Osmanlilarda Bir Kucuk Sanayi Ornegi Selanik Cuha Dokumaciligi 1500 1650 An Ottoman Smal Scale Industry A Case Study The Woollen Manufacture in Salonica 1500 1650
Osmanlilarda Bir Kucuk Sanayi Ornegi Selanik Cuha Dokumaciligi 1500 1650 An Ottoman Smal Scale Industry A Case Study The Woollen Manufacture in Salonica 1500 1650
ÖNSÖZ: İsyanların uzayıp gitmesinde, Rumeli ayanlarının ve derebeylerinin gevşeklikleri,
emirlere itaat eder gibi görünüp de bunları uygulamamaları etkili olmuştur. Ayanların kendi güvenlikleri için dağlı eşkıyasını hizmetlerinde bulundurmaları, onları himaye etmeleri de hesaplanırsa isyanın neden bu kadar uzun sürdüğü anlaşılıri Bu ayanların ve derebeylerinin ölmeleri ya da öldürülmeleri ile isyan sona ermiştir. Oysa dağlı isyanları sırasında, pekçok ayan ve asi paşa, dağlıları korumuş ve onlarla birlikte hareket etmiştir. KAYNAKLAR VE TEDKİKLER: Bu isyanlar nedeni ile Rumeli halkı yerini yurdunu terkederek kendine güvenilir yerler aramıştır. Biz bu çalışmamızda bu olayların nasıl geliştiğini, ayanların ve ağaların bu asileri bertaraf etmek için nasıl çalıştıklarını ve bazı ayanların da asilere nasıl yardım etmeye çalıştıklarını belirtmeye çalışacağız. GİRİŞ: 1791’den itibaren 20 seneye yakın bir süre Devleti uğraştıran dağlı isyanlarının şeflerinin kuvvetleri, bu şehirli ve köylü pekçok kişinin kendilerine katılması ile sürekli artmıştır. Ayrıca, Arnavudlar da, gerek dağlılar, gerekse ayanlar için zengin insan malzemesi olmuşlardır. Her iki isyanda da, asilerin afvı yoluna gidilmesi, Devletin zayıflığından kaynaklanmaktadır. Ayanlık ve derebeylik, XVIII. yüzyıl boyunca ve dağlı isyanları sırasında, Devletin merkezi otoritesinin yokluğu nedeni ile gelişmiştir. Dağlı isyanları sırasında, ayanların ve derebeylerin bir kısmı ile asi paşaların, dağlı reislerine yardım ettiklerini bilmekteyiz. Dağlı isyanları halkın sosyal yaşantısını altüst etmiştir. Savaşlar nedeni ile Rumeli’ye bakılmamış, 10 çoğu kez de buraları savaş alanı haline gelmiş, başıboş bırakılan Rumeli’de Kırcaali dağlarında ortaya çıkan ve etrafa zarar veren bu eşkıyalara daha sonra başka eşkıyalar da katılmış ve bunlar her yere dağılarak dağlı eşkıyası adı ile şöhret bulmuşlar, devleti uzun süre uğraştırmışlardı. Rumeli’nin her yanına dağılan bu eşkıyalar sekban adı altında ayanların hizmetlerine de girmişlerdi. Arnavudlar da bunların içinde yer almaktaydılar. Bunlar arasında ilk şöhret kazananlar, Kırcaali dağlarında ortaya çıktıklarından Kırcaali ve dağlı eşkıyası olarak anıldılar. s.9:Kadı ve naipler, ilerde değineceğimiz gibi, asker ve zahire toplanması sırasında, devletin mühim işlerinin yürütülmesinde ve tamamlanmasında gayret göstermememkte, ayanların ve diğer görevlilerin de bu konudaki ihmalleri yüzünden mühim işlerin yerine getirilmesini aksatmakta idiler. Mübayacıların ve ayanların zahire konusundaki yolsuzlukları halkı canından bezdirmekteydi. s.10: Mübayacılar aç gözlülükleri nedeniyle eskiden beri devlet hazinesinden kendilerine verilen on kilede bir kileye kanaat etmeyip, kendi çıkarları için değişik ölçüler ile zahireyi ölçüp, on kileyi yedi kile göstererek yolsuzluklar yapmaktaydılar. Ayrıca, reayadan aldıkları saf buğdaya saman, arpa ve diğer maddeler karıştırarak gemilere yükleyip, İstanbul’a gönderirlerdi. s.11: Bu yğzden ve eşkıya zulmünden halk yerini yurdunu terkedip, başka bir yeri kendine vatan edinip vergi vermekten kurtulmakta, ya da bir eşkıya reisinin emrine girmekte veya kuvvetli bir ayan veya derebeyinin himayesine girmekteydi. Rumeli’de ve Anadolu’da voyvodalar ve ayanlar kazalara yüklenen vergilerin birkaç katını tevzi defterlerine kendi adlarını geçirip, toplamaya başlamışlardı. Bu ağır yükler altında ezilen reaya tekalif-i şeriyyeyi dahi ödeyemez olmuştu. Savaş bittikten sonra da, bu kişler zulumlerinden vazgeçmemişler ve bu yüzden taşra perişan olmuştur. s.12: Ayanlar memleket işlerine karışmayacaklar, kadı çıkarı için tevzi defterine para koymayacaktır. I.BÖLÜM: Dağlı İsyanlarının Nedenleri (s.14-20) 1)1768-1774 Osmanlı-Rus ve 1878-1792 Osmanlı-Rus ve Osmanlı-Avusturya savaşları nedeni ile Osmanlı İmparatorluğu dış kaygılar nedeni ile Rumeliyle ilgilenememiş, bundan yararlanan Rumeli ayan ve derebeyleri halkı canından bezdirmiş, Rumelide asayişsizlik alıp yürümüştür. 2)Savaşlardaki vasıfsızlıkları sebebiyle ayan ve derebeylerin gözünde vezirlerin değeri kalmamış, onları saymaz, gereğine göre, arasıra bizzat kendileri İstanbul’a doğrudan doğruya başvurur olmuşlardır. Bu durumda halk ister istemez ayan ve derebeylere büyük itibar gösterir hale gelmiştir. 3)İstanbul’daki ileri gelen devlet ricali ve diğer memurlar bile bu durumlardan yararlanarak taşra işlerine karışır hale gelmişlerdir. 4)Rumelideki ayan ve derebeyler, İstanbul’daki ileri gelenlere hediyeler vererek, onları yanlarına çekmişler, hediye parasını da halka yükleyip, onların sıkıntı çekmelerine, perişan olmalarına neden olmuşlardır. Bu yüzden de, taşralarda “namus-u hükümet” ve vezirlerin itibarları kalmamıştır. 5)Devlet görevlilerinin Rumelideki yolsuzlukları çok artmıştır. 6)Askerin durumu alabildiğine bozulmuştur. 7)Ayanların kendi aralarındaki mücadeleler, Rumeli halkının perişan olmasına neden olmuştu. ...kendilerine raikp gördükleri diğer ayanların ve derebeylerinin etkilerini kırmak için sekbanlar besleyerek, rakiplerinin üzerlerine seferler düzenlemişler, birbirlerinin bölgelerini zapt ve tasarruf eder olmuşlardır. 8)Ayanların sekbanlarının beslenmesi işi de halka yüklenmiştir. Ayanların kendi aralarındaki çatışmanın artması ve onların asker toplamaları, halktan pekçok kişinin işini gücünü terkedip, bunların hizmetlerine girmelerine neden olmuştur. Gerek bu sekbanların ulufeleri, gerekse beslenmeleri, ayanlar tarafından halkın sırtına yüklenmiş, tabii ki, bu dahalkın perişanlığına neden olmuştur. Ayanlar, Kırcaali dağları 10 ve Tuna Yalısındaki Deliorman’dan Arnavud halkından pekçok eşkıyayı hizmetlerine almışlardı. 9)İlmiye sınıfının usulsüzlükleri nedeniyle taşrada devletin itibarı yok olduğu gibi, şeriat ahlakı da bozulup, hukuki haklar ayan ve derebeyi zümresinin eline geçti. Bu durumda halkın huzursuz olup, yerini yurdunu terkedip eşkıyalığa başlaması olağandı. 10)Devletin merkezi otoritesinin zayıflığından, taşradaki haksızlıkların, eşkıyalıkların önlenmesi de mümkün olamamaktaydı., 11)Kapıcıbaşılık vezirlik rütbesi gibi önemli bir iş için taşrada kapıcıbaşı bulunur ve herkes onu sayardı. Artık derebeyler ve ayanlar da kapıcıbaşılık ve büyük mirahorluk rütbelerini aldıklarından, İstanbul’dan yollanan kapıcıbaşıların değeri kalmamış, derebeyleri ve ayanlar istedikleri gibi hareket eder olmuşlar, gönderilen dermanların da eskisi gibi hükmü kalmamıştır. 12)Devlet diğer gailelerden dolayı Rumeliye gereği kadar ilgi gösterememiştir. 13)Rusya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile yapılan savaşlarda, Rumeli savaş alanı haline gelmiş, bu da halkın perişan ve bitkin hale gelmesine neden olmuştur. 14)Savaşlar nedeniyle, ayanlar ve derebeyler, valiler de seferlerde bulunduğundan ortalığı boş bulmuşlar ve karışıklığın artmasına, kuvvet bölgelerini genişletmeye olanak bulmuşlardır. 15)Devlet görevlileri tarafından dışlanan kişiler, devlet tarafından bir kapı bulamazlarsa zorbalara sığınmayı daha yerinde görmüşlerdi. Bu yörelerde gezen eşkıya, o taraflardaki kazalardan birinin ayanına bağlanmadıkça gezemez olmuştu. İstanbul’da da kendilerine taraftar bulan ayanlar fakir halkı kendi emirleri altına almak için rüşvet vermekten kaçınmamışlar ve “hademe-i devlet ve etba’ı rical-i saltanat” taşradan daha çok akçe almağa başlamışlardır. Ayanların ya da ayanlık iddiasında olanların eşkıyaları kolladıklarına dair örnekler çoktur. Bu durumda hareket eden ayanların dağlı eşkıyası üzerine yollanmaları durumunda candan çalışmayacakları açıktı. Eşkıyalık yapmak zorunda kalanlar, akendilerinden önce isyan edenlerin durumuna bakıp, Devletin onların hakkından gelemeyip, çaresiz kaldığını, her birinin birer kazaya ayan tayin olunduklarını ve bazılarına da başka görevler verildiğini gördüler. Onlar da, biz de gayret ederek ya böylece ayan oluruz, ya da bir kaza zapt ederiz düşüncesiyle her tarafta isyan bayrağını açtılar. Bunların da bir kısmına kolaylık gösterilir, afv olunup kendilerine görev verilirse, artık, bu hareketlerin sonu gelmeyeceği kesindi. Bu yüzden bu hareketlere izin vermemek ve dağlı sorununu çözümlemek için tedbirlerin alınması şarttı. 16)Rumeli ayanlarının herbiri kırkar-ellişer sekban beslemiş, Arnavud askeri iyice geçerli olmuş, ama, bunlar, artık kimseye yarar sağlamaz olmuşlardır. Arnavud askeri kullanan iki sergerdebirbiriyle savaşacak olunca askeri kuvvetli olan kişinin asker bölükbaşısını diğer hasım kendi tarafına çekerdi. Bunlar ekmek yedikleri efendilerini kendi çıkarları için yüzüstü bırakırlardı. Eşkıya üzerine sergerde tayini önemli bir yarar sağlamamıştır. Bu civarda olan zahirenin yok olmasından ve fukaranın zarar görmesinden başka bir işe yaramamıştır. Üstelik, eşkıyaşarın kaçarken kaza ve köyleri tahrip etmeleri çok zararlı olduğu gibi, korku ve dehşet havasının doğmasına da neden olmaktaydı. II.BÖLÜM: Devletin Dağlı Sorunu ile Uğraşması (s.20-100) Dağlı eşkıyasının ayanlar ve derebeyler tarafından kullanılması isyanın süratle yayılmasdına neden olmuş ve dağlı isyanları sırasında, Rumelideki kasabalar ve köyler harap olmuştur. Devlet, dağlı isyanlarını bastırmak zorunda olduğundan, bazı ayan ve derebeylerini sergerde olarak dağlı üzerine yollamış, ama, bazı ayan ve derebeyleri de dağlı eşkıyasını bazen açıkça bazen de el altından korumuşlardı. Ayrıca, dağlı eşkıyasının üzerine yollanan ayan ve derebeylerinden bazıları d isyanın bastırılmasından sonra sıranın kendilerine geleceğini 10 düşünerek gevşek daranmışlar, düzenli çalışmalarda bulunmamışlardı. Diğerlerinin yanında Gümülcine voyvodası da eşkıyaya karşı hudut ve sınır koruması yapıyordu. Dağlı eşkıyaları çeşitli köyleri basıp, malları yağmaladıkları gibi, sığındıkları köylerin etrafını da ateşe vererek, korkusuzca savaşa cesaret edebilmekteydiler. Dağlı eşkyası Gümülcine ve Dimetoka taraflarında çok etkiliydi. Devlet 1792’de diğerlerinin yanından Gümülcineli Mestan Ağa’ya da mektup yazarak eşkıya takibi için göndereceği asker sayısını bildirmişti. Ayrıca, dağlı eşkıyalarının yöneldikleri yerlerdeki halk, mal varlıklarının yağmaya uğraması korkusuyla, ister istemez eşkıyaya meyil etmekte ya da meyil eder gibi görünmek zorunda kalmaktaydı. Devletin dağlı eşkıya sorunu çözmek için bunları yerleşik hayata döndürmek için uğraşmalar yaptığını da bilmekteyiz. ...beş-on evi yakmıştı. Dağlı eşkıyası sıkıştığında, kurtuluş çarelerinin kalmadığını anladığında Devletten o da olmazsa devlet görevlilerinden afv dilemek yoluna giderdi. Dağlı eşkıyasına yardım eden ayanlar, gayet tabii ki, bu isyanın bastırılmasını arzu etmemekte idiler. Rumelideki ayan ve derebeyler, dağlı eşkıyasını kendi nüfuz bölgelerini genişletmek ve rakip ayanları yoketmek amacıyla kullanmaktaydılar. Bunlar zaman zaman dağlı eşkıyasının yokedilmesini ister gibi davranmakta, hatta bazen Devlete şirin görünmek için dağlı eşkıyasının üzerine de gitmekteydiler. Bunlara bir örnek olarak Tokdçıklı Süleyman’ı gösterebiliriz. Hükümet, 1796’da, dağlı eşkıyasını kendileri için kullanan ayanların ve dağlı eşkıyasını kendileri için kullanan ayanların ve dağlı sergerdelerin kuvvetlerini şöylece tesbit etmişti: 1. Gümülcine Ayanı Mestan Ağa, 300-500 adam ile dağa çıkıp, istediği kaza ve köye hücum etmektedir. Bunun emrinde Tokadçıklı Süleyman bulunmaktadır. Mestan Ağa, onu Sultanyerine ayan tayin ettirmiştir. Eşkıyaya karışmamaktadır. Ama, isterse günde pekçok dağlı çıkarabilecek kuvvettedir. 2. Dimetoka’da Ayan olan Veysi oğlu Halil Usta Gümülcineli Mestan’ın adamıdır. Aslında, edirne bostancılar ustasıdır. Geçen sene ustalığı kaldırılmıştır. Ejder oğluna bağlıdır. Çolak, Kıllı oğlu, Kara Ömer bununla beraberdir. 3. Fire Ayanı Ahmed Haseki, Edirne’de Bostancıbaşı Ağasıdır. Yerine Ali Molla’yı vekil bırakıp, İstanbul’a haseki tayin ettirmiştir. Dağlı taraftarıdır. Ancak dağlı üzerine de yürümüştür. 4. Çirmende Ayan Osman Ağa. Ustalığı kaldırılmıştır. Deveci oğlu buna bağlıdır. 5. - 6. - 7. Tokatdçıklı Süleyman(Sultanyeri Ayanı). Zaman zaman devlete yardım etmiştir. 8. Şinap. Drama Nazırıdır ve Sirozlu İsmail’e bağlıdır. 9. Arabacıoğlu. Hasköydedir. Hasköylü Emin Ağa’nın adamıdır. 10. Ejder Oğlu 11. Çolak Veysi oğlu 12. Kıllıoğlu (Veysi oğluna bağlı) 13. Kara Ömer (Veysi oğluna bağlı) 14. Kel Ömer oğlu 15. Kara Feyzi 16. Hacı Manav 17. Koca İbrahim (Bostancıbaşı hizmetinde) 18. Edirne Ayanı Eyüp Ağa 19. Siroz Ayanı-Dağlı eşkıyası üzerine de yürüdü 20. Drama Nazırı Mehmed Halil 10 Ancak, 1796’dan sonra yeni yeni dağlı sergerdeleri türemiştir. Şunu da belirtmekte yarar vardır. Devlete sadık olan ayanlar dağlı eşkıyasının üzerine gittikleri gibi, asi ayanlar üzerine de gitmektedirler. Abdi Paşa, Kadı Bican Köyünde eşkıyayı kuşatıp, 500-600 kadar eşkıyanın kafasını kesmiş ise de, Hacı Manav kaçmış, beş eşkıya ile Gümülcine’ye yerleşmişti. Hasköy Mütesellimi Hacı Emin Ağanın dağlı eşkıyası ile anlaşıp, fakir halka eziyet ettiği İstanbul tarafından öğrenilmişti. 3 Şubat 1796’da Sadrazam, Padişaha sunduğu telhide, Emin’in ortadan kaldırılması gerektiğini belirtmişti. Kara Feyzi ise takip olunmaktaydı. Çirmen Mutasarrıfı Palaslı Mehmed Paşa, 27 Mart 1796’da, Sadarete yolladığı yazıda, şaki Cenkci oğlu ve Kara Feyzi’nin takip edilmekte olduklarını açıklamıştı. Henüz Hakkı Paşa hareket etmeden önce, dağlı eşkıyasının ileri gelen reisleri ele geçirilmeye başlanmıştı. Hacı Manav öldürülmüş, Hasköy Ayanı Hacı Emin Ağa da aynı akıbeye uğramıştı. Hakkı Paşa, önce Rumeli’nin durumunu, asilerin nerelerden kaynaklandığını iyice araştırmıştı. Bunun sonucunda, Hakkı Paşa, müderrislerin serserileri kabul edeceklerini duyarsa, derhal medrese kapısına asacağını ilan etmişti. Daha sonra, Hakkı Paşa, dağlı eşkıyasına yardım eden ayan ve derebeylerini tesbit ederek, bunları tek tek yok etmeye başladı. Hakkı Paşa, diğerlerinin yanında Gümülcine Ayanı Mestan Ağa’nın da başını kesip İstanbul’a yollamıştı. Hakkı Paşa, 500 kişinin kesik başlarını İstanbul’a yollamıştı. Hakkı Paşa, ayanların mallarını Devlet Hazinesi adına zapt etmek için her trafa mübaşirler yollamıştı. Hakkı Paşa, İstanbul’a pek çok eşkıyanın başını yollamıştı. Hakkı Paşa, bir defasında 34, bir defasında 38, bir başka sefer iki araba dolusu kesik başı İstanbul’a yolladığını açıklamaktadır. Gümülcine’de ölen eski Nakib Mustafa Ağa’nın muhallefatının zaptı ile devlete gelir sağlanması yoluna gidilmiştir. 1798 Temmuzunun ortalarında, Gümülcine Naibi ve Edirne Bostancıbaşısına bu hususla ilgili mübaşirle yollanan hükümde, Gümülcine Kazası ayanının fakir halktan 500 kese akçe topladığının anlaşıldığı, bunun önlenmesi emrolunmuştu. Esasen, Gümülcinedeki fakir halkın çoğu istenilen parayı vermeme yoluna başvurarak, eşkıyalık yolunu tercih eder olmuştu. Devlet, bunun üzerine, gerekli tedbiri almak durumunda kalmıştır. Tepedelenli Ali Paşa, Rumelideki ayanlar ve derebeyler Pasban oğlundan sonra sıranın kendilerine geleceğinden korkmakta ve Hüseyin Paşanın başarı kazanmasını istememekte idiler. Bütün bu olaylar neticesinde, Paspan oğlunun şöhreti artmış, Rumeli ayanları “tevaif-i mülûk” tarzında sancakları yağmalamaya, birbirleriyle çarpışmaya başlamışlardı. Aralarında galibiyete ulaşanlar, yenilenlerin şehirlerini ele geçirmeye başladılar. Paspan oğlu Osmanın afv edilmesinden sonra, Devlet dağlı ile daha rahat uğraşabilir hale gelmişti. Dağlı eşkıyasının, tüccarların mallarını yağmaladıklarını sık sık görmekteyiz. Kara Feyzi, Manav İbrahim, Filibeli Mustafa ve Hızır, Manav oğlu, İsa oğlu, Mestan Ağa oğlu İbrahim gibi eşkıya reisleri, 23 Hazitan 1799’da tüccarlara hücum etmişlerdi. Bunlar, Edirne’ye yakın Selimiye Panayırından dönen tüccarların kervanlarını yağmalamışlardı. Bunun üzerine, Edirne’de Ahmet Ağa (Dergâh-ı Ali) ile Edirne ağaları anlaşıp, şehirde savaşa muktedir olan kişileri toplamışlar, Gümülcine Ayanı Süleyman Ağa eşkıya üzerine yürümüş ve eşkıya kaçmak zorunda kalmıştı. Kara Feyzi, Cenkcioğlu ve İsa oğlu Kırkkiliseye yönelmiş olduklarından, bu yolun kapatılması cihetine gidilmişti. Edirne askeri ve Gümülcine Ayanı Süleyman Ağa, Yusuf Paşa’nın kapıcılar kethüdası, eşkıya ile büyük bir savaşa tutuşmuşlar ve eşkıyadan pekçok kişi öldürülmüştü. Manav İbrahim ve diğer eşkıyalar da Gümülcine dağlarına kaçmışlardı. Yusuf Paşa, bu bilgilere verdiği gibi, Gümülcin dağlarına kaçmış olan eşkıyanın karargahlarının nerede olduğunun araştırılacağını ve ortaya çıkarılacağını da10 belirtmişti. Gümülcine Ayanı Tokadçıklı Süleyman Ağa’nın şukkasında söz vermiş olduğu gibi askerlerini yenileyip, düzenlemesi ve birlikte hareketleri amacıyla “emr-i ali” yazılmıştı, Tokadçıklı Süleyman Ağa’ya hediyeler verilmesi de kararlaştırılmıştı. Dağlı isyanlarının uzamasında, Arabistan’daki Vahhabi isyanları ile Napolyon’un Mısır’ı istilasının önemli rol oynadıkları açıktır. Paspan oğlu isyanı ise dağlı eşkıyasının iyiden iyiye kuvvetlenmesine neden olmuştu. Ayanlar arasındaki çatışmalar dağlı isyanının uzamasına neden olmaktaydı. Kaza ayanları arasındaki silahlı çatışmalar halkı da rahatsız ve huzursuz kılmaktaydı. Devlet, bu tip karışıklıkları önlemek için büyük gayret göstermelteydi. Bunun için Rumeli valilerine yazılar yazılmakta ve gerekli önlemlerin alınması istenmekteydi. Ancak, Tokadçıklı Süleyman ile diğer ayanlar anlaşıp birleşememişler, yani, Lofcalıların başarısını tekrarlayamamışlar, eşkıya da meydanı boş bulup, karışıklıklar çıkarmıştı. Devlet, İstanbul ve civarına dağlı eşkıyasının geçmesine engewl olmak için özen göstermekteydi. Bu amaçla, Tayyar Paşa’ya acele olarak bir yazı yazılması kararı alındığı gibi, Tokadçıklı Süleyman Ağa’nın da eşkıyayı takibi yanında Edirne Bostancıbaşısı’nın da askeriyle İstanbul yollarını kapatması düşünülmüştü. Bunların göçlerinin nedeni dağlı eşkıyasının zulmünden kaynaklandığına göre, dağlı eşkıyasının yok edilmesi şarttı. Bunun için de, dağı üzerine atanmış Trabzon valisi Tayyar Mahmud Paşa’ya, dergâh-ı mualla kapıcıbaşılarından Edirne Bostancıbaşısı Ahmed’e, Gümülcine Voyvodası Tokadçıklı Süleyman’a güvenilmekteydi. Halkın göçünün önlenmei hususları bunlara duyurulmuştu. Tayyar Paşa bu yazılarında, dağlı eşkıyası hakkında bilgiler verdiği gibi, kendi çalışmalarını da dile getirmişti. Tayyar Paşa, bu yazılarında dağlı eşkıyasının üzerine yürüdüklerini, gerek kendisinin, gerekse Tokadçıklı Süleymanın yaptığı savaşların başarılı olduğunu açıklamaktadır. Tayyar Paşa, 5 Mart’taki kaimesinde, eşkıyaya güvenmenin doğru olmadığını, onların aman dilemelerinin bir aldatmacadan ibaret olduğunu açıklamıştır. Rumeli Valisi Osman Paşa’nın zamanında, dağlı üzerine olan hareketler, 1800 senesinin son aylarında da sürmüştür. Palaslı Mehmed Paşa, 22 Kasım 1800’de, Hasköy ve Uzuncaabad’da dağlı eşkıyasının izinin sürdürülmesi için Timor Beyi yollamış, bu arada, Hasköy Mütesellimliğine Tokadçıklı Süleyman Ağa atanmıştı. Dağlı eşkıyası, daha çok, şehirden uzak olan, ziraatleri ile uğraşan, kulubelerinde korumasız bulunan köylülerin mallarını yağmalamaktaydı. Yağmacılık arzusu bu eşkıyaları bir araya getirmekteydi. Onlar, yerleşik hayata geçmeyi hiç arzu etmemekteydiler. Her ne kadar işin başında onları bu hayata Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyoekonomik bozuklukları itmişse de, sonradan Devletin kendilerine imkan bahşetmesine, kendilerini afv edip, toprak vermesine karşın, bu imkanları kabul etmeye bir türlü yanaşmamışlardır. Bnlar iyilik bilmez ve merhametsizdirler. Dağlılar, eşkıyalıklarını Rumeli’nin her yönünde sürdürmekteydiler. Köylülere gelince, onlar, korumasız bir durumda bulunmalarına karşın, yaşamlarını sürdürmek zorunda idiler. Köylüler, zahirelerini satmak için şehire inerler, tuz, silah gibi ihtiyaçlarını sağlarlardı. Köylüler, dağlı eşkıyası hücumlarından dolayı hayatlarından bezmişlerdi. Dağlı eşkıyası, Yunanistan dahil, Balkan Yarımadası’nın hemen hemen her yerinde halkı rahatsız etmekteydi. Hlk zor durumda kalmış olup, ne yapacağını şaşırmış haldedir. Bu durumda ya eşkıyaya katılacaktır, ya da Devletin güvencesi altında yaşamını sürdürecektir. Bunun için yani halkın rahatını temin etmek için, Devlet elinden geleni yapmaya çalışmaktadır. Ama, ne yazık ki, Devletin aldığı tedbirler bir türlü eşkıyalığın önünü alamamaktadır. Ama, bir an önce isyanların bastırılması için Devletin büyük bir arzu ve çalışma içinde olduğunu da bilmekteyiz. Süleyman Ağa yolladığı arzuhalinde, Eidrne Bostancıbaşısı ile birlikte, Baba-yı Atik yöresindeki eşkıyanın üzerine yürüyeceklerini, ama,10eşkıyanın Ballı Köyüne gitmesi üzerine, o tarafa yöneldiklerini açıklamaktaydı. Ayanların kendi başlarına hareket etmeleri, aralarında sivrilenlerin bölgelerine yakın yerlerdeki ayanların tayinlerine karışmaları, kendilerine yarar sağlayabilecek olanları ayan yaptırma yoluna gitmeleri, hep Devletin güçsüzlüğünden kaynaklanmaktaydı. Ama, Alemdar sanki halkın isteği ile ayan olmuş gibi, kaza ayanlığını elde etmiş, Devlet de bunu çok sonra tasdik etmiştir. O, buğdat satın alıyor, yüksek fiyatlara ulaşması için depolarda saklıyordu. Aynı tarihte, İskeçe’deki ayan ve ağalar, dağlı eşkıyasını takip için 3.000 tüfekli asker düzenlediklerini ve harekete geçeceklerini açıklamışlardı. Dağlı eşkıyası kendilerinin eşkıyalığa yönelmelerinin Tokadçıklı Süleyman Ağa’nın zulmünden ileri geldiğini öne sürmekteydi. Rumeli Valisi Tepedelenli Ali Paşa, 29 Ağustos 1802’de Divan Katibine yolladığı yazıda,eşkıya sergerdeleri tarafından gönderilen yazıya temasla dağlı eşkıyasının zorblıklarının Tokadçıklı Süleyman Ağa’nın kendilerini evlerinden kovmasından dolayı olduğunu belirttiklerini, buna göre, ne şekilde hareket edilmesinin gerekeceğinin bildirilmesini arz etmekteydiler. Yalnız dağlı eşkıyası değil, ayanların önemli bir kısmı da Tepedelenli Ali Paşa’dan korkmakta idiler. Ayanlar bu durumu gizlice Sadrazama iletmişler idi. Rumeli’deki ayanlar, bu hususu Sadrazama iletince, Sadrazam ve Divan Efendisi de, durumu Padişaha sundular. 6 Ağustos 1802’de, Nakib Mehmed Efendi arzuhalinde, İskeçe’de İsmail Bey’in bütün kaza ayanlarıyla, ayrıca, Drama Nazırı Kavanoz-zade, Zağralı Hacı Emin Ağa, Kızanlıkta Mehmed Ağa, Tokadçıklı Süleyman Ağa’nın ibr araya geldiklerini belirtmişti. İskeçe’de 3.000 tüfekli toplanmıştı. Tokadçıklı Süleyman eşkıyanın içinden “yabancıları def” itmelerin evleri yanmış ve yakılmış olanların evlerini yaptıracağını belirtmişti. Dağlı eşkıyası, Tokadçıklı Süleyman’ın szölerine inanmış aralarında iskan konusunu yeni yeni konuşmaya başlamışlardı. Nakib Mehmed Efendi Filibe’nin ve Hasköy’ün durumunu anlattıktan sonra, dağlı eşkıyasının yazılar yolladığını, ne yapılacağının bildirilmesi gerektiğini, dağlıların cevap beklediğini arzetmişti. Görülüyor ki, Devlet dağlı konusunda kesin karar vermemiştir ve dağlılar cevap beklemektedir. Rumeli Valisi Tepedelenli Ali Paşa’dan korkarak, 1802 senesinin son aylarında iskan olacaklarını bildirerek, eşkıyalıktan vazgeçen dağlı isyanının öncülerinin kısa bir süre için olsa bile, kendi hallerinde olmaları üzerine, Tepedelenli Ali Paşa geriye dönmüş, Çavuşbaşı Osman Ağa Rumeli tarafına gönderilmişti. Çavuşbaşı İskeçe’ye varıp, Rumeli ayanlarını toplamış, eşkıya resilerinden Ali Molla ve Kara Feyzi’nin iskanlarını görüşmüştü.Ali Molla’nın Fire’de oturması kararlaştırılmış ise de, ileri gelen Rumeli ayanlarından Tokadçıklı bunu uygun görmemiş idi. Tepedelenli Ali Paşa’nın yeniden bu tarafa hareketi çekimelere yol açacağından buna da cesaret edilememişti. Çünkü, daha önce, Ali Paşa’nın Filibe’deki Arnavudlar ile olan mücadelesi akla geliyor ve Ali Paşa’nın intikam alma yoluna başvuracağından da korkuluyordu. Ayrıca, Rumeli’nin ayanları ve ağaları da Ali Paşa’yı tutmuyorlardı. Şu gerçekti ki, Rumeli ayanları, Tepedelenli’nin Rumeli Valiliğini istenmemekte, eğer, Ali Paşa azlolunursa, dağlı eşkıyasını yok edeceklerini açık açık ortaya koymaktadır. 1803 Kasımında Rumeli Valiliği, seraskerlik görevi ile İşkodra Mutasarrıfı İbrahim Paşa’ya verilmiştir. Manav İbrahim’i öldüren Tirsiniklizadeye bu başarısından dolayı kürklü bir elbise yollanmıştır. Sadrazam bir telhisinde,Caparzade’nin, Tokadçıklı Süleyman Bey’in, Sirozlu(Serezli) İsmail Bey’in ve diğer ayanların dağlı eşkıyasını cezalandırmakla görevlendirildiklerini... 1803 Haziran’ında, Rumelideki ayanlara da, dağlı eşkıyasını yok etmeleri için yazılar yazılmıştı. Tokatçıklı ile ayanların birleşmeleri istenmişti. Ama, birleşemediğinden eşkıya bu fırsattan yararlanmış, ama, tehlikeyi önlemek için gerekli tedbirler alınmıştı. Tokadçıklı Süleyman da dağlı eşkıyasını yenilgiye uğratmış idi. Tokadçıklı Süleyman bu başarısından sonra dağlı eşkıyasının 10 sağa-sola dağılıp, kaçması yeni sorunların ortaya çıkmasına neden teşkil etmişti. Devlet, sağa-sola dağılan eşkıyanın yakalanması üzerinde titizlikle durmaktaydı. 1803 Haziranı sonlarında, Tokadçıklı Süleyman’a yardım etmeleri için Bergos, Kırkkilise, Şumnu ve o civrdaki kadılar ve naiplere hükümler yazdığı gibi, Edirne’deki görevlilere de hükümler yollanmıştı. İsakana razı olmayan dağlı eşkıyasını cezalandırmak ile görevli Tokadçıklı Süleyman’a yardım için, aynı tarihte Çorlu Naibine de bir hüküm yazılmıştı. İskeçeli Hacı Mustafa d Yenice-Karasu Kazasından 500 asker düzenleyecekti. Kırkkilise Ayanı da, Tokadçıklı Süleyman’ın emrine girecekti. Aynı tarihte, Çorludaki Levend Çiftliği başbuğluğuna yazılan hükümde, Tokadçıklı Süleyman’ın Ali Molla, İsa oğlu ve yardakçılarının üzerine vardığı, onları sıkıştırdığı, eşkıyanın yenilip “beru taraflara firar ve Aliyolu Kazasına” bağlı Kara Orak Köyüne yerleştiğini, bu köyün Tokadçıklı’ya 1,5 saat uzaklığı olup, hep birlikte buraya yürünmesi gerektiği belirtilmektedir. Aynı hususlar, aynı tarihte Keşan Ayanına da duyurulmuştur. Varna Nazırı Mehmed Halil de 1.000 asker toplayarak, Tokadçıklı’nın emrine girmek için hareket edecekti (görevli askerlerin yiyeceklerinin, hayvanlarının sağlanması için kaza kadıları ve naipleri bilgilenidirlmişti). Ali Molla ise Balkanın diğer yönüne geçmişti. Tokadçıklı’nın da bu konuda belirttiği endişeleri doğrudur. Ali Molla’nın kaçışı ile dağlı eşkıyasının isyanlarının bittiği kabul olunamaz. Tokadçıklı, Ali Molla’nın “tek durmayub yine bu tarafa meyl ve murur itmesi ihtimal-i yakiniyyeden olmağla ol-vakit mukabelesine memurlar tahrik oluncaya kadar fukaraî-yı riayyet isal-i hasar” görecektir demekteydi. 1803 yılına kadar dağlı eşkıyasının yok edilmesi konusunda çeşitli yollara başvurulmuş, ancak bunlar bir işe yaramamıştır. Dağlı sorununun çözümlenmesi için zaman zaman eşkıyların afv edilmeleri yollarına başvurulmuştu. Ama, bunlar soruna bir çözüm getirmemiş, isyan, aksine günden güne artmıştı. İskan olunan eşkıya eşkıyalıklarını, Devletin kendisini iskan etmesinden de yararlanarak onun kanadı altında daha rahat yapar hale gelmiştir. Üstelik bu eşkıyaların iskan olundukları yerlerde akraba ve taraftarları da olduğu için, onlar, bunlarla anlaşmak ve fesatlarını daha rahat yürütmek olanağını buldular. Kazalarda eşkıya üzerine memur olanlar, gayet doğaldır ki, görevlerine istenildiği gibi yerine getirememişlerdir. Devlet, iskan ile sorunu çözümleyemeyince, eşkıyaların yok edilmesi yoluna başvurdu. İskan iznini alanların haklarından gelinmesinin gerekli olduğu düşünüldü. Ancak, bu da gerçekleştirilemedi. Kazalardaki vezirler, hakimler, voyvodalar ve ayanlar ile anlaşarak ve kazanın durumuna dikkat ederek hendekler, şaranboller açıp, eşkıyanın hücumlarını önleyecek tedbirler aldılar. Böylece eşkıyanın hücumlarını önleme yoluna gittiler. Bir iki sene içinde eşkıyanın yok edilebileceği hesaplandı. Çünkü, eşkıya bir yerde toplandığında ve oradan başka yere gitmek istediğinde gideceği yerde sığınacak yer bulamayacak ve “murur tezkeresi” olmaksızın hiç kimse gezemeyeceğinden, şehirlerdeki haberler iyice araştırdır ve eşkıya malzeme temin edemezse eşkıya kısım kısım yok edilebilirdi. Ama, bu da bir işe yaramamıştır. 1803 Temmuzunda...ayanlarına dağlı eşkıyasının yok edilmesi için pek çok ferman yazılmıştı. Tokadçıklıya da fermanlar yollanmışsa da, Hükümet ona pek güvenmiyordu. Ancak, başka çare olmadığı için şimdilik kaydı ile ona başvuruluyordu. Tokadçıklı Süleyman gereği gibi eşkıyayı takip etmiyor, zaman zaman onlarla anlaşma yolunun açık olmasına özen gösteriyordu. Kocaeli Mutasarrıfı Osman Paşa, 12 ve 14 Temmuz 1803 tarihlerinde, Tokadçıklı Süleyman’ın Karaören Köyünde eşkıyayı kuşattığını ve onlarla savaşa tutuştuğunu sadarete arz etmişti. Ama, Tokadçıklı Süleyman buralarda fazla kalmamış, kazasına dönmüştü. Sadarete yolladığı yazısında da, eşkıyanın Balkana kaçtığını, Rusçuk Ayanı ve Tırnova Voyvodası olan Tirsiniklizade’nin kendi emrinde olan askerleri kazalarına gönderdiğini, böylece boşuna beklemenin önlendiğini, fakir halkın birçok masraftan kurulduğunu, kendisinin de kazasına döndüğünü açıklamaktaydı. Tokadçıklı Süleyman, ayrıca, “egerçi eşkıya taifesi gitdikleri mahalden avdet ve Balkanın beru tarafına” hareket ve üzerlerine gitmek ihtimali olur ise, derhal 10 savaşa tutuşulacağını da açıklamaktaydı. Oysa, zaten, Tokadçıklı’ya eşkıyayı takip görevi verilmişti. Ama, o, bunu yerine getirmemişti. Sadrazam, eşkıyanın kaçmasıyla sorunun çözümlenmediğini, yeni tedbirlerin alınması ve çeşitli maddelerin görüşülmesi konusunda aralık, aralık “erbab-ı şura”nın toplandığını, Tokadçıklı’nın belirttiklerinin de görüşülerek, ne şekilde hareket olunmasının gerektiğinin Padişaha arz olunacağını açıklamaktaydı. Nitekim, alınan tedbirler Padişaha arz olunmuş ve bunlarla ilgili hükümler Rumeli kazalarına yollanmıştı. Rumelideki kaza kadıları ve naipleri de bu tedbirlerin aynen uygulandığını İstanbul’a ilamlarıyla arz etmişlerdi. Alınan tedbirlerin uygulandığını belirten Rumeli kadılarının ilamlarını Tatar Ali Sadrazama arzetmişti. Sadrazam da, bunları 14 Eylül 1803’de Padişah’a arzetmişti. Devlet, hem dağlı eşkıyasını yok etmek, hem de Tepedelenli’nin kuvvetine karşı bir denge sağlamak düşüncesiyle 1803 Kasımında Rumeli Eyaletini seraskerlik görevi ile İşkodra Mutasarrıfı İbrahim Paşa’ya verdi. Daha önce de bahsettiğimz üzere, Devlet Gümülcine Ayanı Tokadçıklı Süleymandan şüphelenmekteydi. Onu yok etmek için çareler aramakta idi. Çünkü, onun el altından dağlı eşkıyası ile anlaştığını tesbit etmişti. Bu meselelerle uğraşır iken, dağlı sorunu ile de meşgul olunmaktaydı. Bazı ayanların eşkıyayı açıkça korudukları belli olmuştu. Rumeli Valisi ve seraskeri İbrahim Paşa’ya, eşkıyayı koruyan ayanları yok etme görevi de verilmişti. Bu ayanlar Gümülcine Ayanı Tokadçıklı Süleyman ve Filibe Ayanı Hüseyin idi. Tokadçıklı Süleyman Ağa, aslında eşkıyalardan olduğıu halde, Gümülcine Ayanı Mestan Ağanın dairesine girip, zamanla onun bölükbaşısı olmuş, Mestan Ağa’nın idamından sonra, onun yerine geçip, Gümülcine Ayanı olmuştu. Ondan sonra da, daha önce de belirttiğimiz üzere Devlete itaat etmiş, Devlet gelirini sadakatle toplayıp, hizmette bulunmuş ve kendisine kapıcıbaşılık rütbesi verilmişti. Tokadçıklı Süleyman servetini gittikçe arttırarak, birkaç kazanın ayanlığını ele geçirmiş, eski durumunu değiştirmiş, Devletin hükümlerini tehir eder olmuştur. Sözde, Devlete itaat eder görünen Tokadçıklı Süleyman, aslında dağlı eşkıyası ile anlaşmaktaydı. Süleyman Ağa’nın yok edilmesi kararına varılmıştı. Ancak, Süleyman Ağa bunu sezip de, Tekfurdağı ve Çorlu taraflarında olan eşkıya ile anlaşma ihtimali olduğundan, Çorlu taraflarına yeter sayıda talimli piyade ve süvari toplanmıştı. Dağlı eşkıyasının ve Tokadçıklı’nın yok edilmesi için Konya Valisi Abdurrahman Paşa’ya da başvuruldu. Kadı Abdurrahman Paşa, Konya İsyanını bastırdıktan sonra Çatalcaya kadar ilerlemiş olan eşkıyayı yok etmek için Konya Valiliği kendisinde kalmak üzere Asakir-i şahane Başbuğluğu ünvanıyla görev almıştı. Asıl görevi, Rumelide Nizam-ı Cedid kuvvetleriyle Davud Paşaya geçmiş, orada bir gün kalıp, 5 Temmuzda Çorluya gelmiş, Nizam-ı Dedid askerinin komutasını üzerine almıştı. Çorludan 28 Temmuz 1804’de hareket ile Malkara’ya gelen, oradan da, eşkıyanın toplandığı Bulgar Köyğne geldiğinde, eşkıya ile savaşa tutuşan Abdurrahman Paşa, eşkıyayı bozguna uğrattığı ve dağlı eşkıyası Balkanın öte tarafına kaçtı. Tokadçıklı Süleyman, durumun çok kötüye gittiğini görerek, Devlete bağlılığını belirtmiş, afv edilmesi için Rumeli Valisine ricalarda bulunmuş ve onun vasıtasıyla İstanbul’a ilam, arz ve mazharlar göndertmişti. Tokadçıklı Süleyman, İbrahim Paşa’ya, kendisinin durumunu Devlete arz etmesini rica etmiş “bizim içün niyaz eyleyesün.devlet belki kabahatimden geçer ve itlakım dahi çıkar” demişti. Tokadçıklı’ya gore, kendisinin afvı lhalk için de iyi olacaktı. İbrahim Paşa, bu durumu, 30 Ağustos 1804’de, İstanbul’a arzetmişti. Biraz sonra değineceğimiz üzere uzun zamandan beri Devleti uğraştıran Tokadçıklı, Tirsinikli tarafından idam olunacaktır. Rumeli Valisi İbrahim Paşa, bu sırada, Tokadçıklı’yı ele geçirmeye çalışıyordu. Tokadçıklı Balkanın öte yakasına geçmiş, Tırnova’ya geldiğinde Tirsinizklizade tarafından başı kesilip, İbrahim Bey’e yollanmıştı. İbrahim Paşa, Filibe Ayanı Hüseyin Bey’i ve diğer eşkıya sergerdilerinden bazılarını ele geçirip, 1804 Ekiminin ilk günlerinde idam etmişti. Dağlı eşkıyasının ayan ve derebeyler tarafından teşvik gördükleri bir gerçekti. Daha önce de gördüğümüz üzere, Tirsiniklizade İsmail 10 dağlı üzerine, aslında Devleti aldatmak için yürüdüğünü, bu isyanın samimi olarak bastırılmasını arzu etmediğini gösterir. Tokadçıklı Süleyman’ın da zaman zaman aynı yola başvurduğunu bilmekteyiz. Tokadçıklı son isyanı sırasında Devleti epey uğraştırdıktan sonra idam olunabilmişti. Netice: Ama, ayanların büyük bir kısmı verilen emirleri yerine getirmiyorlar, Devletin gözünde asi durumuna düşmemek için, sanki emirleri uyguluyormuş havasını yaratıyorlardı. Esasen bunların büyük bir bölümü sonraki tarihlerde Devlete isyan bayrağını açmışlardı. Bunlardan Tirsiniklizade, Tokadçıklı Devleti epey uğraştırmıştı. DİPNOTLAR s.118: “Bir sureti 200, nefer sekban tahririne memur Gümülcine ayanı Mestana...”. s.127: “Hatt-ı Hümayun.2778. Selim III. bunun üzerine [Kazalardan asker çıksın demek abes. Anların hareketi de abes. On seneden ziyadedir ermanlar gider. Bu ilamlar gelur. Ağustos geldi daha bir kurşun atılmadı. Yazık bu kadar ihtimama ve sarf olunan akçeye. Böyle kağıdlar istemem] diye yazmıştır”. Bu hususlar, yani, Gümülcine Voyvodası Tokadçıklı Süleyman ile beraber çalışması Hakkı Paşa’ya da yazılmıştı: Hatt-ı Hümayun.15283. s.130: “Hatt-ı Hümayun.3104. Selim III. Hattında [Benim vezirim bu maslahatları defaatıyla böyle kağıdda görür idim. Bundan sonra maslahatı hariçden isterim. Gözünüz açıb fukaraya bar olmadan bir saat evvel şu gailenin def’iyle] halkın rahat ettirilmesini buyurmaktadır”. “Hatt-I Hümayun.2319,2319-A. Tokadçıklı Süleyman ise, eşkıyadan bazılarının aman dilemelerinden dolayı bir kaç gün beklenildikten sonra üzerlerine hücum edileceğini açıklamaktaydı. Hatt-ı Hümayun.2320”. “Devlet kendisini yanına çekmek ve yaralanmak istediğinden, 18 Nisan 1798’de, yani, çok önceleri, Tokadçıklı’ya kapıcıbaşılık bile vermişti”. Gümülcine: 24, 60, 113 Süleyman (Gümülcine Ayanı Tokadçıklı): 30,31,60,61,67,70,71,72,81,82,87,88,89,91,93,94,95,101,105,112
Osmanlilarda Bir Kucuk Sanayi Ornegi Selanik Cuha Dokumaciligi 1500 1650 An Ottoman Smal Scale Industry A Case Study The Woollen Manufacture in Salonica 1500 1650
Osmanlilarda Bir Kucuk Sanayi Ornegi Selanik Cuha Dokumaciligi 1500 1650 An Ottoman Smal Scale Industry A Case Study The Woollen Manufacture in Salonica 1500 1650