Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 6

RİYA

Bu dersimizde dinin, hayat tarzının yalnızca Allah'a has kılınacak şekilde olması
gerektiğ ini, mallarını gö steriş için harcayanların durumunun nasıl olduğ unu,
mü nafıkların gö steriş yaparak insanları aldattıklarını, Allah'ın kendisi hakkında
yapılacak hiçbir ortaklığ ı kabul etmeyip reddettiğ ini, kişilerin yaptıkları amellerin Allah
rızası olmaksızın olduğ u takdirde boşa gideceğ ini, savaş, ilim, ö ğ renmek ve infak
etmekle de neticenin aynı olduğ unu, hangi hareket ve davranışların mü nafıklık olacağ ını,
kişinin işlediğ i hayrı halkın takdirini kazanmak için başkalarına gö stermesiyle Allah'ın
onun riyakarlığ ını ortaya çıkaracağ ını, Allah rızasını kazanma haricinde başka maksatlar
elde etmek için yapılacak işlerde cennetin kokusunun bile duyulmayacağ ını ö ğ reneceğ iz

Riya, lü gat olarak gö rmek mâ nasına gelen ru'yet kö kü nden gelir. "Hakikatte olmadığ ı
halde iyi gö rü nmek" mâ nasınadır. Dilimizdeki en yakın karşılığ ı gö steriştir. Dînî bir tabir
olarak ibâ detlerde ve diğ er amellerde samimiyetten uzaklığ ı ve ihlassızlığ ı ifade eder.
Bir başka ifade ile, bir Mü slü man ibâ detlerini Allah rızası için yapmakla mü kelleftir.
Sadaka, zekat, yardım, gü ler yü z, tatlı sö z gibi her çeşit hayırlı amelleri de Allah rızası
için yapmalıdır. Amelde Allah rızasını arama keyfiyetine ihlas denir. İhlasın zıddı riyadır.
Yani, her çeşit ibâ det ve dînin teşvîk ettiğ i diğ er hayırlı amellerde Allah rızasını değ il,
dü nyevî bir maksad gü tmek, insanların rızasını aramak riyadır. Gazâ lî, daha vecîz olarak:
"Riya, iyi gö rü nerek insanların kalbinde yer almak istemektir" diye tâ rif eder. Gazâ lî bir
başka tarifinde, riyâ 'yı sadece ibâ detlerdeki gö sterişe tahsis ederek: "Allah'a yaptığ ı
ibâ det ile kulları kastetmektir" diye tarif eder. Ancak hadislerde herçeşit ameldeki
ihlassızlık, riya ile ifade edilmiştir.

“... O münafıklar Allah'ı kandırmaya çalışırlar. Halbuki Allah onların kendi kendilerini
kandırmalarını sağlıyor. Onlar namaz için kalktıklarında insanlar görüp takdir etsinler
diye gösteriş için kılarlar. Allah'ı da pek az hatıra getirirler.” (Nisa: 4/142)

Yine Ebû Hü reyre radıyallahu anh Resû lullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şö yle
buyururken dinledim dedi: “Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir
kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve
bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb–ı Hak: – Peki, bunlara karşılık ne yaptın? buyurur.
– Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim, diye cevap verir. – Yalan söylüyorsun.
Sen, "babayiğit adam" desinler diye savaştın, o da denildi, buyurur. Sonra emrolunur da o
kişi yüzüstü cehenneme atılır. Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur‘an okumuş bir kişi
huzura getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona
da: – Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın? diye sorar. – İlim öğrendim, öğrettim ve senin
rızân için Kur'an okudum, cevabını verir. – Yalan söylüyorsun. Sen "âlim" desinler diye ilim
öğrendin, "ne güzel okuyor" desinler diye Kur'an okudun. Bunlar da senin hakkında
söylendi, buyurur. Sonra emrolunur o da yüzüstü cehenneme atılır. (Daha sonra) Allah'ın
kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da
hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder. – Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın? buyurur. –
Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiç bir yerden esirgemedim, sadece senin rızânı
kazanmak için verdim, harcadım, der. – Yalan söylüyorsun. Halbuki sen, bütün yaptıklarını
"ne cömert adam" desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi, buyurur.
Emrolunur bu da yüzüstü cehenneme atılır

Muaz bin Cebel (r.a.) Resû lullahtan (s.a.v) işitmiş olduğ u şö yle bir hadis rivayet ediyor:

"Riyanın en azı dahi şirktir. Allah, kendisine itaat eden, kendisinden korkan ve gö steriş
yapmadan gizli gizli Allah'a ibâ dete devam edenleri sever. Onlar bir yere ayrıldıklarında
ayrıldıklarını kimse farketmez, bir yerde bulunduklarında kimse onların varlığ ını fark
etmez. Onların kalpleri hidâ yet kandilleri gibidir. Onlar, karanlık siyahlara benzer
fitnelerden selâ metle çıkarlar."

Ebû Hü reyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğ ine gö re Resû lullah sallallahu aleyhi ve
sellem şö yle buyurdu:

"Azîz ve celîl olan Allah'ın hoşnudluğunu kazanmaya yarayan bir ilmi, sırf dünyalık elde
etmek için öğrenen kimse, kıyamet günü cennetin kokusunu bile alamaz."

Rasû lü llah Efendimiz; Muhakkak ki, sizin için en çok korktuğ um şey, kü çü k şirk, yani
riyadır, " (Tirmizi, Hudut, 24) buyurmuştur. İbadet, Allah için yapılır. Allah'ın rızası
dışında bir amaçla; gö steriş olarak ibadet yapmak, Allah rızasını ortadan kaldırır.
Gö steriş için ve bir çıkar dü şü ncesiyle Kur'â n okumak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekâ t
vermek, hacca gitmek, sadaka vermek, ibadetleri boşa çıkarır. Allah Teâ lâ ;

"Ey iman edenler! Sadakalarınızı, insanlara gö steriş için malını harcayan, Allah'a ve
â hiret gü nü ne inanmayan kimse gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa
çıkarmayın. Çü nkü onun bu gö sterişinin hâ li, ü zerinde az bir toprak bulunan bir kaya
parçasının hâ line benzer ki, ona şiddetli bir yağ mur isabet edince ü zerindeki toprağ ı
temizleyip kendisini katı bir taş hâ linde bırakır" (el-Bakara, 2/264) buyurmuştur. Şu
halde, Allah'ın emrini ve rızasını dü şü nerek değ il de, dindar gö rü nmek için ibadet etmek,
â lim ve bilgili desinler diye ilimle uğ raşmak, cö mert tanınmak için zekâ t ve sadaka
vermek, riyadan ibaret kö tü bir davranışın ö tesinde bir anlam ifade etmemektedir.
Rasû lü llah şö yle buyurmuştur:

"Her kim duyulsun diye bir iş işlerse, Allah onun kıymetsizliğ ini duyurur. Her kim
gö steriş olsun diye bir iş yaparsa, Allah da onun gö steriş yapmasını ve değ ersizliğ ini
ortaya çıkarır" (Mü slim, Zü hd, 38); "Şü phesiz riya şirktir" (İbn Mace, Fiten, 16). ,

Yine Rasû lü llah (s.a.s) şö yle buyurur: "Gö steriş için oruç tutan, namaz kılan, sadaka
veren kimse Allah'a şirk koşmuştur" (et-Tergib ve'r-Terhib, I, 32). Hadis-i Kudsî'de de
Cenab-ı Allah şö yle buyurur: "Ben ortakların ortaklığ ından en mü stağ nî olanıyım. Her
kim bir iş yapar da, onda, benden başkasını ortak kılarsa onu da, o ortaklığ ını da terk
ederim" (Mü slim, Zü hd, 46).
Namaz ve zekat gibi farz ibadetleri açıktan yapmak vacibtir. Çü nkü bunlar, İslâ m'ın
alametlerindendir. Binâ enaleyh bunları açıktan yapmak suretiyle, insanın, hakkında
oluşabilecek tö hmetleri bertaraf etmesi gerekir. Gizli yapma ise, nafileler için sö z
konusudur.

Fakat nafileler de, açıktan yapılınca, başkalarına ö rnek olacağ ı umulursa, açıktan yapılır.
Birisi, mescidde şü kü r secdesi yapan ve bunu çok uzatan bir adam gö rmü ş, "Bu ne gü zel
şey, keşke bunu evinde yapsaydı!" demiştir. Fakat alimler şö yle demektedirler:
"Nafileler, utanmadan dolayı terkedilemeyeceğ i gibi, riyakarane de yapılmamalıdırlar.
Çü nkü nafilelerde riyadan kaçınmak zordur. İşte bundan ö tü rü , Hz. Peygamber (s.a.s)
"Riya, siyah karıncanın, kapkaranlık gecede, siyah bir zemin ü zerindeki hareketinden
daha gizlidir’’ buyurmuştur.

Rasulallah (s.a.s.) şö yle buyurdu: Sizin adınıza korktuğ um şeylerin en korkuncu, kü çü k


şirktir!" Ya Rasulullah, kü çü k şirk nedir? dediler. Oda: "Riyadır!

Bir rivayetde isa (a.s) diyor ki; Biriniz oruç tuttuğ u vakit saçını ve sakalını boyayıp
yü zü nü bununla mesh etsin. İnsanlar onun oruçlu olduğ unu anlamasın. Sağ eliyle
verdiğ ini sol elinden gizlesin ve namaz kıldığ ı zaman kapısının perdesini ö rtsü n.

Yine ö mer (r.a) boynu bü kü k bir şekilde yü rü yen bir adam gö rü nce dedi ki; et boyun
sahibi boynunu dü zelt huşu boyunlarda değ il kalplerdedir.

Kendisiyle riya yapılan şey beştir. Kişi kendini bunlarla insanlara karşı sü slemektedir.
Bunlar beden, elbise, sö z, amel ve harici şeylerdir.

Bedenle din hususunda yapılan riyaya gelince; tıpkı kişinin zayıflık ve yü zü nü n


solgunluğ unu izhar ederek çok ibadet ettiğ ini, dini emirlerin kendisine bıraktığ ı hü znü
ve ahiret korkusunu insanlara vehmettirmek istemesi gibi. Yine saç ve sakalını birbirine
karıştırıp din nedeniyle gam içinde bulunduğ unu saç ve sakalını tarayacak vakit
bulamadığ ını vehmettirmekde bö yledir.

Giyim ve kuşam noktasında riyaya gelince; saçı dağ ınık bırakmak, bıyıkları kazımak,
yü rü rken başı ö ne eğ mek, sakin hareket etmek, yü zde secde izini gö stermek gibi.

Sö zle yapılan riya ise; nasihat ederken, hikmetli hutbeler verirken, Salihlerin ahvellerine
bağ lılığ ı gö stermek için haberlerini ezberlerken, insanların huzurunda dudakları zikirle
hareket ettirmek, insanların gö receğ i şekilde iyiliğ i emredip kö tü lü kten sakındırmak,
insanlar mü nker şeyler işleyince esef duyup ö fkelenirken bunu izhar etmek gibi. Amel
noktasında riyaya gelince buda namaz kılanlara uzun kıyam, rukü ve secde yaptığ ını
izhar ederek boynu bü kü k ve sağ a sola yö nelmeden namaz kılarak yapılmaktadır.

Bilinmelidir ki, riya ibadetler ve haricindeki durumlarda sergilenmektedir. Eğ er riya


ibadetlerin haricindeki durumlar noktasında yapılırsa bu mü bah olabilir. Tıpkı kişinin
insanlar hor gö rmesin diye sarığ ını ve saçını dü zeltmesi, elbisesini gü zelleştirmesi gibi.
Yine bu yapılan şey Allah tealaya ibadet de olabilir tıpkı ö nder bir kimsenin ilmiyle
meşhur olup ö rnek alınan bir kimse olması gibi.

Bu yapılan şeyler caiz olmayıp kö tü lenmiş de olabilir. Sonuç olarak yapılan bu gibi
durumların hü kmü , kişinin talep edip hedeflediğ i şeye gö re değ işiklik arz etmektedir.
Ama sadaka, namaz, oruç, cihat, ve hac gibi ibadetler noktasında olan riyalkarlık yapılan
ibadeti geçersiz kılmakta ve kişi bö ylece gü nahkar olmaktadır. Bu iki yö nden bö yledir.

Kullara taalluk eden yö n ki; riyakar kişi bu yaptığ ıyla onları aldatmakta ve ö yle olmadığ ı
halde Allah’a itaatkar ve muhlis bir kul olduğ unu onlara vehmettirerek onları
kandırmaktadır.

İkincsi Allah teala’ya taalluk eden yö n ki, kişi Allah teala ya yapılacak ibadetle kulları
kast ederse o Allah Teala ile alay eden durumda olur.

Bilinmelidir ki, riyanın dereceleri vardır bunların en şiddetli ve en kö tü sü imanın aslı


noktasında yapılan riyadır. Bu riyanın sahibi cehennemde ebedi olarak kalacaktır. Bu
kimse kelime-i şehadeti getirdiğ i halde içi tekziple dolu olan kimsedir. İşte bu kuran-ı
kerimin bir çok yerinde zikredilen nifakın ta kendisidir. En ağ ır olanıdır.

Bu kısmın altındaki derece ise insanların kınamasından korktuğ u için cemaatle namaza
katılmak, hasta ziyareti yapmak yada insanların diline dü şmemek için mescide gidip
gelmektir.

Riyanın diğ er bir kısmı da tek başına kaldığ ı zaman nafile ibadetlerden yana tembellik
yapıp cemaat içerisinde bunları yapmaktır. Allah teala bilmektedir ki, eğ er o yalnız
başına kalsa farzlardan başkasını ifa etmeyecektir.

Bir diğ er riya çeşidi de terk ettiğ i taktirde ibadeti noksan bırakan şeyler noktasında
riyakarlık yapmaktır. Tıpkı gayesi rukü ve secdeyi hafif yapıp okumayı uzatmamak olan
bir kimsenin insanları gö rü nce , kıratını gü zelleştirip secde ve rukuyü uzatması, iki secde
arasında secdeyi tam yapması gibi. Yine oruçlu bir kimsenin insanlar gö rdü ğ ü için
gıybeti ve mü stehcen konuşmayı terk etmesi de bö yledir. Eğ er insanların diline dü şme
korkusu olmasaydı oruç ibadetini kemale erdirecek bu kö tü şeyleri o terk etmeyecekti.
Bunların hepsi mahzurlu riya çeşitlerinden olup, kişi bunlarla mahlukları yaradanın
ö nü ne geçirmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s) "Riya, siyah karıncanın, kapkaranlık gecede, siyah bir zemin
ü zerindeki hareketinden daha gizlidir" buyurmuştur.

Riya gizli ve açık olmak ü zere iki kısma ayrılmaktadır. Açık riya insanı ibadete teşvik
eden ve bunda sevap kastı da olabilen riyadır. Bu kısım riyanın en açık olan kısmıdır.
Bundan biraz daha gizli olan riya ise kişiyi tek başına ibadete sevk etmez. Ancak
kendisiyle Allah tealanın rızasının taleb edildiğ i ibadetler, bu riya sebebiyle kolaylaşır.
Her gece teccü d namaz kılmayı adet edinip de bu namaz kendisine ağ ır gelen bir
kimseye misafir geldiğ inde bu namaz iştiyakla kalkması ve bu namazın kendisine hafif
gelmesi gibi.

Bundan daha gizli olan riya ise amele etki etmeyen ve ameli kolaylaştırıp hafifletmek
gibi bir tesiri olmayan riya çeşididir. Fakat bü tü n bunlarla beraber bu tü r riya kalpde
gizli bulunur. Bu riyanın en açık alameti insanların ibadetlerine muttali olmasıyla kişinin
sevinmesidir. Bu bakımdan nice insanlar vardır ki, ihlasla ibadet yapar, riya kalbine
gelmez ondan nefret edip onu reddeder ve bö ylece de amelini tamamlar lakin insanlar
ibadetine muttali olduğ u zaman memnun olur ve rahatlık duyar. Bu onun kalbinde
ibadetin yorgunluğ unu giderir. İşte bu mutluluk gizli riyanın varlığ ına delalet etmektedir
ki, bu mutluluk ondan meydana gelmektedir. Eğ er bu kalbin halka meyli olmasaydı
onların ibadetine mutlu olmaları onu sevindirmezdi. Ateşin taşta saklı olması gibi riya da
bu kalpte saklıdır. Bu sebebledir ki insanların bunu ö ğ renmesi onda sevinç ve mutluluk
meydana getirmiştir.

Sonra insanların bu muttali oluşlarıyla sevinme zevkini kişi hissettiğ i halde, bu durumu
kerih gö rmeze bu mutluluk onun içinde ki, gizli riyanın damarının gıdası olur. Ö yle ki, bu
damar kendi nefsinin aleyhinde gizlice harekete geçer ve ü stü kapalı yolla ibadetine
insanları muttali kılacak bir sebebin ortaya çıkması için onu zorlar.

Bu riyadan daha gizli bir riya çeşidi daha vardır ki, kişi kimsenin ameline muttali
olmasını istemez ve ibadetlerin bilinmesiyle de sevinmez. Fakat bununla birlikte o
insanları gö rü nce kendisini gü ler yü zle karşılayıp tazim etmelerini onu ö vmelerini,
ihtiyaçları için koşturmalarını kendisine alış-veriş de mü samaha gö sterilmesini meclis
de kendisini yer verilmesini umar ve bundan hoşnut olur. Eğ er bu noktada kusur eden
bir kimse çıkarasa bu onun kalbine ağ ır gelir. O adamın kalbinden uzaklaştığ ını hisseder
adeta o sakladığ ı ibadetle insanların kendisine saygı duyulmasını ister.

Dolayısıyla insanlarla ilişkilere taalluk eden hususlarda ibadetin varlı yokluğ u gibi
olmadıkça kul karıncanın ayak sesinden daha gizli olan riyanın pisliğ inden kurtulamaz.
Bü tü n bu riya çeşitleri kulun ecrini yok eder.

Ama bu noktada her sevinç kö tü değ ildir zira; Ebû Zer radıyallahu anh şö yle
dedi:Resû lullah sallallahu aleyhi ve sellem'e – Bir kimse, bir hayır yapar da halk bu
sebeple onu ö verse, buna ne buyurursunuz? dediler. O da: "Bu, mü'min için peşin bir
müjdedir" buyurdu.
Yapılan hizmet ve iyilikler takdir edilmezse hizmet ve iyilik yapacak kimse zor bulunur.
Kişi iyilik yapınca takdir edilmesini istememeli fakat başkaları takdir edince o iyilik
sahibinin elde edeceğ i yegane sonuç mudur? Yoksa onun Allah katında bir ecri de var
mıdır? İşte bu kuşkudan dolayı kaynaklanan soruya Rasû lullah (s.a.v.) çok gü zel bir
cevap vermiştir. “Bu mü’min için peşin bir müjdedir.” Yani Allah’ın kabul ettiğ inin peşin
gö stergesidir. Çü nkü o kimse reklam ve propaganda yapmayı hiç aklından geçirmemiş
bu konuda herhangi bir teşebbü s ve mü dahalede bulunmamıştır. Allah rızası için yaptığ ı
işi Allah'ın sevdirmesi sonucu toplum kendiliğ inden sevmiş ve ö vmü ştü r. Bu işler o
kimsenin ahiretteki sevabının mü jdesidir.
Sonuç olarak gizli riyanın pislikleri sayılamayacak kadar çoktur. Kişi ne zaman ki,
ibadetine bir insanın muttali olması yani ö ğ renmesi noktasında bir farklılık gö rü rse işte
onun bu ibadetinde riyadan bir şube var demektir. Eğ er kişi muhlis olsaydı inanları hiç
ö nemsemezdi. zira o bunların ne rızık vermeye ne celi taktir etmeye nede sevabı artırıp
cezayı hafifletmeye muktedir olmadıklarını bilirdi.

Amellerin makbul oluşları Allah rızası için yapılmalarına bağ lıdır. Dolayısıyla mü slü man
her işinde gö steriş ve “şö yle desinler” diye arzusundan uzak olmalıdır. Çü nkü bu
durumlar kişiyi mü nafıklık durumuna dü şü rü r. Riya ve Sü m’a = Şö yle şö yle desinler
niyeti dini şeyleri istismar etmek demektir. İhlas ve samimiyet her amelin başı ve her
tü rlü kö tü duyguların dü şmanıdır. Allah'ın rızası ancak ihlas ve samimiyetle kazanılır.

‘’kim rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa salih bir amel işlesin ve yaptığ ı ibadete hiç
kimseyi ortak etmesin’’ (kehf suresi 110)

You might also like