Professional Documents
Culture Documents
"Küçük Prens" Eseri̇nde Eği̇tsel Öğeler
"Küçük Prens" Eseri̇nde Eği̇tsel Öğeler
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
FRANSIZCA ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI
ANTOINE DE SAINT-EXUPÉRY’NİN
“KÜÇÜK PRENS” ESERİNDE EĞİTSEL ÖĞELER
Hazırlayan
Esma ÇELİK (ŞENYÜZ)
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Esma İNCE
Ankara – 2006
Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü’ne
Başkan ….............................
Üye ......................................
Üye ......................................
i
ÖZET
ANTOINE DE SAINT-EXUPÉRY’NİN
“KÜÇÜK PRENS” ESERİNDE EĞİTSEL ÖĞELER
Esma ÇELİK (ŞENYÜZ)
Daha sonra, eserdeki eğitsel öğeler olarak düşünülen çöl, kuyu, hayvan
masalları kitabı, yılan, baobaplar, volkanlar, gül, Küçük Prens’in ziyaret ettiği
gezegenlerde oturan kral, kendini beğenmiş, ayyaş, işadamı, fenerci, coğrafyacı gibi
tiplemelerle, pilot ve Küçük Prens incelenmiştir.
RÉSUMÉ
“Le Petit Prince” avec son histoire, avec la simplicité de sa langue, avec les
dessins charmants de l’auteur lui-même, maintient depuis sa publication, les
caractéristiques d’une oeuvre qui s’adresse tant aux adultes qu’aux jeunes.
iii
ÖNSÖZ
İÇİNDEKİLER
ÖZET …………………………………………………………........................i
RÉSUMÉ…………………………………………………………………..…ii
ÖNSÖZ ……………………………………………………………………...iii
İÇİNDEKİLER ………………………………………………………….......ıv
KISALTMALAR CETVELİ ………………………………………………..vı
GİRİŞ ……………………………………………………………………..….1
1. ANTOINE de SAINT-EXUPERY………………………………………..3
1. 1. Yaşamı ……………………………………………...………………..…6
1. 2. Eserleri …………………………………………………………….....…8
3. 8. 4. İş adamı ……………………………………………………..….…...49
3. 8. 5. Fenerci ………………………………………………………..…......50
3. 8. 6. Coğrafyacı ………………………………………………………......52
3. 9. Pilot ………………………………………………………………........56
3.10. Küçük Prens ……………………………………………..…..………..58
SONUÇ ……………………………………………………………….….....95
KAYNAKÇA …………………………………………………………….…97
İNTERNET BAĞLANTILARI …………………………………………...100
vi
KISALTMALAR CETVELİ
c.---------------------- : Cilt
Çev.------------------ : Çeviren
S.--------------------- : Sayı
s.---------------------- : Sayfa
Daha sonra, eserdeki eğitsel öğeler olarak düşünülen çöl, kuyu, hayvan
masalları kitabı, yılan, baobaplar, volkanlar, gül, Küçük Prens’in ziyaret ettiği
gezegenlerde oturan kral, kendini beğenmiş, ayyaş, işadamı, fenerci, coğrafyacı gibi
tiplemelerle, pilot ve Küçük Prens incelenmiştir.
1. ANTOINE DE SAINT-EXUPÉRY
için sevginin olması şarttır. Bazı anlara garip, ölçüye sığmaz bir ağırlık veren
sevgidir. Bir manzaranın veya varlığın gizli özelliğini içimize doğuran, kendi öz var
oluşumuzu yaşama bir anlam, eyleme bir sebep katarak aydınlatıveren şeydir sevgi.
Soylu ama kendini üstün görüp diğer insanları küçültmeden; insancıl ama
kuruntusuz ve aşırı duygulu olmadan; bireysel ama düzene bağlı; gerçekçi ve olgucu
olduğu kadar lirik ve gizemli ve her şeyden önce yiğit ve yükselen bir düşüncedir
Saint-Exupéry’nin düşüncesi. Benzeri görülmemiş bir şekilde dengeli ve bütün
zorunluluklara saygılıdır.
1. 1. Yaşamı
olarak dünyaya geldi. Aristokrat bir ailede, oldukça rahat bir çocukluk geçiren Saint-
Ex, annesinin bütün itirazlarına karşın, ilk uçuş deneyimini 12 yaşındayken yaşadı.
Le Mans’ta, İsviçre’de ve Paris’te öğrenim gördü.
1921–1923 yılları arasında, Fransız Hava Kuvvetleri’ne havacı olarak katıldı.
Daha sonra ordudan ayrıldı ve hava postacılığı yaptı.
1926 yılında, ilk eseri olan L’Aviateur yayınlandı.
1927 yılında, Toulouse ve Dakar arasında uçuş görevine getirildi.
1928 yılında ise, Moritanya çöllerindeki görevde filonun şefliğine kadar
yükseldi. Burada geçirdiği günler boyunca Courrier-Sud (Güney Postası) adlı eserini
yazdı.
1931 yılında Paris’e dönen Saint-Exupéry, Vol de Nuit (Gece Uçuşu) adlı
eserini yazdı ve Fémina-Vie Heureuse ödülünü kazandı. Aynı yıl Arjantin’de
tanışmış olduğu Consuelo Suncin’le Fransa’da evlendi.
1935 yılında, Paris-Soir gazetesinin muhabiri olarak, Moskova’ya gitti.
Burada halkın oldukça ilgisini çeken altı makale yayınladı. Yine bu yıl içinde, Paris
ve Saygon arasındaki mesafeyi 5 gün, 4 saatten aza indirmek amacıyla yapılan bir
deneme uçuşuna, teknisyeni Prévot ile birlikte katıldı. 30 Aralık günü, saat 02.45’te
uçakları Libya çölüne çakıldı ve parçalandı. Böylece iki pilot çölde kayboldular.
Çölde üç günlük bir yürüyüşün ardından, bir kervan tarafından bulundular.
1939 yılında, yakın dostu André Gide’in ısrarı ile bir pilotun gözünden
yazdığı Terre des Hommes (İnsanların Dünyası) adlı yapıtı yayınlandı. Büyük ilgi
gören eser le Grand Prix de l’Académie Française (Fransız Akademisi Roman Büyük
Ödülü)’e lâyık görüldü.
1941 yılında, anılarına yer verdiği Pilote de Guerre (Savaş Pilotu) adlı yapıtı
henüz piyasaya çıkmıştı ki, savaş patlak verdi ve Saint-Exupéry, Amerika Birleşik
Devletleri’ne gönderildi. Orada, Amerikalıların Kuzey Afrika’ya yaptıkları
çıkartmaya kadar kaldı. Savaş hakkında yazmış olduğu makaleler Amerika’nın
savaşa katılması üzerinde etkili olacak nitelikteydi. Ayrıca burada, en çok ses
getirecek olan eseri Petit Prince’i yazdı.
1943 yılının şubat ayında Lettre à un Otage (Bir Rehineye Mektup)
yayınlandı. Aynı yıl, nisan ayında, New-York’ta yayınlanan Petit Prince (Küçük
Prens) inanılmaz bir ilgi gördü; dünya çapında 6 milyondan fazla kopyası satıldı.
8
Saint-Exupéry, yaş sınırını aşmış olmasına karşın birçok görevde yer almayı
sürdürdü.
1944 yılında Saint-Exupéry’nin bağlı olduğu birlik, Korsika’daki Borgo’ya
nakledildi. Buradan anavatan üzerine yapılan keşif uçuşları devam etmekteydi. Aynı
yılın 31 Temmuz sabahı, Saint-Ex, Fransa’nın Nazilerin işgali altındaki güney
bölgesi üzerinde uçmak üzere Korsika’dan uçağıyla göreve çıktı ve bu görevden bir
daha geri dönmedi. Ölüm sebebi hakkında kesin bir tespit yapılamadı.
1948 yılında, tamamlanmamış olan, politikaya ve diğer ideallerine yer verdiği
kitabı La Citadelle (Çölün Bilgeliği) yayınlanmıştır.
1. 2. Eserleri
Almanlar tarafından işgal edildiği, İkinci Dünya Savaşı’nın en zor günlerinde keşif
uçuşuna gönderilen pilotların gözünden savaşın insanlık tarihinde yol açtığı
felaketleri dile getiren Saint-Exupéry, bu romanıyla, savaşın anlamsızlığını, yaşamın
anlamını, insanlığı sevmenin yüceliğini, ölüm karşısında hissedilen duyguları, savaş
kazanmanın getirdiği zafer duygusunun kaybettirdiği insanlık anlayışının ancak,
yenilgi sonucu tekrar farkına varılan sevgi yoluyla elde edilebileceğini anlatır.
Yardımseverlik ve sevgi erdemlerini tüm insanlığa adayan Saint-Exupéry, “Her insan
bütün diğer insanların günahını omzunda taşır” (Milliyet Kitap, Nisan 2006) diyerek
bir savaşın yol açtığı felâketlerin sonraki kuşakları ve tüm insan uygarlığını tahrip
ettiğini özellikle belirtir.
Le Petit Prince (Küçük Prens) (1943) : Anlam evreni değişik yorumlara açık
olan Küçük Prens, temelde dostluk ve sevgi özlemini dile getirir. Dostu Leon
Werth’e ithaf ettiği bu eser, çocuklar için yazılmış bir öykü kitabıdır. Ama çoğu
zaman büyüklere özenen çocukların bu merakına cevap vermek için yazılmış olan
büyüklerle ilgili öykülerin aksine, Küçük Prens, büyükler için yazılmış bir çocuk
öyküsüdür ve kendi yarattıkları dünyalarda sıkışıp kalan insanları anlatır.
Exupéry’de yıllar boyunca çeşitli olayların etkisi altında giderek olgunlaşmış daha
soyuta varan bir düşüncedir. Kutsal Kitap’tan da esintiler taşıyan bu eser, büyüklük
ve sonsuzluğa boyun eğme konularını işler.
Ölümünden sonra;
2. KÜÇÜK PRENS
Küçük Prens sayısız gün batımı izleyebilmek için sandalyesini birkaç adım
çekmesinin yeterli olduğu küçücük bir gezegende oturur. Onu bazen melankoliye
sürükleyen çok kibirli bir gülün bakımını yapmak, baobapların sürgünlerini
temizlemek, gezegendeki üç volkanın temizliğini yapmak gibi işlerle uğraşır.
Çiçeğiyle ilgili yaşadığı sorunlar yüzünden diğer gezegenleri ziyaret etmeye karar
verir. Bu gezegenlerin birincisinde bir kral, ikincisinde bir kendini beğenmiş,
üçüncüsünde iç karartıcı bir ayyaş, dördüncüsünde işadamı, beşincisinde
yönetmeliğe sıkı sıkıya bağlı bir fenerci, altıncısında ise ona dünyaya gitmesini salık
veren bir coğrafyacı oturur. Dünyaya vardığında Küçük Prens önce hiç kimseyi
göremez. Sonra bir yılanla karşılaşır. Yılan ona çölde bulunduğunu ve insanlar
13
Küçük Prens, gerçek dışı ile gerçeği birleştiren masal dili ve anlatımıyla
dostluk, doğa sevgisi, sorumluluk, iyilik gibi insan duygularını ve özlemlerini dile
getirmektedir. Küçükten büyüğe herkesi sarmalayan bu insan sevgisi ve dostluk gibi
izlekler yani gerçeğin kendisi, bir masal havasında sevgi dolu bir dille ama birbirinin
içine girmiş simgelerle anlatılmaktadır:
“…sık sık bir leit-motif halinde dönüş yaptığı çocukluk
dönemi ile olgunluk ve yaşlılık dönemini birleştiren bir köprü
başıdır. Bu, çocuklukla olgun çağın ve yaşlılığın
ayrılmazlığıdır. Bu, aynı zamanda çocuk olduğunu unutmuş
olanlara duyulan sevimli ve insansı bir kızgınlıktır. İnsanın
bir bütün olarak ele alındığı, ona yaşamı sevdiren, yaşama
verilmesi gereken türlü değerlerin senfonik bir şiir biçiminde
anlatımıdır. Bu senfonik şiir, bütün öğeleriyle, yapıtta diyalog
biçiminde verilmiştir” (İnal, 1980 :6).
İnsan ve doğanın iç içe olduğu öyküde, Küçük Prens’i yılan sokarak öldürür.
Gözlerin bir şeyin özünü göremeyeceğini, insanın ancak yüreğiyle bakarsa bir şeyi
iyi göreceğini, iyi anlayacağını öğrenen pilot, ölüm gerçeğini kabul etmez. Ama,
ölümün acısını ve ağırlığını da daha çok duymaya başlamıştır ve altı yılın sonunda
bile bir dostun ölümünü unutmaz. Acısı doğal olarak azalsa da asla yok olmaz ve hep
içinde olan dostluk hiç eskimez.
“Burada Orfeus gibi bir mitos vardır, yapıtla okur arasında;
gerçeği bulandıran, kafaları gizil yollara saptıran bir mitostur
bu. Ölüm gerçeği yeryüzünden gökyüzüne, ölümden
ölümsüzlüğe, karanlık topraktan pırıl pırıl parlayan yıldıza
dönüşmüştür” (İnal, 1980 :7).
Bir gezegende başlayıp farklı farklı gezegenlerde devam eden ve dünyada son
bulan öyküde, Küçük Prens ve pilot bir kişinin ikili yansıması olması bakımından
masaldaki diyalog aslında sadece bir monologdur. İnsanın kendisiyle alışverişi daha
da açıkça söylemek gerekirse, insanın kendisiyle hesaplaşmasıdır. Bu yüzden,
masalın başından itibaren Küçük Prens’in sözlerine dikkat edilerek Küçük Prens’in,
15
Yazın dünyasında ve çocuk dünyasında ulaşılamayan her şey ve her yer güzel
olarak düşlenir. Bu düşler simgelerle yazınsal yapıtın öğelerini oluşturur. Küçük
Prens de bu genel benzerlik içerisindedir. Gezegenlerin adı ne olursa olsun, sonunda
bütün gezegenler, bir tek gezegen olarak karşımıza çıkar. Ve bu gezegende insan-
doğa sevgisi sindirilmiş ve saygın bir sevgi olarak sunulur. Bu sevgi ne kadar
duygulu, bu masalsı anlatım ne kadar coşkulu olursa olsun, okuyucuyu gerçeğin
yolundan ayırmayarak duygulanmaktan çok düşünmeye çağırıyor. Böylelikle,
yaşamı, insanı ve yüce değerleri daha iyi değerlendirmeye yardımcı oluyor.
“Gökteki gezegenler, farklı yıldızlar bir cennet ülkesi gibi
sunulurken, küçücük bir gezegende bir çiçekle Küçük
Prens’in dostluğu ölümsüzleştirilirken, aynı sahne ve aynı
tablolar sayfalar değiştikçe yeryüzüne taşınır ve sonunda
yeryüzü, bir yeryüzü cennetine dönüştürülür. Bir tek çiçeğin
filizlendiği, yılanların cirit attığı çöller cennete dönüşür”
(İnal, 1980 :7).
Saint-Exupéry, Küçük Prens’i bir büyük insana, en iyi dostu Leon Werth’e
adadığı için çocuklardan özür diliyor. Çünkü o her şeyi hatta çocuklara yazılmış
kitapları bile anlayıp değerlendirebiliyor ve açlık çektiği, üşüdüğü Fransa’da
avutulmaya ihtiyaç duyuyor. Ama yine de bütün bu özürler yeterli gelmezse, o da bu
kitabı çocukluğundaki bu büyük adama adamak istiyor. Zira pek azı bunu anımsasa
da, tüm büyük insanlar önce çocuk olmuşlardır. Bu yüzden o da kitabını
çocukluğundaki Leon Werth’e adıyor. Bütün bunlar Saint-Exupéry’nin kalbindeki
insan sevgisini en güzel şekilde yansıtmaktadır.
Küçük Prens aslında bir çocuk kitabı gibi görünse de kırılgan ve temiz
anlatımıyla, her yaştan insan için bir başucu kitabı olmayı kesinlikle hak etmektedir.
Bu kitapla, okuyucu, altın sarısı saçlı ve temiz yürekli Küçük Prens’in diğer
gezegenlere ve dünyaya yaptığı yolculuğa tanık olurken, aynı zamanda sevgi,
dostluk, bağlılık, sorumluluk, bilgelik, önyargı, doğa sevgisi gibi kavramları
sorgulama fırsatı da bulmaktadır. Bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyasını
anlatan bu kitap, masal havasında kolay okunmasının yanında okuyucuya hiç de
hafife alınmayacak varoluşa ilişkin sorular sordurtarak değerleri düşünmesine
yardımcı olmaktadır. Mimar Emre Arolat, Radikal Kitap’ta bu konuyla ilgili
görüşlerini şöyle dile getirmektedir:
“…herkesin Meksikalı şapkasına benzettiği resmin, aslında
fil yutmuş bir yılan olmasıyla zihnimde sembolleşen
‘görüntünün arka planlarının farklılığı’ meselesini, ilk olarak
bu kitabı okuduğumda kavramaya başladığım da bir gerçek.
Hayatımın en uzun bölümünü ayırdığım mimarlık etkinliğini
sürdürürken ve bunun dışında kalan her anda, hala dünyayı
anlamaya, şeylerin arkasındaki hakikatı kavramaya çalıştığım
bugün, Küçük Prens’in önemli bir atlama taşı olduğunu
düşünüyorum” (2005 :17).
Eserdeki rolü anlatıcıya bilgi vermek olan Küçük Prens, ona derinlik ve
esneklik içinde birçok şey öğretir. Öncelikle Küçük Prens, çocukluk döneminin öğüt
verme heveslisi küçük bilgini değildir. Aksine içine kapalı, sakınma ve ihtiyatla
doludur. Bazen ders verir gibi görünürse de, bu, fırsatını bulduğunda ve yavaş bir
biçimde gerçekleşir. Hem anlatıcının hem de okuyucunun, çocukta olmayan bir şeyi
hayal etmek ya da boşlukları doldurmakta işi oldukça zordur. Genç kahraman
kendisine söylenmeyen birçok şeyi bilir. Kahramanına oynattığı zıt rol ve sese
verilmiş önemle, Saint-Exupéry’nin görünüşteki kişi olduğu çok açıktır.
18
Kitabın yayınlanmasından altı yıl sonra Le Petit Prince adlı bir uçakla Sahra
Çölü’ne uçan, Küçük Prens’in yazarı Saint-Exupéry’den bir daha haber
alınamamıştır.
Küçük Prens Avrupa Birliği parası Euro piyasaya çıkmadan önce, 1992 ve
1999 yıllarında basılan 50 Fransız Frank’ının üzerinde bir tarafında portresi diğer
tarafında kendi çizdiği Küçük Prens olarak çoktan yerini almıştır.
160’dan fazla dile çevirisi yapılan ve dünyada 80 milyon adetten fazla satılan
Küçük Prens, uluslararası bir eser olma unvanını kesinlikle hak etmektedir [ 6 ].
“Journal français d’Amérique’te (Aralık 1990 :12) yayınlanan bir makaleye göre, ‘bu
küçük öykü, 21.yüzyıla yaklaşmada en önemli olduğuna karar verilmiş Fransız
edebiyatı ürünü on kitaptan birisidir’. Le Parisien Aujourd’hui tarafından
gerçekleştirilen ‘Yüzyılın Anketi’’nde ‘Yüzyılın kitabı hangisidir?’ sorusuna verilen
cevaba göre ise (Kasım 1999), Küçük Prens “Yüzyılın Kitabı” seçilmiştir” [ 7 ].
23
Japonya’da, Fuji Tepesi’nin yakınında, 15.000 nüfuslu küçük bir şehir olan
Hakon’da, Küçük Prens’in Müzesi bulunmaktadır. 1999’da kurulmuş olan ve Küçük
Prens’in babasına adanan bu müze, Saint-Exupéry’nin dünyasına ve onun dönemine
gerçek bir dalış niteliği taşımaktadır. 10.000 metrekarelik bu alana, önce gezegeninin
üstünde Küçük Prens’in heykelinin olduğu, Saint-Maurice de Rémens şatosunun
aynısının yeniden meydana getirildiği büyük kapısından girilmektedir. Saint-
Exupéry’nin 1900’de doğduğu sokağa gelinmektedir. Burada çocukluğunu ve Juby
burnu, Arjantin, New-York vs gibi hava postacılığı yaptığı yerleri tanıtan farklı
salonlarda pilotun yaşamıyla ilgili birçok kesite yer verilmektedir. Duvarlar dönemin
belgeleri ve çeşitli fotoğraflarla olduğu kadar yazarın elyazmalarıyla da dikkat
çekmektedir. Ziyaret, Küçük Prens’in çevirilerinin bulunduğu bir sergiyle devam
etmektedir. Sonra dış yüzeyinin Saint-Maurice de Rémens şatosunun gerçek
görüntüsü büyüklüğünde bulunduğu Fransız Kadınlı Bahçe’ye varılmaktadır.
Bunların, şatonunkine ilham veren küçük kiliseyi ya da Saint-Exupéry’nin
Consuelo’su gül bahçesini de unutmadan, Hakon’daki Küçük Prens Müzesi’nde
korunan sayısız gizemden sadece birkaçı olduğu söylenebilir. Altı yılda bir
milyondan fazla kişinin ziyaret ettiği bu müzeyi, 1999 yılında, Antoine de Saint-
Exupéry’nin doğumunun yüzüncü yıldönümü dolayısıyla kuran Madame Akiko
Torri, Küçük Prens’i, birçok kişi gibi çocukluğunda keşfetmiştir. Bu kitaptaki pilot,
onda gerçek bir tutku oluşturduğu için, çok geçmeden Saint-Exupéry’nin mirasının
Japonya’daki tanıtımcısı olmuştur [ 8 ].
Küçük Prens’in bir tiyatro uyarlaması ise, Brezilya’da São Paulo’da 11 Mart
2006’da ilk defa gösterime girmiştir. Önemli teknik araçların kullanıldığı çok orijinal
olan bu uyarlama, João Falcão tarafından sahneye konmuştur. Küçük Prens rolü,
2003 yılında gençlere yönelik başka büyük bir öykünün uyarlamasındaki büyük
başarısıyla tanınan Luana Piovani tarafından yorumlanmıştır [ 9 ].
bitirmemek için her seferinde birkaç sayfa okuduğunu belirterek şöyle demektedir:
“Sözcükler, cümleler ve imajlar o kadar değerli ki…” [ 10 ].
“100 Temel Eser” arasında 71. sırada yer almasına karşın, Küçük Prens’in
listeden çıkarılmasına neden olan bölümler şöyledir:
“Küçük Prens’in geldiği gezegenin asteroit B 612 olduğunu
sanmam için ciddi kanıtlarım var. Bu asteroit 1909’da bir
Türk gökbilimci tarafından bir kez teleskopla görüldü. O
zaman bu keşfini büyük bir gösteriyle Uluslararası Astronomi
Kongresi’nde tanıtmış, ne var ki kıyafeti nedeniyle hiç kimse
ona inanmamıştı. Büyük insanlar böyledir işte. Asteroit B
25
612’nin ünlenmesi için ne mutlu bir olay ki, bir Türk lideri
halkına Avrupalılar gibi giyinme zorunluluğu getirdi; aksine
davranan ölüm cezasına çarptırılacaktı. Bizim gökbilimci
gösterisini 1920’de çok şık bir giysi içinde yineledi. Ve bu
kez herkes onun düşüncesini paylaştı.” (18–19)
çevirisinde “sınırsız yetkili Türk başkanı”, Emel Tanvar’ın çevirisinde ise “büyük ve
değerli kumandan” ifadelerine rastlanmaktadır.
Küçük Prens, gerçek dünyaya gönderme yapan özyaşamsal değil, kurgusal bir
kitaptır. Bu kitapta yazar çocukluğunu değil çocukluğu anlatmakta ve çocuk
duyguları ile yaşam sorunları arasında sıkı bağlar kurmaktadır. Ayrıca ısrarla yazarın
kurgusal dünyasını gerçek dünyaya gönderme yapmak isteyenlerin de bildiği gibi,
1920’de henüz kıyafet yasası da çıkmamıştı. Üstelik yazar, bu kişiye olumlu bir
anlam yükleyerek, onun sayesinde kıyafet yasası çıktığını, şalvar ve fesinden dolayı
projesi Kurultay’da kabul görmeyen Türk gökbilimcinin, çağdaş kıyafetiyle aynı
projeyi sununca projesinin kabul gördüğünü ifade etmektedir. Yazar, kıyafeti
yüzünden sözüne kulak asmayan Uluslararası Gökbilimciler Kurultayı’ndakilere de
olumsuz anlam yüklemekte ve onları da çocukların duygularını anlamayan,
önemsemeyen, görünüşe ve rakamlara önem veren büyüklere benzetmektedir.
Öyküde olay, uçağı bozulan Pilot’un çölde başına gelenleri geriye dönük
anlatmasıyla başlar. Sahra Çölü’ne düşen Pilot, tamamen olağanüstü, bilmece gibi,
küçük, iyi bir adamla yani Küçük Prens’le karşılaşır. Küçük Prens ona öyküsünü ve
diğer gezegenlere yaptığı ziyaretleri anlatır. O, gittiği gezegenlerde tamamen farklı
görünen ama aslında birbirine de benzeyen çeşitli insanlarla karşılaşmıştır. Bunlar
sırasıyla hükmetmeye meraklı bir kral, kendisine hayranlık duyulmasını isteyen bir
kendini beğenmiş, içmek için kendince bahaneler üreten bir ayyaş, sürekli çok
meşgul olan ciddi bir işadamı ve işgüzar bir fenercidir. Son ziyaret ettiği gezegen
olan dünyada ise pilottan önce bir tilki ve bir yılanla karşılaşır. Pilota gezegeninden,
kaprisli çiçeğinden, yanardağlarından, baobaplardan bahseder. Pilotun uçağını tamir
etmesinin ardından, Küçük Prens, gezegenine dönmek için yılana kendini sokturur.
Ve “İnsan ancak yüreğiyle bakarsa bir şeyi iyi görür, iyi anlar.” (74) gibi
eğretilemeli ifadeler ya da “—Oysa aradıkları şey bir tek gülde ya da biraz suda
bulunabilir.” (80) gibi paradoksal doğrulamalardır. Daha da ilginç olanı ise, bu
inanılmaz imaj ve temaların çok ciddi bir tonda verilmiş olmasıdır.
Bu öykü, “Bir zamanlar kendisinden ancak biraz daha büyük bir gezegende
oturan ve bir dosta gereksinimi olan …” (20) küçük bir prensin öyküsüdür. “Bu
öyküye peri masallarındaki gibi başlamak isterdim.” (20) diyor Saint-Exupéry daha
ilk sayfalarda. “Yaşamı bilenlere bu çok daha gerçek gibi görünebilirdi.” (20) Ama o
31
Yazar “Çünkü ben kitabımın baştan savma okunmasını istemem.” (20) diye
okuyucuyu kitabının nasıl okunması gerektiği konusunda uyarmayı ihmal etmemiştir.
Çünkü bu macera dış olaylarla geçiyor ama aslında yazar gibi, Küçük Prens’in de iç
deneyimlerinin öyküsüdür. Her ikisi de dostluğu sonunda bulurlar. Saint-Exupéry, bu
eseri, akılla algılanabilen gerçeklerin, sırların dünyasını bulmak ve bu iç imajları
daha yakından tanıtmak için yazmıştır. Küçük Prens, insanüstü özellikleri olan, bilge,
kahraman, ışıklarla donatılmış, gerçek insanın imajıdır.
Küçük Prens’i daha iyi kavrayabilmek için, kitapta yer alan eğitsel öğelerin
işlenişine göz atmak yerinde olacaktır.
3. 1. Çöl
Çöl; susuz, kurak ve sıcak olması nedeniyle aslında insan yaşamı için uygun
bir yer değildir. Bu yüzden de tehlikelerle doludur. İnsanlardan uzak bir yer olan çöl,
yalnızlık duygusuyla başa çıkmanın oldukça zor olduğu bir yerdir.
Küçük Prens’in dost aramak amacıyla geldiği dünyada, çölü seçmesi bir
tesadüf değildir. Şehirleri, caddeleri, sokakları olmayan bir yer olan çöl, diğer
yerleşim yerlerine benzememektedir. İnsanların kirlettiği yerleşim yerleri karşısında,
çöldeki gökyüzünün temizliği, el değmemiş kumların parlaklığı çölün çekiciliğini
arttırmaktadır.
Çöl, kahramanın varlığının yeni bir devresinin başlaması yani yeniden doğuş
için seçtiği yer olması açısından da önemlidir. Kahramanın Sahra’da bulunması,
düşüncesini yücelterek meditasyon yeri olarak çölü seçmesine yol açmıştır. Yazara
göre, çöl, suyun yokluğu yüzünden hayatta kalmak için, insanın savaşmak zorunda
32
olduğu, ölüm kalım savaşını içinde barındıran ve bir an önce kaçılması gereken bir
yerdir.
Tekdüzelik çölün dinidir. “Çölü güzelleştiren şey, burada bir yerde bir
kuyunun saklı oluşudur…” (78) Küçük Prens’in bu düşüncesi, kendi yaşam
felsefesini çok güzel bir şekilde açıklamaktadır. “Kumdaki bu gizemli ışıltıyı ansızın
kavramak beni şaşırtmıştı… ister yıldızlar ya da çöl söz konusu olsun, bunların
güzelliği göze görünmez!” (78)
33
Çöl, belli belirsiz görüntülere canlılık vererek gizemli bir anlatımla öyküyü
canlandırmaktadır. Hiçliği ve sessizliği ile duyarlılığı arttırmakta ve günlük yaşamın
sıradanlıklarını ışıklandırmaktadır.
“Çöl, pilot için, yaşamın tesadüfen kabul etmeye zorladığı
ama aynı zamanda istediği bir dinlenme anıdır, bir mola
yeridir. İnsanın orada yaşamının önemli bir anı durur,
olayların, görünümlerin ötesinde, aşırı isteklerden uzak bir iç
yaşamın olduğunu ve bir tanrıyı hisseder” (Monin, 1975 :29).
3. 2. Kuyu
Bu betimleme ve köyün niteliksel anlatımı ile bu kuyu basit bir obje olmaktan
çıkıp bir simge halini almaktadır. Köy kuyusu yaşamın merkezidir, evin kalbidir.
İnsanlar, yaşamın penceresi bu kuyunun etrafında toplanırlar, köy ahalisi orada
karşılaşır ve aynı günlük eylem içinde birleşir. Susuz bir yaşam da
düşünülemeyeceği için, özellikle çölde suyun olması, bir kuyunun bulunması insan
için yaşamsal bir önem taşımaktadır. Bu kuyu, insanlar ve su arasında bir bağdır.
34
Yazarın öyküde hayvanlara sık sık yer vermesi ve onlara önemli anlamlar
yüklemesi yazarın bu hayvanları rasgele değil, bilinçli bir şekilde seçtiğini
göstermektedir.
—Koyun: Küçük Prens gezegenine götürmek için bir koyun istiyor. Koyun
genellikle saflık, masumiyet, sevinç ve tatlılık arayışını temsil eder. Ama buradaki
koyun, çiçeği yiyebilen, tehlikeli, yıkımın simgesi, zayıf görünüşlü ama boyunluk
takılacak kadar da inatçı bir hayvandır.
Bu cümlelerin ışığında, Küçük Prens’in dünyaya geliş amacı, çok açık bir
şekilde görülmektedir: O kendisine bir dost aramaktadır. Ayrıca, dünyaya indikten
sonra, pilotla karşılaşmasındaki ilk isteğinden de “Bana bir koyun çiz” (11) bu sonuç
çıkarılabilir.
daha sonra tilkinin dostluğunu, pilotun anlayışını, çiçeğini, suyu istiyor. Ama pilotu
ya da tilkiyi yanında götüremeyeceği için onlarla ilgili olarak sadece anıları kalıyor.
Bu anılar buğday tarlalarında ya da geceleyin yıldızları seyrederken yeniden
belirecek.
Tilkinin bir felsefesi, bir konu üstünde uzun uzun görüşleri, giriş ve çıkışları
var. Onun için, ağırbaşlılığın, bilgeliğin, ölçülülüğün simgesi denilebilir. Yazarın çok
değer verdiği bu tuhaf hayvan diğer tilkilere benzememektedir.
Bir usta, bir öğretmen olan tilki aynı zamanda mütevazı, dostluk ihtiyacı
duyan, acı çekebilen insansı bir varlıktır: “—Lütfen, evcilleştir beni!” (69) diyor.
37
Ama bununla birlikte bencil olmayan bir varlık: “—Sonra geri gelip bana veda
edersin; o sırada sana armağan olarak bir sır vereceğim.” (72)
3. 4. Yılan
Dünyaya vardığında, Küçük Prens’in karşılaştığı ilk canlı bir yılandır. Yılan,
bilmecemsi bir şekilde konuşuyor. Küçük Prens, çiçeğin ve diğer hayvanların dilini
anladığı gibi, yılanın da dilini anlıyor.
“—Peki insanlar nerede, diye sordu yeniden sessizliği
bozarak Küçük Prens. Çölde insan biraz yalnız gibi de…
—İnsanlar arasında da yalnızlık duyulur, dedi yılan.
(…) Küçük Prens’in ayak bileğine bir altın bilezik gibi
dolandı:
—Ben dokunduğumu gelmiş olduğu yere, toprağa geri
gönderirim, diye ekledi. Ama sen tertemizsin ve bir yıldızdan
geliyorsun...” (60)
“Ayak bileğinin yanında sarı bir parıltı ortaya çıktı.” (91) der
pilot Küçük Prens’in ölümü sırasında.
Yılan hakkında daha önceden hiçbir bilgiye sahip olmayan Küçük Prens,
onun dış görüntüsü karşısında, yılanın inceliği ve yerde sürünmesi yüzünden ona
karşı bir acıma duymaktadır. Onun zehirleyerek insanları öldürebileceğini
bilmediğinden yılanın ne kadar tuhaf ve acınacak bir yaratık olduğunu
düşünmektedir. Yılan da karşılaşacağı tehlikelerin farkında olmadığı ve tanımadığı
dünyada yapayalnız olduğu için ona acımaktadır.
Öyküde yılan altın bir bilezik şeklinde çöreklenmiş; bir yılana özgü özellikler
göstermektedir. “Oradaydı, Küçük Prens’in karşısında dikilmişti, sizi otuz saniyede
öldüren o sarı yılanlardan biriydi.” (84) Bu ölüm aracı güneş ışığı gibi sarıdır ve
Küçük Prens’in “—Tuhaf bir hayvansın sen, bir parmak kadar kalınsın…” sözüne
“—Ben bir kral parmağından daha güçlüyümdür…” diye cevap vermektedir.
3. 5. Baobaplar
Zira baobaplar o kadar büyük bir hızla çoğalıyorlar ki insanda acelecilik hissi
uyandırıyorlar. Konunun aciliyetine dikkat çekmek için en iyi yolun bu olduğu
düşünüldüğünden, baobaplar, kitaptaki diğer resimlerden daha büyük çizilmiştir.
“Baobapları çizdim, çünkü bu işin ivedi olduğu duygusu beni yönlendirmişti.” (24)
3. 6. Volkanlar
3. 7. Gül
— Kırılganlığı için:
“—Çiçekler narindir…” (28) “…küçük bir koyunun ne
yaptığının farkına varmadan, bir sabah, böyle ansızın
yutuverdiği bir çiçek tanıyorsam, bu önemli değil ha!” (30)
— İçtenliği için:
“—…kötülük düşünmez, ellerinden geldiğince içlerini rahat
ettirirler. Dikenlerine bakıp kendilerini müthiş sanırlar…”
(28)
— Uzaklığı ile:
“—Çiçeğim orada, bir yerde…” (30)
— Kişiliği için:
Başkalarına benzemeyen bu filiz kocaman bir tomurcuk oluşturarak çiçek
vermek için hazırlıklara başlıyor. Güzel görünme merakı yüzünden hazırlıklarını bir
türlü bitiremiyor. O hiç de alçak gönüllü değil ama coşkulu. Can sıkıcı
düşünceleriyle, ürkek övünmesiyle ve aşırı istekleriyle (kahvaltı, paravan, fanus)
Küçük Prens’in canını sıkıyor. “—Sizin burası çok soğuk. Kötü bir yer.” (33)
Kendini beğendirme çabasıyla “—Saçım başım darmadağınık…”(31) diyor. Küçük
Prens’in “—Ne kadar güzelsiniz!” sözüne “—Öyleyimdir… Hem güneşle aynı
zamanda doğdum…”(32) diye karşılık veriyor. Onun zavallı kurnazlıkları, öylesine
öksürüğü, Küçük Prens’e acı çektirme çabaları, övüngenliği Küçük Prens’i çileden
çıkarıyor. “—Kaplanlar pençeleriyle gelsinler de görelim!... Kaplanlardan hiç
korkmam.” (32)
olanaksızlığını öğretecek. “Oysa insanların aradıkları şey bir tek gülde ya da biraz
suda bulunabilir.” (80)
3. 8. Gezegenlerde Oturanlar
3. 8. 1. Kral
Kral 325 numaralı küçük bir gezegende oturuyor. Bütün krallar gibi, erguvan
kırmızısı ve ermin kürkünden giysiler giyinmiş ve süssüz ama görkemli bir tahta
oturmuş. Biraz çıkarcı ve geleneksel düzenin bir parçası olan kral hızlı ve anlaşılmaz
bir biçimde konuşuyor.
Kral kibirli ve insani sınırlarını kabul etmeyen hiç kimseyi tanımıyor. Kendisi
de başkaları gibi, gerçek durumunu, gerçek yeteneklerini gizliyor. Krallığının
eksiklerini ve zayıflığını bir an kabul ediyor.
“…kral her şeyden önce otoritesine saygı gösterilmesini
istiyordu. Karşı gelinmesini hoş göremezdi.” (39)
Kral zaten esnemekte olan Küçük Prens’e esnemesini emrederek, gayet doğal
bir olayın iktidarını zedeleyici bir görüntü oluşturmasını kendince engellemeye
çalışıyor. Küçük Prens’in kralı, itiraza, itaatsizliğe, disiplinsizliğe tahammül etmeyi
bilmiyor. Başkalarının fikirlerine önem vermiyor ve kararlarına da saygısızca
davranıyor. Emirlerinin yerine getirilebilmesi için onları duruma uygun hale getiren
kral, böylece otoritesini korumaya çalışıyor ve akla uygun buyruklar veriyor. Her
şeyi yargılamaya izin veren akılcı ve eleştirel düşünceden yararlanıyor. “Halkına
kendisini denize atmasını buyurursan, başkaldıracaktır. Buyruklarım mantıklı
oldukları için bunlara uyulmasını istemek hakkımdır.” (40)
Efsanevi bir kralı oynayan 325 numaralı gezegenin kralı, mutlak güç ve
egemenlik istiyor. Ama kendisinden ve yaşlı bir fareden başka hiç kimsenin
yaşamadığı bu küçücük gezegende bu mümkün değil. Hazır hükmedecek birisini
bulmuşken onu kaybetmek istemeyen kral, onun gitmesini engellemek için ona
vaatlerde bulunuyor: “—Gitme, seni bakan yaparım!” (41) “—Seni büyükelçim
yaparım.” (42)
46
3. 8. 2. Kendini beğenmiş
Aslında kendini beğenmiş de kral gibi, biraz dostluk, biraz tanışma arıyor.
“—Kırma beni, yine de hayran ol sen!” (44) diye Küçük Prens’e yalvarıyor. Yine
kral gibi, o da insan ilişkilerinde biraz hata yapıyor. Küçük Prens’in “—Ama
gezegeninde senden başka kimse yok ki!” (44) sözünü duymazdan geliyor. Bu
düşünce tarzı, onu, yaşamın gerçeklerinden uzaklaştırıp bilinçsizliğe sürüklüyor.
3. 8. 3. Ayyaş
3. 8. 4. İşadamı
Küçük Prens’in gittiği dördüncü gezegende işiyle çok meşgul bir işadamı
oturmaktadır. Zira “O denli işine dalmıştı ki, Küçük Prens geldiğinde başını bile
kaldırmadı.” (46) İşadamı matematiğin daha doğrusu toplamaların içinde kaybolmuş
bir şekilde sürekli hesaplamalar yapıyor. Artık hesaplamalar dışında her şey ona
sıkıntı veriyor. İşadamı sözcük bilgisinden yararlanarak düşüncelerini ifade etmek
yerine, basit sözcüklerle onları anlatmaya çalışıyor. “Yıldızlar” demek yerine o
şairane bir şekilde şöyle demektedir:
Kral, kendini beğenmiş, işadamı gibi kişiler, eşyaya sahip olma gibi dış
zenginliklerle iç fakirliklerini unutmak istiyorlar. İşadamı zamanın para olduğu bir
dünyada hayalindeki çocukça coşkuyu bastırıyor ve sürekli ciddi bir adam olduğunu
dile getirerek tabiatının derinliklerindeki çocuksu masumiyeti böylece bastırmaya
çalışıyor: “Ciddi adamım ben! Düş kuracak zamanım yok.” (47).
kaybetmemek, mülkiyet, zenginlik, bir düşüncenin ilk kez onun aklına gelmesi,
bankaya yatırmak işadamı için söylenebilecek anahtar kelimelerdir.
3. 8. 5. Fenerci
rutin bir şekilde çok bağlı olan bu fenerci “emir emirdir” sözünü kendine ilke
edinmiştir. Kuralların mantıklı olup olmadığını sorgulamadan gözü kapalı bir şekilde
görevini yerine getirmektedir:
“—Eskiden akla yakındı. Sabah söndürür, akşam yakardım…
Gezegen yıldan yıla gitgide daha hızlı dönmeye başladı, ama
yönetmelik değişmedi!” (52)
Fenercinin işini mükemmel bir şekilde, hiç aksatmadan yaptığı tartışılmaz bir
gerçek. Küçük Prens de çok olumlu bir perspektiften bakarak onun için şöyle
düşünüyor: “…bu adamı tüm ötekiler, kral, kendini beğenmiş, ayyaş, işadamı
küçümserdi. Ama yine de bana gülünç gibi görünmeyen tek kişi o… Belki de kendisi
dışında başka bir şeyle uğraştığı için.” (53) Kendisine dost olmaya en yakın kişi
olarak da onu görüyor: “Ötekilere kıyasla, dost olabileceğim tek kişi oydu.” (53)
Küçük Prens gezegenden ayrılırken üzgündür. Zira “Bu kutlu gezegenden, özellikle
yirmi dört saatte 1440 günbatımı izleyemediği için ayrıldığına hayıflanıyordu
aslında!” (53)
52
“—İşin feci yanı da bu ya!” (52) diyerek gerilimi artırıyor. İnsani dengenin
zararına çalışma inancının, üretimin hızlanmasının, serinin veriminin ya da toplumsal
rutinin gönüllü bir kurbanı bu fenerci basmakalıp işlerin arkasında gerçekliği
çarpıklaştırıyor: şans, yönetmeliğe bağlılık. Asla söz konusu hiçbir değeri, hiçbir
iddiayı, hiçbir geleneği, hiçbir alışkanlığı ertelemiyor. Bir makine, robot, köle,
ilkelerin insanı, eskiye dönük bir kişi olan bu fenerci kendisinin ve dünyanın
değişimini reddediyor.
3. 8. 6. Coğrafyacı
Küçük Prens’e göre, coğrafyacının yaptığı iş, kral ve işadamının yaptığı işten
daha az gülünçtür. Küçük Prens, onu önce sonsuz bilgi kaynağı olarak görür, çünkü
coğrafyacı kendini denizlerin, ırmakların, kentlerin, dağların ve çöllerin nerede
olduğunu bilen bir bilgin olarak tanıtır. Küçük Prens, büyük bir merakla sorular
sormaya başladığında, coğrafyacının içinde yaşadığı dünyanın güzelliklerini
53
bilmediğini anlar.
Bir kitapta bütün dünyayı tespit etmeyi hayal ederken onun amacı aylaklık
yapmak değildir. Kaybolup gitmek korkusuyla bilinmemeyi isteyen bir kişidir
coğrafyacı. Sonra o ciddiyetinin, öneminin, sorumluluğunun arkasına sığınıyor.
Yazılarının sürekliliği, bürosu, incelemeleri ile kişisel görüşünün simgesi olmuştur.
“—Neyin nesidir, merak ederim şu esnemeleri. Haydi! Bir daha esne. Bu bir
buyruktur.” (37)
“—Ellerini çırp da gör… Kırma beni, yine de hayran ol sen!” (43–44)
“—Onlara sahibim. (yıldızlara)” (48)
“—Bana gezegenini anlatacaksın!” (56)
Ayyaş ya da kral gibi belirli bir rolün, sınırlı bir yaşam alanının dışına
çıkamayan kişilere rastlamak için, Küçük Prens gibi gezegenleri dolaşmak
gerekmiyor. Dar bir alana hapsolmuş, hep bir şeyin peşinde koşan, sürekli koşuşan,
belirli bir rolün tutsağı kişiler toplumda her zaman vardır. Bu tutsaklık, bu koşuşma,
bu tekdüzelik ise başkalarının bağımsız bireyler olarak algılanmasını, onların iyi ya
da kötü özelliklerinin, varsa erdemlerinin farkına varılmasını engellemektedir.
Ayyaş, kral, kendini beğenmiş, iş adamı Küçük Prens’i onları algılayan, onları
merakla dinleyen bir kişi olarak algılamıyor ve onun bireyselliğinin farkına
varamıyorlar. Kral emirlerine uymasını, kendisine emir verilecek olanaklar
sağlamasını, kendisini beğenmiş ona hayran olunmasını bekliyor. İkisi de Küçük
Prens’e belli bir görev veriyor, onun bireyselliğini tanımak yerine ondan yalnızca
belirli bir görevi üstlenmesini bekliyorlar. İş adamı işine, ayyaş içkisine öylesine
bağımlılar ki, tüm yalnızlıklarına karşın, Küçük Prens’in gelişini algılayamıyorlar.
56
3. 9. Pilot
Küçük Prens nihayet ziyaret için dünyaya geliyor. Dünyada oturan kişiler de
diğer gezegendekilere benzer özellikler gösteriyorlar. Makasçı ve satıcıdan sonra
Küçük Prens pilotla karşılaşıyor ve ona başından geçen bütün olayları anlatmaya
başlıyor. Bu uçak pilotu aynı zamanda öykünün de anlatıcısıdır. Monin’in
(1975:100) vurguladığı gibi, pilotluğu meslek olarak seçen Saint-Exupéry sadece bir
eylem adamı olmakla kalmayıp aynı zamanda bir öncü (uçak filosunda öncü, rehber,
yazar, kitap ressamı, mucit), bir analizci (çocuklar için doktor, nükteciliği, renklerden
ve sözcüklerden yararlanması ile bir sanatçı, insan incelemeleri ile alışılmış aktif bir
grup), adı ve lakabı (Saint-Ex) ile yazar olarak bilinmektedir.
Pilot dünyada yaşayan binlerce pilottan sadece birisidir. Onun ufuğu kumla,
kuyuyla, uçakla; ilişkileri ise sarışın küçük bir çocukla sınırlı görünse de aslında
sürekli böyle değil. O diğer insanlardan bahsetmeyi biliyor ve büyük insanlarla çok
sık bir arada yaşadığı için onları çok yakından tanıyor. Uçakla dünyanın aşağı yukarı
her yerine gittiği için her yeri az çok biliyor. Artık oraya buraya gidip gelmiyor.
Tanıdığı dünyada o kadar çok hayal kırıklığına uğramış ki, insanlar artık düşüncesini
değiştiremiyor.
“O ne arıyor” sorusuna “hiçbir şey” diye cevap verilebilir. Kader onu çölde
yakalıyor. Onu yönlendiren koruma içgüdüsünü unutarak zor bir tamiratı tek başına
başarmayı deniyor. Çölde yürümenin, bir kuyu keşfetmenin, Küçük Prens’i
dinlemenin, onun için resim yapmanın mutluluğunu tadıyor. Korumak, kazanmak
istediğinde, Küçük Prens’in bu gülmesini artık işitemeyeceği fikrine tahammül
edemeyeceğini anladığında, gerçeklerin ve olayların aksine, fenerciye ya da krala
yakışır bir cümle kurarak üç kere tekrarlıyor: “Bırakmayacağım seni…” (88) .
Çölde uçağın bozulması, ısı, çölde meditasyon, inanç birliği ihtiyacı gibi
konuların önem kazanmasına yol açıyor. Küçük Prens’ten daha kahraman olan bu
pilot, motorunu bu içsel yolculuk esnasında onararak, yeniden yola çıkmaya hazır
hale geliyor.
“Bozuk uçaklı pilot, yüzeyselliğe ve günlük yaşamın
sıradanlığına artık tahammül edemeyen ve manevi rehberin,
ilahi pilotun, insani ısıyı taşıyıcı elçinin, bütün insanların
bütün eylemlerinin sorumlusunun, kılavuz insanların rolüne,
çocukluğa, varlığın gerçek değerlerinin anlaşılmasına,
dostluğa doğru ilerleyen insanı simgeleştirmiştir”
(Monin, 1975 :105).
Küçük Prens her şeyden önce bir çocuktur. Ama çölde bulunuşu, söyledikleri,
davranışları akılla ve mantıkla açıklanamadığı için oldukça gizemli bir çocuktur da.
O da diğer bütün çocukların gösterdiği tepkilere benzer tepkiler verir. Kitabın daha
ilk sayfalarında “— Lütfen… Bana bir koyun çiz!” (11) diyor pilota çocukça bir
tepkiyle. Küçük Prens sağlıklı ve genç bir hayvan resmi elde etmeye uğraşıyor. Ardı
arkası gelmeyen sorularla ifade edilen merak, sürekli olarak benmerkezci davranış ve
onu mükemmel kılan bilgilere duyulan istek pilotun her sorun önünde sessizliğini
gidermiyor. “Bana bir sürü soru soran Küçük Prens hiç de benim sorularımı
duyuyormuş gibi görünmüyordu.” (15) Bunların küçük çocukların belirgin
özelliklerinden oldukları söylenebilir. “Ve gördüm ki tümüyle olağanüstü, küçük bir
59
adam beni ciddi ciddi süzüyor… Çölün ortasında, her türlü yerleşim bölgesinden bin
mil uzakta kaybolmuş bir çocuğa benzeyen hiçbir yanı yoktu.” (12) Bu çocuk ciddi
bir şekilde konuşuyor. Ayrıca küçük bir çocuk için biraz fazla ahlakçı bir tarza ve
melankoliye olduğu kadar mizah yeteneğine de sahiptir: “Kimi zaman bugünkü işini
yarına bırakmakta sakınca yoktur” (24) diyor baobaplarla ilgili konuşurken. “Bu bir
disiplin sorunudur… Çok küçükken gülfidanlarına benzer baobaplar. Bunları bu
fidanlardan ayırt eder etmez düzenli olarak söküp atmak gerekir.” (23)
Küçük Prens yazardan çocukların kafasında iyice yer etsin diye güzel bir
resim yapmasını istiyor. Küçük Prens, ziyaret ettiği gezegenlerde karşılaştığı kişilerin
varlığının anlamı, pilot, tilki, çiçeğin sözleri, çalılar kısacası her şey üstüne derin
derin düşünüyor. Bu da yaşı ne olursa olsun, bu çocuğun düşüncesini ifade etme
tarzının basitliği içinde, yaşından daha olgun olduğunun göstergesidir. Ayrıca
kasaların içindeki koyunları görmeyi ya da aynı şekilde boaların içindeki filleri
görmeyi ancak bir çocuk başarabilir.
Gerçekçi planda, Küçük Prens’in sadece bir betimlemesi değil, yazarın onu
tanıtan birçok resmi var. Yazar Küçük Prens’i tek tip çizmek yerine değişik ve farklı
renkli kıyafetler içerisinde çizmiş. Elbisesi açık kahverengi, yeşil, açık yeşil, fıstık
yeşili, haki, açık sarı, altın sarısı gibi renk değişiklikleri gösterirken, fil ayağı
şeklinde genişleyen paçalarıyla denizci pantolonlarına benzeyen pantolonu oldukça
dikkat çekici görünüyor. Yeşil, mavi ya da griye benzer mavi bir renkte olan
ayakkabılarının tabanının tamamı toprağın bütün yüzeyine nadiren değiyor.
Genellikle değişik renklerde olan giysisinin kemeri, bazen de giysisinin kendi
tonunda olduğu için pek görünmüyor. Genellikle rüzgârda dalgalanan eşarba, bazen
de papyona dönüşen ünlü boyun atkısı ara sıra da kayboluyor.
60
Yazar çizdiği Küçük Prens’in resimleriyle ilgili olarak ise şöyle demektedir:
“Kuşkusuz, olabildiğince asıllarına benzeyen resimler
çizmeye çalışacağım. Ama başaracağımdan da tümüyle emin
değilim. Bakarsınız biri güzel olmuştur, bir başkası aslına
benzememiştir. Boy konusunda da biraz yanılıyorum. Birinde
Küçük Prens fazla uzun boylu, bir başkasında da fazla küçük
olmuştur. Giysisinin rengi konusunda da duraksıyorum. O
zaman şöyle böyle, iyi kötü deneyerek işi yürütüyorum.
Kısacası, daha önemli ayrıntılarda da yanıldığım olacak. Ama
bağışlanmam gerekir. Arkadaşım hiç açıklama yapmıyordu
61
Başı güneşin sembolü, Tanrı ile ruhani bağı ima eden, ilahi, altın sarısı
saçlarla süslenmiştir. Atkısında ve boynunda yer alan gizemli çiçek ise, “çiçeğini
gördüğü her şeyde hatırlamasının yanında aşkın, gelişmenin, hayranlıkla
seyretmenin, hayallere dalmanın”, boynundaki gül ise, “dostluğa bilinçsizce
bağlılığın” (Monin, 1975 : 112-114) simgesidir.
Pilot için Küçük Prens kim? Gün doğumunda ortaya çıkan bir hayalet mi?
Gerçek ya da hayal mi? Düş ya da hayal mi? Hayal ya da halüsinasyon mu? Çölde
ölme korkusuna bağlı halüsinasyon ya da güneşin altında serap mı? Hiç şüphesiz bu
yabancı kişi pilota birçok kere yeniden görünüyor günler boyunca. Ama bunlar da
aynı şekilde serap mı, hayal mi asla bilinemeyecek. Öyle ya da böyle Küçük Prens
çölde, pilotun hareketsiz yaşamında önemli bir yer tutuyor:
Küçük Prens’in gidişinden sonra, yazar, mutlu olma, mutlu bir anı hatırlama,
kederlendirici ölüm kavramını aşma yeteneğine sahip bir hale geliyor ve gerçek
dostluğu öğreniyor.
62
Küçük Prens, pilotun özverisine izin veriyor. Onun için, kendini merkezde
görme endişesini unutarak pilot Küçük Prens’e şöyle diyor:
“— … hala uçağımı onaramadım, hiç içecek suyum kalmadı;
ben de senin gibi yavaş yavaş bir çeşmeye doğru yürüseydim
mutlu olurdum!” (77)
“Bu cıvata hala diretirse, çekiçle bir vuruşta söküp atacağım onu… Laf olsun
diye söyledim. Ben ciddi şeylerle uğraşıyorum şimdi!” (28) Bir çiçeğin dikenlerinden
bahsedildiğini dinlemek için, bir “mantar” gibi davranmaktan vazgeçen pilot, alet
edevatını bir kenara bırakarak ağlayan Küçük Prens’i avutmaya çalışır. “Çekicim,
cıvatam, susuzluk, ölüm adamakıllı vız geliyordu bana.” (30) Sonra Küçük Prens’in
istediği kuyuyu bulmak için çölde yürümeye koyulur ve onu kollarına alarak yola
devam eder. Özveri eylemi, koruma ve bağış hareketleri: aşk.
Yazar, bununla beraber, büyük kişilerin olduğu tarafa geçiyor ve aklı başında
insanı oynuyor. Onun asosyalliğini sadece Küçük Prens kabul ediyor. “O uzlaşmayı
reddeden, hoşuna gitmeyen şeylerden kaçan, sahte görünüşün ikiyüzlülüğünü, uyumu
kabul etmeyen başka bir gezegenden gelmiş bir yabancıdır” (Monin, 1975 :119).
Küçük Prens’in terk ettiği gezegen, biraz cennete benzemektedir. Zira orada
insan güzel gün batımlarını hiç kaçırmadan seyredebiliyor. Üstelik yaşam, orada çok
sakin ve dingindir. Küçük Prens öykünün sonunda aslında ölmüyor, bu cennet
gezegene geri dönüyor. Yolculuğu ise sadece başka bir ülkeye ya da başka bir
bedene göç olarak da düşünülebilir:
“—Ölmüş gibi görüneceğim, ama gerçekte ölmeyeceğim…
Çok uzak yolum. Bu bedeni taşıyamam. Çok ağır.” (89)
Küçük Prens de her şeyi kabul ediyor. Pilot gibi, o da ülkeler gördü ve aynı
zamanda çeşitli gezegenler arasında seyahat etti. Ama insanlarla konuşmakla
yetinmedi. Çiçekler, hayvanlar da onun tanıdıkları arasındaydı. Güleç, hayalci,
ahlakçı, yargıç, üzgün, öfkeli, hıçkıra hıçkıra ağlayan ya da kahkahalarla gülen bir
Küçük Prens… Karşılaştığı dünyalara, dış dünyaya çeşitli fiziksel tepkiler sundu.
Küçük Prens aradığı şeyi gayet iyi biliyordu ve bunu, dostlar aradığını
karşılaştığı herkese söylüyordu. İnsanlar sahip olmada isteklerinin cevabını
bulamıyorlar. Pilot altı yıl önce bir dostunu kaybettiği için biraz teselli bulmuş olsa
bile yine de üzgün olacak. Küçük Prens ise “—İnsanın, ölecek olsa da, bir dostu
olması yine de hoş bir şey.” (77) diyor. Yani Küçük Prens’in amacı duyulardan
kaynaklanan, bir eşyaya sahip olur gibi bir dosta sahip olmak değil. Onunki insani
varlıklar arasında yaşayarak manevi, içsel, doğal bağı elinde bulundurmakla
eşanlamlıydı. Küçük Prens, birçoklarının arasından seçilmiş, bir varlığın yanında
65
olsa bile, hala sadece varlığını dileyen bir kişidir. Öyküde, durgun insanın, sahip
olmanın ve eylemlerin boşluğunun bilincinde olan pilot, yavaş yavaş Küçük Prens’in
düşüncesine doğru yol alıyor. Özgürleştirme, gelenekleri öğrenmiş olma,
evcilleştirme, dostluk gibi kavramların da bunda oldukça etkili olduğu söylenebilir.
İsmi, yaşı ve nereden geldiği bilinmeyen bir kahraman olan Küçük Prens,
yaşamdaki tekdüze olayların birtakım ayrıntılarını ortaya koymaktadır. Büyük
insanların arasında, ciddi olmayı öğrenen Küçük Prens’in ne ailesi, ne de akrabaları
vardır.
Küçük Prens, masalı ciddiye almayan, onun altında neler yattığını gözleriyle
göremeyen, dünyevi tutkularla kör olan büyükleri, altın sarısı saçlı, başka bir
gezegenden gelmiş bu masal kahramanı aracılığıyla sorumluluk duygusu üzerinde
düşünmeye davet etmektedir.
Küçük Prens, sık sık yetişkin insanların tuhaf olduklarından, yaşama kalp
gözüyle bakamadıklarından yakınmaktadır. Yazar, bu anlatıda, yetişkin insanların
uygar bir dünyada ilerlerken, dostluk ve dayanışma duygularından uzak kalmamaları
gerektiğini anlatmaya çalışmaktadır. Bu öyküdeki basit ama derin anlamlar içeren
simgelerle yazar, kendini yeniden keşfederken, okuyucuya da düşüncesinin özünü
sunmaktadır. Yazara göre, yetişkinler istedikleri ve de aradıkları şeyi bilmedikleri
için sürekli yanılıyorlar. İnsanların yaşamını ve özgürlüğünü tehdit eden modern
dünyaya karşı mücadele etmek için, Saint-Exupéry geçmişin yanında yer alarak
çözüm aramaktadır.
“Exupéry, böylece günlük halinin ona getirdiği her şeyden bir
süre için de olsa uzaklaşarak ruhunun ve düşüncesinin biraz
dinlenmesini sağlıyor: Tasa, karmaşıklık, bıkkınlık, endişe,
keder, ahlaki sorunlar ve şüphelerden biraz olsun kaçarak
tamamen doğal bir sığınak olan çocukluğa yöneliyor. Aslında
orada olmayı asla bırakmadığı genç Tonio’yu buluyor ve
gerçeğe doğru onun sayesinde yürüyor” (Ancy,1965 :61).
4. 1. Mutluluk Öğrenimi
Aradan altı yıl geçtikten sonra pilot, Küçük Prens’in gezegenine geri
döndüğünü, gezegeninde çiçeği, koyunu ve yanardağlarıyla mutlu bir yaşam
sürdüğünü ve oradan kendisine gülümsediğini düşünerek mutlu olur.
Öyküde Küçük Prens ile gizemli çiçeği arasında diyalog yani karşılıklı
konuşma, birbirini anlama vardır. Bu, çocukların yaşadığı düşsel dünyanın olağan bir
parçasıdır. Çocukların dünyasında, büyüklerin dünyasında olduğu gibi kesin ayrımlar
yoktur. Saint-Exupéry, çiçeği kişiselleştirerek çocukların hayal dünyasının gelişimine
katkıda bulunmuştur.
Üzerinden altı yıl geçtiği halde, yaşadığı olayların gerçek üstü olduğunu
düşünen pilot, bu gizemli öyküyü kimselere anlatmamıştır. Pilot, belki de
başkalarının onu eleştirmesinden ya da alaya almasından ya da normal olmadığını
düşünmelerinden korktuğu için, kendisini bu kadar çok etkileyen bir öyküden
kimseye bahsetmemiştir. Küçük Prens’in ortadan kayboluşundan gezegenine
döndüğü sonucunu çıkararak, onun gezegeninde neler yaptığını merak eder,
koyununa tasma için kayış çizmeyi unuttuğuna üzülür, koyunun çiçeği yiyeceğinden
korkar, sonra Küçük Prens’in fanusla onu örtmeyi unutmayacağını hatırlayarak
rahatlar.
Saint-Exupéry, büyükler için büyüleyici bir öykü olan Küçük Prens’le, asla
kaybetmediğine inandığı bu çocukluk dünyasını yeniden yaşatmaktan hoşlanıyor ve
teselli edilmeye ihtiyacı olan bir arkadaşına böylece yaklaşmayı ümit ediyordu.
Yazar, diğer kitaplarında bahsetmeyi alışkanlık haline getirdiği çok derin problemleri
unutturmadan, ondan daha gerçekçi ve daha temiz olan bir şeye koyuldu. Küçük
Prens’in gelişigüzel okunmasını da istemeyen yazar bunu nasıl başaracağının
yollarını aramaya başladı. Ama küçük kahraman o kadar sevimliydi ki, heyecan
verici bir ciddiyet ve zarif bir hayal gücünün birlikte olmasıyla eser, okuyucuyu
hemen baştan çıkarmaktadır.
Küçük Prens, genellikle anlamı açık olmayan bir konuşmalar dizisi gibi
görülmektedir: gökyüzünden düşmüş, sürekli sorular soran ve oturanlardan binlerce
mil uzaklıktaki çölde uçağı bozulmuş pilota başından geçenleri anlatan tamamen
olağanüstü küçük saf bir adamın yani eserin baş kahramanının sesine bağlıdır eser.
Dünya edebiyatını alt üst eden ve gerçekte ise bir pilot olan Saint-Exupéry,
Küçük Prens’te çocuksu saflığın ve hayal gücünün günlük yaşamın karmaşası içinde
nasıl kirlendiğini sade ama çarpıcı bir dille anlatmaktadır.
4. 3. Sorumluluk Öğrenimi
Saint-Exupéry’e göre, varolmak için ortak bir işte görev almak, bir
sorumluluk yüklenmek gerekir. Küçük Prens’te tilki bunu en güzel şekilde
açıklamaktadır:
“—Senin gülünü bu denli önemli kılan, onun için harcamış
olduğun zamandır.
—Gülüm için harcamış olduğum zamandır… dedi Küçük
Prens unutmamak için.
—İnsanlar bu gerçeği unuttular, dedi tilki. Ama sen
unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeyden her zaman sorumlu
oluyorsun. Gülünden sorumlusun…
—Gülümden sorumluyum… diye yineledi Küçük Prens
unutmamak için.” (74)
4. 4. Sevgi Öğrenimi
İnsana en çok yakışan, ona iyiye, güzele ve mutluluğa yönelme isteği veren
bir duygu olan sevgi, seven ile sevilen arasında duygulara dayalı bir iletişim kurar.
Seven kişinin gözünde her şeyi olduğundan daha değerli kılar. Hem seven hem de
sevilen için, güvenli bir dünya yaratır. Seven kişi sevgisinin gücüyle mutlu olur.
Gerçek sevgi sevdiğini seyretmekten, onunla ilgilenmekten, ona emek vermekten haz
duyulmasına yol açar. Sahiplenmeyi amaçlamaz, tüketici değil üreticidir.
“—O zaman hiçbir şey anlayamamışım! Onu sözlerine değil,
eylemlerine bakarak değerlendirmeliydim. Beni güzel
kokulara boğuyor, bana ışık saçıyordu. Hiçbir zaman onu
bırakıp kaçmamalıydım! O küçük hilelerinin ardındaki
sevgisini görmeliydim. Çiçekler öyle değişik ki! Ama ben o
75
Küçük Prens ile çiçeği arasında bir sevgi ilişkisi olduğu görülmektedir. Yoksa
Küçük Prens, sevmediği bir çiçeğin kaprislerine ve sitemlerine neden katlansın, ya da
ona niye hala ilgi göstersin, bakımına devam etsin? Eğer ayrılık sözkonusu
olmasaydı, çiçek hala kaprislerine devam edecek, Küçük Prens de onun bakımını
76
Sevdiği çiçeğini, gezegenini özleyen, artık sevgiyi tanıyan Küçük Prens, bunu
cömertçe sunmaya hazırdır. Dünyaya ait önyargılardan habersiz olan Küçük Prens,
bu yüzden tilkiye de, yılana da önyargıyla yaklaşmamıştır. Yüreği sevgiyle dolu olan
küçük kahraman, çiçeğine özenle bakmış, onun için emek harcamıştır. Onu korumak
için harcadığı çabadan ve sorumluluktan mutluluk duymuştur. Başka insanların
korku ve düşmanlık beslediği yılana ve tilkiye dostça yaklaşarak onlarla iyi ilişkiler
kurmuş, onların sevgisini kazanmış, onlarda iyi izlenimler bırakmıştır. Küçük Prens’i
tanıdıktan sonra evcilleşen tilki, dünyaya daha başka anlamlar yüklemiştir ve tilki
ona ait anılarla zenginleşmiştir.
şenlik kadar hoştu içişi. Bu su bir içecekten çok çok farklı bir
şeydi. Yıldızların altında yürüyüşten, çıkrığın ezgisinden,
kollarımdaki güçten geliyordu. Bir armağan gibi, yürek
ferahlatıcıydı.” (80)
Ouellet’e (1971 :150) göre, “Derin hislerle bağlanmaya istekli olan Saint-
Exupéry, böylece önemli karakteriyle, sadakatiyle, yarattığı hissin otantikliğiyle
aşkın törensel kuruluşunu sağlamaktadır”.
“—Senin gülünü bu denli önemli kılan, onun için harcamış
olduğun zamandır.” (74) dedi tilki Küçük Prens’e.
Ouellet’in (1971 :154) de belirttiği gibi, “Sevmek önce bir işe yaramaktır,
hizmet etmektir ve hizmet ederek sevgi bir anlam kazanır”. Küçük Prens, yıldızlara
sahip olduğunu iddia eden işadamının kendisini teslim ettiği soğuk hesaplara
bakarken, mülkiyetin kendisi için yararsızlığını fark ediyor:
“—Benim, dedi, bir çiçeğim var, onu her gün sularım. Üç de
yanardağım var, onları her hafta süpürürüm. Sönmüş olanı da
süpürürüm, ne olur olmaz diye. Bu işler, sahip olduğum
yanardağlara ve çiçeğime yararlıdır. Ama senin yıldızlara bir
yararın yok.” (49)
80
“Onlarla aynı olan, birinin karşısına tamamen diğerinin yerleştiği iki varlık
arasında, yaşamsal bir bağ gelişir. Onlarda dolaşan aynı özsu onları besler. Onların
karşılıklı yarattığı bu gereklilikler, birini diğerine zorunlu kılar” (Ouellet, 1971 :155).
Küçük Prens kendisininkine benzer sonsuz çeşitlilikte güllerle dolu bahçeyi
gördükten sonra büyük bir acı ve şaşkınlık yaşar: “Eşsiz bir çiçeğim var diye kendimi
zengin sanıyordum, ne var ki sıradan bir güle sahipmişim.” (66) Küçük Prens sevgi
hakkındaki gerçeği dostu tilkiden öğrenir. Tilki onu sevgi mucizesinin yeri
doldurulamaz, tek ve değerli olduğu konusunda bilgilendirerek sevgi objesini
güzelleştirmekte ısrar eder. Küçük Prens’in de inandığı gibi, bu sevgi objesinin
dünyada türünün tek örneği olması gerekli değildir. Zira sevilen değerli varlığı
derinleştiren tek oluşu değil, onu bize yavaşça bağlayan binlerce bağdır, yavaş yavaş
iki yaşamın birlikte karışması ve aynı ritimde çarpmasıdır. Varlıkların tekliğine
adanan karşılıklı bu bağların yaratılması tilkinin Küçük Prens’e açıkladığı gibidir:
“—… Sen benim için tıpkı yüz binlerce oğlan çocuğu gibi bir
küçük oğlan çocuğusun şimdi. Ve benim sana gereksinimim
yok. Senin de bana gereksinimin yok. Ben de senin için tıpkı
yüz binlerce tilki gibi bir tilkiyim. Beni evcilleştirirsen
birbirimize gereksinimimiz olur. Sen benim için dünyada tek
olursun. Ben de senin için dünyada tek olurum.” (68)
Küçük Prens, büyük bir acıdan kaçmak için, nesnelerin içsel görünüşünü
tamamen değiştirmeye çalışmaktadır:
“—…Bir yıldızda bir çiçeği seviyorsan, geceleyin gökyüzünü
seyretmek ne hoştur! Tüm yıldızlar çiçek açmış gibidir.” (87)
Tilki de, veda anında alt üst olmuş bir şekilde, büyük bir sevecenlikle, Küçük
Prens’in sarı saçlarının altın sarısı buğday başaklarına benzediğini söylüyor:
“—Ama bak ağlamaklısın! dedi Küçük Prens.
—Doğru, dedi tilki.
—Öyleyse bundan hiç bir kazancın olmadı!
—Oldu, oldu, dedi tilki, başakların rengi yüzünden…” (72)
Sevgiyi soylu kılmak için özgür bırakmak gerekir. Çiçek, Küçük Prens
gezegenden ayrılırken çok üzülmesine rağmen asla ona kalmasını, kendisini
bırakmamasını söylemez, gidişine engel olmak istemez. Onu kendisiyle kalması için
zorlamaz, ona kendi başının çaresine bakabileceği izlenimi vermeye çalışır. Onu çok
sevmesine rağmen onu özgür bırakır:
“—Boşuna dolaşıp durma öyle, sinir bozucu bir şey bu.
Gitmeye karar vermişsin. Çek git.
Çiçek Küçük Prens’in onu ağlarken görmesini istemiyordu
çünkü. O kadar gururlu bir çiçekti ki…” (36)
4. 5. İnsan İlişkileri
şeyleri paylaşmakla mümkündür ancak. İlişkiden doğan ve asıl önemli olan sonuç bir
“günaydın” sözüyle bile mümkün olabilir. İşte insan yaşamının zenginliğini
oluşturan bu ilişkilere Küçük Prens’te şöyle değinmektedir:
“İşte o sırada göründü tilki.
—Günaydın, dedi.
—Günaydın, dedi Küçük Prens kibarca, ama geriye dönüp
baktığında kimseyi göremedi.
—Buradayım, dedi o ses, elma ağacının altındayım…
—Kimsin sen? dedi Küçük Prens. Pek de güzelmişsin.
—Ben tilkiyim.
—Gel benimle, oynayalım, öyle canım sıkılıyor ki…
—Seninle oynayamam. Evcil değilim.
—Ya! Özür dilerim, dedi Küçük Prens.
İyice düşündükten sonra ekledi:
— “Evcil” ne demek?
—Anlaşılan buralı değilsin, dedi tilki, ne arıyorsun burada?
—İnsanları arıyorum, dedi Küçük Prens. “Evcil” ne demek?
—İnsanların, dedi tilki, tüfekleri vardır. Avlanırlar.
Hayvanlar için çok sıkıcı bir şey! Tavuk da yetiştirirler.
Başka şeyle de ilgilenmezler. Sen tavuk mu arıyorsun?
—Hayır, dedi Küçük Prens. Ben dost arıyorum. “Evcil” ne
demek?
—Bu, insanların pek aldırmadığı bir şey. “İnsanlarla bağlar
kurmak…” demektir evcilleşmek.
—Bağlar kurmak mı?
—Elbette, dedi tilki. Sen benim için tıpkı yüz binlerce küçük
oğlan çocuğu gibi bir küçük oğlan çocuğusun şimdi. Ve
benim sana gereksinimim yok. Ben de senin için tıpkı yüz
binlerce tilki gibi bir tilkiyim. Beni evcilleştirirsen
birbirimize gereksinimimiz olur. Sen benim için dünyada tek
olursun. Ben de senin için dünyada tek olurum…” (66–68)
85
Saint-Exupéry, 1927 yılında, Cap Juby’den annesine yazdığı bir mektupta ise
şöyle demektedir: “Bir bukalemunu evcilleştirdim. Zaten işim bu. Ayrıca hoşuma
gidiyor evcilleştirme sözcüğü” (Saint-Exupéry, 1972 :50). Bu ‘evcilleştirme’
sözcüğü, onun Küçük Prens’te işaret ettiği tilkiyi açıklamaktadır: Sadece yakın dost
olacak varlıklar arasında değil ama diğerlerinden birine ihtiyacı olacağında da bağlar
yaratmaktır. Var olan evcilleştirme merakını böylece gidererek, ondan bir varlığın
nasıl evcilleştirileceğini ve Küçük Prens’in tilkiyi evcilleştirmek için ne yapması
gerektiğini; yani bir dost kazanmayı öğrenmiştir.
4. 6. Dilsel Gelişim
Büyük bir bilgelik, derin bir hümanizma, çok derin bir iç anlatım taşıyan
Küçük Prens’in dili, oldukça basit, anlaşılır, içten ve sadedir. Öyküyü oluşturan
cümleler kısa olmalarına karşın, çok derin anlamlar ifade etmektedir.
Ayrıca Küçük Prens ziyaret ettiği son gezegen olan dünyayı okuyucuya daha
iyi tanıtmak için, gittiği diğer gezegenlerle kıyaslama yolunu seçmiştir.
“Dünya sıradan bir gezegen değildir! Orada yüz on kral
(elbette, zenci kralları sayarsak), yedi bin coğrafyacı, dokuz
yüz bin işadamı, yedi buçuk milyon ayyaş, üç yüz on bir
milyon kendini beğenmiş, yani aşağı yukarı iki milyar büyük
insan vardır.” (58)
4. 7. Dostluk Öğrenimi
Pilot ile Küçük Prens arasındaki dostluk bağının nasıl kurulduğuna bakılacak
olunursa; onlar önce karşılaştılar, sonra konuşmaya başladılar. Böylece aralarında bir
ilişki kuruldu ve bu ilişki iletişime yol açtı. Aralarında bir anlayış ortaklığı, nesnelere
anlam vermede bir benzerlik olduğu ortaya çıktı. Pilotun onun istediklerini anlamak
ve istediklerini yerine getirmek için gösterdiği çaba, sonuçsuz kalmayarak aralarında
bir dostluğun temellerinin atılmasını sağladı.
91
İkisi de gökten yere düşen, yedi gün süresince birlikte olan, birlikte olmanın
süresi arttıkça dostlukları enginleşen iki dost, dostluklarının son gününü yaşarlarken,
önce Küçük Prens dostluğa en saygılı ve en yüce örneğini sunmuştur. Yedinci günün
bitiminde uçağını onaran pilota ayak bağı olmamak, giderek ağırlaşan vücudunu
kızgın çölde bir gün boyu ona taşıtmamak ve çiçeğine bakmak için ondan ayrılmıştır.
Pilot özgür olacaktır, ülkesine ve ailesine ulaşacaktır.
92
Eserin ana teması, dostluk karşısında yenik düşen yalnızlıktır. Ondan bir
koyun resmi isteyen bu gizemli, saf küçük adamın görünümüne kadar gerçekten
konuşacak hiç kimse olmadan yapayalnız yaşadığını açıklar. Ibert’in (1960 :81)
vurguladığı gibi, “Küçük Prens’in, sadece mantığa, kanıtlamalara, şifrelere inanan
büyük, aptal bir kişi olmaktan sürekli kaçarak yaşayan bir çocuk olan Saint-
Exupéry’nin kopyası olduğu hemen fark edilir”.
SONUÇ
Çocuk ya da yetişkin fark etmeksizin, eğitimde, kitapların çok önemli bir yer
tuttuğu inkâr edilemez. Küçük Prens de içerdiği eğitsel mesajlarla bu kitaplar içinde
oldukça büyük bir alanı işgal etmektedir. Kuran ve İncil’den sonra en çok okunan
kitap olma rekorunu elinde bulunduran Saint-Exupéry’nin bu ünlü eserinin, aynı
zamanda en çok dilde çevirisi yapılan eser olması ne kadar değerli olduğunun da
göstergesidir.
Konuşan bir çiçek, felsefi konuşmalar yapan hayvanlar, tek kişinin oturduğu
gezegenler, çocukluğunu hayal eden ve unutmak istemeyen Saint-Exupéry’nin
yarattığı hayali dünyanın kahramanlarıdır. Yazar, çocuksu saflık ve hayal gücünün
günlük yaşamın karmaşası içinde kaybolup gitmesine izin vermek istemez.
İnsan bir işte sorumluluk aldığı sürece var olur. Ortak bir işte sorumluluk
almak birbirine tam bir bağlılığı da ifade eder. Ayrıca insanlar yaptıkları kadar
yapmadıklarından da sorumludurlar.
Sevgi seven ve sevilen arasında duygulara dayalı bir iletişim kurar. Seven kişi
sevdiğini saygı ile yücelterek kendisini ondan sorumlu hisseder. Sahiplenmeyi
amaçlamaz, özgürlüğünü kısıtlamaz. Sevgi her şeyden önce gizemdir ama sevginin
ilerlemesine ve kök salmasına izin veren ise zamandır. Sevgi belli töreleri içerir ve
sevilen kişiyi keşfetmeyi gerektirir. Sevgi hizmet verilerek bir anlam kazanır. Sevilen
varlığı değerli kılan, onun dünyada tek oluşu değil, onu diğerine bağlayan binlerce
bağdır. Sevildiğinde onun tek olmasıdır. Sevmek kalp gözüyle aramaktır.
96
İnsanların kendi aralarında basit çıkarların ötesinde ilişkiler kurması ancak bir
şeyleri paylaşmakla mümkündür.
Küçük Prens, bugün bile hala, okuyanda derin bir etki bırakmaktadır. Bunu
da bir yandan okuyucuyu, manevi değerlerle zenginleştirerek; diğer yandan ise
ilginç öyküsüyle ona ümit verip rahatlamasını sağlayarak yapmaktadır.
KAYNAKÇA
AROLAT, Emre. (2005). Hiç Düşünmeden Küçük Prens. Radikal Kitap, (250)
(Aralık 2005), 17.
DİREK, Nuran. (2002). Küçük Prens Üzerine Düşünmek. İstanbul: Pan Yayıncılık.
KARA, Şükran. (2005). Konuk Sihirli Değnek. Cumhuriyet Kitap, (810), (Ağustos
2005), 26.
98
İNTERNET BAĞLANTILARI
1.
Ayral, C. (2001, Ocak 8), SANATHABER.NET.
<http://www.sanathaber.net/haber.asp?HaberID=416&KategoriAdi=Tiyatro-Sahne>
(2006, Mayıs 27)
2.
Antoine de Saint-Exupéry-actualités.
Grand Concours de Noel. Dessine ton Calligramme.
<http://www.saint-exupery.org/agenda/actu.php?ident=10> (2006, Nisan 24)
3.
Antoine de Saint-Exupéry-actualités.
Opération les Ailes du Petit Prince.
<http://www.saint-exupery.org/agenda/actu.php?ident=26> (2006, Nisan 24)
4.
Yamaner, B. (2005, Ağustos 17), Turkla:Los Angeles’te Yaşayan Türklerin Portali.
Küçük Prens Tartışması.
<http://turkla.com/yazar.php?yid=30> (2006, Nisan 24)
5.
(2004, Mayıs 24), Afacan Çocuk Gazete.
Saint-Exupéry’nin Uçağının Parçaları Bulundu.
<http://www.afacancocuk.com.tr/gazete/yazilar_detay.asp?id=535>
(2006, Mayıs 27)
6.
Antoine de Saint-Exupéry-actualités.
Conférence de Presse pour le programme célébrant les 60 ans du Petit Prince en
France.
101
7.
(2004, Ocak 19), Le quartier français du village planétaire.
Activitées, fiches et ressources pour accompagnerla lecture du Petit Prince.
<http://www.richmond.edu/~jpaulsen/petitprince/petitprince.html>
(2006, Mayıs 27)
8.
Antoine de Saint-Exupéry-actualités.
À la Decouverte du Musée du Petit Prince au Japon.
<http://www.saint-exupery.org/agenda/print.php?ident=27> (2006, Ocak 10)
9.
Antoine de Saint-Exupéry-actualités.
O Pequeno Principe. Une Adaptation du Petit Prince au Brésil.
<http://www.saint-exupery.org/agenda/actu.php?ident=35> (2006, Nisan 24)
10.
Antoine de Saint-Exupéry-actualités.
Der Kleine Prinz. Le Petit Prince un Ballet Fantastique en Deux Actes.
<http://www.saint-exupery.org/agenda/actu.php?ident=34> (2006, Nisan 24)
11.
The Little PrinceOpera.
L’univers de l’allumeur de réverbères. The Little Prince.
<http://www.lepetitprince.com./fr/REVERB/opera_uk.php> (2006, Nisan 24)
12.
(2005, Ağustos 3), Radikal İnternet Baskısı.
Küçük Prens Out Necip Fazıl İn.
<http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=160404> (2006, Nisan 24)
102
13.
(2005, Ağustos 10), Haber Vitrini.
Küçük Prens’te Atatürk’e Eleştiri Yok.
<http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=184570> (2006, Mayıs 27)
14.
Atmaca, E. (2005, Ağustos 15), Radikal-çevrimiçi/Kültür/Sanat.
Küçük Prens Korsanlara Karşı.
<http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=161469> (2006, Mayıs 27)
15.
Çobankent, Y. (2000, Mart 20), Hürriyetim.
Hale Soygazi İlk Kez Tiyatro Sahnesinde.
<http://arsiv.hurriyetim.com.tr/istanbul/turk/00/03/20/isthab/03ist.htm>
(2006, Ocak 10)
16.
(1998, Şubat 22), Teknonet.
Evrensel Kültür Teknolojidir.
<http://arsiv.hurriyetim.com.tr/tekno/turk/98/02/22/internet/16int.htm>
(2006, Ocak 10)
103