Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 19

T.C.

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ
FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ
TARİH BÖLÜMÜ

CUMHURİYET TARİHİ SEMİNERİ II

HATAY SORUNU

DANIŞMAN: DOÇ. DR. ESMA TORUN ÇELİK

HAZIRLAYAN:
MURAT ERDEM
100115036

1
İÇİNDEKİLER

GĠRĠġ………………………………………………………………………………………......1
BĠRĠNCĠ BÖLÜM Hatay Sorunu Öncesi Durum…...................................................................2
1.1 I. Dünya SavaĢı Sonrası Hatay ………………………………………..….......................2
1.2 Milli Mücadele Döneminde Hatay………………………………………………………3
ĠKĠNCĠ BÖLÜM Hatay Sorununun BaĢlangıcı………………………………...…...................4
2.1 Hatay Sorunu‟nun Ortaya ÇıkıĢı ……………………………………..…………………4
2.2 Hatay Üzerinde Türkiye-Fransa Politikaları ……………………………………............5
2.3 Milletler Cemiyeti‟nde Hatay…………………………………………………………...6
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Hatay Sorununun Çözümü……………………………………………….8
3.1 Seçim Hazırlıkları ve Sonucu …………………………………………………………..8
3.2 Hatay Devletinin Kurulması…………………………………………………………...11
3.3 Hatay‟ın Türkiye‟ye Ġlhakı……………………………………………………………..12
3.4 Atatürk ve Hatay………………………………...……………………………………..14
SONUÇ……………………………………………………………………………………….16
KAYNAKÇA…………………………………………………………………………………17

2
GİRİŞ
Hatay bölgesi, tarihin ilk devirlerinden itibaren jeopolitik ve stratejik olarak önemli
bir bölge idi. Akdeniz‟in adeta köĢesi olarak görülmekte ve buradan -Kıbrıs ile birlikte- doğu
akdeniz kolaylıkla kontrol edilebilirdi. Ayrıca Avrupa‟dan Asya‟ya geçiĢlerde tam bir geçiĢ
noktası özelliğini taĢımaktaydı. Bölgede devlet kuran tüm devletler burayı ele geçirmeye
çalıĢmıĢlardır. Helenistik Selevkoslar, Romalılar, Emeviler, Abbasiler, Avrupa‟dan gelen
Haçlılar, Abbasiler, Memlükler ve Osmanlılar buranın uzun süre hakimleri olmuĢlardır.
I. Dünya SavaĢı sonrasında galip devletlerden Fransa, Suriye‟yi mandaterliği altına
almıĢ, Hatay bölgesinde de söz sahibi olmuĢtur. Fakat Milli Mücadele‟den sonra Hatay‟ın
elde edilemeyiĢi ve Türkiye‟nin Hatay üzerinde tarihi ve kültürel hak talepleri Fransa
tarafından ilk baĢlarda benimsenmemiĢse de sonradan II. Dünya SavaĢı‟nın baĢlama sinyalleri
ve Türkiye‟nin haklı itirazları ile cesur politikalarıyla birlikte Fransa‟nın bu meseleyi bir an
önce çözmek için adım attığını görmekteyiz.
Fransa‟nın 1936‟dan itibaren Suriye ve Lübnan‟dan çekilmesi ve buraların
yönetimini Suriye ve Lübnan‟da yeni devletlere bırakması Hatay sorununu Türkiye‟nin
gündemine taĢıdı. 1936-1939 yılları arasında ortaya çıkan Hatay sorunu, II. Dünya SavaĢı
arefesinde diplomatik yolla çözülen bir sorundur. Bu da bize sorunların barıĢçıl çözüm-silahlı
çözüm ikilemi hakkında aydınlatıcı ipuçları sağlayabilir.

Atatürk, Hatay sorununa büyük önem vermekteydi ve ölümünden 169 gün önce hasta
yatağından kalkarak Adana ve çevresine ziyaretlerde bulunması bunun bir göstergesidir.
Hatay‟ın anavatana katılması dıĢ politikamız açısından kesin bir zafer olmakla birlikte en
büyük katkıyı yapan ve bu uğurda uğraĢan Ģüphesiz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk‟tür.
Hazırlanan bu seminerde, Hatay sorununun baĢlangıcından tutarak sonunun
getirilmesine kadar olan süreç iĢlenmektedir. Hatay‟ın anavatana katılma süreci, Misak-ı
Milli‟nin ilan ediliĢ tarihinden yani 18 Ocak 1920 tarihinden Hatay‟ın ana vatana katılma
kararının alınmasına yani 23 Haziran 1939 tarihine kadar uzanan bir olaylar bütünüdür.

Önce Fransız toprağı olup, sonrasında Türkiye‟nin ısrarlarıyla küçük bir devlete
dönüĢen Hatay, sonrasında ise Türkiye‟ye katılmıĢ ve uzun yolcuğunu tamamlamıĢtır. Halen
daha Suriye‟nin talepleri Hatay üzerinde gizliden gizliye devam etmektedir. Bazen bu
devletlerin diplomasisinde dillendirilse de Suriye adına hiç bir sonuç çıkmamaktadır.

Bu çalıĢmada, Serhan Ada‟nın “Türk Fransız İlişkilerinde Hatay Sorunu”, Dr. Hamit
Pehlivanlı, Dr. Yusuf Sarınay, Dr. Hüsamettin Yıldırım‟ın yazdığı “Türk Dış Politikasında
Hatay (1918-1939)” ve Hatay Cumhuriyeti‟nin ilk ve son cumhurbaĢkanı Tayfur Sökmen‟in
hatırası olan “Hatay’ın Kurtuluşu için Harcanan Çabalar” kitaplarından oldukça
faydalandım. Bir çok yüksek lisans tezi ve makaleden çokca faydalandım.

Bu seminer ödevi 3 bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde Hatay sorununu I.


Dünya SavaĢı sonrasından alarak Milli Mücadele döneminin bitiĢine kadar neler yaĢandığını
ele aldım. Ġkinci bölümde Hatay Sorununun baĢlangıcına giriĢ yaparak Hatay üzerindeki
Türkiye ve Fransa Politikalarına değinerek iki devletin hukuki hesaplaĢmasını göstermeye
çalıĢtım. Diğer baĢlıklarda ise uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde konunun Milletler
Cemiyeti‟ne gelmesini ve Atatürk‟ün Hatay sorunu hakkındaki görüĢlerini belirttim. Üçüncü
bölümde ise Hatay Sorununun diplomatik olarak çözümünden sonra kurulan kısa ömürlü
Hatay Cumhuriyetine, Hatay referandumuna ve Hatay‟ın Türkiye‟ye ilhakını anahatlarıyla
anlattım.

3
BİRİNCİ BÖLÜM
HATAY SORUNU ÖNCESİ DURUM

1.1 I. Dünya Savaşı ve Sonrası Hatay

Birinci Dünya Savası‟nda Ġngiltere ve Fransa Hatay bölgesine özel bir önem
vermislerdir. Ayrıca isgal ve sömürge hedeflerini desteklemek maksadıyla birçok defa
misyonerlik faaliyetlerle sayılarını arttırdıkları gayrimüslim azınlıkların haklarını koruma
bahanesiyle istediklerini Osmanlı‟ya yaptırma yoluna gitmislerdir. Osmanlı
Ġmparatorlugu‟nun Arap topraklarının bölüsümü konusunda Ġngiltere dısisleri Bakanlıgının
Ortadogu uzmanı Sir Mark Sykes ile Fransa‟nın Beyrut eski büyükelçisi Georges Picot
arasında bir anlasmaya varıldı. 1916 yılının Mart ayında Petersburg'da Sykes ve Picot
arasında cereyan eden görüsmelerde konu, Osmanlı topraklarının paylasılmasıydı. Sykes-
Picot Antlasması Birinci Dünya Savası sırasında Osmanlı Devleti‟nin kaderi ile ilgili yapılmıs
en önemli ve kapsamlı andlasmadır. Rusya‟nın Kuzey Anadolu‟daki toprak taleplerinin kabul
edilmesi sartıyla Rusya da bu paylasımı onayladı ve dahil oldu. Fransızların payı, Mersin‟den
baslayan bir çizginin dogusundan itibaren bütün Kilikya, Torosların kuzeyinden Sivas‟a kadar
Ġç Anadolu‟nun dogu-orta bölgesi, Güneydogu Anadolu‟da Elazığ, Diyarbakır, Mardin,
Ġskenderun-Antakya hizasından güneye deniz boyunca inen ve Lübnan‟ı da içine alan bir serit
olacaktı. Bütün bunlar dogrudan dogruya Fransa‟ya bırakılacaktı.Ayrıca Suriye ve Kuzey Irak
da bu devletin koruyuculugu altına verilecekti. Anlasmaya göre Ġskenderun bölgesi
Ġngiltere‟nin ticaretine açık bir serbest liman olacak, liman hizmetlerinde ve Ġngiliz malların
yüklenisinde hiçbir ayrım yapılmayacak, malların Ġskenderun üzerinden transit geçisi,
demiryolu ile içerilere sevki serbest olacaktır.

Fakat 1917‟de Rus devriminin olması ve Ġtilaf devletlerinin gizli anlaĢmalarının


ortaya çıkması neticesinde Ġngiltere ve Fransa, bu sorunu Mondros‟ta halletmeyi
denemiĢlerdir. Nitekim on gün kadar sonra Ġngiliz ve Fransız kuvvetleri Ġskenderun ve
Antakya bölgesini isgal etmislerdir. 30 Ekim 1918 "Mondros Mütarekesi"nin imzalandıgı
günlerde Türk ordusu güney kesiminden Filistin cephesindeki basarısızlık ile kuzeye yani
Fırat nehri mıntıkalarına kadar geri çekilmiĢ ve yeni bir cephe olusmustu.1

27 Kasım 1918 tarihinde merkezi Beyrut‟ta bulunan Fransız Yüksek Komiserliğinin,


bir kararnamesi ile Ġskenderun merkez olmak üzere Antakya, Harim ve Belen kazalarını içine
alan “Ġskenderun Sancağı” kuruldu. Halep‟ten bağımsız bir idari birim olan Sancak, askeri bir
vali tarafından yönetilecekti. Fransa tarafından iĢgal edilen bölge, 25 Nisan 1920‟de müttefik
devletler tarafından Milletler Cemiyeti‟nin 22‟nci maddesine dayanarak Suriye ve Lübnan‟ı
“A” türü Mandat yönetimi olarak Fransa‟ya bırakmıĢtır.2

1
Nergis Savcı, “Hatay Cumhuriyeti: Kuruluşu ve Anavatana Katılışı”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
İstanbul ÜniversitesiAtatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsü, İstanbul, 2007, s. 18-20
2
Hamit Pehlivanlı, Yusuf Sarınay, Hüsamettin Yıldırım, Türk Dış Politikasında Hatay (1918-1939), Ankara, 2001,
s. 31
4
1.2 Milli Mücadele Döneminde Hatay
Birinci Dünya SavaĢı‟nda, Fransızlar Almanlar ile Batı Avrupa Cephesi‟nde,
Ġngilizler ise Türkler ile Çanakkale, Suriye ve Irak cephelerinde çarpıĢmıĢlardır. Suriye
Bölgesi‟ne bakıldığı zaman, Suriye ile Irak Bölgeleri‟nde Fransız kuvvetlerinin olmadığı
gözlemlenmektedir. Fakat 30 Ekim 1918 Mondros AntlaĢması‟ndan hemen sonra, aynı
senenin kasım ayının hemen öncesinde, önce Ġngiliz, sonra Fransız birlikleri Ġskenderun‟a
girmiĢlerdir. Ġngiliz birlikleri bölgeyi boĢattıktan sonra bölgeye giren Fransız birlikleri, Suriye
ve Adana Bölgesi‟ni iĢgal etmeye baĢlamıĢlardır.3

Fransa‟nın güney bölgelerde giriĢtiği iĢgallere karĢı bölgedeki Türkler yer yer
direniĢe baĢlamıĢlardır. Bu direniĢ önce Dörtyol, daha sonra da diğer bölgelerde ortaya
çıkmıĢtır. 11 Aralık 1918‟de 400 Ermeni‟den meydana gelen bir Fransız askeri birliği
Dörtyol‟a girerek Türklere yönelik öldürme ve baskılar yapması üzerine Dörtyol halkı silahlı
direniĢe geçmiĢtir. 1918 yılı sonlarından itibaren, Arapların kurmuĢ oldukları çete saldırılarına
karĢı Reyhanlı‟da mahalli teĢkilatlar kurularak mücadeleye baĢlanmıĢtır. Antakya‟daki ilk
teĢkilatlı mücadele ise 1919‟da baĢlamıĢtır.4

Filistin‟den Halep‟e, Halep‟ten Antep yolu ile Adana‟ya gelen Mustafa Kemal PaĢa,
Mondros AteĢkes AnlaĢmasının tersine Ġskenderun Sancağı‟nın (Hatay‟ın) iĢgalini öğrenince
Suriye‟de bulunan müttefik orduları kumandanı MareĢal Allenby‟e protesto telgrafı çektiği
gibi, harbiye nezaretine de yazmıĢtır. Bu suretle Hatay davasına Atatürk, o tarihte el
koymuĢtur.5

Misak-ı Milli sınırları içerisinde olan Sancak, 1921 yılında Fransa – Türkiye arasında
imzalanan Ankara AnlaĢması ile önemli dönüm noktalarından birini daha yaĢamıĢtır. Fransa,
13 Eylül 1921'de Türklerin Yunanlılara karĢı kazandığı Sakarya Zaferinden sonra, T.B.M.M.
Hükümeti ile görüĢmeye karar vermiĢ ve Senato BaĢkanı Franklin Bouillon'u resmi
temaslarda bulunmak üzere Ankara'ya yollamıĢtır.

TBMM Hükümeti adına görüĢmeleri DıĢiĢleri Bakanı Yusuf Kemal Bey yürütmüĢ,
Mustafa Kemal ve Fevzi PaĢa‟nın da görüĢmelere katıldığı olmuĢtu. 20 Ekim 1921 tarihinde
imzalanan anlaĢmanın 8‟nci maddesiyle, Türkiye ile Fransız iĢgalindeki Suriye arasında sınır
belirlenmiĢtir. Ġskenderun ve Antakya bölgesinin (Hatay), Misak-ı Millî sınırları içinde
olduğu halde, Fransa ile bir an önce anlaĢabilmek için, Suriye'de kalması kabul edilmiĢtir.
Ancak 7‟nci madde ile bu bölgede özel bir yönetim kurulması, orada Türk varlığı ve
kültürünün geliĢmesi için her türlü kolaylıkların sağlanması ve Sancak‟ta Türkçenin resmi dil
olarak kabul edilmesi de sağlanmıĢtır. Bunun yanında anlaĢma ile Türkiye‟ye Ġskenderun
limanından istifade etme hakkı da tanınmıĢtır.

Ankara AnlaĢması, Hatay konusunda önemli bir dönüm noktasıdır. 20 Ekim 1921‟de,
Sancak‟ın Türkiye sınırları dıĢında kalmasını öngören bu anlaĢmanın yapılması, o günkü
Ģartlar içinde zaruri ve Türkiye‟nin çıkarları bakımından hayatiydi. O günkü Ģartlar içerisinde
elde edilebilecek hakların en iyisi elde edilirken aynı zamanda Hatay tam olarak alınamasa
dahi ileride bunu gerçekleĢtirebilecek yolların temeli bu anlaĢma ile atılmıĢ oldu.6

3
İpek Lör, “Hatay’ın Anavatana Katılmasının Stratejisinin Analizi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Harp
Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, İstanbul, 2010, s. 4-2, 4-3
4
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 34
5
Tayfur Sökmen, Hatay’ın Kurtuluşu için Harcanan Çabalar, İstanbul, 1999, s. 36
6
Serkan Er, “Türkiye-Fransa İlişkileri (1923-1939)”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 15-16
5
İKİNCİ BÖLÜM
HATAY SORUNUNUN BAŞLANGICI

2.1 Hatay Sorunu’nun Ortaya Çıkışı

Türkiye ile Fransa arasında 20 Ekim 1921‟de imzalanan Ankara AntlaĢması ile
Suriye sınırları içinde kalan Ġskenderun sancağına özel bir idare Ģekli tanınmıĢtı. Türk
parasıorada resmi niteliğe haiz olacak ve Sancak halkı milli kültürlerinin korunmasında her
türlü kolaylıktan yararlanacaktı.7AntlaĢmasının yedinci maddesine göre, Ġskenderun Sancağı
için özel bir idare sistemi ön görülmüĢ, ayrıca anlaĢma bölgedeki Türklerin kültürlerinin
geliĢmesi için her türlü kolaylığın sağlanması ve Sancak‟ta Türkçenin resmi dil, Türk
parasının da resmi para birimi olarak kabul edilmesini sağlamıĢtır. AnlaĢmanın bu maddesi ile
öngörülen özel idare, ileride Türkiye‟nin Hatay politikasında önemli bir rol oynayacaktır.8

30 Mayıs 1926‟da Türkiye ile Fransa arasında Ankara‟da bir “Dostluk ve İyi
Komşuluk İlişkileri” sözleĢmesi imzalandı. Bu sözleĢme ile Türkiye-Suriye iliĢkileri
düzenlenirken, sınır çizgisi de belirlenmiĢtir. Ayrıca bu sözleĢme ile Sancak için öngörülmüĢ
olan özel yönetim de teyit edildi. Ancak imzalanan bu sözleĢmeye rağmenTürkiye-Suriye
sınırının belirlenmesi, bu tarihten dört yıl sonra yani 3 Mayıs 1930‟daimzalanacak olan son
protokolle tamamlanabilmiĢtir.9

1930‟lu yıllarda baĢta Lozan‟dan arta kalan problemler olmak üzere iç ve dıĢ
sorunlarını büyük oranda halleden Türkiye, 1932 yılında Milletler Cemiyetine girerek aktif bir
Ģekilde uluslararası iĢbirliğine katılmaya baĢlamıĢtır. ĠliĢkilerinde devletler hukukuna
bağlılığı, anti revizyonist bir politika takip etmesi ve 1930‟lu yıllarda ortaya çıkan Ġtalyan ve
Alman tehlikesinin yarattığı konjonktür içinde Türkiye ve Batılı ülkeler arasındaki iliĢkiler
geliĢmiĢtir. Özellikle Almanya‟da 1933‟te Hitler‟in iktidara gelmesiyle Fransa, Türkiye‟yi
kendisine yakın tutmak istemiĢtir. Bu çerçevede Fransa Balkan Paktı‟nı desteklemiĢ, 1935
yılında Ġtalya‟nın HabeĢistan‟a saldırması üzerine Türkiye, Ġngiltere ve Fransa ile birlikte
Milletler Cemiyeti‟nin yaptırımlarına katılmıĢtır. Bu olumlu konjonktür içinde Ġngiltere ve
Fransa‟nın desteğini alan Türkiye, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde Boğazlarda kesin
hakimiyeti sağlayan Montreux Boğazlar SözleĢmesi‟ni ilgili devletlere kabul ettirmiĢtir.

Nitekim Avrupa‟daki siyasi konjonktürün elveriĢli duruma geldiğini gören Atatürk,


Fransa‟nın Suriye‟ye bağımsızlık vermeye hazırlandığı dönemde Hatay sorununu iç ve dıĢ
kamuoyunda planlı bir Ģekilde gündeme getirmeye baĢlamıĢtır. Atatürk Sancak sorununu
kesin bir çözüme bağlamak zamanının geldiğine geldiğine daha Paris‟te Fransa-Suriye
görüĢmeleri yapılırken karar vermiĢ, ancak Montreux Boğazlar Konferansı‟nın
sonuçlanmasını beklemeyi uygun görmüĢtü.10

7
Sait Dinç, “Atatürk Döneminde (1920- 1938) Türk Dış Politikasında Gelişmelere Genel Bir Bakış; İkili ve Çok
Uluslu İlişkiler”, s. 22
8
Çiğdem Duman, “Hatay Millet Meclisi (2 Eylül 1938 – 29 Haziran 1939)”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin, 2008, s. 9
9
Duman, a.g.t., s. 10
10
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 46-47
6
Fransa‟nın yerel özerklikleri teĢvik ederek ulusal birliği zayıflatmaya dayanana
mücadeleci manda politikasından dolayı, Suriye‟de mandayı sona erdiren anlaĢma ancak 1936
yılının sonlarına doğru imzalanabilecektir. Fransa‟nın anlaĢmayı imzalamak durumunda
kalmasının o dönemdeki yerel, bölgesel ve uluslararası ortama özgü nedenlerin de rolü vardı:

a) Yerel düzeyde, Suriyeli milliyetçiler 1930‟lu yılların ortasında cephe oluĢturarak


bağımsızlık yönünde kararlı bir hareket baĢlatmıĢlardı.
b) Bölgesel düzeyde, 1936‟da, Mısır‟da çıkan Ġngiltere karĢıtı olaylar sonunda, soruna
görüĢmeler yoluyla çözüm aranması, Suriye‟deki manda rejiminin de artık eski
yöntemlerle sürdürülemeyeceğini gösteriyordu.
c) Uluslararası ortamda, 1936 Mart ayından itibaren görülen –yukarıda sözünü ettiğimiz-
revizyonist geliĢmeler, iç sorunlarıyla baĢetmeye çalıĢan Fransa‟nın statükoyu
koruyacak güçte olmadığını göstermiĢti.11

Fransa‟nın 1936‟dan itibaren Suriye ve Lübnan‟dan çekilmesi ve buraların


yönetimini Suriye ve Lübnan‟da yeni devletlere bırakması Hatay sorununu Türkiye‟nin
gündemine taĢıdı. Suriye ile Fransa arasındaki Suriye‟ye bağımsızlık veren antlaĢmada,
Suriye‟de Fransız mandasının son bulduğu belirtiliyor, ancak Ġskenderun durumundan söz
edilmiyordu.12 Yani Fransa Suriye‟den çekilirken anlaĢmanın 3. maddesi ile, Sancak
üzerindeki hak ve yükümlülüklerini de yeni Suriye hükümetine devrediyordu. Bunun anlamı
Sancak bölgesinin ileride Suriye‟ye kalması ve bölge Türklerinin de Suriye içinde azınlık
durumuna düĢmesi demekti. 13

2.2 Hatay Üzerinde Türkiye-Fransa Politikaları

Fransa‟nın Suriye‟ye bağımsızlık vererek Ġskenderun Sancağı üzerindeki


yükümlülüklerini yeni Suriye hükümetine devretmesi üzerine harekete geçen Türkiye, Hatay
sorununa toprak isteyerek değil, Batının kendilerini tanıdığı yoldan, Suriye‟ye tanınındığı
gibi, Sancak bölgesi için de bağımsızlık isteyerek iĢe baĢlamıĢtır.14Yani Fransa ile Suriye ve
Lübnan arasında imzalanan anlaĢmanın bir benzerinin Sancak ile de yapılması istenmiĢ ve
Ankara AnlaĢması gereği Sancağın statüsü hatırlatılmıĢtır.15

Böylece Türkiye‟de Sancak konusunda büyük bir kampanya baĢladı. Bu kampanyaya


en üst düzeydeki devlet yetkililerinin ve kuruluĢlarının yanı sıra, tüm basın ve çeĢitli halk
kesimleri katıldılar. Kampanya sonunda, Ġskenderun Sancağı hızla Türkiye‟nin birinci
sıradaki ulusal sorunu haline gelecektir.16 AĢağıda da bu konuyu ele alacağız.

Milletler Cemiyeti Konseyi‟nin 26 Eylül 1936 tarihli toplantısında, DıĢiĢleri Bakanı


Tevfik RüĢtü Aras, yaptığı konuĢmada Sancak sorununun çözümü konusunda Fransa‟ya ikili
görüĢme teklif etmiĢtir. Ancak Fransız temsilci buna verdiği cevapta, mandater devlet olarak
Fransa‟nın Suriye üzerindeki bütün hak ve yükümlülüklerini yeni Suriye hükümetine
devrettiği, bu sebeple Fransa ile Türkiye arasında bu konuda yapılacak görüĢmelere Suriye
hükümetinin de katılması gerektiğini bildirmiĢtir. Türk ve Fransız temsilcileri tarafından
Milletler Cemiyeti‟nde yapılan bu konuĢmalardan sonra, Türk hükümeti bir nota ile Sancak

11
Serhan Ada, Türk Fransız İlişkilerinde Hatay Sorunu (1918-1939),İstanbul, 2005, s. 107
12
Sait Dinç, a.g.m.,s. 22
13
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 47
14
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 48
15
Savcı, a.g.t., s. 34
16
Ada, a.g.e., s. 110
7
bölgesi ile ilgili isteklerini resmen Fransa‟ya bildirmiĢtir.17 Fransız Hükümeti 10 Kasımda
verdiği cevapta, Sancağa bağımsızlık vermenin Suriye‟yi parçalamak demek olacağını ve
mandater devlet olarak da buna yetkisi bulunmadığını bildirdi. Bundan sonra iki hükümet
arasında birer nota daha teati edildi, lakin görüĢlerde herhangi bir değiĢme olmadı.18

Suriye‟de seçimler dolayısıyla karıĢıklıklar çıkmıĢ ve gerilim artmıĢtı. KarıĢıklıklar


çatıĢma halini almaya baĢlamasıyla Manda Yetkilileri ve Yüksek Komiser‟in sancaktaki
delegesi Durieux sert önlemler almaya baĢlamıĢtı. Seçimleri boykot eden Türkleri ve Arapları
sürgüne göndermiĢ ve birçok kiĢiyi tutuklatmıĢtır. Bu önlemlere rağmen Hatay‟daki birinci
derece seçimlere katılım düĢük olmuĢtu. Ġkinci derece seçimlere kadar olaylar ve çatıĢmalar
aralıksız sürmekteydi. Manda makamlarının Türkler üzerindeki baskıları, tutuklamaları ve
sürgünleri arttıkça Sancak‟ta boykot ve direniĢ daha da yayılıyordu.

17 Kasım‟da Fransa tarafına verilen notada, kazanılmıĢ haklarının elinden alınmasını


Türkiye‟nin kabul etmeyeceğini, Suriye ve Lübnan‟a sağlanan koĢulların aynılarının
Ġskenderun-Antakya‟ya da tanınmasını istedi. Bu notayla, Türkiye‟nin Hatay‟la ilgili bir oldu-
bittiyi kabul etmeyeceği kesinlikle belli oldu.19

Ġkinci derece seçimlerde tansiyonun düĢmemesi, manda yönetimini sıkıyönetim ilan


etmeye itmiĢti. O sırada, Fransa DıĢiĢleri Bakanı Delbos, 17 kasım tarihli notaya verdiği
cevapta Türkiye‟nin taleplerinde ısrar etmesi halinde, sorunun “nesnel ve eksiksiz
incelenmesi” için Milletler Cemiyeti‟ne götürülmesini önerdi. Türk Hükümeti ise bu öneriyi
kabul ettiğini bildirdi.20

2.3 Milletler Cemiyeti’nde Hatay

Sorun, Milletler Cemiyeti Meclisi‟nin 14-15 Aralık 1936 tarihlerinde olağanüstü


toplantısında ele alındı. Tevfik RüĢtü Aras Milletler Cemiyeti‟nin Sancağıngeleceğini ele
alması gerektiğini, Türklere karĢı olan birliklerin Sancaktan çekilmesi gerektiği, Milletler
Cemiyeti görevlilerinin incelemeyi tarafsız yürütmeleri ve tarafların uzlaĢabilmesi için uygun
ortamın yaratılması gerektiği konularını iletmiĢtir. 16 Aralık‟ta Konsey, uyuĢmazlığın çözümü
için bir rapor hazırlamak üzere, Konseydeki Ġsveç Temsilcisi Sandler'i raportörlükle
görevlendirmiĢ, üç kiĢilik bir gözlemci grubunu Sancağa yollamayı kararlaĢtırmıĢ, bu arada
Türkiye ve Fransa'nın aralarındaki görüĢmeleri sürdürmesini öğütlemiĢti. Türkiye, Konseyin
bu kararında çekimser oy kullanmıĢtı.21

Sorunun Milletler Cemiyeti‟nde ele alındığı bu ilk aĢamada, hem Fransa hem de
Türkiye anlaĢmazlığa uluslararası örgütün kuralları içinde bir çözüm bulunmasını kabul etmiĢ
görünüyordu. Fransa Milletler Cemiyeti‟nin Sancak sorununu kendi istek ve arzularına göre
çözeceğinden emin gözüküyordu. Fransa‟ya göre, Musul meselesinde olduğu gibi eğer
Türkiye isteklerinde ısrarlı olursa da Milletler Cemiyeti‟nde baĢlayan sürecin getireceği
sonuçlara da katlanmak zorunda kalacaktı.22

MC Gözlemcileri 31 Aralıkta Sancağa varıp ise koyulmuĢtu. Bu arada, Paris'te


yapılan Türk - Fransız görüĢmelerinde, Türkiye sancağın, bağımsız bir devlet olarak, Suriye
ve Lübnan ile bir konfederasyon oluĢturmasında, askerlikten arındırılmasında, Ġskenderun
17
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 49
18
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi,İstanbul, 2010, s. 245
19
Ada, a.g.e., s. 119
20
Ada, a.g.e., s. 120
21
Savcı, a.g.t., s. 37
22
Ada, a.g.e., 122
8
limanında Türkiye'ye bir yer kiralanmasında, Türkiye ve Fransa'nın kurulacak düzeni güvence
altına almasında ısrar etmiĢ, ancak Fransa bu aĢamada buna yanaĢmamıĢtı.

20 Ocak 1937'de Konseyde sorun yeniden görüĢülmüĢtü. O sırada Cenevre'de,


Ġngiltere DıĢiĢleri Bakanı Antony Eden tarafları uzlaĢtırıcı yoğun bir çaba göstermiĢ, sonunda
Fransa tutumunu değiĢtirmiĢ, böylece Türk görüsüne yakın bir anlaĢma temeli bulunmuĢ,
Sandler de bu uzlaĢıyı yansıtan raporunu Konsey'e sunmuĢtu.23 Varılan prensip anlaĢmasının
hususları, 27 Ocak‟ta “Sandler Raporu” Ģeklinde Milletler Cemiyeti konseyi tarafından oy
birliği ile kabul edilmiĢtir.24

Sandler‟in hazırladığı rapora göre bir Uzmanlar Komitesince hazırlanacak Sancak


Statüsü ve Anayasası uyarınca;
a) Sancağın bir "Ayrı Varlık" olarak, içiĢlerinde bağımsız kalacağı
b) DıĢiĢlerinin Suriye Devleti‟nce yönetileceği, ancak Suriye'nin Milletler Cemiyeti
Konseyi‟nin iznini almadan Sancağın bağımsızlığına zarar verici kararlar
alamayacağını
c) Suriye ile Sancak arasında bir gümrük ve para birliği olacağı, ortak isler için özel
memurlarla eĢgüdüm sağlanacağı
d) Resmi dil Türkçe olmak üzere, ikinci bir dil için Milletler Cemiyeti Konseyinin karar
vereceği
e) Sancak Statüsü ve Anayasasına uyulmasını Konsey adına denetlemek üzere Sancağa
Fransız uyruklu bir Delege atanacağı
f) Sancağın yeterli jandarma ve polisten baĢka askersel gücü bulunmayacağı
g) Türkiye ve Fransa'nın Milletler Cemiyeti Konseyi‟nin öğütleme kararlarına saygılı
kalacakları ve aralarında yapacakları bir antlaĢma ile Sancağın toprak bütünlüğünü
güvence altına alacakları
h) Ayrıca Türkiye, Fransa ve Suriye-arasında bağıtlanacak bir antlaĢma ile, Türkiye -
Suriye sınırının dokunulmazlığı ve kıĢkırtmaların önlenmesi gibi isler için
yükümlülükler getirileceği
i) Türkiye'nin Ġskenderun Limanından yararlanması için Sancak Statüsüne hükümler
konulacağı
j) Statü ve Anayasa'nın Konseyin kararı ile yürürlüğegireceği ve Konsey'de Sancak ile
ilgili kararların 2/3 çoğunlukla alınabileceği açıklanmıĢtır.25

Devlet, bu kararın üzerine ĠçiĢleri Bakanlığı‟nın tertiplediği birçok miting Türkiye


genelinde ve Hatay‟da düzenlenmiĢ ve bu yolla Türk kamuoyunu kontrollü bir Ģekilde
yönlendirerek olayı bütün halka mal etmiĢtir. Suriye hükümeti ise karara tepki göstererek
Fransız DıĢiĢleri Bakanlığı‟na ve Milletler Cemiyeti‟ne protesto mesajı yolladı.

Milletler Cemiyeti Konseyi‟nde kabul edilen Statü ve Anayasa ile Türk - Fransız
AnlaĢması Sancak meselesini tamamen halledememiĢtir. Çünkü Sancak‟ın Statü ve
Anayasa‟nın yürürlüğe girmesi seçimlerin yapılmasına bağlıydı. Türkiye Hatay‟da yeni
rejimin derhal uygulanmasını istediği halde, Suriye‟deki Arapların protesto ve isyan
hareketleri, Sancak‟taki Fransız idaresinin diğer unsurları Türklere karĢı kıĢkırtan davranıĢları
ve Fransa‟nın Türkiye‟ye karĢı takındığı olumsuz tavırları 1937 yılı boyunca bir takım
güçlüklerin ortaya çıkmasına sebepolmuĢ, Türk-Fransız iliĢkileri tekrar gerginleĢmiĢtir. Bu
olumsuz geliĢmelere rağmen, 1937 tarihli Türk-Fransız AnlaĢması ile Sancak meselesinde
önemli bir aĢama kaydedilmiĢtir.26

23
Savcı, a.g.t., s. 37
24
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 78
25
Savcı, a.g.t., s. 37-38
26
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 82
9
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HATAY SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ

3.1 Seçim Hazırlıkları ve Sonucu

Sandler Raporu ve Milletler Cemiyeti kararı uyarınca, Sancakta 15 Nisan 1938


gününe dek yapılması gereken Meclis seçimlerini düzenlemek ve denetlemek üzere 1937
yazında Milletler Cemiyeti Konseyi‟nce Antakya'ya gönderilen Seçim Komisyonu,
Türkiye'ye danıĢmaksızın, Fransız Manda memurlarıyla iĢbirliği içinde bir Seçim Yönetmeliği
hazırlamıĢ, bunu yıl sonuna doğru Cenevre'de Konseye göndermiĢ, örneğini de Türk
Hükümetine yalnız bilgi edinilmek üzere iletmiĢti. Buna göre seçimin ilk turu için 28 Mart,
ikinci turu için de 12 Nisan 1938 seçilmiĢti.

Türkiye, Türk topluluğu zararına hükümleri içeren bu yönetmeliğe, Sancak'ta 1937


bağıtlarıyla ortak sorumluluğu olan bir devlet olarak, sert biçimde karsı çıkmıĢ ve bir yandan
Fransa'yı uyarırken, öte yandan 22 ve 24 Aralıkta Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri ile
Konsey BaĢkanına itirazlarını duyurmuĢ ve Konsey'den, Türk hükümetiyle iĢbirliği yapılarak,
yönetmeliğin düzeltilmesini istemiĢti.

Milletler Cemiyeti‟ne gönderilen protestoda; komisyonun yalnızca mandater devletle


görüĢüldüğü, Sancakla en alakadar devlet olan Türkiye ile görüĢülmediği ve yalnızca bilgi
edinilmesi maksadıyla Türkiye‟ye tüzüğün gönderildiği, ayrıca manda idarecilerinin Sancakta
Türkler aleyhine çalıĢtığı bildirilerek durum kınanmıĢtır. Ayrıca seçmen listelerinin
belirlenmesinde yapılan baskılar da 24 Aralıkta ikinci bir nota ile protesto edilmiĢtir.27

Fransız DıĢiĢleri Bakanı Delbos, 30 Aralık‟ta Cenevre‟deki Fransız heyetine


gönderdiği mesaj, Türkiye‟nin beklentisini doğruladı. Delbos, hazırlanan seçim
düzenlemesinin, yürürlüğe konmayarak ertelenmesini kabul etti. Fransa, Türkiye‟nin önerisini
paylaĢarak, Komisyon‟un Türk ve Fransız temsilcilerinin katılımıyla, yeniden oluĢturulmasına
ve düzenlenmenin gözden geçirilmesine sıcak bakıyordu.

Sorunla ilgili taraflar aralarında anlaĢtıkları için, Milletler Cemiyeti Meclisi‟nin Ocak
1938 sonunda yaptığı toplantıda beklenen karar alındı. Türk ve Fransız temsilcilerinin
katılımıyla yeni bir komisyon kurularak, Seçim Düzenlemesi gözden geçirilecekti. Yeni
komisyon, Türk ve Fransız üyelerin yanısıra, Belçika, Ġngiltere ve Ġsveç temsilcilerinden
kurulacak ve gerekli görürse, 15 Nisan 1938 olarak öngörülen seçim tarihini de ileri
alabilecekti.28

Milletler Cemiyeti‟nin belirlediği esaslar doğrultusunda, seçimde cemaatlerin yazımı


sırasında izlenecek yol, uygulanacak yasaklar ve bu yasaklara uymayanlara verilecek cezalar,
yayınlanmıĢtı. Seçim iki dereceli seçim sistemine göre yapılacaktı. Seçim Nizamnamesinin
son Ģeklini almasının ardından, cemaatlere göre kaydedilen seçmenlerin içinden
milletvekillerini seçmek üzere ikinci seçmenler seçilecek, üçüncü kademede ise milletvekili
seçimi yapılacaktı. Seçime katılabilmek için özetle; Statükonun 8. ve 12. maddeleri gereğince
sancak vatandaĢı olmak, 1 Temmuz 1918‟den önce doğmuĢ olmak, erkek olmak, oy verme
hakkına engel oluĢturacak hukuki engeli ya da sağlık sorunu bulunmamak gerekmekteydi.
Seçim öncesi yapılacak cemaat sayımı “Türk Unsuru”, “Ermeni Unsuru”, “Alevi Cemaati”,

27
Savcı, a.g.t., s. 49
28
Ada, a.g.e., s. 150
10
“Arap Cemaati”, “Rum Ortodoks Cemaati”, “ KürtCemaati” ve “Cemaat-i Saire” olarak
gerçekleĢecekti.29

Hatay‟daki Fransız Makamları bu defa Türkler aleyhine tavır takınıp seçim


sonuçlarını etkilemeye çalıĢmıĢlardır. Daha seçimler baĢlamadan harekete geçen Fransız
mandater memurları Suriye‟deki TaĢnak ve Hınçak Ermenilerini birleĢtirerek bir çok Ermeni
ve Arabı Hatay‟a sokarak Türkler aleyhinde propagandalara baĢlamıĢtır. Özellikle seçimlerde
Türklerden yana tavır koyan Alevileri baskı ve terör olayları ile sindirmiĢlerdir. Hatay
dıĢından getirilen Arap ve Ermeniler, Sancak vatandaĢı olarak kaydedilmiĢ, bazı Türkler
seçim komisyonunun çıkardığı güçlükler sonucu seçmen olarak kaydedilmemiĢtir.30

Bu olumsuz geliĢmeler üzerine Atatürk, Fransa‟ya Türkiye‟nin askeri gücü ile


gözdağı vermek adına 19 Mayıs‟ta güney illerinde bulunan askeri birlikleri denetlemek üzere
trenle Ġstanbul‟dan hareket etti. Atatürk, sağlığının bozuk olmasına rağmen, yöre halkının da
katıldığı törenlerde Mersin ve Adana‟daki askeri birlikleri denetledi. Türkiye‟nin güney
sınırında baĢlatılan bu seferberlik, çatıĢmaya değil, Hatay sorunundaki kararlığını göstermeye
yönelikti.31

Bir taraftan Türkiye‟nin sert ve kararlı davranıĢı, diğer taraftan Almanya‟nın


Avusturya‟yı iĢgali ve Çekoslovakya‟yı parçalaması sonucu Avrupa‟da giderek tehlikeli bir
vaziyet alan konjonktürü dikkate alan Fransa tavır değiĢtirmek zorunda kalmıĢtır.32Haziran‟ın
ilk günlerinde, Mart 1938 anlaĢmasına aykırı uygulamaların sorumlusu sayılan Delege
Garreau görevinden alındı. Yerine Yarbay Collet atandı. Aynı zamanda da, Sancak‟ta
sıkıyönetim ilan edildi. Tüm mandater yetkiler de Fransız askeri makamlarına devredildi.
Sancak Valiliğine Hatay Halk Partisi ile Egemenlik Cemiyeti‟nin önde gelen adlarından
Abdurrahman Melek getirildi. Melek, vali olur olmaz, görevden alınan yerel yöneticilerin
yerine Halk Partililer‟i atadı.33 Bu hareket ise olayları yatıĢtırmıĢ ve tansiyonu düĢürmüĢtür.

9 Haziran‟da seçim iĢlemlerine yeniden baĢlanır, ancak sonuçlar Türkler aleyhine


yeniden geliĢmeye baslar. Araplar köy köy dolaĢarak Türk listelerine yazılanları tehdit
ediyorlardı.34 Seçimlerde geliĢmeleri günü gününe takip eden Türkiye 22 milletvekili
çıkarmayı hedeflemiĢ ancak 15 Haziran itibariyle diğer unsurların toplamından aĢağı sayıda
Türk seçmen sayılmıĢtır. Bu da belirtilen baskı ve tehditlerden dolayı Türk listelerine kayıt
olmayan Alevi ve bir kısım Türk ile hariçten Hatay‟a getirilerek seçmen kaydı yapılan Ermeni
ve Araplardan kaynaklanmakta idi. Türkiye durumun Türkler lehine değiĢmesi için harekete
geçmeye karar verir. Ayrıca bölgede asayiĢ bozulmaktaydı ve Milletler Cemiyeti seçim
komisyonu artık görevini yapamaz hale gelmiĢti. Türk Hükümeti 21 Haziran 1938'de
Sancak'taki durumu Fransız Hükümeti ve Milletler Cemiyeti katında protesto etmiĢti. Söz
konusu notada Türkiye‟nin Milletler Cemiyeti Komisyonuyla bütün münasebetini kestiği
bildirildi.Sonunda, Türk ve Fransız Hükümetleri, Milletler Cemiyeti Seçim Komisyonunun
çalıĢmalarını durdurmasınıKonsey'den birlikte isteyince, Komisyon 29 Haziran‟da Sancak'tan
ayrıldı.35

29
Duman, a.g.t., s. 16
30
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 96
31
Ada, a.g.e., s. 166-168
32
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 97
33
Ada, a.g.e., s. 170-171
34
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 97
35
Savcı, a.g.t., s. 53
11
Seçimlerin sonuçlanmasıyla birlikte Türklerin haklılığı da ortaya çıkmıĢtır. Baskı ve
Ģiddete rağmen Türkiye‟nin desteği ve hukuki mücadelesiyle gerçekler seçimlerle beraber
anlaĢılmıĢtır.

Cemaat Seçmen Sayısı% Milletvekili Sayısı


Türkler 35.84763 22
Aleviler 11.31919,8 9
Ermeniler 5.5049,7 5
Araplar 1.8453,2 2
Ortodokslar 2.0983,7 2
Diğer Cemaatler 3950,6 -
Toplam 57.008 100 40

Görüldüğü üzere toplam seçmen sayısı Milletler Cemiyeti Komisyonu‟nun


tahmininden fazla çıkmıĢtır. Baskı ve Ģiddet sayesinde Türklerin sayısı komisyon raporunda
düĢük gelmiĢ, fakat yeni komisyonda ise gerçekler ortaya çıkmıĢtır.

Milletvekilliğine aday olacak Türklerin adları, Dörtyol‟da yapılan bir toplantıda


belirlendi. Toplantıya Abdurrahman Melek ve Tayfur Sökmen‟in yanısıra, ġükrü
Sökmensüer, Cevat Açıkalın ve Ġskenderun BaĢkonsolosu Fethi Denli katıldı. Toplantıda,
Türklere ayrılmıĢ 22 milletvekili adaylığı için 22‟Ģer kiĢilik iki değiĢik liste hazırlandı.
Ayrıca, Devlet BaĢkanlığı‟na Tayfur Sökmen‟in, Meclis BaĢkanlığı‟na Abdülgani
Türkmen‟in, BaĢbakanlık görevine ise Abdurrahman Melek‟in adlarının önerilmesi
kararlaĢtırıldı. Bakanlıklara atanacak olanların da adları da saptandı.36

Seçimlerin sonuçlanmasıyla ve Türklerin çoğunlukta olduğu bir Meclisin


kurulmasıyla, Hatay sorunu Türkiye‟nin ve Hataylı Türklerin iki yıllık mücadelelerinde
istedikleri doğrultuda yeni bir aĢamaya girmiĢ oluyordu. Bu sonuç, Araplar ve diğer unsurlar
için ise, elbette bir yenilgi anlamını taĢıyordu.37

36
Ada, a.g.e., s. 180
37
Ada, a.g.e., s. 182
12
3.2 Hatay Cumhuriyeti’nin Kurulması

Sancak Meclisi, ilk toplantısını 2 Eylül 1938‟de yapmıĢtır. Bu toplantıya, Türk


cemaatinden milletvekilleriyle birlikte, diğer cemaatlerden seçilen milletvekilleri de katıldı.
Tüm milletvekilleri Türkçe yemin ettiler. Meclis'in ilk toplantısında, yeni kurulan devletin
adının "Hatay" olması kabul edildi. Böylece, sorunun ilk aĢamasında Atatürk tarafından
ortaya atılıp, Sancak'ın Türk olduğunun kanıtı olarak kullanılan Hatay adı, resmen kabul
edilmiĢ oldu. Yeni kurulan devletin bayrağı olarak, Türk bayrağına çok benzeyen, ayyıldızlı
Hatay bayrağının kullanılması kararlaĢtırıldı. Türk Ġstiklal MarĢı, Hatay Devletinin ulusal
marĢı olarak kabul edildi.

Hatay Meclisi, hükümete, yeni devletin altyapısını oluĢturmak üzere gerekli


düzenlemeleri yapma yetkisini verdi. Türkiye Cumhuriyetinde yürürlükte bulunan yasalar
Hatay'da da uygulanması ilke olarak kabul edildi. Bazı yasaların Hatay'a uyarlanması için
çalıĢmalar yapıldı. Meclis‟te oybirliği ile benimsenen bir yasada da, Hatay'ın içiĢlerinde
tümüyle bağımsız, Türk çoğunluğun yönetiminde egemen bir devlet olduğu belirtildi.

Hatay yönetiminin ilk uygulamalarından biri, manda dönemi yöneticilerini


görevlerinden alarak, yerlerine Türk uyruklu ve Hatay Halk Partisi‟ne yakın kiĢileri getirmek
oldu.38 Yeni devletin karĢılaĢtığı zorluklardan birisi cemaatlerin birbirlerine sıcak bakmalarını
sağlamaktı. Diğer bir durum ise Fransızlar, Suriye-Hatay sınır kapısını kapatmak suretiyle
Hatay Devleti'ni her bakımdan zor durumda bırakmıĢtı. Türkiye sınırı zaten kapalı
olduğundan, Suriye sınırı da kapatılınca doğal olarak Hatay devleti her bakımdan güçlüğe
uğrayacak, ulaĢtırma, ticaret, alıĢveriĢ duracaktı.39Fakat Türkiye bu oyunu bozmuĢ,
Türkiye,sınırlarını Hatay Devleti'ne açmıĢtı. Böylece ticari iliĢkiler artmıĢ, Fransızlar da
hilenin tutmaması üzerine yanıldıklarını anlamıĢ ve hudut kapısını tekrar açmıĢtır.40

Suriye bu dönemde Hatay Devleti aleyhinde yürüttüğü çalıĢmalarını sürdürmüĢtür.


Her vesile ile Türklük aleyhine çalıĢmıĢlardır. Bağımsız Hatay Devletinin kurulmasından
itibaren Suriyeliler tarafından; sınırlara tecavüz, köy baskınları, harman yangınları seklinde
yürütülen çalıĢmalar yeni kurulan devleti rahatsız etmiĢtir.41 Bazı bozguncular Hatay
dâhilinde tahriklerde ve provokasyonlarda bulunmak üzere grupları teĢekkül ettirmek üzere
toplantılar yapmaktadırlar.42

Suriye'de bulunan Hatay Ermenileri her olaydan ve herkesten kendi lehlerine bir
menfaat teminine çalıĢmaktadırlar. Her fırsatı değerlendirenErmeniler, 17 Nisan 1939'da
Hatay'dan Halep'e gelen Fransız ayanüyelerinden Gotiro ile görüĢmeler yapmıĢlardır.
Kendilerinin ne kadartehlikede olduğunu anlatmak için "Türklerin Halep'e
gelmelerindenkorktuklarını, Fransızların Halep'i himaye etmesini" rica etmiĢlerdir.Bununla da
kalmayıp Suriye ve kuzeyindeki Türk propagandasının kuvvetkullanmak suretiyle
önlenmesini de istemiĢlerdir.43

38
Ada, a.g.e., s. 185
39
Sökmen, a.g.e., s. 163
40
Savcı, a.g.t., s. 70
41
Savcı, a.g.t., s. 75
42
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 117
43
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 123
13
Hatay'ın Türkiye tarafından ilhak edileceğinden korkan Ermeni veRumlar, ilhakın
olmaması için ellerinden gelen her Ģeyi yapmaktadırlar. Türkiye'yi istemeyen unsurlara moral
vermek için en ufak her geliĢmeyi değerlendirmekte ve propaganda yapmaktadırlar. 19 Nisan
1939 tarihli bir rapordan anlaĢıldığına göre Ermeni ve Rumlar, Türkiye ile Fransa'nın Hatay
için anlaĢamadıkları propagandasını yapmaktadırlar. Bu fikirlerinin inandırıcılığını arttırmak
için de Reyhaniye‟ye yeniden iki tabur Fransız askerinin geleceğini ve Ġskenderun limanında
da bir Fransız Zırhlısının demirli bulunacağı haberini etrafa yaymaktadırlar. Ġtalya'nın
Arnavutluk'u iĢgali üzerine propagandaların değiĢtirmeye baĢlamıĢlardır.44

Böylelikle tüm zorluklara rağmen bağımsız Hatay Cumhuriyeti, Türkiye‟nin desteği


ile Suriye ve Fransızların politikalarına göğüs germiĢtir. Hatay içindeki Ermeni, Arap ve Rum
unsurlarının da faaliyetlerini Türk istihbaratı sayesinde öğrenmiĢ, önlemini almıĢ ve savaĢ
çanlarının çalındığı bu dönemde gerginliğin tırmanması da Hatay‟ın üzerindeki baskıları
azaltmıĢtır. Bir yandan yaklaĢan çatıĢma ortamının Türkiye‟yi önemli bir noktaya koyması,
Ġngiltere ve Fransa‟nın Türkiye‟yi kendi yanına çekmeye baĢlamasına sebep olmuĢtur. Bu da
Hatay‟ın kaderini önemli ölçüde etkileyecektir.

3.3 Hatay’ın Anavatan’a Katılımı


Atatürk Türkiye‟si, Hatay sorununu, 1936 Montrö Boğazlar SözleĢmesinin hemen
ardından ele almıĢ ve üç yıl süren çetin bir diplomasi savasımı sonunda, onu da barıĢçı yoldan
kesin bir çözüme bağlamıĢtır.

Ancak bu dava aleyhinde çalıĢanlar propaganda faaliyetlerini de eksik etmemiĢler ve


Hatay davasının artık eskisi gibi hızlı yürütülemeyeceğini yaymak suretiyle morallerin
bozulmasına çalıĢmıĢlar, bu arada bir kısım kaçaklar geri dönerek muhalefetlerini
artırmıĢlardı. Suriye basını hoĢa gitmeyen yazılar yazmaya baĢlamıĢ, Ġskenderun'da Ġtalyan
tebaasından olanlar da siyasi propaganda faaliyetlerini arttırmıĢlar ve davanın zayıflaması için
çaba harcamaya çalıĢmıĢlardır.

1939 Martında Türkiye'de yapılacak Milletvekili seçiminde Tayfur Sökmen'in


Antalya'dan, Abdurrahman Melek'in Gaziantep'ten aday gösterilmeleri ve Büyük Millet
Meclisine seçilmeleri Hatay'ın Anavatana katılmak üzere bulunduğu kanaatini ortaya
çıkarmıĢtı.45

Fransa‟nın Suriye‟ye bağımsızlık vaat eden 1936 tarihli anlaĢmanın uygulanmasını


askıya alması sebebiyle, Hatay‟ın geleceğinin Suriye‟ye bağlı tutulması için de bir sebep
kalmamıĢtı. Bu sonuca Fransa‟nın razı olmasının zeminini de Avrupa‟daki geliĢmeler
hazırlayacaktır. Nitekim Avrupa'daki geliĢmeler çerçevesinde Fransa, Türkiye ile Doğu
Akdeniz'de ve Balkanlarda bir dayanıĢma aramıĢtı. Daha 4 Temmuz 1938 AnlaĢmasının
yapılması esnasında bunu hissettirmiĢ, Eylül 1938'de de Türkiye'ye resmen anlaĢma teklif
emiĢtir. Fransa‟nın Avrupa'da giderek sıkıĢtığını gören Türkiye, Hatay meselesini istediği gibi
halletmeden Fransa'ya karĢı yükümlülük altına girmeyi düĢünmemiĢ, Hatay meselesinin
halledilmesini ön Ģart olarak ileri sürmüĢtür.46

44
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 124
45
Savcı, a.g.t., s. 82-83
46
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 130
14
Haziran ortasından itibaren, Hatay görüĢmelerinin anlaĢmayla sonuçlanacağı belli
oldu. Türk basınında da, Türk-Fransız dostluğunu öven yazılar çıkmaya baĢladı. Ġttifaka
yönelik Türk-Fransız Deklarasyonu 23 Haziran 1939‟da Paris‟te Hatay‟ın Türkiye‟ye ilhakını
öngören Türkiye ile Suriye Arasında Toprak Sorunlarının Kesin Çözümüne ĠliĢkin AnlaĢma
da aynı gün Ankara‟da imzalandı.47Fransa ile Türkiye arasında imzalan anlaĢma, 30 Haziran
1939 günü TBMM‟de mevcut 344 üyenin oy birliği ile kabul edilmiĢtir. Hatay, Türkiye‟nin
63. ili olmuĢtur. Aynı tarihte Hatay halkına hitaben yayınlanan beyannameye göre, Türkiye ile
Fransa arasında imzalanan anlaĢmanın yürürlüğe girmesinden itibaren, Hatay halkı Türkiye
vatandaĢı sayılmaktaydı. Ġsteyen Hataylılar anlaĢmanın geçerli olduğu tarihten itibaren 6 ay
içerisinde Suriye ve Lübnan tabiiyetine geçebileceklerdi.48Buna karĢılık Türkiye de
Suriye‟nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı gösterecekti.49

Temmuz ayında da Hatay Türkiye sınırları içine katılmasını tamamladı. Bu baĢarı,


Türk dıĢ politikasının ve Türkiye‟nin yöneticilerinin kararlılığı, Avrupa‟daki mevcut ortamın
Türkiye tarafından baĢarı ile kullanılması, Ġngiltere ile Fransa‟nın o dönemdeki dıĢ
politikalarının Türkiye‟nin çıkarları ile uyuĢması ile sağlanmıĢtır.50

47
Ada, a.g.e., s. 211
48
Duman, a.g.t., s. 152
49
Armaoğlu, a.g.e., s. 248
50
Dinç, a.g.m., s. 24
15
3.4 Atatürk ve Hatay

Hatay‟ın elde edilmesini sağlayan, hiç Ģüphesiz baĢından itibaren Hatay davasını
Ģahsi meselesi olarak niteleyerek sahip çıkan ve Türkiye‟nin politikasını uluslararası
konjonktürü iyi tartarak belirleyen, kan dökmeden en son aĢamasına vardıran Atatürk
olmuĢtur.51Atatürk Ġster Fransa, ister ise diğer devletler Türkiye‟nin yanında olsun ya da
olmasın, Türkiye Cumhuriyeti‟nin her Ģekilde menfaatlerini koruyacağını söyleyerek kararlı
tutumundan bir ödün vermemiĢtir. Bu tutum, amacın gerçekleĢmesi için gerekli istikrarın
sağlanmasını kolaylaĢtıran bir özelliktir.52

Anavatan Türkiye‟nin bir parçası olan Ġskenderun bölgesinin Misak-ı Millî sınırları
içerisinde olmasına rağmen, Fransa tarafından iĢgal edilmesi ve yerli ahaliye saldırılarda
bulunulması, baĢta Mustafa Kemal PaĢa olmak üzere TBMM‟nin dikkatini çekmiĢ ve iĢgal
altında kalan bu Türk toprağının anavatana katılabilmesini sağlamak için çalıĢmalara
baĢlanmıĢtır.53

Montrö Boğazlar SözleĢmesi ile boğazlar sorununu halleden Atatürk, bundan sonra
Sancak meselesine yoğun bir biçimde eğilmiĢtir. Atatürk, “ġimdi Antakya, Ġskenderun yani
Sancak meselemiz var” diyerek sıranın Hatay meselesine geldiğini ifade etmiĢtir. Boğazlar
sorununu Türkiye lehine halleden Atatürk, Hatay için yüklenme zamanının geldiğine inanır ve
düğmeye basar.54

Milletler Cemiyeti‟nde söz konusu müzakerelerin yapıldığı günlerde Atatürk, Hatay


davasıyla ilgili görüĢlerini Kurun (Vakit) gazetesinde beĢ gün üst üste Asım Us müstear adıyla
yazıyordu. Ġlk üç yazısında Fransa‟yı eleĢtiren Atatürk; Fransa‟nın iĢleri yokuĢa sürmemesini
ve Türkiye‟yi Osmanlı Devleti gibi zannetmemesi gerektiğini ifade ettikten sonra, takip ettiği
politikalarla dost Türkiye‟yi kaybetmek üzere olduğunu belirtmiĢtir. Üçüncü yazısında
Türkiye‟nin iĢi farklı noktalara çekmemek için [savaĢ hali] azami dikkat gösterdiğini de
belirtmektedir. Dördüncü yazısında BaĢbakan Ġsmet Ġnönü‟ye seslenen Atatürk, Hatay
meselesinin hangi aĢamada olduğu hususunda ondan bilgi istemektedir. BeĢinci ve son
yazısında ise kendisi Hatay davasında Türkiye‟nin haklı olduğunu vurgulamakta ve Fransa‟ya
üstü örtülü bir Ģekilde gözdağı vermektedir.55

Fransa ile diplomatik yollarla gerçekleĢtirilen görüĢmeler Hatay Meselesi‟ni aradan


uzunca bir süre geçmesine rağmen ne yazık ki olumlu bir safhaya taĢıyamamıĢtır. Üstelik
Fransa ile Suriye Fransa‟nın Suriye üzerindeki haklarını Suriye hükümetine devreden bir
antlaĢmaya dahi imza atmıĢtır. Bunun üzerine Atatürk, ani aldığı bir karar ile Ġstanbul‟a
hareket edip Güney Anadolu‟ya bir gezi düzenlemiĢtir. Güney gezisinde kendisini çok
yorması yüzünden Atatürk‟ün rahatsızlığı artmıĢtır. O dönemde, son derece halsiz olmasına
karĢın bu geziye çıkması hastalığı tetiklemiĢtir. Bunun sonuçlarının ne olacağını kestiremediği
için, ayrıca hastalığın ne ölçüde ilerlediğini henüz etrafındaki doktorlarıdahi tam olarak tespit
edemediklerinden, arka arkaya dört gün arayla önce Mersin‟de, sonra Adana‟da yaptırdığı
resmigeçitler ve bu törenleri ayakta Mehmetçiği selamlayarak izlemek isteyiĢi, bir bakıma
sonun baĢlangıcı olmuĢtur.Örneğin Mersin‟deki tören esnasında, ayakta ancak ondakika kadar
dayanabilmiĢ, fenalık geçireceğini anlayınca Mehmetçiğe „marĢ marĢ‟ komutu vermek
zorunda kalmıĢtır. Asker tören alanını koĢarak terk etmiĢtir. Buna rağmen ve kısa süren bir

51
Pehlivanlı, Sarınay, Yıldırım, a.g.e., s. 141
52
Lör, a.g.t., s. 4-44
53
Ercan Karakoç, “Atatürk’ün Hatay Davası”, Ahmet Yesevi Üniversitesi Bilig Dergisi, Sayı: 50, Ankara, 2009, s.
99
54
Karakoç, a.g.m., s. 103
55
Karakoç, a.g.m., s. 105
16
dinlenmenin ardından o günkü tören sonrası programı aynen uygulamıĢ, doktorların „derhal
Ankara‟ya dönülmeli‟ teklifini reddetmiĢtir. Bu görüntüler ne yazık ki yakın geleceğin de
habercisi olmuĢtur. Beraberindeki heyetin tüm uyarılarına rağmen, bu gezi önceden yapılan
plan gereğince eksiksiz uygulanmıĢ, kısa kesilip acilen geri dönülmesi talepleri Atatürk
tarafından reddedilmiĢtir. Fakat bunun doğal sonucu olarak 25 Mayıs 1938 günü Ankara‟ya
dönüldüğünde Atatürk artık çok zor yürüyebilir duruma gelmiĢtir.56Sonu bilinen bir hastalığa
yakalanmasına rağmen gücü yettiğince Hatay meselesine eğilmiĢ, hükümeti daha müessir
tedbirler almaya zorlamıĢtır. Bu bağlamda Hatay‟ın anavatana katılmasında O‟nun rolü
gerçekten çok büyüktür.57

Atatürk, Hatay‟ı ülkenin birinci sıradaki sorunu haline getirirken ve çözüm yollarını
ortaya koyarken, bazen devlet iĢleyiĢindeki geleneksel hiyerarĢiyi dikkate almadan inisiyatif
kullanmak zorunda kalmıĢtır. Ancak, hedefe varmanın, sadece istemekle değil, yeri
geldiğinde taviz vermeyi bilmekle de gerçekleĢtirilebileceğini göstermiĢtir.58Atatürk'ün Hatay
davası için göstermiĢolduğu büyük ilgi Hatay‟ın kurtuluĢu için büyük ve önemli adımların
atılmasına sebep olmuĢtur. Ancak Hatay‟ın anavatana katılısını göremeden Atatürk‟ün vefat
etmesi büyük üzüntüye neden olmuĢtur. Bu olay bütün dünyada olduğu gibi Hatay'da da
sonsuz bir üzüntü ve eleme sebep olmuĢtu. Fakat bu durum, çalıĢmaların devam etmesine
veHatay'ın Anavatan'a bağlanmasına gayreti azaltmamıĢtır.59

56
Lör, a.g.t., s. 4-46
57
Karakoç, a.g.m., s. 114
58
Ada, a.g.e., s. 235
59
Savcı, a.g.t., s. 82-83
17
SONUÇ
I. Dünya SavaĢı sonrasında yavaĢ yavaĢ ortaya çıkarak ilerde diplomatik bir sorun
halini alan Hatay sorunu, Milli mücadele döneminde Ankara AnlaĢması ile Fransız mandası
altında bırakılmıĢ, fakat bu mesele Türkiye‟nin gündeminden düĢmemiĢtir.

Ġskenderun sancağının kültürel ve toplumsal birikimi, nüfusunun %60‟ından


fazlasının Türk olması sebebi ile Türkiye‟nin bu soruna iyice eğilmesini gerekli kılmıĢtır.
Çünkü bu sancak, hem Türkiye‟nin çıkarları için önemli, hem jeopolitik olarak önemli, hem
de Türkiye‟nin bunu bir onur meselesi haline getirmesi neticesinde önemliydi.

Türkiye Montrö Boğazlar SözleĢmesinden sonra bu meseleyi ulusal bir mesele haline
getirerek Türkiye‟deki her bireyin bu meseleye manen de olsa destek vermesini önemsemiĢ ve
kamuoyu oluĢturularak bu davanın haklılığı tüm dünyaya duyurulmuĢtur.

Türkiye‟nin Hatay stratejisi ise bu bağlamda çok önemli bir yer teĢkil etmiĢtir.
Ortadoğu‟da toprak emeli bulunmayan Türkiye‟nin sadece haklı olduğu bir bölgeyi böylesine
ısrarcı bir tavırla kazanmasının elbette uluslararası hukuk kurallarına uyması ve kararlı bir
tavır izlemesi etkilemiĢtir. Öncelikle Suriye‟den koparılarak bağımsız bir Hatay cumhuriyeti
haline getirilmiĢ, sonrasında ise Türkiye‟ye katılmıĢtır. Zor kullanarak bu durumun
gerçekleĢtirilmesi daha kötü sonuçlar doğuracağı gibi yeni yeni düzene oturmaya çalıĢan
Türkiye‟nin geliĢmesine de büyük bir sekte uğratacağı açıktır.

Türkiye Hatay halkını da destekleyerek teĢkilatlandırmıĢ, özellikle içerideki Türk


olmayan unsurların saldırıları, kıĢkırtmaları ve propagandalarına karĢı Türkleri
bilinçlendirerek karĢı koymaya çalıĢmıĢ ve yöre halkını korumuĢtur. Özellikle seçimlerde
yapılan usulsüzlüklerle Türk istihbaratının desteği ile pek çok durumu kendi lehine
çevirmiĢtir.

Fransa Hatay meselesinde iĢi her zaman sürüncemede peĢinde olmuĢtur. Suriye‟ye
özerklik tanımasına rağmen Hatay hakkında menfaatlerinden vazgeçmemiĢ, seçimlere engel
olmaya çalıĢmıĢ ve provokasyon yaparak Ermenilere, Araplara ve Rumlara el altından yardım
yapmıĢtır. Fakat bu çabaları Hatay‟ı elinde tutmaya yetmemiĢ ve özellikle bu durumun nedeni
de Avrupa‟da değiĢen siyasi dengelerdir. Revizyonist kanadın sert yaptırımları ve tehditleri
karĢısında Hatay‟ın Türkiye‟ye bırakılması daha da kolay bir vaziyet almıĢtır. Sorunun
çözümünde Türkiye, Ġngiltere ve Fransa arasında Balkanlar ve Doğu Akdeniz‟deki statükoyu
korumaya yönelik bir ittifakın hazırlıklarına paralel olarak yürütüldü.

Bu meselenin çözümünde Atatürk‟ün payı çok fazladır. Yıldırım orduları komutanı


olarak bölgede düĢman iĢgaline karĢı direniĢ emri verdiği günden, hastalığının en kritik
döneminde Adana-Mersin‟e yaptığı geziye kadar geçen 20 yıllık süre boyunca gösterdiği
kararlılık, Hatay sorununun çözümünde özellikle belirleyici bir rol oynadığı belirtilmelidir.
Öldüğünde bu sorunun çözüldüğünü görememesine rağmen, onun katkıları ve yaptığı
çalıĢmalar çok önemlidir.

Kısaca Hatay sorunu günümüzde Suriye ile zaman zaman bir çekiĢme unsuru haline
gelse de Türkiye‟nin stratejik baĢarısının ve dıĢ politikasının mükemmel stratejiyle izlenmesi
neticesinde çözülmüĢtür. DıĢ politikamız tarihinde önemli bir baĢarı öyküsü olmuĢ, bu dıĢ
politika baĢarısı II. Dünya SavaĢı‟na Türkiye‟nin katılmamasıyla tekrar güçlendirilmiĢtir.

18
KAYNAKÇA

ADA,Serhan,Türk Fransız İlişkilerinde Hatay Sorunu (1918-1939),Ġstanbul Bilgi


Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 107
ARMAOĞLU,Fahir,20. Yüzyıl Siyasi Tarihi,Ġstanbul, 2010
DUMAN, Çiğdem, “Hatay Millet Meclisi (2 Eylül 1938 – 29 Haziran 1939)”,
(YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin,
2008
DĠNÇ, Sait, “Atatürk Döneminde Türk DıĢ Politikasında GeliĢmelere Genel Bir BakıĢ; Ġkili
ve Çok Uluslu ĠliĢkiler (1920- 1938)”

ER, Serkan, “Türkiye-Fransa İlişkileri (1923-1939)”, Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler


Enstitüsü

KARAKOÇ,Ercan, “Atatürk’ün Hatay Davası”, Ahmet Yesevi Üniversitesi Bilig Dergisi,


Sayı: 50, Ankara, 2009
LÖR, Ġpek, “Hatay’ın Anavatana Katılmasının Stratejisinin Analizi”, (YayınlanmamıĢ
Yüksek Lisans Tezi), Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik AraĢtırmalar Enstitüsü,
Ġstanbul, 2010

PEHLĠVANLI,Hamit, SARINAY,Yusuf,YILDIRIM,Hüsamettin,Türk Dış Politikasında


Hatay (1918-1939), Avrasya Stratejik AraĢtırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 2001

SAVCI, Nergis, “Hatay Cumhuriyeti: Kuruluşu ve Anavatana Katılışı”, (YayınlanmamıĢ


Yüksek Lisans Tezi), Ġstanbul Üniversitesi Atatürk Ġlkeleri ve Ġnkılapları Enstitüsü, Ġstanbul,
2007

SÖKMEN,Tayfur,Hatay’ın Kurtuluşu için Harcanan Çabalar, Yeni Gün Basın ve


Yayıncılık, Ġstanbul, 1999

19

You might also like