Professional Documents
Culture Documents
Raif Karadağ - Petrol Fırtınası
Raif Karadağ - Petrol Fırtınası
I stan s u ı
19 6 9
F İ H R İ S T
Venezüella'daki m ü c a d e le ............................................
Raif Karadağ
VAHABİ İSYANLARI
Petrol mücadelesinin ağırlık merkezini Arap Yarımadası
teşkil etmekteydi. Bilhassa Hicaz, Yemen, bu mücadelenin
mihrakını teşkil ediyordu, Fakat asıl maksat Musul petrolle
riydi.
Hicaz - Kuveyt - Uman - Katar ve diğer yerlerdeki p et
roller bu mücadelenin yapıldığı tarihte henüz bilinmiyordu.
Fakat Îngilizler, mücadeleye Hicazdan başlamış olmakla, Os
manlı İmparatorluğunun nazarı dikkatini bu havaliye çekmek
politikasını takip ederek, Musul ve havalisini boş bırakmaya
düşünmüşler ve bütün entrikalarını, Vahabileri, Osmanlı İm
paratorluğuna isyûn ettirmek maksadı etrafında toplamı şlâı-
■ dı. îngilizler bu isyanları çıkarttırmak ve devam ettirebilmek
için, Sidney Reyi (yahudi Roznblum) ile Filbi adlı iki ^lema-
mm buralarda, bilhassa Abdülâziz bin Suudhın yanında ça
lışmak üzere vazifelendirdiler. Vallahilerin Reisi Abdülâziz
bin Suud’un yanmda vazife alan bu iki adam, İngiliz Enteli-
jans Servisinin de en dişlîlerindendi.
Sidney Reyi, 1901 yılmda D ’Arcy nın elinden İran petrol
leri imtiyazını aldıktan sonra, 1902 yılmdan itibaren Arap ya
rımadasında çalışmağa başladı. Fakat işi çok ağırdı. Osmanlı
im paratorluğuna fevkalâde bağlı bazı şeyhlerin mevcudiyeti
ise işlerini sarpa sardırıyordu.
Sultan Abdülhamid,, Abdüiâziz Bin Suud’un yavaş yavaş
kuvvetlendiğini görüyordu. Bu adam ileride Osmanlı İm para
torluğu için bir çıban başı olabilirdi. Nitekim devletin başına
sonradan büyük gaileler açan bu adam, hakikaten bir çıban*
başı oldu. Sultan İkinci Abdülhamid, İngîlizlerin planlarım
daha evvelden öğrendiği için Hicaz ve Yemenide bir takım
İslâhat yapmak üzere plânlar hazırladı. Fakat tatbike fırsat
bulamadan, Abdüiâziz Bin Suud büyük bir isyan hareketine
haşladı. İsyancılar İngiliz malı silâhlar kullanmışlardı. Sarfet-
Ukleri para da İngiliz altunu... Sidney Reyi vazifesini yapmış,
Abdüiâziz Bin Suud'u İngiliz altunları ile yola getirmiş ve dev*
lot aleyhine ayaklandırmıştı.
Sultan Abdülhamid b u isyan hareketi üzerine derhal h a
rekete geçmişti. Almanların inşa ettikleri Bağdat demiryolu
ile Irak ve Basra üzerinde esasen nüfuzunu daha da kuvvet
lendiren padişah, daha cenuba, Yemen’e doğru yürüdü. Abdü-
îâziz Bin Sııtıd’un isyanı devam ediyordu. Suttan Abdülhamid
Kuveyt şeyhi Mübarek îbnüssabah ile anlaştı. Bu suretle Ah-
dülâziz Bin Suud en büyük rnahmilerinden birisini kaybetmiş
uluyordu. Esasen Mübarek Îbnüssabah için yapılacak başka
bîr şey de yoktu. Ya Sultan Abdülhamid ile anlaşacak veya
Abdüiâziz Bin Sııud’a boyun eğecekti. Mübarek Îbnüssabah
Sııltıtn Abdülhamid’i tercih etti ve İngiliz aîtunları ile başlatıl
mış olan Vah abı! erin isyanı bastırıldı.
Necid geliri artık bir entrikalar merkezi olmuştu. İn galiz
lerin namlı ajanları ellerinde Deterding’in ahunlar!, aşiretler
ve şeyhler arasında mekik dokuyorlar* onları Osmanlı İm pa
ratorluğuna karşı isyana teşvik ediyorlardı. Lâkin Sultan Ab-
dülhamid Han ağır basıyordu. Abdülâzız Bin Suud Osmanlı
Ordusundan yediği darbe ile perişan olmuş ve boyun eğmişti.
Diğer şeyhler ve aşiret reislerinin ise büyük bir kısmı Türkler
tarafında idi,
Mekke şerifi Hüseyin, Abdülhamıd’ın sağ kolu mesabe
sinde bulunuyordu. Mekke şerifine verilen paşalık unvanı ve
gönderilen ihsanlar onu devlet saflarında tutmağa kâfi gel
mişti, Sulta a Abdülhamid IngiJizleri, kullandıkları silâhın aynı
ile mukabele ederek mağlûp ediyordu. Şerif Hüseyin rütbeye,
mansıba ve atiyye'ye karşı duramıyordu. Yüklüce bir ihsanı
şâhane onu; Araif kabilesini Abdülâziz Bin Suud'a karşı ha
rekete getirmeğe kâfi gelmişti. Sultan Abdülhamid ince zekâsı
ve ım k görüşü ile Arabi Araba kırdırıyordu. Bu politika,
onun tahta çıktığı günden beri takip ettiği politika idi. Araif-
ler ile Vahabiler arasında cereyan eden mücadeleler sırasında
Araifler* İbnisuud'un kardeşini kaçırmışlar ve Şerif Hüseyin'e
teslim etmişleT idi. Abdülâzız Bin Suud bunun üzerine müea-
d d e jı bırakmış, Gasmi de Türk Hâkimiyetini tanımak ve se
nede muayyen bir vergi vermek şartı ile kardeşini alarak m ü
cadeleden çekilmişti.
Deterding ve ortakları, İngiliz Bahriye Birinci Lordluğu
ve Entelijaas Servis bu ilk denemelerinde ağır bîr darbe ye
miş oluyorlardı.
Fakat yedikleri bu darbe mücadeleden vaz geçmelerine
yetmedi. îngilizler işi, yanı mücadeleyi başka bir zaviyeden
el© aldılar Vahabiler ile Mekke Şerifi Hüseyin’in arasını kor
kunç derecede açtılar. Bu öylesine sinsi bir plân idi ki; D üş
manlığın seneler senesi sürmesine sebep oldu ve hâlâ da bu
hınç ve kin dinmedi. Vallahilerle Şerif Hüseyin arasmda baş-
lıyan bu mücadele, şerif Hüseyin esrarengiz şekilde öldükten
sonra, şerifin oğulları ile Suud Bin Abdülâziz arasmda devam
edecektir.
Bütün bu mücadeleler, sadece petrol için yapılıyordu, is
tiklâl, hürriyet lâftan ibaretti. Nitekim Birinci Dünya H arbin
den sonra teşekkül etmiş olan devletlerin istiklâllerini değil,
sadece zengin petrol sâhalarım ellerine geçirdikleri görüldü,
istiklâl, onlar için bir seraptı artık. Ve dün de böyle idî, bu
gün de boyledir. Ve petrolün yerine, başka herhangi bir mu
harrik kuvvet konmadıkça böyle devam edecektir.
Petrol, petrol, petrol... Evet, her yerde ve her zaman
petrol...
Suud Bin Abdülâziz, 1902 yılında giriştiği isyan hareke
tinde mağlûp olunca istikbale muzaf plânlar yapmağa başladı.
Sultan ikinci A bdülham idın tahtta bulunduğu 190S yılma ka
dar da bir daha baş kaldıramadı. Bu arada Ingilizler de yeni
bir tecrübeye girişmekten kaçındılar.
Entelijans Servisçe Abdülâziz Bin Suud’un yanına m ü
şavir olarak verilen meşhur Ingiliz petrol ajanı, Vallahilerin
reisini kuvvetlerini çoğaltmaya ikna etti, Filbi, kuvvetlerin ço
ğalması ile de neticenin alınacağına kani değildi. O, bu kuv
vetleri dcmİT gibi bir elin altında birleştirmeyi ve toplamayı
muvafık buldu, Abdülâziz Bin Suud da bu fikri beğenmişti.
Vakit geçirmeden harekete geçtiler. Fakat bu plânlarını tahak
kuk sahasına çıkarmak o kadar kolay değildi. Bedcvî yaşama
ğa alışmış olan Araplar kanun ve nizam tanımıyorlardı. H al
buki yeni kuvvetlerin bir kanun ve nizam altına alınması şart
tı, Filbi, bunun da çaresini buldu. Dini taassuba dayanan bir
politika takip edilecek, Ingiliz akımları ile de bu politika des
teklenecekti.
Filbi ve Suud Bin Abdülâziz tam on sene uğraştılar ve
istedikleri kuvveti meydana getirdiler, İhvan adı altında 1912
yılında resmen kurulmuş olan bu kuvvetin umumî karargâhı
Aravya*da bulunuyordu. Ingiliz zabitlerinin talim ve terbiye
sini üzerlerine aldıkları bu kuvvet 1913 yılında birdenbire ha
reke geçmiş ve HassaJyı zaptetmişti. Suud Bin Abdülâzîz Dev
lete karşı bir daha baş kaldırmıştı. Suud Bin Abdülâziz artık
Hindıstandaki Ingiliz a ja n k n ve İngiliz kuvvetleri ile iltisak
peyda etmişti, Deterding 10 senelik mücadele sonunda hede
fine varmıştı. H icabın kapılan kendisine tamamen açılmış
Vaha bilerin toprakları ve Ab dül azizin hâkim bulunduğu her
yer İngilizlere serbest bırakılmıştı, îngilizler bu topraklarda
her türlü imtiyazı bir anda avuçlarının içinde gördüler. İngi
liz ajanları Suud Bin Abdülâziz’i durmada» dinlenmeden Türk-
İçr ve Mekke şerifi Hüseyin ile Türk dostu olarak bilinen Ali
Reşit’e karşı isyana tahrik ediyorlardı. Bu tahrikler sonunda ve
Birinci Dünya Harbine tekaddüm eden günlerde Suud Bin
Abdülâziz İngilizlerle bir anlaşma yapıyordu. İstikbalde ken
disine verilecek istiklâl ve bu anlaşma ile beraber D e ter dingin
muntazaman tediye edeceği aylık 5000 İngiliz lirası idi.
Böylece Suud Bin Abdülâziz Ingıbzlerin maaşlı adamı oluyor
du. Fakat Suud Bin Abdülâziz bu anlaşmaya rağmen, aynı se
nenin Mayıs ayında Osmanlı imparatorluğu ile de pazarlığa
girişiyor, Sabah-ud-devle fahri tmvam altında Necit kayma
kamı oluyordu. Yani bu demekti ki; Vallahilerin Reisi Os~
manii im paratoru adına N ecitte icrayı nüfuz edecekti. Ve bu
sıfat kendisinde Osmanlı im paratorluğu harbe girdiği ana ka
dar devam etti, Osmanlı İmparatorluğu harbe girdikten sonra
Osmanlı Hükümetinin Suud Bin Abdülâzia’e itimat edemeyişi
ve onun can düşmanı Ali RcşicPi desteklemesi üzerine Abdü-
lâziz yavaş yavaş tngilizlere doğru kaymıya başladı. Ve 1915
senesinde Britanya İmparatorluğu ile yaptığı bir himaye an
laşması ile mezkûr im paratorluğun himayesine girdi.
1915 Senesi Birinci Kânununda (Aralık) imza edilen bu
anlaşma ile Ingiltere, Osmanh imparatorluğu hudutları içinde
bulunan Arap Yarımadasının merkezinde kuvvetli bir dosta
sahip oluyordu. Abdülâziz Bin Suud İngiliz himayesi ve İngi
liz altunları ile 1916 senesinde İngilizler safında Osmanlı Dev
leti aleyhine lıarbe katıldı. Bu savaş kendisinin de bulunduğu
mıntıkada Osmanlı Devletinin menfaatlerini ve bölgenin asa
yişini korumakla vazifeli olan can düşmanı Ali Reşid'e karşL
idi. Ali Reşid ise Osmanh Devletine bağlı idi. Cerrah'da Ali
Reşid ve Suud Bin Abdülâziz kuvvetleri arasında vuku bulan
çarpışmalarda Suud Bin Abdülâziz’m büyük bir ihtimamla ve
İngilizler in yardımı ile yetiştirdiği İhvan kuvvetleri bozguna
uğradılar. Bu bozgun sonundadır, ki; Deterdm g ve ajanları
Mekke Şerifi Hüseyin ile anlaşma zemini aradılar ve bunu
bulmakta da güçlük çekmediler.
İngilizler petrolden kazandıklau milyon!an istikbalde el
de edecekleri yeni petrol sâhaları uğrunda Mekke Şerifi Hü
seyin’in hazînelerine aktardılar. İşte bu sıralarda da dünyanın
sûydı petrol casuslarından Lâvnrens Arabistan topraklarında
faaliyete geçmiş bulunuyordu. İngiliz petrol kıra)]arı Arabis
tan’da vazifelendirdikleri ajanlarının çalışmaları ile yavaş ya
vaş kuzeye, Irak petrol sâhalarma doğru yayılmağa başladı
lar. Bu yayılış sırasında petrol bölgelerindeki şeyhlere m uaz
zam servetler verdiler. Ve onlarm müzaheretini temin ettiler.
i Jawrens,in elinde kuvvetli bir koz vardı. Bu koz Mekke şerifi
Hüseyin'in büyük oğlu Emir Faysal idi. 1916 yılında müstak
bel Suriye ve Irak kıralı olarak Lawrens tarafmdan ortaya çı
karıldığı zaman, Ibni Suud, Emir FaysaPa kargı cephe aldı.
Akabinde de, İngilizlerle arasında mevcut himaye anlaşması
na rağmen, Osmanlı İmparatorluğu ile anlaşmaya çalıştı. Ama,
Cemal Paşadan re d cevabı alınca tekrar îngilizlere dolayısıyle
S İt Henry De terdi ng’e el uzatmaktan çekinmedi. İngilizler den
en geniş müzahereti gören, İngiliz altunlan ve babasının adı
dolayısiyle Arap şeyhleri üzerinde geniş bir nüfuza malik d a n
Emir Faysal bir devlet kurmak hayali içinde Osmanlı O rdu
larına karşı şiddetli bir mücadele açtı. Bu mücadelede ken
disine yardımcı olan unsurlar İngilizler tarafından daha ev-
vclae hazırlanmış bulunuj'ordu. Gerek İstanbul, gerekse Bey
rut - Şam ve Mısır'da kurulmuş olan mulıtelif cemiyetler Arap
istiklâli için lüzumlu elemanları yetiştirmiş ve maalesef Bu un
surlar, Birinci Dünya Harbi müddetince Osmanlı Ordusunu
içinden yıkmak için lıer türlü casusluk faaliyetlerini deruhte
etmişti. Bu comiyetlerden billıassa İlci Merkeziye’ye mensup
olanlar bu casusluğu organize etmekte büyük başan göstermiş
lerdi. Mekke şerifi Emir Hüseyin'in büyük oğlu Emir Faysal
organize edilmiş bu teşkilâta dayanarak Osmanlı Ordusunu
arkadan vurma teşebbüslerine girişti. Kendisine bu ışde en
büyük yardımcı müstakbel Irak devletinin başvekilliğini ala
cak olan Nuri Sait Paşa idi. Faysalın mahrem-i esrarı olan bu
adam, Türk ordusunda yüzbaşı rütbesi ile vazife görürken Del
Merkeatiye’nin teşebbüs ettiği ihtilâl hareketinin meydana çık
ması üzerine Cemal Paşanın Âliye Divan-ı Harbinin yağlı ke
mendinden ancak Ingilizlere sığınmak suretiyle kurtulabil
mişti.
Em ir FaysaJm bu muvaffakiyetleri Suud Bin Abdülâziz’i
çileden çıkartmaya yetti. Kader Faysala müstakbel tahtım ha
zırlıyordu. Zira FaysaJm isminin her tarafta duyulması sadece
bir tesadüfe, harbin Mekke Şerifi Hüseyin’in geniş nüfuza sa
hip bulunduğu topraklar üzerinde cereyan etmesinden ileri
geliyordu. Artık Faysal He Suud Bin Abdülâziz arasında bir
çatışmanın çıkması an meselesiydi, îngilizler, ciddî bir tehlike
arzeden durumu bertaraf etmek üzere bir takım tedbirler al
makta gecikmediler. En t d ij an s Servisin en kudretli elemanları
bu işi daha doğrusu bu ihtilâfı halle memur edildiler. Bu ele
manlar Lawrens-Gcrtrud-’Bell-Sidney Reyi ve Filbi idi. Suud
Bin Abdiilâzi^i Filbi yola getirecek, Gertrud Bell Arap şeyh
leri arasında çalışacak, Sidney Rey’i ile Lawrens iki arap şey
hi arasındaki mücadeleyi durdurmak hususunda Emir Faysah
ikna edeceklerdi. ı.
MEKSİKA PETROLLERİ
sim anlamak için, Cevad Paşa ile Kont Telekfnin birlikte gez
dikleri bir gün Musul’da cereyan eden ve bizzat Kont Tcle-
kfyi çileden çıkaran şu hadiseyi nakletmek yerinde olacaktır.
Kont Teleki tarafından Cemiyet-ı Akvam Genel Sekrete
rine gönderden bir raporda şöyle denilmektedir:
«Komisyonun M usul’a vardığı 27 Ocak ayında Mösyö
Ruddulo m M . Şatrer refakatinde şehirde gezm ek arzu ettim -
Evim izden çtkarkerı> rem ? elbisesini giyinmiş bulunan Cevad
Paşa bana refakat etmeği teklif e tti Bu resmî elbisenin halk
üzerinde icra edeceği tesiri görmek istediğimden paşanın bu
teklifini büyük bir m emnuniyetle kabul ettim. Sokağa çıkmış
ve polis memuru bizi takibe başlamıştı ki; Arap olduklm-mt
zannettiğim otuz kadar şahıs Paşanın etraftın alarak ellerini
öptüler ve bir taraftan «Yaşasın Türkiye» diye bağırdılar ve
tezahürat yaptılar. Arkamızda kalabalık artth iki yü z kişi ka
dar olmuşlardı ve bağınşmalar da artıyordu. Kışla önünden
geçerken birkaç polis memuru müdahale edip halkı dağıtina-
çatıştılar.
Çarşının Önüne geldiğimiz zamans biri Ingiliz olan üç po
lis zabiti (subayı) bize mülâki oldular. Etrafımızdaki kalaba
lık, çarşı Önünde bulunanların da iltihakı ile daha çoğaldı.
Paşa yeniden birçok aİktş Bedâlarma ve muhabhetkârane mi-
mayişl&re hedef oldu. Bu kalabalık oldukça m uhtelif unsur
dan m üteşekkil gibi görünüyordu. Bir ktsmı tem iz giyinmişti.
Bir fefc&nu da içlerine çocuk/or kanşımş dilencilere benziyor
lardı. Polis m emur lart halkı dağıtmak için tekrar gayret ser-
fettiler. Hafk da bunların emrine uyar gibi oldu. Tam o sıra-
Tü r k i y e îr a n î ş In e m ü d a h a l e e d î y o r