Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 3

Engels amerika’da: bugünün hareketinde gelecek olabilmek – foti

benlisoy - Foti Benlisoy

08/01/2014

Türkiye solunda “stratejik” vasfını hak eden tartışmalar ancak konjonktürün ezici ağırlığı altında gündeme
gelebiliyor. “Somut durumun somut analizi”, yapısal-tarihsel etkenlerden bağımsız kılınmış bir güncel gündeme
sıkışmak, aktüel olanın sınırları dahilinde düşünmek şeklinde anlaşılıyor çoğu kez. Böylece sosyalist hareketin
yeniden inşası, solun birliği, bir yeniden harmanlanma yaşanması gibi başlıklar altındaki arayışlar, mesela
CHP’nin “sağ adaylar” göstermesi gibi aktüel siyasal gelişmelere verilen refleksler düzeyinde kalıyor maalesef.
Geçerli düstur, “kendi yağında kavrulmak” olunca, uluslararası siyasal işçi hareketinin son yüz elli yılda
biriktirdiği stratejik külliyata da başvurulması nadiren gündeme geliyor. Başvurulduğu kadarı da toplumsal
mücadelelerin ve solun ülkedeki gelişkinliğiyle alakası olmayan örneklerden kaynaklanıyor. Marx’ın
Fransa’daki devrimci alt üst oluşlar tarihine dair yazdıkları, I. Dünya Savaşı öncesi kıta Avrupası’ndaki işçi
hareketi ve Alman sosyal demokrasisi bağlamında ya da 1917 sonrasının devrimci atılım konjonktüründe kaleme
alınanlar, stratejik ufku tayin etmeye devam eden, etmesi gereken bir külliyat elbette. Ancak kabul etmek gerekir
ki bu külliyatın önemli bir bölümünde ortaya konan deneyim ve argümanlar, içerisinde hareket edilen reel güç
ilişkileriyle bir paralellik arzetmiyor.
İşçi hareketinin oldukça cılız olduğu, toplumsal hareketlerde ciddi bir canlanma söz konusu olsa da sosyalist
hareketin bir bütün olarak siyasal güç ilişkilerini belirlemekten uzak olduğu bir evrede siyasal hafızamızı başka
tarihsel örnekler üzerine de kışkırtmakta yarar var. Friedrich Engels’in hayatının son yıllarında ciddi bir canlılık
göstermeye başlayan Amerikan emek hareketi ve solu üzerine yazdıkları pekâlâ işlevli örneklerden biri olabilir.
Bağlam farklı (çok farklı) olsa da sınıf hareketinin gelişkinlik düzeyi ve devrimci-radikal solun durumu
açısından bakıldığında, Engels’in Amerikan sosyalistleriyle yazışmalarındaki naçiz tavsiyeleri pekâlâ Türkiye’li
sosyalistler için de yol gösterici olmasa bile, izi sürülecek yolu kısmen de olsa aydınlatan bir küçük işaret fişeği
işlevi görebilir.
O halde “teşbihte hata olmaz” diyerek başlayalım: Engels’e göre,1880’lerin sonunda ABD’de hızla gelişmekte
olan işçi hareketi için tayin edici öncelik, “kendi bağımsız platformuna sahip siyasal bir emekçi partisinin
oluşturulması” meselesidir. Emekçilerin hâkim sınıfın değişik siyasal akım ve eğilimlerinden örgütsel ve
programatik olarak bağımsız olacak bir siyasal örgütlenme biçimine yönelmesinin zaruri oluşu, Engels’in bu
dönemde Amerikalı sosyalistlerle yazışmalarının merkezi temasıdır. 29 Kasım 1886’da şöyle yazar: “Harekete
yeni katılan her ülkede tayin edici ilk adım daima işçilerin bağımsız bir siyasal parti olarak örgütlenmesidir.
Bunun nasıl gerçekleştiği, bu parti ayrıksı bir işçi sınıfı partisi olduğu müddetçe önemli değildir.”
Engels için bu yeni partinin programının kimi eksiklik ya da hatalar içermesi, bazı noktalarda bulanık olması
tayin edici bir mesele değildir. Ona göre programdaki karmaşa ve belirsizlik, zaman içerisinde pekâlâ üstesinden
gelinebilecek geçici mahiyette bir sorundur. Örgütlenen ve kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçen kitlelere
dışarıdan “doğru” teori dayatmak, bir teorik hijyen arayışı içerisinde olmak söz konusu olamaz. Önemli olan
kitlelerin kendi kendini örgütlemesi, kendi yanlışlarından öğrenmesi ve kendi siyasal eyleminden gereken
sonuçları çıkartmasıdır. Aynı mektupta şöyle yazar: “Kitlelerin gelişmek için zaman ve şansı olmalı. Böyle bir
şansa da ancak kendi hareketleri mevcut olduğunda sahip olurlar. Bu hareketin formu önemli değildir, yeter ki
bu, kendi hatalarından öğrenip, deneyim kazanıp ilerleyebilecekleri onların bizzat kendi hareketi olsun.”
Engels bu dönemdeki yazışmalarında sürekli olarak aynı vurguyu yapar; emekçi ve ezilenlerin kendi
mücadeleleri aracılığıyla oluşan kolektif deneyimlerinin inşa edici karakterinin ısrarla altını çizer. 16 Eylül
1886’da şunları yazar: “İnsanlar kendi çıkarlarının bilincine ancak çam üstüne çam devirerek, tökezleyerek
varabilirler. Bu işçiler için de geçerlidir. Sendikaların, sosyalistlerin, Emek Şövalyeleri’nin müsebbibi olduğu
karmaşa daha bir müddet devam edecek ve işçiler ancak kendi hataları aracılığıyla öğreneceklerdir. Ancak
önemli olan, kitlelerin harekete geçmiş olmalarıdır, ilerlemekte olmalarıdır, büyünün bozulmuş olmasıdır.”
Engels için hareketin teorik bakımdan ne kadar donanımlı olduğu, program açısından kıta Avrupası ile aşık atıp
atamayacağı konuları ancak ikincil meselelerdir. Onun için belirleyici olan şey, politik-programatik kesinlikten
ziyade doğuş aşamasındaki hareketin emekçileri seferber edebilme, onlara ulaşabilme kapasitesidir. 28 Aralık
1886’da şöyle yazar: “Hareketin teorik bakımdan mükemmel derecede doğru bir çizgiden başlayıp
ilerlemesinden ziyade, yayılması, uyum içerisinde gelişmesi, bütün Amerikan proletaryasını kapsayıp onun
içinde kökleşmesi daha önemlidir.” Hareketin gelişiminin gerçek kıstası kâğıt üzerindeki devrimci programın
gelişkinliği değil, emekçilerin bir sınıf olarak örgütlü siyasal ve toplumsal mücadeleler deneyiminin yol
göstericiliğidir. “Teorik berraklığın ‘durch Schadenklugwerden’den [kendi yanlışlarından öğrenmek] başka etkili
yolu yoktur. Bütün bir sınıf için, özellikle de Amerikalılar gibi pratik bir ulus söz konusu olduğunda, bundan
başka yol yoktur. Önemli olan, işçi sınıfının bir sınıf olarak hareket etmeye başlamasıdır.”
Engels’e göre programatik-politik olarak daha gelişkin siyasal grupların bir sekt olarak kalıp kitlelerden
yalıtılmaktansa reel harekete dahil olması gerekir. Engels ABD’de bulunan ve Alman sosyal demokrasisinin
programını benimsemiş göçmen işçi gruplara sürekli olarak bu yönde tavsiyelerde bulunur. Ona göre yapılması
gereken, soyut siyasal ilkeleri hareketin dışında ve ona rağmen savunmak değildir. Bu tip gruplar, “genel işçi
sınıfı hareketine katılmalı, onun faktische[reel] başlangıç noktalarını kabul ederek düşülen her hatanın, uğranılan
her yenilginin çıkış programındaki eksiklik ve yanlışlardan zorunlu olarak kaynaklandığını gösterecek tedrici bir
çalışma tarzı içerisinde olmalıdır. Yani onlar, Komünist Manifesto’nun ifadesiyle, bugünün hareketinde
geleceğin hareketini temsil etmelidirler.”
Hareketin hâkim sınıftan bağımsız gelişimi ve emekçilerin kendi politik deneyimleri, siyasal berraklığın tek
gerçek garantisidir.  28 Aralık 1886 tarihli mektubunda şöyle yazar: “Her şeyden önemlisi, harekete kendisini
pekiştirecek zamanı tanıyın. Başlangıç aşamasında insanların gırtlağına henüz tam olarak sindiremeyecekleri,
ancak kısa zamanda mükemmel bir biçimde anlayacakları şeyleri boca etmek yanlışına düşmeyin. Gelecek
Kasım ayında samimi bir işçi sınıfı partisinin bir ya da iki milyon oyu, doktriner anlamda mükemmel bir
platformun edineceği yüz bin oydan kesin olarak daha iyidir.”
Engels inşa halindeki işçi sınıfı hareketinin çoğulcu karakterini bilhassa vurgular. Çoğulculuğun adeta bir lüks
addedildiği günümüzde Engels’in bu vurgusu gerçekten şaşırtıcı. Ona göre komünistler işçi hareketinin
çoğulluğunu tanımalı, bu çoğulculuğa uygun bir siyasal faaliyet biçimini benimsemelidirler. 27 Ocak 1887 tarihli
mektubunda Marx ile kendi siyasal deneyimlerinden örnekler vererek bu durumu izah eder: “Almanya’ya bahar
1848’de döndüğümüzde işçi sınıfının kulaklarına hitap etmek için o gün tek yol olan Demokratik Parti’ye
katıldık. Bu partinin en gelişkin kanadıydık; ancak neticede yine de onun bir kanadıydık. Marx, Enternasyonal’i
kurduğunda onun genel programını kaleme alırken ona, o devrin bütün işçi sınıfı sosyalistlerinin (Proudhoncular,
Pierre Leroux taraftarları, hatta İngiliz sendikalarının en gelişkin kesimlerinin) katılabileceği bir biçim verdi. İşte
bu açıklık nedeniyle Enternasyonal Enternasyonal olabildi. 1864’te ya da 1873’te sadece bizim platformumuzu
açıkça kabul etmiş kişilerle çalışmış olsaydık bugün ne noktada olurduk?” Komünistlerin toplumsal mücadeleler
içerisinde sınıf hareketinin farklı eğilimleriyle birarada bulunması, Engels için son derece doğal bir durumdur:
“Kendi pratiğimizin bize, kendi ayrıksı pozisyonumuzu, hatta örgütümüzü bir kenara atmak ya da gizlemek
ihtiyacını duymaksızın işçi sınıfının genel hareketinin bütün aşamalarında onunla birlikte hareket
edebileceğimizi gösterdiğini düşünüyorum.”
Engels, Amerikalı sosyalistlerle yazışmalarında ikamet etmekte olduğu İngiltere’den örnekler vererek iki ülkede
de işçi sınıfının burjuvazinin farklı akım ve eğilimlerinden bağımsız kendi siyasal örgütlülüğünü yaratma
gereğini sürekli olarak vurgular. İşçilerin “hâkim sınıfın çeşitli kesimleri tarafından oluşturulmuş eski siyasal
partilerden bağımsız ve onlara karşı, ayrı bir siyasal parti” inşa etmek gereğinin altını tekrar tekrar çizer. Böyle
bir adım, “emekçi kitlelerin (…) kendilerini bütün diğer sınıflara karşı bir sınıf olarak hissetmeleri ve bu hisse
bir ifade vermeleri için” gereklidir. Mesela 10 Kasım 1894’te şöyle yazar: “Buradaki hareket sizinkinden kısmen
daha ileride olsa da Amerika’dakine benziyor hâlâ. Emekçilerin iki resmi parti dışında ve karşısında kendi
partilerini oluşturmaları gerektiği yönündeki kitlesel içgüdü giderek güç kazanıyor.”
Engels’in emekçilerin kendi siyasal örgütlemesini inşa etmesi gereğini ifade ederken kastettiği kıymeti
kendinden menkul sektlerin inşası değildi elbette. İngiltere ile ABD işçi hareketini kıyasladığı 1 Ocak 1895
tarihli bir başka mektubunda şöyle yazar: “Buradaki sorunlar sizinkilerle hemen hemen aynı. Sosyalist içgüdü
kitleler arasında giderek güç kazanıyor. Ancak bu içgüdüsel izlenimleri açık talep ve fikirlere tercüme etmek
zamanı geldiğinde insanlar hemen anlaşmazlığa düşüyor. Kimileri Sosyal Demokrat Federasyon’a kimileriyse
Bağımsız İşçi Partisi’ne yöneliyor, bazılarıysa sendika örgütlenmesinin ötesine gidemiyor. Kısacası sektten
başka hiçbir şey yok; parti yok.”
Bir partinin oluşması, Engels’in kullandığı metaforla, “işçi sınıfı mücadelesinin bu ilk dağınık müfrezelerinin”
birleşerek “ortak bir ordu” oluşturmasına bağlıdır. Bu bakımdan devrin işçi hareketinin başlıca eğilimlerinin
(Henry George taraftarları, Emeğin Şövalyeleri ve Sosyalist İşçi Partisi’nin) ortak bir platformda buluşması
zaruridir. Engels’in İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu’nun ABD baskısına yazdığı önsözde vurguladığı
üzere, “Birbirinden bağımsız yapıların tek bir ulusal emek ordusunda birleşmeleri, (bu geçici platform ne kadar
yetersiz olsa da yeter ki gerçek bir emekçi sınıfı platformu olsun) Amerika’da atılması gereken bir sonraki büyük
adım budur.”
Engels’in yazılarından yüz küsur yıl sonra ABD siyaseti hâlâ hâkim sınıfın iki siyasal partisinin egemenliği
altında. Mevcut siyasal kurumsallaşmaya topyekûn meydan okuyabilecek ulusal çapta bir siyasal alternatif hâlâ
yok. Engels’i iyimserlikle, beklentilerinde temelsiz olmakla, sınıf mücadelesinin rotası hususunda şematik oluşla
vs. eleştirebiliriz. Ancak çuvaldızı Engels’e ya da Amerikan işçi hareketine batırmakla yetinmeyip iğneyi de
“kendimize” saklayalım. Türkiye’de sosyalist hareketin emekçi ve ezilenlerin gündelik mücadele deneyimlerine
yaslanan, hâkim sınıfın çeşitli fraksiyonlarından bağımsız bir birleşik siyasal özne inşa etmek hususundaki ataleti
düşünüldüğünde, Engels’in yazdıklarını hatırlamamak elde değil. Hani söylemek manasız ama yaşasaydı,
Amerikan sosyalistlerine yönelttiği nasihat ve eleştirilerin önemli bir bölümünü bu ülkenin sosyalistlerinden de
büyük ihtimalle esirgemezdi.



You might also like