Ormanekolojisi Fa640

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 44

Hava Hareketleri (Rüzgâr)

1. Hava hareketleri, bitkilerin dağılışı ve gelişimi üzerine büyük etkilere


sahiptir.
2. Buharlaşmayı ayarlayıp canlıların su rejimini etkiler,
3. Fotosentez için gerekli olan CO2 dolaşımını sağlar,
4. Yaprak ve dalları hareket ettirerek meşcerelerin altına düşen ışık
miktarı üzerinde etkili olur,
5. Bitkilerin morfoloji ve anatomisinin şekillendirebilir. Bütün bu önemli
etkiler rüzgarın yönü, şiddeti, esme sayısı gibi karakteristiklere
bağlıdır.
Ormancılık uygulamasında rüzgarın olumsuz etkilerinden kaçınmak
için, ormana yapılacak teknik müdahalelerde rüzgar yönü ve hızı
daima göz önünde tutulmalıdır. Rüzgar erozyonu, buna karşı
önlemlerin saptanması, yağış getirip getirmeyeceğinin tahmin
edilmesi bakımından da rüzgarların ana yönünü ve şiddetini bilme
zorunluluğu vardır. Rüzgar ile CO2 asimilasyonu arasında da sıkı bir
ilişki vardır. Çünkü ormanda CO2’in kaynağı toprak solunumudur.
Onun için CO2 bakımından optimum durumdaki ekosistemler,
mikroorganizmaların yaşamasına elverişli olan nemli ve rüzgara
karşı korunmuş bulunan yerlerdir. Rüzgar ile ilişkili olarak
meteoroloji bültenlerinden alınarak tanıtılması gerekli olan hava
hareketi özellikleri şunlardır. Ortama rüzgar hızı (m/san), en hızlı
rüzgarın yönü ve hızı (m/san), egemen rüzgarın yönü, ortalama hızı
ve esme sayısı.
Rüzgâr üzerinde etkili faktörler
1- Arazi yüzü şekillerinin rüzgâr üzerindeki etkileri
* sırtlarda, tepelerde, üst yamaçlarda, boyun noktalarında
*eğim derecesi fazla ve yüzeyi düz yamaçlarda
*sırtlardaki oyuntularda ve çıkıntılarda
* dar vadilerde veya “V” şeklindeki ormana açılan arazilerde, rüzgâr
kanallarında
* “rüzgar bacası” adı verilen traşlama kesim şeritlerinde
*bir yamaç üzerindeki arazi yarmalarının yan yüzeylerinde rüzgar
hızı artmaktadır.
2- Ormanların rüzgârlar üzerindeki etkileri
Bitki toplumları, özellikle ormanlar rüzgârın hızını ve yönünü değiştirmede
etkili olmaktadır. Ormanların rüzgâr hızını kesme derecesi sıklığa ve tepe
kapalılığına göre değişir. Yapılan bir araştırmada kapalılık 0.8 den 0.4’e
inince rüzgâr hızının 3-10 kat kadar arttığı ifade edilmektedir.
Ormanda rüzgâr şiddeti yükseklikle de değişir. En düşük şiddet tabanda
olup, tepe tacına doğru düzgün olmayan bir şekilde artar. Bu durum çıplak
arazi için de söz konusudur. Ancak çıplak arazide yerden yüksekliğe göre
rüzgâr hızının artış oranı orman altındakinden çok daha yüksektir.
Ormanların rüzgâr hızını azaltma özellikleri traşlama kesimle gençleştirme
için açılacak şeritlerin genişliğinin belirlenmesinde önem taşır. Çünkü
ormanda açılacak şeritlerin genişliğine göre rüzgar hızı çok değişmektedir.
Yapılan bir araştırmadan elde edilen sonuçlara göre; bir çam ormanında
açılan 180m boyunda 600m genişliğindeki traşlama şeridindeki rüzgar
hızının, açık sahadakinin %58’i kadar olduğu belirlenmiştir. Aynı ormanda
200m genişliğinde traşlama alanında bu oran %37, 100m genişliğindeki
şeritte %15, 50m genişliğinde %5-8 olarak ölçülmüştür.
Rüzgarın Diğer Faktörler Üzerindeki Etkileri
Rüzgarın fiziksel çevre üzerindeki etkileri
Rüzgar iklim ve toprak üzerinde etkili olmaktadır. Kurutucu etki yapar, dal ve yaprakları
sallayarak orman topraklarının ışık ve sıcaklık iklimini, dolayısıyla nem durumunu etkiler.
Genel olarak bölgelerin sıcaklık ve nem iklimini değiştirir, örneğin poyraz, karayel ve yıldız
Ülkemize soğuk havayı, lodos ise sıcak havayı getirir.
Orman havasındaki CO2 miktarını değiştirir. Böylece fotosentez bakımından elverişli bir
durum oluşturur.
Toprak üzerinde taşıyıcı ve kurutucu etki yapar. Böylece bazı yerlerden ince toprak, kar ve ölü
örtü alınır götürülür. Bu da humus ve nem dengesizliklerini doğurur.
Rüzgarın bitkiler üzerindeki mekanik etkileri
Şiddetli rüzgarlar ağaçların devrilmesine ve kırılmasına neden olabilir. Bunlara rüzgar devriği
veya rüzgar kırığı denir.
Rüzgâr devriği veya rüzgar kırığı yoluyla
ormana verilecek zarar derecesi
aşağıdaki faktörlere göre değişir:

1- Rüzgârın şiddeti

2- Toprağın mekanik bileşimi.

3- Toprak nemi
4- Ormandaki bakım müdahaleleri

5- Ağaç türü (Kavak, söğüt ve akçaağaç)

6. Yetişme ortamı koşulları


7. Islak kar ve şiddetli rüzgar bir arada
olursa zarar artar
16.03.1962 yılında Bolu Orm Böl. Md. 96
km/saat hızındaki rüzgar 700 000 m3
devriğe yol açmıştır.

Rüzgarlar ağaçlarda kırıklara


neden olabilir.
Rüzgarın mekanik etkileri veya zararları sadece devirme ve kırma değildir. Bunun dışında
rüzgar ağaçların şekline de etki yaparak:

1- Pala oluşumu
2- Bayrak oluşumu
3- Aerodinamik oluşum
4- Ekzantrik gövde oluşumu
5- Genç sürgünleri, dokuları ve yaprakları parçalama
Gibi zararlar meydana getirir.

Pala oluşumu: Devamlı olarak veya sık sık


belirli yönlerden esen rüzgarlar yaptıkları
basınçla ağaçların eğri olarak büyümesine
neden olur ve ağaçlar pala şeklini alabilir.
Bayrak oluşumu: ağaçların genç sürgünleri,
tomurcukları daimi olarak bir yönden gelen
rüzgarla zarara uğrar, gelişemez, rüzgar
gölgesindeki sürgünler gelişip uzar. Böylece
bir taraflı dalları gelişmiş ağaç şekli
meydana gelir. Buna bayrak oluşumu denir.
Özellikle gürgen ve sedirlerde bu tür
zararlara rastlanır.

Aerodinamik şekil: Bazı bitki toplulukları,


özellikle deniz kıyısındaki Kermes meşesi,
Kızılçam, Meşe, Kayın denizden gelen
şiddetli rüzgar etkisi ile eğilir, yere paralel
gövdeler haline gelir veya rüzgar tarafındaki
bireyler çok kısa boylu, onların yanındakiler
giderek artan boylarda olur.
Ekzantrik gövde oluşumu: Gymnosperlerde Rüzgar
(iğne yapraklı) rüzgarın geldiği yönün aksi
taraftaki, angiospermlerde (geniş yapraklı)
ise rüzgar tarafındaki yıllık halkalar daha
geniştir. Bunun sonucunda aynı yıla ait yıllık Gymnosperm
odun halkasının yarısı ince, yarısı kalın olur. Basınç odunu
Böylece elipsoid gövde kesiti oluşur.

Rüzgar

Ayrıca rüzgar, kumları ağaçlara hızla


çarparak bazı doku, sürgün ve yaprakların
zedelenmesine, parçalanmasına neden
Angiosperm
olabilir. Çekme odunu
Rüzgarın bitkiler üzerindeki fizyolojik
etkileri
1- Evaporasyon
2- Transpirasyon
3- Tozlaşma
4- Tohum yayılışı
Gibi etkiler olarak özetlenebilir.
Biyolojik ve fizyolojik bakımdan rüzgarın
en büyük önemi evapotranspirasyon
üzerinde yaptığı etkilerden soğuk ve sıcak
hava kütlelerini taşımak, nemli hava ile
kuru havanın yerlerini değiştirmek
suretiyle evapotranspirasyonu azaltır veya
çoğaltır. Eğer artan transpirasyonu
karşılayacak toprak suyu yoksa bitkiler
zarar görür.
Bu yazın olduğu gibi kışın da olur. Kışın toprak donmuş veya çok soğumuş ise
bitkiler çok az su alabilir. Bu gibi hallerde esecek rüzgarlar transpirasyonu artırır ve
transpirasyonla harcanan su topraktan alınamaz. Böylece kış kuraklığı meydana
gelir. Onun için yeni ağaçlandırma alanlarında 4-5 yaşındaki fidanlar bazan kısmen
karla örtülür. Kar düzeyi üstünde kalan kısımlarındaki sürgünler rüzgar etkisi ile
aşırı transpirasyon yapar ve su temini ise yeterli olmaz, böylece bu sürgün ve
yapraklar sararıp ölür.
Rüzgarın tozlaşma ve tohum dağılımı üzerindeki etkilerine gelince:
Birçok anemogam bitkiler ancak rüzgar sayesinde tozlaşma sağlayabilir. Çiçek
tozları 100-200 km, bazan çok daha fazla mesafelere kadar taşınarak dişi çiçeği
döller. İğne yapraklılar ile akçaağaç, karaağaç, dışbudak ve gürgen gibi yapraklı
ağaçlarda kanatlı tohumlar rüzgarlarla uzak mesafelere kadar taşınır, böylece bu
ağaç türlerinin doğal yolla yayılışı sağlanır.

Sedir

Doğu ladini Göknar

Sarıçam Kızılçam
Dişbudak

Karaçam

Akçaağaç
Gürgen
Huş Avrupa ladini
Rüzgar büyük kentlerde kirli havayı da uzaklaştırarak kentlinin sağlığı bakımından
büyük rol oynar. Fakat bu kirli havayı götürdüğü yerde zarar yapar. Örneğin
Murgul–Göktaş bakır fabrikasından çıkan dumanlar çevredeki tüm bitki örtüsünü
zehirleyerek öldürmüştür.
Toprak ile Orman Ekosistemlerinin Diğer Faktörleri Arasındaki İlişkiler
Toprak tekstürünün diğer faktörlerle ilişkisi, özellikle orman ağaçları üzerindeki etkisi
Toprak tekstürünün ince veya kaba olmasında etkili olan en önemli faktör anataşdır. Toprağı
oluşturan anataş ne kadar kaba taneli olursa ve bileşimindeki mineraller ne kadar güç
ayrışırsa, bunlardan kaba taneli, yani kumlu topraklar meydana gelir. Kaba taneli kumtaşı,
granit, kıyı kumulları, iç püskürük kayaçlar kaba taneli (hafif) toprakları meydana getirir.

Granit Kumtaşı

Bunun aksine kalker, killer, kil şistleri, bazalt, diyabaz gibi ince taneli taşlar ince
tekstürlü (ağır) toprakları meydana getirir.

Kiltaşı Kireçtaşı
Toprak tekstürünün ekolojik önemi
Köklerin girmesine karşı direnç
Toprak ince tekstürlü olduğu oranda köklerin girmesi zorlaşır. Toz ve kil fraksiyonları
bakımından zengin olan topraklar, köklere karşı önemli bir direnç gösterirler ve hem kökün
toprağa girdiği derinlik, hem de kökün dallanma derecesi azalır.

Suyun sızması
Kaba taneli bir toprağın yüzeyine düşen yağmur derhal emilerek derin tabakalara sızar ve
böylelikle yüzeyden akışla su kaybı olmaz. Buna karşılık ağır topraklarda suyun sızma hızı
çok yavaştır ve yüzeyden akış daha büyüktür.

Suyun hareket hızı


Toprak ince tekstürlü olduğu oranda suyun hareketi yavaşlar. Çünkü bu tip topraklar ince
gözeneklerin oranı yüksektir. Kum topraklarında ise su o kadar büyük hızla hareket eder ki,
kısa zamanda sığ köklü bitkilerin alamayacağı derinliğe iner. Bundan dolayı kum
topraklarında yaşayan bitkiler, taban suyu seviyesi yüksek değilse, hemen daima kazık köklü
türlerdendir.

Su tutma kapasitesi
Su, toprakta parçacıkların yüzeyini saran filmler, taneler arasında kalan köşelerde ve
kolloidlerin iç yüzeylerinde emilmiş nem halinde tutulurlar. İnce tekstürlü topraklarda özgül
yüzey daha büyüktür. Bundan dolayı film şeklinde daha fazla su tutar. Ancak kil toprakta çok
su tutarak bitkiler için O2 yetersizliği oluşturabilir. Kurak dönemlerde, ince tekstürlü
topraklarda bitkiler daha iyi nem şartlarına sahiptir. Çünkü daha fazla su depo ederler. Tabii
ki taş ve çakılın artışına paralel toprağın su tutma kapasitesi düşer.
Verimlilik
Orman ağaçlarının gelişim ve verimi ile toprak tekstürü arasında belirgin ve kesin bir ilişki
yoktur. Kesin ilişki kum toprakları ve taşlı topraklar için söylenebilir. Homojen derin kum
toprakları su ve besin maddeleri bakımından fakirdir. Buralarda genel olarak çamlar yetişir.
Çamlar az su ve besin maddesi ile yetinebilir ve derin kök geliştirebilirler. Çamlar, kum
topraklarında 5m kök geliştirdiği tespit edilmiştir.
Kil miktarı çok olan topraklarda ise oksijen kıtlığına karşı hassas türler gelişim gösteremez.
Örneğin Ladin en iyi gelişimini Balçıklı kum toprakları üzerinde yapar.

Orman ağaçlarının kök sistemlerinde toprak özelliklerine (tekstür, strüktür,


gözeneklilik, taban suyu, pastaşı tabakası) bağlı olarak meydana gelen
değişimler.

Üst kısımda yan kökleri bulunmayan kazık kök


sistemi üstte kaba kum toprağı, altta ince
tekstürlü toprakların bulunduğu durumlarda
gelişmektedir.
Saçaklı kazık kök. Bu kök Yüzeyde yan kökler ve
sistemi altta taban derinde kılcal kök ağı
suyunun bulunduğu bulunan sistem gözenekli
yerlerde köklerin kapillar materyalden oluşan bir
saçak boyunca ilerlemesi ara tabakadan
ile oluşmaktadır. kaynaklanmaktadır.
Yeterince derinde bulunan
tabansuyuna bağlı olarak
gelişmiş yayvan kök
sistemi

Şekildeki yassılaşmış
Kalp kök sistemi üstte
kum tabakası bulunun kil Tabansuyunun yüzeye
içerisinde gelişmiştir. yakın olduğu organik
toprakta gelişmiş yayvan
kök sistemi

Yayvan ve kazık kök gelişimi olan iki formlu


bir yapı. Üst horizonları organik madde
bakımından zengin, yıkanmış topraklarda
görülen bir kök sistem.
Pastaşı içeren bir podsol
toprakta birbirine paralel
iki yayvan kök içeren
yapı

Yüzeyde ham humus


bulunan, şiddetli
yıkanmanın olduğu ve
altta pastaşı bulunan bir
toprakta yapraklı bir
ağacın geliştirmiş olduğu
sığ kök sistemi.

Gel-git olaylarının olduğu mangrov


ormanlarındaki ağaçlara (Hindistan,
Pakistan, tayland ve Avustralya’nın uç
kısmında) ait kök yapısı
Toprağın Strüktürüne Ait Karşılıklı İlişkiler

Strüktür, toprak taneciklerinin kırıntılar oluşturmak üzere bir araya gelme ve gruplaşma şeklini
ifade eden bir deyimdir.

Bu tanımlamadan anlaşılacağı üzere ince tekstürlü bir toprak kaba taneli bir toprak gibi
görünebilecek ve ince taneli topraklara özgü kötü fiziksel özelliklerden kurtulabilecektir. Onun
içindir ki strüktür, özellikle kil ve toz oranı yüksek topraklar için büyük bir önem
taşımaktadır. Bu topraklarda iyi bir kırıntı strüktürü hem havanın, hem de suyun toprak içinde
kolayca hareket etmesini sağlayacaktır. O halde strüktürün en başta gelen ekolojik önemi,
toprağın su ve hava ekonomisini etkileyen toprak içindeki boşlukların şekil ve miktar
bakımından optimum durumda olmasını sağlamasıdır. Böylece bitki köklerinin toprakta
kolayca gelişmesi ve yayılması üzerinde etkili olduğu gibi yeterli su ve havayı alabilmesi
için gerekli ortamı sağlayan bir faktör olmaktadır.
Toprak Strüktürü Üzerinde Etkili Olan Faktörler

Fiziksel Etkenler
Toprağın strüktürü üzerinde rol oynayan başlıca fiziksel etkenler toprak türü, ıslanma –
kuruma, don olaylarıdır.

İnce tekstürlü topraklarda taneciklerin yüzeyi fazla olacak ve bunun sonucunda da yüksek
bir adezyon kuvveti ile birbirini çekerek kırıntılar meydana getireceklerdir. Zira adezyon
kuvveti ancak çapları 0.01 mm den küçük olan parçacıklar arasında meydana gelerek
toprakta kırıntı yapar. Onun için iri tanelerden oluşan topraklara kırıntı yoktur.

Islanma ve kuruma esnasında da özellikle kil topraklarında bir hacim genişlemesi ve


daralması söz konusudur. Bu hareketler olurken bazı toprak kitleleri çok sıkışır ve
aralarında çatlaklar meydana gelir. Bu çatlaklar arasında iri yapılı kırıntılar oluşur.

Don olayı da kırıntılaşma yapan önemli bir fiziksel etmendir. Su donunca hacminin % 9
oranında genişlemesinden dolayı toprağı sıkıştırıp, hareket ettirir, böylece toprakta belirli
kopmalar ve kırıntılar oluşturur. Toprakta tuz ve humus maddeleri ne kadar çoksa ve ne
kadar ince tekstürlü ise don olayı o derece iri kırıntılar meydana getirir.
Kimyasal Etkenler
Topraktaki kil, kalsiyum katyonları, humus, kollaidal demir ve aliminyum oksitler toprak
taneciklerini birbirine birleştirmede doğal çimento görevi yaparlar. Son zamanlardaki
araştırma sonuçlarına göre topraktaki bazı polisakkaritler de kırıntı meydana getirmede
önemli role sahiptirler.
Genel olarak besin maddelerince zengin kireçli topraklar, besin maddelerince fakir, asit
podsol topraklarına kıyasla daha büyük kırıntılara sahiptirler.
Biyotik Etkenler
Biyotik etkenlerden toprak yangınları dehidratasyonla ve sudaki tuz konsantrasyonunu
arttırmakla kırıntı oluşumuna neden olur.
Ağaç kökleri ve mantar miselleri toprak taneciklerini sıkıştırıp birbirine bağlayarak kırıntı
yaparlar. Bazı mikroorganizma salgılarının da toprakta kırıntı oluşumu için yararlı olan
çimento maddesi yerine geçtiği araştırmalarla saptanmıştır. Bundan başka solucanlar,
kırkayaklar toprağı organik madde ile birlikte sindirim organlarından geçirirler ve böylece
kırıntı bünyesi verirler. Örneğin solucan mulu deyimi solucanlar tarafından meydana
getirilen çok iyi kırıntılı , humuslu topraklar için kullanılır.
Strüktür İle Orman Ağaçları Arasındaki İlişkiler

İyi bir kırıntı strüktürü orman altında meydana gelir, buda bitki köklerinin ve
yağış sularının toprağa kolayca girmesini sağlar. Bunun sonucunda da özellikle
eğimli yerlerde toprak , erozyonla taşınmaktan korunur. A.B.D de dağlık bölgede
ki orman kaldırıldıktan sonra geçen 11 yıllık sürede strüktürün bozulması nedeni
ile 55 hektarlık bir araziden 200 ton toprağın taşındığı araştırmalarla
bulunmuştur.

Ormancılık uygulamasında doğal gençleştirme için açılacak şeritlerde fazla güneş


nedeni ile meydana gelebilecek kuraklık ölü örtü ayrışmasını yavaşlatabilir,
humus toprağa karışmaz; böylece toprağın strüktürü bozulur ve infiltrasyon
azalır. Bunun sonucunda toprak yüzü yıkanabilir. Ülkemizde dağlık bölge
ormanlarından açılan tarlaların kısa zamanda yıkanarak verimsiz hale
gelmesinin en önemli nedenlerinden biride budur.
Toprak strüktürü kök yayılışı üzerinde çok etkilidir. Yapılan araştırmalara göre kökler,
yaklaşık olarak ortalama kök çapına eşit olan 0.15 – 0.20 mm den daha dar olan
gözeneklerden geçemez. Bu gibi topraklarda ancak köklerin toprak taneciklerini itip ,
aradaki boşluğu genişletebildiği yerlerde kökler yayılabilir. Aksi takdirde elverişsiz
strüktürden dolayı kökler iyice yayılamaz, böylece ağacın beslenme ortamı daralmış
olur.

Özet olarak denilebilir ki, toprak strüktürü, dar anlamda toprağın kırıntılılığı ve buna
bağlı olarak gözenekliliğine ait özelliklerini kapsayan bir deyimdir. İyi strüktürdeki
topraklarda kırıntılar arasında kalan boşluklarda yağış suları akıtılarak atmosfer
havasının da toprak içinde dolaşımı sağlanır, taze hava köklerinin çıkardığı CO2 in
yerini alır ve böylece toprağın hava ekonomisi düzenlenir.

Bundan başka kırıntılar ve arasındaki gözeneklerde su, adezyon ve kohezyon


kuvvetleri ile tutularak, bitkiler için gerekli suyun kök ortamında depolanmasını sağlar.
Bütün bu olaylar sonucunda bitkilerin normal bir kök yayılışı yapabilmesi sağlanır,
böylece bitkiler geniş bir beslenme ortamından yararlanarak, iyi bir gelişim
yapabilirler.
Toprak Rengine Ait Karşılıklı İlişkiler

Toprağın rengi, toprağın içindeki organik ve inorganik maddelerin çeşitleri ile,


toprakta cereyan eden yıkanma, birikme, oksitlenme, redüklenme ve taşınma gibi bazı
toprak oluşum süreçleri hakkında bilgi sahibi olmayı sağlar. Bu nedenle toprak
tiplerinin ayrılmasında, toprağın bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerinin
değerlendirilmesinde yardımcı olan bir faktördür. Toprak rengi ile diğer faktörler
arasındaki karşılıklı ilişkiler aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

Toprak Rengi Üzerinde Rol Oynayan Faktörler

Toprak rengi üzerinde rol oynayan başlıca faktörler, anataşın minerolojik bileşimi,
iklim koşulları, toprağın tekstürü ve nem derecesi, organik maddelerdir. Bunların
toprağa hangi rengi verdikleri kısaca açıklanacaktır.
Anataşın Toprak Rengi Üzerindeki Etkisi

Anataştaki minerallerden özellikle demir bileşikleri çeşitli oksitlenme ve redüklenme


faaliyetleri ile toprağa esmer, kırmızı, yeşilimsi, mavimsi renkler verir. Gerçekten
sıcak iklimlerde demir bileşikleri iyice oksitlenerek hematite dönüşür ( Fe2O3 ) ve
böyle toprakların rengi parlak kırmızı olur. Bunun aksine nemli iklim koşullarında
ise demir bileşikleri bulunan topraklar esmer veya pas esmeri renge döner. Manganez
bileşiklerinin bulunduğu topraklar da esmer veya siyah renktedir.

Anataşa bağlı olarak bazen topraklar baştan aşağı açık veya koyu renkte görünür.
Açık veya beyaz renkli topraklar genel olarak kireç marnı, kaolin, açık renkli kil
şistleri ve kuvarsitler üzerindeki topraklardır. Buna karşılık koyu renkli topraklar ise
genel olarak bazlar bakımından zengin, humuslu topraklardır. Çoğunluğunu
montmorillonit kilinin oluşturduğu topraklar ise genellikle koyu renklidir.

Toprak içindeki organik ve inorganik maddelerin toprağa hangi rengi verdiği şu


şekilde özetlenebilir.
Toprağın Nem Derecesi

Toprağın rengi üzerinde rol oynayan diğer bir etmende toprağın nem derecesidir. Kuru
topraklar ışığı yansıttığı için açık renkli, nemli topraklar ise koyu renkli görülür.

Toprak Tekstürü

Toprak tekstürü de toprak rengi üzerinde önemli derecede rol oynar. Kaba tekstürlü topraklar
az iç yüzeye sahip olduklarından renk maddesi toprak tanecikleri etrafını kalın bir tabaka ile
sarar, renk kuvvetli görünür. İnce tekstürlü topraklarda bunun aksi olur. Gerçekten aynı renk
tonunu elde etmek için kum topraklarına % 1- 2 oranında, kil topraklarına % 5 – 10 oranında
demir hidroksit vermek gerekir.

Toprak İklimi ve Buna Bağlı Olarak Cereyan Eden Pedogenetik Olaylar

Topraktaki oksitlenme redüklenme olayları da toprak rengi üzerinde ekili olur. Genellikle leke
veya damar şeklindeki renkler buralarda birikmiş demir bileşiklerinin oksitlenme veya
redüklenmesinden meydana gelir. Oksitlenme sonucunda esmer, kırmızı renkler, redüklenme
sonucunda ise boz, yeşil v mavimsi renkler meydana gelir. Böylece toprak alacalı bir renk alır.
Oksitlenme olan yerlerde toprağın geçirgenliği iyi, redüklenme olan yerlerde ise kötüdür.
Böylece topraktaki renk lekeleri homojen olmayan drenaj koşullarının bulunduğunu gösterir.
Toprak Rengi İle Bitkiler Arasındaki Karşılıklı İlişkiler

Siyah, esmer yada bozumsu esmer renkte olan kalın bir A- horizonu üst toprağın çok

miktarda humus ihtiva ettiğini, dolayısıyla fiziksel ve kimyasal bakımdan iyi toprak

özelliklerinin bulunduğunu gösterir. Böylece bitkilerin kök yayılışı ve beslenmesi için

elverişli bir ortam var demektir. Genellikle grimsi bir rengin egemen olduğu

topraklarda ise drenaj koşulları iyi değildir.

Aşırı derecede yıkanmış topraklar açık renkte olur, onun içindir ki özellikle soğuk ve

çok nemli iklimlerdeki açık renkli asit topraklar verimsiz olmaya eğilimlidir. Koyu

renkli topraklar ise genellikle bazlar bakımından zengin bu nedenle de genellikle

verimli olurlar.
Bitki kökleri çıkarmış oldukları salgılarla etrafındaki toprakların demirli ve
aluminyumlu bileşiklerini çözündürür ve bunların kök etrafından uzaklaşmasını
sağlarlar. Kökleri salgıladığı asitli salgıların etkisi dışına çıkmış olan bu çözünmüş
seskioksitler, tekrar çökerler ve çöktükleri yerlerde oksitlenerek kırmızı bir renk
alırlar. Böylece toprak profili yukardan aşağıya doğru türlü uzunluk ve kalınlıktaki
beyaz şeritler, onların arasında da esmer veya kırmızı yüzeylerle bezenir. Açık renkli
kısımların ortasında kökler bulunabileceği gibi, bunlar eskiden burada yaşayıp sonra
ölen ve ayrışan, böylece ortadan kalkmış olan eski köklerin geçtiği yerlerde olabilir.
Belgrad Ormanı’ nda özellikle meşe meşcereleri altında böyle damarlı mermerleri
andıran renklere sahip ( mermerleşmiş toprak ) topraklar vardır.

Podsol topraklarının B – Horizonundaki koyu kırmızı veya esmer renkli, belirgin bir
tabaka, bitki köklerinin bu kısımdan aşağı geçemeyeceğinin bir işaretidir.
Entisol Histosol Spodosol
Toprak oluşumu işlemleri çok kısa, Organik toprak materyalinin hakim Soğuk iklim etkisi ve iğne yapraklı
bu nedenle zayıf toprak profili olduğu topraklardır. Bunlar, bataklık ormanlar altında gelişmiş
gelişimi vardır. Sadece a horizonu veya devamlı su ile doygun şartlarda topraklardır. Eski ismi podsol
belirgindir. Eski ismi Regosol. bulunan anaerobik ortamlarda topraklardır.
gelişen bitki artıklarının birikimi
sonucunda oluşmuş topraklardır.
Organik toprak, peat, muck olarak
adlandırılırlar.
Vertisol Ultisol Inceptisol
Koyu renkli ağır veya çok ağır Sıcak nemli tropik iklimlerin altında Entisol lere göre daha ileri toprak
tekstürlü ve düşük organik madde gelişen rutubetli topraklardır. Eski oluşum işlemlerinin etkisinde kalmış
içeren topraklardır.eski adı sınıflama sisteminde Kırmızımsı-sarı topraklar. B horizonu içerirler.
Grumusol olan bu topraklara yerel lateritik toprak olarak isimlendirilir. Kahverengi orman toprakları olarak
olarak Karakepir denmektedir. bilinmektedir.
Toprak Organik Maddeleri ile Diğer Faktörler Arasındaki İlişkiler

Toprak organik maddeleri, toprak minerallerinin ayrışmasında ve kırıntılı bir toprak


strüktürünün meydana gelişinde önemli derecede rol oynar, böylece toprak gelişimini
etkiler. Ayrıca bitkiler için gerekli besin maddelerini içerdiğinden mineral madde
dolaşımını sağlayan bir kaynaktır. Bunun dışında toprak mikroorganizmalarının besin
ortamını teşkil eder, böylece toprak biyolojisi üzerinde önemli bir etkendir. Ayrıca humus,
katyon değiştirme kapasitesi ve tamponluk gibi fiziko şimik özelliklerle toprağın
reaksiyonu ve dolayısıyla besin maddelerinin alınabilmesi üzerinde önemli bir rol oynar.
Humus maddelerinin en önemli fonksiyonlarından biri de bitkilerin gelişimi üzerinde
doğrudan doğruya etkili olmasıdır.

Organik artıklardan oluşan bazı maddeler bitkilerde toksik etkiler yaparak gelişmeyi önler
(benzoik asit ve vanilin gibi). Humus bunları absorbe ederek zararsız hale getirebilir. Buna
karşılık belirli organik maddelerin az miktarda olanları bile bitkinin gelişimi üzerinde
önemli derecede olumlu etkiler yapar (önemli derecede dispersleşmiş humus asitleri, bazı
aromatik bileşikler, amino asitlerin bazı ayrışma ürünleri gibi). Organik maddelerin toprak
özellikleri üzerinde etkileri şu şekilde özetlenebilir :
Toprak Minerallerinin Ayrışmasında Organik Maddelerin Rolü

Organik artıkların ( orman ölü örtüsünün ) ayrışmasından meydana gelen bazı organik
asitlerin topraktaki kalsit, aragorit, magnezit, dolomit ve siderit gibi karbonatları
çözündürdüğü saptanmış fakat bu etki şekillerinin biyoşimik mekanizması henüz
tamamen aydınlanmamıştır.

Son yıllarda organik maddelerin chelat teşkil etme özellikleri ile temas ettikleri taş ve
minerallerden bazı elementleri ayrıştırdığı böylece kayaların dağılmasında ve
minerallerin ayrışmasında önemli derecede rol oynadığı ortaya çıkarılmıştır. Yine
humus maddelerinin buna benzer etkileri dolayısıyla Sovyet Rusya da kuzey ve güney
podsol zonların da bilhassa pH değerleri bakımından değişik toprak tipleri meydana
gelmektedir.
Organik Maddelerin Toprak Strüktürü Üzerindeki Etkisi

Humusun toprak taneciklerini bir araya getirerek agregatları ( kırıntılar ) oluşturduğu


bilinen bir gerçektir. Yalnız bu olayın mekanizmasının açıklanması güçtür zira toprak
kırıntılaşması üzerine yazılmış bir eserde 360 referansın yer almasına karşın bu
konunun henüz tam anlamıyla aydınlatılmadığı ifade edilmektedir. Toprak tanelerinin
birbirine bağlanarak kümeler teşkil etmesinde bazı yapıştırıcı materyalin rol oynadığı,
bu yapıştırıcı maddelerin kireç, kil, demir hidroksit ve humus maddeleri olduğu
bilinmektedir.

En son araştırmalarda ise esas bağlayıcı materyalin, mikroorganizmalar tarafından


meydana getirilen veya sentezlenen polisakkarit, poliuronid gibi maddeler olduğu
ifade edilmektedir. Gerek bu sonuncu organik maddeler, gerekse bundan önce sayılan
yapıştırıcı maddelerle toprak kırıntılarının meydana getirilmesi dinamiği karışıktır.
Bununla beraber özet olarak denilebilir ki humus maddeleri bazı elektro kimyasal
olaylar sonucunda toprak tanelerini birbirine bağlayarak (topraktaki kil minerallerini
geniş olan düz yüzeylerinin negatif, kenarlarının ise pozitif elektrik yüküyle yüklü
olması da bunda önemli rol oynar) toprağa iyi bir kırıntılılık verir.

Orman topraklarında humus ve ölü örtü mikroorganizmalar için bir besin maddesi
kaynağı olduğundan bazı mikroorganizmaların, özellikle solucanların sindirim
organlarından geçen humuslu maddeler dolaylı olarak toprağa bir kırıntılılık
kazandırmış olur. Humus kendi ağırlığını dokuz katı kadar su tutabildiğinden, toprağa
kırıntı strüktürü kazandırması yanında su ekonomisi bakımından da iyi bir özellik
sağlar.
Organik Maddelerin Toprağın Besin Maddesi Ekonomisine Etkisi

Toprağın besin maddesi ekonomisi üzerine humusun yapmış olduğu etki iki türlüdür.
Bunlardan birincisi yüksek bir sorpsiyon kuvvetine sahip olması nedeniyle besin
maddesi tutucusu karakterini göstermesidir. İkincisi ise kendisini besin maddesi
kaynağı olmasıdır. Bilhassa azot gerçek humus maddelerinde yüksek miktarlarda depo
edilir. Mangan, bakır, çinko ve kobalt gibi toprak minerallerinde ekseriya güç çözünen
oksitler halinde bulunan elementlerin bitki tarafından alınabilmesi için asitlerle birlikte
bazı indirgeyici maddelere de gereksinim vardır.

Yüksek bir redoks potansiyeline sahip humus maddeleri bu hususta indirgeyici olarak
büyük çapta yardımcı olurlar. Toprağa karışan humus mineralize olursa yapısındaki
mineral besin maddeleri iyon haline geçer ve bunlar toprak kolloidleri tarafından
tutulur.

Böylece bitki kökleri için alınmaya hazır mineral besin maddeleri haline gelirler. Bu
yolla toprağın kazanmış olduğu besin maddelerinin miktarı oldukça yüksektir. Bu
besin maddelerinin gübre olarak değeri düşünülürse bu yolla toprağa verilen besin
maddelerinin ne kadar önemli olduğu kolayca anlaşılır.
Humus maddelerinin mineralizasyonu sonucunda serbest hale geçen bu şekildeki inorganik
besin maddeleri yanında organik artıkların ayrışmasından meydana gelen organik
bileşimindeki humus maddelerinden bazılarının doğrudan doğruya bitkiler tarafından
alınabildiği saptanmıştır. Bitki bünyesine alınmış olan bu organik besin maddelerinin ne
olacağı hususu üzerinde de durulmuştur.

Bunların ya olduğu gibi bitki dokularında depo edileceği, ya bazı maddelere yapıtaşı olarak
monte edilebileceği veya bitkide madde değişimi olaylarına karışabileceği kabul
edilmektedir. Diğer bazı araştırmalarla da toprak organik maddesinin ayrışmasından
meydana gelen bazı humus maddelerini (bunlar enzim, antibiyotik, hormon vb. yapıda
olabilirler) bitki gelişimi ve ürün miktarı üzerinde son derece etkili olduğu meydana
çıkarılmıştır.

Bunların özellikleri kesin olarak bilinmediğinden etki maddeleri olarak


isimlendirilmişlerdir. Orijini organik madde olan bu etki maddeleri özellikle bitkilerin
gençlik gelişiminde önemli derecede rol oynamaktadırlar. Böylece literatürde söz konusu bu
humuslaşma esnasında meydana gelen ara ürünlerin bitki gelişimini etkilediği hususunda
ileri sürülen tahminler doğrulanmış bulunmaktadır. Organik maddeler, yalnız bitkiler için
değil toprak mikroorganizmaları içinde bir besin maddesi kaynağıdır.
Toprağa karışmış olan humusun lignin, selüloz, şeker, nişasta, yağ ve protein gibi
çeşitli organik maddeleri vardır.

Toprak organizmaları bunlardan özellikle lezzetli ve hoş kokulu olanlarını besin


maddesi olarak kullanır ve bu maddeleri ayrıştırır. Bunun aksine yüksek oranda
reçine, ligninleşmiş maddeler ve hoşa gitmeyen lezzet ve kokuların bulunduğu
organik artıklar pek ilgi görmez ve uzun süre ayrışmadan kalır.

Topraktaki humus, yüksek bir sorpsiyon kuvveti ile toprağın katyon değiştirme
kapasitesi üzerinde etkili olur.

Toprağın katyon değiştirme kapasitesi üzerinde organik maddelerin olumlu etkisi


vardır. Bu etki özellikle kum topraklarında yüksektir, kil topraklarında ise belirgin
değildir. Gerçekten kum oranı yüksek olan bir toprakta organik madde arttıkça
toprağın katyon değiştirme kapasitesi de arttığı halde kil topraklarında böyle bir ilişki
görülmez. Yani kil oranı yüksek topraklarda organik madde miktarı artışına paralel bir
katyon değiştirme kapasitesi yükselişi görülmez.
Özet olarak denilebilir ki bitkisel ve hayvansal artıkların ayrışması sonucunda

meydana gelen humusun toprağa karışması ile, toprağın bazı fiziksel ve kimyasal

özellikleri değişir. Humusun toprakta birikmesi ve ayrışarak humus maddelerine

dönmesi arasında bir denge vardır. Normal iklim ve vejetasyon koşullarında bu denge,

genel olarak topraktaki humus miktarı % 10 olmadan önce gerçekleşir. Humus toprak

özellikleri için o kadar önemlidir ki toprağa eklenince anataşın bitki gelişimi üzerinde

ki etkisi büyük çapta değiştirilmiş olur.

Toprağın organik maddeleri toprak gelişimini, toprağın bazı fizik ve fiziko-şimik

özelliklerini toprak biyolojisini etkiler. Bu etkiler, aşağıda açıklandığı şekilde olur:


1 ) Toprak Gelişimine Ait Etkiler
1.1 ) Bazı mineral maddelerin ayrışma hızını arttırır
1.2 ) Podsolleşmeye neden olabilir
2 ) Toprağın Bazı Fizik ve Fizikoşimik Özelliklerine Ait Etkiler
2.1 ) Toprağa kırıntılılık kazandırır
2.2 ) Özellikle kumlu toprakların katyon değiştirme kapasitesini arttırır
2.3 ) Toprağa tamponluk özelliği kazandırır
2.4 ) Toprak reaksiyonunu etkiler
3 ) Toprak Biyolojisi Üzerine Etkileri
3.1) Mikroorganizmaların besin maddesi kaynağıdır. Onun için birçok
saprofitik organizmaların üremesini sağlar
3.2) Yüksek organizasyonlu bitkilerin besin ve su ekonomisi üzerinde
doğrudan doğruya ve dolaylı olarak önemli etkileri vardır.

You might also like