Professional Documents
Culture Documents
Lenfati̇k Si̇stem
Lenfati̇k Si̇stem
Lenfatik sistem; lenfa, lenfositler, lenf damarları, lenf nodları, tonsiller, dalak ve
thymus bezinden oluşur
Lenfatik sistemin 3 ana fonksiyonu vardır. Bunlar:
1- Dokuların sıvı dengesinin ayarlanmasına yardım eder. Her gün yaklaşık 30
litre sıvı kan kapillerinden hücreler arası (Intraceluler aralık) bölgeye geçiş
yapar. Bunun 27 litresi tekrar kan kapillerlerine geri döner. Hücreler arası
sahada kalan yaklaşık 3 litrelik sıvı, lenf kapillerlerindeki lenfa'dır. Lenfa, lenf
damarları yolu ile venöz sisteme taşınarak dolaşım sistemine geri döner.
2- Lenfatik sistem, immun sistemin bir parçası olarak da tanımlanabilir.
Vücudumuzda dalak ve böbrek'ler kanı süzerken, lenf nodları'da lenfa'yı süzme
görevini yürütürek mikroorganizma ve diğer yabancı maddelerin temizlenmesini
sağlarlar
3- Sindirim sisteminden yağların ve diğer besinlerin emilmesine yardım eder.
İnce bağırsaklarda bu işi yapan özel lenf damarlarına lactacel denir. Emülsiyon
şeklindeki yağlar, lactacel'lerden emilerek lenf damarları yolu ile dolaşım
sistemine katılır. Emülsiyon şeklindeki yağlardan oluşan süte benzeyen bulanık
sıvıya chylus denir.
3. Lenf Damarları:
3.1. Lenf kapillerleri:Hücreler arası sahada kan kapillerlerinin yanında
bulunurlar. Başlangıç kısımları kapalıdır. Lenf kapillerlerinin çapı, kan
kapillerlerine göre daha geniştir (Şekil 3). Lenf kapillerlerinin duvarı sadece
endotel tabakasından oluşmaktadır. Achering filamentleri çevre dokulardaki
endotel hücrelerinin lenfatiklerinin birbirine bağlar ve lenfanın lenfatik kanallara
giriş hızını kontrol eder. Ödem esnasında bu filamentler gerilince şişer ve
böylece endotel hücrelerinin arası açılırak genişler.
3.2. Lenf damarları:Lenf kapillerleri birbirlerine yaklaşarak lenf damarlarını
meydana getirirler (Şekil 3). Lenf damarları, venlerin yapısına benzer özellikler
göstermelerine karşın, birçok kapakçıkları ve çok ince duvar yapıları ile
venlerden ayrılırlar. Lenf nodları vücudun belli bölgelerinde lokalize olmuş ve
lenf damarlarının arasında bağlantıları sağlayan küçük ara istasyonlardır. Lenf
damarları birbirleri ile anastomaz yapar ve çapları gittikçe büyür
Duvarları 3 tabakadan oluşur:
İntima tabakası: Endotel ve longitudinal lifleri içeren ince bir bağ dokusu
tabakası yapar.
Media tabakası: Büyükçe lenf damarlarında, sirküler ve oblik düz kas
demetlerinden meydana gelmiş müsküler tabakadır. Arasını bağ dokusu
doldurmuştur.
Adventisya tabakası: Kollagen demetlerden ve elastik liflerden yapılmıştır. Düz
kas lifleri ve küçük besleyici kan damarları mevcuttur.
Lenf damarlarının daha geniş çaplı ve daha uzun olan bölümlerine lenfatik
trunkus (Lenf kökleri)denir. Lenfatik trunkuslar içlerindeki lenf sıvısını daha
geniş lumenli olan lenfatik ductuslara aktarır.
Vücudumuzda Ductus lymphaticus dexter (Ductus thoracicus dexter) ve Ductus
lymphaticus sinister (Ductus thoracicus) olmak üzere iki ana lenf kanalı vardır.
3.3. Ductus lymphaticus dexter (Ductus thoracicus dexter):Boyunda m.
scalenus anteriorun medial kenarı boyunca uzanır. Sağ angulus venosusa açılır.
Ductus lymphaticus dextere açılan trunkuslar:
Truncus jugularis dexter: Baş ve boynun sağ yarısının lenf sıvısını,
Truncus subclavius dexter: Sağ üst ekstremitenin lenf sıvısını,
Truncus bronchomediastinalis dexter: Thorax'ın sağ tarafının, sağ akciğerin,
kalbin sağ tarafının ve karaciğerin üst yüzünün bir bölümünün lenf sıvısını alır.
3.4. Ductus lymphaticus sinister (Ductus thoracicus):Lenfatik sistemin ana
toplayıcı ductusudur . Baş, boyun ve thoraksın sol tarafını, sol üst ekstremiteyi,
her iki alt ekstremiteyi, karın ve pelvis içi organların lenf sıvısını alır. Sol
angulus venosusa açılır.Erişkinlerde 2. lumbal vertebra hizasından boyun
köküne kadar uzanır. Diaphragmadaki hiatus aorticustan geçer.
Ductus thoracicusa açılan truncuslar:
Truncus lumbalis dexter/sinister: Her iki alt ekstremitenin, pelvis organlarının,
böbreklerin, gl. suprarenalislerin ve karın duvarının lenf sıvısını,
Truncus intestinales: Mide, bağırsaklar, pankreas, dalak ve karaciğer bölgesinin
lenf sıvısını,
Truncus bronchomediastinalis sinister: Thoraksın sol tarafının, sol akciğerin,
kalbin sol tarafının, diaphragma ve karın duvarının sol üst bölgesinin lenf
sıvısını,
Truncus subclavius sinister: Sol üst ekstremitenin lenf sıvısını,
Truncus jugularis sinister: Baş ve boynun sol tarafının lenf sıvısını alır.
3.4.1. Cisterna chyli:1. ve 2. lumbal vertabraların corpuslarının önünde,
aortanın arka sağ tarafında ve diaphragmanın sağ kurusunun yan tarafında
bulunur. Ductus thoracicusa oranla daha geniştir. Cisterna chyliye truncus
lumbalis dexter, truncus lumbalis sinister, truncus intestinalesler açılır .Truncus
lumbalisler; nodi lymphatici aortici lateralisten çıkan efferent lenf damarlarının
birleşmesinden oluşur. Bunlar alt ekstremiteden, pelvis organları ve duvarından,
böbreklerden, glandula suparenalislerden ve karın duvarının büyük bölümünden
gelen derin lenf sıvılarını toplar. Truncus intestinalesler mide, bağırsaklar,
pankreas, dalak ve karaciğerin alt yüzünden lenf sıvısını toplar.
4. Lenf Nodları:Lenf nodları fasülye veya böbreğe benzer şekilde olup, içinden
geçen lenfayı süzer. İmmun sistemde görev alan T ve B lenfositleri, makrofajlar
ve antijen sunan dendritik hücreleri vardır. Lenf nodları lenf damarlarının yolları
üzerindedir. Özellikle Regio cervicale, R. axillare, ve R. İnguinale ile abdominal
bölgede çok miktarda bulunurlar (Şekil 3).
Lenf nodunun üzerini örten kapsülün yapısında çoğunlukla kollegen lifler,
elastik bağ dokusu ve düz kas lifleri bulunur. İnguinal ve mezenterik lenf
nodülleri daha fazla kas lifi ihtiva eder. Kapsülün uzantısı olan Trabekulalar lenf
nodlarını bölmelere ayırır (Şekil 5). Arterlerinin ve sinirlerinin girdiği venlerinin
çıktığı yere Hilus denilir. Vas lymphaticum efferensler hilustan başlar.
4.1. Korteks:Korteks, kapsülün hemen altındaki bölgedir. Burada lenfanın
içinden geçerek süzüldüğü sinüsler düzensiz yerleşmişlerdir. Bunlar;
Sinüs subkapsülleris: Korteks ile kapsül arasında bulunurlar
Sinüs preitrabeküleris: Trabeküllerin çevresinde bulunurlar
Sinüslerde makrofajlar bulunur. Makrofajlar lenf sıvısındaki antijen ve yabancı
maddeleri fagositoz yaparlar.
Lenf nodlarında 2 tip follikül bulunur:
Primer follikül: Aktif olmayan B hücreleri çoğunluktadır. Primer follikülde
bulunan dendritik hücreler, lenfadaki antijeni tutarak B hücrelerine sunarlar.
Sekonder follikül: Akif olmayan B hücreleri ve folliküler dendritik hücreler
bulunur. B hücreleri uyarılınca follikülün merkezine göç eder.
Germinal Merkez: Sekonder folliküllerin merkezinde aktive olan B hücrelerinin
bulunduğu bölgelerdir. B hücrelerinin aktive olması ve çoğalması sonucu
germinal merkez genişler ve lenf nodları büyür.
4.2. Parakortikal bölge:Korteks ile medulla arasında bulunan bölgedir. Aktive
olmayan T hücreleri ve folliküler dendritik hücreler bulunur.
4.3. Medulla:Medulla hilusa yakın olan en içteki bölgesidir.Medüller sinüsler:
Lenfa, sinüs subcapsullaris ve sinüs peritrabe-cularisten süzülerek medüller
sinüslere gelir. Vas lymphaticum efferens ile lenf nodunu terkeder. Medullar
kordlarda aktive olmuş T hücreleri ve plazma hücreleri bulunur.
6. Thoraks Bölgesi:
6.1. Thoraks'ın lenf nodülleri:
6.1.1. Thoraks duvarının lenf nodülleri:
Nodi lymphatici parasternales (thoracica interna, mamaria interna): A.
thoracica interna'nın yan taraflarında sternuma yakın intercostal aralıklarda
bulunur. Memeyi, göbeğin yukarısındaki karın ön duvarının derin yapılarını ve
karaciğerin facies diaphragmaticayı drene eder.
Nodi lymphatici intercostales: İntercostal aralıkların arka bölümünde a.
intercostalis posteriorlara komşudur. Memenin bir kısmını ve göğüs duvarının
posterolateralini drene eder.
Nodi lymphatici phrenici superiores: Diaphragmanın torasik yüzünde
bulunurlar. Diaphragmanın ve karaciğerin üst yüzünü drene eder.
6.1.2. Thoraks kavitesinin lenf nodülleri:
Nodi lymphatici mediastinales superiores (brachiocephalic): Medi-astunumun
üst bölümünde v. brachiocephalicalar, aort ve bronşlar arasında bulunurlar.
Thymus, thyroid bezi, kalp, perikard ve diaphragmanın bir bölümünü drene
eder.
Nodi lymphatici mediastinales posteriores: Özofagus ve aorta thoracicanın
etrafında bulunurlar. Özofagus, perikardın arka tarafını drene eder.
Nodi lymphatici tracheobronchiales: Tracheanın bifurkasyo bölgesinde ve
bronchus principalisler çevresinde bulunurlar. Akciğeri, tracheanın torasik
parçasını, plevra, kalp ve thoraksın arka duvarını drene eder.
6.2. Thoraks bölgesinin klinik anatomisi:
6.2.1. Akciğerin lenf drenajı:Alveol duvarında lenf damarları bulunmaz.
Akciğerde lenf damarları yüzeysel ve derin lenf plexuslarından oluşur.
a-Plexus superfricialis: Visceral plevranın altında radix pulmonise doğru uzanır
ve buradaki nodi lymphatici broncho pulmanalislere drene olur.
b-Plexus profundus: Bronkus ve pulmoner damarlar ile birlikte radix pulmonise
doğru seyreder ve akciğer dokusu içinde bulunan nodi lymphatici
pulmonaleslere dökülür. Buradan ayrılan lenf damarları radix pulmonisteki nodi
lymphatici bronchopulmonalislere drene olur. Bu lenf nodüllerinde toplanan
akciğer lenfası önce nodi lymphatici trocheobronchialislere, daha sonra da nodi
lymphatici bronchomediastinalise dökülür.
Akciğer kanseri: Erkeklerde en sık görülen kanserdir. Genelde bronşların moköz
membranından kaynaklanır. Çoğunlukla akciğer hilusuna yakın olarak
yerleşmiştir. Kanser büyük bir hızla nodi lymphatici tracheo bronchiales ve nodi
lymphatici bronchomediastinalesler ile n. laryngeus reccurrense yayılır. Erken
dönemde trunchus bronchomediastinalis vasıtası ile claviculanın hemen
üzerindeki nodi lymphatici cervicales laterales profundiye yayılabilir.
8. Üst Ekstrimite:
8.1. Üst ekstremitenin lenf nodülleri:
Nodi lymphatici supratochleares: Epicondylus medialis humerinin yukarısında
ve derin fasianın yüzeyinde bulunur. 3., 4. ve 5. parmakları, elin medial kısmı,
ön kolun ulnar tarafının yüzeysel bölümünü drene eder.
Nodi lymphatici cubitales: Fossa cubitide bulunur. Bölgeyi drene eder.
Nodi lymphatici brachiales: Kolda a. brachialisin medial tarafında sıralanır.
Nodi lymphatici axillares: Fossa aksillariste yağ. bağ dokusu içinde bulunan 20-
30 adet büyük lenf nodlarıdır (Şekil 9). Bunlar üst ekstremitenin esas lenf
nodülleridir. 6 ana lenf nodu vardır. Üst ekstremite, memenin dış yarısı, göbeğin
yukarısında kalan karın ve göğüs duvarını drene eder.
a- Nodi lymphatici axillares brachiales (laterales): V. aksillarisin distal
2/3'ünün iç ve arka tarafında bulunurlar. Üst ekstremitenin tümüne yakınını
drene ederler. Nodi lymphatici supraclavicularese, nodi lymphatici centrales,
nodi lymphatici apicalese açılırlar.
b- Nodi lymphatici axillares pectorales (anteriores): M. pectoralis minorun dış
kısmında v. thorocica latealise komşudurlar. Memenin santral ve lateral
bölümünü, göğüs duvarının ön dış tarafının kas ve derisini drene eder. Nodi
lymphatici centrales, nodi lymphatici apicalese açılırlar.
c- Nodi lymphatici axillares subscapulares (posteriores): M. subscapularisin alt
kenarı boyunca a. subscapularise yakındırlar. Sırtın kaslarını ve derisini ve
göğüs duvarının arka bölümünü drene eder. Nodi lymphatici centrales, nodi
lymphatici apicalese açılırlar.
d- Nodi lymphatici axillares centrales: Fossa aksillariste yağ dokusu içinde
bulunurlar. Nodi lymphatici axillares brachiales (laterales), nodi lymph-atici
axillares pectorales (anteriores), nodi lymphatici axillares subscapulares
(posteriores) i drene eder. Nodi lymphatici apicalese açılırlar.
e- Nodi lymphatici axillares apicales (medial grup): M. pectoralis minörün üst
kısmında ve v. axillarisin medialinde bulunurlar. Memenin üst ve periferik
kısmını drene eder.
f- Nodi lymphatici deltoideopectorales (infraclaviculares): Trigonum delto-ideo
pectoralede bulunurlar. El, önkol ve kolun lateralini drene ederler.
8.2. Bölgenin klinik anatomisi:
8.2.1. Memenin lenf drenajı:
Bayanlarda en sık görülen kanser meme kanseridir. Meme kanserleri
metastazlarını çoğunlukla lenf yolları ile yaparlar. Kanserin yayılma durumunun
ortaya konmasında ve uygulanacak tedavinin biçiminde etkili olduklarından
memenin lenf sistemi önem arzeder. Lenf damarları her memede iki plexus
yapar:
a-Subareolar (sappey) plexusu: Areola altındadır.
b-Derin plexus: Memenin arkasında ve m. pecteralis majorun önündedir.
Aciniler stromadaki kılcal lenf damarlarının meydana getirdiği küçük
plexuslarla sarılıdır. Bu plexuslardan çıkan lenf damarlarının bir bölümü
birbirleri ile birleşerek daha büyük lenf damarları halinde meme kanallarını izler
ve subareolar plexusa açılır. Lenf damarlarının diğer bir bölümü memenin arka
yüzünde bulunan derin plexusa açılır. Meme derisini drene eden deri lenfatikleri
ise subareolar plexus ile birçok anastomoz yapar.
Plexuslardan çıkan ana lenf damarları başlıca 3 yolla memenin bölgesel lenf
bezlerine ulaşırlar.
1-Aksiller yol: Subarolar plexustan çıkan lenf damarları m. pecteralis majorun
dış kenarı boyunca ilerleyerek koltukaltı lenf bezlerinin çeşitli seviyelerinde
yeralan subpekteral, apikal, santral, lateral ve subscapular gruplarına dökülürler.
Memenin lenf damarlarının %75'i axille lenf nodüllerine dökülür
2-Transpektoral yol: Memenin derin plexusundan çıkan lenf damarları m.
pecteralis majoru delip geçtikten sonra iki m. pectoralis major arasında yer alan
interpektoral (Rotter) lenf ganglionuna dökülürler. Bir kısmı da supraklaviküler
lenf ganglionlarına dökülür.
3-Mammaria interna yolu: Mammaria interna lenf bezi grubu göğüs duvarının
arka yüzünde, plevranın önünde, a. mamaria intarnanın yanında ve 1., 2., 3. ve 4.
interkastal aralığın sternuma yakın kısmında yer alır. Subareolar plexusun
santral ve medial bölgelerinden çıkan bir kısım lenf damarları ile derin plexustan
çıkan lenf damarlarının çoğu m. pectoralis major, minör ve interkostal kasları
geçtikten sonra mamaria interna lenf bezlerine varırlar.
Meme lenfatiklerinin ikincil yolları:
1-Meme derisi lenfatikleri karşı taraf derinin lenfatikleri birleşir. Böylece bir
memede başlayan kanser öteki memeye veya koltukaltına yayılabilir.
2-Memenin alt-iç kadranı lenfatikleri linea alba üzerindeki ince delikler aracılığı
ile periton boşluğuna açılabilir. Memenin alt-iç kadran kanserleri bu yolla
karaciğere ve pelvis organlarına metastaz yapabilir.
3-Her iki mammaria interna lenf zincirleri arasında ince bağlantılar sayesinde bir
taraftaki metastazlar kolayca öbür tarafa geçebilir.
9. Alt Ekstremite:
9.1. Alt ekstremitenin lenf nodülleri:
Nodus tibialis anterior: A. ve v. tibialis anteriorun proximalinde bulunur.
Nodi lymphatici popliteales: Fossa popliteada yağ dokusu içinde bulunurlar.
Bölgenin lenfini drene eder.
Nodi lymphatici inguinales: Trigonum femoralenin üst yarısında bulunan 12-20
adet lenf nodülüdür.
A- Nodi lymphatici inguinales superficiales: Lig. inguinalenin hemen altında
bulunurlar. Canalis femoralis içinde bulunan lenf noduna Rosenmüller veya
Colguet lenf nodülü de denilir. Regio glutealis, göbeğin alt kısmındaki karın ön
duvarı, dış genital organları ve bacağın arka dış tarafı hariç tüm ekstremiteyi
drene eder.
A- Nodi lymphatici inguinales profundi: V. femoralisin medial tarafında
bulunurlar. Glans penis, clitoris ve bölgenin lenfini drene eder.
11. Tonsiller:
11.1. Tonsilla palatina (Bademcik):Boğazın her iki yanında arcus
palatoglossus ile arcus palato pharyngeus arasında oluşan fossa tonsillarisde
bulunurlar. Çocukların bademciği, erişkinlerdekinden daha büyüktür.
Bademciğin şekil ve büyüklüğü şahıslar arasında çok farklılık gösterir.Mukoza
ile kaplanmış olan her tonsilin iç yan yüzü cavitas pharyngise doğru çıkıntı
yapmıştır. Yüzeyinde cryptae tonsillaresin oluşmasına yol açan çok sayıda
delikler vardır. Dış yan tarafında m. constrictor pharyngis superiorun dış
yanında m. styloglossus ve a. facialis kıvrımı bulunur. A. carotis interna tonsilla
palatinanın 2,5 cm kadar arkasında ve dış yanındadır.Lenfoid yapı olan tonsilla
palatinanın mukozasının altında kümelenmiş folliculi linguales denilen lenf
nodülleri bulunur.
11.2. Tonsilla pharyngea (Tonsilla adenoidea):Pars nasalis pharyngisin arka
duvarında submukozada bulunan lenfoid dokudur. 14-15 yaşına kadar yavaş
yavaş büyüyen bu yapı, daha sonra küçülerek 25 yaşında küçük kitle olarak
görülür.
11.3. Tonsilla tubaria (Gerlach bademciği):Pars nasalis pharyngiste östaki
borusunun tuba audituva deliğinin etrafında bulunur. Östaki borusunun
kıkırdağının arka tarafta belirgin olan kabartıya torus tubarius denilir. Torus
tubariusu örten mukozada bulunan lenf folliküllerine tonsilla tuboria denilir.
11.4. Tonsilla lingualis:Dilin, sulcus terminalisinin arkasında kalan ve arkaya
bakan 1/3'lük pars posteriorda mukozanın altında çok sayıda müköz bez ve lenf
follikülleri bulunur. Bu lenf folliküllerinin tümüne tonsilla lingualis denilir.
11.5. Tonsillerin klinik anatomisi:Solunum ve sindirim sistemlerinin başlangıç
bölümlerini çevreleyen ve vücut savunmasında görev alan lenfatiklere
Waldeyer'in lenfatik halkası denilir. Bunlar boğazı çevreleyen lenfatik halkadır.
Boğazda yan taraflarda tonsilla palatina, tonsilla tabaria ve tonsilla palatina,
aşağıda tonsilla lingualis bulunur.
Tonsilla palatina: Pubertedem sonra atrofiye uğrar. Akut iltihabında tonsillit
denilen klinik durum oluşur. Kısa prodrom dönemden sonra tonsiller üzerinde
iltihabi lekeler oluşur, bunlar birleşerek yüzeyi kaplayan tabakalara dönüşebilir.
Başlangıçta yüksek ateş, titreme nöbetleri, yutma güçlüğü, kulak bölgesine
yayılan batıcı ağrı, ağzın açılmasında ağrı, konuşmanın değişmesi,
submandibular bezlerde şişlik görülür. A. facialis, a. carotis interna ve v. platina
externa ile yakın komşulukları tonsillektomide önem arz eder.
Peritonsiller abse: Tonsilla palatinadaki enfeksiyonun kapsülü aşarak dışındaki
gerçek bağ dokusuna ulaşması sonucu oluşur.
Tonsilla pharyngea: Farinksin nasal bölümünün tavanındaki epitelin altında
bulunan lenfoid dokulardan oluşmaktadır. Lenf dokusunun genellikle
enfeksiyonuna bağlı olarak hipertrofiye uğraması sonucu adenoid denilen
büyümelere yol açar. Enfekte olan lenfoid doku ile auditiva'nın yakın komşuluk
içerisinde bulunmaları sağırlık ya da tekrarlayan ortakulak iltihaplarına yol
açabilir. Tonsilla pharyngeanın büyümesi sonucu, burnun arka kısmında
tıkanıklığa, dolayısı ile gece horlamalara ve ağızdan nefes almalara neden olur.
Çocuklarda iştahsızlık, ses kısıklığı, konsantrasyon zayıflığı, büyüme ve gelişme
geriliği görülür.
1. Lenfatik-İmmun Sistem:
İmmun sistem, organizmada kendisine yabancı olan molekülleri, bünyesine ait
olanlardan ayırt eden ve onlara karşı çeşitli tepkiler gösteren bir sistemdir. Bu
sistemin, belirli bir doku veya organ morfolojisi yoktur. Elemanları
organizmanın hemen her tarafına yayılmışlardır. Normal koşullarda, fizyolojik
devrede durağan özellik gösterirlerken, yabancı bir molekül, bir patojenik veya
mutajenik uyarım olduğu zaman çabuk ve çok özel tepkiler göstererek, uyarımın
olduğu alana toplanırlar. Yabancı molekülü ortadan kaldırmaya çalışır, daha
sonra yine fizyolojik devreye girerler. Tekrar aynı molekül ile karşılaşma
sözkonusu olursa birincisinden daha hızlı ve daha şiddetli bir tepki oluşur. Bu
arada immun sistem normalde tole-rans gösterdiği kendi moleküllerine karşı
değişik nedenlerle (genetik yatkınlık, en-feksiyon, self toleransın kaybolması)
cevap geliştirirse buna da otoimmunite denir.İmmun sistemin temel elemanları,
çeşitli özelliklere sahip birtakım hücrelerdir. Bu hücrelerin öncelikle üretildiği,
daha sonra eğitildiği ve depolandığı organlar ve dokular şöylece sıralanabilir:
1.1. İmmun sistem organları:
Kemik iliği: Bütün immun sistem hücrelerinin köken aldığı primer kaynaktır.
Kök (stem) hücreleri ve dolaşımdaki çeşitli kan hücreleri buradan gelişir.
Fötüste bu görevi karaciğer üstlenir. Myeloid ve monosit hücre serileri, kemik
iliğinde hem üretilir hem de olgunlaştırılır. Lenfoid seriden T lenfositler kemik
iliğinde üretilip timusta olgunlaştırılırken, B lenfositler kemik iliğinden oluşur
ve kısmen olgunlaşıp daha sonra çevre dokulara özellikle bağırsaklardaki lenf
dokularına (appandiks ve peyer plakları) ve dalağa giderek özgül cevap
verebilecek olgunluğa erişirler.
Timus: T hücre öncülerinin olgunlaştığı organdır. Burada T lenfositlerin hücre
yüzeylerinde reseptör değişiklikleri oluşur. Bu değişimlere göre T lenfositler
önceden programlanmış işlevlerini yaparlar.
Dalak: Yabancı moleküllerinin organizmadan yok edilmesinde, önemli bir
görevi vardır. Bunun yanısıra dalakta başta IgG olmak üzere antikor da üretilir.
B ve T lenfositler bu organın çeşitli bölgelerine yerleşmiş halde bulunurlar
(Şekil10).
Lenf bezleri: Lokal immun cevapta önemli yerleri vardır. B ve T lenfositler ayrı
ayrı bölgelere yerleşebilirler(Şekil5,6). Bir immunizasyon sonrasında lenf
bezleri büyür.
Mukozal yüzeyler: Bazı immun sistem hücreleri çeşitli mukozal yüzeylerde
bulunur (Mucosal Associated Lymphoid Tissue=MALT). Bunlar özellikle peyer
plakları ile lamina propria arasında yer alırlar. Burada salgısal immunitenin
sürekliliğini sağlayarak, salgısal IgA ile yabancı etkenlere karşı primer cevabı
oluştururlar.
Ayrıca immun sistemde görevli organlar arasında derinin önemli bir yeri var-dır.
Derideki langerhans hücreleri yabancı molekülü bölgesel lenf bezlerine taşırlar.
Bunlara antijen sunucu hücreler (Antigen Presenting Cell=APC) adı da verilir.
1.2. İmmun sistem hücreleri:
İmmun sistemin hücresel yapısı içerisindeki elemanlar; özellikle B ve T
lenfositleri içeren "antijen spesifik hücreler" ve monosit, makrofaj, lökosit gibi
hücrelerden oluşan "antijen nonspesifik hücreler" olarak ikiye ayrılabilir. Ancak
yabancı molekülün ortadan kaldırılması için antijen spesifik ve nonspesifik
hücreler birlikte çalışırlar ve hümoral immunite adı verilen bir takım salgısal
faktörleri de içine alarak immun regülasyonu oluştururlar.
Antijen spesifik hücreler:
B lenfositler: Görevi yabancı moleküle karşı özgül antikor salgılamaktır. Hücre
yüzeylerinde immunglobülin molekülleri yüzey reseptörü olarak bulunabilir.
Ayrıca MHC-II, Kompleman, Fc-R, EBV-R gibi çeşitli reseptörler de bulunur.
Hayat süreleri birkaç gün ile birkaç hafta arasındadır. Periferik kanda %20,
dalak ve lenfoid dokularda %35 oranında bulunurlar(Şekil 2). Antijenik uyarım
sonucu plazma hücrelerine dönüşerek antikor sentezini başlatırlar.
T lenfositler: Görevleri çok karmaşıktır. Farklı grupların regülatör ve efektör
görevleri vardır. Bu özelliklerini timusta olgunlaşırken edinirler ve bunu
belirleyen faktör hücre yüzeyinde şekillenen reseptörlerdir. T lenfositleri
diğerlerinden ayıran en önemli belirteç hücre yüzeyindeki T cell receptor = TCR
ve CD3 reseptörleridir. Ayrıca CD4 ve CD8 reseptörlerinden herhangi biri, TCR
ve (Cluster of Differan-tiation = CD) CD3 ile birlikte bulunarak, T lenfositleri
fonksiyonel olarak iki gruba ayrılırlar. CD4'ü taşıyanlar T helper/inducer (Th)
adını alır, CD8'i taşıyanlara T cytotoxic/supressor (Tcy/s) adı verilir. CD4
pozitif hücreler dolaşımdaki T lenfositlerin %60'ını, CD8 pozitif hücreler ise
%30'unu oluştururlar.
CD4 pozitif hücreler, antijen sunan hücrelerden (APC), MHC-II reseptörleri
yardımıyla antijeni alırlar. CD8 pozitif hücreler ise yüzeyinde MHC-I reseptörü
taşıyan hücrelerle birleşerek onlara karşı siotoksik etki gösterirler. Ayrıca CD8
pozitif hücreler salgıladığı bazı faktörlerle, immun aktiviteyi baskılayıcı görev
üstlenirler.
Antijen nonspesifik hücreler:Kemik iliğinden orijin alan bu hücrelerden
dolaşımdaki monositler ve dokulardaki karşılığı olan makrofajlardan bazıları
nonspesifik olmalarına karşılık, antijen spesifik cevapta önemli rol alırlar. Bu
gruptaki hücrelere antijen sunan hücreler=APC adı verilir ve aynı zamanda
çeşitli solubl sıvısal faktörler de salgılarlar.
Nonspesifik hücrelerden granülosit seride bulunan nötrofil, eozinofil ve bazofil
hücreler immun cevabın yer aldığı bölgeye toplanarak içerdikleri proteolitik
enzimleri, araşidonik asit metabolitleri ve biyojenik aminler gibi maddeleri
salgılayarak immun cevaba katkıda bulunurlar. Nötrofiller ayrıca bakteri, mantar
gibi canlı yabancı molekülleri fagosite ederek ve çeşitli serbest radikaller
oluşturarak öldürülürler.
Nonspesifik hücreler arasında bazı özellikleri ile T lenfositlere benzeyen ancak
farklı bir hücre grubu olan NK (Naturel Killer) ve/veya K(Killer) ve LAK
(Lymphokine Activated Killer) gibi hücrelerde bulunmaktadır. Bunlar özellikle
viral enfeksiyonlar ve tümoral değişmelerde etkili olmaktadır. NK hücreler
bağımsız olarak, K hücreler ise antikora bağımlı hücre öldürmesi = ADCC
şeklinde görev yaparlar. NK hücreleri bazı lenfokinlerde (IL-2 ve IFN-gama
gibi) uyarılması sonucu LAK hücrelerine dönüşerek immun kontrolde daha
etkin rol oynarlar.
1.3. İmmun sistemin humoral (sıvısal) faktörleri:
Humoral immuniteyi oluşturan bu faktörler arasında immunglobulinler,
kompleman ve sitokinler önemli yer tutarlar.
İmmunglobulinler:B lenfositler tarafından salgılanan yabancı molekülün
herhangi bir antijenik bölgesine özgül protein (gamaglobulin) yapıda
moleküllerdir. Primer görevleri, spesifik oldukları antijeni tanımak ve ona
bağlanmaktır.
İkişer ağır (H) ve hafif (L) zincirlerden oluşmuş Y şeklinde moleküler yapı
gösterirler. Bu zincirler birbirlerine disülfit bağı ile bağlanmışlardır. Antijene
bağlanan bölge, her bir H ve L zincirin uç kısımlarında hipervariabl (HV) bölge
adı verilen kısımdır. Bunun dışında kalan bölgeye Constant (C), sabit kısım
denir.
Çeşitli immunglobulin izotipleri vardır. Bunlar C bölgesindeki protein yapı
farklılıklarına göre değişir. Bu izotipler IgM, A, D, G, E dir. Ig izotiplerinin de
çeşitli alt tipleri vardır. (Ig Al, IgA2, IgG1-4 gibi). Monomerik
immunglobulinlerin bazıları, birleştirci bir zincirle (J) polimerik yapıya dönüşür.
Buna göre IgM bir pentamer şeklinde bulunur ve 10 antijenik bağlanma yerine
sahip olur. Serum IgA'sı dimer veya tetramer şeklinde iken, salgısal IgA genelde
dimeriktir. IgG ve IgE ise monomeriktir.
Yabancı moleküllere karşı immun yanıta ilk cevap, IgM şeklinde olur. IgM
komplemanı en çok aktive edebilen antikordur. IgG daha sonra oluşan, en uzun
süre koruyucu kalabilen antikordur. IgE'nin allerjik reaksiyonlar ve parazitler
enfesyiyonlarda sorumluluğu vardır.
Kompleman:Taze serumda bulunan ve plazma proteinlerinden oluşan,
fonksiyonel olarak karmaşık yapıya sahip bir sistemdir. Yaklaşık 20 farklı
proteinden oluşmuştur. İmmun reaksiyonun sonuçlanmasına yardım ederler.
Klasik ve alternatif yollarla aktive olurlar. Klasik olarak antijen ile antikor
birleştikten sonra aktive olmaya başlar ve fizikokimyasal bir takım değişiklikler
oluşarak, kompleman sistemi içerisindeki proteinler, ard arda yabancı molekül
üzerinde toplanırlar. Alternatif yolda ise antikor varlığına gerek yoktur. Uyarıcı
bir faktör kompleman proteinlerinden C3b'yi uyararak reaksiyonlar zincirini
başlatabilir. Ayrıca kompleman sistemi lizise, enflamasyona ve doku hasarına
yol açabilir ve otoimmun hastalıklarda rol oynar.
Sitokinler:Uyarılmış çeşitli immun sistem hücreleri tarafından salgılanan ve
mediatör görevi yapan moleküllerdir. Bu moleküllerin lenfositler ve diğer
hemopoietik hücrelerin üretilmesinde, uyarılmasında ve farklılaşmasında etkileri
vardır. Bilinen en önemli sistokinlerden bazıları; Migrasyon İnhibisyon Faktör
(MİF), Transfer Faktör (TF), interlökinler (IL-1, IL-2, IL-3 vs.). İnterferonlar
(IF-a, IFN-b, Ifn-d) ve Tümor Nekrozis Faktör (TNF)'dür.
1.4. İmmun Yanıt:
İmmun sistemin yabancı moleküllere karşı verdiği yanıt genel olarak hücresel ve
hümoral diye sınıflandırılırsa da bunlar fonksiyonel olarak, birbirlerini,
organizmanın diğer sistemlerini ve yabancı molekülü etkilerler. Yabancı antijen
vücuda girdiğinde, ilk olarak fagositik hücreler ile karşılaşır. Bu antijen sunucu
hücreler, antijeni sindirerek intrasellüler değişime uğratırlar. Bu değiştirilmiş
antijen, mono-nükleer fagositik plazma membranında tekrar belirir. İmmun
sistem aktivasyonun başlangıcında mono-nükleer fagosit aynı zamanda bir dizi
koloni uyarıcı faktör de salgılar. Bunlar kemik iliği kök hücrelerini uyararak ek
lokosit oluşmasını sağlar ve immun yanıtı büyütürler.
Düzgün antijene karşı yüzey reseptörleri olan T hücreleri, APC yüzeyindeki
antijen ile direkt etkileşebilir. T hücresi gerçekte antijen fragmanı ve bir MHC
antijeninden meydana gelmiş bileşiği tanır. Bu etkileşim, APC'den IL-1 salınımı
ile sonuçlanır. IL-1, T hücresi ile etkileşir ve bunları aktive eder. Mono-nükleer
fagositler ayrıca B hücre çoğalmasını artıran IL-6, IFN-a, TNF salgılar.
Aktive olmuş T hücrelerinden salgılanan IL-2 bir oto uyarıcı olup, aktive olmuş
kümedeki T lenfositlerin sayısını artırır. Böylece yanıt olarak 3 temel lenfosit alt
kümesi (CD4, CD8 ve bellek T lenfosit çoğalma ve farklılaşmasını sağlayan IL-4,
IL-5 ile NK ve mono-nükleer fagositlerin sitotoksik fonksiyonunu artıran gama-
interferon salınır. CD8 ise, belli immun yanıtların aktivitesini azaltır. ‘Killer' T
lenfositler de lenfotoksin ile özgün tümör hücrelerini direkt olarak eritir.
1.5. İmmun sistemin klinik anatomisi:
1.5.1. Aşırı duyarlılık reaksiyonları:
İmmun sistem genel olarak koruyucu olmasına karşın, konağı koruyan aynı
mekanizmalar zaman zaman dokularda ölümle sonuçlanabilecek denli ağır
hasarlara yol açabilir.
A- Tip I reaksiyon: Doğrudan aşırı duyarlılık (immediate hipersensirite):Kişinin
daha önceden duyarlandığı antijen ile yeniden karşılaştığında dakikalar içinde
oluşan bölgesel ya da genel yanıttır. Bu reaksiyon; sistemik anaflaksi, allerjik
rinit (saman nezlesi), atopik dermatit, yiyecek allerjisinde görülür. Şişkinlik,
eritem, ödem, kaşınma, ürtiker, pulanma, papül gibi local belirtiler görülür.
Generalize belirtiler bronkokonstrüksiyon, bulantı, kusma, hipotansiyon ve
dolaşım bozukluğudur.
B- Tip II reaksiyon: Antikor yönlendirilmiş sitotoksite:Antikor; hücre yüzey
parçalarından etkileşir sonuçta hedef hücrenin harap olmasına ya da etkisiz hale
gelmesine neden olur. Transfüzyon reaksiyonlarında kişiye başka kan
grubundan kan verilince görülür, sonuçta damar içi hemoliz görülür. Otoimmun
hemolitik anemide hasta kendi eritrositlerine karşı antikor üretmesi ile oluşur.
Sonuçta damar içi hemoliz görülür.
C- Tip III reaksiyon: İmmun kompleks hastalığı:Dolaşan antijen-antikor
(immun) kompleksleri normalde retikuloendotelyal sistem tarafından
uzaklaştırılır. Bu immun kompleksleri dokularda birikerek komplemanı harekete
geçirerek doku zedelenmesine neden olur. Otoimmun hastalıklarda bu tip
reaksiyon görülür. Sistemik lupus eritematozus, sjögren sendromu, skleroderma,
polimiyozit, dermatomjozit, pemphigus vulgaris, primer hipertiroidizm (Graves
hastalığı) bunlara örnektir.
D- Tip IV reaksiyonu: Hücre-yönlendirilmiş hücresel aşırı duyarlılık:Antikora
gereksinim duymadan 24 saat ile 2 gün arasında gecikmeli olarak oluşur. T
hücreleri harekete geçirilir. Sarkoidaz ve diğer granülomatöz hastalıklarda bu tip
reaksiyon görülür.
1.5.2. Organ traplantasyonun reddi:
Aynı türün genetik olarak farklı bireyleri arasında taşınan normal dokuya
allogroft denilir. Allogeneik transplantasyon tip II, tip III, tip IV aşırı duyarlılık
reaksiyonlarına maruz kalabilir.
a- Böbrek transplastasyonu: Alıcı ve verici arasında MHC çaprazlaması sağ
kalımını önemli derecede uzatır. İmmunun süpresyon ilaçları reaksiyon
oluşumunu azaltır. Transplastasyonda 24-48 saat içinde böbrek iskemik
infarktüsten kaybedilebilir.
b- Karaciğer transplantasyon: Reddin sebebi portal bölgede bulunan
mononükleer hücre infiltrasyonu, endotellit ve lenfositik duktittir.
c- Kalp transplantasyonu: Reddin sebebi kalp kasının nekrozu ile birlikte
fasiküller arası mononükleer iltihaptır.
d- Kemik iliği transplantasyonu:
1.5.3. Bağışıklık yetersizliği hastalıkları:
A- B hücre yetersizliği hastalıkları:
a- Bruttonun agammaglobülinemisi: Dalak, tonsiller ve lenf nodlarında germinal
merkez kaybı vardır. Plazma hücreleri bulunmaz. Tüm immunglobulinler
azalmıştır. Olgun B hücresi dolaşımda yoktur.
b- Hipogamaglobulinemi: İmmun globulin düzeyinde azalma vardır.
c- Seçici IgA yetersizliği: En sık görülen bağışıklık yetersizliği sendromudur.
1/700 görülür. Tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonları ve allerjiler
karakteristik özelliğidir.
B- T hücre yetersizliği hastalıkları:
a- Di George sendromu: Lenf nodlarının parakortikal alanlarında ve
periarterioler kısımlarında T hücreleri azdır. Tedavide fetal timus transplan-
tasyonu ya da timus hormonları verilir.
b- Kronik mukokutoneöz kandiazis: Seçici T hücre yetersizliğidir.
c- Ağır kombine immun yetersizlik (SCID): Dalak, tonsiller ve lenf nodlarında T
ve B hücre üretilemez. Timus bezi boyundan mediastene inemez ve lenfoid
hücreler ve hassal cisimciklerinden yoksundur. T ve B hücre bağışklığının tüme
yakın yokluğu ile karakterize olan ağır bir bozukluktur.
1.5.4. AIDS (Edinsel immun yetersizlik sendromu)
HIV kan ürünlerinin verilmesi, cinsel birleşme ve plasenta yoluyla taşınır. AIDS
etkeni yardımcı T hücreleri için tropiktir. CD+ T hücrelerinin sayısında azalma
olur. Oluşan klinik tablodan bu hücrelerin sayısının azalması sorumludur.
3. Lenfatik-Hematopoetik sistem:
Lenfatik sistemin en büyük lenf dokusu olan dalağın fonksiyonları:
1-Kanı filtre ederek yabancı partikülleri tutar, mikroorganizmaları fagositoza
uğratır. Lenf nodları ise lenfi filtre eder.
2-Yaşlanmış, şekilleri bozulmuş ve anormal kan hücrelerini parçalar.
3-Kanı depolar
4-Eritrositlerden açığa çıkan hemoglobulinin yıkımında dalakta olur.
-Antikor yapar.
-Eritrosit: Fetal hayatta ilk kan yapım yeri vitellus kesesidir. 6. haftadan 7. aya
kadar kan yapımı ise karaciğer ve dalakta gerçekleşir. Bu organlarda hematopez
gün geçtikçe azalır, kemik iliği kan yapımına başlar. Kemik iliği erişkinde
hematopoezin yapım yeridir. Normal eritrositin yaşam süresi 120 gündür.
Yaşam sürelerini doldurmuş eritrositler kemik iliği, karaciğer ve dalak
makrofajları tarafından ortadan kaldırılır.
-Trombosit: Kemik iliğinde yapılan trombositlerin ana hücresi megokaryosittir.
Yaşam süreleri 10 gündür. Dolaşımdaki trombositlerin 1/3'ü dalakta göllenir.
Dalak tarafından ortadan kaldırılır.
4. Lenfatik-Endokrin Sistem:
Lenfosit proliferasyonu, differansiasyonu ve effectör fonksiyonu lenfosit
reseptörlerine nörokimyasalların bağlanmasıyla düzenlenir. Lenfosit-ler;
asetilkolin, adrenalin, noradrenalin, histamin ve dopamin reseptörlerine sahiptir.
Hem T hem de B lenfositlerince ACTH ve somatostatinin reseptörleri bulunur.
Lenfositler üzerinde endorfin, enkofalin, dimorfin gibi endojen opoid peptidler
için reseptörler bulunur. Testesteron, insülin, glukagen, tirodotronin ve
kortikosteroidler için lenfositlerde reseptörler bulunur. Timik epitelyal
hücrelerde östrojen ve dihidro testeron için reseptörler vardır.
Tymus bezi büyümeyi ve özellikle kemiklerin gelişmesini hızlandırır,
infeksiyonlara karşı mücadele etkisini arttırır ve antitoksinlerin yapımında rol
alır. T lenfositlerinin farklılaşmasında görevlidir. Salgıladığı
hormonlar:Thymustan; timosin alfa, timosin B 1.2.3.4.5, timopoietin I-II, timik
humoral hormanlar (THH), timostimulin, faktör timik serum (FTS)