Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 12

Anadolu Aydınlanma Vakfı Sosyal ve Kültürel Bülteni • Sayı 66 • Mart 2016 • Ücretsizdir

PLOTINUS

I. Ruhlar, babaları olan Tanrı’yı neden unuturlar? O’ndan


gelen ve tümüyle O’na ait olan parçalar oldukları halde ne
kendilerini ne de Tanrı’yı niçin bilmezler?

Aşırılık, türeme, ilk fark ve başına buyruk olmayı isteme; bunlar ruh
için kötülüğün ilkesidir. Babalarını unutan ruhlar, bağımsızlıklarına
sevinirler, Tanrı’nın karşıtına gitmek için, hareketlerinin spontane
oluşundan yararlanırlar: Ruhlar, en uzak noktaya vardıklarında,
Tanrı’dan geldiklerini hatırlamazlar; tıpkı babalarından ayrı ve
uzakta büyütülen çocuklara benzerler; ne bizzat kendilerini ve ne de
babalarını bilirler. Artık ne Tanrı’yı ne de kendilerini görmeyen ruhlar,
kendilerini küçümserler; çünkü soylarını bilmezler. Onlar (Tanrı’nın
dışında) tüm geri kalan şeyleri düşünürler ve sadece kendilerine
hayran olurlar; her şey onları hayrete düşürür, oyalar, onlarda ilgi ve
tutku uyandırır; küçümseyerek uzaklaştıkları nesnelerle bozuşurlar.

Plotinos, Dokuzluklar
Tematik Konumuz SINIR!
Değerli vakıf üyeleri ve katılımcı dostlarımız;

İlk tematik bültenimiz olan “Türkiye'de ve Türkçede Felsefe” ile Türkiye'nin


önde gelen felsefecilerini tanıtmaya ve Türkçede felsefe yapabilme olanaklılık-
larını ortaya koymaya çalıştık. Felsefenin hayattan kopuk, teorilere dayalı akıl
oyunları olmadığını, hayatın içine nüfuz ettiği oranda samimi ve hayatlarımızı
dönüştürebildiği oranda gerçek olduğunu göstermeye çalıştık.

“Yabancılaşma” konulu tematik bültenimizde ise bu sefer söz kendi düşünürle-


rimizin oldu. Kalemlerimizi elimize alıp “Yabancılaşma”yı kendi düşüncemize
konu ettik. Onu tüm yönleriyle ele alabilmenin yollarını aradık. Felsefi, psiko-
lojik, edebi, sanatsal, iktisadi, siyasi, sosyolojik, teolojik vb. bakış açılarıyla Ya-
bancılaşma teorisini ve bunun etrafında gelişen düşünceleri anlamlandırmaya ve
yorumlamaya çalıştık.

Nitelikli düşünebilmek; düşündüğünü anlamak, anlamlandırmak ve anlamlandır-


dığını yorumlayabilmek demektir. Bültenimizin adı olan Düşün-ü-yorum isminin
anlamı ve ilkesi buradan gelmektedir. Bu etkinliğin farkındalığıyla yeni tematik
konumuzu “Sınır Kavramı” olarak belirledik.

Sınır kavramı, en az Yabancılaşma kadar geniş bir kavramsal zemine sahip. Bunu
ülke sınırlarından psikolojik sınırlara, tasavvufun berzah anlayışından sanatta sı-
nır kavramına kadar taşımak mümkündür. Bilimsel tutum ve felsefi anlayış çerçe-
vesinden yine zengin bir bülten olacağını umut ederek bir kez daha yola çıkıyoruz.

Paylaşımlarınızı en geç 1 Mart 2015 tarihine kadar bülten adresine göndermeni-


zi rica ederiz. bulten@anadoluaydinlanma.org

Düşünüyorum Dergisi 3- Paylaşımlar eğer alıntılardan oluşuyorsa olması Yayın Kurulu’nu bağlamamaktadır.
bu alıntıların referanslarının verilmesi ge- Bu gibi paylaşımlar doğrudan yazarın kendi
Yayın İlkeleri rekmektedir. Referans verilmeyen gönder- sorumluluğu altındadır.
meler yazının niteliğine zarar vereceğinden
Paylaşımların belirli bir niteliğe ulaşabil- bu konunun hassasiyeti nitelikli bir paylaşım 7- İmlâ hataları nedeniyle anlam kaybı bulu-
mesi adına ricalarımız olacak; için çok önemlidir. Bu nedenle yazarın kendi nan makalelerin ilgili düzenlemeleri yazarın
görüşünü bildirdiği alanlar dışındaki bilgiler kendisinden talep edilecektir.
1- Yapılacak paylaşımlar Anadolu Aydınlan- referanslı olmalıdır.
ma Vakfı'nın varoluş ilkeleri ile çelişmeme- 8- Yazılar belirtilen tarihte iletilmelidir. Ge-
lidir. Buna göre: "Vakfımızın amacı, dil, din, 4- Her ne kadar paylaşımlar, paylaşanın so- cikmeli olarak ulaşan paylaşımlara tematik
ırk, cinsiyet, uyruk ayrımı yapmaksızın, ay- rumluluğunda olsa da, bunları yayınlayan olmayan ara bültenlerde yer verilecektir.
dınlanma amaçlı "Sürekli Bilgi Topluluğu" olarak Anadolu Aydınlanma Vakfı’nın görev
oluşturmak, aydınlanmayı "Evrensel İnsan ve sorumlulukları bulunmaktadır. Paylaşım-
Toplumu Ülküsü" doğrultusunda, farklı kül- lar belirli bir partinin siyasi propagandasını
türler ile insanlık uygarlığı bağlamında ve içermemeli ve karşıt görüşleri aşağılamama- Bülten Künye
tarih sürecinde ele almak, incelemek, eleştir- lıdır. Bültende yapılacak paylaşımlarda haka-
mek ve yorumlamak, Anadolu kültürel yapısı ret içerikli ve suç teşkil edebilecek ifadelerin Yayın Adı Düşünüyorum • İmtiyaz Sahibi Şeyma
içinde oluşan ve değişen düşünce ve kav- kullanılmaması gerekmektedir. Bobaroğlu • Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ekrem
ramların bütün boyutlarıyla anlaşılmasını, Genç • İdare Adresi Bayar Cad Papatya Apt. 22/11
Erenköy İstanbul 0216 382 81 73 • Basım Yeri
diğer kültürlerde yer alan kavramlarla olan 5- Paylaşılan makalelerde hatalı bir aktarım
Küçük Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. / Maltepe Mah.
ilişkilerinin kurulmasını ve böylece düşünce olmaması adına yazıların “Microsoft Word”
Davudpaşa Cad. Emintaş Kazım Dinçol San. Sit.
yönetiminin ve düşünce aletlerinin tanımlı programında hazırlanıp bize iletilmesini rica No:81/170 Zeytinburnu İstanbul Türkiye
ve işlevsel kılınmasını sağlayarak, bireyin ederiz. Tel.: 0212 565 24 68 • Yayın Süresi Aylık • Dili
ve toplumun kendisini yeniden üretebilme ve Türkçe • Türü İlmi, Fenni, Edebi • Alanı Yerel
gerçekleştirebilmesine katkıda bulunmaktır." 6- Bültenimize gönderilen makaleler başka
bir dergi veya mecrada yayımlanmış olabilir. Yazı İşleri Kurulu Ayşe Doğu, Deniz Tipigil,
2- Paylaşımların Yayın Kurulu tarafından Bu paylaşımlar yayınlandığı mecranın bilgisi Elif Ersoy, Gülsüm Eren, Gülşen Geniş,
uygun bulunabilmesi için her bir yazının ile birlikte paylaşılmalıdır. Makalenin bülte- İzzet Erş, Sadık Acar, Selin Erş
kendine ait bir başlığı ve bir iç bütünlüğü ol- nimize gönderilmiş olması, yazarın bu ko- E-posta bulten@anadoluaydinlanma.org •
malıdır. Yazarı ve alıntı bilgisi olmayan ma- nudaki taahhüdü anlamına gelir. Bu nedenle Web www.anadoluaydinlanma.org
kalelere de yer verilemeyecektir. başkasına ait olduğunun tespit edilememiş

Anadolu Aydınlanma Vakfı 2 Aylık Düşünüyorum Bülteni


Estetik ve Gizemcilik:
Plotinos, Tarkovski ve
“Zarâfet” Meselesi [1]

Thorsten Botz-Bornstein
Özetleyen: Yaprak Çika Erdoğan

[1]  Thorsten Botz-Bornstein, Filmler ve Rüyalar:Tarkovski, Bergman, Sokurov,


Kubrick ve Wong Kar-Wai. Metis Yayınları. Çeviren, Cem Soydemir, 2009.

Yeni-Platoncu felsefeci Plotinos’u (MS 204- için, belli akılcı hareketlerden hem kopma düşünülen hakikate nakşedilmiş güzelliğin
270) Rus film yönetmeni Andrey Tarkovski ile hem de kopmama durumu söz konusudur. değeri haline geldi. Plotinos, Stoacıların kar-
ilişkilendirmek için bir sebep var mı? İlk ba- Plotinos Platon’un, Aristoteles’in ve Stoacıla- maşık maddeciliğinden de Demokritos ile
kışta, birisinin ─diğer şeylerin yanı sıra─ bir rın göklere çıkardığı ahlaki bütünlüğün akılcı Epiküros’un nispeten daha az karmaşık olan
tür estetik gizemciliğe yakınlaşan bir imajlar yapılarını araştırma işini bir kenara bırakmış maddeciliğinden de tiksiniyordu.[3]Tarkovski
estetiği üretmiş olması; diğerinin de sinema ve doğrudan doğruya kendi “gizemci birliği” ise aynı anda hem Marksist hem de Kapitalist
sanatını, bazılarının “gizemci” olarak nitelen- ile ilgilenmeye başlamıştır. Ama “gizemci bir- yorumlarla hayat bulan ─ve en az Stoacıla-
dirmeyi arzu edeceği bir felsefî tutkuyla uy- liğin” bütünlüklü ve birleşik niteliği Platoncu rınki kadar karmaşık olan─ ikiyüzlü madde-
gulamış olması dışında, bu iki insanın hiçbir geleneğin etkisinde kalmıştır ─zaten paradok- cilikle hesaplaşıyordu. Tarkovski’nin verdiği
ortak yönü yokmuş gibi görünüyor. su yaratan şey de budur. Benzer şekilde Tar- karşılık, imajları “sadece kendilerini ifade
kovski de şiirsel bir uslamlama şekli geliştirir; eden” ve bünyevî olarak semiyotik ve bilimsel
Bergson, Plotinos’un “gizemcilik” ile “diya- Tarkovski’ye göre geliştirdiği bu uslamlama bir eğilim sergilememesi sayesinde “gizemci”
lektiğin” ancak çok uzaktan değerlendirildi- şeklinin yapısı, entelektüel uslamlamaya görünebilen bir sanat oldu.
ğinde örtüşür gibi göründüğünü söyleyerek uzak değil, bilakis çok yakındır. Bu uslam-
bu iki akım arasında daima kesin bir ayrım lama, hakikatin tamamını ve tüm karmaşık- İmajların Basitliği
yaptığını sık sık vurgulamıştır.[1] Öte yandan, lığıyla insan hayatını kucaklayabilmek için
Plotinos ile gizemcilik arasında böyle kesin yüzeysel temâşâ modellerini alt etmeye çalı- Brunschvicg, Plotinos’ta imajların işlevini ta-
bir bağlantı olmasa bile, gizemciliğin“[Ploti- şır. Gizemcilik burada varlığını sürdürüyorsa nımlarken, ‘‘basit” görünen bu imajların tam
nos’un kapısını] defalarca çalmış olduğu”nun başlı başına bir amaç değildir, “daha yüksek da basitlikleri aracılığıyla ─idealizm veya
kabul edilmesi bile, Plotinos’un felsefesine bir akılsallığa” hizmet etmektedir. maddecilik gibi─“resmî” felsefî stratejile-
ilişkin her türlü analizin ciddiye alması gere- rin sunduğu her türlü “sükûnetten” kaçtığını
ken bir konudur. Aslında Plotinos, gizemcili- Şayet Tarkovski ve Plotinos’ta bir gizemcilik söyler: “Plotinos tarihçileri, kendilerini Ploti-
ğin baştan çıkarmaları ile felsefesinde baştan söz konusuysa, bu gizemcilik kendisini asla nos’un düşüncesini alışık oldukları çerçevenin
sona sağlam bir yer tutan belli bir “Yunan en- nihai bir konum olarak tanımlamaması ba- bölümlerine yerleştirmeye zorlamıştır:
telektüelizmi” arasındaki alana yerleştirilme- kımından daima “rahatsız edici” kalacaktır. içkinlik veya aşkınlık, tecelli veya zuhur, pan-
lidir. Emile Brehier’in söylediği gibi, Plotinos Nihayetinde ne gizemcilik ne de rasyonalizm teizm veya teizm. Ama Bir’in nedenselliği,
bizi ancak bu bakımdan “rasyonalizm ile gi- düşünsel bir biçim olarak kabul edilmekte- tam da kavramlarla sınıflandırmaya yönelik
zemciliğin bir birleşimiyle” karşı karşıya bı- dir. Plotinos’a göre bâkî kalan tek yüce güç, her türlü girişimi engellemek üzere tesis edil-
rakır. Bu tür bir birleşme, bugün bize ya kabul “biçimi olmayan” bir niceliği temsil eden saf miştir: Sadece organik veya organik olmayan
edilemez görünecektir ya da paradoksal bir akıldır. doğanın görünüşünden ödünç alınan imajlar
tarafı olmasından ötürü ilginç gelecektir. yardımıyla kavranabilir”[4]
Tarkovski’nin ve Plotinos’un konumları ─on-
Birçok insana göre, Tarkovski’nin “mânevî- ları birbirinden ayıran zaman uçurumuna Plotinos ile Tarkovski “sükûneti bozan bir
yat” eğilimi dinsel, “modern-olmayan” bir tu- rağmen─ kıyaslanamaz değildir. W. Theiler, gizemciliği” paylaşmakla kalmaz, imajların
tumdan kaynaklanır ve özellikle Sovyet-son- Plotinos’un “içinde yaşadığı dünyanın yarat- “basitliğine” dair argümanları da benzerdir.
rası dönemde, Tarkovski’nin gizemci bir tığı kafesten kaçma arzusunu” tanımlar: “Plo- Tarkovski’nin filmlerinin çarpıcı tarafı de-
biçimde üsluplaştırmasına yol açan gizemci tinos’un dünyasında tüm faaliyetler önceden rinden, alttan alta işleyen bir dil biçiminde-
yorumların şekillenmesine neden olmuştur. belirlenmişti ve insanın içsel ilerlemesi ki belli bir estetik “zorunluluk”tur. Bu dilin
Oysa tıpkı Plotinos gibi Tarkovski de akılcı (insanın yeni keşiflere tüm inancını yitirmiş “akılcı” veya “sanatsal-gizemci” olarak nite-
bir geleneğin mirasçısıdır; bu gelenek aktif olması gerçeğiyle çoktan) sınırlanmıştı. Bu lenip nitelenemeyeceği ise tâlî bir önem taşır.
gelişimini Eisensteincı sinemada bulan bilim- nedenle Plotinos “en yüce’nin akıldışı, belir- Tarkovski’nin ifadelerinin köklerinin saf bir
sel bir biçimciliğin damgasını taşır. lenmemiş ve sınırlanmamış olduğu fikrinin imaginatio’ya, yani kelimenin tam anlamıyla
peşine düşmek istedi.”[2]Plotinos’un gözünde
Dolayısıyla gerek Plotinos gerek Tarkovski en yüce değer, “mânevî” bir nitelik olduğu
[3]  Plotinos alıntıları için bkz. The Six Enneads,
çev. Stephen MacKenna ve B. S. Page, Chicago:
[1]  Bergson, Les Deux Sources de la morale et de la [2]  Willy Theiler, “Das Unbestimmte, Unbegrenzte Encyclopedia Britannica, 1952.
religion, Paris: Presses Universitaires de France, 1962, bei Plotinus”, Revue internationale de philosophie [4]  Léon Brunschvicg, L ‘Esprit européen, Neufchatel:
s. 234. 1997:2, No. 92, s. 290. Baconniére, 1947, s. 84.

Anadolu Aydınlanma Vakfı 3 Aylık Düşünüyorum Bülteni


hayal gücüne ilişkin yaratıcı bir edime yer- Plotinos da benzer türde sorunlarla karşı kar- nesnelerini özellikle alışılmadık bağlamlara
leştirilememesi önemlidir ve bu durum da şıya kalmıştır. Plotinos maddecilik-karşıtı ol- yerleştirmeye başlamaları da bununla
her şeyden önce imajlarla çalışan bir sanatçı mayı sürdürür. ─Peki tam da bu nedenlerle bir bağlantılıydı. Bu deneyimle ortaya çıkan
için büyüleyicidir. Tarkovski’ye göre sanatsal o kadar da öznelci değil midir?─Plotinos’un “vahşet” etkisinin, şeyleri dolaysız ileteceği
ifadeler, “içsel bir zorunluluktan, bir bütün tasarımının “gizemci birliği”, genellikle öz- varsayılıyordu. Ama bu algı kuramı ile ilgili
olarak maddede meydana gelen organik bir nelciliğin geliştirdiği birlik kadar basit değil- olarak tedricen keşfedilen sorun, bunun saf
süreçten kaynaklanmak” zorundadır.[1] Dola- dir. Plotinos’a göre “gizemci birlik” gizemci- maddecilikten başka bir şeye dönüşmeyecek
yısıyla “imaj”, imgeleme değil de bir zorunlu- liğin en üst mertebesine ulaşacaksa, bunu son olmasıydı. Yani biçimcilik, tam da doğası ge-
luk ritmine nakşedilmiştir.Bu bize şaşırtıcı ge- derece karmaşık felsefî düşünceler sayesinde reği, estetik temâşâdan uzakta gelişmişti. Tar-
lebilir, ama ortaçağda ve Rönesans’ta imajın başaracaktır. kovski’nin görevi, temel “yadırgatma etkisi”
her zaman sanatçının zihninde olması gerek- fikrini sahiden estetik kuram ve pratik ile bağ-
tiği düşünülmüştür. Bir imaj daima hazırlayıcı Temâşâ edimi kapsamında her türlü soyut de- lantılı sorunlara “yeniden uygulamak”tı.
bir ön biçimde önceden var olur, aksi halde formasyondan ─bu ister akılcı ister bilimsel
tinden kaynaklanır, yani doğrudan doğruya olsun─ kaçınarak dünyayı “basitçe” bilmek, Plotinos’ta da güzelliğin ancak “şok edici” bir
mânevî-sanatsal bir edimle üretilir. Ayrıca, bu dünyanın kişinin kendi kişisel, öznel viz- deneyimle mümkün olabileceği inancını bulu-
sanatsal değerlerin saf görünüş fikrinin ötesin- yonunda özümsenmesini gerektirmez ille de. ruz: “Bu yüzden Akıl o noktaya yükseldi ve
de samimiyetle kabul edilmesi de Plotinos’un Bu tür bir basitleştirme bilimsel yaklaşım için Tanrı’nın yakınında olmaktan mutluluk duya-
felsefesinin kendine has niteliklerinden biridir. tipik olan (sözgelimi öznelciliğin “ilk oğlu” rak orada kaldı; ama ona dönmeyi başaran ruh
addedilen pozitivizminki gibi) bir basitleştir- da, görüp tanıdığında, görüde şâd oldu ve gö-
Maddecilik ve Öznelcilik Problemi meyi yansıtır. Plotinos bu tür bir basitlik ara- rebildiği ölçüde büsbütün büyülendi. Büsbü-
yışında değildir asla. Onun amacı, şeyleri ve tün büyülenmişçesine baktı ve gördü, kendi-
Tarkovski algılamanın öznelliği ile ilintili fel- tüm dünyayı kesin bir perspektife uyarlama- sinde de ondan bir şey taşıdığı için tüm içten-
sefî sorunların pekâlâ farkındaydı. Aksinin dan görmektir, yani öznelciliğin veya nesnel- liğiyle onun farkındaydı.”[3]Her şeyden önce,
söz konusu olması mümkün değildi, çünkü ciliğin perspektifineyerleştirmeden görmektir. Plotinos’un burada hâlâ “basit”temâşâdan söz
Rus film yönetmenlerinin bir önceki neslinin Plotinos’ta“gizemci” görüyü oluşturan şey etmekte olduğunun kabul edilmesi gerekir.
tercihi sinematografik sanatta öznelciliğin yı- tam da budur. Basittir zira sadece “temâşâ edebilen” bir izle-
kılmasından yana olmuştu. Ama bu, Tarkovs- yici tarafından yani ruhu “belli bir tutumu” be-
ki’nin, öznelci empati fikrini, biçimcilik-önce- Plotinos öznelci değildir, daha ziyade sez- nimsemiş olan bir izleyici tarafından gerçek-
si estetikteki halini muhafaza ederek yeniden gileriyle düşünen bir metafizikçidir. ─Tıpkı leştirilmektedir: “Bu tür bir görü sadece ruhun
tesis etmeyi arzuladığı anlamına gelmez. Bila- sanatın “bizdeki şeylerin kopyasını çıkardı- gözü ile görebilenler içindir. ─Bu görüde
kis Tarkovski daha ileri gitmeyi ve hem empa- ğına” inanan ama sanatı asla öznel empatiyle şâd olacak ve huşû içinde kalacaklardır; geri
tiye hem de her türlü sanatsal “duyguya” yeni, ele geçirilebilecek basit bir ifade akımına in- kalan her şeyden daha büyük, daha derin bir
daha felsefi bir değer kazandırmayı istiyordu. dirgemeyen Schelling, Ravaisson ve Bergson sorun baş gösterebilir, çünkü artık Hakikatin
Her türlü empati fikri, Platoncu bir felsefî pro- gibi.Plotinos’un felsefesinde öznenin bireysel alanında hareket etmektedirler”[4]. Burada
jeye gömülü kalır. Bu projeyi altüst etmek ise bilinci kendisini gizemci bir birlik kapsamın- dolaysız estetik deneyimi mümkün kılan, şey-
Plotinos kadar Tarkovski’nin de amacıydı. da tamamen olumsuzlar. Kuşkusuz Plotinos lerin maddî düzenlenişi değildir kesinlikle.
bu bakımdan bir empati felsefesinden ayrı Aksine önceden (izler ve gölgeler biçiminde)
Buna alternatif olarak, Rus biçimcilerin icat tutulamaz.Öte yandan, ruhlarımızın algıladığı bildiğimiz ama şimdi birdenbire “sahici” bir
ettiği “yadırgatma etkisi”, özne ile nesne ara- “izler”, (örneğin Epikürosçu duyumculuğun gerçeklik olarak görünmeye başlayan şeylerin
sındaki bir ilişkinin sıradanlığından kaçınmayı savunacağı gibi) “ruha basılmış bir mührün hepsini belli bir mânevî tutum aracılığıyla ye-
amaçlayan akılcı bir strateji olarak sunar ken- işaretleri” de değildir elbet: “Bellek aslında niden keşfederiz.[5]
dini; zira öznenin kendisini temâşânesnesine hiçbir zaman üretilmiş olmayan bir izlenimin
“dayattığı” anda kaçınılmaz olarak “sıradan- sürdürülmesinden dolayı bilginin muhafızı Rus biçimciliğinin Plotinosçu bir “biçimci-
laşacak” bir ilişkidir bu. Öznelcilik “sıradan” olarak açıklanmamalıdır; bir izlenim zihinde lik”e doğru gelişiminin en iyi örneği Tarko-
hâle gelir; zira tıpkı hedonizm gibi, sadece gör- üretilir ve hatırlandığı sürece varlığını korur, vski’dir belki de. Tarkovski’ye göre “fikir ile
mek istediği nesneleri görür ve öznelci pers- izlenimi yadsırsak belleğin bu izlenimin ko- biçim arasında organik bir bağ” sergilemesi
pektifin en ufak bir kırılmaya uğramasına bile runması olduğunu savunamayız”.[2] Bir izle- gereken imaj anlayışı, (yorumlayan) aklın do-
izin vermez. Öznelci görme biçimine böyle nim daha ziyade insanın sahici ve mânevî bir layımından geçmeksizin iletilen simgesel-ol-
bir kırılmayı maddenin kendisi dayatabilir. En edim biçiminde bir estetik deneyimden geçme mayan imajlara dayalı bir estetikte zirveye
azından Biçimcilerin yaklaşımı budur; üstelik uğrağında üretilir; özne bir nesne arıyor değil- ulaşır. Tarkovski’nin imajları, aşkın veya ilâhî
tam da bu nedenle, Biçimcilik bir maddecilik dir, onun peşinde olduğu şey tam da bir “mev- olanı ─belki de geleneksel Platonculuğa karşıt
biçimi olarak görülmelidir.Gelgelim her tür- cudiyettir”. bir şekilde─ akla başvurmaksızın, doğrudan
lü maddeciliğin nihayetinde öznelcilik kadar doğruya sunar. Tarkovski sinema ile müziği
sıradan hale geleceği çok sonraları fark edil- Hakikat ve Yadırgatma “dolaysız” sanat biçimleri olarak kabul etmiş-
miştir. Maddecilik sadece maddî olan şeyleri tir. Tarkovski, Gogol’ün imajın işlevinin ha-
gerçek kabul eder (ve bu bakımdan da hedo- Plotinos “kavranabilir” dediği şeyin arayışın- yata dair fikirleri değil hayatın kendisini ifade
nizme benzer); mânevî şeylerin var olduğunu dadır ve buna ne salt duyumla ne de soyutla- etmek olduğu şeklindeki inancını aktarmıştır.
daha en baştan reddettiği için de, düşünen öz- ma veya analizle ulaşılabilir. Bu, kişinin araş- Resimsel “ifade” simgesel değildir, hatta bir
nenin ne tür bir “mânevî” veri sağlayabileceği tırmaksızın, sadece “basit”temâşâ ile bulduğu şeye “işaret” bile etmez. Daha ziyade, kendi-
sorusunu sormaz bile. Tarkovski “mânevî ola- bir şeydir. “Basit temâşâ”, genellenmiş bir ide- sini “basit”temâşâ aracılığıyla bu ifade ile bü-
na” eğilimli bir sanatçı olarak, biçimci estetik alizm-karşıtlığı dalgasında, empati felsefesini tünleştirebilecek “mânevî” bir alıcıyı gerekti-
kurama iyice yerleşen bir fikirler düğümünü andıran her şeye karşı çıkan Rus biçimcilerin rir. Burada “ifade” inşa edilmez, Plotinos’un
çözmek zorunda kalmıştır. de peşinde olduğu bir projeydi kesinlikle. felsefesi kapsamında kusursuzca kavranabile-
Örneğin izleyiciyi, nesnenin kendisiyle sarsıcı
ve kışkırtıcı bir şekilde karşılaştırmak için [3]  Bkz. Bülten S.3, Dipnot (3), (VI,7,31).
[4]  Bkz. Bülten S.3, Dipnot (3), (I, 6, 4).
[1]  Andrey Tarkovski, Sculpting in Time, [5]  Bkz. Maurice de Gandillac, La Sagesse de Plotin,
Londra:Bodley Head, 1986, s.120. [2]  Bkz. Bülten S.3, Dipnot (3), (IV, 6,1). Paris: Hachette, 1952, s. 102.

Anadolu Aydınlanma Vakfı 4 Aylık Düşünüyorum Bülteni


cek bir gözlemden kaynaklanır: “Şayet doğa da bu şok edici, sarsıcı sahiciliktir. somut sadeliğe veya tüm maddî şeylere güzel-
bu organizmaları yaratıyorsa, dolaysız bir lik bahşeden[3]ve “Ruh’un gözü ile görenler”
sanattır bu. Doğa, imaj kendisini tuvale kendi Rüya ve Zarâfet tarafından ilk bakışta algılanan[4]bu basit
başına çizerken modeline bakmakla yetinen mevcudiyete bağlanır.Ravaisson “zarâfet, ifa-
bir ressama benzer.” Bu kuramın merkezinde Plotinos’un “zarâfet” de ettiği his aracılığıyla var olur” der,[5]ama
olarak adlandırdığı şey ile son derece uyumlu zarâfetin “empati kuran insanlar”ı memnun
Plotinos’un fikirleri sadece Tarkovski’nin es- bir estetik kavram saptanabilir. Rüyamsı ger- etmek için geliştirilmiş “duygusal” bir mesele
tetiği ile örtüşmez, André Bazin ve Siegfried çekçilik ne empati ile ne de soyut analiz ile olmadığını düşünür. Tarkovski’ye göre, “ki-
Kracauer’in geliştirmiş olduğu, “rüyamsı ger- kavranabilen bir imaj niteliği arayışındadır. şinin kendi duygularını sanatına katması her
çekçilik” adı verilen bir sinema kuramıyla da Bir hayal kurma edimi ile “yakalanması” ge- zaman bayağıdır”[6]. Diğer taraftan zarâfet bir
örtüşür. Kracauer’in önerdiği şey, “gerçekli- reken şey imajdır. Nitekim bu rüya da “imge- nesne değildir, dolayısıyla nesnel bir bakış ge-
ğin” bir “kamera gerçekliği” biçiminde doğ- lem” gibi bir şeyden tamamen arındırılmıştır rektirmez. Zarâfetin gerektirdiği yegâne şey,
rudan sinemaya dâhil olabildiğini savunan bir çünkü amacı bilincin ve bilinçdışının tüm “basit” bir bakıştır: maddeye onu aramadan
“gizemcilik”tir. Almanca “Kamerarealität” te- kategorilerini alt etmektir. Kracauer, kişinin bakmaktır, çünkü zaten oradadır. Böylelikle
rimi, Kracauer’in esinlendiği yarı-Plotinosçu bir şeyi bir rüyada görüneceği hâliyle tahay- maddî olan “mânevî” olarak da görünebilir,
birleşmeyi çok iyi ifade eder: Göz ile görme- yül ederek o şeye dâhil olması anlamında Al- Tarkovski’de bariz olan da budur.
nin nesnesi bir bütün olur ve gerçeklik ile ka- manca “bir şeyin hayalini kurmak” ifadesini
mera da bir kamera gerçekliğinde birleşir.[1] kullanır. Bir taraftan da rüya olmayan bu rüya, Heidegger’e göre Platon ve Aristoteles’ten
Bu hâlde, rüya ile gerçeklik arasındaki ayrım gerçekliği onu temsil ederek değil, onunla bir- beri “her türlü sanat kuramı ve estetik için en
bile göreli hâle gelir. Ama bu, gerçekliğin bir leşerek yakalar. mükemmel kavramsal şema”[7]işlevini gören,
rüyada olduğu gibi zayıfladığı” anlamına gel- madde ile biçim arasındaki ayrım, Plotinos’ta
mez. Aksine bir rüya olarak gerçeklikten çok Rönesans düşünürlerini derinden etkilemiş ve Tarkovski’de gizemci bir estetik tarafından
daha gerçek gibi görünür. Kracauer tam da bir nitelik olan ve Schiller tarafından “ruh aşındırılmaktadır. Geleneksel olarak dışsal bir
filmlerdeki “nesnelerin ham ve boyasız görün- güzelliği” şeklinde ifade edilen Plotinos’un biçimin estetiği şeklinde anlaşılan “güzellik”,
tüleri bizi etkilediği” için filmlerin rüya gibi zarâfet kavramı, maddeciliğe olduğu kadar ihtişam veya zarâfet ile eşanlamlı hâle gelir.
görüneceğini iddia eder. Bu imajlarda gerçek- her türlü empati kuramına da kökten karşıttır.
lik ile temas yine de canlı ve dolaysızdır ve Zarâfet biçimde gerçekleşecek olan bir özdür; [3]  Bkz. Bülten S.3, Dipnot (3), (I, 6, 2)
onların birer rüya gibi görünmesini sağlayan “dışsal” estetik biçim ile doğrudan bir ilişkisi [4]  Bkz. Bülten S.3, Dipnot (3), (I,6,4)
yoktur çünkü dış sadece göstergeleri göste- [5]  Félix Ravaisson, Testament philosophique et
rir. Simetrinin kendisinden ziyade simetriyi fragments, Paris: Boivin, 1933.
[1]  Kracauer, Siegfried, Theorie des Films, Frankfurt: [6]  Tarkovski, “A propos du sacrifice”, Positif 303,
aydınlatan şeydir.[2]Böylelikle doğrudan, bu 1986, s. 5.
Suhrkamp, 1973; İngilizcesi: Theory of Film: The
Redemption of Physical Reality, Oxford: Oxford [7]  Holzwege, GA Bd. 5, s. 12. Ayrıca bkz.
University Press, 1960. [2]  Bkz. Bülten S.3, Dipnot (3), (VI, 7,22). Heidegger, Nietzsche I, s. 227.

Bizden Haberler Değerli dostumuz Tan Turan’ın babası Nuri


Selin Erş Bey 5 Ocak’ta Ankara’da vefat etmiştir.
Kendisine başsağlığı dileriz.

Vakıf dostlarımızdan Çetin Akok 21 Ocak’ta


hayatını kaybetmiştir. Kendisine Allah’tan
rahmet diliyor, tüm yakınlarına başsağlığı
diliyoruz.

• Amerika’da yaşayan sanatçı dostumuz Vakıf dostlarımızdan Tülay Alagöz’ün annesi


Celil Refik Kaya, 23 Ocak’ta Amanda Meryem Hanım 23 Şubat’ta vefat etmiştir.
Braud ile Teksas’ta evlenmiştir. Genç çifte Alagöz ailesine başsağlığı diliyoruz.
bir ömür boyu mutluluklar dileriz.
Değerli dostumuz Turgut Özgüney’in annesi
vefat etmiştir. Kendisine başsağlığı dileriz.
• Vakıf Kurucumuz Sayın Metin Bobaroğlu
9-29 Şubat 2016 tarihleri arasında 8’incisi
düzenlenen 360 Dereceden Aşk Festivali’ne Ünlü İtalyan yazar ve düşünürü Umberto
konuşmacı olarak katıldı.13 Şubat’ta Hace Eco 19 Şubat’ta vefat etti. Eco’nun özellikle
Bektâş-ı Velî, 20 Şubat’ta Yunus Emre baş- kendisinin dünya genelinde tanınmasını
lıklı konuşmalar gerçekleştirdi. Istanbul sağlayan 1980 yılında yazdığı Gülün Adı
Concept ve Think Free tarafından hayata ge- kitabı ile Foucault Sarkacı, Baudolino, Prag
çirilen ve ziyaretçileri ile İstanbul’un farklı Mezarlığı ve son çıkardığı Sıfır Sayı kitapları
kültür sanat mekânlarında buluşacak olan • Sevgili dostumuz Deniz Tipigil, 9 Mart farklı dillere çevrilmiş, milyonlarca adet
360 Dereceden Aşk Festivali, 2016 yılında Çarşamba akşamı İstiklal Caddesi’de basılmıştı. 
“Âşık Dünya” konseptiyle Türkiye’den ve Suriye Pasajı’da bulunan COOP isimli
dünyadan festivale katılan sanatçıların bakış mekânda ‘Groove Night’ temasıyla bir Türkiye’de felsefenin gelişmesine yaptığı
açısıyla aşkın tüm yönlerini ele almayı he- konser verecek. Aynı şekilde 7 Nisan’da katkılarla tanınan İstanbul Üniversitesi
deflemişti. Festivalin bir diğer konuğu ise 6 aynı şekilde Kadıköy’de Karga’da sahne Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nün eski
Şubat’ta, Muhyiddin İbnü’l-Arabî üstüne ko- alacak. Bu ve gelecek konserlere dair detaylı hocalarından Prof. Dr. Bedia Akarsu 26
nuşma yapan Mehmet Genç oldu. bilgiler   için Deniz’in facebook sayfasını Şubat’ta 95 yaşında vefat etti.
takip edebilirsiniz: https://www.facebook.

Anadolu Aydınlanma Vakfı 5 Aylık Düşünüyorum Bülteni


Muhammedî Din
İzzet Erş

Dinler, vahye mazhar olan Nebîler için bir minde de yer alan tevhîd bilinci ve bu idrake adıyla anıldığı bahislerde geçen İsrailoğul-
inanç unsuru olmaktan ziyade, yaşamsal bir olan davet, kaynağını İbrahim’de bulur [1]. ları ise nefsin mertebelerini ifşa eder. Aklın
olgu, bir tecelli, yüksek bir idrak, ulvî bir Böylece Muhammed, tevhîd ile İbrahimî bir kemâli nûr, nefsin kemâli ruhtur. Ve bunlar
keşif, âli bir deneyimdir. Bu idrak ve şuur şuurdadır. Bununla birlikte Muhammed’in İslâm indinde Yakub’un sırrıdır.
kendilerine hariçten ihsan olsa idi, onlar da tevhîd dininden olduğu söylenebilir, ancak  
cemaatleri gibi kendilerine bildirilene itaatle tevhîd dininin yani hanifliğin İslâm ile bir ve Yakub’ta aklın biçimleri olarak ortaya çıkan
memur olurlardı. Hâlbuki bilinmeyene itaat, aynı şey olduğu söylenemez. Zira İslâm’ın kudret, babası İshak’ın töresinden gelir. Ge-
gaybe imândan aşağıdır. Nebîyi, cemaatin- mahiyeti hanifliği aşar. lenek akıl tarafından biçimlenmez, ilâhî olan
den ayıran budur. Câmia Nebîyi bilir, Nebî   (veya öyle olduğu kabul edilen), törel bir
Allah’ın kendisine nasip ettiğini. Cemaatler, İslâm’ın ilkin Muhammed ile bildirildiğini mahiyete bürünür ve aklı biçimlendirir. Her
inanç grupları Allah’ı mesellerle bilirler. Ne- söylemek de yanılgı olur. Zira İslâm, bes- ne kadar İbranî töresi İbrahim’e dayandırılsa
bîler ise nefislerinde bilirler. Bu bilgi sonra- melenin mührünün kendisine verildiği Sü- da, İsmail’in de babası olan İbrahim ne Ya-
dan bir veçhe-i ilâhî olarak onun dini diye leyman ile bildirilmiştir [2]. “İslâm” kelime- hudi, ne de Nasrani’dir [12]. İbranî törelliği
anılır. İbrahim’in, Nuh’un, İsa’nın dini, on- si barış anlamına gelir. Müslüman ise barış İshak’a dayanır ve yine bu törel yapı içinde
ların Allah’tan tahsil ettikleri, hayatlarında içinde olan demektir. Hz. Süleyman Tevrat-ı “İshak Baba” olarak nitelenir  [13]. İshak’la
bilfiil deneyimlediklerinden ibarettir. Şerifte 7 farklı isimle zikredilir.  Süley- somutlanan töre İbrahim’in genele yayılan
  man  [3]  yedinci ve nihai ismidir. Bu ismin rahmetini özelde tecelli ettirir. Genel rahmet
Kur’an’ı Kerim’de Peygambere hitaben İb- anlamı İslâm’ı, yani barışı tahsis eden Allah’ın kendisine aittir. Ama özel rahmet
rahim’in dinine tâbi olması emredilir. Ken- anlamına gelmektedir. Kral Süleyman’ın kula aittir ve kul bu rahmeti hak ederek ka-
disi de bu emre uyduğunu ve yüzünü  hanif krallığında hiç savaş olmadığı, babası zanır [14]. İbrahim’e layık görülen Rahmetin
olarak Allah’a döndüğünü, zira müşriklerden Davud’un aksine barış içinde bir dönem ge- Babası  olma niteliği Allah’a aittir. İshak’a
olmadığını ifade eder. Haniflik, gerek dinsel, çirildiği Tevrat’ta açıkça belirtilir. Barış, ba- ait olan kurbanlık ise kendi rızası ile oldu-
gerek ezoterik bağlamda İbrahim’e atfedil- rışıklık Süleyman Nebî’nin karakteridir. Bu ğundan İbrahim Allah’ın takdir ettiği kaderi,
miş, İbrahim ile tescillenmiş bir tavır ve bir karakter Muhammed peygamberin dinine İshak ise kendi razı olduğu kaderi taşır. Bu
şuur durumu olduğuna göre, Muhammed’in ismini vermiştir. İslâm, kalbî bir şuur ve ruh- kader İshak’ın hayatı ve töresidir. Velhasıl
tebliğinde kendisinin de tâbi olduğu bir îtikat sal hâl olduğu kadar ötekileştirmeye karşı da İshak, İbranî törelliğinin temelidir. Muham-
olabilir mi? Kendisine İslâm olarak bildirilen bir tavırdır. Süleyman’ın çok eşliliği özünde med’in törelliğinde ise İshak törenin yalnız
hanif din midir? Her peygamber ilettiği me- buna delalet eder. Lakin yine de ve sadece bir yanını oluşturur. Zira Muhammed’in dini
sajında kendi dinsel tipolojisini yansıttığına barış içinde yaşamak Muhammedî dinin ahde göre olanla vaade göre olanı genel rah-
göre, Muhammed’in dini gerçekte nedir? kemali değildir. Muhammed’in tebliğ ettiği met altında birler [15]. Yine de bu İshak ve
  İslâm, Süleyman’ın dinini de aşar. İsmail ile olur.
İslâm diğer dinlere nazaran çok daha güçlü    
teolojik bir iddiada bulunur. Farklı dini ya- İslâm şuurunun dayandığı temel unsurla- Şuur hakikate irca olduğunda, onda cüzler,
pılara, karşıt fikir ve îtikatlara gönderme ya- rından biri akıl kudretidir. Kur’an, Allah’ın yani tikeller eriyip gider. Zira cüzlerin
parak, tüm bu ayrılıkların kendisinde birliğe yasasını anlamanın, onu yorumlamanın ve gayesi külli olana, tümellere ulaşmaktır.
geldiği savını öne sürer. Sevgi gibi, kardeşlik hayata geçirebilmenin temeline aklı koyar. Allah’ın birliğine şahadet şuurun tümelleri
gibi kulağa çok saf ve iyi niyetli bir öneri gibi Akıl, bilinç ve düşünme yeteneği Kur’an’da kavramasıyla mümkün olur. Bu ise haki-
gelse de, başarması neredeyse olanaksız bir çok yönlü olarak ele alınır. Taakkul  [4], te- kat cihetindendir. Lâkin hayatı düzenleyen
yapı inşa eder. Bu teozofik yapıya göre savaş fekkuh  [5], tezekkür  [6], tedebbür  [7], te- şeriat, yani külli aklın cüzler üzerindeki
karşıtı İsa’yla ordular kralı Davud barışırlar. fekkür  [8]  vs. gnostik yaklaşım ve hikmet- hâkimiyeti ve idaresidir. Bu ise adaleti za-
Kendini dünyevîlikten tecrit eden Yahya ile li anlayışta  akıl  ve düşünmenin bu farklı ruri kılar. Muhammed, “akrabam” dediği
bin eşli Süleyman, şeytanın sınadığı Eyüp ile boyutları Yakub ile anılır. Yakub, imân veya Musa’nın  şeriatını  kendi dininin temeline
ateşin yakmadığı İbrahim aynı mabedin za- ahlâk kabullerine göre hareket etmez. Am- alır  [16]. Bununla birlikte İslâm’ın temeli
ruri taşlarına dönüşürler. Bu birbirinden ayrı cası Lavan’la olan anlaşması  [9], Tanrının Musevî’dir denilebilir. Ancak Musevîli-
bilinç tiplerini birliğe getiren  barışık  yapı meleğiyle güreşi  [10], Esav’dan ilk oğulluk ğin gayesi  barışı  ve  adaleti  tahsis etmekten
Muhammed’in dinsel tipolojisini oluşturur. hakkını alışı [11], Yusuf’u korumak için di- ibarettir. Barış ve adaletin olduğu bir
  ğer oğullarıyla yaptığı konuşma gibi birçok cemiyette şeriatın hükmü biter. Bu cihetten
Muhammed’in dini şüphesiz tevhîd dinidir ve kıssada Yakub’un aklı diğer yeteneklerinin Muhammed’in dini Musa’nın tebliğine de
varlığın birliğini tebliğ eder. Allah’ı birleyen önüne aldığını gösterir. Ahlâkçı bakış açısına muhit ve ondan evlâdır.
ve müşriklere karşı söylem geliştiren bir yapısı ters bir tavır sergilese de aklın mahiyetini ve  
vardır. Ancak tevhîdi yani varlık birliğini ifşa mertebelerini belirgin kılar. Yakub’un oğul- Kur’an’da Rûhullah olarak işaret edilen
eden Hz. İbrahim’dir. Muhammed’in söyle- ları aklın mertebelerini ifade ettiği gibi, İsrail mesih  İsa  benzer bir tavır sergilemiştir. İsa,

Anadolu Aydınlanma Vakfı 6 Aylık Düşünüyorum Bülteni


kendinden önce tebliğ edilmiş olan tüm Kur’an’da denilmiştir ki: “And olsun insanın tuttuklarını söylerler. Allah Resûlü (SAV) de, “Ben Mu-
yazmaların, peygamberliklerin ve yasanın ömrüne, ki o hüsran içindedir. Ancak imân sa’ya sizden daha yakınım!” diyerek Âşûrâ gününde
kendisi oruç tuttuğu gibi Müslümanlara da oruç tutul-
gayesinin kendisi için olduğunu, bunların edenler ve sâlih amel işleyenler ve hakkı ve malarını emreder.”
tümünün kendisinde birliğe geldiğini ifade sabrı tavsiye edenler hariç.”  [23]Bu sözün [17] İncil-i Şerif, Yuhanna 14:6
eder. Yol ve hayat ve hakikat odur  [17]. Al- muhatabı  Eyüp’tür  [24]. Her beşer gözünü [18] İncil-i Şerif, Yuhanna’nın Vahyi 22:13
lah’ın kelimesi, oğlu, mesih, Rab, kral, kâhin açıp da şu dünyada ne kadar zengin olduğu- [19] Kur’an-ı Kerîm, Bakara Sûresi 2/256
[20]  Kur’an-ı Kerîm’de günahlar küçük (lememe) gü-
odur. Alfa ve Omega, başlangıç ve son kendi- nu fark ettiğinde, bu zenginliği kaybetmenin nahlar ve büyük (kebâir) günahlar olarak ikiye ayrılır.
sidir [18]. Bunların hepsi İsa’nın Tanrısal Ha- endişesine düşer. İnsana, kendisine emek Kur’an-ı Kerîm,  Necm  Sûresi  53/32 “Onlar, günâhın
kikatin habercisi olması bağlamında doğrudur çekmediği halde lütfedilen ne varsa geri alı- büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı
ve haktır. Lâkin İsa ile bildirilen hakikat, (onu nacaktır. Eyüp tüm kötülüklerin kendisine küçük hatalar işleyebilirler. Şüphesiz Rabbinin affı ge-
niştir”.
ikmal edenler için) şeriatı iptal eder. Şeriata Hakk’tan geldiğine imân ettiğinden Allah’a [21] Ahsenu’lkasas. Kur’an-ı Kerîm, Yusuf Sûresi 12/3
tabi olması gereken beşeriyet çaresiz kalır. sabretmeye imtina etti. Lakin kötülük Al- [22]  Tora,  Tekvin  39:6“  Ve kendine ait olan her
Velhasıl İslâm İsevî hakikati bütünsel yapı lah’tan değil, insanın nefsinden, yani kendi şeyi  Yusuf’un eline bıraktı ve yediği ekmekten başka
içerisinde olması gereken yere teslim eder. Ve cehlinden gelir  [25]. Allah ise ancak kurtu- onun yanında olan hiç bir şeyi bilmezdi. Ve Yusuf enda-
mı güzel ve bakılışta güzeldi.”
ancak İslâm ile şeriat ve hakikat birliğe gelir. luştur. Kötülüğü Allah’tan bilmek, Allah’a [23] Kur’an-ı Kerîm, Asr Sûresi 103/1-3 “Velasr. İnne-
  kötülük isnâd etmektir. Eyüp’ün tövbesi linsâne le fî husrin. İllâllezîneâmenû ve amilûssâlihâti ve
Muhammed, kendisine inzâl olan dini tebliğde nefsine imân edip Allah’a sabretmekten, tevâsav bil hakk ve tevâsavbissabr.”
birçok zorlukla karşılaşır. Dinini tebliğ etmesi Allah’a güvenip kendine sabretmeye intisâb [24] Sabır ile imtihan olunan Nebî Eyüp’tür. Ancak İs-
mail, İdris ve Zelkifl’de sabredenlerdendir. “ Ve İsmail
kendisine emredildiğinden, bundan geri dur- etmesidir. Bu mensubiyet ve rücû yine Mu- ve İdris ve Zelkifl’i; hepsi sabredenlerdendir. ” Kur’an-ı
maz. Ancak dinde zorlamanın da olmaması hammed’in dininde vukû bulur. Kerîm, EnbiyâSûresi 21/85
bir çelişki yaratacaktı [19]. Bu nedenle dinini   [25] Kur’an-ı Kerîm, Nisa Sûresi 4/79
sadece anlattı ve davet etti. Girdiği savaşlara İslâm’ın Süleyman’dan gelmesi gibi şüphe- [26] Kur’an-ı Kerîm, İhlâs Sûresi 112
dinini yaymak için değil, onu korumak için siz imâna Yahya’da ve imân ile gelen emin-
katıldı. Öldürmek için değil, ölümden korun- lik, yani îkana Nuh’ta müşahit olunur. Ken-
mak için direndi. Binaenaleyh savaşın doğası
daima iki yönlüdür. Gayeye ulaşmak için gi-
disine Rabbinden nimetler lütfedilen edilen
Zekeriya ihsanı ve hüsnü; Harun ise kelâmı Platon’un “Bir”
rilen savaşlar ile gayeyi korumak için girilen
savaşlar. Savaşın bu çift yönlülüğü Kral Da-
yüklendiğinden ve Rabbin sözcüsü olduğun-
dan beyanın temsilcisi olur. Kur’an’da edep,
Hakkında Düşünceleri
vud’un hayatında belirgindir. Davud, bir ya- hayâ ve iffet ile ilgili âyetlerin kaynağı Mer-
nıyla kılıcı daima kanlı ordu komutanı, diğer yem özelinde kadın Nebîlere ithaf olur. İdris, “Onun ne olduğunu ne söyleyebiliriz, ne de
yanıyla ilâhîler yazan bir ediptir. Benzer bir Lut, Yunus, Şuayb ve Hud, Zülkifl, Elyasa, yazabiliriz. Fakat sözlerimiz ve yazılarımız
tecelli Muhammed’de de tezahür eder. Savaş- İlyas, Sâlih gibi Nebîler yine Muhammed’in ona doğru yönelirler, temâşâya uyanmamız
lardaki muzafferliği ve Kur’an’ın efsunlu dili dinini meydana getiren, üzerinde yükseldi- için bizi dilden dışarı çıkarırlar, temâşâ
Davut’tan gelir. Peygamber bu yönüyle Da- ği basamaklardır. Muhammed’in kelâmında etmek isteyene bir çeşit yol gösterirler.
vudîdir. Ancak Davud’un hayatında beliren zikredilen her Nebî, Allah’tan bir haberin, Çünkü ana yolu ve tâli yolu öğrendiğimiz
ve birçok kez Rabbi tarafından uyarılmasına kendisine ilkah olunmuş bir yeminin müjde- zaman ona kadar gideriz. Temâşâ’ya gelin-
neden olan büyük hatalar Muhammed’in ha- cisidir. Din-i Muhammed bu sütunlar üzerin- ce, o temâşâ etmek isteyen kişinin eseridir.
yatında bulunmaz [20]. Bu nedenle zaferleri, de duruyorsa, sütunların birleştiği yerde ne Temâşâ’ya doğru gitmezsek ruh yukarının
ilâhîleri ve günahlarıyla  Kral  olan Davud, var? Muhammed’in dini nedir? ihtişamının bilgisine sahip olmazsa, yine
Kur’an ile günahlarından arınır ve  hazret-   ruh aşkının objesini gördüğünde dinginliğe
lik makamına rücû eder. Kul huvallâhuehad. erişen âşığın bu sevdalı tutkusunun etkisine
  Allâhussamed Lemyelid ve lemyûled. girmez ve bu etkiyi kendinde bulundurmaz-
Hz. Yusuf, Musa’nın yasasını kendisinin teb- Ve lemyekunlehukufuvenehad [26] sa, gerçek ışığı algılayan ve bu ışığa yak-
liğini kalbinde müşahede ve hayatında tahak-   laşarak ruhunu tamamen aydınlatan kişi,
kuk etmiştir. Şeriatın men ettiği davranışları, İhlâs... yükselmesi sırasında temâşâsına engel olan
kendisine sözle bildirilmeden, hâlen reddetti. ağırlığı yanında taşırsa, tek başına yukarı
Yasayı ve emirlerini, sözle değil ama ruhen izzeters80@gmail.com
çıkamazsa, kendisini Bir’den ayıran şeyi
mizacında taşımaktaydı. Bu nedenle başına kendisiyle birlikte götürürse ve birlikte yok
gelen bin bir belaya rağmen barış ve sükû- [1] Kur’an-ı Kerîm, Nisa Sûresi 4/125
[2] Kur’an-ı Kerîm, NemlSûresi 27/30 olmazsa (Çünkü maddîlikten kurtulmuş ve
net içinde kaldı. Yusuf’un dini Peygamber’in [3] İbranîce Şlomoh bütüne sahip değildir) temâşânın objesi var
eserinde bir kıssadır. Ve kıssaların en güzeli [4]  Kur’an-ı Kerîm,  Bakara Sûresi  2/242,  Al-i İmran olmakla birlikte, Bir’i algılayanların ken-
olarak işaret edilir  [21]. Kıssanın güzelliği Sûresi 3/65
dilerini ona, birlikte, onda fânî olacak ve
Yusuf’tan gelir. Yusuf’a hem Tora’da  [22], [5] Kur’an-ı Kerîm, Tevbe Sûresi 9/122
[6] Kur’an-ı Kerîm, Nur Sûresi 24/1 Bir’le kendi aralarındaki benzerlik sayesin-
hem de Kur’an’da  güzel  olarak hitap edilir. [7] Kur’an-ı Kerîm, Nisa Sûresi 4/82, Yunus Sûresi 10/3 de ilişkiye girecek şekilde hazırlayanların
Yusuf’un güzelliği hâline, merhametine, kal- [8]  Kur’an-ı Kerîm,  A’raf  Sûresi  7/179,  Enfal  Sûre- dışında hiç kimse de bulunmaz.
bine ve anlayışına yansır. Yusuf’un dini gü- si 8/65, Ra’d Sûresi 13/3
zelliktir, Yusuf’u seyretmek ise seyr-i be- [9] Tora, Tekvin 30:28
[10] Tora, Tekvin 32:24 Onunla yakınlığı olanlar, ondan gelen güce
dâyi. O Yusuf, hüsnü maneviye cihetinden [11] Tora, Tekvin 25:23-34 sahip olurlar. Bu güç onlara Bir’den gel-
Muhammed’in kendisidir. Zira Kur’an Mu- [12] Kur’an-ı Kerîm, Al-i İmrân Sûresi 3/67 diği zamanki gibi olduğunda Bir’i temâşâ
hammed’dir. Ve Yusuf endam güzelliğinden, [13] İbranîceYitshakAvenu, İshak Babamız
objesi olabildiği ölçüde görmeye yetenekli
mânevi güzelliğe Muhammed ile uruc eder. [14] İbn-i Arabi Fusûsu’lHikem’in Süleyman bahsinden
[15] İbn-i Arabi, Fusûsu’lHîkem. olurlar. Sonuç olarak temâşâ eden kendi
  [16] Buhârî, Savm 69; Müslim, Sıyâm 128. “Peygamber düzeyinde kalmazsa kendi dışında kalırsa,
İslâm hayat karşısında sabrı öğütler. Zira ha- Efendimiz (SAV) Medine’ye geldiğinde, Yahudilerin şu nedenlerden dolayı, ya akıl yürütmeyle
yat çelişkiler, zorluklar, endişeler, kazanmak Âşûrâ gününde oruç tuttuklarını görünce onlara bu oru-
yapılan bir soruşturmada “imandan yoksun
için bolca çaba, nihayetinde kaçınılmaz ka- cu neden tuttuklarını sorar; Yahudiler, “Allah, Hazreti
Musa ve İsrailoğulları’nıFiravun’un zulmünden bugün olduğu için” Bir’i suçlamasın ve kendini
yıpları barındırır. Görmezden gelse de öle- kurtardığını, Hazreti Musa’nın o güne şükür olarak oruç herşeyden uzaklaştırarak uzlete çekilsin.
ceğini bilir. İnsan için tek teselli ahirettir. tuttuğunu, kendilerinin de Hazreti Musa’ya uyarak oruç

Anadolu Aydınlanma Vakfı 7 Aylık Düşünüyorum Bülteni


Plotinos ve Sanat İrem Nalça
Günümüz sanat dünyasında yeniden dile şeylerde gözlenen simetriler, karşılıklar ve düzen “Beynim ateş oluyor, özellikle de rahatsız
gelen edimsellik, dirimlilik, performativi- ilkelerinden zevk almaz? Resimleri düşünün bir edilmediğimde. Büyüyor, daha net görene
te, sessizlik, boşluk, yokluk gibi kavramlar, de: Resim sanatının ürünlerini beden duyusuyla kadar geliştiriyorum onu. O zaman eser, ka-
belirli ve sınırlı bir zaman algısının içinde görenler bir nesneyi tek bir yolda görmez. Göze fatasımın arasında tamamlanmış ya da ol-
ilişen nesnelnesnellerde, düşüncede bulunanın
tekrar etmekten –zamanın kendisini meta ya- muş gibidir, eğer uzun bir parçaysa bile bir
temsil edildiğini ayırt edince içten titrerler. Böy-
parken metalaşmaktan-, sürecin kutsandığı lece, doğruluğu yeniden anımsamaya doğru itil- heykel ya da bir resimmişçesine bütününü bir
deneyimlerinin ise öznel, psişik ya da içgüdü- irler. İmdi, eğer, bir yüz üzerine eksiksiz olarak bakışta –bir enstanteneymişçesine- kapsaya-
ye ait bir deneyim algısıyla sınırlı kalmasıyla yansıtılmış güzelliği görünüşü, zihni öbür küreye biliyorum. Hayalimde onu tamamlandığında
bir türlü doyum bulamıyor. Kendilerinde –ait iletiyorsa, güzeli gören kimse kesinlikle duyular olacağı gibi akışında duymuyorum, sanki
oldukları dizgelerde- önemli ve köklü kav- dünyasında boşuna zaman harcamaz. Bu büyük hep ordaymışçasına bütününü bir blok halin-
ramlar olmalarına rağmen sadece biçime hiz- düzen, en uzak yıldızların bile ortaya koyduğu de duyumsuyorum –sanki oradaymışçasına.
met eden ezberlenmiş kelimler olarak kalıyor biçimde anılara gitmeyecek ve onları düşünerek Ne hediye ama! Keşif, detaylandırma, hepsi
ve maddenin bu ıssız karanlığından sığınabi- bu büyüklükten doğan büyük ve saygı dolu bir bir arada sanki muazzam, muhteşem bir rü-
korkuya kapılmayacak ölçüde kaba ve duygusuz
leceğimiz tek yer, unutulmuş derinliği yansı- yadaymışımcasına oluyor ama ne zaman dü-
olamaz kimse. Güzelliğe böyle karşılık vermeyen,
malarıyla dolduran sözcüklerin tesellileri olu- bu dünyanın derinliğine inemez ve öteki dünya zenlenmiş bütünlüğü duyabiliyorum, en güzel
yor -çağdaş zamanlar, bir serzenişten öteye an o oluyor (....) belki de Yaratıcıya teşekkür
hakkında bir görüye sahip olamaz.”[3]
ne bir bakış ne de bir soluk verebiliyor. Plo- etmemi gerektiren en büyük kârım budur.”[5]
tinos’un (M.S. 203-207) düşünce sisteminde
öyle bir kavram var ki bu bahsi geçen kav- Bu kavramların ışığında “Güzel”, “İyi”yi Bu iki deneyim de bana kişilerin kendinde
ramları keyfiliğinden ayıltıp diriltiyor, ilişki- deneyimlemenin aktif ve iştirak gerektiren buldukları bir cevher ile girdikleri zamansız
lendiriyor; işte bu özlenen kavram “Güzel”. edimsel yanı olarak karşımıza çıkıyor; ilkele- ilişkiyi hatırlatıyor. Bu kendinde (görüye
re varmış sanatçının edimi Güzel olarak be- çıkan bütünlükle tanışmanın getirdiği) biliş,
“Güzel”, Plotinos’un dizgesinde üçleme olan liriyor. Nesnenin karakteristiğinden –simetri- sanatçının kendi bildiği dilde ifadeye çıkıyor
“Bir”, “Nous” ve “Can” ilkelerinin ilişkisin- si, altın oranı vs.-ziyade, o nesneden ışıyanın ama bunu keyfi bir şekilde değil, Mozartı’ın
de zati deneyimin görünüşe çıkması olarak her ruhta ortak olan tanrısallığın kendi diliyle “...Ne zaman düzenlenmiş bütünlüğü duya-
ortaya çıkıyor. Plotinos’ta hiç bir kavram di- dokunuşu, görü vasıtasıyla bir kavuşma. Ru- biliyorum, en güzel an o oluyor” diye ifade
ğeriyle ilişkilenmeden tek başına –kategorik hun kendini “Bir” de duyumsamasının yolu ettiği bir özlem ile gerçekleşiyor. Belki de
olarak- bir değere sahip değil ve ancak “Gü- olarak aktif, hatırlatıcı, bütünleyici varoluşu sanatçı nasıl kendinde Bir’i deneyimliyor ve
zel” vasıtasıyla bu üç kavramın ereği beli- doğrultusunda ışıyan ve insanı kanıtlayan coşkuya gark olup ardından (Plotinos’un na-
riyor: insanın kendini Bir’de –“Bir” gibi- de- bir kavram “Güzel. Bir’in tanımlanamaz do- sıl geri döndüğüne şaştığı) bedenine (farkın-
neyimlemesi. “Bir” kavramı, “İyi” ve “Tanrı” ğası, onu dilin veyahut aklın sınırlı, ümitsiz dalığına) dönüyor ise, eylem de –yani üret-
kavramlarıyla ilişkili olarak kullanılıyorken, doğasından özgürleştiriyor ve bireye varol- mek de- onun için varlık dünyasında ki bir
“İyi” bilinmesi mümkün olmayan, kendinde ma mekânı sunuyor. Bu nokta da Plotinos, çağrısı, kendisi gibi olana özlemidir “Güzel”.
bütünlüklü, kapsayıcı ve her türlü bilişin ve kendi mistik deneyimlerinden bahseder. Bu
yaradılışın kapsandığı bir kavram. “Nous” ise deneyimler, tersten yürünen bir yol olan – Plotinos’un teolojisi, negatif teoloji diye ad-
“Bir”in mekânının bilinci ve onun aklı olarak kendinde bulduğundan dışarı doğru yola çı- landırılıyor. Negatif teoloji, dili bakımından
kullanılıyor. Plotinos “Nous”u Tanrısal bilin- kan– dinin yaşantılanışına dair; Tanrıyı olumsuzlayarak anlatan, kişinin bu
cin içerden kavranması olarak kullanıyor.[1] yolda kendi biliş biçimine yer bırakan bir tu-
Russell Batı Felsefesi Tarihi’nde “Nous”u “Çok kez oldu bedenden sıyrılıp kendime tum. Nasıl ki günümüzde pozitif anlayışa da-
şöyle tanımlıyor: “Nous” için “Bir”in izdü- çekildiğim. Her şeyin dışına çıktığım, yalı olan yaşam bize bir tek doğru perspektifi
şümüdür denir. Türetilmiştir. Çünkü “Bir”, kendimi merkezleştirdiğim ve çarpıcı bir dayatıyor ve bu anlayış bakışı –sanat– nesne-
kendi kendini araştırmakta bir görüye sahip- güzelliği seyrettiğim çok olmuştur. O sırada, sinden dışarda tutan bir gözlemci kılıyor ve
tir. Bu görü “Nous”tur.”[2] “Can” ise Bir’in her zamankinden çok, en yüksek aşamadaki sanatı deneyimlememizi olanaksız kılıyor ise
bir yansıması olan duyular dünyası, varlık bir topluluğa karışmam bana güven verir. din de kendinden uzaklaşmış bireylerin ikti-
âlemi. Güneş, ay, yıldızlar, görünenler ve En soylu bir yaşantıyı sürdürür, tanrıyla öz- dar araçları olmaktan öteye gidemiyor. Plo-
algılananlar bu ilkenin dışlaşmaları. “Can”, deş duruma gelir, o işlevliği elde ettiğimden, tinos’un negatif teoloji ile ifade ettiği “Bir”
düşünmeyi tetikleyen varoluş âlemi ve “Gü- Tanrı’dan bir parça olurum. Anlıksal olan- den, içinden geçilmeyen bir yolun sahibi
zel”, imgeyi (varoluşun dönüştürülmemiş, daki ne olursa olsun, Yüce’den küçüktür o. olunamayacağını, önceden yürünecek hazır
tercüme edilmemiş pasif imgesini) aşıp edim- Yüce’nin altındadır. Bununla birlikte, anlığı ve belirli bir yol değil, yaptıkça oluşan ve yü-
selleşmesi yani insana, “Bir”e ait kılınması. kullanma işleminden usavurmaya inildiği rünebilen bir yol olduğunu, sanatta da tersten
Platinos’un karanlık diye tanımladığı “Bir”in an gelir. Tanrısal olanda bulunduktan sonra perspektifin gerekliliğini, yani “Güzel” olan
hatırasına ait kılınmamış özsüz görünüşler kendi kendime nasıl olup da böyle bir düşüşe nesnenin merkezinden, evinden kendimizi
ona göre “İyi”nin eksikliğinde açığa çıkıyor. uğrayabildiğimi ve Can’ın bedenime nasıl izlemedikçe, biricik olan deneyimin gerçek-
olup da girdiğini sorarım. Bedenin içinde leşemeyeceğini, inancın da öz evini bulama-
Plotinos Enneadlar’da şöyle diyor; bile, yüksekliğini gösteren Can’ın.”[4] yacağını anlıyorum.
“Anlıksal Ülke’nin armonisini dosdoğru kavrayıp Bu deneyimin sanatla olan ilişkisini Mo-
da, müziğe karşı herhangi bir eğilimi de varsa, zart’ın (1756-1791) kendi yaratım sürecini nalcairem@gmail.com
duyulur seslerin armonisine kim karşılık ver- ifade ettiği an eşlik eder;
mez? Hangi geometrici, aritmetikçi, görünür
[3]  Plotinus, Enneadlar, II, 9.16 [5]  Michael Chase, Pavel Florensky on Space and
[1]  Plotinos, 5. Enneados, 3.14 (Mc Kenna çevirisi) [4]  Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi s.417 Time s.112
[2]  Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi s.416

Anadolu Aydınlanma Vakfı 8 Aylık Düşünüyorum Bülteni


BİZİM SAHAF Hazırlayan: Behiye Bobaroğlu

Filmler ve Rüyalar
(Tarkovski, Bergman,
Sokurov, Kubrick ve
Wong Kar-wai)
Thorsten Botz-Bornstein
Yayınevi: Metis Yayıncılık, 2011

Evrensel Akıl (Nous); Evrensel Akıl’dan, Plotinos, çağının dinsel yaşantı taleplerinin
Evrensel Ruh çıkmıştır. Evrensel Ruh aşağı karşısına, kendi tinsel yaşam öğretisiyle çı-
doğru inerek bireysel ruhları, bireysel ruhlar karak, felsefeye dinle ilişkilenebileceği, hatta
da nesneleri türetir. Plotinus, Grek rasyona- (giderek) dinin yerine geçebileceği yepyeni
lizminin düşünme modlarına sonuna kadar bir yönelim kazandırmıştır.
bağlı kalır. Buna rağmen onda Grek filozofla-
rında bulunmayan yeni bir öge vardır: Misti- Bu tinsel felsefenin merkezi kavramı Aşk’tır.
sizm. Bu yanıyla Dokuzluklar, Batı Tarihi’ni İşte bu yüzden, M.S. 3. yüzyılın son “Yunan”
Rüya kuramını film çalışmaları bağlamında
ve İslâm Dünyası’nı derinden etkilemiştir; filozofu Plotinos’un öğretisi, Antik Yunan
ele almak, bu kuramın içinde geliştiği öz-
Hıristiyan mistisizminin ve Tasavvuf Doktri- felsefî mirasının, kendisi üzerinden tek tanrı-
gün, klinik bağlamdan çıkarak esasen estetik
ni’nin temeli olmuştur. Plotinus’un görüşleri, lı dinlere aktarıldığı bir köprü olma niteliğine
kaygıların şekillendirdiği bir ortama geçme-
bazen paganizm tarafından Hrıstiyanlığa kar- sahiptir.
yi gerektiriyor. İşte Filmler ve Rüyalar’da
şı felsefî bir destek olarak da kullanılmıştır. Plotinos’un felsefî girişimi, ‘ölümsüzlük’ ve
Botz-Bornstein da tam bunu yapıyor: Rüya-
‘kurtuluş’ çığlıkları arasında kendi insansal
ları estetik ifadeler olarak değerlendirip bu
“Büyük etkisine rağmen Dokuzluklar, şimdi- varoluşundan vazgeçen insana, her şeye rağ-
özel ifadelerin ne şekillerde geliştirildiğine
ye kadar dilimize çevrilmedi. Bu, önemli bir men otonom bir varlık olduğunu hatırlatır.
odaklanıyor. Rüyaları psikolojik hayatımı-
eksiklikti. Eksikliği giderebilmek için Do-
zın sıradan olayları gibi değil, varlıklarını
kuzluklar’ın tümünü çevirmeye karar verdik. İlginçtir ki, Plotinos’un kendi yaşadığı dö-
belli bir rüya-zamanında sürdürmelerinden
Ancak çeviriyi yaparken, Porphyrios’un sıra- nemde bir karşılık bulamayan bu hatırlatma,
dolayı ilginç, kendine yeten fenomenler
lamasını izlemek yerine, Plotinus doktrininin sunduğu olanaklar bakımından, yaklaşık altı
olarak ele alıyor. Bu noktadan yola çıkarak,
hiyerarşik yapısını dikkate aldık. Bu nedenle yüz yıl sonra İslâm filozoflarınca kendisine
Tarkovski’nin estetik rüya fenomenlerini iş-
Dokuzluklar’ı, sıralamadaki yerini dikkate sıkıca tutunulan bir dayanak olacaktır.
leyerek geliştirdiği gerçekçilik karşıtlığını,
almadan, belirlediğimiz düzene göre çevir-
Sokurov’un modern imaj ideolojisine yöne-
meye devam ediyoruz. Umarım ki, çeviri bu
lik yıkıcı saldırılarını, Arthur Snitzler’in alı-
konudaki boşluğu doldurur; Plotinus’un dü- İlkçağ Felsefe Tarihi 5 –
şılmış olanı nasıl tekinsize dönüştürdüğünü, Plotinos, Yeni Platonculuk ve
şüncelerini doğrudan öğrenmek isteyenlere
Kubrick’in bu yapısal modelden nasıl kaçın-
dığını ve Wong Kar-Wai’nin parodileştiril-
yararlı olur.” Erken Dönem Hıristiyan Felsefesi
miş kapitalizm manzaralarını inceliyor. Ahmet Arslan
Plotinos’un Yayınevi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay.,

Dokuzluklar 1 Aşk Kuramı 2006

Zerrin Kurtoğlu Ahmet Arslan İlkçağ Felsefe Tarihi adlı kap-


Plotinus, Çeviren: Zeki Özcan samlı çalışmasını, serinin bu beşinci kitabıyla
Yayınevi: Asa Kitabevi / Felsefe Dizisi, 2000 tamamlarken, bu cilt; Plotinos, Yeni Platon-
Yayınevi: Alfa Aktüel Yayıncılık / Yayınevi culuk ve erken dönem Hıristiyan felsefesine
Genel Dizisi, 2007 Plotinos’un felsefî girişimi, insanın politika- ayrılmış durumda. Yazar, bu kitapta önce
dan sonra felsefe ile de bağının kopuş nok- yeni Platonculuğa kaynaklık eden filozofları
Dokuzluklar (Enneades) III. yüzyıl filozofla- tasına geldiği helenistik dönemde, “Yunanlı ve bunların Yeni Platonculuk üzerindeki et-
rından Plotinus’un altı kitaptan oluşan ünlü Ustalar”ın öğretilerine sadık kalarak felsefe- kilerini ayrıntılı bir şekilde açıkladıktan son-
eseridir. Dokuzluklar’ın temeli “Bir Dokt- yi ihyâ etmek amacı taşır. Elbette o, Yunan- ra, kitabın ikinci kısmında, antik gelenekten
rinedir. Bin aşkın, sınırsız, sonsuz, yüklem- lı hocalarına bütünüyle sadık kalmamıştır. başlayarak ‘iman’ ve ‘akıl’ ilişkileri çerçeve-
siz, sözle anlatılamaz, en yüce hipostazdır. Felsefe tarihine bir platoncu olarak değil, sinde erken dönem Hıristiyan felsefesini de-
O, varlığın da ötesindedir. Bu doktrine göre yeni-platoncu ekolün kurucusu olarak kay- ğerlendiriyor.
var olan her şey Bir’den türemiştir. Bir’den, dolması da bunu teyid etmektedir.

Anadolu Aydınlanma Vakfı 9 Aylık Düşünüyorum Bülteni


Platon, Plotinius ve denle ilişkisini kestiği ölçüde gerçeği o kadar
iyi kavrar. Çünkü öğrenme denen şey ruhun
farklı kılan geç antikitenin en önemli meta-
fizikçisi olmasının yanı sıra, Hıristiyanlığın
Neo-Platonism[1] bilmediğinin bulunması değildir, bilgi doğuş-
tan vardır, bu nedenle öğrenme aslında bir
gelişim çağının yakın tanığı olarak bu sürecin
etkileyen bir düşünür olmasıdır. Hem bir filo-
Hüseyin Hakan Gazioğlu1 hatırlamadır (Arslan, 2006, s. 306-310-365). zof, hem de mistiktir. Hıristiyan mistiklerinin
aksine herhangi bir dini gerçekliğe bağlı de-
Platon[2]’dan önce, antik Yunan filozofları Öte yandan Platon’da yaratılış ve ilâhî ada- ğildir, Bir hakkında konuştuğunda bile diğer
özel olarak doğayla ilgilenmişler, doğadaki let fikri vardır. Ona göre evren, Tanrı ya da metafizikçilerle aynı dili kullanır[6] (Johan-
oluş ve bitiş süreçlerini maddeden hareketle Demirguous[3] tarafından yaratılmıştır ve Ya- sen, 1998, s.533).
değerlendirmişlerdir. Platon bu açıdan Sokra- ratıcı en üstün anlamda sonsuz olarak iyidir.
tes de dâhil olmak üzere kendisinden önceki Evren ve ruh sonsuz iyiliğin sonucudur ve Kendisini Platon’un mirasçısı olarak gören
bütün felsefî birikimden keskin bir şekilde ay- insanın dünyada yaptığı kötülükler ve iyilik- Plotinus’ta biliş mistiktir, mistik deneyimin
rılmaktadır. Maddî olanın varlığını inkâr eden ler ceza ya da ödül olarak ruhun eylemlerinin kendisi olasılıkla her yerde aynıdır ve amacı
Platon, gerçeğin ve gerçeksel varlığın tinsel karşılıkları olacaktır. Tanrı’yla mistik deneyim yoluyla bir olmak-
olup, maddenin ötesinde olduğunu savunarak tır. Bu deneyim iletilemez, söylenemez hatta
etkisi günümüze kadar süren idealizmin kuru- Yukarıda kabaca vurgulanan pek çok ideanın Plotinus bile bunu açıklayamaz. Sadece dene-
cusu olmuştur (Arslan, 2006, s. 198). günümüz dinlerinin temel konseptlerini içer- yimlenebilir ve deneyimleyen onu anlayabilir.
diği kolaylıkla görülmektedir, fakat bu kon-
septler tek başına Platon’un ideaları değildir. Plotinus, bilişselliğin gerçek olarak algılana-
Platon’a göre bilgi edinme aracı olarak duyu Ruhun ölümsüzlüğü ve göç etmesi, öte dünya bilmesi için üç temel ilke ya da kendi deyi-
organlarımız gerçek bilgiyi kavrayamaz, bu anlayışı, bedenin ve maddenin yadsınması şiyle hypostasis önerir. Bütün felsefesini bu
nedenle gerçek bilgiye ve gerçeksel varlığa gibi görüşler Platon öncesinde kavramsal ola- üç hypostasis üzerine inşa etmiştir. Hypos-
ulaşmak için başka bir yetiye gereksiniriz, bu rak bulunmaktadır. Aynı şekilde bu nosyonları tasislerin ilki ve kaynağı Bir’dir. Bir sonsuz
yeti ise ruhtur ya da onun en yüksek seviyesi Yunanlılar arasında ilk tanıtan Platon değildir. iyi ve mutlak birliktir, evrenin merkezi, ebedi
olarak nous (akıl)’tur. Aleksandriayalı Clemens dâhil birçok yazarın kaynağı ilâhî aşkın kökenidir. Aklın ve öz-bi-
belirttiğine göre Pitagoras (M.Ö. 570- 495) lincin başlangıcıdır (Bal, 2009, s. 91).
Maddî olanın reddedilmesiyle, beden Pla- bir süre Mısır’da kalmış ve Mısır başrahibi
ton’da kötülük için potansiyel bir zemin ola- Sonchis’in öğrencisi olarak özellikle ruh kav- Her şey Bir’den kaynaklanmaktadır fakat,
rak görülür ve buna bağlı olarak haz duygusu ramını öğrenmiştir (Alexakis, 2001, s. 159- Plotinus yaratma kavramına karşıdır, çünkü
en büyük kötülük olur. Beden, ruh için bir 160). Dolayısıyla Platon’un sistemleştirdiği yaratma bir çaba gerektirir ve üstün varlığın
hapishanedir ve bedenin ölümü ruh için onun pek çok kavram Mısır kökenlidir ve Hindu- çaba göstermesi ondaki eksikliği gösterir[7].
gerçek doğasına kavuşması için bir kurtuluş- izm ya da Zerdüştlük gibi pek çok dinde gö- Bu nedenle sudûr[8] kavramını yaratıcılık
tur. Ruhun bedenin tasallutundan kurtuluşu rülmektedir. Fakat Platon’u özel kılan, bahsi nosyonun yerine kullanmıştır. Dolayısıy-
onu öte dünyaya ulaştırır ve böylelikle Pla- geçen metafizik kavramları sistemleştirerek, la evrendeki her şey Bir’den sudûr etmiştir.
ton’un görüşlerinde öte dünya öğretisi karşı- en başta vurguladığımız gibi hem bir idea- Bir’den ilk sudûr eden nous yani akıldır, akıl
mıza çıkmaktadır (Arslan, 2006, s. 200). lizm kurması hem de teolojik, felsefî, estetik, Plotinus’un ikinci hypostasisidir, aklın mey-
ahlâkî ve idarî yönleri olan bütünlüklü bir dana gelmesiyle üçüncü hypostasis olan ruh,
Platon’a göre ruh, kendi kendine hareket eden sistem kurmasıdır. Bu açıdan Platon’un dev- akıldan sudûr ederek ortaya çıkar (Yetkin,
varlığın bu hareketinin ilkesidir. Ruhun özü let yönetimine dair görüşlerinde idealizminin 1971, s. 15). Son olarak ruhtan da fiziksel
ve kavramı harekettir, bütün varlıklar içinde çerçevesi görülür ve çerçeve ortaçağ Hıristi- dünya sudûr etmiştir. Fiziksel dünya ruhun
akla sahip olabilecek biricik varlıktır, bu ne- yan devletlerince paylaşılmıştır[4]. dalmasının ya da derin düşünmesinin[9] yan
denle ruh, bilgiyi elde etmede asla duyulardan ürünüdür. Aynı şekilde Bir’in derin düşünme-
yardım almaz, aksine kendi içine kapanıp, be- Diğer yandan Platonizmi, Aristoteles teolo- si akıl, aklın dalması ise ruhun sudûr etmesini
jisi ve Stoacılığın bazı görüşleriyle cesaretle sağlamıştır (Johansen, 1998, s.545). Bu nok-
[1]  Neoplatonizm ve Hıristiyanlık İlişkisi, Ankara 2014 birleştirerek yeniden yorumlayan ve Augus- tada Plotinus’un doktrininde üç hypostasis
[2]  Platon (M.Ö. 427-347). Aristoteles ile antik Yu- tinus üzerinden dolaylı olarak ortaçağ felse- arasında bir hiyerarşi göze çarpar. Bir en üstün
nan felsefesinin temel direklerinden biri olan Platon’un fesini etkileyen (Johansen, 1998, s.531) Plo- varlıktır ve sonsuz iyi olarak tanımlanmıştır.
soyunun babası Ariston tarafından Atina’nın son kralı tinus[5]’tur (MS. 205-270). Onu bir anlamda Akıl ve ruhta Bir’den sudûr ettiği için onlarda
Kodros’a kadar gittiği söylenmektedir. Anne tarafından
da ünlü reformcu Solon’la akrabalık ilişkileri bulunmak-
iyi olmak özelliği taşırlar. Bir’den oluşanlar,
tadır. Asıl adı Aristokles olduğu; geniş omuzlerı ya da al- özellikleri itibariyle onunla birleşme eğili-
[3]  Demirguous, ya da akl-ı faal. Birçok kültürde
nından dolayı kendisine geniş anlamında Platon denildiği
bilinmekle birlikte, evreni oluşturan ilâhî güce antik
düşünülmektedir. Kendisi Herakleitos, Parmenides, Pita-
Yunan’da verilen isimdir. Demos sözcüğü ile iş
goras, Anaksagoras, Empedokles, Demokritos’un öğreti- mesinin ardından Antakya’ya kaçmıştır. Aynı yılın son
anlamındaki ergon sözünden türetilmiştir. İnsanlar için
leri hakkında geniş bir bilgiye sahiptir. Yirmili yaşlarında baharında Roma’ya gitmiş ve orada filozof olarak 25 yıl
imal eden, üreten mimar anlamına gelir.
Sokrates’in öğrencisi olmuştur. Daha sonra Dionysios’un geçirmiştir ve Porphyry’nin anlattığı kadarıyla zengin bir
davetiyle Sicilya’ya gitmiştir. Burada başarısız olduktan [4]  Platon’a göre din, sadece kişiler ve Tanrı arasında bir dul olan Gemina ile yaşamıştır. Roma’da içerisinde sen-
sonra ülkesine dönmek için bindiği gemi Aegina adasına ilişki türü değildir, aynı zamanda iktidarın yetki alanına atörlerin ve hatta imparator Gallienus ile karısı Salonina
uğrayınca Sparta-Atina arasındaki savaş nedeniyle bir giren toplumsal-siyasal bir kurumdur. Dinsizlik devlete gibi önemli izleyicilerin olduğu bir cemaat kurmuştur.
Atina vatandaşı olarak esir alınır ve köle olarak satılır. karşı yasal bir suç olarak görülmesi gerektiği gibi dev- Hatta imparator, Plotinus’a Platon’un ideal devletini Pla-
Şans eseri Aristippos’un öğrencisi olduğu düşünülen bir let, bireyin kiminle ve kaç yaşında evleneceği, kaç çocuk tonapolis adıyla kurması için olanak tanımak istemiş fakat
Kyreneli zengin onu tanıyarak satın alır ve özgürlüğüne yapacağı, neleri okuyacağı, hangi oyunları seyredeceği kurmayları bu görüşe kıskançlıkla yaklaşmış ve düşünce
kavuşur. Platon’un amacı nihai olarak görüşlerine uy- gibi insanî ilişkileri de düzenlemelidir (Arslan, 2006, gerçekleştirilememiştir (Dillon, 1992, s. 190).
gun bir politik gerçekliği sağlamak olmuştur fakat, de- s.382). Belirtmek gerekir ki, bu otoriter anlayış günümüz-
[6]  Görüşlerini savunurken, dönemin ruhuna uygun
neyimlerinde yaşadığı başarısızlıklar onu eğitimci olarak de de etkisini reel olarak sürdürmektedir.
olarak, baba ya da tanrı gibi Hıristiyan filozofların
geleceğin yönetici filozoflarını yetiştirmeye yöneltir. Ar- [5]  Plotinus (MS. 204-269). Üst Mısır’da Lycopolis kavramlarını kullanmıştır
kadaşları Atinalı bir kahraman olan Akademos’un adını şehrinde doğmuştur. Felsefe dersi almak için 27 yaşında
[7]  Yaratma fikrinin reddi Plotinus’un miras aldığı
verdikleri Atina’nın kuzeyinde bir gymnasiumu Platon Aleksandria’ya gitmiştir. Kendisine arkadaş olarak
Platoncu gelenekle arasında ayrılık olduğunu gösterir
için satın alarak tarihin ilk felsefe okulunu kurarlar. Bu tanıtılan Ammonis Saccas’la çalışarak yanında 11 yıl
(Dillon, 1992, s. 194).
akademi 529 yılında Iustinianus tarafından kapatılana kalmıştır. Porphyry’nin aktardığına göre, 243 yılında
kadar dokuz yüzyıl boyunca en önemli felsefe merkezi Pers ve Hintliler’in doktrinlerini öğrenmek için imparator [8]  Taşma ya da fışkırma
olmuştur. Aristoteles 17 yaşında bu akademiye girmiş ve III. Gordian’ın ordsuna katılarak doğu seferine çıkmıştır [9]  İçe yönelme, Platon’da bilginin hatırlanmasının bir
burada yetişmiştir (Arslan, 2006, s. 173-182). ancak imparatorun kendi personeli tarafından öldürül- aracı olarak görülür.

Anadolu Aydınlanma Vakfı 10 Aylık Düşünüyorum Bülteni


mindedirler, bu nedenle sudûr edenlerde ona bu mistik iç görü yoluyla her insanın Tanrı’y- düşünürü Porphyry, Iamblichus ve Prok-
geri dönmek için bir istek ve özlem bulunur. la temas kurabileceğini varsayar[2]. los’tur. Onlar için Plotinus esin kaynağıdır
Ruhtan maddeye iniş ya da maddenin sudûru, fakat Platon sarsılmaz bir otorite olarak gö-
sadece Bir’e geri dönüş için bir araç özelli- Öte yandan Plotinus, bilginin nedenselliklere rülmeye devam etmiştir. Aynı zamanda Geç
ği taşır, böylece Plotinus, Platoncu dualizmi, dayandırılmasını kabul etmez ve bir Aristo- Platonistlerde Aristoteles ve Platon iki farklı
Platon’un ideal dünyasına götüren bir köprü cu, Epikürcü ya da Stoacı gibi düşünmüştür: fakat uzlaşabilir bir aşamayı temsil etmişler-
haline getirir (Michelis, 1952, s. 28). “Eğer biliş, maddî dünyadan aldığımız mater- dir. Platonizmin geç dönem yazarları, Aristo
yallere bağlıysa var olan bilgi doğru değildir ve Platon’u değiştirmeden yayınlamışlar,
Geri dönüş sürecinde ruh, maddî olan ve ve şüphecilik sadece kabul edilebilir bir kaçış yeni gerçeklikler ortaya çıkarmadan, gerçeği
yüce olan bir arasında ya da aşağı ile yukarı olur”. Ona göre Platon ve onun önemli öncül- anlaşılır kılmak için yeniden keşfetmeye ça-
evrenler arasında bir ara varlıktır. Yukarısı ve leri olan Heraklitos, Pitagoras ve Parmenides, lışmışlardır. Bu bakımdan bu yazarların çoğu,
aşağısı arasında hareket edebilme özelliğine dünyanın özünün maddî olmadığını fakat in- öğretici yönleriyle öne çıkmışlardır. Öğren-
sahiptir ve geri dönüş için gerekli hareketi san bilinci için erişilebilir, anlaşılabilir oldu- me sayesinde Aristo ve Platon’a kademeli
sağlar[1]. Ruh bir türev olduğu için aynı za- ğunu varsaymıştır (Johansen, 1998, s. 535). bir giriş yapılabileceğini ve bu nedenle onu
manda Bir’i ve aklı içerir (Johansen, 1998, Neoplatonizm pagan felsefesinin son atılımı müfredata koymayı ve metin yorumları için
s. 538). Evirtim sürecinde yolculuğa çıkacak olarak göze çarpar, bu açıdan, akım Stoacı- prensipler oluşturmayı savunmuşlardır. On-
olan varlık ruhtur. Geri dönüş sudûr etmede lık ve Aristoculuktan pek çok ideayı benim- lara göre hissedilebilir dünyanın analizinde
olduğu gibi derin düşünmeyle gerçekleşir ve semiştir. Plotinus’tan sonra akımın üç büyük Aristo mantığı Platon’la oldukça uyumludur
birey ruh bedenle birlikte olduğu sürece dış (Johansen, 1998, s. 556-559).
dünyaya kendini kapatıp dalarak birlik olma
sürecine girebilir (Bal, 2009, s. 93). Plotinus, [2]  Bir tür meditasyon yoluyla Tanrıyla birlik olma
düşüncesi, on dördüncü yüzyıl Bizans’ının Athos
Notlar
1 Hacettepe Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Yüksek
manastırlarında başlayan ve Gregorios Palamas’ın
Lisans Öğrencisi
[1]  Ruhun devinimsel özelliği aynı zamanda Platon’un başını çektiği hesikastik düşüncenin temel savını
hareketin ruhun özü olduğu görüşüyle uyumluluk taşır. oluşturacaktır.

Kiros (Cyrus) Silindiri
Derleyen: Eraydın Erdoğan

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yayın- “Ben, dünyanın kralı, büyük kral, güçlü kral, II. Kiros silindirde daha sonra halka can, mal,
lanmasından yaklaşık olarak iki bin beş yüz Babil kralı, Sümer ve Akad kralı, dört çeyre- namus güvencesi verdiğini, dil, din özgürlü-
sene önce yazılmış ve içeriğinde köleliğin ğin kralı, büyük kral Ansan kralı Kambis’in ğü tanıdığını, kimsenin inancına karışmadığı-
kaldırılması, din, dil, ırk ayrımına son veril- oğlu, büyük kral Ansan kralı Teispes’in ebedi nı, her türlü inanca saygı gösterdiğini, ırk ay-
mesi gibi konular barındıran Kiros Silindiri, kraliyet soyundan gelen  Kiros’um. Babil’e rımcılığını ortadan kaldırdığını, yöneticilerini
dönemin Pers Kralı 2.Kiros tarafından M.Ö. barışçı bir şekilde girdiğimde kraliyet sara- seçme hakkı tanıdığını, devletler arasındaki
539 da Babil de yazdırılmıştır. Kral 2. Ki- yına yerleştim. Zevkler ve mutluluklar orta- anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü
ros,  Pers İmparatorlukları’ndan Akamanış mına. Büyük efendimiz Marduk bana, Babil’i için uğraştığını anlatıyor.
Hanedanı’nı kuran ve “Büyük Kiros”, “Bü- sevdiren yüce bir kalp bahşeyledi. Günlük iş-
yük Keyhüsrev” adlarıyla da bilinen Pers lerimle bu cömert kalbim bana yol gösteriyor. Kiros Silindiri 1879 yılında Asur bilgini Hor-
Kralı’dır. muzd Rassam tarafından Babil’deki
Marduk Tapınağı’nda bulunmuştur.
Kiros, M.Ö. 559’da  Medya  İmpa- Günümüzde Londra’daki Britanya
ratorluğu’nun bir bölgesi olan An- Müzesi’nde sergilenmekte olan si-
şan’ın yöneticisi olmuştu. M.Ö. 550 lindirin birebir kopyası halen Bir-
yıllarında Kral  Astiages’i bozguna leşmiş Milletler’in New York’taki
uğratıp Medya Krallığı’nı Pers İmpa- karargâhında sergilenmektedir.
ratorluğu’nun merkezi yaptı.  M.Ö.
549 yılında Lidya Kralı Kroesus ye- Günümüzde insan hakları ihlalleri-
nilgiye uğratarak Batı  Anadolu’yu nin en fazla olduğu bölgenin tarihin-
ve buradaki Yunan şehir devletlerini de, dönemin insanlarını kölelikten
de ele geçirdi.  M.Ö. 539’da  Babil bireyliğe yasalarla taşıyan Kiros Si-
kentini fethedip  Filistin’i de içi- lindiri gibi bir örneğin olması olduk-
ne alarak  Orta Doğu’nun çoğunu ça düşündürücü. Hatta insan hakları
hükümdarlığı altına aldı. Orta As- ihlallerinden sorumlu olan ülkelerin
ya’da Massagetler ile savaşta öldüğü bu bildiriyi şu anda kendi sınırla-
düşünülmektedir. rı içinde sergiliyor olmaları daha da
Büyük ordum Babil’e kan dökmeden yürüdü; düşündürücü. Yaşadığı dönemin insanlarına
Kiros  Silindiri, üzerinde dönemin diplomasi kimsenin Sümer ve Akat halklarını korkutma- tanıdığı hakların ve eşitliklerin bir gün bütün
dili olan Akadca ile yazılmış bir bildiri bulu- sına izin vermedim. Babil’in ve tüm kutsal dünyaya yayılması umuduyla Kral  Kiros  ’a
nan, 23-11 cm. ebatlarında kilden yapılmış merkezlerinin iyiliğini aradım. Nabonide’in selam olsun.
fıçı şeklinde bir yapıttır. Babil’in fethinden (Son Babil kralı) ona yüklediği ve ne tanrı-
sonra İmparator Kiros tarafından yayınlanan ların istediği, ne de halka yakışan angaryaya Kaynaklar
bildiride, kazanılan savaşların kayıtları ile ba- son verdim. Bezginliklerini ortadan kaldır- https://tr.wikipedia.org/wiki/II._Kiros
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kiros_Silindiri
ğışlayıcı kanunların yanı sıra kraliyet soyuyla dım, onları özgürlüklerine kavuşturdum. Bü- http://blog.milliyet.com.tr/insan-haklarinin-ilk-bil-
ilgili bilgiler yer almaktadır. Kral Kiros  ya- yük efendimiz Marduk, icraatlarımdan hoşnut dirgesi-kiros-un-kil-silindiri-ve-sonrasi/Blog/?Blog-
yınladığı bildiride şöyle seslenmektedir: kaldı. Beni kutsadı...” No=279178

Anadolu Aydınlanma Vakfı 11 Aylık Düşünüyorum Bülteni


Kutsal Mekânda Sanat
Nilgün Çevik Gürel

Tanrının her yerde olduğuna inanılsa da in- hayatın dört önemli özelliğinin yansıtıldığı hem de kuzeyden etkilenmiş ve iki mimari
sanlık tarihine bakıldığında, tanrıyı mabet- görülmüştür. “Artha (Huzur), Kama (Zevk), tarzını beraber yansıtır. En üst bölümleri sade
lerde arayışlar tükenmemiştir.  Göklerde ola- Dharma (Erdem, ahlâk) ve Moksha (kurtu- ve basittir. Tanrı’nın en üst bölümde olduğu
na ulaşabilmek için yukarıya doğru uzayan luş)”. Tapınaklarda uğur getirdiğine inanılan düşünülür. Orta bölümde süslemeler başlar,
büyük tapınaklar tasarlanmıştır. Tapınaklar gamalı haç ve lotus çiçeği sembolleri, gücü en alt bölümde ise süslemeler daha da fazla-
tanrı ile bağlantı kurulabilecek sığınaklar ve temsil eden aslan heykelleri, Om hecesinin laşmıştır. Bölgeye, inanışa, amaca, dönemine
ölümden sonraki dünyanın varlığının algı- bulunduğu birçok sanat eseri bulunur. Çok göre tapınaklar değişiklik gösterir. Tapınak-
lanmasını sağlayan semboller olarak düşü- süslü bir sanat anlayışı vardır. Tapınakların lardaki sanat ise o kültürün estetik algısını
nülmüştür.  en üst bölümde bulunan süslemelerin uzayda ortaya koyar. Genelde tapınakların büyük-
  bulunan gezegenleri anlattığı ve ateş, toprak, lüğünün yanında kapıları küçüktür. Yukarıya
Tüm kültürlerin dini inançlarını yaşadığı ta- hava, su, evrende var olan her şeyin birliği ve doğru uzanan merdivenler ise dua edenleri
pınaklar, aynı zamanda bu kültürün estetik birbiri ile olan bağlantısı üzerine kurulmuş- yukarıya taşımak ve Tanrı’ya yaklaştırmak
algısını, sanatsal yapısını yansıtan mimariler tur. Doğum, yaşam, yeniden doğumu anlatan, için tasarlanmıştır.  Kalash adı verilen doğur-
ve semboller olarak ortaya çıkar. Binaların tanrısal özellikleri ve doğayı insanda yansı- ganlığı, doğumu, refahı temsil eden içi su ve
tarzı, üzerinde bulunan heykeller ve resimler tan süslemeler, simgeler, sembollerle hayatın mango yaprakları dolu ve üzerinin   Hindis-
o bölgede yaşayan insanların kültür, gelenek, düzenini görselleştirmişlerdir.  tan cevizi ile kapatıldığı su kapları bulunur.
ritüel ve estetik algılarını süreçleri ile anlatan Tüm tapınaklarda daha küçük bir bölmede iç
belgeler haline gelmiştir. İnanç farklılıklarını Büyük binalar, etkileyici resimler, heykeller mabetlerin olduğu kutsal bölüm ve ana tanrı-
kutsal mekânların yapısı ve isimleri gösterir. dînî inançları güçlendirmek için kullanıl- yı sembolize eden bir figür bulunur. 
Kilise, sinagog, câmi tanımları farklı inanç mıştır.  Yaklaşık iki bin yıl önce tapınaklar-
sistemlerini temsil eder. Aynı inanç sistemini da âyinlerde, kurban törenlerinde söylenen Hindistan’daki tapınakların çeşitliliği böl-
benimseyen kültürlerde bile tapınak tipinin Vedik ilâhîler ile müzik de resim ve heykel geden bölgeye değişen yerel tarzın yanında
farklılıkları, mimari biçimi, yapılan heykel kadar tapınaklarda kullanılan etkili bir yön- yüzyıllar öncesinde yaşamış usta ve heykel-
ve resimlerin farklı olduğu görülebilir. Bu tem olmuştur. Örneğin Nataraja (Dansın kra- tıraşların sanatlarının görüldüğü önemli eser-
farklılıklar hangi zamanda yapıldığı ve geç- lı) heykelleri ile dans ve müziğin öneminin lerdir.
mişe ait izleri açığa çıkaran mimari, tarih ve vurgulandığını görebiliriz.  Hindistan’da en
arkeolojik olarak da çok önemli bilgiler taşır. önemli tapınaklardan bazıları, Hampi, Kha- Kaynaklar:
  juraho, Ajanta Mağaraları, Ellora, Konark • Hint Dünyası, Gordon Johnson, 1995, İletişim Yayın-
cılık A.Ş. 
Hindu tapınaklarına bakıldığında; kendi kül- Güneş Tapınakları, Taj Mahal, Tanjora’daki • The Hindu Temple, Gerge Michell, The University of
türlerinde var olan çok çeşitli inanışı yansıt- Brihadeswara Tapınakları’dır. Chicago Press, 1977
tığı görülebilir. Antik dönemden itibaren bili-   •  Art in World History, Mary Hollingsworth,Giun-
nen tanrılar ve bu tanrıların avatarları adına Hindistan’daki tapınaklarda üç ana mimari ti,1989, 2003
• Elements of Indian Art, Swarajya Prakash Gupta, Shas-
birçok mabet yapmışlar ve bu mabetlerin en tarz ‘‘Nagara, Dravid, Vesara’’ temelde bu- hi Asthana
üst noktasında o tanrının yaşadığına inan- lunur. Kuzey bölgesinde görülen Nagara’nın • Khajuraho - The Temple of Love - Ancient India - Do-
mışlardır. Tanrının özelliklerini ve gücünü üst bölümü üzerinde cenneti taşıdığı düşü- cumentary - Erotic Sculptures of • Madhya Pradesh
gösteren heykeller, kabartmalar ve resimler nülen  Meru dağına benzer. Dravid tapınak- • Indraprastha Museum of Art and Archaeology, Jan 1,
2007 - Architecture, Ancient 
bu çeşitliliği ve çok yönlülüğü yansıtır. Hint ları güney bölgesinde ve piramide benzer bir • Shashi Prabha Asthana (Editor) (Author), S.P. Gupta
tapınaklarında bulunan sanat eserlerinde yapıda tasarlanmıştır. Vesara ise hem güney (Editor) (Author)

Anadolu Aydınlanma Vakfı 12 Aylık Düşünüyorum Bülteni

You might also like