enerji üretebilmek için bakterilerle yaşamayı tercih etmişlerdir. ENDOSİMBİYOTİK TEORİ
endo: içinde symbiosis : birlikte yaşama
Bu teoriye göre, yaklaşık 2.1 milyar yıl önce bir
anaerobik prokaryot kendinden daha küçük aerobik bir prokaryotu (mitokondri ya da kloroplastın ataları) endositoz ile içine almıştır. • Bu aerobik prokaryot, ilkel anaerobik hücre içerisinde sindirilmesini engellemiş, daha sonra da onunla ortak yaşayarak (endosimbiyotik yaşam) bağımsız olarak bölünmeye devam etmiştir.
• Bir hücreli ökaryotik organizmalar bu şekilde
ortaya çıkmıştır. • Konuk aerobik prokaryotun genleri ökaryotik evrim sürecinde ilkel anaerobik hücrenin DNA’sına katılarak böyle bir sitolojik yapıya sahip hücre oluşmuştur.
• Endosimbiyotik yaşamın örneklerine günümüzde
de rastlanmaktadır. Örnekler:
1. Termitlerin bağırsağında yaşayan bir protista (protozoa,
alg, fungus gibi bir hücreli hayvansal ya da bitkisel organizma) ile spiroket bakteri arasındaki simbiyotik ilişki.
Spiroket bakteri,
-hareketsiz olan protistaya bağlanarak onun hareket
etmesini sağlar. -termitin bağırsağındaki selülozu parçalayarak hem termit hem de protista için besin temin eder. -Hem protista hem de termitin bu bakteri olmadan yaşama imkanı yoktur. 2. Bir çok yumuşakça türünde bulunan hücre içi simbiyotik algler
3. Mitokondrisi olmayan bazı archaezoonların
sitoplazmalarında ATP sentezleyebilmeleri için mitokondri gibi işlev gören bakteriler
4. Fasulye kökünde bulunan bakteriler – endozom şeklinde
azot fiksasyonu yapar.
5. Prokaryot-ökaryot birlikteliği – prokaryot ATP ve
karbohidrat tedarik ederken, ökaryot koruma ve hareket sağlar. Doğal Seçme
• Tüm organizmalar ve onları oluşturan hücrelerin tümü doğal seçme
ile gerçekleşen bir evrim süreci sonucunda basit bir atasal hücreden (prokaryot) oluşmuştur.
Bunun 2 önemli özellikle oluştuğuna inanılmaktadır:
1. Bir hücreden onun oluşturduğu diğer hücrelere geçen genetik
bilgideki rastgele varyasyon 2. Barındığı hücrenin yaşamasına ve varlığını sürdürmesine yardımcı olan genetik bilginin lehine bir seçimdir.
Bu iki özellik tüm organizmaların zamanımızdaki yapı ve çeşitliliğinin
ortaya çıkmasında çok önemli rol oynamaktadır. ÖKARYOTLAR
• Yunanca eus: iyi,normal
karyon:çekirdek
• Ökaryotlarda hücre DNA’sının çoğunu içeren çift
zarla kaplı bir çekirdek bulunmaktadır.
• Sitoplazmada şekil ve işlev bakımından farklı
birçok organel bulunmaktadır. • Sitoplazmik organellerden olan kloroplast ve mitokondri yapı ve işlevleriyle diğerlerinden belirgin şekilde ayrılmaktadır.
• Hem mitokondri hem de kloroplastlar çekirdek
zarından farklı kimyasal yapıda bir çift zarla kaplıdır. • Bu iki organelin endosimbiyotik kökene sahip olduğuna inanılmaktadır.
ENDOSİMBİYOTİK TEORİ
endo: içinde symbiosis : birlikte yaşama
Bu teoriye göre, yaklaşık 2.1 milyar yıl önce bir
anaerobik prokaryot kendinden daha küçük aerobik bir prokaryotu (mitokondri ya da kloroplastın ataları) endositoz ile içine almıştır. Mitokondriler:
• Hem hayvan hem de bitkilerde yani tüm ökaryotik
canlılarda bulunmaktadır. • Oksidasyon metabolizmasında görevlidirler. • Serbest yaşayan prokaryotik organizmalara benzerlik gösterir.
• Şekil ve boyut bakımından bakterilere benzemeleri
•Mitokondrilerin kendi DNA’ları vardır. • Bakteriler gibi ikiye bölünerek çoğalırlar. • Özellikle antibakteriyal antibiyotikler mitokondrilerdeki protein sentezini önleyerek etkilerini gösterirler. Kloroplastlar:
• Sadece fotosentez yapabilen bitkilerde bulunur.
• Hayvan ve mantarlarda bulunmaz.
• Zarlarına tutunan klorofillerinde güneş ışığını
emerek fotosentez olayında görev alırlar.
• Kendi DNA’ları olduğundan bölünerek
çoğalabilirler. Ökaryotik Hücrelerin Özellikleri
• Prokaryotik hücrelerden boyut ve hacim olarak
büyüktürler.
• Prokaryotlara göre daha fazla hücre içeriğine sahiptirler.
• Boyut ve hacimlerinin büyük olmasından kaynaklanan
sorunları özelleşmiş yapılar aracılığı ile giderirler.
• Plazma zarı hem hücre içerisinde gerçekleşen biyosentez
tepkimeleri için gerekli maddelerin girip çıktığı hem de birçok önemli tepkimelerin gerçekleştiği bir bölgedir. • Hücre hacmindeki bir artış hücre yüzeyinde de bir artışı gerektirmektedir. Bundan dolayı, hücre zarı bazalda bazal katlantılar ile, apikalde ise mikrovillular ile yüzeyini genişleterek bu ihtiyacı karşılamaktadır.
• Karışık iç zar sistemleri ile büyük boyut ve fazla
hacimden kaynaklanan sorunlar azaltılmaktadır. İç zarlar:
• Çekirdek, mitokondri ve kloroplastları sarar.
• Labirent şeklinde yapılar oluşturarak endoplazmik retikulumu meydana getirir. • Endoplazmik retikulum, hücreden salgılanan maddelerin ve hücre zarının protein ve lipidlerinin sentezlendiği yerdir. • İç zarlar Golgi kompleksini oluşturur. Golgi kompleksi, ER’de sentezlenen ürünlerin translasyon sonrasında moleküler değişimlerinin sağlayan, onları paketleyerek gidecekleri yere ulaştırmalarında görevli bir organeldir. • Zarlar hücreiçi sindirimden sorumlu enzimleri depolayan lizozomları sararak, bu enzimlerin hücreyi eritip parçalamasını engeller.
• Zarlar aynı zamanda reaktif peroksidazların
bulunduğu peroksizomları sarar.
Zarla kaplı yapılar sitoplazma içerisinde ayrı
bölümler oluşturarak toplam hücre hacminin hemen hemen yarısına yakın bir kısmını kaplarlar. Sitozol • Sitoplazmanın zarla kaplı organelleri dışında kalan kısım Hücre içindeki zarla kaplı yapılarla hücre dışı arasında madde değişimi endositoz ve ekzositoz olayları ile gerçekleşmektedir.
Endositoz
• Hücre zarına yapışan veya hücre dışı ortamda
bulunan maddeler bu yolla hücre içerisine alınırlar. • İnvaginasyon adı verilen hücre zarının içeriye doğru çökmesi olayı ile küçük kesecikler oluşur. • Bu kesecikler daha sonra boğumlanarak kopar ve zarla çevrili sitoplazmik kesecikleri meydana getirir. Ekzositoz
• Endositoz olayının tersidir.
• Hücre içerisinde bulunan zarla çevrili kesecikler
hücre zarıyla kaynaşarak içeriğini dış ortama döker.
• Zarla kaplı keseciklerin bu şekilde hücre zarına
ilave olması, plazma zarının yüzey alanının genişlemesine katkıda bulunmaktadır. Hücre İskeleti
• Tüm ökaryotik hücrelerden bulunan iç iskelettir.
Hücre iskeletinin görevleri:
• Hücreye şekil verir.
• Hücrenin hareketini sağlar. • Organellerin yerleşimlerini düzenleyerek onların hücrenin bir yanından diğer tarafına taşınmasında etkili rol oynamaktadır. • Hücre iskeleti aktin filamentleri ve mikrotübüllerden oluşmaktadır.
• Aktin filamentleri kas kasılmasında görev alırlar.
• Mikrotübüller ise sil ve kamçının yapısını
oluşturan elemenlar olup, bunların hareketinden sorumludur.
• Aktin filamentleri ve mikrotübüller, ökaryotik
hücre sitoplazmasındaki hücre içi hareketler için de gereklidir. Mikrotübüller hücre bölünmesi sırasında iğ iplikçiklerini oluşturarak:
• kromozomların hareketini sağlar.
• DNA’nın her iki kardeş hücreye eşit dağılmasını gerçekleştirirler.