PREPOSITIONS https://www.englishtestsonline.

com/prepositions-grammar-lesson/
IN
ability in bir şeyde yetenekli olmak have talent to do sth
belief in bir şeyin inancında in the faith of sth
believe in bir şeye veya birine inanmak be convinced of sth/sb
arrive in/at bir yere ulaşmak get somewhere
deficient in bir şeyde eksik olmak being lack in sth
compete in rekabet etmek to make an effort to be more succesful
differ in farklı olmak be dissimilar
decrease in azalmak lessening
confide in güvenmek trust
enroll in kaydolmak sign up
gain in bir şey kazanmak,elde etmek obtain sth
experience in bir şeyde deneyimli olmak the process of getting knowledge about sth
dress in giyinmek to put clothes on yourself or someone else
drop in damlamak / bırakmak to fall / to leave
failure in bir şeyde başarısız olmak be unsuccessfull in sth
faith in bir şeyin inancında in the belief of sth
fall in düşmek / çökmek descend / collapse
efficient in verimli olmak be productive
fit in uyum sağlamak harmonize
end in sonlandırmak conclude
increase in bir şeyin artması to become larger in amount or size
indulge in birini şımartmak to allow sb to have sth enjoyable
lack in bir şeyde eksik olmak to not have enough of sth that is needed
persist in bir konuda ısrar etmek to continue doing sth in a determined
proficient in bir konuda yetkin olmak to be skilled and experienced
interest in bir şeye ilgili olmak engage attention
interfere in bir şeye karışmak/burnunu sokmak intervene in a situation without invitation or necessity
invest in bir şeye yatırım yapmak put money into a financial place
involve in dahil etmek have or include sth
participate in bir şeye katılmak take part
skill in bir şeyde becerikli olmak have talent to do sth
specialize in bir konuda uzmanlaşmak become expert in a particular subject
trust in birine güvenmek rely on sb
result in sonuçlanmak occur as the consequence of sth
rich in zengin olmak abundant in
rise in bir şeyin artması/yükselmesi increase in size, amount or degree
satisfaction in bir şeyden memnun olmak be pleasure derived from sth
AT
shout at e bağırmak utter a loud cry
smile at e gülümsemek show a pleased expression to sb
aim at bir şeyi hedeflemek have the intention of achieving sth
attempt at e kalkışmak, teşebbüs etmek make an effort to do sth
estimate at bir şeyi tahmin etmek guess sth
glance at e kısa bakış take a brief look
point at/to e işaret etmek,göstermek indicate
look at e dikkatli bakmak looking carefully to sth/sb
swear at birini lanetlemek curse someone
shoot at e ateş etmek kill or wound a person or an animal
bad at bir şeyde kötü olmak be unsuccessfull in sth
throw at e atmak to toss sth
ON
ban on yasaklamak prohibit sth
based on e dayalı, bağlı olarak to use something as the thing from which something else is developed
blame on birini yada bir şeyi suçlamak declare that sb or sth is responsible for a wrong
boycott on bir şeyi boykot etmek to do kind of protest
burden on (sırtına) yüklemek load heavily
assault on birine saldırmak make a physical attack on sb
agreement on bir konu hakkında anlaşma to be acordance in an opinion
attack on birine saldırmak take aggresive action against sb
center on merkez tutmak make the focus
depend on birine yada bir şeye bağlı olmak to trust sb/sth and know that that person or thing will help you
dependent on birine yada bir şeye bağımlı olmak need the support of sb or sth
comment on bir şeyi yorumlamak express an opinion about sth
count on birine yada bir şeye güvenmek/hesaba katmak depend on sb/sth
compliment on birine iltifat etmek politely praise sb for sth
concentrate on bir şeye konsantre olmak focus all one's attention on particular thing
decide on bir şeye karar vermek make a choice about sth
experiment on bir şey üzerinde deney yapmak perform a scientific procedure
dwell on bir şey üzerinde durmak/uzatarak söylemek to spend a lot of time thinking or talking about sth unpleasant
economize on tasarruf etmek to reduce some expense in order to save money
effect on birinin yada bir şeyin üzerinde etkisi olmak have an impact on sb/sth
elaborate on üzerinde durmak/detay vermek to give additional details about sb/sth
embargo on bir şeyi yasaklamak(ticari) impose an official ban on trade
embark on bir şeye atılmak/girişmek to start something new or important
emphasis on bir şeyi vurgulamak/üzerinde durmak to give special attention put on sth to give it importance
feed on beslenmek to eat sth as food
focus on birine yada bir şeye odaklanmak to give most of your attention to sb/sth
impose on birini empoze etmek to make a strong impression on sb
influence on birisi üzerinde etkisi olmak have an affect on sb
insist on bir konuda ısrar etmek to keep doing something
live on geçimini sağlamak continue to live through hardship or adversity
negotiation on bir şey üzerine tartışmak discuss about sth
operate on işleri yürütmek / ameliyat etmek to conduct business on a certain principle / to surgery
keen on bir şeye düşkün olmak/meraklı olmak to be interested in sth
keep on devam etmek to continue
reliance on birine yada bir şeye güvenmek trust in sb or sth
rely on birine yada bir şeye güvenmek/itimat etmek to believe in sb/sth
spend on parayı bir şeye harcamak/zaman geçirmek to spend some amount of money / pass time in a specified way
spy on birini gözetlemek to watch sb secretly
TO
accept to bir şeyi yada bir teklifi kabul etmek to agree to take sth / to say yes to an offer
acceptable to kabul edilir olmak to be agreed on
access to ulaşılır olmak/ e ulaşmak be reached
alternative to bir şeye alternatif olmak be available as another choice
answer to bir şeye cevap olmak sth said or written in reply
appeal to bir şeye başvurmak/istemek to ask for something, usually in an urgent or pleading manner
appear to e görünmek/görünür olmak give the impression of being
apply to e başvurmak make a formal application or request
adapt to e uyarlamak / e adapte olmak to modify or adjust sth to fit or work properly with something else / to become familiar or comfortable with something.

add to e eklemek to make an amount or number greater by adding another amount or number

approach to e yaklaşmak come near or nearer to sb or sth in distance or time

adhere to bir kurala veya inanca bağlı kalmak to continue to obey a rule or have a belief
adjust to e uyarlamak / e alışmak alter or move (something) slightly in order to achieve the desired fit, appearance, or result.

admit to bir şeyi itiraf etmek to admit sth / to acknowledge the truth or existence of sth
agree to bir şeyi kabul etmek to accept sth
assign to bir işe veya göreve atamak appoint to a job or duty
attachment to birine veya bir şeye karşı bağlılık affection, fondness, or sympathy for sb or sth
alien to e yabancı olmak be unfamiliar and disturbing or distasteful to sth
allege to iddia etmek to say that sb has done sth illegal or wrong without giving proof
attend to biriyle veya bir şeyle ilgilenmek yada bakmak to manage or take care of sb or sth
attentive to bir şeye özenli dikkatli olmak paying careful attention to something
attribute to atfetmek, bir durumun bir şey tarafından sebep olduğuna inanmak to believe or say that a situation or event is caused by something
belong to e ait olmak to be the property of sb
beneficial to e yararlı olmak helpful, useful, or good for sth
change to bir şeyin farklı bir forma dönüşmesi / e değişmek to convert sth to a different form or method
confine to sınırlamak to only exist in a particular area or group of people
dedicate to e adamak devote to a particular subject
contrary to bir şeye karşı olmak/zıt olmak conflicting with sth
contribute to bir şeye katkı sağlamak give sth, especially money in order to help achieve or provide something

close to e yakın olmak very near to sb or sth

compare to bir şeyle karşılaştırmak in relation to sth else : measured or judged against sth
crucial to bir şey için çok önemli, kritik of great importance for sth
cruel to bir şeye karşı zalim olmak wilfully causing pain or suffering to others
damage to e zarar vermek inflict physical harm on sth
dare to e cürret etmek / e cesareti olmak have the courage to do something
confess to birine bir şeyi itiraf etmek to admit sth to sb
devote to e adamak to give all of sth, especially your effort, or love,to sth you believe in or to a

determined to e kararlı olmak having made a firm decision and being resolved not to change it
entitled to e hakkı olmak have the right to do sth
entrust to e emanet etmek to give sth to another with confidence
friendly to e nazik olmak kind an pleasent to sb
faithful to e sadık / e bağlı loyal and true in devotion to sth
happen to birinin başına bir şey gelmesi if sth happens to you, an event or action takes place which affects you
fatal to e ölümcül olmak causing death to sb
hostile to e düşman olmak angry and deliberately unfriendly towards sb
identical to bir şeyler aynı, özdeş ooks exactly the same as
immune to e bağışıklığı olmak resistant to a particular infection
impartial to e tarafsız olmak not partial or biased in a situation
indifferent to e ilgisiz / e kayıtsız disinterested in sth
peculiar to e özgü olmak particular; special to one
inferior to den aşağı derecede (statü olarak) lower in rank, status, or quality
polite to e nazik olmak showing behaviour that is respectful and considerate of sb
loyal to e sadık olmak be faithful to sb
inspire to e ilham vermek fill sb with the urge or ability to do or feel sth
introduction to e giriş / e başlangıç the action of introducing sth
prone to e yatkın / e eğilimli having tendecy to do sth
irrelevant to e ilgisiz not connected with sth
obedient to e itaatkar obeying or willing to obey to sb
kind to e nazik olmak showing behaviour that is respectful and considerate of sb
surrender to e teslim olmak stop resisting to an enemy or opponent and submit to their authority
susceptible to e duyarlı / e hassas olmak easily influenced or harmed by sth
refer to birinden yada bir şeyden bahsetmek to talk or write about sb or sth
relate to ile ilgili, ilişkili olmak have a connection with sth
relevant to ile ilgisi olmak/uygun olmak connected with what is happening or being discussed
similar to ile benzer olmak having a resemblance in appearance with sb/sth
reply to e cevap vermek to make answer to a question
speak to e konuşmak to talk to sb / to address a person
resort to e başvurmak ( son çare olarak) to do or use sth because it is the only thing available
respond to e cevap vermek to make answer to a question
restrict to bir şeyi kısıtlamak put a limit on sth
submit to e boyun eğmek accept to a superior force or to the authority
subscribe to katılmak, onaylamak / e abone olmak to agree with or support an opinion, belief, or theory / to pay money to get a publication or service regularly

stick to e sadık kalmak,bağlı olmak to limit yourself to doing or using one particular thing and not change to anything else.

vulnerable to e savunmasız olmak exposed to the possibility of being attacked or harmed

superior to den yüksek derecede (statü olarak) higher in rank, status, or quality
rude to e kaba olmak offensively impolite to sb
OF
accuse of birini suçlamak to charge sb with doing sth wrong
aware of birinin yada bir şeyin farkında olmak having knowledge of a situation or sb
beware of dikkatli olmak to be careful sth
approval of bir şeyin onaylanması durumu accept sth is good
ashamed of bir şeyden utanmak be embrassed because of sth
brave of nın cesareti olmak sb's courage
afraid of bir şeyden korkmak feel fear of sth
assure of birine güvence vermek tell someone something positively to dispel any doubts
capable of bir şey yapabilme kapasitesi olmak having the ability to do sth
careless of bir şeye dikkatsiz/ilgisiz olmak not concerned or worried about sth
cause of bir şeye sebep olmak make sth happen
certain of bir şeyden emin olmak having no doubt or knowing exactly that something is true
characteristic of bir şeyin özelliği a quality or feature of sth
choice of birinin yada bir şeyin seçimi an act of choosing of sb or sth
conscious of bir şeyin bilincinde olmak having knowledge of sth
consist of bir şeyden oluşmak to be made of or formed from sth
deprive of birini veya bir şeyi başka bir şeyden mahrum bırakmak to take sth away from sb or sth
convict of birini bir şeyden dolayı mahkum etmek declare sb to be guilty of a criminal offence in a court law
convince of birini bir şeyin doğruluğuna ikna etmek/inandırmak cause sb to believe firmly in the truth of something
desirous of bir şeyi arzu etmek having or expressing desire for sth
despair of bir şeyden ümidini kesmek to give up or lose all hope about sth
complain of bir şeyden yakınmak to say that you have a pain
composed of bir şeyden oluşmak be made of sth
conceive of bir şey hakkında düşünmek to think about sth
die of den-dan ölmek to die because of sth
disadvantage of birinin yada bir şeyin zararına olmak to be at the expense of sb or sth
disapprove of bir şeyi yada birini uygun bulmamak/onaylamamak to believe that sb or sth is bad or wrong
dispose of bir şeyden yada birinden kurtulmak/elden çıkarmak to get rid of sb or sth
envious of birine karşı kıskanç olmak feeling or showing envy towards sb
full of bir şeyle dolu olmak containing or holding sth as much or as many as possible; having no empty space.

dream of çok istenilen bir şeyin hayalini kurmak to think about sth that you want very much
guilty of bir şeyin suçlusu olmak be responsible for a specified wrongdoing
hear of birisi yada bir şey hakkında bilgisi olmak to know about sb or sth
hopeful of bir şey hakkında umutlu olmak having hope about sth
fear of birine yada bir şeye korkusu olmak be afraid of sb or sth
ignorant of bir şeyden habersiz olmak lacking knowledge or awareness in sth
fond of birine yada bir şeye düşkün olmak having a liking for or love of sb or sth
knowledge of bir şey hakkında bilgi sahibi olmak have information about sth
lack of bir şeyin eksik olması/yeterince olmaması to not have or not have enough of something that is needed or wanted
innocent of bir suçta/durumda masum olmak not guilty of an offence
intention of bir şey niyetinde olmak have an aim or plan about sth
proud of birinin bir başarısıyla gurur duymak feeling deep pleasure or satisfaction as a result of one's own achievements, qualities, or possessions or those of someone with whom one is closely associated.

jealous of birisini kıskanmak feeling or showing an envious resentment of sb

neglectful of birini yada bir şeyi ihmal etmek/umursamamak not giving proper care or attention to sb or sth
suspect of birinin bir şey yaptığından şüphelenmek believe or feel that sb is guilty
short of bir şeyin haricinde except for sth
shortage of bir şeyin eksik olması/yeterince olmaması/kıtlık olması a deficiency in quantity of sth
think of bir şeyi yada birini düşünmek think highly, well, a lot, etc. of sb or sth
thoughtful of birine yada bir şeye karşı düşünceli olmak showing consideration for sb or sth
tolerant of birine yada bir şeye karşı hoşgörülü olmak/tolere etmek inclined to tolerate sth or sb
smell of bir şeyin kokusunu almak to have the odor of sth due to its presence
remind of birine bir şeyi hatırlatmak to cause sb to remember sth
relieve of birini görevden almak to remove sb who has done sth wrong from a duty, job, etc.
avoid of birinden veya bir şeyden uzak durmak/kaçınmak to stay away from sb or sth
warn of birini bir konuda uyarmak inform sb in advance of a possible danger
sure of bir şeyden emin olmak completely confident about sth
scared of bir şeyden korkmak to be afraid of sth
FROM
prevent from bir şeyi engellemek keep sth from happening
profit from bir şeyden çıkar sağlamak to get an advantage from a situation
prohibit from bir şeyi yapmayı yasaklamak to forbid sb or sth from doing sth
absent from bir yerde bulunmama not present
abstain from birinden veya bir şeyden kaçınma to avoid or stay away from sb or sth
ban from yasaklamak to forbid sth
benefit from bir şeyden yararlanmak gain profit from sth
arise from den kaynaklanmak / den gelmek / ortaya çıkmak ascent from somewhere / become appearent
borrow from den ödünç almak to take and use something with the promise of returning it
alienate from den yabancılaşmak make sb feel isolated
deduce from den sonuç çıkarmak arrive at a conclusion
deduct from den düşmek (parasal) take away (an amount or part) from a total
depart from den ayrılmak / bir şeyi yapmanın olağan yolunu kullanmamak to leave / to not use the usual way of doing something
derive from den türemek to obtain or receive from a source
deter from den caydırmak discourage sb from doing sth
deviate from bir şeyden sapmak depart from an established course
different from den farklı not the same as other thing(s)
discriminate from den ayırt etmek recognize a distinction; differentiate
free from …sız / den uzak / den muaf lacking; without / released or removed from sth
eradicate from den yok edilmek destroy sth in somewhere
escape from den kaçmak break free from confinement or control
distinct from den farklı not the same as other thing(s)
distinguish from den ayırmak / den ayırt etmek recognize sb or sth as different
divert from bir yerden bir yere yönlendirmek cause sb/sth to change course or turn from one direction to another
divorce from den boşanmak / den ayrılmak legally dissolve one's marriage with sb / seperate from sth
draw from belirli bir kaynaktan bir şey almak to take or obtain something from a particular source.
exclude from hariç tutmak to leave out sth : to not include sth
graduate from den mezun olmak successfully complete an academic degree
hide from den saklamak/saklanmak to physically conceal sb or sth
hinder from birinin bir şey yapmasını engellemek to stop sb from doing sth
eliminate from birini yada bir şeyi bir yerden çıkarmak/yok etmek/elemek to remove or take away sb/sb
emerge from bir şeyden uzaklaşıp görünür hale gelmek move out of or away from sth and become visible
infer from bir şeyden sonuç çıkarmak to come to or reach a conclusion from or regarding the information
seperate from den ayrı to move apart
recover from den kurtarmak / alınan yada kaybolan bir şeyin geri kazanılması to get back or regain sth lost or taken away
refrain from birinin bir şey yapmaktan kaçınması stop oneself from doing sth
release from bir yerden özgürce çıkmak/serbest bırakılmak get out of one place freely
remove from bir şeyi bir yerden kaldırmak take sth away or off from the position occupied
request from birinden bir şey istemek ask for sth from sb
rescue from birini bir şeyden kurtarmak save sb from a dangerous or difficult situation
retire from den emekli olmak leave one's job and cease to work, typically on reaching the normal age for leaving service.

suffer from bir şeyin sıkıntısını çekmek experience or be subjected to sth bad
save from birini bir şeyden korumak keep safe or rescue sb from harm or danger
withdraw from den geri çekilmek leave or cause to leave a place or situation
result from den kaynaklanmak / bir şeyin olmasına sebep olmak to cause sth to happen
FOR
account for bir şeyin nedenini açıklamak to explain the reason for sth or the cause of sth
bargain for bir şey beklemek veya hazırlıklı olmak to expect or be prepared for sth
apologize for bir şey için özür dilemek express regret for sth
adequate for bir şey için yeterli olmak be satisfactory or acceptable in quality or quantity for sth
appreciation for bir şey için takdir etmek to be thankful upon sth
appropriate for bir şeye uygun olmak being suitable for sth
admiration for bir şeye hayranlık duymak feeling the mixture of respect and love at the same time
affection for birine yada bir şeye sevgi hissetmek feel of liking for sb or sth
demand for bir şey istemek request sth
contempt for birisini aşağılamak humiliate sb
desire for bir şeye haz duymak to want sth, especially strongly
cry for haykırmak/yakarmak/ağıt yakmak shout or scream, typically to express fear, pain, or grief
notorious for bir şeyden dolayı kötü anılmak to describe people, places, or things that are famous for a bad reason
cure for bir şeyin tedavisi olmak relieve of the symptoms of a disease or condition
dislike for bir şeyden haz etmemek to not like sb or sth
disregard for bir şeyi önemsememek to ignore sth
disrespect for birine yada bir şeye saygısızlık yapmak lack of respect for sb or sth
enthusiasm for bir şeye hevesli olmak a feeling of energetic interest in a particular subject or activity
forgive for birini bir şeyden dolayı affetmek excuse sb for sth
good for bir şeyde iyi olmak to be able and willing to provide something
grateful for bir şeye minnettar olmak be thankful for sth
exchange for bir şey karşılığında takas etmek to return or trade an item for sth else.
explanation for bir şey için açıklaması olmak a reason or justification given for an action or belief
eager for bir şeye istekli olmak strongly wanting to do or have sth
famous for bir şeyiyle ünlü olmak known about with sth by many people
hope for bir şeye bel bağlamak / bir şeyi umut etmek to be hopeful that sth will happen
fight for bir şey uğruna savaşmak to fight in support of sth
pay for bedelini ödemek to make payment for sth
plan for planlamak to make the necessary preparations for sth before it happens
liable for bir şeyle sorumlu olmak responsible by law
prepare for bir şeye hazırlanmak to make or get sb or sth ready for sth that will happen in the future
long for özlem duymak To desire greatly or yearn for sth
necessary for gerekli olmak essential or needed in order to do sth
need for bir şeye ihtiyacı olmak to have to have sth
punish for bir şey için cezalandırmak inflict a penalty or sanction on sb because of sth
qualified for nitekli olmak to be eligible for sth
reason for bir şeyin nedeni the cause of an event or situation or sth
passion for bir şeye tutku duymak strong and barely controllable emotion towards sth
search for aramak try to find sth by looking or otherwise seeking carefully and thoroughly
send for birinin veya bir şeyin gelmesini talep etmek to request or demand that sb or sth come
sorry for bir şey için üzgün olmak feeling or expressing pity, sympathy, remorse, grief, or regret
space for bir şeye boşluk yaratmak be an empty area that is available to be used for sth
reputation for bir şeyden itibarı olmak the beliefs or opinions that are generally held about sb or sth
useful for bir şeye yararlı olmak able to be used for a practical purpose
responsible for bir şeyden sorumlu olmak to have control and authority over sth or sb and the duty of taking care o
substitution for bir şeyin yerine geçmek/yer değiştirmek the action of replacing sb or sth with another person or thing
weakness for bir şeyi yapmak için güçsüz olmak lack of strenght to do sth
wish for dilemek feel or express a strong desire or hope for sth
sufficient for yeterli olmak enough; adequate
suitable for uygun olmak right or appropriate for a particular person, purpose, or situation
supply for tedarik etmek/destek sağlamak make sth needed or wanted available to sb
WITH
alternate with birbirini sırayla izlemek occur in turn repeatedly
angry with kızgın olmak feeling anger
annoyed with sinirlenmek/rahatsız olmak slightly angry; irritated
begin with ile başlamak to do the first part of an action with sth
concern with ile ilgilenmek to be busy with sth
argue with birisiyle tartışmak to engage in an argument with sb
bored with bir şeyden sıkılmak one's feeling weary and impatient because of lacking interest in something

busy with bir şeyle meşgul olmak keep oneself occupied

associate with ile ilişkili olmak to be related to a particular subject, activity etc
agree with aynı fikirde olmak to think the same thought with sb
conflict with ile çatışmak disaggrement on sth with sb
confuse with birini yada bir şeyi başka biri yada bir şeyle karıştırmak identify wrongly; mistake
charge with birini bir şeyle suçlamak to officially accuse one of a crime
consistent with ile tutarlı olmak not containing any logical contradictions
content with ile yetinmek / ile memnun olmak be satisfied with what one have
coincide with ile rastlaşmak / ile denk gelmek occur at the same time
collaborate with biriyle iş birliği yapmak work jointly on an activity or project with sb
combine with ile birleştirmek join or merge to form a single unit with sth
cooperate with ile işbirliği yapmak to work with sb in a positive manner for a common purpose
cope with ile başa çıkmak deal effectively with something difficult
correspond with biriyle yazışmak / ile uymak communicate by exchanging letters /to match or be similar /
communicate with biriyle iletişim kurmak share or exchange information with sb
cover with ile örtmek / ile kapatmak put sth on top of or in front of sth in order to protect or conceal it
compatible with ile uyumlu (of two things) able to exist or occur together without problems
compete with ile yarışmak be able to rival another or others
cross with biriyle küsmek be offended to sb
comply with boyun eğmek act in accordance with a wish or command
deal with bir şeyin üstesinden gelmek to take action in order to achieve something
equip with ile donatmak supply with the necessary items for a particular purpose
familiar with aşina olmak having some knowledge about sth
identify with ile özdeşleşmek to think of sth as being the same as sth else
infect with birinin kafasına bir şey sokmak to put an idea on someone's head
interact with ile etkileşime girmek communicate or be involved directly with sb
present with birine bir şey hediye etmek to give or award sth to one
negotiate with bir şey le ilgili biriyle tartışmak disscuss on sth with sb
provide with temin etmek / sağlamak make adequate preparation with sth
quarrel with biriyle bozuşmak have a heated argument or disagreement with sb
patient with birine karşı sabırlı olmak be serene to sb
sympathize with birinin halini anlamak to feel or express compassion for what sb is experiencing or feeling
share with biriyle bir şey paylaşmak have a portion of sth with another or others
threaten with birini bir şeyle tehdit etmek state one's intention to take hostile action against sb with a damaging too

trouble with biriyle veya bir şeyle problemi olmak have a problem with someone or something
stick with bir işi yapmayı sürdürmek continue to do sth constantly
supply with birinin ihtiyacını bir şeyle karşılamak to fullfill one's needs with sth
satisfied with bir şeyden memnun olmak to be happy with sth
ABOUT
anxious about bir şey hakkında endişeli olmak full of mental distress or uneasiness about sth
argument about bir şey hakkında tartışma a disagreement on sth
ask about bir şey yada biri hakkında soru sormak to ask for information about sb or sth
careful about bir şey hakkında dikkatli olmak making sure of avoiding danger things
concern about bir şeyle ilgili olmak relate to sth
doubt about bir şey hakkında şüpheli olmak feel uncertain about sth
ideas about bir şey hakkındaki fikirler,öneriler suggestions or plans for doing sth
forget about bir şeyi unutmak/hatırlamamak/ birini veya bir şeyi boşvermek to not think about/ fail to remember / disregard sb or sth
information about bir şey yada biri hakkındaki bilgi fact provided or learned about sth or sb
question about birini bir şey hakkında sorgulamak ask sb questions about sth
talk about bir şey hakkında düşünceleri, duyguları vb. bahsetmek için konuşmak to say words in order to express one's thoughts, feelings, opinions, etc., ab
worry about bir şey hakkında endişeli olmak to feel uneasy, anxious, or fretful about sb or sth
AGAINST
ally against bir insan,grup yada milliyet olarak bir tarafa karşı diğer tarafla müttefik olmak being a person, group, or nation that is associated with one side against th

battle against birine veya bir şeye karşı savaşmak wage a fight against sb or sth
bias against birine ya da bir şeye karşı önyargılı olmak having a prejudice against sb or sth
aggresion against birine karşı saldırgan olmak/agresif olmak have a quality of anger and determination that makes you ready to attack

campaign against birine veya bir şeye karşı olup diğerlerini de cesaretlendirmek to strongly oppose sb or sth and encourage others to do the same
defend against birini yada bir şeyi herhangi bir şeye karşı korumak to protect sb or sth against a physical attack
conspire against birine yada bir şeye karşı gizli anlaşma yapmak to agree together, especially secretly against sb or sth
crime against bir şeye karşı suç işlemek to do illegal activities against sth
compete against birine yada bir şeye karşı yarışmak/mücadele etmek to work or put forth effort against sb or sth in an attempt to do sth succes

evidence against kanıt sunarak birine karşı tanıklık etmek to act as a witness against sb in court by presenting proof that they acted

guard against bir şeyi yada birini olası şeylere karşı korumak to take careful action in order to try to prevent sth from happening
fight against biriyle veya bir şeyle mücadele etmek/savaşmak to struggle or contend with sb or sth
immunize against bir hastalığa karşı bağışıklık kazanmak to gain a resistance or immunity to a disease
lean against birine yada bir şeye yaslanmak rest on for support
legislation against yasa yoluyla bir şeyi yasaklamak to ban, prohibit, or forbid something through legislation
plot against karşı koymak to join together to form a scheme or plot to foil or defeat sb or sth
insurance against hoş olmayan bir şeyi önlemek için ona karşı bir şey yapmak to do something in order to prevent something unpleasant from happenin

prejudice against birisi veya bir şeye karşı ön yargılı olmak to have a prejudicial and unfavorable opinion of sb or sth
protect against birini veya bir şeyi birine veya bir şeye karşı korumak to guard, defend, or inoculate against sb or sth
rebel against birine veya bir şeye karşı isyan etmek to defy, resist, or revolt against sb or sth
shield against birini yada bir şeyi zarara karşı korumak to protect sb or sth from danger
vaccinate against bir hastalığa karşı aşılanmak to make use a vaccine or similar substance to produce immunity or resista

victory against birine karşı zafer kazanmak an occasion when you win a game, competition, election, war, etc
revolt against birine yada bir şeye karşı isyan etmek to defy, resist, or rebel against sb or sth
war against biriyle veya bir şeyle mücadele etmek/savaşmak to fight against sb or sth
warn against birini bir şeye karşı uyarmak to advise sb not to do sth
OVER
anxiety over bir şey hakkında endişe etmek a worried feeling you have because you think something bad might happen

authority over birinin yada bir şeyin üzerinde otorite sahibi olmak have control over sb or sth
battle over birine yada bir şeye ulaşmak için mücadele etmek to argue about who gets access to sb or sth
advantage over birisiyle veya bir şeyle karşılaştırıldığında üstün pozisyona sahip olmak have a favorable or superior position when compared to sb or sth else
control over birinin yada bir şeyin üstünde kontrol sahibi olmak power or influence over sb or sth
controversy over bir şey üzerine tartışmak discussion and argument about sth
disagree over bir şey üzerine anlaşmazlık olması to have a different opinion about sth
disagreement over bir durum hakkında farklı fikirler olması a situation where people have different opinions about sth
dominance over birinin yada bir şeyin üstünde hakimiyeti olmak power or influence over sb or sth
puzzle over biri yada bir şey hakkında çok düşünüp çözmeye çalışmak to think hard about sb or sth for a long time and try to understand them

triumph over birini yada bir şeyi yenmek to defeat sb or sth

victory over zor problemler üzerinde zafer elde etmek a win over an opponent or over difficult problems
PREPOSITION İLE BAŞLAYAN DEYİM VE İFADELER
AT
not at all asla not in any way
at all times her zaman always
at any rate her ne olursa olsun whatever happens
at close quarters çok yakın very near
at one's disposal birinin emrine amade to be used as one wished
at a distance uzakta not near
at fault hatalı causing sth wrong
at first en başında at the beginning
see at a glance ilk bakışta görmek see immediately
at hand yanında near; readily available
at last sonunda finally, after some delay
at a loss ne yapacağını bilmez uncertain what to do or say
at the mercy of insafına kalmak without defense against
at the moment şimdi now
at rest hareketsiz not moving
at risk tehlikede threatened by danger or loss
at short notice acilen/ kısa sürede with little warning
at stake tehlikede bulunmak to be won or lost
at a strech aralıksız continuously
at that rate bu gidişle under those circumstances
at this point bu noktada at this place; at this moment
at the wheel yönetimde in control
BEHIND
behind the scenes işin iç yüzü influencing events secrectly; (in a theater) behind the stage
behind schedule gecikmiş not on time
BEYOND
beyond help yardım edilemez durumda unable to be helped
beyond a joke şaka olmaktan çıktı too annoying to be amusing
beyond reproach kusursuz perfect; blameless
BY
by accident kazayla not deliberately
by all means her halukarda by any possible method
bit by bit yavaş yavaş gradually
by chance tesadüfen by accident; without planning
by courtesy of izniyle/yardımıyla with the help or permission of
by degrees derece derece gradually
by hand el ile without the use of machinery
by heart ezbere from memory
little by little yavaş yavaş gradually
by means of yardımıyla by using
by mistake yanlışlıkla accidentally
by no means asla not at all
one by one tek tek one at a time
by oneself yalnız alone
side by side yanyana beside one another
by word of mouth sözlü olarak orally
FOR
once and for all son olarak for the last time
for certain kesinlikle definitelly; without doubt
for a change değişiklik olsun diye for the sake of variety
for example örneğin as an illustration
for fun eğlence için for the sake of enjoyment
for instance örneğin for example
for a living geçinmek için as a profession
for now şimdilik temporarily
run for office adaylığını koymak compete for an alected position
for the sake of uğruna/yararına for the benefit of ; for the purpose of
for sale satılık intended to be sold
for sure kesinlikle definitely ( more colloqual than certain )
for the time being şimdilik for now
ask for trouble belasını aramak act in a dangerous or foolish way
for a while bir süre için for a period of time
word for word harfi harfine exactly as said or written
FROM
from afar uzaktan from a distance
from all sides tüm yönlerden from all directions
from head to foot baştan aşağı/ tamamen completely; all over
from scratch baştan from the beginning
from time to time zaman zaman occasionally
IN
in addition to ek olarak as well as
in advance önce before
be in agreement with hem fikir olmak have the same opinion as
in any case her durumda whatever happens
in brief kısaca in a few words
in bulk yığın halinde in large amounts; not in packages
be in charge of sorumlu olmak have responsibility for
in common ortak shared by all members of a group
in control kontrolde having the power to direct sth
in the course of sırasında during
in danger tehlikede likely to be harmed
in debt borçlu owing money
in demand talepte desired by many peaople
in detail ayrıntılı olarak (explain sth )thoroughly
in the distance uzakta far away
in doubt şüphede uncertain
in duplicate iki kopya olarak so that there are two identical copies
in earnest ciddi olarak seriously; in a determined way
in effect geçerli/yürürlülükte (of rules) operating
in the end sonunda finally
in fact aslında in reality; really
in fashion modada/rövaçta fashionable
in favour of yararına/lehine supporting (an idea)
in flames alev alev burning, with visible flames
in a flash çabucak very quickly; suddenly
in full eksiksiz without omitting anything
in general genelde usually; as a whole
hand in hand el ele (of persons) holding hands
in a hurry aceleyle trying to accomplish sth quickly
in jest şakadan as a joke
in itself kendi/başlı başına without reference to anything else
in the long run sonunda in the end; eventually
in the long term uzun vadede looking ahead to the distant future
in the minority azınlıkta olmak be in the smaller of two groups
in a minute bir anda, hemen soon
in a moment bir anda soon; quickly
set sth in motion bir şeyi başlatmak start sth going
in order of sırasıyla arranged according to
in order to mek/mak için for the purpose of
in part kısmen to some degree
in particular özellikle especially
in power iktidarda (of a political part) holding office
in practice pratikte/gerçekte able to do sth well because of recent practice; in reality (opposite of in theory)

in print basılı printed and available from the publisher

in private özel bir şekilde not in front of other people
in public açıkca/halka açık olarak openly; not iin private really
in reality gerçekte really
in reserve yedekte saved for later use
in retrospect geçmişe bakarak looking back over past events
in return for karşılık olarak as repayment
be in the right haklı olmak be correct
in season uygun zamanda readily avaible at that time of year
in a second bir anda soon; quickly
in short supply yetersiz/zor bulunmak scarce; not easily obtainable
in sight gözle görülür able to be seen
in stock stokta olma present and available
in that case o halde/öyleyse if that is true
in theory teoride ideally; according to theoretical considerations
be in time tam zamanında not be late
in touch with ilişki kurmak communication with
in trouble başı dertte be in a difficult situation
in tune uygun/ahenkli at the correct pitch
in vain boşuna without success
in the vicinity of civarında/dolaylarında near
once in a while ara sıra occasionally
in working order çalışır durumda olmak able to function properly
OF
of course tabiki certainly
hard of hearing ağır işiten somewhat deaf
of one's own free will kendi rızasıyla voluntarily; by choice
one's point of view birinin bakış açısından one's opinion about sth
OFF
go off the air yayını kesmek (of radio or television) stop broadcasting
off duty serbest/izinli not engaged in one's regular work
off one's hands sorumluluğu dışında no longer one's responsibility
off and on arada sırada from time to time
off the record gizli olarak say sth privately, that is not to be offically recorded
off the track pistten/yoldan çıkmış following a wrong line of thought or action
ON
on account of den dolayı because of
be on the air yayında olmak (of radio or television) be in the process of broadcasting
on the alert tetikte/hazırlıklı olmak ready to act
on the average ortalama olarak usually; normally
on behalf of yararına for; in the interests of
on board gemide/uçakta on a ship or airplane
on business iş yapmak as part of one's work
on condition that koşuluyla only if; provided that
on demand istenildiğinde when asked for
on display gösterimde being exhibited
on duty görevde engaged in one's regular work
on fire yanan burning
on foot yaya olarak by walking
on hand mevcut available
on loan borçlu olmak lent and not yet returned
on the lookout fırsat kollamak watchful
put sth on the map ün kazandırmak cause sth to become well-known
get on one's nerves birinin sinirine dokunmak annoy; irritate
on no account asla absolutely not
on the one hand bir taraftan used to introduce one side of an argument
on one's own kendi başına alone; without help
act on one's own initiative kendi insiyatifiyle act independently
on order sipariş verilmiş requested but not yet delivered
on the other hand öte yandan used to introduce a contrasting side of an argument
act on principle prensip olarak yapmak do sth to support a policy
on purpose kasten deliberately
go on record resmi olarak açıklamak say sth which is to be officially recorded
on sale indirimde being sold at a lower price than usual
on schedule vaktinde at the correct time; as planned or predicted
on second thoughts yeniden düşününce after thinking further about sth
be on the spot olayın geçtiği yerde bulunmak be where important events are taking place
on time tam zamanında at the correct time
walk on tiptoe ayakucuna basarak yürümek walk on the toes
accept sth on trust bir şeyi doğru kabul etmek accept sth without proof
on the verge of eşiğinde very close to; be about to
on the brink of eşiğinde be about to
on the edge of eşiğinde be about to
on the whole her şey hesaba katılırsa taking everything into consideration
OUT OF
out of the blue birden bire/umulmadık unexpectedly
out of breath nefes nefese panting from a shortage of oxygen
out of character karakterine aykırı unlike a person's known character
out of control kontrolden çıkmış not able to be regulated or guided
out of danger tehlikesiz safe
out of date eski moda no longer used; old-fashioned
out of debt borçsuz having paid one's debts
out of doors dışarıda in the open air; not in a building
out of fashion demode/modası geçmiş not fashionable
out of hand kontrolden çıkmış not under control
be out of one's mind aklını kaçırmış olmak be insane
out of order arızalı not functioning properly
out of ordinary olağan dışı unusual
out of place yersiz/uygunsuz unsuitable
out of practice körelmiş unable to do sth as well as one has in past, because of lack of recent practi

out of print baskısı tükenmiş (of a book) no longer available from the publisher
out of proportion orantısız too big or too small;not having the appropriate relationship to sth
out of the question imkansız impossible
out of sight görünmez hidden, not able to be seen
out of stock stok dışı/tükenmiş (of goods at a store) temporarily unavailable
out of style modası geçmiş not fashionable
out of touch teması bulunmamak with not in communication with
out of town şehir dışında having temporarily left town
out of trouble beladan uzakta not in trouble
out of tune uyumsuz not at the correct pitch
out of work işsiz no longer having employment
TO
to a certain extent belirli bir dereceye kadar partly, up to a certain decree
to date bugüne kadar so far; until now
up to date güncel current; modern
take sth to heart zoruna gitmek to much affected by sth
keep sth to oneself kendine saklı tutmak/kimseye söylememk not tell anyone
to the point tam yerinde/uygun relevant
UNDER
under age reşit olmamış below the age of being legally permittes to do sth
be under arrest tutuklu olmak be held prisoner and charged with wrongdoing
under consideration gözden geçirilmekte being thought about
under control kontrol altında able to be regulated or guided
under cover of in himayesinde protected by
under fire ateş altında being shot at; being criticized
under the impression that bana öyle geliyor ki... having the idea that
be under the influence of etkisi altında kalmak be affected by
be under oath yeminli olmak have sworn to tell the truth
under observation gözlem altında tutmak being watched carefully
under restraint kısıtlamak prevented from doing sth
WITH
with the naked eye çıplak gözle without using magnifying lens
with respect to ile ilgili olarak concerning;about
WITHIN
within limits belirli bir noktaya kadar to a certain extent; not too much
within living memory yaşanmış ve anımsanan within the memory of people now alive