Professional Documents
Culture Documents
Kolektif Hafiza Ve Toplu Mezarlar: İspanya Ve Türkiye Deneyimleri
Kolektif Hafiza Ve Toplu Mezarlar: İspanya Ve Türkiye Deneyimleri
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
Güneş Daşlı
Ankara, 2017
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
Tez Danışmanı
Ankara, 2017
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
Tez Danışmanı:
……………………………………….. ……………………………..
……………………………………….. ……………………………..
……………………………………….. ……………………………..
……………………………………….. ……………………………..
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı
………………………………………..
İmzası
…………………………………
Teşekkürler ve ithaf
olduğunu hissettiren Yrd. Doç. Dr. Elçin Aktoprak Üzgel’e teşekkür ederim.
Tez danışmanım Doç. Dr. Melis Pınar Yelsalı Parmaksız’ın yol gösterici
mümkün olamazdı.
Son olarak, tez çalışmam süresince sabırla beni destekleyen aileme, tezimin
Güneş Daşlı
29 Mayıs 2017
Kısaltmalar
GİRİŞ ............................................................................................................................. 1
BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
HAFIZANIN SİYASALLIĞI
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
III.I Türkiye’de Ulusal Hafızanın Kurucu Unsuru Milli Hafıza .............................. 139
III.VII Toplu Mezarlar .......................................................................................... 166
GİRİŞ
geçmişle yüzleşme çalışmaları için giderek çok daha fazla önemsenen bir
Aytar, 2013; Göral&Işık, 2013; Uçarlar 2015; Günal, Önder, Birdal ve Akkoç,
2013). Bunun yanı sıra Kürt sorunu, hafıza çalışmaları içerisinde de giderek
olan Kürt sorunu eksenli hafıza çalışmalarına bir katkı olarak; hafıza ile toplu
oluşturmaktadır. Kürtlerin kolektif hafızasının toplu mezarlarda yaşananlar ve
karşı hafıza, devletin kurguladığı ulusal hafıza ile ilişkilendirerek ele alınmıştır.
hafızanın iki biçimine odaklanılan çalışmada; ulusal hafıza için temel olarak
toplumu kontrol etmek için kullandığı bir araç olmadığını gösterdiği çalışması,
tezin temel kaynaklarından biridir. Hafızayı çok daha karmaşık ve çok boyutlu
ortaya çıkması için gerekli olan bir tür toprak görevi görmektedir. Bu noktada ise
ve örgütleri içine alan, geniş bir tabana yayılan ve kendi içinde de farklılaşan
göstermektedir.
Halbwachs’ın kolektif hafıza tanımı toplumsal çerçeve kavramı ekseninde
konusu çalışma için müzakereye açık, dinamik ve politik bir anlam taşaması
anlatılmaktadır. Hafızanın sadece üstten bir grup elitin inşa ettiği bir olgu
olmadığı, tabandan toplumsal öznelerce inşa edilen bir süreci içerdiği noktası
vurgulanmaktadır. Son bir alt başlık olarak, Türkiye’de hafıza literatürünün genel
hafıza ve karşı hafıza olarak iki ayrı biçimde incelenmektedir. Bu ayrımla birlikte,
iki hafıza karşıtlık olarak değil analitik olarak faydalı olacağı düşüncesiyle
resmi tarih yazımına katkısı açısından ele alınmaktadır. Bununla birlikte, ulusal
mekanın hafızanın kuruculuğunda öne çıktığı toplu mezarlar için hafıza üzerine
çalışan antropolog Francisco Ferrándiz’in (2015) “bellek manzarası”
karşı hafızadaki yerini gömülü hafızadan canlı bir hafızaya nasıl dönüştüğü
çerçeve etrafında, iki farklı hafızanın öznelerce nasıl tarih, zaman ve mekanla
açıklanmaya çalışılmıştır. İspanya ve Türkiye deneyimlerine geçmeden önce,
ve toplu mezarlar gibi uygulamaların olduğu iki deneyim olarak öne çıkmaktadır.
Kolombiya, Sri Lanka, Kosova gibi hafıza mücadelesinin yine güçlü bir şekilde
yüzleşme ve hakikatin ortaya çıkması açısından kritik bir rol oynamıştır. Diğer
gösterdiğini analiz etmek için İspanya oldukça zengin bir tartışma alanı
Her iki ülke için öncelikle, ulusal hafızanın tarih, zaman ve mekanla nasıl
hafıza ve resmi tarihteki yeri anlatılırken, Türkiye için devletin Kürtleri ulusal
mekanların inşası gibi resmi ve gayri-resmi mekanizmalar ele alınmıştır. Her iki
pratikleri anlatılmıştır. Böylelikle karşı hafızanın nasıl inşa edildiğine dair bir
eylemlerinde kullandıkları araçlar ve yöntemler ele alınmıştır. Her iki ülke için
BİRİNCİ BÖLÜM
bilinmektedir. Ancak hafızanın modern bir kuram olarak toplumsal boyutuyla ilk
kitabıyla Maurice Halbwachs tarafından olmuştur (Olick & Robbins, 1998: 106-
108). Hafızanın modern bir kavram olarak ortaya çıkması, modernliğin baş
kuramı, üzerinden yüz yıla yakın zaman geçtikten sonra hafıza çalışmalarının
siyaset bilimi gibi sosyal bilimlerde ilginin giderek arttığı bir alana dönüşmüştür.
Seroussi, Levy, & Burke, 2011: 11, Connerton, 2014: 12). Feminist tarihçiler,
tarihini yeniden yazma çabaları ile alternatif tarih, anlatılar ve hikayeleştirmeyle
dönüşen kolektif hafıza çalışmalarına ilginin bu kadar hızlı bir şekilde artmasında
pek çok etken ve sebep bulunmakla birlikte; Aleida Assmann (2006) bu ilgiyi beş
Holokost, tüm bu etkiler ve ilişkilerle birlikte, farklı kimliklerle bir arada barış
geçmişteki felaketlerin bir daha yaşanmamasına yöneliktir. Kolektif hafıza ve
dönüşmüştür.
belirgin durumlardan biri olduğunu belirtir. Geçmişle herhangi bir organik bağı
bir tür unutma etkisinin hızla birlikte var olduğunu göstermek için başvurduğu bir terimdir.
Modernite hız, değişim ve şehirlerde sürekli yıkım ve yeniden yapılan mekânlarla bir tür
unutma kültürünü oluşturmaya hizmet eder (Connerton, 2014a: 11-15).
Dolayısıyla, hafıza üzerinden şekillenen pratik ve teorik tartışmalar;
Her anın, sözün, olayın kayıt edilebildiği ve sınırsız arşivleme imkanının olduğu
önem verildiği bir dönemde, arşivleme isteği bazen olayın ve hakikatin önüne
geçer bir hale gelebilmektedir. Ancak fotoğraf, bilgisayar ve dijital çağ diğer
yandan hafızaya farklı sanal mekânları sunmuştur. Yeni medya çalışmaları ile
değerlere ve anlatılara kadar çok geniş bir alanda gelişme imkanı bulmuştur.
bilimlerin giderek ilgisini çeken bir terim olurken; 20. yüzyılda yaşanan insanlığa
karşı suçlarla ilişkili olarak politik bağlamını tam olarak kazanmıştır. Ancak
10
I.I Maurice Halbwachs’ta Kolektif Hafıza
yeniden ele alınan bellek konusu üzerine çalışmaları sonucunda “kolektif hafıza”
geçmişini bir toplumsal çerçeve ile hatırladığını ileri sürer (Halbwachs, 1992:
182). Böylelikle bireyler kendi başlarına geçmişe ait deneyimlere sahip olsalar da
dışında kaldığı zamanda ise hafızasının olmayacağını belirtir. Bir başka deyişle
11
Halbwachs, doğrudan söylemese de mutlak yalnızlık içerisinde büyüyen bir
yaparak, sadece bir grubun ya da ailenin değil daha büyük kolektif grupların;
örneğin bir ulusun ya da bir etnik grubun kolektif hafızasının olduğunu ortaya
koyması önemli bir katkıdır. Bu katkı, hafızanın daha sonraki çalışmalarda, sosyal
kalanlar unutulur. Bu şekilde, unutma da sosyal bir olgu olarak ele alınabilir hale
gelir. Yani neyi hatırlayıp neyi unutmamız gerektiği toplumsal hatırlama kuralları
ile belirlenir (Assmann, 2003: 45; Zerubavel, 1996: 287). Böylece kolektif hafıza
ile tarih arasında çok keskin bir ayrım yapar ve tarihi "ölü hafıza" olarak tanımlar
geçmişte kalır. Hafıza dinamik olan ve değişime açık olanken, tarih statik olan ve
geçmişte kalandır. Hafıza geçmiş ile şimdi arasında ilişki kurarak geçmişi yeniden
12
kurarken, tarih aksine geçmişi arasına mesafe koyarak ele alır. Tarih hafızadan
geçmişte kalmış ve donuk bir zaman dilimini içerir. Toplumsal hafızanınsa bir
mekânı, zamanı ve aynı zamanda bir sürekliliği vardır. Halbwachs hafıza ile tarihi
(Halbwachs’tan aktaran Assmann, 2003: 52). Kolektif hafıza tarih gibi evrensel
nitelikleri olan bir olgu olmaktan çok, zaman ve mekânda sınırlı bir grubun
varlığına ihtiyaç duyar (Halbwachs, 1992: 143). Halbwachs’ın tarih ile kolektif
hafıza arasında koyduğu bu ayrım, kolektif hafızanın zaman ve mekân ile ilişkisi
dikkat çekmektedir.
bir kimlik bilinci oluşur (Russell, 2006: 797). Bir aileye ya da ulusa aidiyet
ritüellerle devam ettirilen bir olgunun ötesinde şimdiki zamanda devam eden,
şekillenen bir olgu olduğunu teorize eder. Dolayısıyla kolektif hafıza tarihin
13
aksine bitmiş ve statik bir süreç olmaktan çıkıp dinamik ve bugün ile bağ kuran
ortaya koymak konusunda yeni alanlar açtı. Mekânla ilişkisi anlamında literatüre
“Hafıza Mekânları”4 tanımını kazandıran Nora’nı katkısı büyük bir etki yarattı.
Nora’nın (2006) çalışması ulusal-resmi tarih yazımı ile topluma ait olan kolektif
hafıza arasındaki ilişkiyi kurmada bir imkan sundu. Le Goff, Peter Novick gibi
4 Pierra Nora, milieux de memoire yani gerçek hafıza ortamları ile lieux de memoire, hafıza
mekânları arasında bir ayrım yapar (Nora, 1989: 7). Geçmişe ait olan hafıza ortamlarının
ortadan kalkması, geçmişten kopma halinin bir sonucu olarak hafızayı yeniden canlandırma
girişimiyle kristalize hafıza mekânlarına ihtiyaç duyulmuştur (Uslu, 2016: 45). Bu ayrıma ek
olarak, Nora’nın literatüre kattığı Les Lieux de Memoire, İngilizce’ye Sites of Memory olarak
çevrilmiştir. Site kelimesi her ne kadar Türkçe’ye “mekân” olarak çevrilmiş olsa da daha çok
“space” zamansal ve mekansal uzamı işaret eder ve daha çok “çevre” anlamındadır. Dolayısıyla
bir mekanı yer olarak imlemesinden daha fazlasını ifade eder. Hafızanın mekânla ilişkisine
dair daha ayrıntılı tartışma için bu çalışmada bknz: s. 50.
14
daha sonra özellikle kültür alanında çalışan araştırmacılarca sıkça ele alınan
konusu olduğu bu süreçte Mısırolog olan Jan Assman (2003), kolektif hafızaya
“hafıza sonrası” tanımını getiren Hirsch (2008) gelişen hafıza çalışmalarına farklı
kolektif bellek ikiliğidir. Halbwachs, bireysel ile kolektif hafıza arasında karşıtlık
Durkheim’ın yaptığı gibi keskin bir şekilde bireysel bilinci reddetmese de,
15
belirlenimci bakış açısı, hafızanın dinamik yapısı daha doğrusu nasıl oluştuğu ve
canlı kaldığı noktasında eksikliğe sebep olur (Kansteiner, 2002: 180). Dolayısıyla
kolektif hafızanın nasıl çalıştığı yani tanımının tam olarak ne olduğu konusu
muğlak kalmıştır. Kolektif hafıza, ırkın ya da ulusun gizli bir özelliğiymiş gibi
2003: 54).
bireyleri bir tür kurallara uyan, kolektif bir istence göre hareket eden otomatlar
olarak görmüştür (Misztal, 2003: 55). Ancak Jeffrey K. Olick (1998), Eviatar
Assmann, 2006: 212, Russell, 2006: 789). Ancak bireysel hafıza aynı zamanda
bizi biz yapan önemli bir deneyimdir de. Bu yüzden kolektif hafızadan keskin bir
şekilde ayırmak doğru değildir. Birey de tıpkı bir grup ya da topluluk gibi, kendi
16
hafızasını toplumsal bir kimlikle oluşturur, farklı bireylerle olan iletişimi,
çalışmalarında daha fazla yer alması da bunun bir göstergesidir. Geçmişe dair
zenginleşmektedir.
hafızanın kimlik ile olan ilişkisidir. Kimliğin kurulu bir şekilde ele alınarak
hafızalarını temel kolektivitenin geleneği ile çatışma halinde olan, birbirine bağlı
olarak görür. Dolayısıyla bu görüş tek taraflı bir varsayıma dayanır ve donmuş
bir toplumsal kimliği varsayar (Misztal, 2003: 55). Kimliğin dinamik bir olgu
olarak ele alınması hafızayla olan ilişkisini de değişebilir bir şekilde ele almaya
17
imkân sunmuştur. Böylece, toplumsal hafıza, zaman yoluyla anlamlandırmanın
aktif bir süreci olarak görülmelidir (Olick & Levy, 1997: 922).
Kolektif hafızanın zaman ile kurduğu ilişki eleştirilen bir diğer temel
yazımına olan eleştiriler bu konudaki değişimin ana ekseni olmuştur. Tarih için
zaman doğrusal bir şekilde ele alınır ve geçmişte kalan donuk bir zamana işaret
eder. Halbwachs her ne kadar tarihi ölü hafıza olarak tanımlayıp kolektif hafızayı
canlı hafıza olarak tanımlasa da hafızayı; tarihin ele alındığı gibi doğrusal bir
anlamda hafızanın zamanı önceden tahmin edilemez. Buna göre, kolektif hafıza
hafıza zaman ile daha dinamik ve döngüsel bir ilişki geliştirir (Steiner & Zelizer,
1995: 223).
olarak kritik bir yere sahiptir. Mezarlıklar, savaş meydanları, parklar gibi yerler
sıkı bir ilişkisi vardır, mekân hatırlamayı tetikleyen önemli bir unsurdur (Steiner
belleğin özel bir formu olan ulusal hafıza üzerine çalışmalarını gerçekleştirerek
18
Nora, Fransa tarihini inceleyerek ve buradan hareket ederek ulusal hafızanın ve
ders kitapları, anıtlar, semboller, ritüeller birer hafıza mekânına dönüşür. Nora,
için ihtiyaç duyulan arşivlemeden tarih yazımında ihtiyaç duyulan alan olarak
bahseder. Arşivlemeye de bir tür yapay hafıza olarak bakan Nora, stoklama
ihtiyacı ile ortaya çıkan arşivlemenin kendisinin de bir tür hatırlama görevi
oluşturmada etkili olduğuna dair de görüşlerini betimler. Nora, bir nevi hafıza
ilişkisi üzerinden ulusun bir kimlik olarak nasıl kurgulandığına dair katkılarını
yetersiz kaldığı nokta olan kültürü işin içerisine katarak ve iletişimin etkisini
dahil ederek hafıza alanına olan katkısını ortaya koymuştur. Antik Yunan, İsrail
19
Çalışmasında, kültürel belleği mekân dışında, yani kişinin kendi bedeni ve beyni
dışında kültürel olanla ilişkisi üzerinden tanımlayarak esasında bir tür kolektif
Toplumsal hafızanın aktarımı ve korunması sözlü tarih ve daha sonra yazılı tarih
ait bir olgu olarak değil aksine toplumsal olarak ele alır ve hafızayla ilişkisini bu
noktada kurar. Toplumsal hafıza, dil başta olmak üzere pek çok kültürel form
şeklinde var olur. Sadece törenler, anmalar değil kıyafetler, mekânlar, resimler
20
üzerine olan iki ayrı çalışmasında, Halbwachs’ın toplumsal çerçeve tanımından
yola çıkarak unutmanın da hatırlama gibi toplumsal bir olgu olduğundan hareket
eder. Connerton (2014) sistematik unutmayı daha kapsamlı bir şekilde ele alır ve
öte modernitenin unutma üzerinden kendini var ettiğini ima eder. Bu anlamda
öne sürer. Öyle ki, kapitalizmin sanayi, kültür ve şehirlerdeki hızının, geçmişin
yok olmasına ve şimdinin sürekli kılınarak bir algı yaratılmasına hizmet ettiğini
bir şekilde almasına rağmen son zamanlarda hafıza üzerine yapılan çalışmalar
Yani tek bir hafızadan bahsedilemez. Aynı olaya dair farklı tanıklıklar
21
geliştirdiği “hafıza sonrası”dır. Halen içeriği ve kullanılma biçimi açısından
oluştuğunu incelemiştir. Fotoğrafı ölüm ile yaşam arasında bir anlatı alanına
da benzer travmatik bir olaya dair hafızanın nasıl aktarıldığını açıklar. Aynı
tanıklıkların sahip olduğu hafızadan da farklı bir şekilde sunar (Hirsch, 1992-93).
Farklı disiplinlerce ele alınan kolektif hafızanın artık farklı tanımlara ayrışan,
dinamiklerini anlamada toplumsal aktörleri işin içine dahil edilmesi söz konusu
niteliğinin karşısında, bir müzakere alanı sunan politik bir alan olarak
22
Yelsalı, 2012: 284). Misztal’ın “hafıza dinamikleri” yaklaşımından yola çıkarak
hatırlama sadece bir grup elitin, azınlık grupları kontrol etmek için kullandıkları
açık bir inşa süreci olduğunu söylemesi dinamik bir alana işaret ettiği anlamında
İlki resmi hafızayı temsil eden ulusal hafıza; ikincisi toplumsal aktörleri işaret
özne olduğu, canlı ve değişen bir hafıza olarak karşı hafıza İspanya ve Türkiye
etken olan olayların toplulukta hâkim gruplarca, -bu çalışma için devlet- nasıl
hafızaya odaklanılmasının bir nedeni de ikinci bölümde daha ayrıntılı bir şekilde
açıklanmaya çalışıldığı gibi, ulusal hafıza ile karşı hafızanın zaman zaman
23
şekillendiğini anlamak için Nora’nın (2006) ulusal hafıza, modern tarih yazımı ve
Kolektif hafızanın bir biçimi olarak karşı hafıza geçmişi dışardan kuran
değil, geçmişe maruz kalan öznelerin olduğu bir tanımdır. Hafızanın önceden
bir müzakere alanı olarak ele alır. Bu yaklaşım, hafızanın farklı aktörlerle ve aktif
katılımcı bir süreçle şekillenebilen bir olgu olduğunu kabul eder. Dolayısıyla
hafıza, birden fazla anlatıcıya ihtiyaç duyan unutmanın karşıtı bir kavram
bir şekilde şekillenen tarih yazımına karşı alternati bir tarih yazımı mümkün
bir merkezden bilimsel tarih yazımına karşı; birden fazla anlatıcıya ve hikayeye
imkan tanıyan sözlü tarihin daha yaygın hala gelmesinde, feminist teori ve
olmuştur (CCS Popular Memory Group, 1982: 3). Egemen olan “erkek” hatta
“beyaz ve orta sınıf erkek”in özne olduğu anlatıya karşı kadınların tarihinin
yazılması önemli bir dönüşüm sunmuştur. Benzer şekilde işçi sınıfına ait tarihin
24
yazılmaya başlaması dominant olan tarihe karşı alternatif tarihin yazılmasına ön
ayak etmiştir. Çünkü tarihsel olarak, baskın olan gruplarca oluşturulan hafıza
Bu merkezi hale getirilen hafızanın üreticisi ise devlet kurumlarıdır (CCS Popular
bir yolu ise, bu çalışmada karşı hafıza olarak belirttiğim; hafızanın geleneksel
dayalı bir şekilde anlatımıdır. Mektuplar, günlükler, fotoğraf albümleri gibi kişisel
egemen tarihte özneler eşit bir eşkilde tarih yazımına katılmazlar; örneğin
erkekler tarih yazımının aktörleri iken kadınlar bu tarihin öznesi olarak dahil
25
olmasının bir diğer nedeni; hafızanın sadece geçmişle ilgili olmaması geçmi ve
dinamik bir ilişki kurulur. Sonuç olarak; halka ait mücadelenin ortaya çıkması,
halkın, işçi sınıfının ya da kadınların baskı ve dışlama pratikleri altında bile tarih
olarak inşasına, dolayısıyla birden fazla aktöre işaret eder (Jelin, 2003: 12). Son
incelenerek aktif bir politik mücadele alanı olarak ele alınmaya başlanmıştır.
Böylece kolektif hafıza alternatif olarak tabandan kurulabilir hale gelmiştir. Post-
yerel oluşumlarla yeniden inşa ederek, hafızayı bir tür politik mücadele alanı
26
Bu noktadan hareketle, kolektif hafızanın yukarıdan devlet ya da daha
göre çeşitlendiğini görmek gerekir. Böyle bir bakış açısıyla, devlet hafızayı kuran
tek aktör değildir ve elinde bulunan güçle hafızaya tamamen hükmeden tek aktör
olarak ele alınmamalıdır. Söz konusu çalışma için devlet üstten hafızanın inşa
edilmesinde rol oynayan bir aktör olarak dahil edilirken, toplumsal aktörler
bireysel hafıza ile kolektif hafıza arasında bu türden bir ilişki kurulur. Bireysel
hafızaya sahip kayıp aileleri “bellek uğraşısı”nın birer öznesi olurken onların
aktörlerden biri olarak ele alınmaktatır. Ancak devlet eşitsiz bir şekilde hafıza
üretimine dahil olan bir aktördür. Popüler hafızaya dair yukarıdaki bölümde
27
açıklandığı gibi, devlet üstten, anti-demokratik ve baskın bir şekilde hafızayı
olarak kurgulanırken devlet bir aktör olarak ulusun hafızasını şekillendirir. Ortak
hafızalarında hegemonik bir güce sahip olan devletin de bir özne olarak kabul
süresince ve sonraki süreçte kendi resmi hafızasını inşa etmeye devam eder.
Tıpkı toplumsal olarak inşa edilen hafıza gibi bir seferde inşa edilip biten bir
süreç değildir resmi hafıza da. Dolayısıyla tüm çatışma ve çatışma sonrasındaki
Ulusun kurgulanışına dair Anderson’un kitabı önemli bir kaynaktır. bknz: Benedict Anderson,
Hayali Cemaatler, 2011, İstanbul, Metis Yayınları.
28
süreçte devlet de toplumsal özneler de kendi yaklaşımlarına göre hafızalarını
yaklaşımının aksine geçmişteki anlatılara değil, Jelin’e (2003) paralel bir şekilde,
kurgulamak iki duruma imkân tanır. Öncelikle devletin kurguladığı ulusal hafıza
hafıza, çoklu öznelere imkân tanımasıyla mekân ve zamanı çok daha dinamik ve
alanlarında çok daha yaratıcı ve donuk olmayan hafıza anlatılarına imkân sunar.
süreklilik içeren bir geçmiş yoktur. Aksine hafıza bağlamında, geçmiş ile şimdi
diyalektik bir ilişki içerisindedir ve bu ilişki sonucu sürekli bir değişim söz
29
konusudur. Benzer bir etkileşim hafıza ile tarih arasında da mevcuttur.
kurarken, kolektif hafızayı tarihin bir tür bozulmuş hali olarak alırlar. Hafıza
dinamiği yaklaşımı tarih ile hafıza arasında bir karşıtlık kurmaz, karşılıklı
etkileşim içerisinde oldukları bir bağıntı kurar (Misztal, 2003: 68-70). Çalışmada
esas alınan diyalektik yaklaşım, devlet, aileler, insan hakları aktivistleri gibi farklı
devleti dışlayan ya da karşıt olarak gören bir yaklaşımdan ziyade kolektif hafıza
çalışılmıştır.
hatırlanacağı sorusu da can alıcıdır. Her özne kendi politik mücadelesiyle ilişkili
koyar. Bu anlamda, hafıza ile siyaset arasındaki ilişki net bir şekilde
tanımlanmadığında, geçmiş çoğu zaman devlet eliyle manipüle edilen, bazen yok
bittiğiyle ilgilenmek bize sadece geçmiş hakkında bilgi vermez, aynı zamanda
30
bugüne hatta geleceğe dair de bilgi verir. Bir başka deyişle geçmişi nasıl
şekillenir. Karşı hafıza geçmişi bugün ile ilişkilendirilerek yeni bir hafıza ve tarih
oluşturma imkânı sunar. Bu imkân, geçmişte yaşanmış kötü olayların bir daha
değerli bir hale gelmektedir. Bu çalışmada, karşı hafıza zaman, mekân, özneler ve
sadece toplumsal öznelerin bir hafıza inşasına dair mücadele vermesi değil,
31
edilerek dönüştüğü ve dönüşmesi gerektiğidir. Çalışmada da toplu mezarların
yönelen bir aktör olsa da demokratik dönüşüm olanaklarını barındıran bir özne
olarak ele alınması tercih edilmiştir. Elbette bu dönüşüm politik bir mücadele ve
hafıza ve tarih ilişkisi üzerinde durulması gereken konular olarak öne çıkar.
şekilde ele almak olasılıkları barındırır. Olasılıklar ise riskleri içeren ve belki de
sürekli direnişi, alternatif anlatıları ve inşa sürecini önceleyen bir siyasi zemini
32
Aleviler, Kürtler ve diğer azınlıklara yönelik travmatik geçmişin tekrardan ortaya
Ulusal kurguda yer alan olaylar sözlü tarih, bireysel ve kolektif hafıza çalışmaları,
7 Eylül olayları, varlık vergisi, askeri darbeler ve özellikle 12 Eylül askeri darbesi
alanına yönelik saldırılar son dönemin en çok ele alınan ve tanıklıklarıyla ortaya
çalışmaların ortaya çıkmasına vesile olmuştur (Birdal, 2012: 255). Hrant Dink
üzerinden irdelenen yas kavramı, aynı zamanda karşı hafıza çalışmalarına örnek
şekillendiren çok güçlü bir ulusal tarih anlatısının olması; ulusal hafıza alanındaki
tarih akademik olarak daha çok sorgulanır ve irdelenir hale gelmiştir (Ersanlı,
2013: 22). Kendisi de ulusal hafıza üzerine çalışan Esra Özyürek’in (2012)
33
Kasım anmaları, resmi arşivler ulusal hafızanın farklı yönleriyle irdelenmiştir
Sözlü tarihin akademik olarak daha çok öneme sahip olması; ulusal
kimliklerin hikayeleri sözlü tarihle birlikte daha çok gün yüzüne çıkmıştır.
Özellikle Leyla Neyzi’nin sözlü tarihe ve yeni öznellik arayışlarına dair çalışmaları
çalışmalarda uzun bir sessizlikten sonra hafıza ve sözlü tarih ekseninde ele
alınmaya başlanmıştır (Altınay & Çetin, 2004: 2). Akademik çalışmaların yanı
sıra; Dersim Katliamı’nın mağdurlarına ses veren ‘Dersim’in Kayıp Kızları’ adlı
dışında bir hafıza mekânı sunmasıyla mimarlık, edebiyat, gazetecilik gibi farklı
yapan, Hafıza Merkezi, Kara Kutu gibi sivil toplum örgütleri bu alanda faaliyet
göstermeye başlamıştır.
34
Türkiye’de giderek artan ve daha geniş bir alanda ele alınmaya başlayan
ve yoksulluk gibi farklı alanlardaki hafıza çalışmaları aynı zamanda ulusal tarihi
sorgulayıcı bir niteliğe bürünmektedir. Ulusal tarihle kurulan bu ilişki elbette, tek
da öznelerin neye karşı veya neden alternatif tarih ve hafızaya ihtiyaç duyduğuna
ilişkin de önemli bir yere sahiptir. Böylelikle ulusal hafızanın tarih, zaman ve
maddesi olmaktadır.
35
İKİNCİ BÖLÜM
HAFIZANIN SİYASALLIĞI
E. Renan
kolektif hafızanın iki biçimi olarak, iktidar, daha dar anlamda ulus-devlet,
hafıza ele alınmaktadır. Kolektif hafızanın bu iki ayrı biçimini çalışmada resmi
maruz kalanlarca yapılır. Bu bölümde ele alacağım bu iki hafıza arasında baştan
belirtmem gereken başka bir fark ise; ulusal hafızada geçmişin devlet tarafından
seçilmesi söz konusu iken karşı hafızada insanların geçmişe maruz kalması söz
tarafından yaşananlarla çok sıkı bir bağ içerir. Bölümün nasıl ilerlediğinden
bahsetmeden önce, kolektif hafızanın iki türü olarak sunulan ve ayrı olarak ele
36
bölümlerde bahsedileceği üzere bazen hafızanın aktarılış yöntemlerinde
göstermektedir.
girmesiyle oluşan bir alandır. Bu alan içerisinde ulusal hafızayla karşı hafıza
arasında net çizgiler koymak ve kategorik olarak toplumsal olana dayanan karşı
hegemonik olarak tarihi kuranlara karşı bir direniş öznelliği içerdiği yol
bir şekilde kurulur, merkezi olan bu tarih anlatısının dışına çıkarak gizlenmiş ya
bir direniş halini alır. Böylece, Foucault, karşı hafızayı güç ilişkilerine karşı bir
karşı hafıza üzerine yapılan çalışmalar, tabandan inşa edilen karşı hafızanın farklı
rağmen, analitik açıdan ulusal hafıza ile karşı hafıza ayrımıyla devam etmeyi
37
düşünmekteyim. Hele ki çalışma bağlamında toplu mezarların karşı hafızayla
dışında gayri resmi hafıza olarak inşa edilen ve aktörlerinin yerel inisiyatifler,
örgütler ve toplulukların olduğu karşı hafıza da tıpkı ulusal hafıza gibi zaman ve
inşa edici aktörlerine odaklanmaya çalışmaktayım. En son bölümde ise, iki ayrı
Ulus, bir grubun kendini ortak dil, din, tarih, soy, mekan ve kültür gibi
unsurların bir arada ya da bir kaçı üzerinden tanımladığı bir birimdir. Sosyal bir
inşa olan ulus, devletle özdeş değildir, artık geleneksel yaklaşımın aksine
Ernest Gellner (1983), Eric Hobsbawn (1990) gibi bu modern yaklaşıma sahip
ekol, ulusu, modernitenin kendi sürecine dair ve modern dünyanın bir ürünü
38
olarak ele almaktadır. Milliyetçilik kuramları içinde ve yukarıda önde gelen
icadıyla ulus oluşur. Eski geleneğin yerine bir ulusu bir arada tutacak yeni
geleneklerin icat edilerek ikame edilmesi, bir anlamda var olan hafızanın yok
2006: 3-5). Bu anlamda ulusal marşlar, okullarda söylenen antlar ve şiirler, ulusal
seremoniler vb. anlatıların hepsi icat edilen geleneğin tanımına girer. Sanayi
söylemler yeni geleneğin inşası için şekillenir. Ulusun üyelerine nasıl iyi bir
tarihle ilişkisini anlamak için bir yol sunar. Ulus-devletlerle birlikte yaratılan
zorundayız” ifadesi açıklık getirir. Ulusun bir hayali cemaat olarak oluşturulması
dengi bir kurum olarak seküler eğitimin konulmasıyla hayali cemaat olarak
39
ulusun icadına başlanmıştır. Kamusal eğitim kuşaklar arası geleneğin sürekli bir
(Hobsbawn & Ranger, 2006: 340). Bu anlamda eğitim üzerinden resmi tarihin
Taşralara kadar gitmiş olan anıtlar ulus ile seçmenleri arasındaki bağı simgeler
izleri ve ulus ile bağları kuran somut öğelerdir. Her ülkenin kendine özgü ulus
örnektir. Tüm bu resmi gelenek icatlarıyla ulusun içeriği doldurulur ve ulusa bir
2006: 348).
ortaya çıkmasıyla paralellik taşır. Bu süreçte devlet milli kimliğin oluşumunda bir
kuluçka görevi görür ve milli kimliğin inşası neredeyse devletle mümkün hale
40
şekillenmesinde 19. ve 20. yüzyılda özellikle İngiltere, Fransa ve İspanya gibi
tarihi bir toprak ya da yurt, 2. ortak mitler ve tarihi bellek, 3. ortak kamu kültürü,
milleti, ortak bir toprağı olan, ortak değerlere dayanan, ortak bir kamu kültürüne
ve ekonomiye sahip, ortak yasal hak ve görevleri olan insan topluluğu olarak
betimler (Smith, 2014: 32). Etnik grup ise soya ait mit vurguları, ortak geçmişle
bir tarihin varlığıyla oluşan kültürel kolektif bir gruptur. Smith, etnik bir gruba
deyimiyle etnik aidiyet duygusu hayali bir soy ve farazi ecdat ile kurgulanır. Milli
kimlik yaratma sürecinde “altın çağlar miti” kullanılır, geçmişe dönük milletin
anlatılarıyla bir döneme ait mitler milli kimliği besler. Dolayısıyla milli kimlik
öteki, Schmittci ifade ile, “ben” ve “düşman” ikiliğinin kurgulanması için imkan
41
verir. “Öteki”, bir başka deyişle düşman kurgusu, milli kimliğin şekillenmesinde
önemli bir yer tutar. Türk milli kimliğinde olduğu gibi sürekli bir kinin
unsur olur. Bu anlamda, savaşlar devletlerin var olması için gerekli araçlara
dönüşür; iddialı bir ifadeyle devleti devlet yapan savaşlardır (Smith, 2014: 50).
Savaş devlete milli kimlik kurgusunu oluşturabilmek için pek çok imkan sunar;
kahramanlık anlatıları, savaş ve zaferle dolu bir resmi tarih sunumu, ortak
güçlendirmesi gibi pek çok etkiyi içerir. Dolayısıyla askeri hareketlilik her zaman
devletlere imkanlar sunar. Bu bağlamda, din ve ordu devletin elindeki önemli iki
araçtır. Milliyetçilik ırka dayalı bir şekilde kurgulanırken aynı zamanda dini
hem din birlikte kullanılır (Smith, 2014: 84). Ayrıca milliyetçilik modern devletin
önemli bir yere sahip olmuştur. Fransa bu tema çerçevesinde, yas ve anıtsal
yapılarla ölümün yaşama siyasal bir şekilde eklemlenmesinde örnek olarak ele
alınabilir. Ölümler vatan ile ilişkilendirilerek, vatan ancak tehdit altında olduğu
42
kurulmasına hizmet eden bir hale getirerek, ölümlere dair devasa anıtsal
yapılarla ulusa bireysel düzeyde katılıma imkan sağlar (Yelsalı Parmaksız, 2012:
Parmaksız, 2012: 296). Böylelikle, ölüm ve şehitlik anlatıları ile soyut bir olgu
olan milli kimlik arasında daha net bir bağlantı kurulmuş olur.
şiddet değil aynı zamanda eğitim gibi devletin ideolojik aygıtlarıyla birlikte bir
kolektif amnezi yaratılmaya çalışılır (Connerton, 2014: 30). Dolayısıyla hafıza ile
kanıdır. Oysa ki hafıza belli müdahalelerle, seçkinci bir şekilde aktarılabilir bir
olgudur. Anıtlar ya da çok iyi bir anlatım özelliğine sahip arşivler bize hatırlatan
Diğer temel bir hata ise tek bir hafızanın olduğu kanısıdır. Oysa ki daha önceki
bölümde de ele alındığı gibi, aynı olaya dair her grubun ya da kimliğin
43
kimin kimliği olduğuna bakmak gerekir. Keza milliyetçilik tartışmalarında tek bir
belirleyen bir karakter kazanır. Ulusun inşasında tarih ve hafıza önemli bir rol
oynar. Ulusal anlatılarla; ulus için bir başlangıç tarihi oluşturulur; kökene atıfta
içerecek şekilde tanımlanır. Son olarak ortak hedef ve anlam için tarihin
ilerleyişinde bir kader tanımlanır. Tüm bunlar “ulusal tarih”in oluşmasını sağlar.
Ulusların ortaya çıktığı 19. yüzyıldan bugüne değin tarih, milliyetçi akımların
Avrupa’da Nazi rejimi yanı sıra pek çok milliyetçi hareketlerin tarih ve hafıza ile
Çünkü ulusal anlatılar yüzyıllar boyunca bir ulusal kimliğin var olabilmesi için
2002, s.10).
44
Yazılı tarih kurucu tarihin oluşumunda önemli bir etken olmuştur. Resmi
tarih yazımında olması gereken tekrarlar ve sabitleme yazı ile mümkün kılınır.
Böylelikle egemen tarihi istediği gibi manipüle edebilir. Öyle ki Cengiz Çağla,
tarihin yanlış yazılmasını ulus olmanın bir şartı olarak belirtir (Çağla, 2007: 50).
tarih yazmalarının saklandığı arşivler ve binalar devletler için her zaman önemli
bir yere sahip olmuştur. Tarih taşıyıcılığının Antik Yunan’dan günümüze egemen
parası olan erkekler olmuştur (Assmann, 2003: 64). Neyin hatırlanıp neyin
45
Mit, savaşın anlamlarını içeren toplumda basitleştirilmiş ve dramatize
edilmiş hikayeleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir (Hynes, 1999: 207).
bilinçli olarak tarihten seçilen anılarla manipüle edilerek oluşur (Bell, 2003: 75).
gerçekleştirilir.
mekanlarına karşılık gelen bir terim üzerinden tartışmasını yürütür. Mit çevresi,
ve yer hakkında hikayelerle ulusal kimliği çerçeveleyen bir olguyu ifade eder.
Mit çevresi ile hafıza arasındaki ilişkide, hafıza mit ve karşı mitleri kesen
bir noktadadır. Ulusal anlatılarla oluşan mit karşısında direnişi simgeleyen mitler
her ikisini de kesen bir yerde durur. Bu noktada mitoloji ile tarih arasındaki
ayrıma da dikkat çekmek gerekir. Mitoloji tarihin bir alt oluşumu olarak ele
alınabilir. Yani tarih, geçmişle ilgili pek çok seçilmiş, manipüle edilmiş olayları
içerirken çok daha karmaşık ve geniş bir tanımı içerir. Dolayısıyla ulusal mitleri
de içine alan geniş bir alanı kaplar. Gerçekte tarihçinin bu anlamda görevi bu
46
Kolektif hatırlama ulusun esas miti ile mücadele eden bir role sahiptir. Bell
(2003) hafızayı "toplumsal özneler" yaklaşımı ile analiz eder. Bu yaklaşıma göre;
toplumsal hafıza sadece geçmişi kurmaz aynı zamanda şimdi ile bağ kurarak
şekil verecek olan hafıza, anlatılan hikâye ile kimlik arasındaki bağı kurar.
44). Tek ve ortak bir kimlik yaratmak için geçmiş manipüle edilerek ele alınır ve
hizmet eder. Ulus-devletler döneminde mit ve nostalji çok daha öne çıkar; hafıza
geçmişi kurma işlevi ile toplumsal hafıza ile hatırlama arasında fark olduğunu
47
belirtir. Buna göre toplumsal hafızaya dayalı olarak toplumda bireyler bir olayı
deneyimlere açık bir süreç olarak tanımlanırken zaman, modernite ile birlikte
dinamik bir hız içerisinde dizginlenmesi gereken ve kontrol edilmesi gereken bir
olgu haline gelmiştir (Biçel, 2012: 50). Böylelikle zaman işlevleştirilerek seküler
bir geleceğin kurulması, ilerleme fikrinin yayılması ve modern dünyaya ait olan
gerçekleşmiş olur: Geçmiş ile gelecek, özel ile kamusal olan gibi. Modernitede
Böylelikle grup içi ilişkiler belirlenir, “yabancı olan” ayırt edilmiş olur (Misztal,
sezgilerine yer vermeyen kantitatif bir araçtır (Misztal, 2003: 110). Böylece,
zaman ile kurulan ilişki çok daha mekanik bir hal almıştır.
bağı kuran araçlardır. Elbette hafıza derken tek bir hafızadan bahsetmek
48
hatırlanacak olanları kendisi seçerek “icat edilmiş takvimler” oluştursa da
esasında insanların geçmişe dair hatırladıkları tek bir şey değildir, çeşitli zaman
yol açar. İnsanların doğal bir şekilde kendi geçmişleriyle kurdukları ilişkideki
değişkenlik bir nevi sabitlenmiş olur. Ancak bu ulusal hafızanın geçmişle kurduğu
bugünün geçmişle kurduğu ilişki sürekli olarak yeniden yaratılır (Misztal, 2003:
109).
anlamda ulusal hafıza için zaman bir nevi hafızanın sembolleştiği anları yaratmak
için vardır. Nora’nın anmalar çağı olarak belirttiği ulusal kurtuluş günleri,
Öyle ki bir dakikalık saygı duruşları bile anlardan yaratılan simgeleşmenin bir uç
takvimi oluşturulmak istenen ulusal hafızanın çerçevesi gibidir (Nora, 2006: 32).
olayların gerçekleşmediğine işaret eden bir tür zihinsel sürecin ürünü olarak
49
şekillenir. Ulusal günleri içeren takvim temelde bir ulusun kolektif geçmişini
tarihlerin kutsal tarih olduğunu gösterir. Dolayısıyla iktidara yeni gelen bir
liderin bir günü ulusal resmi tatil günü ilan etmesi o anı ve olayı ölümsüzleştirme
yer alır. Özellikle de Pierre Nora’nın Fransa resmi tarihinden hareketle kullandığı
geniş anlamdaki mekan kavramı, zaman gibi olgulara genişleyen zengin bir analiz
sunar. Nora, öncelikle ulusun kendi sınırlarını ve kimliğini yaratmak için hafıza
mekanla kurduğu ilişki yapaydır ve bu yüzden de bu yapay hafıza bir süre sonra
yok olma ya da etkisinin giderek azalması riskini içerir. Ancak toplumlara ait olan
50
Okullar, kitaplar, müzeler, anıtlar gibi ulusal hafıza mekanlarıyla şekillenmiş bir
toplumun inşa ettiği karşı hafıza ulusal hafızayla ilişkilidir. Dolayısıyla ulusal
hafıza ile toplumların kendi mücadelesi ile oluşturulacak karşı hafıza arasında bir
hafızadan çok tarihle ilgilidir (Nora, 2006: 32). Ulus inşasında mekanın hafıza
fiziksel mekanı işaret eden hafıza mekanları bile zamanla dönüşür. Bir müze bina
olarak sabit olsa da, değişen politik ve kültürel şartlara göre içerdikleri ve
yapılabilmektedir.
kavramına ulaşır. Ancak Nora’nın Fransa tarihine uzun ve detaylı bir şekilde
51
deyimiyle Fransa’nın hafıza düzeneğini resmetmektir. Bu düzeneğin Fransa’da
Fransa’nın siyasi tarihinden hareket etmiş olması tüm ulusal hafıza süreçlerinin
indirgeyerek karşı hafızaları onları inşa eden öznelerle birlikte yok sayması
Ancak Avrupa’daki Almanya, İngiltere gibi pek çok ülkede denenen ulus-devlet
devletin ortak bir hafıza kurma ihtiyacı farklılık duygusuna karşı bağlayıcı bir
onu tehdit eden bir düşmanı vardır, kendisine karşıt olan ve bu düşmanlıktan
52
ölünecek devlet kutsallığının ulus-devletler için hafızayla ilişkilendirdikleri
önemli bir olgudur. Ancak ulusal hafıza sadece geçmişi kurmayla var olmaz.
Nora’nın bir paradoks olarak gördüğü, geçmişi kurması gereken ulusal hafıza
ulus için aynı zamanda ortak bir gelecek de sunar. Bu ortak gelecek ise sadece
ulusu vatan sevgisiyle sentezleyerek var olur. Düşman, öteki, savaş, vatan sevgisi,
ortak ideal gibi kavramlar etrafında iktidar, hafızanın retorik kullanımını kök
yazımıdır. Nora bunu Fransa için şöyle ifade eder; “Vasat güce sahip Fransa,
tarihiyle büyük kalmıştır; o halde bu tarih neden işletilmesin ki?” (Nora, 2006:
48). Bu yüzden iktidar, otoriter bir hafızayı kurmada tarih yazımına ihtiyaç
duyar.
arşivler öne çıkmaktadır. Mekanlara olan ihtiyaç biraz da arşivleme ve her şeyi
kayıtlar, tarihi eserler, milli kütüphaneler hepsi ulusa ait olanı kayıt altına alarak
koruma altına almaya çalışır. Nora bu yüzden “artık hafıza mekanları çağıdır”
geçtiğine dikkat çeker (Nora 2006: 24). İlk bölümde bahsettiğim gibi, gelişen
teknoloji ile sınırsız arşivleme imkanı bazen hafızanın önüne geçmektedir. Ulusal
hafıza için de hem fiziksel olarak hem de sanal ortamda kayıt imkanı
birlikte ulusal hafızayı koruma çabası halen devam etmektedir. Bu nedenle nasıl
53
hafızalarını yaratmaya devam etmektedirler. Ancak bu hafızalar birbirinden
kopuk değildir. Her iki hafıza da birbiriyle etkileşim içerisine girerek birbirini
etkileyebilmekte ya da dönüştürebilmektedir.
dışarıdan bir şekilde ulusal hafıza yaratma sürecini içerir. Nora’nın oldukça
yapay ve kurgusal bir şekilde tarif ettiği kolektif hafızaya karşı toplumların kendi
bir biçimi olarak karşı hafızada odak, geçmişteki kötü ve acı dolu olayları
hafızada maruz kalınan bir geçmiş vardır. Maruz kalınan geçmiş tüm yüküyle
2013: 18-19).
kendi hafızası vardır. Merkezi olarak kurulan ulusal hafızanın nüfuz edemediği
yerelde topluluklar kendi hafızalarını korurlar. Ancak bunun dışında hafıza bir
54
direnme, karşı koyma alanı olarak da işlev görür. Özellikle tek bir kimliğin
toplumsal hafızanın yeniden inşa edilmesine yönelik baskılar söz konusu olduğu
çatışma sonrası kayıpları ve ölümleri inkar etme eğiliminde olan hükümete karşı
55
öldürülen isimlerin olduğu anıtın inşası yine sivil hareketlerce inşa edilerek
devletin yeni hafızayı yine resmi tarih çerçevesinde kurmasının önüne geçilerek
baskı uygulamasıyla sivil halka yönelik pek çok insanlığa karşı suç işlenmiştir. Bu
şiddet ve baskı sonucunda zorla yerinden edilen yerli halk 10 yılı aşkın bir süre
56
çocuklara ve gençlere sözlü tarih yoluyla aktarmışlardır. Kumaş parçalarıyla,
2012: 21).
önemlidir. Hakim tarih yazımından farklı olarak karşı hafızanın oluşumunda çok
daha gündelik yaşama dair yöntemler ve araçlar karşı kullanılır. Bunlar sözlü
57
olabilmektedir. Bu yöntemlerin hepsi tarihin karmaşık ve anlaşılmaz ve sadece
bizlere gösterir. Aynı zamanda, geçmiş ile şimdiki zaman arasında bir bağ kurar.
Resmi anlatının aksine, geçmişle etkileşimli bir ilişki kurar. Tanıklar, bir anlamda
Özetle, karşı hafızada tarih geçmişte kalmış ve bizden uzak, apolitikleştirilmiş bir
şey olmaktan çıkarılarak gündelik yaşamımıza dair bir şeye dönüşür. Tanıkların
canlı bir şekilde hafızanın inşa süreci başlamış olur. Bu süreç uzun, dönüşümler
süreçtir. Çünkü tanıkların hikayeleri politik şiddetin tarihine dair olduğu kadar
Tarih ile hafızanın ilişkisinden hareketle resmi tarih yazımı Nora (2006),
58
kimlik kurulur. Ancak geçmişi donuk ve tek bir tarihsel sürece indirgeyen ulusal
ideolojiyle domine olması, devletin toplumsal olarak yerelde yazılan tarih yazımı
festivaller, sözlü tarih anlatıları, şiirler topluma ait olan tarihin yazımında
devletin tek kimlik dayatmasına karşı isyanları, alternatif tarih yazımı daha da
dönemde daha net bir şekilde görülmüştür. İktidarın kurmaya çalıştığı büyük
mücadele alanı olarak kendi tarihini oluşturur. Karşı tarih yazımında da iktidarın
ait kurucu mitler inşa etme, bazı tarihsel olayların öne çıkarılması, anmalar gibi.
Ancak bu anlatılar daha çok devlet şiddetine maruz kalanlar için aynı zamanda
bir tür direniş demektir. Devletin yok etmeye çalıştığı bir kimliğin korunma
çabasıdır. Dolayısıyla karşı tarih yazımını resmi tarih yazımından ayıran bir
nokta da homojen olmamasının yanı sıra kimliği tabandan kurma gibi bir etkiye
59
sahip olmasıdır. Ayrıca karşı-tarih de karşı hafıza gibi homojen ve yekpare
toplumsal olarak bir değişime sebep olmaktadır. Türkiye’de son yıllarda giderek
artan otobiyografiler, tarihi romanlar, sözlü tarih, yöre ve mahalle tarihi gibi
işlevselleşir. Diğer yandan, akademik olmayan tarih yazımı ise, resmi tarih
dayalı tarih yazımı bu türden bir tarih yazımıdır (Sarlo, 2012: 13).Tanıklıklar
anlatıya bırakan bir etki yaratır. Bir nevi tanıklık tarihin yok ettiği belleği
60
yakınlaştırma görevi üstlenmektedir. Tanıklıklarla, konuşulmak istenmeyen
devlet şiddeti konuşulur olmuştur ve kamusal bir hak alanı yaratır (Sarlo, 2012:
yapar. Örneğin ölüme tam tanıklık etmek bizzat kendinin ölmesi demektir. Ancak
olayların “tarafsız” anlatıcıları olarak ele almanın yanı sıra yaşanan felaketlere
tanıklık etmiş olma olarak görmekteyim. Ama elbette tanıklığı hakikatin tek
kurucusu olarak görmek eksik olur. Ancak Arendt'in dikkat çektiği nokta
tanıklığın toplumsal olması, ona farklı bir anlam kazandırır (Arendt’en aktaran
Sarlo, 2012: 45). Tanıklık kişisel anlatı ve doğruluğu sorgulanır birinci tekil
61
içerir. Özellikle tanıklıklar bir ölüm ya da kayba yönelikse bir yas ortamı yaratır.
noktada yeniden kurulması söz konusu olur (Sarlo, 2012: 45). Sarlo’nun burada
Karşı hafıza da resmi tarih gibi ideoloji yüklüdür. Ancak hafızada, tarihte
Geçmişin yeniden inşasının kurulabilirliğiyle ortaya çıkan hafıza resmi tarih gibi
cezasının sadece hukuki olacağı bir eşik artık geçilmiştir Öznelerle birlikte bu
62
takvimi inceleyerek önemli anmaları ele almıştır. Sırbistan’da savaş karşıtı
önemli bir karşı hafıza platformu haline gelmiştir (Fridman, 2015: 217). İnsanlar
hikayelerini duyurur hale gelmekle kalmayıp aynı zamanda resmi tarihin inkar
iki önemli tarih ise Saraybosna’nın kuşatılması ve birden fazla günde anılan
savaş sonrasında yok saymaya devam ettiği Omarska Kampı’nda yaşananlar ise
yakın zamanda gerçekleşmiş olan 28 Aralık Roboski Katliamı önemli karşı hafıza
63
olan Ermeni Soykırımı 24 Nisan günü anılarak sözlü tarih ve tanıklıklarla üstü
örtülen hafıza ortaya çıkarılmaktadır. Aleviler için 2 Temmuz Sivas Katliamı her
tutulduğu bir tür adalet arayışı sürecine dönüşmüş durumdadır. Bunun gibi pek
çok gün geçmişte resmi tarihin yok saydığı ya da çarpıtarak resmi tarihe dahil
anmalar dışında, 1 Eylül Barış Günü Kürtlerin öncülük ettiği bir başka önemli
gündür. 1 Eylül Barış Günü, dünyada barış günü olarak kutlanan 21 Eylül
kolektif hafızasında canlı tutmak istediği geçmişe ait olaylar, hafıza mekanları
süreç, yeniden hatırlamayla inşa edilen toplumsal hafızaya olan katkısı dışında
bir tür karşı hafıza yaratma süreci olarak ele alınmalıdır. Her ne kadar resmi
hafızaya ait mekanların sabit ve tarihteki bazı anları dondurarak yüce anlatılar
64
bu etkilerle birlikte, toplu mezarların birer hafıza mekanı olarak ele alındığı
daha güçlü olmasına dayanır. Donuk ve doğrusal tarih anlatısından ayrı olarak
hafıza mücadelesi gibi pek çok deneyim bunu göstermiştir. Tüm bu çalışmalarda,
hafızaların mekana daha sıkı sıkıya tutunmasına yol açar (Özsoy, 2016: 182).
Mekan; ötekiler, yerliler, azınlık halkları için gündelik yaşamda kendi hafızalarını
65
hafıza yaratma çabaları yanı sıra çatışma sonrası süreçlerde hafıza mekanları
dinamik ve politik bir sürece dair bir deneyimdir. Ancak çoğu zaman demokratik
hareketleri olmaktadır.
gizli merkezler başta olmak üzere pek çok mekan hafıza mekanı haline
(Duruliolle, 2011: 20). Arjantin'de hafıza mekanı haline getirilen yerlerden ilki
66
olan El Club Atletico, 1977 yılında federal polis binasıydı. Bina daha sonra
yıkılarak anayol yapılmış ve uzun süre bu şekilde kalmıştır. Ancak 2002 yılında
gibi Latin Amerika ülkeleri ile çatışma, savaş ya da dikta rejimler sonrası
demokratik bir toplum inşası için mücadele veren İspanya, Güney Afrika, Sri
Lanka, Sırbistan gibi ülkelerde hatırlama aynı zamanda bir direniş alanına
konuşmaya istekli değillerdir, toplum uzun bir süre sessiz kalır. Almanya
hegemonik projesine karşı politik bir eylemdir aynı zamanda (Duruliolle, 2011:
25-26).
67
Anıtlar ve hatırlamak için mekanların inşasında farklı ülkelere ait deneyim
mücadele daha çok devletin ulusal hafızası ve resmi tarihine karşı kamusal
ortaya çıkarılması anlamını taşıdığı için kamusal alanda görünür olma önemli bir
çabasıdır.
68
heykeller ve isim plakalarıyla oluşan hafıza mekanları daha yaratıcı süreçleri
içerir (Haskins ve DeRose, 2003: 384). Böylelikle tüm şehir bir hafıza mekanı
haline getirilmektedir. Tüm şehre yayılmış anlatılar ve izler, sembollere karşı tek
Almanya başta olmak üzere pek çok yerde halen kullanılmaktadır. Türkiye'de de
yaşananları canlı ve hatırlanır kılmanın ötesinde durağan bir hale getirme riski
de olduğu anlaşılmaktadır.
yer isimlerinin anılan kişilerin isimlerinin verilmesi özellikle Kürt illerinde sıkça
Anıtların karşı hafızanın dinamik yapısına ne kadar etki ettiği aktif politik
duvarla birlikte nehre açılan hafıza parkı Parque de la Memoria estetik bir hafıza
69
kısmı tarafından eleştirilmiştir. Yakınların en büyük eleştirisi, parkın kolektif yası
yer üzerinde isimlerinin yazılı olması, parkın bir tür yas tutulur bir mekan haline
dönüşmesinin politik olarak bir kayıp olacağı yönündedir (Duruliolle, 2011: 30-
Karşı hafıza yaratma, hatırlama ile anma arasında bir tür müzakere alanı
mekanları yaratma süreci, yerini metal tabelaların üzerlerine isim yazılması gibi
anmalara göre (müzeler, galeriler vs.) gün be gün kentteki yürüyüş trafiğine etki
kurumsal hafızanın tam tersi kendiliğinden, yaratıcı hafızayı ifade etmek için kullandığı bir
terimdir. Özellikle sokaklarda, parklardan grafitti, otobüslerde posterlerle belli bir şeması
olmayan hafıza çalışmalarını imlemek için kullanmıştır. Spontan hafıza tanımı hafızanın
mekanla kurduğu değişken ilişkisini göstermek için tercih edilmiştir. Ayrıntılı bilgi için:
Santino, Jack (2006). SpontaneousShrinesandthePublicMemorialization of Death”,
PalgraveMacmillan: New York.
70
etmekte ve böylelikle kamusal alanda var olan simgeler şehrin unutulmuş
bir rejime nasıl geçiş yapılacağına dair verilen bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır.
ayrıcalıklandırmış bilgiye özel olarak erişim sağlandığı bir tür araçtır. Buradaki
temel amaç ise demokrasinin sağlanması için felaket dolu geçmişten güven dolu
bir geleceğe doğru toplumun dönüşümüdür (G. Teitel, 2000: 111). Bu bağlamda,
geçiş dönemi adaleti en çok hakikat komisyonları ile anılsa da, mahkemeler,
71
pek çok aracı barındırmaktadır. Bu çalışmayla ilişkili olarak, geçiş dönemi adaleti
üzerinde durulmaktadır.
Çalışmanın konusuyla ilişkili olan esas soru, kurulacak tüm geçiş dönemi
yeniden kurulduğu bir sürece dönüşebilir mi? Bunun yanıtı, geçiş dönemi adaleti
ölçüde dahil olabildiğine bağlıdır. Burada esas nokta hakikat komisyonları başta
devletin resmi olarak özür dilemesi önemli bir yerde durur. Şili’de olduğu gibi
başbakanın geçmişte işkence yapılan standda devlet şiddetini kabul ederek özür
dilemesi geçiş dönemi siyasetine dairdir. Böylelikle, devletin sesli bir şekilde özür
dilemesi, geçmişte devlet baskısı altında itibarı yok edilmiş insanlara kamusal
itibarının iade edilmesine hizmet eder (G. Teitel, 2000:85). Bununla birlikte, geçiş
72
kategoride tanımlanması, politik şiddetin ayrıca belirtilmesi gerekmektedir. Bu
yaşamış ülkelerde şiddetin sonlanması barış anlaşması ile resmi geçiş dönemi
net bir şekilde tanımlanarak geçmişte yaşanan şiddetin devlet tarafından kabul
edilmesine yol açmaktadır (G. Teitel, 2000:86). Bir diğer önemli nokta ise,
sağlanması ortak bir geleceğin garanti altına alınmasına hizmet eder. Bireysel
özel bilgi ile kamusal bilgi arasındaki denge kurularak, devlet kurumlarındaki
bilgilerin erişilebilir olması geçiş dönemi için önemlidir. Çünkü çoğunlukla baskı
73
yaratmada bir engel olarak durur. Çünkü devletin elindeki bilgiyi kontrol etmesi,
üzerine kurulu olduğu varsayımından hareket ettiği eleştirisi yapılmakta; yeni bir
hafızanın inşa etmede eksik kaldığına dair eleştiriler bulunmaktadır. Çoğu zaman
kötülüklerle dolu geçmişin geride bırakılarak yeni bir sayfa açılması gerektiğini
araçların geçiş dönemi sürecine dahil edilmesi, hakikatin geçmişi kapatarak değil,
74
çalışmalar, geçiş döneminin unutma ve hatırlama politikalarıyla doğrudan
ilgilidir.
sayılması gereken bir geçmiş söz konusudur. Bir nevi, tarih çarpıtılarak geçmişle
gelir. Geçmişle hesaplaşmanın, toplumsal olanı inşa etmesi için ise Marchetta’nın
sağlanması ve tek bir yöntem dayatılmadan farklı yöntemlere imkan verilmesi ile
75
bir siyasal çerçeve oluşturulmalıdır. Böylelikle toplum hatırlama politikalarının
2000:110). Bu tür anlatımlarla, yıkıcı geçmiş bir daha tekrarlanmaması için ders
uzlaşma ortamı sunar. Böylelikle, barışın inşasında şeffaflık esas alınır (G. Teitel,
2000: 110).
geçmişteki acımasızlıklarla barış dolu bir gelecek arasındaki yeni bir güçlü
bağlantıyı oluşturur (A. Assmann & Shortt, 2012: 1). Yeni Oxford Amerika
terimi daha çok kaos ve krizle ilişkilendirilerek olumsuz bir anlam yüklenirken,
burada kullanıldığı anlamıyla olumlu bir değişimi içerir. Siyasi aktörlerin mevcut
76
Her ne kadar çatışmalı dönem sona ermiş olsa da, siyasi ve sivil toplum
geçmişin anlamını açıkça tartışmaya, tepki göstermeye devam eder. Çünkü bazen
siyasi elitlerin geçmişle yüzleşmesi zaman alır ve toplumlarda uzun bir sessizlik
anlamına gelmez (Guarnieri, 2002: 37). Yani bir diğer anlamda hafıza(lar)
"bir daha asla" ifadesinde olduğu gibi geçmişte yaşananların tekrar etmemesini
imleyen, geçmişle bugün arasında bir bağ kuran söylemler ortaya çıkar. Hafıza
devlet dışı aktörler tabandan gelen bir baskıyla toplumsal hafızayı değiştirme
etkili olması, daha önce belirtildiği üzere tek başına demokratik bir rejimi garanti
77
mekanizmaları kurarak bu sürece dahil olması söz konusudur. İspanya’da olduğu
Devletin resmi olarak toplumsal hafızada bu dönüşümü tanıması, eğitim gibi pek
inşasını beraberinde getirir. Tek bir ulus anlatısı üzerine kurgulanmış ulus-devlet
devlet sadece geçmişte resmi tarihi yazmaz, demokratik sürece geçiş döneminde
bile olsa tüm yaşananları kendi ulusal hafızasını yeniden kurmak, stabilize etmek
ulusal-kimliği restore etme süreçleri olarak ele alınır (Üstündağ 2014, 181). Bu
78
Geçiş döneminde toplumsal olarak sağlanması gereken dönüşüm,
Devlet vatandaş ilişkisinin demokratik ve eşitlikçi bir eşkilde kurulması yeni bir
79
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
S. Sontag
oluşu ona politik bir anlam kazandırır ve politik bir sembol haline gelir.
halklara karşı uyguladığı ağır şiddet sonucu meydana gelen ölüm. Dolayısıyla
Ölü kişilerin bir mezara sahip olması, özellikle farklı kültürlerde ayrı
vedalaşma ve ölen kişiye karşı son görevi yapmaya yönelik bir eylemdir. Gömme,
mezar ve anma ritüelleriyle ölen kişi hafızaya dahil edilir ve ölüm mezar
etmiş olur. Ancak bu süreçte kopma yaşandığı zaman toplum için travmatik bir
oluşmasını engeller, ölen kişiyle tam bir vedalaşma yaşanamaz (Gülpınar, 2012:
94).
80
"Bir yaşamı yası tutulabilir kılan nedir?" Judith Butler’ın şiddet ile yas
kazar özerk olma isteği ve uğraşısı olsa da hiç bir zaman özerk olmadığını söyler.
Aksine sen ile ben karşıtlık halinde kurulmaz, ilişkisellikler söz konusudur. Ancak
hayatta, yaşananlara ilişkisel olarak bakarken esas olarak ilişkilerimizin bizi bir
yas sadece kişinin kendi özelinde bir keder eylemi değildir. Kişi kayıpla birlikte
değişmiştir ve bu değişimi kabul ettiği ölçüde yas tutabilir. Bir kaybetme söz
konusudur ancak kayıpla birlikte bir dönüşüm de gerçekleşir (Butler, 2013: 37-
39).
Hiç bir zaman tamamen bize ait, yani özel olmayan ve toplumsal olarak
bedenlerimiz üzerinde hak sahibi olmak için mücadele etsek de hiç bir zaman
tamamen bize ait değildir ve her zaman bir kamusal boyutu vardır. Bireysel
boyuttan daha fazlasını içeren yas ve yas tutmak insanı "ben kimim?", "kayıptan
siyaset için bir alana dönüştürür ve beklenildiği üzere yas insanları eylemsizliğe
81
bebeği olduğu gibi hikayeler dolaşıma sokulur. Ancak kimilerininse isimleri bile
önemsizdir, en fazla bir istatistik olarak geçer; onların sevdiği şeyler, yaşam
hikayeleri yoktur, bilerek anlatılmaz (Butler, 2013: 47). Kayıp bir kişi ya da insan
kurulan bir hiyerarşidir. Bu bağlamda, ölüm ilanı ulus inşasının bir bileşeni
haline getirilebilir (Butler, 2013: 49). Bu süreç bir ayrım üzerinden işletilir:
olmayan’ olarak görülür. ‘Makul’ ölülerin yasının da dahil edildiği bir süreç
Bir kesimin kamusal yasa dahil edilmemesi, gazetede ölüm ilanı olarak
üzüntüsünün yaşanması değil, aynı zamanda hegemonik projeye karşı bir direniş,
82
bir adalet arayışı, kamusallıktan dışlananların kamusallığa yeniden dönüşünü
kapsar. Karşı-yas bireysel pasif bir eylem olmanın ötesinde yasın tek başına
Toplumsal hafızamızı birer arşiv olmaktan çıkarıp siyasal bir alana dönüştürmek
için toplumsal kayıpların geride kalmasına izin vermemek gerekir (Birdal, 2012:
devlet tarafından kabul edilmesiyle, hayatta kalan Tutsilerin kamusal yasa dahil
edilmesi, yasın sadece bir ritüel olmaktan çıkıp bir adalet ve hak arayışına
etmesini talep etmek haklı bir talep iken sadece devletle kurulabilecek kamusal
83
karşı-yasın kayıp yakınları ve geniş anlamda sivil toplumla birlikte kurulması
gerekmektedir.
kamusal olarak kolektif hafızaya dahil edilmesi, geçmişle yüzleşme için önemli
(2015) toplu mezarların birer “bellek manzarası” olduğunu belirtir ve temel altı
84
yol açtıkları ölümlerin sonuçlarını anlamaya imkan sunar. Toplu mezarların birer
toplu mezarlar adli tıp gibi bilimsel gelişmelerin ışığında hukuken önemli hale
mezarların açılması ve kimliklerin tespiti önemli bir yer tutar (Stover, 2005: 85).
Francisco; Robben, 2015: 14-15). Dolayısıyla toplu mezarlar, sadece somut bir
hafıza alanı olarak değil Nora’nın kullandığı gibi bir hafıza uzamı olarak
imkan tanıması toplu mezarların hafıza ile ilişkisini kuran en güçlü noktalardan
biridir.
kitlesel şiddetten geri kalanların tekrar gömüldüğü özel bir hafıza mekanı olarak
tanımlanabilir. Bellek manzarası, bir alanı içine alarak bellek evrenini yakalar.
85
Buradaki bellek evreni, bizi mezarın fiziksel mekanını aşan bir tanıma
içine alan bir şekilde genişler. Görünen ya da görünmez olan tüm işaretleri,
insanların çoğu zaman dikkat etmediği katliamlarla bağ kuran cadde ve sokak
mezarların yerleri buna örnek verilebilir. Üçüncüsü ise, görünür bir şekilde olan
74).
kullanılmaktadır.
parçalayarak bir tür kagaşa yaratmak amaçlı uyguladığı sistematik bir terör
86
kimliğin yeniden kurulduğu bir tür toplumsal süreçtir (Ferrándiz, Francisco;
Robben, 2015: 8). Bundan dolayı da iktidar kendi egemenliğine tehdit olarak
hatta açılmasa bile bir şekilde halk tarafından biliniyor olması yeni bir hafızanın
açılması sadece adli ve tarihsel kanıtların ortaya çıkarılmasını ifade etmez, aynı
insanlar için büyük travmaları içerirken aynı zamanda bir tür direnişe dönüşür.
katliamların ağırlığına paralel, çıplak ve ağır bir hafıza gözler önüne sermiştir
(Lesley, 2015: 224-225). Bu tür kitlesel şiddetten sonra, Ruanda’da olduğu gibi
87
Ölümün güçlü politik anlamından hareketle, toplu mezarların açılması,
yerel dinamiklerini anlamaya imkan sunar (Stefatos & Iosif, 2015: 164).
yerlerini bilseler de mezarların kamusal olarak tespit edilmesi için sessiz geçen
bir süre olabilmekte, bu sessiz geçen süreden sonra mezarların varlığı daha açık
olarak gerçekleşse de yerel düzeyde toplu mezarlar ile hafıza arasında bir bağ
gizli olduğu süreç içinde de bir şekilde oluşmaya başlamıştır. Ancak yıllarca
88
varlığının kamusal olarak konuşulmasının büyük etkisi vardır (Sanford, 2004:
38).
günlük yaşam tek boyutlu bir şekilde oluşturulurken, büyük ve yüce olarak
görülen şeylerin kaldığı ancak ezilenlerin yaşamdan dışlandığı bir ortam yaratır.
kurduğu tek boyutluluğu kırar (Assmann, 2003: 93-94). Modern dünyada tarih
anlatıya dahil edilmeyen, bazen sadece istatistik olarak geçenler – ki devlet çoğu
zaman bu mezarların varlığını bile uzun süre inkar eder – devlet söyleminde
önemli tartışma konuları sunar. Şili, Arjantin, Guatemala gibi ülkelerde hafıza
yeniden ele alınarak başka bir toplumsal hafızanın inşasında rol oynamıştır
89
değişkenlik göstermekte, dolayısıyla bu anlamda heterojen bir yapı
sergilemektedir. Resmi olmayan hafıza hareketleri daha çok yerel, ulusal insan
sendikalar olabilmektedir. Yine özellikle Guatemala, Şili gibi yerli halkın bastırma
ve yok etme politikalarına karşı direniş tarihinin olduğu ülkelerde yerli halkların
örgütler, mücadelede aktörler olarak yer alır. Bu grup daha çok doğrudan baskı
altına alınmış, yaşanan suçlardan doğrudan etkilenen kişilerdir (Jelin, 1994: 42).
olarak verilebilir.
olabilmektedir.
90
Yerli halkların ulusal hafızaya karşı kendi kültürel hafızalarını koruma
Genel bir çerçeve çizmek gerekirse, Latin Amerika’daki benzer süreçleri yaşamış,
ağır insan hakları ihlallerinin olduğu ülkelerde yerli halkların zamanla kurdukları
kurucuları arasında öncü olması beklenen bir durumdur. Ancak buradaki soru iki
sadece bir "biz" mi vardır, yoksa "biz" daha da genişleyerek diğerleri için de
birleştirici bir işlevi olan bir kapsam mıdır? (Jelin, 2003: 43-44). Bu çalışmadaki
iddia “biz”in yani hafızayı inşa eden öznelerin ve geçmişle yüzleşecek, geçmişi
kendi içinde öznelerin genel anlamda etkileşimine, daha özelde ise çatışmasına
91
Daha önce belirtildiği üzere devlet de bu öznelerden biridir ve diğer
anlamda hafızanın inşasına katkı sunmasıdır. Her ne kadar güçlü bir hafıza
bir etken olmuştur. Yeniden inşa edilen toplumsal hafızaya hizmet edecek yeni
olduğu gibi, açılan mezarlardaki insanları ulusal anlatıya dahil etme yönünde
92
sayan tutumunu devam ettiren bir yaklaşımla, geçmişteki yaşananları manipüle
demokratik bir hafıza mücadelesi yürüten aktörler için ayrı bir risk oluşturur
Özetle, hafıza politikalarını temel olarak iki anlamda ele almak gerekir.
özneler, yeni toplumsal hafızaların inşasında yer alır. Toplumsal aktörlerin inşa
ettiği karşı hafıza ile ulusal hafıza ayrılmaktadır. Bu ayrımdaki en temel fark,
oluşmasıyla şekillenir, yani karşı hafızada tek bir hafızadan bahsetmek mümkün
değildir. Toplumsal gruplar arasında hegemonik gruplar olsa dahi tek bir hafıza
93
yürütülen hukuk mücadelesi bu çeşitliliği yansıtan bazı örneklerdir. Yine toplu
dışında kalan yerlerde, sözlü tarihin halen kültürel ve politik olarak korunduğu
halklarda çok daha yaratıcı yöntemler bulunmaktadır. Bolivya’da yerli halk olan
(Farthing & Kohl, 2013: 4; Sieder, 2002: 187). Bu çalışmada bu nokta akılda
94
bu çalışmanın kapsamına alamadığı farklı direniş ve kolektif hafızanın alternatif
dönüştürme çabasına örnek olarak bakılabilecek iki önemli inisiyatiftir. Her hafta
95
alanda tüm toplumun dikkatini çekebilecek yürüyüşler, oturma eylemleri gibi
taşıyıcılarıdır. Bir anlamda sokaklar, dinamik ve her an politik bir alana dönüşme
kurulan HIJOS (Sons and Daughters for Identity and Justice) demokratikleşme ve
hafıza mücadelesi için “maske düşürme” (Escrache) adı verdikleri bir tür protesto
bilenen Arjantin’de hem resmi rapora geçen hem de sivil toplumun benimsediği
“Bir Daha Asla” (Never Again) sloganı çok güçlü bir anlama sahip bir söylem
96
imgelememektedir, aynı zamanda geçmişte yaşananların bir daha
tekrarlanmamasına yönelik politik bir slogandır (Crenzel, 2012: 109). Bu, Latin
kitleleri içine alan bir arayışa dönüşmüştür. Benzer şekilde “hafıza, hakikat ve
2013: 24).
bin insanın zorla kaybedildiği, yüzlerce toplu mezarın bulunduğu bir ülkedir. Bu
97
dair bir algı şekillendirmiş, bu yaklaşım toplumda kitlesel katliamların göz ardı
koyduğu hakikatlerle birlikte, Peru halkı için utanç dolu geçmişle yüzleşme ve
halkına zaman ve hafıza, yas tutma ve yükümlülük, kötü talih ile talihsizlik
Bunun sonucunda ise yeniden gömülme sürecinde kim ulus için savaştı ve kim
ulusal değerlere saldırdı üzerinden bir ayrım yapılmasıyla, devletin inşa edilen
196). Peru örneği bize, mezarların açılma süreciyle birlikte, yeniden gömülmenin
devam ettirmektedir.
karmaşık bir ilişki kurar. Ulusal hafızada kurulan ilişkinin aksine, tarih bugün ile
98
anmaları olabileceği gibi, kolektif hafızaya ait anmalar da olabilir. Özellikle
devletin işlediği suçu silme girişimine karşın toplu mezarlara ait önemli
kazınması, unutma politikalarına karşı bir mücadele haline gelir. Büyük bir sır
kılar, daha çok insanı mobilize eder. Çünkü bu hafızalar halen tam anlamıyla bir
mekana aktarılmamıştır (Jelin, 2003: 40). Dolayısıyla kendisi birer hafıza mekanı
olan toplu mezarların mekanla ilişkisinin kurulması kaçınılmaz bir hale gelir.
Arjantin’de olduğu gibi insanların toplu olarak öldürüldüğü bir işkence merkezi
belgesel ve yazılı basın da hafızanın yeniden yazılması için kullanılmıştır. Bir tür
99
yılları arasında kadınlar tarafından üretilen bu kumaştan çalışmalar, bir tür
Sözlü tarih anlatısı ise bireysel hafıza ile kolektif hafızanın eş zamanlı var
olabilmesine imkan tanır. Sözlü tarihin halen toplumlarda var olabilmesi kişisel
budur (Farthing & Kohl, 2013: 4). Özellikle toplu mezarlarda bulunan insanların
100
Ancak bu durum devletin sadece dikta bir yönetime sahip olmasıyla açıklanamaz
kurduğu “öteki” olma haline bakmak gerekir. Buna bakmak, Butler’ın belirttiği
tanımıyla oldukça kapsamlı olarak sunan Achille Mbembe (2016), egemen için
öldürmenin siyasal bir nomos olduğunu ileri sürer. Yani öldürme hakkının
kemiklerini çöp kutularına atma gibi uygulamalarını, barbarlık, insanlık dışı gibi
adına uygulayıcı olan failler daha az medeni ya da daha çok barbar değildir.
gerekenler olarak ayırmak suretiyle işleyen bir iktidar tanımına ulaştırması bizi,
devletin öldürmedeki seçiliğini anlamada faydalı bir alan sunar (Mbembe 2016:
aynı devlet içerisinde birilerini öldürülebilir, hatta kaybedilip ölü bedeninin her
101
hangi bir alana atılabilir olmasına neden olur. Ulaşmak istediğim noktanın biraz
sembolleştirilmesine izin vermez. Başlı başına insanların “toplu” bir şekilde bir
Ölüler geleneksel ritüellere göre tek başlarına gömülürler, ancak bu toplu oluş bir
değersizlik atfıdır, yok saymadır. Diğer yandan tek başına mezarların yerlerinin
olmayan mezarlar egemen tarafından “gizli” olarak bırakılır. ‘Bir suçları var ki bu
muameleye maruz bırakıldılar’ fikri tuhaf bir suçluluk ve günahla karışık “gizli”
kelimesinin gizemli, sır dolu yanına yerleştirilir. İşte tam bu yüzden mezarların
102
sahiplerinin ortaya çıkması ya da görünür olması önemlidir. Tam da noktada,
şeyin arasındaki mesafeyi ele geçirip ölü bedenler üzerindeki tüm haklara sahip
kere o mesafe devlet tarafından ele geçirildiğinde artık başta kurulan “terörist”,
öteki, benim araştırdığım konuda ulusal kimliği tehdit eden bir Kürt iken, bazen
bir eşcinsel bazen bir Ermeni, bazen de bir Alevi’dir. Ancak üzerinde durduğum
yüzleşmeye istekli bile olsa mezarlardan çıkanları tekrardan terörist, çocuk, sivil
onarma ya da inşa etme süreçleriyse, devlet için de ulusal hafızayı yeniden revize
kimlerin “öldürülebilir” olduğuna karar verdiği gibi karar vermeye çalışır. Adeta,
103
edilebilirlik koşulu”na dönüşür. Mezarlar açıldıktan sonraki süreç, hafızanın iki
tezahürü olan ulusal hafıza ile karşı hafızanın çarpıştığı, çeliştiği yeni bir siyasal
günahlarının ortaya çıkması devlet için yeterince rahatsız edici iken, bir de devlet
kimin nasıl gömeceğinin kararını verme yetkisini ele geçirme derdine düşecektir.
hafıza hareketi daha dikta rejimi öncesi, 1976’dan önce kurulmuştur. Sol ve
olarak yaşandığı iki ülke örneğidir. Ancak bunlar, her ne kadar yaşanan devlet
tarihsel gelişimi açısından oldukça farklı yerlerde duran iki deneyimdir. Öncelikle
Türkiye’de Kürt sorunu etnik bir sorun iken, İspanya’da yaşanan sorun Franco
döneminden sonra demokratik bir rejime geçiş sağlanırken, Türkiye’de böyle bir
suçlarından sonra demokratik bir rejime geçiş yapan tek ülke İspanya değildir.
104
Ancak İspanya uzun süren bir diktatörlük rejiminden sonra demokrasiye geçişi,
oldukça önemli adımlar atmıştır. İspanya’yı diğer deneyimlerden ayıran bir diğer
yönelik gelişen toplumsal mücadele ile başlayarak güçlü bir hafıza hareketinin
Diğer yandan Türkiye ile olan tüm farklılıklara rağmen kolektif hafıza
mümkündür. Öncelikle her iki ülkede de devletin inşa ettiği ulusal hafıza ve resmi
tarih anlatısı, sonuçları aynı olmasa da güçlü bir şekilde inşa edilmiştir. Bunda
sisteminin etkisi büyüktür. Bu, her iki ülkede yürütülen hafıza mücadelesinin
olarak yer almamış, aynı zamanda devlet de bu süreçte aktör olarak var
içerisinde sivil toplum ve kayıp yakınları için temasın sağlandığı bir alanda
105
kalmıştır. Dolayısıyla geçmişle yüzleşme, çoklu öznelerin birbiriyle etkileşimi ve
dahil eden bir biçime dönüştürmüştür. Türkiye ise İspanya’dan farklı olarak
henüz etnik sorunu çözememiş, ancak uzun süredir Kürt siyasi hareketi, sol ve
çabaların ve baskıların olduğu bir ülke olarak tanımlanabilir. Kürt hareketi ile
söylemdir. Yeni bir toplumsal hafızanın inşası tüm Türkiye toplumunun dahil
edilmesiyle tahayyül edilmektedir. Tersi bir durum için uzun süre 90’larda
tercih edilmiştir. Her ülke için ulusal hafıza tanımının tarih, mekan ve zaman
ilerlenecek bu bölümde; yöntem olarak tek tek ülkeler için Jelin’in “bellek
106
toplumsal olarak gayri-resmi mekanizmalarca nasıl inşa edildiğine dair bir
gelişmekte olan bir hafıza hareketinin olduğu Türkiye için yeni tartışma noktaları
belirlenmeye çalışılmıştır.
rejimden demokratik rejime barışçıl ve uzlaşmaya dayalı bir geçişte başarılı bir
Günümüzde parlamenter bir monarşi olarak var olan İspanya, 15. yüzyılda
sonrasında gelen Franco rejimini yaşamıştır (Aktoprak 2010: 404). İspanya, 20.
altındaydı. Böylelikle 20. yüzyıl İspanyol milliyetçiliğinin önemli iki ayağı; Bask,
107
İspanya’nın birliğini koruma adına ordunun 19. yüzyılın sonundan itibaren
gidişin izlerini taşır (Aktoprak 2010: 256). Devletin bekasının koruyucusu olarak
İspanya, Kilise ve Ordu ittifakı ile yeni bir meşruiyet zemini arayışına gitmiştir
Ulusal birliği ve homojen bir İspanyol kimliği vaat eden ordu ve Kilise
arasında bir sınır çizmişlerdir (Aktoprak 2010: 260). Ancak sol hükümetin,
tepkiler yeni bir sağın örgütlenmesini etkilemiştir. PSOE, 1936 yılında yapılan
seçimlerde sol bir koalisyonla tekrardan iktidar olmuş, ancak General Francisco
edilirken; savaşın bir tarafı eski rejimi devam ettirmek isteyen ve Kilise’nin
108
tanımlanmıştır. Bu süreçte Franco, federalizme, sekülerizme ve kolektifleşmeye
karşı gelen tarafın yükselen lideri konumuna gelmiştir (Aktoprak 2010: 262-
uyguladığı politik şiddet devam etmiş; binlerce kişi tutuklanmış, işkence görmüş
etrafında şekillenmiştir. Ulusal değerler kutsanarak yeni bir İspanyol milli kimliği
yaratılmaya çalışılmıştır. Pek çok totaliter rejimin yaptığı gibi Franco da ulusal
savaş, ulusal kimliğin inşasında önemli bir mit haline getirilmiştir. Öldürülen
109
Cumhuriyetçilerin hatırlanmasının ve anılmasının yasaklanması ulusal hafızanın
savaş üzerine kurulu bir hafıza inşa edilmiştir. 1975’e kadar güçlü bir şekilde
resmedilmişlerdir. Ulus ve düşman olarak şekillenen bir ikili anlatı ile İspanyol
çocuklar eğitim almıştır (Richards, 2017: 100). Özellikle sansürün yoğun olarak
1966 yılında her ne kadar resmi özür dilenmiş olsa da, süregelen ayrımcı
2012: 8-9).
110
arasında yaşanan ayrımlar sonucu yönetim tek bir blok olmaktan çıkmıştır. Grev
yasağı ve örgütlenmeye yönelik her türlü baskı işçi sınıfını yer altında
Mayıs 1968 yılında Franco rejimine karşı ilk kitlesel gösteri gerçekleşmiştir.
ETA’nın öncülük ettiği özerklik talebi Franco rejimi karşıtı muhalif kesimlerce
demokratik rejime geçişin alt yapısı öncesinde oluşmuştur (Aktoprak 2010: 292).
1975 yılında gelen yeni iktidarla birlikte rejim değişikliği kansız bir
devletiyle genişleyen orta sınıf, kapitalist sisteme entegre olma, istikrar ve dışa
yılında Komünist Parti’nin legal bir parti haline gelmesi ise değişimin
yaşanmasında önemli bir etken olmuştur. Ancak en büyük değişim 1978 yılında
111
resmi dil olarak kabul edilmiştir (Aktoprak 2010: 301-302). 1982 yılında sol bir
PSOE, bu sefer 1968 kuşağı ile iktidara gelmiştir (Aktoprak 2010: 309). PSOE
adımlarla birlikte ETA ile görüşmeler gündeme gelmiş ve örgüt 2006 yılında
ateşkes ilan etmiştir. Ancak ETA’nın silah bırakması 2011 yılını bulacaktır. Bu
311).
kimliğin üstten ve tek tip bir şekilde kurgulanması açısından şiddet dolu
mitlerle ulusal kimlik ve ortak bir kaderi oluşturmaya hizmet etmiştir. Savaşa ait
tarihsel olaylar, çoğu zaman seçilmiş bir şekilde, sol hareketin kriminalize
112
edilmesi üzerine kurgulanmıştır. Bu anlamda Franco dönemi Almanya’daki Hitler
olan José Antonio Primo de Rivera8 gibi kişiler şehitlik anlatılarıyla sembol haline
edilmiştir. 18 Temmuz savaştan zafer olarak çıklan bir ulusal kurtuluş gün olarak
ilan edilmiştir. 2 Mayıs ise önceki rejime atıfla monarşinin sonlandırıldığı bir gün
kahramanlık, kolonyal döneme ait büyük zafer anlatıları, çok güçlü bir İspanya
8 General Rivera Franco’nun rejiminden önce, 1923 yılında yaptığı askeri darbe ile yönetime el
koymuştur. Kral Alfonso’nun onaylamasıyla darbe kansız bir şekilde başarılı olmuştur. Bu
süreçte pek çok baskıcı ve şiddet dolu politikalara imza atmıştır (Aktoprak 2010: 257).
9 12 Ekim İspanya’nın ulusal bayramı olarak kutlanmaya Franco döneminde başlanmıştır; bu
gün resmi tarih anlatısına göre Amerika’nın keşfedildiği tarihe dayanmaktaydı. Bu anma günü,
milliyetçilerin tarihsel kökende Avrupa’yı dışlayarak Amerika’yı baz aldıkları tarihsel anlatıyla
ilişki olarak şekillenmiştir.
113
özellikle sağ ve muhafazakar partilerin girişimlerinin sonucu olarak 12 Ekim
tekrardan ulusal bir gün olarak kabul edildi (Aguilar & Humlebaek, 2002: 137-
138).
1977’e kadar mekan ve zamanla ilişkili olarak ulusal hafıza her alanda
döneminde milliyetçi anlatılara ve dini referanslara dayanan tek taraflı bir hafıza
oluşturulmuştur. Özetle, bu tek taraflı inşa edilen hafıza devletin tüm ideolojik
aygıtlarıyla uygulanmıştır.
olmak üzere iki ana grup tarafından şekillenmiştir. Ancak özellikle 1960’larla
hafızanın homojen olmadığı, çok farklı düzeyde kurucu öznelerinin olduğu en çok
belki de İspanya için geçerlidir. Bölgesel milliyetçiliğin güçlü olması, resmi tarih
anlatısının zamanla hasar görmesi ve yükselen sol hareketlere dahil olan genç
şekillenen hafıza hareketi belgeseller, anmalar, semboller gibi pek çok alanda
114
hafızalaştırma çalışmaları için mücadele etmiştir. Toplu mezarlar en önemli
hafıza mekanları haline gelmiştir. Bunun en büyük etkisi ulusal tarihin sorgulanır
tartışmaya açılan üstü örtülmüş hakikatlerin dile getirilmesi büyük bir değişime
yol açmıştır. Ulusal kimlik sorgulanır hale gelmiştir (Mendes, 2012: 20-28).
memory) olarak tanımlanmış ve bu terim etrafında pek çok sivil toplum örgütü
Devlet ulusal hafızaya karşı inşa edilen kolektif hafızanın bir parçası haline
şekillenmiştir.
uzun bir süreden sonra hükümet ile muhalif partilerin arasında sağlanan bir
önemlisi 1977 yılında çıkarılan, Franco döneminde suç işlemiş kişileri kapsayan
af yasasıdır. Yasa ile tutuklu bulunan bir kısım muhaliflerin bırakılması sağlansa
da aynı zamanda, Franco döneminde ağır insan hakları suçlarını işleyen devlet
115
görevlilerinin cezasız kalmasına da neden olmuştur. Af yasası, Franco'nun
bölümü, iç savaşta zafer ilan edenlerle mağlup olan tarafı eşitleyerek hepsini iç
Güney Afrika ülkelerinden farklı bir şekilde gelişmişti; suçlardan sorumlu devlet
yapmış olmasına rağmen devlet kapsamlı bir adım atmamıştır (Humphrey, 2014:
34). Bununla birlikte, savaşa ait olan 1 Nisan 1939 resmi Kahramanlık Günü
116
Çalışmanın odağı olan kolektif hafıza için ise, farklı öznelerin kendi hafızalarını
olmuştur. 2004 yılında resmi olarak kurulan bir komisyonla İspanya İç Savaşı’nın
kullanılmıştır. Bir diğer önemli gelişme, bu tarihlere kadar yok sayılan sivil
süreç 2007 yılında geçmişle hesaplaşma için İspanya’da önemli bir kırılım
noktası olan “Tarihsel Hafıza Yasası”nın (The Law of Historic Memory) çıkarıldığı
olarak tartışacağım bu yasayla ilk defa diktatörlük dönemine ait insanlığa karşı
suçları resmi olarak kabul edilmiştir. Sosyalist hükümet ile Bask ve Katalonya
117
sürecine dahil edilmiştir. Geçiş sürecinin yaşanmasında PSOE’nun etkisi sadece
siyaseten olmamıştır: Sosyalist muhalif hareket içerisinde yer alan pek çok kişi
hassas yaklaşmışlardır. Bir önceki kuşak, daha çok maddi tazminatlara, eğitim
eden ilk başbakandır (Aguilar & Humlebaek, 2002: 427). Sonuç olarak,
İspanya’da güçlü bir hafıza hareketi ve gerekli yasaları çıkarmaya istekli bir
kimliğe dahil edilmiş olması ve bir şekilde toplumun bir kısmı tarafından
büyük bir zorluktu. Yeni bir kimlik nasıl kurulacak, eski rejimden kalan hangi
anmalar artık resmi takvimden çıkarılacak, hangilerine devam edilecek, yeni inşa
edilen ulusal bilincin hafıza mekanları nasıl olacak gibi uğraşılması gereken pek
çok sorun ortaya çıkmıştır (Aguilar & Humlebaek, 2002: 122). Ancak özellikle
118
örtülmesi, insanları "barışçıl bir geçiş" için demokrasi mücadelesine yönelmeye
bir anlamda mecbur bırakmıştır. Böylece, devletin barışçıl bir demokrasiye geçişi
2008:434).
başlandı. Ancak uzun bir süre Franco sonrası dönemde hükümet “suskunluk
1940’lara ait toplu mezarların 2000’lerde açılmış olması uzun bir toplumsal
mezarların açılmasını tarihsel geçmişe ait arkeolojik bir kazı gibi göstermeye
ettirilmiştir.
119
İspanya’da daha önce belirttiğim üzere güçlü bir hafıza mücadelesi
mezar hareketi 2000 yılında Emilio Silva’nın 1936 yılında öldürülen dedesinin
Acıyı yaşayan insanlar için gizli olmayan, ama devleti için “gizli” olan bu
dönemde dahi parçalı ve bireysel bir şekilde de olsa bir karşı hafıza mücadelesi
Bu süreçten sonra pek çok sivil toplum kuruluşunun uğraşıyla 300 toplu
mezarda 6 bin kişinin mezarının açılması sağlandı. Ancak halen en az 130 bin
mezarlar fiziksel olarak tüm ülkeye dağılmış bir haldedir. Bu durum neredeyse
120
çıkarılacak yasa için bir zemin hazırlamıştır (Gassiot Ballbé & Steadman, 2008:
434).
(Ferrándiz, 2006: 7). Bir diğer önemli etken ise geçmişle yüzleşme konusunda
toplumun kendi gerçek tarihini yazmasına hizmet etmiştir. “Tarihsel Hafıza Yasa
121
edilenlere ve kamplara gönderilenlere vatandaşlık haklarının iade edilmesi gibi
resmi tarih anlatısına karşı bir tarih yazımına imkan veren bir yasa olarak
eleştirilere maruz kalmış bir yasadır. Yasanın toplu mezarların açılması için
önemli bir ayrımdır çünkü her ne kadar bazı davaların başlamasına neden olsa da
olmuştur (Gassiot Ballbé & Steadman, 2008: 435). Cezasızlığın devam etmesine
olmuştur.
bölümler içermektedir. Örneğin yasaya göre her mezarın açılma işleminin halka
122
açık yapılması ve mezar açmanın savcılık kurumu yerine Kültürel Miras Yasası
toplumsal hafıza ifadesi; ikincisi, yeni toplumsal ve siyasal düzene dahil edilme
123
adı altında düzenlenen 15. maddede, diktatörlük dönemine ait hafıza
dönüşümü de sağlamada etkili olur. Son olarak ise, aşağıda daha ayrıntılı bir
çapta iken, bazıları daha yerel, yakınların belli bir toplu mezar için oluşturdukları
olarak örgütlenmiştir. Bir kısmı iyi örgütlenmiş örgütler iken bir kısmı ise kısa
124
ömürlü örgütlerdir. Devlet tarafından 2006-2011 yıllarında bu hafıza
köy ya da şehir yoktur (Ferrándiz, 2015: 103). Aşağıda daha ayrıntılı bir şekilde
Memory) gibi pek çok hafıza örgütü aktif olarak mücadele yürütmüştür. Bu
öne çıkan ulusal düzeyde mücadele yürüten ARMH ve Hafıza için Forumu biraz
ARMH) dir. ARMH daha sonra “tarihsel hafızanın iyileştirilmesi” fikri etrafından
etmiştir (Mendes, 2012: 3). Bir süre sonra yerellerde ARMH’ye bağlı örgütler
11 ARMH Ekim 1936’da Franco döneminde öldürülen büyükbabasını arayan Emilio Silva
125
kurulmaya başlanmıştır. ARMH’den sonra ikinci önemli örgütlenme ise komünist
İspanya’da öne çıkan iki örgüt ARMH ve Foro’ya (Hafıza için Forum)
hafızanın ilişkisine dairdir. ARMH mezarların açılmasını, yas tutma sürecinin bir
parçası olarak görürken, Foro mezarda olan kişilerin politik bağlarını öne
hikayeyi ve yası öne çıkarırken, “Hafıza için Forum” öldürülen kişilere ait
vurgu yapmıştır. Bireysel hafıza ile kolektif hafıza arasındaki bu gerilim iki
sarılması söz konusu iken, bir yandan da öldürülen kişilerin nasıl ve neden
126
öldürüldüklerinin politik ve ahlaki sorgulanmasının yapılması vurgusu
yapılmıştır. Kayıplar, birilerin çocukları, eşleri veya yakınları mıydı yoksa sol
yaklaşımların olduğu bir süreç söz konusudur. ARMH, başlarda toplu mezarlarda
bulunan kişilerin bir arada olmasının politik bir bağlamı olduğunu söyleyerek,
bulunan kişilerin tekrar gömülmesinin nasıl olacağı sorusu örgütlerin önemli bir
12 Bu gerilim Halbwachs’ın bireysel hafıza ile kolektif hafıza arasında kurduğu karşıtlığı
hatırlatmaktadır. Ancak bu yaklaşım daha sonrasında literatüre dayalı olarak eleştirilmiş,
aksine iki hafıza arasında bir diyalektiğin olduğu vurgulanmıştı.
127
gündemi haline gelmiştir. Öldürülen kişilerin askeri cunta rejimine karşı
öne çıkarılması yine kolektif hafıza bağlamında dikkat edilmesi gereken bir nokta
olarak ele alınmıştır. Bu konuyu sol partiyle ilişkili olan Foro, özellikle öne
Forum, kendini daha çok bir cephe olarak tanımlayarak, toplu mezarlar
için bir metafor olarak kullanmışlardır. Açılan her toplu mezar öldürülen kişilerin
Forum, öldürülenlerin daha iyi bir dünya için mücadele ettiklerinden dolayı suçlu
128
oldukları ve devletin bu politik mücadeleyi bastırmak için bu insanları öldürüp
Berber; Colaert, 2014: 448). Bir önceki nesillere göre yüzleşme ve hesaplaşmaya
daha istekli olan bir neslin varlığı söz konusudur. Üçüncü neslin yüzleşmeye daha
bir başlangıç yapma isteğinin daha fazla olduğu belirtilebilir. Elbette bu noktada,
129
doğrudan etkilenen kişilerce veya 1930’lardan sonra, yakınları tarafından
130
açmadan önceki araştırmaların yürütülmesi, hayatta kalanlar ve yakınlarıyla
düzenli bir şekilde yapılmaya çalışılmıştır. Ayrıca yine tüm bu süreçte, tarihçi,
yaşandığı ancak bu şiddetin devlet tarafından kabul edilmediği bir başka ülke
uzmanlık desteği gibi noktalarda bu iki dernek uzlaşırken, politik ve yas tutma
içerisinde resmi kurumlarca, mezarların açılma süreçleri yerel halk dahil edilerek
131
yürütülmüştür. Her mezar açma işlemi uzmanlar, aileler ve orada yaşayan
yapılmıştır. ARHM ve Foro başta olmak üzere pek çok sivil toplum örgütü
mücadelesinin etkili olan bir diğer nokta ise mezar açma işlemlerinin
üstlenmiştir. İlk açılan toplu mezarlar, kimlik tespitleri gibi diğer adli tıp
hem de laboratuvar gibi teknik ihtiyaçlar için gereken bütçenin, devlet tarafından
mücadele ağı örmüş, işlemler kolektif bir bütçe ile gerçekleştirildikten sonra
yılında iktidara gelen PSOE, kayıpların araştırılması için uluslararası boyutu olan
132
mezarların açılmasını finanse etmesi gerektiğini vurgulamıştır (Ferrándiz, 2006:
10-12). ARMH’nin hafıza mücadelesinin yanı sıra devleti sorumluluğa çağıran bir
sürdürülmektedir.
süreçlerinde oldukça önemli bir yer tutar. Öncelikle kuralına göre bilimsel
mezarların kazılma sürecinde tanıklıklar duygusal olarak derin bir etkiye sahip
da anlatılanlara dahil olmuştur. Geçmişe dair acı dolu bir zamanı tekrar
sunmuştur. Dolayısıyla bu mekanlar bir anda aynı döneme dair geçmişi olan
varlığı, ölenlerin hikayelerinin anlatımı, medyada ölen kişilere ait özel eşyaların,
133
fotoğrafların dolaşımı hafızaya zamansal bir uzam katmış, bir hafıza mekanı
bir aracı olarak kullanılması Bosna, Ruanda, Sri Lanka gibi farklı coğrafyalardaki
savaşta olduğu gibi savaşın cinsiyetçi yanı genelde anılmaz, geçiş döneminde
hafızasının ortaya çıkarılması için önemli olmuştur. Çünkü alternatif bir şekilde
134
aldılar, silahlı mücadeleye katılanlar oldu, sokaklarda eylemlerde oldular,
siyasette mücadele ettiler, bir kısmı da yardım çalışmalarında yer aldılar. Ancak
kadınlara ait toplu mezarlar bulundu. Bu mezarlar, kadınlara ait hakikatin ortaya
çıkmasında ve konuşulur olmasında etkili oldu. Diğer önemli bir etkisi, iç savaşa
ait cinsiyetlendirilmiş hafızanın ortaya çıkmasını sağladı. Mayıs 2013’te bir grup
kadın Sevilla şehrinde siyahlar giyerek yas tuttuklarına dair bir eylem
sembolik bir değere sahiptir. “13 Gül” olarak anılan bu kadınlar için her 5
işlemlerinin kolektif hafızaya etkisinin çok güçlü olduğuna dair bir kaç örnek
belgesel filmler aracılığıyla farklı mecralara aktarılmış; sanal bir uzam özelliği de
kazanmıştır. Böylece her toplu mezarın açılması kamusal bir bilgi üretimi ile
135
tanıklıkların mezarın hemen yakınında-mekandan koparılmadan- kamuya açık
olmamalarına dair bir ölçüye maruz bırakılmamıştır. Ancak yine de bir tanığın
önemlidir. Özellikle rejimin demokratikleştiğine dair tam bir güven yoksa bazen
136
Gayri-resmi yürütülen mücadele ve yasal adımların atılmasının en büyük
Demokratik bir rejime geçişle birlikte, uzun süre suskunluk sözleşmesine tabi
olan insanlar kendi hafızalarına sahip çıkmaya başlamış, kimileri breysel olarak
kendi annanesi, dedisinin yıllardır bilinen bir köydeki mezarını açmanın çabasını
İspanya’da devletin üstten inşa ettiği tek bir hafıza karşısında, farklı öznelerce
artık ispanya’da tek bir hafızadan bahsetmek mümkün değildir, Jelin (2003)’in
işaret ettiği tek bir hafızanın olamayacağı ve her öznenin geçmişe dair kendi
öznenin kendisine ait farklı anlatısının olduğu değişen hafızalardan söz etmek
mümkündür.
nedenle; öne çıkan iki örgüt ARMH ve Foro’nun mezarların açılması, hukuki
137
mücadele, yeniden gömme ve yas hakkı üzerine odaklanması önemli etkiye
katılmıştır. Tüm bu süreç, devletin içinde olduğu ancak karşı hafıza için mücadele
138
III. Türkiye’de Toplu Mezarlar ve Kolektif Hafıza
Bunun anlamı, sadece Türk olanlar değil, Kürtler, Çerkezler, Araplar da Türklüğe
dahil edilir. Ancak bu durum gayri-müslimler için geçerli değildir. 1923 yılında
bile Türklüğe dahil edilmediler. Böylece, Türk olmak ayrıcalıklı hale gelmiştir.
Barış Ünlü (2013) bu ayrıcalıklı olma halini bir metefor olarak kurguladığı
1).
anlamak için temel bir ön bilgi sunabilir. Bunun için Türk milliyetçiliğine tarihsel
139
olarak bakmak fikir verecektir. Bu amaçla, toplu mezarlar üzerinden karşı hafıza
devlet tarihi arka planı oluşturması için kısaca anlatılmıştır. Bununla beraber,
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ulusal kimlik olarak pasif bir konumda olan
Bunun için en uygun “vatan” ise en son kalan toprak parçası Anadolu’ydu. Toprak
kurulduğu yıllarda, aceleci milli kimlik inşası ile Türk milliyetçiliği ırkçı ve sosyal
Darvinist bir karaktere bürünmüştür (Akçam, 2008: 62; Bora, 2013: 207-208).
140
milliyetçiliğini benimsedi (Çağaptay, 2009: 12). Bir başka deyişle, Türk
1999: 84). Komite, İlk olarak 1913’te, Osmanlı’da Türkçeyi tüm liselerde tek
eğitim dili ilan etti. 1916 yılıyla birlikte milli mekânların oluşumuna hizmet
edecek Milli Kütüphane, Milli Sinema, Türk Ocağı gibi kurumları kurdu (Yeğen,
gerçekleşti. Smith’in ikinci bölümde ele aldığım tanımıyla; bir milli kimlik için
gerekli olan, ortak vatan ya da yurt ve ortak hafızayla tarihin yaratılması söz
gruplarını sürgüne gönderdi. Daha ileri giderek; Türk ve Kürtler arasında büyük
Çukurova bölgesinden ihraç etmek için İttihat ve Terakki savaş koşullarını bir
fırsat olarak kullandı (Çağaptay, 2009: 15). Anadolu Ermenileri, Suriye ve Aşağı
141
sonrasında milli bir dava, vatan ve soy bilincinin yoğun olarak nüfuz edildiği bir
dönemde başladı ve ortak bir bilinç yaratmada başarılı oldu. 1923 yılında
milliyetçilik dışında önemli bir ayağı olan sekülerleşme adına önemli adımlar
önemli isimlerinden Ziya Gökalp, o dönem ortak bir kültürü yaratmak için
Türkçe tek dil ilan edildi ve diğer etnik kimliklerin yasaklanması için harekete
politikaları için kritik bir öneme sahip oldu. Din üzerinden asimilasyon
süreçte 1925 ile 1938 yılları arasında ilki Şeyh Said olmak üzere, Ağrı ve Zilan’da
İsyanı hakkında daha ayrıntılı anlattığım gibi, aşırı şiddet uygulamak oldu.
142
alan, Kürtlerin yoğun olduğu yerlerde Kürt nüfusunun zorunlu göçle
Ortak bir kültür oluşturmada 1930’larda Türk tarih yazımına önem verildi.
Kurulan “Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti” ile, büyük medeniyetlerin ana dilinin
dayandığı, kadim bir millet olduğu gibi mitler üretildi. Bu anlamda Türk Dil Tezi
ve bir dönem özellikle üzerinde durulan Güneş Dil Teorisi ile ortak dilin
milliyetçi projeler, başta tarih olmak üzere, antropoloji, psikoloji, tıp gibi farklı
bilim dalları kullanılarak tamamladı. Kısa bir süre yürütülen Güneş Dil
yapıldı (Çağaptay, 2009: 87). Türklük yüceltilirken, Kürtler cahil, dağda yaşayan,
etkili şekilde dil ve eğitim üzerinden şekillendi (Çoşkun, Derince, & Uçarlar,
143
2010: 20-21). Ancak bu asimilasyon ilerleyen bölümlerde anlatacağım üzere
Kürtler üzerinde, Kemalist rejimin planladığı gibi tam anlamıyla başarılı olmadı.
“milli yurttaş”ın yaratılması için önemli bir araç oldu. Pedagojik mühendislikle,
dersleriyle, ilkokul andı ile yerleştirilmeye çalışıldı (Üstel, 2011: 319-328). Batılı
birlikte, ulusal hafıza ve ulusal kimliği anlamada bazı önemli yanlarının altını
çizmek isterim. Türk ulus anlayışı, Alman ulus ve kültüründen etkilenen bir
genel anlamda Batı ve Doğu Avrupa tipi milliyetçilik olarak tanımlanan iki
yurttaşlık esasına dayalıdır. Doğu Avrupa milliyetçiliği ise, etnik köken, kültürel,
tarihsel ve dilsel milli kimlik esasına dayanır. Agresif, yok edici, dışlayıcı ve
izlerini görmek mümkündür. Türk milli kimliğinin oluşumunda yer alan varoluş
ile beka sendromunun etkisi büyüktür. Yurttaşlık esasıyla ise Batı Milliyetçiliğine
yaslanır. Ancak etnik kültürel bilinç, tarihsel mitoloji açısından Doğu milliyetçiliği
144
Osmanlı İmparatorluğu’ndan küçük Türkiye’ye dönüşüm milli davanın bir beka
sorunu haline gelmesinde etkili olmuştur (Bora, 2017: 212). Batı’daki “kaba ve
imgelemi ve savaşa dayalı vatan için ölme mefhumunun kutsandığı bir içeriğe
sahiptir. Türklerin sürekli haksızlığa uğradığı, her zaman mağdur olduğu, hiç bir
ulusal hafızada yer etmiştir. Bu kurgu ise ulus etrafında “biz” ve düşmanları
kaynağının Türk ulusunun askeri ulus olduğu miti olduğunu belirtir. Bunun en
açık ifadesi, popüler bir söylem olan “Her Türk asker doğar!” mottosudur. Dışta
düşman vurgusu ise “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” ifadesiyle hayat
Daha önce vurguladığım gibi, Türk kimliğinde dilin kurucu unsur olması
yaratma istemiyle hareket edilirken, aynı zamanda ortak geçmiş, “altın çağ”ların
145
yapılması, Kürtlere yönelik asimile etme ve inkarın gelişmesi ulusal kimliğin
geçmişe sahip olan bir Türk ulusu yaratılmıştır. Ortak bir kimlik oluşturmak
adına tarih yeniden ele alınıp kurgulanmıştır. Ancak tarih kurgusunda, geçmişte
146
Zarubavel'in (2003) kendi çalışmasında dikkat çektiği pek çok ülkenin
takvimindeki tarihsel boşluk Türkiye için de geçerlidir. Türk ulusal tarihinde, dini
takvimdeki 620'lerden sonra son 100 yıla gelinerek aradaki uzun yıllar “boş bir
Türklerin kökeni çok daha uzaklara, Orta Asya’ya dayandırılmış ve pek çok kadim
Mayıs 1919, ilk meclisin açıldığı gün 23 Nisan 1920, Cumhuriyetin ilan edildiği 29
Ekim 1923 gibi tarihler sırasıyla resmi takvimde yerini alırken, Osmanlı
İmparatorluğu’na ait hiç bir tarih resmi takvime eklenmemiştir. Ulusal hafızanın
zamanla kurduğu ilişkiyi gösteren bu takvimler, devletin geçmişe dair nasıl bir
nostaljik ve mitsel bir şekilde anlatılarak bugüne ait bir canlılık içermez.
olarak 75. kutlamaları belirli yıl dönümleri olarak kutlanmıştır. Böylelikle, resmi
147
mümkündür. Ulus’un “kutsal tarih”ini şekillendiren anmalara, özellikle Genç
Ulusal hafızanın güçlü bir şekilde ilişkiye geçtiği mekânla Türk ulusuna ait
hafızanın nasıl şekillendiğine bakmak için başkent Ankara önemli bir mekândır.
üzere başkent Ankara’nın kendisi ulus olmayı anımsatan bir hafıza mekânı olarak
ve Ulus Meydanı gibi hafıza mekânları öne çıkmaktadır (Gülpınar, 2012: 91).
Türkiye’de inşa edilen ulusal kimlik neredeyse her ilde dikilen Atatürk
Gerçekten de her ilde ve hatta ilçede yapılmış olan Atatürk heykelleri Türkiye’nin
ideolojik bir hat içerisinde yerleştirilir (Tekiner, 2014: 128). Ancak belirttiğim
bir etkiye de yol açabilmektedir: Atatürk heykellerinin her yerde olması, bir süre
148
sonra heykeltıraşların estetik kaygısı bile gütmeden yaptığı heykeller şehirlerde,
inkar etmek için birbiriyle çelişkili pek çok söylem ürettiğinden bahseder (Yeğen,
Türkiye devletiyle olan bu gerilimi 1923 yılında daha da netleşmiştir. Tek bir
149
ulus olmak, merkezileşmeyi tamamlamış bir devletle mümkündü (Yeğen, 1999:
yazılmış rapor olduğu tespitini yapar (Akçura, 2009: 29). İlk resmi rapor 1925
Şeyh Said İsyanı sonrasında Atatürk’ün talebiyle Kürt illerinin denetim altında
yasaklanması, Kürt illerine giriş çıkışların denetim altına alınması gibi ifadeler
olan Celal Bayar ve Umum Müfettişi Abidin Özmen tarafından Kürt raporları
2009: 34). Akçura 2009 yılına kadar devletin farklı kurumlarınca hazırladığı
raporlarda, Kürt sorununa dair farklı bazı yaklaşımlar olsa da, temelde Kürt
kimliğinin inkarı ve Kürt sorununun bir terör sorunu olduğuna dair vurgunun
150
esas amacının Kürtlerin nüfus olarak yoğun olduğu yerlerde göç ettirilerek
1999: 92).
çok yoğun bir savaş konsepti paramiliter güçler eliyle Kürt bölgesinde
JİTEM gibi yapıları savaşta kullandığı bir dönemdir. Devletin işlediği bu suçların
ettirmek için medya ve eğitim gibi araçlar kullanılmıştır. TRT’de uzun bir süre
akım medya ise Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca, Kürtler ve azınlıklara karşı
33). Ancak 90’larda savaşla birlikte çok daha militarist, Kürtleri aşağılayıcı,
yabancı düşmanı, MİT’in basın servisi gibi hareket eden bir basın söz konusudur.
151
süper valileri, korucu ve askerler hakkında övgü dolu ve çoğu zaman çarpıtılmış
Türk basını hiçbir haber girmemiştir (Bulut, 2010: 201-202). Kürtlerin “terörist”
dair mesafeye yerleşmiştir. Bunun en tipik örneği ulusal görsel ve yazılı basında
her çatışma sonrası ölen terörist sayısı verilirken “etkisiz hale getirildi”
ifadesinin kullanılmasıdır. Bir tür insan dışında bir varlıktan bahsedildiği tonunu
veren bu fiil, Yalçınkaya’nın (2016) bahsettiği, devletin ölü bedenler üzerinde her
(Güneş, 2013: 20). Daha geriye gitmek gerekirse 1920’lerden itibaren Kürtler
152
kurtuluşçu ideolojisinin yöntemi olarak uyguladı ve özellikle 80’ler sonu ve
90’larda askeri anlamda güçlendi; yanı sıra, halk tarafından geniş bir destek aldı.
yaşanan devlet terörüne karşı Kürtlerin inşa ettiği karşı hafıza pratiklerinin genel
tarihler ve sembolleri içerir. Örneğin Şeyh Said isyanı hafıza dinamiği açısından
önemli bir tarihsel dönemdir. İsyana dair halen tartışmalı olan bir nokta, isyanın
dini mi yoksa milliyetçi saikle mi yapıldığıdır. Tarihsel bir vaka olarak, Şeyh Said
isyanı devlet için “gerici” dini bir ayaklanma iken, Kürtler için dini ya da ulusal
tartışmaya geçmeden önce belirtmek gerekir ki, bu isyan, Şeyh Said ve diğer
önderlerin idam edilerek mezarsız bırakıldığı ilk kitlesel Kürt ayaklanması olması
açısından çalışma için ayrı bir önem arzetmektedir (Özsoy, 2016: 176). Bingöl,
153
aydınların Batı’ya sürgün edilmesi ve son olarak da Mart 1924’te halifeliğin
isyana götüren tarihsel gerekçelerdir (Bruinnessen Van, 2013: 414). İsyana dair
temel tartışma için, hem dini hem de Kürt kimliğine dayalı saiklerin bir arada
farklı olarak sözlü tarih aktarımlarıyla hafıza ile mekân arasında kurdukları bağ
anlamında farklı bir anlam kazanır. Bu anlamda, Hişyar Özsoy’un (2016) Şeyh
Said’in idam edilmesini ve arka planını tarihsel bir olgudan ziyade sözlü tarihe
öldürerek ve hatta mezarsız bırakarak devletin amaçladığı yok etme edimi boşa
söylemi, Kürt siyasi hareketinde o dönemde kimliği için ayaklanan Şeyh Said’e
destek vermeyen Kürtlere atıfla ilerlemiş, direniş söylemi ise devletin giderek
İsyanı ve katliamı, 1938 Dersim Katliamı, ilk isyana eklenerek Kürtlerin direniş
154
hafızasında Şeyh Said isyanının daha da canlı kalmasında etkili olmuştur.
Yereldeki halkın kendi anılarına, hikayelerine dayalı sözlü tarihi, resmi tarihin
şiddetle karşılık vermesi, ikinci bölümde belirttiğim gibi alternatif tarih yazımını
beslemektedir. Şeyh Said isyanına dair sözlü anlatımlar da buna dairdir. Ancak
haline getirilmesi buna somut bir örnektir. Bir yandan da belki de Şeyh Said
vermesi devam etmeseydi günümüze kadar aktarılan canlı bir hafıza haline
yapılana, heykelleri dikilene kadar” sözleri ulusal hafızada olmayan bir hafıza ve
bellek mücadelesinde bazı önemli uğrakları öne çıkarmıştır. Şeyh Said isyanından
sonra, Kürtlerin hafızası açısından bir diğer önemli uğrak 12 Eylül 1980 askeri
darbesi oldu. Kürtlerin kendi hafızalarında önemli bir yeri olan 12 Eylül askeri
üzeri örtülmüş bir diğer tarih olarak 12 Eylül’de cunta rejiminin Kürtler, sol ve
155
işkence gördü (Güneş, 2013: 183). Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananlar daha sonra
Kürtlerin hafıza mücadelesinde önemli bir olay olarak yer aldı. 12 Eylül tarihinin
bir tür hesap sorma tarihine dönüşmesi, cunta rejiminin mimarı Kenan Evren’in
başta olmak üzere sivil toplumun gündeminde olmuştur. Faili meçhul insanların
şehirleri haline gelen Kürt illerinde, Musa Anter, Ceylan Önkol gibi isimler
156
Bayramı’nın kürtler tarafından Demirci Kawa’nın zalim Dehak’a karşı savaşarak
anlayışında olmayan bir anlatıdır. Demirci Kawa miti ezilmiş halkı simgelerken
zalime karşı direnişi sonuç verir. Bu anlatı aynı zamanda Kürtlerin kimliğinde
kurucu bir mittir de (Aydın, 2005: 57). Newroz Bayramı zaferin sembolü olurken
direniş için güç veren bir etkiye de sahiptir. Çağdaş direniş miti olarak inşa edilen
amaçlamıştır (Güneş, 2013: 192). Smith’in (2014) ulusal hafızayla ilişkili milli
zamanda Kürtlerin kimliklerine ait ulusal bir mittir. Newroz’la kurulan bu direniş
miti Kürt kimliğinin çerçevesini sunan bir “mit çevresi” olarak tanımlanabilir.
PKK’nin kurucu olduğu çağdaş Newroz miti, Kürt ulusal kimliğinde ana etken
olarak karşı hafızaya dahil edilmiştir. Bir başka deyişle, Newroz hem Kürtlerin
ulusal kimliğine ait hem de karşı hafızasına ait bir mit olarak yeniden
şekillendirilmiştir.
Kürt kimliğinin inşasında önemli bir yere sahip olan Newroz Bayramın’na
157
elbette ki devletin Kürt politikasından ayrı düşünülemez. Başvuruda, “newroz”
“Demirci Kawa”nın ismi geçmezken “ünlü bozkurt miti”ne değinilir (Aykan, 2012:
324). Bu örnek, Türkiye’nin Kürt kimliğine ait olan Newroz’u kendi ideolojik
sokak, meydanlar, il ve ilçe isimleri başta olmak üzere, dağ, nehir gibi doğaya ait
90’lardaki savaş gibi önemli siyasi olayların izlerini yer isimlerinden takip etmek
mümkündür; yer isimlerinin verilmesi bir nevi siyasi iktidarın zaferini ilan
halk arasında eski ismiyle bilenen pek çok yerleşim yerine ait isimler Türkçe
1980 cunta döneminde ise, militarizmin ve askeri zaferin simgesi olan sembol
158
Kemal Mahallesi olarak değiştirilmesi bir diğer örnektir (Çoban, 2000: 669-671).
neredeyse her dağda “Türk, Öğün, Çalış, Güven” ya da “Her Türk Asker Doğar”
şehirdeki milliyetçi bir slogan olan “Ne Mutlu Türküm Diyene” tabelasını
sembol kişilerin isimlerini vermek için hem Valilikle hem de resmi kurumlarla
159
Türkiye’de çok güçlü bir resmi ideolojiyle kurulmuş olan ulusal hafızanın
görüşerek yazdıkları kitap, sözlü tarih aracılığıyla ulusal tarihin üstünü örttüğü
ve konuşulması zor olan bir döneme ışık tutmuştur (Gündoğan & Gündoğan,
dönem evlatlık verilen kız çocuklarının öyküsünün peşine düşmüş, çok küçük
çıkarılması açısından çok önemli bir çalışma olmuştur. Evlatlık verilen kız
160
aile içerisinde konumlandırılır. 1938’lerde devletin özel olarak asimilasyon
kız çocukları özel alan olan ailelerin yanına yerleştirilmiştir. Nitekim kız
yaşadığı dönemin oldukça büyük etkisi vardır. Aşağıda değineceğim üzere, Kürt
muhalefetin olması ve 2000’li yıllarla birlikte inşa edilen sivil toplum alanı,
161
bağlamında ele alınmayı hak etmektedir. Güneş (2013) bu stratejik ve ideolojik
değişimin en önemli sonucunun Kürt ulusal taleplerinin başka pek çok taleple
kurulan ilk Kürt yanlısı parti olan Halkın Emek Partisi (HEP)’ten bugüne kadar
siyasetin asıl sahibi olan topluma tekrar geri verilmesi yani ademi-merkeziyetçi
162
en değerli kısım; bu süreçte 90’larda yaşanan ağır travmatik olaylarla yüzleşme
mezarlar alt bölümünde ayrıntılı olarak ele alınacak Cumartesi Anneleri’yle Kürt
kadınlarının barış mücadelesi bu dönemde kamusal alanda geniş bir yere sahip
oldu. Kürt siyasi hareketinin Ermeniler, Süryaniler ve diğer kimlikler dahil olmak
üzere kapsayıcı bir dil kurması barışçıl bir ortamda toplumsal öznelerin var
kendine yeni hakikatler yaratmaya imkan sunan alternatif bir barış projesi
tartışmaya açıktır, ancak net olarak Kürt siyasi hareketinin 2000’li yıllarda barış
için sadece bir karşı hafıza kurma imkanını sunmamakta, aynı zamanda
163
Uçarlar’ın Agos Gazetesi’ne mağdurların adalet mücadelesine odaklandığı
kitabına ilişkin verdiği röportajda söylediği gibi: “Artık bugün Kürt hareketinin
uygun bir zemin var... Kürt hareketi, iyi ki böyle bir dönüşüm yaratıyor. Yoksa
birtakım acılı insanlar olurdu sadece” (Kazaz, 2015). Toplu mezarlar gibi ağır bir
söyleyebilirim: Geçmişin ağır yükünü taşıyan toplu mezarlara dair tanıklık içeren
gibi kavramların tüm yaşanan onca şiddet ve zulme rağmen dile getirilmesi
Butler’ın bölümün başında ifade ettiğim ölümün toplumsal olarak kurulan bir
olgu olması ve yasın acıları aşan bir politik anlama bürünmesiyle ilgilidir. Ancak
yas toplumsal olana bizi götürse de, yaşanan katliamların, zorla kaybetmelerin
tarihsel olarak öteki olma ve bununla savaşma pratiklerinin kendi yas ve kayıp
kayıplardan sonra dahi, öteki olma deneyimi devam ettikçe geçmişten gelen ama
164
III.VI Devletin Hafızasızlaştırma Politikası
devletin 100 yıldır devam ettirdiği Kürt politikasının devamını gösterdiği gibi;
Kürtlerin yıllardır inşa ettiği karşı hafızayı yok etmeye yönelik bir strateji olarak
agresif milli kimlik ruhu geri dönmüştür adeta. Bu anlamda, 2015 sonrasın
hafıza mücadelesinde önemli bir yeri olan toplu mezarların ilk bölümlerde ele
hafıza ile zaman ve mekânla nasıl ilişki kurduğunu hafıza dinamiği yaklaşımıyla
165
ele almaktayım. Bu konuya eğilirken, toplu mezarlara ait tarihsel ilerleyişi ortaya
sonrasındaki ilk toplu mezarın açılması 2011 yılında, resmi olarak mahkeme
yoğun olduğu 90’ların sonuna doğru başladı. Bu sürecin daha kısa olmasında,
14 12/13 Ağustos 2011 tarihinde Tunceli- Çemişgezek ilçesinde yapılan toplu mezar
kazılarında 15 insanın olduğu toplu mezar açıldı:
http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/toplumezar-2758.html (Erişim 10.11.2014).
Van’ın Çatak ilçesinde yürütülen hukuki mücadele sonucu 27 kişinin bulunduğu toplu mezar
mahkeme kararıyla açıldı http://www.ozgur-gundem.com/haber/114346/toplu-mezar-kesfi-emsal-
olabilir (Erişim 10.11.2014).
166
dair ulaşabildiğim kadarıyla, 1999 yılında İnsan Hakları Derneği’nin raporlarının
Bu nedenle mezarların coğrafi olarak Türkiye’nin belli bir bölgesi ile sınırlı
İspanya’dan farklı olarak etnik bir temeli olmasıyla ilişkilidir. Bunun sonucunda
ise yine İspanya’dan farklı olarak toplu mezarların belli bir bölge ile sınırlı
olup olmadığına dair bir tartışma yapmak gerekirse, Kürt illeri ve Türkiye geneli
15 İnsan Hakları Derneği’ni 1996 yılında kaybedildiği belirtilen Atilla Osmanoğlu hakkındaki
167
için farklı yorumlar yapılabilir. Kürdistan için devletin Kürt halkına yönelik
yoğun olarak uyguladığı şiddetin sonucu oluşan korku ile bir dönem özellikle
şiddeti yaşayan kişilerin aileleri suskun kalmış olabilir. Ancak asıl olarak
durum ana akım bir gerçeklik olarak ele alınabilir. Yoksa Türkiye’nin batısında
Derneği), TİHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı), TTB (Türk Tabipler Birliği) ve ÇHD
oluşturmayı başarmıştır.
168
Tarihsel olarak toplu mezarlar olgusu Türkiye Cumhuriyeti’nin
Türkiye genelinde 348 toplu mezarda 4,201 kişi olduğunu tespit etmektedir
(Türkiye’de Toplu Mezarlar Raporu, 2014: 9). 2014 yılına kadar açılan toplam
toplu mezar sayısı ise sadece sekizdir. 1990’larda Kürt bölgesinde devletin zorla
Kürt legal siyasi hareketinde yer alan Halkın Emek Partisi (HEP) ve devamı olan
İlk toplu mezar 1989 yılında Siirt’te Newala Qesaba (Kasaplar Deresi)
eskiye dayanan bir hikayesi vardır: Eskiden kasapların hayvanları gözden ırak
sembolik bir anlama sahiptir. Bir başka ifadeyle, cenazelerin toplu bir şekilde
169
atıldığı söylentisi başlamıştır. 1984-1989 yılları arası 100’den fazla gerilla ve
simge haline gelen Korkmaz ve mezarlar anısına 21-28 Mart tarihleri PKK
üzerine yazdığı kitap, hem fotoğraflar hem de tanıklıklarla önemli bir çalışmadır.
Aslan, toplu mezarda bulunan ailelerin tanıklıkları üzerine 2015 yılında çekilen
162015 yılında gösterime giren ‘Ölü ve de Diri’ (Mirî û jî Sax) Bilge Demirtaş, Alper Elitok, Can
170
olmasına rağmen ulusal basının mezarı görmezden geldiğini belirtir. Uluslararası
basının gündem yapmasıyla mezar biraz da olsa bilinir hale gelmiştir. Ancak
belgeselde, Mele tarafından dile getirilen ve sonra ölen kişilerin anneleri, eşleri
17 Kürtçe dilinde “imam” anlamına gelmektedir. Meleler genelde devletin resmi imamı olmayıp
Kürt şehirlerinde dini önderlik yapan kişiler olmuştur. Bu yüzden çoğu zaman devlet
tarafından tanınmamaktadır.
171
belirtmişlerdir. Ancak mezarın olmaması yas duygusunu hep eksik kılmıştır.
belirtmekteler.
18 İlkay Akkaya’nın toplu mezar üzerine yaptığı şarkı, popüler hafızalaştırma çabasıdır.
172
gerekçesiyle yargılanması, devletin hakikatin ortaya çıkmasına yönelik verdiği
yanıtı götermektedir. Gerçekten de devlet, tüm delillere, belgelere rağmen hiç bir
silmeye çalışmıştır (Demirtaş, Elitok, Kocaman, & Şişman, 2015). Bugün Newala
Qesaba gibi pek çok toplu mezar askeri alanda yasak bölge olarak geçmektedir.
medya ile yayılan bir hakikat haline getirilme çabası ve hukuk mücadelesi, karşı
dairdir.
bir suç olarak gördükleri toplu mezarın sorumlusu olarak devleti işaret
etmeleridir. Devlet istese bu sorunu çözebilir; yani Türk halkı değil devletin
sorumlu olduğuna dair bir politik bakış açısı vardır. Bir anne bunu şöyle dile
yoktur.” Başka bir kayıp annesi ise: “Kan dökülmeden barış olmadı, biz kanımızı
bir karşı hafıza çalışması olan belgeselde üstü örtülmek istenen bir hakikati, sesi
173
çocuklarıysa çok dürüst, mert ve sevilen bir çocuk olduğu, eğer babalarıysa
bireysel acı ve travmaya dair olan bir taleple, Kürt sorununun çözümü ve barış
gibi çok daha uzun erimli siyasal bir talep birlikte dile getirilmektedir. Yakınların
korumak için öldüklerini dile getirmesi aynı zamanda iki farklı hafızanın çatışma
alanını göstermektedir. Ölenleri “terörist” olarak işaretleyen ulusal hafıza ile aynı
Newala Qesaba, toplu mezar olarak bir hafıza mekânı olması yanı sıra
mekânı aşan bir yere sahiptir. Öncelikle mezarın yeri kamusal olarak kabul
gidip yas tuttuğu bilinmektedir. Bu anlamda görünmez olan bir yas mekânıdır da.
174
Mahsum Korkmaz’ın heykelinin Lice’de dikilmiş olması hafıza alanını
kararıyla bir heykel yıkılmıştır. Lice Sulh Mahkemesi’nin verdiği karar ilginçtir;
zuhur etmiştir. Devletin yok etmek istediği, Mahsum Korkmaz’ın Kürtlerin ulusal
Bunu yaptıktan sonra her şeyi yapmak hakkını kendinde görmekte; ölü
gençlerinin tepkisi, Türk ulusal kimliğinde kurucu özne olan Mustafa Kemal’in
175
heykellerinin sökme ve tahrip etmek olmuştur. Kendi hafızalarında önemli bir
figür olan Mahsum Korkmaz’ın heykeline, daha doğrusu anısına, hakikatine olan
karşılık vermişlerdir. Kürt gençlerinin Türkler için bu kadar önemli bir sembolik
çıkarılması için yürütülen mücadele için sembolik bir hale gelmiştir. Meya-Der
19 Daha fazla bilgi için bkz: http://newalaqesaba.blogspot.com.tr/. Sitede aynı zamanda toplu
176
yapılan belgeselin de etkisiyle Newala Qesaba, Türkiye’de toplu mezar
hakikatinin daha fazla dikkat çekmesinde büyük rol oynamıştır. Her yıl düzenli
cenazesinin atıldığı bir başka toplu mezar, hafıza mücadelesi için önemli
gerillası Ali Yıldız’in kardeşi Hüsnü Yıldız mezarın açılması için bireysel bir
duyurusunda bulunmuş, ancak savcı dosya ile ilgili görevsizlik kararı vermiştir.
toplum örgütlerinin desteğini aldığı gibi Dersim’deki pek çok siyasi aktörün de
orucundan sonra devlet başvurusunu kabul etmek zorunda kalmıştır. Ali Yıldız
177
görülmektedir. Sivil toplum örgütleri, Dersim Belediyesi, Barış ve Demokrasi
mahkeme kararı ile mezarı açmak zorunda kalmıştır. Ancak mezar açma işlemi
ulaştığı ilk sivil itaatsizlik eylemi olarak görülebilir. Ancak Hüsnü Yıldız’ın, bu
mücadeleyi anlattığı kitap olan ‘Sana Geldik Ali’de belirttiği üzere bu süreç
390). Her ne kadar abisinin mezarına artık kavuşsa da diğer mezarların açılıp
grevi boyunca tuttuğu günlüklerden oluşan, kişisel bir tür eylem günlüğü olan
178
yer alması, ilk defa bir toplu mezarın bu kadar gündem olmasını bile başlı başına
gömülme sürecinin yaşandığı tek deneyimdir. Açılan mezarla ortaya çıkan kemik
III.VII.III Çatak-Görentaş
bir etki olarak görüldüğü bir diğer örnek Van ili Çatak ilçesine bağlı Görentaş
Köyü’ndeki toplu mezardır. 1998 yılının Ekim ayında 28 gerilla öldürülerek toplu
mezara atılmıştır. Toplu mezarın olduğu yerel halk tarafından bilinse de açıkça
179
aileler ve kayıp yakınları mezarın resmi kararla açılması için yargıya
2013 yılında AİHM’den keşif kararı çıkmıştır.20 Diğer deneyimlerde olduğu gibi,
bu süreçte sadece kayıp yakınları değil, İHD gibi sivil toplum örgütleri ve köylüler
yerel halkın sahiplenmesi ve mücadelesiyle hukuki bir kararla açılan ilk örnektir;
bu anlamda diğer mezarların açılması için de önemli bir yeri vardır. Hukuki
sürece dair bir kazanım olsa da halen davalar devam etmekte, bir türlü nihai
20 Çatak ilçesinde toplu mezarın açılması hukuki mücadele sürecine dair bkz.
https://bianet.org/bianet/insan-haklari/157246-toplu-mezarda-16-yil-sonra-kesif (Erişim
02.09.2014).
180
kadar militarist ve istihbarat teşkilatının basın birimi gibi çalışma yönünde
kadar tek tip ve homojen değildir. Özellikle İHD’nin yaptığı eylemler ve konu
haberleşmede, ulusal hafızada toplu mezarların nasıl yer edindiğine dair bir fikir
vermesi adına önemli iki ayrıma değinmek gerekir: Birincisi, muhalif basında
Gazetesi 2014 yılında yaptığı haberde21, mezarın hukuki sürecine dair bilgi
verilirken mezardan “26 PKK’lı”ya ait toplu mezar olarak bahsedilmiştir. Haberde
yerelhaber-347333/. Bu tür ve hatta daha fazla saldırgan ve gerçeği karalamaya çalışan toplu
mezarlarla ilgili haberlere ulusal basında yer almış haberlere rast gelmek mümkündür.
Buradaki amaç, basının toplu mezarları nasıl haberleştiğinden ziyade, toplu mezarlarda acıya
maruz kalmış insanların nasıl görmezden gelindiğine bir örnek verebilmektir.
181
olduklarına yönelik vurgu üstü örtük de olsa bize terörist-sivil ayrımının
koyma pratiğinin kaynağı olan “terör” tanımını temel aldığını gösteren bir delil
olarak görülebilir.
yer tutmaktadır. Newala Qesaba’da sivil toplumun baskılarıyla 1989 yılında Özalp
(Arslan, 2011). Devletin bir inkar politikası olarak davaların takipsiz kalması ya
davaların %69’una halen bir karar verilmemiş, sadece %1’i bir kararla
cezasızlık politikasına çekmeye çalışmak olmuştur. Bunun bir sonucu da, Ali
182
III.VII.IV Bellek işçileri olarak Cumartesi anneleri
Anneleri’nin de tercih ettiği gibi kamusallık adına eylemlerine merkezi bir yerde
civarında hak savunucusu ve kayıp yakınının bir araya gelerek bir arayışa
olması yatmaktadır (Genç Yılmaz, 2014: 58). Anneler bir yandan da ortak bir
yarattılar. Semboller eylemlerin görünür olması ve sürekliliği için kilit bir rol
oynadı. Görünür olmada eylem yerinin kozmopolit bir mekan olan İstiklal
183
Cumartesi Anneleri'nin kullandığı en önemli sembol beyaz eşarptır. Kürt
kültüründeki özel anlamına atıfla barışın sembolü olarak beyaz eşarp, Cumartesi
annelerine ait ortak kimliğin bir sembolü haline geldi (Genç Yılmaz, 2014: 61).
taşınan dövizlerle annelerin bedeni, bir tür tabela ya da levha işlevi görerek birer
Meydanı’nda yaptıkları eylemlerle, kamusal alanı bir tür karşı hafızaya ait
yaptığı İstiklal Caddesi herhangi bir anıt mekândan çok daha etkili bir hafıza
Her gün yüzlerce insanın geçtiği Galatasaray Meydanı’nda, her hafta zorla
kaybedilen bir kişinin adına eylem düzenlenmekte böylelikle kişisel bir hafıza
184
(Yılmaz, 2014, 62). Böylelikle hareket “Cumartesi İnsanları” olarak da ifade
dışında kayıpların çok yoğun olduğu Şırnak ilinin Cizre ilçesinde eylemlerin
etkisi olmuştur22.
eylemlere yönelik polis şiddeti kullanıldı. Ancak Kürt sorununun çözümü üzerine
çözümü için başlatılan çözüm sürecinin devam etmesi için Temizöz ve Diğerleri davasının
başlaması önemli bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Dava ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için
bkz http://www.tesev.org.tr/baris-surecinin-basarili-olmasi-icin-faili-mechul-cinayetlerin-
aydinlatilmasi-gerekiyor/Icerik/18.html (Erişim 19.07.2015).
185
Anneleri’nin görüşme talebini reddederek görmezlikten gelse de sonunda
hareketlerden biridir.
alanı insanları sürekli eyleme çağırma potansiyeli içerir. Mezarsız yakınları için
ile karşı-yasın bir barış ve hak mücadelesi haline gelmesini sağlamaktadır. Öyle
ki kayıplar için sembol haline gelmiş Hasan Ocak'ın annesi Emine Ocak’ın,
olamayacağını söylemesi bunun en net ifadesidir. 23 Her açılan mezar bir hikayeyi
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/232701/Hasan_Ocak_in_annesi__Oglumun_do
syasini_kapatmasinlar.html
186
III.VII.V Türkiye deneyimi için sonuç
bu siyasal etkilerin yanı sıra, acıya, yasa, ölüme dair bireysel hafızalar kimi
zaman kişisel anmalarda, kimi zaman ölen kişilerin fotoğrafları gibi sembollerde,
Dolayısıyla bireysel hafıza ile kolektif hafıza ilişkisel bir şekilde var olmaktadır.
Barış ve adalet söylemiyle iç içe geçen canlı bir hafızanın varlığı söz konusudur.
bizzat toplu mezarları henüz daha açılıp yeniden gömülme olmadan bile birer
bellek manzarasına dönüştüren, mekân ve zamanla sıkı sıkıya bağ kuran bir
187
hafıza söz konusudur. Tüm bu karşı hafıza uzamları, her defasında devletin ulusal
olan kişilerin kimler olduğu, ne için öldükleri gibi mezarların varlığının ortaya
188
SONUÇ
terapiye hizmet etmesi açısından önemli bir yere oturmaktadır. Hatırlamak her
zaman nihai amaç olmayabilir ancak adalet ve barışa giden yolda önemli bir yere
eksen; toplu mezarlar gerçeğinden hareketle kolektif hafızanın iki ayrı biçimine
189
sadece teknik ve hukuki bir süreç olmadığını aynı zamanda politik ve toplumsal
olması ve özellikle toplu mezarlar etrafında şekillenmiş zengin bir tartışma alanı
ülke olarak farklılaşmaktadır. Ayrıca devletin bu sürece çıkardığı hafıza yasası ile
devletin nasıl bir ilişki kurucağı, yeniden gömülme işlemlerinin tanıklıklarla nasıl
yapılacağına dair ayrıntılı bir içeriğe sahip olması, hafıza siyasetinde öznelerin
190
devletin ulusal hafızasına nüfus eden, devleti tabandan mücadeleyi ve mağdurları
görmesi için zorlayan bir pozisyonda olmuştur. Yasa çıkmasına rağmen, örneğin
mezarların açılması için devletin ayrı bir bütçe temin etmemesinin örgütler
yasasıyla ise devlet zaman zaman bu süreçlerin içerisinde yer alarak ulusal
şekillenme hafıza yasası dışında en açık şekilde, Franco dönemine ait bazı
hizmet etmesidir. Ancak bazen ulusal hafıza ile karşı hafızanın etkileşimi, Af
üstünün örtülmesi olarak ortaya çıkmıştır. Bir diğer örnek, devletin mezarların
barış siyasetini resmi olarak başlatmış olması, İspanya’da ulusal hafıza ile karşı
ölümüyle başlayan ve 2004 yılına kadar süren dönem ve üçüncü dönem ise 2004
191
değişen ekonomik süreçlere entegrasyonun etkisiyle ulusal kimlik homojen ve
homojen bir İspanyol kimliğinin oluşumunda kısmen başarısız olmuş bir ülkedir.
Buna karşın Türkiye’de ulusal kimlikte Türk milliyetçiliği kurucu bir ideoloji
kurucu ideolojiyle ilişkili olarak farklı etnik kimlikler “iç düşman” olarak
itmektedir. Hakim olan hafızaya dahil edilmemeleri, bir nevi kendi alternatif
zemin bir kere oluştuğunda, deyim yerindeyse hafıza kendi öznesine kavuşur. Bu
192
Hafıza inşa süreci, Jelin’in “bellek uğraşısı” kavramından hareketle,
insanların aktif olarak dahil olduğu dinamik bir süreç olarak ele alınmıştır. Bu
anlamda devletin insanları sadece birer hafıza tayışıcı yada arşivleyicisi olarak
hafızalara imkan veren birer bellek uğraşısı olarak ele alınmıştır. Karşı hafıza
bilimsel bir şekilde sunulan, donuk tarih karşısında heterojen, farklılık ve çokluk
içeren bir olgu olarak ele alınmıştır. Tanıklıklar, sözlü tarih çalışmaları, gündelik
ARMH ve Hafıza için Forum, bu çerçevede oldukça dinamik bir bellek siyaseti
önemli ulusal sivil toplum örgütleri, onlarca yerel örgütler ve bireyler katılmıştır.
İspanya için yeni bir kolektif hafıza farklı öznelerce farklı şekilde inşa
somut örneği 2007 devletin çıkardığı hafıza yasası arıcılığıyla, devlet ve devlet
193
daha görünür olmasına, kamusal farkındalığı artırabilmelerine ve tanıklıkların,
hem devleti zorlayıcı bir etkiye yol açmış hem de mücadelenin sadece devlete
demokratik rejime geçişin olduğu ülkelerde dahi toplumsal öznelerin aktif bir
194
şekilde mücadelelerine devam etmeleri hafızanın dinamik yapısının korunmasına
etkili olabilmektedir.
başında, 90’lı yıllardaki şiddetin gözler önüne serilmesi açısından önemli bir etki
195
deneyiminde bedenlerden arta kalanların bilimsel olarak da hafızanın inşa
ailelerin kendi ifadeleriyle halen bir tür yas tutabilme ya da kendi dini ve kültürel
mekanla güçlü bir ilişki kurularak tanıklıklar gerçekleşmiştir. Türkiye için böyle
bir resmi ve açıktan mekan üzerinden bir tanıklık ve şahitlik söz konusu olmasa
da, çeşitli gayri resmi hafızayı ortaya çıkarma yöntemlerinde görüldüğü üzere
önemli bir deneyim olarak öne çıkmaktadır. Aileler mezarın olduğu yere gidip
mezarlar her iki ülke deneyiminde de hafızanın yeniden inşasında oldukça güçlü
bir yere sahiptir. Türkiye’de önemli diğer iki toplu mezar deneyimi, Çemişgezenk
; sivil itaatsizlik eylemiyle açılan ve bir günlüğün hafızanın kaynağı olduğu bir
örnek olarak ele alınmıştır. Bir diğeri ise; Çatak-Görentaş toplu mezarı, hukuki
mücadelenin öne çıktığı ve bu anlamda hukuki kazanımla açılan ilk toplu mezar
196
kaynaklardan; belgesel, günlük, semboller, tanıklıklar, haberler, şarkı ve
ulusal hafıza ile karşı hafızanın etkileşimi İspanya’dan farklı bir şekilde
ilişkin hafızanın inşasına dahil olması çok genel çerçevede yok sayma ya da inkar
göstermektedir.
197
sonuçlarının metropollere taşınması mücadele alanını ve aktörleri de
bir gerçek olan kayıpları kamusal alana taşımaları büyük bir etki yaratmıştır.
insanları mücadeleye çağıran bir etkiye yol açmıştır. Böylece bu kamusal alan;
yaratmıştır.
198
meydanı güçlü bir hafıza alanına dönüştürmüştür. Sadece oradan geçip giden
toplumdaki kişiler için değil, yıllardır aynı yerde eylem yapan anneler için de
eşleşen bir tür mekan haline gelmesini, Cumartesi annesi olan Hanım Tosun’un
Cumartesi Anneleri yanı sıra, Kürt illerinde aktif bir şekilde mücadele yürüten
Meya-Der, Tuhad-Fed, İHD gibi örgütler, daha çok mezarların açılması için
24 http://researchturkey.org/tr/politics-of-truth-seeking-and-the-saturday-mothers-of-turkey/
199
İspanya’da toplu mezarların açılmasına yönelik yürütülen mücadele, geçmişle
önemli bir yerde dururken; halen devletin mezarları açmada inkar düzeyinde
zorlu da olsa ilerlemiş olması bu inkarı kırmakta, mezarlara dair hakikatin sivil
aracılığıyla açılması talebini canlı tutması önemli bir yere sahiptir. Resmi bir
olacaktır.
200
Yıllardır suskun kalınan, resmi tarihte sorgulanmayan pek çok tabu konusunun
kimliğinde etki yaratmamakta; diğer azınlık grupları ve ezilmiş gruplar için de bir
açılmasına dair örgütlenen ARMH ile Hafıza için Forum’un hafızanın sahibinin
25 “Ölü ve Diri” belgeselinin yönetmeni Murat Kocaman’ın Agos Gazetesi’ne verdiği röportajda
201
sorununa dek gelmektedir. Bir etnik grubun ya da siyasi grubun mücadelesiyle
ilişkili olarak inşa edilen hafızada bireysel olan hafızanın, bireysel acının ve
Toplumsal olarak yaşananlardan ötürü travmayla baş etmede, bireysel yas tutma,
her iki ülke deneyiminde de tanıklıklarla ortaya çıkan önemli bir durumdur.
Diğer yandan çalışmada bireysel ile kolektif hafızanın tamamen ayrı ve karşıtlık
işlediği korkunç bir katliam ise bunu tüm ideolojik aygıtlarını kullanarak
tutumu daha önce belirtildiği üzere, kendi ulusal hafızasını inşa etmeye devam
felakatlerle dolu bir tarihe sahip ülkenin demokrasiye geçişle birlikte mevcut
halini koruma istemi, yeniden eski rejime dönme tehlikesinin yarattığı endişe ya
202
olabilmektedir. Bu da demokratik yönetimin olması ve gerekli yasaların
yapıldığı pek çok ülke için geçerlidir. Bu nedenle, demokrasiye geçiş oldukça
203
KAYNAKÇA
Spanish Case. South European Society and Politics, 13 (January 2015), 417–433.
Aguilar, P., & Humlebaek, C. (2002). Collective Memory and National Identity in the
Spanish Democracy: The Legacies of Francoism and the Civil War. History & Memory,
14(1), 121.
Akçam, T. (20o8). Türk Ulusal Kimliği Üzerine Bazı Tezler. Bora, T., Gültekingil, M. Modern
Akçura, B. (2009). Devletin Kürt Filmi: 1925-2009 Kürt Raporları. İstanbul: New Age Yayınları.
Alpkaya, G., Altıntaş, İ., Sevdiren, Ö., & Ataktürk Sevimli, E. (2014). Zorla Kaybetmeler ve
Andreas, H. (2003). Present Pasts: Urban Palimpsests and the Politics of Memory. California:
http://newalaqesaba.blogspot.com.tr/2013/03/on-binler-toplu-mezarlar-icin
204
Assmann, A. (2006). Memory, Individual and Collective. (R. E. Goodin & C. Tilly, Eds.).
Assmann, A., & Shortt, L. (2012). Memory and Political Change. (A. Assmann & L. Shortt,
Aydın, D. (2005). Mobilizing the Kurds in Turkey: Newroz as a Myth. Ortadoğu Teknik
Aykan, B. (2012). Unesco ve Kültürel Mirasın Milliyeti. P. M. Parmaksız Yelsalı (Ed.), Neye
Bell, D. (2003). Mythscapes: memory, mythology, and national identity. The British Journal
Bevernage, B. (2010). Writing the Past Out of the Present : History and the Politics of Time
Bevernage, Berber; Colaert, L. (2014). History from the grave? Politics of time in Spanish
Birdal, S. C. (2012). Bir Karşı-Yas Çalışması Olarak Hrant Dink Anması. Neye Yarar
205
Bora, T. (2017). Cereyanlar: Türkiye'de Siyasi İdeolojiler. Ankara: İletişim Yayınları.
Butler, J. (2013). Kırılgan Hayatlar: Yasın ve Şiddetin Gücü. İstanbul: Metis Yayınları.
CCS Popular Memory Group. (1982). what do we mean by popular memory?. Centre for
Crenzel, E. (2012). The Memory of the Argentina Disappearances: The Political History of
Çaylı, E. (2015). Diyarbakır’s “witness sites” and discourses on the “Kurdish Question” in
Turkey, The Kurdish Issue in Turkey: A Spatial Perspective, Gambetti, Z. & Jongerden, J
Çeliker, L. (2009). Şı̇ddet Ve Toplumsal Hafiza. Ankara Üniversitesi, Siyaseti Bilimi, Yüksek
206
Kullanamama Sorunu ve Kürt Öğrencilerin Deneyimi. Diyarbakır: DİSA Yayınları.
Demirtaş, B., Elitok, A., Kocaman, M., & Şişman, O. (2015). Mırî u ji Sax: Ölü ve Diri. Türkiye.
Druliolle, V. (2013). H.I.J.O.S. and the Spectacular Denunciation of Impunity: The Struggle
for Memory, Truth, and Justice and the (Re-)Construction of Democracy in Argentina.
Etkind, A. (2009). Post-Soviet Hauntology : Cultural Memory of the Soviet Terror. Journal
Farthing, L., & Kohl, B. (2013). Mobilizing Memory: Bolivia’s Enduring Social Movements.
Press.
Ferrándiz, F. (2006). The return of Civil War ghosts: The ethnography of exhumations in
Ferrándiz, F. (2013). Exhuming the defeated: Civil War mass graves in 21st-century Spain.
207
Fridman, O. (2015). Alternative calendars and memory work in Serbia: Anti-war activism
Gassiot Ballbé, E., & Steadman, D. W. (2008). The political, social and scientific contexts of
Genç Yılmaz, A. (2014). Toplumsal Hareketin Kalbinde Bir Yeni Özne : Anneler Anneleri
Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Dergisi, 2–1,
51–74.
Gülpınar, Ö. (2012). Anıtkabir'in Unutulan Kabirleri. Yelsalı Parmaksız, P.M. (ed), Neye
İletişim Yayınları.
Güneş, C. (2013). Türkiye’de Kürt Ulusal Hareketi: Direnişin Söylemi. Ankara: Dipnot
Yayınları.
Halbwachs, M. (1992). On Collective Memory. (L. A. Coser, Ed.). Chicago: The University of
Chicago Press.
Hirsch, H. (1995). Genocide and the Politics of Memory Studying Death to Preserve Life.
208
Chapel Hill: University of North Carolina Press.
History Workshop. (1976). History Workshop Jornal. Oxford Journal. 1(1). 1-3.
Hobsbawn, E., & Ranger, T. (2006). Geleneğin İcadı. İstanbul: Agora Kitaplığı.
Humphrey, M. (2014). Law, Memory and Amnesty in Spain. Macquarie Law Journal, 13, 25–
41.
Hynes, S. (1999). Personal Narratives and Commemoration. E. Winter & J. Sivan (Eds.),
Press.
İnsan Hakları Derneği. (1999). Kayıp Atilla Osmanoğlu ile ilgili rapor.
Jelin, E. (1994). The Politics of Memory: The Human Rights Movement and the
Jelin, E. (2003). Political Struggles for Memory. In State Repression and the Labors of
Kancı, T., & Altınay, A. G. (2007). Educating Little Soldiers and Little Ayşes : Militarised and
Kazaz, G. (2015). Kürt hareketi dönüşüm yaratmasa, muhatabımız sadece acılı insanlar
209
olurdu. İstanbul: Agos Gazetesi. http://www.agos.com.tr/tr/yazi/11994/kurt-
hareketi-donusum-yaratmasa-muhatabimiz-sadece-acili-insanlar-olurdu. Erişim
Kovras, I. (2008). Unearthing the Truth: The Politics of Exhumations in Cyprus and Spain.
Lesley, E. (2015). Death on Display: Bones and Bodies in Cambodia and Rwanda. In
Lessa, F. &Druliolle, V. (2011). The Memory of State Terrorism in the Southern Cone:
Argentina, Chile, and Uruguay. (F. Lessa & V. Druliolle, Eds.), Uma ética para quantos?
Lira. E. (2011). The Memory of State Terrorism in the Southern Cone: Argentina, Chile, and
Uruguay. Ed. Lessa F. ve Druliolle, V. The Memory of State Terrorism in the Southern
Cone: Argentina, Chile, and Uruguay. Uma ética para quantos? (Vol. XXXIII). New York:
Pal.
Mangini, S. (1991). Memories of Resistance : Women Activists from the Spanish Civil War,
Mbembe, A. (2016). Nekro-Siyaset. E. İflazoğlu C. & A. A. Demir (Eds.), Öteki Olarak Ölmek.
210
Mendes, M. S. (2012). Exhuming a Traumatic Past in a Post-Transitional Setting : The
Social Movement for the Recovery of Historical Memory in Spain. Central European
Neyzi, L. (2013). “Ben Kimim?” Türkiye’de Sözlü Tarih, Kimlik ve Öznellik. İstanbul:
İletişim Yayınları.
Nora, P. (1989). Between Memory and History: Les Lieux de Memoire. Representations,
26(26), 7–24.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/232701/Hasan_Ocak_in_annesi__Oglumun
Olick, J. K., & Levy, D. (1997). Collective Memory and Cultural Constraint: Holocaust Myth
Olick, J. K., & Robbins, J. (1998). Social Memory Studies: From “Collective Memory” to the
211
140.
Özgür Sevgi Göral, Ayhan Işık, Ö. K. (2013). Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler.
İstanbul.
Özsoy, H. (2016). Şeyh Said’in Kayıp Mezarı: Kürtlerin Egemenlik Mücadelesinde Hafıza-
Mekan Diyalektiği. E. C. İflazoğlu & A. A. Demir (Eds.), Öteki Olarak Ölmek. Ankara:
Dipnot Yayınları.
Paniagua, W., & Amezquita, C. (2012). Guatemala resists forgetting : Post- Conflict Memory
Phoenix Yayınları.
victims from the Spanish Civil War. Journal of Material Culture, 15(4), 449–463.
Richards, M. (2017). From War Culture to Civil Society: Francoism, Social Change and
Roudometof, V. (2002). Collective Memory, National Identity, and Ethnic Conflict. Westport:
Praeger.
Royas-Perez, I. (2015). The Truth Commission and the Politics of Reburial in Postconflict
Peru. In NECROPOLITICS: Mass Graves and Exhumations in the Age of Human Rights.
Russell, N. (2006). Collective Memory before and after Halbwachs Nicolas Russell. French
212
Sancar, M. (2010). Geçmişle Hesaplaşma: Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne.
Sanford. V. (2004). Buried Secrets: Truth and Human Rights in Guatemala. England:
Palgrave Macmillan.
Santino, J. (2001). Signs of War and Peace: Social Conflict and the Use of Symbols in
Santino, J. (2006). Spontaneous Shrines and the Public Memorialization of Death, New York :
PalgraveMacmillan.
Sarlo, B. (2012). Geçmiş Zaman Bellek Kültürü ve Özneye Dönüş Üzerine Bir Tartışma.
Sieder,R. (2002). War, Peace and Memory Politics in Central America. Ed.Barahona, D.B.
Stefatos, K., & Iosif, K. (2015). Bruied Sileces of the Greek Civil War. In NECROPOLITICS:
Mass Graves and Exhumatons in the Age of Human Rights. Pensilvanya: University of
Pennsyvania Press.
Steiner, L. and, & Zelizer, B. (1995). Reading the Past Against the Grain: The Shap of
Stover, E. (2005). My Neighbor , My Enemy: Justice and Community in the Aftermath of Mass
Atrocity. (H. M. stover, Eric; Weinstein, Ed.). Cambridge: Cambridge University Press.
Tekiner, A. (2014). Atatürk Heykelleri: Kült, Estetik, Siyaset. Ankara: İletişim Yayınları.
213
Teitel, R. (2000). Transitional Justice. New York: Oxford University Press.
Uslu, A. (2016). Hafıza ve Geçmişi Talebi Olarak Tarih Arasındaki Ayrım. ViraVerita E-
47–81.
Üstündağ, N. (2014). Dünyada Barış Süreçleri ve Çözüme Giden Yolda AKP ve Kürt
Tesev. Barış sürecinin başarılı olabilmesi için faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması
gerekiyor. http://tesev.org.tr/baris-surecinin-basarili-olmasi-icin-faili-mechul-
2015.
Kasım 2016.
Türk Tabipler Birliği. (2011). Türkiye “toplu mezar”lar gerçeği ile yüzleşmelidir.
10.11.2016.
Milliyet. (2014). Van’da 26 PKK’lının olduğu iddia edilen toplu mezar açıldı.
http://www.milliyet.com.tr/van-da-26-pkk-linin-oldugu-iddia-edilen-van-
214
Verdery, K. (1999). The Political Lives of Death Body: Reburial and Postsocialist Change.
Vinitzky-seroussi, V., Levy, D., & Burke, E. (2011). Collective Memory Reader. Oxford
University Press.
Weine, S. (2006). Testimony After Catastrophe: Narrating the Traumas of Political Violence.
Yalçınkaya, A. (2016). Gözleri Faltaşı Gibi Kapalı: Lades. In E. C. İflazoğlu & A. A. Demir
Yelsalı Parmaksız, P.M. (2012). Neyre Yarar Hatıralar? Bellek ve Siyaset Çalışmaları.
Yörük, Z. (2008). Politik Psişe Olarak Türk Kimliği. Ed. Bora, T.&Gültekingil, M. Modern
Transformations in National Commemoration. Ed. Olick, J. K., Durham, N.C. New York:
215
ÖZET
Deneyimleri Yüksek Lisans Tezi, Danışman Doç. Dr. Melis Pınar Yelsalı
Parmaksız, s. 215.
hafızanın iki biçimi olan ulusal hafıza ve karşı hafıza ele alınmış, geçmişle
örgütlenmelerle bir mücadeleye dönüşmüştür. Her iki ülke için kolektif hafıza
216
ABSTRACT
Dasli, Gunes, Collective Memory and Mass Graves: Experiences from Spain
and Turkey. Master's Thesis, Advisor: Dr. Melis Pinar Yelsali Parmaksiz, Associate
this research examines the experiences in Spain and Turkey. For this reason, the
have been analyzed with the relation of the dealing with the past and memory-
especially important how the disasters of the past are remembered by social
and counter-memory notions have been examined along with history, time, and
space concepts. Relatedly, the relation between memory and identity has been
studied thoroughly through the experiences of Turkey and Spain. Strong memory
struggles of Spain have mostly revolved around the creation of mass graves. In
Turkey, on the other hand, the revealing of mass graves during the Kurdish
Question of 1990s have led to a bottom-up struggle despite the denial insisted by
the state. For both countries, subjects' collective memory processes have been
investigated. Therefore, this research aims to shed light into how, where, and by
whom the memory embedded in mass graves have been unearthed as part of
memory politics.
217