Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 109

DEĞİŞİM SOSYOLOJİSİ

DOÇ. DR. LÜTFİ SUNAR

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ


İçindekiler

1. Toplumsal Değ şmey Anlamak: Temel Kavramlar

1.1. Toplumsal Değ ş m Ned r?


1.2. Değ ş m n Evren Ve Vades
1.3. Değ ş m n Kaynağı, Hızı Ve Net ces
1.4. Değ ş m n Yönü: İlerleme, Ger leme Ve Gel şme
1.5. Yapı-Fa l İk lem
1.6. Sonuç
Bölüm Özet
Ün te Soruları

2. Toplumsal Değ şmen n Unsurları I

Grş
2.1. F z k -Coğraf Etkenler
2.2. Demograf k Etkenler: Nüfus Artışı Ve Göç
2.3. B l msel Gel şmeler, Teknoloj Ve Eğ t m
Bölüm Özet
Ün te Soruları

3. Toplumsal Değ şmen n Unsurları Iı

Grş
3.1. İkt sad Etkenler
3.2. Toplumsal Değ şme Ve D n
3.3. Toplumsal Değ ş m Ve Sosyal Hareketler
3.4. Sonuç
Bölüm Özet
Ün te Soruları
4. Aydınlanma Düşünces : Toplumun Ve Değ ş m n Doğuşu

G r ş: Aydınlanma Çağı Ve Toplumun Doğuşu


4.1. B r Değ ş m Olarak İlerlemec l k
4.2. Toplumsal Yasaların Keşf
4.3. İskoç Aydınlanması: Sosyal Sözleşmec Ekonom Pol t k
4.4. Sonuç: İlerlemec l kten Sosyoloj ye
Bölüm Özet
Ün te Soruları

5. Modern Toplumun Doğuşu Ve Evr mc Değ ş m Teor ler

G r ş: Evr mc İlerlemec Toplum Alayışı


5.1. Büyük Dönüşüm Ve Sa nt-S mon: Sanay Ve Toplumsal Gel şme
5.2. Auguste Comte: Toplumun Üç Hâl
5.3. Herbert Spencer’ın Sosyal Evr mc Değ şme Anlayışı
5.4. Sonuç
Bölüm Özet
Ün te Soruları

6. Karl Marx'ın Toplumsal Değ şme Teor s

Grş
6.1. Tar h n Materyal st Açıklaması
6.2. D yalekt k Ve Değ ş m
6.3. Tar h n İlerlemec Motoru: Sınıf Çatışması
6.4. Sosyal zme Geç ş: Marx’ın M kro Değ ş m Teor s
6.5. Kahramanlar Ya Da Koşullar: Toplumsal Değ ş mde B rey n Rolü
6.6. Toplumsal Değ ş mde Teknoloj n n Rolü
6.7. Sonuç
Bölüm Özet
Ün te Soruları

7. Em le Durkhe m' n Değ ş m Kuramı


Grş
7.1. Toplumsal Dayanışma Ve İş Bölümü
7.2. İlkel Toplumdan Modern Topluma Geç ş
Bölüm Özet
Ün te Soruları

8. Max Weber' n Değ ş m Kuramı

Grş
8.1. Gel şmec Yaklaşım Ve Toplumsal Değ ş m
8.2. Sosyal Değ ş m Ve Kar zma
8.3. Sonuç: Weber’ n Sosyal Değ ş me Genel Yaklaşımı
Bölüm Özet
Ün te Soruları

9. Çağdaş Sosyoloj de Toplumsal Değ ş m

Grş
9.1. Döngüsel Yaklaşımlar
9.2. Yapısal-İşlevselc Denge Teor ler
9.3. Çatışma Teor ler
9.4. Yen -Evr mc l k
9.5. Sonuç
Bölüm Özet
Ün te Soruları

10. Modernleşme Ve Ötes

Grş
10.1. Yapısal-İşlevselc l k Ve Modernleşme
10.2. İkt sad Kalkınma Ve Toplumsal Değ ş m n Aşamaları
10.3. Geleneksel Toplumdan Modern Topluma Geç ş
10.4. El tler Ve Geleneksel Toplumlarda Modernleşme
10.5. S yasal Değ ş m n Koşulları Ve Demokrat kleşme
10.6. Yapısal Farklılaşma Ve Sosyal Hareketl l k
10.7. Modernleşme Kuramlarına Göre Türk ye’de Toplumsal Değ ş m
10.8. Sonuç: Modernleşme Kuramlarının Eleşt r s
Bölüm Özet
Ün te Soruları

11. Toplumsal Değ şmeyle İlg l Güncel Gel şmeler Ve Tartışmalar

Grş
11.1. Ford zm n Köken Taylor zm
11.2. Ford zm n Doğuşu, Kr zler Ve Post-Ford zm
11.3. Sanay Sonrası Toplum
11.4. Sanay Sonrası Toplumdan Post-Modern teye
11.5. Postmodern zme Eleşt r ler Ve Modernl ğ n Savunusu
Bölüm Özet
Ün te Soruları

12. Türk ye Sosyoloj s nde Toplumsal Değ ş m I

Grş
12.1. Mümtaz Turhan’ın Kültür Değ şmeler
12.2. Mübbeccel Kıray: Toplumsal Değ şmen n İşlevselc Açıklaması
Bölüm Özet
Ün te Soruları

13. Türk ye Sosyoloj s nde Toplumsal Değ ş m Iı

Grş
13.1. Şer f Mard n: Merkez-Çevre İl şk ler n n Dönüştürücü D yalekt ğ
13.2. Kemal Karpat: Nüfus Ve Göç D nam kler
13.3. Sonuç
Bölüm Özet
Ün te Soruları
14. Sonuç: Sosyoloj de Toplumsal Değ şme

Grş
14.1. Değ ş mle İlg l Yaklaşımları Tasn f Sorunu
14.2. Klas k Sosyoloj n n Toplumsal Değ ş mle İlg l M rası
14.3. Çağdaş Sosyoloj ’de Toplumsal Değ ş m
14.4. Türk ye’de Toplumsal Değ ş m Ve Modernleşmen n Ele Alınışı
14.5. Sonuç: Teor Yorgunluğu Ve Modernleşme Sorunu
Bölüm Özet
Ün te Soruları
1. TOPLUMSAL DEĞİŞMEYİ ANLAMAK: TEMEL
KAVRAMLAR

1.1. Toplumsal Değişim Nedir?

Strasser ve Randall’ın (1981) d le get rd ğ g b değ ş m n ne olduğu sorusu sosyal b l mler dâh l nde
sorulab lecek en zor sorulardan b r d r. Genel anlamda toplumsal değ ş m b r sosyal yapıda zaman ç nde
meydana gelen farklılaşma anlamına gelmekted r. Bu çerçevede M ne Tan (1981, s. 102) toplumsal değ şmey
makro düzeyde değ ş m olarak ele almakta ve “toplumsal l şk lerde, kurumlarda ve yapıda bel rl b r
durumdan ya da varlık b ç m nden başka b r durum ya da b ç me geç ş” olarak n telemekted r. D ğer tara an
değ ş m n m kro düzeyl b r tanımını veren Mahmut Tezcan’a (1998, s. 191) göre toplumsal değ şme
“toplumsal yapının ve onu oluşturan toplumsal l şk ler ağının ve bu l şk ler bel rleyen toplumsal
kurumların değ şmes ” olarak tanımlanab l r.

Farklı sosyoloj k gelenekler farklı şek llerde tanımlasalar da toplumsal değ şmen n b r sosyal yapı ç nde
gerçekleşt ğ konusunda b r uzlaşma söz konusudur. Her yapının farklı unsur ve şlevler olduğu g b , sosyal
yapının da kültürel semboller, davranış kalıpları, sosyal örgütlenme ve değer s stem g b çeş tl unsur ve
şlevler söz konusudur (bkz. Form, 2013). Değ ş m bunlardan b r nde veya b rkaçında gerçekleşen
farklılaşmaların toplumsal yapıya etk etmes d r. Ancak genell kle değ ş m konusunda z h nlerdek mesele
hang ölçüye kadar ve ne tür değ ş mler n toplumsal değ ş m olarak adlandırılacağıdır (Strasser ve Randall,
1981, s. 11).

Toplumsal değ ş m n manası evvela sosyal oluşumun konumu ve durumuna bağlıdır. Küçük b r gruptak
değ ş mler grubun kend s ç n öneml görüleb l r ancak daha büyük b r grupta bunların ehemm yet azalır.
Benzer şek lde toplumsal değ ş m n gözlemlenmes çalışılan zaman d l m ne bağlıdır. Kısa vadel pek çok
değ ş m uzun vadel bakıldığında ehemm yets zd r ya da tam ters . Küçük ölçekl ve kısa vadel değ ş mler
toplumun b r karakter st ğ d r. Z ra zaman ç nde doğal olarak yen b lg ve tekn kler ortaya çıkar; çevresel
değ ş mler yen b r uyumu tet kler; gücün yen den dağılımına bağlı olarak değer ve normlar değ ş r. Bütün
bunlar nsan toplumlarının değ ş m n n kend ç şley ş ve dış koşulların etk s net ces nde kaçınılmaz
olduğunu göster r.

Görüldüğü üzere toplumsal değ şme toplumun kültürü, yapısı, kurumları ve şlev le l şk l gen ş b r
kavramdır (bkz. Sull van, 2009, s. 477). Bu tür genel ve gen ş b r tanımı daha açık hâle get reb lmek ç n
toplumsal değ ş mle lg l bazı boyutlara ht yaç duyulmaktadır. Bu boyutlar değ ş m n evren (büyük, orta ve
küçük), vades (kısa, orta ve uzun), hızı (yavaş, aşamalı, evr msel değ ş mler ve hızlı, asl , devr msel
değ ş mler), yönü ( ler , ger ), çer ğ (sosyokültürel, ps koloj k, sosyoloj k, kurumsal, kt sad vb.), net ces
(barışçıl ve ş ddetl ) ve am l (yapı ve aktör) olarak sıralanab l r. Aşağıda detaylı b r b ç mde ele alınan bu
boyutlar toplumsal değ ş m n kavranmasında öneml b r yer tutmaktadır.

1.2. Değişimin Evreni ve Vadesi

Değ ş m n evren veya vades hang boyuttak değ şmeler n toplumsal değ ş m olarak adlandırılacağı
problem le yakından l şk l d r. Toplum her da m dev n m ve değ ş m hâl nde b r varlık olduğu ç n ondak
her farklılaşmanın ncelenmes neredeyse mkânsızdır. Dolayısıyla hang düzeydek değ ş mler n
nceleneceğ meseles burada önem kazanmaktadır. Bu çerçevede toplumsal değ ş mler değ ş m n m ktarı,
zaman boyutu ve değ şen b r m n etk s ne göre sınıflandırmak mümkündür (Appelbaum, 1988, s. 12–13). Bu
sınıflandırma çerçeves nde büyük, orta ve küçük değ ş mlerden bahsed leb l r. Büyük değ ş mler genell kle
b r toplumu bütünüyle değ şt r r. Bu bütüncül değ ş m n telemek ç n bazen dönüşüm veya devr m
kavramları da terc h ed lmekted r. Tar hsel süreçte tarım toplumu, t caret toplumu, sanay toplumu ve b lg
toplumu g b değ ş k toplum t pler n n ortaya çıkmasına sebep olan değ ş mler büyük değ ş mlere b rer
örnekt r. Sosyoloj k nceleme geleneğ ç nde toplum t pler n n değ ş m meseles daha çok erken sosyoloj k
düşünürler tarafında modern ten n doğuşu meseles etrafında ele alınmıştır. Orta düzeyl değ ş mler se b r
toplumun t p n bütünüyle değ şt rmeyen ancak toplumsal yapıdak farklılaşmalardır. Nüfus, s yasal yapı,
kt sad s stem ve mekânsal unsurlardak öneml değ ş mler n toplumsal yapıda meydana get rd ğ
değ ş mler orta düzeyl değ ş mlere b rer örnekt r. Bu düzeydek değ ş mler toplumların karşılıklı l şk ler le
genell kle toplumsal bünyey aşan b r karaktere sah pt rler. D ğer tara an toplumsal yapı dâh l ndek
yen l klerden kaynaklanan olgular ve kurumların karşılıklı etk leş m nden kaynaklanan değ ş mler se küçük
ölçekl değ ş mler fade etmekted r.

B r değ ş m n büyüklüğüne karar vermek değ ş m üzer ne çalışan sosyal b l mc ler z yades yle meşgul
etm şt r. W lbert E. Moore g b kend görüşler n şlevselc denge modeller üzer ne kuran bazı sosyal
b l mc ler kısa vadel değ ş m n b r manası olmadığını ler sürmekted rler. Onlara göre bu değ ş mler k ş n n
toplumsal konumunu, davranışlarını, toplumsal kurumların b rb r le l şk s n etk lememekted r. Küçük
değ ş mler bel rl b r düzeyde kalarak toplumun genel üzer nde b r etk sah b olamazlar (W. E. Moore, 1963,
s. 46-47). D ğer tara an benzer b r şek lde düşünen K ngsley Dav s se büyük değ ş m küçük olandan
ayırab lmek üzere b r s ne toplumsal değ ş m d ğer ne se kültürel değ şme demey terc h eder. Ona göre
toplumsal değ ş m toplumun tüm ögeler nde bel rl b r düzeyde değ ş m gerçekleşmes n sağlayan kültürel
değ şmen n b r alt düzey ne tekabül etmekted r. Kısa vadede toplumsal değ ş m gerçekleş rken uzun vadede
kültürel değ şme olur (Dav s, 1950, s. 622). Değ şmey çatışmacı b r çerçeveden ele alan Lew s A. Coser’e göre
se b r değ ş m n küçük ya da büyük olduğunu bel rleyen çatışmanın boyutu ve düzey d r. Küçük ölçekl
değ ş m ortaya çıkaran çatışmalar, toplumun kend s n değ şen koşullara uyarlamasını sağlayacak
düzeyded rler. Hâlbuk büyük ölçekl değ ş me yol açacak çatışmaların net ces nde mevcut toplumsal düzen
ortadan kalkar ve yer ne yen sosyal l şk ler kümes etrafında yen b r toplumsal yapı kurulur. Dolayısıyla ona
göre b r değ ş m büyük ya da küçük olarak n telemek çatışmanın boyutu ve mevzusunun merkezîl ğ le
mümkündür (L. A. Coser, 1967).

Toplumsal değ şme le lg l d ğer b r kr t k nokta se değ ş m n vades d r. B r vaden n uzun veya kısa olması
genell kle görecel d r. Bazen uzun vade olarak görülen b r ölçek başka b r şeyle karşılaştırıldığında kısa vade
olarak görüleb lmekted r. Dolayısıyla değ ş m n uzun veya kısa vadel olması b r anlamda değ ş m n boyutu
le l nt l d r.

Bu çerçevede vade sorunu aslında değ ş m n ş ddet ve etk s n n b r yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Büyük ölçekl değ ş mler genell kle uzun hazırlık dönemler ve süreçler net ces nde gerçekleş rler.
Çoğunlukla bu değ ş mler n zaman d l m n kest rmek güçtür. Bu değ ş mler n sebepler tar hsel süreç
çer s nde b rb r n tet kleyen etk ler s ls les ç nde ger ye doğru uzanır g der. Ancak orta vadede gerçekleşen
orta ölçekl değ ş mler n zaman d l mler n kest reb lmek daha kolaydır. İç nde yaşadığımız modern
toplumda sosyal yapının farklılaşması genell kle b r nsan ömrüne sığab lecek değ ş mlerle gerçekleş r.
Dolayısıyla büyük ölçekl değ ş mlere mukab l orta ölçekl değ ş mlerde etken ve süreçler tak p edeb lmek
daha mümkündür. D ğer tara an daha çok toplumsal kurumların b leşenler n değ ş m n fade eden kısa
vadel değ ş mler se m kro ölçekl alan araştırmaları le daha net b r b ç mde tak p ed leb l r. Örneğ n a le
kurumunu etk leyecek kadınların eğ t m durumunun değ ş m n zlemek kısa vadede daha fazla mümkün ve
kolaydır. Bu üç ölçekl ve vadel değ ş m b ç m ve sürec b rb r nden kopuk değ ld rler. Aks ne b r d ğer n n
etken olab lecek şek lde b rb r ler yle l şk l d rler. Değ ş m zlemek steyen b r sosyal b l mc bunu ne kadar
kuramsal yapmak st yorsa o kadar uzun vadeye, ne kadar amp r k yapmak st yorsa da o kadar kısa vadeye
bakmak durumundadır.
Sosyoloj de değ ş mle lg l çalışmaların gel ş m de uzun vadeye bakan büyük ölçekl kuramsal
çalışmalardan kısa vadeye bakan küçük ölçekl amp r k çalışmalara doğru b r sey r zlem şt r. Özell kle lk
dönem klas k sosyologların ç nde yer aldığı sosyoloj k düşüncen n öneml b r kısmı ç n toplumsal değ ş m
demek toplumun bütüncül anlamda b ç m değ şt rmes demekt r. Uzun er ml ve büyük boyutlu değ ş mler
nceleyen bu kuramcıların odağında h ç şüphes z bu tür b r değ ş m n en güncel ve en müşahhas örneğ
olarak modern toplumun doğuşu bulunmaktadır. Aşağıda daha detaylı b r b ç mde tartışılacağı üzere onlara
göre dünya tar h nde kapsamlı b r farklılaşmaya yol açan modern ten n doğuşu aynı zamanda toplumsal
değ ş m n de başlangıcıdır. Bu çerçevede sosyoloj de toplumsal değ ş mle lg l çalışmaların gel ş m nde vade
ve ölçek bakımından üç aşama bulunmaktadır:

1. 19. yüzyıl boyunca modern toplumu dünya tar h ç nde konumlandırmaya yönel k büyük ölçekl
değ ş mler nceleyen çalışmalar yapılmıştır.

2. Zamanla modern toplumun yerleşmes le b rl kte y rm nc yüzyılın üçüncü çeyreğ ne kadar genell kle
toplumsal yapının şley ş n nceleyen orta ölçekl değ ş mler ele alan çalışmalar gerçekleşt r lm şt r.

3. Bu dönemden sonra se genell kle olgular ve kurumlar arası l şk ler ele alan küçük ölçekl çalışmalar
daha fazla yapılmaktadır.

Ülkem zde se toplumsal değ ş m le lg l çalışmaların gel ş m ndek sürec n bel rs z b r b ç mde de olsa
benzer b r şek lde seyrett ğ söyleneb l r.

Tablo 1: Toplumsal Değişimin Vadesi ve Ölçeği

1.3. Değişimin Kaynağı, Hızı ve Neticesi 


Toplumsal değ ş m n hızı sorunu değ ş mle lg l çalışmalarda öneml b r yer tutmaktadır. Değ ş m n hızı
aslında tek başına ele alınab lecek b r mesele değ ld r. Z ra değ ş m n hızlı veya yavaş olduğu toplumsal
yapının değ ş me açıklığı, değ ş me verd ğ tepk , değ ş m n b ç m ve ortaya çıkan net celerle l nt l d r.
Sıklıkla d le get r ld ğ üzere günümüz dünyasında değ ş m n hızı ve vmes g tt kçe artmaktadır. Geçm şte
daha uzun vadelerde gerçekleşen farklılaşmalar bugün daha kısa vadede gerçekleşmekted r.

Değ ş m n hızı sorunu aslında örtük b r b ç mde değ ş m n kaynağı le de l nt l b r meseled r. B r toplumsal
s stem kend sorunları, ht yaçları ve süreçler çerçeves nde doğal b r değ ş m geç r yorsa bu değ ş m
genell kle hızlı olarak n telenmez. Daha açık b r fade le değ ş m n kaynağı toplumsal yapının kend
dâh l nde se değ ş m zaman bakımından kısa sürede de gerçekleşse hızlı b r değ ş m olarak algılanmaz.
Ancak değ ş m n kaynağı toplumsal yapının kend ç süreçler nden z yade dışsal etkenler se veya değ ş m
herhang b r b ç mde zorlamaya dayanıyorsa bu durumda toplumsal değ ş m hızlı b r değ ş m olur. Z ra bu
tür zorlama ve dışarıdan kaynaklanan değ ş mler genell kle toplumsal s stemdek unsurlar arası dâh l l şk
örüntüler ne uymadığı ve değ ş m n kaynağı toplumun kend ç şley ş olmadığı ç n toplumsal yapı değ ş me
hazır ve açık değ ld r. Bu sebeple hızlı değ ş mler n net ces genell kle büyük ölçekl toplumsal kırılma
olmaktadır.

Değ ş m n hızı ve kaynağı le lg l d ğer b r mevzu se değ ş m n barışçıl veya ş ddetl olmasıdır. B r değ ş m n
barışçıl olması aynı zamanda yavaş ve aşamalı b r b ç mde doğal etkenler dâh l nde kend l ğ nden; ş ddetl
olması da hızlı ve dışarıdan f z ksel b r gücün tmes le devr msel b r b ç mde gerçekleşmes anlamına
gelmekted r. Barışçıl değ ş mler rızaya dayalı ken, ş ddetl değ ş mler genell kle baskıya dayalıdır. Ş ddetl
değ ş mler toplumun yapısını der nden sarsarak değ şt rmes n n yanı sıra değerler , duyguları, düşünceler ve
kurumları da değ şt r r. Böylece toplumsal l şk ler kökünden sarsarak yen den tanımlamaktadır. Barışçıl
değ ş mlerde se tüm bu değ ş mler daha uzun b r zaman d l m nde daha az müşahede ed leb l r b r şek lde
gerçekleşmekted r.

Bu m nvalde b r değ ş m n devr msel olab lmes c dd b r şek lde tartışmaya açıktır. Z ra b r toplumun
tümüyle baştan ayağa değ şt r leb lmes zordur. Toplumu kökünden sarsan d n değ şt rme, büyük mesafel
göç, geç m b ç mler n n değ ş m g b had selerde b le esk değerler, gelenekler ve duygular b r b ç mde yen
yapı çer s nde kend ler n var edeb lmen n yolunu bulab lmekted rler.1   Örneğ n bugün Anadolu’da
araştırma yapan tar hç ve etnologların şaşkınlıkla bel rtt kler ne göre Anadolu Türkler n n d nî âdet ve
gelenekler esk d nler nden pek çok ögey bünyes nde barındırmaktadır (İnan, 1953). Ahmet Yaşar Ocak
(2012) Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri s ml eser nde Anadolu’da pek çok tören ve
nanışta Şaman zm’e a t mot fler tesp t etmekte ve bunları sıralamaktadır. Hâlbuk Türkler uzun b r zaman
d l m nde çeş tl coğrafyalardan geçerek büyük b r göç net ces nde d nler n ve çoğunlukla geç m ve yaşama
b ç mler n değ şt rerek Anadolu’ya gelm şlerd r. Bu kadar der n b r değ ş m sürec nde b le bugünkü b rtakım
kültürel mot fler n kaynağında uzun b r zaman öncek nanış ve kültürü bulmak kayda değerd r.
Öte yandan bunu tar htek büyük değ ş m dönemler nde, özell kle büyük devr mlerde müşahede etmek
mümkündür. Bu devr mler bazı sosyal b l mc lere göre tam da toplumsal yapının ht yaçları doğrultusunda
gerekl b r şey ken (B. Moore, 2012; Skocpol, 2004) k m ler ne göre de dünya tar hsel b r kahramanın
sürükley c önderl ğ n n b r net ces d r. Bunu devr mler n kend s üzer nden değ l de net celer üzer nden
tartışmak daha anlamlıdır. Dünya tar h nde gerçekleşen pek çok devr m mevcut sosyal yapıda kapsamlı
değ ş mler gerçekleşt rme amacına sah pt rler. Ancak zamanla toplumsal yapıda bazı değ ş mler gerçekleşse
de ortaya çıkan yen yapının esk s ne öneml ölçüde benzed ğ ortaya çıkmaktadır.

20. yüzyılda gerçekleşen devr mlerde bunu zlemek mümkündür. 1917 Sovyet Devr m tarımsal mülk yet ve
b r k me dayalı Rus ar stokrat s yasasını değ şt rmek ve yer ne proletaryanın egemen olduğu b r sosyal st
toplum oluşturmak maksadıyla gerçekleşt r lm şt r. Ancak devr mden 70 yıl sonra bütün sanay leşme ve
kültür pol t kalarına rağmen gerek sosyal st düzen çer s nde gerekse onun yıkılışı le ortaya çıkan yen
ol garş ç nde esk Rus kültürünün etk ler n görmek çarpıcıdır. Benzer şek lde Mao st Kültür Devr m de
benzer b r başarısızlıkla maluldür. Mao Ç n devr m nden sonra kap tal zm n deoloj k etk ler nden, nsan
üzer ndek tahr batlarından, yabancılaşmadan kurtulab lmek ç n sosyal zm n yaşamın her alanına nüfuz
edeb lmes ç n Büyük Proleter Kültür Devr m ’n uyguladı. Ç n’ n kad m gelenek ve âdetler n kamusal
yaşamdan ayıklamaya yönelen bu devr m kısa b r zamanda başarısızlığa uğrayarak 1980’lerden t baren
“Ç nl b r sosyal zm n” doğuşu le net celenm şt r. Benzer örnekler çoğaltmak mümkündür. Bu örnekler b z ,
toplumsal yapı b r bütün olarak göz önüne alındığında devr msel b r değ ş m n mkânını sorgulamaya
götürmekted r.

Bu tür devr msel değ ş mler sadece b r grubun organ ze olarak s yas kt darı ele geç rmeler le
gerçekleşmez. Aynı zamanda toplumsal hayatın temel unsurlarında yaşanan an ve hızlı dönüşümler de
devr msel değ ş mlere kapı aralayab l r. Örneğ n 1900’ler n başında Taylor zm n sanay ye uygulanması le
meydana çıkan Ford zm, üret m yen den örgütleyerek toplumsal yapıda sarsıcı değ ş mler meydana get rd .
Y ne 1970’lerde benzer şek lde b lg ve let ş m teknoloj ler nde yaşanan değ ş mlerle b rl kte ş yaşamının
değ ş m de sarsıcı ve hızlı değ ş mler meydana çıkardı. Alv n To ler (1996), Gelecek Şoku s ml eser nde
let ş m n ve b lg n n değ şen yapısına bağlı olarak hızlı b r b ç mde değ şen ş l şk ler n çevreleyen
toplumsal yapının esk ye bağlılığının oluşturacağı şoku ele almaktadır. Ona göre bu b rey n dünyasında “çok
kısa zamanda çok azam b r değ ş m” n gerçekleşt ğ yönünde b r ps koloj k rahatsızlık meydana
get rmekted r (To ler, 1996). Bu rahatsızlık esasında değ ş m n devr msel boyutunu teşk l ett ğ g b , onun
esk ye göre yen den şek llenerek devr msel boyutunu kaybetmes ne de neden olmaktadır.2

Net ce olarak b r değ ş m n barışçıl veya ş ddetl olarak n telenmes k kavramsal açmazı beraber nde
get rmekted r. Barışçıl olarak adlandırılan değ ş mlerde toplumun kend l ğ nden şleyen b r mak ne olarak
görülmes durumu söz konusudur. Hâlbuk böyle b r toplumsal mak nen n mevcud yet şüphel d r ve her
türlü değ ş m bel rl b r düzeyde kurumsal “ş ddet ” bünyes nde barındırır. Her değ ş mde mutlaka t c bazı
etkenler mevcuttur ve bu etkenler bel rl güçler tarafından daha fazla kontrol ed leb lmekted r. D ğer b r
açmaz se devr msel değ ş mler n ne kadar kapsayıcı ve kalıcı olduğu le yakından l şk l d r. Yukarıda
tartışıldığı üzere her b r toplumun değ ş k ölçülerde de olsa b r esneme düzey mevcuttur ve kültürel yapı
çoğunlukla toplumsal yapının kurumsal boyutlarında meydana gelen değ ş mler ger çekmekte, esk yapıyı
yen b ç mler altında yen den kurmaktadır. Dolayısıyla değ ş m n barışçıl veya devr msel olması kültürel ve
kurumsal yapı arasındak uyum sorunu le yakından alakalıdır.

1.4. Değişimin Yönü: İlerleme, Gerileme ve Gelişme

Toplumsal değ ş m le lg l en karmaşık konu değ ş m n yönü ve mah yet le lg l d r. Toplumsal değ ş m n
yönü sorunu sosyoloj de başlangıcından ber tartışılagelen b r meseled r. Strasser ve Radall’ın (1981, s. 18)
d le get rd ğ g b b r değ ş m n lerleme veya ger leme olduğuna yönel k b r yargı ncelemey yapanın b l şsel
lg ler ne bağlıdır. Dolayısıyla değ ş m lerleme veya ger leme olarak görmek öznel b r değerlend rme
olmaktan kurtulamayacaktır.

Ancak modern toplumun yen b r sosyal b ç m olarak ortaya çıktığı ve onu ncelemek üzere sosyoloj n n
doğduğu dönemde bu h ç de böyle düşünülmemekted r. Z ra modern toplumun ortaya çıkışı evr mc b r
bakış le tar hte çk n b r lerleme yasasının kat b r del l olarak görülmekteyd . İlerlemec l k sosyoloj n n
üzer ne b na ed ld ğ temel teşk l etmekted r (Bock, 1990, s. 55; Plamenatz, 1992, s. 301). Esasen felsef ve
teoloj k b r çer me sah p olan lerlemec l k f kr , modern toplumun doğuşundak bel rl özel koşulların b r
yansıması olarak modern sözlüklerde baş yer ed nm şt r. Bu dönem n s yasal gündem le yakından l şk l b r
b ç mde hayl deoloj k ve öznel b r konu olduğu bugün artık b l nse de toplumsal değ ş m yakın b r zamana
kadar sosyoloj k l teratürde modernleşme le eş anlamlı b r b ç mde kullanılmıştır.

Toplumun tecrübe ve uygulamaların b r k m net ces nde lkel b r hâlden daha gel şm ş meden b r hâle
doğru mütemad yen lerled ğ f kr sosyoloj k düşüncen n doğduğu çağlarda merkezî öneme sah pt r
(Dellaloğlu, 2008, s. 129). Kısaca lerlemec l k olarak adlandırılan bu felsefe toplumsal değ şmey lerlemen n
b r gösterges olarak okumaktadır. Başka b r dey şle lerleme, değ şme le eş anlamlı olarak görülmekte ve
kullanılmaktadır. Buna mukab l toplumsal değ şmen n karşısında yer alan muhafazakârlık se ger c l k olarak
adlandırılmaktadır (N sbet, 1990). Yan değ ş m tems l eden güçler le stat kl ğ tems l eden güçler arasında
b r karşıtlık oluşturulmakta ve modern toplum, toplumsal değ ş m n doğal b r net ces olarak görülmekted r.
Modern ten n doğuşuna mahsus olan bu problemat k aslında b ç m ve çer k değ şt rerek toplumsal değ ş m
le lg l meselelerde kr t k b r yere sah p olmayı sürdürmüştür. Örneğ n 1950 sonrasında Batı dışı toplumların
modernleşmes le lg l ortaya atılan modernleşme kuramlarında değ şme kavramı modernleşme le eş
anlamlı b r b ç mde kullanılmış, modernleşmeye engel teşk l eden değ ş mler toplumsal değ ş m olarak
görülmem şt r (bkz. Erk let, 2010).

İlerleme f kr n tehd t eden başlıca felsef görüş, toplumsal değ ş m n döngüsel veya helezon k b r yapıya
sah p olduğudur. Bu f k r tar h n sosyal örüntüler n b r tekrarından baret olduğu temel savına
dayanmaktadır. Aslında bu yen b r f k r değ ld r. Örneğ n geçm ş le geleceğ n suyun suya benzed ğ g b
b rb r ne benzed ğ n söyleyen Müslüman düşünür İbn Haldun’un Umran nazar yes , tar htek olayların
gerçekleşme örüntüler ndek tekerrürler üzer ne kuruludur (İbn Haldun, 2005). Böylece ona göre eğer
geçm şe bakılarak tekrarlayan örüntüler çıkarılab l rse geleceğ anlamak mümkün hâle gelecekt r.
İlerlemec l ğ n on dokuzuncu yüzyıldak rak ps z ve bel rley c konumu sorgulanmaya başlandığında tar hte
tekerrürler n bulunduğu f kr de tekrar gündeme gelm şt r. Bu m nvalde Alman tar h felsefec s Oswald
Spengler’ n (1997) Batı’nın Çöküşü s ml eser nde bu f k r öne çıkmış ve daha sonra da tara ar kazanmıştır.
Spengler’ n dünya savaşı atmosfer n n de etk s yle lerlemec l ğe yöneltt ğ eleşt r ler, daha sonra f krî
zem n n lerlemec l ğe dayandıran 1930’ların total ter rej mler n n pol t kaları ve İk nc Dünya Savaşı’nın
çöküntüler le der nleşm ş ve f z kte ve matemat kte gerçekleşen değ ş mlerle de g tt kçe daha fazla
sorgulanır hâle gelm şt r. Ancak bugün de toplumsal tartışmalarda lerlemec l ğ n öneml b r sosyal felsefe
olduğunu söylemek mümkündür.

D ğer tara an gel şme de lerlemec l ğ n b r türü olarak değ ş m kavramsallaştırırken karmaşa oluşturan
kavramlardan b r s d r. Değ ş m le gel ş m b rb r nden bütünüyle ayırt etmek güçtür. Değ ş m daha kapsayıcı
ve genel b r kavram ken; gel şme, bel rl değ ş mler anlatan daha dar ve anlam yüklü b r kavramdır. Hang
değ ş mler n b r gel şme olarak adlandırılacağı da ayrıca sorunludur. Değ ş m toplumsal yapının şley ş n n
b r net ces olduğuna göre gel şme de buna göre tanımlanmak durumundadır. O hâlde gel şmey , toplumsal
yapının şley ş ne olumlu katkı yapan farklılaşmalar olarak adlandırmak mümkündür. Bu tanıma göre eğer
b r değ ş m toplumdak unsurların daha uyumlu ve düzenl b r b ç mde şlemes ne yol açıyorsa gel şmed r.
Z ra böyle b r değ ş m toplumun şlevler n daha y b r şek lde yer ne get rmes ne yol açacak ve toplumsal
yaşamdak kırılma ve kr zler azaltacaktır.

Eğer b r değ ş m toplumsal mekan zmanın kend şley ş net ces nde gerçekleşm yor ve/veya toplumsal
bütünlüğe daha fazla katkıda bulunmuyorsa genell kle “ger leme” veya “bozulma” olarak adlandırılab l r.
Z ra bu durumda değ ş m n oluşturduğu etk ye göre toplumsal yapı kend s n yen den üreteb lecek mkânları
kaybedeb l r. Çoğunlukla değer sorunu olarak adlandırılan ve bozulma söylem n n temel kalkış noktasını
teşk l eden şey toplumun kend s n üretmes n n madd koşullarındak kalıcı değ ş md r. Değerler toplumun
d ğer unsurlarına göre daha yavaş değ şt kler ç n toplumun madd unsurlarındak değ ş m n hızını ve
boyutunu onlar üzer nden tak p ed p değerlend reb lmek mümkündür. Bu sebeple büyük ve hızlı değ ş mler
değerler n bakış açısından b r bozulma olarak n telenmekted r. Durkhe m’ n anom olarak adlandırdığı bu
durum net ces nde değerler le toplumsal yapı arasındak uyum bozulur, toplumun bütünleşmes ve
şlevler n sağlıklı b r b ç mde yer ne get reb lmes zorlaşır.
Buradan da görüleceğ üzere gel şme ve bozulma sosyoloj de ler düzeyde tartışmalı kavramlardır. Her k s
de normat f çağrışımlara sah p kavramlar olarak değ ş m anlamayı ve açıklamayı zorlaştırmaktadırlar. Z ra
gel şme penceres nden bakıldığında toplumda her da m değ ş m zorlamak gerekmekted r. Bu da sürekl
değ ş m yönünde baskı uygulanması yoluyla toplumsal yapının uyumunu tehd t edeb l r. D ğer tara an
bozulma söylem de toplumdak olağan değ ş mler n dah gerçekleşmes n n önünde engel teşk l edecek b r
muhafazakârlığı meydana get reb l r. Böylece toplumun kend doğal değ ş m seyr bozulduğu ç n yen
şartlara uyum sağlayamaması ve daha büyük sorunların ortaya çıkması söz konusu olab l r. Bu durumu
muhafazakârlık le değ ş m arasındak b r açmaz olarak n teleyeb l r z. Doğal değ ş m nkâr eden katı b r
muhafazakârlık genell kle devr msel ve hızlı b r değ ş m besleyen b r durumdur.

1.5. Yapı-Fail İkilemi

Toplumsal değ ş mle lg l d ğer b r konu se değ ş m n fa l le lg l d r. Bu bağlamda yapı-fa l k lem


sosyoloj n n toplumsal meseleler açıklama peş nde b r b l m olarak ortaya çıktığı günden t baren canlılığını
koruyan b r meseled r. Marx, Durkhe m, Lev -Strauss ve Althusser g b yapısalcı düşünürler yapının eylemden
ve eylem yapan aktörden önce geld ğ n dd a ederken; Weber, Schultz ve Garf nkel g b yorumcu düşünürler
se sosyal dünyanın ne yaptığının farkında olan aktörlerden oluştuğunu d le get rmekted rler (Yıldırım, 1999,
s. 25). Bu k nc gruba göre eylem yapıdan öncel kl d r.

Toplumsal değ ş m anlamada da yapı le aktör arasındak k l k öneml d r. Sosyoloj lk dönemler nde bu
k lemde daha çok yapı tarafında yer almıştır. Marx’ın aktörler n ancak bel rlenm ş koşullar altında etk n
olacağına da r f k rler ve Durkhe m’ n toplumsal b r olgunun ancak başka b r toplumsal olgu tarafından
ortaya çıkarılacağına da r temel yöntemsel bel rlemes yapının bel rley c l ğ ne yapılmış b r vurgudur.
Dolayısıyla sosyoloj de uzunca b r süre sosyal meseleler aktörler eksen nde değ l yapılar eksen nde ele
alınmıştır. Bu çerçevede yapısalcılık olarak adlandırılan bu tavra göre toplumsal değ ş m b r yapı dâh l nde
gerçekleşmekte ve yapının özell kler değ ş m n şekl n ve gerçekleşme b ç m n bel rlemekted r. Bu
yaklaşıma göre aktör ster b r b rey olsun sterse b r toplumsal sınıf veya grup olsun bu yapının bel rled ğ
sınırların ve mkânların dışına çıkamaz. Toplumsal had selerde aktörün etk s vardır ancak bu etk y ne yapı
tarafından bel rlenm ş sınırlar dâh l nde gerçekleşmekted r. Dolayısıyla tar hî kahramanların yaptığı b r
yanılsamadan barett r. Kahramanlar koşullar uygun olduğu ve gerekt rd ğ ç n ortaya çıkab lmekted rler.
Buna mukab l toplumda b r dönüşüm onun yapısının çözümlenmes , çsel hareket kanunlarının anlaşılması
ve dolayısıyla harekete geç r c unsurların bel rlenmes le hızlandırılab l r. Dolayısıyla aktör toplumsal
değ ş mde b r rol alab l r ama bu rol bel rley c değ l tamamlayıcı b r unsur olacaktır.

Ancak anlamacı ep stemoloj n n sosyal eyleme odaklanan sosyoloj s , sosyal dünyada aktöre daha t barlı ve
öneml b r yer tay n etm şt r. Bu yaklaşımda sosyoloj sosyal eylem n b l m olarak görülür ve sosyal eylem de
aktörün ona atfett ğ anlamdan bağımsız b r b ç mde ele alınamayacağı ç n aktöre öneml b r konum ver l r.
Aktörün b r mana atfederek gerçekleşt rd ğ eylemler onu toplumun b r unsuru hâl ne get rmekted r. Bu
bakış özell kle Weberyen kar zma kavramında kend s n göstermekted r. Köken Yunanca “h be ed lm ş”
anlamına gelen “ghar sma” kel mes ne dayanan bu kavram lk dönem Hr st yan b lg nler tarafından Tanrı
tarafından bel rl k ş lere ver len manev özell kler ç n kullanılmıştır. Weber kar zma kel mes n şahs
etk ley c l k ç n kullanmaktadır. Weber nanmış ve adanmış k ş ler n toplumdak değ ş k grupları etk s altına
alarak b r değ ş m meydana çıkaracağını düşünmekted r. Kar zma kurallara ve yapıya bağımlılığı aşan ve
yen değer ve norm oluşturan b r etken olarak toplumsal s stem dönüştürücü b r unsurdur. Dolayısıyla
Weberyen anlamacı sosyoloj yapıyı nkâr etmemekle b rl kte aktöre daha fazla alan açmıştır.

20. yüzyılda toplumsal değ ş m açıklamada yapısalcılığın çeş tl b ç mler ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında
en etk l ve yaygın olanı Amer kan sosyoloj s nde uzunca b r süre bel rley c ana açıklama olan yapısal
şlevselc l k olmuştur. Talcott Parsons ve Robert K. Merton’un temelde Durkhe m’ n teor s üzer ne b na
ett kler bu yaklaşıma göre b r yapı olarak toplum bütünde ve unsurlarında b r şlevsell ğe sah pt r.
Toplumsal yapı b r s stem olarak şlevlerle b rb r ne bağlı unsurlardan oluşmaktadır. Yapıdak değ ş m
unsurlardan b r s nde meydana gelecek olan şlevs zleşme, şlevsel bozukluk veya uyumsuzluktan ortaya
çıkmaktadır (Erk let, 2007). Bu yaklaşıma göre toplum değ ş m net ces nde kend bütünlüğünü ve
şlevsell ğ n yen den kurmaktadır. Değ ş m vurgulamak stemeyen bu yaklaşıma göre b rey, toplumsal
s stemde değ ş k rollere ve bunlara uygun statülere sah p b r aktördür (Parsons, 1964). B rey n rolünü
değ şt rmek stemes yapının ona sunduğu mkânlar dâh l nde mümkündür. Böylece b rey toplumsal
s stem n şley ş nde b r çark d şl s g b d r. B rey n değ ş m elbette bütün s steme yansıyacaktır; ancak bunun
mkânı çok gen ş değ ld r.
Yapı-eylem k c l ğ n aşmak üzere 1970 sonrasında öneml teor k açılımlar gerçekleşt r lm şt r. Bunlar
arasında G ddens, Bourd eu ve Bhaskar öneml b r yer tutmaktadır (Yıldırım, 1999, s. 26). G ddens 1970’lerde
gel şt rd ğ yapılaşma kuramı le bu noktada kend s nden öncek sosyal teor k gelenekler b rleşt rerek öneml
ve haklı b r yer ed nm şt r. Temelde yapı-aktör karşıtlığını ortadan kaldıran bu kurama göre yapı b r kez
kurulan ve sonra da şleyen b r mekan zma değ ld r. Aktör yapı ç nde hareket etmekte fakat b r tara an da
onu dönüştürmekted r. Dolayısıyla yapıdan değ l her da m kuruluş hâl nde olan b r mekan zma olarak
yapılaşmadan bahsetmek daha yer nde olacaktır (G ddens, 1999).

Sosyoloj dek bu değ ş k açıklama b ç mler toplumun oluşumunda ve değ ş m nde aktörün yer n
bel rleyeb lmek üzere ortaya atılmıştır. Toplumsal değ ş mde yapısal etkenler n daha etk l olduğunu
düşünenlere göre sosyal yapı kend s n oluşturan unsurlardan önce vardır ve bu unsurların toplamından
başka ve fazla b r şeyd r. Eyleme ve aktöre vurgu yapan yaklaşımlara göre se aktörün esas dönüştürücü gücü
tam da bu dışsal kısıtlardan kurtulduğunda meydana çıkmaktadır. Bu görüşe göre yapı bütüncül b r b ç mde
meydana çıkmamış aks ne parçaların karşılıklı etk leş m le ortaya çıkmıştır. Parçaların b r araya gelme
sürec nde se aktörün esaslı b r rolü bulunmaktadır. Yapı mevcut olan b r şey değ l kurulan b r şeyd r.
Dolayısıyla bu kurulma sürec nde etk n olan aktörler onun değ ş m nde de etk nd rler.

Toplumsal değ ş mde yapı le aktörün b rl kte hareket ett kler ve karşılıklı olarak b rb r n etk leme gücüne
sah p oldukları göz önünde bulundurulduğunda l şk n n karmaşık ama anlaşılab l r olduğu görüleb l r. Bu
bağlamda değerlend r ld ğ nde dünya tar h nde kahramanların öneml dönüşümler gerçekleşt reb ld kler
ancak en n hayet nde bu dönüşümler n mevcut yapının mkânları le mümkün ve kısıtlı olduğu
görülmekted r. Toplumsal desenler n örüldüğü tezgâhta yapı çözgüyü, eylem atkıyı, aktör se mek ğ
oluşturmaktadır.
1.6. Sonuç

Bu bölümde bazı temel b leşenler etrafında açıklanmaya çalışılan toplumsal değ ş m n çer ğ karmaşıktır.
Toplumsal yapı, herhang b r yapıda olduğu g b , yerl yer nde duran bazı unsurları muhtev d r. Bu unsurlar
b rb r le karşılıklı b r etk leş m ve uyum çer s nde varlıklarını sürdürürler. Ancak mekan zmaların şley ş n n
doğal b r net ces olarak da değ ş m gerçekleş r. Yapının varlığını ve bütünlüğünü koruması unsurlarının
b rb r le uyum ç nde hareket etmes n gerekt rmekted r. Dolayısıyla b r unsurun değ ş m d ğerler n de
etk ler. İç ve dış etkenler net ces nde b r unsurun değ ş m tüm toplumsal yapının yen den kurulmasını
gerekt r r. Bu süreç doğal akışı ç nde seyrett ğ nde toplumsal değ ş m, toplumsal uyumun ve bütünlüğün
temel şartlarından b r s d r. Z ra değ ş m değ şen koşullara uyum sağlamayı mümkün kılarak toplumsal
yapının ömrünü uzatmaktadır. Ancak eğer değ ş m vakt nde ve gerekt ğ g b gerçekleşmezse, bazı unsurlar
değ ş me daha fazla d rençl se toplumsal yapıda değer sorunu ortaya çıkmış se o zaman değ ş m n bazı
boyutları le b r tehd de dönüşmes söz konusu olab l r.

Bölüm Özeti

Toplumsal değ ş m n temel kavram ve unsurları çerçeves nde tanımlandığı bu bölümün temel amacı
değ ş m n kapsamlı b r b ç mde anlaşılmasıydı. Sonrak bölümlerde ele alınacak konuların genel yapı
ç ndek yer n göstermes bakımından bu bölümde toplumsal değ ş m n kavramsal b r har tası sunuldu. Bu
çerçevede Toplumsal Değ ş m Ned r? Devr msel ve evr msel değ ş m nler arasında ne tür l şk mevcuttur?
Hang büyüklüktek değ ş mlere toplumsal değ ş m den lmekted r? Değ ş m n kaynağı ned r? Değ ş m
lerleme le eş anlamlı olmak zorunda mıdır? Değ ş mde aktörün rolü ned r? g b sorular eksen n de bu
bölümde evvela toplumsal değ ş m n mah yet ele alındı. Ardından değ ş m n evren ve vades ncelenerek
hang değ ş mler n toplumsal değ şme olarak adlandırılab leceğ ncelend . Özell kle devr m ve evr m k lem
çerçeves nde gündeme gelen değ ş m n kaynağı, hızı ve net ces öteden ber en tartışmalı konulardır. Bu
çerçevede devr mler n gerçekten de b r toplumsal değ ş m ne kadar gerçekleşt rd kler sorgulandı. Ayrıca
sosyoloj k teor de büyük oranda değ ş mle özdeş olarak düşünülen lerlemec l k sorgulanarak değ ş m n
yönü olup olmadığı ele alındı. Bu çerçevede gel şme kavramına da r özel b r anal z gerçekleşt r ld . Son
olarak se toplumsal değ ş m n b r toplumsal yapıdan bağımsız olarak düşünülemeyeceğ n ve yapının çoğu
kez fa l önceleyerek ve onun davranışları üzer ne etk sah b olarak toplumsal değ şmeye b r temel
oluşturduğu tartışıldı. Bu çerçevede yapı-fa l k lem n aşmak üzere karşılıklı b r etk leş m çerçeves öner ld .

1
  Kültürün yapıya göre daha yavaş değ şt ğ real tes kültürel gec kme (cultural lag) olarak
adlandırılmaktadır. Buna göre kültürün değ ş m n zlemek daha zor b r süreçt r.
2 Bu konudak kapsamlı b r tartışma ç n bkz. Yaraman (2004).
Ünite Soruları

1. Toplum t p n n farklılaşmasına yol açan tar hsel değ ş mler hang kapsamda
değerlend r leb l r?

A) Küçük Ölçekl Değ ş m

B) Orta Ölçekl Değ ş m

C) Devr msel Değ ş m

D) Büyük Ölçekl Değ ş m

E) Toplumsal Farklılaşma

2. Aşağıdak düşünürler n hang s toplumsal değ ş mde yapıyı vurgulayanlar arasında yer
almaz?

A) Marx

B) Weber

C) Durkhe m

D) Lev -Strauss

E) Althusser
3. Toplumsal yapının tüm unsurlarının aynı hızda değ şmemes toplumsal değ ş mle lg l ne tür
sorunlar doğurmaktadır?

4. B r sosyal felsefe olarak lerlemec l ğ n tar hsel rolü ned r? Modern toplumun doğuşu le
l ş s n 20. yüzyıldak eleşt r ler üzer nden düşününüz.

5. B r toplumsal değ ş m sürec nde yapı aktörün rolünü ne şek lde etk lemekted r? Konuyu 20.
yüzyılda yapılmış devr mlerden hareketle düşününüz.

CEVAP ANAHTARI

1. d 2. b 3. - 4. - 5. -
2. TOPLUMSAL DEĞİŞMENİN UNSURLARI – I

Giriş

Toplumsal değ şme b r d z unsur tarafından etk len r. Değ şmen n bel rl koşullar altında ve bel rl b r s stem
dâh l nde gerçekleşt ğ göz önüne alındığında değ ş m etk leyen unsurların esasen bu koşullarda veya
yapıda meydana gelen farklılaşmalar olduğu söyleneb l r. Toplumsal değ ş m etk leyen çok sayıda unsur
sayılab lse de bunları gruplayarak açıklamak daha kolaydır. Bu çerçevede aşağıda f z k -coğraf etkenler,
demograf k değ ş mler, b l m, tekn k ve eğ t mdek gel şmeler, kt sad etkenler, d n ve dünya görüşündek
değ ş m ve sosyal hareketler, toplumlar toplumsal değ şmey etk leyen bell başlı etkenler olarak ele
alınmaktadır. 

2.1. Fiziki-Coğrafi Etkenler

İnsanoğlu yeryüzü yaşamı başladığından t baren b r f z k coğraf çevre çer s nde yaşamakta ve onunla
etk leş m çer s nde bulunmaktadır. Tar h boyunca f z k çevren n ve coğrafyanın nsanlar üzer nde etk l
olduğuna nanılmış ve toplumsal yaşamı coğrafyaya, kl me dayalı b r b ç mde açıklayan pek çok teor ortaya
atılmıştır. Bu teor lerden öneml b r kısmı toplulukların ç nde yer aldıkları f z k -coğraf koşullardak
değ ş mler n toplumun yapısını c dd b r b ç mde etk led ğ n ler sürmekted rler.

Günümüzde arkeoloj b l m n n b zlere gösterd ğ del llere dayalı olarak toplumsal yaşamdak lk büyük
ölçekl değ ş mler n f z ksel çevrede ve kl mde meydana gelen değ ş mlerle l şk l olduğunu söyleyeb l r z.
Örneğ n bundan yaklaşık 14.000 yıl önce Buzul Çağı’nın sona ermes le b rl kte nsanların yeryüzünde
yaşadıkları coğrafya gen şlem şt r. Buzulların er mes le ortaya çıkan kl msel değ ş m nsanlığın yeryüzüne
yayılmasını b ç mlend rm şt r. Böylece bugünkü beşerî coğrafyanın lk b ç mler ortaya çıkmıştır. Daha yakın
dönemlerde de kl m değ ş mler nsanlık üzer nde c dd etk ler oluşturmuştur. MS 300’lü yıllarda Orta
Asya'da baş gösteren kuraklık, mevcut sosyal düzen sarsmış ve büyük b r sosyal hareketl l ğ vücuda
get rm şt r. Kav mler Göçü olarak adlandırılan bu hareketl l k Avrupa'da MS 600’lere kadar sürmüş; s yas ve
sosyal yapıların yen den şek llenmes ne neden olmuş; günümüz Avrupa halklarının temeller n meydana
get rm şt r. Esasen demograf k b r hareketle kend s n gösteren bu büyük çaplı sosyal had sen n temel nde
kl m etken mevcuttur. Böylece f z ksel-coğraf etkenler toplumsal değ ş mde esaslı b r rol oynamaktadır.

Doğal koşulların nsan toplumları üzer ndek etk s sadece kl m değ ş mler le alakalı değ ld r. Benzer
şek lde büyük salgınlar da toplumların yapılarını der nden sarsmış ve yen l klere yol açmıştır. Veba, ç çek,
kızamık, kızıl, kolera, t fo, t füs, d zanter , suç çeğ , zatürre, hepat t, gr p, tüberküloz, cüzam, şarbon,
kabakulak, sarıhumma, boğmaca tar h boyunca hüküm sürerek salgınlar ve büyük oranda ölümlere yol açan
bulaşıcı hastalıklar arasında sayılab l r. Bu salgınların toplumsal yapı üzer ndek etk s ne örnek olarak 1347-
1351 yılları arasında Avrupa'da tahm nen 75 la 200 m lyon arasında nsanın ölümüne neden olan veba
salgını göster leb l r. Avrupa’da nüfusun c dd b r b ç mde azalmasına yol açan bu salgının toplumsal yapı
üzer nde öneml etk ler olmuştur. Bu salgın net ces nde nüfus azaldığı ç n düşen üret m artırmak üzere
toprağa bağlı serflere daha fazla özgürlük ver lerek bel rl b r k ra karşılığında toprağı şlemeler ne yönel k b r
s stem ortaya çıkmaya başlamıştır. Feodal yapıda kapsamlı değ ş mler meydana get ren bu uygulama
gelecekte modern toplumun oluşumuna g decek yolu açan öneml etkenlerden b r s olarak görülmekted r
(Herl hy, 1997).

Coğrafyanın ve kl m n toplumsal yaşam üzer ndek etk s sadece bu düzeydek makro had selerle sınırlı
değ ld r. Aynı zamanda b r toplumsal grubun yerleşt ğ yer n özell kler m kro düzeyde de değ ş m n b ç m n ,
hızını ve boyutunu etk leyeb lmekted r. B r topluluğun yerleşt ğ yer n özell kler topluluğun değ ş me daha
açık veya kapalı olmasını da etk leyeb lmekted r. Bu çerçevede b r yerleş m yer n n karasal veya den ze veya
nehre kıyısı olması, kurulduğu yer n dağ, ova veya vad olması, doğal b r yükselt ye sah p olması oradak
toplumsal grubun yaşantısını öneml ölçüde etk lemekted r.

Örneğ n karasal b r yerleş m yer n n den ze veya nehre kıyısı olan b r yerleş m yer ne göre değ ş me daha
kapalı olduğu b l nmekted r. Bunda kara ve kıyı yerleş mler n n genell kle farklı kt sad geç m b ç mler ne
sah p olması ve dışsal etk ler n er şeb l rl ğ etk l d r. Coğraf mkânların ve kısıtların etk s le kara
yerleşmeler tar h n öneml b r kısmında tarımsal akt v teye dayalı b r geç nme b ç m ne, dolayısıyla durağan
b r toplumsal yapıya sah pken; kıyı yerleşmeler genell kle t carete dayalı b r geç m b ç m ne ve dolayısıyla
hareketl b r toplumsal yapıya sah pt rler. Bu etkenler dâh l nde kıyı şeh rler her zaman yen f k r ve
buluşların kend s ne daha kolay yer bulduğu, toplumsal değ şmen n daha hızlı olduğu b r görünüm arz
ederler. Tar hsel olarak bunun en özgün örneğ n feodal zme geç şte ve feodal zmden çıkışta Avrupa’nın
toplumsal yapısının değ ş mler nde göreb l r z. Roma sonrasında güvenl ğ n azalmasına dayalı olarak
t caret n kaybolması le kıyı şeh rler kaybolmuş Avrupa’da küçük çe kapanık karasal kale şeh rler öne
çıkmıştır (Weber, 1988, s. 77). Böylece dışa ve değ ş me kapalı b r toplumsal yapı olan feodal zm ortaya
çıkmıştır. Ters b r b ç mde 13. yüzyıldan t baren Haçlı Seferler net ces nde Akden z t caret n n yen den
canlanması le b rl kte kıyı şeh rler n n yen den doğduğunu ve toplumsal değ şmen n daha d nam k b r
b ç mde Avrupa toplumunu etk s altına alarak kapalı feodal zm ortadan kaldıracak sürec başlattığını
görmek mümkündür.

B r yerleşmen n den ze olan konumuna ek olarak dağlara, vad lere ve ovalara olan konumu da toplumsal
yapı üzer nde etk l d r. Dağ yerleşmeler n n ova yerleşmeler ne göre genell kle daha fazla çe kapanık
oldukları görülmekted r. Bunun en öneml sebeb bu yerleşmeler n coğraf koşullar sebeb yle dış etkenlerden
ve başka topluluklardan yalıtılmış b r ortamda bulunmalarıdır. Ova ve vad yerleşmeler se aks ne etk leş me
ve değ ş me daha fazla açıktırlar. Ülkem zde köyler üzer ne yapılan araştırmalarda bu duruma d kkat
çek lmekted r. Beh ce Boran’ın 1941-1942 yılları arasında, Man sa’nın sek z ova köyü ve beş dağ köyü üzer ne
yaptığı çalışma net ces nde kaleme aldığı Toplumsal Yapı Araştırmaları s ml eser nde bu durum etraflı b r
b ç mde tartışılmaktadır. Boran (1945, s. 22-24) bu çalışmasında ova köyler n açık köy t p , dağ köyler n se
kapalı köy t p olarak n telemekted r. Bu çalışmada daha z yade üret m n değ ş m ve şeh rle olan l şk
eksene alınsa da aslında coğraf etkenler n etk s de göster lmekted r. Ona göre ulaşım ve haberleşme
vasıtaları gel şt kçe dağ köyler de geç ml k üret mden p yasaya yönel k üret me yönelecek ve kapalı hâlden
açık hâle doğru evr lecekt r. Aynı yıllarda N yaz Berkes (1942) de Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Bir Araştırma
s ml çalışmasında 13 köyün konumunu, toplumsal kuruluşunu, a le yapısını ve ekonom k hayatını nceled ğ
çalışmasında benzer sonuçları ortaya koymaktadır.

B r yerleş m yer n n konumuna ek olarak f z k çevrede meydana gelen değ ş mler de toplumsal yapıyı
doğrudan etk lemekted r. Bunların başında doğa olayları ve afetler gelmekted r. Deprem, volkan k patlama,
kasırga, tsunam ve heyelan g b doğa olayları kurulu toplumsal düzen der nden sarsmakta, toplumsal
yapının bel rl unsurlarının şlevler n yer ne get rememes ne sebep olmakta ve nüfus yapısında kapsamlı
değ ş mlere yol açab lmekted r. Böylece afetler n toplumsal değ ş m hızlandıran b r rolü vardır. 1976
Guatemala Deprem örneğ nde Bates ve Peacock (1987, s. 291) afetler n toplumun mevcut b ç m n
etk leyerek değ ş me d renen etkenler de ortadan kaldıracağını ve değ ş m b r ht yaca dönüştürerek
hızlandıracağını bel rtmekted rler. Onlara göre afetler yed unsur etrafında toplumsal değ ş m oluştururlar
(Bates ve Peacock, 1987, s. 311-312): Evvela afetler s stem n yen koşullara uyum sağlama gücünü test
ederler. Bu koşullarda afetler n ac l yet ç nde bazı geç c uyum mekan zmaları kalıcı b r b ç m alab l rler.
İk nc olarak afetler toplumun değ ş k kes mler n değ ş k düzeylerde etk lerler. Böylece s stemdek mevcut ş
bölümü bozulur. Üçüncü olarak afetler sosyal ağları etk leme kapas tes ne sah pt rler. Afet durumunda
devreye g ren yen let ş m ve bağlantılar gruplar arasında daha önce mevcut olamayan let ş m ve ş b rl ğ n
meydana get r r. Dördüncüsü, afetler genell kle tekn k altyapının mevcut hâl n ortadan kaldırarak mevcut
teknoloj n n yen lenmes ht yacını ortaya çıkarırlar. Bu da çok hızlı b r toplumsal değ ş me başlangıç teşk l
eder. Beş nc s , afetler dışarıdak lerle etk leş m c dd b r b ç mde gel şt r rler. Afet sırasında yardım ve
kurtarma sonrasında da nşa faal yetler dışarısı le etk leş m güçlend r r. Altıncısı, dışarısı le gel şen bu l şk
ve etk leş mden yen örgütlenme ve davranış modeller aktarılab l r. Afet sırasındak bu geç c aktarım
g tt kçe kalıcı b r b ç m alarak toplumun değ ş m ne sebep olab l r. Son olarak se afetler rut n zamanlarda
mevcut olmayan kaynakların dağıtımı konusunda çatışmaları körükleyeb l r. Net ces nde afetler toplumsal
yapının mevcut hâl n sarsarak değ ş m n önünü açmaktadırlar.

Bates ve Peacock’un d le get rd ğ bu etkenler ülkem zde yakın zamanda meydana gelen afetlerden sonra
zleyeb lmek mümkündür. 17 Ağustos 1999’da Sakarya ve çevres nde gerçekleşen Körfez Deprem sonrasında
yaşananlar afetler n toplumsal değ şmedek rolünü göstermekted r. Bu depremden sonra Sakarya, Düzce ve
Kocael ller nde toplumsal yapının pek çok yönden kapsamlı değ ş mlere uğradığı görülmekted r. Deprem
sonrası f z k çevrede ve yaşam koşullarında yaşanan köklü değ ş me ek olarak gen ş çaplı göç toplumsal
yapıda öneml değ ş mlere neden olmuştur. Aytül Kasapoğlu ve Mehmet Ecev t (2001) Türk ye Sosyoloj
Derneğ n n katkıları le gerçekleşt rd kler araştırmada bunu çok değ ş k yönler yle ele almışlardır. Bu
araştırma toplumda sadece yüzeysel göstergelerde değ l, çok yönlü b r şek lde değ ş mler n yaşandığını
göstermekted r. Veysel Bozkurt (1999) se aynı deprem sonrasında toplumsal yapıda değ şmeye d renen
unsurların deprem n get rd ğ yıkım le tasf ye ed ld ğ n ve toplumun değ ş me daha açık hâle geld ğ n
bel rtmekted r. Öte yandan bu deprem n etk ler sadece deprem n gerçekleşt ğ bölge le sınırlı kalmamış,
Türk ye’n n genel sosyo-s yasal yapısına da yansıyan öneml yönler ortaya çıkarmıştır. Deprem n hemen
ardından toplumun c dd b r dayanışma örneğ göstererek bölgeye yardım etmeye g r şmes ve devlet n
bunun karşısında takındığı engelley c tavır ve bu çerçevede gel şen olaylar s ls les uzunca b r süre
Türk ye’de s v l toplum kuruluşlarının toplumsal rolü konusunda b r m lat olarak görülmüştür. Bu deprem
net ces nde devlet n hantal ve yeters z kalmasına mukab l s v l toplum kuruluşlarının daha hızlı ve akt f b r
b ç mde çözüm üreteb lmes daha sonra STK’ların değ ş k toplumsal konularda daha fazla n s yat f
üstleneb lmes n n önünü açan b r gel şme olmuştur (Toplumsal Tar h Vakfı, 2000).

Tar h boyunca f z k -doğal çevrede ve coğraf kl msel koşullarda meydana gelen değ ş mler n nsan
toplumlarını etk lemes ne onlarca örnek göster leb l r. Modern dönemde doğa üzer ndek nsan denet m n
artması le b rl kte coğrafya ve kl m n bel rley c l ğ de g tt kçe azalmıştır. Günümüzde kl mat ze ed lm ş
koşullarda farklı f z k , coğraf ve kl msel koşullarda b rb r ne benzeyen yerleşmeler ve toplumsal yapılar
kurmanın daha fazla mümkün olduğu düşünülmekted r. Dolayısıyla g tt kçe toplumsal değ ş m üzer nde
doğal etkenler n rolünün azaldığı d le get r lmekted r. Bu b r dereceye kadar doğrudur. Günümüzde Duba ’de
çölün ortasına, Japonya’da volkan k araz lere teknoloj n n yardımı le yerleşmeler kurulab lmekte ve tar hte
nsan yerleşmes ne müsa t olmayan bu yerler de d ğerler g b toplumsal yapılanmalara açık hâle
get r lmekted r.

Ancak son zamanlarda özell kle küresel düzeyde artan afetler, değ şen doğal dengeler ve öngörülemeyen
çevre olayları dolayısıyla f z k unsurların toplumsal yapı üzer ndek rolü b r kez daha sosyoloj n n
gündem ne g rd . Özell kle küresel ısınma ve kl m değ ş m çerçeves nde konu sıklıkla tartışılmaktadır.
Günümüzde konu le lg l ver ler kısıtlı da olsa küresel kl m değ ş mler n n kaçınılmaz b r b ç mde toplumsal
değ ş m get receğ düşünülmekted r (Buhaug, Gled tsch ve The sen, 2008). Böylece toplumsal alanın coğraf
etkenlerden tamamen soyutlanamayacağına da r öneml b r gündem oluşmaya başlamıştır.

N hayet nde f z k çevre, coğraf koşullar, kl m, salgınlar ve afetler g b etkenler b r toplumsal yapının ç nde
şek llend ğ dışsal evren tems l etmekted r. Tar h boyunca toplumlar var olmak ve varlıklarını korumak ç n
doğa le b r mücadele çer s nde olmuşlardır. Bu bakımdan ç nde yer aldıkları doğal koşullar onların
değ ş mler n de yakından etk lem şt r. Bazı koşullar değ ş m kolaylaştırır ve hatta zorunlu hâle get r rken
bazı koşullar da değ ş m zorlaştırıp engellem şlerd r. Günümüzde her ne kadar toplumu çevreleyen bu dışsal
etkenler n etk s azalsa veya etk s n n yönü ve b ç m değ şse de bunlar toplumsal yapıyı etk lemeye devam
etmekted rler.

2.2. Demografik Etkenler: Nüfus Artışı ve Göç

Nüfus toplumsal değ ş m n en temel b leşenler nden b r s n teşk l etmekted r. Nüfusun artışı ve hareketl l ğ
toplumdak değ ş k unsurları etk leyerek değ ş mde öneml b r b leşen meydana get r r (Hardy, 1997). Bu
bağlamda tar h boyunca pek çok s yas ve kt sad gel şmen n arkasında nüfus le lg l konuların olduğu dd a
ed leb l r. İbn Haldun’dan Thomas R. Malthus’a ve oradan da günümüze kadar demograf k değ ş mlerle
toplumsal yapı arasındak l şk yaygın b r b ç mde lg çekm şt r. Z ra “nüfusa a t ver ler n okunması, b r
toplumu b rb r ne bağlayan veya ayrıştıran ögeler göster r” (Danış, 2009, s. 51). Danış demograf den
hareketle toplumsal ve s yasal çıkarımlarda bulunmanın mümkün olduğunu d le get rmekted r. Ona göre
demograf k değ ş m n “a le yapısında, devletle kurulan l şk lerde ve deoloj k eğ l mlerde de dönüştürücü b r
etk yaratması, hatta zaman zaman c dd ger l mlere ve toplumsal-s yas kr zlere yol açması” kaçınılmazdır
(Danış, 2009, s. 59).3

Nüfus artışı toplumun mevcut durumunda yen b leşenlere ht yaç duymasına neden olmaktadır. Z ra b r
toplumda nüfusun artması genell kle yen ht yaçların ortaya çıkmasına ve toplumun mevcut mkânlarının
bu ht yaçlar karşısında yeters z kalmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla nüfusun artışı mevcut kaynakların
gel şt r lmes , farklı b r b ç mde kullanımı ve yen den dağıtımı ht yacını doğurur. Bu ht yaç, yen
teknoloj ler n, üret m s stemler n n, kaynakların ve yapıların ortaya çıkarılmasına katkı sağlayan öneml b r
b leşend r. Ne var k bu her zaman sorunsuz şleyen b r yen l k sürec değ ld r. Nüfus artışı net ces nde
bozulan düzen ve karşılanamayan ht yaçlar dolayısıyla karmaşa, çatışma, yen kaynak arayışından ötürü
coğraf gen şleme çabalarına bağlı askerî çatışmalar ortaya çıkab l r (Form, 2013). Benzer şek lde nüfusun
çeş tl etkenlere dayalı olarak azalması da mevcut toplumsal yapının sürdürülmes n sorunlu hâle get rmekte
ve yen lenmes ç n b r etken teşk l etmekted r.

Sosyoloj de demograf n n toplumsal değ şmedek rolünü lk defa fark eden ve kuramsallaştıran k ş Em le
Durkhe m olmuştur. Durkhe m toplumsal değ şmey , değ şen üret m koşullarına dayalı olarak ş bölümünün
mekan k dayanışmadan organ k dayanışmaya doğru geç ş le açıklamaktadır. Bu benzerl kler üzer ne
kurulan b r toplumsal modelden farklılıklar ve uzmanlaşma üzer ne kurulu olan b r toplumsal modele geç ş
anlamına gelmekted r (Durkhe m, 1964, s. 129). Durkhe m’e göre ş bölümündek değ ş m n en temel sebeb
toplumlardak demograf k yoğunlaşmadır. Ona göre, b r toplumda demograf k yoğunluk az olduğunda
toplumun üyeler uzmanlaşmaya ve kapsamlı b r ş bölümüne gerek duymadan mekan k dayanışma
şartlarında yaşayab l rler. Fakat demograf k yoğunluk arttıkça toplumsal yaşamın sürdüreb lmes çn
meslek uzmanlaşmaya ve s stemat k b r ş bölümüne ht yaç olur. Z ra ancak bu şek lde demograf k olarak
yoğun olan b r toplum şlevler n tam olarak yer ne get rerek varlığını sürdüreb l r.

Nüfus tar hç ler dünya tar h nde dört demograf k devr m n yaşandığını bel rtmekted rler: Doğal çevrede
meydana gelen ve tekn k gel şmelere bağlı olarak yaşanan bu değ ş mler n lk 400 b n veya 500 b n sene
önce, nsanların ateş kullanmasıyla başlamıştır; k nc demograf k devr m m lattan önce 40 b n la 35 b n
yılları arasında büyük Buzul Çağı’nın b t ş ve kl m koşullarının kısm y leşmes ve bes n kaynaklarının
çoğalması le gerçekleşm şt r; üçüncü demograf k devr m se tarıma geç ş le yaşanmıştır; dördüncü
demograf k devr m 17.-18. yüzyıllarda modern dönem n kapılarını açan sanay dönüşümü le
gerçekleşm şt r. Demograf k devr m olarak adlandırılan nüfusun yoğun b r b ç mde arttığı bu dönemler n her
b r , yoğun toplumsal değ ş mler n de yaşandığı b r zaman d l m ne tekabül etmekted r. B r nc demograf k
devr mde nsanlar yaşam koşullarını kontrol altına alıp çoğalmaya başlamışlar; k nc s nde topluluk hâl nde
yaşayıp b r bölgeden çıkıp yeryüzüne yayılmışlar; üçüncüsünde yerleş k toplumlara ve s yas b rl klere
evr lm şlerd r. Son demograf k değ ş m se yoğun b r b ç mde toplumsal yapının dönüşümünü ve yen l kler n
kurumsallaşmasını sağlayarak ç nde yaşadığımız modern toplumu ortaya çıkarmıştır. Durkhe m’ n
demograf k yoğunluk le toplumsal değ ş m arasında b r bağ kurmasını sağlayan şey modern toplumun
ortaya çıkışını sağlayan süreçler n arka planında yer alan bu son demograf k devr me da r gözlemler d r.
Durkhe m 16. yüzyıldan t baren Avrupa’da gerçekleşen büyük nüfus artışı le Sanay Devr m arasında b r bağ
kurmuş ve bu bağı yapısal şlevsel faktörler çerçeves nde açıklamaya çalışmıştır. Dünya tar h nde en
kapsamlı toplumsal değ ş mler n nüfus artışının en hızlı olduğu dönemlere denk gelmes bu bakımdan
Durkhe m’ n tezler n n genelleşt r leb lmes mkânını sağlamaktadır.

Nüfus le lg l değ ş mler n toplumsal yapı üzer ndek etk ler aynı zamanda s yasal yapıyı da etk lemekted r.
Bunu tar h çer s nde lk kez kuramsallaştıran İbn Haldun olmuştur. İbn Haldun göçebeler le yerleş kler
arasındak d nam zm temelde nüfusa dayalı b r b ç mde açıklamaktadır. Ona göre temelde k toplum b ç m
mevcuttur: Göçebe (bedev ) ve yerleş k (hadar ). Bedev l kten hadar l ğe geç ş yaşamın şartlarından ötürü
ne kadar zorunluysa bu geç ş net ces nde bedev ler n kend ler n b r arada tutan bağın (asab ye) gevşemes
de o kadar zorunludur. Bu temelde aynı zamanda demograf k b r değ ş md r. Şeh r yaşamının koşulları
demograf k d nam zm ortadan kaldırmaktadır.4

Demograf k d nam kler çoğu kez uzun vadede büyük toplumsal değ ş mlerde arka planda şleyen
unsurlardır. Yukarıda açıklanan İbn Haldun’un görüşler çerçeves nde bu tür b r mekan zmayı Osmanlı
Devlet ’n n yüksel ş ve ger ley ş nde gözlemlemek mümkündür. Tar h boyunca Orta Asya, Maveraünneh r
bölges Mezopotamya’nın nüfus deposudur, buradak göçebe boylar Mezopotamya’ya gelerek yerleşmekte
ve Mezopotamya mparatorluklarının d nam zm n sağlamaktadırlar. Bu demograf k örüntü Mezopotamya
tar h boyunca mparatorlukların yüksel ş nde öneml b r durumu tems l etmekted r. Osmanlı Devlet de bu
zden g derek kuruluş ve yüksel ş yıllarında başarı le uyguladığı tımar ve skân s yaset le Anadolu’nun
öneml b r çek m merkez olmasını sağlamıştır (Kasaba, 2012, s. 24). 17. yüzyılın başına kadar Osmanlı
Devlet Doğu’dan sürekl göç alan, coğraf gen şlemes n bu göçlerle besleyerek nüfus artışını kend
büyümes n n d nam k unsuruna çev ren b r s yasete sah pt r. Ancak Osmanlı Devlet 15. yüzyılın ortalarından
t baren devlet n s yasal formasyonunda gerçekleşt r len değ ş mler dolayısıyla aş retler n b rl ğ ne dayalı b r
devlet olmaktan çıkıp b r bürokrat k tarım mparatorluğuna dönüşmüştür. Böylece devlet ç nde konumunu
kaybeden aş retler n Doğu’ya doğru ters ne göçü önce Akkoyunluların güçlenmes ne, ardından da 16.
yüzyılın başından t baren İran’da göçerler n b r aş ret devlet olarak Safev Devlet ’n n yüksel ş ne yol
açmıştır (Woods, 1993). Osmanlı nüfusunu stat st k ver ler eksen nde ele alan Cem Behar’ın (2011)
gösterd ğ üzere 17. yüzyıldan t baren Osmanlı Devlet çsel ve dışsal d nam klere bağlı olarak nüfus
d nam zm n g tt kçe kaybetm şt r (El bol, 2007). İmparatorluğun g tt kçe durağan b r nüfus seyr ne g rmes
onun güç kaybının da öneml nedenler nden b r s n teşk l etmekted r. Aynı dönemde Avrupa’da gerçekleşen
nüfus devr m le karşılaştırıldığında Osmanlı Devlet ’n n Avrupa güçler karşısında ger lemes n n d ptek
öneml nedenler nden b r s ne er ş lm ş olacaktır.5
Nüfusun yaş n tel ğ de toplumsal değ ş m üzer nde öneml etk lere sah pt r. Nüfus artışının hızlı olduğu
toplumlarda genç nüfusun yaşlı nüfusa oranı genell kle fazla olmaktadır. Bu da toplumsal yapı açısından
öneml net celer bünyes nde barındıran b r sosyal b ç mlenmed r. Murat Güvenç’ n d le get rd ğ g b “aynı
toplam nüfus büyüklüğüne sah p ancak b rb r nden çok farklı yaş kuşaklarına sah p k farklı demograf k
yapı, b rb r nden çok farklı nüfus d nam kler serg leyeb l rler. Bu d nam kler, kısa er mde gündel k yaşam
dünyamızda kolay zleneb l r etk ler yaratamasalar b le, zaman çer s nde b r yapının tümüyle değ şmes ne
neden olab l rler.” (Güvenç, 1997, s. 70).

Yapılan çeş tl araştırmalar toplumların yaşlandıkça muhafazakârlaştıkları yönünde b lg ler sunmaktadır.


Gençler daha fazla değ ş m taleb ne sah pt rler ve bunun ç n harekete geçeb lmekted rler. Z ra olgun ve yaşlı
nüfus toplumun yaşam b ç m ve kaynaklara er ş m bakımından daha yerleş k kes m n teşk l ederken, genç
nüfus henüz kaynaklara er şmek üzere rekabet çer s nde olduğu ç n mevcut yerleş k düzende daha fazla
değ ş m talep edeb lmekted r. D ğer b r dey şle gençler n elde edeceğ mevk ler ve kaynaklar onları değ ş mc
kılarken, yaşlıların eller ndek mevk ve kaynaklar onları muhafazakâr kılmaktadır. Bu aynı zamanda
değ ş me adapte olab lme kab l yet le de yakından alakalıdır. Gençler henüz yerleş k b r yaşam b ç m ne ve
sab t mkânlara sah p olmamanın verd ğ d nam zmle değ ş me daha kolay adapte olab lmekte ve dolayısıyla
ondan kazançlı çıkab lme mkânını eller nde tutmaktadırlar (Glenn, 1974, s. 176). Bunun aks ne yaşlılar
mevcut toplumsal düzene daha fazla uyum sağlamaları sebeb yle değ ş me daha güç ve geç adapte
olab lmekted rler. Dolayısıyla nüfusun yapısındak bu b leşenler d kkate aldığımızda yaşlanan b r nüfusa
sah p ülkelerde, toplumlarda değ ş me açıklık azalmakta; gençleşen b r nüfusa sah p olan toplumlarda da
değ ş me açıklık artmaktadır (Sauvy, 1948). Günümüzde yaşlanan Avrupa toplumlarında yabancı
düşmanlığının yüksel şte olması buna güzel b r örnek teşk l etmekted r.

Nüfusun artışı kadar hareketl l ğ de toplumsal değ ş mde öneml b r b leşend r. Göçler tar h boyunca
toplumsal değ ş mde öneml b r b leşen olan farklı topluluklar ve toplumlarla sosyal temasın
gerçekleşmes nde öneml b r etken olagelm şt r. Değ ş k toplumsal formasyonların, tecrübeler n ve
uygulamaların b rb r le karşılaşması le göçler kültürler arası etk leş m ç n de öneml b r kaynaktır. Göç aynı
zamanda b r toplumsal değ şme sürec d r. Göçün oluşturduğu hareketl l k toplumsal yapıdak değ ş mler ç n
öneml b r temel etken oluşturmaktadır. Portes göçün toplumsal değ ş mdek etk s n n temelde üç faktöre
göre şek llend ğ n bel rtmekted r: Göç eden k tlen n büyüklüğü, göç hareket n n süres ve göç eden k tlen n
sosyal bünyes n n özell kler (Portes, 2010, s. 1545). Ona göre göç eden grubun büyüklüğü le değ ş m n
düzey arasında c dd b r l şk mevcuttur. Benzer şek lde göç hareket n n geç c veya kalıcı olması da hem
yerleş k göç alan toplumda hem de göç eden topluluktak değ ş m açısından öneml b r unsur olarak göze
çarpmaktadır. Son olarak se göç eden topluluğun sosyokültürel n tel kler öneml d r. Portes’e göre eğer göç
eden topluluk eğ t m ve b lg sev yes daha gel şk n se yerleş k topluma karışma, onu etk leme ve değ ş me
katkı sağlayab lme mkânı daha fazladır. Benzer şek lde bu etk leş m onlar üzer nde de daha fazla etk
sağlayacaktır. Aks b r durumda se hem etk leme hem de etk lenme; hem değ şt rme hem de değ şme oranı
düşecekt r (Portes, 2010, s. 1545-1546).
1950 sonrasında sosyal b l mlerde Modernleşme Okulunun denge kuramı ve Bağımlılık Okulunun merkez-
çevre kuramı çerçeves nde göçün b r toplumsal değ ş m kaynağı olarak ele alınması sıklıkla gündeme
gelm şt r. Bu k okul da göçü daha az gel şm ş b r bölge veya ülkeden daha fazla gel şm ş olanına doğru b r
hareket olarak görürler. Bunlardan b r nc s bunu kalkınma ve modernleşme açısından olumlu b r süreç
olarak değerlend r rken k nc s tam ters olarak görmekted r. Modernleşme okulunun denge kuramı göç
olgusunu “bölgeler ve mekânsal b r mler (köy, kasaba, kent) arasında b r dengen n sağlanmasına yarayan
olumlu b r nüfus hareket ve ş gücü transfer olarak değerlend r lm şt r” (Çakır, 2011, s. 135). İsm nden de
anlaşılacağı üzere denge kuramı göçü, bölgeler arasındak eş ts zl kler dengeleyen b r etken olarak
görmekted r. Bu kurama karşı eleşt rel b r yaklaşım olarak ortaya çıkan merkez-çevre kuramında se göç
sanay leşmem ş az gel şm ş çevren n sanay leşm ş merkeze olan bağımlılığını sürekl hâle get ren b r etken
olarak görülmekted r. Her k yaklaşım da ster olumlu olsun sterse olumsuz olsun göçün toplumu değ ş m
yönünde harekete geç rmede öneml b r etken olduğunu kabul etmekted rler.

Yukarıda Anadolu’nun tar hsel bakımdan hem göç yolları üzer nde olduğunu hem de göç alan n ha b r nokta
konumunda olduğu bel rt lm şt . Özell kle Osmanlı Devlet ’n n dağılma dönem olan 19. yüzyılda bugünkü
Türk ye toprakları çok taraflı ve boyutlu b r göç had ses ne şah t olmuştur. Akab nde se 1950’lerden t baren
ç göç toplumsal yaşamın en öneml b leşenler nden b r s olagelm şt r. Bu sebeple Türk ye’dek sosyoloj k
ncelemelerde, toplumsal yapı ve değ ş me da r husus çalışmalarda göç öneml b r yer tutagelm şt r (bkz.
Sunay, 2005). Bunların erken örnekler nden b r nde Mümtaz Turhan (1987) artık klas kleşm ş olan Kültür
Değişmeleri s ml eser nde göç ve ters ne göç had seler net ces nde gerçekleşen toplumsal değ ş m ele
almaktadır. Turhan bu araştırmasında B r nc Dünya Savaşı sırasında Erzurum’dan Kayser ’ye göç ed p
burada sek z yıllık şeh r hayatından sonra ger ye dönen kend köyündek değ ş mler ele almaktadır. Türk
modernleşmes ne da r cebr kültür değ şmeler ve yumuşak kültür değ şmeler g b öneml kavramları
türetmes ne temel teşk l eden bu araştırmada Turhan, temelde göç le gerçekleşen kültür aktarımlarının
topluluğun yaşamında meydana get rd ğ değ ş mler ele almaktadır. Turhan göç eden topluluğun göç
etmey p köyde kalanlara göre tarımda yen tekn kler kullanmaya ve yen l şk ler gel şt rmeye daha yakın
olduğunu d le get rmekted r (Turhan, 1987). Benzer şek lde İbrah m Yasa ve Ömer Bozkurt (1974) da yurt
dışına g den ve b r süre buralarda kaldıktan sonra vatanına dönen k ş ler n döndükler toplumsal yapı le
l şk ler ele aldıkları araştırmalarında o toplumsal yapıda oluşturdukları dönüşümler ncelemekted rler. Bu
özgün araştırmada Yasa ve Bozkurt yurt dışı göçler n b r tecrübe ve b r k m aktarımı sağlayarak “değ şmey
hızlandırıcı b r etmen” olduğunu ortaya koymaktadırlar (Yasa ve Bozkurt, 1974, s. 72).

Sonuç olarak özetleyecek olursak nüfusun artışı, hareketl l ğ ve n tel ğ n n değ ş m toplumsal değ ş mde
hem kısa vadede hem de uzun vadede, makro ve m kro ölçekte öneml etkenler şek llend rmekted r. Bu
etkenler genell kle doğrudan anal z ed lemese de toplumun yapı üzer ndek kapsamlı etk ler le arka planda
şek llend r c b r rol oynamaktadırlar.

2.3. Bilimsel Gelişmeler, Teknoloji ve Eğitim


Dünya tar h nde öneml toplumsal değ ş mler n arkasında çoğu kez öneml buluşlar bulunmaktadır.
Tekerleğ n, pulluğun, savaş arabasının, barutun ve buhar kazanının cadının toplumda öneml değ ş mler
meydana get rd ğ b l nmekted r. Dünya tar h nde üret m , tüket m , gündel k yaşamı ve hatta nanışları
şek llend ren pek çok teknoloj k gel şmeden bahsed leb l r. Bu buluşlar bazen prat k deneme yanılma
yöntem le meydana gelse de çoğunlukla b l msel b lg n n kullanımı le oluşmaktadırlar. Dolayısıyla b l msel
düşünüşün değ ş m b r süre sonra toplumsal yaşama yansıyan net celer bünyes nde barındırmaktadır.

B r toplumdak b lg n n türü ve sev yes toplumsal yapıya doğrudan etk edeb lmekted r. M st k b lg n n
egemen olduğu toplumlarda toplumsal yapı, unsurlar arasındak doğal uyum f kr ne göre şek llenmeye daha
yatkındır. Dolayısıyla buralarda toplumsal değ şmen n daha yavaş olması beklenmekted r. B l msel b lg n n
egemen olduğu toplumlarda se doğal uyum f kr yer n daha çok mekan k b r düzen f kr ne bırakır. B l m n
bu mekan k düzen anlamada ve toplumsal yaşamda tes s etmede öneml b r unsur olduğu düşünülmekted r
(Rest vo, 1985). Dolayısıyla b lg n n türü, üret lmes , prat ğe aktarılması ve yaygınlaştırılması le toplumsal
yapının değ ş m arasında b r bağ bulunmaktadır.

Bu bağın mah yet sosyoloj n n doğuş çağında sıklıkla ele alınmıştır. Aydınlanma dönem nde toplumun
oluşumu ve gel ş m üzer ne düşünen lk sosyoloj k düşüncen n öncüler , toplumun değ ş m ve yen toplum
b ç mler n n ortaya çıkışı le b lg n n dönüşümü arasında yakın b r bağ kurmuşlardır. Bu dönem n lerlemec
tar h anlayışı genell kle b lg sev yes n n artışı ve b l mler n gel ş m üzer ne b na ed lmekted r. Z ra
Aydınlanma düşünürler 17. yüzyılın ortalarından t baren gel şen yen b l msel anlayışların topluma
yansımalarını görmekte ve böylece toplumsal yapının değ ş m nde b lg ye merkezî b r rol atfetmekteyd ler.
Fransız Tar hç ve F lozof Volta re’ n tar hsel lerleme f kr n n merkez nde akılcılığın ve b l m n t c b r etken
olduğu düşünces yatmaktaydı. Onun oluşturduğu bu temelden hareketle Turgot İnsan Zihninin Aşamalı
Gelişiminin Felsefi Bir Tasviri ve Evrensel Tarih Üzerine s ml eserler nde lerlemen n sadece b l m üzer ne
değ l onun etk s le bütüncül olarak kültürel âdetlere ve geleneklere, kurumlara, yasalara, ekonom ye ve
topluma dayalı olduğunu bel rtmekted r (Turgot, 1973). B l me dayalı lerleme f kr en gel şm ş b ç m n
Fransız Düşünür Condorcet’n n İnsan Zekâsının İlerlemeleri Üzerinde Tarihi Bir Tablo Taslağı s ml eser nde
bulmuştur. Ona göre nsan b lg y elde ett kçe yeryüzünde daha mükemmel b r toplum kurmaya b r adım
daha yaklaşmaktadır (De Condorcet, 1944). Bu anlayış b l m n gel ş m ne göre toplumsal b ç mler nde
değ şt ğ ve nsanlık tar h ndek lerlemen n aşamalarının ortaya çıktığı anlayışına dayalıdır (bkz. Meek Lange,
2011).

19. yüzyılda sürdürülen, b l m toplumsal yaşamın merkez ne oturtan bu anlayış, sosyoloj n n doğuşunun da
sebepler arasında yer almaktadır. Sosyoloj n n k kurucusu Sa nt-S mon ve Comte modern toplumu b lg ve
tekn ktek gel şmeler n doğal b r net ces olarak görmekted rler. Poz t v zm n kurucusu Comte (1856, s. 442-
446, 493) se b l m n toplumsal yasaların keşf nde temel rol oynadığını düşünmekte ve dolayısıyla b l m n ve
düşüncen n gel ş m le toplumsal değ ş m arasında b r l şk kurmaktadır.
Comte’un bu yaklaşımından da anlaşılacağı üzere 19. yüzyılda b l m n gel ş m ve teknoloj k yen l klerle
toplumsal değ şme arasında doğrudan b r l şk olduğu f kr genel kabul gören b r yaklaşımdır. Dönem n
sanay toplumunun meseleler etrafında toplumun tekn k yen l kler tarafından bel rlend ğ ne da r b r kanaat
oluşmuştu. Teknoloj k determ n zm olarak adlandırılan bu yaklaşım 19.-20. yüzyıllarda toplumsal değ ş m
le teknoloj ve sanay leşme arasındak l şk ler n fadelend r lmes n b ç mlend rm şt r. Bu anlayışa göre
teknoloj kend gel şmes n n çsel yasalarına tab d r ve l neer b r gel şme seyr zler. Bu l neer gel şme
doğrultusunda toplumsal kurumlar tekn ktek değ ş m n bel rled ğ b ç mler almaktadır. Bu determ n zm n
d ğer b r varsayımı se teknoloj k gel şmeler n gelecekte evrensel b r uygarlığı ortaya çıkaracağıdır. 19.
yüzyılda sanay n n modern toplumu baştan aşağı değ şt rmes ne bağlı olarak ortaya çıkan bu temel
varsayımlar toplumların tar hsel ve kültürel farklılıklarını yok saymaktadır.

Bu bakış açısı Almanya’nın sanay leşmede kes nl kle İng ltere’n n z nden g deceğ n anlatmak ç n “De te,
fabula narratur.”6   d yen Marx'ta (1986, s. 16) açıklayıcı genel b r teor ye dönüşmüştür. Marx bu paragra a
kend s n f z kç le kıyaslayarak f z ktek ne benzer b r determ n zm ç nde kap tal st üret m tarzını ortaya
çıkaran değ ş mler ele alacağını beyan eder. Toplumun temelde üret m b ç m tarafından bel rlend ğ n
düşünen Marx, üret m b ç m n etk lemes bakımından tekn k gel şmelere öneml b r yer vermekted r.
Özell kle feodal üret m b ç m nden burjuva üret m b ç m ne geç l rken b l msel buluşlara dayalı teknoloj k
gel şmeler n önem onu toplumsal değ şmede teknoloj ye merkezî yer vermeye götürmüştür. Onun
Felsefenin Sefaleti’ndek “su değ rmen s ze feodal beyl toplumu ver r, buharlı değ rmen se, sına kap tal stl
toplumu” (Marx, 1999, p. 109) sözü bu bağlamda değerlend r leb l r. Marx kap tal zm n üretkenl ğ n artması
le gel şm ş ve bunun üzer nde varlığını devam ett rmekte olduğunu düşünmekted r. Dolayısıyla kap tal zm
üret m n tekn k organ zasyonunda lerleme ve üret m güçler ç n en üretken üret m l şk ler ne ht yaç duyar.
Bu da teknoloj n n üret m s stem nde kullanılmasını gerekt r r. Böylece aslında Marx kap tal zm n temel
karakter olan yayılmayı teknoloj le l şk lend rm ş olmaktadır. Bu da kap tal zm d ğer üret m b ç mler nden
ayıran en temel karakter olduğu ç n teknoloj bütün l şk ler n temel ne yerleşt r lmekted r.7   Marx’a göre
topluma sanay leşme (dolayısıyla teknoloj k üret m) g rd ğ zaman modernleşme gerçekleşmekted r. Bunu
en açık b r b ç mde onun H nd stan’ın kap tal stleşmes ç n dem r yoluna yükled ğ anlamlardan kolaylıkla
çıkarab l r z (Marx, 1976, s. 601).

Teknoloj n n ve ona bağlı olarak sanay n n toplumu değ şt rmede etk n b r unsur olduğu sadece Marks stler
tarafından düşünülmemekted r. 1950’lere gel nd ğ nde teknoloj le toplumsal değ ş m arasında doğrudan
bağlar kurmak ana akım sosyoloj de de çok yaygındır. Bu dönemde toplumsal değ şme konusunda kapsamlı
b r yazın üreten modernleşme kuramları gelecekte teknoloj n n yayılmasına bağlı olarak tüm dünyada
modern b r toplumun ortaya çıkacağını düşünmekted rler. Bu yaklaşıma göre modernleşmey meydana
get recek dört boyuttan b r s de ekonom k dönüşümle özdeşleşen teknoloj k gel şmed r. Buna göre
“azgel şm ş toplumlarda gel şme, ancak, Batı’nın tar hsel tecrübes n n aydınlattığı yolda sebat ed ld ğ nde
gerçekleşt r leb leceğ düşünülen ve endüstr leşme, teknoloj k lerleme, ekonom k büyüme ve yüksek
üret m” (Altun, 2000) le gerçekleşecekt r. Bunu kaçınılmaz b r süreç olarak gören modernleşme kuramcıları
gelecekte tüm toplumların b rb r ne benzeyeceğ n düşünmekted rler.

B l me ve tekn ğe toplumun şek llenmes açısından aşırı anlam yükleyen bu modernleşmec bakış açıları
daha sonra aynı tekn kler n farklı yapılarda değ ş k b ç mler ortaya çıkarması le sıklıkla eleşt r lm şlerd r
(bunlardan b rkaçı ç n bkz. Adas, 2001; Ellul, 1964; Horkhe mer, 2010; Mumford, 1966). B l msel ve tekn k
yen l kler esasında b r toplumsal yapı çer s nde gerçekleşmekted rler. Bu çerçevede kend başlarına b r
şley ş yasasına sah p olmaktan z yade d ğer sosyal etkenler le yakından l şk l d r. Dolayısıyla b l m n
gel ş m , yen tekn kler n ve araçların ortaya çıkması mevcut toplumsal yapının koşulları ç nde etk l
olmaktadır. Örneğ n günümüzde gel şen let ş m koşullarının bütün toplumsal yapıları etk led ğ söyleneb l r.
Özell kle küreselleşme tartışmaları bağlamında gel şen yen tekn kler le toplumların g tt kçe b rb r ne
benzeyeceğ sıklıkla d le get r lm şt r. Ancak zamanla her b r tekn ğ n farklı toplumlarda farklı etk nl klere
sah p olduğu gözlemlenm şt r (bkz. Altun, 2003).

B l m ve teknoloj ye benzer b r b ç mde eğ t m de genell kle toplumsal değ ş m hızlandıran b r etken olarak
görülmekted r. İç nde bulunduğumuz modern toplumda eğ t me toplumsal değ ş m bakımından merkezî b r
rol ver lmekted r (Lowe, 1997, s. 1). Z ra k ş ler yen b lg ve fırsatlara er şt kçe toplumdak değ ş m taleb n n
de artacağı düşünülmekted r. Esk cumalı (2003, s. 15) “eğ t m le toplumsal değ şme arasındak l şk ler
açıklamaya çalışan dört temel görüş” saymaktadır. Counts, Inkeles, Sm th, Schultz, Harb son ve Myers
tarafından d llend r len b r nc görüş eğ t m toplumsal değ şmey sağlayıcı en öneml kurumlardan b r
olarak gören yen den oluşumcu ve modern st görüştür. Althusser, Bowles ve G nt s tarafından gel şt r len
Marks st yapısalcı veya çatışmacı görüş eğ t m kurumlarını mevcut toplumsal, ekonom k ve pol t k yapı ve
l şk lerden bağımsız hareket edemeyen ve dolayısıyla mevcut s stem ve l şk ler koruyan ve yen den üreten
b r araç olarak değerlend rmekted rler. Böylece eğ t m esasında “yen b r toplumsal düzen meydana
get remez, aks ne toplumdak hâk m sınıfların çıkarlarını koruyarak ve eş tl kç olmayan toplumsal ve
ekonom k l şk ler yen den üreterek mevcut statükoyu devam ett r r” (Esk cumalı, 2003, s. 16). Eğ t m le
toplumsal değ şme arasındak l şk y ele alan üçüncü görüş se çatışmacı görüşün rev ze ed lmes yle ortaya
çıkmıştır. Apple, Anyon, Bernste n, G roux ve W ll s g b Neo-Marks st akadem syenler tarafından savunulan
bu görüş eğ t m statükoyu sürdüren ama mutlak manada koruyamayan, sınırlı da olsa toplumsal değ şmeye
kaynaklık edeb lecek b r etken olarak değerlend r r. Dewey tarafından gel şt r len dördüncü görüş, eğ t m
planlaması yoluyla toplumun stenen değ ş mler n n gerçekleşt r leb leceğ n savunmaktadır. Buna göre
eğ t m kurumları toplumsal değ şme meydana get reb l rler “[a]ncak bu değ şme toplumdak d ğer
toplumsal, ekonom k ve pol t k kurumların aynı anda, aynı st kamette değ ş yor olmasına bağlıdır”
(Esk cumalı, 2003, s. 16). B zzat Dewey tarafından Türk ye’dek eğ t m planlamasına aktarılan bu görüşün
Türk ye’de eğ t m ve toplumsal değ ş m konusunda hâk m görüş olduğu söyleneb l r.8

Görüldüğü üzere eğ t mdek gel şmeler le toplumsal değ ş m arasında doğrudan bel rlemec b r l şk kuran
çeş tl yaklaşımlar mevcuttur. Ancak y ne b l m ve tekn kte olduğu g b “toplumsal değ şme le eğ t m
arasında karmaşık b r l şk bulunmaktadır” (Erol, 2011, s. 110). Erol bu karmaşık l şk n n “eğ t m n toplumun
sürekl l ğ n sağlamak ç n toplumsallaştırma şlev le değ şen şartlara kolay uyum sağlayacak veya b reyler
toplumda olası değ şmelere hazırlama şlev ” (Erol, 2011, s. 109) arasındak çel şk lerden kaynaklandığını
fade etmekted r. Dolayısıyla sıklıkla d le get r ld ğ g b tek başına b r nc derecede rol oynamasa da eğ t m n
ekonom k, pol t k süreçlerle eklemlenerek toplumsal değ şmede oldukça öneml ortak b r etken olduğunu
tesp t etmekted r (bkz. Tezcan, 1985, s. 211-238).

Sonuç olarak b l m n, düşüncen n, tekn ğ n ve eğ t m n gel ş m toplumun b leşenler n n kazanacağı


anlamlar açısından büyük önem arz etmekted r. Bu etkenler genell kle toplumsal yapının mevcut hâl nde
yen b r değ ş m taleb n ortaya çıkarmaktadırlar. Günümüzde eğ t m toplumsal şlevler n yer ne get r lmes
bakımından g tt kçe daha fazla önem kazanmaktadır. Bu sebeple toplumsal yaşamın şek llend r lmes nde
ona b ç len rol de daha fazladır. B l m n ve eğ t m n gel şmes sadece yen değ ş m ht yaçlarını ortaya
çıkarmamakta aynı zamanda toplumu buna açık ve hazır hâle de get rmekted r.

Bölüm Özeti

Toplumsal değ ş m b r yapı çer s nde bu yapının ç nde ve dışında yer alan bazı faktörler tarafından
etk lenmekted r. Her durumda değ ş m etk leyen etkenlerden bazıları önde yer almakta ve daha etk l
olmaktadır. Bu sebeple toplumsal değ ş m etk leyen etkenler n etk şekl n , boyutunu ve ş ddet n
bel rleyeb lmek sosyoloj n n öneml uğraşlarından b r s olmuştur. Bu etkenler n sayısı çok fazladır. Ancak
değ ş k tasn fler çereves nde bu sayıyı azaltmak ve daha toplu b r b ç me ele alab lmek mümkündür. Bu
çerçevede bu bölümde evvela f z k -coğraf etkenler ele alınmıştır. Tar h boyunca toplumlar üzer nde öneml
ve kapsamlı değ ş mlere yol açan f z k -coğraf unsurların çağımızda toplum üzer ndek etk ler n n azaldığı
söylense de tam olarak ortadan kalktığı söylenemez. Özell kle son zamanlardak ekoloj tartışmaları sanıldığı
g b modern ten n f z k -coğraf çevreden bağımsız ya da onu tam anlamıyla konrol altına almış b r toplum
oluşturmadığını göstermekted r. Öte yandan toplumsal değ ş m üzer ndek öneml etkenlerden b r s de
demograf d r. Tar h boyunca nüfus artışı ve göç g b demograf k hareketler n toplumsal değ şmede öneml
roller olduğu b l nmekted r. Ayrıca demograf k b leşenler n mah yet de (yaşlı genç nüfus denges g b )
toplumsal değ şmede öneml b r etkend r. B l msel ve teknoloj k etkenler de toplumsal değ ş m üzer nde
etk l d r. Uzunca b r süre modern toplumu oluşturan ana etken n b l msel ve tekn k gel şmeler olduğu
düşünülmüştür. Bu çerçevede b l msel ve teknoloj k etkenler n aşırı b r b ç mde vurgulandığı hatta bazen bu
etkenler n kend kend ne şleyen bağımsız mekan zmalar olduğu düşünülmüştür. Devam eden bölümde
toplumsal değ ş m etk leyen d ğer etkenler ele alınmaktadır.

3 Demograf k değ ş m n toplumsal, s yasal ve kt sad yapılar üzer ndek etk s ş md ye kadar kuramsal ve amp r k
açılardan çok tartışılmış b r konudur: Türk ye’de demograf k değ ş mler n önümüzdek yıllarda ş gücü, sağlık,
eğ t m ve sosyal güvenl k alanlarına yansımaları hakkında kapsamlı k çalışma ç n bkz. Hoşgör ve Tansel (2010),
Kavak (2010).
4Ibn Haldun’un bu görüşler n modern dönemde toplumların gel ş m ne uyarlayan Peter Turch n (200 H stor cal

Dynam cs s ml eser nde demograf k gen şleme le kaybolan s yasal b rl ktel k f kr n ele almaktadır. Yukarıda
sm geçen Todd ve Courbage (2011) İslam dünyasında yaşanan değ ş mler demograf k ver ler ışığında ele
aldıkları çalışmalarında nüfus artış hızının gelecekte batılı gel şm ş ülkelere benzemes le bu uygarlıklar arasında
yaşam b ç m ve s yas kutuplaşmaların ortadan kalkacağını ler sürmekted rler.
5Modernleşme dönem ndek pol t kalar le nüfusun artışı ve hareket arasındak bağları açıklayan kayda değer

çalışmalar Kemal H. Karpat (2008, 2010a) tarafından gerçekleşt r lm şt r.


6 Marx bu sözü Horace’ n meşhur “Qu d r des de te fabula narratur.” (Ne gülüyorsun anlatılan sen n h kâyen.)
atıfla kullanır.
7  Tekn ğ proleteryanın b r kurtuluş aracı olarak yen den kurgulayan Marx’ın eko-teknoloj k determ n st olduğu

yönünde henüz net celenmem ş kapsamlı tartışmalar mevcuttur. Marx’ın determ n st olması le lg l detaylı b r
nceleme ç n bk. Ellul, 1964, p. 54, Shaw, 1979, p. 161; aks yönde b r değerlend rme ç n bk. Rosenberg, 1999, pp.
397–400
8 Dewey’ n okulun sosyal şlevler hakkındak f k rler ç n bkz. Dewey (2012). Bu görüşler n Türk eğ t m s stem ne

uygulanması ve etk ler ç n bkz. Bal (2010).


Ünite Soruları

1. Teknoloj k gel şmeler n her yerde ve zaman toplumu evrensel olarak benzer şek lde
değ şt rd ğ düşünces ne ne ad ver l r?

A) Devr m

B) Tenoloj k determ n zm

C) Tekn k

D) Toplumsal ş bölümü

E) Sanay leşme

2. Aşağıdak ler nden hang s toplumsal değ şmeye etk eden f z ksel-coğraf etkenlerden b r
değ ld r?

A) Dağ köyler n n ova köyler ne göre daha yavaş değ ş m göstermes

B) Den ze ağzı l manlara yakın yerler n değ ş me daha açık olması

C) Depremden sonra toplumsal yapının değ ş m

D) Nüfus artışının yen ht yaçları ve uygulamaları meydana çıkarması

E) B r salgın sonrası üret m s stem n n yen lenmes


3. Etrafınızdak k ş ler n toplumsal değ ş m etk leyen etkenler hakkındak görüşler n toplayınız
ve değerlend r n z.

4. Türk ye’de son yılllarda yaşanan k büyük deprem (1999 Körfez ve 2011 Van) sonrası
deprem n etk l olduğu llerden Sakarya ve Van’dak toplumsal yapıdak değ şmeler araştırınız.

5. Son zamanlarda daha fazla gündeme gelen küresel ısınma ve ekoloj k kr z n modern
toplumsal yapı üzer ndek olası etk ler n değerlend r n z.

6. Türk ye’de son yıllardak nüfus ve çocuk sayısı le lg l tartışmaları toplumsal değ ş m
açısından değerlend r n z.

CEVAP ANAHTARI

1. b 2. d 3. - 4. - 5. - 6. -
3. TOPLUMSAL DEĞİŞMENİN UNSURLARI - II

Giriş

Toplumsal değ ş m b r toplumsal yapı dah l nde b r d z etken altında gerçekleşmekted r. B r öncek bölümde
bu etkenlerden f z k -coğraf , demograf k (nüfus artışı ve göç) ve f kr -tekn k etkenler ele alındı. Bu bölümde
de devam kab l nden kt sad etkenler, d n ve sosyal hareketler n toplumsal değ ş m üzer ndek etk s ele
alınacaktır.

3.1. İktisadi Etkenler

Sosyoloj n n doğuşundan günümüze kadar toplumsal olguları kt sad etkenlere dayalı olarak açıklamaya
çalışan çeş tl yaklaşımlar mevcuttur. Yukarıda da değ n ld ğ üzere modern toplumun sanay eksen nde
ortaya çıkan değ ş mlere dayalı b r b ç mde doğması kt sad etkenler n sosyal hayatı b ç mlend rd ğ ne da r
kolay kabul ed leb l r yaygın b r nanç ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla sosyoloj n n klas kler n n tamamında
toplumsal değ şmede kt sad etkenler n yer ne da r b r vurgu bulunmaktadır. Çağdaş sosyoloj ç nde de
kt sad etkenlere sürekl b r vurgu mevcuttur.

Sosyoloj k düşüncede toplumların gel ş m ve değ ş m hakkında Adam Sm th’ n yapmış olduğu ş bölümü
anal z kend nden sonrak ler n toplumsal değ şmeye yaklaşımlarında bel rley c b r yere sah pt r. Sa nt S mon
tar h boyunca toplumların değ ş m n üretkenl k etrafında açıklamaktadır. Ona göre toplumun hang kes m
üret m noktasında daha ler noktadaysa yönet m de onlar üstlenmekted r (Sa nt-S mon, 1975b). Sa nt
S mon’un bu bas t yaklaşımı yer n Marx’ın daha kapsamlı üret m b ç m yaklaşımına bırakmıştır. Ona göre
üret m b ç mler toplumsal b ç mler de bel rlemekted r: “İnsanlar, kend geç m araçlarını üret rken, dolaylı
olarak, kend madd yaşamlarını da üret rler. İnsanların kend geç m araçlarını üret ş tarzları, her şeyden
önce hazır buldukları ve yen den üretmeler gereken geç m araçlarının doğasına bağlıdır.” (Marx ve Engels,
1976, s. 31). Marx temele bölüşüm mücadeles n koyan kt sad etkenlere dayalı bu açıklama le toplumsal
değ ş m de kt sada dayalı b r b ç mde n telemekted r.

Fakat kt sad etkenler toplumsal değ ş m n temel ne koymak sadece Marx le sınırlı değ ld r. D ğer 19. yüzyıl
sosyologları da kt sada müh m b r yer vermekted rler. Spencer ve Durkhe m toplumsal değ ş mde
uzmanlaşma ve ş bölümüne dayalı b r açıklama get rmekted rler (Corn ng, 1982). Buna göre meslek
uzmanlaşma ne kadar der nleş rse toplumdak değ ş m de o kadar kapsamlı s stemat k ve öngörüleb l r hâle
gelecekt r. Onlar modern toplumla b rl kte kurumsallaşan b r toplumsal değ ş mden bahsede gelmekted rler.
Durkhe m (1964) b r toplumun oluşumunu ve gel ş m n kt sad ş bölümüne bağlı olarak ele almaktadır.
Weber’e göre de kt sad gel şmeler toplumun aldığı b ç mlerde önem arz etmekted r. Dünya d nler n n
kt sad et ğ ne da r kapsamlı çalışmalarında Weber, kt sad z hn yet n toplumsal yapıdak bel rley c yer ne
vurgu yapmaktadır. Ona göre dünya görüşünde, özell kle kader anlayışında meydana gelen değ şmeler,
kt sad et ğ şek llend rmekte, böylece yen sosyal formasyonların ortaya çıkmasına katkı sağlamaktadır.
Weber bunu dem r yolunda tren n yönünü değ şt ren makasçı metaforuyla açıklamaktadır (Weber, 2009, s.
241). Ona göre kt sad z hn yette yaşanan değ ş mler belk neden sonuç l şk s ne dayalı b r netl kte
toplumsal yaşamı şek llend rm yor olab l r. Ancak nasıl k makasçı yaptığı müdahale le tren n yönünü
değ şt reb l yorsa kt sad z hn yette gerçekleşen değ ş mler de toplumsal yaşamın bambaşka b ç mler
almasına neden olab lmekted rler.

Klas k sosyoloj n n kt sadı toplumsal değ ş mde temel ve zaman zaman da bel rley c b r etken olarak
görmeler nde modern toplumun yaşanan kt sad değ ş mlere dayalı olarak ortaya çıkmış olmasıdır. 16.
yüzyıldan 19. yüzyıla kadar yaşanan süreç sonunda geç m b ç m çok esaslı b r b ç mde dönüşmüş; esk
toplumsal sınıflar zayıflayarak k yen sınıf ortaya çıkmış; gündel k yaşama hükmeden değerler ve normlar
değ şm ş; s yas organ zasyon yen b r hâl alarak modern devlet ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla lk dönem
sosyologlar bütün bunları tem n eden unsur olarak kt sadı görme eğ l m nde olmuşlardır. Gerçekten de
sanay toplumu olarak da adlandırılan bu yen toplum daha öncek toplumlara nazaran kt sad etkenlerce
daha fazla şek llend r lmekted r.

Sanay toplumu ç nde de üret m tekn kler nde ve tarzlarında ortaya çıkan değ ş mler toplumun da m b r
b ç mde kapsamlı dönüşümler yaşamasına neden olmaktadır. Bu dönüşümler n öneml ler nden b r s de
Ford zm olarak b l nen k tle üret m model le yaşanmıştır. 20. yüzyılın başında Charles Taylor’ın b l msel
ncelemeler n n Henry Ford tarafından prat ğe aktarılması le sanay üret m n n yapısını kapsamlı b r b ç mde
değ şt ren yen b r s stem ortaya çıkmıştır. Gramsc tarafından Ford zm olarak adlandırılan bu s stemde
yürüyen bant s stem ne dayalı üret m le kt sad ve sosyal yaşamdak ver m, m ktar, ücret, çalışma s stem ,
ş n organ zasyonu ve ş l şk ler g b temel unsurlar baştan ayağa dönüşmüştür. Bu dönüşümün net ces nde
k tle üret m mefhumu ortaya çıkmıştır. Bu dönüşüm akab nde k tle toplumu olarak adlandırılan b rey n
g tt kçe atom ze olarak yalnızlaştığı ve toplumun g tt kçe parçalarına ayrıldığı toplum ortaya çıkmıştır. K tle
toplumu sadece sosyal l şk ler değ l aynı zamanda kültürün üret m ve dağıtımını da der nden etk lem şt r.
Bu toplumda kültür artık d ğer ürünler g b b r kültür endüstr s tarafından mal ed lmekte ve sunulmaktadır
(Sw ngewood, 1996). Bunun modern toplumun yen b r aşaması olduğunu fark eden sosyal b l mc ler
özell kle Frankfurt Okulunun Theodor Adorno, Max Horkhe mer, Herbert Marcuse ve Walter Benjam n g b
eleşt rel kuramcıları sanay dek yen organ zasyon b ç mler le 1930’larda Avrupa’da total ter faş st rej mler n
yüksel ş arasındak l şk hakkında yoğun tartışmalar yürütmüşlerd r. Özell kle Marcuse (1975) Tek Boyutlu
İnsan ve Adorno (2003) Otoriteryen Kişilik Üzerine s ml eserler nde k tle üret m n n yen dünyasında k ş l ğ n
değ ş m n ve bunun s yasal ve toplumsal net celer n ele almışlardır.

Ford zm n toplumu hızlı b r b ç mde tepeden tırnağa şek llend rmes İk nc Dünya Savaşı sonrasında daha
bel rg nleşm şt r. Sömürge sonrası Batı dışı toplumlarda toplumsal değ ş m konusunu ele alan teor lerde de
bu konu karşımıza çıkmaktadır. Kısaca modernleşme teor ler olarak b l nen bu yaklaşımlarda Türk ye’n n de
ç nde yer aldığı bu ülkelerdek toplumsal değ şmen n ve modernleşmen n kt sad gel şme ve sanay leşmeye
bağlı olduğuna nanılmaktadır. Bu çerçevede Walt Wh tman Rostow’un (1966) sınıflamasına göre, modern
kt sad gel şme beş merhalede gerçekleşm şt r: 

1. geleneksel cem yet, 

2. harekete geçme hazırlığı merhales , 

3. harekete geçme merhales , 

4. olgunluk, 

5. k tle st hlak çağı. 

Rostow gel şmekte olan toplumların da bu merhaleler tak p ederek modernleşecekler n ler sürmekted r.
Toplumsal değ ş mde sanay leşmeye merkezî b r yer veren bu model d ğer etkenler yeter nce d kkate
alınmadığı ç n ncelenen toplumlardak değ ş m açıklayamamış ve sonrasında hızla terk ed lm şt r.

K tle üret m ve toplumu tüm sosyal, s yasal ve kültürel yapıyı dönüştürerek özell kle 2. Dünya Savaşı’ndan
sonra egemen b r b ç m hâl ne gelm şt r. Ancak 1970’lere gel nd ğ nde Ford zm kr ze g rm şt r. K tle
üret m n n varlığını sürdüreb lmes ç n pazarlar hem k tlesel olarak üret lm ş mallar ç n yeterl hem de
büyük ölçekl f rmaların mal yetler n amort edeb lmes ç n st krarlı olmalıdır. 1970’l yıllara değ n gerek
ulusal gerekse uluslararası p yasalar k tle üret m ç n oldukça müsa tt r. Bu dönemde uygulanan Keynesyen
pol t kalarla desteklenen “refah devlet ” p yasaları gen şleterek k tle üret m ç n oldukça uygun b r ortam
sağlamıştır. Ancak 1970’lerde yaşanan petrol kr z le artan üret m mal yetler k tle üret m n n avantajlarını
c dd b r b ç mde ortadan kaldırmıştır. Bu süreçte Keynesyen gen şlemec pol t kalar terked l p Fr edmancı
sıkı para pol t kalarına yönel nm ş; sosyal refah harcamaları kısılmış; böylece talepte daralma ortaya çıkmış;
p yasalarda genel b r st krarsızlık oluşarak pazarlar daralmıştır. Net ces nde bu dönemde k tle üret m
bundan c dd b r b ç mde etk lenm şt r.

K tle üret m n zaafa uğratan bu olumsuz gel şmelere paralel b r b ç mde yen üret m modeller arayışı da
başlamıştır. Bu noktada gel şen b lg ve let ş m teknoloj ler ş n yen b r b ç mde örgütlenmes mkânını
beraber nde get rm şt r. Teknoloj k gel şmen n çeş tl l ğ n n s par ş usulü çalışmayı ucuzlatması k tle
üret m n n avantajlarını azaltmıştır. Özell kle g derek ucuzlayan ve yaygınlaşan let ş m teknoloj ler n n küçük
ve orta ölçekl f rmalara büyükler karşısında rekabet edeb lme şansı vermes ve dolayısıyla p yasalarda
rekabet n artması le b rl kte yen b r şletme ve üret m model ortaya çıkmıştır. Geçm ştek k tle üret m n n
rasyonel örgütlenmes olarak kabul ed len katı bürokrat k yapılanmalar yer n daha esnek ve yatay
örgütlenmelere bırakmaya başlamıştır. Postford zm olarak adlandırılan bu yen modelde artık k tle üret m
değ l k tle tüket m esas alınmaya başlanmış ve tüket c g tt kçe merkezî b r f gür olmuştur. B lg
teknoloj ler ndek değ ş mler net ces nde üret m süreçler parçalara ayrılab lm ş, sanay n n gel şm ş Batı
ülkeler nden gel şmekte olan ülkelere g d ş le b r ulus devlet n sınırları dâh l nde üret m yapma mantığı
g tt kçe aşınmış, küresel düzeyde örgütlenen b r üret m model ortaya çıkmıştır.
Ford zme karşı Postford zm aynı zamanda modern teye karşı postmodern te anlamına da gelmekted r. B lg ,
b l ş m ve yönet ş m sacayaklarına (Meder, 2001, s. 78) dayanan bu yen toplum daha sonra b lg toplumu,
postendüstr yel toplum, ağ toplumu olarak da adlandırılmıştır. Ford zm n k tle toplumuna karşı bu yen
toplum katı h yerarş k yapı ve modern st kültürel özell klere karşı, esnek üret m, farklılaştırılmış tüket m
kalıpları ve bünyes nde çeş tl l kler daha fazla barındıran b r b ç m kazanmıştır. George R tzer (2011)
toplumun mcdonaldslaşması olarak adlandırdığı bu süreçte dünya toplumlarının tüket m kalıpları
üzer nden g tt kçe b rb r ne benzemeye başladıklarını d le get rmekted r. Veysel Bozkurt’un (2000)
Enformasyon Toplumu ve Türkiye s ml çalışmasında kapsamlı b r b ç mde değerlend rd ğ üzere bu
değ ş mler Türk ye’dek toplumsal yapıda da değ ş mlere yol açmıştır. Ancak Türk ye önces nde b r sanay
toplumu olmadığı ç n b lg toplumu tecrübes kend koşullarında gerçekleşm ş ve küresel düzeyde ortaya
çıkan pek çok bel rt Türk ye’de doğrudan zlenemem şt r.

İkt sad yapıdak b r değ ş m n genel olarak toplumsal yapıya nasıl yansıdığını anlamak ç n son kırk yılda
yaşanan dönüşümler -küreselleşme sürec - y b r örnek teşk l etmekted r. Üret m sürec n n
organ zasyonunda yaşanan değ ş mler toplumun hemen hemen her alanında kapsamlı b r toplumsal
değ ş me yol açmıştır. Ancak modernleşme kuramlarında olduğu g b küreselleşme kuramlarında da zaman
zaman kt sad etkenlere karşı aşırı b r güven görmek mümkündür. Toplumun dönüşümünü kt sad
etkenlerle açıklayan yaklaşımlar d ğer etkenler genell kle çok az hesaba katmaktadırlar. Günümüzde
toplumunun g tt kçe daha fazla kt sat merkezl b r hâle geld ğ doğru olmakla b rl kte d ğer etkenler n
kt sad faktörün yaşanma b ç m n der nden etk led ğ de d kkate alınmalıdır.

3.2. Toplumsal Değişme ve Din

D n n toplumsal yapı ç n anlamı ve toplumsal yapının değ ş m nde oynadığı roller sosyoloj k düşüncede
kapsamlı tartışmalara konu olmuştur. Yalın b r b ç mde “d n, toplumları etk leyen, yönlend ren toplumların
değ ş m süreçler nde görece olumlu veya olumsuz roller oynayan, toplumsal şartlar ç nde değ şen ve
değ şt ren b r güç” olsa da (Okumuş, 2009, s. 324) modern toplum çer s nde oynadığı rollere da r şüpheler
bulunmaktadır. Günümüzde sosyoloj de d n le toplumsal değ ş m l şk s n ele alınırken “toplumsal değ ş m
frenley c b r faktör olarak d n”, “toplumsal değ ş m takv ye ed c b r faktör olarak d n”, “toplumsal değ ş m n
temel faktörü olarak d n” şekl nde üç temel yaklaşım bulunmaktadır (Okumuş, 2009, s. 325).

Bu yaklaşımlardan b r nc s modern toplumun ortaya çıkış dönem nde k l sen n tutumuna bağlı olarak
gel şm ş ancak daha sonra genelleşt r lerek tüm d nlere da r b r yargıya dönüşmüştür. Bu dönemde
toplumsal değ ş m temelde esk toplumdan çıkıp modern topluma doğru geçmek anlamına gelmekteyd .
İlerleme le özdeş tutulan bunun dışındak bütün unsurlar ve hareketler değ ş m karşıtı, muhafazakâr ve
ger c olarak görülmekte d . Marx’ın ünlü “D n halkların afyonudur.” sözü tam da bu bağlamda söylenm şt r.
Devamında modern s yaset ve toplumun yerleşmes le d n toplumsal yaşamdak etk s n kaybetm şt r.
Buradan hareketle d n n artık sosyal yaşamda b r değ ş kl k gerçekleşt remeyecek esk zamanlara a t köhne
ve ölmüş b r fenomen olduğuna nanılmaya başlanmıştır. Batı Avrupa’nın özgün tar hsel koşullarından
kaynaklanan bu kanaatler n başka d nler, dönemler ve toplumlar ç n de geçerl kabul ed lmes yle b rl kte
d n n toplumsal değ şmen n önünde b r engel olduğu f kr yaygınlığını korumuştur.

Klas k sosyoloj ç nde d n le toplumsal değ ş m arasında l şk y en kapsamlı b r b ç mde ele alan s m Max
Weber olmuştur. Weber (2009b), Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu s ml çalışmasından başlayarak ve
devamında Bud zm, H ndu zm, Konfüçyan zm, Tao zm, Yahud l k ve İslam’ın kt sad et ğ ve dünyayı
b ç mlend rmes le lg l gerçekleşt rd ğ çalışmalarda d n ve nançların toplumsal yaşamı b ç mlend rmedek
etk s n ele almıştır. Weber (2009b) meşhur Protestan Ahlakı tez nde modern toplumun temeller nde
Protestanlık le gerçekleşen kader anlayışındak dönüşüm net ces nde değ şen dünya görüşünün
(Weltenschuug) bulunduğunu fade etm şt r. Ancak Weber de akılcılaşma ve büyü bozumu net ces nde d n n
toplumdak etk ler n n azaldığını ve g tt kçe de ortadan kalkacağını düşünmekted r. Yan onun d n b r
toplumsal değ ş m aracı olarak değerlend rmes henüz modernleşmem ş toplumlar ç n geçerl d r.
Modernleşme sürec nde yaşanacak akılcılaşma le gerçekleşecek sekülerleşme ve formelleşme le d n n bu
tür etk ler ortadan kalkacaktır.
Hâlbuk modern toplumlar ç nde bu kanaat n aks n gösterecek pek çok yen gel şme mevcuttur. Evvela
d n n sosyal hayattan tamamıyla çek leceğ ne da r beklent ler gerçekleşmem şt r (Akdoğan, 2004, s. 114-115).
Özell kle 20. yüzyıl çer s nde d nsel kaynaklı pek çok sosyal hareket ortaya çıkmış ve toplumsal yapılarda
kapsamlı değ ş mler gerçekleşt rm şt r. Böylece d n toplumsal değ ş m destekley c b r faktör olarak gören
k nc yaklaşım ç n b r zem n ortaya çıkmıştır. 1950’lerden sonra değ şen dünya koşullarında geleneksel
toplumlar olarak adlandırılan toplumlarda yaşanan hızlı toplumsal değ ş mler sebeb yle d n n toplumsal
değ ş me kaynaklık edecek unsurlardan b r s olarak görülmeye başlanmasını da beraber nde get rm şt r
(Coşkun, 2011, s. 66-97). Özell kle sömürge karşıtı mücadelede pek çok d nsel sembol ve ögen n t c b r
etken olması, sömürge sonrası toplumlarda yen d nsel hareketler n ve b ç mler n ortaya çıkması d n n
-özell kle kurumsal olmayan d nler n- zanned ld ğ g b durağan ve muhafazakâr olmadığı yönünde
düşünceler de beraber nde get rm şt r. Lat n Amer ka’da ortaya çıkan kurtuluş teoloj s çerçeves nde
k l sen n sosyal zmle l şk ye geçeb lmes mevcut anlayışları kökünden sarsmıştır. Tar hsel olarak en
muhafazakâr görülen yapının b r şç ve köylüler n toplumsal hareketler ne ve dolayısıyla toplumsal
değ ş me kaynaklık etmes şaşkınlıkla karşılanmış ve d n-toplumsal değ ş m l şk ler ne da r yen bakış açıları
ortaya çıkmıştır. Ardından gerçekleşen İran Devr m se d n kaynaklı ve d n adamları tarafından yönet len b r
devr m olarak d n n toplumsal değ ş me kaynaklık edemeyeceğ ne da r kanaatler tamamen ortadan
kaldırmıştır. Dolayısıyla artık değerler n, nanışların, d nsel prat k, grup ve hareketler n toplumsal değ ş m
açısından hem makro hem de m kro düzeyde b r kaynak olarak ele alınması söz konusu olmuştur.9

Yukarıda d n b r değ ş m kaynağı olarak ele aldık. Ancak d n le toplumsal değ ş m arasındak l şk tek yönlü
b r l şk değ ld r; aks ne ç yönlü karmaşık b r l şk mevcuttur (Sezer, 1981, s. 30). Sadece d nler n doktr n
olarak fade ed lecek formüle ed lm ş dünya görüşler toplumsal yapıyı etk lememekte aynı zamanda
özell kle d nî yaşantı ve tecrübe toplumsal yaşamdak değ ş mlerden etk lenmekted r. İnançlar ve değerler
toplumsal yapının en yavaş ve en görünmez b ç mde değ şen unsurları olsalar da tezahürler ve
r tüeller nden başlayarak toplumsal yaşamdak değ ş m d nî yaşama da yansımaktadır.10   D ğer tara an
Okumuş’un d kkatl b r b ç mde gündeme get rd ğ üzere d nler zaman zaman kend ler n asl formları ç nde
yen den sunmaya çalışarak, kaynaklara dönüş f kr etrafında değ ş m ç n alternat f b r kaynak form olarak
sunmaktadırlar. Burada “esasen d n, başka değ ş m b ç mler ne karşı kend s b r değ ş m projes olarak
ortaya çıkmaktadır” (Okumuş, 2009, s. 343).

D nsel alandak değ ş m n yavaş olması onun d ğer alanlar karşısında daha muhafazakâr b r unsur olarak
görünmes n n ana nedenler nden b r s d r.11  Ancak “geleneksel ve tutucu formu altında dah d n n, her çeş t
toplumsal değ ş m olgusunu nkâr ett ğ n düşünmek hatalı olur” (Okumuş, 2009, s. 343). Özell kle tar h
boyunca yen nançların kabul ed ld ğ dönemler toplumlarda en hızlı ve kapsamlı değ ş m dönemler olarak
göze çarpmaktadır. Z ra “her d n, yerleş k b rtakım nançlar ve düzen n bulunduğu b r topluma get rd ğ yen
dünya görüşü ve hayat anlayışı; evrene, evren n yaratılışı ve sonu meseles ne, eşya ve olaylara, nsan
davranışlarına get rd ğ yen açıklama ve yükled ğ yen anlam ve z hn yet le âdeta yen b r dünyanın
kuruluşuna ves le olmakta, bu bakımdan da o, özünde aynı zamanda d nam k b r yaratıcılık lkes n
çermekted r” (Okumuş, 2009, s. 343). Bunu özell kle İslam’ın kabul ed ld ğ toplumların değ ş m nde zlemek
mümkündür. Çölde yaşayan kend ç ne kapalı b r topluluk olan Arapların tar h sahnes ne çıkmaları, yen
sosyal, s yas ve kt sad formlar oluşturmaları, hatta dünya tar h n değ şt recek pek çok yen l ğ
gerçekleşt rmeler n n arkasında İslam’ın get rm ş olduğu anlayış ve değerler n bulunduğu pek çok tar h
sosyoloğu tarafından d le get r lm şt r (Aydın, 1991).

Dolayısıyla “d n n toplumdak muhafazakâr ve yaratıcı şlevler , lk bakışta b rb rler le çel şk ç nde


görünseler b le, aslında onların her k s de toplumu d nam k b r b ç mde canlı olarak ayakta tutma amacına
yönel kt rler ve bu yönü t barıyla b rb rler n tamamlarlar” (Okumuş, 2009, s. 343). Bu durum bu bölümün
sonuç kısmında ele alınacak olan değ ş m le yapı arasındak karşılıklı l şk de kend s n gösteren b r
durumdur. Toplumsal yaşamın b r alanında değ ş m n gerçekleşeb lmes ç n yapısal b r zem n gerekl d r.
Değerler çoğu kez bu zem n n en temel unsurlarıdırlar. Onların daha yavaş değ şmes d ğer alanlardak
değ ş m mümkün kılmakta ve toplumun bu değ ş m kabul edeb lmes n n mkânını oluşturmaktadır.

3.3. Toplumsal Değişim ve Sosyal Hareketler

Toplumsal değ ş mde etk n unsurlardan b r d ğer de toplumsal hareketlerd r. Charles T lly (2004, s. 7)
toplumsal hareketler üç unsur etrafında şek llenen b r s yas kompleks olarak n telemekted r: Hede ek
otor telere yönel k kolekt f talepler; bu talepler oluşturmak ç n özel b rtakım medya, propaganda
faal yetler ve kamusal eylemler ve üyeler n b rl ktel ğ le gerçekleşen kamusal tems l. Burada “talep”
kavramı toplumsal hareket fade eden anahtar olarak bel rmekted r. Z ra b r toplumsal hareket genell kle
toplumun b r kısmının toplumda b r konuda değ ş m taleb le meydana çıkar (Çopuroğlu ve Çet n, 2010).
Doğrudan toplumsal değ ş m hedeflemeyen, hatta b r değ ş m engellemek üzere ortaya çıkan hareketler
olsa da toplumsal hareketler n mevcud yet doğrudan toplumsal değ ş m le alakalıdır. Z ra muhafazakâr
amaçlar çerçeves nde b r araya gelse de n yetlen lmem ş b r b ç mde de olsa bu hareketler toplumda b r
değ ş m tet klemekted rler.

Sosyal hareketler n yapısını ve toplumsal değ ş mdek yer n açıklayab lmek üzere çeş tl açıklamalar ortaya
çıkmıştır. Bu açıklamalar Crossley tarafından zamansal (1970 önces ve sonrası) ve mekânsal açıdan (ABD,
Avrupa) k l b r tasn fe tab tutulmuştur (aktaran Yaylacı, 2012, s. 47-48). Buna göre 1970’ler önces nde
ABD’de kolekt f davranış, Avrupa’da Marks zm temel açıklama b ç m ken 1970 sonrasında ABD’de kaynak
hareketl l ğ ve pol t k süreç açıklamaları, Avrupa’da se yen toplumsal hareketler yaklaşımı egemend r.

Toplumsal değ ş me etk etme b ç mler bakımından sosyal hareketler üç gruba ayrılab l r. B r nc grupta
daha çok sanay leşm ş Batı ülkeler nde sınıf temell olarak ortaya çıkan şç hareketler sayılab l r. Batı dışı
ülkelerde de sanay leşmeye ama daha z yade özgün s yasal koşullara dayalı olarak ortaya çıkan bu
hareketler yoğun b r k tlesell ğe dayanmaktadırlar. İk nc grupta se Batı dışı ülkelerde sömürge karşıtı
hareketler yer almaktadır. Bu hareketler sömürgec l ğe veya onun m ras bıraktığı sosyoekonom k ve s yasal
koşulların oluşturduğu sosyal problemlere karşı ortaya çıkmışlardır. Çoğunlukla ulusal veya bölgesel
temellere sah p bu hareketler genell kle s yasal temellere sah pt rler ve sömürge sonrası ulus devlet n baskıcı
s yaset ne karşı toplumsal b r hareketl l k meydana get rmekted rler. Üçüncü grupta se sanay sonrası
neol beral küreselleşme dünyasında ortaya çıkan çevre, toplumsal c ns yet, mültec l k, göç, hayvan hakları
g b yen sorunlara karşı küresel düzeyde toplumsal duyarlılık oluşturmaya çabalayan yen sosyal hareketler
yer almaktadır.

Sınıf temell sosyal hareketler özell kle sanay toplumlarında c dd değ ş mlere yol açmışlardır. Temelde
s yasal organ zasyonu etk lemeye yönelen bu hareketler sosyal devlet n ortaya çıkmasını, pek çok hakkın
elde ed lmes n ve sürdürülmes n , ş yaşamının yen b r b ç mde örgütlenmes n sağlamışlardır. Gen ş k tle
hareket olan bu hareketler temelde grev g b kt sad araçları ve part g b s yas katılım enstrümanlarını
kullanarak toplumsal b r değ ş m meydana get rmeye yönelm şlerd r. Günümüzde modern toplumun
dönüşmekte olan esk b ç m büyük oranda bu toplumsal hareketler n meydana çıkardıkları toplumsal
değ ş m etk s nden kaynaklanmaktadır.

Batı dışı dünyada çağdaş sosyal hareketler n temel daha çok sömürge karşıtı bağımsızlıkçı gruplara
dayanmaktadır. Sömürge karşıtı bu hareketler daha çok ulusal ve d nî f k r ve sembollere dayalı olarak ortaya
çıkmışlardır. Bu toplumlarda bağımsızlığın elde ed lmes ve bağımsızlık sonrası s yas , sosyal ve kt sad
yaşamın gel şt r lmes ve dönüştürülmes nde öneml roller oynayan bu hareketler, süreç çer s nde genell kle
reform st hareketlere dönüşmüşlerd r. Mısır’dak Müslüman Kardeşler Teşk latı bu tür hareketlere güzel b r
örnekt r (L a, 2013). Mısır’ın bağımsızlaşması ç n ortaya çıkan hareket bağımsızlık sonrasında devlet n
s yaset n etk lemeye ve sosyal dönüşümü sağlamaya yönelen b r sosyal hareket görünümü arz etmekted r.
Üçüncü nes l sosyal hareketler olarak n telend reb leceğ m z yen sosyal hareketler se 1970’lerden t baren
kt sad ve s yas etkenlerdek değ ş mlere bağlı olarak değ şen sosyal koşullar altında ortaya çıktı. Sanay
toplumunda sosyal hareketler genell kle kt sad bölüşüm ve ulus devlet n vatandaşlık s yaset etrafında
yapısal etkenler dâh l nde ortaya çıkmaktayken Postford zm n yen üret m ve tüket m dünyasında, ulus
devlet n değ şen b ç m çerçeves nde yen b r toplumsal l şk zem n oluşmuştur (Della Porta ve D an , 2006,
s. 35). Bu dönüşümün arkasında özell kle y rm nc yüzyılın k nc yarısında kt sad yaşamın değ ş m ne bağlı
olarak ortaya çıkan yen b r orta sınıf bulunmaktadır. Homojen b r grup olmaktan uzak ve esasında
bünyes nde c dd çeş tl l kler barındıran bu yen profesyoneller sınıfı, esk orta sınıfın profesyoneller le
karşılaştırıldığında sosyal hareketler n çer ğ nde c dd b r b ç mde değ ş m meydana çıkarmıştır. Benzer b r
b ç mde neol beral kap tal zmde ş yaşamının esnekleşmes ve sosyal devlet n dönüşümü şç sınıfı kaynaklı
sosyal hareketler n de değ ş m ne neden olmuştur. Bu süreçte ekonom n n ve kültürel yaşamın
küreselleşmes , sorunların sınır aşarak ulus ötes leşmes le b rl kte sosyal hareketler de b r ulus devlet
sınırları dâh l nde hareket etmekten g derek ulus üstü ve ötes sorunlarla uğraşmaya başlamışlardır. Bu
süreçte özell kle kadın hareketler n n ve çevrec hareketler n yüksel ş ne şah t olundu. Klas k sosyal
hareketler n devlet ele geç rme veya devlet dönüştürme g b büyük talepler n n aks ne bu yen hareketler
daha sınırlı taleplere sah pt ler. Yen toplumsal hareketler olarak n telend r len bu yapılar g tt kçe bütüncül
s yas taleplerden koparak daha sınırlı sosyal sorunlara odaklanmaktadırlar.

Bu yen dönemde sosyal hareketler sınıf temell olmaktan uzaklaşarak g tt kçe yaşam b ç m (statü) temell
olmaya doğru evr lm şlerd r. Bunda yukarıda bahsed ld ğ g b kt sad olarak hayl çeş tl b r profesyoneller
grubunun yen orta sınıfının gen ş sınırları etk l d r. Yen orta sınıf üret m eksenl b r tanımlama olmaktan
z yade g derek tüket m eksenl b r tanımlaya doğru evr lmekte ve net ces nde bu sını ak b rl ktel ğ
tanımlayab lecek en öneml unsur olarak ortak yaşam b ç m kalmaktadır. Türk ye tam anlamıyla b r sanay
toplumu olamasada sanay ötes dönüşümü yaşayan b r ülke olarak bu dönüşümün toplumsal yapıdak
tezahürler n doğrudan göreb lmekted r. Türk ye’de yakın zamanda sosyal hareketler n dönüşümünde de
benzer eğ l mler gözlemleneb l r. Çevrec hareketler, küreselleşme karşıtı gruplar, boykot hareketler ve
yaşam tarzı eksenl kadın hareketler son yıllarda g tt kçe daha fazla görünür b r hâl almaktadır. Bu
hareketler sınıfsal b r temele sah p olmaktan z yade ortak lg ler etrafında b r araya gelm ş zlen m
vermekted rler.
Sosyal hareketler toplumdak uyumsuzluğu ve sorunları gündeme get rmeler le toplumsal değ ş m
hızlandıran b r etkend r (Şentürk, 2006, s. 33). Genell kle b r değ ş m taleb yle ortaya çıkan bu hareketler
kend arzuladıkları değ ş mler gerçekleşt remeseler b le toplumdak hareketl l ğ ve farkındalığı artıran b r
rol oynamaktadırlar. Günümüzde küreselleşme ve artan let ş m le kolaylaşan örgütlenme mkânları le
toplumsal hareketler toplumsal değ ş mde g tt kçe daha fazla yaygınlık ve önem kazanmaktadırlar. Son
yıllarda sosyal hareketler n değ ş mc gücü pek çok örnekte görülmekted r. 2003 sonrasında Kırgız stan,
Gürc stan ve Ukrayna’da seç m net celer n protesto ederek kt darları dev ren renkl devr mler (lale, gül,
kad fe, portakal/turuncu, sed r) olarak adlandırılan sokak göster ler toplumsal hareketler b r kez daha öne
çıkarmıştır. 2010 sonrasında se bu hareketler bu kez Arap dünyasında kend n gösterm şt r. Arap Baharı
olarak adlandırılan hareketlerde uzun b r süred r kt darda olan otor ter yönet mlere karşı Tunus’ta başlayan,
Mısır le gel şen ve kısa b r zamanda d ğer Arap ülkeler ne yayılan hareketlenmeler meydana çıkmıştır. Her ne
kadar henüz net celer bell olmasa da bu hareketler gel şen let ş m mkânları dâh l nde toplumun harekete
geç r lmes n n kolaylaştığını göstermekted r. Tw tter devr mler olarak da adlandırılan bu hareketlerde sosyal
medyanın mesajı yayma gücü kend s n gösterm şt r. Benzer b r hareketlenme de 2013 yılı ç nde Türk ye’de
yaşanmıştır. Gez Olayları olarak adlandırılan protestolarda çevrec b r duyarlılığın kısa b r sürede pol t k b r
fade aracına dönüşümünü gözlemlemek mümkündür. Benzer lg ve kaygıların harekete geç rd ğ bu sosyal
hareket gevşek örgütlenmes le kısa b r zamanda dağınık ve parçalı b r görünüme dönmüştür. Bütün bu
örnekler sosyal hareketler n toplumsal değ ş mdek rolünün ve önem n n g tt kçe artacağını göstermekted r.

3.4. Sonuç
Süreç ster kısa vadel trendler sterse uzun vadel gel şmeler şekl nde olsun, toplumsal değ şmen n
nedenler ve mekan zması çeş tl ve kapsamlıdır. D ğer tara an toplumsal değ ş mle lg l mekan zmalar da
çeş tl d r ve b rb r yle karşılıklı olarak bağlantılıdır. Z ra bu mekan zmalar toplumsal yapı çer s nde b rb r n
olumlu veya olumsuz b r b ç mde etk leyerek ortaya çıkmaktadırlar. Bu sebeple değ ş m karmaşık b r
nedensell k ve l şk ler ağında yaşanmaktadır.

Bu sebeple son zamanlarda sosyal teor syenler hayl uğraştırmış olan değ ş m ve sürekl l k konusunun
vuzuha kavuşturulması gerekmekted r. Felsefede yüzyıllardır uğraşılan Zenon paradoksunda olduğu g b
toplumsal yapıda gerçekleşen değ ş m n aynı zamanda o yapının sürekl l ğ n tems l etmes sosyoloj
bakımından kavranması güç b r yapı ve değ ş m paradoksu meydana get rmekted r. Zenon paradoksunda
hızlılığıyla meşhur m toloj k Aş l’ n b r kaplumbağa le yarışı ele alınmaktadır. Aş l aradak hız farkı sebeb yle
kaplumbağanın kend s nden b r m ktar önde başlamasına müsaade etm şt r. Paradoks da burada
başlamaktadır. Yarış başladığında Aş l’ n kaplumbağayı geçeb lmes ç n, önce kaplumbağanın başlangıç
noktası olan b noktasına varması gerek r. Ancak o bu noktaya vardığında, kaplumbağa b raz daha lerlem ş
ve b2 noktasına gelm ş olacaktır. Ş md Aş l’ n evvela bu b2 noktasına ulaşması gerek r. Ama oraya
ulaştığında da kaplumbağa b raz daha lerlem ş ve b3 noktasına varmış olacaktır. Paradoksa göre mesafe
mantıken sonsuza kadar bölüneb ld ğ ne göre, Aş l ne kadar daha hızlı koşarsa koşsun, h çb r zaman
kaplumbağayı geçemeyecekt r. Benzer b r paradoks toplumsal yapı le değ ş m arasında mevcuttur. B r yapı
çer s nde değ ş m n gerçekleşmes mevcut yapının unsurlarının kullanılması le mümkündür. Dolayısıyla b r
değ ş m n dereces n tesp t etmek ve toplumsal yapının bunun net ces nde değ ş p değ şmed ğ n anal z
etmek hayl güçtür. Mevcut s stem n unsurları doğrultusunda gerçekleşen değ ş mler n esk yapının kend s n
devam ett reb lmek üzere destekled ğ değ ş mler olması ht mal oldukça yüksekt r. Al Gevg l l ’n n fade
ett ğ g b h çb r yapı, “benl ğ n tehd t eden yen düzene kolay tesl m olmaz. Toplumsal değ ş m olgusu; bu
açıdan, b r ç d renç ve savaşımlar sürec d r.” (Gevg l l , 1989, s. 83). Bu dönüşüm, bazen der nlerde bazen de
görüleb l r b r b ç mde çok büyük çalkantılar, sarsıntılar, devr mler şekl nde gerçekleşeb l r.

Ancak ne olursa olsun yapı le değ ş m arasında tam b r zıtların b rl ğ l şk s mevcuttur. B r yapının kend s n
sürdüreb lmek ç n da ma değ ş me ht yacı bulunmaktadır. Değ şmeyen yapıların gel şen yen şartlara ayak
uydurmaları ve dolayısıyla kend ler n sürdürmeler beklenemez. Ancak her yapı doğası t barıyla değ ş me
karşı d rençl d r. Değ ş m le sürekl l k arasındak bu ger l m n tonu değ ş m n doğasını ve şley ş n c dd b r
b ç mde bel rlemekted r. Bunda yapının değ ş m karşısındak poz syonu kadar, değ ş m n kaynağı ve ş ddet
de bel rley c d r. B r yapı değ ş me ne kadar d rençl yse değ ş m n an , hızlı, ş ddetl b r b ç mde ve kapsamlı
taleplerle ortaya çıkması da o kadar kuvvetle muhtemeld r. Değ ş k toplumlarda gerçekleşen bu tür
devr msel değ ş mler daha öncek toplumsal yapının değ ş me kulak tıkayan tavırlarının besled ğ yukarıda
b rçok kez anal z ed ld . Dolayısıyla değ ş m le sürekl l k arasındak ger l m sağlıklı b r b ç mde
ayarlanab ld ğ ölçüde toplum değ ş me açık ve sürekl , bu gerçekleşt r lmed ğ takd rde de değ ş me kapalı
ve süreks z olacaktır.
Bu ger l m n ayarlanmasında orta boy değ ş mler n öneml b r rolü bulunmaktadır. B r toplumda kurumsal
düzeyde ortaya çıkan sorunları çözecek ve yen ht yaçları karşılayacak değ ş mler gerçekleş yorsa orada
toplumsal değ ş m n daha sorunsuz b r b ç mde devam etmes söz konusu olacaktır. Eğer kurumsal
değ ş mler düzenl b r b ç mde gerçekleşmezse sorunların ve ht yaçların b r kmes ve kron kleşmes söz
konusu olacak ve düzenl ve düzeyl b r değ ş m n gerçekleşme mkânı ortadan kalkacaktır.

Modern toplum sıklıkla değ ş m n kurumsallaştığı b r toplum t p olarak değerlend r lmekted r. Değ ş m n
kurumsallaşması, kurumları her da m kend s n kontrol ederek değ ş m yönlend rmes le
gerçekleşmekted r. Dolayısıyla sıklıkla tartışıldığı üzere modern toplumda esasında kend l ğ nden
gerçekleşen değ ş mlere daha az rastlanır. Kurumların yönlend rmes t barıyla günümüzde değ ş mler n
güdümlü oldukları söyleneb l r. Toplumsal yaşamın bu kadar karmaşıklaştığı b r dünyada değ ş m n
denetlenememes toplumsal düzen açısından öneml sorunlar doğuracağı ve makro değ ş mlere yol açacağı
ç n kurumsal düzeyde değ ş mler n d kkatl b r b ç mde tak p ed lmes gerekmekted r.

Bölüm Özeti

Öncek bölümün devamı olan bu bölümde toplumsal değ şmen n hang mekan zma ç nde gerçekleşt ğ ele
alınmaya devam ed lm şt r. Yukarıda da bel rt ld ğ g b toplumsal yapı b r d z unsurdan oluşmaktadır. Bu
bölümde toplumsal değ ş m n etkenler nden kt sat, d n ve toplumsal hareketler ele alındı. Bu unsurlar
toplumsal değ ş m de etkeyen etkenler arasında yer amaktadır. Bu etkenlerden modern sosyoloj n n en çok
vurguladığı kt sad etkenlerd r. İş bölümü kuramı, sosyoloj k düşüncen n lk günler nden t baren toplumsal
değ şmen n ana unsuru olarak vurgulanmıştır. Bu çerçevede hatta o kadar vurgu yapılmıştır k kt sad
determ n zm olarak adlandırab leceğ m z b r bakış açısı meydana çıkmıştır. Gerçekten de kt sad etkenler
c dd b r b ç mde modern toplum üzer nde etk l olmaktadır. Dolayısıyla toplumsal değ şmey analamak
bakımından da önem arzetmekted r. Öte yandan d n de toplumsal yapıdak öneml etkenlerden b r s d r. Her
ne kadar klas k sosyologlar modern toplumda artık d n n etk l olmayacağını düşünselerde günümüzde bu
erken yapılmış b r lan g b görünmekted r. Z ra y rm nc yüzyılın k nc yarısında sadece modernleşmekte
olan Batı dışı dünyada değ l aynı zamanda modern Batı’da da d n n toplumsal değ şmede öneml b r etken
olduğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla d n yapılar ve değerler n değ ş m le toplumsal yapı arasında karşılıklı
b r etk leş m mevcuttur. Öte yandan toplumsal değ ş m le sosyal hareketler arasında da yakın b r l şk
mevcuttur. Toplumdak hareketl l ğ artıran ve çoğunlukla mevcut durumda b r değ ş m taleb yle ortaya
çıkan toplumsal hareketler n toplumsal değ ş m c dd b r b ç mde etk led ğ söyleneb l r.

9
Bu konuda kapsamlı b r değerlend rme ç n Alev Erk let (2010) tarafından kaleme alınan Orta Doğu'da
Modernleşme ve İslâmî Hareketler s ml esere, özell kle g r ş kısmındak teor k tartışmaya bakınız.
10 Şer f Mard n’ n (2011) özell kle Nakş bend l k ve Nurculuk le lg l araştırmaları Türk ye’de bu konuda yaşanan

değ ş mler açısından b zlere öneml puçları sunmaktadır.


11  Kültürün yapıya göre daha yavaş değ şt ğ real tes   kültürel gec kme (cultural lag) olarak adlandırılmaktadır.

Buna göre kültürün değ ş m n zlemek daha zor b r süreçt r.


Ünite Soruları

1. 1945 sonrası k tle toplumunu meydana çıkaran üret m s stem ne olarak adlandırılmaktadır?

A) Ford zm

B) Sanay toplumu

C) Post-Ford zm

D) Enformasyon Devr m

E) İş bölümü

2. Aşağıdak lerden hang s sosyal hareketler n yapısını ve toplumsal değ ş mdek yer n
açıklayab lmek üzere 1970 sonrasında ABD’de yaygınlık kazanan açıklama b ç m d r?

A) Kolekt f davranış

B) Yen medya yaklaşımı

C) Marks zm temell açıklama

D) Kaynak hareketl l ğ yaklaşımı

E) Yen toplumsal hareketler yaklaşımı

3. Türk ye’de post-endüstr yel topluma geç lm ş m d r? Konuyu b r nternet taraması le


araştırınız.
4. Son yıllarda d n cemaatler n s yas tartışmalar ç nde daha fazla bulunmasını toplumsal
değ ş m açısından değerlend r n z.

5. Son yıllarda sosyal medyanın sosyal hareketler üzer dek etk s üzer ne düşünerek, toplumsal
değ ş m açısından değerlend ren üç paragraflık b r yazı yazınız.

CEVAP ANAHTARI

1. a 2. d 3. - 4. - 5. -
4. AYDINLANMA DÜŞÜNCESİ: TOPLUMUN VE
DEĞİŞİMİN DOĞUŞU

Giriş: Aydınlanma Çağı ve Toplumun Doğuşu

B r b l m olarak sosyoloj n n f krî temeller Aydınlanma düşünces ç nde mayalanmıştır. Aydınlanma


düşünürler yen b r toplumun oluşumunun temeller n tartışırken sosyoloj k düşüncen n lk kavramlarını,
örneğ n toplum kavramını, meydana çıkarmışlardır. Bu kavramlar Avrupa’da Roma sonrası meydana çıkan ve
d nsel b r b ç mde meşrulaştırılan feodal toplumun yer ne yen b r toplumun kuruluş tartışmaları ç nde
şek llenm şt r. Dolayısıyla bu dönem n sosyoloj k düşünces nde değ ş m daha z yade b r toplum b ç m nden
başka b r toplum b ç m ne geç ş anlamında kullanılmaktadır.

Ke th M cheal Baker, Aydınlanma yüzyılında Fransa’da sosyal (soc al), toplum (soc ety) ve sosyall k (soc able)
kel meler n n hızlı b r b ç mde lügatlere g r ş n ve kullanıma sokuluşunu ele aldığı yazısında toplumun rad
b r anlam arz ett ğ n bel rtmekted r. Toplum ve türev kel meler on sek z nc yüzyılda ortaya çıkmasa da
Dan el Gordon’un on yed nc ve on sek z nc yüzyıllarda yayımlanmış Fransızca k taplarda yaptığı taramaya
dayanarak hazırladığı tabloda görüleb leceğ üzere bu dönemde kavramın kullanım sıklığında gözle görülür
b r artış vardır (Baker, 2001, s. 85). Bu çerçevede toplumun anlamı k ana küme etrafında bel rg nleşm şt r:
Ortak b r amaç ç n b r araya gelerek ortaklık kurmak ve arkadaşlık, yoldaşlık, dostluk. (Baker, 2001, s. 86) On
sek z nc yüzyılın sonlarına doğru b r nc anlam daha arkaplanda kalırken k nc s n gen şleten yen tanımlar
oluşmaya başladı. Baker Anto ne Furet éres’n n 1690 tar hl Dictionnaire universal’ ndek tanımdan t baren
on sek z nc yüzyılda kavramın üç şek lde gen şled ğ n fade etmekted r. B r nc s toplum ht yaçlara a tt r.
İnsanlar karşılıklı destek ve ortak eylemle ht yaçlarını g der rler. İk nc s nsanlar yapısı dolayısıyla doğal
olarak b r araya gel rler. Üçüncüsü se toplum potans yel olarak tehl kel ve sorunludur. Bu temaların her b r
D derot ve d’Alambert’ n Encyclopédie’s ndek k maddede ele alınır. B r nc s nde toplum hukuk b r nosyon
olarak ele alınır ve k tür toplumdan bahsed l r: İnsanlığın genel ne şam l genel toplumlar (soc étés
généreles) ve bel rl b r yerde (kasaba, şeh r, devlet) yer alan özel toplumlar (soc étés part cul éres).
Ans kloped ’de yer alan k nc madde toplumu b r et k ter m olarak ele almaktadır. Bu madden n en lg nç
özell ğ toplumu nsanlık ç n doğal ve gerekl b r şey olarak ele almasıdır (Baker, 2001, pp. 87–90).

Sözlüklere bakıldığında on yed nc yüzyılın sonunda toplum kavramının anlamında kr t k b r dönüşümün


gerçekleşt ğ n görmek mümkündür. 1700’ler n başında daha çok meslek b rl kler, loncalar, salon
toplulukları g b küçük grupları fade eden kavram zamanla daha etn k topluluklar, uluslar ve halklar g b
daha soyut ve genel b r anlam kümes ne er şm şt r. Kavramın öncek ortaklık, meden l k, üns yet g b
anlamları ortadan kalkmamış ama kolekt f nsan varlığının temel b ç m olarak daha genel anlama
evr lm şt r. Toplumun nsanlar tarafından kurumsallaştırılan varlığı nsan doğasında temellen r (Baker, 2001,
s. 96).

Baker’a göre Aydınlanma’nın toplum kavramı on yed nc yüzyıldak Augustçuluk olarak adlandırılab lecek
olan değerler kr z ne y b r cevaptır. Bu değerler kr z Hr st yan b reyselc l ğ veya günahkârın Tanrı’dan
kopması, dostlarını reddetmes , kend kusurlu ahlakına mahkûm olmasıdır. Bu veçhes yle Aydınlanma’nın
toplum kavramı b reyselc l ğ n keşf değ l, bu b reyselc l ğe b r örtü olmuştur. Toplumun cadı kes nl k le
şüphe, d n le görecel l k, merhamet le umutsuzluk, mutlak güç le anarş arasında b r vasat yoldur. O
nsanların dayanılab l r, mükemmel olmayan ama muhtemelen ıslah ed leb l r b r kurumu olarak
görülmüştür (Baker, 2001, s. 95).

Özgürlük le l şk l b r b ç mde kullanılan toplum kavramı zamanla Aydınlanmacılar el nde bel rl b r toprak
üzer nde pol t k olarak örgütlenm ş b r m anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Toplumun yukarıda
bahsed len serbestl k ve ht yaç kavramları arasındak ger l mlere sözleşme f kr etrafında bulunan çözümle
mümkün hâle geld ğ söyleneb l r. Buna göre nsanlar b r arada olmaya ht yaç duymaktadırlar; ancak
özgürlükler n de elden bırakmak stememekted rler. Dolayısıyla sosyal sözleşme le bu k s n b r arada elde
etmen n mümkün hâle geld ğ görülmekted r. Bu çerçevede d le get r lmes gereken en öneml nokta sosyal
sözleşme kuramlarının sosyoloj k teor n n atası olduğudur. Baker “ lerleme”, “uygarlık”, “tolerans”, “fayda”
kavramlarının Aydınlanma felsefes n n ana kavramları olduğunu ama bunların h çb r n n “toplum”
olmaksızın b r anlam fade etmeyeceğ n d le get rmekted r (Baker, 2001, s. 84).

4.1. Bir Değişim Olarak İlerlemecilik

Aydınlanmacıların lerleme kavramına yükled kler anlam, toplumun doğuşuna ve değ ş m ne yönel k
tutumlarını anlamamız ç n b r hareket noktası teşk l etmekted r. Ar stokras ve k l sen n lahî düzen f kr
karşısında Aydınlanmacılar mekan k doğa anlayışında temellenen br doğal düzen teor s n
savunmaktaydılar. Onlara göre değ ş m nsanın b lg s n n gel şmes yle doğanın düzen n keşfetmes yle
gerçekleşmekted r. İlerlemec anlayışa göre nsanın b lg s ve tecrübes b r kerek lerled ğ ç n doğadak
düzen daha y anlamakta ve böylece ona daha uygun b r toplumsal düzen nşa edeb lmekted r. Böylece
modern toplum, tar hte görülen d ğer toplumlar karşısında en gel şm ş ve ler toplum b ç m n tems l
etmekted r. Dolayısıyla Aydınlanmacılar toplumsal değ ş me olumlu b r anlam b çmekted rler.

Z hn yet düzey nde modern ten n en temel b leşenler nden b r olan lerlemec l k onun felsef ve s yas olarak
temellend r lmes nde temel b r rol oynamıştır. Hayatın farklı örgütlenmes ne zem n hazırlayan b r d z paralel
değ ş mle b rl kte lerleme düşünces toplumsal düzeyde modern s stem n kend s n fade etmes nde,
sekülerleşmes nde en temel parametrelerden b r s d r. İlerlemec l k Aydınlanma düşünürler ç n geçm şle
yen kazanılan değerler arasında yapılan kıyaslama le elde ett kler sonucu kısa ve etk l b r b ç mde fade
eden b r slogan d . İlerleme deoloj s , Aydınlanma düşünürler n n “akılcı ve eleşt rel nsanın” mkânlarına
duydukları der n b r güvenden kaynaklanıyordu. Bu projede nsanın kend aklı dışında, yabancı bütün
otor teler dışlaması temel çıkış noktasıydı. (van der Loo&van Re jen, 2003: 66).

İlerleme le lerlemec l k b rb r nden farklı olgulardır. Modern dönemde söz konusu olan ve bu bölümde ele
alınan mesele lerlemec l kt r. İlerleme nsanlık ç n, b r toplum ç n b r vaka ken lerlemec l k modern hayat
s stem n n deoloj s d r. Bu anlamda lerleme kavramının çer ğ ndek değ ş m b ze öneml puçları
vermekted r. Re nhard Kosellec’ n (2007) bel rtt ğ üzere Rönesans’ta Orta Çağ’ın lerleme kavramını fade
eden t nsel “profectus”un yer ne dünyev b r progressus geçer. Yan Orta Çağ toplumlarında b reysel
gel şme ya da der nleşme anlamında b r lerleme mevcut ken daha sonrasında bu toplumsal b r lerleme
olarak kodlanmıştır.

Aydınlanma düşünces n oluşturan ayırt ed c ögelerden b r s de lerleme düşünces d r. İlerleme f kr ,


toplumsal ve felsef düşünce tar h nde en üst noktasına Aydınlanma yüzyılında kavuşmuştur. İlerlemec l k
Bacon’da Ant k Çağların esk l ğ , dünya tar h penceres nden onların aslında daha genç oldukları b ç m nde
b r karşılığa oturtulur ve sorun yen olanın esk ye göre daha fazla deney m sah b olduğu b ç m nde
akılcılaştırılır. Böylece Bacon’a göre otor te aslında Ant k dönemde, esk l kte, yaşlılıkta değ l, aks ne zamanın
kend s nded r. Bacon’da görülen bu eğret leme değ ş kl ğ Pascal’da Tanrı’nın ebed yet düşünces ne koşut
olarak nsanın yaşamına benzer b ç mde nsanlığın da b r lerley ş ç nde olduğu görüşüne dönüşür. İnsan
kend b lg ler n esk ler n b lg ler yle b rleşt rerek lerler. Fontenelle’ n düşünces dünyada aklın sürekl
lerled ğ yönünded r. Le bn z de bunu nsandak b r güdü olarak görür ve olası dünyaların en y s nde
olduğumuzu, bu dünyanın sürekl kend n yen l yor olması olgusuna bağlar. Sonrak dönemlerde nsanlığın
tıpkı b r ömür ç nde olduğu g b b r çocukluğundan ve sonrak büyümes nden söz ed l r. Bu görüş doğaya
egemen olması konusuyla ve zamanın her şey mükemmelleşt rd ğ görüşüyle Descartes’ta mevcuttur.
Aydınlanmacılar arasında bu kavramın anlamı sınırsız b r ler ye g d şt r (Koselleck, 2007, p. 14).

4.2. Toplumsal Yasaların Keşfi

Bu lerlemec tar h ve toplum anlayışı ç nde Montesqu eu toplumları b rb r yle karşılaştırılab lmes n
mümkün kılan bel rg n t plere göre tasn f etm ş ve şeyler n doğasından doğan mecbur l şk ler olarak
“kanunlar”a yakın b r lg gösterm şt r (Ze tl n, 1968, p. 20). Aron’a (2004, pp. 23–25) göre bu yaklaşım onu
sosyoloj n n hak k kurucusu yapmaktadır. Montesqu eu (1998, s. 50–-52) sadece doğanın değ l toplumun da
bel rl yasalara göre hareket ett ğ f kr n gel şt rerek toplumsal değ ş m n mekan k b r süreç olduğuna da r lk
değerlend rme çerçeves n ortaya çıkarmıştır.
Acem Mektupları s ml eser le meşhur olan Montesqu eu Romalıların Büyüklük ve Çöküş Nedenleri s ml
eser nde Roma’nın çöküşünü olgulara bağlı olarak açıklamaktadır. Ona göre Roma’yı yükselten ve daha
sonra çökerten nedenler şahıslarda değ l olgularda aranmalıdır. B erstedt (1990, p. 23), bu çerçevede
Montesqu eu’nun tar h anlaşılab l r kılmak ç n neden-sonuç l şk ler n aradığını d le get rmekted r. Ancak
onun toplumsal alanı neden sonuç l şk ler ne bağlı olgulara dayalı olarak açıklaması Yasaların Ruhu adlı
eser nde gerçekleşm şt r. Bu eser n ön sözünde “önce nsanları nceled m, yasaların ve gelenekler n sonsuz
farklılığı ç nde sadece kend key f ve stekler ne göre yönelmed kler n anladım” d yerek olguları nceleyerek
yasalara ulaşmaya çalıştığını fade etmekted r. Bu teor çerçeves nde Montesqu eu toplumsal alanın coğraf
ve kl msel bel rlemeler çerçeves nde bel rl b r çerçevede hareket ett ğ n ortaya atmıştır. Ona göre bu
kanunların anlaşılması yoluyla daha y b r toplum oluşturmanın mkânı ortaya çıkacaktır.

Montesqu eu toplumu, kl m ve coğrafyaya bağlı olarak değerlend rd ğ nde tar h boyunca üç tür s yas b ç m
ve buna bağlı olarak da üç toplum b ç m n n ortaya çıktığını düşünmekted r. Montesqu eu pek çok açıdan
olduğu g b sosyoloj dek toplum sınıflamaları konusunda da kes nl kle sosyoloj k teor ve yöntem n b r
öncüsü olarak görüleb l r (Ze tl n, 1968, p. 16). S yaset sosyoloj s n n merkez ne toplum, hukuk ve yönet m
tarzı konusunda gerçekleşt rd ğ karşılaştırmalı araştırmasını koyan Montesqu eu’nun kend s nden öncek
seyyahların düşünceler nden derleyerek ve kend seyahatler nden hareketle yönet c lke, kl m ve coğraf
koşullardan hareketle gel şt rd ğ toplum t poloj ler kend nden sonra gelenler açısından Avrupa’nın d ğer
toplum t pler karşısındak ayrıksı konumunun bel rg nleşt r lmes ç n öneml b r kalkış noktası teşk l
etm şt r. Montesqu eu’ya göre aynı zamanda b r toplum t p n de yansıtan üç tür s yasal b ç m mevcuttur.
Buna göre değ ş k toplum b ç mler n n fades olarak tar hte cumhur yet (ar stokras ve demokras de dâh l),
monarş veya despot zm şekl nde s yas s stemler ortaya çıkmıştır. Soğuk kl mlere ve küçük devletlere uygun
düşen Cumhur yet’ n yönet c lkes erdemd r. Eğer nüfus artarsa cumhur yet dares n n şlemes mümkün
değ ld r. Buna mukab l despot zm de sıcak kl mlerde, büyük devletlerde ve doğal ve mükemmel varlığına
ulaştığı Doğu’nun gen ş topraklarında meydana çıkar ve korkuya dayanır. Montesqu eu’ya göre ılıman kl m n
hâk m olduğu Avrupa’da se orta boy devletlerde şan ve şerefe dayanan monarş k devlet görülmekted r.
Dönem üzer nde belk de Montesqu eu kadar etk l olan başka b r s m yoktur.12   Onun mekan k ve dışsal
açıklaması Fransız Aydınlanması’nın Condorcet ve Turgot g b önde gelen s mler tarafından nsan zekâsının
ve b lg n n gel ş m eksen nde soyut etkenler etrafında açıklamaktadırlar. Özell kle Fransız Aydınlanması’nda
somutlaşan lerleme f kr ne bel rg nl k kazandıran s m olarak Turgot karşımıza çıkmaktadır. Ç ğdem’ n
fades yle “Turgot’un lerleme f kr , tar h n evrensel tar h olarak kurgulanması ve bu kurgunun çer s nde tek l
nsan türünün bütün düşünsel ve toplumsal kazanımlarının, çöküş ve yüksel şler n n b l me bağlı b r lerleme
f kr etrafında bütünselleşt r lmes ne dayanmaktadır” (Ç ğdem, 2001, pp. 42–43). Turgot’ya göre lerleme
b l msel, teknoloj k, ahlak ve sanatsal alanlarda gözlemleneb l r. Bu alanlardak gel şmelere bağlı olarak
nsanlık; avcılık-tab ata bağımlılık, tarım ve t car -kentsel olmak üzere üç dönemden geçm ş ve herb r nde
farklı d l, matemat k ve res m sanatı le fadelend r leb len toplum b ç mler ne sah p olmuştur. İlerlemeye
dünyev (seküler) b r karakter kazandıran Condercet se d ğer b r öneml düşünürdür. Turgot’nun üç aşamalı
dönemselleşt r m ne karşı, Concorcet İnsan Düşüncesinin Gelişimi Üstüne Tarihsel Bir Tablo Taslağı s ml
eser nde b r gelecekte dokuzu geçm şte bulunan on aşamalı b r gel ş m ç zg s nden bahsetmekted r: 

1. İnsanlar kab leler hâl nde b r araya gel rler; 

2. Hayvancılıkla geç nen çoban halklar; 

3. Tarımla uğraşan halkların alfaben n bulunuşuna kadar k gel ş m ;

4. Büyük İskender dönem nden b l mler n farklılaşmasına kadar Yunanda nsan düşünces n n gel ş m ;

5. Farklılaşmadan ger ley ş ne kadar b l mler n gel ş m ;

6. Yaklaşık Haçlı seferler dönem ndek canlanmaya kadar b l mler n çöküşü; 

7. Batıda lk canlanışından matbaanın cadına kadar b l mler n gel ş m ; 

8. Matbaanın cadından felsefe ve b l mler n otor ten n boyunduruğunu sarstığı döneme kadar; 

9. Descartes’tan Fransız Cumhur yet n n kuruluşuna kadar; 


10. İnsan düşünces n n gelecektek değ ş m .

4.3. İskoç Aydınlanması: Sosyal Sözleşmeci Ekonomi Politik

Onlara nazaran İskoç Aydınlanması’nın Hume, Ferguson ve Sm th g b ahlak ve s yaset felsefec ler tar hsel
gel ş m s yas ve kt sad etkenler etrafında daha s stemat k b r b ç mde açıklamaktadırlar. Bunlar arasında
sosyoloj k düşüncen n gel ş m ne en az Montesqu eu kadar katkı yapmış olan İskoç Aydınlanmacıları,
özell kle de Ferguson ve Sm th değ ş m n kaynağını geç m b ç mler ve kt sad etk nl klerle açıklamaktadır.

Aydınlanma dönem nde kuzey n At nası olarak adlandırılan Ed nburg tam b r kültür ve b l m merkez hâl ne
gelm şt . Adam Ferguson (1723-1816), Dav d Hume’dan sonra Advocates L brary’n n kütüphanec l ğ n
üstlend . Ardından Ed nburg Ün vers tes nde 1759’dan emekl ğe ayrıldığı 1785 yılına kadar lk n doğa
felsefes profesörlüğü ve daha sonra se gaz mekan ğ (pneumat cs) ve ahlak felsefes profesörlüğü yaptı.
1767 yılında Sivil Toplumun Tarihi Üzerine Denemeler’ , 1782’de Roma Cumhuriyetinin Gelişmesi ve Sona
Erişinin Tarihi’n yayımladı. 1792’de konferanslarını Ahlaki ve Siyasal Bilimin İlkeleri adlı k tapta topladı.

İç nde bulundukları toplumun özgün koşulları dolayısıyla İskoç Aydınlanmacıları toplumların gel ş m nde
mülk yete ve t carete merkezî b r yer vermekteyd ler. Dönem n Fransız ve Alman Aydınlanmacıları lerleme
f kr n daha z yade akılcılık g b soyut etkenler veya düşünüşler eksen nde ele alırken onların daha somut
koşullara bağlı olarak gel şt rd kler bu açıklamalar, sonrasında sosyoloj ç n öneml b r temel teşk l etm şt r.
Mülk yet ve buna dayalı olarak gel şen yönet m b ç mler eksen nde Ferguson’un Aydınlanma düşünces ne ve
belk de klas k sosyoloj ye kattığı en öneml kavram s v l toplumdur. Uygarlığı kabalıktan veya vahş l kten
ayırt eden şey ona göre mülk yet f kr d r. İlerleme ç n temel teşk l eden mülk yet aynı zamanda s v l
toplumun da merkez nde yer almaktadır (Ferguson, 1819, s. 149). Ona göre bu tür b r özel mülk yet f kr
Avrupa’ya mahsustur ve ger kalan barbarlar onu b lmed kler ç n meden leşemem şlerd r. İnsanlık
tar h ndek lerlemey t caret n gel ş m ne bağlayan Ferguson’a göre t caret baskılayan Doğulularda
(Ferguson, 1819, s. 504) despot zm yıkıcı b r etk oluşturmaktadır.
Ferguson, Mach avell ’ye veya Montesqu eu’ya göre zamanın geç ş n daha fazla d kkate almaktadır. Daha
sonra şak rd Dugald Stewart tarafından konjonktürel tar h olarak adlandırılacak olan bu anlayışa göre
tar hsel b r gel şme vardır. Ferguson lerleme ve ger leme tartışmalarına g rmeye gönülsüz olsa da onun
teor s k uçta yer alan döngüsel ve ç zg sel lerlemec görüşler n karşısında yer aldı. Ekonom k gel şmen n
n yetlen lmem ş ahlak bozuklukları ve lkel toplulukların erdemler le meden toplumların nezaket
arasında b r denge bulmaya çalıştı. Bu ayrımlar çerçeves nde Freguson’un açtığı yolda Sm th ve Mandav lle
modern ten n büyük gel ş me uygun hâle get r lmes ç n lerled ler (Oz-Salzberger, 1995, s. 71).

Peter Gay’den “Ferguson’un ş bölümü üzer ne yazdıkları 18. yüzyılda sosyoloj n n küçük b r zafer d r.”
sözünü aktaran B erstedt (1990, s. 39) onun sosyoloj n n gerçek babası olduğu yolunda pek çok dd a
bulunduğunu d le get rmekted r. Tüm çağdaşları g b Montesqu eu’dan etk lenen ve coğraf faktörler n
etk s n kabul eden Ferguson d ğer İskoç Aydınlanmacıları g b t caret c dd b r b ç mde önemsemekted r
(B erstedt, 1990, s. 39). Bu çerçevede nsanlık tar h ndek aşamaları ş bölümü f kr çerçeves nde kurmuştur.
Marx’ın daha sonra ona çok büyük saygı beslemes ne sebep olacak b r b ç mde ş bölümünün hem nsanlığın
lerlemes n hem de yabancılaşmayı get rd ğ n savunmuştur. Ferguson dönem n entelektüel modalarına
uyarak yapıtının öneml b r kısmını başta H nd stan ve Ç n olmak üzere durgunluğun ncelenmes ne
ayırmıştır (Bock, 1990, s. 71). Ona göre bu toplumların ş md ç nde bulundukları koşullara bakarak
Avrupa’nın esk toplumları anlaşılab l r. Bu f kr yle Ferguson (1819, s. 146-147), esasen erken b r b ç mde
toplumsal aşamalar f kr ne Avrupa toplumunun anlaşılması bakımından kend s nden yüz yıl sonra
antropoloj lm n n yükled ğ şlev yüklemekted r.

İskoç Aydınlanması’nın d ğer b r saygın ve etk l düşünürü Sm th se toplumların gel şmes n açıklayan bu
kt sad değerlend rmey daha da ler b r noktaya taşımıştır. Sm th’e (1976, s. 737-738) göre toplumlar b rb r
peş sıra gelen avcılık, hayvancılık, tarım ve t caret g b geç m b ç mler eksen nde g tt kçe bas tten karmaşık
ve ler b r t pe doğru evr lmekted r. İkt sad etkenler etrafında doğal b r gel ş m seyr n fade eden bu
değ ş mler modern toplumun ortaya çıkışının ana neden d r. Toplumun avcılıkla geç n len b r nc
aşamasında b r eş ts zl k mevcut değ ld r. Z ra “evrensel yoksulluk evrensel b r eş ts zl ğ kurmaktadır”
(Sm th, 1976, s. 712).

Bu dönemde k ş ler n taat edecekler b r otor te de henüz mevcut değ ld r. Bu dönemden sonra bazı
hayvanların evc lleşt r lmes le hayvancılıkla geç n len temelde göçebe k nc toplum t p ortaya çıkmıştır. Bu
dönemde g tt kçe eş ts zl kler ve yönet m meydana çıkmaya başlamıştır (Sm th, 1976, s. 715). Üçüncü
aşamada se tekn k gel şmelere bağlı olarak tarım yapılmaya başlanmıştır. Tarım le b rl kte yerleş k yaşam
ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu aynı zamanda toprağı el nde tutan büyük b r despot k s yasal otor ten n de
ortaya çıkması anlamına gelmekted r. Asya’nın gen ş topraklarında -Ç n, H nd stan, İran, Mezopotamya ve
Mısır’da- hüküm süren despot zm Sm th toplum üzer nde olağanüstü b r güç tekel ne sah p gel şmeye kapalı
b r yapı olarak tasv r etmekted r (Sm th, 1976, s. 730). Bu geç m b ç m aynı zamanda Avrupa Orta Çağı ç n de
geçerl d r. Ancak Sm th’e göre orada tarıma ek olarak b r geç m b ç m olarak t caret ortaya çıkmıştır. Başka
toplumlarda da kısmen görülse de Avrupa’da modern zamanlarda t caret n temel b r geç m b ç m olarak
yerleşmes le yen b r toplum t p ortaya çıkmıştır. Sw ngewood’un (1998, s. 42-43) bel rtt ğ g b “Sm th,
t car toplumun gel şmes n tartışırken, lk başta, feodal toplumun ve feodal mülk yet b ç m n n çöküşüne yol
açan yapısal güçler , t caret n ve man faktürün zorunlu evr m n anlatmaktaydı”.
Sm th (1976, s. 37-38) geç m b ç mler ndek değ ş m n yen b r toplum t p ne yol açmasını, dolayısıyla
toplumsal lerlemey ş bölümü ve uzmanlaşma kavramları çerçeves nde açıklamaktaydı. Daha sonra klas k
sosyoloj n n temel açıklama çerçeves hâl ne gelecek olan bu kavram ç , toplumların refah arayışında yen
örgütlenme b ç mler n tecrübe etmeler f kr ne dayanmaktaydı. Buna göre uzmanlığa dayalı geç m b ç mler
gel şt kçe ş bölümünün mah yet de farklılaşmaktadır. Avcılıkta uzmanlık ve ş bölümü en az, t car toplumda
en fazladır.

4.4. Sonuç: İlerlemecilikten Sosyolojiye

Modern düşünürlere göre genel olarak kolekt f ve tek l anlamıyla lerlemen n üç gel ş m aşaması olmuştur.
İlk aşamada lerlemen n öznes evrensell k kazanır; ardından b r araç hâl ne gel r ve kavrama zamanın
lerlemes ne dayalı olarak tar h n lerlemes görüşü eklen r. İk nc aşamada lerlemede özne le nesne yer
değ şt r r; zamanı, tar h lerleten öznen n yer ne zamanın, tar h n lerlett ğ özne yerleş r. Üçüncü olarak
lerlemede özne ve nesne b rleş r ve tam b r kavram olarak yerleş r. Montesqu eu sürekl l k gösteren
lerlemen n nsan doğasını değ şt rd ğ n ve bu nedenle nsanın kes n b r tanıma kavuşturulamayacağını
söyled ğ nde, kavramı tar hselleşt r r (Koselleck, 2007, p. 15). Böyle b r b l nçl l k çerçeves nde tar h evrensel
değerler n kend ler n serg led kler b r alan olarak, ütop k b r doğa kazanır. B l nçl l k, nsanlık adınadır.
Hegel, nsanların acı çekeb leceğ n , hatta tüm b r halkın gelecek ç n feda ed leb leceğ n , fakat nsanlığın
boşuna acı çekemeyeceğ n düşünür. İnsanlık, tar h b r lerlemed r; bu lerlemede de nsanın özgürlük
b l nc n n n hayette tüm dışsallıkları bel rleyecek b r son amaca ulaşması olacaktır.

İlerlemec l ğ n bu şek lde sadece felsef ve düşünsel b r b ç mde ele almak çoğu kez meseleler n sosyal ve
s yasal boyutların gözden kaçırılmasına neden olab lmekted r. Aslında lerlemec l ğ n b r düşünce olarak
tekabül ett ğ s yasal b r zem n bulunmaktadır ve bu zem nde gayet şlevsel b r rolü mevcuttur. Bu rol
z yades yle modern ten n kurgulanması le l şk l d r. Bu çerçevede lerlemec l ğ n b r gelecek v zyonu olduğu
düşünüleb l r. Ancak büyük aydınlanma düşünürler n n görüşler ncelend ğ nde lerlemec l ğ n genelde
gelecekten çok, geçm ş ve ş md k zamanla l şk l olduğu görülecekt r. B r başka dey şle lerleme meseles b r
gelecek tasavvurundan z yade b r tar h okumasıydı. Aynı zamanda lerlemec l k modern toplumun kend s n
meşrulaştırmak ç n, tüm sorunlarını, karmaşalarını ve kaoslarını örtmek veya meşrulaştırmak ç n kullandığı
deoloj k b r araç mah yet de arz etmekted r. Bu çerçevede lerlemec l ğe asıl reng n veren şey b r modern
olma b l nc d r.

Modern dünyanın ruhu hâl ne gelen lerlemec l k, aydınlanmadan günümüze kadar –hâlen- tüm ulus
devletler n, tüm deoloj ler n ortak paydasını oluşturmaktadır. Paul V r l o’nun (1996, p. 20) vec z fades yle
“elektr kl megolopolün, d nlenme ned r b lmeyen şehr n ardında, kend atalet ne karşı savaşan, durma le
ölümü eş tutan esk kalen n karanlık s luet n n yer aldığı görülmezse eğer, lerleme ve değ ş m pol t kası g b
sözcükler tüm anlamlarını y t recekt r.” Z ra Karl Polany ’n n fades yle “ lerleme o derece çek c b r kavramdı
k , gelecektek yaygın ve acılı çözülmeler n heps n haklı kılacak g b görünüyordu” (Polany , 1986, p. 102).
İlerlemec l k Orta Çağ’ın “harekets z büyük mak na”sını önce mak ne-devlete ve ardından da mak ne-
dünyaya dönüştürmüştür.

Klas k sosyoloj Aydınlanmacıların açtığı bu yoldan geçerek ortaya çıkmıştır. Sw ngewood’un (1998, s. 33)
“toplumun ve özgün b r b ç m olarak Batı toplumsal formasyonunun keşf ” olarak adlandırdığı bu süreçte
lerleme f kr , yaşanan değ ş m açıklamada ve modern toplumu temellend rmede öneml b r rol oynamıştır.
Fakat 19. yüzyılın şafağında modern toplum çok büyük toplumsal değ ş mlerle, hatta devr mlerle b rl kte
şek llenmekteyd . Fransız Devr m b r tara an bütün Avrupa’dak kurulu n zamları altüst ederken; d ğer
tara an sanay n n ortaya çıkışı le toplumsal yaşam esaslı b r dönüşüm yaşamaktaydı. Bu ç e devr m s yas
yapıyı, hukuku, sınıfları, gündel k yaşamı baştan ayağa değ şt r rken öneml toplumsal sorunları da
beraber nde get rm şt r. Dolayısıyla b r tara an değ ş mle özdeşleşen modern toplumun ortaya çıkışı d ğer
tara an da mevcut sosyal problemler karşısında değ ş m ht yacı sosyoloj n n temel karakter n b r değ ş m
b l m olarak bel rlem şt r. Bu çerçevede on dokuzuncu yüzyıl sosyologları b l m kend sted kler sonuçlara
ulaşmak ç n kullanmış ve öncel kle mevcut toplumu değ şt rmey amaçlamışlardır. Freund’a (1968, s. 10)
göre karşılaşılan sorunlar lk dönem sosyologlarına “sosyal dönüşümü lerletmek ve olması gereken
get rmek ç n b r bahane sunmaktaydı”.

Bölüm Özeti

Bu bölümde sosyoloj k düşüncen n köken nde yer alan Aydınlanma dönem nde toplum kavramının ortaya
çıkışı ve toplumsal değ ş m n ele alınış b ç m anlatılmıştır. Aydınlanma dönem modern sosyal düşüncedek
ana kavram ve kategor ler n ortaya çıktığı b r dönem olarak temel arz etmekted r. Bu çerçevede ortaya çıkan
en öneml kavram, toplum kavramıdır. Daha önce mevcut olsa da toplum kavramının yen b r sosyal
oluşumu fade eden b r kavrama dönüşümü ve yaygın b r b ç mde kullanımı Aydınlanma dönem ne rastlar.
Bu dönem aynı zamanda toplumun mekan k b r b rl ktel k olduğu, toplumal yaşamın yasaları bulunduğuna
da r bakışın da oluştuğu b r dönemd r. Özell kle Montesqu eu’nun katkıları le toplumsal yaşamın yasaları
bulunduğu ve bunlar anlaşılırsa daha ler b r toplumun ortaya çıkab leceğ yaygın b r nanca dönüşmüştür.
Bu nanış modern toplumu meydana çıkaran lerlemec l k felsefes n de ortaya çıkarmıştır. Bu bölümde ele
alınan İskoç aydınlanmacıları le sosyal sözleşmec geleneğ kt sad ş bölümü f kr çerçeves nde gen şleterek
kend ler nden sonrak tüm sosyoloj k düşüncey şek llend ren b r bakış açısını ortaya çıkarmışlardır. Buna
göre toplumların gel ş m n n arkasında kt sad ş bölümü ve uzmanlaşma yatmaktadır. Değ ş m n temel
d nam ğ olarak bu ş bölümü f kr hem on dokuzuncu yüzyıl evr mc l ğ n hem de y rm nc yüzyıl
şlevselc l ğ n c dd b r b ç mde etk lemeye devam etm şt r.

12   Montesqu eu’nun Onsek z nc yüzyıldak etk s ve Rousseau’nun onun teor ler karşısındak poz syonun b r
değerlend rmes ç n. Bk. (Muthu, 2003, p. 37)
Ünite Soruları

1. Aşağıdak aydınlanma düşünürler nden hang s toplumsal gel ş m on aşamalı b r şek lde ele
almaktadır?

A) Ferguson

B) Condorcet

C) Turgot

D) Montesqu eu

E) Sm th

2. Aşağıdak lerden hang s Aydınlanmanın toplumu açıklarken başvurduğu temel kavramlardan


b r s değ ld r?

A) İlerleme

B) Uygarlık

C) Tolerans

D) Fayda

E) Gelenek
3. Aydınlanma düşünces ç nde toplum kavramının doğuşu ve kazandığı anlamlar hakkında
düşününüz.

4. Toplumsal değ ş m n yasaları olduğu f kr n n toplumsal yapının b ç mlen ş üzer ndek etk s n
tartışınız.

5. Etrafınızdak nsanlarla modern hukuk s stem n n toplumsal değ şmey nasıl etk led ğ ve
ondan nasıl etk lend ğ üzer ne konuşunuz.

CEVAP ANAHTARI

1. b 2. e 3. - 4. - 5. -
5. MODERN TOPLUMUN DOĞUŞU VE EVRİMCİ DEĞİŞİM
TEORİLERİ

Giriş: Evrimci İlerlemeci Toplum Alayışı

19. yüzyıl büyük dönüşümler le başlamıştı. Aydınlanmanın üm tvar ve heyecanlı yüzyılı Fransız devr m n n
bütün her şey altüst eden devr mc dalgası le son bulmuştu. B r yandan da İng ltere’de sanay n n gel ş m
bütün kurulu düzenler alt-üst etmekteyd . Tarımın kap tal stleşmes le b rl kte kır boşalmış büyük k tleler
şeh rlere akın etm şt . Dönem kıtayı baştan başa dolaşan büyük b r dönüşüm dönem yd . Sosyoloj böyle b r
ortamda esk düzen arayan muhafazakâr b r b l m olarak ortaya çıktı. Onu mümkün kılan en öneml etken
bu kadar büyük b r dönüşümün b r düzene nasıl temel olacağını araştırmasıydı.

Bu çerçevede aydınlama düşünces ç nde doğmuş ve olgunlaşmış olan evr mc gel şme teor s sosyoloj n n
değ ş me yaklaşırken kullandığı lk ve en uzun soluklu teor k ve kavramsal çerçevey sunmuştur. Evr mc l k
tar hte toplumların tecrüben n b r k m ve da m gel şme yoluyla g tt kçe daha mükemmele doğru lerled ğ
şekl ndek temel varsayıma dayanmaktaydı. B r tara an 18. yüzyılın akla ve b l me merkez rol veren ve
kt sad yaşamın tecrübe ve uygulamada mükemmeleşmeye dayanan evr mc l kler le öte yandan
1870’lerden t baren tüm b l msel ve f kr alanları altüst eden Darw nc evr mc l k sosyoloj n n toplumsal
değ ş me yaklaşımını köklü b r b ç mde etk lem şt r. Sosyoloj de evr mc l k kadar çok eleşt r len ancak y ne
onun kadar çok yaygın olan b r k nc teor söyleyeb lmek zordur.

Aşağıda evr mc l ğ kapsamlı b r b ç mde toplumsal değ ş m teor s ne dönüştüren üç klas k sm , Sa nt-
S mon, Comte ve Spencer’ı ele alacağız. Bu aynı zamanda sosyoloj n n doğuş ve kend n spatlama çabasına
da denk düşen büyük b r göster d r.

5.1. Büyük Dönüşüm ve Saint-Simon: Sanayi ve Toplumsal Gelişme

Avrupa’da sanay n n gel şmes le ortaya çıkan toplumsal sorunlarla yüzleşerek bu sorunların çözümü ç n
sosyoloj k çözümlemeler gel şt ren lk k ş Claude Henr de Sa nt-S mon’dur (1760-1825). Her bakımdan
tartışmalı b r f gür ve dönem nde büyük b r etk sah b olan Sa nt-S mon sürükley c , coşkun ve parlak k ş l ğ
le sm n koyamasa da sosyoloj n n başlatıcısı olmuştur. Karmaşık b r geç ş çağının f lozofu Sa nt-S mon’a
göre b l m n temel görev kaçınılmaz ve mutlak olan lerlemen n, sosyal gel şmen n ve evr m n kanunlarını
keşfetmekt r. Bu lerleme çerçeves nde, Sa nt-S mon, b rb r n tak p eden çağların temel s stemler n
nceleyerek nsanın sosyal gel şmes n n kanunlarını keşfetmeye soyunmuştur. Böylece yen kurulan sanay
toplumuna b l msel b r yol ç zmey hedeflemekted r (Sa nt-S mon, 1964, s. 15-18).
Sa nt-S mon çağın düzens zl kler ne b r cevap olab leceğ n düşündüğü ve “ nsan b l m ” ya da “özgürlük
b l m ” ded ğ bu yen b l m (daha sonra öğrenc s Comte’un adını koyacağı sosyoloj y ) b r d n g b formüle
etm şt r. Daha doğrusu d n n yer n almasını arzulamıştır. Sa nt-S mon bunun Yen Çağ’ın toplumsal yapısına
uygun olacağına nanmaktaydı. Ona göre eğer devr mler (Fransız ve Sanay ) etk l olacaklarsa b r felsef
düşünce etrafında toplumu yen den kurmalıydılar. Bu düşünce, aslında k devr m (Rönesans ve Reform)
tamamlayan Aydınlanma’nın toplum felsefes n n yen b r kalıpta yen den fade ed lmes nden başka b r şey
değ ld r.

Çağdaşı İng l z l beral ekonom pol t kç ler nden etk lenen Sa nt-S mon’a göre ekonom k yapı, sosyal düzen
üzer nde öneml b r etk ye sah pt r. Ona göre sanay y keşfeden Avrupa, toplumsal gel ş m n en yüksek
aşamasına ulaşmıştır (Sa nt-S mon, 1976, s. 117). Z ra sanay , toplumun ana görev olan üret m artırmak ve
toplumsal ht yaçları daha rahat ve daha fazla g dermek üzere gel şt r leb lecek en ler üret m düzen n
sağlamaktadır. Sanay le b rl kte d ğer üret m b ç mler tamamen ortadan kalkmasa b le kend s n ona göre
yen den şek llend rmek zorunda kalmıştır.13

Dünya tar h n üret m n tar h olarak gören Sa nt-S mon’un bu bakışını onun burjuvaz ye ve sanay ye olan
saplantılı sevg s n n b r mahsulü sayab l r z. Ancak y ne de dönem n ruhunu yansıtması açısından öneml d r.
Ona göre toplumların gel şm şl k düzeyler üret mler n n gel şm şl k düzey yle ortaya çıkmaktadır. Böyle
olunca sanay toplumu gel şm şl kte z rvede yer almaktaydı. Bu düşünceler le Sa nt-S mon, aslında feodal
ar stokrat sınıfla sanay c burjuva sınıf arasındak çatışmalara ve burjuvaz n n zafer ne felsef b r zem n
sağlamaktadır. D ğer tara an da değ ş k toplum t pler n tanımlamakta ve modern toplum b ç m n tar h n
gördüğü en mükemmel toplum t p olarak kayda geç rmekteyd : karmaşık ve üretken.
Hegel le aynı dönemde yaşayan Sa nt-S mon onunla benzer b r tar hsel gel şme anlayışına dayanmış ve
dolayısıyla benzer toplum tasn fler ne ulaşmıştır. Sa nt-S mon’a göre tar hsel lerlemen n her aşaması bel rl
b r akılcılık düzey ne tekabül etmekted r. Ona göre toplumun evr m ne ekonom de, mülk yette ve s yasal
düzende somutlaşan toplumsal grup veya sınıflar arasındak çatışmalar yön vermekted r. Bu çerçevede
Sa nt-S mon toplumları sırasıyla çok tanrıcılık etrafında şek llenen kölel k, te zm etrafında şek llenen
feodal zm ve poz t v zm etrafında şek llenen sanay aşamalarına göre tasn f etmekted r (Sa nt-S mon,
1975a). Doğu toplumlarını devr n n tüm Avrupalı düşünürler nde olduğu g b Şark despot zm kavramı
etrafında ele alan Sa nt-S mon14, tar hsel aşamaların değ ş m n de despot zmden demokras ye doğru b r
geç ş olarak değerlend rmekted r.

Bütün bu çözümlemelerden üret m n ve toplumun nasıl yönet leceğ sorunsalına yönelen Sa nt-S mon
sosyal zm n lk teor syen olmuştur. Onun sosyal zm , ekonom y ve toplumu b l m n ve aklın lkeler
doğrultusunda yöneten b r uzmanlar topluluğunun sosyal zm , b r anlamda hayırsever b r ekonom k
düzend r. Değ ş m n motoru olarak üret c sınıfların üret c olmayan sınıflarla çatışmasını gören Sa nt-
S mon’un bu f k rler kend nden sonra gelen ütop k sosyal stlere, ama özell kle Marx’a lham verm şt r.

5.2. Auguste Comte: Toplumun Üç Hâli

B r dönem Sa nt-S mon’un sekreterl ğ n yapan ve ondan z yades yle etk lenen Auguste Comte (1798-1857)
onun g b lerlemec b r bakış ve b l me duyduğu nanç le yen oluşan toplumu ncelem şt r. Comte’un
sosyoloj k çözümlemes n n temel ögeler Montesqu eu, Turgot, Condorcet ve Sa nt-S mon’dan gelmekted r
(Comte, 1856, s. 442-446, 493). Turgot’nun nsanlığın b r bütün olarak da ma mükemmell ğe doğru
lerlemekte olduğu f kr Comte’u aşamalar arasında h yerarş k b r l şk anlayışına götürmüştür. Comte,
Montesqu eu ve Sa nt-S mon’dan toplumsal olayların bel rl kanunlar etrafında şek llend ğ f kr n almıştır.15
  Bunları tamamlar b ç mde Condorcet’ten nsanlığı ler götüren n b l m olduğu düşünces n , lerlemen n
kaçınılmazlığını ve evreler f kr n almıştır. Ayrıca b l m n yasaların keşf nde temel rol oynadığı f kr n de
ondan es nlenerek gel şt rm şt r. 1789 Devr m ’n n yarattığı karmaşık dönem n net ces olan Comte’un temel
uğraşısı esk toplumdan moderne geç ş n değerlend rmes d r.

Comte, bu yen toplumsal s stem çözümlemek üzere sosyal f z k olarak değerlend rd ğ ve sosyoloj adını
verd ğ b r b l me olan gereks n m savunmuş, böylece sosyoloj n n s m babası olma payes n elde etm şt r.16
 Comte (1856, s. 45-46, 452-454, Türkçes ç n bkz. 1964, s. 213-258, 251), Pozitif Felsefe Dersleri adlı k tabında
genel b r b l mler tasn f dâh l nde sosyoloj n n, doğa b l mler ne özgü yasaları topluma uygulayarak
toplumsal sorunların çözülmes ne yardımcı olacak b r b l m olduğunu d le get rmekted r. Comte (1856, s.
457-468) f z kten mülhem b r tasn fle sosyoloj y sosyal stat k (morfoloj k) ve sosyal d nam k (hareketl l k)
olarak k ye ayırmaktadır. Comte’un sosyoloj s ndek bu k boyutu düzen ve lerleme kavramları tems l
etmekted r. Sosyal stat k, toplumsal düzen ve sosyal yapıyı fade ederken; sosyal d nam k se toplumsal
lerleme ve sosyal değ şmey anlatmaktadır. İlerleme toplumun doğal sosyal kanunlara göre gel şmes ne,
düzen de uyuma atı a bulunmaktadır (Bu konuda ayrıca bkz. Marcuse, 1955, s. 340).

Comte, sosyal değ ş m f krî değ ş mler n ve lerlemeler n b r sonucu olarak görmekted r. Ona göre nsanlığın
gel ş m seyr b yoloj dek çeş tl organ zma grupları arasındak evr msel l şk y araştıran f logen (phylogeny)
veya b r organ zmanın gel ş m n anlatan ortogen n n (ontogeny) ortaya koyduğu g b şlemekted r. Bu
yönüyle Comte’un b yoloj dek organ zmacı ve şlevselc f k rler sosyal yaşama uyarlayan lk s m olduğu
söyleneb l r. Ona göre nsanlığın gel ş m aynen b r nsanın gel ş m g b b r seyre sah pt r: Önce çocukluk
çağı, ardından ergenl k ve olgunluk çağları gelmekted r. İnsanın gel ş m ndek bu üç çağ aynı zamanda
nsanlığın üç aşamalı b r tar hsel çerçeve ç nde anlatılmasına da yaramaktadır. Onun üç hâl kanunu olarak
b l nen tasn f nde teoloj k (kurgusal), metaf z k (soyut) ve poz t f (b l msel) aşamalar olarak adlandırdığı bu
aşamaların her b r değ ş k toplum b ç mler n tems l etmekte ve her b r b r sonrak aşamayı
hazırlamaktadır: İlk nsan zekâsının kaçınılmaz hareket noktasıdır, üçüncüsü sab t ve değ şmez durağı.
İk nc s se sadece b r nc den üçüncüye geç ş sağlar. (Comte, 1856, pp. 25–26, 167, 533–540)

Bu tasn e lk döneme tekabül eden teoloj k aşama dünyanın başlangıcından 1300 yılına kadark zaman
d l m n kapsamaktadır. Bu aşamada doğa ve toplum olaylarının doğaüstü güçler (tanrılar, şeytanlar ve
m toloj k varlıklar) tarafından yönet ld ğ ne nanılmaktadır. Bu nanış sebeb yle tanrısal güçler
sorgulanmaksızın kabul ed lmekted r. Comte bu aşamayı kend ç nde fet ş zm, çok tanrıcılık ve tek tanrıcılık
şekl nde b rb r n tak p eden üç alt aşamaya ayırmaktadır (Comte, 1856, s. 533-534). İnsanlık tar h nde
teoloj k aşamayı metaf z k aşama tak p etm şt r. 1300-1800 yılları arasındak döneme tekabül eden bu
aşamada doğa ve toplum olayları öz, varlık, töz ve rastlantı g b b rtakım soyut güçler le açıklanmaktadır. Bu
aşamada olguların soyut b rtakım güçler tarafından meydana get r ld ğ düşünülmekted r. Comte (1856, s.
537), esasen Avrupa feodal tes n modelled ğ bu aşamada askerî yönet m le teokrat k düzen arasında yakın
b r l şk kurmaktadır. En son aşama se aynı zamanda en ler s olan poz t f veya b l msel aşamadır.17  Fransız
Devr m le başlatılan bu aşamada b l msel düşünüş hâk md r. Doğa ve toplum olayları deney, gözlem ve
mantığa dayalı b r b ç mde b l msel düşünüşle neden-sonuç bağı dâh l nde ele alınmasıyla açıklanmaktadır.
Comte (1856, s. 539-540), bu aşamada sanay le b l msel düşünüş arasında yakın b r bağ olduğunu ve bu
aşamayı şek llend ren n sanay üret m olduğunu d le get rmekted r.

Comte’a göre bu üç aşamada b l mler de benzer b r gel şme göstermekted r: B r nc aşamada astronom ,
k nc de f z k, k mya ve b yoloj ve n hayet nde sosyoloj gel şm şt r. B l mler de toplum g b bas tten
karmaşığa doğru b r sey r zlemekted rler. Bu bağlamda en sade b l m matemat k ken en karmaşık b l m
sosyoloj d r. Y ne toplumda olduğu g b b l mlerde de karmaşıklık düzey arttıkça b l mler p ram d nde daha
yukarıda yer almaktadır. Bu yönüyle konusu ve metodu t barıyla en karmaşık ve b l m olan sosyoloj b l mler
h yerarş s nde en üstted r. D ğer bütün b l mler ona hazırlık saded nded r. Comte sosyoloj n n kullanacağı
metotları gözlem, deney ve tar hsel karşılaştırma olarak sıralamaktadır. Deney temelde bu yöntemlerden en
az kullanışlı olanıdır. Gözlem nsan davranışlarını anlamak ve b r teor ye ulaşmak üzere kullanışlı b r
yöntemd r. Ancak Comte’un en sık ve kapsamlı b r b ç mde kullandığı yöntem tar hsel karşılaştırmadır. Bu
yöntemle toplumsal gel ş m n değ ş k aşamalarında yer alan toplum b ç mler karşılaştırılarak evr m n
değ ş k aşamaları hakkında daha kapsamlı b r b lg ye ulaşılab lecekt r. Comte’a göre “Eğer tar hsel
karşılaştırmayı hmal edersek sosyal evr m ve sosyoloj n n b l msel or j nall ğ n sağlayan esas fenomen ,
nes ller n b r d ğer üzer ndek da m ve süreğen etk s n , anlayamayız.” (Comte, 1856, s. 488). Bu tür b r
karşılaştırma tar hsel aşamaların gel ş m yasaları hakkında b lg sağlayacak ve sosyal düzen ve değ şmey
anlama hususunda daha y b r görüş sağlayacaktır. Ona göre sosyoloj eğer tar hsel b r evr m tarafından
rehberl k ed lmezse b r h çt r.
Sa nt-S mon’dak n n aks ne çatışmadan z yade yapıyla lg l b r teor gel şt rmeye çalışan Comte, çağdaş
toplumun yaşadığı sorunları tar hsel gel ş m nceleyerek determ n st b r b ç mde açıklamaya çalışmıştır. Bu
çerçevede sosyal evr m n temel lkes olarak entelektüel gel ş m görmekle beraber başka k öneml
etkenden de bahsetmekted r. Bunlardan b r dönem n meşhur konularından b r s olan nüfustur. Malthus le
çağdaş olan Comte da nüfusun toplumsal değ ş mde öneml b r faktör olduğunu düşünmekted r. Nüfus artışı
le koşut yürüyen d ğer etken se ş bölümüdür. Ona göre nüfus artışı toplumdak ş bölümünde değ ş mler
meydana get rmekted r.

Comte ş bölümünü d l ve d nle beraber toplumu b r arada tutan b r etken olarak görmekted r. Comte’a göre
nasıl k b yoloj k organ zma der tarafından kılıflanmış ve kem k, kas ve d ğer f z k unsurlar tarafından b r
arada tutuluyorsa toplumları b r arada tutan bağ da d ld r. D l nes ller b rb r ne bağlamaktadır. Dahası ortak
d l kavramsal b r zem n teşk l ederek toplumun üyeler n n b rb r le let ş m n sağlamaktadır. Ortak b r d l
olmaksızın nsanların dayanışması ve uzlaşması mümkün değ ld r. Ortak d l yoksa sosyal düzen olmazdı.
Benzer şek lde d n de toplumu b r arada tutan öneml b r etkend r. Comte’a göre d n özell kle b reysel
çıkarlar le toplumun çıkarlarının uyumlulaştırılması ç n gereken et k zem n teşk l etmekted r. Dolayısıyla
manev destek ve onay vererek toplumsal kurumların meşrulaştırılmasını, statükonun devamını
sağlamaktadır. D n sosyal düzene tanrısal b r mah yet katarak doğru göstermekted r.
Comte toplumsal değ ş mde ş bölümüne daha fazla vurgu yapmaktadır. Ona göre (Comte, 1856, s. 510)
toplum farklı meslekler yapan b reyler n b rb r ne bağımlılığı le ayakta durmaktadır. Bu farklılaşma sosyal
organ zmada artan b r karmaşa meydana get rmekted r.

Sosyal organ zasyon b reyler n doğaları, eğ t mler , konumları kısaca her türlü n tel kler t barıyla daha
uygun oldukları meslekler elde etmeler ne dayalı olarak g tt kçe b reysel çeş tl l kler daha net b r b ç mde
öngörülmes üzer ne b na ed lmekted r. … Böylece her b r organ zasyon, en muzır ve kusurlu olanlar dah ,
n hayet nde kamusal y ç n faydalı olur. (Comte, 1856, s. 510)

Ancak Comte d ğer tara an ş bölümünün artmasında toplumsal b rl ğ n ruhunu zedeleme potans yel n de
görmekted r.

Aynı b ç mde, ahlak l şk lerde, her b r b rey topluma sıkıca bağımlı ken, kend s n özel çıkarlarına ger
çağıran kamu le l şk s n çok bulanık b r b ç mde algıladığı özel akt v teler n n gen şlemes yoluyla ondan
koparlar. … İşlevler n bölünmes n n karakter st k avantajları le b rl kte oluşturduğu rahatsızlıklar da yüksel r.
(Comte, 1856, s. 511)

Dolayısıyla Comte’un organ zmacı olduğu kadar şlevselc b r toplum görüşü meydana get rd ğ n söylemek
mümkündür. Toplumu her b r unsuru farklı şlevler yer ne get ren b r s stem olarak görmekle şlevselc b r
açıklamaya doğru evr lm şt r. Özell kle sosyal s stem n alt unsurları arasındak karşılıklı l şk l l ğe da r
anal zler onun şlevselc açıklamasının öneml unsurlarındandır.

B r sosyal s stem n parçaları le bütünü arasında da ma kend l ğ nden b r uyum olmalıdır. Sadece s yas
kurumlar ve âdetler n değ l öte yandan tavır ve f k rler n de da ma karşılıklı olarak l nt l olması; ama daha
da öneml s konsol de bütünün doğası t barıyla da ma nsanlığın bütünsel gel ş m n n eş durumu le l nt l
olması zorunludur. (Comte, 1856, s. 459)

Bu organ zmacı ve şlevselc bakış çer s nde Comte, toplumsal değ ş m s stem n alt unsurlarına yaşanan
farklılaşmalar dâh l nde açıklamaktadır. Ona göre toplumda nüfus artışı ve b lg b r k m ne bağlı olarak farklı
alt unsurlar yen b ç mler almakta ve sosyal değ ş m gerçekleşmekted r.

5.3. Herbert Spencer’ın Sosyal Evrimci Değişme Anlayışı

1820’de Derby’de dünyaya gelen ve h çb r zaman düzenl b r eğ t m almamış b r s olan Herbert Spencer
(1820-1903) bugün sosyoloj de çok fazla okutulmasa da b r zamanlar c dd b r b ç mde okunan ve değ ş k
d llere tercüme ed len etk l b r V ktoryen b l m adamı ve düşünürüdür (Spencer’ın hayatı ç n bkz. Peel,
1971). Daha sonra Tönn es ve Durkhe m tarafından yorumlanmış ve Parsons’ı der nden etk lem şt r.
Sosyoloj y Anglo-Sxon dünyaya tanıtan ve yerleşt ren k ş olarak çağdaş Amer kan sosyoloj s n n
temeller nde yer almaktadır.

Spencer topluma da r temel f k rler n on dokuzuncu yüzyılın popüler evr mc natüral zm üzer ne nşa
etm şt r. Toplumların gel ş m n b r lerleme seyr çer s nde ele almak ve bu lerlemey da ma daha n tel kl
b l msel f k rler ve ver ml kt sad modeller n ortaya çıkması çerçeves nde açıklamak on dokuzuncu yüzyıl
düşünces n doğal olarak sosyal evr mc l ğe götürmüştür. Darw n önces ortogen k evr mc l k yukarıda d le
get r ld ğ üzere sosyoloj ç n uygun b r model olarak görülmekteyd . Buradan hareketle Ingold (1986, s. 225),
Darw n’ n değ l, Spencer’ n lk sosyob yolog olduğunu d le get rmekted r.

Sosyal evr mc l k on dokuzuncu yüzyılın başat f kr d r. Aydınlanma düşünces nde ve özell kle on dokuzuncu
yüzyılın başındak sanay toplumunun doğuşuna da r teor lerde Darw n önces güçlü temellere sah pt r.
Darw n 1859’da On the Origin of Species by Means of Natural Selection s ml çalışmasını yayımlamadan önce
Spencer kalıtsal b r b ç mde aktarılab len uyum yetenekler nden bah sle sosyal değ ş m açıklamaya
çalışmaktaydı. Spencer’ın aks ne Darw n’ n esas teor k lg s değ ş m n yönünden z yade mekan zmasını
açıklamaya yönel kt . Hâlbuk Spencer sosyal evr m n modern toplumu ortaya çıkaracak b r b ç mde
lerlemec b r mot f olduğunu düşünmekteyd . Dolayısıyla Fuller’ n (2006) d le get rd ğ g b Spencer’ın
teor ler n sadece Darw n zm bağlamında ele almak doğru net celer vermeyecekt r. Bu şek lde b r kodlama
onun f k rler n n der nl kl b r b ç mde anlaşılmamasına yol açmaktadır. Z ra her ne kadar Spencer,
Darw n’den c dd b r b ç mde etk lenm şse de bütünüyle onun tak pç s olmamıştır. Örneğ n Darw n’ n “doğal
ayıklama” kavramsallaştırmasını lk defa Türlerin Evrimi’nden beş yıl sonra 1864 yılında kullansa da h çb r
zaman bu kavramı Darw n’de olduğu g b ele almamıştır (O er, 2010, s. 306). Ha nes (1988, s. 1209) se onun
esasında Lamarckçı olduğunu ve Darw n sonrasında dah Lamarck’ın çevresel faktörler temele alan evr msel
açıklamasına sadık kaldığını göstermekted r.

Bu bağlamda bu bölümde Spencer’ın toplumsal değ şme le lg l görüşler onun Darw n’den etk lenen
boyutlarından z yade sosyob yoloj çerçeves nde değerlend r lecekt r. Spencer’ın 1851’de yayımladığı lk
öneml k tabı Social Statics Lamark’ın b yoloj k değ ş m mekan zmasını uyarlamaktaydı. Buna göre
ebeveynler n doğaya uyum yoluyla elde ett ğ özell kler doğum yoluyla devred lmekteyd . Yaşamda kalma
böyles b r uyum le mümkündü, aks durumda uyum güçlüğü ortaya çıkacak ve yaşama şansı azalacaktır.
Spencer’a (1851, s. 462) göre nsan ve toplum yaşamında bunun görülme b ç m ler düzeyde
b reyselleşmed r. Bu sosyal yaşamda b r rekabet ortaya çıkarmakta ve nsanın özgürlüğüne alan açmaktadır.
Böylece nsan özgürlüğü b reyselleşme ve yaşamın koşullarına uyum ağlama anlamına gelmekte ve sosyal
lerlemen n temel koşullarını meydana çıkarmaktadır. Spencer bu yolla tartışılagelen adalet sorununu ve bu
sorun çerçeves nde devlet n sosyal hayata müdahales tartışmasına normat f b r çözüm get rmekteyd . Eğer
devlet sosyal yaşama müdahale ederse uyumun yasalarına müdahale etm ş olacak ve dolayısıyla sosyal
düzen n şley ş n bozacaktır. Buradan hareketle Spencer, toplumların gel ş m n embr yoloj den aldığı b r
f k rle temellend rmekted r. Buna göre toplumlar şlev bakımından lerlemec b r uzmanlaşma yoluyla
homojenden heterojene doğru b r evr m çer s nded rler. 1855’te kaleme aldığı Principles of Psychology s ml
eser nde kalıtsallıktan toplumsallığa doğru b r geç ş gerçekleşt rerek z hnî uyumdan bahsetmekted r
(Spencer, 1910). Böylece b yoloj n n bel rley c l ğ nden sosyal yaşamın dünyasına doğru b r adım atmaktadır.
Bu geç ş onun daha sonra Darw n le karşılaştığında farklı açıklamalar gel şt reb lmes n n temeller n teşk l
etmekted r. Tüm b lg dallarını sentezleme ve doğa b l mler nde ortaya çıkan kavram ve yöntemler toplumu
açıklamada kullanma uğraşında olan b r b l m adamı olarak Spencer t p k b r on dokuzuncu yüzyıl b lg n d r.
The Study of Sociology s ml çalışmasında b yoloj ve ps koloj n n yardımları le dönem n temel
problemat kler nden b r s olan b rey-toplum münasebetler ne yen açıklamalar gel şt rmekte d . Böylece
sosyoloj n n farklı b leşenler kazanmasında öneml b r rol oynamıştır (Spencer, 1876).

Spencer bu bakımdan faydacılık le şlevselc l ğ b rleşt rm ş ve b r toplumsal değ ş m model ortaya


çıkarmıştır. Spencer’ n bu model ndek en öneml kavramlar farklılaşma ve bütünleşme kavram ç d r.
Yukarıda bel rt ld ğ g b Sm th’ten ber Avrupa sosyal düşünces nde toplumun gel ş m ne da r ş bölümü ve
uzmanlaşma temele alınmakta d . Özell kle sanay olgusuyla b rl kte düşünüldüğünde toplumun
gel ş m nde kt sad etkenlere b r vurgu yapılmaktadır. Spencer da bu bağlamda toplumsal değ şmey ş
bölümü etrafında ele almakta ve karşılaştırmalı tar hsel modeller yoluyla bu f kr modern topluma
uygulamaktadır.

Evr m b r entegrasyon ve hareket n dağıtıcılığına eşl k etme meseles d r; bu süreçte görecel olarak daha
bel rs z ve tutarsız b r homojenl kten görecel olarak daha bel rl ve tutarlı b r heterojenl ğe doğru geç l r.
(Spencer, 1900, p. 367)

Spencer’a göre toplumlar tar hsel olarak daha az karmaşık olandan daha karmaşık olana doğru b r sey r
zlemekted rler. Geçm şte toplumsal yapılar daha homojen ken modern zamana gel nd ğ nde bütünüyle
farklılaşmış ve heterojen toplumsal yapılar ortaya çıkmıştır. Ona göre toplumda ne kadar çok rol veya örgüt
ortaya çıkarsa o kadar çok farklılaşma mevcuttur. Bunu zleyeb lmen n en kolay yolu b r toplumdak meslek
uzmanlaşmadır. Değ ş k şlevler gören meslekler ayrı ellerde se her b r mesleğ n alt b leşenler üzer nde
uzmanlaşma mevcut se toplumsal farklılaşma ler düzeylere ulaşmış demekt r. Bu çerçevede farklılaşma
düzey toplumun gel şm şl k düzey n de göstermekted r. Örneğ n Spencer’a göre lkel toplumlarda d n,
güvenl k ve yönet m hep aynı ellerde toplanmıştır. Dolayısıyla burada b r farklılaşma ve uzmanlaşmanın
gerçekleşmemes bu toplumların gel şmes ne ket vuran b r durumdur. Hâlbuk buna mukab l modern
toplumda bu şler farklı örgütler ve kurumlar tarafından yer ne get r lmekte ve bu şler n her b r b leşen nde
de y ne farklılaşmalar meydana gelmekted r.
Spencer’a göre b r toplumda farklılaşma ne kadar fazla se bütünleşme de o kadar ler düzeyded r. Z ra
toplumsal farklılaşma le kend başına otonom ve otarş k parçalar ortadan kalkmakta yer ne b rb r ne
muhtaç ve b rb r n kame edemeyen parçalara dayalı bütün gelmekted r. Dolayısıyla ş bölümü ve
uzmanlaşma ver ml l ğ artırdığı g b toplumun b rb r le olan bağını da kuvvetlend rmekted r. Spencer’a
göre ş bölümünün ve uzmanlaşmanın gel ş m çerçeves nde tar hsel süreç çer s nde homojen
topluluklardan heterojen toplumlara doğru b r evr m mevcuttur. Spencer’ n tanımları b rleşt r ld ğ zaman
evr m n şu bel rg n n tel kler ortaya çıkar: Kend kend ne devam ett r r; kend kend ne değ ş r, kend kend n
aşar; zaman ç nde doğrusaldır; ger ye dönemez; yen l k yaratır; farklılık yaratır; karmaşık örgütlenme
yaratır; b l nçl l ğ artırır; z h nsel etk l l kler arttırır; homojenl kten heterojenl ğe doğru olur; karışıklıktan
düzene doğrudur; farklılaşma sonunda karşılıklı bağımlılığı arttırır.

Bu çerçevede Spencer toplumların gel şme süreçler nde askerî toplumlar ve sanay toplumları şekl nde k
aşamadan geçt kler n düşünmekted r. Onun muhtemelen Orta Çağ feodal tes nden hareketle gel şt rd ğ bu
tasn fe göre tüm modern önces toplumların bel rley c lkes askerî güçtür. Sanay önces toplumlarda askerî
gücü el nde bulunduran kes mler n aynı zamanda toplumsal yapıyı da denetled ğ n düşünmekted r. Ancak
bu güç sanay le b rl kte farklılaşmış ve toplum sanay n n ht yaçlarına göre yen den tanımlanmıştır. Ona
göre askerî toplumlar varlıklarını sürdüreb lmek ç n savaşmak zorundayken sanay toplumlarında bu
mücadele kt sad bakımdan gerçekleşmekted r. Dolayısıyla sanay toplumlarında bel rley c rekabet daha
ver ml ve etk l üret m modeller oluşturmaktır. Sanay toplumları barış ç nde evr mleşmey ben msemek
durumundadırlar.

Askerî toplum bünyes nde sosyal düzen açısından b r bel rs zl k taşımaktadır. Farklılaşmanın
gerçekleşmemes , düzen n bas t b r b ç me sah p olmasına neden olduğu ç n onun yen den kurulab lmes
kolaydır. Dolayısıyla düzen karmaşık ve kurallı değ ld r. Sanay le b rl kte gerçekleşen farklılaşma düzen n
daha karmaşık, prosedürel ve bel rl b r hâl almasına ves le olmuştur. Sanay toplumunda farklı toplumsal
şlevler farklı kurumlar tarafından görülmekted r. Toplum ç nde yetk ler ve sorumluluklar daha fazla
dağıtılmıştır. Dolayısıyla bu yapının şleyeb lmes ç n kurallara ve prosedürlere dayalı b r s stemat k
ben msenm şt r. Spencer bu tür b r sosyal yapıda değ ş m mekan zmasının bel rg n b r b ç m kazanacağını ve
b l msel nceleme le anlaşılab lecek b r düzenl l k arz etmeye başlayacağını düşünmekted r.

Spencer’ın, Darw n’ n “doğal ayıklanma” kavramı yer ne kame ett ğ “en uygun olanın yaşaması” kavramı
onun toplumsal değ şmeye get rd ğ sosyob yoloj k açıklamayı özetler mah yetted r. Bu kavramsallaştırma
temelde yaşayanın en y olduğu f kr n çermekted r: “İnsanlar arasında savaş tıpkı hayvanlar arasındak
savaş g b , onların daha üst organ zasyon b ç mler ne ulaşmalarında büyük b r paya sah p olmuştur.” Her ne
kadar Spencer 1870 ve 1872’de k c lt hâl nde yen den düzenled ğ Principles of Psychology s ml eser nde
uygun olanın daha y veya ahlak olarak daha uygun olduğunu düşünmed ğ n beyan etsede daha sonra
1884’te kaleme aldığı The Man Versus the State s ml eser nde de devlet müdahales n n daha az uygun olanı
koruyarak toplumsal yaşamın şley ş n sekteye uğrattığını ve ahlak b r sorun meydana get rd ğ n ler
sürmekted r (Spencer, 1894, s. 131). Z ra toplumsal s stem b r denge hâl nde ve da ma b r yen den
dengelenme sürec çer s nded r. Dışsal müdahaleler bu dengelenmey bozup ve toplumun şley ş n sekteye
uğratab l r. Dolayısıyla Spencer’ın uygun olanın yaşadığı b r sosyal s stem n ahlak bakımdan en uygun
s stem olduğuna da r güven tamdır.18

Bu çerçevede Spencer’ın sosyal değ ş m teor s kend s nden öncek l beral kuramcılarda olduğu g b b r
p yasa teor s d r. P yasa kurallarının topluma uyarlanması ve kt sad etkenler n yönlend r c l ğ nde
toplumsal yapının doğal b r dengeye ulaşması beklenmekted r. Böylece ekonom k ht yaçlar ve yen l kler
toplumsal yapıyı bel rleyecekt r. Bu m nvalde toplumu organ zmacı b r bakış açısı çer s nde yorumlayan
Spencer, onu parça le bütünün b rb r le l şk s çerçeves nde ele almaktadır. B r bedende organlar arası ş
bölümü ve her b r organın kend ş n yapması le gerçekleşen mükemmel uyum f kr ne dayanan
organ zmacılık toplumda da benzer b r yapının olduğunu düşünmekted r. Bu geç ş, b r evr m sürec ç nde
gerçekleşmekted r. Burada parçalar vardır, ama bu parçalar fonks yoneld r; tek başlarına b r anlam fade
etmezler. Bu parçaların heps b r bütünü oluşturmaktadır.

5.4. Sonuç
Toplumsal değ şmeye evr mc b r b ç mde yaklaşan bu klas k teor ler büyük b r totalleşt r c tar h f kr ne
yaslanmaktadırlar (Shanks & T lley, 1988, p. 185). Onlar tüm nsanlığın yaşamını açıklayan genel geçer b r
mekan zma olab leceğ ve bu mekan zmanın da nsanlığın gel ş m ncelenerek açığa çıkarılab leceğ
dolayısıyla gelecekte yer alab lecek gel şmeler tahm n ed lerek nsan toplumlarının buna göre
düzeneleneb leceğ varsayımlarına dayanmaktadırlar. Tar he ve nsan toplumlarının gel ş m ne çk n olan
yasaların keşf topluma düzen vermek ve mükemmel b r toplum b ç m ne ulaşmak ç n öneml b r zem n
sağlayacaktır. Onlara göre bu aynı zamanda nsanlığı gel ş m yasası ve değ ş k toplum b ç mler n n b rb r
peş sıra geç t yaptıkları b r lerleme parod s d r.

Bölüm Özeti

Sosyoloj k düşüncen n Aydınlanma dönem ndek hazırlık evres nden sonra on dokuzuncu yüzyılda sosyoloj
b r b l m olarak ortaya çıkmıştır. Sosyoloj n n b r b l m olarak ortaya çıkması ve yerleşmes nde onun yaşanan
kapsamlı toplumsal değ ş m ele alması önem arz etmekted r. Klas k sosyoloj Aydınlanmacıların aşamaları
toplumsal gel ş m f kr ne dayanarak toplumsal değ ş m evr mc b r b ç mde ele almıştır. Sosyoloj n n sm n
z kretmese de f kr n ortaya atan Sa n-S mon toplumsal değ şmey kt sad yaşamda, üretkenl kte yaşanan
da m b r evr m n b r net ces olarak görmekted r. Ona göre bu evr msel değ ş m en n hayet nde sanay c ler n
bel rley c sosyal güç oldukları modern toplumunu meydana çıkarmıştır. Sa nt-S mon’un öğrenc s olan
Auguste Comte, sosyoloj ye sm n koyan k ş olarak b l nmekted r. Comte aynı zamanda kend s nden sonrak
b l msel ve toplumsal düşüncey c dd b r b ç mde etk leyen poz t v zm n de kurucusudur. Comte’a göre
toplumsal evr m b l msel düşünüştek lerlemen n b r net ces d r. Onun meşhur üç hâl yasasına göre nsanlık
b l msel düşünüşte yaşanan lerleme le üç hâlden (teoloj k, metaf k f ve poz t f) geçerek modern topluma
er şm şt r. On dokuzuncu yüzyıl sosyologları arasında h ç b r Herbert Spencer kadar evr mc l kle anılmayı
hak etmem şt r. On sek z nc yüzyılın Lamarkçı evr m düşünces yle başladığı evr mc düşünces n 1860
sonrasında Darw n’ n gel şt rd ğ b yoloj k evr mc l kten etk lenerek sürdürmüştür. Ona göre nasıl k
m kroorgan zmalar şlevsel uyum le b evr m yaşamaktalarsa toplumlarda benzer b r şlevsel uyum
mekan zması çerçeves nde b r evr m yaşamaktadırlar. On sek z nc yüzyıldak kt sad ş bölümü ve
uzmanlaşma f kr n kend evr mc açıklamasına uyarlayan Spencer, modern toplumsal değ ş me da r
şlevselc açıklamaların temel nde yer almaktadır.

13 Z yaedd n F. Fındıkoğlu (1964, s. 15) Sa nt-S mon’un mülk yete bağlı b r terakk f kr n ortaya koyduğunu d le
get rmekted r.
14  Sa nt-S mon’a (1976, s. 116) göre Türk ye’de despot zm n temel sebeb tüm toprakların tek sah b n n

hükümdar olmasıdır. Bu sebeple Avrupa’da Türk hükümdarından daha güçlüsü yoktur. Ayrıca burada b r güçler
ayrımı ve parlamentonun olmaması da bunu kuvvetlend rmekted r.
15 Kanun f kr n n Comte’un sosyoloj s ndek yer n n b r değerlend rmes ç n bkz. Erkman (1986).
16  Comte’un 19. yüzyıl Fransız akadem s ve düşünces ndek mevk s hakkında b r değerlend rme ç n bkz.

Sw ngewood (1998, s. 59-60).


17  Ancak Dawson’ın d le get rd ğ g b “metaf z ksel ve teoloj k kavramları ve yaklaşımları nkârı onu

materyal zme götürmek yer ne, gerçekte, ş md k düzen n, İnsanlık ve İlerleme’n n rah pler yle tems l eden
Ruhsal Güç’ün hâk m yet ne g receğ tuhaf b r d nî s stem gel şt rmes yle” net celenm şt r. bkz. Dawson (2003, s.
30).
18
Bu tür b r b yoloj k ve ps koloj k seç m teor ler (Darw n’ n “doğal seç m” le Spencer’ın “uygun olanın
yaşaması”) doğaya ney n devam edeceğ ne karar veren üst b r akıl n spet etmekle eleşt r lmekted r. Böylece
esasında b reysell k öne çıkarılırken farkına varılmadan b rey doğaya ya da topluma bağımlı hâle get r lmekted r.
On dokuzuncu yüzyılın lerlemec , evr mc ve poz t v st f k rler 1890’larda eleşt r l rken Spencer hayatta d ve
teor ler n temelde değ şt rme ht yacı h ssetmem şt r. Spencer’a yönelt len eleşt r ler n b r l stes ç n bkz. Slattery
(2010, s. 97-99).
Ünite Soruları

1. Sa nt-S mon’a göre toplumsal değ ş m n temel d nam ğ n ne sağlamaktadır?

A) B l m adamları

B) Savaşçılar

C) S yasetç ler

D) Üret c güçler

E) Ar stokras

2. Comte’un üç hâl yasasına göre olguların soyut b rtakım güçler tarafından meydana get r ld ğ
düşünüldüğü aşama hang s d r?

A) Teoloj k

B) Metaf z k

C) Poz t f

D) Ant k te

E) İlk Çağlar

3. Evr mc l ğ n on dokuzuncu yüzyılda hâk m toplumsal değ ş m anlayışı olmasının nedenler


üzer ne düşününüz.
4. Auguste Comte’un üç hâl kanunu le modern toplumsal değ şmey oluşturan gel şmeler
arasındak l şk y düşününüz.

5. Herbert Spencer’ın sosyal evr mc değ şme anlayışının Darw n’ n b yoloj k evr m f kr le
benzerl kler ve farkları üzer ne nternette b r araştırma yapınız?

CEVAP ANAHTARI

1. d 2. b 3. - 4. - 5. -
6. KARL MARX’IN TOPLUMSAL DEĞİŞME TEORİSİ

Giriş

Kar Marx (1818-1883) da kend s nden öncek ler g b toplumsal değ ş m le modern toplumun ortaya çıkışını
açıklamak üzere lg lenm şt r. Bu çerçevede onun yaklaşımları klas k sosyoloj dek toplumsal değ şmen n b r
toplum t p nden başka b r toplum t p ne geç şle lg l olarak ele alındığı makro tar hsel kuramsallaştırma
çabasına y b r örnekt r. Dolayısıyla bu çalışmalarda tar h boyunca farklı toplum t pler n n ortaya çıkışının
temel çerçeves n kavramsallaştırma çabası öne çıkar. Bununla b rl kte modern toplumdak değ ş m
d nam kler le lg l de Marx’ın kapsamlı olmasa da b r açıklama gel şt rmeye çalıştığı söyleneb l r. 

6.1. Tarihin Materyalist Açıklaması

Marx’ın toplumsal değ şme anlayışı onun tar h teor s çerçeves nde şek llenm şt r. D ğer on dokuzuncu yüzyıl
düşünürler nde olduğu g b Marx da lerlemec b r tar h anlayışına sah pt r. Hegel’ n d yalekt ğ n ,
Feuerbach’ın materyal zm ve İng l z ekonom pol t kç ler n kt sad gel ş m tezler le harmanlayarak kt sad
etkenlerce şek llenen b r değ ş m teor s oluşturmuştur. Kend s n n tar h n materyal st açıklaması olarak
kavramsallaştırdığı bu yaklaşım daha sonra Engels’ n koyduğu s mle tar hsel materyal zm olarak meşhur
ed lm şt r. Engels Marx’ın son b ç m n kapsamlı b r b ç mde tash h ett ğ ve b r kısmını da yazdığı Ant -Dühr g
s ml çalışmasında tar hsel materyal zm söyle açıklamaktadır:

“Materyal st tar h anlayışı, üret m n ve üret mden sonra, üret len ürünler n değ ş m n n her toplumsal rej m n
temel n oluşturduğu; tar hte görülen her toplumda, ürünler n bölüşümünün ve ürünler n bölüşümü le
b rl kte, sınıflar ya da zümreler b ç m ndek toplumsal eklemlenmen n üret len şeye, bunun üret l ş b ç m ne
ve üret len şeyler n değ ş m tarzına göre düzenlend ğ tez nden hareket eder. Sonuç olarak, bütün toplumsal
değ ş kl kler n ve bütün s yasal altüst oluşların son nedenler n nsanların kafasında, ölümsüz doğruluk ve
ölümsüz adalet üzer ndek artan kavrayışlarından değ l, üret m ve değ ş m b ç m n n değ ş kl kler nde
aramak gerek r; onları, lg l dönem n felsefes nde değ l, kt sadında aramak gerek r.” (Engels, 1995, p. 384)

Marx ve Engels bu görüşü dönem n yaygın deal st felsefes ne karşı gel şt rmekteyd ler. Hegel’ n yüzyılın
başında gel şt rd ğ b ç m yle deal zm tar htek değ ş mler f k rler n etk s çerçeves de ele alaktaydı. Hegelc
manada tar h ruhun b r hareket , kend s n açımlama sürec nden barett r. Hegel’den c dd b r b r b ç mde
etk lenen ve gençl ğ nde onu kana kana ç p, hak kat yangınından kurtulmak steyen Marx tar h ve toplumu
ele almada kullandığı temel yöntem olan d yalekt ğ ondan almıştır. Z ra Hegel, Batı düşünces n n en esk
düşünsel yöntem olan d yalekt ğe yüzyılın başında n ha b ç m n verm ş ve tartışmasız b r b ç mde Alman
düşünces ne egemen hâle get rm şt r. Ancak Dawson’ın (2003, p. 31) fade ett ğ üzere 1840’larda deal zm
çok baskın olsa da karşısında materyal zm de yükselmekted r. Marx Feuerbach’tan etk lenmes net ces nde
Hegel’ n ters b r noktaya evr lm ş; tar htek madd olguların f k rler n b r yansıması olmadığını, aks ne
f k rler n tar htek madd olguların b r yansıması olduğunu fade etm şt r. Yıllar sonra Marx Kapital’ n Almanca
k nc baskısına yazdığı son sözde kend d yalekt k yöntem n n, Hegelc yöntemden yalnızca farklı değ l, onun
tam karşıtı olduğunu lan etmekte ve kend s n n m syonunu Hegel'de baş aşağı duran d yalekt ğ yen den
ayakları üzer ne oturtmak olarak açıklamaktadır. Marx’a göre f lozof d yalekt ğ n şley ş n n doğru kurallarını
bulmuş ancak bunu yanlış anlamıştır. Eğer b r s Hegel’ n felsefes n n m st k kabuğu ç ndek akla uygun özü
bulmak st yorsa bunu yapması gerekmekted r.

“Hegel ç n nsan beyn n n yaşam-sürec , yan düşünme sürec —Hegel bunu


“f k r” ( dea) adı altında bağımsız b r özneye dönüştürür— gerçek dünyanın
yaratıcısı ve m marı olup, gerçek dünya, yalnızca “f k r” n dışsal ve olgusal
(Phenomenal) b ç m d r. Ben m ç n se ters ne, f k r, madd dünyanın nsan
aklında yansımasından ve düşünce b ç mler ne dönüşmes nden başka b r şey
değ ld r.” (Marx, 1986b, p. 28)

Tar h alanında “devr m n ceb r ” olarak tanımladığı d yalekt k Marx ç n de hayat b r değere sah pt r. Z ra
Marx’a göre sınıf b l nc aracılığıyla toplumda öz b l nç ortaya çıkar ve toplum akt f hâle gel r. Sınıf b l nc n n
bu akt fl ğ net ces nde toplum bütüncül olarak dönüşür. Bu sebeple sınıf tar hsel sürec n öznes , değ şt r c
gücün sah b d r. Sosyal çevre tar hsel sürec n nesnes , değ ş m n konusudur. Tar hsel nesnen n değ ş m ç n
özne kend s n değ şt r r. Marx (1986b, p. 198) “dış dünyada hareket ederek ve onu değ şt rerek, nsan kend
doğasını değ şt r r” demekted r. Dolayısıyla nsanın sosyal ve tar hsel hareketl l ğ n n sınırları ç nde
değ ş m n b r etken olan nsan doğası tar h boyunca sab t değ ld r, fakat sab t arzu ve güdüler le
tanımlanab l r. Marx “tüm tar h nsan doğasının lerlemec b r düzenlemes d r” d ye düşünmekted r. İnsan
doğasındak düzenl değ ş m üret m n sosyal l şk ler n an den değ şt ren üret m güçler ndek evr m n b r
net ces d r. Üret m n sosyal l şk ler ndek an değ ş m ancak s yasal b r devr m tarafından etk leneb l r. Bu
sebeple Marx’a göre sınıflı toplumlarda sürec n herhang b r noktasında sosyal değ ş m s yas devr mle
tanımlanab l r.

6.2. Diyalektik ve Değişim

Toplumsal değ ş m b rkez madd olguların bel rled ğ f kr ne ulaştıktan sonra Marx tar hsel değ ş m n
mekan zmasını d yalekt ğ n yasaları çerçeves nde b rb r le çel şen sosyal formasyonların oluşumu le
açıklamaya g r ş r. Marx’a göre tar hte toplumsal formasyonları bel rleyen şey üret m b ç m d r. Marx’a göre
b r üret m b ç m , üret m l şk ler ve üret m güçler şekl nde k temel b leşenden müteşekk l tar h n bel rl b r
anında sosyoekonom k koşulların kr stalleşm ş b r b ç m d r.

“… nsanların, ç nde üret mde bulundukları toplumsal l şk ler, toplumsal


üret m l şk ler , madd üret m araçlarındak , üret c güçlerdek değ şme ve
gel şme le b rl kte değ ş r, değ ş k b r b ç m alır. Üret m l şk ler b r bütün
hâl nde toplumsal l şk ler den len şey , toplumu ve özell kle, bel rl b r
tar hsel gel şme aşamasındak b r toplumu, özgün, ayırt ed c n tel kte b r
toplumu oluşturur.” (Marx, 1976, s. 211-212)

B r üret m b ç m n tanımlayan k unsurdan b r s olan üret m l şk ler , her şeyden önce üret m araçları
üzer ndek mülk yet l şk ler n kapsamaktadır. Üret m aracının mülk yet n n b ç m ve onun etrafında oluşan
l şk ler b r üret m b ç m n n temel karakter açısından öneml d r. Buna göre üret m araçlarının özel mülk yet
altına alınması ve bu mülk yete olan mesafeye göre ve üret m sürdüreb lmek ç n gerekl olan nsan
emeğ n n tem n b ç m çerçeves nde b r toplumsal formasyonda değ ş k üret m güçler n n ortaya çıkmasına
yol açmıştır.

Marx Alman İdeolojisi s ml eser nde toplumsal alanı altyapı ve üstyapı olarak k ye ayırarak üret m b ç m n
altyapıya; d n, a le, hukuk, estet k, s yaset g b toplumsal alanları da üstyapıya yerleşt r r (Marx ve Engels,
1976a). Ona göre toplumsal alandak tezahürlerden baret olan üstyapı müesseseler altyapıdak üret m
b ç m n n b r yansımasından barett r. D n ve f k rler de dah l olmak üzere d ğer tüm sosyal olgular Marx’ın
tab r le b rer sahte fenomend rler, gerçek b r değ ş m gerekleşt rmede etk n değ ld rler. Marx’ın bu
yaklaşımı 1850’ler boyunca gerçekleşt rd ğ ekonom pol t k ncelemeler net ces nde 1858’de Ekonomi
Politiğin Eleştirisine Katkı’da olgun b ç m ne er şm şt r. Marx burada nsanların varlığını bel rleyen şey n
b l nçler değ l tam ters ne, onların b l nc n bel rleyen n toplumsal varlıkları olduğunu bel rt r. Ona göre
“[v]arlıklarının toplumsal üret m nde, nsanlar, aralarında, zorunlu, kend radeler ne bağlı olmayan bel rl
l şk ler kurarlar; bu üret m l şk ler , onların madd üret c güçler n n bel rl b r gel şme dereces ne tekabül
eder” (Marx, 1993). Bu zorunlu l şk çerçeves nde toplumdak üret m l şk ler bel rl toplumsal b l nç
şek ller ne tekabül eden b r hukuk ve s yasal üstyapının üzer nde yükseld ğ somut temel , toplumun kt sad
yapısını oluşturur.

Burada b r kez daha karşımıza d yalekt k çıkmaktadır. Marx’ın esas kafa yorduğu şey olan kap tal zm n ortaya
çıkışının üret m b ç m çer s nde temellend r lmes , b r toplum t p nden d ğer ne geç ş n mekan zması dah l
yasalar çerçeves nde açıklanmaya g r ş l r. Marx’ın değ ş mle lg l temel meseles sosyal olguların şley ş
yasalarını bel rlemekt r. Ona göre tab atta olduğu g b toplumda da tam b r yasalılık söz konusudur. Öyleyse
bu düzenl l k ç nde değ ş m nasıl gerçekleşmekted r. Marx bunu d yalekt ğ n yasaları çereves nde bel rl b r
üret m b ç m ç nde gerçekleşen kırılma le açıklamaktadır. Ona göre toplumsal değ ş m uzun dönemler
boyunca hazırlanmış koşuların devr msel b r kırılma le net celenmes le gerçekleşmekted r. Bu altüst oluş
dönemler –devr mler- madd hayatın çel şk ler yle, toplumsal üret c güçler le üret m l şk ler arasındak
çatışmayla açıklanmalıdır. Her b r üret m b ç m kend ç nde d yalekt k değ ş m mkânını barındırır. Her b r
tez aynı zamanda bağrında ant tez n de taşır. Böylece b r üret m b ç m toplumun ht yaçlarını tatm n ett ğ ,
sorunlarına çözümler get rd ğ yerde varlığını devam ett r r. Kend s n sürdüreb lmek ç n b r üret m b ç m
aynı zamanda gel şmek ve değ şmek zorundadır. Fakat bu gel şme ve değ şmeler aynı zamanda o üret m
b ç m n n yapısını da zorlayacak b r b leş me sah pt rler. Böylece d yalekt k meydana gelm ş olur.

“Gel şmeler n n bel rl b r aşamasında toplumun madd üret c güçler , o


zamana kadar ç nde hareket ett kler mevcut üret m l şk ler ne ya da
bunların hukuk fades nden başka b r şey olmayan mülk yet l şk ler ne ters
düşerler. Üret c güçler n gel şmes n n b ç mler olan bu l şk ler, onların
engeller hâl ne gel rler. O zaman b r toplumsal devr m çağı başlar. İkt sad
temeldek değ şme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az b r hızla altüst eder.”
(Marx, 1987, s. 262)

Marx bu kırılma anını b r üret m b ç m n n sınırlarına gelmes olarak yorumlar. Yan zah ren bel rl b r
devr mc gücün ya da toplumsal grubun tmes le gerçekleşen büyük çaplı dönüşümler esasında o toplumsal
formasyonun kend sınırlarına varması, “ çereb ld ğ bütün üret c güçler ” tüketmes anlamına gelmekted r.
Buna göre devr mler st sna b r durum değ l tam da tar hsel değ ş m yasasının b r gereğ ve net ces d rler.
“Yen ve daha yüksek üret m l şk ler , bu l şk ler n madd varlık koşulları, esk toplumun bağrında ç çek
açmadan, asla gel p yerler n almazlar” (Marx, 1987, s. 264). Marx bunu nsanlığın “kend önüne, ancak
çözüme bağlayab leceğ sorunları” koyması olarak yorumlar. “Z ra yakından bakıldığında, her zaman
görülecekt r k , sorunun kend s , ancak onu çözüme bağlayacak olan madd koşulların mevcut olduğu ya da
gel şmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar” (Marx, 1987, s. 264). Bu mantık etrafında Marx’ın değ ş m teor s
b r tür tar h mak nasının şley ş n n çözümlenmes d r.

Marx nsanlık tar h n toplumsal-ekonom k şek llenmen n ler ye doğru gel şen çağları olarak n teled ğ
üret m b ç mler n n gel ş m olarak görür. Bu çerçevede b rb r n tak p eden dört üret m b ç m nden
bahseder: Asyat k üret m tarzı, ant k, feodal ve modern burjuva üret m tarzları (Marx, 1987, s. 264).
Bunlardan üç batılı üret m b ç m bel rl b r tar hsel sey r ç nde b rb r n n yer n alır ve n hayet nde toplumsal
üret m sürec n n en son uzlaşmaz karşıtlıktak b ç m olan Burjuva üret m l şk ler le net cel n rler. Ancak
Asyat k b ç m b r var se sah p değ ld r, z ra h ç değ şmem şt r. Burjuva üret m b ç m le nsan toplumunun
tar h-önces n n sona erm ş olduğunu lan eden Marx, Asyat k b ç mde ve buna göre şek llenm ş toplumlarda
hâlen tar h önces durumun devam ett ğ n düşünmekted r.
Görüldüğü üzere Marx’ın makro tar hsel değ ş m teor s n anlamak üzere esasında ş m ze yaracak en öneml
hareket noktasını değ ş m n yaşandığı batılı b ç mler değ l de değ ş m n h ç gerçekleşmed ğ Asyat k b ç m
teşk l etmekted r. Tar h boyunca değ şen, gel şen ve b rb r n tak p eden üç batılı üret m b ç m ne paralel b r
b ç mde değ şmeden süregelen Asya t p üret m tarzının değ şmeme neden çözümlend ğ nde Marx’ın
değ ş m ç n ortaya koyduğu teor k çerçeve de daha açık ve net b r b ç mde anlaşılacaktır. Aşağıda detaylı b r
b ç mde ele alınacağı üzere Asyat k b ç mde değ ş m n gerçekleşmemes n n neden n Marx, üret m
araçlarında özel mülk yet n ortaya çıkmaması ve bu sebeple sınıf çatışmasının eks kl ğ le açıklamaktadır.

Tablo 2: Üretim Biçimlerinin Değişimi ve Toplumların Tarihsel Evrimi

6.3. Tarihin İlerlemeci Motoru: Sınıf Çatışması

Komünist Manifesto’nun hemen g r ş nde Marx ve Engels (1976b, s. 504) ş md ye kadar k bütün toplumların
tar h n n b r sınıf savaşımları tar h olduğunu lan ederler. Engels 1888 tar hl İng l zce baskıya ve 1890 tar hl
Almanca baskıya ekled ğ b r notta bu fadey “yan yazılı tar h” şekl nde tash h etme ht yacı duysa da
Marks st modelde toplumsal değ ş mde sınıf çatışması merkez b r yer tutmaya devam etm şt r. Felsefenin
Sefaleti’nde Marx sınıflar arasındak uzlaşmaz karşıtlığı lerlemen n ve uygarlığın temel şartı olarak kes n b r
b ç mde beyan eder. Ona göre “ş md ye dek üret c güçler bu sınıfların uzlaşmaz karşıtlıkları s stem nden
ötürü gel şm şt r” (Marx, 1999, p. 60).

Marx’ın sınıf çatışmasının tar hsel rolünü anlamak üzere b r kez daha Hegel’e ve Sm th’e dönmek zorundayız.
Z ra Marx tar h n bağımsız lerlemec b r şley ş olduğu f kr n ve sınıfların bu şley ştek rolü üzer ne b na
ed lm ş evrensel b r değ ş m teor s n onlardan almıştır. Hegel’e göre tar h kend akılcı yolunu k şey
üzer nden gerçekleşt r r: f k rler ve tutkular. İrrasyonel olmasına rağmen gurur, hırs, şöhret sevg s , güç
özlem , fethetme steğ g b tutkular tar h n kend planını gerçekleşt rmes nde b r rol oynarlar. Büyük
adamlar kend tutkularını gerçekleşt r rken “aklın kurnazlığı” le tar h n b rer aracına dönüşürler. Ona göre
tar h n tüm büyük karakterler n n şahs amaçları dünya ruhunun stekler yle örtüşür. Z ra ona göre tar hte
dah l b r gel ş m mecrası vardır ve bu har ta akıl ve nsan tutkuları aracılığıyla b r şek lde kend n
gerçekleşt rmekted r. Hegel’ n bu tar hsel gel ş m f kr n Adam Sm th’ n “görünmez el” teor s nden uyarladığı
düşünülmekted r (Tucker, 1956, p. 275). Ulusların Zenginliği’nde Adam Sm th nsanın “sonuçları kend s n n
n yet olmayan görünmez b r el tarafından yönet ld ğ n ” yazmaktadır. Bu s stem Sm th’e göre tutkuların
sağladığı b r kt sad ego zm sayes nde yürümekted r: “Akşam yemeğ m z sağlayan şey kasabın, b racının,
fırıncının hayırseverl ğ değ l, kend çıkarlarını d kkate almalarıdır.” Buna göre görünmez el kt sad nsanların
(homoeconom cus) rekabetç ego zm n kend b reysel n yetler yle şek llenmeyen b rey ötes b r amacın
gerçekleşmes ç n düzenler ve ş bölümü çerçeves nde toplumsal ht yaçların g der lmes n sağlayarak
kamusal b r faydaya dönüştürür. Hegel’de s yas tutku nasıl k dünya ruhunun gerçekleşmes n n b r aracı se
Sm th’te de kt sad tutku ulusların zeng nl ğ n n (dünya düzen n n) gerçekleşmes n n b r aracıdır. Her
k s nden de c dd b r b ç mde etk lenm ş olan Marx’ta bu şlev sınıf çatışması görmekted r. Ona göre
“Uygarlık başlar başlamaz, üret m de zümreler n, tabakaların, sınıfların uzlaşmaz karşıtlığı üzer ne ve
sonunda b r km ş emek le f lî emek arasındak uzlaşmaz karşıtlık üzer ne kurulmaya başlar. (Marx, 1999, p.
60).

Burada Marx’ın özel mülk yet n ortaya çıkışına da r çözümlemes devreye g rmekted r. Daha sonra etnoloj
ncelemeler le olgunlaşan f kre göre Marx, uygarlığın ve toplumun şafağında mülk yet n bulunmadığı
komünal b r toplum t p mevcuttur. Bu toplumda tüm üret m araçları ortak mülk yetted rler ve dolayısıyla
sınıflar ve çatışma söz konusu değ ld r. İkt sad ve sosyal gel şmeler b r tür cennet ortamı olan bu koşullardan
çıkışına sebep olmuştur. Sınıflı toplumun ortaya çıkmasına sebep olan özel mülk yet her ne kadar Marx
tarafından olumlanmaz, ancak gerekl b r kötülük olarak görülür. Ant -Dühr ng’ n artık Marx tarafından
yazıldığı b l nen b r bölümünde lkel toplumlarda özel mülk yet n ve sınıfların n ç n ve nasıl ortaya çıktığı
artık gel şm ş olan evr m teor s nden de faydalanılarak anlatılır.
“İnsanlar lk olarak hayvanlar dünyasından —dar anlamda— nasıl çıkarlarsa,
tar he de öyle g rerler: Henüz yarı-hayvan, kaba, daha doğa güçler
karşısında güçsüz, henüz kend öz güçler n n cah l ; öyleyse hayvanlar denl
yoksul ve ancak onlar kadar üretken. O zaman varoluş (yaşama)
koşullarında bell b r eş tl k ve bundan ötürü de a le başkanları ç n b le,
toplumsal konumda b r türlü eş tl k, — h ç değ lse daha sonrak uygarlaşmış
halkların doğal tanmsal topluluklarında devam eden b r toplumsal sınıflar
yokluğu egemen olur” (Engels, 1995, p. s. 203 [Marx’ın yazdığı kısım]).

Ancak bu eş tl k ve sınıfsızlık hâl gel şen toplumsal koşullardan ötürü devam edemez. Z ra bu topluluklar
ç nde bel rl görevler n yer ne get r lmes ç n “topluluğun denet m altında da olsa” b r ş bölümü mevcuttur.
En azından “korunması b reylere düşen k m ortak çıkarlar” çerçeves nde oluşan bu ş bölümü toplumda b r
farklılaşma meydana get r r. Başlangıçta topluluk adına bell b r güçle donatılmış olan b reyler zamanla
toplum karşısında güç sah b olacak b r konum elde ederler. Z ra üret c güçler n büyümes , nüfusun
yoğunlaşması ve topluluğun hacm n n büyümes ş bölümünün sınırlarının gen şlet lmes ne “ortak çıkarları
korumak ve karşıt çıkarlara karşı savunmak üzere organlar kurulmasına” neden olur. Böylece “daha o
zamandan tüm grubun ortak çıkarlarının tems lc s olarak ayrı ayrı her topluluk karşısında, hatta bazen
onunla karşıtlık ç nde, özel b r duruma sah p bulunan bu organlar ya her şey n doğaya göre olup b tt ğ b r
dünyada hemen hemen kend başına kurulan b r görev kalıtımı ya da ötek gruplarla çatışmaların artması
ölçüsünde bunlardan vazgeçmen n artan olanaksızlığı sonucu, az zamanda daha büyük b r özerkl k
kazanırlar” (Engels, 1995, p. s. 203 [Marx’ın yazdığı kısım]).

Alman İdeolojisi’nde farklı mülk yet b ç mler , şbölümünün gel şmes ve farklı toplumsal yapıların ortaya
çıkmasına da r daha detaylı b r anal z bulab l r z. Marx burada dört tür mülk yet b ç m (aş ret, devlet, feodal
ve özel mülk yet) ve bunların yol açtığı toplumsal yapılardan bahsetmekted r.

Mülk yet n lk b ç m “b r halkın av ve balıkçılıkla, hayvan yet şt rmeyle ya da en ler aşamada, tarımla
geç nd ğ , üret m n gel şmes n n lk evres ne” tekabül eden aş ret mülk yet d r (Stamme gentum). “Bu
aşamada ş bölümü, henüz pek az gel şm ş ve a le ç ndek doğal ş bölümünün gen şlem ş b ç m nden
barett r”. Toplumsal yapı da bu nedenle, a len n gen şlemes yle sınırlıdır. Toplumsal tabakalaşma en üstte
ataerk l aş ret n re sler , bunların altında aş ret üyeler ve en altta da köleler şekl nde gerçekleşmekted r.

Mülk yet n k nc b ç m se aş retler n sözleşme veya fet h yoluyla b r kent hâl nde b rleşmes nden ler gelen
ve kölel ğ n varlığını sürdürdüğü ant k ortak mülk yet ve devlet mülk yet d r. Bu aşamada artık yavaş yavaş
ortak mülk yet n yanında önce taşınır şeylerde daha sonra da taşınmaz şeylerde özel mülk yet gel şmeye
başlamıştır. “[B]u mülk yet b ç m üzer ne kurulmuş olan bütün toplumsal yapı, onunla b rl kte halk kt darı,
b zzat taşınmaz özel mülk yet n gel şt ğ oranda dağılır. İş bölümü ş md den daha da gel şk n b r hâle
gelm şt r. Kent le kır arasındak karşıtlığı ve daha sonraları kentler n çıkarlarını tems l eden devletler le
köyler n çıkarlarını tems l eden devletler arasındak ve kentler n kend çler nde den z t caret le sanay
arasındak karşıtlığı daha o sıralarda görmeye başlarız.” Özel mülk yetle b rl kte daha sonra modern
dönemde bel rg n olarak ortaya çıkacak olan mülk yet n bel rl ellerde toplanması ve bunun net ces nde
toplumda mülk yete dayalı b r kutuplaşmanın ortaya çıkmasına bu dönemden t baren rastlamaktayız. Marx
Roma’da ve Ant k Yunan’da ancak vatandaşların mülk yet sah b olması ve bunun oluşturduğu sınıflı yapıdan
bahsetmekted r. Bu aslında Roma’nın yıkılma dönem nde Feodal te’n n zümre mülk yet n n doğuşunun da
temeller n oluşturacak b r ayrışmadır.

Üçüncü mülk yet b ç m se feodal ya da zümre mülk yet d r. Fat h Cermenler n asker örgütlen ş n n etk s le
feodal te asker toplumsal b r düzen olarak ortaya çıkmıştır. Marx’a göre feodal s stem n özü kırda toprak
mülk yet n n bel rl ellerde toplanması le feodal beyler ve serfler arasında ve buna paralel olarak şeh rlerde
lonca s stem le usta, kalfa ve çıraklar arasında h yerarş ye dayalı b r toplumsal yapı olmasıdır. “Feodal çağ
boyunca başlıca mülk yet b r yandan serfler n emeğ n n boyunduruk altına sokulduğu toprak mülk yet ne,
öte yandan da küçük b r sermaye yardımıyla kalfaların emeğ n yöneten k ş sel emeğe dayanıyordu.” (Marx &
Engels, 1976a, pp. 32–35 Ayrıca bk. s. 89-90)

Marx’a göre ş bölümünün gel şmes n n çeş tl aşamaları, b r o kadar farklı mülk yet b ç mler n tems l eder;
b r başka dey şle ş bölümünün her yen aşaması, çalışmanın konusu, aletler ve ürünler bakımından
b reyler n kend aralarındak l şk ler de bel rlemekted r. Gel şen üret m araçları ve nsanlar arası ş
bölümüne dayanan özel mülk yet b r kez ortaya çıktığında topluluk ç nde b rb r ne rak p farklı grupların
ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu çerçevede görüldüğü üzere Marx’ın ş bölümüne verd ğ yer onun
kuramında en çok hmal ed len taraflardan b r s n teşk l eder. Kend ekonom pol t k yaklaşımını İng l z
ekonom pol t kç ler n n kuramlarının eleşt r s üzer ne nşa eden Marx, onlardan kt sad yaşamın
gel ş m nde ş bölümünün merkez b r yer tuttuğu f kr n almıştır. Kapital’ n İşbölümü ve Manüfektür başlıklı
bölümünde detaylı b r b ç mde ele aldığına göre tar hte değ ş k tekn kler n ortaya çıkmasında ve üret m
koşullarının değ ş m nde ş bölümü ve uzmanlaşmanın öneml b r yer mevcuttur. O, ş bölümü ve
uzmanlaşmayı merkeze aldığı ç n kap tal zm fevkalade b r s stem olarak görür (Marx, 1986b, p. 354). Aynı
şek lde ş bölümünün gel şmed ğ ve dolayısıyla özel mülk yete er şmeyen Doğulu toplumların durağanlığını
da bu çerçevede anal z eder.
“Bunların en bas t b ç m nde, toprak ortaklaşa şlen r ve ürün üyeler
arasında bölüşülür. Aynı zamanda, pl k eğ rme le dokuma, her a lede
yardımcı zanaatlar olarak yapılır. Tek ve aynı şle uğraşan yığınların yanı sıra,
hem yargıç hem pol s ve verg toplayıcı görevler n yer ne get ren “muk m-
başı”, toprağın ek m ve bununla lg l her şey kaydeden b r muhas p;
suçluları kovuşturan ve gezg n yabancıları koruyarak b t ş k köye kadar
bunlara yoldaşlık eden b r görevl memur; sınırları komşu topluluklara karşı
koruyan b r sınır koruyucusu; sulama şler ç n ortak depolardan su dağıtan
b r su-gözcüsü; d nsel h zmetler , yürüten b r Brahman; kum üzer nde
çocuklara okuma-yazma öğreten b r öğretmen; tohum ekme le hasat ve her
türlü tarımsal şler ç n uğurlu ve uğursuz günler lan eden b r takv m rah b
ya da münecc m; tarım araçlarını yapan ve onaran b r dem rc le marangoz;
köyün bütün toprak kaplarını yapan b r çömlekç ; b r berber le g yecekler
yıkayan, b r çamaşırcı; b r kuyumcu le bazı topluluklarda kuyumcunun,
bazılarında öğretmen n yer n alan b r ozan bulunur. Bu b r düz ne nsanın
bakımı, bütün toplum tarafından sağlanır. Nüfus artınca, boş b r toprak
üzer nde aynı modele uygun yen b r topluluk kurulur. Bütün şley ş, s steml
b r ş bölümü göster r, ama manüfaktürde olduğu g b b r ş bölümü
olanaksızdır, çünkü dem rc le marangoz vb. ancak değ şmeyen b r pazar
bulab l r ve olsa olsa köyün büyüklüğüne göre, bu zanaatçılardan b r yer ne
k -üç k ş olab l r.” (Marx, 1986b, pp. 371–372)

Ona göre “Asyat k toplumların değ şmezl ğ n n sırrının anahtarını veren” (Marx, 1986b, pp. 372–373) bu tür
b r ş bölümünün ortaya çıkmadığı sadel k, özel mülk yet n yokluğunun da temel n teşk l eder. Böylece
“durmadan kend s n aynı b ç m çer s nde üreten ve rastlantısal olarak yok ed ld ğ zaman da aynı yerde ve
aynı adla yen den türeyen” (Marx, 1986b, pp. 372–373) kend kend ne yeterl topluluklar ortaya çıkar. İşte bu
sebeple tar h n şafağından ber Asya t p üret m b ç m değ şmeden Batılı üret m b ç mler ne paralel b r
sey rle varlığını devam ett rm şt r. Hâlbuk Batı’da özel mülk yet n ortaya çıkmasına dayalı olarak farklı
sınıflar teşk l etm ş ve her da m b r değ ş m le müşahhaslaşan b r tar hsel süreç ortaya çıkmıştır.
Burada yukarıda aktarıldığı üzere b r km ş emek (sermaye) le f l emek arasındak çel şk öneml b r yer
tutmaktadır. Marx’ın efend -köle d yalekt ğ ne göre mülk yete uzaklıklarına göre b ç mlenen toplumsal
güçler arasındak mücadele n hayet nde yen tar hsel ve toplumsal koşulların ortaya çıkması le
net celenecekt r. Ant k üret m b ç m nde köle sah pler le köleler arasındak mücadele net ces nde üret m
güçler ndek değ şen koşullardan ötürü feodal zm n ortaya çıkmasına neden olmuştur. Feodal üret m
b ç m nde köleler n yer n serfler, köle sah b senyörler n yer n de feodal beyler almıştır. Ancak üret m
tekn kler nde gerçekleşen değ ş mler net ces nde feodal zm üretkenl ğ n kaybetm ş, yer ne tüm eşyayı
değ ş me tab kılan burjuva üret m b ç m gelm şt r. Bu yen üret m b ç m nde yaşanan dönüşüm daha
rad kald r. Z ra sadece üret c güçler değ l toprağın yer n sermayen n almasıyla üret m aracı da değ şm şt r.
Sermaye mülk yet ne dayalı burjuva üret m b ç m nde serfler n yer n serbest şç , feodal bey n yer n se
burjuvaz almıştır. Artık sınıf kavgası b r km ş emekle f l emek arasında yaşanmaktadır.

6.4. Sosyalizme Geçiş: Marx’ın Mikro Değişim Teorisi

Marx’ın sınıflar arası çel şk ye da r bu anal z modern toplumdak değ ş m d nam kler ne da r yaklaşımının
çerçeves n sağlamaktadır. Aynı zamanda onun toplumun gel ş m nde n ha aşama olarak görmed ğ burjuva
toplumunda devr m ve değ ş me da r f k rler n de şek llend rmekted r. Marx tar hsel değ ş m kadar kapsamlı
b r b ç mde olmasa da çağdaş toplumdak değ ş m d nam kler le de lg len r. Marx’ın esasında üzer nde
yeter nce durulmamış bu anal zler n b r m kro değ ş m teor s olarak adlandırmak mümkündür. Daha çok
kap tal zm n kr z ve geleceğ ve sosyal st topluma geç ş çerçeves nde ortaya çıkan ve esasında üzer nde
yeter nce durulmamış bu anal zler n Marx’ın m kro değ ş m teor s olarak adlandırmak mümkündür.

Modern toplumun oluşumunu kap tal zm n ortaya çıkışı eksen nde nceley p kend d yalekt k metoduna
sadık kalarak kap tal zmden çağdaş sosyal zme geç ş n mkânlarını s stem n çsel çel şk ler n n
çözümlenmes nde arar. Bu çerçevede “Sermaye endüstr yel tarımı gel şt rerek evs zler , serfler , köylüler ,
tımar sah pler n , küçük mülk sah pler n gündel kç ye, ücretl şç ye dönüştürdüğünü ve sürekl toprakta esk
mülk yet b ç mler n k raya dönüştürmeye çalıştığına şah t olmaktayız” (Marx, 1986, s. 206). Dolayısıyla
burjuva üret m b ç m nde temel üret m aracı olan sermayeye sah pl k eksen nde modern toplumda g tt kçe
k temel sınıf kalacaktır: şç sınıfı ve burjuvaz .19   Marx’a göre burjuva üret m b ç m nden sosyal zme
burjuvaz ve proletarya arasındak çel şk den doğan çatışmalar net ces nde “sınıf savaşımının karar saat ne
yaklaştığı anlarda, egemen sınıf çer s nde, aslında boydan boya tüm esk toplum çer s nde, sürüp g den
çözüşme sürec öyles ne sert, apaçık b r n tel k alır k , egemen sınıfın küçük b r kes m kend s n koparır ve
devr mc sınıfa, geleceğ eller nde tutan sınıfa katılır” (Marx ve Engels, 1976b, s. 494). Tıpkı “daha önceler
soyluluğun b r kes m n n burjuvaz den yana geçm ş olması”nın oluşturduğu dönüştürücü etk g b
burjuvaz n n bu “tüm tar hsel hareket teor k olarak kavrama düzey ne ulaştırmış olan kes m ” (Marx ve
Engels, 1976b, s. 494) de proleteryaya devr mc b r hareket kazandıracaktır. Böylece sınıf çel şk ler artacak ve
küresel düzeyde kend l ğ nden gerçekleşecek b r devr m net ces nde geç lecekt r.
Bir dünya pazarı oluşturma eğilimi sermayenin doğasındandır ve bunun önündeki her engeli ortadan
kaldırır. Öncelikle kendi durduğu noktaya göre daha önceki ve aşılmış üretim biçimlerini sermaye temelli
bir üretime, değişime girmeyen anlık kullanım değerine dönüştürerek üretimin her anını değişime odaklı
olarak kurar. (Marx, 1986, s. 335)

Burada da görüldüğü üzere Marx kap tal zm n doğası t barıyla gen şlemek zorunda olan b r s stem olduğunu
düşünür. Sermaye yıkıcı ve sürekl devr mc d r; “üret m güçler n n gel şmes n n, ht yaçların gen şlemes n n,
üret m n değ şmes n n ve tüm doğal ve manev güçler n kullanımının önündek engeller yıkar atar” (Marx,
1986, s. 336-337). Bu sebeple tüm küreye yayılıp gen şlemes n n sınırına geld ğ nde küresel b r kr zle yer n
yen b r üret m b ç m ne bırakacaktır. Özell kle Kapital’ n üçüncü c ld nde yaptığı matemat ksel anal zlerle
kap tal st s stem n rekabet yasasından kaynaklanan çel şk ler göstermeye çalışır. Kap tal zm n doğasındak
tekelleşme eğ l m Marx’a göre sermayedarların daha fazla kâr elde etmek ç n daha fazla artık ürüne el
koymasını gerekt rmekted r. Ücretler n genel sev yes n n düşmes nden kaynaklanan arz fazlası (ya da eks k
talep) sorunu Marx’a göre kap tal zm n gen şleyen pazarları le çözülmekted r. Ancak kap tal zm gen şley p
tüm küreye egemen olunca bu mkân ortadan kalkacağı ç n fazla arz ve kârlılık sorunu çözülemeyecek b r
şekle bürünecekt r. Bu sebeple kap tal zm gen şled kçe şç sınıfı le burjuvaz arasındak çel şk ler g derek
der nleşecek ve en n hayet nde dünya düzey nde b r devr mle kolekt f mülk yet ve çalışmanın egemen
olduğu yen b r üret m b ç m ve ona dayalı yen b r toplum b ç m ortaya çıkacaktır. Tar h n sonunda
kap tal zm n kader kolekt f çıkarların madd çatışması tarafından bel rlenecekt r.

Bu dönüşümün gerçeklemes her ne kadar tar h n kend ç d nam kler ve yasaları dolayımında kend l ğ nden
olsa da şç sınıfının devr mc b l nce sah p olması da öneml d r. Sınıf b l nc emekç k tleler n n s yas b r
özneye dönüşümünü sağlar ve devr m n gerçekleşmes nde öneml roller cra eder. Bu çerçevede şç sınıfının
kend nde b r sını an kend s ç n b r sınıfa dönüşmes gerekmekted r. Marx (1978), Louis Bonaparte'ın
Onsekiz Brumaire’ s ml eser nde Fransız devr m eksen nde çağdaş toplumdak sınıflar arası
münasebetler n ve toplumsal değ ş m d nam ğ n n genel b r çerçeves n sunar. Bu çerçevede b r sınıfın
mensuplarının salt somut şahs kt sad çıkarlarından kolekt f b r farkındalığa varması öneml b r yer
tutmaktadır. Örneğ n ona göre köylüler b r yığın olarak kend s ç n sınıfa dönüşemem ş ve ulusal ölçekte
b rb rler yle olan çıkar b rl ğ n asla kavrayamamışlardır.

Marx’a göre her b r üret m b ç m öncek n n rahm nde olgunlaşır ve şartlar uygun olduğunda ortaya çıkar. Bu
süreçte çel şk ler n der nleşmes nde üret m l şk ler le üret m güçler arasındak çel şk esas rolü
oynamaktadır. Dolayısıyla kap tal st sınıfın feodal üret m b ç m ç nde ortaya çıkıp feodal s stem n
çel şk ler n der nleşt r p burjuva üret m b ç m n meydana get rmes g b , proleterya da kap tal st s stem
ç nde ortaya çıkıp onun çel şk ler n der nleşt r p sosyal st üret m b ç m n n ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

6.5. Kahramanlar ya da Koşullar: Toplumsal Değişimde Bireyin Rolü


Marx’ın özell kle dönem nde yaygın etk sah b olan ütop k sosyal stler ve anarş stler le g r şt ğ
münakaşalarda toplumsal değ ş mde b rey n rolü merkez b r yer tutmaktadır. Her zaman olduğu g b
Marx’ın yaşadığı dönemde de b rey n tar hsel süreçtek rolüne da r b r b r ne zıt g b görünen ama esasında
b rb r n tamamlayan k görüş bulunmaktadır. Bunlardan b r nc s olan “büyük adam teor s ” olarak
adlandırılan radec (volontar st) anlayıştır. Bu teor 19. yüzyılın başında, belk de Napolyon’un etk s yle,
tar hsel gel şmeler açıklamada yaygın b r hâl almıştır. Buna göre tar h kar zma, zekâ, b lgel k ve s yas
becer ler ne dayanarak etk l ve güçlü b reyler şek llend rmekted r. İskoç Yazar Carlyle tarafından popüler ze
ed len bu teor ye göre kahramanlar tar h n akışını değ şt reb lecek b r eylem üretme gücüne sah pt rler. Bu
görüşe zıt kutbu se kaderc b rey n tar hte h çb r rolünün olmadığı f kr tems l etmekted r. Bu görüşe göre
tar hte önceden bel rlenm ş b r sey r söz konusudur ve b reyler tek l eylemler le bu g d şatı değ şt reb lme
gücüne sah p değ llerd r. Temelde Hegel’ n büyük adamların dünya ruhunun b rer alet oldukları f kr
çerçeves nde tar h n büyük b r planı mevcuttur ve b reyler b l nçs z b r b ç mde bu plana tab olmaktan başka
b r şey yapamazlar. Bu planın zıddına hareket etmeye çabaladıkları zaman b le esasında ona h zmet
etmekted rler.

Spencer le b rl kte Marx büyük adam teor s n n karşısında yer almakta, b reyler n zamanları ve toplumları
tarafından şek llend r ld ğ n savunmaktadırlar. Ancak Marx, Spencer’dan frklı olarak kaderc b rey n pas fl ğ
f kr n de reddetmekted r. Marx lk eleşt r s n b rey yok sayan “tar h n eng n çer ğ ”, “ nsan l şk ler n gerçek
zeng nl ğ ”, “s stem n g zem ” “ nsanın anlamı” g b kaderc , m st k, g zeml ve eleşt r y hapse tıkan görüşlere
yönelt r. Kutsal Aile’de Engels le b rl kte şöyle yazarlar:

“Tar h h çb r şey yapmaz, “Eng n zeng nl ğe sah p değ ld r” o, “savaşımlara


g r şmez”! Ters ne, bütün bunları yapan, bütün bunlara sah p olan ve bütün
bu savaşımlara g r şen, nsandır, gerçek ve yaşayan nsan; h ç kuşkunuz
olmasın, nsanı kend erekler n gerçekleşt rmek ç n kullanan –sank kend
başına b r k ş ym ş g b – tar h değ ld r; tar h, kend öz erekler ardından
koşan nsanın etk nl ğ nden başka b r şey değ ld r.” (Marx, 2003, p. 137)

İk nc eleşt r se b rey tar h n salt öznes gören kahramancılara yönel kt r. Marx’ın Napoleon Bonaparte’ın 18
Brumieri s ml eser nde yer alan meşhur “İnsanlar kend tar hler n kend ler yaparlar, ama kend key fler ne
göre, kend seçt kler koşullar ç nde yapmazlar, doğrudan ver olan ve geçm şten kalan koşullar ç nde
yaparlar” (Marx, 2007, p. 477) cümles tam olarak bu durumu açıklamaktadır. Buna göre b reyler b r toplum
toplumsal b ç m çer s nde şek llen rler ve eylemler bu topluma göre şek llen r.
Tar hte kahramanın rolüne da r bu k uç görüş arasında Marx’a göre Carlyle’n n öne çıkardığı tar h yapan
kahramanlar ve Rob nson Crusoe türü b r soyut b rey tar hte yoktur. B rey toplumla l şk s nde, kolekt f
çer s nde b r yere sah pt r. B rey üret m araçlarının ve üret m l şk ler n n oluşturduğu yapı çer s nde b r
değ ş m yapab l r (Krader, 1982, pp. 200–201) Marx’a göre nsan toplum ç nde nsandır. Toplum b rey n d ğer
b reylerle g rd ğ l şk den doğar. Bu çerçevede yukarıda fade ed len koşulların tay n ed c l ğ ne da r kayıt çok
öneml b r sınırlandırmayı barındırmaktadır. Tar h n b r şley ş ve mekan zması olduğuna nanan Marx,
b rey n rolünü ç nde bulunulan dönem n şley ş n en y şek lde anlayarak buna uygun b r hareket
gel şt rmekt r. Yan ona göre b rey tar h n g d şatını kavrayarak onun doğal gel ş m n destekley c b r
konumda bulunmalıdır. Onun b rey b r sınıfın nesnel b l nc n ed nerek tar hsel akışın ve yasaların b l nc ne
vardığında tar hsel akışı değ şt reb lecek doğru eylem gerçekleşt rme becer s ne sah p b r b reyd r. Burada
b rey sınıfa dönüşür, tar h n öznes sınıf olur. Felsefe’nin Sefaleti’nde Marx, ütop k sosyal stler sefalet n ç nde
sefaletten başka b r şey bulamamakla tham ederken bunu anlatmaktadır (Marx, 1999, p. 124). Sefalete
yazıklanmak sef llere merhamet duymak sefalet n ç nde esk toplumu alaşağı edecek devr mc , yıkıcı yönü
görememekle net celenmekted r. Buna göre tar hsel b r vakanın öznel anlamı le nesnel anlamı b rb r nden
farklıdır ve b rey kend öznel alanını aşıp sınıfın nesnel alanına dah l olduğu ölçüde tar h n b r aktörü olab l r.

Marx bu konuda da Hegel’den ne kadar kopmak stese de tar hsel yasalar çerçeves nde değ ş m n
zorunluluğunu, kap tal zm n yıkılacağını göstermeye g r şt ğ her noktada Hegelc bakış onu bel rlemeye
devam eder. Hegel büyük adamın tar h n lerley ş n önceden gören ve öne atılarak hareket o yöne doğru
çev ren, tar h n kader le aynı doğrultuda hareket ett ğ ç n de en nde sonunda başarılı olan ve ruhun
gerçekleşmes n hızlandıran k ş olduğunu düşünürken, Marx da kend nden bağımsız olarak ortaya çıkmış
sınıfların tar hsel roller n oynamasında bu hareketler l derl k eden zek , cesur k ş lerden bahseder. Eğer bu
hareket başarılı olursa bu k ş ler kahraman olurlar, ama başarısı da olsa hatırlanırlar (Cooper, 1925, p. 113)
Bunu en açık b r b ç mde pek çok yerde şahıslaştırarak (Bay Kap tal st) seslend ğ kap tal st sınıfın anal z nde
görürüz. Marx dünya tar hsel evrensell k f kr n Hegel’den alır. Alman İdeolojisi’nde proleteryanın ve
komün zm n ancak dünya tar hsel olarak yaşayab leceğ f kr Hegel’ n aşamalar f kr yle l şk l d r. Hegel
burjuvayı nesenelleşm ş çıkarları tems l eden evrensel sınıf olarak görürken Marx bunun proletarya
olduğunu göstermeye g r ş r. Hegel’de dünya tar hsel kahraman f gürünün (İskender, Sezar, Napolyon) yer n
Marx’ın şemasında “kap tal st” almıştır. Marx kap tal st n sermayen n müşahhaslaşmış hâl olduğunu
düşünür. Kap tal st kend n gerçekleşt rme tutkusunun ürünü b r tür Faustvar şeytan karakterd r: “İk ruh,
heyhat, göğsüne bağdaş kurmuş; b r durmadan d ğer nden ayrılıyor” (Marx, 1986b, p. 610). Bu kap tal st n
dünya tar hsel rolünü Komünist Manifesto’da sayfalar boyunca zler z. Kap tal st artık kâr peş ndek bas t b r
ego st tüccar değ l; dünya tar hsel b r aktördür:

“Kap tal st olarak o, ancak sermayen n müşahhaslaşmış hâl d r. Onun ruhu,


sermayen n ruhudur. Ama sermayen n b r tek yaşam dürtüsü vardır, değer ve
artı-değer yaratmak, üret m araçlarını mümkün olduğu kadar büyük
m ktarda artı-emeğ emeb lecek değ şmeyen etmen hâl ne get rmek eğ l m .”
(Marx, 1986b, p. 247)
“Sermayen n yayılmacılığı” dünya tar hsel b rey n n değ ş m geç rm ş hâl d r. N hayet nde Marx “toplumun,
kt sad b ç mlen ş n n evr m n doğal tar h n b r sürec olarak” gördüğünü açıkça lan eder ve b rey n tar h n
g d şatından mesul tutlamayacağını bel rt r. Bu çerçevede “b rey kend n öznel olarak bu l şk ler n üzer ne
ne denl çok çıkarırsa çıkarsın, toplumsal olarak kend s n bel rleyen bu l şk lerden, herhang b r başka
görüşten daha az sorumludur” (Marx, 1986b, p. 18 [Almanca B r nc Baskıya Önsöz, çev r değ şt r lm şt r])

6.6. Toplumsal Değişimde Teknolojinin Rolü

Yukarıda tar hsel materyal zm çerçeves nde Marx’ın toplumsal değ ş mde b rey n rolünü yadsıdığını, onun
ancak b r sınıf b l nc ne sah p hâle geld ğ nde tar hsel b r aktöre dönüştüğünü açıkladık. Tar h n lerlemes n
ve toplumsal değ ş m üret m b ç mler n n b rb r le d yalekt k l şk s çerçeves nde açıklayan Marx altyapı le
üstyapı arasında kurduğu l şk , altyapıyı teşk l eden üret m b ç m nde b r değ ş m meydana get reb lme
kapas tes ne sah p olan kt sad ve teknoloj k değ ş mlere başat b r rol tay n etm şt r. Ona göre nsanlar yen
üret c güçler sağlamak ç n tekn k yen l kler yaparlar. Bu tekn k yen l klere bağlı olarak üret m b ç mler ve
dolayısıyla bütün toplumsal l şk ler değ ş r: “El değ rmen s ze feodal beyl toplumu ver r; buharlı değ rmen
se, sına kap tal stl toplumu” (Marx, 1999, p. 109).

Marx’ın teknoloj ye verd ğ rol onun doğa hakkındak görüşler ve teor s çerçeves nde şek llenmekted r20.
Marx nsanın kend eylemler le doğa karşısında b r konum elde ederek nsan b r dünyayı oluşturduğunu
düşünmekted r. Bu anlamda onun Prometheus’a verd ğ anlam nsanlık tar h n b r doğadan kopuş ve onun
üzer ne egemenl k kurma sürec olarak şek llend r r. Komünist Manifesto’da “yüzyılı bulan egemenl ğ
sırasında” burjuvaz n n doğa güçler ne egemen olarak “daha öncek kuşakların tümünün yaratmış
olduklarından daha yoğun ve çok daha büyük üret c güç” oluşturduğunu lan eder (Marx & Engels, 1976b, p.
489).

Marx’ın toplumsal koşulların değ ş mde tekn ğ n rolüne yaptığı bu güçlü vurgu, özell kle feodal zmden
kap tal zme geç ş ele alırken tekn k gel şmeler merkeze alması teknoloj y determ n zm tartışmalarını
doğurmuştur.21 Eko-tekno determ n zm n Marks st sosyal bütünlüğün geçm şte ve ş md k en genel yorumu
olduğunu beyan eden Llobora’ya göre “altyapı (üret m güçler ve l şk ler ) le üstyapı (sosyal, s yasal ve
hukuk müessese ve deoloj ler) arasında kesk n b r ayrım yapan” eko-tekno determ n st açıklamada kt sat
ve teknoloj den hızır g b her şeye yet şmes (deus ex mach ne) ve tar h n d nam kler n ve her sosyal
bütünlüğün yapısını ayrıntılarıyla açıklaması beklenmekteyd (Llobera, 1979, pp. 249–251).

Marx’ın ele aldığı teknoloj k değ şmeler daha çok 18. yüzyılın ortasından t baren İng ltere’de Endüstr
Devr m ’n doğuracak teknoloj k gel şmelerd r. Yan kap tal zm yen b r aşamasına sokacak olan
değ ş kl klerd r. Bu dönemde genel olarak modern endüstr yel gel şmen n b l msel b lg n n teknoloj olarak
üret m s stem ne uygulanmasından kaynaklandığına nanılmaktadır (Rosenberg, 1999, p. 401). Marx da
tar hsel materyal zm metodu sebeb yle b reyler n değ l de sınıfların ve l şk ler n değ ş m n n toplumsal
değ ş me yol açtığını düşündüğü ç n teknoloj k değ şmeler n etk s ne karşı daha fazla d kkatl olmak
durumundaydı. Z ra yukarıda ele alındığı g b Marx’a göre toplumsal değ ş m kahraman b reyler yoluyla değ l
madd koşulların değ şmes yoluyla gerçekleşmekted r.

“B reyler n yaşamlarını ortaya koyuş b ç m , onların ne olduklarını çok kes n


olarak yansıtır. Şu hâlde, onların ne oldukları, üret mler yle, ne
ürett kler yle olduğu kadar, nasıl ürett kler yle de örtüşür. Demek k ,
b reyler n ne oldukları, üret mler n n madd koşullarına bağlıdır.” (Marx &
Engels, 1976a, p. 31)

Marx’ın teknoloj n n b r toplumu değ şt rmes gerekt ğ ne da r f k rler n en açık b r b ç mde H nd stan üzer ne
yazdıklarında tak p edeb l r z. 19. yüzyılın ortasında İng l zler H nd stan’da telgraf s stem n kurar ve dem r
yolu nşaatına başlar. Marx’a göre dem r yolunun nşaası ç ne kapalı, tar h n dışında durağan H nd stan’ı
tar h n akışına yen den katacaktır. Z ra dem r yolu, dem r yolu sanay y get recek, toplumsal kapalılığı
çözecek, lerlemen n önündek sınıfsal engeller kaldıracaktır. Böylece dem r yolu H nd stan’ın bütün sosyal,
s yasal ve kt sad sorunlarını temel nden çözecek b r anlam kazanır (Marx, 1976a, p. 601).

Öte yandan teknoloj n n h ç durmadan gel şmes , kap tal zm n evrenselleşmes ç n de b r dayanak noktası
teşk l eder. Marx’a göre teknoloj üret m s stem ne otomasyonu get rerek üret mde öneml b r artış
gerçekleşt r r. Böylece tar hsel olarak toplumsal l şk ler ve emeğ n üret m sürec ndek konumu değ ş r. Bunu
özell kle Marx’ın Endüstr Devr m le lg l anal zler nde göreb l r z. Bu anlamda Marx, tar h boyunca
teknoloj n n b rer sonucu olan üretkenl k ve ş bölümüne merkezî b r yer vermekted r (Shaw, 1979, p. 164).
Marx’a göre kap tal zm üretkenl ğ n artması le gel şm ş ve bunun üzer nde varlığını devam ett rmekted r.
Dolayısıyla kap tal zm üret m n tekn k organ zasyonunda lerleme ve üret m güçler ç n en üretken üret m
l şk ler ne ht yaç duyar. Bu da teknoloj n n üret m s stem nde da m b r b ç mde kullanılmasını gerekt r r.
Kap tal zm n bu açmazı Marx tarafından onun kend sonunu hazırlaması olarak görülür.

6.7. Sonuç

“Üret c güçlerde, sürekl büyüme; toplumsal l şk lerde, sürekl yok olma; düşüncelerde, sürekl oluşma
hareket vardır; değ şmez olan tek şey, hareket n soyutlanmasıdır. – mors mmortal s” (Marx, 1999, p. 109).
Marx’ın Felsefe’nin Sefaleti’nde d le get rd ğ bu görüşler onun toplumsal değ ş me yaklaşımını en açık
b ç m yle yansıtmaktadır. Z ra o sanay n n Batı’dak tüm üret m yapısını dönüştürdüğü, yoğun nüfus
hareketl l ğ n n yaşandığı, s yasal yapının ve düşünsel çerçeveler n baştan ayağa dönüştüğü büyük toplumsal
değ ş mler çağına tanıklık etm ş b r düşünürdür. Onun yaşadığı dünyada kt sad yapıların farklılaşmasına
bağlı olarak büyük sosyal ve s yasal değ ş mler gerçekleşm şt r. Ayrıca bu dönem Batı toplumlarında yoğun
b r proleterleşmen n ve kutuplaşmanın da yaşandığı b r dönemd r. Dolayısıyla buradan hareketle Marx
kt sad etkenler n toplumun şek llenmes nde temel rolü cra ett ğ n düşünmüştür. Ancak kap tal zm n
gel ş m Marx’ın öngördüğü g b gerçekleşmem ş ve sınıflar arasında beklenen kutuplaşma ve dolaysız
çatışma ortaya çıkmamıştır. Dolayısıyla y rm nc yüzyılda Marx’ın toplumsal değ şme kuramı bazı temel
rev zyonlara uğramıştır.

Bölüm Özeti

Karl Marx değ ş m le en yakından lg lenen sosyolog olarak n teleneb l r. Z ra O, büyük b r tar hsel değ ş m n
bütün hızıyla yaşandığı (burjuvaz n n egemenl ğ ) ve b r başkasının da yaşanmak üzere (proleteryanın
devr m ) olduğunu düşünmekted r. Onun tar he bakış açısına göre toplumda kaçınılmaz b r değ ş m sürec
mevcuttur. B l m adamları d yelekt ğ n yasaları tarafından bel rlenen bu değ ş m n mekan zmasını
çözdükler nde ona yön vereb lmeler de mümkün olacaktır. Kend s n n tar h n materyal st açıklaması olarak
fade ett ğ yaklaşıma göre tar hte üret m b ç mler n n d yalekt k b r b ç mde b rb r n tak p ett ğ b r lerleme
mevcuttur. Bu lerlemen n motorunu sınıf çatışması oluşturmaktadır. Her b r üret m b ç m nde üret m
araçlarının mülk yet n el nde bulunduranlar le bu mülk yetten dışlananlar arasındak mücadele değ ş m
meydana get rmekted r. Bu çerçevede Marx olgun model nde beş aşamalı (Komünal, Ant k, Feodal, Burjuva
ve Sosyal st) b r toplumsal değ ş m ç zg s öngörmekted r. Marx bu beş aşamaya paralel olarak üret m
araçlarında özel mülk yet n ortaya çıkmadığı dolayısıyla tar h boyunca durağan b r sey r tak p eden ve
değ şmeden kalan Asyat k toplumdan bahseder. Bu toplumlarda özel mülk ye ve sınıflar ortaya çıkmadığı
ç n toplumsal değ ş m ç n Marx çsel d nam kler n yeterl gelmeyeceğ n , dolayısıyla dışsal müdahalen n
gerekt ğ n düşünmekted r. Bu çerçevede tartışılmaz b r b ç mde sömürgec l ğ Batı dışı toplumların
modernleşmes ç n sömürgec l ğ n olumlu şlev nden bahsetmekted r.

Marx toplumsal değ ş m n tar hsel yasalar çerçeves nde gerçekleşt ğ n düşünmekted r. Bu çerçevede
b reyler n rolü ona göre kısıtlıdır. B reyler tar hsel yasaları anlayıp değ ş m n yönünü kavradıklarında
değ ş mde t c b r faktör olab lmekted rler. Ancak bu şartları aşan b r rol oynamaları söz konusu değ ld r. Bu
çerçevede ona göre tar h kahramanlar yapar, ancak bel rlenen koşullar altında. Bu çerçevede ona göre
devr m tar hsel yasaların zorunlu b r sonucu olacaktır. Burjuva üret m b ç m kend çsel çel şk ler sebeb yle
sona erecek ve yer n sosyal zm alacaktır.

19 Marx bunun dışında k sını an daha bahseder: köylülük ve küçük burjuvaz . Ona göre öncek toplum b ç m n n
b r yansıması olan bu arka k sınıflar zamanla ortadan kalkacak ve küçük b r kısmı burjuvaz ye dâh l olurken
ger ye kalan gen ş k tleler proleterleşecekt r.
20Marx’ın doğa ve tekn k hakkındak düşünceler le V ktoryen doğa düşünces arasındak l şk ç n bk. Sheasby,

2004, s. 48.
21Marxın eko-teknoloj k b r determ n st olup olmadığı le lg l detaylı tartışma ç n bk. B mber, 1990, pp. 336–342
Ünite Soruları

1. Aşağıdak lerden hang s Marx’a göre tar hsel aşamalarından b r s değ ld r?

A) Komünal toplum

B) Burjuva toplumu

C) Orta Çağ toplumu

D) Feodal toplum

E) Ant k toplum

2. Marx’ın toplumsal değ ş mde teknoloj n n bel rley c olduğu yönündek f kr ne ne


denmekted r?

A) Tekn k uygarlık

B) İlerlemec l k

C) Yen l kç l k

D) Teknoloj k determ n zm

E) Modern te

3. Marx’a göre toplumsal değ ş m bel rleyen yasa ned r?


A) D yalekt k

B) Hukukun üstünlüğü

C) Materyal zm

D) Tar h

E) Üret m b ç m

4. Tar h n materyal st açıklaması ne demekt r?

5. Marx’ın toplumsal değ ş mde teknoloj n n rolüne verd ğ yer ford zm bağlamında
değerlend r n z.

CEVAP ANAHTARI

1. c 2. d 3. a 4. - 5. -
7. EMİLE DURKHEİM’İN DEĞİŞİM KURAMI

Giriş

Em l Durhe m sosyoloj de özel b r yere sah pt r. Comte’un sm n koyduğu bu b l m metodoloj k temellere


oturtmak ve d ğer b l mler arasındak konumunu nesnel olarak tanımlama görev n üstlenm şt r. Öte yandan
sosyoloj n n kamusal ve akadem k araçlarını da ortaya çıkaran Durkhe md r. Durkhe m Fransa’nın belk de
devr mden sonrak en hızlı değ ş m yaşadığı b r dönemde toplumsal değ ş m sosyoloj s n n merkez ne
yerleşt rm şt r. Bu bölümde temelde onun toplumsal ş bölümü kuramı çerçeves nde oluşturduğu sosyoloj s
ele alınmaktadır.

7.1. Toplumsal Dayanışma ve İş Bölümü

Klas k sosyologlar arasında toplumsal değ ş mle lg lenmek bakımından Durkhe m’ n özel b r yer vardır.
Durkhe m, klas k sosyoloj n n b r toplum t p nden d ğer ne geç ş anlamındak makro düzeyl değ ş m
anal z nden toplumsal mekan zmaları d kkate alan m kro anal zlere geç ş de tems l etmekted r. Onun
toplumsal değ ş m anal zler 18. yüzyılın sonunda İng l z ekonom pol t kç ler tarafından gel şt r len ve Adam
Sm th tarafından formüle ed len ve yukarıda ele alındığı g b Spencer tarafından popülerleşt r len ş bölümü
kuramı çerçeves nde şek llenm şt r. Buna göre b r toplumsal yapı ş bölümünün müşahhas b r b ç m olarak
görüleb l r ve ş bölümündek farklılaşmalar onun değ ş m n yansıtır.
Durkhe m’ n Toplumsal İşbölümü eser nde çerçeves ç z len toplum teor s ne göre toplumlar stat k ve
d nam k olmak üzere k türe ayrılırlar. Aynı zamanda b r toplum ç nde de bel rl unsurlar daha stat k ken
d ğer başka unsurlar da daha d nam kt r. B r toplumsal yapı d nam k ve stat k unsurların b rb r le karşılıklı
etk leş m ne dayalı olarak değ ş r. Coser’e (1984, s. xv ) göre Durkhe m’dek “toplum t pler arasındak temel
farklar yapısal veya morfoloj k sev yelerde aranmalıdır”.

Değ ş k kategor ler n üzer ne b na ed ld ğ görevler n genel ve bas t olduğu aşağı toplumlarda, bu
kategor ler b rb r nden morfoloj k karakter st kler le ayrılırlar; b r başka dey şle her b r organ b r
d ğer nden anatom k olarak ayrıt ed lmekted r. (Durkhe m, 1984, s. 273)

Pogg (1972, s. 186), Durkhe m’ n toplum model n n üç ana b leşen olduğunu fade etmekted r: morfoloj k,
kurumsal ve dayanışma. Morfoloj k ögeler arasında toplumun boyutları, toplumsal mekânın f z k
koşullarının düzenlenmes , nüfusun büyüklüğü ve yerleş m , toplumdak akt v teler n çeş tlenmes
bulunmaktadır. Akrabalık, d n, hukuk ve s yaset g b kurumsal yapılar bu morfoloj k zem n n üzer ne b na
ed lmekted r. Ona göre morfoloj k ögeler toplumsal değ şmede bağımsız değ şken teşk l ederken, kurumsal
ögeler bağımlı değ şkend r. Dayanışma se bu k s arasındak l şk b ç m n tay n eden değ şkend r.
Toplumdak morfoloj k ögelerden b r n n ya da b r kaçının değ şmes dayanışma b ç m n n farklılaşmasına ve
yen kurumsal yapıların ortaya çıkmasına yol açar.

Şekil 1: Morfolojik Ögeler ile Sosyal Kurumların Etkileşimi

En n hayet nde toplum farklı unsurlarının bel rl b r d nam zm çer s nde b rb r nden etk lenmes le b r
değ ş m geç r r. Bunun Durkhe m’dek fades aşağıdak g b d r:

Tar hsel gel ş m n seyr ç nde toplumlardak yoğunluğun lerlemec artışı üç ana yol dah l nde
gerçekleş r. 

1. Aşağı toplumlar üye sayılarına nazaran kend ler n gen ş b r alana yayarlarken gel şm ş halklar
da m b r b ç mde g derek daha fazla yoğunlaşırlar. … 

2. Şeh rler n ortaya çıkışı bu fenomen n daha ler semptomlarındandır. … 

3. N hayet nde let ş m ve er ş m n n cel k ve hızında b r artış söz konusudur. … 


Eğer toplum kend s n yoğunlaştırarak toplumsal ş bölümünü bel rl yorsa, toplumsal ş bölümü de
devamında toplumun yoğunluğunu artırır. (Durkhe m, 1984, s. 201-203)

Durkhe m’e göre b r toplum en başta morfoloj k b r yapıdır. Bu çerçevede b r toplumsal yapıyı toplumun
boyutları, toplumun alanının f z k koşullarının düzenlenmes , nüfusun büyüklüğü ve yerleş m , toplumdak
akt v teler n çeş tlenmes g b morfoloj k ögeler etrafında ele alır. Durkhe m’e göre “nüfus n cel k bakımından
büyürse yoğunluğu artar”. Z ra “gen ş b r alana yayılmış b r nüfusta yaşam b ç m her bakımdan daha az
yoğundur” (Durkhe m, 1984, s. 239). Bu bağlamda k temel morfoloj k şek llenme söz konusudur. B r nc
türdek morfoloj k yapıda nüfusun coğraf alana n spet düşüktür. Burada ya coğrafya gen şt r ya da nüfus
azdır. Dolayısıyla nüfusun alt b r mler b rb rler nden çok az farklılaşacak ve b rb r yle çok az etk leşecek
b ç mde yan yana sıralanmıştır. Toplum katmanlaşmıştır ama bu katmanlar arasında çok az b r farklılaşma
ve karşılıklı bağımlılık mevcuttur. B rb r yle özdeş ve benzer olan bu alt b r mlere ç denges n bozmaksızın
tek l b r mler kolayca ekleneb l r veya çıkarılab l r. Durkhe m’ n ç zd ğ bu b r nc t p görünürde sıkı b r sosyal
organ zasyona ama gevşek b r bağa sah pt r. D ğer morfoloj k yapıda se toplumun b leşenler n n karşılıklı
olarak etk leşeb ld kler gen ş b r alan vardır ve b reyler n sayısı ve nüfusun yoğunluğu fazladır. B reyler n
dâh l oldukları alt b r mler sayıca fazladır, dâh len homojend rler ve eylemler nde b rb rler nden
farklılaşmışlardır. Bu alt b r mler sık ve düzenl b r b ç mde b rb r le l şk ç nded rler ve geleneksel
b ç mdek g b sadece yan yana sıralanan parçalar olarak değ l gel şm ş b r organ zmanın karşılıklı bağımlı
parçaları olarak b rb rler n anlamlı b r b ç mde etk lerler.

Bu k morfoloj k yapıda k farklı dayanışma türü ortaya çıkar: morfoloj k ögeler n yoğunlaşmadığı
toplumlarda mekan k dayanışma, yoğunlaşmanın gerçekleşt ğ toplumlarda se organ k dayanışma.
Durkhe m’e (1984, s. 210) göre “sosyal k tlede özell kle b r nüfus artışı tarafından desteklenen herhang b r
yoğunlaşma toplumsal ş bölümünün lerlemes n mutlaka bel rler”. Bu değ ş m n mekan zması
uzmanlaşmaya bağlı olarak ş bölümünün artmasıdır. Durkhe m temelde sosyal sözleşmec geleneğe
yaslanarak nsanların b rb rler yle b r arada yaşamasının temel çerçeves n b r ht yacın g der lmes olarak
tanımlar. Başka b r şek lde söyleyecek olursak b reyler tek başlarına gerçekleşt remeyecekler şlevler
sağlamak üzere b r topluma dâh l olmaktadırlar.

Durkhe m (1984, s. 1) Aydınlanmacıların sosyal sözleşme olarak adlandırdıkları bu s stemat ğ n İskoç


Aydınlanmacıları el yle genel b r ş bölümü teor s ne dönüştürülmüş b ç m n kullanmaktadır. Bu teor ye göre
en lkel toplumundan en gel şm ş ne kadar bütün toplumsal yapılarda nsanlar arasında b r ş bölümü
bulunmaktadır. Bu sadece kt sad b r açıklama değ l, aynı zamanda modern önces geleneksel toplumdan
modern topluma geç ş de açıklayan b r teor d r. Her b r yüzyılda gözleneb leceğ üzere sadece kt sad yaşam
değ l hükûmet şler nden b l msel çalışmalara, hukuktan d ne kadar toplumsal alanın her b r alanında daha
fazla ş bölümü ve uzmanlaşma meydana çıkmaktadır (Durkhe m, 1984, s. 2).

Modern önces toplumlarda toplumsal ş bölümü toplumun morfoloj k ve ahlak yoğunluğuna bağlı olarak
mekan k ken, gel şm ş toplumlarda organ kt r. İlkel toplumlarda benzerl ğe, homojenl ğe ve genel ka delere
dayalı olan toplumsal yaşam çeş tlenmem ş; toplumsal yaşamın alt b r mler b rb r nden farklılaşmamış ve
farklı şlere farklı şek llerde yoğunlaşma gerçekleşmem şt r (Durkhe m, 1984, s. 59-61). Bu b ç mde b rey
doğrudan topluma bağlıdır. Hâlbuk yukarıda tanımlanan değ ş m s stemat ğ çer s nde ortaya çıkan
gel şm ş toplumlarda şlevsel farklılaşmaya, heterojenl ğe ve farklı toplumsal alanların farklı lkeler ve
kurallar bütününe dayalı olarak şlemes ne dayalı b r organ k yapı ortaya çıkmıştır. Bu yapı çer s nde
nsanların b rb r le bağları g tt kçe daha somuttan soyuta, mekânsaldan evrensele, d nsel olandan seküler
olana, gelenekten hukuka doğru b r değ ş m göstermekted r. Artık b rey kend s n topluma bağlayan bağları
doğrudan gösterememekte ancak soyut şlevsel çerçevelerde tanımlayab lmekted r (Durkhe m, 1984, s. 128-
129).

Bu k toplum t p n mekan k ve organ k dayanışma net ces nde meydana çıkmış toplumlar olarak
değerlend ren Durkhe m’e göre b r nc türde toplumun varlığı bas t b r toplumsal yapıda bas t b r b l nçl l ğe
dayanırken k nc türdek ler karşılıklı mütekab l yet ve bağımlılığa dayanmaktadırlar (Durkhe m, 1984, s.
173). Bu toplumlardak b rl ğ sağlayan b l nç der n b r bağa değ l bas t b r paylaşıma dayalıdır. Toplumda
b rey n otonom s n ortadan kaldıran b r tekdüzel k mevcuttur. “Vahş [ nsan], b r şten d ğer ne koşar[ken] …
meden nsan kend n tamamen her da m aynı, daha az çeş tl l k taşıyan ve daha fazla tanımlanmış olan
kend ş ne ver r.” (Durkhe m, 1984, s. 187). Durkhe m (1995), Dini Hayatın İlkel Biçimleri’nde bunun lkel
toplumların b r gösterges olduğunu ler sürmekted r. İk nc türde se toplumun bütünlüğünü sağlayan b l nç
daha soyut ve evrenseld r ve toplumun bütünlüğünü sağlamada daha az b r yer ve role sah pt r. Bu
toplumsal t pte parçaların şlevler nden kaynaklanan b r tamamlayıcılık ve b rl ktel k toplumsal yapıyı b r
arada tutar. Toplumdak şler artık bas t b r mekan kl k ç nde değ l daha der n b r organ k yapı ç nde
çözülmekted r. B r nc t pte benzerl klere dayanan kolekt f b l nç k nc t pte farklılıklara dayanır. B r nc t pte
b rey ç nde er tmeye yönelen toplumsal bütünlük k nc t pte b rey n kend b reysell ğ nde farklılaşmasının
zem n n oluşturur. B reyc faydacı ve şlevselc b r toplumsal zem n sözleşme eksen nde tanımlayan
Durkhe m modern toplumun soyut bağlarla daha sıkı b r b ç mde b rb r ne bağlı olduğunu ve lkel
toplumdak g b ondan b r parçayı ayırmanın pek mümkün olmadığını düşünmekted r.

Morfoloj dek değ ş m n ş bölümündek ve dayanışmadak farklılaşmayı sağlaması yoluyla toplumsal


kurumlar da b r farklılaşma geç r rler. Toplumu b r sınıflandırmadan baret gören Durkhe m (1995, s. 444) ş
bölümü ve uzmanlaşma teor s çerçeves nde b r toplumda ne kadar tanımlanab l r, müstak l ve
şek llend r lm ş akt v ten n olduğu ve bunların b rb r yle ne şek lde l şk l olduğuna göre toplumları y ne k
t poloj altında toplar. B r nc t poloj de ş bölümü azdır ve kurumlar ve değ ş k sosyal akt v teler düzenleyen
normlar arasında çok az düzeyl b r farklılaşma vardır. Bu toplumda süreg den akt v teler n toplam akışında
b rb r nden ayrılab l r akımlar pek azdır ve bunlar akrabalık, d n ve yerell k g b bas t düzenlemeler
çerçeves nde gerçekleşt r l rler. Bu çerçevelerde ve her b r dâh l nde çalışan gruplarda göze çarpan b r
örtüşme mevcuttur. Dolayısıyla d n genell kle daha gen ş b r akrabalık b r m n n mülk yet d r ve akrabalık
bağları tüm mensuplar arasında mevcut b r bağdır. Hatta bazen bu t p n daha gen ş ve gel şm ş t pler nde
meslek farklılaşmalar yer alsa da meslek b r mler (örneğ n H nd stan’dak kastlar ve Ç n’dek meslek
klanlar) de akrabalık b r mler ve d nî b r mler olarak çalışırlar.

Genel olarak, bu türün baskın kurumsal örüntüsü ler düzeyde geleneksel olan bağlara vurgu yapar. Sosyal
kontrol kapalı ve talepkârdır. B reyler n sosyal düzenlemeye r ayet sürekl gözetlen r ve genell kle daha
yüksek sosyal öneme sah p yaşlılar ve önde gelenler tarafından yaptırımlara tab tutulur. Hukuk d nden ve
ahlaktan ayrılmış bağımsız b r yapı değ ld r. Dolayısıyla yaptırımlar genell kle doğası t barıyla baskıcıdır ve
sanığa uygulanan cezaların toplumda yüksek düzeyde b r meşru yet mevcuttur. Böyle b r hukuk altında
daha çok araz , mücevherat, rt fa haklarından müteşekk l mülk yet b reylere a t değ l de gruplara a tt r.
Akrabalık grupları ve d nî gruplarla yakın l nt ler neden yle bu mülk yet nesneler genell kle t car değ ş m
dışıdırlar.

Akrabalık, d n ve yerell ğ n gösterd ğ evrensel özell kler sebeb yle bu toplumlarda fark ed leb l r b r kurum
ve s yas otor te olarak b r hükûmetten bahsetmek güçtür. Hükûmet n şler n yer ne get ren bazı grupların
olduğu hâllerde de toplumdak d ğer her şeyde olduğu g b bu müesseseler güçlü b r d nî yapıya sah pt rler
ve toplumu b r arada tutmak üzere çalışırlar. Bu kurumlar toplumun ger kalanı le farklılaşmış, şlevsel
olarak özelleşm ş am ller olarak değ l b r efend n n sah p olduğu şeylerle l şk s g b münasebet kurarlar.

Bu daha lkel toplum b ç m ne karşı d ğer toplum b ç m nde se hem alt ün teler n dâh l nde hem de alt
ün teler arasında toplumsal ş bölümü gel şm şt r. Çok sayıda akt v te b rb r nden farklılaşmış ve özel b r
b ç mde düzenlenm şt r. B reyler n ve toplumun süreg den varlığı bunlardan pek çoğunun karşılıklı bağımlı
ve düzenl b r b ç mde gerçekleşmes n gerekt r r. Aynı zamanda d n n önem azdır ve artık tüm alanlara
anlam katan b r varlığı bulunmamaktadır. D nî nanışların kend s (Hr st yanlık örneğ nde olduğu g b )
g tt kçe daha soyut ve d nî ve ahlak normlar daha gen ş hâle gel r. Akrabalık ve yerell k de daha az yer tutar.
Üyel k artık daha z yade b rey n meslek b r grup ç ndek kend eylemler ve roller le tanımlanmaya
başlanır. Bu gruplara katılım başarı eksenl d r ve katılımın genel b ç m toplum üzer nde büyük b r etk
sah b d r. Değ ş k üyel klere dayalı değ ş k davranış kümeler n düzenleyen normlar çoğunlukla b rb r nden
farklılaşmıştır. Kesk n b r b ç mde formüle ed lm ş olan der n ve gen ş h slere dayanan toplumun tümüne
h tap eden normlar genell kle sayı ve oran bakımından çok mahduttur. Toplum ç nde görece daha küçük
b r mler ve toplam etk nl ğ n n kısıtlanmış b r kes m n lg lend ren çoğu normlar sekülerd r ve genell kle
değ şeb l r olarak tanımlanmıştır. Normların gözetlenmes genell kle bu şte özelleşm ş kurumlara tevd
ed lm şt r. Burada hlal net ces nde bozulan düzen yen den tes s doğrultusunda uygulanan yaptırımlara
sah p olan yasal normlar d nî ve ahlak normlardan kes n b r b ç mde ayrıştırılmıştır. Bu yaptırımların renc de
ed lm ş duyguları tam r g b b r amacı yoktur. Bu hukuk türü tahtında genell kle elden çıkarılab len mülk yet
çoğunlukla b reyler n el nded r ve p yasada değ ş me tab d r. En karakter st k hukuk müessese serbest b r
b ç mde g r len b r anlaşma net ces nde hakların b reyler arasında devr n sağlayan sözleşmed r.

Karşılıklı bağımlılık, farklılaşmış akt v teler ve değ ş k am ller n fark ed leb l r etk ler ne dayanan bu toplum
t p nde b reyler n b rb r üzer ndek etk ler n , haklarını ve yükümlülükler n düzenleyecek özel b r kuruma
ht yaç bulunmaktadır. Dolayısıyla bu toplumlarda ayrı b r hükûmet müesseses bulunmaktadır. Pol t ka
toplumun düzenlenmes ç n gerekl olan hareket zem n n teşk l etmekted r. Karar ver c b r yapı olarak
devlet, toplumun tüm alt b r mler n n b rb r le l şk ve rekabetler üzer nde mutlak b r düzenley c güce
sah pt r. Muhtemelen Durkhe m b r nc türde toplumsal yapının büyüklüğüne göre patr monyal despot zm n
değ ş k türler n , k nc türde de toplumun gel ş m düzeyler ne göre demokras n n değ ş k türler n n
bulunduğunu düşünmekted r.

7.2. İlkel Toplumdan Modern Topluma Geçiş

Durkhe m toplumların lkel olandan daha karmaşık olana doğru b r değ ş m çer s nde olduğunu
düşünmekted r. Buna göre nsanlık makro düzeyde daha küçük ve somut l şk lere dayalı küçük grup
yapılarından (akrabalık, d n ve yerell k) daha gen ş ve soyut l şk lere dayalı büyük grup yapılarına (ulus)
doğru b r sey r ç nded r. Onun değ ş m kavramsallaştırma b ç m bel rl b r noktadan başlayan ve devam
eden süreçler net ces nde daha ler b r noktaya ulaşmak şekl ndek lerlemec anlayışa dayanır.
Şekil 2: Durkheim'in Nedensel İş Bölümü Modeli 
Kaynak: Turner, Beeghley ve Powers (2010, s. 30).

Kend ç nde daha lkel ve daha gel şm ş t plere sah p olmakla b rl kte başlangıçta daha küçük b r toprak
parçasında, sayıca ve yoğunlukça daha az olan b r nüfusa sah p, alt b r mler benzer, homojen ve kend
kend ne yeten toplumlar bulunmaktadır. Nad ren b rb r le karşılaşan bu toplumlar en lkel hâller nde
b rb rler nden kopuk b r b ç mde yaşamaktadırlar. Daha gel şm ş b ç mler nde se let ş mler ve l şk ler olsa
b le b rb rler ne kapalı b r b ç mde mevcud yetler n sürdürmekted rler. Gel şm ş toplum t p nde se
mekânsal olarak gen şl k vardır, nüfus hem sayıca fazla hem de yoğundur; toplum heterojend r ve toplumsal
yapıdak her b r b r m b rb r nden farklılaşmıştır. Bu toplumun çer s ve dışarısı le l şk s hayl yoğun ve
etk leş m fazladır. Burada değ ş m tet kleyen ana unsur morfoloj k yapıda (mekânda veya nüfusta)
gerçekleşecek değ ş mlerd r. Mekânın sınırları gen şley nce, Durkhe m’ n (1995, s. 444) ahlak yoğunluk
olarak adlandırdığı toplumu b r arada tutan temel lkeler dönüşmeye başlar. Ahlak yoğunluk toplumdak
b reyler n toplumun bütününe da r olan düşünceler n n kaynağıdır. Morfoloj k değ ş mler ve ahlak
yoğunluktak değ ş mler tak ben esk dayanışma b ç m şlememeye ve yen b r dayanışma b ç m ne ht yaç
duyulmaya başlanır. Böylece görece küçük olan toplumsal yapı ç nde b rl ğ sağlayan mekan k
dayanışmanın yer n g tt kçe daha karmaşık b r organ k dayanışma alır. Durkhe m’ n burada değ ş me temel
olarak bel rled ğ çerçeve toplumsal ht yaçların g der lmes n sağlayan şlevler n farklılaşmasıdır. B r
toplumsal morfoloj k yapıda değ ş m başladığında toplumun ht yaçlarını g deren müesseseler artık yeterl
gelmemeye, esk şlevler n hakkıyla yer ne get rmemeye başladıkları ç n zorlanmaya başlarlar. Net ces nde
yen şlevler gören yen kurumlar ortaya çıkar.

Bu mutlak b r b ç mde b r modelden d ğer ne geç ş anlamına gelmemekted r. Uzunca b r süre (belk de her
zaman) bu k s değ şen oranlarda b rl kte ş görürler. Ancak zaman geç p toplumun sınırları gen şled kçe
mekan k dayanışma belk sadece toplumun bel rl alt b r mler nde bel rl şlevlerle lg l olarak varlığını
sürdüren b r hâl kazanır. Ancak toplumsal yapının genel nde g tt kçe organ k dayanışma egemen hâle
gelmeye başlar.

Bölüm Özeti

Em l Durhe m sosyoloj de özel b r yere sah pt r. Comte’un sm n koyduğu bu b l m metodoloj k temellere


oturtmak ve d ğer b l mler arasındak konumunu nesnel olarak tanımlama görev n üstlenm şt r. Öte yandan
sosyoloj n n kamusal ve akadem k araçlarını da ortaya çıkaran Durkhe md r. Durkhe m Fransa’nın belk de
Devr mden sonrak en hızlı değ ş m yaşadığı b r dönemde toplumsal değ ş m sosyoloj s n n merkez ne
yerleşt rm şt r. Bu bölümde temelde onun toplumsal ş bölümü kuramı çerçeves nde oluşturduğu sosyoloj s
ele alınmaktadır.
Ünite Soruları

1. Em l Durkhe m aşağıdak eserler nden hang s nde d n hayatın değ ş m le toplumsal


değ şme arasındak l şk y doğrudan ele almıştır?

A) Protestan Ahlakı

B) İnt har

C) D n Hayatın İlkel B ç mler

D) Sosyoloj k Yöntem n Kuralları

E) A len n Mülk yet n ve Devlet n Kökenler

2. Em l Durkhe m hızlı toplumsal değ şmeler net ces nde toplumda meydana gelen
uyumsuzluğu ne olarak adlandırmaktadır?

A) İş bölümü

B) Anom

C) İnt har

D) Uzmanlaşma

E) Toplumsal Bütünleşme

3. Durkhe m’ n kt sad gel şme le toplumsal düzen arasında ne tür b r l şk görmekted r?


4. Modern sanay s stem le Durkhe m’n toplumsal ş bölümü model arasındak l şk ned r? Bu
konuyu değerlend ren b r sayfalık b r deneme yazarak etrafınızdak k k ş ye okutunuz.

5. Günümüzde Türk ye’de yürütülen Türk yel l k tartışmalarını Durkhe m’ın toplumsal
bütünleşme le lg l varsayımları bağlamında değerlend r n z.

CEVAP ANAHTARI

1. c 2. b 3. - 4. - 5. -

You might also like