Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 146

‫‪İsimler Hazinesi‬‬

‫‪CELCELUTİYE‬‬
‫‪Üzerine‬‬
‫ََاْلَق َ مسمَُ َاَْلجَاممعُِ‬
‫مََُمَ‬
‫ََووَاْلَدَعوَة اْلشريفة‬
‫مَ‬
‫َََوَاْاْلمَمسَمااْ َلعََْ م‬
‫ظمَُ‬

‫‪LEBRÎZ‬‬
Birkaç Söz
Celcelutiye diye bir duanın daha doğrusu dua
kasidesinin olduğunu ilk öğrendiğimde belki de lise
yıllarındaydım. Bana çok ilginç gelmişti kasidede geçen
ifadeler. O zamanlar fark edememiştim değerini, aradan
uzun yıllar geçtikten sonra sanki yeniden keşfettim bu
hazineyi. Evet, bir hazineydi aynen Cevşen misali. Çünkü
Celcelutiye’de de Allah’ın isimleri Arapça ve Süryanice
dilleriyle zikrediliyor ve her beyitinden sırlı ve başka bir
alemden bu aleme akan beyanlar olduğu hissediliyordu.
Üstad Bediüzzaman’ın Cevşen ve Celcelutiye’yi devamlı
evradı arasına almasından ve Celcelutiye’nin İsm-i Azam’ı
taşıdığını bahsetmesinden dolayı daha bir merakla ve
dikkatle bu isimler hazinesi kasideyi okumaya ve
araştırmaya devam ettim. Bazı dostlarımın tavsiye ve
teşvikiyle de bu çalışmayı hazırlamaya cesaret ettim.
Böyle bir çalışma yapmak istememin ve
motivasyonumun ikinci bir sebebi de, mecrasından-
şehrahından saptırılan ve adeta dünyevi birtakım şeylere
sahip olmak için kullanılan (evet kullanılan) ve ibadetin
özü olan ihlasın kaybolmasına neden olacak şekilde bir
ritüele bürünen ve de bazı ‘uzman’ ve ‘koç’ ların kazanç
kapısı haline gelen, maalesef kendine ‘müşteri’ de bulan,
ibadet etme değil de bir ‘seans’, bir ‘eğitim’ ya da ‘okul’
olan ‘binbir faydalı, milyon kârlı Celcelutiye’ tuhaflığının
yaşanıyor olmasıdır.
Bir ibadet olan-olması gereken dua, günümüzün
çıkarcı dünyasında yine dünyalık için yeri gelince
kullanılan bir araca dönüştü. Tabii ki Allah’tan meşru
olan her şeyi isteyebiliriz. Fakat bu isteme, ihlasa ve
duanın bir ibadet olma hassasına zarar vermeyecek
formatta olmalı. Bu kitapta size ilginç gelebilecek şeyler
de bulabilirsiniz, fakat işin magazinel-aktüel boyutuna
çok girmeden isimler hazinesi olan Celcelutiye
Kasidesi’ni farklı açılardan incelemeye çalıştık.
Değerlendirmeniz üzere siz okuyucuların nazarlarına arz
ediyorum.

Celcelutiye Nedir?
Celcelutiye, Efendimiz sallallahu aleyhi ve
sellemden aldığı dersle Hz. Ali radıyallahu anh tarafından
nazmedilerek kaside halinde telif edilen ve büyük bir
bölümü Arapça olmakla birlikte içeriğinde Süryanice ve
İbranice kelimeler de yer alan sırlı bir münacattır. Üstad
Bediüzzaman Hazretleri 8. Şua’da şöyle diyor: “Malum
ََ
olsun ki, Celcelutiye’nin esası ve ruhu olan ‫مسقل‬ ََ‫م‬ َََ
ََ َ َ ََ َ‫ََُ ََ م‬ َ‫م‬ ََُ ََ
َ‫مظَعَْلاْ مَسلاْوَ ةفيرشل ةوََعدلو‬ ‫معمماجَل‬
َ‫م‬ َ‫َ م م‬ َ‫م‬ ََ ََ ََ
(Geniş

mânâları içeren kasem, kıymetli dua ve İsm-i Âzam)


İmam-ı Ali Radıyallahu Anhın en mühim ve en müdakkik
üveysî bir şakirdi ve İslâmiyetin en meşhur ve parlak bir
hücceti olan Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazâlî (r.a.) diyor ki:
‘Onlar vahiyle Peygambere (a.s.m.) nazil olduğu vakit,
İmam-ı Ali’ye (r.a.) emretti, ‘Yaz’; o da yazdı, sonra
nazmetti.’ İmam-ı Gazâlî (r.a.) diyor:
ََ ََ ََ ََ ََ ََُ
ََ
َُ‫اْلشريفَةوَاَْلوَفق اَْلمعَْظيَموَاْلَقسم‬
ََ ‫َاْن مهمذهِ اْلَدَعوَة‬
ََ‫مو‬ ََ ََُ َٰ
ََ ‫مَُ وَاْلوسرَّر‬
ََ ََُ َ َ‫ََ َم‬ َ‫َ َََ َم‬ ََ ََ
‫معَْظمَُ بال‬ َََ‫اْلمكنوَن اْل م‬ َََ ‫مَََاْلجَاممعََُِوَاْاْلسمَُ اْاْلعَْظ‬
َ‫ََٰ م‬ ََ َ‫مم‬ ََْ ََ
‫مَُكنوَز اْلَدنيَاوَاْاْل َ مخمرة‬ ‫ََششكٍّ كنز ممَن‬
َ‫م‬
Hiç şüphesiz bu kıymetli münacat ve muazzam dua ve )
geniş mânâlar ihtivâ eden kasem ve İsm-i Âzam ve bu
büyük gizli sır, dünya ve âhiret hazinelerinden bir
İmam-ı Gazâlî, İmam-ı Nureddin’den ders (.hazinedir
alarak bu Celcelûtiye’nin hem Süryanî kelimelerini, hem
”.kıymetini ve hâsiyetini şerh etmiş
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur
külliyatında birçok yerde Celcelutiye kasidesinden
.bahsetmekte ve kıymeti hakkında bilgiler vermektedir
Özellikle 28. Lema ve 8. Şua bu konuyla ilgilidir. 18.
Lema direk olarak Celcelutiye ile ilgili değildir fakat konu
bütünlüğü ve bazı kavramların anlaşılabilmesi adına
onun da incelenmesinde fayda vardır. 18. Lema
1.Keramet-i Aleviye Risalesi, 28. Lema da 2.Keramet-i
Aleviye Risalesi olarak geçer. Bazı örnekler verecek
;olursak

:Lema’dan .18

,Hazret-i Gavs-ı Âzam Şeyh-i Geylanî’nin (r.a.) “


sarahat derecesindeki keramet-i gaybiyesini teyid ve
takviye eden Hazreti Esedullahü’l-Galib Ali İbni Ebu Talib
(r.a.) ve kerremallahu vechehû kaside-i ercüze-i
meşhuresinde aynen ihbarat- ı gavsiyeyi tasdik edip
.işaret ediyor
Mecmuatü’l-Ahzab’ın beş yüz seksen ikinci sahifesinden,
beş yüz doksan yedinci sahifesine kadar o Ercüzedir. O
Ercüze’nin mevzuu ve içinde maksad-ı aslı İsm-i Âzamı
tazammum eden altı ismin ehemmiyetini beyan etmek,
hem o münasebetle istikbaldeki bir kısım umur-u
gaybiyeye ve tesis-i İslâmiyette bir kısım mücahedatına
işaret etmektir.”*İsm-i Azamı tazammun eden altı
isimden kasıt, Ferdün-Hayyun-Kayyumun-Hakemün-
Adlün-Kuddüs isimleridir. Ercuze de Hz. Ali’ye ait bir
kasidedir. Mecmuatü’l-Ahzab isimli 3 ciltlik dua ve evrad
kitabında geçmektedir. İlerleyen sayfalarda bu
konulardan bahsedilecektir.]
“….Sonra Hazret-i Cebrail’in, Âlâ Nebiyyina ve
Aleyhisselatü Vesselam huzur-u Nebevîde getirip Hz.
Ali’ye Sekine namıyla bir sahifede yazılı İsm-i Âzam, Hz.
Ali’nin (r.a.) kucağına düşmüş. Hz. Ali diyor: “Ben
Cebrail’in şahsını yalnız alâimü’s-sema (gök kuşağı)
suretinde gördüm. Sesini işittim, sahifeyi aldım, bu
isimleri içinde buldum” diyerek bu İsm-i Âzamdan bahs
ile bazı hadisatı zikirden sonra tahdis-i nimet suretinde
diyor ki:

‫َمَُ مَوَ َ ميلَيندل‬ ُّ‫ ةةَرخمافُّ موَملعُِ َنممَُ ىنَعََْمَُ لككف‬.. َََُ‫مَ إَدَبَمَُ َنمم‬ ًَ ََ
َ‫م‬ ََٰ َ‫م‬ َ‫ة‬
ْ‫مةَرمخلا‬
َ‫اَْدغ‬ ‫ك‬ ًَ ََ َ ًَََْ‫ََ را‬ ‫دق‬
ََ ُِ‫ اْناَيَعََُِاْنَدنمع‬..َ‫شكشٍّ ىمذلكَو‬ ََ ‫ص‬ ٍّ‫اْفشك‬ َََ
َُ‫اْنا ًمهَم‬

yani ‘Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum ve esrar-ı


mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim
ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur’…”
[İlerleyen sayfalarda Sekine isimli dua hakkında da
bilgiler verilecektir.]
“…. Sonra diyor:
َ ‫مةنَيمكسلو مهمذٰهبٰ مهَفَح َتامهنَيمعَْيم َنمااُ داََْراَْنَم‬
ُّ‫ف‬
َ‫م‬

Yani, “Kim inayet-i İlâhiyeye mazhar ise Hz. Cebrail’in


tabiri ile bu Sekine-i Kudsiye olan İsm-i Âzamı Cenâb-ı
Hak ona hediye eder. Onunla o zamanın şer ve
fitnelerinden kurtarır.”

28. Lema’dan:

“….Ve müteaddit defa Süryanice bedî mânâsında


olan Celcelûtiye kelimesini öyle ehemmiyetle zikreder ki,
kasidenin ismi Celcelûtiye olmuştur.”
“Üç aydan beri hergün o kasideyi okuyorum.
Yalnız sekiz sahifeyi halledemediğim bir vefka dair
َ َّ‫لر‬
َ‫صَِّو‬

olduğu cihetle okumuyordum. Fakat ahirinde


‫ىهلٰا‬
َ‫(م م‬İlahi, ona salat eyle) den başlayan ahirki iki sahifeyi
ötekilerle beraber okurdum. Yetmiş defa kat’î, belki
tahminime göre yüze yakın defalarda her defa istisnasız ne
vakit elime alıp baştan okuduktan sonra ahirini açarken
‫( مهمرَدَق لوَج ىمذولممَس م‬Ey kadri yüce olan
َ ‫لَاْ َلمماَح اَْي‬
ُّ‫ف‬
ismin taşıyıcısı!)
ile başlayan sahife açılıyordu. Ben hayret ediyordum.
ٰ
َ‫ىهلا رَّلصِّو‬
Onu okumayarak iki sahife sonra ‫ََمم‬ (İlahi, ona salat eyle) ile
başlayan iki sahife ahirini
okuduklarıma zammederdim. Her ne vakit baştan
okuduğum ve terk ettiğim sekiz sahifeye gelirken kitabın
bâki kalan yüze yakın sahifeleri içinde açtıkça yine ُّ‫ف‬
َ ‫اَْي‬
‫لَاَْلمماَح‬
‫مَس م‬
َ‫( م‬Ey ismin taşıyıcısı) sahifesi açılıyordu. Hayret içinde
hayret ediyordum. Elli defadan sonra dedim: “Acaba bu
sahife neden açılıyor? Onu da okusam ne olur?” Baktım
ki, Kaside-i Celcelûtiyeyi okuduğum maksadın neticesini
o sahife gösteriyor. Ben de terk ettiğimden hatâ ettiğimi
bildim. Ondan sonra okumaya başladım.”
*Halledemediğim bir vefka dair dediği yer ve
okumuyordum dediği beyitler hakkında ilerleyen
sayfalarda bilgiler verilecektir.]
“…Evet kaside-i Ercüziye’sinde Sekine tabir ettiği
ism-i Âzam ve Celcelûtiye’sinde Süryanî ve Arabî olarak
yine müteaddit tarzda

َ‫ََ لوجم‬ َ ‫م‬


‫هردق‬ ََُُ َ ‫ىذل‬
َ ‫مظمعَْمل مس‬
ْ‫لا‬ ‫م‬
ََ
ََ َ‫َ م‬ َ‫مَ م‬
gibi tabirlerle beyan ettiği Esma-i Sitte-i Meşhure ki, ism-
i Âzamdır.”
“……kaside-i Celcelûtiye umumiyeti itibariyle
Süryanî, İbranî, esma-i İlâhiyeyi ve süver-i Kur’âniyeyi
şefaatçı yapıp hususi münacat olduğu halde başta
ََ ََ ٰ‫بٰ مَ تَدتهاَ مهبٰ ىحموَمر ماُ مَسبب‬ ََ
َ ‫تئَد‬
َ‫م‬ َ‫ممَ م‬
ََ ََ ََ ََ ََ ََ َٰ
‫توََط‬ ٰ‫ب‬
‫نا هنطاب َ مم‬ ٍّ‫ش‬
‫راْرَسا ف م‬ ‫ل‬
‫كٍّ ى م‬
َ‫ة م‬
fıkrasıyla gösteriyor ki, bazı esrar-ı gaybiyenin keşfinden
bahsedecek ……”
“…. Hem madem esrarlı Kaside-i Ercüze’de ve
meşhur Kaside-i Celcelûtiye’sinde vâkıat-ı istikbaliyeden
haber veriyor. Ve “esrar-ı gaybiyeyi benden sorunuz”
diye iddia ederek kısmen dâvâsını ihbarat-ı sadıka-ı
gaybiye ile ispat etmiştir….”

8. Şua’dan (Üçüncü Keramet-i Aleviye):

“Madem Celcelûtiye vahiyle Peygamber


Aleyhissalâtü Vesselâma nazil olmuş ve Allâmü’l-
Guyûbun ilmiyle ifade-i mânâ eder.”
“Gerçi elimde bulunan Celcelûtiye nüshası en
sahih ve en mutemeddir. İmam-ı Gazâli (r.a.) gibi çok
imamlar Celcelûtiye’yi şerh etmişler. Fakat bu Süryanî
kelimelerin mânâsını tam bilmediğimden ve nüshalarda
ihtilâf bulunduğundan, herbirisinin vech-i işaretini ve
münasebetini şimdilik bilmediğimden bırakıyorum.”
“Eğer bir muannid tarafından denilse; “Hazret-i İmam-ı
Ali (r.a.) bu umum mecazî mânâları irade etmemiş.” Biz
de deriz ki: Faraza Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) irade
etmezse, fakat kelâm delâlet eder. Ve karinelerin
kuvvetiyle işârî ve zımnî delâletle mânâları içine dahil
eder.
Hem madem o mecazî mânâlar ve işârî mefhumlar
haktır, doğrudur ve vâkıa mutabıktır; ve bu iltifata lâyıktırlar
ve karineleri kuvvetlidir. Elbette Hazret-
i İmam-ı Ali’nin (r.a.) böyle bütün işârî mânâları irade
edecek küllî bir teveccühü faraza bulunmazsa—
Celcelûtiye vahiy olmak cihetiyle—hakikî sahibi, Hazret-i
İmam-ı Ali’nin (r.a.) üstadı olan Peygamber-i Zîşanın
(a.s.m.) küllî teveccühü ve üstadının Üstad-ı Zülcelâlinin
ihâtalı ilmi onlara bakar, irade dairesine alır.”
“Ben Celcelûtiye’yi okuduğum vakit, sâir
münâcâtlara muhalif olarak, kendim bizzat hissiyatımla
münâcât ediyorum diye hissederdim. Ve başkasının
lisanıyla taklitkârâne olmuyordu. Benim için gayet fıtrî ve
dertlerime alâkadar ve tefekkürat-ı ruhiyeme hoş bir
zemin oluyordu. Birkaç sene sonra kerametini ve Risale-i
Nur ile münasebetini gördüm ve anladım ki, o hâlet, bu
münasebetten ileri gelmiş.”
Celcelutiye’nin aslının vahiy olduğunu ifade
ediyor Üstad Hazretleri. Bununla ilgili sorulan soruya
verilen cevap:
“Hz. Peygamber (asm)'e gelen vahiy, biri
sarih/açık vahiy, diğeri zımnî/gizli vahiy olmak üzere iki
çeşittir.
Sarih Vahiy: Bu çeşit vahiy, doğrudan doğruya
Allah'tan geldiği için, Hz. Peygamber (asm)'in onda hiç
bir müdahalesi yoktur. O, bu hususta sadece bir tebliğci
veya bir tercümandır. Bu sarîh vahiy iki şekilde ortaya
çıkmıştır:
a. Kur'an-ı Kerim: Hz. Peygamber (asm)'in
buradaki görevi, sırf tebliğden ibarettir.
b. Kudsî hadisler: Mânası Allah tarafından ilkâ
edilen bu çeşit vahiyler konusunda da Hz. Peygamber
(asm)'in görevi sadece tercümanlıktır.
Zımnî Vahiy: Zımnî vahiylerde söz konusu olan
her hangi bir husus, özet halinde gelir ve genel hatlarıyla
vahiy ve ilhama dayanır. Konunun tasviri,
şekillendirilmesi, detaylarla ilgili açıklanması ise, Hz.
Peygamber (asm)'e bırakılır. Hz. Peygamber (asm), vahy-i
zımnî ile gelen hususları bazen ilhamla, bazen vahiyle,
bazen de kendi feraset ve içtihadıyla açıklar.
(Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, s.86) Celcelutiye
kasidesinin kendisi değil, onun aslını teşkil eden
muhtevası itibariyle bir kudsi hadis gibi veya zımnî bir
vahiy olarak telakki edilebilir. Bu tür vahiylerin Kur’an’da
yeri yoktur.
Aslî muhtevası itibariyle zımnî bir vahiy olarak
telakki edilen Celceltuye'yi, Hz. Ali (ra) şerh edip
açıklayarak manzum bir kaside halinde düzenlemiştir.
Kasidenin kendisi Arapça’dır ve Arapça kaside stilinde
tanzim edilmiş, ancak Allah’ın bazı isimleri ve diğer bir
takım sözcükler Süryanîce'dir. Bunun bir çok hikmeti
olabilir:
Evvela, âlimlerin birldirdiğine göre, Celcelutiye,
engin bir kapsama sahip sırları ihtiva eden ve ism-i azam
sırrını taşıyan bir kasidedir. Daha önce İbranîce ve
Süryanîce konuşan birçok peygamber bu kasidenin aslî
muhtevasıyla münacatta bulunmuş ve o sayede değişik
sıkıntılardan kurtulmuşlardır.(bk. Gümüşhanevî,
Mecmuatu’l-Ahzab, Şazelî bölümü, s. 508-525). Hz. Ali
(ra) de bu muhtevayı tanzim ederken eski
peygamberlerin hatırasını yad etmek maksadıyla
Süryanîce sözcükler kullanmış olabilir.
İkincisi; Bu sırlı ve ism-i azam sırrını taşıyan bu
kasideyle ehil olanların dikkatini çekmiş ve bazı sırları
onlarla paylaşmış olabilir. İmam Gazalî, hocası İmam
Nureddin el-Isfahanî, İmam Ahmed el-Bunî ve Şeyh
Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî’ye göre, Celcelutiye
kasidesinin aslı vahiydir. Zahir ve batın ilimlerinin ünlü
üstadları olan bu alimlerin kanaatlerine iştirak etmek ve
onların bilgi ve beyanlarına itimat etmekte -ilmen ve
dinen- bir sakınca görmemekteyiz. Ancak bu kasidenin
aslının vahiy olduğuna inanmamak da, inanmak da, kişiyi
dinen bir sorumluluk altına sokmaz.
…………
Celcelûtiye, Hz. Resul-i Ekrem'in (asm) derslerine
istinaden, Hazret-i Ali (ra) tarafindan te'lif edilen
Süryanice bir kasidedir. Esas manasi bedi' demektir.
Mecmuat-ül Ahzab'ın birinci cildinde yer almaktadır.
Bediüzzaman, Gazali gibi çok imamların Celcelûtiye'yi
şerh ettiklerini söylemiştir. Konu ile ilgili bir çok kitap
mevcuttur. İmam Gazali’nin Celcelutiye şerhi, Ziyaeddin
Gümüşhanevî Hazretlerinin derlediği Mecmuatu’l-Ahzap
adlı eserinin “Şazelî” adlı cildin 508. sayfasından itibaren
başlar. Ancak bu şerhler, kelimelerin açıklamasından
ziyade kasidede yer alan beyitlerin hassalarını açıklayan
bir mahiyettedir. Süryani kelimelerden az bir kısmının
anlamı verilmiştir. Celcelutiye'nin kendisi ise, aynı cildin,
499-531 sayfaları arasında yer almaktadır. Kasidedeki
bütün beyitlerin altında onların ebced değerleri de
yazılmaktadır. Hazret-i Ali (ra) tarafından Celcelutiye
adıyla ve cifir ilmine göre bir çok tarih de düşürülerek
Süryani diliyle nazmedilmiş ve kaside haline getirilmiştir.
Yüksek ve tesirli bir duadır. Bir isimler hazinesidir.
Allah`ın rahmetini celb etmesi hasebiyle bir rahmet
hazinesi veya bir cennet hazinesi demek de mümkündür.
Allah`ın en büyük ismi olan ism-i a'zam bu duanın
içerisinde gizlenmiş olduğundan, bu duayı okuyarak
Allah`a sığınan kimsenin, dünya ve ahiret işlerinde çok
kolaylıklar ve bereketler göreceği müjdelenmiştir.”
Evet görüldüğü gibi Celcelutiye sırlı ve önemli bir
kasidedir ve Bediüzzaman Hazretleri de, eserlerinde
Celcelutiye’den birçok yerde bahsetmiş ve kendisine Hz.
Ali’yi (r.a.) üstad kabul ettiğini ifade etmiştir.
Talebelerinin yazdığı eserleri tashih ettikten sonra bu
eserlerin arkasına dua yazarken çoğu zaman
“Celcelutiye’deki ism-i azam hürmetine..” ifadesini
kullanmıştır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, eğer
Bediüzzaman gibi, İmam Gazali gibi zevat-ı kiram
Celcelutiye kasidesinin sıhhatine ve değerine bir nevi
kefil olup me’hazinin duru ve öteler kaynaklı olduğunu
söylüyorlarsa buna itimat etmek yanlış olmasa gerek.
Özellikle Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ömrü
boyunca Cevşen ve Celcelutiye dualarını daimi evradı
arasına almış ve bu evradın ve daha birçok virdin-hizbin
yer aldığı 3 ciltlik Mecmuatü’l-Ahzab isimli dua hazinesini
15 günde bir bitirecek şekilde okumuştur. Aynı zamanda
buradan aldığı ve tertiplediği Cevşen, Celcelutiye gibi
duaları da Cevşenü’l-Kebir isimli dua mecmuasında
toplayarak talebelerine okumalarını tavsiye etmiştir.
Cevşenü’l-Kebir mecmuasında yer alan Celcelutiye
kasidesi 101 beyit iken, Mecmuatü’l-Ahzab’da 122 beyit
şeklindedir. Üstad Hazretleri bazı hikmetlere binaen bu
şekilde uygun görmüş olmalı. Yukarıda da geçtiği üzere
bir zaman 8 sayfalık bir bölümü okumadığını, fakat
sonradan okuduğunu ifade etmiş. Ben de bu çalışmaya
122 beyitlik Celcelutiye’yi aldım ve beyitleri tespit
edebildiğim en doğru ve güvenilir haliyle eklemeye
gayret ettim. Aynı zamanda henüz tam anlamıyla
tercümesi yapılamamış, sadece bazı tercüme
denemelerinde bulunulmuş 101 beyitlik Celcelutiye’de
yer almayan 21 beyit ile ilgili de min gayri haddin bazı
düzeltme ve mülahazalarımı çalışmaya ekledim. Umarım
yararlı olmuştur.

Mecmuatü’l-Ahzab Hakkında
Mustafa Yılmaz’ın hazırladığı “el-Kulûbu’d-Dâria
Tercümesi Yakaran Gönüller” kitabında Mecmuatü’l-
Ahzab hakkında şu bilgiler verilmiş:
“Son devrin Osmanlı ulemasından merhum
Ahmed Ziyâüddin Efendi, 1813 yılında Gümüşhane’nin
Emirler Köyü’nde doğmuştur. Sadece zâhirî ilimlerle
meşgul olmamış aynı zamanda bâtınî ilimleri de okumuş
ve her iki sahada da icazet almıştır. Nakşibendî-Hâlidî
şeyhlerinden birisi olan Gümüşhanevî hazretleri, hayatını
ilim ve irşada adamış; 1893 senesinde İstanbul’da dâr-ı
bekâya irtihal ederken geride onlarca eser bırakmıştır.
İşte, Hazret’in yâdigârlarından biri de, “Mecmuatü’l-
Ahzâb” adlı yaklaşık iki bin sayfalık eser olmuştur.
Gümüşhanevî hazretleri, eserini talebeleriyle beraber
büyük bir itina ile hazırlamış ve bu vesileyle onlarca Hak
dostunun yüzlerce evrâd ü ezkârını bir araya getirmiştir.
Mecmuada her bir hizbin ismini, müellifini, ne zaman ve
ne şekilde okunacağını da belirtmiştir. Mesela, Hasan el-
Basrî Hazretlerinin, Cuma’dan başlayıp haftanın her
gününde bir bölüm okuduğu İstiğfâr-ı Üsbûiyyesi’ni
kaydetmiş, hangi güne hangi bölümün düştüğünü de
göstermiştir. Ayrıca, kitapta, Hazreti Ali (kerremallahu
vechehû), Hazreti Üsâme (radıyallahu anh), Muhyiddin İbn
Arabî, Ebû Hasan Şazilî ve İmam Cafer-i Sâdık gibi
maneviyat âleminin sultanlarının da “Üsbûiyye” adıyla
andıkları ve haftanın her günü belli bir bölümünü
okudukları hizibleri, virdleri, gece zikirleri, duaları,
istiğfarları, istiâzeleri, tesbihleri, tehlilleri, salavât ve
naatları vardır. “Mecmuatü’l-Ahzâb”, Bediüzzaman
Hazretlerinin de elinden hiç düşürmediği bir dua kitabıdır.
Öyle ki, Hazreti Üstad’ın, yaklaşık üç mushaf-ı şerif
hacmindeki bu kıymetli eseri her onbeş günde bir
hatmetmeyi itiyad haline getirdiğini Nur Mesleği’nin çok
önemli bir rüknünden birkaç defa dinlemiştim. Demek ki,
Nur Müellifi, her gün en az beş-altı saatini bu mecmuaya
ayırıyor ve evrâd ü ezkârla meşgul oluyormuş.”

Dua Nedir? Ubudiyet


Ne İçin Yapılır?
Âciz, fakir, muhtaç ve kendine yetmediğinin
şuurunda olan kulun; tazarru, tezellül ve alçak gönüllülük
içinde, Rahmeti Sonsuz’a yönelip, hâlini O’na arz ederek
istediklerini O’ndan istemesinin ayrı bir unvanı sayılan
dua, kulun Rabbi’ne karşı iman, güven, itimat ve tevhid
telâkkisinin bir gereğidir.

***
Dua; bir çağrı, bir yakarış ve küçükten büyüğe,
aşağıdan yukarıya, arzdan, arzlılardan semâlar ötesine
bir yöneliş, bir talep, bir niyaz ve bir iç dökmedir. Dua
eden, kendi küçüklüğünün ve yöneldiği kapının
büyüklüğünün şuurunda olarak, fevkalâde bir tevazu
içinde ve istediklerine cevap verileceği inancıyla el açıp
yakarışa geçince, bütün çevresiyle beraber semavîleşir
ve kendini rûhânîlerin “hayhuy”u içinde bulur. Böyle bir
yönelişle mümin, ümit ve arzu ettiği şeyleri elde etme
yoluna girdiği gibi, korkup endişe duyduğu şeylere karşı
da en sağlam bir kapıya dayanmış ve en metin bir kaleye
sığınmış bulunur.

***

Dua, Hakk’ın tükenmez hazinelerinin sırlı bir


anahtarı; fakir, yoksul ve kalbi kırıkların istinatgâhı ve
ıztırarla kıvranıp duranların da en emin sığınağıdır. Bu
sığınağa adım atan, o sihirli anahtarı elde etmiş sayılır;
onun vesayetine dehalet eden fakir, miskin, âciz ve
muhtaçlar da umduklarını elde etmiş olurlar.

***

Dua, sebep ve vasıtaları aşarak, hem Allah’ın


kudretine itimadı, hem de beşerî zaafı ilândır.

***

Dua eden bir kimse, bütün gönlüyle Allah’a


yönelip yalvarışa geçebildiği takdirde, kendine her şeyden
daha yakın olan Rabbisine karşı, kendi beden ve
cismaniyetinden kaynaklanan uzaklığını aşarak O’nun her
zaman var olan yakınlığına saygısını ifade etmiş ve kendi
uzaklığının vahşetinden kurtulmuş olur. Cenâb-ı Hak da
ona, duyması gerekenleri duyurur, görmesi gerekenleri
gösterir, söylemesi icap eden şeyleri söyletir ve yapması
lâzım gelen şeyleri de yapmaya muvaffak kılar.

***

Zikrullahın muayyen bir vakti yoktur. Namaz


bütün ibadetlerin pîri ve din sefinesinin direği olduğu
hâlde belli zamanlarda edâ edilir ve edâ edilmesi câiz
olmayan vakitler de vardır. Zikrullah ise, zamanın her
diliminde serbest dolaşıma sahiptir ve herhangi bir hâl ile
mukayyet değildir, “Onlar Allah’ı ayakta, oturarak, hatta
yan gelip yatarken de anarlar.” (Âl-i İmran:191)
fehvâsınca, ne zaman itibarıyla ne de hâl itibarıyla
zikrullah’a tahdit konmamıştır.

***

Ubudiyet, dünyevi ve uhrevi faydalar, rıza-yı ilahi,


duada niyet gibi konularda Bediüzzaman Said Nursi
Hazretleri, 17. Lema’da (13. Nota) şöyle der:
“Ubudiyet, emr-i İlâhîye ve rıza-yı İlâhîye bakar.
Ubudiyetin dâîsi emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı Haktır.
Semerâtı ve fevâidi uhreviyedir. Fakat ille-i gaiye
olmamak, hem kasten istenilmemek şartıyla, dünyaya ait
faydalar ve kendi kendine terettüp eden ve
istenilmeyerek verilen semereler, ubudiyete münâf
olmaz. Belki zayıflar için müşevvik ve müreccih
hükmüne geçerler. Eğer o dünyaya ait faydalar ve
menfaatler o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya
illetin bir cüz’ü olsa, o ubudiyeti kısmen iptal eder. Belki
o hâsiyetli virdi akîm bırakır, netice vermez.
İşte bu sırrı anlamayanlar, meselâ yüz hâsiyeti ve
faydası bulunan Evrâd-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendîyi veya
bin hâsiyeti bulunan Cevşenü’l-Kebîr’i, o faydaların
bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O
faydaları göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de
hakları yoktur. Çünkü o faydalar, o evradların illeti olamaz
ve ondan, onlar kasten ve bizzat istenilmeyecek. Çünkü
onlar fazlî bir surette, o hâlis virde talepsiz terettüp eder.
Onları niyet etse, ihlâsı bir derece bozulur. Belki
ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer.
Yalnız bu kadar var ki, böyle hâsiyetli evrâdı
okumak için, zayıf insanlar bir müşevvik ve müreccihe
muhtaçtırlar. O faydaları düşünüp, şevke gelip, o evrâdı
sırf rıza-yı İlâhî için, âhiret için okusa zarar vermez. Hem
de makbuldür. Bu hikmet anlaşılmadığından, çoklar,
aktabdan ve Selef-i Salihînden mervî olan faydaları
görmediklerinden şüpheye düşer, hattâ inkâr da eder.”

Mecmuatü’l-Ahzab’daki
Celcelutiye
Mecmuatü’l Ahzab 3 ciltten oluşur ve bu ciltler
İbn-i Arabi, Şazili ve Nakşibendi ciltleri olarak bilinir.
Şazili cildinin 499. Sayfasından başlayan 122 beyitlik
Celcelutiye Kasidesi’nin görselleri aşağıda yer aldığı
gibidir.
Yukarıda görülen bölüm, Üstad Hazretlerinin
“halledemediğim bir vefka dair…” dediği o sekiz sayfa
içinde yer alan veftir. Bu vefk ve üzerindeki bazı ifade
ve sembollerle ilgili ilerleyen sayfalarda birkaç şey
söyleyeceğiz.
Burada sona eriyor kaside. Kitabın derkenar
denilen sayfa kenarlarında da Celcelutiye Kasidesi ile ilgili
bazı bilgiler ve kısa şerhler bulunmakta. Bu şerhlerin
İmam-ı Gazali ve İbn-i Arabi’ye ait olduğu söyleniyor.
Beyitlerin altında o beyitlere ait ebced değerlerinin de
yazılmış olduğu görülüyor. Şimdi de 122 beyitlik
Celcelutiye’yi okunaklı şekilde ve mealiyle birlikte
görelim. Tabi bazı beyitlerin henüz tam olarak tercümesi
yapılamamış fakat birtakım denemeler olmuş. Biz de o
denemeleri temel aldık ve kendi mülahazalarımızı da
ekleyerek bazı yerlerde düzeltmeler yaptık ve beyitlerin
tamamının mealini vermeye çalıştık. Fakat dediğim gibi
ileride mutlaka daha iyi tercüme-meal çalışmaları
yapılacak ve Süryanice ifadelerin tam olarak hangi
anlama geldiği, neye işaret ettiği belli oranda da olsa
anlaşılacaktır. 101 beyitlik klasik Celcelutiye’nin meali
zaten az-çok her kaynakta birbirine benzer şekilde yer
alıyor. Fakat geriye kalan 21 beyitin tercümesi az sayıda
kaynakta bir nevi tercüme denemesi şeklinde yer
almaktaydı. Bu denemeyi de elden geldiğince düzelterek
bir fikir vermesi açısından buraya aldım ve 122 bey itin
.tamamının mealini vermiş olduk

Celcelutiye Transkripsiyon ve
Meali
‫َْمَ ْ ق م‬
‫صَِّيدة َجََلجَلوَتوية‬ ََ
‫م‬ َ َ
‫مَللمامَُ موسيدنا َمعلُي وكرمَُ هللَوََجَهه‬
‫مَم‬
‫ََوَرضَي هلل م َعنه‬

َُ‫وَاْلَرَحمن واْلرمحيـم‬ ‫هلمل‬ َُ‫َبســـــم‬

َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬


1
ََ ََ ‫هلمل‬ َ‫م‬ ََ
َ ‫مروَمحىِ مبه اْهَتد‬
‫ت‬ َُ‫َََبدأت ببسَم‬
َ‫م‬ ‫مَم‬
ََ َََ ََ ََ ََ َٰ
‫َاْسراَْر َبباطن ممه اْنَطوَت‬ ُّ‫ف‬
‫مَاْلىِ كش م‬
‫ةَم‬
Bede’tü bi bismillahi rûhî bihihtedet İlâ
keşf esrârin bi bâtınihintavet Bütün sırların
.hazinesi Bismillah ile başladım
Ruhum, içinde sırların gizlendiği hazineyi onunla
.keşfetti

2
َََ ََ ََ ََُ َ‫م‬
‫خلممقه‬ ‫ََعلىِ خيَر‬ ِ‫بالثامنى‬ ‫ََوَ صِّلي َو‬
‫ت‬
َ‫م‬ َ‫م‬
َ َ ََ
َ ‫ةوَاَْلَغل‬
‫ت‬ ‫ممح شَمد ََمن َزاَْح اْل و‬
‫ضالل‬
Ve salleytü bissânî alâ hayri halkıhî
Muhammedin men zâhad dalâlete velğalet Ardından
mahlukatın en hayırlısı, dalalet ve yanlışlıkların
ortadan kaldırıcısı Hz. Muhammed’e
.salavat getirdim (.s.a.s )

‫ت باَسمَكداًْعيا ماْله م‬
‫ىِ لقد َ م م َ م‬ ‫ََ َاْقَسم م‬ َٰ
‫ت‬َ ‫بآَجََوَما مهوَج ََجَلَتَفَتَجَلََجَل‬
‫مَة‬

İlâhi lekad aksemtü bismike dâıyen


Bi âcin ve mâhûcin celet fetecelcelet
Allah’ım! Senin ismine dayanarak dua ediyorum. Allah,
Ehad ve Bedi’ isimlerini şefaatçi kılıp niyazla senden
.istiyorum

4
َََُ ََ ََ
‫سئلتكٍّ بااَْلسمَُ اْلممعَْظمَُ قد َمرََهِم‬ َ‫ََ م‬
‫ََم‬ ‫ََم‬
ََ
ََ ََ َٰ َ‫م‬
‫صَِّلَمهت‬
َ ‫ب‬ ِ‫يااْلهى‬
‫َم‬‫ى‬‫موَر‬
‫م‬ ْ‫ا‬ ‫وَيسر‬
‫و‬
‫َ م‬َ َ
َ‫مَ م‬ َ‫م‬
Seeltüke bi’l ismil muazzami kadruhû Ve yessir
ümûri yâ ilâhî bi salmehet Kadri yüce olan ism-i
azamınla senden istiyorum, Yâ İlahi işlerimi
.kolaylaştır

5
‫راْجًَيا‬
‫م‬ َ ٍّ‫َََوَيا َكحَىي وماقيوَََممادمعوََك‬
َ َََ ََ ََ
‫ت َهَلهلت‬
‫بآج اْميوَج َجََل ك مجَليوَ ة‬
َ‫مَة ة‬
Ve yâ hayyü yâ kayyûmü ed’ûke râciyen Bi âcin
eyûcin celceliyyutin helhelet Yâ Hayyu Yâ Kayyum!
Allah Ehad, Bedi’ ve Bâsıt isimlerini şefaatçi kılarak
.sana yalvarıyorum

6
ََ ََ ََ ‫ص‬ َ ‫ب‬
َ ‫صِّم‬

‫اْمَُ َطمطاَمَوَيا َخَيَربازخ‬


‫مَة‬ َ‫ة‬ َ‫مَ ة‬
ََ َ‫ََُ َم‬ ٍّ‫ث مَمَهراْش‬
‫مبَمَحراْ م‬
‫مبه اْلنامر اْمخَمدت‬
‫ةَم‬ َ‫م‬
Bi samsâmin tamtâmin ve yâ hayra bâzihın Bi
mıhrâsi mihrâşin bihin nâru uhmidet Ey yaratma
mertebelerinin en yükseğinde bulunan Allah’ım!
Sabit ve Cebbar isimlerinin hakkı, uyumaz sıfatın ve
ateşleri söndüren Halim i sminin hürmetine bu
.fitne ateşi sönsün

7
‫ممرَّهوََج‬ َٰ ََ
ِ‫بآج اْمهوََجَيمااْلهى‬
َ‫ة‬ َ‫م‬ َ‫ة‬ ‫مَة‬
َ َََ ََ َ‫م‬ ََ
‫ت بااْلجَامبة هلهلت‬
‫وَ يا جَلجَلوَ ة‬
َََ َ‫مَم‬ َََ
Bi âcin ehûcin yâ ilâhî mühevvicin
Ve yâ celcelûtin bil icâbeti helhelet
Ey her derde ve her işe anında müdahale eden ve
darda kalanl arın yakarışlarına cevap veren
Allah’ım! Bedi, Ehad ve Basıt isimlerinle sana
.yalvarıyorum

8
‫مَلَتحيىِ َٰحيوََة َاْلََقل م‬
‫بٰ مَمَنَدن ة‬
‫س مبه‬
َ‫م‬
َ ‫كََبقيوََمقاَمَُ رَّاْلكسمرفيمَهَوَاَْشَرق‬
‫تمة‬

Li tuhyî hayâtel kalbi min denesin bihî Bi


kayyûmin kâmes sirru fîhi ve eşrakat Kayyum
ismin hürmetine, kalbimi kirlerinden
temizleyerek ihya et. Ona senin sırrın yerleşip ışık
.saçsın

9
ِ‫ضياْء مَمَنَبوَاْرمقنوَمره‬
َ ‫ََوعلىِ م‬
‫مَم‬

َ ‫ََفاَلَح ََعلَىَوَجَمهىِ ََسناَْءَوَاَْبَرق‬


‫ت‬

Aleyye dıyâün min bevârikı nûrihî


Felâha alâ vechî senâün ve ebrakat
O sırrın nurunun parıltılarından üzerimde bir aydınlık
bulunsun. Böylece yüzümde bir ışık zuhur edip
.parlasın

10
ََ ََ ََ
‫بٰ ََرَحةمة‬
‫بٰ َعلىِ قلبىِ شآبي م‬ ‫ََََوَ م‬
‫صِّ و‬
َ‫م‬ َ‫م‬

َ َََ َُ‫اْلكريم‬
ََ‫فانطقت‬ ََََ ََ َٰ ََ
َ‫بمحَكممة َموَلينا‬
‫مَم‬ َ‫م‬
Ve subbe alâ kalbî şeâbîbû rahmetin Bi hıkmeti
mevlânel kerîmi fe entakat Kerim olan Mevla’mızın
hikmetiyle kalbimin üzerine rahmet sağanakları
dökülsün ve dilim kalbimin tercümanı olarak o rahmet
.hazinelerini terennüm etsin

11
َ ‫َََاْحاَط‬
‫ت بَىِ َاْاْلََنوَاْمر مَمن مككل َجَامن ة‬
ٰ‫ب‬
َ‫م‬
َََ ََ ََ ََ َٰ َ‫م‬
‫اَْلمعَْظيمَُ بنا َعلت‬ َ‫ََوَ ََهيبة َموَلينا‬
‫مَم‬
Ehâtat biyel envâru min külli cânibin Ve heybetü
mevlânel azimi binâ alet Her yandan beni nurlar
.kuşatsın da büyük Mevla’mızın heybeti bizi yüceltsin

12
‫َخي‬ ٰ
َ ‫فمس‬
ٰ‫ب‬
َ ‫ََ ََحانَكٍّ اْللُومه‬
‫ميا َ َر َخاملقة‬
َ ‫َََوَيا ََخَير وخالقةََوََاَْكَرمَُ ََمَنَبغ‬
‫ت‬

Fe sübhânekallâhümme yâ hayra
halikın Ve yâ hayra hallâkın ve ekrame
men beğat Seni tesbih ederim, ey
yaratma ve yoktan var etme
mertebesinin en yükseğinde bulunan ve ölüleri kerimane
!dirilten Allahım

13
َٰ َ‫م‬ ََ َُ‫م‬
ِ‫ََوَ وكل َمؤر بى‬ ‫َََ َفبلمغنىِ ق م‬
‫صِّدَى‬
َ‫مم‬
ََ ََ ََ َُ‫م‬
‫فُّ بالهجَاء تجَمعَْت‬
‫بحق محمروَ ة‬
ََُ ‫مََم‬ َ‫م‬ َ‫م‬

Fe bellığnî kasdî ve külle meâribi


Bi hakkı hurûfn bil hicâi tecemmeat
Bir araya getirilmiş heca (mukattaa) harflerinin hakkı için
.beni maksatlarıma ve her türlü ihtiyaçlarıma erdir

14
ِ‫ََعزيمَمتى‬ ََ َ‫م‬
‫فُّ اْوَ َمدعت مفي‬
‫رَّبسر محمروَ ة‬
َ‫م‬ َ‫م‬
ََ ََ َََ ََ ََ َ‫م‬
‫بنوَر سناء اْاَْلسمَُ وَ كاْلروَح قد علت‬
ََ َ‫م‬ َ‫مَ م‬ ‫ََم‬ ‫مَ م‬
Bi sirri hurûfn ûdiat fî azimetî Bi nûri
senâil ismi ver rûhi kad alet Yüce ismi
azamın ve Kur’anın her tarafı kuşatan
nuruyla irademe yerleştirilen harflerin
sırrı hürmetine; yüce olan ruhların ve
..ism-i azamının nuru hürmetine

15
ََ ََ ََ َََ ََ
‫ة ممشرق‬ ‫ض‬
َ ‫في‬ َ َ
‫نوَاْر‬ ‫اْاْل‬ ‫من‬ َ ‫م‬ ‫ََ م‬
ِ‫َلى‬ َ ‫ماْف‬
‫ض‬
‫مَة‬ َ‫م‬
َََ َ ‫ََوَََ َاْحيىِ ََميت قلبىِ ب‬
‫طيطغت‬ ِ‫ََوعلى‬
َََ َََ ََ
َ‫مَ م‬ َ‫م‬
Efıd lî minel envâri feydate müşrıkın
Aleyye ve ahyî meyte kalbî bi taytağat
Nurlardan üzerime ışık saçacak bir feyiz akıt ve Nur
.isminle ölü kalbimin cansızlığını giderip hayatlandır

16
‫ََاْاَْلَوَاْل و مبسنىِ ََهيًبَةوَ ََجَاَلًلة‬
َ‫م‬
َ ‫ََوَ موكَفَيداْ َاْاْ َلَعَْداْمء موعنىِ َبَعََْلَمه‬
‫ت‬
َ‫م‬
Elâ ve elbisennî heybeten ve celâleten
Ve küffe yedel a’dâi annî bi almehet
Allah’ım! Hakim isminle bana bir heybet ve celal
.giydir ve düşmanlarımın ellerini benden çektir

17
‫ت‬َ ‫ََاْاَْلوَ اَْحمجَ و مبنىِ مَمن َ شمعدَوَوَ َحامةسد َبرَّحق َشماَخا َشمخ وسَلم‬
َ ‫ََسم‬
‫ت‬
‫ة‬ َ‫م‬
Elâ vahcübennî min adüvvin ve hâsidin
Bi hakkı şemâhın eşmehın sellemet semet
Kadri yüce Selam, Aziz ve Celil isimlerinin hürmetine
benimle her türlü düşman ve hasetçi arasına perdeler
.koyarak beni onların kötülüklerinden koru
18
َ َََ ََ َ‫م‬

‫بنوَر َجَالَلبازَخوَ َشرنطخ‬


َ‫ة‬ َ‫ةَ مَ ة‬ َ‫م‬ َ‫م‬
َََ ََ ‫َمَُم‬ َ‫م‬ َُ‫م‬
‫مبه اْلظَلمةََ اَْنجَلت‬ ‫بقدوََسبركوَ َ ة‬
‫ت‬
َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬
Bi nûri celâlin bâzihın ve şerantahın Bi
kuddûsi berkûtin bihiz zulmetüncelet Bu
korumayı Celil, Rauf, Münezzeh, Kuddüs
ve kendisiyle karanlıkların dağıldığı Rahim
.isimlerinin nuruyla lütfet

19
َُ‫م‬ ََ َََ
‫اْاْل وَ اْقض يا رباهِم بالنوَر حاج‬
ِ‫ََ مَتى‬ َ‫مَ م‬ َََُ َ‫م‬ ََ
ََ ََََ ََ ََ ََ ََ َ‫م‬
‫ض ت‬َ ‫بنوَر اَْشمخ ًَجَليا َسريًعَْا مقد اْنق‬
َ‫م‬ َ‫ة‬ َ‫مَ م‬
Elâ vakdı yâ rabbâhü bin nûri hâcetî Bi nûri eşmehın
celyen serîan kadinkadat Ey Rabbim! İsm-i Azam’ının
nuru ile ihtiyaçlarımı gider ve Hayy isminle hacetimi
.süratle yerine getir

20
‫صِّالمًيا‬
َ ‫ََبياَةهَوَياميوََةهنمموََةها‬
َ‫م‬
َ ‫صِّل‬
‫ت‬ َ ‫َََوَيا َعامًليموايَسمراْمموَرى ب‬
َ ‫صِّي‬
َ‫م‬

Biyâhin ve yâyûhin nemûhin esâliyen


Ve yâ âliyen yessir ümûrî bi saysalet
Allah’ım! Mabud, Hu, Samed, Şehid ve Kafi isimlerinin
.hürmetine işlerimi kolaylaştır

21
‫َََوََاَْمَنمحنَىياَذاْاْلَََجَاملل ََكراَْمًة‬
َََ ََ ََ ََ
‫بَاسراْر معلمَُ يا محليمَُ بكٍّ اْنجَلت‬
ََ َ‫مَم‬ َ ََ‫ة‬ ََ َ‫م‬
Vemnahnî yâ zel celâli kerâmeten
Bi esrâri ılmin yâ halimü
bikencelet Ey celal sahibi ve ey
Halim! Senin yardımınla
.açılacak bir ilmin sırlarıyla bana bir ikram lütfeyle

22
‫صِّنىِ مَمن مككل ََهةوََلوَ موشةدة‬
َ ‫ََوَ رََّخل م‬
َََ ْ‫طعُِ رَّاْلرَّسر َا‬
‫سبلت‬ ََ ‫ص َحكيمَُ قا‬ ََ ََ
َ ‫م‬ ‫بن رَّ م‬
َ‫م‬ َ‫مَ ة‬
Ve hallısnî min külli hevlin ve şiddetin
Bi nassı hakimin kâtıis sırri esbelet
Sırları kesin ve inkişaf etmiş Kuranı Hakimin nurani ve
açık ifadeleriyle beni her türlü korku ve sıkıntıdan
.kurtar

23
َ‫م‬ ََ ََ ََ ََ ََ
‫فُّ َكن‬
‫ََوَ َاْحَرمسنَىيا ذاْ اَْلجَالل بكا م‬
‫مَم‬ َ‫م‬
ََ ََ َََ ََ
‫اْلمكسير مَمن َاْلََخبت‬ ََ ‫ََجَاَبرََاْلقل م‬
ٰ‫ب‬ ‫ََاْيا‬
َ‫م‬ َ‫م‬
Ve ahrisnî yâ zelcelâli bi kâf kün
Eyâ câbirel kalbil kesiri minel habet
Ey celal sahibi ve ey kırık gönülleri üzüntüden kurtarıp
saran Cabir! “Kün(Ol!)” emrinin “Kaf” harfi hürmetine
.beni koru

24
‫وَ رَّسلمَُ بَبحر َوََاْمعمطنىِ ََخيرَّربرها‬
َ ‫ََمَ َة‬
َ ‫بٰ ب َ َكاَنَجَل‬
‫ت‬ ‫ت ََماملذَىَوَاْملكمروَ م‬
َ ‫َََفان‬
َ‫م‬
Ve sellim bi bahrin ve a’tınî hayra berrihâ
Fe ente melâzi vel kürûbü biken celet
Tehlikeler deryasında beni güvende kıl ve hayırlı bir
sahile çıkmayı nasip eyle. Sensin benim sığınağım.
.Sıkıntılar ancak seninle ortadan kalkar

25
َ ‫بٰ َوعلىِ رَّاْلَرَزق صِّ وَبة ََرَحةمة َ َفان‬
َ‫ت ََرجَامء َاْلََعَْاملمي َن َوَلو‬ ‫صِّ و‬
‫ََوَ م‬

َ ‫َطغ‬
‫ت‬

Ve subbe aleyyer rizka sabbete rahmetin


Fe ente racâül âlemine velev tağat
Rahmet olan yağmurun sağanağı gibi üzerime (maddi-
manevi) rızık yağdır. Her ne kadar günahta aşırı gitseler
.de alemlerin ümidi yalnız Sensin

26
‫صِّ َمَم َوَاْمبَكممثَماعَمَُ َوعدوَنا َم و‬
‫َََوَاْ م‬
َ ‫َََوََاْخَرسمه َميَاذاْ َاْلََجَاملل َبَحَوََسم‬
‫ت‬
َ‫م‬
Ve esmim ve ebkim sümme a’mi adüvvena
Ve ahrıshüm yâ zelcelâli bi havsemet
Ey celal sahibi! Basir isminin hürmetine
.düşmanlarımızı sağır dilsiz, kör ve konuşamaz eyle

27
َُ‫ََموَفي ََحَوَسمَُ ََمَعََْدَوَسَمَوََبراَْسم‬
َ‫ة‬
َ ‫ت َبااَْملسمَُ َاْلَمعَْظيمَُ مَمن َاْلََغل‬
‫ت‬ ‫صِّن م‬
َ ‫َََتوح‬
‫م‬ َ‫م‬

Ve f havsemin maa devsemin ve berâsemin


Tehassantü bil ismil azimi minel ğalet Alim ve Ğani ve
Sabur isimlerinle beraber İsm-i Azam’ın kalasına
.sığınarak yanlışlıktan korunurum

28
ََ َ‫م‬
َٰ
ََ َ‫م‬ َُ ََ
‫اَْلعَْاملميَن َمجَميَعَْها‬ ٰ‫ب‬
َ َ‫فُّ قلو‬ َ ‫ََوَ ماْل‬
َ ‫ََوعلَىَوََاْمعمطنىِ َاَْلقمبوََل بَشَلَمه‬
‫ت‬
َ‫م‬
Ve ellif kulûbel âlemîne cemîahâ
Aleyye ve a’tıni’l-kabule bi şelmehet
Bütün âlemlerin kalplerine ülfet ve ünsiyet bahşet -
gönül kapılarını İlâhî hakikatlere aç! Fettâh ismin
!hürmetine! Bana, rıza ve makbuliyet libasını giydir
29
ََ َٰ َ‫م‬

‫ََ و موَيَسر اْمموَرَىيمااْلهَىوَ َاْعطن م‬


ِ‫ى‬
َ‫م‬ َ‫م‬
َََ ََ َََ ََ
‫مَمَن اْرَّلعََْزوَ اْلمعََْليا بَشمَخوَ اَْشمخت‬
َ‫ة‬ َ‫م‬
Ve yessir ümûri yâ ilâhî ve a’tıni Minel ızzi vel ulyâ
bi şemhın ve eşmehat Yâ ilahi! Yüceler yücesi
isimlerin hürmetine işlerimizi kolaylaştır ve bize izzet
.ve yücelik ver

30
ََ َ‫م‬ ََ ََ َََ ََ
َ‫م‬
‫بٰ نا‬ ‫ََوَ َاْسَبل ََعلينا واْلسَتَروَاْش م‬
َ َ‫فُّ قلو‬
َ‫م‬
َََ َ‫َمم‬ ََ ََ
َ َ
َ َََ
‫اْلغثت‬ ‫فانت مشفامْءللقلوَمبٰ ممَن‬
Ve esbil aleynes setra veşf kulûbenâ
Fe ente şifâün lil kulûbi minel ğaset
.Üzerimize af örtüsünü ger ve kalplerimize şifa ver
.Kalpleri temizleyip şifaya kavuşturan yalnız sensin

31
َٰ
‫ََوََبارَكلنا اْللُومهممفي ََجَمعُِ ََكَسبنا‬
َ‫م‬
َ ‫ََوَ محول معمقوََد َاْلمعََْسر َبياميوَمةهاََرَتح‬
‫ت‬
‫مَم‬
Ve bârik lena’llâhümme f cem’i kesbinâ
Ve hulle ukûdel usri bi yâyûhin irtehat
Allahım, Hu ismin hürmetine bütün rızkımızda bize
bereket ihsan eyle ve güçlük düğümlerini çöz de
.rahatlayalım

32
‫ََبياَةهَوَيا ميوََةهَوَيا ََخَيَربازخ‬
‫مة‬ َ‫م‬
َ ‫َََوَيا ََم َنلنا َاْاْ َلَرزاْمق مَمن مجَوَمدَهَنم‬
‫ت‬
Biyâhin ve yâyûhin ve yâ hayra bâzihın Ve yâ men
lenel erzâku min cûdihî nemet Ey gerçek Mabud,
yâ Hu ve yâ Hayrel Halikin! Ve ey bizim için rızıklar
onun cömertliğinden coşup
.gelen

33
َ‫م‬ َََ ََ
‫مََمن رَّكل َوََجَةهة‬ ‫اْاَْلَعَْداَْء‬ َ ‫كنرد ب‬
ٍّ‫ك‬
َ‫م‬ َ‫م‬
َََُ ََ ََ ََ
‫َتمرميهمَُ ممن اْلمبَمعَْد بالشتت‬ َُ‫وَ بااَْلسم‬
َ‫م‬ ََ َ‫َم‬ ‫مَ م‬ ََ
Neruddü bikel a’dâe min külli vichetin Ve bil ismi
termîhim minel bu’di biş şetet Her yönden gelen
düşmanı senin yardımınla def ederiz. Sen de ism-i
.azamınla onları uzağa atar ve dağıtırsın

34
َ ‫َََوََاْمخذَلمهَمياَذاْ َاَْلَجَا م مللَبف م‬
‫ضل ََمن‬
‫ت‬ ‫ت وم‬
َ ‫ضبٰ َاَْلَفالمَةَوََقد َشك‬ َ َْ‫مَََاْلميه ََسع‬
Ve ahzilhüm yâ zelcelâli bi fadli men
İleyhi seat dabbül felâti ve kad şeket
Ey Celal sahibi! Çöl kelerinin(kertenkele) yanına koşarak
gelip şikayetini arz ettiği zatın (a.s.m.) hürmetine onları
.yüzüstü ve yardımsız bırakarak zelil eyle

35
َٰ ََ

ََ َََ
‫ى‬
‫مفانت َرجَائ َ مىيمااْلهىمَوَ رَّسيد َ م‬
َ ‫ََوففلَملميَمَُ َاْلََجَيمشَان َراَْمَُ بىِ ََعب‬
‫ت‬
َ‫م‬

Fe ente racâi yâ ilahî ve seyyidî


Fe fülle lemîmel ceyşi in râme bî abet
Yâ ilahi benim ümidim ve seyyidim
yalnız sensin. Bana karşı toplanıp
hazırlanmış küfür ordusunun
düzenini dağıt ve onları hezimete
.uğrat

36
َُ‫ََوَ موكفُّ َمجَميَعُِ َاْلممضرَّريَن ََكَيدمهَم‬
َ َ‫ََوَ موعنىِ َباََقساممَكٍّ ََحًتمَاوَ َما ََحو‬
‫ت‬
َ‫م‬
Ve küffe cemiâl mudırrîne keydehüm
Ve annî bi aksâmike hatmen ve mâ havet
Kur’an-ı Hakim’de kasem ve yeminle
başlayan sure ve ayetlerin hürmetine,
bütün zararlıların hile ve tuzaklarını
.benden defet
37
‫َََفيا ََخَير ََم م‬
ِ‫سإُوَ َلَةَوََاَْكَرمَُ ََمَنَاعطَى‬
‫َََ َ َ ةَم ََوَيا خَير َمؤمموَمةللوىامة خلت‬
Fe yâ hayra mes’ûlin ve ekrame men a’ta Ve yâ hayra
me’mûlin ilâ ümmetin halet Ey eski ümmetlerden beri
kendisinden dilekte bulunulanların en hayırlısı olan
Mes’ul, ihsanda bulunanların en mükemmeli olan Kerim
!ve ümit kapılarının en değerlisi olan Me’mul

38
‫ََماَْقد ََكَوَكبىِ َبااَْملسممنوًَراََْوََبَهًجَة‬
‫م‬ َ‫م‬
َ ‫ََٰمدوىالَدهَروَ َاْاْولياَميمانوَمر ََجََلَجَل‬
‫ت‬
َ‫م‬

Ekıd kevkebî bil ismi nûran ve behceten


Meded dehri vel eyyâmi yâ nûru celcelet
Ey Nur isminin sahibi olan Allah’ım! O ism-i şerifin hakkı
için, yıldızımın meşalesini güzellik ve nur ile yak ki, çağlar,
.asırlar boyu parlamaya devam etsin

39
َََ ََ ََ َٰ
‫ََجَاللةة‬ ‫باج اْمهوَج َجََلممهوَج‬
َ‫ة‬ َ‫ة‬ َ‫ة‬ َ‫م‬
ََ ََ ََ
‫َََجَماةهِ َتَمَهَرجَت‬ ‫ََمجَليل َجَلَ ك مجَليوَ ة‬
‫ت‬
َ‫ة‬
Biâcin ehûcin celmehûcin celâletin
Celîlin celceliyyutin cemâhin temehracet
Ey Ehad, Bedi, Aziz ve Celil olan Allah’ım! Senin bütün
güzel isimlerin Sonsuz haşmet ve azametiyle sürekli
.parlamaktadır

40
َُ‫ََبَتَعَْدماْ َداْبمروََموَ مَسَمراَْزاَْبرم‬
‫م‬ ‫ة‬ َ‫م‬
َ ‫َََوََبَهر َ َتتبريَزموَاَْومتبَرك‬
‫ت مة ش‬

Bi ta’dâdi ebrûmin ve simrâzi ebramin Ve behrate


tebrîzin ve ümmin teberraket Ey Evvel ve Ahir olan
Allah’ım! Bütün mahlukatın arzu ve ihtiyaçlarına cevap
veren güzel isimlerini zikrederek onların bereketine
.sığınıyorum

41
‫مََتقامد مَسراْ كمجَالنوَر مسًُرَاْبَيانًة‬
َ‫م‬
َ ‫مََتقامد مسَراْمج كاْلَسرج ًُمسرواْتنَوَر‬
‫ت‬
َ‫م‬
Tükâdü sirâcün nûri sirran beyâneten
Tükâdü sirâcüs sürci sirran tenevverat
Nur kandili gizliden gizliye tutuşturulur. Kandiller kandili
.gizli olarak nurlanır

42
َ َََ ََ َ‫م‬

‫بنوَر َجَالَلبازَخوَ َشرنطخ‬


َ‫ة‬ ‫مَة‬ َ‫ة‬ َ‫مَ م‬
ََُ‫م‬ َ‫م‬ َُ‫م‬
‫بقدوََسَبركوَ ة‬
‫ت مبه اْلنامر اْمخَمدت‬
َ‫م‬ ‫مَ م‬
Bi nûri celâlin bâzihın ve şerantahin Bi kuddûsi
berkûtin bihin nâru uhmidet Dalalet ve inkarcılık ateşi;
celal, kibriya, izzet, azamet ve rahmetinle ve Kuddüs
.isminin nuruyla söndürülür

43
‫اْمًليا‬ ََ ََ
‫ص‬
َ ْ‫ََبياَةهَوَيا ميوَةهِ نمموَةهِ ا‬
َ‫م‬
ََ ََ ََ ََ ََ
‫بَطمطامَُ مَمَهراْمشلنار اْلمَعَْداْ ََسمت‬
َ‫م‬ َ‫ةَ ة‬ َ‫م‬
Biyâhin ve yâyûhin nemûhin esâliyen Bi tamtâmin
mihrâşin li nâril ıdâ semet Mabudu bil hak olan yüce
Allah; Hu , Kahhar, Cebbar, Samed, Şehid ve Selam
isimlerinin tecellisiyle düşmanın küfür ve fitne ateşini
.söndürür

44
ََ َََ َََ ََ
ُِ‫بٰ شاملع‬
‫شلعُِ شلمعَْوَ ة‬ ‫َبهال ماْهيل‬
َ‫ة‬ َ‫ة‬ ‫ةَ ة‬ َ‫م‬
ََ ََُ َََ ََ ََ
‫َطيَطهت‬ ‫طيطمهوَ َ ة‬
ٰ‫ب‬ ‫شطهىِ طمهوَ ة‬
ٰ‫ب‬
َ‫م‬
Bi hâlin ehîlin şel’ın şel’ûbin şâliın Tahiyyin tahûbin
taytahûbin tayettahet O nur; gerçek Ma’bud, Hak olan
ve hakkı gerçekleştiren Cemil, Vedud ve Mucib olan
zatın isimlerinin
tecellisi ve yardımıyla insanlara kendini
.sevdirecektir

45
ََ َ‫َم‬ ََ َ‫م‬ ََ‫م‬
‫ََوَ َاْبمروَخ اْقمَسمت‬ ‫اْنوَخ َبَيملوَخ‬
َ‫ة‬ َ‫ة‬ ‫ةَم‬
َََ َٰ
‫ََ شمموَخََتشمخ و‬
‫ت‬ ‫ت‬
‫ََاْيا ة‬ ‫بتممليَخ‬
ََ
َ‫ة‬ َ‫مَ م‬
Enûhın bi yemlûhın ve ebrûhın
uksimet Bi temlihi âyâtin şemûhın
teşemmehat Ey Kayyum ve Vekil olan
ve bütün ayetlerinin hikmetlerini
yalnız kendisi bilen Allah’ım! Hannan
.isminin hürmetine dualarımı kabul et

46
‫ََبَعََْدها‬ ََ َ‫م‬ ََ ََ

‫ََاْبازيَخبيذوََخوَ زيمموََخ‬
َ‫ة‬ َ‫ة‬ َ‫م‬
َ َ ‫َخمامروََخيشََمروَخ بَشرخََ و‬
‫تشمخت‬ ََ ََ
َ‫ة‬ ‫ةَم‬ َ‫ة‬
Ebâzîha beyzûhın ve zeymûhın ba’dehâ
Hamârûhın yeşrûhın bi şerhın teşemmehat
Ey bütün sırlara vakıf olan Allah’ım! Mubdi ve Muid
isimlerinin hürmetine bize şefkat ve merhametinle
.muamele et

47
َ‫م‬ ََ
‫ََببلَخوَ مَسَمياَنَوَبازوََخَبَعََْدها‬
َ‫ة‬ َ‫ة‬ َ‫ة‬ َ‫م‬
ََ َََ َََ ََ
‫بَذيمموَخ اْشمموَخ مبه اْلَكموَن رَّمعَمرت‬
‫ةَم‬ َ‫مَ ة‬
Bi belhın ve simyânin ve bâzûhın ba’dehâ Bi
zeymûhın eşmûhın bihil kevnü ummirat Her hak
sahibinin hakkını layıkıyla veren, her varlığın
ihtiyacını adal etle gideren Adl ve haklıyı haksızdan
ayıran hüküm sahibi Hakem isimlerinin tecellisiyle
.dünya tahripten kurtulur ve tamir edilir

48
‫بَشَلَمخ َ مةتاَقَبل مَدعامئَىوَ مَكن َممعَْىِ م‬
َ ‫ََوَ مَكمنلىِ مَمن َاْاْلََعَْداْمء ََحسبَىَفَقَدَبغ‬
‫ت‬
َ‫م‬

Bi şelmehatini’kbel düâi ve kün mai Ve kün lî


minel a’dâi hasbî fe kad beğat Hak isminin
hürmetine duamı kabul et, benim
yanımda ol, düşmanlarıma karşı bana kafi gel.
.Çünkü artık onlar çok ileri gittiler

49
‫ت َشَمَلخا‬
َ ‫َََفيا َشَمَخثَايا َشَمَخث َااْن‬
ُ‫م‬ َ َََ
‫َََوَيا َعيطال َهطمل اْلَرياح تخلخلت‬
َ‫م‬
Fe yâ şemhasâ yâ şemhasâ ente şemlehâ
Ve yâ aytalâ hatlür riyâhı tehalhalet Ey
Rab, ey Rahman! Sen hak Ma’budsun. Ey
kuvvetli yardımcım! Şiddetli fırtınalar peş peşe
.kopmaktadır

50
َََ ‫ََُم‬ ََ

‫بَكٍّ اَْلَحوَ َملوَ اْل َ و‬


ِ‫صِّوَمل اْلمشديمدَلَمن اْتى‬
َ‫م‬
َ‫ََم َ م‬ ََ
َََ ََ ََ
‫بٰ َجَناب َكوَ اْلَتجَىِ ظَلمة اَْنجَلت‬
‫مََلبا م‬
َ‫م‬

Bikel havlü ves savlüs şedîdü li men etâ


Libâbi cenâbike veltecâ zulmetüncelet
Korunmak ve düşmana şiddetli hücum
gerçekleştirmek ancak senin yardımınladır. Senin
.yüce kapına sığınanın karanlığı dağılır

51
َٰ
‫س مك َ َنلنا‬
‫مَبطَٰهٰوَيسَسوَ ط س‬
َ‫ٰس‬
‫بطس س مومللَسعَْا َمدة اَْقبلت‬
َ‫م‬
Bi tâha ve yâsîn ve tâsîn kün lenâ
Bi tâsin mîm lis saâdeti akbelet
Ta-Ha, Ya-Sin, Ta-Sin ve Ta- Sin -Mim ile bize yönelip
.gelen bir saadete ermek için bizim yardımcımız ol

52
َ َ‫ََوَ َكاَةفوَ ََهايا ةَءوَ ََعينةَو‬
‫صِّا َمدها‬
‫ت‬َ َ‫مََكَفا َ ميتنا مَمن مككل ََعيةن َبنا ََحو‬
َ‫م‬
Ve kâfn ve hâyâin ve aynin ve sâdihâ
Kifâyetünâ min külli aynin binâ havet
Kaf-Ha-Ya-Ayn-Sad ile, bizi dört bir yandan kuşatan
.kem gözlere karşı korunuruz ve bu bize yeter

53
َ‫َبحامميمَُ َعيَنمثمَُ مش‬ ‫مَسينةََوَقا َمفها‬
َ ‫مسوَةء ب َشلََمه‬
‫ت‬
‫َ محَما َ ميتنا مَمن مككل‬ َ‫م‬

Bi hâmîme aynin sümme sînin ve kâfhâ


Himâyetünâ min külli suin bi-şelmehet
Ha-Mim-Ayn-Sin-Kaf tüm kötülüklerden bizi koruyan
.sığınağımız olsun

54
‫حامميمَُ بَعَْ َدها‬ َ‫م‬ َ‫م‬ ََ
َُ‫وَ نوَن ثم‬ ُّ‫ف‬
‫بقا ة‬
َ ََ‫ة‬ ََ َُ‫َة‬ ََ َ‫م‬
َ ‫ََموَفي مسوَمَركةاْلَدخان مًُسراََْقمدَاْمحَكم‬
‫ت‬
َ‫م‬

Bi kâfn ve nûnin sümme hâmîmin ba’dehâ Ve fî


sûretid dühâni sirran kad uhkimet Kaf, Nun, ve Ha-
Mim ile ve Duhan suresindeki muhkem kılınmış olan
.sır ile bu himayeyi gerçekleştir

55
‫َبمال َفةَوَاْلَمرَّوَاْلَنسامَءوَ معمقوَ َمدها‬
َ‫م‬
َ ‫ََموَفي مسوَمَرة َاْاْلََنعَْاَمكوَاْلنوَمكرنَوَر‬
‫ت‬
َ‫م‬

Bi elifn ve lâmin ven nisâi ve ukûdihâ


Ve fî sûretil en’âmi ven nûri nüvvirat
Elif- Lam ile Nisa, Maide, En’am ve nurlu kılınmış Nur
.sureleri hürmetine

56
َ‫م‬ ََ ََ
‫فُّ وَ اْلمَُ ثمَُ راْء بسمُرها‬‫مَاْل ة‬ َ‫و‬
ََ ُ‫ةَمَة‬ ََ ََ
َََ َ‫م‬ ََ َ‫م‬ َ‫ََ م‬
‫مََمن رَّكل ما جَنت‬ َُ‫َعلوَت بنوَر اْاَْلسم‬
َََ َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬ ََ
Ve elifn ve lâmin sümme râin bi sirrihâ
Alevtü bi nûril ismi min külli mâ cenet
Elif-Lam-Ra sırrı ve isminin(İsm-i Azam’ının) nuruyla,
.işlediğim her günahtan vazgeçerek yükseldim

57
َ‫م‬ ََ ََ
‫وَ اْلمَُ ثمَُ مميمَُ وَ راْمئها‬ ُّ‫ف‬
‫وَ ماْل ة‬
َ‫ة‬ َ‫ة‬ ََ ََ
ََ ََ َََ ََََ
ُِ‫مَاْلىِ ََمجَمَع‬
َٰ
‫ََوَ كاْلروَح قد ََعلت‬ ‫اْاَْلروَاَْح‬
َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬
Ve elifn ve lâmin sümme mîmin ve râihâ
İlâ mecmeıl ervâhı ver rûhı kad alet
Elif-Lam-Mim-Ra (Ra’d suresinin önce “Elif ve Lam”ının,
sonra “Mim ve Ra” harfinin sırrı) ile yüce olan ruhaniler
.ve melekler meclisine yükseldim
58
‫رَّبسر ََحوَاْمميمَُ َاْلمَكتا م‬
‫بٰ َمجَمي َمعَْها‬
َ‫م‬
‫ت‬َ ‫ضكللنوََريمانوََممراْمقَسم‬ َ ‫ََ َعليَكٍّ َبف م‬
َ‫م‬
Bi sirri havâmîmil kitâbi cemîıhâ
Aleyke bi fadlin nûri yâ nûru uksimet
Kitabın (Kur’an’ın) bütün Hâ Mîm’ lerinin sırrıyla
üzerime Nûr isminin fazlı aksın, ey bölümlere
!ayrılmış Nûr

59
‫وبعَْمَُ ََعب َسووَاْلناَزعا َ متوَ طَارةق‬
‫م‬ َ‫م‬
َ ‫ت َاْلمبمروََجَوَ مَزلَزل‬
‫ت‬ ‫ََموَفَيووَاْلَسمامَءذاْ م‬
َ‫م‬

Bi amme abese ven nâziâti ve târikı


Ve fî vessemâi zâtil bürûci ve zülzilet
Amme, Abese , Naziat, Tarık, Vessemai zatil buruci
!ve Zilzal surelerinin hürmetine

60
‫َبح َومقتباَر َمكثممنوََنوَ َسامئل‬
‫ة‬ َُ َ‫م‬
َ ‫ََموَفي مسوَمَروةاْلَتمهميَزوَ اْلَوشممكسكَوَر‬
‫ت‬
َ‫م‬

Bi hakkı tebâreke sümme nûnin ve sâilin Ve fî


sûretit tehmîzi veş şemsi küvvirat Tebareke, Nun,
Seele sâilun, Tehmiz, İzeşşemsu kuvvirat surelerinin
!hakkı için
61
ََ ََُ ََُ ََُ
‫مَاْذاْ ََهوَى‬ َُ‫ت اْلرَّذَروَ اْلنجََم‬
‫ََوَ بالذاَْريا م‬
َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬
ََ ََ َ‫َم‬ ََ ََ
‫وَتقَربت‬ ‫اْاْلمموَمر‬ ِ‫ََ مباقَتَربمتلَى‬
َ‫ََو‬
َ‫م‬
Ve bizzâriyâtiz zerri ven necmi iza hevâ
Ve bıkterabet liyel ümûru tekarrabet
Zariyat, Necm ve Kamer surelerinin hürmetine bütün
!işlerimi bana yakınlaştırıp kolaylaştır

62
ًَٰ ََ َٰ ََ
‫محزبًَاوَ َاْية‬ ‫ََموَفي مسَوَر اْلقمَراَْن‬
َ‫م‬ َ‫م‬
َ َََُ َََ
‫َََعَدد َما َقرأ اْلقارَىوَ َما قد تنزلت‬
َ‫م‬
Ve fî süveril Kur’âni hızben ve âyeten
Adede mâ karael kârî ve mâ kad tenezzelet
Hizb hizb, ayet ayet, okuyucuların okudukları ve
.inmiş olanlar adedince Kur’an surelerinin hakkı için

63
َ ‫ت م ًمكتبا ََتوف‬
َ ‫ضل‬
‫ت‬ َ ‫ضلَكواملذى ََعلىِ مككل َم َااَْنَزل‬
َ ‫َََفاََسئملَكيا ََمَوَاْل َ مىفَيف م‬
Fe es’elüke yâ mevlâya fî fadlikellezî Alâ külli
mâ enzelte kütüben tefaddalat Ey Mevlam!
Kendilerine kitaplar indirdiğin her
peygambere ihsanda bulunduğun lütuflarına ve fazlına
!dayanarak sana yalvarıyorum

64
ًََ‫م‬ ََ ًَٰ
َ ‫بماُهيا َشراْرَّهيا اْذوَناى‬
‫صَِّبوَةة‬
َ‫م‬ ََ َ‫م‬
‫ت بطيطغت‬ ‫صِّباءموَ ٰثةمال وشداْ َ َىاَقسم َ م‬
َ ْ‫ََا‬
َ‫م‬

Bi âhiyyen şerâhiyyen ezûnâyi


sabvetin Esbâvüsin âli şeddâye
aksemtü bi taytağat Ey Hayy ve
Kayyum olan Allah’ım! Senin her şeye
gücü yeten ve kudretiyle bütün varlık
alemini kuşatan Kadir ve Cebbar
isimlerinin üzerine kasem ederek sana
.yalvarıyorum

65
ََ ََ ََ ََ َ‫م‬

‫رَّبسر مبدوَح َاَْجَهةزَطبةطد َزهج‬


َ‫ة‬ َ‫ة‬ َ‫م‬
ََ ََ ََُ ََ
َََ ‫بوَاْح اَْلَوَحا‬
ََ
‫صِّر َاَْسَرعت‬
َ ‫بالفتَحوَ اْلن‬ َ
َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫مَ م‬
Bi sirri büdûhın echezetın batadin
zehecin Bivâhıl vehâ bil fethi ven nasri
esraat Ey Allamü’l-Ğuyub olan
Allah’ım! Fetih kapılarını ve gayb
alemlerinin sırlarını açan Fettah
isminin nuruyla ve Senin inayetinle
.fetihler nasip olur

66
‫َََ‬ ‫ََ‬ ‫مَ‬
‫بنوَر َفجَشٍّ ََمعُِ ثظخَزيا موسميدى‬
‫ةَ‬ ‫ةَ‬ ‫مَ مَ‬
ََ َ ََٰ
َ‫م‬
َ ََ ََ
‫ََوَ بااَْلمية اْلكَبرى رَّاْمنىِ مَمن اْلَفجَت‬
َ‫م‬

Bi nûri feceşin mea sezhazin yâ seyyidî


Ve bil âyetil kübrâ eminnî minel fecet
Âyetü’l-Kübrâ hürmetine beni kurtar, emanet ve
.emniyet ver

67
ََ َٰ ََ ََُ‫م‬
‫ََيمااْلَه نا‬ ‫ق فقج َمعُِ َمخةمَة‬ ‫بَح‬
َ‫ة‬ َ‫م‬
َ ‫َباََسمامئَكٍّ َاْلمح َسنَىاَمجَمرنىِ مَمن اْلَوشت‬
‫تم‬

Bi hakkı fekacin mea mahmetin yâ ilâhena Bi


esmâikel husnâ ecirnî mineş şetet Esmâ -i Hüsna
.hakkı için beni dağınıklıktan koru

68
‫ت‬َ ‫محمروَ مَْفلَبَهراْمَُ ََعلَتَوَتَشا َمخ‬
َ َ‫ة‬
َ ‫صِّا مموَسٰىِ مبه اْلظوملممة َاَْنجَل‬
‫ت‬ َ ‫ََوَاَْمسمَُ َع‬
َ‫م‬

Hurûfün li behrâmin alet ve teşâmehat


Ve’smü asâ mûsâ bihiz zulmetün celet
Bu harfler nur harfleridir ve M erih yıldızı gibi yüksek
ve alidir. Manevi karanlıklar-zulmetler Asa-yı Musa ile
.dağılır

69
‫َََوتوََسل َ متيا َرَّرَبمَاليَكٍّ رَّبسَرها‬
َ‫م‬
‫ََ ومتوَس َملذ شمىذل مبوهالنا م‬
َ ‫س اْ َهَتد‬
‫ت‬
َ‫م‬

Tevesseltü yâ rabbi ileyke bi sirrihâ


Tevessüle zî züllin bihin nasühtedet
Bunların sırrını kendime şefaatçi ederek Senden
niyazda bulunuyorum. Bu, insanların kendisiyle
doğru yolu bulduğu zillet ve tevâzû sahibi
.birinin tevessülü gibi olsun

70
‫ت‬َ ‫ضمل مكشَرف‬ َ ‫فُّ َبَمَعَْناَها ََلها َاَْلف‬
ْ َ‫محمرو‬
َ‫م‬
َ ‫ََٰمدوىالَدهَروَ َاْاْولياَميا َرَّربٰ َاَْنَحن‬
‫ت‬
َ‫م‬
Hurûfün bi ma’nâhâ lehel fadlü şürrifet
Mede’d-dehri vel eyyâmi yâ rabbinhanet
Ey merhametli rabbim! Bunlar öyle harflerdir ki,
manaları sebebiyle çağlar boyu üstünlük
.kendilerine bahşedilmiş ve yüceltilmişlerdir

71
ً َ ََ
َُ ُ ‫م‬
ِ‫َََدعوَت َكيا هلل م َحقا َموَاْمننى‬
ََ ََٰ ‫ََ ََم‬
‫َبما ََحوَت‬ ً َ‫ت َجَمعَْا‬
‫َوتوَسلت بااَْليا م‬
َ‫م‬ َ‫م‬
Deavtüke yâ allâhü hakkan ve innenî
Tevesseltü bil âyâti cem’an bi mâ havet
Ey Allahım! Gerçekten bütün ayetler ve ihtiva
.ettikleriyle sana tevessülde bulunarak yalvardım

72
ََ ََ َُ‫م‬ َََ

‫خوَاْ َو‬
‫صِّها‬ ُِ‫فُّ اْلنوَر فَاجََمَع‬
‫محمروَ م‬ ٍّ‫ك‬
َ ‫مفتل‬
َ‫م‬
‫ت‬َ ‫ََوَ موحَقق ََمعَْامنيَها َبها َاَْلَخميمكرتَمم‬
َ‫م‬

Fetilke hurûfün nûri fecma’ havâssahâ Ve hakkık


maânîhâ bihil hayru tümmimet İşte o nur
harflerinin havassını bende topla, Her türlü
hayrın sayelerinde tamamlandığı manalarını
.gerçekleştir

73
ْ‫ضمرنىِ ََعًوَنا َمخديًما ممَوسًخرا‬
َ ‫َََوََاْح م‬
َ َََ َ‫م‬ ََ ََ َ‫م‬

َ‫م‬
‫َطه َيمَفيامئيمل مبه اْلك َربة اَْنجَلت‬
َ‫م‬
Ve ahdırnî avnen hadîmen müsehharan
Tuheymefeyâîlü bihil kürbetüncelet
Bana itaat eden yardımcı bir hizmetçi gönder.
.Onunla sıkıntım ortadan kalksın

74
ِ‫َََفرَّسَخمرلمىفيَها َمخديًما ميمطيمعَْمنى‬
َََ َََ َ‫م‬ ََ
‫فُّ اْمَُ اْملكتا َ مبوَ َما تلت‬ َ ‫بف‬
‫ضل محمروَ م‬
َُ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬
Fe sehhır lî fîhâ hadîmen yütiuni
Bi fadli huruf ümmil kitâbi ve mâ telet
Ümmü’l-Kitab olan Fatiha Suresi ve
onu takip eden sureler hürmetine bu
konuda bana itaat edecek bir hizmetçi
.musahhar kıl

75
‫َفاََسئملَكيا ََمَوَاْل َ مىفي اَْمسمَكواملذى‬
َ ‫مبمهَاذاْ ممدعَىِ ََجَممعُِ َاْاْلممموََورتيَسر‬
‫ت‬
َ‫م‬
Fe es’elüke yâ mevlâya fsmikellezî
Bihî izâ düıye cem’ul ümûri teyesserat
Ey mevlam! Kendisiyle çağrıldığında bütün işlerin
.kolaylaştığı isminle (İsm-i A’zamınla) sana yalvarıyorum

76
ََُ ََ ََ َٰ

‫وَ اْمغَفمرلىِ زلت م‬


ِ‫ى‬ ِ‫ى‬ َ َُ‫مَاْلهىِ فاَرحم‬
‫ضعَْف م‬
ََ ََ َََ َ‫م‬
ََ ََ ََ ََ ََ
ََ ََ َََ
َ ‫و‬
‫اْاْلَنبيا َمءوَ توَسلت‬ ٍّ‫ك‬
َ ‫َبما قَدَدعت‬
َ‫م‬ َ‫م‬
İlâhi ferham da’f vağfrlî zelleti Bi mâ kad deatkel
enbiyâü ve tevesselet İlahi! Peygamberlerin sana
yaklaşmak için vesile ettikleri hürmetine zayıflığıma
.merhamet et. Günahlarımı bağışla

77

‫َََاْيا َخاملقَىيا موسميدَمىاق م‬


ِ‫ض َحا َ مجَتى‬
ََ ََ َٰ َ‫م‬ ََ

َ ‫اْمموَرَىيمااْلهىِ وتسلم‬
‫ت‬ َ ‫مََاْلي‬
ٍّ‫ك‬
َ‫م‬ َ‫م‬
Eyâ hâliki yâ seyyidî ıkdı hâcetî
İleyke ümûrî yâ ilâhî tesellemet
Ey yaratıcım ve seyyidim! İhtiyacımı yerine getir! İşlerim
.sana havaledir

78
ْ‫ََ وَتوََسل َ متيا َرَّر َ مبَاليَكٍّ َباََحَمدا‬
َ‫م‬
ََ َُ َٰ ََ ََ

‫اْلمحَسنىِ اْملتىِ مهَىِ رَّمجََمعَْت‬ ٍّ‫ََوَ َاَْسمامئَك‬


Tevesseltü yâ rabbî ileyke bi ahmedâ Ve esmâikel
husnelletî hiye cümmiat Yâ Rabbi! Hz. Muhammed’i
(a.s.m.) ve burada
cem edilen güzel isimlerini şefaatçi kılarak, vesile ederek
.senden niyaz ediyorum

79
ََ َٰ ََ ََ َََ
‫بَتوَبةَة‬ َ ْ‫فمجََدوَ اَْع َمفوَ ا‬
ِ‫صَِّفَحيمااْلهى‬
َ‫م‬ َ‫م‬
‫مَمَن‬
ََ َََ ََ َٰ
‫َََعبت‬ ‫نَظرةة‬ ‫اْملممسكيَن‬ ٍّ‫ك‬
َ ‫ََعلىِ َعمبد‬
َ‫م‬
Fe cüd va’fü vasfah yâ ilâhî bi tevbetin Alâ abdikel
miskîni min nazratin abet Yâ ilahi! Yersiz bir bakışa
kadar tüm hatalarından tevbe etmeyi şu miskin kuluna
.lütfeyle ve hatalarını affet
80
َُ‫م‬ ََ َُ‫َم‬
ِ‫صِّد َََقوَ اْلتقى‬
َّ‫اْل ر‬ ََ َ‫ََ َََوَوَفقنمىللَخيَرو‬
َ‫م‬ َ‫م‬
‫ت‬ َ ‫س ََممعََْفَرةقة ََعل‬
َ َ‫َََوََاْموسكمننىِ َاْلمَفَرَدو‬
Ve veffıknî lil hayri ves sıdkı vettükâ
Ve eskinennil frdevse maa frkatin alet
Beni hayır ihlas ve takvaya muvaffak kıl ve yüce
.toplulukla birlikte beni Firdevs Cennetine yerleştir

81
‫ََوَ مَكن بىِ َمرإوًَفمافي ََحيامتَىَوََبَعََْدما‬
َ‫م‬
َ‫م‬ َٰ
َََ َ ْ‫لمةََاْلقبَر ََ ا‬
‫نجَلت‬ ََ َ ‫ََََ اْمموَ َََتوَ اْلقىََِظ‬ َ‫م‬ ََ
َ‫م‬
Ve kün bî raûfen fî hayâti ve ba’de mâ Emûtü ve
elkâ zulmetel kabrin celet Hayatımda da, ölüp
kabrin karanlığına vardığımda da bana merhametli
.ol ve böylece o karanlık nura açılsın

82
ََ َٰ َ ََ
ٍّ‫ش‬
َ ‫ََموَفي اْلح‬
ِ‫ضيمااْلهىِ صِّحيَمفتى‬ َ ‫موربي‬
َ‫م‬ َ‫م‬
ََ ََُ‫م‬
َََُ
‫خفت‬ ‫مَنىِ بلمطف َمكاَن‬
‫ََوَ ثقَل ََموَاْزي م‬
َ‫م‬ َ‫م‬
Ve fl haşri beyyıd yâ ilâhî sahîfetî
Ve sekkıl mevâzînî bi lutfike in haffet
Yâ ilahi ne olur mahşerde amel sahifemi lütfunla ak
.eyle! Eğer hafif gelecek olursa sevap terazimi ağırlaştır

83
‫صِّراْمط مم َهروَاًْل‬
‫ََوَ موجََوَمزنىِ وحد اْل م و‬
َ‫م‬
َ َ‫َََوََاْمحممنىِ مَمن َرَّحَرناَروَ َما ََحو‬
‫ت‬
َ‫ة‬
Ve cevviznî haddes sırâtı mûhervilen
Ve ahminî min harri nârin ve mâ havet
Beni keskin sırat köprüsünden koşarak geçir ve o büyük
.Cehennem ateşinden ve içindeki dehşetli azaptan koru

84
‫كلَذن ة‬
‫بٰ ََجَنميمته‬ َ
‫ََوَ َساَمممحنىِ مَمن مك‬
َ ‫ََوَ اَْمغَفر َمخَطيئامتىِ َاْملعَْظَا َمموََاْن ََعل‬
‫ت‬
Ve sâmıhnî min külli zenbin
ceneytühû Vağfr hatiati’l ızâme ve
in alet İşlediğim her günahtan dolayı
beni affet. Çok da olsa büyük
.günahlarımı bağışla

85
‫فٰهذاَْ َخوَمَاْتمممهون ََمَنَقد َوخصِّ َ م‬
‫صِّتها‬
َ‫م‬ ََُ ََ
َََ
‫أنزلت‬ ََ ‫مَفىِ اْللوََح‬ ََ ‫َََمن َاْلسراَْر‬
َ‫م‬ ‫بسرَّر‬
َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬
Fe hâzâ havâtimühünne men kad hassastühâ Bi
sirrin minel esrâri fl levhı ünzilet
Bu; indirilen levhadaki sırlardan bir sır ile, özel
!olarak seçtiğim kimseye onların mühürleridir

:Başka bir meal


Bu isimler onların sonuncusudur. Bu sırlar da Levh-i
.Mahfuzdan indirilmiş olan isimlere aittir

86
َََ َُ‫م‬ ‫ََ م‬

َُ‫صِّففت ََبعَْد خاتم‬ ‫َََ ثالث مع م ش‬


‫صِّىِ م‬
َ‫ة‬
ََ ََ ََ ََ
‫ََرمأسها ممثمل رَّاْلسهاومتقَوَمت‬ ِ‫ََعلى‬
َ‫م‬
Selâsü ısıyyin suffifet ba'de hâtemin
Alâ ra'sihâ mislüs sihâmi tekavvemet
Mühürden sonra onların başında ok gibi hizaya
sokan sıralanmış üç sopa! Başının üzerinde iki misli
.yatırılmış çizgi
:Başka bir meal
Üç asa; son isimden sonra yan yana dizilmişler,
.başlarına kılıç konmuş

87
َُ‫َ َْ م و َموَميْمَُ مطميس أبمتر ُثم‬ ََ
َُ‫مسملم‬
َ ‫وَمفَىَوَمسطها َ بااَْولجَ َرتيَنتَشَرَبك‬
‫ت‬
َ‫م‬
Ve mîmün tamîsün ebteru sümme süllemü
Ve f vasatihâ bil cerrateyni teşerbeket
Ve sönük (tek gözlü mim) ebterdir, sonra
.merdiven! Ortasındaki iki esre ile
:Başka bir meal
Ve bacağı silik bir mim, ardından gelen bir
.merdiven, ortasında iki esre

88
‫ََ َْم َ َ وَاَْرَبعَْة تحكىِ َاْلنمامَلبعَْدَها‬
َٖ
َ َْ‫ت وَاْلَرَّرَزق رَّمجََمع‬
‫ت‬ ‫مَمتشيمَمراْلىِ َاَْلَخيراَْ م‬
Ve erbeatün tühkil enâmile ba'dehâ
Tüşîru ilel hayrâti ver rızka cümmiat
Ve ondan sonra hayırlara ve yığılmış rızka işa ret
.eden, hikaye (tarif) edilen dört parmak ucu
:Başka bir meal
,Ondan sonra da parmaklara benzeyen dört çizgi
.gelecek olan hayır ve rızıklara işaret

89
َ‫ممقوَ س‬
‫س‬ ‫َْم‬ ََ ‫وَهاْء‬
َ‫ٖشقيق ثمَُ وَاْْو‬
ََ ََُ َََ
ََ ‫سرََقَد‬
‫حوَت‬
َ
َ َّ‫وَحجَامَُ ممن رَّاْل ر‬
َ ََ َ‫بٰم‬
َ
‫كانمبوَ م‬
َ‫ة‬
Ve haün şekı kun sümme vâvün mükavvesün
Ke ünbûbi haccâmin mines sirri kad havet İki
gözlü “He” , sonra kıvrık “Vav” , hacamat
!yapanın tüpü gibi barındırdığı sırdan (alan)
:Başka bir meal
Ve ikiye bölünmüş he harfi, ardından yay halinde
bir vav harfi. Bu harfler içerdikleri sırların tesiri ile
.hacamatçının boynuzu gibi olmuşlar

90
َََ َََ ََ َََ
َُ‫ل خاتم‬ ‫َاْل‬ ْ‫ا‬
َْ ‫ئ‬
‫ََوَاْ م‬ ‫مَمثمل‬ ِ‫ََوَاْوَاْمخمرَه‬
َ َ‫مَخم ما َسسي أَركاةن مبه رَّاْلكسَرَقَدَحو‬
‫ت‬
َ‫م‬
Ve evâhıruhâ mislül evâili hâtemün
Humâsiyyü erkânin bihis sirru kad havet Ve
onların sonunda başındaki gibi mühür var!
!Taşıdığı sır o beş esasta
:Başka bir meal
.Sonunda da köşeli bir mühür, baştakine benzer

91
‫ََ ومفعََْدمله مَمن بَمعَْد َعَشَرَثالًَثة‬
َ‫ة‬
َ ‫صِّامءها َ مم وَ متوََهم‬
‫ت‬ َ ‫ََوَاَْلتمكفمىَاح‬

Fe addilhü min ba'di aşrin selâseten


Ve lâ tekü fî ıhsâihâ mütevehhimet
Onüç’ten sonra onu değiştir! Onu saymada sakın
vehme kapılma! (şüpheye düşüp vazgeçme)
:Başka bir meal
On sayısından sonra üçte doğruluktan ayrılarak
.vehme kapılıp saymaya kalkışma

92
ََ َََ ََُ ْ َََ

ُِ‫ت اْلوشكٍّ اْ َرمبع‬


‫ثالث مَمن اْلت َوَراْ م‬
ََ ‫نانجَيل عيسَىبن ََمر‬
‫يمت‬ َٰ ‫َوََاْرْبعُِ مَم‬ ََ ََ
ََ ‫م‬ َ َ
َ‫م‬ َ‫مَم م‬
Selâsün minet tevrâti lâ şekke erbeu
Ve erbeun min incîli İsebnü meryemet
Üç Tevrat’tan, hiçbir şüphe yok dört! Ve
!dört Meryem oğlu İsa’nın İncil’inden
:Başka bir meal
Bunların üçü Tevrat’ta, şüphesiz dördü de
.Meryem oğlu İsa’nın İncil’indedir

93
َٰ ََ
ََ ََ َ‫ََ م‬
‫وَمهن َتماممها‬ ‫س مَمن اْلقراَْن‬ َْ ‫ََوَخم‬
َ‫م‬
ٖ ‫مََاْلىِ مككل ََممخلوََةقف‬
َ ‫صِّيَحَوَاَْبَكم‬
‫ت‬
َ‫ة‬
Ve hamsün minel kur'âni hünne temâmühâ
İlâ külli mahlûkın fesıyhın ve ebkemet Beş de
Kur’an’dan. Onlar onun tamamıdır! Herbir
!mahluka apaçık, dilsiz değil
:Başka bir meal
Kur’an’daki ise bunların tamamıdır. Konuşan
.konuşmayan herkes ondan faydalanır

94
ََ َََ ‫ََٰفهذماَْاْمسمَُ هل م‬
‫ل َوجَل َجَاَلممله‬
ََ ‫ََ م‬
‫ََوَأَسمامئه معَند اْلَوبرمية قد ََسمت‬
َ‫م‬

Fe hâzâ ismüllâhi celle celâlühû Ve esmâühû


ındel beriyyeti kad semet İşte bu Allah celle
celalühü’nün ismidir. O’nun isimleri yeryüzünde
yücedir. İkinci cümle farklı olarak: Ve O’nun ismi
.bütün yaratılmışların yanında yücedir

95
‫ئ َإَنتَبه‬ ‫ََٰفهذ ماََْاْمسمَُ هل م‬
‫ل يا قَار م‬
َ‫م‬

َ ‫ََوَاَْلتَرمتَدَدتبلمىلمروَمحَكٍّ با َلَخب‬
‫ت‬
َ‫م‬
Fe hâzâ ismüllâhi yâ kâriüntebih
Ve lâ tertedid teblî li rûhıke bil habet Ey okuyan !
Bu Allah’ın ismidir! Dikkat et! Ruhun sönüp,
!pörsüyüp solmasın (irtidat etmesin)
:Başka bir meal
Ey okuyan! İşte bu Allah’ın ismidir. Uyan ve
şüpheye düşme. Ruhun zayıflayarak derelerde ve
.vadilerde gezmesin

96

‫ََٰفهذماَْاْمسمَُ هل م‬
‫ل يا َ جَمَاهمل إَعتمَقد‬
‫شك َ َكتتمل م‬
َ ‫فُّ كاْلروََحوََاَْلَجَن‬
‫ت‬ ‫ََرَّوَاَْياَكت َم‬
Fe hâzâ ismüllâhi yâ câhilu'tekıd
Ve iyyâke teşkük tetlüfür rûha velcenet
Ey cahil! Bunlar Allah’ın isimleridir! İnan! Sakın şüphe
!etme! Ruhu telef edip cinayet işlemeyesin

97
َََ ًَ ََ ََ ََٰ‫م‬
َُ
‫فخذ مهمذهِ َاْلسمَاء َحقَاوَاْمخَفها‬
َََ ََ ََ ََ ََ
‫ٖبه َلوَت‬ ‫مففيها مَمن َاَْلَسراْر َمااْل‬
َ‫م‬ َ‫م‬
Fe huz hâzihil esmâe hakkan ve ahfhâ
Fe fîha minel esrâri mâ lâ bihî levet
Bu isimleri al ve gizle! İçlerinde saptırmayan sırlar
!vardır
:Başka bir meal
Bu isimleri hakkı ile öğren ve sakla. Onda nice sırlar
.gizlidir

98
ََُ‫م‬ ََ ‫ََم‬ َ‫ََ م‬

‫د َوَاْلقا‬ ‫بها َ اْلَعََْهَدوَاْلَميثاَقوَاْلَوََع‬


َ‫م‬ َ‫م‬
َََ ََ ًََُ ‫َََ م‬ ََ
‫مقداْخَتمت‬ ‫ََوَاْلكافوَر َحقا‬ ٍّ‫ََوَبمالمس مَك‬
َ‫م‬ َ‫م‬
Bihel ahdü vel mîsâku vel va'dü vel likâ Ve bil
miski vel kâfûri hakkan kadıhtemet Ezel
bezmindeki söz, sözleşme, müjde ve öldükten
sonraki dirilme bu isimle gerçekleşir. Böylece misk
.ve kafurla gerçekten söz sona erdi

99
‫مَلجَامهل‬ ًَ ََ ََ ََ ‫ََم‬
َ‫ماء يوَما‬ َ ‫ذاْ َاْل‬
‫س‬ ‫وَاْل تمعََْط‬
َ‫ة‬ ََ َ ‫ََم‬ ََ
َ‫م‬
َََ
ََ ََ َََ َ ََ
‫َََوَلوَ كاَن ََمعُِ أنثىِ لكانت مبه ََسمت‬
َ‫م‬
Ve lâ tu'tı zel esmâi yevmen li câhilin
Ve lev kâne mea ünsâ le kânet bihî semet
Bu sözleri sakın cahillere bildirme. Bu isimler bir
kadının yanında olsaydı, bu isimlerdeki ilahi
.sırlardan dolayı yücelirdi

100
ًَ َََ َ‫م‬ ََ ََ
‫مََمن اْلَخوَ م‬
‫فُّ َهاربا‬ ‫كاَن َحاممَلها‬ ‫فَإُن‬
َ‫م‬ َ‫م‬
ََ ‫ََم‬ َََََ ََ
‫َبما ََحوَت‬ ٍّ‫ك‬
َ َ‫اْلمملو‬ ٍّ‫ش‬
َ ‫ََوَاْل تخ‬ ‫َََ فاقَبل‬
َ‫م‬ َ‫م‬
Fe in kâne hâmilühâ minel havf hâriben Fe akbil
ve lâ tahşel mülûke bi mâ havet Bu isimleri duyan
korkup kaçarsa, sen korkunun üzerine git. Bu
esmaların sırlarından dolayı
.krallardan bile korkma

101
‫صِّمروَعا ً مَمن َاْلجَنَوَاْمقعَْا ً م‬
َّ‫ر‬
َ ‫ََفَإُن َكاَن َم‬
ََ َُ‫م‬ ََ ََ
‫صِّامح قَطعَْت‬
َ ‫ََيا‬ َ‫م‬ ‫اَْلعَْيَن‬ ‫َفحامميمَُ َحر َم‬
ُّ‫ف‬
َ‫م‬ ََ
Fe in kâne masrûan minel cinni vâkıan
Fe hâmîme harfül ayni yâ sâhu kuttıat
,Cin çarparak sara hastalığına yakalanan
.Ha-Mim-Ayn-Sin-Kaf sayesinde şifa bulur
:Başka bir meal
Eğer cinlerden dolayı sara gibi
olduysan, o zaman Ha-Mim i Ayn
..harfine çağır ve Ya Sah ismiyle kopar

102
ََ ََ ََ َََ
‫فَتمرسمَُ مَمن َفوَق اْلجَبين محمروَفها‬
ََ ‫ََم‬ َ‫م‬ َ‫م‬
َََ ًَ ََ
َََ ‫فهامهيَاسمَُ هلل جَميعَْا توفضلت‬
‫م‬ ‫م‬
ََ‫م‬ َ‫م‬ َ ََ
Fe tersimü min fevkıl cebîni hurûfehâ
Fe hâ hiye ismüllâhi cemian tefaddalet
Bu harfleri hastanın alnına yazarsın, resmedersin. İşte
.bunların hepsi Allah’ın yüce ve faziletli isimleridir

103
‫ََوََإن َكاَن َإَنسانا ًََيخا م‬
‫فُّ َ ومعدوَهِم‬
َ‫م‬
َ ‫ََوَاْ َلَتخ‬
َ ‫شٍّ مَمَنَباس َاْلممملوَ َمكَوَلوَ َطغ‬
‫ت‬
َ‫م‬
Ve in kâne insânen yehâfü adüvvehû
Ve lâ tahşe min be'sil mülûki velev tağat
Şayet insan düşmanından korkuyorsa; ne kadar azgın
olurlarsa olsunlar(bu isimler sayesinde) krallardan bile
.korkmaz

104
ََ ََ ََ ََ ََ
‫فَإُن كاَن َهذاْ اْاَْلسممفي َمال تاجَر‬
َ‫مة‬ َ‫مَ م‬ َ‫م‬ َ‫م‬
ََ َََ َ ََ َََ َ‫م‬ َََ
‫فؤَموَاْمله بالخيَروَاْلمجَوَمد قد نمت‬
َ‫م‬ َ‫م‬
Fe in kâne hâzel ismü fî mâli tâcirin Fe emvâlühû bil
hayri vel cûdi kad nemet Şayet bu isimler bir tüccarın
.malının yanında olsa, malı hep hayırla bereketlenir

105
ًَ َََ ََ ََ‫َم‬ ‫ََوََإن‬
‫كنت َحاممَلها مَمن اْلَخوَ م‬
‫فُّ َهاربا‬
َ‫م‬ َ‫م‬
ََ ََ ََ ََ ََ ََ
‫ؤمَن مَمن اْلَخبت‬َ ‫َََفت‬ َ ‫فاقب َلوَاْل تخ‬
َََ ٍّ‫ش‬ َََ
َ‫م‬
Ve in künte hâmilehâ minel havf
hâriben Fe akbil ve lâ tahşe fe
te'men minel habet Şayet isimler
üzerinde iken sakın
korkma! Korkunun üstüne yürü, o
.zaman korkudan kurtulacaksın

106
‫لسمواملذى َوجََلَقدمرهِم‬ َ َ َ ‫َََفيا َحامم‬
‫ل اْاْ م م‬
َٰ
‫َم‬ ‫م‬
‫َتوَقىِ مبه وكل اْاْلمموَر تسَلمت‬
َ‫م‬ ‫م‬ ََُ
Fe yâ hâmilel ismillezî celle kadruhû
Tevekkâ bihî küllel ümûri tesellemet
Ey kadri yüce ismi taşıyan! Bütün tehlikeli işlerden
!kurtuldun ve selamete erdin

107
َ ‫َََفقاَمتلََوَاْلََتخ َشوَ َحارَبَوَاْلََتخ‬
ُّ‫ف‬
َ‫م‬
َ ‫ض َباملوَمحوََشوتعََْمر‬
‫ت‬ َ َ ‫س ومك‬
‫لر ة‬ َ ‫ََموَد‬
َ‫م‬

Fe kâtil ve lâ tahşe ve hârib ve lâ tehaf Ve düs


külle ardın bil vühûşi teammerat Savaş, korkma!
Çarpış, çekinme! Vahşi ve acımasız zalimlerle dolu
!her yere gir

108
َ ‫ََ َوَاْقَبلََوَاْلََتَهر َبوَ َخا م‬
‫صِّمَُ ََمَنتَشامء‬
َ‫م‬
ََ ََ
‫ََم‬ ََ ََ
َََ
‫َََحوَت‬ َ‫مَللمملوَ َمكوَلَو‬ ً ‫ََوَاْل تخَشبؤسا‬
Ve akbil ve lâ tehrab ve hâsim men teşâü
Ve lâ tehşe be’sên lil mulûki velev havet
Saldır, kaçma! Dilediğin düşmanla mücadele et!
Dört bir yanını kuşatmış olsa da hiç bir melikin
!gücünde n korkma

109
‫َََ َ َْ َ َ َْ فال وحية تخشىِ َوَاْل َعقربٰ ترى‬
َ َ
ََ ََ ََ َْ ََ ََ

‫َبه َمَهمت‬ ٍّ‫ََوَاْل َاْسَديمؤتمىالي َك‬


َ‫م‬
Fe lâ hayyetün tahşâ ve lâ akrabün terâ
Ve lâ esedün ye’ti ileyke bi hemhemet
Ne bir yılandan korkarsın, ne de bir akrep görürsün.
!Ne de bir aslan gürleyerek sana gelir

110
‫شٍّ مَمن ََسي َفةَوَاْل َطَعَْن ََخَنجَر ة‬
َ ‫َََوَاَْلَتخ‬
َ‫شَرَاَْسَهمت‬ ‫شٍّ مَمن مرَمَحَوَاْل َش‬
َ ‫َََوَاْلََتخ‬
َ‫ة‬

Ve lâ tahşe min seyfn ve lâ ta’nin hancerin


Ve lâ tahşe min rumhin ve lâ şerrin eshemet
Ne bir kılıçtan, ne bir hançerin yaralamasından, ne
!bir mızraktan ve ne ortalığı almış şerden korkma

111
‫ََ م‬
ْ‫ََ َََ َجَزاْ َمن َقرأ َهذاْ شفاَعة اَْحمدا‬

‫صِّففت‬ ‫شٍّ َو مو َ َوَ ممرفي اْلجَنا م‬


‫ت ََمعُِ محوَر م‬ َ ‫ميَح‬
َ‫ة‬
Cezâ men kara hâzâ şefâatü ahmedâ
Ve yühşeru fl cennâti maa hûrin suffifet
Bunu okuyanın mükafatı, Hz. Muhammed’in (S.A.V.)
şefaatidir. Ve o, saf saf dizilmiş hurilerle Cennetlerde
.haşrolacaktır

112
َ ‫ََوَ اْ َعَلمَُ وبان َاْلمم‬
‫صَِّطٰفُّ ََخمير مم َرةسل‬
َ‫م‬
َ ‫ل ََمَنَقَودتفَرق‬
‫ت‬ ‫ضمل ََخلق هل م‬ َ ‫ََ َوَاْف‬
َ‫م‬

Va’lem bi ennel Mustafâ hayru mürselîn Ve efdalü


halkıllâhi men kad teferrakat Bil ki Hz. Muhammed
Mustafa (S.A.V.) en üstün
peygamberdir. Allah’ın yeryüzüne yayılmış kullarının en
.faziletlisidir

113
‫صَِّدر مبه مَمن َجَامهه ومكل َحا َ ة‬
‫جَة‬ ‫ََوَ م و‬
َ‫م‬
ََُ ََ ََ ََ
‫َََ ََوَ اْلطغت‬ ‫ََ تنمجَوَ مَمن اَْلجَوََر‬ ََ‫ََوَ َسل م م‬
ِ‫هلكَى‬
َ‫م‬
Ve saddir bihî min câhihî külle hâcetin
Ve selhü li key tencü minel cevri vettağat
.Yüce şanından dolayı her dileğinin başında onu an
.Onu şefaatçi et ki zulüm ve tecavüzden kurtulasın

114
‫ََساةعَة‬ َ‫م‬ َٰ
َ‫صِّمَللهىِ وكَلَيوََمو‬
َّ‫ََوَ ر‬
َ‫ة‬ َ‫م‬
َْ َََ َٰ ََ
ََ ََ ََ ََ
‫اْلممختار َما نَسمة ََسمت‬ ِ‫ََعلىِ اْلممصِّطفَى‬
َ‫م‬
Ve salli ilâhi külle yevmin ve sâatin
Alel mustafal muhtâri mâ nesmetün semet
Yâ ilahi! Her gün, her an ve her rüzgar estikçe o
.seçkin Mustafa’ya (S.A.V.) salat eyle
115
َُ‫م‬ َٰ ََ
َ‫م‬ ََ َََ ََ
َُ‫صِّل َعلىِ اْلممختاَروَ اْاْلل كلهم‬
‫ََوَ م و‬
َ‫َم‬ َ‫م‬ َ‫م‬
ََ َََ ََ ََ
‫اْاَْلرض وَ رَّاْلريح ما سرت‬ ‫ََنبامت‬ ‫رَّكعَْد‬
َََ ََ َ‫م‬ ََ َ‫م‬ ََ
Ve salli alel muhtâri vel âli küllihim
Ke addi nebâtil ardı ver rihı mâ seret
O seçilmişe ve bütün aline yeryüzünün bitkileri ve
.esen rüzgarın esintileri adedince salat eyle

116
ََ‫م‬
ََ ًَََ
َ ‫اْاْلر‬
‫ضوَ واْلَسماَء‬ ‫اْلة تَمَل‬ ‫ص‬َ ‫صِّل‬
‫ََوَ م و‬
َ ‫َََكَوَمبل ََغمامَُ ََمعُِ مرمعوََةدَتَجَلََجَل‬
‫ت‬
َ‫ة‬

Ve salli salâten temleül arda ves semâe Kevebli


ğamâmin maa ruûdin tecelcelet Parıldayan
şimşeklerle birlikte bulutlardan dökülen yağmurlar
adedince ve yeri göğü dolduracak kadar
.salat eyle

117
َٰ
‫ََفََيمكفيكوَان هللَ صَُِّلىِ َبَنمفمسه‬
َ‫م‬
َ ‫َََوََاَْماَلمكه صِّلو‬
َ ‫ت ََعلميَهوَ وسَلم‬
‫ت‬

Fe yekfîke ennallâhe sallâ bi nefsihî


Ve emlâkehû sallet aleyhi ve sellemet
Bizzat Allah’ın ve meleklerinin ona salat ve selam
getirmesi -O’nun (S.A.V.) şan ve şerefinin büyüklüğünü
.anlaman için- sana yeter

118
ًَ ََ ََ َُ‫م‬
‫وَ سلمَُ َعلميَهداْ ً مئما ممرَّتوَسال‬
ََ ََ َ َََ
َََ َََ ََ ََ ََُ َٰ
ْ ‫ََمدى اْلَدهَروَ اْاْوليامَُ َما َشم‬
‫س اَْشرقت‬
َ‫م‬ َ‫م‬
Ve sellim aleyhi dâimen mütevessilen
Meded dehri vel eyyâmi mâ şemsün
eşrakat Yıllar ve günler sürdükçe ve
güneş ışık saçmaya devam ettikçe, O’nu
(S.A.V.) şefaatçi ve vesile yaparak sürekli
.olarak ona selam et

119
َٰ َََ ََ َُ‫م‬
َُ‫اْل َهامشم‬ ‫ََوَ َسلمَُ َعلىِ اْاْلَطهار ممَن‬
َ‫ة‬ َ‫م‬ َ‫م‬ ََ
‫ت‬َ ‫َََعَدد َما وحج َاَْلحجَمي َمجَوَ وسَلم‬
Ve sellim alel ethâri min âli hâşimin
Adede mâ haccel hacîcü ve sellemet
Ali Haşim’in o paklarına, hac
ziyaretinde bulunan hacıların
!sayısınca selam eyle

120
ََ ََ َٰ
‫ضيمااْلهىِ ََعن اْبَىبكر َمعُِ معمَر‬
َ ‫ََوَاَْر‬
َ‫ة‬ َ‫م‬ َ‫م‬
َََُ ََ َٰ
‫اْلَثبت‬ ‫ض َعلىِ معَثماَن ََمعُِ َحَيدَر‬
َ ‫ََوَاْر‬
َ‫م‬
Verda yâ ilâhî an Ebî Bekrin mea Omera
Verda alâ Osmâne mea Haydaris sebet
Yâ İlahi! Ebu Beki (r.a.) ve Ömer’den (r.a.), Osman (r.a.)
.ve hakta sebat eden Haydar’dan (r.a.) da razı ol

121
َََ َٰ َََ
َُ‫مجَميمعَْمهم‬ َ
ً ‫بٰ جَمعَْا‬
‫حا م‬ ‫ص‬َ ‫ََ كذاْ اْاْلمل وَاْاْل‬
ََ ََ َ ََ ََ
‫َََمعُِ َاْاْ َل َ موَليامَءوَ اْل و‬
َ َ‫صِّالممحيَنَوَما ََحو‬
‫ت‬
Kezel âlü vel ashâbü cem’an cemîuhüm
Maal evliyâi ves sâlihine ve mâ havet
Aynı şekilde bütün âl ve ashabından, evliya ve
.salihlerden ve bunlara tabi herkesten razı ol

122
ََ
‫مقامل مشعلىِ وَ َاْبن عمَُ ممحةمد‬
ََُ ََُ‫م‬ َ‫م‬ َ ََ ََ

َ َْ‫َللخالئمق ََرََّمجَمع‬
‫ت‬
َََ
‫م‬
َ‫م‬
َُ‫ََوَ مكسر معلوَم‬
َ‫م‬ َ‫ة‬
Mekâlü Aliyyin vebni ammi Muhammedin
Ve sirru ulûmin lil halâikı cümmiat
Bu Hz. Muhammed’in (S.A.V.) amcasının oğlu Ali’nin
sözleridir. Ve o nda mahlukatla ilgili ilimlerin özü ve (.r.a)
.sırrı toplanmıştır
Açıklamalar
Bu bölümde Celcelutiye Kasidesi’ndeki tüm
beyitlerle ilgili açıklama yapılmayacak, sadece gerekli
görülen beyitlerle ilgili açıklama ve mülahazalar
nazarlarınıza sunulacaktır.
Hz. Ali (r.a.) Celcelutiye’de ilk beyitte “Hazine-i
esrar olan
ٰ‫ميمحرلوَٰنمَحورل ماُ مَسب‬
َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫مَ م‬
ile başladım. Ruhum, onunla o

hazineyi keşfetti” diyor. İkinci olarak Efendimize (S.A.V.)


salatü selamda bulunuyor.
Besmele, ferşten arşa bir bağdır.
“Bismillahirrahmanirrahîm’in bir cilvesini şöyle gördüm
ki: Kâinat simasında, arz simasında ve insan simasında
birbiri içinde birbirinin numunesini gösteren üç sikke-i
rububiyet var.
Biri: Kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün,
tesanüd, teanuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübra-
i uluhiyettir ki “Bismillah” ona bakıyor. İkincisi:
Küre-i arz simasında nebatat ve
hayvanatın tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh,
tenasüp, intizam, insicam, lütuf ve merhametten tezahür
eden sikke-i kübra-i rahmaniyettir ki
“Bismillahirrahman” ona bakıyor.
Sonra insanın mahiyet-i câmiasının simasındaki
letaif-i re’fet ve dekaik-ı şefkat ve şuâat-ı merhamet-i
İlahiyeden tezahür eden sikke-i ulyâ-i rahîmiyettir ki
Bismillahirrahmanirrahîm’deki “Er-Rahîm” ona bakıyor.
Demek Bismillahirrahmanirrahîm sahife-i âlemde bir
satır-ı nurani teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî
unvanıdır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır.
Yani Bismillahirrahmanirrahîm yukarıdan nüzul ile
semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musağğarası olan
insana ucu dayanıyor. Ferşi arşa bağlar, insanî arşa
çıkmaya bir yol olur. (Sözler, 14.lemanın 2. Makamı)
Üstad Hazretleri, bazı sebeplerden Kur’an’ın
tamamını okumaya fırsat bulamayanlar ile ilgili olarak
“Kur’an’dan mahrum kalmamak için her bir sure, birer
küçük Kur’an hükmüne, hatta her bir uzun ayet, birer
kısa sure makamına geçer. Hatta Kur’an Fatiha’da, Fatiha
dahi Besmele’de münderic olduğuna ehl-i keşif
müttefiktirler” der. (25. Söz, birinci şule)
Yedinci Lema’da ise buna ek olarak Besmelenin
de Elif Lam Mim’de bir cihette dercedildiğini beyan
eder.
Efendimiz (S.A.V.) ise kâinat kitabının en büyük
ayeti, gizli hazinelerin anahtarı, hidayet güneşi, mutluluk
vesilesidir. (M. Nuriye-şualar)
Besmele ve salat-u selam, Allah’a ulaşmada ve
rızasına kavuşmada en önemli vesilelerden biridir. (Bir
Kırık Dilekçe’den az değiştirerek iktibasen).
İlk iki beyitten sonra devamında, Allah’ın
isimlerini bazen Arapça, bazen Süryanice tadat ederek
niyazda bulunuyor. Altıncı beyitte “Ey yaratma
mertebelerinin en yükseğinde bulunan Allah’ım!” diye
bir ifade geçiyor. Burada ism-i tafdil kullanılıyor. Allah’ın
bazı isim ve sıfatlarında ism-i tafdilin kullanılması
(“Erhamürrahimin, Ahsenü’l-Halıkin vs) tevhide aykırı
değildir. Üstad Hazretleri bu konuyla ilgili olarak şunları
söyler:
“Bir şey ne ile büyük ve yüce oluyor, ne ile güzel
ve evla oluyor, ne ile azamet ve celalli oluyorsa Allah
teala akılların tasavvur ettiği şeylerin bütününden kendi
Zat’ında daha büyüktür.
Ahsenü’l-Halıkin ifadesine gelince: O, kendi
zatında, kendilerinde yaratıcılık sıfatının tecellisiyle
meydana gelen akıl aynalarındaki halıklardan daha
güzeldir. Aynalardaki güneş gibi…’Güneş, zatında
aynalardaki parlayan timsallerinden daha büyüktür’
denilir. Keza, kendi vücub mertebesinde vehimlerin
kabul ettiği mevhum halıklardan daha güzeldir. (Yani
bizim vehimlerimizde, hayallerimizde, akıl-fikirlerimizde
ne kadar ve nasıl bir “yaratıcı” profili-kodlaması varsa,
işte gerçek Yaratıcı tüm bunlardan üstündür ve mutlak
güce sahip yaratıcıdır, hem de en güzel şekilde yaratır
demektir).
Keza, bizim vehmi ve zahiri nazarımız sebeplerle
meydana gelen eserleri görür, halıkiyet vehmeder. O ise
sebepler perdesi olmadan en güzel Yaratan’dır. Öyleyse
sebeplere değil, bizzat O’na yönelmek, zahiri sebeplere
aldırmamak lazımdır.
Keza, ‘Allah daha güzel yaratandır’ şeklindeki
ifade bize ve bizimle ilgili şeylere bakar, nefsü’l-emre
bakmaz.
Allah, fikir ve akılların ihata etmesinden daha
büyük ve daha azametli, acz ve kusurun ulaşmasından
son derece yüksek ve yücedir. O, kendi Zat’ında,
sıfatlarında ve fiillerinde mutlak kemaldedir. (M. Nuriye-
katre)
Altıncı beyitte olduğu gibi, onikinci beyitte de
“yaratma mertebesinin en yükseğinde bulunan” diye bir
ifade geçiyor ki açıklaması yapıldı zaten.
Onüçüncü beyitte ise “Bir araya getirilmiş heca
(mukattaa) harflerinin hakkı için beni maksatlarıma ve
her türlü ihtiyaçlarıma erdir” diyor. Üstad Hazretleri 28.
Lema’nın 20. Nüktesinde hem “kün” emrinden, hem de
surelerin başlarında bulunan mukattaa harflerinden behsederek, o
harflerin okuması ve yazmasıyla maddi ilaç gibi şifa ve başka
maksatlar hâsıl olabileceğini şu sözlerle anlatıyor:
‫مـيمحرلو نَمَحرلو م‬
ُ‫ا‬ ٰ‫مـــــَسب‬
َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬
َ‫ََ م‬ َ‫َ م‬ َ‫م‬ ََ ََ ََ َََٓ ََ ََُ
َٓ
َ‫نموَكَيفُّ َنكٍّ مهل لَو‬ ٍّ‫قَيَنا اْـيًَش‬ َ‫داََْراْ اْذماْمهمرما‬ َ‫اْمنما‬
Âyet-i kerîmenin işaretiyle, emir ile îcâd oluyor. Ve
Kudret hazineleri "Kâf-Nûn" dadır. Bu sırr-ı dakîkin
vücûh-u kesîresinden birkaç veçhi Risalelerde
zikredilmiştir. Burada, hurûf-u Kur’ân’ın, hususan
sûrelerin başlarındaki mukattaât-ı hurûfun hâsiyetlerine
ve fezâillerine ve tesirât-ı maddiyelerine dâir vürûd eden
hadisleri, şu asrın nazar-ı maddîsine takrib etmek için,
maddî bir misâl üzerinde o sırrın tefhîmine çalışacağız.
Şöyle ki: Zât-ı Zülcelâl olan Sahib-i Arş-ı Âzamın, mânevî
bir merkez-i âlem ve kalb ve kıble-i kâinat hükmünde
olan küre-i arzdaki mahlûkatın tedbirine medar dört arş-ı
İlâhîsi var: Biri, hıfz ve hayat arşıdır ki, topraktır. İsm-i
Hafîzin ve Muhyînin mazharıdır. İkinci arş, fazl ve rahmet
arşıdır ki, su unsurudur.
Üçüncüsü, ilim ve hikmet arşıdır ki, unsur-u nurdur.
Dördüncüsü, emir ve irâdenin arşıdır ki, unsur-u havadır.
Basit topraktan, hadsiz hâcât-ı hayvâniye ve insâniyeye
medâr olan maâdin ve hadsiz muhtelif nebâtâtın basit bir
unsurdan, kemâl-i intizam ile, vahdetten hadsiz kesret,
basitten nihâyetsiz muhtelif envâ, sade bir sayfada hadsiz
muntazam nukùş gözümüzle gördüğümüz gibi; suyun,
hususan hayvânât nutfelerinin su gibi basit bir madde iken
hadsiz mûcizât-ı san’atın muhtelif zîhayatlarda o su ile
tezâhürü gösteriyor ki: Bu iki arş misillü, nur ve hava dahi,
besâtetleriyle beraber, Nakkàş-
ı Ezelînin ve Alîm-i Zülcelâlin kalem-i ilim ve emir ve
irâdesine, evvelki iki arş gibi, acâib-i mûcizâtının
mazharlarıdırlar. Nur unsurunu şimdilik bırakıp,
meselemiz münâsebetiyle, küre-i arza göre emir ve irâde
arşı olan unsur-u havanın içinde emir ve irâdenin
acâibini ve garâibini örten perdenin bir derece keşfine
çalışacağız. Şöyle ki: Biz nasıl ki ağzımızdaki hava ile
hurûfat ve kelimâtı ekiyoruz, birden sünbülleniyorlar.
Yani, havada, âdetâ zamansız bir anda, bir kelime bir
habbe olup hâric-i havada sünbüllenir; küçük büyük
hadsiz aynı kelimeyi câmi bir havayı sünbül veriyor.
Unsur-u havâiyeye bakıyoruz ki: O derece emr-i
künfeyeküne mutî ve musahhar ve emirberdir ki, güya
herbir zerresi bir nefer gibi, muntazam bir ordunun her
dakika emrini bekler; zamansız, en uzak zerreden, emr-i
kün den cilveger olan bir irâdenin imtisâlini, itaatini
gösterir.
Meselâ, âhize ve nâkıle radyo makineleri
vasıtasıyla, havanın hangi yerinde olursa olsun, bir nutk-
u beşerî bütün küre-i arzın her tarafından—radyo
âhizeleri bulunmak şartıyla—zamansız, aynı nutuk, aynı
anda, herbir yerde işitilmesi, emr-i künfeyekünün
cilvesine ne derece kemâl-i imtisâl ile herbir zerre-i
havâiyede itaat ettiğini gösterdiği gibi; havada sebatsız
vücudları bulunan hurûfâtın, kudsiyet keyfiyetiyle, bu
sırr-ı imtisâle göre, çok tesirât-ı hâriciyeye ve hâsiyât-ı
maddiyeye mazhar olabilirler. Adeta, mâneviyatı
maddiyata inkılâb ve gaybı şehâdete tahavvül ettirir bir
hâsiyet onlarda görünüyor.
İşte bunun gibi, hadsiz emârelerle gösteriyor ki,
mevcudât-ı havâiye olan hurûfun, hususan hurûf-u
kudsiyenin ve Kur’âniyenin, hususan evâil-i sûredeki
şifre-i İlâhiyenin hurûfâtı, muntazam ve nihâyetsiz hassas
ve zamansız emirleri dinler ve yapar gibi
göründüğünden, elbette zerrât-ı havâiyede kudsiyet
noktasında emr-i künfeyekünün cilvesine ve İrâde-i
Ezeliyenin tecellîsine mazhar hurûfâtın maddî hassalarını
ve hârika ve mervî faziletlerini teslim ettirir. İşte bu sırra
binâendir ki, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânda bazan kudret
eserini, sıfat-ı irâde ve sıfat-ı kelâmdan gelir gibi tâbirâtı,
gayet derecede sür’at-i îcad ve gayet derecede inkıyâd-ı
eşya ve musahhariyet-i mevcudattan başka, ayn-ı emir,
kudret gibi hükmediyor demektir. Yani, emr-i tekvinden
gelen hurûfât, maddî kuvvet hükmünde vücud-u eşyada
hükmeder. Ve emr-i tekvînî, âdetâ, ayn-ı kudret, ayn-ı
irâde olarak tezâhür eder.
Evet, emir ve irâdenin bu gayet hafî ve vücud-u
maddîleri gayet gizli ve havayı âdetâ nim-mânevî, nim-
maddî (yarı manevi-yarı maddi) nev’indeki mevcudâtta,
emr-i tekvînî, ayn-ı kudret gibi âsârı görünüyor; belki
ayn-ı kudret olur. Âdetâ mâneviyat ile maddiyâtın
mâbeyninde berzahî olan mevcudâta nazar-ı dikkati celb
etmek için, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın
َ‫َ مَ ََ م‬ َ‫م‬ ََ ََ ََ َََٓ ََ ََُ
َٓ
َ‫نموَكَيفُّ َنكٍّ مهل لَو‬ ًَ ‫قَيَنا اْـي‬
ٍّ‫ش‬ َ‫داََْراْ اْذماْمهمرما‬ َ‫اْمنما‬
ferman ediyor. َٰ َ‫س‬
َ‫ٰس‬
İşte, evâil-i sûredeki
‫ مسح سط مسل‬gibi hurûf-u
kudsiye-i şifre-i İlâhiye hava zerrâtı içinde, zamansız
münâsebât-ı dakika-i hafiye tellerini ihtizâza getirecek
birer düğüm ve birer düğme harfi olduklarını ve ferşten
Arşa mânevî telsiz telefon muhâberât-ı kudsiyeyi îfâ
etmeleri, o şifre-i kudsiye-i İlâhiyenin şe’nindendir ve
vazifesidir ve gayet mâkuldür.
Evet, havanın herbir zerresi ve bütün zerrâtı, telsiz,
telefon, telgraflar gibi aktâr-ı âlemde münteşir o zerreler
emirleri imtisâl ettiklerini ve elektrik ve seyyâlât-
ı latîfeye âhize ve nâkılelik vazifesi gibi sâir vezâif-i
havâiyeden başka bir vazifesini bir hads-i kat’î ile, belki
müşâhede ile ben kendim badem çiçeklerinde gördüm.
Ağaçların rû-yi zeminde muntazam bir ordu hükmünde,
havâ-yı nesîmînin dokunmasıyla, bir anda aynı emri o
âhizeler hükmündeki zerrelerden aldığı vaziyet-i
meşhûdesi bana iki kere iki dört eder derecesinde kat’î
bir kanaat vermiş.
Demek havanın rû-yi zeminde çevik ve çalak bir
hizmetkâr olması ve rû-yi zemindeki Rahmân-ı Rahîmin
misafirlerine hizmet ettiği gibi; o Rahmân’ın emirlerini
tebliğ etmek için bütün zerrâtı telsiz telefonun âhizeleri
gibi emirber nefer hükmünde evâmir-i kudsiyeyi
nebâtâta ve hayvânâta tebliğ eder. Nefeslere yelpaze,
nüfusa nefes, yani, âb-ı hayat olan kanı tasfiye ve nâr-ı
hayatî olan hararet-i garîzeyi iş’âl vazifesini yaptıktan
sonra, çıkıp, ağızda hurûfâtın teşekkülüne medâr olduğu
gibi; pek çok muntazam vazifeleri emr-i künfeyekün ile
icrâ eder.
İşte, havanın bu hasiyetine binâendir ki,
mevcudât-ı havâiye olan hurûfât, kudsiyet kesb ettikçe,
yani, âhizelik vaziyetini aldıkça, yani, Kur’ân hurûfâtı
olduğundan âhizelik vaziyetini aldığı ve düğmeler
hükmüne geçtiği ve sûrelerin başlarındaki hurûfat daha
ziyade o münâsebât-ı hafiyenin uçlarının merkezî
ukdeleri, düğümleri ve hassas düğmeleri hükmünde
olduğundan, vücud-u havâîleri bu hâsiyete mâlik olduğu
gibi, vücud-u zihnîleri dahi, hattâ vücud-u nakşiyeleri de
bu hâsiyetten hassaları ve hisseleri var. Demek o
harflerin okumasıyla ve yazmasıyla, maddî ilâç gibi şifâ
ve başka maksatlar hâsıl olabilir.”
Devamında gelen beyitlerde yine Allah’ın
Süryanice isimlerini zikrederek ve İsm-i Azamını vesile
ederek yakarışına devam ediyor. Allah’ın korumasına
almasını ve tüm düşmanlardan gelebilecek tehlikelere
karşı yardım etmesini diliyor. Celcelutiye’de zikredilen
Süryanice esmaların Arapça karşılıklarıyla ilgili Gazali
Hazretlerinin şerhlerde bulunduğunu ve bir kısmının
hangi esmalara karşılık geldiğini ifade ettiğini biliyoruz.
Örneğin;

Acin Allah
Celcelutin Bedi’
Samsamin Sabit
Tamtamin Cebbar
Berhutin Rahim

Şeklinde izahatlarda bulunmuş. İmam Buni’ye


atfedilen Celcelutiye Şerhi’nde Süryanice esmaların
açıklamalarıyla ilgili yer aşağıda görülmekte.
Tabii ki Kasidedeki tüm Süryanice esmalar ve
ifadeler tam anlamıyla tercüme edilebilmiş değil. Sadece
ilgili beyitin tamamı ele alındığında bu Süryani kelime
Arapça olarak şu karşılığa gelebilir türünden çalışmalar
yapılmış. İnşallah ileriki zamanlarda tam anlamıyla bir
tercümesi yapılacaktır. İmam Gazali’ye nispet edilen
Celcelutiye şerhi kitabından bir görsel de şöyle:
Gelelim 23. beyite. Bu beyitte, kırık gönülleri sarıp
sarmalayan Cabir ismiyle dua ediyor ve “Kün! (Ol!)” ün
“Kef” harfi hürmetine korunma talep ediyor. Bazı
büyükler de Allah’ı tesbih ederken “Hazinelerinin
bilgisini ‘kef’ ve ‘nun’ arasına derceden Allah
Sübhan’dır” ifadelerini kullanmışlardır.
34. beyitte, çöl kelerinin (kertenkele) bile
Efendimiz’in (S.A.V.) risaletini kabul ederek yanına koşup
şikâyetini arz ettiğini, Efendimiz’in (S.A.V.) bütün
yaratıklara şefkatli davranmasını göz önüne alarak, bu
küçük çöl hayvancığının bile O’ndan yardım talebinin geri
çevrilmeyeceği bilindiğinden, bizim de O’na iltica ederek
ve O’nu vesile ederek tüm kötülüklerden ve
düşmanlardan kurtulabileceğimiz nazara veriliyor.
38. beyitte “Ey Nur isminin sahibi olan Allah’ım! O
ism-i şerifin hakkı için, yıldızımın meşalesini güzellik ve
nur ile yak ki, çağlar, asırlar boyu parlamaya devam
etsin” diyerek Allah’ın Nur isminin vesilesiyle manevi
velayetinin devamlı olmasını ve asırlar boyu milyonlarca
veliye ışık saçmasını talep ediyor.
49. ve 50. beyitlerde ise, düşmanlara karşı Hak
ismine sığınıyor ve artık onların çok ileri gittiklerini,
şiddetli maddi ve manevi zulmet fırtınalarının estiğini
(asrımızda da aynı şeyin geçerli olduğu söylenebilir), tüm
bu menfi durumlardan kurtulup aydınlığa çıkmanın ve
düşmanlardan korunmanın ancak Allah’a sığınma ve
O’nun yardımıyla olabileceğini belirtiyor.
Sonrasında gelen 51-58. beyitleri arasında huruf-u
mukattaa ve İsm-i Azam’ı vesile ederek dua ediyor.
59-62. beyitlerde Kur’an’ı Kerim ve surelerinin hakkı için
Allah’tan işlerini kolaylaştırmasını ve üzerine Nur isminin
fazlının akmasını istiyor. Mukatta harfleriyle ilgili daha
önce bahis geçtiğinden tekrar etmeyeceğiz. Sadece şu
kadar deriz ki, bu harfler bir nevi şifre mahiyetindedir ve
her biri surelerin başlarında olması münasebetiyle birer
ayettir. Bu harfleri vesile ederek birçok evliya-hak dostu
münacaatta bulunmuşlardır. Üstad Hazretleri de
yukarıda da geçtiği üzere, mukattaa harflerinin
okunmasının ve yazılmasının maddi ilaç gibi şifa
olabileceğini ifade ediyor.
64. beyitte Süryanice esmalar olan “Ahiyyen
Şerahiyyen” ifadeleri geçiyor. Bu ifadelerin “Hayyu
Kayyum” ya da “Hannan Mennan Rahman Rahim”
esmaları olduğu ifade ediliyor. Belki de hepsine birden
işaret ediyor. Aynı ifadeler, Bediüzzaman Hazretleri’nin
tertip ettiği Cevşenü’l-Kebir’de yer alan Tercüman-ı İsm-i
Azam duasında ve İmam Gazali’nin Hizbü’l-Hasin’inde
de geçer. “Sübhaneke Ya Allah tealeyte Ya Rahman…”
diye başlayan tercüman-ı ism-i azam duasının sonunda
şu şekilde geçer:

İmam Gazali’nin Hizbü’l-Hasin duasında ise


geçtiği yer şu şekildedir:

66. beyitte “Ayetü’l-Kübra hürmetine beni


kurtar” ifadesinde geçen Ayetü’l-Kübra, Allah’ın en büyük
ayeti demektir. Üstad Bediüzzaman da 7. Şua’ya
Ayetü’l-Kübra ismini vermiştir ve bu risalenin, ayet-i
muazzama dediği
َٰ
‫ت‬‫ض َرلَاَْوَمعَبسلو تا مَوَٰمسلو َمهلمحرَّبَس م‬ ‫م َنإَُوَونهميمفَنَمَوَ م‬ َ ‫َ َ مُو‬
َُ‫نموََهقفت ل نمكلَوَمهمدمَحبٰ محبمسَي لإ ةءىشٍّ نمم‬
َ‫م‬ ‫م‬
َ ‫اْر ًموَفَغ اْم ً ميلَح نا ََكٍّ مهونإُممَهحَيبَس‬
‫ت‬
َ‫م‬ ‫م‬

(Yedi gökle yer ve onların içindekiler, Onu tesbih eder.


Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin; fakat
siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Şüphesiz ki O
Halîmdir, cezâ vermekte acele etmez; Gafûrdur,
günahları çokça bağışlar. İsrâ Sûresi, 17:44.) ayetinin
tefsiri olduğunu ifade etmiştir.
Allah’ın varlığına ve birliğine delalet eden herşey
bir ayettir. Üstad Hazretleri bir yerde de şöyle
buyurmuştur: “Efendimiz (S.A.V.) ise kainat kitabının en
büyük ayeti, gizli hazinelerin anahtarı, hidayet güneşi,
mutluluk vesilesidir” (M. Nuriye-şualar). Dolayısıyla, bu
ifadeyle kastedilen, bizzat Efendimiz de olabilir. Yani
“O’nun (S.A.V.) hürmetine beni kurtar, emanet ve
emniyet ver” demek olabilir.
İmam-ı Ali (r.a.) 68. beyitte, Asa-yı Musa ile
manevi zulmetlerin-karanlıkların dağılacağını söylüyor.
Bilindiği gibi Hz. Musa (a.s.) asasını kullanarak, Allah’ın
verdiği mucize ile zamanın en ünlü sihirbazlarının tüm
sihirlerini iptal etmiş ve dağıtmıştır. Asrımızda ve bir
önceki asırda da beyan, teknoloji ve medya sihirleriyle
efsunlanan insanlar da zulmet içi zulmetler yaşadılar ve
yaşıyorlar. Bu zulmetleri, insanları teshir eden her türlü
sihirleri yutacak, dağıtacak asa misal bir eser ve bu
eserin sahibi devasa bir kamet insanların imdadına
koşarak ahiretlerini kurtarmak için hayatından
vazgeçecek derecede gayret sarfetti. Yazdığı eserler
arasında bulunan Asa-yı Musa ile imanları takviye adına
çok önemli bir iş yaptı ve halen o şehrahta yol alan
hasbiler ordusu tarafından günümüzün efsunlanan ve
karanlıklar içinde kalan insanlarına da dünyalarını ve
ahiretlerini kurtaracak bir el uzatılmış durumda. Ne
mutlu o elin kıymetini bilenlere.
73. ve 74. Beyitlerde Hz. Ali (r.a.) Allah’tan ruhani
bir yardımcıyı kendisine musahhar etmesini istiyor.
Fatiha suresi ve onu takip eden diğer sureler hürmetine
diye de ekliyor. Bununla ilgili olarak Üstad Bediüzzaman
Hazretleri Emirdağ Lahikası’nda şunları söylüyor:
“Kahraman-ı İslâm İmam-ı Ali Radıyallahü Anh,
Celcelûtiyenin çok yerlerinde ve âhirinde bir himayetçi
istemiş ki, namaz içinde huzuruna gaflet gelmesin.
Düşmanları tarafından ona bir hücum mânâsı hâtırına
gelmemek, sırf namazdaki huzuruna pek çok olan
düşmanları tarafından bir hücum tasavvuru ile
namazdaki huzuruna mâni olunmamak için, bir muhafız
ifriti dergâh-ı İlâhîden niyaz etmiş.” (Emirdağ Lahikası-
II,151). Burada ifritten kasıt ya güçlü bir Müslüman cinni
ya da melek misal bir ruhani yardımcı olabilir. Doğrusunu
Allah bilir.
Devam eden beyitlerde yine İsm-i Azam ile
yalvardığını, tüm işlerini Allah’a havale ettiğini,
Efendimiz’i ve burada cem edilen isimlerini şefaatçi
kılarak niyazda bulunduğunu söylüyor.
85. beyitten başlayarak 105. beyite kadar olan
kısım (85. ve 105. beyitler de dahil) 101 beyitlik klasik
Celcelutiye’de yer almayan, Mecmuatü’l-Ahzab’da
bulunan beyitlerdir. Bu beyitlerle ilgili elimizden
geldiğince izahatlarda bulunacağız. Üstad Hazretleri’nin
28. Lema’da “Üç aydan beri hergün o kasideyi okuyorum.
Yalnız sekiz sahifeyi halledemediğim bir vefka
َ َّ‫لر‬
َ‫صَِّو‬

dair
ٰ
olduğu cihetle okumuyordum. Fakat ahirinde
‫ىهلا‬
َ‫(م م‬İlâhi ona salât eyle) den başlayan ahirki iki
sahifeyi ötekilerle beraber okurdum. Yetmiş defa kat’î,
belki tahminime göre yüze yakın defalarda her defa
istisnasız ne vakit elime alıp baştan okuduktan sonra
ahirini açarken
‫( مهمرَدَق لوَج ىمذولممَس م‬Ey kadri yüce olan
َ ‫لَاْ َلمماَح اَْي‬
ُّ‫ف‬
ismin taşıyıcısı!) ile başlayan sahife açılıyordu. Ben hayret ediyordum. Onu okumayarak iki sahife sonra
‫ىهلٰا‬
َ َّ‫لر‬
َ‫صَِّو‬
َ‫م م‬ile başlayan iki sahife ahirini okuduklarıma
zammederdim. Her ne vakit baştan okuduğum ve terkettiğim
sekiz sahifeye gelirken kitabın bâki kalan
ََ ََ
yüze yakın sahifeleri içinde açtıkça yine ‫مَسلاْ لمماح‬
ُّ‫اْيف‬
َ‫م م‬ ََ َ ََ
(Ey ismin taşıyıcısı!) sahifesi açılıyordu. Hayret içinde
hayret ediyordum. Elli defadan sonra dedim: “Acaba bu
sahife neden açılıyor? Onu da okusam ne olur?” Baktım ki,
Kaside-i Celcelûtiyeyi okuduğum maksadın neticesini o
sahife gösteriyor. Ben de terk ettiğimden hatâ ettiğimi
bildim. Ondan sonra okumaya başladım” dediği bölüm
burası. Fakat 85. beyitten “ve salli ilahi..”ile başlayan 114.
beyite kadar olan yeri okumadığını ifade ediyor.
Daha sonra “fe ya hamilel ismillezi..” ile başlayan beyiti
ve devamındaki beyitleri de okuduğunu belirtiyor. Bu
beyitlerle ilgili ve bahsettiği vef ile ilgili elimizden
geldiğince bilgiler vermeye çalışalım.
85. beyitte, “Bu; indirilen levhadaki sırlardan bir
sır ile, özel olarak seçtiğim kimseye onların
mühürleridir!” deniyor ve bazı hatemlerden
(havatimühünne) bahsediliyor. Bir mealde de
havatimühünne ifadesinin hatime (son) kelimesinden
geldiği düşünülmüş olsa gerek “bu isimler onların
sonuncusudur” diye tercüme edilmiş. İndirilen levhadan
ise Levh-i Mahfuz kastedildiği tahmin edilmiş.
Üstad Hazretleri’nin “halledemediğim bir vefka
dair..” dediği vefk Mecmuatü’l-Ahzab’da şu şekiklde yer
alıyor:
Vef tılsımlı kare ya da maharetli kare gibi
anlamlara gelmektedir. İmam Gazali ve İmam Buni gibi
âlimlerin eserlerinde kullandığı bilinen bir şeydir. Vefkte
en üstte görülen şekillere mühür ya da hatem
denilmektedir. Bu semboller bazı kaynaklarda İsm-i
Azam hatemi/hayır hatemi olarak da geçmektedir.
Sembollerden (mühür/hatem) kasıt şunlardır:

Bu semboller kullanılarak yapılan diğer bir vefk de


şu şekildedir:
Bu tür sembol ve vefkler İmam Buni ve İmam
Gazali’nin de Celcelutiye şerhlerinde yer almaktadır.
Örneğin İmam Buni’nin Şemsü’l-Maarif adlı
eserinde bulunan Celcelutiye şerhindeki semboller
(hatem/mühür) ve vefk, görsellerdeki gibi yer alıyor:
Yukarıda gördüğünüz dört farklı görsel, farklı
Şemsü’l-Maarif kaynaklarından alınmıştır ve
karşılaştırma yapabilmeniz içindir.
İmam Gazali’ye nispet edilen Celcelutiye
şerhinde ise aşağıda görüldüğü gibi yer almış.
Görsellerde de farkedildiği gibi, semboller bazı
harflerle ve o harfler de esmalarla eşleştirilmiş.
Eşleştirilen sembol-harf-esma şu şekilde:

Anlaşıldığı gibi, “f,c,ş,s,z,h,z” harfleri “Ferdün,


Cebbarün, Şekurün, Sabitün, Zahirün, Habirün,
Zekiyy” esmalarına işaret ediyor ve aynı zamanda bazı
sembollerle eşleştiriliyorlar. Süryanice’de, bazen bir
harfle birçok isme işaret edilebilir, bazen de bir
kelimedeki harflerin her biri bir veya birkaç esmaya
bakacak şekilde kullanılabilir. Celcelutiye 66. beyitte
“feceşin mea sezhazin” ifadesi geçiyor. Bu beyitte, 7 harf
(FCŞSZHZ) ile 7 esmaya işaret edilmiş olabilir.
Bu konuyla ilgili olarak, Ali Sabit er-Rıfai’nin
Kisve-i Ma’rif adlı risalesinde bazı bilgiler verilmiş.
Buraya almakta fayda görüyorum. Rufai gülü veya mühr-i
gül denilen ve başa takılan nişanla ilgili bilgiler şöyle:
“Mühr-i gül, sâlike verilen ve başa takılan bir çeşit nişan
özelliğini taşır. Her tarîkatta farklı özelliklerde olan mühr-
i gül, kısaca gül diye ifade edilir. Başa giyilen arakiye ve
takyelere yerleştirilen gül ayrıca “Celcelûtiye vefki”
olarak da isimlendirilir. Rivâyete göre “el öpme”
esnasında mürîdler arasında meydana gelen cezbe
üzerine, Ahmed er-Rifâî parmağıyla vefkteki harfleri
kuma yazmış, kumu avucuna almış ve müridlerine
koklattırmıştır. Müridler ancak bu şekilde kendilerine
gelebilmişlerdir. Rifâîlikte gül takma âdeti bu menkıbeye
dayanır. Ma’rifîliğe göre tarikatta bende olup, “şerbetli”,
“bîatlı”, zükûr” (erkek), inâs” (kadın) ve “müfred” olan
herkese istediği takdirde mühr-i gül verilebilir.”
Burada Rufai Gülü’nün neye benzediğiyle ilgili bir
görsel verelim ve kaldığımız yerden devam edelim.
“Tarîkat nişanı olan mühür damgasının (gül)
ortasındaki dâirede yer alan oniki tîğ, oniki imâm
efendilerimize işarettir. Etrafındaki yedi harf; fe, cîm, şîn,
se, zâ, hâ ve ze’dir. Her bir harfin kendine has esması
mevcuttur “Yedi harf ” ve “yedi esmâ”nın “kevâkib-i
seb’â” üzere olduğu eserden anlaşılmaktadır. Sırasıyla
işaretlerin resmi ve anlamları şunlardır..” diyor ve
yukarıda verdiğimiz hatem (mühür) ile hangi harf ve
esmaların kastedildiğini anlatıyor. Ardından şöyle deniyor;
“Yâ dervîş; “Kur’ân-ı ‘azîmu’ş-şân yedi hurûf üzere nâzil
olmuşdur” dedin idi. Bizim başımız Kur’ân ‘azîmu’ş-şân’a
bağlıdır. Başımızda gül gibi taşırız”
Başka bir kaynakta şu bilgiler mevcut; “Tarikat
mensupları, sünnet-i seniyyenin gereği olarak seccade,
tesbih ve asa edinmişlerdir. Bedevi dervişlerinin tarikat
giysilerinde yer alan bir özellik de arakiye ve takyelere
yerleştirilen gül mührüdür.
'Gül-i Celcelutiye' de denilen bu mührün aslı, korunma
amaçlı bir duadır. Seyyid Ahmed er-Rifai'nin Hz.
Muhammed'in (S.A.V.) kabrini ziyareti sırasında,
müritlerinin vecd halinde kendilerine vurmaları sırasında
Ahmed Rifai İbrani harfleri ile 'Sevakıt-ı Fatiha' harflerini,
yani 'Celcelutiye vefini' parmağıyla toprak üzerine
yazar ve toprağı avucuna alıp müritlerine koklatarak
onları ayıltır. Bundan sonra gelen halifeleri, o vefki beyaz
çuha üzerine siyah ibrişimle işleyerek başlarına mühür
gül yapmayı adet haline getirmişlerdir. Sa' diyye ve
Bedeviyye ashabının da o vefki teberrüken, yani uğur
getirmesi için başlarına koydukları söylenmektedir.
Nurhan Atasoy, eserinde Agah Efendi'nin çizimlerini
yaptığı üç Bedevi gülünü oldukça net bir şekilde
vermektedir. Bunlardan birisi Rifaiyye, Sa' diyye, Bedevi
tarikati ile ortak kullanılan mühürdür ki, gülün ortasında
on iki terkli taç, onun etrafında üç halka içinde üçerden
on iki kere ‘Allah' yazılıdır. En dış halkada ise üç tane beş
uçlu yıldızın arasında vefk vardır. Bir diğer Tarikat-i
Aliyye-i Bedeviyye gülünde; en iç dairede 'el-Bedevi
veliyyullaih', ikinci dairede 'Lailahe illallah Muhammeden
Resulullah', en dışdaki üçüncü dairede de
'Allahümmerham Ebu Bekr ve Ömer ve Osman ve Ali'
yazılıdır. Bir diğer Bedevi gülünde; iç dairede on iki dilimli
bir gül, ikinci dairede 'üç yıldız arasında üç adet
celcelutiye vefki, en dış üçüncü daire de 'dört yıldız
arasında dört celcelutiye vefki' bulunmaktadır. (Bkz.
Atasoy, Derviş Çeyizi, s. 220, 224, 225; Baş, Seyyid
Ahmed el-Bedevi, s. 461.)
Elbette Hz. Ali Celcelutiye Kasidesi’nde burada
mevzu edilen sembol (hatem, mühür) lerden direkt
olarak bahsetmiyor, ya da vefk dedikleri tılsımlı-
maharetli kare ile ilgili şeyleri tarif etmiyor. Bunlar,
Mecmuatü’l-Ahzab’da yer aldığı şekliyle İmam Buni,
İmam Gazali, Muhyiddin İbn-i Arabi gibi zevat-ı kiramın
şerh ve işaretlerinin aktarılmasıyla bu şekilde olduğu
mülahaza ediliyor.
Bu mühürlerden-sembollerden bahsedildiği
düşünülen beyitlere bakalım.
85. beyitte bahsedilen mührün olduğu
düşünülmüş. 86. beyitte geçen
“Mühürden sonra onların başında ok gibi hizaya sokan
sıralanmış üç sopa! Başının üzerinde iki misli yatırılmış
çizgi.”
İfadesinden sembolü çıkarılmış. 87. beyitte ise
“Ve sönük (tek gözlü mim) ebterdir, sonra merdiven!
Ortasındaki iki esre.”
ile bahsedilen sembollerin ve sembolleri olduğu
sonucuna varılmış. 88. Beyitte
“Ve ondan sonra hayırlara ve yığılmış rızka işaret eden,
hikaye (tarif) edilen dört parmak ucu.
Başka bir meal:
Ondan sonra da parmaklara benzeyen dört çizgi, gelecek
olan hayır ve rızıklara işaret.”
diye resmedilen sembolün olduğu, 89. beyitte ise;
“İki gözlü “He” , sonra kıvrık “Vav” , hacamat yapanın
tüpü gibi barındırdığı sırdan (alan)!
Başka bir meal:
Ve ikiye bölünmüş he harfi, ardından yay halinde
bir vav harfi. Bu harfler içerdikleri sırların tesiri ile
hacamatçının boynuzu gibi olmuşlar.”
İfadeleriyle anlatılan şekillerin ise ve olduğu
düşünülmüş.
90. beyitte, bu sembollerin sonunda da yine
baştakine benzer (yani yıldız sembolü) bir mühür
olduğundan bahsediliyor. 92. ve 93. beyitlerde, İsm-i
Azam’a işaret eden bu mühürlerin Tevrat’a, İncil’e ve
Kur’an-ı Kerim’e ne şekilde işaret ettiği anlatılıyor.
“Bunların üçü Tevrat’ta, şüphesiz dördü de Meryem oğlu
İsa’nın İncil’indedir.” ile Tevrat’taki İsm-i Azam

mührünün , İncil’deki mührün ise


sembolleri olduğu anlatılmış. Kur’an-ı Kerim’e ait mühür
ise
“Beş de Kur’an’dan. Onlar onun tamamıdır! Herbir
mahluka apaçık, dilsiz değil!
Başka bir meal:
Kur’an’daki ise bunların tamamıdır. Konuşan
konuşmayan herkes ondan faydalanır.”

İfadeleriyle sembolü olarak anlatılmış. İmam


Buni’nin Şemsü’l-Maarif isimli eserinde bu konuyla ilgi
yerler üç farklı kaynakta şöyle yer alıyor:
Daha sonra gelen beyitlerde; bunun Allah’ın ismi
olduğundan (İsm-i Azam), şüpheye düşüp de ruhumuzu
öldürerek cinayet işlemememiz gerektiğinden, bu
isimlerde (Allah’ın isimleri ve İsm-i Azam) saptırmayan
sırlar ve incelikler olduğundan, bu esmaların sırlarıyla
hiçbir zalim ve kraldan korkmayıp tam tersine korkunun
üzerine gidilmesi gerektiğinden bahsediyor. Burada
antrparantez bir beyit üzerinde durmak istiyorum.
Sebebi de birçok kaynakta bir kelimenin yanlış olarak
yazılması. 96. beyit

َ ‫اُ ممَسمااْذٰه‬
ُّ‫ف‬ ‫َدمقَتعَْإَُ ل ممَهاج َاْي م‬
َ‫َتَنَجَلََوَحَوَرلك فمملَتَتككشتكاُيماَو‬
َ َ َ ‫م‬ َ
Olması gerekirken, hemen hemen her yerde sondaki
“cenet” kelimesi yanlış olarak “cetet, habet, ceset..” vs.
olarak yer alıyor. Bu da zannederim Mecmuatü’l-
Ahzab’daki beyitin tam okunamadığından dolayı, olsa
olsa böyle olmalı düşüncesiyle yapılan bir hata diye
düşünüyorum. Bu beyitte geçen “cenet” kelimesi, 56.
beyitte de geçiyor ve
ٰ‫اْهرسرَّب‬ َ‫م‬ ََ ََ َ‫و‬
‫ل‬
‫ءاْر مث مل وَ مف ة‬
ََ َ‫َُة مَة‬ ََ ََ
ََ َ َ‫م‬ ََ َ‫م‬ َ‫م‬ ََ
َُ‫تنج اْم‬ ٍّ‫رَّلك‬ ْ‫َنممَُ مَسلا‬ ُِ‫روَنبٰ تَوَلع‬
ََ َ َ‫مَ م‬ َ‫م‬ ََ
Şeklinde yer alıyor. Meal olarak da “Elif-Lam-Ra sırrı ve
isminin (İsm-i Azam’ının) nuruyla, işlediğim her günahtan
vazgeçerek yükseldim.” Şeklinde tercüme edilmiş. Yani
buradaki “cenet” kelimesi “günah” olarak tercüme
edilmiş. 96. beyitte ise “Ey cahil! Bunlar Allah’ın
isimleridir! İnan! Sakın şüphe etme! Ruhu telef edip
cinayet işlemeyesin!” diyor. Burada da “cenet” kelimesi
“cinayet” olarak tercüme edilmiş. Bilindiği gibi cinayet
ifadesi günahlar için de kullanılır. Üstad Hazretleri 12.
Mektup’da şöyle der; “Demek, Hazret-i Âdem’in
Cennetten ihracı ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu
gibi, küffârın da Cehenneme idhalleri haktır ve adalettir.
Onuncu Sözün Üçüncü İşaretinde denildiği gibi, çendan
kâfir az bir ömürde bir günah işlemiş; fakat o günah
içinde nihayetsiz bir cinayet var. Çünkü, küfür, bütün
kâinatı tahkirdir, kıymetlerini tenzil etmektir ve bütün
masnuatın vahdâniyete şehadetlerini tekziptir ve
mevcudat âyinelerinde cilveleri görünen esmâ-i İlâhiyeyi
tezyiftir. Onun için, mevcudatın hakkını kâfirden almak
üzere, mevcudatın Sultanı olan Kahhâr-ı Zülcelâlin,
kâfirleri ebedî Cehenneme atması ayn-ı hak ve adalettir.
Çünkü nihayetsiz cinayet nihayetsiz azâbı ister.”
Görüldüğü gibi günaha girmek ve şirk de bir nevi
cinayet olarak adlandırılıyor. Sonuç olarak, Mecmuatü’l-
Ahzab’da geçen ifadenin (az okunaklı olsa da) cenet
olduğu ortaya çıkıyor. İmam Buni’ye ait Şemsü’l-Maarif
eserinin farklı bazı versiyonlarında bahis mevzuu olan
beyit doğru olarak şu şekilde yer alıyor:

Burada parantezi kapatıp devam edelim.


Evet, 106. beyite geldiğinde “Ey kadri yüce ismi
taşıyan! Bütün tehlikeli işlerden kurtuldun ve selamete
erdin!” ifadesini görüyoruz. Üstad Hazretleri’nin “Üç
aydan beri hergün o kasideyi okuyorum. Yalnız sekiz
sahifeyi halledemediğim bir vefka dair olduğu cihetle
ٰ
َ‫ىهلا رَّلصِّو‬
okumuyordum. Fakat ahirinde ‫( َ َ م م‬İlahi, ona salat eyle) den
başlayan ahirki iki sahifeyi ötekilerle beraber okurdum.
Yetmiş defa kat’î, belki tahminime göre yüze yakın defalarda
her defa istisnasız ne vakit elime alıp baştan okuduktan
sonra ahirini açarken
‫( مهمرَدَق لوَج ىمذولممَس م‬Ey kadri yüce olan
َ ‫لَاْ َلمماَح اَْي‬
ُّ‫ف‬
ismin taşıyıcısı!) ile başlayan sahife açılıyordu. Ben hayret
ediyordum. Onu okumayarak iki sahife sonra َ‫صَِّو‬َ َّ‫لر‬
ٰ
‫ىهلا‬
َ‫م م‬ (İlahi, ona salat eyle) ile başlayan iki sahife ahirini
okuduklarıma zammederdim. Her ne vakit baştan
okuduğum ve terk ettiğim sekiz sahifeye gelirken kitabın
bâki kalan yüze yakın sahifeleri içinde açtıkça yin ُّ‫ف‬
َ ‫َي‬
‫لَاَْلمماَح‬
‫مَس م‬
َ‫( م‬Ey ismin taşıyıcısı) sahifesi açılıyordu. Hayret içinde
hayret ediyordum. Elli defadan sonra dedim: “Acaba bu
sahife neden açılıyor? Onu da okusam ne olur?” Baktım
ki, Kaside-i Celcelûtiyeyi okuduğum maksadın neticesini
o sahife gösteriyor. Ben de terk ettiğimden hatâ ettiğimi
bildim. Ondan sonra okumaya başladım.” Dediği beyit
bu beyit oluyor. Daha önce de izahat yapılmıştı zaten.
Bu beyitte Hz. Ali (r.a.) “ey ismin taşıyıcısı” derken,
“Ferdün-Hayyun-Kayyumun-Hakemün-Adlün-Kuddüs
ism-i azamıyla kendini koruyan” demek istemiş olabilir.
Hz. Ali (r.a.) yine sırlı bir kaside olan Ercuze Kasidesi’nde
bu altı ismi İsm-i Azam olarak saymıştır. Üstad Hazretleri
(r.a.) 18. Lema’da bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyor;
“Mecmuatü’l-Ahzab’ın beş yüz seksen ikinci sahifesinden,
beş yüz doksan yedinci sahifesine kadar o Ercüzedir. O
Ercüze’nin mevzuu ve içinde maksad-ı aslı İsm-i Âzamı
tazammum eden altı ismin ehemiyetini beyan etmek,
hem o münasebetle istikbaldeki bir kısım umur-u
gaybiyeye ve tesis-i İslâmiyette bir kısım mücahedatına
işaret etmektir.
Evet, Hz. İmam (r.a.), üstadı olan Habibullah
Aleyhisselatü Vesselamdan aldığı dersin bir kısmını işarî
bir surette zikrediyor. Feth-i Hayber’deki hem mu’cize-i
Nebeviye, hem keramet-i Aleviye olan harika vakıayı
bahsettiği gibi, tesis-i İslâmiyete temas eden mühim
noktaları da bahsediyor. Sonra istikbale bakıyor.
Sonra Hazret-i Cebrail’in, Âlâ Nebiyyina ve .………
.Aleyhisselatü Vesselam huzur-u Nebevîde getirip Hz
Ali’ye Sekine namıyla bir sahifede yazılı İsm-i Âzam, Hz.
Ali’nin (r.a.) kucağına düşmüş. Hz. Ali diyor: “Ben
Cebrail’in şahsını yalnız alâimü’s-sema suretinde
gördüm. Sesini işittim, sahifeyi aldım, bu isimleri içinde
buldum” diyerek bu İsm-i Âzamdan bahs ile bazı hadisatı
:zikirden
‫اْلَدنيا‬ sonra‫َبدإ‬tahdis-i
‫ مَمن ََم‬.. ‫ َ مخرة‬nimet suretinde
َ ‫ كفكل ََمعَْنىِ م‬diyor ki
‫من معلوَمَُ فا‬ ‫ة‬
ََٰ َ‫م‬ َ‫ة‬
َُ‫َم‬ ََ َ‫م‬ ًَ ََ

‫اْاْل َ مخمرة‬ َُ‫مََليوََم‬


َ‫ كم‬.َ. ‫ًََََعيانا‬
ٍّ‫وَكملذى ششك‬ َ
‫ندنا‬ ََ ًََ ‫صِّاَر‬
َ ‫قد‬
ََ ََ ‫كشفا مع‬ ََ َََ
ًَ ََ
‫اْنا‬ ‫َغداْ ممَه‬
yani “Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum ve esrar-ı
,mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş
kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil
olur.” Sonra yine İsm-i Âzam içinde bulunan o altı Esma-i
Hüsna’dan bahsedip birdenbire aynen Gavs-ı Geylanî’nin
ihbar-ı gaybisi gibi Hülâgu asrından bu asr
:………… Sonra diyor
‫َََفَمَنَاراَْد هللَمَاْن مي َمعَْيمنَهاَتَحمفه ٰبمهمذهِ واْلمسَكيمنة‬
َ‫م‬
Yani, “Kim inayet-i İlâhiyeye mazhar ise Hz.
Cebrail’in tabiri ile bu Sekine-i Kudsiye olan İsm-i Âzamı
Cenâb -ı Hak ona hediye eder. Onunla o zamanın şer ve
fitnelerinden kurtarır.” Bu sözden dört sahife evvel yine
:demiş
ِ‫ َكاَنلممهفى‬.. ‫ََكفكل ََمن اَْلحَتمله واْلَسعَْا َمدة‬
‫ََاْلجَميمد َكَاملقا َلمدة‬
Yani, “Kim saadete mazhar ise... said ise... şaki
değilse... o İsm-i Âzam onun boynunda mübarek bir
:gerdanlık hükmünde bir nüsha olur.” Sonra diyor َ‫م‬

َٰ ‫م‬ َََ ََ
َ‫اْنََغوَاْة اْ مم‬.
‫خر‬ ‫ و‬. ‫اْاْلخوَاْن‬
ََ ‫ََ م معَْامشر‬ َ َََ ْ‫ثمَُ اْعلمموََا‬ ََُ
‫ََُ اْلَزمان‬
َ‫م‬ َََ َ‫م‬ َََ َ‫م‬ ََ
ْ‫ ثمَُ اْنثنوََا‬.. َُ‫اْفوَاْهمهم‬
ََُ ْ‫علماََْء َ وزوَقوَا‬
َ ‫مهمَُ م‬ ََ ََ
‫سَ ََ ََس‬ ََُ
َُ‫وَاْتبمعَْوَاْ اَْهِ وَاْئمهم‬
ََ ََ َََ
Yani, “O bid’alar ve acemî ve ecnebî hurufunun
intişarı zamanı olan o âhirzamanın fena adamları bir
kısım ulemaü’s-su’dur ki; hırs sebebiyle batınlarını
haramla doldurmak için bid’alara yardım ve fetva
verenlerdir .” Sonra bir kısım ülemaü’s-su’u tokatlamak
:için de birisiyle konuşuyor. Der

‫يا ممدركا‬.ًََ . ‫اْلشان‬


ََ ََُ َُ‫اَْلمعَْظيم‬ ََ ََ
َ ‫فاَسَئلمَلَموَاْل‬
ٍّ‫ك‬ َََ
ََُ ‫َٰم‬ َ‫م‬ َ‫م‬
‫اْلزماَن‬ ٍّ‫ك‬
َ ‫مَلمذل‬
َ‫م‬ َ‫م‬ َ‫م‬ ََ
ََ ََ
‫ َوَشور رَّكل َكربةَة‬.. ََ
‫شمورتلَكٍّ اْملفتنمة‬ ََ
َ‫بانيقي مَم‬
ٍّ‫ك‬
‫ََموََمَحمنة‬
yani, “Ey o zamana yetişen ve âlimlerden olan
insan! Cenâb-ı Haktan o fitnenin şerrinden muhafaza için
”.sana ders verdiğim İsm -i Âzam ile dua et
.…… َْ
َ‫َ م‬ َ‫م‬ َُ ََ َ َ ََُ َ
‫كربةة‬ ‫ َغوَث ملكرَّل‬.. ‫حقيَق‬
َ‫ََعلىِ اْلت مم‬ ‫فمانما نمحن‬
‫ضيق‬ ‫ََوَ م‬
َ‫م‬
yani “Biz Âl-i Beyt’ten her kûrbet ve şiddet
”.zamanında birer Gavs çıkıp imdat ediyoruz
28. Lema’da ise Ercuze’den şu şekilde
‫ل مةنَيمدَمَُ اْ َنا‬
َ َْ‫س مىلَعََْوَمَلمع‬
َ‫م‬
bahsediyor;
“Madem Hz. Ali (r.a.)
َ َ ‫اْمهبا‬- Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır.-
ٰ‫ب‬
(Tirmizî, Menâkıb: 20; el-Hakim, el-Müstedrek, 3:126)
hadîsine mazhardır.
Hem madem Şah-ı Velayet ünvanını alarak harika
kerametleri göstermiştir.
Hem madem âhirzamanda gelen hadiselere karşı
Kur’ân ve Âl-i Beyt cihetinde herkesten ziyade
alâkadardır.
Hem madem esrarlı Kaside-i Ercüze’de ve
meşhur Kaside-i Celcelûtiye’sinde vâkıat-ı istikbaliyeden
haber veriyor. Ve “esrar-ı gaybiyeyi benden sorunuz”
diye iddia ederek kısmen dâvâsını ihbarat-ı sadıka-ı
gaybiye ile ispat etmiştir.
Hem madem o iki kasidesinde takip ettiği en mühim
esas ve en büyük ders İsm-i Âzamdır. Ve ism-i Âzam ile
meşgul olanlar ile konuşur, teselli ve teşci’ eder.
Hem madem o kasideler istikbale baktıkları vakit
çok emareler ve işaretler ile, hem mânâları ile, hem cifri
hesabıyla şu zamanımızı ve şu zamandaki hadisat-ı
acibeye parmak basıyor. Ve aynı hadiseyi mükerreren
işaretle gösteriyor.”
Barla Lahikası’nda da şu ifadeleri görmekteyiz;
“Mektubunda İsm-i Âzamı sual ediyorsun. İsm-i
Âzam gizlidir. Ömürde ecel, Ramazan’da Leyle-i Kadir gibi,
esmâda İsm-i Âzamın istitarı, mühim hikmeti var. Kendi
nokta-i nazarımda hakikî İsm-i Âzam gizlidir, havassa
bildirilir. Fakat her ismin de âzamî bir mertebesi
var ki, o mertebe İsm-i Âzam hükmüne geçiyor.
Evliyaların İsm-i Âzamı ayrı ayrı bulması bu sırdandır.
Hazret-i Ali’nin (r.a.) Ercûze namında bir kasidesi
Mecmuatü’l-Ahzab’da var. İsm-i Âzamı altı isimde
zikrediyor. İmam-ı Gazâlî onu Cünnetü’l-Esmâ
namındaki risalesinde, Hazret-i Ali’nin zikrettiği ve İsm-i
Âzamın muhîti olan o esmâ-i sitteyi şerh ve hassalarını
beyan etmiştir. O altı isim de Ferd, Hayy, Kayyûm,
Hakem, Adl, Kuddûs’tur.”
30. Lema, 6. Nükte’de ise İsm-i Azam ve
Sekine’den bahsederek şöyle der; “…..kayyûmiyet-i
İlâhiyeye işaret eden âyetlerin
bir nüktesi ve İsm-i Âzam veyahut İsm-i Âzamın iki
ziyasından ikinci ziyası veyahut İsm-i Âzamın altı
nurundan altıncı nuru olan Kayyûm isminin bir cilve-i
âzamı, Zilkade ayında aklıma göründü. Eskişehir
Hapishanesindeki müsaadesizliğim cihetiyle, o nur-u
âzamı elbette tamamıyla beyan edemeyeceğim. Fakat
Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) Kaside-i Ercûzesinde “Sekîne”
nam-ı âlîsiyle beyan ettiği İsm-i Âzam ve Celcelûtiyesinde
yine pek muhteşem isimlerle İsm-i Âzam içinde bulunan
o altı ismi en âzam, en ehemmiyetli tuttuğu için ve
onların bahsi içinde kerametkârâne bize teselli verdiği
için, bu ism-i Kayyûma dahi, evvelki beş esmâ gibi, hiç
olmazsa muhtasar bir surette, Beş Şua ile o nûr-u âzama
işaret edeceğiz.”
Ercuze Kasidesi de Celcelutiye gibi Mecmuatü’l-
Ahzab’da yer almaktadır.
İsmail Hakkı Altuntaş’ın Ercuze Tercümesi’ndeki
esma-i sitte (6 esma), sekine ve cünnetü’l-esma
(esmaların kalkanı) ile ilgili bölümleri buraya alıyorum;
“……
Ey dâima necat (kurtuluşu) isteyen kişi
Şu söyleyeceğime kuvvetlice sarıl

Tılsımlı bir hakikat olarak yaptığım işe yönel


Kabul edilenlerin hepsi tecrübe edilmiştir

Ben onu “Cünnet-ül Esmâ


Dâiretü’l Celiletü’l Ahfâ” (olarak isimlendirdim)

Allah Teâlâ’nın bana gönderdiği bir hediyedir


Onu Cebrâil aleyhisselâm Muhtar’a getirdi
Bedir gününde bize yardım etmek için, o zaman
Semâların melekleri ile bize imdât (yardım) eyledi

Buyurdu ki; “Ya Muhtar! Bil ve idrâk et ki;


Biz bugün Senin yardımına geldik (gece)
yürüyoruz

Şübhesiz Senin Mevla Teâlâ’n bir ikram olarak


Bize şerefli bir tılsımı hediye et

“Ya Habîballah ömrüne yemin olsun ki


Vasfedilmekten çok yüce oldu

Çünkü onda Rabbimin İsm-i âzam-ı vardır


Biz onunla bütün âlemleri resm ederiz”

(Bu tılsımı) Kim saadete mazhar ise


Onun boynunda gerdanlık hükmünde olur(sa)

Ya da silah üzerine yazılmış hükmünde olur(sa)


Çok keskin ve kan akıtıcı kılıç gibidir

O anda Beşir aleyhisselâm beni çağırdı


Ve buyurdu ki; “Senin basîr olan Rabbin şu
müjdeyi verdi

Sana öyle tılsım hediye et ki, onunla düşmanlar


Kahr olup zehr olur. Öyleyse o Hâdiye şükür et”
Bunun üzerine kucağıma sahife düştü
Onun yazısı şerefli bir dâire şeklinde idi

Cebrâil aleyhisselâm dedi ki; “Yâ Ali! Onu al


Çünkü o Yüce Rabbinin sekinesidir.

Seni korktuğun kötülükten korur


Düşmanla karşılaşınca onları zayıflatır”

Sesini iştim fakat hayalini (kendisini) göremedim


Fakat bana gök kuşağına benzer olarak göründü

………

Bunlar (isimler) kıymetli mevhibelerdir. (ihsan,


bağış)
Mevlâ Teâlâ onu mahlûkatına vermiştir.

Altı isimdir ki senetle gelmiştir.


Harflerinin sayıları ondokuzdur

FERDÜN, HAYYUN, KAYYUMÜN,


HAKEMÜN, ADLÜN, isteyen kişiye

Sonra bitiminde onları diyen kişiye (KUDDÛSÜN)


de
Onunla nice nefisler temizlendi”
Yıkarıdaki tercümede gördüğümüz cünnetü’l-
esma ve “Ferdün-Hayyun-Kayyumun-Hakemün-Adlün-
Kuddüs” esma-i sittesinin Mecmuatü’l-Ahzab’daki
orijinal Ercuze’de geçtiği yerler şu şekilde:

İmam-ı Gazali Hazretleri bu altı esma ve 19 harfli


ayetlerle ilgili olarak Cünnetü’l-Esma dua risalesini
yazmıştır. Bu dua M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin
düzenlediği Kulubü’d-Daria eserinde de yer almaktadır.
Üstad Hazretleri ise 6 esma ve 19 harfli ayetleri
biraraya getirerek okumuş ve bu duayı da Sekine adıyla
Büyük Cevşen kitabına eklemiştir.
Devamında, 111. beyite kadar olan bölümde İsm-i
Azam’ı taşıyan, yani bir yönüyle İsm-i Azam ile yakarışta
bulunan kişi ya da kişilerin (özellikle ahirzamanın o
zulmetli ve zulümlü dönemlerinde yaşayacak zatların)
hiçbir zalimden korkmamaları gerektiğini, dört bir tarafı
kuşatmış da olsalar hiçbir melikin (yöneticilerin, gücü
elinde tutanların) gücünden çekinmeden Allah yolunda
mücadelelerine-çalışmalarına devam etmelerini, insan
görünümünde olan yılan ve akrepler olabileceğini fakat
bunların da zarar veremeyeceğini söylüyor.
Sonrasında gelen beyitlerde ise Efendimiz’e salatü
selamda bulunuyor. Bu salatü selamları Üstad
Hazretleri’nin derlemiş ve Cevşenü’l-Kebir’e almış olduğu
Delaili’n-Nur’da da görüyoruz.
Kaside, sahabe efendilerimize ve evliya-asfiyaya
selam ve bunlara tabi olan herkesin Allah’ın rızasına
ermesi duasıyla son beyite geçiyor ve bu kasidenin
Peygamber’in (S.A.V.) amcasının oğlu Hz. Ali’nin (r.a.)
sözleri olduğu ve mahlûkatla ilgili ilimlerin özünün ve
sırlarının Celcelutiye’de toplandığını ifade ederek
nihayete eriyor.

Son Söz ve Değerlendirme


Hz. Ali’ye (r.a.) ait olan Celcelutiye ve Ercuze
kasideleri sırlı kasidelerdir ve gelecek zamanla da
alakadardırlar. Birçok önemli zat (İmam Buni, İmam
Gazali, İmam Nureddin, Bediüzzaman Said Nursi) bu
kasideyle ilgili şerh ve izahat çalışmaları yapmışlardır ve
makbuliyetini tescillemişlerdir. Son devir Osmanlı
ulemasından A. Ziyaüddin Gümüşhanevi hazretleri
tarafından derlenmiş üç ciltlik dua külliyatı olan
Mecmuatü’l-Ahzab isimli eserde de Celcelutiye kasidesi
yer almaktadır ve kasidenin bulunduğu sayfaların
derkenarlarında da şerh ve açıklamalar görülmektedir.
Üstad Bediüzzaman hazretleri de bu üç ciltlik dua
külliyatını her 15 günde bir hatmediyordu ve dolayısıyla
Celcelutiye kasidesini de okuyordu. Üstad hazretleri,
kasideyle ilgili olarak elindeki nüshanın (dolayısıyla M.
Ahzab’da yer alan) en muteber ve sahih Celcelutiye
nüshası olduğunu ifade ediyor. Biz de bu çalışmada o
nüshayı esas aldık.
Celcelutiye gerçekten bir isimler hazinesidir. “..kaside-i
Celcelûtiye umumiyeti itibariyle Süryanî, İbranî, esma-i İlâhiyeyi
ve süver-i Kur’âniyeyi şefaatçı yapıp..” (28. Lema) diyor Üstad ve
İsm-i Azam’ı taşıdığını ifade ediyor. Üstad’ın çok dualarında
“Celcelutiye’deki ism-i azam hürmetine…” dediği herkesin
malumudur.
28. Lema’da Kaside-i Celcelûtiye’nin Ercûzeyi
te'yid ve takviye etği ifade edilir. Esma-i sitte olan
“Ferdün, Hayyun, Kayyumun, Hakemün, Adlün, Kuddüs”
esmalarının Ercuze’de ism-i azam olarak sayıldığı ve
Celcelutiye kasidesinde de bu esma-i sitte ile Allah’ı
zikredip kendini muhafaza eden zatlara işaretler olduğu
görülür ve bu isimler Sekine olarak da adlandırılır. Aynı
zamanda Celcelutiye Kasidesi’nde Allah’ın birçok
esmasıyla yakarış olduğu gibi, özellikle 7 esma üzerinde
durulur. Bu esmalar daha önce de bahsedildiği gibi
“Ferdün, Cebbarün, Şekurün, Sabitün, Zahirün,
Habirün, Zekiyy” esmalarıdır.
Celcelutiye de aynen Cevşen gibi kudsi bir dua ve
isimler hazinesidir. Duanın özü ihlas ve ubudiyet
olduğundan dolayı, niyetlerimiz de rıza-yı İlahi olmalıdır.
Elbette meşru dünyevi istekler için Allah’a dua edebiliriz
fakat maalesef günümüzde bu konu çok yanlış
değerlendirilerek sadece maddi şeyler ve dünya adına
isteklerde bulunuluyor ve bu yapılırken de neredeyse
şirk sayılabilecek hatalara düşülüyor. Cevşen ve
Celcelutiye bir ‘muska’ değildir. Sadece boyunlarda kolye
olarak taşınacak bir ‘şey’ de değildir. Rıza-yı İlahi için
okunacak manevi bir hazinedir.
Bir başka vahim durum da günümüzde bir
sektörün oluşmuş olmasıdır. Bazı ‘uzman’ lar, doğu ve
Hint öğretilerini İslam ile soslayarak kendilerince
birtakım ‘eğitimler’ verip sosyete muskacısı gibi
davranıyorlar. Bu durum çok yanlıştır ve tadil edilmesi
gerekir.
Bu mütevazı çalışmada amacım elimden geldiğince
Celcelutiye Kasidesi hakkında kaynağından ve doğru
bilgiler vermek ve bu muhteşem dua kasidesiyle Allah’a
yalvarmak isteyenler için ‘muteber’ bir kaynak
oluşturmaktı. İnşallah öyle olmuştur. Hatalar her zaman
için olabilir, Allah hatalarımızı-kusurlarımızı affetsin.

You might also like