Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 21

Osmanlı Düşüncesi

Kaynakları ve Tartışma 'Konuları

Editörler:
Fuat Aydın-Metin Aydın-Muhammed Yetim
MAHVA YAYlNCillK 85

Osmanlı Düşüncesi
Kaynaklan ve Tarhşma Konulan

Yayma Hazulayanlar
Fuat Aydın-Metin Aydın-Muhammed Yetim

Kapak Tasarımı 1Sayfa Düzeni


stepajans@stepajans.com

Baskı/ Cilt
Step Ajans Rek. Matbaacılık Tan. ve Örg. Ltd. Şti..
Göztepe Mah. Bosna Cad. No: ll Bağcılar /İstanbul
Serti.fik.a No: 12266 T (0212) 446 88 46

1. Baskı, İstanbul, Eylül2019


. ISBN 978-605-5222-78-9

© Mahya Yayıncılık, 2018


Tarutım için yapılacak kısa alıntılar dışında
yayınorun yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz.

Mahya Yayınalık ve Eğitim Hizmetleri San. Tic. A. Ş.


Karagümrük Mah. Adnan Menderes Blv. No: 76/29 Fatih/İstanbul
Sertifika No: 40658 T: (0212) 531 25 25
info@mahyayayincilik.com.tr
OSMANLI KELAM LiTERATÜRÜNDE
TEMEL BİR KAYNAK:
• • A A • ;'\ • • ""' •

CURCANI'NIN HAŞIYE-1 TECRID'I

Ayşe Betül TEKİN'

GİRİŞ
Asırlar boyunca üzerine yazılan pek çok şerh ve haşiye ile adeta bir ge-
lenek oluşturan Nasiruddin Ti'ı.si'nin (ö. 672/1274) Tecrtdü'l-itikad adlı eseri;
Osmanlı kelam literatürünün kaynak metinlerinden biridir. Felsefi kelam
alanındaki ilk eserlerden biri kabul edilen Tecrtd, nispeten muhtasar bir
metin olarak telif edilmiştir. Bu nedenle açıklanmaya muhtaç özet bir me-
tindir ve üzerine çok sayıda şerh/haşiye yazılmJştır. Siinnl ve Şii medrese-
lerde okutulan en önemU Tecrid şerhleri şunlardır: · .
1. İbnü'l-Mutahhar Hılli (ö. 1324)'nin Keşfü'l-murad'ı,
2. Şemsüddin İsfaharu (ö. 1349)'nin Tesdfdü'l-kavaid'i (Şerh-i Kadim),
3. Ali Kuşçu (ö. 1474)'nun Şerhu tecrfdi'l-kelam'ı (Şerh-i Cedfd),
4. Abdürrezz§k Lahid (ö. 1642)'nin Şevariku'l-i lham fi Şerhi tecrı-
di'l-kelam'z.Ul ·
Bunlardan İsfaharu'nin şerhi Sünni çevrelerde çok tutulmuş ve Ti'ı.si'nin
bilhassa imarnet düşüncesinj tenkit etmesiyle öne çıkmıştır. Bununla bir-
likte Ali Kuşçu'nun şerhi, üzerine yazılan haşiyelerle canlı bir tarhşmaya
sahne olmuştur. Bu şerh üzerine önce Celaleddin Devvaru bir haşiye yaz-
mış, sonra onu eleştirrnek amacıyla Sadreddin Şirazi reddiye sadedinde
başka bir haşiye kaleme alnuş, daha sonra Devvaru ona cevaben tekrar bir
haşiye yazmış ve böylece şerh üzerinden fikirlerini tarb.şmaya devam et-
mişlerdir. Bu durum haşiye yazımının basitçe metindeki ibareyi açıklamak
değil, aynı zamanda metnin/şerhin nasıl yeni bir diyalog inşa etme alaru
haline geldiğinin bir kanıb.dır. Bu şekilde söz konusu şerhler, kelam düşÜn­
cesi.J::tin temel metinleri haline gelmiştir.
• Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi. Dr. Öğr. Üyesi (betul.tekin@yalova.~du.tr).
[1] Tecrld'in bu şerhleri hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Ayşe Betül Tekin, Tiisi'nin Tecridii'l-İ­
tikad'ı ve Şerhlerinde Varlık ve Mahiyet (Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, 2013).
210 · OSMANLI DÜŞÜNCESi: Kaynaklan ve Tartışma Konulan

Osmanlı düşüncesine kaynak olması bakımından buİada Şemsüddin


İsfaharu'nin şerhinin altı çizilmelidir. Bu şerh üzerine Seyyid Şerif Cür-
caru"'nin (ö. 816/1413) kaleme aldığı Haşiye-i Tecrid oldukça meşhur olmuş,
üzerine pek çok haşiye ve talikat yazılmıştır. Ayrıca Cürcaru'nin haşiye­
si başlangıç seviyesindeki Osmanlı medreselerinde okutlıımuştu.r. İsmail
Kara, medreselerdeki eğitim-öğretim üslubu ile şerh/haşiye geleneği ara-
sında kuvvetli bir ilişki bulunduğunu belirtmektedir.121 Buna göre, medre-
sede okunan bir metne şerh yazmak, hoca olabilmek için aranan şartlardan
biridir. Aynı şekilde okuduğu metne talik yazan öğrenci mürlazara yapma
yeteneğini geliştirmektedir.IJI Bu durum dikkate alındığında şerh/haşiyeler
tarihsel bağlamında okunabilir ve medrese öğrencilerinin söz konusu met-
ne haşiye yazmaya neden ilgi duydukları anlaşılabilir.
Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethiyle medrese teşkilatında yeni
bir dönem başlamıştır. Yeniden düzenlenen medrese müfredatına Sultan'ın
emriyle Cürcaru'nin Haşiye-i Tecrzd'inin de konulduğu pek çok kaynakta
geçmektedir. Hatta en alt düzeydeki medreselere Haşiye-i Tecrzd veya Yir-
mili medrese denmektedir. Çünkü bu seviyenin müderrisleri yirmi veya
yirmi beş akçe yevmiye almaktadır. Talebe bu rr_ıedresede muhtnsnrat tah:..
silinden sonra kelamdan Haşiye-i Tecrld dersini alarak danişmendliğe baş­
lamaktadır.141 Taşköprtzade Ahmed Efendi, 1525-1527 yılları arasında yir-
mili medresede Hılşiye-i Tecrfd'i en başından '~umfu-i amme" bölümüne
kadar, 1527-1530 arasında ise otuzlu medresede Hiişiye-i Tecrid'in "umfu-i
amme" bölümünden "vücO.b ve imkan" bahsine kadar okuttuğunu ifade
etmektedir.ısı Kütüphanelerimizdeki yazma eseriere bakıldığında Haşiye-i
Tecrid haşiyelerinin 15. ve 16. yüzyıla ait nüshalarırun çok say1da olduğu
görülmekle birlikte daha sonraki yüzyıllarda bu sayıda önemli bir düşüş
yaşandığı dikkat çekmektedir. Bu durum sonraki yüzyıllarda söz konusu
haşiyeye ilginin azaldığını ve Osmanlı coğrafyasında artık yaygın olarak
okutulmamış olabileceğini göstermektedir. Nitekim Katib Çelebi de Fa-
tih'ten sonra gelerılerin bu kitabı ders programından kaldırdıklarının al~
çizmektedir.16l
[2] İ;mail Kara, İlim Bilmez Tari/ı Ha tırlamaz Şer/ı ve Haşiye Meselesine Dair Birkaç Not (İstanbul:
Dergah Yayınları, 2011), 28.
[3] Kara, İ/im Bilmez Tari/ı Hatırlamnz, 45.
[4] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti'ııiıı İl miye Teşkilatı (Ankara: Türk Tarih Kuru-
mu Yayınları, 2014), 17-20. .
[5] Cahid Baltacı, XV-XV. yiizyıllarda Osmanlı Medreseleri ı (İstanbul: İFAV Yayınları, 2005),
122; Mehmet İpşirli, "Medrese (Osmanlı dönemi)", Tiirkiye Diymıet Vakfı İslam Aıısiklopedisi
(İstanbul: TDV Yayınları, 2003), 28: 329. ·
[6] M. Sait Yazıcıoğlu, "XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı Medreselerinde İl.m-i Kelim Öğre­
timi ve Genel Eğitim İçindeki Yeri", İslam İlimleri Enstitüsü Dergisi 4 (1980): 282. ·
Cürcamnin Başiye-i Tecrid'i · 211

Bu çalışma, şimdiye kadar nerdeyse hiç dokunulmamış başiyeleri ince-


leyerek Hdşiye-i Tecrzd'in 16. yüzyıl Osmanlı kelfurunda alımlanması araş­
tırmalarına bir katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Osmanlı alirnlerinden
Hatibzade (ö. 1496), Taşköpdzade (ö. 1561) ve Sipahizade (ö. 1589) tarafından
Cürcani''nin başiyesine yazılan haşiyeler, yazma eserler halinde kütüpha-
nelerde çalışılmayı beklemektedir. Burada kelfun ilminin maksadı hakkın­
daki tartışmalara odaklanarak söz konusu başiyeler karşılaştırmalı olarak
ele alıninaktadır. Dolayısıyla kelam ilminin gayesinin ne olduğu_ problemi
merkezinde, metin-şerh-haşiye-haşiyenin haşiyesi üst üste kanarak dört
katmanlı bir okuma yapılmaktadır. Bu sayede Osmanlı dönemi ulemasınin
devraldıkları meseleleri tarhşma ve çözme üslubu hakkında da bir fikir sa-
hibi olunabilmektedir.

Tiisi'nin Tecrfd'i ve Haşiyeleri


Nasiruddin Tust, Tecrldü'l itikdd'ı altı maksat (bölüm) halinde dü~erıle:.
miştir: (1) Umfu-i Amme (Genel Problemler), (2) C~vherler ve Arazlar, (3)
Yaratıcının varlığının ispatı ve sıfatları, (4) Nübüvvet, (S) İmamet, (6) Ahiret.
Bu altı bölümden ilk ikisi nerdeyse metnin yarısını teşkil etmektedir. İlk
maksat olan urour-i amme bölümünde varlık-yokluk, mahiyet ve illet-ma-
-lul olmak üzere üç başlık altında metafizik bcı:qisleri tartışılmaktadır. Sey-
yid Şerif Cürcaru, başiyesini sadece ilk iki bölüm üzerine yazmıştır..Hatib-
zade'nin Cürca~t'ye yazdığı haşiyede ilk bölümle sınırlıdır. Bu bölümlerin
akaid/kelam kitapları içerisinde yer alması felsefi kelamın Gazali ve Falı­
reddin Razi ile başlayan oluşum sürecinin aşılarak normal bir formasyonun
vazgeçilmez parçası haline gelmesinde önemli rol oynamıştır. Dolayısıyla
Tecndü'l-Iitikad, klasik dönem soruası İslam düşüncesindeki etkin metirıler­
den biridir. Bu bağlamda Haşiye-i Tecrzd'le aynı düzeyde 20-25 akçeli medre-
seler~e okutulan Kadı Beyzavl'nin (ö. 1286) Tavfili'u'l-envar'ını da zikretmek
gerekir. Tavali'in mantık konularını içeren mukaddimesi dışınd~ diğer üç
bölümünde yer alan konular ve sıralaması Tecr!d ile oldukça·benzerdirPI
_Tecrld'in ilk şarihi, Tfısi'nin kendisi gibi Şii olan öğrencisi Allame
Hılli'dir. Hıllf, Tecrzd'in girişindeki hamdele-salvele ·bölümü hakkında hiç-
bir yorum yapmaz, doğrudan varlık bahsini şerh etmeye başlar. İlk Sünni'
şarih olan İsfahani' ise şerhin girişinde önce Tecrzd'in altı bölümünün nasıl
kelfun ilminin araştırma konusunu oluşturduğunu kısaca açıkl<;ımaktadır.
Ayrı.ca Tecrld'in diğer şerhlerinde ve Şerhu'l-Akaid, Muhassal, Şerhu'l-Meva­
kıf gibi öteki yaygın kelfun kitaplarının mukaddimelerinde bulunmayan
"mevcudat taksimi" bahsi İsfaharu tarafından Tecrzd'in mukaddimesinin
[7] İlyas Çelebi - Mahmut Çınar, "Giriş", Tavtili'ıı'l-eııvar, tre. İlyas Çelebi-Mahmut Çınar
(İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Yayınları, 2014), 19.
212 · OSMANU DÜŞÜNCESi: Kaynaklan ve Tartışma Konulan

şerhine eklenmiştir. İsfaharubu balıiste hükema ve mütekellim.inin mevcu-


dat taksimine yer vermektedir.ısı
İsfaharu şerhiyle birlikte Tecrld haşiyelerinde, günümüzde 4ahi güncel-
liğini koruyan, kelam i1.minin maksadı ne olmalıdır sorusu yoğun bir şe­
kilde tartışılmıştır. Bu meseleyle alakah olarak İsfaharu, şerhinin başında
Tecrfd'in alh maksat halinde tertip edilişini ve bölümleri arasındaki ilişkiyi
ele almaktadır. Bu çalışmada söz konusu problem merkezinde yapılan yo-
rumlar, itirazlar ve cevaplar kısaca ilgili tarhşmalar analiz edilecektir fakat
öncelikle bu tarhşmaları içeren yazma nüshaları tanıtılacaktır.
Yukarıda değinildiği üzere, bu çalışma Hatibzade, Taşköpdzade ve Si-
pahi'zade'nin haşiyelerine yoğunlaşmaktadır. Hatibzade-i R,ı1ml lakabıyla
meşhur olan Hatibzade Muhyiddin Efendi (ö. 901/1496) Osmanlı Tecrfd ge-
leneğinin öncüsüdür. Zira sonraki muhaşşiler her meselede onun görüşle­
rini dikkate almışlardır. İznik'te Orhan Gazi Medresesi'nde müderrisliğe
başladıktan sonra Sahn-ı Seman'a geçiş yapmıştır. Kelam ve fıkıhla meşgul
olmuştur ve Fahreddin Razi' ekolüne bağlıdır. Dönemin alimleriyle müza-
kerede bulunmayı seven ve ilmi' tarhşmalarda üstün gelmeye çalışan biri
olduğu nakledi.lııiektedir.19l Bursalı Mehmed Tah?", fazla kibirli ve gururlu
olması hasebiyle ilim olarak yüksek olsa da onun ahlaken zayıf olduğunu
belirtmiştir. Ayrıca Molla Lütfi'yi kıskandığı için idam edilmesine sebep
olmuştur.l10l Hahbzade'nin şerh/haşiye türünden yazdığı eserlerind~n bi-
risi de Haşiye-i Tecrid üzerinedir. Birinci maksadın tamamı üzerine yazdığı
haşiye, illiyet bahsiyle sona ermektedir.
Bu çalışmada incelenen ikinci haşiye, Taşköpri'zade Ahmed Efendi'ye (ö.
968/1561) ait 231 varaklık hacimli bir nüshadır. Eserin zahriyesinde "mu-
sannif nüshasından menkul Taşköprizade Kemal Efendi'nin hocası hath
iledir." şeklinde bir kayıt buluru;nası, müellif nüshasından kopyalanmış
olduğuna işaret etmektedir. Ancak istinsah tarihi kaydı bulunmadığı için
Taşköprizade'nin hayatta olduğu bir tarihte istinsah edilip edilmediği kesin
değildir. Bununla birlikte Kemal Efendi, Taşköpri'zade Ahmed Efendi'nin
oğlu olduğu için müellife yakın döneme ait bir metin olduğu söylenebilir.
· Eser, umfrr-~ amme bölümünden, mevcudun vacib ve mümkin şek­
linde ayrılması bahsine kadar yazılmışhr. Yani ma'dumun iadesi bahsin-
den sonra haşiye bitmektedir. Burada bitmesinin nedeni büyük ihtimalle
(8] Taviili'u'l-envilr'da nazar bahsinden sonra ve varlık bahsinden hemen önce ma'lumun
kısımlanndan bahs edilmekte; Mutezile, Hükema ve Mütekellimlerin ma'lum tasnifi ve-
rilmektedir.
[?]İlyas Üzüm, <Satibzade Muhyiddin Efendi", Tiirkiye Diyanet Vnkfı İslnm Ansiklopedisi
(Istanbul: TDV Yayın] an, 1997), 16: 463.
[10] Bursalı Mehmed Tahir Efencli, Osmanlı Miiellijleri, haz. A. Fikri Yavuz-İsmail Özen (İs-·
tanbul: Meral Yayınları) I: 340-341.
Cürcamnin Haşiye-i Tecıid'i · 213

Taşköpr!zade'nin haşiyesini Hiişiye-i Tecrid'in sadece medresede okuttuğu


kısımlann üzerine yazmış olmasıdır. Taşköpr1zade metinde bazı ifadeleri
spesifik olarak bazı isimler için kullanmıştır. Derkenar notlanndan ortaya
şu tablo çıkmaktadır:

Taşl!:öprizade'nin ifadesi Kenarlardaki not

Bazıfuzela el-Mevla İbnü'l-Hatib

Bazı muhakkikin Allame De\rvaru

Bazı efadıl Seyyid Sadreddin

Bu çalışmada incelenen üçüncü haşiye Sipahizade Mehmed (ö. 997/1589)


tarafından 991/1583'te kaleme alınmıştır. Süleymaniye Kütüphanesi'n-
de bulunan Nuruosmaniye 2109 numaralı nüsha Sip~zade'nin müellif
nüshası olabilir, çünkü nüsharun zahriyesl.nde "Sahn müderrislerinderı.
Sipahlzade bendelerinin müellefidir." şeklinde bir kayıt bulunmakta ve
ferağ kaydı müellifin hayatta olduğu bir tarihe denk düşmektedir. Ayrıca
Sipahizade haşiyenin önsözünde Sultan Murad Han'a (III. Murad) övgüler
serdederek eserini ithaf etmiş, öğrencilerle müzakere ve arkadaşlarla mu-
havere esnasında bu eseri bir araya getirdiğini belirtmiştir.ıııı Haşiyede en
son ele alınan bahis umur-i ammeden "varlığın mahza iyilik olduğu" bah-
sidir. Diğerlerine riispeten daha kısa bir haşiyedir, zira varlık meselesi dahi
tamamlanmamıştır. '
Sipahizade metinde kfle, yukiil, yetevehhemü, bazı fuzalii gibi ifadelerle di-
ğer görüşleri isi.rrl vermeden metne dahil etmektedir. Bunların çoğunlukla
İbnü'l-Hatib'e (Hatibzade) ait olduğu kenardaki notlardan anlaşılmaktadır.
Ayrıca Hatibzade'J:1İn haşiyesiyle karşılaştırdığımızda söz konusu ibarele-
rm kendisine ait olduğu kesin olarak görülmektedir. Onun dışında kenar-
da el-Fazıl el-Devvaru, El-Sadr el-Hüseynl, Mevlana Hüsam ve Mevlana
Şüca' gibi lakab ve isimler de not edilmiştir. Metin içerisinde ise Teftazaru"',
Kemalpaşazade (Mevla Muhakkik), Muidzade, Cevheri, İbn Sina (Şey­
hü'r-Reis) gibi isimlere ve lakaplara atıf yapmaktadır. Sonuç olarak, hem
Sipahizade hem de Taşköprizade haşiyelerinin ortak kaynağı önce Fazıl
Muhaşş1 veya Fazıl Şerif dedikleri Seyyid Şerif Cürcaru daha sonra Ha-
tibzade, Celaleddin bevvaru ve Sadreddin Deştekl'dir.f121 Haşiyelerle ilgili
{11] Muhammed b. Ali Sipahtzade. Ta'lika ala Şerlıi't-Tecrid li'l İsfehlini ve Haşiyeti'l Ciircani,
Süleymaniye Kütüphanesir Nuruosmaniye, nr. 2109, v. 2a. ·
[12] CÜrcani"nin Osmanlı entelektüel çevresinde etkisi hakkında bk. Müstakim Ancı,
"Bir 'Otorite' Olarak Seyyid Şerif Cürcaru ve Osmanlı İlim Hayatındaki Yeri", İslam
Dilşiincesinde Süreklilik ve Değişim: Seıjyid Şerif Ciircani, ed. M. Cüneyt Kaya (İstanbul:
214 · OSMANLI DÜŞÜNCESi: Kaynaklan ve Tarbşma Konulan

bu girizgahtan sonra, şimdi muhaşşllerin kelam ilminin maksadıyla ilgili


tartışmaları tahlil edilecektir.

Tecrid'in Tertibi ve Kelam İlminin Maksadı Meselesi


İsfaharu, Tfısl'nin kitabını neden altı bölüme/ınaksada ayırdığıru ve bu
bölümlerin arasındaki ilişkiye bağlı olarak ortaya çıkan tertibin yönünün
hangi meseleler doğrultusunda iledediğine dair şerhinin girişinde şu açık­
lamayı yapmaktadır:
ilm-i Kelfun, kendisiyle me' adın bilindiği şeyleri (ıımılr) ve cennet-cehen-
nem, sırat-mizan, sevab-ikab [meselelerinden] me' ada ilişkin olan şeyleri
inceler. Bu ise nübüvvet ve imamete dayanır (tevakkuf). O ikisi de Yaraq-
ayı ve sıfatıarını ispata dayanır. [ispat] ise cevher ve araz olan muhdese
dayanır. Bunların hepsi mebdelerinin açıklamasını içeren umfır-i amme-
ye dayanır. O halde musanni.fin onu altı maksatta tertib etmesi gerekir.1131
Burada İsfaharu kelam ilminin incelediği meselelerin/maksatların ne
olduğu, hangi meselenin hangisine dayandığı ve Tecri4'de yer alan sıralan­
İnalarında bir meselenin neden diğerinden önce veya sonra geldiğini izah
etmektedir. Sonraki haşiyelerde Kelam ilminin asıl maksadı hakkındaki tar-
tışmaya neden olacak bu açıklamadan aşağıd~ şema ortaya çıkmaktadır:

~ ı=ı Nübüvvet İsbat-ı Muhdes


~QL::_JQ '---i_m:m_e_e_t~ Q '---~-A~a_~_:n_e__, Q '--(C_~_v_~_er_)v_e_,

~
Şema 1. Kelam ilminin maksatlan

Diğer şarililerden Allfune Hıllf, Kelam'ın konusunun en şerefli olduğun­


dan şarih mukaddiınesinde bahsetmekte fakat musannifin mukaddimesi
hakkında hiç bir yorumda bulunmamaktadır. Öte yandan Ali Kuşçu ·ki-
tabın başındaki dua kısmının şerhinde Kelam ilminin en şerefli olma se-
bebinin mebde ve mead halleriyle onların sırlarının bilindiği ilim olduğu­
nu; kelamm mebde ve meadı bilme konusunda a.J..imlere kurtuluş yolunu
gösterdiğini söylemektedir. Kuşçu kelam ilmiyle mahiyetierin hakikat

Klasik Yayınları, 2015), 61-95.


[13] Şemsüddin İsfahani, Tesdidii.'l-kaviiid fi Şerlıi Tecridi'l-akiiid, haz. Halid b. Hammad
el-Advaru (Kuveyt: Dar Aldeyaa, 2012), 169-170.
Cürcarunin Haşiye-i Tecrld'i · 215

yönlerinin keşfedildiğini, peygamberlerin getirdiği şeriahn hükümlerinin


bilindiğini, insanlığın ilk ortaya çıkış ve son hallerine vakıf olunduğunu
belirtmektedir.1141 Mebde ve meadı birlikte zikretmesi açısından Kuşçu'nun
bu yorumları da dikkate değerdir, fakat sınırları. dışında kaldığı için bu ça-
lışmada sadece İsfaharu'nin yorumu üzerine yazılan haşiyelerdeki tarhş­
malar ele alınacakhr.

.a. el-Umur lafzı hakkındaki tartışma


Hatibzade ve Taşköprizade, İsfaharu'nin "iİm-i kelam, kendisiyle mea-
dın bilindiği şeyleri (wnur) incelediğinde ..." ibaresindeki el-umilr lafzının
neye yüklen~iğini tahlil etmektedir. Cürcaru'nin el-umur lafzının burada
ne anlama geldiğiyle ilgili dedikleri metin kenarına ta'likat olarak kaydedil-
miştir. Taşköprizade, Cürcaru'nin talikahndaki el-umılr hakkındaki ifadele-
rini üç maddede sınıflandırrmştır. Buna göre el-unıılr, ya (1) ~ead alıvali ya
(2) mead alıvali dışındakiler ya da (3) mead ahvalini ve dışındakileri kap-
sayan şey anlamlarına gelebilir. Her haliikarda Cürcaru'ye göre el-umur ile
·meadın kendisinin bilgisine (el-ilmü bi'l-meiid) değil, mead ahvaline işaret
edilmektedir. Ayrıca meadın kendisi, Tecrfd'in maksatlarından biri olduğu
için ona işaret edilmiş olamaz, yoksa· maksatlar altı tane olmazdı. Misal
olarak, fıkhın usülün gayesi olması gibi, me adın; da kelam ilminin semeresi
ve gayesi olduğun.u söylemektedir.ıısı '
Cürcaru'nin bu izahını değerlendiren Hatibzade de el-umur lafzını .yo-
rumlamaya çalışmaktadır. Hatibzade muhaşş1 Cürcani'nin zikrettiği bi-
rinci anlamı kabul etmektedir. Yani el-ımıılr lafzı·(ı) mead ahvalini içer-
mektedir; . çünkü mead. ahvali, mead . hakkındaki tasavvurun artmasını
sağlamaktadır. Cürcaru'nin zikrettiği ikinci şıkkın ise (2) muhal olduğunu
belirten Hatibzade'ye göre mead alıvali dışındakiler, mead alıvalinin bilgi-
sine yat1i onu tasdike işaret etmektedir. Şayet bu doğru olsaydı maksatlar
beş tane olurdu. Çünkü meadın bilgisi, nübüvvete ve imamete bağlı değil­
dir. Hatibzade, el-ımıılrun (3) 'mead ahvalini ve dışındakileri kapsayan şey­
ler' anlamı kabul edildiğinde, bu durumda meadın bilgisinin hem meadı
hem de ahvalini kapsamasını gerektireceğini savuriınaktadır. Hatibzade'ye
göre, meadın bilgisi (ilim), mutlak tasavvurdur yani hem tasavvuru 4em
tasdiki içermektedir. Aslında el-umur, kelam ilminde araştırılan bütün ah-
vali yani varlık-yokluk ve diğer balıisieri içermektedir. El-ıınıılr vas&, mead
[14] Aliieddin Kuşçu, Şerlııt Tecridi'l-akfiid, haz. Muhammed Hüseyin ez-Zari'i er-Rıdai
(Kum: İntişarat Raid, 1393), 66.
'
[15) Seyyid Şerif Cürcaru, Hfişiye nlfi Şerlıi Tecridi'l-Akfiid, Milli Kütüphane, 50 Gül-Kar~
116, v.lb; Mehmed b. İbrahim Kastamoru Hatibzade, Hfişiye a/fi Şerhi't-Tecrid, Milli Kü-
tüphane, 50 Gül-Kara 116, v. 2b; Ahmed b. Mustafa Taşköprizade, Haşiye alfi Şerlıi't-Tecrid,
Süleymaniye Kütüphanesi, Daınad İbrahim, nr. 786, v. Sb.
216 · OSMANLI DÜŞÜNCESi: Kaynaklan ve Tartışma Konulan

ve cennet-cehennem gibi ona ilişkin hallerin bilgisinin artabileceğini gös-


termektedir.l161
Cürcamnin zikrettiklerini bu şekilde tartışarak yorumlayan Hatibza-
de'ye Taşköprizade fihi bahsün diyerek cevap vermekte ve yorumlanrun ne-
den tartışmalı olduğu hakkındaki fikirlerini şöyle sıralamaktadır: (1) Mead
gaye olduğu için el-umurun mead hallerini kapsaması müınki.j.n değildir.
(2) Mead alıvali dışındakilerin bir vasıtayla bilinmesi imkansızdır ve vası­
'tasız bilgi sarih değildir. (3) Meadın bilgisinin artmasıyla kastedilen, mead
alıvalinin inkişafıdır, mead tasavvurunun değildir. Zira tasavvur, tasdik-
ten istifade etmez. Dolayısıyla tasavvurun gaye olmasına cevaz vermek ge-
rekmez. (4) Meadın tasavvuru, nübüvvet ve imamete bağlı değildir. Mea-
dın kendisini tasdik ise ittifakla birincisine (nübüvvete) ve bazılarına göre
ikincisine (imamete) bağlıdır. Zikredilen iş'arda hiç bir mahzur yoktur_ll11
Taşköprizade'ye göre, umurun yani o şeylerin mahmüllerinin mevzuya
yüklenmesinin isbatıyla, meada ilişkin akaid konuları elae edilmektedir.
el-Umur ile İsfeharo burada kelam mesailinin·hepsini kastediyor olabilir,
fakat maksatların sonuncusu (ahirıı'l-makasıd) olması nedeniyle meadı özel-
likle zikrettiğini not etıi:ı.ektedir.ııaı
Çalışmadaele alınan son muhaşşt Sipahizade,.burada belki bir probl~m
görmediği veya problemin çözüldüğünü düşündüğü için tartışmaya hiç de-
ğinmeden esas problem olan meadın gaye oluşu meselesine geçmekte~.

b. Meadın bizzat matlub olmasına itiraz

Seyyid Şerif Cürcaro yukarıda aktarılan İsfalıamnin şerhindeki ifade-


lerinden ulaşılan bir yor_uma göre, kelam ilminde me'adın bizatihi matlub
olmasına ve diğerlerinin bilaraz matlub olmasına itiraz edildiğini dile ge-
tirmektedir. Söz konusu muterize göre, kelam ilminin en büyük umdesi
ve nihai gayesi mead bahisleri değil, ilk ilkeler balısidir. Cürcaro bu itiraza
karşı -eğer şarihin el-unıur ile kastettiği şey, me'ad ve dışındakileri içeri-
yorsa- her şeyin (küll) kelamda ineelendiğini dolayısıyla bizzat matlub ol-
duğunu ve ayrıca mead dışındakilerin de meada bağlı meseleler olduğu
için bizzat matl1.,1b olduğunu savunmakta ve muterizi mükabere ile itharn
etmektedir.1191Bu konuda Taşköprizade öncelikle muterizin ve Cürcaro'nin
tartıştığı meseleyi takrir ederek açığa kavuşturmaktadır. Bu açıklamaya
göre, muterizin amacı, mead dışındaki meselelerin istitracü olduğunu iddia
etmek değil; şarihin sözünün ona delalet ettiğini iddia etmektir. Bu delaleti
[16] Hatibzade, H/işiye, 3b; Taşköpr1zade, Hfişiye, Sb.
[17] Taşköpr1zade, H/işiye, Sb-6a.
[18] Taşköprizade, Haşiye, Sb.
[19] Cürcaru, Hfişiye, lb.
Cürcamnin Haşiye-i Tecıid'i · 211

. ise bir tür mükabere olduğunu belirterek Cürcam'yi destek-


men' etmenin '
lemektedir.ııoı

c. Kelam' da asıl maksat


Cürcam, meadın asil gaye olmasırun ortaya çıkardığı bu kanşıklığa çö-
züm olarak şöyle demenin daha doğru olduğunu (je'l-evlô. en yekUle) düşün­
mektedir:
Bu ilirnde asıl maksat (el-maksudü'l-'asl~ min hllze'l-fenn) Sam' TeaJ.a'yı
zatl ve fiili sıfatlanyla bilmektir. Diğer bütün fiili sıfatlan arasından
öne çıkanlar ise peygamberler göndermek, -ilerde geleceği üzere imam
atanmasının Allah için zorunlu olduğunu iddia edenlerin zannettiğine
göre- imamlar tayin etmek, cesetleri diriltmek ve ona tabi' şeyler gibi
balıisierin çok olduğu .fiillerdir. Bu üç maksattan her biri başlı başına ayrı
bir maksat oldu ve bu dört makSadı birbirine bağli olmasına göre srralaclı
(rattebe). ispat-ı Sam', muhdlese yani cevher ve araza dayalı (mütevakkıj) .
olunca ve hepsi zikrettiği gibi umfu-i amıneye dayalı olunca, buradan
diğer iki makşat hasıl oldu ve maksatlar alb ile sınırhındı. Tertibin yönü
[böylece] açıklandı.l211
Bu pasajda görüldüğü üzere, İsfeham'den farklı olarak Cürcam kelamda
asıl maksadın ma'rifet-i Sam' ve sıfatları olduğ}.ınu belirtmektedir. Diğer
maksatlar ona bağlı olarak dört dala ayrılmaktadı,r. Yani Yaratıcırun fiili
sıfatlarından 'peygamberler göndermek, imamlar tayin etmek ve cesetleri
diriltmek ile za~ ispatı dört maksaclı teşkil etmekte; ispat muhdese da-
yanmakta ve bunların hepsi umılr-i amıneye dayanrii.aktad.ır. Sonuç olarak,
toplamda altı maksat oiJ:naktad.ır.
Taşköpr1zade'ye göre Cürcaru'nin bu pasajından anlaşılan, Kelfun ilmin-
de niliai ·maksadın, mebde balıisieri olduğu ve diğerlerinin fiili sıfatıarın
füruu olmasından dolayı bilaraz maksat olduğudur. Taşköprizade mebde'
balıisierinin diğerlerinden daha şerefli olduğunun altını çizmektedir. Fakat
bundan.dolayı, kelamda matlub olan gayede eşit iseler, diğerlerinin bilaraz ·
maksat olması gerekmez. o gaye ise Allah'a ve ahiret gününe imanda taklit
derecesinden yakin/kesinlik derecesine terakki etmektir.122l
Taşköpr!zade, Tecrfd'in altı maksadının tedvin edilişini ve maksatlapn
arasındaki mertebeleri İsfaharu gibi yorumlamaktad.ır. Taşköpr!zade'ye
göre kelam ilminde mebde ve meada işaret eden şeylerin bilindiği mese-
leler incelenmekte ve burada her meseleye bir maksat ayrılmaktadır. Meb~
delerin ispatı, cevher ve araz hallerinin incelenmesine bağlı olduğu için
[20] Taşköpriziide, Haşiye, 6a.
[21] Cürcaru, Haşiye, 2a.
[22] Taşköprizade, Haşiye, 6a-6b.
218 · OSMANLI DÜŞÜNCESi: Kaynaklan ve Tartışma Konulan

onlara takaddüm etmektedir. Mead ahvalinin çoğu ise Peygamber (a.s.)'dan


al.ıİ\an ilahi vahiyle bilinmekte ve bazılarına göre nakledilen vahiy masum
bir imam ile desteklenmektedir. Bu iki mesele de meada takaddilin etmek-
tedir. Umfu-i amme bahisleri ise hepsinin ilkesi olduğu için ayn bir maksat
olur ve diğerlerinin önüne geçer.1231
Cürcaru gibi Hatibzade de el-maksıldü'l-aslz'yi üçüncü maksat olan Yara-
tıcıyı zati ve fiili sıfatlarıyla bilmek şeklinde açıklamakta, fakat alıvalinin
farklı olduğunu belirterek sonraki haşiyelerde tartışma nedeni olan şu yo-
rumu yapmaktadır:
O maksatlan vaz' eden dini akide, Allah Teala'nın peygamberleri gönde-
ren, imamlan tayin eden ve cesetleri haşreden olduğunu beyan etmekte-
dir. O meselelerin mevzuları ve mahmulleri zahir değildir; bilakis zahir
olan, nebiyi ve ahvilini bilmek, imam olmaları bakımından imamlan bil-
mek ve haşredilen olmalan bakımından cesetleri bilmektir. Dini akide, o
ahvalle o mevzular hakkında ~üküm vermektir. [Söz koniısu] maksatlar-
da araştırılan ahval ancak ikinci maksatta araştırılan haller gibidir. Ancak
sem'e dayalı olması bakımından [2.maksattan] aynşır. Bu nedenle b!lZı
kizn:seler onları ispatı sem'e dayalı mümkün hallerden saym.ıştırJ241
Taşköprizade'nin bildirdiğine göre, Hatibzade'nin fiili sıfatıarın bura-
da Allah Teala'run alıvalinden bahsettiğine delalet ettiği ve bunun zahir
olmadığı ifadesine itiraz edilmiştir. Bu itiraz üzerine Taşköprizade şöyle
söylemektedir:
Ahval hakkındaki o araştırma, fiili sıfatıarın füruunl!Jl ahvalini araştır­
maktır. Yani resuller göndermek, imamlar tayin etmek ve saire. O halde
o fürular, araştırmanın faydası asılların -yani sıfatların- ahvalini bilmeye
raci olsa bile, orada mevzu olur. Mesela umtlr-i arnıneyi [araştırmanın]
faydası mevcudatın ahvalini bilmeye raci olmasına ragmen, [umtlr-i
amme] araştırmanın mevzusudur.1251
Sipahizade, klle aleı;11i diyerek Cürcaru'ye karşı Hatibzade'nin yukarıda­
ki yorumunu naklettikten sonra Tusi'n,in bi'set hakkındaki görüşünü su-
narak ona yanıt vermektedir. Zira dörd~cü maksatta Ttlsi_ Allah'ın lütfu
gereği peygamber göndermek zorunda olduğunu; beşinci maksatta i,mam
bir lütuf olduğU için Allah'ın imam tayin etmek zorunda olduğunu; altıncı
maksatta Allah'ın va'dini yerine getirmek zorunda olduğu ve hikmet gere-
ği de dirilişin zorunlu old~ğunu yazmaktadır. Bunlann akll olarak zorunlu
· olmasının nedeni irlsarun mükellef olİnasıdır. Dirilişin cismani oluş~ ise
Hz. Muhammed'in (a.s.) dininden bilinmektedir. Dolayısıyla bu meseleler
[23) Taşköprizade, Hnşiye, 6b.
[24] Hatibzade, H/işiye, 3b. Sipahiziide de bu yorumu aynen alınblarruşb.r. Sipahiziide, Ta'Ii-
ka, llb.
[25] Taşköpriziide, H/işiye, 6b.
CürcfuU'nin H§şiye-i Tecı:ld'i · 219

gizli değildir. Neticede Siparuzade, Allah Teala'run peygamberler gönde-


ren, imamlar tayin eden ve cesetleri haşreden olması meselelerinin, Batib-
zade'nin aksine, mevzularının ve mahmullerinin "zahir" olduğunu belirt-
mektedir.1261 Hatibzade'nin o meselelerin zahir olmadığı çıkarırnma anlam
vererneyen Sipahizade ikinci olarak, Fazıl Şerif Cürcaru"'nin Şerhıı'l-Meva­
kıfm tertibi hakkında yazdığı şu izahı aktarmaktadır:
Kitapta zikredilen şeylerin ya ilm-i Kelamm başında zikredilmesi gere-
kir ki o öncüller hakkındaki birinci mevkıftır ya da gerekmez. O zaman
ya o ·mevcudun üç kısmından birine has olmayan şeyleri araştırır ki bu
umfu-i furu:İle hakkındaki ikinci mevkıftır ya da (mevcudun üç kısmın­
dan birine) has olan şeyleri araştırır ki bunlar ya kendi başına kaim olma-
yıp bir başkasıyla kaim olan mümküne özgüdür ki o arazlar hakkındaki
üçüncü mevkıftır; ya da kendi başına kaim olan mürnküne özgüdür ki
o cevherler hakkındaki dördüncü irievkıftır; ya da Vacib Teala'yı araş­
tırır o ise resuller ve nebiler göndermesi bakımındandır ki o sem'iyyat
hakkındaki altına mevkıftır veya o bakımdan değildir ki o da ilahiyyat
hakkındaki beşinci mevkıfur.l271
Şu halde ŞerJıu'l-Mevakıfta birinci mevkıfın kelam ilminin taİi.fi, konusu
ve faydası; ikinci mevkıfın umfu-i amme (varlık ve yokluk, mahiyet, zorun-
luluk, birlik ve çokluk, illet ve malul); üçüncü mevkıfın arazlar; dördüncü
mevkıfın cevherler; beşinci mevkıfın ilahiyyat (Allah'ın zah, birliği, sıfatla­
rı, fiilleri, isimleri); altıncı mevkıfın sem'iyyat (nübüvvet, ahiret, imamet) ·
hakkında olduğu zikredilmelidir. Adudüddin el-İcı"'nin (ö. 756/1355) Meva-
kıftaki_ bu tertibine göre de umfu-i amme diğer baJUslerden önce gelmekte-
dir. Tecrid'den farklı yönleri ise şerhlerin girişinde ele alınan kelam ilmine
dair genel bilgilerin birinci mevkıf altında işleruriesi; cevherler bahsinin
arazlar bahsinden sonra gelmesi ve yeni bir bölüm olarak ayrılması; nübüv-
vet, imarnet ve mead bölümlerinin sem'iyyat başlığı altında birleşmeleridir.

d. imarnet bahsinin maksat olması


Nastruddin Tusı, Şu-İmamiyye mezhebine bağlı olması sebebiyle ima-
rnet bahsine ö~em vermiş, Tecrid'de uzun ve ay n bir bölüm olarak ele almış­
br. Böylece mezhebin inanÇ esaslarından biri olan imamet, kelam mesele-
leri arasına dahil edilmiştir. Şu itikadına göre masum imamların, zamailla
ortaya çıkan değişimden dini korumaları için Peygamberle aynı bilgiye
sahip olması gerekmektedir. O nedenle mead bahsiyle alakalı olarak nü-
büvvet ve imarnet birlikte zikredilmiştir. İsfaharu şerhinde yer alan ."bu da
nübüv-qete ve imamete dayaııır" ifadesine ilişkin Seyyid Şerif Cürcaru"', mead
[26] Sip~ade, Tn'lika, 12a.
(27] Sip~ade, Tn'lika, 12a; krş. Cürciini, MevfikıJ Şerlıi, 1: 128-9.
220 · OSMANLI DÜŞÜNCESi: Kaynaklan ve Tarbşma Konulan

bahislerinin bilgisinin imamete dayanmasının men' edildiğini söylemekte


ve şunları eklemektedir:
·Zira mead bahislerinde Peygamberin sözlerinden bize nakledilen bil-
gi bizim için yeterlidir. Ancak dini değişimden 'koruyan kişinin imam
olduğtmu ve özellikle uzun zaman geçtigi için dini değiştirme (tağyir)
ihtimaline karşı başkasından nakledilene güvenilmeyeceğini iddia eden-
lerin mezhebine göre (illa 'ala mezhebi men yez'.umu) [peygamberden
nakledilen bilgi yeterli değild.ir].l28l
Bu ibare· hakkında Hatibzade öncelikle tevakkufun "illa ala mezhebi men
zeame" sözünden yola çıkılarak musannifin (Tusi'nin) mezhebi olarak yo-
rumlanmaması ve bu sözün ~'ala mezhebihi" şeklinde düzeltilip burada şa­
rihin ifadesinin diğer tevakku.flarda olduğu gibi nefsü'l-emr bakımından te-
vakkuf olarak anlaşılması gerektiğini savunmaktadır.129' Burada Sipahizade
yine Hatibzade ile çelişmekte ve lafzın bu yorumunu kabul etmemektedir.
Sipahizade'ye göre iddiarun musannifin mezhebine dayandığı açıktır; bu
nefsü'l-emr bakımından tevakkuf değildir. Kitabın alh maksat olarak tertibi
hakkındaki yerde Tusi'nin bunu açıl4adığıru yazmaktadırP01
Hatibzade'Y.e göre «mead bilgisi hakkında ci.s mani meada delalet eden
Allah kelammdan bize nakledilen bilgi, bize yeterlidir" diyerek "bu delil
mead bilgisi hakkında imamete ihtiyaç olmadığına delalet etseydi, nübüv-
vete de ihtiyaç olmadığına delalet ederdi." denilemez. Çünkü hem Allahim
hem peygamberin sözleri meada delalet eder. Mead hakkındaki bilginin
imamete dayanması ise peygamberin sözü ile bize nakledilen arasında ima-
mm vasıta olması bakımındandır. Eğer peygamberden nakledilene ihtiyaç
duyulmazsa imama hiç bir yönden gerek yoktur. Kur'an'da bazı bilgilerin
meada delalet ediyor olması ancak peygamberin sözleriyle bilinebilir, zira
onun bütün sözleri mu'ciz değildir. Hatibzade bu durumun Haşiye-i Şerh-i
Adud'da açıklandığıru not etmektedir.1311Bu·argümanla ilgili Sipahizade de
"şayet Kur'an'dan her bir parça mu'ciz olsaydı, Allalı Teala'iıın sözü olduğu bilinir-
di ve onun i'cazı Allah'ın sözü alnıasım gerektirirdi ama öyle değildir." demekte ve
konuyla ilgili Kemalpaşazade'nin Kuran'ın mu'ciz olmasırun Allah kelanu
olmasım gerektirmediği şeklindeki görüşünü aktarmaktadır.l321
Mead balıisierinin bilgisinin imamete dayanmasının men' edilmesi-
ne rağmen şarihin takrir ettiği biçimde tevakkufun Şia M~zhebi'ne göre
kabul edildiğine değinen Taşköprizade ~ametin kelam .bahisleri arasına
[28] Cürcaru, Hfişiye, 2a.
[29] Hatibzade, H/işiye, 4a.
[30] Sipahizade, Tn'likn, 12b.
(31] Hatibzade, Hfişiye, 4a; krş. Sipahizade, Tn'likıı, 12b.
(32] Sipahizade, Tn'/ikn, Ub-13a.
Cürcamnin Haşiye-i Tecrid'i · 221

nasıl girdiğini anlatmaktadır. Bu anlatıma göre imarnet balıisierinin bazı­


ları kelama benzemektedir. Fakat imamet. konusunda Şia ve Hariciler orta
yolun (el-iktisad) iki zıt tarafına yöneldiler. Ehl-i sünnet ve'l-cemaat, itikat
meseleleriyle onlara katıldı ve hilafet de imarnet bahsinden olduğu için
imameti nübüvvet balıisierine eklediler. Zeyl olarak uzun bir balıis oldu-
ğu için fasıllar ve bablar ile ayrıştırdılar. Bu eklenmeyle birlikte nÜbü\TV~t
balıisierinden sonra getirdiler.!33l Buna göre hilafet bahsinin de eklendiği
imamet, nübüvvet bahsinden sonra getirilerek kelam kitapları içinde yer
almıştır. Ayrıca sözkonusu men'in senedi olarak Cürcaru'nin sunduğu
"mead hakkııi.da peygamberden bize n~edilen sözlerin yeterli olması"
deliline ilişkin olarak Taşköprl.zade nakızı ve arızuu cevaplarıyla birlikte
ortaya koymaktadırP41

e. Cismam Mead
Bunların üzerine Sipahizade, Ali Kuşçu'nun Şerh-i Tecrzd'inde yazdığı
"aklın müstakil olarak ispat ederneyeceği mead halleri"135l meselesine dair·
Kuşçu· şerhinin haşiyelerlnden alıntılar yaparak tartışmayı gündeme getir-
mektedir. Söz konusu meselede öncelikle Sadreddin el-Hüseyni (Deşteki)
şu yorumu yapmaktadır: Akıl, mead hallerinin çoğunda müstakil değildir.
Beden harap olduktan sonra lezzet ve elemin so.q.a ermesi gibi bazı konular
müstakil olarak akılla bilinebilir. Bu yüzden hükema o görüşü savunmuş­
tur. Bu görüşe karşı, işitme ve görme gibi bazı durumlarda akıl müstakil
olmasa bile, mebde hallerinin çoğu müstakil olarak akılla bilinebilir. Bu
yüzden hükema o görüşü savunmamıştır. Buna binaen Deşteki, "aklın müs-
takil olmadığı nıead hallerinin çoğu ve mebde hallerinin bazısı deseydi daha açık
olurdu." demektedirP6J Bu sözün üzerine (Celaleddin) Devvaru, Kuşçu'nun
kastettiği şeyin cismani mead olduğunu belirtmektedir. Cismani meadın
kelam ilmine özel maksat olduğunu; ehl-i şer'e ıtlak olunduğunda akla ilk
gelen şey olduğunu ifade etmektedir. Zaten mead hallerinde akım müsta-
kil olmadığı açıktır.!37J Buna karşı Deşteki, fihi bahsün diyerek meseleniniki
yönden tartışmalı olduğunu açıklamaktadır. Mukabilinde Devvaru fil-bahsi
bahsün diyerek karşı çıkmakta ve sonra Deşteki tekrar fihi bahsün diyerek ce-
vap vermektedir.1381Sipahlzade buraya tamamuu alamadığuruz iki muh<).ŞŞi
arasındaki uzun tartışmayı naklettikten sonra Şeyh'in eş-Şifa'sına yani İbn
[33] Taşköprizade, Hfişiye, 6b.
[34] Taşköprizade, Hfişiye, 7a.
[35] Kuşçu, Şerhu Tecridi'l-akfiid, s. 71.
[36) Sipahizade, Ta'lika, 14a.
[37] Sipahizade, Ta'lika, 14a.
[38] Sipahizade, Ta 'likn, 14a-14b.
222 · OSMANLI DüŞüNCESi: Kaynaklan ve Tartışma Konulan

Sina'ya başvurmaktadır. İbn Sina haşrin cismaro ve ruharn olmak üzere iki
kısmı olduğunu; ruharn haşri aklen ispat ettiklerini ve dsınam haşrin de
bazı yerlerde ispat edildiğini bahsetmektedir.
Zikrettiği bütün görüşlere karşı sonunda fihi bahsiin diyen Sipahizade
her birine tek tek cevap vererek kendi düşüncelerini açıklamaktadır. Önce-
likle kitapta bahsedilen mea<lıp, cismaro haşirden daha genel olmadığını
belirtmektedir. Akıl müstakil olarak cismarn mead hallerini bilemez ama
ruharn mead hallerini bilebilir ve hükema onu ispat etmiştir. Sipa,hizade'ye
göre 'mead hallerinin çoğunda akıl müstakil değildir' demek ile 'cismaru
mead hallerinin çoğu' demek arasında sadece lafzt bir fark bulunmaktadır.
Son olarak İbn Sına'nın cismaro me adı felsefi meseleler arasında zikretmesi
gerekmediğini fakat onun nebevt hikmet ile felsefi kanunları birleştirmek
istediğini vurgulamaktadır. Sipahizade, İbn Sına'nın çelişkili ifadeleri ol-
duğunu, Kitiibii'l-mefid'da dsmarn haşri inkar etmesine ıq.ğmen Şifa'nın İla­
hiyyat'mda ve Neciit'ta kabul ettiğini belirtmektedir. İbn Sına'dan naklettiği
iladelerin mefhumu şöyledir: Meadm bir kısmı şeriattan ~ştır. Onun
ispah, sadece şeriat yoluyla olur. Nübüvvetin getirdiği haber, dirilişi beden
için tasdik eder. Hz. Muhammed'in getirdiği hak olan şeriatta bedenin sa-
adet ve şekavet hali anlahlmaktadır. Meadın diğer kısmı ise bür~anf kıyas
ve akılla idrak edilir. Nübüvvetin de doğruladığı, kıyasla ispat edilmiş olan
nefislerin saadet ve şekavetidir. Bir başka deyişle, İbn Sina cismarn haşrin
sadece şeriatla, ruharn haşrin ise akılla bilinebileceğini düşünmektedir.l391
Sipahizade'ye göre İbn Sına'nın bu görüşlerin~ binaen Tiisi', nakli delile tu-
tunmak felsefenin görevi olmadığı için dsınam meadın isbatırun, felsefe
bakımından değil de şeriat bakımından old~ğunu vurgulamaktadır. İmam
Razı ise Erbatn'de muhakkiklerin çoğunun şeriat ve hikrnetin arasını birleş­
tirmek için ruhani mead ile cismaru meadın birlikte gerçekleşeceği görü-
şünde olduklarını yazmakta, ayrıca cis~aro haşrin gerçekliğine dair akli
deliller sunmaktadır. l40l ·
Daha sonra Sipahizade cismaro haşir ile alemin kıdemi arasındaki iliş­
kiye değinmekte ve Devvanı"'nin Enmılzecu'l-~lilm'da şöyle dediğini aktar-
maktadır: ''Alemiıı kıdemi ile cismiini haşir birlikte savunulamaz. Çünkü niitık ne-
fisler in kadim ve sonsuz olduğu kabul edilirse onlar için cismiini haşir imkansız lı iile
gelir."1411 Bu görüşler üzerine Sipahizaqe bu konuda ilginç bir yorum olan
Kemalpaşazade'nin şu görüşünü nakletmektedir: "İnsanlığın biitiin bireyleri
[39] Sipahizade, Ta'lika, 15b-16a.
[40) Sipahi.zade, Ta'lika, 16a-16b; Fahreddin Razi, el-Erbain fi Usfıli' d-din, thk. Ahmed Hicazi
es-Sekka (Kahire: Mektebetü'l-Külliyeti'l-Ezheriyye, 1986), 2: 71-74.
[41] Sipahizade, Ta'lika, 16b; Celaleddin Muhammed b. Es'ad ed-Devvari, Enmfizec, Milli
Kütüphane, Ol Hk 127/2, v. 67a.
Cürcaro'nin H§şiye-i Tecrld'i · 223

için lıaşir gerçekleşnıeyecektir. Mükellef bireylerden sevabı hak eden itaatkarlar ve


ikabı hak eden isyankarlar haşredilecektir. J:l!ükellef büluğa eren ve kendisine hü-
küm ulaşan kişidir. Miikellef olmayaniann haşri zorunlu değildir. Çünkü nakle-
dilen haberler tevatilr seviyesine ulaşmamıştır ve üzerinde icma edilmemiştir." 1421
Razi"den, Devvfuu"'den ve Kemalpaşazade'den alıntılar yapan Sipahiza-
de son olarak alemin kıdemi hakkında kendi görüşünü ortaya koymakta-
dır. Sipahizade'ye göre, eğer alem kadim olsaydı, beşer türü ezeli ve ebedi
olurdu. O halde beşerin bütün fertleri sonsuz olurdu ki bu muhaldir. Bu-
nunla birlikte mükellef fertler sonlu ise belirli vakitlerde ve belirli zaman-
larda mükelleflerin varlığı sona erer. Diğer taraftan mükellef fertler sonlu
olmasaydı, beşer fertleri mutlak olarak sonsuz olurdu. O halde (1) çocuklar,
(2) deliler, (3) peygamber ve şeriatten yoksun kimselerin diğer vakitlerde
bulunmaması gerekirdi ki bu felsefi kurallara aykırıdır. Sipahizade söz ko-
nusu üç durumda ortaya çıkan çelişkileri şöyle sıralamaktadır: (1) Doğma
ve üremenin durması gerekirdi. O halde beşeı:in bütün fertleri sonlu olurdu
oysa sonsuz olduğu varsayılmıştı. (2) Türün yaratılışında asıl olan sağlıklı.
olmasıdır. Allah'ın ilmi ve ezeli inayeti, varlıkta bir düzen olmasıni gerek-
tirir fakat alemde belalar vardır. (3) Filozoflar alemin kadim olduğunu söy-
lediği gibi, bütün zamanlarda bir peygamberin var olmasının gerektiğini
söylüyor. Sipahizade bu konu hakkında ayrıntıl,ı bilgi içi:rl Kitiibü'ş-Şifa'ya,
İşarat'a ve Tusi''nin şerhine müracaat etmeyi önei:mektedir.1431
Meada ilişkin bilgiler bağlamında bir peygamber olmadan insanların
ilahı bilgilere aklen ulaşıp ulaşamayacağı tartışması da Sipahi'zade tarafın­
dan nakledilmiştir. Ali Kuşçu ilahı bilgilerde muallimin ittifakla peygam-
ber olduğunu söylemektedir.1441 Devvani' de ilahı _bilgilerin ancak tevkili
(Allah Teala'nın bildirmesine bağlı) olarak bilineceğini, aklın müstakil
olarak onları bilemeyeceğini eklemektedir. Fakat Sadreddin Deşteki' bazı
bilgilerin tevkif! olmadığını peygamberler öğretmeden aklın bağımsız ola-
rak bilebileceğini söyleyerek ona itiraz etmiştir. Daha sonra DevvfuU, ilim
ehlinin örfünde Allah Teala'run isimlerinin, ilahı vahiyden telakki e.dilen
manasında tevkiff olduğunu belirtmektedir. Ona itiraz eden D!:!ştekl, isim-
lerin Allah Teala'ya ıtlakının tevkiff değil, şeriatın iznine bağlı olduğunu
öne sürmektedir. Örnek olarak, Rabman ismi gibi tevkfff olmamasına rağ­
men Vacibu'l-vücud ismine izin verildiğini misal vermektedir. Sipahlza-
de'ye göre ise her şey Allah Teala'nın tevkifiyle olmaktadır. İster felasifenin
mezhebindeki gibi vasıtayla, ister Eşa'ire mezhebindeki gibi vasıtasız ol-
sun Allah Teala'dan başka hiçbir müessir bulunmadığını vurgulamaktadır.
[42] Sipahizade, Ta'lika, 16b.
[43] Sipahizade, Ta'lika, 16b-17a.
[44] Kuşçu, Şerhu Tecr1di'l-ak6id, s. 72.
224 · OSMANLI DÜŞüNCESi: Kaynaklan ve Tartışma Konulan

Sipahizade, tarhşma. tarafları arasında tevkifin tarifinde sadece lafzi bir


fark olduğunun altını çizmektedir.l45l

f. İsbat-ı Sam'in muhdese dayanması


Cürcaru, İsfaharu'nin ispat-ı Sam' ve sıfatlanrun "muhdese yani cevher
ve araza dayalı olması" sözüyle ilgili şu itirazı nakletmektedir: "Sani'in is-
patı sadece o ikisinin [cevher.ve arazın] hudılsüne dayanır. Sani'in ispatı o mak-
satta daha çok yer alan diğer bahislere dayanmaz." Burada Yaralıcı'nın ispah-
nın, hudus bahisleri dışındakilere tevakkuf etmesine itiraz edilmektedir.
Cürcaru, diğer bahisleri orada zikretmeyi istitrad olarak görmekte fakat
muterize· şöyle cevap vermektedir: "Sen biliyorsım ki 've hilve yetevakkaftı!
sözündeki [hüve] zamiri Sani'in ve sıfatlarının ispatzna riici'dir. Nitekim ahkdmla
bilgiye istidlal edilmesi gibi hudı1s olmadan da sıfatıara istidlal edilmişti. (kenar
_notu: Ve muhdisin zamansız bir zamana tahsisiyle iradeye [istjdliil edilmişti].)"l461
· Haşiyelerden öğrendiğimiz kadarıyla Cürcaru ta'likat olarak şu cümle- .
yi eklemiştir: "Ahkam, ihdasın bir türüdür denı1di o halde hudus ile de istidliil
olur." 1471 Bu ta'lik üzerine Hatibzade Allah'ın ilmine istidlal eden ahkamı,
hudus ve ihdas değil de O'nun eserlerinin, hü.kınü ve faydalan kapsaması
ile hatalardan ve zararlardan. uzak olması olarak açıklamaktadır. O eser-
lerin kadim olduğu varsayılsa bile alemin müessirine delalet eden eserler
hükmü kapsamaktadır. Hatibzade'ye göre ahkam, hükmün ilidası değildir.
Onun ihdasın bir türü olduğunu veya bilgiye istidlal edilen olduğunu ka-
bul etmemekte ancak bunun mütekellimlerin görüşüne uygun olduğunu
belirtmektedir. Zira ·mütekellimlere göre, ihtiyacın illeti hudustur. Fakat
Hatibzade'ye göre hükmü kapsama anlamında ahkam, ~ei.il oitir ve onun-
la bilgiye delalet edilirse maksud tamamlari.ır. Muterizin kastettiği cevher
ve arazın hudusu balıisieri dışındaki bütün balıisierin istitrad olmadığıdır
yoksa apaçık mükabere olur. Cürcaru'nin "ahkamla bilgiye istidlal" olarak
zikrettiği şey ihdas a.ılanunda alırursa bu mÜtekellim gi;irüşüne uygun
olur ve bir problem yoktur. Eğer musannif ve şarih, hudusun "ihtiyacın
illeti" olduğunu söylemiyorlarsa o da tahkike aykırıdır. 1481Hatibzade önce-
likle söz konusı.ı itirazı analiz edip yorumlamaktadlr. Hüve zamirinin sa-
dece Sam'in ispatını değil sıfatlan da içerdiğini harulatarak hem muterize
hem de Cürcaru'ye cevap vermektedir. Cürdni'nin sonradan ekiediği nota
göre önermelerdep. bilgiye ulaşıldığı gibi hudus ile de bilgiye ulaşılabilir.
Bunun üzerine Hatibzade Allah hakkındaki bilginin hudus ile değil O'nun
[45] Sipahizade, Ta'lika, 17a-17b.
[46] Cürcaru, Hnşiye, 2a.
[47] Hatı"bzade, Hiişiye, 4a; krş. Taşköprizade, Hnşiye, 7a.
[48] Hatibzade, Hiişiye, 4a.
Cürcaru'nin Haşiye-i Tecrtd'i · 225

alemdeki eserlerinden elde edileceğfui belirtmektedir. Eğer muteriz onun


yorumladığı şeyi kastetmemiş ise mükabere yapmışhr.
Taşköprl.zade'ye göre ise ahkam, Allah'ın fiilinin levazımıdır; ve lazım,
hudus değildir. Şu halde hudus, ''hükmü ve faydaları kapsayacak şekilde
fiili ihdas e~ek" anlamına gelir ve ilmin füruu olur. Ayrıca meselenin
mevzusu ile.ilmin mevzusu aynı olmak zorunda değildir. Kelamm mev-
zusu İna'lum değil de mevcud olsa veya mevzusu Allah'ın zatı ve sıfatlan
olsaydı, mümkinat balıisierinin çoğu istitradi olurdu. Taşköprizade, kela-
mın konusu ma'lum olduğu için mümkin varlık balıisierinin istitradi olma-
yacağını belirtİnektedir.l491 Başka bir deyiş}e, kelam ilminin konusu ma'lum
olarak kabul edildiği için mümkin varlıkla alakah bütün balıisleri içermesi
normaldir. Bu konuda Sipahizade'nin hiçbir notu bUlunmamaktadır. Muh-
temelen artik problemin çözilidüğünü düşünüp yeniden gündeme getir-
memektedir.

Sonuç
Geride bırakhğımız son on yıla kadar Osmanlı ilim hayatındaki başiye
geleneği önemsiz görülmüş, dolayısıyla bu gelenek üzerine yeterince çalış­
ma yapılmamışhr. Oysaki başiyeler Osmru;tlı döneminin telif tarzını yan-
sıtmaktadır. Bu araşhrmada başiye yazım tarzıru,n iyice geliştiği ıs." ve 16.
yüzyılda telif edilen başiyeler incelenmiş ve eleştirel bir düşünceyle kaleme
alındıkları görülmüştür. Bu yüzden başiyeler bir metni sadece açıklamak­
tan öte onu eleştirrnek ve doğru görüşü sunmak için yazılmışlardır. Örnek
metin olel!ak, Osmanlı kelam düşüncesinin kaynak metinlerinden Cür-
caru'nin Hfışiye-i Tecrzd'i ve üzerine Hatibzade, Taşköprizade ve Sipahiza~
de tarafından yazılan başiyeler ele alınmıştır. Bu başiyeler karşılaştırılarak
derinlemesine okunduğıında, muhaşşilerin aynı meseleye yaklaşımlan ve
aynı ibareyi yorumlamaları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ortaya
çıkıruştır.
. Bir haşiyeyi okumaya başladığımızda metin içerisinde genellikle kır­
mızı hatla yazılan kavliihü-ekUlü kelimelerinin .metin ile yorum kısmını
birbirinden ayırdığıru görmekteyiz. Metnin kenarlarında ise günümüzde
dipnot işlevi gören bazı notlar ve atıf yapılan bir takım isimler yer almakta-
dır. Araşhrmamızda metin içerisinde geçen sözlerin ve itirazların kime ait
olduğunu, derkenarda veya bazen metnin kendisinde belirtınesi bakımın­
dan"Sipahizade nüshası çok önemli bir kaynak olarak karşımıza çıkmışhr.
Sözgelimi metin içinde ''bazı fuzala" derken Hatibzade'nin kastedildiğini
derkenar notlarından öğrenmekteyiz. Ayrıca bu notlar sayesinde tarhşma­
ların kökenierine inebilmekteyiz. Hem Taşköprizade hem de Sipahizade
[49] Taşköprtzade, Hfişiye, 7a-7b.
226 · OSMANLI DÜŞÜNCESi: Kaynaklan ve Tartışma Konulan

haşiyelerinde Hatibzade'ye sıkça atıf yapmıştır. Sipaluzade haşiyesi, ken-


dinden önceki geleneğin farklı fikirlerinin toplandığı bir alan olması açı­
sından çok mühimdir fakat Taşköprizade'den hiç bahsetmemesi oldukça
ilginçtir. .
Buna ilaveten mezkur haşiyeleri okuduğumuzda, 16. yüzyıl civarında
Osmanlı ilim dünyasında, medreselerde qkunan bir kitap üzerinde, ne de-
rece canlı bir tartışma ortarnı bulunduğunu tasavvur edebiliriz. Örneğin
bir meselede Hati~zade, Cürcaru"'den farklı düşündüğü yerde kendi görü-
şünü belirtmiş veya itiraz edilen kısımlan yorumlayarak farklı görüşleri
telif etmiştir. Bunun gibi diğer muhaşşiler de öncekilere cevap vermiş ve
yapılan itirazlan dile getirmişlerdir. Bu cevaplan ve itirazları analiz ettiği­
mizde, Osmanlı ulemasının arasındaki ilişki, hitap ve tarhşma biçimi hak-
kında bir miktar fikir sahibi olmaktayız.
Son olarak, bu çalışmada odak.landığmuz Tecr'id'in tertibi hakkındaki
bir paragrafın, kelam ilminin asıl maksadı, el-iımfu Iafzı, mead ahvali,
irnamet, cismaru haşir ve ahiret hayabna dair bilgilere sadece akılla ulaşı­
lıp ulaşılmayacağı gibi çeşitli meseleleri tartışmaya imkan sağladığı tespit
edilmiştir. Cürcaru'den sonraki dönemde Tecr'id geleneğine yapılan katkıla­
rı ortaya çıkarmak için haşiyelerde yapılan bu tür tarhşmaların ve yorum-
ların dikkatlice okunınası gerekmektedir. Ayrıca bütüncül bir bakış açısı
getirebilmek için metnin tamamını içeren daha geniş bir çalışma ileride
yapılmalıdır.

KAYNAKÇA
Arıo, Müstakim. ''Bir "Otorite" Olarak Seyyid Şerif Cürcaru ve Osmanlı ilim
Hayabndaki Yeri", İslam Düşüncesinde Süreklilik ve Değişim Seı;yid Şerif Cür-
ciint Önıeği. Ed. M. Cüneyt Kaya. 61-95. İstanbul: Klasik, 2015.
Ayğan, Fadıl. "İsfaharu'nin Tecn<i Şerhi: Felsefi-Şii-Mu' tezili Bir Metnin Sünni
Yorum ve Eleştirisi". Osmanlı'da İlnı-i Kelam Alimler Eserler Meseleler. Ed. Os-
man Demir-Kadir Gömbeyaz-Veysel Kaya-U. Murat Kılavuz. 315-348. İstan­
bul: İsar Yayınları, 2016.
Baltao, Cahid._XV- XVI. yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri 1. İstanbul: İFAV
Yayınları, 2005.
Beyzavi, Kadl. Taviili'u'l-eııviir. Tre. İlyas Çelebi - Mahmut Çınar. İstanbul: Türki-
ye Yazma Eserler Kurumu Başkanlıgt, 2014.
Bursalı, Mehmed Tahir Efendi.. Osmanlı Müellifleri I. Haz. A.Fikri Yavuz -İsmail
Özen. İstanbul: Meral Yayınevi.
Cürcaru, Seyyid Şerif Ali b. Muhammed. Hfişiye ala Şerlıi Tecrldi'l-akiiid, 50
Gül-Kara, 86: la-17a. Milli Kütüphane.
Devvaru, Celaleddin Muhammed b. Es'ad. Emnı1zec, Ol Hk 12712: 23b-67b. Milli
Kütüphane.
Cürcamnin HaŞiye-i Tecıid'i · 227

Hatibzade, Mehmed b. İbrahfm Kastamoni'. Haşiye ala Şerhi't-Tecfid, 50 gül-kara,


116: 1a-163b. Milli Kütüphane.
Hızlı, Mefail. "Osmanlı Medreselerinde Okutulan Dersler ve Eserler". Uludağ
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 17/1 (2008): 25-46.
İpşirli, Mehmet. "Medrese (Osmanlı dönemi)". Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. 28:327-333. İstanbul: TDV Yayınlan, 2003.
İsfahanı", Şemsüddin. Tesdzdii'l-lazvaid fişerizi Tecrldi'l-akaid. Haz. Halid bin
Hammad el-Advaru. Kuveyt: Dar Aldeyaa, 2012.
Kara, İsmail. İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz Şerh ve Haşiye Meselesine Dair Birkaç
Not. İstanbtı.l: Dergah Yayınlan, 2011. · ·
Kuşçu, Al_ a eddin. Şerlıu Tecrldi'I-akilid. Haz. Muhammed Hüseyin ez-Zari'f er-Rı­
dm. Kum: İntişarat Raid, 1393.
Sipahlzade, Muhammed b. Ali. Ta'lika ala Şerhi't-Tecrid li'l-İsfahani ve Haşiyeti'l
Ciirciinl. Nuruosmaniye, 2109: la-52b. Süleymaniye Kütüphanesi.
Taşköprizade, Ahmed b. Mustafa. Haşiye ala Şerhi't- Tecrid. Damad İbrahim, 786:
1a-231a. Süleymaniye Kütüphanesi.
Tekin, Ayşe Betül. "Tilsi'nin Tecridü'l-İtikad'ı ve Şerhleıinde Varlık ve Mahi-.
yet". Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, 2013.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. Osmanlı Devleti'nin İlmiye Teşkilatı. Ankara: Türk Ta-
rih Kurumu, 2014.
Üzüm, İlyas. ''Hatibzade Muhyiddin Efendi": Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansik-
lopedisi. 16:463-464. İstanbul: TDV yayınlan, 1997.
Yazıcıoğlu, M. Sait. "XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı Medreselerinde İlın-i
Kelam Öğretimi ve Genel Eğitim İçindeki Yeri". İslam İZinıleri Enstitüsü Der-
gisi 4 (1980): 273-283.

You might also like