Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 52

Amerika’nın

Keşfinde
Müslümanlar
Prof. Dr. Fuat SEZGİN

Söyleşi ve Konferans Kitabı


26-27 Mayıs 2016

SÜLEYMAN
DEMİREL
ÜNİVERSİTESİ
www.sdu.edu.tr İlham veren üniversite
AMERİKA’NIN
KEŞFİNDE
MÜSLÜMANLAR”
PROF. DR. FUAT SEZGİN

SÖYLEŞİ VE KONFERANS
İÇİNDEKİLER

ÖĞRENCİLERLERLE SÖYLEŞİ
S>6 SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE
BAŞKANLIĞI SALONU
26 MAYIS 2016

AMERİKA’NIN KEŞFİNDE
S > 28 MÜSLÜMANLAR
PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KONFERANS SALONU
27 MAYIS 2016

2
Editör
Prof. Dr. Kadir Temurçin

EMEĞİ GEÇENLER
Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü

Doç. Dr. Mustafa Yakar


Doç. Dr. Gülcan Sarp
Yrd. Doç. İsmail Kervankıran
Yrd. Doç. Dr. Çetin Şenkul
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Tokgözlü
Arş. Gör. Yolcu Aldırmaz
Arş. Gör. Mustafa Doğan
Arş. Gör. Adile Gül Eryılmaz
Arş. Gör. Mahinur Kılıç

Kurumsal İletişim, Araştırma ve


Uygulama Merkezi (KİMER 2016)

Redaksiyon
Uzman Müge Sucu Polat

Fotoğraf
Soner Arık
Orhan Yalçın

Tasarım & Uygulama


Durmuş Ali Gürtoklu

Baskı
Doğuş Ofset Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.
Melikgazi / KAYSERİ
Telefon : +90 352 322 18 55
Prof.Dr. Fuat Sezgin’in 26-27 Mayıs
2016 tarihlerinde Sağlık, Kültür
ISBN: 978-9944-452-99-1 ve Spor Daire Başkanlığı Salonu
ve Prof. Dr. M. Lütfü Çakmakçı
Konferans Salonu’nundaki söyleşi
Ağustos 2016 ve konferansından derlenmiştir.

3
26 MAYIS 2016
PROF. DR. FUAT SEZGİN

ÖĞRENCİLERLE
SÖYLEŞİ
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

Kısa süre önce Erzurum’da bana fahri doktora unvanı verdiler, çok insan
geldi. Üniversitelerden gelen bazı meslektaşlar da vardı. Onlarla sohbet
yaptık, çok sempatikti. Aynı şekilde burada canlandırmak istiyorum,
sizinle konuşacağım bugün, konuşmak da istiyorum. Bir şey bildiğime
de inanıyorum, inanın saklamıyorum, inanın. Bir şeyler öğrendim, biraz
da kendi milletime ulaştırmak istiyorum, hanımlara, beylere. Böyle bir
sohbet ortamı hazırlanmasını istedim. Şimdi ne anlatayım, ne anlata-
yım. Yarın için size bir konferans hazırladım. Konferansımın Adı: Ameri-
ka’nın Keşfinde Müslümanlar. Konferansta size ciddi şeyler söyleyeceği-
me inanıyorum. İyi bir sedanın kalacağına inanıyorum.

Erzurum’da hayatımın nasıl geçtiğini öğrenmek istediler. Ben hiç haya-


tımdan bahsetmemiştim, ama orada bahsettim. Fazla samimi konuş-
muşum, dostlarım orada olduğuna sevindiklerini söylediler. Burada
kendimden bahsetmeyeceğim, onun yerine size başka bir şey teklif ede-
ceğim. Benim bütün hayatımın 64 yılını dolduran, gecesini gündüzünü
dolduran bir kitap var. Bu kitabı nasıl oluşturduğumu size anlatacağım.
Oradaki başarılarımın bilimler tarihine ne getirdiğini anlatacağım. Ka-
bul ediyor musunuz bunu?

Vali Vahdettin Özkan: Memnuniyetle.

(Dinleyicilerden) evet sesleri, alkışlar…

Medreseyi bitirdikten sonra -mühim değil nerede bitirdiğim- babam


öldü. Üniversiteye girdim, babam öldü. Bir sene tahsilimi dondurmak
zorunda kaldım. Babamın ölümünün bir neticesi vardı. Ben evde kaldım

6
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

o zaman. Babamın Arapça kitapları vardı. alacaksınız falan, dedim, bağırdım mı bil-
Orada mistik bir havaya girmiştim ben, miyorum. Baktılar benden kurtulamaya-
dünyayı terk etmişçesine. Aşağı Yukarı caklar, dekana gönderdiler. Dekan da yüzü
orada sadece babamdan kalan kitaplardan gülmez bir adamdı, benim söylediğimi bir
kendi başıma Arapça öğrenmeye başladım. anda anlayamadı. Fakat şans olarak, birisi
Arapça öğreniyordum, Kur’an’ın tefsirini kapıyı çaldı. İçeriyi giren kimdi? H. Ritter.
baştan aşağı okudum ve ben şu karara var-
dım: İslami bilimlerle meşgul olayım. İsla- Dekan: Hocam tam zamanında geldin,
mi bilimler demeyelim, öyle bir mefhum burada birisi sizin talebeniz olmak istiyor.
da yoktu o zaman bende. Arapça öğrene- Ben kurtulamadım kendisinden siz konu-
yim falan dedim. şun, dedi.

Sonra İslami bilimlerin okunduğu bir ens- Fuat Sezgin: (Dinleyicilere) Duyuyor mu-
titüye gönderdiler beni. Baktım orada bü- sunuz beni?
yük bir Alman alimi vardı: Hellmut Ritter.
Dolu bir adamdı. Gittim oraya, seminerini Dinleyiciler: Evet
dinledim, hayran kaldım adama. Nasip
böyleymiş. Karar verdim, seminer bitme- Ritter: Otur bakayım, dedi.
den çıktım gittim, (İst. Üniv.) Edebiyat Fa-
kültesi’ne, orası da kapanmıştı. Öbür gün Fuat Sezgin: İslami bilimler okumak ve
gittim, ben dedim; Edebiyat Fakültesi’nde Arapça öğrenmek istiyorum.
okumak istiyorum. H. Ritter’in talebesi ol-
mak istiyorum, dedim. Mistik bir hava var- Ritter: Babanız milyoner mi?
dı, o hava beni oraya sevk ediyordu. Arapça
öğreneceksin, İslami bilimler öğreneceksin Fuat Sezgin: Ben dedim ki, babam öldü!
falan. Oraya beni kayıt etmek istemiyorlar- Ben fakir bir ailenin çocuğum.
dı. Kuvvetli ve sert bir şekilde hayır beni

7
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

Ritter: Olmaz! Bu milyoner işi, dedi.

Fuat Sezgin: Ben dedim, hayır. Ben fakir insanım ama bu ilimlerin içi-
ne gireceğim. Baktı benden kurtulamıyor, ısrarlı inancım hoşuna gitmiş
olmalı.

Ritter: (Dekana) Alın bu çocuğu bana kayıt edin, dedi.

O işi atlattık. Çok zor bir adammış dersleri falan. Çok şey istiyormuş,
herkes talebelikleri dolmadan kaçıyorlarmış. Hoca düşünüyormuş ben
de kaçarım diye. Fakat ben kaçmıyorum. Zamanla bana sordu, baktı. Siz
çalışmak istiyorsunuz, dedi, ama bu zor bir şey. Bir Fransızca öğrenmiş-
siniz bu yetmez dedi.

Şansıma o zaman Fransızcayı öğrenmiştim. Zaten çok iyi öğrenmiştim.

Ritter: Olmaz, dedi. Üç dört dil öğreneceksiniz bir senede falan.

Fuat Sezgin: Öğrenirim, dedim.

Talebelerinizden çok şey isteyeceksiniz. O da istedi benden, mütemadi-


yen istiyordu. Ben de kaçmadım, o sayede birinci sınıfta dört dil öğreni-
yordum: Arapça, Farsça, Latince ve Yunanca. Fakat o zaman Arapçam iyi
gitmiyordu, galiba Arapçam hocanın hoşuna gitmiyordu. O zaman 1943
yılıydı, Almanlar Bulgaristan’a kadar gelmişlerdi. Bizim hükümetler
korkmaya başladı, Türkiye’ye hücum edecekler falan diye. Nisan ayında
üniversiteyi tatil ettiler.

8
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

Ritter: Vaktiniz var, 6 ay Arapça öğrene- Ritter: (Bir gün sordu bana) Kaç saat çalı-
ceksiniz, dedi şıyorsun? dedi. Ben de,

Fuat Sezgin: Ben de öğreneceğim, dedim. Fuat Sezgin: 13-14 saat, dedim.

Gittim 6 ay. Ben eve kapandım. Evim ca- Ritter: Böyle bilim adamı olamazsınız,
miye yakın bir yerdeydi, Valide Camii. dedi. Eğer bilim adamı olmak istiyorsanız
ona birkaç saat daha eklemeniz lazım. Be-
Fuat Sezgin: Engin Bey nerede? nim hocam, Carl Brockkelmann, 24 saat
çalışırdı günde. Daha fazla zaman olsaydı,
Camiye girerdim, namaz kılardım. Sünnet gün daha uzun olsaydı, daha uzun çalışırdı
falan kılmazdım, vakit kaybı olmasın diye. dedi.
Adamlar hoş görürlerdi, namaz kılmıyor,
farz kılıyor diye. Neyse 6 ay böyle geçti. Ben de ondan sonra 17 saate çıkardım ça-
Babamın Arapça otuz ciltlik Kur’an tefsiri lışmamı. Bu, 70 yaşıma kadar böyle devam
vardı: Taberî Tefsiri. Onu aldım, okuma- etti. Ondan sonra kısalttım. Şimdi tembel
ya başladım. Anlamıyordum. Türkçe ter- bir insan oldum. Hiçbir şey yapmıyorum!
cümeler vardı, Elmalının bir kitabı vardı, 17 saat yok.
6-7 ciltlik falan. Baktım yavaş yavaş iler-
liyorum, altı ayda 30 cildi bitirdim. Sonra Burada fazla zaman kaybetmeyelim.
baktım aşağı yukarı Arapçayı Türkçe gibi
anlıyordum. Bu büyük bir saadetti. Ekim Hocanın başarılı bir talebesi olduğumdan
ayında üniversiteye gittim. memnundum, özel ilgi ve zaman istiyordu,
ben onu pek sıkıntıya sokmuyordum.
Benim Hocam, çok meşhurdu. Seminerleri
vardı. Alman profesörler de gelirdi, Yahu- Brockkelmann, diye bir alim vardı. Hoca-
diler de vardı. Hürmet ederlerdi hocama. mın da hocasıydı. Hoca, Arap Dili-Edebiya-
O, beni göstermek istedi onlara. Gazza- tı Tarihi ile ilgili 5 ciltlik bir eser yazmıştı.
li’nin “İhya-u Ulumi’d-din” kitabını koydu Bu kitabın meziyeti şudur: Falan alimden
önüme, öğrenmiş mi falan diye. Ben gaze- bahseder; mesela İbn-i Sina’dan, Gazza-
te okur gibi okudum. O kadar öğrenmiştim li’den. Onun falan kitabı var. O insanların
çok şükür. Belki hayatımda hocayı o kadar yazma eserleri falan falan kütüphanede
mesut görmemiştim. Talebesinin başarısı vardır. Öyle, (kitabın) meziyeti o.
onu çok sevindirdi.
Şunu da söyleyeyim. Arapça yazmalarının
Ritter: (Öbür Alman Yahudi profesörlere) dünyadaki 3’te birinden fazlası Türkiye’de-
Ben hayatımda bir dili bu kadar kısa sürede dir. Brockkelmann, Türkiye’ye 40 gün için
öğrenen insana rastlamadım, dedi. gelmişti. Fazla kaydedememişti onları.
Şartlardan mı neydi?
Onlar gittikten sonra, bana.
Fakat Ritter diyordu ki bana “artık zaman
Ritter: Öbür dilleri de bu süratle öğrene- geldi, birinin tamamlaması lazım bu kitap-
ceksin, dedi. ları.”

Neyse bu benim şansımdı, sıkıştırıyordu Bana baktı, benden bekliyor, yaparım falan
beni. dememi. Sonra ayrıldı. Ben başladım ha-
zırlık yapmaya, acemice falan ama gittikçe

9
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

işin içine girmiştim, ilerliyordu işler. O (H. Ritter), dünyanın en büyük


alimi, en büyüklerinden, tam 32 dil biliyordu. Düşünün. Arapçayı bilmi-
yor diye Edebiyat Fakültesi mukaveleyi imzalamadı, Arapçayı biliyordu,
fakat yazması zayıftı. Konuşması çok iyi değildi fakat her şeyi çok iyi
anlatabiliyordu, sadece lehçesi biraz zayıftı. Böyle bir adamı Arapçası yok
diye bizim İstanbul’da Edebiyattakiler almadı. Benim doktora tezimin de
(danışman) hocasıydı, doktora tezim bitmemişti.

Ritter: Hoca şimdi ne olacak? İstersen Almanya’ya gel, dedi. İstersen.

Fuat Sezgin: Gelemem falan, dedim.

Dekanla konuştu.

Ritter: Tez bitince bana gönderin, ben rapor yazarım, dedi.

Böyle kurtulduk ama beni o andan itibaren salondan çıkardılar. Ben o


andan itibaren Brockkelmann kitaplarını tamamlamayı kafama koymuş-
tum. Delice bir şeydi ama koymuştum kafaya, malzeme topluyordum.
Benim hocamın faziletlerinden biri de talebelerinin başarısının onu me-
sut etmesiydi. Beni kütüphanelere beraberinde götürürdü; yazmalara.
O, 1929’dan beri İstanbul kütüphanelerindeydi, yazmaları iyi tanıyor-
du. Gittikçe yeni kitaplar keşfediyordu. Sonra birçok Avrupalı adamları,
Almanya’dan insanları getiriyorlardı. Onlara diyordu ki “Sen bu sahada
çalış. Sen burada çalış”, diye. Bu bakımdan meşhur kitapları tanıtma sa-
hasına çıkarıyordu, Hellmut Ritter.

Bu, büyük bir şey. Bunları yaptılar, yapıyordu adamcağız. Bu arada ben-

10
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

den, öğrensin istiyordu, yazma nasıl tetkik den, bilim adamından oluşan bir komis-
edilebilir, nasıl hazırlanır, kağıt nasıl ele yon kurmak istiyormuş, muazzam paraları
alınır, onu bile ben hocadan öğrendim. bu işe koyuyormuş falan. Alimlere taksim
Sayfa aralarını biz buradan açarız (kitabın etmişler. Ben alim diyorum, siz bilgin di-
alt kısmını gösteriyor). Hayır, buradan (ki- yorsunuz. Her biri bir sahayı almış. Sonra
tabın üst kısmını gösteriyor) açacaksınız. bir taraftan ben de hazırlıyorum. Üniver-
siteden çıkınca Hollanda’da kitapçılara/ya-
Yazmaların tarihini! Her yazmanın tarihi yınevlerine gidiyorum. Malzemeleri alarak
yok, tahmin edeceksiniz. Kısa zamanda çıktım (üniversiteden, Türkiye’den), zaten
beni o hale getirdi ki hocam, ben de tanıya- gittim. Hollanda’ya gittim. Hollandalı or-
biliyordum artık tahminen. Sonra gidiyor- yantalistlerden (oryantalistleri biliyor mu-
duk; mesela Saray Kütüphanesi’ne (Topka- sunuz? İslam Bilimleri ile Şark Bilimleri ile
pı Sarayı’na), 20-25 kitap ısmarlıyorduk. uğraşan insanlar, alimler) 3 tane bilgini ge-
Kitapları ikiye bölüyorduk. Yarısını hoca tirdiler. Sohbet halinde yemek yedik falan.
alıyordu, yarısını ben. Bizler tahminleri- Benim yazdığım kitaplardan, Brockkel-
mizi yazıyorduk içine. Sonra ikimizin tah- mann’ın büyük bir cildini aldım götürdüm,
minlerini karşılaştırıyorduk. Tabi onun ki onlara göstermek için.
benden daha iyiydi ama benim ki de fena
değildi. Bu mesut ediyordu hocayı. Benim Fuat Sezgin: Siz gördünüz mü benim tas-
başarım ona yaklaştığı müddetçe, o da me- hiyeleri mi?
sut oluyordu, adamcağız.
Dinleyiciler: Görmedik.
Hoca Almanya’ya gitti, ben devam ediyor-
dum. Doktoramı bitirdim. Çok daha bir Fuat Sezgin: Görmediniz mi? Size ben
ciddiyetle devam etmeye başladım. 1960 göstereceğim.
yılında -beni üniversiteden çıkardıkları yıl-
da- bu bir şey yapamaz diye, beni çıkardılar Gösterdim onlara (oryantalistlere), dona-
üniversiteden. Ben de ondan evvel 1,5 se- kaldılar. Sonra şeye (yayınevi) haber ver-
nelik misafir doçent olarak oraya (Alman- mişler ki, onlar benim için çok müsait bir
ya’ya) gitmiştim. Beni orada doçent olarak insan, O yapsın. Bana müspet bir rapor
muhafaza etmek istiyorlardı. Ben “Türkiye vermişler.
dışında yaşayamam”, dedim onlara.
Fakat esasında yayınevi vasıtasıyla dağıtı-
Ritter: (Hoca) içinden bana güldü, bu lacaklarmış nüshaları komisyona. Bu me-
adam Almanya’daki hocalığı falan reddedi- seleyi bir de Japonya’da konuşacaklarmış.
yor diye. Konuşmuşlar, demişler ki “bir Türk buna
musallat olmuş”, demişler. “Ne yapalım,
Bir sene sonra, bu işe yaramaz diye üniver- (ne söylediklerini bilmiyorum ama) galiba
siteden çıkardılar, neyse iyi oldu belki de. bir Türk yapamaz,” demişler. Bana akta-
ranlar “biz sizin yapacağınıza inanıyoruz,
İşte onu söyleyecektim. 1960 yılının so- seni destekleyeceğiz”, dediler. “Ben kork-
nuna doğru benim çıkışımdan evvel bana muyorum, ben onu yazacağım” dedim.
bir mektup geldi. Dünya’nın en büyük Av- Bunu tek bir insan yazar, bu bir ansiklo-
rupa yayınevlerinden biri, Hollanda’dan pediydi ve otuz kişi ile yazılmazdı. Onlar
duymuş benim böyle bir şey hazırladığımı. mütemadiyen komisyonlar kuruyorlardı,
UNESCO bu iş için, Brockkelmann kitabını Paris’te, Brüksel’de. Bir İtalyan oryantalist
hazırlamak, genişletmek için 30-40 alim- geldi bizim enstitüye, “sizin adamınız bu

11
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

kitabı hazırlıyor ama Cambridge’de uluslararası komisyon karar verecek,


sizin adamınızın haberi yok mu?” dedi. Bizim enstitü müdürü bana “ha-
beriniz var mı bundan” dedi. Ben gitmiyordum ama zorla biletimi alarak
oraya yolladılar. Aldılar beni zorla Cambridge’e gönderdiler, ben de ki-
taplarımın iki cildini hazırlamıştım götürdüm onları. Komisyon başkanı
benim tanıdığım bir Almandı (insaflı bir Almandı). Onun yanına otur-
dum, kitapları gösterdim kendisine. Adam hayret içinde kaldı ve “ben
komisyon başkanlığından ayrılacağım” dedi.(O komisyon başkanı, bun-
dan 4 ay önce 101 yaşında vefat etti).

Ben kitabın birinci cildini (1000 sayfalık kitap) matbaaya verdim, komis-
yon başkanlığını üzerine alan bir Alman Komisyon Başkanı (Mainz şeh-
rinde, benim kitaplarım orada basılıyordu), matbaanın sahibine demiş
ki: “Doğudan bazı palavracı insanlar gelir, kitaplarında birçok şeyler ya-
zar, biz şunu yapıyoruz diyerekten, bunlardan bir şey çıkmaz.” Hâlbuki
bizim projemizin bir talibi vardı, o zaman da böyle bir şey vardı. Matba-
acı demiş ki “ben 30 nüshasını bastım bile kitabın”, adam sapsarı olmuş.
Maalesef benim kitabın birinci cildinin basılmasını görmedi, benim de
tanıdığım bir adamdı. Neyse birinci cilt çıktı, maalesef o kitaplarım yok
burada, olmasını çok isterdim.

Bana Hollandalı bir adam geldi ve “ ben İspanyada her şehirde sizin kita-
bınızın bir nüshasını gördüm kütüphanede” dedi. Bizim Türkiye’de ma-
alesef iki nüsha yoktur, belki de. Benim kitaplarıma Türkler sahip çık-
madılar, maalesef, tercüme de edemediler. Birinci cildini tercüme ettik.

Komisyon üyelerine söylüyorum, burada yok tercüme ettiğimiz, gönder-


memişsiniz, yaymamışsınız, buna ben üzülüyorum.

12
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

Engin Bey: En azından gelirken alıp getir- Neyse, nerede kaldım evet (komisyondan)
memiz lazımdı, doğru söylüyorsunuz. birinci çıktım. Benim için bilgi dağıttılar,
tanıtma yazıları yazıldı dünyanın muhte-
Ama gider gitmez size bir cildi gönderecek- lif yerlerinde. Çok müspet cevaplar geldi,
ler. Türk üniversitelerinde, Türklerin kül- yazılar çok iyiydi. Hep de insaflı insanlar
türlerinin değerini ve tarihini anlatılması şansıma. Ondan sonra o komisyon lağvetti
çok olmadı, çok bilmiyorlardı bu konuyu, kendisini, çalışmalar falan benim lisanım-
yavaş yavaş öğrenmeye başladılar ama ne da kaldı. Memleketinden kaçmış bir Türk
olduğunu da bilmiyorlardı. olarak böyle bir mesuliyeti üzerimde gör-
düm, bunu devam ettirebilir miyiz, diye.
Ama şunu söyleyeyim, Türk üniversite- Korkusu gelmedi bana, devam edecektim.
lerinde, tüm Türk milleti içerisinde bi-
limler tarihini bilen tek bir insan yoktur. Allah’ın bir şansı, Müslüman bir Alman
Aydın Sayılı diye bir zat vardı, Atatürk hanımla tanıştım. Ondan sonra evlendik.
onu Amerika’ya göndermişti, o meşhur Efendim, o bana çok yardım etti. Yazdığım
bir bilim tarihçisinin yanında Bilimler kitaplar da. Benim Almancam o zaman o
Tarihi öğrendi (o vefat etti). Astronomi kadar iyi değildi. Ama benim Almancamı
ile meşgul oluyordu. Ama ondan başka tavsiye ederdi eşim. Onun için ben eşime,
hiçbir Türk, Bilimler Tarihi ile uğraşma- ona çok şey borçluyum. Bundan her yerde
dı, herkes diyor şimdi Türkiye’de, ben de bahsederim. Kendisi de zaten sekiz, do-
bilimler tarihçisiyim diye. Ama Türki- kuz, on dil bilir falan. İyi bir insan, bilimler
ye’de bilimler tarihçisi yok. Onun için tarihçisi o hanım. Birkaç kitap yazdı, evet
de Bilimler Tarihi Enstitüsü’nü kurmak öylece geçti.
istiyorsanız, bu fikirden vazgeçiniz. Eğer
hoca yoksa siz kendi kendinizi kandır- Ama daha önemlisi üniversitede hoca ol-
mış olacaksınız. Bizim bütün ümidimiz dum. Efendim. Beni doçent yapmak için
bu İstanbul’daki enstitüde hoca yetişti- doçentlik tezi istediler. Çünkü ben ilimler
rir, onlar size gelince de siz bir enstitü tarihi yapmak istiyordum. O ilimler tarihi
kurmayı reddetmeyiniz. Onların gelişine için benden yeni bir tez istediler. Ben do-
dayanarak bir bilimler tarihi dersi koyu- çentlik yaptım, ondan bir sene sonra bana
nuz üniversitenize. Alman profesörlüğü verdiler. Alman profe-
sörlüğünü alınca Almanya’da bir dönem bi-
Dolayısı ile ondan sonra ve inşallah bu limler tarihine dair bir ders vermek (bizim
Enstitü’de birçok talebe de yetişir. Bana Türkiye’de öyle ucuz bir şey zannediyorlar)
büyük ümitler veriyor orası, onu da söyle- çok zordu. Ben bırakıp kaçmayı bile düşü-
yeyim. Türk üniversitelerinde eğer ki böy- nüyordum, kitabımı yazayım diye. Hakika-
le giderse, şartlar değişmezse, belli olmaz ten çok zordur. Bir ara geldim Türkiye’ye
Türkiye’de şartlar maalesef doğru ama öyle eşimle birlikte. Bunu deneyeceğim (Türki-
devam ederse, orası (Enstitü) Türkiye için ye’de akademisyenlik), bana ne dediler bi-
muazzam bir şey olacak, onu söylüyorum. liyor musunuz? Nasıl dediler; bana orada
Lütfen onunla ilgileniniz. Hatta bizim vak- bir doçentlik kadrosu var, onu gazetelere
fın adamlarıyla konuşunuz. Böyle talebe ilan edeceğiz. Bir de imtihana girerseniz…!
günleri falan. Bu öyle olsun. Ama hangi Ama anlattığım olayın aynı günü trenle
üniversiteye giriyorsam Bilimler Tarihi Şam’a gittik. Şam’dan da Kahire’ye. Ora-
Enstitüsünden de bahsediyor olmanız la- dan döndük. Bunlara katlanacağım.
zım. Bu, gülünç bir şey!

13
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

Kitabımı bitirebilmek için Almanya’daki profesörlüğü bırakacaktım.


Burada bana bir doçentlik vermiyorlardı. Orada profesörlük için, (Al-
manya’da) bir bilimler tarihi profesörü olmanız için çok şey istiyorlardı.
Çok iyi Yunanca, Latince bilmeniz lazım, olmaz, bilmiyorsanız profesör
olamazsınız. Çok şükür hocamın sayesinde üniversitede öğrenmiştim o
dilleri, elhamdülillah kabul ettiler.

İşte, zordu yani ilimler tarihi dersini vermek, bu kitabı yazmak. Başta
düşünüyorum bu nasıl ki bende ne enerji varmış. Nasıl yaptım, zordu,
bunların talebeleri (Almanların) her şeyi yutmuyorlardı. Derslere (çok
şeyler geliyordu) çok profesörler geliyordu, benim dersime de. Allahüte-
ala… Altından kalktım bunların, kitabımı yazıyordum. Kitabımın birinci
cildi bin sayfalık bir cilt. Neyse.

Fuat Sezgin: Rektör Bey bir hafta içerisinde gönderecekler bir nüsha
size.

Engin Bey: Tabi tabi yarın gönderecekler, yazdım şimdi. Yarın veriyor-
lar kargoya.

Fakat esasında Türk milletinin bu kitabın bütün ciltlerini tercüme ettir-


mesi lazımdı. Olmadı, olmuyor. Bu arada çok zengin iş adamları parayı
seviyorlar, bu işe pek para ayıramıyorlar. Kusuruma bakmayın.

Engin Bey: Hocam talimatınız üzere TÜBİTAK’la işbirliği içerisindeyiz.

Ben TÜBİTAK’a mektup yazdım. Birinci cilde; TÜBİTAK izin vermedi,


katiyen. TÜBİTAK bizim müzeyi, başka bir müzeyi taklit ediyorlar, diyor.

14
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

Katiyen ben TÜBİTAK’la bir şey yapmak is- Müslümanların 8 yy. da kimyanın bütün
temem katiyen. teorileri aldıklarını. Benden evvel çalışan
bir adam vardı, Yahudi bir adam. Büyük
Muhittin Bey: Bitti, biz takip edelim ta- alimdi, yazdı fakat o kimya tarihinde bazı
mam tamam. tahripler yaptı. Cabir Bin Hayyan denen
bir kimyacı var, 8. yy. sonunda yaşamış.
Şimdi birinci cilt çıktı. Birinci cildin içinde Ondan kalan bize yüzlerce kitap var. Paul
şunlar vardı; Kur’an, Kur’an ilimleri, hadis, Kraus adındaki Alman Yahudi alimi bun-
hukuk, edebiyat, şiir vardı. Şiiri sonradan ları etüt etti. Öyle müthiş etüt etmiş ki
çıkardım. Yani bin sayfalık bir cilt çıktı. adamcağız, onun kitaplarında kimyanın ne
Ondan sonra ikinci cildi yazacaktım. İlim- dereceye kadar geldiğini müthiş bir şekil-
ler tarihi enstitülerinde ders verdiğim için. de göstermiş. Ben ondan çok faydalandım.
Ama adamcağız nedense Cabir Bin Hay-
Artık, ilimler tarihine dair ciltlerle uğraşa- yan’ın yaşamadığını, bu kitapların 10. yüz-
caktım. Kitabın ikinci cildini boş bıraktım, yılda İsmaillerin tarzında bir ekol tarafın-
üçüncü cildine geçti. Üçüncü cildi tıp, tıbbı dan yapıldığını, Cabir Bin Hayyan’a isnat
bilimler, hayvanatı (zooloji) yazdım. Onlar edildiği gibi yanlış bir teori ileri attı. Astarı
burada olsaydı sizlere de göstermek ister- yüzünden pahalı, aslı astarı yok. Ben ona
dim, üçüncü cilt öyleydi. “hayır” diye yazdım.

Ben bir hatıramı size anlatayım. Benim O muazzam bir şey görüyor, mesela Ca-
hocam Almanya’dan Türkiye’ye dönmüştü. bir’in atomun parçalandığını yazdığını
Burayı gezdikten sonra bir daha Türkiye’ye söylüyor adamcağız. Böyle kitaplar, böyle
dönmüştü. Birkaç sene sonra. Ben buraya şeyler var müthiş. Modern kimyanın te-
(Almanya) geldim. O Türkiye’de kaldı. Son- mellerini 18. yy. dan daha ileri bir seviyeye
ra ölümüne bir yıl kala Almanya’ya döndü. getirmiş adam 8. yy. da iken. O, bunu bir
Kitabımın üçüncü cildini ben ona ithaf et- İsmailî ekolüne mal etmek istiyor. Bunu
tim, Hocama. Biz her gün aynı yerde ka- izah etmek uzun bir mesele. Neden bunu
lıyoruz. Gittim ona, hastaydı yatakta uza- yapıyor? Ben bunu reddettim. Reddetmek
nıyordu. Verdim kitabı eline, baktı... baktı, için değil, bunun yanlış olduğunu gördü-
gözlerinden sevinç gözyaşlarının geldiğini ğüm için. Kimya tarihini yazdım orada.
gördüm. Bana titrek bir sesle; İslam dünyasında yayılmadı, okumuyorlar
Müslümanlar, maalesef. Sizlerin üniversi-
Ritter: Bunları nerden biliyorsunuz, dedi. telerinize bu kitaplar girmiyor. Bir şeyler
yapmamız lazım. Bu kitaplar girsin, siz
Fuat Sezgin: Bu, benim hayatımda, ku- okuyunuz. Okumadan olmaz.
lağımda çınlayan en tatlı cümledir. Bunu
unutamam. Ben “bunları sizden öğren- Neyse kimya tarihinden sonra nebatat tari-
dim” dedim. Güldü, hayır falan demedi. hi var. Baktım, o da bitkiler tarihi. Bitkiler
Evet, bu hayatımın en mesut günlerinden tarihini Müslümanlar, 9. yy. da inanılmaz
biridir. bir seviyeye getirmişler, Ortaçağda bitkiler
tarihi çok üst seviyede.
Ondan sonra kimya tarihini yazdım. Hiç
kimyager var mı sizin içinizde? Burada Kitabın 5. cildi, artık edebiyat, tarih, mate-
kimya ile uğraşan kimse yok. Kimya ile matik. Matematikte şunu söyleyeyim; ben-
uğraşan biri olsaydı soracaktım. Müslü- den evvel bu sahada çalışan oryantalistler
manların modern kimyanın kimyasalını. vardı, bunlar birçok şey bulmuşlardı. Tabii

15
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

benim onları toplayarak, onlara dayanarak kendi sonuçlarım da vardı.


Benim bu kitabı yazarken getirdiğim şey, evvela, onları toplamak, bütün
gözden kaçmış bilim adamlarını ortaya koymak, bunlardan bilimler tari-
hi için kat’iye yakın sonuçlar vermek. Ben tüm kitaplarımda bu işi yap-
tım. Avrupalılar bütün bu sahada çalışıyorlar, çok etütleri var. Onlardan
faydalandım. Onları inkâr edemem, bazen yanlış fikirleri var falan, onlar
mühim değil ama ben onlara dayandım. Kendi buluşlarım var bunları
da söyleyeyim. Ama kitabımın bütün ciltlerinde mahsus söylüyorum,
vurguluyorum. Vurgulama kelimesi aklıma gelir beton olur. Öyle değil
mi? Oryantalistler belki de cesaret edemezler, Müslümanları tam etüt
edemedik diye hiçbir zaman mesela genel kimya tarihinde, Müslümanla-
rın getirdiği kimyanın yeri nedir? Matematik tarihinde onun yeri nedir?
sorusunu hiçbir sahada hemen hiç sormadılar. Ben o soruyu sormaya ve
onun cevabını vermeye gayret ediyorum. Ben bu kadar söyleyeyim.

Elimden geldiği kadar çok çalışıyorum, birçok kitaplar keşfediyorum, on-


ların da bulamadığı kitapları, ama hiçbir zaman kitabımda bilerek hata
yapmadım. Hakikati hiçbir zaman bile bile zorlamadım. Arkamda bir
takım hatalar bırakmaya çalışmadım. Bunu size garanti ederim, bilime
sadık kaldım. Avrupa’da bazen düşünüyorlar: Bu Müslümanlar mübala-
ğa ediyor diye. Hayır, öyle bir şeyi hiçbir zaman hiçbir şekilde yapmadım.
Ama ben Müslüman olduğum için. Avrupalılar bunları sevinerek yapı-
yorlar, çalışarak yapıyorlar ama onlar da ben de olan heyecan yok. Ben
Müslümanların keşifleriyle icatlarıyla benim duyduğum heyecan onlar-
da belki de yok onlar için bu mesele açık kaldı. Ben bu meseleyi ilgili her
ciltte cevaplandırmaya çalıştım. Matematik, neler buldum, ben onlardan
bahsetmeyeceğim iş uzar. Ondan sonra astronomiye geçtim. Orada da
aynı şey, Müslümanların astronomi tarihindeki muazzam yerleri karşı-
ma çıktı, işte onun için bazı aletlerini yaptım. Onları müzede gösteriyo-
rum. Hiç olmazsa o sonuçları kısmen bu ciltlerde göstermeye çalıştım.
Bunları okuyanınız var mı? Okudunuz mu? Hiç yok. Bunları hiç okuyanı-
nız yok mu? Mahvoldum demektir. Cevap beklerdim. Neyse okuyacaksı-
nız, bundan sonra benim üzüntümü düşünerek bu ciltleri okuyacaksınız
hiç olmazsa. Bunları Almanca yazdık, Türkçeye, Fransızcaya, İngilizceye
kaç dile tercüme ettik. Bunları okumanızı rica ediyorum sizin. Okuma-
nız lazım, mühim bir giriş, görüş vardır, onları bilmeniz lazım. Şunları
(masanın üstünde ciltleri göstererek) biraz fiyakalı bir şekilde basmışlar.
Onlar bunların fiyakalı basımları. Ama benim esas kitaplarımı göstere-
medim size, yok. Bir cildi gelecek inşallah. Engin Bey söz verdi.

Evet, 6. cilt astronomi, orda da çok şey buldum. Onları anlatmayacağım.


Orada da Müslümanların astronomi tarihini nereye kadar getirdiklerini
göreceksiniz. Benim kitaplarımın müspet taraflarında biri de hangi cildi
ele alıyorsan, bunların Avrupa’ya etkilerini geniş çapta ele alıyorum. Ki-
tabın iyi taraflarından biri bu.

7. cilt astroloji, astrolojiyi biliyorsunuz değil mi? Astroloji, yıldızlara

16
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

bakarak hüküm vermek. Matematiksel mi methedeyim, havaalanına gittiğimde


astronomiyi ortaya çıkarmışlar. 7. cilt bu. tüm problemlerimi Rusça anlatabiliyor-
Burada mühim olan bir kısım var. O da dum. Orada iki ay kaldım. Niye Rusça öğ-
meteoroloji. İslam meteoroloji tarihini ilk renmem gerekiyordu? Kraskovski diye bir
defa yazdım. Burada Müslümanların 9. yy. alim var, böyle bir kitap yazmış beşeri coğ-
da Avrupa’daki Avrupalıların bildiği mete- rafyaya dair, insan coğrafyasına dair, onu
orolojinin 19. yy. da bilinen seviyesine gel- okumam lazımdı, biliyorum bazı makaleler
mişler, Müslümanlar 9 yy. da. vardı onun hakkında methediyorlardı, on-
ları okudum, böylelikle coğrafyaya girdim.
Nasıl, çok mu uzattım? Sabrınız var mı bi- Bir bakıma cennete girdim, bir bakıma da
raz daha? hapishaneye girdim. Cennete girdim de-
mekle bugünkü saadetimden bahsediyo-
8. cilt filolojiye geçtim, eski konular lügat rum. Fakat hapishaneye girdiğim zaman
falan. 9. cilt gramer, naif bir gramer, bunla- artık içinden çıkamıyordum. 332 cildi oku-
rın hepsini bu fakir (kendisine atfen) yaz- yacaktım, Arapça yazılanları okuyacaktım,
dı. Bunlarla ilgili daima münakaşa ediyo- bunların hepsinin mikrofilmleri var bizim
rum, Arap grameri dünya gramer tarihinde enstitümüzde. Coğrafya beni 28 yıl meşgul
ne ifade ediyor? Bu mesuliyeti üzerime etti, tam 28 yıl. Fakat bugün düşünüyo-
alıyorum. rum saadetimi. Coğrafyacılara söylüyo-
rum; lisede üniversite coğrafya diye bir şey
Bundan sonra coğrafyaya atladık. Ben bu öğrenmişiz ama hiçbir şey öğrenmemişiz,
(önceki) ciltleri üç-dört yılda bir yazıyor- coğrafya diye bir şey yokmuş ortada. İslam
dum. Coğrafyayı da üç-dört yılda yazarım coğrafyasını tanıdım, bir matematiksel
diye düşünüyordum ben. Coğrafya oryan- coğrafya var, bilmem okutuyor musunuz
talistlerin en çok çalıştığı sahalardan bi- bunu? Size bir kitap getirdim hediye ede-
risidir. Biz enstitümüzde oryantalistlerin ceğim. Matematiksel coğrafyayı kim icat
coğrafyaya dair yazdığı bu etütleri topla- etti biliyor musunuz?
dık, 332 cilt yazdık, çıkardık, düşünün.
Çalışma tarzımı söyleyeyim; baktım orada Kadir Temurçin: Biruni mi? Hocam.
coğrafya tarihinin insan coğrafyası üzerin-
de en mühim iki kitap vardı. Biri Fransızca Evet, müthiş biri. Dokuzuncu yüzyılda
idi, bu mühim değildi. Ancak diğeri Rusça coğrafyaya müthiş bir başlangıç yaptılar,
idi, Kraskovski diye bir adam yazmıştı, be- bunlara yarın değineceğim. Mütemadiyen
nim onu okumam lazımdı ve karar verdim dünyaya dağıldılar, Halife Me’mun bunlar-
Rusça öğrenmeye. Müracaat ettim. (Bugün la birlikte çalışıyordu, grupları bütün dün-
Putin var o zaman daha fena şeyler vardı, yaya gönderdi, bunlara dünyanın enlem ve
30-40 sene evvel yani.) 1977 senesiydi boylamlarını ölçtürdü ve dünyanın ilk mü-
Rusya’ya gittiğim zaman. Falan tarihte ge- kemmel haritasını yaptılar, hatta yanımda
leceksin dediler, 2 ay evvel. Ben iki ay evvel getirdim göreceksiniz onu, muazzam bir
her şeyi bıraktım her şeyi, hatta eve gider- harita. Müslümanlar 9. yy. dan itibaren
ken bile Rusça öğrenmeye başladım, trenle dünyaya hakim oldular, coğrafi manada.
giderken o zaman araba falan yoktu, pek İslam’ın birinci yüzyılında Müslümanlar
de kullanmıyordum. Trene 20-25 dakika- Çin’e gittiler. Çin’de Kanton şehrinde on-
lık mesafede yürürdüm, komşular gelirdi, ların kendisine ait bir mahallesi var dü-
benimle konuşmak isterlerdi, ben hayır ko- şünün. Madagaskar’a uğramışlar birinci
nuşmam falan derdim. Yolda, trende hep yüzyılda.
Rusça çalışıyordum. İki ayda. Biraz kendi-

17
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

Coğrafya yaptım, bütün bilim tarihini yaptım, halife Me’nun beni de


hayrete düşürüyor, nereden bunlara bu fikir geldi, ateş geldi, nasıl yayıl-
dılar. 9. yy. dan itibaren artık dünya haritası yapmaya başladılar, gittikle-
ri yerlerin nasıl olduğunu öğrenmek istediler. Müslümanların 10. yy. da
öğrendikleri, Avrupalıların 17.-18. yy. da öğrenebildiklerinden çok daha
iyiydi. Bunları etütlerim sonucunda söylüyorum. Avrupalılar 18. yy. da
bile Müslümanların haritalarındaki enlem boylam derecelerini atıyordu,
çünkü enlem ve boylam derecelerinden anlamıyorlardı, kopya ediyorlar-
dı. Yarın bununla ilgili şeyleri anlatacağım.

Ben coğrafya ile meşguliyetimin üçüncü-dördüncü senesinde şu soruyu


sordum kendime; Müslümanlar matematikte, astronomide bu kadar
ileri oldukları halde neden Avrupalılar gibi enlem boylam derecelerine
dayanarak haritalar yapmadılar? Ben üzülüyordum. Seneler geçtikten
sonra, 10 seneyi geçtikten sonra, (bir hatamı da anlatacağım) ben bak-
tım ki Avrupalıların elinde bulunan bütün haritaların tamamı İslam
dünyasından gelmiş. Avrupalılar 18. yy. da bile enlem boylam dereceleri
ile harita yapamıyorlardı. Ben ancak bu realiteyi 10 sene meşgul olduk-
tan sonra görmeye başladım. Bu realiteyi bütün dünyada bu güne kadar
bilen insan yok, bunu yazdım kitaplarımda. 6 cilt çıktı. 4 cildi Matema-
tiksel Coğrafya, 2 cildi de Beşeri Coğrafya. Beşeri Coğrafyayı Avrupalılar
iyi buldular. Fakat Matematik Coğrafyayı birkaç küçük müstesnalarına
rağmen oryantalistler de Matematik Coğrafya meselesini ele alamadılar,
çünkü harita kalmamıştı. Haritaları değerlendiremiyorlar. Ben bugün
İslam Dünyası’ndan kalma 200’den fazla harita buldum, ufkum açıldı.
Baktım onun için bazen kendimi çok beğenmiş görüyorum, mağrur gö-
rüyorum. Ben onun için “benden başka, bütün Dünya’da coğrafyayı bilen
yok” diyorum. Gurur geldi bana, kusura bakmayın coğrafyacılar, affedin.

Neyse, yarın size bunlardan bahsedeceğim, biraz tafsilatlı. Şimdi 92 ya-


şıma girdim. Kitaplarımın coğrafya ciltleri geçen sene çıktı. Ne yapayım?
Yeni bir cilt daha alayım mı? Yeni bir cildi bitirebilir miyim? En zor cilt
karşımda. Her seferinde, peki bu cildi yazmazsan olur mu? Senin için ha-
yatının tek manası bu kitaplar. Sen nasıl yaşarsın? diye kendime sordum.
Onun için felsefe tarihi cildini yazmaya başladım. 7-8 aydan beri bu cildi
yazıyorum. Orada da bugüne kadar ulaştığım neticeler falan beni uçuru-
yor. Bakalım, Allah’tan niyaz ediyorum bana, 4-5 sene daha ömür versin.
Gece-gündüz çalışıyorum, hiç merak etmeyiniz. Fakat çok zor Felsefe cil-
di. Allah’ım bunda muvaffak olmak istiyorum, bana dua edin. Şimdi bu
kadarla kalalım. Fazla gevezelik ettim. Dikkatinize teşekkür ederim, ama
yarın da geliniz, kaçırmayınız.

Vali Vahdettin Özkan: Her birimiz 10 kişi getirebiliriz hocam.

Fuat Sezgin: İyi şeylerden bahsedeceğim size inşallah. Hoşunuza gitti


mi?

18
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

Dinleyici: Çok çok... Aslında ilham da ver- mukabil olarak.


diniz hocam.
Fuat Sezgin: Ben sizi iyi duyamıyorum.
Fuat Sezgin: Öyle mi? Anlayamadım.

Dinleyici: Çalışmaya kaç yaşında başladı- Haluk Songur: Eserlerinize İslam Dünya-
nız? Kaç yaşındaydınız? sı’nda çok ciddi bir karşılık gelmedi? Halen
bir ilgisizlik var.
Fuat Sezgin: 18 yaşımda başladım.
Fuat Sezgin: Müslümanlar... Türkler
Dinleyici: Yok. Almanya’ya geçişiniz? Ki- Müslüman değil mi?
taplarla başlamanız? Hocanızla…
Haluk Songur Batı Dünyası’nda bunlar
Fuat Sezgin: Kitapları yazmaya üniver- çok ciddi bir yankı, ne tür yankılar buldu,
siteyi bitirdiğimde, 1946 senesinde başla- Hocam?
dım malzeme toplamaya. Orada enstitüm
vardı, çalışkan asistan ve talebelerim vardı. Fuat Sezgin: Batı Dünyası’nda bütün ens-
Onlara kitapları veriyordum, kitap fişleti- titülerde aşağı yukarı İslam Bilimleri ile
yordum. Felsefe cildini yazarken bile onla- uğraşan hepsinde var benim kitaplarım.
rın yazdığı fişlerin bir kısmını kullandım. Herkes bu kitapları kullanıyor, çalışıyorlar.
Olmadı, Almanya’ya gittim. 1946’da baş- Ama bizim Türkiye’de bu yok. Avrupalıla-
ladım. Hesap edersiniz kaç yıl olduğunu... rın bazıları memnun değiller, bir Türk ya-
zıyor diye. Muhakkak. Ama o kitaplardan
Bir sorunuz var mıdır? Siz konuşunuz şim- ayrı kalamıyorlar. Türkler, Müslümanlar
di. Rektör Bey, diyeceğiniz bir şey var mı- tercüme ediyorlar, yanlış yaptılar falan, ha-
dır? ber vermiyorlar. En iyi ilgilenenler tercüme
işinde İranlılar. İranlılar galiba bugünlerde
Rektör İlker Hüseyin Çarıkçı: Hocam, 15 cildi bitirdiler. Suriyeliler çok yavaş. İs-
benim sorum yok, üzüntüm var. Siz tele- lam Dünyası yaşamıyor.
fonda bana demiştiniz ki: Türkiye’de son
5-6 yıldır benle sürekli röportajlar yapı- Doktoru: Şunu da ekleyerek söyleyeyim.
yorlar, ilgi arttı. Bu aslında bizim için bir Mesela ben Kudüs’e bir zamanlar davetliy-
utanç. Neden? Hem Türkiye’den gitmeniz dim. Orada Gaultier Kütüphanesi var. İna-
belki Türkiye için üzüntü verici, ama o za- nın ki girdiğimde en baş köşede hocanın
manın şartları düşünüldüğünde, bu, sizin ciltleri var. Biliyorsunuz ki Washington’da
bilimsel çalışmalarınız için belki de avantaj National Library var. En baş köşede ho-
da olmuştur. Ama Türkiye’nin sizi çok geç canın ciltleri. Almanya hocaya pekala kaç
keşfettiğini düşünüyorum, üniversite ca- tane mükafat yaptı, verdi. Hoca müteva-
miası açısından. ziliğinden söylemiyor bunu ama hoca çok
mükafatlar aldı.
Fuat Sezgin: Neyse, onlara da hamd et-
mek, şükretmek gerek. Fuat Sezgin: Teşekkür ederim Şükrettin
Bey. Benim insanlarla pek temasım yok
Haluk Songur: Eserleriniz İslam Dünya- işin doğrusu. Beni her Pazar günü saat
sı’nda çok yankı bulmadı? Fakat Batı Dün- 12’de ziyaretime gelir, hem de dostum ola-
yası’nda büyük bir yankı aldınız mı, Ho- rak gelir. Bir de sorar, sıhhatim nasıl falan
cam? Bir karşılık geldi mi? Bu eserlerinize diye. Hiç kötü bir şey, menfi bir şeye var-

19
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

madınız değil mi, hastayım falan diye?

Doktoru: Hiç hiç. Hoca zaten sağlığı ile de bir mucizedir.

Vali Vahdettin Özkan: Allah sağlık, afiyet versin.

Fuat Sezgin: İlahi bir şey, kitabı bitireyim diye. Evet. Hiç soru yok mu?
Hanımlardan bir şey yok mu?

Vali Vahdettin Özkan: Yarına saklıyorlar.

Dinleyici: Hocam ben bir şey sormak istiyorum. Çekiniyorum basit mi


olur diye. Bu haritaları hocam nereden buldunuz? Daha çok Türkiye’deki
şeylerden kütüphanelerden mi? Arap Yarımadasından mı? Coğrafya cil-
dini yazarken haritalardan yararlandım demiştiniz ya.

Fuat Sezgin: Bir kısmını seyahatlerim vasıtasıyla buldum. İkincisi de


mevcut kitaplardan çıkarttım. Onları insanlar değerlendirmekten aciz-
di. Mesela şunu söyleyeyim. Bilhassa Me’mun haritası, en muteber dün-
ya haritası, enlem-boylam derecelerine dayanan bir harita. Bunu Top-
kapı Sarayı’nda kalan bir ansiklopedi de buldum. Bu ansiklopedinin 1.
cildinde buldum. Sizlere hediye de getirdim.

Salih Aydın: Evet. Tahkiki Mahallil.

Fuat Sezgin: Dağıtacaksın, yarınki konferansa getireceksin.

Salih Aydın: Tamam Hocam.

Fuat Sezgin: Bu haritayı üniversitenizin bazı yerlerine asabilirsiniz. Bu


haritayı Topkapı Sarayı’nda kalan ansiklopedi cildinde buldum, bu an-
siklopedinin birinci cildinde. Bakınız, Mısırlıların coğrafya ile uğraşan
büyük âlimleri vardı. Bu adam ansiklopedinin birinci cildini neşretmişti.
Fakat bu haritaya gelince ondan sonraki kısmını bırakmıştı. Hala neden
o kısmını bıraktı? Biraz ağır falan diye mi bıraktı? anlamadım. Bu kadar,
o haritalarla ilgisi yok değildi. Kartografların peşinde koşan, bunlara cid-
di manada bakan insan lazım. Ben bir haritayı elime alınca kitapta, 20
saniye içerisinde anlarım, onun hangi yüzyıldan geldiğini. Bu tabi benim
28 yıllık çalışmam sonucu oldu filan. Böyle bir çalışmayı kimse yapmadı.
Bu tabi, benim şansım vardı. Kim bütün 28 yılını coğrafyaya verir? Neyse
böyle oldu.

Mesela bir coğrafyacı var. Onun müellif hakkı Topkapı Sarayı’nda. On-
dan bize 100 den fazla muazzam tanınmayan, Osmanlılar tarafından ya-
pılmış haritalar var. Hiç kimse bakmamış o kitaba, ben onları topladım.
Beni şans olarak Allahu-Teala gönderdi, onların peşine bir deli gönderdi,
o deli onları ortaya çıkardı. Öyle diyelim, ben deli değilim ama öyle gön-

20
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

derdi. ama bu sırada gece gündüz çalıştığım için


yeni birçok şeyler öğreniyordum. Önsöze
Mustafa Yakar: Hocam bilim tarihi an- gelince basılmıştı, baktım o kitabı ben ne
lamında bu ortaya koyduklarınız aslında kadar büyütüyormuşum. Bir de baktım bir-
dünyanın bilim tarihinin eksenini değiş- kaç ay içerisinde birçok şey daha öğrendim.
tirecek boyutta bir şey. Bu durum Batı O önsözü yazdığım sırada Müslümanların
Dünyası’nda bir rahatsızlık yaratmadı mı? çok daha ileri gittiklerini Avrupa’ya çok
Çünkü onların her temel taşının İslam kö- müthiş bir şekilde tesir ettiklerini gördüm.
kenli, İslam Dünyası’ndan çıktığı anlamına Artık onları gelecek zamanda bahsederim.
geliyor. Bu Batının kolaylıkla kabul edeceği Bu kitabı bir filozof Alman Cumhurbaş-
bir şey değil. Bu anlamda size tenkitin öte- kanı vardı, bir münasebetle tanışmıştık
sine götürecek olumsuz şeyler rahatsızlık- onunla, Richard von Weizsäcker. Akıllı bir
lar gözlemlediniz mi? adamdı, gönderdim ona. O, önsözünü oku-
muş sonra bana mektup yazdı. “Bu tahmi-
Fuat Sezgin: Bu çok kısa zamanda olma- ninizi gerçekleştirirseniz bu bilim tarihin-
yacak belki 100 belki 200 sene sonra ola- de bir ihtilal olur”, dedi. Ben bundan sonra
cak. Şu olmuyor da değil. Zor bir mesele kitaba devam ettim ona. (2000 yılında, - o
sordun sen. İnsanlar, bazen beni sevme- 1987 yılında çıkmıştı) 13 yıl daha çalıştım.
diklerinden dolayı, bazen Türkü sevmedik- Orada birçok şeyleri buldum, ufkum de-
lerinden dolayı ya da İslam’ı sevmedikle- ğişti. Dünyada coğrafyayı tek bilen insan
rinden dolayı kâfi derecede bunu dünyaya olma kıvancı geldi bana, ama öyle bir şey
tanıtmak istemiyorlar. Bu var. Bazıları da değil. Ama sizin biliminizi kabul eden bir
cesaret edemiyor. Bu coğrafyacıların hak- coğrafyacı oldum, ama öyle değil korkma-
kında bir misalim var, onu size anlatayım. yın. Cumhurbaşkanı’na bir mektup yaz-
Bir şans. Müspet bir haber vereyim size, ne dım, kitabın 3 cildini gönderdim. Bundan
olduğuna dair. Ben bu haritayı, Me’mun önceki mektubuma sizden şöyle bir cevap
haritasını bulmuştum. Benim dünyam de- geldi şimdi onun cevabını veriyorum size
ğişti. Çok şeyler de keşfettim falan falan. diye. Evet, sayın Cumhurbaşkanı ben falan
Baktım bunları çok büyüttüm gözümde. filanları bulduğuma inanıyorum, kitabı
Ben ölürsem bunlar tanınmadan kalırsa gönderiyorum size. Bana Cumhurbaşka-
kaybolur gibi bir endişeye girdim. Ondan nı’ndan iki ay sonra bir mektup geldi. Bu
sonra oturup bir kitap yazdım. O kitap mektup beni hayatımda en çok sevindiren
yok sizde, belki enstitüde varsa oradan bir mektuptu. Okumuş adamcağız. Evet di-
nüsha göndereyim size. Büyükçe bir kâğıt. yor, “siz Avrupa’nın, İslam dünyasına ne
Sizde var mı o cilt? kadar ruhsuz olduğunu ispat ettiniz sizi
tebrik ederim.” Böyleleri de var. O büyük
Doktoru: Hangisi Hocam? bir adamdı, hakikatin karşısında korkma-
yan bir adamdı. Tabi Cumhurbaşkanı’ydı
Fuat Sezgin: Yeşil bir cilt. Müslümanların artık cevap vermek zorundaydı. Bana en
kontribüsyonu. Şimdi adını tam hatırlamı- güzel cevabı o yazdı ama şunu söyleyeyim,
yorum, galiba “Müslümanların coğrafya benim o coğrafya ciltlerim bir abide ola-
tarihine katkıları” böyle bir kitap yaz- rak kalacaktır, kendimi öveyim. Buna hiç
dım. Hem de birkaç dilde yayınladım. Ben şaşmıyorum. Bazıları aşırmaya bile başla-
o zaman büyük bir şey olduğunu zannedi- dı. Aşırsınlar, zararı yok mesudum. Başka
yordum. Ama coğrafya çalışmamın beşinci soru var mı?
altıncı yılıydı, önsözünü yazdığım sırada
yayınlama tabı için baskı işi biraz uzadı Öğrenci: Hocam şu an birçok arkadaşımız

21
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

dinliyor sizi, Türkiye’nin birçok yerinden dinliyorlar. Bilim insanı olmak


isteyen arkadaşlarımız.

Fuat Sezgin: Kim dinliyor? Benden söz aldınız mı? Bakın casusa bakın
(Latife ile).

Öğrenci: Öyle düşünmemiştim hocam, hakkınızı helal edin. Günde 16-


17 saat çalışıyorum dediniz.

Fuat Sezgin: Ama şimdi değil.

Öğrenci: Şimdi kaç saat çalışıyorsunuz hocam?

Fuat Sezgin: Uyuyorum, ben sadece şimdi uyuyorum.

Öğrenci: Biz hocam bu yaşta 12-13 saat çalıştığımız zaman kendimi-


zi çok çalışmış hissediyoruz ve çok yorulduğumuzu düşünüyoruz. Siz o
kuvveti nereden alıyorsunuz. Bu İlim aşkımı yoksa başka bir kuvvet mi
var?

Fuat Sezgin: Yorulma kelimesini ben hiç kullandım mı? Onu sorun siz.
Yorulma diye bir şey yok. Daha gençsiniz siz, yorulmazsınız. Benim yap-
tığım gibi; ne yapıyorum biraz yorulduğumu hissettim mi bu kelimeyi
kullanmıyorum ama dolaptan bir şeyler alıyorum, çay yapıyorum beş da-
kikada falan, ondan yiyorum ve hepsi gidiyor yorgunluğum O casusluğu
niye yaptınız? (Latife ile)

Vali Vahdettin Özkan: İlmin zekâsı üstün gelmiş.

Fuat Sezgin: Vali Bey’den fetva almışsınız.

Rektör İlker Hüseyin Çarıkçı: Hocam demin bilim hırsızlığı caiz, çal-
sınlar dediniz ya onlar da çalıyor işte.

Diğer bir öğrenci: Hocam sıkıştırma değil ama ben bir teşekkür et-
mek istiyorum size. Geçtiğimiz aylarda İstanbul’da bulunduk. Gülhane
Parkı’ndaki bilim tarihi müzenizi gezdik. Size minnettarız gerçekten
bize böyle bir yer böyle bir eserler bıraktığınız için. İnşallah ileride hem
öğrencilerimizle birlikte hem arkadaşlarımızla birlikte herkesin burayı
görmesi, paylaşması ve yaşaması için İstanbul’a sık sık sizin eserlerinizi
görmek için gideceğiz. Size çok teşekkür ederiz.

Fuat Sezgin: Ben de size teşekkür ederim. Güzel şeyler duyuyorum.

Öğrenci: Bir ay önce birlikte gittik, uzun uzun gezdik. Biz tıp tarihi ile
ilgili çalışıyoruz. Bizim açımızdan çok çok faydalı oldu. Bir de Endülüs

22
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

ile ilgili bir merakımız var. Üniversitemizin Öğrenci: Hocam biz gibi genç arkadaşlara
de zaten bir Kurtuba Vizyonu var. Tekrar akademik amele diyoruz. Normal işçinin
gidip bir de Kurtuba Vizyonu ile müzenizi akademik işçisiyiz biz de. Biz gibi arkadaş-
gezmek istiyoruz. Tekrar teşekkür ediyo- larla paylaştık. Hakkınızı helal edin.
ruz.
Fuat Sezgin: Ben memnunum, biliyorum.
Fuat Sezgin: Ben de size teşekkür ede- Bu bilim geç başladı, hoca yok, Türkiye’de
rim. Evet, Isparta’ya da girmişim demek çok az. Bildiğim bir şeyi söylüyorum. Bu
ki daha gelmeden. Casusluğu unutmayaca- seyahatlere katlanıyorum, esasında yaşlı
ğım (Latife ile). bir insanım çıkmamam lazım. Bakın bu
akşam. Galiba faydalı olduğumu zannedi-
yorum. İyi oldu, İnşallah…

23
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

24
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

25
26 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN - ÖĞRENCİLERLE SÖYLEŞİ

26
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI SALONU

27
27 MAYIS 2016
PROF. DR. FUAT SEZGİN
KONFERANSI

“AMERİKA’NIN
KEŞFİNDE
MÜSLÜMANLAR”
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI

27 MAYIS 2016 PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI


“AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR”
Bundan 14 yıl önce 2002 yılında Gavin Menzies adındaki bir İngiliz deni-
zaltı kumandanı “1421: The Year China Discovered the World” adlı bütün
dünyaya yayılan bir kitap yazdı. Kendi ifadesine göre, Minnesota’daki bir
harita onun dikkatini çekmiş: 1424 tarihli bir harita. Venedikli Zuane
Pizzigano’nun adını taşıyan bir harita. O, bu haritada Puerto Rico, Gu-
adeloupe diye tanınan Karibik (Karayip) Adalarını bulduğuna inanıyor:
“Bu Kolombus’tan 70 yıl evvel Karibik Adalarına ulaşıp onların harita-
larını yaptığını gösteriyor. Bu bir Portekizli olabilir miydi? diye soruyor.
Hayır!” diyor. Bu adaların adı geçen İtalyan haritasında görünmesi ko-
nusu 200 yıldan daha fazla zamandan beri tartışılıyor. Portekizli bilgin
Armando Cortesao, Karibik Adalarının, Amerika kara kitlesi bilgisinin
Portekizliler tarafından Avrupa’ya taşındığını 1954’te çıkan kitabında
yer veriyordu. Sonraları bu fikri savunma işini bıraktı.

Düşünceleri sırasında İngiliz denizaltı binbaşısı Menzies, Çinlilerin 1405


ila 1433 yılları arasında Hint Okyanusu’na açılma gayretlerini öğrenir.
Bu açılmaları bildiren üç kitap bize kadar ulaşmıştır. Birinin yazarı Ma
Huan adlı Arapça bilen bir Çinli Müslümandır. Sinologlar 19. yüzyılın
ikinci yarısından beri bu kitapların muhtevasını etüt etmektedirler. On-
lardan bu deniz seferlerinde takip edilen yolları kesintisiz olarak öğrene-
biliyoruz Onların Güneydoğu’da Timur Adalarına kadar uzandıklarını,
ama Zanzibar’a, Madagaskar’a, Avustralya’ya varmadıklarını öğreniyo-
ruz.

Şekil 1: Ma Huan’ın seyahatlerini gösteren kroki

Bazı çok zayıf ilgileriyle ki, onları burada adlandırmaktan vazgeçeceğim,


Menzies, 1502 yılında ortaya çıktığı iddia edilen bir Portekiz haritasını
bir ispat unsuru olarak kullanmak istiyor.

30
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ

Ptoleme (Batlamyus)’un “Almagest” adlı


astronomi kitabını Arapçaya çevirdiler.

İslam’da bilim alanlarında 3. yy. da başla-


mış olan yaratıcılık çağında Ptoleme’nin
“Geographike Hyphegesis (Coğrafyaya Gi-
riş)” adlı kitabını Arapçaya çevirdiler. Daha
İslam’ın ilk yüzyılında Çin’in Canton şeh-
rinde yerleşme imkânı bulan ve Madagas-
kar’a kadar ulaşan Müslümanlar bir dünya
Şekil 2: Alberto Cantino haritası haritası zarureti karşısında idiler. Halife
el-Me’mun 3. yüzyılın başlarında birkaç
“Bu haritayı Portekizliler yapamazlardı” di- astronom ve coğrafyacıya Kuzey Irak’ta-
yor, “çünkü onlarda bir harita için gerekli ki uygun bir yerde bir boylam derecesinin
boylam ölçme bilgisi yoktu. Araplar ise ay uzunluğunu ölçtürdü (şekil 13). Bir kaç
tutulmasına dayanarak boylam derece- kere tekrarlanan ölçümlerin ortalamasını
si ölçme metoduna sahiptiler, ama onlar 56 2/3 mil olarak kabul ettiler. Çok ince
zaman farkını -ki boylam farkını verir-, hesaplarla bunun 111 km ye yakın ve ek-
böyle bir doğrulukla ölçme bilgisine sahip vatorun 40.000 km ye çok yakın olduğunu
olamamışlardı. Bu ancak ve ancak Çinliler büyük astronom İtalyan Carlo Alfonso Nal-
tarafından başarılabilirdi” diyor. lino 1910 yılında Kahire Üniversitesi’nde
Arapça olarak verdiği derslerinde açıkladı.
Çinliler Menzies’in inancına göre iki yıl Nallino, Arapça olarak yayınlanan kitabın-
kadar süren (1421-1422) araştırma seya- da, “bu gayret, ekvatorun uzunluğunu bize
hatlerinde bütün Hint Okyanusu’nun en- ulaştıran en bilimsel sonuçtur” diyor (şekil
lem-boylam derecelerini ölçmüşler, Ümit 3).
Burnu’nu geçerek Güney Kutup kütlesine
ulaşıp bütün okyanusları ve Amerika’yı ha-
ritalandırarak Avrupa ve Asya üzerinden
haritalandırma işlemine devam ederek
Çin’e dönmüşlerdir. Böyle bir görüş deni-
zaltı kumandanı Menzies’in astronomi bil-
gisinden ne kadar çok yoksun olduğunun
en açık ifadesidir. Esasında Çin, harita yap-
mak, enlem-boylam derecelerini ölçmek
açısından çok geri durumda bulunan Avru-
palılardan daha iyi durumda değildi.

Şimdi İslam dünyasındaki duruma geçi-


yorum: Dünyanın yuvarlak olduğu fikri,
İslam âleminde milâdî 7. yüzyılın 8. yüz-
yıla dönümünde (yani hicrî 1. yüzyılın 2.
yüzyıla dönümünde) tanınmaya başladı.
İslamiyet’in 2. yüzyılının 2. yarısının baş-
larında Hintlilerin çok hacimli “Sindhind
(Sıddhanta)” adlı matematik ve astronomi
kitabını ve aynı yüzyılın son çeyreğinde Şekil 3.

31
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI

Bu hazırlıktan sonra aynı Abbasî Halifesi büyük bir bilim adamları gru-
bunu, dünyanın bilinen dört bucağına göndererek ölçülere dayanan ilk
dünya haritasını sağlamayı hedefledi. Böyle bir haritanın yapıldığını
kaynaklardan öğreniyorduk. Ama bize kadar ulaşan bir nüshası bilinmi-
yordu. Böyle bir nüshanın varlığına kavuşmanın saadetini 1984 yılında
yaşadım. Bu, kitabımın coğrafya kısmını yazmaya başladığım ilk yılda
İbn Fadlallah al-Umerî (öl. 748) nin Masalik al-Abşar adlı 27 ciltlik an-
siklopedisinin İstanbul Topkapı Sarayı’nda kalan müellif el yazısının ilk
cildinde karşıma çıktı.

Şekil 4: Halife el-Ma’mun’un yaptırdığı dünya haritası

Çok büyük bir şans ve çok akıllıca bir inisiyatiftir ki, haritanın koordinatla-
rını hazırlayan bilginlerden Abu Abdallah al-Hwarizmi daha o zaman yeni
kopyalarını gerektiğinde sağlamak maksadı ile enlem-boylam derecelerin-
den toplayıp bir el kitabını gelecek nesillere ulaştırma işini ihmal etmemiş-
ti. Bu koordinatlar kitabı tahminen 3500 kadar yerin değerlerini veriyor.
Biz Frankfurt’taki enstitümüzde, bu kitabın Viyana Devlet Kütüphane-
si’nde günümüze ulaşan nüshanın enlem-boylam verilerine dayanarak
ikinci bir harita yaptık. Aradaki çok küçük farklara rağmen, bu iki harita
arasındaki uygunluk insanı şaşırtıcı bir derecededir (şekil 5).

Şekil 5.

32
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ

Anlaşıldığına göre, bu harita, bir süre Ha- büyük âlimlerinden Abu r-Raihan al-Biruni
life al-Ma’mun’dan sonra Abbasî Devleti- ile gerçekleşti. Bu çok taraflı büyük bilgin
nin kütüphanesinde kaldı. Buna rağmen 362/m. 973 de doğmuş 440/1049 yani 77
enlem-boylam derecelerini ölçme işinde yaşında ölmüştü. Boylam dereceleri bulma
İslam dünyasında bir arı kovanı gibi çalı- metodu için şart olan sferik üçgenlerin
şılıyordu. Yüzlerce bilgin bu çalışma hum- sağladığı açıları veya kenarlarının uzunlu-
masında adeta birbirleriyle yarışıyordu. ğunu ölçmek için onun üç hocası Abu l-Wa-
Astronomik rasat ve ölçme işinde yüksek fa’ al-Budağani, Abu Naşr b. ‘Iraq ve al-Hu-
değerde sonuç almak için Halife al-Ma’mun ğandi hemen hemen aynı zamanda sferik
biri Bağdat’ta diğeri de Şam’da olmak üzere üçgenlerin denklemlerini çözdüklerini
iki rasathane (gözlem evi) yaptırmıştı. Bağ- açıkladılar. Onların öğrencileri al-Biruni,
dat Rasathanesindeki çalışmaları Halife bir taraftan bu buluşlara dayanarak sferik
al-Ma’mun bizzat idare ediyordu. Boylam trigonometriyi bir disiplin olarak kuruyor,
çalışmalarını ölçme işinde al-Ma’mun’un diğer taraftan onu boylam derecelerini ölç-
astronomları Akdeniz’in doğu-batı uzun- mekte kullanıyordu. Biruni boylam farkla-
luğunu, Ptoleme verilerine göre 63° den rını bulmak için iki yerin (şekil 7) enlemle-
52° ye indirebilmişlerdi. Bu hata yüksekti. rini ölçüyor, aralardaki mesafeyi arşınlıyor,
Ama başlangıç sıralarında Arapların elinde küresel trigonometri metodu ile boylam
boylamları ölçmek için Yunanlıların, Hint- farkını, yani iki meridyen dairesinin ara-
lilerin elinde olduğu gibi ay tutulması far- sındaki açının büyüklüğünü hesaplıyordu.
kından başka bir metot yoktu (şekil 6).

Şekil 6: Ay tutulmasına göre


boylam hesaplaması Şekil 7.

İslam’ın 4. yy. sonlarında Akdeniz havza- O bu metodu Gazne ile Bağdat arasında
sında boylam derecelerinin değerlerinde uyguladı. O adamlarını ve aletlerini ve bü-
inanılmaz bir doğruluğa gidildiğini görü- yük çapta bir yarım küre yaptırıp beraber
yoruz, bazı koordinat cetvellerinde Akde- alarak ve 2000 kilometrelik yolu gidiş ve
niz’in uzunluğu 440 veya 450 ye iniyor, dönüşte arkada bırakarak gerçekleştirdi.
yani bugünkü değerlere göre sadece 20 Biruni böylece o kadar yerin enlem-boylam
veya 30 hatalı görünüyor. Bu hata Os- derecelerini buldu (şekil 8). Onun sonuç-
manlılar zamanında 16. yy. da 1,50 kadar larını bugünkü değerlerle karşılaştırırsak
indirildi. Haritaları, boylam derecelerini Gazne ile Bağdat arasındaki hatanın bir
ölçme işinin hatalarından kurtarma gayre- derecenin 1/3 ü kadar olduğunu görürüz.
ti İslam’ın 5. yani miladî 11. yüzyılın baş- Bundan daha doğru bir sonuca ancak 19.
larında, büyük başarı İslam dünyasının en veya 20. yy. da ulaşılabildi.

33
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI

Şekil 8.

El- Biruni bu münasebetle ilginç bir olayı anlatıyor: Emir Šams el-Ma‘a-
li’nin kızı prenses Zerrin’in İbn-i Sina’dan Ğurğan ile Bağdat arasındaki
boylam farkını ölçmesini istediğini, İbn-i Sina’nın da bu farkı ayın, o ye-
rin meridyendeki pozisyonuna göre tespit edip 9° 20’ bulduğunu yazıyor.

El- Biruni bu konulara dair yazdığı kitabı “Tahdid Nihayat al-Amakin” ile
bilimler tarihinin karşısına matematiksel coğrafyanın kurucusu olarak
çıkıyor. Biruni ve İbn-i Sina’nınkinden başka, boylamları bulmak için,
biri İslam dünyasının batısında ortaya çıkan ve diğeri okyanuslarla ge-
çerli olan bir metot 15. yy. dan itibaren tatbik ediliyordu (şekil 9). İslam
dünyasında ayrıca ondan fazla enlem ölçme metodu tanınıyordu.

Şekil 9: Açık denizlerde, Okyanuslarda


kat edilen mesafelerin ölçülme metotları

İslam dünyasının batısından doğusuna kadar enlem-boylam dereceleri


cetvellerini çoğaltmak gayreti bütün bir hızıyla devam ederken ortaya
çıkan haritalar en geç miladi 12 yy. dan itibaren Avrupa’da yayılmaya
başladı. İlk yayılanlar bildiğimize göre Akdeniz haritaları idi. Bunlardan
tanıdığımız en eski ikisini dile getireceğim. Biri 1413 yılında yapılmış
Ahmet at-Tanği haritası (şekil 10) İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi’nde
bulunuyor. Diğeri Batı Akdeniz ve Batı Avrupa haritasıdır (şekil 11). 13.
yy. yazması olduğu tahmin edilmektedir. Bu haritalar modern bir harita
ile bilgisayar yardımıyla karşılaştırıldığında ancak çok dikkatli bir şekilde
kazanılmış boylam derecelerine dayandıklarına inanmaya zorluyorlar.

36
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ

Bundan faydalananların elinde iki ayrı


ölçüye dayanan iki tip harita yayılıyordu.
Bahusus Avrupalılar genelde haritaların
koordinat çizelgelerini dışarıda bıraktıkla-
rı için yüzyıllarca bu karışık tipler yan yana
yürürlükte kaldı.

İslam dünyasında ise bu faklı meridyen


harita koordinat cetvellerinin doğurduğu
Şekil 10: Akdeniz’in 1413 yılında Ahmad zararlar biliniyordu. Miladî 1265 yılında
at-Tanği haritası Tebriz yakınındaki Maraga şehrinde kuru-
lan rasathanenin Naşir ad-Din at-Tusi’nin
başkanlığındaki bir komite Atlas Okyanu-
su’na nakledilmiş sıfır meridyenini bütün
harita ve enlem-boylam cetvelleri için baş-
langıç olarak tanıdı.

Konumuz için önemi bakımından şunu


söylemek isterim ki, Akdeniz miladi 10.
yy.dan itibaren yüzyıllarca bir İslam iç
denizi haline gelmişti. Bu gerçeği birçok
araştırmalar Arapça ve Latince kaynak-
lara dayanarak gösterdi. Sadece bir iki
misal vermekle yetineceğim. Güney Fran-
sa’nın Marsilya’dan Nis’e kadar olan sahili
891’den 973 yılına kadar Arapların elinde
bulunuyordu (bk. GAS XI,11). Araplar 846
yılında Roma’yı ve Vatikan’ı işgal ettiler.
Daha bir kaç şehri ele geçirdikten sonra
Şekil 11: Akdeniz’in 1300 yıldan evvel yapıl- geri çekildiler. Bir araştırmacının ifadesine
mış haritası (Arapça) göre aşağı İtalya o yıllarda Arapların bir ci-
rit atma meydanı haline gelmişti (bk. GAS
Haritaların İslam dünyasının batısında XI,11).
boylamlarının geniş çapta gerçeğe çok yak-
laşması ve Akdeniz uzunluğunun hemen
hemen gerçeğe yakın şeklini almasıyla
Endülüs Müslümanları, Yunanlılara bağlı
olarak Kanarya adalarından geçirilen sıfır,
diğer adıyla başlangıç meridyenini 17° 30’
batıya naklettiler, Toledo’dan hesaplaya-
rak 28° 30’ ile Atlas Okyanusu’nda yeni bir
başlangıç meridyeni tanıdılar (şekil 12).

Şekil 12. Şekil 13.

37
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI

Onlar okyanuslara açılmaktan da hiç korkmuyorlardı. Miladi 9. yy.da ya-


şayan coğrafyacı ve tarihçi al-Ya’qubi’nin bildirdiğine göre Basra’ya yakın
Ubulla’da yapılan dikişli gemiler, kuzeybatı Afrika’daki Massa Limanı ile
Çin arasında ticaret münasebetlerini sağlıyorlardı. Diğer bazı coğrafyacı-
lara göre adı geçen Massa Avrupa ve Bizans ile İslam dünyasını bağlayan
ticaret şehirlerinden biriydi (GAS XI, 384-385) (bkz. şekil 13). Onların
tarihleri ve coğrafyaları denizcilerinin çok erken bir devirde okyanuslara
büyük bir cesaretle açıldıklarını gösteriyor. Onlardan bize kadar gelen
denizcilik kitapları, denizcilikte ne büyük yerleri olduğu yönünde bizi
muhteşem bir tablo karşısında bırakıyor. Onların gecikmiş olan modern
etütleri Portekizlilerin yakın zamanlara kadar modern denizciliğin ön-
derleri olarak tanıtılmasına imkân verdi. Ama bugün Portekiz denizci-
liğinde tanınan her başarılı verinin İslam dünyasına borçlu olunduğunu
görüyoruz. Şüphe yok ki içinde yaşadıkları İslam dünyasının denizciliğini
büyük bir maharetle tanıyıp kabullenmelerini küçümsemeden takdir et-
memiz gerekiyor. Onlar hemen hemen başarıya götüren her bilgiyi Müs-
lümanlardan öğrendiler. Müslümanların Atlas Okyanusu’nda büyük ha-
reket imkânını öğrendiler. Tarihçilerinin ifadelerine göre Vasco da Gama
Arap haritalarını kullanarak Ümit Burnu’nu geçti, Mozambik sahillerine
kadar uzandı. Oradan, kendi ifadesine göre, Hindistan’a ulaşabilmek için
ve oradan dönebilmek için bir Müslüman kılavuz alabilmekten başka ça-
resi yoktu. O -kendi ifadesine göre- Müslümanların gemilerini, denizci-
lik aletlerini, enlem-boylam haritalarını görünce donakalmıştı.

Ama Portekizliler bütün maharetlerine rağmen Arap denizciliğinin en


büyük başarılarından birini maalesef kavramamış görünüyorlar. Belki de
bunu anlamaya onların trigonometri bilgileri yetmemişti. O da şudur:
Okyanussal büyük mesafeleri ölçme metodu. Müslümanlar okyanussal
uzaklıkları ölçmek yönünde geliştirdikleri metotla Afrika’nın doğusu ile
Sumatra arasındaki mesafeleri çok küçük hatalarla ölçebiliyorlardı. On-
ların doğruluk sonucuna Avrupa denizciliğinde ancak 20. yy.ın ilk yarı-
sında ulaşılabilmişti.

Buraya kadar sizlere sunduğum sözlerle esas konuya, yani Amerika’nın


Müslümanlar tarafından tanınması problemine götürecek yolun gerekli
kılavuz taşlarını yerleştirmeyi düşündüm. Şimdi de esas amaca yöneliyo-
rum. Evvela Amerika’nın keşfi sözünden neyi kastettiğimizi belirtmek
lazım. Amerika denen kara kitlesine eski dünyadan insanların oldukça
erken zamandan beri birçok kere tesadüfen ulaştıkları, orada yerleşmiş
oldukları, kendilerine has bir medeniyet kurdukları modern çağda bili-
nen bir gerçektir. Önemli olan, Avrupa-Afrika ile Asya arasındaki Büyük
Okyanus’ta çok büyük bir kara parçasının bulunduğunu bilmek ve onun
yerküresinin üzerindeki yerini bir dereceye kadar kartografik bir şekilde
göstermeğe başlamış olmaktır.

Bu realite dünyanın bir küre olduğunu ve bu kürenin tam büyüklüğünü,


boylam derecesinin uzunluğunu bilmeyi ve bu uzunluğu bulmanın me-

38
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ

totlarına sahip olmayı gerektiriyordu. Bu ‘nin bu hakîmane görüşünü, yazdığın-


şartlar Avrupa’da İslam dünyasına nispetle dan aşağı yukarı 90 yıl kadar önce kültür
ancak yüzyıllarca sonra gelişmişti. İslam tarihçisi ve coğrafyacı al-Masudi miladî
dünyasından Avrupa’ya enlem-boylam de- 10. yy.’ın ilk yarısında bize kadar ulaşmış
receleri cetvelleri 12. yy. dan beri ulaşmaya Muruğ az-Zaman adlı kültür tarihinde,
başlamıştı ama bunların haritalarda kul- Müslümanların Iberik yarımadasından
lanılmalarına ancak 18. yy. da başlanmış- kalkarak Büyük Okyanus üzerinden As-
tı. Avrupalılar İslam dünyasından ellerine ya’ya gemilerle ulaşmak gayretlerinden
gecen haritaları kopya veya taklit ediyorlar bize kadar ulaşmamış bir kitabında etraf-
ama onlardan gelen koordinatlara dayanan lıca bahsettiğini bildiriyor. Şöyle söylüyor:
haritalar yapamıyorlardı. Okyanus denizcileri Arap İspanya’sında
batıya doğru okyanus üzerinden hareket-
13. yy. da Avrupa’da yaşayan tanınmış bü- lerinde kendilerini tehlikeye sokuyorlardı.
yük bilgin Roger Bacon dünyayı şu şekilde Bunların arasında Kurtubalı Hashaş denen
tanıtıyordu (şekil 14). biri hazırlanan gemilerle bir grup gençle
okyanusa açıldı. Bir zaman sonra birçok
mallarla geri döndü, ama diğerleri beraber
dönmediler. Bu oralarda çok iyi bilinen bir
şeydi.

Bundan iki yüzyıl kadar sonra meşhur coğ-


rafyacı İdrisi ki ömrünün büyük kısmını
Endülüs’te geçirmiştir, bu anlamda bize
Şekil 14: Roger Bacon’un tasavvuru daha geniş bilgi veriyor. Al-İdrisi, zama-
nında çok meşhur olan bir teşebbüsten
Cristoph Colomb da dünyayı kuzeyden gü- etraflıca bahsediyor. Bu, okyanusu batıya
neye doğru sivrileşen bir armuta benzeti- doğru geçmek için, bir ailenin sekiz men-
yordu. Daha 15. yy. da dünyanın yuvarlak subunun, hazırladıkları gemiyle yola çıkıp
olduğu fikrinin yerleşmemiş bulunduğu başarısız kalmış olmalarıydı. İberik Yarı-
Avrupa’ya mukabil, Müslümanlar daha 10. madası’nda bu tip teşebbüsler çoğaldığı
Yy. ın ilk yarısında Iberik yarımadasından için Lizbon’da bir caddeye “darb al-mağru-
Büyük Okyanus’u aşarak Asya’nın doğusu- rin” yani “maceracılar” yahut da “aldanan-
na ulaşmaya çalışmışlardı. Onlar bu iki sa- lar” caddesi adını vermişlerdi.
hil üzerindeki mesafenin daha 9. yy.da 21
bin km. kadar olduğunu hesaplamışlardı. Bu okyanusa açılıp Asya’ya ulaşma gayret-
Çok taraflı büyük bilgin al-Biruni 11. yy. ın leri zamanla Afrika’ya kaymaya başladı.
başlarında bizi objektivitesiyle hayranlığa Afrika’nın batısındaki Mali’de miladi 1312
düşüren Hint medeniyeti üzerine yazdığı yılında Sultan Muhammad Abu Bakr bir
kitabında şunu yazıyor: Tanıdığımız büyük gemi filosu hazırlayarak “okyanusun öte
kara kütlesi (yani Asya, Avrupa ve Afrika) yanına ulaşmak” için harekete geçirdi. Yol-
büyük bir okyanus tarafından kuşatılıyor. da tutulduğu fırtınadan bir gemi hariç tüm
Bu okyanusu (adı geçen) büyük kara par- filo battı. Bunun üzerine aynı sultan çok
çasının arasını şu veya diğer tarafta bir büyük bir filo hazırlattı, kendi kumanda-
kara parçasıyla veya insanların yaşadığı bir sında yola çıktı, fakat dönemediler. Bunu
adayla kesmekte olduğu muhtemeldir. Arapça kaynaklardan öğreniyoruz. Ama
bazı Çin kaynakları da Müslümanların bu
Asya’nın dışına çıkmamış olan al-Biruni tip gayretlerinden bahsediyor.

39
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI

Bu tip gayretler şüphesiz ki çoktu ve mümkündür ki bunların biri veya


birkaçı sonradan Amerika diye tanınan büyük kara parçasına ulaşmıştı.
Ama bunlar bizim için Amerika’nın keşfi manasına gelmiyor.

Şimdi size bir dünya haritası sunacağım (şekil 15).

Şekil 15: Fra Mauro’nun dünya haritası (1459)

Bu 1459 yılında Venedik’te Fra Mauro (Arap Papaz) adında birinin Por-
tekiz Kralı’nın arzusu üzerine yaptığı çok büyük bir haritadır. Haritanın
kenarlarında büyük kayıtlar vardır. Birinde şu yazılıyor: “1420 yıllarında
Hint Okyanusu’ndan yola çıkan bir gemi Ümit Burnu’nu geçerek Karan-
lık Deniz üzerinden Yeşil Adalara uğrayıp, 40 günlük bir batıya yolculuk-
tan sonra Kadın-Erkek Adalarına ulaşmıştı.”

Venedik’ten bu Arap Papaz’ın haritaya eklediği bilgi, oldukça iyi tanınan,


İslam dünyasından Orta Amerika’daki Karibik adalarına götüren bir yolu
tarif ediyor (şekil 16). Haritanın kendisine gelince bunun yüzde yüz bir
Arap haritası olduğunu ispat edebilirim. Ama burada ondan vazgeçece-
ğim.

40
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ

Biz bu haritayı bilgisayar vasıtasıyla bir


modern haritayla karşılaştırdığımızda her
ikisinin muayyen yerlerde Afrika ile arala-
rındaki mesafelerde ne kadar birbirlerini
örttüklerini gördük. Bu 18. yy. a kadar İs-
lam dünyasından başka hiç bir kültür dün-
yasında yapılamazdı. Zira bu harita, hata-
sız boylam dereceleri ölçüsüne dayandığını
gösteriyor. Kısacası Pîrî Reis’ten ele geçen
bu haritanın, Avrupa’dan İtalyanca tercü-
mesi İspanya’ya ulaşan ve (muhtemelen
Şekil 16: Atlantik geçişinde seyir rotaları bir kaç kopya ile) yayılan, aslı Arapça olan
(yaklaşık 1420) bir haritadan ibaret olması gerekiyor.

Şimdi konumuz bakımından çok önem- İspanya Kralı’nın ısrarlı isteği üzerine Ko-
li olan Pîrî Reis haritasını ileri süreceğim lumbus’un kardeşi Bartolomeo’nun yapıp
(şekil 17). Adını sık sık duyduğunuz Pîrî Madrid’e gönderdiği harita ise şudur:
Reis’in Amerika haritası İstanbul Topkapı
Sarayı Kütüphanesi’nde 1929 yılında bu-
lundu. Birçok bilginler arasında Paul Kahle
adlı Alman oryantalist tarafından 1931 yı-
lında çok ciddi bir araştırmaya tâbî tutul-
du. Almanca olan araştırma şu adı taşıyor:
Kolumbus’un 1498’de Yapılan Haritası.
1513’te yapılmış bir Türkçe dünya haritası Şekil 18: Bartholoméo Kolomb’un haritası
(1933). Kendisini gençliğimde tanıdığım, (1503)
araştırmasını çok faydalı bulduğum bu
oryantalist, burada aydınlatmaya girişe- 1500 yıllarında Alberto Cantino’nun dün-
meyeceğim bir sebeple maalesef Pîrî Re- ya haritası çıktı (bkz. No 2). Bunda Ameri-
is’in bize Kolumbus’un kaybolan haritasını ka haritasından başka Afrika’nın mükem-
ulaştırdığına kendini inandırdı. mel haritası şaşırtıcı idi. Afrika haritasına
değinen bazı araştırmacılar bu haritayı
Vasco da Gama’nın seyahatinde 1498’de
topladığı materyalle yaptığına kendile-
rini inandırıyorlar. Yani Müslümanların
500 yıl kadar bir zamanda geliştirdikleri
mükemmeliyetin, Vasco da Gama’nın bir
kaç aylık bir seyahatle toplanan bilgilerle
sağlanabileceğini zannediyorlar. Vasco
da Gama Portekiz tarihçilerin ifadesine
göre bir Arap haritası ile yola çıkmış, Hint
Okyanusu’na gelince oradaki gemilerin
büyüklüğünden, ellerindeki enlem-boy-
lam dereceli haritaların varlığından dona
kalmıştı. Bir Arap kılavuzu alarak doğruca
Şekil 17. Pîrî Reis’in Atlantik Haritası (1521- Güney Hindistan’a gitmiş ve aynı yoldan
1524) dönmüştü.

41
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI

Şimdi zaman darlığından bildiğim iki önemli misali bir tarafa bırakarak
Cavalılardan bize ulaşan bir Brezilya haritasından bahsedeceğim.

26 parçalı, Cava dilinde kalmış bir atlas 1511 yılında Portekizlilerin Ma-
lakka (Malezya) yarımadasını zapt ettikleri bir sırada ellerine geçmişti.
Zapt eden kumandan Portekiz kralının vekili Alfonso Albuquerque kra-
la yazdığı uzunca mektupta atlasın içerdiği haritaların ne kadar önemli
ve ne kadar mükemmel olduklarını, bunun Portekiz tercümesini kaptan
ile bir Malezyalıya yaptırıp krala gönderdiğini dile getiriyor. Kitabımda
(GAS XI, 327-328; XIII, 40-41) de tercümesi bulunan bu çok enteresan
mektubu bir gün Türkçe’de görmeyi çok isterdim.

Şekil 19a: “Cava Atlası”ndan M. 1511’de kopya edilen


Brezilya sahilinin bir bölümü

İslam dünyasının batı-güney köşesindeki Cava’da bir gemide ele geçen


26 parçayı kapsayan atlasın yüksek seviyesi maalesef modern kartograf-
ya tarihinde gereken ilgiyi bulmadı. Onun “terra do brazill” diye tercü-
me edilen kısmı bize Brezilya’nın ilk haritasını vermekten başka, galiba
Brezilya adının ilk kullanılışına da şahitlik ediyor. Bölgenin 6° 30’ ilâ 27°
enlem ve 15° derecelik boylam yani doğu-batı gerilimini kapsıyor (şekil
19a). Bunu yönlerini hiç değiştirmeden modern harita üzerine yerleş-
tirdiğimizde (şekil 19b) çok az bir farkla birbirlerini hayret verici bir şe-
kilde örttüğü görülecektir. Sadece bir misali dile getirmek istiyorum. Bu
haritada miladi 1515’te Portekiz gemilerinin keşfettiği sanılan La Plata
(Buenos Aires civarındaki nehrinin denize döküldüğü yer) (35° güney
kürede) görülüyor.

42
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ

GAS XI, 358; XIII, 127). Bunun sağlam


bilgisini bize Portekiz kaptanı António
Galvão 1555’ten kalan kitabı “Tratado
dos Descobrimentos” da bildiriyor. Diyor
ki: 1428 yılından bize ulaşan en önemli
haberlerden biri şudur: Don Pedro, kralın
en yaşlı oğlu, çok çok gezen bir insan. İn-
giltere, Fransa ve Almanya’dan sonra mu-
kaddes toprağa (yani Kudüs’e) ve daha öte-
lerine gitti. Dönüşte Roma’ya ve Venedik’e
uğradı. Bir dünya haritasını beraberinde
getirdi. Bu harita bütün yerleri içine alıyor.
Onda Macellan Boğazı, Ejderha Kuyruğu
(Cola do Dragam), Ümit Burnu ve saire bu-
Şekil 19b: Brezilya batı sahillerinin Cava lunuyor, diyor.
haritasından modern bir haritaya nakli
Daha 1601 yılında İngiltere’de basılmış
Son misal olarak Macellan Boğazı’nın ha- olan kitabın bu önemli ifadesinin kartog-
ritasını bir kaç kelime ile dile getireceğim rafya tarihçileri tarafından dikkate alınma-
(şekil 20). Bu haritayla Macellan ile seya- dığını zannediyorum. Acaba Müslüman-A-
hat eden tarihçisi Antonio Pigafetta’nın rap gemiciler bu boğazın ötesine, hatta çok
kitabında buldum. Bu boğazın bilgisinin ötesine geçme merakını göstermediler mi?
İslam dünyasından daha 1428 yılından Ne dersiniz?
Portekiz’e gelmiş olduğunu biliyoruz (Bkz.

Şekil 20: Güney Amerika’nın (1521 de) Magellan’ın eline geçen haritası

43
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI

44
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ

45
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI

46
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ / PROF. DR. M. LÜTFÜ ÇAKMAKÇI KÜLTÜR MERKEZİ

47
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE MÜSLÜMANLAR: 27 MAYIS 2016 - PROF. DR. FUAT SEZGİN KONFERANSI

48
Amerika’nın
Keşfinde
Müslümanlar
İlham veren üniversite

Coğrafya, oryantalistlerin en çok çalıştığı sahalardan birisidir. … Ben üzerinde çalıştığım


diğer ciltlerde olduğu gibi coğrafyayı da 3-4 yılda yazarım diye düşünüyordum. Ancak
coğrafya beni 28 yıl meşgul etti. Coğrafya ile meşguliyetimin 3.-4. senesinde kendime
şu soruyu sordum; Müslümanlar matematikte, astronomide bu kadar ileri oldukları
halde neden Avrupalılar gibi enlem-boylam derecelerine dayanarak haritalar
yapmadılar? 10 sene geçtikten sonra, baktım ki Avrupalıların elinde bulunan
haritalarının tamamı İslam dünyasından gelmiş. Çünkü Müslümanların 10. yüzyılda
öğrendikleri, Avrupalıların 17.-18. yüzyılda öğrenebildiklerinden çok daha iyiydi.
Avrupalılar 18. yüzyılda bile enlem-boylam dereceleri ile harita yapamıyorlardı.

Prof. Dr. Fuat SEZGİN

Süleyman Demirel Üniversitesi Kurumsal İletişim Merkezi / Ağustos 2016

SÜLEYMAN www.sdu.edu.tr sduniversitesi @sd_universitesi


DEMİREL
ÜNİVERSİTESİ ISBN: 978-9944-452-99-1

You might also like