariyle 7’nci Fırka bölgesindeki
emir ve komutayı Albay Hovik, 6’ncı Fırka bölgesindeki emir ve komutayı Yarbay Ka-
zım (Karabekir)37 üzerlerine alacaklardır. 27 Temmuz 1915’te 6’ncı Fırka Kumandanı
Süleyman Şakir’in yerine Albay Nazif atanmıştır.38

33 Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar, s. 98, 121.


34 Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar, s. 122-123.
35 Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar, s. 221, 228.
36 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 243.
37 Yarbay Kazım (Karabekir)’ın Çanakkale Muharebeleri’ndeki faaliyetleri için bkz. Dr. Hakan Bacanlı,
“Çanakkale Muharebeleri’nde Yarbay Kazım Karabekir”, (3. Uluslararası Gelibolu Sempozyumu; Ge-
libolu: Tarih, Efsane ve Anı, 20-21 Nisan 2012 İstanbul) Gelibolu (Tarih, Efsane ve Anı), Editörler:
İbrahim Güran Yumuşak, M. Mehdi İlhan, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Nisan 2013, s.285-293.
38 Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar, s. 37-38.

252
Çanakkale Muharebeleri’nde Fevzi Çakmak Paşa

1 Ağustos 1915’te 4’üncü Fırka’nın 5’inci Kolordu kumandasından çıkmasıyla


5’inci Kolordu idaresinde ve İkinci Mıntıkada iki fırka kalmıştır. Bu fırkalardan birisi
Hovik Bey kumandasındaki 13’üncü Fırka ve Kâzım Bey (Karabekir) kumandasında-
ki 14’üncü Fırka’dır.39
13’üncü Fırka, dörder taburlu, 4’üncü, 46’ncı, 60’ıncı piyade alaylarıyla ikişer
bataryalı üç taburdan oluşan 13’üncü Topçu Alayından ve bir istihkâm bölüğüy-
le 13’üncü Fırka Sıhhiye Bölüğünden kurulu Fırka bağlı birliklerinden oluşmuştu.
14’üncü Fırka, dörder taburlu 41’inci, 42’nci, 55’inci Piyade Alaylarıyla ikişer batar-
yalı iki taburdan ve bağımsız bir bataryadan oluşan 14’üncü Topçu Alayından ve bir
istihkâm bölüğüyle 14’üncü Fırka Sıhhiye Bölüğünden kurulu Fırka bağlı birliklerin-
den oluşmaktaydı.40
Güney Grubu karargâhı, Salim Bey Çiftliği’ndedir. Cephesini, 14’üncü Kolordu
sağda, 5’inci Kolordu solda olmak üzere iki kolorduyla tutmuştur. Kolordular ara-
sındaki ara hattı, Kirte yolu, 5’inci Kolorduya dâhildir. Cephenin sol kesimde bulu-
nan 5’inci Kolorduda, 13’üncü Fırka’nın karargâhı Alçıtepe kuzeyinde Soğanlıdere
başlangıcında, 14’üncü Fırka’nın karargâhı ise Hilal Sırtı doğusunda bulunmaktadır.
13’üncü ve 14’üncü Fırkalar arasındaki ara hattı, Asım Efendi Sırtı (13’üncü Fırka’ya
dâhil)-Hilal Sırtı (14’üncü Fırka’ya dâhil) hattıdır.41
6-13 Ağustos 1915 tarihlerinde Seddülbahir bölgesinde gerçekleşen muharebe-
lerde Güney Grubu birliklerinin savunma tertibi ise şöyledir42:
14’üncü Kolordu, 1’inci Fırkası sağda, 10’uncu Fırkası solda olmak üzere Ege
Denizi’yle Kirte Deresi doğu kolu arasında; 5’inci Kolordu, 13’üncü Fırka sağda,
14’üncü Fırka solda Kirte Deresi doğu koluyla Çanakkale Boğazı arasındaki kesimde
savunma görevinde.
Bu teşkilatlanma ve mevzilenme dâhilinde Güney Grubu Komutanlığı, 6-13
Ağustos 1915 günleri arasında yapılan muharebelerde, verdiği 7510 kişilik zayiata
karşılık, İngiliz ve Fransız birliklerine de aynı miktarda zayiat verdirmiş ve taarruzları
durdurmada başarılı olmuştur. Ayrıca artırabildiği kuvvetlerle, Çanakkale muhare-
be alanının en hayati önemdeki yeri olan Kuzey Grubuna kuvvet yardımı sağlama
olanağını da bulmuştur. Ayrıca Conkbayırı Muharebeleri’nin en kritik döneminde
5’inci ve 14’üncü Kolorduların son ihtiyatları olan 5’inci Kolordunun 41’inci Alayıy-

39 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 329, 330, 332. Fevzi Çakmak Paşa’nın Günlüklerinde 4’üncü Fırka’nın 1
Ağustos’ta 5’inci Kolordunun emrinden çıktığı yazılıdır. Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi
(04 Haziran 1915 -09 Ocak 1916) (V. Cilt III. Kitap) adlı eserde ise 4’üncü Fırka’nın 7 Ağustosa 1915
tarihli emirle Anafartalar Grubu emrine verilmiş olduğu yazılıdır. (Bkz. Birinci Dünya Savaşı’nda
Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), Ek.15.)
40 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 250.
41 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 265.
42 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 286.

253
Hakan Bacanlı

la 14’üncü Kolordunun 28’inci Alayının 9 Ağustos 1815 günü Vehip Paşa’nın kendi
insiyatifiyle Kuzey Grubu emrine gönderilmesi, 10 Ağustos 1915’te Çonkbayırı’nı ele
geçirmek üzere olan İngilizlerin ciddi taarruzunun püskürtülmesinde en önemli rolü
oynamıştır.43
17 Ağustos 1915, 6’ncı Fırka emrindeki birliklerle Anafartalar’a hareket etmiş, 19
Ağustos 1915 tarihinde Anafartalar Grubunun genel ihtiyatı olmuştur.44
Eylül ayı içerisinde Güney bölgesindeki 14’üncü Kolordu (1’inci ve 10’uncu Fırka-
lar) ile 5’inci Kolordu (13’üncü, 14’üncü Fırkalar) cephesinde bir değişiklik yapılma-
mıştır. Eylül ayı boyunca Fevzi Paşa düşman taarruzları ve topçu ateşleriyle mücadele
eden 13’üncü ve 14’üncü Fırka bölgelerini ve karargâhlarını ziyaretlerde bulunmuş,
mıntıka komutanlığı bölgesindeki muharebeleri yönetmiştir.
Yine Eylül ayı içerisinde, 8 Eylül 1915 tarihinde 13’üncü Fırka’da komutan deği-
şikliği olmuş, Fırka Komutanı Hovik Bey 12’nci Fırka Komutanlığına tayinen ayrılmış
yerine de 12’nci Fırka Komutanı Selahattin Bey 13’üncü Fırka Komutanı olmuştur.45
Ekim ayı başından itibaren birlik değişimleri kapsamında 7 Ekim 1915 tari-
hinde 13’üncü Fırka’nın geri çekilmesi kararlaştırılmıştır. 8 Ekim 1915’te 13’üncü
Fırka’nın Kirte, Kanlıdere arasını 10’uncu Fırka’nın 28’inci Alayı teslim almıştır. 17
Ekim 1915 tarihinde Vehip Paşa’dan ve Beşinci Ordu’dan gelen emirde 5’inci Kolor-
du Karargâhı’nın Kadıköy’e hareketi emrolunmuş, bu suretle Mıntıka Komutanlığına
17 Ekim gecesi itibariyle nihayet verilmiştir. Fevzi Paşa 19 Ekim 1915’te bölgeye ge-
lişinin yüzüncü gününde Mıntıka Karargâhından hareketle Yalova’da Beşinci Ordu
Karargâhı’na giderek, burada Liman Paşa ile vedalaşmıştır.46
22 Ekim 1915 tarihinde Kadıköyü’ne gelen Fevzi Paşa karargâhı Müstecab
Çiftliği ile Şarköy arasında toplamıştır.47 Bu dönemde Vehip Paşa’nın Çanakkale’ye
veya başkente gittiği zamanlarda 2’nci Ordu’ya vekâleten kumanda ettiği de olmuş-
tur.
7 Aralık 1915 tarihinde Anafartalar Grubu Komutanlığına tayin olduğuna dair
emir almış, ertesi gün Anafartalar Grubu Karargâhı olan (Çamteke)’ye giderek gö-
revine başlamıştır.48 Görevi devraldığı komutan ise Mustafa Kemal Paşa’dır. Mustafa
Kemal Paşa, “Anafartalar Muharebeleri’ne Ait Tarihçe” adlı eserinde, “10 Aralıkta
sağlık durumum nedeniyle grubun emir ve komutasını 5’inci Kolordu Komutanı
Mirliva Fevzi Paşa’ya bırakarak ayrıldım.” demektedir.49

43 Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (V. Cilt III. Kitap), s. 306.
44 Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar, s. 41.
45 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 343.
46 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 349, 351.
47 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 352; 24 Ekim 1915’te 5’inci Kolordu Komutanlığına Miralay Şevki atanmış-
tır. Cepheden Hatıralar, s. 45.
48 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 359.
49 Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebeleri’ne Ait Tarihçe, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt
(ATASE) Başkanlığı Yayınları, Ankara, Genelkurmay Basımevi, 2011, s. 52.

254
Çanakkale Muharebeleri’nde Fevzi Çakmak Paşa

Fevzi Paşa’nın Çanakkale Cephesinden Ayrılması


26 Aralık 1915 tarihinde Fevzi Paşa’nın Kolordusuyla 2’nci Ordu’ya katılması
emri verilmiştir. 28 Aralık 1915 tarihinde de 5’inci Kolordunun 2’nci Ordu ile beraber
Halep’e gitmesi kararı verilmiştir. Ertesi gün 5’inci Kolorduya 10’uncu Fırka da dâhil
edilerek 13’üncü ve 14’üncü Fırkalarla birlikte üç fırkalı hale getirilmiştir.50
9 Ocak 1916 tarihinde düşmanın Seddülbahir’i terk ile tamamen tahliye etmesi-
nin ardından Fevzi Paşa Halep’e nakledilecek Kolordu birliklerinin toplanması ve dü-
zeniyle meşgul olmuştur. 10’uncu Fırka Çatalca, 13’üncü Fırka Silivri ve 14’üncü Fır-
ka (Yeniköy-Kadıköy) havalisine gelmiştir. 25 Ocak 1916 tarihinde 10’uncu Fırka’nın
3’üncü Ordu’ya katılması emri gelmiştir. 4 Şubat 1916’da 5’inci Kolordu’nun Halep
civarına nakledilmesi emri alınmıştır. 16 Şubat 1916 tarihinde Erzurum’un düşme-
si üzerine 10’uncu ve 13’üncü Fırkaların 5’nci Kolordu’yu teşkil edeceği ve 3’üncü
Ordu’ya gideceklerine dair Başkumandan Vekâleti’nden emir alınmıştır. 20 Mart
1916 tarihinde Bayburt’a ulaşan Fevzi Paşa, 22 Mart 1916 günü de 5’inci Kolordu
Karargâhı’nın Bayburt’ta bulunması emrini almıştır.51

Fevzi Paşa’nın Çanakkale Muharebeleri Nedeniyle Aldığı Taltifler


Çanakkale Muharebeleri süresince Fevzi Paşa’nın aldığı kıdem zammı, ödül ve
madalyalar şöyledir:52
20 Temmuz 1915 tarihinde Veliaht Yusuf İzzettin Efendi Fevzi Paşa’nın komuta-
nı olduğu 5’inci Kolordu karargâhını ziyaret etmiş ve kendisine bir altın saat hediye
etmiştir. 30 Temmuz 1915 tarihinde Harp Madalyası, 26 Eylül 1915 tarihinde Gümüş
İmtiyaz Madalyası ile ödüllendirilmiştir. 22 Ekim 1915 tarihinde İkinci Rütbeden De-
mir Salip Nişanı’yla ödüllendirildiği Liman Paşa tarafından bildirilmiştir.

Bu görev değişimi Mustafa Kemal Paşa ile Fevzi Paşa’nın ilk ve son görev değişimleri olmayacaktır. Bu
iki komutan arasında bu görev değişiminden sonra da Mustafa Kemal Paşa ile Fevzi Paşa ya aynı cep-
helerde birlikte görev almışlar ya da yaptıkları görevleri zaman zaman birbirlerine devretmişlerdir:
Rus taarruzlarının yoğunlaştığı bir dönemde Fevzi Paşa Doğu Cephesi 3’üncü Mıntıka Komutanlığı’na
atanmış ve Çoruh - Kaledere - Kopmama Hatun (Tercan) muharebelerinde Ruslara karşı çarpışmıştır.
Bu çarpışmalarda 1’inci Mıntıka Komutanı da Mustafa Kemal Paşa’dır. (Gök, Mareşal Fevzi Çakmak,
s. 18.)
Diyarbakır’da bulunan 2’nci Ordu Komutanı Vekili Mustafa Kemal Paşa, Irak’ta yeni kurulacak olan
7’nci Ordu Komutanlığına atanma teklifini kabul edince 2’nci Kafkas Kolordusu Komutanı Fevzi Paşa
da 5 Temmuz 1917 tarihinde 2’nci Ordu Komutanlığına atanmıştır. (Gök, Mareşal Fevzi Çakmak, s.
19.)
Mustafa Kemal Paşa’nın 7’nci Ordu’daki görevinden ayrılmasının ardından yerine 2’nci Ordu Komu-
tanı Mirliva Fevzi Paşa getirilmiştir. (9 Ekim 1917) (Gök, Mareşal Fevzi Çakmak, s. 21.)
7’nci Ordu Komutanlığı görevinde bulunan Fevzi Paşa’nın Ağustos 1918’de rahatsızlanması ve istira-
hatle ayrılması üzerine yerine tekrar Mustafa Kemal Paşa atanmıştır. (Gök, Mareşal Fevzi Çakmak s.
23.)
50 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 363.
51 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 364-366, 368, 369, 371, 372, 376.
52 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 330, 332, 347, 352.

255
Hakan Bacanlı

Fevzi Paşa’nın Çanakkale Muharebeleri Sürecinde Yaşadığı Olumsuzluklar


Fevzi Paşa, Avrupa’daki karışıklıklar ve yaklaşan savaş tehlikesi üzerine Osmanlı
Ordusunda seferberlik hazırlıkları yapılırken, 25 Ağustos 1914 tarihinde Hac ibadeti-
ni yerine getirmekte olan babasının vefat haberini almıştır. Günlüğüne yazdığı 4 Eylül
1914 tarihli notunda “Pederin vefatını araştıramadık edemedik, mektup bekliyoruz.”
demektedir. 10 Eylül 1914 tarihinde babasının vefat ettiğine dair mektubu almıştır.
24 Ekim 1914’te Medine’de bulunan Ömer Lütfü Efendi’yi cenazeyi alıp göndermek
üzere vekil tayin etmiş ve dört gün sonra kendisine veraset ilamını gönderebilmiştir.
4 Şubat 1915 tarihinde merhumun sadakasını dağıtıp, mevlidini okutmuştur.53
Komutanı olduğu birliklerin Seddülbahir bölgesinde düşman saldırılarına karşı
kahramanca savaştıkları Haziran ayı içerisinde 29 Haziran 1915 tarihinde büyükan-
nesinin vefat haberi gelmiştir. Günlüğündeki 1 Temmuz tarihli notunda “Büyük vali-
dem bir gün evvel Eyüp Sultan’a defnolunduğundan göremedim.” yazmıştır.
8 Ağustos 1915 tarihinde Conkbayırı bölgesindeki şiddetli çarpışmalarda ise
Fevzi Paşa subay olan kardeşini şehit vermiştir. 64’üncü Alay’ın 2’nci Taburu’nda Bö-
lük Komutanı olan Mülazım-ı Evvel Nazif Efendi 8 Ağustos günkü çarpışmalarda
birliğine süngü taktırarak hücuma geçtikleri sırada birliğinin başında şehit olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa bu olay üzerine 8 Eylül 1915 tarihinde bir mektupla taziyelerini
bildirmiştir.54 O mektup şöyledir:
“Anafartalar Grubu
26.6.331 (8 Eylül 1915)
Yüksek Huzurlarına
Muhterem Kardeşim Paşa Hazretleri,
23 Temmuz 331 (5 Ağustos 1915) tarihli mektubunuzu dün aldım. Hakkı-ı
acizânemize gösterilen iltifat ve teveccühlerinize teşekkür ederim.
Mukaddes vatanımızı çiğnemeye çalışan hain düşmana -ancak arkadaşları-
mızın yüksek gayreti ve canlarını vermeleri sayesinde- iyi dersler verilmekte-
dir. Vatanı kurtarmak için şerefli kanlarını büyük bir şevkle veren arkadaşla-
rımın gayretiyle düşmanın gelecekteki her türlü teşebbüsüne mani olunaca-
ğına güvenim tamdır.
Ancak bu derecedeki fedakârlık abidesinin gerektirdiği bazı acılara taham-
mülün zaruri olduğu zatıâlilerince de tasdik edilmiştir. Bu zaruretin mecbur
etmesiyle sizi acılara düşüreceği tabii olan biraderinizin şehadeti haberi ben-
denizi cidden üzmüş ve ağlatmıştır.

53 Hatemi, Fevzi Çakmak, s. 284, 286, 292, 304.


54 Dr. Kemal Arı, “Mülazım-ı Evvel Mehmed Nazif Efendi’nin Conkbayırı’nda Şehit Düşüşü ve Buna
İlişkin Mustafa Kemal ‘in (Atatürk) Bir Mektubu”, Belleten, c. LVIII, S. 222, Ağustos 1994, s. 457.

256
Çanakkale Muharebeleri’nde Fevzi Çakmak Paşa

Merhum şehit biraderiniz 26.5.331’de (8 Ağustos 1915) millet ve memleketin


hayat ve memat noktası olan Conkbayırı’nda düşmana atılan safların önün-
deydi.
Üzüntünüze bütün saflığım ve kalpten samimiyetimle katılır ve Cenab-ı Hak-
ka zatıâlilerine ve kederli ailenize iyilik ve sabır ihsan buyurması için yalva-
rır, sevgi ve dostluğumu arz ederim efendim.
Anafartalar Grubu Kumandanı
M. Kemal”55

Mehmed Nazif Efendi şehit düştüğünde evlidir ve Müfide ve Adnan isimli iki
çocuğu vardır. Adnan babası şehit düştüğünde henüz bir yaşındadır. Nazif Bey’in ço-
cuklarının yetişmesleriyle Mareşal Fevzi Çakmak doğruda ilgilenmişlerdir.56

Sonuç
Mareşal Fevzi Çakmak, Birinci Dünya Savaşı öncesi çoğunlukla görev yapmış
olduğu Balkan coğrafyasında önemli askerî tecrübe edinmiş, Birinci Dünya Savaşın-
da da birçok cephede görevlerde bulunmuş, başarılar göstererek çeşitli madalya ve
taltifler almıştır.
Birinci Dünya Savaşı içinde görev yaptığı cephelerden ilki Çanakkale Cephesi’dir.
Bu cephede 5’inci Kolordu Komutanı olarak bulunmuş ve özellikle Seddülbahir böl-
gesi muharebelerinde önemli yararlılıklar göstermiştir.
Çanakkale Muharebeleri’nde subay olan kardeşini şehit vermiş olan Fevzi Paşa,
yaşadığı olumsuzlukları sineye çekmesini bilmiş, Çanakkale Cephesindeki görevini
tamamlamasının ardından da Doğu Cephesinde görev almıştır.57

55 Mektubun orjinali için bkz. Arı, Mülazım-ı Evvel Mehmed Nazif Efendi’nin Conkbayırı’nda Şehit
Düşüşü”, s. 459. Mektubun bu surette sadeleştirilmiş hali için bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt I,
Kaynak Yayınları, İkinci Basım, 1999, s. 268.
56 Arı, “Mülazım-ı Evvel Mehmed Nazif Efendi’nin Conkbayırı’nda Şehit Düşüşü”, s. 457.
57 Mareşal Fevzi Çakmak, 1935 yılı Şubat ayından itibaren, Harp Akademisinde Birinci Dünya
Savaşı’nda Doğu Cephesi Harekâtını konu alan bir dizi konferans vermiştir. Toplam yedi konferansta
Doğu Cephesindeki kara, deniz, hava harekâtlarını ve lojistik destek faaliyetlerini, olayların çağ dizini
sırasına uygun olarak, haritalar, krokiler ve çizelgelerle ele almış ve anlatmıştır. Fevzi Çakmak’ın 1935
yılında Harp Akademisinde verdiği konferanslar, Genelkurmay Başkanlığınca “Büyük Harpte Şark
Cephesi Hareketleri – Şark Vilayetlerimizde, Kafkasya’da ve İran’da” adıyla 1936 yılında kitap olarak
yayımlanmıştır. (Bkz. Mareşal Fevzi Çakmak, Birinci Dünya Savaşında Doğu Cephesi, Genelkurmay
ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara 2005, s. 359; Fevzi Çakmak, Büyük
Harp’te Şark Cephesi Harekâtı - Şark Vilayetlerimizde, Kafkasya’da İran’da, Türkiye İş Bankası Kül-
tür Yayınları, İstanbul 2011, s. 686.)

257
Hakan Bacanlı

Fevzi Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nın son yılı içerisinde 28 Temmuz 1918 tari-
hinde ‘korgeneral’, İstiklal Harbi süresince 3 Nisan 1921’de ‘orgeneral’ ve 31 Ağustos
1922’de de ‘Mareşal’ rütbelerini almıştır.58
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en uzun süre Genelkurmay Başkanlığı makamın-
da bulunmuş komutan olan Mareşal Çakmak, 30 Mart 1911’den vefatından bir haf-
ta öncesine, 2 Nisan 1950’ye kadar günlük tutmuştur.59 Bu günlükler incelendiğinde
Fevzi Paşa’nın hayatı hakkında kronolojik bilgi, olaylara bakışı, disiplini ve karakteri
vb. hususlar açısından önemli bilgi ve ipuçları öğrenilebilmektedir. Bu çalışmanın
temel kaynağını da bu günlükler oluşturmuştur. Her ne kadar bu çalışmayla Fevzi
Çakmak Paşa’nın Çanakkale Muharebeleri’ndeki faaliyetleri açıklanmaya çalışılmışsa
da, aslında gerek harp tarihi ve gerekse stratejik açıdan biri incelemenin veya tahli-
lin bu kapsamdan yeterince çıkarılmasının da mümkün olmadığı; ileride tümenlerin,
alayların ve diğer birliklerin harp ceridelerinin ve ilgili diğer belge ve anıların ya-
yınlanmasıyla gerek Fevzi Çakmak Paşa’nın ve gerekse Çanakkale Muharebeleri’ne
katılmış diğer komutanların bu muharebelerdeki faaliyetleri hakkında daha ayrıntılı
bilgilere sahip olunabileceği değerlendirilmektedir.

58 Birinci Dünya Savaşı’na Katılan… s.130.


59 Nilüfer Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, 2.Cilt, 1. Baskı, İstanbul 2002, s.??
Harp tarihimizi güvenilir kaynaklara dayalı olarak yazmak ve harp tarihi kaynaklarının yok olmalarını
engellemek amacıyla Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın 11 Nisan 1916 tarih-
li emriyle kurulmuş olan ‘Harp Tarihi Şubesi’, Çanakkale Muharebeleri’nin tarihini yazabilmek için
muharebelere ait bilgileri toplamaya başlamış, bu kapsamda da muharebelerde komutanlık yapmış,
fedakârlık ve kahramanlıklarıyla ön plana çıkmış olan kişilere yazılar göndererek kendilerinden ha-
tıralarını ve varsa ellerinde bulunan vesikaları talep etmiştir. Şube, 30 Ekim 1916 tarihinde Kolordu
Komutanları Mehmet Ali Paşa’ya ve Fevzi Paşa’ya bir yazı göndererek kendilerinden de muharebe-
lerle ilgili hatıratlarını talep etmiştir. Mehmet Ali Paşa’ya ve Fevzi Paşa’ya yazılan yazıda, bilhassa
Sağ Cenah-Zığındere-Haziran taarruzlarında kumandanlıkları altındaki büyük muvaffakiyetle ilgili
hatıralarının çok önemli olduğu belirtilmiştir. Şube’nin yazısına, Mehmet Ali Paşa kendisinin bu ko-
nuda tutmuş olduğu ayrı notlarının bulunmadığı cevabını vermiş, Fevzi Paşa’nın bu yazıya yönelik bir
cevabı bulunamamıştır. Henüz ATASE D.Bşk.lığı Arşivinde yer alan Birinci Dünya Savaşı Koleksiyo-
nunun ince tasnifi yapılmamış olunduğundan, ileriki yıllarda belki de kendisinin cevabı da başka ve-
silelerle yapılacak arşiv çalışmalarında ortaya çıkabilir. Bu dönemle ilgili harp tarihi yazım faaliyetleri
hakkında bkz. Dr. Hakan Bacanlı, “Activities Undertaken For The Writing Of Military History During
World War I And The Ottoman Archives Pertaining To First World War”, 40’ıncı Uluslararası Askerî
Tarih Kongresi, 01-05 Eylül 2014, Varna/Bulgaristan.

258
Çanakkale Muharebeleri’nde Kâzım Karabekir Paşa

Muhammet ERAT*

T ürkiye’nin yakın dönem siyasî ve askerî tarihin-


de önemli bir yer işgal etmiş olan Kâzım Kara-
bekir Paşa’nın hayatı birçok başarılarla doludur. Bi-
rinci Dünya Savaşı’nda ve öncesinde birçok cephede
büyük başarılar gösteren ve İstiklal Harbi’nde Doğu
Cephesi’nde kazandığı başarılarından dolayı “Şark
Fatihi” ve “Ermenistan Fatihi” unvanlarını alan Kâzım
Karabekir, 11 Ağustos 18821 yılında İstanbul’un Kü-
çük Mustafa Paşa semtinde, Zeyrek’te dünyaya geldi.
İsmini aldığı Karabekir ailesi, Karaman civarında eski
adı Kasaba, şimdiki adı Kâzım Karabekir olan ilçedeki
eski bir Selçuklu Türk ailesidir2.
Babası Mehmet Emin Paşa3, gençliğinde gönül-
lü olarak Kırım Harbi’ne gitmiş, Silistre ve Kırım

* Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.
1 “Kâzım Karabekir’in Tarihçe-i Hayatı”, Vakit, 29 Ekim 1922’den naklen Kâzım Karabekir, Çocuk Da-
vamız, (haz., Faruk Özerengin), c. II, İstanbul 1995, s. 86; Ayrıca bkz; Kâzım Karabekir, Hayatım,
(haz., Faruk Özerengin), İstanbul 1995, s. 17, 25. Ancak Kırzıoğlu, Karabekir’in doğum tarihi olarak
23 Temmuz 1882 olarak vermektedir. Bkz; M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kâzım Karabekir -Kendi Eserleri,
Haltercümeleri ve Arşiv Belgeleri’ne Göre -, Ankara 1991, s. 8.
2 Kâzım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti (1896-1909), İstanbul 1982, s. 9. Karabekir, ceddi hak-
kında şu bilgiyi vermektedir: “Karabekir aile ismimdir. Sultan Fatih’in Karaman Seferi’nde benim ced-
dim bulunan Karabekir de Sultan Fatih’(in) ordusuna maiyetindeki kuvvetle iltihak ederek hizmet-
lerde bulunmuştur. Bilahare Yavuz Sultan Selim zamanında İran (Çaldıran) Seferi’ne iştirak ederek
Tebriz’e kadar gitmiştir. Asıl mahalleri Konya Vilayetinde Karaman mıntıkasıdır”. Bu husus için bkz;
“Kâzım Karabekir Paşa ile Mülakat”, Vakit, 29 Ekim 1922’den naklen Kâzım Karabekir, Çocuk Dava-
mız, Öğütlerim, İstanbul 1990, s. 199. Kâzım Karabekir Paşa’nın ceddi hakkında geniş bilgi için ayrıca
bkz; M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kâzım Karabekir - Kendi Eserleri, Haltercümeleri ve Arşiv Belgeleri’ne
Göre -, Ankara 1991, s. 2-4.
3 Azmi Süslü-Mustafa Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah Arkadaşları - Atatürk Araştırma Merkezi Şeref Üye-
leri, Ankara 1999, s. 99.

259
Muhammet Erat

Cepheleri’nde bulunmuştu4. Gösterdiği başarılarından dolayı Gümüş Savaş Madal-


yaları ile taltif edilmiş ve orduda kalarak “Liva” Paşası (Tuğgeneral) rütbesine kadar
yükselmiştir5. En son Mekke’de Vali Vekâleti vazifesinde iken (1309)1893’te kolera
salgınında vefat etmiştir. Mehmed Emin Paşa’nın vefatı, Karabekir ailesinin hayatın-
da büyük değişikliklere sebep olmuştur. Kâzım Karabekir’in annesi Havva Hanım,
eşinin vefatından sonra, İstanbul’dan uzak bir yerde beş yetimle başbaşa kalmış ve
daha sonra İstanbul’a dönmüştü.
Beş erkek kardeşin en küçüğü olan Kâzım, (diğerleri sırasıyla Hamdi (doğ. 1867),
Hilmi (doğ. 1973), Şevki (doğ. 1874) ve Hulûsi (doğ.1879)) beş yaşına gelince, 1886
Eylül’ünde Zeyrek’teki Sıbyan Mektebi’nde İlkokula başladı. Ertesi yıl, babası Van
Jandarma Alay Kumandanı olunca Temmuz’da (1887) İstanbul’dan ayrılıp oraya gitti.
Yarım kalan İlkokul hayatına orada üç yıla yakın devam etti. 1890’da babası Elazığ’a
nakledilince, orada da bir yıl okuyup, ilk tahsilini tamamlamış oldu. Babası Hicaz’a
tayin edilince de Mekke’ye giden Kâzım, iki yıl kadar kaldığı Arabistan’da eğitim
hayatına ara vermek zorunda kaldı. Bu yıllarda 9-11 yaşlarında olan Kâzım vaktini
okuyarak ve gezerek değerlendirmeye çalışmıştır. 1893 yılı Haziran ayında Hac mev-
siminde, babasının koleradan vefat etmesi üzerine 11 yaşında, henüz çocuk denilebi-
lecek bir yaşta iken Mekke’de yetim kalınca, ailesiyle birlikte İstanbul’a döndü.

Askerî Öğrencilik Hayatı ve İlk Askerî Görevi


Küçük Kâzım, 1894’te İstanbul’da Fatih Askeri Rüşdiyesi’ne girmekle, askeri ki-
şiliğinin oluşmasında önemli bir yer işgal eden ilk adımını böylelikle resmen atmış
oldu. Bu okula devam ederken bir yandan derslerine çalıştı, diğer yandan Fransızca
öğrenmeye gayret etti. Çok başarılı bir öğrenci olan Kâzım, okulu sınıf birincisi ola-
rak 1896 yılında bitirdi. Kâzım, Askerî Rüşdiye’de okurken ağabeyi Hamdi Bey’den
ilk defa İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin varlığını ve gayesinin ne olduğunu öğrenmiş-
tir6. 1897 (29 Mart 1313)’de girdiği Kuleli Askeri İdadisi’ni 1900’de yine birincilikle
bitirdi7. Karabekir, aynı yıl 14 Mart 1900 (1 Mart 1316) Pangaltı Harbiye Mektebi’ne

4 M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kâzım Karabekir, s. 5. Kırım Harbi hakkında geniş bilgi için bkz; W.E.D. Al-
len ve Paul Muratoff, Kafkas Harekâtı, 1828-1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, Gnkur.
Basımevi, Ankara 1966, s. 55-98; Ali Fuat Türkgeldi, Mesâil-i Mühimme-i Siyasiyye, c. I, (haz. Bekir
Sıktı Baykal), Ankara 1987, s. 1-39, 229-336.
5 Kâzım Karabekir, Hayatım, s. 14-15; Kırzıoğlu, Kâzım Karabekir, s. 5.
6 Karabekir, Hayatım, s. 149-150.
7 Okul kayıtlarında Mehmet Emin Paşa oğlu Kâzım Efendi diye geçen Kâzım Karabekir, bugün hâlâ
aynı şekilde eğitim öğretim hayatına devam eden Kuleli Askerî Lisesi’nin birinci sınıfını 1897-98 öğ-
retim yılında toplam 307 puanla devre birincisi; ikinci sınıfı 1898-99 öğretim yılında toplam 330
(bütün derslerden tam puan alarak) puanla yine devre birincisi; üçüncü ve son sınıfı ise 1899-1900
öğretim yılında bu defa 409 puanla devre ikincisi olarak bitirmiştir. Karabekir, son sınıfta iken sadece
Jimnastik ve Akaid-i Diniye derslerinden beşer puan ve Kitabet dersinden de bir puan düşük alarak,
çok az bir puan farkıyla ikinci olmuştur. Karabekir’in Kuleli Askerî Lisesi’nde okuduğu bu üç yılın
not dökümünün bulunduğu Mezuniyet Belgesi için bkz; Kuleli Askerî Lisesi Arşivi’nde kayıtlı 1 no’lu
Künye Defteri. ( Bu belgeden istifade etmem için bir nüshasını bana temin eden Dr. Zekeriya Türk-
men Bey’e çok teşekkür ederim).

260
Çanakkale Muharebeleri’nde Kâzım Karabekir Paşa

girdi8. Burada Almanca ve Rusça dersleri de aldı. Harp Okulu’ndan 6 Aralık 19029
(23 Teşrinisani 1318) günü “Piyade Teğmeni” (Mülâzım-ı Sânî) rütbesiyle10, 318-1
sicil numarası ile yine sınıf birincisi olarak11 mezun olunca “Kurmay Sınıfı”na ayrıl-
dı12. Harp Okulu’nu başarı ile bitirdikten sonra, Erkân-ı Harbiye Mektebi’ne (Harp
Akademisi’ne) devam etti. 1903 yılından13 1905 yılına kadar bu okulda eğitim ve öğ-
renimine devam eden Kâzım, bu okuldan da birincilikle mezun oldu. 5 Kasım 1905’te
58. Dönem Harb Akademisi’ni en başarılı öğrenci olarak birincilikle bitirip Kurmay
Yüzbaşısı olunca14, üstün başarısı yüzünden “Altun Maarif Madalyası” ile ödüllendi-
rildi15.

Birinci Dünya Savaşı’ndaki Faaliyetleri


Karabekir, Avrupa seyahati dönüşünde, Genelkurmay İstihbarat Müdürü olarak
seferberliğin başında düzenli ve sıkı çalışmalara başladı. Karabekir, Avrupa seyaha-
tinden döndükten sonra, 29 Kasım 1914 tarihinde de “Üç yıl hazarî Kıdem Zammı”
almıştır16. Bu arada Karargâh-ı Umumî İstihbarat Şubesi Müdürü Erkân-ı Harp Bin-
başısı Kâzım Karabekir, 7 Aralık 1914’te çıkan Padişah’ın iradesi ile de Yarbaylığa
(Kaymakamlığa) terfi etmiştir17.
6 Ocak 1915 tarihinde bir Tümen kuvvetinde olan Mürettep Birinci Kuvve-i
Seferiye’nin Kumandanlığı ile İran ve öteleri harekâtına memur kılındı18 ise de, Halep’e

8 Azmi Süslü-Mustafa Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah Arkadaşları - Atatürk Araştırma Merkezi Şeref Üye-
leri, s. 99; Türk İstiklâl Harbi’ne Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyogra-
fileri, Gnkr. Basımevi, Ankara 1989, s. 177.
9 Azmi Süslü-Mustafa Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah Arkadaşları - Atatürk Araştırma Merkezi Şeref Üye-
leri, s. 99. Kâzım Bey’in, 16 Aralık 1902’de mezun olduğu hakkındaki bilgi için bkz; İstiklâl Harbi’ne
Katılan Komutanların Biyografileri, s. 177.
10 İstiklâl Harbi’ne Katılan Komutanların Biyografileri, s. 177
11 Cemalettin Taşkıran, Kâzım Karabekir Paşa, Askerî Hayatı ve Komutanlığı, Genelkurmay Basımevi,
Ankara 1993, s. 2.
12 Harp Okulu’nda iken Karabekir’in Ali Fuat Paşa ile başlayan dostluğu için bkz; Ali Fuat Cebesoy, Sınıf
Arkadaşım Atatürk, İstanbul 1967, s. 29-30, 51.
13 Kâzım Bey, 6 Aralık 1903 yılında Üsteğmen rütbesini almıştır. Bkz; İstiklâl Harbi’ne Katılan Komu-
tanların Biyografileri, s. 177.
14 Azmi Süslü-Mustafa Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah Arkadaşları - Atatürk Araştırma Merkezi Şeref Üye-
leri, s. 99; Türk İstiklâl Harbi’ne Katılan Komutanların Biyografileri, s. 177; Kâzım Karabekir, İttihad
ve Terakki Cemiyeti (1896-1909), İstanbul 1993, s. 82.
15 Karabekir, İttihad ve Terakki Cemiyeti (1896-1909), s. 229.
16 Cemalettin Taşkıran, Millî Mücadele’de Kâzım Karabekir Paşa, Ankara 1999, s. 29.
17 Azmi Süslü-Mustafa Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah Arkadaşları - Atatürk Araştırma Merkezi Şeref Üye-
leri, s. 100; İstiklâl Harbi’ne Katılan Komutanların Biyografileri, 177. Ancak, Kâzım Karabekir’in
yarbaylığa (kaymakamlığa) terfi ettiğine dair olan irade-i seniyyenin altında Padişah Mehmet Reşat,
Sadrazam M. Said ve Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver imzaları yer almakta ve 18 Mu-
harrem 333-24 Teşrinisani 330 tarihini taşımaktadır. BOA, İ.Hb. /56.
18 Cemalettin Taşkıran, Millî Mücadele’de Kâzım Karabekir Paşa, s. 29; Azmi Süslü-Mustafa Balcıoğlu,
Atatürk’ün Silah Arkadaşları - Atatürk Araştırma Merkezi Şeref Üyeleri, s. 100. Bu göreve getirilmesi

261
Muhammet Erat

vardığında, Sarıkamış’ta 3. Ordu’nun felakete uğraması üzerine, elindeki kuvvetler


Doğu Cephesi’ne verildi. Birinci Kuvve-i Seferiye birlikleri Sarıkamış harekâtına (22
Aralık 1914-18 Ocak 1915) katılmamış, Murat mihveri bölgesinde harekâtta bulun-
muştur19. Bunun üzerine kendisi de, yaralanan Süleyman Askerî Bey’in yerine Irak
Havalisi Kuvvetleri Kumandanlığı20 ve Basra Valiliği’ni yapmak üzere Bağdat’a gön-
derildi, fakat hasta olan Süleyman Askerî Bey’in iyileşip birliklerinin başına geçmesi
üzerine, kendisi de İstanbul’a geri çağrıldı.

Çanakkale Cephesi’ndeki Faaliyetleri


Çanakkale Savaşları’nda, Millî Mücadele’deki diğer komutanların bu cephede
bulundukları gibi, Kâzım Karabekir Paşa’yı da burada görmekteyiz. Kâzım Karabe-
kir, Çanakkale Cephesi’ne gönderilmeden önce, 6 Mart 1915’te V. Kolordu’ya bağlı
İstanbul-Kartal’da bulunan 14. Tümen Komutanlığı’na tayin olunarak21, Marmara ve
Karadeniz kıyılarındaki tahkimat işleri ile uğraştı22.
Çanakkale Cephesi’nde henüz kara muharebeleri başlamadan 20-21 Nisan 1915
tarihlerinde 5. Kolordu bölgesinde bir tatbikat yapılmıştır. Bu tatbikatta Yarbay
Kâzım Karabekir’in komuta ettiği XIV. Tümen mavi kuvvetleri oluşturmuştur. Bu tü-
men Alacalı-Dumalı’ya çıkmış, Üsküdar’a yürüyüp, V. Kolordu’nun Üsküdar’da kalan
iki Tümenini işgal ve Avrupa yakasına geçirmemekle görevlendirilmiştir. Tatbikat’ta
birinci gün XIV. Tümen Ömerli’yi almıştır. İkinci gün ise hücuma devam ederek,
Kokarpınar mevkiinde mevzi almıştır. I. Ordu Komutanı Goltz Paşa ve Enver Paşa da
bu tatbikatı takip etmiştir23.

hakkında farklı bir tarih (12 Aralık 1914) için bkz; İstiklâl Harbi’ne Katılan Komutanların Biyografi-
leri, 178. Karabekir de eserinde, Enver Paşa’nın bu göreve başlaması için kendisine verdiği emirde 2
Aralık 1330 tarihini kaydetmektedir. Bkz; Kâzım Karabekir, Birinci Cihan Harbine Nasıl Girdik?, c. II,
İstanbul 1994, s. 437-438. Başkomutanlığın Kâzım Karabekir’e verdiği talimatın tarihi 14 Aralık 1914
tarihini taşımaktadır. Talimat için bkz; Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, III/I, s. 364.
19 İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s. 111.
20 Basra Fırkası Komutanı Yarbay Süleyman Askerî Bey, 23 Aralık 1914 (10 Kanunevvel 1330) tarihin-
de Irak ve Havalisi (Kuvvetleri) Komutanlığı’na irade-i seniyye ile tayin edilmişti. BOA, İ.Hb. /12
(1333.S.5).
21 Karabekir’in bu vazifeye tayini hakkında çıkan irade için bkz; BOA, İ.Hb. /27 (1333.R.19); İstiklâl
Harbi’ne Katılan Komutanların Biyografileri, s. 178; Azmi Süslü-Mustafa Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah
Arkadaşları - Atatürk Araştırma Merkezi Şeref Üyeleri, s. 100.
22 Kâzım Karabekir, TBMM Başkanı olarak 26 Mayıs 1947’de Kartal’da halka hitaben bir konuşma ya-
parken, burada yaptığı görevden bahsetmiş ve o günlerin hatırasını şu şekilde canlandırmıştı: “Benim
sizlerle candan bağlılığım Birinci Cihan Savaşı ilk zamanlarında Tümen Komutanı olarak aranızda
bulunduğum sıralarda başlamıştır. Karargâhım burada Kartal’da idi. Pendik’te, Yakacık’ta ve hemen
ilçenizin her tarafında Alaylarım ve kıtalarım bulunuyordu. Sahillerde hâlâ izlerini gördüğünüz siper-
leri benim askerlerim kazmıştı. (...) Belki de buradan Şile sahillerine oradan da Çanakkale’ye benimle
beraber giden silah arkadaşlarım şimdi aranızda karşımdadırlar”. Bkz; Kâzım Karabekir, Ülkümüz
Kuvvetli Bir Türkiye’dir, İstanbul 1947, s. 37.
23 Nilüfer Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, c. 1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002, s. 315-
316.

262
Çanakkale Muharebeleri’nde Kâzım Karabekir Paşa

Çanakkale Cephesi: Seddülbahir Bölgesi’ndeki Kara Savaşları


Akdeniz Seferi Kuvvetler Başkomutanı Ian Hamilton, stratejik açıdan önemli bir
yere sahip olan Alçıtepe’yi ele geçirmek için asli çıkarma bölgesi olarak Seddülbahir’i
seçmişti. Hamilton, Alçıtepe’yi ele geçirdikten sonra Kilitbahir Platosu’na yönelerek
Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı topçularını arkadan vurmayı planlamıştı. Planını
gerçekleştirmek için bir İngiliz tümenini, bir Fransız tümenini, bir İngiliz kraliyet de-
niz tümenini ve 29. Hint Tugayı’nı bunun için görevlendirmişti. Hamilton, Alçıtepe’yi
ele geçirdikten sonra bölgede donanma için bir gözetleme birliği oluşturacak ve do-
nanma boğazdaki Osmanlı topçuları ile kolaylıkla mücadele edebilecekti. Bundan
sonra da kara kuvvetleri Kilitbahir Palotusu’nu ele geçirerek Çanakkale’de kesin so-
nuca gidilecekti.
Seddülbahir bölgesine ilk önce çıkarma yapacak olan 29. İngiliz Tümeni beş ayrı
noktada karaya çıkarma yapacaktı. Bu çıkarma yerleri harflerle belirlenmişti.

Eskihisarlık Çıkarması (Morto Koyu) (S)


İngilizler burayı ele geçirebilirlerse Osmanlı boğaz topçusunun Rumeli kısmını
etkisiz hale getirebileceklerdi. İngilizler bu bölgeye çıkarma yapmak için 25 Nisan
1915 sabahı saat 04.30’da gemilerden top ateşine başladılar. Türk tarafında ise bölgeyi
koruma görevi sadece bir takıma verilmişti. Bu takım gemilerden atılan bombaların
açtığı çukurlara girerek savunma yapmaya çalıştı. 24 filikadan oluşan İngiliz çıkar-
ma birlikleri üç savaş gemisinin korumasında saat 07.30’da karaya çıkmayı başardı.
Kıyıda siper almış olan Türk takımı hep beraber filikalardaki askerlere ateş açtı. Çok
zor duruma düşen İngiliz birlikleri ağır zayiat verdiler. Kıyıya çıkabilenler ise hemen
yamaçlara tırmanarak gizlendiler. Kıyıda bulunan Türk takımı, on katı kuvvet ve çok
şiddetli donanma ateşi altında ağır kayıplar vermesine rağmen görevine devam etti.
Bu sırada İngiliz birlikleri Türk takımının gerisine sarkmaya teşebbüs edince takım
komutanı birliğini yamaçlara çekti. Bu hareketi ile zaman kazanan takımın yardı-
mına 8. Bölük geldi. Ayrıca bölgedeki bazı jandarma askerleri de yardıma geldiler.
Mehmetçik bundan sonra taarruza geçti ve İngiliz çıkarma birliklerini Eskihisarlık
harabelerine attı.

Ertuğrul Koyu Çıkarması (V)


29. İngiliz Tümen Komutanı General Hunter Weston, asıl çıkarma yeri olarak
Ertuğrul Koyu’nu ve Tekke Koyu’nu seçmişti. İngilizler bu çıkarmayı tarihteki “Tru-
va Atı” efsanesinden esinlenerek planlamışlardı. Saat 06.30’da bir taraftan filikalarla
askerler sevk edilirken, diğer taraftan River Clyde gemisiyle de kıyıya asker çıkarmak
için harekete geçildi. Ancak bu kıyı Türk askerleri tarafından iyi tutulmuştu. Kıyıda

263
Muhammet Erat

bulunan Mehmetçik, yaklaşan İngilizleri şiddetli bir ateşle karşıladı. Özel tertibatlı
olan ve 7 bölük taşıyan River Clyde yük gemisi, Ertuğrul Koyu’ndaki kumsala oturdu.
Bu sahili 26. Alay’ın 3. Taburu’na bağlı 10. Bölüğü savunuyordu. Tabur komutanı, bu
bölüğü 2 takım ile takviye etti.
26. Alay, 3. Tabur, 10. Bölük’te görev yapan ve 80 arkadaşıyla Ertuğrul Koyu sa-
vunmasında kahramanlığıyla tarihe geçen Ezineli Yahya Çavuş bulunuyordu. Onlar
hem 2.800 kişilik İngiliz birliğine, hem de İngiliz donanmasının topçu ateşine di-
rendiler ve tarihe geçtiler. Bu direniş aynı zamanda Seddülbahir bölgesindeki diğer
çıkarmaları olumsuz olarak etkiledi. Durumu gözetleyen Başkomutan Hamilton bu-
raya asker gönderilmemesini emretti. Ancak gece olunca burası yeni birliklerle tak-
viye edildi.

İkiz Koyu Çıkarması (X)


ekke Burnu’nun yaklaşık bir mil kuzeyinde yer alan 200 metre uzunluğunda bir
sahildir. İngilizler 25 Nisan sabahı saat 06.00’da buraya asker çıkarmak için harekete
geçtiler. Implacable gemisi top atışları ve yakın mesafe batarya atışlarıyla harekâtı
destekledi. Buranın savunulması için önemli bir tertibat alınmamıştı. Sadece 26.
Alay’ın 2. Taburu’ndan 12 kişilik bir gözetleme postası vardı. İngilizler buraya saat:
06.00-07.30 arasında iki kademe halinde bir tabur çıkardılar. Türk tarafı çıkarma baş-
ladığında bölgeye bir takım takviye kuvvet gönderdi.
İngiliz Taburu karaya çıktıktan sonra iki kola ayrılarak bir bölümü sağa, diğer
bölümü sola gönderildi. Sola doğru hareket eden İngiliz birlikleri, Türk direnişinin
ilk hattını aşarak harekâta devam ettiler. İkinci hatta geldiklerinde ilerlemeleri Türk
askerleri tarafından durduruldu. Sağa doğru yönelen İngiliz birlikleri bölgeye takviye
olarak gönderilen yedek Türk birliğiyle karşılaştılar. Ancak Türk birliği fazla direne-
medi ve İngilizler Karacaoğlan Tepesi’ne doğru ilerlemeye devam ettiler. Türk bir-
likleri kendilerinden kırk kat daha fazla olan İngilizlere karşı direnmeyi sürdürdüler.
Akşam saatlerinde İngilizler iki bölük daha asker çıkardılar. Yeni çıkan birlikleri ya-
rım takımdan oluşan Türk birliği kıyıda durdurmayı başardı24.
İngilizlerin 29. Tümen Komutanı General Hunter-Weston, Ertuğrul Koyu ve Tek-
ke Koyu’nda karşılaştığı direniş üzerine planlarını değiştirerek 88. Alayı İkiz Koyu’na
yöneltti. 88. İngiliz Alayı’nın dört taburunun karaya çıkması ile Karacaoğlan Tepesi
İngilizlerin eline geçti ve İngiliz birlikleri Aytepe’ye doğru harekete geçti.
Bu arada kuzeyden bölük komutanının kendi inisiyatifi ile bölgeye gelen 7. Bölük
ile güneyden gelen 9. Bölüğün mücadeleleri, geriden gelecek birliklere zaman kazan-

24 Mithat Atabay, Muhammet Erat, Haluk Çobanoğlu, Çanakkale Şehitlikleri, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2009, s. 199-203.

264
Çanakkale Muharebeleri’nde Kâzım Karabekir Paşa

dırdı. Bu direniş İngiliz birliklerinin (Y) sahiline çıkan birliklerle bağlantı kurmalarını
da engelledi.

Zığındere Ağzı ve Kuzeyinde Sarıtepe Yöresi Çıkarması (Y)


İngilizler Seddülbahir bölgesindeki ilk çıkarmayı (Y) sahiline yapmayı planlamış-
lardı. Çıkarmanın amacı şaşırtma yapmaktı. Zira burası Seddülbahir bölgesini savu-
nan Türk birliklerinin gerilerini hem tehdit edecek konumdadır, hem de burasının
boş bırakılması sebebiyle tehlike oluşturacak niteliktedir.
İngiliz birlikleri 25 Nisan sabahı saat 04.45’te kıyıya çıktılar. İlk birlikler kıyıya
çıktıktan sonra gemilerden İlyas Burnu bombalanmaya başlandı. Ayrıca sahilin he-
men üstündeki tepeler de bombalanıyordu. İngiliz birlikleri herhangi bir direnişle
karşılaşmadan ilk hedeflerine ulaştılar.
İngilizler, Türk savunma birliklerinin gerisine düşmüşlerse de kendilerine verile-
cek takviye kuvvetleri beklemeyi tercih ederek ileri harekete geçmediler. Bu durum
İngilizlerin önemli bir hatası olarak değerlendirildi. Şayet Kirte’ye doğru ileri hareke-
te devam etselerdi fazla bir direnişle karşılaşmadan Alçıtepe’ye ulaşabileceklerdi. 26.
Alay Komutanı Yarbay Hafız Kadri Bey, elinde kalan son bölüğe Zığındere sırtlarına
hareket emri verdi. Ayrıca Kirte’nin güneyinde bulunan iki bataryaya da Sarıtepe altı-
na çıkan İngiliz Tugayı’na ateş etme emri verdi. Böylece 9. Tümen Komutanlığı’ndan
bölgeye gönderilecek takviye kuvvetlere zaman kazandırılmış oldu25.

Tekke Koyu Çıkarması (W)


İngilizlerin 86. Tugay Karargâhı bu bölgeye çıkarma yapacaktı. 25 Nisan sabahı
saat 06.00’da İngiliz birlikleri 40 küçük tekne ile kıyıya çıkmak için harekete geçti.
Gemilerdeki makineli tüfeklerin ve donanmanın desteği ile tekneler kıyıya 400 metre
yaklaştılar. Bu bölgenin savunmasını üstlenen 12. Bölük kıyıya yapılan top atışları ve
makineli tüfek atışlarına rağmen sessizliğini son ana kadar bozmadı. Hatta topların
siperleri tahrip etmesine aldırmadan yeni açılan çukurlarda mevzilendiler ve savun-
ma düzenlerini bozmadılar. İngiliz birlikleri kıyıya ulaşınca 12. Bölük yoğun ve etkili
atışlara başladı. Pek çok İngiliz askeri karaya ayak basamadan kıyıya yakın yerlerde
hayatını kaybetti. İngiliz Tugay Komutanı da yaralananlar arasındaydı. İngiliz Taburu
ağır kayıplar vermesine rağmen sahile çıkmayı başardı.
Bölgenin savunulması 26. Alay’ın 3. Taburu’nun sorumluluğunda idi. 3. Tabur
iki İngiliz taburunu durdurup ağır kayıplar verdirdi. Çıkarma gemisinden kıyıya çı-
kacakların çıkış yerlerine de atış yapan 3. Tabur bunların kıyıya çıkmalarını engelle-

25 Atabay, Erat, Çobanoğlu, Çanakkale Şehitlikleri, s. 203-204

265
Muhammet Erat

di. Bunun üzerine planlarını değiştiren İngilizler, kumsalda ağır zayiat vermelerine
rağmen Karacaoğlan Tepesi’ne yöneldiler. Burada bulunan Türk takımı İngilizlerce
kuşatıldı. Takım geriye çekilmek zorunda kaldı.
İngilizler, Tekke Koyu’na çıkardıkları birliklerde önemli kayıplar verdiler. Pek
çoğu karaya erişemeden hayatlarını kaybetti. Sahile çıkanlar ise savaşma gücünü bü-
yük ölçüde yitirdiler26.

Birinci Kerevizdere Savaşı (21-22 Haziran 1915)


III. Kirte Savaşı (4-6 Haziran 1915) sırasında tüm çabalara rağmen direnen ve
Zığınderesırtı’ndaki İngiliz hatlarına bir kama gibi girmiş olan iki küçük Türk siperi
gerilere atılamamıştı.
8. İngiliz Kolordu Komutanı General Weston ile Fransız Kolordu Komutanı Ge-
neral Gouraud, Alçıtepe’ye yapılacak genel bir saldırı öncesinde, Osmanlı kuvvetle-
rinin elinde bulunan hakim tepeleri ve siperleri ele geçirmek için sınırlı bir taarruz
yapılmasına karar verdiler. Bu çerçevede ilk taarruzun Fransız kuvvetlerince 83 Ra-
kımlı Tepe’ye yapılması planlandı. Planı Fransız general yapmış, İngiliz general de
onaylamıştı. Fransızlar yapacakları taarruz ile Kerevizdere sırtlarını ve 83 Rakımlı
Tepe’yi ele geçireceklerdi.
Fransızlar 21 Haziran 1915 günü 04.30’da ağır topçu ateşiyle taarruza geçtiler.
Topçu ateşi karşısında 2. Tümen Komutanı Yarbay Hasan Askeri Bey, Tümen mev-
zilerini geri kaydırmak zorunda kaldı. 6. ve 176. Fransız Alayları ilk hamlede 83 Ra-
kımlı Tepe’yi ele geçirdiler. Osmanlı 6. Alayı’nın sol kanadındaki siperler yok oldu. 1.
Alay’ın sağ kanadındaki siperler de aynı şekilde büyük zarar gördü. Bunun üzerine
buradaki askerler gerideki istinat siperleri ve irtibat yollarının içine girerek savunma-
yı buradan yapmaya çalıştılar. Fransızlar ilk gün hedeflerine ulaştılar.
Osmanlı birlikleri 21/22 Haziran gecesi süngü hücumu yaptı ve sağ kanattaki
mevzilerini geri almayı başardı. Ancak Fransızların karşı süngü hücumu sonucunda
buraları tekrar boşaltmak zorunda kaldı.
Fransızlar 22 Haziran günü 6. Alay’ın bulunduğu cepheye tekrar saldırdılar. An-
cak bunda başarılı olamadılar. Fransızlar planladıkları 600 metrelik taarruz cephesin-
de sadece birinci savunma hattı ile 83 Rakımlı Tepe’yi ele geçirebildiler.
Bu savaşta İngiliz ve Fransızların toplam zayiatı 7.000 civarındaydı. Osmanlı kuv-
vetleri ise 79 subay ve 5.800 er zayiat verdiler.

26 Atabay, Erat, Çobanoğlu, Çanakkale Şehitlikleri, s. 201-204.

266
Çanakkale Muharebeleri’nde Kâzım Karabekir Paşa

İkinci Kerevizdere Savaşı (12-13 Temmuz 1915)


12 Temmuz 1915 günü İtilaf Devletlerinin 52. İngiliz Tümeni, Türk tarafı-
nın 4. ve 7. Tümen’lerine taarruz etmiştir. Bu sırada bazı savaş gemileri toplarıyla
Alçıtepe’yi bombalamıştır. İlk başta ilerleme kaydeden İngiliz ve Fransız birlikleri
Türk direnişi karşısında mevcutlarının %60’nı (özellikle subayların oranı yüksekti)
kaybetmiştir. Bu arada Güney Grup Komutanlığı 4. Tümen’in zor duruma düşmesi
karşısında Soğanlıdere’de ihtiyat olan 6. Tümen’i 4. Tümen’le bağlantı kurmak üzere
Domuzdere’ye sevketme kararı vermiştir.
13 Temmuz günü Vehip Paşa ne pahasına olursa olsun, ikinci hattın kesinlikle
savunulmasını emretti. Savaş gün boyu şiddetli bir şekilde devam etti. İngiliz ve Fran-
sızlar her ne kadar 83 Rakımlı Tepe’nin bulunduğu sırtlarda Kerevizdere’ye hâkim bir
hat tuttularsa da, Türk askerinin direnişini kıramadılar ve asıl hedeflerine ulaşama-
dılar.
İki gün devam eden Kerevizdere Savaşı’nda 4., 6. ve 7. Tümenlerin bulunduğu
alanda 113’ü subay olmak üzere 9.462 zayiat verildi. Buna karşılık İngilizlerin zayiatı
3.100, Fransızların ise 800’dü27. Kerevizdere Savaşı, Güney Grubu askerlerinin mora-
lini oldukça yükseltmiştir28.

14. Tümen Komutanı Kâzım Karabekir’in Kerevizdere Bölgesine İntikali


Weber Paşa’nın yerine Güney Grubu Komutanlığı’na atanan Esat Paşa’nın karde-
şi Vehip Paşa cephede yeni düzenlemeler yaptı. 10 Temmuz’da 14. Kolordu Komutanı
Trommer Paşa, 13 Temmuz’da da 5. Kolordu Komutanı Fevzi (Çakmak) Paşa bölgeye
geldi29. Bu arada Güney Grubu Komutanı Vehip Paşa’nın emrinde 5. ve 14. Kolordu-
lar yer alacaktı. 5. Kolordu komutanı Mirliva Fevzi Paşa, emri altındakilerle birlikte
güney grubuna kısmen ancak 12 Temmuz’da gelebilmiştir. Kendisine verilen emirle
4., 6. ve 7. Tümenlerin bulunduğu Sol Kanat Bölge Komutanlığı görevine başlamıştır.
Cepheye ertesi gün katılabilmiştir.
Güney Grubunda birliklerin birbirini değiştirmesi esnasında Yarbay Kâzım
Karabekir’in komuta ettiği 14. Tümen’e de 4. Tümen’i değiştirme görevi verilmiştir.
Bu değiştirme iş birkaç gün sürdüğünden ancak Kerevizdere çarpışmalarının son
günü olan 13 Temmuz’da sona erebilmiştir30.
Bu nedenle 5. Kolordu Komutanlığı’na bağlı olan 14. Tümen, 12-13 Temmuz
1915 İkinci Kerevizdere Muharebesi’ne katılamamış, 21 Temmuz’dan itibaren diğer

27 Muhammet Erat (Editör), Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, İstanbul 2013, s. 55-56.


28 Geniş bilgi için bkz; Atabay, Erat, Çobanoğlu, Çanakkale Şehitlikleri, s. 204-217.
29 Atabay, Erat, Çobanoğlu, Çanakkale Şehitlikleri, s. 212-216
30 Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi, Osmanlı Devri, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cep-
hesi Harekâtı (Haziran 1915-Ocak 1916), c. V, 3. Kitap, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1980, s. 223.

267
Muhammet Erat

bazı tümenlerle bölgeye gelerek I. Tümen hariç, yıpranmış ve yorulmuş eski tümen-
lerin yerine görev başlamıştır31.

İkinci Kerevizdere Savaşı’ndan Sonra Bölgedeki Çarpışmalar


Kâzım Karabekir Paşa’nın komuta ettiği 14. Tümen, dörder taburlu 41., 42., ve 55.
Piyade Alayları’yla ikişer bataryalı iki taburdan ve bağımsız bir bataryadan meydana
gelen 14. Topçu Alayı ile bir istihkâm Bölüğü ile 14. Tümen Sıhhiye Bölüğü’nden
oluşan tümen bağlı birliklerinden oluşmakta idi32.
Bu arada 5. Kolordu Komutanı Fevzi Çakmak, 16 Temmuz 1915 tarihinde 14.
Tümen Komutanı Kâzım Karabekir’le 4. Tümen gözetleme yerine giderek son askeri
durum hakkında bir görüşme yapmıştır.
14. Tümen Komutanı Kâzım Karabekir, iki gün sonra 18 Temmuz’da 6. Tümen
cephesi komutasını da üzerine almıştır. 21 Temmuz’da da eski 4. ve 6. Tümen bölgele-
ri olan sol cenah kısmını teslim almıştır. Böylelikle İkinci Mıntıka, 13. ve 14. Tümen-
lerin komutası altında yer almıştır
İkinci Kerevizdere Muharebelerinden sonra her iki tarafta da yorgunluk belirti-
leri ortaya çıkmaya başlamış ve Fransızlar mevkilerini tahkim etmeye başlamıştır. Bu
arada 21 Temmuz’da İtilaf Devletlerine ait uçaklar Türk mevzilerinde bir hayli zayiata
sebebiyet vermişlerdir. 22 Temmuz’da 5. Kolordu Komutanı Fevzi Paşa, 14. Tümen
gözetleme yerine giderek durumu yakından tetkik etmiştir.
25 Temmuz’da bölgedeki mevzilerin tamamı 5. Ordu birlikleri tarafından tes-
lim alınmıştır. Bu bağlamda sağ tarafta 4. Alay ile birlikte 42. Alay ve sol tarafta 55.
Alay’la birlikte 41. Alay da mevzie girmiştir. Aynı gün 14. Tümen’e ait dört manga
Yassıtepe’de düşmanın bir siperini 40 tüfek ganimet elde ederek ansızın zabt etti ise
de bir süre sonra geri çekilmeye mecbur olmuştur.
Fevzi Paşa 14. Tümen’in askerî yolların ve sedlerinin çok kötü durumda olduğu-
nu haber aldığından 26 Temmuz gecesi tümenin gözetleme mevziine gitmiştir. An-
cak tümen komutanı Kâzım Karabekir o esnada ileride olduğundan kurmay başkanı-
na gerekli tebligatı yapabilmiştir.
Bilindiği üzere Enver Paşa Çanakkale Cephesi’ndeki muharebeleri çok yakından
takip etmiş ve sık sık cepheyi ziyaret etmiştir. 28 Temmuz’da Başkomutan Vekili ve
Harbiye Nazırı Enver Paşa yine cepheye gelerek komutanları ziyaret etmiştir. Bu
çerçevede Salim Bey Çiftliği’ne de gelmiştir. Ancak kısa bir süre kalarak ayrılmıştır.
5. Kolordu Komutanı Fevzi çakmak aynı gün Alçıtepe batısındaki gizli yoldan 13.

31 İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, 1912-1922, Balkan-Birinci Dünya ve İstiklâl Harbi, s. 78-
79.
32 Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/3, s. 260.

268
Çanakkale Muharebeleri’nde Kâzım Karabekir Paşa

Tümen gözetleme yerine ve oradan da üçüncü hattan 14. Tümen gözetleme yerine
gitmiştir. Bu arada Fevzi Paşa, 14. Tümen Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ile bera-
ber Salim Bey Çiftliği’ne giderek Güney Grubu Komutanı Vehip Paşa’ya son durum
hakkında bilgi vermişlerdir33.
5 Ağustos 1915 Perşembe günü Vehip Paşa ve Fevzi Çakmak 14. Tümen’in ikinci
hat siperlerini ve istinad noktalarını dolaşmış ve tümen komutanlığı tarafından yapı-
lanların uygun olduğunu belirtmişlerdir34.
Ağustos ayı başlarında Güney Grubunda Fevzi Paşa Komutasındaki 5. Kolordu,
13. Tümen sağda ve 14. Tümen solda Kirte Deresi doğu koluyla Çanakkale Boğazı
arasındaki kesimde savunma yapmakla görevlendirilmişti. İki tümen arasındaki ara
hattı, Ali Bey Çiftliği – Seddülbahir yolunun 300-400 metre kuzeyinden geçen hattı.
Bu esnada Yarbay Kâzım Bey komutasındaki 14. Tümen 55. Alayı sağda, 42. Alayı
solda cephede; 41. Alayı da yedekte olmak üzere savunma yapmak için düzenlenmiş-
ti. Cephedeki iki alay arasındaki ara hattı, Dinsizdere kuzeyi – Kansızdere Kuzeyi
hattı idi.
Cephedeki bütün birlikler derinliğine savunma düzeni almışlardı. Ön siperlere,
gözetleme ve güvenliği sağlayacak kuvvet bırakıp, geri kalan erlerini sığınaklarda
dinlendiriyorlardı. Güney Grubu aldığı savunma düzeni ve tedbirleriyle, İngiliz ve
Fransızların her türlü taarruz ihtimallerini karşılayacak biçimde ve kendine güvenir
bir halde idi35.
Güney Grubu sol kanadında bulunan 14. Tümen Komutanı Kâzım Bey’in 2-5
Ağustos 1915 tarihlerinde 2. Mıntıka Komutanlığı (5. Kolordu Komutanlığı)’na ver-
miş olduğu raporlarda, Fransız birliklerinin 55. Türk Alayı cephesindeki tahkimatı
desteklemeye devam ettiklerini, mevzilerini gizlemeye çalıştıklarını ve tel örgü en-
gelleriyle berkitme olduklarını bildirmişti36.
6 Ağustos 1915 günü öğleden sonra yapılacak olan taarruza General D. E. Keyley
komutasındaki 88. Tugay görevlendirilmişti. İngiliz kolordusunun taarruz planına
göre ağır toplar saat 14.20’de yavaş tempoyla ateşe başlayacak; tüm sahra topçuları
makineli tüfekler, bir saat sonra ateşe katılacaklardı. Saat 15.50’de de piyade hücumu
başlayacaktı. İngilizlerin yaptığı plan dâhilinde gemi ve kara topçularının ateşe baş-
laması üzerine Türk topçuları da ağır ve şiddetli bir şekilde karşılık vermeye başla-

33 Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, s. 329-332.


34 Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, s. 333; Hakan Bacanlı, “Çanakkale Muharebeleri’nde
Yarbay Kazım Karabekir”, (ed. İbrahim Güran Yumuşak, M. Mehdi İlhan), Gelibolu, Tarih, Efsane ve
Anı, İstanbul 2013, s. 289.
35 Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/3, s. 301-306.
36 ATASE Arşivi, 5/9962, Kls. 3973, Dos. H-2, Fih.7-9’dan aktaran Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/3, s.
311.

269
Muhammet Erat

mıştır. Türk tarafının etkili ateşi karşısında kalabalık İngiliz siperlerin önemli kayba
uğramıştır37.
Fransız Kolordusu, bir gün önce, 5 Ağustos 1915 günü saat 16.40’ta, Yassıtepe
gerisine yerleştirdiği topçularıyla 55. Alayı ateş altına almış; Kerevizdere ağzına ya-
naşan bir savaş gemisi de bu atışa katılmış ve Fransız birliklerini taciz eden Anadolu
yakasındaki Türk topçularını susturmaya çalışmıştı38.
İngilizler 6 Ağustos çarpışmalarındaki çok sayıdaki kayıplara karşılık umdukları
başarıyı elde edememişlerdir. 7 Ağustos’ta İngiliz birliklerinin taarruzlarına paralel
olarak Fransız kuvvetleri de bir taarruz denemesine girişmiştir. Bu maksatla Fran-
sızların kara ve deniz topçusu, saat 08.30’da, 14. Tümen’in cephesini bombardımana
başlamıştır. Tümen Komutanı Yarbay Kâzım Karabekir, 55. Alay 2. Tabur bölgesinin
Fransız topçuları tarafından döğülmekte olduğunu 5. Kolordu Komutanlığı’na bil-
dirmişti.
Saat 09.20’de 14. Tümen’in sağ kanadıyla 13. Tümen’in sol kanadına isabet eden
topçu ateşi artmış, saat 10.00’a doğru piyade ateşleri de şiddetlenmişti. Buna mu-
kabil Türk topçuları da Yassıtepe üzerindeki Fransız siperlerini şiddetli bir şekilde
döğmekteydi. Bu esnada 14. Tümen Komutanlığı, 55. Alay’ın 3. Taburunu (bir bölük
eksik olarak) alayın gerisine, 41. Alay 3. Taburu’nu da 41. Alay gerisine ihtiyat olarak
yanaştırdı.
Saat: 10.50’de bütünüyle 14. Tümen cephesine yönelen Fransız taarruzu başladı.
Saat:11.00’de Fransız kuvvetlerinin bir kısmı, 42. Alay sağ kanadında bulunan 1. Ta-
bur Cephesi’ndeki siperlere girmeyi ve hatta Kansızdere’ye doğru ilerlemeyi başar-
dılarsa da, diğer birlikleri açılan Türk ateşleriyle yok edildi. 42. Alay’ın yaptığı karşı
hücumla bir kısım Fransız kuvvetleri siperlerine girmek zorunda kalmış, bir kısmı da
etkisiz hale getirilmiştir.
42. Alay’ın sol tarafında bulunan 2. Taburu, Saat:12.55’te kendilerine hücum
eden Fransızları karşı süngü ve bomba hücumlarıyla durdurduktan sonra coşkun
hale gelmiş ve bölükler kendiliğinden taarruzu sürdürmüşlerdir39.
Bu karşı hücum neticesinde, Yassıtepe üzerindeki Fransız siperlerinden 200 met-
re uzunluktaki bir bölüm, 42. Alay 2. Taburu’nun eline geçmiştir. Fakat, Fransız topçu
ve makineli tüfeklerinin şiddetli ateşi altında barınmanın mümkün olmadığını gören
tabur komutanı, daha önceki mevzilerine çekilmeyi uygun bulmuştu.
Bugünkü taarruzlara katkıda bulunmak için harekâta kalkışan Fransız kuvvetle-
rinin taarruzları, daha başlamadan durdurulmuş, hatta ellerindeki mevzileri kaybe-
decek duruma düşmüşlerdi. Aynı gün iki Fransız torpidosu Saat: 15.40’da Kerevizde-

37 Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/3, s. 306-307.


38 Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/3, s. 311.
39 ATASE Arşivi, 6/2629, Kls. 4868, Dos. 91, Fih.36, 36-1’den aktaran Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/3,
s. 319-321.

270
Çanakkale Muharebeleri’nde Kâzım Karabekir Paşa

re ağzına kadar sokularak 14. Tümen sol kanadına ve arkalarına ateş açmıştı. Ancak
Türk topçularının karşı ateşi üzerine saat 15.45’te geri çekilmek zorunda kalmıştı.
7 Ağustos’ta da cephedeki diğer Türk birlikler karşısında İtilaf kuvvetleri büyük
kayıplara uğramıştır. Vehip Paşa’nın verdiği bilgilere göre; Saat 10.50’de 14. Tümen
sağ kanadına bir süre sonra da sol kanadına taarruzda bulunmak isteyen İtilaf kuvvet-
leri, tamamen bozguna uğratılmıştır. Verdirilen zayiat çok büyüktür. Bu çarpışmalar
esnasında Türk tarafı birçok esir almıştır. Bütün cephede askerin morali gayet iyi bir
halde olup, askeri durum da iyidir.
Fransızların, Güney Grubu bölgesinden asıl taarruz bölgesine askeri kuvvet kay-
dırılmasını engellemek için giriştiği bu aldatıcı taarruz, Türk tarafının şiddetle karşı
koyması üzerine amacına ulaşamamıştır.
6-7 Ağustos 1915 tarihlerinde yapılan muharebelerden sonra Seddülbahir böl-
gesindeki çarpışmalar, birkaç küçük saldırı hariç, topçu bombardımanları, gece bas-
kınları ve bomba atışlarıyla lağım patlatmaları şeklinde 13 Ağustos akşamına kadar
sürmüştür40.
Bu arada 11 Ağustos’ta 55. ve 42. Alayların siperlerini İtilaf kuvvetleri kısmen top
ateşine tutmuştur. Buna mukabil Türk tarafı da karşılık vermiştir. Ancak piyadeler
hücuma kalkmamıştır. Bu çarpışmalar esnasında 14. Tümen’den iki yüz kadar kayıp
verilmiştir41.
6-13 Ağustos 1915 tarihleri arasında yapılan çarpışmalarda Türk birliklerinin
verdiği kayıplar şu şekildedir:

Şehit Yaralı Kayıp Toplam


Birlikler
Subay Er Subay Er Subay Er
1.Tümen - 26 1 134 - - 161
10. Tümen 6 516 13 1031 - 280 1846
13.ve 14.
35 2175 50 2951 - 292 5503
Tümen
Toplam 41 2117 64 4116 - 572 7510

Güney Grubu Komutanlığı’nın vermiş olduğu bu kayıplara karşılık, İngiliz ve


Fransız birlikleri de aynı oranda zayiat vermiştir. Türk tarafının bu zayiatına rağmen,
İtilaf kuvvetlerinin taarruzları durdurulmuş ve taarruz şevkleri kırılmıştır42.

40 Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/3, s. 321-324.


41 Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, s. 333-334.
42 Çanakkale Cephesi Harekâtı, V/3, s. 322-325; Hakan Bacanlı, “Çanakkale Muharebeleri’nde Yarbay
Kazım Karabekir”, s. 290.

271
Muhammet Erat

18 Ağustos’ta 5. Kolordu Komutanı Fevzi Çakmak, Kutsi Bey tepesi karşısındaki


İtilaf siperlerinin hattı konusunda Emin Bey ve 14. Kolordu Komutanı Kâzım Bey ile
görüşmüştür. Ancak gece dokuzla on arasında Kerevizdere mevziindeki İtilaf siper-
lerine yapılacak baskın esnasında müfreze subayıyla birkaç asker şehit olduğundan
istenilen başarı elde edilemedi.
Ancak 2 Eylül’de sağ tarafta 13. Tümen 90 metrelik ileride bir siper yapılarak işgal
edilmiştir. Bu arada 14. Tümen de sol tarafında Kerevizdere’deki İtilaf devletlerinin
ileri siperlerini Hockins topu ile kısmen tahrip etmiştir. Bu esnada karşı tarafın top
ve bomba ateşi devam etmiştir43.
14. Tümen, Eylül ayından itibaren de mevzi savaşlarına katılmıştır44. Yukarıda
da kısaca izah edilmeye çalışıldığı üzere, 14. Tümen Komutanı Kâzım Karabekir,
Kerevizderesi’nde 3.5 ay Fransız birlikleriyle başarılı bir şekilde mücadele etmiştir45.
Buradaki savaşlarda gösterdiği dirayet ve kahramanlık, Karabekir’in yüksek kumanda
makamına liyakatini bir kez daha ispat etmişti46. Nitekim bu başarılarından dolayı
çeşitli nişan ve madalyalar da aldı.
14. Tümen Komutanı Yarbay Kâzım Karabekir Bey, Seddülbahir bölgesinde gö-
rev yaparken 17 Ekim 1915 tarihinde, tümende görev yapan subay ve askerlere aşağı-
da yer alan şu anlamlı Bayram tebriğini yayınlamıştır:
Kerevizdere (17 Ekim 1915)
“Yarın Kurban Bayramıdır.
Yüzbinlerce muvahhidinin Kâbe-i Muazzama’da dergâh-ı ulûhiyete yöneldi-
ği, rahmet-i ilâhiye kapılarının âlem-i İslâm’a açıldığı gündür.
İngiliz vahşeti, Fransız denaeti, Rus zulüm ve esareti milyonlarca İslâm kar-
deşimize bu sene Kâbe-i Muazzama’nın yollarını kapadı. Bu melanet elbette
gayretullaha dokunacaktır. Ordu-yı İslâm pek yakında mansur ve muzaffer
olacaktır. Gelecek yılın bu günleri, dört yüz milyon ehl-i İslâm hür, müstakil
ve müttehid, livaü’l-hamd-i Ahmedî altında, Âl-i Osman bayrakları sayesin-
de, müştak ve müftehiri olduğu, Beytullah’a kavuşacak, “lebbeyk!” diye hay-
kıracaktır.

43 Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, s. 337-338, 342.


44 XIV. Tümen’in Komutanı Kâzım Karabekir idi. Karabekir, Ekim sonlarında İstanbul’a geldi, ancak
XIV. Tümen birlikleri 11 Ocak 1916 tarihin de bölgeden ayrılmıştır. Bkz; İsmet Görgülü, On Yıllık
Harbin Kadrosu, s. 82.
45 Kerevizderesi’nde Fransızlarla yapılan mücadele için bkz; George H. Allen (ve diğerleri), The Great
War, The Wavering Balance of Forces, Fourth Volume, (Printed and Published By George Barrie’s
Sons) Philadelphia 1919, s. 116-117.
46 Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul 1953, s. 249; Ali Fuat Cebesoy, “Karabekir’e
Dair”, Feridun Kandemir, Kâzım Karabekir’in Yakılan Hatıraları Meselesinin İçyüzü, İstanbul 1964,
s. 190.

272
Çanakkale Muharebeleri’nde Kâzım Karabekir Paşa

Her evde, her bucakta, tehliller, tekbirlerle kurbanlar kesilirken, biz de Kere-
vizdere kurbanlarımıza ve şehit kardeşlerimize fatihalar gönderelim.
Bizler ya şehitlik ya da gazilik duygusuyla Hakk’a bel bağlayalım. Tâ ki di-
nimiz kurtulsun, namusumuz masum kalsın. Nâm-ı millet yükselsin. Vatan
ebedi şan ve şeref bulsun.
Bu mübarek gün vesilesiyle zâbitan ve efrâd arkadaşlarımın gözlerinden öper
cümleyi tebrik ederim.”
14. Fırka Komutanı
Kaymakam Kâzım Karabekir”47

14. Tümen Komutanı Yarbay Kâzım Karabekir Bey, Seddülbahir bölgesinde siper
savaşları başlayınca geri çağrıldı ve 26 Ekim 1915’te İstanbul’daki 1. Ordu Kurmay
Başkanlığı’na tayin edilmiştir. Kâzım Karabekir, bu arada 14 Aralık 1915 tarihinde
Miralay (Albay) rütbesine terfi etmiştir48.

Kazım Karabekir, Manastır 1906

47 İnsan ve Asker Kazım Karabekir, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008, s. 21.
48 Azmi Süslü-Mustafa Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah Arkadaşları - Atatürk Araştırma Merkezi Şeref Üye-
leri, s. 100. İstiklâl Harbi’ne Katılan Komutanların Biyografileri, s. 178.

273
Türk Tarih Yazıcılığında Çanakkale Savaşları
(1915- 2010)*

Cahide SINMAZ SÖNMEZ**

Ç anakkale Cephesi, Birinci Dünya Savaşı’nın


önemli cephelerinden birisi olmuş ve savaşın ka-
derinde önemli rol oynamıştır. Savaşın süresinin uza-
ması Rusya’da Çarlık rejiminin yıkılarak yerine Bolşe-
vik rejiminin kurulmasına neden olurken, yenilmez
olarak görülen İngiltere ordusu savaştan aldığı mağlu-
biyet karşısında prestij kaybına uğramıştır. İtilaf Dev-
letleri yanında savaşan Yeni Zelanda ve Avustralyalı
askerlerin burada verdikleri mücadele de bu ülkelerde
ulusal bilincin uyanmasına ve ulusal kimliğin gelişme-
sine vesile olmuştur. Bütün dünyaya örnek olacak bir
vatan savunması sonucu kazanılan Çanakkale zaferi,
Türk milletinin kendine olan güvenini yükseltmiş ve
Kurtuluş Savaşına örnek teşkil etmiştir. Öte yandan
Çanakkale’de kazandığı başarılar Mustafa Kemal’in
öncelikle Anafartalar Kahramanı, ardından Milli Mücadelenin önderi ve Cumhuri-
yetin kurucusu olarak Türk toplumunun sevgi, saygı ve bağlılığını kazanmasının baş-
langıç noktasını oluşturmuştur.
Çanakkale Savaşları aynı zamanda, askerî ve siyasî sonuçları, harbe katılan ülke-
lerin çeşitliliği, savaşta uygulanan strateji ve askerlik bilimi açısından olduğu kadar,
yol açtığı beşerî sermaye kayıpları ve tarihin ulusal kimlik inşasındaki fonksiyonu
dolayısıyla da uluslararası alanda ilgi duyulan bir çalışma alanı olma özelliği kazan-
mış ve çok sayıda araştırmanın yanı sıra şiir ve romana, film ve belgesellere konu

* Bu çalışmada değerlendirdiğimiz eserler Aşkın Koyuncu ve Özkan Keskin ile birlikte hazırladığımız
Çanakkale Savaşları Bibliyografyası, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2010 isimli kitap-
tan alınmıştır.
** Yrd. Doç. Dr. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.

275
Cahide Sınmaz Sönmez

olmuştur. Bu nedenle araştırmacıların önünde Çanakkale Savaşları konusunda çe-


şitli ülkelerde yayınlanmış hatırat, günlük ve mektuplar, resmi harp tarihleri, belge
ve raporlar ve araştırma eserlerden oluşan geniş bir uluslararası literatür birikmiş
durumdadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla, Türkiye’de ve dünyada Çanakkale Savaş-
larıyla ilgili olarak yayınlanmış eserlerin sayısı 6500’ün üzerindedir.1 Türkçe dışında
23 farklı dilde yayın yapılmış olması konuya duyulan uluslararası ilginin de önemli
bir göstergesidir.

Tablo -1: Türkçe ve Yabancı Dil Eserler

Yayınlar Türkçe Yabancı Dil


Hatıralar 325 860
Kitaplar 721 1364
Makale ve Bildiriler 1397 1419
Edebiyat ve Sanat Ürünleri 151 24
Tezler 50 57
Belgeler 43 17
Kaynakçalar 14 31
Görsel Yayınlar 20 32
Toplam 2721 3804

Türkçe ve Yabancı Dil Eserler

Tespitlerimize göre 1915-2010 yılları arasında Çanakkale Savaşları konusun-


da Türkiye’de 2721 çalışma yapılmış olması, Türk Tarih yazıcılığında Çanakkale

1 Bkz. Tablo 1

276
Türk Tarih Yazıcılığında Çanakkale Savaşları (1915- 2010)

muharebeleri’ne özel bir ilgi duyulduğunu ve konunun günümüzde de canlılığını mu-


hafaza ettiğini göstermektedir. Bu durum, Çanakkale Savaşlarının sadece askerî ve
akademik bir araştırma konusu olmasının ötesinde milletin kaderinde oynadığı rol,
ortak hafızada edindiği yer ve bıraktığı toplumsal izlerin bir sonucudur. Dolayısıyla
sadece akademik alanda değil popüler alanda da yakılan türküleri, hikâyeleri, menkı-
beleri, efsaneleri ve hamâset edebiyatında canlılığını koruyarak, vatan savunmasının,
fedakârlığın, kahramanlığın ve şehitliğin timsali olmuştur. Çanakkale Savaşları, aynı
zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri dehasının ön plana çıkmasını ve Ana-
fartalar Kahramanı olarak tanınmasını sağlamasından dolayı, üzerinden yaklaşık 95
yıl geçmiş olmasına rağmen hem akademik, hem de popüler tarih yazıcılığımızdaki
araştırma konularının başında gelmektedir. Bu sebeplerden dolayı Türk tarih yazı-
cılığının Çanakkale Savaşları’na olan ilgisi geçen 95 yıl içerisinde azalmamış, bilakis
1990’lardan bu yana artarak devam etmiştir.
Türkiye’de Çanakkale Savaşları ile ilgili eserleri
1915-1950, 1951-1989, 1990’dan günümüze yayınlanan-
lar olmak üzere kabaca üç farklı döneme ayırmak müm-
kündür:
1915-1950 yılları arasındaki yayınlar, savaş döne-
minde propaganda yapmak amacıyla yayınlanan Harp
Mecmuası ve Yeni Mecmua ile sansüre tabi tutulan
eserler, İngilizce, Fransızca ve Almanca’dan neredeyse
eş zamanlı olarak yapılan çeviriler, resmi harp tarihleri,
çoğunluğu savaşa katılan subaylara ait hatıralar, savaşa
katılmış olanlarla yapılan röportajlar, anı-inceleme ve
araştırma türü eserlerden oluşmaktadır. Arşiv kaynakla-
rı ile birlikte bu dönemde yayınlanan eserler Çanakkale Savaşları araştırmalarında
birinci derece önemi haizdir. Osmanlı Genelkurmayının gerek Birinci Dünya Savaşı
sırasında gerekse savaşın ardından Çanakkale Muharebeleri ile ilgili çeviri, hatırat
ve telif eser neşriyatına özen gösterdiği görülmektedir. Aynı hassasiyet Cumhuriyet
döneminde de devam etmiş ve 1923-1950 tarihleri arasında Çanakkale Savaşları ile
ilgili telif, hatırat ve çeviri eserlerin önemli bir kısmı Genelkurmay Başkanlığı tarafın-
dan yayınlanmıştır. Ayrıca Harp Mecmuası, Risâle-i Mevkûte-i Bahriye, Mecmûa-i
Seneviye-i Bahriye, Mecmua-i Askeriye (Askerî Mecmua), Donanma Dergisi, Deniz
Mecmuası gibi dönemin askerî dergilerinde Çanakkale Savaşları ile ilgili çok sayı-
da makale, anı ve rapor yayınlanmıştır. Son üç derginin tarih eki olarak yayınladığı
kitaplar Çanakkale Muharebeleri ile ilgili araştırmalarda halen birer başvuru kitabı
olma özelliğini sürdürmektedir.2 Fakat Çanakkale

2 “1912’den 1918’e Kadar İtilaf Devletleri nin Akdeniz ’de Sevkulceyşi Müşterek Faaliyetleri”, (çev. Ab-
durrahman Şeref ), Deniz Mecmuası, s. 317, Haziran 1930, Tarih Kısmı; Büyük Harbe Girmezden

277
Cahide Sınmaz Sönmez

Savaşları ile ilgili Türk askerlerine ait mektup, günlük ve hatıra türü eserlerin
İtilaf askerlerininkilere oranla oldukça az olduğu görülmektedir.3 Özellikle 1950 son-
rasında yayınlanan hatıraların önemli bir kısmı mükerreren yayınlanmış veya kitap
içinde bölüm olarak neşredilmiş olduğundan Tablo 1’de görülen Türkçe hatıraların
sayısı daha da düşüş gösterecektir. Bu tür yayınlara örnek olarak öncelikle Mustafa
Kemal Atatürk’ün Anafartalar Muharebelerine Ait Hatıralar4 ve Arıburnu Muhare-
beleri Raporu5 ile Ruşen Eşref Ünaydın’ın ilk olarak 1930’da yayınlanan “Anafartalar
Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat” adlı eserleri gösterilebilir.6 Aynı şekilde Bin-

Evvel ve Girdikten Sonra İngiliz Bahriyesi, Nakleden: Nejat, Deniz Basımevi, İstanbul 1933; Fevzi
Kurtoğlu, Çanakkale ve 18 Mart 1915, Deniz Matbaası, İstanbul 1935; [Mehmet] Şefik Aker, Çanak-
kale-Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, Askerî Matbaa, İstanbul 1935; Sabri Mengül, Türk Boğazlarının
(Çanakkale ve Karadeniz) Tarihi, Deniz Matbaası, İstanbul 1937; Kadri Perk (Kurmay Binbaşı), Ça-
nakkale Savaşları Tarihi, (1. Kısım: Büyük Harp’ten Evvelki Zamanlarda Çanakkale; 2. ve 3. Kısım-
lar: Büyük Harp’te Çanakkale ), Askerî Matbaa, İstanbul 1939-1940; Şemsi Bargut, Birinci ve İkinci
Dünya Harplerinde Akdeniz, Deniz Matbaası, İstanbul 1946; Boğazlar Meselesi ne Dair Notlar, Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığı IX. Şube, İstanbul 1949.
3 Türkçe ve Yabancı dilde yayınlanmış hatıraların sayısal oranları için bkz. Tablo 1.
4 Uluğ İğdemir, “Atatürk’ün Anafartalar Muharebeleri’ne Ait Hatıraları”, Belleten, VII/28, Ekim 1943,
s. 1-88; Mustafa Kemal Atatürk, Anafartalar Muharebelerine Ait Hatıralar, Sel Yayınları, İstanbul
1955; Mustafa Kemal Atatürk, Anafartalar Muhaberatı’na Ait Tarihçe, Yay. Haz. Uluğ İğdemir, Türk
Tarih Kurumu, Ankara 1962; 2. Bsk. 1990; Mustafa Kemal Atatürk, “Anafartalar Muharebeleri (I-III)”,
Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Mart 1998, S. 14, s. 28-35; Nisan 1998, S. 15, s. 83-86; Mayıs 1998, S. 16,
s. 64-69; Mustafa Kemal Atatürk, Anafartalar Muharebelerine Ait Hatıralar, [Anafartalar Hatıraları],
(haz. Ecvet Güresin), Yeni Gün Haber Ajansı, İstanbul 1998; Mustafa Kemal Atatürk, “Anafartalar
Muharebeleri’ne Ait Hatıralar”, Çanakkale Hatıraları, c. 1, Birinci Kitap, (haz. Metin Martı), Arma
Yayınları, İstanbul 2001, s. 15-113; Mustafa Kemal [Atatürk], Anafartalar Savaşları, (haz.. Ö. Andaç
Uğurlu), Örgün Yayınevi, İstanbul 2007.
5 Mustafa Kemal Atatürk, Arıburnu Muharebeleri Raporu, (haz. Uluğ İğdemir), Türk Tarih Kurumu,
Ankara 1968; 2. Bsk. 1986; 3. Bsk. 1990; Mustafa Kemal Atatürk, “Arıburnu Muharebeleri Raporu”,
Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 37, Mart 1988, s. 39-50; İsmet Görgülü, “Atatürk’ün ‘Arıburnu Mu-
harebeleri Raporu’ ve ‘Anafartalar Muhaberatına Ait Tarihçe’ Adlı Eserlerinde Yer Almayan Emir ve
Raporlarından Bir Demet”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 7/19, Kasım 1990, s. 93-118; İsmet
Görgülü, “Atatürk’ün Arıburnu Muharebeleri Raporu ve Anafartalar Muharebatına Ait Türkçe Ese-
rinde Yer Almayan Emir ve Raporları”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 73-76, Mart-Haziran 1991,
s. 25-34; Mustafa Kemal Atatürk, “Çanakkale Muharebeleri’nde Ondokuzuncu Tümen ve Arıburnu
Kuvvetleri Komutanlığım”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 50, Mart 2001, s. 6-29; Mustafa Kemal
[Atatürk], Arıburnu Savaşları, Günümüz Türkçesi: Nurer Uğurlu, (haz. Ö. Andaç Uğurlu, Örgün
Yayınları, İstanbul 2005.
6 Ruşen Eşref Ünaydın, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, Devlet Matbaası, İs-
tanbul 1930; Varlık Yayınları, İstanbul 1954; Kültür Bakanlığı, Ankara 1981, 2. Bsk. 2001; İstanbul:
Cumhuriyet Gazetesi, 1999; Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara 2001. Ruşen Eşref Ünaydın,, “Anafartalar
Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat ”, Savaş, S. 5, Mayıs 1940, s. 2-3; Ruşen Eşref Ünaydın, “Ana-
fartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat ”, Türk Dili, V/55, Nisan 1956, s. 409-416; S. 56, Mayıs
1956; s. 473-480; S. 57, Haziran 1956, s. 533-544; S. 58, Temmuz 1956, s. 595-610; S. 59, Ağustos 1956,
s. 670-673, S. 60, Eylül 1956, s. 723-734; VI/61, Ekim 1956, s. 3-22; Ruşen Eşref Ünaydın, Ruşen Eşref
Ünaydın: Bütün Eserleri, c. 2, Röportajlar II: Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülâkat [I]:
Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülâkat [II]: Atatürk’ün Hastalığı: Prof. Dr. Nihad Reşad
Belger’le Mülâkat: Çanakkale’de Savaşanlar Dediler ki; (haz. Necat Birinci, Nuri Sağlam), Türk Dil
Kurumu, Ankara 2002; Ruşen Eşref [Ünaydın ], “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Müla-
kat ”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S. 202, Ekim 2003, s. 34-38; Ruşen Eşref [Ünaydın ], “Anafartalar
Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat ”, Çanakkale Hatıraları, 3. Cilt, Birinci Kitap, (haz. Metin
Martı), Arma Yayınları, İstanbul 2003; 2. Bsk. 2005, s. 15-61. Ruşen Eşref [Ünaydın ], Anafartalar
Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009. [1930
edisyonunun tıpkı basımıdır.]

278
Türk Tarih Yazıcılığında Çanakkale Savaşları (1915- 2010)

başı Mehmed Nihad,7 Cemil Conk,8 Cevat Paşa,9 Esat Paşa (Mehmet Esat Bülkat),10
Fahrettin Altay,11 İzzeddin -Burhaneddin,12 İzzettin Çalışlar,13 Mahmut Sabri Bey,14

7 Mehmed Nihad [Binbaşı], Harb-i Umûmî ’de Seddülbahir (Cenub Grubu) Muhârebâtı, (Cenub Gru-
bu Erkan-ı Harbiyesinde bulunmuş olan Erkan-ı Harbiye Mektebi muallimlerinden Binbaşı Nihad
Bey tarafından mektepte konferans suretinde takrir olunmuştur), Matbaa-i Askeriye, İstanbul 15
Haziran 1336 [1920], s. 61+1; Mehmed Nihad [Binbaşı], Büyük Harp’te Çanakkale Seferi, Şehitlik-
leri İmar Cemiyeti Neşriyatı, İlhami-Fevzi Matbaası, İstanbul 1926, s. 42; Mehmed Nihad [Binbaşı],
Büyük Harp’te Çanakkale Seferi, Askerî Matbaa, İstanbul 1928, s. 82 [Askerî Mecmua’nın 46/70,
(Eylül 1928) Ekidir]; Mehmed Nihad, Harbi Umûmî’de Seddülbahir (Cenub Grubu) Muhârebâtı (
Matbaa-i Askeriye, İstanbul 1336/1920) [Emile Vedel], Çanakkale’de Bahriyelilerimiz, [Mütercimi:
Ahmed Lütfullah], Neşre (haz. Ahmet Altıntaş - Zeynep Altıntaş):Çanakkale Onsekiz Mart Üniversi-
tesi, AÇASAM, Çanakkale 1997 içinde s. 183-253; Mehmed Nihad, “Büyük Savaşta Çanakkale Seferi”,
Çanakkale Savaşı: Yakın Tarih İncelemeleri-1, (Ed. Muzaffer Albayrak), Yeditepe, İstanbul 2006; 3.
Bsk. 2007, s. 11-40; [Mehmed] Nihad [Binbaşı], “Seddülbahr (Güney Grubu) Muharebeleri”, Türk
Kurmay Subaylarının Gözüyle Çanakkale Savaşı, (haz. Burhan Sayılır), Salyangoz Yayınları, İstanbul
2006, s. 189-266; [Mehmed Nihad] [Binbaşı], Bir Komutanın Gözünden Çanakkale Savaşları, (der.
Cemalettin Yıldız), Çanakkale 2007.
8 Cemil Conk, Hatıraları: Balkan Harbi 1912-1913, Çanakkale Seferi 1915, Canlı Tarihler, Türkiye
Basım Evi, İstanbul 1947; Cemil Conk, Çanakkale: Conkbayırı Savaşları: Atatürk’ün Yaptığı Görül-
memiş Yiğitçe Süngü Hücumu, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti, Harp Tarihi Dairesi Yayınları,
Ankara 1959; Cemil Conk, “Cemil Conk Paşa ’nın Çanakkale Hatıraları”, Çanakkale Hatıraları, 2.
Cilt, Üçüncü Kitap, (haz. Metin Martı), Arma Yayınları, İstanbul 2002, s. 105-187; Cemil Conk, (Ce-
mil Conk Paşa ), “Çanakkale Conkbayırı Savaşları ”, Çanakkale Hatıraları, 2. Cilt, Dördüncü Kitap,
(haz. Metin Martı), Arma Yayınları, İstanbul 2002, s. 189-299.
9 Cevat Çobanlı, [Cevat Paşa], “General Cevat Çobanlı Hatıralarını Anlatıyor”, Yedigün Dergisi, İstan-
bul 1936; Cevat Çobanlı, [Cevat Paşa], “Çanakkale’de Mehmetçik General Cevat Anlatıyor”, Yakın
Tarihimiz, Hatıralar, Vesikalar, Resimlerle: Birinci Meşrutiyetten Zamanımıza Kadar, c. 1, 1962; Ce-
vat Çobanlı, [Cevat Paşa], (anlatan), “Çanakkale ve Mehmetçik ”, Kemalizm, Mart 1976, s. 1-2; Cevat
Çobanlı, [Cevat Paşa], (anlatan), “Çanakkale ve Mehmetçik ”, Kemalizm, 16/188, Mart 1978, s. 23.
10 Esat Paşa [Mehmet Esat Bülkat], “Esat Paşa ’nın Çanakkale Hatıraları ”, Hayat Tarih Mecmuası, 2/27,
Temmuz 1959, S. 41, Ekim 1959. [15 Bölüm halinde yayınlanmıştır.] ;Mehmet Esat Bülkat, Esat
Paşa’nın Çanakkale Savaşı Anıları, (haz. İhsan Ilgar), Baha Matbaası, İstanbul 1975; Mehmet Esat
Bülkat, Esat Paşa’nın Çanakkale Savaşı Hatıraları, Haz. İhsan Ilgar, (haz. Nurer Uğurlu), 2. Bsk.
Örgün Yayınları, İstanbul 2003.
11 Fahrettin Altay, 10 Yıl Savaş, 1912-1922 ve Sonrası, İnsel Yayınları, İstanbul 1970; Fahrettin Altay,
İmparatorluktan Cumhuriyete: (Fahrettin Paşa Anlatıyor): İmparatorluk, İttihat ve Terakki, Cumhu-
riyet: “1902-1938 Üç Devrin Galerisi”, (haz. Taylan Sorgun), Kamer, İstanbul 1998; 4. Bsk. Bilge Ka-
rınca Yayınları, İstanbul 2003; Fahrettin Altay, “Fahrettin Altay’ın Çanakkale Hatıraları ”, Çanakkale
Hatıraları, 2. Cilt, Birinci Kitap, (haz. Metin Martı), Arma Yayınları, İstanbul 2002, s. 7-41; Fahrettin
Altay, “Fahrettin Altay’ın Çanakkale Cephesi Hatıraları ”, Çanakkale: Arıburun Kahramanları, (haz.
Cemalettin Yıldız - Nebahat Efe Yıldız), Emre Basımevi, İzmir 2006, s. 209-263.
12 İzzeddin-Burhaneddin, Harb-i Umûmî’de Çanakkale Muhârebât-ı Berriyesi: Arıburnu Şimâl Grubu
Muhârebâtı, 1. Kısım (25 Nisan-14 Mayıs 1915 Vekayii); 2. Kısım (14 Mayıs-19 Mayıs 1915 Vekâyii),
Erkân-ı Harbiye Mektebi Matbaası, İstanbul 1336 [1920], s. 34+1 Eserin 1. Kısmı İzzeddin Bey, 2.
Kısmı Burhaneddin Bey tarafından yazılmıştır.; İzzeddin (Yarbay), “Arıburnu (Kuzey Grubu) Muha-
rebeleri (25 Nisan – 14 Mayıs Olayları)”, Türk Kurmay Subaylarının Gözüyle Çanakkale Savaşı, (haz.
Burhan Sayılır), Salyangoz Yayınları, İstanbul 2006, s. 97-112; Burhaneddin (Bnb .), “Arıburnu (Kuzey
Grubu) Muharebeleri (14 Mayıs-19 Mayıs Olayları)”, Türk Kurmay Subaylarının Gözüyle Çanakkale
Savaşı, (haz. Burhan Sayılır), Salyangoz Yayınları, İstanbul 2006, s. 113-135.
13 İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaşın Günlüğü: Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Savaşları, (haz. İzzed-
din Çalışlar - İsmet Görgülü), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997; İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaşın
Günlüğü: Orgeneral İzzettin Çalışlar’ın Not Defterinden, (haz. İzzeddin Çalışlar - İsmet Görgülü), 3.
Bsk. Güncel, İstanbul 2007.
14 Mahmut [Sabri] (Binbaşı), Seddülbahir Muharebesi ve 26. Alay 3. Tabur Harekâtı, Harp Akademisi
Matbaası, İstanbul 1933; Mahmut [Sabri] (Binbaşı), Seddülbahir Muharebesi, İlkadım Basımevi, Is-

279
Cahide Sınmaz Sönmez

Mehmed Celaleddin,15 Mehmet Fasih Bey,16 Mehmet Şefik Aker,17 Münim Mustafa,18
Selahaddin Adil Paşa19 ve Yarbay Hayri Bey’in,20 anıları aynı veya benzer isimler altın-
da birçok kez yayınlanan hatıralara örnek olarak verilebilir.
Türk askerlerine ait hatıraların sayıca az olması, Türk askerleri arasında okuma-
yazma oranının düşük olması ve buna bağlı olarak yazma geleneğinin yerleşmemiş
olması gibi etkenlerle izah edilebilirse de ancak en önemli sebep Mehmed Nihad
Bey’in Harb-i Umûmî’de Seddülbahir (Cenub Grubu) Muhârebâtı, adlı eserinde be-

parta 1933; Mahmut [Sabri] (Binbaşı), Seddülbahir’in İlk Şanlı Müdafaası: 26. A. III. Tb.un Muha-
rebesi, 5. Fırka Kumandanlığınca Bastırılmıştır, Yeni Anadolu Matbaası, Konya 1933; Mahmut Sabri
(Binbaşı), “Seddülbahir ’de İlk İhraca Karşı Koyan Tabur Kumandanının Notları”, Askerî Mecmua,
51/90, Eylül 1933, s. 307-322; Mahmut Sabri (Binbaşı), “Sabri Binbaşı ’nın Hatıraları”, Kahramanlık
Destanları, Askerî Matbaa, İstanbul 1937, s. 133-151; Mahmut Sabri Bey, (Binbaşı), “Seddülbahir
Muharebesi ve 26. Alay 3. Tabur Harekâtı ”, Çanakkale Hatıraları, 3. Cilt, İkinci Kitap, (haz. Metin
Martı), Arma Yayınları, İstanbul 2003; 2. Bsk. 2005, s. 63-82.
15 Mehmed Celaleddin, Harbi Umûmî’de Çanakkale Muhârebât-ı Berriyesi : Kumkale Muhârebâtı,
Erkan-ı Harbiye Mektebi Matbaası, İstanbul 1336 [1920], s. 51; [Mehmed] Celaleddin (Yzb.), “Kum-
kale Muharebeleri ”, Türk Kurmay Subaylarının Gözüyle Çanakkale Savaşı, (haz.Burhan Sayılır),
Salyangoz Yayınları, İstanbul 2006.; Mehmed Celaleddin, Harbi Umûmî’de Çanakkale Muhârebât-ı
Berriyesi : Kumkale Muhârebâtı, (haz. Murat Karataş), Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2007.
16 Mehmed Fasih, Kanlısırt Günlüğü : Mehmed Fasih Bey’in Çanakkale Anıları, (haz. Murat Çulcu),
Arba Yayınları, İstanbul 1997; Mehmed Fasih, Çanakkale 1915 : Kanlısırt Günlüğü : Mehmet Fasih
Bey ’in Günlüğü, (haz. Murat Çulcu), Denizler Kitapevi, İstanbul 2002, 2. Bsk. 2006.
17 [Mehmet] Şefik Aker, Çanakkale-Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, Askerî Matbaa, İstanbul 1935. [99
Sayılı Askerî Mecmua’nın Tarih Kısmı, 1-1. Kânun 1935, S. 40 Ekidir.]; [Mehmet] Şefik Aker, “Çanak-
kale-Arıburnu Savaşları ve 27. Alay [I-IV]”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 37, Mart 1988, s. 46-50;
S. 41, Temmuz 1988, s. 57-60; S. 42, Ağustos 1988, s. 59-61; S. 43, Eylül 1988, s. 70-72; [Mehmet] Şefik
Aker, “Çanakkale-Arıburnu Savaşları ve 27. Alay ”, Çanakkale Hatıraları, 1. Cilt, Üçüncü Kitap, (haz.
Metin Martı), Arma Yayınları, İstanbul 2001, s. 175-296; [Mehmet] Şefik Aker, “Çanakkale-Arıburnu
Savaşları ve 27. Alay ”, (haz. TÜRKSAM), Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 63, Nisan 2002, s. 30-47;
[Mehmet] Şefik Aker, “27. Alay Komutanı Yarbay Şefik Bey ’in Arıburnu Savaşları Raporu ”, Çanakka-
le Savaşı: Yakın Tarih İncelemeleri-1, (ed. Muzaffer Albayrak), Yeditepe, İstanbul 2006; 3. Bsk. 2007,
s. 49-104; [Mehmet] Şefik Aker, “27. Alay Kumandanı Yarbay Şefik Bey ’in (Aker) 25-26 Nisan 1915
Arıburun Savaşları Hatıraları”, Çanakkale: Arıburun Kahramanları, (haz. Cemalettin Yıldız - Neba-
hat Efe Yıldız), Emre Basımevi, İzmir 2006, s. 32-151.
18 Münim Mustafa, Cepheden Cepheye: 914-918 İhtiyat Zabiti Bulunduğum Sırada Cihan Harbi’nde
Kanal, Çanakkale ve Kafkas Cephelerine Ait Hatıralarım, [yayl.y.], İstanbul 1940; Münim Mustafa,
Cepheden Cepheye: 1914-1918 İhtiyat Zabiti Bulunduğum Sırada Cihan Harbi’nde Kanal, Çanak-
kale ve Kafkas Cephelerine Ait Hatıralarım, (haz. Metin Martı), 2. Bsk. Arma Yayınları, İstanbul
1998; 3. Bsk. 2002; Münim Mustafa, “Cepheden Cepheye: Çanakkale ve Kanal Hatıraları”, Çanakkale
Hatıraları, 3. Cilt, Altıncı Kitap, (haz. Metin Martı), Arma Yayınları, İstanbul 2003; 2. Bsk. 2005, s.
333-470.
19 Selahaddin [Adil] Paşa, Harb-i Umûmî’de Çanakkale Muhârebât-ı Bahriyesi, Erkan-ı Harbiye Mek-
tebi Matbaası, İstanbul 1336 [1920], s. 26; Selahaddin Adil Paşa, Hayat Mücadeleleri, Selahattin Adil
Paşa’nın Hatıraları, (haz. Enver Koray), Zafer Matbaası, İstanbul 1982; Selahaddin Adil Paşa, “Ça-
nakkale Hatıraları ”, Çanakkale Hatıraları, 1. Cilt, İkinci Kitap, (haz. Metin Martı), Arma Yayınları,
İstanbul 2001, s. 115-173.
Selahaddin Adil Paşa, Çanakkale Cephesinden Mektuplar -Hatıralar, (haz. Muzaffer Albayrak - Se-
muh S. Adil), Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2007.
20 Hayri (Kaymakam ), Harb-i Umûmî’de Çanakkale Muhârebât-ı Berriyesi : Anafartalar Grubu
Muhârebâtı, Erkân-ı Harbiye Mektebi Matbaası, İstanbul 1336 [1920], 61 s.; Hayri (Yarbay), “Anafar-
talar Grubu Muharebeleri ”, Türk Kurmay Subaylarının Gözüyle Çanakkale Savaşı, Yay. Haz. Burhan
Sayılır, Salyangoz Yayınları, İstanbul 2006, s. 25-95.

280
Türk Tarih Yazıcılığında Çanakkale Savaşları (1915- 2010)

lirttiği üzere Çanakkale Muharebeleri’nde tümenden küçük kıta ve onların komuta


makamlarındaki subay kaybının harp ceridelerinin dahi düzenli olarak tutulmasına
imkan bırakmayacak şekilde çok fazla olması ve Çanakkale cephesinden sağ çıkabilen
subayların önemli bir kısmının da daha sonra öteki cephelerdeki savaş alanlarında
şehit olmalarıdır.21 Bununla birlikte, dönemin sivil-resmî tarih yazıcılığının Çanakka-
le Savaşları’na ilgi göstermemiş olması da dikkati çeken bir diğer husustur. Nitekim
Türk Tarih Kurumu’nun yayınladığı Belleten dergisinde 1950 öncesinde Çanakka-
le Savaşları hakkındaki tek yayın Uluğ İğdemir tarafından neşredilen “Atatürk’ün
Anafartalar Muharebeleri’ne Ait Hatıraları” adlı çalışmadır.22 1915-1950 döneminde
Türk Tarih Kurumu’nun Çanakkale Savaşları hakkındaki tek yayını ise 35. yıl mü-
nasebeti ile 1950’de yayınlanan ve çeşitli anı ve değerlendirmeleri içeren 32 sayfalık
“Çanakkale 18 Mart 1915-1950” isimli eserdir.23
1951-1989 yılları ise, Tablo 2’de de görüleceği gibi, Çanakkale muharebeleri’nin
canlı tanıklarının giderek azalması nedeniyle mükerrer neşredilen anı, röportaj ve
süreli yayınlarda yayınlanan eserler istisna edilecek olursa hatırat sayısının giderek
azaldığı, daha çok araştırma eserlerin ön plana çıktığı bir dönemdir.

Yıllar Hatıralar Kitaplar Makale ve Bildiriler Toplam


1915-1929 62 36 101 199
1930-1939 18 34 38 90
1940-1949 17 24 13 54
1950-1959 25 29 45 99
1960-1969 21 50 48 119
1970-1979 16 53 92 161
1980-1989 19 61 148 228
1990-1999 29 102 267 398
2000-2009 118 332 645 1095

21 Mehmed Nihad [Binbaşı], “Seddülbahr (Güney Grubu) Muharebeleri”, Türk Kurmay Subaylarının
Gözüyle Çanakkale Savaşı, Yay. Haz. Burhan Sayılır, Salyangoz Yayınları, İstanbul 2006, s. 189-266.
22 Uluğ İğdemir, “Atatürk’ün Anafartalar Muharebeleri’ne Ait Hatıraları ”, Belleten, VII/28, Ekim 1943,
s. 1-88.
23 Koyuncu, Keskin, Sınmaz Sönmez, a.g.e., s. vi.

281
Cahide Sınmaz Sönmez

Tablo-2: Hatıra, Kitap, Makale ve Bildirilerin Yıllara Göre Dağılımı

Örneğin 1970’lerde Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayınlanmaya başlanan


“Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi” serisinin Çanakkale cephesi ile ilgili ciltleri
Çanakkale Savaşları araştırmalarında başlıca müracaat kitapları arasına girmiştir.24
1980’lerde ise Çanakkale Muharebeleri ile ilgili yayınlarda nispî bir artış görülmek-
tedir. Bu artışta Çanakkale Savaşlarının popüler tarih dergilerinin ilgi odağı haline
gelmesinin de önemli katkısı vardır. Örneğin 1970-1979 yılları arasındaki dönemde
toplam yayın sayısı 165 iken, 1980-1989 döneminde bu sayının 280’e ulaştığı görül-
mektedir. Yayınların sayısındaki bu artışa paralel olarak hamaset edebiyatı ve menkı-
beler25 de literatüre hâkim olmaya başlamıştır. Bu dönemdeki yayınlarla ilgili dikkat

24 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi, 25 Nisan 1915 Arıburnu Çıkarması : 27.
Piyade Alayının Karşı Taarruzu, 19. Tümenin Bu Karşı Taarruzu Desteklemesi, Haz. Nusret Baycan,
Genelkurmay Basımevi, Ankara 1976; Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cep-
hesi, 2. Kitap, Amfibi Harekât : Çıkarmanın İlk Günlerinde Üst Komutanlıkların Hareket Tarzları
Kumkale Çıkarması, Arıburnu ve Seddülbahir Kesimlerinde Mayıs 1915 Sonuna Kadar Devam Eden
Kanlı Savaşlar, Haz. Reşat Hallı, Remzi Yiğitgüden, Muhterem Saral, Genelkurmay Harp Tarihi Baş-
kanlığı, Ankara 1978; Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 3.
Kitap, Haziran 1915-Ocak 1916, Haz. İrfan Tekşüt - Necati Ökse, Genelkurmay Basımevi, Ankara
1980; Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekâtı, (Haziran 1914-25
Nisan 1915), Haz. Şükrü Erkal, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993; Birinci Dünya Harbi’nde Türk
Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 1., 2., 3. Kitapların Özetlenmiş Tarihi, (Haziran 1914-
Ocak 1916, Haz. Şükrü Erkal, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Ankara 1997;
2002.
25 “Kahramanlarımızın Parlak Bir Menkıbe -i Celâdeti: Mustafa oğlu Mehmed Çavuş ”, İkdam, 21 Şubat
1330 (6 Mart 1915); “Çanakkale’den Bir Menkıbe ”, Türk Kahramanlığı, II, Emniyet-i Umumiye Rs.
Yayınları, E.U. Basımevi, Ankara 1954; Savaş Menkıbeleri, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Da-
iresi Yayınları, Ankara 1961; Mehmet İhsan Gençcan, Çanakkale Savaşları’ ndan Menkıbeler, Emek
Ofset, Çanakkale 1987; 2. Bsk. Kültür Bakanlığı, Ankara 1990;, Mehmet İhsan Gençcan, Çanakkale
Savaşları ve Menkıbeler, Bayrak Yayınları, İstanbul 1994; 1997; 2006; Türk Tarihindeki Kahramanlık
Öyküleri, Menkıbeler, Genelkurmay ATASE Yayınları, Genelkurmay Basımevi, Ankara 2009; “Çanak-
kale Muharebeleri’yle İlgili Menkıbeler ”, Çanakkale Muharebeleri 75 nci Yıl Armağanı, Genelkur-
may ATASE Yayınları, Ankara 1990, s. 181-188;, Abdurrahman Güzel, “Türk Edebiyatı’nda Çanakkale
Savaşları ve Zaferleri ile İlgili Menkıbe, Destan, Şiir, Anekdot ve Efsaneler”, Türk Kültürü, 35/409,

282
Türk Tarih Yazıcılığında Çanakkale Savaşları (1915- 2010)

çeken bir diğer husus ise Tablo 3’de de görüldüğü üzere yabancı dilde yayınlanan
eserlerin Türkçeye çevrilme sürecinin yavaşlamış olmasıdır.

Tablo-3: Çeviri Eserlerin Yıllara Göre Dağılımı


Yıllar Hatıralar Kitaplar Makaleler Toplam
1915-1929 17 11 12 40
1930-1939 3 10 5 18
1940-1949 0 7 1 8
1950-1959 2 3 1 6
1960-1969 3 6 4 13
1970-1979 3 8 2 13
1980-1989 0 4 10 14
1990-1999 5 8 10 23
2000-2009 33 30 17 80
Toplam 66 87 62 215

1951–1989 yılları arasında Türk Tarih Kurumu yayınları arasında doğrudan Ça-
nakkale Savaşları ile ilgili kitap sayısı beş adet olup,26 Belleten dergisinde ise dört
adet makale yayınlanmıştır.27 Diğer taraftan, Çanakkale Savaşları ile ilgili ilk sempoz-
yum, “Çanakkale Savaşları’nın Askeri ve Siyasi Yönü” başlığı ile Orta Doğu Teknik
Üniversitesi’nin 30. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında 1986 yılında düzen-
lenmiştir.28 Daha önce çok sayıda şiir ve hikâyeye konu olan ve Çanakkale Muharebe-
leri hakkında ilk müstakil roman ise 1989’da yayınlanmış ve bunu diğerleri izlemiş-
tir.29 Bu roman Türk edebiyatçılarının dikkatini Çanakkale savaşları üzerine çekmiş

Mayıs 1997, s. 268-285;, Ali Yakıcı “Çanakkale Savaşları Etrafında Oluşan Menkıbeler in Türk Folk-
loru İçindeki Yeri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 10/30, Kasım 1994, Çanakkale Zaferi’nin 80.
Yıldönümü Özel Sayısı, s. 599-608;, Hayati Otyakmaz, “Bir İbret Vesikası: Anzak Ömer [Menkıbe ] ”,
Diyanet Avrupa Aylık Dergi, S. 66, Ekim 2004, s. 39-40.
26 Ruşen Eşref Ünaydın, Çanakkale’de Savaşanlar Dediler Ki, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1960; 2. bsk
1990; Mustafa Kemal Atatürk, Anafartalar Muhaberatı ’na Ait Tarihçe, (haz. Uluğ İğdemir), Türk
Tarih Kurumu, Ankara 1962; 2. Bsk. 1990; Mustafa Kemal Atatürk, Arıburnu Muharebeleri Raporu,
(haz. Uluğ İğdemir), Türk Tarih Kurumu, Ankara 1968; 2. Bsk. 1986; 3. Bsk. 1990; Demir Uğur, Mus-
tafa Kemal Arıburnu ’nda, 25 Nisan 1915, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1974; Uluğ İğdemir, Atatürk
ve Anzaklar = Atatürk and the Anzacs, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1978. [Türkçe-İngilizce].
27 Fahrettin Altay,, “Çanakkale Savaşı’nın İlk Günlerinde Mustafa Kemal (Atatürk)”, Belleten, XX/80,
Ekim 1956, s. 605-607; A. Rıza Özkul, “Kaymakam Mustafa Kemal ve Arıburnu ”, Belleten, XX/80,
Ekim 1956, s. 609-618; Tevfik Bıyıklıoğlu, “Birinci Dünya Harbi’nde (1914-1918) ve Mondros Müta-
rekesi Sırasında (30 Ekim 1918-11 Ekim 1922) Boğazlar Problemi”, Belleten, XXV/97, Ocak 1961, s.
81-93. Uluğ İğdemir, “Atatürk’ün Anafartalar Grubu Komutanlığı’ndan İstifasına Dair Bazı Belgeler”,
Belleten, XXXII/128, Ekim 1968, s. 473-478.
28 ODTÜ 30. Kuruluş Yıldönümü “Çanakkale Savaşları’nın Askeri ve Siyasi Yönü” Sempozyumu Bildiri-
leri, 18 Mart 1986, Ankara, Derl. Mete Tunçoku, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara 1987.
29 Mustafa Necati Sepetçioğlu, ....Ve Çanakkale, 1. Cilt: Geldiler, 2. Cilt: Gördüler, 3. Cilt: Döndüler,
Akran Yayıncılık, İstanbul 1989, 2. Bsk.1990; 3 Bsk. İrfan Yayımcılık, İstanbul 1997, 12. Bsk. 2006.

283
Cahide Sınmaz Sönmez

ve takip eden yıllarda Çanakkale savaşları ile ilgili 20 adet roman yayınlandığı tespit
edilmiştir.30
1990’lara kadar daha çok Atatürk’ün askerî dehası ve Mehmet Akif ’in “Çanakka-
le Şehitleri” şiiri bağlamında hatırlanan ve yıldönümü törenlerinde yâd edilen Çanak-
kale Savaşları, dünyada ve Türkiye’de milliyetçiliğin ve muhafazakârlığın yükselişi;
kimlik tartışmalarının hızlanması, şehitliklerin yeniden düzenlenmesi, yeni şehit-
liklerin inşası ve ulaşım imkânlarının kolaylaşması; üniversite sayısının artışı, hükü-
metlerin ve basının Çanakkale Muharebeleri’ne artan ilgisi ve ticarî kaygılar gibi çok
çeşitli etkenlere bağlı olarak 1990’larda adeta yeniden keşfedilmiştir. Ayrıca, internet
imkânlarının gelişmesi ile bilgiye erişmenin kolaylaşması ve konuyla ilgili arşiv belge-
lerine ulaşmanın her geçen gün artması da önemli birer etken olarak gösterilebilir.31
Nitekim 1990 sonrasında Çanakkale Savaşları ile ilgili yapılan yayınlarda önemli bir
artış gözlenmekte olup, 2000 yılından sonra ise adeta bir patlama yaşanmıştır. Aşa-
ğıdaki tablodan da görülebileceği gibi, genel olarak değerlendirildiğinde son yirmi
yılda Çanakkale
Savaşları ile ilgili olarak yayınlanan eserlerin, bugüne kadar yayınlanmış bütün
eserlerin %60’ını oluşturduğu, bu oranın % 16’sını 1990’larda yayınlanan eserlerin, %
44’ünü ise 2000’li yıllarda yayınlanan eserlerin teşkil ettiği gözlenmektedir.

Tablo-4: Çanakkale Savaşları ile İlgili Eserlerin Türlere ve Yıllara Göre


Dağılımı
Sanat Ürünleri

Kaynakçalar
Edebiyat ve
Makale ve
Hatıralar

Bildiriler
Kitaplar

Belgeler

Toplam
Görsel
Tezler
Yıllar

1915-1929 62 36 101 83 0 1 0 0 283


1930-1939 18 34 38 3 0 0 0 0 93
1940-1949 17 24 13 0 0 0 0 0 54
1950-1959 25 29 45 2 0 0 1 0 101
1960-1969 21 50 48 2 1 1 1 2 127
1970-1979 16 53 92 3 0 1 0 0 165
1980-1989 19 61 148 10 5 35 2 0 280
1990-1999 29 102 267 8 13 4 4 1 428
2000-2009 118 332 645 40 31 1 6 17 1190
Toplam 325 721 1397 151 50 43 14 20 2721

30 Koyuncu, Keskin, Sınmaz Sönmez, a.g.e. s. 462-474.


31 Koyuncu, Keskin, Sınmaz Sönmez, a.g.e., s. vii.

284
Türk Tarih Yazıcılığında Çanakkale Savaşları (1915- 2010)

Yıllara Göre Eserlerin Yüzdelik Dağılımı

Eserlerin Yıllara Göre Genel Dağılımı

Çanakkale muharebeleri ilgili olarak yayınlanan hatıra, kitap, makale ve bildi-


rilerin yıllar içindeki dağılımına baktığımızda, hatıra türü eserlerde 2000-2009 yıl-
ları arasında büyük bir artış olduğu görülmektedir. Tespitlerimize göre 1915-1999

285
Cahide Sınmaz Sönmez

yılları arasında yayınlanan toplam hatıra sayısı 207 iken, 2000-2009 yılları arasında
yayınlanan hatıra sayısı 118’dir. 1990-1999 yılları arasındaki dönemde 29 adet hatıra
yayınlanmış olmasına rağmen sonraki 9 yıl içinde bu sayının 118’e ulaşmış olması ko-
nuya duyulan ilgiyi ortaya koyması bakımından son derece önemlidir. Aradaki büyük
farkın nedeni ise yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere Çanakkale Savaşları ile il-
gili olarak yayınlanan hatıraların farklı kişiler ve yayınevleri tarafından 2000 yılından
sonra mükerrer baskılarının yapılmış olmasından kaynaklanmaktadır.
Kitap türü eserlere baktığımızda 1915-1989 yılları arasındaki dönemde 287 adet
kitap yayınlandığı, 1990-1999 döneminde ise bu sayının 102 olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla 10 yıllık süreçte yayınlanan kitap sayısının 60 yıllık süreçte yayınlanan ki-
tap sayısının yarısına yakın olması dikkat çekicidir. 2000-2009 yılları arasında ise 332
adet kitap yayınlanmıştır. Bu tablo 2000 yılından sonra konuyla ilgili çalışmalardaki
patlamanın gözlenmesi açısından oldukça dikkat çekicidir.
Makale ve bildirilerin durumunda gözlenen bir farklılık, buradaki sayısal artışın
1980 sonrası başlamış olmasıdır. 1980’e kadar 65 yıllık dönemde toplamda 337 ma-
kale ve bildiri yayınlanmış olup, 1980-1989 yılları arasındaki dönemde ise 148 yayın
yapılmıştır. Bu yayınların çoğunluğu Hayat Tarih ve Edebiyat Mecmuası ile Yıllar-
boyu Tarih dergilerinde yayınlanmış olup, Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınları da
önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Silahlı Kuvvetler Dergisi ve Deniz Kuvvetleri
Dergisi bu yayınlar konusunda başı çekmektedir. 1990-1999 döneminde neredeyse
iki katı bir artışla 267, sonrasındaki on yıllık dönemde ise 2.5 katına yakın bir artışla
645 yayın yapıldığı görülmektedir. 1990 sonrasındaki makale ve bildirilerde görülen
artış sürecinin Çanakkale Muharebeleri’nin 75. yıldönümü etkinlikleri ve anma top-
lantılarıyla başladığı görülmektedir. Nitekim Türk Tarih Kurumu ve Genelkurmay
Başkanlığı savaşın 75. yıldönümü dolayısıyla ayrı ayrı sempozyumlar düzenlemişler-
dir. Muharebelerin 80., 85. ve 90. yılı münasebeti ile çıkarılan kitaplar ve düzenlenen
uluslararası sempozyumlar Çanakkale Muharebeleri araştırmalarını hızlandırmıştır.
Keza Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nin 30. Sayısı, Çanakkale Zaferi’nin 80. Yıl-
dönümü Özel Sayısı olarak neşredilmiştir.32 1990’dan günümüze Türk Tarih Kuru-
mu tarafından doğrudan Çanakkale Savaşları ile ilgili biri sempozyum kitabı33 olmak
üzere üç kitap basılmış, Belleten dergisinde de iki makale neşredilmiştir.34

32 Çanakkale Zaferi’nin 80. Yıldönümü Özel Sayısı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 10/ 30, Kasım
1994.
33 Çanakkale Savaşları, Sebep ve Sonuçları Uluslararası Sempozyumu, 14–17 Mart 1990, Çanakkale,
Türk Tarih Kurumu, Ankara 1993.
34 Kemal Arı, “Mülazım-ı Evvel Mehmet Nazif Efendi ’nin Conkbayırı ’nda Şehit Düşüşü ve Buna İlişkin
Mustafa Kemal (Atatürk)’in Bir Mektubu ”, Belleten, LVIII/222, Ağustos 1994, s. 451-459. [Mustafa
Kemal (Atatürk)’in kardeşi şehit olan Fevzi Paşa’ya taziye mektubu.]; A. Mete Tunçoku, “İsrail ’in
Kuruluşuna Varan Gelişmeler İçinde Çanakkale Savaşları’nın Önemi”, Belleten, LV/212, 1991, s. 101-
108.

286
Türk Tarih Yazıcılığında Çanakkale Savaşları (1915- 2010)

Çanakkale savaşlarıyla ilgili yüksek lisans ve doktora çalışmalarının başlaması da


bu dönemdedir. Türkiye’de tarih alanında doğrudan Çanakkale Savaşlarını konu alan
ilk yüksek lisans tezi 1992’de,35 ilk doktora tezi ise 1999’da36 tamamlanmıştır. Tespit-
lerimize göre 1992-2008 yılları arasında Çanakkale Savaşları ile ilgili 17 yüksek lisans
tezi ve 4 doktora tezi yapılmıştır. Çanakkale Savaşları’nın Türk Edebiyatına yansıma-
ları ile ilgili olarak da 1989-2008 yılları arasında 5 adet yüksek lisans tezi yapılmıştır.37
Eserlerin türlerine göre dağılımına baktığımızda ise %50 oranıyla en yüksek pa-
yın makale ve bildirilere ait olduğunu görüyoruz. Bu yoğunluğun en önemli sebebi
1992’den sonra üniversite sayısındaki artışa bağlı olarak konuyla ilgili kongre, sem-
pozyum, panel, konferans gibi etkinliklerin artmasıdır. Akademik dergilerde yayınla-
nan makaleler ile popüler dergilerin konuya gösterdikleri ilgi, makale ve bildiri sayı-
sındaki yoğunluğun en önemli iki sebebini teşkil etmektedir.

Tablo-5: Eserlerin Türlerine Göre Yüzdelik Dağılımı


Tür Toplam %
Hatıralar 325 12
Kitaplar 721 26
Makale ve Bildiriler 1397 50
Edebiyat ve Sanat Eserleri 151 6
Tezler 50 2
Belgeler 43 2
Kaynakçalar 14 1
Görsel 20 1
Toplam 325 100

35 Recep Dündar, Çanakkale Deniz Muharebeleri ve Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat (Çobanlı)
Paşa,(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya
1992.
36 Celal Yılmaz, Çanakkale Savaşları ve Türk Ordusu, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Gazi Üniversite-
si, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1999.
37 Koyuncu, Keskin, Sınmaz Sönmez, Çanakkale Savaşları Bibliyografyası, s. 452-461.

287
Cahide Sınmaz Sönmez

Eserlerin Türlerine Göre Yüzdelik Dağılımı

Örneğin 1992’de Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi bünyesinde Atatürk ve


Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi (AÇASAM)’nin kurulması, Çanakkale Sa-
vaşları konusunda yapılan çalışmalara önemli ölçüde katkıda bulunmuş, AÇASAM
tarafından Çanakkale zaferinin 85. ve 90. yılı münasebeti ile uluslararası sempoz-
yumlar düzenlenerek, bu sempozyumlara ait bildiri kitapları basılmıştır.38 Ayrıca
AÇASAM tarafından 2003’den bu yana da Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı
adıyla bir dergi çıkarılmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Çanakkale Vakfı ve
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin işbirliği ile 17-19 Mart 2006’da İstanbul’da
düzenlenen “Uluslararası Çanakkale Kongresi”’ne ait kongre kitabının İbrahim Gü-
ran Yumuşak editörlüğünde yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yayın-
lanmış olması Çanakkale Savaşları ile ilgili olarak yazılan makalelere önemli bir katkı
sağlamıştır. Zira Kongre kitabının Çanakkale I: Savaşı ve Tarihi başlıklı birinci cildi
Çanakkale Muharebeleri hakkında çok sayıda araştırmayı içermektedir.39 Çanakkale
Savaşı araştırmalarında dikkat çeken bir diğer eser Mustafa Demir editörlüğünde çok
sayıda bilim adamını buluşturan ve 2008 Martında yayınlanan altı ciltlik Çanakkale
(Savaşları) Tarihi serisidir. Serinin 3, 4 ve 5. ciltleri Çanakkale Muharebeleri’nin çe-
şitli veçheleri hakkında çok sayıda makaleden oluşmaktadır.40

38 85. Yılında Atatürk ve Çanakkale Savaşları Sempozyumu, 23 Mart-24 Mart 2000 Çanakkale, Sem-
pozyum Bildirileri, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, AÇASAM, Çanakkale 2001.
90. Yıldönümünde Çanakkale Savaşlarını Düşünürken, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, AÇA-
SAM, Çanakkale 2005.
39 Çanakkale I: Savaşı ve Tarihi, [Uluslararası Çanakkale Kongresi, 17-19 Mart 2006, İstanbul. Bildiri-
ler], (ed. İbrahim Güran Yumuşak), İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul 2006.
40 Çanakkale (Savaşları) Tarihi, 6 Cilt, (ed. Mustafa Demir), Değişim Yayınları, İstanbul 2008.

288
Türk Tarih Yazıcılığında Çanakkale Savaşları (1915- 2010)

Son yıllarda yapılan Çanakkale Araştırmalarında dikkati çeken bir nokta da araş-
tırmacıların muharebelerle ilgili Osmanlıca eserleri günümüz Türkçesine aktarmaya
çalışmalarıdır. Tespitlerimize göre 1990’dan sonra Osmanlıcadan çevirisi yapılan ilk
eser Yahya Saim [Ozanoğlu]’nun, Hilalin Gölgesinde: Çanakkale, Kutü’l-Emare Za-
fer Destanı, (Dersaadet: Matbaa-i Askeriye, 1332-1916, 24 s.) adlı eseri olup, Hasan
Kolcu tarafından yayına hazırlanarak 1991’de Kültür Bakanlığı tarafından basılmış-
tır.41 Bu tür çalışmalara verilebilecek bir diğer örnek ise Abdurrahman Güzel tarafın-
dan Latin harflerine çevrilen Yeni Mecmua ’nın 1918’de neşredilen Çanakkale 5/18
Mart 1331–1915 başlıklı Çanakkale özel sayısıdır. Çanakkale: Yeni Mecmua ’nın Özel
Sayısı’nda Neşredilen Çanakkale Savaşları Üzerine Değerlendirmeler başlığı ile 1996
yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi tarafından yayınlanmıştır.42 Aynı eser
2006 yılında 1996 baskısından hiç bahsedilmeksizin üç farklı yayınevi tarafından ye-
niden yayınlanmıştır.43
Yeni Mecmua’nın çevrilmesinden sonra Çanakkale Muharebeleri ile ilgili eski
harfli Türkçe eserlerin Latin harflerine aktarılmasının hız kazandığı görülmektedir.
Bu bağlamda, Selahaddin Adil Paşa, Mehmed Nihad, İzzeddin-Burhaneddin, Kay-
makam/Yarbay Hayri, Mirliva Sedad Paşa, Süleymaniyeli Mehmed Emin Bey, Binbaşı
Nazmi Bey ve Mehmed Celaleddin’in eserlerinin yanı sıra Sir Ian Hamilton, Emile
Vedel, Çanakkale Tahkik Heyeti (Dardanelles Commission ), John de Robeck-Ro-
selyn W. Wemyss, Charles Monro, Ellis Ashmead-Bartlett, Granville Fortescue, F.
Charles-Roux, Maurice Larcher ve Sydney Moseley’in eski harfli Türkçe’ye tercüme
edilmiş olan eserleri çeşitli araştırmacılar tarafından çeviri veya sadeleştirme yoluyla
günümüz Türkçesine aktarılmıştır.44 Bu tür yayınlar arasında nitelikli çeviri ve sa-
deleştirmeler olmakla birlikte, Osmanlıcadan günümüz Türkçesine yapılan çeviri ve
sadeleştirmelerde bir hayli okuma yanlışı, atlama-çıkarma, ilave ve birlik numaraları

41 Yahya Saim [Ozanoğlu], Hilalin Gölgesinde: Çanakkale, Kutü’l-Emare Zafer Destanı, (haz. Hasan
Kolcu), Kültür Bakanlığı, Ankara 1991.
42 Çanakkale: Yeni Mecmua ’nın Özel Sayısı’nda Neşredilen Çanakkale Savaşları Üzerine Değerlendir-
meler, İstanbul, 5/18 Mart 1331/1915, (haz. Abdurrahman Güzel), Çanakkale Onsekiz Mart Üniver-
sitesi, AÇASAM, Çanakkale 1996.
43 Çanakkale: 18 Mart 1915: Yeni Mecmûa’nın Nüsha-i Fevkalâdesi, (haz. Murat Çulcu), İstanbul: E Ya-
yınları, 2006; Yeni Mecmua, Çanakkale Özel Sayısı, (haz. Muzaffer Albayrak, Ayhan Özyurt, Yeditepe
Yayınevi, İstanbul 2006; Çanakkale’yi Yaşamak: “Yeni Mecmua”, (haz. Halil Ersin Avcı - Ali Ekmekçi
- Ali Dana Çeker - Şahin Şentürk - Şakir Demir ve Tunca Özgişi), Emre Yayınları, İstanbul 2006.
44 Çanakkale Hatıraları, 1, (haz. Metin Martı), Arma Yayınları, İstanbul 2001; Çanakkale Hatıraları,
2, (haz. Metin Martı), Arma Yayınları, İstanbul 2002; Çanakkale Hatıraları, 3, (haz. Metin Martı),
Arma Yayınları, İstanbul 2003; 2. Bsk. 2005; Çanakkale: Ümitler Yanılgılar Gerçekler, (haz. Burhan
Sayılır), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2003; Gelibolu Hatıraları 1915, Türkçesi: Mehmet Ali Yal-
man - Nurer Uğurlu, Örgün Yayınevi, İstanbul 2005; Türk Kurmay Subaylarının Gözüyle Çanakkale
Savaşı, (haz. Burhan Sayılır), Salyangoz Yayınları, İstanbul 2006; Çanakkale Savaşı: Yakın Tarih İn-
celemeleri-1, (ed. Muzaffer Albayrak), Yeditepe, İstanbul 2006; 3. Bsk. 2007; Çanakkale Cephesinden
Mektuplar -Hatıralar, (haz. Muzaffer Albayrak - Semuh S. Adil), Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2007;
Ruşen Eşref [Ünaydın], Mustafa Kemal Çanakkale’yi Anlatıyor, 3. Bsk. (haz. Muzaffer Albayrak),
Karma Kitaplar, İstanbul 2007.

289
Cahide Sınmaz Sönmez

ile tarihlerde çeviri hataları göze çarpmaktadır. Örneğin savaşın ön safında yer alan
yabancı komutan, gemi ve birlik isimleri ile yer adlarında yapılan yanlışlıklar işin cid-
diyetine gölge düşürecek düzeydedir. Bu nedenle Osmanlıca bilen araştırmacıların
orijinal nüshalara bakmaları zorunlu görülmektedir.
Sonuç olarak; Çanakkale Savaşları ile ilgili olarak yapılan çalışmalar sayıca yük-
sek rakamlara ulaşmış olsa da bazı konulardaki tartışmalar henüz sonuçlanmamıştır.
Örneğin Çanakkale Savaşları ile ilgili olarak Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na
girişi ve Çanakkale cephesinin açılma sebepleri, Osmanlı ordusunun genel durumu,
teçhizat - donatım ve iaşe, savaşın sevk ve idaresi, İtilaf güçlerinin durumu, askerî ve
stratejik başarı ve başarısızlıklar, Çanakkale zaferinde Alman askeri yardımı ve Al-
man subayların rolü, Çanakkale Savaşları’nın sonuçları, şehit sayısı, kayıplar, Çanak-
kale Savaşlarının Milli Mücadeleye etkisi vb. konularda tartışmalar ve spekülasyonlar
halen devam etmektedir.45 Bu soruların kesin cevaplarına ulaşılması noktasında özel-
likle uluslararası arşivlerin ve dönemin kaynaklarının büyük bir özenle incelenme-
si gerekirken, yukarıda da belirttiğimiz üzere gerek Osmanlıcadan gerekse yabancı
eserlerden yapılan çevirilerde özellikle gemi adları, kişi ve yer adlarında dikkatli dav-
ranılması göz önünde bulundurulması gereken önemli bir konudur.

45 Koyuncu, Keskin, Sınmaz Sönmez, Çanakkale Savaşları Bibliyografyası, s. v.

290
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin
Komutanları

Ömer ÇAKIR*

Y azıya başlarken asıl konuya geçmeden önce bazı kavramları ve meseleleri kısa-
ca izah etmekte fayda mülahaza ediyorum. Bunlardan ilki, “harp edebiyatı” ve
“Türk harp edebiyatı” kavramlarının izahı, ikincisi de Çanakkale Muharebeleri’nin
komutanları denildiğinde hangi seviyedeki komutanları anlamamız gerektiği husu-
sudur. Bir başkası ise Türk harp edebiyatının ve Çanakkale Harbi edebiyatının komu-
ta kademesine bakışındaki temel yaklaşım(lar)ın ne olduğudur.
“Harp edebiyatı” denildiğinde bu kavramın çerçevesine dair öne çıkan iki önemli
bakış açısından söz etmek mümkündür. Bunlardan biri harp edebiyatını herhangi bir
harbin, harp günlerindeki edebî eserlere akseden ürünleri ile sınırlı tutan yaklaşım-
dır. Buna göre
“Harp edebiyatı; herhangi bir harple ilgili harp öncesinde, harp sırasında ve
harp sonrasında cephede veya cephe gerisinde yazılan, konusunu harpten ve
harp halinden alan, kısaca harp atmosferinin duygu, düşünce ve hayallerinin
dile getirildiği edebî eserlerden oluşmaktadır. Kavrama ilişkin tanımı biraz
daha somutlaştırmak bakımından bir örnek vermek gerekirse, mesela harbin
müşahidi olmayan veya harp sırasında yaşamamış bir edibin bugün Çanak-
kale ile ilgili yazdığı eser, harp edebiyatı olmayıp Çanakkale Muharebeleri’ni
konu edinen tarihî roman, hikâye, tiyatro, şiir vb. sayılmak icap eder.”1

İkinci yaklaşım ise, harp edebiyatına belli bir tarihi sınırlama yapmaksızın harbin
olduğu günlerden bugüne ilgili harbe dair her türlü edebî nitelikteki metni harp ede-
biyatı içinde gören anlayıştır.2 İkinci tanım daha kapsamlı şemsiye bir kavram olarak

* Doç.Dr. Çankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.


1 Ömer Çakır, “Edebî Eserlerin Aynasında Balkan Savaşları ve İslâm”, Çankırı Karatekin Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.4, Sayı: 2, Kasım 2013, s. 45.
2 Metin Kayahan Özgül, “Harp Edebiyatına Harbi Bir Bakış”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Türkiyat
Enstitüsü ve Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Baş-

291
Ömer Çakır

görünse de harp edebiyatı denildiğinde bir harbin olduğu yıllarda yazılanlarla araya
zamanın tozlu perdesi girdikten sonra yazılanlar arasında farkların olduğu bir ger-
çektir. Biz bu yazıda birinci görüşü esas alacak ve onun içinde de zaman açısından
süreyi 1915-1918 yılları arasında yazılan eserlerle sınırlandırmayı tercih edeceğiz.
Bunun sebebi 1918 yılının ardından 1919 yılı itibariyle Millî Mücadele’nin başlamış
olması ve bu yıldan sonra edebî metinlere daha çok Millî Mücadele’nin yansımış ol-
masıdır. Sınırlamamızda ayrıca bir makale sınırları içerisinde belli bir zaman dilimini
esas alma arzumuz da belirleyici olmuştur.
Harp edebiyatına dair ortaya koyduğumuz kavramsal çerçeveden sonra, Türk
harp edebiyatı denildiğinde ise Orhun Kitâbelerinden başlamak üzere Türk tarihin-
deki savaşların çeşitli edebî türlerdeki eserlere yansımalarını anlamak icap etmekte-
dir. Bu yönüyle iki bin yıla yakın bir tarih içinde Türklerin yapmış olduğu savaşların
yeterli olmasa da edebiyattaki yansımalarının edebiyat bilimciler için bâkir bir araş-
tırma alanı olarak ortada durduğunu söylemek herhalde mübalağa olmaz.3
Türk edebiyatı tarihine bakıldığında özellikle 1853-56 Kırım Harbi’nden itibaren
savaşların İstanbul’daki ediplerin de gündemine girmesi ile Türk harp edebiyatının
asıl gelişmesini gösterdiğini söylemek mümkündür. Zira daha önceki dönemlerde
savaşlar, İstanbul’dan uzak diyarlarda olduğu için İstanbul’da yaşayan ediplerin pek
ilgisini çekmemiş; daha çok savaşa katılan asker şairlerin eserlerine aksetmiştir. Oysa
Kırım Harbi’nden4 sonra mesela, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, 1897 Osmanlı-Yunan
Savaşı, 1911 Trablusgarp Savaşı, 1912-1913 Balkan Savaşı, 1914-1918 arası I. Dün-
ya Savaşı ve sonrasındaki savaşların edebiyatta daha fazla yer aldığı görülmektedir.
Elbette bunda söz konusu savaşların İstanbul’daki hayatı büyük ölçüde etkilemesi,
gazete ve dergilerin hayatımıza girmesi, bunlar vasıtasıyla harp edebiyatının bir pro-
paganda aracı olarak kullanılmaya çalışılması gibi hususların büyük payını not etmek
gerekir. İşte yukarıda adı geçen savaşlardan biri olarak I. Dünya Savaşı ve Çanakkale
Muharebeleri’nin edebiyattaki yansımaları5 Türk harp edebiyatının önemli bir cüzü-
nü oluşturmaktadır.

kanlığı, Türk Harp Edebiyatı Konulu I. Uluslararası Türkiyat Sempozyumu, 1-3 Kasım 2014, Bildiriler
Kitabı, Berikan Yay., Ank., 2014, s. 1-18.
3 Öyle ki Türkiye’de ve dahi Dünya’da ilk kez Türk harp edebiyatı konusunda bilimsel bir sempozyum
(“Türk Harp Edebiyatı” konulu Uluslararası Türkiyat Sempozyumu) Çankırı Karatekin Üniversitesi
Türkiyat Enstitüsü ile Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu işbirliğinde 1-3 Ka-
sım 2013 tarihleri arasında Çankırı’da yapılmış olup TRT tarafından yaklaşık 20 dakika canlı yayın ile
Türkiye’ye ve Dünyaya duyurulmuştur.
4 Geniş bilgi için bkz. Ömer Çakır, “Tanzimat Sonrası Türk Edebiyatının Kaynaklarından Biri Olarak
Harpler I: Kırım Harbi ( 1853-1856 )”, Turkish Studies International Periodical for the Languages, Li-
terature and History of Turkish or Turkic, (Yeni Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı), C.4, Sayı:
1, Kış 2009, s.1823-1874.
5 Çanakkale Muharebeleri ile ilgili şiirler ve mektuplar hakkında bkz., Ömer Çakır, Türk Şiirinde Ça-
nakkale Muharebeleri, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Başkan-
lığı Yayınları, Ank., 2004.; Ömer Çakır, Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Mektupları, Akçağ Yay.,
Ank., 2009.

292
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Geçmişten bu güne Türk harp edebiyatında savaşların komuta kademesini aradı-


ğımızda ise iki özellikle karşılaşmak mümkündür. Bunlardan ilki, şayet savaş zaferle
neticelenmiş ya da iyi bir savunma yapılmış ise komutanlar hakkında isim zikredi-
lerek övgü ile bahsedilmesidir. İkinci yaklaşımda ise komutan ismi zikredilmeksizin
genel olarak ordunun veya en alt rütbede bir neferin –bu sırada isim verildiği de
olur verilmediği de- şahsında ordunun kahramanlığı anlatılır. Mesela, Kırım Harbi
edebiyatında Osmanlı Kırım Ordusu komutanı Serdarı Ekrem Ömer Paşa, 1876-77
Osmanlı Rus Savaşı her ne kadar yenilgi ile sonuçlansa da Plevne Savunması ile Os-
man Paşa, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nda şehit olan Mirliva Hafız Abdülezel Paşa,
Balkan Savaşlarında Enver Paşa ve Edirne Müdafi Şükrü Paşa ismi çeşitli edebi me-
tinlerde yer almaktadır.
Öte yandan, yaygın tercih ise ağırlıklı olarak şahıslardan bahsetmek yerine ordu-
nun genel başarısından yahut bir veya birkaç neferin şahsında ordunun kahramanlık
ve fedakârlığından bahsedilmesidir. Mesela, Yahya Kemal, İstanbul’un Fethi ile ilgili
şiirlerinde Fâtih’in adını hiç anmaz. Onun adını “İstanbul’u fetheden bir yeni çeri”de
adeta gizler. Bilindiği üzere fethi anlatan şiirlerden birinin adı “İstanbul’u Fetheden
Yeniçeriye Gazel”dir.6 Türk harp edebiyatında ya ordunun genel başarısından, kahra-
manlığından ve fedakârlığından ya da bir veya birkaç alt rütbedeki nefer yahut çavuş
üzerinden yine ordunun genel hasletini yansıtan metinlerin daha çok olduğunu söy-
lemek mümkündür.
İşte harp edebiyatında şahıslar yerine ordunun genel başarısından bahsetme yö-
nündeki genel özellik I. Dünya Harbi ve Çanakkale Muharebeleri sırasında da görül-
mektedir denilebilir. Ancak istisnai olarak üst düzey isimlerin öne çıktığı görülecektir
ki bu durum aşağıda izah edilecektir. Bu noktada Türk harp edebiyatında Çanakkale
Muharebeleri’nin komutanlarını aramaya başlamadan önce I. Dünya Harbi sırasında
şahıslar yerine ordunun genel başarısından bahsetme yönündeki tarihî anlayışın hem
resmî hem de bireysel olarak benimsendiği anlaşılmaktadır. Zira aşağıda vereceğimiz
örnekler bunu açıkça göstermektedir.

1. Çanakkale Harbi Edebiyatının Komuta Kademesine Bakışı


I. Dünya Harbi’ne girmenin arifesinde Harbiye Nezâreti, askeri savaşa hazırlarken
hazırlıkların bir parçası olarak, sanat ve edebiyatın gücünden de istifade etmek ister.
Bu bağlamda “askerin hissiyat-ı milliye ve vataniyesini tehyic ve tebrik ve fedakârlık
ve itaat faziletlerini takviye edecek umûmî şarkılar için bir müsabaka tertib eder”.7
Anlaşılacağı üzere Harbiye Nezâreti, askerin millî ve vatanî hislerini coşturmak, on-
lardaki fedakârlık ve itaat özelliklerini güçlendirmek için musikinin imkanlarından
yararlanmaya çalışır.

6 Yahya Kemal, Eski Şiirin Rüzgarıyla, İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., İst., 1999, s. 27.
7 “Asker Şarkıları”, Tasvîr-i Efkâr, Nu.1110, 2 Haziran 1330/15 Haziran 1914, s.3.

293
Ömer Çakır

İlerleyen yıllarda ise Harbiye Nezâreti, edebiyatın gücünden de yararlanmaya ve


harp edebiyatı oluşturmaya çalışacaktır. Hatta bu vadide yazılan eserlerin neşrine
vasıta olmak bakımından da Harb Mecmuası adlı bir de dergi çıkarılmıştır.8 Bu çer-
çevede yapılan faaliyetlerden biri de bir grup edibin savaş devam ederken 28 Hazi-
ran-10 Temmuz 1915 arası Çanakkale Cephesi’ne götürülüp gezdirilmesi olur. Amaç,
Çanakkale Cephesindeki kahramanlık ve fedakârlığı o günkü halka ve sonrasında
gelecek nesle çeşitli edebî eserlerle anlattırmaktır.9 İşte bu geziye katılan şairlerden
biri olan İbrahim Alâeddin, aldıkları davette şöyle bir ikaz yapıldığını belirtmektedir:
“Vücûda getirilecek eserlerde şahıslara veya makamlara ait methiyeler değil, askerin
cevherine ve milletin kabiliyetine dair hakîkî ve şe’nî tasvirler istenmişti.”10 Buradan
anlaşıldığına göre, yazılacak eserlerde şahıslar veya makamlar övülmeyecek, genel
olarak ordudaki askerlerin “cevherine ve milletin kabiliyetine dair gerçek tasvirler”
yapılacaktır. Dikkat edileceği üzere burada cepheden döndükten sonra edebiyatçıla-
rın kaleme alacakları eserlerde şahısların ve makamların övülmemesi, askerin özün-
deki özelliklerin ve milletin kabiliyetlerinin anlatılması, bütün bunlar yapılırken de
anlatılan olaylarda gerçeğin anlatımına özen gösterilmesi vurgusu yapılmıştır. Bu
vurgular içinde yazımızı daha çok alakadar etmesi bakımından eserlerde şahıslar
veya makamlar övülmeyecek emrini dikkat çekici bulduğumu ifade etmek isterim.
İbrahim Alâeddin’in dışında bu noktada Mustafa Kemal Paşa’nın Madam
Corinne’ye11 yazdığı bir mektubundan da alıntı yapmak istiyorum. Söz konusu mek-
tupta Mustafa Kemal Paşa şöyle diyor:
“İki aydır buradayım ve Çanakkale Boğazı’nı, müttefiklerin ihraç teşebbü-
sünde bulunan donanmalarına ve kuvvetlerine karşı müdafaa ediyorum. Bu
ana kadar aziz Corinne, hep muvaffak oldum ve aynı yerde kalırsam, kuvvet-
le ümit ediyorum ki daima da muvaffak olacağım.
Burada benim ismimin duyulmamasına hayret etmemeli, çünkü ben mühim
bir muharebenin kahramanı olarak Mehmet Çavuş’a şeref kazandırmayı ter-
cih ettim. Tabii şüphe etmezsiniz ki muharebeyi idare eden sizin dostunuzdu
ve savaş gecesi muharebelerin saflarında Mehmet Çavuş’u bulan da o idi.”12

8 Geniş bilgi için bkz. Ali Fuat Bilkan-Ömer Çakır, ( haz. ) Harp Mecmuası, Kaynak Kitaplığı, İst., 2004.
9 Gezi hakkında geniş bilgi için bkz. Ömer Çakır, Türk Şiirinde Çanakkale Muharebeleri, Atatürk Kül-
tür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ank., 2004, s. 39-72.
10 İbrahim Alâeddin ( GÖVSA), Çanakkale İzleri, Marifet Mat., İst., 1926, s. 4.
11 Sadi Borak’ın Milliyet gazetesine istinaden verdiği bilgiye göre, “Corinne, Yüzbaşı Ömer Lütfi Bey’in
dul eşidir. Ömer Lütfi, Balkan Harbinde Vize muharebesinde ölmüş bir Türk şehididir. Mustafa
Kemal’in çok yakın arkadaşıdır.” Sadi Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, Kaynak Yay., 4.bsk., İst.,
1998, s. 51.
12 Sadi Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, Kaynak Yay., 4.bsk., İst., 1998, s. 62-64.

294
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Bu mektuptaki anlatılanı biraz açacak olursak, Mustafa Kemal Paşa Seddülba-


hir bölgesinde kahramanlık gösteren Mehmed Çavuş’un kahramanlığını özetle yazıp
Müstahkem Mevki Komutanlığına, dolayısıyla Harbiye Nezâretine göndermiştir ki
bu bilgi ATESE arşivinde şu şekilde yer alır:
“Seddülbahir’e çıkan İngilizler, mevzi alan piyadelerimizden ve obüs batar-
yamızın ateşi, özellikle 27 nci Piyade Alayı, 3 ncü Tabur 10 ncu Bölük Çavuş-
larından Mustafa Oğlu Mehmet’in komutasında, Seddülbahir Tabyası içinde
bulunan yarım piyade takımının süngü hücumuyla püskürtülmüştür.
Mehmet Çavuş, tüfeğinin mekanizmasının işlememesi üzerine taşla yanın-
dakilere örnek olacak biçimde düşmana saldırmış, kendisi başından ve göğ-
sünden yaralanmıştır. İhtiyat çavuşlarından olan adı geçenin madalyayla
veya başka biçimde ödüllendirilmesini dilerim.”13

Aslında harp günlerinde başka komutanlar da emrindeki kimi askerlerin kah-


ramanlıklarını özetle yazıp İstanbul’a göndermişler14 ve bunların bir kısmı Harp
Mecmuası’nda yayımlanmıştır.15 Dolayısıyla buradan anlaşıldığına göre, Harbiye
Nezareti’nin emri doğrultusunda komutanlar kendi başarılarından ziyade cephedeki
alt rütbeden askerlerin kahramanlık ve fedakârlıklarını ön plana çıkarmış ve bunları
İstanbul’a göndermişlerdir. Mesela, harpten sonra Şükrü Fuat [ GÜCÜYENER ] aynı
anlayışla Tanıdığım Kahramanlar16 adlı kitabını vücuda getirecektir. Hem Mustafa
Kemal Paşa’nın hem de Şükrü Fuat’ın tavrı göstermektedir ki, Çanakkale Harbi ede-
biyatında komutanlardan ziyade, alt rütbedeki askerlerin isminin yer alması şaşırtıcı
olmayacaktır.
Bir başka örnek olarak Selahaddin Adil Paşa’dan bir alıntı yapmak istiyorum. Zira
Selahaddin Adil Paşa’nın aşağıdaki görüşleri de Çanakkale Harbi edebiyatında ko-
mutanları arama noktasında bir bakış açısı sunmaktadır. 18 Mart 1915 günü öğleden
sonraya kadar Çanakkale Boğazı’nda deniz savaşını idare eden, sonrasında da savaşın
değişik cephelerinde görev alan ve fakat adı fazla duyulmayan Selahaddin Adil Paşa,
hatıralarında Çanakkale Zaferi hakkında diyor ki:
“Hakikat düşünülecek olursa bu ve bu gibi muvaffakiyetler, şahısların rolleri
ne kadar büyük olursa olsun, katılanların ortak başarısıdır. Bu zaferde en
büyük hisse, şüphesiz en ağır ve tehlikeli vaziyetler karşısında mukaddes va-

13 ATESE Arşivi; Arş. No. 6/1666 Kls. 4669, Dos. H.12, F.1/75’ten nakleden Asker Kahramanlar, Genel-
kurmay Basımevi, Ank., 1987, s. 27.
14 “Bir Bölük Komutanının Mektubu”, Cepheden Mektuplar, Millî Savunma Bakanlığı Yay., Ank., 1999,
s. 35.
15 Bkz. Ali Fuat Bilkan-Ömer Çakır, (haz.) Harp Mecmuası, Kaynak Kitaplığı, İst., 2004.
16 Şükrü Fuat Gücüyener, Birinci Cihan Harbinde Tanıdığım Kahramanlar, Gücüyener Yay., İst., 1956,
175s.

295
Ömer Çakır

tan için hayata veda edinceye kadar sükûnetle ve vakar ile vazifesini yerine
getirmeye çalışmış olan şühedaya aittir.
Biz idare heyetleri zaten bütün tahsil ve terbiyemizi, yetiştirilmemizi, makam
ve mevkilere yükselmemizi, sırası geldiğinde bir makine gibi kullandığımız
bu fedakâr millete borçlu değil miyiz? Hayatımızda bu borcu ödemek fırsa-
tını bulmak ve bundan dolayı duyacağımız vicdani haz, bizler için yeterli
bir mükafat olmaz mı? Düşünelim ki bu aziz şühedada ne nam ve şan, ne de
hükmetme duygusu ve ihtişam gibi dünyevi ihtiras mevcut değildir. Bu gibi
milletçe kazanılmış zaferler milletin malıdır, milletin bütününe aittir. Her
ferdin mevkiine göre borçlu olduğu vatanî vazifenin yerine getirilmesi ne bir
külfet ne de bir lütuf olmadığı gibi, millete de minnet duygusu yüklemez ve
yüklememelidir. Şahıslar fâni, millet bâkidir.”17

Anlaşılacağı üzere, Selahaddin Adil Paşa herhangi bir savaşın zaferle kazanılma-
sında “en büyük hisse[nin] şühedaya ait” olduğunu, savaşı idare eden komutanların
eğitimlerinden, makam ve mevkilere gelmeye kadar elde ettiklerini “fedakâr mille-
te borçlu” olduklarını, bu borcun askerlik hizmetiyle ödendiğini, bu çerçevede her
komutanın “mevkiine göre” yerine getirmekle yükümlü olduğu “vatani bir vazifenin
yerine getirilmesi”nin millete karşı “ne bir külfet ne de lütuf ol”duğunu, o sebeple de
“millete” karşı “minnet duygusu” yüklemeyeceğini ve yüklememesi gerektiğini vur-
gulamakta; “milletçe kazanılmış zaferler”in “milletin malı” olduğunu, şahısların fâni
milletin bakî olduğunu hatırlatmaktadır.
Dolayısıyla, Selahaddin Adil Paşa’nın bu tespit ve ikazları da Çanakkale
Muharebeleri’nin edebiyatında komutanları aramada bir bakış açısı sunmaktadır ki;
buna göre nasıl zaferde en büyük hisse şehitlere ait ise, Çanakkale Harbinin edebi-
yatında da en büyük hisse onlara ait olacaktır. Bu noktada Mehmed Akif ’in meş-
hur “Çanakkale Şehitlerine” adıyla bilinen şiirinde şahısların değil şehitlerin anla-
tılması ve şiirin “Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber/ Sana âğûşunu açmış,
duruyor Peygamber” mısralarıyla bitmesi oldukça manidardır.18 Bu çerçevede Mus-
tafa Kemal Paşa’nın Bomba Sırtı vakasını anlatırken “Emin olmalısınız ki Çanakkale
Muharebesi’ni kazandıran bu yüksek ruhtur” dediği olayda yüksek ruhlu askerleri
şöyle tasvir etmesi hiç şaşırtıcı değildir ki şehadete hazırlananları anlatır: “Öleni gö-
rüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. Hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsıl-
mak yok! Okumak bilenler, ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeğe hazırlanıyorlar.

17 Selahaddin Adil Paşa, Çanakkale Cephesinden Mektuplar-Hatıralar, Yeditepe Yay., 1. Bsk., İst., 2007,
s.73.
18 Mehmed Akif, “Asım’dan Bir Parça”, Sebilürreşad, C.24, Nu.608, 10 Temmuz 1340.

296
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Bilmeyenler kelime-i şahâdet çekerek yürüyorlar.”19 Dolayısıyla İbrahim Alâeddin’in


ifadelerinden Selahaddin Adil Paşa’nın tespit ve Mustafa Kemal Paşa’nın yukarıdaki
tasvirine kadar anlaşılan o ki Çanakkale Harbi edebiyatında asıl anlatılanlar veya an-
latılması gerekenler yüksek ruhlu, ölüme sel gibi giden, bir gül bahçesine girercesine
şehadet şerbetini içip cennete giren şehitlerdir. O sebeple söz konusu örneklerden
hareketle temellendirdiğimiz gerekçeler sebebiyle Çanakkale Harbi edebiyatında
aşağıda görüleceği üzere komutanların fazla yer almamasına hazırlıklı olmak icap
edecektir. İşte tam bu noktada harp edebiyatı ile harp tarihinin de farklı özelliklerinin
olduğu ortaya çıkmaktadır.

2. Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları


Türk harp edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin komutanlarına ilişkin bir
araştırma yaptığımızda en üst düzey komutandan silsile halinde alt kademeye doğ-
ru ilerleyen, çavuşlara, onbaşılara kadar komuta kademesini, bir makale dahilinde
araştırmak elbette güçtür ve zaten böyle bir araştırma bu yazının sınırlarını da aşar.
Bununla beraber bu yazı bağlamında yaptığımız ve özellikle de 1915-1918 arası yazıl-
mış şiir türündeki eserlerle sınırlandırmaya çalıştığımız araştırmaya göre şu isimler-
le karşılaşmaktayız: Osmanlı ordusunun Başkumandanı Padişah V. Mehmed Reşad,
Başkumandan Vekili Enver Paşa, Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal Paşa, Sed-
dülbahir Cephesinde görev yapan komutanlardan Cafer Tayyar Paşa, Yüzbaşı Osman
Efendi, Mülâzım Kâsım Ağa, Ekrem Efendi, Kaymakam Şükrü Bey, Binbaşı Şerif Bey
ve alt rütbeden değişik yerlerde savaşan Mehmed Çavuş(lar). Tekrar hatırlatmak ge-
rekir ki bunlar şiirlere akseden isimledir. Zira, mensur metinler bağlamında; makale,
mektup, hatıra, günlük, roman vs. metinlerde daha başka isimlerin yer aldığı bilin-
mektedir ki bu vadide de kapsamlı bir araştırma yapılabilir.

2.1. Başkumandan Sultan V. Mehmed Reşad


Osmanlı ordusunun başkumandanı bilindiği üzere padişahlardır. Günümüzde de
bu geleneğin bir yansıması olarak Cumhurbaşkanı aynı zamanda ordunun başkomu-
tanıdır. Dolayısıyla, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun başkumandanı o yıl-
larda tahtta olan V.Mehmed Reşad’tır. Çanakkale Muharebeleri ile ilgili şiirlere bak-
tığımızda Padişah’ın isminin birkaç eserde geçtiğini görüyoruz. Bunların bir kısmı
destan türündeki manzumeler bir kısmı da Sultan Reşad’ın Çanakkale Zaferi ile ilgili
yazmış olduğu meşhur, “Çanakkale Gazeli”20 olarak bilinen şiire yapılan tahmislerdir.

19 Ruşen Eşref ( ÜNAYDIN ), “Mustafa Kemal Paşa ile Mülâkat”, Yeni Mecmua, 5-18 Mart Çanakkale
Nüsha-i Fevkalade, 1918, s.137.
20 “Manzûme-i Garrâ-yı Hümayun”, Servet-i Fünûn, Nu.1317, 1 Eylül 1332/14 Eylül 1916, s.1918.

297
Ömer Çakır

Adsız Kalender imzalı “Gaziler Destanı”nda Sultan Reşad’ın “Cihad” ilanı şöyle
anlatılmaktadır:
Üç yüz otuz birde aceb
Verdi adüvv harbe sebeb
Oldu bize yevm-i tarab
İlân-ı rûz-ı intikam

Hâkân-ı âlîşânımız
Gazi Mehmed Hanımız
Pek sevgili Sultanımız
Etti cihadı iltizam

Toplandı ehl-i şer ve din
Açıldı Kur’an-ı mübîn
Emr-i cihad-ı Müslimin
Farz oldu halka bittamam21
Mehmed Dursun adlı bir gazinin kaleme aldığı “Meşhur Çanakkale Destanı”nda
Padişah’ın cihad ilanı ile birlikte her tarafın asker dolduğu, bunun üzerine düşman-
ların telaşa kapıldığı ifade edilmekte ve Allah’a kâfir düşmanı mahvetmesi yönünde
dua edilmektedir:
Doldu cihan yüzü asker efrâdı
İnşaallah cümleten alır muradı
Yürüdü devletin emr-i iradı
Yaşa Padişahım cihan sultanı

Hazret-i Padişah sen binler yaşa


Nefesin işledi dağıyla taşa
Urum ecnebiler kaldı telaşa
Zü’l-Celal mahvetsin kâfir düşmanı22
Yukarıda belirtildiği gibi Padişah’ın isminin geçtiği şiirlerden biri de “Çanakkale
Gazeli”ne yapılan tahmisler sebebiyledir. Bunlardan “Ma‘mûretü’l-azîz Encümen-i
Vilâyet Başkâtibi ve Matbaa Müdîri Haydar Bey’in Tahmîsi”nde Sultan Reşad, “mihr-i
irfan” ve “kerem” sahibi, edep ve fazilet kaynağı olarak tasvir edilir ve Osmanlı şairle-
rinin bu güzel şiirle, yani “Çanakkale Gazeli” ile “şad” oldukları dile getirilir:

21 Adsız Kalender, Gaziler Destanı, Çavuşoğlu Matbaası, İst.,1331, 1s.


22 Destan, şairin defterinin elimizde mevcut fotokopisinden Latin alfabesine aktarılmıştır. Söz konusu
destanın bir bölümü Yedi İklim dergisinde yayımlanmıştır. (Ahmet Nedim, Gazi Mehmed Dursun ve
Çanakkale Destanı, Yedi İklim, S.36, Mart 1993, s.68-70), Gazi Mehmet Dursun, Meşhur Çanakkale
Destanı, s. 86.

298
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Mihr-i irfan u kerem Gâzi-i tabende-cihad


Menba‘-ı fazl u edeb Hazret-i Sultan Reşâd
Buyurup lutf eyler bir şi‘r-i muazzez inşâd
Oldu şairleri mülkün bu güzel şi‘r ile şâd
Başladı zemzeme neşr etmeğe gülzâr-ı suhân23

2.2. Başkumandan Vekili Enver Paşa


I. Dünya Savaşı sırasında Enver Paşa Başkumandan Vekili olarak görev yapmış-
tır. Bu bağlamda her ne kadar resmî sıfatı Başkumandan Vekili olsa da aslında fii-
li olarak Osmanlı ordusunun başkumandanı gibi görev yapmıştır. Bu sırada Enver
Paşa aynı zamanda Harbiye Nâzırı yani harp bakanıdır. Harp günlerinde bu iki sıfatı
taşıyan Enver Paşa, Çanakkale Muharebeleri sırasında birkaç kez cepheyi ziyaret et-
miştir. İşte bunlardan biri Seddülbahir Cephesine gerçekleşir. İbrahim oğlu Ömer,
Seddülbahir’de Sağ Cenahta Birinci Fırka’nın Şehitlersırtı Destanı’nda bu ziyareti an-
latır; ayrıca Paşa’ya dua ederek şöyle der:
Başkumandan Vekili Enver Paşa
Harbiye Nâzırı’mız o merd-i yektâ
Geldi siperleri gezdi ser-a-pâ
Öz ile göz ile gördü her yanı
Yaşasın yükselsin o büyük şânı
Ya Rabb’i sen hıfz et o kahramanı24
Çanakkale Muharebeleri ile ilgili birkaç destan yazmış olan Eyüblü Mustafa Şük-
rü, “Çanakkale Şarkısı” adını verdiği bir manzumesinde Çanakkale ve Gelibolu’nun
kahraman askerlerle dolduğunu, bunların “hain” düşmanın karşısına ölümü göze ala-
rak çıktığını, komutanlarının da hep birlikte çalıştığını, bunlardan biri olan Enver
Paşa’nın vatan aşkı ile dolu vatanperver biri olduğunu şöyle dile getirir:
Çanakkale Gelibolu
Kahraman askerler dolu
Sağ olası Enver Paşa
Gösteriyoz[r] kolay yolu

Ölürüz böyle ölürüz
Düşmandan öcü alırız
Hain düşman karşısında

23 Enfel Doğan-Fatih Tığlı, “Sultan V. Mehmed Reşad’ın Çanakkale Gazeli ve Bu Gazele Yazılan Tah-
misler”, http://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20%20EDEBIYATI/dogan_tigli_tahmisler.pdf,
04.05.2014.
24 İbrahim oğlu Ömer, Seddü’l-bahir’de Sağ Cenahta Birinci Fırka’nın Şehitlersırtı Destanı, Matbaa-i
Askerîye, Dersaâdet, 1332, s. 17.

299
Ömer Çakır

Durarak hedef oluruz


(…)
Kumandanlar hep birlikte
Çalışıyor gözü erlikde
Vatanperver Enver Paşa
Aşk-ı vatanla perverde25
Adsız Kalender imzalı “Gaziler Destanı”nda Enver Paşa’nın Hakk yolunda yürü-
yen, devletin harp tarihinde azim ve gayreti ile kendisine hayranlık duyulan, her in-
sanın gönlünde taht kurmuş bir komutan olduğu ifade edilmekte ve manzume sahibi
tarafından “bu milletin namusu” olarak nitelendirilmektedir. Destanın ilgili mısraları
şöyledir:
Ordu yaşa binler yaşa
Hakk rehrev başdan başa
Elhak sezâ Enver Paşa
İkbâline bin ihtiram

Tarih-i harbi devletin
Hayran-ı azm ü himmetin
Namususun bu milletin
Her sînelerde zî-makam26
Gazi Mehmed Dursun, Enver Paşa’ya olan sevgisini dile getirdikten sonra Ça-
nakkale Zaferi’ni kastederek bu zaferle devletler arasında Osmanlı Devleti’nin büyük
bir şeref kazandığını, böylece Türkiye’ye “cihan arslanı” denildiğini belirtir. Aşağıdaki
mısraları yıllardır “hasta adam” olarak görülmüş Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Za-
feri ile dünyaya ölmediğini, hayatta olduğunu göstermesi ve bunun bir askerin duygu
ve düşünce dünyasındaki yansıması olarak okumak icap eder kanaatindeyim.
Öte yandan, destan sahibinin yine askerin gözünden Enver Paşa’nın cepheyi gez-
diği sırada ateş hattında dolaşmasına rağmen, kendisine bir şey olmamasını da yo-
rumladığı görülmektedir.
Hazret-i Enver Bey Paşa canımız
Din, vatan yoluna feda canımız
Düveller beyninde var bir şanımız
Denildi Türkiye cihan arslanı
Harbiye nazırı her gün yokladı
Girdi ateşlere Mevla sakladı
Sadâkat bâbında kalbi pakladı
Tevekkül olub da Hakk-ı Sübhanı27

25 Eyüblü Mustafa Şükrü, Çanakkale Şarkısı, Necm-i İstikbal Matbaası, İst., 1331, 1s.
26 Adsız Kalender, Gaziler Destanı, Çavuşoğlu Matbaası, İst.,1331, 1s.
27 Gazi Mehmet Dursun, Meşhur Çanakkale Destanı, s. 87.

300
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Yukarıdaki manzumelerde görüldüğü üzere Enver Paşa’nın ismi cepheyi gezmesi,


askerin gözünde algılanışı, ondaki bazı vasıflar, vatanseverliği gibi hususlar etrafında
anılmıştır. Bunların Başkumandan Vekili olarak Enver Paşa hakkında askerlerin duy-
gu ve düşüncelerini öğrenmemize imkan vermesi bakımından önemi büyüktür. Savaş
sırasında cephe gerisinde bazı aydınların nezdinde Enver Paşa için düşünülenleri ise
Ziya Gökalp’in bir şiirinden okumak mümkündür. Gökalp, “Türk Kahramanları” üst
başlığı ile yazdığı şiirlerden ilkini “Enver Paşa” için yazar ve aynı ad altında yayımla-
nan şiirinde Paşa’ya yer yer oldukça mübalağalı sayılabilecek ifadelerle şöyle seslenir:
Bir kalbsin ki tereddüdsüz, şüphesiz,
Bir ruhsun ki irâdeli, îmanlı!
Sen olmasan ihtimâl ki şimdi biz
Kalacaktık Avrupa’da bühtanlı.
Herkes me’yûs iken sendin ümid-vâr,
Bu millete ancak senden ümid var……
Mağlup idik, sen etmedin tereddüt,
Dedin: “Bu il yine galip olacak.”
Ordumuzda yaptın ânî teceddüt,
Dedin: “Biziz harbe tâlip olacak.”
Siyasette ittifaklar dokudun
Yedi Çar’a birden meydan okudun..
Biz hepimiz şüphelerin içinde
İken, vardı sende büyük itmi’nân,
Arş’tan sana ya ilâhî bir müjde
Verilmişti, yâhut kudsî bir ferman..
Biliyordun nedir Hakk’ın muradı.
O imanla açtın büyük cihadı…
Tarih diyor, “Bütün büyük fâtihler
Milletleri gibi Hak’tan mülhemdir.”
Bugün halk da senin gibi mübeşşer,
Yalnız sana vâzıh ona müphemdir:
Semâlardan gelen gizli Hak sesi
“Türkler artık kurtuluyor!” müjdesi…28

2.3. Anafartarlar Komutanı Mustafa Kemal Paşa


Mustafa Kemal Paşa, 19. Fırka Kumandanı ve sonrasında Anafartalar Grup Ku-
mandanı olarak hiç şüphesiz Çanakkale Muharebeleri’nde çok önemli görevler yap-

28 Ziya Gökalp, “Türk Kahramanları-I Enver Paşa”, Tanin, Nu.2390, 13Ağustos 1915’ten nakleden Fev-
ziye Abdullah Tansel, Ziya Gökalp Külliyatı-I Şiirler ve Halk Masalları, Türk Tarih Kurumu Yay.,
3.bsk., Ank., 1989, s.125-126.

301
Ömer Çakır

mış, zaferin kazanılmasında büyük payı olan bir komutandır. Bu bağlamda daha sa-
vaş devam ederken cepheyi ziyaret edenlerin de görmek istediği bir komutan olur.
Zira, bildirimizin başında değindiğimiz İstanbul Edebiyat Heyeti’nin bazı mensup-
ları cepheyi ziyaretlerinde29 Mustafa Kemal Paşa’yı da ziyaret etmek istemişlerdir.
“Arıburnu cephesi gezilirken Ali Canib, Esat Paşa’ya; “Paşam müsaade eder misiniz,
Mustafa Kemal Bey’i Selanik’ten tanırım, bir hal hatır sorayım” der. Bunun üzerine
Esat Paşa Mustafa Kemal’i telefonla bulur. Mustafa Kemal, Ali Canip’le görüşmesi
sırasında arkadaşlarının kimler olduğunu sorar; içlerinden yalnızca Mehmed Emin
Bey’i tanımaktadır. Kafileyi kendi bulunduğu yere davet eder. Ancak aradaki bir bu-
çuk kilometrelik mesafe ateş hattında olduğundan bu görüşme telefon konuşmasıyla
sınırlı kalır.
Mehmed Emin [YURDAKUL] ile Mustafa Kemal’in tanışması nerede ve ne za-
man olmuştur onu bilemiyoruz. Ancak bu tanışıklık Mustafa Kemal’in Anafarta-
lar’daki başarısıyla birleşince tarihî bir başlangıca vesile olur ve Mustafa Kemal [ATA-
TÜRK] ismi Türk edebiyatında “ilk kez” Mehmed Emin Bey’in bu gezinin mahsulü
bir şiirinde yer alır.30
Mehmed Emin, İstanbul’a dönüşünde “Çanakkale Kahramanlarına” ithaf ettiği
Ordunun Destanı31 adlı kitabı ile Çanakkale Muharebeleri’ni destanlaştırır. O bu şii-
rinin sonunda şöyle seslenir.
Ey bu güne şahit olan sarp hisarlar
Ey kahraman Mehmed Çavuş siperleri
Ey Mustafa Kemallerin aziz yeri
Ey toprağı kanlı dağlar, yanık yarlar!

Sizler burda gördüğünüz şanlı cengi


Elde kılıç parladıkça unutmayın;

29 Bu ziyaret kısaca şöyle gerçekleşir: “28 Haziran 1331(1915)de İstanbul’dan yola çıkan kafilenin harp
sahasını ziyareti gidiş dönüş günleri hariç on gün sürmüştür. Kısa ziyaretin programı şöyle tatbik olu-
nur: Sirkeci Garı’nda bir araya toplanan heyet, saat sekizde hareket eder ve ilk geceyi Uzunköprü’de
geçirir. Kafile, Uzunköprü-Keşan yolundan geçerek Bolayır ve Gelibolu’ya gelir. Bolayır’da Rumeli
Fatihi Süleyman Paşa ile vatan şairi Nâmık Kemal’in düşman mermilerine hedef olan kabirlerini zi-
yaret ederler. Sonra, Gelibolu’dan 5. Ordu Karargâhına gelir, oradan da Arıburnu ve Seddülbahir
cephelerini gezerler.” Ömer Çakır, “Türk Edebiyatında Mustafa Kemal (Atatürk) İsminin Yer Aldığı
İlk “Manzum” ve “Mensur” Esere Dair”, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-49/turk-edebiyatinda-
mustafa-kemal-ataturk-isminin-yer-aldigi-ilk-manzum-ve-mensur-esere-dair, 04.05.2014.
Geniş bilgi için bkz. Ömer Çakır, “Birinci Dünya Harbi Sırasında Harbiye Nezareti’nce Başlatılan
“Harp Edebiyatı” Kampanyası ve Bu çerçevede “İstanbul Edebiyat Heyeti’nin Çanakkale Cephesi’ne
Gönderilmesi”, Yedinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri, Genelkurmay Basımevi, Ank., 2000, s. 273-
286.
30 Geniş bilgi için bkz. Ömer Çakır, “Türk Edebiyatında Mustafa Kemal [ATATÜRK] İsminin Yer Aldığı
İlk Manzum ve Mensur Esere Dâir”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.17, Sayı: 49, Mart 2001,
119-130.
31 Mehmed Emin [ YURDAKUL], Ordunun Destanı, Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekası, İst., 1331/1915,
40 s.

302
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Bugünü de bundan üç bin yıl evvelki


Kahramanlık devri gibi unutmayın.”32
Dikkat edileceği üzere Mehmed Emin, Mustafa Kemal Paşa’nın ismini adeta bü-
tün komutanları temsilen kullanır ve Çanakkale Cephesindeki komutanları “Mustafa
Kemaller” olarak nitelendirir. Bütün bunların sebebi yukarıda bahsettiğimiz gerek-
çelerden dolayı olsa gerektir. Elbette bu noktada İbrahim Alâeddin’in bahsettiği al-
dıkları davet mektubunda ediplerden yazacakları eserlerde ne tür özellikler arandı-
ğını hatırlamak icap eder. Harp günlerinde Harbiye Nezâreti’nin yayımladığı Harp
Mecmuasında, yarı resmî bir özelliğe sahip olan Donanma Mecmuasında ve Servet-i
Fünun mecmualarında zaman zaman fotoğrafları yayımlandığı için cephe gerisinde
aydınlar ve halk da Mustafa Kemal Paşa’yı tanıma fırsatı bulmuştur. Ancak Mustafa
Kemal Paşa’nın adı -şimdilik tespit edebildiğimiz kadarıyla- Mehmed Emin’in şiirinin
dışında savaş sırasında yazılan başka bir şiirde yer almaz.33 Çünkü hatırlanacağı üzere
Mustafa Kemal Paşa, Madam Corinne’ye34 yazdığı bir mektubundan şöyle diyecektir:
“Burada benim ismimin duyulmamasına hayret etmemeli, çünkü ben mühim bir mu-
harebenin kahramanı olarak Mehmet Çavuş’a şeref kazandırmayı tercih ettim. Tabii
şüphe etmezsiniz ki muharebeyi idare eden sizin dostunuzdu ve savaş gecesi muhare-
belerin saflarında Mehmet Çavuş’u bulan da o idi.”35

2.4. Cafer Tayyar Paşa


Çanakkale Muharebeleri denildiğinde komuta kademesi bağlamında, günümüz-
de ismi pek ön planda olmasa da, bu savaşla ilgili şiirlerde karşımıza çıkan komu-
tanlardan biri de Caffer Tayyar Paşa’dır36. İbrahim Oğlu Ömer, Seddülbahir’de sağ

32 Ömer Çakır, “Türk Edebiyatında Mustafa Kemal (Atatürk) İsminin Yer Aldığı İlk “Manzum” ve “Men-
sur” Esere Dair”, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-49/turk-edebiyatinda-mustafa-kemal-ataturk-
isminin-yer-aldigi-ilk-manzum-ve-mensur-esere-dair, 04.05.2014.
33 Ancak mensur bir eser olan, Uryânizâde Ali Vahid’in “Çanakkale Cephesinde Duyup
Düşündüklerim”(İst., 1916) adlı gezi yazısı türündeki eserinde Mustafa Kemal Paşa’nın ismi yer al-
maktadır. Geniş bilgi için bkz. Ömer Çakır, “Türk Edebiyatında Mustafa Kemal(ATATÜRK) İsminin
Yer Aldığı İlk Manzum ve Mensur Esere Dâir”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.17, Sayı: 49,
Mart 2001, s.119-130.
34 Sadi Borak’ın Milliyet gazetesine istinaden verdiği bilgiye göre, “Corinne, Yüzbaşı Ömer Lutfi Bey’in
dul eşidir. Ömer Lutfi, Balkan Harbi’nde Vize muharebesinde ölmüş bir Türk şehididir. Mustafa
Kemal’in çok yakın arkadaşıdır.” Sadi Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, Kaynak Yay., 4.bsk., İst.,
1998, s. 51.
35 Sadi Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, Kaynak Yay., 4.bsk., İst., 1998, s. 62-64.
36 “Cafer Tayyar Paşa, Osmanlı Devleti fiilen savaşa girdiği sırada Birinci Tümen Kumandanlığına tayin
edildi. Bir süre Tümen’in eğitimi ve eksikliklerini tamamlamak amacıyla İstanbul’da kaldıktan sonra
Çanakkale (Seddülbahr) Cephesinde görevlendirildi. Ancak cepheye ulaştığında emrindeki tümenin
iki alayı yeni oluşturulan Asya Grubu’na verilmiş, 124. Alay da II. Kolordu emrine verilerek bölün-
müştü. Cafer Tayyar Paşa, bu uygulamaya karşı çıkmış, Seddülbahr cephesindeki tahkimatın yetersiz
olduğunu görerek II. Kolordu Komutanı ile tartışmıştı. O’na göre tahkimatın yetersizliği yanında
cepheye yeni gelen her birlik taarruza geçilerek daha etrafını tanımadan eritiliyordu. Burada taar-
ruzu karşı taarruzla karşılamak ve tahkimatı güçlendirmek kayıpları azaltacaktı. Aslında, cephedeki

303
Ömer Çakır

cenahda Birinci Fırka’nın “Şehitlersırtı Destanı”nı anlatırken bin kişilik taburun mev-
cudunun üç yüz kişiye kadar düştüğü, on subaydan üç subayın kaldığı çetin bir savaş
sırasında Cafer Tayyar Paşa’nın neler yaptığını şöyle anlatır:
Taburun mevcûdu bine karîbdi
Bu mevcud üç yüze tenezzül etti
O müthiş ateşler eritti gitti
Bir anda yüzlerce cengâverânı

Onuncu yüzbaşı Osman Efendi


Elini çırparak yâ Allah dedi
Tekbirler alarak fırladı gitti
Şehid düştü gösterdi yiğitlik şânı

Mülâzım Kâsım Ağa, Ekrem Efendi


İkisi ilerde giderler idi
Bir müthiş şarapnel yetişdi geldi
Şehid etti o iki dilâverânı 37

Üç zâbit deryâ-yı rahmete daldı


Dört zâbit uruldu yaralar aldı
On zâbitten taburda üç zâbit kaldı
Gösterdiler hepisi merdlik şânı

Bir baktı sağ sola öne arkaya


Cafer Bey(*) bir çare buldu fırkaya
Acıdı boş geçen her dakikaya
Gösterdi cevher-i ilm ü irfânı

bazı Türk subaylar da Cafer Tayyar Paşa ile aynı görüşte idi. I Tümen 124. Alay’ın vermiş olduğu ağır
kayıp sonunda Tümenin bütün birlikleri tekrar Cafer Tayyar Paşa’nın idaresine verildi. Aynı zamanda
Seddülbahr cephesindeki tahkimatın Cafer Tayyar Paşa tarafından yönlendirilip yaptırılması emri de
verildi. Ağustos 1915 sonlarında Anafartalar ve Seddülbahr cephelerinde savaş eski hareketliliğini
kaybetmiş, siper çatışmaları yapılmaya başlanmıştı. Cafer Tayyar Paşa komutasındaki I. Tümen’in
bağlı olduğu “14. Kolordu ve sağ cenah kumandanı” Trommer Paşa tebdili hava olarak Edirne’ye gi-
dince O’nun görevleri vekaleten Cafer Tayyar Paşa’ya verildi. Ancak, 9 Eylül 1915’te yürüttüğü görev
Albay Konengiesser’a verildi. Cafer Tayyar Paşa yürürlükteki nizamnameye göre Kolordunun en kı-
demli Tümen komutanı olarak kendisinin yürütmesi gereken bu görevlerin bir Alman subayına veril-
mesine sinirlenerek ordudan ayrılmak istedi. İtirazları sonunda 31 Eylül 1915’te tekrar 14. Kolordu ve
I. Mıntıka komutanlıklarına vekâleten atandı. Cafer Tayyar Paşa, Çanakkale Cephesi’ndeki hizmetle-
rinden dolayı üç yıl “kıdem zammı” alarak 14 Aralık 1915’te Albay oldu. Gelibolu Yarımadası’nın İtilaf
Devletleri tarafından tahliyesi tamamlandıktan sonra (9 Ocak 1916) İstanbul’a döndü.”, Zülal Keleş,
“Cafer Tayyar Paşa”, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-44/cafer-tayyar-pasa, 04.05.2014.
37 İbrahim Oğlu Ömer, Seddülbahir’de sağ Cenahda Birinci Fırka’nın “Şehitlersırtı Destanı”, Matbaa-i
Askeriye, İst., 1332, s. 9.
(*) Birinci Fırka Kumandanı Miralay Cafer Tayyar Bey.[ Destan sahibinin notu].

304
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Tahkîmat yapılsın dedi kumandan


İsterim bu işi mutlaka, hemen
Başlayın geçmesin bir lahza zaman
Fırkanın bundadır emn ü âmânı

Mıntıka taksîmi yaptı kumandan
Her alay cephesi oldu nümâyân
Üç alay yan yana gelince hemen
Tatbike başlandı tahkîmat planı38

Fırkaya kumanda iden kumandan


Miralay Cafer Tayyar Bey yaman
Azimkâr sebatkâr cesur ve irfân
Mevlâm bağışlasın o kahramanı39

Cafer Bey askerle yârânlık eder


Hiç durmaz her vakit cepheyi gezer
Bir yandan düşmanı keşf ider gider
Gösterir böylece şân-ı erkânı

Kaymakam Şükrü Bey er oğlu bir er


Siperden sipere durmayıb gezer
Askerin halini yakından sezer
Var olsun alayın merd kumandanı

Hey ne arslanmış be bizim binbaşı


Şerif Bey taburun âmiri başı
Askeri severdi düşmana karşı
Yaşasın var olsun yükselsin şânı40
Yukarıdaki metinden de anlaşılacağı üzere Cafer Tayyar Paşa, harbin en zor
anlarında emrindeki askerlerin bozguna uğramasına mani olmayı başarmış; onları
toparlayıp düşman karşısında güçlü bir tahkimat kurmuştur. Bu sırada emrindeki
askerlerden biri olduğu anlaşılan İbrahim oğlu Ömer dikkatli bir gözlemle onun yap-
tıklarını mısralara dökmüştür. Destan sahibine göre, Miralay Cafer Tayyar Bey, “ilim
irfan sahibi”, “yaman”, “azimkar, sebatkar, cesur; her zaman askerle iç içe, onlarla ile-
tişim halinde bir komutandır. İşte tam bir komutan vasfına sahip biri olarak askerin

38 İbrahim Oğlu Ömer, Şehitlersırtı Destanı”, s.10.


39 İbrahim Oğlu Ömer, Şehitlersırtı Destanı, s.18.
40 İbrahim Oğlu Ömer, Şehitlersırtı Destanı, s. 19.

305
Ömer Çakır

dikkatinden kaçmamış ve İbrahim oğlu Ömer, onun bu özelliklerini anlatma gereği


duymuştur. Tabii bu arada destan sahibi asker şair, Yüzbaşı Osman Efendi, Mülâzım
Kâsım Ağa, Ekrem Efendi, Kaymakam Şükrü Bey, Binbaşı Şerif Bey gibi komutanla-
rını da zikretmeden geçmez.
Bildirimizin başında belirtildiği üzere İstanbul’dan giden edebiyat heyetinin
üyelerinden biri de genç şair İbrahim Alâeddin’dir. Heyet cepheyi gezerken İbrahim
Oğlu Ömer şiirinde anlattığı muharebelerin olduğu Seddülbahir bölgesini de gezer
ve tabur komutanı Caffer Tayyar Bey ile de görüşür. Bu ziyaret sırasında edebiyat
heyetine cephede yaşanan kahramanlık hadiseleri ile ilgili Cafer Tayyar Paşa bilgiler
verir. İşte bu bilgileri, intibaları alan İbrahim Alâeddin, bunları “Siperler Arasında”
ve “Bir Kurşun” adlı şiirlerinde mısralara döker. Zira, İbrahim Alâeddin, “Siperler
Arasında” başlıklı şiirine şu dipnotu düşer: “Bu manzumedeki müşâhadeler ve niha-
yetinde hurafeye benzeyen vak’a hayâlî değildir. 18 Temmuz’da Seddülbahir’de sağ
cenahın ileri siperlerine doğru kumandan Cafer Tayyar Bey’in refâkatiyle giderken
bütün tasvir edilen intibaâtı almış ve bahsettiğim kahramanlık hadisesine orada te-
sadüf etmiştim.”41 Söz konusu şiir şöyledir:

Siperler Arasında
Kurşunların ıslığından daha nafiz bir seda:
“Eğiliniz, tehlike var; çabuk geçin buradan!”
Tenbihini fısıldadı. Önde baktım ki hâlâ
Sarsılmayan bir burç gibi duruyordu kumandan.
Artık Türk’ün yüksek alnı eğilmiyor anladım.
Kul ölüme yaklaşmazsa dirilmiyor anladım

Geçiyorduk önümüzde sağ cenahın bu levend


Kumandanı, yanımızda güleryüzlü zâbitler.
Muhit ile cesur olduk. Siperlerde bir bülend
Kale gibi müheykeldi gördüğümüz her nefer.
Mahşerine alışmıştık cengin; hatta sanırım
Korkacaktık sükût etse o velvele, yıldırım.

Saatlerce yürümüştük hep oyulmuş topraktan


Yarı medfun şehidlerdi ilerimiz, gerimiz.
Karşımızda düşman hattı üzerinde bir duman.
Sonra artık yaşlı, mavi bir göz gibi Akdeniz.
Âh o deniz ki hıçkıran yâdımızdı izleri,
Mütekâsif asırlardı bulutları, sisleri.

41 İbrahim Alâeddin, “Siperler Arasında”, Çanakkale İzleri, Marifet Matbaası, İst., 1926, s. 24.

306
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Vardı bütün süngülerde bir telaşsız intizar


Mazgallardan beklenirdi her an küstah bir hayal.
Oyuk raflar üzerinde bekliyordu bombalar.
Bekliyordu orda bütün millî, ırsî infial.
Bu infial öyle köklü bir şeydi ki inandım
Düşman için bir muhakkak uçurumdu her adım!

O askerin ölümleri bekleyişi ne yüksek?


Gözlerinde kalplerinin gevşemeyen kuvveti.
Her birisi baruları devirecek bir erkek,
Cevherinde Türk ırkının mütevekkil cür’eti.

Güneş altın şu‘lelerle başlarında dolaşır,


Terli, yanık alınlara böyle çelenk yaraşır.
Yürüyorduk bir siperden diğerine geçecek
En kısa yol tamam olmamıştı; beş arşın

Kadar yeri geçmek için lazım geldi sürünmek.


Onlarca bu en tabiî çevikliği kavganın.
Buralarda tehlikeler azme mani değildi.
Azim uğrunda kemiklerden abideler dikildi.

Kayıtsızca tırmanmağa hazırlandı kumandan.


O sırada yüzü kumral gölgelerle örtülü
Vicdanının yüksekliği gözlerinden parlayan
Boylu boslu, arslan gibi bir Türk oğlu göründü,

Kumandan yaklaşarak dedi: “Beğim gel beri;


Sana “mukat” olayım ben, kurşun yalar o yeri..”

Bu ne asîl, ne müstesnâ bir fıtrattı yâ Rabbi!


Âmirine siper olup huzur ile ölecek.
Lâyık olan teşekkürle red olundu talebi
Taleb gibi cevab oldu hem tabiî, hem yüksek.

Zaman geçti aradan belki şimdi o nefer


Milletine yapmıştır toprağından bir siper...42

42 İbrahim Alâeddin, “Siperler Arasında”, Çanakkale İzleri, Marifet Matbaası, İst., 1926, s. 24-27.

307
Ömer Çakır

İbrahim Alâeddin’in yine Cafer Tayyar Paşa’nın anlattıklarından ilhamla kaleme


aldığı “Bir Kurşun”un onyedinci mısraına ( “Na‘şlardan tüten müthiş bir koku”) düş-
tüğü notta şöyle der:
“Fırka kumandanı Cafer Tayyar Bey bize anlatmıştı ki müsademelerden
sonra ecsâdı defn için mütâreke yapılırmış. Ve birkaç hafta evvel yakın bir
mevkide düşman tarafından teklif edilen bir mütâreke rüzgarın bize muzır
olmamasına rağmen tarafımızdan kabul edilmiş. Halbuki bu mevkide rüz-
gar taarruzunu yalnız bize münhasır bıraktığı için düşman mütârekeye razı
olmamıştı. Yani kuvvetiyle yenemediği askerimizi bu tefessüh içinde bîzâr ve
harab etmek istemişti.”43
İbrahim Alâeddin, şiirin başlığına ise şu notu yazar: “Sağ cenahın en ileri ve
burada fecaat ve dehşetini pek zayıf bir surette anlattığım siperlerini gezerken
bir mavzer aldım ve kum torbaları arasında teşekkül etmiş delikten düşman
mazgalını nişanlayarak ateş ettim. Hayatımda ilk ve belki son defa olarak
düşmana bir mermi atmış oluyordum.”44 İşte “Bir Kurşun” başlıklı şiir böyle
doğmuştur ki metni şöyledir:

Bir Kurşun
Düşmanlarla mesafemiz daraldı
Beş, on süngü boyu kadar yer kaldı.
Artık dünya bu sahadan uzakta.
O müselsel mezar gibi toprakta
Yeşil ölüm sinekleri sakindi.
İçimize mevtin heybeti sindi.
Bir an baktım ileriye mazgaldan:
Yığınlarla pıhtılanmış, donmuş kan,
Parçalanmış eski yeni cesedler,
Birer külçe gibi kemikler, etler;
Burda bir kol, orda bir baş, bir bacak..
Çirkin ölüm sırıtmıştı çırçıplak.
Her tarafta gömülmemiş şehitler,
Kanla donmuş, heykel olmuş yiğitler..
Başımızda bomba, tüfenk top sesi,
Alnımızda sanki mevtin nefesi.
Na‘şlardan tüten müthiş bir koku
Bırakmadı bende ne his, ne korku

43 İbrahim Alâeddin, “Bir Kurşun”, Çanakkale İzleri, s. 29.


44 İbrahim Alâeddin, Çanakkale İzleri, s. 28.

308
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Dimağımda o kokunun sıkleti,


Tâ içimde düşman kîni, nefreti;
Bir an için şahsiyetim değişti;
Bu yaptığım bana uzak bir işti:
Vahşî olmuş, susamıştım ben kana;
Nişan alıp ateş ettim düşmana.
Nereye gitti bilmiyorum bu kurşun;
Fakat şimdi taşan ruhumun
Buhranını nefretini dökmüştüm;
Çözülmüştü tâ içimde bir düğüm.
Gitti birden o ağırlık, o fütûr;
Vicdanıma doldu geniş bir huzur..
***
Âh ey düşman! Sen beni çok incittin.
Milletime aid her bir ümîdin
Önünde sen, bütün gayzın, kininle,
Benimkini beğenmeyen dininle
Sen dikildin! Ben müftakir ve harab;
İçin için çektim pek çok ızdırap.
Beni öyle tanıttın ki cihana
Türküm diye bazen düştüm hüsrana.
Dolaştığım her şehrinin izinde
Okuduğum her cildinin içinde
Bana aid bir kin duydum ki zinde!
İşte gayzı, kini dolmuş ruhumun
Sana karşı hülasası, bu kurşun...45

2.5. Mehmed Çavuş(lar)


Komutanlardan sonra alt rütbelerden Çavuş veya onbaşı rütbesine sahip as-
kerlerden bazıları, kimi edebi metinlerde ismen zikredilmektedir. Bu bağlamda
denilebilir ki Mehmed Çavuş ismi öne çıkar. Ancak hemen belirtmek gerekir ki
Çanakkale Muharebeleri’nde birçok kahraman Mehmed Çavuş vardır. Hatta Ça-
nakkale Muharebeleri’nin bütün kahramanları Mehmetçiktir. Bununla beraber, kün-
yeleri ve kısmen biyografileri hakkında da malumat sahibi olduğumuz Çanakkale
Muharebeleri’nin Mehmetçiklerinden üç Mehmed Çavuş’un isminin öne çıktığını
görüyoruz.
Çanakkale Muharebeleri’nde isimleri basına ve edebî metinlere yansıyan üç Meh-
med Çavuş’tan biri Çanakkale/Bigalı Mehmet Çavuş, biri Kırşehirli Mehmed Çavuş,

45 İbrahim Alâeddin, “Bir Kurşun”, Çanakkale İzleri, s. 28-30.

309
Ömer Çakır

biri de Bombacı Kadir oğlu Mehmed Çavuş’tur. Bombacı Mehmed Çavuş düşmanın
attığı el bombalarını patlamadan geri düşman siperlerine atmakta büyük maharet
gösterir ve böylece namı duyulur. Yine bir gün düşman tarafından gelen bombayı geri
atmak isterken bomba elinde patlar ve sağ kolunu kaybeder. İşte bu kahraman asker
hastaneden komutanına yazdığı mektupta şöyle der:
“Sağ kolumu kaybettim zararı yok sol kolum var. Onunla da pek âlâ iş gö-
rebilirim. Beni müteessir eden yine kıtama iltihakla düşmanla çarpışmama
mâni olan şey yaramın henüz iltiyam bulmamış olmasıdır. Hastahâneden
kurtularak hâlen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz afv edi-
niz muhterem kumandanım.”46

Kırşehirli Mehmed Çavuş ise bölüğünün komutanının şehit olması üzerine bö-
lüğün idaresini alarak düşmanın üzerine süngü hücumu yapar ve böylece düşman
siperlerini işgal eder. Bunun üzerine aldığı tepeye Cesarettepe, zapt ettiği siperlere de
Mehmed Çavuş Siperleri adı verilir. İşte bu kahramanlık ödüllendirilerek Mehmed
Çavuş’un rütbesi teğmenliğe yükseltilir.47
Bigalı Mehmed Çavuş’un kahramanlığı Mustafa Kemal Paşa’nın da belirttiği gibi
şöyledir: Seddülbahir bölgesine çıkarma yapan İngiliz askerlerine karşı Mehmed Ça-
vuş takımı ile büyük mücadele eder. Bu sırada bir ara Mehmed Çavuş’un tüfeğinin
mekanizması bozulur. Ancak o buna aldırmaz. Zira bu kez de düşmana taşla saldırır
ve bu sırada başından ve göğsünden yaralanır. Mustafa Kemal Paşa, bu kahraman-
lığı özetle anlatarak Mehmed Çavuş’un madalyayla veya başka biçimde ödüllendi-
rilmesini” talep eder.48 İşte Mehmed Çavuş’a takımına örnek olan bu kahramanlığı
sebebiyle Mülazım yani “Teğmen” rütbesi verilir. Aşağıdaki “Mehmed Çavuş” başlıklı
şiirler Teğmenliğe terfi eden Mehmed Çavuş(lar)ın kahramanlık ve fedakârlığının o
günlerde mısralar döküldüğünü göstermektedir. Cephe gerisindeki şairleri harekete
geçiren, bu kahramanlıkların devrin gazetelerinde de akis bulması olsa gerektir. Aşa-
ğıdaki şiirler söz konusu kahramanlıkların hem entelektüel ediplerin hem de halk şa-
irlerinin dikkatinden kaçmadığını göstermektedir. Zira, şiirlerden ilki I. Dünya Harbi
ile ilgili çeşitli şiirler yazıp bunları Harbin Etrafında isimli kitabında toplayan Fuat
Hulusi’ye, ikincisi de yine bu harple ilgili çeşitli destanlar söylemiş olan Mehmed
Kemali’ye aittir.

46 Ali Fuat Bilkan-Ömer Çakır, (haz.), Harp Mecmuası, Kaynak Kitaplığı, İst., 2004, s. 98.
47 Geniş bilgi için bkz. Cemalettin Yıldız, “Çanakkale Cesarettepe Kahramanı Kırşehirli Mehmet
Çavuş”, http://www.geliboluyuanlamak.com/189_1915-Canakkale-Cesarettepe-Kahramani-
KirsehirliMehmet-Cavus----(-Cemalettin-Yildiz-).html, 14.09.2014.
48 ATESE Arşivi; Arş. No. 6/1666 Kls. 4669, Dos. H.12, F.1/75’ten nakleden Asker Kahramanlar, Genel-
kurmay Basımevi, Ank., 1987, s.27.

310
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Mehmed Çavuş
Balkan’da aldığı yaralar bulmuş iltiyam,
Lâkin onulmayan yara kalmıştı sînede;
Mehmed Çavuş muharebeden almamıştı kâm.
Mehmed Çavuş bugün asıl en hâin ve denî
Düşmanla karşı karşıya.. “Ey Rabb-i intikam!
Mehmed Çavuş kavuştu bu ı‘yd-ı bihînede
Mehmed Çavuş bugün olacak vâsıl-ı meram.”
Tebrik ederdi böylece hep, kendi kendini.
*
Düşman şu karşıki tepeyi tutmak istiyor;
Biz sağken bu maksada ermek biraz uzak!
Biz bir bölük fedâileriz: “Haydi! Süngü tak!”
Türk’ün elinden öyle yer almak, efendi, zor!
“Bir hamlede hemen ileri!” - Şevk ü azme bak?
Altmış kadar yiğitti bütün şanlı müfreze,
Birkaç bölükle etti yiğitçe mübâreze,
Tevf îkini yiğitlere verdi Cenâb-ı Hakk.
*
Gayretle tırmanıb tepeye üç gün üç gece,
Dar bir siper içinde susuz, aç ve uykusuz,
Uğraştılar müdâfaa emriyle gizlice.
Dördüncü gün hücum ve taarruz.. fedâ-yı ser..
Lâkin netîcesinde büyük, şanlı bir zafer..
Mehmed Çavuş’la elliden az kahraman nefer
Yüzlerce düşmanı sürerek târumar eder;
Avdetle sonra, bekler o mevkîde kaygusuz.
*
Mecrûh iken, kumanda başında, bilâ-fütûr
Tâ kıtası gelinceye dek sâbit ü mekîn
Kalmış ve ordunun, vatanın mübtehic, fahûr
Şükran ve ihtirâmı önünde dahi metîn,
Bir lahza duymak istemiyor nahvet ü gurûr
“Her kim olaydı böyle yapardı” diyen odur
Mehmed Çavuş.. O şimdi mülâzım; fakat siper
“Mehmed Çavuş” için ebedî satr-ı pür-zafer
*
Mehmed Çavuş! Mülâzım Efendi! Vatandaşım!
Eshâb-ı tâc ü devleti yâd eyleyen eder,
Mesûd eden fakat beni destân-ı himmetin

311
Ömer Çakır

Mehmed Çavuşlar’ın.. o dilîrân-ı ümmetin


Yâd-ı fezâilindeki lezzet cihan değer
Mehmed Çavuş! Benim yiğidim, köylü kardeşim!
Harbin -ki işte düşmanımızdır müsebbibi -
Bir şânı var: Senin gibi gâzî menâkıbı.
Var ol! Cihân-ı sıdk ü hamiyyette sen yaşa!
Bir âlem-i safâdır o, cân ü cihan değer
Olsun sana mübârek ü hurrem bu hoş zafer.
Millet bu kahramanlığına şâkir-i ebed
Bir armağan-ı şairi, lutfeyle kılma red:
“Yâd-ı hamâsetin kalacak dehre ber-güzâr
Ulvî şecâatinle müşerref bu kâr ü zâr.”
Mehmed Çavuş! Varol! Yaşa! Sen sâlimen yaşa!
Şişli, 26 Haziran 133149

Çanakkale Önünde Düşmana Kan Kusturan Arslan Yürekli Kahraman


Mehmed Çavuş’un Müdâfaa-i Vatan Destanı
Mehmed Çavuş şîrâne
Meydan okur düşmana
Arslan cesur kahraman
Şan vermiştir cihana

Bitti Türk’ün saburu
Verdi ecel raporu
Oldu kurban denize
Fransız, İngiliz’in vapuru

Şanlı toplar savruldu


İşler şimdi doğruldu
Karpuz gibi vapuru
Altı üstüne çevrildi

Aldı sarhoş demini


Kırdı namus camını
İngiliz Fransız gemisi
Oldu balık emini

49 Fuat Hulusi, “Mehmet Çavuş”, İkdam, Nu. 6607, 27 Haziran 1331 / 10 Temmuz 1915.; Harbin Etra-
fında, Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, İst., 1331, s. 28-30.

312
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

Kuyruk bular serseri


Girmek ister içeri
Akdeniz baştan başa
Oldu İngiliz’in mezarı

İngiliz, Fransız’ın gayreti
Gâib etdi şöhreti
Çanakkale önünde
İçti ecel şerbeti
1
Mehmed Çavuş kahraman bahadır arslan
Titretti kahraman bütün düşmanı
Yaşasın fedakâr arslan kahraman
Şanlı askerlerimiz vatan arslanı
2
Askerlik nimet bu âlî ocak
Bugün için kahraman vatana ancak
Hilâl-i âl-i Osman mukaddes sancak
Bu sancak-ı âlîşânın zaferidir şânı
3
Görünce fedakâr kahraman arslan
Sıçrayıp yerinden fırladı heman
Dedi arkadaşlar gelmiştir kurban
Yağlı kılıç tûfânın geldi zamanı
4
Mehmed Çavuş dedi ki ne için geldin
Ecelin mi geldi kudurmuş saldın
Türk fedakârı ölü mü sandın
Kudurmuş alçak vahşi hayvanı
5
İngiliz karşında Türk’ün askeri
Mehmed Kemâlî, “Çanakkale Önünde
Can alıcı fedakâr arslan her biri Düşmana Kan Kusturan Arslan Yü-
Ne cesaret İngiliz girdin içeri rekli Kahraman Mehmed Çavuş’un
Hesap etmedin mi gelecek tufanı Müdâfaa-i Vatan Destanı”, Necm-i İs-
tikbal Matbaası, İst., 1331, 1s.
6
Hülya manevrası uymaz pazara
Girdin demir çembere ey yüz kara
Ümidin boğaz amma düştün mezara
Boğaz paparası yangın meydanı

313
Ömer Çakır

7
Bataryamız düşmana ateşler saçtı
Bu dehşet ateşe düşmanlar şaştı
Takati tab olup durmayıp kaçtı
Düşmanlar gözden oldu nihânı
8
Yetişip kahraman yakadan tuttu
Toplayıp onları önüne kattı
Kurtaran canını sandala attı
Atlayıp kurtardı korkudan canı
9
Osmanlı kılıncı hiç kana doymaz
Kılınçlar intikam hiç hatır saymaz
Hülyanız İngiliz pazara uymaz
Kırkanbar tohumu akıl nisvanı
10
Türkler gürültüye pabuç bırakmaz
Vatan yavruları ölümden korkmaz
Sahib-kıran kahraman ardına bakmaz
Vatanın güzide fedakâr şîr merdânı
11
Akdeniz İngiliz’e bir mezar oldu
Bütün dünya bu sene yüzüne güldü
Gemilerin İngiliz deniz dibini buldu
Selamet bir köşede buldu limanı
12
Ömrü hitam buldu vadesi yetti
Çil yavrusu gibi dağılıp gitti
Ecel uzatıp urganı attı
Tuttu yakandan çevirdi yelkeni
13
İngiliz Fransız’ın eridi yağı
Nalları attı döndü aşağı
Çözüldü düşmanın dizinin bağı
Can ocağından kesildi dermanı
14
Felaket zincirleri boynuna taktı
Yelkenleri İngiliz suya bıraktı
Emdikleri süt burnundan aktı
Çekildi dermanı kurudu kanı

314
Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Muharebeleri’nin Komutanları

15
Kazdıkları kuyuya akıbet düştü
Felaket dalgaları boynundan aştı
Karadan deryadan yandı tutuştu
Her iki taraftan Osmanlı attı tırpanı
16
Kahbelikte İngiliz yoktur akranın
Yoğrulmuş mayanız böyle vicdanın
Vaden hitamdır geldi zamanın
Boyladıp gönderen ecel kervanı
17
Müdâfi‘ kahramanlar topları attı
Atılan toplar yakadan tuttu
İngiliz’in vapuru top altı gitti
Teker meker vapur boyladı ummânı
18
Akdeniz oldu mezar ocağı
Hortlaklar şaşırdı köşe bucağı
Ne tarafa çevrildi ise yedi dayağı
Acısı başından patladı tabanı
19
Üç yüz otuz üçte muzaffer destan
Toplarımız şanlı müdâfaa-i vatan
Kıyamet ocağı bu büyük tufan
Düşmanların başına kılınc kalkanı
20
Kemâlî ehl-i İslam ittihad oldu
Urbân-ı kabâil cihada geldi
Âlem-i İslâm’ın yüzleri güldü
Mehmed Çavuş fedakârın şanlı destanı50

Sonuç
Türk harp edebiyatında özellikle de zaferle neticelenen savaşlarda yararlılık gös-
teren komutan(lar)dan ziyade genel olarak Mehmetçikten ve onun kahramanlık ve
fedakârlığından bahsetme yönünde ortak bir anlayış söz konusudur. Bununla beraber
savaşta önemli rol oynamış farklı rütbelerdeki bazı askerlerin isimleri edebî metinler-
de zikredilmiştir. Bu bağlamda Çanakkale Muharebeleri sırasında da genel olarak bu
anlayışın hâkim olduğundan söz etmek mümkündür.

50 Mehmed Kemâlî, Çanakkale Önünde Düşmana Kan Kusturan Arslan Yürekli Kahraman Mehmed
Çavuş’un Müdâfaa-i Vatan Destanı, Necm-i İstikbal Matbaası, İst., 1331, 1s.

315
Ömer Çakır

Çanakkale Muharebeleri ile ilgili özellikle harp günlerinde yazılan şiirlerde ge-
nel olarak askerin kahramanlık ve fedakârlığı, vatan, millet, bayrak sevgisi, şehitlik
arzusu gibi türlü duygu ve düşünceler dile getirilmiştir. Bunun yanında bazı şiirlerde
söz konusu savaşta rol oynayan kimi komutanların ismi geçmektedir. Özellikle 1915-
1918 arası yazılan şiir metinlerine baktığımızda başkumandan olarak devrin Padişahı
Sultan Mehmed Reşad’ın, Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın, Anafartalar komutanı
Mustafa Kemal Paşa’nın, Cafer Tayyar Paşa’nın ve Mehmed Çavuş’un adı yer almıştır.
Çanakkale Muharebeleri sırasında Harbiye Nezâreti’nin Çanakkale Cephesine
gönderdiği şair ve yazarlardan şahıslar yerine askerin genel başarısından söz etmeleri
yönünde tavsiyede bulunulmuştur. Ancak savaş sırasında yazılan şiirlere baktığımız-
da Enver Paşa’nın isminin şiirlerde daha çok zikredildiği görülmektedir. Bu durum
bir yanıyla çelişki bir yanıyla da ordunun komutanı olarak tabiî görülebilir.
Şiirlerde şahıslar zikredilirken Ziya Gökalp’in Enver Paşa ile ilgili şiiri dışında
çok fazla bir mübalağaya kaçılmadığı, daha ziyade şahısların çeşitli vasıflarından ve
cephedeki yararlılıklarından bahsedildiği anlaşılmaktadır. Askeri tarih açısından öne
çıkmamakla beraber Caffer Tayyar Paşa gibi şahsiyetlerden şiirlerde bahsedilmesi
harp edebiyatı metinlerinin tarihin zaman zaman ihmal ettiklerini anmadan geçme-
diğini göstermektedir.
Mehmed Çavuş ile ilgili şiirler göstermektedir ki devrin şairleri, cepheden basına
akseden alt rütbedeki askerlerin kahramanlık ve fedakârlığını nazmetmeyi ihmal et-
memişlerdir. Bütün bu metinler bize Çanakkale Muharebeleri’nin komutanlarından
kimlerin edebiyatta akis bulduğunu öğrenmemize imkân vermektedir. Elbette daha
başka çalışmalarla burada ismi geçmeyen şahsiyetler de ortaya çıkarılacaktır. Ancak
hemen belirtmek gerekir ki Çanakkale Muharebeleri’nin asıl kahramanı birçok şiirde
isimsiz olarak anlatılan şehitlerdir. Aslında onların yaptıklarını da kelimelerle anlat-
mak mümkün değildir. Biz de Akif ’in şiirini bitirdiği mısralarla yazımızı noktalaya-
lım:
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.51

51 Mehmed Akif, “Asım”dan Bir Parça”[ Çanakkale Şehitlerine], Sebilürreşad, C.24, Nu.608, 10 Temmuz
1340.

316
Çanakkale Cephesi’nin Lojistik Desteklenmesi, Barbaros
Zırhlısının Batırılışı, Güverte Albay Nevres Tümer’in
Yayınlanmamış Beyanları
Murad HATİP*

B irinci Dünya harbinde Çanakkale Cephesi Çanakkale Cephesi çeşitli lojistik yol-
ları vasıtasıyla desteklenmiştir. Lojistik destek için en kısa yol İstanbul-Çanakka-
le Boğazı deniz yoludur. Ancak bu yolda birçok engel bulunmaktadır adeta bir ölüm
geçididir. Lojistik sevkiyat cephe için hayatidir ve rotalar üzerinde çeşitli mânialarla
karşılaşılmıştır. Osmanlı Kuvvetlerinin Marmara denizindeki kayıpları lojistik ikmal
malzemeleri haricinde insan kaybı olarak da şaşırtıcı miktarlardadır. Bunun yanı
sıra özellikle Turgut Reis ve Barbaros zırhlılarının lojistik destek sağlamakla beraber
karadan aşırtma atış desteği, siperdeki Türk kuvvetlerine rahat nefes aldırmıştır. 8
Ağustos 1915 sabahında Çanakkale Boğazına intikal seyrinde iken boğazın Marmara
medhali yakınlarında İngiliz denizaltısı E-11 tarafından torpido atışı ile batırılmıştır.
Lojistik nakliyatın önemli bir aktörü olmuş Barbaros zırhlısında görevli komutan-
ların şimdiye kadar yayınlanmamış hatıralarından batış olayı ve lojistik nakliyatın
hangi güç koşullarda devam ettiği yönetimi British WO ve Dz.K.K. arşiv kayıtlarında
belirtilmektedir. 1960 yılında ebediyete intikal eden merhum Güverte Albay Nevres
Tümer’in olayı nakleden hatıratı oğlu müteveffa Oramiral Nejat Tümer tarafından
kaydedilmiştir. Bu anılar batma olayını değişik bakış açısından ve yaşayan şahidi biri-
si tarafından anlatılması tarihi olayı biraz daha aydınlatmaktadır.

Lojistik Nakliyat ve Birlikler


Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı, 5 nci Ordu’nun kurulmasına kadar
Çanakkale Boğazı’nın güvenliğini sağlamaya çalışmıştır. Mevki Komutanlığı, 6 Ağus-
tos 1914 tarihinden 25 Mart 1915’e kadar, 9 ncu piyade tümeni de emrinde olduğu
halde, doğrudan Başkomutanlık’a bağlı idi. 9 ncu Tümen’in lojistik destek birlikleri,

* Dr, Harp Akademileri Öğretim Üyesi.

317
Murad Hatip

3 ncü kolordu komutanlığı tarafından yukarıda belirtilen tümen emrine verilmişti.


Müstahkem mevki birliklerinin büyük kısmı, barış zamanında var olan ve genelde
yer değiştirmeyen birliklerden oluşmuştu. bu nedenle ordu birliklerinin ihtiyacı olan
ikmal maddelerinin depo edilmesine gerek duyulmasına rağmen, bazı sebeplerle bu
tam olarak yerine getirilememişti.
1915 Mart ayında Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı ve 3 ncü kolordu
lojistik birimleri şunlardır;
Çanakkale merkez olmak üzere Okçular’da, Yağcılar’da, Kepez’de, Kalvert
Çiftliği’nde ve Eceabat’ta bulunmakta idi. 5 nci ağır erzak kolu ile 5 nci yinelemeli
(develi) ağır erzak kolu ve 6 ncı yinelemeli ağır erzak kolu Çanakkale’de idi. ayrıca iki
ağır erzak kolu Müstahkem Mevki Komutanlığı emrinde bulunuyordu. Bunun yanı
sıra 19 ncu Tümen lojistik destek birliklerinden olan 4 ncü hafif ve ağır erzak kolları
Eceabat’ta 11 nci tümen lojistik destek birliklerinden 4 ncü ağır ve 6 ncı hafif erzak
kolları ile ekmekçi takımı Ezine’de, 5 nci hafif ve 8 nci ağır erzak kolları Bayramiç’te,
2 nci ve 3 ncü kolordu komutanlıkları lojistik teşkilatı içinde yer alan 2 nci ve 3 ncü
ağır erzak kolları ile 2 nci ve 3 ncü hafif erzak kolları Gelibolu’da, 1 nci ağır erzak kolu
Bayırköy’de, 1 nci hafif erzak kolu Markoplu’da bulunmaktaydı. 3 ncü Kolordu’nun
ayrıca Tekirdağ ile Gelibolu’da ambarları ve imalathaneleri vardı.
Balkan Savaşı’nda uygulanamamış olan menzil hizmetleri yönetmeliği seferber-
lik ilanı ile birlikte yeniden ele alınmış ve 5 Ağustos 1914’te başkomutanlık menzil
genel müfettişliği kurulmuştur. Bunu Ordu Menzil Müfettişliklerinin oluşturulması
izlemiştir.
Menzil Genel Müfettişliği 5 nci Ordu’ya gönderilecek cephane, erzak ve diğer
malzemelerin birleştirilerek mevcut ulaşım imkânlarıyla nakledilmesinin organize
etmişti. Böylelikle savaş gemilerinden, iskele depolarından ve kara menzil araçla-
rından nasıl faydalanılacağını belirleyerek ikmalin tek elden yapılmasını sağlamış ve
herhangi bir karışıklığın doğmasını önlemeye çalışmıştır.
Ordu birliklerinin beş sınıf ikmal maddeleri tedarik ve dağıtımı menzil genel mü-
fettişliği ile koordineli olarak yürütülmüştür.1
Çanakkale Boğazını denizden forsalayarak geçmeye çalışan Müttefik Kuvvetler
donanması 18 Mart 1915 tarihinde hezimete uğrayınca, 25 Nisan 1915 tarihinde Ge-
libolu Yarımadası ’na çıkarma yaparak kara harekâtını başlatmışlardı. Harp şekli ola-
rak kara savaşları, esnekliği olmayan, sürekli bir cephesi var olan bir savaş türü olduğu
için herhangi bir tarafın yenilgisi olana dek sürmektedir. Çanakkale Kara Savaşı’nda,
oluşan cephenin sürekliliği için her iki tarafın da insan ve malzeme ikmaline ihtiyacı

1 Atakan, R., 1990. Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Çanakkale Muharebeleri İdari Faaliyet ve Lo-
jistik. İçinde Çanakkale Muharebeleri 75. Yıl Armağanı. Ankara: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stra-
tejik Etüt Başkanlığı Yayınları. s. 144

318
Çanakkale Cephesi’nin Lojistik Desteklenmesi, Barbaros Zırhlısının Batırılışı...

vardı. Osmanlı açısından lojistik nakliyatın kesintisiz devam etmesi mutlak şarttı.2
İngiliz ve Fransız Donanması’nın Boğaz’ı geçme girişimleri üzerine Çanakkale Böl-
gesi’ndeki birlikler çoğalmış ve 5 nci Ordu’nun gereksiniminin karşılanabilmesi için
27 Mart 1915 tarihinde Gelibolu’da 5 nci Ordu Menzil Müfettişliği kurulmuştur. 3
“5. Orduya yiyecek ve malzemelerin nakli büyük zorluk gösteriyordu. En ya-
kın istasyonu Trakya’daki Uzunköprü idi. Bu istasyon, Ordu karargâhına
yaya yürüyüş ile 7 günlük mesafedeydi. O zamanlar ordunun nakliye kam-
yonu yoktu. Öküz arabaları, deve kolları ve mekkâre ile pek az şey taşınabili-
yordu. Bu sebeple Marmara üzerinden deniz yolu ile nakliyat bir zorunluluk
mudur İngiliz ve Fransızların Marmara’ya soktukları denizaltılar engellemek
istiyordu. Türkler için en büyük talih düşman denizaltılarının bu işi başara-
mamalarıydı yoksa 5. ordu açlıktan ölürdü.”4

5 nci Ordu Menzil Müfettişliğinin 14 Mayıs 1915 tarihindeki kuruluşunda 2 cep-


hane deposu, 4 erzak ambarı, 6 nokta komutanlığı, 1 hamal taburu, 9 öküz kolu, 16
eşek kolu, 7 deve kolundan ve çeşitli sağlık tesis ve teşkillerinden kuruluydu.5
Başlangıçta Gelibolu’da göreve başlayan bu müfettişlik, muharebelerin yoğunlaş-
ması ve hizmetlerin artması üzerine karargâhın ilk kademesi ile Akbaş’a, geri kade-
meleri ile de Lâpseki’ye intikal etti.

Cephedeki Birlikler ve Lojistik Nakliyat Yolları


Osmanlı ordusunda ise; 18 Mart deniz zaferinin kazanılması döneminde Çanak-
kale bölgesinde yaklaşık 30.000 kişi toplamındaki bir kara birliği bulunmaktaydı.
Cephe komutanlığına getirilen Liman von Sanders komutasında, karada düşmanın
hazırlıklarına paralel olarak büyük bir askeri hazırlık ve eğitim yapılmaya çalışıldı.
8,5 ay süren savaşın sonuna kadar buraya getirilen asker sayısı 11 kat büyüyecek ve
sağlanan birlikler 350.000’e ulaşacaktı. Bu kadar büyük asker nakliyatının yanında o
askerin kullanacağı, giyecek, yiyecek, cephane silah, araç ve malzeme nakli ihtiya-
cı büyük bir deniz yolu nakliyatını da vazgeçilmez kılıyordu. Ordunun başarısı için
Marmara Denizi’nin kontrol altında tutulması mutlak şarttı. Gelibolu yarımadasın-
daki Osmanlı kuvvetlerinin her bakımdan ikmalini sağlayacak nakliyat için 4 yol
bulunmaktaydı;6

2 Çağlar, H., 2008. Çanakkale Deniz Savaşları 1915 İstanbul: Deniz Basımevi, s.3.
3 ATASE, 1996. Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekâtı V. Cilt, 1., 2., 3.
Kitapların Özetlenmiş Tarihi. Ankara: Gnkur. Bşk.lığı. s.235
4 Sanders, Liman V., 1968. Türkiye’de 5 Yıl, İstanbul: Burçak yayınevi, ss.94-95
5 Çanakkale Savaşları. Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Sayı 1. 2003. s.115.
6 (UKNA.IDC, 1915, s.3) Ayrıca bkz. (Gnkur.Bşk.lığı, 1996, s.269) ikmal yolunu aşağıdaki ifade ile be-
lirtiyordu ; *İstanbul -Çanakkale deniz yolu, *Uzunköprü’ye kadar tren ve buradan Keşan yolu üzerin-

319
Murad Hatip

- İstanbul-Çanakkale deniz yolu,


- İstanbul-bandırma deniz yolu ve Bandırma’dan Çanakkale’ye kara yolu
- Uzunköprü’ye kadar tren ve buradan Keşan yolu üzerinden Bolayır ve
Gelibolu’ya giden yürüyüş yolu,
- Karadan boğazın Anadolu yakasına ve oradan Rumeli yakasına aktarma
yolu. 7
Ancak Osmanlı Donanması bütün gücüyle bu nakliyat hatlarına yönelmek
imkânını kullanamıyordu. Çünkü Çanakkale kara muharebeleri sırasında Osmanlı
deniz kuvvetleri, esas olarak Karadeniz’de harekât yürütmek üzere tertiplenmişti. Bu
ikmal hattının kesilmesi, 5 nci Ordu’nun harp gücünü kritik bir duruma sokabilecek-
ti. Müttefik kuvvetler tarafından da açıkça bilinen bu önemli nokta, onları denizal-
tılarını Marmara’ya göndererek bir denizaltı harbi yapmaya zorunlu kılmıştı. İngiliz
imparatorluk savunma komitesi için Haziran 1915 tarihinde hazırlanan raporda bu
gerekliliğin hayatiyeti vurgulanıyordu.8
Kafkas cephesine personel ve mühimmat nakli ile gemilerin yakıtının Ereğli’de
taşkömürü yataklarına bağlı olması ve İstanbul’un bir Rus çıkarmasına karşı korun-
ma mecburiyeti, Karadeniz’de donanmanın harekâtını zorunlu kılıyordu. Dolayısıyla
sadece bir kısım harp gemileri ile Osmanlı Donanması Çanakkale’deki görevlerini
yürütmek durumunda kalmıştır. Buna ek olarak, İstanbul-Çanakkale deniz nakliyatı-
nı devam ettirmek gibi hayati önemi olan bir görevi de üstlenmişti. Çeşitli kaynaklara
göre 7 ila 16 tümen kadar asker ile bunların malzemesi ve destekleyici lojistik nakliyat
deniz yoluyla yapılmış, Gelibolu’daki kara savunması için çok büyük katkı sağlamıştır.
Aksi takdirde bu nakliyat, tek tren hattına ve bundan sonra Kara bombardıma-
nı tehdidi altındaki bozuk kara yollarına ve kağnı taşımacılığına dayanacaktı, eldeki
araçların azlığı da buna katılınca, durum Çanakkale savunması için oldukça kritik bir
hal alacaktı.

Denizden Lojistik Nakliyat ve Denizaltı Harbi


Marmara’daki deniz nakliyatı ve bu nakliyatın korunması maksadıyla Karade-
niz’deki mücadeleden tasarruf edilen 71 adet muhtelif tipteki gemi Çanakkale’deki
deniz savaşına katılmıştır.

den Bolayır ve Gelibolu’ya giden yol, *Karadan Boğaz’ın Anadolu yakasına ve oradan Rumeli yakasına
aktarma yolu.
7 Bingül, Ö., 2004. Çanakkale Deniz savaşları 1915. İçinde Çanakkale Muharebeleri’nde Dost Ve Düş-
man Lojistik Faaliyetleri . Ankara: Dz.K.K. ss.195-197 Ayrıca bkz. (UKNA. ADM.231/14.NID.PR.,
1889, s.58) Baker Paşa, (Valentine Baker) (1827—1887, İngiliz asıllı asker. Birleşik Krallık, Osmanlı
Devleti ve Mısır devletleri hizmetinde komutanlık yaptı.) 1878 yılında Bolayır ile Gelibolu arasındaki
yolu çamur deryası olarak olarak tarif ederken, topların nakledilirken yarıya kadar çamura gömüldü-
ğünü ve atların bunları çamurdan çıkarabilmek için çok zorlandıklarını belirtmektedir.
8 (UKNA.IDC, 1915, s.3)

320
Çanakkale Cephesi’nin Lojistik Desteklenmesi, Barbaros Zırhlısının Batırılışı...

Harekât esnasında mayın ve denizaltı mânialarına rağmen 25 Nisan sabahından


itibaren İngiliz, Avustralya ve Fransız denizaltılarının Marmara’ya geçme çabaları
olmuştur. Bunların bir kısmı Çanakkale boğazı sularında batırılmış, bir kısmı da tes-
lim alınmıştır. Ancak Marmara’ya geçmeyi başaran denizaltılar da kuvvetlerimize ve
lojistik nakliyatımıza büyük kayıplar verdirmiştir. İngiliz imparatorluk savunma ko-
mitesine Haziran 1915 te sunulan raporda lojistik hattın iki aylık sürede denizaltılar
marifetiyle sekteye uğratılabileceği vurgulanıyordu.9
Denizaltı hücumları ile Çanakkale savaşları sırasında; Osmanlı Deniz
Kuvvetleri’nin toplam kaybı 21.000 ton tutarında sekiz harp gemisi, Osmanlı ticaret
filosunun kaybı ise toplam 38.000 ton tutarında buharlı ve 200’den fazla yelkenli/
tekne olmuştu. Ayrıca Cephede yaralanmış bir askerin bir menzil hastanesine veya
İstanbul’a nakli için belirlenen süre toplamda kırk sekiz saattir. Nakliyat hastanelerin-
de bekleyen yaralılar hasta nakline tahsis edilmiş Şirket-i Hayriye vapurları veya yük-
lerini boşaltıp dönmekte olan diğer vapur, taka, mavna ve yelkenlilerle başta İstanbul
olmak üzere memleket içindeki hastanelere nakledilmiştir.10
Buna karşılık, itilaf devletleri 4’ü İngiliz, 3’ü Fransız ve 1’i Avustralya bahriyesine
ait, toplam 5018 ton tutarında 8 denizaltı gemisi kaybetmiş ve bir Fransız denizaltı
gemisi de (390 ton) Türkler tarafından ele geçirilmişti.
Başkomutan vekili Enver Paşa’nın, Çanakkale muharebeleri sonunda donanma
komutanlığına yolladığı takdirname, 5. ordu ve cephe komutanı General Liman von
Sanders‘in teşekkür telgrafı, Osmanlı Deniz Kuvvetlerinin Çanakkale nakliyatını ve
dolayısıyla savunmasını sağlamada oynadığı rolü belirten belgelerdir.

Barbaros Zırhlısının Çanakkale Cephesinde Hizmetleri


200 e yakın gemi kaybımızdan biride Barbaros zırhlısıdır. Savaş gemileri kaybı-
mız arasında en önemlisi şüphesiz İngiliz ve Anzak kuvvetlerinin çıkarma harekâtına
aşırtma atışları ile büyük zayiat verdiren Barbaros zırhlısı olmuştur.
Çanakkale’de sular iyice ısınmaya başlamıştı. Osmanlı Donanması denizden
Çanakkale’yi takviyeye başladı. Donanma II. Komutanı Amiral Arif Bey 18 Şubat
1915’te Turgut Reis ve Barbaros Hayrettin Zırhlıları ile Çanakkale Boğazı’na gitti.
Burada Harp Gemileri sahilin açığına demirlediler ve gözetleme postalarını aşırtma
atışlarına yardımcı olmak maksadıyla karaya gönderdiler.11
Barbaros ve Turgut’a, düşman tarafından Boğaz zorlandığı takdirde, Nara
Burnu’nda hazırlanan mevzide sabit (duran) istihkâm gibi ateş etmek için vazife ve-

9 (UKNA.IDC, 1915, s.3)


10 Erdemir, L., 2012/1. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. sayı 15, s.95.
11 Langensiepen, Bernd, ve Ahmet Güleryüz. The Ottoman Steam Navy, 1828-1923. London: Conway
Maritime Press Ltd, 1995. ss. 32-33

321
Murad Hatip

rilmişti. Bu iki geminin Nara Burnu kuzeyine paralel olarak yaslanmaları için tertibat
da alınmıştı. Normal olarak geminin kazanları bombardıman esnasında yakılmazdı
fakat sonradan denizaltı tehlikesinin artmasından dolayı stim her an harekete hazır
olmak için tutulmaya başlandı. İlave bir koruma önlemi olarak yüzer engel olarak
stimli gemiler yerleştirildi. Gemilerin olası denizaltı saldırılarına karşı güvenlik olsun
diye, sancak bordolarına, yüklü ticaret gemileri de demirlemişti. Bu tertibat birçok
zamanda tecrübe edildi.12 Üsküdar Gemisi
Mart ayının başlangıcından itibaren bu görevi, Queen Elizabeth Gemisi’nin mer-
mileri tarafından batırılana kadar yerine getirdi.13 Çıkartma günü olan 25 Nisan’dan
itibaren gemiler arası yoğun bir top muharebesi oldu. 27 Nisan’da da İngiliz Gemileri
ile Barbaros ve Turgut Reis Gemileri’nin top düellosu devam etti. Queen Elizabeth’in
toplarının menzil üstünlüğü iki gemiyi uzaklaşmak zorunda bıraktı. Bu esnada İn-
giliz Gemisi’nin tek bir isabeti Üsküdar Gemisi’ni batırdı.14 Bu gemi Scutari adıyla
Oest Lloyd’un Gemisi iken 1914’te ele geçirilmesi sonunda Seyr-i Sefain’in Filosunda
Üsküdar ismiyle yer aldı. Aynı yılın Ekim’inde Donanma’nın hizmetine verildi. 1915
Mart’ında Turgutreis ile Barbaros Zırhlılarının denizaltılarından atılacak torpidolara
karşı perde görevi yapmak üzere Çanakkale’de Kilya Koyuna demirletilmişti.15
25 Nisan’dan sonraki harekatlarda Çimentepe’de yapılan taarruzlarda başarıya
ulaşamayan İngilizler, Ağustos 1915 başlarında Suvla’ya bir çıkarma yapmışlar, sahile
Anzak- İngiliz askerleri çıkartmışlardı. Suvla’ya yapılan bu çıkarma üzerine ordu güç
durumda kalmış aşırtma atışlarla çıkartma yerini dövmesi için zırhlıların bu bölgeye
gönderilmesini istenmişti. Bu işi yapacak iki Turgut Reis ve Barbaros zırhlılarımız
vardı. Barbaros o sırada İstanbul’da idi. Çanakkale’de endirekt atışla meşgul bulunan
Turgut Reis zırhlısını değiştirmek üzere görevlendirildi ve muharebeler çok sıklaştığı
için Haliç’te bulunan Barbaros’un da acele olarak Çanakkale’ye gelmesi emredildi.
Cephedeki Türk askerleri Barbaros Hayreddin Zırhlısı’nın düşman üzerine aşırtma
atışlarının seslerini duydukça daha yüksek istekle savaşırlardı. Zırhlının boğaz tara-
fından gelen top sesleriyle sanki Barbaros Hayreddin Paşa’nın kendi gürlemesiydi.
Cephede kullanılan mermileri de gemiye yük­lenmesi emre dâhil edildi. Hareketten
evvel ordu tarafından gönderilen çok miktarda cephane yüklendi, gemiye ayrıca cep-
heye gitmekte olan birkaç karacı subay da bindi.16 Cephane sandıklarını yüklemesi
hareketi iki saat gecik­tirdi. Sandıklar kamaralar arasındaki alanı tepeleme doldurmuş-

12 (Engin 2004, S.20.)


13 (Langensiepen ve Güleryüz 1995, ss. 32-33.)
14 “ATASE BDH. No:1\35 Dlp.107, G.1.Dos.75.» ayrıca bkz. Besbelli, Saim. Birinci dünya Harbi’nde
Türk Harbi Deniz Harekatı. Cilt VIII. Ankara: Gnkur.Basımevi, 1976. s.263.
15 Tutel, Eser . Seyr-i Sefain Öncesi Ve Sonrası. İstanbul: İletişim Yayınları, 2000. s. 106.
16 Gülen, N., Ocak 2001. Türk Bahriyesinin İkiyüz Yıllık Tarihçesi 1773-1993’ Şanlı Bahriye. İstanbul:
Kastaş Yayınevi, s. 302.

322
Çanakkale Cephesi’nin Lojistik Desteklenmesi, Barbaros Zırhlısının Batırılışı...

tu.17 Bu büyük zırhlı, denizaltılara karşı korumasız olarak İstanbul’dan Çanakkale’ye


kadar gidemezdi. İşe yarayan üç muhribimiz Zonguldak’tan gelen kömür gemilerini
Rus Donanması’na karşı korumak üzere Karadeniz’de idi. bir muhrip Bandırma’dan
cepheye asker taşıyan gemiyi koruyordu, bir torpido denizaltı arıyordu, diğerleri de
torpillenen Peyk-i Şevket’in yanındaydılar.
Bahriyeliler koca Barbaros zırhlısının korunmasız Çanakkale’ye gitmesinin teh-
likeli olduğunu belirttiler. Ordu komutanlığı bu zırhlıların dağlardan tepelerden
aşırtarak atılan ve düşman gemilerini kaçırtan ağır mermilerinin cephedeki askerin
morali üzerine büyük etkisi olduğunu askerin bu gemilerin arkalarında olduğunu
hissettikçe daha şevkle savaştığını ileri sürünce tehlike ve her türlü risk göze alındı.

Barbaros Zırhlısının Son Seferi ve Batışı


Beşinci ordunun lojistik malzemelerini de yükleyen Barbaros 7 Ağustos 1915 ge-
cesi avara etti. Pruvasını18 Çanakkale’ye yönelterek son seyrine çıktı. Türk Sancağı
altında sayısız hizmette bulunan bu zırhlı pruvasını Çanakkale’ye çevirdiğinde bu se-
yirin son seferi olacağından habersiz makinelerine yol verdi. Özellikle, zırhlıda kara
kuvvetlerine ait binlerce bomba, mermi gibi kıymetli eşya ve fazlaca miktarda para
da vardı. Taşıdığı malzemenin yanı sıra operatif ve taktik açıdan çok önemli olan bu
geminin yanında koruyucu olarak sadece küçük Sivrihisar torpidobotu vardı. Hızı bu
görevi yapmaya yeterli gelmeyecek derecede az olan 97 tonluk bu küçük torpidobo-
tu yerine daha uygununun seçilmesi gerekirdi. Gece seyri oldukça sakindi denizaltı
tehdidine karşı tüm personel alestaydı.19 Marmara denizini, her zaman olduğu üzere,
gemiyi karartarak geceleyin geçildi.20 8 Ağustos 1915 sabahı rüzgârın sürati ve deni-
zin durumu arttı.21 Fakat geç hareket edildiği için Bolayır önlerine gelindiği zaman
ortalık aydınlanmış ve güneş doğmak üzereydi.22 Denizin üstündeki köpükler deni-
zaltıya hücumu avantaj sağlayacak şekildeydi. Denizaltının periskobunu veya torpido
izini bu durumda tespit hemen hemen imkânsızdı. Bu yüzden gözcüler arttırıldı.23
O zamanki taktiklere göre denizaltı hücumu daha çok sahil tarafından şaşırtmacalı
olarak yapıldığını biliniyordu, gözcülerin çoğu sancakta,24 yani kara tarafında bulu-

17 Engin, F., 2004. Fahri Engin’in Hatıratı. Ankara: Dz.K.K.lığı Basımevi, ss.21-23.
18 Pruva: Bir teknenin ön tarafından ileri istikameti.
19 Alesta; Hazır olmak, bir eylem için hazır olmak, tetikte olmak.
20 (Engin, 2004, ss.21-23.)
21 Nutku, E., 1975. Çanakkale’nin Şanlı Tarihine Bir Bakış. İstanbul: Özyurt Basımevi, s: 62-63.
22 (Engin, 2004, ss.21-23.)
23 (Nutku, 1975, ss.62-63.)
24 Sancak; Geminin, teknenin sağ tarafı

323
Murad Hatip

nuyordu.25 E-11 denizaltısı,26 uzaktan Barbaros’u görmüş ve hücum için sahil yanını
seçerek orada beklemeye başlamıştı. Sabahın 5’inde torpidosunu attı.
Barbaros’un gözcüleri periskopu göremediler. Harita kamarasında bulunan seyir
subayı periskobu ve torpido izini gördüğü bağırdığı zaman artık çok geç kalınmıştı.27
Torpido sancak tarafına isabet etti ve büyük bir yara açtı. Buradan giren sular zırhlıya
hafif bir eğim verdiyse de, güverteye yığılmış bulunan cephane sandıkları devrildiğin-
den gemiyi doğrultmak mümkün olmadı ve koca zırhlı yedi dakika içinde alabora28
olarak battı. Geminin mürettebatı 700’ den fazlaydı.29 Ancak 51 subayla 347 er kurta-
rılabildi, 21 subay ile 237 er kaybedildi.30
Güverte Albay Nevres Tümer’in Hatıratında Barbaros Zırhlısının Batışı
Güverte Albay Nevres Tümer batış olayını yaşamış ve aşağıdaki şekilde naklet-
miştir.31
- Kamaramdaydım. Yatma yok tabii. Ceketimi çıkardım. Ranzaya uzanıver-
dim.
- Akdeniz’e mi çıkıyorsunuz?
- Hayır, Çanakkale’ye gidiyoruz. Yani Gelibolu’dan evvel. Dalmışız, yorgun-
duk çünkü 4 saat nöbet, 4 saat istirahat. Senelerce devam etmiş bu hal. Ar-
tık gına gelmiş vaziyette uyumuşuz. Ben değil, personel tabii. 750 mevcudun
yarısı ayakta, yarısı istirahatta. Hesap edin devam ediyor böyle. Tam uyku
esnasında, bir de baktım ki, top atılıyor. Top ama 8’lik toplar vardı. Bizim
kamaranın içinde kestane fişeği patlar gibi patlıyor. Öyle normal top atışı
değil. Yalnız, kestane fişeği, bazen çat pat gibi... O sırada kalktım. Baktım, bu
hareket iyi bir hareket değil, yani, düşman ile karşı karşıya değiliz.
- Evet, o halde, bu atış ne?
- Bu atış... Düşman denizaltısı bizi torpillemiş, baş taraftan. Yara almış gemi.
Sancak tarafına, yatmış haberimiz yok. Ben duymadım, benim haberim yok.

25 Nutku,, ss.62-63.
26 Halpern, P. G., 1995. A Naval History of World War I.. Annapolis: Naval Institute Press, s.66. İngi-
lizlerin Çanakkale Denizaltı Savaşlarında Binbaşı Martin Dunbar-Nasmith, komutasında Osmanlı
gemilerine büyük zarar veren Denizaltı gemisi.
27 Engin,, ss.21-23.
28 Alabora olmak; tekne, sandal vb. deniz araçları devrilip ters dönmek.
29 Besbelli, S., 2005. Çanakkale’de Türk Bahriyesi 1914-1918. Ankara: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
Basımevi Amirliği, s.20.
30 Hore, P., 2006. The Ironclads. Londra: Southwater Publishing, s.119.
31 (E) Ora. Nejat Tümer’in Denizde Geçen tarihi Bir Olay Hakkındaki Kaseti ; Bu yazı; 1961 yılında rah-
metli olan Dz.Güv.Alb.Nevres TÜMER’in görevli olduğu BARBAROS zırhlısında bulunduğu sırada
Şarköy açıklarında seyir esnasında Torpillenerek Batışını kendi sesiyle anlatırken, alınmış kasetin
daktilo edilmişdir.

324
Çanakkale Cephesi’nin Lojistik Desteklenmesi, Barbaros Zırhlısının Batırılışı...

Tabii, haberi olanlar var. Ondan sonra, zaten giyinik vaziyetteyim. Yataktan
kalktım, kamaradan dışarı çıktım. Kamaramdan dışarı çıkınca benim önüm-
deki kamarada Mr. Fost diye bir Alman Yüzbaşısı vardı. Makine Yüzbaşısı,.
Bu Alman Yüzbaşısı gündüz mesela torpido hücumu, Denizaltı hücumu de-
diler mi, doğru yukarıya çıkıyor. Güverteye çıkıyor. Tayyare geliyor dediler
mi güverte altına kaçıyor. Öyle korkak bir adam... Önce kendi kamarasında,
lambayı söndürüyor. Lumbuzu32 açıyor çünkü adam, gece, havasız yatama-
dığı için gece lumbuzu açıyor. Yatıyor o sırada o adam, yani torpido yediği
zaman gemi sancak tarafına yatmış yani bizim tarafımıza doğru, batmaz
vaziyette duruyor. Bunun kamarasına lumbuzdan su dolmuş. Kamarasının
kapısından da koridora taşmış, sızıntı halinde. Tehlikeyi anladım. Gemi bir
kazaya uğradı. Peki ne yapmak lazım. Vazife yerime koştum. Ben o zaman
müstakil bölük komutanıyım ve Barbaros’ta Üsteğmenim.
- Müstakil bölük komutanı mı?
- Evet.... biraz çalışır diye bize vazife vermişler.... Hemen benim partimi top-
ladım. Ve benim parti de vardabrandalar,33 serdümenler, porsunlar, ondan
sonra da benim, yani açıkgöz bölüğümü teşkil ediyor. Topladım ekibi evvela
stimbotları mayna vaziyette hazırlattım. Tabii stimbotlar zaten hazır. Her
zamanki “gemiyi terk” emri verilir verilmez, onlar suya atlayacak ve onlara
tahsisli olan diğer mensupları da onlar alacak (sancak tarafından geminin
duruyordu) ve gemiyi terk edecekler. O sırada, işkampavyayı hazırladık, fili-
kaları hazırladık, tam vasatında taretin yanında dört tane bidondan müret-
tep şamandıradan, bir sal biçiminde yapılmış cankurtaranlar vardı, bunlara
da sıra geldi onlar da alabandaya34 bağlanmış vaziyette...
- Gemi o vaziyette duruyor, değil mi?
- Evet, olduğu yerde duruyor. Bir hadde kadar. Yan yatmış, o lumbuzlar ya-
rıya kadar suya girmiş, öyle duruyor. Ve öyle on dört dakika durdu. Gemi on
dört dakika herhalde gemi batmayacak kanaati hasıl oldu Arif Paşa da.
- Arif Paşa Donanma Komutanı mı?
- Donanma Komutanı. Arif Paşa Donanma Komutanı. Muzaffer Bey35 de
gemi komutanı. Muzaffer Bey, torpidoyu gemi yer yemez derhal yukarı fır-

32 Lumbuz; Gemilerin iç kısımlarını aydınlatmak için bordalara ve güvertelere açılmış olan yuvarlak de-
likler. Lumbuz terimi bu deliklerin etrafına oturacak şekilde pirinçten yapılmış içeriye doğru açılması
sağlanan cam kapağı ve iç taraftan cam kapağı kapatan ve madenden yapılmış kör kapakların tümünü
ifade eder.
33 Vardabandra; Deniz kuvvetlerinde gemilerde veya isaret istasyonlarinda gorunur muhabereden
sorumlu askerlerin sinifidir. alay sancaklari, simafor, isildak kullanarak haberlesirler. gemilerde
silistre’yi(gemici düdüğü) çalmakda görevleri arasındadır.
34 Alabanda; Bordanın iç kısmı veya dümenin 35° ye kadar basılması.
35 Adil, S., 1982. Hayat Mücadeleleri (Selahattin Adil Paşa Hatıraları). İstanbul: Zafer Matbaası, s.214.
Selahattin Adil’in kardeşi.

325
Murad Hatip

lıyor, “baştan kara” yapalım diyor “iskele36 alabanda” diyor... şey... “sancak
alabanda” diyor. O zaman Arif Paşa yukarı çıkıyor.
- Arif Paşa mı çıkıyor?
- Arif Paşa çıkıyor. Ne yapıyorsunuz diyor. “İşte vaziyet böyle” diyorlar, izahat
veriyor ona. “Hayır, bu gemi batmaz” diyor. Batarsak derin suda batalım. Bu
gemi batmaz diyor. “İskele Alabanda” diyor bu sefer. “İskele Alabanda” deyin-
ce gemi sancağa dönme, iskeleye dönme, torpido yarasının açtığı bölme ilk
perdesi zayıf baş tarafa, yedinci perde, o perde patlıyor, bundan sonra altıncı
perde, beş, altı, yedi, sekizinci yani... Ondan sonra kömürlükler geliyor tabii,
kazan dairesi, velhasıl patlayınca gemi ağır ağır başlıyor tumba olmaya. Biz
de o sırada, vasat taretin yanında ve on sekiz askerde yanımda, bir sürü nam-
lı bir gedikli subayı, salları çözüyorduk güverteye yatıyoruz, hazırlamak için
yani denize atmak gerekirse çabucak denize atmak için tam o andayız, gemi
bir baktık gidiyor.... Gemi gidiyor ama biz vazife ile alakadar olduğumuz için
geminin devrilme vaziyetini hissedemedik, hala biz işimize devam ediyoruz.
En tehlikelisi de bu yerdir. Geminin orta kısmı, vasat taretin bulunduğu yer
en tehlikeli yerdir.
- Vah Vah
- Bu ihtimaldir. Ama kuvvetli bir ihtimal.
- Bundan sonra efendim,
- Bundan sonra da, hiçbir şey yok derken çeneme bir el yapıştı, kafamı sağa
çevirdi, ama tutan yok,
- Allah Allah! Manevi bir kuvvet sizi itiyor.
- Ama bu ne kuvvet! Öyle bir kuvvet ki, çenemin aynı vaziyette nasıl tutu-
yorum ben, öyle çenemi bu tarafa çevirdi. Çevirir çevirmez, o anda bir de
baktım, gemi de gidiyor, güverte suya girmiş yani böyle girmiş, vasat taret
platform da söyle yirmi beş santim yüksek o platform da suya giriyor, güverte
kaybolmuş. Ben görür görmez; dedim ki “çocuklar hakkınızı helal edin, başı-
nızın çaresine bakın”. Başka ne yapacağız çare yok ki.
- Hazırladığınız o şeyler?
- Tabii o durum, olduğu gibi bıraktık ama hazırladık da öyle bıraktık. Terk
edin emri verilmedi.
- Emir verilmedi mi?
- Ben o zaman iskele tarafına geçtim. Terk edin emri verilmedi. Denize atla-
mama imkân yok. Gemi çünkü sancak taraftan gemi sancağa batıyor. Dev-

36 İskele; Teknenin sol yarısı veya gemiye girip çıkmak için kullanılan sürme veya inip kalkan merdiven

326
Çanakkale Cephesi’nin Lojistik Desteklenmesi, Barbaros Zırhlısının Batırılışı...

riliyor yani. Geminin altında kalacağım yüzde yüz o zaman iskele tarafına
geçtim. Baktım ki bordada iskele bordası yüksek. O zaman geminin güverte-
sinden denize atlamaya imkân yok. O anda aklıma gelmiş olacak ki, iskelenin
üst tavasının yanından bacaklarımı uzattım ki, iskele alabandaya alınmıştı.
Yalnız üst tavası duruyordu. Kızak kayar gibi “Bismillah” dedim. Kendimi bı-
raktım. Artık ötekiler ne oldu bilmiyorum tabii. Herkes kendi başının çaresine
bakıyordu. Helalleşmiştik.
- Cankurtaran var mıydı?
- Yok, yok hiçbir şey yok. Üstümde beyaz ceket, siyah pantolon ayağımda, o
akşam Kasımpaşa’dan almış olduğum terlik vardı, ayağımdaki terlikler gibi.
Başka üstümde hiçbir şey yoktu. Tabii böyle kayıyordum. Kayarken gözümde
kapalı, evvela başım suya dokundu. Evvela başım suya dokununca gözlerimi
açtım. O vakit, gördüğüm manzara geminin üzerime bütün heybeti ile geldi-
ğini gördüm. Gemi sancağa devriliyor, ben kendimi iskeleden denize atıyo-
rum. Gemi böyle tumba olduğu zaman tumbalı vaziyette, gemi yalpa kuşağı37
vardır, o zaman o yalpa kuşağı insanın ayaklarına tesadüf ediyor ve beni
fırlatıyor oraya fırlatıyor beni, sancak tarafına Tabii ben de böyle indiğim
için arkam şeyde, evvela ayağımdan suya girmiş vaziyette değilim. Binaena-
leyh arkadan gidiyorum. Fırlattığı için gidiyorum. Kafam sudan içeride işte
o sırada, bayağı korktum. Geminin altında kaldım diye korktum. Geminin
o mahur manzarası bana o korkuyu verdi. Kurtulma imkanı da yok artık
ama, içerisinde epey bekledim. Dört kulaç 38 veya beş kulaç. O sırada gözü-
mü açtım. Su yutuyorum. Karanlık. Dedim, artık geminin altında kaldım. O
karanlıkta, biraz fazla derine girmişim ki karanlık gördüm. Ama bir türlü de
Azrail de can almaya çalışıyor ama bende ona canımı vermek istemiyorum.
Yani insan ölmek istemiyor.
- Kaç saat kaldınız?
- Saat yok ancak üç beş dakika kadar suyun içinde döndüm ve başladım.
Yukarı çıkmaya yukarı tehlikeli ana ne olursa olsun. Maksat boğulmaktan
kurtulmak.
- Evet çaresizliğinizi anlıyorum. Dört beş kulaç denizin altına indiniz.
Herhalde?
- Herhalde ama tabii ölçmenin imkânı yok.
- Anlıyorum.
- Biraz yukarı çıkmaya başladım. Çıkınca baktım, aydınlık olmaya başladı.
Aydınlık olunca daha ziyade zevklendim. Hareketi fazlalaştırdım. Ve çıktım

37 Yalpa omurgası/kuşağı: Teknelerin yalpalamasını azaltmak için karina kısmına baştan kıça doğru
uzunan omurga biçimindeki çıkıntı.
38 1 Kulaç (fathom) = 2 yarda = 6 kadem = 183 cm

327
Murad Hatip

baktım tahmini yirmi beş metre ileride yani gemi altüst olmuş demiştim, ala-
bora olmuş gemi, toplar bacalar böyle aşağı inmiş. Geminin altı üste çıkmış
ama ben o sırada geminin sancak tarafı istikametinde yirmi beş metre uzağa
düşmüşüm. Bir de tesadüfen baktım ki, bizim atmak için hazırladığımız o
sallar var ya, dört tane fıçıdan ibaret, o sallardan bir tanesi benim yanımda.
Evet Allah’ın yardımı, hemen o salı yakaladım, derin nefes aldım. Sahile bak-
tıktan sonra, baktım ki sahile gitmeme imkân yok.
- Uzak
- Uzak değil sekiz on gomina ama benim için uzak. Ne yapayım? Evvela
cebime baktım. Pantolonumun sağ cebinde bir çantam vardı. Çantamda
Refah’ta39 şehit olan Yarbay Zeki IŞIN. Bana yirmi beş kuruşa, İngiltere’den
bir çanta getirmişti. Ufak para çantası. Onun içerisinde bir tane Osmanlı
Bankasının banknotlarından vardı. Beş liralık bir kağıt. Bütün servetim de o.
Başka hiçbir şey yok. Tabii, sahile gidemiyorum. Kurtulursam kimsem de yok.
Ne anne var, ne baba var. Hiç kimsem yok. Binaenaleyh bir şey lazım olursa
insana, para önemli değil mi?
Yanında olsun para ki, yanımda olsun diye değil, ileride kurtulur çıkarsam
ne giyeceğim ne alacağım üzerime? Kaç paran var diye cebime baktım, beş
lira, ama denizin içerisinde yapıyor insan bunları. Çıkardım o çantamı ve
pantolonun arka cebine koydum.
- Boş yere gitmesin diye tutuyorsunuz.
Yo, zaten can halatını tutuyorum. Ve arka cebin düğmesini de ilikledim, pan-
tolonun düğmesini. Şimdi çanta emniyette. Yani benim hayati servetim em-
niyette. Tam o sırada, sağıma bir baktım, soluma bir baktım, denizin üzeri
mahşer. Mahşer gibi, ana baba günü. Kimisi bağırır, kimisi “Aman kurtarın”
diyor. Avni vardı. Avni, o da üsteğmendi. Hasköylü Avni.
Ondan sonra biraz daha zaman geçti, benim bulunduğum salda biraz din-
lendik dibe gidip de döndüğüm zaman tabi boğulma derecesine gelmiştim. O

39 Refah Faciası, Birleşik Krallık’a sipariş edilmiş olan denizaltıları ve uçak filosunu teslim almakla gö-
revli olan personeli taşıyan “Refah” şilebinin 23 Haziran 1941 tarihinde batırılması olayı. Türkiye, II.
Dünya Savaşı’ndan önce Birleşik Krallık’a gemi siparişi vermiş ancak savaşın başlamasıyla teslimat
gecikmişti. Türk-Alman Saldırmazlık Paktı’nın gündeme gelmesi İngiltere’nin gemileri teslim etme-
sini hızlandırdı. Türkiye 1930’lardan itibaren İngilizlerle karşılıklı yardımlaşma antlaşması yapmış
şimdi de Almanya ile saldırmazlık arıyordu. Her iki tarafta Türkiye’yi yanında istiyor hiç olmazsa
tarafsız kalmamız arzu ediliyordu.Almanlarla olan yakınlaşma İngilterenin hoşuna gitmediğinden
Türkiye’nin önceden sipariş ettiği denizaltılar, muharip ve uçakların hazır olduğunu bunları almak
için personel gönderilmesini istedi.Bunun üzerine Türkiye, gemileri teslim alacak personeli Birleşik
Krallık’a göndermeye karar verdi. Heyet önce deniz yoluyla Mısır’a oradan da hava yolu ile Birleşik
Krallık’a geçecekti. 16’sı havacı öğrenci olmak üzere 143 denizci ve havacı hazırlanan REFAH şilebi ile
23 Haziran 1941 akşamı Mersin limanından hareket etti. Mısır’a giden askerî personelin ve sivillerin
olduğu “Refah” gemisi Kıbrıs dolaylarında kimliği belirsiz bir denizaltı tarafından batırıldı; 168 kişi
öldü, 32 kişi kurtuldu.

328
Çanakkale Cephesi’nin Lojistik Desteklenmesi, Barbaros Zırhlısının Batırılışı...

sırada annem karşıma geldi. O da benden ya bir hafta evvel ölmüş, ya da bir
hafta sonra....
- Siz o vaziyette uğraşırken, sağdı, tabi...
- O günkü tarih, ya bir hafta evvel annem ölmüş, ya bir hafta sonra. Onu
bilmiyorum. O gözlerimin önüne geldi. Bir baktım, öteki salın üstüne hücum
başladı. Bir anda sal alabora oldu tabii, altüst oldu. Muvazenesini bozdu.
Oradan birkaç kişi boğuldu.
Boğulanları görünce akılları başlarına geldi. Salın üstüne birkaç kişi çıktılar,
yüzme bilmeyenleri sala çektiler, bir düzen kurdular, ama halen benim bu-
lunduğum salda benden başka hiç kimse yoktu.
- Uzaktasınız çünkü.
- Yo, yirmi metre mesafedeyim. Demek o biraz daha suları aşmış. O doldu
benim bulunduğum sala hücum başladı, 90 kişi kadar yani o sallarla, yekün
180 kişi kurtarıldı.
90 kişi almıştık. Tabii 90 olduğunu sonradan öğreniyoruz. İlk kimin hatırına
gelir, 90 kişi kurtaracağımız hesapta yoktu. Benim bulunduğum sala, hücum
başlayınca, ben hemen ihtiyati tedbiri aldım. Grade (kurtarma halatı) diye
bir halat var. Çerçevenin etrafında bir halat vardı. Tuttum halatı bir elimle
gücüm var yok. O haldeyim. Bir elimi bıraktım ama, kendimi idare ediyo-
rum. Herhangi bir şey olduğu zaman halatı yakalayacağım. Tam o sırada
bizim safta başladılar hücuma ve binmeye. Fakat bizim Salı idare edenler
vardı. Aman diyen sağa sola giden, şuraya gidin buraya gidin diyen, kuman-
da edenler vardı.
O saat, birisi boynuma sarılıverdi. Evet, kuvvetli bir el boynuma sarılıverdi.
Daha boynuma dokunur dokunmaz ben onu yakaladım. Ama öyle müşkül
duruma düştüm ki ben, irice bir adam.
- Can havliyle sarılıyor tabii
- Tabii tabii öyle bir şey ki, hayat meselesi. Canını kurtarmak için boynuma
sarılıyor, nizamiyeli bir hava Yüzbaşısı idi. Katip sınıfına mensup. Giden pa-
rayı o götürüyordu. Barbaros’a tayyarecilerin parasını yüklenmişlerdi. Ben o
adamdan boynumu kurtarana kadar akla karayı seçtim tabii. Nihayet kur-
tuldum. Ama yardım ettiler.
O salın üstünde bulunanlar da yardım ettiler. Adamcağızı yukarı, salın üstü-
ne aldılar. Ben de kurtuldum. Bir de baktım ki adamın kafası yarılmış. Kolu
kırılmış sağlam kolu ile sol koluyla benim boynuma sarılmıştı. Hiç değilse
“Allah’a bin şükür ki” o da kurtuldu, bende kurtuldum.

329
Murad Hatip

Kim topladı oradan sizi?


Arz edeyim. Tam o sıralarda da ya Samsun ya Basra, o küçük muhriplerden
bir tanesi Çanakkale’den emir alıyor ve İstanbul’a hareket ediyor. Bizim isti-
kamete gelince, bir arıza olmuş makinesinde, o arızayı da telafi etmek için
stop etmişler. Arızayı ararlarken bizim torpido gürültüsünü duymuşlar. He-
men ortalık o zaman aydınlanmıştı. Sabah saat beş, hafif bir beyazlık, hemen
arızayı giderip doğru bizim üstümüze yardıma geliyorlar.
Bir telsiz falan yok mu?
- Hayır ne telsizi, yoktu. Orada bizim de yanımızda bir Hamidabat diye ufak
bir gemi vardı, iki bacalı, “baby’lerden, o da ufacık bir şey. Kimi kurtaracak?
Bereket versin o da kurtarmış. Denize düşenleri toplamış ama ona da saldı-
ran bir İngiliz denizaltısı vardı.
(E-21) onu topluyordu. O felaketzedeleri topluyor. Onları götürürken, onun
üstüne hücum ediyorlar. O kadar melunluk etmiş denizaltı gemi kumandanı.
- Onu İngilizler yapıyor değil mi?
Evet, sonra o muhrip geldi, Samsun zannediyorum, o bizi kurtardı. 1,5 saat
suda kaldık, 1,5 saat sonra Gelibolu’ya geldik. Gemiden Gelibolu iskelesinden
sahile çıktık. Akrabalarımdan bir tanesi asker olmuştu. İhtiyat askeri Kamil
Efendi adlı birisi. Babamın halasının kocası. O da tepedeymiş, Gelibolu sırt-
larında. Kıtası oradaymış.
Barbaros’un battığını duyunca benim orada olduğumu biliyor, beni aramaya
çıkıyor, “ben çıktım, o Kamil Efendi ile karşılaştık. Aman diyor geçmiş olsun
diyor. Sen müsaade et dedim, evvela vilayet binasına gideyim” dedim.
Her taraf bomboş, tahliye edilmiş şehir zaten, memur, hiç kimse yok. Gelibolu
vilayet konağında bir oda açtım. Güneş de çıkmış vaziyette. Bir dolap açtım.
Dolabın içerisi sancak dolu irili ufaklı filan. Kilitledim odayı. Sonra çama-
şırlarımı çıkarttım, sancağın bir tanesine sarıldım, sıktım sularını pencereye
astım, onlar kurusun diye bekledim.
Neyse pantolonum, iç çamaşırım kurudu. Tekrar onları giydim ve çıktım.
Kamil Efendi de zaten bekliyordu beni. Beraber gittik karnımızı doyurduk,
orada bir çorba içtik. Adamcağız, Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın,
oradan çıktık, geldik gemiye, bir de baktık ki mahşer!
Evet bizim arkadaşlarımız Muzaffer Bey kumandan, bizimde geminin ku-
mandanı, Arif Paşa, ikisini de çıkartmışlar baygın. Askerler upuzun tabii,
kollarının üstünde. Baygın vaziyette. Açılmışlar. O zaman ben dedim ki Mu-
zaffer Bey’e “Efendim müsaade ederseniz. Yarhisar Yarhisar mı? Hangisi ise
bizleri kurtaran torpido, onunla İstanbul’a gideyim” dedim müsaadenizle.

330
Çanakkale Cephesi’nin Lojistik Desteklenmesi, Barbaros Zırhlısının Batırılışı...

Canım Nevres, ne yapıyorsun sen dedi. Daha şimdi denizden çıktın. Karadan
gideceğiz dedi. Benle beraber gidersin dedi. Efendim ben müsaadenizle deniz-
den gideyim. Kara yolculuğu sefaletini bilirim ben, bu memlekette.
- Doğru.
- Bildiğim için, ee zaten eceli gelen, karada ölür. Gittik. Ondan sonra böyle
müsaade etti bana. Ben mevcut olan kurtarılmış askerlerimi gördüm.
Mevcut askerleri topladılar ve Merkez Bölüğü teşkil ettiler. Bunları bir Yüz-
başıya teslim ettiler. Ve biz de o torpidoya girdik. Saat 12, 12’ye 10 vardı, ora-
dan hareket ettik. Gelibolu’dan İstanbul’a geliyoruz. Mr.Laley gemi komutanı
vardı. Onla beraberdik. Geldik, kimisi kamara perdelerine sarılmış, kimisi
bir entare vermiş, Subaylar anadan doğma, hem giyinmiş, hem değil, siyah
pantolon ayağında beyaz ceket sırtında, çamaşırlar sırtımızda, terlikler aya-
ğımızda, öyleydik.
Neyse Galata Rıhtımına yanaştık, akşam üstüne doğru, şimdi o entare ile,
serseri kıyafeti olan kurtulmuş arkadaşları arabalar almıyor, arabalar ser-
seri diye kabul etmiyorlar. Neyse polisler müdahale etti, yollarda arabalara
koydular, herkes evlerine gitti. Benim evim yok ki evime gideyim. Bir de bak-
tım ki Celal Bey. O zaman Turgut Reis’in ikinci kaptanıydı. O gelmiş şeyden,
“Steamboat” tan.
Aman, Nevres gel dedi, biliyor bekar olduğumu. Ben, dedi, banyoyu hazırlat-
tım. Ama benim geleceğimi bilmiyordu. Herhangi birisi için hazırlatmış onu.
“Kamaranı hazırlattım dedi. Doğru gemiye gideriz dedi. Hiç kimse ile ko-
nuşmazsın. Doğru banyoya gidersin” dedi. Banyodan çıktıktan sonra doğru
yatarsın, dedi. Tecrübeli adam...
Gittik gemiye çıktık. Hepsine, arkadaşlara falan mani oldu.
“Hayır, konuşmak yok katiyen yok” dedi. Ondan sonra banyoya girdim. Ban-
yodan çıktım, yatağa girdim. Ertesi sabah uyanmışım. Hiç uyanmadan yat-
mışım. Gözümü açtığım zaman huuuu! Kalabalık kalabalık bir vaziyette,
bir de Bilal vardı. Son zamanlarda Mecidiye Fenerinin baş musuhibi idi. O
adam geldi. Beni arayıp bulmuş haber almış, o da veli nimet vaziyetinde bir
adam. Neyse konuştuk öyle. İç çamaşırı ayakkabı, bütün ihtiyaçlarımızı te-
min etti. Ondan sonra da tekrardan gemiye döndük, o da sılaya gitti.
O zaman teşkilat yok muydu? Bahriyeden sizi karşılayan?
Ne karşılayanı? Karşılayan Turgut Reis’in ikinci kaptanı. Bu macerada böyle
bitti. Bitti.

331
Murad Hatip

Sonuç
Sarıkamış harbi denizde kaybedilmiş, Çanakkale harbi denizde kazanılmıştır. İki
harbinde başarıları nasıl denize bağlantılıdır? 7 Kasım 1914’te Doğu Cephesine Lo-
jistik nakliyat götüren Bahr-i Ahmer, Mithat Paşa ve Bezm-i Âlem Ereğli açıkların-
da Rus Çarlık donanması gemileri tarafından batırıldı. Akabinde 4000 tonluk Derne
gemisi batırılınca cepheye erzak, melbusat, cephane, silah ve teçhizat ulaştırılama-
mıştır. Sarıkamış harekâtında başarısızlığın nedenlerinden biridir. Çanakkale Cep-
hesine her türlü olumsuzluğa rağmen irili ufaklı 200 geminin İngiliz denizaltılarınca
batırılmasına rağmen denizden lojistik nakliyat sürdürülmüş ve cephedeki başarıda
büyük bir yer tutmuştur. Çanakkale Harekâtında nispeten az incelenen konulardan
biride lojistik nakliyattır. Osmanlı Donanmasının personeli bu lojistik nakliyat için
her türlü fedakârlıkta bulunmuştur. Cepheyi denizden destekleyen en önemli gemi-
lerden biride Barbaros zırhlısıdır. Bu gemide görevli Nevres Tümer’in batış olayını
vefatından önce nakletmesi ve bunun aile arşivlerinde kalmaması da deniz harekâtını
inceleyenlere farklı bir yol göstereceği muhakkaktır. Bu hatırat yayınlanmasıyla tarihi
bir vesika hüviyetiyle kaynaklar arasında yer alacaktır. Benzer birçok tarihi vesikaya
dönecek hatırat ya aile arşivlerinde veya fertlerin belleklerinde kaybolup gitmiştir.
Yakın tarihimize rehber ışık tutabilecek bu tür bilgi ve belgelerin araştırılıp yayınlan-
ması önemlidir. Örneğin ayni gemide bulunan Fahri Engin hatıratını kaleme almış
olmasına rağmen, gemi komutanı Muzaffer Adil veya Donanma II. Komutanı Amiral
Arif ’in hatıratı konusunda yazılı bir yayın yoktur.

Barbaros Hayrettin Zırhlısı

332
Çanakkale Cephesi’nde Bir İngiliz İstihbaratçı:
Sır Douhty-Wylıe

Halil Ersin AVCI*

T ürk Milleti’nin kazandığı 18 Mart 1915 Çanakkale


Deniz Zaferi’nden sonra İngilizler bu yenilgiyi zafere
çevirmek için her türlü askerî unsuru seferber etmişlerdir.
İngiliz basınının olanca gücüyle yaptığı “Hasta Adam Os-
manlı” propagandasına karşın Türklerin kazandığı Deniz
Zaferi’nin izahı güçtü. İngiltere’nin hızlı bir zafere ihtiya-
cı vardı. Fazlasıyla küçümsenen düşman göründüğünden
çok daha dişli çıkmış ve İngiliz Donanmasına geçit ver-
memişti.
Çanakkale Muharebeleri’nde İngilizlerin amacı gö-
rünüşte basitti, Çanakkale Boğazı’ndaki tabyaları etkisiz
kılarak İstanbul’un alınması suretiyle Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması ve
Almanya’nın dört bir yandan sarılarak I.Dünya Savaşı’nda büyük bir zafer kazanılma-
sı1. Ancak bu gerçekleşmedi.
İngiltere, Çanakkale’de güçsüz addedilen düşman veya beklenenden daha fazla
direniş gösteren düşmana karşı konvansiyonel yöntemler işe yaramadığında başvur-
duğu bir yönteme başvuracak, Osmanlı Devletini iyi tanıyan istihbaratçılarını göreve
çağıracaktı.
Sir Doughty-Wylie de bunlardan biri hatta en önceliklisidir. Bu dönemde İngi-
liz Savaş Bakanlığı görevinde bulunan Earl Kitchener, İngiliz Deniz Lordu Winston
Churchill, Çanakkale Cephesi Müttefik Kuvvetleri Başkomutanı General Sir Ian Ha-
milton ve Times, Sunday Times, Daily Mail başta olmak üzere İngiliz medyasının bü-
yük kısmının sahibi İngiliz Medya Patronu Lord Nortcliffe ile Sir Doughty-Wylie’nin

* Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Anafartalar Eğitim Fakültesi.
1 Marian Kent, The Great Powers and the End of the Ottoman Empire, Frank Cass, Londra, 1996, s.158-
165.

333
Halil Ersin Avcı

aynı zaman diliminde Çanakkale Muharebeleri ile ilgili kilit pozisyonlarda bulunma-
ları da asla tesadüf î değildir. Bu beş isim Çanakkale Muharebeleri’nde “İngiliz zaferi”
için son kez bir araya geleceklerdi. Son kez diyoruz çünkü Sir Doughty-Wylie, Ça-
nakkale Muharebeleri’nin sonunu göremeden savaşta, Earl Kitchener veya Türkiye’de
bilindiği şekli ile Lord Kitchener da Çanakkale Muharebeleri’nden kısa bir süre sonra
ölecekti.
Bu makalede Çanakkale Muharebeleri’nde görev yapan ve 25 Nisan 1915 Kara
çıkarmasının planlayıcılarından Sir Doughty-Wylie, İngiliz istihbaratçısı kimliği ile
anlatılacaktır. Bu açıdan konunun daha iyi anlaşılabilmesi için ilk olarak Çanakkale
Muharebeleri öncesindeki İngiliz istihbarat yapılanmasını ana hatları ile izah etmeye
çalışacağım.

1. Çanakkale Muharebeleri Öncesi Dönemde İngiliz İstihbarat Yapılanması


Günümüz İngiliz İstihbarat teşkilatının kurucusu veya modern anlamda düzen-
leyicisi İngiliz İmpratorluğu’na dört kez başbakanlık yapmış olan William Ewartt
Gladstone’dur(1868-1874; 1880-1885; 1886; 1892-1894). Ne kadar ilginçtir ki, Glads-
tone, Kitchener’ı keşfedip yetiştirecek, Kitchener, Ian Hamilton’u Ian Hamilton da
Doughty-Wylie’yi keşfedecek ve yetiştirecektir.
İngiliz istihbarat yapılanmasında 19.yüzyıldan itibaren 1919’da birbirinden res-
men ayrılana kadar iki temel örgüt vardı. Bunlardan birincisi Dışişleri(Foreign Of-
fice, FO) ve diğeri de Diplomasi Servisi(Diplomatic Service)dir. 1841 yılında Teğ-
men Jervis’in gayretleri ile başlayan ordu istihbarat biriminin kurulma çalışmaları
2 Şubat 1855’de Lord Panmure’ün Jervis’in komutasında Topografi ve İstatistik
Departmanı’nı(T&S) kurması ile sonuçlandı. T&S’in sağlam bir şekil alması ancak
Gladstone zamanında Savaş Bakanı Edward Cardwell tarafından gerçekleştirildi.
Şubat 1873’te T&S’in gerçek istihbarat servisi olan İstihbarat Şubesi(Inetlligence
Branch, IB)’nın İstihbarat Departmanı(Intelligence Department, ID)’na Cardwell ta-
rafından dönüştürülmesi ile ortaya çıktı.2.
İlk kurulan IB’nin temel vazifesi Hindistan sınırında Rusya’ya karşı çalışmaktı.
Ancak daha sonra Afrika’da da kullanılmaya başlandı. IB tarafından Mısır için ha-
zırlanan 400 sayfalık el kitabında, Mısır ordusunun savaş sisteminden Mısır fırıncı-
lığna kadar her türlü bilgi vardı. Bu bilgi sayesinde İngiliz Ordusu, Osmanlı Mısırı’nı
1882’de kolaylıkla işgal etmişti. Lord Salisbury, 1878 yılında düzenlenen ve Osmanlı
Devleti’nin ağır yaralar aldığı Berlin Konferansı’ndan İngiltere’ye “muzafferen döner-
ken” Konferans sırasında İngiliz Dış İşleri istihbaratına (FO) yardımlarından dolayı

2 Christopher Andrew, Secret Service, The Making Of The British Intelligence Community, Heinemann,
London 1985, s.6-10; William Le Queux, Secrets of the Foreign Office, Londra 1903, s.20-35.

334
Çanakkale Cephesi’nde Bir İngiliz İstihbaratçı: Sır Douhty-Wylıe

Savaş Bakanlığı (War Office, WO)’nun istihbarat birimi IB’ye teşekkür etmişti. IB,
Lord Salisbury’e diğer delegelerin bilgi ve belgelerini görüşmeden önce temin etmeyi
başarmıştı. 1886’da İngiliz Savaş Bakanlığı, İngiliz Amiralliği(Admiralty)’ye bağlı Do-
nanma İstihbarat Birimi (Naval Intelligence Department, NID veya DNI) kuruldu.
Böylece İngiliz Askeri İstihbaratı (Military Intelligence Department, MID, Askeri İs-
tihbarat) birimi ve DNI(Donanma İstihbarat Birimi) olarak iki birime ayrılmış oldu.
İngiliz ID’nin Doğu (East, E) birimi Avusturya ve Osmanlı Devleti ile ilgiliydi3.
Askeri İstihbarat Departmanı(DMI) ilk imtihanını 1899’da başlayan ancak bir
türlü İngiliz kuvvetlerince bastırılamayan Boer Savaşlarında vermiştir. Boer savaş-
larının gerilla savaşı şeklinde devam etmesi İngiliz konvansiyonel ordusunu zaafa
düşürmüştü. 1900 yılında Lord Kitchener, DMI’yı böyle bir operasyonda kullanan
ilk komutanlardan birisi oldu. 1901 Şubatı’nda Boerlere karaşı Kitchener’ın DMI
şefi Yarbay David Henderson, Güney Afrika’yı dört istihbarat birimine ayırmış, her
birine bir istihbarat subayı atamıştı. Her bir bölümü de alt ve onları da alt birim-
lere ayıran Henderson, istihbarat yapılanmasını birbirinden bağımsız ancak birbi-
ri ile organize bir halde düzenlemiş, her bir bölüm komutanının eş zamanlı olarak
hem genel merkeze bilgi vermesini hem almasını hem de bölüm ve alt bölümlerle
haberleşmesini sağlamıştı. Bu yapıya Arazi İstihbarat Departmanı(Field Intelligen-
ce Department) adı verilmişti. Savaşın sonra erdiği Mayıs 1902’ye kadar bu birimde
aralarında 1915’de Çanakkale Muharebeleri’nde İstihbarat Şefi olarak görev yapacak
olan Doughty Wylie’nin ve Çanakkale Muharebeleri’nde Müttefik ordusuna komuta
edecek General Sir Ian Hamilton’un da bulunduğu 132 subay, 2.321 sivil ve birkaç bin
yerli kullanılmıştı4. Burada geliştirilen yöntemler İngiliz istihbaratının tüm dünyada-
ki operasyonlarında kullanılacak, burada görev alanlar da aynı şekilde tüm dünyada
İngiliz istihbarat ağının idarecileri olacaklardı.
1905 yılından itibaren Ortadoğu tabiri yeniden tanımlanarak Mısır’dan
Hindistan’a kadar olan tüm saha yani Osmanlı Devleti ve İran’ı da içine alan bölge-
ye İngiliz stratejik istihbaratında Ortadoğu denilmişti. 1906 yılında askeri istihbarat
Whitehall’a yeni Savaş Bakanlığı binasına taşındı. 1907’deki düzenlemeye göre, As-
keri İstihbarat 1(Military Operations veya Military Intelligence 1, MO1) stratejiden
sorumlu, MO2, eskiden olduğu gibi Avrupa, Osmanlı Devleti, Avustruya-Macaris-
tan ve Habeşistan’dan sorumlu, MO3, İran, Hindistan, Asya, Amerika ve Rusya’dan
sorumlu, MO4, topografya ve harita çiziminden sorumlu, yeni kurulan MO5, karşı
casusluk, iç güvenlik ve özel görevlerden sorumlu, MO6 ise dış görevlere gönderile-
cek sağlık subaylarına hizmet vermekten sorumlu olacaktı. Osmanlı Devleti’ne bakan

3 C. Andrew, Secret Service, s.10-27; William Le Queux, Things I Know, Londra 1923; s. 30-50.
4 C. Andrew, Secret Service, s.29; C. Andrew, “Mobilization of British Intelligence for Two World
Wars”, Mobilization for Total War, Waterloo, Ontario 1981

335
Halil Ersin Avcı

MO2’nin önde gelen ajanları olarak Mark Sykes(Sykes-Picot antlaşmasını müzakere


ve imza eden İngiliz subayı), Aubrey Herbert(Talat Paşa ile son röportajı yapan ve
Talat Paşa suikastının planlayıcısı) ve George Lloyd öne çıkan isimlerdi5.
Hususi Kısım (Special Section)’ın 1907 yılı sonunda ismi Askeri İstihbarat 5(Mi-
litary Intelligence 5, MI5)’e çevirilip başına Binbaşı James Edmonds geçtiğinde İngiliz
kabinesindeki bakanların özel hayatlarına kadar her türlü bilgi İngiliz istihbaratınca
el edilebilir olmuştu. Bundan sonra İngiliz istihbaratı yayıncılık alanında da faaliyet
göstermeye başlamış 1900 yılından itibaren kaleme alınan İngiltere’nin Fransa tara-
fından aniden işgali, 1904 yılı İngiliz-Fransız antlaşmasından sonra ise İngiltere’nin
aniden Almanlar tarafından işgali konusunda kitaplar yayınlanmaya başlanmıştır. Bu
tür kitap yazarlarının başında W.T. Stead, Le Queux, Rudyard Kipling gelmekteydi6.
Ayrıca İngiliz istihbaratı resmi olarak kabul etmese de gazetecilik alanında da
boy göstermeye başlamıştı. 1905 yılından itibaren eski Askeri İstihbarat Dairesi şefi
Robert ile Le Queux, Daily Mail gazetesinde “Alman istilası 1910” başlıklı bir yazı
dizisi kaleme almaya başlamışlar yazının yayınlandığı ilk gün İngiltere kralı hatta bir-
çok bakan Alman istilasının gerçek olup olmadığını öğrenmek için telefonlara sarıl-
mışlardı. Bu tür yazılar 1900 yılından beri İngiliz basınında yayınlanmaktaydı7.
1907 yılında Lord Esher, bu tür durumları kast ederek,
“Bir millet, eğer kendini güvende hissederse tarih göstermiştir ki, bu felakettir,
Bir istila korkusu Tanrının dileğidir ki sizi bir dretnot filosuna karşı biler ve
İngiliz halkını savaşkan bir ruh halinde tutar”demekteydi8.

Burada İngiliz istihbaratının medya prensi veya baronu Alfred Harmsworth hak-
kında bilgi vermek yerinde olacaktır. Alfred Harmsworth veya herkesin bildiği ismi ile
medya baronu, Lord Nortcliffe, 1865’te fakir bir ailenin oğlu olarak Dublin’de doğdu.
Stamford’da eğitim gören Northcliffe, 29 yaşındayken 1894’te The Evening News’i aldı.
Ardından bu gazeteyi Edinburgh gazeteleri ile birleştirip Edinburgh Daily Record’u
kurdu. 1896’da Daily Mail gazetesini Londra’da yayınlamaya başladı. Ardından İngiliz
Pazar gazetesi he Sunday Dispatch’i çıkarmaya başladı. 1899’da Boer savaşlarında
İngiliz askerinin moralini yükseltmek üzere Rudyard Kipling ve Arthur Sullivan’ın
sponsorluğunu yapıp onlara Akılsız Dilenci(The Absent-Minded Beggar) isimli bir ça-

5 H.V.F. Winstone, Ortadoğu’nun Serüveni, İstanbul 1999, s.17-19.


6 C. Andrew, Secret Service, s.32-35; William Le Queux, Spies of the Kaiser: Plotting the Downfall of
England, Londra 1909, s.20-100; Le Queux, German Spies in England, Londra 1915, s. 20-90.
7 C. Andrew, Secret Service, s.35-38; William Le Queux, The Invasion of 1910, Londra 1906, s.20-85.
8 C. Andrew, Secret Service, s.48; William Le Queux, Things I Know, s.27-75.

336
Çanakkale Cephesi’nde Bir İngiliz İstihbaratçı: Sır Douhty-Wylıe

lışma kaleme aldırdı. 1903’te The Daily Mirror’u kurdu. 1905’te Observer’ı ve 1908’de
de Times’ı satın aldı. Ardından da The Sunday Times’a sahip oldu. Lord Northcliffe
1916 yılında Lloyde George Hükümeti’nde de Propaganda Bakanlığı yaptı. 1916 yı-
lında Mavi Kitap adıyla meşhur İngiliz Ermeni Propagandası kitabının çıkarılması
da Lord Northcliffe’in fikriydi. Ayrıca kitabın yazarı Arnold Toynbee de yine Lord
Northcliffe’in yıllardır sponsorluğunu yaptığı ve Lord’a ait gazetelerde yazılar yazan
bir tarihçiydi 9.
Lord Northcliffe, Gladstone zamanında ortaya çıkmış, Boer savaşlarında yıldızı
parlamış bir medya baronu idi. Le Queux ve Rudyard Kipling’e Boerler, Fransız ve
Alman istilası konusunda yazılar yazdırmakta yine Lord Northcliffe’in fikriydi. İn-
giliz istihbaratı ile resmi bağlantısı açıkça ifade edilmese de Lord Northcliffe, devlet
yönlendirmeli ve istihbarat destekli medyanın ilk temsilcisiydi. Böylelikle Northcliffe
ile birlikte İngiliz istihbaratı medyayı da doğrudan kontrolü altına almış oluyordu10.
1915’e gelindiğinde Noel, Mark Sykes gibi İngiliz istihbaratçılara Ermenileri, T.E.
Lawrance ve Doughty-Wylie’nin eşi Gerthrude Bell’e, Arapları isyana teşvik işi veri-
lirken, Doughty-Wylie ve Ian Hamilton’a ise Çanakkale harekâtı kalmıştı. Çanakkale
geçilemeyince İngilizler sırasıyla Ermeni, Arap ve Yahudi kartlarını oynayacaktı11.

2. Çanakkale Muharebeleri’nin İngiliz Komuta Kademesi Ortaya Çıkıyor


Kitchener’ın yıldızı, İngiltere Başbakanı Gladstone tarafından 1884’de İngilizlerin
Osmanlılardan kısa bir süre önce 1882’de ele geçirdiği Mısır’a bağlı Sudan’daki Mehdi
isyanını bastırmak üzere görevlendirildiğinde parlamaya başladı. Buradan 1898’de
Güney Afrika’daki Boer ayaklanmasını bastırmak üzere görevlendirilen Kitchener’ın
bu savaşta konvansiyonel yöntemlerin bir işe yaramayacağını anlaması pek de uzun
sürmedi12.
Kitchener, İngiliz tarihinde ilk kez büyük bir saha istihbarat operasyonunu baş-
lattı. Askeri istihbarat yapılanması için General Ian Hamilton ve Binbaşı Doughty-
Wylie gibi isimler getirilirken, medya propagandası için medya patronu Lord North-
cliffe bizzat Güney Afrika’ya yanında zengin bir yazar kadrosu ile yukarıda ifade edil-
diği üzere gitmiştir. Kısa bir süre sonra bunlara bir isim daha katılacaktı. Bu dönemde
askeri muhabir olarak orduda çalışan Winston Churchill. 1902 yılında bölgeye gelen

9 D. George Boyce, “Harmsworth, Alfred Charles William, Viscount Northcliffe (1865–1922)”, Oxford
Dictionary of National Biography, Oxford University Press 2004.
10 C. Andrew, Secret Service, s.28-40.
11 Halil Ersin Avcı, Ermeni Meselesine Objektif Bakış, Doğan Kitap, İstanbul 2014, s.175-250.
12 Tony Heathcote,The British Field Marshals 1736-1997, Pen&Sword, 1999, s. 190-195.

337
Halil Ersin Avcı

Churchill askeri istihbarat ve propaganda için çalışmış ve Boer isyanının tamamen


bitirildiği 31 Mayıs 1902’ye kadar bu görevi sürdürmüştü13.
Böylece Çanakkale Muharebeleri’nin hemen tüm bilindik komuta kademesi ve
en büyük propagandistleri tarihte ilk kez bir araya gelerek çalışmış oluyorlardı. Bu
son çalışmaları olmayacak, Çanakkale cephesinin açılmasına kadar geçen dönemde
bu ekip olaylar incelendiğinde görüleceği üzere birbirini bırakmayacak kabiliyetlerini
geliştirerek yaklaşan Büyük Savaşa hazırlanacaktı. Avrupa ve özellikle de İngiltere
için I.Dünya Savaşı asla bir sürpriz olmamıştır. Böyle bir savaşın çıkma beklentisi bel-
ki bir tahmin belki toplumu hazırlamak için 19.yy’ın sonlarından itibaren incelecek
herhangi bir Avrupa gazetesinden dahi anlaşılabilir.
Burada Sir Doughty-Wylie’nin Çanakkale’deki faaliyetlerini incelemeden önce
kendisi hakkında biyografik bilgi vermenin yerinde olacağını düşünüyorum.

3. Charles Hotham Montagu Doughty-Wylie


Charles Hotham Montagu Doughty-Wylie 23 Temmuz 1868’de Theberton,
Suffolk’ta doğmuştur. Wylie, 1889’da bugünde İngiltere’de “en iyilerin yetiştiril-
diği” (the national centre of excellence for leadership) Sandhurst Kraliyet Askerî
Akademisi’nden mezun oldu. 1895’te Chitral Expedition olarak bilinen İngiltere’nin
büyük çıkarlarının olduğu batı Hindistan’daki Chitral Rajalığındaki “kaosa bir dü-
zen getirmek için” gönderilen özel birliklerde görev yaptı. Buradan sonra Osmanlı
Devleti’ne karşı Girit isyanını organize etmek üzere Girit’te görev yaptı. Bu isyanın
sonucunda 1898’de Girit, Osmanlı Devleti’nden özerkliği sonucunu verdiği dönem-
de 1896-1898’de Girit’te görev yaptı. 1898-99 yıllarında Sudan’da İngilizlere kar-
şı ülkesini savunan Mehdi Savaşı’nda Lord Kitchener ile birlikte görev yaptı. Lord
Kitchener’ın modern istihbarat tekniklerini ilk kez uyguladığı ikinci Boer savaşında
istihbarat bölge şefi olarak görev aldı. Ayrıca 1901’de İngilizlerin tabiriyle “anti-em-
peryalist ve anti-Hıristiyan” Boxer ayaklanmasında Çin’de yine istihbarat birimlerin-
de görev yaptı. 1903-1904 yıllarında Aden’in güneyinde Kızıldeniz’in giriş-çıkışını
kontrol eden stratejik bir yer olan Somali yarımadasının ele geçirildiği “Somaliland”
operasyonunda görev yaptı. 1904 yılında Hindistan’da evlendi. Eşinin soyadı olan
Wylie’yi kendi soyadı Doughty’e ekleyen çiftin yeni soyadı veya kimliği Douhty-
Wylie oldu. Hindistan’da evlendiği eşinin adı, görünüşte İngiliz arkeolog ve tarihçi
gerçekte ise meşhur İngiliz casusu Gertrude Bell’dir. Çift balayında İngiltere’ye doğ-
ru uzun ve yavaş bir yol seçti. Balaylarında Osmanlı Irakı’ndaki arkeolojik bölgeleri
ziyaret ederek İngiltere’ye ulaştılar. Bu “görevden” sonra Wylie 1906’da İngiliz askeri

13 “The War – Lord Kitchener´s staff ” The Times, Londra 8 Kasım 1901 Cuma; “Latest intelligence –
The War – The Transvaal” The Times, Londra 11 Nisan 1902 Cuma; Thomas Pakenham, The Boer
War, New York 1979, s. 450-600.

338
Çanakkale Cephesi’nde Bir İngiliz İstihbaratçı: Sır Douhty-Wylıe

viskonsülü(konsolos yardımcısı) olarak Konya’ya atandı. Bu atamadan bir süre sonra


Wylie’nin görev alanına Kilikya veya Adana yöresi de eklendi. 13 Nisan 1909’da başla-
yan ve 27 Nisan’a kadar süren Adana Ermeni İsyanındaki başarılarından dolayı zaten
“Order of Bath” sahibi olan Wylie’ye “Order of St. Michael and St. George” nişanı
verildi. Bundan sonra 1912-1913 Balkan Savaşlarında Türk birliklerine bağlı olarak
hizmet veren Kızıl Haç’a komuta etti veya bir başka deyimle ilk elden istihbarat elde
etti. Bundan sonra Çanakkale Savaşları’nda Müttefik Kuvvetler Komutanı General
Sir Ian Hamilton’un kurmay heyetinde istihbarat şefi olarak görev yaptı14.

4. Yarbay Doughty-Wylie’nin Çanakkale Muharebeleri’ndeki Rolü


18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi’nden sonra İngilizlerin kara çıkarma
planlarının hazırlanmasından Sir Doughty-Wylie’nin yeri belgelerden anlaşıldığı
üzere hayatî bir öneme sahiptir. Sir Doughty-Wylie, Çanakkale cephesinde çıkarma
yapılacak noktaların tespiti, buradaki muhtemel Türk gücü konusunda geniş çap-
lı bilgi veya öngörüye sahipti. Müttefik Kuvvetler Çanakkale Cephesi Komutanı Sir
Ian Hamilton’ın 25 Nisan 1915 Kara çıkarması planlarını hazırlarken Sir Doughty-
Wylie’nin bölge konusunda temin ettiği istihbarattan geniş ölçüde faydalandığı Ian
Hamilton’un raporlarından ve Çanakkale Soruşturma Komisyonu’na verdiği ifadeler-
de görülmektedir15.
İngilizlerin dışında Fransızların da ağırlıklı olarak Sir Doughty-Wylie’nin verdiği
bilgileri kullandığı Kumkale çıkarmasının da bu bilgiler ışığında hazırlandığı anlaşıl-
maktadır16.
Dolayısıyla Sir Doughty-Wylie’nin Türkiye tecrübesi ve Çanakkale konusundaki
bilgisinin Müttefikler için eşsiz olduğunu tespit etmek de fayda bulunmaktadır. Fran-
sız kayıtlarında da İngiliz kayıtlarında da Wylie’nin ölümünden sonra işlerin yolunda
gitmediğine varan yorumların olması dikkat çekmektedir.
Sir Doughty-Wylie, herhalde araziyi ve Türk askerini çok iyi tanıması sebebiyle
olacak 25 Nisan 1915 Müttefik çıkarmasında, Seddülbahir’e çıkan İngiliz birliklerinin

14 Doughty-Wylie’nin biyografisi için bkz. Daivd Harvey, Monuments to Courage: Victoria Cross He-
adstones and Memorials Vol1, 1854-1916, London 1999; ayrıca bkz. http://www.findagrave.com/cgi-
bin/fg.cgi?page=gr&GRid=10640572; ayrıca bkz. http://www.winchestercollegeatwar.com/archive/
charles-hotham-montagu-doughty-wylie/; Douhty-Wylie’nin Türkiye’deki faaliyetleri ve I.Dünya Sa-
vaşı öncesinde bilhassa Irak’ta Arap İsyanlarının planlayıcısı, kışkırtıcısı ve İngiliz Askeri İstihbaratı
2( MI2)’nin Türkiye’deki kilit elemanlarından Gertrude Bell için bkz. Mim Kemal Öke, Orhan Koloğ-
lu ve diğerleri, Kutsal Topraklarda Casuslar Savaşı, İrfan Yay, İstanbul 1995, s.105-153 ve Doughty-
Wylie ile evlilikleri için bkz, Kutsal Topraklarda, s. 124-126.
15 Public Record Office(PRO)/ War Office(WO)/106/63/XC/13802, March 8, 1917, Dardanelles Com-
mission Report.
16 Charles Stiénon, L’Expedition des Dardanelles, Paris 1916, s.20-50; L’Expedition Des Dardanelles,
Paris 1917, s.39-45; 63-71.

339
Halil Ersin Avcı

başarısız olması ve komutanlarının ölümü üzerine karaya çıkarak komutayı devral-


mıştır. İngiliz birliklerinin almak için ağır kayıplara uğradığı Gözcübaba tepesini ve
Seddülbahir köyü çevresindeki siperleri ele geçirmek için başlattığı kuşatma operas-
yonu sırasında bir Türk keskin nişancısı tarafından yüzünden vurularak ölmüştür.
Wylie’nin amacı Seddülbahir köyünün arkasındaki siperleri ele geçirdikten sonra
Gözcübaba tepesini arkadan kuşatmak ve buradaki Türk birliklerini etkisiz hale ge-
tirmekti ancak ölümü ile buradaki İngiliz harekâtı sekteye uğramış ve bir günden faz-
la zaman kaybetmiştir. İngilizlerin bu kaybı Türk tarafının Alçıtepe müdafaa hattını
kurmasına yarayacaktı17. Yarbay Wylie’nin mezarı, Ezineli Yahya Çavuş’un arkasında-
ki Harapkalenin bulunduğu yerdedir.

Sonuç
Sonuç olarak bir İngiliz istihbaratçısı ve Türkiye uzmanı olan Sir Doughty-
Wylie’nin ölümü İngilizler için büyük bir kayıp olmuştur. İngilizlerin 25 Nisan
1915’te gerçekleştirdikleri büyük kara çıkarma operasyonunun esasen birçok kitap
da anlatıldığı gibi tesadüfi olmayıp çok ciddi bir istihbarata dayandığı ve uzun süre
üzerinde çalışıldığı anlaşılmaktadır.
Sir Doughty-Wylie ve yakın çalışma arkadaşları ile ilgili olarak burada yazılanlar-
dan da anlaşılacağı üzere başarı asla tesadüfi değildir ve ekip işidir. İngilizlerin kendi
subay-sivil kadrolarını birçok küçük olayda eğittikten ve onlara ekip olarak çalışma
kültürünü aşıladıktan sonra önemli olaylara gönderdikleri görülmektedir.
Sir Doughty-Wylie tarih biliminde herhangi bir olay için “olmasaydı ne olurdu”
genel kabul olarak pek ifade edilmez ve edilse de hoş karşılanmaz. Ancak burada
şunu ifade etmek gerekir ki, bu kısa makalenin sınırlarını aşması bakımından ay-
rıntıları ile anlatımını konu ile ilgili diğer kitap ve çalışmalarımıza havale ettiğimiz
Sir Doughty-Wylie’nin sadece Adana Ermeni Olaylarında yaptıklarını Çanakkale’de
gerçekleştirebilmiş olsaydı belki de tarihin seyrinin değişebileceğini öngörmek zor
olmasa gerektir. Çanakkale Muharebeleri sırasında Çanakkale ve civarında yaşayan
Ermeni, Rum, Yahudi gibi gayrimüslim unsurların Müttefiklerce tahrik edilmeye ça-
lışıldığı bilinen bir gerçektir. Sir Doughty-Wylie gibi konunun uzmanı ve araziyi iyi
tanıyan bir istihbaratçının diğer ülkelerdeki “başarısını” Çanakkale’de tekrar etmesi
herhalde Türk tarafı açısından bir felaket olurdu.
Bu açılardan Sir Doughty-Wylie gibi az bulunan bir istihbaratçının Çanakkale
cephesine görevlendirilmesinin olayın İngilizlerce ne kadar ciddiye alındığını göster-
mesi açısından önemlidir. Bu çalışma Çanakkale cephesinde görev yapan bir İngiliz
istihbaratçıyı anlatması bakımından bir ilktir ancak son olmayacaktır.

17 Stiénon, L’Expedition des Dardanelles, Paris 1916, s.40 -50; L’Expedition Des Dardanelles, Paris 1917,
s. 63-65.

340
Kaynakça*

Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, c. 1, Nehir Yayınları, İstanbul 1992.1


AKIN, Veysi,” Cafer Tayyar Paşa’nın Esir Alınışı ve Esaret Hayatı”, İlmî Araştırmalar, İlim
Yayma Cemiyeti, 1, İstanbul 1995, ss. 31-38.
AKER, Mehmet Şefik, “27.Alay Komutanı Yarbay Şefik Bey’in Arıburnu Muharebeleri Raporu’’,
Yakın Tarih İncelemeleri 1 Çanakkale Savaşı, Derleyen: Muzaffer Albayrak, Yeditepe
Yayınevi, İstanbul 2006, ss. 49-105.
AKER, Mehmet Şefik, “Çanakkale Arıburunu Savaşları ve 27’nci Alay”, Askerî Mecmua Tarih
Kısmı, Sayı 99, İstanbul 1935.
AKER, Mehmet Şefik, “Çanakkale–Arıburnu Savaşları ve 27. Alay” Çanakkale Hatıraları, C.
I, Arma Yayınları, İstanbul 2001.
ALTINAY, Ahmet Refik, İki Komite İki Kıtâl, Kafkas Yollarında, Yurt Yayınları, İstanbul 2010.
ANDREW, Christopher, “Mobilization of British Intelligence for Two World Wars”,
Mobilization for Total War, Waterloo, Ontario 1981.
ANDREW, Christopher, Secret Service, The Making Of The British Intelligence Community,
Heinemann, London 1985.
AVCI, Halil Ersin, Ermeni Meselesine Objektif Bakış, Doğan Kitap, İstanbul 2014.
ARI, Kemal; “Mülazım-ı Evvel Mehmed Nazif Efendi’nin Conkbayırı’nda Şehit Düşüşü ve
Buna İlişkin Mustafa Kemal ‘in(Atatürk) Bir Mektubu”, Belleten, Cilt: LVIII, Sayı: 222,
Ağustos 1994, ss. 457.
ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), Alkım Yayınevi, Ankara, 2005.
ARSLAN, Nebahat-Fidan, Fadimana ‘‘Balkan Savaşları Sonrasında Yunanistan’da Kalan Türk
Esirler Meselesi’’, Türk Dünya İncelemeleri Dergisi, c. XII/2, Ege Üniversitesi Türk Dünyası
Araştırmaları Enstitüsü, İzmir 2012, ss. 249-264
ARTUÇ, İbrahim, 1915 Çanakkale Savaşı, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1992.
ARTUÇ, İbrahim, Balkan Savaşı, Kastaş Yayınları, İstanbul 1988.
Asker Kahramanlar, (haz. ATASE), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1988.
ATABAY, Mithat, “Mustafa Kemal’in Balkan Muharebeleri Esnasında Çanakkale Bölgesindeki
Faaliyetleri,” Çanakkale 1915, Mustafa Kemal Atatürk ve Modern Türkiye, Türkiye Barolar
Birliği Yayınları, Ankara 2010, s. 27-44.
ATABAY, Mithat; Erat, Muhammet; Çobanoğlu, Haluk, Çanakkale Şehitlikleri, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, s. 199-203.

* Bu genel kaynkaçanın hazırlanmasında kitap icerisindeki makalelerin referanslarından istifade edil-


miştir. Arşiv ve süreli yayın ve gazelerin künye ve numaraları bu kısma alınmamıştır.

341
Kaynakça

ATABEY, Figen, “İngiliz Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri’nin Deniz Harekâtı” Askerî


Tarih Araştırmaları Dergisi, S. 16 (Ağustos 2010), ss.153-173.
ATABEY, Figen, Çanakkale Muharebeleri’nin Deniz Cephesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 2014.
ATACANLI, Samet, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, MB Yayınevi, İstanbul 2008.
ATAKAN, R., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Çanakkale Muharebeleri İdari Faaliyet ve
Lojistik, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 1990.
ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk, c. III Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul 1990.
Atatürk’le İki Buçuk Yıl -Orgeneral Çalışlar’ın Anıları (2 Ağustos 1914-9 Aralık 1917), Yapı
Kredi Yayınları, İstanbul 1993.
Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt I, Kaynak Yayınları, İkinci Basım, İstanbul 1999.
Âtıf Hüseyin Bey, Sultan II. Abdülhamid’in Sürgün Günleri, Hususi Doktoru Âtıf Hüseyin
Bey’in Hatıraları (1909-1918), 3. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul 2010.
AYDEMİR, Şevket Süreyya, Tek Adam Mustafa Kemal (1881-1919), c. I, Remzi Kitabevi,
İstanbul 1963.
BACANLI, Hakan; “Activities Undertaken For The Writing Of Military History During World
War I And The Ottoman Archives Pertaining To First World War”, 40’ıncı Uluslararası
Askerî Tarih Kongresi, 01-05 Eylül 2014, Varna/Bulgaristan.
BACANLI, Hakan, “Çanakkale Muharebeleri’nde Yarbay Kazım Karabekir”, (3. Uluslararası
Gelibolu Sempozyumu; Gelibolu: Tarih, Efsane ve Anı, 20-21 Nisan 2012 İstanbul)
Gelibolu (Tarih, Efsane ve Anı), Editörler: İbrahm Güran Yumuşak, M.Mehdi İlhan,
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Nisan 2013, ss.285-293.
Balkan Savaşı’na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri (Alay ve Daha Üst Birlik
Komutanları), (haz. Hülya Toker, - Nurcan Fidan-Gülhan Barlas), Genelkurmay ATASE
Bşk.lığı Yayınları, Ankara 2004.
Balkan Harbinde Yanya Savunması ve Esat Paşa, (haz. ATASE), Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1984.
BARIŞ, Yusuf İzzettin, Çanakkale Savaşları, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları,
Kocaeli 2008.
BARLETT, Ellis Ashmead, Çanakkale Gerçeği, (haz. Muzaffer Albayrak), Yeditepe Yayınları,
İstanbul 2005.
BAYCAN, Nusret, Atatürk ve Askerlik Sanatı, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1985.
BAYRAK, Melike, “1915 Çanakkale Cephesinde Anadolu Yakası Muharebeleri’’, Yakın Tarih
İncelemeleri-I Çanakkale Savaşı, Editör: Muzaffer Albayrak, Yeditepe Yayınları, 2. baskı,
İstanbul 2007, s.169-206.
BAYRAK, M. Orhan, Çanakkale Savaşları, Birharf Yayınları, İstanbul 2005.
BAYUR, Yusuf Hikmet, Türk İnkılâbı Tarihi (Çanakkale Vuruşmaları ve Onların Tepki ve
Sonuçları), c. III, 2. Kısım, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1955.
BAYUR, Yusuf Hikmet, Türk İnkılâbı Tarihi, c. II, 3. Kısım, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1951.
BAYUR, Hikmet, Türk İnkılabı Tarihi, Türk Tarih Kurumu, c. III, 2. Kısım, Ankara 1991.
BAYUR, Hikmet, “Mustafa Kemal’in Falkenhayn’la Çatışmasıyla İlgili Henüz Yayınlanmamış
Bir Raporu”, Belleten, XX/80, (1995), 2. Baskı, ss. 619-632.

342
Kaynakça

BELEN, Fahri, Çanakkale Savaşı, İstanbul 1935.


BESBELLİ, S., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Deniz Harekatı. Gnkur. Basımevi Ankara
1976.
BESBELLİ, S., Çanakkale’de Türk Bahriyesi 1914-1918. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
Basımevi Amirliği, Ankara 2005.
BEYATLI, Yahya Kemal, Siyasi ve Edebi Portreler, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul 1999.
BEYATLI, Yahya Kemal, Eski Şiirin Rüzgarıyla, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul,
1999.
BIYIKLI, Mustafa, Esad Paşa’nın Çanakkale Cephesi Yazışmaları, Çamlıca Yayınları, İstanbul
2011.
BIYIKLI, Mustafa, “Mehmet Esat Paşa’nın Çanakkale Cephesi Şimal Grubu Tahrirat ve Telefon
Görüşmeleri(02-20 Temmuz 1915)”, JASSS The Journal of Academic Social Science Studies,
International Journal of Social Science, Volume 6 Issue 2,, February 2013, pp. 203-221.
BIYIKLIOĞLU, Tevfik, Çanakkale Muharebeleri’ne Dair Konferans, Harp Akademileri
Basımevi, İstanbul, 1950.
BIYIKLIOĞLU, Tevfik, Trakya’da Milli Mücadele, c. I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
1992.
BİLGİN, İsmail, Çanakkale Savaşı Günlüğü, Gün Gün, Saat Saat Çanakkale, Timaş Yayınları,
İstanbul 2009.
BİRİNCİ, Necat, “Milli Mücadele Devri Edebiyatı”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, c. VI,
İstanbul 1980, s. 361.
Birinci Dünya Savaşı’na Katılan Alay Ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri,
Cilt II, Yayına Hazırlayanlar: Dr. Tar. Uz. Hülya Toker, Tar. Uz. Nurcan Aslan, Genelkurmay
Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 2009.
Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Çanakkale Cephesi Harekâtı 1 nci, 2 nci ve 3 ncü
Kitapların Özetlenmiş Tarihi, Ankara 1997, C. V.
Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (Haziran 1914-25 Nisan 1915), V. Cilt, I. Kitap,
Genelkurmay Personel Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı
Yayınları, Ankara, 2012.
Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (25 Nisan 1915-04 Haziran 1915), V. cilt, II.
Kitap, Genelkurmay Personel Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2012.
Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (04 Haziran 1915 - 09 Ocak 1916) V. Cilt, III.
Kitap, Genelkurmay Personel Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2012.
BORAK, Sadi, Atatürk’ün Özel Mektupları, 4. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul 1998.
BORAK, Sadi, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri,
Kaynak Yayınları, İstanbul 1997.
BOZOK, Salih; Bozok, Cemil, Hep Atatürk’ün Yanında, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1985.
BOYCE, D. George, “Harmsworth, Alfred Charles William, Viscount Northcliffe (1865–1922)”,
Oxford Dictionary of National Biography, Oxford University Press 2004.
BÜYÜKTUĞRUL, A., Osmanlı Deniz Harp Tarihi, Deniz Basımevi, İstanbul 1977.

343
Kaynakça

BÜYÜKTUĞRUL, A., 2005. Cumhuriyet Donanmasının Kuruluşunda 60 Yıl Hizmet (1918-


1977). Kasımpaşa/İstanbul: Deniz Basımevi.
CHURCHİLL, Winston S., The World Crisis (1911-1914), Vol.2, Thorton Butterworth Ltd.,
London, 1927.
COATES, Tim, Lord Kitchener & Winston Churchill, The Dardanelles 1914-1915, c. 1, The
Stationery Office, The United Kingdom, 2000.
CONK, Cemil, Canlı Tarihler Hatıralar, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1947.
CORBETT, S. Julian, Harekât-ı Bahriyye, c. 1-2, (çev. Ali Rıza Seyfi), Bahriye Matbaası,
İstanbul 1926.
Cepheden Mektuplar, Millî Savunma Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999.
CHANTEPLEURE, Guy, Kuşatılmış Kent Yanya Ekim 1912-Mart 1913, (çev. Fazıl Bülent
Kocamemi), Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2010.
ÇAĞLAR, H., Denizaltı Harbi. Çanakkale Deniz Savaşları 1915. Deniz Basımevi, İstanbul
2008.
Çanakkale Harbi’ne Ait İngiliz Harbiye Nezareti’nin 11 Kanun-i Evvel 1915 Tarihli Raporu,
(çev. Yüzbaşı Rahmi), Matbaa-i Amire, İstanbul, 1331 (1915).
Çanakkale Kahramanları (1915), Çanakkale Valiliği, (haz. Mete Tunçoku vd.), (tarihsiz)
Çanakkale.
ÇAKIR, Ömer, “Tanzimat Sonrası Türk Edebiyatının Kaynaklarından Biri Olarak Harpler I:
Kırım Harbi ( 1853-1856 )”, Turkish Studies International Periodical for the Languages,
Literature and History of Turkish or Turkic, ( Yeni Türk Edebiyatının Kaynakları Özel
Sayısı), C.4, Sayı: 1, Kış 2009, s.1823-1874.
ÇAKIR, Ömer, “Türk Edebiyatında Mustafa Kemal(ATATÜRK) İsminin Yer Aldığı İlk
Manzum ve Mensur Esere Dâir”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.17, Sayı: 49, Mart
2001, ss.119-130.
ÇAKIR, Ömer, “Birinci Dünya Harbi Sırasında Harbiye Nezâreti’nce Başlatılan “Harp
Edebiyatı” Kampanyası ve Bu çerçevede “İstanbul Edebiyat Heyeti”nin Çanakkale
Cephesi’ne Gönderilmesi”, Yedinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri, Genelkurmay
Basımevi, Ank., 2000, ss. 273-286.
ÇAKIR, Ömer, “Edebî Eserlerin Aynasında Balkan Savaşları ve İslâm”, Çankırı Karatekin
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.4, Sayı: 2, Kasım 2013.
ÇAKIR, Ömer, Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Mektupları, Akçağ Yay., Ank., 2009.
ÇAKIR, Ömer, Türk Şiirinde Çanakkale Muharebeleri, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ank., 2004.
ÇAKMAK, Fevzi, Batı Rumeli’yi Nasıl Kaybettik? Garbi Rumeli’nin Suret-i Ziyaı ve Balkan
Harbi’nde Garp Cephesi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011.
ÇAKMAK, Fevzi, Birinci Dünya Savaşında Doğu Cephesi, Genelkurmay ATASE ve
Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara 2005.
ÇALIŞLAR, İzzettin, On Yıllık Savaşın Günlüğü, Yayınları (haz. İzzeddin Çalışlar-İsmet
Görgülü), Güncel Yayınları, İstanbul 2007.
ÇALIŞLAR, İzzettin, On Yıllık Savaşın Günlüğü, Yayınları (haz. İzzeddin Çalışlar-İsmet
Görgülü), Güncel Yayınları, İstanbul 2007.

344
Kaynakça

DEMAZ, Çanakkale Seferi, Nakleden: Bahaeddin, İstanbul 1930.


DEMİRBAŞ, Bülent “Musul-Kerkük Sorunu ve Misak-ı Milli”, Güneş Gazetesi, 29.11,1990.
DOĞAN, Enfel - Fatih Tığlı, Sultan V. Mehmed Reşad’ın Çanakkale Gazeli ve Bu Gazele
Yazılan Tahmisler, http://turkoloji.cu.edu.tr/eskı%20turk%20%20edebıyatı/dogan_tigli_
tahmisler.pdf, (04.05.2014.)
DUKAKİNZADE Feridun, Büyük Harp, Türk Cepheleri, Çanakkale Cephesi, Kısım 2, İstanbul
1918.
DUMAN, Murat, Cumhuriyetimizin Önsözü Çanakkale, Ares Kitap, İstanbul 2006.
EİNTEİN, Lewis, Inside Constantinople, A Diplomatist’s Diary During the Dardanelles
Expedition,April- September,1915, Londra 1917.
ERASLAN, Cezmi, II. Abdülhamid’in Çanakkale Savunması, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul
2014.
ERAT, Muhammet (Editör), Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, İstanbul 2013.
ERCAN, Tevfik, “Seddülbahir Çıkarmasında 26’ncı Alay 3’üncü Tabur”, Çanakkale
Muharebeleri’nin 75.Yıl Armağanı, Genkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara 1990.
ERDEMİR, Lokman, Çanakkale Savaşı, Siyasi, Askeri ve Sosyal Yönleri, Gökkubbe Yayınları,
İstanbul 2009.
ERDEMİR, Lokman, “Çanakkale Muharebe Meydanlarından İstanbul Hastanelerine: Sağlık
Hizmetleri” 2012/1 Sayı 15. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi.
ERİCKSON, Edward J., “Gallipoli”, History in Dispute: The First World War, (Ed. D. Showalter),
Detroit 2002.
ERİCKSON, Edward J., Defeat in Detail, The Ottoman Army in the Balkans, 1912-1913,
Praeger publishing, Westport 2003.
ERİCKSON, Edward, J. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu Çanakkale, Kutü’l-Amare ve
Filistin Cephesi, (çev. Kerim Bağrıaçık), İşbankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009.
ERİCKSON, Edward J., Size Ölmeyi Emrediyorum-Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu,
Kitap Yayınları, İstanbul 2003.
ERKAL, Şükrü, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 1
nci, 2 nci ve 3 ncü Kitapların Özetlenmiş Hali (Haziran 1914-9 Ocak 1916), Genelkurmay
Basımevi, Ankara 1997.
Erkân-ı Harbiye Kaymakamı İzzeddin (Çalışlar), “Çanakkale Muharebâtı Hatırâtından: 12
Nisan 1331 / 25 Nisan 1915 Günü”, Mecmua-i Askeriye, Sayı: 10, İstanbul 1336 (1920), s.
378 vd.
ERMAN, Azmi Nihat, İzmir Suikastı ve İstiklal Mahkemeleri, İstanbul 1971.
ENGİN, F., 2004. Fahri Engin’in Hatıratı. Ankara: Dz.K.K.lığı Basımevi
ESENKAYA, Ahmet, “Çanakkale Savaşları Sürecinde Türk Basını”, Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi Çanakkale Araştırmaları
Türk Yıllığı, S.1, Çanakkale 2003, s.36-63.
ESENKAYA, Ahmet, Volkan Marttin, “Çanakkale Savaşları’nda Temizlik”, Temizlik Kitabı,
Kitabevi Yayınları, İstanbul 2010, s.261-274.

345
Kaynakça

ESENKAYA, Ahmet, “Çanakkale Savaşları Sürecinde Basında Mustafa Kemal”, Çanakkale


1915, Mustafa Kemal Atatürk ve Modern Türkiye, Türkiye Barolar Birliği Uluslararası
Atatürk’ü Çağdaş Yorumlama ve Anma Programı, Çanakkale, 8 Ocak 2010 Onsekiz Mart
Üniversitesi Anafartalar Kampüsü Süleyman Demirel Konferans Salonu, Türkiye Barolar
Birliği Yayınları, Çanakkale 2010, s. 63-88.
ESENKAYA, Ahmet, “Çanakkale Savaşı’nda Türk-Alman Birlikteliği”, Çanakkale Araştırmaları
Türk Yıllığı, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Yayınları, S. 6-7, Çanakkale, Bahar-Güz 2008,
s. 20.
Esat Paşa, Çanakkale Savaşı Hatıraları, Örgün Yayınevi, (haz. İhsan Ilgar-Nurer Uğurlu),
İstanbul 2004.
Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, Baha Matbaası, (haz. İhsan Ilgar), İstanbul 1975.
Ruşen Eşref, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülakat, Ankara 2001.
Ruşen Eşref, “Mülakatlar VI Mustafa Kemal Paşa: Birinci Safha, İkinci Safha, Üçüncü Safha”,
Çanakkale 5/18 Mart1331-1915, Yeni Mecmua Nüsha-i Fevkalade, Hilal Matbaası,
İstanbul 1334/1918, ss. 344-377.
Ruşen Eşref, “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat’’, Çanakkale Hatıraları, c. 3,
Arma Yayınları, İstanbul 2003, ss. 17-61.
Ruşen Eşref, “Mustafa Kemal ile Röportaj’’, Yeni Mecmua ve Çanakkale Özel Sayısı, Yeditepe
Yayınevi, İstanbul 2006.
Eyüblü Mustafa Şükrü, Çanakkale Şarkısı, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1331.
FELDMAN, Wilhelm, İstanbul’da Savaş Günleri, Selis Kitaplar, İstanbul 2004.
FORTESCUE, Granville Roland, Çanakkale, (Mütercim: Deniz Kurmay Yüzbaşı Rahmi),
Matbaa-i Amire, İstanbul 1331(1916), s. 37-38.
Fuat Hulusi, Harbin Etrafında, Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, İstanbul, 1331.
GENCER, Mustafa, “Çanakkale Savaşları’nda Türk-Alman İlişkileri, Çanakkale Savaşları
Tarihi, c. IV, Editör: Mustafa Demir, Değişim Yayınları, İstanbul 2008, s. 1900.
Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekâtı,
c. V, 2. Kitap, Ankara 1978.
Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri Birinci Dünya Harbinde
Türk Harbi, c.V, 3. Kitap, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Haziran 1915-Ocak 1916), ATASE
Başkanlığı Yayınları, Ankara 1980.
Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbi, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, c. I, ATASE
Yayınları, Ankara 1992.
Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbine Katılan Tümen ve Daha Üst Rütbedeki
Komutanların Biyografileri, Ankara 1972.
Genelkurmay Başkanlığı, I. Dünya Harbinde Kafkas Cephesi,1916-1918, c. II, Kısım 2, Ankara
1978.
GENÇCAN, Mehmet İhsan, Çanakkale Savaşlarından Altın Harfler, Bayrak Yayınları,
İstanbul 1997.
GOUTARD, A., “Denizaşırı Seferler ve Çıkarmalar-Çanakkale Seferi”, (çev.Ahmet Onur),
Askerî Tarih Bülteni, S. 9, (Şubat 1980), s. 45-82.
GÖK, Hayrullah; Mareşal Fevzi Çakmak’ın Askeri ve Siyasi Faaliyetleri (1876-1950),
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Genelkurmay Basım Evi,
Ankara 1997, s. 2.

346
Kaynakça

GÖKALP, Ziya, Türk Kahramanları-I Enver Paşa, Tanin, Nu.2390, 13 Ağustos 1915.
GÖRGÜLÜ, İsmet, Atatürk’ün “Arıburnu Muharebeleri Raporu” ve “Anafartalar Muharebatına
Ait Tarihçe” Adlı Eserlerinde Yer Almayan Emir ve Raporlarından Bir Demet, Atatürk.
Arş. Mrk. Dergisi, S. 19, 1990, s. 96-97.
GÖRGÜLÜ, İsmet, On Yıllık Harbin Kadrosu (1912-1922),Balkan-Birinci Dünya ve İstiklal
Harbi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993.
GÖRGÜLÜ, İsmet Çanakkale İlk Günde Biterdi, Bilgi Yayınları, İstanbul 2008.
GÖRGÜLÜ, İsmet Çanakkale Zaferi üzerine Alman İddiaları, Harp Akademileri K.lığı
Yayınları, İstanbul 1992.
GÖRGÜLÜ, İsmet Çanakkale Zaferinin Komuta Kadrosu, Harp Akademileri Yayınları,
İstanbul 1990.
GÖRGÜLÜ, İsmet “Çanakkale Zaferi Üzerine Alman İddiaları”, Türk-İsrail Müşterek Askeri
Tarih Konferansı, 9-12 Nisan 2000, Genelkurmay Bşk.lığı Yayınları, Ankara 2003, s. 72.
GÖZE, Ergun, Çanakkale Kumandanlar Savaşı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2003.
GÖZE, Ergun, Kuğunun Son Ötüşü, Çanakkale Destanı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1999.
GÜCÜYENER, Şükrü Fuat, Birinci Cihan Harbinde Tanıdığım Kahramanlar, Gücüyener
Yayınları, İstanbul, 1956, s. 175.
GÜLEN, Salih, Tarihin Yıkılmaz Kalesi Çanakkale, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2009.
GÜLEN, N., Ocak, Türk Bahriyesinin İkiyüz Yıllık Tarihçesi 1773-1993’ Şanlı Bahriye. Kastaş
Yayınevi, İstanbul 2001.
GÜNESEN Fikret, Çanakkale Savaşları, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1986.
HALİL, Reşat, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar 1924-1938, Genelkurmay Basımevi,
Ankara 1972.
HAMİLTON, Ian, Gelibolu Hatıraları 1915, Örgün Yayınları, İstanbul 2005.
HAMİLTON Ian, Gelibolu Günlüğü, (çev. O. Özdeş), Hürriyet Gazetesi Yayını, İstanbul,
1972.
HATEMİ, Nilüfer, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, c. 1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
2002.
HALPERN, P. G., 1995. A Naval History of World War I.. Annapolis: Naval Institute Press.
HARVEY, Daivd, Monuments to Courage: Victoria Cross Headstones and Memorials Vol1,
1854-1916, London 1999.
HEATHCOTE, Tony, The British Field Marshals 1736-1997, Pen&Sword, 1999.
HATİP, S. M., 2008. 120 Yıllık Bir Dergi. Deniz Kuvvetleri Dergisi, Issue 603.
HATİP, S. M., 2009. Bahriye Kolağası Osman. Deniz Kuvvetleri Dergisi, Nisan. Dz.K.K.(604).
Harp Mecmuası (haz. Bilkan, Ali Fuat-Ömer Çakır), Kaynak Kitaplığı, İstanbul, 2004.
HERSİNG, Otto, “Çanakkale Harbi’nde İngilizlerin Triumph ve Majestic Zırhlıları Nasıl
Batırılmıştı?”, (çev. Bnb. Burhanettin Şeref ), Deniz Mecmuası, c. 47 S. 335, (Ekim 1935),
ss. 32-42.
HERSİNG, Otto, Çanakkale Denizaltı Savaşı, (çev. Bülent Erdemoğlu), Türkiye İş Bankası
Kültür Yayını, İstanbul, 2007.
HORE, P., 2006. The Ironclads. Londra: Southwater Publishing.

347
Kaynakça

İbrahim Oğlu Ömer, Seddülbahir’de Sağ Cenahda Birinci Fırka’nın “Şehitlersırtı Destanı”,
Matbaa-i Askeriye, İstanbul, 1332.
İbrahim Alaeddin (Gövsa), Çanakkale İzleri, Marifet Matbaası, İstanbul 1926, s.3-4.
İĞDEMİR, Uluğ, Atatürk’ün Yaşamı (1881-1918), c. I, 2. Baskı, TTK Basımevi, Ankara 1988.
İRTEM, Süleyman Kani, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909- 1918), (haz. O. S. Kocahanoğlu),
Temel Yayınları, İstanbul 2004.
JAMES, Robert Rhodes, Gelibolu Harekâtı, (çev. Haluk Saltıkgil), Belge Yayınları, İstanbul,
1965.
JEVAKOF, Aleksandr, İstanbul 1914-1923, (haz. Stefanos Yerasimos), İletişim Yayınları,
İstanbul 1996. Ziya Şakir, Cihan Harbini Nasıl İdare Ettik, İstanbul 1944.
KABASAKAL, Hüseyin, “Birinci Dünya Savaşı Çanakkale Muharebeleri’nde Türk ve Alman
Savunma Planları, Konusunda Yorumlar”, Çanakkale Muharebeleri 75. Yıl Armağanı,
Ankara 1990, s. 83-84.
KARABEKİR, Kazım, İstiklal Harbimizin Esasları, Sinan Matbaası Neşriyat Evi, İstanbul 1951.
KARABEKİR, Kazım, İttihat ve Terakki Cemiyeti 1896-1908, İstanbul 1982.
KARAL, E. Ziya, Osmanlı Tarihi, c. IX, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1996.
KARA, Hatice Işıldak, Çanakkale Savaşlarına Katılan Türk ve Alman Generaller, (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi), DPÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya 2009.
KARAHAN, Abdülkadir, “Bir Arap İlmi Kurulu Gözü İle Atatürk”, Hürriyet Gazetesi, 10-11
Kasım, İstanbul1981.
Kassam Umumi Müşaviri Uryanizâde Ali Vahid, Çanakkal’a Cephesi’nde Duyup
Düşündüklerim, Darü’l-Hilafeti’l-İlmiyye-Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul 1332.
KELEŞ, Zülâl, “İstiklâl Savaşı’nda Trakya Bölgesi ve Başarısızlık Nedenleri (Ekim 1918 –
Temmuz 1920)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV/57, 2004, Ankara 1993.
KELEŞ, Zülal, “Cafer Tayyar Paşa”, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-), s. 1017-1042.
KELEŞ, Zülâl, Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa, (Basılmamış Doktora Tezi), AÜ, TİTE, 44/cafer-
tayyar-pasa, 04.05.2014.
KEYES, Roger John, The Naval Memoirs of Admiral of the Fleet Sir Roger Keyes:Scapa Flow to
the Dover Straits, 1916-1918, E.P.Dutton, Newyork, 1935.
Kılıç Ali, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, (der. Hulusi Turgut), Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul 2005.
KONUKÇU, Enver “Çanakkale Savaşlarında Türk ve Alman Komutanlarının İzlenimleri”
Çanakkale Savaşları Tarihi, c. V, Değişim Yayınları, (ed. Mustafa Demir), İstanbul 2008,
s. 2507-2739.
KOYUNCU, A. – Keskin, Ö. – Sönmez, C. S., Çanakkale Savaşları Bibliyografyası, ATAM
Yayınları, Ankara 2010.
KURAT, Akdes Nimet, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de Bulunan Alman
Generallerinin Raporları, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını, Sayı 133, Ankara
1966.
KURŞUN, Zekeriya, “Çanakkale Muharebeleri”, DİA, c. VIII, İstanbul 1993.
KURTOĞLU, Fevzi, Çanakkale ve 18 Mart 1915, 336 sayılı Deniz Mecmuası Tarih İlavesi,
Deniz Matbaası, İstanbul, 1935.

348
Kaynakça

KÜLÇE Süleyman, Osmanlı Tarihinde Arnavutluk, İzmir 1944. L’Expedition Des Dardanelles,
Paris 1917.
Le QUEUX, William, Secrets of the Foreign Office, Londra 1903.
Le QUEUX, William, The Invasion of 1910, Londra 1906.
Le QUEUX, William, Spies of the Kaiser: Plotting the Downfall of England, Londra 1909.
Le QUEUX, William, German Spies in England, Londra 1915.
Le QUEUX, William, Things I Know, Londra 1923.
LANGENSİEPEN, . B. & Güleryüz, A., 1995. The Ottoman Steam Navy, 1828-1923. London:
Conway Maritime Press Ltd.
LOREY, Hermann, Türk Sularında Deniz Hareketleri, (çev. H. Sami Tekirdağlı), c. I, Deniz
Matbaası, İstanbul, 1936.
Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar Belgeler, c. II, Kitap 2, (çev. Seha L. Meray), Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul 2001.
Mehmed Emin, Ordunun Destanı, Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekası, İstanbul, 1331, s. 40.
Mehmed Kemâlî, Çanakkale Önünde Düşmana Kan Kusturan Arslan Yürekli Kahraman
Mehmed Çavuş’un Müdâfaa-i Vatan Destanı, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul 1331.
Mehmed Nihad, Harb-i Umumi’de Seddülbahir Cenub Grubu Muharebatı, İstanbul 1336.
MERCAN, Mehmet, “Tarih Kaynağı Olarak Harp Cerideleri”, Tarih Dergisi, İstanbul 2009, S.
46, s.273-292.
Miralay Süleyman Şakir, Cepheden Hatıralar, Altıncı Fırka Çanakkale Harbi’nde (haz. Servet
Avşar-Hasan Babacan), Vadi Yayınları, Ankara 2006.
MOOREHEAD, Alan, Çanakkale Geçilmez, (çev. Günay Salman), Milliyet Yayınları, İstanbul,
1972.
MORGENTHAU, Henry, Ambassador Morgenthau’s Story, New York 1918.
MOOREHEAD, Alan, Gelibolu, (çev. Ali Cevat Akkoyunlu), 3. Baskı, Doğan Kitap, İstanbul
2002.
KARATAŞ, Murat, 27. Alay Harp Ceridesine Göre Çanakkale Cephesi Karamuharbeleri’nin
İlk Günü (25 Nisan 1915), Çanakkale Araştırmları Türk Yıllığı, Bahar-Güz 2008, ss. 1-14.
Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, Genkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara
2011.
MUTLUÇAĞ, Hayri, Esat Paşa’nın Çanakkale Hatıraları, Baha Matbaası, İstanbul 1975.
Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebeleri’ne Ait Tarihçe, Genelkurmay Askerî Tarih ve
Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı Yayınları, Ankara, Genelkurmay Basımevi, 2011.
MÜHLMAN, Carl, Çanakkale Savaşı, (çev. Sedat Ümran), Timaş Yayınları, İstanbul 1998.
Münim Mustafa, Cepheden Cepheye 1914-1918 Cihan Harbinde Kanal, Çanakkale ve Kafkas
Cephelerine Ait Hatıralarım, c. I, Ege Basımevi, İstanbul 1940.
NEDİM, Ahmet, Gazi Mehmed Dursun ve Çanakkale Destanı, Yedi İklim, S. 36, Mart 1993,
ss. 68-70.
NİZAMOĞLU, Yüksel, Vehip Paşa: Kahramanlıktan Sürgüne, Yitik HazineYayınları, İstanbul
2013.
NİZAMOĞLU, Yüksel, Vehip Paşa (KAÇI)nın Hayatı ve Askeri Faaliyetleri, (Basılmış Doktora
Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2010.

349
Kaynakça

OGLANDER, C. F. Aspinall, Büyük Harbin Tarihi, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, Cilt:
I, (çev. Tahir Tunay), Genelkurmay Askeri Matbaası, İstanbul 1939.
OGLANDER, C. F. Aspinall, Büyük Harbin Tarihi, Çanakkale Gelibolu Askerî Harekâtı, c. II,
(çev. M. Hulusi), Askeri Matbaa, İstanbul 1940.
OGLANDER, C. F. Aspinall, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, Gelibolu Askerî Harekâtı, (haz.
Metin Martı), c. 1-2, Arma Yayınları, İstanbul, 2005.
OGLANDER, C. F. Aspinall, “Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi (V, VI, VII, XII)”, Çev. Muharrem
Fevzi, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi (BTTD).
OKDAY, İsmail Hakkı, Ankara’dan Yanya’ya, Sebil Yayınları, İstanbul 1994.
OKYAR, Ali Fethi, Üç Devirde Bir Adam, (haz. Cemal Kutay), İstanbul 1980.
On Yıllık Savaş Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Savaşları, (haz. İzzeddin Çalışlar), Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2010.
Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri, c. I- II, TC Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Ankara 2005.
Osmanlı Devleti Ordu Teşkilatı, T.C. Milli Savunma Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999.
ÖKE, Mim Kemal; Orhan Koloğlu ve diğerleri, Kutsal Topraklarda Casuslar Savaşı, İrfan Yay,
İstanbul 1995.
ÖZGÜL, Metin Kayahan, “Harp Edebiyatına Harbi Bir Bakış”, (Basılmamış sözlü bildiri),
Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi
Başkanlığı ve Çankırı Karatekin Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü işbirliği ile yapılan “Türk
Harp Edebiyatı” Konulu I. Uluslararası Türkiyat Sempozyumu, 1-3 Kasım 2014, Çankırı.
ÖZTOPRAK, Fahrettin “ Osmanlı Paşaları- Mehmet Esat Paşa 1862-1952’’, Türk Dünyası
Tarih Kültür Dergisi, S. 271, İstanbul 2009, s. 45-46.
PAKALIN, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. 1, MEB Yayınları
İstanbul 1993.
PERK, Kadri, “Çanakkale Savaşları Tarihi”, Askerî Mecmua, 1 Mart 1940, S. 56, Çanakkale Özel
Sayısı Eki, İstanbul 1940.
PAKENHAM, Thomas, The Boer War, New York 1979.
Public Record Office (PRO)/ War Office(WO)/106/63/XC/13802, March 8, 1917, Dardanelles
Commission Report.
POMİANKOWSKİ, Joseph, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşü, 1914-1918, I. Dünya Savaşı,
(çev. Kemal Turan), Kayıhan Yayınları, İstanbul 1997.
PRİGGE, Erich R., Liman von Sanders Paşa’nın Emir Subayı Binbaşı Erich R. Prigge’nin
Çanakkale Savaşı Günlüğü, (çev. Bülent Erdemoğlu), Timaş Yayınları, İstanbul 2011.
PULESTON, W.D., The Dardanelles Expedition, United States Naval Institute, United States,
1927.
ROUX, Charles F., Bir Fransız Günlüğünden Çanakkale Savaşlarının Perde Arkası Çanakkale’de
Ne Oldu?, Phoenix Yayınevi, Ankara İstanbul, 2007, s. 142.
ROUX, Charles F., Çanakkale’de Ne Oldu? Yay. Haz. Burhan Sayılır, Ankara 2007.
SANDERS, Liman von, Türkiye’de Beş Sene, (haz. Muzaffer Albayrak), Yeditepe Yayınevi,
İstanbul 2007.

350
Kaynakça

SANDERS, Liman V., Türkiye’de Beş Yıl, (çev. M. Ş. Yazman), Burçak Yayınları, İstanbul 1968.
SANDERS, Liman von, Türkiye’de Beş Sene, Osmanlıca Tercümesi; Erkân-ı Harbiye-i Umumiye
Riyaseti Tarih-i Harp Şubesi Tercüme Heyeti, Dersaadet, Matbaa-i Askerî 1337 (1921).
SANDERS, Liman Von, Türkiye’de Beş Yıl, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları,1999.
SARAL, Tosun, “Gelibolu Cephesine Ulaşan Avusturya/Macaristan Topçu Bataryaları”,
Çanakkale 1915, Yıl 4, Sayı 11 (Mart 2012), s. 32-36.
SEÇER, Turhan, Destanlaşan Çanakkale Deniz Kara Hava Savaşları Bütün Yönleriyle Anılar
ve Yorumlar, Kastaş Yayınevi, İstanbul 2005.
SEDAT, Mirliva, Boğazlar Meselesi ve Çanakkale Deniz Savaşı’nda Türk Zaferi, (haz. Mehmet
Köçer), Poenix Yayınevi, Ankara, 2007.
Selahaddin Adil Paşa, Çanakkale Cephesinden Mektuplar-Hatıralar, (haz. M. Albayrak),
Yeditepe Yayınları, İstanbul 2007.
Selahattin Adil Paşa, Hayat Mücadeleleri, Selahattin Adil Paşa’nın Hatıraları, Zafer Matbaası,
İstanbul 1982.
SELÇUK, Mustafa, Hedef Şehir İstanbul- Çanakkale Geçildi mi?, Emre Yayınları, İstanbul
2005.
SELÇUK, Mustafa, “Birinci Dünya Savaşı Sürecinde Harbiye Nezareti’nin “Çanakkale
Kahramanlığını Yaşatma” Amaçlı Faaliyetleri”, Avrasya İncelemeleri Dergisi, I/2, (2012),
s. 195-242.
SONYEL, Salahi R., “Büyük General, Asil düşman ve Cömert Dost… Gazi Mustafa Kemal”,
Belleten, c. XLIII, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1979, s. 171.
STEEL, Nigel- Hart Peter, Gelibolu, Yenilginin Destanı, (çev. Mehmet Harmancı), Sabah
Kitapçılık, İstanbul, 1996.
STİÉNON, Charles, L’Expedition des Dardanelles, Paris 1916.
Talat Paşa’nın Anıları, (haz. A. Kabacalı), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2000.
TANSEL, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c. I, Başbakanlık Basımevi, Ankara
1973.
TANSEL, Fevziye Abdullah, Ziya Gökalp Külliyatı-I Şiirler ve Halk Masalları, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, 3. bsk., Ankara, 1989.
TERZİ, Arzu, “Hazine-i Hassa” DİA, c. XVII, İstanbul 1998.
TERZİ, Arzu, Hazine-i Hassa Nezareti, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000.
TEVETOĞLU, Fethi, “Ali Fethi Okyar’ın Günlük Hatıraları”, Belgeler, Türk Tarih Kurumu
Belgeler Dergisi, X/16, (1987), s. 113-130.
THOMAZİ, A., Çanakkale Deniz Savaşı, (çev. Hüseyin Işık), Genelkurmay Başkanlığı
Basımevi, Ankara, 1997.
TOKER, Hülya, Çanakkale Muharebeleri’ne Katılan Komutanların Biyografileri (Belge ve
Fotoğraflarla), Genelkurmay Personel Bşk.lığı ATASE Daire Bşk.lığı Yayınları, Ankara
2014.
TUNÇOKU, Mete, Anzakların Kaleminden Mehmetçik Çanakkale 1915, Atatürk Araştırma
Merkezi, Ankara 1997.

351
Kaynakça

TUNÇOKU, Mete, Çanakkale 1915 Buzdağının Altı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
2002.
TUTEL, Eser, Seyr-i Sefain Öncesi ve Sonrası, İletişim Yayınları, İstanbul 2000.
TürklerAnsiklopedisi, c. 13, Ankara 2002.
TÜRKELDİ, A. Fuat, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1951.
TÜRKMEN, Zekeriya, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekatı’’, Çanakkale Savaşları Tarihi, c.
IV, Değişim Yayınları, (ed. Mustafa Demir), İstanbul 2008, s. 2171-2220.
TÜRKMEN, Zekeriya, “Çanakkale Savaşlarında Kara Harekâtı”, Çanakkale Savaşları Tarihi, c.
IV, (ed. Mustafa Demir), İstanbul 2008, s. 2186-2188.
TÜRKMEN, Zekeriya, Çanakkale 1915, Türk Ordusunun Kara ve Hava Harekâtı, Ankara
2007.
UMAR, Ö. Osman, Çanakkale Savaşı’nın Önemi ve Sonuçları, Türk Dünyası Araştırmaları
Dergisi, S.15, İstanbul 1998.
ÜNAYDIN, Ruşen Eşref, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, 2. Basılış,
Devlet Matbaası, İstanbul 1930.
WİNSTONE, H.V.F.,Ortadoğu’nun Serüveni, İstanbul 1999.
WALLACH, Jeduha L., Bir Askeri Yardımın Anatomisi, (çev. Fahri Çeliker), Genelkurmay Bşk.
lığı Yayınları, Ankara 1985.
Yanyalı Esat Bülkat, Çanakkale Hatıraları, Üçüncü Kitap (İngiliz ve Fransızların Gelibolu
Şibih Ceziresine ve Kumkale’ye Ayak Bastıkları 12 Nisan 1331 / 25 Nisan 1915 Tarihinden
Birinci Ordu Kumandanlığına Tayin Olunduğum 3 Teşrini sani 1331 / 16 Ekim 1915
Tarihine Kadar Vekayi-i Harbiyeyi Musavvirdir), Daktilo Metin, Harp Akademiler
Kütüphanesi nu: 29147 / 956.0743, c. 4, İstanbul 1950.
YAZICI, Fazıl, Çanakkale’nin Bilinmezleri, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2010.
YEL, Selma, “Yakup Şevki Paşa’nın Hayatı ve Faaliyetleri”, Kurtuluş Savaşı’na Yön Verenler,
Cumhuriyet’in Kuruluşunun 70. Yıl Armağanı, GÜ, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi
Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, Ankara 1994, ss. 193-205.
YILDIZ, Cemalettin, “Çanakkale Cesarettepe Kahramanı Kırşehirli Mehmet Çavuş”,
http://www.geliboluyuanlamak.com/189_1915-Canakkale-Cesarettepe-Kahramani-
KirsehirliMehmet-Cavus----(-Cemalettin-Yildiz-).html, 14.09.2014.
YILMAZER, Tuncay, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, Yeditepe
Yayınları, İstanbul 2005.
YILMAZER, Tuncay, “Çanakkale Kara Savaşlarında 25 Nisan 1915 Çıkarma Harekatı’’,
Çanakkale Savaşları Tarihi, Cilt: IV, Değişim Yayınları, (ed. Mustafa Demir), İstanbul
2008, ss. 2067-2087.
YILMAZER, Tuncay, “Çanakkale Kara Savaşlarında Cepheler’’, Çanakkale Savaşları Tarihi, c.
IV, Değişim Yayınları, (ed. Mustafa Demir), İstanbul 2008, ss. 2221-2280.
ZÜRCHER, Eric J., Milli Mücadele’de İttihatçılık, (çev. Nüzhet Salihoğlu), İstanbul 1987.
ZÜRCHER, Eric J., Savaş Devrim ve Uluslaşma, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul
2004.

352
Fotoğraflarla Çanakkale Cephesi Komutanları

Sultan Mehmed Reşad, Başkomutan. Enver Paşa, Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili.

353
Esat Paşa ve bir grup subay

Düşmandan alınan ganaimden silahların bir atış bölüğü tarafından çalıştırılması.

330
354
Anafartalar Kumandanı Miralay Mustafa Kemal Bey ve maiyeti.

5. Ordu Komutanı Liman von Sanders ve 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın silah tamirhanesini
teftişi (Bigalı Kalesi Girişi).

355
Esat Paşa ve Karargah Erkan-ı Harbiyesi

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa ve karargay subayları

332
356
Anafartalar kumandanı Albay Mustafa Kemal Bey ve kurmay heyeti

Oturanlar (sağdan); Bahriye Nezareti Kur. Bşk. Yb. Rauf (Orbay) Bey, Güney Grubu Komutanı
Tuğg. Vehip (Kaçı) Paşa, 5. Ordu Komutanı Müşir Liman Von Sanders, 3. Kolordu Komutanı
Tuğg. Esat (Bülkat) Paşa, Sıhhiye Dairesi Bşk. Tuğg. Dr. Süleyman Numan Paşa, Müstahkem
Mevki Komutanı Tuğg. Cevat Paşa

357
333
Sultan V. Mehmet Reşat, Kaiser Wlhem, Cemal Paşa ve Enver Paşa

Arıburnu’nda 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa, 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal ve
diğer komutanlar
334
358
57. Alay Komutanı Şehit Yarbay Hüseyin Avni Bey.
57. Alay Komutanı Şehit Yarbay Hüseyin Avni Bey

Çanakkale’de bir subay grubu


Çanakkale’de bir subay grubu.

335
359
3.Kolordu
3.
3. KolorduKomutanı
Kolordu KomutanıEsat
Komutanı EsatPaşa,
Esat Paşa,Kurmay
Paşa, KurmayBaşkanı
Kurmay BaşkanıYb.
Başkanı Yb.Fahrettin
Yb. Fahrettinve
Fahrettin vekurmay
ve kurmayheyeti.
kurmay heyeti
heyeti

27.Alay
27.
27. AlayKomutanı
Alay KomutanıYarbay
Komutanı YarbayŞefik
Yarbay ŞefikBey
Şefik Beyve
Bey ve27.
ve 27.Alay
27. Alaysubayları.
Alay subayları
subayları

336
360
336
Akdeniz Seferi Kuvvetler Komutanı General Ian Hamilton ve Müttefik Donanma Komutanı
Amiral J. De Robeck.

Güney Grubu Komutanı Vehip Paşa.

361
Çanakkale
Çanakkale Müstahkem
Müstahkem Mevkii
Mevkii Komutanı
Komutanı Cevat
Cevat Paşa,
Paşa, Kurmay
Kurmay Başkanı
Başkanı Selahattin
Selahattin Adill
Adill ve
ve
kurmay
kurmay heyeti
heyeti.

Başkomutan
Başkomutan vekili
vekili Enver
Enver Paşa
Paşa askeri
askeri geçit
geçit töreninde
töreninde.

338
362
Çanakkale Muharebelerİ’nİn İdaresİ
Çanakkale Çanakkale
Muharebelerİ’nİn İdaresİ Muharebelerİ’nİn İdaresİ
Komutanlar ve Stratejiler
Komutanlar ve Stratejiler

Editörler
Lokman Erdemir & Kürşat Solak Editörler
Lokman Erdemir & Kürşat Solak
Milletlerin kaderinde önem arz eden tarihî hadiselerin 50. ve 100. gibi yıl-
dönümleri, o hadiseleri hatırlamak için oldukça önemlidir. Bu çerçevede
Çanakkale Cephesi milletimizin mazisinde unutulmaz bir zaferin kazanıldığı,
bununla birlikte büyük hüzünlerin de yaşandığı yerdir.

Çanakkale Boğazı, Gelibolu Yarımadası ve Anadolu tarafında onlarca mu-


harebenin cereyan ettiği bu cepheye Osmanlı Genelkurmayı iki ordu, yirmi
iki tümen ve onlarca alay göndermiştir. Bu eser, cepheye gönderilen birlik-
lerin komutanlarının bir kısmının, muharebeler sırasındaki faaliyetlerini ele
almaktadır. Ayrıca Çanakkale Muharebeleri üzerine dünden bugüne yapılmış
akademik çalışmalar, muharebelerin harp edebiyatına yansımaları, dönemin
İstanbul’u, muharebeler sırasında öne çıkan İngiliz ve Fransız komutanlar da
bu eserin konuları arasındadır.

Lokman Erdemir & Kürşat Solak

You might also like