Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 10

cinsel içerikli bir osmanlı

kıyâfetnâmesi
OSMANLI TARİHİ

TA‘RÎFNÂME-İ ZENÂNE*
helga anetshofer, n. ipek hüner-cora ve irvin cemil schick
Dış görünüşten yola çıkarak insanların iç dünyasını “okumaya” ilişkin “ilm-i firâset”
ya da Osmanlı’larda daha yaygın olan tabirle “ilm-i kıyâfet” öğretisine ilişkin pek çok
eser yazıldı. “Kıyâfetnâme” başlığı altında toplanabilecek bu eserlerden biri de,
15 sayfalık taşbaskısı bir kitapçık olan Ta‘rîfnâme-i zenâne’dir. 19. yüzyılın ortalarında
basılmış ise de dili biraz daha erken bir dönemin, 18. yüzyılın Osmanlıca’sını
yansıtan Ta‘rîfnâme-i zenâne “kıyâfetnâme” adını taşımamakla birlikte içeriği
açısından o gelenekten geldiğine şüphe yoktur.
Satranc-ı Urefâ adlı tasavvufî oyu-
nun Osmanlı tertibinde, eğer zar
atışı bir oyuncuyu “ahlâk-ı hamîde”
(övgüye lâyık ahlâk) hânesine gö-
türürse, oyuncu oradan hemen
“cemâl” (güzellik) hânesine atlar. Bu
şirin ayrıntı, eski devirlerden beri
kişinin “iç” dünyasıyla “dış” görü-
nüşü arasında varsayılan ilişkinin
yansımalarından sadece biridir.
Böyle bir ilişkinin varlığı henüz MÖ
ikinci binyılda Babillilerce de farz
edilmiş olmakla birlikte,1 Batı dille-
rine physiognomy, physionomo-
nie, Physiognomie gibi imlâlarla
girmiş olan, bu ilişkiyi konu edi-
nen “bilim” dalının adı Eski Yunan-
Şemsüddîn ca φύσις (fysis = doğa, nitelik) ve
ed-Dımeşkī’nin γνώμον (gnomon = yorumlayıcı)
Kitâbü’l-celîl
fî ‘ilmi’l- sözcüklerinin bileşiminden oluşan
firâse başlıklı φυσιογνωμονία (fysiognomonia)
fizyonomoni kelimesinden türetilmiş olup, görü-
kitabının
Memlûk nürde ilk defa tıbbın kurucusu adde-
döneminde dilen Hippokrates’te geçmektedir.2
istinsah edilmiş
tarihsiz bir
nüshasından Bu konuda yazılmış olan belki en
serlevha.
ünlü klâsik eser, yakın zamana kadar
National Library of
Medicine, National Aristoteles’e mâl edilen, ancak artık
Institutes of Health,
MS A 58, v. 2a.
onun vefatından birkaç onyıl sonra
28 https://www.nlm. (MÖ 300 civarında), şimdi “pseu-
nih.gov/hmd/arabic/
images2/a582a.jpg do-Aristoteles” (sözde Aristoteles)
TOPLUMSAL TAR‹H 270 HAZİRAN 2016
diye adlandırılan kimliği belirsiz biri tir.7 Bu iki başlıktaki firâse/firâset Kısacası firâset, gözle bakarak in-
tarafından yazıldığı kabul edilen kelimesi, fizyonomoni ilminin Arap- sanların iç dünyasını öğrenmeye
Fysiognomonika adlı risâledir.3 ça İslâmî kaynakların çoğundaki ilişkin bir öğretidir; bu bakımdan
Erken devirlerde sihir ve falcılık gibi karşılığıdır. Edward Lane’in taradığı da fizyonomoni kavramını gayet
uğraşılarla ilişkilendirilmiş olmakla klâsik Arapça sözlüklerine göre: iyi karşılamaktadır. Kâtib Çelebi,
birlikte, fizyonomoniye Aydınlan- Taşköprü-zâde Ahmed b. Mustafâ’nın
ma çağı çerçevesinde bilimsel bir ”‫[ فِ َرا َسةٌ بِال َعي ِْن‬firâsetün bi’l-‘ayn Miftâhu’s-se‘âde ve misbâhu’s-
kılıf verilmiş, 18. yüzyılın sonlarına = gözle firâset] yahut ‫[ بِالنَّظَ ِر‬bi’n- siyâde adlı kitabında ‘ilm-i firâset’i
doğru Johann Kaspar Lavater’in ça- nazar = bakışla (firâset)] içgörü şöyle tanımladığını belirtmektedir:
lışmalarıyla konu yeniden rağbet
görmeye başlamıştır. Örneğin Cesare
Lombroso’nun L’Uomo delinqu-
ente (Suçlu Adam; Milano, 1876) adlı
kitabında en ünlü ifadesini bulan
kriminoloji teorisinin belkemiğini
bu “bilimselleştirilmiş” fizyonomoni
oluşturmuştur.

Irk temelli dünya görüşleri de fizyo-


nomoniden bir hayli beslenmiş, as-
lında bireylerin kişiliğini görünüşle-
rinden çıkarsamak amacını güden bu
öğreti4 giderek ulusların yahut ırkla-
rın kolektif niteliklerini belirlemek
için de seferber edilmiştir. Mesela
pseudo-Aristoteles’in hayvan türle-
rini “eril” ve “dişil” olarak sınıflandır-
ması gibi 19. yüzyılda ırklar da cinsi-
yetlendirilmiş, belirli ırklara mahsus
olduğu iddia edilen fizikî nitelikler o
ırklara atfedilen manevî özellikleri
belirlemekte kullanılmıştır.

‘ilm-i firâset ve ‘ilm-i kıyâfet

Aristoteles’in birçok eseri gibi Fysi- yahut sezgisel algılama; yahut göz “Bu bir ilimdir ki, renkler, şekiller ve Şemsüddîn
ed-Dımeşkī’nin
ognomonika da (onun eseri sanıla- (veyahut dışsal belirtilerin tetkiki) organlar türünden dış durumlarından ilm-i firâset
rak) Ortaçağ’da Arapça’ya çevrilmiş yoluyla içsel, içe dönük veya içkin insanların karakterleri ve toptan dış kitabının
ve öğretinin İslâm âleminde yayılıp hâllerin, şartların, niteliklerin veya yapıdan iç yapının sonuç olarak çıka- Osmanlıca
çevirisi
gelişmesinde çok etkili olmuştur.5 durumların algılanması veyahut rılması bu ilim sayesinde bilinir.”9 Kıyâfetnâme.
Abbasî halîfesi el-Mansûr’un ünlü idrak edilmesi demektir [İbnü’l- (Basılış tarihi
tercümanı Yahyâ ibnü’l-Batrik’in Kattan]. ٌ‫[ فِ َرا َسة‬firâsetün], Allah’ın Osmanlıca’da ‘ilm-i firâset’ten 1291 [1874] veya
sonrası.)
çevirip derlediği Sırrü’l-esrâr ya- gözdelerinin zihnine yerleştirdiği ziyâde genellikle ‘ilm-i kıyâfet teri-
hut Kitâbü’s-siyâse ve’l-firâse bir beceridir ki onun sayesinde bazı mi kullanılmıştır. Buradaki kıyâfet’in
fî tedbîri’r-ri’âse başlıklı kitap- insanların hâllerini, şartlarını yahut anlamı, günümüzde ilk akla gelen
ta yer alan bu metin daha sonra durumlarını kerâmetler ve kanaatle “giysi” değildir, her ne kadar gerçek-
Lâtince’ye Secretum Secretorum kestirimin doğru yönde uygulan- ten insanın simâsına ruhunun giysi-
adıyla çevrilerek Avrupa’da büyük ması yoluyla bilebilirler. Ve ayrıca si olarak bakmak mümkün ise de.10
ilgiyle okunacaktı. MS 1. yüzyılın bir zanaattir (örneğin şimdilerde bu Arapça “tetkik etmek, iz sürmek” gibi
sonlarında bugünkü Denizli yakınla- kelimeyle karşılanan fizyonomoni anlamları olan bu kelime11 İslâm ön-
rında, Laodikeia’da doğup sonradan gibi) ki belirtiler, deliller ve deney- cesinde iki şekilde kullanılıyordu:
İzmir’e yerleşen Markos Antonios ler yoluyla ve yaradılış ile eğilime
Polemon’un6 (Arapça kaynaklarda dayanılarak öğrenilir ve bu sayede ِ ‫[ قِيَافَةُ البَش‬kıyâfetü’l-beşer], yani
”‫َر‬
Eflîmûn) konuya ilişkin Yunanca ese- insanların hâlleri, şartları ve durum- fizyonomoni, babası belli olmayan
ri de Arapça’ya çevrilerek çok tanın- ları bilinir [İbnü’l-Esîr el-Cezerî]. Ve bir çocuğun nesebini, onu meşrulaş-
mış ve kullanılmış, örneğin el-Câhiz bir insandaki içsel bir niteliğin doğru tırma amacıyla, saptamaya yönelikti.
Kitâbü’l-hayâvân’ında bu yazar- kanaat sayesinde keşfedilmesidir [el- [...] Kıyâfet, çocukla babası arasında 29
dan sâhibü’l-firâse diye söz etmiş- Feyyûmî].”8 zorunlu olarak var olan benzerlik
ilkesi üzerine kuruludur. Bedenin 1680’de yayınlanan Meninski sözlü- İbn-i Sînâ’nın günümüze ulaşmayan
bazı kısımları nirengi noktası vazifesi ğünde şöyle bir örnek verilmektedir: bir eseri ve bunların yanı sıra Ebü’l-
görürler; örneğin ayak tabanı, çünki “Arnavûd hâkiminün İskender nâm Kāsım ‘Abdülkerîmü’l-Kuşeyrî ile
çoğu zaman çocukla babasının ayak- bir hoş-kıyâfet oğlı var idi.”14 Görül- İbnü’l-‘Arabî17 gibi önemli düşünür-
ları aynıdır [el-Mesʿûdî]. Ancak bu düğü gibi burada “iz sürmek”le hiçbir lerin bazı eserlerinde fizyonomoni
OSMANLI TARİHİ

benzerlik noktaları her zaman apaçık ilgisi olmayan bir bağlamda, “güzel hakkında bölümler bulunmaktadır.
değildir; onları keşfetmek, algı kabi- görünüşlü” anlamında hoş-kıyâfet Farsça fizyonomoni kitapları ara-
liyeti ve mükemmel hafıza gerektirir sözcüğü kullanılmaktadır. Dolayısıy- sında ise Kemâleddîn ‘Abdürrezzâk
[er-Râzî]. [...] la ‘ilm-i kıyâfet, “dış görünüş bili- Kâşânî’nin, Derviş ‘Abdurrahmân
Mîrek’in, Seyyid ‘Alî Hemedânî’nin,
Hüseyin Vâ’iz Kâşifî’nin eserleri akla
gelir.

osmanlıca kıyâfetnâmeler

Türkçe metinlerden, dış görünüşle


karakter arasında somut ilişkiler var-
sayan en erken kaynaklardan biri,
11. yüzyılda yazılmış olan Karahanlı
edib Yûsuf Has Hâcip’in Kutadgu
Bilig’idir.18 Çelebioğlu, konuya de-
ğinen en erken manzum Osmanlı
metninin Bedr-i Dilşâd’ın Sultan
II. Murad’a sunduğu Murâdnâme
adlı mesnevîde yer aldığını, köle ve
cariye satın alırken dikkat edilmesi
gereken hususlarla ilgili olduğunu
belirtmektedir.19 İkincil literatürde
sorgulanmadan tekrarlanıp duran
bu bilgi gerçi doğrudur ama, daha
eski mensur metinler olduğu bu
şekilde bilinçsizce göz ardı edilmek-
tedir. Gerçekten de Murâdnâme,
aslı Farsça olan Kābusnâme’nin
bir tercümesi olup, varlığı bilinen
Seyyid Lokman ‫اال ْث ِر‬
ِ ُ‫[ قِيَافَة‬kıyâfetü’l-isr/eser], çok mi” anlamına da gelmektedir. Bunun altı farklı çevirinin en sonuncusu-
Çelebi’nin
Kıyâfetü’l-
hassas gözlem yeteneğidir, ki Arap- dışında ‘ilm-i sîmâ, ‘ilm-i hutût, dur. Daha eski çevirilerde ise yine
İnsâniyye fî lar bunu en başta gündelik hayatta ‘ilm-i ebdân, ‘ilm-i kef, ‘ilm-i aynı fizyonomoni bilgileri mevcut-
Şemâ’ili’l- gösterirler. Ayak izlerinin tetkiki, ihtilâc gibi benzer fakat tatbikat tur, ancak o metinler manzum değil,
‘Osmâniyye’sin-
den Kanûnî yoldan çıkmış bir hayvanı, kaçmış bir alanları daha özgül ve sınırlı öğreti- Kābusnâme’nin aslında olduğu gibi
Sultan reisi, kaybolmuş bir yolu vs. bulma- ler de vardı. mensurdur.20 Bu eserlerin Farsça’dan
Süleyman.
sını mümkün kılar. Bir erkeğin ayak çevrilmiş olması da sıklıkla göz ardı
Millet Kütüphanesi,
Ali Emîrî 1216, izleriyle bir kadınınkileri, bir genç Arapça, Farsça ve Osmanlıca dille- edilmekle birlikte çok önemli bir hu-
v. 50b–51a. erkeğinkilerle bir ihtiyarınkileri, bir rinde insanların yüzlerinin ve beden- sustur, zira konunun Osmanlı ede-
beyaz adamınkilerle bir siyahınkileri, lerinin nasıl “okunması” gerektiğine biyatına İran yoluyla girmiş olması
bir yabancınınkilerle bir yerlininki- dair birçok risâle yazılmıştır.15 Örne- ihtimalinin yüksek olduğunu göster-
leri ayırt edebilir. Hattâ bir kadının ğin İmâm Şâfi‘î’nin günümüze ulaş- mektedir.21 Metinde kullanılmış olan
bâkire olup olmadığını bile tespit mayan bir eseri, Arapça yazılan ilk terim ‘ilm-i firâset’tir.
edebilir.”12 fizyonomoni kitabı addedilmektedir.
Onun dışında Ebû Yûsuf Yâ‘kub el- Fatih döneminde yazılmış olduğu bili-
Arap âleminde kıyâfetü’l-beşer’in Kindî’nin Risâle fî’l-firâse’si, Ebû nen Sarıca Kemal’in Firâsetnâme’si
yerini zamanla firâset almıştır. Os- Bekîri’r-Râzî’nin el-Mansûrî’si, Ebû günümüze ulaşmamıştır. Konuyla il-
manlılar ise, belki kıyâfet sözcüğü- Sehli’l-Mesîhî’nin Firâsetnâme’si, gili olup bugün elde bulunan en eski
nün Farsça’da kazanmış olduğu “dış Fahreddînü’r-Râzî’nin Kitâbü’l- müstakil kitap, Akşemseddîn-zâde
görünüş, eşkal, benzerlik”13 gibi an- firâse’si, Şemsüddîn Ebû ‘Abdullâh Hamdullâh Hamdî’nin Kıyâfetnâme
lamlara dayanarak, fizyonomoniye Muhammedü’d-Dımeşkî’nin (daha adlı manzum eseridir. Telif tari-
30 çoğunlukla ‘ilm-i kıyâfet demeyi sonra Osmanlıca’ya da çevrilmiş hi belli olmamakla birlikte yazarın
tercih etmişlerdir. Örneğin ilk defa olan16) es-Siyâse fî ilmi’l-firâse’si, 1448-1503 yılları arasında yaşadığı
TOPLUMSAL TAR‹H 270 HAZİRAN 2016
bilinmektedir.22 Konuya ilişkin Os- ile “Sîmânın Şekli ve Muhtelif Millet- rilmiştir. Burada da ırk konusu ağır
manlıca metinlerin birçoğu bunun ler” konularına eğilmesidir. A‘vân- bastığı gibi, kitabın ikinci yarısını
gibi kıyâfetnâme adıyla bilinir. zâde’nin öteki kitabı ‘Ulûm-ı hafiy- oluşturan “Muhtelif Hususiyetleri
En önemlileri arasında23 Firdevsî-i yeden: Musavver ve mükemmel Haiz Tipler Üzerine Etütler” sosyoloji
Rûmî’nin Firâsetnâme’si, İlyâs b. kıyâfetnâme başlığını taşımakta- ve kriminoloji konularına odaklan-
‘Îsâ-yı Saruhanî’nin Kıyâfetnâme’si, dır35 ve bu bol resimli uzunca eserin maktadır.
‘Abdülmecîd b. Şeyh Nasûh’un büyük çoğunluğu farklı milletlerin
Kıyâfetnâme’si, Mustafâ b. fizyonomik özellikleri üzerinde dur- İnsanları bireyler olarak görmek ye-
Evranos’un Kıyâfetnâme’si,24 maktadır. Yani her ikisi de “gele- rine doğuştan ne olduklarına göre
Ta‘lîkī-zâde’nin Firâsetnâme’si,
Bâli-zâde Mustafâ’nın ‘İlm-i firâset
yahut Risâle-i kiyâset-i firâset Fatih döneminde yazılmış olduğu bilinen Sarıca Kemal’in
adlı eseri,25 Nesîmî’nin Kıyâfetü’l-
firâse’si, Niğdeli Visâlî’nin Firâsetnâme’si günümüze ulaşmamıştır. Konuyla ilgili
Vesîletü’l-‘irfân’ı, Seyyid Lokmân
26
olup bugün elde bulunan en eski müstakil kitap,
b. Hüseyin’in Kıyâfetü’l-insâniyye
fî şemâ’ili’l-‘Osmâniyye’si,27 Akşemseddîn-zâde Hamdullâh Hamdî’nin Kıyâfetnâme
‘Ömer Fânî’nin Kıyâfetnâme’si, adlı manzum eseridir.
Erzurûmlu İbrâhîm Hakkı’nın
Kıyâfetnâme’si ve Mustafâ Hâmî
28

Paşa’nın Fenn-i kıyâfet’i gibi te-


lif29 eserlerle Şâbân-ı Sivrihisârî,30 neksel” kıyâfetnâmelerden bir hayli ele almanın yol açtığı felâketlere 20.
‘Ömerü’l-Halvetî ve Gevrek-zâde uzaklaşmıştır; 19. yüzyıl boyunca yüzyıl boyunca bolca şahit olundu.
Hâfız Hasan’ın çevirileri sayılabilir. Avrupa’da geliştirilmiş olan ırka da- Milyonlarca kişi bu yaklaşımlar sonu-
Ayrıca yazarları belirsiz birçok başka yalı çözümlemelerin Türkiye’deki er- cunda mağdur edildi, sürüldü, öldü- “Yirmi
kıyâfetnâme kütüphanelerde araş- ken yankılarındandır bunlar.36 rüldü. Kısmen bu nedenle ırk temelli yedinci şekil
kıyâfetnâmesi.”
tırmacıları beklemektedir.31 yaklaşımlar da, son devirde onlarla (Kıyâfetnâme-i
İskender Fahreddin’in 1933’te yayın- ilintilendirilen fizyonomoni de dün- cedîd,
Yukarıda adı geçen kıyâfetnâme’- lanmış olan Fizyonomoni: İlmi yada önemli ölçüde gözden düştü; ar- Lavater’den
özetleyip
lerin yanı sıra, daha yakın dönem- Sima adlı kitabı37 artık Osmanlı tık ana akım kültürü nezdinde bilim- çeviren Tâhir
lerde yazılmaya ve yayınlanmaya kıyâfetnâme geleneğini tamamen den sayılmıyorlar. Türkiye’de ise hâlâ Ömer-zâde
Yûsuf Hâlis.
devam eden benzerleri de özellikle geride bırakmış, büyük ölçüde Fran- konuya savunmacı bir biçimde yakla- Basılış tarihi
ilginçtir. Bunlardan Kıyâfetnâme-i sızca yayınlar üzerine temellendi- şanların sayısı oldukça kabarıktır. 1839 civarı.)
cedîd, Sultan ‘Abdülmecîd’e cülûsu
(1839) münasebetiyle takdim edil-
mek üzere Tâhir ‘Ömer-zâde Yûsuf
Hâlis tarafından Lavater’den özet-
lenip çevrilerek ve resimleri “Türk-
leştirilerek” yayınlanmıştır.32 Eserde
verilen 32 şekildeki insanlar ‘ilm-i
kıyâfet cihetinden tek tek irdele-
nerek kıyâfet-şinâs’lık “öğretimi”
amaçlanmıştır.

Son dönemin popüler yazarların-


dan A‘vân-zâde Mehmed Süleymân
Bey’in33 ise konuya ilişkin bir değil
iki kitabı vardır. Bunlardan ‘Ulûm-ı
hafiyyeden: ‘İlm-i kıyâfet. Sîmâ
ve kıyâfet vâsıtasıyla keşf-i
ahlâk ve tabâyi‘ adlı kitapçıkta34
adı “mütercim” olarak anılmakta ise
de, Erzurûmlu İbrâhîm Hakkı’dan
yapılan uzun alıntı A‘vân-zâde’nin
çevirenden ziyade derleyen/yazan
olduğunu düşündürüyor. Eserin il-
ginç bir boyutu, son bölümlerinin 31
“Milletler ve Tedkīkāt-ı Sîmâ’iyye”
Bu kitapçık kadın cinsel organına ve söz konusu organın şekliyle
kadının siması ve kişiliği arasında var oldukları iddia edilen
ilişkilere odaklanmaktadır. Kitabın en sonunda erkeklik uzvuna
OSMANLI TARİHİ

da kısaca değinilmektedir, ancak o bölüm alışılmış kıyâfetnâme


üslûbuyla yazılmamıştır.

cinsellik konusu ve doğurganlığı, bekâreti, ahlâkı, şehve- Sedy-i zen olsa sagîr
ta‘rîfnâme-i zenâne tinin derecesi, “sapık” cinsel eğilim- Şîr olur anda kesîr
lere sahip olup olmadığı gibi hayatî Südli memeli velûd
Klâsik dönem Avrupa fizyonomoni bilgilere erişmenin yöntemleri ayrın- Zevcinedür ol vedûd
kitaplarında cinsellik fazla yer tut- tılı olarak anlatılır. Mu‘tedil olsa meme
maz, örneğin pseudo-Aristoteles Zevci hem anı eme
konuya girmemiştir. Ortaçağ’da ise Temeli klâsik kaynaklar olan Osmanlı [...]
cinsellik ayrıntılı bir şekilde irdelen- kıyâfetnâmelerinde de genellikle cin- Âleti olan sagîr
miş, “bu suretle kitapların yazarları, sel konulara pek girilmemiştir, ama Oldı reşîd ü habîr
klâsik fizyonomoninin kat’iyetle ön- bazı istisnalar vardır.39 Mesela Çavu- Âleti olan tavîl
görmediği bir biçimde kadınları birer şoğlu, Akşemseddîn-zâde Hamdullâh Humkına olmış delîl
fizyonomonik nazar nesnesi [object Hamdî’nin Kıyâfetnâme’siyle Erzu- Ger zeker olsa ‘azîm
of physiognomic gaze] haline ge- rûmlu İbrâhîm Hakkı’nınki karşılaştı- Mâlikidür pek le’îm
tirmişlerdir. Üstelik fizyonomoni rıldığında, aradaki farklardan birinin Olsa küçük ünseyân
“Türk alanındaki sezgilerini tıp ve doğa İbrâhîm Hakkı’nın “mahrem organ- Sâhibi olmuş cebân
kadınlarından felsefesi kaynaklarına dayandırmak larla ilgili hükümlere yer vermiş ol- Olsa büyük husyetân
bir nümûne.”
(A‘vân-zâde
suretiyle, kolaylıkla müstehcen ve ması” olduğuna dikkat çekmekte- Hâmilidir pehlevân
Mehmed dikizci bir söyleme kayabilecek olan dir.40 Örneğin: Buz‘ eger olsa sagîr
Süleymân, bu malzemeye bilimsel bir ciddiyet Sâhibesidir hatîr
‘Ulûm-ı
hafiyyeden bahşetmek yoluna gitmişlerdir.”38 Sedy-i zen olsa kebîr Olsa mülahham kebîr
musavver ve Şehveti olur kesîr Şehvet-i zendür kesîr41
mükemmel
kıyâfetnâme Ortaçağ Avrupa fizyonomoni kitap- Sedyi ger olsa tavîl
[1330].) larında seçilecek müstakbel eşlerin Anda lebendür kalîl Çavuşoğlu’nun tanıttığı, müellifi be-
lirsiz başka bir kıyâfetnâmede de
cinsel ögeler vardır ve şöyle bilgiler
verilmektedir:

“İnce ve uzun ve egri olan zeker,


merhamet galebesine ve ehl-i vakar
olmaga; ince ve uzun ve togrı olmak
letafet-i ‘akl ve kıllet-i cima‘a; yogun
ve uzun olmak hîn-i cima‘da ziyade
lezzete ve hamakate ve cehalete; ve
kısa ve yogun olmak şehvet-perest-
lige ve gaflete ve ‘akla ve laf urub
özünün ‘aybına muttali’ oldugı halde
mu‘annidlige; kısa ve ince olan ze-
ker gayet zekâvete ve insafa ve [...]
teşni‘inden muhteriz olmaga, ziyade
cima‘ itmege dâldir.

Yumurtası büyük olan taşşak haya-


sızlıga; yumurta küçük olmak ‘akl ve
hilme; yumurtanın zâhir kabı tar ve
içi vâsi‘ olmak hamakate ve kâhillige
32 ve [...] mürüvvete ve vasat halde olsa
güzel huyların delilidir.”42
TOPLUMSAL TAR‹H 270 HAZİRAN 2016
Elinizdeki makalenin esas konu- Ta‘rîfnâme-i zenâne’deki bilgi- makta ve eldeki o devre ait Tuhfe-i
su, Ta‘rîfnâme-i zenâne başlığını ler bazı başka kitaplarda da yer al- müte’ehhilîn ile Rucû‘ü’ş-şeyhi
taşıyan (yahut daha doğrusu mu- maktadır. Örneğin burada tanıtılan ilâ sibâh metinlerine uygunluk
kaddimesinde öylece nitelendiril- metnin benzeri anonim bir 16. yüzyıl göstermektedir. Rucû‘’nun aslı 16.
miş olan), 15 sayfalık taşbaskısı bir bâhnâmesinde47 mevcuttur. Tuhfe-i yüzyılda yazıldığı gibi, yukarıda da
metindir. Eserde herhangi bir yayın müte’ehhilîn yahut Müşevvikü’t- belirtildiği üzere metnin benzeri,
bilgisi mevcut değildir. Ancak tet- tabî‘a fî emri’l-cimâ’ adlarıyla Murat Bardakçı’nın kitabında iktibas
kik edilen Özege nüshasının43 son bilinen, 18. yüzyıl başlarında Mustafâ ettiği bir 16. yüzyıl bâhnâmesinde de
sayfasında el yazısıyla “fî âsitâne-i Ebü’l-feyz et-Tabîb tarafından yer almaktadır. Bardakçı söz konusu
‘âliyye sene-i 1274 fî 15 Şa‘bân”
kaydı okunmaktadır. Bu ise Milâdî 31
Mart 1858 tarihine tekabül etmek-
tedir. Notun gerçekten de o tarihte
yazılmış olduğu varsayılırsa, kitabın
yayın tarihi için bu bir terminus
ante quem teşkil eder. Öte yandan
Osmanlı topraklarında ilk taşbaskısı
destgâhının 1836’da kurulduğu bi-
linmektedir,44 ki bu da bir terminus
post quem vermektedir. Yani eldeki
kitap, 1836 ilâ 1858 yılları arasında,
büyük ihtimalle Sultan ‘Abdülmecîd
devrinde basılmış olmalıdır.

Bu kitapçık kadın cinsel organı-


na ve söz konusu organın şekliyle
kadının siması ve kişiliği arasında
var oldukları iddia edilen ilişkilere
odaklanmaktadır. Adı “kıyâfetnâme”
değilse de içeriği açısından o gele-
nekten geldiğine şüphe yoktur. Ki- ‘Abdurrahmân b. Nasr el-Şeyzarî’nin yazmayı sadece kısmen ve “sadeleş- Kriminolojinin
tabın en sonunda erkeklik uzvuna 12. yüzyılda yazdığı bir eserden çev- tirilmiş” bir biçimde aktardığından hizmetinde
kıyâfet ilmi.
da kısaca değinilmektedir, ancak o rilmiş kitapta48 ve 16. yüzyılda Kemâl iki metin arasındaki benzerlikleri (İskender
bölüm kıyâfetnâme üslûbuyla yazıl- Paşa-zâde Ahmed Şemsüddîn bin ve farklılıkları kesin olarak belirle- Fahreddin,
Fizyonomoni:
mamıştır. Aktarılan bilgiler, adları Süleymân’ın Ahmed bin Yûsuf et- mek maalesef mümkün olmamıştır; İlmi Sima [1933].)
verilmeyen erbāb-ı firāset dışında Tîfâşî’nin 13. yüzyılda yazdığı bir me- bununla birlikte o metindeki bazı
Aristoteles’e ve ḥükemā-i Hind’e tinden uyarlamış olduğu düşünülen kullanımlarla artık “eskimiş” adde-
dayandırılmaktadır. Esere göre ka- Rucû‘ü’ş-şeyhi ilâ sibâhi fî’l- dildikleri 18. yüzyıla ait nüshalarda
dınların simasından cinsel organ- kuvveti ‘alâ’l-bâh (İhtiyar adamın yerlerini almış olan kelimeler karşı-
larının şeklini ve şehvetlerinin de- cinsellik gücüyle gençliğine dönmesi) laştırılabilmiştir.
recesini çıkarsamak, fizyonomoni adlı kitabın bazı yazmalarda Muham-
ilmi sayesinde mümkün olmaktadır: med bin Mustafâ el-Mısrî’ye male- Eserin aslı ne olursa olsun, içindeki
erbāb-ı firāset ve ḥüsn-i dil- dilen ve başlığı yer yer Tuhfetü’l- Arapça ıstılahat metnin Osmanlıca’ya
ārāyı taḥḳīḳ ėden ehl-i baṣīret mülûk olarak verilen, muhtemelen tercüme edilmiş olduğuna şüphe bı-
[d]ėdiler ki (s. 2). Metni çeviren 18. yüzyıl başlarına ait Osmanlıca rakmamaktadır. Ta‘rîfnâme’yi istin-
ayrıca aslının bazı nüshalarında çevirisinde49 de metnin büyük ço- sah eden kâtibin ise Arapça, Farsça
verilen penisin boyuna dair bilgi- ğunluğu (küçük nüsha farklarıyla) ve hattâ daha erken dönem Osman-
lerin Hint bilginlerinden edinildi- mevcuttur. Görüldüğü gibi farklı ya- lıca’sına aşina olmadığı, eserdeki çok
ğini belirtmektedir: mütercim-i zarlara mâl edilmiş olan bu metnin sayıda imlâ hatasından belli olmakta-
faḳīr dėr ki baʿż-ı nüsḫada bu asıl kaynağı şimdilik kesin olarak be- dır. Örneğin kitabın konusu fizyono-
maḥalde ẕekeriñ ṭūlı ḥükemāʾ-i lirlenmemiştir. moni olmasına rağmen, bu öğretinin
Hind ḳatında üc ḳısımdır (s. 13). en temel kavramlarından olan Arap-
Aristoteles45 gerek Doğu’da, gerekse eserin dili ve üslûbu ça istidlāl (yani “delillere dayana-
Batı’da bilimsel konularda uzman ka- rak hükme varma”) kelimesi sehven
bul edilir, Ortaçağ Arap kaynakların- Ta‘rîfnâme-i zenâne her ne kadar “imtidlāl” şeklinde yazılmıştır (s. 2).
da kendisine el-hakîm, el-feylesûf 19. yüzyılın ortalarında basılmış ise
ve el-mu‘allimü’l-evvel gibi sıfat- de, dili biraz daha erken bir dönemin, Kadının cinsel uzvunu şekline göre sı- 33
lar yakıştırılırdı.46 18. yüzyılın Osmanlıca’sını yansıt- nıflandırmakta kullanılan (ve pek na-
dir görülen) Arapça ıstılahat ise yal- anlamındaki Arapça c-v-f kökünden (s. 13). Aslı Farsça olan imlâsı hatâlı
nız Ta‘rîfnâme’de değil, Tuhfe’de türetilmiş olan terim Tuhfe’de ḳaʿrā bir terim de tam beş defa külle/gül-
ve Rucû‘’da da sıklıkla yanlış yazıl- ve cevfā (v. 6a ve 6b), Rucû‘’da le şeklinde yazılmış olan kelle’dir, ki
mıştır.50 Gerek Rucû‘’da, gerekse ḥarḳā ve cevfā (s. 134 ve 135) ve Osmanlıca’da “penisin başı” anlamına
ona dayanan Ta‘rîfnâme’de yer yer Ta‘rîfnâme’de ḫarfā, ḥarfā ve gelir. Bütün bu yanlışlardan anlaşılan,
“baʿż-ı nüsḫada ... vāḳiʿ olmışdır” cevfa (s. 8 ve 9) olarak geçmektedir. müstensihin gerek dil, gerekse ‘ilm-i
OSMANLI TARİHİ

gibi ibarelerle nüsha farklarına işaret firâset/kıyâfet konularında bilgi


edilmektedir. Bazen bu üç metinde Klâsik Arapça sözlüklerde bile sıklıkla sahibi olmadığıdır. Ta‘rîfnâme-i
belirli bir Arapça terimin birbiriyle geçmeyen bu türden ihtisaslaşmış te- zenâne metninin kökleri en az 16.
çelişen üç, dört, hattâ daha fazla şek- rimler bir yana, Ta‘rîfnâme’de bazı yüzyılın seçkin kültürüne uzanmakla
line tesadüf edilebilmektedir. Örne- son derece olağan kelimeler de yanlış birlikte, eserin bu taşbaskısı nüshası
ğin “geniş, bol, boş vajinalı” anlamına yazılmıştır. Meselâ iki yerde müter- halk için hazırlanmış bir 19. yüzyıl po-
gelen ve Türkçe’si foṣ amlu/amlı cim yerine mütereccim görülmek- püler kültür örneğidir.
(Rucû‘, s. 135 ve Tuhfe, v. 6b) yahut tedir (s. 8 ve 13). Metnin bir yerinde
foṣ fercli (Ta‘rîfnâme’de sehven ʿindeʾẓ-ẓürefā (yani “zarif/kibar in- On sekizinci yüzyılda artık “eskimiş”
ḳos fercli imlâsıyla, s. 10) olduğu be- sanlar arasında”) gibi bilindik bir ka- addedilebilecek bazı kelimeler de
lirtilen, aslı anlaşılan “geniş, içi boş” lıp ʿindeʾẓ-ẓarf şeklinde yazılmıştır Ta‘rîfnâme’de sıklıkla hatâlı imlâ

Metin
[2] başları iri ve ayaḳları arıḳ ve ince olsa [8]
işbu taʿrīfnāme[-i] zenāne maḥbūbeleriñ erkekler ḳatında ġāyet muʿteber ve içün münāsib olan āleti taḳrīr ve ʿayān
ferclerine istidlāl52 olan ʿalāmetler ve memdūḥ ola * Arasṭāṭālīs dėr ki mülūk-ı eyleyelim * aḥvāl-i nisāya66 ıṭlāʿ-ı tāmmı
şehvetleriniñ ḳılleti ve kesretine ḥüküm sālifeden baʿżıları cāriye almaḳ murād olan erbāb-ı tecrübe dėdiler ki ʿavratlar
olınan delāletler beyānındadır * erbāb-ı ėtdiklerinde cāriyeyi55 pāk ve beyāż56 yedi ṣınıfdır * evvelkisi lezḳa * ikincisi
firāset ve ḥüsn-i dil-ārāyı taḥḳīḳ ėden esvāb üzerine iclās57 ve şehveti taḥrīk ḳaʿirā67 * üçüncisi cevfā68 * ve baʿż-ı
ehl-i baṣīret [d]ėdiler ki şol maḥbūbeleriñ ėder luʿblar ve sözler söyletdirüb cāriyeye nüsḫada ḥarfā69 vāḳiʿ olmışdır dördüncisi
bedenleri sıcaḳ ola ve ḳanı daḫi sıcaḳ şehvet ḥāleti ẓāhir oldıḳda yerinden mülteḥime70 * beşincisi şefire71 * altıncısı
olub baʿż-ı āşinā ve şehvet-engīz olurlar53 ḳaldırub oturdıġı yere naẓar ėder imiş müteḫanniḳa72 * yedincisi ḳarradır73
* ve maḥbūbeleriñ aġzı küçük ve ḳırmızı eger ol mevżiʿde yaşlıḳ bulınur ise ferci mütercim-i74 faḳīr dėr ki baʿż-ı nüsḫada
olub memeleri ṣıḳı ve bir birine yaḳın ṣuludır deyü ol cāriyeye taḳarrub ėtmez sekizdir75 pes bu ẕikir olınan ṣınıflar
ve d̤olu olur ise ferci d̤ar ve sıcaḳ olub imiş vāḳıʿā ferciñ ruṭūbeti ziyāde olsa bol cimāʿ lezzetinden ẕevḳiyāb olmazlar
cimāʿa meyli ziyāde ve ʿāḳile ve vefādār ve hem cılıḳ58 mādām-ki kendilere münāsib ālet
ve meveddet ṣāḥibesi ola [6] olmadıḳça her biri maḥallinde tafṣīl
[3] olur ẕevḳ[-i] tām olmaz * ve eger böyle olınur * lezḳa76 oldır ki ferci semiz iken
ve eger aġzı büyük olur ise ferci bol bir ṣulı ferc elde bulınur ise yaşlıġı arıḳlayub iç yaġı ile mümtelī olan yerleri
olur ve dudaḳları ġalīẓ olur ise ferciniñ istis̱ ḳāl59 olınur mertebede olur ise boş ḳaldıġından kenārı bir birine
kenārları ḳalın olur * eger üst dudaġı ʿilācı budur ki kil[-i] Ermenī60 yedirüb [9]
yufḳa olur ise ferciniñ kenārları yufḳa ve fercine demüʾl-aḫaveyn61 süreler ve yapışıḳ oldıġı ḥālde sülpük olmasıdır
olur * ve ʿavrat bıyıḳlı olmaḳ ferci ġāyet ruṭūbeti ḳurıdıcı muḫaffef devālar istiʿmāl böylesine ẓürefā ḳatında77 yapışıḳ fercli
ḳıllı olmasına delīldir * ve eger diliniñ ėtdireler sāʾir ʿilācları ḳarīben maḥallinde dėrler bunlar ḳalın ve ḳıṣa sikden ḫaẓ
ḳırmızılıġı ziyāde olur ise ferciniñ ẕikir olunur * ve daḫi maḥbūbeleriñ ėderler ki yapışıḳ yerlerini evvelki ḥāline
ruṭūbeti az olur * ve eger diliniñ ucı kesik baldırları ḳalın ve eti ṣıḳı olur ise şehveti red eyleye ve anlarıñ ḳatında böyle *
gibi olur ise ferci ġāyet ṣulı olur * ve eger ziyāde olub ġāyet cimāʿa ḥarīṣ olur [ve ḳ] olmadıḳça cimāʿıñ lezzetini bulamazlar
burnınıñ delikleri bol olur ise ferci çuḳur ırmızı tenli olub gözleri gök ve gülmesi * ḳaʿirā78 oldur ki cimāʿa şehveti ziyāde
olur * ve eger burnınıñ ucı yaḳa şeklinde çoḳ ve müteḥarrike olmaḳ sāz ve ḥırṣı ġālib ve bir müddet mücāmaʿat
olur ise ferciniñ çuḳurı az olub tamām ve aġāzlar62 istimāʿına meyl-i ḫāṭırı olındıġından raḥmı munḳabıż olmaġile
yemez ola yaʿnī yėri sike taḥammül olmaḳ ve dudaḳları ḳalın olmaḳ ferci derin olur * bunlara çuḳur fercli
etmeye bunlar ġāyet cimāʿa ḥarīṣ ve şehvetiñ taʿbīr olınur böyle ferc ḳalın ve ḳalaḳlı
[4] ziyādeligine sike muḥtācdır ki mevżiʿ-i maʿhūdına79
ve eger egri burunlı olursa cimāʿa raġbeti [7] mümās olaraḳ ḳaʿrına duḫūl ve leẕẕet80
az ola * ve eger dili ḳıṣa olur ise ferci delīldir ve ʿalāmetdir * ve dudaḳlarıñ mevżiʿine vuṣūl bula * cevfā81 oldur
ġāyet ḳızġın ola * ve eger ḳulaḳları ḳalınlıġı ferciñ kenārları ḳalın olmasına ki ferciñ iç ṭarafından iki cānibleri bir
büyük ve gözleri gök olur ise cimāʿa delīldir alt dudaḳları ince olması şehvetiñ birinden baʿīd olub laḥım
raġbeti ziyāde ola * ve eger çeñesi uzun azlıġına ʿalāmetdir * ve ḳudretden [10]
olur ise ferci yüksek yaʿnī yumrı d̤uvarlı sürmeli olmaḳ şehvetiñ ziyādeligine ve şaḥımdan ʿārī olmaġile içi ḳof
ola ve ḳılları az olub ḳaz gögsi gi[bi] ola delīldir * ve ferciñ daḫi d̤ar olmasına olmasıdır böylesine Türkīde foṣ82 fercli
* ve eger çeñesi küçük olur ise ferci derin delīldir * ve göti küçük olub yaġrınları63 taʿbīr olınur ekseriyyā uzun boylı
ve çuḳur ola * ve eger yüzi büyük ve büyük olmasına ʿalāmetdir * ve gözleri ʿavratlarda ve çoḳ d̤oġıranlarda olur
eñsesi ḳalın olur ise ḳıçı küçük ve ferci ḫafā64 cānibine meyillü olmaḳ yaʿnī şehlā böyle olanlar ḳalın ve uzun sikden ḥaẓ
büyük ve d̤ar ola * Arasṭāṭālīs eyd[i]r göz olmaḳ ferci bol olmasına delālet ėder ėderler eger meşreblerine muvāfıḳ ālet
maḥbūbeleriñ dudaḳları büyük olsa ferci * maʿlūm ola ki maḥbūbeleriñ heyʾet-i bulamaz ise geregi gibi leẕẕet ḥāṣıl
daḫi büyük olub erkek ḳatında54 ḳadri ve bedenleriniñ iḫtilāfı sebebiyle bir ḳaç ėdemediginden ekseriyyā cimāʿ vaḳtinde
ḳıymeti ziyāde ola * ve eger elleriniñ ṣınıfdır ve her biri kendüye münāsib darġın ve tīz olur * mülteḥime83 oldur
[5] olur ālet65 olmadıḳca şehvet-i tām ḥāṣıl ki ferciñ esfeli ve aʿlāsı berāber olub
ve ayaḳlarınıñ üsti etli olsa ferci büyük ėdemez imdi bu maḥalde maḥbūbeleriñ şehvetiñ mesāfesi ḳarīb ve inzāli serīʿ84
olur * ve eger eñsesi müdevver ve omuz ṣınıflarını beyān ve her biri olınur böylesi85 muʿtedil ālet ile tīz
34
TOPLUMSAL TAR‹H 270 HAZİRAN 2016
ile görülmektedir. Örneğin ḳatında Hâkānî’de Hz. Peygamber’in omuz- yer alan bazı Eski Anadolu Türk-
(yani “yanında, nezdinde”) kelimesi larını tavsif etmekte kullanılmıştır. çesi kelimeleri 18. yüzyılda artık
erkekler ḳatında ġāyet muʿteber Meninski sözlüğünde (1680) geçmez, kullanılmaz olmuştur. Gerçekten
ve memdūḥ ola (s. 5) ve ḥükemāʾ-i Ta‘rîfnâme’de (s. 7) ve Tuhfe’de de Ta‘rîfnâme’de örneğin emcek
Hind ḳatında (s. 13) gibi cümlecik- (v. 5b) ise yaġrı şeklinde yazılmış- yerine meme, eñek yerine çeñe,
lerde geçmektedir. Arapça ʿindeʾl- tır.51 Nadir rastlanan göğermek fiili, beñiz yerine beden/ten, ḳızıl yeri-
ʿArab gibi kalıplardan alınmış olan Ta‘rîfnâme’de, kalkmış bir penisin ne ḳırmızı kelimeleri geçmektedir.
bu yapı 17. yüzyıla gelindiğinde artık başı bağlamında ḥarekete geldik- Ayrıca “argo” denebilecek olan, ana
nadiren kullanılmaktaydı. Dolayı- de ḳuvvet ve metānetden nāşī akım dışı bazı kullanımlar da vardır.
sıyla da Ta‘rîfnâme’de tutarlı bir kellesi gögerir cümleciğinde geçer Örneğin “boş” anlamında foṣ (s. 10),
biçimde yanlış imlâ ile, ḳıtında şek- (s. 15). Bu kelime “gök” sözcüğünden “çok ıslak, cıvık” anlamında cılıḳ
linde geçmektedir. türetilmiş olup “mavi renge dönmek” (sehven çuluḳ imlâsıyla, s. 5), “sar-
anlamına gelir, oysa günümüz ağızla- kık, gevşek” anlamında sülpük (s. 9),
Başka bir arkaik terim örneği, “kü- rında sadece “yeşermek, filizlenmek” “iri yarı” anlamında ḳalaḳlı (s. 9),
rek kemiği, omuz” anlamına gelen anlamı bilinmektedir. “vajina” anlamında ḳuṭu (s. 10) gibi.
yaġrın kelimesidir. Bu sözcük 16. Bu kelimelerin bazıları günümüzde
yüzyılda yazılmış olan ünlü Hilye-i Bardakçı’nın 16. yüzyıl metninde de kullanılmaktadır.

inzālden ḥaẓ ėder eger inzāl gėc olur


ise nāzikliginden ḳuṭusı örselenüb aġzı
elem ḥāṣıl ėder * nitekim ḍurūbda daḫi
söylenür nāzik ferc
[11]
[sikden]86 ḳabārır87 dėrler * şefire88 oldur
ki ferciñ iki cānibleri laḥimden ḫālī ve
ḳurı olmasıdır böyle olan ferc ince ve
uzun sikden ḥaẓ ėder * ḫuṣūṣā baʿdeʾd-
duḫūl laḥimden ḫālī olan cāniblere meyl
eyleye * yaʿnī ol-ṭarafa çalḳaya yata89
zīrā böyle olmasa inzāl olamayub cimāʿ
leẕẕetini bulamaz * müteḫanniḳa90
oldur ki ferciñ ṭaşra ṭarafınıñ iki yanları
ḳalın ve ṣıḳı ve içi raḥme varınca d̤olu
ve d̤ar olmaḳdır * böyle maḥbūbeye
ḫıṭāyī91 taʿbīr olınur böyle olan ferc
ġāyet ḳuvvetli ẕekere muḥtācdır ki fāʿil
ve mefʿūle ziyāde leẕẕet ḥāṣıl ola zīrā
ḳıvāmı nāḳıṣ olan sik içine duḫūl ėtse bile
ṣıḳı oldıġından
[12]
şehvetini taḥrīk ėdemeyüb inzāl olamaz
* ḳarra92 oldur ki ferciñ ruṭūbeti ziyāde
oldıġından içi bol ve ṣovuḳ olur *
böyle olanlar cimāʿ leẕẕetini bilmeyüb
şehvetleri inzāl olmaz meger ki
fürūclarına süḫūnet93 gelince musāḥaḳa94
olınalar * yaʿnī içine ḳomazdan
muḳaddem ḳasıḳ ḳasıġa95 sürişdireler
ekseriyyā bu maḳūle ʿavratlar erkekden
ḥaẓ ėtmeyüb kendi cinsleriyle musāḥaḳa iki parmaḳ miḳdārı ola yaʿnī üc ṭutam olurlar * ikincisi dibi ḳalın ve kellesi Ta‘rîfnâme-i
ėtmege māʾil olurlar bunlara saḥḥāḳa96 ola * ẕeker-i mutavassıṭ oldur ki ṭūlı küçük olandır * bunuñ ḳıvāmı metānet zenâne’nin
taʿbīr olınur Türkīde mühreci ve ẕıbıḳcı d̤oḳuz parmaḳ miḳdārı ola * ẕeker-i ḳaṣīr üzre olur lākin kellesi küçük oldıġından ilk iki sayfası.
taʿbīr olınur * müteşaḥḥime97 oldur ki oldur ki ṭūlı altı parmaḳ miḳdārı ola yaʿnī raḥme mümās olmamaġile ʿavratlar (Basılış tarihi
ferciñ içi iç yaġıyla mümtelī ola * yaʿnī bir bucuḳ ṭutam ola ve bu100 aḳsām-ı cendān ḥaẓ ėtmezler * meger ki ṭavīl olan 1836-1858 arası.)
iri ve semiz ola yumrı d̤uvarlı olandır ki meẕkūrda her biri ʿalā ṭarīḳiʾl-kināye ḳabīlinden olub bu maḳūle ẕeker bikri
[13] [14] izālesinde mefʿūle zaḥmet
ʿindeʾẓ-ẓürefā98 ṭavşan başı taʿbīr bir isimle tesmiye olınmışdır ḳarīben [15]
olınur böyle ferciñ raḥme ḳadar buʿdı ẕikir olınur * baʿżıları ṭūlını üc ḳısım vėrmez üçüncisi dibinden kellesine
ve mesāfesi olmaġile ḳalın ve ṭavīl ėtdikleri gibi heyʾet ve ḳiyāfeti daḫı üc varınca hem-vāde ḳalınlıġı berāber
ẕeker olmadıḳca leẕẕet-yāb olamaz * ḳısımdır dėdiler * evvelkisi {dibi}101 olandır ki ḥarekete geldikde ḳuvvet
mütercim-i99 faḳīr dėr ki baʿż-ı nüsḫada ince olub kellesi102 büyük olmaḳdır böyle ve metānetden nāşī kellesi gögerir ve
bu maḥalde ẕekeriñ ṭūlı ḥükemāʾ-i Hind olan ẕekeriñ ḳıvāmında metānet olmayub d̤amarları oḳ gibi olur böylece maʿlūm
ḳatında üc ḳısımdır * evvelkisi ṭavīl * izāle-i bikre daḫi zaḥmet ile nāʾil[-i] ola vaḳt-i ḥācetde lāzım olur
ikincisi mutavassıṭ üçüncisi ḳaṣīrdir * merām olur ḫuṣūṣā ḳaddi daḫi ḳaṣīr olan temmet
ammā ẕeker-i ṭavīl oldur ki uzunlıġı on ḳabīlden olursa ekseriyyā böylesi puluç mîm
35
dipnotları ile Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Kıyâfet- (2012): 2725-2754; Mustafa bin Bâlî, Risâle-i
* Bu makale, yazarların Osmanlıca erotik nâmeleri”, Ankara Üniversitesi Edebiyat Kiyâset-i Firâset/İlm-i Firâset: Yüzler Hâli
dili sözlüğü projelerinin bir yan ürünüdür. Fakültesi Araştırma Dergisi 11 (1979): 310-314; Söyler, haz. Ramazan Sarıçiçek (İstanbul:
Sözlüğün 500’ü aşkın kelime ihtiva eden Abdulkadir Erkal, “Kıyafetnâmeler Üzerine”, Büyüyenay Yayınları, 2014).
ilk versiyonunun bir makale olarak 2016 Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları 26 Bkz. Çınar, “Niğdeli Visâlî ve Hamdullah
sonlarında yayınlanacağı umulmaktadır. Enstitüsü Dergisi 13 (1999), s. 217-225; Mine Hamdî’nin Kıyâfetnâmeleri Üzerine Bir
1 Jean Bottéro, “Symptômes, signes, écritures Mengi, “Kıyafetnâme”, Diyânet Vakfı İslâm İnceleme”.
en Mésopotamie ancienne”, Divination Ansiklopedisi (İstanbul: Türkiye Diyanet 27 Eserin tıpkıbasımı, transkripsiyonu ve
et rationalité içinde, Jean-Pierre Vernant Vakfı, 2002), c. 25, s. 513-514; Ali Çavuşoğlu, sadeleştirilmiş metni için bkz. Kıyâfetü’l-
OSMANLI TARİHİ

vd.’nin katkılarıyla (Paris: Éditions du Seuil, Kıyafet-nameler (Ankara: Akçağ Yayınları, İnsâniyye fî Şema’ili’l-‘Osmâniyye (İstanbul:
1974), s. 70-197. 2004), s. 39-51; Müjgân Çakır, “‘Kıyâfet- Tarihi Araştırmalar ve Dokümantasyon
2 Nitekim Galenos bu ilmi Hippokrates’in icat Nâme’ler Hakkında Bir Bibliyografya Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı, 1999).
ettiğini belirtir. Bkz. George Boys-Stones, Denemesi”, Türkiye Araştırmaları Literatür Bu eserin ilginçliği, ‘ilm-i kıyâfetin Osmanlı
“Physiognomy and Ancient Psychological Dergisi 5/9 (2007), s. 333-350; Ayşe Yılmaz, padişahlarına tatbik edilmesindedir.
Theory”, Seeing the Face, Seeing the Soul: “Kıyafet İlmiyle Oluşturulan Eserler ve Bu 28 Bkz. Çelebioğlu, “Kıyâfe(t) İlmi ve
Polemon’s Physiognomy from Classical Eserlerden Seçilmiş Örnekler”, Celal Bayar Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdî ile
Antiquity to Medieval Islam içinde, der. Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 10/1 Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Kıyâfet-
Simon Swain (Oxford vd.: Oxford University (2012): 129-139. nâmeleri”; Çavuşoğlu, Kıyafet-nameler.
Press, 2007), s. 94 ve devamı. Bazı dillerde 16 Çeviri iki defa yayınlanmış görünüyor 29 Burada telif derken kitabın bütünüyle yazarın
(örneğin Fransızca’da) “fizyonomi” ve (Özege kat. no. 10765, 10767). Elimizdeki özgün eseri olduğu kastedilmemektedir;
“fizyonomoni” arasında fark gözetilir, nüsha 47 sayfa taşbaskısı olup matbaa bilgisi geçmiş dönemlerde sıklıkla görüldüğü üzre bu
bunlardan birincisi dış görünüştür, ikincisi ise içermemektedir; istinsah tarihi 25 Safer kitaplarda da başka eserlerden iktibas edilmiş
o dış görünüşten kişiliği çıkarsama yöntemi. 1291 [13 Nisan 1874], müstensihi Sâlim Sıdkı yahut uyarlanmış bölümler bulunabilmektedir.
Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için Silistirevî’dir. Ayrıca bkz. Bahadır Güneş, Örneğin Bâlî-zâde’nin eserinde Hamdullâh
burada da böyle bir ayrım yapılmıştır. “Arapçadan Türkçeye Tercüme Edilen Hamdî’den, Fahreddîn Râzî’den, İbnü’l-
3 Bu önemli bilginin henüz Türkiye’de tedavüle bir Kıyafetname Metni Üzerine”, Turkish ‘Arabî’den geniş alıntılar vardır. (Sarıçiçek,
girmediği, konuya ilişkin görülen bütün Studies 10/8 (2015), s. 1259-1274. “Mustafa bin Bâlî ve İlm-i Firâset’i”, s. 2729-
yayınlarda eserin hâlâ Aristoteles’e mâl 17 İbnü’l-‘Arabî’nin el-Fütûhâtü’l- 2730.) Erzurûmlu İbrâhîm Hakkı’nın Kıyâfet-
edilmesinden anlaşılıyor. Böyle çalışmalarda Mekkiyye’sinin 148. bâbında geçen bu nâme’si ise büyük ölçüde Akşemseddîn-zâde
uluslararası literatürün daha yakından takip bilgiler vaktiyle Osmanlıca’ya da çevrilmiştir: Hamdullâh Hamdî’ninkine dayanmaktadır.
edilmesi elzemdir. Firâsetü’l-hikemiyye fî kıyâfeti’l-insâniyye, (Çavuşoğlu, Kıyafet-nameler, s. 49.)
4 Gerçekten de pseudo-Aristoteles şöyle der: çev. Hüseyin Şâkir b. Hüseyin ([İstanbul]: 30 Bkz. Kenan Bozkurt, “Kıyafet İlmi: Türk
“Fizyonomonide bedensel işaretlerden şu Hocazâde Rızâ Efendi’nin Taş Destgâhı, 1276). Edebiyatında Kıyafetnameler ve Şaban-ı
veya bu özgül kişinin karakterini çıkarsamaya 18 Birçok örnek için bkz. Çavuşoğlu, Kıyafet- Sivrihisari’nin Kıyafetnamesi”, yayınlanmamış
çalışırız, bütün insan neslininkini değil.” nameler, s. 44-49; a.y., “Kıyafet İlmi ve yüksek lisans tezi, Dicle Üniversitesi (2008).
Aktaran Chistopher Rivers, Face Value: Kutadgu Bilig’de Kıyafet İlmi/ Fizyonomi 31 Örneğin Çavuşoğlu, Kıyafet-nameler,
Physiognomical Thought and the Legible İzleri”, Bilimname 17/2 (2009): 293-302. s. 69; Gökhan Türk, “Anadolu Sahasına Ait
Body in Marivaux, Lavater, Balzac, Gautier, 19 Çelebioğlu, “Kıyâfe(t) İlmi ve Bir Kıyafet-nâme Örneği Üzerine İnceleme”,
and Zola (Madison: The University of Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdî ile yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Adnan
Wisconsin Press, 1994), s. 20. Başlangıcından Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Kıyâfet- Menderes Üniversitesi (2007).
1700’e kadar fizyonomoninin tarihçesi için bu nâmeleri”, s. 312. Metin için bkz. Adem 32 Bkz. Mehmet Kırbıyık, “Kıyâfet-nâme-i
kitabın ilk bölümüne bakılabilir. Ceyhan (haz.), Bedr-i Dilşad’ın Murâd- Cedîde [aynen] Hakkında”, Atatürk
5 İslâm âleminde fizyonomoni öğretisi hakkında nâmesi (İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
örneğin bkz. Robert Hoyland, “Physiognomy Yayınları, 1997), 7464-7631. beyitler. Enstitüsü Dergisi 39 (2009): 793-813.
in Islam”, Jerusalem Studies in Arabic and 20 Âmil Çelebioğlu, “Kābūsnāme Tercümesi 33 Bkz. Müjgân Çakır, “Kıyâfet-nâme Edebî
Islam 30 (2005): 361-402. Muradnâme’ye Dâir”, Türk Kültürü 16/192 Türünün Tarihsel Gelişimi Bağlamında
6 Polemon hakkında bkz. Robert G. Hoyland, (1978): 719-728. Eserin en erken Eski Anadolu A‘vanzâde Mehmed Süleyman’ın Kıyâfet-
“Polemon’s Encounter with Hippocrates Türkçesi çevirisindeki fizyonomoni bilgileri nâmesi Örneği”, Perspectives on Ottoman
and the Status of Islamic Physiognomy”, için bkz. Kay Kā’us ibn İskender, Mütercimi Studies: Papers from the 18th Symposium
Jerusalem Studies in Arabic and Islam 32 Meçhul İlk Türkçe Kābūsnāme, haz. Eleazar of the International Committee of
(2006): 311-326; Swain, Seeing the Face, Birnbaum (Cambridge: Harvard University Pre-Ottoman and Ottoman Studies (CIEPO)
Seeing the Soul. Printing Office, 1981), v. 69a. at the University of Zagreb 2008 içinde,
7 Hoyland, “Polemon’s Encounter with 21 Bu bağlamda Kutadgu Bilig’in de, içerdiği der. Ekrem Čaušević, Nenad Moačanin ve
Hippocrates and the Status of Islamic bol miktarda Farsça’dan alıntı göz önünde Vjeran Kursar (Berlin: LIT Verlag, 2010),
Physiognomy”, s. 312. bulundurulduğunda, büyük ihtimalle s. 281-286. A‘vân-zâde’nin hayatı ve bilim
8 Edward William Lane, An Arabic Lexicon (günümüze ulaşmamış olan) bir Farsça anlayışı konusunda ayrıca bkz. İrvin Cemil
(Londra: Williams and Norgate, 1863-1893), metinden çevrilmiş olduğunu hatırlamak Schick, “Sunuş”, Avanzâde Mehmed Süleyman,
s. 2368. yerinde olacaktır. Bkz. Yūsuf Khāṣṣ Ḥājib, Aile Aşçısı içinde, yeni harflere çev. Hüsniye
9 Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zunûn an Esâmi’l- Wisdom of Royal Glory (Kutadgu Bilig): Koç (İstanbul: Ruhun Gıdası Kitaplar, 2015),
Kütübi ve’l-Fünûn, çev. Rüştü Balcı (İstanbul: A Turko-Islamic Mirror For Princes, 7-27.
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2007), c. 3, s. 992; çev. Robert Dankoff (Chicago: University 34 A‘vân-zâde Mehmed Süleymân, ‘Ulûm-ı
Miftâhu’s-se‘âde ve misbâhu’s-siyâde of Chicago Press, 1983), s. 8-12; Helga hafiyyeden: ‘İlm-i kıyâfet. Sîmâ ve kıyâfet
hakkında bkz. c. 4, s. 1406. Her nedense Anetshofer, “‘Zahnentgelt [Diş Kirası]’–ein vâsıtasıyla keşf-i ahlâk ve tabâyi‘ (İstanbul:
birçok kaynakta bu tanım Kâtib Çelebi’nin Terminus des Gastrechts zwischen Persisch İ‘timâd Kütübhânesi sâhibi Seyyid Tâhir, 1336).
kendisine mâl ediliyor, oysa o başkasından und Türkisch”, Über Gereimtes und 35 A‘vân-zâde Mehmed Süleymân, ‘Ulûm-ı
alıntı yaptığını açıkça belirtmektedir. Ungereimtes diesseits und jenseits der hafiyyeden: Musavver ve mükemmel
10 Leslie Meral Schick, “The Place of Dress in Turcia: Festschrift für Sigrid Kleinmichel kıyâfetnâme (İstanbul: Tefeyyüz Kitâbhânesi,
Pre-Modern Costume Albums”, Ottoman zum 70. Geburtstag içinde, der. Helga 1330).
Costumes from Textile to Identity içinde, Anetshofer, Ingeborg Baldauf ve Christa Ebert 36 Örneğin bkz. William B. Cohen, The French
der. Suraiya Faroqhi ve Christoph K. (Berlin: Scrîpvaz-Verlag, 2008), s. 40-41. Encounter with Africans: White Response
Neumannn (İstanbul: Eren Yayıncılık, 2004), 22 Çelebioğlu, “Kıyâfe(t) İlmi ve to Blacks, 1530-1980 (Bloomington: Indiana
s. 101. Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdî ile University Press, 1980), s. 89-94; Richard T.
11 D[uncan] B[lack] Macdonald, “Kıyâfet”, İslâm Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Kıyâfet- Gray, About Face: German Physiognomic
Ansiklopedisi, (İstanbul: Millî Eğitim nâmeleri”; Çavuşoğlu, Kıyafet-nameler, s. 42; Thought from Lavater to Auschwitz (Detroit:
Basımevi, 1967), c. 6, s. 775-776. Bekir Çınar, “Niğdeli Visâlî ve Hamdullah Wayne State University Press, 2004).
12 T[oufic] Fahd, “Ḳiyāfa”, Encyclopaedia of Hamdî’nin Kıyâfetnâmeleri Üzerine Bir 37 İskender Fahreddin, Fizyonomoni: İlmi Sima
Islam (Leiden: E.J. Brill, 1980), c. 5, s. 234. İnceleme”, Zeitschrift für die Welt der (İstanbul: Tefeyyüz Kitaphanesi, 1933).
13 Francis Joseph Steingass, A Comprehensive Türken 4/3 (2012): 299-308. 38 Joseph Ziegler, “Sexuality and the Sexual
Persian-English Dictionary, including the 23 Çelebioğlu, “Kıyâfe(t) İlmi ve Organs in Latin Physiognomy, 1200-1500”,
Arabic Words and Phrases to be Met with Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdî ile “Sexuality and Culture in Medieval and
in Persian Literature (Londra: W.H. Allen, Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Kıyâfet- Renaissance Europe” özel sayısı içinde, der.
1892), s. 997. nâmeleri”, s. 313. Philip M. Soergel, Studies in Medieval and
14 Franciscus à Mesgnien Meninski, Thesaurus 24 Bkz. Melike Gökcan Türkdoğ, “İlm-i Kıyâfet ve Renaissance History, 3. dizi, c. 2 (2005), s. 84.
linguarum orientalium Turcicae-Arabicae- Firâset Bağlamında Mustafa bin Evrenos’un Makalede birçok örneğin yanı sıra iki önemli
Persicae=Lexicon Turcico-Arabico-Persicum Hâzâ [aynen] Kitâb-ı Firâsetnâme ve kaynaktan ilgili yerlerin Lâtince metni de
(İstanbul: Simurg, 2000), c. 2, s. 3819. Benzer Kıyâfetnâme’si”, Uluslararası Sosyal verilmektedir.
örnekler başka metinlerde de geçmektedir. Araştırmalar Dergisi 7/34 (2014): 172-195. 39 Bu konuda bkz. Dror Ze’evi, Producing
36
15 Örneğin bkz. Âmil Çelebioğlu, “Kıyâfe(t) 25 Bkz. Ramazan Sarıçiçek, “Mustafa bin Bâlî Desire: Changing Sexual Discourse in the
İlmi ve Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdî ve İlm-i Firâset’i”, Turkish Studies 7/4 Ottoman Middle East, 1500-1900 (Berkeley
TOPLUMSAL TAR‹H 270 HAZİRAN 2016
vd.: University of California Press, 2006), olurlar. (Lane, An Arabic Lexicon, s. 703.) Bu
s. 26-31. 54 Metinde: ḳıtında. İleride aynı hatâ tekerrür durumda “ferciñ esfeli ve aʿlāsı berāber
40 Çavuşoğlu, Kıyafet-nameler, s. 50. etmektedir. olub” sözlerinin kapalılık (“mühürlü” olmak)
41 İbrâhîm Hakkı’nın Kıyâfetnâme’si, 55 Metinde: cāriyeye. Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā çağrıştırması daha uygundur.
Ma‘rifetnâme’sinin bir bölümüdür. ṣibāh’ta (s. 133): cāriye’yi. 84 Metinde: būlīʿ. Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de
Yayınlanan Ma‘rifetnâme metinleri ise 56 Metinde: peyāż. (v. 6b) ve Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta
hep “sadeleştirilmiş” olduğundan bu alıntı 57 Metinde: eclās-ı. (s. 136): serīʿ.
Çelebioğlu’nun makalesinden (“Kıyâfe(t) 58 Metinde: çuluḳ. 85 Metinde: böylesine.
İlmi ve Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdî 59 Metinde: istisḳāl. 86 Onuncu sayfanın reddâdesi “sikden” olmakla
ile Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Kıyâfet- 60 Kil-i Ermenî (Farsça), bir tür borakstır, bûre-i birlikte 11. sayfa “ḳabadır” kelimesiyle
nâmeleri”, s. 343-345) iktibas edildi. Ayrıca Ermenî, bolus Armenus yahut bole Armoniac başlamaktadır. Ancak sayfa numaralarında
bkz. İbrahimhakkı [aynen] Hazretleri’nin olarak da bilinir. Demir oksit içerir ve İznik atlama yoktur. Metne bakıldığında,
Bazı Manzumeleri ve Kıyafetname (Ankara: çinilerindeki parlak kırmızı rengi veren müstensihin olasılıkla reddâdeyi yazdıktan
Pars Matbaası, 1976), s. 35-37; beyitlerin sırası maddedir. Bkz. Yâdigâr: 15. Yüzyıl Türkçe Tıp sonra bir sonraki sayfanın başına aynı
ve yer yer imlâsı burada farklıdır. Eserin Kitabı, Yâdîgar-ı İbn-i Şerif, haz. M. Yahya kelimeyi tekrar yazmayı unutmuş olduğu
Osmanlıcası için örn. bkz. Ta‘bîrnâme-i Okutan, Doğan Koçer ve Mecit Yıldız (İstanbul: anlaşılıyor; eksik kelime metne eklendiğinde
Muhyiddîn-i ‘Arabî (İstanbul: Emniyet Yerküre Kitaplığı, 2004), s. 413 ve 432. de “nāzik ferc sikden ḳabadır” cümlesinin bir
Matbaası, 1331); eserin haşiyesinde Tuhfetü’l- 61 Demüʾl-aḫaveyn (Arapça), “kardeş kanı” atasözü olduğu meydana çıkıyor. Ancak bkz.
mülûk adlı bir başka ta‘bîrnâme, s. 46-47’de ya da “iki kardeş kanı” adıyla bilinen, bazı aşağıda 87. dipnotu.
İbrâhîm Hakkı’nın Kıyâfetnâme’si, s. 48’de ise bitkilerin gövdesinden akan kırmızı reçinenin 87 Metinde: ḳabadır. Bu atasözüne Tuhfetü’l-
İhtilâcnâme’si yer almaktadır. halk arasındaki adıdır. Calamus draco olarak Müte’ehhilîn’den (v. 7a) ve Rucūʿuʾş-şeyḫ
42 Akt. Çavuşoğlu, Kıyafet-nameler, s. 163. da bilinir. Boya olarak kullanıldığı gibi tıpta ilā ṣibāh’tan (s. 136) başka yerde tesadüf
43 Kat. no. 19749 (Erzurum Atatürk Üniversitesi, da uygulama alanı bulmuştur. Bkz. Historical etmedik. Ancak orada “nāzik am sikden
Merkez Kütüphane, Seyfettin Özege Salonu, Dictionary of Ottoman Turkish Terms for ḳabarır” şeklinde geçiyor ki doğrusu galiba
demirbaş no. 0134236, yer no. 26610/SÖ). Gardens and Gardening, haz. Yücel Dağlı öyle olmalı. “Kabarmak” kelimesi muhtemelen
44 Grégoire Zellich, Notice historique sur (Dumbarton Oaks, Harvard Üniversitesi, “su toplamak” anlamına gelip (bkz. Meninski,
la lithographie et sur les origines de 2004): http://www.doaks.org/resources/ Thesaurus, c. 2, s. 3609) az yukarıdaki
son introduction en Turquie (İstanbul: middle-east-garden-traditions/historical- “nāzikliginden ḳuṭusı örselenüb” sözlerine
Imprimerie A. Zellich Fils, 1895), s. 47. dictionary . bağlanmaktadır. Aşırı alınganlık, aşırı tepki
45 Metindeki Arasṭāṭālīs, Arisṭāṭālīs’in yanlış 62 Metinde: aġāzeler. gösterenler için söylenmiş bir söz olması
harekelendirilmiş bir biçimi olabilirse 63 Metinde: yaġrıları. mümkündür. (Semih Tezcan, özel yazışma.)
de, bu şekliyle başka bazı metinlerde de 64 Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de (v. 5b): “gözleri 88 Metinde: şaġra. Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de
geçmektedir. Örneğin Farsça Kābus- ḳafā cānibine meyillü olmaḳ yaʿnī tepe-göz (v. 7a) ve Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta
nâme’nin üç Eski Anadolu Türkçesi olmaḳ”. Burası Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ın (s. 136): şaḳrā. Lane’e göre şufrü’l-ferc ve
çevirisinde Arasṭaṭālīs eyitdi ve kullanılan nüshasında yoktur. şufrü’l-mer’e, dış dudaklar (labia majora)
Arasṭaṭālīse ṣordılar kim gibi cümlecikler 65 Metinde: alet. anlamına gelmektedir, şefire ve şefīre ise
yer almaktadır. (Örn. bkz. Kay Kā’us ibn 66 Metinde: insāna. Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de cinsel birleşmeden çok haz duyan ve hızla
İskender, Mütercimi Meçhul İlk Türkçe (v. 6a) ve Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta doyuma ulaşan kadın demektir. Lane ayrıca
Kābusnâme, v. 153b.) (s. 134): nisāya. şefire ve şefīre kelimelerinin ḳaʿire ve
46 İngiltere’de yayınlanan ve kendisine (yalan 67 Metinde: ḳaʿrā. ḳaʿīre’nin zıddı olduğunu belirtiyor. (Lane,
yere) mâl edilen The Problemes of Aristotle 68 Metinde: ḫarfā. Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de An Arabic Lexicon, s. 1570.) Ayrıca bkz.
(Edenborough, 1595) ve Aristoteles Master- (v. 6a) cevfā; Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta yukarıda 78. dipnotu.
Piece (Londra, 1684) adlı kitaplar nedeniyle (s. 134): ḥarḳā. 89 Metinde: yana. Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de
Aristoteles’in cinsellik konusunda da uzman 69 Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta (s. 134): cevfā. (v. 7a): yata.
olduğu Batı’da yaygın olarak kabul edilirdi. 70 Bkz. aşağıda 83. dipnotu. 90 Metinde: müteḥanniḳa. Arapça ḫ-n-ḳ
Bkz. Mary E. Fissell, “Hairy Women and Naked 71 Metinde: şaġra. kökü “boğmak, boğazını sıkmak” anlamına
Truths: Gender and the Politics of Knowledge 72 Metinde: müteḥanniḳa. gelmektedir. Lane’e göre felhem ḫınāḳ dar
in Aristotle’s Masterpiece”, The William and 73 Metinde: ḳaʿra. Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de dölyolu demektir (Ebü’l-‘Abbas; Tâcü’l-‘arûs);
Mary Quarterly 60/1 (2007): 43-74; Vern L. (v. 6a): fehvā; Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta ḫunuḳ veyahut furūc ḫunuḳ da bunun
Bullough, “An Early American Sex Manual, or, (s. 134) taʿrā. çoğuludur (İbnü’l-‘Arabî; Feyrûzâbâdî). (Lane,
Aristotle Who?”, Early American Literature 74 Metinde: mütereccim-i. An Arabic Lexicon, s. 818.)
7/3 (1973): 236-246. 75 Sekizinci “sınıf” aşağıda görüleceği gibi 91 Metinde: ḫus̱ ācı. Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de
47 Murat Bardakçı, Osmanlı’da Seks (İstanbul: müteşaḥḥime’dir. (v. 7a): ḫıṭāyī; Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta
İnkılâp Kitabevi, 2005), s. 86-87. 76 Arapça l-z-ḳ kökü “yapışmak, ilişmek” (s. 136): ḫıtāyī. Yani Çinli?
48 Tabip Mustafa Ebu’l-Feyz, Tuhfetü’l- anlamına gelir. 92 Metinde: ḳaʿra. Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de
Müteehhilîn: Evlilik Armağanı, haz. İlter 77 Metinde: ṭarfā fatda. (v. 7a): fehvā; Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta
Uzel (Ankara: Kebikeç Yayınları, [2005?]), 78 Metinde: ḳaʿra. Arapça ḳ-ʿ-r kökü “derinlik, (s. 136) taʿrâ. Arapça ḳ-r-r kökünün
s. 33-35. Günümüz sanatçılarından Canan çukur, dip” anlamına gelir. Lane’e göre anlamlarından biri “soğuk, soğutulmuş”tur.
Şenol’un bu metinden mülhem çok ilginç bu kökten türetilmiş olan ḳaʿūr kelimesi, (Lane, An Arabic Lexicon, s. 2499–2502.)
bir sergisinin kataloğu için bkz. Kusursuz “kadının cinsel organı” için kullanılır (İbn 93 Metinde: senḫūnliḳa. Tuhfetü’l-
Güzellik/ Perfect Beauty ([İstanbul]: x-ist Habîb; Tâcü’l-‘arûs); ayrıca, bizatihi “kadın” Müte’ehhilîn’de (v. 7a) ve Rucūʿuʾş-şeyḫ
Sanat Galerisi, [2009]). anlamına da gelir (Feyrûzâbâdî’nin Kamûs’ına ilā ṣibāh’ta (s. 137): süḫūnet.
49 Kemâl Paşa-zâde Ahmed Şemsüddîn bin istinaden Tâcü’l-‘arûs). (Lane, An Arabic 94 Metinde: mesāfaḥa. Tuhfetü’l-
Süleymân, Rucû‘ü’ş-şeyhi ilâ sibâhi fî’l- Lexicon, s. 2548.) Lane ayrıca ḳaʿire ve Müte’ehhilîn’de (v. 7a): musāḥaḳa.
kuvveti ‘alâ’l-bâh, ikinci cüz‘, ikinci bâb. Bu ḳaʿīre kelimelerinin şefire ve şefīre’nin zıddı 95 Metinde: ḳasıḳa ḳasıḳa. Tuhfetü’l-
eser Arapça, İngilizce ve (kısmen) Fransızca olduğunu belirttiğine göre, bu kelimenin Müte’ehhilîn’de (v. 7a): ḳasıḳ ḳasıġa.
dillerinde yayınlanmış olmakla birlikte doyuma ulaşması uzun süren kadın anlamına 96 Metinde: saḥḳ. Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta
bugüne kadar bazı kısa bölümleri dışında gelmesi gerekir. (Lane, An Arabic Lexicon, (s. 137): saḥḥāḳa. Arapça s-ḥ-ḳ kökü
Osmanlıca yahut Türkçe yayınlanmamıştır. s. 1570.) Ayrıca bkz. aşağıda 88. dipnotu. “sürtmek, ezmek, dövmek” anlamına gelir;
Arapça metin için bkz. Ahmed b. Süleymân 79 Metinde: maʿhūdiyye. “lezbiyen” kelimesinin bir Osmanlıca karşılığı
eş-şehîr bi-İbn Kemâl Bâşâ, Rucû‘ü’ş-şeyhi 80 Metinde: leẕḳ. saḥḥāḳa’dır.
ilâ sibâhi fî’l-kuvveti ‘alâ’l-bâh ([Kahire]: 81 Metinde: cevfa. Arapça c-v-f kökü “geniş, içi 97 Arapça ş-ḥ-m kökü “şişmanlık, yağ” ile
el-Matba‘atü’l-kübrâ’ü’l-‘âmîriyye bi-Bûlâk, boş” anlamına gelir. ilintilidir. Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de
1309). Burada kullanılan metin, eserin 82 Metinde: ḳos. Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de (v. 6a–6b): müteşaḥḥime olanlar yaʿnī laḥm
Osmanlıca çevirisinin tarihsiz (18. yüzyıl sonu) (v. 6b) ve Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta (s. u şaḥm ṣāḥibi olan maḥbūbeler.
bir el yazmasıdır (şahsî kütüphane). 135): foṣ. 98 Metinde: ʿindeʾẓ-ẓarf.
50 Bardakçı’nın zikrettiği metinde bu terimler 83 Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta (s. 136): 99 Metinde: mütereccim-i.
görülmüyor; ya yazmasında mevcut değiller mülḥime. Arapça l-ḥ-m kökü etle ilintilidir ve 100 Metinde: deyü.
ya da kendisi kitabına almamış. bu kelime “etli” anlamına gelebilir. Nitekim 101 Metin istinsah edilirken sonradan eklenmiştir.
51 “Sırt” anlamını kazanmış olan yağrı kelimesi Lane’e göre melāḥimü’l-ferc “kadının cinsel 102 Metindeki “kelle” kelimeleri metinde ‫كُلَّه‬
bugün bazı yerel lehçelerde kullanılmaktadır. organının dar yahut düz kısımları (Tâcü’l- şeklinde yazılmıştır, yani külle ya da gülle
Bkz. Türkiye’ede Halk Ağzından Derleme ‘arûs) yahut daha doğrusu etli kısımları” şeklinde okunabilir. Ancak kef harfinin
Sözlüğü, c. 11, “yağarnı” maddesi (Ankara: demektir. (Lane, An Arabic Lexicon, s. 3009.) üzerindeki zamme’nin sehven yazılmış olup,
Ankara Üniversitesi Basımevi, 1993), s. 4117. Ancak Tuhfetü’l-Müte’ehhilîn’de (v. 6b) doğrusunun fetha olması daha muhtemeldir.
52 Metinde: imtidlāl. müteḫattime şeklinde geçmektedir ki Zira penisin başına Osmanlıca “kelle” denirdi.
53 Buradaki “baʿż-ı āşinā”nın anlamı pek doğrusunun o olması ihtimali daha yüksek Örneğin: “baʿdehu kellesini fercimiñ ḳapusına
açık olmadığından istinsah hatası olması görünüyor. Zira ḫ-t-m kökü “mühürlemek” rāst getürüb nice ḥamle ėtdi ise bedenime
37
muhtemeldir. Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh’ta anlamına gelmektedir; örneğin Lane’e rāḥat ve ḫasta göñlüme ṣıḥḥat olub...”
(s. 131): ḳanları daḫi sıcaḳ olub şehvet-engīz göre ḫatem ve ḫātem kızlık zarı demektir. (Rucūʿuʾş-şeyḫ ilā ṣibāh, s. 231.)

You might also like