Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 134

TÜRKİYE’NİN TOPLUMSAL YAPISI

DR. TÜLİN URAL

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ


İçindekiler

1. Toplumsal Yapı Kavramı

Grş
1.1. Sosyal B l mlerde Kavramlar
1.2. Toplumsal Yapı Kavramının “kapsama Alanı” Ve Toplumsal Yapı Anal z n n Yararlandığı
B l mler
1.3. Toplumsal Yapı Kavramının Tanımı
1.4. Toplumsal Yapı İle İlg l Kavramlar
1.5. Toplumsal Yapı Anal z n n Toplumu Anlamaya Katkısı
Bölüm Özet
Ün te Soruları

2. Toplumsal Değ şme Çerçeves nde Modernleşme Sürec Ve Modernleşme


Kuramları

Grş
2.1. Modernleşme Sürec
2.2. Modernleşme Kuramları: Modernleşme Sürec Nasıl Yorumlanmalı?
Bölüm Özet
Ün te Soruları

3. Osmanlı’da Ekonom k Ve Sosyal Yapı

Grş
3.1. Osmanlı Devlet Nasıl B r Devlett ?
3.2. Osmanlı’da Ekonom k Yapı
3.3. Osmanlı’da Toplumsal Ve İdarî Yapı
3.4. Sonuç: Osmanlı’dan Günümüze Devreden Unsurlar Nelerd r?
Bölüm Özet
Ün te Soruları
4. Osmanlı Modernleşmes n n M rası

Grş
4.1. Osmanlı Klas k S stem n n Dönüşümü
4.2. 19. Yüzyıl Reform Sürec
4.3. Fransız Devr m n n Ç e Etk s Ve Osmanlı’da Yen B r Kamusal Alanın Doğuşu
Ün te Soruları

5. Cumhur yete G den Yol: 1914 - 1922

5.1. I. Dünya Savaşı Yılları


5.2. Ulusal Mücadele Yılları (19 Mayıs 1919-30 Ağustos 1922)
Bölüm Özet
Ün te Soruları

6. Yen B r Devlet-Yen B r Toplum: Erken Cumhur yet Dönem nde Türk ye (1922-
1950)

Grş
6.1. Dünya’da İk Savaş Arası Dönem (1918-1939)
6.2. Erken Cumhur yet Dönem nde İç S yaset
6.3. Erken Cumhur yet Dönem nde Dış S yaset
6.4. Erken Cumhur yet Dönem nde Ekonom
6.5. Kemal st Devr mler Ve Devr mler n Değerlend r lmes
6.6. Iı. Dünya Savaşı Yıllarında Türk ye (1939-1945)
6.7. Çok Part l Hayata Geç ş Yılları (1945-1950)
Bölüm Özet
Ün te Soruları

7. Türk ye’de S yasal Ve Ekonom k Yapı: 1950 - 1980

7.1. Dünya Tar h nde Soğuk Savaş Yılları


7.2. 1950-1960 Dönem : Demokrat Part Yılları
7.3. 1960-1980 Arası Dönem
Bölüm Özet
Ün te Soruları

8. Türk ye Toplumu Üzer ne Yapı Anal zler

Grş
8.1. Osmanlı’da Modern Sosyoloj n n Doğuşu Ve İk Öncü: Z ya Gökalp Ve Prens Sabahatt n
8.2. Iı. Dünya Savaşı Sonrası Yapı Anal zler n n Yaygınlaşması
8.3. Yapısal Anal zler n Eleşt r s Ve Günümüzde Türk ye’de Sosyoloj
Bölüm Özet
Ün te Soruları

9. Türk ye’de Anayasalar

Grş
9.1. Anayasalar Ne İşe Yarar?
9.2. Anayasa İle İlg l Bazı Temel Kavramlar
9.3. Türk ye’de Anayasalar
9.4. Günümüzde Anayasayı Değ şt rme Çalışmaları
Bölüm Özet
Ün te Soruları

10. Türk ye’de Nüfus Ve Göç

10.1. Nüfusla İlg l Temel Tanımlar Ve Göstergeler


10.2. Türk ye’de Nüfus
10.3. Türk ye’de Göç
Bölüm Özet
Ün te Soruları

11. Türk ye’de Toplumsal C ns yet Ve A le

Grş
11.1. Türk ye’de Toplumsal C ns yet
11.2. Türk ye’de A le
Bölüm Özet
Ün te Soruları

12. Türk ye’de Kültürel Yapı Ve Kültürel Dönüşüm

Grş
12.1. Kültür Ne Demekt r?
12.2. Türk ye’de Kültürel Alanın Tar hsel Oluşumu Ve Dönüşümü
12.3. Türk ye Toplumunun Değerler
Bölüm Özet
Ün te Soruları

13. Küreselleşme Sürec n n Ana D nam kler

Grş
13.1. Küreselleşme Ned r?
13.2. Küreselleşmen n Ekonom k Nedenler Ve Sonuçları
13.3. Küreselleşmen n Toplum, Kent, S yaset, B l m Ve Kültür Üzer ndek Etk ler
Bölüm Özet
Ün te Soruları

14. Bugünkü Türk ye’n n Toplumsal Yapısı

Grş
14.1. Bugünün Türk ye’s ne G den Yol Ya Da 1980-2000 Arası Bell Başlı Gel şmeler
14.2. Türk ye’de 1980 Sonrası Kültürel Ortam
14.3. 1980 Sonrası Büyük Kentlerde Yen Oluşumlar
14.4. 1980 Sonrası Sosyal B l mler, Anayasa, Nüfus, Göç Ve Toplumsal C ns yet
14.5. Sonuç
Bölüm Özet
Ün te Soruları
1. TOPLUMSAL YAPI KAVRAMI

Giriş

Sevg l Öğrenc ler,

Bu dönem Türk ye’n n toplumsal yapısı ders n b rl kte şleyeceğ z. Ders m z n en temel amacı, ç nde
yaşadığınız toplumu, toplumun temel özell kler n tanımanız; buna ek olarak bu toplumda yaşanan değ ş m ,
değ ş me neden olan d nam kler anlayab lmen zd r. Dolayısıyla her gün karşılaştığınız ve gözlemled ğ n z b r
d z olgu ve gel şmeye sosyal b l mc gözü le bakmanızı sağlayacak bu ders seveceğ n z ve bu ders
sayes nde ufkunuzun gel şeceğ n umuyorum.

Başka b r dey şle bu ders, -hele k b z m toplumumuzda- zaten gündel k olarak sıklıkla yapılan b r şey , yan
ç nde yaşadığımız toplum ve onu şek llend ren d nam kler üzer ne f k r üretme çabasını, daha b lg l ve
üzer ne daha s steml b ç mde düşünerek yapmanıza b r nebze katkıda bulunursa hedef n gerçekleşt rm ş
olacaktır. Böyle daha ‘b lgece’ yorumlar yapab lmek ç n de toplumu daha d kkatle gözlemlemek gerekt ğ
açıktır; bu ders n aynı zamanda buna ves le olacağını; başka b r dey şle toplum ded ğ m z karmaşık ve
değ şken bütün ç nde hang noktalara, nasıl b r gözle bakmanız gerekt ğ konusunda s ze b r ç görü
kazandırab leceğ n umuyorum. Son olarak bu ders n kend k ş sel tar h n z anlamlandırmanıza da katkı
yapab leceğ n bel rtmel y m; z ra her ne kadar b zler ters n düşünmeye eğ l ml olsak da kend m z n ve
a lem z n h kâyes çoğu kez toplumun yaşadığı dönüşümle ç çe geçer (ancak elbette bu etk lenme
kend m z n ya da a lem z n benzers z olduğu gerçeğ n değ şt rmez)[1].

Aslında fark etmeden, Türk ye’n n toplumsal yapısı le lg l lk ders aldınız b le: Türk ye’de nsanlar,
toplumsal ve s yasal olayları konuşmak konusunda çoğu kez hevesl d rler. Ancak elbette toplumsal yapıyı
anlamak ç n bu kaba gözlem yeterl değ ld r; b r sosyal b l mc b r adım daha öteye g der ve nsanların hang
toplumsal olayları, hang durumlarda, k mlerle ve hang üslûpla konuştuğu g b soruları kafasının b r
köşes nde tutarak bu gözlem ncelt r. Ardından gözlemler n s steml b r şek lde gruplar ve daha da öneml s
bu mesele üzer nde başka sosyal b l mc ler n daha önce ortaya atmış oldukları görüşler nceler. Ancak tüm
bu çabalardan sonradır k toplumsal yapı hakkında, elbette y ne tartışmaya açık, ama sağlam dayanakları
olan b l msel b r sav üreteb l r.

Öyle se bu ders b z , kaba gözlemler m z n ötes ne götürecek; Türk ye’n n toplumsal yapısı üzer ne başka
sosyal b l mc ler n ortaya attığı görüşlerle tanıştıracak; bu b l m nsanlarının görüşler n hang kavramlarla ve
nasıl b r düşünce s ls les ç nde gel şt rd kler n örnekleyecek; bu alandak temel tartışmaları serg leyecekt r.
Fakat baştan söylemel y z k toplumsal yapı h çb r zaman sab t değ ld r ve tar hsel süreç ç nde sürekl
dönüşür. Bu nedenle ders m z n öneml b r kısmı, bugünkü Türk ye’y oluşturan tar hsel sürec n
açıklanmasına ayrılmıştır. Tüm bu tar hsel sürece bakmamızın neden , bugüne bıraktıkları zd r; z ra toplumu
oluşturan b rçok yapısal unsur, tar hten bugüne m ras kalmıştır. Öte yandan b rçok unsur da değ ş me
uğramıştır; hele k Türk ye g b hızla modernleşen ve geçm ş nde b r devr m yaşamış toplumlarda bu değ ş m
daha büyüktür. Ancak b r değ ş m yaşandığında dah , bu, bell tar hsel koşullar ç nde gerçekleş r. Kaldı k
geçm ş , yan daha önce ne olduğunu b lmeden, bugün ney n değ şm ş olduğunu tesp t etmem z de
mantıken olanaksızdır. Dolayısıyla sadece ney n m ras kaldığını değ l, ney n değ şt ğ n anlamak ç n de tar h
b lg s ne ht yaç duyarız.

Demek k ders m z n tar hsel sürece l şk n bölümler nde b ze hep şu soru eşl k edecekt r: Geçm şten
devralınan veya değ ş me uğrayarak geçm şte bırakılmış yapısal unsurlar nelerd r? Bu aslında, tar h b l m n n
de merkez nde duran b r soruyu, sosyoloj ç nden yen den sormaktan başka b r şey değ ld r: Tar hten
günümüze sürekl l k gösteren ve kes nt ye uğrayanların neler olduğuna l şk n sorudur bu.

“Ders m z n tar hle lg l kısımları var” ded ğ mde bazılarınızın ş md den ürktüğünü, b raz da öfkelenerek “ne
yan , y ne s mler ve tar hler m ezberleyeceğ z?” serzen ş n aklından geç rd ğ n b l yorum. Ama
telaşlanmanıza ya da ürkmen ze h ç gerek yok; çünkü ‘ders m z n tar hsel b r boyutu olacak’ derken bu,
klas k b r tar h ders nde olduğu g b s mler ve tar hlerle uğraşacağız anlamına gelm yor. Dolayısı le ders
ç ndek tar hsel anlatım daha çok, bu ders n gereğ le sınırlı kalacak ve olgusal b lg lerden çok yapısal
unsurları ve bunlardak değ ş m öne çıkaracak.

Ancak bunları anlatab lmek ç n dah hâlen bell başlı tar hsel olaylara değ nmek durumundayız. Dolayısı le
s ze, ‘h çb r tar hsel olguya değ nmeyeceğ z’ d ye b r söz de verem yorum. Kısacası, çok ayrıntılandırılmamış
b r tar hsel akış, ders ç nde gene de yer alacak; ancak asıl vurgu yapısal değ ş m yönünde olacak. Bu
anlamda örneğ n, 1950’de Türk ye’n n Kore’ye asker gönderm ş olmasına değ necek değ l z; ama 1950’den
t baren ülken n daha dışa açık b r yörüngeye g rd ğ nden, bu çerçevede d yel m k ABD le yakınlaşmadan ve
Demokrat Part ’n n kt dara gel ş nden bahsedeceğ z. Ama tüm bunları yaparken asıl muradımız, bunların
toplumsal alandak sonuçlarını kavramak olacak. Kaldı k şu da var: B raz tar h b lmek, sosyologlara her
zaman, zarardan çok yarar get rm şt r; çünkü olgulara dayanan sosyoloj k açıklamalar çok daha sağlam
temellere oturur[2].

Buradan devamla d yel m k Türk ye’n n ‘50’lerde yaşadığı dönüşümle gerçekleşen göç olgusuna eğ l rken
hem bunun Türk ye’de bıraktığı der n z hem de a len zdek etk s n anlayacaksınız. Z ra muhtemelen s z n
a len z de uzun yıllar alan ve hâlen süren –ancak nedenler ve n tel ğ bugün artık değ şm ş olan- bu köyden
kente göç dalgası le tarımdan kopmuş b r a led r.

Ben mk s öyle d : Annem ve babam 1960’ların sonlarında eğ t m ç n İstanbul’a göç eden kırsal kökenl
b nlerce gençten k s d sadece. Ve sadece b r kuşak sonra, anneannes , babaannes ve dedeler okuma
yazma dah b lmeyen ben, hem de kadın rolünün sınırları ç ne meslek sah b olmayı dâh l etmem ş b r
geçm şten gelen b r toplum ç nde b r kadın olarak, bugün bu ün vers tede s zlere ders ver yorum.

Bu ‘sıradan’ h kâye başta b r per masalı g b duruyor. Aslında bu sadel k ç nde anlatıldığında, Türk ye’n n
yaşadığı muazzam değ ş m sürec n n ne kadar hızlı gerçekleşt ğ n çok da y örnekl yor. Ve burada da b r kez
daha görüyoruz k toplumsal yapının sunduğu olanakları ve onun doğurduğu sınırlamaları anlamadan
kend m z anlamlandırmamızın, başarılarımızı ya da hayatta karşılaştığımız engeller anlamamızın da
olanağı yok. Fakat elbette tüm h kâye sadece bu yapıdan baret de değ l: Gene aynı h kâyeye dönersek,
pekâlâ annem ya da babam bu zorlu yolun b r yer nde pes ed p doğdukları köye ger döneb l rd , o zaman da
bu h kâye h ç var olmazdı b le. Demek k toplumsal yapının sınırları ç nde nsanlar da k ş l kler , sebatları,
yetenekler le kend yollarını ç z yor, hatta çoğu kez kend ler n n b le farkında olmadıkları b r süreç ç nde o
sınırları daraltıp gen şleterek yapıya müdahale ed yorlar. Bunun ç n de mutlaka ülke tar h n değ şt recek b r
l der olmalarına gerek yok; sıradan nsanlar da sürekl ç nde var oldukları l şk ler vasıtası le yapının
şek llenmes nde etk l oluyorlar.

Üstel k bu dönüşümü, yan modernleşme sürec n sadece b r başarı h kâyes olarak okumak zorunda da
değ l z. Daha d kkatle gözlemlend ğ nde –aynı ülken n h kâyes g b - k ş sel h kâyeler n de sadece b r per
masalından baret olmadığı ortaya çıkıyor: Türk ye g b , a leler de bu hızlı değ ş m sürec nde, b ld kler
dünyanın hızla dağılması ya da ç nde yaşadıkları dünyaya hâk m olamamanın get rd ğ ağır bunalımları
yaşadılar ve ağır bedeller öded ler, ödemekteler.

Kısacası görüyoruz k toplumsal yapı, b lhassa modernleşmen n etk s le sürekl ve hızla değ şmekted r. Ama
bunun yanında aynı zamanda çok katmanlı, b rb r le l şk ç nde farklı unsurlardan oluşan, karmaşık b r
yapıdır. Bu yapının tüm unsurlarını ele almak ve bu unsurlar arasındak tüm l şk ler ortaya koymak
neredeyse olanaksızdır. B r yandan bu ders n anlatılmasında olmazsa olmaz kabul ed leb lecek ekonom k,
s yasal ve sosyal yapıya l şk n unsurlar vardır; b r yandan da bunları tamamlayan, hukuk, nüfus g b
unsurlar[3]. İlk unsurları derse dâh l etmemek olmaz; ancak k nc ler n de ancak bazıları bu ders kapsamında
ele alınab l r. Özetle sosyal yapının g r l ğ , bu ders n örgütlenmes nde ster stemez b r seç m yapmayı
zorunlu kılar.

B z de bu ders n örgütlenmes nde, Osmanlı’dan devralınan yapısal unsurları ve XIX. yüzyılda Osmanlı
modernleşmes le başlayan tar hsel sürec (b lhassa s yasal yapıyı aydınlatmak üzere) ele aldıktan sonra,
Türk ye’de hukuksal yapıya, ardından ekonom k yapıya ve sınıflar arasındak l şk lere, nüfus yapısına ve göç
olgusuna, a le ve toplumsal c ns yet l şk ler ndek dönüşüme ve son olarak kültürün farklı unsurlarına
odaklanacağız.

Esasen bu müfredat, b r öncek paragra a ‘bu ders, zorunlu b r seç me dayanmak zorunda’ derken kast
ett ğ m şey örneklemeye yet yor: Türk ye’n n tarımsal yapısında yaşanan dönüşüm, Türk ye’n n dış dünya le
l şk ler , Türk ye’de eğ t m n gel şmes ve sorunları ve bunlar g b b rçok konu daha pekâlâ bu ders planına
dâh l ed leb l rd . Aslında bu konulara h ç değ nmeyecek de değ l z; örneğ n Osmanlı’dan devralınan yapısal
unsurları ya da Türk ye’de ekonom k yapıyı anlatırken tarımsal yapıdan da bahsedeceğ z. Ancak özell kle
tarımsal yapıya odaklanacağımız b r ha a olmayacak –k olab l rd de. Ded ğ m g b , -ekonom g b başat
konular dışında kalan- konuların seç m tamamen ders n kapsadığı alanın gen şl ğ nden kaynaklanan
zorunlu b r seç me dayanıyor.

Son olarak ders , küreselleşme ded ğ m z ve hâlen ç nde yaşadığımız sürec n temel d nam kler n anlatarak
ve Türk ye’n n bu süreçten nasıl etk lend ğ n tartışarak b t receğ z. Bu anlamda son ders m z, Türk ye’n n
bugünkü toplumsal yapısının bell başlı yönler ne, bu yapının çerd ğ potans yele ve ger l m noktalarına
odaklanacak.

Bugün artık, s ze anlattığım h kâye, köyden kopmuş b r a len n kızının b r ün vers te hocasına dönüştüğü
(ama b r per masalında olduğu g b ‘dönüşüverd ğ ’ değ l, herkes n çok çalışıp çok bedel öded ğ ) bu h kâye
esk s kadar sık rastlanan b r h kâye değ l. Z ra bu h kâyey mümkün kılan yapısal koşullar (ekonom k ve
s yasal sebeplerle alt sınıflardan gelen gençler gen ş burs olanaklarıyla donatan b r eğ t m s stem ve bunu
mümkün kılan kaynaklara sah p, İk nc Dünya Savaşı sonrası dünya dengeler ne dayanan sosyal refah
devlet ) bugünün dünyasında mevcut değ l. Bugünün dünyasının daha y m , daha kötü mü olduğu
tartışılab l r; tartışılıyor da. Bu tartışma da büyük oranda ç nde yer alan k ş ler n s yasal görüşler le
şek llen yor.

Bunu örneklemek ç n, ülkem zde 2013 Haz ran’ında yaşanan Gez Parkı olaylarını ele alalım. S zler Gez
olaylarına katılan k tlelere karşı olab l rs n z ya da onları destekleyeb l r, hatta olaylar ç nde yer almış dah
olab l rs n z. Ancak her nerede duruyorsanız durun mutlaka bu olaylardan haberdar olmuş olmalısınız ve
bunlar etrafındak tartışmaları zlem ş, sosyal medya vb. le bu tartışmalara katılmış olma ht mal n z yüksek.
Bu olaylar, kes nl kle ülke tar h ne damgasını vuracak b r n tel ğe sah p ve bugünkü Türk ye’n n toplumsal
yapısı hakkında öğret c puçları çer yor. Olaylar çok yen olduğu ç n b z bu puçlarının tamamını ortaya
koyab lm ş ve tartışab lm ş değ l z henüz. Ancak y ne de bu ders kapsamında öğreneceğ n z k m süreç,
kavram ve düşünme stratej ler n bu tartışmaları tak p ederken kullanab l rs n z.

Bu bağlamda, baştan söylemel y z k bu ders n amacı s zler n s yasal görüşler ne şu ya da bu yönde şek l
vermek değ l, olamaz da… Ancak bu derste, bu ve benzer olayları, Türk ye’n n geçm ş le bağlantılandırarak
ve genel b r sosyoloj k düzlemde ele alab leceğ n z b r ç görü kazanab l r, bu tartışmalarda
kullanab leceğ n z b r alet set ne (kavramlara) vakıf olab l rs n z. Dolayısıyla bu ders kend tar h n z
anlamlandırma ve hem kend n zden hem öğrend kler n zden yola çıkarak toplumu anlama yolculuğunda
s ze eşl k edeb l r: Ne de olsa ant k çağlardan bu yana, Doğu’da ve Batı’da b rçok b lge k ş sayısız kez, kend n
b lmek le dünyayı b lmek arasındak bağdan bahsetm şt r... Bu ders n n haî amacı şte buna katkıda
bulunmaktır.

Öyle se sosyal b l mlerde kavramların nasıl gel şt ğ ve nasıl şlev kazandığı üzer ne tartışarak şe başlayalım.

1.1. Sosyal Bilimlerde Kavramlar


Sosyal b l m kavramlarını tanımlamak b r hayl zordur. Bu kavramlar, hep m z n ç nde yaşadığı ve b zzat
tecrübe ett ğ , h ç de uzağımızda olmayan toplumsal gerçekl ğ tar f etmek ve çözümlemek üzere ortaya
atılmış olmalarına rağmen, sıradan nsanlar, değ ş k görüşlerden s yasetç ler ve sosyal b l mc ler tarafından
farklı farklı anlamlarda kullanılır. Bunun en temel sebeb kavramların gerçekl ğ n kend s değ l, onu
tar flemek ç n nsanların yarattığı (ancak uydurduğu değ l, olgusal gözlemlere dayanarak tasarladığı)
soyutlamalar olmasıdır. Dolayısıyla somut gerçekl ğe gönderme yapsa da kavramlar hâlen nsan z hn n n
soyut ürünler d r.

Buna ek olarak, mevcut toplumsal yapı ç nde eş ts zl kler, h yerarş ler ve bunlara bağlı farklı çıkarlar vardır.
İşte bu farklı çıkarlar etrafında çeş tl gruplar kavramlara farklı anlamlar yükler ve kavramlar üzer nde de
mücadele ederler. Örneğ n ‘sınıf’ kavramının b r emekç ç n anlamı le b r şveren açısından anlamı farklıdır.
Kavramların ve d l n nötr görünmeler ne rağmen ‘taraflı’ kullanımı le lg l çok daha çarpıcı örnekler
basından yola çıkılarak ver leb l r: Aynı olayın, ‘Pol s göster c lere saldırdı’ ya da ‘Pol s, tüm uyarılara rağmen
dağılmayan göster c lere müdahale ett ’ şekl nde k farklı b ç mde ver l ş zleyenler üzer nde farklı etk ler
bırakmaz mı?

Üstel k bu çıkar çatışmasına ve mücadeleye bağlı olarak b r kavramın anlamı dönemden döneme de
değ şeb l r. Dolayısıyla zaman ç nde kavramlar bazen yen anlamlar kazanab l r, bazen mevcut anlamlarını
y t reb l r ve hatta tamamen ortadan da kalkab l rler[4]. Bu çoğu durumda, çoğunlukta ya da azınlıkta olması
fark etmeks z n, bell b r zümren n özel çıkar ya da görüşünü yansıtan, dolayısı le aslında taraflı b r tanımın;
herkesçe kabul ed len, genel görüşü yansıtan, tarafsız b r anlam olarak ben mset lmes yolu le gerçekleş r.
Bunun b r örneğ n ‘uygarlık’ kavramının gel ş m nde görürüz: Batı’da ortaya çıkan b r sınıfın yaşam b ç m n
tems l eden, hatta (örneğ n Alman m ll yetç ler ya da romant k sanatçılar tarafından) küçümsenm ş bu
kavram, zamanla, ‘b lg ve görgü sah b ’ nsanların oluşturduğu yaşam b ç m anlamında kullanılmaya
başlanmış; g derek genelleşt r l p nötrleşt r lm ş; hatta zamanla pol t k b r amaca da h zmet ederek, bu hâl
ç nde, ‘uygarlık götürme’ gerekçes ne zem n oluşturarak Batı sömürgec l ğ n n kend n meşrulaştırmasını
sağlamıştır[5]. Benzer b r örneğ ‘toplumsal değer’ kavramında görürüz: Özell kle muhafazakâr pol t kacılar
bu kavramı sık sık ve toplumun genel tarafından ben msenen değerler anlamında kullanırlar. Bu kullanımda
lk bakışta kavram artık, herkes tarafından kabul ed lm ş, tartışması olmayan, tarafsız b r anlam çer yor g b
görünecekt r. Oysa daha yakından bakıldığında atı a bulunulan değerler n toplumun genel tarafından
gerçekten ben msen p ben msenmed ğ n n tartışmalı olduğu; kaldı k ben msense dah , ‘değer’ ölçütünün
çok k ş tarafından ben msenmek olup olmadığının netleşmed ğ ; üstel k belk de bu değerler n zaten
değ şmekte olduğu ve belk ben mseyenler arasında b le farklı anlamlar yüklend ğ görüleb l r.

Bu nedenlerle sosyal b l mlerde f z k, k mya benzer doğal b l mlerde olduğu g b kes n kavramlar yoktur ve
yapılab lecek en doğru şey kavramların ne zaman, hang ht yaca cevaben ortaya çıktığını ve zaman ç nde
k mler tarafından hang anlamlarda kullanıldıklarını tesp t etmekt r[6]. Y ne de bel rtmem z gerek r k sosyal
b l mc ler n kavramları kullanımı medyanın, pol t kacıların ya da sıradan nsanların kullanmasından farklı b r
n tel k taşımaktadır. Elbette sosyal b l mc ler n de bell s yasal görüşler vardır. Ancak y ne de baskı altında ya
da açık çıkar l şk ler ç nde olmaları g b olağanüstü b r durum söz konusu değ lse, b r nc l sorumlulukları
topluma ve evrensel b l m cam asına karşı olduğu ç n ve araştırma faal yet n n kend s önyargıları kırmak
konusunda öğret c olduğundan, çoğu kez sosyal b l mc ler kavramları, olgusal gözlemlere ve somut
araştırmalara dayanan şek lde; üzerler ne daha d kkatle, özenle ve s stemat k olarak düşünmüş; başka sosyal
b l mc ler n görüşler yle beslenerek kullanma eğ l m nded rler. Bu bağlamda örneğ n b r gazetec ya da
pol t kacı kadar ser görüş üretmek zorunda olmayışı sosyal b l mc ler n kavramları daha soğukkanlı
kullanmasına olanak ver r. Kaldı k sosyal b l mc ler n kavram kullanımı, çoğu durumda zaten başka sosyal
b l mc ler tarafından test ed l r ve tartışılır. Bu bağlamda her durumda tamamen tarafsız olmasa da –k aklı
başında h çb r sosyal b l mc bugün artık tamamen tarafsız olduğu dd asında değ ld r- daha akılcı ve b l msel
‘namus’a sadık b r b ç mde kullanmaları neden yle, sosyal b l mler kavramlara l şk n (medyanın, sanatın,
s yaset n, sıradan nsanın vb. d l nden farklı) alternat f b r d l oluştururlar[7]. Dolayısıyla net ve muğlaklıktan
uzak ya da herkes tarafından uzlaşılmış tanımlar çermese de kavramların sosyal b l mler ç nde kullanımı,
güven l r b r referans noktası oluşturmaktadır.

1.2. Toplumsal Yapı Kavramının “Kapsama Alanı” ve Toplumsal Yapı Analizinin


Yararlandığı Bilimler

Toplumsal yapı kavramı da tanımlanması zor b r kavramdır. Bunun en genel sebeb , kavramı oluşturan k
yan kavramın, yan hem toplum hem yapı kavramının üzer ne anlaşılmış net b r tanımın olmamasıdır.
Buradan devamla toplumsal yapıyı tanımlamanın zorluğu öncel kle kavramın muğlaklığından ve farklı
ekollere mensup sosyal b l mc ler tarafından farklı anlamlarda kullanılmasından kaynaklanır.

Ayrıca kavramın şaret ett ğ alan çok fazla unsuru aynı anda barındırmakta, dolayısıyla kavram aşırı gen ş b r
alanı tar flemekted r. Esasen ‘toplumsal yapı’ kavramı, toplum ded ğ m z bütünün tamamını çerecek
şek lde, toplumsal alanın neredeyse tüm unsurlarını kapsar ve toplumsalı oluşturan tüm alanlarla bağlantı
ç nded r: Toplumsal yapı anal z , kt sat, s yaset ve kültür başta olmak üzere uluslararası l şk ler, hukuk,
toplumsal c ns yet, a le yapısı, nüfus, etn k yapı, göç, kentsel yapı, kırsal yapı ve tarım, d n, eğ t m g b
konulara değ nmek durumundadır[8]. Bununla da kalmayarak toplumsal değ şmey de ele alır. Dolayısı le
merkez nde sosyoloj dursa da toplumsal yapı çözümlemes , sosyal b l mler n hemen tüm alt dallarından;
başta tar h, kt sat, s yaset b l m ve kültürel çalışmalar olmak üzere, hukuk, uluslararası l şk ler, toplumsal
c ns yet çalışmaları vd. dallardan yararlanır. Bu yönüyle, esas olarak sosyoloj ç nden gel şm ş olsa da tam
anlamıyla d s pl nlerarası[9] b r alandır.

1.3. Toplumsal Yapı Kavramının Tanımı

Toplum, yapı ve toplumsal yapı kavramlarının tamamı, bugünün modern sosyal b l mler nde ve s yaset nde
kullanılan b rçok başka kavram g b Sanay Devr m ve Fransız Devr m sonrasında, yan XIX. yüzyılda, Batı
dünyasında ortaya çıkmıştır. Z ra ç nde yaşadığımız modern toplum (tar hç ler n dey m le) bu ‘ç e devr m’
dönem n n ürünüdür[10].
Toplum kavramındak bel rs zl ğ n temel neden , hem genel hem de soyut k anlamı b rden çermes nde
yatar. Genel anlamda toplum, ‘görece büyük b r nsan topluluğunun ç nde yaşadığı kurumlar ve
l şk ler bütünü’dür; soyut anlamda se, ‘bu tür kurumlar ve l şk ler n ç nde oluşturulduğu
koşul’dur[11].

Yapı kavramındak zorluk se kavramın aynı anda hem b r bütünü hem de bütünün parçalarını ve bunların ç
bağıntılarını tar f etmek ç n kullanılmasıdır[12]. Yan yapı kavramı hem bütünün nasıl kurulduğunu hem
de kurma faal yet sonucu ortaya çıkan bütünü tar f eder. Bu ders açısından örneklemek gerek rse,
toplum yapısı ya da toplumsal yapı derken esasında toplumun bütününü kast eder z; ama aynı kavramı,
toplum den len bütünü oluşturan, a le, ekonom vb. bell başlı parçalar ç n de kullanırız.

Türk ye’de sosyal b l mler alanında toplumsal yapıya l şk n get r len tanımlara b r göz atmak b ze bu
anlamda yol göstereb l r.[13] Boran’a göre “her toplum b r kurumlar topluluğudur. Toplumun yapısını
oluşturan fonks yonel b r mler, yan kurumlar se nsanlar arasında yerleşm ş, az çok devamlı olan l şk ler
b ç m veya l şk ler s stem d r. Toplumsal yapı, kurumların oluşturduğu b r bütündür”[14]. Mübeccel Bel k
Kıray se yapıyı şöyle tanımlar, “İster lkel, ster feodal, ster modern yapıda olsun ya da bunların değ ş m
ç ndek çeş tlemeler ç nde olsun, her sosyal yapı, bu yapıyı meydana get ren sosyal müesseseler n, nsan
l nt ler n n ve bunların karşılıklı münasebetler nden doğan sosyal değerler n b rb rler n karşılıklı olarak
etk led kler b r bütündür.”[15]. İbrah m Yasa’ya göre toplumsal yapı, ‘B r topluluğun toplumsal düzen ,
kuruluşu, kuruluşun şley ş ve b rtakım görevler yer ne get r ş yolu’dur.[16] Faruk Alpkaya se şu tanımı ver r:
‘Toplumsal yapı, toplumu oluşturan b reyler, gruplar, etn k topluluklar, nanç toplulukları, statü grupları,
sınıflar, toplumsal c ns yetler arası s stemat k l şk ler bütünüdür’[17]

Tüm bu tanımlarda ortaklaşan noktaları b r araya get rerek kavramın sağlıklı b r tanımına ulaşab l r z. Bu
tanımlara göre toplumsal yapı, b reyler, kurumlar, l şk ler ve değerlerden oluşan b r bütündür. Fakat
toplumsal yapı anal z bu b leşenlerdek gel p geç c unsurlara değ l, mutlaka sürekl l k arz eden,
yerleşm ş ve s stemat k boyuta odaklanır. Kaldı k toplumsal yapının ana unsurlarından olan kurumların
temel şlev de toplumsal sürekl l ğ n sağlanmasıdır. Buna ek olarak toplumsal yapı b reyler n bu l şk ler
ç ndek tutum ve davranışlarını nceler. Ancak yapı kes nl kle b reyler n salt toplamından oluşmaz;
b reyler n toplum ç ndek şlevler ne göre farklılaşması sonucu oluşan koord nel eylemler n n
örgütlenmes d r. Ayrıca toplumsal yapı, b reysel davranışın-tutumun ve tepk n n önceden toplumca sınırları
ç z lm ş, yan yapılandırılmış boyutlarına eğ l r[18]. Öyle se toplumsal yapıyı şu b ç mde tanımlayab l r z:
Yerleşm ş, örgütlü ve s steml l şk ler n oluşturduğu ve b reyler n yapılandırılmış davranışlarını
etk leyen kurumların ve değerler n bütünü.

Yapıyı bel rleyen unsurlar se şöyle sıralanab l r:

a. Toplumsal organ zasyon: Tanımımdan da anlaşılacağı üzere yapının zaten temel b leşen d r.

b. Tar hsel koşullar (zaman boyutu): Bu noktadak bulgular, tar hten günümüze ney n sürekl kaldığı, ney n
değ şt ğ n aydınlatır.
c. Coğrafya (mekân boyutu): Doğal çevre ve nsan tarafından yen den şek llend r lm ş çevrey çer r: Doğal
çevrede hazır bulunan ve/veya nsanların (elbette bu çevren n sunduğu olanaklar sayes nde) kazandıkları
avantajlar, toplumsal yapının üzer nde yükseld ğ zem n oluşturur. Doğal çevre, yer altı ve yer üstü
kaynaklarının nsanoğluna sunduğu ham maddelerden ve kl m koşullarından başlayıp yer şek ller n n ya da
su yollarının d ğer toplumlarla alışver ş mümkün kılıp kılmadığına dek uzanan b r d z ön bel rleyen kapsar.
İnsan da barajlar, su yolları, büyük yapılar vs. nşa ederek bu çevrey dönüştüreb l r.

d. Nüfus: Nüfusun hem (büyüklük g b ) n cel ksel ve hem de (kadın erkek oranı, şgücünün n tel ğ , etn k yapı
vb.) n tel ksel özell kler toplumsal yapıyı etk ler. Ayrıca savaş, göç g b etkenlerle nüfusun an b ç mde
değ şmes ya da zamana yayılan şek lde hareketl l ğ de toplumsal yapı üzer nde z bırakır. Nüfusu, çeş tl
yönler yle nceleyen b l m n adı demograf d r.

e. Teknoloj : Unutmayalım, teknoloj , nsanın doğaya müdahale ett ğ tüm tekn kler kapsar. Dolayısıyla bu
fade, sadece bugünkü teknoloj y kapsamaz; karasaban da pekâlâ b r teknoloj d r.

1.4. Toplumsal Yapı ile İlgili Kavramlar

Buradan devamla da toplumsal yapı le l şk l d ğer kavramları; yan hem toplumsal kurum, toplumsal sınıf
g b sosyoloj n n büyük kavramlarını hem de statü, rol g b k ş ler arası (yapılandırılmış) l şk lere gönderme
yapan kavramları tanımlamak gerek r.

1.4.1. Toplumsal Kurum

Toplumun ht yaçlarından doğan ve n speten sürekl toplumsal örgütlenmelerd r. Toplumsal kurumlar,


toplumsal yapının en kapsamlı parçalarını oluştururlar. B r anlamda toplumsal kurumlar, toplumsal yapıyı
yansıtır ve onu şek llend r rler. Dolayısı le tek tek kurumları ve aralarındak l şk y açıklamadan toplumsal
yapı anlaşılamaz. Eğ t m, d n, ekonom , s yaset, hukuk, a le vb. b rer toplumsal kurumdur. Toplumsal
kurumlar tüm toplumlarda vardır; ancak o kurum ç nde oluşan normlar, l şk ler vs. o toplumun yapısı ve
tar h nden etk lenerek bel rlen r. Her toplumsal kurum, bell b r şlev üstlen r ve her toplumsal kurumda bell
kurallar, davranış normları vardır. Ancak süreç ç nde toplumun gereks nmeler n n değ şmes ya da
toplumsal çatışma le b r kurum dönüşeb l r. B r kurumdak değ şme d ğer kurumları da etk ler. Örneğ n XIX.
yüzyılda Osmanlı’da yen açılan eğ t m kurumlarında yet şen erkekler, karşılaştıkları yen f k rler n etk s le
yen b r a le düzen düşlemeye başlamış, bu düzen hem çler nden çıkan entelektüeller n f k rler le
yaygınlaştırmaya çalışmış hem de kend kurdukları a lelerde hayata geç rmeye çalışmışlardır. Başta sadece
dar b r çevre le sınırlı kalan bu dönüşüm, g derek Batı tarzı b r a len n bu topraklarda nasıl
uyarlanab leceğ ne l şk n b r model oluşturmuştur. Ancak bu model n oluşumu aslında h ç de kolay
olmamış; a le g b mahrem sayılan b r alanın dönüşümü, hem model destekleyenler hem karşı olanlar
açısından sancılı b r süreç başlatmıştır. Uzun vadede se toplumun a leye l şk n beklent ler n n değ şmes ve
s yasal müdahalen n de etk s le bu model n etk s gen şlem ş, a leye l şk n normları değ şt rm şt r. Bu
örnekte de görüldüğü üzere eğ t mde başlayan b r dönüşüm, başka b r kurumu, a ley etk leyeb lm şt r.
Toplumsal kurumlar, ç nde toplumsal l şk ve grupları barındırırlar. Bu l şk ler de roller ve statüler etrafında,
normlara göre şek llen r. Başka b r dey şle, toplumsal kurumlar, ç nde yer alan nsanlarla var olur, anlam
kazanır ve anlaşılab l rler.

1.4.2. Toplumsal İlişki ve Toplumsal Grup:

Toplumsal İl şk b rb r nden haberdar en az k k ş arasında, etk leş m ç nde ve bel rl b r süre devam eden
l şk d r. Kısa sürel , uzun sürel ya da per yod k olab l r. Yüz yüze ve duygusal boyut çeren toplumsal l şk lere
b r nc l; ger kalan toplumsal l şk lere k nc l l şk den r. Örnek vermek gerek rse, a le ya da arkadaşlık
l şk ler b r nc l l şk ler ken şveren ve şç arasındak l şk k nc l l şk d r. Toplumsal l şk ç ndek ve ortak
değerler paylaşan nsanlar toplumsal grupları oluşturur. Toplumsal gruplar da l şk n n n tel ğ ne göre
b r nc l ya da k nc l olab l r. Aynı şek lde gruplar, büyük ya da küçük; geç c , sürekl ya da per yod k; gönüllü
ya da zorunlu olab l r.

1.4.3. Toplumsal Statü, Toplumsal Prestij ve Toplumsal Rol:

Statü, k ş n n toplumsal yapı ç ndek konumudur. Yaş, c ns yet, meslek vb. k ş n n statüsünü bel rler. B r
statü, doğuştan get r leb l r ya da eğ t m-deney m yolu le kazanılmış olab l r. Gene b r statü, zorunlu ya da
gönüllü olab l r. Toplumsal rol se bu konumu şgal ederken, toplumun b reyden bekled ğ davranış
kalıplarıdır; y ne k ş n n toplumsal rolüne bağlı olarak bazı davranışlar toplum tarafından yasaklanab l r ya
da onaylanmaz. Toplumsal rol tam da, yaygın olarak kullandığımız b r mecazın, ‘hayat b r oyun’ derken kast
ett ğ m z durumun sosyoloj d l ne taşınmış hâl d r. Yalnız sosyoloj bu oyunun doğaçlama ya da rastgele
olmadığının, oyun metn n n toplum tarafından yazıldığının ve s stemat k olduğunun altını ç zer. Prest j se
toplumun bell b r statüye verd ğ değer fade eder. Bell b r statünün toplumsal prest j zaman ç nde ve
toplumdan topluma değ şeb l r. Statü ve rol, toplumsal l şk ler vasıtasıyla gerçekleş r.

Genel hatlarıyla, toplum modernleşt kçe kazanılmış statüler n ağırlığı artar; statü ve roller de çoğalır ve
karmaşıklaşır. Örneğ n genel hatlarıyla Batı Orta Çağ toplumunda lordluk ve nüfusun en gen ş kes m n n
şgal ett ğ serfl k statüler doğuştan get r lm ş yaygın konumlardı. Modern topluma nazaran, eğ t m, g r ş m
vb. yollarla yükselme olanağı çok sınırlıydı: Sadece rah pl k eğ t m yolu le yüksel neb lecek b r statü d .
Dolayısı le Orta Çağ toplumu, modern topluma nazaran daha durağan b r yapı arz ed yordu. Toplumsal sınıf
şeması da bas tt ve ç nde sadece, statülerle çakışan üç sınıf barındırıyordu: Köylüler, derebeyler ve ruhban
sınıfı. Bu sınıflar arasında da yaşam b ç m açısından öneml ayrışmalar yoktu. Oysa toplumun
modernleşmes yle sınıf ve statü şeması çeş tlend ve karmaşıklaştı. Örneğ n modernleşme sonucu toplumsal
şbölümünün artışıyla şç sınıfı ve burjuvaz g b yen toplumsal sınıflar oluştu. Toplumsal değ ş m n vme
kazanması, devlet n modernleşmes vb. etk lerle sınıf şeması ç nde çeş tl yollarla yukarı ya da aşağı d key
hareketl l k olasılığı da arttı.

B reyler n b rden fazla statüsü ve buna bağlı olarak da b rden fazla rolü vardır. Örneğ n, b r k ş hem anne
hem kamu görevl s hem eş olab l r. Bu statülerden b r daha öne çıkıyorsa, buna anahtar statü ve buna
bağlı role anahtar rol adı ver l r. Bazı durumlarda k ş n n farklı roller çatışab l r; buna rol çatışması adı
ver l r.

1.4.4. Sınıf

Üret m araçları[19] le l şk s benzer b ç mde kurulmuş nsanlardan oluşan gruptur. Dolayısıyla nsanların
üret m b ç m ç ndek poz syonuna göre ayrışmasına dayanır. “Üret m sürec ç nde aşağı yukarı benzer b r
rol oynayan ve benzer l şk ler yaşayan nsanlar bütünü”[20]dür.

Genel hatlarıyla tüm toplumlarda üst/orta ve alt sınıflar bulunur. Ancak bunların oluşum b ç m , üret m
araçlarıyla l şk s ve bunlara bağlı b rçok başka görünümü her üret m b ç m nde farklıdır. Ayrıca her sınıf
ç nde de farklılaşmalar vardır. Modern toplumda bu farklılaşma daha da artmıştır. Örneğ n Orta Çağ
toplumunda aynı sınıf ç nde farklılaşma sınırlı ken, bugün orta sınıf den len k tle ç nde farklı gel r
düzeyler ne, mesleklere, çıkarlara vs. sah p çok farklı alt katmanlar bulunmaktadır. Aynı durum üst ve alt
sınıflar ç n de geçerl d r.

B r sınıf, toplumsal yapıdak yer n n ve buna bağlı çıkarlarının b l nc nde se, yan sınıf b l nc ne sah p se,
‘kend ç n sınıf’ olma n tel ğ ne sah pt r. Ancak b r nsan grubunun sınıf n tel ğ ne sah p olması ç n mutlaka
bu b l nce sah p olması gerekmez; b r grup bu b l nce sah p değ lse, ‘kend nde sınıf’ sayılır. Dolayısıyla
nsanlar farkında olsun ya da olmasın, sınıflar vardır ve toplumsal yapı ç nde öneml b r parçadırlar
(Marks stler açısından se, sınıf gerçekl ğ öyle öneml d r k toplumsal yapıyı açıklayan anahtar kavram
‘sınıf’tır. Buna bağlı olarak da toplumsal değ şmey açıklayan ana kavram, toplumsal değ şmen n temel
d nam ğ sınıflar arası l şk ler n değ şmes d r.)

1.4.5. Sınıflar ve Statü Grupları

Elbette statüler n ve roller n nasıl dağıldığı; hang statüler n ya da grupların baskın olduğu; yan k ş ler arası
l şk ler n yapılandırılmış boyutu, b r toplumsal yapıyı anlamak ç n anahtar öneme sah pt r. Tam da bu
yapılandırılmış boyut neden yle, statüler sadece b reylere özgü değ ld r; ‘statü grupları’ (bell statülere
sah p nsanların oluşturduğu gruplar) da vardır. İşte bu ter m, toplumsal yapı anal z nde çoğu kez sınıf
kavramına alternat f, hatta rak p olab lecek b r kavram olarak kullanılmıştır.

“Weber, yaşamdak olanakları p yasa koşullarınca bel rlenen nsan grupları d ye tanımladığı ‘sınıflar’la
kaderler n başkalarının onlara tanıdığı statü ya da onurun bel rled ğ ‘tabakalar’ ya da ‘statü grupları’
arasında b r ayrım gözet r. Statü gruplarının konumu normal olarak doğumda ed n lm ş ve yasalarla
tanımlanmıştır, ama onların yaşama b ç m le ortaya konur. Marx’ın sınıflarını üret m ter mler yle
tanımlamasına karşılık, Weber tabakalarını (statü gruplarını) tüket m ter mler yle tanımlamaya yaklaşmıştır.
[21]”

Esasında Marx’ın sınıfa ve Weber’ n statü gruplarına dayanan modeller arasında mutlak b r karşıtlık yoktur.
Marx, toplumun ç ndek eş ts zl k, kt dar ve çatışma üzer ne yoğunlaşırken, Weber’ n esas sorusu, toplumu
b r arada tutanın ne olduğudur ve bu nedenle esas lg s değerlere yönel kt r. Örneklemek gerek rse, Marx
Orta Çağ’da hâk m Batı feodal toplumunu, serf (köylü) ve lord (soylu derebey ) arasında çıkarları ayrışmış b r
yapı ç nde görür; buradak çıkar ayrışması, her durumda çatışmaya yol açmasa ve serfler her durumda
bunun b l nc nde olmasa dah , her zaman b r çatışma potans yel n ç nde barındırır. Weber tarzı b r yaklaşım
se, aynı yapıyı toplumsal şlevler ne göre ayrışmış, üç tabaka ya da statü grubuna ayırır: Dua edenler
(ruhban tabakası), savaşanlar (soylular, derebeyler ) ve üretenler (köylüler). Böyle b r model ç nde herkes
toplumsal şbölümü ç ndek rolünü oynayarak toplumun devamlılığına katkıda bulunur. Marks st
sosyologların bu modele en büyük t razları se, statü gruplarında vurgulanan şlevler n, esasında temeldek
çatışma ve çıkarları g zled ğ d r; soylunun savaşçı şlev n vurgulamak (k Orta Çağ toplumunda da bu
yapılıyordu), esasında toplumsal h yerarş n n alt basamağındak köylünün ürett ğ ne rant b ç m nde el
koyduğu olgusunu g zler.

Esasında toplum çoğu kez hem çatışma hem sürekl l ğ aynı anda barındırır[22]. Bu nedenle bu k model
b rb r ne mutlak zıtlık ç nde görmek yer ne, her b r toplumun farklı yüzler n aydınlatacak ve b rb r n
bütünleyen yaklaşımlar olarak görmek daha sabetl d r. Kaldı k tar h n bazı dönemler nde çatışma bazı
dönemler nde devamlılık unsuru daha çok öne çıkab l r. Bu bağlamda, modern önces dönemde de ayrım ve
çatışmalar olmakla b rl kte, bunlar çok daha sınırlı ve g zlenm ş hâlded r ve genel eğ l m, toplumsal uyuma
doğrudur. Modern dönemde se hem toplumsal değ ş m hızı, hem toplumsal hareketl l k hem de çatışma
noktaları artmıştır. Bu anlamda Marx’ın model , sınıf çatışmasını alevlend ren endüstr toplumu ç n uygun
b r çerçeve sunarken; Weber’ n model , statü ve değerler n öne çıktığı modern önces toplumu anlamaya
daha uygun olab l r. Bu b lhassa, statü ve sınıfın ç çe geçt ğ modern önces , Batı-dışı toplumlar ç n
geçerl d r[23].

1.5. Toplumsal Yapı Analizinin Toplumu Anlamaya Katkısı

Aslında toplumsal yapıya l şk n yaptığımız tanım b z , toplumsal yapı le lg l olarak başta değ nd ğ m z k
pürüzden kurtarmamaktadır: B r nc s , toplumsal yapı kavramı hâlen hem b r bütünü (soyut b r çerçeve ya
da somut l şk ler/kurumlar olarak toplumu) hem de onun çeş tl parçalarını kapsamaktadır. İk nc s ,
toplumsal yapı kavramı, hem (toplum, sınıf, yapı g b ) çok genel hem de (rol, statü, l şk ) g b çok spes f k
kavramları aynı anda kapsamaktadır. Ancak bu durum, başta b r pürüz ve bel rs zl k g b görülse de aslında
bu kavrama dayanan anal zlere asıl gücünü katan; bu anal zler yararlı, öneml ve lg çek c kılan potans yel
de buradadır: Böylel kle, çerd ğ tüm aşırı genelleme tehl kes ne rağmen, toplumsal yapı kavramı sayes nde,
b r toplumun bütününü, çerd ğ m kro l şk ler ıskalamadan görmek ve tanımlamak mümkün
olmaktadır[24].
Bölüm Özeti

Bu bölümde öncel kle derse g r ş yapılmıştır. Derse G r ş üst başlığı altında ders n amacı ve müfredatı
tanıtılmıştır.

Ardından toplumsal yapı kavramı tanımlanmıştır. Burada sosyal b l mlerde kavramların çok net tanımları
olmadığı ve toplumsal yapı kavramında da farklı tanımların var olduğu bel rt lm şt r. Bu farklı tanımlardan
örnekler ver ld kten sonra; heps n ortaklaştıran unsurlar bel rlenm şt r. Bu unsurlar b reyler, kurumlar,
l şk ler ve değerlerd r. Fakat toplumsal yapı anal z bu b leşenlerdek gel p geç c unsurlara değ l, mutlaka
sürekl l k arz eden, yerleşm ş ve s stemat k boyuta odaklanır. Buna ek olarak toplumsal yapı b reyler n bu
l şk ler ç ndek tutum ve davranışlarını nceler. Ancak yapı kes nl kle b reyler n salt toplamından oluşmaz;
b reyler n toplum ç ndek şlevler ne göre farklılaşması sonucu oluşan koord nel eylemler n n
örgütlenmes d r. Ayrıca toplumsal yapı, b reysel davranışın-tutumun ve tepk n n önceden toplumca sınırları
ç z lm ş, yan yapılandırılmış boyutlarına eğ l r. Öyle se toplumsal yapıyı şu b ç mde tanımlayab l r z:
Yerleşm ş, örgütlü ve s steml l şk ler n oluşturduğu ve b reyler n yapılandırılmış davranışlarını etk leyen
kurumların ve değerler n bütünü. Yapıyı bel rleyen unsurlar se şöyle sıralanmıştır: Toplumsal organ zasyon,
tar hsel koşullar (zaman boyutu), coğrafya (mekân boyutu), nüfus ve teknoloj .

Ardından toplumsal yapı kavramı le l şk l toplumsal kurum, l şk , grup, statü, prest j, toplumsal rol ve sınıf
kavramları üzer nde durulmuştur. Son olarak statü ve sınıf kavramlarının toplumsal yapı anal z nde b rb r ne
rak p kavramlar olarak kullanılması örneklenm şt r.

Bölüm, toplumsal yapının (s yaset, ekonom vb.) g b makro nceleme alanları le ( l şk , rol vb. g b ) m kro
nceleme alanlarını b rleşt ren b r kavram olması neden yle tanımlanması ve ele geçmes zor b r konu
olduğu; fakat toplumsal yapı anal z n n de bu m kro ve makro alanlar arasındak bağı kurma potans yel
taşıdığı ç n yararlı, öneml ve lg çek c olduğu vurgulanmıştır.

[1]B rey ve toplum arasındak bağın nasıl kurulduğu sosyoloj n n en merkezî sorunsallarından b r d r.

[2]Tar hç ler ve sosyologlar arasındak l şk bu notlarda da ele alınmıştır.

[3]Ekonom , s yaset ve toplumun sosyal yapının başat unsurları olduğu konusunda hemen herkes hemf k rd r.
Ancak bu unsurlar arasındak l şk , örneğ n ekonom n n b r nc l olup olmadığı ya da bu temel unsurların
gen şlet l p gen şlet lemeyeceğ , örneğ n kültürün bu l steye dâh l ed l p ed lemeyeceğ hâlen tartışılmakta olan
b r konudur. Sosyal yapının farklı unsurları bu bölümün lerleyen satırlarında sıralanmıştır.

[4]Raymond W ll ams,Anahtar Sözcükler, İlet ş m Yay., ss. 22-25 ve Norbert El as,Uygarlık Sürec , C lt 1,İlet ş m
Yay., ss. 77-79 ve 135-136
[5]Norbert El as, ss. 71-130 ve Meral Özbek, “Ç e Devr m Dönem nde Avrupa’da Uygarlık, Kültür ve Romant k

Hareket”, İlet ş m,7, ss.141-180.

[6]Böyle b r anal z aynı zamanda sosyoloj k b r çözümlemed r; z ra b r kavramın ortaya çıkması o toplumun artık
ona ht yaç duyduğunu göster r. O zaman kavramların tar h n anlama çabası aynı zamanda şu soruya yanıt
aramak anlamına gel r: Toplumda ne oldu da o kavram, tam o sırada ve tam o anda ortaya çıktı?

[7]Bu cümleden, sosyal b l mler n d l n n mutlaka d ğerler ne üstün oldukları g b b r anlam çıkarılmamalıdır. Her
d l n kend mkân ve sınırları vardır. Bu bağlamda ‘daha soğukkanlı ve akılcı olduğu ç n sosyal b l mler n d l
sanata üstündür’ d yemey z; her k s de nsanın yaratıcı faal yet n n farklı alanlarını oluştururlar ve hak kat n
araştırılmasına farklı b ç mlerde katkıda bulunurlar. Kaldı k nasıl günlük d l farklı nsanlar tarafından farklı
b ç mlerde kullanılıyorsa, sosyal b l m d l de aynı şek lde k ş sel üslûplarla ya da farklı yaklaşımlarım ve
tartışmaların katkısı le farklılaşır ve zeng nleş r. Nasıl k günlük konuşma d l n n y , kna ed c , renkl ya da
başarılı kullanımları olduğu g b , kuru, yanlış veya kötü kullanımları varsa; sosyal b l m d l n n de böyle ‘kulak
tırmalayıcı’, kuru, becer ks zce ya da üslupsuz kullanımları mümkündür.

[8]Yukarıda kavramın gen şl ğ n n tanımlanmasını zorlaştırdığını söylem şt k. Kastett ğ m z tam da budur.

[9]Burada d s pl n, İng l zcedek g b , ‘b l m dalı’ anlamında kullanılmıştır (‘Sosyoloj d s pl n ’ g b ). Dolayısıyla


‘d s pl nler arası’ter m de tek b r d s pl n n sınırları ç nde kalmayan, farklı b l m dallarının teor k ve metodoloj k
olanaklarını kullanan alan-yaklaşım anlamına gel r. Son yıllarda sosyal b l mlerde yaygın olan eğ l m de bu
yönded r. Öyle k Batı dünyasında da Türk ye’de de ün vers telerde, klas k d s pl nler n yanı sıra, bunların
tamamını kapsayan, sorunsal ya da bölge odaklı bölümler açılmaktadır. ‘Ortadoğu Çalışmaları’ bölümünün
açılması buna örnekt r; böyle b r bölümde sosyologlar, antropologlar, tar hç ler vs. beraber çalışacaktır ve bu
bölüm ‘d s pl nler arası’ b r n tel k taşıyacaktır. Bu tartışma ç n Bkz. Gulbenk an Kom syonu,Sosyal B l mler Açın:,
Met s Yay., 1996.

[10]Tıpkı modern anlamda sosyal b l mler n ve b zzat sosyoloj n n kend s g b : Sosyal b l mler ve sosyoloj de
sanay ve Fransız devr m n n etk s le XIX. yüzyılda ortaya çıkmıştı.

[11]W ll ams, s. 353

[12]W ll ams, s. 367

[13]Türk ye’de sosyal b l mler n gel ş m ve toplumsal yapı anal zler ç n bu notların lg l bölümüne
başvurulab l r.
[14]Beh ce Boran, Toplumsal Yapı Araştırmaları, AÜDTFC Yay., s.1. İk nc Bölümde Türk ye’de toplumsal yapı
araştırmaları değerlend r lm ş ve bu alanda yapılan bell yayınlar l stelenm şt r.

[15]Mübeccel Kıray, Ereğl : Ağır Sanay den önce b r Sah l Kasabası, DPT Yay., s.1

[16]İbrah m Yasa,Türk ye’n n Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, Türk ye ve Ortadoğu Amme İdares Enst tüsü,
s. 1

[17]Faruk Alpkaya ve Bülent Duru (Derl),1920’den Günümüze Türk ye’de Toplımsal Yapı ve Değ ş m, Poen x yay., s.
5.

[18]Toplumsal yapı ncelemes n n bu boyutu b z , sosyoloj n n en temel sorularından b r ne götürür: B rey-


Toplum l şk s nasıl kavranmalıdır? Bu soruya ver len çeş tl yanıtlar, aslında sosyoloj n n yöntem ne l şk n b r
başka tartışma le de bağlantılıdır: Sosyoloj (toplumsal sınıf, yapı vb.) makro konulara mı, (toplumsal l şk ,
kültür ürünler n n toplumu etk lemes vb.) m kro konulara mı yoğunlaşmalıdır? Son olarak toplum-b rey k l ğ
sosyoloj n n çok öneml teor k ayrımlarından b r ne de yol açmıştır: Yapı-Fa l ayrımı. İşte toplumsal yapı anal z
b rey-toplum ayrımının yarattığı, dolayısıyla bu temel teor k tartışmaların fay hattında lerlemek
mecbur yet nded r.

[19]Üret m aracı,üret m yapmak ç n gereken maddî araçları (aletler, mak nalar vs.); bunların yanı sıra, üret m
sürec nde etk l olan ş yapma yöntemler n (becer ler, şb rl ğ b ç mler , şbölümü vs.) ve b lg y (b l m vs.) çeren
kavramdır.

[20]Özkalp 2009, s. 277; aktaran Zerr n Sungur, “Toplumsal Yapıyı açıklayan Kavram ve Kuramlar”, Türk ye’n n
Toplumsal Yapısı ç nde, Zerr n Sundur (Derl.), AÖF Yay., s. 7

[21]Peter Burke,Tar h ve Toplumsal Kuram, Tar h Vakfı Yay., ss. 59-62.

[22]Ancak bu da mutlak b r olgu değ ld r; bazen çatışma öyle b r b r k m yaratır k toplumsal devamlılık kırılır,
toplum artık b r arada duramaz. Bu genell kle devr m yoluyla gerçekleş r. Ancak bu kırılma anlarına rağmen,
toplumsal yapının der nler ndek bazı unsurlar, yen kurulan topluma devreder. Türk ye örneğ nde benzer b r
tartışma, bu notlarda, Osmanlı’dan devralınan yapısal unsurlar bağlamında gündeme get r lm şt r.

[23]Bu toplumların b r örneğ de (bugünkü Türk ye’ye dah b rçok yapısal unsuru m ras bırakmış olan) Osmanlı
toplumudur.

[24]Elbette b r kavrama dayanmak b r anal z kend başına doyurucu yapmaya yetmez. D ğer sosyal b l m
kavramlarında olduğu g b toplumsal yapı kavramı le de güçlü şek lde gerekçelend r lm ş, saha araştırmalarını
d kkate alan (ya da daha da y s saha araştırmasını b zzat gerçekleşt ren), kna ed c ve güçlü anal zler
yapılab leceğ g b , ters n yapmak da mümkündür. Kavramlar en n hayet nde toplumu anlamak ç n gel şt r len
aletlerd r; bu aletler y kullananlar olduğu g b kötü kullananlar da olab l r. Burada öneml olan, kavramın kötü
kullanımlarını, kavramın kend yeters zl ğ saymamak; kavramın kötü kullanımı le sınırlarını ya da yeters zl kler n
ayırt edeb lmekt r.
Ünite Soruları

1. ‘Toplumsal yapı’ kavramı sosyal b l mler n hang alanlarını kapsayab l r ya da hang dalları le
l şk l d r? Bu kadar gen ş alanı kapsayan b r kavram kullanışlı olab l r m ? Toplumu anlamak
açısından yararı ne olab l r?

Cevap:
Toplumsal yapı kavramı, kt sat, s yaset ve kültür başta olmak üzere uluslararası l şk ler, hukuk,
toplumsal c ns yet, a le yapısı, nüfus, etn k yapı, göç, kentsel yapı, kırsal yapı ve tarım, d n,
eğ t m g b konuları kapsar. Buna ek olarak toplumsal değ şmey de ele alır. Dolayısı le
merkez nde sosyoloj dursa da toplumsal yapı çözümlemes , sosyal b l mler n hemen tüm alt
dallarından; başta tar h, kt sat, s yaset b l m ve kültürel çalışmalar olmak üzere, hukuk,
uluslararası l şk ler, toplumsal c ns yet çalışmaları ve benzer b l m dallarından yararlanır.

Toplumsal yapı oldukça gen ş b r kavramdır ve çok farklı unsurları aynı anda barındırması
neden yle somut gönderme çeren b r tanımına ulaşmak zordur. Esasen yapı, hem eğ t m, kt sat,
hukuk g b makro kurumları hem de toplumsal l şk , rol g b m kro alanlardak yansımaları aynı
anda çer r. Ancak bu durum, başta b r pürüz ve bel rs zl k g b görülse de aslında bu kavrama
dayanan anal zlere asıl gücünü katan potans yel de buradadır: Böylel kle, çerd ğ tüm aşırı
genelleme tehl kes ne rağmen, toplumsal yapı kavramı sayes nde, b r toplumun bütününü,
çerd ğ m kro l şk ler ıskalamadan görmek ve tanımlamak mümkün olmaktadır. Bu nedenle,
yan toplumun bütünü hakkında f k r üretme olanağını çerd ğ ç n, sınırlarının farkında olmak
şartı le yapı anal zler yararlı, lg çek c ve öneml d r.

2. ‘Toplumsal yapı’ kavramı çok gen ş b r alanı kapsadığına göre, ayırt ed c bell başlı unsurları
nelerd r? Kavram nasıl tanımlanab l r?

Cevap: 
Farklı toplumsal yapı anal zler şu ortak unsurları barındırır: b reyler, kurumlar, l şk ler ve
değerler. Fakat toplumsal yapı anal z bu b leşenlerdek gel p geç c unsurlara değ l, mutlaka
sürekl l k arz eden, yerleşm ş ve s stemat k boyuta odaklanır. Buna ek olarak toplumsal yapı
b reyler n bu l şk ler ç ndek tutum ve davranışlarını nceler. Ancak yapı kes nl kle b reyler n salt
toplamından oluşmaz; b reyler n toplum ç ndek şlevler ne göre farklılaşması sonucu oluşan
koord nel eylemler n n örgütlenmes d r. Ayrıca toplumsal yapı, b reysel davranışın-tutumun ve
tepk n n önceden toplumca sınırları ç z lm ş, yan yapılandırılmış boyutlarına eğ l r. Öyle se
toplumsal yapıyı şu b ç mde tanımlayab l r z: Yerleşm ş, örgütlü ve s steml l şk ler n
oluşturduğu ve b reyler n yapılandırılmış davranışlarını etk leyen kurumların ve değerler n
bütünü. 

3. Toplumsal yapıyı bel rleyen bell başlı etkenler nelerd r? Bunlardan b r n seçerek, toplumsal
yapı üzer nde nasıl b r etk s olab leceğ n düşününüz. 

Cevap:
Yapıyı bel rleyen bell başlı unsurlar şöyle sıralanab l r:
a. Toplumsal organ zasyon
b. Tar hsel koşullar (zaman boyutu)
c. Coğrafya (mekân boyutu): Doğal çevre ve nsan tarafından yen den şek llend r lm ş çevrey
çer r.
d. Nüfus: Nüfusun hem (büyüklük g b ) n cel ksel ve hem de (kadın erkek oranı, şgücünün
n tel ğ , etn k yapı vb.) n tel ksel yapısını çer r. (Nüfusu, çeş tl yönler yle nceleyen b l m n adı
demograf d r.)
e. Teknoloj : Teknoloj , nsanın doğaya müdahale ett ğ tüm tekn kler kapsar. Teknoloj
dend ğ nde, sadece bugünün yüksek teknoloj ler anlaşılmamalıdır; nsanın doğaya müdahale
etmes n n b r aracı olduğuna göre, karasaban da pekâlâ teknoloj k b r alett r.

Bu etmenler ç nde örnek olarak nüfusu ele alalım.

Bell b r anda, bell b r yerdek nüfus büyüklüğü bas tçe, doğum sayısından ölenler n ve göç
edenler n çıkarılması le elde ed l r. Bu büyüklüğün bel rl zaman per yodları ç nde
karşılaştırılması le de nüfus artışı ya da düşüşü olup olmadığı ve artış ve düşüş oranları elde
ed leb l r. Ancak bu ver ler b ze ancak ham değerler ver rler. Nüfusu anlamak ç n yaş grupları
arasındak dağılım, kadın-erkek oranları ve bunların b rb r ne oranı da ncelenmel d r. Örneğ n
üret c yaş grubundak kadın-erkek oranının dengede olması ya da olmaması, nüfusun artışını
etk leyeceğ ç n öneml d r. Ele alınab lecek başka b r nokta da nüfus ç nde eğ t ml ya da kal f ye
şgücü oranının tesp t d r. Elbette nüfus, bu sayılanların dışında da b rçok göstergeye dayanarak
ncelenmel d r; ancak bunlar en temel göstergelerd r.

Nüfusun n cel ğ ya da n tel ğ , hem toplumsal yapıyı anlamamızı sağlar hem de onu şek llend r r.
Örneğ n avcı-toplayıcı topluluklarda, kaynakların sınırlı olduğu dönemlerde nüfusun az olması
eğ l m baskındır. Oysa toprağı şleyecek şgücüne ht yaç duyan tarım toplumlarında nüfusu
artırmak öneml b r hedef olarak bel r r. Sanay leşm ş toplumlarda se nsan gücüne dayalı
üret m n ger lemes ne bağlı olarak nüfusun büyüklüğü önem n y t r r ve modern devlet n
olışumuna bağlı olarak eğ t m olanaklarının gel şmes le eğ t ml ve kal f ye nüfus artar. Dolayısı
le modernleşme le beraber, Batı’da görülen genel eğ l m n cel ğ n düşmes , n tel ğ n artışıdır.

B r başka örnek ortalama ömür le toplumsal yapı arasındak l şk d r. İnsanlık tar h boyunca,
üret m araçlarının gel ş m ne bağlı olarak ortalama ömür yükselme eğ l m gösterm ş ve bu,
modernleşme le beraber büyük artış kaydetm şt r. Modernleşmen n etk s le (tıp h zmetler n n
gel şmes g b etkenler n etk s le) ortalama yaşam süres hızla artmıştır. Buna ek olarak tarım
toplumlarında çocukların üret me katılma yaşı b r hayl düşük ken, modern toplumlarda
çocuğun a leye bağımlı olduğu ve üret m n dışında olduğu süre uzamış, yan bağımlılık yaşı
yükselm şt r. Bu se çocuğun toplum ç ndek değer nden nüfusun n tel ğ ne dek b rçok alanı
etk lem şt r. 

4.  ‘Sınıf’ ve ‘statü’ kavramlarını tanımlayınız? Bu kavramlara dayanarak yapılan toplumsal yapı


anal zler hang noktalarda farklılaşmaktadır?

Cevap:
Statü, k ş n n toplumsal yapı ç ndek konumudur. Yaş, c ns yet, meslek vb. k ş n n statüsünü
bel rler. B r statü, doğuştan get r leb l r ya da eğ t m-deney m yolu le kazanılmış olab l r. Gene
b r statü, zorunlu ya da gönüllü olab l r. Statü ve rol, toplumsal l şk ler vasıtasıyla gerçekleş r.
Sınıf se üret m araçları le l şk s benzer b ç mde kurulmuş nsanlardan oluşan gruptur.
Dolayısıyla nsanların üret m b ç m ç ndek poz syonuna göre bölünmes d r.

Statüler n ve roller n nasıl dağıldığı; hang statüler n ya da grupların baskın olduğu; yan k ş ler
arası l şk ler n yapılandırılmış boyutu, b r toplumsal yapıyı anlamak ç n anahtar öneme sah pt r.
Tam da bu yapılandırılmış boyut neden yle, statüler sadece b reylere özgü değ ld r; ‘statü
grupları’ (bell statülere sah p nsanların oluşturduğu gruplar) da vardır. İşte bu ter m, toplumsal
yapı anal z nde, sınıf kavramına alternat f, hatta rak p olab lecek b r kavram olarak kullanılmıştır.

Marks st sosyologlar toplumsal yapı ve değ ş m açıklarken, toplumların üret m l şk ler ç ndek
bölünmeler ne dayalı sınıf kavramını daha çok öne çıkarırlar. Buna karşılık Weber toplumların
anlaşılmasında sınıf kadar, üret mden çok kaynakların tüket lmes ne dayalı b r ayırım olan ‘statü
grupları’nın da öneml olduğunu vurgular. Bu k kavram, aynı zamanda toplumun onu ele alan
sosyologlarca nasıl hayal ed ld ğ n n pucunu da çer r: Sınıf temell açıklamalar, daha çok
toplumun ç ndek çatışma ve kırılma eğ l m ne odaklanırken; ‘satü grupları’ temell
açıklamalarda, bu grupların yapı ç ndek şlevler vurgulanır. Dolayısı le ‘statü grupları’nı öne
çıkaran açıklamalarda, sınıf temell açıklamalarda olduğu g b b r grubun d ğer n n üret m ne el
koymasından çok, şlevler n yer ne get r lmes ne dayalı uyum vurgulanır; böylece toplum
ahenkl b r bütün olarak kurgulanır. Bu anlamda, Weber’ n yapı anlayışı, daha çok toplumu b r
arada tutanın ne olduğudur ve bu nedenle esas lg s değerlere yönel kt r.

Esasında Marx’ın sınıfa ve Weber’ n statü gruplarına dayanan modeller arasında mutlak b r
karşıtlık yoktur., toplumlar çoğu kez hem çatışmayı hem sürekl l ğ aynı anda barındırır. Bu
nedenle bu k model toplumun farklı yüzler n aydınlatacak ve b rb r n bütünleyen yaklaşımlar
olarak görmek daha sabetl d r. Ancak elbette toplumsal yapıyı sarsan öneml dönüşümler
gerçekleşt ğ nde ve bu dönüşümler devr m g b s yasal taleplere evr ld ğ nde çatışmalar açığa
çıkar. Sonuç olarak, hang model n daha uygun olduğu ya da k s n n b r arada kullanılıp
kullanılamayacağı bell b r tar hsel andak toplumsal yapının şek llenmes ne bağlıdır. 

5. Toplumsal rol kavramını tanımlayınız. 


Cevap:
Toplumsal rol, toplumsal statüyü şgal ederken, toplumun b reyden bekled ğ davranış
kalıplarıdır. K ş n n toplumsal rolüne bağlı olarak, bazı davranışlar da toplum tarafından
yasaklanab l r ya da onaylanmaz.

CEVAP ANAHTARI

1. - 2. - 3. - 4. - 5. -
2. TOPLUMSAL DEĞİŞME ÇERÇEVESİNDE
MODERNLEŞME SÜRECİ VE MODERNLEŞME
KURAMLARI

Giriş

B r öncek bölümde, sosyal b l mlerde kavramların nasıl değ şken kullanımları olab lecekler üzer nde
durduk ve toplumsal yapı kavramını, kavramla bağlantılı çeş tl unsurları bu genel bakış açısı ç nde
tanımladık.

Bu bölümde, toplumsal yapı le ç çe geçen toplumsal değ şmen n bugün yaygın b ç m olan modernleşme
üzer nde duracağız. Tar hsel kökenler olan b r değ ş m sürec n ele alacağımız ç n öncel kle tar hç ler ve
sosyologların l şk s n ve b rb rler nden ayrıştıkları noktaları ele alacağız; bu k d s pl n n b rl kte
düşünmes n n sosyal b l mlere neler katab leceğ üzer nde duracağız. Bu kısımdan sonra, modernleşme
sonucu ortaya çıkan özell kler sıralayacağız. Ardından bu dönüşümün sosyal b l mc ler tarafından hang
bakış açıları le ele alındığını açıklayacağız.

Bu bölüm, b r sonrak derste Türk ye’de toplumsal yapının tar hsel olarak şek llenmes n ncelemeden
hemen önce, ele alacağımız süreçlere farklı bakış açıları olab leceğ n örneklem ş olacak. Bu ders
kapsamında, ele aldığımız her b r konu ç n, farklı görüşler anlatab lmem z ve değerlend reb lmem z elbette
mümkün değ l; ancak bu bölüm vasıtasıyla bundan sonra nceleyeceğ m z konularda b z m öne
sürdükler m zden farklı değerlend rmeler de yapılab leceğ ne l şk n genel b r f k r ed neceğ n z umuyorum.
Daha da öneml s bu bölüm, Batı’da ve Batı-dışı dünyada, özelde se Türk ye’de modernleşme sürec n n
genel hatlarını ve bu sürece l şk n farklı bakış açılarını kavramanızı sağlayacak.

2.1. Modernleşme Süreci

2.1.1. Tarihçiler ve Sosyologlar: Düşman Kardeşler

B rer olgu olarak yapı ve değ şme ç çed r. B zler bu olguları, b rb r nden ayırt edeb lmek, böylece daha rahat
çözümlemek ç n z hn m zde soyutlayarak ayrıştırırız. Bu bağlamda toplumsal değ şme, toplumsal yapıyı
tanımlayan s stemat k l şk lerdek dönüşümüdür.

Doğrusu toplumsal yapı anal z ne de aslında toplumsal değ ş m anlamak üzere ht yaç duyarız. Ney n, nasıl,
ne yönde değ şt ğ n b lmek ç n geçm ş ve bugünkü yapıyı tanımlamak kaçınılmazdır: Geçm şte ne olduğunu
b lmezsek bugün ney n değ şm ş olduğunu b leb lmem z olanaksızdır. Öyle se toplumsal değ ş m le
yakından bağlantılı olduğu ç n toplumsal yapı çözümlemes , sosyoloj ve tar h n en çok yaklaştığı alandır.
Son yıllarda d s pl nler arası yaklaşımın yaygınlaşması le b rl kte her k alanı melezleyen bakış açıları ve
çalışmalar artmışsa da, tar hç ler ve sosyologlar arasındak l şk çoğu zaman b r ger l m çerm şt r. Aslında
her k b l msel alan da nsan toplumları ve davranışları le l şk l d r. Ancak sosyoloj k anal z daha çok nsan
topluluklarının mevcut yapısı le lg len rken; tar hsel anal z geçm ş le lg len r. Bu anlamda zamansal boyut
bu k d s pl n ayırır. Ayrıca sosyologlar genellemeler, genel anal zler yapmaya; kuramları (teor ler )
kullanmaya ve modeller gel şt rmeye daha yatkındır. Tar hç ler se çoğu kez kend ler n bell b r zaman ve
yerde gerçekleşen, tek l ve y nelenemez olayları nceleyen k ş ler olarak görürler; genellemelerden ve
kuramlardan çok, ayrıntı dah olsa kanıtlanmış olgular üzer nde dururlar. Bu anlamda da tar hç ler çoğu kez
sosyologları kanıtlanmış ver lere dayanmamakla; önce b r kuram oluşturup sonra bunu kanıtlayan ver ler
bulmak üzere sahaya çıkmakla eleşt rm şlerd r. Kend ler n n yaptıklarını se önce ver lere ulaşıp (arş ve g r p)
sonra da bunların z n verd ğ kadarını dd a etmek olduğunu söylerler (k vardıkları sonuçlar da
sosyologların genel yargılarına nazaran çoğu kez daha sınırlı olacaktır). Dolayısıyla tar hç ler kend ler n n
daha sağlam dayanakları olduğunu dd a ederek, t kel olaylarla lg lenmeler n b l msel d s pl nler n n darlığı
olarak değ l, ayırt ed c ve asıl güçlü yanı olarak görürler. Buna karşılık sosyologlar se tar hç ler n ayrıntılara
gömüldükler n söylerler. Ayrıca onları, bugünün toplumunu anlamak ve onun sorunlarını çözmek yönünde
çaba harcamamakla eleşt r rler[1].

Ancak her k d s pl n n de modern b rer b l m alanı olarak 19. yüzyılda doğum süreçler ne baktığımızda,
b rb rler ne düşmanca bakan çok sayıda sosyolog ve tar hç n n yanında, yazıları ve f k rler le bu ayırımı aşan
b rçok büyük s mle de karşılaşırız. Bunların en b l nenler Karl Marx ve gen ş tar h b lg s yle st snaî b r örnek
teşk l eden Max Weber’d : Her k s n n de yazdıkları hem b r sosyoloj k hem de b r tar hsel anal zd r.

Sosyoloj , ç nden çıktığı modern toplumun der n sorunlarını çözmeye çalışan b r b l m alanı olarak, bu
s mler n öncülüğünde doğduğunda, yan 19. yüzyılda, lk derd ç nden çıktığı modern toplumu
tanımlamaktı. Bunu tanımlamak da bu toplumun geçm ş toplumsal yapıdan farkını tesp t etmekle ve neden
ve nasıl oluştuğunu açıklamakla mümkün olacaktı; demek k sosyoloj n n geçm şe g tmes , tar hten
yararlanması kaçınılmazdı. Gene bu tanımlama çabası, beraber nde, ‘modern toplum neden Batı’da ortaya
çıktı?’ ve ‘Dünyanın ger kalanını, Batı-dışı dünyayı nasıl etk led ?’ sorusunu da beraber nde get rd . Bu se
toplumlar arasında karşılaştırmalar yapmak anlamına gel yordu.

T kel üzer ndek tüm vurgularına rağmen, tar hç ç n de geçm ş n karmaşık ve devasa ver yığını ç nde ney n
nceleneceğ n ; ney n ncelemeye değer olduğunu, nceleme önces nde bell f k rler ve sorular olmadan
tesp t etmek olanaksızdır esasında. Dolayısıyla tüm ters yöndek dd alarına rağmen, henüz arş ve g tmeden
de tar hç n n kafasında bell f k rler ve sorular mevcuttur ve tar hç de, ster stemez, tüm tezler n sadece
arş v ver ler ne dayalı t kel gözlemlerden türetmez, arş ve g rmeden önce var olan f k rler de n haî savlarını
etk ler. Kaldı k t kel olanı anlamak ç n de önce tanımlamak gerek r ve her tanımlama muhakkak
karşılaştırmayı gerekt r r.
Bu bağlamda ‘değ ş m ’ anlama yönünde b r alanda çalışan b r b l m n emekç ler olarak tar hç ler de, dünü
mutlaka bugünle karşılaştırır; hatta çoğu kez, geçm şe l şk n sorularını ster stemez ç nde yaşadıkları
modern toplumun koşulları ç nden sorarlar. Bu anlamda tar h de her zaman dün le bugünü, bugünün
toplumu le geçm ştek ler karşılaştırmaya yatkın b r alandır. Bu karşılaştırmalar da z h nde bell kabuller
olmadan yapılamaz: Ney n neyle karşılaştırılacağına karar vermek de, b r t kel olaya hang açıdan
bakılacağına karar vermek de bell b r teor k perspekt f gerekt r r. Örneğ n Orta Çağ’da Doğu
mparatorluklarını anlamak onu Batı’dak derebeyl k düzen le karşılaştırmadan mümkün değ ld r. İy ama
Batı derebeyl ğ dend ğ nde ney anlamamız gerek r? O sadece lord ve köylü arasındak l şk lerle anlaşılab l r
m ? Yoksa onu ayakta tutan d nsel düşünceye m yoğunlaşmak gerek r? B r adım daha ler g d p, bu d nsel
düşüncen n ekonom k l şk ler , (d yel m k Haçlı Seferler vasıtasıyla) ekonom k değ ş m ve buna bağlı
olarak toplumsal değ şmey etk led ğ n düşünemez m y z? İşte tar hç ler, arş vlere g rmeden önce de bunlar
ve bunlara benzer pek çok soru hakkında kafalarında bell f k rler taşırlar ve kend sorularını da bu f k rlere
dayanarak formüle ederler. Ve bu sorular onlara, arş vlerdek belge yığınından ney aramak sted kler ne da r
cılız da olsa b r ışık sunar. Dolayısıyla tar hç ler de aslında kurama ht yaç duyarlar[2].

Sonuç olarak ortaya atılan herhang b r sosyal konu tek boyutlu olmadığına göre, bu konuları anlamak ç n
tar h n ve sosyoloj n n kend ne özgü d ller nden de yöntemler nden de yararlanmak gerek r; hem genel
yargılar ve kuramlardan hem de o meselen n geçm ş ne l şk n olgulardan ve karşılaştırmalardan kaçınmak
mümkün değ ld r. Sosyal b r meselede hak kate ulaşmayı hedefleyen b l m nsanlarının tar h ya da sosyoloj
arasında seç m yapmak g b b r lüksü yoktur; k s nden de yararlanmak zorundadır. Hele k toplumsal
değ şme le ç çe geçen toplumsal yapı g b b r alanda.

Pek ya toplumsal değ ş m neden anlamak ster z? Aynı toplumsal yapıya değ ş m anlamak ç n ht yacımız
olması g b , toplumsal değ ş me de toplumsal yapıyı anlamak üzere ht yacımız vardır. Dolayısıyla tavuk
yumurta m sal ç çe geçm ş k kavramdır bunlar. Aslını ararsanız, toplumsal yapıyı değ ş mden ayrı
düşünmek mümkün değ ld r zaten. Örneğ n Türk ye’n n sınıfsal yapısı ded ğ m zde, hemen ardından ‘Hang
dönemde?’ sorusu gelmel d r, çünkü 1920’lerdek sınıf yapısı le 1960’lardak b rb r nden hayl farklıdır.
Bunun yanı sıra tüm yapı da bell b r tar hsel m ras üzer ne oturur. Örneğ n ler k bölümlerde de
değ neceğ m z üzere, Türk ye’de hâlen küçük-orta ölçekl mülk yet n yaygın oluşu ya da sermaye b r k m n n
Batı’dak ölçek ve b ç mde gerçekleşmemes Osmanlı dönem nde devlet n küçük üret c l ğ teşv k eden
pol t kaları le de lg l d r. Dolayısıyla Türk ye’ye özgü bu yapısal unsur, neden Osmanlı dönem ne dek
uzanan, Osmanlı m rasından devralınan b r özell k olab l r. Fakat elbette Osmanlı dönem nden bu yana
büyük dönüşüme uğramış, belk tamamen yok olmuş yapısal unsurlar da mevcuttur. Öyle se toplumsal yapı
anal z aynı zamanda tar h b l m n n, y ne karşılaştırmaya dayanan, en temel sorularından b r ne katkıda
bulunur: Neler geçm şten bu yana sürekl l k arz eder ve neler kes nt ye uğrar?

Ancak en n hayet nde tüm bu soruları sormamızın, aslında sosyal b l mlerle uğraşmamızın temel nde, ‘daha
y ve mutlu b r toplum kurma’ hasret m z yatar. Toplumsal yapı, sadece b r b l msel alan olarak lg lend rmez
b z , onu çözümlemey , aynı zamanda ç nde yaşadığımız toplumu daha y b r noktaya get rmek ç n de
amaçlarız. Öyle se toplumsal yapı kavramı, sosyal b l m n, esasında b rb r yle çel şen, k temel amacını
çer r: Değerlerden bağımsız olarak, toplumu anlamak üzere ncelemek ve toplumu, bell değerler etrafında
dönüştürmek amacıyla ncelemek[3].

2.1.2. Modernleşme Süreci

Pek toplumsal değ ş m n seyr nasıl gerçekleşt ? Bugün ç nde yaşadığımız modern toplum ned r ve nasıl
kurulmuştur?

Köken 1500’lü yıllara dayanan, demek k 300 yıl süren b r süreç sonunda; Sanay Devr m ve Fransız
Devr m ’n n get rd ğ vme le Batı’da köklü b r dönüşüm başladı ve tüm dünyayı etk s altına aldı.[4] Bu
dönüşüme modernleşme adını ver yoruz. Bu sürec n ardından modern te adı ver len yen b r yaşam tarzı
doğdu.

Modernleşme sürec toplumların çok farklı alanlarda köklü b r değ ş m geç rmeler ne yol açtı:

a. Ekonom k alanda şu gel şmeler yaşandı: kap tal st pazar ekonom s n n yaygınlaşması ve süreç çer s nde
bu ekonom k s steme kalkınma f kr n n eklemlenmes ; buna bağlı olarak teknoloj k gel ş m, yaygın organ k
enerj kullanımının yer n norgan k enerj n n (mak ne gücünün) alması, sermaye b r k m n n oluşması, bu
b r k me dayanan sanay leşme, sermaye sınıfının ortaya çıkması; hem tarım hem sanay de pazar ç n üret me
geç ş, şç sınıfının ve ücretl emeğ n yaygınlaşması; l beral mülk yet anlayışının kök salması; para
ekonom s n n yaygınlaşması.

b. Toplumsal alanda se ekonom k temele paralel olarak şu olgular ortaya çıktı: Hem kamu sektöründe hem
de özel sektörde akılcı ve karmaşık kurumsallaşma ya da örgütlenme sürec n n kök salması; yen sınıfların
ortaya çıkması ve çeş tlenmes le toplumsal yapının köklü dönüşümü; şbölümünün, uzmanlaşmanın ve
şlevsel farklılaşmanın ekonom k, kurumsal vb. her düzeyde gerçekleşmes ; esk a le yapısının çözülmes ve
yer n , hem şbölümü, hem değerler hem de l şk ler açısından farklılaşan yen b r a le yapısının alması, buna
bağlı olarak kadının toplumsal konumunun dönüşmes ; nüfusun artışı ve modern ekonom k s yasal süreçler
sonucu ortaya çıkan göçler ve elbette savaşlarla nüfusun hareketl l ğ n n artışı; kentleşmen n hem yapısal
olarak şek l değ şt rmes hem de yaygınlaşması.

c. (Elbette b r öncek maddede gündeme get r len toplumsal ve ekonom k düzeylerde gerçekleşen
değ ş mden etk lenerek ve bu değ ş m etk leyecek şek lde) B lg /b l m, ahlâk, sanat, d n, felsefe, hukuk,
eğ t m ve kültür düzeyler nde se şu yen l kler görüldü: B rey ve b rey n kend n özgür seç mler yle, özerk
z hn yet ve davranışlarına dayanarak gerçekleşt rmes f kr n n yaygınlaşması; bu anlamda eğ t m n gücüne
duyulan nancın artışı ve okuryazarlığı da yaygınlaştıracak olan k tlesel eğ t m n gen şlemes ; matbaadan
başlayarak gel şen b lg teknoloj ler n n etk s le, b lg n n çok daha gen ş k tlelere ulaşması; geleneğ n
çözülüşü ve b rey n geleneksel bağlardan kurtulması; b rey n dünyayı kontrol edeb leceğ ve değ şt reb leceğ
f kr n n yaygınlık kazanması; kaderc l ğ n kend n gerçekleşt rme f kr karşısında ger lemes ; d nsel ve kültürel
hoşgörünün gel şmes ; la kleşme ve dünyev leşme yönünde lerleme; nsanların farklı f k rlere er şme
olasılığının artması; kültürel çoğulculuğun yanı sıra k tle kültürünün yüksel ş ve yayılışı; k tle let ş m ve
medyanın etk s n artırması; modern st sanatın yüksel ş ve sanatın g derek p yasayla bütünleşmes ; b l msel
nesnell ğ n hem sosyal b l mlerde hem doğal b l mlerde etk s n artırması; hem b rey hem toplum düzey nde
önyargılardan ve batıl nançlardan arınmış akılcı düşüncen n gel şmes ; b l m, ahlâk ve hukukta evrensel
lkelere ulaşılacağına duyulan nancın yükselmes ; nsan-doğa l şk s n n, teknoloj n n de yardımıyla nsan
leh ne değ şeceğ ne nanç ve tüm bunlarla bağlantılı olarak döngüsel, muğlâk ve d nsel b r zaman algısından
doğrusal, mutlak ve dünyev b r zaman algısına geç ş; tüm kurumlar arasındak ayrışma ve özerkleşmeye
paralel olarak her türlü kt dardan özerk b r sanat kurumunun ortaya çıkması.

d. (Y ne d ğer düzeylerle etk leş m ç nde olmak üzere) S yasal düzeyde gözleneb lecek değ şme se şu
unsurlarla özetleneb l r: İfade, örgütlenme ve düşünce özgürlüğünün yükselmes ; tems lî, çoğulcu, katılımcı
demokras n n gel şmes ve kök salması; buna dayalı ulus devlet n hâk m devlet b ç m hâl n alması;
keyf yete dayalı s yasal kt darın anayasal olarak sınırlanması; ama b r yandan da devlet n akılcı b ç mde
kullanacağı varsayılan etk nl k alanının gen şlemes ve s v l bürokras n n yüksel ş ; yerel düzeylerde tems le
dayalı kt darın yer n ulus düzey nde tems l ed len kt darın alması; eş t ve anon m yurttaşlık f kr n n
yaygınlaşması; kısaca modern devlet n ortaya çıkması[5]; s v l toplumun gen şlemes ve gönüllü b rl kler n
çoğalması; ordunun profesyonelleşmeye doğru değ şeceğ ne nanç ve savaşın çok daha rasyonel temellere
oturacağı, hatta günün b r nde yeryüzünden s l neceğ f kr .[6]

Elbette bu l steler daha da uzatılab l r. Burada sadece en göze çarpan değ ş m unsurları sıralanmıştır. Bunun
yanı sıra modernleşme sürec n daha y kavrayab lmen z ç n ayrıştırarak anlattığımız tüm bu farklı
alanların/düzeyler n, yan ekonom , toplumsal alan, z h nsel tasarımlar ve s yaset n gerçekte ç çe geçt ğ n
b r kez daha hatırlatmalıyız.

Aslını ararsanız bu düzeylerden herhang b r n n toplumsal değ ş m etk lemek anlamında öncel ğ olup
olmadığı, özell kle de ekonom n n ve madd koşulların d ğer düzeyler üzer nde bel rley c olup olmadığı
sosyal b l mler n en temel tartışmalarından b r n teşk l eder. Klas k Marks st bakış açısı ekonom n n
toplumsal yapı üzer nde bel rley c olduğunu, üstyapısal unsurlar ded ğ d ğer düzeyler etk leyen altyapısal
unsur olduğunu öne sürer[7]. Ancak ekonom k bel rlen mc l k veya ekonom zm olarak adlandırılan bu
bakış, b rçok Marks st düşünür de dâh l olmak üzere çeş tl sosyal b l mc ler tarafından eleşt r lm şt r ve
toplumsal yapının şek llenmes nde ekonom kadar kültürel öğeler n de etk l olduğu vurgulanmıştır.

B z de burada benzer b r tutum ben ms yoruz. Dolayısıyla d yeb l r z k tüm düzeyler b rb r ç ne geçm şt r;
b r s d ğer n etk lemez, aks ne karşılıklı b r etk leş mden söz edeb l r z. Daha doğru b r fade le, b r düzeyde
başlayan değ ş m d ğer ndek dönüşümü tet kler; ardından da dönüşen k nc düzey n lk n de değ şt rd ğ n
gözlemler z ve süreç böyle lerlerken, g derek hang s n n, değ ş m başlatmak anlamında lk ya da öncel kl
olduğunu; hang sürec n neden, hang s n n sonuç olduğunu ayırt etmek zorlaşır.
Toplumsal değ ş m sürec bu etk leş m n örnekler le doludur. B z de bu etk leş m açmak üzere bunlardan
b r n örnek olarak ele alalım: Avrupa’da 16. yüzyıl sonrası tar hsel sürec köklü şek lde değ şt ren coğrafî
keş fler n nedenler ve sonuçları neler olmuştur acaba? Olayı sadece ekonom k ya da madd sebeplere
dayandıracak olursak, bu keş fler f nanse edeb lecek güçlü b r krallığın İspanya’da oluşmasının veya gem
teknoloj s ndek lerlemen n, Haçlı Seferler ’n n etk s le Doğu’dan Batı’ya taşınan pusulanın ve benzerler n n
etk s n vurgulamalıyız. Ama b r dak ka, Haçlı Seferler m ded k dem n? Pek o zaman, bu seferlerle başka
dünyalara açılan Avrupalıların z hn yetler ndek dönüşümün, yükselen özgüven n h ç m rolü olmamıştır bu
keş flerde? Ve bu keş fler sadece Avrupa’ya daha çok altın ve gümüş akmasını başlatarak ekonom n n
canlanmasını sağlamamış, aynı zamanda bu sermaye b r k m ve sermaye sah b sınıfın uzak mesafel t caret
gen şletme taleb neden yle bu seferler mümkün kılan den zc l k teknoloj s daha da gel şm şt r. Buna ek
olarak, bu keş fler aynı zamanda Batı’da modern devlet n kurulmasını mümkün kılacak servet de
yaratmıştır; demek k s yasal sonuçları da olmuştur. Ama aslında bu s yasal sonuçlar, aynı zamanda artık
devletten daha çok şey talep eden yen ve güçlü b r sınıfın, burjuvaz n n ortaya çıkması le lg l d r k bu sınıf
da servet n ve gücünü, keş flerle başlayan aynı sermaye b r k m sürec ne borçludur…

Tüm bu açıklama çok daha başka unsurlar da katılarak daha da karmaşıklaştırılab l r elbette (k keş fler
sürec nde ve sonrasında olan da çok farklı unsurların b rb r n etk lemes d r zaten). Ancak bu kadarı b le,
sanırım farklı düzeyler n, s yaset, ekonom , z hn yet ve toplumsal yapının nasıl etk leş m ç nde olduğunu;
modernleşme ded ğ m z değ ş m sürec nde nedenler ve sonuçları ayırt etmen n h ç de kolay olmadığını, b r
olgunun b r d ğer n n hem neden hem sonucu olab leceğ n göstermeye yeter.

2.2. Modernleşme Kuramları: Modernleşme Süreci Nasıl Yorumlanmalı?

2.2.1. Modernleşmeye Bakışlar ya da Modernleşme Kuramları Nerede Ayrışır?

Modernleşme sürec n n ne get rd ğ ve nasıl oluştuğu, onu anal z etmeye aday sosyoloj k ve tar hsel
yaklaşımlardan ayrı olarak kavranamaz. Bu yaklaşımlar b r yandan, yukarıda da değ nd ğ m z g b değ ş m
sürec n başlatmakta hang düzey n öncel kl olduğu ya da değ ş m anlatmaya nereden başlamak gerekt ğ
konusunda ayrışab l rler. Ancak asıl ayrışma noktası, modernleşme sürec n n sonuçlarının değerlend r lmes
açısından olmuştur: Modernleşme mutlaka b r lerleme, dolayısıyla olumlu sonuçları olan b r süreç olarak mı
kavranmalıdır? Yoksa onu, olumlu ya da olumsuz g b b r değer yargısı yüklemeden ele almamız mümkün
müdür?

Sonuçta modernleşme kuramlarının tamamı değ ş m n yönü, açıklaması ve mekan zmasına l şk n farklı
modeller üret rler. Bu çerçevede tüm modernleşme kuramları, yukarıdak paragraflarda da değ nd ğ m z k
temel soruya yanıt ararlar: ‘Modern toplum neden başka b r yerde değ l de Batı’da ortaya çıktı ve bu oluşum
sürec nasıl gel şt ?’ ve ‘Modernleşme dünyanın ger kalanını, Batı-dışı dünyayı nasıl etk led ?’ Bu sebeple
tüm modernleşme kuramları, modernl ğ üreten Batı toplumlarıyla d ğerler n şu ya da bu b ç mde
karşılaştırırlar. Demek k modernleşme kuramları, sadece modernl ğ n ortaya çıktığı Batı toplumlarına değ l,
aynı zamanda modernl kle sonradan eklemlenen toplumlara l şk n tasv r, f k r ve modeller çer rler. Bu
bağlamda aralarındak ayrımlar, modernleşmen n nasıl oluştuğuna l şk n açıklamalar ve modern Batı
toplumunun n tel kler ne l şk n tesp tler kadar; Batı dışı toplumlara yaklaşımları etrafında da şek llen r.

2.2.2. Modernist Yaklaşım

Modern st yaklaşım, sosyoloj n n 19. yüzyılda doğuşu le b rl kte, modernleşmey açıklamak üzere ortaya
atılmış tüm kuramları b r düzeyde etk lem şt r. Bu cümleden de anlaşılacağı üzere, modern st yaklaşım
ç nden b rçok farklı teor k açıklama çıkmıştır. ‘Modern st teor ’ yer ne, ‘yaklaşım’ ter m n terc h etmem z n
sebeb de budur. Ancak özell kle İk nc Dünya Savaşı sonrası refah devlet sürec nde, 19. yüzyıldak
çeş tl l ğ n y t rerek, modern st yaklaşım çok daha saf b r b ç m altında, sosyal b l mler n tamamında yaygın
parad gma[8] hâl n almış, özell kle ekonom stler ve sosyologlar tarafından ben msenerek gel şt r lm şt r.
Daha kest rme b r fade le 19. yüzyıl sosyal b l mc ler her ne kadar modern yaşamı temelde daha y ye doğru
b r lerleme olarak kavrasalar da onun hem olumlu hem olumsuz yönler aynı anda çer yor oluşunun
farkında d ler[9]; II. Dünya Savaşı sonrasında se lerleme vurgusu hâk m hâl aldı. Bu durum b ze, modern st
yaklaşımın da d ğer tüm teor k kavrayışlar g b ç nde serp ld ğ tar hsel kes t n ürünü olduğunu, o tar hsel
dönem n ortaya çıkardığı olanaklar ç nden türed ğ n ve onun ortaya çıkardığı k m sorunlarla boğuştuğunu
b r kez daha göstermekted r.

Çeş tl vers yonları b r yana, en saf hâl nde, bu modern st yaklaşım bell temel varsayımlara dayanmaktadır.
Bu varsayımlar şöyle sıralanab l r:

a. Modern ve geleneksel n telemeler , karşılıklı olarak b rb r n dışlayan ve b r arada var olamayacak kapalı
kategor lerd r. Bu doğrultuda, toplumlar da ya geleneksel ya da modern kategor ler nden b r altına
sokulab l rler. Burada da görüldüğü g b , bu bakış açısına göre, toplum ded ğ m z yapı, kend ç ne kapanmış,
tutarlı bütünlükler olarak düşünülmekted r; yan toplumun ç ndek çatışmalar, çıkarlar, kt dar l şk ler ve
toplumun dış dünya le l şk s n n etk s anal ze dâh l ed lmem ş olur.

b. Geleneksel toplumdan modern topluma geç ş kaçınılmazdır ve bu, tek b r doğrusal süreç ç nde; çoğu kez
s yasal ya da deoloj k müdahaleden, yan toplumsal aktörler n etk s nden bağışık b ç mde; ekonom k
dönüşümün b r türev olarak gerçekleş r. Bu geç ş, aşamalar hâl nde gerçekleşecek ve Batı tar h nde görülen
g d şatı zleyecekt r.

c. Bu geç ş sürec beraber nde hemen her zaman olumlu sonuçlar get r r. Bu anlamda modernleşme esas
olarak geleneksel olandan modern olana doğru b r lerleme sürec d r. Bu dd a, modern yaşamın
beraber nde sarsıntılar, bunalımlar, çatışmalar ve yen kt dar b ç mler de get reb len b r süreç olduğunu
görmezden gel r ya da bu sonuçları, modernleşme le aşılacak yan etk ler olarak kavrar.

2.2.3. Modernist Yaklaşımın Eleştirisi


Aslında modern st yaklaşımın eleşt r s daha 19. yüzyılda başlar: Marx, modern yaşamın doğurduğu sınıfsal
eş ts zl ğ ve yabancılaşmayı eleşt r r; Weber modern yaşamın yarattığı büyük bürokrat k aygıtı (böylece b r
anlamda da modern devlet ) ve artan akılcılaşmanın olumsuz sonuçlarını gündeme get r r. Bu örnekler daha
da çoğaltılab l r. Üstel k bu eleşt r ler sadece sosyal b l mlerle de sınırlı kalmamıştır; felsefe, sanat ve b lhassa
19. yüzyılın başat anlatım aracı olan roman da modern yaşamı der nlemes ne eleşt ren örneklerle
doludur[10]. Ancak 19. yüzyıl düşünürler hâlen çeş tl b ç mlerde modern st düşünme tarzının ç nde
kalmışlardır: B r çoğu ç n, ulaşılan sonuç mükemmel olmasa ve kend ç nde b rçok sorun barındırsa da
modern yaşam tarzı geçm şe nazaran b r lerlemey tems l eder; bu anlamda geç modernleşen Batı dışı
dünyalara baktıklarında da bell kl şeler ç nde düşünmey sürdürürler[11].

1960’ların sonlarından t baren, çeş tl nedenlerle eleşt rel ve muhal f bakış açılarının s yaset ve b l m
dünyasında yaygınlaşması sonucu, II. Dünya Savaşı’ndan sonra y ce güçlenen ve devlet pol t kalarında da
etk l olan modern st yaklaşıma karşı k nc b r eleşt r dalgası yükselm şt r.[12] Bu eleşt r n n başını, her k s
de evrensel modellerden çok t kel olaylarla lg lenen, (Batı dışı toplumları nceleyen) antropologlar ve (Batı
toplumlarında Orta Çağ ve Erken Modern dönem araştıran) tar hç ler çekt ler. Bugün yaygın olan tavır da -
y ne tar hsel koşulların sonucu olarak- modern st teor n n redd d r. Bu eleşt r ler n temel nde her şeyden
önce antropoloj ve tar h araştırmaları sonucu ortaya çıkan bulguların modernleşme yaklaşımının
varsayımları le çel şmes , yan gözleme dayanan amp r k[13] gerekçeler vardır: Bas tçe, “azgel şm ş”
ülkelerde ya da “gel şme”s n n hemen önces ndek erken modern dönem ya da Orta Çağ Avrupa’sında
gözlemlenen somut olgular, modern st yaklaşımın önerd ğ modele uymamaktadır. Bu m nvalde eleşt r ler,
model n üç temel unsuruna, yan değ ş m n yönü, mekan zması ve açıklanmasına l şk n olarak
söyled kler ne yönel r:

a. Değ ş m, mutlaka tek yönde ve doğrusal olmak zorunda değ ld r. Dolayısıyla gelenekten modernl ğe doğru
dümdüz, dolambaçsız b r geç ş söz konusu değ ld r. Farklı toplumsal ve tar hsel bağlamlarda “modern”
ter m farklı anlamlar da alab l r. Ters n dd a etmek, Avrupa merkezc [14] b r model ya da Avrupa’nın
kend ne özgü tar h ne dayalı b r değ şme kalıbının kend n tekrar edeceğ n varsayan ve bunu, yapay olarak
başka bağlamlara uyarlamaya çalışan b r tavrı savunmaktır. Yan , her toplumun modernleşme sürec
Avrupa’dak aşamaları zleyerek gerçekleşmeyeb l r. Üstel k değ ş m g b d nam k b r sürec anlamak ç n
stat k b r model kullanmak da temel b r metodoloj k yanlışa düşmek anlamına da gel r.

b. Toplumlar kend ç ne kapalı ve tutarlı bütünlükler olarak görülemezler. Toplumların ç ger l mler vardır
ve dış etk lere açıktırlar. Yan b r toplumu çatışmasız b r bütün olarak görmen n kend s sorunludur ve
toplumsal gel şm şl k düzey n sadece toplumun çsel-değ şmez-çatışmasız kategor k n tel kler yle açıklamak
toplumlar arası etk leş m n ya da dış etk n n rolünü ve toplumların zaten durmaksızın değ şmekte olduğu
gerçeğ n görmezl kten gelmekt r. Buradan devamla hem modernleşme önces dönemde hem de
modernleşme sürec nde, klas k parad gmaya göre modern ya da geleneksel sayılan unsurlar, aynı toplumda,
b r arada var olab l rler.
c. D ğer k eleşt r yle de bağlantılı olmak üzere, toplumların neden değ şmes gerekt ğ n anlatmaktan çok,
nasıl değ şt kler n anlamalıyız. Aslında modern teye g den b rden fazla yol vardır. Dolayısıyla ne
modern teye yönelm ş doğrusal b r ç zg den ne de tamamlanmış b r modernl k sonucu otomat k olarak
gerçekleşen olumlu sonuçlardan söz edemey z. Üstel k b rçok durumda modernleşmen n, salt ekonom k
etk lere bağlı kend l ğ nden b r süreç olmaktan çok, farklı s yasal aktörler n s yasal ve deoloj k
müdahaleler yle el ele g tt ğ n ve kültürel sonuçları da olduğunu unutmamalıyız.

Tüm bu eleşt r ler toparladığımızda, b r nc olarak modernleşmen n mutlaka deal ve olumlu sonuçlar veren
b r süreç olarak görülemeyeceğ n söyleyeb l r z. Modernleşme, lerlemeler kadar, toplumlarda köklü
sarsıntılar, bunalımlar, ted rg nl kler de yaratmıştır. Bu ted rg nl kler, modernleşmen n gelenekler ve
alışılmış hayatı sarsmasından kaynaklanab l r. Aynı zamanda modern yaşam b ç m hesapçılığı ve akılcılığı le
nsanın duygusal ht yaçlarını ıskalayab l r. Modernleşme, her şey sınıflayan b r süreç olarak lerlerken, b l m
sanattan ayırır; b l m, s yaset ve sanatı ayrı alanlar olarak tanımlar; b l mler arasında ayrımlar yaratır. Bu
nedenle aşırı uzmanlaşmanın sonucu ayrışma, aslında çok yönlü olan nsanî hak kat anlamayı zorlaştırır.
Modernleşmen n parçalayıcı etk s modern yaşamda da kend n göster r ve ev le ş, özel alan le kamusal
alan ayrışırken nsan varoluşu da bu alanlar arasında sıkışab l r. Son olarak modern yaşam, hem s yasette
hem özel hayatta büyük özlemler kışkırtır; fakat bunlara ulaşma mkânlarını nsanın el nden alır.

Demek k modernleşme, b z m lk bölümde sıraladığımız g b sadece olumlu ya da özgürleşt r c sonuçlar.


Elbette bu sonuçların modern yaşam le ortaya çıktığı tar hsel b r gerçekt r; gerçekten de modern yaşam
ekonom k üret m artırmış, s yasal ve b reysel özgürlükler gen şletm ş, h ç değ lse nsanların z hn nde daha
müre eh ve özgür b r yaşam yönünde dealler yaratmıştır. Fakat modern yaşam aynı zamanda, yukarıda
değ nd ğ m z g b b rçok problem de doğurmuştur. İşte modernleşmeye l şk n yaklaşımlar, her şeyden önce,
modern yaşama baktıklarında hang yönler gördükler , olumlu yönler m olumsuz yönler m öne
çıkardıkları konusunda ayrışırlar. Elbette doğru olan her k yönü de aynı anda göreb lmek ve her k s n n
b rb r n nasıl etk led ğ n anlayab lmekten geçer.

Modern yaşamın olumsuz yönler n de öne çıkaran b r model olarak ya da modern yaşamın modern st
teor den farklı b ç mde kavranab leceğ n göstermek üzere, ünlü Fransız düşünür M chel Foucault’nun (M şel
Fuko) çalışmaları örnek göster leb l r[15]. Foucault, t t z b r tar hsel çalışma sonucunda, modern yaşamı aynı
zamanda davranışlarının denet m n nsanın b zzat kend n n üstlend ğ b r kt dar rej m olarak tar fler. Bu
kt dar rej m n n kurulmasında modern b l mler öneml b r rol üstlenm şt r; dolayısıyla Foucault’nun önerd ğ
modelde b lg ve kt dar arasında sıkı b r bağ vardır. Bu bağlamda Foucault, modern b l mler n, toplumsal
kurumlar vasıtasıyla, toplumsal kontrol yaratmadak rolünü nceler. Modern b l mler, adım adım yen b r
sınıflama mantığı kurmuş; bu mantık ç nde normal olanı ve olmayanı ayırmış ve et ketlem şt r. Böylece
modern b l mler, bell b r hak kat hakkında ney n fade ed l p ney n ed lemeyeceğ n n sınırını ç zen söylemler
oluşturmuştur. Bu söylem oluşumu, modern b l mler n b ze dünya ve toplumsal yaşam hakkında tam ve
tarafsız b r b lg sunab leceğ ne, yan b l msell ğe duyulan yaygın nanca dayanır. Böylece b l msel b lg ,
modernl ğ n sınıflamalarını sorgulanamaz hâle get rm şt r. Örneğ n, s yasal b l mlerde modern st yaklaşım,
modern kt dar ç nde ş ddet n g derek azaldığını dd a ederler. Bu dd a aslında ‘ş ddet’e l şk n b r varsayıma
dayalıdır ve ş ddet, f z kî ş ddete nd rgenm şt r. Oysa Foucault’nun çalışmaları, modernleşme le b rl kte
sadece f z kî ve görünür ş ddet n ger ye çek ld ğ n , ama başka tür b r ş ddet n, modern kurumların yarattığı
ş ddet n sürdüğünü göster r. Üstel k modern b l mler sayes nde nsanlar, ş ddet n temel n oluşturan
zorlamayı kend kend ler n sınırlayarak yaratırlar. Demek k modernl k le ş ddet sadece sahne arkasına
çek lm ş; nsan dış baskıdan kurtulurken ç baskıyı artıracak mekan zmalar kurulmuş, b r bakıma nsan kend
kend n n pol s hâl ne get r lm şt r[16].

Foucault çalışmalarında b rkaç d pnot önce referans verd ğ m z El as’tan etk lenm şt r. Dolayısıyla Ell as da
modern st teor ye alternat f b r model kurmuştur. Aslında Freud’un f k rler dah modern st yaklaşıma
alternat r; z ra Freud nsanın davranışlarını sadece aklın değ l, ş ddet ve c nsell k g b çgüdüler n de
yönlend rd ğ n dd a ederken, modern st yaklaşımın öne sürdüğü akılcı nsan f kr n de sarsmıştır. Bu
eleşt rel yaklaşımın b r d ğer örneğ de ler dek bölümde ele alacağımız ‘modern devlet’ temell
açıklamalarda kend n göster r. Bu açıklamalar, modern devlet çerçeves nde, hem modern yurttaşlık
etrafında s yasal özgürlükler n tem nat altına alındığını hem de yen teknoloj lerden de yararlanılarak b rey
üzer ndek s yasal denet m n arttığını vurgularlar. Bu örnekler daha da çoğaltılab l r; ama heps nde ortak
olan nokta, modern hayatın, modern st teor n n öne sürdüğü g b b r ‘ y ye doğru lerleme’ olarak
kavranmayab leceğ d r.

Aslında modern yaşamın bu karanlık yüzü kend n tar hsel olarak da gösterm şt r. Modernleşme b r yandan
gerçekten de büyük lerlemelere yol açarken b r yandan da büyük toplumsal çalkantılar, devr mler,
ekonom k kr zler, Batı toplumlarında da gözlenen ağır toplumsal sorunlar, yaygın yoksulluk, k tlesel açlık,
ekonom k ya da s yasal nedenlere dayalı büyük ve sarsıcı göç hareketler , bazı toplumların d ğerler n çeş tl
araçlarla ezmes ne dayalı b r sömürgec l k[17] ve k dünya savaşı g b , gen ş k tleler n ölümü ve soykırımı le
sonuçlanan savaşlar da doğurmuştur.

Bu sonuçları neden yle modernleşme aynı zamanda s yasal karşı çıkışlar da üretm şt r. Dolayısıyla
modernleşme sürec sadece akadem k açıdan eleşt r lmem ş; s yasal anlamda karşı çıkışlara da yol açmıştır.
Doğrusu, bu s yasal hareketler n çıkış noktası modern tey üreten Batı toplumları ç nde yaşanan sorunlar ve
bu Batı toplumlarının aynı zamanda sömürgec b r tutum zlemeler n n doğurduğu rahatsızlıktır. Başka b r
dey şle modernleşmen n hem Batı toplumları ç nde hem de Batı toplumları le d ğerler arasında yarattığı
eş ts zl kler, hem Batı’da hem Batı dışında s yasal deoloj ler ve hareketler doğurmuştur. Z ra
modernleşmen n ve onun 19. yüzyıldak ekonom k arka planını oluşturan kap tal zm n b r yüzü lerleme se
d ğer yüzü de eş ts zl k ve sömürgec l kt r.

Öte yandan aynı zamanda tüm bu deoloj ler modernleşmen n geçm ş yaşamları yıkıp geçmes nden ve
ler ye dönük umutları tazeley p, ütopyaları ayakta tutan kend üzer ne düşünme ve eleşt rell k
kapas tes nden beslenm şt r; dolayısıyla modern yaşama ya da modernleşmeye eleşt rel yaklaşan s yasal ve
sanatsal hareketler de modern hayatın ürünüdürler.
Sonuç olarak modern yaşam, hem Batı ülkeler nde hem Batı-dışı ülkelerde kend der n sorunlarını,
çıkmazlarını doğurmuş; toplumlar, a leler ve b reyler de bu çıkmazların karşısında tereddüt, end şe ve
sarsıntılara sürüklenm şt r. Fakat burada atlanmaması gereken çok öneml b rkaç nokta bulunmaktadır.
B r nc s , modernl k serüven bu der n sorunlar kadar bunlara karşı d ren ş n de tar h d r: Sömürgec l k ne
kadar gerçekse sömürgec l k karşıtı d ren ş de o kadar gerçekt r; nsanlar 19. yüzyılda Avrupa’nın sanay
kentler nde der n b r yoksulluk ç ne düşmüş, ama buna d renm şlerd r de. Daha da öneml s tüm bu
sorunlar, yarattığı d ren şle nsanın yaratıcılığını da ortaya çıkarmıştır. Örneğ n ler k bölümlerde ayrıntılı
b ç mde ele alacağımız ve Türk ye’n n en temel tartışma alanlarından b r olan Batılılaşma meseles , aynı
zamanda büyük b r roman geleneğ n de doğurmuştur. Tüm bunların sebeb y ne modernl kted r ve akılda
tutmak gereken son öneml nokta da şudur: Modernl k, büyük sorunlar yarattığı g b nsanların daha
müre eh ve daha uzun yaşaması g b somut get r ler de doğurmuştur; daha da öneml s modern toplum,
nsanların z hn nde daha güzel b r dünya hayal kurmalarını mümkün kılmış ve modern toplumun
sorunlarıyla mücadele etmen n mkânları da y ne modern toplum ç nde gel şm şt r. Yukarıda da
değ nd ğ m z g b , bu bağlamda sosyoloj modern yaşamın k yüzü, mkânları artıran yüzü ve sorunlar üreten
yüzünü aynı anda göreb ld ğ nde ve bu k yüz arasındak etk leş m anlamaya çalıştığında, modern yaşamı
anlamaya ve dönüştürülmes ne katkıda bulunmaya daha çok yaklaşacaktır.
Bölüm Özeti

Toplumsal yapı ve toplumsal değ şme arasında çok yakın bağlantı olduğundan, öncel kle, bu k alanı
nceleyen tar h ve sosyoloj n n farkı ve tar hç ler ve sosyologlar arasındak l şk n n nasıl kurulduğu ele
alınmıştır. Bu k b l m arasındak şb rl ğ n n toplumsal yapı anal z ne katkısı vurgulanmıştır.

Ardından modernleşme sürec n n ekonom k, toplumsal, z h nsel ve s yasal alanda doğurduğu toplumsal
olgular sıralanmıştır. Gene bu bölümde ekonom k düzey n d ğer düzeyler bel rley p bel rlemed ğ
tartışılmıştır.

Modernleşme kuramlarına geçmeden önce farklı yaklaşımların asıl olarak hang sorular etrafında oluştuğu,
aralarındak ayrımın hang noktalara dayandığı ortaya konmuştur. Burada k temel ayrışma noktası öne
çıkar: Bunlardan lk modernleşmen n sonuçlarının olumlu olarak mı olumsuz olarak mı görüldüğü; k nc s
se Batı-dışı toplumlarda modernleşmeye nasıl yaklaşılması gerekt ğ d r.

Ardından II. Dünya Savaşı sonrası yaygınlaşan modern st yaklaşımın temel dd aları şöyle sıralanmıştır: B r
toplum ya da yapı ya modern ya gelenekseld r, k s n de çeren b r b ç m alamaz; geleneksel toplumlarda
modern yaşama, aşamalı ve Batı tar h ndek ne benzer b r süreçle geç lecekt r; bu geç ş n olumlu sonuçları
baskın çıkacaktır.

Modern zm n yukarıda sayılan dd aları le somut gözlemler n uyuşmaması neden yle 1960’ların sonundan
t baren bu yaklaşıma yönel k eleşt r ler g derek yaygınlaşır. Bu eleşt r lerde b r nc olarak modernleşmen n
mutlaka olumlu sonuçlar veren b r süreç olarak görülemeyeceğ n n altı ç z l r. Bu olumsuz sonuçlar sadece
akadem k olarak eleşt r lmem ş, aynı zamanda s yasal ve sanatsal hareketlere de yol açmıştır.

Modern st teor ayrıca, Batı-dışı toplumlarda yapılan gözlemlerle uyuşmamaktadır. Batı-dışı toplumlarda
modern ve geleneksel unsurların b r arada var olab ld ğ , hatta geleneksel unsurların modernl ğ n
gel şmes n kolaylaştırdığı gözlemlenm şt r. Kaldı k modern yaşamın, Batı dışı toplumlarda, modernleşme
başlamadan öncek yapılardan etk lend ğ görülmüştür. Son olarak Batı dışı toplumlarda modernl ğe geç ş
her zaman Batı model ne göre gerçekleşmemekted r.

Sonuçta modernl ğ n olumsuzluklar kadar mkânlar da doğurduğu vurgulanmıştır. Bu mkânların en


öneml s de kend doğurduğu sorunlarla baş etmen n yollarını açmasıdır. Sosyologların modern toplumu
anlamasının anahtarının modern le modern olmayan arasındak etk leş m anlamaktan ve hem
modernleşme le b rl kte ortaya çıkan sorunları hem de mkânları aynı anda göreb lmekten geçt ğ
vurgulanmıştır.

EK

BATI EDEBİYATINDA VE SİNEMASINDA MODERNLİĞİ ELE ALAN BİRKAÇ ESER ÖNERİSİ


Edeb yat ve s nemada modern hayatın yansımaları, bu alanlarda üret lm ş neredeyse tüm ürünler kapsar.
Her k s de modernleşmen n ürünü olan roman ve s nemanın asıl konusu hemen her zaman modern hayattır
çünkü. Dolayısıyla bu öner ler artırılab l r.

Burada bell başlı f lm ve yazarlar anılmıştır.

Görsell kle ya da roman g b akıcı b r sanat b ç m le konumuz arasında bağ kuran bu öner ler seveceğ n z
umuyorum.

Önerd ğ m z b rkaç f lm şunlardır:

Metropol s, Fr tz Lang

Modern Zamanlar, Charles Chapl n

Germ nal, Claude Berry

1900, Bernardo Bertolucc

Romanda da Dostoyevsk , Tolstoy, Balzac, Stendhal, Flaubert ve Zola’nın tüm eserler , Thomas Mann’ın
‘Buddenbrook’lar: B r A len n Çöküşü’ adlı romanı öner l r; elbette Goethe’n n ‘Faust’u, Cervantes’ n Don
K şot’u, modern yaşama l şk n sorunlara değ nen lk ürünler olarak önem taşır.

[1]Peter Burke,Tar h ve Toplumsal Kuram, Tar h Vakfı Yay.

[2]Ancak şu d pnotu da düşmem z gerek r, araştırma sürec n n kend s pekâlâ başlangıçtak f k rler alt üst
edeb l r, araştırmacının onları tamamen terk etmes ya da gözden geç rerek değ şt rmes le sonuçlanab l r.
Tar hç ş n y yapmışsa, yeter nce çok belgeye bakmış ve daha da öneml s bu belgeler n tar hç n n f k rler
adına değ l, kend adlarına konuşmalarına z n verm şse, bu mümkün olacaktır. Sonunda f k rler darmadağın
dah olmuş olsa tar hç n n el nde y ne de b r ödül kalır, hem de çok öneml b r ödül: Araştırma sürec n n zevk .

[3]Esasen anlamak ç n m , dönüştürmek ç n m sosyal b l m yapıldığı, farklı b l m nsanlarının bakış açılarındak


en temel ayrımlardan b r d r. Hang amaçla b l m yaptıkları, kuşkusuz ürett kler b lg y ve vardıkları sonuçları da
etk lem şt r. B l m n amacına l şk n bu farklılaşma, aynı zamanda kuramsal ayırımlara da yol açmıştır. Toplumsal
değ şme kuramlarının açıklanacağı bölümde, bu ayrımın kuramı nasıl etk led ğ örnekler yle göster lecekt r.

[4]Toplumsal değ ş m n hızı, dönemden dönem farklılaşır. Ortaçağ boyunca toplumlar çok yavaş değ şm şt r;
modern döneme geç ş sürec nde, yan 16. Yüzyıl sonrasında değ ş m b raz daha hızlanmıştır; (yukarıda da
değ nd ğ m z üzere) modern sosyal b l mler n de doğduğu 19. yüzyıldan t baren, yan modernleşme le beraber
değ ş m y ce hızlanmıştır ve g derek hızlanmaktadır. Dolayısıyla, modernleşme le beraber b r bakıma zaman
hızlanmıştır.
[5]Değ şme üzer nde kr t k önem olduğu ç n, modern devlet n ne olduğu bu notların lerleyen bölümler nde
ayrıca ele alınacaktır.

[6]Meral Özbek bu modern st yaklaşımın temel özell kler n ve buna yönel k olarak ana met nde açılan eleşt r ler
çok derl toplu b r şek lde özetler: Meral Özbek,Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabesk ,İlet ş m Yay., 33-54.
Modernleşmen n get rd kler yle lg l bu uzun ve kuşkusuz daha da uzatılab lecek l ste, Meral Özbek’te z kred len
bölümünün yanı sıra, aşağıdak kaynaktan elde ed len b lg ler n harmanlanmasıyla oluşturulmuştur: İlhan Tekel ,
“Türk ye’de S yasal Düşünce’n n Gel ş m Konusunda B r Üst Anlatı”,Türk ye’de S yasal Düşünce: Modernleşme ve
Batıcılık ç nde, ”, Uygur Kocabaşoğlu (Der.), İlet ş m yay., ss.19-20.

[7]Aslında Marx’ın kend s n n b le ekonom n n öncel ğ konusundak poz syonu çok net değ ld r. Örneğ nAlman
İdeoloj s adlı eser nde, kültürel öğeler n önem n n altını ç zm şt r. Kaldı k ekonom zm sadece Marks stler n değ l,
günümüz l beraller n n de paylaştığı b r yaklaşımdır. Hatta ekonom k bel rlen mc l k ve ekonom zm bu anlamda
ayrılab l r. Ekonom k bel rlen mc l k Marks stler n yaklaşımı olarak görülürken; ekonom zm, l beraller n
ekonom y , s yasal l şk lerden soyutlayarak; gerçek toplumsal l şk ler n dışında, sayılardan ve h potezlerden
baret, salt tekn k b r b l me nd rgeyerek; tüm toplumsal sorunları çözecek b r anahtar g b görme tutumlarını
adlandırmak ve elbette eleşt rmek ç n kullanılan ter m olmuştur.

[8]Parad gma, b l msel alanda kalıplaşmış düşünme b ç m olarak tanımlanab l r. Parad gma kuram anlamına
gelmez; kuramları, düşünme stratej ler n , b l msel çalışma ç nde sorulan soruların soruluş şekl n etk leyen
yaygın yaklaşım anlamına gel r. Örneğ n ‘Türk ye’de ger kalmışlığın neden ned r?’ d ye sorulduğunda, formüle
ed l ş b ç m ‘ger kalmışlık’ varsayımına dayandığı ç n, bu sorunun modern st parad gmadan etk lend ğ
söyleneb l r. Daha önceler , yaygın olarak gramer ncelemeler nde kullanılan bu ter m, Thomas Khun’un b l m
felsefes alanında yazdığı, 1962 basımı B l msel Devr mler n Yapısı adlı çığır açıcı k tabında bu günkü anlamında
kullanılmış ve b l msel yaklaşımları n telemek ç n g derek yaygınlık kazanmıştır.

[9]Marshall Berman, 19. yüzyılda yazan Marx, Dostoyevsk , Baudela re g b b r d z düşünür ve yazarı ele aldığı
çalışmasında bu tesp t yapar. Bu eşs z ncelemey hep n ze tavs ye eder m; Marshall Berman,Katı Olan Her şey
Buharlaşıyor, İlet ş m Yay.

[10]Burada sayısız romancı, ressam, f lozof, eser ya da sanatsal akım adı sayab l r z. İlk akla gelen b rkaç s m
Dostoyevsk , Goethe, Flaubert (Flober), Kafka, Tolstoy’dur. Elbette Tanz mat dönem nde gel şen Osmanlı romanı
da modern yaşamın eleşt r s n çer r: Unutmayalım, bu romanın yarattığı en öneml t pleme aşırı Batılılaşmış
züppe t p d r.

[11]Karşılaştırmalı edeb yat profesörü Edward Sa d, 1973 yılında lk basımı yapılan Oryantal zm (Şark yatçılık)
adlı k tabında Doğu ülkeler üzer ne araştırmaların doğurduğu kl şeler nceled . Bu kl şeler Batı sömürgec l ğ n
hem prat k olarak kolaylaştırmış; hem de deoloj k olarak meşru hale get rm şt r. Sa d’ n s zlere de ş ddetle
tavs ye ett ğ m bu eser sadece edeb yat ncelemeler alanında değ l, tüm sosyal b l mlerde der n b r etk bıraktı.
Başta 19. Yüzyılda Batı’da Doğu kültür, d l ve tar h n nceleyen b l msel çalışmaların ortak adı olarak tanımlanan
oryantal zm ter m , g derek, Batı dışı dünyanın kl şelerle algılanmasını tar f etmek ç n kullanılan b r genel ter m
oldu. Sa d aynı zamanda F l st n kökenl b r sosyal b l mc d ve pol t k olarak akt f b r entelektüeld ; Edward Sa d,
Şark yatçılık: Batı’nın Şark Anlayışları Met s Yay.

[12]Aslında 1960 önces nde de, tek tük de olsa modern st yaklaşımın varsayımları dışında eser veren öncü
sosyologlar olmuştur. Bu s mler n en b l nen Norbert El as’tır. El as, 1939’da basılan, ancak 1969’dak k nc
basımı sonrasında tanınan ve sosyal b l mler n temel eserler arasında kabul ed lmeye başlayan k tabında,
modernleşmen n, modern st teor tarafından pek de d kkat çekmeyen yönler n , gündel k nsan
davranışlarındak ve bu davranışlara yön veren değerlerdek değ ş m ele almıştır. Ayrıca k tap, modern st
teor n n aks ne, modernleşmey sadece b r lerleme olarak değ l, nsanın davranışlarını denetlemes le ç çe b r
süreç olarak görür. Norbert El as,Uygarlık Sürec ,C lt I ve II, İlet ş m Yay.

[13]Amp r k b lg , gözlem ya da kontrollü gözlem anlamına gelen deney le kanıtlanmış b lg anlamına gel r. Yan
amp r k b lg , akıl yürütmeye değ l, gözlemlenen olgulara dayanır. Amp r s zm se b lg n n z h nde mevcut
olmadığını, ancak deney, gözlem, yan duyular yoluyla kazanılab leceğ n savunan b lg felsefes yaklaşımıdır.

[14]Farklı toplumlara yaklaşırken, b lerek ya da b lmeyerek, kend ç nden geld ğ toplumun değerler n ya da
tar hsel gel şme şemalarını üstün ya da evrensel kabul eden yaklaşıma etnosentr zm den r. Dolayısıyla sadece
bell b r toplumu ya da toplumlar kümes n üstün görmek değ l, onun gel şme şemasını ya da yapısını tüm
toplumlar ç n geçerl saymak da etnosentr zme dâh ld r. Etnosentr zm n en sık rastlanan türü Avrupa
merkezc l kt r. Avrupa merkezc l k Batı’ya özgü çerçevey tüm toplumsal yapılar ç n esas, evrensel ve/veya üstün
kabul etmekt r. Örneğ n, ‘X ülkes nde çarpık kentleşmen n neden , Batı kentler ne özgü değerler n
oluşmamasıdır’ ded ğ n zde Avrupa merkezc b r önerme yapmış olursunuz. Bu parad gma, sadece Batı’yı
üstünleşt rmek açısından sakıncalı değ ld r; asıl sakıncası, Batı dışı ülkeler n kend d nam kler ne bakmayı
engellemes d r. Bu nedenle Batı dışı ülkelerle lg l güven l r b lg üretmey yavaşlatır. Ancak Avrupa merkezc l k
kolayca kaçınılab lecek b r tutum da değ ld r; z ra toplumları anlamak yönünde bell başlı araç ve metotlar ve
temel teor ler, modeller Batı entelektüeller tarafından gel şt r lm şt r. Kaldı k tam da bu nedenle, Batı-dışı dünya
le lg l b lg b r k m nde, bu yaklaşımlara dayanan çalışmaların, Avrupa merkezc dah olsa büyük katkısı olduğu
da nkâr ed lemez. Ancak elbette Batı-dışı dünyaya l şk n daha güven l r sosyoloj k b lg , bu tutumun dışında
üret leb l r. Daha açık söylemek gerek rse, bu güven l r b lg , ‘X ülkes nde ne eks k?’ d ye soran değ l; ‘X ülkes nasıl
b r ülke?’ d ye soran araştırmalardan çıkacaktır. Ancak bu, Batı’nın yarattığı büyük düşünme ve tartışma
geleneğ n n ve b lg b r k m n n topluca redd anlamına gelmemel d r; z ra böyle b r redd yec tutum o b r k mden
yararlanma mkânını da engelleyecekt r.
[15]M chel Foucault’nun Türkçede basılmış öneml çalışmaları şunlardır: C nsell ğ n Tar h , Ayrıntı Yay.;Del l ğ n
Tar h , İmge K tabev Yay.;Hap shanen n Doğuşu, İmge K tabev Yay.

[17]Burada öneml b r d pnot düşmel y z; güçlü olan devletler n güçsüzü ezmes ve sömürmes , b r Batı cadı ve
sadece modern çağa özgü b r durum değ ld r. Modern çağ önces nde de aynı durum yaşanır. Ancak Batı’nın
güçlü coğrafya hal n aldığı modern dönemde, bu sömürü, daha öncek güçlülere nas p olmayan b r teknoloj k
ve ekonom k güç le ç çe geçt ğ nden, tahakküm altındak toplumlarda daha öncek nden daha der n zler
bırakmıştır. Yan modern sömürgec l kte yen olan, sömürgec l k değ l, sömürgec l ğ n, modernleşme sayes nde
gel şm ş, daha etk l maddî, deoloj k, teknoloj k mkânlarla hayata geç r lm ş olmasıdır.
Ünite Soruları

1. Tar hç ler n ve sosyologların bakış açıları arasındak bell başlı ayırımlar nelerd r? 

Cevap: 
Sosyoloj k anal z daha çok nsan topluluklarının mevcut yapısı le lg len rken; tar hsel anal z
geçm ş le lg len r. Bu anlamda zamansal boyut bu k d s pl n ayırır. Ancak bu, sosyologların
geçm şle h ç lg lenmed ğ anlamına gelmez. Ayrıca sosyologlar genellemeler, genel anal zler
yapmaya; kuramları (teor ler ) kullanmaya ve modeller gel şt rmeye daha yatkındır. Tar hç ler se
çoğu kez kend ler n bell b r zaman ve yerde gerçekleşen, tek l ve y nelenemez olayları nceleyen
k ş ler olarak görürler; genellemelerden ve kuramlardan çok, ayrıntı dah olsa kanıtlanmış
olguları önemserler.

2.  Modern st teor n n bell başlı görüşler nelerd r?

Cevap:
Modern st teor n n bell başlı görüşler şöyle özetleneb l r:
a. Modern ve geleneksel unsurlar veya toplumlar aynı anda b r arada var olamazlar. B r toplum
ya da toplumsal b r yapı, ya geleneksel ya modernd r. Bu bakış açısının b r devamı olarak,
toplum ded ğ m z yapı, kend ç ne kapanmış ve tutarlı b r bütündür; ç nde farklı unsurları aynı
anda barındırmaz.
b. Geleneksel toplumdan modern topluma geç ş kaçınılmazdır ve bu, tek b r doğrusal süreç
ç nde gerçekleş r. Bu geç ş ekonom k faktörler n etk s yle gerçekleş r, çoğu kez s yasal ya da
deoloj k müdahale ve toplumsal aktörler bu geç ş etk lemez. Bu geç ş, aşamalar hâl nde
gerçekleşecek ve Batı tar h nde görülen sürec zleyecekt r.
c. Bu anlamda modernleşme esas olarak geleneksel olandan modern olana doğru b r lerleme
sürec d r ve bu geç ş sürec beraber nde hemen her zaman olumlu sonuçlar get r r. Sorunlara
rastlansa b le bunlar aşılacaktır. 

3. ‘Modern ve geleneksel b rb r n tamamen dışlayan k kategor d r.’


Modern st b r bakış açısını yansıtan bu önermen n geçers z olduğunu, günlük hayattan örnekler
vererek göster n z.
Cevap:
Tek başına teknoloj le kurduğumuz l şk b le bu dd ayı yanlışlar. Öyle k modern ve geleneksel
kategor ler anlamsızlaşır. Örneğ n muhafazakârlar geleneksel d ye adlandırılan değerlere yakın
oldukları hâlde, teknoloj ye büyük lg duyar ve yaygın olarak kullanırlar. B r başka örnek,
hemşer l k, köyle kurulan yakın l şk ler ve benzer ‘geleneksel’ l şk ler n, Türk ye’de kente kök
salmayı kolaylaştırmasıdır. Y ne Türk ye’de, modern kap tal zm n ayrılmaz parçası olan
ş rketler n, hatta büyük sermayeye dayanan ve son derece modern şletme usuller uygulayan
hold ngler n çoğu a le şletmeler d r. Batı’dan b r hayl farklılaşan bu ş rket yapısı, yakından
bakıldığında, çerd ğ geleneksel l şk ler sayes nde modernleşmey ve sermaye b r k m n
kolaylaştırmıştır. Oysa modern st teor bu l şk ler modernleşme önünde b r engel, b r geç ş
b ç m veya yeter nce modernleşmem ş olmanın gösterges olarak görecekt r.

4. Modern yaşam, modern st teor n n öne sürdüğü g b sadece daha y ye doğru b r lerleme
get rmem ş; b rçok sorun da doğurmuştur. Bu sorunlar neler olab l r? B rkaç örnekle açıklayınız.

Cevap:
Batı’da modernleşme sürec n n başlangıcında, yan 19. yüzyılda, çocuk şç l ğ n n en vahş
b ç mler , alkol zm n ve fuhşun yaygınlaşması, der n ve k tlesel b r yoksulluk, nt har ve suç
oranında artış g b c dd toplumsal sorunlar ortaya çıkmıştır. Aslında sosyoloj de bu sorunları
çözmeye aday b r b l m dalı olarak doğmuştur. 19. yüzyıl Batı romanı da bu sürec , sürec n
b reysel yaşamlar üzer ndek etk s n anlatan, b r başka dey şle b reysel ve toplumsal olgular
arasında bağlantı kuran b r tür olarak bu sürec ustalıkla anlatmıştır. Örneğ n suç oranları
artarken pol s ye roman gel şm ş; Em le Zola, Dostoyevsk , Balzac, Flaubert g b yazarlar hem
modernleşmen n doğurduğu yen toplumsal l şk ler hem de toplumsal sorunları ncelem şt r.
Bu sorunların bazıları ve yen sorunlar günümüze kadar da taşınmıştır. Toplumlar arası eş ts zl k
ve sömürgec l ğ n doğurduğu c dd problemler, savaşlar vs. bu sorunları örnekler.

Bu sorunların belk de en kalıcı olanı, nsanın modern hayatın değ ş m hızı ve yarattığı yıkım
karşısında duyduğu end şed r. Bunun b r yansıması, modernleşme ya da kalkınma adına
kentler n sürekl nşaat hâl nde olması; bunun se nsanın mekân le kurab leceğ sürekl l k bağını
sarsmasıdır. Özell kle gel şmekte olan ülkelerde, sürekl b r şant yede yaşayan nsanlar, doğa le
kurab lecekler bağın ve kamusal b r hak olan kentten yararlanma hakkının eller nden alınması
tehd d le karşı karşıyadır. Bu örnekler daha da çoğaltılab l r; ancak değ n lmes gereken b r
d ğer nokta, modernl ğ n aynı zamanda nsanları bu ve benzer sorunlar, tehd tler karşısında
mücadele etme ve alternat fler gel şt rme olanakları le de donatmış olduğudur.
5. Avrupa merkezc l k ne demekt r?
Cevap:
Farklı toplumlara yaklaşırken, b lerek ya da b lmeyerek, kend ç nden geld ğ toplumun
değerler n ya da tar hsel gel şme şemalarını üstün ya da evrensel kabul eden yaklaşıma
etnosentr zm den r. Dolayısıyla sadece bell b r toplumu ya da toplumlar kümes n üstün
görmek değ l, onun gel şme şemasını ya da yapısını tüm toplumlar ç n geçerl saymak da
etnosentr zme dâh ld r. Etnosentr zm n en sık rastlanan türü Avrupa merkezc l kt r. Avrupa
merkezc l k Batı’ya özgü çerçevey tüm toplumsal yapılar ç n esas, evrensel ve/veya üstün
kabul etmekt r. Avrupa merkezc yaklaşım aynı zamanda, Avrupa’nın kend ne özgü tar h ne
dayalı değ şme kalıbının kend n tekrar edeceğ n ve başka toplumlarda da toplumsal değ ş m n
benzer aşamalarla gerçekleşeceğ n varsayar.

CEVAP ANAHTARI

1. - 2. - 3. - 4. - 5. -
3. OSMANLI’DA EKONOMİK VE SOSYAL YAPI

Giriş

Ş md ye dek toplumsal yapı kavramının tanımı ve yapı le ç çe geçen toplumsal gel şmen n günümüzü de
etk leyen yaygın b ç m olan modernleşme sürec üzer nde durduk.

Bu ha adan t baren Türk ye’de toplumsal yapı konusunu şlemeye başlayacağız. Ancak ders n müfredatını
ele aldığımız b r nc bölümde de değ nd ğ m z g b , şe, Türk ye’de toplumsal yapının tar hsel kökenler le
başlayacağız. Bunun b r nc sebeb , toplumsal yapının dönemden döneme değ şkenl k göstermes d r;
örneğ n 1950’lerdek Türk ye le bugünkü Türk ye aynı değ ld r. Dolayısı le tar he uzanmadan toplumsal
yapıyı kavramamız da mümkün olamaz. Aks , yan tar hsel anlatımı es geçen b r ders, kend n bugünkü yapıyı
anlatmakla sınırlandırmadığı müddetçe, toplumsal yapının durağan, stat k b r yapı olduğu zlen m yaratır.
Esasında kend n bugünle sınırlayan b r ders dah tar he uzanmak zorundadır; z ra bahsett ğ m z değ ş m
sürec nde yapının bazı unsurları bugünü etk lemeye devam ederken bazıları geçm şte kalmıştır. Demek k
geçm ş n m rası bugün ç nde yaşadığımız yapı üzer nde de b r ölçüde etk l d r. Kaldı k geçm ş n, yan b r
önce yaygın olan unsurun ne olduğunu b lmeden, bugün ney n değ şm ş olduğunu anlamamız da
olanaksızdır; çünkü değ ş m öncek durumdan yen b r duruma geç ş demekt r.

Ancak bu ders n k nc bölümünde de değ nd ğ m z üzere, tar h ve sosyoloj n n l şk s her zaman y n yetl b r
dostluk l şk s olmamıştır. Bazı tar hç ler sosyologları kuramlara göre bulguların peş nde; yan önce
araştırma yapıp sonra f k r gel şt ren değ l, önce f k rler gel şt r p sonra araştırmalarını bunları kanıtlayacak
şek lde kurgulayan b l m nsanları olmakla eleşt rm şt r. Dolayısıyla tek l olaylar üzer ne ayrıntılı
araştırmalara dayanan, olgulara odaklanan ve kanıtları önceleyen tar hç ler n gözünden sosyoloj aşırı
genellemeler yapan b r alan olmuştur. Buna karşılık bazı sosyologlar da tar hç ler ayrıntılara gömülen ve
bugünün toplumlarının sorunlarını ele almaktan kaçınan b l m nsanları olmakla suçlamışlardır. Neyse k
geçm şte ve b lhassa b l msel alanların şb rl ğ n n arttığı günümüzde b rb rler n n bulgu, metot, görüş ve
kuramlarından yararlanan; dolayısıyla toplumsal alanın geçm ş ve ş md d ye k ye bölünemeyeceğ
öngörüsüne sah p b rçok tar hç ve sosyolog da vardır. Toplumsal yapı anal z , bu b l m nsanlarının
görüşler ne, tar h ve sosyoloj şb rl ğ ne pek çok şey borçludur.

İlerlemeden hemen önce, lk derste değ nd ğ m z, s z n açınızdan sev nd r c b r hususu da b r kez daha
hatırlatmak ster m. Ders n tar hsel boyutu ç nde (çok genel olanları har ç) tar hî olaylara, bu olayların
sıralanışına (yan kronoloj ye) ve k ş lere ayrıntılı olarak değ nmeyeceğ z. Z ra b z m burada temel derd m z
toplumsal yapıyı anlamaktır; bu anlamda da geçm ştek yapısal unsurlara ağırlık vereceğ z ve ‘geçm şten
bugüne devreden ned r?’ sorusu her zaman b ze eşl k edecek.
3.1. Osmanlı Devleti Nasıl Bir Devletti?

Osmanlı Devlet ’n n baskın n tel ğ tar hç ler arasında çokça tartışılmış b r konudur. Osmanlı Devlet her
şeyden önce b r Türk İmparatorluğu olarak mı görülmel d r? Yoksa ona baskın karakter n veren d n m d r?
Yan Osmanlı, her şeyden önce b r İslam İmparatorluğu mudur? Yoksa bunların heps nden ayrı b r yapıya mı
sah pt r? Yan onu n teleyen baskın özell ğ , d n ya da m ll yette değ l, madd koşullar ya da üret m l şk ler
g b başka b r temelde m aramamız gerek r?[1]

Burada madd koşulları ve ekonom k altyapıyı öne çıkaran b r anlatım ben msenecekt r. Z ra hanedanlık
Türkoman olsa dah Osmanlı’nın yönet c seçk nler ve nüfusun öneml b r bölümü Türk değ ld r. Kaldı k 19.
yüzyıla kadar m ll yet hem yönet c seçk nler n hem de sıradan nsanın gözünde öneml b r a d yet de
sayılmamaktadır. M llî a d yet n Osmanlı tar h n c dd anlamda etk lemeye başlaması 19. Yüzyıldan sonradır.

İmparatorluğun d nî karakter ne değ necek olursak, elbette Osmanlı’yı yönetenler kes nl kle nançlı
Müslümanlardır. Kaldı k sultan aynı zamanda hal fed r. Ayrıca sadece Müslümanlık değ l halkı oluşturan
gen ş grupların farklı nançları da dâh l olmak üzere d n, tüm modern önces devlet ve toplumlarda olduğu
g b darî, toplumsal, gündel k yaşamın örgütlenmes nde başat öneme sah p b r kurumdur. Ancak y ne de d n
devlet l şk s n n ayrıntılarına baktığımızda Osmanlı Devlet ’n n b r d n devlet olduğunu söylemek zordur.
Şer ata göre yönet len ve Müslüman nüfusu b rçok noktada kayıran b r yapı olmasına karşın, uygulamaya
baktığımızda şer atın katıksız b r yorumu le çel şen b rçok kararla karşılaşırız. Genel tablo t barıyla da
Osmanlı yönet c el t açısından devlet n s yasal erk n koruması ve prat k sonuçlar, d nsel kaygılardan daha
öncel kl olmuştur. Bu bağlamda Osmanlı’da, Avrupa’da Orta Çağ Dönem Katol k k l ses nde olduğu g b
s yasal kt dardan bağımsız ve s yasal kt darın kararlarına d renecek ya da onları yönlend recek kadar güçlü
ve kurumsal b r ulema (d n adamları) sınıfı da gel şemem şt r[2].

Esasen Osmanlı İmparatorluğu b r d z büyük Doğu mparatorluğunun son halkasıydı. 5. Yüzyıl-15. yüzyıl
arasında Orta Çağ’da, Avrupa’da, s yas egemenl k, dağınık küçük toprak parçaları üzer nde hak sah b olan
feodal lordlar (derebeyler ) arasında parçalanmışken Doğuda b r d z büyük mparatorluk kurulmuştu. 8.
yüzyılda Arap Yarımadası’nda kurulan ve ünlü hal feler Harun Reş t önderl ğ nde 1001 Gece Masalları’nda
anlatılan ht şamlı uygarlığı kuran Abbas ler; 11. yüzyılda İran’da kurulan Büyük Selçuklu İmparatorluğu; 13.
yüzyılda Orta Asya ve İran’da egemenl k kuran Ceng z Han, T muç n ya da Moğol İmparatorluğu ve 15.
yüzyılda Orta Asya’da kurulan ve Ankara Savaşı’yla Osmanlı’yı da zorlayab lm ş T mur İmparatorluğu.
Ortodoks Hır st yan olan ve başkent İstanbul’da bulunan, Fat h’ n İstanbul’u feth yle dağılan Doğu Roma ya
da B zans İmparatorluğu da d nsel açıdan farklı olmasına rağmen, b r Doğu mparatorluğu olma özell ğ yle
yukarıda saydığımız mparatorluklarla benzer b r yapı üzer ne oturuyordu. Bunların tamamında ortak özell k
güçlü, merkezî ve kt darı tek elde toplayan, büyük kara ordularına dayalı ve gen şleme eğ l ml devletler
olmalarıydı.
Dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun en öneml özell ğ merkezî devlet n güçlü b r kurum olarak var
olmasıdır. Burada merkezî devlet derken, gücü bell b r merkezde toplamayı hedefleyen ve kısmen başaran;
mutlak egemen n, yan kralın ve pad şahın, gücünü lordlar g b başka b r toplumsal grupla paylaşmak
durumunda kalmadığı devletler kast ed yoruz. Modern önces merkezîyet anlayışını yansıtan Osmanlı’da da
devlet, kt darını paylaşmamak ç n, kend s ne rak p olab lecek tüm s yas ve ekonom k grupları (örneğ n
başka Türk beyl kler n , ayanları, zeng nleşen grupları, yerel güçler vs.) bastırmaya çalışmış ve küçük
üret c l ğ desteklem şt r. Bu yapı, kralın s yasî güce tek başına sah p olamadığı, bunu yerel beylerle
paylaştığı Orta Çağ Avrupa’sı le karşılaştırıldığında daha net anlaşılab l r. Kaldı k Orta Çağ sonrasında da
Avrupa’da mutlak yet, yan ülke yönet m n n tamamının tek k ş n n el nde toplandığı s yasal düzen kurulmuş,
ama yüksek devlet memur yetler n el nde tutan soylu a leler arasındak taht kavgası sürmüştür.

Elbette merkezî devlet n bunu hedeflem ş olması her zaman başardığı anlamına gelmez. Fakat merkezîyet
eğ l m taşıyan güçlü b r devlet n varlığı b le Osmanlı tar h n n genel seyr n ve bu tar h n günümüze de
yansıyan sonuçlarını, Batı Avrupa’dak tar hsel süreçten farklılaştırmaya yeter. Bu nedenle Osmanlı
Devlet ’nde, Batı Avrupa’dak g b yerel güçler, lordlar ya da zeng nleşerek parasını t carete, ve g derek
sanay ye yatıran kentl ler (yan burjuvalar) tar he etk edecek kadar güçlü olamamış; bunlar ortaya çıksa da
bell b r zaman ç nde devlet tarafından bastırılmıştır.

Ancak modern önces döneme özgü bu merkezîyet , modern devlette karşımıza çıkan merkezîyet le
karıştırmamak gerek r. Modern önces devlette merkezîyet, askerî ve s yasî kt darın tek elde toplandığı; yerel
güçler n ya da lonca benzer devlet dışı, toplum kaynaklı yapıların kısmen özerkl ğ n koruyab ld ğ ; yan
devlet le ona bağlı grupların gevşek b r egemenl k l şk s ç nde olduğu durumu tar f etmek üzere, dar
anlamda kullanılmaktadır. Bu yapı ç nde örneğ n devlet, merkeze uzak v layetler sadece verg ye
bağlamakta; buraların yönet m n se geleneksel olarak buraları yönete gelen gruplara bırakab lmekted r.
Oysa, modern devlet n ne olduğunu tar f edeceğ m z b r sonrak bölümde de değ neceğ m z üzere, modern
anlamda merkezîyet sadece toprakların merkeze bağlanmasından baret değ ld r; aynı zamanda devlet,
yönet m altındak toprakların ve nüfusun tamamında etk n ve sıkı b r egemenl k kurmayı hedefler, modern
teknoloj neden yle bunun araçlarına sah pt r ve bu sayede, bunu sağlamanın kurumsal altyapısını kurab l r.
Örneğ n modern devlet, merkeze uzak topraklarda sadece verg almakla yet nmez; başkentten çok uzak dah
olsa egemenl ğ altındak tüm topraklarda memurları vs. aracılığı le hâk m yet n h ssett r r; tüm
vatandaşlarını kayıt altına alır ya da tüm egemenl k sahasında tek b r hukuku veya aynı hukukî lkeler
şletmey hedefler vs. Esasen modern önces devlet, bu denl etk l b r modern kt dar kurmayı hayal dah
edemez; çünkü devlet ve yönett kler arasındak l şk modern önces dönemde tamamen farklı kurulmuştur.
Kaldı k dönem n teknoloj k olanakları da modern kt darın kurulmasını olanaksızlaştırır: Merkezden uzak
v layetlere b rkaç ayda g d leb len, telgraf g b etk n let ş m araçlarının olmadığı b r dönemde, merkez n tüm
egemenl k sahasında etk n b r yönet m kurması zaten madd koşullar neden yle olanaksızdır. Bu anlamda
modern önces merkezî devlette görülen egemenl k l şk s , Orta Çağ feodal Avrupa’sından daha sıkı olsa da
modern devletten çok daha gevşekt r ve bu durum, sadece Osmanlı Devlet ç n değ l, tüm modern önces
merkezî devletler ç n geçerl d r.

Esasen Osmanlı uzun yıllar boyunca, gen ş toprak parçalarında hüküm sürmüş b r devlett r. Dolayısıyla
toprak düzen , verg lend rme s stem , asker yapısı, s yas yapısı vs. dönemden döneme ve bölgeden bölgeye
değ ş kl k gösterm şt r. Örneğ n 16. yüzyıldak klas k dönemde toprak düzen ve verg s stem ger leme
dönem ndek nden farklıdır; aynı şek lde Balkanlar’da ve Anadolu’da geçerl verg lend rme s stem ya da
s yas yapı le uzak Arap eyaletler nden ve Kuzey Afr ka’dak topraklardan verg toplamak ç n kullanılan
s stem ve burada uygulanan s yas yapı da farklıdır[3]. Fakat mparatorluğun gen ş topraklarında ve
merkez nde, klas k dönemde geçerl olan yapıyı anlamak, sonrak dönüşüm ve modernleşme sürec n
anlamak açısından b z m ç n daha yararlı olacaktır. Dolayısıyla bu bölümde anlatılan yapı (15. yüzyıl
ortalarından-16. yüzyıl ortalarına dek uzanan) yüksel ş dönem nde ya da klas k dönemde ve mparatorluğun
merkeze bağlı topraklarında geçerl olan yapıdır. Merkez n doğrudan etk s altındak bu topraklar Güneydoğu
bölges dışında tüm Anadolu’yu ve Balkanlar’ı, yan b razdan ayrıntılı şek lde ele alacağımız ‘tımar’ adlı
verg ye tâb olan bölgey kapsar. Yüksel ş dönem ne bakmamızın neden se, yukarıda da değ nd ğ m z g b ,
bu dönemde sultanın etrafında şek llenen merkez n hem çer de kend s ne rak p olab lecek tüm yerel güçler
hem de dışarıda d ğer devletler karşısında gücünün doruğunda olmasıdır. Dolayısıyla Osmanlı s yasal ve
ekonom k kurumlarının ve toprak düzen n n en berrak şekl yle nceleneb leceğ dönem bu dönemd r.

3.2. Osmanlı’da Ekonomik Yapı

Osmanlı Devlet her şeyden önce tarımsal b r ekonom d ; en yaygın ekonom k faal yet tarımdı ve nüfusunun
büyük kısmını köylüler oluşturuyordu. B r sonrak bölümde de değ neceğ m z üzere, Osmanlı tarımı, 19.
yüzyılda bazı bölgelerde öneml b r dönüşüm geç rse de Osmanlı başından sonuna dek tarımsal b r ekonom
olarak kaldı (Dolayısıyla 19. Yüzyıla gel nd ğ nde de Avrupa’lı bazı ülkeler n aks ne, sanay leşemed ).

Tarımsal üret m, emek yoğun, teknoloj k açıdan ger b r çerçevede yapılıyordu. Aynı zamanda tarım, a le
emeğ ne dayanarak ve küçük çaplı parsellerde yürütülen b r faal yet d . Ancak emek kıt, yan nüfus düşüktü.
Bu nedenle, en temel ekonom k faal yet verg lend rmek steyen devlet açısından köylü değerl yd ve devlet,
köylüye sunab leceğ üç öneml ödülü vererek onu toprağa bağlamaya çalışıyordu. Bu ödüller, o yıllar ç n
yaygın ve yazılı hukuka dayanan b r adalet mekan zması, keyf yete dayanmayan b r verg lend rme s stem ve
etk n b r ordu le güvenl ğ sağlamaktı. Gene b razdan anlatacağımız tımar statüsündek araz ler terk eden
köylüden ‘ç bozma’ verg s alınması ya da göçebe nüfusu yerleş kl ğe zorlama g b pol t kalar da Osmanlı
Devlet ’nde sayısı kıt olan köylüyü, üret me teşv k etme ve üret mde tutma çabasını yansıtmaktadır. Z ra
üret m olmadan verg almak da mümkün olmayacaktır.

Tarım dışı üret m (zanaatkârlık), tarım dışı ve tarımsal üret m n dağıtımı (t caret) ve bu faal yetler n ya da
devlet n f nansmanı (tefec l k, sarraflık) da kentlerde sürdürülen öneml ekonom k faal yetler arasındaydı.
Esasen uzun yıllar boyunca, 19. yüzyıla dek Osmanlı yönet c ler n n kafasında bugünkü anlamda, özerk,
kend ne özgü kuralları olan b r alan olarak ekonom f kr yoktu. Fakat bunu Osmanlı’ya özgü b r özell k,
eks kl k olarak görmemek gerek r. Bu dönemdek tüm devletlerde benzer b r durum söz konusudur
(Hatırlatalım k hem b l msel hem de s yas anlamda, ekonom n n ayrı, özerk ve öneml b r alan olarak
görülmes , ancak 16-17. yüzyıldan sonra, Batı dünyasında yaygınlaşmıştır ve modern çağa özgü b r olgudur.)
Ancak bu durumdan, Osmanlı yönet c s n n ekonom k etk ler olan h çb r karar almadığı ya da bu tür kararlar
alırken h çb r öncel ğ gözetmed ğ sonucu çıkarılmamalıdır[4].

3.2.1. Osmanlı’da Ekonomik Kararları ve Ekonomi Politikalarını Yönlendiren Öncelikler

a. Verg c l k: Osmanlı yönet c s n n ekonom k konulara yaklaşımını etk leyen en öneml öncel k ve amaç
devlet n verg gel rler n artırmaktı. Dolayısıyla Osmanlı ekonom s verg ye dayalı b r ekonom yd ve devlet n
temel sorunu, , “Ekonom y nasıl gel şt r r z? Üret m nasıl artırırız?” değ l, “Nasıl daha çok verg
toplayab l r z?”d [5].

Bu temel öncel k neden yled r k Osmanlı ekonom s fet he dayalıydı çünkü fethed len her toprak parçası,
temel ekonom k etk nl ğ n tarım ve toprağa dayalı olduğu bu yüzyıllarda[6], verg lend r lecek yen üret m
b r mler n ele geç rmek anlamına gel yordu. Ancak şunu da bel rtmel y z k “fet he dayalı” ekonom , “yağma
ekonom s ” anlamına gelmez; zaten Osmanlı da b r “yağma ekonom s ” değ ld r: devlet güçlü olduğundan
fethed len topraklar asker tarafından sınırsızca yağmalanamıyor; yağma ç n bell b r süre z n ver ld kten
sonra yen topraklar t t zl kle kayda geç r l yor ve kanuna dayalı b r verg düzen n n parçası hâl ne gel yordu.

b. Gelenekç l k: Osmanlı Devlet ’n n merkezî eğ l m taşıdığını ve kend s ne rak p olab lecek tüm grupları (her
zaman başaramasa da) bertaraf etmey hedefled ğ n bel rtm şt k. Bu nedenle Osmanlı Devlet , yönett ğ
toplumun d nam k değ l, durağan olmasını st yordu. Uzun yıllar boyunca Osmanlı yönet c ler ç n “değ ş m”
daha y ye doğru atılan b r adım olarak değ l, b r toplumsal düzens zl k, toplum aheng n bozan ve
stenmeyen b r etk olarak görülüyordu. Dolayısıyla Osmanlı yönet c s ne göre en y düzen herkes n
toplumda kend geleneksel yer n koruduğu düzend ve h çb r grubun fazla s vr lmes ne z n verm yordu. Aks
takd rde zeng nleşerek s vr len grup yönet m şler ne karışmaya kalkab l r, sultanın mutlak yet ne rak p
olab l rd . Deneb l r k Osmanlı Devlet çoğunluğun “b r lokma, b r hırka”yla yet nd ğ b r düzen kurmak
st yordu. Devlet n küçük üret c l ğ desteklemes ve özel mülk yet sınırlaması da bu nedenled r. Ayrıca
devlet n b r k ş n n mallarına el koyma hakkını saklı tutması anlamına gelen müsadere uygulamasının
temel nde de bu mantık yatar.

Ancak bu durumdan, Osmanlı Devlet ’nde varlıklı h çb r kes m olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır. Elbette
Osmanlı topraklarında da zeng nler vardı. Halkın büyük çoğunluğu oldukça düşük b r yaşam standardı ç nde
yaşarken, daha y koşullar altında yaşayan b r azınlık mevcuttu; fa zle borç para vererek geç nen sarrafların
büyükler , öneml devlet memurları, büyük ve uluslararası t caretle uğraşan tüccarlar ve büyük kentler n
çarşılarındak büyük dükkân ya da malathaneler şleten esnaf ve zanaatkârlar (örneğ n İstanbul
Kapalıçarşı’da büyük b r baharatçı dükkânının ya da der malathanes n n sah b ) elbette sıradan halktan
yüksek b r standarda sah pt . Ancak bunlar her an müsadereye uğrayab l rlerd ve bu nedenle h çb r zaman
açıktan açığa devlet yönlend rmeye ya da devlet şler ne kend çıkarları doğrultusunda karışmaya
kalkışamadılar. Dolayısıyla Osmanlı ç n asıl mesele servete karşı olmak değ l; bu servet n, yan ekonom k
gücün, beraber nde s yas güç stemey get rme olasılığını önlemekt .

Tüm bu nedenlerle, Osmanlı’da Batı Avrupa’dak ne benzer, devletten bağımsız b r sermaye sınıfı oluşamadı
ve sermaye b r k m (yan fabr kalar açacak, büyük g r ş mler hayata geç recek kadar devasa servetler n
devlet dışında, verg yolu le b r k m yapmayan bell toplumsal grupların el nde toplanması sürec )
gerçekleşemed .

İşte tam da bu nokta Osmanlı tar h n ve modernleşmes n Avrupa tar h nden ve modernleşmes nden ayırır.
Batı Avrupa’da toplum kaynaklı, devlet dışındak b r grup, yan burjuva sınıfı, ekonom k güce dayanarak
s yasî güç talep ett ve 1789 tar hl Fransız İht lal de temelde burjuvaların toplumun d ğer kes mler le tt fak
kurarak, soyluluk rej m n alt etmes anlamına gel yordu. Aynı şek lde 19. yüzyıldak sanay devr m ne yol
açan faktörlerden b r de burjuvaz ç nde b r kes m n g r ş m yd . Bu k devr m modern toplumu kuran k
büyük tar hsel olaydı; bu anlamda da modernleşme sürec esas olarak burjuvaz önderl ğ nde gerçekleşt ve
burjuva toplumunu doğurdu. Oysa güçlü b r devlet n varlığı, Osmanlı’da burjuvaz n n oluşumunu engelled ;
bu nedenle de Osmanlı, Sanay Devr m ve Fransız Devr m benzer olayları yaşamadı. Ancak bu devr mlerden
etk lend ve Batı Avrupa’dan farklı olarak burjuvaz n n, yan toplum kaynaklı b r sınıfın değ l, devlet n başını
çekt ğ ; kend ne özgü d nam klerle şek llenen farklı b r modernleşme pat kası zled .

c. İaşec l k: Osmanlı Devlet ç n, özell kle merkeze yakın bölgelerde ve İstanbul’da yaşayan halkın, az da olsa
her zaman karnını doyurab lmes ve temel gereks n mler n (yan aşeler n ) karşılaması öneml b r öncel kt
çünkü yönet c sınıf halkın syan etmes n önlemek konusunda çok t t z davranıyor ve bunun en etk l
yöntem n n halkın doymasını garant lemek olduğunu b l yordu. Dolayısıyla gelenekç l k konusunda
değ nd ğ m z g b devlet, çoğunluğun “b r lokma, b r hırka” le yaşamasını st yor; ancak halkın verd ğ bu
tav z karşısında, bu “b r lokma ve b r hırkayı” tem n etmey garant l yordu. Bu nedenled r k Osmanlı,
kıtlıkları önlemeye çalışmıştır. Bu bağlamda da ç üret m n korumaya ve hracatını artırmaya çalışan Avrupa
ekonom ler n n aks ne, t caret pol t kasında, ülkeye mal g r ş n (yan thalatı) teşv k etm ş ve ülkeden mal
çıkışını (yan hracatı) azaltmaya çalışmıştır. En öneml s de yapab ld ğ oranda temel gereks n m mallarının
f yatlarını narh adı ver len kanunlarla bel rlemeye çalışmış, f yatları p yasanın arz talep denges ne
bırakmamıştır. Bu dış t caret ve f yat pol t kası aynı zamanda zanaatkâr ve esnaf örgütler , yan loncalar
üzer nde denet m kurmanın da temel aracı olmuştur.

Fakat elbette bu, devlet n hedefler n mükemmel b ç mde başardığı varsayımına dayanan b r anlatımdır.
Osmanlı Devlet ’n n çıkardığı kanunlar vs.’ye bakmakla sınırlı b r tar hç l k bu anlamda kısıtlı sonuçlar ver r:
B r kanunun çıkmış olması tek başına b ze bunların olduğu g b uygulanab ld ğ n göstermez. Çünkü çok
güçlü olsa dah , devlet n b r şey hedeflemes onu eks ks z şek lde başarab ld ğ anlamına gelmez. Bu
bağlamda da p yasa her zaman devlet n sted ğ b ç mde şek llenmem ş olab l r; kaçakçılık vb. yollarla narh
kanunlarının ve dış t caret pol t kasının del nm ş olması muhtemeld r. Bu tür g r ş mler n teknoloj k
olanaklarla donanmış modern devlette dah mümkün, hatta k m durumlarda yaygın olması, bu tür tak p
mekan zmalarını şleteb lecek teknoloj ye, örgütlenmeye, yeterl sayıda memura sah p olmayan Osmanlı g b
b r modern önces devlette ortaya çıkma olasılığını artırmaktadır. Ancak ekonom n n kayıt dışı yönler ne
uzanan bu tür durumları tesp t edeb lecek belgelere ulaşab lmek de b r hayl zordur. El m zde bol m ktarda
bulunan devlet belgeler se, var olan durumu değ l, devlet n hedefler n göstermekted r. Y ne de Osmanlı
g b güçlü b r devlet n p yasayı sınırlamak ve denetlemek yönündek rades dah , yapıyı bel rlem ş olmalıdır.
Bu anlamda şurası kes nd r: Osmanlı’da yapı, serbest p yasanın gel şmes ne, Batı’dak nden çok daha az
yatkındı.

3.2.2. Osmanlı’nın Başat Vergi Sistemi: Tımar

Osmanlı’da ekonom esas olarak tarımsal faal yetlere dayalı olduğu ç n temel verg kaynağı da tarımsal
üret md .

Esasen Osmanlı’da toprak üzer nde özel mülk yet (mülkî toprak) çok sınırlı d ve toprakların büyük kısmı
devlete a tt , yan m rî araz statüsündeyd . M rî araz n n öneml b r bölümü d rl k d . D rl kler ç nde de has,
zeamet ve tımar adı ver len üç ayrı statü tanımlanmıştı ve en büyük pay, yıllık verg gel r 3000 lâ 20000 akçe
arasında değ şen tımarlara a tt Dolayısıyla, en öneml verg kaynağı tarımsal üret m olan ve tarımsal
şletmeler n de küçük parsellere bölündüğü Osmanlı’da küçük&orta ölçekl toprak parseller n tanımlayan
tımar, verg s stem n n tek değ lse b le, en öneml parçasını oluşturuyordu.

Bu bağlamda, klas k dönem boyunca, Osmanlı ordu ve verg yapısı tımar ded ğ m z yapıya dayanıyordu.
Dolayısıyla Osmanlı’da askerî ve malî yapı arasında çok sıkı b r l şk olduğunu söyleyeb l r z.[7]

Tımar aslında b r zorunluluktan kaynaklanıyordu. Fet he dayalı b r ekonom olduğu ç n Osmanlı varlığını
sürdüreb lmek ç n savaşlarda başarılı olmalı, bunun ç n de büyük ve etk l b r orduyu besleyeb lmel yd .
Zaten Osmanlı ç n verg toplamanın temel amacı da böyle b r orduyu besleme hedef n
gerçekleşt reb lmekt . Ancak dönem n koşulları buna uygun değ ld . Bu koşulları şöyle sıralayab l r z: 1. Para
kıttı. Dolayısıyla Osmanlı’nın köylüden, böyle b r orduyu besleyeb lecek kadar nak t verg toplaması
mkânsızdı. Öyleyse b r başka seçenek verg y aynî olarak (yan üret m n aynısıyla, ürün olarak) toplamak ve
pazarda satmaktı. 2. Ancak aynî olarak toplandığında çok büyük m ktarlara ulaşacak olan bu ürünü büyük
yerel ya da uluslararası pazarlara taşımak da olanaksızdı, z ra bunu sağlayab lecek ulaşım olanakları o
dönemde son derece sınırlıydı. 3. Zaten yerel pazarlar da bu derece yüksek m ktarlarda ürünü satarak nakde
dönüştüreb lecek kadar gel şm ş değ ld . Ayrıca nüfusunun yüzde 80’ köylü olan b r mparatorlukta tarımsal
ürünü satab lecek b r alıcı k tles bulunamazdı çünkü köylünün zaten kend ürett ğ ürünü pazardan alması
ç n herhang b r neden yoktu.

Dolayısıyla büyük b r ordu besleme hedef n bu koşullar altında gerçekleşt rmen n tek yolu verg n n asıl
büyük kısmını ürün şekl nde toplamak; ancak bunu herhang b r yere taşımadan, orduyu bu ürünle, verg n n
toplandığı yerde, yan köyde beslemekt . İşte tımar s stem bu mantığa dayanıyordu.[8]
Tımar s stem nde devlet, bell b r verg kaynağından, örneğ n b r köyden verg toplama yetk s n b r s pah ye
ver yordu. S pah ler n k m ler esk yen çer ler k m ler se savaşa gönüllü katılmış halk kökenl askerlerd .
S pah köyde kend s ç n ayrılmış küçük b r hassa ç l ğ ne yerleşerek her yıl köylüden çeş tl verg ler
topluyordu. Bu verg ler k türdü: Tımar gel r n n asıl büyük kalem n oluşturan ve ürün olarak toplanan öşür
(ya da aşar) adlı verg ve ç resm , bennak, ağnam vs. g b farklı türler olan, para olarak toplanan, ancak
verg gel r n n ancak çok sınırlı b r kısmını oluşturan ve çok az m ktarda ödeme gerekt ren nak t verg ler. Ürün
üzer nden alınan öşürün oranı, Osmanlı’dan önce geçerl olan verg m ktarlarına ya da ürünün-toprağın
kal tes ne göre bölgeden bölgeye değ ş yordu. Ancak Anadolu’da geçerl oran genell kle onda b rd [9]. S pah
aldığı verg n n bell b r kısmını kend geç m ne ayırıyor; b r kısmını se yerel pazarda satarak ya da olduğu g b
ürün hâl nde bırakarak, besled ğ k -üç cebelu asker n n geç m ne, bakımına ve eğ t m ne ayırıyordu.
Sonuçta devlete h çb r ek külfet get rmeden kalabalık b r yerel ordu gücü besleneb l yordu. Bu s pah ordusu,
askerî güçlere, savaştan savaşa, sefere g tmekteyken yolda katılıyordu. Böylece devlet n sefer mal yet de
düşüyordu.

Tımarın b r şlev , bunu mkânsız kılan koşullar altında kalabalık b r ordu besleme hedef n gerçekleşt rmey
ve sefer mal yet n düşürmey sağlaması se, b r d ğer yararı ya da şlev de o dönem koşullarında oldukça güç
olan denet m sorununu halletmes yd . S pah , köylü üzer nde yer nde b r denet m kurarak hem üret m n
sürekl l ğ n sağlıyor hem de verg kaçaklarını önlüyordu. Üret m n sürekl l ğ n n sağlanması emeğe bağlı ve
emeğ n kıt olduğu b r tarımsal üret m ç n çok öneml yd . Ayrıca köylü, daha az verg ödemek ç n, dışarıdan
gelen verg memurlarına ürett ğ ürünün m ktarını daha düşük göstereb l rd ; ancak bu konuda, aynı köyde
yaşayan s pah y kandırması zordu.

Dolayısıyla s pah n n yükümlülükler n şöyle sıralayab l r z:

1. Üret m n sürekl l ğ n , kal tes n ve verg ye konu olacak üret m m ktarını denetlemek.

2.   Başta öşür olmak üzere tüm ürün üzer nden alınan ya da para olarak tahs l ed len tüm verg ler
toplamak. 

3. Cebelu ordusunu oluşturmak ve topladığı öşürün b r kısmıyla bunları beslemek.

Tarımsal üret m gerçekleşt renler n ya da köylünün yükümlülükler de tam olarak bunlara karşılık gel yordu:

1.   Toprağı sürekl ve kes nt s z olarak şlemek (Toprağı şlemeyenden ç bozma verg s alındığını
hatırlayalım). 

2.  Ayn ve nakd verg ler vermek. 

3.  Gerekt ğ nde cebelu ordusuna katılmak.

Dolayısıyla tımardan toplanan verg gel rler üç kaynağa g d yordu:

1.  (Kend hassa ç l ğ nden gelen gel rle b rl kte) s pah n n geç m ne. 

2.  Cebelu ordusunun geç m ne ve gereks n mler ne (öşürün b r kısmı olduğu g b ürün olarak bırakılıyor
ve atlı cebelu askerler n n ve atlarının gıda gereks n m ç n ayrılıyordu; b r kısmı se pazarda satılıyor
ve ordunun gıda dışı gereks n mler n n karşılanması ç n kullanılıyordu.) 

3. Toplanan nak t verg lerse, yen çer ler n ve bürokratların maaşını ödemek ç n İstanbul’a. Dolayısıyla
tımarın merkeze ulaşan kısmı, toplamda yüklü b r nakde denk düşse dah ; b r köyden toplanan toplam
verg n n küçük b r parçasını oluşturuyordu.

3.3. Osmanlı’da Toplumsal ve İdarî Yapı

İmparatorlukta devlet güçlü b r aktör olduğu ç n üret len artığa el koymanın başat b ç m de verg d ve
Osmanlı’da yaşayanlar da verg verenler ve alanlar olarak k ye ayrılıyordu:

3.3.1. Vergi Veren Halk: “Reaya”

Devlet hem kentlerde hem köylerde küçük üret c l ğ teşv k ed yordu. Yan kentlerdek üret m küçük
malathanelerde, t caret küçük dükkânlarda; kırlardak üret m se büyük ç l klerde değ l, b r ç öküzün
süreb leceğ b r büyüklüğü aşmayan küçük toprak parçalarında yapılıyordu. Elbette Güneydoğu Anadolu
Bölges bu duruma b r st sna teşk l ed yordu; burada büyük toprak parçaları b r k ş n n, yan ağanın kullanım
hakkı altındaydı ve üret m gerçekleşt ren köylü b r tür yarı-köle statüsündeyd .

Reaya şu alt dallara ayrılmıştı:

Şeh rlerde yaşayan nüfus: Kentlerde yaşayan nüfus esas olarak tarım dışı ekonom k etk nl klerle
uğraşıyordu. Bunlar t caret ve (kumaş g b ) tarım-dışı mamul malların üret m yd . Mamul mal üret c ler ve
esnaflar loncalara bağlıydılar. Loncalar çok sıkı kurallara bağlı ve d nî temellere de dayanan meslek
örgütler yd .

Kırsal alanlarda-köylerde yaşayan nüfus: Tarımsal etk nl klerle uğraşan köylülerden oluşuyor ve nüfusun
ez c çoğunluğunu oluşturuyordu. Köylü grubu yerleş k hayata geçen göçebelerden, çeş tl nedenlerle
tımarını kaybederek köylü konumuna düşmüş s pah lerden ve asıl olarak kuşaklardır zaten köylü olanlardan
oluşuyordu.

Göçebeler: Bunların dışında, Osmanlı’da, esas olarak hayvancılıkla geç nen oldukça kalabalık b r göçebe
nüfus da yaşıyordu. Göçebeler de kırsal nüfusun parçasıydı. Devlet bunları yerleş kl ğe zorlamıştır; çünkü
sürekl hareket hâl ndek bu nüfustan verg toplamak oldukça zordu.

3.3.2. Halkın Verdiği Vergilerle Geçinen Yönetici Sınıf: “Askerî”

Bu grubun tüm üyeler verg den muaftı; yan verg verm yordu. Halk üret m yapıyor; bu üret m n b r kısmı
halkın kend geç m ne ayrılıyor; bundan arta kalan fazla kısım, savunma-askerl k ve yönet m h zmetler n
yer ne get rmeler karşılığında “askerî” sınıfın, yan s v l ve asker Osmanlı bürokras s n n[10] geç m ne
ayrılıyordu.
Bu grupta ulema dışında kalanların b r kısmı devş rme adı ver len b r s stemle yet şt r l yordu. Başka büyük
Doğu mparatorluklarında da görülen bu s steme göre devlet, Balkanlar’da mparatorluk tebaasına mensup
her otuz-kırk Ortodoks Hır st yan a le başına b r erkek çocuğu genç yaşlarında alıyor (devş r yor), bunları
Müslümanlaştırdıktan sonra yetenekler doğrultusunda eğ t yor ve devlet h zmet nde kullanıyordu. 17.
yüzyıldan sonra Türk a leler n çocukları da devş r ld . Bu çocukların öneml kısmı yen çer olarak st hdam
ed l yor; b r kısmı se saray ç ndek Enderun mekteb nde eğ t lerek devlet n en üst mevk ler ne, d yel m k
sadrazamlığa kadar yüksel yordu (örneğ n Sokullu ya da M mar S nan devş rmeyd ). Bu s stem n mantığı,
devlet n merkezîleşme eğ l m nde aranmalıdır: Bu s stem sayes nde devlet görevl ler n n, taht üzer nde hak
dd a edeb lecek[11] soylu k ş ler olmaları engellen yor ve köken nden koparılmış, kader tamamen
pad şahınk ne bağlı b r yönet c sınıf yaratılmış oluyordu. Bu nedenle, soyluların devlet n öneml
mevk ler nde yer aldığı Batı saraylarından farklı olarak Osmanlı sarayındak tek soylu a le Osmanoğulları’ydı;
dolayısıyla Batı saraylarında görülen hanedanlık çatışmaları Osmanlı sarayında görülmüyordu. Daha
doğrusu farklı soylu a leler arasında b r kt dar kavgası yaşanmıyor; bu kavga şehzadelerle, yan a le ç b r
çatışmayla sınırlanıyordu[12]. Sonuçta devş rme s stem sayes nde Osmanlı tahtın çok uzun b r süre aynı
hanedanlığın el nde kaldığı nad r modern önces devletlerden b r olmayı başarmıştır.

Bu bağlamda yönet c sınıfın soya bağlı herhang b r mt yaz sah b olması engellen yor ve bunlar pad şahın
“kulu” sayılarak “kapıkulu” adıyla anılıyordu. Dolayısıyla tüm devş rmeler hukukî olarak köle
statüsündeyd ; ancak elbette yaşam b ç mler köleler nk nden farklıydı. Kuruluş dönem nde Osmanlı yönet c
sınıfı hem devş rmelerden hem de beyl kler kökenl Türk soylularından oluşuyordu (örneğ n Fat h Sultan
Mehmet’ n ünlü sadrazamı Çandarlı Hal l Paşa soylu Çandarlı sülales nden gel yordu). Z râ g derek büyüyen
devlet n yönet c ht yacını karşılamak ç n sadece devş rmeler n sayısı henüz yeterl değ ld ve devlet Türk
beyl kler n n tecrübel yönet c kadrolarından yararlanmak zorundaydı. Elbette bu durum merkezî devlet n
stemed ğ b r şeyd ; dolayısıyla, yükselme dönem nde yönet c sınıf ç nde egemenl k tamamen
devş rmeler n el ne geçt . Yalnız elbette Osmanlı yönet c sınıfı, yan askerî sınıfın tamamı devş rme kökenl
değ ld .

Öte yandan 19. yüzyıla, yan modern devlet oluşturma çabalarına kadar Osmanlı Devlet bu sınıfa maaş
ödemes yapmıyordu. Bu sınıf geç m n , verg den muaf olmasının yanı sıra bazıları düzenl olarak dağıtılan
(ulufe) g b ‘bahş ş’ler, gan met payları, dağıtılan d rl kler, (kadılar ve benzerler nde) yürütülen h zmetlerden
alınan kom syonlar ve elbette (yen çer lerde olduğu g b ) zaten devlet n gereks n mler n doğrudan
karşılaması g b yöntemlerle sağlıyordu. Doğrudan, sm açıkça konarak ve nak t olarak ‘ücret’ almayışı
Osmanlı Devlet ’n n yönet c sınıfı le kurduğu l şk n n n tel ğ n göstermes açısından öneml d r; z ra modern
devlette olduğu g b maaş ödemes yapılmaması, bu sınıfla hsan-sadakat l şk s kurulduğunu kanıtlar. Tam
da modern önces devlete özgü bu l şk , geleneklerle bel rlenen b r düzene sah p olsa b le hukukî n tel k
taşımaz ve keyfîd r.
Bu yönet c sınıf askerl k h zmet n yer ne get renler ve s v l h zmetler yer ne get renler olmak üzere k temel
gruba ayrılıyordu (Demek k ‘askerî’ ter m sadece askerler anlamına gelm yor, s v l h zmetten sorumlu
memurları da kapsıyordu):

a.Askerl k h zmet n yetr ne get renler

Bu başlık altındak en öneml grup yen çer lerd . Yen çer ler merkezî orduyu oluşturan kapıkulu ocaklarının
en b l nen parçası d ve devlet n sağladığı mkânlarla geç nen, askerlerd . Ayrıca mesleklerle d nsel nanışı ç
çe geç ren genel yaklaşım ç nde tüm yen çer ler Bektaşî d . 

Yen çer ler ç n askerl k b r meslekt , dolayısıyla sürekl savaşa hazır b r orduyu meydana get r yorlardı.
Bunlar ordunun en kalabalık kes m n oluşturmasalar da en etk l gücünü oluşturuyorlardı. Yükselme
dönem nde yen çer ler n hemen hemen tamamı devş rme kökenl yd .

Ancak 17. yüzyıldan t baren yen çer ler başkenttek s lahlı ve örgütlü b r güç olarak s yaset n öneml b r
parçası hâl n aldılar ve sık sık çıkardıkları syanlarla sarayı etk leyeb len en öneml saray dışı grup oldular.

Elbette Osmanlı ordusunu oluşturan yegâne parça yen çer ler değ ld ; b r d ğer öneml parça, çoğunluğunu
askerî sınıfın oluşturmadığı, eyalet ordusu ç nde yer alan tımarlı s pah lerd : Bunlar savaştan savaşa askere
çağırılan, atlı, taşra ordusuydu. S pah ler, tımar s stem sayes nde hem kend ler geç n yor hem de b rkaç
tane cebelu asker n besl yorlardı. S pah lerden ve besled kler askerlerden oluşan bu grup, ordunun en
kalabalık kes m yd ve sayılarının yüksekl ğ sayes nde, o dönem ç n c dd b r askerî güç teşk l ed yorlardı.

Osmanlı ordusunun kara kısmını oluşturan bu b rl kler dışında, 16. Yüzyılda atak yapan, ancak daha sonra
önem n y t ren b r donanması da vardı.

b. Askerl k dışı s v l h zmetler yer ne get renler:

S v l bürokras aşağıdak ana unsurlardan oluşmaktaydı:

Merkez ve taşra bürokratları: Sadrazamlar, val ler vs. şekl nde h yerarş k olarak örgütlenen yönet m
teşk latının büyük kısmı devş rme kökenl yd .

İslam b lg nler ya da ulema: D n şler nden sorumlu olanlar (mü üler, şeyh-ül slam vs.), yargı
şler nden sorumlu olanlar (kadılar), eğ t m şler nden sorumlu olanlar (müderr sler, yan medrese
mezunları ve hocaları). Ulema olmanın şartı “Müslüman oğlu Müslüman olmak”tı; dolayısıyla bu grup
ç nde h çb r fert devş rme kökenl değ ld . Ancak ulema kökenl olup bürokras ye geçenler vardı.

3.3.3. Millet Sistemi

Hem kentte hem köyde yaşayan halk, devlet tarafından m llet s stem ded ğ m z b r s stem ç nde
sınıflandırılmıştı. Ancak buradak “m llet” sözünü, ş md k uluslarla karıştırmamak gerek r. “M llet” derken
kast ed len mparatorluk halkını oluşturan farklı d nsel cemaatlerd ve bunlar arasında da mezhepsel ayrıma
göre farklı m lletler olab l rd . En öneml gayr-ı Müsl m (Müslüman olmayan) m lletler Rum Ortodoks, Ermen
ve Musev cemaatler yd . M lletler kend ç ne kapalı topluluklardı ve m lletler arası evl l k yoktu.
Devlet yargı ya da verg g b şler nde ve tüm d ğer talepler nde ş md k g b k ş ler değ l, m lletler muhatap
alıyor ve bunların d nsel l derler yle görüşüyordu.

M llet, b r ölçüde Osmanlı kent n , kültürünü ve günlük yaşamını anlamanın da anahtarıdır. Esasında meslek
yapısı b le m llet s stem ne dayanıyordu: M lletler n okulları, meslekler , buna bağlı olarak loncaları, şyerler
ve mahalleler de ayrı d . Bugün sınıfsal olarak ayrışmış modern kent n aks ne, tek b r m llet n mahalles nde
zeng n fak r b r arada yaşardı. Ancak 19. yüzyılda, modernleşme etk s le (büyük kentler n bazı bölgeler nde)
mahalleler sınıflara göre ayrışmaya başladı. Öyle se Osmanlı kent de m llet, yan d n ve mezhep esasına
göre ayrışırdı. Köyler de m lletlere göre ayrışmıştı; köy karma se dah mahalleler gene farklılaşmıştı.

Farklı m lletler b rb rler le bell sınırlar dâh l nde l şk l d ler. Özell kle t caret m lletler n karşılaşmasına
ves le oluyordu. Bu folklorda ve günlük hayatta, m lletler n kend yaşam tarzlarının yanı sıra devam eden ve
kasaba ya da köylerde daha yakın l şk olduğundan daha güçlü h ssed len ortak b r Osmanlı yaşam tarzı
doğurmuştu. Örneğ n bugün de kısmen devam eden eşs z mparatorluk mutfağı bu l şk ler n ürünü d .
Ancak bu kültür, yazılı kültür, b l m ve düşüncede z bırakmamıştı.

Gayr-ı Müsl m m lletler, Kuran’ın ehl- k taba tanıdığı statü ç nde, kend ler yle sözleşme yapılmış, Müslüman
z mmet nde, korumasında topluluklar olarak kabul ed l rd . Bu çerçevede bu m lletlere Tanz mat Fermanı’na
dek askerl k h zmet düşmezd . Bu h zmet karşılığında bazen çok cüz’ olab len c zye adlı b r nak t verg
öderlerd .

Elbette bu s stem, klas k dönemde bell b r barış ve huzur ortamını garant l yordu. Ancak bu m lletler
arasında h çb r ayrımcılık olmadığı anlamına gelmezd ; hukuk s stem nde de göreceğ m z üzere,
Müslümanlar bell ayrıcalıklarla donatılmıştı. Aslında m llet s stem n n önem de bell b r ayrımcılık çerd ğ
de her m llet n kend ne has kıyafetler g ymes zorunluluğundan da anlaşılab l r. Sonuç olarak Osmanlı
Devlet ’nde, modern kıstaslarla ger dah sayılsa, çağdaşı modern önces devletlerle kıyaslandığında b r hayl
ler sayılab lecek b r d nsel hoşgörü ortamı vardı.

3.3.4. Osmanlı Hukuk Sistemi

Osmanlı’da hukuk s stem modern önces devlete özgü n tel kler yle bugünkünden çok farklıdır. Ancak
burada kr t k olan nokta, keyfî olmayan b r yasanın şlet lmes ; bunu şletecek, tüm ülkeye yayılmış b r
kurumsal altyapının kurulmuş olmasıdır. Dolayısıyla hukuk bugünkünden farklı da olsa, y ne de vardır ve
varlığı ve şlet l yor olması dah , modern önces dönemde (örneğ n 16. yüzyıl ç n) öneml b r ayrıcalıktır.

Z ra adalet f kr Osmanlı devlet felsefes n n temel nde durur; yan Osmanlı sultanına ve s yasal el t ne göre
ülkey y yönetmen n anlamı daha çok toprak kazanmak, nüfusu gel şt rmek vs. değ l, ad l yönetmekt r.
Zaten daha önce de değ nd ğ m z g b bu düşük nüfuslu ülkede kıt olan reayayı kend ne bağlayarak üret m
ç nde tutmanın, böylece verg lend rmen n anahtarı da adalette görülür.
Osmanlı yönet c seçk nler tüm bu denklem n son derece b l nc nde d ler. 16. yüzyılda yaşamış entelektüel
Kınalızade Al Efend ’n n, Ahlâk-i Alâi adlı eser ndek meşhur ş r , hem Osmanlı devlet anlayışını hem de
bunun ne ölçüde b l nce çıkarılmış olduğunu örneklemekted r:

1.  Adld r muc b- salâh-ı c han (Adalett r dünya düzen n ve kurtuluşunu sağlayan)

2.  C han b r bağdır dîvarı devlet ( Dünya b r bahçed r, duvarı/sınırı devlett r)

3.  Devlet n nâzımı şer attır (Devlet n n zamını kuran Allah kanunudur)

4.  Şer ate olamaz h ç hâr s lla mülk (Allah kanunu ancak saltanat le korunur).

5.  Mülk zabt eylemez lla leşker (Saltanat -devlet-, ancak ordu le zapted l r)

6.  Leşker cem’ demez lla mal (Ordu, ancak mal –üret m- le ayakta kalır)

7.  Malı cem’ eyleyen ra yyett r (Malı toplayan –üret m yapan- halktır)

8.  Ra yyet kul der pad şah-ı âleme adl (Halkı dare altına ancak C han Pad şahı’nın adalet alır.)

Bu ş rde de görüldüğü g b Osmanlı’da adaletle başlayan çember adaletle kapanmaktadır ve da re ç nde


Osmanlı’yı oluşturan tüm unsurlar, devlet, pad şah, ordu, reaya b rb r ne eklemlen r. Y ne ş rde, üret m le
kt dar arasındak bağlantı ve üret m yapanı kt dara bağlayan unsurun adalet olduğu açıkça fade ed l r.

Buradan devam edersek, esasen hukuk s stem de m llet s stem yle ç çed r.

Her m llet bell konularda kend d n hukukunu kullanmakta serbestt r. Şer at da Müslüman m llet n n d n
hukukundan barett r ve sadece bell konuların çözümünde kullanılır. Ayrıca d nsel kaynaklı tüm bu
hukukların dışında, bazı konularda devlet n koyduğu hukuk kuralları geçerl d r ve bunlara örf hukuk den r.

Dolayısıyla

1. 1. Osmanlı’nın şer atla yönet len b r mparatorluk olduğunu söyleyemey z; 

2. 2. Osmanlı’da güçlü b r adalet s stem vardır ancak modern devlet n hedefled ğ g b tüm nüfus ç n
geçerl ve tüm hukuksal konuları kapsayan b r hukuk b rl ğ bulunmaz[13].

Bu anlamda, Osmanlı’da adalet n k temel kaynağı vardır:

1.  Şer’ Hukuk: İslam fıkhı

2.  Örfî Hukuk: Pad şahın em rler (fermanlar) ve daha öncek kararlar/eğ l mler ( çt hat) le oluşan hukuk.
Bu alanda çıkan kanunnameler, aynı zamanda b r bölgede geçerl yerel geleneklerle de oluşur ve buna
göre esnekl k göster r.

Örf hukuk alanı d n le karşıt olmayan, ancak d n dışı b r alandır ve sultanın otor tes ne hukuk ç nde alan
açar. Ceza hukuku ç nde z na, z na rası, hırsızlık, şarap çme/sarhoşluk, eşkıyalık ve d n değ şt rme/İslam
ümmet nden ayrılma dışında kalan; yan kısas le cezalandırılan suçların har c ndek alan örfî hukuka tâb d r.
Ceza hukuku dışında da mülk yet ve verg g b alanlar örfî hukuk ç nded r.
Normal şartlarda örfî hukuk şeyh-ül İslam onayından geçer; fakat Osmanlı’da şeyh-ül İslâm’ın devletten
özerk b r makam olmayışı, bu onay mekan zmasının f lî olarak her durumda şer atın katı yorumlarına göre
şlemes n engellem şt r (Başka b r dey şle f len devlet seyh-ül İslâm’a değ l, şeyh-ül İslâm devlete tâb
olmuştur).

Kadı, şer’ ve örfî hukuku şleten esas makamdır. Ayrıca görevl olduğu bölgede b rçok darî ş de yürütür.
Kadıların sıklıkla farklı bölgelere atanması, yan yer değ şt rmes usulü le kadının yerel olarak güçlü k ş ler n
etk s altına g rmes n n önlenmes hedeflenm şt r. Ayrıca kadı sancakbey ne değ l, doğrudan merkeze, d van-
ı hümayun üyes olan kadıaskere (Anadolu ya da Rumel kazasker ne) bağlıdır ve doğrudan merkezle yazışma
yetk s ne sah pt r.

Kadılar ulema sınıfına mensuptur ve Müslüman oğlu Müslüman’dır; yan devş rme değ ld r. 19. yüzyıl
ortalarına dek kadılar ayrı b r mekânda çalışmazlar ve kadı mahkemes herhang b r mekânda ve teor k
olarak, kamuya açık b ç mde kurulur (yan prens pte, herkes mahkemey zlemeye geleb l r). Mahkemey
bağlayan b rçok kısıt da bel rlenm şt r (Örneğ n kadılar kend akrabalarının davalarına bakamazlar; tarafların
ya da vek ller n n davada bulunması zorunludur; gerek rse keşfe çıkılab l r vs.). Hanefî fıkhına göre tek başına
karar ver rler, ancak b l rk ş desteğ alab l rler. Kadılar maaş almazlar; yaptıkları hukukî ya da darî şlemler
üzer nden, m ktarı bel rlenm ş (yan keyfî olmayan) b r kom syon alırlar. Her ne kadar 19. yüzyıl ortalarından
sonra, Tanz mat Fermanı sonrası ücret uygulaması get r lmeye çalışılsa da başarısız olmuştur.

Yerel mahkemeden yargıtaya dek (ve günümüzde Avrupa İnsan Hakları Mahkemes g b ulusal mahkemeler
aşan kurumlara dek) bell b r s ls ley mutlaka tak p eden modern hukuktan ayrışan b r d ğer nokta, herhang
b r davanın doğrudan d van-ı hümayun’a taşınması yolunun her zaman açık olmasıdır ve d vanın küçük b r
köylünün davasını görüştüğünü kanıtlayan belgeler de mevcuttur.

Kadı mahkemes gayr-ı Müsl mlere de açıktır. B r gayr-ı Müsl m, kend d nsel hukukuna göre zorlukla
karşılaşab leceğ durumlarda kadı mahkemes ne başvurmayı terc h edeb l r; bu duruma en çok, İslâm
hukukuna göre görece daha kolay olduğu ç n boşanma davalarında rastlanır. Ancak elbette bu yolu seçen
gayr-ı Müsl m kend cemaat nden dışlanma r sk le de karşı karşıya kalır.

Hukuk b rl ğ n n olmayışını gösteren bu çarpıcı örneğe ek olarak, Osmanlı hukukunu modern hukuktan
ayıran b r d ğer nokta, kamu hukuku alanının olmayışıdır. Kamu hukukuna göre b r suç şlend ğ nde, ş kâyet
olmasa dah dava açılır. Oysa Osmanlı’da, c nayet davalarında dah , ş kâyet olmadan dava açılmaz. Y ne
c nayet davalarında dah , k taraf (kan bedel ödeyerek vs.) anlaşırsa suçu sab t kat le b le ceza
ver lmeyeb l r. Y ne modern hukuktan farklı olarak, cezanın b reysel olmadığı durumlara rastlanab lmekted r:
Bazı durumlarda kadı, tüm b r mahalleye, para cezası vs. vereb l r.

“Osmanlı devlet ç n adalet öneml b r hede ” derken kastımız bunun merhametl ya da ıslaha yönel k b r
hukuk olduğu da değ ld r. Osmanlı’da, tüm modern önces devletlerde olduğu g b çok ağır bedensel
cezalara ve bu cezaların (y ne modern hukuk mantığından farklı olarak) ıslah amacıyla değ l de bret
amacıyla ver ld ğ durumlara rastlanab l r. Ancak cezaların nasıl nfaz ed ld ğ le lg l b lg m z sınırlıdır ve çok
gen ş b r af mekan zmasının şled ğ de not düşülmel d r. Sultanı dev rmeye çalışmak suçunun dah ,
‘merhamet’ n öneml b r meşru yet kaynağı olduğu b r makamı şgal eden sultan tarafından a ed ld ğ
örneklere rastlarız.

Y ne de tüm bu tablo deal durumu göster r. Merkezî devlet n k mseye ayrıcalık tanımayan b r adalet
hedefled ğ kes nl kle açıktır. Ancak merkezî devlet aynı zamanda ht lafların prat k b ç mde çözümünü de
hedefler. Kaldı k f lî olarak, kadının yerel güçler n etk s altına g rmes tehl kes her zaman mevcuttur.
Toparlayacak olursak, bugün de olduğu g b , tüm kurallara rağmen, f len yargının etk ye açık olması olasılığı
o gün ç n de mevcuttur.

3.4. Sonuç: Osmanlı’dan Günümüze Devreden Unsurlar Nelerdir?

Osmanlı’dan günümüze kadar devam eden en öneml unsur merkezî devlet geleneğ d r ve bu, Osmanlı-
Türk ye tar h n , Batı tar h nden ayıran en öneml noktadır[14]. Bu gelenek neden yle Türk ye Cumhur yet
kurulurken zayıf b r burjuvaz ve sermaye b r k m n n çok sınırlı olduğu b r ekonom devralmıştır. Ayrıca
küçük mülk yet n güçlü olduğu b r yapı devralınan unsurlardan b r d ğer d r.

Elbette cumhur yet n gel ş m boyunca b r burjuvaz ortaya çıkmış ve güçlü b r sermaye b r k m sürec
yaşanmıştır. Bugünkü Türk ye, 1923 le karşılaştırıldığında, kes nl kle dünya ölçeğ nde rekabet edeb lecek b r
sermaye sınıfına sah pt r. Ancak y ne de güçlü devlet geleneğ ve bunun devamı olarak devlet n çıkarı le
toplumun çıkarını b r sayan, hem devlet hem toplum ç nde farklı çıkar grupları olduğunu ayrıştırmayan
z hn yet Osmanlı’dan bugüne hâlen yaygındır.
Bölüm Özeti

Bu bölümde Osmanlı’dak temel toplumsal ve ekonom k yapılara değ n lm şt r. Burada tek tek tar hsel
olaylara odaklanmak yer ne yapısal özell kler üzer nde durulmuştur.

Osmanlı’da ekonom k ve toplumsal yapıya l şk n noktaları toparlayacak olursak, temel özell kler şöyle
sıralayab l r z:

1. Osmanlı ekonom s ndek temel faal yet tarımdı.

2. Osmanlı ekonom s fet he dayalı b r ekonom yd , ancak b r yağma ekonom s değ ld .

3. Osmanlı’da temel s yas güç ve kurum merkezî devlett . Merkez her zaman güçlü olmayı hedeflem ş;
bunu her zaman tam anlamıyla başaramasa da bell b r gücü her zaman korumuştur.

4. Bu nedenle devlet kend s ne rak p olab lecek toplumsal sınıfların ortaya çıkmasını önlemeye çalışmış
ve bunun ç n hem kentte hem kırda küçük üret c l ğ desteklem ş ve tarımsal ya da tarım dışı üret m
küçük şletmelerde gerçekleşt r lm şt r. Ayrıca müsadere uygulaması le özel mülk yet sınırlamıştır.

5. Bunun yanı sıra merkezî devlet devş rme s stem sayes nde saray ç nde kend ne rak p olab lecek soylu
b r topluluğun varlığını engellem şt r.

6. Y ne bu nedenle, yan gücünü korumak ç n devlet ekonom k alanda, esas olarak kend verg gel rler n
artırmaya yönel k pol t kalar (verg c l k) ben msem şt r. Ayrıca toplumsal hareketl l ğ ve g r ş mc b r
sınıfın oluşumunu engellemeye çalışmıştır (gelenekç l k). Son olarak temel gereks n m mallarının
f yatlarını kanunlar yolu le bel rleyerek, serbest p yasanın etk nl ğ n sınırlamıştır ( aşec l k).

7. Merkezî devlet n gücünü korumak steğ , (19. yüzyılda bell b r değ ş m yaşansa da) özel mülk yet n,
sermaye b r k m n n sınırlı kalmasına ve güçlü b r burjuvaz n n serp lememes ne, burjuvaz n n cılız
kalmasına yol açmıştır.

8. Devlet kend gücünün meşru yet n ve güçlü grupları engelleme hedef n , tüm toplumsal gruplara eş t
mesafede duran, h çb r grubu d ğer karşısında kayırmayan, mt yazlara yer vermeyen güçlü ve
merkezî b r adalet s stem kurarak sağlamaya çalışmıştır. Osmanlı hukuk s stem n n temel nde duran
m llet s stem le devlet yönet m altındak nüfusu d nsel cemaatlere (m lletlere) ayrıştırarak kavrar.
Bugünkü modern hukuktan b r hayl farklı bu hukuk s stem ç nde hukuk b rl ğ yoktur.

[1]Kuşkusuz bu görüşler, savunucusu olan tar hç ler n s yasal tutumlarından etk lenm şt r. Üstel k her b r ,
ç nden güçlü b l m nsanları çıkarmış ve Osmanlı tar h n n farklı cepheler n n aydınlatılmasında bu tar hç ler n
her b r n n ayrı ayrı katkısı olmuştur.

[2]Osmanlı’da d n ve devlet l şk s n anlamak ç n ler k sayfalarda değ neceğ m z m llet s stem n nceley n z.

[3]Balkanlar’da ve (Güneydoğu har ç) Anadolu’nun büyük kısmında tımar adı ver len ve b razdan değ neceğ m z
s stem yaygındı ve bu bölge tamamen İstanbul’dak merkeze bağlıydı; ancak Arap ya da Kuzey Afr ka
topraklarının büyük kısmı bağlı beyl k statüsündeyd ve merkeze haraç adı altında her yıl topluca bell b r m ktar
nak t ya da altın şekl nde verg öden yordu.
[4]Mehmet Genç,Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonom , Ötüken Yay.
[5]Bu noktada şu olgunun altını ç zmel y z: verg n n toplanmasını düzenleyen mal ye ve ekonom aynı şey
değ ld r: çünkü devlet ve toplum aynı değ ld r. Mal ye devlet n kontrolünde b r alandır; ekonom se daha çok
toplumun etk alanı ç nded r. Deneb l r k ekonom mal süreçler de kapsayan, ancak bundan çok daha gen ş b r
alanı çer r: Üret m, tüket m, t caret, f nans, tasarruf, yatırım, üret len değer n toplumun farklı kes mler nce
paylaşılması vs., tüm bu konular ekonom k alanın farklı unsurlarıdır. Devletler n çoğu, şu ya da bu b ç mde
ekonom k alanı kontrol altına almak sterler; ancak en sıkı devlet kontrolü b le bu amacı tam anlamıyla
başaramaz. Elbette ekonom ve mal ye arasında sıkı b r l şk vardır. Mutlak b r kural olmamakla b rl kte,
ekonom de üret m artışı aynı zamanda mal yey gel şt r r, çünkü yen ürün ve değerler verg lend r lecek yen
kaynaklar anlamına gel r.
[6]Egemen olunan toprağın gen şl ğ le devlet n gücü arasındak l şk sanay devr m le değ şm şt r. Daha dar
alanda üret m yapmaya mkân veren fabr ka, bu l şk y köklü şek lde dönüştürmüştür. Bu nedenle b rçok küçük
Batı ülkes , sanay devr m n gerçekleşt reb ld ğ ç n kend s nden çok daha büyük toprak parçasına sah p
ülkelerden daha varlıklı oldu.
[7]Aslında devletler n temel şlevler savunma ve en öneml g der kalemler nden b r ordu olduğuna göre, ordu
ve mal ye arasındak sıkı l şk n n tüm devletler ç n ve bugün b le geçerl b r olgu olduğunu söyleyeb l r z. Ancak
Osmanlı’nın farkı bunun çok daha dolaysız oluşudur.
[8]Bu s stem lk cat eden devlet Osmanlı değ ld . Bu s stem Osmanlı’nın dayandığı büyük Doğu
mparatorluklarının bazılarında da kullanılıyordu; örneğ n aynı s stem Selçuklularda kta, B zans’ta prono a adı
altında uygulanıyordu.
[9]Fakat köylünün ağır verg lere alışık olduğu ve yüksek ver ml l ğe sah p k m bölge ya da faal yet alanlarında
(örneğ n Balkanlar’da k m bölgelerde) bu oran dörtte b re kadar yükseleb l yordu.
[10]Bürokras genel anlamda geç m n darî şlerden kazanan sınıfın adıdır. Bugün yaygın olarak en küçüğünden
en büyüğüne, s v l ve asker devlet memurları anlamında kullanılmaktadır; ancak pekâlâ b r ş rket n de
bürokras s olab l r. Modern devlet n oluşumu konusunda da değ neceğ m z g b , modernleşme le b rl kte
bürokras gen şlem ş, kalabalıklaşmış, daha bel rg n b r h yerarş ç nde örgütlenm ş ve daha net kurallara bağlı
b r hal almıştır. Aynı süreçte de modern orta sınıfın öneml b r parçası olmuştur. Buradaysa bürokras ter m ,
modern önces b r devlet n çalışanlarını n telemek üzere kullanılmıştır.
[11]Fransız Devr m ’ne kadar dünyanın öneml b r kısmında kt dar üzer nde hak dd a etmen n en temel koşulu,
yan kt darın kaynağı soyluluktu; ancak soylu b r a leden gelenler kt dar talep edeb l yordu. Fransız Devr m ’n n
asıl tar hî başarısı bu temel lkey köklü b r b ç mde değ şt rmes yd .
[12]Kaldı k Osmanlı a le ç kt dar savaşını da Fat h’ n get rd ğ kardeş katl ; III. Ahmet’ n get rd ğ ekber evlat
usulü g b yöntemlerle engellemeye çalışıyordu. Bu nedenle de Osmanlı, d ğer b rçok Doğu İmparatorluğu’ndan
daha uzun süre hüküm süreb lm şt r; çünkü d ğer mparatorluklarda çözülemeyen kt darın devr sorununu,
başka b r fadeyle b r pad şah herhang b r şek lde kt dardan düştüğünde yer ne k m n geleceğ meseles n daha
etk l şek lde çözeb lmey başarmış, en azından hukukî b r temele oturtmayı denem şt r. Fakat elbette bu da
görecel b r çözümdür ve taht kavgası, d nam kler , aktörler , metotları dönemden döneme değ şse de Osmanlı
tar h n n her dönem nde yaşanmıştır.
[13]Burada ‘modern devlette olduğu’ g b değ l, ‘modern devlet n hedefled ğ g b ’ demem z tesadüfî değ ld r.
Z ra devlet n ş ddet tekel n , yan b r coğrafyada ceza ver lecekse bunu vereb lecek tek kurumun devlet olması
lkes n kapsayan hukuk b rl ğ f kr , çok güçlü araçlarla, yasal yetk lerle ve etk l b r bürokras yle donanmış
olmasına rağmen, modern devlette dah ancak b r hedef, b r deald r ve tam anlamıyla başarılmış değ ld r.
[14]Ancak bu nokta esasında tartışmaya açıktır. Osmanlı’da yaygın üret m tarzı ve toprak düzen üzer nde 1960’lı
ve 1970’l yıllar boyunca süren canlı tartışma ortamında, Osmanlı’da devlet n öneml rolünü değ lse b le bunun
sonuçlarını tartışmaya açan öneml b r b r k m de mevcuttur. İlerleyen bölümlerde ele alacağımız bu tartışmaya
göre, Osmanlı köylüsünün ürett ğ ne, verg ya da rant b ç m nde el konulması n tel ksel b r ayırıma yol
açmamıştır.
Ünite Soruları

1. Türk ye’n n toplumsal yapısını anlamak ç n tar he uzanmamızı gerekt ren sebepler nelerd r?
Açıklayınız.

Cevap:
Bunun b r nc sebeb , toplumsal yapının dönemden döneme değ şkenl k göstermes d r. Dolayısı
le tar hsel değ ş mden bağımsız, her zaman sab t kalan yapısal unsurlar bulunmaz. Öte yandan
bahsett ğ m z değ ş m sürec nde yapının bazı unsurları bugünü etk lemeye devam ederken
bazıları geçm şte kalmıştır. Demek k geçm ş n m rası, bell b r ölçüde, bugün ç nde yaşadığımız
yapı üzer nde de etk l d r. Kaldı k geçm ş n, yan b r öncek yapının ne olduğunu b lmeden,
bugün ney n değ şm ş olduğunu anlamamız da olanaksızdır; çünkü değ ş m öncek durumdan
yen b r duruma geç ş demekt r.

2. Osmanlı’da gözlemlenen merkezîyet le modern devlete özgü merkezîyet arasındak farklar


nelerd r?

Cevap: 
Osmanlı Devlet modern önces döneme özgü b r merkezîyet anlayışına sah pt r. Bunu modern
devlette karşımıza çıkan merkezîyet le karıştırmamak gerek r. Modern önces devlette
merkezîyet, gücü bell b r merkezde toplamayı hedefleyen ve kısmen başaran; mutlak egemen n,
yan kralın ve pad şahın, gücünü lordlar g b başka b r toplumsal grupla paylaşmak durumunda
kalmadığı devletler - askerî ve s yasî kt darın tek elde toplandığı; yerel güçler n ya da lonca
benzer devlet dışı, toplum kaynaklı yapıların kısmen özerkl ğ n koruyab ld ğ ; yan devlet le
ona bağlı grupların gevşek b r egemenl k l şk s ç nde olduğu durumu tar f etmek üzere, yan
dar anlamda kullanılmaktadır. Bu yapı ç nde örneğ n devlet, merkeze uzak v layetler sadece
verg ye bağlamakta; buraların yönet m n se geleneksel olarak buraları yönete gelen gruplara
bırakab lmekted r. Oysa, modern devlet n merkezîl ğ sadece toprakların merkeze
bağlanmasından baret değ ld r; aynı zamanda devlet, yönet m altındak toprakların ve nüfusun
tamamında etk n ve sıkı b r egemenl k kurmayı hedefler, modern teknoloj neden yle bunun
araçlarına sah pt r ve bu sayede, bunu sağlamanın kurumsal altyapısını kurab l r. Örneğ n
modern devlet, merkeze uzak topraklarda sadece verg almakla yet nmez; başkentten çok uzak
dah olsa egemenl ğ altındak tüm topraklarda memurları vs. aracılığı le hâk m yet n h ssett r r.
Esasen modern önces devlet, bu tür b r modern kt dar kurmayı hayal dah edemez; çünkü
devlet ve yönett kler arasındak l şk modern önces dönemde tamamen farklı kurulmuştur.
Kaldı k dönem n teknoloj k olanakları da modern kt darın kurulmasını olanaksızlaştırır.

3. Osmanlı’da devlet merkezî yapısını hang mekan zmalarla korumaya çalışıyordu? Bunların
merkezîl ğe katkısı neyd ?

Cevap:
Osmanlı’da merkezî devlet hanedanlığın tek a lede toparlanması yoluyla kuruluyordu. Bu
anlamda a le ç nde kt dar çatışmaları olsa da Osmanoğulları’nın kt darına göz d keb lecek ya
da ortak olab lecek tüm potans yel rak pler engellen yordu (Öyle k Osmanlı, tar hte, kt darın en
uzun sürel olarak tek b r hanedanlıkta kaldığı nad r devletlerden b r yd .). Bu rak plerden b r
ekonom k gücü neden yle s yasal güç talep edeb lecek varlıklı sınıflardı. Devlet müsadere (özel
mülke el koyma hakkı) le özel mülk yet sınırlıyor ve bu grupların s yasal güç talepler n
engell yordu. Rak p olab lecek b r d ğer grup Osmanoğulları g b soylu a lelerd . Ancak devş rme
usulü le sarayda tamamen köksüz, soylu olmayan, ama y ne de eh l b r bürokras yaratan
Osmanlı soyluluk dd ası olab lecek grupları da merkez n dışında tutmayı başarıyordu. Son
olarak kent ve kırda küçük g r ş mc l ğ ve küçük ölçekl şletmelerde üret m destekleyerek, hem
sermaye b r k m n , dolayısıyla kend s ne rak p olab lecek güçlü toplumsal kes mler n ortaya
çıkmasını engell yor; hem de örgütsüz ve dağınık b r nüfusu daha kolay verg lend r p
yöneteb l yordu. Ancak Osmanlı merkez n n bu hedefler n her zaman başarab ld ğ söylenemez;
klas k dönem tak p eden yüzyıllarda da Batı’dak g b b r burjuvaz n n ya da rak p
hanedanlıkların ortaya çıkması engellenm şse de yerel güçler n ve yen çer ler n tahta rak p
olacak kadar değ lse b le, s yaset etk leyecek kadar güç kazanab ld ğ n görürüz.

4. Osmanlı’da ekonom k kararlara yön veren öncel kler neler olmuştur? Açıklayınız.
Cevap:
Bu öncel kler şöyle sıralanab l r:
A) Vergicilik: Osmanlı yönet c s n n ekonom k konulara yaklaşımını etk leyen en öneml öncel k
ve amaç devlet n verg gel rler n artırmaktı. Dolayısıyla Osmanlı ekonom s verg ye dayalı b r
ekonom yd ve devlet n temel sorunu, bu dönemdek tüm devletler g b , “Ekonom y nasıl
gel şt r r z? Üret m nasıl artırırız?” değ l, “Nasıl daha çok verg toplayab l r z?”d . Bu temel
öncel k neden yled r k Osmanlı ekonom s fet he dayalıydı çünkü fethed len her toprak parçası,
temel ekonom k etk nl ğ n tarım ve toprağa dayalı olduğu bu yüzyıllarda, verg lend r lecek yen
üret m b r mler n ele geç rmek anlamına gel yordu.
B) Gelenekçilik: Osmanlı Devlet , yönett ğ toplumun d nam k değ l, durağan olmasını st yordu.
Uzun yıllar boyunca Osmanlı yönet c ler ç n “değ ş m” daha y ye doğru atılan b r adım olarak
değ l, b r toplumsal düzens zl k, toplum aheng n bozan ve stenmeyen b r etk olarak görüldü.
Dolayısıyla Osmanlı yönet c s ne göre en y düzen herkes n toplumda kend geleneksel yer n
koruduğu düzend ve h çb r grubun fazla s vr lmes ne z n ver lm yordu. Aks takd rde
zeng nleşerek s vr len grup yönet m şler ne karışmaya kalkab l r, sultanın mutlak yet ne rak p
olab l rd . Deneb l r k Osmanlı Devlet büyük çoğunluğun “b r lokma, b r hırka”yla yet nd ğ b r
düzen kurmak st yordu. Devlet n küçük üret c l ğ desteklemes , özel mülk yet sınırlaması ya da
müsadere uygulaması temelde gelenekç l ğe h zmet ed yordu.
C) İaşecilik: Osmanlı Devlet ç n özell kle merkeze yakın bölgelerde ve İstanbul’da yaşayan
halkın, az da olsa her zaman karnını doyurması ve temel gereks n mler n (yan aşes n )
karşılaması öneml b r öncel kt çünkü yönet c sınıf, halkın syan etmes n önlemek konusunda
çok t t z davranıyor ve bunun en etk l yöntem n n halkın doymasını garant lemek olduğunu
b l yordu. Dolayısıyla gelenekç l k konusunda değ nd ğ m z g b devlet, çoğunluğun “b r lokma,
b r hırka” le yaşamasını st yor; ancak halkın verd ğ bu tav z karşısında, bu “b r lokma ve b r
hırkayı” tem n etmey garant l yordu. Bu nedenled r k Osmanlı, kıtlıkları önlemeye çalışmıştır.
En öneml s de yapab ld ğ oranda temel gereks n m mallarının f yatlarını narh adı ver len
kanunlarla bel rlemeye çalışmış, f yatları p yasanın arz talep denges ne bırakmamıştır. 

5. Osmanlı verg s stem le askerî yapısı doğrudan bağlantılı d . Neden böyle b r durum söz
konusudur? Bu k yapıyı b rb r ne doğrudan bağlayan halka ned r? Açıklayınız.

Cevap:
Zaten genel olarak verg ve ordu arasında bağlantı vardır; z ra normal şartlarda devletler n en
öneml harcama kalem –asla vazgeçemeyecekler , aks hâlde devlet sıfatını y t recekler
savunma şlev neden yle- ordu; en öneml gel r kaynağı da verg d r. Ancak Osmanlı’da bu l şk
çok daha dolaysızdır; z ra ordunun asıl kalabalık kısmı, b zzat verg kaynağında oluşturulur. İşte
bu bağlantıyı kuran halkanın adı tımardır. Tarımsal verg kaynaklarının en yaygınını oluşturan
tımarlarda, köylünün ürett ğ ürünün b r kısmı ‘öşür’ adı altında aynî olarak verg lend r l r ve bu
verg le b zzat köyde b rkaç k ş l k b r “askerî b rl k” oluşturulur. Böylece sefer zamanı b r araya
gelen ve sayıları on b nler bulan tımarlı s pah ordusunun oluşturulması mümkün olur; yan ,
paranın sınırlı, ulaşım olanaklarının yeters z olduğu koşullarda devasa b r ordu oluşturab lmen n
anahtarı tımar s stem d r.

CEVAP ANAHTARI
1. - 2. - 3. - 4. - 5. -
4. OSMANLI MODERNLEŞMESİNİN MİRASI

Giriş

Geçen ha a Osmanlı İmparatorluğu’nda, 16. yüzyılda, merkez coğrafyada karşımıza çıkan toplumsal,
ekonom k ve s yasal yapı üzer nde durduk. Bu kapsamda merkezî devlet geleneğ n n ve yaygın küçük
üret c l ğ n temel yapısal özell kler olarak günümüze kadar süren b r z bıraktığını vurguladık. Bu temeller n
devamı ç n müsadere ve devş rme g b kurumsal önlemler n alındığını gördük. Osmanlı-Türk ye tar h n Batı
tar h nden ayıran güçlü merkezî devlet geleneğ , Osmanlı hanedanlığına rak p olab lecek etk l b r soylu
sınıfın ortaya çıkmasını, burjuvaz n n gel şmes n ve sermaye b r k m n engellem şt r. Bu bağlamda genç
cumhur yet n devraldığı d ğer öneml yapısal unsurlar zayıf b r burjuva sınıfı ve sınırlı sermaye b r k m d r.
Buradan devamla yönetenler ve yönet lenler ya da devlet ve tebaa/yurttaş arasındak l şk n n, yönetenler ya
da devlet leh ne şek llenmes s yasal alanın oluşumunda bel rley c olmuştur. Son olarak genç cumhur yet,
Osmanlı yapısal m rasından, tarıma dayalı b r ekonom ve büyük kes m köylülerden oluşan b r nüfus
devralmıştır.

Ancak elbette Osmanlı klas k dönem le cumhur yet arasında öneml kopuşlar, farklılıklar da mevcuttur. Her
şeyden önce yönet m b ç m , meşrutî monarş den cumhur yete evr lm şt r. Daha sonrak bölümlerde daha da
detaylandıracağımız bu farklılıkların bazılarının köken aslında klas k s stem n dönüşümü le bağlantılıdır.

4.1. Osmanlı Klasik Sisteminin Dönüşümü

Osmanlı klas k yapısının farklılaşması 16. yüzyılın k nc yarısında başlamıştır. Osmanlı tar hç l ğ nde bu
dönüşüm, genell kle b r ‘ger leme’ sürec olarak ele alınmıştır. Oysa sürec bu b ç mde kavramak, meseleye
sadece merkezî devlet açısından yaklaşmak anlamına gel r. Buna ek olarak, eleşt r leb lecek b r d ğer nokta
‘ger leme’ temell yaklaşımın modern st bakış açısı ç nde oluşmuş olmasıdır. Osmanlı tar hç l ğ ne çok
öneml katkılarda bulunmuş olsa da bu yaklaşım, Batı dışı coğrafyada egemen Osmanlı Devlet ’n Batı’nın
tar hsel gel şmes ne göre farklı ve daha ‘ger ’ b r yapı olarak ele almıştır. Bununla bağlantılı olarak ger leme
yaklaşımı, Osmanlı tar h n sadece kend ç nde ele almakta, Osmanlı’yı yalnızca kend ne özgü d nam kler
olan kapalı b r kutu g b görmekte, Batı tar h ndek gel şmelerle Osmanlı tar h arasındak benzerl kler ve
Batı le Osmanlı arasındak l şk ler es geçmekted r.

16. yüzyılın k nc yarısından başlayıp 19. yüzyıl başlarına dek devam eden süreçte, merkezî devlet açısından
gerçekten de b r kan kaybı yaşanmasına rağmen, hem s v l toplum hem bürokras ç nde yen aktör ve
yapıların ortaya çıktığını gözlemleyeb l r z. Öte yandan bu dönüşüm Osmanlı devlet ve toplumunun ç
d nam kler kadar Batı dünyasında 16. yüzyıldan t baren yaşanan son derece köklü dönüşümden de
etk lenm şt r. Batı’da modernleşmey hazırlayan coğrafî keş fler, t caret n gel şmes , kentler n değ şmes ,
Protestanlığın ortaya çıkması g b süreçler sermaye b r k m ve burjuvaz n n gel şmes le sonuçlanmıştır. Bu
se, kap tal zm den len yepyen b r ekonom k düzen n doğuşunu beraber nde get rm şt r. Bu süreç Batı’da
yen b r emperyal zm dalgasını başlatırken, Osmanlı üzer nde de der n zler bırakmıştır. Öte yandan g derek
modern b r kamusal alan ve modern devlet gel şm ş ve modern s yaset n temeller böylece atılmıştır. Bu
durum da Osmanlı Devlet ’n n dönüşümünü etk lem şt r.

Osmanlı merkezî devlet açısından değ ş m sürec kend n en çok kron k, gel p geç c olmayan, yapısal b r
mal bunalım olarak h ssett rm şt r. Mal bunalımın temel nde devlet n gel rler n n azalması ve g derler n n,
özell kle de nak t ht yacının artması yatar.

Gel rler n azalmasının neden , temelde tarımsal üret m üzer nden verg toplayan bu devlette önce fet hler n
durması, ardından toprak kayıplarının başlamasıdır. Fet hler n durması le verg lend r leb lecek yen tarım
toprakları ele geç r lemem ş; toprak kayıpları se mevcut verg kaynaklarının da elden çıkması le
sonuçlanmıştır. Fet hler n durmasının arkasındak neden coğrafî engellerd r: İmparatorluk o dönem n
koşullarında aşılamayacak doğal coğrafî engellerle karşılaşmış; ayrıca mparatorluk paradoksu ded ğ m z
temel b r açmaza düşmüştür. Başka mparatorluklarda da karşımıza çıkan bu paradoksun anlamı şudur: Tüm
mparatorlukların temel güdüsü gen şlemekt r; ancak mparatorluk b r süre sonra öyle gen şler k
gen şlemes kend l ğ nden durmak zorunda kalır; z ra sınırları, ordusunun b r savaş sezonu ç nde
g deb leceğ son noktaya varmıştır (hele o dönem n ger kalmış ulaşım koşulları düşünüldüğünde büyük b r
ordunun nakl n n ne kadar zor olduğu ve ne kadar uzun b r zaman alacağı daha y anlaşılab l r). Ancak bu
etkenler toprak kayıplarını açıklamaz. Toprak kayıpları esas olarak askerî teknoloj de dünya tar h n de
değ şt ren b r gel ş mle bağlantılıdır: 15. yüzyıldan t baren ateşl s lahların kullanılmaya başlanması. Ç n’de
b l nen barutu Haçlı Seferler sırasında alan Batı’da, topların kullanılması le derebeyl ğ ne dayanan
feodal zm bu sona erd . Çünkü derebeyl k s stem n n temel n oluşturan şato, duvarlarını yıkab len toplar
karşısında etk s z b r savunma aracına dönüştü ve böylece dağınık derebeyl klere saldırarak kt darı tekelde
toplayan bazı soylular Batı’da uzun b r aradan sonra merkezî devletler oluşturab ld ler. Ateşl s lahların
kullanımı dünya tar h açısından b r başka öneml sonuç daha doğurdu: Modern devlet n temel n
oluşturacak modern ordulara doğru uzun süren evr m başladı; çünkü büyük maharet steyen Orta Çağ
s lahlarının aks ne ateşl s lahlar sıradan nsan tarafından da kullanılab l yordu. Bu durum Ortaçağ s lahlarını
kullanab len ve tek ş savaşmak olan şövalyelerden oluşan feodal askerî gücün sonunu get rd ve savaş
g derek sıradan nsanı da ç ne alan b r etk nl k hâl n almaya başladı. Böylece oluşmaya başlayan modern
ordular, Orta Çağ’ın az sayıda savaşçıya dayanan askerî güçler nden daha kalabalık, daha merkezî ve daha
d s pl nl kuvvetlerd . Ancak bunlar aynı zamanda devletler n haz neler nde daha fazla nak t bulundurmasını
gerekt r yordu. Artan nak t ht yacını karşılayab lecek yen b r mal s stem ve elbette daha çok para
dolaşımına dayanan yen b r t caret düzen ve p yasanın yanı sıra; daha gel şm ş b r planlama ve
organ zasyon, dolayısıyla daha gen ş ve akılcı b r bürokras oluşmadan, modern orduların oluşması mümkün
değ ld . Dolayısıyla uzun er ml b r süreçte ordunun modernleşmes , devlet n ve p yasanın modernleşmes ne
dayanıyordu[1].
Osmanlı Devlet de ateşl s lahlara hızla adapte oldu; hatta topun tar htek lk çığır açıcı kullanımı 1453’te
İstanbul’un alınışı sırasındadır. Ancak Osmanlı ateşl s lahları daha etk l olarak kullanab lecek modern ordu
s stem ne ve bunu var edeb lecek modern devlete etk l b ç mde geçemed . Çünkü ülkede yaygın olan tımar
s stem merkeze daha çok nak t çekmeye uygun değ ld . Osmanlı bu durumu alt etmek ç n yen verg
s stemler gel şt rmey elbette dened . Yükselme dönem nde de var olan lt zam adlı s stem n ağırlığı g derek
arttı; daha önce tımar statüsünde olan verg kaynakları g derek lt zama ver lmeye başlandı. İlt zam, bell b r
bölgede bel rl b r dönem ç n verg toplama hakkının devlet tarafından açık arttırma yoluyla satılması ve
şahıslar tarafından satın alınıp, parasının nak t olarak önceden ödenmes d r. Bu açık artırmaya katılıp
kazanan k ş n n adı mültez md r. Ancak lt zam s stem ç nde de g derek zeng nleşen mültez mler yerel
güçlere, yan ayanlara dönüştüler. Ayan, b r bölgen n ler gelenler demekt r. Yükselme dönem nde de
Osmanlı yerel olarak güçlü k ş lerle şb rl ğ ne g derd ; ancak bunların devlet üzer nde c dd b r etk s yoktu.
İlt zam s stem n n evr m le ayanlar g derek güçlend ler. Bu süreç de devlet n gel rler n n azalmasını
hızlandırdı; çünkü merkezî devlet, gel rler n n b r kısmını bu yerel aracılarla paylaşmak durumunda kaldı.
Gel rler n azalmasında son etken coğrafî keş flerle b rl kte dünya t caret n n ağırlığının Akden z’den Atlant k’e
kaymasıdır. Bu nedenle Akden z’de egemenl k kuran Osmanlı’nın t caret üzer nden aldığı verg ler de
azalmıştır.

G derlerdek artışın temel neden yse, modern orduların yaygınlaşması le b rl kte merkez ordusunu
gen şletme, yan yen çer sayısını artırma ht yacının ortaya çıkmasıdır. Merkezî ordunun ht yaçları se nak t
le karşılanab l yordu; bu anlamda devlet n nak t ht yacı artmıştır, ancak b raz önce de değ nd ğ m z üzere
tımar s stem de onun yer ne geçen s stemler de bu ht yacı karşılamaya yetmem şt r. Son olarak coğrafî
keş fler neden yle Amer ka’dan gelen altın ve gümüş Avrupa p yasalarına g rm ş; bu se sadece değerl metal
paranın (s kken n) kullanıldığı (kâğıt paranın ya da banknotun henüz cat ed lmed ğ ) bu dönemde
p yasadak para m ktarını artırmıştır. Bunun sonucunda Batı’da ve Batı le ekonom k l şk ç ndek Osmanlı
g b coğrafyalarda 16. yüzyıl boyunca f yatlar artmış, yan enflasyon yaşanmıştır. F yat devr m den len bu
süreç genel olarak t car kârları arttırarak sermaye b r k m ne katkıda bulunmuştur. Ancak Osmanlı’nın
merkezî ordu ç n yapmak zorunda olduğu harcamaların f yatları da yükselm ş; dolayısıyla devlet n zaten
artan nak t ht yacı, daha da büyümüştür.

4.2. 19. Yüzyıl Reform Süreci

4.2.1. Reformların Genel Karakteri, Ortak Yönleri ve Reformlar Önündeki Engeller

Osmanlı bu mal bunalımı der nden h ssetm ş ve bu dönüşüme önce esk parlak günlere dönmey
hedefleyen ıslahatlar ve 19. yüzyıldan t baren modernleşme yönünde değ ş m hedefleyen reformlarla
karşılık verm şt r. Dolayısıyla bu reformların başlaması her şeyden önce yönet m z hn yet ndek köklü b r
dönüşüme şaret etmekted rler. 19. yüzyıla gelene dek, parlak günler nden kalma b r refleksle Osmanlı’nın
dünyaya üstünlük duygusu le bakması köklü değ ş m n gerekl l ğ n kavramasını ketlem şt r. Ayrıca daha
önce geçerl olan gelenekç l k z hn yet ç nde toplumsal değ ş m b r kaos kaynağı olarak kavranırken ve
devlet kend n ‘düzen’ n korunmasından sorumlu sayarken, 19. yüzyılla b rl kte lk kez değ ş m ‘ lerleme’
olarak görülmüş ve devlet adım adım bu ‘ lerleme’n n sorumluluğunu üstlenm şt r.

Demek k 19. yüzyılda başlayan reformları daha öncek ıslahatlardan ayıran en öneml unsur lk kez
modernleşme yönünde, Batı model n esas alan adımların atılmasıdır. Bu adımlar merkezî devlet, yan
sultanlar tarafından başlatılmıştır. Dolayısıyla, daha öncek bölümde de vurguladığımız üzere, modernleşme
sürec n n öncülüğünü, Batı’da olduğu g b toplum kaynaklı b r sınıf (burjuvaz ) değ l, devlet üstlenm şt r. Öte
yandan bu reformlar, halkın taleb le başlamış değ ld r. Demek k Osmanlı’dak değ ş m sürec aşağıdan
yukarıya değ l, yukarıdan aşağıya b r sey r zler. Hatta bu pahalı reform sürec n n mal yet n karşılamak ç n
verg ler arttırıldığından halkın gen ş kes mler Batılılaşma sürec n tepk le karşılamış ve alışıldık yaşam
b ç m ne, geleneğe yönel k b r tehd t olarak algılamıştır. Sonuçta reformlar toplumda dar b r modern kes m
le gen ş gelenekç kes mler arasında b r bölünme yaratmıştır. Bu, 19. yüzyıl Osmanlı romanında Batılılaşmış
karakterler n yoz, becer ks z, m rasyed züppeler olarak resmed l ş le de eleşt r lm şt r.

Tüm bu reformların temel hedef orduyu güçlend rmekt r. Yan bu reformları başlatan sultanların amaçladığı,
toplumun refahını artırmak, demokrat k katılımı gen şletmek g b hedefler değ ld ve reform askerî alandan
başlamıştı. Ancak y ne de ordudan başlayan değ ş m, ster stemez başka alanlara da yayılmıştır. Örneğ n
modern b r ordu oluşturmak ç n eğ t m de modernleşt rmek kaçınılmaz olmuştur. Modern ordu son derece
pahalı ve nak t ht yacını artıran b r g r ş m olduğundan mal yey de modernleşt rmek gerekm şt r. Tüm bu
sürec örgütlemek ç n hem daha kalabalık hem de daha ver ml b r bürokras oluşturmak da kaçınılmaz
olmuştur. Böylece orduyu modernleşt rme amacı, g derek tüm devlet modernleşt rmeye doğru evr lm şt r.
Devlet n modernleşmes de bell kes mler ç n dah olsa, gündel k hayatın, l şk ler n, z hn yet n, dolayısıyla
s v l toplumun modernleşmes n beraber nde get rm şt r.

Bu reformların başarı le sonuçlanıp sonuçlanmadığı tartışmalıdır. Reformların onu başlatan ve yürütenler n


sted ğ hız, b ç m ve çapta gerçekleşmed ğ açıktır[2]. Esasında reformlar bazı ortak engellerle karşılaşmıştır.
Gen ş halk kes mler n n reformları desteklemem ş olduğuna değ nm şt k; bu gen ş kes mler n yanı sıra daha
örgütlü geleneksel kes mler n de merkezî devlet n modernleşme yönündek rades ne karşı çıktıkları
söyleneb l r: Bunların başında yen çer ve ulemanın alt kes mler gelmekted r[3]. Reformların etk alanı da
Osmanlı’dak Müslüman ve gayr-ı Müsl m seçk nlerle sınırlı kalmış; gen ş kentl nüfusların, hele k Osmanlı
toplumunun asıl çoğunluğunu oluşturan kırsal nüfusun yaşamında h çb r gözle görünür değ ş m
yaratmamıştır. Ayrıca reformları hayata geç reb lecek, modern b r eğ t m s stem ç nde yet şm ş kadroların
yeterl olmayışı da öneml b r engel teşk l etm şt r. Ancak reformlar önündek en öneml engel, bu pahalı
reform sürec n mümkün kılacak güçlü b r mal yapının gel şememes ; daha açık b r dey şle, devlet n bu
pahalı sürec karşılayab lecek kadar parasının bulunmamasıdır.

Bu söyled kler m z örneklemek gerek rse, II. Mahmut’un lköğret m zorunlu hâle get rme yönündek
fermanı, sadece devlet n halkın gen ş kes mler ne temel eğ t m verme yönündek rades n göstermekted r.
Yoksa bu fermanın yayınlandığı anda bu raden n hayata geçt ğ n , yan gen ş Osmanlı coğrafyasının
genel nde lköğret m okulları açıldığını söyleyemey z; çünkü ne devlet n bu kadar büyük b r projey hayata
geç reb lecek mal gücü ne de bu okullarda görevlend reb lecek yeterl sayıda öğretmen vardı[4]. Ancak y ne
de 19. yüzyıl sonunda Osmanlı nüfusu arasında lköğret m, kes nl kle yüzyıl başındak nden çok daha
yaygındır; öyle se bu rade, kes nl kle b r değ ş m sürec n de başlatmıştır.

Ama reformlar b r yandan da başarılı sayılab l r. Sonuçta 19. yüzyıl sonunda Osmanlı devlet de toplumu da
büyük b r değ ş m geç rm şt r ve kes nl kle yüzyıl başındak görünümde değ ld r. Demek k reformlar büyük
b r değ ş m tet klem şt r. Bu değ ş m temelde çel ş k k sonuç doğurmuştur: Hem modern merkezî devlet n
oluşumunda öneml adımlar atılmış; hem de yüzyıl boyunca merkezî devlet n en c smanî hal olan
mutlakıyet g derek er m ş, s yasal katılım artmış ve devlet-vatandaş l şk s köklü şek lde değ şm şt r. Öyle se
devlet tarafından başlatılmış ve böyle b r sonuç hedeflenmem ş de olsa, uzun vadede reformlar, merkezî
devlete rak p, yen , devlet n denetleyemeyeceğ aktörler ve toplumsal güçler ortaya çıkarmıştır.

Pek modern devlet ne demekt r?

4.2.2. Modern Devletin Tanımı

Modern devlet (sermaye b r k m sürec ve modern p yasa ekonom s n n gel ş m le b rl kte) modern hayatı
şek llend ren en öneml d nam klerden b r d r. Genel hatları le modern devlet, Fransız Devr m ’n n de etk s
le devlet ve toplum arasındak l şk n n yen den tanımlanmasına yol açmış ve modern önces dönemden
farklı olarak devlet kt darının k ş lerden (krallardan, derebeyler nden vb.) bağımsız, gayr-ı şahsî b r n tel k
kazanması le sonuçlanmıştır.

Modern devlet aşağıdak temeller oluştuğunda ortaya çıkar:

A) Modern önces ordudan çok daha kalabalık; (şövalye ve benzer ) başına buyruk profesyonel savaşçılar
yer ne, buyruklara sorgusuz taat eden, d s pl nl , sıra nefer ne dayanan; düzenl ve tek merkezden yönet len
kalabalık b r askerî güce yaslanan modern b r ordu.

B) Başta bu ordu olmak üzere modern devlet n artan harcamalarını karşılayab lecek, yan devlet n kasasını
nak t le doldurab lecek (b r kez daha hatırlatalım: Modernleşme pahalı b r projed r!) ekonom k akla dayalı,
modern b r kamu mal yes ve ver ml b r verg lend rme s stem .

C) Bu s stem mümkün kılan, ortak, gel şm ş b r pazar ekonom s ve etk n b r ekonom yönet m (Z ra modern
verg s stem nak t verg toplamaya dayanmaktadır ve bu, modern önces dönem n geç ml k ekonom s nde
değ l, ancak, parasallaşmış, yan dolaşımdak nak t m ktarının arttığı modern b r p yasa ekonom s ç nde
mümkündür).

D) Hem p yasa ekonom s n hem değ şen devlet-vatandaş l şk s n ve p yasa ekonom s le değ şen b reyler
arası l şk ler düzenleyen kapsayıcı ve tüm ülkede geçerl , b rleşm ş b r hukuk s stem .
E) Tüm bu süreçler organ ze edecek, akılcı temellere dayanan, d ndışılaşmış (la k), daha etk n b r dare ve
profesyonelleşm ş b r devlet yönet m anlayışı; bu anlayışı hayata geç recek profesyonel, eğ t ml , akılcı ve
geçm ştek nden daha kalabalık b r memurlar kütles (ya da bürokras ).

Tüm bunlar zorunlu ve son derece pahalı b r merkezîleşme sürec n beraber nde get rm şt r. Modern devlet,
her şeyden önce merkezî devlet demekt r. Buradak merkezîleşme, modern önces dönem n dar
anlamdak merkezîleşmes nden farklıdır. B r öncek ha a notlarında da Osmanlı Devlet ’ndek merkezîyet
tanımlamak ç n tartıştığımız dar anlamda merkezîyet, askerî ve s yasî kt darın tek elde, ancak şahs leşm ş
b r kt darda (adı sanı bell ve b zzat beden nde devlet tems l eden mutlak kralda ya da sultanda) toplanması
anlamına gelmekted r; dolayısıyla mutlak kt darın kend s ne rak p olab lecek grupları (kend dışındak
soyluları, bürokras y , yerel güçler , burjuvaz y vs.) bastırab ld ğ b r durumu tar f eder. Burada merkezden
uzak coğrafyalarda hâlen kısmî b r s yasal özerkl k korunmaktadır. Dolayısıyla devlet, yönet m altındak
coğrafyanın uzak bölgeler nde gevşek b r egemenl k tes s edeb lmekted r. Kaldı k modern önces dönemde
teknoloj k olanaklar ve ulaşım olanakları sınırlı olduğundan, devlet, stese dah daha sıkı b r egemenl k
kuramamaktadır. Merkezden en uzak sınıra ulaşmanın b rkaç ay aldığı; uzak bölgelerle sürekl b r
haberleşmen n mümkün olmadığı; dolayısıyla devlet n kend ne bağlı uzak bölgelere memurlarını, asker n ve
telgraf vs. kanalıyla tal matlarını ulaştıramadığı koşullarda aks yönde b r merkezîleşme zaten mümkün
olamamaktadır.

Modern devlette karşımıza çıkan gen ş anlamda merkezîleşme se, gayr-ı şahs leşm ş ve anon mleşm ş devlet
kt darının her düzeyde kend n h ssett rmes anlamına gelmekted r. Burada devlet, kt darını, yönet m
altındak nüfus ve coğrafyanın tamamı üzer nde etk n şek lde h ssett rmey , dolayısıyla bu nüfus ve coğrafya
üzer nde çok daha etk n b r egemenl k kurmayı hedefler ve bunu büyük oranda başarab lecek teknoloj k
olanaklara ve b lg b r k m ne sah pt r. Bu bağlamda verg toplayıp askere alacağı nüfusu b l msel olarak
tanımlayıp sınıflayacak b lg y b r kt r r; z ra hedefled ğ akılcı yönet m hayata geç rmek ve geleceğe yönel k
planlamalar yapmak ç n bu b lg ye ht yaç duyar. Modern devlet bu süreçte örneğ n nüfus sayımı yapar;
yaygın b r eğ t m ya da sağlık teşk latı kurmak g b adımlar atarak nüfusu gel şt r c önlemler alır. Kaldı k bu
tür önlemler yükselen p yasa ekonom s n n ht yaç duyduğu kal f ye, n tel kl şgücünü yaratmak ç n de
gerekl d r. Öyle se modern devlet n oluşumu kap tal st p yasanın gel şmes le eşgüdümlüdür ve p yasanın
gel şmes n kolaylaştırır.

Modern devlet hâk m olduğu nüfus kadar, hâk m olduğu coğrafyanın tamamında da kt darını h ssett rmey
hedefler ve bu bağlamda y ne b lg b r kt r r. Örneğ n har tacılık faal yetler n gel şt rerek coğrafyayı tanımaya
çalışır. Beled ye ve benzer yerel dareler kurar k bu, bürokrat k örgütün daha da çok kalabalıklaşması ve
gen şley p yaygınlaşması le sonuçlanır. Demek k b lg ve kt dar arasındak , tar h n her dönem nde karşımıza
çıkan bağ, modern devlet ç nde çok daha sıkı b r hâl alır.

Ayrıca modern devlet yönet m altındak uzak coğrafyalarla etk l şek lde let ş me geçmek ç n posta ve
telgraf g b haberleşme ve ulaşım ağını kurar ve gen şlet r.
Bu çerçevede modern devlet ancak, modern ulaşım ve let ş m teknoloj ler n n gel şmes le mümkün olur;
bu teknoloj ler ortaya çıkmadan modern devlet de oluşamaz.

Modern devlet n oluşumu aynı zamanda yöneten ve yönet len l şk s n de köklü şek lde değ şt rm şt r.
Geçm şte k ş lerde (krallarda, pad şahlarda, derebeyler nde vs.) c s mleşen ve neredeyse yüz yüze l şk lerle
şleyen s yasal kt dar, büyüyen bürokras le b rl kte yer n anon m b r devlete bırakır. K ş lerde c s mleşt ğ
oranda keyfî b r n tel ğ olan kt dar g derek düzenl ve standart b r hukuk ç nde şlemeye başlar. Osmanlı
Devlet bu anlamda hukuk kurallarını klas k dönemde de şletmey hedeflem şt r. Ancak hatırlayacak
olursanız Klas k Osmanlı hukuğu ne standarttır, ne tek ve bütünleşm şt r, ne de halkın katılımına açıktır.
Üstel k aks n hedeflese dah uygulamada güç l şk ler nden bağımsız olup olamadığını söylemem z güçtür.
Bu nedenle Osmanlı klas k dönem hukuku modern devlet hukukundan ayrışır.

Öte yandan aynı zamanda modern devlet g derek daha fazla toplumsal alana müdahale eder. Gel şm ş
teknoloj lerle de donandığı ç n güçlenm ş devlet toplumu hem daha fazla şek llend rmeye hem de daha
fazla denetlemeye çalışır[5]. Bu süreç geçm şte özerk olan b rçok alanın devlet denet m ne geçmes ne yol
açar. Yan b r bakıma modern devlet, toplum üzer nde daha fazla baskı kurar. Fakat bu süreçte toplumu da
p yasanın talepler etrafında gel şt r r. Örnekleyecek olursak geçm şte tamamen cemaatler n denet m nde
olan eğ t m devlet n etk alanına g rer; ama bu süreçte daha gen ş kes mler de eğ t me er şm ş olur.

Üstel k modern devlet toplumla geçm ştek nden daha çok l şk ye g rer. Bell sorumlulukları üstlend kçe ve
bunları yer ne get rd kçe kabul görür. Kabul görmek ve toplumdan onay almak ç n de h zmetler n gen şlet r
ve toplumla l şk s n g derek b r karşılıklı d yaloga dönüştürür[6]. Böylece çeş tl haklarla donatılmış yurttaş
ortaya çıkar. Modernleşme le esk cemaatler çözülmüştür; b rey ortaya çıkmıştır ve bu b rey artık
yurttaştır[7]. Artık devletten daha fazla şey talep etmekte; bunun kanallarını ve araçlarını oluşturmaktadır.
Kanunlar, yurttaşların seç m le oluşan mecl slerde oluşmaktadır. Fransız Devr m sırasında ortaya çıktığı
hâl nde m ll yetç l k tam da bu modern yurttaşlığın zem n olur: Seçeb lmen n meşru koşulu Fransız m llet ne
mensup olmaktır. Ancak s yasal katılım seç mle sınırlı kalmamıştır. Yurttaşlar gazeteler çıkarmakta, s yasal
part lerde çalışmakta, göster lere katılmaktadır. Özetle geçm şte sadece devlet yetk l ler n n etk nl k alanında
sayılan s yaset daha gen ş kes mler n lg alanına g rmekte ve katılımına açılmaktadır. Kararların eş t, ş ddet
çermeyen ve akılcı b r çerçevede tartışılması le şek llenmes f kr ne dayanan modern kamusal alan
oluşmaktadır.

Bu kamusal alanın oluşumu her ülken n tar h nde farklı yollar zleyerek, yurttaşların ve onları tems l eden
l derler n zorlu s yasal mücadeleler le gerçekleş r. Ama sonuçta modern devlet paradoksal b r süreç ç nde
ortaya çıkar: Hem daha çok baskı uygulayab lmekte hem de kend ne alternat f yen toplumsal güçler n
ortaya çıkmasına zem n hazırlamaktadır; hem gen ş kes mler denetlemekte hem de gen ş kes mler
gel şt rmek ç n h zmet sunmaktadır.

4.2.3. 19. Yüzyıl Reform Sürecinin Aşamaları

4.2.3.1. III. Selim Dönemi (1789-1807)


Osmanlı’da modernleşmey hedefleyen reform sürec saraydan, sultanların n s yat f le başladı. Sürec
başlatan III. Sel m, 1798’de Mısır’ı şgal eden Fransız ordusundan etk lend ve yen b r ordu kurmaya çalıştı.
Askerî n tel kl lk modern eğ t m kurumlarını ve Avrupa’dak lk sürekl elç l kler açtı.

III. Sel m’ n yen ordu kurma çabasından rahatsız olan yen çer ler Kabakçı Mustafa syanı le onu tahttan
nd rd ler ve yer ne IV. Mustafa’yı geç rd ler (1807-1808). Ancak Balkanlar’dan gelen b r ayan, Alemdar
Mustafa da III. Sel m’ tekrar tahta geç rmek üzere IV. Mustafa’yı dev rd . Yen çer ler n de III. Sel m’ öldürmes
üzer ne, Sel m’ n amcasının oğlu ve IV. Mustafa’nın kardeş II. Mahmut tahta geçt .

4.2.3.2. II. Mahmut Dönemi (1808-1838)

II. Mahmut reformlarının temel hedef merkezî devlet yen den güçlend rmek ve Osmanlı’da modern devlet
oluşturmaktı. Ayrıca II. Mahmut kt darının lk evres n (1808-1826) merkezî devlete rak p olan güçler ortadan
kaldırmaya ayırmıştı. Bunun ç n merkezîyet karşıtı en öneml yerel gücü, yan ayanları (oysa k b r ayan
tarafından, Alemdar Mustafa tarafından tahta geç r lm şt ) ve merkezdek en öneml rak p gücü, yan
yen çer ler etk s z hâle get rd . Bu süreç 1826’da Yen çer Ocağı’nın kaldırılmasıyla (Vaka- Hayr ye, yan
“hayırlı vaka”) noktalandı. Böylece modern devlet n olmazsa olmaz şartı, yan zor ve ş ddet tekel n kurmak
yönünde adım atmak mümkün oldu; başka b r dey şle, ülkede kend denet m nde b r askerî güç dışında güç
bırakmama hedef gerçekleşt .

II. Mahmut bundan sonra reformlarına başladı. Reform sürec nde örnek aldığı k ş , aynı zamanda baş
düşmanı olan, ama Mısır’da (bu düz ve ver ml toprakların sağladığı olanakları da kullanarak) hızlı b r
modernleşmey gerçekleşt reb lm ş olan Kavalalı Mehmet Al d .

II. Mahmut attığı tüm adımlarla modern devlet örgütlemey hedeflem şt r. Buradan devamla yukarıda
tanımladığımız modern devlet n ne olduğunu daha y anlamak ç n onun reformlarına bakmak öğret c
olacaktır. Öncel kle II. Mahmut, askerl k alanında reform yaparak modern b r ordu kurmuştur. Devlet n
memurlarının mallarına el koyma hakkını, yan müsadere uygulamasını kaldırarak, düzenl aylık
uygulaması get rerek, tay n ve terf ler düzenl b r s steme bağlayarak bürokras n n kend n daha güvenl
b r ortamda h ssetmes ve daha ver ml çalışması ç n adım atmıştır. Ayrıca nazırlık (bakanlık) s stem ne
geçerek devlet modern b ç mde örgütlem şt r. Eğ t m alanında da s v l ve askerî modern eğ t m kurumları
açılmış; lk kez yurtdışına öğrenc gönder lm şt r. Böylece nüfusu eğ t m yolu le gel şt rmey
hedeflem şt r. İlk kez nüfus sayımı yapılmıştır; ancak askerl k amacıyla yapılan bu sayımda sadece erkekler
sayılmıştır. Bu da modern devlet n nüfusu tanımaya dönük yaklaşımının b r örneğ d r. Öte yandan lk
Osmanlı gazetes , yen kanunların vs. duyurulduğu b r resmî gazete n tel ğ ndek Takv m- Vaka
(“Vakaların/Olayların Takv m ”) yayınlanmıştır. Bu da modern devlet n vatandaşları le düzenl bazda l şk
kurma çabasını örnekleyen b r g r ş md r. Y ne II. Mahmut dönem nde lk posta örgütü kurulmuştur. Posta
örgütü haberleşme olanaklarını artırdığı ç n devlet n merkezîleşmes açısından öneml b r adımdır. Bu örgüt
sayes nde devlet n çeş tl kurumları b rb r nden haberdar olup koord nel b r şek lde çalışab l r ve merkezî
yönet m etrafında b rleşeb l rler. Bunun yanı sıra, b r devlet g r ş m olarak, Osmanlı’dak lk fabr ka,
ordunun fes ht yacını karşılamak ç n açılan feshane kurulmuştur.

Hem reform programının kapsamlı çerçeves hem de bunun ç n (yen çer ler kan dökerek tasf ye etmek g b )
ş ddetl yöntemlere başvurması le II. Mahmut, devlet zorba önlemler almak pahasına modernleşt rmey
hedefleyen mutlak yönet c ler tar flemek ç n kullanılan ‘aydınlanmış despot’ t p n n b r tems lc s
sayılab l r[8].

Fakat onun reformları da son derece mal yetl b r projed r ve mal bunalım engel ne takılmıştır. Bu nedenle
bu reformların hayata geç r lm ş olduğunu söylemek güçtür. Örneğ n düzenl aylık ödemes devlet haz nes
yeters z olduğundan stend ğ g b hayata geç r lemem şt r. Kaldı k reformları hayata geç recek eğ t ml
kadrolar da yeters zd r. Ancak y ne de II. Mahmut reformları Osmanlı devlet örgütünün dönüşümü açısından
b r dönüm noktasıdır ve merkezî devlet n modernleşme yönündek rades n n kanıtıdır.

4.2.3.3. Tanzimat Dönemi (1839-1876)

Tanz mat Fermanı 1839’da, Sultan Abdülmec d’ n tahtta olduğu sırada, Gülhane Parkı’nda, dönem n
sadrazamı Mustafa Reş t Paşa tarafından lan ed lm şt r. Fermanın bell başlı maddeler şöyled r:

A. Müslüman, gayr-ı Müsl m ayrımı gözetmeks z n zorunlu askerl k uygulaması get r lm şt r. Bu daha önce
gayr-ı Müsl mler askerl kten muaf tutan m llet s stem dışında atılmış öneml b r adımdır. Ancak başarılı b r
şek lde uygulanamamıştır.

B. Mal alanda reform yapılmış; doğrudan verg lend rme s stem ne geç lm şt r. Doğrudan verg lend rme,
bugün de geçerl verg s stem d r. Verg mükellefler n n doğrudan doğruya devlet n verg memuruna nak t
olarak verg ödemes ve ödenen verg n n tek merkezde toplanması esası üzer ne oturur. Dolayısıyla lt zam
ya da tımar s stem nde olduğu g b devlet ve verg mükellef arasında h çb r aracı yoktur. Bu s stem, merkezî
devlet n kasasına akan nak t m ktarını artırır. Öyle se bu reform mal bunalımı aşmayı hedeflemekted r.
Fakat bu s stem de gen ş ve ulaşım olanaklarının kısıtlı olduğu Osmanlı topraklarında başarılı olamamıştır.

C. Hukuksal alanda k öneml reform yapılmış ve şu esaslar get r lm şt r:

a) Müslüman ve gayr-ı Müsl m tüm Osmanlı tebaasının can, mal ve namusu devlet n güvences altına
alınmıştır. Bu se Osmanlı tar h nde lk kez k ş hak ve özgürlükler n n tanınması anlamına gel r.

b) Tüm Osmanlı vatandaşlarının yasa önünde eş t olduğu lkes ben msenm şt r. Bu lke le herkes n
hukuka tab olması, yan hukukun üstünlüğü lkes n n ben msenmes anlamına gel r.

Tüm bu hukuk düzenlemeler le m llet s stem sona erm ş ve modern vatandaş kavramı hayata geç r lmeye
çalışılmıştır. Yalnız hatırlatalım k bu vatandaşlık hakları ve sorumlulukları sadece Osmanlı erkekler ç n
tanımlanmıştır ve kadınlar kapsam dışıdır. Bu adımlar, Müslüman / gayr-ı Müsl m ayrımına bakmaksızın tüm
Osmanlı tebaasını yasa önünde eş t kılmayı ve modern vatandaşlık lkes etrafında b rleşt rmey hedefleyen
Osmanlıcılık f kr n n Tanz mat dönem nde devlet pol t kasını etk led ğ n göster r. Bu yönüyle devlet n
Tanz mat reformları le, m ll yetç l ğ n etk s altında ard arda syan eden gayr-ı Müsl m cemaatler n bağlılığını
kazanmayı; dolayısıyla bu syanları engellemey hedefled ğ söyleneb l r. Ancak bu başarılamamış, syanlar
sürmüştür. Çünkü 19. yüzyılda m ll yetç l k öyle güçlü ve başat b r deoloj hâl n almıştır k mparatorluk
bütünlüğünü korumayı hedefleyen Osmanlıcılık, dünya tar h n şek llend ren bu dalganın önünde
duramamıştır.

Tanz mat dönem başka açılardan da Batılılaşma tar h m zde b r dönüm noktasıdır. Gündel k yaşam
açısından gayr-ı Müsl m grubun zeng n kes mler nde ve Osmanlı sarayında başlayan Batılı l şk , alışkanlık ve
düşünme tarzı, bu dönemde lk kez üst düzey Türk Müslüman kes m arasında da yaygınlaştı. Ancak bu,
geleneksel b r hayat tarzı ç nde yaşayan gen ş Müslüman halk kes mler le Batılılaşmış aydınlar-yönet c ler
arasında b r kültürel uçurum oluşmasını da beraber nde get rd . Hem bu ayrışma hem Batılı yaşam b ç m n n
yarattığı ger l mler; alışıldık geleneksel yaşam b ç m n n sarsılması ve uygarlık çerçeves n n hızla değ şmes ,
Batılılaşma karşısındak hevese eşl k eden b r tepk , korku ve ted rg nl ğ de beraber nde get rm ş ve ülken n
en Batılı aydınları b le bu ger l ml durumla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu ted rg nl k; yan Batı ve
“Doğu”, modern ve geleneksel uygarlık çerçeveler n n arasındak ger l m; hang s n seçsek daha y ve
mutlu yaşayab leceğ m z sorusuna ver len farklı yanıtlar ve tartışmalar Tanz mat yıllarından
günümüze dek, hem kültürel ve entelektüel hem de s yasal yaşamımızın temel tartışma ve çatışma
eksenler nden b r olmuştur.

Bu bağlamda, bu ted rg nl ğ günlük yaşamda ve z h nlerde h ssed l r hâle get ren bu dönem, entelektüel
alanda da tam b r canlanmaya yol açar; z ra hak k b r toplumsal sorunsal oluşmaktadır. Dolayısıyla bu
ger l m sadece ted rg nl kler n değ l, yaratıcı b r enerj n n de açığa çıkmasına yol açar. Ş nas ya da Namık
Kemal g b k m aydınlar lk kez bu dönemde etk l olmuş ve lk kez, saray dışında da s yaset tartışılan b r alan
oluşmuştur. Roman vs. g b yen edebî türler ortaya çıkmış; aydınlar toplumsal konulara eğ lm ş; basın hayatı
renklenm ş ve canlılık kazanmıştır. Tercüman-ı Ahval (Durumun Tercümes ) adlı lk muhal f ve s v l gazete de
bu dönemde Ş nas tarafından kurulmuştur. Ayrıca y ne bu dönemde Genç Osmanlılar adı altında (Namık
Kemal ve Ş nas ’n n de üye olduğu) lk s v l muhal f s yasal örgüt kurulmuştur.

Aslında bu örgütlenme ve gel ş m b ze, b r 19. yüzyıl pad şahı olmanın en temel paradokslarından b r n de
göstermekted r: Bu sultanlar b r yandan devlet modernleşt rmek zorundadırlar, ama b r yandan da attıkları
her adım kend s yasal güçler n zayıflatan yen toplumsal güçler doğurmaktadır. Modern devlet n nasıl ç e
ve çel ş k b r yapı barındırdığını anlattığımız bölümde de ele aldığımız bu paradoks, Osmanlı tar h nde
böylece örneklenmekted r. Daha da netleşt rmek ç n şu örneğ ekleyeb l r z: Öneml b r muhal f s m olan
Ş nas II. Mahmut’un yurtdışına, mal ye tahs l etmes ç n gönderd ğ gençlerden b r d r. Ancak Ş nas ,
Fransa’da sadece mal ye öğrenmem ş, aynı zamanda daha modern b r s yasal yapıya da tanık olmuş ve bu
düzen ülkes nde de hayata geç rmey hedeflem şt r. Bu adımı atmak zorunda olan II. Mahmut (ve benzer
adımlar atmak zorunda kalacak olan sonrak sultanlar) ülken n dışa açılmasıyla b rl kte kend muhal fler n
de yaratmaktadırlar.
Y ne bu dönemde ekonom k alanda da Osmanlı üzer ndek Batı etk s artmıştır. Özell kle de o sırada Sanay
Devr m ’n n en hararetl günler n yaşayan İng l zler n etk s en üst düzeye çıkar. Bu, Osmanlı ve Türk ye
tar h n n ve toplumsal yapısının, dünya tar h n n genel dalgalanmaları ve g d şatı dışında ele
alınamayacağını b r kez daha gösteren b r olgudur.

Esasen Sanay Devr m ’n n Osmanlı ekonom s ç nde olumlu ve olumsuz sonuçlar doğuran ç taraflı b r
etk s olmuştur. Bu çerçevede Tanz mat, Osmanlı’nın bazı bölgeler nde tarımsal üret m ve t carî etk nl kler n
arttığı, ancak bunun kap tülasyonlarla ve yarı-sömürge b r ekonom konumuna düşme le ç çe gerçekleşt ğ
b r dönemd r.

Modern anlamda lk kap tülasyonlar[9] (daha düşük gümrük verg s verme avantajına dayanan t carî
ayrıcalıklar) 1838 Baltal manı T caret Antlaşması le başlar ve b r d z benzer antlaşma le Tanz mat
dönem boyunca devam eder. Bu antlaşma le lk kez Osmanlı, İng l zler n kontrolü altında, ekonom s n
tamamen yabancı etk s ne açar. Dolayısıyla Osmanlı Devlet artık, ekonom s üzer ndek kontrolünü ve
bağımsızlığını, kend gümrük verg ler n kend s bel rleyemeyecek kadar y t rm şt r.

Sonuçta fabr kalar sayes nde mal yetler n düşüreb lm ş olan, üstel k düşük gümrük verg s ödeyen İng l z
sanay s Osmanlı pazarına çok ucuza mamul mal hraç edeb lm ş; karşılığında se Osmanlı’dan tarımsal ham
madde (tekst l sektöründe kullanacağı pamuk ya da kentlerde yığılmış, tarımdan kopmuş şç sınıfını
doyurab leceğ buğday vb.) almıştır. N hayet nde Osmanlı mamul mal üret m çökmüş; Osmanlı uluslararası
şbölümünde tarımsal ham madde satıp mamul mal alan b r yarı-sömürge ekonom s durumuna düşmüştür.

Öte yandan y ne Sanay Devr m ’n n etk s le lk kez bu dönemde Osmanlı topraklarında modern kap tal st
ekonom n n kurumları oluşmaya başlar. Bu dönemde Osmanlı’da tarımsal üret m c dd b r artış kaydetm şt r.
Bu anlamda, bu dönem tam b r “çöküş” dönem olarak adlandırırken daha d kkatl olmamız ve bu dey m
tırnak ç nde kullanmamız daha yararlı olur. Devlet n kontrolündek mal yede kr z olsa da toplumun etk n
olduğu ekonom alanında net b r çöküşten söz etmek zordur. Bu dönem boyunca çöken, devlet ve
mal yes d r; ancak bazı toplumsal kes mler ve devlet topraklarının bazı coğraf bölgeler , dünya ekonom s le
bütünleşmek anlamında “gel şm şt r”. Y ne de gel şen yen ekonom k kurumlar sanay alanında değ l, tarım
alanında; üret m alanında değ l, t caret alanında ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu gel şme devlet n tüm
topraklarında değ l, Batı Anadolu, Kuzey Anadolu ve Balkanlar’da etk l olmuştur. Bu dışa açılma (bankalar,
s gorta ş rketler g b ) modern ekonom k kurumların, dem ryolları g b modern altyapı yatırımlarının ve yen
ekonom k l şk ler n ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Tüm bu Batı etk s çerçeves nde tar hç ler Tanz mat dönem le lg l olarak çok farklı değerlend rmelere
ulaşmıştır: K m tar hç ler açısından Tanz mat, ekonom k anlamda dışa bağımlılığın, k m ler açısından aşırı
Batılılaşmanın dönem d r; başka tar hç ler se Tanz mat’ın ülken n dışa açıldığı, ekonom k açıdan
modernleşt ğ , temel hak ve özgürlükler n tanındığı, (başarı le hayata geçemese dah ) mparatorluğu
oluşturan farklı etn k gruplar arasında b r barış ve b rl k ortamının arandığı b r dönem olduğunu dd a
etmekted rler.
4.2.3.4. II. Abdülhamit Dönemi (1876-1909)

II. Abdülham t tahta çıkarken vaat ett ğ meşrut yet yönet m n kurarak şe başlamıştır. Böylece Müslüman
dünyanın lk anayasası da olan ‘Kanun-u Esas ’ lan ed lm şt r. Ancak 1876’da açılan parlamentoyu, Osmanlı-
Rus Savaşı neden yle, Pad şah, baştan aldığı b r yetk y kullanarak 1877 yılında lağvetm şt r. Meşrut yet,
monarkın (pad şahın veya kralın) yetk ler n n b r mecl s ve anayasa le sınırlandığı; yan hem monark hem de
mecl s ve anayasanın aynı anda var olduğu devlet b ç m n n adıdır[10].

II. Abdülham t dönem n n bundan sonrak yıllarında, II. Mahmut dönem nde olduğu g b merkezî devlet
yen den güçlenm şt r. Abdülham t Müslüman halkın Tanz mat dönem nde yaygınlaşan Batılı hayat tarzına,
reformların kend üzerler ndek verg yükünü artırmasına ve gayr-ı Müsl mlere tanınan t carî ayrıcalıkların
Müslümanların aleyh ne olmasına karşı olan tepk ler nden yararlanarak bu kes m n desteğ n almış ve ılımlı
İslamcı b r deoloj devlet pol t kalarında etk l olmuştur.

Aslında bu dönemde Osmanlı Batı le l şk ler n tamamen koparmamış, sömürge arayan ve ulusal b rl ğ n
yen oluşturmuş Almanya le yakınlaşmıştır. H çb r Müslüman sömürges olmayan Almanya, Abdülham t’ n
İslamcı pol t kası ç n uygun b r müttef k olmuştur. Almanya le yakınlaşmanın en öneml ürünü
Haydarpaşa’dan başlayıp Güney Doğu Anadolu’ya doğru uzanan Bağdat dem ryolunun Alman sermayes le
kurulması olmuştur. (Ancak Avrupa sermayes yle nşa ed len lk dem ryolu Bağdat dem ryolu değ ld r;
Tanz mat dönem nde de İng l zler Ege Bölges ’nde lk ulaştırma yatırımlarını yapmıştır.)

Aslında bu gel şmey , 1870’ler n başında, emperyal zm n yen b r evres ne g rmes le de bağlantılı olarak
açıklamak gerek r. Almanya ancak 1871’de dağınık prensl klerden, merkezî b r devlete dönüşür; dolayısıyla
Avrupa’da ulusal b rl ğ n en geç sağlayan ülke Almanya olur. D ğer Avrupa ülkeler o güne dek dünyanın
b rçok bölges n sömürgeleşt rm ş; henüz tam sömürgeleşt remed kler Osmanlı g b ülkelerde de
aralarındak rekabet d plomat k yollarla çözeb lmey başarmıştır. Ancak Almanya’nın da sömürgec l k
yarışında pay steyen b r güç olarak ortaya çıkması tüm bu denge s yaset n alt üst eder. Artık sömürge
paylaşımını d plomat k yollarla çözmek mkânsız b r hâl alır ve g derek doğrudan doğruya şgal f kr hâk m
olur (örneğ n 1881’de İng ltere Mısır’ı, Fransa Tunus’u şgal eder). İşte “emperyal zm n yen ve Osmanlı
açısından daha zorlu b r evreye g rmes ” derken kast ed len bu süreçt r. O güne dek b rb r ne rak p
emperyal st güçler n bu rekabet nden yararlanarak s yasal bağımsızlığını koruyan Osmanlı ç n, bu takt ğ
yürütmek 1870 sonrasında zorlaşmıştır. Bu duruma 1876’da kap tal zm n lk der n kr z n yaşaması da eklen r.
Bu çerçevede Almanya, Osmanlı ç n emperyal st rekabet ç nde kullanab leceğ yen b r koz olur; Almanya da
bu ‘koruyucu’ rolünü, Osmanlı üzer nde b r etk alanı oluşturmak ç n ben mser. Bu süreçte Almanya, 19.
yüzyılın en güçlü ve etk l (hegemon k) devlet olan İng ltere’n n saldırgan emperyal zm ve ekonom k s stem
karşısında kend n savunmak steyen, daha çe kapalı, alternat f b r modernl k model yaratır. Sonuçta y ne
de Batılı esk ve yen güçler arasındak bu yen gerg nl kler savaşsız çözülemeyecek b r hâle gelecek ve I.
Dünya Savaşı böyle çıkacaktır.
II. Abdülham t Ş şl Etfal Hastanes ’n n ya da Dar-ül Aceze’n n kurulması g b başka büyük projelere de mza
atmıştır. Bu projeler Abdülham t yönet m n n modernleşme tar h açısından b r kes nt sayılamayacağını
göster r. Ancak bu h mayec b r sosyal yardımlaşma anlayışı le de desteklenen, denet mc , pad şahta
c s mleşen, devletç ve savunmacı b r modernleşme anlayışıdır.

Abdülham t ülke ç nde kend ne yönel k muhalefet st bdat (baskı) altına alır. Abdülham t’ n kullandığı k
temel baskı yöntem basın üzer nde yaygın sansür uygulaması[11] ve gen ş b r st hbarat ağı kurmasıdır. Bu
sebeple Tanz mat dönem ç n olduğu g b , Abdülham t yönet m le lg l olarak da tar hç ler n oldukça
farklılaşan değerlend rmeler vardır: K m tar hç ler ç n Abdülham t saldırgan b r emperyal zm karşısında
ustaca d renen, büyük modernleşme projeler ne mza atan ve gen ş kes mler n desteğ n kazanmış b r
sultandır; k m tar hç ler se Abdülham t yönet m n demokrat k eğ l mlerden uzaklaşan, basını denet m
altına alan ve kend ne karşıt güçler bastıran b r despot olarak görür.

Abdülham t’ n muhal flere yönel k baskı pol t kalarında sürgün de etk l b r yöntemd r. Muhal fler de II.
Abdülham t dönem n n baskı pol t kalarından kaçmak ç n etk nl k alanını Avrupa’ya kaydırmış ve Jön
Türkler (Genç Türkler) adı le b r araya gelm şt r. Bu yapıyı oluşturanlar Osmanlı’da s yasal anlamda da
modernleşme yanlısı, (özell kle de Dış şler Bakanlığı ve Tercüme Odası kökenl ) devlet memurları ve modern
ordunun subaylarıdır. Dolayısıyla Jön Türkler gen ş kes mler n desteğ ne dayanmaz; ancak s yasal olarak
etk l b r gruptur. Bunların tamamının ortak sorunu devlet ç nde bulunduğu kötü durumdan kurtarmaktır.
Ancak bu sorunu çözmeye yönel k olarak get rd kler çözümler farklı farklıdır. Dolayısıyla bu örgütün üyeler
arasında b r f k r b rl ğ olduğunu söylemek güçtür. Bu anlamda Jön Türkler ç ndek b rçok farklı gruptan
özell kle k tanes öne çıkar: İng l z model ne yakın, daha l beral b r ekonom k ve s yas yönet mden yana
olan Prens Sabahatt n grubu ve Almanya model ne yakın, daha devlet merkezl b r ekonom k ve s yas
yönet mden yana, daha çok Osmanlı subayları arasında örgütlü, dolayısıyla daha askerî b r n tel k taşıyan
İtt hat ve Terakk Cem yet . Fakat her k grubu b rleşt ren ortak b r s yasal hede en söz ed leb l r: Ülkede
meşrut yet kurmak. Ama kes n başarıya 1908’de ulaşırlar.

4.2.3.5. II. Meşrutiyet Dönemi (1908-1918)

Makedonya’dan başlayan İtt hat Terakk ayaklanması Pad şah II. Abdülham t’ n k nc kez meşrut yet lan
etmeye zorlanması le sonuçlanmıştır. Aslında bu da dünya tar h nde o sırada yaygın olan b r eğ l m n
parçasıdır: 20. yüzyıl başı ‘Doğu’da mutlak yet karşısında, tems l ed lme ve seç m taleb yle yapılan başka
devr m g r ş mler de vardır (1905 Rus, 1906 İran Devr m g b ).

Kısa b r süre sonra meşrut yet yönet m ne karşı 31 Mart ayaklanması çıkar. Bu ayaklanma sonucu Balkanlar
mparatorluk tar h nde b r kez daha öneml b r rol oynamıştır: Tıpkı reformcu pad şah III. Sel m’ yen den
tahta geç rmek üzere Alemdar Mustafa’nın Balkanlar’dan gel ş g b (Mustafa Kemal’ n de ç nde olduğu)
Hareket Ordusu adlı ordu da devr m savunmak üzere Balkanlar’dan gelm ş, ayaklanmayı bastırmıştır.
Ardından II. Abdülham t tahttan ner. Bundan sonra başlayan dönem k ye ayırab l r z:
 1908-1913 dönem ya da Jön Türkler n arayış yılları: Bu dönemde kamusal alanda genel b r canlanma
görülür: Çok sayıda derg ve gazete yayın hayatına başlar, yen s yasal part ler kurulur, yen f k rler
sahneye çıkar, canlı b r tartışma ortamı oluşur. Ancak Jön Türkler ç ndek k temel anlayış da bölünür
ve ‘Hürr yet ve İt laf’ (Özgürlük ve Uzlaşma) ve ‘İtt hat ve Terakk ’ (B rleşme ve İlerleme) adı altında k
temel part kurulur. Bu anlamda dönem, aynı zamanda, bu k temel part n n tems l ett ğ l beral zm ve
müdahalec l k yanlılarının, su kast, hükûmet darbes g b gayr-ı meşru araçlar da kullanarak
çatışmasına sahne olur. Ancak 1913’te Bab-ı Al Baskını adıyla anılan b r hükûmet darbes le İtt hat
Terakk bu çatışmada gal p çıkar.

1914-1918: Kes n İtt hat Terakk yönet m

Bu dönemde Osmanlı Devlet Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa adındak İtt hat Terakk Part s önderler
tarafından yönet lm şt r. Esasen İtt hat Terakk Part s ç nde otor terl k yanlısı kanat yönet m ele geç r r ve
part s yasal anlamda ülkey otor ter b ç mde yönet r: Kend ne rak p part ler kapatır, muhal fler susturur.
Y ne bu dönemde İtt hat Terakk ç nde hâk m b r görüş, Türk m ll yetç l ğ n n daha yayılmacı ve ırkçı b r türü
g derek yönet me hâk m olur. Bu dönemde Osmanlı, Almanya ve Avusturya’dan oluşan tt fak (bağdaşma)
devletler n n yanında, I. Dünya Savaşı’na g rm ş ve böylece sonunu get ren adımı atmıştır. Ayrıca bu yıllarda,
savaş koşullarının da yardımıyla, İtt hat Terakk Part s tarafından lk ekonom k kalkınma programının ve
devletç -müdahalec ekonom pol t kalarının uygulandığını görürüz. Bu pol t kalar şöyle sıralanab l r:
Kap tülasyonların kaldırılması[12]; büyük borç ödemeler n n durdurulması; gümrük verg ler n n
yükselt lmes ve Osmanlı sanay mallarını koruyacak şek lde düzenlenmes ; 1914 yılında çıkarılan Teşv k-
Sanay Kanunu. Bu reformların amacı Osmanlı’da Türk ve Müslüman b r sermaye sınıfı yaratmak ve yerl
sanay üret m n oluşturmaktır. Tüm bu ekonom k reformlar, İtt hat Terakk ’n n m ll yetç pol t kalarının etk s
le şek llenm şt r[13].

4.3. Fransız Devriminin Çifte Etkisi ve Osmanlı’da Yeni Bir Kamusal Alanın Doğuşu

4.3.1.Fransız Devriminin Etkisi

Resmî tar h anlayışı Fransız Devr m ’n n etk s n şöyle açıklar: M ll yetç l ğ n yayılması sonucu ç syanlar
artmış; emperyal st devletler n Osmanlı’yı parçalamak stemes (Doğu Sorunu) le bu etk b rleşerek
mparatorluk çöküşe sürüklenm şt r.

Bu açıklama elbette tamamen yanlış değ ld r. Ancak m ll yetç l k den len çok güçlü tar hsel dalganın etk s n
eks k anlatır. Öncel kle şunu görmek gerek r k Balkanlar’da ortaya çıkan m ll yetç l k Fransız Devr m le aynı
m ll yetç l k türü değ ld r. Ayrıca Doğu Sorunu, yan Osmanlı’ya emperyal st müdahale de bu
açıklamadak nden daha karmaşık b ç mde gel şm şt r.

Kaldı k devr m n tek etk s de parçalanma olmamıştır. Devr me özgü f k r, kavram ve duyarlılıkların yayılması
le aynı zamanda,

 Yen b r kamusal alan oluşur.


 Mutlak yet karşısında, s yasal katılımı artıracak b r pol t k mücadele başlar.

 Mutlakıyet g derek güç kaybeder.

 Yen deoloj ler, yen s yasal akımlar ortaya çıkar.

 S yaset g derek k tleselleş r.

 Ve bu yen kamusal alana (çok yavaş ve sınırlı da olsa) önce eğ t m, sonra edeb yat ve en n hayet nde
s yaset yolu le kadınlar da katılır.

Özetle daha önce sadece sarayın ş sayılan s yaset lk kez sarayın dışında da tartışılır hal alır ve
kend ler nden böyle b r şey stenmed ğ hâlde s yasal f k rler üreten yen b r entelektüel t p oluşur. Bu
oluşum, yukarıda da değ nd ğ m z g b , modernleşme sürec n n b r sonucudur. Fransız Devr m önces , 18.
yüzyılda gel şen aydınlanma düşünces nden etk lenen bu entelektüeller, f k rler n halkla paylaşmanın ve
halka yaymanın araçlarını gel şt rmeye de çalışırlar: Gazeteler çıkarır, daha sade b r d l arar, s yasal
örgütlenmeler oluştururlar. Ancak f k rler n halka yayma noktasında ben msed kler tavır, halkı tanımaya
çalışmak değ ld r ve tamamında öğret c b r d l hâk md r. Başlangıçta tamamı erkeklerden oluşan bu
entelektüel ortama yüzyıl sonuna doğru kadınlar da katılır. Aslında bu entelektüel çevre dar b r çevred r;
gen ş halk yığınlarından destek görmemekted r. Ancak çoğunluğu üst düzey ve seçk n bürokrat a lelerden
gelen bu entelektüeller n etk alanları gen şt r.

Aslında bu entelektüeller modernleşme karşısında nasıl b r tutum takınılması gerekt ğ n , buradan devamla
doğru b r yaşamın nasıl kurulab leceğ n tartışırlar. Bu bağlamda Batılılaşma karşısında duyulan heves ve
end şey görüşler ne yansıtırlar. Bunun sonucunda b l nen anlamda s yaset tartıştıkları g b , y ne s yasal
görüşler yle bağlantılı olmak üzere kadın ve a len n Batılılaşma karşısındak konumu ve edebî tartışmalar da
lg alanları ç nded r. Bu çerçevede aslında pek azı koşulsuz b r Batılılaşma projes n savunur; çoğunluğu,
Batılılaşmayı yerel gelenek ve İslam’la bağdaştırab lecek uyarlamalardan yanadır.

Pek bu entelektüeller hang temel f k r akımlarını gel şt rm şt r?

4.3.2. 19. Yüzyıl Yarısından 20. Yüzyıl Başına Fikir Hareketleri

Devlet ve toplum sorunları üzer ne düşünen ve eser veren bu aydınları, aralarındak f k r ayrılıklarına rağmen
b rleşt ren bazı temel kaygılar ve sorunlar mevcuttur. B r nc s bu dönem aydınlarının tamamının temel
sorunu Osmanlı Devlet ’n bulunduğu kötü durumdan kurtarmaktır. Dolayısıyla bu aydınların tamamı devlet
merkezl düşünen ve devlet değ ş m n tek meşru aracı olarak gören k ş lerd r (oysa örneğ n Avrupa
entelektüel tar h nde daha toplum merkezl b r aydın t poloj s hâk md r). Bu aslında şaşılacak b r durum da
değ ld r; çünkü çoğunluğu ya s v l veya askerî bürokras den gelmekted r ya da a leler bürokras
kökenl d r[14]. Öte yandan Batılılaşmanın kaçınılmaz olduğu konusunda da hemen tamamı hemf k rd r. Bu
çerçevede yukarıda da değ nd ğ m z g b Batı’nın Osmanlı yaşam b ç m yle nasıl uyarlanab leceğ yönünde
b r genel sorunsal hâk md r. Doğrusu kökten Batı yandaşı ya da Batı karşıtı entelektüellere rastlansa da
bunlar b r f k r akımı sayılamayacak kadar tek tük örneklerd r ve bu m nvalde de Batıcılığı ayrı b r f k r akımı
saymak doğru olmaz.

Dolayısıyla tüm bu aydınlar aslında aynı sorunu çözmek ç n farklı öner ler get ren k ş ler olarak görüleb l r.
Bu anlamda ayrıldıkları noktalar da get rd kler bu farklı çözümler etrafında anlaşılab l r. Bu akımlar
arasındak asıl ayırım noktası şu soruya verd kler farklı yanıtlarda g zl d r: Osmanlı Devlet hang bağlılık
esasına dayanmalıdır? Vatandaşlık lkes ne m , d nsel k ml ğe m , ulusal b rl ğe m ? Bu akımların ayrıldığı b r
d ğer nokta da Batı’dan ney n, ne kadar ve nasıl alınacağı; yan Batıcılığın eksen , dozajı ve yöntem d r.
Dolayısıyla Batıcılık tamamına yayılmışsa da bu farklı akımlar, savundukları Batıcılığın türüyle ayrışırlar.

Y ne de şunu bel rtmel y z k dönem n b rçok entelektüel ç n net olarak şu ya da bu akımı savunmuştur
demek kolay değ ld r. Somut eserlere ve yazarlarına baktığımızda akımlar arasındak ayırımın o kadar da
kesk n olmadığı görülür. O dönemde yaşamış çoğu entelektüel n düşünceler , çler nden b r ağır bassa da
her üç akımın sentez d r. Örneğ n çoğu Jön Türk Türk m ll k ml ğ n savunan, b r devlet olarak Osmanlı’ya
bağlı, Batılı değerlere yakın, ancak özel yaşamında d ndar b rer Müslüman olan k ş lerd r.

Bu çerçevede üç temel f k r akımı karşımıza çıkar: İslamcılık, Osmanlıcılık ve Pantürk zm. Bu akımlar k m
dönemlerde devlet pol t kası üzer nde de etk l olmuştur.

A. İslamcılık: Bu akımın resmî devlet deoloj s k ml ğ kazandığı dönem II. Abdülham t yıllarıdır. II.
Abdülham t, gayr-ı Müsl m tüccarlarının zeng nleşmes karşısında tepk duyan gen ş Müslüman halk
kes mler n n desteğ n alan ve bu desteğ güçlend rmek ç n İslamcı f k rler ben mseyen b r pad şahtır.

İslam f k rler daha sonra, 1914-1916 yıllarında, I. Dünya Savaşı sırasında Arap unsurların bağlılığını
kazanmak ç n İtt hat Terakk tarafından da savunulmuştur. Ancak bu gerçek b r ben mseme değ ld r; İtt hat
Terakk İslamcılığı, daha çok s yas çıkarlar gereğ olarak ve sadece bell b r coğrafyada, geç c olarak
gündeme get rm şt r. Zaten bu tutumun pek yararı da olmamış; Araplar m ll yetç l ğ n etk s le Osmanlı’ya
karşı ayaklanmışlardır.

İslamcılık çerçeves nde savunulan temel f k r mparatorluğun kurtuluşu ç n slamî değerlere dönmek
gerekt ğ ve mparatorluğu oluşturan Müslüman halkların b rl ğ d r. Ancak slamcıların tamamı Batı’ya
tamamen karşıt b r tutum zlemem şt r; bazıları daha rad kal olsa da çoğu ılımlı b r ç zg ben msem şt r.
Rad kal slamcılar Volkan; ılımlı b r ç zg ben mseyenlerse Sırat-ı Müstak m derg s etrafında toplanmıştır.
İst klal Marşı’nın yazarı Mehmet Ak f Ersoy da bu k nc grup ç nde yer almış; sonradan m ll yetç lere
yaklaşmışsa da slam f k rler n n etk s n da ma taşımıştır.

B. Osmanlıcılık: Tanz mat Fermanı’nın şek llenmes üzer nde ve Tanz mat Dönem ’nde (1839-1876) etk l
olmuştur. Ayrıca 1908-1913 yılları arasında da kısmen canlıdır. Akımın savunduğu temel düşünce tüm
Osmanlı tebaasını nanç ve d n farkı gözetmeyen, anayasaya bağlılık esasına dayanan evrensel b r
vatandaşlık lkes etrafında b rleşt rmekt r. Yan akım, tebaa arasındak tüm d nsel ve etn k farkları aşan b r
“Osmanlı ulusu” yaratmayı hedeflemekted r. Ancak Osmanlı vatandaşlığı f kr n uygulama f kr hayata
geçemem şt r; çünkü yükselen m ll yetç l k karşısında b r şansı olmamıştır.

Akımın öneml öncüler nden b r s Tanz mat Dönem yazarı Namık Kemal’d r. B rçokları Namık Kemal’ Türk
m ll yetç s zannederler. Oysa Namık Kemal b r Osmanlı m ll yetç s d r; yazılarında da m llet n değ l, vatanın
kutsallığından söz eden b r şa rd r. Osmanlı Devlet ’n n savunulması anlamında vatanseverd r. Fakat elbette
ş rler nde ve oyunlarında kullandığı ter mler n ve savunduğu f k rler n sonrak Türk m ll yetç ler üzer nde
öneml b r etk s olmuştur.

C. M ll yetç l k ve Pantürk zm: Aslında m ll yetç l k Osmanlı Devlet ’nde 19. yüzyıl başından t baren ortaya
çıkmış b r deoloj d . Ancak lk örnekler 19. Yüzyıl başında, Osmanlı’ya karşı ayaklanan Balkan
m ll yetç l kler ç nde gel şt . Pantürk zm se Türk m ll yetç l ğ n n özel b r b ç m d ; bu bağlamda Türk
m ll yetç l ğ mparatorluk ç nde en geç gel şen m ll yetç l klerdend .

Pantürk st eğ l mler Tanz mat Dönem ’nde, tar h çalışmaları şekl nde, demek k kültürel b r hareket olarak
ortaya çıkmıştır. Ancak Balkan Savaşları’ndan sonra s yas b r n tel k kazanmıştır. 1913’de n hayet bulan
Balkan Savaşları sonunda b rçok Jön Türk’ün doğduğu ve yüzyıllardır mparatorluğun merkez nde yer alan,
onun ayrılmaz b r parçası sayılan topraklar y t r lm ş ve bu sarsıcı durum o dönem aydınları üzer nde der n
b r etk yaratmış, Türk m ll yetç l ğ n n artık tek kurtuluş yolu olarak görülmes ne yol açmıştır. Böylel kle
İtt hat Terakk Part s ’n n kt darını kapsayan I. Dünya Savaşı yıllarında, 1913-1918 arası devlet deoloj s
n tel ğ kazanmıştır.

Yalnız bu dönemdek pantürk st hareket , Kemal st m ll yetç l k anlayışıyla karıştırmamak gerek r.


Pantürk zm, b r bütün olarak Türk m ll yetç l ğ f kr n n temeller n atmak anlamında öneml olmuşsa da,
y ne de henüz dağılmamış b r mparatorluk ortamında gel şt r lm şt ve asıl amacı mparatorluğu, onu
oluşturan tüm Türkî halkları (yan Anadolu’dak ve Rusya sınırları ç nde, Kafkaslar’da vs. yaşayan Türkler )
b rleşt rerek büyük b r Türk devlet kurmaktır. Burada m llet tanımlayan unsur ırk b rl ğ d r. Dolayısıyla
pantürk zm Türk m ll yetç l ğ n n özel b r türüdür ve lk örneğ d r. Oysa Türk ye Cumhur yet le oluşan
Kemal st m ll yetç l k sadece Anadolu’yu kapsayan ve en az etn k köken kadar ülkü b rl ğ ne dayalı b r
m ll yetç l k anlayışını ben mser.

Pol t k anlamda pantürk zm önceler , Osmanlı dışında doğup sonradan Osmanlı’ya yerleşm ş b r grup aydın
tarafından savunulmuştur. Bu nsanlar, Rusya egemenl ğ altında yaşayan ve bu mparatorluktan,
Osmanlı’nın gayr-ı Müsl m tebaalarının talepler ne benzer b r şek lde bağımsızlık steyen Müslüman
halklardan gel yordu. Bunlar arasında en öneml ler Azer kökenl Ahmet Ağaoğlu ve Tatar Yusuf Akçura’ydı.
Özell kle Akçura, Türkçülüğün man festosu sayılab lecek ve o dönem f k r akımlarını, yan İslamcılık,
Türkçülük ve Osmanlıcılık akımlarını karşılaştırarak, Türkçülüğün neden d ğerler ne üstün olduğunu tartışan
“Üç Tarz-ı S yaset” adlı makales le ün kazandı.
Ancak bu hareket n en öneml tems lc s Z ya Gökalp’t r. Deneb l r k Gökalp, bu dönem n tüm
entelektüeller n en fazla meşgul etm ş soruna, Batılılaşma ve k kültür arasında kalmanın zorlukları
meseles ne, Türk m ll yetç l ğ ç nden en kna ed c çözümü gel şt rm ş düşünürdür. Gökalp’ n “Türkleşmek,
İslamlaşmak, Muasırlaşmak” adlı ünlü makales nde ve Türkçülüğün Esasları adlı başyapıtında d le
get rd ğ çözüm hars (kültür) ve meden yet (uygarlık) arasında yaptığı ayırıma dayanır. Böylece Gökalp
Batı’dan tekn ğ alırken kültürümüzü korumamız gerekt ğ n savunur. Ayrıca başka b r meden yete dâh l
olmanın get rd ğ k ml k bunalımına, m llet olarak b z m, Batı meden yet n n sah p olduğu temel değerlere,
zaten ezelden ber d r sah p olduğumuzu dd a ederek çözüm get r r. B r bakıma “B z nasıl hem m ll
k ml ğ m z koruyup hem de m ll k ml ğ m z n dışındak Batı meden yet ne dâh l olacağız?” sorusunda d le
gelen çel şk y , “B z zaten Batılıydık ve kend öz değerler m z Batı’nınk lerden farklı değ l, hatta onlara
üstündür.” d yerek çözmey hedefler. Gökalp aynı zamanda, toplumun ve devlet n b reyden daha öncel kl
olduğunu; devlet n ve toplumun b reye değ l, b rey n devlete ve topluma h zmet etmes gerekt ğ n savunur
ve bu görüşler yle dönem n l beral düşünürler nden ayrılır. Gökalp’ n bu f k rler daha sonrak dönemde
hâk m olan Kemal st m ll yetç l k üzer nde de etk l olmuştur.

Yukarıda da değ nd ğ m z g b pantürk zm, b r s yas öner olarak, I. Dünya Savaşı yıllarındak İtt hat Terakk
Part s pol t kalarına da yön verm şt r. Bu akımın s yasî alandak en nançlı savunucularından Enver Paşa bu
düşü gerçekten hayata geç rmey denem ş, ancak deney (I. Dünya Savaşı yıllarında Doğu cephes nde
gerçekleşen Sarıkamış harekâtı) b r felaketle sonuçlanmıştır.

İmparatorluk üzer nde I. Meşrut yet yıllarından t baren etk l olan bu f k r akımlarına ek olarak, II. Meşrut yet
yıllarından t baren fem n zm n de sahneye çıktığını ve erkekler savaşta olduğu ç n kadınların çoğunun,
mparatorluk tar h nde lk kez ev dışında çalışmaya başladığı I. Dünya Savaşı yıllarında vme kazandığını
bel rtmel y z. Bu dönemde b rçok kadın, entelektüel yaşam üzer nde etk l olmuş; çok sayıda kadın örgütü
kurulmuş ve kadınlara yönel k b rçok derg ve yayın basılmıştır.

EK 1:

S yasal kt darın geç rd ğ dönüşümler ve reformlar açısından

“Uzun” 19. Yüzyılın dönemlenmes

I. 1789-1839: Reformcu Sultanlar Dönem

 III. Sel m: 1789-1807

 II. Mahmut: lk evre 1808-1826 arası hazırlık – k nc evre 1826-1839 arası reform

II. 1839 – 1876: Tanz mat dönem


(1856: Islahat Fermanı)

III. 1876-1909: II. Abdülham t kt darı

 1876-1877: I. Meşrut yet ve Kanun-u Esas


 1877-1908: II. Abdülham t’ n st bdad rej m

  1908-1909: II. Meşrut yet lanı sonrası II. Abdülham t (31 Mart ayaklanması ardından Abdülham d
düşer)

IV. 1908-1914: II. Meşrut yet ve İtt hat Terakk dönem

 1908 – 1913: Kamusal yaşamda canlanma; Jön Türkler arası çek şmeler

 1913 – 1918 (1914-1918 I. Dünya Savaşı’nı da kapsayan yıllar): İtt hat Terakk ’n n otor ter modernleşme
yanlısı kanadının mutlak kt darı

EK 2:

(Sınavda bu kronoloj den sorumlu değ ls n z. Ama konuyu daha y anlamak açısından mutlaka göz atın!)

Osmanlı’da modernleşme sürec nde etk l olan bell başlı olayların kronoloj s

1774- Küçük Kaynarca Antlaşması (İlk Müslüman toprağı Kırım’ın kaybed lmes )

III. Sel m Dönem (1789-1807)

1789- Fransız Devr m


1792- Yaş Antlaşması (Kırım’ın kaybının kes nl k kazanması)
1798- Napoléon Bonaparte’ın Mısır’ı şgal
1802- Am ens Barışı (Fransa le barış)

(IV. Mustafa Saltanatı 1807-1808)

II. Mahmut Dönem (1808-1838)

1808- Sened- İtt fak


1804- Sırp Ayaklanması (1829 Ed rne Antlaşması le özerkl k, 1878 Ayestefenos ya da Yeş lköy Antlaşması ve
Berl n Konferansı le tam bağımsızlık kazanırlar.)
1821- Yunan Ayaklanması (1829 Ed rne Antlaşması le tam bağımsızlık kazanırlar.)
1826- Yen çer Ocağının kaldırılması (Vaka- Hayr ye)
1827-1840: Kavalalı Mehmet Al olayı
1833: Hünkâr İskeles Antlaşması (Kavalalı olayındak destekler ç n Rusya’ya ver len tav zler çeren ve
Boğazlar sorununu başlatan antlaşma)
1838: Baltal manı T caret Antlaşması (Tanz mat dönem nde b r d z yen antlaşma le sürecek z nc r n lk
halkası; kap tülasyonlar bu antlaşma le c dd b r boyuta ulaşır.)

Tanz mat Dönem (1839-1876)

1838-1861: Abdülmec t saltanatı

1861-1876: Abdüalaz z saltanatı


1839- Tanz mat Fermanı
1853-1856- Kırım Savaşı (İlk dış borç alımı)
1856- Islahat Fermanı
1856- Osmanlı’da kurulan lk banka, Osmanlı Bankası
1858- Araz Kanunnames
1873- Büyük kıtlık ve 1873-1876: Dünya’da ekonom k kr z ve Osmanlı ekonom s üzer ndek olumsuz etk ler

II. Abdülhamit (1876-1908)

(Önces nde yaklaşık 3 aylık V. Murat Saltanatı)

1876- I. Meşrut yet, lk Osmanlı parlamentosu ve Osmanlı’dak lk anayasa Kanun-u Esas


1876-77- Osmanlı-Rus Savaşı (’93 Harb adıyla da anılır ve I. Meşrut yet bu savaş bahane ed lerek kaldırılır.)
1878- Ayestefenos ya da Yeş lköy Antlaşması ve Berl n Konferansı (Savaş sonucu mzalanan bu antlaşma ve
konferansla Sırb stan ve Karadağ bağımsızlık kazanır).
1876- Osmanlı haz nes n n flası
1881- Muharrem Kararnames le Düyun-u Umum ye’n n kurulması
1882- İng ltere’n n Mısır’ı şgal etmes (yen açılan Süveyş Kanalı sonucu Mısır’ın önem kazanması neden yle)
1894-1896- Cemaatler, özell kle de Ermen ler ve Kürtler arasında çatışmalar
1880’ler n sonu- Almanya tarafından f nanse ed len Bağdat dem ryolu projes

II. Meşrut yet Yılları (1908-1918)

1908- Makedonya olayları sonrası II. Meşrut yet’ n lanı (tahttak pad şah II. Abdülham t)
1908- 31 Mart syanı ve syanın Hareket Ordusu tarafından bastırılması ve
Abdülham t’ n tahttan nd r l ş
1912- İtalya le Trablusgarp (L bya) Savaşı ve Uş Antlaşması (1922’ye dek, kısa kes nt lerle sürecek uzun
savaş dönem n n başlangıcı)
1912-1913- Balkan Savaşları (Türk m ll yetç l ğ açısından b r dönüm noktası)
1913- Bab-ı Al Baskını (sertl k yanlılarının kt darı ele geç rd ğ hükûmet baskını)
1914- Teşv k- Sanay Kanun
1914-1918- I. Dünya Savaşı
1918- Mondros Mütarekes

[1]İlerleyen bölümlerde modern devlet n özell kler daha ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Burada oluşumuna yol
açan tar hsel sebeplerden b r n n açıklanması le yet n lecekt r.

[2]Aslında bu durum köklü değ ş m hedefleyen tüm pol t k hareketler ç n geçerl d r; çünkü toplum, sadece
pol t k aktörler n müdahales le şek llend r lemeyecek kadar karmaşık b r yapıdır ve değ ş m yönündek
g r ş mlere, tepk ver r; böylece bu g r ş mler n sonuçlarını etk ler.
[3]Ulemanın reformlar karşısındak tutumu b r hayl tartışmalı b r konudur. Çoğunluğu kuşaklar boyunca
entelektüel k ml k taşıyan ve varlıklı üst düzey ulema a leler , muhafazakâr b r çerçevede modern reformları
ben msem şt r. Cevdet Paşa bu s mler n en tanınanıdır. 19. Yüzyılda çok kr t k bürokrat k görevlerde bulunmuş,
hukuk reformuna öncülük etm ş ve kapsamlı b r Osmanlı tar h kaleme almış bu muhafazakâr entelektüel n k
kızı da çok güçlü b r eğ t m görmüştü. İlk kızı Fatma Al ye Osmanlı’nın lk kadın romancısıdır; k nc kızı Em ne
Sem ye se Osmanlı fem n zm n n öncüler ndend r ve b r dönem sosyal st f k rlere yakın durmuştur. Böyle b r a le
ç n ‘ger c ’ demek herhalde b raz haksızlık olur. Ancak ulemanın alt kes mler nden modernleşmeye c dd b r
tepk mevcuttur. Bu tepk sadece deoloj k nedenlerden kaynaklanmaz, reformların ulemaya aktarılan kaynakları
ve ş fırsatlarını azaltması da bu tepk de etk l d r.

[4]Şaşırtıcı olan, bu örneğ n aynı zamanda Osmanlı ve Türk ye tar hç l ğ nde sık sık düşülen b r temel hataya da
şaret etmes d r. Tar hç ler b rçok defa devlet n şu ya da bu kanunu çıkarmış olmasını o projen n hayata
geç r ld ğ n gösteren yeterl b r kanıt olarak görmüşlerd r. Bu temel metodoloj k hatayı, fazlaca bas tleşt rmek
pahasına, şöyle açıklayab l r z: II. Mahmut’un 1834 yılında zorunlu lköğret me geç ş yönündek fermanı tar h
k taplarına ‘II. Mahmut’un fermanı le 1834 yılında zorunlu lköğret m başlamıştır.’ g b b r cümle le geçm şt r.
Oysa 1834 yılında olan sadece fermanın çıkması, yukarıda da değ nd ğ m z g b devlet n bu yönde rade
göstermes d r. Bu radey tek başına tar hsel değ ş m n neden saymak ç n h çb r neden yoktur. Ancak bu hataya
sıklıkla düşülmes dah , devlet n rades n tek başına yeterl gören, devlet n hedefled kler n başaracağını
varsayan devlet merkezl görüşün ne denl yaygın olduğunun, demek k güçlü devlet geleneğ n n (tar hç ler m z
ya da sosyal b l mc ler m z dâh l) hep m z n z h nler n şek llend recek kadar etk l olduğunun b r d ğer kanıtıdır.

[5]Bu denet m sadece hukukî çerçevede hayata geçmez. Küreselleşme önces nde de karşımıza çıkan, ancak
küreselleşme le özell kle yaygınlık kazanan b r başka yöntem daha vardır: Devlet güvenl ğe yönel k b r tehd t
varmış havası yaratarak, yan korkuyu yaygınlaştırarak, gen ş kes mler n, devlet n güvenl k r skler ne karşı
önlemler almasına onay vermes n sağlayab l r ve böylece daha sıkı devlet denet m ne zem n hazırlayab l r. Bunu
örneklemek ç n, 11 Eylül sonrası ABD’n n nasıl b r güvenl k ve denet m devlet ne dönüştüğünü, en temel nsan
haklarını b le hlal eden uygulamalarının genel kabul görmes ne uygun b r tehd t atmosfer yarattığını hatırlamak
yeterl olacaktır.

[6]Devlet n toplumdan onay alması sadece h zmetlerle ve kamusal haklarla hayata geçmez. Elbette devlet
öncel kle gen ş kes mler n rızasını almaya çalışır. Ancak rıza kazanamadığında ve mkân bulduğunda, hele k
kamusal alan zayıfsa pekâlâ apaçık ş ddete de başvurab l r.

[7]Elbette bu sürec n b r de toplumsal c ns yet le l şk l boyutu vardır. Buradak ‘yurttaş’ c ns yets z ve nötr b r
ter m olmamıştır. Başlangıçta, yan bu değ ş m tet kleyen Fransız Devr m ’nde yurttaş derken kast ed len sadece
erkeklerd . Batı’da kadınlar ancak uzun süren ve zorlu b r mücadele ardından yurttaş sayılmayı başardılar.
Kadınlara oy hakkı ver lmes ç n sürdürülen mücadele bu sürec örneklemekted r.

[8]Bu t poloj n n b r d ğer tems lc s , 17. Yüzyıl sonunda Rusya’yı modernleşt rmek yönünde öneml adımlar atmış
olan Çar Petro’dur.

[9]Bunlar ver len lk kap tülasyonlar değ ld r. Kap tülasyon, Roma dönem nden ber Akden z t caret n n yapısal
b r unsurudur ve Akden z üzer nde egemen olan tüm devletler kap tülasyon verm şt r. Bu bağlamda Osmanlı da
yükselme dönem nden bu yana kap tülasyonlar vermekted r. 19. Yüzyıl kap tülasyonlarını geçm ş
dönemdek lerden ayıran, sanay devr m çerçeves nde, Osmanlı açısından son derece dezavantajlı koşullar
ç nde ver lmeler d r.

[10]Bu anlamda devletler n tanımlanmasında, kt darın kaynağı açısından gel şt r lm ş, “mutlakıyet-meşrut yet-
cumhur yet” sınıflandırılmasının b r kategor s d r.

[11]Aslında Abdülham t sadece muhal f basını sansürlemem ş; aynı zamanda basını kend tanıtımını yapmak
üzere etk n b ç mde kullanmıştır. Bu bağlamda Ahmet M that Efend g b alt sını an gelerek kend kend n
yet şt rm ş b r entelektüel n de şb rl ğ le kend ne bağlı b r basın da yaratmıştır.

[12]Dolayısıyla kap tülasyonlar lk kez Lozan’da kaldırılmamıştır. Ancak I. Dünya Savaşı yıllarında kaldırılan
kap tülasyonlar, Osmanlı yen lg s n n ardından ağırlaştırılarak ger döner.

[13]Dolayısı le m ll yetç b r anlayış, Kurtuluş Savaşı yıllarından önce de etk l olmuştur. Ancak İtt hat Terakk
m ll yetç l ğ le Kemal st m ll yetç l k arasında öneml farklılıklar da vardır. Y ne de İtt hat Terakk dönem ndek
ekonom k yaklaşımın benzer , 1930’larda etk l olan devletç ekonom model nde de karşımıza çıkar. Esasen
Kemal st devletç l k, İtt hat Terakk dönem nden daha ler b r müdahalec l k çer r: Kamu İkt sadî Teşekküller
(KİT’ler) le devlet ekonom üzer nde sadece denetley c b r rol oynamaz, aynı zamanda g r ş mc b r aktör olur.

[14]Yen f k rler genell kle üst sınıflar arasında gel ş r (Ancak bu f k rlere yön veren, bu f k rler ateşleyen dönüşüm
toplumun en altlarında başlayab l r ya da genel nde yaygın olab l r). Z ra entelektüel faal yet buna ayıracak
zamanı ve parası olan zümrelerde mümkündür. Fakat bu durumun st snaları her zaman vardır. Örneğ n
Osmanlı’da Ahmet M that Efend alt sınıflardan gelen ve II. Abdülham t’ n de desteğ n alarak, f k rler le gen ş
etk yaratab lm ş b r entelektüeld r.
Ünite Soruları

1.  Tanz mat’la b rl kte Osmanlı, uluslararası ekonom k şbölümü ç nde g derek yarı-sömürge
b r ülkeye dönüşmüştür. Öte yandan bu süreçte Osmanlı’nın k m bölgeler nde g derek modern
kap tal st ekonom k kurumlar ve modern b r altyapı ortaya çıkmış; bu se bell sektörler n
gel şmes ne ve bazı l man kentler n n modern b r çehreye dönüşmes ne yol açmıştır.
Aşağıdak lerden hang s bu yen kurumlar ve altyapı arasında sayılamaz?

A) Modern l man tes sler

B) İlk dem ryolu hattının nşası

C) Modern t carethaneler n açılması

D) İlk modern bankaların kurulması

E) Düyun-u Umum ye’n n kurulması

2. Aşağıdak lerden hang s Osmanlı Devlet ’nde, modern anlamda merkezîleşme eğ l m n


gösteren b r kanıttır?

A) Çeş tl eyaletlere özerkl k ver lmes

B) Ekonom k kalkınmaya önem ver lmes

C) Verg ve ulaşım s stemler n n düzelt lmeye çalışılması

D) Küçük üret c l ğ n desteklenmes

E) Ayanlarla şb rl ğ ne g d lmes
3. Osmanlı reform hareketler n n başlangıçtak amacı aşağıdak lerden hang s yd ?

A) K ş lere s yasal özgürlükler tanımak

B) B l m ve eğ t m düzey n yükseltmek

C) Halkın daha çağdaş b r yaşam düzey n yakalamasını sağlamak

D) Modern ordu oluşturmak yoluyla merkezî yönet m güçlend rmek

E) S yasal katılımı artırmak

4. Modernleşme yönündek Tanz mat reformlarını tak p eden yıllarda Osmanlı’da modern
romanın lk örnekler de karşımıza çıkar. Bu romanlar Osmanlı kentler n n sokaklarında, Batılı
g y m ve alışkanlıklara sah p yen t plemeler n görülmes le beraber Batılılaşırken özünü
kaybeden, takl tç ‘züppe’ karakter n konu ed nm şlerd r.
Bu fade, aşağıdak ler yargılardan hang s n çermez?

A) Tanz mat yılları Batılılaşma açısından b r kes nt d r.

B) Tanz mat dönem yen anlatı b ç mler n n doğuşuna da tanık olmuştur.

C) Tanz mat dönem nde Batılılaşma, gündel k yaşamı etk lemeye başlamıştır.

D) Tanz mat dönem yen kentl ler n ortaya çıkmasına ves le olmuştur.

E) Tanz mat’la b rl kte hem Batılılaşma steğ hem de Batılılaşmanın doğuracağı k ml k


kaybından duyulan end şe, anlam dünyamıza g rm ş olur.

5. Aşağıdak lerden hang s , tüm Osmanlı tebaasını yasa önünde eş tl k ve modern vatandaşlık
esasına göre b rleşt rmey hedefleyen b r f k r akımıdır?
A) Pantürk zm

B) Osmanlıcılık

C) Batıcılık

D) Sosyal zm

E) İslamcılık

CEVAP ANAHTARI

1. e 2. c 3. d 4. a 5. b
5. CUMHURİYETE GİDEN YOL: 1914 - 1922

5.1. I. Dünya Savaşı Yılları

5.1.1. Savaşın Nedenleri ve Genel Tablosu

Emperyal st rekabet, yan Batı’nın sanay leşme sonrası sömürgeler n gen şletme ve dünyanın henüz
sömürgeleşt r p paylaşmadığı, Avusturya-Macar stan ve Osmanlı yönet m ndek Ortadoğu-Balkanlar g b
bölgeler n sömürgeleşt rme arzusu sonucu B r nc Dünya Savaşı patlak verd . Z ra 1871’de Batı’nın ulusal
b rl ğ n en geç sağlayan ülkeler nden Almanya kurulduktan sonra bu rekabet savaş dışı yollarla çözmen n
koşulu kalmamıştı.

Savaşın b r d ğer neden , Doğu sorununu kalıcı b r şek lde çözmek steğ yd k bu da emperyal st rekabet le ç
çe d . Batı dünyasının hemen doğusunda yer alan Avusturya-Macar stan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun
m llî ayaklanmalarla parçalanmasının yarattığı st krarsızlık öneml b r d plomat k sorundu. Bu süreçte
emperyal st devletler n bell m ll yetç hareketler h maye altına alarak nüfuz alanları yaratmak stemes de
Doğu sorununu karmaşıklaştırıyordu. Doğu sorununa n haî çözüm get rmekle kast ed len, Batı’nın
Doğu’sundak mparatorlukların ulus devletlere parçalanma sürec n noktalamaktı.

Savaş aynı zamanda Almanya ve İng ltere’n n tems l ett ğ k farklı modernl k model n n çarpışması d .
İng ltere l beral b r pazar ekonom s ne dayanan, b rey haklarını tanıyan, ancak der n sınıf eş ts zl kler ve
emperyal zm yaratan b r model tems l ed yordu. Almanya İng ltere’n n saldırgan ekonom s ne karşı
savunmacı ve b reyc değ l, devlet merkezl , daha denet mc b r model n tems lc s d .

Savaş 1914-1918 arasında sürdü. Osmanlı, Almanya’nın başını çekt ğ tt fak grubu ç nde, İng ltere’n n başını
çekt ğ t laf grubuna karşı savaştı. Savaş devam ederken, 1917’de Rusya’da (Karl Marx’ın f k rler nden
es nlenen) sosyal st devr m oldu ve Rusya sonu gelmeden savaştan çek ld . Bu olay aynı zamanda,
kap tal zme alternat f yen b r ekonom k kalkınma ve modern s yaset model n n b r devlette, hem de güçlü
b r devlette c s mleşmes anlamına gel yordu.

B r nc Dünya Savaşı’nın sosyologlar açısından b r d ğer önem , lk kapsamlı topyekûn savaş olmasıdır.
Topyekûn savaş k özell ğ le tanımlanır: Savaşın b tmez tükenmez ht yaçlarını karşılama sürec nde cephe
le cephe ger s arasındak farkın bel rs zleşmeye başlaması ve cephe ger s n n etk n savaş sürec ne katkı
yapan öneml b r b leşen hâl ne gelmes .

Bu süreçte asker tekn k term noloj de askerl k çağındak ler n s lahaltına çağrılması demek olan “seferberl k”
kavramı da artık çok daha genel b r toplumsal sürec bet mlemek ç n kullanılmaya başlanır ve aşağıdak
unsurları da kapsamaya başlar:
 Cephe ç n sürekl nsan seferber etme.

 Savaşın f nansmanı ç n neredeyse bütün b r ekonom k alanın savaşa kanal ze ed lmes .

  Basın ve kültür alanının savaş propagandası ç n kullanılması: Kamuoyunda savaş ç n meşru yet
oluşturulması, düşmanın mutlak b r “ötek ” olarak kabul ett r lmes ve s v l toplumdan savaş çabasına
her türlü madd -manev destek toplanması.

 Savaşa g den erkek şgücü yer ne kadın emeğ n n kullanılması.

 “İç güvenl k” amaçlı zorunlu göç ett rmeler.

Sonuçta tüm bu seferberl k ve topyekûn savaş sürec , dolayısıyla k dünya savaşı modern toplumsal yapı
üzer nde der n zler bırakmıştır. S yasette ve reklamcılıkta kullanılan modern propaganda tekn kler , b rçok
modern teknoloj , kadınların ş yaşamına katılması, göç ett rmeler sonucu nüfusun etn k yapısındak
dönüşüm dünya savaşlarının günümüz dünyasına bıraktığı b rkaç etk den b r d r.

5.1.2. Savaşın Sonuçları

Savaşın lk ve en öneml sonucu, öneml b r kısmını s v ller n oluşturduğu 13 m lyon nsanın –bazıları gaz
bombası g b korkunç s lahlarla- hayatını y t rmes d r.

Osmanlı’nın da arasında bulunduğu tt fak devletler savaştan yen lerek çıktılar.

Esasında savaşın net b r gal b de yoktu. Askerî açıdan açık b r üstünlükle sonuçlanmamasına rağmen t laf
devletler ne hâk m olan İng ltere ağır barış antlaşmaları dayattı.

Ulus devletler denges ne dayalı yen b r emperyal st anlayışı yansıtan ve ABD başkanı tarafından ortaya
atılan W lson lkeler ne rağmen ortaya çıkan anlaşmalar yüzünden savaşı başlatan uluslararası sorunlardan
h çb r çözülemed ve bu nedenle de k nc b r savaşın çıkışını engelleyeb lecek b r uluslararası s stem
oturmadı.[1] Dolayısıyla savaş, Osmanlı Devlet ’n n ve Avusturya-Macar stan’ın ulus devletlere
parçalanmasına yol açtı; ancak bu, söz konusu mparatorlukların çeş tl coğrafyalarında hak dd a eden m llî
hareketler n katıldığı b r görüşme sürec ç nde gerçekleşmed ğ ç n kalıcı ve st krarlı sonuçlar doğurmadı.
Sadece Türk ye Cumhur yet ’n n oluşumu bu genel tablonun dışında kaldı; çünkü Türk m ll yetç l ğ dayatılan
Sevr antlaşmasına karşı b r kurtuluş mücadeles yürüttü ve Lozan’dak yen barış görüşmeler le kuruldu. Bu
nedenle, Kurtuluş Savaşı da pekâlâ B r nc Dünya Savaşı’nın son çarpışması sayılab leceğ nden, B r nc
Dünya Savaşı sonunda mzalanıp bugün hâlen geçerl l ğ olan tek uluslararası antlaşma Türk ye’n n kurucu
antlaşması Lozan oldu.

Savaş ayrıca kadınların toplumsal konumunun değ şmes , yen b r savaş karşıtı edeb yatın oluşması ve
Batı’da, modernl ğ n temeller n sorgulayan b r entelektüel kl m n oluşması g b toplumsal ve entelektüel
sonuçlar da doğurmuştur.

5.1.3. I. Dünya Savaşı Sonrası Dünya’da ve Osmanlı’da Genel Durum ve Savaşın Osmanlı
Açısından Sonuçları (30 Ekim 1918-19 Mayıs 1919)
Osmanlı Devlet I. Dünya Savaşı’ndan, yen len devletler safında çıktı ve 30 Ek m 1918’de, neredeyse n haî
barış antlaşması kes nl ğ nde ve çok ağır koşullar çeren Mondros Ateşkes Antlaşması’nı mzalamak zorunda
kaldı. Antlaşmaya göre, Osmanlı Devlet ’ne a t orduların öneml kısmı terh s ed lecek, çoğu savaş sırasında
Alman yardımıyla elde ed lm ş ve oldukça y durumdak s lahlar savaşı kazanan t laf devletler ne tesl m
ed lecek, bütün dem ryolu ve telgraf hatları t laf devletler tarafından kontrol ed lecek ve en öneml s
Boğazlar’ın yanı sıra, kend ler ne yönel k b r tehd t h ssett kler anda t laf devletler sted kler bölgeye asker
çıkarab leceklerd . Bu son madden n yanı sıra savaş sırasında Ermen ler n zorunlu olarak göç ett r lmes ne[2]
dayanılarak bazı Doğu ller nde de b r karışıklık çıkması durumunda t laf devletler n n kontrolü ele
geç reb lecekler ne da r b r madde ayrıca antlaşmaya eklend . Bu maddeler t laf devletler n n Anadolu’nun
bazı bölgeler n şgal etmeler ç n zem n hazırladı[3].

Savaşın sonunda Osmanlı halkı ve ordusu son derece yorgun ve yoksuldu. Ancak y ne de Osmanlı
komutanları oldukça tecrübel yd ler ve bu tecrübe Kurtuluş Savaşı sırasında şe yaradı. Y ne de savaş zaten
yoksul olan b r ekonom y ve ülkey d ğer Avrupa devletler nden daha fazla sarsmıştı. Savaştan önce de
parlak olmayan Osmanlı ekonom s savaş sırasında y ce d be vurmuştu. Hemen hemen tamamen kol
gücüne dayalı ve en öneml etk nl ğ n tarım olduğu bu ekonom , savaş sırasında üret c nüfusunun en ver ml
kes m n , genç erkek nüfusunu kaybetm şt . Üstel k nüfusunun en kal f ye kısmını oluşturan gayr-ı Müsl mler
de 19. yüzyılın k nc yarısından t baren, yükselen m ll yetç l ğ n get rd ğ alt üst oluşların etk s yle yavaş
yavaş mparatorluk topraklarını boşaltmıştı. Savaşın kaybed lmes Osmanlı ç n tam b r felaket olmuştu;
halk, 1913’ten başlayarak savaş yılları boyunca ülkey yönetm ş olan İtt hat ve Terakk Part s ’n bu yen lg n n
baş sorumlusu olarak görüyordu.

Tüm bu çatışma karşıtı havaya rağmen ateşkes n mzalanmasının hemen ardından ortaya çıkan şgallere
karşı yerel d ren ş örgütler , yan müdafa- hukuk dernekler kurulmaya başlandı. Bunlar Doğu’da ve Batı’da,
b lhassa geçm şte etn k gruplar arasında çatışma yaşanan bölgelerde kuruluyordu, çünkü burada yaşayan
Türkler ç n şgaller daha büyük b r tehd t g b algılanıyordu. Bu dernekler W lson lkeler ndek ‘ulusların
kend kader n tay n hakkı’na[4] dayanarak bölgeler ndek Türk nüfus çoğunluğunu spatlamaya yönel k
kongre t p etk nl kler düzenl yordu. Fakat bunların h çb r n n ulusal ölçekte b r mücadele yürütmek g b b r
n yet yoktu, hatta b rçoğu ulusal ölçekl b r mücadele ç nde yerel hareketler n er y p g deceğ n ve kend
etk ler n n azalacağını düşünenler n yönet m ndeyd . Onların yanı sıra şgaller destekleyen b rçok başka
dernek de kuruluyordu ve bunların bazıları azınlıklara dayanıyordu.

Öte yandan hukuksal platformda süren bu mücadele s lahlı b r mücadeleyle de desteklen yordu. Öteden ber
Anadolu’da var olan, savaş koşullarında merkezî devlet n yerel kontrolü kaybetmes yle daha da güçlenen
eşkıya geleneğ ne dayanan ya da yen kurulan b rl kler (kuvva- m ll ye; yan ulusal kuvvetler), şgal
kuvvetler ne karşı vur-kaç harekâtlarına dayanan ger lla t p b r mücadele başlatmıştı. Mondros ateşkes nde
s lahların t laf devletler ne tesl m ed lmes yönünde b r madde olmasına karşın çoğu Osmanlı subayı
el ndek s lahları g zl ce bu yerel örgütlere tesl m ett ve bunlar daha sonra Kurtuluş Savaşı’nda da kullanıldı.
Yerel s yasetten merkeze, İstanbul’a dönecek olursak karşımıza şöyle b r tablo çıkar. Ateşkes n
mzalanmasının hemen ardından, İtt hat ve Terakk mevcut örgütünü dağıtma kararı aldı ve part n n öneml
l derler , Enver, Talat ve Cemal Paşa yurtdışına çıktı. Bunlardan Talat Paşa Berl n’de Ermen tehc r ndek
sorumluluğu neden yle b r Ermen m l tanın su kast ne uğrayarak öldü. Enver Paşa se s yasal etk nl kler ne
1922 yılında Kızıl Ordu karşısında çarpışırken ölene dek devam ett .

Olup b tm ş, tamamlanmış b r sürece bu günden bakarak bell değer yargıları yüklemek görece kolaydır
çünkü açıkçası f lm n sonu bell d r. Ancak 1918 Ek m’ nde, yukarıda değ nd ğ m z koşullar altındak Osmanlı
Devlet ’n n geleceğ n n ne olacağını henüz k mse b lm yordu. Ortada ülkey yönetmekte olan part n n
dağılması le oluşmuş b r kt dar boşluğu ve gelecekte ne olacağına da r, sonsuz sayıda olmasa da b rden çok
olasılık vardı. Bu farklı alternat fler ç nde sadece b r tanes tar hsel olarak gerçekleşt : Bugün artık hep m z n
b ld ğ g b mparatorluk çeş tl ulus devletlere parçalandı ve bunlardan b r s de toprakları esk başkent de
kapsayan Türk ye Cumhur yet oldu. Bu elbette güçlü olasılıktı çünkü zaten 1789 Fransız İht lal ’nden bu
yana, artık Batı merkez ne kaymış dünya tar h , mparatorlukların ulus devletlere parçalanması eğ l m ne
g rm şt . Ancak b raz önce değ nd ğ m z g b k mse 1918’de Osmanlı ç n sonucun böyle olacağını
söyleyemezd ve bu genel eğ l me rağmen olayların böyle gel şmes n n herhang b r garant s de yoktu.

Türk ye Cumhur yet daha sonra kend tar h n , anlaşılır nedenlerle ve d ğer ulus devletlerde de örnekler ne
rastlayab leceğ m z şek lde, sank her şey baştan ber bu şek lde planlanmış ve neredeyse tar h ded ğ m z o
muamma akışın ç nde, olayların böyle olmaları gerekt ğ ç n böyle gerçekleşecekler n garant leyen b r
üstün akıl-ahlâk varmış g b yazdı. Ancak olaylar böyle, gerekl l kler, kaçınılmazlıklar, nsanüstü l derl kler,
tar h üstü değerler, mutlak y ler ve kötüler etrafında kurgulandığında ortaya b r tar h anlatısından çok
masalsı b r anlatı çıktı. Oysa tar h, m ll yetç reflekslerden de sıyrılarak olaylara daha soğukkanlı ve neden-
sonuç l şk ler n kurarak bakma dd asına sah pt r. Bu anlamda bakıldığında şler n bu masal d l ne
sığamayacak kadar karmaşık olduğu, h çb r şey n b rden b re gel şmed ğ , zaman ç ne yayılan b r s yasal
süreç ç nde oluştuğu ortaya çıkıyor. Bu süreç de d ğer tüm s yasal süreçler g b çet n pazarlıklara, kurulup
bozulan tt faklara, tek tek özel durumların gerekt rd ğ tav z ya da meydan okumalara dayanıyordu. Üstel k
bu h kâye dünyadan kopuk da değ ld .

Bugün olduğu g b 1918’de de Osmanlı Devlet ç ndek s yasal dengeler, dünya s yaset n n ve ekonom s n n
d nam kler nden ayrı değ ld ; bugün Türk ye Cumhur yet d ye anılan ulus devlet n kuruluş sürec hem dünya
s yaset n n gelg tler nden ve genel özell kler nden etk len yor hem de o s yaset etk l yordu[5].

Sürec böyle anlamak hem Osmanlı Devlet ’n oluşturan farklı unsurlar hem de Anadolu hareket ç ndek
kırılma noktalarını, çeş tl kamplaşmaları ve gel şmeler tahl l etmek açısından çok daha yararlı görünüyor.
Öyleyse şe, merkezde İtt hat Terakk ’n n bıraktığı kt dar boşluğunu doldurmaya aday olan çeş tl güçler n,
Osmanlı Devlet ’n n geleceğ ne ve dünyadak s yasal dengeler n mevcut durumuna l şk n tahm n ve
planlarına göz atarak başlayab l r z.
A. Saray Çevres ve Vahdett n: I. Dünya Savaşı boyunca tahtta olan Sultan V. Mehmet Reşat İtt hat
Terakk ’n n gölges nde kalmış, ülke yönet m nde pek etk l olamamış, çok yaşlı b r pad şahtı. Temmuz
1918’de öldüğünde kardeş Vahdett n, Sultan VI. Mehmet adıyla tahta çıktı. Vahdett n ülke yönet m nde
ağabey nden daha etk l olmak st yordu. Artık güçsüz durumda da olsa çok d nl , çok d ll ve çok m lletl
dokusunu hâlen koruyan b r devlet n başında olduğundan ve ülken n mevcut durumundan m ll yetç İtt hat
Terakk yönet m n sorumlu tuttuğundan m ll yetç l ğe pek de sıcak bakmıyordu; m ll yetç l ğ n Osmanlı’nın
heterojen dokusunu parçalayacağını ve korumak durumunda olduğu statükoyu sarsacağını düşünüyordu.
Ülkes n n bulunduğu zor durumdan ancak güçlü b r t laf devlet ne yaslanarak kurtulab leceğ n umuyordu.
Üstel k yüzyıllara dayalı, geleneksel b r kt dar odağının başında olmaktan kaynaklanan, soy bağına dayalı,
doğuştan gelen b r kar zmaya sah pt ve bu nedenle toplumun öneml kes mler n n desteğ ne sah pt . Ancak
1920 Temmuz’unda Sevr antlaşması mzalandığında Osmanlı Devlet ’ne merkez İstanbul olan küçük b r
toprak parçası kaldığında, onun yapmaya çalıştığı g b Osmanlı’nın İng ltere g b güçlü b r Avrupa devlet ne
yaslanarak toparlanamadığı anlaşıldı ve Vahdett n bu tar hten sonra öneml b r prest j kaybına uğradı.

Hemen bu noktada Vahdett n’ n Anadolu’da başlatılan bağımsızlık hareket karşısındak tutumunun yakın
dönem Türk ye tar h n n öneml tartışma başlıklarından b r olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bazı s yasal
çevreler Vahdett n’ n aslında g zl ce m ll yetç hareket destekled ğ n ve Anadolu’dak şgaller karşısında
oluşan tepk y örgütlemek üzere Mustafa Kemal’ n aslında Vahdett n tarafından görevlend r ld ğ n dd a
ed yorlar. Vahdett n ve Mustafa Kemal arasında bell b r tanışıklık olduğu ve bunun I. Dünya Savaşı’nda
b rl kte çıktıkları b r d plomat k Avrupa gez s ne dayandığı b l nmekted r (Vahdett n çok yaşlı olan ağabey n
tems l ed yor, Mustafa Kemal da ona eşl k ed yordu). Fakat Osmanlı ordusunun sayılı komutanlarından
b r yle vel aht arasındak bu tanışıklık son derece normald r. Söz konusu tez destekleyecek b l nen herhang
b r güçlü kanıt bulunmamaktadır.

B. L beraller: 1913’te İtt hat ve Terakk Part s ’n n en güçlü rak b , kt dar tarafından bastırılan ve İng l z
l beral zm n savunan Hürr yet ve İt laf Part s , İtt hatçıların kt dardan uzaklaşmasıyla yen den canlandı.
Kapatılmadan önce part n n başında II. Abdülham t’ n kızlarından b r yle evl olduğu ç n damat sıfatıyla
anılan Fer t Paşa vardı. Her ne kadar yen den kurulduğunda part başkanı olmadıysa da l beral f k rler
devam ed yordu. Damat Fer t de Vahdett n g b ülken n, zaten ekonom k ve s yasal s stem n savunduğu
l beral İng ltere le yakınlık kurularak kurtulacağını düşünüyordu. Kurtuluş Savaşı sürerken defalarca
hükûmet kuran Damat Fer t, Anadolu’da başlayan m ll yetç hareketle akt f olarak mücadele ett ve
İng ltere’n n l derl ğ n üstlend ğ şgal kuvvetler n destekled . Anadolu hareket n n açık b r s yasal hedef
olarak gösterd ğ asıl kurum da Damat Fer t Paşa hükümetler yd .

C. İt laf Devletler : Savaşı kazanan devletler n görünürdek hedef Osmanlı s yaset n kontrol altına almaktı
ve çler nden bazıları bunu Osmanlı topraklarını şgal ederek yapmak st yordu. Üstel k İtt hatçıların
bıraktıkları kt dar boşluğunu doldurmaya aday çeş tl güç odakları ç nde en avantajlı görünenler de bu
güçlü Batı tt fakıydı. Zaten yukarıda da değ nd ğ m z g b muhtemelen Sultan Vahdett n ve Damat Fer t de
böyle düşünüyordu. Fakat aslında bu devletler n çok öneml b r zayıf noktası vardı: Kend aralarında
süreg den rekabet ve buna bağlı ç çatışmalar. Bu çatışmalar lg l devletler n İt laf bloğu ç ndek güçler ne
göre en güçlülerden en etk s zlere doğru sıralandığında şu üç grup arasında sürüyordu:

Amer ka B rleş k Devletler ve İng ltere çatışması: İt laf devletler n n k ağır topunu oluşturan bu
devletler n I. Dünya Savaşı sonunda dünyanın nasıl veya hang lkeye göre şek llenmes gerekt ğ
konusundak görüşler b rb r nden farklıydı. İng ltere en azından Osmanlı toprakları konusunda hâlen esk
t p sömürgec l kten yanaydı ve yenenler n yen lenlerden toprak talep etmes nden, yan şgallerden yanaydı.
Bu tavrı I. Dünya Savaşı boyunca yürüttüğü g zl d plomas sonucu mzaladığı g zl antlaşmalarda da açıkça
görülüyordu. 1917 yılında Rusya’da sosyal st Ek m Devr m gerçekleşt ğ nde Ruslar savaştan çek l rken, çarlık
arş vler nde bulunan bu antlaşmaları emperyal zm n ç yüzünü tüm dünyaya kanıtlamak ç n açıkladılar.
Böylece t laf devletler n n daha savaş sürerken, savaştan zaferle çıkmaları durumunda nasıl b r toprak
paylaşımı yapacakları konusunda pazarlığa oturdukları ve tecrübel İng l z d plomas s n n bazen aynı
toprakları farklı s yasal güçlere vaat edecek kadar ler g deb ld ğ ortaya çıkmıştı.

Oysa t laf devletler 1917 yılında Amer ka B rleş k Devletler ’n yorgun Avrupa cepheler ne çekeb lmek ç n
b r devletler hukuku profesörü olan W lson’un öne sürdüğü 14 lkey kabul etmek durumunda kalmışlardı ve
bu lkelerden b r tanes ne göre yenen devletler n yen len devletlerden toprak talep etme hakkı yoktu (Daha
önce de değ nd ğ m z üzere, bu nedenle d plomas de açıkça “ şgal” kel mes kullanılmıyordu). Üstel k aynı
lkelere göre, b r bölgede hak dd a eden etn k gruba orada ulus devlet kurma hakkı tanınacaktı. “Ulusların
Kend Kader n Tay n Hakkı” olarak anılan bu lke İk nc dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası s yaset n temel
lkeler nden b r sayıldı. Ancak aynı bölgede b rden fazla grubun hak dd a ett ğ Ortadoğu ve Balkanlar g b
coğrafyalarda bu lkey uygulamak h ç de kolay değ ld . Ayrıca y ne W lson lkeler ne göre bundan böyle
İng ltere’n n savaşta yaptığı g b g zl d plomas yürütülmeyecek ve kalıcı dünya barışını kurmak ve korumak
üzere m lletlerarası b r örgüt kurulacaktı (Bu örgüt önce Cem yet- Akvam adıyla şe başladı ve II. Dünya
Savaşı sonrası adı B rleşm ş M lletler olarak değ şt r ld ).

W lson’un bu barışçı ve ulus devletler kollar görünen pol t kasının ger s nde k neden vardı: B r nc s
öner ler nden kend s etk lenm yordu, yen kurulacak ulus devletler Amer ka’da değ l, esk dünyada
(Dünyanın coğrafî keş fler önces b l nen bölgeler nde) d ve bunun yarattığı karmaşa bu coğrafyalarda
yaşanacaktı. İk nc s ve daha öneml s , W lson savaşın kap tal st s stem , özell kle de serbest t caret ve
sermaye b r k m n tehd t ett ğ n doğru olarak tesp t etm şt ve dönem n koşullarında st krarlı b r dünya
düzen n n ancak ulus devletler tanımaktan geçt ğ n öngörüyordu. Başka b r dey şle W lson kap tal st
s stem n uzun vadel çıkarları ç n tek tek devletler n kısa vadel sömürgec çıkarlarından feragat etmeler
gerekt ğ n savunuyordu. Dünyadak azgel şm ş bölgeler ekonom k olarak sömürmek, bunlar ulus devletlere
parçalanmış hâldeyken de pekâlâ mümkündü ve mutlaka büyük devletler n buraları b zzat yönetmes
gerekm yordu. Üstel k böyles , güçlü devletler açısından ekonom k olarak çok daha az mal yetl ve kârlı;
s yasal açıdan da (m ll syanları önleyerek) çok daha az r skl olacaktı.
Ancak yen len devletler n b r umut olarak gördüğü W lson, I. Dünya Savaşı’nı noktalayan n haî barış
antlaşmalarına şek l ver len Par s Barış Konferansı ve San Remo’da umulduğu kadar etk l olmadı. Başta t laf
safına mensup tüm devletler n katılımıyla başlayan bu konferansların sonunda, dünyanın yen har tasını
ç zmek kala kala dört büyük devlete kalmıştı ve W lson Avrupa’nın kurt pol t kacıları, Fransız, İng l z ve
İtalyan meslektaşları karşısında ger çek lmek zorunda kaldı. Başka b r dey şle n ha antlaşmalar İng ltere’n n
sted ğ şek lde, masa üzer nde, f l ulusal talepler d kkate alınmadan ve sömürgec öncel klere göre ç z ld .
Bu yüzden, Lozan har ç I. Dünya Savaşı’nı noktalayan antlaşmaların tamamı b rer ateşkes antlaşması
hükmünde kaldılar; II. Dünya Savaşı’na engel olmayı başaramadılar ve dolayısıyla I. Dünya Savaşı neredeyse
boşuna yapılmış oldu.

İng ltere ve Fransa’nın çatışması: Avrupa’nın güçler dünyanın paylaşılması konusunda rekabet ç ndeyd .
Özell kle de k büyük Avrupa devlet , İng ltere ve Fransa, b lhassa Ortadoğu’nun paylaşılması konusunda[6]
çatışıyordu ve kend s öneml b r parça koparamasa b le d ğer n n çok güçlenmes ne engel olmaya
çalışıyordu. Pazarlıklar öyle çet n geç yordu k k yıl sürdü ve n ha barış antlaşmaları ateşkesle barış
antlaşması arasında geçen alışıldık süreden çok daha uzun b r süre sonra, ancak 1920 yılında mzalanab ld .

İtalya ve Yunan stan arasındak çatışma: İng ltere, Anadolu’nun dünya pazarlarıyla bütünleşm ş,
dolayısıyla en ştah kabartıcı bölges n , yan Batı Anadolu’yu savaş sırasında mzalanmış k ayrı g zl
antlaşmayla İtalya’ya bırakmıştı. Ama savaşın sonunda W lson lkeler ne ve antlaşmaların Rusya tarafından
açıklanmış olmasına dayanarak bunların geçers z olduğunu dd a ett ve sonunda Batı Anadolu’nun şgal n
kend adına Yunan stan’a yaptırdı. Z ra başka b r g zl antlaşmaya göre Sur ye’n n kuzey n Fransa’ya vermek
zorunda kalmıştı ve Fransa, İtalya g b sonradan yan ç zemeyeceğ kadar güçlüydü. Oysa sömürgeler ne
g den yol üzer nde olduğundan ve önem fark ed len petrol bölgeler ne yakınlığından dolayı kend s ç n
öneml olan Doğu Akden z bölges n k güçlü devlet n el ne bırakmak stem yordu. Bu nedenle Fransız
gücünün karşı kıyısına İtalya’ya nazaran daha güçsüz, yoksul ve kend ne çok daha bağımlı Yunan stan’ı
yerleşt rmey terc h etm şt . Bu durum, İtalya tarafından tepk yle karşılanıyordu.

D. İtt hatçılar ya da asker ve s v l Osmanlı bürokras s : İtt hat Terakk Part s önderler yurtdışına çıkmıştı.
Üstel k yukarıda da değ nd ğ m z g b hem halkın hem de sultanın İtt hatçılara yönel k tutumu olumsuzdu.
Ancak part ülkey beş yıldır tek başına, oldukça katı yöntemlerle yönetm şt ve bu kt dar dönem nde
Osmanlı Devlet ’n n hemen hemen tüm bürokrat k kurumları İtt hatçıların el ne geçm şt , başka b r dey şle
İtt hatçılar Osmanlı yönet m örgütü ç nde kadrolaşmıştı. Dolayısıyla l derler artık ülkede bulunmasa da
devlet örgütü ç nde çalışan tüm tt hatçı memurların tasf ye ed lmes mümkün değ ld . Zaten bu amaçlansa
b le eğ t ml nüfusu çok düşük olan b r devlet n, mevcut eğ t ml kadrolarını pol t k tutumlarını beğenmese
b le tasf ye etmes güçtü.

Daha da öneml s sadece Osmanlı s yaset ne hâk m olan k ş ler n değ l, Osmanlı s yaset nde hâk m olan
üslubun İtt hatçı yönet m n z hn yet nden öneml zler taşımasıydı. K ş ler tasf ye ed lse b le bu devlet
merkezl ve otor ter üslup muhakkak k etk s n sürdürecekt . İşte bu noktada zaten m ll yetç b r gelenekten
gelen İtt hatçı Osmanlı memurlarının ve s yasetç ler n çoğu Anadolu’da yen f l zlenen hareketle eklemlend
ya da ona yardım ett .

Fakat bu destek Anadolu hareket n n İtt hatçı b r temele, İtt hatçı örgütlere dayandığını göster r m ? Başka
b r dey şle İtt hat Terakk kadroları, Anadolu hareket n İtt hatçı k ml kler n sürdürerek m destekled ler,
yoksa Anadolu hareket ç nde dönüşerek yen b r m ll yetç l k anlayışını mı ben msed ler? Bu soru, yan
Anadolu hareket üzer ndek İtt hatçı etk s yakın dönem Türk ye tar h n n en öneml tartışmalarından b r n
oluşturur. Üstel k bu tartışma sadece tar hsel b r tartışma da değ ld r: İtt hatçı anlayışın sürüp sürmed ğ
meseles , etk s günümüz pol t kasında da devam eden b r tartışmadır. Ancak bu soruların yanıtlanması h ç
de kolay değ ld r.

B r nc s İtt hatçı kadroların m ll yetç l k anlayışı, hatta genel olarak İtt hatçı deoloj oldukça muğlak ve hâlen
tartışılmakta olan b r meseled r. Enver Paşa’nın tems l ett ğ m ll yetç l k anlayışının Mustafa Kemal’ n tems l
ett ğ anlayışla b rçok noktada ayrıştığı ve çok daha ırkçı b r çer ğe sah p olduğu dd a ed leb l r ve bu yers z
b r dd a değ ld r. Ancak Enver Paşa m ll yetç l ğ b r dönem İtt hatçı pol t kalara yön verm şse de part y
oluşturan tüm kadrolardan tam anlamıyla destek aldığını dd a etmek güçtür. Öte yandan Mondros
Ateşkes ’n n hemen ardından kurulan şgal karşıtı yerel d ren ş örgütler n n ya da müdafa- hukuk
dernekler n n bu denl hızlı örgütleneb lmes n , bunların esk İtt hat Terakk örgütler n n canlandırılmasına
dayandığını söyleyerek açıklayan tezler de mevcuttur. Ancak Mustafa Kemal’ n kend s n n İtt hat Terakk le
doğrudan b r bağı olduğunu kanıtlayan b r belge yoktur. Ayrıca bell b r destek olmuş b le olsa Cumhur yet’ n
kurulmasından hemen sonra yaşanan Terakk perver Cumhur yet Fırkası deney m ve ardından gelen s yasal
tasf ye hareket , Anadolu hareket ç nde İtt hatçılar ve karşıtları şekl nde b r bölünme olab leceğ n ve bu
çatışmanın Mustafa Kemal l derl ğ ndek İtt hat Terakk karşıtları leh ne çözüldüğünü göstermekted r. Ancak
b r kez daha bel rtmel y z k bu henüz noktalanmış b r tartışma değ ld r ve doğrudan b r s yasal bağ
kurulamasa b le İtt hat Terakk ’ye özgü s yaset yapma üslubunun Kemal st hareket üzer ndek etk s hâlen
öneml b r sorunsaldır.

Bu çerçevede karşımıza çıkan en öneml s yasal aktör Mustafa Kemal olmuştur. Bu öneml s m önce
çoğunluğu İtt hatçılardan oluşan Osmanlı askerî bürokras s n n l der olmuş; zorlu b r s yasal mücadele
sonunda rak pler n alt ederek, Anadolu Hareket ’n n l derl ğ ne dek yükselm şt r. Esasen I. Dünya Savaşı
Mustafa Kemal’ n k ş sel kar yer açısından çok yararlı olmuştu: Savaşın b t m nde en büyük rak b Enver Paşa
ülkey terk etm şt , Mustafa Kemal saray çevres ne yaklaşmıştı, Osmanlı’nın savaştak tek zafer olan
Çanakkale Savaşı’nın muza er komutanıydı ve kamuoyunun nefretle andığı İtt hat Terakk ’yle bağı olduğu
b l nmeyen nad r Osmanlı komutanlarındandı. Dolayısıyla Ateşkes n hemen ardından başlayan şgaller
karşısındak tutumu merakla beklen yordu. Mustafa Kemal Mondros Mütarekes ’n n mzalanmasından
Samsun’a çıkışına dek geçen yaklaşık 6,5 aylık süre boyunca İstanbul’da çeş tl temaslarda bulundu. Mustafa
Kemal’ n kafasındak plan şgallere karşı mücadele etmekt ve bunun Anadolu’da başlayacak d ren şe yön
vererek sağlanab leceğ n düşünüyordu. Ancak bu, o dönem n koşullarında lk bakışta başarı şansı pek
yüksek b r hareket g b görünmüyordu. Karşısındak devletler çok güçlüydü ve halk tam anlamıyla savaş
yorgunuydu. Pek akılcılığıyla ve (hem savaşta hem s yasette) stratej kurmaktak ustalığıyla tanınan Mustafa
Kemal’ böyle olmayacak g b görünen b r şe ten neden neyd ?

Tab k Mustafa Kemal’ n o sırada ne düşündüğünü b lmem z olanaksız, ancak daha sonrak kararlarını
nceled ğ m zde bell tahm nler yürüteb l r z. B r nc s bell k Mustafa Kemal uluslararası arenada W lson
lkeler ne dayanab leceğ n b l yordu; k nc s t laf devletler arasındak kırılma ve çatışma noktalarının
göründüğünden çok daha der n olduğunu düşünüyordu ve son olarak t laf devletler n n asıl güçlü
tems lc ler n n Anadolu’ya asker çıkarmayacağını tahm n ed yordu. Bu tahm n nde haksız da değ ld . I. Dünya
Savaşı’nın yıkımının ardından İng l z, Fransız ve İtalyan kamuoyunda da savaş karşıtlığı g derek
yaygınlaşıyordu ve Avrupalılar artık kend devletler n n sömürgec hırsları ç n adını b le b lmed kler
topraklarda savaşmak stem yorlardı[7]. Savaşın b t m nden Sevr Antlaşması’na kadar geçen k yıl ç nde
örneğ n İng ltere, ordusunun öneml b r kısmını dağıtmıştı, çünkü doğal olarak I. Dünya Savaşı’nın
seferberl k konumunu k yıl koruması olanaksızdı. Üstel k en büyük sömürges H nd stan’da çıkan syanlarla
da uğraşıyordu. El nde kalan sınırlı sayıdak gücü de kend s ç n o kadar öneml olmayan Anadolu’dan daha
fazla öneml b r hâl almaya başlayan petrol bölgeler nde ve mevcut sömürgeler nde çıkab lecek
karışıklıklarda değerlend rmey düşünüyor olmalıydı.

Böylece Mustafa Kemal, Vahdett n tarafından 9. Kolordu Müfett ş sıfatıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı.
Görev tanımı bölgedek İng l z şgal kuvvetler ne karşı eylemler durdurmak, Türkler n el ndek s lahların şgal
kuvvetler ne tesl m ed lmes n sağlamaktı. Bunun ç n de tüm s v l ve askerî Osmanlı yetk l ler ne em r
vereb lecek çok gen ş yetk lerle donatılmıştı. Ancak yukarıda da değ nd ğ m z g b kafasındak plan çok
başkaydı…

5.2. Ulusal Mücadele Yılları (19 Mayıs 1919-30 Ağustos 1922)

Mustafa Kemal, Anadolu’ya geç ş yle, ateşkes hükümler ne karşın ordularını dağıtmayan d ğer Osmanlı
komutanlarıyla b rl kte b r harekete g r şt . Bu g r ş m Amasya Genelges ’yle duyuruldu. Amacı yerel düzeyde
süren d ren ş b r araya toplayarak ulusal b r d ren ş hâl ne get rmekt . Bunun ç n öneml b r yerel kongreye
katıldı (Erzurum Kongres ) ve mümkün olduğunca çok müdafaa- hukuk grubunun katılımıyla ulusal b r
kongre düzenled (S vas Kongres ).

Mustafa Kemal’ n başı çekt ğ hareket amacını gerçekleşt r rken tüm meşru yet zem nler n teker teker
tüketen b r yol ç zd . Örneğ n g r ş len hareket n somut hedef n , yan hang sınırlar ç nde b r kurtuluş
mücadeles ver leceğ n gösteren belgen n (M sak-ı M ll ya da Ulusal Ant) kend kurduğu Anadolu Müdafaa-
Hukuk grubu tarafından değ l, bu sırada mevcut bulunan Osmanlı mecl s ç nde Anadolu’dak hareket
destekleyen m lletvek l çoğunluğu tarafından çıkarılmasını sağladı. Bu belge W lson lkeler ç ndek
“Ulusların kend kader n tay n hakkı” f kr ne dayanarak, Anadolu’da Türk nüfus çoğunluğuna sah p olduğu
dd a ed len bölgeler kapsıyor, durumu daha bel rs z bölgelerde halkoyuna başvurulacağını bel rt yordu ve
bu çapta dd alar ancak ulusal tems l sıfatına sah p b r kurum tarafından ortaya atıldığında meşru kabul
ed leb l rd . Osmanlı’da var olan ama mütareken n ardından kapatılan mevcut Mecl s- Mebusan açılmadan
ve M sak-ı M ll ’n n kabul ed lmes nden sonra bu mecl s n şgal kuvvetler nce kapatılmasıyla İstanbul’dak b r
s yasal etk nl ğ n olanaksızlığı ortaya çıkmadan, doğrudan doğruya Anadolu’da b r ulusal mecl s (Türk ye
Büyük M llet Mecl s ) açmaya g r şmed . Daha 1921 yılında TBMM’n n örgüt yapısını bel rleyen b r kanun
(Teşk lat-ı Esas Kanunu) çıkararak anayasa f kr ne b r adım atmış oldu.

Nasıl k Osmanlı merkez nde farklı s yasal tutumlar varsa Anadolu hareket ç nde de farklı s yasal
kamplaşmalar vardı. Anadolu’dak farklı kamplaşmalar üç temel eksen etrafında bel r yordu:

A. Osmanlı Devlet ’n n farklı kurumları karşısındak tutum: Osmanlı Devlet de her devlet g b b rçok
farklı kurumdan oluşuyordu: H lafet, pad şahlık, Osmanlı yönet m örgütü ya da Osmanlı bürokras s -Osmanlı
memurları, Osmanlı ordusu, Osmanlı parlamentosu ve hükûmet; bunların heps b rb r nden ayrı kurumlardı.
Devlet n çek rdeğ n oluşturan kurumun (Osmanlı örneğ nde pad şahlığın) zayıfladığı ve d ğerler n
bastıramadığı, yan merkezî devlet n görece güçsüz kaldığı böyles b r yen lg ve bel rs zl k dönem nde, her
devlette olduğu g b Osmanlı’da da devlet n farklı kurumları farklı s yasal görüşler savunab l yordu. Yukarıda
da değ nd ğ m z g b bu noktada Osmanlı devlet örgütünün çoğu İtt hat Terakk kökenl bürokras s Anadolu
hareket ne destek verd ve İstanbul’un bazı kaynaklarını g zl ce Anadolu’ya aktardı. Osmanlı ordusunun y ne
çoğu İtt hat Terakk mensubu olan b rçok subayı da Anadolu hareket ne destek verd . Ancak bu noktada
hareket ve İtt hat Terakk arasındak l şk n n tartışmalı olduğunu b r kez daha hatırlatmakta yarar var.
Yukarıda değ n ld ğ g b kapatılan Osmanlı parlamentosundak b rçok m lletvek l de Mecl s yen den
açıldığında Anadolu hareket ne destek verd . Dolayısıyla 1918-1923 yılları arasında gerçekleşen olayları
“Osmanlı Devlet ’ne karşı Anadolu” g b b r formülasyonla açıklamak b raz genellemec olur ve durumun
karmaşıklığını fazlaca bas te nd rger.

Ancak Osmanlı Devlet ç nde pad şahlık ve h lafet şahsında b rleşt ren Vahdett n ve dönem n büyük
kısmında hükûmet başkanı sıfatıyla kt dara gelen Damat Fer t Anadolu hareket n desteklem yordu. Buna
rağmen hem S vas hem Erzurum Kongres kararları arasında hareket n gerekçeler nden b r “pad şahlık ve
h lafet kurtarmak” olarak açıklanıyordu ve temel s yasal karşıtlık Osmanlı hükûmet yle kuruluyordu.
Dolayısıyla (Mustafa Kemal’ n kafasındak plan belk de buydu ama) Anadolu hareket pad şahlık rej m n
yıkıp, cumhur yet kurmak üzere yola çıkmamıştı. Z ra yukarıda da açıkladığımız g b Vahdett n, şgal ett ğ
makam t barıyla geleneksel b r kar zmayı tems l ed yordu, pad şah sıfatı tek başına büyük k tleler kend ne
çekmeye yet yordu ve Anadolu hareket ç nde de pad şah yanlıları vardı. En azından k mse baştan
pad şahlığa karşı b r s yasal söylem gel şt rme cesaret n gösterem yordu.

B. İt laf Devletler karşısındak tutum: Anadolu hareket ne katılanlar arasında şgaller n kaldırılması
konusunda b le tam b r uzlaşma yoktu; daha doğrusu Batılı devletler karşısındak tutum konusunda b r
anlaşmazlık mevcuttu. Oldukça ger l ml tartışmalarla geçen S vas Kongres ’ne damgasını vuran en öneml
çatışma konusu “ABD mandası”nın kabul ed l p ed lmeyeceğ yd . Manda s stem , yenenler n yen lenler
W lson lkeler ne göre açıkça “ şgal” edemeyeceğ koşullarda gel şt r lm ş b r çözümdü: Yen kurulan küçük
ulus devletlere yönel k tehd tler engellemek, böylece kalıcı barış hedef n sağlamak üzere bu devletler n
koruması, B rleşm ş M lletler adına daha büyük b r devlete ver lecekt . Osmanlı topraklarına l şk n çok çeş tl
talepler ortaya atıldığı ve Osmanlı’nın durumu ç nden çıkılmaz b r hâl aldığı ç n Par s Barış Konferansı’nda
b r türlü çözülem yordu. Amer ka B rleş k Devletler bunun üzer ne durumu yer nde ncelemes çn
Osmanlı’ya b r heyet gönderm şt ve tam da S vas Kongres yapılırken bu heyet Osmanlı ç n en y s n n
Amer kan mandası olduğu yönündek raporunu yayınlamak üzereyd . Fakat durum sadece b r dış etk
meseles değ ld . S vas Kongres ’ne katılan manda yanlıları böylece Osmanlı toprak bütünlüğünün
korunab leceğ n umuyorlardı; yan hedef n yarı-bağımlı da olsa daha gen ş topraklara sah p b r devlet
kurmak şekl nde ç z lmes n savunuyorlardı. Buna karşılık Mustafa Kemal daha küçük ama tam bağımsız b r
devlet projes nden yana çıktı ve tartışmayı kazanan taraf oldu.

C. Mustafa Kemal’ n l derl ğ karşısındak tutum: Mustafa Kemal’ n hareket üzer ndek etk s çok güçlüydü,
ancak başından t baren rak ps z değ ld . Dolayısıyla onun tek l der olarak ortaya çıkması da s yasal b r süreç
ç nde, yavaş yavaş gerçekleşt ve tüm bu zaman d l m boyunca sık sık rak pler yle karşı karşıya kaldı.
Özell kle Mustafa Kemal etrafında örgütlenenler ve esk İtt hat Terakk kökenl Mecl s mensupları, yan
sırasıyla Müdafaa- Hukuk Grubu ve ona muhal f II. Grup ya da Müstak l grup, Kurtuluş Savaşı’nı yürüten
b r nc TBMM’n n son derece demokrat k havası ç nde her türlü kararı sürekl tartışarak alıyordu. Aynı
şek lde başka b r kırılma noktası yerel kt darlarla ulusalcı hareket arasındaydı. Kaldı k yerell k ve merkezîl k
arasındak bu çatışmanın s lahlı mücadeledek yansıması olarak, ger lla t p mücadele yürüten s lahlı
çeteler n başındak l derlerle şgaller n ancak düzenl orduyla kaldırılab leceğ n savunan Mustafa Kemal
arasında da b r çatışma vardı. Bu çatışma sonunda, bu l derler n bazılarının syanına dek uzandı ve bu
syanların en etk l s en büyük çeten n başındak Çerkez Ethem tarafından çıkarılanıydı. Düzenl orduyla
savaş ancak bu syanların bastırılmasıyla etk l şek lde başlatılab ld .

Yukarıda da değ nd ğ m z g b s lahlı çetelerle askerî b r mücadele şgallerle b rl kte zaten başlamıştı, ancak
Mustafa Kemal böyle dağınık b rl kler yer ne düzenl b r orduyla savaşı destekl yordu. Fakat bu pahalı b r şt .
Ülken n koşulları da yeters zd . Bu noktada s lahlı mücadele ç ve dış kaynaklarla desteklend . Dış
kaynakların başında Sovyetler’den gelen yardım gel yordu. I. İnönü Muharebes n n ardından Türkler n askerî
varlıkları sahneye çıkınca Ruslarla Moskova antlaşması mzalandı ve böylece yardım başladı. Ruslar yen
kurulmuş b r devlet olarak rej mler n hraç etmek st yorlardı; üstel k sömürgec b r güçle savaşan küçük b r
devlet desteklemek sosyal st deoloj n n bu sıradak seyr ne uygundu, z ra tam da aynı tar hlerde sosyal zm
ve m ll yetç l ğ bağdaştırmaya yönel k arayışlar yüksel şteyd (Sosyal zm ve m ll yetç l k bağının kes n olarak
kopuşu ancak Stal n dönem nde gerçekleşt ). Türkler ve Ruslar arasındak y l şk ler II. Dünya Savaşı’na
kadar da devam ett . Rusların dışında, Türkler g b İng l zlere karşı sömürgec l k karşıtı b r mücadele yürüten
H nt Müslümanları da hem parasal hem s yasal destekte bulundular. Yukarıda değ nd ğ m z g b , t laf
devletler arasındak çek şmeler o derece der nd k Sakarya Meydan Muharebes ’nden sonra Türkler n
başarılı olacağı anlaşılınca Fransa ve İtalya askerler n çekmekle kalmayıp parasal yardımda da bulundular.
İç kaynaklara gel nce, b r kere yukarıda da değ nd ğ m z g b İstanbul’dan gelen g zl yardımlar ve t laf
devletler ne tesl m olmayan Osmanlı b rl kler ve tesl m ed lmeyen s lahlar vardı. Ayrıca zaten yerel s yaset n
ç ndek varlıklı kes m de harekete destek ver yordu çünkü Anadolu’dak sınırlı sermaye b r k m büyük
oranda yaşadıkları yerler terk eden gayr-ı Müsl mler n bıraktıklarına el koymaya dayanıyordu ve varlıklı sınıf
şgaller n başarılı olması durumunda bunların ger dönerek mallarını talep etmes nden çek n yordu.
Anadolu’nun fak r halkı da Sakarya Meydan Muharebes ’nden hemen önce, Tekal f- M ll ye (Ulusal
Yükümlülükler) adıyla çıkan verg kanunu uyarınca tüm varlığını bu zor mücadele ç n seferber ett .

Düzenl orduya dayalı asıl mücadele Batı cephes nde, Yunanlılara karşı yürütüldü. Anadolu şgal ne karşı
Yunan stan ç ndek cılız muhalefete rağmen Ven zelos İzm r’e c dd m ktarda asker çıkardı ve Batı
Anadolu’yu şgal ett , üstel k bu şgal n kalıcı olduğunu lan ett . Yukarıda da değ nd ğ m z g b şgal b raz da
Yunan stan’ın İng ltere’n n taşeronluğunu yapması anlamına gel yordu. İnönü ovasındak k cılız savunma
savaşından ve Kütahya-Esk şeh r hattındak yen lg den sonra Mustafa Kemal Mecl s’ten çok gen ş yetk lere
dayalı “başkumandanlık” unvanını sted ve muhal fler n n de desteğ yle bu unvanı almayı başardı. Bu
noktada muhal fler oldukça yüksek olan yen lg ht mal nde tüm sorumluluğu Mustafa Kemal’e yükleyerek
onun g derek yükselen prest j n b r anda söndürmey hesaplıyordu. Ancak şler onların umduğu g b
g tmed . Mustafa Kemal tüm güçler n seferber ederek, Sakarya’da Türkler n lk saldırı harekâtını örgütled ve
çok zorlu b r mücadeleden sonra başarılı oldu. Deneb l r k Kurtuluş Savaşı’nda düğümü çözen asıl
muharebe Sakarya’dır. Temmuz-Ağustos 1921 tar h ndek bu muharebeden sonra, son darbey vurmak ç n
b r yıl boyunca hazırlık yapıldı[8]. Bu arada Batı’dan gelen barış tekl fler Yunan şgal n n tamamen kalkması
şartına bağlanarak redded ld . Sonunda 30 Ağustos 1922’de Batı’dak Yunan ordularına n haî darbe vuruldu.
Ancak artık bozguna uğramış b r ordu olduğundan Yunanlılar kend şgal bölgeler nden ger çek l rken zaten
sınırlı hâldek altyapıyı tahr p ett ler, köyler ve tarlaları yaktılar.

Bölüm Özeti

Bu bölümde öncel kle I. Dünya Savaşı’nın nedenler ve sonuçları üzer nde durulmuş; bu çerçevede topyekûn
savaş kavramı ve modern toplum üzer ndek etk ler ele alınmıştır.

I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı açısından ortaya çıkan sonuçları ve ülke yönet m ndek İtt hat ve Terakk
l derler n n ülkey terk etmes le oluşan kt dar boşluğunu doldurmaya aday çeş tl güçler n, dünyanın ve
Osmanlı’nın ç nde bulunduğu genel duruma l şk n tahl l, öngörü ve planları ayrıntılı şek lde ele alınmıştır.

Bu anal zden sonra, Türk ye Cumhur yet ’n n kuruluşuna g den tar hsel aşamalar, yan ulusal mücadele yılları
kısaca ncelenm şt r.

[1]Esasında W lson lkeler ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra hayata geç r ld ve 1945-1972 arası soğuk savaş
yıllarında uluslararası pol t kaya yön veren (B rleşm ş m lletler, ulusların kend kader n tay n hakkı ya da self-
determ nasyon g b ) temel kurum, kavram ve yaklaşımların kaynağı oldu.
[2]İtt hat ve Terakk l derler nden Talat Paşa, 1915’te, yan savaş sürerken Osmanlı Ermen ler n n Sur ye’ye
zorunlu olarak göç ett r lmes (tehc r ) le lg l b r kanun çıkartılmasını sağladı.

[3]Öte yandan Mondros Ateşkes ’n n h çb r yer nde açıkça ‘ şgal’ ter m yer almadı. Bunun sebeb , elbette
Antlaşma’nın b r barış antlaşması değ l, ateşkes antlaşması olması d . Öte yandan ABD’n n savaşa g rmes n n
şartları olarak öne sürdüğü W lson İlkeler arasında “yenen devletler yen len devletlerden toprak ve savaş
tazm natı stemeyecekt r” fades n n yer alması da f lî şgallere rağmen, bunun açıkça tela uz ed lmemes nde
etk l d .

[4]Self determ nasyon lkes olarak da b l nen Ulusların Kend Kader n Tay n Hakkı, lk defa Bolşev k l der Len n
tarafından kullanılmıştır ve Marks st emperyal zm teor s ç nde sömürgeleşt r lm ş ulusların bağımsızlık
talepler n tar flemekted r. Ancak kavram ABD başkanı W lson tarafından da ben msenm şt r.

[5]Esasen Türk ye Cumhur yet n n kurulması B r nc dünya Savaşı sonrası, Ortadoğu’da esen ulus devletleşme
sürec n n, dolayısıyla dünya tar h ndek b r genel dalganın parçasıdır. Ancak yukarıda da anlatıldığı g b , bu
dalganın ç nde d ğerler nden ayrışarak, ulusal kurtuluş savaşına dayanan kend ne özgü b r süreç ç nde
gerçekleşm şt r.

[6]Sanılanın aks ne petrol I. Dünya Savaşı’nın çıkış nedenler nden değ ld r; çünkü savaşın başladığı 1914’te
petrol, yaygın b r enerj kaynağı değ ld ; ancak gelecekte öneml olacağı b l n yordu. Dolayısıyla petrol, savaşın
nedenler değ lse b le sonuçları üzer nde etk l olmuştur; çünkü 1920’lere gel nd ğ nde önem kazanmıştır.
Ortadoğu’nun petrol zeng nl ğ aslen II. Dünya Savaşı sonrası fark ed ld ; ancak 1920’lerde sondajlar başlamıştı ve
örneğ n Musul Bölges ’nde petrol çıkarılıyordu.

[7]Dolayısıyla bu durum, halkların görüşü le devletler n görüşünün her zaman örtüşmeyeb leceğ n b r kez daha
göstermekted r.
[8]Bu noktada henüz, Türk ye Cumhur yet ’n n kuruluşuna g den 1918-1922 arası 4 yılın bazı dönemler n n,
aslında çok kısa ve aynı derecede de kr t k ve öneml b r süreç olmasına rağmen, ger kalan dönemler kadar
ayrıntılı şek lde aydınlatılmadığını bel rtmel y z: Mondros Ateskes ’n n ardından, Samsun’a çıkana dek Mustafa
Kemal’ n İstanbul’da geç rd ğ dönem ve Sakarya Meydan Muharebes le Büyük Taarruz arasındak b r yıl.
Ünite Soruları

1.  I. Dünya Savaşı’nın nedenler nelerd r?

Cevap:
Emperyal st rekabet, yan Batı’nın sanay leşme sonrası sömürgeler n gen şletme ve dünyanın
henüz sömürgeleşt r p paylaşmadığı, Ortadoğu-Balkanlar g b , Avusturya-Macar stan ve Osmanlı
yönet m ndek bölgeler n sömürgeleşt rme arzusu B r nc Dünya Savaşı’nın temel neden d r.
Savaşın b r d ğer neden , emperyal st rekabet le ç çe olmak üzere, Avusturya-Macar stan ve
Osmanlı İmparatorluğu’nu ulus devletlere bölerek Doğu sorununu kalıcı b r şek lde çözmek
steğ yd . Savaş aynı zamanda Almanya ve İng ltere’n n tems l ett ğ k modernl k model n n
çarpışması d . Bunların yanı sıra, savaşın, Rusya’nın Slav halklarına yönel k korumacı tutumu
(Panslav zm), Almanya ve Fransa arasındak (gen ş kömür yataklarına da sah p olan) Alsace-
Lora ne Bölges le lg l sorunlar g b , o andak konjonktüre özgü sebepler de vardı.

2. Rusya I. Dünya Savaşı’nda kazanan t laf devletler arasındadır. Bu fade,

A) Doğrudur

B) Yanlıştır

3. Topyekun Savaş Kavramı ne demekt r?


Cevap:
Topyekûn Seferberl k, asker tekn k term noloj de askerl k çağındak ler n s lah altına çağrılması
demek olan “seferberl k” kavramının çok daha genel b r toplumsal sürec bet mlemek ç n
kullanılmaya başlanması le toplumun s v l unsurlarının ve tüm kurumlarının savaşın
gereks n mler ne göre mob l ze ed lmes ve yen den düzenlenmes d r. Topyekûn Seferberl k şu
unsurları çer r: Cephe ç n sürekl nsan seferber etme; savaşın f nansmanı ç n neredeyse bütün
b r ekonom k alanın savaşa kanal ze ed lmes ; basın ve kültür alanının savaş propagandası ç n
kullanılması; “İç güvenl k” amaçlı zorunlu göç ett rmeler. Sonuçta bu adımlar, toplumsal c ns yet
dengeler , demograf g b temel yapısal unsurlarda s l nmez zler bırakarak, Dünya Savaşlarına
katılmış ülkeler n toplumsal yapısı üzer nde savaş sonrasında da devam eden etk ler
bırakmışlardır.

4. I. Ülkey terk eden İtt hat ve Terakk önderler ne karşıydı.


II. Anadolu hareket ne karşıt s yaset yürütüyordu
III. Osmanlı Devlet ’n n devamının İng ltere’n n koruması le mümkün olacağını düşünüyordu.

Yukarıda Mondros Mütarekes sonrası ortaya çıkan kt dar boşluğunu doldurmaya aday güç ya da
gruplardan b r n n s yasal görüşler ver lm şt r. Bu güç ya da grup aşağıdak lerden hang s d r?

A) Volkan gazetes etrafında toplanan grup

B) İtt hat ve Terakk Part s ’n n kalan kadrolarının ılımlı kanadı

C) Manda yanlılarının oluşturduğu grup

D) Damat Fer t Paşa ve Hürr yet ve İt laf Fırkası

E) Felah-ı vatan grubu 

5. Anadolu’da oluşan s yasal hareket n yönel m n tanımlayan en y fade hang s d r?

A) Merkez yete doğru lerleyen b r harekett r.

B) İç nde güçlü yerel unsurlar yer alır.

C) Hukukî konular ger plana terek, an f lî durumlara dayanarak lerlem şt r.

D) Batı Dünyası le l şk ye kesen, tamamen çe dönük b r harekett r.

E) L derl ğ yerel aktörler arasında paylaşılmıştır.  


CEVAP ANAHTARI

1. - 2. b 3. - 4. d 5. a
6. YENİ BİR DEVLET-YENİ BİR TOPLUM: ERKEN
CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRKİYE (1922-1950)

Giriş

Sevg l Öğrenc ler,

Geçen bölümlerde Osmanlı’da klas k yapının çözülüş sürec n kısaca ele aldıktan sonra Osmanlı
modernleşme m rası üzer nde durduk. Bu anlamda b razdan ele alacağımız Kemal st devr mler n Batılılaşma
tar h m z açısından b r m lat olmadığı açıktır. Cumhur yet kurulduğunda, Batılı b r yaşam tarzının örnekler ,
kavramları, ger l mler , entelektüel hayatı ya da parlamento, s yasal part g b kurumlar zaten b l n yordu. İk
değ ş m sürec yukarıdan değ ş m model ne yakın olduğu ve devlet n öncülüğünde gerçekleşt ğ ç n de
benz yordu. Ancak bundan sonra b r ayrışma başlıyor, Osmanlı’nın reformcu modernleşmes ne karşılık
cumhur yet devr mc b r değ ş m model öngörüyordu: Kökten hukuksal adımlarla, gündel k yaşamın nce
ayrıntılarına dek etk edecek b r değ ş m hamles başlattı; esk kurumları yapab ld ğ kadar tasf ye ett . Ayrıca
Osmanlı’da değ ş m orta-üst ve üst sınıf bürokrat a lelerle sınırlı kalmıştı; cumhur yet bu dalgayı b raz daha
gen şlett ve kentl , okumuş, orta sınıf genç nesl değ ş m dalgasının ç ne aldı (Ancak Türk ye nüfusunun
gen ş kes mler n oluşturan köylüler hâlen modern yaşamın etk s nden uzaktı; bunun ç n 1950’lerde
başlayan b r dönem beklemek gerekecekt ). Son olarak genç Türk ye kend modernl k anlayışını
Osmanlı’dak nden kesk n b ç mde ayrıştırıyor; Osmanlı’dak Batılılaşmayı yapmacık, yüzeysel ve yoz
buluyordu. Çünkü bu, p yasanın kend l ğ ndenl ğ ne terk ed lm ş, denetlenmeyen b r Batılılaşma d . Oysa
Cumhur yet, merkezî devlet n denet m altında ve onun tarafından planlanan b r model önermekteyd .

6.1. Dünya’da İki Savaş Arası Dönem (1918-1939)

Dünya’da k savaş arası döneme bakmak, Türk ye Cumhur yet ’n n ç nde doğduğu ve lk yıllarını geç rd ğ
ortamı anlamak açısından gerekl d r. Z ra bu derste b rkaç kez vurguladığımız üzere Türk ye’n n toplumsal
yapısı ve onu etk leyen tar hsel süreç, dünya tar h nden ayrı kavranmaz[1].

Aslında 1918-1939 arası dünya tar h n de k alt dönemde ele almak gerek r: 1918-1929 ve 1929-1939 arası.

1918-1929 arası genel hatlarıyla İng ltere’n n tems l ett ğ l beral ekonom ve s yaset n toparlanma çabasıyla
karakter ze ed l r. Açık b r askerî üstünlükle olmasa dah İng ltere’n n de parçası olduğu İt laf devletler savaşı
muza er taraf olarak b t rm şt r. Üstel k savaş yorgunu dünya güvenl kl b r l man aramaktadır. Sonuçta
kap tal st s stem ve l beral zm savaş sonrası b r toparlanma arayışına g rer. Fakat bu arayış 1929 ekonom k
kr z sonrası flas eder.

Bu genel çerçevede k savaş arası dönem aşağıdak temel özell klerle karakter ze ed l r:
1.  Genel olarak burjuva l beral zm ne, onun tems l ett ğ çok part l demokras ye ve kap tal zme karşı b r
güvens zl k hâk md r. 19. yüzyıla hâk m olan ve İng ltere’n n hegemon k güç olduğu bu düzen n
lerleme get receğ vaad artık kna ed c değ ld r çünkü savaş, üstel k dünya savaşı; ekonom k kr z
(1876 ve sonrasında 1929 Kr z ) ve toplumsal eş ts zl k, buna bağlı çalkantılar, hatta devr m
get reb leceğ görülmüştür.

2.   Bu çerçevede 19. yüzyıl boyunca dünyaya hâk m olan İng ltere’n n hegemonyası zaten 1870’lerden
ber sarsılmaktadır. Dolayısıyla dünyada b r hegemonya boşluğu vardır. Bu hegemonyayı
doldurab lecek en güçlü aday Amer ka B rleş k Devletler ’d r. Ancak st krarsız b r dünyada hegemon k
güç olmak aslında çok da caz p değ ld r; Dünyanın c dd sorunlarında taraf olmayı gerekt r r k bunun
da r sk büyüktür. Amer ka B rleş k Devletler savaşa g rmeden önce dünyaya st krar kazandırmak ç n
W lson lkeler n öne sürmüş; ama yukarıda da değ nd ğ m z üzere bu lkeler hayata geçemem şt r.
Dolayısıyla ABD bu dönemde kend kıtasına kapanan ve hegemon k güç olmayı üstlenmeyen
( zolasyon st) b r pol t ka zler. Bu hegemon k boşluk, II. Dünya Savaşı’nın nedenler nden b r olacaktır.
Ancak II. Dünya Savaşı sonrasında, st krarlı b r dünya kurulduktan sonra ABD hegemon k b r güç
olarak ortaya çıkacaktır. Bu aynı zamanda modern dünyada İng ltere’n n tems l ett ğ sömürgec l ğe
alternat f yen b r sömürgec l k evres n n başlaması anlamına gelecekt r.

3. Savaş sonunda mparatorluklar ulus devletlere parçalanmıştır. Ancak Türk ye g b b rkaç örnek har ç,
bu, bell b r bölgede hak dd a eden m ll yetç l kler n sürece dâh l olab ld ğ daha güven l r b r
d plomat k süreç ç nde gerçekleşmem şt r. Bu nedenle de st krarlı b r uluslararası s yaset
oluşamayacak ve yen b r dünya savaşı çıkacaktır.

4. Güven kaybeden l beral zme, çok part l rej me ve kap tal zme karşı alternat f arayışları yüksel r. İlk
alternat f Rusya’dan gel r: Daha savaş sürerken, 1917’de, Rusya’da, sosyal st Ek m Devr m gerçekleş r
ve lk kez güçlü b r dünya devlet , kap tal st olmayan, ama modern ekonom k kurumları gözeten b r
yapıya kavuşur (Bu yapı varlığını 1990’ların başına dek sürdürecekt r).

5. Tüm bu kr z, bel rs zl k ve karmaşa ortamında 1929 Ekonom k Kr z patlar ve l beral zmle lg l son
toparlanma umutlarını da söndürür. Serbest p yasa ekonom s nde arz-talep denges n n
bozulmasından kaynaklanan kr z hemen hemen tüm dünyayı etk ler.

6. Kr z ortamının da etk s le l beral zme b r d ğer alternat f İng ltere’ye çok daha yakın olan b r Avrupa
ülkes nden, Almanya’dan gel r. İng ltere tarafından dayatılan ağır koşullu barış antlaşmaları ve 1929
ekonom k kr z n n etk s yle hoşnutsuzluğu g derek açığa çıkan k tleler n desteğ yle, aşırı ırkçı, l dere
neredeyse tapınılan, tek part yönet m ne dayanan, bu part n n hayatın tüm alanlarını otor tes altına
aldığı ve muhal f seslere karşı son derece otor ter davranan faş st d ktatörlükler yüksel r. Bu
d ktatörlükler aynı zamanda yayılmacı ve saldırgan b r dış pol t ka zlerler. İlk örneğ 1922’de
Mussol n ’n n kt dara gelmes le İtalya’da görülen faş zm, 1933’te H tler’ n Almanya’da kt dara
gelmes le İtalya’dak nden çok daha katı b r görünüme kavuşur. Seç mle kt dara gelen H tler, tüm
muhal fler n ve devlet ç nde kend n denetleyeb lecek yargı vb. tüm kurumları bastırarak b r tek part
yönet m kurar. Üstel k bu tek part yönet mler c dd b r büyüme hızı da yakalarlar. Bu hızlı büyümen n
ağır nsanî ve s yasal sonuçları 1930’larda henüz ortaya çıkmamıştır. Dolayısıyla 1930’lar çok part l
demokras ler n h ç de revaçta olmadığı yıllardır ve gel şmek steyen b rçok ülke ç n, her durumda
faş zm değ lse b le tek part rej m gayet meşru b r alternat r. Bu nedenle tek part rej mler
1930’larda yayılır.
7. Son olarak l beral zm ve onun tems l ett ğ modernl k model s yasal olarak eleşt r ld ğ g b entelektüel
olarak da eleşt r l r. Savaş gerçeğ le, yan kend ülkeler n n emperyal st pol t kalarının kend ler n de
etk leyen sonuçları le yüzleşen Avrupalı entelektüeller modernl ğ kıyasıya eleşt r rler. Bu, Avrupa
entelektüel tar h nde öneml b r z bırakır.

En n hayet nde göreceğ z k dünyayı faş zme karşı, zor b r tt fak, komün zm ve kap tal zm tt fakı
kurtaracaktır. II. Dünya Savaşı’nda ABD-Rusya İtt fakı, Almanya’yı yenecekt r. Zaten bu tt fak da II. Dünya
Savaşı sonrası dağılacak ve dünya kap tal st ve sosyal st n tel kl k kutba ayrılacaktır.

6.2. Erken Cumhuriyet Döneminde İç Siyaset

Zafer n ardından İng ltere tüm Anadolu yarımadasını tek günde gözden çıkardı ve Mudanya’da Türklerle
ateşkes mzaladı çünkü kend ç s yasal karışıklıklarıyla meşguldü ve H ntl Müslümanların da şgal
kaldırmak yönünde baskısı altındaydı. (Ancak petrol bölges Musul konusunda çok daha natçı b r tavır
takınacak ve sonunda sted ğ n elde edecekt .) Dolayısıyla düzenl ordu şgal kuvvetler ç nde en kuvvetl s
olan İng ltere’yle savaşmadı.

İt laf devletler yle bu kez Lozan’da karşı karşıya gel nd ve bugünkü Türk ye’y kapsayan topraklar ç n
pazarlık ed ld ; böylece I Dünya Savaşı’nı noktalayan asıl antlaşma Lozan oldu. Bugün bazı çevreler n M sak-ı
M ll ’den fazlaca tav z ver ld ğ n düşünerek eleşt rd kler , bazı çevreler nse o koşullar ç nde olab lecek en y
antlaşma olarak n telend rd kler Lozan, Hatay dışında bugünkü Türk ye’n n sınırlarını ç zd , Türk ye’n n
uluslararası planda tanınmasını ve (6 yıllık b r gec kme şartıyla) yabancılara tanınan ekonom k ayrıcalıkların
tamamen kalkmasını sağladı.

Bu yıllarda ç s yasette öneml gel şmeler yaşandı. Zafer n get rd ğ coşku havası ç nde 1 Kasım 1922’de
saltanat ve h lafet ayrıldı ve saltanat kaldırıldı. Böylece yaklaşık olarak 14. yüzyıl başında kurulan Osmanlı
İmparatorluğu’nun kend n oluşturan etn k grupların 19. yüzyıl boyunca ard arda syan etmeler yle başlayan
parçalanma sürec Türkler n de kopuşuyla sona erd ve Osmanlı Devlet ’n n s yasal varlığı son buldu. Sultan
Vahdett n İng ltere’n n yardımıyla ülkey terk ett . H lafet makamına da Vahdett n’ n amcasının oğlu
Abdülmec d get r ld . Ardından Kurtuluş Savaşı’nı yürüten mecl s sona erd ve yen seç mlerle yen b r mecl s
oluşturuldu. Mustafa Kemal, I. Mecl s ç ndek gruplaşmada l derl ğ n üstlend ğ Anadolu ve Rumel Müdafaa-
Hukuk Grubu’nu Halk Fırkası adı altında part leşt rd . Ankara’nın başkent lan ed lmes nden 16 gün sonra b r
hükûmet bunalımı ves les yle yen b r rej m, cumhur yet lan ed ld . Cumhurbaşkanlığı ve h lafet arasında
çıkan kt dar çek şmes se 3 Mart 1924’te h lafet n kaldırılmasıyla son buldu.

Öte yandan bu dönemde kt dardak Halk Fırkası’na alternat f k s yasal part kuruldu. B r nc s 1924 yılında
kurulan Terakk perver Cumhur yet Fırkası d . Part n n kurucuları Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’ n
yanında savaşmış yakın arkadaşları d . Ancak 1925’te çıkan etn k ve d nsel temalı Şeyh Sa t İsyanı’nın
yarattığı ortamda part kapatıldı. 1926’da İzm r’de, Mustafa Kemal’e yönel k b r su kast n ortaya çıkmasının
ardından part kapatıldı. Terakk perver Fırka aslında tüm devr mlerde görülen b r sürec n Türk ye’dek
yansıması d : İht lal , yan devr me yol açan kalkışmayı b rl kte gerçekleşt rm ş kadrolar, değ ş m n nasıl
olması gerekt ğ konusunda ayrışıyordu. Bu bakımdan Terakk perver Fırka Kurtuluş Savaşı’nda yan yana
gelm ş Kemal st ve İtt hatçı kadroların ayrışması d . Bu tar hten sonra 1930’a dek ülke otor ter şek lde
yönet ld . 1930’da, bu kez Mustafa Kemal’ n steğ le yen den b r part kuruldu: Serbest Cumhur yet Fırkası.
Fakat bu part de hem devr mlere hem de 1929 ekonom k kr z ne tepk duyan gen ş k tleler n desteğ n
aldıktan sonra kend kend n feshett . Ardından on beş yıl devam edecek kes nt s z tek part yönet m başladı.

Tüm bu muhalefet part s g r ş mler halk fırkası ç nden çıkmış kadrolarca kurulmuştu ve Cumhur yet’ n
temel lkeler n ben ms yordu. Merkezî devlet n etk nl k alanını kısıtlayan daha l beral görüşlerden
yanaydılar; örneğ n devletç l ğe karşı serbest g r ş m savunuyorlardı. Değ ş me karşı değ llerd , ama daha
yavaş ve tabanla st şare ç nde b r değ ş mden yanaydılar. Her k s de Mustafa Kemal tarafından
desteklenmese de varlıkları devr m n n tel ğ hakkında öneml b r unsuru, farklı b r arayışı göster yordu.
Ancak sonuçta kısa ömürlü denemeler oldular. Bu se, erken cumhur yet rej m n n, hemen tüm devr mc
kt darlar g b , devr m ve demokras sarkacında kısıldığını göster yordu: Demokras olunca devr m; devr m
olunca demokras olmuyordu. Oysa devr m de demokras de modern ve Batılı f k rlerd .

6.3. Erken Cumhuriyet Döneminde Dış Siyaset

Aslında I. Dünya Savaşı antlaşmalarının geçers z kalacağı 1930’larda çoktan anlaşılmıştı. Faş st d ktatörlükler
yayılmacı ve saldırgan b r dış pol t ka zl yordu. Kısaca bell k yen b r savaşın el kulağındaydı. İşte 1923’ten
1939’a dek Türk ye Cumhur yet ’n n dış s yaset , bu koşullar altında ve k temel eksende şek llend : b r
yandan Lozan Antlaşması’na bağlı, Musul ve Hatay g b pürüzler g der lmeye çalışıldı; b r yandan yükselen
savaş tehd d ne karşı ortak savunma antlaşmaları benzer önlemler alındı.

Ama devr m n k öneml l der İsmet İnönü ve Mustafa Kemal arasında dış s yaset konusunda uyuşmazlık
vardı. Mustafa Kemal M sak-ı M ll ’ye dayalı, daha akt f b r dış pol t ka anlayışını savunuyordu; İnönü se kend
m marı olduğu Lozan Antlaşması’ndak statükonun korunmasından yanaydı. Bunların yanı sıra İnönü,
cumhurbaşkanı sıfatına sah p Mustafa Kemal’ n, başbakan olarak kend n n yürütmes gereken güncel
s yasete ve kararlarına müdahale etmes nden rahatsızdı. Son olarak ekonom alanındak görüşler de
farklıydı: İnönü ç n devletç l k kalıcı b r seç m, Mustafa Kemal ç nse kr ze ver lm ş geç c b r tepk yd . Ger l m,
sonunda 1937 yılında İsmet İnönü’nün başbakanlıktan st fasıyla noktalandı[2].

6.4. Erken Cumhuriyet Döneminde Ekonomi

Ekonom alanında da öneml yen l kler yapıldı. Türk ye, Osmanlı’dan tarıma dayalı, teknoloj k olarak ger ,
merkezî devlet n ve küçük üret c l ğ n güçlü olduğu b r ekonom devraldı. Ayrıca 1923 yılına gel nd ğ nde
mevcut altyapı ve şgücü, yan nüfus, savaşların etk s yle harap olmuştu ve Türk ye, Osmanlı borçlarının b r
kısmını ödemekle yükümlüydü. Henüz cumhur yet b le kurulmadan, yan devlet n şekl b le bel rlenmeden
17 Şubat 1923’te İzm r’de b r kt sat kongres toplandı. Kongre’n n bu kadar acele toplanmasının temel
neden Lozan görüşmeler sürerken, Kurtuluş Savaşı sırasındak yakınlaşmaya rağmen Türk ye’n n Sovyet
sosyal st model n seçmeyeceğ n n tüm dünyaya duyurulmak stenmes yd . Kongre boyunca l beral b r
ekonom pol t kasının mı devlet müdahalec l ğ n n m uygulanması gerekt ğ tartışıldı. Kongre katılımcıları
sonunda, bu k s n n, başka b r dey şle o dönemde geçerl olan kap tal zm ve sosyal zm n karışımından
oluşan b r “karma ekonom ” pol t kasını ben msed ler. Ancak y ne de bu pol t ka, temelde özel mülk yet ve
özel g r ş me dayalı olması neden yle kap tal zm n öncel kler n koruyordu.

1923-1939 arası dönemde devlet n ekonom pol t kaları şu temel hedeflere k l tlenm şt : Tam bağımsız, kend
kend ne yeterl b r ekonom oluşturmak ve ulusal kalkınma hamles n gerçekleşt rmek. Bu hedefler
doğrultusunda ben msenen stratej ler se şöyleyd : Yerel sanay n n korunması; ancak ayrıcalık
göster lmemes şartıyla yabancı yatırımlara z n ver lmes ; y ne de özel sermayen n karşılayamayacağı ve
sanay atılımının temel olan dem r çel k ve dem ryolu g b büyük yatırımları devlet n karşılaması. Ayrıca
dengel bütçe oluşturulmaya çalışılacak; düşük enflasyon hedef doğrultusunda b r pol t ka zlenecek ve sıkı
b r para s yaset le Türk L rası korunacak ve güçlend r lecekt . Aslında tüm bu dönemde Türk ye’n n temel
ekonom k hedef n devlet n kontrolü altındak b r kap tal zm n, yerl b r sanay n n ve g r ş mc sınıfının
oluşturulması şekl nde özetleyeb l r z. Bu stratej ler İk nc Dünya Savaşı yıllarına dek başarıyla hayata
geç r ld ve temel hedefler büyük ölçüde gerçekleşt r ld .

L beral zm-devletç l k sentez nden oluşan karma ekonom n n 1929’a dek l beral yanı, 1929 sonrasıysa
devletç yanı ağır basar. 1929 yılında, üret m n taleb aşması neden yle tüm dünyayı saran ekonom k
bunalım, yen kurulan ve emekleme devres nde olan Türk ye’y de çok olumsuz yönde etk led . Türk ye bu
kr zle ç ne kapanarak baş etme yolunu seçt . 1931 yılında Cumhur yet Halk Part s Kongres ’nde de
ben msend ğ üzere Türk ye devletç b r ekonom pol t kasına yöneld . Bu pol t kaya göre devlet ekonom ye
müdahale edecek, onu denet m altında tutacaktı. 1914-1918 arası İtt hat ve Terakk dönem nde zlenen
devletç l k pol t kalarına benzeyen bu yaklaşım, daha da ler götürüldü: Devlet aynı zamanda ekonom ye
b zzat üret c b r güç olarak g recekt . Bu dönemde b rçok KİT (Kamu İkt sadî Teşekkülü) açıldı ve yerl b r
sanay n n ht yacı olan mak ne ve enerj g rd ler n sağlayab lecek ve devlet dışında h çb r gücün yatırım
yapamayacağı dem r çel k ve kömür şleme g b alanlarda büyük sanay kuruluşları kuruldu. Dolayısıyla
devletç l k özel sektörü tanıyan, ancak onun gücünün yetmed ğ yerde gel şme ç n yapılması gerekl
yatırımları devlet n üstlenmes gereğ n savunan b r pol t kadır ve Türk ye’de uygulandığı hâl yle devletç l k
ılımlı-muted l b r modeld r. Ayrıca devletç l k kapsamında, l beral zm n aks ne, ekonom y tamamen p yasa
koşullarına terk etmek yer ne bell b r merkezden planlama da yapıldı.

6.5. Kemalist Devrimler ve Devrimlerin Değerlendirilmesi

Tüm bu s yasal devr mler ve ekonom k yen l kler, toplumsal ve kültürel alanlarda, eğ t m alanında yapılan
başka devr mlerle de tamamlandı. Bunlar daha çok hukukun araçları kullanılarak gerçekleşt r len
devr mlerd , z ra kt darı ele geç ren kadroların yapab lecekler lk ve en kolay eylem yen yasalar çıkarmaktır.

Bu yönler yle bazı tar hç ler bu yen l kler n devr m sayılamayacaklarını, çünkü ekonom k yapıda ya da daha
doğru br fadeyle toplumdak mevcut ekonom k sınıflarda herhang br köklü değ ş kl k
gerçekleşt rmed kler n öne sürmüştür. Bu kuşkusuz “devr m” den len kavramın teor k olarak nasıl
tanımlandığıyla lg l b r tartışmadır. B r değ ş m n devr m sayılması ç n sınıfsal yapının değ şt r lmes şartı
koşulduğunda bu yargı doğru olacaktır, ancak cumhur yet n lk yıllarında yapılan bu değ ş kl kler n son
derece köklü ve kalıcı olduğunu, bu anlamda da devr m sayılab lecekler de dd a ed leb l r.

Öte yandan bu değ ş mler halk tarafından talep ed len yen l kler değ ld , hatta yüzyıllara dayanan gelenekler
parçaladıkları ç n bazıları sıradan halkın tepk s n de çek yordu. Dolayısıyla Kemal st devr m b rçok tar hç
tarafından b r grup seçk n n toplumsal değ ş m şu ya da bu nedenle zorunlu gördüğü ç n hayata geç rd ğ
“yukarıdan devr m” model ne daha yakın bulunmuştur ve bu yönüyle Osmanlı reform sürec yle ortaklık taşır.

Üstel k toplumsal kurumların tamamı da hukuk kadar hızlı ve kolay şek lde değ şmez; kt dar sah pler n n şu
ya da bu yasayı çıkarmaları tüm toplumun b r anda o yasaya uymaya başlamalarını da garant lemez. Bu
anlamda Kemal st devr m çok öneml b r dönüşümü başarmış, uzun vadede Türk toplumunun günlük
hayatını köklü şek lde dönüştüren değ ş mlere öncülük etm şt r; örneğ n kadının kamusal alanda
görünürlüğü konusunda öneml adımlar atılmıştır. Ancak b rçok başka örnekte de görüldüğü g b bu
değ ş mler o sırada ülkey yöneten seçk nler n sted ğ hızda ve tam da onların sted ğ b ç mde
gerçekleşmem şt r. Z ra toplumlar l derler n etk s nde değ ş rler ancak onların sted kler g b şek l
veremeyecekler kadar da karmaşık yapılardır.

Kaldı k bu devr mler hedeflend ğ g b büyük halk yığınlarından çok, lk elde büyük kentlerde yaşayan seçk n
b r gruba ulaşmıştır; ancak orada yavaş yavaş oluşan hayat tarzı daha sonrası ç n b r ana model
oluşturmuştur. Dolayısıyla Osmanlı’dak reform sürec bürokrat k seçk nler etk lem ş; erken cumhur yet
dönem nde modern yaşam kentl , genç ve tahs ll orta sınıflara yayılmış, ancak gen ş köylü k tleler n
yaşamında gözle görülür b r değ ş m yaşanmamıştır.

Esasen Türk ye’de modernleşmen n büyük k tlelere uzanması, 1945 sonrası gelen ekonom k dönüşüm ve göç
dalgası le gerçekleşm şt r. Ancak Türk ye toplumu bu dönüşümü karşılarken de Kemal st devr m n kaydett ğ
lerlemeden yararlanmış ve Kemal st devr m n oluşturduğu ana hayat model nden şe başlamıştır. Fakat tüm
bu farklı değ ş m dalgaları sonuçta Türk ye toplumu ç nde k l , gelenek ve modernl k arasında b r yapı
doğurmuştur. Bu k l k b reysel düzeyde de yaşanmıştır. Türk toplumunda seçk nler n özled ğ ve büyük
yığınların yaşadığı hayat arasındak (b raz da Osmanlı’dan devralınan) bu açı çağdaş Türk ye kültürünü ve
s yaset n her zaman etk lem ş, bu kültür ve s yaset n temel çatışma noktalarından b r olmuştur ve bu
çatışmanın-kırılmanın etk ler , beraber nde get rd ğ kültürel ve s yasal kr zler şu ya da bu gündem maddes
etrafında günümüze dek sürmekted r.

Tüm bu devr mlerle amaçlanan üç temel hedef vardı: modernleşme, hayatın çeş tl alanları ve s yaset
üzer nde d n n geleneksel etk s n azaltmak anlamında la kleşme ve m ll k ml ğ n oluşturulması. Bunlardan
lk k s ne zaten ağır aksak adımlarla da olsa 19. yüzyılın ortalarından t baren Osmanlı’da başlanmıştı, z ra
Batı’nın artık gözle görünür hâle gelen üstünlüğü bu model tak p etmey neredeyse kaçınılmaz kılmıştı Aynı
şek lde Balkan Savaşları’ndan bu yana Türk m ll yetç l ğ de çok daha yaygın olarak gündemde olan b r
konuydu ve İtt hat Terakk dönem nde bu m ll yetç l ğ n b r b ç m devlet pol t kası hâl n de almıştı.
Dolayısıyla ne Batılılaşma ne la kl k ne de m ll yetç l k Türk ye topraklarında lk kez Kemal st hareketle
b rl kte gündeme gelmed , ancak Kemal st hareket ona emsaller nden farklı yen b r b ç m ve çer k
kazandırdı. Daha da öneml s artık kurulmuş b r ulus devlet çerçeves nde öncek örneklerden çok daha net
b r deoloj k berraklık ç nde gerçekleşt rd ve bunları çok daha etk n araçlarla hayata geç rmey başardı.

Kemal st devr m sürec nde devlet, Osmanlı reform sürec nde başlatılan b r eğ l m devam ett rd ve gen şlett ;
geleneksel devletten farklı olarak hayatın çok daha gen ş alanlarına akt f olarak müdahale etmeye çalıştı. En
başta Osmanlı’da reform model ç nde esk kurumlara dokunulmamıştı. Oysa cumhur yet esk kurumları
tasf ye ett . Örneğ n ün vers tede köklü dönüşüm gerçekleşt r rken medreseler kapattı. Doğrudan tasf ye
edeb leceğ kurumlar dışında kalan geleneksel yapılarla k m kez mücadele ett , k m kez de onları
unutulmaya terk ett . Bu arada da kend s de daha yen , daha modern ve daha la k b r gelenek oluşturmaya
çalıştı[3].

Fakat bu hedefler de kend ç nde bell çel şk ler taşıyordu. Her şeyden önce Batılı b r model tak p eden
modernleşme hedef yle, sadece kend ne özgü (demek k Batı’dan da farklı olan) b r k ml k yaratmayı steyen
m ll yetç l k b rb r yle bell ç ger l mler çer yordu. Bu ger l m n nasıl çözüleceğ ya da Batılılaşmaya
nasıl/nerede sınır konulması gerekt ğ dönem n deoloj k tartışmalarına damgasını vuran ana konulardan
b r yd . Bu anlamda Kemal st batılılaşma da aslında Batı meden yet ne koşulsuz b r tesl m yet değ ld .

Aynı şek lde aslında Kemal st devr m n kurguladığı g b homojen b r Batı da yoktu: Batı gen ş b r coğrafyaydı,
b rçok ülkeden ve bu ülkeler ç nde farklı hayat b ç mler ne sah p farklı sınıflardan oluşuyordu, çok daha
gen ş b r çeş tl l k çer yordu. Dolayısıyla bu dönemde Batı, Batı’nın kend karmaşık gerçekl ğ nden çok hayal
ed lm ş b r coğrafyaya gönderme yapıyordu. Bu anlamda modele en çok es n veren görüş Batılı orta sınıf
muhafazakârlığı, rad kal b r poz t v zm ve akılcılıktı. Bu bağlamda esasen Batılılaşma hedef pek de Batılı
olmayan araçlarla gerçekleşt r ld , örneğ n bu dönemde y ne en yaygın örnekler n bazı Avrupa ülkeler nde
göreb leceğ m z demokras denend , ama mutlak b r zorunluluk olarak görülmed . Devlet-b rey l şk ler de
Batılı l beral modelden çok o dönem Batı’da yaygın olan tek part yönet mler nden es nlen lerek oluşturuldu:
B rey devlet ç n vardı, ters değ l.

Tab , Kemal st devr m n bu şek lde değerlend r lmes ne karşı çıkan yaygın görüşler de mevcuttur. Bu
görüşler Kemal st devr m n zaten Batılılaşmak dışında b r şansı olmadığını; 1920’lerde Batılılaşmanın artık
b r terc h değ l b r zorunluluk olduğunu vurgularlar. Bu kaçınılmaz zorunluluğu hayata geç r rken de
Osmanlı’nın reform model ne göre yürüttüğü Batılılaşma tar h nden de çıkarılmış dersler, dönem n koşulları,
toplumdak güçlü gelenek vb. karşısında “yukarıdan devr m” model dışında yapılab lecek fazla b r şey
olmadığının altını ç zerler. Kaldı k tüm devr mlerde bell b r zorlama boyutu vardır ve Kemal st devr m y ne
de bu zorlamayı olab lecek en düşük düzeyde tutmuş b r deney md r.

Üstel k bu yıllarda başta Almanya ve İtalya olmak üzere Batı’da da yukarıdan modernleşme model
uygulayan örnekler mevcuttur ve bunların başarıları o yıllar ç n göz kamaştırıcıdır. 1930’larda henüz, bu
başarılı sonucun (II. Dünya Savaşı’ndak Yahud soykırımına dek varan) korkunç nsanî, toplumsal ve s yasal
bedeller görülmem şt ve o yıllarda, hızla modernleşmek steyen yen b r devlet n tek part model n
ben msemes oldukça anlaşılırdı. Üstel k Türk ye Cumhur yet bu ülkelerdek g b tek part yönet m n
ben msese b le faş st b r karakter arz etmem ş; sık sık alternat f arayışlara g r şm ş, çok part l hayata geç ş
denemeler yapmıştır

Üstel k erken cumhur yet yıllarının kentlerde kend s ne nanmış b r genç nes l yaratmış olduğunu ve bu
nesl n Türk ye’de gündel k yaşamın örgütlenmes nden kadın-erkek l şk ler ne; b l msel alandan devlet
yönet m ne dek yen b r model n şek llenmes nde etk l olduğunu unutmamak gerek r. Doğrusu yanlışı le bu
model, Türk ye’n n gel şmes ne katkı yapmıştır. Bu model n yanlışlarını eleşt rmek tab ve gerekl d r; ancak
katkılarını nkâr etmek de haksızlık olur.

6.6. II. Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye (1939-1945)

Genel olarak B r nc Dünya Savaşı’nın kalıcı sonuçlar vermey ş , yükselen faş st rej mler (özell kle
Almanya’dak Naz zm) ve 1929 kr z g b nedenlerle tar h n en kanlı savaşlarından b r olan İk nc Dünya
Savaşı patlak verd .

Türk ye İk nc Dünya Savaşı yıllarında hâlen tek part yle yönet l yordu. Bu yıllarda Türk ye İsmet İnönü’nün
d plomat k manevraları sayes nde savaşa g rmemey başardı[4]. Fakat bu tavır daha sonra d ğer ülkeler
tarafından lkes zl k olarak görüldü ve Türk ye b r süre yalnız bırakılma, zolasyon tehd d yle karşı karşıya
kaldı.

Türk ye savaşa g rmed , çünkü belk de savaşını d ğer ülkeler g b ertelemeden, daha 1921 yılında verm şt .
Ama savaş ekonom s ne g rd . Askerî gücünü büyüttü ve her an savaşa g r lecekm ş g b hazır tuttu. Bu
nedenle ekonom n n kaynakları devlet tarafından çek ld . Dolayısıyla askerî nedenle yapılan kamu
harcamaları arttı. Bu se p yasalarda kıtlık doğurdu. Bazı temel gereks n m malları karneyle dağıtılmaya
başlandı. Kıtlık f yatları daha da yükseltt ; yan enflasyon oluştu. Üstel k devlet de harcamalarını bu
f yatlardan yapmak zorundaydı. Bu durumla, bazı yapay önlemler alarak, yan f yatları p yasa mekan zmaları
dışında düşük tutmaya çalışarak baş ed lmeye çalışıldı. Bu se karaborsayı beraber nde get rd ve kıtlığı daha
da büyüttü. Dolayısıyla halkın büyük kes mler g derek fak rleşt ; yaşam standardı gözle görülür oranda
düştü ve bu genel yoksullaşmadan CHP’n n geleneksel destekç s olan kentl , sab t gel rl ve eğ t ml
profesyonel orta sınıflar, yan memurlar ve subaylar da etk lend . B r bakıma sıcak çatışmaya g rmeden
g r len savaş ekonom s koşulları halk arasında CHP karşıtı tutumu güçlend rd . Hem b ld k destekç ler n n
hem gen ş halk k tleler n n CHP’ye güven n n sarsılması, daha sonra çok-part l hayata kalıcı olarak
geç lmes n n nedenler arasında yer alacaktır.

Halk böyle fak rleş rken bazıları da karaborsaya g rerek, ordunun açtığı haleler kazanarak ya da Almanya’ya
mal satarak büyük servetler elde ett ler. Kısacası İk nc Dünya Savaşı felaket le gelen fırsattan yararlanan
savaş zeng nler ortaya çıktı. Bunlara yönel k tepk y yumuşatmak, daha çok verg gel r elde etmek ve
kamuoyundan b raz sempat kazanmak ç n CHP 1942 yılında Varlık Verg s adında b r verg çıkardı. Bu verg
(Türk ye 1924 anayasasında yapılan 1937 değ ş kl ğ le la k b r devlet olduğundan) açıkça gayr-ı Müsl mler
verg lend rmese dah uygulamada bu kes m daha çok verg lend r ld . Böylece azınlık tar h m ze b r not daha
düşülmüş oldu.

6.7. Çok Partili Hayata Geçiş Yılları (1945-1950)

Çok part l hayata geç ş n nedenler ç ve dış s yasal ortamla lg l yd . İç s yasette k hoşnutsuz kes m etk l yd :
Savaş yıllarındak ekonom k koşullar neden yle CHP’ye yönel k geleneksel desteğ n çeken kentl ve eğ t ml
sınıflar ve hem ekonom k duruma hem de hâlen bağlı oldukları geleneğ sarsan CHP modernleşmes ne
tepk l gen ş köylü kes mler . Ancak bu kes mler n tepk s b r rej m değ ş kl ğ ne neden olsa d , bu zaten
Serbest Fırka yıllarında yaşanırdı. Dolayısıyla geç ş n nedenler n asıl dış s yaset n değ şen dengeler nde
aramak gerek r: Türk ye savaş sonunda, savaşa katılmadığı ç n dünyada yalnız kalma tehd d yle karşı karşıya
kaldı; ABD se yen oluşan k kutuplu dünyada rak b Sovyet Rusya’ya komşu olan Türk ye’y yanına çekmek
sted ; yalnızlaşan Türk ye de ABD le yakınlaştı; ABD kampında olmanın koşulu se çok part l demokras ye
geç şt .

Bu genel ortamda, Mecl s’tek dört CHP’l vek l, Adnan Menderes, Ref k Koraltan, Celal Bayar ve Fuat Köprülü
part pol t kasını eleşt ren, Dörtlü Takr r adıyla anılan b r önerge verd ler. CHP önergey reddett . Ama
dönem n sağ eğ l ml Vatan ve sol eğ l ml Tan gazeteler sütunlarını Dörtlü Takr r veren vek llere açtılar[5].
Böylece CHP’den kopan bu kadro, 1946’da Demokrat Part ’y kurdu. DP, daha öncek Terakk perver ve
Serbest Fırka’nın aks ne, Türk ye’n n CHP’ye alternat f lk kalıcı part s d . Böylece, darbeler sonrasında farklı
adlar alsa da[6] CHP alternat f ana s yasî ç zg oluşmuş oldu.

Bu ortamda lk çok part l genel seç m (ve Türk ye’n n k nc çok part l seç m – lk 1930 yerel seç m yd -)
1946’da gerçekleşt ve Türk ye’n n lk kalıcı çok part l mecl s oluştu (İlk Terakk perver Fırka kurulduktan
sonra oluşan mecl st . Ancak bu mecl s Terakk perver Fırka’nın seç m kazanması le değ l, Fırka
mensuplarının CHP’den kopması le oluşmuştu ve kısa sürmüştü). Aslında 1946 seç m açık oy h leler ne
dayalıydı; y ne de Demokrat Part 450 sandalyel mecl ste 65 sandalye aldı.

Bu genel ortamda, 1947 yılından t baren CHP s yasal ve ekonom k açıdan ABD tarzı, l beral b r eğ l me
yöneld ve Devletç l k pol t kasını terk ett . Örneğ n 1947’de Türk ye’n n Uluslararası Para Fonu IMF’ye üyel ğ
ç n lk devalüasyonu CHP gerçekleşt rd . 1948 İstanbul İkt sat Kongres ’nde ulaşımda dem ryolu yer ne
karayolu yatırımlarına ağırlık ver lmes kararını alan da CHP d . Dolayısı le DP’n n görüşler , o daha kt dara
gelmeden CHP tarafından uygulanmaya başladı.

Ama s yasal l beral zm n, yan çok part l rej m n de sınırı vardı: Bazı s yasal görüşler bu serbest yarışa
g rem yordu; komün st part lere z n yoktu. Bu çerçevede gene ABD etk s le şek llenen b r ant -komün zm
yaygınlaştı. Örneğ n CHP dönem nde, 1947 yılında ant -faş st görüşler le de tanınan ünlü yazarımız
Sabahatt n Al b r çukurda ölü bulundu. DP’l ler n eleşt rd ğ Köy Enst tüler Projes ’nde lk budama da 1946-
1950 CHP kt darı dönem nde yapıldı.
1946-1950 dönem nde mecl s de DP-CHP arasında ger l mle yüklü b r yasama faal yet yürüttü. 1947’dek lk
kongres nde DP Hürr yet M sakı adlı b r rapor yayınladı. M sak-ı M ll göndermes neden yle bu, CHP’l ler
tarafından eller ndek en öneml kozun, yan Kemal st m rasın sah plen lmes olarak algılandı ve sert tepk le
karşılandı. Part ler arasındak bu gerg nl ğ , CHP kökenl olmasına rağmen o sırada cumhurbaşkanı olan
İsmet İnönü yumuşattı ve 12 Temmuz Beyannames le part lere eş t mesafede duracağını açıkladı. Bu
ger l ml s yasal atmosfer ç nde Türk ye’n n kader n değ şt ren 1950 seç mler ne gel nd .

Bölüm Özeti

Bu bölümde öncel kle, Türk ye Cumhur yet ’n n de kurulduğu k savaş arası dönemde dünya tar h n n genel
hatları ncelenm şt r. Burada l beral zme duyulan güven n sarsılması, tek part yönet mler n n yükselmes ve
1929 ekonom k kr z üzer nde durulmuştur.

Sonrasında genç cumhur yet n ç s yaset ne, dış s yaset ne, ekonom s ne yön veren eğ l mler tek tek
ncelenm şt r. Bu bağlamda ç s yasette atılan temel adımlar (cumhur yet n kurulması, h lafet n kaldırılması)
ve kt dardak Cumhur yet Halk Fırkası’na alternat f olarak kurulan part ler ele alınmıştır. Dış s yaset
çerçeves nde 1930’larda yen b r dünya savaşının yaklaşmakta olduğu koşullar ç nde Türk dış s yaset n n
hem Lozan Antlaşması’ndan kalan (Musul-Hatay g b ) pürüzlü noktaların çözümü; hem de yaklaşan savaş
karşısında alınan tedb rler etrafında şek llend ğ vurgulanmıştır.

Ekonom meseles se 1923 İzm r İkt sat Kongres ’nde ben msenen ‘karma ekonom ’ f kr n n tanımı le açılır.
1929 dünya kr z ne dek genel olarak l beral b r sey r zleyen Türk ye ekonom s nde, 1929 sonrasında devletç
b r ç zg n n ağır bastığı ve devlet n çeş tl araçlarla ekonom ye müdahale ett ğ vurgulanır.

Böylece erken cumhur yet dönem n n madd ve s yasal koşullarının genel çerçeves ç z lm ş olur. Bunu
tak ben erken cumhur yet dönem boyunca yaşanan Kemal st devr m dalgasının çer ğ ve bu devr mler
üzer ne eleşt rel değerlend rmeler ele alınır.

Ardından II. Dünya Savaşı yıllarında Türk ye ve 1945-1950 arası çok part l hayata geç ş sürec ncelenm şt r.

[1]Ancak sadece dünya tar h n n genel eğ l mler de tek başına Türk ye’y anlamaya yetmez. Çünkü her ülke g b
Türk ye de dünya tar h n n genel eğ l m ne kend özgün koşulları ç nde eklemlen r.

[2]İsmet İnönü yer ne, p yasa yanlısı ve devletç l k karşıtı s mler n yer aldığı İş Bankası çevres nden, o sırada
Umum Müdürü olan Celal Bayar’ın başbakan atanması da Mustafa Kemal’ n p yasa yanlısı tutumunun b r
gösterges d .

[3]Fakat elbette devr mler n hayata geç r lmes nde o yıllarda yen b r ülke kurmanın heyecanıyla coşkulu, kentl
ve orta sınıf gençler n de etk s en az yönet c seçk n kadar öneml d r. Bunlar, yan Anadolu’nun ücra köyler nde
öğretmenl k, doktorluk vs. yapan nanmış gençler olmasaydı ne “Köy Okulları İç n N zamname” ne “Sıtmayla
Savaş” kampanyaları hayata geç r lemezd .
[4]Aslında Türk ye savaşın sonunda, göstermel k olarak Müttef k saflarına g rd . Ancak sıcak çatışmaya h ç
g rmed .

[5]Elbette bunun etk s n o dönem n medya ortamını hatırlatarak değerlend rmek gerek r: Henüz telev zyon
yoktu; devlet denet m nde tek b r radyo vardı ve bu ortamda gazeteler, farklı sesler n duyulması anlamında
öneml b r şlev üstlen yordu. Üstel k o dönem n sınırlı p yasa koşullarında az sayıda gazete vardı; ancak
gazeteler bugünkünden çok daha güven l r mecralardı ve gazetec l k de bugünkünden çok daha saygın b r
meslek olarak algılanıyordu.

[6]DP, 1960 darbes sonrası Adalet Part s adı altında yen den örgütlend . 1980 darbes n n ardından da Anavatan
ve Doğru Yol Part s , Demokrat Part m rasına sah p çıktı. Bugün de Ak Part bu m rası üstlenmekted r. Ancak aynı
zamanda, Adalet Part s ’nden kopan M ll Selamet ve onu tak p eden İslamcı ç zg den gelmekted r.
Ünite Soruları

1. 1930’larda dünyanın genel durumu le lg l olarak aşağıdak lerden hang s söylenemez?

A) Yen b r savaş tehd d ortaya çıkmıştır.

B) Tek part yönet mler eleşt r lmekted r.

C) Dünya ekonom k b r kr z le sarsılmaktadır.

D) İspanya’da ç savaş ortamı hâk md r.

E) Almanya ve İtalya’da faş st yönet mler hâk md r.

2. Aşağıdak lerden hang s Türk ye’n n 1933-1939 yılları arasında uyguladığı devletç ekonom
pol t kasının parçası sayılamaz?

A) Kamu kt sad teşekküller n n açılması

B) Marshall yardımından faydalanılması

C) 5 yıllık kalkınma planının hayata geç r lmes

D) Merkez Bankası’nın açılması

E) Türk L rası’nı Koruma Kanunu

3. 1930 yerel seç m Türk ye’dek lk çok part l seç md r. Bu fade,


A) Doğrudur

B) Yanlıştır

4. 1930 sonrası tek part rej m faş st n tel kl d r. Bu yargı;

A) Doğrudur

B) Yanlıştır

5. 1923’te cumhur yet n kuruluşuna yol açan güncel gel şmeler nelerd r?
Cevap:
Cumhur yete dek mecl s hükûmet s stem geçerl d ; yan hükûmet oluşturan her b r bakanlık
ç n aday olanlar tüm mecl s tarafından tek tek oylanarak seç l yordu. Bu nedenle İk nc Mecl s’te
b r hükûmet kr z yaşandı; yan bakanlar seç lemed ve hükûmet oluşamadı. Mustafa Kemal bu
kr z n ancak kab ne s stem ne geç ş le aşılab leceğ n ler sürerek cumhur yet kurdu. Kab ne
s stem ülkem zde bugün de geçerl s stemd r ve mecl s, cumhurbaşkanının atadığı b r
başbakanın hazırladığı hükûmet l stes n n tamamını oylar. Elbette cumhur yet n lanı arkasında
başka deoloj k gerekçeler de vardır; ama güncel pol t kada süreç hükûmet kr z nden başlar.

CEVAP ANAHTARI

1. b 2. b 3. a 4. b 5. -
7. TÜRKİYE’DE SİYASAL VE EKONOMİK YAPI: 1950 -
1980

7.1. Dünya Tarihinde Soğuk Savaş Yılları

Mayıs 1945’de k müttef k ülke, Kap tal st ABD ve Sosyal st Rusya (Sovyet Sosyal st Cumhur yetler B rl ğ )
askerler Berl n’de buluştu. Berl n’ n de düşmes le Naz b rl kler kayıtsız şartsız tesl m oldu ve tüm dünya
gazeteler karşılaşan lk askerler n el sıkışmasının fotoğrafıyla süslend . Bu kez zafer, I. Dünya Savaşı’nda
olduğu g b bel rs z değ l, n haî d : Almanya ve müttef kler , ağır b r yen lg aldı. Japonya b r süre sonra
tesl m olmayı sted ; ama ABD, bu tesl m yet sürec ne rağmen Ağustos 1945’de H roş ma ve Nagazak
kentler ne atom bombası attı. Bombanın an ve kısa vadel etk ler yle yaklaşık 220.000 k ş yaşamını kaybett ;
radyasyona bağlı etk lerle ölenler n, sakat kalanların ya da sakat doğumların kes n sayısı se
b l nmemekted r.

Daha savaş sürerken, 1944 yılında, küçük b r ABD kasabası olan Bretton Woods’ta ekonom le lg l b r
konferans düzenlend . Bu konferansta savaş sonrası dünyanın ekonom k altyapısı ele alındı. Burada
mzalanan antlaşma le ABD doları d ğer para b r mler n n kend s ne karşı endeksleneceğ standart b r m
olarak ben msend . Bu savaş sonrasında ABD hegemonyasının madd zem n n hazırladı. Dünya Bankası ve
Uluslararası Para Fonu IMF de 1946’da bu antlaşmaya dayanarak kurulacaktı.

1945 yılında toplanan San Frans sco Konferansı le dünya ülkeler kalıcı barışı sağlamak üzere B rleşm ş
M lletler’ oluşturdular. Böylece W lson lkeler arasında yer alan, B r nc Savaş sonrası Cem yet- Akvam adı
le kurulan, ancak etk l olamayan uluslararası örgüt, etk l b ç mde hayata geçm ş oldu. B rleşm ş M lletler,
küreselleşme sürec n n sonucu dünya uluslararası s yaset n n denges alt üst olana dek, uluslararası s yaset n
etk l örgütler nden b r olarak kaldı.

Kes n sayı b l nmese de savaşta 50 lâ 70 m lyon nsan ölmüştü. Bunların 10 m lyon kadarı Naz soykırım
pol t kası kapsamında açılan toplama kamplarında öldürüldü: Bu kurbanların büyük çoğunluğu Yahud d ;
ancak aralarında savaş tutsakları, ç ngeneler g b farklı gruplar da vardı. 1945’te Nümberg Mahkemeler ’nde
Naz savaş suçluları yargılandı. Bunların b r kısmı se kaçab ld . Naz soykırımı üzer ne 1949 yılında Cenevre
Sözleşmes le uluslararası savaş hukuku ç nde farklı suç kategor ler tanımlandı.

1945 yılında savaş sürerken SSCB’n n de katılımı le toplanan Yalta Konferansı ve savaşın hemen ertes nde
toplanan Postdam Konferansı le müttef k güçler arası bell b r paylaşım gerçekleşm şt . Kabaca, Sovyetler n
Doğu’dan Berl n’e yaklaşırken kurtardıkları Doğu Avrupa toprakları Rusya’nın etk alanında kaldı ve Sosyal st
rej me geçt . Böylece k süper güç ABD ve Sovyetler arasında bölünmüş b r dünya ortaya çıktı: Bazı ülkeler
kap tal st ve ant -komün st Batı İtt fakı’na dâh l oldular; bazı ülkeler se Komün st Doğu Bloku’nun parçası
oldu.[1] Almanya ve anlattığımız g b Türk ye Batı İtt fakı’na dâh l oldular. İng l z başbakanı Church ll 1946
yılında Fulton Ün vers tes ’nde yaptığı b r konuşma le Doğu Bloku’nu lk kez dem r perde adıyla andı ve bu
n teleme uzun yıllar boyunca kullanıldı.

Dünya ABD ve Rusya arasında hemen hemen bölüşülmüştü; ama Almanya’nın Ruslar tarafından ele geç r len
Doğu kısmında kalan başkent Berl n’de şler karışıktı. Berl n müttef k ülkeler arasında bölüşülmüştü. Naz
başkent n düşüren Berl n zafer de aslında SSCB’ye bağlı Kızıl Ordu’nun yürüttüğü taarruzun sonucuydu ve
Berl n’ ele geç ren Rusya d . ABD ve İng ltere’n n Berl n’dek hâk m yet alanlarını b rleşt rmes üzer ne
1948’de SSCB Başkanı Stal n Batı Almanya’yı abluka altına aldı ve buraya mal sevk yatını durdurdu. Ancak
Batı, hava kmal kor doru oluşturarak 1949’a dek d rend . Sonunda Berl n k ye ayrıldı ve böylece Sovyet
etk s altındak Doğu Almanya’nın ortasında Batı tt fağına üye küçücük b r ada adında b r ada oluşmuş oldu.
1961’de de Doğu’dan Batı’ya kaçışı önlemek üzere kent n ortasına “utanç duvarı” adıyla da anılan Berl n
Duvarı örüldü. Bu duvarın 1989’da yıkılışı, Soğuk Savaş dönem n n sona erme sürec nde sembol k b r önem
taşıdı.

Batı İtt fakı üyes ülkeler askerî şb rl ğ ne de g tt ler ve 1949’da kurulan Kuzey Atlant k Antlaşması NATO’ya
üye oldular. ABD ayrıca 1947 yılında müttef k olan ve çoğu savaşta harap olmuş ülkelerde ekonom k
toparlanmayı sağlamak ç n Marshall yardımını başlattı. B rçok Avrupa ülkes n n yararlandığı bu yardım
paket nden, savaşa katılmadığı hâlde Türk ye de yararlandı.

Yunan stan ve Türk ye, Batı İtt fakı’na dâh l olmuştu. Ancak coğrafî konumları neden yle Doğu Avrupa’dak
komün st rej mlerle SSCB arasından kalmışlardı. İng ltere’n n Yunan stan st hbaratına l şk n desteğ n
keseceğ n açıklması üzer ne ABD başkanı Truman 1947 yılında ABD Kongres ’nde Türk ye ve Yunan stan
üzer ndek b r komün st tehd de karşı bu k ülkeye askerî yardım yapılması kararını çıkarttı. Bu sırada başkan
Truman Doktr n ’n de açıkladı. Doktr n, ABD’n n müttef k ülkelerdek b r komün st tehl keye karşı sess z
kalmayacağı ve akt f önlem alacağı anlamına gel yordu. ABD komün zm tehd d le s lahlı mücadele veren ve
komün st baskı altında bulunan devletlere mal ve asker yardım yapacaktı. Doktr n çerçeves nde ABD, daha
sonrak yıllarda da müttef k ülkeler n ç s yaset ne, g zl ve açık çok çeş tl araçlarla müdahale ett . Bu
çerçevede 1950’de Kore’de, komün st Kuzey le kap tal st Güney arasında taraf oldu. 1968’te de Komün st
Kuzey V etnam’a karşı Güneyl lerle beraber savaştı. 1960’lar ve 1970’ler boyunca, özell kle coğrafî yakınlığı
neden yle tehd t olarak algıladığı Güney Amer ka’dak devr mc hareketlere karşı mücadele ett ; Ş l ’de
olduğu g b seç lm ş l derler b le darbeler destekleyerek kt dardan nd rd . Bu darbeler sırasında yaşanan
nsan hakları hlaller n se görmezden geld . Ayrıca Soğuk Savaş günler nde esen ant -komün st rüzgâr ABD
ç pol t kasını da etk led ; Senatör Mc Carthy öncülüğünde 1947-1957 arasında, dönem n ünlü Hollywood
yıldızı ve senar stler ne dek uzanan komün st casus suçlamaları yaygınlık kazandı.

Soğuk Savaş k süper güç arasında sürekl b r d plomat k kr z le sürdü. 1949’da SSCB atom bombası
yaptığını açıkladı; aynı yıl Ç n’ n komün st rej me geç ş le dünya nüfusunun üçte b r komün zm tarafından
yönet l r oldu. Bu ger l ml durum tüm döneme yayılan b r “3. Dünya Savaşı” ve “nükleer tehd t” korkusu le
ç çe geçt . Bazen sıcak savaşın eş ğ ne de gel nd (1961 ve 1962’de ABD’n n hemen yakınındak Küba’da
sosyal st devr m olması üzer ne çıkan Domuzlar Körfez ve Füze Kr z ’nde olduğu g b ). Ancak bu kr zler h çb r
zaman sıcak savaşa dönüşmed . Bunun neden “atom patı” d ye anılan denge durumuydu; k tarafın da
nükleer s laha sah p olması, satrançtak pat durumunda olduğu g b , k s n n de hamle yapmasını
engell yordu çünkü lk hamley yapmak kend n de yok etmek anlamına gelecekt .

Fakat Soğuk Savaş yıllarına bu pol t k ger l m kadar tüm dünyadak genel refah artışı da damgasını vurdu. İk
büyük güç de d ğer ne karşı üstünlüğünü göstermek ç n müttef kler n kalkındırmaya çalıştı. II. Dünya
Savaşı’na dek Batı dışı dünyanın büyük kısmı kırsaldı; tarım da teknoloj k değ ld . II. Dünya Savaşı sonrası,
yakın olduğu büyük gücün yardımı le azgel şm ş ülkelerde tarım mak nalaştı ve kırsal l şk ler köklü şek lde
dönüştü. Mak nalaşma sonucu tarımda şgücü fazlası oluştu ve bu, kente k tlesel, kalıcı göçle noktalandı. B r
bakıma Avrupa’da 19. Yüzyılda yaşanan yoğun kentleşme sürec , Batı dışına da taştı ve çok daha hızlı
b ç mde gerçekleşt . Bu çerçevede üzer ndek baskıya dayanamayan kentler hızla ve çoğu kez çarpık b ç mde
büyüdü. Aynı zamanda ortaya çıkan sosyal refah devlet , sağlık ve eğ t m g b h zmetler üstlenerek refah
artışına katkıda bulundu. Refah artışı le b rl kte tüm dünyada nüfus ve buna bağlı olarak da genç nüfus arttı.
Genel olarak eğ t m sev yes de yükseld . Özell kle daha önce ün vers te eğ t m ne er ş m olmayan orta ve alt
sını an a leler n ya da b r kuşak önces nde kırda yaşayan a leler n çocukları da ün vers teye g tt ler ve
ün vers te eğ t m b r seçk n ayrıcalığı olmaktan çıktı. Bu refah artışı Batı’da daha da görünür hâl aldı. Hızla
modernleşen b r dünyada yaşayan bu eğ t ml gençler sonunda, 1968’de burjuva toplumun değerler n ve
s yaset n sorgulamaya başladılar: 1960’lar ve ‘70’ler hem Batı’da hem Batı dışı dünyada h pp yaşam tarzı
b ç m nde ya da pol t k b r görünüm kazanan gençl k muhalefet n n, ayrıca şç sınıfı hareketler n n
yükseld ğ yıllar oldu.

7.2. 1950-1960 Dönemi: Demokrat Parti Yılları

7.2.1. DP Dönemi Siyaseti

1950 yılında Türk ye k nc kez çok part l seç me g tt . Bu seç mler h les z hurdasız seç mler oldu ve Demokrat
Part oyların %53’ünü alarak mecl s çoğunluğunu ele geç rd . Adnan Menderes başbakan, Celal Bayar
cumhurbaşkanı oldu. DP üç dönem kt darda kaldı: 1950-1954 arası, 1954-1957 arası ve 1957-1960 arası.

Türk ye tar h nde 1950 s yasal, ekonom k, toplumsal açılardan tam b r dönüm noktası oldu. Bu tar hte s yasal
kt dar b r seçk n grubundan yen b r seçk n grubuna geçt .

Mecl se g ren vek ller n genel özell kler ne göz atmak, b ze kt darı devralan yen seçk n grubunun karakter
hakkında da b r f k r verecekt r: Yen vek ller n arasında ün vers te eğ t m almış olanların oranı öncek CHP
vek ller ne nazaran daha düşüktü; daha gençt ler; aralarında devlet memuru ve subay kökenl olanlar yok
denecek kadar azdı ve en öneml s , seç m bölgeler yle çok daha köklü ve sürekl b r l şk ç ndeyd ler. Yan DP
vek ller , Türk ye nüfusunun hâlen en kalabalık kes m n oluşturan köylüler arasında sayılamasalar da seç m
bölgeler n tanıyordu ve buralarda tanınıyordu.
DP dönem büyük umutlarla başlamıştı. 1946-1950 arasında muhalefetteyken DP demokrat kleşme vaad nde
bulunuyordu, bu vaatler n ç nde grev hakkı b le vardı. Ne var k kt dara geld kten kısa süre sonra bu vaatler
unutuldu ve DP’n n demokras anlayışının sınırları da ortaya çıktı. DP çoğunluk oyuna sah p olmayı sınırsız
yetk olarak algıladı. 1946-1950 arası CHP dönem nde eleşt rd kler ne benzer (Ün vers te özerkl ğ n
sınırlamak, basın sansürünü gen şletmek g b ) ant -demokrat k uygulamalara mza attı. Ayrıca Menderes
hükûmet kt darının lk ayı ç nde çok öneml kararlar alarak, CHP’l gördüğü bürokras yle mücadele ett :
Öncel kle ordunun yüksek mevk ler nde değ ş kl kler yapıldı; hemen sonrasında da val ler arasında gen ş b r
tasf ye hareket başladı. DP’n n bu craatlarını meşru göstermek ç n en çok kullandığı kavram, çoğunluk
oyunu hatırlatan ‘m ll rade’ d . Ayrıca hâlen yürürlükte olan 1924 Anayasası açıkça olmasa da f len güçler
b rl ğ lkes ne dayanmaktaydı ve Danıştay, Anayasa Mahkemes g b yüksek mahkemeler n, yan yargının,
kt dar çoğunluğunun tasarruflarını ( craatları ve yasaları) denetlemes ne z n verm yordu.

Buna karşılık CHP de kend alternat f projeler n üretemeyen cılız b r muhalefet yürüttü. Aslında CHP y
örgütlenm ş, güçlü b r part d . Atatürk’ün CHP’ye m ras bıraktığı araz , para ve Türk ye İş Bankası’ndak
büyük h sseden oluşan güçlü b r mal kaynağı da vardı. Aralık 1953’te DP çoğunluğunun kararı le CHP’n n
bütün mallarına el kondu. CHP’n n malları arasında Ulus gazetes n n matbaası da bulunuyordu. Böylece
Ulus gazetes de kapatılmış oldu. Aynı şek lde 1951’de CHP’n n yan örgütü olan halkevler n n ve odalarının
tüm mal varlıkları haz neye devred l p kapatılmıştı.

İç s yaset aslında dünyadak ant -komün st dalgadan da etk len yordu. Z ra DP, Batı İtt fakı’nın açık b r
parçası d ve kt darının son dönem har ç ABD’y destekleyen b r tavrı sürdürdü. Türk ye’n n NATO’ya kabul
ed lmes n sağlamak üzere 1950’de Kuzey Kore’ye karşı, Güney Kore yanında devam eden savaşa asker
gönderd .

1954-1957 arası k nc dönem nde de oy oranı yükseld ğ hâlde DP’n n benzer pol t kaları devam ett . Üstel k
seç m s stem neden yle, parlamentoda, aldığı oy oranından çok daha fazla sandalyeye sah p olmuştu. İk nc
dönem n lk uygulamalarında b r , DP'ye oy vermed ğ gerekçes yle Kırşeh r l n lçe durumuna nd rerek,
Nevşeh r'e bağlamak oldu. Bu yasanın ardından DP kt darı, seç m yasasında da kt dar leh ne
kullanılab lecek bazı değ ş kl kler yaptı ve muhalefet part ler n n ülkedek tek sesl let ş m kanalı olan ve
devlet n denet m ndek radyodan yararlanab lmeler engellend . Bunlara ek olarak kt dar part s , Yargıtay,
Danıştay, Sayıştay ve ün vers te öğret m üyeler n n 60 yaş ve 25 yıllık h zmet n tamamlamış olanlarının
zorunlu emekl ye sevk ed lmes n öngören ve adına "Tasf ye Kanunu" den len yasayı kabul etm şt .
Muhalefet, bu yasaları protesto ett .

İk nc dönem nde DP Basın Yasası'nda değ ş kl kler yaparak basın suçlularına daha da ağır cezalar
get r lm şt r. DP kt darı, Toplantı ve Göster Yürüyüşler Yasası'nda da öneml kısıtlamalar yaparak, bu
suçların cezalarını arttırmıştır. Bu gel şmeler, kt dar-muhalefet arasında büyük gerg nl kler n doğmasına yol
açmıştır. Muhalefet bu yasalara karşı, "M ll Muhalefet Cephes " adı altında b r şb rl ğ cephes kurmaya
çalışmışsa da, bu g r ş m başarısızlıkla sonuçlandı. Bu başarısızlıkta, kt darın seç m yasasında yaptığı
değ ş kl ğ n öneml etk s olmuştur. DP'den ayrılarak, muhalefet destekleyen Fuat Köprülü de, esk part s n
temel lkeler nden ayrıldığı gerekçes yle, ş ddetle eleşt rmeye başlamış ve "demokras ye nanan herkes n
kt dara karşı şb rl ğ ne g rmes gerekt ğ " söylem şt .

Gene DP kt darının k nc dönem nde, 1955 yılında, Türk ye tar h ne 6-7 Eylül Olayları adı le geçecek olaylar
yaşandı. Atatürk’ün Selan k’tek ev nde bomba patladığı haber üzer ne büyük çoğunluğunu kente yen
gelm ş göçmenler n oluşturduğu kalabalıklar gayr-ı Müsl mler n konut ve şyerler ne saldırdılar. –Her ne
kadar bu boyutta b r patlama hedeflemem şlerse de- daha sonra olayların çıkmasında bazı DP
yönet c ler n n de etk s olduğu gündeme geld . Bu olay da azınlık tar h m zde acı b r sayfa olarak kaldı ve
ger ye kalan gayr-ı Müsl m kökenl Türk vatandaşlarının da ülkey terk etmes nde etk l oldu.

1957 seç mler nde DP’n n oylarında düşüş yaşandı; ancak part y ne de tek başına kt dar olacak kadar oy
aldı. Fakat bu düşüş pol t kaların daha da sertleşmes ne yol açtı. Önce Menderes’ n tal matı le Vatan
Cephes adı altında, her gün radyodan DP’ye üye olanların adlarını çeren uzun l steler okundu[2]. 1959
yılında se Adnan Menderes' Londra'ya götüren uçak düştü; 14 k ş n n öldüğü kazada Menderes muc zevî
şek lde kurtuldu. Bu sırada pol t k ger l m g derek artmaya başladı: CHP genel başkanı İsmet İnönü DP'l b r
grup tarafından saldırıya uğradı; İnönü’yü karşılamaya gelenler jandarma tarafından dağıtıldı, 10 k ş
yaralandı; CHP İzm r l kongres İzm r val s tarafından yasaklandı. Üstel k bu olayların yayınlanması da
yasaklandı. 3 Temmuz’da İsmet İnönü’nün CHP İstanbul l merkez nde yaptığı konuşma da yayım yasağına
takıldı. Sonunda 1960 yılında, Mecl s’te, muhalefet n ve basının yasadışı faal yetler n soruşturmak üzere,
tamamı DP’l vek llerden oluşan tahk kat kom syonu adlı kom syon kuruldu. Tahk kat Kom syonları’na karşı
İstanbul Ün vers tes öğrenc ler b r yürüyüş gerçekleşt rd . Bu yürüyüşe pol s n müdahales sert oldu ve
açılan ateş sonucu Turan Emeks z adlı b r öğrenc öldü. Ama öğrenc ler ertes gün de yürüdüler. Sonunda,
olaylarda jandarmanın da kullanılmasını protesto eden Harp Okulu öğrenc ler de sess z b r yürüyüş
gerçekleşt rd ler. Ağır b r basın yasası altında olayları yayınlayamayan gazeteler, lk sayfalarını ve
sürmanşetler n Kore’dek benzer öğrenc olaylarına ayırdılar.

7.2.2. Popülizm ve Patronaj

DP le b rl kte Türk ye’de çok part l s yasal yaşama damgasını vuracak olan popül st yaklaşımın da lk örneğ
görüldü.

Popül zm b r deoloj değ l; sağ ya da sol part lerde karşımıza çıkan b r s yaset yapma b ç m d r. Popül zm
geleneksel yapılar çözülürken yer ne yen ler n n oluşmadığı; s v l toplum ve demokrat k s yaset geleneğ n n
gel şmed ğ ülkelerde daha sık görülür.

Popül st hareketler ülkede uzun süre hâk m olmuş b r kt dara karşı, gen ş yığınların bu kt darın
seçk nc l ğ ne karşı tepk s sonucu ve desteğ le kt dara gel rler. Genell kle bu yığınları çekeb lecek folklor k
ya da bas t teknoloj k s mgeler kullanırlar.
En öneml s popül st s yasal hareketler ülkedek kurumsal boşluğu patronaj le doldururlar. Patronaj,
“karşılıklı çıkar l şk ler nden kaynaklanan; destek ya da h zmet karşılığı, hukukî-kurumsal düzen zorlayarak
yapılan ödüllend rmelerd r” (‘Sen bana oy ver, ben sana ş verey m’ ya da ‘sen ben m part m destekle, ben
yaptığın kaçak yapıya göz yumayım’ g b )

S yasete bu l şk ler n hâk m olması, uzun vadede kamu kaynaklarının plansız ve bell b r s yasal hareket
yararına dağıtılarak çar çur ed lmes ; ülkede hukuk devlet n n oluşamaması; devlet ve vatandaş arasında
‘hak’ değ l, ‘m nnet’ temell b r l şk n n kurulması g b olumsuz sonuçlar doğurur.

DP, tek part rej m ne duyulan yaygın tepk , patronaj l şk ler ve kt darının lk dönem ndek ekonom k
başarısı neden yle yüksek oy almaya devam etm şt r.

7.2.3. DP Dönemi Ekonomisi

DP 1950-1954 arasında çok başarılı b r ekonom k kalkınma hızı yakaladı. Bu başarıda Marshall yardımı g b
ABD yardımları ve savaş yıllarında yaşanan yoksulluk sonrası refahın daha der n h ssed lmes (Savaş Efekt )
de etk l oldu. Ayrıca bu yıllar tarımda son derece ver ml geçt ve çok y hasatlar yapıldı.

1950–1960 dönem nde tarımda gözle görülür gel şmeler elde ed lm şt r. Başta mak neleşme olmak üzere,
çağdaş g rd kullanımının artması, şlenen alanların gen şlemes ve ver m artışı tarımsal üret m n
büyümes ne mkân verm şt r. Tarım daha fazla pazara açılmıştır. Tarımın pazara açılması, köylünün refah
sev yes nde y leşmeyle sonuçlanmıştır. Karayolları ağının da gel şmes le köy ve dışarısı arasındak l şk
artmıştır. Kısacası yıllardır ç ne kapalı yaşayan Türk ye köyü ve kırsal nüfusu, gerçek anlamda kabuğunu
1950 sonrası kırar.

Bu bağlamda DP, CHP’n n de 1947’den ber terk ett ğ ve ağır sanay ye dayalı devletç l kten farklı olarak tarım
odaklı b r gel şme ç zg s zlem şt . Soğuk Savaş koşullarında Türk ye’ye gönder len ABD uzmanlarının
öner ler de bu doğrultudaydı. Devlet n tarıma yönel k destek alımlarıyla da pek şen bu ç zg , DP’n n kend ne
oy veren köylü k tleler memnun etmes n n de kaynağı d ; dolayısıyla bu destek alımları da popül st
pol t kanın b r yansıması d .

Bu çerçevede DP popül zm çerçeves nde kamu kaynaklarını plansızca harcadı ve dağıttı; dolayısıyla tüm
l beral ekonom söylem ne rağmen devlet yatırımlarını ve devlet n ekonom dek ağırlığını azaltmak b r yana,
arttırdı. DP’n n özell kle yatırım yaptığı b r alan karayolu nşaatı d . Ülken n ulaşım pol t kasını, cumhur yet n
lk yıllarında yaygınlaşan dem ryolundan karayoluna değ şt rme kararını aslında, 1947 sonrası l beralleşen
CHP almıştı. Ancak Türk ye’n n karayolu ağını asıl gen şleten DP oldu. Ayrıca DP, devlet n ekonom dek
payının küçültülmes n lke olarak ben msemes ne rağmen, bu dönemde KİT kapsamı daha da gen şlet lm ş
ve KİT’lerden, özel kes me sermaye aktarılması yönünde yararlanılmıştır. Yen kt darın ekonom y
l beralleşt rme konusundak b r vaad de Kamu İkt sad Teşekküller n n (KİT) özel sektöre devr , yan
özelleşt rme d . Fakat bu konuda da h çb r uygulama yapılamamış, h çb r KİT özel kes me devred lemem şt r.
KİT’ n özel sektöre devred lememes n n b rçok neden vardır: Özel kes m n el nde KİT’ devralacak sermaye
yoktur. Ayrıca özel kes m KİT’ satın almak yer ne onun sunduğu mal ve h zmetler ucuza satın almayı daha
kârlı bulmaktadır. D ğer yandan, gen şleyen ç taleb karşılamak konusunda özel sanay n n yeters z kalması
neden yle, devlete a t kt sad kuruluşları gen şletmek zorunlu hâle gelm şt r.

Sonuçta popül st öncel kler , yaptığı kamu harcamaları, yatırım kararlarında son derece plansızca ve
savurganca davranması ve her türlü ekonom k planlamayı komün zmle özdeşleşt rerek reddetmes
neden yle k nc dönem nde DP ekonom k açıdan tökezlemeye başladı. Fazlaca harcama yaptığı ç n ortaya
çıkan kamu açığını, kap tal st ABD ve sosyal st Rusya arasında k kampa bölünmüş b r dünyada, Türk ye’n n
coğrafî avantajına, yan Sovyet Rusya’ya yakınlığına dayanarak ABD’den aldığı borçlarla ve para basarak
kapama yolunu seçt . Bu se dış borçlanma ve enflasyon g b k yapısal ekonom k problem n temel n attı.

7.2.4. 50’lerde Başlayan Yapısal Bir Dönüşüm: Köyden Kente Kalıcı Göç

DP kt darı, Türk ye toplumunu, s yaset n ve kültürünü yapısal olarak ve köklü şek lde dönüştürecek b r
sürec de başlattı: Köyden kente k tlesel ve kalıcı göç. Elbette bu göç, dolayısıyla Türk ye toplumunun
kentleşmes uzun süre aldı, yaklaşık 40 yılda tamamlandı[3] ve her dönemde farklı nedenlere dayanan, farklı
şek llerde gerçekleşen b r göç sürec yaşandı.

Ayrıca bu sadece Türk ye’ye özgü de değ ld . II. Dünya Savaşı sonrası k kutuplu dünyada, Batı dışı
coğrafyanın tamamında hızlı, plansız, karmaşık, ama köklü ve k tlesel b r modernleşme ve göç dalgası
yaşandı.

Türk ye’de göçün neden kent n çek m etk s , gel şen karayolu ağı sayes nde kentlere ulaşımın kolaylaşması
ve ABD Marshall yardımı le alınan traktörler n tarımda şgücü fazlası yaratmasıydı. Artık tarlaları traktörler
şl yordu ve fazla tarımsal nüfus kentlere aktı. Ayrıca 1960 sonrasında Türk ye’de dış göç de yaşandı ve
Avrupa ülkeler ne (özell kle de Almanya’ya) çok sayıda Türk göç ett .

Oysa kent n olanakları göç edenlere ş ve konut sağlamaya yetm yordu. Ama göç y ne de kalıcı oldu; çünkü
göçmenler kend hemşer ler le örgütlenerek seyyar satıcılık g b enformel şler yaptılar, kamu araz ler nde
gecekondu mahalleler kurdular ve köyle bağlarını koparmayarak (hâlen ‘p r nc n , bulgurunu köyden
get rerek’) kentte tutunmayı başardı.

Bu göç sonucu cumhur yet tar h nde lk kez gen ş k tleler modern yaşam le buluştu. Dolayısı le erken
cumhur yet dönem nde kentl , okumuş, orta sınıflara dek yayılan modernleşme gen ş k tleler de etk led .
Ancak bu modernleşme sürec , Kemal st modernleşmeden farklı olarak devlet denet m nden (ve
düzenlemes nden) uzak, p yasa g b kest r lemez mekan zmalar ç nde, daha plansız gerçekleşt .

Göçün d ğer sonucu, göçmenler n Türk ye kent n , s yaset n ve ekonom s n dönüştürmes yd . Yan sadece
göçmenler modernl kten etk lenmed ; aynı zamanda modernl ğ etk led ler. Türk ye’de s yasal katılım
popül st çerçeve ç nde dah olsa gen şled ; devlet n değ l, toplumun ürett ğ yen kültürel b ç mler ortaya
çıktı.

7.3. 1960-1980 Arası Dönem


DP son dönem nde otor ter eğ l m n güçlend rd . Böylece başta onu destekleyen kentl seçk nler desteğ n
çekt . ABD’n n kemer sıkma, kamu harcamalarını azaltma öner ler n de popül st öncel kler neden yle, yan
seçmen ne kaynak dağıtmayı sürdürmek sted ğ nden reddett . Sonuç Türk ye’n n lk askerî müdahales
oldu: 27 Mayıs 1960’da ordu yönet me el koydu.

7.3.1. 1960-1980 Arası Siyaset: Huzursuz ve Dirençli Bir Demokrasi

DP yönet c ler tutuklandı. Ordu M ll B rl k Kom tes ’n oluşturdu. Ancak aslında bu b rl k ç nde de b r
mutabakat yoktu: Alpaslan Türkeş ve on üç arkadaşı, daha uzun dönem kt darda kalıp Türk ye'y kend
"m ll yetç deoloj ler ne" göre b ç mlend rme arzusundaydılar. Asker n yıllarca kt darda kaldığı Lat n
Amer ka t p asker müdahale model ne uygun olan bu n yet, Cemal Madanoğlu ve Cemal Gürsel tarafından
desteklenmem ş ve tab r ca z se "ılımlı" grup, bu on dört M ll B rl k Kom tes üyes n yurt dışı görevlere
yollayarak tasf ye etm şt .

Öte yandan 27 Mayıs darbes n n oluşturduğu örnek, darbe sırasında yurt dışında olduğu ç n kt dara ortak
olamamış Albay Talat Aydem r ve genç arkadaşlarının da ştahını kabartmıştı. Ankara'dak Harp Okulu'nun
komutanı olan Talat Aydem r 22 Şubat 1962'de asker öğrenc ler s lahlandırarak b r darbe teşebbüsünde
bulundu. Halkın ya da ordunun başka kademeler n n desteklemed ğ bu darbe teşebbüsü İsmet İnönü
hükûmet tarafından bastırıldı. Talat Aydem r, 21 Mayıs 1963'de b r darbe g r ş m nde daha bulundu, y ne
bastırıldı ve bu kez dam ed lerek cezalandırıldı.

Darbeden kısa süre sonra 1961’de seç mler yapıldı ve İsmet İnönü başkanlığında yen b r hükûmet kuruldu.
Ayrıca 1961 anayasası da hazırlandı. Bu anayasanın temel hedef DP deney m n n b r daha yaşanmasını,
yan çoğunluğu ele geç ren part n n sınırsız yetk kullanmasını önlemekt . Bu nedenle kt darı denetlemek
üzere akla gelen tüm önlemler anayasaya g rd . Sonuç, b r askerî darbeden beklenmeyecek kadar
demokrat k b r anayasa oldu: Yen anayasa ün vers teye özerkl k ver yor; güçler ayrılığı lkes le yargıyı
bağımsızlaştırıyor; basın üzer ndek baskıları kaldırıyor ve toplumun fade ve örgütlenme özgürlüğünü
hukukî garant altına alıyordu. Ancak aynı anayasa ordunun s v l s yasete müdahales n kurumsallaştıran
M ll Güvenl k Kurulu’nu da kurarak demokrat k eğ l mden uzaklaşıyordu.

Fakat Türk ye kamuoyu anayasa le değ l, Demokrat Part yönet c ler n n yargılandığı Yassıada mahkemeler
le lg len yordu. Yargılamanın temel usûl lkeler n n dah ç ğnend ğ bu mahkemeler n ardından dört DP
l der (Adnan Menderes, Celal Bayar, Hasan Polatkan ve Fat n Rüştü Zorlu) ç n dam kararı ver ld . Celal Bayar
hakkındak karar, ler yaşı neden yle ömür boyu hapse çevr ld . D ğer kararlar nfaz ed ld . Bu dava Türk ye
kamuoyunda uzun yıllar kapanmayan b r yara açtı. Seç lm ş b r başbakanın dam ed lmes demokras
tar h m zde b r kara leke olarak kaldı.

1965 yılında yapılan seç mlerde DP m rasını devralan Adalet Part s (AP) büyük başarı elde ett . 1964’de,
zorlu b r part ç mücadele sonunda part n n başına geçen Süleyman Dem rel başbakan oldu.
1965 seç mler nde, değ şen seç m s stem sayes nde lk kez sosyal st b r Part Türk ye İşç Part s (TİP) de
Mecl s’e g rd . TİP’ n tems l gücü açısından büyük b r önem yoktu; zaten henüz yen kurulmuş ve Türk ye
kamuoyunun yaygın olarak karşılaşmadığı f k rler savunan b r part d . Onu asıl öneml kılan, popül st
pazarlıkların dışında, güçlü s yasal anal zler n Türk ye tar h nde lk kez mecl s kürsüsüne taşınması d . 1965
yılında CHP ç nde de büyük dönüşüm yaşandı. Part n n genç kurmaylarından Bülent Ecev t, İnönü’yü, kentl
göçmenler n oyuna tal p olmaya ve part y solda tar f etmeye kna ett . İnönü, verd ğ b r röportajda lk kez,
CHP’n n s yasal yelpazedek konumunu ‘ortanın solu’ olarak tanımladı (Daha önce CHP kend n solda
tanımlayan b r part değ ld ).

AP, Türk ye’de merkez sağdak tüm part lerde karşımıza çıkan ve zaman zaman kr ze yol açan b r yapıya
sah pt : Toplumun esasında farklı çıkarları olan ya da farklı yaşam b ç mler ne sah p çok çeş tl kes mler n
aynı anda barındıran b r gen ş koal syon part s d . Y ne de Dem rel, çıkarları zaman zaman çatışan bu
grupları ant -komün zm teması etrafında b r arada tutmayı başardı. Fakat bu arada part y merkezden uca da
çek yordu. Ayrıca her zaman askerle uzlaşarak part s n müdahaleden korudu; ama aynı zamanda asker n
s v l s yasettek konumunu da pek şt rd .

Sonunda bu gen ş koal syon parçalandı: Rad kal m ll yetç ve rad kal İslamcı kanat part den koptu.
Toplumsal köken eğ t m ve ş yaşamından dışlanan kentl erkek seçmene dayanan rad kal m ll yetç kanat,
1969 yılında, (Cumhur yetç Köylü M llet Part s ç ne g rerek part y dönüştüren ve adını değ şt ren)Alpaslan
Türkeş önderl ğ nde, M ll yetç Hareket Part s ç nde örgütlend . Taşralı muhafazakâr sermaye gruplarına
dayanan İslamcı kanat, Necmett n Erbakan önderl ğ nde, 1970 yılında kurulan M ll N zam Part s ’nde
toplandı (Part ler asker n müdahales le sık sık kapatıldığından aynı hareket daha sonra, M ll Selamet,
Refah, Faz let ve Saadet Part ler n kurdu. Ak Part de bu gelenekten koparak kuruldu.)

İk nc müdahale 12 Mart 1971 Muhtırası le geld . 12 Mart darbes , ordu kend ç nde de sol düşüncel
subaylar eksen nde bölündüğü ve bu subaylar b rtakım s v llerle şb rl ğ ç nde oldukları ç n, tam anlamıyla
sola karşı b r n tel k taşıdı. 1960 darbes düşük rütbel subayların darbes ken ve bell demokrat k lkeler de
çereb lm şken 1971 aynı zamanda b r generaller darbes d ve demokras y budadı: 1961 anayasasından
demokrat k lkeler çıkarıldı; seç lm ş part ler n bazıları (TİP ve M ll N zam) kapatıldı; 12 Eylül g b gen ş
kes mler hedeflemese de sol eğ l ml b r grup aydın, send kacı ve gazetec şkence gördü.

Y ne de Türk ye’de s v l s yaset hızla toparlandı. 1972’de Ecev t, İnönü’yü dev rerek CHP’n n başına geçt .
1973 seç mler nde lk kez Türk ye’de merkez sol oy merkez sağ oyun önüne geçt : CHP %33 oy aldı. Erbakan
le koal syon kuran Ecev t, 1974 Kıbrıs Harekâtı ç ndek rolü le büyük popülerl k kazandı. Tek başına kt dar
olmak düşü ç nde koal syonu bozdu.

Ancak olaylar Ecev t’ n planladığı g b gel şmed . Mecl s’te kalan sağ part ler, Adalet Part s ve Dem rel’ n
grşm le b r koal syon oluşturarak B r nc M ll yetç Cephe hükûmet n kurdular. Bu koal syon
hükûmet nde MHP ve M ll Selamet Part s gen ş manevra alanı elde ederek k l t bakanlıkları ele geç rd ve
k tleselleşt . Bu süreç, bürokras n n her kademes nde yoğun tasf ye ve kadrolaşmaya da sahne oldu.
1977’de se CHP bu kez %44 oy aldı. Ama y ne hükûmet kuramadı ve k nc M ll yetç Cephe hükûmet
kuruldu. Ancak koal syon ç ndek part ler arası pazarlıklar ç nden çıkılmayacak hâl alınca; bu hükûmet
düştü.

Ocak 1978’de Ecev t hükûmet devraldı. Fakat Ecev t kt dara geçt ğ nde, ülke c dd b r ekonom k ve s yasal
darboğaz ç ndeyd .

7.3.2. 1960-1980 Arası Artan Siyasal Katılım ve Kutuplaşma

1960-1980 arası dönemde genel hatları le gen ş k tleler n s yaset n parçası hâl n almaya başladığını
söyleyeb l r z. Bunun neden ülken n hızla kentleşmes ve bunun doğurduğu sorunlar, s yasal beklent ler n
artması, 1961 anayasasının örgütlenme ve fade özgürlükler n anayasal garant altına alarak s yasal katılımı
esk s g b r skl b r konu olmaktan çıkarması, Türk ye’de s yasete her zaman eğ l ml olan genç nüfusun
artması ve ün vers te eğ t m n n lk kez taşralı ve/veya daha alt sını an gençlere açılmasıdır. Bu çerçevede
s yaset artık mecl s n dışında da yapılab len b r etk nl ğe dönüşmüştür.

Ancak 1971 sonrasında s yaset, hem mecl s ç nde hem de mecl s dışında g derek kutuplaşmış; s yasal ş ddet
artmış; sağ ve sol kamplardak gençler bu çatışmaya sürüklenm şt r. Tüm bu ş ddet ortamında 1972 yılında
üç devr mc genç, Den z Gezm ş, Yusuf Aslan ve Hüsey n İnan dam ed lm şt r.

B lhassa 1977 sonrası s yasal ş ddet büyük vme kazandı: 1977’de 1 Mayıs’ta Taks m’de toplanan k tlen n
üzer ne k ml ğ hâlen b l nmeyen k ş lerce ateş açıldı; Maraş’ta alev mahalleler ne yönel k saldırılar
gerçekleşt . 1979 sonrası ş ddet toplumun tanınan s malarına da yöneld : MHP Genel Başkan yardımcısı
öldürüldü, DİSK Başkanı su kaste uğradı.

Bu ortamda 12 Eylül 1980’de ordu b r kez daha yönet me el koydu. Bu Türk ye’de ordunun s v l s yasete son
müdahales olmadı; ancak s yasî part ler n kapatılıp hükûmet n düşürüldüğü son başarılı darbe oldu.

7.3.3. 1960-1980 Arasında Ekonomi

1960 sonrası Türk ye thal kamec adı ver len yen b r kalkınma model n ben msed .

Bunun anlamı daha önce dışarıdan alınan ( thal ed len) sanay ürünler n n ç üret mle kame ed lmes
(değ şt r lmes ) d .

Dolayısıyla bu, çer de sanay üret m n teşv k eden b r modeld . Ancak 1930’lu yılların sanay leşme
hamles nden farklı olarak sanay üret m n devlet değ l, özel sektör üstlenecekt . Devlet burada sadece
düzenley c , kolaylaştırıcı rol oynayacaktı. Fakat ekonom ye y ne müdahale edecekt .

Bunun ç n devlet yüksek gümrük duvarları le dışarıdan mal g r ş n engelleyerek çer dek sanay c y dış
rekabete karşı korudu. Ayrıca (sosyal refah devlet altında) sağlık, eğ t m g b h zmetler kend üstlenerek
tüket c n n parasının ceb nde kalmasını sağlayarak ç pazar yarattı. KİT’ler vasıtasıyla sermayeye ucuz g rd
ve kal f ye şgücü arzı da devam ett .
Aslında thal kamec model Demokrat Part kt darı le b rl kte başlamıştı. Ancak bu dönemde daha çok
tarımsal ham madde kullanan, teknoloj k açıdan daha az gel şm ş fabr kalarla sınırlı kalındı. Bu özel ş rketler
Kamu İkt sad Teşebbüsü KİT’ler n olanaklarından da yararlanarak büyüdüler. Ayrıca DP zamanında, 1950’de
kurulan Türk ye Sınaî ve Kalkınma Bankası (TSKB) da kred olanaklarıyla özel sektörün yanında oldu. 1960
sonrası olan, 1950’den ber büyüyen sermayen n, temel ya da dayanıksız tüket m mallarının üret m nden
dayanıklı malların üret m ne geçmes d r.

Sanay n n gel şmes ne katkıda bulunan b r başka etmen se altyapı olanaklarının, özell kle ulaştırma, enerj
ve haberleşme alanındak gel şmeler n sağladığı dışsal katkılardır. Altyapı olanaklarının daha kolay ve ucuz
sağlanması, sına üret m n kâr oranını artırmıştır.

Sonuçta thal kamec model le Türk ye’de, özel sektörde sermaye b r k m açısından öneml b r gel şme
kayded lm şt r: Koç, Sabancı g b büyük sermaye grupları oluşmuştur. Toplumun genel refah sev yes artmış;
sınıfsal yapı dönüşmüştür. Modern anlamda b r şç sınıfı oluşur.

Fakat uzun vadede bu model döv z darboğazı neden yle çöktü. Çünkü sanay çer de üret p çer de satıyor,
yan Türk L rası le dönüyordu. Oysa dışarıdan petrol ve (Türk ye kend teknoloj üretemed ğ ç n) patent
alıyordu. Türk ye’de tarımsal üret m hracı le kazanılan döv z ve yurtdışına göç eden şç ler n ç p yasaya
döv z katkıları sanay n n ht yacını karşılamaya yetmed . Buna tüm dünyada etk l olan, petrol f yatlarını
artıran 1973 Petrol Kr z eklen nce, fabr kalar durma noktasına geld (Uzun yağ, tüp gaz vb. kuyrukları bu
dönem n ürünüdür.)

EK

Modernleşme Tar h m ze Tanıklık Eden Romanlar

Bu l ste, ders kapsamında okumakta zorunlu olduğunuz romanlar demek değ ld r. Sadece bundan
sonrak okuma planlarınızda kullanmak stersen z, Osmanlı-Cumhur yet modernleşme tar h n
kapsamlı ya da lg nç b r açı le ele alan bell başlı romanları kapsamaktadır. Romanlar konu aldıkları
döneme göre sıralanmıştır.

  Hal de Ed p Adıvar, S nekl Bakkal (Abdülham t dönem s yasal ve toplumsal ortamının renkl b r
tasv r )

 Nazım H kmet, Kuvva- M ll ye Destanı (Kurtuluş Savaşı üzer ne kanonlaşmış b r destan)

 Hal de Ed p Adıvar, Türkün Ateşle İmt hanı (Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’da görev yağmış –ve
onbaşı unvanına da sah p olan- Adıvar’ın bu yıllara da r anıları; b r kadın yazarın Ankara’dan ve
cepheden gözlemler )

 Yakup Kadr Karaosmanoğlu, Yaban (Türk aydınının köylüye bakışı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk
köyü)

  Yakup Kadr Karaosmanoğlu, K ralık Konak (Osmanlı’nın son dönem nde toplumsal değ ş m n
etk ler )
  Reşat Nur Güntek n, Yaprak Dökümü (Osmanlı’nın son dönem nde ve Cumhur yet’ n lk yıllarında
toplumsal değ ş m n etk ler )

 Peyam Safa, Fat h-Harb ye (Cumhur yet’ n lk yıllarında toplumsal değ ş m n etk ler )

  Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları (Osmanlı’nın son dönem ve Cumhur yet n lk yıllarında
İstanbullu, g r ş mc b r a len n serüven )

 Yakup Kadr Karaosmanoğlu, Ankara (Cumhur yet’ n lk yıllarında Türk ye ve Türk romanının lk kent
ütopyası)

  Adalet Ağaoğlu, Ölmeye Yatmak (Cumhur yet’ n lk yıllarından çok part l hayata geç şe dek olan
dönem kapsayan ve b r kadın yazarın döneme bakış açısını yansıtan b r roman)

  Ahmet Hamd Tanpınar, Huzur (II. Dünya Savaşı’nın hemen önces nde Türk ye ve Türk
modernleşmes n n, kültürel boyutu da d kkate alan son derece vec z b r değerlend rmes )

  Ahmet Hamd Tanpınar, Saatler Ayarlama Enst tüsü (Y ne Türk modernleşmes n , b rey n onun
ç ndek yer yle b rl kte ve felsefî boyutlarıyla ele alan b r değerlend rme)

 At lla İlhan, Yaraya Tuz Basmak (1960 darbes önces ortam)

 Adalet Ağaoğlu, B r Düğün Geces (1971 darbes sonrasında Türk toplumunun panoraması)

  Lat fe Tek n, Sevg l Arsız Ölüm (50 sonrası kente göç ve gecekondulaşma olgularına çer den ve
ş rsel b r bakış)

 Orhan Pamuk, Sess z Ev (1980 darbes n n hemen önces nden porteler)

 Adalet Ağaoğlu, Hayır (1980 darbes n n hemen sonrası)

Bölüm Özeti

Bu bölümde önce dünya tar h n n 1950 sonrası genel görünümü ncelend . Bu çerçevede dünyanın ABD ve
Sovyet Rusya arasında k ye bölündüğü; gerg n ama h çb r zaman sıcak savaşa dönüşmeyen b r uluslararası
pol t ka kl m n n hâk m olduğu ve Batı dışı dünyadak k tleler n kentleşt ğ ve modernleşme le tanıştığı
‘Soğuk Savaş’ dönem ele alındı.

Ardından 1950-1960 arası demokrat part yılları ele alınmıştır. Türk ye’de tek part yönet m n n sona
ermes yle b rl kte, 1950, ekonom k, toplumsal, s yasal ve kültürel açıdan tam b r dönüm noktası sayılab l r.
Bu yıldan t baren k tleler hem seçmen hem de akt f s yasal özneler olarak daha çok s yasete katılmış;
kentlere göç etm ş; devlet n denet m nde olmayan lk kültürel formlar ortaya çıkmış ve Türk ye
sanay leş rken yen toplumsal sınıflar oluşmuştur. Demokrat Part ’n n kt darda olduğu 1950-1960 arasında
aynı zamanda, Türk ye s yaset ne her zaman damgasını vuracak ve Türk ye toplumunu etk leyecek b r
eğ l m n lk örneğ de karşımıza çıkar: Popül zm ve patronaj l şk ler . Pekâlâ Türk ye’n n dönemden döneme
dönüşümünü anlamak üzere kullanılab lecek anahtar kavramlardan b r olan patronaj ve popül zm, bu
çerçevede tanımlanmıştır. Buna ek olarak Demokrat Part dönem ekonom s de ncelenm şt r. Popül st b r
bağlamda serp len bu ekonom , yoğun karayolu yatırımı, kaynakların plansız dağıtımı ve plansız b r büyüme
le karakter ze ed leb l r. Türk ye ekonom s n n kabuğunu kırdığı, hızlı b r büyüme le başlayan DP yıllarının
sonlarına doğru dış borç ve enflasyon g b kron k ekonom k sorunlar baş göster r.

DP kt darı seç mle değ l, Türk ye’n n lk askerî müdahales le, 27 Mayıs 1960 müdahales le sona er r.
Ardından b r askerî müdahaleden beklenmeyecek demokrat k maddeler çeren 1961 anayasası çıkar. Ancak
bu dönem asıl Yassıada Mahkemeler le anılır. Türk ye kamuoyunda der n b r yara açan b r kararla, bu
mahkemeler, Adnan Menderes dâh l üç DP l der n n damı le sonuçlanır. 1965 k nc b r dönüm noktası olur.
Bu tar hte DP’n n devamı olan Adalet Part s (ve part başkanı olan Dem rel) kt dara gel r. CHP ç nde de
öneml b r değ ş m yaşanır ve CHP lk kez kend n solda, ‘ortanın solu’nda tanımlar.

1971 muhtırası ertes se Türk ye ard arda gelen koal syonlarla yönet l r. K tleler n s yasete sadece seçmen
değ l s yasal özne olarak katılımında gözle görülür b r canlanma yaşanır. Öte yandan 1972’de part
başkanlığını İnönü’den alan Ecev t’ n özell kle 1974 Kıbrıs müdahales sonrası popülar tes artar ve sol oyun
oranı da g derek yüksel r. Ancak ‘70’ler n k nc yarısından t baren Türk ye aynı zamanda s yaset n sağ ve sol
şekl nde kutuplaşmasına ve hem b reysel hem k tlesel s yasal ş ddet n artışına tanık olur. Y ne aynı yıllarda
Türk ye’de sermaye b r k m n n temel n oluşturan ve ‘ thal kamec ’ adı ver len ekonom k kalkınma model
döv z darboğazı neden yle tıkanır ve Türk ye der n b r ekonom k bunalıma sürüklen r.

Bu kl mde, 12 Eylül 1980’de dönem n son askerî müdahales yaşanır. 

[1]Bu ülkelerden bazıları Varşova Paktı’na üyeyd bazıları değ ld . Komün st Bloğun Sovyetlerden sonrak en
büyük gücü Ç n ve Yugoslavya Doğu Bloku’nun yanı sıra Bağlantısızlar den len üçüncü tarafın da üyes d ; çünkü
Sovyet Rusya le tamamen anlaşmış değ llerd .

[2]Vatan Cephes kampanyası, Radyo d nlemey Sevmeyenler Cem yet adı altında, Türk ye’n n lk medya karşıtı
hareket n n doğmasına da yol açtı.

[3]Ancak aynı sürec n Batı’da yaklaşık 200 yılda gerçekleşt ğ düşünülecek olursa, Türk ye ve benzer Batı dışı
ülkeler n göç hızı daha y anlaşılab l r.
Ünite Soruları

1.  Necmett n Erbakan’ın kurduğu part ler hang ler d r?


Cevap:
Part ler asker n müdahales le sık sık kapatıldığından İslamcı hareket Türk ye’de sırası le M ll
N zam, M ll Selamet, Refah, Faz let ve Saadet Part ler n kurdu. Ak Part de bu hareketten
koparak kuruldu.

2. Aşağıdak lerden hang s Demokrat Part dönem ndek ekonom k uygulamalardan b r s


değ ld r?

A) Karayolları ve tarım alanında devlet yatırımları arttırılır.

B) ABD’den ekonom k yardım, IMF'den borç alınır.

C) Kısa döneml planlamalar yapılarak sanay leşmeye öncel k ver l r.

D) Ç ç ye ucuz kred ver l r ve tarım ürünler f yatları yüksek tutulur.

E) Planlamadan uzak kalması neden yle b rçok atıl ve ver ms z devlet yatırımı da yapılmıştır. 

3. Türk ye’de 1960’lı yıllarda toplumun s yasallaşmasının nedenler nelerd r? 

Cevap: 
1960-1980 arası dönemde gen ş k tleler n s yaset n parçası hâl n almaya başlamasının nedenler
ülken n hızla kentleşmes ve bunun doğurduğu sorunlar, s yasal beklent ler n artması, 1961
anayasasının örgütlenme ve fade özgürlükler n anayasal garant altına alarak s yasal katılımı
esk s g b r skl b r konu olmaktan çıkarması, Türk ye’de s yasete her zaman eğ l ml genç
nüfusun artması ve ün vers te eğ t m n n lk kez taşralı ve/veya daha alt sını an gençlere
açılmasıdır.
4. İthal kamec sanay leşme model ç nde döv z darboğazı nasıl oluşur?

Cevap: 
İthal kamec kalkınma model nde yerl sanay çer de üret m yapar ve ürett ğ n kend
vatandaşlarına satar. Dolayısıyla Türk L rası olarak para kazanmış olur. Ancak dışarıdan petrol
alır ve kend teknoloj üretem yorsa, patent antlaşmaları ç n ödeme yapar; dolayısıyla döv ze
ht yacı vardır. Türk ye’de de olduğu g b ülkeye yeterl döv z g rm yorsa b r süre sonra ç
sanay n n döv z ht yacı karşılanamaz ve üret m durma noktasına kadar geleb l r. Ancak thal
kamec l ğ n tek olası kr z bu değ ld r; model, ç pazar yaratılamaması g b başka kr zlere de
g reb l r. Fakat Türk ye’de yaşanan kr z, döv z darboğazı olmuştur.

5. Popül st pol t kaları uzun vadede kamu kaynaklarının ver ms z b ç mde kullanılmasına ve
tüket lmes ne yol açar. Bu fade,

A) Doğrudur

B) Yanlıştır

CEVAP ANAHTARI

1. - 2. c 3. - 4. - 5. a

You might also like