Professional Documents
Culture Documents
Kulluk Kitabı PDF
Kulluk Kitabı PDF
KU LLU K KİTABI
Kulluk
Kitabı
2
Sufi Yayınları
3
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
4
İÇİNDEKİLER:
HİCAZ ARMAĞANI / 7
YENİ GÜŞEN-İ RÂZ / 79
KULLUK KİTABI /101
MUSA VURUŞU /115
HİCAZ ARMAĞANI
MU H AMME D İKBÂL
“ARMAĞAN-I HİCAZ"
ÖNSÖZ
İkbal 19. asrın büyük mütefekkirleri arasında
müstesna bir yer işgal eder. Garp’ta ve Şark’ta derin
5
akisler uyandıran bu büyük şair ve mütefekkirin
eserlerinden Peyam-ı Maşrık (Şarktan Haber), Esrar ve
Rumuz, Gülşen-i Raz-ı Cedid (Yeni Gülşen-i Raz),
Bendegîname (Kulluk Kitabı), Zebur u Acem (Seçmeler)
adlı eserlerini Türkçe’ye tercüme ve neşretmiş
bulunuyorum. Tercüme edildiği halde henüz
neşredilmeyenler ise Armağan-ı Hicaz (Hicaz Armağanı),
Darb-ı Kelim (Musa Vuruşu), Müsafır, Pes çi Bayedkerd
Ey Akvam-ı Şark (Öyle ise ne yapmak gerektir ey Şark
Milletleri) adlı eserlerdir.*
Tercümesi R. C. D. tarafından neşredilen Armağan-ı
Hicaz (Hicaz Armağanı) İkbal’in dinî, İçtimaî ve siyasî
fikirlerinin hususiyetlerini aksettiren değerli bir eseridir.
İkbal’! Türk münevverlerine tanıtmak, hayatımın
büyük mazhariyetlerinden biri olmuştur.
Bugün insan cemiyetinde, cemiyet hayaünm zarurî
mükellefiyetlerinden kurtuluş, asırların özene bezene
kurduğu bir medeniyeti ve aklî nizamı çiğneyerek iptidaî
ve daha yerinde bir tabir ile “nefsanî” hayata doğru bir
atılış müşahede edilmektedir.
1 Hilâl mecmuasında neşredilmiştir.
* Bu önsöz Hicaz Armağanı'nın R.C.D Kalkınma için İşbirliği Kültür
Enstitüsü Neşriyatı arasında çıkan baskısından (yıl 1968) alınmıştır.
Mütercimin bahsettiği Darb-ı Kelim (Musa Vuruşu) isimli eser daha
sonra aynı enstitü tarafından (1968) neşredilmiştir. Elinizdeki eserde bu
nüshalar esas alınmıştır. (Yayıncının notu)
Halbuki iyi düşünülürse bu mükellefiyetler insanı, İnsanî
hayat içinde hakikaten hür, mesut, sıhhatli, emin
KU LLU K KİTABI
yaşatmak için sonsuz tecrübelerin getirdiği bir nizamdır.
Garp’tan başlayan ve türlü ideolojilerin peşine
takılarak Şark’a doğru yürüyen bu çok tehlikeli cereyan,
İslâm âlemini de tehdide başlamıştır. Madde
medeniyetinin canavarlaşan bu felsefesi, Garbı derin bir 6
ıstırap içinde kıvrandırmaktadır. Garbın mütefekkir ve
terbiyecilerini büyük endişelere düşüren bu gidiş, korkunç
bir yıkılış manzarası göstermektedir.
İkbal, senelerce evvel, “gönül” denen İnsanî
cevherden mahrum bu gidişin insanı huzura
kavuşturmaktan çok uzak olduğunu görmüş ve “frenk”
namı altında ifade ettiği Garp medeniyetinin bir gün
akrep gibi kendi kendini öldüreceğini açıkça söylemiştir.
İslâm âleminin kendi bünyesinden doğan medenî ve
felsefî nizamın en yüksek İnsanî vasıfları haiz olduğuna,
uzun İlmî ve felsefî tedkikler neticesinde inanmış olan bu
dehâ, insanlığı ruh ve maddenin ahenkli imtizacına davet
etmektedir. İnsanlık ancak bu sayede huzura ve faziletin
İlâhî zevklerine erer. Bu harikulade imtizaç, esaslı aklî
müeyyideleri ile ancak Şark-İslâm ruhunda vardır.
İslâm âleminin büyük ruhî muvazene ihtiyacına en
beliğ cevabı veren İkbal, Garp âlemi için de parlak bir
meş’aledir.
Ali Nihat Tarlan
HİCAZ ARMAĞANI HAKKINDA
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Hakk’m huzurunda hissetmediği zaman kıldığı namazın
sevabını -eğer varsabir yük gibi ağır bulur ve istemez.
Gönlü diri olanların secdesindeki ulviyyeti görür ve
duyar. Öyle bir secde ister ki yerleri, gökleri vecde
getirsin. Bu ıstırap içinde bir an huzuru yoktur. Çünkü 8
gönül’ün pençesindedir. Dinin ve bilhassa hakikî (aşk)
yolunun her cephesini iyi gören insandır: Cihanı kendi
varlığından kim yarattı? Cihanda örtüsüz tecelli eden
kimin cemalidir? Şeytandan niçin korksun? Onu da
yaratan, yetiştiren kimdir?
Bunu düşünmek, görmek ve söyleyebilmek için
tasavvufî görüşün ne yüksek mertebelerine erişmek
lâzımdır... (Onun içindir ki bu hakikatleri, idraki dar
insanlara söylemek istemez. Ruh, iman ve irfan
bakımından yükselmiş insanlara telkin etmek ister.)
İkbal, ıstırabın da ulvî ve İnsanîsini ister. Gamdan
korkmaz, lâkin bir gönül’e lâyık gam ister. Bu gönle lâyık
ıstırap tamamen metafizik bir ıstıraptır: Hakk’ı istemek ve
onu aramak ıstırabı. Bu aynı zamanda o kadar zevkli bir
şeydir ki, bunu tatmak için lâ-mekân âleminden kaçmıştır.
Çünkü o âlemde geceleri sabahlara kadar ağlayıp inlemek
yoktur.
O, bu âlemin ne derece sefil ve değersiz arzular
peşinde olduğunu görüyor, ondan nefret ediyor. Büyük
bir inkılâp lâzımdır.
Bu çamurdan, başka bir Âdem yaratmalıdır. Sefil
menfaatler peşinde koşan bu cihanda, bir kıyamet
kopmalıdır. Yeni bir millet doğmalıdır. Bu millet,
ıstıraptan en büyük zevki almalıdır.
Bu millet “Lâ ilâhe illallah”ın (tevhidin) ruh ve heyecanı ile
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
İslâm’ın hür, asil ve kahraman ruhunu aşılamak en büyük
emelidir. Görüş, yaşayış ve kültür bakımından çok
müstesna bir varlığa sahip olan İkbal, insanlık tarihinin
sayılı büyüklerinden biridir. Biz, Armağan-ı Hicaz’ın
birkaç pasajını tercümeye lüzum görmedik. Bunlar 10
muayyen bir zamana ait olup bahsedilen şahıslar artık
ehemmiyetini kaybetmiştir. Daha ziyade, büyük hakimin
İslâm âlemini alâkadar eden fikirlerini naklettik. Şunu da
söyleyelim ki, bu tercüme edilmeyen pasajlar pek
mahduttur.
A. N. Tarlan
İKBAL(1873-1938) HAYATI
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
muhtaç değildir, diyerek şakirdinin bu husustaki
olgunluğunu kabul etmiştir. Bu sırada Urdu dilinde yazdığı
gazeller, mana ve fikirlerin teselsülü bakımından Dağ-ı
Dehlevî ve diğer Hint şairlerinden ziyade Iran şairlerinden
Mağribî3 ve Figanî’ye4 benzer. 12
Lahor Fakültesi’nde felsefe ikmal edip bir müddet
orada hocalık da ettikten sonra, tetkikatmı derinleştirmek
üzere Avrupa’ya gitmiştir.
Uç sene Avrupa mütefekkirlerinin sohbet ve
tedrisatından istifade eden İkbal, İran ’da Metafizik adlı ilk
eserini vücuda getirmiş ve doktora tezi olarak Münih
Üniversitesi’ne takdim etmiştir. İngilizce kaleme alınan bu
eser, bilâhare Almanca ve Urduca’ya çevrilip
neşredilmiştir.
Avrupa’ya azimetinden evvel İkbal, bütün
Hindistan’da tanınmış ve sevilmişti. Eserleri edebî ve
siyasî mahfillerde okunurdu. Bilhassa vatanperverane
şiirleri, Hint istiklâlcileri arasında süratle yayılmıştı. İkbal,
vatandaşlarını müstemlekecilik siyasetine karşı isyana
teşvik ediyordu. Yüzlerce milyon insanın ümitsiz bir esaret
alünda yaşamaları onu çok müteessir ediyordu.
Avrupa’dan avdetinden sonra Hindistan istiklâli için daha
şiddetli bir mücadeleye girişti. Bu vadide heyecanlı
manzumeler yazıyordu. Urdu dili ile yazdığı bir şiirin
tercümesi, bu çeşit şiirleri hakkında bir fikir verebilir:
3İran mutasavvıf şairlerindendir. Vefatı: 1407
4İran şairlerindendir. Gazelleri ile meşhurdur. Vefatı:
1519
“Benim destanımın işitilmeye ihtiyacı yoktur.
Benim konuşmam, sükûttur. Dilim, dilsizliktir.
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
İngilizce’ye tercüme etmiştir, İlim dünyasının bu esere
verdiği değer ve eserin kazandığı şöhret, İkbal’i Farsça
eserler vücuda getirmeye teşvik etti. Peyam-ı Maşrık,
Zebur u Acem, Cavid-nâme, Müsa£r, Pes çi bayed kerd
eyAkvam-ı Şark, Armağan-ı Hicaz adlı eserler, bu gayret 14
ve heyecanın mahsulüdür. Onun Farsça eserleri, heyet-i
umumiyesi itibariyle Urduca eserlerinden fazladır.
Flint Müslüman Gemiyeti’nin 1930 yılındaki içtimai,
İkbal’in başkanlığında toplandı. O celsede İkbal, Pakistan
haritasını ortaya attı. Ve fikrini şöyle müdafaa etti:
“Hint müslümanları için, müslümanların ekseriyeti
haiz oldukları eyaletleri içine alan ayrı bir devlet
kurmaktan başka çare yoktur. Bu suretle müslümanların
dini, kültürü ve istiklâli temin edilmiş olur. Eğer
Hindistan’daki Kast sistemi ortadan kalkmış olsaydı
Hindu-Müslüman ittihadı kabil olurdu. Fakat Hindular bu
hususta çok mutaassıptırlar. Hindular da milletlerini
istiklâle kavuşturmak ve memleketlerinin idaresini ellerine
almak isterler. Fakat sınıf taassubunu istiklâlden fazla
seviyorlar. Ve Hint istiklâli uğrunda bu ufak taassuplarını
dahi feda edemiyorlar.
Biz samimi bir istiklâl aşığı isek, bu vahimeleri bir
tarafa bırakıp acı da olsa hakikati kabul etmek
mecburiyetindeyiz. Anlamalıyız ki, Hindistan’da Hint
milleti yoktur. Milliyetperverlikten bahsedenler, bu
memleketin hakikî vaziyetini bilmeyenlerdir.”
İkbal’in bu arzusu, bugün Pakistan devletinin tulün ile
tahakkuk sahasına çıkmıştır. Büyük vatanperver, Pakistan
haritasını ortaya attığı zaman büyük bir muhalefetle
karşılaştı. Onunla istihza dahi ettiler. Fakat İkbal
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
ölümü tebessümle karşılamalıdır.”
Onun son sözleri bunlar olmuştur. Hint müslümanları,
bu büyük insanın ölümü karşısında sonsuz teessür
duymuşlardır. Bütün müslümanlann arzusu üzerine, onun
sevgili nâşı Lâhor’da Mescid-i Şafiî'nin minaresinin 16
gölgesinin düştüğü yere defnedilnıişlir. Kendisi de böyle
istemişti:
Ya Rabbi, yıldızıma uyanık göz ihsan et
Bana bir minarenin gölgesinde bir mezar nasip eyle
İkbal, çok sade ve mütevazı bir hayat sürerdi.
Pakistan seyahatimde onun evini ziyaret ettim. Bir mimar
olan büyük biraderi, kardeşinin evi için çizdiği plânda,
odasının yanına bir de salon koymuş. İkbal, buna ne
lüzum var, ufak bir oda bana kâfidir, demişse de fikrini
kabul ettirememiş. Kendi odası, bugün tamamen eski
vaziyetinde muhafaza ediliyor. Bütün eşyası, üzeri halı
örtülü yüksekçe somya, ufak, camlı bir kitap dolabı, ufak
yuvarlak bir masa, tahta bir koltuk, bir şömine, şöminenin
yanında da yüksek bir nargile. O, bu basit hücrede
yaşamıştı. Herkes teklifsizce kendisiyle gidip görüşebilirdi.
Görüşünün yüksekliği, kalbinin temizliği, insanlara karşı
duyduğu büyük sevgi, onun hatırasını gönüllerde
ebedileştirmiştir.
MANEVÎ HÜVİYETİ
İkbal birçok hususiyet ve kudreti nefsinde toplayan bir
insandır. Bu müstesna yaradılışlı bünyeyi tahlile tâbi
tutarsak, onu nazarî olarak şu cephelerden mütalaa
etmemiz icap eder:
1.Müspet ilim
2.Sosyoloji
MU H AMME D İKBÂL
3.Vatanperverlik
4.Şiir ve edebiyat
5.Tasavvuf
Bütün bunların birbirine tesir ve aks-i tesirinden
vücuda gelen terkip, hepsine hâkim olan cephenin
17 hüviyetini taşır. Bu hüviyet, o bünyenin zirvesidir.
Diğerleri ikinci derecede kalır.
Müspet İlim
Müspet ilim bakımından İkbal, devrinde herhangi
Avrupai, münevver bir ilim adamı seviyesinde mâlûmatı
haiz bir insandı.
İslâmî ilimlerde de derin bir vukûfu haizdi. Ona Allâme
Muhammed İkbal derlerdi.
Şu fark ile ki o, Avrupai manasıyla müspet ilmin
insanı hakikî insaniyet mertebesine ulaştıramayacağına
kâni’ idi. Gözü yalnız müspet ilmin mûtalarına dikip onun
haricinde, daha doğrusu ilerisinde, insan ruhunun geniş
bilgi ve idrâk kâinaünı inkâr etmek, İkbal’in nazarında çok
sakat bir görüştü. Bu sebepten, bilhassa Peyam-ı Maşrık
(Şarktan Haber) adlı eserinin birkaç yerinde Garbı,
müspet ilim çerçevesi içine sıkışıp ruhu ihmal etmekle
suçlandırır. Bununla beraber o, Garp medeniyetinin amelî
hayattaki fevaidini red ve inkâr etmez. Bilâkis cemiyeti bu
vadide kuvvetli bir sa’ye teşvik eder.
Sosyoloji
İkbal’in ruhî temayülü ve bilhassa vatanperverlik
duygusu, onu, müspet ilmin daha ziyade sentetik kısmı
olan sosyolojiye ve bu ilim şubesinin mevzuları içinde de
daha ziyade felsefî olan dinî tetkikata sevk etmiştir.
Devrindeki Avrupa ilminin imkânları nispetinde bu
mevzuları incelemiş ve neticelerini de en büyük rabıta ile
bağlı olduğu İslâmiyet üzerine tevcih etmiştir. Bu vadideki
KU LLU K KİTABI
mühim eserlerinden biri, tercümesini daha evvel takdim
ettiğimiz Esrar ve Rumuz’<hır. Münih Üniversitesi’nde
doktora tezi olarak tevdi ettiği İran ’da Metafizik adlı
kitabı da oldukça ehemmiyeti haizdir.
Esrar ve Rumuz, bir cepheden felsefî ve tasavvufî, 18
diğer cepheden İçtimaîdir. Eserin ruhuna hâkim olan
tasavvuftur. Mistik felsefe esasları ile mütenakız gibi
görünen bu eser, hakikatte daha derinden incelenirse
zâhirî tenakuzun ortadan kalktığı görülür. O, madalyanın
diğer tarafını ele almıştır. İkbal, tasavvuf felsefesinden
süzerek getirdiği fikir ve talimleri ile son asrın hakikî
mürşidi addedilse lâyıktır.
O,muhitine daima heyecan ve kudret aşılamış, fakat bunu
yaparken ruhanî vazifesini bir an göz önünden
ayırmamıştır. hakikî İslâmiyet üzerinde kurduğu tasavvuf
binası, bütün ahlâkî ve içtimai umdeleri ile bütün
beşeriyeti kucaklayan bir genişliktedir. İdeali ittihad-ı
İslâm’dır.
Vatanperverlik
Vatanperver İkbal’e gelince... Uzun bir esaret devrinin
ezginlikleri ve bezginlikleri ile kıvranan bir muhitte
yetişmesinin; serazat, hür, kudretli ve ihtiraslı bir ruha
sahip olmasının izlerini bütün fikrî mahsullerinde olduğu
gibi, mesaisinin bu cephesinde de görmek mümkündür.
Garp müstemlekeciliği nin bir cepheden temsil etmek
istediği Hint muhitinde, Şark’ın edebiyat, felsefe ve
tasavvuf vadisindeki üstünlüğünü dava etmek, bu siyasete
karşı bir nevi isyan bayrağım açmak demekti. O âlemin,
İslâmiyet içinde yoğrulmuş olan şahsiyetini ve ru hî
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Afganî ve Sait Halim Paşa’dır.
Şiir ve Edebiyat
İkbal, eserlerinin belki en güzellerini Farsça yazmıştır.
Bir kere dahi İran’ı ziyaret etmemiş olan bu şair, İran’ın
büyük şair ve mütefekkirlerini gözden geçirmiş; bilhassa 20
eserini Farsça yazmış olan Mevlâna, onun ruhî ve fikrî
mihrabı olmuştur.
Eserlerinde birçok İran şairlerinin üslûp izlerini
bulmak kabilse de edebî üslûp bakımından onu hiçbir
nüfuzun esareti altında görmek mümkün değildir. Bu
bahiste, İran’ın muâsır edebiyatçılarından birkaçının
fikirlerini zikretmek faydadan hâlî değildir.
İkbal’in tercüme-i halini eserinden telhisen
naklettiğimiz Hâce Abdülhamid-i İrfanî, Rumî-i Asr (Asrın
Mevlânâsı) adlı eserini Pakistan milli şairini İran edebiyat
âlemine tanıtmak için yazmıştır. İran edebiyatçılarının
İkbal hakkındaki nokta-i nazarlarını Pakistan muhitine
bildirmek için de “İkbal İraniyyun ki Nazar Min” (İfanîler
Nazarında İkbal) adlı eserini vücuda getirmiştir. Biz;
İkbal’in İran edipleri nazarındaki mevkiini belirtmek için,
1957 yılında, İkbal Akademisi tarafından Karaçi’de
basılmış olan bu eserden istifade edeceğiz. Son asrın en
kuvvetli edip ve şairi olan Melikü’ş-şııara Bahar’ııı İkbal
hakkındaki İlkl i şudur:
“Pakistan’ı her düşündüğüm zaman gayriihtiyari
Allâme Doktor Muhammed İkbal hatırıma gelir. Ben
İkbal’i son dokuz yüz sene zarfında İslâm âleminde
yetişen gaziler, âlimler ve ediplerin bir hülâsası ve
numunesi olarak gördüm. Onun hakkında yazdığım bir
manzumede İslâm büyüklerini ve sanatkârlarını
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
olarak kabul edilmemelidir. O, Saib, Bîdil, Feyzi, Kudsî,
Şevket, Ganî ve Galip gibi şairlerin riayet ettikleri eski
belagat kaidesine tamamıyla riayet etmiştir.”
İran’ın ileri gelen edebiyat âlimlerinden Said Nefısî’nin
İkbal hakkmdaki kanaati: 22
“Şüphesiz İkbal, İran’a, Hindistan’da yetişip Fars dili
ile şiir yazan diğer şairlerden daha fazla bağlıdır ve
İran’dan ilham almıştır. İkbal’in şiiri hakkında beyan-ı
mütalaa eden muasırlarımızdan bir kısmı, o, Hint
üslûbunun ve edebî tabiriyle empresyonizmin son büyük
şairidir, demişlerdir. Eğer onun şiirlerini büyük İran
şairlerinin şiirleri ile mukayese edersek bu mütalaanın
yanlış olduğunu ve İkbal’in şiirinin, empresyonizm
üslûbunu ihtiyar eden; meselâ Urfî, Feyzî, Suhurî, Nazirî,
Bîdil, Saib, Kelim, Galip gibi şairlere tamamen
benzemediğini görürüz. Onun şiiri, daha ziyade sembolist
dememiz lâzım gelen ve büyük mümessilleri Senaî, Attar,
Mevlâna Celâleddin, Irakî, Evhadî olan bir edebî mektebe
mensup şairlerin şiirlerine benzer. Şüphe yoktur ki,
İkbal’in Farsça şiir söylemesi, asıl çocukluk ve gençlik
zamanlarında Mevlâna Celâleddin-i Rumî’nin Mesnevi’si
ile meşgul olup ondan ilham almasından ileri gelir. İlk
Farsça eseri, Mesnevf’yi taklit ederek yazdığı Esrar-ı Hodî
ve Rumuz-ı Bîhodî adlı iki mesnevidir.”
Bu cihanı aydınlatan güneş, büyük Pakistan şairi İkbal,
Fars dilinin Hindistan ve Pakistan’daki dokuz yüz senelik
edebî an’anelerine varis olmuştur. Ondan evvel bu dil ile
şiirler yazan yüzlerce edip ve şair, bu büyük yarımadada
bir hayli eser bırakmışlardır. Bunların isimleri, İran
edebiyatında hususî bir mevki işgal eder. Lâkin
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
fikirlerim ne ise, İkbal hakkında da aynı kanaate sahibim.
Mevlâna’ mn Konya’da terennüm ettiği şiirlerdeki esas
fikir, yedi yüz sene sonra Siyalkût’ta dünyaya gelen
Muhammed İkbal’in varlığının arışı ve ırgacı olmuştur.
İkbal’in bir lider, bir nıürşid olması hususunda da Sait 24
Nelisî’nin fikri şudur:
“Büyük şair odur ki, zamanın muktezalarını değiştirir;
felek çarhıııı kendi istediği gibi çevirir; dünya hadiselerini
altüst
27 ' eder ve cihan tarihinde bir hadise vücuda getirir.
Kemal-i cesaretle söyleyebilirim ki, dünya tarihinde bu
çapta birkaç kişi vardır. Yunan-ı Kadîm’de Eflâtun, İslâm
âleminde İbni Sina, ondan sonra Mevlâna... Bu işi
başaran son şahıs da İkbal’dir. İk bal, bu asumanı
vazifesini idrak etmişti. Biz müslümanlar, Hazreti
Muhammed’den sonra peygamberlik mertebesini kimseye
tevcih etmeyiz. Fakat İkbal’deki keramet ve irşad
makamını görmemek ve duymamak kabil değildir.
İkbal’iıı İslâm âlemindeki ruhanî makamı budur. Felsefe
ye şiirdeki derecesi de bundan aşağı değildir. İran ve
Pakistan’da yetişen şairler arasında İkbal, büyük ve
mümtaz bir mevki sahibidir. Öyle ki ona, hakimlerin
bülbülü veya bülbüllerin hakimi unvanını verebiliriz. Büyük
şairlerin birçoğu manayı lafza feda etmişler ve bir musiki
değeri taşıyan güzel kelimeler kullanmaya çalışmışlardır.
Eğer bu güzel lâfızlar arasında hakimane bir mana
çıkabilirse ne âlâ. İşte Sadî ve Hâfiz’ın yolu budur. Ve
şairlerin çoğu bu yolda onları takip etmişlerdir. Lâkin
İkbal, her yerde büyük, güzel ve ince manaları göz
önünde tutmuştur. Onun fikri, öyle bir felsefe
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
damgasını vurmak, kanaatimizce isabetli bir teşhis
değildir. Çünkü kısa sembolizm, düşünce ve duyguların
ifade şeklindeki hususiyetidir. Bu duygu ve düşüncelerin
nüanslarını ve bazen birbirine olan girift nüfuzları
neticesinde aldıkları ele avuca sığmaz incelikleri, o 26
düşünce ve duyguların hakikî mahiyetlerinden tamamen
ayrı bir sembol ile ifade etmektedir. O derece ayrı ki,
bunları herkes ayrı ayrı tefsire tâbi tutarak duyar ve uyar,
vuzuh ile anlayamaz. Halbuki Mevlâna ve diğer büyük
Iran mutasavvıfları, dört başı mamur ve muayyen bir
hakikatin, insanın tefekkür ve tahassüs âlemindeki
akislerini gayet vazıh ve sarih olarak ifade etmişlerdir.
İfade incedir ve sislidir, şaşırtıcıdır, idraki güçtür. Fakat
çok ince bir tefekkürün ve görüşün sürüklediği tahassüs
ve tahayyülden ayn değildir. Nasıl ki, Hint üslûbu
şairlerine de empresyonist demek dikkate değerdir.
Onlara, İran klâsik edebiyatının daha ince ve seyyal
duyguya giden, daha derin ve girift hayale sapan bir nevî
romantikleri demek daha doğru olur, kanaatindeyiz.
Bir de İkbal’in üslûbundaki ikiliği nazar-ı itibara
almamız lâzımdır. Umumiyetle didaktik diyebileceğimiz
şiirlerinde İkbal, gayet vazıh ve metindir. Fikrin dört
tarafını bir mantık çerçevesi içine alır. Aynı zamanda
imanlı ve heyecanlı ruhunun fırtınalarını şiire aksettirir.
Tasavvufî şiirlerinde, aynı heyecana görüş derinliği refakat
eder. İkbal’in bütün hususiyeti bu derinliktedir. Bu görüş,
maddeyi delip içine nüfuz eden bir görüştür. Sistem
Mevlâna ile müşterektir. Lâkin İkbal, bu sistemi yedi asrın
edebî tekâmülü ve ilmi terakkisi ile zenginleştirmiştir.
Onun bazen bir beytinde, derin bir mana cihanının vuzuh
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
bütün heyecanı ile feryat etti. Uçuruma giden insanlığı
gönül denen âleme çağırdı. O, bu âlemde insanlığın
hakikî manasını görüyordu. Nazarında gönül,
prensiplerini insanın iç ve külli varlığından alan, gerçek
bilginin akıl ile muvazeneli bir imtizacından vücuda gelen 28
bir âlemdi. Aklı elinden tutup maddenin artık kaybolduğu
mücerred hakikatler, mücerred kanun dünyasına götüren,
asıl bu gönüldü; Gönül âleminde duygu, en keskin bir
seziş, bir alev haline gelirdi. Hakikat, bu imtizaçta idi.
Lâkin İkbal, buna da kanaat etmiyordu; O, tamamen
aşk haline gelmek istiyordu. Mayasında akıl izi
bulunuşundan mustaripti. Maddenin dört köşesinden,
topraktan kurtulmak, bir alev haline gelmek istiyordu. O
zaman hayat muammasının kilidini açabilecekti.
Topraktan geç, kendini topraktan yapılmış bir kalıp
zannetme
Eğer sineni yararsan oradan mehtap zuhûr eder
Eğer Hak hareminin kapısını sana kapadılarsa
Eşiğin taşına başını vur; göreceksin ki la’l madeni
zuhûr edecektir
O zaman, bu kâinatın kabuğunu delip tâ kalbine
varacaktı. Bu kabuğu deleınedcıı ona bakanlar, gözlerine
zulmedenlerdir. Frenk âlemi de bu uyanık gönülden
mahrum olarak kâma* ta bakıyor.
“Gönlü dirilerin mezhebi; dağınık, insicamsız bir rüya
dediyen İkbal, yarattığı yeni âleme kimsenin nüfuz
edemediğinden şikâyetçidir.
A. N. Tarlan
HAKK’IN HUZURU
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
usûlü bu ise, kadehi ve şişeyi Kâbe duvarına çal.
•İç âleminde yaşayan insanlar, gönülleri içinde
esirdirler. Onlar baştan ayağa dert olup derman kabul
etmezler. Bizden niye secde istiyorsun? Padişahlar, harap
köyden vergi almazlar. 30
•Konağı olmayan bir yola gidiyorum. Ektiğim tohum
mahsul vermez. Ben gamdan korkmuyorum; yalnız bana,
bir gönüle yaraşmayan gamı verme.
9 Benim şarabımı kadehi (havsala ve idraki) dar
KU LLU K KİTABI
•Benim malım mülküm, derde aşina bir gönüldür.
Kısmetim boğuk bir feryaddır. Benim mezarım üzerine
lâle çok güzel yaraşır; zira hem susar, hem de kanlı kanlı
terennüm eder.
-4•Kimsenin sevgisini kazanmayı bilmez. Sinesi gam 32
nedir, bilmez! (Ya Rabbi), nefesini öyle bir toprağa
nefhettim ki, yemekten ve ölmekten başka bir şey bilmez.
•Gönlümüz, yanımızdan ürküp kaçmış. Sadece
şekilde kalmış, manayı, içyüzü görememiş. O Hak
dergâhından kovulan (şeytan) yok mu! O bizden daha
iyidir; çünkü Hak onu görmüş, bizi ise işitmiştir.5
•Cebrail bu hay u huyu, bu ıstırabı bilmez; çünkü
Hakk’ı aramak makamına erişmemiştir. Onu, arzunun ne
acı ve ne tatlı tarafları olduğunu yakından bilen bu bîçare
kuluna sor.
•Ben bu meclisin gecesini süsledim. Ay gibi dönüşüm
beni yavaş yavaş eksiltti. Senin tegafüllerin hikâye
ediliyordu. Lâkin ben artık silinip gitmiştim.
•Gökyüzü, Cebrail’in gönlünü parçalayan böyle bir
devri her zaman görmez. Orada, kâfirin yonttuğu puta
müminin taptığı, ne güzel bir mabed yaptılar!
5•Mevlâna’nm vecd ve heyecanını, Hüsrev-i
Dehlevî’nin yanışını bana ihsan et. Bana Senaî’nin sıdk ve
ihlâsım ihsan et. Ben kullukla o kadar uyuştum, onu o
kadar sevdim ki, bana Allahlığı versen istemem.
5Feridüddün-i Attar'ın şu mealdeki beytine telmihtir:
"Muhammed (Hakk'ı) görmüş, Musa İŞe İşitmiştir.
Hiç işitmek görmek gibi olur mu?"
•Müslüman, fakr ve zaruretten sarhoş; pılı pırtı
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
ben ebedî olursam ne ziyam var?
-10• Bu ihtiyar âlem sona erişip de kaderi örten
perde ortadan kalktığı zaman (kıyamette), beni
risaletpenah Efendimizin huzurunda rezil ve rüsvay etme;
hesabımı ondan gizle ya Rabbi! 34
•Canım, yolu Mekke’den geçen şehre doğru öyle
coşmuş koşuyor ki, beden ona yetişemiyor. Sen burada
kal ve (Hakk’m) has kullan ile düş kalk. Ben, sevgilinin
diyanna can atıyorum.
PEYGAMBERİN HUZURUNDA
“Peygamberin huzuru, gök kubbe altında Arş'lan daha
ince, daha dikkatli, edepli hareket edilecek bir yerdir.
(Büyük evliyaullahtan) Cüneyd ve Bayezid oraya
(heyecandan) nefesleri tutulmuş bir halde gelirler. ” izzet-i
Buharî
1•“Ey göçebe insan! Çadırım topla, kafile başı konak
yerinden hareket etti.”6
Akıl, bu göç eşyasını yüklenen deveyi sürmekten âciz
kaldı. Dizgini 1 gönlün’ün eline verdim.
•Gönül cevherine gözümü diktim. Gönlün sinesinde
çırpındım, onun sinesinde dinlendim. Köyün, şehrin
havasından ürküp kaçtım; gönlün kapısını çölden esen
rüzgârlara açtım.
•Bilmiyorum, gönlü kimin tecellisi şehid etti. Bir nefes
KU LLU K KİTABI
şarap, benim kalbimi aydınlatan aynı şaraptır.
-4•Ne hoş sahradır o sahra ki, kervanlar dualar
okuyarak develerini sürerler. Onun sıcak kumuna secde
edip alnını yak, tâ ki alnında bir yanık yeri kalsın.
•Ne hoş sahradır o sahra ki, gecesi sabahlar gibi 36
neşeli tebessüm eder, yürekler açar. Gecesi kısa, gündüzü
ulvîdir. Ey yolcu, oraya daha yavaş bas. Onun her zerresi
bizim gibi dertlidir.
•Kervan başı Arap değil, kimdir o? Arap âhengi ile
terennüm etmiyor. Gönülleri suya kandıran (neşe ve
hayat veren) öyle bir türkü söylüyor ki, o suya kanış ve
neşe ile çölde bahtiyar yaşamak mümkündür.
-5•Onun konak yeri aşk ve sarhoşluktur. Onun
suyunda, çamurunda (tıynetinde) ne ateşler yanıyor. Onun
nağmesi, her gönle şifâ ve huzur veriyor. Zira her sinede,
onun gönlünden bir dilim vardır.
-6•Daha söylemeye hacet kalmadan ayân olan gizli
gam, dile getirilirse bir destan olur. Yol kıvrım kıvrım,
yolcu yorgun; ışığı sönmüş, gece yarısı!
•İlkbaharda, bahçeler lâlelerle bezendi. Dostlar
kırlarda çadır kurdular. Dağda bir ırmak kenarında tek
başına oturmak, bana daha güzel geliyor.
•Bazen Irakî’nin şiirlerinden okuyorum, bazen
Câmî’nin şiirleri içimi yakıyor. Arap âhengine aşina
değilim ama kervan başının terennümlerine (pekâlâ)
katılıyorum.
•Yolcunun gamını daha neşe verecek hale getir.
Onun figanını coştur, çılgınlar gibi feryat etsin. Ey deveci,
uzun uzun yollara düş, içimdeki ayrılık ateşini alevle!
-8•Gel ey arkadaş, beraber ağlayalım, ikimiz de
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Hâlâ bu çivit renkli çark, eğri yürüyüşünde devam
ediyor. Hâlâ bu kervan, makamından çok uzaktadır.
Onun düzene girmemiş perişan halinden ne söyleyeyim?
Biliyorsun ki, millet kendine bir imam (lider) bulamamıştır.
•Onun saf kanında o heyecan, hararet kalmadı. 38
Harap tarlasında lâle yetişmiyor. Siyah kını, kesesi gibi
boş... Kitabı, viran evinin rafında...
•Gönlünü renk ve kokuya esir etti. O gönülde zevk,
şevk, arzu namına bir şey kalmadı. Atmacaların keskin
ıslıklarını tanımıyor. Kulağı sinek vızıltısına alıştı.
•Yüzüne gönül kapısı açılmamış. Toprağının
avucunda benlik doğmamış. Kalbinden tekbir sesi
yükselmiyor. Onun zikir harîmi yıkılmış.
•Yakası yırtılmış... Yamamayı düşünmüyor; öyle
yaşayıp gidiyor. İçi sönmüş; bilmiyorum nasıl böyle
yaşıyor. “Allah Hu” diye zikretmeden ömür süren bir
müslümanm nasibi, yarı ölümdür.
•Onun hakkını ver; o âciz ve esirdir. Fakirdir, biraz
fazla yaşamaya gayret ediyor. Onun yüzüne meyhane
kapısını kapadılar. Bu memlekette müslüman, susuzluktan
ölüyor.
•Artık onun tıynetini musaffa hale getir. Gönlünde bir
cihan yarat. Rüzgâr sert esiyor; eteği yırtık içinde... Onun
sönmek üzere olan çerağı sönebilir.
•Yokluk makamında seyreden gayr (Hak’tan gayri
olan) ile başbaşa kalan hayat gelini bir günahkârdır ki,
ölmeden evvel kabre girmiştir ve (sual melekleri olan)
Nekir’i kiliseden, Münker’i de putperest mabedinden
gelmiştir.
9 Onun gözünde ne ışık, ne sevinç vardır. Gönlü
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
(küfür kemeri) var. Onun Kâbesi budist mabedi, o da bir
brehmen!
•Dinsizlik, cihanı başka bir şekle koydu. Can,
bedenin eserlerindendir, dediler. Ne olur Sıddîk (Hz.
Ebubekir) ’a verdiğin o fakr ile şu rahat cam bir allak 40
bullak et!
•Kâbe, putperest mabedinden bir renk ve koku alır
(aralarına inek tersini yakıp külünü serperler). Bizim
putumuz, saçları birbirine karışmış bir ihtiyarcıktır. Biz
karabahdıların göğsünde, arzu ışığı ile aydınlanmış bir
gönül bulamazsın.
•Fakirler mescidde saf bağlarlarsa padişahların
yakalarını parçalarlar... O ateş sinede sönünce
müslümanlar dergâhlara gittiler.
•Müslümanlar kendileri ile mücadele halindedirler:
Gönüllerinde ikilikten başka bir mefhum yoktur.
Kendilerinin kaçtıkları mescidden biri bir tuğla alsa
feryada başlarlar.
•Allah’tan başkasının huzurunda secdeye kapandık.
Mecusiler gibi onun huzurunda dualar okuduk...
Kimseden değil, kendimden şikâyetçiyim. Zira biz senin
şanına lâyık kul olamadık.
•Şarap içenlerin ellerindeki kadeh boş... Çünkü sâkî,
meclisimden ayağı çekti. Sinemde bir âh var ki, onun aslı
o çerağm dumanmdandır, şimdi ben onu muhafaza
ediyorum.
•Tekkelerin testisinde şarap yok... Mektep eski
yolunda devam edip gidiyor. Şairlerin meclisinden içim
donarak ayrıldım. Ney’den nağmeler, ölü halinde
MU H AMME D İKBÂL
dökülüyor.
•Müslümanım, her diyarda garibim. Zira yeryüzünde
bir işim yok. Bu bitkin halimle yine ıstırap içinde
kıvranıyorum. Demek ki artık masiva ile meşgulüm.
•Bana ihsan ettiğin kanatla uçtum. İç yakan nağmelerim
41 le çırpındım, kıvrandım. Ölümün, karşısında tir tir titrediği
müslüman var ya; bütün dünyayı dolaştım; öyle bir
müslüman görmedim.,
•Bir gece Rabbimin huzurunda ağladım, sızlandım:
Ya Rabbi, niçin müslümanlar sefalet içinde böyle hor
hakir oldular? Cenab-ı Hak’tan şu nidayı işittim: “Bilmiyor
musun ki, onların gönülleri var ama sevgilileri yok!”
•Geçip giden şevket ve azametten bahsetmiyorum.
Geçmişten söz açmanın ne faydası var? (Yalnız şu kadar
söyleyeyim ki), göğsümde bir meş’ale yanıyordu; geçen
iki yüz sene içinde o söndü gitti.
•Putperest mabedinin mimarı şimdi Kâbe muhafızlığı
yapıyor. hakikî imanı ölmüş; gözü Hakk’m gayrısmda...
Bütün hayır sebeplerinden ümidini kestiğini bakışından
anlamak mümkündür.
•Şu yol üstünde oturan fakirin yanışından ona da
ihsan et! O da cayır cayır yanan bir kalbe sahip olsun,
hakikî, yakînî bir imandan doğan ümit ile onun gönlünü
aydınlat ve sarsılmaz hale getir.
•Kâh düşerim, kâh sarhoş gibi sallana sallana
kalkarım. Bıçak, kılıç kullanmadan ne kanlar dökerim.
Bana bir dönüp bak; zira içinde yaşadığım asırla
savaşıyorum.
•Benim için en iyisi yalnız başıma ah u efgan edeyim.
Medine yolunda, kervana katılmadan tek başıma çölü
aşayım. Mektep nerede, şevk meyhanesi nerede? Sen
emret, benim için o mu iyi, bu mu?
KU LLU K KİTABI
•Onun güzel fezasında uçtum, bulutlarından dökülen
katrelerle kanadım ıslandı. Kâbe benim kalbime girdikten
sonra, onun kalbindekileri terennüm ettim.
•Açıkladığım sırrı anlamadılar. Benim dalımdan
hurma yemediler. Ey seyyid-i kâinat (Hz. Muhammed), 42
sana sığınıyorum. Dostlarım beni, gazeller yazan bir şair
yerine koydular.
•Gönül bağlayarak vücuda getirdiğim bu eserler şiir
değildir. Ben bunlarla mana ipindeki düğümleri çözdüm
(ince meseleleri hallettim). Aşk bunlara bir iksir çalıp altııı
haline getirir, ümidiyle bu müflis insanların bakırını
parlattım.
•Sen bana, ebedî hayattan bahset, ölünün kulağına
candan haber ver, dedin. Bu hakikati anlamayan insanlar
bana, şunun bunun ölüm tarihini yaz, diyorlar.
•Gizli derdimden yüzüm safran rengi bağladı.
Erguvan rengi (kırmızı) gözümden kan akıyor. Söz
boğazımda düğümlendi (artık söyleyemiyorum) • Sen
benim halimi zaten bilirsin; söylemeye ne hacet!
•Biz garipler, dilimizle değil gözlerimizle konuşuruz.
Dertlilerin sözü gözyaşı ve ahtır... Gözümü açtım, ağzımı
kapadım. Bizim yolumuzda söz söylemek günahtır.
•Benlik nedir bilmeyene benlik verdim. Onun
toprağında zemzem kuyusu açtım. Bana o hararetli
feryadı ver ki, din gamından başka her gamı yakayım.
•İçimizde nefes dumanından başka bir şey yok...
Senin elinden başka sarılacağımız el yoktur. Gam
masalını artık kime söyleyeyim; sinelerde senden başka
kimse yok...
•Garip, dertli bir ney çalan ki, kendi nağmesinin ateşi
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Hicaz’ının tenceresinde zemzem yok.
•Minbere çıktı mı sözleri iğnelidir. Zira yanında yüz
tane kitap var. Huzurunda utandım da söylemedim.
Kendisinden gizli ama biz açıkça görüyoruz.
•Gönül ehlinin gönlünü o mu kazandı, yoksa ben mi? 44
Şevk ve heyecan haberini o mu getirdi, ben mi getirdim.
Ben ve molla, din tirkeşinden çekilmiş iki okuz. Buyur, o
mu hedef buldu, yoksa ben mi?
•Meclisim içinde ben bir garibim. Söyle, kime
derdimi yanayım? Sırrım fâş olur korkusu ile kendi
derdimi gönlüme söylemiyorum.
•Gönlümü kimseye teslim etmedim. Müşküllerimi
ben hallettim. Bir kere Allah’tan başkasına güvendim. İki
yüz kere eriştiğim makamdan düştüm.
•Başımda aynı çılgınlık ateşi... Göğsümde aynı
hengâme... Gelip geçen o büyük tufandan beri, benim
cevherimdeki dalga hâlâ sükûn bulmamıştır.
•Hâlâ bu toprakta kıvılcımlar var. Hâlâ bu göğüste
seher vakti yükselen o âh var. Gözüme tecelliler göster;
görüyorsun ki, bu ihtiyarlığıma rağmen hâlâ bakıp
görebiliyorum.
•Bakışım, her gördüğüm şeyden müstağnidir. İçimin
yanışından gönlüm eriyor. Ben, bir de içinde ihlâs ve
yanış olmayan bir asır... Söyle bana artık, bu ne sırdır?
•Beni bu hararetsiz, aşk ve heyecansız asırda
yarattılar. Toprağıma fırtınalı bir can nefhettiler. Hayat
boynumda bir ipe benziyor. Sanki beni darağacma
çektiler.
•Lâle ve gül, renk ve koku bana tesir etmiyor.
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Ben öyle bir dervişim ki Cemşid’in mülkü, saltanatı benim
karşımda utancından yerin dibine girer. Zira sinemdeki
gönül seni çok yakından tanıyor.
•Bu puthanede kimseye gönül bağlamadım. Fakat
kendi makamımdan ayrıldım. Dün parçaladığım put, 46
bugün kendisine secde etmemi istiyor.
•Bir avuç toprağımdan, kanı vücudumdan sızan o
lâle yetişti. Lütfedip onu kabul et. Gönülden başka bir
şeyim yok.
•İslâm milleti huzurunda çırpındım, gönüller yakıp
eriten bir nağme yarattım. Küstahlık olmasın, sözü kısa
keseyim: Çırpındım, yarattım, huzura kavuştum.
•Benim rind yaradılışım sıdk ve hulûsu hakkı için,
bitkin halde ettiğim âhlarm yanışı hakkı için; bir tohum
gibi kucağına gömüldüğüm toprağa bahar bulutu ihsan et.
•Gönlümü avucuma aldım (birine vereyim diye), onu
alıp götürecek bir dilber yok. Mahm var, bir yağma eden
yok. Benim sineme gel, yerleş; benden daha yalnız bir
müslüman yok.
•Ben Mevlâna gibi Kâbe’de ezan okudum. Can
sırlarını ben ondan öğrendim. Eski asrın fitne devrinde o,
bu asrın fitne devrinde de ben...
•Lütfet, toprağımdan güller yetişsin, gözyaşını lâle
kanı ile karışsın. Eğer Hz. Ali’nin kılıcına lâpk değilsem,
onun kılıcı gibi keskin bir mezar ihsan et bana...
•Müslüman sahile varıp dinleneliden beri, deniz,
karşısında mahcup ve kendinden ümidi kesmiştir. Bu fakir
ve dertliden başka kim onun gizli yaralarını görmüştür.
•Ona bir yâr kokusunun tatlı tatlı estiğini kim söyledi?
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
ihsan et. Müslüman evlâtlarına benim canımı aydınlatan o
ateşten nasip et.
-11•Sen de dost kadehinden o şarabı al, iç ki daima
dost ile olasın. Ey Abdülaziz, ben secde etmiyorum, dost
kapısının toprağını kirpiklerimle süpürüyorum.9 48
•Sen Hicaz Sultanısın; ben fakirim. Lâkin mana
memleketinin emiriyim. Gel kalbimde “lâ ilâhe illallah”
tohumundan yetişip gelişen bir cihan gör.
•Baştan ayağa derman kabul etmeyen bir derdim.
Zannetme ki bitkin, inleyen bir ihtiyarım. Ben bir milletin
sadağından düşmüş okum. Hâlâ bir yayda vazife
görebilirim.
•Gel beraber coşalım, sarılıp raks edelim. Bu
coşkunluk içinde dünyayı unutalım. Bir zaman dostun
diyarında kanlı yaşlar dökerek raks edelim.
•Senin çöl içinde, akşamı da seher vakti gibi aydınlık
KU LLU K KİTABI
•Kaderin yüzünden perdeyi kaldırdım. Ümidini
kesme, Mustafa’nın yolunda yürü. Söylediğime
inanmazsan dinden kaç ve kâfir olarak geber.
•Türklere kapalı kapılar açıldı. Mısırlıların binası
muhkem kuruldu. Sen de benliğinin eteğine yapış. Onsuz 50
kimseye ne mülk ne de din verdiler.
•Baharı solan bir kavim; silik, uçucu kokular içinde
ömür sürer. Toprağından lâle yetişir ama harmanisi soluk
renklidir.
•Kaderini kendi eliyle yazan millete Allah ululuk verir.
Köylüsü, başkası hesabına ekin eken milletle Allah meşgul
olmaz.
•Râzî’den Kur’an’daki hikmeti öğren. Onun
meş’alesinden bir çerağ uyandır. Lâkin bu ince hikmeti de
benden sor: (Arzu ve ideallerle) sarhoş olmadan, aşk ile iç
yanmadan yaşanamaz.
-2Benlik
• Lâ ilâhe illallah’ı benliğine katan insan, ölünün
toprağından görüş ve nazar yetiştirir. Böyle insanın
eteğini bırakma. Zira güneşi ve ayı onun kemendi içinde
gördüm.
•Sen ey cahil, uyanık gönül ara, bul. Dedelerin gibi
kendine bir yol bul. Müminin gizli sırrı nasıl ifşa ettiğini,
“Lâ mevcude illallah (Allah’tan başka var olan yoktur)”
sözünden anla.
•Gönlünde gizli yara yok; müslümanlığm heyecanı,
ateşi, çırpınması yok. Benliğinin bahçesini, tufanı
olmayan bir denizin suyu ile sulamışsın.
-3"Ene'l-Hak (Ben Hakk'ım)"
•“Ene’l-Hak” ilâhiyyet makamından başka bir şey
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
görüp beni Kabe’den kovarsa haklıdır.
•Frenk Kâbe’den, mabedden avlayacağını avladı.
Tekkelerden “Bunları yapan Allah’tır, ondan başka varlık
yoktur” sesi yükseldi. Hikâyeyi mollaya anlattım. “Ya
Rabbi âkibeti hayr olsun” diye dua etti. 52
•Sofi ve mollanın eserisin. Kur’an’daki hikmetten
hayat almıyorsun. Kur’an âyetleri ile senin alâkan “Ya-
Sin” okutup rahat ölmekten ibaret.
•Karşına Kur’an’dan bir ayna as; derhal nevrin
dönerse, kendinden kaç, yaptığın işleri tartmak için bir
terazi edin. Kıyametleri önceden kopar.
•Sofi ile mollaya benden selâm olsun, Allah’ın
emirlerini bize söylediler. Fakat onların te’vili Allah’ı da
Cebrail’i de Hz. Peygamberi de hayret içinde bıraktı.
•Herkesi tekfir eden bir vaiz, cehennemden bahsetti.
Bir kâfir ondan daha güzel bir söz söyledi: O köle, kendi
hallerini bilmediği için cehennem başkasının yeridir, dedi.
•Kendini bilen olgun bir mürid, pirine şu iğneleyici
sözü söyledi: “Canı yarı ölüme teslim etmek, mezar
toprağından rızıklanmaktır.”
•Dervişlik hırkası altında dünya menfaatleri elde
etmeye çalışan bir pir, oğluna şu nasihati verdi: “Bu
devrin Nemrudları ile dost ol, onların feyzi ile İbrahimlik
etmek kabildir.”
-5 Mevlâna lâ^sr ' 57 "
•Yme o eski şaraptan iç. Onun bir kadehini Perviz’in
mülkü dahi karşılamaz. Gönül Kâbesinin duvarına
Celâleddin-i Rumî’nin şiirlerini as.
•Onun kadehinden, taşı lâ’l haline getiren o lâle
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
yüz otuz senelik geceyi seher vaktine çevirdim.”
•Canlara hareket, mücadele, heyecan zevkini
aşıladım. Saraylar, debdebeler benim gözümde bir avuç
topraktan başka bir şey değildir. Irmağa öyle bir
coşkunluk verdim ki, bir gün fırtınalı denizlerle arkadaşlık 54
edebilir.
•Sen de o portre sersemliğini bırak. Gönlünden
başka yer arama. Bizim bahçemizde doğdun, kanatlandın.
İçindeki ateşle İslâm meş’alesini alevle!
•Bir avuç topraktan başka bir şey olmayan
vücudumuzda bir gönül, o gönülde de bir ıstırap vardır.
Henüz bu eski dal tamamen kuramamıştır. Sanat büyüsü
ile o çeşmeyi aç; her müslümanm içinde bir zemzem
vardır.
•Müslüman Allah’ın sıfatlarına mazhar olmuş bir
kuldur. Onun güzelliğinin azametini ancak gözlerinde Hak
nuru tecelli ederse görebilirsin. Zira onun aslı kâinatın
kalbindedir.
•Onun bir avuç topraktan başka bir şeyi olmayan
varlığına o yanışı, o kıvranışı ver ki, gecesi içinden bir
güneş doğsun. Öyle terennüm et ki, senin feyzinle onda
bir inkılâp zevki uyansın.
•Müslümanlık; gönül gamı satın almak, cıva gibi
dostlar ıstırabı ile kıvranmak, milletin huzurunda kendini
yok edip “ben milletim” diye bağırabilmektir.
•Can sırlarını açıkça gören insan, ancak kendi gözü
ile görür. Sinende bir nağme yarat: Onunla, cihanın
sonbaharını ilkbahar yapabilirsin.
•Yaradılışın, tıynetine kattığı feyizleri koru; sevinç,
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
süvari çıkıverir.
13Her kemalin yanında biraz da çılgınlık güzel bir şeydir.
Akl-ı Küll dahi olsan bir divane tarafın olmalıdır.
•Bahar sabahının ilk açan lâlesiyim. Bağrımdaki yara
(dağ), beni her an cayır cayır yakıyor. Benim yalnızlığıma 56
hakaretle bakma. Kucağımda yüzlerce kervan gül vardır.
•Havada uçuşan tozlar gibi perişanım. Ne güzel talih
ve ne bahtiyar bir hayattır; benden eğer bir kahraman
şehsuvar zuhûr ederse.
•içinden olgun bir insan yetişen perişan kavim ne
talihlidir. O insanın zuhûru, gayp sırlarından bir sırdır.
Her toz bulutu içinden bir süvari zuhûr etmez.
•Kendi denizimde dalga gibi çırpındım. Çırpındım ve
bir tufana eriştim. Bundan daha güzel bir renk
göremediğim için kanımla onun resmini yaptım.
•Bakışı boş testileri doldurur. Arzuların asmasına
şarap akıtır. Bir tufan ile harekete gelen ırmaklar,
denizlere arkadaş olur.
•Kervanın dizginini ele alınca, her gizliye bir tecelli
zevki verir. Felek sakinlerini öyle ifşa eder ki, dokuz kat
göğü ayağının ucuna indirmiş sanırsın.
•O kervan emirini doğuran mukaddes ruhlu anayı
tebrik et. Böyle mübarek bir ana kucağı karşısında cennet
hurilerini bile utandırırım.
•Gönül, sinemde bir güzel vardır, diyor; bir değer
yaratan, bir yağma eden var, diyor. Ölüm anında
kulağıma felekten, “Dökülen bahar çiçekleri meyvenin
müjdecisidir” diye bir ses geldi.
•Ey kızcağızım! Bu süslenmeleri bırak, kâfirlikler
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Bakışı kâfirlikler resmediyor. Sanatının en
mükemmeli, Azer gibi put yapmak. Onun tüccarları
arasına sakın katılma. Ticaret dediklerinin hepsi
kumardır.
•Bu asır, gençlere kötülük öğretir. Bu asır, şeytanın 58
gecesinin gündüzüdür. Eteğine alev gibi sarılıyorum; zira
bu asırda nur yok, ateş yok...
•Müslüman fakr ile sultanlığı birleştirdi. Kalbi bâkî ile
fâniyi 14 Hz. Ömer'in Müslüman olmasına kız kardeşinin
okuduğu Kur'an sebep olmuştur. birleştirdi. Lâkin bu
asrın elinden el-aman! Sultanlığı şeytanlıkla birleştirdi.
• Senin raksının şöyle veya böyle olduğuna dair ne
söyleyeyim? Bu iç neşesinden gelen raks değil, afyon
sarhoşluğu. Frengi taklit edip tepiniyorsun,
damarlarındaki kan isyan etmiyor ki...
11 Tâlim
• Ebedî olan aşk, hararet ve heyecan, hayat
küheylânmın kamçısıdır. Evlâtlarına asıl bu heyecan ve
aşkı Öğret; kitap, mektep; büyü ve masaldan başka bir
şey değildir.
•Bir ilim ki, birçok şeylere çare bulur, lâkin coşkun
alevli bir ateş içinde insanı eritmez. Temiz, afif bir insanın
bakışı, bu ilimden daha çok güzeldir. Temiz, afif bir
insanın nazarının feyzinden daha güzel olan da, iki
âlemden müstağni bir gönüldür.
•Vücudunda uyanık bir can bulunmayan müminle
Allah meşgul olmaz. Dostların mektebinden, içinde
benliğini bilen ve koruyan bir genç bulunmadığı için
kaçıyorum.
•Bu söz benden sana yadigâr olsun: Bir âmâ, yanlış
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Şu yakışıklı, süslü delikanlı yok mu? Evvelâ öyle bir
arslan bakışma sahipti ki, insan kaçıp sığınacak yer
bulamazdı. Mektebe gidip kuzuluk ilmini öğrendi. Ama
eline bir saman yaprağı bile geçmedi.
9 Çölde deveye yavrusu, “Dört tarafa bakınıyorum,
60
bir Allah göremiyorum” dedi. Babası şu cevabı verdi:
“Devenin ayağı kayınca hem kendini, hem de Onu
görür.”15
-12Rızık Peşinde
•Damdan dama uçmak cesur avcı atmacalara bir
şeref vermez. Bir avuç tüyden başka bir şey olmayan av
avlayacağına, yuvanda öl daha iyi!
9 İçten gören bir gözle kendisine bak! Görüşümüz bizi
kamçılar. Bizi niçin rızık peşinde koşturuyorlar, biliyor
musun? Kanat açmamıza bir bahane olsun diye...
15 Arapça bir atasözü vardır: Deve ancak ayağı kaydığı
zaman Hakk'ı tanır.
-13Timsah ile Yavrusu
•Bir timsah, yavrusuna ne güzel söyledi: Bizim
dinimizde sahil haramdır. Dalgaya sarıl, sahile yanaşma.
Deniz baştan başa bizim yuvamızdır.
•Sen denizde değilsin, o senin göğsündedir. Senin
cevherin, yaradılışın tufanlarla boğuşmaktır. Bir an bu
çalkanmaktan sıyrılıp sükûna kavuşsa, işte o senin denizin
seni mahveder.
Son
•Ne sâkîden, ne kadehten bahsettim. Pervasızca
aşktan bahsettim. Ümmetin mukaddes insanlarından
duyduklarımı sana bir rindin laubali dili ile anlattım.
•Kendine dön, gönülün eteğine yapış; sinende otur,
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
aşkın sarhoşluğu içinde “yâ hû” diye bir zikredersen,
şahinin başından külâhını kaparsın!
•Kibriyâ makamından sükût edip alçakların
huzurunda yüzünü yerlere sürüyorsun. Sen bir şahinsin.
Lâkin kendi tuzağına tutulmadan (benliğine sahip 62
olmadan) kendini elde edemezsin.
•Kendine salıip olduğun o gün ne güzel gündür!
İnsanı emirliğe yükselten ancak bu fakrdır. Ebedî hayat,
tam ve şüpheden âzâde bir imana sahip olmaktadır. Zan
ve tahmin yolunu tutarsan ölür gidersin.
•Senin de benim gibi kendinden haberin yok.
Kendini tekrar elde ettiğin zaman, ne bahtiyar olacaksın.
Beni rızık düşüncesi küfre sürüklüyor, seni de kitaba
dayanan ilim.
•Bir deve, yavrusuna ne güzel demiş: Kendi işini
bilen insan ne bahtiyardır! Sırtında kendi yükünü
taşımayı, çöllerin eski bir yolcusu olan bizden öğren.
-4•Hatırlıyorum, bir Frenk âlimi bana, varlık ve
yokluğun birçok sırlarını söylemişti. Lâkin sana ihtiyar bir
Acemden duyduğum bir iki sözü söyleyeyim.
•Ey işin iç yüzüne vâkıf olmayan birkaç kişinin
kurbanı olan! Bir gönül sahibi olmak için ne kadar gam,
keder saün aldın. Benliğine sahip olan birisi ile birkaç
dakika oturup sohbet etmek, mollaların türlü te’villeri
içine dolmaktan çok daha iyidir.
-5•Bu gördüğün varlık mıdır yoksa bir suret midir?
Bizim hakimimiz ne müşküller halletmiştir! O, denizin
dibine dalmadan dalgıçlık üzerine kitap yazmıştır.
•Sen kazmayı vurup Bîsütun dağını parçala; zira
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Kendi benliğine gönül bağlayan bir kahraman,
oltaya düşmekten emin olarak denizlerde gezer, dolaşır.
Bakışla yapılan sarhoş cilveler helâldir. Lâkin gönlünü ve
elini sıkı tut.
•Bu kederli topraktan gelen gamlardan gönlümüz 64
derdidir. Yüksek fikirlerden gelen tadı kederden haberimiz
yok.
•Bana Rabbim böyle takdir etti, kim eteğindeki tozu
gidermeye mukadderdir, deme. Namerdin mert olandan
daha üstün istifadeler ettiği bir dünyayı alt üst et.
•Sinenden kini çıkar. Evdeki dumanın pencereden
çıkıp gitmesi daha iyidir. Gönül mahsulünden kimseye
haraç verme. Ey köy ağası, köyü yağma etme.
•Onun (gönülün) gecesinin yakasında ne seherler
vardır. Onun yıldızı iki dünyayı da aydınlatır. Allah
adamının alâmeti hakkında yalnız şunu söyleyeyim: O,
ölümü dudağında bir tebessümle karşılar.
-7•Çiy danesi sabah rüzgârına şöyle yalvardı:
Benimle biraz alâkadar ol, güle arkadaşlık etmekten
gönlüm bîzar oldu. Öyle bir es ki, otun üstüne döküleyim.
-•Gönül
•Gönül, sahil istemeyen bir denizdir. Timsah onun
dalgasının heybetinden tir tir titrer. Onun yüzlerce çölü
istilâ eden selleri vardır ki, felek ondaki bir su kabarcığına
değmez.
•Bizim gönlümüz bir ateş, vücudumuz da onun
dumanının dalgalanmasıdır. Daimî çırpınmak ise onun
varlığının nizamıdır. O, gece yarıları zikreder, uyumaz. O
zaman rahata kavuşur. Ve bu huzur, öd ağacı çubuğu ile
bağlanan civanın rahatına benzer. Zikrederken öd ağacı
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
insanı ne tatlı yaralar! Gönül avlamaya mı gidiyorsun;
sadağını at. Bu av, ancak bakışla ele geçen bir avdır.
9 Benlik
•Benlik ilâhiyyet nuru ile aydınlanmıştır. Onun bütün
maksadına erişmeleri erişmemektendir. Ayrılık onun visal 66
makamlarındandır. Visali ise ayrılık makamlarmdandır.
» Dedikodulardan ölüp giden bir kavmin toprağından
arzular biter. Benlik, arzunun tesiri ile öyle bir kılıç haline
gelir ki, bu nefesi kokulardan renkleri keser, ayırır.
9 Benlik, Hak varlığından bir varlıktır. Benlik, Hak
tecellilerinden bir tecellidir. Bilmiyorum, eğer deniz
olmasa idi bu parlak inci nerede bulunurdu.
•Toprak ve çamurla arkadaş olmayı kabul eden bir
gönlü derhal tatlı bir uyku bastırır. “Ben” gibi uyanık
olursa, yaratır. Benim gibi tene mahkûm olursa, ölür.
•Bizim visalimiz, ayrılık içinde bir visaldir. Bu düğümü
ancak bakış halleder. İnci, denizin kucağında
kaybolmuştur. Lâkin deniz suyu inci suyu değildir.
•Bir avuç toprağım varsa onun kapısındadır. Gülüm,
reyhanım onun bulutundadır. Ben ne “ben”i bilirim, ne
“o”nu. Lâkin “ben”in, “o”nun sinesinde olduğunu
biliyorum.
10Cebir ve İhtiyar
•İyice biliyorum ki, Allah bir gün bu kâinata bir terazi
koyacaktır. Lâkin korkuyorum ki, yarın kıyamette bu
terazi ne bize ne de ona yarayacaktır.
•Bana Roma’da ihtiyar bir rahip “Bu hakikati iyi
hatırında tut” dedi. Her millet kendi hazırladığı ölümle
ölür; seni takdir, bizi de tedbir öldürür.
11 ölüm
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Bu asrın ne derece bozuk olduğu meydanda. Felek
onun çirkinliğinden utanç içindedir. Eğer bir görüş zevki
elde edebilirsen, iki yüz şeytan sana hizmetkâr olur.
•Her yerde göz ve kulağın yolunu kesen haydutlar
vardır. Bunlar gönlü yağma etmek için ellerinden geleni 68
yaparlar. Çok kıymetli günah beş paraya... Bu tüccarlar,
çok ucuza mal satıyorlar.
•Ters ters salınan bir şeytan... Senin gözünü büyü ile
kör ediyor. Senin gibi âciz, zebun bir avı avlayan şeytan,
ancak ölü bir şeytandır. Ben onu diri saymam.
•Onun kadehinde nasıl zehirli bir içki var ki, canı
öldürüyor. Lâkin ten, bu zehre yabancıdır. Sen ortada
olan tuzağı görüyorsun, danesinin içindeki tuzağı değil.
•Beşer, kendi yüksek makamından düşeliden beri 17
kudreti derecesinde ruhî gelişmeye mazhar olur.
Eğer senin şeytanın topraktan yaratılmışsa, onun sana
irtikâp ettirdiği günah dahi lezzetsiz ve soğuk olur.
•Bu asrın şeytanlarına av olma. Onların iğfal eden
yan bakışları âdî insanlar içindir. Asıl insanlar, Allah’ı
görmüş olan tam ayarlı hakikî şeytandan hoşlanırlar.
•O şeytan mert insanları vurup avlar. Zira ateşten
yaratıldığı için yüksek bir makama sahiptir. Her taraftan
yaratılan onun kemendine (şeytanlık haysiyetine) lâyık
değildir. Ona zayıf, zebun av haramdır.
•Fıtraten zelil olan insanlar bu derin manayı idrak
edemezler ama söylemek de zaruridir: Yaradılışı canlı ve
kudretli olan günahkâr, bu yeni yetişen şeytanlarla
uyuşamaz.
17 "Ahseni takvim", olarak (en güzel şekilde)
MU H AMME D İKBÂL
69 YOL ARKADAŞLARINA
Gel bu ümmetin işini bir yoluna koyalım, hayat kumarını
merdane oynayalım. Şehrin mescidinde öyle feıyad
edelim ki, mollanın göğsündeki gönlü eritelim.
1•Kalender; göklerin cesur, yırtıcı şahinidir. En ağır
şeyler onun kanadına hafif gelir. Onun avlandığı yer mavi
fezadır. Yuvaların etrafında dolaşmaz.
•Varlık eşyasından dört cihete toz yayıldığı zaman,
benim canımdan “Allah Hû” nağmesi döküldü.
Vurduğum ateşli mızraptan teli eriyip, gözyaşım gibi yere
akan bu sazı benim elimden al.
•Yaradılışın gönlünde gözyaşı gibi çırpındım,
çırpındım da onun gözüne eriştim. Onun kirpiklerinde
benim parıltımı görmek mümkündür. Ben saman üzerine
pek damlamadım.
•Mantık bana ham ham kokuyor. Onun delilleri tam
değil. Mevlâna ve Gâmî’nin iki beyti, önümdeki kapalı
kapıları açıyor.
•Gel, bu yıllanmış şarabı benden al. O, kadehin
toprağına ruh bağışlar. Eğer onu benim şişemden
sularsan lâle dalından insan yükselir.
•Benim elimde işte o eski çeng vardır ki, içi renk
renk feryatlarla doludur. Fakat ben bu çengi arslan tırnağı
ile çalarım. Zira telleri taş damarlarındandır.
•Bu asrın pervizlerine benim tarafımdan de ki:
Ferhad değilim ki eline kazma olayım. Benim göğsüme
KU LLU K KİTABI
batan dikenle yüz tane Bîsütun dağını parçalamak
mümkündür.
•Fakirim, benim malım mülküm bir bakıştan başka
bir şey değildir. Şu sözüm hatırında olsun: Bir şahın
kolunda av avlayan şahinden, bir leş kargası daha iyidir. 70
•Gönül kapısını kimseye kapamadım. Ne
akrabamdan ne de dostlarımdan alâkamı kestim. Kendi
sinemde bir yuva kurdum; bu dönen feleğin tâ orta yerine
kurulup oturdum.
•Bu gülşende ne şerefim, ne rütbe ve itibarım var.
Bana ne bir abâ, ne de bir külâh nasip oldu. Ancak
nergisin gözüne görüş verdiğim için, gül toplayan bana,
“Sen bu çimeni ifrad ediyorsun” dedi.
•Bu mecliste iki yüz âlim söz söyledi. Hem de gül
yaprağından daha ince, daha nazik sözler söylediler.
Fakat bana söyle, bunların içinde dikeni görüp de
çimenin ahvalinden bahseden o görüş sahibi kimdir?
•İlim ve fennin inceliklerini bilmem; fakat söz
sanatına ayrı bir yüksek eda verdim. Kervanın içinde
benim yanışım ve sürürüm, eski ihtiyarlan öyle hızlandırdı
ki...
•Sanma ki sabahlan öten bir kuşum. Ah u figandan
başka bir şey bilmem. Eteğimi bırakma, bağın anahtarını
benim yuvamda bulacaksın.
•Benim nazarımda cihan, bir geçit yerinden başka bir
şey değildir. Binlerce yolcu var, ama bir yol arkadaşı yok.
Birçok hısım, akraba var, lâkin kimse bana onlardan daha
yabancı değil.
•Bu yokluk içinde var olmayı öğren. Değerini
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Lâkin bu yolcu ne dedi, kime dedi, nereli idi, kimse
bilmedi.
• Eğer gönlü bilgili, kalbi saf ise bir fakir, bütün
yoksulluğuna rağmen bir emirdir. Fakat dinsiz ve bilgisiz
bir zenginin sırtındaki elbise değil, ipekten yapılmış bir 72
palandır.
-3•Dârâlann, Cemşidlerin önünde secde ediyorum.
Ey ahmak! Müslümanlığı rezil ve rüsvay etme. Frenge
ihtiyaç elini uzatma. Gönül tavanından o putu indir.
•Eski, âkil ve içi aydınlık bir ihtiyardan şu sözü işittim:
Yoksulluk içinde benliğini koruyan bir fakir, iki dünyayı
ele geçirebilir.
•İşin içyüzü şu iki sözde gizlidir: Aşk makamı; minber
değil darağacıdır. İbrahim’ler, Nemrut’lardan korkmazlar;
hem ödağacının ayarı ateşte belli olur.
•Ey lâle, kimsenin senin derdine ortak olacağını
umma. Dostluğu benim gibi kendi içinde ara. Gelen her
rüzgâra göğsünü aç. İçindeki eski dağı muhafaza et.
•Hatırlıyorum, bir ihtiyar bana şu iki nasihati
vermişti: İnsan ancak kendi canı ile yaşamalıdır. Canını
rehine koyup yalnız teni ile yaşayan değersiz insandan
hazer et (sakın).
•Bir türlü yerinde duramayan dalga, sahile dedi ki:
“Ben kendimi firavunlukla ayarlıyorum. Bazen yılan gibi
kendi üzerime kıvrılıyorum, bazen de bekleme zevki
içinde raks ediyorum.”
•Eğer bu şeref ve rütbe Frenkten ise onun kapısından
başka bir yere yüz sürme. Onun sopasına kaba etini
çevir; zira semercinin eşek üzerinde hakkı vardır.
•Frengin hâkimiyetinde gönül denen şey yoktur.
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
kulluğun cemali vardır.
•Aşıkların namazını niye soruyorsun? Onun rükûu da
secdesi gibi mahremanedir. Bir “Allahu Ekber”in alev alev
yanışı, beş vakit namaza sığmaz.
•O namazda kıraat, iki dünyaya meydan okumaktır. 74
Onun bir rekatı, müslümanı ölümsüz yapar. Bu ateşsiz ve
heyecansız
18“Sen olmasaydın" demek olan bu tabirde, “Sen
olmasaydın bu âlemleri yaratmazdım" kudsî hadisine
telmih vardır.
19"Ma arefnâke hakka mârifetike (Ya Rabbi, Seni
hakkıyla bilemedim).'' Hadis-i şerif asnn öldürüp
mahvettiği insan, onun “kad kametindeki kıyametleri
nereden bilecek?
-4•Frenk, rızık vermek usûlünü iyi bilir. Buna
bağışlar, ondan borç alır. Şeytana öyle rızık verir ki, Allah
bile hayran kalır (!)
•Hikâyeyi uzatmaya hâcet yok. Gizli sırları iki söz ile
sana açıklayayım: Kendi cihanını tüccarlara verdi.
Mekansız olan mekânın kadrini nereden bilecek?
•Temiz müslümanlar için bir cennet vardır. Himmet
sahipleri için bir cennet vardır. Hintli müslümana söyle,
üzülmesin; “fîsebilillâlT’ta bir cennet vardır.
•Kalender fazla söz söylemeyi sevmez. Şu
söyleyeceği ince manalı sözden başka bir iksiri yoktur: Bir
Hüseyin kanı ile sulanmayan harap tarladan mahsul
alınmaz.
YENİ GÜLŞEN-i RAZ
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
işim yok. Öyle yufka yürekli değilim; bir sevgilinin
uğrunda ıstırap çekecek tıynette de değilim. Ne benim
toprağım bir sevgilinin yolunda tozdur; ne de ben
iradesini elden kaçırmış bir âşığım.
Ben Cebrail ile içli dışlı olmuşum 76
Gözcü, haberci, kapıcı Filân tanımam
Ben fakirim ama Kelîm’in (Hazret-i Musa) servetine
malikim.2 Benim kilimimin altında şehinşahların debdebe
ve azameti vardır. Toprağım ama sahralara sığmam;
suyum fakat deryalara sığmam. Ben bir sırça şişeyim;
lâkin taşın yüreği benim korkumdan tirtir titrer. Benim
düşüncemin denizi sahil tanımaz. Benim perdemin altında
kaderler gizlidir. Ben koltuğumun altında kıyametler
besliyorum. Bir an şöyle bir halvet köşesine çekildim;
zeval bulmaz bir cihan yarattım.
Ben böyle şairlikten hicap duymam
Zira yüz asır, bir Attar3 yetiştiremez
Canımda hayat ve ölüm mücadelesi var. Ben
gözlerimi ebedî hayata dikmişim. Senin toprağını cana
yabancı gördüm; vücuduna kendi canımdan üfledim.
Yüreğimdeki bu ateş beni
2"Ümmetimin âlimleri, Beni İsrail peygamberlerine
muadildir." (Hadis-i Şerif).
3Feridüddin-i Attar: İran'ın büyük mutasavvıf
şairlerindendir. 513-627 H. seneleri arasında Nişabur'da
yaşamıştır. yakıyor. Benim meş’alemle geçeni aydınlat.
Benim toprağıma tohum yerine gönül ektiler. Benim
levhama başka yazı yazdılar. Benlik zevki benim için bal
gibi tatlıdır. Ne diyeyim, bana Hak’tan bu ilham vâki oldu.
Evvelâ o balı tattım, zevkini sürdüm, denedim
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
giden de odur.
Nur ve zulmet cihanı, onun hallerinden vücud bulur.
Yani sur, ölüm, cennet, huri sesleri ondan akseder.
Şeytan ve Âdem’in zuhûru ondandır/. Şeytan ile Âdem’e
fütuhat ondandır. Onun görünüşleri, bakışı yorar, 78
sabırsızlandırır. Onun tecellileri Allah’ı aldatır. Bir gözü
kendi iç âlemine açılmıştır, kendini görür; bir gözü ile
kendi dış zuhûrunu görür. Eğer bir gözünü kaparsa
günahtır. Her ikisi ile de görmek yolun şartıdır. Kendi
ırmağından deniz yaratır; inci olup o denizin dibine çöker.
Aynı anda başka bir şekle girer, dalgıç olup yüze çıkar.
Onda hiçbir coşkunluk görünmeden hengâmeler kopar.
Ondaki renk ve sesi duymak için, göze ve kulağa ihtiyaç
yoktur.
Hayat ve zaman onun şişesinin içindedir
Lâkin o bize yavaş yavaş aşikâr olur
Hayat, ondan bir kemend atar; alçak, yüksek ne
varsa avlar. Kendini onun aracılığıyla kendine bağlar.
Masivanın boğazını sıkar. Bir gün iki âlem de onun avı
olur ve büklüm büklüm kemendinin içine düşer. Eğer her
iki âlemi de ele geçirirsen seni saran şey ölür, sen
ölmezsin. Talep çölüne ayağını gevşek basma. Evvelâ
kendinde olan âlemi ele geçir. Eğer aşağı tabakadan bir
insan isen, kendindeki âlemi ele geçirdin mi yükselirsin.
Allah’ı mı istiyorsun? Kendine daha yaklaş. Eğer kendini
teshire muvaffak olursan ufukları daha kolay ele
geçirirsin. Bu cihanı elde ettiğin gün, ne mesut bir
gündür. Bunu yapabilirsen, dokuz göğün göğsünü
yararsın. Ay senin önünde secdeye varır.
Bir ah dumanının dalgasından, onu kemendinin içine
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
elimizde bir gül demetidir. Bize hem bağlı, hem değildir.
Benlik bir bakış hizmetiyle onu bağlamıştır. Zemini,
asumanı, güneşi, ayı kendine bağlamıştır. Bizim gönlümüz
ile onun arasında gizli bir yol vardır. Var olan her şey,
varlığını bu bakış hüzmesine borçludur. Onu kimse 80
görmezse çok müteessir olur, inler. Eğer görürse, o
zaman deniz veya dağ olur. Cihan bizim onu görmemizle
gelişir, büyür. O bir fidandır ki, bizim ihtimamımızla
neşvünema bulur. Bu gören ve görünen meselesi bir
sırdır. Her zerrenin gönlünden bir niyaz yükselir, der ki:
“Ey gören, bana bak, beni gör. Bir bakışının feyzi ile
beni var et. Bir şeyin zâtının kemali, var olmaktır; bir
gören tarafından görülmektir. Bilgimiz huzurunda
bulunup da şuurumuzla aydınlanmamak, var olmamak
demektir. Cihan bizim tecellilerimizden başka bir şey
değildir. Biz olmasak ne renk, ne de ses vardır. Sen de
cihanın sohbetinden yardım dile! Bakışını onun kıvrımları
ile terbiye et. ”
İyice bil ki, av avlayan arslanlar, bu yolda bir
karıncadan dahi yardım istemişlerdir.
Onun (cihanın) yardımları ile kendinden haberdar ol.
Sen Cibrîl-i Emin’sin; kanadan. Akıl gözünü iyice kesret
âlemine aç ki, vahdeti temaşa imkânını elde edesin. Yusuf
un haberini getiren gömlek kokusundan nasibini al.
Kenan’da otururken Mısır ve Yemen’den koku duy.
Benlik bir avcıdır; güneşi, ayı avlar. Ay ve güneş onun
tedbirinin bağında esirdir.
Kendindeki ateşle cihanı yangına ver
Mekân ve lâmekâna gece baskını ver
Sual:
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
4"Bunun gibi onları aralarında soruşsunlar diye uyandırdık
da içlerinden bir sözcü dedi ki: 'Ne kadareğlendiniz?'
Bazıları 'Bir gün, yahud bir günün bir parçası eğleştik'
dediler..." (Kehf, 18/19)
Hakikat, yüzünü perdeler Zira açılmasında lezzet vardır 82
Frenk, bedeni candan ayırdı. Dünya işleri ile din
işlerini de iki ayrı şey telâkki etti. Kilise Sen Piyer’in
teşbihini çekip duruyor. Onun dünya ve hakimiyet
meseleleri ile alışverişi yok. Dünya ve devlet işlerinde hile
ve dalavere görüyor, teni cansız ve canı tensiz görüyor.
Akimı gönlüne kat da bir düşün! “Bir”i o şekilde yüze
böldük ki, onu saymak için adet yarattık. Şu eski mabedi
sen, bir avuç toprak mı sanıyorsun? O, Hakk’m
macerasından bir “an”dır. Hakimler, ölünün resmini
yapıyorlar. Musa’nın eli,5 İsa’nın nefesi6 onlarda yok.
Gönlüm bu felsefede hiçbir şey görmedi; başka bir
felsefeye iştiyak ile koştu. Benim sözüm bu: Cihan inkılâp
içindedir. İçi hayat doludur ve mustariptir. Kendi
yarattığın adetleri saymaktan vazgeç. Bir kendine bak,
hamle yap. Cüz’ün küll’den daha üstün olduğu o âlemde
Râzî7 ve Tusî’nin •kıyas ve muhakemesi cinnettir. Bir
müddet Aristo’ya dost ol, onu tanı; bir müddet Bacon’un
sazına uy. Lâkin onların makamında durup kalma, geç.
Bu konakta gaip olma; ileri yürü. Azı, çoğu bilen; maden
ve denizin içini tanıyan akla ulaş. Bu kemiyet ve keyfiyet
cihanını hükmünün altına al. Feleğe Ay ve Ülker yıldızını
yerleştir. Lâkin başka bir hikmet (felsefe) öğren. Kendini
bu gece ve gündüz hilesine kapılmaktan kurtar.
Senin makamın hadiselerin haricindedir. O sağ’ı iste
MU H AMME D İKBÂL
ki sol’u olmasın.
5Hz. Musa, mucize olarak yeninden parıl parıl parlayan
bir "el" çıkarmıştı ki buna "Yed-i Beyza" (beyaz el)
denir. Kudret manasına kullanılır.
6Hz. Isa'nın nefesi Ölüleri diriltirdi.
83 7Fahrüddin-i Râzî, büyük Islâm âlim ve hakîmi olup 544
H. yılında Horasan'da Rey şehrinde doğmuş, 606 H.
yılında Herat'ta vefat etmiştir.
8Nasirüddin-i Tusîde büyük Islâm hükemasındandır.
Bilhasa hey'et ilminde teferrüd etmiştir. 597 H.
tarihinde Tus'ta doğmuş 672 H.'de Bağdat'ta vefat
etmiştir.
Sual:
Kadîm (yaratan) ve hadis (yaratılan) birbirinden nasıl
ayrıldı da bu, âlem; diğeri Hûda oldu. Eğer tanıyan (arif)
ve tanınan (mâruf) Hakk’m zat-ı pâki ise, şu bir avuç
toprağın ruhundaki bu sevda nedir?
Cevap:
Benlik için hayat bir gayr’ı vücuda getirmektir. Arif ile
mârufun ayrılması hayırdır. Bizim kadîm ve hâdis
dediğimiz şey bir itibardır. Bizim itibar ve telâkkimiz
hâdisatm tılsımıdır. Daima dün ve yarın diye bir şey sayar
dururuz. Hal, mazi ve istikbal iledir işimiz. Ondan
kendimizi ayırmak, yaradılışımızın icabıdır. Çırpınmak ve
erişememek yine tınetimizin muktezasıdır. Ne bizim
ondan ayrı bir ayarımız vardır; ne de o bizim visalimize
erişmedikçe karar bulabilir. Ne o bizsiz olabiliyor, ne de
biz onsuz... Bu ne haldir! Bizim ayrılığımız visal içinde bir
firaktır. Ayrılık, toprağa bir görüş verir. Bir dağ
sermayesini bir saman çöpüne verir. Ayrılık aşkın
ayinedârıdır. Ayrılık âşıklara uygun gelen bir şeydir. Eğer
biz yaşıyorsak, dertli olduğumuzdandır. Eğer bekâya sahip
KU LLU K KİTABI
isek, yine dertli olduğumuzdandır. Ben ve o nedir?
Allah’ın sırlarıdır. Ben ve o, bizim daim olmamızın
şahididir. Zat-ı Hakk’ın nuru hem halvette hem
zuhûrdadır. Bir cemiyet içinde bulunmak hayattır.
Cemiyet olmazsa muhabbet bir şey göremez; gözünü 84
kaybetmiştir. Cemiyet olmazsa muhabbet, nazarını kendi
içine çeviremez.
Bak, bizim meclisimizde ne tecelliler vardır. Bak,
cihan ortadan silinir; fakat o apaçık meydandadır. Kapı,
duvar, şehir, kasır ve mahalle; böyle şeyler yoktur. Zira
burada onunla bizden başka kimse yoktur. Bazen bize
yabancı durur; bazen de bizi bir saz gibi çalar. Bazen
onun taştan heykelini yaparız; bazen de onu görmeden
secdelere kapanırız. Bazen yaradılışın her perdesini
parçalayıp pervasızca yârin cemalini temaşa ederiz.
Bu bir avuç toprağın başında ne sevda vardır ki, onun
içini aydınlatıyor. Bu ne güzel sevdadır ki, onun
ayrılığından ağlıyor, inliyor; bir taraftan da o ayrılıktan
neşvünema bulup inkişaf ediyor. Onun ayrılığı insana öyle
bir nazar verir ki, gecesini seherlere kavuşturur. Benliği
bir imtihan derdine saldı. Eski derdi genç bir zevk ü safa
haline getirdi. Yaşlı gözden dizi dizi inciler akıttı. Bir
matem fidanında, tadına doyulmaz bir meyve yetiştirdi.
Benliği sıkı sıkı kucaklamak
Fâniliği beka ile birleştirmektir
Muhabbet mi? O, makamlara düğüm vurmaktır.
Muhabbet mi? O, sonları aşıp geçmektir. Muhabbette bir
sona ermek zevki yoktur. Onun sabahının gecesi yoktur.
Yolun da akıl denen bir dolaşıklık, karışıklık vardır; onun
bir anlık çakışında bir cihan göz önüne serilir. Yolumuzda
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Sen “Bana benden haber ver” diyorsun, kendinde
sefer etmenin manasını soruyorsun. Can ile tenin
rabıtasını sana söyledim. Kendinde sefer et de “ben”in ne
olduğunu gör. Kendinde sefer etmek nedir? Babasız,
anasız dünyaya gelmektir. Damın kenarına çıkıp Süreyya 86
yıldızım ele geçirmek demektir. Bir anlık ıstırap ile
ebediyete malik olmak, güneş ışığı olmadan her şeyi
temaşa etmek demektir.
Her türlü ümit ve korkuyu ruhtan söküp çıkarmak,
Musa gibi Nil’i ikiye bölmek demektir. Bu deniz ve kara
tılsımını bozmak, ayı bir parmakla yarmak demektir.
Onun lâmekânından; o sine içinde, cihan da avuç içinde
olduğu halde avdet etmek demektir. Fakat bu sırrı
anlatmak imkânsızdır. Gördüğü şişeye “toprak çanaktır”
demeye benzer. “Ben”den ve onun hararetinden nasıl
bahsedeyim? Onu “inna aradna”9 ayet-i kerimesi
\J'/
9"Biz emaneti göklere, yere ve dağlara ,arz ettik de onlar
bunu yüklenmekten çekindiler." (Ah/ab, 33/72) açıkça
anlatır. Onun azameti feleği tir tir titretir. Zaman ve
mekân, onun sırtındandır. O, insanın gönlüne
yerleşmiştir, bir avuç toprağa nasip olmuştur. “Gayr”dan
ayrı, fakat gayra bağlıdır. Kendinde kaybolup “gayr” ile
birleşmiştir. Fânî insanın avucunda “hayal” nasıldır? Onun
seyri nasıl mekânsız ve zamansızsa bu da öyledir.
Zindandadır; fakat hürdür. Bu nasıl şeydir? Kemenddir,
avdır, avcıdır. Bu nasıl şeydir? Senin sinenin ortasında bir
meş’aledir. Senin aynandan fışkıran bu nur nedir?
Gafil olma, o sana emanet edilmiştir
Ne cahilsin ki, kendini görmüyorsun
MU H AMME D İKBÂL
Sual:
Küll’den daha fazla olan cüz’ nedir? O cüz’ü bulmanın
yolu nedir?
Cevap:
Benlik bizim ölçülerimizin fevkindedir. Benlik, senin o
87 gördüğün küjl’den daha fazladır. Defalarca felekten düşer;
yine kalksın diye. Zaman ve hadiseler denizine batar; yine
satha yükselsin diye. Gök kubbenin altında ondan başka
kendini gören kimdir?
Kanattan mahrum olduğu halde böyle uçabilen, ondan
başka bir varlık tasavvur edilebilir mi? Karanlık içindedir;
fakat nuru kucaklamıştır. Cennetin haricinde olduğu halde
kucağında huri vardır. Gönülleri teshir eden tutku ile
hayatın derinliklerinden inci çıkarır. Hayatın içi, kalbi
ebedîdir. Onu zahir gözü ile zamana bağlı görüyorsun.
Hal ve mazi itibarî bir şeydir. Var olan onun zuhûru ve bu
zuhûrun muhafazasıdır. “O, nasıldır, nasıl değildir?” diye
ne soruyorsun? Takdir, onun bünye ve tînetinden hariç
değildir. Onun nasıl olduğundan ve nasıl olmadığından
nasıl bahsedeyim? O zahiren cebir altında, bâtınen de
ihtiyarı elinde olan bir varlıktır. Bedir sultanı Hazreti
Muhammed’in emri şudur: “İman, cebir ve kaderin
ortasındadır. ”
Sen, “Her mahlûk cebir altındadır; uzak, yakın birçok
kayıtların esiridir” diyorsun. Fakat can, canı yaratanın bir
nefesinden ibarettir. Bütün bu gûnagûn tecellilerine
rağmen o vahdaniyet âlemindedir. Onun mecbur
olduğuna dair ortada bir söz yoktur. Eğer can hür bir
yaradılışa sahip değilse, can değildir.
O, bu keyfiyet ve kemiyet âlemine baskın yaptı.
Mecbur idi; fakat sonra ihtiyarına sahip oldu.
KU LLU K KİTABI
Kendinden cebir dağılıyorsa da o, cihanı bir deve
sürer gibi sürüyor. Gökyüzü onun müsaadesi olmadan
dönmez. Onun şefkati olmazsa bir yıldız parlamaz. Bir
gün, gizli iradesini örten perdeyi kaldırır; cevherini kendi
gözü ile görür. Yolunun üzerinde melek katarları, onu 88
görebilmek için bekleşiyorlar.
Melek onun asmasından şarap alır
Onun toprağından ayar ve itibar alır
Onu aramanın yolunu ne soruyorsun? Bu hususta
mücadele, münakaşa onun kadrini alçaltır. Gününü ve
geceni ebediyete vur. Aklınla düşüneceğin yerde, sabah
vakitleri feryad et. Akıl, malzemesini duygulardan alır.
Figan ve feryad aşktan ışık alır. Akıl cüz’ü, figan küll’ü ele
geçirir. Akıl ölür; fakat figan asla ölmez. Akıl ebediyeti
içine alacak bir zarfa mâlik değildir. Çünkü nefes, saat
yelkovanı ile sayılır. O, ne geceler, ne gündüzler, ne
seherler yontar, fakat alev elde edemez; kıvılcım toplar.
Âşıkların feryadı bu işe son verir
Onun bir hânında bir devir gizlidir
Benlik, kendinde mevcut mümkinat âlemini izhar için
kendi içindeki düğümü çözer. Sende uzağı gören nur yok.
Sen onu fani ve muayyen bir zaman için mevcut
sanıyorsun. O gelen ölümden niye korkulsun? Benlik
pişip olgunlaştı mı ölümden münezzehtir. Benim kalbim
başka bir ölüm için müteessir olur. O ölüm için benim
gönlüm, canım, tînetim titrer. O da aşk ve sarhoşluktan
feragat ve bir çerçöp yığınına kendi kıvılcımından ateş
salamamaktır. Kendi eli ile kendi kefenini biçmek, kendi
gözü ile kendi ölümünü görmektir. Bu ölüm, her an
pusuda seni bekliyor. Sen asıl ondan kork. Bizce ölüm
MU H AMME D İKBÂL
ancak budur.
O ölüm, senin vücudunda mezarını kazar
Onun Nekîr ve Münkeıi (sual melekleri) de senin
göğsündedir.
Sual:
89 Sâlik nasıl olmalıdır ve hakikî sâlik ne gibi vasıflara
mâliktir? Kime insan-ı kâmil denebilir?
Cevap:
Eğer kendi gönlüne bir nazar edersen, sinenin içinde
konacağın yeri görürsün. Hazar halinde sefer böyledir.
Kendinden kendine sefer ancak budur. Bizim nerede
olduğumuzu burada kimse bilmez. Ay ve yıldız bizi
göremez ki... Bir son arama; zira senin sonun yoktur.
Sona erdiğin anda da canına sahip olamazsın. Sona
ermeye kudretin yoktur. Bizi sakın kemale gelmiş sanma;
biz hamız. Her konak yerinde hem tamam, hem de
eksiğiz. Hayat sona erişmemektir. Sefer bizim için ebedî
hayattır.
Bizim cevelângâhımız balıktan aya kadardır. Mekân ve
zaman, bizim yolumuzun tozudur. Kendi benliğimize sefer
ettiğimiz zaman, zuhûr kudretini kaybederiz. Zira biz,
varlık denizinin dibinden yükselmiş bir dalgayız. Daima
kendin için pusuya yat; şüpheden kaç, yakîne yaklaş.
Muhabbet, hararet ve iştiyakının zevali yoktur. Yakîne
varmanın ve görmenin de sonu yoktur. Hayatın kemali
“Zat”ı görmek, onun dîdarına vasıl olmaktır. Yolu da
cihet kaydından kurtulmaktır. Hakk’ın zatı ile öyle bir
mahremiyet ve halvet haline gelmelisin ki, O seni görsün,
sen de Onu. “Men reânî”10 nuru ile aydınlan. Gözünü
kırpma, yok olursun. Onun huzurunda kendini bul, onun
nur denizinde silinip gitme. O ıstırabı güneşin tâ
haliminde parlayan zerreye bırak. Yârin tecellisi
KU LLU K KİTABI
karşısında öyle yan ki, açık olarak kendini, gizlice de onu
aydınlatasın.
Bunu gören âlemin imamı ve muktedasıdır
Ben ve sen, nâ-tamamız; tamam odur
Eğer onu bulamazsan ara; bulursan eteğine yapış. 90
Fakih, şeyh ve mollaya iradet elini uzatma. Oltadan
habersiz balık gibi gitme. Dünya ve din işinde aşıl sâlik
odur. Biz körüz, görüşe o sahiptir. Sabah doğan güneş
gibi onun her tüyünden bir görüş zuhûr eder. Frengin
usûlü şeytanın ipini çözmeye benzer. O, bir mızrap ve bir
saz olmadıkça terennüm edemez. Tayyaresiz uçamaz.
Onun bağından, viranlık tohumunu yetiştiren bir tarla
daha iyidir. Onun şehrinden bir çöl daha iyidir. O, bir
eşkıya çetesi halinde hareket etmektedir. Karınlar, ekmek
peşinde koşmaktadır. Ruh uyumuş, ten uyanıktır. Hüner,
din ve ilim ulviyetini kaybetmiştir. Akıl, kâfirlikten ve kâfir
vücuda getirmekten başka bir iş yapmıyor. Frengin fenni,
insan parçalayıp yiyen bir yırtıcılıktan başka bir şey
değildir. Bir kısmı, diğer bir kısmını mahvetmek için
pusuda bekliyor, îş böyle devam ederse Allah yardımcıları
olsun. Garba benden şu haberi ver:
10"Beni gören Hakk'ı görür." (Hadis-i şerif)
“Bu tuttuğunuz yol, kınsız bir kılıca benzer. Canlar
alan bir kılıç; kâfir müslüman ayırt etmeyen bir kılıç... Bu
kılıç kınında durmaz, kendini ve cihanı mahveder,
öldürür.”
Sual:
“Ene’l-Hak (Ben Hakk’ım)” nasıl bir ince nüktenin
ifadesidir. Ne dersin, bu mutlak remiz, biç hezeyan mı idi?
Cevap:
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Cebrail’in düşüncesinin işi değildir. Benlik ise gizlidir;
fakat delil ve hüccete ihtiyacı yoktur. Bir düşün ve nasıl
bir sırdır, anla. Benliği hak olarak kabul et; bâtıl sanma.
Benliği mahsul vermeyen bir tarla telâkki etme.
Benlik olgunlaştı mı zeval bulmaz. Âşıkların ayrılığı, visalin 92
tâ kendisidir. Kıvılcıma kanat sür’ati verilebilir, ebedîlik
iştiyakı verilebilir. Hakk’ın devamı, onun ef alinin karşılığı
değildir. Zira onun bu devamı bir araştırma neticesinde
elde edilmemiştir. Asıl devamın iyisi, eğreti bir canın, aşk
ve şevk neticesinde payidarlığa erişmesidir. Dağın, çölün,
şehrin varlığı hiçtir. Cihan fânidir, benlik bâkîdir; başka bir
şeyin bekâsı yoktur, Artık Mansur’dan filân bahsetme.
Allah’ı yine kendi yolunda ara.
Benliğin hakikatine erişmek için kendinde kaybol.
“Ene’lHak” de ve benliğine son derece sâdık ol.
Sual:
Neticede kim vahdet sırrına vâkıf oldu? Hülasa harîf
neyi idrak etti?
Cevap:
Feleğin içi ve ka’rı çok güzeldir. Lâkin ayı ve güneşi
çabuk ölüp gider. Akşamın omuzunda bir güneşin na’şı...
Yıldızlara mehtap kefen sarmış... Dağlar, akan bir kum
yığını gibi uçar. Deniz bir anda değişir; başka bir hal alır.
Gülleri sonbahar rüzgârı soldurur. Kervanın malı, can
korkusundan ibaret. Lâlede çiğ tanesi incisi uzun zaman
kalmaz; bir an var bir an yoktur.
Nağme işitilmeden çengin içinde ölür gider; kıvılcım daha
parlamadan taşın içinde mahvolur.
Ölümün ne derece cihanşümul olduğunu bana sorma.
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
huy devam eder. Onun yalnızlığına acıdım; içim yandı.
Şimdi ben onun meclisini süslüyorum.
Benliği tohum gibi ekiyorum
Benliği onun için muhafaza ediyorum
94
SON SÖZ
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Hilâl, Mart 1959, sayı: 5, c. 1
Dünyayı aydınlatan ay, Allah’a şöyle dedi:
“Benim nurum geceyi gündüze benzetir.
Bir zamanlar ne gece, ne gündüz vardı, ben zamanın 96
gönlünde uykuda idim, yıldız hüviyetine büıünmemiştim,
dönmüyordum.
Nurum şehirleri, çölleri ayna gibi parlatmıyordu.
Güzelliğim, deryayı coşturmüyordu.
Bu varlığın büyüsü beni sardı. Bu aydmlat.ış, bu
görünme zevki beni ne kadar üzdü.
Güneş’ten ışıklanmayı öğrendim. Ölmüş bir toprak
âlemini aydınlığa boğdum.
Bir toprak âlemi ki parlak, fakat içinde huzur ve rahat
yok. Çehresi kölelikten dağ dağ olmuş. İçindeki insanlar,
oltaya tutulmuş balık gibi. Allah’ı öldüren, Adem’e tapan
bir insanlık...
Beni bu anasır âlemine getirip dünyanın etrafında
dönmeye memur ettiğin zamandan beri bu tavaftan
utanıyorum.
Bu cihan, can nurundan haberdar değildir. Bu cihan,
ay ve güneşe lâyık değil. Onu bu mavi boşlukta terk et.
Biz aydınları onunla meşgul etmesi ona hizmet
vazifesinden beni affet; yahut toprağından başka bir âdem
yarat!
Keşke gözüm kör olaydı da bunu görmeyeydim.
Ya Rabbi! Bu toprak âlemi aydınlıktan mahrum olsa
daha iyi olacak.”
Kölelik, bedendeki gönlü öldürür. Ruh, beden
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
nağmesinde hayat ateşi bulamazsın. O ruh, hayat
duvarına bir sel gibi çöker. Kölenin yüzü, gönlü gibi
karadır. Kölenin nağmeleri, tabiatı gibi alçaktır. Onun
donmuş gönlünden hararet uçup gitmiştir. Yarın zevki,
bugün lezzeti nedir, bilmez. Zaten ney’ini dinlersen sımnr 98
öğrenirsin. Onun sazında bir şehrin ölümünü dinlersin.
Sende tâkat bırakmaz, seni cihandan bizar eder.
Durmadan akan gözyaşı, sanki o gözün sürmesidir. O
nağmeleri dinleme. Sakın. O nağme, ölümden başka bir
şey değildir. O, ses elbisesine bürünmüş bir ademdir.
Susamış olsan dahi orada zemzem bulamazsın. Onun
mızrabı, insanın ölümünü terennüm eder. Gönüldeki
ateşi, harareti mahveder; gam verir. Cem kadehi içinde
zehir sunar. Kardeşim, gam iki türlüdür, dinle: Bizim
alevimizle aklını aydınlat. Bir gam vardır ki o; bütün
gamları yer, mahveder. Bizim ruhumuza bu ikinci gam
yoldaştır. Ve o bize arkadaşlık ettikçe canımız, gam nedir
bilmez, O gamın içinde
Garbın ve Şark’ın hengâmesi vardır. O bir denizdir ki,
bütün mevcudât onun sinesindedir. Bu gam, bir gönüle
yerleşti mi o gönül, sahili görünmeyen bir deniz olur.
Kölelik, candaki sırdan gâfil olmaktır. Bu ikinci gam,
kölenin terennümünde yoktur.
Onun usûl ve âhenginde hata vardır demiyorum
Böyle bir nağme, böyle bir feryat, bir dul kadına
yaraşır
Nağme sel gibi çağlamalıdır. Bu sert akış, sürü sürü
gamları gönülden söküp atar. Nağme; gönüldeki delice
coşkunluğun bir eseri olmalıdır. Gönül katında eriyen bir
ateş olmalıdır. Öyle ateş ki, onun bir katresinden alev
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
meş’ale) yüksek ve aydınlatıcıdır.
Yabancı nağmesiyle sarhoş olmuş bir mutrip... Bir
bülbül öter ve sazının teli kopar...
Bir civan yiğit ki, bir bakış oku ile yaralanmış...
İhtiyar babasının boynuna asılmış bir çocuk...” 100
Fırçalardan ölüm manası damlıyor
Ne tarafa baksan ölümün masal ve büyüsü
Bugünkü ilim, sönüp gidene (âfıle) secde ediyor.
Şüpheyi arttırarak yakîni gönülden silip süpürüyor. Yakîn
olmadıkça hakikatin lezzetine varılmaz. Yakîn olmadıkça
insan, yaratma kudreti elde edemez. Yakîn olmadıkça,
gönül zaaftan tir tir titrer. Yeni bir nakış vücuda getirmek
onun için ne kadar zordur!
Benliğinden uzaklaştıkça hastadır. O, cemiyetin
zevkine esirdir. Güzelliği tabiattan dilenir. Yol kesen bir
haramidir, ama bir züğürdün yolunu vurmuştur. Güzelliği
benliğinden hariçte aramak hakkıdır. Bizim asıl işimize
yarayan, bizden hariç değildir. Ressam, kendini tabiata
verirse onu tekrar eder. O sanat eserinde, kendi
benliğinden bir eser bulunmaz. Hiçbir zaman kendi
benliğinden bir renk vermek suretiyle bizim şişemize bir
taş savurmamıştır. (Varlığımızı, hassasiyetimizi
sarsmamıştır). Yaradılış, yedi renkli taylasanı içinde onun
tuvaletine aksetmiş ve orada topallayıp duruyor.
(Yürüyemiyor, ilerleyemiyor). Onun duygusuz, hareketsiz
pervanesi aşkla kıvranmıyor. Onun bugününde yarının
in’ikâsı yoktur. Onun bakışından felekler yaralanmamıştır,
zira göğsünde pervasız, cesur bir gönlü yoktur. O zelildir,
huzursuzdur, mahcuptur, Cebrail’e arkadaş olamamıştır.
Onun fikri züğürttür, mücadele zevkinden mahrumdur.
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Bilgili kuş esir olmaz
Tuzağı ipekten örülmüş olsa dahi
KU LLU K KİTABI
yükseltiyor.
Onu bugünün nimetinin cazibesine meftun edip
hakikat-i yarını inkâr ettirir. Ten, padişahların
muhabbetiyle şişmanlar, gelişir; mukaddes can zaaftan
iğne ipliğe döner. Bir mukaddes can zâr ve zebun 104
olacağına, bir ten şehri baştan başa helak olsun, daha
iyidir.
Bağ ayakta değil; can u gönüldedir
Bu çok müşkül, çok müşkül, çok müşküldür
KU LLU K KİTABI
MUSA VURUŞU “DARB-I KELİM"
ÖNSÖZ 106
İkbal’in bu eseri, onun hâl-i hayatında yayımlanan son
Urduca şiir mecmuasıdır. Darb-ı Kelîm’de İkbal, çok daha
acı ve çok daha yakıcı bir kalem kullanmıştır.
1935 senesinden sonra sıhhati çok bozulan şair,
tedavi için Bahopal’a gidip o eyaletin hâkimi ile muavini
Sör Ras Mesud’un konuğu olmuştur. Bu seyahatin
mahsulü olan eserîhi de Bahopal hâkimi Nuvvab
Hamidullah Han’a, kendisine karşı gösterdiği sevgi ve
merbutiyete bir şükran mukabelesi olarak ithaf etmiştir.
İçinde yaşadığı asra bu eseri ile harp ilân eden İkbal,
“Hür yaradılışın çılgınlığı, bir yerde durup oturmaktan
hoşlanmaz. Bahar rüzgârı gibi iklimleri dolaşmak ne
kadar güzeldir. Bu kudsî cezbenle, artık bir Musa vuruşu
elde et ki, yolundaki kayalardan binlerce çeşme
çağıldasın” diyor.
Bu eserde İkbal, umumî olarak şu fikirleri telkine
çalışır:
1.İslâm’da Allah’ın birliğine iman, insanın benliğini
yükseltir. Müslüman, ilme iman etmeli fakat onu aşk ile
teçhiz etmelidir. Tasavvufî hakikatlerde insanın rehberi,
temiz vicdan olmalıdır.
Allah’a gönül bağlayan müslümanın kaderi kendi
elindedir. Milletlerin tarihi ispat ediyor ki, umumiyetle
kader, insanların çalışmalarına, gayretlerine tâbidir.
2.Öğretme ve yetiştirmenin gayesi, benliğin
MU H AMME D İKBÂL
MUSA VURUŞU
İçinde Yaşadığımız Yüzyıla Savaş Hânı
•Hür yaradılışın feveranları, bir yerde durup
oturmakla bağdaşamaz. Bahar rüzgârının dalgası gibi
gezip dolaş, en iyisi budur.
•Bir cezbe ile Musa vuruşunu ele geçir. Yolunun
üzerindeki taştan binlerce çeşme fışkırır.
Bahopal Emareti Hükümdarı Nuvvab HamiduUah Han’a
İthaf
•Felek, Asya milletlerine ne yaptı ve ne yapıyor?
•Hiç kimse bu acıklı hikâyeyi okumadı.
•Sen görüş sahibi bir insansın. Gönlümde ne var, ne
yoksa, senin gönlün görür ve düşüncen bilir.
•Bütün bahar, sermayesini sana sunuyor, kabul et.
“Gül senin elinde taze bir daldaki taravetini daima
KU LLU K KİTABI
muhafaza eder.”
Okuyan’a Hitap
•Hayatın remizlerini gözden uzak tutarsan, senin
sırçan asla taşla arkadaşlık edemez.
1ikbal, hayatının son senelerinde bir müddet bu 108
Hamidullah Han'ın misafiri olarak Bahopal'de kalmış,
"Darb-ı Kelîm"deki bazı kıtaları orada yazmıştı.
•Cenk meydanında benden çeng çalmamı nasıl
istersin? Burası, bazu kudreti gösterilecek, vuruşulacak bir
yerdir.
•Hayatın gıdası gönül kanı, ciğer kanıdır. Cihana
hâkimiyet tarlasını kanla sularlar.
Açıklama
•Ne Kâbe’de ne kilisede “benlik” duygusu
uyanmamıştır. Sanki Şark milletlerinin ruhu, afyon çekip
uyuşmuştur.
•Eğer dünya yüzünde kıyametler koparacak bir
kudret gösteremiyorsan, göklere ait düşüncelerde
derinleşmek sana çok ağır gelir.
•Sen, kendini ölüm endişesinden kurtaramıyorsun.
Zira hâlâ, kendini topraktan yapılmış bir kalıpı
zannediyorsun.
•Felek felâketlerini, belâlarını gizleyemez. (Bunu
göremiyorsanız), gözünüzün önündeki perde, kalp ve
görüşünüzün temiz olmamasıdır.
•Asya’nın çerçöp yığınını bana havale ettiler. Ancak
benim alevim, pervasızca göklere yükselir.
•Ey İkbal, senin suçun, sadece meclis süsleyici
olmandır. Her ne kadar zamane gibi vefasız olsan da.
•Senin âhenkli sesin, Afyon çekmeye alışmış o
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
haykırmak emri verilmiştir.
Kader
•Bugün Kur’an’dan, “dünyayı terk etmek” hakkında
emirler istihraç ediyorlar. O Kur’an’dan ki, orada imanlı
bir insana Ay ve Pervin yıldızına hâkimiyet ihsan 110
edilmiştir.
•İradelerinde Allah’ın takdiri gizlenen insanlar,
kendilerini cebir ve takdirin emrine terk etmişlerdir.
•“Kötü” olan her şey yavaş yavaş “güzel” göründü.
Zira beşerin vicdanı ve kalbi kölelikte değişir.
Miraç
•Şevkin cezbesine düşüp havalanan bir zerre, Ay ve
Güneş’i talan eder.
•Ey semen dosüarı, doğanla çarpışmak o kadar güç
değildir. Elverir ki, sinesindeki nefis turacı hararedi olsun.
•Müslüman, hedefi Süreyya yıldızı olan bir oktur.
Miraç perdesinde, baştanbaşa bu ince mana gizlidir.
•Eğer sen “Ve’n-necmi”2 suresinin manasım idrak
etmemişsen, şaşmam. Zira senin med ve cezr’in için hâlâ
Ay’a ihtiyaç var. (Kuru bir madde fikrinden ileri adım
atmamışsın.)
Felsefenin kıvrunlan arasında kendini kaybeden sâdâttan
birine bitap
•Eğer kendi benliğini elden çıkarmayaydın
Bergson’un kölesi olmazdın.
•Hegel’in elindeki sedefin içinde inci yoktur.
•(Şimdi önümüzde şu mesele vardır:) Hayatı nasıl
kuvvetlendirmen ve benliği zaman kayıüanndan nasıl
kurtarmalı?
•İnsan sebat ve devam arar, bir hayat kanunu elde
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Kendi cihanının göğü farzettiğin, başka bir cihan için
yer hükmündedir.
Müslumanm Zevali
•Bizim cihanımızda altın, her ihtiyacımızı karşılayan
bir cevherdir; lâkin “fakr”m bize verdiği şeyi zenginlikle 112
elde edemeyiz.
•Eğer milletimizin gençleri sabırlı ve gayretli
yetişirlerse, benim fakirlik ve dervişliğim İskender’in
debdebe ve azametinden aşağı kalmaz.
•Müslümanların sönüp gitmesi başka sebeptendir. Ve
sen de anlıyorsun ki, onların inhitatına sebep parasızlık
değildir.
5Bu-Ali Sina.
•Tarih şehadet eder ki, ne zaman biz müslümanların
cevheri, kudret ve kabiliyeti parlamışsa, buna zenginlik
değil fakr ve dervişane sıfatlar âmil olmuştur. üim ve Aşk
•İlim bana, “Aşk deliliktir” dedi; aşk ise, “İlim ancak
bir zan ve tahminden başka bir şey değildir” dedi.
•Siz, zan ve tahminin cazibesine kapılmamalı, kitap
kurdu olmamalısınız. Aşk baştanbaşa huzur, ilim
baştanbaşa perdedir.
•Kâinatın savaş meydanı aşkın harareti ile vücuda
gelmiştir.
•Aşk sükûn ve sebat olduğu halde, âlemin hayat ve
ölümü ile ikizdir. İlim, apaçık bir sualdir. Aşk ise gizli bir
cevaba benzer.
•Fakrın ve dinin saltanatı aşkın mucizelerinden
meydana gelir. Taç ve mühür (hakimiyet alâmeti)
sahipleri, aşkın hakir köleleridirler.
•Aşk hem mekândır, hem de o mekânda oturandır.
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Bu benim nefesimin müessir oluşundandır ki, seher
kuşları sonbahar mevsiminde dahi benimle arkadaşlık
etmekten hoşlanır ve bahtiyar olurlar.
•Yalnız beııi, insanları köleliğe razı olan ve buna
boyun eğen bir memlekette dünyaya getirdiğin için 114
şikâyetçiyim.
Zikir ve Fücur
•Fikir ve zikir, “aileme’l-esma”6 âyeti kendi şânında
nâzil olan sâlikin yolu üzerindeki makamlardır.
•Mevlâna ve Feridüddin-i Attar’ın kemalâtı zikir
makamını, Bu-Ali Sina’nın makaleleri ise fikir makamını
teşkil eder.
•Zaman ve mekânı tartmak fikir makamını gösterir.
Fakat zikir makamı, “Sübhane Rabbiye’l-âlâ” makamıdır.
Kâbe Mollasına
•Senin Allah’a erişmen mümkün değildir. Zira, henüz
beşer makamı dahi senin için örtülüdür.
6"Allah Âdem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti." Bkz.
Bakara, 2/31
• Senin namazında Hakk’m ne celâli, ne de cemâli
vardır. Senin ezanın, bize seher vaktini dahi bildirmez.
Takdir
•Bazen bakıyorum ki, hiçbir ehliyeti olmayan birisi,
kudret ve ceberut sahibi oluyor. Buna mukabil, büyük bir
deha ve istidad sahibi de, hor ve hakir bir ömür sürüyor.
•Kaderin bu tecellisi bâtınen mantığa uygun olabilir
amma görünüşte mantıksızdır.
•Bununla beraber, bu hakikati herkes açıkça görür ve
milletlerin tarihi onu gösterir.
•Takdir, dâima milletlerin iş ve faaliyetlerini göz
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
uzlaşırlar.
Hintli Müslüman
•Brehmen, müslüman Hintliyi vatan haini addeder,
İngiliz ise onu bir dilenci yerine koyar.
•Pencap peygamberi, Kur’an ve hadisten ahkâm 116
çıkarıp bu eski mü’mini kâfir olarak kabul eder.8
•Benim âciz gönlüm, bakalım Hakk’m sesi nereden
yükselecek diye ıstırap içinde bekleyip durmaktadır.
Cihat
•Şeyh, bu asır kalem asrıdır ve artık kılıç dünya
işlerinde müessir olmaz, diye fetva vermiştir (Ahmedîlerin
itikatları).
•Fakat acaba Şeyh Hazretleri bilmiyorlar mı ki,
bugün mescidde bu vaazın ne faydası ne de manası
vardır.
•Çünkü, evvelâ müslümanm elinde ne kılıç ne de
tüfenk vardır. Olsa dahi tesiri yoktur. Zira müslümanm
kalbi, ölüm lezzeti nedir bilmiyor.
•Kâfirin ölümünden dahi yüreği tirtir titreyene,
müslüman gibi öl, denilebilir mi?
8Bugünkü Doğu Pencap'ın Kadiyan şehrinde türeyip
peygamberliğini ilân eden Mirza Gulâm Ahmed ve
onun vâz'ettiği din. Bu dine sâlik olanlara Kadiyanî
veya Ahmedî denir.
•Savaşı terk etmeyi, dünyayı kanlı pençeleri ile
tehlikelere atanlara öğretmeli.
•Avrupa, bâtılın azamet ve saltanatını korumak için
baştanbaşa silâha gark olmuştur.
•Biz, kiliseye yardakçılık eden şeyhe soruyoruz:
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Avrupa, İslâm kelimesine iyi gözle bakmaz. Bu dinin
bir adı da “gayretli fakr”dır (yâni imanlı, her şeyden
müstağni ruh).
Ebedi Hayat
•Hayat sedefe, benlik ise nisan yağmuru damlasına 118
benzer. Damlayı inci hâline getiremeyen sedef ne
acınacak haldedir!
•Eğer benlik; kendine bakan, kendine inanan,
kendine sahip olan bir varlık ise, ölüm dahi onu
mahvetmeye muktedir olamaz.
•içinde Kur’an’m ruhu pırıl pırıl parlayan “fakr”;
binlerce derece yükseleceğini hâlâ bilmiyor.
•Kendi varlığında kahhar sıfatını tecelli ettiren insan,
“sultanlık” denen makama erişmiştir.
•İmanlı müslümamn kuvvetinin ayarı ancak bu
makamdır. Bu makama erişen insan, Allah’ın gölgesidir.
•Bu, cebir ve kahır makamı değildir. Aşk ve
sarhoşluk makamıdır. Zira cihana hükmetmek cebir ve
kahırla olmaz.
•Seni esaret hastalığına müptela ettiler, zira fakrı
muhafaza edemedin.
•Bir zamanlar alnındaki secde yarası Ay gibi nur
saçan müslümanlığı Garp satın aldı.
•Onu alnında taşıdığı için Ay ve Güneş’le arkadaşhk
edebilen müslüman; şimdi o nura sahip değildir. O sizin
yıldızlarınızdan göçüp gitmiştir.
SofFye Hitap
•Sen ancak mucizeler âlemini göz önünde
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
bir işe ya ramaz.
Hintli Müslüman9
•Bir milleti diri ve ayakta tutan, aralarındaki fikir
birliğidir. Bu birliği bozan şey, -isterse ilham adım
alsınhakikatte dinsizlik ve küfürdür. 120
•Bazu kuvveti olmadıkça bu birlik muhafaza
edilemez. Allah vergisi olan akıl, yalnız başına buna bir
çare bulamaz.
•Ey Allah adamı (Hindi müslümana hitap), sende bu
kuvvet yok. Sen git, bir mağaraya çekil, Allah Allah diye
zikret (yani, sen mücadele adamı değilsin. İş ve hakikat
âleminde bir iş beceremezsin).
•Yeni bir müslümanlık icat et ki onun tasavvufu;
miskinlikten, mahkûmluktan, ümitsizlikten ebediyyen ârî
olsun.
•Namaz kılmasına müsaade edilen ahondumuz,
cehaletinden, Hindistan’da İslâm dini hürdür zannediyor.
Gazel
•Ölü gönül “gönül” değildir, onu tekrar diriltmelisin.
Milleüerin bu eski hastalıklarının ilâcı ancak budur.
•Denizin ne kadar sâkin! Fakat bu sükûn mudur, sihir
midir? Bilmiyorsun. Bunda ne timsah var ne tufan, ne de
sahillerinde bir yıkık döküklük!
•Senin hâlâ haberin yok, gökyüzü kalbinde neler
gizliyor. Ve hâlâ yıldızların gamzelerini görmekten
heyecanlanmıyorsun.
•Toprağımda gizlenen kıvılcımı senin kamışlığına
atan, benim seher vakti terennümümdür.
•Dün geceyi ve yarınki cihanı, ancak benim gibi
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
edilir.
•Hayat mücadelesinden bu kaçışa bozgun denmezse,
o kelime nerede kullanılır bilmem.
Akıl ve Gönül
• Akıl ister mülk, ister melekût âlemine mensup 122
olsun, her şeye hâkimdir. Hiçbir şey, Allah vergisi olan
aklın hududundan hariç değildir.
•Bütün âlem, akim ezelî hâkimiyet ve sultasının
kölesidir. Fakat “gönül” daima akıl ile mücadele
halindedir.
Sarhoşluk
*Sofî’nin tarikatinde ancak “hal” sarhoşluğu vardır.
Molla’mn şeriatinde de yalnız “kâl” (söz) sarhoşluğu
vardır.
*Şairin nağmesi ruhsuz, donmuş ve zevksizdir. O,
fikirlerin sarhoşudur. Ne uyanık, ne de uykudadır.
*Fakat ben, iradenin olamamasında, sadece amel ve
iş sarhoşluğu bulunan mücahid bir mert göremiyorum.
Kabir
•Dervişe, mezarın karanlık odası dahi uygun gelmedi.
O, toprağın altında bile rahata kavuşamaz.
•(Görünürde sebebi budur ki), mezarda feleklerin
sükûtu vardır, fakat feleklerdeki feza genişliği yoktur.
Kalenderi Nasıl Tanımak Mümkündür?
•Civanmert derviş zamana emreder, der ki: Sen,
Hakk’ın kuluna tabî olmalısın.
•(Ey zamane), benim hengâmelerime sen
dayanamazsın, (eğer istersen), imanlı bir erin gözünden
sıvışıver, kaç.
•Benim gemiye, kaptana ihtiyacım yok. Eğer coşkun
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Ben size, kılıç gibi kesici, cilâlı ve parlak bir hakikat
söyleyeyim. Bu çok ince ve derin hakikat şudur: Kâfir
odur ki kendini, benliğini dünyada kaybeder. Mümin de
odur ki, kâinat kendisini onun vücudunda kaybetmiştir.
Hakikat Mehdisi 124
•Bütün bunlar, kendi elleri ile inşâ ettikleri
zindanlarda mahpusturlar. İster Şark’taki sabiteler (duygu
ve hareketten mahrum insanlar) olsun, isterse Frenk
âlemindeki seyyareler (coşkun ve hareketli insanlar)...
Hepsi.
•Kilise ihtiyarları ya da Harem (Kâbe) şeyhleri...
Hiçbirisinin sözlerinde ve amellerinde bir yenilik, bir ibdâ
yoktur.
•Siyaset adamları eski dolaşık, girift âlemlerinde
yaşayıp duruyorlar. Şairin de hayali iflâs halindedir.
•Dünya şimdi, görüşü fikir âleminde zelzeleler
koparacak bir hakikat Mehdisine muhtaçtır.
•Mümin insan, dostlarına karşı ipek gibi yumuşak ve
mülâyim; hak ve bâtıl savaşında ise çelik gibi sert ve
haşindir.
•Daima göklerle savaşır. Mümin topraktan
yaratılmıştır ama toprağın fevkindedir.
•O serçe ve güvercin avlamaz, Cebrail ve İsrafil (lâhut
âlemindeki melekler) avlar.
Muhammed Ali Bâb10
•Bâb, âlimlerin huzurunda güzel nutuklar söylüyor.
Semâvât kelimesinin i’rabım yanlış okuyor.
•Âlimler onun bu cehaletine gülünce, Bâb diyor ki:
“Siz benim mertebe ve makamımı bilemezsiniz.
•Bugün imamet bana verilmiştir. İ’rab kayıtları ile
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
müslümanın nereye gitmesi lâzım?
•Arap denizinde o tufan gibi coşup kabaran ve bu
coşkunluğun lezzetini duyan ruh, artık mevcut değil.
İçimde kabarıp coşan bu tufanı ben ne yapayım?
•Ne kervanları, ne binekleri, ne azıkları var... 126
•Senin Haydama’nı okuyanın (müslümanın), bu dağ
ve çölde kaçış imkânı yok.
•Ey Muhammed’in ruhu, bizim müşkülümüzü hallet.
Allah’ın âyetlerinin bekçisi olanlar nereye sığınsınlar?
Islâm Medeniyeti
•Geliniz, müslüman hayatının neden ibaret olduğunu
size açıklayayım. Müslüman hayatında “akıl” ile “cünun”
birbiri ile bağdaşmıştır.
•Müslüman hayatı güneş gibidir; batarsa tekrar doğar
(öldükten sonra müslüman yeni bir hayata kavuşur).
Onun hayatı tek olduğu halde, zamane gibi çeşitli ve renk
renktir.
•Ne asr-ı hâzırla tam bir temas halinde olmasına
rağmen haya ve şerefinden vazgeçer; ne de eski esatir ve
hurafiyata kapılıp ruhunu kaybeder.
•Müslümanın hayatı ebedî hakikatler üzerindedir. Bu,
hakiki hayattır. Eflâtun’un tılsımı değil... (Eflâtun, dünya
hayatını hakiki hayat saymaz; asıl hayatın bir ışığı
addeder.)
•Ruhu’l-kuds’ün cemal zevki, müslümanın varlığını teşkil
eden unsurlardandır. Diğer unsurlar, Acem’in hüsn-i
tabiatı ve Arap’m ruh hararetidir. töfer İmamet11
•Bana imametin hakikatini sormuşsun. Cenab-ı Hak
seni de benim gibi sırlara vâkıf eylesin.
•Zamanede hakiki imam, ancak seni maddî hayatın
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
kıssasıdır.
•Maslahat icabı, sana müslüman diye hitap ettim.
Yoksa sizin nefsinizde o yevmü’n-nuşûr (kıyamet) harareti
yok.
•Hayli zamandır ki ben, yakamı parça parça etmişim. 128
Fakat senin aklın hâlâ başında (ki türlü türlü olan cünuna
erişmemişsin). Acaba bu kusur benim cünunumda mı?
•Büyüklerin nazarının feyzinden müstefid olmak için
düşünerek konuşuruz. Nazar ehlinin huzurunda abuk
sabuk konuşmayınız.
•Aşkı cesur ve fakrı gayretli olan millet, dünyada
kat’iyyen alçalmaz ve mağlûp olmaz.
Teslim ve Rıza
•Bu derin ve gizli hakikati, her ağacın yetişip
gelişmesinde görmek mümkündür. Ağaçlar dahi fezanın
genişliğinde olgun çağa geldiklerini hissederler.
•Tohum daima gelişmek için çalışıyor. Toprağın
içinde, karanlıkta yaşamaya razı değil.
•Tabiat yükselir, gelişir; onu önlemeye kalkmayınız.
Çalışma yolunu kapamayınız. Teslim ve rızadan maksat
başkadır.
•Eğer siz yükselmek ve gelişmek cesaretini
gösterirseniz, muhit sizin için dar olmayacaktır. Ey Hak
adamı, bil ki Allah’ın mülkü dar değildir.
Tevhid’in İnce ve Derin Manası
•Tevhid’in derin manasını kelimelerle ifade etmek
mümkündür. Eğer fikriniz tamamen maddî ise, bir şey
yapmak mümkün olamaz.
•Lâ ilâhe illallah’ta gizlenen aşk remzi, şeyhe bir şey
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
seyahattir.
12Bu kıfa, Kareçi’de, IngiliZİer aleyhine yapılan bir
ayaklanmada öldürülen müslümanlar için yazılmıştır.
•Bu şehitlerin diyetini, kilise insanlarından (İngiliz
devletinden) isteme. Zira onların dökülen kanlarının 130
değeri Kâbe’den de fazladır.
•Ey müslüman, yazık ki sen, “lâ ted’u maa’llahi
ilâhen âher”13 ayetini unuttun.
Peygamberlik14
•Ben ne ârif, ne din müceddidi, ne hadis ne de fıkıh
âlimiyim. Bu ilimlere sahip olduğumu da iddia etmiyorum.
•Bununla beraber ben, İslâm âleminin durumunu göz
önüne alıyor ve düşünüyorum da, bu mavi gök (felek),
bana içindekini açıyor.
•Bu asrın karanlık gecesinde, hakikati dolunay gibi
vâzıh ve parlak gördüm ki;
•İçinde kuvvet ve şevket haberi bulunmayan bir
peygamberlik, müslüman için uyuşturucu bir afyon
hükmündedir.
Adem
•İsmine Adem denen bu varlık, Allah’ın ne yokluk
tılsımı bir sırrıdır ki, dil onu beyan ve ifadeden âcizdir.
•Ezel sabahından beri zaman yürüyüp gidiyor. Fakat
zamanın geçişi onu yıpratamıyor.
•Eğer fikrini rahatsız etmezsem sana açıkça
söylemeliyim ki, insanın varlığı ne ruhtur ne de sadece
bedendir.
Mekke ve Cineve
•Bu asırda milletlerden çok bahsedilir. Fakat Âdem
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Ey Mehdi hayalinden nefret eden! Misk âhûsunu
Hoten’den nevmîd etmenin ne lüzumu var?
•Kefene sarılan bir diriyi ölü addetmek mi, yoksa o
cahil adamcağızın kefenini parçalamak mı lâzımdır?
Müslüman 132
•Mümin insan, her an, her lâhza yeni bir şan ve
şevkete nâil olur. Mümin, sözünde olsun, işinde olsun,
Allah’ın bürhanıdır.
•Allah’ın Kahhar, Gaffar, Kuddûs ve Cebbar sıfaüarı
dört unsur halinde toplanırsa, Müslüman vücuda gelir.
•Topraktan yaratılan bu kul, Cebrail’in dahi komşusu
olur. O ne Buhara, ne de Bedahşan’dadır.
•Bu sırrı kimse bilmez ki; bir mümin zâhiren Kur’an’ı
okur, hakikatte kendisi Kur’an’dır.
•Tabiatın maksatlarını bildiren, müminin irade ve
kararıdır. O, dünyada da ahirette de beşer kudretlerini
tartmak için bir terazidir.
•Mümin insan, lâlenin bağrını süsleyen çiy danelerine
benzer. Ve yine, o denizin yüreğinde zelzeleler koparan
bir tufandır.
•Müminin gece ve gündüzleri, yaradılışın terennüm
ettiği ezelî nağmelerdir ki, onun tatlılığı ve âhengi
Rahman suresine15 benzer.
•Düşüncenin atölyesinde yıldızlar yapılıp
hazırlanmıştır. Geliniz, kaderinizin yıldızını tanıyıp
bulunuz.
Hürriyet16
•Hiç kimse müslümanm önüne geçemez. Fikir
hürriyeti herkese Allah’ın verdiği bir nimettir.
•Eğer o isterse, Kâbe’yi bir mecusi ateşkedesi yapar.
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Eğer Arap emirleri nazarında küstahlık telâkki
edilmezse, bu kâfir Hintli(!), kendilerine bazı maruzatta
bulunmak ister.
•Mustafa (sav) birleşmeyi, Ebu-Leheb nifak ve
ayrılmayı icat etmiştir. Hakikat evvelâ hangi millete 134
öğretilmiştir.
•Bilmeniz lâzımdır ki, Arabın varlığı maddî hudutlarla
değil Muhammed’in ruhu ile ayakta durabilir.
Allah’ın Hükümleri
•Ey akıllı insan! İnsan kadere mi bağlıdır yoksa İlâhî
hükümlere mi, meselesi kolay halledilecek bir meseledir.
•Takdir bir dakikada yüz defa değişir; takdire
bağlanan, bir anda bahtiyar ve bedbaht olur.
•Nebaüar, cansız mevcutlar takdire bağlanırlar, ama
mümin bir insan yalnız Allah’ın hükümlerine bağlıdır.
Ölüm
•Hayatta gördüğünüz gibi kabirde de gayb ve huzur
hali devam eder. Eğer kalbimiz diri olursa, toprağın
altında dahi sabırsızlanacaktır.
•Ay ve yıldızlar, kıvılcım gibi anlık şeylerdir. Lâkin
benlik şarabının keyfi ebedîdir.
•Ölüm meleği senin bedenine el uzatır; fakat
varlığının merkezine yaklaşamaz.
“Eum bi Iznillah”
(Allah’ın Emri ile Ayağa Kalk)
•Cihan türlü türlü şekiller alırsa da ehemmiyeti yok.
Sen Allah’ın emri ile ayağa kalk. Yerle gökten başka bir
şey yok. Allah’ın emri ile ayağa kalk.
•“Ene’l-Hak (ben Hakk’ım)” nağmesini ateş haline
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Bilgi, Uyanıklık
•Gözleri feleklerde dolaşan hey’etşinas, benliğin
makam ve mertebesini bilmiyor.
•Benliği felekten dahi üstün sayan insanın, bu gece
ve gündüz âlemini gayet iyi bileceği aşikârdır. 136
•Yalnız o kimsedir ki, görüşün iyi ve kötüsünü seçer;
gönlün haram ve helâlini birbirinden ayırt eder.
Şark’ı Islâh Edenler
•Ben, sizin, ellerinde kadehlerle Şark bezmine gelen
Samirî17 gibi hilekâr sâkîlerinizden ümidimi kesmişim.
•Bu bulut parçalarının eteğinde yeni şimşekler
beklemeyelim. Zira onların yeninde eski şimşekler dahi
yok.
Gaip Terbiyesi
•Garp terbiyesi, kalp ve görüşün bozulması demektir.
Zira bu medeniyetin ruhu iffetini (temizlik ve masuniyetini)
kaybetmiştir.
17 Hz. Musa, T ur dağında iken gümüşten bir buzağı
yapıp halkı putperestliğe döndürmek isteyen adam.
İkbal'in bu sâkîlerden muradı yalancı ve değersiz
liderlerdir.
•Ruh iffeti olmayan yerde temiz yürek, yüksek hayal,
güzel ve ince zevk de bulunmaz.
Meydanda Olan Sırlar
•Gençlerinin benliği çelik gibi sert ve dayanıklı olan
milletin kılıca ihtiyacı yoktur.
•Ay ve Ülker yıldızı âleminin senin yanında hiçbir
değeri yoktur. Onlar âlemin cebir ve tazyiki altındadır, sen
ise ondan kurtulmuşsun.
•Dalga neden çalkalanıp duruyor? İsteme zevkine
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
gelmez.20
•Ben senin diyarında, akla, “işinin çıkarına bakmak”
yolunu öğreten o cünunu elde etmedim.
•Şair, hayatın buhran ve humması içinde
kavrulmalıdır. Zira bu tarz ney çalmak (şiir söylemek), 138
milletleri helake sürükler.
Uyanıldık
•Benliği uyanık olan kul, kılıç gibi keskin ve berrak
olur.
•Her zerrede gizli olan ışık ve parlayışı ancak onun
cevval ve zeki gözleri görür.
•Sen o Allah adamına hiç benzemezsin; sen ufukların
kölesisin; o efendisi, sahibidir.
•Sen henüz sahili arayıp bulma zevkinden
mahrumsun; o, yaradılışının temizliği neticesinde denizin
en derin yerlerini bilir ve görür.
Benliğin Terbiyesi
•Bir avuç topraktan cayır cayır yanan ateş vücuda
getirmek, ancak benliğin terbiyesi ile mümkündür.
•Musa olmanın sırrı, her asırda ancak bu olmuştur.
Bu Musaları; çöl havası, Şuayb Peygamber ve gece
gündüz çobanlık o hale getirir.
20 Cihat ve mücadeleyi şeriate aykırı gören din
adamlarını kastediyor.
Hürriyet ve fikir
•Düşünce ve tedbir meziyetinden mahrum olanları,
fikir hürriyeti mahveder.
•Eğer insanın tefekkür hassası ham olursa, fikir
hürriyeti onu hayvan derecesine indirir.
Benlik Hayatı
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Mahkûm, daima bir pirin kerametleri peşindedir.
Hür insanın kendisi, yaşayan bir keramettir.
•Mahkûmun okuyacağı ilimler ancak mûsikî, resim ve
nebatat olabilir.
Terbiye 140
•Hayat ayrı bir şeydir, ilim ayrı bir şey. Hayat bağrın;
ilim dimağın yanışıdır.
•İlim yolu ile devlet, kudret, lezzet elde edilebilir.
Fakat bir güçlük vardır: Kendimizi anlayamayız.
•Alim çok, fakat görüş sahibi çok azdır. Kadehinin
boş kalması şaşılacak şey değildir.
•Mektep hocasının güttüğü terbiye yolu gönlü açmaz.
Şimşeği kibrit ile tutuşturmak mümkün müdür?
Güzel ve Çirkin
•Aynen gök kubbedeki yıldızlar gibi, insanın
tahayyülleri de doğuş ve batış kanunlarına tâbidir.
•Benlik âleminde de iniş ve yokuş vardır. Bu âlemde,
güzel ve çirkin savaş halindedir.
•Benliğin yüksekliğinden zuhur eden her şey güzeldir.
Benliğin düşkün ânının mahsulü ise çirkin ve kötüdür.
Benliğis Ölümü
•Garbın ruhu benlikten mahrum olduğu için
kapkaranlıktır. Şark da aynı sebepten cüzzama
tutulmuştur.
•Arap ruhu, benliği öldüğü için buhranlar içindedir.
Irak’m ve Acem’in bedeninde damar ve kemik
kalmamıştır.
•Benliği öldüğü için Hindin kolu kanadı kırılmıştır.
Ona kafes helâl, yuva ise haram olmuştur.
•Yine benlikten mahrum kaldığı için, “Pîr-i Harem”
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Medresenin senden gizlediği kâinat sırlarını yalnız
başına dağlarda ve çöllerde dolaşırken hallediverirsin.
Filozof Niçe (Nietzsche)
•Filozof Niçe, tevhiddeki ince ve derin hakikati
anlayamadı. “Lâ ilahe illallah” sırlarını idrak için hususî bir 142
görüş lâzımdır.
•Onun yüksek tefekkürü bir oktur ki, feleği hedef
tutmuştur. Hayali Ay ve Güneş’e atılan bir kementtir.
•Bir rahip gibi perhizkâr ve temiz olmasına rağmen,
günahın lezzetine susamıştır.
Üstadlar
•Bedahşan lâ’li yetiştirmek istiyorsak, yolunu
kaybetmiş bir güneş ışığının buna hiçbir faydası olmaz.
•Bugünün dünyası, eski rivayetlerin tuzağında
kıvranıp durmaktadır. Medreselerin veya onların
sahiplerinin bütün gayretleri faydasızdır.
•Asırlarının imamlığını omuzlarına yüklenebilecek
olanlar, liderlik edecekleri yerde asra uydular.
Gazel
•Karanlık gecesini kaplan gözü meş’alesi ile
aydınlatan insan, gideceği yerin yolunu bulur.
•Dünyada fırsatları ele geçirenler ancak kölelerdir.
Hür insan ne huzura erebilir ne de eline bir fırsat geçirir.
•Garp dünyasının zâhirî şâşaası sizin gözlerinizi
kamaştırmış; “Ma Zağa”21 sahibi (Hz. Muhammed) sizin
görüşünüzü korusun.
•Kadehleri yıldızlar gibi parlayan o zevk meclisi, bir
iki dakikalık bir misafirdir.
•Bu kitaplar senin tabiî ve fıtrî zevkini o kadar
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•İnsan, her katresi sonsuz derya olan bir denizdir.
•Çiftçi eğer tembel ve rahatına düşkün olmazsa, bire
yüzbin mahsul alır.
•“Gafil oturma, oyun zamanı değil hüner kazanmak,
çalışmak zamanıdır.” (Nizamî) 144
-2•Eğer sinemizde hararetli bir gönül yoksa,
hayatımız olgunlaşmaz, ham kalır.
•Eğer av çevik ve genç olursa, avcının köhne tuzağı
bir şeye yaramaz.
•Ab-ı hayat bu dünyada mevcuttur. Onu ele geçirmek
için susamış olmak lâzımdır.
•İnsan için hakiki tarikat onun ululuğudur (izzet).
Fakrını ikmal için çalışmaktır.
•Canım evlâdım, şahin için sülüne köle olmayı kabul
imkânsızdır.
•Dünyada söz metaı (şiir), bulunmayan bir şey
değildir. Yüzlerce Enverî ve Câmî vardır.
» Dünyada benim sermayem nedir? Feryad ve figan...
•Beni cihanın hürmetine mazhar eden, sözlerimin
doğru ve samimi olmasıdır.
•Yüksek bir nam ve şöhret, miras sureti ile intikal
etmez. Bu, Allah vergisidir.
•Hz. Nizamî oğluna ne güzel söylemiştir: ıtfter
157 '
• “Büyük olman icap ettiği yerde, benim oğlum
olman sana hiçbir fayda temin etmez.”
-3•Bu gece ve gündüz, imanlı bir insanın omuzlarına
ne kadar ağır basar. Zira onun devlet ve dini
kumarbazlıktır.
•Amel ve işten sarhoş olmuş kul görünürde yok, lâf
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
etmiştir. Bakışımız aydınlanmış ama gönül aynası bulanık
kalmıştır.
•Nazar zevki tabiî hududunu tecavüz ettiği zaman,
insan fikri dağılır ve perişan olur. Tefekküründe bir
neticeye varamaz. 146
•Sedefin kucağından ve terbiyesinden mahrum kalan
nisan yağmuru damlası, hiçbir zaman inci olamaz.
•Benlik ancak halvette büyür ve gelişir. Bugünkü
şerait içinde halvet, ne müşrik mabedinde ne de Kâbe’de
müyesser değildir.
Kadın
•Kâinat tablosunu renkli ve güzel hale getiren
kadındır. Hayattaki iç yanışı, kadın sazının eseridir.
•Onun toprağı ululuk ve şerefte Süreyya yıldızından
üstündür. O mücevher kutusundan gelen her inci, paha
biçilmez bir incidir.
•Her ne kadar kadın Eflâtun’un Mükâlemat’mı
yazamaz ise de, Eflâtun’un kıvılcımlarını bozguna uğratan
kadının alevidir.
Kadınların Hürriyeti
•Ben bu hususta düşüncemi açıklayayım. Ancak iyi
biliyorum ki, bu zehir, o şekerdir.
•Eğer açıklarsam herkes bana kızacak ve
kınayacaktır. Zira münevver gençler önceden bana
gücenmişlerdir.
•Bu sim bizzat kadının isabeüi görüşü ifşa etmelidir.
Zira akıl ve idrak sahibi erkekler, bunu ifşa etmekte
mazurdurlar.
•Süsleme ve kıymet bakımından kadınların hürriyeti
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
bir çözüm yolu yoktur.
Edebiyat ve Güzel Sanatlar
•Ne yazıktır o kavme ki, ecelden berat alır. Şairi
hayat zevkine veda eder.
•Onun aynası çirkini güzel gösterir. Onun tatlı 148
şerbetinden ciğerlere neşter saplanır.
•Onun öpüşü, gülün güzellik ve taravetini zâil eder.
Bülbülün gönlünden uçuş zevkini siler süpürür.
•Onun nağmeleri gönlünden sebatı çalar. Onun
büyüsü, ölümü sana hayat gösterir.
Din ve Hüner
•Nağme, şiir, siyaset, kitap, din ve hüner; hepsi tek
daneli incilerin hâzineleridir.
•Topraktan yaratılan kulun kalbinden zuhur eden bu
hâzinelerin makamı, yıldızlardan daha yüksektir.
•Eğer bunlar benliği muhafaza ederlerse, hayatın tâ
kendisidirler. Eğer buna muktedir değillerse, büyü ve
masaldan ileri bir değeri haiz değildirler.
•Din ve edebin benliğe yan çizdiği her yerde,
milletlerin rezil ve rüsva olmasına sebep olmuşlardır.
Yaratma
•Yeni bir cihan taze fikirlerle meydana gelir; taş ve
tuğla ile değil.
•Gelişen ve genişleyen benlikleri içine dalanların azim
ve himmeti, ancak bu ırmaktan sonsuz bir deniz vücuda
getirmiştir.
•Her nefesinden ebedî bir ömür vücuda getiren
insan... Yalnız o insan, dünyanın dönüşüne dahi hâkim
ve galip olur.
•Benliğin yokluğundandır ki, Şark’ta “Allahlık” sırrını
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Artık Sevgili’nin diyarında şerefini mahvetmemelidir.
•Eski kalıp içinde yeni bir ruh yaratmalıdır. Yahut da
eski ruhu taklit bağından kurtarmalıdır.
Görüş
•Bahar ve ovalarda kafile kafile gelincikler... Gençlik, 150
sarhoşluk, zevk, sevinç, güzellik...
•Karanlık gecede göz kırpan yıldızlar, denizler, geniş
mavi gök...
•Gece mahaffesinde23 seyahat eden Ay gelini,
Güneş’in doğuşu, mavi göğün engin sükûnu...
•Eğer biz görüş kudretine mâlik isek bu manzaraları
bedava temaşa ederiz. Zira tabiat güzelliğini para ile
satmaz.
Kuvvetü’l-Islâm Mescidi
•Benim kararmış gönlümde artık ne kalmıştır ki...
“Lâ ilahe” ölmüş ve donmuş, zevkini kaybetmiştir.
•Tabiatın gözü ilişse, beni tanımaz bile. Zira şevket
ve azametimiz (Mahmud makamı), esaret yüzünden
tamamen başka bir şekil almıştır.
23 Deve, katır gibi hayvanların sırtına konulan ve içine iki
kişi oturabilen kapalı vasıta. Mahfe.
.24 Hindistan'ın payitahtı Yeni Delhi'den tahminen onbeş
kilometre mesafede, birkaç asır evvel inşa edilen bir
mesciddir. Hindistan'da İslâmî mimarinin güzel bir
örneğidir.
•Bir müslüman senin kudret, büyüklük ve vakarını
görür de nasıl utancından yere girmez. Esaretin tesiri
altında (bu taş bina) sırça haline gelmiş.
•Senin şanına ancak, tekbiri ile kevn ü mekânı cûş u
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Şevk Bakışı
•Kâinat, içinde olanı daima gizler. Kâinatın her
zerresinde zuhûr (meydana çıkmak) zevki vardır.
•Zaman, görüşümüze şevk, aşk bakışı iştirak etmek
şartı ile daima yeni bir şekilde tecelli eder. 152
•Ancak bu şevk ve aşk bakışı sayesinde, mahkûm bir
memleketin evlâtları hâkimiyete lâyık bir hale gelmişlerdir.
•Yalnız o bakışta kahharlık ve cebbarlık vardır. Yalnız
o bakışta dilberlik ve güzellik vardır.
•Ancak bu bakış sebebi iledir ki, benim cünunum her
zerreye çöllerde avare gezip dolaşmak usûl ve âdetini
haürlatir.
•Eğer sana şevk bakışı nasip değilse, bil ki varlığın
“kalp” ve “görüş ”ün yüz karasıdır.
Sanatkâra Hitap
•Güneş’in, Müşteri yıldızının ışığı birkaç nefeslik bir
şeydir. Fakat senin benliğinin devamı “aşk”tandır.
•Senin kalbinin içi, siyah ile kırmızı arasında fark
gözetmekten münezzehtir. Kırmızı, beyaz ve mavi
arasında ihtilâf bulmak, senin için utanç vericidir.
•Zikir ile fikir arasındaki mücadele, sende benliğin
yokluğunu gösterir. Şiir ve sürür, sende benliğin varlığına
alâmettir.
•Eğer köle olarak yaşıyorsan, senin sanat dünyan
ancak kilise, tavaf ve secdedir.
•Eğer kendi şeref ve büyüklüğünü biliyor ve ona
inanıyorsan, bütün insanlar ve cinler senin emrinde
çalışan askerler, sen de onların başbuğu olursun.
Gazel
» Ey pervasız dalga, inci denizin dibindedir. Sahil,
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
başka bir hal gösteriyor?
•Nasıl oluyor da, bir gönül erinin gözünde Rum veya
Rey saltanatının hiçbir kıymeti olmuyor?
•Şair, gönül remzini anladığı zaman biliniz ki, sanat
da amacına ermiştir. 154
Bahar Rüzgârı ve Çiy Danesi
Rüzgâr (Çiy danesine)
•Ben yıldızlar fezasına erişemedim. Ancak lâle ve
gülün gömleğini yırtmakla uğraştım.
•Ben artık vatanımı terk etmeye mecbur oluyorum.
Zira görüyorum ki, bülbülün zevk ve neşe veren
nağmeleri tamamen zevksiz...
•Kader sana bu ikisini (yer ve gök) tanımak fırsatını
vermiştir. Söyle, yeryüzündeki çimenler, topraklar mı
daha güzeldir; yoksa feleklerin, arkasında birçok şeyler
gizleyen perdesi mi?
Çiy Danesi
•Eğer çimendeki çerçöp ve süprüntü seni bağlayıp
hapsetmezse, gül bahçesi dahi felek seraperdesinin 25 bir
başı olabilir.
Mısır Ehramı
•Bu ciğerleri kavuran sessiz çöl fezasında, tabiat
ancak utanç yığınlarım yükseltmiştir.
•Böyle bir edebiyat tasvirini resmeden ele aferin!
Felekler bile onun azameti önünde başını eğmiş.
25Saray perdesi, otağ, padişah çadırı; harem dairesinin
önüne çekilen büyük perde.
•Sanatı tabiat hudutlarından kurtar. Sanatkârlar
tabiatı avlayan avcılardır, ona avlanan değil.
İkbal
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Tefekkürü perdeleri parçalayınca, sırrı ve remizleri
aşikâr olarak gördü.
•O mana âleminin harîfi; o, kendisine “len teranî”27
hitabı teveccüh etmeyen.
•Bu cihanın ne olduğunu, bu hayat hengâmesini 156
ondan sor.
•O, şu sözü söyleyerek dünya ve ahiretin ne
olduğunu açıkça anlattı.
•Şeytanın bâkî kalıp, Adem peygamberin öldüğü
böyle bir cihanın kokusunu almak (mahiyetini anlamak), o
kadar zor olmasa gerek.
Mevlâna
•Yarı açılmış mahmur gözün, henüz doğru ve iyice
görmüyor. Ve varlığın senin için hâlâ gizli bir sır
halindedir.
•Henüz niyazın naz’a aşina değil ve namazın henüz
“kıyam”dan hâli.
•Henüz benliğinin sazının teli kopuk; zira henüz
Mevlâna’nın nağmesine ihtiyaç duymuyorsun (yani onun
huzurunda niyaz ile eğilmiyorsun).
26iranlı kaside şairi Hakanî-i Şirvanî'nin (ö. 595/1199),
Irak-ı Acem, Irak-ı Arap, Mekke ve Şam gezisini
anlattığı manzum seyahatnâme.
27Allahu Teala'nın Musa (as)'ya “Beni göremezsin"
hitabını içeren ayet-i kerimeden alınmıştır. Bkz. A'raf,
7/143.
•Eğer cihanı kendi görüşünle mütalâa edersen,
felekler senin seherinin nuru ile aydınlanacaktır.
•Güneş senin kıvılcımından ziya alacak ve Ay’ın
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Ey sanatkâr, ben senin sanatta istidat ve kemâlâtını
biliyorum. Sen eski ve yeni sanata aşinasın.
•Sen, tabiatı okumuş ve onu olduğu gibi başkalarına
da tanıtmışsın. Şimdi tabiat aynasında kendi benliğini de
aksettir. 158
Helâl Terennüm
•Tegannî edenin türküsü, bir dereceye kadar kalbe
inşirah verir. Fakat bu inşirah devam etmezse hiçbir
faydası olmaz.
•Sıcaklığı ile yıldızları eriten, nağme, henüz feleklerin
sinesinde gizlidir.
•Ancak o nağmenin tesiri ile insan gam ve korkudan
halâs olur, kölelikten efendiliğe yükselir.
•Bu ay ve yıldızların insanı hayretlere düşüren âlemi
göçüp gider. Yalnız sen ve yalnız senin “lâ mevcud”
(Ondan başka var yoktur) nağmen bâkî kalır.
•Benlik fakihlerinin meşru ve helâl addettikleri
terennüm hâlâ sazendesini bekliyor.
Harara Terennüm
•Benim zikrimde sofî’nin yanışı ve sevinci yoktur.
Böyle olduğu için, benim fikrim sevap ve azap kadehi
(ölçeği) olmaz.
•Hadis ve kitabı bilen fakih, Allah verse de bana
uysa.
•Eğer tegannî edenin nağmesinde ölüm haberi gizli
ise ney, çeng, rübab hepsi haramdır.
Fıskiye
•Irmak suyu akıyor. Toprakla da yan yanadır. Bu
manzara benim inancıma göre kötüdür.
•Ey aziz genç, ırmak tarafına bakma, öbür tarafa
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
uzaklaşmak için çırpınır.
•Onlar, yüksek makamları insan gözünden gizlerler.
Bedeni uyandırıp ruhu uyuturlar.
•Yazık bu Hint ressamlarına, romancılarına,
şairlerine... Bunların sinirlerine sadece kadın hâkimdir. 160
Büyük Adam
•Onun sevgisi derin olduğu gibi nefreti de derindir.
Allah’ın kullarına onun kahrı dahi şefkat mesabesindedir.
•Büyük adam, taklit içinde yetişmiş dahi olsa, tabiat
onu yaratmaya sevk eder.
•O, bir topluluk içinde dahi yalnızlık mazhariyetine
sahiptir. Meclisin umumu gibi, herkesin arkadaşı olduğu
halde herkesten ayrıdır.
•Fikri güneş gibi parlaktır. Sözü çok sade fakat mana
bakımından çok incedir.
•Görüşü yaşadığı asrın görüşünden ayrıdır. Tarikat
pirleri onun haline nüfuz edemezler.
Yeni Âlem
•Gönlü diri olan, kaderin kalbindekini keşfeder. O
insan, yeni âlemin tasvirini rüyada görür.
•Ezan sesi onu uyandırdığı zaman, rüyada gördüğü
âlemin imarı ile meşgul olur.
•Yeni bir cihana varlık veren, ancak o insanın
toprağının elidir. Ve yine onun tekbiri, bu yeni cihanın
ruhu mesabesindedir.
Manalar İcat Etmek
•Her ne kadar manalar icat etmek istidadı Allah
vergisi ise de, sanatkâr çalışmaktan geri kalmamalıdır.
•Hâfız’ın meyhanesi olsun, Behzad’ın puthanesi
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
değildir.
•Beşer düşüncesi, yeni bir fikir yaratmak peşindedir.
Eski ve yıpranmış usûllerden usanmıştır.
•İnsanın içinde gizlediği, boğduğu hevesler yavaş
yavaş meydana çıkar. 162
•Ey Müslüman, sen Kur’an yoluna gitmelisin ki, Allah
sana çalışma kudreti ve ibdâ hassası ihsan etsin.
•“Kuli’l-afv”2•âyet-i kerimesindeki hakikatler henüz
zuhûr etmemiştir; belki bu asırda meydana çıkar.
Kari Marks’m Sesi
•İlim ve felsefenin hokkabazlıkları, bu münakaşa ve
münazaralar işe yaramaz. Bugünkü dünyanın eski fikirlere
tahammülü yok.
•Ey iktisat ilminde mahir olan; eserlerinin içinde
değerli hiçbir şey yok. Orada ancak istatistik cetvelleri,
eğri büğrü çizgiler var.
•Garbın puthaneleri, kilise ve medreseleri; dolandırıcı
akılları ile heves ve ihtiraslarının döktükleri kanları
gizlemeye çalışıyorlar. inkılâp
•Hayatın harareti ve nizamı ne Asya’da var, ne de
Avrupa’da... Asya’da “benliğin”, Avrupa’da da kalp ve
vicdanın yokluğunu görüyorum.
2•"Sana Âİlah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar.
De ki: İhtiyaçtan arta kalanı." Bkz. Bakara, 2/219
•Her yerde insanların inkılâp için çırpındıkları
görülüyor. Galiba bu ihtiyar dünyanın ölümü yaklaşmıştır.
Yaltaklanma
•Ben dünya işlerinden pek anlamam. Fakat gören ve
düşünen insanların gözünden bir şey kaçmaz.
•Sen de devlet büyüklerine yaltaklanmalısm. Zira yeni
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Rus Bolşeviği
•Allah’ın takdiri bazen acayip, garip yollar gösterir.
Biliniyorum, kâinatın kalbinde ne sırlar gizlidir.
•Kiliseyi korumayı kendileri için tek kurtuluş yolu
olarak görenler, İsa’nın kilisesini yıkmaya, haçını kırmaya 164
çalışıyorlar.
•Aşağıdaki vahiy, Rus dinsizliği için nâzil olmuş:
“Kilisenin Lât ve Menât’ını parça parça ediniz.”
Bugün ve Yarın
•Bugün benliğini aydınlatmayan ve ciğerini
yakmayan, yarının zevkine veya gamma iştirak edemez.
•Bugününden bir nasip elde etmeyen milletin, yarının
mücadelesinde hissesi olmaz.
Frenk Siyaseti
•Ya Rabbi, Frenk siyaseti seninle rekabete kalkışmış.
Şu farkla ki onun kulları, ona tapanlar yalnız büyük devlet
adamları.
•Sen ateşten yalnız bir İblis vücuda getirdin. Fakat
Frenk siyaseti, topraktan iki yüz bin İblis yaratmıştır.
Efendilik
•Hakikatte bu devir ile eski devir arasında hiçbir fark
yoktur. Seccade ve siyaset adamları insanların imamı
veya idarecisi oluyorlar.
•Bu vaziyetin meydana gelmesinde ne “pîr”in
kerameti, ne “emir”in tazyiki müessir olmuştur. Zira halk,
asırlardan beri köleliğe alışmıştır.
•Köleler, kölelik içinde yeüşir ve pişerlerse, onlara
tahakküm etmekte hiç güçlük çekilmez.
Köleler İçin
•Şark ve Garp felsefesi bana bu derin ve ince
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
sinirleniyorlar?
•Şimdi ben bir işe girişmişsem niye kötü
karşılıyorsunuz? Biz ve siz, aynı terbiye ve medeniyetin
mümessilleriyiz.
•Niçin benim müstemlekeciliğim hoşunuza gitmiyor? 166
Benden evvel zayıf milletleri kırıp perişan eden siz değil
miydiniz?
•Bu oyunları, payitahtı mevcut olup, memleketi ve o
memlekette hükümdarı mevcut olmayan hangi devlet
oynuyor? (Habeşistan).
•Sezar’m evlâtları, sizin inancınıza göre ancak
kamışları sulayıp onunla kanaat etmelidirler. Halbuki siz,
çorak çöllerden bile haraç almaya kalkıyorsunuz.
•Göçebe çadırlarında aç bî-ilaç yaşayanları dahi talan
eden siz değil miydiniz? Çiftçisinin ekininden taç ve
tahüara kadar yağma etmediğiniz ne kaldı?
•Daha dün, terbiye ve ilmi yaymak için adam
öldürmeyi, eşkıyalık etmeyi caiz saydınız. Ben de bugün,
onu caiz ve mübah görüyorum.
İblis’in Siyasi Oğullarına Fermam
• Siyasetinizle brehmenleri aldatınız ve bu suretle
onlara tâbi olanları eski mabedlerinden çıkarınız.
•Ölümden dahi korkmayan o müslümanın
bedeninden, Muhammed’in ruhunu çıkarınız.
•Arabm fikrini Frenk hayallerinin nüfuzu altına
sokup, bu yolla İslâm’ı Hicaz ve Yemen’den dışarı atınız.
•AfganlIlardaki din gayretini yok etmek için, dinî
rehberleri oradan uzaklaştırınız.
•Lâlenin ateşi İkbal’in nefesinden coşup alev alev
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
mücevherden başka bir şey değildir.
•Hint çiftçisi, mezardan dışarı atılan bir cesede
benzer ki, çürümüş kefeni henüz toprak altındadır.
•Hindinin ruh ve bedeni yabancı elinde rehindir. Ne
yazık ki, ne mekân ne de o mekânda oturan bâkî 168
kalmıştır.
•Ey Hintli, Avrupa’nın kölesi olmaya sen razı oldun.
Ben senden şikâyetçiyim, Avrupa’dan değil.
Himaye Altına Almak
•Bu asırda terbiye ve medenileştirmek meleğinin
inmesine muhtaç olan yerleri tâyin etmek güç değildir.
•Bir yerde ki kumar yoktur ve kadınlar yarı çıplak
değildir; bir yerde ki şarabı haram sayarlar...
•Yahut orada sabırsız, cevval ve derin bir ruh vardır;
fakat babalarının, dedelerinin yollarında severek ilerlerler.
•Bir yerde ki köy çocukları cesur, zeki ve kanlı
canlıdır; fakat orada henüz mektep açılmamıştır.
•Frenk mütefekkirleri derhal, “oranın henüz
medeniyete, tâlim ve terbiyeye yabancı” olduğuna fetva
verirler.
Terbiye Tuzağı
•İkbal, Avrupa’nın şerefi hakkında hiçbir şüpheye
düşmemiştir. Avrupa her mazlûm milletin dert ortağıdır.
•Elektrik ile insanların fikirlerini aydınlatmak, kilise
pirinin kerametlerinden biridir.
•Şam ve Filistin için benim yüreğim yanıyor; bu
müşkül derdin devası da yoktur.
•Şam ve Filistin halkı, kendi deyişleriyle “zalim
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
yazısından kurtulması için dua ediyorlar.
•Mümkündür ki, Frenk ihtiyarlarının bu metresleri,
Iblis’in duası berekâtı ile birkaç gün daha yaşar.
Şam ve Filistin
•Fransız rintlerinin meyhanesine Allah selâmet 170
versin. Her Halep şişesi, gül renkli şarapla dolu.
•Eğer Yahudi için Filistin toprağında bir hak kabul
edilirse, Arapların İspanya üzerindeki hakları nasıl
reddolunur?
•Fakat İngiliz müstemlekeciliği göründüğü gibi
değildir. Bu turunç, bal ve hurma meselesi değildir.
Siyasi liderler
•Bu siyasî liderlerden bir şeyler ümit etmemelidir.
Bunlar hasis maddî unsurlardan başka bir şeyle alâkadar
olmazlar ve toprağa bağlıdırlar.
•Onların kemendi örümcek ağına benzer; sinek
avlamak peşindedirler.
•Ne güzeldir o kervan ki, onun kafile başı melekût
âlemini tahayyül eder ve yüksek gayelerin cazibesine
tutulmuştur.
Kölelik
•Milletlerin dertleri ve hastalıkları vardır. Bunların
sebepleri çok ince ve derindir. Eğer izah etmeye
kalkarsak, ne kadar söylesek de yine onu kâfi derecede
anlatamayız.
•Kölelerin liderleri arslan dininde dahi ancak tilki
felsefesi görürler.
•Ben inanıyorum ki, gizlice Firavun’un peşinden
giden bir Musa dahi olsa, milletinin linetine müstahaktır.
Filistinli Araba Hitap
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
kabul edersin?
Onun Ortağı Yoktur “Lâ Şerike Leh”
•Kavimler, milleder arasında rekabet ezelî bir
hakikattir. İhtiyar felek nazarında ne ben ne de siz, aziz ve
muhterem sayılırız. 172
•Kendini “benliğine” sar ve zamaneden, hâdiselerden
ümidini kesme. Zira zaman yarası, gizli bir ihtimam ile
şifa bulur.
•Eğer “Lâ şerike leh” senin kalbine iyice nüfuz etmiş
ve yerleşmişse, bilmelisin ki, dünyada parmakla gösterilen
kudredi ve muhterem bir insan olursun.
Dua
•Senin duan Hakk’m kazasını değiştirmez. Belki
duanın tesiriyle sende bir değişiklik vücuda gelir.
•Eğer benliğinde bir değişiklik (inkılâp) vukûa gelirse,
bu cihan da değişir ve bu hiç hayret edilecek bir şey
değildir.
•Yine o eski şarap, o eski hay u huy bâkî kalır, ama
sâkînin yolu, şarap kabağının şekli değişir.
•Sen, istediğinin ele geçmesi için dua ediyorsun, ben
de senin isteğinin değişmesi için dua ediyorum.
Milletin Kaderi
•Bu ters ve eğri dönen çarh, o güneş ve o ay,
yolcudurlar; ama ilerleyemiyorlar, yolda kalmışlar.
Bulutiar gibi gürledi, lâkin yazık oldu İskender’e; ansızın
gelen ölüm onu aldı götürdü.
Nadir Şah, Delhi’yi yağma etti. Bir kılıç darbesi... Fakat
masal kısa sürdü. Afganlı hâlâ yerinde, dağlar yerinde...
Hüküm Allah’ın, mülk Allah’ın... Fakr’a mahrem olduk
mu, sen padişahsın, ben de padişahlar padişahı... Milletin
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
benliğini tanı!
•Hava güzel, sular bol, toprak iyi mahsul veriyor.
Hangi çiftçi tarlasını sulamaz?
•O ne biçim denizdir ki, dağ gibi dalgalarla
çalkalanmaz. Fırtınalar koparmadan tufan olur mu? Ey 174
gafil Afgan, kendim tanı!
•Kendini kendi toprağında arayan ve bulan çiftçiye,
sultanların debdebe ve azameti feda olsun! Kendini tanı
ey gafil Afgan!
•Sen cahilsin, fakat senin cehaletin birçok okumuş
yazmışların şerefini korumuştur. Âlimler, fâzıllar, din ve
imanlarını satıyorlar. Kendini tanı ey gafil Afgan!
Şahin
•Karga sana, kanatların güzel değil, diyor. Yarasa
sana, kör ve beceriksiz, diye hitap ediyor.
•Lâkin ey şahin, bilmelisin ki bunlar ovaların en
pespaye kuşlarıdır. Mavi göklerin gizlediği buhranlardan
haberleri yoktur.
•Bunlar uçtuğu zaman, baştan ayağa göz olan bir
kuşun halini, mertebesini nereden bilsinler?
Kalp Terbiyesi
•Yaradılışta aşk, heves gibi pespaye değildir. Şahin
kanadından sinek uçuşu beklenmez.
•Usûl ve muhit, gül bahçesini öylesine değiştirir ki,
bülbüllere yuvaları işkence kafesi haline gelir.
•Yolculuğa karar veren, göç çanının sesini beklemez.
Hava dalgası kafilesi, çan sesi bekler mi?
•Mektep talebesi görünüşte diri gibidir ama hakikatte
ölüdür. Benliğini Frenkten eğreti almıştır.
•Eğer kalbini terbiye etmek istiyorsan bil ki, onu
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
•Sabahlan gözyaşı dökmeden, benliği muhkem ve
metin bir hale getirmek müşküldür. Bu lâle, ırmak
kenannda daha güzel ve renkli olarak büyür.
•Bu eski mabed, yani renk ve koku puthanesi kâfiri
avlar, fakat mümin için av olur. 176
•Ey şeyh, zenginleri mescidden çıkar. Mihrap onların
namazlanndan müteessir olup yüzünü buruşturur.
Fikirlerin Kıyameti
•Sen bu dünyayı nasıl görüyorsun, bilmem. Fakat
ben onda bir değişme, bir inkılâp seziyorum.
•Herkesin göğsünde kıyamet sabahından bir alâmet
var. Bakın, gençlerin fikirleri alt üst olmuş.
•Ey din ulusu, senin seher vakti ettiğin dualar, bu
faaliyetten mahrum hayat kaybını telâfi etmez.
•Tekkelerde benliği yaratmak ve yetiştirmek
imkânsızdır. Bu rutubetli alev, kıvılcım saçmaz.
Dağlarda Halvete Çekilmek
•Rindâne bir cesarete sahip olmayan her aşk,
tilkilikten başka bir şey değildir. Allah eline sahip olan
aşkın bazusu kuvvetlidir.
•Tembellik ne kötü şeyi Yolun meşakkatini, seferin
servet ve saadeti addeden kimse göremiyorum.
•Ey ormanlarda inzivaya çekilenler! Bu yaşayış tarzını
bir nevi vahşet sanmayınız. Dağlarda inziva, insana kendi
mahiyetini öğretir.
•Dünya rivayetlerle, ahiret münacât ve niyazlarla elde
edilir. İki âlemde de şehinşahlık budur.
ŞerefE Fakr
•Ey sâlik, dervişlik ilmi güç değildir. Bu hakikati,
MU H AMME D İKBÂL
KU LLU K KİTABI
Kabile Ayıranı
•Şîr Şah Sûrî ne güzel söylemiş:
Kabilelere ayrılmak, Afganlılan hor ve hakir bir hale
düşürmüştür.
•Bunlar veziri ve Mahsud adını seviyorlar. Hâlâ 178
Afganlı libasını giymemişlerdir.
•Bu dağlarda müslümanlık bin parçaya ayrılmıştır.
Her kabile, kendi hususî putuna tapıyor.
•Orada yine eski Kâbe, eski Lât ve Menât var. Allah
vere de, bu putlara indirdiğin darbe tesirli ola.
Müminin Konak Yeri
•Sadece kırmızıyı sarıdan ayırt eden bakış, bakış
değildir. Hakiki bakışın güneşe, aya ihtiyacı yoktur.
•İmanlı müslümanın varmak istediği yer, Frenk
diyarlarından çok ileridedir. İleri yürü, bu yolun sonu
yoktur.
•Garp meyhaneleri herkese açıktır. Yeni ilimlerle
sarhoş olmak günah değildir.
•Fakat bu neşe ve sarhoşluk seni yok edebilir. Eğer
varlığında “lâ ilâhe”nin yanışı yoksa...
•Büyük hanzâdeler, benim sözüme kulak verirler mi
acaba? Ben ancak palaspare giyinmiş bir fakirim,
başımda tacım yok ki...
Müslümanlık Şarabı
•Yaradılışın maksat ve arzularını güden, ya
sahralarda yahut dağlarda yaşayanlardır.
•O insan, dünyada büyüleyici bir terbiyenin
muhasebesini yapar. Onun fakrı da saltanat azametine
sahiptir.
•Bu güzeldir, lâtiftir; öbürü kuvvetli ve şevketlidir.
MU H AMME D İKBÂL