Professional Documents
Culture Documents
Kurtuluş Cephesi, Sayı: 118, Kasım-Aralık 2010
Kurtuluş Cephesi, Sayı: 118, Kasım-Aralık 2010
Kurtuluş Cephesi, Sayı: 118, Kasım-Aralık 2010
www.kurtuluscephesi.com
“Koruma” Altında!!
Siyasette
Durgunluk
“Füze Kalkanı” ya da
Kediye Kedi Demek
“Gerillanın Barışı”:
“Ex-Guerrilla” Devlet Başkanı
Wiki-Wiki-Leaks
Bir Gecede
Zengin Olmak
F.A.T.İ.H.
Fatih’in Torunları
Haçlıları İstanbul Surlarından
Geri Püskürttü!
www.kurtuluscephesi.com
“Koruma” Altında!!
Siyasette
Durağanlık
mektedir. Böyle olunca da, “medya” ve Kısacası, 2010’un “son çeyreğinde” ya-
“medya” tarafından belirlenen siyasal gün- şanan siyasal durgunluk, hareketli siyaset
dem neredeyse “uzun bayram tatili”ne gir- günlerinde ele alınmamış, alınması akla gel-
miştir. Dün “reyting” rekorları kıran tartışma memiş, akla gelse bile gündeme girememiş
programları, bugün izlenmesi zor ve sıkıcı pek çok şeyin, nedenleri bilinmeksizin or-
programlar haline dönüşmüştür. Bunun do- taya atıldığı bir zaman aralığı oluşturmuş-
ğal sonucu olarak da, hızla değişen siyasal tur.
gündem nedeniyle hiç değinilmemiş konu- Bu “son çeyreklik” zaman aralığı, 2009
lar ve “olaylar” gündemin ilk sırasına çıkar- yerel seçimlerinden 12 Eylül referandumu-
tılmaya çalışılmaktadır. na kadar geçen sürede ortaya çıkan politi-
Bu konuda verilebilecek en tipik örnek, zasyonun da zayıflamasını getirmiştir. Ve
Mısır Çarşısı “bombalaması” davasıdır. Pı- düzen içi siyasetin durgunluğunun en temel
nar Selek, hiçbir neden yokken birden olgusu da budur.
“medya”nın gündeminin ilk sırasına çıkar- Başta da ifade ettiğimiz gibi, ülkedeki so-
tılmıştır. Yargıtay’ın aylar önce Pınar Selek’in runların çözümlenmesinde en önemli olgu-
“suçlu” olduğuna ilişkin aldığı karar, birden lardan birisi suni dengedir. Suni (yapay)
yeni bir “haber”mişçesine gündeme sokul- denge ise, Mahir Çayan yoldaşın tanımıyla,
muştur. Kendisi bile, eski bir olayın böylesi- halkın tepkileri ile oligarşi arasında kurul-
ne yeniymişçesine sunulmasını anlayama- muş bir denge durumudur, tepkilerin pasi-
dığını ifade etmek zorunda kalmıştır. fize edilmesidir. Bir başka deyişle, suni den-
Bir başka örnek, eski ve yeni “Radikal”in ge, halkın düzene karşı olan tepkilerinin açı-
“İki”sinin “başyazarı” Ahmet İnsel’in “Ko- ğa çıkmasının önlenmesi, halkın politizas-
münist Devrimi Sorgulamak” başlığıyla 1917 yonunun önüne geçilmesi durumudur. Bu
Sovyet Devrimi’ni ve Sovyet deneyimini tepkilerin mevcut hükümete karşı olup ol-
“gündemleştirme” girişimidir. Benzer bir maması değil, bir bütün olarak düzene yö-
“sorgulama”yı da “Taraf”ta Halil Berktay nelik bir tepkiyi içermesi önemlidir. Bu da
“gündemleştirme”ye kalkışmıştır. kitlelerin politizasyonuyla kendisini açığa
İşte siyasetin durağanlaştığı ve hareketli vurur.
siyaset günlerinde “gündem”e giremeyen Bugün artık gözlerini kapatmayan herke-
konular öne çıkartılmak durumunda kalın- sin çok iyi bildiği gibi, 12 Eylül askeri darbe-
dığında, Diyarbakır belediye başkanı Osman sinden günümüze kadar süren otuz yıllık sü-
Baydemir “olayı”, neredeyse Kasım ayının reç, asıl olarak suni dengenin yeniden ku-
en “muteber” konusu olmuş, “medya” “mal rulması ve pekiştirilmesi sürecidir. Bu süre-
bulmuş mağribi”* gibi bu “olay”ın üstüne cin en tipik olgusu da, hareketlenen siyasal
atlamıştır. ortama bağlı olarak kitlelerin politizasyonu-
Bunların yanında, “boş zaman eğlence- nun engellenmesidir. Bu konuda iktidar par-
si” olarak ipad’lara ilişkin yazılar köşe baş- tileri kadar “muhalefet” partileri de aynı
larında bolca yer aldı. Yine de bu durağan- “misyon”a sahiptir. Bugün için hiçbir düzen
lıkta, “füze kalkanı”, “Sultan Erdoğan”ın partisi bu “misyon”a aykırı tutum içine gir-
Lübnan seferi ve de K. Kılıçdaroğlu’nun “fı- memiştir, girememiştir. MHP’nin son duru-
tık” olması “bulunmaz hint kumaşı” sayıla- mu bu konuda açıktır.
bilir. Bilindiği gibi 12 Eylül referandumunda
Durgunluk, her ne kadar dış dinamikten MHP “tabanı”nın, “ülkücüler”ın yarıya yakı-
kaynaklansa da, “iç” dinamiklerin de bun- nı, MHP yönetimine rağmen “evet” oyu kul-
da belli bir etkisi olmuştur. Özellikle “yaz sı- lanmıştır. Bu referandum, sağ ile solun bir
cağında” yürütülen referandum kampanya- hesaplaşmasına indirgendiği ölçüde MHP
ları siyasetçileri epeyce “yormuş” görün- “tabanı”nda kaymaya yol açmıştır. Buna pa-
mektedir. Onlar da, “bir nebze huzur” bula- ralel olarak MHP “tabanı”, yönetimin, özel-
bilmek için durağanlığı “fırsata” çevirmeye likle de Devlet Bahçeli’nin “pasif” tutumun-
çalışmışlardır. dan duydukları rahatsızlığı her fırsatta dile
getirmeye başlamıştır.
* “Mal bulmuş mağribi”, her ne kadar bir başka Şüphesiz Devlet Bahçeli, tüm diğer dü-
“ulusal” aşağılamanın ürünüyse de, “fakr-ü zaruret” zen partileri gibi “misyon”u yerine getirmek-
içindeki göçmen bir kitlenin davranışını tanımlar. tedir. MHP için bu “misyon”, kendi “tabanı”-
Kasım-Aralık 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
nın eylemsiz kalması, politize edilmemesi- yandan ise, “darbe olasılığı”nın minimize ol-
dir. MHP yöneticilerinin ve “medya” köşe ması, “kutsal ordu”ya karşı AKP’nin “ayar”ını
yazarlarının ara sıra da olsa belirttikleri gibi, maksimum düzeye çıkarmaktadır. Düne ka-
“şehit cenazeleri” birbiri ardına gelirken dar “Ergenekon” operasyonlarıyla “ayar” ve-
MHP “tabanı”nın cenaze törenlerinde slo- rilen “ordu”ya, şimdi “bedelli askerlik”, “po-
gan atmaktan öteye geçmemesi “misyon”un lislere kısa dönem askerlik”, “profesyonel
yerine getirilmesinin açık olgusudur. Bugün ordu” vb. söylem ve tartışmalarla bir kez da-
MHP yönetiminin, tıpkı Deniz Baykal’lı CHP ha “ayar” yapılmaktadır. Bu “ayar” içinde,
gibi, kendi “tabanı”nı elde tutabilmek ve ha- AKP “ordu”ya ne kadar çok “ayar” yaparsa
rekete geçirebilmek için, bu “tabanı” “ak- “bedelli askerlik”in çıkma olasılığının o ka-
tif ”leştirmesi, politize etmesi gerekmekte- dar çok olduğu sanısı yaratılmaktadır. “Pro-
dir. Bu ise, “misyon”a aykırıdır, suni denge- fesyonel ordu” söylemi de, “zorunlu asker-
nin korunması ve sürdürülmesi amacından lik” sistemini zayıflatmaktadır. Bu yolla
sapmaya yol açar. MHP yönetimi işte bu iki- “Türk ordusu”, tipik bir Latin-Amerika ordu-
lemin içine sıkışmıştır. su düzeyine indirgenmeye çalışılmaktadır.
MHP “tabanı”nın harekete geçirilmesi, Böyle bir “ordu”, şüphesiz emperyalizm
açıktır ki, ilk başta Batı’daki Kürtlere ve ar- için de, AKP için de (ve İran için de) “yöne-
dından da tüm sola yönelik saldırılara yol tilebilir Türkiye” için idealdir. “Komşularıy-
açacaktır. Bu da, kaçınılmaz olarak kitlesel la sıfır sorun politikası”, ülke sınırlarında bir
çatışmaların ortaya çıkması demektir. “Dev- “dış tehdit”in ortadan kalkması anlamına
let”in istemediği de budur. geldiği ölçüde, “ülkenin sınırlarını koru-
“Devlet” bunu istemezken, “Devlet” Bah- mak”la görevli bir “ordu” da işlevsiz kala-
çeli’nin bunu yapmaktan başka seçeneği- caktır. Bugün siyasal durgunluk, aynı za-
nin olmadığı bir noktaya gelmesi, ister iste- manda “ordu”nun pasifize edilmişliğiyle be-
mez MHP içinde “yeni” arayışların ortaya lirlenmektedir.
çıkmasına yol açmaktadır. Her ne kadar Elbette bu durgunluğu, “fırtına öncesi
“yeni” MHP, kesinkes 12 Eylül askeri darbe- sessizlik” biçiminde yorumlamak olanaklı-
sinden günümüze kadar sürdürdüğü “mis- dır. Ancak burada önemli olan “sessizlik”in
yon”dan vazgeçemeyecektir, ama “yeni” hangi “fırtına”nın habercisi olduğudur. “Fır-
MHP tartışmaları içinde bir süre daha kaza- tına”dan kastedilen, Haziran 2011 seçim
nılmış olacaktır. kampanyalarından başka bir şey değildir.
Deniz Baykal’ın da çok iyi bildiği gibi, Buna da “fırtına”dan çok “meltem rüzgarı”
CHP’nin iktidar olabilmesi ya da oylarını ar- denilebilir. Şüphesiz Haziran 2011 seçimle-
tırabilmesinin tek yolu kitlelerin politize ol- ri önemlidir ve “kritik”tir. AKP’nin “açık ara”
masıdır. Kitlelerin politize olması CHP’yi ne seçimleri alması (ki MHP “tabanı”nın ne öl-
kadar iktidara yaklaştırırsa yaklaştırsın, aynı çüde çözüleceği belirleyecektir), sol kitle-
zamanda düzenin sınırlarını aşan bir kitle nin, sözcüğün tam ve bütünsel anlamıyla
hareketinin de başlangıcını oluşturacaktır. “umut”larını yitirmesi sonucunu doğuracak-
Birincisi (iktidar olma) ne kadar çok istenir- tır. Bu da, pasifikasyonu, edilgenliği, kader-
se istensin, ikincisi (kitle hareketinin düze- ciliği ve sinmeyi beraberinde getirecektir.
nin sınırlarını aşması) o kadar istenmeyen Ama %42’lik bir kitlenin topyekün sinmesi,
bir durumdur. Deniz Baykal ve CHP, dün ol- edilgenleşmesi kimileri için “zafer” gibi gö-
duğu gibi bugün de bu ikilemin içine sıkış- rünebilse de, gerçek anlamda “fırtına önce-
mıştır. si sessizlik”in maddi temelini oluşturur.
AKP ise, her iki “muhalefet” partisinin sı- 2010’un “son çeyreği”nde ortaya çıkan
kışıklığını değerlendirmektedir. Çoğu zaman siyasal durgunluk, ne kadar boş ve anlam-
saldırgan politikası, bu ikileme sıkışmış olan sız konuların gündeme gelmesine yol açar-
“muhalefet”in çaresizliğinden güç almakta- sa açsın, Türkiye’nin, belli belirsiz, yüksek
dır. sesle söylenmeyen bir “yazgı”ya doğru iler-
Benzer durum “merak etmeyin ordu lediğinin üstünü örtmektedir. Tıpkı 17 Ara-
var” için de geçerlidir. Ne ülkenin ekono- lık 2004’ün bir gün öncesinde “AB pasapor-
mik durumu, ne uluslararası “konjonktür”, tunu cebine koyup” ülkeyi terk etmeye “ha-
ne de oligarşi içi dengeler, askeri darbenin zır” görünen kitlenin, bir gün sonra şiddetli
yapılabilmesini olanaklı kılmamaktadır. Öte bir AB karşıtı konumuna geçmesi gibi.
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2010
Kasım-Aralık 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
“Füze Kalkanı” ya da
Kediye Kedi Demek
Yıllardır derinden derine tartışılan, hazır- zırlanmıştır. Bu “grup”ta yer alanların nere-
lıkları yapılan NATO’nun “Yeni Stratejik Kon- deyse tamamı “eski” dışişleri bakanı ya da
septi” nihayetinde Lizbon “zirve”sinde im- “emekli” büyükelçilerden oluşmaktadır. Öte
zalanarak resmiyet kazandı. Gerçi Lizbon yandan NATO denilen örgüt ise, sözcüğün
“zirve”sinde “füze kalkanı projesi”nin “he- tam anlamıyla “askeri ittifak”tır. Yalın bir as-
defi” konusundaki tartışmalar ve “zafer” ni- keri ittifakın stratejisi, yalın diplomatlar ta-
daları arasında, “Yeni Stratejik Konsept” faz- rafından “çizilmiş”tir.)
laca ilgi görmedi. Oysa “yeni konsept”, “So- “Yeni Stratejik Konsept”, “yeni ve deği-
ğuk Savaş” sonrasında NATO’nun “gelece- şen dünya”da “yeni tehditler”in ortaya çık-
ğini” belirleyecek olan temel anlaşma met- tığından hareket ederek, bu “yeni tehditle-
nini oluşturuyordu. re” karşı NATO’nun resmi görev tanımını
Şüphesiz “Soğuk Savaş sonrası”ndan söz yapmaktadır. Asimetrik savaş, siber savaş
edilince, 1990’da Sovyetler Birliği’nin dağı- vb. türünden “yepyeni” “tehditler”den hare-
tılmışlığıyla ortaya çıkan bir durumdan söz ket eden “konsept”, bildik bir “tehdit”le, ya-
edilmektedir. Böyle olunca da, NATO’nun ni “nükleer savaş tehdidi” ile kesinleştiril-
“geleceği” denilen şeyin 19 yıllık bir geçmi- miştir. Açıktır ki, bu “tehdit”, bugün için İran
şi olduğu hemen görülür. Ne var ki, NATO, ve Suriye’yi kapsamaktadır. Dolayısıyla “ye-
ancak bugün, yani 2010’da “yeni konsepti”ni ni konsept”in ilk işi de, bu “tehdit”lere kar-
hazırlayabilmiştir. (Hemen ekleyelim ki, şı “askeri savunma” hazırlamak olmuştur.
NATO’nun “Yeni Stratejik Konsepti”, “Akil İşte “füze kalkanı” adı verilen, NATO res-
adamlar grubu”nun* ön çalışmalarıyla ha- mi belgelerinde “füze savunma sistemi” ola-
rak tanımlanan “yeni tehdit”lere karşı res-
* Eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın mi görev talimatı Lizbon “zirve”sinde imza-
başkanlığını ve eski Royal Dutch Shell Başkanı Jero- lanarak yürürlülüğe sokulmuştur.
en van der Veer’in başkan yardımcılığını yürüttüğü Buna göre, ABD’nin Reagan dönemin-
grupta, Türkiye adına emekli büyükelçi Ümit Pamir,
eski İngiltere Savunma Bakanı Geoff Hoon, Fransa den bu yana sürekli el atında tuttuğu “yıldız
Milli Kütüphanesi Başkanı Bruno Racine, İtalyan Bü- savaşları” projesinin yeni bir versiyonu dev-
yükelçi Giancarlo Aragona, Kanadalı Büyükelçi Marie reye sokulmaktadır. Resmi verilere göre,
Gervais-Vidricaire, İspanyol Büyükelçi Fernando Per- 1980 ortalarından itibaren ABD’nin bu “pro-
pina-Robert Peyra, Alman Büyükelçi Hans-Friedrich
von Ploetz, Letonyalı Büyükelçi Aivis Ronis, Yunan Bü-
je” kapsamında yaptığı harcamalar 110 mil-
yükelçi Yannis-Alexis Zepos ve Polonyalı Prof. Adam yar dolardır ve her yıl 9 milyar dolar ek har-
Daniel Rotfeld yer almıştır. cama yapılmaktadır. İki “füze savunma si-
Emekli büyükelçi Ümit Pamir, “Kürt sorunu”nda tesi”ni kendi topraklarında kuran ABD, asıl
“akil adam” olarak kabul gören ve “Kürt Sorunu”nun olarak Avrupa’da kurulacak “üçüncü site”
“referandum” çerçevesinde ele alınmasını savunan
bir kişidir. Henüz Ümit Pamir’in “Kürt sorunu”na iliş- arayışı içindedir. Gerek 80’lerde, Reagan dö-
kin çözümü ile NATO’nun “yeni konsepti” arasındaki neminde Batı-Avrupa’ya yerleştirilmeye ça-
ilişki bilinmemektedir. lışılan “orta menzilli nükleer füzeler” proje-
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2010
si, gerekse ABD’nin Polonya ve Çek Cum- potansiyel olarak bu stratejik hedef içinde
huriyeti’nde kurmaya çalıştığı “üçüncü site”, olmakla birlikte, Avrupa’yı değil, Uzak-
gerçekte bu “savunma” harcamalarına Ba- Asya’yı kapsayan “yıldız savaşı” projesinin
tı-Avrupa ülkelerinin “mali katkısı”nı sağla- çerçevesi içine girmektedir. Alaska ve Kali-
maya yönelik olmuştur. Bugün Lizbon “zir- forniya’da kurulmuş olan “iki site”nin ama-
ve”sinde alınan karar, uzun pazarlıklara ne- cı da budur.
den olan, ama 2008 “morgage krizi”yle aci- Üçüncü nokta, Batı-Avrupa’nın ABD’nin
liyet kazanan bu “mali katkı”nın Batı-Avru- “nükleer şemsiye”si altına alınma projesi,
pa ülkeleri tarafından kabul edilmesinin res- her durumda ABD’nin savunma harcama-
miyetidir.* larına diğer emperyalist ülkelerin “ortak”
Görüldüğü gibi, NATO’nun “yeni” deni- edilmesinin bir aracı olmasıdır. Ancak bu
len “stratejik konsepti”, ABD’nin eski, Rea- “ortaklık”ta isteksiz olan emperyalist ülke-
gan döneminden kalma, yani “soğuk savaş” ler, aynı zamanda orta menzilli nükleer fü-
dönemindeki ABD stratejisinin ısıtılıp yeni- zelerin hedefi olmak, özellikle “füze kalka-
den piyasaya sürülmesinden başka bir şey nı”nın kullanılması durumunda imha edile-
değildir. Dün “dış tehdit”, Sovyetler Birliği, cek olan nükleer füzelerin “radyasyon ser-
yani “komünist blok” iken, bugün “haydut pintileri”nin alanı olmak istememektedirler.
devletler”, yani “yeni dünya düzeni”ne uy- Reagan döneminde olduğu gibi, W. Bush ve
mayan İran gibi ülkelerdir. Obama dönemlerinde de, bu “gerekçe” ile
Elbette AKP’nin mehteran takımının Liz- ABD’nin nükleer savaş harcamalarına ortak
bon seferinden “zafer”le geri döndüğü ilan olmaktan kaçınmışlardır. Her ne kadar
edilirken, tartışılan konu “füze kalkanı”nın “üçüncü site” (füze ve erken uyarı radar sis-
“tehdit” tanımında İran’ın yer alıp almadığı- temi olarak), Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde
dır. Mehteran takımının “zafer” diye ilan et- inşa edilecekse de, bu ülkelerin hava saha-
tiği, NATO “zirve”sinin sonuç bildirgesinde sında imha edilecek nükleer füzelerin rad-
İran’ın adının yer almamasıdır. Ama kendi- yasyon serpintilerinin tüm Avrupa’yı kapsa-
lerinin de çok iyi bildiği gibi, NATO belgele- yacağı açıktır.
rindeki “tehdit” tanımında (ve “akil adam- Batı-Avrupa ülkeleri, işte bu “gerekçe”
lar grubu”nun hazırladığı taslakta) İran açık ile ABD’nin nükleer savaş harcamalarına
ve net olarak belirtilmektedir. “katkı”da bulunmaktan kaçınmıştır. Bu “ka-
Burada NATO tarafından İran’ın bir “teh- çınma” karşısında geliştirilen “yeni kon-
dit”, hatta “birincil derecede tehdit” olarak sept”, İran’ın geliştirmeye çalıştığı füze sis-
“sonuç bildirgesi”nde tanımlanmaması faz- temlerine ve nükleer silah üretimine dayan-
laca önemli değildir. Önemli olan bu “füze dırılmıştır. Böylece, ABD ile Batı-Avrupa’nın
kalkanı” çerçevesinde oluşturulacak olan emperyalist ülkeleri arasında nükleer silah
sistemin ne olduğu ve bu sistem içinde Tür- harcamalarına yapılacak “katkı” konusunda
ki-ye’nin yeridir. “ortak” bir nokta bulunmuştur.
Altı çizilmesi gereken birinci nokta, “fü- Bu, sözcüğün tam anlamıyla bir “eksen
ze kalkanı” projesinin, ABD’nin 1980 mode- kayması”dır. Sovyetler Birliği’ne (bugün
li “yıldız savaşları” projesinin bir parçası ol- Rusya) karşı geliştirilen “füze kalkanı proje-
duğudur. si”, bugün İran’a karşı İsrail’in ve kısmen
İkinci nokta, “füze kalkanı”nın stratejik Güney-Doğu Avrupa’nın “savunması” ekse-
(uzun vadeli) hedefi, tüm diplomatik açık- nine oturtulmuştur.
lamalara rağmen, asıl olarak “kıtalararası Bu “eksen kayması”yla, hem Batı-Avru-
balistik füzeler”e sahip olan Rusya’dır. Çin, pa üzerinde imha edilecek nükleer füzele-
rin “radyasyon serpintisi”, hem de Rusya’yla
* “Mali katkı”nın boyutları tam olarak bilinme-
ilişkiler “sorunu” bertaraf edilmiş olup, Po-
mektedir. Bugün için “üçüncü site”nin maliyeti 3,5 lonya ve Çek Cumhuriyeti halklarının tepki-
milyar dolar olarak hesaplanmaktadır. Tüm “füze leri başta olmak üzere, tüm Batı-Avrupa kit-
kalkanı”nın maliyetinin 20-45 milyar dolar arasında lelerinin tepkileri (ki 1981’deki bir milyon ki-
olacağı söylenmektedir. ABD dışındaki NATO ülkele- şinin katıldığı ve Yeşiller Partisi’nin başlan-
rinin “mali katkı”nın ne olacağı tam bilinmese de,
ABD’nin “yıldız savaşları” projesinin maliyetinin yarı- gıcı olan büyük “barış yürüyüşü” tipik ör-
sının “müttefikler” tarafından karşılanacağını söyle- nektir) önlenmiş olmaktadır.
10 mek yanlış olmayacaktır. Şimdi kayan “eksen”le birlikte, neredey-
Kasım-Aralık 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
se NATO’nun “yeni stratejik konsepti”nin kı- letlere müdahale eder; onların kendi kader-
sa vadeli gereklilikleri, Ortadoğu ve özel ola- lerini belirleme hakkını sözde tanır, pratik-
rak da Türkiye üzerine yıkılmıştır. te yok sayar. Bir ülkenin halkının şeriat yö-
ABD’nin “yıldız savaşları” (“nükleer şem- netimini desteklemesi, o ülkenin, o ulusun
siye”) projesinin önemli bir parçasını oluş- kendi kaderini belirleme hakkının yokluğu
turan İsrail’in korunması stratejik hedefi çer- olarak yorumlanamaz. Ulusların kaderlerini
çevesinde, Doğu Akdeniz’deki ABD gemile- belirleme hakkı ile o ulusun yönetim tarzı
rine yerleştirilecek füze sistemi planı, bu birbirine karıştırılamaz.
“eksen kayması”yla “doğal” hale getirilmiş İşte “en zor sorun” budur.
ve bu füze sisteminin olmaz-sa-olmaz koşu- Bir tarafta şeriat devleti, öteki tarafta
lu olan erken uyarı radar sisteminin de Tür- ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkı.
kiye’ye yerleştirilmesi de kaçınılmaz olmuş- Bir tarafta şeriatla yönetilen bir ulusal dev-
tur. let, öteki tarafta bu hakkı sürekli yok eden
İran’ın İsrail’e yönelik bir olası “füze sal- emperyalizmin saldırganlığı. Bir tarafta şeri-
dırısı”nda, füzelerin, Türkiye’deki, özellikle at devleti özlemi içinde olan ve bu yönde
de Van bölgesindeki radar sistemi sayesin- hareket eden bir AKP hükümeti, öte yanda
de Doğu Akdeniz’de bulunan ABD gemile- emperyalizmin Ortadoğu planı.
rinden fırlatılacak füzelerle imha edilmesi İran, emperyalizmin sürekli müdahale
daha kolay hale getirilmektedir. (Bu neden- tehdidi altındadır. Bu tehdide karşı kendini
le de, “düğme kimin elinde olacak” tartış- koruma hakkı hiçbir biçimde tartışılamaz.
ması “abesle iştigal”dir.) Ama bu durumda Ama aynı İran, şeriat devleti olarak Ortado-
ortaya çıkacak olan nükleer ya da kitle im- ğu’da her türlü şeriatçı hareketi destekle-
ha silahı “serpintisi”, açıktır ki, Türkiye-Irak- mektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de, her ne
Suriye üzerinde gerçekleşecektir. Özcesi, kadar büyük ölçüde aşındırılmışsa da, laik-
Türkiye’de inşa edilecek radar sistemi İsra- “demokratik” cumhuriyet için de bir tehdit-
il’in korunması için gereken zamanı sağla- tir. İran’ın bölgede güç kazanması, şeriatçı
yacak olsa da, Türkiye’nin doğrudan ya da hareketlerin güç kazanmasıyla özdeştir.
dolaylı (“serpinti” yoluyla) etkilenmesi he- Öte yandan Amerikan emperyalizmi,
saba alınmamıştır. Bu durumda Türkiye’-nin “emperyal” çıkarlar nedeniyle İran’ın bölge-
yapabileceği tek şey, “yakın savunma sis- de bir güç olmasına karşıdır ve bu karşıtlı-
temleri”, yani ünlü “partiot” (“vatansever”) ğını “İran İslam Cumhuriyeti” söylemiyle di-
füzelerinin Türkiye’ye yerleştirilmesini talep le getirmektedir. Ama aynı Amerikan em-
etmekten ibarettir. Ve bilinebileceği gibi, bu peryalizmi, gelişen ve gelişecek olan dev-
“partiot” füzeleri, komutası ABD’de (ya da rimci mücadeleye karşı “yeşil kuşak” proje-
ABD’li NATO Komutanı generalde) olmak siyle karşı-devrimci bir “şeriat ordusu”nu el
koşuluyla Türkiye’ye satılmak istenmekte- altında bulundurmaktadır.
dir.* Şimdi Lizbon “zirve”si kararıyla, Türki- Böyle bir durumda, ilkeler (ulusların
ye, “füze kalkanı” nedeniyle ortaya çıkabi- kendi kaderlerini belirleme hakkı) ile somut
lecek “serpintilerden” kurtulmak isterse, ke- çıkarlar birbiriyle çatışmaktadır. Türkiye’de
senin ağzını açmak ve komuta koşulunu ka- şeriatçılığa karşı mücadele, kaçınılmaz ola-
bul etmek zorunda bırakılmıştır. rak İran’daki şeriatçı ulusal devlete karşı
Bugün “füze kalkanı”nın, AKP mehteran mücadeleyi içerir; ama İran’daki şeriatçı
takımı dışında hiç kimsenin tartışmadığı devlet, aynı zamanda ulusal devlettir, kendi
gerçek hedefi İran’dır. kaderini belirleme hakkına sahiptir.
İran, şeriatla yönetilen ulusal bir devlet- Ya biri, ya öteki. Her ikisi birbirleriyle ku-
tir. Her ulusal devlet gibi, kendi kaderini be- tupsal karşıtlık içindedir. Bu bir ikilemdir. Bu
lirleme hakkına sahiptir. Emperyalizm ise, ikilem içinde kalındığı sürece de, çıkış yolu
kendi çıkarlarına uygun olarak ulusal dev- yoktur.
Şüphesiz bu ikilemden çıkmanın yolu,
* Geçen yılın Eylül ayının ortalarında Pentegon’un “üçüncü seçenek” oluşturmaktır, yani geli-
Türkiye’ye 7,8 milyar dolarlık “partiot” füze sistemi şen bir devrimci mücadele ve devrimci bir
satmayı planladığı “medya”ya yansıdı. Bu plana göre,
iktidardır. Bu mücadele ve iktidar koşulla-
Türkiye, ABD’den 13 füze ateşleme sistemi ve 72 PAC-
3 füzesi satın alacaktır. Satış kararı ABD Senatosunun rında ilkeler ile somut çıkarlar arasında net
onayını gerektirmektedir. bir çizgi çizmek olanaklıdır. 11
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2010
Ama bu “üçüncü seçenek”, bugün için (burjuva iktisatçılar buna “stoklara çalış-
mevcut değildir. Kaçınılmaz olarak, olayla- mak” demektedirler). Doğal olarak bu satı-
rın izleyicisi durumunda kalınmaktadır. Her lamayan metalar kitlesinin büyüklüğü bir
izleyici koltuğunda oturan kişi gibi, izleyici yerden sonra üretimde durmaya yol açar.
durumunda olan solun da, “hem o, hem İşte tüketim malları kesiminde ortaya çı-
bu” diyerek olayları kendi akışına bırakmak- kan bu “durma”, “durgunluk”, kaçınılmaz
tan başka bir seçeneği yoktur. olarak I. Kesime, yani üretim araçları üreti-
mine yansır. Artık II. Kesim, I. Kesimden
“KEDİ”NİN EKONOMİ-POLİTİĞİ meta talebinde bulunmamaktadır, dolayısıy-
la I. Kesim de “stoklara çalışmak” duru-
Bu bölümde, söze kapitalizmden girip munda kalır. I. Kesimin “stoklara çalışması”
emperyalizmden çıkacağız. belli bir düzeye geldiğinde, bu kesimde de
“Bilindiği gibi” diyemezsek de, kapitalist üretim durur.
üretim süreci genişletilmiş yeniden üretim Şimdi her iki kesimde de üretim dur-
sürecidir, birikim sürecidir. Ve yine “bilinmi- muştur. Doğal olarak üretimde yer alan iş-
yor” olsa da, kapitalist üretim iki kesimden çiler “serbest” kalır, yani işten çıkartılır. An-
oluşur: Üretim araçları üretimi ve tüketim cak bu “toplumsal huzursuzluk”, “toplum-
malları üretimi. Üretim araçları üretimi ya- sal patlamalar” vb. bağlamında “siyaset”in
pan kesimin (ekonomi-politikte “I. Kesim” konusudur. Burada üretim sürecini ilgilen-
olarak adlandırılır) ürettiği ürünler doğrudan diren sermayenin kendisidir. Sermaye üret-
insanlar tarafından tüketilmez; bir başka miştir, ama ürettiklerini satamamaktadır;
üretimin girdisi olarak kullanılır. Bu neden- dolayısıyla da yatırdığı sermayesi geri (+
le, bu kesimin ürettiği ürünler (meta), II. Ke- kâr) dönmemektedir. Yatırdığı “para”, üret-
sim tarafından tüketilir, yani tüketim malla- tiği metalarda “maddeleşmiştir”; elinde “pa-
rı üretiminde kullanılır. Örneğin buzdolabı ra” değil, para-sermayenin karşılığı gibi gö-
(“dayanıklı tüketim malı”) üretimi için ge- rünen depolar dolusu meta vardır.
rekli olan sac vb. üretim girdileri demir-çe- Piyasalardaki aşırı üretilmiş tüketim mal-
lik vb. fabrikalar tarafından üretilir. İşte buz- ları (depolarda yığılı olan metalar), bir yan-
dolabı üretimi II. Kesimi tanımlarken, de- dan fiyat indirimleriyle, bir yandan “tüketici
mir-çelik fabrikaları I. Kesimi, yani üretim kredileri”yle, reklamlarla zaman içinde tü-
araçları üretimini ifade eder. Olağan üretim ketilir. Bunun üzerine II. Kesim yeniden üre-
işleyişinde, I. Kesim demir, çelik, saç vb. time başlar, I. Kesimden yeni metalar satın
metalar üretir ve II. Kesim bu metaları ala- alır. Böylece piyasalar canlanır, üretim ar-
rak işler, tüketim metaları üretir. Üretilen bu tar.
metalar da insanlar tarafından tüketilir. Böy- Burada “bütün sorun”, stokların “zaman
lece üretim süreci “kesintisiz” sürüp gider. içinde” eritilmesinden türer. “Zaman”, çok
Her kesim, tüm metaları tüketilecekmişçe- bilinen sözle “vakit, nakittir”! Geçen her za-
sine üretimi sürdürür. Bu nedenle, üretim man sermayenin erimesine yol açar ve bel-
sürecindeki kesintiler, üretilmiş olup tüketi- li bir zaman sonunda tümüyle erir, tükenir.
lemeyen metaların birikimiyle ortaya çıkar. Eğer bu “zaman içinde” ürettiği metalarını
Marksist ekonomi-politiğin tanımıyla, bura- satamayan kapitalist, “sabit giderleri” için
da bir aşırı-üretim vardır. Bu aşırı-üretim her de olsa “kredi” kullanmışsa, açıktır ki, belli
iki kesimde de ortaya çıkabilir. Ancak belir- bir süre sonra bu kredileri ödeyemez hale
leyici olan, tüketim malları üretimindeki sü- gelir ve “sabit yatırımları”na (ve özel mül-
rekliliğin ortaya çıkardığı metaların doğru- küne) “haciz” gelir, piyasalardan “silinir”.
dan tüketiciler tarafından, yani toplum tara- Eğer buraya kadar kullandığımız serma-
fından tüketilememesi ya da onların tüke- ye ya da üretim yerine “dünyanın en büyük
tim gücünün çok daha üstünde üretilmesi- şirketleri” ifadesini kullanırsak, piyasalardan
dir. Metalar üretilmiştir, ama bunları tükete- “silinecek” olan kaçınılmaz olarak bu “en
cek, yani satın alacak bir “tüketici” kitle söz büyük şirketler”dir. Bu şirketler, petrol devi
konusu değildir. Bu durumda, II. Kesim ne Exxon, uçak şirketi Boeing, demir-çelik de-
kadar üretimini sürdürme “kararlılığı” için- vi Krupps gibi “üretim malları üretin” şirket-
de olursa olsun, ürettiği ürünler (metalar) ler ile bunların ürünlerini tüketen Toyota,
12 satılamadığından, metalar depolarda yığılır Ford, Chrysler, Mercedes vb. otomotiv “dev-
Kasım-Aralık 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
leri” olacaktır. Biraz daha genişletirsek, bü- 1 mal alınabilirken, şimdi ortada 1 mal ve 2
yük inşaat şirketleri, çimento fabrikaları işin para vardır. Dolayısıyla malın fiyatı iki katı-
içine dahil olur. Tüm bu şirketlerin “kredi”yle na çıkar. Bu da enflasyon demektir.
iş yaptıklarını gözönüne alırsak, işin ucu, bü- Bu “çare”, yani “işsizlik parası”, en bili-
yük finans kuruluşlarına, bankalara kadar nen ifadesiyle 1935-1980 arasında uygulan-
uzanır. mış olan Keynesci “çare”, yani teoridir.
Bunun sonucu ise, milyonlarca insanın İkinci “çare”mize, bankaların “tüketici
işsiz kalmasıdır; belli bir gelirden, yani tüke- kredi limitlerini artırması”na gelirsek.
timleri için kullanılacak paradan mahrum Bankalar da, tıpkı devlet gibidirler, yani
kalmasıdır. Zaten “sorun”un başı, toplumun tanrı değillerdir. Almadan veremezler. Do-
tüketim gücünden fazla üretilen tüketim ğal olarak, bankaların kredi limitlerini artı-
malları olduğundan, bu işsizlik, kaçınılmaz rabilmeleri için, herşeyden önce ellerinde
olarak sorunu büyütür ve daha uzun bir za- kredi olarak verebilecekleri bir para olması
mana yayar. gerekir. Bu para, ya “mevduat” olarak birey-
Bu genel kavramlar ya da tanımlar eko- sel ya da tüzel olarak bankaya yatırılmış pa-
nomi-politiğin neredeyse giriş sözleri sayılır. ra olacaktır, ya da “hayali” bir para türete-
Bu açıdan bunları “biliyor” olmamız, bir şey- ceklerdir (“türev araçlar”la). Banka mevdu-
ler bildiğimiz anlamına gelmez. Yine de “bir atlarındaki artış, açıktır ki, tüketimde kulla-
şeyler bilen” birileri olarak, bu duruma bir nılmayan paraların bankalara yatırılmasıyla
“çare” bulmak için düşünmeye başlayabili- olanaklıdır. Zaten “sorun”umuz tüketimin
riz. (üretime oranla) az olmasıdır. Dolayısıyla
Örneğin, içimizden birisi, çok kolaylıkla banka mevduatlarındaki artış, her ne kadar
işsiz kalanlara devlet tarafından “işsizlik pa- tüketici kredilerinde artışa yol açsa da, ay-
rası” ödenmesinin bir “çare” olabileceğini nı oranda tüketimin azalmasına yol açar. Ya-
söyleyebilir. Bir diğerimiz, bankaların “tüke- ni başlanılan yere geri dönülür.
tici kredi limitlerini” artırmasının da “çare” “Türev araçlar”la “paramsı” şeyler türe-
olacağını söyleyebilir. Bir üçüncümüz, her tilmesi ve bu “paramsı” şeylerin para gibi
iki “çare”nin birlikte kullanılmasıyla daha tüketimde kullanılması ise, devletin karşılık-
“ideal” bir “çare”ye ulaşılacağını iddia ede- sız para basması olayıyla aynıdır. Piyasalar-
bilir. da karşılığında üretilmiş mal (ve hizmet) ol-
Ve hep beraber, “ülke yönetimini elinde maksızın “paramsı” şeylerin türetilmesiyle
bulunduranlar olarak” bu bulduğumuz “ça- sağlanan tüketim, kaçınılmaz olarak enflas-
re”yi uygulamaya sokabiliriz. (Burada “ülke yona yol açar. Daha da “trajik” olan, bu “pa-
yönetimi”nde bulunmayarak “çare” üret- ramsı” şeyleri gerçek para gibi kullananla-
mek, bir yerden sonra “hariçten gazel oku- rın, bir gün gelip bu “paramsı” şeylerin kar-
mak” olarak adlandırılabileceği için, “ülke şılığında gerçek para talep etmesiyle ortaya
yönetimini elinde bulunduranlar olarak” ifa- çıkar.
desini kullanıyoruz.) Bu iki “çare”mizin de, sonuçta enflasyo-
Devlet ya da daha masum ifadeyle “ka- na çıktığına göre, “ideal çözüm” olarak or-
mu” tanrı değildir. Almadan vermek gibi bir taya çıkan “üçüncü çare” de, aynı sonucu
özelliği yoktur. “İşsizlik parası” ödeyebilme- iki misli olarak ortaya çıkarır.
si için ya vergileri artıracaktır ya da karşılık- Bu durumda, yeniden ve baştan düşün-
sız para basacaktır. Zaten insanlar çok az meye başlamak zorundayız. (“Zorundayız”,
tüketebildikleri bir ortamda vergilerin artırıl- ama “zor”la da değil. İstersek, “ülke yöne-
ması bireysel tüketimin daha da azalması- timini elinde bulunduranlar olarak” bu “ça-
na yol açar, dolayısıyla bu “yol” yol değildir. re”leri uygulamaya karar verir ve uygularız.
İkinci seçenek “karşılıksız para basma” ise, Sonuçta enflasyon başını alıp gittiğinde de,
piyasada eşdeğer mal (ve hizmet) üretimi “meğer çare değilmiş” diyerek “sil baştan”
yokken, yani karşılığında bir mal (ve hiz- yapabiliriz. Ne de olsa “sırtımızda yumurta
met) bulunmazken, sadece renkli kağıtlar küfesi” bulunmamaktadır.)
basılmasından ibarettir ve maliyeti de bas- Bir kez daha kendimize sormak duru-
kı maliyetleri kadardır. Ama bu durumda pi- mundayız: Sorun nedir?
yasalardaki “emisyon miktarı”, olması gere- Sorun, II. Kesimin toplumun tüketeme-
kenden daha fazla olacaktır. Dün 1 parayla yeceği kadar mal üretmesi ve ürettiği mal- 13
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2010
larını satamadığı için I. Kesimden mal tale- Varsayalım ki, “tüketici kredisi” verilen
bini durdurması ve topyekün ekonominin kişi bir değil de, 1 milyon olsun. Böylece bir
“durgunluğa” girmesidir. seferde 1 milyon kişi sürece dahil olur. So-
Burada kendimize “saadet zinciri” sis- nuçta, on yıllar alan süre, 1 yıla ve belki bir-
temini “kılavuz” alabiliriz. Bankalar ya da kaç aya indirilebilir. Böylece de sabit serma-
devlet, belli bir süre için insanlara, özellikle yenin yenilenme “derdi” ortadan kalkar.
de işsiz insanlara “tüketici kredisi” verir. Görüldüğü gibi, “demokrasilerde çare
“Tüketici kredisi”ni alan kişi, bununla piya- tükenmemektedir”!
sadan tüketim malı (örneğin buzdolabı) alır. Şimdi durum, “tüketici kredisi” alan bir
Buzdolabını satan üretici parayı cebine ko- milyon kişinin, tüketim malları satın alması
yar ve yeni bir buzdolabı için üretimi sür- ve bu yolla önce tüketim malları sektörün-
dürmek için I. Kesim’den üretim aracı (sac de ve sonra üretim malları sektöründe can-
vb.) satın alır. “Bir” levha sac satan I. Kesim lanmaya yol açmasıdır. Sonuçta, bir milyon
üreticisi yeniden sac üretimine başlar. Böy- kişi “iş” bulmuş, belli gelire kavuşmuş ve
lece işten çıkartılmış işçileri yeniden işe alı- hem tüketici, hem de kredi borcunu öde-
nır, belli bir gelir sahibi olur, piyasaya gelir yen “namuslu vatandaş” olmuş olur.
sahibi tüketici olarak girer, mal satın alır ve Sorun şurdadır ki, kapitalist üretimin gel-
aldığı “tüketici kredisi”ni öder. Verdiği kre- miş olduğu düzey, bir milyon kişiye birden
diyi tahsil eden bankalar, şimdi ikinci bir ki- iş sağlayabilecek bir üretim düzeyinde de-
şiye “tüketici kredisi” verir. Aynı süreç yine- ğildir. Gerek gelişen teknoloji, gerekse yo-
lenir ve sonuçta bir yerine iki kişi işe girmiş ğunlaştırılmış emek, çok daha az işgücüyle
ve gelir sahibi olmuş olur.* çok daha fazla üretim olanağı ortaya çıkar-
Bu dizi, aritmetik olarak artarak sürdü- mıştır. Diğer bir ifadeyle, üretim maliyeti
rülebilir. Buraya kadar “sorun” yokmuş gi- geçmişe göre çok azalmıştır, canlı emeğe
bidir. Ama bir ülkede, küçük bir ülkede bi- daha az gereksinme duymaktadır. Dolayısıy-
le, bu aritmetik artışla piyasaların canlandı- la buradaki “varsayımsal” bir milyon kişi
rılması onlarca yıl alır. Üretim canlanana ka- üretimde istihdam edilemeyecektir. Bu du-
dar, “sabit sermaye” yatırımları çürümeye rumda, bir kez daha devlet, yani “kamu”
başlar, ekonomik ömürlerini bitirirler. Dola- devreye girmek zorunda kalır.**
yısıyla, böylesine uzun süreli bir “ekonomik Tüm “çareler”, sonuçta aynı yere çık-
büyüme planı”, kaçınılmaz olarak “sabit ser- maktadır: Çözümsüzlük. Ancak dikkat edi-
mayenin yenilenmesi”ni, yeni sabit serma- lecek olursa, tümünde ortak olan nokta
ye yatırımlarını zorunlu kılar. Bu yatırımlar “zaman”dır. İster üretken tüketim, ister bi-
için gereken “para” ya da “kredi”, kaçınıl- reysel tüketim olsun, her durumda “çare-
maz olarak “tüketici kredileri”nden yapılan ler” belli bir “zaman” aralığı içinde işlevsel-
bir “kesintiyle” sağlanabilir. Böylece sorun, dir. Özellikle toplumsal tüketimin her du-
toplumsal tüketim sorunu olmaktan çıkar, rumda asgari düzeyde sürer ve belli bir za-
sermayenin sermaye olarak varlığını sürdür- man içinde piyasalardaki fazla üretimi
me sorunu haline gelir. emer. Bu nedenle, sorun, bir yerden sonra
sermayenin üretimi bu “zamana kadar” şu
* Bu, ekonomik krize çare olarak internette do- ya da bu düzeyde sürdürebilmesini sağla-
laşan “çare”yi anımsatmaktadır. Buna göre, bir kasa- mak şeklinde görünür. (Burada “Hangi ser-
bada herkesin herkese borcu vardır ve hiç kimse bor- maye? Sermayenin hangi kesimi?” türünden
cunu ödeyebilecek bir gelire sahip değildir. İşte tam
bu sırada bir yabancı kasabaya gelir ve kasabanın ote- sorular sorarak “sorunu” iyice içinden çıkıl-
line gider. Otelciye bir süre kalacağını ve odaya bak- maz hale getirmek “işgüzarlık” olacaktır!)
mak istediğini söyler. Otelci de yabancıdan 100 lira
“kaparo” alır. Yabancı odaya bakmak için yukarı çık- ** Burada bir başka olasılık daha vardır. “Kredi
tığında, otelci aldığı 100 lirayla koşarak borçlu olduğu borcunu ödeyen namuslu vatandaş”, şu ya da bu ne-
kasaba gider ve borcunu öder. Parayı alan kasap, yi- denle kredisini ödeyemez durumda olma olasılığı.
ne koşarak celebe gider ve aldığı etlerin borcunu Tıpkı, bir önceki dipnottaki “çare” olayında, yabancı-
öder. Parayı alan celep, aynı hızla hayvanları satın al- nın otel odasına bakma süresi içinde herkes borcu-
dığı satıcıya gidip borcunu öder. Satıcı da, koşarak nu “koşarak” öderken, birisinin ayağı kayıp düştüğü
otelciye olan borcunu öder. Ve yabancı iner, odayı be- ve bu nedenle “zinciri” tamamlayamadığı bir olasılık-
ğenmediğini, kalmayacağını söyler ve verdiği 100 li- tır. Bu durumda, yabancının 100 lirası otele geri dön-
rayı alıp gider. Böylece tüm kasaba borçtan kurtulmuş memiştir. Şimdi sorun, odayı beğenmeyip 100 lirası-
14 olur. İşte “çare”! nı isteyen yabancıya otel sahibinin ne vereceğidir?
Kasım-Aralık 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
Bugün için “kağıt” üzerinde piyasaya veril- ABD Hazine Bonolarının Büyük Alıcıları
miş görünen bu dolarlar, kısa süre içinde (Eylül 2010)
dünya piyasalarında kullanılmaya başlan- Milyar $ %
mıştır. Böylece dünyadaki dolar hacmi de- Çin 884 20,7
vasa boyutlara ulaşmıştır. Japonya 865 20,3
Artan dolar miktarı, euronun değerlen- İngiltere 459 10,8
mesine, dolayısıyla AB ülkelerinin metaları- Arap Ülkeleri 231 5,4
nın fiyatlarının artmasına yol açmıştır. Bu Karayip Bankaları 176 4,1
durumun yarattığı olumsuzluklar karşısında Brezilya 145 3,4
AB ülkeleri (ve kısmen Japonya) ABD’nin Hong Kong 136 3,2
dolar hacmini sınırlandırmasını talep etmiş- Tayvan 130 3,0
lerdir. Oysa ABD’nin içinde bulunduğu dur- Rusya 129 3,0
gunluktan çıkabilmesi için devlet harcama- Kanada 117 2,7
larını (asıl olarak da askeri harcamaları) ar- İlk 10 Alıcı Toplamı 3.272 76,6
tırmaktan başka seçeneği yoktur. Bu harca- Almanya 60 1,4
maların artması dolar hacminin artması de- Fransa 32 0,7
Türkiye 28 0,7
mektir.
Genel Toplam 4.269
1980 dünya ekonomik bunalımında ol-
Kaynak: ABD Hazine Bakanlığı/FED, 16 Kasım 2010.
duğu gibi, bir kez daha, ABD, kendisini sı-
kıştıran “dostları”nın yardımını talep etmek-
tedirr. Reagan döneminde orta menzilli nük- tadır. “Füze kalkanı”, ABD’nin karşılıksız do-
leer füzelerin Batı Avrupa’ya yerleştirilmesi larlarının bir bölümünün NATO şemsiyesi
girişimi ve “yıldız savaşları projesi”, tümüy- altında piyasalardan çekilmesinin aracıdır.
le diğer emperyalist ülkelerin ABD’nin as- Diğer bir ifadeyle, ABD, “füze kalkanı” pro-
keri harcamalarına doğrudan katkıda bulun- jesiyle, kendi üretim malları sektöründeki
malarının araçları olmuştur. durgunluğu hafifletmek amacıyla yapacağı
Bugün Obama yönetimi de, “füze kalka- askeri harcamalara “müttefikleri”nin “katkı-
nı” projesiyle benzer bir talepte bulunmak- da” bulunmasını istemektedir.
16
Kasım-Aralık 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
“Gerillanın Barışı”:
“Ex-Guerrilla” Devlet Başkanı
Her şey AKP’nin “Kürt Açılımı”yla başla- söylemleriyle, “önemli olan silahlı mücade-
dı. “Açılım”ın, kapalı kapılar ardında ve giz- lenin artık geçersiz olduğunu kabul etmek
li yapılan görüşmelerde varılan bir anlaşma- ve legal siyasal mücadeleye geçmeye karar
nın ürünü olduğu ortaya çıktıkça, “gizli” gö- vermek” şekline dönüştürülmüştür. Brezil-
rüşmelerin bir bölümü (daha doğrusu bir ya’da “ex-gerilla” Dilma Rousseff ’in devlet
tarafı) “alenileşti”. Her “alenileşme” gibi bu başkanı seçilmesi de, bu “gerilla barışı” söy-
da, “alenileşmeyen”, yani gizli kalan tarafın lemine güç katmıştır. Latin-Amerika gerilla
üstünü örttü. Ama bu da “kamuoyu” tara- örgütlerinin silahlı mücadeleyi terk edişleri-
fından yeterli görüldü. ne ilişkin örnekler, PKK’nin durumuyla ne-
Şimdi artık AKP’nin doğrudan ya da do- redeyse özdeşleştirilmiştir.
laylı olarak PKK ve “İmralı canisi” dedikleri Oysa Latin-Amerika’daki gerilla örgütle-
A. Öcalan’la “görüştüğü” “alenileşmiştir”. rinin silahlı mücadeleyi bırakma koşulları
Bunun ürünü de, Öcalan’ın talimatıyla PKK’- (aklı evvel sözüyle “gerilla barışı”) ile PKK’-
nin olası Haziran 2011 genel seçimlerine ka- nin silahlı mücadeleyi bırakması ve “Kürt
dar “ateşkes” ilan etmesi olmuştur. sorunu”nun çözümü özdeşleştirilemez.
Bu “ateşkes”ten hemen herkes1 mutlu Herşeyden önce PKK hareketi bir ulusal
oldu. Özellikle AKP’nin “el altından” PKK’yle harekettir. Başlangıçta marksist-leninist dün-
“anlaşmaya varmak üzere” olduğu haberi, ya görüşünü benimsemiş yüksek eğitim gö-
herkesi memnun etmiştir. Artık “otuz yıl”dır ren Kürtler tarafından kurulmuşsa da, za-
akan “kan” duracaktır, “Kürt sorunu” çözü- man içinde marksist-leninist dünya görüşü
lecektir! bir yana itilmiş ve tüm Kürtleri kapsayan bir
Tüm bu “mutlu tablo”da eksik olan şey hareket (ulusal) haline gelmiştir.
PKK’nin hangi koşullarda silah bırakacağı, Ancak burjuva demokratik devrimin ta-
popüler söylemle “barış” yapılacağıdır. Her mamlanmadığı bir “ezen ulus” karşısında
ne kadar PKK ve Öcalan, “silahlı mücade- demokratik devrimin başlangıç aşamasında
lenin bırakılması”nın koşulunu “demokratik olan bir “ezilen ulus”un kurtuluş hareketi-
cumhuriyet” ve “bölgesel özerklik” olarak nin “uzlaşma” politikası, asgaride değil, aza-
çiziyor olsa da, bu çok fazla önemsenme- mide anlaşmaya dayanmaktadır. Nasıl ta-
miştir. “Önemli olan irade beyanıdır” gibi nımlanırsa tanımlansın, adına ne konulursa
belirsiz sözlerle ifade edilen bu “önemsiz” konulsun (demokratik cumhuriyet vs.), bu
görme tutumu, soldaki bazı “gerilla barışı” azami talepler temelinde “uzlaşma” politi-
kası, açıktır ki “ezilen ulus”un kendi siyasal
1
Şüphesiz “herkes” sözcüğü, herkesi kapsamak- kaderini belirlemesinin kayıtsız-şartsız kabul
tadır. Şeriatçılardan ulusalcılara, liberal soldan “radi- edilmesi talebinden başka bir şey değildir.
kal sol”a, düzen partilerinden “düzen karşıtı” partile-
Bu talebi hedefleyen “uzlaşma” politikası-
re kadar herkestir. Çocuğu askerde olan da, askere
gidecek olan da, asker kaçakları da, bedelli taraftar- nın en önemli eksikliği ise, sözcüğün tam
ları da bu “herkes”in içindedir. ve gerçek anlamıyla demokratik bir içeriğe 17
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2010
sahip olmamasıdır. Her ezilen ulusun kur- Burada “Kürt sorunu”na ilişkin üçüncü
tuluş hareketinin zorunlu olarak içerdiği de- koşul (“demokratik” anayasa) ve onun ya-
mokratik öğe, bu demokratik içeriği karşı- rattığı sorunlar ve sonuçlar bir tarafa bırakı-
lamamaktadır. Sorun, bir ulusun kendi ka- larak, herşeyi “gerillanın barışı”na indirge-
derini belirleme hakkının tanınması değil, mek, PKK’nin teknik olarak “silah bırakma”
bu ulusun ayrılmasının, özerk yönetim ya koşulları olarak görmek ve bununla Latin-
da ayrı devlet kurmasının kabul edilmesi ha- Amerika gerilla örgütlerinin silah bırakma
line dönüşmüştür. İşte bu temelde PKK’nin koşullarını benzeştirmek dalalet2 değilse bi-
“silah bırakma koşulları” somutlaştırılmış- le gaflettir3. (Özellikle gerillanın güvenlik gü-
tır. cü olarak yeniden örgütlenmesi için Latin-
Birinci koşul, tanımı yapılmamış ve sınır- Amerika gerilla hareketlerine sıkça gönder-
ları belirlenmemiş bir “toprak” üzerinde me yapılmaktadır. Oysa, bu durum kısmen
Kürtlerin kendi özyönetimlerini (“bugünün Nikaragua’da Sandinist Ordu için söz konu-
dünya konjonktüründe” “bağımsız devlet” su olsa da, asıl olarak Nepal’deki maoist
yerine “özerklik” biçiminde bir “ara biçim”) NKP (M)’nin “barış” görüşmelerinde söz ko-
kurmalarıdır. nusu olmuştur.)
İkinci koşul, PKK gerilla güçlerinin BM’- Evet, asıl olarak 1950’lerin ortasında Kü-
in gözetimi altında silahlarını bırakmaları ve ba’da Fidel’in 26 Temmuz Hareketi’yle bir-
“özerk” yönetimin güvenlik gücü olarak ye- likte başlayan Latin-Amerika gerilla savaşı,
niden örgütlenmeleridir. tüm 60’lı yıllar boyunca olanca şiddetiyle
Üçüncü koşul, bu iki koşulun “demok- sürmüştür. İstisnasız tüm Latin-Amerika ül-
ratik” bir anayasayla güvenceye alınması- kelerinde gerilla savaşları başlamış ve pek
dır. çok gerilla örgütü ortaya çıkmıştır.
İlk iki koşul, tümüyle PKK ve Kürtlere El Salvador ve Nikaragua, özel olarak da
ilişkin bir sorun iken, üçüncü koşul, tartış- Kolombiya dışındaki gerilla savaşları, aske-
masız biçimde “Türkler”i sorunun ayrılmaz ri cuntalar ve ABD’nin yönetimindeki kon-
bir parçası haline getirmektedir. Yani “Türk- tra-gerilla birlikleri tarafından yenilgiye uğ-
ler”, bu koşulla birlikte Kürt ulusunun ken- ratılmıştır. Peru’da MIR ve ELN (1965), Ko-
di kaderini belirlemesinin (ya da hakkının) lombiya’da FARC4 ve ELN (1966), Bolivya’-
bir unsuru haline gelmektedir. Böylece sa- da Che’nin gerillaları/ELN (1967), Nikara-
dece “ezilen ulus”un, yani Kürt ulusunun gua’da FLSN (1967)5, Venezüella’da MIR,
kendisi tarafından belirlenecek bir “kader”, FALN, FLN (1969), Arjantin’de Montoneros,
“Türkler”in katılımıyla belirlenecek bir “ka- ERP (1971), Guatemala’da MR-13, FAR, EGP
der”e dönüştürülmüştür. Çünkü sözü edilen (1972), Uruguay’da Tupamaros (1972) ve
“demokratik anayasa” sadece Kürtlerin de-
ğil, aynı zamanda ve belirleyici olarak “Türk- 2
Dalalet: Sapkınlık, doğru yoldan sapmış olma
ler”in onaylaması gereken bir konudur. So- durumu.
runu çözümsüzlüğe iten de budur.
3
Gaflet: Aymazlık, vurdumduymazlık.
4
Kolombiya’da FARC (Fuerzas Armadas Revolu-
Bu çözümsüzlüğü aşmanın tek yolu da, cionarias de Colombia/Kolombiya Devrimci Silahlı
“yukardan”, “tepeden” yapılan bir anlaş- Kuvvetleri), Kolombiya Komünist Partisi tarafından ku-
mayla sorunu çözmektir. Bir taraf öteki ta- rulmuştur. 2008 yılında yaşamını yitiren FARC’ın ünlü
rafa şunları verecektir, öteki taraf da bu ve- komutanı Manuel Marulanda KKP’nin Merkez Komi-
te üyesidir. FARC’ın 1966’daki yenilgisi, Kolombiya Ko-
rilenleri kabul ederek varılan “uzlaşmaya” münist Partisi’nin, silahlı mücadelenin “miadını dol-
uygun hareket edecektir. Doğal olarak, “de- durduğu” saptamasıyla ortaya çıkmıştır. 1966 yılında
mokratik anayasa” da, yukardan yapılan an- KKP’nin değerlendirmesini parti genel sekreteri Gil-
laşmaya göre, meclisten geçirilecektir. Bu berto Vieira şöyle ifade eder: “Partimiz... yine de
Kolombiya’da devrimci durumun henüz olmadığını
“tepeden inme” çözümle demokratik bir yö-
gözönünde bulundurur. Kentlerde silahlı mücadeleyi
netimin oluşması elbette beklenemez. Açık- düşünmüyoruz, çünkü böyle bir mücadele, küçük
tır ki, demokrasiyle, demokratik yönetimle gruplar tarafından yürütülen tecrit edilmiş olaylar di-
uzaktan yakından ilişkisi olmayan ve tek zisinden daha çok şey ifade etmez... Gerilla mücade-
amaçları şeriat devleti kurmak olan AKP’yle lesi gerçekten savaşın temel biçimi değildir.”
5
FSLN’nin (Frente Sandinista de Liberación Na-
sorunu bu biçimde çözmek, demokrasiyi ve cional/Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi) bu yenilgi-
ülkenin demokratikleştirilmesini baştan dış- si, 1967 yılında Pancasan bölgesindeki kır gerilla gru-
18 lamaktadır. bunun yok edilmesiyle ortaya çıkmıştır.
Kasım-Aralık 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
Uruguay, Arjantin ve Brezilya bu projenin leyen Jânio Quadros başkan seçildiyse de,
uygulama alanı olmuştur. Bu ülkelerde as- bir yıl sonra istifa etti ve yerine başkan yar-
keri cuntaların yerine “sivil” iktidarlar geçi- dımcısı olan João Goulart geçti.
rilmiş ve tıpkı 1965’de Venezüella’da oldu- Vargas’ın ikinci devlet başkanlığı döne-
ğu gibi, cezaevlerindeki “ex-gerillalar” ge- minde Çalışma Bakanı olan João Goulart,
nel afla serbest bırakılmış ve legal partiler bir yandan toprak reformu ilan ederek lati-
kurarak seçimlere katılmaları sağlanmıştır. fundistlerin (büyük toprak sahipleri) gücü-
Şüphesiz bunlar içinde en “hayal kırıklığı” nü kırmaya yönelirken, diğer yandan dış po-
yaratanı Uruguay’da Tupamaros iken, en litikada Küba’yı destekledi. Bu dönemde
önemlisi Brezilya olmuştur. pek çok özel sanayi kuruluşu millileştirildi,
Her şeyden önce Brezilya, Amerikan em- “ithal ikameci sanayileşme” yolu izlendi.
peryalizmi için en önemli ülkelerin ilk sıra- Bu gelişmelerden “rahatsız” olan Ame-
sında yer alır. Aynı zamanda Latin-Ameri- rikan emperyalizmi 31 Mart 1964’de bir as-
ka’da en büyük ekonomiye ve nüfusa sahip keri darbeyle Goulart’ı devirdi. Ve 1985 yılı-
ülkedir. Latin-Amerika’daki İspanyol sömür- na kadar yirmi yıl süren askeri cunta döne-
geleri arasında tek Portekiz sömürgesi ülke- mi başladı.
dir ve bu nedenle Portekizce konuşulur. Ge- Askeri darbeye karşı toplumsal muhale-
ri-bıraktırılmış ülkeler arasında, Türkiye ve fetin giderek yaygınlaşması üzerine askeri
İran’la (Şah İran’ı) birlikte Amerikan emper- cunta 1968’de tüm anayasal hakları askıya
yalizminin “bölgesel güç” olarak devreye aldı. Bu da, Brezilya’da gerilla savaşının da
soktuğu, bir çeşit “alt-emperyalist” ülke ola- başlangıcı oldu.
rak kullanmayı planladığı bir ülkedir. İlk büyük gerilla eylemi, 1969 yılında
Brezilya’nın “yeni tarihi”, 1930’da Getú- ABD Büyükelçisi Charles Burke Elbrick’in,
lio Vargas’ın askeri darbeyle iktidarı ele ge- Carlos Marighella’nın ALN (Ação Libertado-
çirmesiyle başlar. Vargas’ın II. Dünya Sava- ra Nacional/Ulusal Kurtuluş Hareketi) tara-
şının sonuna kadar süren iktidar dönemin- fından kaçırılmasıyla gerçekleştirildi.
de (“Estado Novo”/Yeni Devlet), sömürge- Aynı dönemde, Mart 1968’de, Carlos La-
ci (kolonyalist) ekonomik, toplumsal ve si- marca ve João Quartim’in önderliğinde bir
yasal yapı “kapitalist” bir yapıya dönüştü- grup, Brezilya Komünist Partisi’nin dışında-
rülmeye çalışıldı. Bir başka deyişle, yukar- ki legal solun örgütlenmesi olan POLOP’tan
dan aşağıya kapitalizm geliştirilerek, yeni (Política Operária/İşçi Politikası) ayrılarak
bir burjuva sınıfı yaratılmaya çalışıldı. Bu VPR’yi (Vanguarda Popular Revolucionária/
dönemde merkezi otorite güçlendirildi, ka- Halkın Devrimci Öncüsü) kurdular.
dınlara oy hakkı tanında, eğitim reformu Ancak birkaç küçük silahlı eylemden he-
yapıldı, sosyal güvenlik yasası çıkartıldı. men sonra, VPR’nin kır gerillası hazırlıkları
1929 “Büyük Buhran”ın yarattığı koşulların- çerçevesinde Brezilya 4. Ordusu’nun silah
da devletçi bir ekonomi politika izlendi. deposuna yaptığı baskın (Ocak 1969) son-
Vargas, Latin-Amerika’da sıkça ortaya çı- rasında başlayan tutuklamalar üzerine VPR’-
kan “devrimci-milliyetçi” bir çizgiye sahip- de ayrışmalar ortaya çıktı. Kendisini “leni-
ti. nist” olarak tanımlayan João Quartim,9 VPR’
II. Dünya Savaşı sonunda Vargas, ABD’- ye Carlos Lamarca’nın başını çektiği “mili-
nin bir askeri darbesiyle iktidardan indiril- taristler”in egemen olduğunu ileri sürerek
mişse de, 1951 yılında başkanlık seçimini örgütten ayrıldı. Bu ayrılıktan sonra yer yer
kazanarak, “seçilmiş başkan” olarak yeni- küçük silahlı eylemler gerçekleştiren COLI-
den devlet başkanı oldu. 1954 yılında Var- NA ile VPR birleşerek, VAR-Palmares (Van-
gas’ın intihar etmesiyle birlikte, Brezilya ye- guarda Armada Revolucionária Palmares/
ni bir sürece girdi. 9
João Quartim (Moraes), Latin-Amerika’da sıkça
1956 yılında, Vargas gibi “devrimci-mil- görülen bir “marksist-leninist” aydın tipidir. Başlangıç-
liyetçi” olan Juscelino Kubitscheck devlet ta legal sol partilerin pasifizmine karşı çıkan ve daha
başkanı oldu. Ardından yine aynı çizgiyi iz- “aktif ” mücadele yürütülmesini savunan bu aydın ti-
pi hızla silahlı mücadele saflarına geçer. 4. Ordu bas-
nefrete ve hor bakmaya dönüştürüyor ... gerillalar te- kını eylemi sonrasında VPR’ye yönelik operasyonlar
rörist oluyor, gerilla ise canavar. Önceleri egemenler karşısında Quartim’ın tutumuna benzer biçimde, ilk
için politik bir sorun olan şey, böylece polisiye-aske- karşı-operasyonla birlikte aynı hızla da silahlı müca-
ri bir düzeye indirgenebildi.” deleyi terk ederler. 21
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2010
Silahlı Devrimci Öncü-Palmares) oluşturul- nomide “Brezilya mucizesi” denilen bir dö-
du (Nisan 1969). Ancak kısa sürede VAR- nemi kapsamıştır. 1968’de askeri cunta An-
Palmares içinde kent-kır ve kitle çalışma- tonio Delfim Netto’yu Maliye Bakanlığına
sı-gerilla savaşı tartışmaları başgösterdi. atamasıyla başlayan “Brezilya mucizesi” dö-
Ağustos-Eylül 1969’da düzenlenen Teresó- neminde yıllık GSMH’nın büyüme oranı
polis konferanslarında, çoğunluğunu COLI- %11,1 ve sanayinin büyüme oranı %13,1 ol-
NA kesiminden gelenlerin oluşturduğu ve muştur.11 Özellikle “orta sınıf ”ın gelir düze-
kentleri temel alan “kitle çalışmasına” ağır- yi hızla yükselmiştir. Bunun sonucu olarak
lık verilmesini savunanlar ile VPR grubu gerilla savaşını destekleyen “orta sınıf ” (kü-
birbirinden ayrıldı. COLINA kesimi VAR-Pal- çük-burjuva) ve aydınları hızla gerilla sava-
mares adını kullanırken, Carlos Lamarca’nın şından uzaklaşmışlardır.
önderliğindeki grup yeniden VPR adını al- Brezilya, Uruguay, Şili ve Arjantin’de “ge-
dı. rilla barışı”, sözcüğün tam anlamıyla küçük-
İşte, VPR ile COLINA’nın birleşmesiyle burjuva aydınlarının teslimiyeti ve düzene
oluşturulan VAR-Palmares’ın altı yöneticisin- uyumlanmasıdır. Bu ülkelerdeki küçük-bur-
den birisi olan ve Eylül 1969’daki ayrışma- juva aydını ex-gerillaların 1980’lerin sonun-
da VPR karşıtı kesimde yer alan Brezilya’nın daki konumunu Gaby Weber şöyle anlatır:
yeni devlet başkanı “ex-gerilla” Dilma Rous- “Bugün solun kelime haznesin-
seff 16 Ocak 1970 tutuklandı.10 den ‘sosyalizm’ ve ‘devrim’ gibi keli-
4 Kasım 1969’da Marighella’nın öldürül- meler kaybolmuş vaziyette, herkes
mesinden sonra VPR, Brezilya’daki tek dev- ‘barıştan’, ‘demokrasiden’ ve ‘çoğul-
rimci silahlı güç olarak eylemlerini yoğun- culuktan’ bahsediyor. Örneğin Uru-
laştırdı. Mart 1970’de Japonya’nın São Pau- guay KP’si ‘proletarya diktatörlüğü’
lo konsolosu Nobuo Okuchi kaçırıldı; Nisan üzerine hiçbir şey duymak istemiyor,
1970’de ABD’nin Porto Alegre konsolosu çünkü –uzun yıllar bizzat tutuklu kal-
Curtis C. Cutter ve Haziran 1970’de Alman- mış olan genel sekreter Jaime Pe-
ya büyükelçisi Ehrenfried von Holleben ka- rez’in deyimiyle– ‘ben bu kadar yıllık
çırıldı. Bu eylemlerde pek çok siyasi tutsa- diktatörlükten sonra diktatörlükler
ğın serbest bırakılması sağlandı. üzerine hiçbir şey bilmek istemiyo-
Bu eylemler döneminde karşı-operas- rum’.”
yonlarda yüzlerce örgüt üyesi tutuklanmış Bu ülkelerde, sözcüğün tam anlamıyla,
olmakla birlikte, VPR 1970 sonlarında Bahia “gerilla barışı” denilebilecek bir durum
bölgesinde kır gerillası hazırlıklarını hızlan- yoktur. Söz konusu olan, silahlı devrimci
dırdı. Carlos Lamarck, 17 Eylül 1971’de kır mücadelenin ağır kayıplara uğramasıyla
gerilla üssüne yapılan askeri operasyonda birlikte küçük-burjuva “solcular”ının (ya da
öldürüldü. Xambia bölgesindeki diğer kır “eski marksistler”in) sağa savrulmaları ve
gerilla üssü de Nisan 1972’de ordu tarafın- legal düzenin mutlak savunucusu haline
dan yok edildi. Böylece Brezilya’daki geril- gelmeleridir. Bu nedenle, bu ülkelerde yer
la savaşı ağır bir yenilgiye uğradı. yer sözü edilen “hakikati araştırma komis-
1968-1973 dönemi, aynı zamanda eko- yonu”, yani askeri cunta dönemlerindeki
insan hakları ihlallerinin, özellikle de “er-
10
1972 yılında serbest bırakılan Dilma Rousseff, çeği araştırma komisyonu” (kayıpların araş-
1977’de üniversiteyi bitirmiş ve Ekonomik İstatistikler
Fonu’nda çalışmaya başlamıştır. 1978’de eski VAR-Pal- tırılması) talebi “gerilla barışı” mantığına
mares üyeleriyle bir “marksist” tartışma grubu oluş- tamamen ters düşen bir olgudur.
turarak, Poulantzas ve Althusser tezlerini savunmuş- Açıktır ki, Latin-Amerika’da aktif gerilla
lardır. VAR-Palmeras yöneticisi kocası Carlos Araújo savaşı koşullarında ortaya çıkan “barış gö-
ise, Brezilya’nın en ünlü avukatlarından birisinin oğ-
ludur. 1974 yılında askeri cuntanın özel affıyla serbest
rüşmeleri” ve “barış anlaşmaları”, sadece
bırakılmıştır. 1985’deki “demokratik açılım”la birlikte El Salvador ve kısmen de Kolombiya için
her ikisi de “siyasete” atılmışlardır. geçerli olmuştur. Öte yandan, yapılan an-
Dilma Rousseff, Bulgaristan Komünist Partisi üye-
si ve 1923 ayaklanmasından sonra Brezilya’ya göç 11
Tümüyle emperyalizmin yeni-sömürgecilik yön-
eden bir avukatın kızıdır. Babası Pedro Rouessef, Bre- temlerine dayanan “Brezilya mucizesi” 1974 “petrol
zilya’da Alman Mannesman şirketinin temsilcisi ol- şoku” sonrasında ağır bir krize girmiştir. Brezilya kri-
muş, ayrıca inşaat işine girmiş ve konut alım-satımı zi 1980’de derinleşmiş ve 1993 yılına kadar süren uzun
22 yapmıştır. bir kriz dönemine yol açmıştır.
Kasım-Aralık 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
laşmalarla bugün gelinen yer karşılaştırıldı- ranışa yol açtı. ‘Bütün halk felce uğ-
ğında, anlaşmaların sadece gerilla savaşı- ruyor’ deniliyor insan hakları örgütü
nın tasfiye edilmesi sonucunu doğurduğu SERPAJ’ın bir analizinde ve devam
hemen görülecektir. ediliyor: ‘Bu, protestonun taşıdığı ri-
Bu nedenle, Latin-Amerika’da egemen ziko, toplumsal hareketlenmenin ta-
olan “gerilla barışı” değil, gerilla savaşları- şıdığı rizikonun bilinmesi sonucu or-
nın yenilgisi sonrasında ortaya çıkan dev- taya çıkan korkunç bir öğrenme sü-
rimci mücadeleyi terk ediş ve pasifizmdir. recinin sonucudur.’”12
Bunun sonucu olarak da, “ex”-gerillalar Bu durum, CIA’nın “karşı-ayaklanma”
“devlet”le uzlaşmışlardır. Bu “uzlaşma”da adını verdiği kontra-gerilla stratejisinde, di-
en etken unsur, hiç şüphesiz Amerikan em- ğer ifadeyle “düşük yoğunluklu çatışma”
peryalizminin “project democracy”yi etkin doktrininde ifadesini bulur. (“Ot-sopa” iliş-
biçimde uygulamış olmasıdır. “Orta sınıf ” kisi.)
kökenli eski solcu marksistler, gerillalar, Şurası kesindir ki, benzer süreçler Tür-
“project democracy”le satın alınmışlardır. kiye’de de yaşanmıştır. 1974 affı ve 1991 in-
Bu satın almanın temelinde ise, askeri cun- faz yasası değişikliği, tümüyle devlet terö-
taların yürüttükleri olağanüstü terör yat- ründen yılgınlığa düşmüş küçük-burjuva
maktadır. kesimlerin “devletle barışması”nı sağlama-
“Askerlerin terörü insanların be- ya yönelik olmuştur. Üstelik, Venezüella vb.
yinlerinde derin izler bıraktı. İşken- ülkelerde olduğu gibi, bu “barış”, cezaev-
ce sadece bilgi almaya hizmet etme- lerinde bulunan “ex-gerilla”larla kurulan
mişti ki, sorgulamadan da işkence “değişik” bağlantılarla birlikte sürdürülmüş-
yapılmıştı ya da saçma sorular sorul- tür.
muştu. Hedef tutukluyu kırmak, aşa- Bugün PKK’nin “uzlaşma” arayışı, her
ğılamak, onu insanlığından yoksun ne kadar Latin-Amerika’da gerçek karşılığı
bırakmak, kimliğini yok etmekti. O, bile olmayan “gerilla barışı” türünden bir
bir numara olmuştu, yerde yatan ve şeyle haklı gösterilmeye çalışılıyorsa da,
gereksinimlerini denetimsiz yapan, gerçekte ezilen ulusun kurtuluş hareketi-
kokan, sakallı ve vahşi bir canavar. nin ezen ulusla “anlaşma” yaparak sorunu
İşkencenin kurbanı sadece tutuklu çözme çabasından ibarettir.
değildi, böylece tüm ailesi ve sosyal Brezilya’nın “ex-guerilla” yeni devlet
çevresi de cezalandırılıyordu. Sürek- başkanına gelince. Bu “yeni” durum, “light
li işkence görme tehditi, toplum ta- Lula” olayında yaşandığı gibi, küçük-burju-
rafından içselleştirildi ve bir öz sa- va aydınlarının düzenin koruyuculuğu ve
vunma olarak uyumlu bir sosyal dav- yeni “misyon”unun ürünüdür.
12
Gaby Weber, Gerilla Bilanço Çıkartıyor. 23
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2010
Wiki-Wiki-Leaks
nırım artık, bunları biliyor olmanın ta konuşulan her türlü bilgiyi içermektedir.
sorumluluğunu taşıyıp sokaklara dö- Çok bilinen ifadeyle, ABD’nin dışişleri “mis-
külmenin riskini alacak insanlar yon”u tarafından “açık istihbarat” ve “özel
yok. görüşmeler” yoluyla elde ettiği bilgilerdir.
Bence bu yüzden Bilgi Çağı’nın Belgelerde yer alan “gizli” ya da “önemli”
sonuna geldik zaten. Bir çağa ismini raporlardan daha çok, “özel görüşmeler”e
verecek kadar çok bilgi var ortada ilişkin bilgi notları çok daha yıkıcı ve “ilginç”
ama artık o bilgiyle harekete geçe- sonuçlar üretecek görünmektedir. Şimdilik
cek kitleler eski yerinde değil. Bilgi yayınlanan 600 belgede, Türkiye’ye ilişkin
sahibi olan ama artık bilginin gücü- “muhbir” bakanların, bürokratların “özel gö-
ne inanmayan insanların çağı bu. Bu rüşme” notlarının bir bölümü yer almakta-
yüzden yüzleri örtülü adamlar bom- dır. Bunlar “bilinen şeyler” olarak ne kadar
balar patlatıyorlar zaten. Bilgi sarsma- geçiştirilirse geçiştirilsin, kesin gerçek, ABD
dığı için bombanın sesiyle sarsıyorlar büyükelçiliğinde ya da konsolosluklarında
dünyayı. Söz bittiği için savaş var. Yü- yapılan “sabah kahvaltıları”nda bilgi vererek
rek bittiği için kurşun...” (Habertürk, ABD’nin güvenini kazanmaya çalıştıklarını
1 Aralık 2010.) belgelemesidir.
Evet, bombaya karşı internet, savaşa kar- Bu bilgi notlarının içinde ABD büyükel-
şı Facebook, kurşuna karşı e-posta... İşte çisiyle “kahvaltı” yapıp sohbet eden “solcu-
dünyanın 80 sonrasının kuşağının geldiği lar”ın yer alıp almadığını bilmiyoruz. Uma-
nokta. rız, Murat Belge, Akın Birdal, Ahmet Altan
WikiLeaks, gerçek belgeleri yayınlamak- vb. kişilerin ABD büyükelçisiyle yaptıkları
tadır. ABD “diplomatik misyonu”nun “mer- “kahvaltı” notları bu belgelerin arasında bu-
kez”e gönderdiği gerçek raporları, bilgi not- lunmaz! Umarız onların verdikleri “bilgi”ler
larını (andıc) içermektedir. Bu raporlar, bil- taranarak ayıklanmış olur!
gi notları, başta Türkiye olmak üzere, her ül- Bekleyip göreceğiz!
kede yazılıp-çizilen, yazılıp-çizileyip ortalık-
25
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2010
Bir Gecede
Zengin Olmak
DÜZELTME
28/10/2010 tarihli ve 27743 sayılı mükerrer Resmî Gazete’de aslına uygun olarak yayımlanan, 12/10/2010
tarihli ve 2010/966 sayılı 2011 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar
Kurulu Kararının eki “2011 Yılı Programı”nın “Tablo II: 3-Fert Başına GSYH” tablosunda (Resmî Gazete
Sayfa: 14) yer alan 2010 yılı için Satın Alma Gücü Paritesi (SAGP) (ABD Doları/TL) “1,159” rakamı “0,982”,
SAGP Göre Fert Başına GSYH (ABD Doları) “13 038” rakamı “15 392” olarak, 2011 yılı için Satın Alma Gü-
cü Paritesi (SAGP) (ABD Doları/TL) “1,211” rakamı “1,025”, SAGP Göre Fert Başına GSYH (ABD Doları)
“13 653” rakamı “16 126” olarak; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’nın 24/11/2010 tarihli ve 4293 sa-
yılı yazısı üzerine düzeltilmiştir.
leriyle, özellikle de borsa verileriyle, dolar hizmet ederse etsin, bu gerçekleri ortadan
kurlarıyla işlerin “tıkırında” gittiği sanısı oluş- kaldırmaz. Zaten gerçeklerin bu tür gizlen-
turarak, bireylerin yaşadıkları ekonomik sı- mesi “ilgili” herkes tarafından bilinmekte-
kıntının sadece kendi başına gelen “tekil”, dir. Sorun, “aynı sandalda” bulunanların
“bireysel” bir sorun olduğu düşüncesi yara- sandalı salladıkları takdirde, yani gerçekle-
tılmaktadır. ri gerçek olarak almaya başladıkları takdir-
AKP’nin en büyük korkularından birisi, de, sandalla birlikte hepsinin batacağı ger-
nasıl ekonomik krizle iktidara gelmişse, ay- çeğidir. Bu nedenle, veriler ne kadar çarpı-
nı biçimde bir başka ekonomik krizle ikti- tılırsa çarpıtılsın, aynı sandalda olanların “çı-
dardan gitmek zorunda kalmaktır. Ekono- kar birliği”, bu çarpıtmaların gerçekmişçe-
mik krizlerin etkisini ve sonuçlarını bu tür sine kabul edilmesini getirmektedir. Ama
“dü-zeltmeler”le küçültme çabasının altın- bir gün sandal sallanmaya başladığında...
da yatan bir neden de bu korkudur. İşte o zaman bu çarpıtmaların bedeli
Sorun, gerçeklerin sayısal oynamalarla toplumsal olarak çok pahalıya ödenecek-
çarpıtılması değildir. Verilerde yapılan “dü- tir.
zeltmeler” ne kadar gerçekleri gizlemeye
28
Kasım-Aralık 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
Bu sözler herkesçe bilinse de, “ezber”e da, siyasal partiler, bir sınıfın ya da kesimin
söylense de, bu sözlerin içeriği ve özü ne- yalın çıkarlarını “realize” etmek amacıyla
redeyse unutulmuştur. Unutulduğu ölçüde kurulurlar. Bu açıdan AKP’nin “iktidar ola-
de, %10 seçim barajının olduğu bir ülkede, naklarını” kullanarak kendi “yandaş şirket-
barajı geçemeyeceği baştan belliyken ne- leri”nin kasasını doldurması, gerçekte “yan-
den yeni partiler kurulduğu da pek anlaşı- daş şirketler”in çıkarlarını temsil etmesinin
lamaz. Oysa konunun özü çok yalındır. bir sonucudur. Yoksa, AKP, kendi başına,
Siyaset, sözlüksel karşılığıyla, devlet işle- yerden mantar gibi fırlayıverip (ya da gök-
rini düzenleme ve yürütmektir. Dolayısıyla ten zembille düşüp) iktidar olmuş değildir.
siyasal partilerin “iktidar” olma amacı, dev- AKP, 2001 Şubat krizi karşısında mülksüzle-
let işlerini kendi anlayışına uygun olarak dü- şen bütün küçük ve orta sermayenin “isla-
zenleme ve yürütme isteğiyle özdeştir. mi sermaye” kesiminin çevresinde birleş-
Her siyasal parti, belli bir kesimin ya da mesinin ürünüdür. Tıpkı, 1995 genel seçim-
sınıfın çıkarlarının temsilcisi olarak ortaya lerinde Erbakan’ın Refah Partisi’nin %21,3
çıkar. Böyle bir partinin izlediği “siyaset”, bu oy alarak birinci parti olarak çıkmasında ol-
temsil ettiği kesimin ya da sınıfın çıkarları- duğu gibi. (1995 genel seçimlerinde Refah
na denk düşer. İktidar olduğu koşullarda da, Partisi’nin “zaferi”, tümüyle 1994 krizinin
temsil ettiği çıkarlara uygun olarak devlet iş- ürünüdür.*)
lerini düzenler, yürütür, yönetir. Bu açıdan, AKP, temsil ettiği “öz” sınıfsal kesimin çı-
bir siyasal partinin iktidara gelmesi, daha karlarını “realize” etmektedir ve bunu ya-
önceki iktidardaki siyasal partinin temsil et- parken de, üst üste kazandığı seçim “zafer-
tiği çıkarlarla ne ölçüde çatışkı içinde oldu- leri”nin “özgüveni”yle (ya da zafer sarhoş-
ğuna bağlı olarak, devlet “işleri” o ölçüde luğuyla) “devlet olanaklarıyla yandaşlar zen-
değişime uğrar. Kimi zaman “ideolojik par- gin ediliyor” eleştirisine kulak bile asma-
ti” gibi söylemlerle dile getirilen de, bir si- maktadır. Servet, önce bir elden bir başka
yasi partinin yalın biçimde bir kesimin ya da ele devredilmiş ve sonra büyütülmüştür.
bir sınıfın çıkarlarını savunuyor olmasıdır. Salt AKP’nin “Fırsatları Arttırma Tekno-
“Kitle” partilerinde (düzen içi ya da dü- lojiyi İyileştirme Hareketi” bile, bir ülkede
zen karşıtı) ise, temsil edilen yalın bir kesim siyasal iktidara sahip olmanın sınıf ilişkileri-
ya da sınıf çıkarı belirgin değildir. Bu parti- ni nasıl değiştirebildiğini, nasıl temsil edilen
ler, gerçekte yalın biçimde temsil ettikleri sınıfın ya da kesimin siyasal iktidar aracılı-
kesim ya da sınıfın çıkarlarını “toplumun bü- ğıyla zenginleştirildiğinin açık kanıtıdır.
tün üyelerinin ortak çıkarı” gibi göstermek Bu gerçekler böylesine aleni ve (hatta
zorundadırlar. Çünkü bunu gösterebildikle- sergilenen komediye rağmen) ortadayken,
ri ölçüde, temsil ettiği kesim ya da sınıf dı- siyasi iktidarın sınıfsal niteliğinin görmezlik-
şındaki kesimlerin desteğini alabilir. “Tem- ten gelinmesi ve “sol”un “fikir ve kültür jim-
sili demokrasi”lerde, bu destek oy demek- nastik kulübü”ne dönüşmesini trajedi ola-
tir. Dolayısıyla “kitle” partilerinin, özsel ola- rak tanımlamasak da, rezillik olduğu açık-
rak bir kesimin ya da bir sınıfın çıkarlarını tır.
yalın biçimde temsil etmesi doğrudan gö-
rülemez. Dıştan bakıldığında görülen şey, bu
“kitle” partilerinin “geniş” bir kesimin “or-
* 1994 krizi, herşeyden önce emperyalist ülkeler-
tak çıkarları”nı savundukları biçimindedir.
deki 1993 krizinin bir yansımasıdır. Türkiye’deki kriz,
Bu dış görünüşe bakılarak, herhangi bir si- 27 Ocak 1994’de Çiller’in DYP-SHP koalisyon hükü-
yasal “kitle” partisinin hangi sınıfın yalın çı- metinin %13,6’lık bir devalüasyon yapmasıyla (dolar
karlarını gerçekleştirmeyi hedeflediği (tem- 15.186 liradan 17.250 liraya yükselmiştir) başlamıştır.
sil ettiği) saptanamaz. Nisan ayına gelindiğinde dolar kuru, %131,5 artarak
39.933 liraya çıkmıştır. 24 Aralık 1995 genel seçimle-
Oysa, yukarda da ifade ettiğimiz gibi, her rinden önce dolar kuru, 57.307’ye ulaşmıştır, yani
siyasal parti, bir kesimin ya da sınıfın çıkar- %277 artmıştır. Doğal olarak bu durumdan küçük ve
larının temsilcisi olarak ortaya çıkar. Eğer orta sermaye kesimleri büyük zarara uğramışlardır.
başlangıçta temsil edilen çıkar birden çok Refah Partisi’nin seçimlerden birinci parti olarak çık-
masında bu ekonomik gelişme ve bunun ürünü ola-
kesimin çıkarlarına denk düşüyorsa, açıktır rak bütün küçük ve orta sermaye kesimlerinin “islam-
ki, o siyasal parti bir başka “ortak” çıkarın cı” küçük ve orta sermaye kesiminin çevresinde bir-
30 yalın temsilcisi olacaktır. Ama her durum- leşmesi belirleyici olmuştur.
Kasım-Aralık 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
Fatih’in Torunları
Haçlıları İstanbul Surlarından
Geri Püskürttü!
Bir Naipaul’dur tutturuldu. Zaman gaze- islamiyet de, “yalnızca zorluktan kaçıp sığı-
tesinin şair-felsefeci, eski marksist ve yeni nılan bir barınaktır; yaratıcı değildir; hiçbir
Fettullahçı yazarı Hilmi Yavuz’un başlattığı şeyi başaramıyor; tıpkı bir parazit gibidir”.
bir tartışmayla, hemen her entelektüel, kö- İşte “kıyamet” buradan kopmaktadır.
şe yazarı en az bir Naipaul yazısı yazdı. Fatih’in torunları, peygamberin askerle-
Kimdir bu Nailpaul? ri, Fettulahın müritleri, “ılımlı” islamcı ikti-
Bir “solcu” olarak, “solcu aydın” olarak, dar yandaşları ayağa kalktı! “Vay efendim,
böyle bir soru sormakla, ne kadar “naif ”, sen nasıl islamiyete dil uzatırsın; sen nasıl
“cahil”, “kültürsüz” olduğumuzu göstermiş inananlara geri-zekalı dersin; bu kimsenin
oluyoruz. “Solcu” ya da “marksist”, herşey- haddine değildir!”
den önce “aydın”dır, yani entelektüeldir. Bu Entelektüellerin (aydınların değil, ente-
nedenle, müzikten edebiyata, resimden lektüellerin) kimileri Nailpaul’un edebi “ki-
yontuya kadar her konuda “bilgi” ve “ilgi” şiliği”ni öne çıkararak, bunun bir “toplu
sahibi biridir. Dolayısıyla Nailpaul gibi Nobel linç” hareketi olduğunu söylerken, kimi en-
Edebiyat Ödülü almış birisinin “kim” oldu- telektüeller “demokratik hoşgörü”den söz
ğunu sormaz, çünkü bilir! Bildiği için de, bir ettiler. Ama “Fatih’in torunları”, Türk-İslam
Nailpaul tartışması başlatılmışsa, mutlak sentezcileri, ehl-i müslimler ise, “ehl-i sali-
olarak bir “fikir” sahibidir. bin”i (Haçlılar) İstanbul surlarından geri
Ama biz soruyoruz, çünkü bilmiyoruz. püskürttüler.
Üstelik bilmediğimiz gibi, bilmemizi gerek- “Kıyamet” konusu, “geri-zekalı” müslü-
tiren (tartışma dışında) bir durumla da kar- manlar ile “yaratıcı olmayan”, “parazit gibi”
şı karşıya değiliz. olan islamiyet olunca akan sular durdu.
Burada, Nailpaul’un “kim” olduğunun Ama söz konusu olan “islam ülkeleri” ve
hiç önemli olmadığı bir “tartışma”nın orta- bunların ekonomik, toplumsal ve siyasal ya-
ya çıkardığı bazı gerçeklerden söz edece- pıları olunca, ister istemez “geri kalmışlıkla-
ğiz. Naipual’dan da, sadece bu gerçeklerin rı” kesin bir olgu durumundadır. Neden “ge-
tanımlanması açısından bir “vesile” olarak ri” kaldıklarına ilişkin araştırma ve tahliller,
söz edeceğiz. (Yine de Naipaul’un “kim” ol- yine ister istemez (ve kaçınılmaz olarak) bu
duğunun “bilinmesi”nin “iyi” olacağını dü- “geri”liğin nedenleri arasında “din” etmeni-
şünenler için, Hilmi Yavuz’un başlattığı tar- nin rolünü de hesaba katmak durumunda-
tışmanın geniş bir malzeme sağladığını söy- dırlar.
leyebiliriz.) Buraya kadar, dogmatik bir ideoloji ola-
Rivayet odur ki, Nailpaul, 1990 yılında rak dinin toplumların geri kalmasında ya da
“dört İslam ülkesi”ne “seyahat” yapar ve bu bıraktırılmasındaki nesnel rolü ile dinin
“seyahat”ten edindiği izlenimlerini kitaplaş- “kutsallığı” ve “dokunulmazlığı” ilişkisinde
tırır. “Seyyah” Nailpaul’un izlenimine göre, ağır basan yan “dokunulmazlık” olmaktadır.
islam ülkelerindeki insanlar “geri-zekalı”dır; Söz konusu olan “suçlama” gayr-i müslim- 31
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2010
“din adamları”nın “gülen yüzü” ile yapıl- yulan tepkiler pasifize edilmiş; “inananlar”,
maktadır. “gavuru dize getiren” “sultan”ların peşine
Burada Afganistan’daki “Karzai modeli” takılmıştır. Ama emperyalist sömürü olanca
(ya da “Tayyip modeli”), yani ikiyüzlü siya- hızıyla ve derinliğiyle sürmeye devam etmiş-
set egemen kılındı. Geri-bıraktırılmış ülke- tir.
lerdeki yeni iktidarlar “imanı güçlü” yapılar Naipaul’a karşı ehl-i müslimlerden “yük-
haline getirildi. Emperyalizme (ve kapitaliz- selen” tepki, böylesi bir görüntünün parça-
me) karşı duyulan tepkiler, doğrudan bu sı olarak “Batı” dünyası tarafından hoşgö-
“imanlı” iktidarlar tarafından temsil edilme- rüyle karşılanmıştır.
ye başlandı. Onların inandırıcılıklarını güç- Böylece düne kadar işbirlikçi-tekelci bur-
lendirmek için de, görüntüsel “bağımsızlık- juvaziyle genişletilen iç pazarın, şimdi “din-
ları”nı gösteren din temelinde emperyaliz- ciler” aracılığıyla toplumun en kapalı ve en
me karşı çıkışlar sergilendi. Böylece “vahşi” geri kesimlerinin kapitalist ilişkiler içine çe-
kapitalizm, din tarafından “adam edilmeye” kilerek genişletilmesi sürecine girilmiştir.
başlandı. “Medya” gücüyle de bu görüntü Deng Sioping’in ünlü sözüyle, kedinin
sürekli gündemde tutuldu. görevi fare tutmaktır! Fare tuttuğu sürece,
Artık emperyalizme (ve kapitalizme) du- renginin hiç önemi yoktur!
33
KURTULUŞ CEPHESİ Kasım-Aralık 2010
Ya Haydarpaşa’nın
Suçu Neydi?
E-Posta Adresi:
kurcephe@kurtuluscephesi.org
erisyayinlari@kurtuluscephesi.org