Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 42

12.

SINIF

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI

1
İÇİNDEKİLER:

1. ÜNİTE- GİRİŞ ……………………………………………………………………………………………………… 3

DİL BİLGİSİ- SÖZCÜKTE ANLAM …………………………………………………………………………….. 4

DİL BİLGİSİ- YAZIM KURALLARI ………..………………………………………………………………….. 15

DİL BİLGİSİ- NOKTALAMA …………………………………………………………….……………………... 21

DİL BİLGİSİ- SES BİLGİSİ …….………………………………………………………………….……………... 26

2. ÜNİTE- HİKAYE …………..……………………………………………………………………………………. 31

2
1. ÜNİTE

GİRİŞ

3
1. ÜNİTE- GİRİŞ

1- EDEBİYAT- FELSEFE İLİŞKİSİ:

a- Felsefe Açısından Edebiyat:


İnsanoğlu dil gelişimini gerçekleştirmekle birlikte duygu ve düşüncelerini aktarma ihtiyacı hissetmiştir. Duygu ve düşüncelerin
aktarılmasında edebiyat sanatı her zaman ön planda olmuştur ancak zamanla bu aktarım faaliyetleri sorgulamaya dönüşerek
felsefe adıyla yeni bir biçim kazanmıştır. Bu nedenle edebi faaliyetlerin bir sonucu olan felsefe ile edebiyatı ayrı düşünmek bir
hata olacaktır.
Felsefe ile edebiyatın dili işleme metotları farklı olsa da felsefe tarihine baktığımızda bazı filozofların eserlerinde “edebi bir üslup”
kullandıkları söylenebilir. Bu filozofları değerli kılan yine düşünceleridir ancak bu düşünceleri edebiyatın olanaklarından yararlanıp
anlatmak eserlerinin ilgi görmesini sağlamaktadır. Bazen kısa bir şekilde ifade edilebilecek bir düşünce edebiyatın sanatsal
gücünden yararlanılarak sayfalar dolusu bir metin halinde hayat bulabilmektedir. Bu bakımdan felsefe, edebiyatın özellikle dili
işleyiş metotlarından yararlanmaktadır. Burada dili etkili kullanmadaki amaç düşüncenin daha etkili bir şekilde aktarılabilmesi
içindir. Ancak edebiyatın dili kullanmadaki mantığı insanlara estetik bir zevk verebilmektir.

b- Edebiyat Açısından Felsefe:


Her edebi eser, yazarın bir düşünce eylemi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Yani yazar edebi eserlerini belli bir düşüncenin
temelinde oluşturmaktadır. Eğer eserin arka planında bir düşünce yatmazsa o ürünü kurgulamak, olayları, kişileri ve metni yapısal
olarak ortaya koymak da mümkün olmazdı. Sanatsal metinlerin arka planında yer alan bu düşünce metnin tümüne yayılmamıştır.
Bu fikirler temeli atılmamış bir bina gibidir, yani felsefi temellerden uzaktır. Edebiyatın amacı eserlerinde bir düşünceyi işlemek
değil biçim ve anlatım olarak insanları etkileyebilmektir. Düşüncenin metnin tümüne dağıtılması ve ağırlıklı olarak işlenmesi ancak
felsefi metinlerde karşımıza çıkmaktadır.
İç içe girmiş ve böylesine güçlü bağlantılar oluşturmuş olan felsefe ile edebiyatı birbirinden ayrı düşünmemiz mümkün değildir. Bu
nedenle günümüzde Albert Camus, Franz Kafka, Dostoyevksi ve Jean-Paul Sartre gibi isimler felsefe ve edebiyatı bir arada
tutabildiklerinden “sanatçı filozoflar” olarak adlandırılmaktadır.

c- Edebiyat ile Felsefe Arasındaki Ortak Noktalar:


1. Edebiyat da Felsefe de bireysel bir çabanın ürünüdür.
2. Edebiyatta da Felsefede de hayal gücü vardır, fakat Felsefecinin hayal gücü edebiyatçınınkinden az değil yer yer daha
fazla olabilir. Felsefecinin hayal gücü matematikçininki gibi soyuttur.
3. Kimi edebiyatçılar eserlerinde felsefeyi kimi felsefeciler eserlerinde edebiyatı kullanmışlardır.
4. Edebi bir tür olan deneme edebiyat ile felsefe arasındaki köprüyü kurar. Felsefi denemecilik bir felsefe fikrini ortaya atar ve
değişik açılardan o fikrin kanıtını bulmaya çalışır. Edebi denemecilik ise edebiyatta duygudan ziyade düşüncenin ağırlık kazandığı
zamanlarda başvurulan bir yöntemdir.
5. Edebiyat ile Felsefenin ortak paydası dildir. İkisi dile gömülü; dile zirveye çıkaran etkinliklerdir, fakat bu dili kullanmada
edebiyatın üstünlüğü vardır. Felsefe edebiyattan aldığı birikimi başka bir işlemden geçirir. Yani edebiyattan aldığı suyu arıtarak
kullanır.

DİL BİLGİSİ

SÖZCÜKTE ANLAM:

1- SÖZCÜKTE ÇOK ANLAMLILIK:

Türkçede sözcüklerin kendilerine ait anlamları vardır. Bu sözcükler ilk ortaya çıktığında tek bir varlığı, durumu ya da eylemi
karşılamak için bulunmuştur. Daha sonra bu sözcüklere ihtiyaca göre yeni anlamlar yüklenmiştir. Bu sözcüklerin ilk ortaya çıktığı
anlamına “Gerçek Anlam” denir. Daha sonra ise bu sözcüklere yüklenen yeni anlamlara “Mecaz Anlam” ya da bir alanla ilgili
olanlarına da “Terim Anlam” denmiştir.
Türkçede bir sözcüğün birden çok anlamda kullanılmasına “Sözcükte Çokanlamlılık” adı verilmektedir.
Sınavlarda birçok kelime anlamı sorusu çokanlamlılık üzerine kurulmaktadır.
Örnek: “atmak” sözcüğünü göz önüne alarak bir kelimenin nasıl çokanlamlı olduğunu görelim:
“Elinde tuttuğu kalemi yere attı.” cümlesinde temel anlamında, “Bahar gelince üzerimizdeki kazakları attık.” cümlesinde
“çıkarmak” anlamında, "Bu ay 20 personeli işten attılar.” cümlesinde “işine son vermek” anlamında “Suçları kapsamında onu da
içeri attılar.” cümlesinde “hapsetmek” anlamında kullanılan bu fiilin daha birçok anlamı vardır.
İşte yukarıda örneklerde olduğu gibi bir sözcüğün farklı cümlelerde farklı anlamlarda kullanılmasına “Sözcükte
Çokanlamlılık” denmektedir.

4
ÇIKMIŞ SORU-1: (2018 TYT, 2. SORU):
Yüksel Pazarkaya, ülkemizde eşine az rastlanan (ender görülen) bir titizlikle, Rainer Maria Rilke'nin tüm şiirlerini toplam on iki
I
kitap hâlinde dilimize kazandırdı. Bu külliyat (toplu eserler), Rilke'nin yazın çalışmalarını içeren Kâmuran Şipal çevirileriyle
II
birlikte değerlendirildiğinde (aynı kitapta toplandığında) önemli bir kazanım niteliğinde. Çeviri eylemi, çoğu kez (genellikle),
III IV
farklı kültürler arasında köprü kurmakla (bağ oluşturmakla) kalmıyor, yeni imgesel yorumların kapısını da aralayabiliyor.
V
Bu parçadaki numaralanmış sözlerden hangisinin anlamı parantez ( ) içinde verilen açıklamayla uyuşmamaktadır?
A)I B)II C)III D)IV E)V

ÇIKMIŞ SORU-2: (2019 TYT, 1. SORU):


Kimileri robotları insanlığın sonunu getirecek bir tehdit (tehlikeli bir durum) olarak görüyor, kimileri de insanları çalışmaktan
I
kurtaracak (alıkoyacak) bir yardımcı olarak. Suya sabuna dokunmayan (sakıncalı konularla ilgilenmeyen), evcil hayvan benzeri
II III
robotlar hâlihazırda (şu anda) satılıyor. Bu robotlar etrafındaki nesnelerin ne olduğunu anlıyor (kavrıyor), yüksekten
IV V
düşmemeyi başarıyor, komutlara cevap veriyor hatta oyunlar oynayabiliyor.
Bu parçada numaralanmış sözlerden hangisinin anlamı parantez ( ) içinde verilen açıklamayla uyuşmamaktadır?
A)I B)II C)III D)IV E)V

ÇIKMIŞ SORU-3: (2019 TYT, 2. SORU): Kemalettin Tuğcu bizlere yoksulluğu, yaşamla savaşmayı, acımayı, yardımlaşmayı ve
paylaşmayı öğretti. Kahramanları hiç yüzüstü, umarsız bırakmadı. Eserleriyle Tuğcu okurlarına bir bakıma acı aşısı yaptı.
Bu parçada altı çizili sözle asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kitaplarıyla acılara, zorluklara göğüs germe becerisi kazandırmak
B) Yaşanan acıların okurla paylaşılarak azalmasını sağlamak

D) Acıyla yoğrulmuş hayatların kendi yönünü bulacağını göstermek


E) Toplumun yaşadığı acıları yalın hâliyle eserlerine aktarabilmek

ÇIKMIŞ SORU-4: (2019 TYT, 3. SORU): Arka arkaya ses getiren filmler çekmiş, bunların arasına önemli bir su altı belgeseli
ekleyerek bu alanda da ustalığını göstermişti. Herkes yeni çalışmalarını merakla beklerken o, uzunca bir süre sessizliğe gömülmüş;
röportaj tekliflerini bile geri çevirmişti. Geçen hafta ortak bir dostumuzdan yepyeni bir belgesel çekimi için hazırlıklara başladığını
işittim. Meğer inziva süreci, aslında yeni projeleri için kuluçka dönemiymiş.
Bu cümledeki altı çizili sözü anlamca karşılayabilecek bir kullanım aşağıdakilerin hangisinde vardır? A)
Toleranssız ve karamsar mizaçlı olduğu için her şeye siyaha yakın bir grilikte yaklaşmaktan keyif alırdı.
B) Yaşanan olaylara daima aynı pencereden baktığı için hiçbir zaman farklı bir şey göremeyecekti.
C) Yaşadığı hayal kırıklıkları sonunda, kabuğuna çekilerek hayatındaki "keşke"lerin muhasebesini yapmaya başladı.
D) Yeni tanıştığı insanlarla iletişim kurarken sergilediği içine kapanık tavır, muhataplarını oldukça rahatsız ediyordu.
E) Sabit fikirli ve ben merkezli bir söylem; tek notayla bestelenen, duraksız bir musiki tadı verir dinleyicilerine.
ÇIKMIŞ SORULARIN CEVAPLARI: 1- C, 2- B, 3- A, 4- C
2- GERÇEK ANLAM:
Bir sözcüğün dilimizde ilk ortaya çıktığında oluşan ilk anlamıdır. Bu sözcük daha sonra bu ilk anlamdan koparak yeni anlamlar
kazanmaktadır. Her sözcüğün mutlaka bir ilk anlamı, yani gerçek anlamı vardır.
Bir sözcüğün gerçek anlamını ortaya koymak için kelimeyi cümleden çıkarıp tek başına düşünmek yeterlidir. Kelimeleri tek
başına düşündüğümüzde gerçek anlamı ortaya çıkar. Örneğin “çatlamak” sözcüğünü tek başına düşündüğümüzde “sert
cisimlerin dağılmayacak bircimde yarılması, kırılmaya yaklaşması” olduğunu söyleriz. Bu anlam kelimenin gerçek (temel)
anlamıdır. Bu kelimeyi aşağıdaki cümlede bu anlamda kullanırsak gerçek anlama getirmiş oluruz: “Uzun zaman geçtiği için
kiremitler çatlamaya başladı.”
Örnekler: Çok zorladığı için plastik çubuk kırıldı. Kör dilenci oturduğu yerden kalktı.
Yukarıda koyu yazılmış sözcükler gerçek anlamda kullanılmıştır.

Gerçek anlamlı sözcükler üç grupta toplanmaktadır:


a- TEMEL ANLAM:
Bir sözcüğün anlattığı ilk ve asıl kavrama temel anlam denir. Temel anlam o dili konuşan herkesçe bilinen ve en yaygın olan
anlamdır. Örneğin, ayak sözcüğünün temel anlamı canlıların yürümesini sağlayan organdır. "çocuğun ayağı ezilmiş cümlesinde"
ayak sözcüğü temel anlamıyla kullanılmıştır.
Örnekler: “Boğazımda bir yanma var.”, “Ayağında eski bir spor ayakkabı var.”, “Biraz sonra toprak bir yola girdik.”, “Kanadı
kırık bir martı gördüm.”, “Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım.”

5
ÇIKMIŞ SORU: (2020 TYT, 3. SORU): Sanatta etkilenme, kaçınılmaz gibi görünse de öykünme tasvip edilecek bir durum değildir.
Sanatın gerçekliği bunu hiçbir surette mazur görmez; özgünlüğün yeniden üretimi şeklinde can bulur her defasında çünkü. Tersi
bir durum onu kötürümleştirir.
Bu parçadaki altı çizili sözcüğü anlamca karşılayabilecek bir kullanım aşağıdakilerin hangisinde vardır?
A) Genç insanların, kişiliklerini oluştururken özellikle saygı ve sevgi duydukları bir kişiliği taklit etme eğilimi göstermeleri olağandır.
B) Kitap okuma alışkanlıklarındaki benzerlikler, okuyucuların benzer kitaplardan aynı sonuçları çıkardıkları anlamına gelmez.
C) Televizyon dizilerinin yapay kahramanları, hayatı tanımlama biçimleriyle ister istemez gerçek dünyanın bireyleri üzerinde etki
bırakıyor.
D) Futbolcu, sahada sahip olması gereken öz güven ve beceriyi ancak antrenörünün talimatlarına harfiyen uymasıyla kazanır.
E) Tarihsel bir olayı anlamlandırmak için başvurulan tarihin tekerrürden ibaret olduğu anlayışı, günümüzde pek kabul görmüyor.
Cevap: A
b- YAN ANLAM Yakıştırmaca):
Sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla kazandığı bütün anlamlara yan anlam denir. Bu anlam kimi zaman gerçek anlama yakın kimi
zaman ise gerçek anlamından çok uzak olabilir. Bu anlam, isimlerde ve fillerde farklı şekillerde ortaya çıkar. Örneğin yukarıda
gerçek anlamını verdiğimiz “sırt” sözcüğünü “Bu tepenin sırtlarına ağaç dikmişler.” cümlesinde değerlendirelim. Burada tepenin
o kısmına sırt denmesinin nedeni işlev ve görünüm itibarıyla o kısmın insan ya da bir hayvan sırtına benzemesidir. Aynı özellik
“Bu çivinin başı kırılmış.” cümlesindeki “baş” sözcüğünde de görülür.
İşte bir sözcüğün anlamı gerçek anlamında karşıladığı varlığa benzerlik ilgisinden dolayı başka bir varlığa verilmişse bu o sözcüğün
yan anlamı olur.
Aynı durum fiillerde de geçerlidir. Bir fiil gerçek anlamında karşıladığı harekete benzerliği yönüyle başka bir hareketi de
karşılayabilir. Örneğin “düşmek” fiili, “Çocuğun kemeri olmadığı için pantolonu düşüyordu.” cümlesinde yan anlamlıdır; çünkü bir
şeyin yukarıdan aşağı doğru inmesi, pantolonun aşağı doğru kayıp gitmesi anlamına gelen düşmek eylemine benzemektedir. Bir
sözcüğün yan anlamda olduğunu anlamak için,
a- O sözcüğün temel anlamına benzemesi, b- Temel anlamdan
tamamen kopmaması, gerçek anlamı hatırlatması, c- Temel anlamda
kullanılmamış olması gerekir.
İsimlerde de fiillerde de gerçek anlama benzerlik ilgisinden dolayı sözcüklerin kazandıkları bu anlamlara yan anlam denir. Buna
bazı kaynaklar “yakıştırmaca” da demiştir.
Örnekler:
Uçağın kanadı havada parçalanmış. Bu dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum.
Köprünün ayağına bomba koymuşlar. Şişeyi boğazına kadar doldurdu.
Kapının kolunu kırınca babamdan azar işittim. Benim yetiştirdiğim öğrenciler daha başarılı.
Yokuşun başına kadar koştuk.

c- TERİM ANLAM:
Bir sözcüğün herhangi bir bilim, sanat, spor, meslek gibi bir alanla ilgili bir anlam taşımasına terim anlam denir.
Örneğin “perde” sözcüğünü bir sanat dalı olan tiyatro ile ilgili kullandığımızda bu sözcük terim anlama gelmektedir:
“Asıl olaylar üçüncü perdede gerçekleşiyor.”
Örnekler: Bitkiler besinlerinin yaklaşık %85’ini kökleri sayesinde alırlar. (Terim Anlam-Biyoloji Terimi)
Meseleyi kökten halletmek için buralara kadar geldi. (Mecaz Anlam)
NOT: Bir sözcük bir ok dalda terim anlamda kullanılabilir.
Hiçbir ek almamış halde bulunan kelimelere kök denir. (Dil Bilgisi) Dokuz kök dışına üç olarak çıkar. (Matematik)
Bitkiyi toprağa bağlayan köklerdir. (Coğrafi Terim)
Matematik Terimi: Geometri dersine tahtaya bir doğru çizerek başladık. (Terim Anlam)
Doğru haber yayınlayan kanalların sayısı azaldı. (Temel Anlam)

3- MECAZ ANLAM:
Bir sözcüğün kendi anlamından (gerçek anlamdan) tamamen koparak farklı anlamlar kazanmasıdır. Bir kelimenin mecaz
anlama gelmesi için gerçek anlamıyla hiçbir ilgisinin kalmaması gerekir. Aksi halde yan anlama gelebilir.
Örneğin “kanat” sözcüğü kendi anlamından çıkarak aşağıdaki şekilde kullanılırsa mecaz anlama gelir:
“Abisi onu kanatları altına almıştı.” Bu cümlede kanat, “korumak” anlamına gelmektedir.
Bir sözcüğün gerçek (temel) anlamından tamamen uzaklaşması neticesinde oluşan yeni anlamlara “Mecaz anlam” denir. Yani
mecazlı anlamda kelime sözlüklerde bulunan gerçek anlamıyla tüm bağlantısını koparır ve başka bir kelimenin anlamını üzerine
alır. Bu anlam kopması sırasında genellikle benzetme ilgisi bulunmaktadır. Peki bunu neden yaparız? Çünkü dilin kullanım gücünü
arttırmak ve bunu yaparken de anlatımı renklendirmek isteriz. Mecaz anlamlı cümleler en çok deyimler ve atasözlerinde karşımıza
çıkar.
Örneğin “Kirli” sözcüğü, TDK sözlüğünde lekeli, tozlu ve pis olan anlamı taşımaktadır. Ancak “Taylan kirli işlere burnunu
sokmuştu.” cümlesindeki “Kirli” sözcüğü, mecazî anlam olarak “yapılması hem yasa hem ahlaken doğru olmayan, tasvip
edilmeyen davranışları” ifade eder. Dolayısıyla “Kirli” kelimesi bu cümlede mecaz anlamda kullanılmıştır.
Soğuk bir kış gününde sana veda etmiştim. (Burada soğuk kelimesi sözlükte de yer aldığı gibi sıcağın zıttı, ısı derecesi düşük
manasında kullanıldığından gerçek anlam özelliği taşımaktadır.)
Olanlardan sonra eve gittiğimde bana soğuk davranmıştı. (Bu cümlede ise ilgi göstermemek, sevgiden uzak manası taşımış ve
sözlük anlamından uzaklaşmıştır. Bu nedenle mecaz anlam olarak değerlendirmeliyiz.)

6
Mecaz anlamın oluşmasında genellikle şu üç yöntem uygulanmaktadır:
1) Bir sözcüğün benzetme yoluyla başka bir kelimenin anlamını üzerine alması. Teşhis, kinaye, teşbih, istiare gibi sanatlar tam
olarak bunu yapar.
Tilki bizi kandırmayı başarmıştı yine. (İnsan benzetme yoluyla tilkiye benzetilmiştir.)
2) Herhangi bir ilgi üzerinden başka bir sözcüğün anlamını üzerine almak. Bkz. Mecaz-ı Mürsel
Tüm tabağı yemişti. (Tabak değil içindekiler yenilir. Tabak denilerek içindekiler kastedildiğinden ad aktarması yoluyla mecazlı
söyleyiş gerçekleştirilmiştir.)
3) Başka bir sözcüğün yerine kullanılma yoluyla diğer sözcüğün anlamını üzerine alma.
Bizlere kızdığı zaman ağır sözler söylüyordu. (Ağır sözcüğü burada tartıda çok çeken manasında kullanılmamıştır. Burada
insanın gücüne gidecek yani kırıcı sözler manasında kullanılmıştır.)

Mecaz Anlam Örnekleri:


Mecaz anlam konusunun daha iyi bir şekilde kavranabilmesi için bolca karşılaştırmalı örneklere yer verdik. Her cümleyi dikkatli bir
şekilde incelemenizi tavsiye ediyoruz.
Ufak bir kıvılcım yüzünden koca orman yandı. (Gerçek Anlam)
Bu yaz tatilinde iyice yandım. (Güneşlenmek ve sonucunda kararmak manasında olduğundan= Yan Anlam)
Eğer bu sınavda başarılı olamazsak yandık. (Mecaz Anlam) Bir ateş yakarak etrafında ısındık. (G.A.)
Bu yaptıklarından sonra onun suyu ısındı iyice. (M.A.) Sandığın içi boştu. (G.A.)
Boş sözleriyle bizleri kandırmaya çalışıyordu. (M.A.) Törende konuşmalar kesilmeyince müdür köpürdü.
Sevinçten etekleri zil çalıyordu. Onu gördükten sonra cesaretim kırıldı.
Kimsede olmayan ince bir sesi vardı.
UYARILAR:
⇒ Mecaz ile yan anlamı birbirine karıştırmamalıyız. Gerçek anlamdan tam olarak kopamayan ve benzerlik içeren sözcükler yan anlamdır. Mecaz ise gerçek anlamdan tamamen kopmuş ve
herhangi bir bağlantısı kalmamıştır. Şu cümlelerdeki sözcükleri dikkatle inceleyiniz:

Her gün 50 sayfa kitap okurum. (Bu sözcük bir yazıyı çözümlemek, seslendirmek şeklinde gerçek anlamda
kullanılmıştır.) Üniversitede tıp okuyorum. (Burada sözlük anlamıyla yakınlık ilişkisi olduğundan sözcük yan anlamda
kullanılmıştır.) Kazıda bulduklarını okutmuşlar. (Satmışlar manası taşıdığından mecaz anlamlıdır.)
⇒ Deyimler çok büyük bir oranda mecaz anlam özellikleri göstermektedir. / Ağzı kulaklarına varmak. / Göze girmek.

Gözden düşmek. / Yağlı müşteri. / Yakayı sıyırmak

GERÇEK- MECAZ VE YAN ANLAM FARKI:


**Bir sözcük akla ilk gelen temel sözlük anlamıyla kullanılıyorsa temel anlamdadır.
**Bir sözcük temel anlamı dışına tamamen çıkmamışsa ancak benzerlik ilgisi kurarak başka bir anlamda kullanılıyorsa
yan anlamdadır. Yan anlamda gerçek anlama benzerlik vardır ve gerçek anlamdan tamamen kopmaması gerekir.
**Bir sözcük gerçek anlamı dışına tamamen çıkarsa ve gerçek anlamla ilgisi hiç kalmayacak şekilde kullanılırsa mecaz anlamdadır.
Bunu “patlamak” sözcüğüyle açıklayalım:
“Eski binaya yerleştirilen dinamitler büyük bir gürültüyle patladı.”
Bu cümlede sözcük ilk anlamıyla yani “basınç etkisiyle açılarak parçalanmak” anlamında kullanılmıştır ve gerçek
anlamdadır. “Bahçedeki çiçeklerin tohumları patladı.”
Burada sözcük gerçek anlama benzerlik ilgisi kurar. “bir etkiyle açılmak” anlamını kaybetmemiştir ama gerçek anlamı da
tamamen yoktur. Gerçek anlamdan kopmamış ama tam gerçek anlama da gelmeyen şekilde yan anlamda kullanılmıştır.
“Odada çok oturduğu için sıkıntıdan patladı.” Burada sözcük “sabrı taşmak, tahammülü kalmamak” anlamında kullanılmış ve
gerçek anlamdan tamamen kopmuştur. Gerçek anlamla hiç ilgisi kalmayan sözcük burada mecaz anlamıyla kullanılmıştır.

B- UYGUN SÖZCÜKLERİ BULMA VE KELİME GRUPLARI:


1- Cümlede Boş Bırakılan Yerlere Uygun Sözcükleri Getirme:
Sözcükte anlam sorularında bir cümle içinde eksik bırakılmış yerlere seçeneklerde verilen sözcüklerden uygun olanların
bulunması istenir. Bu tür sorularda her seçenekte iki sözcük verilir ve cümle içindeki boş bırakılan iki yere bu seçeneklerdeki
uygun sözcüklerin getirilmesi istenir.
Bu sorularda dikkat edilmesi gereken önemli unsur şudur: Verilen sözcüklerden birinin boş yere tam anlamıyla oturmadığı
görülür. Ancak diğer sözcük diğer boş kısma tam anlamıyla uygundur. Birinin boş yere tam oturmaması, olabilme ihtimalinin
olması yanıltıcı unsurdur.
Bu sorularda yapılması gereken seçeneklerde verilen sözcüklerden birinin net bir şekilde anlamsal olarak boş yere uygun
olmasıdır. Öncelikle net olan sözcüğü bulmak gerekir. Tam anlamıyla uygun olan sözcükteki seçenek B şıkkı ise o halde diğer
sözcüğe bakarız. Diğer sözcük de boş olan yere tam olmasa da epey uygunsa o zaman doğru seçenek B’dir. Diğer kalan
seçeneklerde de mutlaka boş yerlerden birine çok uygun bir sözcük bulunur ancak o seçenekteki diğer sözcük diğer boş kalan
yere kesinlikle uygun değildir. O halde bu tür soruları çözerken ne yapmamız gerekiyor sırasıyla özetleyelim:
*Öncelikle soru kökünde verilen cümleleri çok iyi anlayarak boş yerlere ne gelmesi gerektiğine kendimize göre karar verelim.
*Sonra boş yerlere seçeneklerdeki sözcüklerden tam olarak uygun olan seçenekleri tespit edelim.
*Eğer net olarak uygun olan 3 şık bulduysak diğer boş yere gelmesi daha uygun olan diğer sözcüğü bulalım.
Aşağıdaki çıkmış soruyla bu aşamaları uygulayalım:

7
ÇIKMIŞ SORU-1: (2020 TYT, 1. SORU):
“Mutlak olan hiçbir şey yoktur.” fikri yaygın bir mantık hatasıdır çünkü bu önermenin kendisi bile en azından bir mutlağı varsayar.
Bu önermenin ---- inanmak, "Herkes yalan söylüyor." diyen kişinin doğruyu söylediğine inanmak kadar ---- içerir.
Bu parçada boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) sağlamlığına – belirsizlik B) geçerliğine – tutarsızlık C) doğruluğuna - karışıklık D) mantığına –
sıradanlık E) yaygınlığına - karşıtlık
Cevap: B
1. Aşama: Öncelikle soru kökünde verilen cümlede ne anlatılmak istendiğine bakalım:
“Mutlak olan hiçbir şey yoktur.” Cümlesi, kesinlik yoktur, hiçbir şey kesin değildir, anlamına gelmektedir. İlk cümlede bu fikrin
mantık hatası içerdiği söylenmiştir. Çünkü bu önermenin kendisi bile kesinlik ifade eden bir cümledir.
Bu önermenin ---- inanmak, şeklinde devam eden cümlede boş bırakılmış ilk ifade yer alır. boş bırakılan cümlelere ve ilk cümleye
bakarak bu cümlenin ne demek istediğini anlayalım: Boş kısımların olduğu bu cümlede ise ilk cümledeki iddiayı destekleyen başka
bir söyleme şekli bulunmaktadır. Demek istiyor ki, bu önermeye inanırsak “Herkes yalan söylüyor.” Diyen kişinin çelişkisine
düşeriz. Çünkü herkes yalan söylüyorsa herkesin yalan söylediğini söyleyen kişi de yalan söylüyordur. O halde herkes yalan
söylüyor demek de bir yalandır.
O halde boş yerlere ne gelebilir tahmin edelim:
*Bu önermenin “doğruluğuna” inanmak, "Herkes yalan söylüyor." diyen kişinin doğruyu söylediğine inanmak kadar “çelişki”
içerir.
Biz boş yerlere “doğruluğuna” ve “çelişki” ifadelerinin geleceğini tahmin ettik.

2. Aşama: Cümlelerin anlamını net bir şekilde bulduk. Şimdi boş yerlere hangi sözcükler net bir şekilde gelebilir bunu tespit
edelim:
A şıkkında ilk boş yere “sağlamlığına” gelebilir, B
şıkkında “geçerliğine” sözcüğü gelebilir,
C şıkkında “doğruluğuna” gelebilir,
D şıkkında “mantığına” gelemez, çünkü cümlede, ifadenin gerçek ya da doğru olup olmaması vurgulanmaktadır.
E şıkkında “yaygınlığına” gelemez, çünkü cümlede, ifadenin gerçek ya da doğru olup olmaması vurgulanmaktadır.
O halde cevap A, B ya da C şıkkıdır.

3. Aşama: Şimdi ise bu üç şıktan ikinci boş yere gelebilecek en uygun ifade hangisinde vardır onu tespit edelim:
A şıkkında, “belirsizlik” ifadesi olamaz çünkü cümlede çelişkili olma durumundan bahsedilmiştir.
B şıkkında, “tutarsızlık” olabilir, çünkü çelişki ve tutarsızlık aynı durumu ifade eder.
C şıkkında ise “karışıklık” ifadesi olamaz, çünkü cümlede karışık bir durum değil tutarsız bir durum vardır.

Sonuç: Böylece sorunun cevabının B şıkkı olduğunu aşamalı bir yöntemle bulmuş olduk.

ÇIKMIŞ SORU-2: (2018 TYT, 1. SORU): Arkeogenetik, insanlığa dair geçmişi moleküler genetik teknikler ---- araştıran bir bilim dalı
olarak tanımlanabilir. Bazı temel konular üzerindeki çalışmalar henüz sürmekteyse de hızla ---- bir bilim dalı hâline gelmiştir.
Bu parçada boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir?
A) yoluyla - değişken B) sayesinde – benimsenen C) deneyerek - bilinen D) geliştirerek – sevilen E)
kullanarak – gelişen

Çıkmış Soru 2- Cevap: E

2- Kelime Gruplarının Anlamını Tespit Etme:


Çıkmış sorularda, bir metin içinde verilen ya da altı çizilmiş kelime gruplarının anlamlarıyla ilgili sorularda anlamı istenen
kelime grupları şunlardır: deyimler, o cümle içinde, o cümleye özel anlam oluşturmuş kelime grubu, yaygın olarak kullanılan
kelime grupları.
Öncelikle bu kelime gruplarının anlamını tespit ederken yapmamız gereken sözcükte çok anlamlılık konusunu dikkate almaktır.
Bu sözcükler grup oluştururken mutlaka mecaz anlam kazanırlar. Kelimeler tek tek olduğu gibi bir araya gelerek de mecaz bir
anlam kazanmış olabilir.
Bu sözcük grupları mutlaka o metinde ve metinde yer aldığı cümlede anlatılanla ilgili bir durumu dile getirmek için özel olarak
oluşturulmuştur. Bu sebeple öncelikle bu kelime grubunun bulunduğu cümlelerin ne anlatmak istediğini iyi anlamak lazım.
Genel olarak bu sözcük grupları cümlenin ana düşüncesine vurgu yapan ifadelerdir ya da cümlede önemli olan asıl durumu
ifade eder. Bu yüzden kelime grubunu daha çok cümlenin anlamında çözmek gerekir. Bazen de kelime grubu tek başına
cümleden bağımsız olarak çözümlenebilir.

8
Şimdi yukarıdaki bahsedilen hususları göz önüne alarak örnek soruyu çözelim:
ÇIKMIŞ SORU: (2020 TYT, 2. SORU):
Eğer cebinde akrep var diyorsanız birinin cimri olduğunu uzun uzadıya anlatmanıza gerek yoktur. Aynı biçimde görmüş geçirmiş
I II
sözü, kastettiğiniz kişinin çok tecrübeli olduğunu veya iyi günler yaşadığını belirtmekte işinizi kolaylaştırır. Biri için helal süt emmiş
III
demeniz insanların ona olan güvenini artırırken hinoğlu hin demeniz insanları ondan uzaklaştıracaktır. Paraya kıymak sözünü
IV V
kullandığınızdaysa insanların gözünde savurgan bir kişilik canlanacaktır.
Bu parçada numaralanmış sözlerden hangisi yanlış kullanılmıştır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
Cevap: E
Çıkmış soruda altı çizili kelime gruplarının deyimlerden oluştuğunu görüyoruz. O halde öncelikle bu deyimlerin anlamlarını
belirlemeliyiz. Daha sonra soru kökünde istenen deyimin bu cümlelere uygunluğuna bakmalıyız.
I. cümledeki “cebinde akrep var” deyimi “cimriliği” ifade etmektedir ve doğru kullanılmıştır.
II. cümlede “görmüş geçirmiş” deyimi ise “tecrübeyi” ifade eder ve cümlede doğru kullanılmıştır.
II. cümlede “helal süt emmiş” deyimi “dürüstlüğü, doğruluğu” ifade eder ve güven ifadesi denilerek doğru
kullanıldığı gösterilmiştir.
IV. cümlede “hinoğlu hin” deyimi ise güvenin tam zıddı, “güvenilmez, art niyetli, hileci” anlamını taşıdığı için cümledeki “insanları
ondan uzaklaştıracak” ifadesi ile uyuşur.
V. cümlede ise “paraya kıymak” sözü “kesenin ağzını açmak” deyimi gibi harcama yapmaktan kaçınmamak, bol bol harcamak,
gereken parayı vermek” anlamını taşır. Ancak son cümlede bu deyim için “savurganlık” anlamı verilmiştir ve yanlış kullanılmıştır.
Savurganlık anlamı için “parayı çarçur etmek”, “parayı denize atmak” deyimleri getirilebilirdi. Cevap E şıkkıdır.

ÇIKMIŞ SORU: (2020 TYT, 4. SORU): Gerçek eleştirinin amacı; bir sanat görüşünü örneklendirmek, bir sanat yapıtının sanat
değerini belirlemek, bir örnekten kalkarak çözümlemeler ve incelemeler yapmak ve bir görüşü temellendirmek olmalıdır. Böyle bir
eleştiri anlayışıyla kaleme alınmış yazıların amacı; falancayı yüceltmek, onurlandırmak veya filancayı ezmek, yerin dibine batırmak
olamaz. Edebiyat çevrelerindeki güncel kıpırdanışlara değil, felsefi bir temelden hareketle edebiyat olaylarına eğilir bu tür
eleştiriler.
Bu parçadaki altı çizili sözle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sanatçıların bir sanat görüşüne ağırlık vermesi B) Sanatçılar arasında rekabet ortamının oluşması
C) Sanat dünyasındaki kısa süreli yönelimler D) Eleştiri yazılarının artış göstermesi ve sevilmesi
E) Eleştirmen yorumlarının tartışmaya açıklığı
Cevap: C
C- SÖZCÜKLER ARASI ANLAM İLİŞKİLERİ
1- EŞ ANLAMLI SÖZCÜKLER:
Bir varlık ya da kavram birden fazla sözcükle karşılanıyorsa bu sözcükler eş anlamlıdır.
“Eskiden bu binanın altında yaşlı bir kunduracı vardı.” cümlesinde geçen “kunduracı” yerine “ayakkabıcı” da denebilir. Bu
durumda bu iki sözcük eş anlamlıdır.
*Bir cümlede eş anlamlı olan sözcükler bir başka cümlede eş anlamlı olmayabilir. Örneğin, "Onun sağlam ayakkabı
olmadığını herkes bilir." cümlesinde geçen "ayakkabı" yerine "kundura" sözcüğünü koyamayız.
*Eş anlamlılık sadece farklı sözcüklerden oluşmaz. Bir sözcüğün farklı anlamları olabildiğinden aynı sözcük farklı cümlelerde eş
anlamlı ya da farklı anlamlı olabilir. Örneğin, “Hastanın halinde telaş edecek bir şey yok." cümlesindeki "telaş" sözcüğüyle
"Telaş etmeyin, müdür bey bunun bir çaresini bulur." cümlesindeki "telaş" sözcüğü aynı anlama geldiğinden eş anlamlı olarak
kullanılmıştır.
Aynı sözcük, "Telaş içinde evden çıktı, sanırım işe geç kalmıştı.” cümlesinde aynı sözcük “acele” anlamına gelerek farklı bir anlam
ifade etmiştir.

2- ZIT ANLAMLI SÖZCÜKLER:


Birbirine karşıt kavramları karşılayan sözcüklerdir. Örneğin, "Okuldan erken çıkmıştım." cümlesindeki "erken" sözcüğünün karşıt
anlamlısı "Okuldan geç çıkmıştım." cümlesindeki "geç" sözcüğüdür.
Bir sözcüğün karşıt anlamlısı her zaman aynı sözcükle karşılanamaz. Örneğin, “Bunu koyu bir renkle boyamamalısın.” cümlesindeki
"koyu" sözcüğünün karşıt anlamlısı "açık" sözcüğüdür. Ancak, "Bu yemek çok koyu olmuş.” cümlesindeki "koyu" sözcüğünün karşıt
anlamlısı "sulu" sözcüğüdür. Görüldüğü gibi aynı sözcük farklı cümlelerde farklı karşıt anlamlar gerektirmiştir.
Sonuç olarak bir sözcüğün eş anlamlısı nasıl her cümlede değişebiliyorsa karşıt anlamlısı da değişebilir. Bu nedenle eş ya da karşıt
anlamlılığı her cümlede ayrı düşünmek gerekir. Karşıt anlamlılıkta dikkat edilmesi gereken diğer bir özellik olumsuzluğun karşıt
anlam olmadığını bilmektir. Örneğin, "Paketleri babam bağladı." cümlesindeki "bağladı" fiilinin karşıt anlamlısı "bağlamadı" fiili
değildir. Çünkü "bağlamak" bir şeyin açılmasına engel olmak için bir ip ya da başka bir cismi düğümlemektir. Bunun karşıt
anlamlısında ise düğümün ortadan kaldırılması ve bağlı olan şeyin açılması anlamı olmalıdır; bu ise "çözmek" eylemi ile
karşılanabilir. Kısacası bir sözcüğün olumsuzu o sözcüğün karşıt anlamlısı değildir.

9
3- YAKIN ANLAMLI SÖZCÜKLER:
Anlamı aynı olmayıp birbirine benzeyen ya da yakın olan sözcüklerdir. Yakın anlamlı sözcükler eş anlamlı sözcüklerle
karıştırılmamalıdır. Çünkü yakın anlamlı sözcükler her zaman eş anlamlı sözcüğün yerini tutmaz ve cümle içinde kullanıldığında
istediğimiz anlam ortaya çıkmaz.
Örnek: Gezmek ve yürümek sözcükleri yakın anlamlıdır.
– Anadolu’yu gezdim. => normal bir cümle iken… – Anadolu’yu yürüdüm. => birbirinin yerini tutmaz.
Yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam
ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.
Örnek:
» basmak – çiğnemek – ezmek / » tutmak – yakalamak » dargın – küskün – kırgın
» korkak – çekingen / » saçmak – dağıtmak » tanıdık – bildik
» Çiçeklere basmak. » Çiçekleri çiğnemek. » Çiçekleri ezmek.
> Yakın anlamlılıkta çoğu zaman sözcüğün cümledeki kullanımı belirleyici olmaktadır.
Örnek: “Yasaları çiğnemek” sözcük grubunda mecaz anlamda kullanılan çiğnemek sözcüğüyle basmak veya ezmek
sözcüğü arasında yakın anlamlılıktan söz edilemez.

4- EŞ SESLİ (SESTEŞ) SÖZCÜKLER:


Aynı seslerden oluştukları halde anlamları arasında hiçbir ilgi olmayan sözcükler vardır. Bu sözcüklere sesteş sözcükler denir.
Örneğin, "Irmağın karşısına geçebilmek için bir sal yapmışlar." "Çocukları dışarı sal da biraz oynasınlar." cümlelerinde geçen "sal"
sözcükleri aynı seslerden oluşmakla birlikte anlamları arasında hiçbir ilgi yoktur. Birinci cümlede suda yüzen bir aracı karşılayan
bu sözcük ikinci cümlede "bırakmak" anlamında bir eylemi karşılamaktadır. Bu tip sözcüklere sesteş sözcükler diyoruz.

Ör. El eliyle yılan tutulmaz.


Her yanım cayır cayır yanıyor.
Arkadaşının yaş gününde bol bol yaş pasta yedi.
Ayakkabısının bağını düğümleyip arkadaşının bağ evinden uzaklaştı.
Onun yüzünden yüz yerde yüzüm kızarıyor.
Her yaz yaylaya çıkar, orada yarım kalan hikâyesini yazmaya çalışırdı.
Kır saçları rüzgârda dalgalanıyordu.
Şimdi vazolar kır çiçekleriyle doludur.

KÖKTEŞ SÖZCÜKLER: Kimi zaman eş sesli sözcükle karıştırılan ve zaman zaman sorularda karşımıza çıkan bir kavramdır. Kökteş
sözcük hem isim kökü hem de fiil kökü olarak ortak kullanılan köklere denir. Bu sözcükler eş sesli sözcükler gibi iki farklı
kelimeden oluşmaz, aynı kelimenin zaman içinde kullanıma bağlı olarak hem isim hem de fiil kökü olarak kullanılmasıdır. Kısacası
eş sesli sözcükler birbiriyle hiç ilgisi olmayan ancak aynı seslere sahip iki farklı sözcükten oluşur, kökteş ise aynı kelimenin
zamanla hem isim hem fiil kökü olarak kullanılmasıdır. Eş sesli sözcükler iki kelimeden, kökteş sözcükler ise aynı kelimeden
doğar. Not: Eğer okunuşları ve yazılışları aynı olan ancak anlamları farklı olan sözcükler arasında bir anlam ilişkisi varsa bu
sözcükler kökteş, hiçbir anlam ilişkisi yoksa bu sözcükler eş sesli sözcüktür.
Ör. “Buraya yüz kez gelmişimdir.” → “Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz!” (eş sesli sözcükler) → Anlam ilişkisi yok.
“Buradaki sıva dökülmüş.” → “Duvarları sıvamalıyız artık.” (Kökteş sözcükler) → Anlam ilişkisi var.
Ör. “Ceza süresi dolan mahkûmları salmışlar.” → “Eskiden bu dereden karşıya geçmek için şu salları kullanırlardı.” (Eş sesli)
“Size çok miktarda boya lazım bence.” → “Bu duvarı boya, ardından koridora geç.” Ör. Barış, güven, eski, boya, sıva,
damla, savaş, barış…
5- SOMUT VE SOYUT ANLAMLI SÖZCÜKLER:

Sözcüklerin kimileri dış dünyada bulunan varlıkları karşılar. Biz bu


varlıkları beş duyu organımız yoluyla algılayabiliriz.
Örneğin "Odanın kapısının kolu kırmızıydı." cümlesinde oda, kapı, kol,
kırmızı sözcüklerinin hepsi görme duyusuyla algılanabilir.Kimi sözcükler ise varlıkları değil kavramları karşılar. Bunların maddi
bir karşılıkları yoktur, sadece toplumsal yaşantıda varlıkları kabul
edilen kavramlardır bunlar. Örneğin, "Hayaller gönlümüzün ve aklımız
ürünüdür." cümlesinde "hayal, gönül, akıl, ürün" sözcükleri herhangi bir
duyuyla algılanamayan, sadece varlığı kabul edilen şeylerdir.
Birinci örnekte gösterdiğimiz, beş duyu organımızla algılanabilen
sözcüklere somut anlamlı, diğerlerine ise soyut anlamlı sözcükler denir.
Ancak bir sözcük her zaman somut anlamlı olmayacağı gibi her zaman
soyut anlamlı da değildir.Örneğin, "Bu yıl gözünden ameliyat
olacakmış." cümlesinde "göz" sözcüğü insanın bir organı olarak görünen bir varlığı adlandırdığı için

10
somut anlamlı bir sözcük olduğu halde "Sende göz var kardeşim, hiçbir işin rast gitmiyor." cümlesinde "nazar" anlamında
kullanılarak bir kavramı karşılamış ve soyut anlamlı olarak kullanılmıştır.
Not 1: Bazı somut varlıkları çıplak gözle göremeyiz. Bu sebeple onlara soyut varlık denmez. Örneğin “mikrop” sözcüğü çıplak gözle
görülemeyen ancak mikroskop ile görebileceğimiz somut bir varlıktır.
Not 2: Kimi zaman cümlede soyut anlamlı bir söz somut bir varlığın özellikleriyle anlatılarak somut bir özellik gösterebilir. Bu,
çoğu zaman kişileştirme ya da benzetme yoluyla yapılır. Örneğin, “Akılları pazara çıkarmışlar, herkes yine kendi aklını
beğenmiş." cümlesinde akıl somut bir şeymiş gibi anlatılmıştır. Bu sebeple cümle içinde bir sözcüğün somut ya da soyut olması
bulunduğu cümleye göre değişir. Bu değişme aşağıdaki iki yolla yapılır:
SOMUTLAŞTIRMA
Soyut anlamlı bir sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla somut anlam kazanmasıdır.
Dedem çok iyi bir insandır. İyilerin ömrü az olur.
Birinci cümlede “istenilen, beğenilen niteliklere sahip” anlamına gelerek soyut anlamıyla kullanılan “iyi” sözcüğü, ikinci cümlede
“insan”ı karşılayarak somut anlam kazanmıştır.
Ör. “Felek önce yüzüme güldü sonra beni ağlattı.”, “Böldü bölük bölük dert beni.”, “Uslan artık deli gönül.”, “Yiğidin sevdiği güzel
olursa/ Ömrü ardından sökülür gider.”, “Bir kara trendir ölüm.”
Yukarıdaki örneklerde altı çizili soyut anlamlı sözcükler bu cümlelerde somutlaştırılmıştır.
SOYUTLAŞTIRMA
Somut anlamlı bir sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla soyut anlam kazanmasıdır. Somutlamanın tersidir.
İhtiyar, otobüsten inerken kafasını kapıya çarpmış. Bu kafayla hiçbir işte başarılı olamazsın.
Birinci cümlede “baş” anlamına gelerek somut anlamıyla kullanılan “kafa” sözcüğü, ikinci cümlede “akıl, mantık” anlamına gelerek
soyut anlam kazanmıştır.
Ör. “Çok taş kalplisin.” (Bu cümlede de taş sözcüğü, duygusuz anlamında kullanılmıştır. Yani somutken soyut yapılmıştır.)
“Arda çok yüreksiz bir çocuktu.” (Bu cümlede ise yüreksiz derken korkak anlamı vurgulanmak istemiştir. Yani somutken soyut
yapılmış, soyutlama yapılmıştır.)
Somut anlamıyla “bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı” demek olan “acı” sözcüğü, “Acı haber köye kısa
sürede ulaşır.” cümlesinde “üzücü” anlamına gelerek soyut bir anlam kazanmıştır. Böylece sözcük mecaz anlam yüklenmiştir.
“Yerinden bir anda fırladı, ateş fışkıran gözlerle etrafına bakmaya başlamıştı.” cümlesindeki “ateş” sözcüğü somut anlamıyla
“yama cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık” demektir. Ancak bu cümlede “öfke, hırs, hınç” anlamında, yani soyut anlamda
kullanılmıştır.
Özetle, cümle içinde bir sözcük soyut anlama dönüşmüşse soyutlama, somut anlama dönüşmüşse somutlama yapılmıştır.

6- GENEL VE ÖZEL ANLAMLI SÖZCÜKLER:


Kimi zaman bir sözcüğün anlamı içinde birçok sözcük ifade edilebilir. Cümle içinde söylendiğinde aynı varlık türünün tümünü,
birçoğunu kapsayacak şekilde söylendiğinde o sözcük genel anlamlı olur. Örneğin, "Bahçede değişik bitkiler vardı." cümlesinde
"bitki" sözcüğünün anlamı içinde ağaçlar, çiçekler, otlar birçok şey bulunur, işte "bitki" sözcüğü genel,
Bir cümle içinde bir varlık adı söylendiğinde belirli ve sadece bir varlık kastedilirse bu sözcük özel anlamlıdır. Örneğin “Kapıdaki
eski ayakkabı kime ait?” cümlesinde “ayakkabı” sözcüğü o kapının önünde bulunan belli ve tek bir ayakkabıyı ifade ettiği için özel
anlamlıdır.
Ör. “Kitap ruhun en iyi ilacıdır.” Cümlesinde tüm kitaplar kastedildiği için genel anlam, “Masada duran kitap dün burada
yoktu.” Cümlesindeki kitap ise o an masanın üzerinde bulunan belirli ve tek bir kitabı kastettiği için özel anlamda kullanılmıştır.
Kimi zaman genel anlamlılık sınıflandırmaya göre değil de sözcüğün çağrıştırdığı anlama göre de düşünülmelidir. Yani bir
kelimenin özel ya da genel anlamlı oluşu bulunduğu cümlede kazandığı anlama göre de değişir.
Örneğin, "Çiçek her devirde şairlere ilham kaynağı olmuştur." cümlesindeki "çiçek" sözcüğü herhangi bir çiçek anlamında
olduğundan genel anlamlıdır. Ancak "Bu çiçek sana kızından gelmiş." cümlesindeki "çiçek" sözcüğü belli bir çiçeği ifade ettiği için
genel bir anlam vermemektedir.
Genel anmalı sözcükler daha küçük ve dar anlamları ifade ettikçe özel anlamlı sözcüklere doğru akıp gider. Bunu şu şekilde de
gösterebiliriz:
Varlık- Canlı- Bitki- Ağaç- Çam ağacı (genelden özele doğru sıralama)
Bazı sorularda sadece iki varlık cümle içerisinde verilir. Bunları, aralarında ilişki bulunan sözcüklere yoğunlaşarak bulabiliriz. Son
zamanlarda sınavlarda genel-özel anlamlı sözcükler daha çok bu şekilde karşımıza çıkmaktadır. Örnek: Türk edebiyatında Yahya
Kemal'i daha çok okurum. (genelden-özele)
Toplum, bireylerin iyi yetişmesiyle ayakta durabilir. (genelden-özele)
Kuşlardan en çok güvencine hayranlık beslerdi. (genelden-özele)
Öğrenciler, ilkokullarda artık "sözcük" kavramını öğrendikten sonra "hece"yi öğrenmeye geçiyorlar. (genelden-özele)
Fuzuli'yi anlamadan Türk edebiyatını anlamak mümkün değildir. (özelden-genele)
Leyla ve Mecnun mesnevisini okumayan mesnevi türünü anlayamaz. (özelden-genele)
Han Duvarları şiiri kadar hiçbir şiir beni etkilememişti. (özelden-genele)
Üç Nasihat'ı okumadan Ömer Seyfettin'in öykü tarzını anlamak oldukça güçtür. (özelden-genele)
Not: Genel-özel anlamlı sözcükler olduğu gibi genel-özel anlamlı cümleler de vardır: Düşünceler,
insanları zihinsel gelişim için yoğurur. (Genel anlamlı cümle) Bu düşüncen seni toplantıda haklı
çıkaracaktır. (Özel anlamlı cümle)

11
7- NİTEL VE NİCEL ANLAMLI SÖZCÜKLER:
Kimi sözcükler sayılabilen, ölçülebilen bir değer bildirir. Örneğin, "Eve gelince bir tabak yemek yedi." cümlesindeki "tabak" sözü
yenilen yemeğin miktarını bildirmektedir ve nesnel olarak ölçülebilir.
"Bu çok lezzetli bir yemek." cümlesindeki "lezzetli" sözü ise yemeğin ölçülemeyen, göreceli bir özelliğini vermektedir.
İşte birinci örnekteki gibi ölçülebilen bir değeri ifade eden anlama “nicel anlam”; ölçülemeyen özellikleri bildirildiği anlama
ise "nitel anlam" denir.
Uzunluk, kısalık, mesafe, ağırlık vb. (metre, cm, km, gram, kg vb.) ifadeler nicel anlamlı ifadelerdir.
Nitel anlamlı sözcükler ise herhangi bir şeyin nasıl olduğunu, ne gibi niteliklere (özelliklere) sahip olduğunu ifade eder.
Bazen aynı sözcük değişik cümlelerde nicel ve nitel anlam verebilir. Örneğin, "Bu paket daha hafif, sen bunu taşı." cümlesindeki
"hafif" sözcüğü ölçülebilen bir değeri İfade eder. Nicel anlamlıdır. Ancak, "Dün gece hafif bir rahatsızlık geçirmiş." cümlesinde aynı
sözcük “pek önemli olmayan” anlamında kullanılmıştır ve ölçülemeyen bir durumu karşıladığından nitel anlamlıdır.
Özetle:
Nitel: Somut olarak ölçülemeyen, bir değer ifade etmeyen, somut olarak sayılamayan, göreceli ve daha soyut anlamlı sözcükler.
Nicel: Ölçülebilen, bir değer ifade eden, somut olarak sayılabilen, daha somut anlamlı sözcükler.

SÖZCÜK ANLAMIYLA İLGİLİ KAVRAMLAR

1- ANLAM AKTARMALARI:

A- BENZETME OLMADAN YAPILAN AKTARMALAR:


AD AKTARMASI (MECAZ-I MÜRSEL)
Bir sözcüğü, benzetme amacı gütmeksizin başka bir sözcüğün yerine kullanmaktır. Bu, “iç-dış, parça-bütün, sebep-sonuç,
yazar-yapıt” gibi ilgilerle sağlanır.
Çok susayan çocuk şişeyi bir dikişte bitirdi.
Bu cümlede iç-dış ilgisi kurularak “şişe” sözcüğü, şişenin içindeki “içecek” yerine kullanılmıştır.
Yahya Kemal günümüzde de beğenilerek okunuyor.
Bu cümlede sanatçı-yapıt ilgisi kurularak “Yahya Kemal” sözü, sanatçının “yapıtları yerine kullanılmıştır.

Aşağıdaki cümlelerde geçen koyu renkli sözcüklerde ad aktarması vardır.


Okul yarın müzeye gidecek. (öğrenciler) Teknemiz Ayvalık‘a birazdan yanaşacak. (Ayvalık İskelesi)
Bilgi için yan masaya başvurabilirsiniz. (görevli) Yalova, fuara büyük ilgi gösterdi. (Yalova halkı)
Gezi için evden izin alamamış. (anne-baba) Turnuvaya ünlü raketler katılacak. (tenisçi)

B- BENZETME YOLUYLA YAPILAN AKTARMALAR


DEYİM AKTARMALARI: Dört şekilde yapılmaktadır:
1- İnsandan Doğaya Aktarma: Organ adları ya da giysi parçalarının doğaya aktarımı şeklinde olursa yan anlamlı kelime, kişileştirme
şeklinde olursa mecaz anlamlı kelime ortaya çıkar.
Örnek: »Bir diş sarımsak ( Yan Anlam ), »Gülen Güneş ( Mecaz Anlam )
2- Doğadan İnsana Aktarma: Doğayla ilgili öğelerin insan için kullanılmasıdır.
Örnek: »Aslanım, yaptığın bu iş doğru değil!, »O tilkiye söyle, borcunu ödesin., »Senin kadar pişkinini de görmedim.,
»Paslanmış beyinlerle olmaz bu iş.
3- Doğayla İlgili Kavramların Doğaya Aktarılması: Doğayla ilgili öğelerin doğanın bir başka öğesi için kullanılmasıdır.
Örnek: » Karlar uçuşurdu camlarda., » Rüzgârlar ulurdu sabaha kadar.
4- Duyular Arası Aktarma: Bir duyuya ait olan kavramların başka duyular ile birlikte kullanılmasıdır.
Örnek: » Acı bir çığlık duyuldu. (Tat alma duyusundan işitme duyusuna) » Keskin bir koku içeriye yayılmıştı. (Dokunma
duyusundan koklama duyusuna)
» Yumuşak bir sesi var. (Dokunma duyusundan işitme duyusuna)
» Yanık bir türkü tutturdu. (Görme duyusundan işitme duyusuna)
Not: Yukarıda işlediğimiz “Somutlama” ve “Soyutlama” durumları da “Deyim Aktarmasıdır.

2- DOLAYLAMA
Anlatıma çekicilik katmak için bir sözcükle belirtilebilecek bir kavram veya varlığın birden fazla sözcükle anlatılmasıdır.
İhtiyar, hayat arkadaşını kaybedince çok üzüldü.
Bu cümlede “hayat arkadaşı” sözüyle “eş, hanım” anlatılmak istendiğinden, dolaylama yapılmıştır.
Aşağıda verilen koyu renkli sözler dolaylamaya birer örnektir.
kaleci —> file bekçisi top —> meşin yuvarlak Ankara —> Türkiye’nin kalbi kömür —> kara elmas
“Bir tek kelimeyle belirtilebilecek bir kavramı, birden çok kelimeyle anlatmaya ‘dolaylama’ denir.”
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde dolaylama yoktur? (1983 ÖYS)
A) Anadolu’da bağ kütüğüne, “omca” denir. B) Yavru vatandan yapılan ihracatta önemli artışlar oldu.
C) Ormanların kralı, şimdi bir kafeste tutsaktır. D) Balıkçı, “Derya kuzuları!” diye bağırıyordu.
E) Büyük kurtarıcı, Anadolu’da yeni bir devlet yarattı.
Cevap: A

12
3- GÜZEL ADLANDIRMA
Söylendiğinde insan zihninde olumsuz çağrışımlar uyandıran bazı durum, olay, kavram veya varlıkları güzel bir biçimde dile
getirmektir. Güzel adlandırma da bir bakıma dolaylamadır. Ancak buradaki amaç, kavramın içindeki olumsuzluğu örtmeye
çalışmaktır.
İşitme engelliler için haber bülteni birazdan başlayacak.
Bu cümlede “işitme engelli” sözü, olumsuz çağrışım yapan “sağır” sözcüğünün yerine kullanılmış ve güzel adlandırma yapılmıştır.
Aşağıda verilen koyu renkli sözler güzel adlandırmaya birer örnektir.
ölüm —> son yolculuk, cin —> iyi saatte olsunlar, kör —> görme engelli, verem —> ince hastalık, tabut —> tahta at

4- İKİLEMELER:
İki sözcüğün bir araya gelerek kendi anlamlarından az çok farklı bir anlam verecek biçimde kalıplaşmalarına ikileme denir.
İkilemeler yapılışına göre değişik özellikler gösterir. Bunları şu şekilde gruplandırabiliriz.
a. Aynı sözcüğün tekrarıyla yapılanlar:
“Her tarafı sarı sarı yapraklar örtmüştü.”, “Kapı kapı dolaşıp elindeki eşyaları satmaya çalışıyordu.”, “Çocuklar kosa koşa
sınıflarından çıktılar.”
b. Yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla yapılanlar:
“Düğüne konu komşu davet edildi.”, “Yalan yanlış sözlerle beni oyalama.”, “Ağlaya sızlaya odadan çıktı yaşlı kadın.”
c. Karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla yapılanlar:
“Aşağı yukarı iki saattir yoldayız.”, “İleri geri konuşup da canımı sıkma.”, “Elindeki irili ufaklı taşları denize attı.”
d. Anlamsız sözcüklerle yapılanlar:
“Eften püften sebepler bulup okula gitmedi.”, “Abur cubur yemekten midesi bozulmuş.”, “Adam fosur fosur sigara içiyor odada.”
e. Biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılanlar:
“Ufak tefek bir adam kapıyı açtı.”, “Bu sorunu para mara çözemez.”, “Yorgun argın, evin yolunu tuttu.”

5- YANSIMA SÖZCÜKLER:
Doğada duyulan seslerin taklit edilmesi yoluyla oluşan sözcüklerdir. Bu tür sözcükleri oluşturan seslerle karşıladıkları anlam
arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Örneğin, “Dere şırıl şırıl akıyor.” cümlesinde altı çizili sözcük derenin çakıl taşlarına çarparak
akarken çıkardığı sesin taklidi yoluyla oluşmuştur.
“Sular dar bir geçitten gürül gürül aşağıya doğru akıyor.” cümlesindeki altı çizili sözcük ise suyun kayalıklara çarparken çıkardığı
sese benzetilerek oluşturulmuştur.
Yansıma sözcüklerin anlamlarında değişme olabilir, bu durumda sözcük yansıma olmaktan çıkar.
“Yattığım yatak bütün gece gıcır gıcır edip durdu.” cümlesinde altı çizili söz bir sesin taklidi ile oluşmuştur. Aynı sözcük;
“Evin her tarafını temizledi, etraf gıcır gıcır oldu.” cümlesinde bir sesin karşılığı değildir; tertemiz anlamını vermektedir, yani mecaz
anlama gelmiştir. Böyle bir kullanımda sözcüğe yansıma diyemeyiz.
Bir de yansımaya benzer sözcükler vardır. Bunlar bir sesin benzeri olmadığından nasıl oluştukları belli değildir.
Örneğin, “Sabahleyin pırıl pırıl bir güneşle uyandım.” cümlesinde altı çizili sözün nasıl oluştuğu ile ilgili bir şey söylenemez.
NOT: Bir kelimenin yansıma sözcük olduğunu anlamak için kelimenin doğada herhangi bir sesten oluşup oluşmadığına bakarız.
Örneğin “Kuşlar yine ötüşüyor.” Cümlesindeki “ötüş” sözcüğü doğada hiçbir canlının çıkarmadığı bir sestir. Bu sebeple yansıma
değildir.

6- DUYU AKTARIMI
Bir duyuyla algılanabilen kavram ya da varlığın başka bir duyuyla algılanabilecek biçimde kullanılmasıdır: Dışarıdan keskin bir
koku geliyordu.
Bu cümlede dokunma duyusu ile algılanabilen “keskinlik” kavramı, kokunun çok ağır ve yoğun olduğunu anlatabilmek için
koklama duyusuna aktarılmıştır: Sanatçı, sıcak tavırlarıyla hepimizi etkilemişti. (dokunma —> görme), Eski arkadaşlarla tatlı tatlı
konuştuk. (tatma —> işitme)

ÖRNEK SORULAR:
1- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “hazır” sözcüğü, “Hazır araba ile gidiyorken bu paketi de götürüversin.” cümlesindeki ile
eş anlamda kullanılmıştır?
A) Hazır olunca bana haber ver, birlikte çıkalım. B) Hazır gelmişken öteki musluklara da bakıver.
C) Yemek hazır olana kadar konuşur, dertleşiriz. D) Terzi provayı hazır edince telefon edecekmiş.
E) Hazır elbiselerle düğüne gelmiş yine.

2- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “birleşmek” sözcüğü, “Hiçbir noktada birleşmeyen bu iki insan, çocuğun bu isteğini
kabul etmeme noktasında anlaşmış bulunuyorlardı.” cümlesindeki ile eş anlamda kullanılmıştır?
A) Seninle köşede birleşir sonra birlikte gideriz. B) Masaları birleştirip üstüne büyük bir örtü örttüler.
C) Onları yine birleştirdiğimiz için boşanma olmayacak. D) İki ayrı maddenin birleşmesinden yeni bir madde elde edilir.
E) Artık düşünceler birleştiğine göre sorun yaşanmayacaktır.

3- “Bu iki ülke arasındaki ilişkiler, bir süre sonra gerginliğe dönüştü.” cümlesinde, “gerginlik” yerine aşağıdakilerden hangisi-
getirilirse cümle eskisine göre karşıt bir anlam kazanır?
A) Gevşeme B) Genişleme C) Bütünleşme D) Yumuşama E) Anlaşma

13
4- Aşağıdaki sözcüklerden hangisinin eş seslisi yoktur?
A) dal B) ova C) kara D) koru E) dik

5- “Anlam genişlemesi yoluyla somut anlamlı bir ad, bir de soyut anlam kazanabilir. Örneğin, somut anlamıyla ‘geçilen yer'
demek olan ‘yol” kelimesi yöntem anlamına gelerek soyut bir anlam da kazanmıştır.
Böyle bir anlam değişmesini örneklendiren kelime, aşağıdakilerden hangisinde kullanılmıştır?
A) Arkadaşın bugün aklını evde unutup gelmiş. B) Bu gördüğün bulutlar, yağmur yüklü bulutlardır.
C) Bu dağlar, geçit vermez sarp dağlardır. D) Ağaçlar, ilkyazda bir gelin gibi donanırlar.
E) Bunu yapmaya yürek ister, bu her babayiğidin harcı değil.

6- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük genel anlamlıdır?


A) Balkona koyduğumuz saksı yere düşüp kırılmış. B) Dün bulduğumuz yaralı kuş şimdi iyi durumda.
C) Araba, hayatımızı kolaylaştıran önemli bir araçtır. D) Şimdi bu siyah ayakkabı bana yakışmadı mı?
E) Yukarı kata çıktığımda kitaplığın dağıldığını gördüm.

7- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde nicel anlam taşıyan bir sözcük kullanılmamıştır?


A) Sizi ifade eden böyle büyük fikirler bize yol gösteriyor. B) İki ucu tutan bu sert çubuk dengeyi sağlıyor.
C) Pazardan biraz salatalık alıp geliyorum. D) Yanımıza uzun boylu genç adam da gelmişti.
E) Arka koltukta oturan üç kadın konuşup duruyordu.

“Olmadık işlerle (hiç gerekmeyen) uğraştığımıza hiç aldırmadan iyi sonuç vermesini beklediğimiz işlerin hülyasına dalmış
I II
(gerçekleşmesini umarak) bulunuyoruz. Meşgul olduğumuz (çalışma yaptığımız) işle düzelmesini istediğimiz durum hiç
III
örtüşmedi (birbirini tamamlamadı). Kırmızı ışıkta geçeni yakalamak için kırmızı ışıkta geçen bir trafik polisinin konumundayız
IV V
(aynı durumda) hepimiz.”
8- Yukarıdaki cümlelerde altı çizili ifadelerden hangisi yay ayraç ( ) içinde verilen açıklamaya uymamaktadır?
A) I B) II C) III D) IV E) V

9- “Atasözü ‘Son pişmanlık fayda vermez!’ diyor; buradaki ‘son’ kelimesini nasıl anlamalı? …….. bir kısaltmayla karşı karşıyayız.
Sonradan pişman olmamızın bize bir faydasının dokunmayacağı bildiriliyor. ……… bu sözü söyleyen ‘son’ ifadesini boşuna
eklememiş bu cümleye. Fayda vermeyenin ‘son’ pişmanlık olacağını ifade ediyor sanki. Yukarıdaki
cümlelerde boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdaki ifadelerden hangileri gelmelidir?

A) Kesin- Bana kalırsa B) Galiba- Umulur ki C) Belki- Bence D) Büyük olasılıkla- Dolaylı
olarak E) Beklentim şu ki- Bununla birlikte

“Çeyrek asra varan (bu süre içinde) yazarlığım boyunca elbet birçok duyguya kapıldım (kışkırtmalara inandım). Yazarken
I II
coşkulu anlar (hislerin arttığı zamanlar) geçirdim. Yazımın başına öfkeyle oturduğum çok oldu. Umutlandım, endişelendim.
III
Ama bugün ilk defa yazı yazıyor olmaktan utanıyorum (fayda vermemesine üzülüyorum). Çünkü yazdıklarımın artık işe
IV
yaramayacağını, umursanmayacağını düşünüyorum (bu hisse kapılıyorum)
V
10- Yukarıdaki cümlelerde altı çizili ifadelerden hangisi yay ayraç ( ) içinde verilen açıklamaya uymamaktadır?
A)I B)II C)III D)IV E)V

Günümüz insanı, birbirine açılmakta (samimi olmakta) gösterdiği üstünkörü (yüzeysel) ilgiyi, birbirine kapanırken de temelsiz
I II III
(köklü olmayan) bir nefret haline dönüştürüyor. Bütün insanlar ihmal edilmiş (yeterince ilgi görmemiş) olmanın sıkıntısını
IV
içlerinde taşıdıklarından olacak, insanlarla münasebetlerinde donuk kalıyor (yeterince aktif davranamıyor).
V
11- Yukarıdaki cümlelerde verilen numaralı sözcüklerden hangisi parantez içindeki açıklama ile uyuşmamaktadır?
A)I B)II C)III D)IV E)V

Teknoloji çağında, insanlar günden güne bir makinanın parçası gibi davranmaya başladı kendine. Çünkü içinde yaşadığımız
medeniyetle birlikte insan da nesneleşti. Artık bir otomobil ne ise insan da oydu sonunda.
12- Yukarıdaki cümlelerde altı çizili sözle insan için anlatılmak istenen aşağıdakilerin hangisidir?
A) Kutsal bir değer olmaktan çıkmak B) Sürekli çalışmaktan yorulmak
C) Kendi kendine yetmeyi bilememek D) Teknolojik araç ve gereçlere mahkûm olmak
E) Elinde bulunanların kıymetini anlayamamak

14
İnsanın oluşumunda ve yaşam içinde bulunuşunda manevi bir erek söz konusudur. Bu manevi erek sadece gerçek ve en derinden gelen
doğru davranışlara yönelmeyi gerektirir. Bu sebeple insan var oluşundaki sırrı tadarsa gerçek anlamıyla insan sayılabilir.
13- Yukarıdaki altı çizili ifadenin anlatmak istediği düşünceye uygun bir ifade aşağıdaki cümlelerin hangisinde vardır?
A) Her seferinde geçmişini tazeliyor ve gelecek günlerin kaygısı içinde yürüyordu şehrin sokaklarında.
B) Çocuklar yazgılarına razı olup gelişen ve ilerleyen çağın değerlerini öğrenemiyordu.
C) Doğanın dengesi ve insanın, yeryüzünde hâkimiyet kurması birbirine eşdeğer olmaya başlamıştır.
D) Balıkçı sahip olduğu mesleğin gereklerini iyice anlamış ve en iyi yaptığı şeyi yapmıştı sonunda.
E) Bir insanın özünde bunan manevi unsurlar onun diğer insanlardan farkını ortaya çıkarırmış.

Hatırlanamayacak kadar uzun bir geçmişten beri, kristaller, değerli taşlar ve kuşlar, insan ruhu için özel bir öneme
sahip olmuşlardır.
Bütün yaşam biçimleri gibi, ------ onlar da tek bir Yaşam'ın, tek bir Bilinç'in geçici ifadeleridir. Sahip oldukları özel önem ve
insanların onlara ------ hayranlıkla yaklaşmalarının nedeni, göksel nitelikleriyle açıklanabilir.
14- Bu parçada boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) mutlaka- hiçbir zaman B) tabii ki- bazen C) elbette ki- bu kadar D) sanırım- bu denli E) belki de- mutlaka

İnsanların algılarında (anladıklarında) uyanık ve dingin (sakin) bir dikkat, belli derecede bir Varlık (var olan unsur) olduğunda,
I II III
her yaratığın, her yaşam biçiminin (hayat tarzının) içindeki ruhsal özü (içindeki heyecanları) görebilir ve kendi özleriyle
IV V
birleştirerek kendileri kadar sevmeyi başarabilirler.

15- Yukarıdaki cümlelerde verilen numaralı sözcüklerden hangisi parantez içindeki açıklama ile uyuşmamaktadır?
A) I B) II C) III D) IV E) V

Bilim ve teknoloji, insan zihninin bozukluğunun gezegen, diğer yaşam biçimleri ve insanın kendisi üzerindeki yıkıcı etkisini ------
artırdı. --------, insanoğlunun kolektif deliliği en iyi yirminci yüzyıl tarihine bakılarak görülmektedir.
16- Bu parçada boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) biraz- Çünkü B) daha da- Bu yüzden C) kesin- Belki D) galiba- Biraz da E) isteksizce- Mutlaka

Örnek Sorular: 1- B, 2- E, 3- D, 4- B, 5- E, 6- C, 7- A, 8- D, 9- C, 10- B, 11- A, 12- A, 13- D, 14- C, 15- E, 16- B

2- EDEBİYAT İLE PSİKOLOJİ VE PSİKİYATRİ ARASINDAKİ İLİŞKİSİ:

a- Edebiyat ve Psikoloji Arasındaki Farklılıklar


1- Edebiyat sanat dalıdır; psikoloji, bilim dalıdır.
2- Edebiyat insanın ruh dünyasının /iç dünyasının yansımasıdır. Psikoloji ise ruh dünyasının araştırılmasıdır.
3- Edebiyatta ortaya ürün çıkar.
4- Edebiyatta amaç estetik haz vermektir. Psikoloji de ise sorun tespiti ve çözümü önemlidir.
5- Edebiyatın muhatabı toplum iken psikolojinin muhatabı bireydir.

b- Edebiyat ve Psikolojinin Ortak Özellikleri


1- Edebiyat ve psikoloji biliminin asıl malzemesi olarak insandır.
2- Edebiyat ve psikoloji insanı bir bütünlük içinde kavrayarak onun doğasına yaklaşma gayretindedirler.
3- Genel olarak her ikisinin de insan ruhunu kavramaya, onun düşünce, davranış ve duygularına yön veren bilinçaltı süreçlerine
daha yakından bakmaya ve onu çevresinden koparmadan bir “bütün” olarak görmeye çabalayan çalışma sahaları olduğu görülür.
4- İkisinin de ürün ve verileri birbirleri için önemli malzemelerdir.
5- Her ikisinde de insan psikolojisi yer almaktadır

DİL BİLGİSİ

YAZIM BİLGİSİ- NOKTALAMA- SES BİLGİSİ

1- YAZIM (İMLA) KURALLARI:


Anlatılmak istenenin, yazı dilinde, karışıklığa yol açmadan, her okuyanın anlayacağı biçimde aktarılması için ortaya konan
kurallardır. Bu kuralların başlıcalar şunlardır:

1- Büyük Harflerin Kullanımı


1- Cümleler, dizeler büyük harfle başlar.
“Dün hava çok güzeldi.”, “Annemizden izin alıp dışarı çıktık.”
2- Özel adlar, özel adlara bağlı unvan adları, özel addan türeyen sözcükler büyük harfle başlar.
Namık Kemal ile Ziya Paşa'nın tartışmaları meşhurdur. Bizim Tekir yine Fatma Nine'nin kucağındaydı.

15
Not: Kişi adlarından önce ve sonra gelen unvanlar, saygı sözleri, rütbe adları ve lakaplar büyük harfle başlar.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Ahmet Bey, Sayın Prof. Doktor Necla Hanım...
Not: Akrabalık adı olup lakap veya unvan olarak kullanılan kelimeler büyük harfle başlar.
Nene Hatun, Gül Baba, Dayı Kemal...
Ancak lakap ya da unvan belirtmeyen akrabalık belirten sözcükler küçük harfle başlar:
Seniha ablam çok kızdı. Yeter halama uğramam gerekiyordu.
3- Kurum, kuruluş, kitap, gazete, dergi, adlarının her sözcüğü büyük harfle başlar.
Yakup Kadri, Kiralık Konak’ta bir ailenin çöküşünü anlatır. Okuduğumuz haber dünkü Hürriyet’te yayımlanmış.
Bu teklife Maliye Bakanlığının bakışı çok sıcak.
4- Kitaplarda bölüm, dergi ve gazetelerde yazı başlıklarının her sözcüğü büyük harfle başlar. Bu başlıklarda geçen “de, ve, ile, ya,
ya da, ki bağlaçları ve ‘mı’ soru eki” küçük harflerle yazılır.
Ben, kitabın Edebiyatımızda Eleştiri bölümünü hazırladım. Edebiyatımızda Batılı anlamda ilk roman Mai ve Siyah‘tır.
5- Kurum, kuruluş kısaltmalarını karşılayan harflerin tamamı, unvan kısaltmalarının ilk harfi büyük harfle başlar.
Bu ovada DSİ sulama çalışması yapıyor. THK, her yıl model uçak kursları düzenliyor.
Okulumuzda Doç. Dr. Zeki Çelik bir konferans verecek. Baro başkanlığı için Av. Ali Şahin de aday oldu.
6- Millet, ırk, dil, din, mezhep, boy, kavim adları büyük harfle başlar.
Avrupa’daki Türklerin sorunları ele alınacak. Arkadaşım, İngilizceyle Rusçayı çok iyi konuşuyor.
7- Kıta, ülke, şehir, ilçe, semt, mahalle, cadde, sokak, dağ, deniz, göl, ırmak, ova adları büyük harfle başlar.
Toplantıda Türkiye, Asya ülkelerine ev sahipliği yapacak. Yarın İstanbul‘un Ümraniye ilçesinde sular kesilecekmiş.
Çocukluğum Hisarüstü Mahallesi'nde geçti.
Not: Özel isme dâhil olmayan ve tamlama oluşturan il, ilçe, belde, köy sözcükleri küçük harfle başlar: Bursa ili, Mustafakemalpaşa
ilçesi, Güvem köyü
8- Gün, ay adları bir tarihe bağlıysa büyük harfle, diğer durumlarda küçük harfle başlar.
Cumhuriyet, 29 Ekim 1923 tarihinde kuruldu. 23 Nisan Pazartesi, törende şiir okuyacağım.
Okullar her yıl eylülde açılır. Önümüzdeki çarşamba, sizi de yemeğe bekliyoruz.
9- Yön adları özel adın önünde kullanılırsa büyük harfle, devamında kullanılırsa küçük harfle başlar.
Buraya daha çok, Kuzey Avrupa’dan turistler gelir. Avrupa’nın kuzeyinde hava genellikle kapalıdır.
Bu cümlelerin birincisinde “kuzey” sözcüğü, “Avrupa” adının sıfatı olarak kullanılmıştır ve “Kuzey Avrupa” sözü bir bölgenin adı
(özel ad) olmuştur. İkincisinde ise, belli bir bölgeyi karşılama söz konusu olmadığı için “kuzey” sözcüğü küçük harfle başlatılmıştır.
Not: Yön adları; belli devletleri, ulusları, kültürleri karşıladığında büyük harfle başlar.
Divan edebiyatında Doğu kültürü ağır basar. Türk şiiri, Batı şiirinden birçok yönden üstündür.
Birçok Batılı yazarın yapıtı dilimize çevrildi.
10- Ay, dünya, güneş sözcükleri astronomi terimi olarak kullanıldığında büyük harfle başlar.
Ay, Dünya'nın etrafında, Dünya Güneş’in etrafında döner. Bize, güneş girmeyen eve doktor girer, dedi.
Bütün dünya gelse onu kararından vazgeçiremez.
11- Yapı, yapıt, yer adları büyük harfle başlar.
Öğretmenimiz bizi Topkapı Sarayı’na götürecek. Van Kalesi'nden bütün Van’ı görebilirsiniz.
12- Soru işareti (?), ünlem işareti (!), nokta (.)’dan sonra büyük harfle başlanır.
Eyvah! Evin anahtarını yanıma almayı unuttum. Bugün ne yapacağız? Sinemaya gideceğiz.
Yağmur durmaksızın yağdı. Birçok işyerini su bastı.
13- Özel adların yerine geçen makam ve unvan adları büyük yazılır
Dün Vali bizi makamına kabul etti. Bu sabah Uzak Doğu'dan gelen ziyaretçileri karşıladık.
14- Yer adları ve sonrasında gelen "deniz, nehir, göl, dağ..." gibi adlar büyük harfle yazılır.
Marmara Denizi, Aral Gölü, Dicle Nehri, Ağrı Dağı...
15- Eğer gazete, dergi gibi sözcükler özel adın içinde yoksa küçük harfle yazılır; özel ada dâhilse büyük harfle yazılır.
Milliyet gazetesi, Türk Dili dergisi...
16- Bir özel ad, kendi anlamı dışında kullanılırsa küçük harfle yazılır.
acem (müzik makamı), Donkişotluk yapmak...
17- Para birimleri küçük harfle yazılır.
Size 15 bin lira ödedim. Bugün dolar düşmüş.
18- Yer, millet, kişi adları ile kurulan birleşik sözcüklerde bu adlar büyük diğer ad ise küçük yazılır.
Antep fıstığı, İngiliz anahtarı, Fransız keki...
19- Tabela yazıları büyük harfle yazılır: Giriş, Çıkış, Tehlike

ÇIKMIŞ ÖRNEK SORU (TYT 2020, 11. SORU): Aşağıdaki cümlelerin hangisinde büyük harflerin yazımı ile ilgili yanlışlık yapılmıştır?
A) Bu konuyla ilgili kanun, Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
B) Leyla İle Mecnun, Türk edebiyatında en çok işlenen anlatılardandır.
C) Bahar mevsiminde bu tepeden Çanakkale Boğazı’nın seyrine doyum olmaz.
D) Kültigin Anıtı, uçsuz bucaksız Orhun Vadisi’nin orta yerinde ziyaretçilerini bekler.
E) XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu bu yıl Ankara’da yapılacak.
Cevap: B

16
2- Birleşik Sözcüklerin Yazımı
a- Bitişik yazılan birleşik sözcükler:
Bileşik sözcükler, aynı ya da farklı türde sözcüklerin kalıplaşmasıyla oluşur. Bu sözcükler anlamca bir bütünlük kazanmıştır ve tek
bir varlığı, kavramı ya da eylemi karşılamaktadır.
1-Bileşik sözcüğü oluşturan sözcüklerden ikinci sözcük ya da her iki sözcük de gerçek anlamını yitirirse bitişik yazılır.
Suçiçeği, dalgakıran, birçok, herhangi…
İkinci ya da her iki sözcüğün kendi anlamını kaybettiği ve bitişik yazılan durumlar şunlardır:
a- Bitki, hayvan, yiyecek adları: Keçiboynuzu, kuşburnu / danaburnu (böcek), akbaş (kuş) / Bülbülyuvası, alinazik...
b- Hastalık adları: itdirseği, karabaş...
c- Alet, eşya adları: kargaburnu, kedigözü (lamba)
ç- Biçim, tarz, tür adları: balıksırtı, koçboynuzu...
d- Oyun, renk ve gökcisimlerinin adları: beştaş, Küçükayı, Samanyolu, balköpüğü...
e- Oğlu, kızı sözleri ile kurulanlar: çapanoğlu, eloğlu, elkızı...
2-Bileşik sözcüğü oluşturan sözcüklerden en az biri tür değişikliğine uğrarsa bitişik yazılır: Gelgit, karasinek, bilgisayar, ağaçkakan…
3- Bileşik sözcükte ses düşmesi veya ses türemesi olursa bitişik yazılır.
pazartesi (pazar + ertesi) niçin (ne + için) sabretmek (sabır + etmek) hissetmek (his + etmek)
4- Birleşik sözcüklerden biri ya da ikisi emir kipinde ise bitişik yazılır: kapkaç, ateşkes, çalçene, örtbas, veryansın...
5- Somut olarak yer bildirmeyen alt, üst ve üzeri sözlerinin sona getirilmesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: ayakaltı,
bilinçaltı, gözaltı (gözetim), akşamüzeri...
6- İki veya daha çok kelimenin birleşmesinden oluşmuş kişi adları, soyadları, lakaplar, il, ilçe, semt adları bitişik yazılır: Adıvar,
Gökalp, Çanakkale...
7- Ara yönleri belirten adlar bitişik yazılır: kuzeybatı, güneydoğu...
8- "ev, hane, name, zade" sözcükleriyle kurulanlar bitişik yazılır: aşevi, huzurevi, dershane, seyahatname, amcazade...
9- Renk adları ile kurulan bitki, hayvan ve hastalık adları bitişik yazılır: alacamenekşe, karadut / alabalık, bozayı / mavihastalık...

HER İKİ SÖZCÜĞÜN DE GERÇEK ANLAMINDA KULLANILDIĞI ANCAK DİLİMİZDE BİTİŞİK YAZILAN SÖZCÜKLER ŞUNLARDIR:
1- "Baş" sözüyle oluşan sıfat tamlamaları bitişik yazılır: başbakan, başhemşire, başrol...
2- Bir topluluğun yöneticisi anlamındaki "başı" sözüyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları: aşçıbaşı, binbaşı, çarkçıbaşı,
çeribaşı, elebaşı, mehterbaşı, onbaşı, ustabaşı, yüzbaşı vb.
3- "Ağa, baba, bey, efendi, hanım, nine" vb. sözlerle kurulan birleşik kelimeler: ağababa, ağabey, beyefendi, efendibaba,
hanımanne, hanımefendi, hacıağa, kadınnine, paşababa vb
4- "Biraz, birçok, birçoğu, birkaç, birkaçı, birtakım, herhangi, hiçbir, hiçbiri" belirsizlik sıfat ve zamirleri de gelenekleşmiş olarak
bitişik yazılır.

Örnek Soru (2019 TYT, 15. SORU): Aşağıdaki cümlelerde yer alan birleşik fiillerden hangisinin yazımı yanlıştır?
A) Bunca yıllık tanışıklığımıza rağmen benden şüphelendiğiniz için teessüf ederim.
B) Durumu üst makama arzederiz, verilecek cevaba göre de ne yapacağımızı kararlaştırırız.
C) Bu saatten sonra gelse de gelmese de hiç fark etmez; her şey için çok geç artık.
D) Antalya’da etkili olan yağış, seraları bir anda su altında bıraktı ve bütün mahsulü mahvetti.
E) O her istediğini yapacak, istediği gibi at koşturacak; biz de öylece oturup seyir mi edeceğiz?
Cevap: B
b- Ayrı yazılan birleşik sözcükler:
1- Birleşik sözcüklerde, sözcüklerden ikincisi ya da her ikisi de kendi anlamı dışında kullanılmayan sözcükler ayrı yazılır; sadece
birinci sözcüğün anlam kaybına uğraması bitişik yazılmayı gerektirmez.
Not: Yardımcı fiil olarak kullanılan "etmek, edilmek, eylemek, olmak, olunmak" sözcükleriyle kurulan birleşik fiiller, ses düşmesi ya
da türemesi yoksa ayrı yazılır: Yardımcı oldu, hazır ettik...
2- Hayvan ya da bitki türlerinden birinin adıyla kurulan birleşik sözcükler ayrı yazılır: Kılıç balığı, deve kuşu, çörek otu, dantel ağacı,
lavanta çiçeği...
Not: Çiçek adı dışında bir anlamı olan bu tür sözcükler bitişik yazılır: Narçiçeği (renk), suçiçeği (hastalık)...
Not: Yazımı gelenekleşmiş olan "dereotu, semizotu" gibi bazı sözcükler bitişik yazılır. 3- Benzetme yoluyla insanın bir niteliğini
anlatmak üzere bitki, hayvan ve nesne adlarıyla kurulan birleşik kelimeler: çetin ceviz, çöpsüz üzüm; eski kurt, sarı çıyan,
sağmal inek; eski toprak, eski tüfek, kara maşa, sapsız balta, çakır pençe, demir yumruk, kuru kemik...

4- Dış, iç, sıra sözleriyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır: ahlak dışı, çağ dışı, din dışı, kanun dışı, olağan dışı,
yasa dışı; ceviz içi, hafta içi, yurt içi; aklı sıra, ardı sıra, peşi sıra, yanı sıra vb.
5- Somut olarak yer belirten alt ve üst sözleriyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır: deri altı, su altı, toprak altı, yer
altı (yüzey); böbrek üstü bezi, tepe üstü (en yüksek nokta)

17
Örnek Soru (2018 TYT, 17. SORU): “Birleşik sözcüğü oluşturan sözcüklerden biri veya her ikisi birleşme sırasında anlam
değişmesine uğramışsa sözcük bitişik yazılır.”
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bu kurala uyulmadığı için bir yazım yanlışı yapılmıştır?
A) Adını şarkılarda duyduğumuz yalıçapkını, adalarda yaşayan bir kuş türüdür.
B) Yemekten sonra tatlı olarak birer porsiyon bülbülyuvası siparişi verdik.
C) Doğum günüm için annem bana camgöbeği renginde bir kazak örmüş.
D) Pek çok kişinin sandığının aksine denizyılanı nehirlerde de yaşayabilir.
E) Yazar bu öyküsünde semt pazarlarındaki ayaküstü sohbetlere önemli bir yer ayırmış.
Cevap: D
ÇIKMIŞ ÖRNEK SORU (2020 TYT, 12. SORU):
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcüğün yazımı yanlıştır?
A) Bu araştırmada bizi şaşırtan bulgu, çevreciliğin barışsever akımlarla çatışmasıdır.
B) O kadar merhametlidir ki yakın arkadaşları arasında karıncaincitmez olarak anılır.
C) Başkentin ortasındaki gökdelenler, etrafındaki binaları yutacakmış gibi duruyordu.
D) İnsanlar, çokbilmiş olarak tanınan kişilerle arkadaşlık kurmaktan uzak dururlar.
E) Orada yaşamamış, o insanlarla hiç bağ kurmamış gibi ne değerbilir ne yol yordam.
Cevap: E
3- Sayıların Yazımı
1- Sayılar, ticari işlemler dışında ayrı yazılır: Vatani görevimi otuz üç gün sonra bitiriyorum.
Soru bankasında bin sekiz yüz altmış beş soru vardı.
2- Sayılara getirilen ekler ünsüz uyumuna uyar ve kesmeyle ayrılır: Yarışmada ben 7’nci oldum, o da 8’inci oldu.
Yarın saat 13’te veli toplantısına katılacağım: 1984’te işe girdiği şirkette 1987’de müdür oldu.
3- Büyük sayıların yazımında sıfırlı kısımlar yazıyla gösterilebilir: Firmamız bu yıl 35 milyon TL kâr etti.
Fabrikamız 2 bin kişiye iş imkânı sağlıyor. Yoksul ailelere 100 milyarlık gıda yardımı yapıldı.
Not: Çek, senet, fatura, hesap belgesi vb. ticari evraklarda sayılar bitişik yazılır: Çekin üzerinde ellibinTL yazıyordu.
Faturada yüzonbeşbinbeşyüzkırkiki TL yazıyor.
Tarihlerin Yazımı:
4- Ay ve gün adları, tarih yazımında büyük harfle başlar: İlk arabasını 10 Nisan 2000‘de almış.
Şair, bu şiiri 5 Ocak 1960‘ta yazmış. Sanatçı, 27 Eylül 1974 Cuma günü dünyaya gelmiş.
5- Tarihler rakamla yazıldığında aşağıdaki biçimlerde yazılabilir.
15. 07. 1981 15- 07 – 1981 15/ 07 /1981 15. VII. 1981 15 – VII – 1981 15 / VII / 1981

4- Kısaltmaların Yazımı
1- Birden fazla sözcük kısaltılıyorsa her kelimenin baş harfi alınır, her harf büyük yazılır ve aralara ya da sonlara nokta konmaz:
TBMM, YGS, LYS, KPSS...
Not: Gelenekleşmiş olan T.C. (Türkiye Cumhuriyeti) ve T. (Türkçe) sözcüklerinde her harfin sonuna nokta gelebilir.
2- Tek bir sözcük kısaltılıyorsa ilk harf büyük diğer harfler küçük yazılır ve kısaltmanın sonuna nokta konur: Dr., Prof., İng.
Not: Ölçü birimlerinde uluslararası yazım kullanılır: m (metre), kg (kilogram), l (litre), cm (santimetre)...
3- Bazı kısaltmalar bir kelimeymiş gibi yazılır: Karabük Demir Çelik Fabrikaları- KARDEMİR, Atatürk Araştırma Merkezi - ATAM...
4- Büyük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen ekler, o kısaltmayı oluşturan sözcük ya da sözcüklerin okunuşuna göre değil,
kısaltmanın son harfinin okunuşuna göre getirilir ve kesmeyle ayrılır: Her yıl TBMM’nin açılışını cumhurbaşkanı yapar.
Üniversite öğrencileri burs için İTO’ya başvurabiliyor. Yıl sonunda, ABD’ye teyzemi ziyarete gideceğiz. Not:
Numara sözcüğünün kısaltılmasında getirilen ek de kısaltmanın okunuşa göre ek getirilir: No.lu, no.suz

Örnek Soru (2019 TYT, 16. SORU):


Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ifadenin okunuşuna uygun bir ek getirilmemesinden kaynaklanan yazım yanlışı vardır?
A) Doktora araştırmasını TÜBİTAK’ın bursuyla yürütmüştü.
B) Saat 16.30’da başlayan maç TRT’den naklen yayınlanıyordu.
C) Öğrenciliği zamanında Zonguldak’ın Ereğli ilçesindeki KYK’da kalmıştı.
D) Kulüplerin 5. olağan toplantısı TFF’nin tesislerinde gerçekleştirildi.
E) Bir yaz günü saat 19.00’da TBMM’nin önünde buluşup yola çıkmışlardı.
Cevap: C
5- Ekeylemin Yazımı
Ekeylem (i-), ek olarak kullanıldığında bitişik yazılır. Sözcük olarak yazıldığında ayrı yazılır. Sözcüklere bitişik de ayrı da yazılabilir.
Bu bina bir zamanlar okulmuş. (okul imiş) Onun amcası köyde muhtardı. (muhtar idi)
Akşama evdeyseniz uğrayalım. (evde iseniz) O, gelenleri iyi tanıyormuş. (tanıyor imiş)
Dün sabah onunla buluşacaktık. (buluşacak idik) Biraz beklerseniz ben de gelirim. (bekler iseniz)
Tuttuğumuz evin kirası fazla değildi. (fazla değil idi) Derslerine çalışmıyor değildi. (çalışmıyor değil idi)

6- De'nin Yazımı
*Bağlaç olan “de, da” her zaman ayrı yazılır ve “te, ta” şekli yoktur.
Derse gelirken yeni kitaplarınızı da getirin. Gel de doktorun söylediklerini yap.
Soruları çözerken çok da zorlanmadık. Hafta sonu teyzemler de bize gelecek.

18
Not 1: Cümlede “de” bağlacı her zaman vurgulu olarak söylenir ve bu yönüyle ek olan “de, da” dan rahatlıkla ayrılır. Bir de
bağlaç olan “da, de” cümleden çıkarıldığında anlam bozulmaz; ek olan “-da, -de” çıkarıldığında anlam bozulur.
Bu masada biz oturacağız. Bu masa da bize ait.
Birinci cümlede “-da” eki cümleye bulunma anlamı katmış ve çıkarıldığında cümlenin anlamı bozuluyor. Öyleyse “-da” ektir. İkinci
cümlede “da” vurgulu olarak söylenebildiği gibi cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamının değişse bile bozulmadığını görüyoruz.
Öyleyse “da” bağlaçtır ve ayrı yazılmıştır.
Not 2: "da, de" bağlacı ayrıca çekimli fiillerden sonra da kullanılır: Baktı da tanımadı beni.

Örnek Soru (2018 TYT, 15. SORU): (I) Kişiye odaklı söyleşilerde amaç; soru sorulan kişinin yaşamını, yaptıklarını veya fikirlerini
gündeme getirmektir. (II) Bu tür söyleşilerin öznesi, toplumda merak uyandıran ünlü şahsiyetler olabilir. (III) Örneğin sporcular,
sanatçılar ve politikacılar bu söyleşilerde sıklıkla yer alır. (IV) Kimi zamanda tanınmamış ancak yaşamı ve yaptıklarıyla dikkatleri
çekmiş kişiler seçilir. (V) Sorular aracılığıyla onların iç dünyalarında neler yaşadıkları okura aktarılmak istenir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde “de” bağlacının yazımıyla ilgili bir yanlışlık yapılmıştır?
A)I B)II C)III D)IV E)V
Cevap: D
7- “Ki”nin Yazımı
Türkçede üç tür "ki" vardır: bağlaç olan, sıfat yapan ve ilgi zamiri olan "ki"
1*Bağlaç olan “ki” her zaman ayrı yazılır. Cümleden çıkarıldığında anlamda herhangi bir bozulma olmaz. Cümleye genellikle
açıklama anlamı verir. Kendinden sonra ek almaz: Anladım ki her insanın içinde bir dünya gizliymiş. Sen ki sınıfın en
çalışkan öğrencisiydin.
Ayrıca çekimli fiillerden sonra da gelerek çeşitli anlamlar katar. Böyle bir durumda genellikle "ki" den önceki kısım cümlenin
yüklemi olur: Anladım ki bu işin sonu gelmeyecek. (Ben: Gizli Özne)
Yüklem Belirtisiz Nesne
2*Sıfat yapan "-ki" eki ise "de, da" bulunma hal eki ile birlikte bir sözcükte kullanılır ve bir isme sıfat olur.
Akşamki sohbet keyifliydi. (hangi sohbet? akşamki) Vazodaki çiçekler birer birer kurumuştu.
Sıfat İsim Sıfat İsim
3*İlgi zamiri olan "-ki" eki ise bir ismin yerine geçer: Sizin arabanız mavi, bizim arabamız ise griydi.
isim İsim
“Sizinki mavi, bizimki griydi.” Buradaki "-ki" ekleri "araba" isminin yerine geçmiş ve ilgi zamiri olmuştur: Buranın
havası, şehrinkinden çok daha temiz.
Not: Bazı kelimelerde "ki" bağlacı kalıplaşmıştır ve kelimeye bitişik yazılır: Belki, çünkü hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki,
sanki. Bu örneklerden çünkü sözünde ek aynı zamanda küçük ünlü uyumuna uymuştur.
8- “İle”nin Yazımı
*İlgeç ya da bağlaç olarak kullanılan “ile” sözcüğü, ayrı yazılabildiği gibi, ek biçiminde de yazılabilir. Ek biçiminde yazıldığında
“i” ünlüsü düşer. Bu durumda, ünsüzle biten sözcüğe, ses uyumuna göre, “-la, -le” biçiminde eklenir. Ünlüyle biten bir sözcüğe
geldiğinde “i” sesinin yerine “y” koruyucu ünsüzü gelir: Dedem, kardeşim ile beni yanına çağırdı. Dedem, kardeşimle beni
yanına çağırdı. / Yarın ilk uçak ile gelecekmiş.
Yarın ilk uçakla gelecekmiş. / Arkadaşı ile sinemaya gitmiş. / Arkadaşıyla sinemaya gitmiş.
9- “Mi”nin Yazımı
1- Kendinden önceki sözcükten her zaman ayrı yazılır; fakat kendinden sonra gelen eklere bitişik yazılır: Verdiğim kitabı
okudun mu? Biraz önce kapıyı çalan sen miydin? Bu evde daha önce kimlerin oturduğunu biliyor musun?
2- Soru eki “mı” cümleye soru anlamı katmasa bile ayrı yazılır: Ders zili çaldı mı hepimiz sınıfa koşardık.
Onu daha önce hiç mi hiç görmedim.
10- İkilemelerin Yazımı
İkilemeler ayrı yazılır. İkilemeyi oluşturan sözcüklerin arasına virgül (,) konmaz: İki kardeş el ele verip şirketi büyüttü.
Onunla ara sıra oturup dertleşiriz.
Not: İkilemeler bir varlığa, bir kavrama ad olduğunda bitişik yazılır: Elindeki gırgırla halıyı temizledi.
Gömleğin çıtçıtları kopmuştu.
11- Pekiştirmeli Sözcüklerin Yazımı
4- Pekiştirilmiş ya da zarf görevindeki pekiştirilmiş sözcükler her zaman bitişik yazılır: “Şehir tertemiz sokaklarıyla dikkat
çekiyordu.”, “Önümüzde daha upuzun bir yol var.”
12- Satır Sonu Yazımı
1- Bir sözcük satır sonunda bütünüyle yazılamıyorsa, sözcüğün yazılabilen heceleri yazılıp sonuna kısa çizgi eklenir. Satıra
sığmayan heceler sonraki satırın başına yazılır: Ben, kimselerin uğramadığı bu köye, daha önce görevli ola-rak gelmiştim.

2- Satır sonuna sığmayan bileşik sözcük tek bir sözcük olarak hecelenir. Bileşik sözcüğü oluşturan sözcükler ayrı ayrı hecelenmez:
Türlü türlü ağaçlarla ve çiçeklerle dolu bahçede ilgimi hanı-
melleri çekerdi en çok.
3- Satır sonunda biten özel adlardan sonra kesme işareti konulduktan sonra kısa çizgi (-) konulmaz.
Fakülteden mezun olduktan sonra tayin olduğum Ankara’
dan ayrılmak bana zor gelmişti.
Bir otelde bir araya gelen ilçe belediye başkanları İstanbul’
un sorunlarını ele aldı.

19
4- Satır sonuna sığmayan kelimeleri ayırırken satır sonunda ve başında tek harf bırakılmaz:
.................................................................................................u-
çurtma (Yanlış ayırma)
...........................................................................................uçurt-
ma (Doğru ayırma)

.........................................................................................müdafa-
a (Yanlış ayırma)
..........................................................................................müda-
faa (Doğru ayırma)

13- Düzeltme ( ^ ) İşareti:


1- Yazılışları aynı, ancak anlamları farklı olan ve uzun okunan sözcüklere getirilir: âdem (insan) / adem (yokluk),
âdet (gelenek, alışkanlık) / adet (sayı, tane), hâl (durum) / hal (meyve, sebze toptancı yeri),
2- Arapça ve Farsçadan dilimize girmiş ve "g, k" ünsüzlerinden sonra gelen "a, u" ünlülerine gelir: dükkân, tezgâh, mahkûm,
sükût...
3- Kişi ve yer adlarında ince ünsüzden sonraki "a, u" harflerine gelir: Lâle, Nalân, Halûk...
4- Nispet eki ( î ), belirtme ve iyelik eki ile karışmasın diye kullanılır: dinî (dine ait olan), askerî (askerliğe ait olan, askerle ilgili),
resmî (devlet ile ilgili, devlete ait olan)...
14- Yazımı Karıştırılan Sözcükler:
1- yanıl - ış → yanlış ( hatalı yazılışı: yalnış), yalın - ız → yalnız ( hatalı yazılışı: yanlız)

kırp - ık → kirpik ( hatalı yazılışı: kiprik)

2- Bazı sözcüklerin iki farklı söylenişi vardır:


döğmek dövmek / oğmak ovmak / öğünmek
→ övünmek... → →

3- Yabancı dilerden dilimize giren sözcükler Türkçe yazılışına göre yazılmalıdır:


faide (Yabancı) / fayda (Türkçe) -- laik (Yabancı) / layık (Türkçe) / puan (Yabancı) / puvan (Türkçe)

Örnekler
Örnek 1: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır? (2001 – ÖSS)
A) Nasıl oldu da beni hatırlayamadı, bir türlü anlayamadım.
B) O kadar çok çalıştı ki havanın karardığını fark etmedi.
C) Bugün sinemaya gidelim, yarında size geliriz.
D) Yarınki toplantıya kimlerin katılacağı belli değil henüz.
E) Geçmişte yaşanan tatsızlıkların unutulmasını istiyordu artık.

Örnek 2: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır? (1988-ÖSS)


A) Çocuk, bu gece de sürekli olarak öksürdü. B) Akşam, televizyon filmini izleyebildin mi?
C) Bu gelen Ahmet’miydi acaba? D) Çarşıda, her gördüğünü almak istiyordu.
E) Bu yıl da bahar bir türlü gelmiyor.

Örnek 3: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde kısaltmalarla ilgili bir yazım yanlışı vardır? (1993-ÖYS)
A) Bugün TBMM’nin kuruluş yıldönümü kutlanıyor. B) TV’da bu akşam güzel bir film var.
C) Öğrenim için ABD’ye gidecek. D) Üniversite sınavına ODTÜ’de girecekmiş.
E) Kaybolan sınav belgenizi ÖSYM’den alabilirsiniz.

Örnek 4: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde büyük harflerin kullanımı ile ilgili bir yazım (imla) yanlışı vardır? (1983-ÖSS)
A) Karayel kuzeybatıdan eser. B) Doğu Anadolu’da kara iklimi etkilidir.
C) Türkiye’nin Güneyi genellikle yağışlıdır. D) Amerika’nın kuzey komşusu Kanada’dır.
E) Arjantin bir Güney Amerika ülkesidir.

Örnek 5: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır? (2000 – ÖSS)
A) Art arda yaşadığımız sıkıntılar, doğruyla yanlışı ayırtetmemizi sağladı.
B) Onu gördükten sonra kendi durumuna şükretti.
C) “O ana kadar sesimi çıkarmadım, sabrettim; ama daha fazla dayanamadım.” dedi.
D) Azmetti; karşılaştığı bütün engelleri yenerek amacına ulaştı.
E) Böylesine güzel bir günde bana hayatı zehretti.

Örnek 6: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde rakamdan sonra gelen ekin yazımı yanlıştır? (1994-ÖYS)
A) Emek Mahallesi’nde 20’nci Sokakta oturuyoruz. B) Geçen yıl Cumhuriyet’in 70’nci yılını kutladık.
C) Babam bu saati 17’nci yaş günümde almıştı. D) Bu romanın yakında 6’ncı baskısı yapılacak.
E) Lisenin 2’nci sınıfında okuyorum.

20
Örnek 7: Aşağıdaki cümlelerin hangisindeki altı çizili sözün yazımı yanlıştır? (1994-ÖSS)
A) Şu ana kadar toplantının konusuyla ilgili herhangi bir açıklama yapılmadı.
B) Bu konu üzerinde biraz daha durmanız gerekiyordu.
C) Nedense birtakım insanlar bu gerçeği kabul etmiyor.
D) O gün, kentte heryer bayraklarla donanmıştı.
E) Akşama doğru hava birdenbire değişmişti.
Örnek Soruların Cevapları:
1-C 2-C 3-B 4-C 5-A 6-B 7-D

2- NOKTALAMA İŞARETLERİ:

NOKTA:
1- Anlamca tamamlanmış cümlelerin sonuna gelir: Herkes erkenden uyudu.
2- Kelimelerin kısaltmalarında kullanılır: Yarın bir de Dr. Mehmet Bey'e gidelim. Yzb. Halit birliği topladı.
NOT: Nokta işareti kelimelerin baş harfleriyle yapılan kısaltmalarda kullanılmaz:
T.B.M.M. Yanlış kullanım.
TBMM Doğru kullanım.
NOT: Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) ve Türkçe (T.) sözcüklerinin kısaltmalarında resmi yazılarda kalıplaştığı için nokta işareti konur.
3- Rakamla yazılan tarihler arasına gelir: 12.03.2016
4- Sıra sayı bildirmek için kullanılır: 1. 5. 10.
5- Saat ve dakikaların arasında kullanılır: 22.15, 12.46

VİRGÜL:
1- Eş görevli sözcük ve söz öbeklerinde kullanılır: Eş Görevli Sözcük Nedir?
Bir cümlede kelime türü olarak aynı görevi üstlenen sözcüklerdir; ya da bir cümlede aynı görevi üstlenen cümle ögeleridir.
Yarın pazardan kayısı, şeftali, muz ve erik alacağım.
isim isim isim isim
Bu cümlede altı çizili sözcüklerin türü isimdir ve eş görevlidirler. Ayrıca altı çizili sözcükler cümle ögesi olarak da belirtisiz nesnedir
ve eş görevlidirler.
2- Sıralı cümlelerde, iki cümleyi birbirinden ayırmak için kullanılır:
Metin masaya baktı, eşyalarını masanın üzerinden aldı.
yüklem yüklem
NOT: Eğer yukarıdaki gibi bir sıralı cümlede, cümleleri birbirinden ayırmak için konan bu virgülden başka bir virgül daha varsa sıralı
cümleler birbirinden virgül yerine noktalı virgülle ayrılır: Arkadaşlar, beni biraz dinleyin ; lütfen gürültü yapmayın.
yüklem yüklem
3- Uzun cümlelerde yüklemden uzak kalmış özneyi belirtmek için kullanılır: Mehmet Bey, uzun bir aradan sonra, elinde bulunan
bütün mal varlığını bir hayır kurumuna bağışlamanın planlarını yapıyordu.
4- Arasözlerin bulunduğu cümlelerde, arasöz başlamadan ve bittikten sonra konur; yani arasöz iki virgül arasına yerleştirilir: Bu
okulu, liseyi okuduğum yeri, gerçekten çok özlemişim.
(arasöz)
5- Cümlede anlama güç katmak için tekrarlanan sözcükler arasına konur: Akşam, yine akşam, yine akşam
6- Bir cümlede alıntı bir cümle daha varsa ve tırnak içine alınmadıysa, alıntı cümleden sonra kullanılır:
Yarın sabah her şeyi anlatacağım, dedi.
(alıntı cümle)
7- Edebi eserlerde konuşma bildiren cümlelerden önce kullanılır: Mustafa elindeki kitabı bıraktı. Yanında oturan ablasına,
̶Yarın seni almaya gelirim, dedi.
8- Cümlede kendinden sonraki cümleye bağlı olan ret, kabul ve teşvik bildiren "yok, hayır, evet, peki, pekâlâ, tamam,
hayhay, başüstüne, öyle, haydi, elbette" gibi sözcüklerden sonra kullanılır: Evet, senden başka elemanı kalmamış.
Haydi, söyle bana ne zaman gideceksin? Yok, ben sana öyle demek istemedim.
9- Bir kelimenin kendisinden sonra gelen kelime ya da kelime gruplarıyla yapı ve anlam bakımından bağlantılı olmadığını belirtmek
ve anlam karışıklığını gidermek için kullanılır: Yarın akşam, konserlerine gitmek istiyorlar.
Genç, adamın yanına yaklaşıp sordu.
İkinci cümlede özne durumunda olan ve "adam"a soru soran "Genç" sözcüğünden sonra virgül konmazsa "Genç" öznesi "adam
isminin sıfatı olacaktır. Virgül kalkarsa bu cümlede isim olan "Genç" öznesinin türü değişecek ve sıfat olacaktır.
10- Hitap için kullanılan sözcüklerden sonra kullanılır: Beyler, bu hafta çalışmalarımıza hız vermeliyiz.
Sevgili Arkadaşım, Sayın Vali,
11- Bir cümlede zarf-filler arka arkaya geliyorsa virgül konur, bir tane zarf fiil varsa virgül konmaz:
Buraya gelirken, bana bakıp gülümsüyordu.
Zarf-fiil Zarf-fiil (iki tane zarf-fiil vardır, virgül konur)

Çocuk, yanımıza koşarak geldi.


Zarf-fiil (bir tane zarf-fiil var, virgül konmaz.)

21
12- Cümlede "bu, şu, o" zamirleri özne ise bu zamirlerden sonra virgül konur: O, her sabah koşmaya çıkardı.
Bu, geçen hafta da bize gelmişti.
13- Kitap, dergi gibi türlerde bir yazar, eser, künye ya da basımevi gibi bilgiler yazılırken her birinin arasına virgül konur: İnci
Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013.
Eğer böyle bir durumda yazarın önce soyadı önce yazılmışsa soyadı ile adı arasına da virgül konur: Enginün, İnci, Cumhuriyet
Dönemi Türk Edebiyatı...
Not 1: Metinde geçen "ve, veya, yahut, ya...ya" bağlaçlarından önce ya da sonra virgül kullanılmaz.
Not 2: "hem...hem, ister...ister, ne...ne" gibi tekrarlı bağlaçlardan önce ya da sonra virgül kullanılmaz.
Not 3: "-ınca, -ince" anlamlarına gelecek şekilde kullanılan "mı, mi"den sonra virgül kullanılmaz:
Babam şöyle bir baktı mı hepimiz susardık. (bakınca)
Not 4: Pekiştirme katan da, de bağlacından ve şart ekinden sonra virgül kullanılmaz: Buraya gelse de bizi göremeyecek.
Sesini yükseltecek olursa onu da eve götürürsünüz.

ÇIKMIŞ ÖRNEK SORU (TYT 2020, 13. SORU): Anadolu’da hangi büyücek kasabaya (I) adım atsanız tuluat tiyatrolarından birine rast
gelirsiniz. Hiç değilse çarşı duvarlarında kafilenin yakın zamanda buraya konup göçtüğünü gösteren (II) solmuş ve yırtık bir ilana
tesadüf edersiniz. Oyunlar kasabanın tiyatrosunda (III) köy meydanında yahut en büyük kahvede sergilenir. Ahali için arkalıksız
kahve iskemleleri (IV) üç beş masa; oyuncular için yerden birkaç karış yüksek bir sedir (V) delik deşik iki boyalı perde yeter de
artar bile.
Bu parçada numaralanmış yerlerden hangisine virgül getirilemez?
A)I B)II C)III D)IV E)V
Cevap: A
NOKTALI VİRGÜL:
1- Aralarında nitelik farkı bulunan söz gruplarını ayırmada kullanılır. Biz bu tür noktalı virgüle gruplandırma amaçlı noktalı virgül
deriz: Marketten sabun, deterjan; nohut, mercimek alıp çıktı.
(temizlik ürünleri) (gıda ürünleri)
2- Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur: Sevinçten, heyecandan içim içime sığmıyor;
bağırmak, kahkahalar atmak, ağlamak istiyorum. At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır. (Atasözü)
3- İkiden fazla eş değer ögeler arasında virgül bulunan cümlelerde özneden sonra noktalı virgül konabilir: Yeni usul şiirimiz;
zevksiz, köksüz, acemice görünüyordu. (Yahya Kemal Beyatlı)

İKİ NOKTA:
1- Açıklama yapılmadan önce getirilir: "Niteliğine göre isimler iki gruba ayrılır: Soyut ve somut isimler."
2- Kavramlar tanımlanırken ya da açıklanırken getirilir: Yüklem: Cümlede yargı bildiren kelime ya da kelime gruplarına denir.
3- Konuşma metinlerinde karşılıklı konuşmalarda kullanılır:
Ahmet:
̶Ne zaman geldiniz?
Sultan:
̶Bu sabah geldik.
4- Ses bilgisinde uzun ünlüyü göstermek için kullanılır: a:ile, ka:til

ÜÇ NOKTA:
1- Anlamca tamamlanmamış cümle sonlarında kullanılır: Ya bir daha buraya gelmezse...
2- Metinde, kaba sayılan ya da başka bir sebepten tam söylenmek istenmeyen kelimelerde kullanılır: Böyle b...'tan bir mesele için
konuşmayalım. Beni, dört yaşımdayken Y...'den alıp buraya getirmişlerdi.
3- Bir alıntıda alınmamış yerlerin yerine kullanılır: Yunus Emre: "...aşk neyledi." diyor.
4- Ünlem ve seslenmeleri pekiştirmek için kullanılır. Bu işaretlerden sonra üç nokta gerekiyorsa iki nokta yeterlidir: Koca Yusuf...
Koca Yusuf!..

KISA ÇİZGİ:
1- Satıra sığmayan kelimeleri ayırmak için satır sonunda kullanılır: Bunca güzel sohbetten sonra yanımıza gelip bizi eski günlerle
ilgili yargılaman pek de hoş değildi.
2- Bir olayın başlangıç ve bitiş tarihleri arasına getirilir: (1975- 1982)
3- Birbiriyle ilgili ülke ya da kavramlar arasına getirilir: Son günlerde Ankara- Paris ilişkileri bozulmaya başladı.
Devlette yasama- yargı birbirinden kesin olarak ayrılmalıdır.
4- Arasözlerin başında ve sonunda kullanılır: Bu evi -gençliğimin geçtiği yeri- nasıl unutabilirim ki?
5- Kelimelerin kök, ek ve gövdelerini ya da mastar olan fiilleri belirtmek için kullanılır: “Türkçede -da, -de eki, bulunma hal ekidir.”
“Şimdi geç- fiilini çekimleyelim.”
Not: Cümlede sayı adları harfle yineleniyorsa bu sayı adları arasına kısa çizgi konmaz: Deneme sınavında on üç on dört öğrenci
vardı.

22
UZUN ÇİZGİ İŞARETİ:
1- Metinlerde satır başına alınan konuşmaları göstermek için "konuşma çizgisi" denen uzun çizgi getirilir: Dursun ve temel
aralarında konuşur:
̶Ha bu memleketimin balığudur da!
̶O zaman o da hemşeri balıkdur ula!
Not: Konuşma cümlesi tırnak içinde olursa uzun çizgi kullanılmaz.

KESME İŞARETİ:
1- Özel isimlere gelen iyelik, durum ve bildirme eklerini ayırmak için kullanılır: Otobüste Samet'i de gördüm.
2- Belli bir kanun, tüzük ya da yönetmelikten sonra kullanılır: Bahsedilen Kanun'un 4'üncü maddesine göre yargılanır.
3- Sayılara ek getirildiğinde ekler sayılardan kesme işareti ile ayrılır: Çocuk, 2'nci sırada olduğunu unuttu.
4- Kısaltmalara ek getirildiğinde kullanılır: Akşam TBMM'de olay vardı yine.
5- Kişi adlarına bağlı unvanlara gelen ekleri ayırmak için kullanılır: Hale Hanım'a, Pelin Doktor'un
Not 1: Sonu 3. Tekil kişi iyelik eki ile biten tamlama seklindeki özel isimlere iyelik eki dışında başka bir iyelik eki getirilirse kesme
işareti kullanılmaz: "Kuşadası" özel isminde "ada" sözcüğüne "-sı" 3. Tekil iyelik eki gelmiş. Bu ek yerine 1. Çoğul iyelik eki "-mız"
gelirse kesme işareti kullanmayız: Kuşadamız, Amik Ovamız
Not 2: Kurum, kuruluş, kurul, oturum ve iş yeri özel adlarına gelen ekler kesme işareti ile ayrılmaz:
Bakanlar Kurulunun, Millet Meclisinde, Memduh Bakkaldan
Not 3: Özel adlardan sonra gelen çokluk eki ve yapım ekleri kesme işareti ile ayrılmaz: Mehmetler yarın pikniğe gidiyormuş.
Buraya Edirneli bir doktor geldi. Türkçü, Müslümanlık, Mehmet Akifler

SORU İŞARETİ:
1- Soru anlamı olan cümlelerin sonunda kullanılır: Yarın gelecek misiniz?
Not: Soru eki ya da sözcüğü bulunmayan ama soru anlamı taşıyan cümlelerin sonuna da konur: Adınız?
2- Kesin olarak bilinmeyen tarih, yer ve şüpheli durumlarda kullanılır: (1936- ?)
Bu resmi bir saatte (?) bitirmiş. Senden daha akıllı (?) biri yok gerçekten.

Örnek Soru: (2018 TYT, 18. SORU)


Annesi şaşırarak şöyle dedi ( ) “Ne var ( ) neyi düşünüyorsun?” Şen şakrak kızının yüzündeki durgunluğa bir anlam verememişti ( )
“Bez bebeğimi, dedemin aldığı bisikleti, kırmızı uçurtmamı, parlak ayakkabılarımı ( ) Aslında ne kadar güzelmiş benim çocukluğum
( ) değil mi anne?”
Bu parçada parantezle ( ) belirtilen yerlere, aşağıdaki noktalama işaretlerinden hangisi sırasıyla getirilmelidir?
A) (:) (;) (.) (...) (,) B) (!) (,) (:) (.) (,) C) (!) (;) (...) (.) (;) D) (:) (,) (.) (...) (,) E) (,) (?) (:) (.) (!)
Cevap: D
Not 1: Soru anlamı taşımayan ve temel cümlenin yan cümlesi halindeki zarf görevinde kullanılan sözcüklerden sonra soru işareti
konmaz: Akşam oldu mu herkes evine giderdi. (Akşam olduğunda)
Zarf tümleci Yüklem
Yan cümle Temel cümle
Not 2: Sıralı cümlelerde her iki cümle de soru cümlesi ise soru işareti en sondaki cümleye konur: Beni götürecek mi,
burada bırakacak mı, yoksa gelmez mi?

TIRNAK İŞARETİ:
1- Cümle içinde başkasına ait sözler tırnak içinde yazılır: Halası "Buraya her zaman gelin." diyerek bizi uğurladı.
2- Cümle içinde kullanılan kitap, dergi isimleri tırnak içine alınır: Yarın "Aşk-ı Memnu" romanını işleyeceğiz.
NOT: Eğer tırnak içindeki bu kitap, dergi isimlerinden sonra ek gelecekse kesme işareti kullanılmaz: Dün "Tercüman-ı Ahval"den
bahsettik.
3- Cümlede özel olarak belirtilmek istenen bir sözcük varsa tırnak içine alınır: Her zaman "özgün" olmak gerekir.
NOT: Tırnak içine alınan bir cümlenin içinde de ayrıca tırnak içine alınacak sözcük varsa içteki sözcük tek tırnak içine alınır:
"Ahmet Haşim, 'O Belde'de şiir gerçeğine değinmiştir."

Örnek Soru: (2018 TYT, 19. SORU)


Aşağıdaki cümlelerin hangisinde kesme işaretinin kullanımıyla ilgili bir yanlışlık yapılmıştır?
A) Pamukkale travertenleri, Denizli’mizin önde gelen turistik değerlerindendir.
B) Bu yasa tasarısı Bakanlar Kurulu’nda uzun uzun tartışıldı.
C) Ferhunde Hanım’dan gelen son mektubu ailecek sevinç içinde okuduk.
D) Üniversitemizde tek ders sınavlarının 30 Haziran’da yapılacağı açıklandı.
E) TDK’nin bir görevi de geçmişte yazılmış eserleri günümüze kazandırmaktır.
Cevap: B
YAY AYRAÇ (PARANTEZ) İŞARETİ:
1- Cümle içinde anlamı tamamlayan, cümle dışında kalan ek bilgiler yay ayraç içinde verilir: Onu hazin (hüzünlü) bir son
bekliyordu.
Cümle içinde fiilimsiler (sıfat-fiil, zarf-fiil ve isim-fiil) yüklem olarak kullanılabilir.

23
Not: Yay ayraç içinde kalan kısım bir cümle niteliğinde ise yay ayraç içinde kalan cümlenin sonuna gereke noktalama işareti konur:
Bu şehrin evlerini (Ev derken yalıları kastediyorum.) hep sevmişimdir.
2- Cümlede tarihler yay ayraç içinde yazılır: "Bu eğitim- öğretim yılında (2015-2016) daha çok çalışacağız."
3- Tiyatro metinlerindeki açıklamalar ya da oyuncuların yapacakları davranışlar parantez içinde yazılır.
NOT: Yay ayraç içine alınan cümlenin içinde bir yay ayraç daha varsa en dıştaki yay ayraç, köşeli ayraç olur: Dünyanın kabul ettiği
bu insan [Yunus Emre (13- 14. Y.Y.)] sevgiye ve saygıya giden yolda yürümüştür her zaman.

Örnek Soru: (2019 TYT, 17. SORU):


Yeni aldığı ve çok sevdiği ayakkabısının bir teki futbol oynarken yırtılan çocuk ( ) ayakkabıcıya ( ) yeni ayakkabı bakmaya gitti.
Ayakkabının üzerindeki fiyatı okudu. Bir an üzüldüğünü belli ederek vitrinden uzaklaştı. Durumu gören ayakkabıcı:
— Baktığın model sana çok yakışır ( ) denemek ister
misin? Çocuk başını sallayıp:
— Üzerindeki fiyata göre almam mümkün değil ki ( )
Zaten bir tekini alacağım.
Dükkân sahibi:
— Amma yaptın ha ( )
Bu parçada parantezle ( ) belirtilen yerlere, aşağıdaki noktalama işaretlerinden hangisi sırasıyla getirilmelidir?
A) (;) (,) (,) (!) (!..) B) (,) (;) (;) (...) (.) C) (;) (,) (,) (...) (!) D) (,) (;) (,) (!) (.) E) (;) (,) (;) (.) (!..)
Cevap: A
ÜNLEM İŞARETİ: 1- Ünlem bildiren cümlelerin sonunda kullanılır. Bu cümle ve ifadeler sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi
duyguları ifade eder: Sakın kapıyı açmayın!
2- Seslenme, hitap ya da uyarı sözcüklerinden sonra kullanılır: Arkadaşlar! Hepiniz beni dinleyin.
Durun! Ne arıyorsunuz bu sokakta?
Not: Uyarı, seslenme ve hitap cümlelerinde ünlem işareti cümlenin sonuna da konabilir: Dostlar, beni bu sebeple yargılamayın!
3- Alay, küçümseme ve kinaye anlamı katılmak istenen kelimeden sonra ayraç içinde kullanılır: Bunca emekten sonra (!) elbette
dinlenmeyi hak ettiniz.

DÜZELTME İŞARETİ: 1- Yazılışları aynı ancak anlamları farklı olan sözcükleri ayırmak için uzun olan ünlünün üzerine
konur: Adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); alem (bayrak), âlem (dünya, evren); aşık
(eklem kemiği), âşık (vurgun, tutkun); hal (sebze, meyve vb. satılan yer), hâl (durum, vaziyet); hala (babanın kız kardeşi),
hâlâ (henüz); rahim (esirgeme), rahîm (koruyan, acıyan); şura (şu yer), şûra (danışma kurulu) vb.
Not: Katil (öldürme- öldüren) ve kadir (değer- değer gören) sözcüklerde anlam karışıklığı olsa bile kullanışı kalıplaştığı için
düzeltme işareti kullanılmaz.
2- Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelimelerle özel adlarda bulunan ince g, k ünsüzlerinden sonra gelen a ve u
ünlüleri üzerine konur: dergâh, gâvur, karargâh, tezgâh, yadigâr, Nigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, Hakkâri, Kâzım; gülgûn,
merzengûş; mahkûm, mezkûr, sükûn, sükût vb. Kişi ve yer adlarında ince l ünsüzünden sonra gelen a ve u ünlüleri de düzeltme
işareti ile yazılır: Halûk, Lâle, Nalân; Balâ, Elâzığ, İslâhiye, Lâdik, Lâpseki, Selânik vb.
3. Nispet ekinin, belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için kullanılır: (Türk) askeri ve askerî (okul),
(İslam) dini ve dinî (bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk’ün) resmi ve resmî (kuruluşlar) vb.
Nispet eki alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır: millîleştirmek, millîlik,
resmîleştirmek, resmîlik vb.

Örnek Soru: (2019 TYT, 18. SORU): XX. yüzyılın son çeyreğinde plansız iç göçler sebebiyle kalabalıklaşan İstanbul; benzer
kaderi yaşayan Ankara, İzmir, Bursa gibi şehirlere göre daha çok sorunla baş başa kalmıştır.
Aşağıdakilerin hangisinde noktalı virgül (;) bu cümledeki işleviyle kullanılmıştır?
A) Yazar değil, eleştirmenler; metinler değil, yorumlar yani bakış açıları değiştiği için edebiyat eserlerinin anlamı daima
zenginleşmektedir.
B) Kopuk dizelerin, anlatı parçacıklarının, çizimin sınırlarında dolaşan bu melez metin; onun yaşam haritasına göre farklılıklar
gösterir.
C) Türkiye, İran, Rusya; Ankara, Tahran, Moskova isimlerinin birbirleriyle münasebetleri açık seçik ortadadır.
D) Tokat'ta yetiştirilen ürünlerin başında domates, biber, fasulye, patates; kiraz, vişne, elma, erik gelir.
E) Lale, sümbül ve karanfil motifleriyle ebru sanatına farklı bir yorum getirmiş; bu sanatın genç kuşaklarca tanınmasına katkıda
bulunmuştur.
Cevap: B
ÖRNEK SORU (2020 TYT, 14. SORU): Balıkçı ( ) orfinozu ( ) şimdiye dek tuttuklarına hiç benzemeyen bu balığı ( ) heyecanla ( )
özlemle beklemiş ( ) emeğinin karşılığını sonunda alabilmişti ( )
Bu parçada boş bırakılan yerlere aşağıdaki noktalama işaretlerinden hangileri sırasıyla getirilmelidir?
A) (-) (,) (-) (,) (;) (.) B) (;) (,) (,) (;) (;) (.) C) (,) (-) (-) (;) (,) (.) D) (;) (-) (-) (,) (;) (...) E) (,) (-) (-) (,) (;) (.)

Cevap: E

24
ÖRNEK SORULAR:
1- Göreve yeni başlayan Uğur: Mehmet, Engin ve Hatice gibi üniversite mezunuydu.
Aşağıdakilerin hangisinde noktalı virgül (;) bu cümledeki işleviyle kullanılmıştır? (2013 LYS)
A) Aylar geçti, yıllar geçli; çocuklar büyüdü, insanlar değişti.
B) Genç şairimiz; özgün, samimi ve doğal bir üslupla yazdığı şiirlerinden oluşan ilk kitabını yayımladı.
C) Bugün gelecek misafirleri 11, 2 ve 3. katla ki odalara; yarın gelecek misafirleri 4, 5 ve 6. kattaki odalara yerleştirelim.
D) İzlediğim filmler, tiyatrolar, gösteriler; okuduğum romanlar, hikâyeler, denemeler bende bir iz bırakır.
E) Geçen hafta şirket yetkilileriyle uzun uzun görüştük, tartıştık; bu hafta onlarla sözleşme, ödeme, nakliye gibi işlemleri
gerçekleştireceğiz.

Necip Fazıl ( ) şair oluşunun öyküsünü şöyle anlatıyor: “Şairliğim on iki yaşımda başladı. Annem hastanedeydi. Ziyaretine
gitmiştim. Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter
( ) Bitişikte yatan veremli hasta kızın şiirleri varmış defterde. Bunu söyleyen annem, bir an gözlerimin içini tarayarak ‘Senin, şair
olmanı ne kadar isterdim!’ dedi. Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi
göründü. Gözlerim hastane odasının
penceresinde( ) savrulan kar ve uluyan rüzgâra karşı uzun uzun düşünerek içimden şöyle bir karara vardım ( ) ‘Şair olacağım, hem
de büyük bir şair ( )’ Ve oldum ” (2012 YGS)
2. Bu parçada ayraçlarla ( ) belirtilen yerlere aşağıdakilerin hangisinde verilen noktalama işaretleri sırasıyla getirilmelidir?
A) (;) (.) (;) (:) (.) B (,) (.) (;) (;) (.) C) (,) (…) (,) (:) (!) D) (.) (…) (;) (,) (.) E) (;) (…) (;) (:) (!)
Giderek sevgisizleşen çevremize, duyguların “fast food” mutfağından çıkışına bakıyorum ( ) Her konuda acelemiz var. Öylesine
acelemiz var ki yaşamaya zaman kalmıyor. Gülüşlerimiz de beklentilerimiz de bir örnek ( ) İnsan olmaya ( ) “Her şey bir insanı
sevmekle başlar ( )” sözünü anımsamaya ayıracak bir saniyemiz bile yok. Ya da Gülten Akın’ın dediği gibi “Ah kimselerin vakti yok,
durup ince şeyleri anlamaya ( )”
3- Bu parçada ayraçlarla ( ) belirtilen yerlere aşağıdakilerin hangisinde verilen noktalama işaretleri sırasıyla getirilmelidir? (2010
LYS)
A) (...)(.) (;)(,)(.) B) (.)(...) (,)(,)(!) C) (.)(...) (:)(,)(...) D) (.)(.) (,)(.)(!) E) (...)(.) (;) (.)(.)

Wilde şöyle diyor : “Geçmişin bize güzel gelmesine sebep ; onun geçip gitmiş
I II
olmasıdır . " Geçmiş zaman bir kere geçip gidince bize hoş geliyor . Gerçekte hoş
III IV
olmasa da ...
V
4- Bu parçadaki numaralanmış noktalama işaretlerinden hangisi yanlış kullanılmıştır? (2011-LYS)
A) I B) II C) III D) IV E) V

Kızılay taraflarında bir apartmanın büyük salonu ... Salonun tam karşısında iki
I
metre uzunluğunda , dar bir koridor . Bu koridorun sonunda büyük , bakımlı bir
II III IV
oda... Bu odaya her girdiğimde aydınlanıyorum .
V
5- Bu parçadaki numaralanmış noktalama işaretlerinden hangisi yanlış kullanılmıştır? (2011-YGS)
A)I B)II C)III D)IV E)V

Özgürlük, insanı insan yapan en önemli ayrıcalıktır. Canı ne isterse onu yapıp dilediği yere gitmek, dilediğini düşünmek midir?
Dünyada pek çok insan var, her birinin özgürlüğe bakışı diğerinden farklı. Bu insanlar, bunlara bizler de dâhiliz, özgürlüğü çoğu
zaman kendi çıkarlarına göre kullanıyor.
6- Bu parçada virgülün işlevleriyle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisine uygun bir örnek yoktur? (2011-YGS)
A) Özel olarak vurgulanması gereken bir öğeyi belirtme
B) Sıralı cümleleri birbirinden ayırma
C) Ard arda sıralanan eş görevli sözcük kümelerini ayırma
D) Ara sözleri ayırma
E) Tırnak içinde verilmeyen aktarma cümlelerini belirtme

Cevaplar: 1- B 2- C 3- D 4- B 5- C 6- E

25
3- SES BİLGİSİ:

BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU


Türkçede sekiz ünlü vardır. Bunlardan a, ı, o, u, kalın; e, i, ö, ü incedir.
Bir sözcükte kalın ünlülerden sonra kalın, ince ünlülerden sonra ince ünlülerin gelmesi kuralına büyük ünlü uyumu denir.
Örneğin; “öğretmen” sözcüğü, bütün ünlüleri ince olduğu için kurala uyar; “asker” sözcüğü “a” kalın “e” ince unlu olduğundan
kurala uymaz.
Not 1: Yabancı dilden Türkçeye giren sözcüklerde ve birleşik sözcüklerde büyük ünlü uyumu aranmaz:
Limon, otomatik, sevap, yapabilirsin, alıvermiş, çekyat...
Not 2: -gil, -ken, -leyin, -mtırak, -yor, -ki aitlik, -daş eklerinde bu uyum aranmaz:
Baklagiller, sabahleyin, alırken, ekşimtırak, geliyor, sabahki, meslektaş...
Üniversite sınavlarında bununla ilgili bir soru bugüne dek sorulmamıştır.
KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU
Bir sözcükte düz ünlüden sonra düz, yuvarlak ünlüden sonra düz-geniş veya dar-yuvarlak ünlülerin gelmesi kuralıdır. Bir
sözcük büyük ünlü uyumuna uymuyorsa, o sözcükte küçük ünlü uyumu aranmaz. Özetle bu kurala göre;
a, e, ı, i ünlülerinden sonra → a, e, ı, i ünlüleri gelir
o, ö, u, ü ünlülerinden sonra → a, e ya da u,ü ünlüleri gelir
Bundan da soru çıkmadığından üzerinde fazla durmuyoruz.
ÜNSÜZ BENZEŞMESİ (ÜNSÜZ SERTLEŞMESİ)
Dilimizde ünsüzler sert ve yumuşak olmak üzere iki gruba ayrılır. Sert ünsüzler “ç, f, t, h, s, k, p, ş” ünsüzleridir.
Bunun dışında kalanlar ise yumuşak ünsüzlerdir.
Bir sözcük sert bir ünsüzle bitiyor ve o sözcüğe ünsüzle başlayan bir ek geliyorsa, ekin başındaki ünsüz sertleşir. Buna
ünsüz benzeşmesi denir.
Başka bir deyişle Türkçede sert ünsüzle biten sözcüklere sert ünsüzle başlayan ekler gelir.
Elbette bu benzeşme sert ve yumuşak şekli olan seslerde söz konusudur. Bu özelliği dört seste görüyoruz;
p, ç, t, k -> Sert sessizler
↓↓↓↓
b c d ğ(g) -> Yumuşak sessizler
Şimdi bu kuralı örneklendirelim: “Kitap” sözcüğünün sonundaki “p” sesi serttir. Bu sözcüğe biz “-de” hal ekini getirsek “kitapda”
sözü oluşur. Bu durumda ekin başındaki “d” sesi yumuşak olduğundan sözcükte unsuz benzeşmesine aykırı bir durum görülür.
Kurala uyulması için, “d” sesi sertleşmelidir. Bunun serti ise, yukarıda göstermiştik, “t”dir. Dolayısıyla sözcük, “kitapta” olacaktır.
okul-dan > okuldan, ağaç-dan > ağaçtan, av-cı > avcı, ocak-cı > ocakçı, bil-gin > bilgin, seç-gin > seçkin, al-dı > aldı, kaç-dı > kaçtı
Yukarıdaki sözcüklerde eklerin sözcüğe nasıl uyduğu görülüyor. Birinci gruptaki sözcüklerde ek, yumuşak ünsüzle biten
sözcüklere geldiğinde değişmemiş, ancak ikinci gruptaki sert ünsüzlere geldiği zaman sertleşmiştir. Bu durum sadece çekim
eklerinde değil yapım eklerinde de geçerlidir.
Ekler sayılara geldiğinde de aynı durum geçerlidir. Sayının sesleri nasılsa ek de öyle olmalıdır: 11’de, 5'te, 8'den, 3'ten
Özel isimlerde de aynı kural geçerlidir: Samsun’dan, Sinop’tan, Emin’de, Yunus’ta
Bu kural her Türkçe sözcükte geçerli değildir. Örneğin; “üç" sözüne “gen” eki getirilmiş ve “üçgen” sözü oluşturulmuştur, “ç” sert
olduğu halde “g” yumuşaktır.
Bazen tersi de olur. Örneğin “yel” ismine “ken” eki gelerek “yelken” olmuş. “I” yumuşak olduğu halde “k” serttir.
Türkçede yumuşak ünsüzle başlayan ve sert ünsüzle biten sözcüklere geldiğinde ilk harfi sert ünsüze dönüşen eklerden bazıları
şunlardır:
-ce: Türk-çe -daş: meslek-taş -gi: seç-ki
-gan: yapış-kan -dır: aç-tır-dı -de: kitap-ta
-dan: sebep-ten -ce: sınıf-ça dı: iç-ti
Örnek - 1
Aşağıdaki koyu yazılmış kelimelerin hangisinde yazım yanlışı yoktur?
A) Ucuzca bir otel arıyordu. B) Ahbapca bir tutum takındı.
D) Başını hafifce öne eğdi. E) Beğenmediğini açıkca söyledi. C) Kendisinden yaşca hayli küçüktü.
Cevap A
ÜNSÜZ DEĞİŞİMİ (ÜNSÜZ YUMUŞAMASI)
İki ünlü arasında kalan sert ünsüzler yumuşar. Buna “ünsüz değişimi” denir. Elbette bu özellik, ancak yukarıda da söylediğimiz sert
ve yumuşak şekli bulunan seslerde geçerlidir. Bunlar p, c, t, k sert sessizleridir. Örneğin; “ağaç” sözcüğüne –i hal ekini getirsek,
sözcüğün sonundaki “ç” sert sessizi yumuşayarak “c” olur; yani “ağacı” şeklinde yazılır.

dolap - a —> dolaba (Dolaba Baktı.) çekiç - e - çekice (Çekice uzandı.] kanat - ı
kanadı (Kanadı kırıldı.) yemek - e -> yemeğe (Yemeğe gitti.)
Yukarıdaki örneklerde sert sessizlerin yumuşadığı görülüyor. Ancak bu kural her sözcükte geçerli değil. Örneğin; “Davranışları,
doğruluğunun kanıtıdır.” cümlesinde altı çizili sözdeki “t” sert ünsüzü iki ünlü arasında kaldığı halde yumuşamamıştır.

26
Hangi sözcükte bu yumuşamanın olacağı hangisinde olmayacağı, belli bir kurula bağlanamaz. Hatta tek heceli sözcüklerin
çoğunda olmazken, bazılarında olabilir. Bunu sözcüğün günlük kullanımlarını dikkate alarak anlayabilirsiniz. tek - i -> teki (Onların
teki bile gelmedi.)
çok - u -> çoğu (Çocukların çoğu buradaydı.) görüldüğü gibi birincide değişim olmadığı halde İkincide olmuştur.

Örnek – 2: Aşağıdaki cümlelerde altı çizili kelimelerin hangisi “ünsüz değişimi” ne örnek olamaz? (1986 - ÖSS)
A) Böbreğinin birini ameliyatla aldılar. B) Çocuğunun ruh sağlığı bozulmuştu.
C) Sabahları balığa çıkarlar. D) Bu havada dağa tırmanmak istiyorum.
E) Hadi seni yemeğe götüreyim.
Cevap D
Dilimize Arapçadan geçen ve son hecesindeki ünlünün uzun okunduğu kelimelerde ünsüz değişimi yapılmaz.
“Tercih yaparken hukuku seçecekmiş.” cümlesindeki altı çizili söz buna örnektir.
Bazı sözcüklerde ise sert sessiz iki ünlü arasında kalmasa da yumuşar.
kalp - i kalbi (Kalbi ağrıyor.) art - ı ardı (Ardına bakma.)
renk - i —> rengi (Rengi solmuş.) harç - ı —> harcı (Harcı getirin.)
Görüldüğü gibi iki ünlü arasında kalmadığı halde “p, c, t, k” sert ünsüzleri yumuşamıştır. Bazı sözcüklerde ise bu seslerin
yumuşamadığı görülür: “Sonunda işler sarpa sardı.” cümlesinde altı çizili sözcükte yumuşama olmamıştır. Not: Özel
isimlerde bu kurala dikkat edilmelidir. Bu isimlerde yazarken değişim yapılmaz, ancak okurken yapılır.
Örneğin; “Zonguldak’a yerleştiklerini duydum.” cümlesinde altı çizili sözdeki “k” sert sessizi yumuşamamış ancak biz onu
okurken “Zonguldağa” diye okumalıyız.

SES DÜŞMESİ
Sözcüğün aslında bulunduğu halde, ek geldiğinde bazı sesler düşebilir. Bu düşme hem ünlülerde hem ünsüzlerde
görülür. a- Ünlü Düşmesi
İki heceli bazı sözcükler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci hecedeki dar ünlüler düşer. Buna ünlü düşmesi denir:
Ağız-ı → ağz-ı, burun-u → burn-u, bağır-ı → bağr-ı, Çevirl-il → çevr-il, devir-il → devr-il...
Bazı sözcükler ünlüyle biter ve ünlüyle başlayan ek geldiğinde sözcüğün sonundaki dar ünlü düşebilir: “Yapraklar daha şimdiden
sarardı.” cümlesinde sözcüğün aslı “ sarı” dır; “-ar-” eki geldiğinde sözcüğün sonundaki “ ı” düşmüştür.
Ünlü düşmesinin en yaygın kullanımı bazı organ isimlerinde, Arapçadan dilimize gecen bazı sözcüklerde, bazı Türkçe fiillerde
görülür.
Sabır – ı → sabrı (Sabrım tükendi.) Akıl – ı → aklı (Aklımı seveyim.) Burun - u → burnu (Burnu kanıyor.)
Gönül – ü → gönlüm (Gönlümü çaldı.) Savurmak - savrulmak (Savruldu çiçekler.)
Devirmek - devrilmek (Devrildi ağaçlar.) Kahır - olmak -> kahrolmak (Kahrolsun.)
Bazen bileşik sözcük oluşturulurken sözcüklerin aslında bulunan bazı seslerin düştüğü de görülebilir: “Kahvaltıya hazırlanın.”
cümlesinde altı çizili söz “kahve altı” sözlerinin birleşmesinden oluşmuş, bu sırada “kahve” sözündeki “e” düşmüştür.

ÖRNEK SORU (TYT- 2018, 7. SORU)


Ben, sisi zihnin bazı hâllerine benzetirim. Sis içindeyken sanki başka bir dünyada, başka bir nizam içinde oynayan muhayyilem,
I II
beni daima şaşırtır. Kimi zaman temel karakterler üzerinde kalıp ayrıntılardan uzaklaşmanın mutluluğunu yaşarım. Kimi zaman
III
da zihnim ayrıntılara dalıp çevreyi kolaçan etmeye başlar. Birkaç gündür İstanbul’un üstünü bütünüyle örten sis de zihnim gibi
IV
oyunlar oynuyor ve görülen, işitilen her şeyi farklı bir şekle sokuyor.
V
Bu parçadaki altı çizili sözcüklerin hangisinde ünlü düşmesi yoktur?
A)I B)II C)III D)IV E)V
Cevap: E Şıkkı.
Not 1: Ünlüyle başlayan ek aldıklarında vurgusuz orta hecesindeki dar ünlüsü düşen kelimelerle oluşturulan ikilemelerde ikinci
kelimenin dar ünlüsü düşmez: ağız ağıza, burun buruna, koyun koyuna (yatmak), omuz omuza, devirden devire, nesilden nesile,
oğuldan oğula, şehirden şehire
Not 2: İçeri, dışarı, ileri, şura, bura, ora, yukarı, aşağı gibi sözler ek aldıklarında sonlarında bulunan ünlüler
düşmez: içerde değil içeride, dışardan değil dışarıdan, ilerde değil ileride, şurda değil şurada, burda değil burada, orda değil
orada, yukarda değil yukarıda, aşağda değil aşağıda
Örnek – 3: Aşağıdakilerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır?
A) Ağızın içi B) Asfaltın onarımı C) Saçlarının rengi D) Herkesin derdi E) Değirmenin suyu
Cevap A
b- Ünsüz Düşmesi
Sözcüğün aslında bulunan ünsüzün, ek geldiğinde düşmesidir: Küçük - cük > küçücük, büyük - cek > büyücek
Örneklerinde sözcüklerin sonlarında bulunan “k” ünsüzlerinin düştüğü görülüyor.

SES TÜREMESİ
Sözcüğün aslında olmadığı halde, ek geldiğinde ortaya çıkan seslerdir. Ünlüler türeyebileceği gibi ünsüzler de türeyebilir.
genç - cik > gencecik bir - cik > biricik az - cık > azıcık
27
Örneklerinde ünlü türemesi görülmektedir. Buna benzer bazı sözcükler de vardır. Bunlar “öpücük, gülücük” gibi fiilden türeyen
sözcüklerdir. Ancak “-cik” eki isim soylu sözcüklerden yeni sözcükler türetebilir. Fiilden türeyen bu sözcüklerin “öpüş - cük, gülüş -
cük” gibi sözcüklerden “ş” sesinin düşmesiyle oluştuğunu söylemek daha mantıklı olacaktır. Dolayısıyla bir ünlü türemesinin
olduğunu söylemek bu sözcükler için pek doğru olmaz.
Bazen sözcüklerde ünsüz de türeyebilir. Arapçadan dilimize gecen his, red, zan gibi sözcükler ek ya da yardımcı fiil aldıklarında,
sonlarındaki sessizler çiftleşir: his — etmek —> hissetmek, red — etmek —> reddetmek zan — etmek —> zannetmek
örneklerinde bu görülüyor.
Burada aslında bir ses türemesinden çok sözcüğün Arapçadaki aslında bulunan şeklinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bu
şekildeki sözcüklerde ünsüz türemesi sadece af sözcüğünde görülebilir. Çünkü bu sözcüğün Arapçadaki aslı “afv”dır. Önce ses
düşmesi olarak “v” düşmüş, sözcüğe ek getirildiğinde ise “af” sözündeki “f” ikizleşmiştir. Ya da “afv” sözündeki “v”nin “f” ye
dönüştüğü söylenebilir.

ÜNLÜ DARLAŞMASI (ÜNLÜ DARALMASI)


Sözcüklerin sonlarında bulunan geniş ünlüler (a, e) özellikle “-yor” ekinin darlaştırıcı özelliğinden dolayı daralarak, ı, i, u, ü dar
ünlülerine dönüşür. Buna ünlü darlaşması denir: bekle- — yor > bekliyor, kalma- — yor > kalmıyor, özle- — yor > özlüyor, solla- —
yor > solluyor örneklerinde bu darlaşma görülmektedir, “ -yor” ekinden başka bir ekin ya da sesin darlaştırma özelliği yoktur.
Ancak tek heceli olan “ d e - , ye-” fiilleri, kendinden sonra gelen “ y” sesinden dolayı darlaşabilir.
de- — yor > diyor ye- > yiyor de- — erek > diyerek ye- > yiyerek
de- — en > diyen ye- > yiyen
Ancak bazen darlaşma olmayabilir, de — ince > deyince

KAYNAŞTIRMA HARFLERİ (KORUYUCU ÜNSÜZLER)


Türkçe kurallara göre bir sözcükte iki unlu yan yana gelmez. Araya kaynaştırma harfi girer. Türkçede dört tane kaynaştırma
harfi vardır: ş, s, n, y.
Bunların her birinin özel kullanım yerleri vardır.
ş kaynaştırma harfi: Üleştirme sayı sıfatlarında kullanılır: İki-ş-er, altı-ş-ar, yedi-ş-er
s kaynaştırma harfi: Üçüncü tekil şahıs iyelik ekinden önce kullanılır. Daha çok isim tamlamalarında tamlanan görevindeki
sözcükte görülür: Çocuğun oda-s-ı, Balığın koku-s-u
Ancak “su” ve “ne” kelimeleri bu kurala uymaz:
Yemeğin su-y-u yok. Çocuğun ne-y-i kaybolmuş, örneklerinde olduğu gibi.
n kaynaştırma harfi: Zamirlerden sonra ek geldiğinde kullanılır.
O-n-a haber verin. Bu-n-u biliyoruz.
• iyelik eklerinden sonra hal eki gelirse kullanılır: Çocuğun kitabı-n-ı almışlar. Fakirin evi-n-i yıkmışlar.
• İlgi eklerinden önce kullanılır: Soba-n-ın kapağı düşmüş. Sene-n-in sonu geldi. Kasaba-n-ın sıcağı çok bunaltıcı.

Örnek – 4: Türkçede, ad tamlamalarında kaynaştırma sesleri n ve ş’dir.


Aşağıdaki sözcüklerden hangisiyle bir ad tamlaması yapılırken bu karala uyulmaz?
A) elma B) yara C) su D) yazı E) mavi
Cevap C
y kaynaştırma harfi: Yukarıdaki kuralların dışında olan her yerde “y” kaynaştırma harfi kullanılır.
oda-y-a girdim. üşü-y-erek uyandım. ağla-y-anı tanıyorum.
Kaynaştırma harfleri aslında iki unlu arasında kullanılır. Ancak bazen iki unlu arasına gelmediği halde de kullanıldığı olur.
Özellikle “ile, idi, imiş, ise” gibi sözcükler ünlüyle biten bir sözcüğe eklendiğinde baştaki “i” ünlüsü düşer ve yerine “y”
kaynaştırma harfi gelir: silgi — ile > silgiyle, soba — ile > sobayla, hasta — idi > hastaydı, kısa — imiş > kısaymış, bitti — ise >
bittiyse
Örneklerinde görüldüğü gibi “ y” kaynaştırma harfi iki ünlü arasında değildir. Bu durum “n” kaynaştırma harfinde de görülebilir.
Zamirlerden sonra hal eki geldiğinde gerekmese de bu harf bulunur. Örneğin; “Ondan bunu hiç beklemezdim.” cümlesinde altı
çizili sözcükte “n” kaynaştırma harfi iki ünlü arasında değildir.

Örnek - 5
Üleştirme sayı sıfatı eki, -er (-ar), ünlüyle biten sayılara eklendiğinde araya “ş” kaynaştırma harfi girer. (1999 - ÖSS)
Aşağıdakilerin hangisinde bu kurala örnek oluşturmayan bir sözcük vardır?
A) Defterlerinize ikişer cümle yazın. B) Beşer kişilik gruplara ayrıldılar. C) Masalara yedişer tabak koyalım.
D) Herkes yirmişer dakika konuşacak. E) Üyelerden ellişer milyon lira toplayalım.
Cevap B
Örnek - 6
“Üçüncü kişi iyelik eki alan kelimelerin sonuna ile getirilince araya (y) koruyucu unsuzu girer ve ile’nin başındaki (i) ünlüsü düşer.
Bu kelimeler büyük ünlü uyumuna uyar.”
Aşağıdaki cümlelerden hangisinde bu kurala örnek olabilecek bir kullanım vardır?
A) Gelirken dergiyle gazeteyi de getirmeyi unutma. B) Kardeşiyle sinemaya gitmek istememişti.
C) Büyükbabayla torun çok iyi anlaşıyorlar. D) Büyük bir gürültüyle içeri giren oymuş.
E) Anneyle kızı evde oturuyorlarmış.
Cevap B

28
ÇIKMIŞ ÖRNEK SORU (TYT- 2019, 7. SORU)
Tüm hayvanların vücudu dokulardan ve dokuların birleşmesiyle meydana gelen organlardan oluşur. Dokular vücudun çeşitli
kısımlarını ve organlarını oluştururken küçücük, kıvrımlı ve karmaşık yapılara dönüşür. Epitel hücreler bu yapıların oluşmasında
temel bir işleve sahiptir. Bu hücreler sıkı bir şekilde istiflenerek derinin, kan damarlarının ve organların dış tabakalarını meydana
getirir.
Bu parçada aşağıdaki ses olaylarından hangisi yoktur?
A) Ünsüz yumuşaması B) Ünsüz benzeşmesi C) Ünlü düşmesi D) Ünsüz düşmesi E) Ünlü daralması
Cevap: E
ULAMA
Sessizle biten sözcükten sonra sesliyle başlayan bir sözcük gelirse, iki sözcük birbirine bağlanarak okunur. Buna ulama denir.
“Bakkaldan üç ekmek aldım.” cümlesinde üç yerde ulama yapılmıştır. Sözcükler arasında herhangi bir noktalama işareti varsa
ulama yapılmaz.
Örnek -7
Aşağıdaki dizelerin hangisinde, “ulama”ya bir örnek vardır?
A) Sabahtan uğradım ben bir fidana B) Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
D) Al benim derdimi götür yâre ver E) Telgrafın tellerine kuşlar mı konar C) Gönlümüz bağlandı zülfün teline
Cevap: A
m - n değişmesi: Dilimizde “b” ünsüzü, kendinden önce gelen “n” ünsüzünü “m” ünsüzüne dönüştürür.
Örneğin; Saklan - baç —> saklambaç (Saklambaç oynadık.) Dolan - baç —> dolambaç (Dolambaçlı bir yol.)
Bu kural yabancı dillerden dilimize gecen sözcüklerde de görülür.
penpe —> pembe canbaz —> cambaz menba —> memba
Bileşik sözcüklerde bu sesler arka arkaya geldiklerinde okunuşta değişme olursa da yazıda değişme olmaz: binbaşı,
onbaşı, İstanbul, Safranbolu...
Örnek – 8: Sonunda süreksiz sert ünsüzlerden (p, ç, t, k) biri bulunan sözcük, ünlü ile başlayan bir ek aldığında sondaki sert
ses yumuşar.
Aşağıdaki sözcüklerden hangisi bu uymaz?
kurala A) araç B) tabak C) söğüt D) dolap E) koç
Cevap: E
Örnek – 9: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır?
A) Şemsiyesini kaybettiğini eve dönünce anladı. B) Trafik cezasının af edilmesini bekliyormuş.
C) Bize, şiirlerinden söz etmek istediğini söyledi D) Arkadaşımız bu cezayı hak etmemişti.
E) Gün geçtikçe sağlığının düzeldiğini hissediyordu.
Cevap: B
Örnek- 10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır?
A) Zonguldak'a giderken Karabük'den geçecek miyiz? B) Otobüs Adana’dan saat kaçta hareket edecekti?
C) İzmit’ten Ankara’ya kaç saatte geldiniz? D) Kars’tan İstanbul’a otobüsle mi döneceksiniz?
E) İstanbul’u gece hiç uçaktan seyrettiniz mi?
Cevap: A
Örnek- 11. Aşağıdaki dizelerin hangisinde bir ulama vardır?
A) Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer B) Gönüldendir şikâyet kimseden feryadımız yoktur
C) Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi D) Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş
E) Ben ta senin yanında dahi hasretim sana
Cevap: A
Örnek -12
Önce baygın bir iniltiydi yamaçtan duyulan, Sonra bir gölge belirmişti kuş uçmaz yoldan; Koyumun titreterek bağrı yanık toprağını
inliyor, baktım, uzaktan görünen bir kağnı...
Bu dizelerde aşağıda verilen ses olaylarından hangisi yoktur? (2001- ÖSS)
A) Ünlü düşmesi B) Ünsüz düşmesi C) Sert ünsüz yumuşaması D) Ünlü
daralması E) Ünsüz benzeşmesi
Cevap: B
Örnek -13
Aşağıdakilerden hangisinde, ikinci cümleye geçilirken yapılan değişiklikle, yüklem kişi yönünden güçlendirilip pekiştirilmiştir? ÖSS-
1983
A) Buraya yarın sen gelirsin. B) Birazdan onu ben göreceğim. C) Çok hastayım.
Buraya yarın sen gel. Birazdan onu ben görürüm. Bugün, çok çok hastayım.
D) Bunu ona verirsin. E) Kumda güneşlenirsin.
Bunu ona sen verirsin. Kumda her gün güneşlenirsin.
Cevap: D
29
3- DİLİN TARİHÎ SÜREÇ İÇERİSİNDEKİ DEĞİŞİMİNİ ETKİLEYEN SEBEPLER
*Dil, sürecini tamamlamış bir yapı değil, sürekli değişen bir unsurdur.
*Dil, toplumun ihtiyaçlarına göre her zaman yenilenir, değişir, gelişir, büyür ve genişleyebilir.
*Toplumdaki değişimler dile yansır ve toplumla gelişir.
*Dil, başka dillerden etkilenir, onları etkiler; diğer dillerden kelime alır ve onlara yeni kelimeler verir. Ayrıca kendi kuralları içinde
yeni kelimeler de türetir.

4- İLK ÖRNEKLERDEN GÜNÜMÜZE TÜRKÇENİN ÖNEMLİ SÖZLÜKLERİ


*Türk dilinin ilk sözlüğü, Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı Divanu Lugati’t-Türk’tür. Turk topluluklarının dili, edebiyatı, yaşayışı ve
adetleri üzerine yirmi yıla yakın malzeme topladıktan sonra Bağdat’a gelen Kaşgarlı, 1072 yılında yazmaya başladığı eserini 1074
yılında tamamlayarak Halife Muktedi Biemrillah’a sunmuştur. Divanu Lugati’t-Türk, bütün Türk illerini ve dillerini kapsayan, bin yıl
öncesinin Türk toplulukları hakkında önemli bilgiler içeren kaynak eserdir. Türk yazı dillerinin, lehçelerinin ve ağızlarının dil
özelliklerini belirleyen, dokuz bin civarındaki söz varlığını derleyerek bir araya getiren Kaşgarlı Mahmud Arapça kökenli dīvān
sözünü ‘sözlük’ anlamında kullanmıştır. Arapça kökenli luġāt ise ‘sözcük, kelime, söz; ‘sözlük’ anlamlarının yanı sıra ‘dil, her
kavmin konuştuğu dil’ anlamını taşımaktadır. Kaşgarlı Mahmud bu sözün teklik biçimini değil de çokluk biçimi olan luġāt sözünü
‘her Türk topluluğunun konuştuğu dil’ anlamında olmak üzere eserine ad yapmıştır.
*Divanu Lugati’t-Türk’ten yaklaşık altmış yıl sonra ise Harezm sahasında hazırlanmış olan Mukaddimetu’l- Edeb, Arapça
öğrenmek isteyenlere yararlı olabilecek bir eserdir. Türk asıllı olmakla birlikte Arap sözlükçülük geleneğinde önemli bir yere sahip
olan Zemahşeri’nin yazdığı bu eser, Harezm Türkçesi icin dil malzemesi içermektedir.
*Karadeniz’in kuzeyinde yaşamış olan Kuman (Kıpçak) Türklerinin söz varlığı ve sözlü edebiyat ürünleri ile ilgili derlemelerden
oluşan Codex Cumanicus’un XIII. yüzyıl sonlarında hazırlandığı sanılmaktadır. Kumanların dil malzemesinin Latin harfleriyle ortaya
konulduğu eserin ilk bölümü Kuman Türkçesinin söz varlığı ile dil bilgisi kurallarından oluşmaktadır. İtalyanlar tarafından
hazırlanmış olabileceğinden ‘İtalyan bölümü’ diye adlandırılan eserin bu bölümünde Latince sözcüklerin Farsça ve Kıpçakça
karşılıkları verilmiştir.
*Türkçeden Türkçeye sözlükler ise XVIII. yüzyıldan itibaren hazırlanmaya başlanacaktır. Mehmed Esad Efendi’nin Lehçetu’l-lugat
(XVIII. yüzyıl), James W. Redhouse’un Muntahabat-ı Türkiyye (1842) ve Muntahabat-ı lugat-ı Osmaniyye (1852), Ahmed Vefik
Paşa’nın Lehçe-i Osmani (1876) ve nihayet Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türki (1900) adlı sözlükleri Türk sözlükçülüğünün en
önemli ürünlerinden yalnızca birkaçıdır. Bunlar içerisinde Kamus-ı Türki kendisinden sonra hazırlanan pek çok sözlüğe kaynaklık
etmiş, sözlükçülüğümüzün dönüm noktalarından olmuştur.

Türkçe Sözlük: Türk Dil Kurumunun ilk baskısını 1945’te yayımladığı ve bugüne kadar on bir baskısı yapılan Türkçe
Sözlük günümüz Türk sözlükçülüğünün temel eserlerinin başında gelmektedir. Türkçenin söz varlığını ortaya koyacak bir
sözlük hazırlanması düşüncesi, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin 12 Temmuz 1932 günü kuruluşuyla birlikte gündemde yer
almaya başlamıştır.
*Türk Dil Kurumunun son yıllarda çalışmalarını bilim uygulamalarıyla yürütmesi ve yine bilişim uygulamalarıyla kullanıma
sunması, sanal ortamda Türkçenin başvuru kaynaklarının artmasını sağlamıştır.

Sanal Ortamdaki Sözlükler: Türk Dil Kurumunun 2002 yılında kullanıma sunduğu Güncel Türkçe Sözlük ’ten sonra gecen zaman
içerisinde Kişi Adları Sözlüğü, Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü, Türkçede Eş ve Yakın Anlamlı Kelimeler Sözlüğü, Türk Lehçeleri
Sözlüğü, Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü, Tarama Sözlüğü, Sesli Türkçe Sözlük,
Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü de erişime açılmıştır. Türkçedeki her sözün doğru ve örnek söylenişini sunan Sesli Türkçe Sözlük
söyleyiş birliği sağlanmasında önemli bir başvuru kaynağı haline gelmiştir. Ayrıca sözlükteki bütün sözcüklerin parmak alfabesi ile
gösterilmesini sağlayan uygulama Güncel Türkçe Sözlük yazılımına eklenmiştir. Nihayet, bütün bu söz varlığını tek bir veri
tabanında toplayan, bu veri tabanında sorgulama olanağı sağlayan Büyük Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Elektronik Dil Yayımcılığı
Çalışma Grubunun katkılarıyla 20 Ekim 2008 günü kullanıma açılmıştır.

On Birinci Baskı Türkçe Sözlük: Geçmişte olduğu gibi elbette günümüzde de Türk Dil Kurumu dışında sözlük hazırlayanlar, sözlük
yayımlayanlar vardır. Bunların çoğu, kişilerin tek başına hazırladığı sözlüklerdir. Ancak günümüzün gelişmiş sözlükleri bir kişinin
hazırlayamayacağı nitelikte, çeşitli bilim dallarında sözcüklerin ve terimlerin yer aldığı geniş kapsamlı eserlerdir. Anlamların
belirlenmesi, tanımların yazılması ise başlı başına uzmanlık isteyen, sanatçılığı gerektiren bir iştir. Çağdaş sözlükler artık dillerin
derlemine dayalı olarak hazırlanmaktadır.

1. ÜNİTENİN SONU

30
2. ÜNİTE

HİKÂYE

31
2. ÜNİTE: HİKÂYE:

HİKÂYE VE ROMANDA ANLATIM TEKNİKLERİ:


1.Anlatma Tekniği: Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve
öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır.
Örnek-1: Mahalle kahvesinin önündeki setin üstü sanki ufak bir bahçecikti. Ortada küçük bir havuz, içinde gazoz şişeleri, etrafında
biraz çimen, kınar çiçekleri. Kapının sağ tarafında bazısı giyimli, birtakım da gecelik entarileri, Şam hırkaları iler dört beş kişi
İstanbul'un son zelzesinden konuşuyorlardı. (Memduh Şevket Esendal-Pazarlık Hikayesi)
Örnek-2: Haftada iki gece dostlara danslı çay veriliyor, en aşağı iki üç gece de başkalarının davetine gidiliyordu. Aşağı sofa ile
taşlık arasındaki camekân kaldırılmış, delik deşik duvarlar sarı yaldızlı bir kâğıt ile kaplanmıştı. Davet akşamları taşlıktaki su küpü,
sofadaki yemek masası ve daha başka hırdavat eşya mutfağa taşınıyor, yukarıdan kilimler, iskemleler, süslü yastıklar indirilerek bir
kabul salonu dekoru kuruluyordu. (Reşat Nuri Güntekin-Yaprak Dökümü)

2. Gösterme(sahneleme) tekniği: Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez.
Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Bu teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini
eserin kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır.
Gösterme tekniği; diyalog, iç konuşma veya bilinç akışı şeklinde olabilir.
Örnek-1: Küçük Ağa başını kaldırdı ve soran gözlerle baktı. Doktor çevik bir davranışla ayağa kalkmıştı. Gidecekti artık. Onun
hâlâ soran gözlerine dost gözlerle bakarak:
“Çünkü,” dedi. “Küçük Ağa’nın siz oluşu… yani… nasıl söylemeli?.. Anlıyor musunuz veya anlatabiliyor muyum bilmem… Sizin gibi
genç, güçlü, kuvvetli... ve bilhassa bilgili, akıllı biri oluşu… Kısacası işte siz oluşunuz benim için hususî bir kıymet ve ehemmiyet
taşıyor.” (Tarık Buğra-Küçük Ağa)
Örnek-2: Faik Efendi kaşlarını kaldırıp düşündü. Dinleyenler gülümsediler. İmamın oğlu Rıza dedi ki: "Faik Bey ağzın kızdı da ölçüyü
kaçırdın" (Memduh Şevket Esendal-Pazarlık Hikayesi)

3. Özetleme Tekniği: Daha çok eski klasik eserlerde görülen bu teknikte, varlığı kuvvetle hissedilen anlatıcının olayları, kişileri veya
hakkında bilgi vermek istediği herhangi bir şeyi özetleyerek anlatması esastır. Çağdaş romancılar bu ışı "bilinç akımı"," veya " iç
monolog" tekniklerinden yararlanarak yaparlar.
Örnek: "Ali Rıza Bey, Babıali yetişmelerinden bir mülkiye memuruydu. Otuz yaşına kadar Dahiliye kalemlerinden birinde
çalışmıştı." (Reşat Nuri Güntekin-Yaprak Dökümü)

4. Tasvir (Betimleme): Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir. Varlıkların niteliklerini, bu varlıkların
duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir. Betimleme nesnelerin, varlıkların, belirgin özelliklerini tanıtıp göz
önünde canlandırmaktır. Bu anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması
amaçlanır. Bu amacın gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir. Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen
gösterilir. Yazarın, gördüklerini okuyucunun gözünde canlanacak biçimde anlatmasıyla oluşan bir anlatım biçimidir. Betimlemede
asıl olan görselliktir. Bu nedenle gözle algılanan renk ve biçim ayrıntılarına büyük yer verilir.
Örnek: Büyük kubbeli serin divan, bugün daha sakin, daha gölgeliydi. Pencerelerinden süzülen mavi, mor, sincap rengi bahar
aydınlığı, çinilerinin yeşil derinliklerinde birikiyor, koyulaşıyordu. Yüksek ipek şiltelere diz çökmüş yorgun vezirler, önlerindeki
halının renkli nakışlarına bakıyorlar, uzun beyaz sakalını zayıf eliyle tutan yaşlı sadrazamın sönük gözleri, çok uzak, çok
karanlık şeyler düşünüyor gibi, var olmayan noktalara dalıyordu. (Ömer Seyfettin-Pembe İncili Kaftan)

5. Portre: Kişilerin dış görünüşlerini (fiziksel) ve karakterlerini (ruhsal durum) tanıtan betimlemedir.

1. Fiziksel portre: Kişilerin dış görünüşlerinin anlatıldığı betimlemedir. Betimlemede kişiyi, diğer kişilerden ayıran fiziksel özellikler
belirtilir. Portresi çizilen kişi hakkında özel görüş ve izlenimler de verilebilir.
2. Ruhsal portre: Kişilerin karakter özelliklerinin anlatıldığı betimlemedir.
Örnek: Şakaklarından, ensesinden sarkan düz, parlak, koyu siyah saçlar altında sarı, süzgün, küçük yüzüne: genişlememiş
kemikleri üstünde donuk esmer rengiyle zayıf izdüşümleri görülen kaslarına; yırtık gömleğiyle paçaları parçalanmış pantolonunun
içinde ince bir değnek gibi duran narin vücuduna bakılsa belki daha küçük zannedilirdi. Fakat ince yay gibi kaşlarının altında daima
uyanık bir zekâ parlaklığıyla gülümser, bütün sokak çocuklarında vaktinden önce ortaya çıkan hayat tecrübesi ile görmekte,
anlamakta düşünce gücünü gösterir gözleri, belki on iki yaşından daha büyük olabileceğini zannettirirdi.
Bütün sokaklar onundur; bu büyük şehir onun için bitmez tükenmez koridorlardan, hollerden, avlulardan meydana gelen geniş bir
evdir; onun içinde istediği gibi -ellerini içi yırtılmış ceplerine sokarak daima kesilmeye muhtaç saçlarının tepesinde ıslana ıslana
bozulmuş püskülsüz fesiyle, çorapsız ayaklarına daima büyük gelen yırtık potinleriyle- bu geniş evin dehlizlerinde, avlularında,
sofalarında dişlerinin arasından ıslık çalarak rüzgârların önüne düşer; bir öz güvenle etrafı seyrederek gezerdi!.. (Kar Yağarken-
Halit Ziya Uşaklıgil)

Fiziksel Portre Örneği-2


“Fizik olarak Grandet, kısaca boylu, tıknaz, dört köşe biriydi, bacakları kalın, dizleri ağaç gövdeleri gibi güçlü, omuzlarıysa genişti.
Yuvarlak, güneş yanığı, çiçek bozuğu bir yüzü vardı. Çenesi düz, dudakları kıvrıntısız, dişleri de beyazdı. Gözlerinin durgun, ölü gibi bakışı
kabaca kertenkele bakışı denilen türdendi. Derin çizgili alnı, yüzden insan doğasını keşfeden bir uzman için hiç de anlamsız
sayılmayacak biçimde çıkıntılıydı. Sarımsı saçları artık kırlaşmaktaydı. Monsieur Grandet hakkında şaka yapmanın ne ciddi bir

32
sorun olduğunun farkına varmamış birtakım gençlere göre de bu saçlar altın ve gümüş gibiydi. Burnunun ucu kalındı ve üzerinde
damarlı bir yumru vardı, her nedense halk arasında bu yumrunun kötülük dolu olduğu söylenirdi.” (Balzac-Eugenie Grandet)

6. Bilinç akışı: Kişilerin duygu ve düşüncelerini, herhangi mantıki bir bağ ve gramer kuralı endişesi taşımaksızın, düzensiz bir
şekilde ve çağrışım ilkesi paralelinde doğrudan doğruya okuyucuya aktarmaktan ibarettir. Aynı zamanda insanların tanıtılmasında
da kullanılan bu teknikte yazar, okuyucuyu kahramanın iç dünyası ile baş başa bırakmayı hedefler.
Örnek: “Yollar kalabalıktı. Baktığı yeri gözlerinden en uzun sakladıkları için en çok Bebek tramvayına kızıyordu. Devetüyü
paltolu bir kadın görünce yüreği çarptı; ama o değildi. Şapkalıydı. Kalktı. Kapıya yürürken duvardaki takvimi gördü. 7 Mart
Cumartesi yazılıydı. 27‟nin yarısı kara yarısı kırmızıydı. Rahatladı. İşte boşuna beklemişti. İnsanların düzeninde bütün ayrıntılar
önemliydi. Günlerin adı bile… Bugünün cumartesi olduğunu bilseydi saat birde onu görürdü.” (Yusuf Atılgan-Aylak Adam)

7. İç monolog (Konuşma): Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan anlatım tekniğidir. İç konuşma tekniğinde,
kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi
kendi kendine konuşur.
Örnek: Bu kedi, tahta masanın üstüne çıkmış, köpeğime durmadan homurdanacak mı? Sandalyenin üstündeki vişneçürüğü
rengindeki delik çoraplar... Asmanın yaprakları daha yemyeşil. Bizim bahçedeki kurudu bile. Deniz, Bozburun’a doğru başını almış
gidiyor. Uzaklarda görünen, İstanbul’un neresi kim bilir? Sesler neden gelmiyor?

8.İç çözümleme: İç çözümleme (interior analysis), anlatı türleri içerisinde kahramanların iç dünyası, duygu, düşünce ve
hayallerinin ifade edildiği bir anlatım tekniğidir. Bu çözümleme tekniği bilinç akışı tekniğiyle karıştırılabilmektedir. Bu teknik roman
sanatında çokça kullanılır.
Örnek 1: “Eve gitse, biliyordu, gece yarısına dek başka bir şey yapamadan, yukarıdakilerin patırtısına sövecekti… Bol gürültülü, bol
dumanlı meyhanelerden birine girdi. Tezgâhın önünde bir boş yer bulup oturdu. Yaklaşan garsona, - Şarap, dedi. Garson, sanki salt
onun için buradaymış gibi eğildi. Sanki ötekiler duyacak diye korkuyordu.” (Yusuf Atılgan-Aylak Adam s.40)
Örnek-2:"Faiz Bey de Neriman'da hâlâ tatmin olunmamış bir iştiyak seziyor vo anlamıyor, kendi kendine düşünüyordu: “Ne
istiyor? Baloya gitmekten başka bir arzusu mu var? Bu semtte oturmak arzu etmiyor mu, Şinasi’den başka birine mi temayülü var?
Kim olsa gerek bu? Şinasi bilir mi acaba?.. Ne düşünüyor o? Bana niçin bir şey söylemiyor? İkisi da bana ehemmiyet vermiyorlar
mı? Benim aleyhimde mi düşünüyorlar? Ben onlara karşı vazifemi yapmıyor muyum? Balo müsaadesini verdiğime hata mı ettim?
Haberim olmadan birçok vak’alar mı cereyan ediyor?" (1983, 79)

9. Diyalog: Öykü kişilerinin karşılıklı konuşmalarına dayanır ve sıkça kullanılan bir anlatım tarzıdır. Romancıların birçoğu bu
teknikten yararlanmıştır çünkü diyalog tekniği roman ve öykünün vazgeçilmez yapı taşlarından birisidir. Diyaloğu vazgeçilmez kılan
bu tekniğin işlevselliğidir. Bu bağlamda diyalog; olayın gelişmesinde, kahramanların ruhsal ve sosyal durumlarının açıklanmasında,
konuşmalarda yatan kültür ögelerinin saptanmasında (ağız, şive, üslup), eserin daha dinamik bir hale gelmesinde ve
hafiflemesinde oldukça etkilidir.
Diyalog tekniği iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Dış diyalog bildiğimiz iki veya daha fazla kişinin karşılıklı konuşmasıdır.
Örnek-1:
Sadrazam bu adamı tanımıyordu. Sordu: - Burada mı
oturuyor? - Evet.
- Ne iş yapıyor?
- Biraz zengindir. Vaktini okumakla geçirir. Tanımazsınız efendim. Hiç büyüklerle ahbaplık etmez. Büyük mevkiler istemez.
- Niye?
- Bilmem ama, belki "düşüşü var" diye.
- Tuhaf...
- Ama çok yüreklidir. Doğrudan ayrılmaz. Ölümden çekinmez. Birçok kez savaşmıştır. Yüzünde kılıç yaraları
vardır. - Bize elçi olmaz mı?
- Bilmem.
- Bir kere kendisini görsek...
- Bilmem, çağırınca ayağınıza gelir
mi? - Nasıl gelmez?
- Gelmez işte... Dünyaya minneti yoktur. Şahla dilenci, gözünde birdir.
- Devletini sevmez mi?
- Sever sanırım.
- O halde biz de kendimiz için değil, devletine hizmet için çağırırız.
- Deneyiniz efendim.... (Ömer Seyfettin-Pembe İncili Kaftan)

10. Geriye Dönüş: Bir eserde olayların zaman sırasını bozarak geçmiş bir zamana ya da olaya dönme yoludur.
Örnek-1: “Emir Bey’e baktı, yüzü gergin ama solukları düzgün. İki yıl önceki yangının son yuttuğu evi hatırladı. Aram Usta’nın
oturduğu evi. Az yukarda, üç yol ağzındaydı. Şimdi, arta kalan yığıntıda kuzukulağı, hindiba yetişiyor. Evin tahta perdeyle sokaktan
ayrılmış bahçesinden mimoza ve nisan gülü dalları sarkardı dışarı. Küçükken, o köşede oyun oynamaktan korkmuştu hep.
Kendinden sonra gelenler de korktular. Daha aşağı inip, Mumhane Sokağının sert bir dönemeçten sonra caddeye doğru uzanan
sağ yanında oynadılar. Yumuşak kayalardan oyulmuş eski Mumhanenin önünde. (Ayla Kutlu)

33
Örnek-2: Gerçi Ali Bey, babasının sağlığında ve hele on dört, on beş yaşına geldikten sonra, dünyada kültürden başka sevilecek,
arzulanacak bir şey bulamaz olmuştu. Dünyayı unuturcasına meşgul olduğu şey varsa dersleriydi. Küçük bir maksat için büyük bir
fedakârlığı göze almak gerekirse, nüshası pek az bulunan bazı kitapları kırk elli misli fiyatla seve seve satın alırdı. Hastalanırsa,
herhangi bir şey için bahse tutuşup da yenildiği zaman hastalanırdı. Ağlarsa okuduğu kitaplarda zor bir meseleye rastlayıp da onu
çözemediğinden dolayı ağlardı.”(Namık Kemal-İntibah s. 20)

1950 Öncesi Hikâyenin Önemli Temsilcileri

 Memduh Şevket Esendal


 Sait Faik Abasıyanık
 Sabahattin Ali
 Haldun Taner 

1950 Sonrası Hikâyenin Önemli Temsilcileri

 Orhan Kemal
 Oktay Akbal
 Necati Cumalı
 Orhan Duru
 Mustafa Kutlu 

MUSTAFA KUTLU (1947- …)


*Cumhuriyet Dönemi yazarlarındandır.
*Birçok türde eser veren yazar, edebiyatımızda hikâyeleriyle tanındı.
*Bireyin iç dünyasını ayrıntılara önem vererek anlatan Kutlu, Anadolu insanının derinliğini modern çağa yönelik eleştirileriyle
birlikte yansıttı.
*Mustafa Kutlu; Türk edebiyatında özellikle hikâye alanında Türk toplumunun yaşadığı toplumsal değişim ve dönüşümü konu
edinerek önemli bir yere sahip oldu.
*Yazarın Ortadaki Adam, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Yokuşa Akan Sular, Uzun Hikâye,
*Bu Böyledir, Sır hikâye; Şehir Mektupları, Akasya ve Mandolin deneme türündeki eserlerinden bazılarıdır.

OĞUZ ATAY (1934-1977):


Cumhuriyet Dönemi roman ve hikâye yazarlarından olan Oğuz Atay, İnebolu’da doğdu.
*Birçok türde eser veren sanatçı, eserlerinde toplum kurallarıyla çatışan aydınların iç dünyasını işledi. *İnce alay ve ironinin iç içe
olduğu hikâyelerinde yalnızlık, isyan, iletişimsizlik, yabancılaşma, toplum eleştirisi gibi konuları ele aldı.
*Modernleşme sürecindeki bireylerin yaşamlarını, toplumdan kopuşlarını ve özellikle iç çelişkilerini başarılı bir şekilde
eserlerinde yansıttı.
*Bir Bilim Adamının Romanı, Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar roman;
*Korkuyu Beklerken hikâye,
*Oyunlarla Yaşayanlar tiyatro;
*“Günlük” adlı eseri ise günlük türündeki eseridir.
*Yazarın Eylembilim adlı yarım kalan romanı ise 1998’de kitaplaştırılmıştır.

Modernist Yazarlar

 Oğuz Atay
 Ferit Edgü
 Bilge Karasu
 Orhan Pamuk
 Adalet Ağaoğlu
 Nezihe Meriç
 Pınar Kür
 Latife Tekin
 Yusuf Atılgan 

34
CUMHURİYET DÖNEMİNDE MODERNİZMİ ESAS ALAN ANLAYIŞ:
*Cumhuriyet Dönemi hikâyeciliğinde, özellikle 1960 sonrasında, artık geleneksel anlatımın dışında gelişen bir sanat anlayışı
ortaya çıkmıştır.
*Bu dönemde bir yandan toplumcu gerçekçilik gelişirken bir yandan da yazarlar, toplumsal sorunların getirdiği tedirginlik ve
bunalımları psikolojik çözümlemelerle okuyucuya yansıtmışlardır.
*Bu dönemden sonraki hikâye yazarlarının değişmeyen ortak özellikleri, alışılagelmiş tema ve kurgulardan sıyrılarak yeni
arayışlara yönelmeleridir. Yeni ifade yolları arayan ve farklı teknikleri eserlerinde kullanmaya çalışan sanatçılar, edebiyatta
modernist anlayışla ürünlerini vermeye başlamışlardır.
*Modernist eğilim taşıyan eserler, toplumla beraber bireyi de önemsemiştir.
*Bireyin iç dünyasının karmaşıklığından hareketle gerçekliğe ulaşmaya çalışan bu anlayışın izlerini, Oğuz Atay’ın Demiryolu
Hikâyecileri adlı hikâyesinde de görmek mümkündür. Yazar, okuduğunuz hikâyenin temelinde yer alan üç hikâyeciden biri olan
anlatıcının, içinde bulunduğu sıkıntılı ve karmaşık durumdan yola çıkarak dönemin toplumsal şartlarını eleştirel bir bakış açısıyla
vermiştir.
*Modernizmi esas alan eserlerde dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışına çıkılarak bilinç akışı, iç konuşma, geriye dönüş gibi
anlatım tekniklerine yer verilmiştir. Klasik eserlerde temel alınan olay, karakter, çevre unsurları önemsizleştirilmiş; simge, imge,
bakış açısı, ironi, çağrışım önem kazanmıştır.
*Bu anlayışta yazılan eserlerde insanlar, duygu ve düşünceleriyle karmaşık ve çok yönlü bir varlık olarak görülür.
*Modern yaşamdaki bireyin bunalımı, toplumla çatışması, yalnızlığı, huzursuzluğu, topluma yabancılaşmasının anlatıldığı bu
eserlerde sıradan bir zaman akışı kullanılmaz; eserdeki kişi veya kişiler aynı zaman dilimi içinde değişik zaman dilimlerini yaşar.
*Türk edebiyatında Ferit Edgü, Bilge Karasu, Orhan Pamuk, Adalet Ağaoğlu, Nezihe Meriç, Pınar Kür, Latife Tekin, Yusuf Atılgan
gibi sanatçıların eserlerinde modernizmin izleri görülür.

KARANFİLSİZ (ADALET AĞAOĞLU):


*Hikâye, teknolojik gelişmeler karşısında el sanatlarıyla uğraşanların karşılaştığı zorlukları; modernleşmeyle beraber insanların
bu konudaki duyarlılıklarını gitgide kaybetmesini ve el emeğine verdikleri önemin azalmasını ortaya koymuştur.
*Adalet Ağaoğlu; toplumun içinde bulunduğu bu durumu, Karanfilsiz adlı hikâyesinde süsleme işi yapan zanaatkârın
iç dünyasından yola çıkarak ve onu konuşturarak vermeye çalışmıştır.
*Yazarı önemli hikâyecilerden biri yapan özellik, duygu ve düşünceleri kaynaştırırken yapaylığa sürüklenmemesidir.
*Sanat ve edebiyatta insanın konumunu geleneksel ölçütleri değiştirerek vermeyi amaçlayan modernizm, okuduğunuz hikâyede
de olduğu gibi gerçeklikten ve toplumdan uzak değildir. Modernizm bireyden, onun iç dünyasının karmaşıklığından hareket eder
ve gerçekliğe ulaşmaya çalışır. Ancak bu gerçeklik geleneksel-gerçekçi anlayışın temsil ettiği kadar yalın, düz bir gerçeklik değildir.
Modernizmle birlikte özellikle gerçeklerin göründükleri gibi olmadığı anlayışı yerleşmiş, yerleşik kuralları ve toplumun sıradanlığını
eleştirme düşüncesi ağırlık kazanmıştır.

ADALET AĞAOĞLU (1929-2020)


*Cumhuriyet Dönemi yazarlarındandır.
*Birçok türde eser verdi.
*Kendine özgü anlatım biçimleri geliştiren yazar; doğa, toplum ve zaman ilişkilerinin bireyin iç dünyasındaki yansımalarını
irdeledi.
*Eserlerinde toplumun çalkantılı dönemlerini ve bu dönemlerin bireyler üzerindeki etkilerini yansıttı.
*Yazarın Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi, Hayır adlı romanları Dar Zamanlar başlığı altında bir üçleme olarak yayımlandı.
*Yüksek Gerilim, Hadi Gidelim, Sessizliğin İlk Sesi hikâye;
*Fikrimin İnce Gülü, Ruh Üşümesi, Romantik Bir Viyana Yazı roman; *Evcilik Oyunu, Tombala tiyatro
türündeki eserlerinden bazılarıdır. *Dert Dinleme Uzmanı, yazarın 2014’te yayımladığı son romanıdır.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE KÜÇÜREK (MİNİMAL) HİKÂYE:


*Bu hikâyeler; betimlemeye ve çözümlemeye dayanmayan, yalnızca bir anın saptaması olan anlatılardır.
*Çok kısa olmalarına rağmen bu hikâyeler yazarının dile hâkimiyetini, kelime dağarcığını, kurgu yeteneğini, duygu ve
düşünce dünyasının derinliğini gösteren yoğun anlatımlardır.
*Küçürek hikâye tıpkı atasözleri gibi az sözle çok şey anlatmayı amaçlayan durum öyküleridir. Başka bir deyişle
hikâyenin atasözleridir.
*Küçürek hikâye uzadıkça okuru uyaran, vurucu etkisini yitirir.
*Küçürek hikâyeler, az sayıdaki kelimeyle yoğun anlamlar aktarma gücüne sahip olan sanatsal iletişim araçlarıdır.
*Küçürek hikâyenin üç önemli belirleyici özelliği vardır: Kısalık, yoğunluk ve birlik. Bu tür hikâyede anlam yoğunluğu, doku
zenginliği ve biçim sıklığı dikkat çeker. Hikâyenin içeriksel ve nesnel ölçüleri, küçük boyutlara sahiptir. Yazar, okuyucu üzerinde
sanatsal bir etki yaratmak ve bu etkiyi artırmak amacıyla hikâyenin içeriğinin boyutlarını kasıtlı olarak küçültür. Bu nedenle kelime
eksiltme, zaman-mekân ayrıntılarını silme ve bir durumu minyatürleştirme küçürek hikâyelerin en çok yararlandığı anlatı
unsurlarıdır.

35
*Küçürek hikâye olarak adlandırılan çok kısa hikâyeler; Tortu, Sus Kalbim Sus Çiçek adlı metinlerde insan yaşamından
dondurulmuş kısa bir an, Yangın ve Seçkin Göz adlı metinlerde yaşanmış küçük bir olay, Derya adlı metinde içsel konuşma gibi
çeşitli şekillerde okuyucunun karşısına çıkmaktadır.
*Ferit Edgü, Haydar Ergülen, Hulki Aktunç, Necati Tosuner, Vüs’at O. Bener, Murat Yalçın gibi sanatçılar küçürek hikâye
tarzında eser veren sanatçılardandır.

FERİT EDGÜ (1936 -...)


*Cumhuriyet Dönemi hikâyecilerindendir.
*Yazar; hikâye, roman, şiir, deneme, biyografi gibi pek çok türde eser verdi.
*Eserlerinde genellikle, yaşadığı çevreyle uyum sağlayamayan bireyin sorunlarını işledi.
*Edebiyatla ilgili araştırma kitapları ve makaleleri ile büyük başarı kazandı.
*Gözlemlerinden ve yaşadıklarından yola çıkarak değişik dil ve anlatım biçimleri kullandı.
*Kimse, O/Hakkari’de Bir Mevsim, Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı roman;
*Yazmak Eylemi, Şimdi Saat Kaç? deneme;
*Kaçkınlar, Bozgun, Bir Gemide, Av, Çığlık, Doğu Öyküleri hikâye türündeki eserlerinden bazılarıdır.

NECATİ TOSUNER (1944-…)


*Hikâye yazmaya 1963 yılında başlayan Tosuner'in ilk hikayeleri Ankara'da yayınlanan gazetelerde çıktı.
*Papürüs, Soyut, Varlık, Ulus, Yeni Gazete, Yeni Edebiyat, Türk Dili gibi dergi ve gazetelerde yayınlanan hikayeleriyle tanındı.
*Gerçekçi bir anlayış benimseyen yazar, kendi gerçeğiyle toplumun gerçeklerini bir araya getirerek farklı bir üslup benimsedi.
*Özellikle 70'li yıllarda yaratılan öykücülüğün gelişiminde önemli rol oynadı.
ÖYKÜ: Özgürlük Masalı, Çıkmazda, Kambur, Armağan, İki Gün
ROMAN: Sancı Sancı, Yalnızlıktan Devren Kiralık (2000)
TİYATRO: Fareli Sokağın Kızı
ÖDÜLLERİ:
1970 TRT Sanat Ödülleri Başarı Ödülü, "İki Gün" adlı öyküsüyle
1978 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü Sancı Sancı ile
1997 Haldun Taner Öykü Ödülü "Armağan" adlı öyküsüyle

Nezihe Meriç (1925-2009): 1925 yılında Gemlik’te doğan yazar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü’ndeki öğrenimini ve yine aynı üniversitedeki Felsefe öğrenimini de sağlık sebeplerinden dolayı yarıda bırakmıştır. Bir süre
Heybeliada İlkokulu’nda müzik öğretmenliği yapmış ve eşi Salim Şengil’in sahibi olduğu Dost dergi ve Dost Yayınları’nı yönetmiştir.
Kadın ve çocuk sorunlarıyla ilgili çalışmalarıyla tanınan yazarın öyküleri Amerika, Almanya, Fransa ve Rusya’da yayınlanan çeşitli
öykü antolojilerinde yer almıştır. Öyküleriyle birçok ödül alan sanatçı gördüğü kanser tedavisinden sonra 18 Ağustos 2009 tarihinde
hayatını kaybetmiştir.

Edebi Kişiliği:

 Meriç 1950 kuşağının başarılı öykücülerindendir.


 Cumhuriyetin ilk kadın öykü yazarlarındandır.
 Nezihe Meriç yaşadığı hayatın her anından bir öykü çıkarabilmiş bir yazardır. Tam bir öykü yazma sevdalısı olan yazar,
günlük izlenimlerini başarılı bir şekilde öykü olarak kağıda dökmüştür.
 Öykülerindeki konular hem bireysel hem de toplumsaldır. Evlilik, kadın dünyası, aşk, yalnızlık, özgürlük, yaşama sevinci, 12
Mart dönemi, kuşak çatışmaları, yoksulluk ve göç onun tercih ettiği konulardır.
 Seçtiği konuların yanında yazmadaki başarısıyla da dikkati çeken yazar, üslubunda da son derece titizdir. Sıcak, samimi,
sade bir şekilde yazar.
 Yazar eserlerinde iç mekân olarak ev, karakol, mahkeme salonu, hapishane, meyhane, taşıtlar ve sınıf kullanmış; dış mekân
olarak ise İstanbul, Bodrum Ankara, semtler, caddeler ve yurt dışındaki ülkeleri seçmiştir.
 Eserlerinde kadın karakterlere çokça yer veren yazar kişilerini her sosyal tabakadan seçer.
 Toplum içinde kendi iç yalnızlığını sürdüren genç kız ve kadınların bu yalnızlık psikolojilerini çözümlemede yoğunlaşır.
 Örf ve adetlerin sıktığı kadınları anlatır.
 Eserleri:

 Öykü: Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç, Dumanaltı, Bir Kara Derin Kuyu, Yandırma
 Roman: Korsan Çıkmazı, Boşlukta Mavi
 Oyun: Sular Aydınlanıyordu, Sevdican, Çın Sabahta
 Çocuk Kitapları: Alagün Çocukları, Küçük Bir Kız Tanıyorum dizisi (7 kitap, 1991-1998 arasında), Dur Dünya Çocukları Bekle,
Ahmet Adında Bir Çocuk, Dur Çocukları Bekle

36
Rasim Özdenören (1940-…)1940’ta Maraş’ta doğan sanatçı, ilk ve orta öğrenimini Maraş, Malatya, Tunceli gibi
Güney ve Doğu şehirlerinde tamamlamış ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile aynı üniversitenin Gazetecilik
Enstitüsü’nü bitirmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak çalışan Özdenören bir süreliğine araştırma
amacıyla ABD’nin çeşitli eyaletlerine gitmiştir. Bakanlık Müşavirliği, müfettişlik gibi görevlerde bulunmuştur. Yazdığı
kitaplarla çeşitli ödüller kazanan sanatçının bazı eserleri de TV filmi yapılmıştır. Yazar yazı çalışmalarına halen
devam etmektedir.

Edebi Kişiliği:

 Özellikle hikâye türünde yazan sanatçı hikâyelerinde genellikle toplumdaki değişme ve çözülmenin sebep ve sonuçlarını
ortaya koyan durumları anlatmıştır. Kültürel yabancılaşma, aile çözülmeleri ve bunalımlar onun eserlerindeki önemli
kavramlardır.
 Müslüman-modem bir çizgide olan Özdenören, hikâyelerinde temel öğe olarak insan ve insan ruhunu almıştır.
 Genelde çözülmüş ve çökmüş bir toplumun kişilerini anlatan sanatçı “Denize Açılan Kapı” adlı hikâyesinden itibaren
tasavvufi bir duyarlılığı okuyucusuna yansıtmıştır.
 Taraf tutmayan yapısıyla yazan yazar, eserlerinde gerçeklere müdahale etmemiş, idealize edilmiş olumlu tipler kadar
eleştirilen olumsuz tipleri de anlatmıştır.
 Tasvire ağırlık veren bir hikâyeci olan yazarın kendine özgü, şiirsel bir üslubu vardır. Alegorik (sembolik) anlatımı da
hikâyelerinin önemli bir noktasıdır.
 Hikâyelerinde geçmişten kopamayan, zamanın anaforlarına karşı direnmeye çalışan insanı, aile içi çatışmaları,
parçalanmayı işler.
 Bireyin yalnızlığını, yabancılaşmasını, kuşak çatışmasını, modernliği, gelenek gibi konularını işlemiştir.
 Kültür şokuna karşı kişinin tasavvufa yönelmesini ister.

Eserleri:

 Roman:  Gül Yetiştiren Adam

SEVİNÇ ÇOKUM (1943-…)

Hikâye, roman ve senaryo yazarı olarak ön plana çıkan Sevinç Çokum, 1943'te İstanbul Beşiktaş'ta dünyaya geldi. Öğrenimine

Beşiktaş Büyük Esma Sultan İlkokulunda başladı. Daha sonra Beşiktaş Ortaokulunu ve Beşiktaş Lisesini bitirdi. Yükseköğrenimine

başladığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü 1970'te bitirdi.

Edebi Kişiliği
 Günümüz hikâye ve romancılarındandır.
 Yazın dünyasına lise yıllarında hikâye türüyle başlar. İlk hikâyesini "Hisar" dergisinde yayımlar.
 Eserlerinde geleneksel değerler, milli motifler ve ahlaki hassasiyetler ön plana çıkar.
 Hikâyelerine çoğunlukla bir mekân tanıtımı ve olayla başlar. Ortalama Türk insanını belirli bir gelenek içerisinde işler.
 İstanbul'un yoksul kesimini ve orta hali ailelerin dünyasını eserlerine taşır.
 Kadın tiplerinin dünyalarını başarılı psikolojik tahlillerle yansıtır. Duygularını akıcı ve dokunaklı bir dille tasvir eder.
 Hikâyelerinde sıcak, etkileyici ve cana yakın bir anlatıcı karakteri sergiler.
 Süsten uzak, yalın, şiirsel anlatımı tercih eder. İç konuşmalar da eserlerinde önemli bir yer tutar.
 Sevinç Çokum son iki romanında konularını tarihten seçmeyi tercih eder. Türk kimliği üzerinde durur.
 "Zor" romanıyla Dündar Taşer Roman Yarışması birincisi olur. "Makina" öyküsüyle 1978'de Milli Kültür Vakfı Özel Jüri
Armağanı'nı kazanır. "Hilal Görününce" romanı ile de TYB ve Milli Kültür Vakfı Armağanları'nı kazanır. 
 "Beyaz Bir Kıyı" romanını Fas'a gittiğinde kaleme alır. Dünyevi aşk ve istekler boyutunun ötesinde Hak dostluğunu işler.
 "Güzele Bakan Karınca" Sevinç Çokum'un 1990'dan günümüze Türkiye gazetesinde yer alan haftalık edebiyat
sohbetlerinden seçilmiş yazılarını içerir.
37
 "Karanlığa Direnen Yıldız" romanında siyasi hayatımızın önemli bir dönüm noktasını oluşturan 27 Mayıs 1960 askeri
darbesinin içindeki farklı kişilikleri sorgular.
 "Rozalya Ana", Sevinç Çokum'un İstanbul öykülerinden farklı olarak Kırım'dan, Anadolu kent ve köylerinden görüntüler
taşıdığı son öykü kitabıdır.
 "Bir Eski Sokak Sesi", Sevinç Çokum'un ilk hikâyelerini oluşturur. Şiirli anlatımın esas olduğu eserde şehrin dar ve eski
sokaklarının insanlarını oldukça zengin iç dünyalarıyla anlatır.
 "Hilal Görününce" romanında Türk dünyasının Kırım ile ilgili bir dilimini alıp işler. Eserde Kırım Türklerinin kendilerine özgü
örf ve adetleri de yer alır.
 "Ağustos Başağı" romanında Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatır.
 "Çırpıntılar", yazarın roman türündeki eseridir. Eserde parçalanmış aileler ve göç üzerinde durur.
 "Bizim Diyar", Sevinç Çokum'un ikinci romanıdır. Eserde Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş yıllarını, Balkan Savaşı'nı ve
Rumeli göçlerini ele alır.

Eserleri
Hikâye
Bölüşmek
Eğik Ağaçlar
Makina
Onlardan Kalan
Derin Yara
Rozalya Ana
Evlerinin Önü
Bir Eski Sokak Sesi
Beyaz Bir Kıyı
Gece Kuşu Uzun Öter
Roman
Karanlığa Direnen Yıldız
Zor
Hilâl Görününce
Bizim Diyar
Çırpıntılar
Ağustos Başağı
Deli Zamanlar
Gül yüzlüm
Gece Rüzgârları
Tren Burdan Geçmiyor

38

You might also like