Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 299

AÖF Kitapları Öğrenci Kullanım Kılavuzu

Öğrenme çıktıları
Bölüm içinde hangi bilgi, beceri ve yeterlikleri
kazanacağınızı ifade eder.

Tanım
Bölüm içinde geçen
önemli kavramların
Bölüm Özeti tanımları verilir.
Bölümün kısa özetini gösterir.

Dikkat
Konuya ilişkin önemli
Sözlük uyarıları gösterir.
Bölüm içinde geçen önemli
kavramlardan oluşan sözlük
ünite sonunda paylaşılır.

Karekod
Bölüm içinde verilen
Neler Öğrendik ve Yanıt Anahtarı
karekodlar, mobil
Bölüm içeriğine ilişkin 10 adet
cihazlarınız aracılığıyla
çoktan seçmeli soru ve cevapları
sizi ek kaynaklara,
paylaşılır.
videolara veya web
adreslerine ulaştırır.

Öğrenme Çıktısı Tablosu


Araştır/İlişkilendir/Anlat-Paylaş
İlgili konuların altında cevaplayacağınız soruları, okuyabileceğiniz
ek kaynakları ve konuyla ilgili yapabileceğiniz ekstra etkinlikleri gösterir.
Yaşamla İlişkilendir
Bölümün içeriğine uygun paylaşılan yaşama dair gerçek kesitler
veya örnekleri gösterir.
Araştırmalarla İlişkilendir
Bölüm içeriği ile ilişkili araştırmaların ve bilimsel çalışmaları gösterir.
Nüfus ve Toplum

Editör

Doç.Dr. Filiz GÖKTUNA YAYLACI

Yazarlar

BÖLÜM1, 2, 3 Doç.Dr. Fuat GÜLLÜPINAR

BÖLÜM 4, 6 Doç.Dr. Sutay YAVUZ

BÖLÜM 5 Doç.Dr. Mustafa ÇAĞLAYANDERELİ

BÖLÜM 7 Doç.Dr. Filiz GÖKTUNA YAYLACI

BÖLÜM 8 Doç.Dr. Murat YÜCEŞAHİN


T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 4034
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2816

Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.


“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Copyright © 2020 by Anadolu University


All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted
in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without
permission in writing from the University.

Öğretim Tasarımcısı
Arş.Gör.Dr. Murat Soyseven

Grafik Tasarım ve Kapak Düzeni


Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan

Dil ve Yazım Danışmanı


Öğr.Gör. Gönül Yüksel

Ölçme Değerlendirme Sorumlusu


Sıdıka Defne Musullu

Grafikerler
Gülşah Karabulut
Ayşegül Dibek

Dizgi ve Yayıma Hazırlama


Murat Tambova
Diğdem Aydın
Yasin Narin
Handan Atman
Burak Arslan
Beyhan Demircioğlu
Nihal Sürücü
Saner Coşkun

NÜFUS VE TOPLUM

E-ISBN
978-975-06-3829-9

Bu kitabın tüm hakları Anadolu Üniversitesi’ne aittir.


ESKİŞEHİR, Ağustos 2020
3440-0-0-0-2009-V01
İçindekiler

Toplumsal Açıdan Malthus Öncesi


BÖLÜM 1 BÖLÜM 2
Nüfus ve Demografi Nüfus Yaklaşımları

Giriş ................................................................. 3 Giriş ................................................................. 43
Nüfusbilim: Temel Kavramlar ve Araştırma Antik Yunan’da Nüfus Yaklaşımları ............. 43
Platon ve Devletin Nüfus Üzerindeki
Alanları ........................................................... 3
Mutlak Otoritesi .................................... 44
Nüfusbilim ve Temel Kavramlar .......... 3 Aristoteles’in Nüfusa İlişkin
Nüfusbilim ve Araştırma Alanları ........ 8 Görüşleri................................................   46
Nüfusbilimin Tarihsel Gelişimi  .................... 10 Roma Döneminde ve Orta Çağ’da Nüfus
Nüfusbilimin Doğuşu ve Gelişimi  ....... 10 Yaklaşımları .................................................... 48
Nüfusun Gelişim Dinamikleri ve Nüfus Roma’da Nüfus Yaklaşımları ve
Augustus’un Nüfus Politikaları ............ 48
İktidar İlişkisi ......................................... 13
Orta Çağ’da Nüfusa İlişkin Görüşler .... 51
Dünyada ve Türkiye’de Nüfus Problemleri . 15 Merkantilizm: Monarşik Devlet,
Küreselleşme, Nüfus Artışı, Göç ve Ekonomi ve Nüfus Yaklaşımları ................... 53
Nüfus Eşitsizlikleri  ............................... 15 Fizyokrasi: Nüfus ve Kırsal Ekonomi
Dünya Nüfusu Yaşlanıyor  ................... 16 Yaklaşımı ........................................................ 58
Doğurganlığın Azalması, Demografik Erken Modern Nüfus Anlayışları:
Devletin Nüfusu Olarak Uluslar ................... 60
Fırsat Penceresi ve Sonuçları  .............. 17
Klasik İktisatçılar ve Nüfus Sorununa
Osmanlı’da Nüfus Kayıtlarının Gelişimi  ...... 19 Yaklaşımlar ..................................................... 65
Nüfus Kurumlarının Doğuşu ve Kayıt
Dinamiklerinin Gelişimi  ....................... 19
Nüfusun Bileşenleri:
Nüfus Politikaları ve Sonuçları  ........... 21
BÖLÜM 4 Yaş ve Cinsiyet
Türkiye’de Nüfusun Gelişim Dinamikleri .... 24
Yapısı
Demografik Koşullar ve Nüfus
Politikaları .............................................. 24 Giriş ................................................................. 117
Nüfus Sayımı ve Demografik Yapı ....... 27 Nüfus Yapısıyla Demografik Dinamiklerin
Karşılıklı Bağımlılığı  ...................................... 117
Nüfusun Yaş Yapısı Özellikleri ...................... 120
“Yaş” Kavramı  ...................................... 120
Modern Dönem
BÖLÜM 3 Nüfusun Yaş Yapısı Analizinde Kullanılan
Nüfus Kuramları Göstergeler  ........................................... 122
Nüfus Piramitleri  .................................. 123
Giriş ................................................................. 81 Dünya Nüfusunun Yaş Yapısı Gelişimi..... 125
Thomas Robert Malthus ve Nüfus Kuramı ... 81 Nüfusbilim ve Sosyolojide “Kuşak”
Kavramı  ................................................. 127
Yeni-Malthusçuluk Kuramı ve Nüfusa
Yaşlı Ayrımcılığı veya Yaşçılık .............. 128
Müdahale ....................................................... 85 Nüfusun Cinsiyet Yapısı Özellikleri  ............. 132
Demografik Geçiş Kuramı ............................. 89 Nüfusun Cinsiyet Yapısı Analizinde
Optimum Nüfus Kuramı ............................... 94 Kullanılan Göstergeler  ......................... 132
Marksist Kuram ve Nüfus Kuramlarının Dünya Nüfusunun Cinsiyet Yapısı
Eleştirisi .......................................................... 95 Özellikleri ............................................... 133
Türkiye Nüfusunun Yaş ve Cinsiyet Yapısı... 139
Ester Boserup’un Nüfus Artışı ve Tarımsal
Türkiye Nüfusunun Yaş Yapısına
Gelişme Kuramı ............................................. 98 İlişkin Özellikler  .................................... 139
Doğurganlık Kuramları ve Nüfus Türkiye Nüfusunun Cinsiyet Yapısına
Artışı/Düşüşü ................................................. 100 İlişkin Özellikler  .................................... 141

iii
Nüfusun Bileşenleri: Nüfusun Bileşenleri:
BÖLÜM 5 Hanehalkı ve BÖLÜM 6 Doğurganlık ve
Medeni Durum Ölüm

Giriş ................................................................. 153 Giriş ................................................................. 195


Hanehalkı ....................................................... 154 Doğurganlığa İlişkin Temel Kavramlar ve
Ölçüler ............................................................ 195
Hanehalklarının Toplumlar Arası
Doğurganlığın Dönüşümü .................... 195
Karşılaştırması ....................................... 157
Doğurganlık Ölçüleri ............................ 197
Medeni Durum: Evliliğin Kurulma ve Çözülme Dünya Nüfusunda Doğurganlık Düzeyi ve
Süreçleri  ........................................................ 162 Eğilimler  ........................................................ 200
Evliliğin Kurulma Süreci ....................... 163 Dünya Nüfusunda Doğurganlık Düzeyi
Evliliğin Çözülme Süresi – Boşanma, ve Değişimler ......................................... 200
İptal ve Eş Ölümü .................................. 171 Dünya Nüfusunda Doğurganlığın Yaş
Evlilik ve Boşanmanın Toplumlararası Örüntüsü ve Değişimler ....................... 203
Türkiye Nüfusunda Doğurganlık Düzeyi ve
Karşılaştırmaları .................................... 175
Eğilimler  ........................................................ 207
Türkiye’de Hanehalkı ve Medeni Durum .... 179 Türkiye’de Doğurganlık Dönüşümü .... 207
Türkiye’de Hanehalkı ............................ 179 Adölesan Doğurganlık .......................... 211
Türkiye’de Medeni Durum: Evlilik ve Doğurganlık Tercihleri .......................... 212
Boşanma ................................................ 181 Gebeliği Önleyici Yöntem Kullanımı ... 213
Ölümlülüğe İlişkin Temel Kavramlar ve
Ölçüler ............................................................ 215
Ölümlülük Ölçüleri ................................ 216
Dünya ve Türkiye Nüfusunda Ölümlülük
Düzeyi ve Eğilimler ....................................... 219
Epidemiyolojik Dönüşüm Modeli ........ 219
Dünya ve Türkiye Nüfusunda
Ölümlülük Düzeyi ................................. 220
Türkiye’de Epidemiyolojik
Dönüşüm ............................................... 222
Nüfus Artışı: Türkiye’de
Nüfusun Bileşenleri: ve Dünyada Demografik
BÖLÜM 7 BÖLÜM 8 Projeksiyonlar ve Nüfus
Göç
Politikaları
Giriş ................................................................. 235 Giriş  ................................................................ 269
Göçler Çağında Nüfus ................................... 235 Dünyada ve Türkiye’de Nüfus Artışı  ........... 269
Göç Olgusu, Nedenleri ve Türleri ................. 238 Bölgesel Artışlar .................................... 270
Göçün Nedenleri ................................... 238 Kentsel Nüfustaki Artışlar .................... 271
Göçün Türleri ......................................... 240 Türkiye’de Nüfus Artışı  ........................ 271
Demografik Bir Bileşen Olarak Göç ............. 243 Türkiye’de Nüfusun Yapısal Özellikleri  ....... 274
Göçlerin Demografik Sonuçları ............ 243 Nüfus Projeksiyonları .................................... 276
Demografik Açıdan Göçlerin Nüfus Politikaları  .......................................... 279
Ölçülmesi ............................................... 245 Nüfusun Niceliği ile İlgili Politikalar ... 280
Nüfus Projeksiyonları ve Göçler ................... 248 Nüfusun Niteliği ile İlgili Politikalar  ... 281
Türkiye’de Göç ve Nüfus ............................... 252 Türkiye’de Uygulanan Nüfus
Türkiye’ye Yönelik Dış Göç ve Nüfus .... 252 Politikaları  ............................................. 282
Türkiye’den Yurt Dışına Yönelik 1923-1965 Dönemi Nüfus Politikaları  ....... 282
Göçler ve Nüfus ..................................... 254 1965-2020 Dönemi Nüfus Politikaları  ..... 283
Türkiye’de İç Göç ve Nüfus .................. 255

iv
Önsöz

Sevgili öğrenciler,
Nüfus, antik çağlardan günümüze dek top- nitelikleri taşıyacak şekilde oluşturulmuştur.
lumlar ve devletler için önemli konulardan biri Ünitelerin sonlarında yer alan “Kaynakça”
olagelmiştir. Eski Yunan döneminden modern bölümleri, ilgili konularda daha ayrıntılı bilgi
dönemlere kadar çok sayıda düşünür nüfus edinmek isteyenler ve ileri okumalar için yol
konusuyla ilgili fikirler geliştirmiştir. Geçmişte gösterici olacaktır. Aynı zamanda “Araştır”,
vergi toplamak ve askere alınacakların sayısı- “İlişkilendir” ve “Anlat/Paylaş” gibi bölümler
nı belirlemek gibi amaçlarla ilgilenilen nüfus de farklı bakış açılarının geliştirilmesi ve irde-
konusu günümüzde eğitim, sağlık, istihdam lenen konular okuyucuların kendi deneyimle-
gibi alanlarda sağlıklı planlamalar yapılabilme- riyle ilişkilendirerek yorumlamaları için zemin
si açısından yaşamsal öneme sahiptir. Bütün oluşturabilecektir.
toplumlar ve yönetimler, nüfuslarının yapısı- Alanlarında uzman akademisyenlerin değerli
nı, değişimini ve gelecekteki durumunu olabil- katkılarıyla ortaya çıkan “Nüfus ve Toplum”
diğince doğru tahmin etmek çabası içindedir. kitabının, öğrencilerimiz başta olmak üzere
Kamu hizmetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütü- nüfusla ilgili konulara ilgi duyan herkese fay-
lebilmesi için nüfusa ilişkin derinlikli analizler dalı olmasını ümit ediyoruz. Kitabın ortaya
ve hesaplamalar yapılması gerekmektedir. Bu çıkması için değerli katkı ve emeklerini sabır
bağlamda nüfus konusu toplumsal olay ve ol- ve özveriyle sunan yazarlarımıza, AÖF Dizgi
guları inceleyen sosyoloji açısından da önemli ve Baskı Birimi çalışanlarına teşekkürlerimi
bir yere sahiptir. Nüfus yapısı, cinsiyet ve yaş sunuyorum.
kompozisyonu, evlilikler, doğurganlık, ölüm
ya da göçler toplumsal olgular olarak ince-
lenmeli ve nüfustaki değişimler toplumsal bo-
yutlarıyla kavranabilmelidir. Bu analizler nü-
Editör
fus politikalarının belirlenebilmesi açısından
büyük öneme sahiptir. II. Dünya Savaşı’ndan Doç.Dr. Filiz Göktuna Yaylacı
bu yana görülen en büyük göç hareketlerinin
yaşandığı günümüzde göçlerin gerek kaynak
gerek hedef ülkelerin nüfus yapısında meyda-
na getirdiği değişimlerin sosyolojik temelde
incelenmesi de büyük bir önem kazanmıştır.
Bu çerçevede bu kitabın nüfusbilimin sosyolo-
jik bağlamda bütün boyutlarıyla anlaşılmasına
katkı sağlaması beklenmektedir.
“Nüfus ve Toplum” kitabının içeriği de bu
amaç doğrultusunda hazırlanmıştır. Bu bağ-
lamda 8 Üniteden oluşan kitapta “Toplumsal
Açıdan Nüfus ve Demografi”, “Malthus Öncesi
Nüfus Yaklaşımları”, “Modern Dönem Nüfus
Kuramları”, “Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cin-
siyet Yapısı”, “Nüfusun Bileşenleri: Hane Hal-
kı ve Medeni Durum”, “Nüfusun Bileşenleri:
Doğurganlık ve Ölüm”, “Nüfusun Bileşenleri:
Göç”, “Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada
Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politi-
kaları” başlıklı üniteler yer almıştır. Kitabın
ve ünitelerin yapısı okuyucunun olabildiğince
verimli bir şekilde yararlanabilmesi için belirli

v
Bölüm 1
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi
Nüfusbilim: Temel Kavramlar ve Araştırma
Alanları

1
1 Nüfusbilimin temel kavramlarını
öğrenme çıktıları

2
açıklayabilme Nüfusbilimin Tarihsel Gelişimi
2 Nüfusbilimin kullandığı metodolojileri 3 Nüfus bilimin tarihsel arka planını
açıklayabilme açıklayabilme

3 4
Dünyada ve Türkiye’de Nüfus Problemleri Osmanlı’da Nüfus Kayıtlarının Gelişimi
4 Dünyada nüfus problemlerinin odaklandığı 5 Osmanlı İmparatorluğu’nda nüfus kayıt
sorun alanlarını açıklayabilme sistemlerinin gelişim tarihini özetleyebilme

5
Türkiye’de Nüfusun Gelişim Dinamikleri
6 Osmanlı İmparatorluğu’nda nüfus kayıt
sistemlerinin gelişim tarihini özetleyebilme

Anahtar Sözcükler: • Nüfusbilim • Demografi • Doğum • Ölüm • Göç • Nüfus Yapısı • Nüfus Sayımları
• Nüfus Politikaları

2
Nüfus ve Toplum

GİRİŞ
Bu ünitede ilk olarak nüfus bilim yani demog- Demografi; nüfus bilimi anlamına gel-
rafi disiplininin temel kavramları, araştırma alan- mektedir ve sınırları belli bir coğrafyada
ları ve kullandığı metodolojiler, nüfusu oluşturan bulunan nüfusun yapısını, özelliklerini ve
unsurlar ve nüfusun yapısını belirleyen dinamikler değişimlerini analiz eden bir disiplindir.
ele alınmıştır. İkinci bölümde ise nüfus biliminin Bu açıdan demografi, nüfus bilimi olarak
dünyadaki gelişim eğilimleri ve bu gelişime eşlik nüfusun temel hareketlilik dinamikleri
eden ulus-devlet, biyo-iktidar ve nüfus politikaları olan doğum, ölüm, evlilik ve göçleri za-
tartışılmıştır. Dünyada ve Türkiye’de nüfus ile ilgili man içindeki dağılım ve değişkenlikleri
özel problemlere odaklanılan üçüncü bölümde ise açısından inceler.
küreselleşme dinamiklerinin yarattığı göç dalgala-
rının, yaşlanmanın, az gelişmiş ülkelerin nüfus ar-
tış sorunlarının ve gelişmiş ülkelerin doğurganlık
Nüfusbilim ve Temel Kavramlar
krizinin temelleri değerlendirilmiştir. Dördüncü
bölümde, Osmanlı’nın modernleşme sürecinde ih- Nüfus, belli bir zaman diliminde ve belli bir
das ettiği nüfus ve sayıma ilişkin kurumların kısa mekânda yaşayan insanların sayısı olarak tanımla-
bir envanteri çıkarılmış ve nüfus politikalarına yön nabilir. Nüfus bilimi yani demografi ise sınırları belli
veren sosyal koşullar değerlendirilmiştir. Ünitenin bir coğrafyada bulunan nüfusun yapısını, özellik-
son bölümü ise Türkiye’nin cumhuriyet kurulduk- lerini ve değişimlerini analiz eden bir disiplindir.
tan sonra izlediği nüfus politikalarına ve nüfus uy- Bu açıdan nüfus bilimi olarak nüfusun temel ha-
gulamalarına ayrılmıştır. Bu kapsamda, Türkiye’de reketlilik dinamikleri olan doğum, ölüm, evlilik ve
var olan nüfus gelişim dinamikleri birtakım veriler göçleri zaman içindeki dağılım ve değişkenlikleri
ışığında değerlendirilerek nüfusun geleceğiyle ilgili açısından analiz eder. Nüfus yapısının ve değişim-
tahmin ve öngörülere yer verilmiştir. lerinin temelini oluşturan üç ana değişken doğur-
ganlık, ölümlülük ve göçtür (evlenme yaşı, evlilik
oranları, doğum kontrol yöntemlerine başvurma,
NÜFUSBİLİM: TEMEL hastalanma tipleri ve düzeyleri, kır-kent göçü gibi
KAVRAMLAR VE ARAŞTIRMA faktörlerle bağlantılı olan değişkenler). Aynı süreç-
ALANLARI leri, gelir düzeyleri ve dağılımı, eğitim düzeyleri,
Nüfus, genel olarak belli bir zaman diliminde ve kadınların konumu, din ve iktisadi gelişmeler gibi
belli bir mekânda yaşayan insanların sayısı olarak çeşitli toplumsal faktörlere başvurarak kavramaya
tanımlanabilir. İnsan nüfusunun bilimsel bir ince- çalışan sosyal demograflar bu olguların hepsine
lemesi anlamına gelen demografi terimini ilk kez eğilmişlerdir; söz konusu değişkenler arasındaki
1855 yılında İnsani İstatistik Unsurları ya da Karşı- muhtemel bağlantılar da anket araştırması ve ko-
laştırmalı Demografi (Éléments de Statistique Humai- relasyon teknikleri türünden araçlarla incelenmiş-
ne ou Démographie Comparée) adlı kitabında Achille tir. Öte yandan, bu tür toplumsal demografi çalış-
Guillard kullanmıştır. Demografi, Yunanca “demos” malarında kültürel unsurlara, anlam dünyasına ve
(halk) ve “graphein” (betimlemek, çizmek) terimle- etnografik araştırmalara yer verilmemesi bu alanın
rinin kombinasyonuyla oluşturulmuştur. Hayatımı- sosyolojiden önemli ölçüde ayrışmasına ve sınırlı
zın demografik boyutları oldukça derin ve geniştir. bir disiplin alanı olarak kalmasına yol açmıştır de-
Demografi hayatımızın her yönünü etkilemektedir. nilebilir (Marshall, 1999, s. 741).
Nüfusun dinamikleri tüm dünyadaki sosyal ve tek- Tekeli’ye (2016, s. 75) göre bir alanda yaşamak-
nolojik değişimlerin temel kaynağıdır. Nüfusun ya- ta olan nüfusun doğum ve ölüm oranı ortalamaları
pısı, büyüklüğü ve kompozisyonu değiştiğinde, nü- o mekânın niteliği ve yapısı hakkında fikir vermek-
fus arttığında veya düştüğünde insanlar buna uyum tedir. Nüfus biliminin doğum ve ölümün dışında
sağlar ve bu yeni uyum sürecinden sayısız çeşitlilikte üçüncü önemli parametresi olan göçün yerleşme
dönüşüm biçimlerini toplumlar hayata geçirir (We- sisteminin temsiliyle ilişkisi daha karmaşıktır. De-
eks, 2013: 5). Bu anlamda, nüfus toplumlar için mografide her insanın alansal temsil sistemiyle iliş-
dünyada insanlığın son birkaç yüzyıldır tecrübe et- kisinin kurulması, her bireyin tek bir yerde yaşadığı
tiği refah ve gelişmelerle yakından ilişkili bir güçtür. kabulüyle kurulmaktadır. Bu, bir insan aynı anda

3
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

birden fazla yerde bulunamayacağı gerçekliğine dayanmaktadır. Birey yaşam yerini değiştirdiğinde göç et-
miş olmaktadır. Bu da tamamen mekânsal temsile dayandırılmış bir kategoridir. İnsanlar bir kentte hareket
ettiklerinde genellikle başlangıç noktasına dönmektedir-
ler. Bu hareketler iki yönlüdür. Oysa göç tek yönlü bir
yer değiştirmedir. Göç, nüfusun bir alandan bir başka
alana akması olarak düşünülebilir. Bu yer değiştirme dikkat
ülke içinde özgür olarak gerçekleşirken uluslararası dü- Nüfusun yapısını tanımlarken demografinin il-
zeyde denetlenmekte, varış noktasındaki ülke tarafından gilendiği nüfusun birçok niteliği söz konusudur
seçiciliğe uğratılmaktadır. ancak bunlardan en önemlisi yaş ve cinsiyettir.

Resim 1.1 Nüfusun en önemli bileşenlerinden göç.


Kaynak: https://afam.org.tr/afrika-baglaminda-goc-olgusu-ve-gocun-sebepleri/

Hem genel olarak sosyal bilimlerde hem de özel olarak nüfusbilim alanında düşünürler göçün nüfus ve
toplum üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri konusunda farklı fikirler geliştirmişlerdir. Bazı araştırmacılar
göçü ve göçmenleri toplumsal değişmenin katalizörü olarak kabul eder ve esas olarak göçün olumlu işlevle-
rine odaklanır. Örneğin R. Park, göçmenlerin toplum içindeki marjinal konumunu toplumdaki potansiyel
yeniliklerin, değişimlerin ve ilerlemenin bir kaynağı ola-
rak görmektedir. Öte yandan, Handlin ve arkadaşları ise
göçmenleri ve göçü, toplumsal düzensizliğin, sapkınlığın, Nüfusun niteliğini ve niceliğini belirleyen
anominin, suçun ve akıl hastalığının bir kaynağı olarak iki tür akış vardır: Artı akışlar; doğumlar
betimlemektedirler. İki gelenek de göçmenlerin marjinal ve o yere yönelik göçlerdir. Eksi akışlar
konumlarını vurgulamakta ancak bu marjinalliğin bir bü- ise ölümler ve o yerden dışarıya yönelik
tün olarak toplumun ve de göçmenlerin kendileri üzerin- göçlerdir.
deki etkisi hakkında farklı sonuçlara varmaktadır (aktaran
Outhwaite, 2008, s. 530).
Bir toplumun nüfus büyüklüğü doğum, ölüm ve göçlerden doğrudan doğruya etkilenir. Nüfus bi-
limciler doğurganlığı kaba doğum oranını kullanarak tanımlarlar. Bu bir nüfusta, bir yılda her 1.000
kişiye düşen canlı doğum sayısıdır. Kaba doğum oranını hesaplamak için, toplam nüfus toplumun bir
yıldaki canlı doğum sayısına bölünür ve sonuç 1.000 ile çarpılır. Bir ülkenin doğum oranı, çocuk doğur-
ma çağındaki kadın sayısına değil, nüfusun tümüne bağlı olduğu için “kaba” olarak tanımlanır. Ayrıca,
bu ölçü, nüfusun çeşitli kategorileri arasındaki farklılıkları görmezden gelmektedir. Örneğin Türkiye’de
bölgeler arasında doğurganlık oranları farklılık gösterir; Güneydoğu Anadolu’da oran yüksek iken, Mar-
mara bölgesinde düşük kalabilmektedir. Kaba ölçünün hesaplanması kolaydır ve bir ülke ya da bölgenin
diğerleriyle ilişkisinde doğurganlığın kaba karşılaştırılmalarına izin verir. Ölüm oranını ölçmek için ise
nüfus bilimciler kaba ölüm oranını kullanır. Kaba ölüm oranı, bir nüfusta bir yılda her 1.000 kişide ortaya
çıkan ölüm sayısıdır. Bu sefer, bir yıldaki ölüm sayısı toplam nüfusa bölünür, sonuç 1.000 kişi ile çarpılır.

4
Nüfus ve Toplum

Nüfusun büyüklüğü ölüm oranını yansıtır. Kul- Öte yandan, yaşam istatistikleri ise bir ülke için-
lanılan, üçüncü ölçü, bebek ölüm oranıdır. Bebek de demografinin asıl temelini sağlayan doğum,
ölüm oranı, bir yılda her 1.000 canlı doğum için ölüm ve evlilik istatistikleridir. Yaşamın dönüm
bir yaşın altında bebekler arasındaki ölüm sayısıdır. noktalarını oluşturan bu tür olayları toplam nü-
Bebek ölüm oranını hesaplamak için aynı yıl bo- fuslarla ilişkilendiren kaba oranlar ve doğurganlık,
yunca canlı doğumların sayısı, bir yaşın altındaki evlilikler ve ölümlülükle ilgili daha ayrıntılı ölçü-
bebek ölümlerinin sayısına bölünür ve sonuç 1.000 ler yer almaktadır. Bu istatistiklerin niteliği, bu
ile çarpılır. Bu noktada, bebek ölüm oranlarında tür olayların kayıtlarının doğruluğuna bağlıdır, bu
da birtakım gelişmişlik farklılıklarının ve yoksul- kayıtları devletin istatistik birimleri tutmaktadır
luğun önemli bir etken olduğu unutulmamalıdır. (Marshall, 1999, s. 813).
Örneğin Afrika kökenli Amerikalıların yoksulluk
düzeyleri, beyazların neredeyse 3 katıdır. Afrika kö-
kenli Amerikalıların 13.3’lük bebek ölüm oranları
Nüfusun doğumlar, ölümler ve göç hare-
beyazların 5.6’lık ölüm oranından iki kat fazladır.
ketleriyle yenilenmesi ve varlığını sürdür-
Sonuç olarak, düşük bebek oranı bir toplumdaki
mesine yaşamsal süreç adı verilir. Nüfusun
yaşam beklentisini- bir ülke nüfusunun ortalama
yalnızca sayısını değil yapısını da etkileyen
yaşam süresi- büyük ölçüde artırmaktadır (Macio-
bu olaylara yaşamsal olaylar denir.
nis, 2012, s. 569).

Resim 1.2 Nüfusu çok fazla olan bir metropolün görünümü.


Kaynak: https://www.iienstitu.com/blog/demografik-ne-demek
Yine aynı şekilde nüfusun değişimlerini etkile-
yen faktörlerden bir diğeri de göçtür. Belli bir böl-
genin içine veya dışına doğru insan hareketi olarak dikkat
düşünebileceğimiz göç, bir bölgenin/toplumun içi- Bir nüfusun doğal artış oranını hesaplamak için
ne doğru ise iç göç, bir bölgeden/toplumdan dışarı- nüfus bilimciler kaba doğum oranından kaba
ya insan hareketliliği söz konusu ise dış göç olarak ölüm oranını çıkarırlar. Yani, doğum ve ölüm mik-
ifade edilmektedir. İç göç oranı, nüfusta her 1.000 tarları arasındaki fark, doğal nüfus artışını verir.
kişi için bölgeye gelen insan sayısı olarak hesaplanır.
Dış göç oranı ise her 1.000 kişi için bölgeden ayrılan
insan sayısı olarak hesaplanır. Her iki göç tipi de bir Göçler, daha iyi yaşam koşullarında yaşama veya
arada yaşanır ve net göç oranı ikisi arasındaki farktır daha yüksek gelir sahibi olma arzusunun bir sonu-
(Macionis, 2012, s. 569). cu olarak gönüllü veya iç savaşlardan veya kıtlıktan
kaçma şeklinde zorunlu olarak gerçekleşebilmek-

5
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

tedir. Göçün kırdan kente, kentten köye, ülkeden samında sektörel dağılımı incelendiğinde kadın ve
başka ülkeye olmak üzere çok değişik güzergahları erkek nüfusun çalışan grup içinde ağırlıktaki payı
olabilir. Son yüzyılda olağanüstü bir şekilde hız- farklılaşmaktadır. İstihdam alanında ve emek piya-
la gelişen kentlerdeki çekici faktörler (istihdam, sasında geri kalmış ülkelerde erkek egemenliği var
eğitim, sağlık, barınma ve rahat yaşam imkânları iken, gelişmiş ülkelerde ise kadınlar çalışma yaşa-
vb.) ve kırsal bölgelerdeki itici faktörler (tarımda mına güçlü bir şekilde girebilmektedir (Doğan,
kapitalizm ve makineleşme, ekilebilir arazilerin ve- 2011, 295-297). Dahası, özellikle güvencesiz, ku-
rimsizleşmesi, yoksullaşma vb.) göçlere büyük di- ralsız çalışmanın söz konusu olduğu enformel sek-
namizm kazandırmıştır. törlerde kadın emeğinin daha fazla yoğunlaştığı gö-
rülmektedir. Böylece, özellikle enformel sektördeki
işlerde (tekstil başta olmak üzere) ve hizmete dayalı
istihdam alanlarında kadın emeğinin birikmesi ve
Besleme Kapasitesi; sınırları belli bir top-
bu alanlardaki işlerin kadınsılaşması sürecinden
rak üzerinde kaç kişinin beslenebildiğini
bahsetmek mümkündür.
belirten bir kavramdır.
Son olarak, demografik süreçlerden biri olan
yaş ve cinsiyet özellikleri, popülasyonların nasıl
Nüfusun eğitim durumu da önemli sosyo-eko- oluştuğu konusunda yani nüfus yapıları hakkında
nomik göstergelerden birisidir ve ülkelerin nüfus son derecede önemli bilgiler verir. Öyle ki, nüfus
politikalarının belirlenmesinde etkilidir. Erkeklerin yapısı hakkında bize bilgi veren en önemli özellikler
eğitim hizmetinden daha fazla yararlandırılması, yaş ve cinsiyettir. Bu iki özellik demografi ve de-
kapalı toplumlara has özelliklerdendir. Özellikle mografik süreçler üzerinde o kadar önemlidir ki,
kırsal alanlarda var olan geleneksel düşünce tarzı, demografik özellikler olarak adlandırılırlar. Yaş ve
eğitim alanında da henüz tamamıyla yok edile- cinsiyetin üç demografik süreçle ne kadar yakın-
memiştir. Ayrıca çok çeşitli kültürel ve ekonomik dan bağlantılı olduğunu görmek önemlidir. Do-
nedenlerle eğitim sürecinin bazı kademelerinde ğan çocukların cinsiyeti açısından baktığımızda
okula gönderilememe nedeniyle pek çok kızın da daha fazla erkek doğduğunu görüyoruz; genellikle
eğitimi yarıda kalabilmekte ve bu durum kızların her 100 kadına karşılık 105 civarında erkek doğ-
gelecekteki iş ve kariyer süreçlerini olumsuz etki- maktadır. Ölüm oranı, yani bir popülasyonda ölü-
lemektedir. Medeni durum da ülkelerin nüfus po- mün meydana gelme sıklığına gelince, kadınların
litikalarının belirlenmesinde önemli bir sosyal kıs- ölüm oranları her yaştaki erkeklerden daha düşük-
tastır. Evlenme, boşanma ve çocuk sahibi olma gibi tür. Ölüm oranları yaşamın ilk yılında yüksektir
medeni durum hâllerini ilgilendiren olaylar bu ko- ve daha sonra çok düşük seviyelere iner. Modern
nuda belirleyici faktörlerdendir. Nüfusun yaş grup- popülasyonlarda, beş ile altmış yaş için konuşur-
larına bağlı olarak planlı hedefler sayesinde üretim sak, ölüm oranları asla yaşamın ilk yılındaki se-
ve tüketim arasında bir denge kurulmaya özen viyesine ulaşamaz. Ayrıca, belli bir nedene bağlı
gösterilir. Aksi hâlde tüketici durumda olan çocuk mortalite genellikle yaşa bağlıdır. Yaş ve ölüm riski
yaştaki nüfusa bağlı olarak tüketim artmakla birlik- arasındaki çok yakın ilişki göz önüne alındığında
te ekonomik bağımlılık oranı yükselmektedir. Kont- yaş, mortalite analizinde en önemli demografik
rol altına alınmayan nüfus artışı kişi başına düşen değişken olarak kabul edilebilir. Göç de yaş ve cin-
ulusal geliri düşürmektedir. Aşırı nüfusla birlikte siyete göre değişir. Geleneksel olarak, erkekler ve
tüketim hız kazanırken, ekonomik kalkınma hızı kadınlar aynı yerlere eşit sayılarda göç etmemiştir.
düşebilmektedir. Nüfusun artmasıyla birlikte kır- Özellikle gelişmekte olan ülkelerde uzun mesafeli
sal kesimden şehre doğru yaşanan göç hareketleri göçe erkekler daha eğilimlidir ve kısa mesafeli göç-
ve farklı sektörlerde üretim sağlayan fabrikaların te ise kadınlar daha aktiftir. Ancak, toplumlarda
kurulmaya başlanması gibi sanayileşme hareketle- cinsiyet eşitliğinin derecesinin artmasıyla, kadın-
rinde yaşanan hızlı gelişmeler kentleşme olgusunu ların göçü artık erkeklerin göçüne oransal olarak
da beraberinde geliştirmiştir. Göçe bağlı olarak yaklaşmaktadır. Aslında, dünya çapındaki ulusla-
kentlerde çarpık yerleşmeler oluşabilmekte ve is- rarası göçmenlerin neredeyse yarısı kadın ve Ame-
tihdam sorunları baş gösterebilmektedir. Ülkelerin rika Birleşik Devletleri’ne gelen yasal göçmenlerin
gelişmişlik düzeylerine göre nüfusun iş gücü kap- ise yarısından fazlası kadındır. İç göç olgusunda da

6
Nüfus ve Toplum

yaş seçici bir faktördür ve en fazla göçmen genç eyaletinde sayımlar gerçekleştirilmiştir. 1624-1625
yetişkinler arasında bulunur. Demografide tek yılları arasında Virginia gibi birçok Kuzey Ameri-
önemli bileşimsel değişken yaş ve cinsiyet değildir. ka’daki İngiliz kolonisi tam sayım yapmıştır. Bu-
Diğer değişkenler de üç demografik süreçle ilişkili- nunla birlikte Amerika Birleşik Devletleri, 1790
dir. Medeni durum hakkında bir şeyler bilmek, ör- yılında gerçekleştirdiği nüfus sayımında, sadece sa-
neğin, doğurganlığı analiz ederken önemlidir. Yaş yılmış olan alanın büyüklüğü ve nüfusun özellikleri
ve cinsiyet açısından değerlendirildiğinde eğitim hakkında veri elde etme çabası nedeniyle değil, aynı
de göz önünde bulundurulması gereken önemli zamanda nüfus bazında Kongre’de temsil kuralını
bir değişkendir. Genel olarak, yüksek eğitim, dü- uygulayarak da modern anlamda ilk sayılabilecek
şük doğurganlık ve düşük mortalite ile ilişkilidir kapsamlı bir nüfus sayımını gerçekleştirmiştir. İn-
(Poston ve Bouveir, 2017, s. 22). giltere ilk nüfus sayımını 1801’de yaparken, Fransa
Son olarak, nüfus bilimcilerin nüfus verilerini 1800 ve 1806’da sayım yapmaya çalışsa da bu sa-
toplama ve analiz yöntemlerinden söz etmeliyiz. Nü- yımların idari mekanizmaları oldukça zayıf kalmış-
fus verilerini toplama ve analiz yöntemleri; standart tır (Britannica, 2020). Sonuç olarak, kapsamlı ve
nüfus sayımı prosedürleri, yaşam kayıt sistemleri, an- güvenilir analizlerin sürekliliğinin sağlandığı nüfus
ketler, temel veri işleme ve çeşitli idari kayıt sistemleri sayımları için 19. yüzyılda bürokratik ve idari nü-
türlerini kapsamaktadır. Veri toplama ve analiz yön- fus kurumlarının ortaya çıkması gerekmiştir.
temlerinde son altmış yılda önemli gelişmeler olduğu Detaylı olarak ifade edersek nüfusbilim di-
konusunda nüfus bilimciler arasında bir uzlaşı vardır. siplini; demografik analiz, tahmin ve projeksiyon,
Ayrıca bu süreçte, demografik verileri değerlendirme, standartlaştırma, kuşak analizi, konumsal analiz ve
uyarlama, tahmin etme ve analiz etme teknikleri de epidemiyolojik analiz gibi yöntemlerle analiz yap-
oldukça gelişmiştir. Demografi tekniklerinin her biri, maktadır. Demografik analiz; nüfusun yaşını, cin-
kısmen elektronik bilgi sistemlerindeki yeniliklerin siyetini, etnik kompozisyonunu, doğum, ölüm ve
de etkisiyle geliştirilmiştir. Ulusal nüfus sayımı özel- göçün temel demografik süreçler boyunca zaman
likle gelişmiş ülkelerde giderek daha verimli ve doğru içinde nasıl değiştiğini anlamak için kullanılan
veri toplama ile sonuçlanan istatistiksel örnekleme bir tekniktir. Tahmin ve projeksiyon; nüfusbilimin,
teorisi ve tekniklerine dayanmaktadır. Belki de de- mevcut nüfus verilerinden yola çıkarak ileri istatis-
mografik verilerin hükümet kararları için önemi ne- tik ve özel tekniklerle nüfusun gelecekteki görü-
deniyle, az gelişmiş ülkelerde bile veri toplama prose- nümüne dönük olarak çıkarımlarda bulunmasıdır.
dürlerinde de iyileştirmeler söz konusu olmaktadır. Standartlaştırma; ölüm oranlarını veya bu oranlar
Son 60 yılda demografik verilerin belirsiz kalitesi ve üzerinde etkisi olan diğer hayati süreçlerin bileşik
kullanışsızlığı, nüfus parametrelerinin değerlendiril- oranlarını hesaplayabilen bir yöntemdir. Kuşak
mesi, ayarlanması ve geleceğe yönelik tahminler yü- analizi; doğum tarihleri (doğum kuşağı) veya ev-
rütülmesi için çeşitli tekniklerin geliştirilmesine yol lilik yılı (evlilik kuşağı) gibi, yaşam öykülerinde
açmıştır (Poston, 2019, s. 6). ortak olarak önemli bir olayı olan bireylerin top-
17. ve 18. yüzyıllara baktığımızda gerçek an- lamını tanımlamak için kullanılan bir yöntemdir.
lamda bir ilk nüfus sayımını göremeyiz çünkü bu Çeşitli davranış biçimlerinin ortaya çıkma oranları
dönemdeki ilk çabalar modern anlamda kapsayıcı genellikle kuşağı tanımlayan başlangıç olayından
ve güvenilir sayımlar değillerdir. Belki de bir şehir- bugüne geçen süreden etkilendiği için (örneğin do-
den daha büyük bir alanda birbirini izleyen aralık- ğurganlık oranı evlilik olayından etkilenir) kuşak
larla herkesi saymaya yönelik ilk çaba 1665 ve 1754 kavramı kullanışlıdır. Bazı yazarlar sonraki terimi
yılları arasında 16 sayım yapılan bugünkü Kanada kullanmaktan kaçınsa da kuşak fikri (cohort) nesil
sınırlarında Yeni Fransa (Québec) ve Acadia’da (New fikrine (generation) benzer. Konumsal (mekânsal)
Scotia) yapılmıştır. 1749’da uzun zamandır kilise analiz; mekânsal verileri analiz etmeye yönelik
cemaatinin listelerini tutan İsveçli din adamları- bir tekniktir. Bu analiz, coğrafi alandaki verilerin
nın, İsveç’in toplam nüfusunu (Finlandiya dâhil) dağılımını tanımlayan (tanımlayıcı mekânsal is-
elde ettikleri tespit edilmiştir. Bazı İtalyan eyalet- tatistikler), verilerin mekânsal kalıplarını analiz
lerinde 1773 ve 1795’te Sardunya, 1770’te Parma eden (mekânsal örüntü analizi), mekânsal ilişkileri
ve 1766’da Toscana’da oldukça kapsamlı nüfus sa- tanımlayıp ölçen (mekânsal regresyon) ve örnekle-
yımları yapıldı. 1742’den itibaren birçok Alman nen verilerden bir yüzey oluşturan teknikleri içerir

7
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

(mekânsal enterpolasyon). Epidemiyolojik analiz; Toplumsal demografi ise aşırı teknikleştirilmiş


insan nüfuslarında hastalık oluşum kalıplarının demografi anlayışını telafi edecek türden nüfusun
ve diğer sağlıkla ilgili koşulların ve bu oluşumları beşerî yönlerini ele alan yaklaşımları zenginleştire-
ve koşulları etkileyen faktörlerin incelenmesidir. rek, nüfusa ilişkin olarak sosyolojik, kültürel, ikti-
Epidemiyolojik çalışmalar engellilikte (morbidity) sadi ve derinlikli analizler üretmiştir. Bu yönüyle
ve ölümlülükte (mortality) gözlenen farklılıkları sosyal demografi, nüfus dinamiklerinin toplumsal
çevresel veya mesleki etkilerle ve grupların genetik ilişkiler, örüntüler, kurumlarla olan ilişkilerini mer-
kompozisyonlarıyla, yaşam tarzlarıyla, risk faktör- keze alarak nüfusu belli toplumsal bağlam içinde
lerinin mekânsal ve zamansal dağılımlarıyla ilişki- ele alma eğilimindedir. Öte yandan, aralarında
lendirmektedir (Çağlayandereli, 2019, s. 44-46). çok kesin farklılıkları olmasa da genellikle teknik
nüfusbilim (demografi) ile sosyal nüfusbilim (nüfus
sosyolojisi) arasında bir ayrım olduğu iddia edilmek-
Nüfusbilim ve Araştırma Alanları tedir. Teknik düzeydeki demografi yani nüfusbilim
Demografi temelde nüfusun büyüklüğü, yapı- verilerin toplanması ve işlenmesiyle ilgiliyken, sos-
sı, mekânsal dağılımı, zaman ve mekandaki deği- yal nüfus bilim, ilgili beşerî alanlardan oluşan daha
şimini analiz etmektedir. Nüfusun bileşenlerinden geniş bir referans çerçevesinde yürütülen çalışma-
doğurganlık, ölümlülük, mekânsal ve sosyal hare- ları kapsar. İstatistik bilim dalının nüfus olaylarına
ketlilik üzerine çalışmalar yapan bir disiplin olarak uygulanması ve nüfus içindeki hareketliliğin, ista-
demografi, bu eylemlerin nüfus içinde yeniden tistik teknikleri yardımıyla yorumlanarak açıklan-
üretim mekanizmalarını ve sonuçlarını araştırmak- ması, nüfusbilimin ortaya çıkmasında en büyük
tadır (Poston, 2019, s. 2). Bu bağlamda, demografi etken olmuştur. Genel olarak, nüfusbilim statik ve
bir bilim olarak anket, istatistik, nüfus sayımı, tah- dinamik nüfusbilim olarak ikiye ayrılmaktadır. Sta-
min ve öngörüler gibi birtakım verileri derleyip bu tik nüfusbilimin konusunu, belli sınırlar içinde ya-
verileri işleyerek nüfusun yapısı ve niteliğinin şim- şayan insanların, bir zaman kesitindeki sayısı, cin-
diki görünümü ve gelecekteki görünümüne ilişkin siyet ve yaş dağılımı, medeni durumu, doğum ve
çıkarımlarda bulunmaya çalışan bir disiplindir. ikametgâh yerleri, anadili, dini, engellilik durumu,
Temelde demografi; sağlık bilimleri, epidemiyoloji, okuryazarlığı, eğitim durumu, ekonomik durumu
ekonomi, sosyoloji, antropoloji, tarih, kamu politika- gibi çeşitli sosyal ve ekonomik nitelikleri oluşturur.
ları, matematik ve istatistik gibi çok farklı disiplinle- Dinamik nüfusbilimin konusuna ise belirlenen bir
rin uzmanlıklarından faydalanan disiplinler arası bir zaman kesitinde, belirli sınırlar içinde yaşayan nü-
alandır. Nüfusbilim çalışmalarının sosyal bilimlerin fusun, sayı ve nitelik bakımından değişmesine yol
birçok alanında önemli etkileri vardır. Nüfus olgu- açan doğum, ölüm, evlenme, boşanma ve göç olay-
ları tüm aile ve akrabalık ilişkilerini etkilediğinden, ları girer (Hoşgör ve Tansel, 2010, s. 16).
nüfusla ilgili tahminlerin aile üzerine yapılan çalış- Bu disiplinlerin uzmanlık alanlarından faydala-
malarda dikkate alındığı görülmektedir. Evlilik ve narak kanıtlara dayalı verileri kullanan uygulamalı
boşanmayla ilgili çalışmalar da sayısal özellikleri ne- bir disiplin olarak demografi, hükümet politikaları-
deniyle nüfusbilim sayesinde gerçekleştirilebilir. Ta- nı şekillendirir ve toplumun daha iyi bir duruma ge-
rihsel nüfusbilim çalışmalarının sosyal ve ekonomik lebilmesi için fikirlere katkıda bulunur (Lundquist,
tarih çalışmalarına da çok büyük katkıları olmuştur. Anderton ve Yaukey, 2015, s. XV).
Son yıllarda antropoloji disiplininde de nüfusbilim
yöntemlerinin yaygın olarak kullanıldığı görülmek-
tedir (Outhwaite, 2008: 533).
Genel olarak, formel demografi nüfusla ilgi- Epidemiyoloji, insanlarda salgın hasta-
li derinlemesine bir analiz yapmak yerine sadece lıkların nasıl, ne kadar zamanda, ne yolla
istatistiki sayısal verileri ve aşırı teknikleştirilmiş bulaştığını; salgın hastalıkların etkilediği
yöntemleri kullanarak bir nüfusbilimi yapmaya ça- nüfusun özelliklerini, dağılımını ve yayı-
lışmaktadır. Bu yönüyle, formel demografi çok cid- lımını, yayılış şeklini, sıklığını, tekrarlama
di eleştiriler almaktadır. Formel demografi büyük derecesini ve alınabilecek önlemleri çok
ölçüde nüfus ile ilgili her şeyi sayısal bir tekniğe detaylı bir şekilde araştıran ve bu konular-
indirgeyen bir yönteme sahiptir. da bilgi üreten bir uzmanlık alanıdır.

8
Nüfus ve Toplum

Nüfusbilim yani demografi, insan nüfusuna yönelik çalışmaları tanımlar ve çok geniş bir kapsamı olsa
da özünde üç temel alanla ilgilidir (Outhwaite, 2008, s. 532):
1. Değişik kriterlere (yaş, cinsiyet, medeni hâl, eğitim durumu vb.) göre nüfus boyutu ve yapısı. Yani
belli bir dönemde nüfusun kesit resimlerinin alınması.
2. Nüfus bileşimini doğrudan etkileyen süreçler (doğum, ölüm, evlilik, göç vb.).
3. Bu statik ve dinamik unsurlarla içinde bulundukları toplumsal, ekonomik ve kültürel çevre arasın-
daki ilişki biçimleri.
Demografi insan topluluklarının ve onların çoğalmalarıyla azalmalarının, göç, doğurganlık ve ölüm
oranlarındaki değişen kalıplara ve cinsiyet oranı, bağımlılık oranı ve yaş yapısı türünden özelliklere göre
incelenmesini anlatan bir kavramdır. Bu alan, daha iyi anlaşılması bakımından bazen, nüfus parametre-
leri ve dinamiğiyle ilgili resmî istatistiki analizi yansıtan “resmî demografi” ve nüfus yapıları ile değişi-
min nedenleri ve sonuçlarının daha geniş kapsamlı sonuçlarını irdeleyen “nüfus incelemeleri” şeklinde
ikiye ayrılır. Nüfus incelemeleri alanı demograflar ve sosyologların kesişim alanıdır. Demograflar, nihai
olarak nüfus tahminlerini, yani gerek gelecek on yıllar içinde nüfusun hangi büyüklüklere ulaşacağı,
gerekse değişmesi muhtemel yaş yapısı (ki bu da toplumsal politika ve emek piyasası politikaları açısın-
dan önem taşımaktadır) konusunda birtakım öngörüler ortaya koymayı amaçlar. Örneğin, bağımlı nü-
fusun (okul çağındaki çocuklar ve emeklilik çağındaki yaşlıların) oranı çalışma yaşındaki nüfusa oranla
artıyorsa, bu eğilimin vergilendirme, sosyal sigorta ve mali politika açısından ciddi sonuçları olabilir
(Marshall, 1999, s. 139).
Demografi belli bir coğrafyadaki nüfusu nitelik ve
niceliksel olarak etkileyen faktörleri etraflıca ortaya koy-
dikkat
maya çalışır. Nüfus dinamiklerini etkileyen başlıca un- Çoğu nüfus bilimciye göre, demografinin
surlar doğum, ölüm ve göçlerdir. Öte yandan, doğum, merkezinde doğurganlık, ölüm oranları ve
ölüm ve göç dinamiklerini etkileyen kültürel, ekonomik evlilik analizleri yatmaktadır. Kısmen göçün
ve siyasal faktörler söz konusudur. Nüfus bilimciler (de- kendine özgü dinamiklerindeki farklılıklar ve
mograf ), nüfus dinamiklerinin ne yöne gideceğini kesti- kısmen de göçe yönelik uzmanlık alanlarının
rebilmek ve geleceğe yönelik tahminlerde bulunabilmek (coğrafyacı, sosyolog vb.) daha büyük bir rol
için üç temel unsura bakarlar: doğurganlık oranları, üstlenmeleri nedeniyle, göç ayrı bir alt disip-
ölüm oranları ve göç dinamikleri. lin konusu sayılmaktadır.
Demografik sürecin üç temel unsuru olan doğum,
ölüm ve göç oranlarındaki değişimler ve bunlarla
ilişkili olarak değişen nüfus miktarı ve yapısı, şehir-
leşme sürecinden emek piyasasındaki değişime kadar
pek çok alanda etkili olmaktadır. İç göç sonucunda dikkat
hızlı kentleşme, altyapı sorunları ile demografik yaş- Aslına bakılırsa, dünyadaki toplumsal değişim-
lanma sonucunda emek piyasasındaki değişim ve sos- lerle nüfus yapısı ve dinamikleri arasında karşı-
yal güvenlik sistemi üzerinde ortaya çıkan yeni teh- lıklı bir ilişki söz konusudur.
ditler, demografik dönüşümle ilgili meselelerdir. Bir
toplumdaki demografik dönüşümün doğrudan ya da
dolaylı olarak toplumsal ve ekonomik gelişmelerde etkileri olmaktadır. Ancak bunun tam tersi de ge-
çerlidir. Ekonomik, siyasi ve sosyal etkenler de demografik değişimleri etkilemektedir. İkinci Dünya
savaşı yıllarında yıllık nüfus artışı ve doğum oranlarının hızla düşmüş olması bunun bir örneğidir
(Aysan, 2019, s. 156).

9
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

Öğrenme Çıktısı
1 Nüfusbilimin temel kavramlarını açıklayabilme
2 Nüfusbilimin kullandığı metodolojileri açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Toplumun demografik ya-


pısının bileşenlerini daha Nüfusun yapısı ve top-
Nüfus Sayımının hangi il-
yakından anlamak için şu lumsal değişme arasındaki
kelere göre yapılması gerek-
linkteki videoyu izleyiniz: ilişkileri arkadaşlarınızla
tiğini araştırınız.
https://www.youtube.com/ tartışınız.
watch?v=B0CmWe2KFb4

NÜFUSBİLİMİN TARİHSEL bölümü ve artan bir anonimleşme söz konusuydu.


GELİŞİMİ On dördüncü yüzyıl Arap filozofu İbn-i Haldun da
nüfus artışı ile ilgiliydi. İbn-i Haldun, toplumların,
Nüfusla ve nüfus değişimi ile ilgili endişeler hak-
tıpkı insanlar gibi, olgunlaştıkça nüfus artışı aşama-
kındaki erken yazılar, sadece demografi uzmanlarıy-
larından geçtiğini öne sürmüştür: “Daha kalabalık
la sınırlı kalmamıştır. 1848’de ünlü İngiliz filozof
bir şehrin sakinleri daha az nüfuslu bir şehirdeki mu-
John Stuart Mill şunları yazmıştır: “Eğer dünya,
adillerine göre daha müreffehlerdir... Bunun temel
zenginlik ve nüfusun sınırsız büyümesi için sahip
nedeni, farklı yerlerde sürdürülen mesleklerin doğa-
olduğu hoşluğu kaybederse yeni toplum daha mutlu
sındaki farklılıktır.” (Poston ve Bouveir 2017, s. 33)
ve daha iyi bir toplum olmayacaktır. Gelecek kuşak-
ların koşulları bazı zorunlulukları dayatmadan çok
önce, insanların durağan olmaktan memnun olma- Nüfusbilimin Doğuşu ve Gelişimi
larını umuyorum.” Aslında, nüfusla ilgili endişeler, Özellikle 18. yüzyıldan itibaren nüfus yapısı ve
insanların “verimli olmaya, çoğalmaya ve dünyayı değişimi üzerine çalışmalar artmıştır. Nüfus artışını
doldurmaya” teşvik edildiği Yaratılış fikrine kadar ciddi bir sorun olarak görüp bunu sistemleştiren ilk
uzanır. Platon’un nüfus büyüklüğü hakkında oriji- düşünür, Thomas Robert Malthus olmuştur. Malt-
nal fikirleri vardı. Bir toplumun 5.040 kişiden bü- hus, uzun vadede kontrol edilmeyen nüfus artışının
yük olmaması gerektiğine inanıyordu; aksi takdirde, zenginlik ve refah değil, savaş ve açlık getireceğini
çok fazla insan anonimliğe yol açacak ve bireyselliğin öne sürmüştür (Aysan, 2019). Thomas Malthus’un
gelişimini engelleyecektir. Platon’un ve o zamanın Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme adlı eseri ilk kez
diğer Yunan filozoflarının ileri görüşlülüğü bugün 1798 yılında yayımlanmıştır. Bu kitap, nüfus üzeri-
bile şaşırtıcı olmaya devam ediyor. Yirmi birinci yüz- ne ilk kitap olmamakla birlikte, döneminin en etkili
yılda sosyologların en önemli endişelerinden biri, eseri olarak kabul edilmiştir. Dünya nüfusu çok hızlı
Internet, cep telefonları, iPod’lar, iPhone’lar, akıllı bir şekilde büyürken, Malthus’un aşırı nüfusa karşı
saatler ve diğer yeni dijital buluşlar nedeniyle yüz uyarısı çok önemli hâle gelmiştir: “Nüfus, engellen-
yüze iletişimin olmamasıdır. Bugün hayatta olsaydı, mediğinde geometrik bir oranda artar. Gıda madde-
Platon’un bu azalan yüz yüze iletişim seviyelerine leri ise sadece aritmetik oranda artar diyerek nüfus
nasıl tepki vereceğini tahmin edebiliriz. Platon’un fi- artışına karşı ciddi uyarılarda bulunmuştur. Malt-
kirleri, mekanik ve organik olmak üzere iki tür top- hus, nüfus artış eğilimlerini incelemiş ve nüfusun
lumu görselleştiren on dokuzuncu yüzyıl sosyoloğu geçim araçlarının ötesine geçmelerini engellemek
Emile Durkheim’ın yazılarında yankılanır. Mekanik için yoksulluk, hastalık ve açlık şeklindeki kontrol-
dayanışma küçüktü ve basit bir işbölümü vardı, Or- lerin gerekli olduğunu savunmuştur. Malthus’un bu
ganik dayanışma ise oldukça büyüktü, geniş bir iş- kitapta ulaştığı sonuç doğru çıkmasa da teori Hin-

10
Nüfus ve Toplum

distan ve Çin gibi gelişmekte olan ülkeler için geniş insanlığın şiddetli kıtlıkları, salgınları, toplumsal hu-
ölçüde geçerlidir. Hindistan’ın ve Çin’in doğum ora- zursuzluğu ve aşırı nüfusun diğer olumsuz sonuçları-
nı hâlâ yüksek olduğu gibi pozitif ve önleyici kontrol nı önleyemeyeceğini savundular. Toplumların daha
ikna edici görünmemektedir. Malthus, önleyici bir fazla ekolojik felaketi önlemek için nüfus artışını
kontrol olarak ahlaki kısıtlama ve aile planlaması kontrol etmek adına güçlü adımlar atması gerekti-
arasında ayrım yapmamıştır (Sahay, 2016, s. 27). ğini yazdılar. Bu çalışmada sürdürülemez nüfus ar-
1968 yılında Profesör Paul R. Ehrlich ve Anne tışının ekonomi ve kaynaklar üzerinde baskıya yol
Ehrlich tarafından nüfus ve çevre tartışmalarına il- açabileceği vurgusu ne kadar önemliyse, bugün de
ham veren önemli bir kitap daha yayınlanmıştır. Ki- en az 1968’de olduğu kadar önemlidir. Ancak önü-
tabın orijinal baskısı şu ifade ile başlıyordu: “Tüm müzdeki yıllarda milyonlarca kişinin açlıktan öleceği
insanlığı besleme savaşı sona erdi. 1970’lerde yüz tahmini çok abartılıydı. Ayrıca, bu yaklaşımlar bazı
milyonlarca insan şu anda başlatılan tüm yardım hafifletici faktörleri (yeni alanların açılması, tarımsal
programlarına rağmen, açlıktan ölecek. Bu tarihte buluşlar) dikkate alma konusunda oldukça başarısız
hiçbir şey dünyadaki ölüm oranındaki önemli artışı oldu, ancak çok fazla insan nüfusunun insanlığın en
önleyemez.” Yazarlar, dünyadaki insan nüfusunun büyük tehlikesi olduğu argümanı hâlâ belli çevreler-
zaten çok yüksek olduğunu ve bu nüfus düzeyinde, de geçerliliğini korumaktadır (Sahay, 2016, s. 28).

Yaşamla İlişkilendir

Nüfus Anlayışlarının Tarihsel Gelişimi Modern Teoriler ~ 1798 Malthus—Nüfus kat-


~M.Ö. 1300 Yaratılış Kitabı— “Verimli lanarak artarken, gıda arzı aritmetik olarak büyür ve
olun ve çoğalın.” sefalet (yoksulluk) ile sonuçlanır. Nüfus artışı, ahla-
ki kısıtlamanın yokluğunun sonucu olmaktadır.
~M.Ö. 500 Konfüçyüs— Nüfus artışı iyi-
dir, ancak hükümetlerin doktrinleri nüfus ve kay- ~1800 Yeni-Malthusçuluk — Nüfus artışı
naklar arasında bir denge sağlamalıdır. kaynakları aşma eğilimindedir şeklindeki temel
Malthusçu öncül kabul eder, ancak Malthus’un
~M.Ö. 360 Platon—Nüfus kalitesi nicelik-
aksine doğum kontrol önlemlerinin nüfus artışını
ten daha önemlidir; nüfus istikrarı, üzerinde du-
engellemek için uygun kontroller olduğuna inanır.
rulması gereken önemli bir meseledir.
~1844 Marksizm — Tarihin her noktasında
~M.Ö. 340 Aristoteles—Nüfus büyüklüğü
her toplumun nüfus artışının sonuçlarını belir-
sınırlı olmalı ve kürtaj kullanımı uygun olabilir.
leyen kendi nüfus yasası vardır; yoksulluk nüfus
~M.Ö. 50 Cicero—Nüfus artışı, Roma’nın artışının doğal bir sonucu değildir.
etkisini sürdürmesi için gereklidir.
~1945 Orijinal demografik geçiş kuramı —
M.S. 400 St. Augustine—Perhiz, insan cinselli- Bir ülkenin yüksek doğum ve ölüm oranlarından
ği ile başa çıkmak için tercih edilebilecek bir yoldur; düşük doğum ve ölüm oranlarına geçiş yaptığı
İkinci en iyi seçenek ise evlenmek ve doğurmaktır. süreç, nüfus artışında ara bir artış. Açıklamaları
M.S. 1280 St. Thomas Aquinas—Bekarlık, aslında modernleşme teorisine dayanır.
evlilik ve üremeden daha iyi değildir. 1962 Demografik geçiş kuramının yeniden
M.S. 1380 İbn Haldun—Nüfus artışı doğal formüle edilen ihtiyacını öne süren ilk çalışmalar.
olarak iyidir, çünkü mesleki uzmanlığı ve gelirleri ~1963 Demografik değişim ve tepki teorisi—
arttırır. Bireylerin nüfus baskılarına verdiği demografik
~1500-1800 Merkantilizm—Artan ulusal tepki, ellerindeki uygun araçlarla belirlenir; nüfus
zenginlik ihracat ticareti teşvik edebilir ve zen- değişiminin nedenleri ve sonuçları iç içe geçmiştir.
ginlik ve refah artan nüfusa bağlıdır. ~1971 — Ayrıksı Demografik Geçiş Teorisi
~1700-1800 Fizyokrasi—Bir ulusun zen- — Sağlık, mortalite, doğurganlık, yaş, göç, kent-
ginliği insanlarda değil, topraktadır; bu nedenle leşme, aile ve ev ilişkileri demografik geçişi farklı
nüfus büyüklüğü serbest ticaret tarafından teşvik özgüllüklerde etkiler.
edilen arazi zenginliğine bağlıdır.
Kaynak: Weeks, 2013, s. 68-69

11
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

Kökeninde hayat sigortası istatistikleri çalışma- Tarihsel demografi ise geçmişteki insan topluluk-
ları bulunan nüfusbilim, değişik güdülenmeler sa- larının büyüklüğü ve yapısı ile demografik, iktisadi
yesinde gelişmiştir. 20. yüzyılın başlarında yapılan ve toplumsal değişimler arasındaki tarihsel ilişkiyi
araştırmaların çoğunluğu, toplumsal ve ırksal fark- inceleyen bir disiplindir. Nüfus sayımlarının ya-
lılıkların nicel (sayısal/istatistiksel) boyutlarını keş- pılmaya başlanması ve ulusal nüfus kayıtlarının
fetmeye çalışan akademisyenlerin öjenik çalışmaları tutulmasından önce belli insan topluluklarının
kapsamında gerçekleştirilmiştir. Öjenik çalışma- demografik karakteristiklerini ölçmek, mevcut ve-
ların Nazizm tarafından ırkçılık için kötüye kulla- riler parçalı bir hâlde olduğu için son derece bü-
nılması nedeniyle İkinci Dünya Savaşı sonrasında yük güçlüklerle dolu bir uğraştır. Bunun için, kilise
bu türden çalışmalar gitgide azalmıştır. Ancak, kayıtları, ölüm tezkereleri, vasiyetnameler, mezar
1970’lerde Sosyo-biyolojinin önem kazanmasıyla bir- taşları, ordu kayıtları, tapu listeleri gibi çok çeşitli
likte, insan biyolojisine ilişkin nüfus bilim çalışmaları kaynaklara başvurmak ve bir dönemin demografik
yeniden canlanmıştır. 1930’lu yıllarda gelişmiş top- yapısını çıkarmak için gerçekten büyük gayretler
lumlardaki doğurganlık oranları daha önce görül- sarf etmek gereklidir. Geçmişteki nüfusların de-
medik bir biçimde düştü. Bu nedenle, bir yandan mografik özelliklerini bulmaya yönelik girişimler
doğurganlığın hangi boyutta azaldığını doğru bir yirminci yüzyılın ikinci yarısından önceye daya-
biçimde sayısallaştırabilmek amacıyla brüt ve net nır. Buna rağmen, tarihsel demografi ikinci Dünya
doğum oranlarının hesaplanması gibi teknik ana- Savaşı’ndan sonraki dönemde demografinin özgün
litik gelişmeler yaşanırken, öte yandan 1940’larda bir dalı olarak ortaya çıkmış ve tarihsel toplulukla-
İngiliz Kraliyet Nüfus Komisyonunun kurulması rı incelemeyi amaçlayan yeni tekniklerin (özellikle
gibi, olgunun daha etraflı bir biçimde incelenmesi- 1950’lerde Fransız İnstitut d’Etudes Demographiqu-
ne yönelik çabalar başlatıldı. 1950’li yıllarda “bebek es kurumundan Louis Henry’nin öncülüğünü yap-
patlaması” olarak adlandırılan süreçte doğurganlık tığı aile geçmişlerinin yeniden kurulması yöntemi-
oranının önemli bir düzeyde artması nedeniyle, Ba- nin) gelişmesiyle birlikte ilerlemiştir. Henry, önce
tılı ülkelerde nüfusun azalacağına ilişkin korkular Cenevre burjuvazisinin sonra Normandiya’daki
hükmünü yitirdi (Outhwaite, 2008, s. 532). Crulai köylülerinin kilise kayıtlarından yararlana-
rak, bu topluluklardaki ailelerin demografik geç-
mişlerini yeniden kurmaya çalışmıştı. Henry, bu
Öjenik, insan ırkının genetik olarak gelişti- aile yaklaşımında, belli bir evli çift seçmekte ve bu
rilmesiyle ilgilenen uygulamalı disiplindir. çifti oluşturan eşlerin doğumları, anne babaları, ev-
lilikleri, kendi çocuklarını ve ölümlerini izlemekte,
bu prosedürü sırayla her aile için tekrarlamaktadır
Nüfusbilimin alt alanları olan toplumsal demogra- (Marshall, 1999, s. 716).
fi ve tarihsel demografinin nüfusbilim disiplininin ge- 1950’lilerden itibaren nüfusbilimcilerin ilgisi,
lişmesinde çok önemli katkıları olmuştur. Toplumsal ölüm oranlarının hızla azalmasına ve yüksek do-
demografi, toplumsal ve kültürel faktörlerin nüfusun ğurganlık oranlarına bağlı olarak nüfusun hızla
özellikleriyle ilişkisini analiz eden bir araştırma alanı- arttığı Üçüncü Dünya toplumlarına yöneldi. Ge-
dır. Toplumsal demografinin ana konusu, toplumsal lişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışı ve buna
ve kültürel faktörlerin toplumun demografik özel- bağlı olarak doğurganlığın azaltılmasını hedefle-
likleri (evlilik ve çocuk doğurma kalıpları, nüfusun yen çalışmalar, yüzyılın ikinci yarısında nüfusbi-
yaş yapısı, ömür beklentisi, vb.) üzerindeki etkisidir. lim alanındaki başlıca gizli eğilim hâline gelmişti.
Yalnız toplumsal demografi buna ek olarak, demog- Hükümetlere ve mali destek kaynaklarına seslerini
rafik değişimin toplumsal sonuçlarının incelenme- duyurmayı amaçlarken birbirleriyle rekabet eden
sini de kapsar. Demografi, esas olarak nüfusun özel- nüfusbilim kuramcıları arasında çeşitli tartışmalar
liklerinin belirlenmesi ve ölçülmesiyle, demografik hüküm sürüyordu (Outhwaite, 2008, s. 532).
değişkenler arasındaki karşılıklı ilişkilerle uğraştığı Dünya çapında meydana gelen bebek patlama-
hâlde, toplumsal demograflar bu demografik kalıpları sı olgusu kısa ömürlüydü. Bu nedenle, 1960’ların
anlamanın ve açıklamanın peşindedirler; bu yüzden sonlarından itibaren gelişmiş ülkelerin dikkati bir
demografinin yanı sıra sosyolojinin uzmanlığına kez daha bebek doğumlarındaki hızlı düşüşü izle-
başvururlar (Marshall, 1999, s. 741). yen düşük doğurganlık oranlarına çevrildi. Toplum-

12
Nüfus ve Toplum

lar yaşlı nüfusun artması sorunuyla boğuşurken, fusbilimcilerce uygulanan istatistiksel yöntemler
nüfusbilim çalışmaları özellikle yaşlı nüfus olgusuna sayıca pek az ve genelde basittir. Matematiksel
odaklandı. Hem resmî nüfusbilim hem de nüfus nüfusbilim bu disiplinin etkin bir alt dalı olagelmiş
sosyolojisi çalışmaları sonucu, 20. yüzyılda bir dizi ve biçimsel inceliği pratik faydayla birleştiren çok
anahtar tasarım ya da model geliştirildi. Resmî nü- sayıda model geliştirmiştir. Bunların en önemlisi,
fusbilim çalışmalarına yön veren temel bir yöntem, sabit nüfus kuramıdır. Sabit nüfus modeli, ilk kez
dönemlerden ziyade insan gruplarının araştırılma- 18.yüzyılda Leonard Euler tarafından ortaya atıl-
sıydı. Bir toplumdaki ölüm oranlarını detaylı bir mış, Amerikalı nüfusbilimci Alfred Lotka (1939)
biçimde tanımlayan, her bir yaş için ölme olasılı- tarafından yeniden keşfedilmiş ve onun sayesinde
ğını ve değişik diğer istatistikleri veren yaşam tab- yaygınlaşmıştır. Nüfusun yaş yapısının herhangi
losu, hiç şüphesiz nüfusbilimin niceliksel sosyal bir ölüm ya da doğurganlık oranı bileşeniyle bir-
bilimlere en önemli katkısıdır. likte hesaplanabilmesini sağlayan bu kuram, nüfus
Temeli John Graunt’a (1620-1674) dayanan dinamiklerini anlamak açısından son derece değer-
formel demografi, insan popülasyonlarının bü- lidir (Outhwaite, 2008, s. 532-533).
yüklüğüne, yaş yapısına ve mekânsal dağılımına
uygulandığında doğurganlık, ölümlülük ve göçün
demografik süreçlerine odaklanır. Graunt, tarih- Her şeyi nüfusla açıklamaya çalışan ve
te ilk kez matematiksel ilkeler üzerine inşa edilmiş nüfusa indirgeyen eğilime demografik
yaşam ve ölüm tabloları, kuşak ve dönem analizle- determinizm denilmektedir.
ri gibi araştırma araçlarını kullanmıştır. Kökeni
Malthus’a kadar uzanan nüfus çalışmaları örneğin
sosyoloji, ekonomi, biyoloji, coğrafya veya antro- Nüfusun Gelişim Dinamikleri ve
poloji gibi bilimlerle disiplinler arası bir yaklaşımla Nüfus İktidar İlişkisi
nüfus kompozisyonu ve değişimini bu alanların Kimilerine göre, nasıl antropoloji sömürge top-
temeli olan istatistiksel çıkarım ilkelerine dayana- lumlarının gereksinimlerinden doğmuş bir disip-
rak yapar. Demografi alanının temeli ekonometri linse, demografi de ulus-devlet ideolojisine hizmet
modelleri, anket, nüfus sayım verileri, örnek olay eden bir disiplin olarak gelişmiştir. Sonraları antro-
modelleri de dâhil olmak üzere yapısal denklem- poloji pek sevimli olmayan geçmişini aşarak sosyal
ler, doğrusal modeller, boylamsal modeller vb. çok bilimlerin önemli bir parçası hâline gelmiştir. An-
çeşitli tekniklerle atılmıştır, Nitel yöntemler de cak, demografinin bir sosyal bilim mi, yoksa sosyal
(örneğin, katılımcı gözlem ve odak grupları) kul- politika aracı mı olduğu tartışmalı konumunu ko-
lanılmaktadır. Basitçe söylemek gerekirse, formel rumaktadır (Özbay, 2015, s. 287).
demografi izole demografik fenomenler arasındaki
Foucault, “Yönetimsellik” başlıklı makalesinde
ilişkileri inceler (örneğin, yaş yapısının doğurganlı-
ulus-devlet için nüfus bilgisinin hayati önemi ol-
ğı nasıl etkilediği veya tam tersi). Ancak demogra-
duğunu vurgulayarak bu alandaki çalışmalara ışık
finin doğa bilimler ve sosyal bilimlerden hareketle
tuttu. Foucault’ya göre devletin modernleşmesi, aileyi
kullandığı niceliksel ve niteliksel teknikler arasında
model alan ekonomiden vazgeçerek, nüfusu keşfetmesi
katı bir sınır yoktur. Achille Guillard 1855’te yazdı-
ile başladı. Aile bundan sonra nüfus modelinin bir
ğı eserinde “demografi” terimini ilk kez keşfetmiştir
aracı hâline dönüştü. Nüfusla ilgili veriler aileler-
ancak disiplinin metodoloji ve düşünce açısından
den toplandı ama nüfus, belli düzenliliklere sahip,
önemli ölçüde daha eski kökleri vardır. Mısır, Ba-
eğilimleri aileden bağımsız olan ve hükümetlerin de-
bil, Çin, Filistin ve Roma’nın antik uygarlıklarının
netleyebileceği, yönlendirebileceği bir birim olarak de-
hükümetleri, vergi mükelleflerini ve mallarını, işçi
ğerlendirildi. Devlet, hem tek tek bireyleri gözetim
ve askerlerini veya özgür vatandaşların siyasi statü-
altında tutabileceği bir kayıt sistemi yaratır hem de
lerini kaydetmek için ilk nüfus sayımlarını (sayım
bireylerin oluşturduğu nüfus kategorilerine ilişkin
yani Latince census kelimesi “değerlendirmek” veya
istatistiki bilgiler üretir. Foucault, bu faaliyetlerin
“vergilendirmek” anlamına gelir) gerçekleştirdiler
yönetim sanatının (yönetimselliğin) bir parçası
(Ryan, 2018, s. 63).
olduğunu ileri sürmekle birlikte, bunun bireyler
Bilgisayarların kullanımıyla birlikte daha kar- açısından olumlu ve olumsuz yönleri olabileceğine
maşık istatiksel modeller devreye girmişse de nü- dikkati çekmektedir. Ona göre, ölümleri ve doğur-

13
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

ganlığı azaltmak için yapılan kampanyalar, evliliği disipline etmek ve bir bütün olarak nüfusu düzen-
özendirmek, aşılar vb. hükümet programları ya- lemek için devlet adına aktif çabaları ima ediyordu.
şam tarzını iyileştirmiş, ama güvenlik gerekçesiy- Nüfus politikaları, dünyanın farklı bölgelerinde
le bireyleri gözetim altında tutmak, davranışlarını oldukça farklı biçimler alabilir. Örneğin, sömürge
denetlemek, yönlendirmek toplumda var olan hi- Afrika ve Pasifik adalarında nüfus düşüşü ile ilgili
yerarşilerin güçlenmesine, yeni hiyerarşilerin doğ- yirminci yüzyılın başlarındaki endişeler, genellikle
masına da neden olmuştur (Özbay, 2015, s.287). sağlık, göç modelleri, işçi rejimleri ve yerli nüfusun
Nüfus düşüncesi on dokuzuncu yüzyıl ulus-devlet- akrabalık uygulamalarına yönelik müdahaleleri be-
lerin oluşumunda önemli bir temel olmuştur. Ulus- raberinde getirmiştir. Çin’in 1950’lerin ortalarında
devletler bünyesinde belirli insan grupları hakkın- nüfus artışını engelleme çabalarının, yeni bir sosya-
da istatistiksel tahminler oluşturmak için uygun list toplum yaratma çabasından kaynaklanan eko-
verileri toplamak için istatistik büroları kuruldu. nomik ve ideolojik ihtiyaçlarla meşrulaştırılmaya
Siyasi yaşamı yirminci yüzyıla kadar şekillendiren çalışılmıştır (Argast, Unger ve Widmer, 2016, s. 6).
idari ve yönetim uygulamalarını bilgilendiren “Ba- Bu açıdan bakıldığında, ister sosyal bilimsel pers-
sılı sayılar yığını” üreten bu tür kurumlar, “nüfus” pektif isterse de nüfus üzerinde hâkim olan kamu
ve “ulus” kavramlarının oluşumunun ayrılmaz bir yönetimi (politik perspektif ) bakış açısı olsun, nü-
parçasıydı. On dokuzuncu yüzyılın son on yılla- fus meselesi, ırkçı ideolojiler ve ayrımcı söylemler
rında kitlesel göç, toplumsal sorunlarla ilgili artan yoluyla-örneğin genetik yozlaşma, farklılaştırılmış
bir endişe ve toplumsal sorunlara bilimsel çözüm- üreme teknikleri- 20. yüzyılda sürekli olarak gün-
ler bulma girişimleri, ekonomik ve sosyal alanları deme gelmiştir. Bu yüzyıl boyunca, nüfus uzmanla-
yeniden gündeme getirerek, tamamen yeni bir dev- rı, bilim insanları, politikacılar, bürokratlar ve sivil
let yaklaşımını teşvik etmiştir. Bu nedenle, yirminci toplum örgütleri bazı nüfusların ve nüfus grupları-
yüzyıldaki nüfus düşüncesinin tarihi aynı zamanda nın niteliği ve özellikleri hakkında bazen doğrudan
devletin, toplumun ve bireylerin nüfusların miktarını veya dolaylı olarak saf ırk iddialarına neden olacak
ve kalitesini nasıl yönetecekleri hakkındaki fikirlerin şekilde bazı yorumlarda ve yargılarda bulunmuşlar-
de tarihidir. Michel Foucault’nun başlangıçta li- dır. Bu söylemlerin en belirgin özelliği, farklı olan-
beral bir kavram olarak geliştirdiği bu yeni yöne- ların yani “ötekilerin” “çok fazla” ve “aşırı doğurgan”
timsellik kavramı, liberal bir ekonomi çerçevesinde oldukları anlatısını inşa etmekti. Örneğin, Avrupa
nüfusun dolaylı olarak yönetilmesi ve korunmasını ve Amerikalı elitlerin bakış açısından, “ötekiler” ya-
içeren yeni bir güç oluşumunu tanımlamak için bancı ırklar, etnisiteler, düşük sınıftan insanlar, ge-
geliştirilmiştir. Buna bağlı olarak, Foucault’nun netik olarak bozulmuş insanlar, göçmenler ve yaşlı
deyimiyle biyo-iktidar yoluyla çalışan bu yönetim kuşaklar ve Asya, Afrika ve Latin Amerikalılardan
değişimi, bireyin bedenini disipline etmek, özneleri oluşuyordu (Argast, Unger ve Widmer, 2016).
Öğrenme Çıktısı
3 Nüfus bilimin tarihsel arka planını açıklayabilme.

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Nüfus politikalarının sos-


yolojik arka planını analiz
Michel Foucault’nun nü-
edebilmek için Ferhunde Kuşak çatışmasının temel
fusla ilgili olarak kullandığı
Özbay’ın Dünden Bugüne nedenlerini arkadaşlarınızla
biyo-politika/biyo-iktidar
Aile, Kent ve Nüfus. (2015, tartışınız.
kavramını araştırınız.
İstanbul: İletişim) adlı çalış-
masını inceleyiniz.

14
Nüfus ve Toplum

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE NÜFUS Toplumsal değişme ve demografik değişme


PROBLEMLERİ uyum içinde işler, biri diğerini mümkün kılar ve
bu kaçınılmazdır. Örneğin, genç nüfusun ve ço-
Nüfus problemleri genellikle kamuoyu ve yöne-
cukların sayılarında meydana gelebilecek dramatik
timler tarafından sosyal meseleler olarak tanımla-
bir düşüş, büyük ölçüde nesillerin yeniden üretimi
nır ve nüfus artış eğilimleri ve sonuçları genellikle
noktasında sosyal bir maliyet üretir: Yeni nesillerin
bazı teorilerin de dâhil olduğu bakış açısına göre
yetiştirilmesi ve sürdürülebilirliği açısından büyük
olumsuz sonuçlara neden olur. Ancak, demografi
çabalar gerekir. Buna paralel olarak, var olan emek
uzmanları bize nüfusun demografik davranışları-
gücüne ve beşerî sermayeye daha fazla yatırım yap-
nın değişebilen doğasını ve problem olarak görülen
mak zorunlu hâle gelir (Anson vd., 2019, s. 7).
bazı nüfus meselelerinin geçiciliği ve değişebilirli-
ğini kabullenmeyi öğretir (Lundquist, Anderton ve
Yaukey, 2015, s. 16). Küreselleşme, Nüfus Artışı, Göç ve
21. yüzyılda çok özel zamanlarda yaşıyoruz. Nüfus Eşitsizlikleri
İnsanlık tarihinin uzun yüzyılları boyunca dün- Dünya nüfusunun hızlı bir şekilde artması, bir
ya nüfusu çok yavaş artıyordu ve insanların or- yandan sınırlı doğal kaynakları tüketmekte, diğer
talama ömürleri oldukça düşük ve sabitti. Eki- yandan ise; siyasi, askerî, beslenme ve işgücü gibi
lebilir araziler bol olmasına rağmen, belirsizlik sebeplerden dolayı ülkeler için önemli olmaya de-
yerine çoğunlukla durağanlık hüküm sürmek- vam etmektedir. 1900’lü yılların ikinci yarısına ka-
teydi. 7. yüzyılın ortalarına kadar, yıllık nüfus dar ülkeler, nüfusun sayısal olarak fazlalığını özel-
artışı 1/1000’den az gerçekleşiyordu. Bundan likle savunma bakımından güçlü olmak için gerekli
sonra her bin yılda nüfus ikiye katlanarak artma- ve yeterli bir faktör olarak görüyorlardı. Ancak
ya devam etti. O zamandan bu yana yıllık nüfus günümüzde nüfusun sayısal fazlalığından çok, ni-
artışı 5/1000 olarak gerçekleşti ve her yüzyıl- telikleri üzerinde durulmaktadır. Sosyo-ekonomik
da ikiye katlandı. Yirminci yüzyılın sonlarında faaliyetlerle birlikte nüfus miktarı ve özellikleri
dünya nüfusu 20/1000 oranına ulaştı ve nüfus ile ülkelerin kalkınmaları ve gelişmişlik düzeyleri
her kırk yılda bir ikiye katlandı. Dünya nüfusu, arasında ilişki kurulmaktadır. Günümüzde ülkeler
1500 yılında, 500 milyondan daha azdı, 1800 aşırı nüfus artışının sorun yaratması ve buna karşı
yılında bir milyara ve (yüz otuz yıl sonra) 1930 önlem alınması gerektiğinden çeşitli nüfus politi-
yılında ikiye katlanarak 2 milyar kişiye ulaştı ve kaları uygulamaktadır. Bu politikalar ülkelerin ik-
yine (44 yıl içinde) 1974 yılı itibariyle 4 mil- tisadi, siyasi, eğitim ve kültürel özelliklerine göre
yar kişi oldu. Bu hız yavaşlama eğilimine girse farklılıklar göstermektedir (Doğan, 2011, s. 293).
de şu andaki çıkarımlara göre, 2024 yılında (50 Küresel boyutta nüfusun büyümesi, zengin ve yok-
yıl) 8 milyara, 2090 yılında da 11 milyara erişip, sul ülkeler arasındaki farkı arttırmakta, sosyal ve eko-
gelecek yüzyılda 12 milyara erişecek gibi görün- nomik eşitsizliği kalıcı hâle getirmekte, etnik ve ırksal
mektedir. İnsanlık tarihinde böyle bir nüfus artış ayrımcılığı arttırabilmekte, dünyada zaten yüksek
hızı daha önce görülmemiştir. Dünya nüfusunun seviyelerde bulunan işsizlik ve açlığı daha da yüksek
büyümesi eğilimi oldukça eşitsiz bir dağılım gös- seviyelere taşıyabilmektedir. Üstelik, çevresel tehdit
termektir. Yüzyılın sonunda Avrupa nüfusu 50 de hızla büyümektedir; insanlık fosil yakıtlar, ve-
yıl önceki nüfusundan daha az bir orana geri- rimli topraklar, belirli bitki ve hayvan türleri gibi
leyecekken, Afrika nüfusu 20 kat artarak dünya doğal kaynakları yerkürenin yeniden üretim kapa-
nüfusunun %10’nundan %30’una erişmiş ola- sitesinden yüzde 50 daha fazla oranda kullanmak-
cak. Öte yandan, dünyanın bu bölgesinde sa- tadır. Öte yandan, problem yalnızca genel nüfusun
dece nüfus artmayacak, kaynakların daha da kıt hızlı büyümesinden kaynaklanmamaktadır. Asıl
koşullara doğru evrilmesiyle birlikte, dünyadaki sorun, bu büyümeden, farklı ülkelerin farklı oran-
eşitsizlikler dramatik bir boyuta gelecek, kaynak- larda pay almasında yatmaktadır: Gelişmekte olan
lara erişimde ciddi çatışmalar yaşanacak ve yok- yoksul toplumlarda nüfus hızla büyürken, zengin
sul ülkelerden zengin ülkelere doğru göç baskısı gelişmiş toplumlarda ya yerinde saymakta ya da ge-
daha da artacaktır (Anson, Bartl ve Kulczycki, rilemektedir. Dünya nüfusunun yıllık büyüme hızı
2019, s. 6, 7). yüzde 1,2 civarındadır. Fakat bu oran, onlarca yıl-

15
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

dan beri devam edegelen bölgesel farklılıkları mas- daha az gelişmiş bölgelerden gelen göçmenler genel-
kelemektedir (Newman, 2013, s. 220). Özellikle likle gelişmiş bölgelerin yerlilerine göre daha yüksek
yoksul ülkelerde hızlı nüfus artışı gerçekleştiğinde, doğurganlık düzeylerine sahip olduklarından, göç
bu ülkeler sahip oldukları imkanlar açısından mev- ettikleri gelişmiş bölgedeki genel nüfus artışına za-
cut nüfuslarını ancak besleyebildikleri için, nüfus man içinde orantısız bir katkı sağlamaktadırlar. So-
artışı yoksul ülkeler açısından ciddi olarak sorun nuçta, köken olarak modern dünyanın az gelişmiş
yaratmaktadır. ülkelerinden gelen nüfusun oranı hemen hemen
Son yıllarda küreselleşme dinamiklerinin yar- her gelişmiş ülkede yükseliş eğilimindedir (Weeks,
dımıyla hem ülkelerin içindeki hem de sınır aşan 2013, s. 43).
insan hareketliliği artmıştır. İç göçler, mega kentleş-
meyi özendirerek kentsel ve sosyal birçok soruna yol Dünya Nüfusu Yaşlanıyor
açarken; daha iyi bir yaşam sürmek isteyen insan-
Nüfus yaşlanmasının ekonomik açıdan dikkate
lar, çeşitli riskleri göze alarak uluslararası emek gö-
değer etkiler yaratacak olması, iktisatçılar için ko-
çüne katılmaktadır. Aynı zamanda savaş çatışma
lay anlaşılır bir konudur. İnsanlar, farklı yaşlarda,
veya politik baskılar, bazı bölgelerden sığınmacı,
birbirinden farklılaşan tüketim ve tasarruf kararları
mülteci ve yerinden olmuş, nüfus akışlarına neden
alırlar, sadece belirli bir yaş aralığında aktif olarak
olarak, onların varış bölgelerinde görünürlüklerini
işgücüne katılırlar, sadece belirli bir yaş aralığında
arttırmaktadır. Bununla birlikte, dünya çapında-
geri döndürülemezlik arz eden eğitim yatırımları
ki iletişimin ve hareketliliğin artışı, göçmenlere
yaparlar ve sadece belirli bir yaş aralığında çocuk
sahip oldukları sosyal ağlara yenilerini ekleme fır-
sahibi olabilirler. O hâlde, bir ekonomide nüfu-
satı tanımakta; göçle birlikte beliren çoklu sosyal,
sun yaş kompozisyonunun demografik geçiş süre-
kültürel, politik ve ekonomik ilişkiler sayesinde
ci boyunca sürekli olarak değişecek olması, mikro
göçmenler dinamik ulus-aşırı alanlar ortaya çıkar-
düzeydeki çeşitli kararlardan makro düzeydeki çık-
maktadır. Hatta gelişmiş dünyanın bazı kentlerinde
tılara gidilirken, önemli dengesizlik, büyüme ve re-
göçler, demografik yapıyı etkileyebilecek boyutlara
fah etkilerinin doğmasını beraberinde getirecektir
ulaşmaktadır. Birleşmiş Milletler’in (BM) verileri-
(Attar, 2020).
ne göre, 2000 yılında 150 milyon olan uluslararası
göçmen sayısı, 2013 yılında 232 milyona yüksel- Bütün dünyada insan toplumları yaşlanmakta-
miştir (United Nations, 2013b) ve 2050 yılında dır. Fakat bu, eşit bir şekilde olmamaktadır. Bunun
dünya çapında uluslararası göçmen stokunun bir örneği, ortalama yaşam beklentilerindeki ür-
405 milyon kişiye ulaşacağı tahmin edilmektedir. kütücü ulusal farklılıklardır. Birkaç örnek verecek
Düşmeye başlayan doğurganlık ve yaşam beklentisi olursak, 2012 yılında doğumda yaşam beklenti-
yüksekliğinin birlikte etkileri, 21. yüzyılda, emek- si Afganistan’da 49,52 yıl (erkekler için 48,45 ve
lilik dönemindeki kişilerin, daha da önemlisi çok kadınlar için 50,05) olurken, Monaco’da 89,68 yıl
yaşlı nüfus (85 yaş ve üzeri) oranını önemli ölçüde (85,74 erkekler ve 93, 77 kadınlar için) olarak kar-
yükseltmektedir. Artık gelişmiş toplumlarda yaş- şımıza çıkmaktadır. Böylesine eşitsiz yaşam şansları,
lanma kendini ciddi şekilde hissettirmekte; fakat dünyadaki insanların çok farklı yaşlanma deneyim-
gelişmekte olan toplumlar için de uyarı işaretleri lerini keskin bir şekilde gözler önüne sermektedir.
vermektedir (Özgür, 2016, s. 5). Altmış yaşını geçmiş küresel nüfusun oranı
1930’lardan bu yana, Avrupa’nın dışa genişleme 1950 yılında yalnızca yüzde 8 iken, 2009 yılına
ve yayılma eğilimleri sona ermiştir. Bu tarihe kadar, kadar yüzde 11’e yükselmiştir. Ancak, bu oranın
Avrupa nüfusları Afrika, Asya ve Latin Amerika’da- 2050 yılına kadar ikiye katlanıp yüzde 22’yi bu-
ki nüfuslardan daha hızlı bir şekilde artmıştır, an- lacağı tahmin edilmektedir. Altmış beş ve üstü yaş
cak İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bu eğilim grubunun en hızlı büyümesi dünyanın sanayileş-
tersine dönmüştür. Daha az gelişmiş bölgeler artık miş ülkelerinde gerçekleşecektir. Buralarda ailelerin
açık ara en hızlı büyüyen nüfusa sahip hâle gelmiş- daha az çocuğu vardır ve insanlar yoksul ülkelere
tir. Nüfus modelindeki bu değişim, göç yönünde göre daha uzun yaşamaktadır. Ancak yirmi birinci
Güneyden Kuzeye doğru bir kaymaya yol açmıştır. yüzyılın ortalarından sonra gelişmekte olan ülkeler
Artık daha az gelişmiş alanlardan (Güney) gelişmiş de aynı duruma gelecek ve onlar da kendi “yaş pat-
alanlara (Kuzey) çok daha fazla göç vardır. Ayrıca, laması” olgusunu yaşayacaklardır.

16
Nüfus ve Toplum

Dünya nüfusu gelişmekte olan ülkelerin nü- Doğurganlığın Azalması, Demografik


fusları ekonomik dezavantaj, yoksulluk, yetersiz Fırsat Penceresi ve Sonuçları
beslenme ve hastalıklar nedeniyle daha kısa bir ya- Sanayi devrimi Kuzey Yarımküre’de başladı-
şam süresine sahip olmayı sürdürse de doğum ve ğı zaman Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da nüfus
ölüm oranlarındaki azalmanın bir sonucu olarak artışı yıllık % 3’ten yüksekti. Fakat yüzyıllardan
yaşlanmaktadır. Dünyanın ortalama yaşam bek- beri, düzenli olarak doğurganlık oranları azalmış ve
lentisi 1950’de yaklaşık kırk sekizden yirmi birinci 1970’te yüzde 1’in altına düşmüştür. Çünkü sana-
yüzyılın ilk on yılında altmış sekize yükseldi. 1950 yileşme sonrasında toplumlar güçlü bir demografik
ile 2010 arasındaki dönemde ortalama yaşam bek- dönüşüm yaşadıkları için, örneğin ABD’de doğum
lentisi gelişmekte olan ülkelerde 28 yıl artarken ge- oranında her kadın için çocuk oranı yaklaşık 2,1
lişmiş ülkelerde yaşam beklentisi yalnız on bir yıl olarak yenilenmiştir ve nüfus bilimcilerin tabiriyle
artmıştır (Giddens ve Sutton, 2016, s. 365-366). sıfır nüfus artışı noktasına gelinmiştir. Dünyada
Küresel nüfusun yaşlanmasının toplumsal politi- hemen hemen tümü zengin olan 80 ülkede nüfus
ka üzerinde çok büyük etkileri vardır. 150’den fazla yenilenme oranının altında bir doğurganlık söz ko-
ülke yaşlı ve engelli insanlar veya öldüklerinde geri- nusudur; nüfus büyüme oranı sıfır ya da sıfırın da al-
de bıraktıkları “bakmakla yükümlü oldukları kişi- tındadır. Sanayileşme sonrası toplumlarda nüfusun
ler” için kamusal destek sunmaktadır. Yaşlı insanla- azalmasına sebep olan faktörler arasında, işgücünde
rın sağlık bakım hizmetleri pahalıdır ve bu kişilerin kadınların ve erkeklerin yüksek payları, çocuk yetiş-
sayılarının hızla artması pek çok gelişmiş ülkenin tirme maliyetlerinin artması, geç yaşta evlilik ya da
sağlık sistemlerini tehdit etmektedir. Sosyologlar bekarlık eğilimleri, gebeliği önleyici ilaç ve araçların
ve gereontologlar yaşlıların nüfusta daha hacimli kullanımı vb. unsurlar yer almaktadır. O hâlde, yük-
bir yer kaplamalarına ve buna göre değişen nüfus sek gelirli ülkelerde nüfus artışı yoksul ülkelerdeki
yapısına nüfusun grileşmesi demektedir (Giddens ve gibi baskın bir problem değildir. Tersine, İtalya ve
Sutton, 2016). Grileşme sanayi toplumlarındaki iki Japonya gibi çoğu yüksek gelirli hükümetler nüfus
uzun dönemli eğilimin sonucudur: Birincisi, ailele- büyüklüğündeki azalmayı geri çevirmek zor olabile-
rin daha az çocuk sahibi olma eğilimleridir. İkincisi, ceğinden ve artan sayıda yaşlılara çok az sayıda genç
insanların daha uzun yaşama olgularıdır. destek verebileceği için geleceğin problemi olarak
Grileşme ve küreselleşmenin birleşimi, dün- gördükleri düşük nüfus oranları hakkında endişeli-
yadaki yaşlı insanların yaşamlarını bu yüzyıl bo- dirler (Macionis, 2012, s. 574).
yunca biçimlendirecektir. Aileye dayalı ekonomi-
ler yerlerini, çiftliklerdeki işgücüne ve küresel iş
aleminin fabrikalarına bıraktıkça, geleneksel aile
bakım kalıpları zorlukla karşılaşacaktır. Yirminci Sıfır nüfus artışı, sabit seviyedeki nüfusu
yüzyılın başındaki sanayi ülkeleri gibi, bütün top- sürdüren çoğalma oranıdır. Nüfusun yeni-
lumlar yaşlanan vatandaşları için yeni roller bulma lenme oranı 2,1 olarak hesaplanmıştır. Bu
oranın altındaki seviyeler nüfusun azaldı-
zorluğuyla karşı karşıyadır. Bu zorluklar arasında,
ğına işaret etmektedir.
hükûmet programlarıyla finanse edilen ekonomik
desteğin yeni biçimlerinin belirlenmesi de yer ala-
caktır (Giddens, 2012, s. 238). Yaşlılara ilişkin zor-
Ülkelerin kalkınması sürecinde, nüfusun ba-
luklar aynı zamanda yaşlı insanları yalıtmak yerine,
ğımlılık oranının çok düşük düzeyde kaldığı geçici
onların sahip olduğu deneyim ve yetenek birikim-
döneme demografik fırsat penceresi adı verilmek-
lerine dayanarak içermenin yollarının bulunmasını
tedir. Birleşmiş Milletler (2004) demografik fırsat
da gerektirmektedir.
penceresini; 15 yaş altı nüfusun toplam nüfusun
%30’undan az olduğu, 65 yaş üstü nüfusun ise
toplam nüfusun %15’inden az olduğu dönem
olarak tanımlamaktadır. Doğurganlık hızı düştüğü
dikkat için, çalışma çağına henüz erişmeyen bağımlı nüfus
Yaşçılık, insanların, yaşları temelinde ayrımcılı- ile; yaşlanma henüz düşük düzeylerde olduğu için
ğa uğramalarıdır. çalışma çağından çıkmış bağımlı nüfusun oranının

17
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

çalışma çağındaki nüfustan küçük olduğu bu dönem, Yaşlanmakta olan her toplum, yaşlanma sü-
ülkelerin kalkınması açısından bir fırsat olarak gö- reci boyunca sadece bir kez ortaya çıkan bir de-
rülmektedir. Yaşlı nüfus bağımlılık oranı bir nok- mografik fırsat penceresine sahip olmaktadır.
tadan sonra artmaya başlayacağından demografik Bunun üç nedeni vardır (Bloom vd, 2002). İlk
fırsat penceresi ekonomiler için geçici bir fırsat olarak, her toplum bağımlılık oranının çok dü-
olma özelliği taşımaktadır. Yaklaşık 30-40 yıl kadar şük olarak seyrettiği, yani çalışmadıkları kabul
açık kalan bu pencere Avrupa ülkelerinin çoğu için edilen 0-14 yaş arasındaki ve 65 ve üzeri yaşta-
kapanmış durumdadır. Sahra altı Afrika ülkelerinin ki nüfusun, çalışan 15-64 yaş arasındaki nüfusa
pek çoğu için ise 2045’ten önce açılması beklen- oranının düşük olduğu bir işgücü bolluğu dö-
memektedir. Ancak, demografik fırsat penceresinin nemi yaşamaktadır. Bu dönem, aynı zamanda,
zorunlu olarak bir ekonomik büyüme ve ilerlemeye çalışan bu kesim daha fazla tasarruf eğiliminde
yol açmadığı da not edilmelidir. Bu dönemi, adın- olacağı için sermaye birikiminin de hızlanacağı
dan da anlaşılabileceği gibi ülkelerin kalkınmaları bir dönemdir. Son olarak, Bloom vd. (2002) bu
sürecinde nüfus yapısının büyüme için elverişli ol- fırsatın üçüncü ayağı olarak beşerî sermaye biri-
duğu geçici bir dönem olarak görmek gerekmekte- kiminin altını çizmektedir; yukarıda tartışıldığı
dir. Keza demografik fırsat penceresinden hem çok üzere, yükselen yaşam beklentisi ve azalan do-
iyi yararlanmış olan hem de bu fırsatı kaçırmış olan ğurganlık düzeyleri, artan eğitim ve sağlık yatı-
ülke örnekleri bulunmaktadır. 20. yüzyılın ikinci rımları ile birlikte gözlemlenmektedir. Demog-
yarısından itibaren büyük ekonomik atılımlar yapan rafik fırsat penceresinin antitezi, bu pencerenin
Japonya, Güney Kore, Tayvan, Singapur gibi “Asya kapanacak olmasıdır; bağımlılık oranının yaşlı
Kaplanları” bu fırsatı iyi kullanan örnekler olarak nüfusun artışı ile yeniden yükselmesi ve yüksek
gösterilirken (Bloom & Williamson, 1998; Kharas bir düzeyde sabitlenmesi beklenir. İşte bu neden-
& Kohli, 2011; Mason, 2001), gerekli yatırımları le, hem demografik fırsat penceresinden nasıl ya-
yapamayan Arjantin, Brezilya, Şili, Kolombiya gibi rarlanılacağı önemli bir politika sorunsalı hâline
Latin Amerika ülkeleri de başarısız örnekler arasın- gelmektedir, hem de fırsat penceresi kapanırken
da sayılmaktadır. Demografik fırsat penceresinin artan bağımlılık oranı ile nasıl mücadele edilme-
sunduğu fırsatları gerçekleştirebilmek için özellikle si gerektiği yanıtlanmalıdır (Attar, 2020).
eğitim, sağlık, istihdam, aile planlaması gibi konu-
larda gerekli altyapı yatırımlarının yapılmasının bir
zorunluluk olduğu sıklıkla vurgulanmaktadır (Ak-
taran, Özdemir, 2019, s. 19).
dikkat
Nüfus açısından demografik fırsat penceresinin
açık olduğu zamanlarda doğru politikaları uy-
Nüfustaki artış hızlı bir şekilde düşerken, gulayamayan toplumlarda işsizlik, verimsizlik,
çalışma çağındaki nüfus ve işgücünün art- istikrarsızlık ve suç olgusunun yükselişi gibi
masının yarattığı nüfus yapısının olduğu riskler baş gösterebilmektedir.
koşullara demografik fırsat penceresi
denilmektedir.

18
Nüfus ve Toplum

Öğrenme Çıktısı
4 Dünyada nüfus problemlerinin odaklandığı sorun alanlarını açıklayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Demografik yapının önemli


bir bileşeni yaş faktörünün Demografik yapının önem-
Nüfus yapısını doğrudan
etkilerini ve yaşlılığın sos- li bir bileşeni olan doğur-
etkileyen faktörlerden biri
yolojik analizi için şu link- ganlık eğilimlerine ilişkin
olan göçe ilişkin uluslararası
teki videoyu izleyebilirsiniz: teorileri arkadaşlarınızla
göç kuramlarını araştırınız.
https://www.youtube.com/ tartışınız.
watch?v=pTCz-EU8MJI

OSMANLI’DA NÜFUS ve genel bir yazım yapmaya doğru ileri bir adım
KAYITLARININ GELİŞİMİ atılmıştır. Fakat ülkenin savaş durumunda olması,
nüfusu kayıt altına almakta en büyük engeli teşkil
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar
etmiştir (Çakmak, 2009, s.90).
düzenli bir nüfus siyaseti yerine, daha çok vergi ve
askerî ihtiyaçlarını karşılamak için nüfus ve arazi
istatistikleri tutulduğu bilinmektedir. Nüfus işleri- Nüfus Kurumlarının Doğuşu ve Kayıt
ni düzenlemekle görevli teşkilat, Osmanlı devletinin Dinamiklerinin Gelişimi
Tanzimat’la başlayan modernleşme döneminde oluş- Osmanlı İmparatorluğunun ilk nüfus sayımı
turulmaya başlanmıştır. İstatistikî anlamda ilk atı- çalışmaları, Mustafa Paşa’ya (Netayicül Vukuat
lım, 1831 yılında yapılan nüfus sayım sonuçlarının Yazıcısı) göre II. Selim zamanında (1566-1574),
toplanması için bir Ceride Nezaretinin kurulmasıdır. Lütfi Barkan’a göre ise III. Murat zamanında
Modern anlamda istatistik çalışmalarını yürütmek (1574-1595) yapılmıştır. Hammer ve Michoff
üzere ilk istatistik dairesi 1874 yılında kurulmuş, 17. yüzyılın başında bir nüfus sayımı yapıldığını
fakat bu kurum 1877 yılında kapatılmıştır. 1881 belirtmektedirler. Kanuni Sultan Süleyman zama-
yılında bütün memleketi kapsayan ortak esaslara nında 1520-1530 yılları arasında (Mısır, Irak ve
bağlı nüfus kayıt sistemi Nüfus Sicili Nizamna- Tuna ötesi Avrupa hariç) nüfusun 11.357.365 kişi
mesi yürürlüğü girmiş, nüfus işlerini yürütmek olduğu belirtilmektedir (Hoşgör ve Tansel, 2010,
üzere 1884 yılında “Sicilli Nüfus Ahali İdare-i s. 27). 1831 sayımından elde edilen sonuçlardan,
Umumiyesi” kurulmuştur. 1889 yılında yetkileri Osmanlı İmparatorluğu’nun bugünkü Türkiye’ye
genişletilerek, genel müdürlüğe dönüştürülmüştür. karşılık gelen sınırları içinde o tarihte 7-7,5 milyon
1892–1913 yılları arasında müdürlüğe bağlı olarak kişi yaşadığı tahmin edilmektedir. 1831 yılından
vilayet ve kazalarda mahalli bürolar meydana geti- sonra, 1844 yılında ordunun yeniden düzenlenme-
rilmiş, bunlara nüfus işlerini idare, nüfus istatistik- si ve askere alma şeklinin değiştirilmesi amacıyla
lerini tertip ve nüfus yazımlarını yapma görevleri yeni bir sayım yapılmış, ancak halkın, bu sayımı
verilmiştir. 1891 yılında İstanbul’da, Merkezî İsta- devletin yeniden vergi yüklemek için yaptığını dü-
tistik Encümeni kurulmuş ve çalışmaları hukuki şünmesi nedeniyle, çok fazla eksik sayım bildirimi
bir nitelik kazanmıştır. 1913 yılında çıkarılan bir üzerine sonuçlar yayınlanmamıştır. 1844 yılında
nizamname ile yeni bir düzenlemeye gidilerek, nü- Padişah Abdülmecit tarafından yaptırılan ve hem
fus işlerini yürütmek üzere Nüfus Müdüriyeti oluş- kadın hem de erkek nüfusun sayıldığı bu sayıma
turulmuştur. Kurulduktan bir yıl sonra ise kurum göre imparatorluk sınırları içerisinde 36,5, bugün-
genel müdürlük hâline getirilmiştir. 1914 tarihli kü Türkiye’nin Anadolu kesiminde ise 10-10,5
Sicili Nüfus Kanunu’yla nüfusu kayıt altına almak milyon kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. 1854

19
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

yılında yürürlüğe giren temettü vergisinin işlerliği rın da nüfusa kaydedilmesi ve getirilen kayıt düzeni
için yapılan, emlak sayımı ile beraber yürütülen ve ilkeleriyle- günümüzdeki modern nüfus hizmet-
1854 nüfus sayımı başarısızlıkla sonuçlanmıştır. lerinin neredeyse aynısı olacak şekilde genel amaç-
1874 yılında yeni bir nüfus sayımı yapılmış ve bu lı nüfus kayıt sistemine ulaşılmıştır. 1835 yılında
sayımda imparatorluk nüfusu 28,9, Anadolu nü- Dâhiliye Nezareti bünyesinde nüfus hizmetlerini
fusu ise 12 milyon kişi bulunmuştur. Cumhuriyet yürütmek için kurulan Ceride-i Nüfus Nezareti
dönemi öncesinde yapılmaya çalışılan en son nüfus kısa bir süre sonra kaldırılıp görevleri Varidat Mu-
sayımı 1878’de yapılmıştır. Osmanlı-Rus harbin- hasebesine devredilmiş, Defter Nazırlıklarından
den hemen sonra yapıldığı ve sadece İstanbul’da oluşan taşra teşkilatı önce Tahrir-i Emlâk idarele-
altı ay sürdüğü bilinmektedir. 1878 nüfus sayımı rine, kısa bir süre sonra da Ahz-ı Asker İdarelerine
için ilk defa nüfus müdürlüğü kurulmuş, nüfus (Askeri İşler Dairesi) bağlanmıştır. Şura-yı Devletin
tezkereleri ile doğum, ölüm, yer değiştirme gibi (Danıştay) 1869 kurulmasıyla birlikte ele alınan
nüfus hareketleri kayıt ve takip edilmeye başlan- nüfus hizmetleri 1881/82 yılında kurulan Nüfus-u
mıştır (nüfus sicil nizamnamesi). 1831-1878 yıl- Umumiye Müdüriyeti, 1889 tarihinde Sicili Nüfu-
ları arasında toprak kayıpları nedeniyle, Osmanlı su Ahali İdareyi Umumiyyesi olarak yeniden örgüt-
nüfusunda azalmalar olmuş, buna karşılık, bugünkü lenmiştir. 1905 yılında yapılan Genel Nüfus yazımı
Türkiye sınırlarına karşılık gelen topraklarda yaşayan ve 1914 yılında çıkarılan Sicil-i Nüfus Kanunuyla
nüfusta artış kaydedilmiştir. Bunun en büyük nedeni Osmanlı dönemindeki nüfus hizmetleri kesintiye
nüfusun doğal artışının yanı sıra, Rus işgali nedeniyle uğramadan Cumhuriyet’e intikal etmiş, bugünkü
Kırım, Balkanlar ve Kafkasya’dan Anadolu’ya Müs- nüfus kayıt sisteminin temelini oluşturmuştur.
lüman nüfusun göç hareketidir (Cillov, 1974; akta-
ran Hoşgör ve Tansel, 2010, s.28).

dikkat
Osmanlı toplumunda her ne kadar çeşitli ve-
dikkat
silelerle sistematik olmayan bazı kayıtlar (vergi
1875 nüfus sayımı, Kurtuluş Savaşı öncesinde
mükellefleri, tapu, arazi, mali kayıtlar-cizye vb)
Türkiye nüfusu hakkında tahmin yapabilmek
tutuluyor olsa da özellikle 19. yüzyıldan önceki
için çok önemli bir kaynak belge niteliğindedir.
nüfusa, nüfusun yapısına ve dinamizmine ilişkin
olarak bilgilerin güvenilirliği oldukça sorunlu
görünmektedir.
Çimen, (2012, s.183, 206) çalışmasında, Os-
manlıdaki nüfus kayıt sistemini “klasik tahrir ka-
yıtları dönemi”; “özel amaçlı nüfus kayıt dönemi” Osmanlı Devletinin, arazi ve nüfus yazımı/sa-
ve “genel amaçlı nüfus kayıt dönemi” olarak üç yımı ve bunlarla ilgili kayıtların tutulmasına özel
farklı döneme ayırmıştır. Kayıt sistemindeki de- bir önem verdiği anlaşılmaktadır. Devletin kuru-
ğişim, nüfus teşkilatının gelişimiyle de paralellik luşundan itibaren fethedilen topraklarda ve belirli
göstermiştir. Başlangıçta nüfus hizmetlerini yürüten periyotlarla ülkenin önemli bölümünde asker alma
Ceride-i Nüfus Nezareti, 1884’te Nüfusu Umumiye ve vergi toplama gayesi ile yapılan tahrirler nüfus
Müdüriyetine dönüştürülmüştür. Bu birim 1889 ta- hizmetlerinin ilk nüvelerini oluşturmuştur (Çi-
rihinde Sicili Nüfusu Ahali İdareyi Umumiyyesi men, 2012, s. 205). Osmanlı Devleti için üç alanda
olmuş, 1914 yılında Nüfus Müdüriyeti Umumiy- nüfus bilgisi hayati önem taşıyordu: Vergi, askerlik
yesi adıyla yeniden revize edilmiştir. 1905 yılında ve ayrılıkçı grupların (genellikle gayri Müslimle-
yapılan Genel Nüfus Yazımıyla oluşturulan kayıtlar rin) bulundukları yerde çoğunluğu oluşturmadık-
ve 1914 yeniden düzenlenen Sicil-i Nüfus Kanu- larına dair sayısal bilgi. Bu üçü de temelde devlet
nu Cumhuriyet dönemindeki nüfus hizmetlerinin yönetimi ve güvenlik sorunu ile açıklanır. Osmanlı
temelini oluşturmuştur. 1831 öncesi klasik tahrir hükûmetleri son sayımdaki nüfus bilgilerini tapu
amacıyla tutulan kayıtlar 1831-1881 arasında özel sicillerine de işlediler. Bu uğraşlarının ulus-devlet
amaçlı nüfus kayıt sistemine, 1881’den sonra da, inşası sırasında müttefik devletlerle yapılan toprak
-kimilerine göre 1870’li yıllardan itibaren- kadınla- pazarlıklında epeyce işe yaradığı anlaşıldı. 183l’de

20
Nüfus ve Toplum

ve 1844’te Osmanlı’da sadece erkekleri kapsayan uygulanması için sultana ve hükümete baskı yapan
iki sayım yapılmıştı. Birincisinde vergi toplamayı ilk kurum oldu. Ordu mensupları, gerçekten de
düzenleme, ikincisinde ise askere alabileceği nüfus Osmanlı sayımlarında etkin rol aldılar. Müslüman-
potansiyelini ölçme amacı ağırlık kazandı. Bu iki ların kayıtlarını kendileri tuttular ve 19. ve 20. yüz-
sayım da tüm nüfusu kapsamadıkları hâlde amaca yıl boyunca sivil nüfus memurlarıyla sıkı işbirliği
hizmet etmeleri açısından tarihçiler tarafından so- yaptılar. O dönemde Osmanlılar, bu baskın idari
runlu sayılmıyor. Daha sonra, kısmi ya da merkezî ihtiyacı karşılamak üzere hem devlet hem de eyalet
üç sayım daha yapıldı, Nüfus İşleri Dairesi kayıt için nüfus sayımlarını ve yıllıkları (salname) geliş-
sistemini geliştirdi. İlk olarak Ticaret ve İnşaat tirdiler. Bunlar, nüfusun genel dinî kompozisyonu
Nezareti’ne bağlı olarak kurulan İstatistik Umum ve aynı zamanda Hristiyanlar arasındaki etnik bö-
Müdürlüğü, İmparatorluk nüfusunu gösteren tah- lünmeler hakkındaki temel ve güvenilir bilgi kay-
minler yayınladı, merkez ve taşra teşkilatını kurdu. nakları oldular. Sayım yöntemleri ve istatistiklerin
Tabii eksiklikler vardı. Örneğin, kadın nüfus hâlâ niteliği sürekli evrim geçirerek, 1881/82-1893 yıl-
eksik sayılıyor, göçerlere kimi zaman ulaşılamıyor- ları arasındaki sayımlarda oldukça gelişmiş bir dü-
du. Arnavutluk, Yemen, Arabistan gibi yerlerde zeye ulaştı (Karpat, 2003, s. 44).
dinî nedenlerle sayımlar reddedilmişti. Ama esas
sorun, yüzyılın sonlarına doğru ve bağımsızlığa
kadar geçen sürede o kadar büyük nüfus hareketle-
ri, ölümler ve toprak kayıpları yaşandı ki Osmanlı dikkat
kayıt sistemi cumhuriyet döneminde fazla işe yara- Osmanlı Devletinin kuruluşundan itibaren asker
madı (Özbay, 2015, s. 290-291). toplamak ve vergi almak maksadıyla belirli aralık-
larda tahrir yapılmış ve çeşitli kayıtlar tutulmuştur.

Tahrir, vergi kayıt defteri anlamına gel-


mektedir. 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında çeşitli dö-
nemlerde yapılan sayımlar, Osmanlı nüfusu ko-
nusundaki belli başlı bilgi kaynaklarıdır. Bunların
Nüfus Politikaları ve Sonuçları bir kısmı özet hâlinde kamuya aktarılmış olmak-
Osmanlı nüfus istatistikleri, önemli idari ve la birlikte bütün olarak henüz yayımlanmamış-
askerî ihtiyaçları karşılamak üzere geliştirilmişti. tır. Örneğin önemli bir sayım olan 1844 sayımı,
Sayımlar, arazi tetkikleri ve kalıcı bir nüfus kayıt Ubicini ve Bore tarafından yayımlanan rakamlar
sistemi 19.yüzyıl idaresi açısından son derece önem dolayısıyla bilinmektedir. Osmanlı nüfusu konu-
kazanmıştı. Merkezileşme, hükümeti yeni idari so- sundaki ikinci önemli bilgi kaynağı ise yıllıklardır.
rumluluklar üstlenmek zorunda bırakmış ve bun- Bütün iktidar alanını kapsayan imparatorluk sal-
ların başarılı işleyişi için imparatorluğun beşerî ve nameleri 1847 yılında yayımlanmaya başladı ve
mali kaynaklarına ilişkin bilgi edinilmesi zorunlu imparatorluğun tümü için ilk kez 1877-78 yılında
olmuştu. Modern bir orduya asker alınması, or- basılan bir ciltte göründü. İl vilayet yıllığı (Bosna
dunun etkin ve yedek birimler olarak örgütlenmesi için) 1866 yılında yayımlandı. 1868 yılına gelin-
zorunluluğu, erkek nüfusun yaşı ve sayısı hakkında diğinde vilayetlerin nüfusunu veren çeşitli salna-
doğru bilgi edinmeyi gerektiriyordu. Müslümanların meler bulunuyordu. Birçok Avrupalı etnografın ve
askere alınmasıyla ilgili olarak II. Mahmut tarafın- istatistikçinin yaygın olarak kullandığı bu rakam-
dan 1838 yılında yürürlüğe sokulan sistem, 1855 lar gerçek sayımlardan, vergi kayıtları gibi vilayet
yılında bu sistemin bütün topluluklar için uygu- yöneticilerinin elindeki mevcut diğer bilgilerden
lanmaya başlaması (gerçekte Hristiyanlara hiçbir sağlanmış önceki rakamlara dayanıyordu. Pek çok
zaman uygulanmadı), özellikle de askerlik hizme- Avrupalı bilim insanı ve diplomatınkiler kadar Os-
tiyle yükümlü erkeklerin sınıflandırılması ancak manlı coğrafyası ve ansiklopedicisinin nüfus tah-
sağlıklı bir kayıt sistemi sayesinde yürütülebilirdi. minleri de yayınlanmış olan bu resmî kayıtlara ya
Bu nedenle, Osmanlı askerî kurumu, nüfus kayıt- da nüfus işlerinden sorumlu görevlilerin sağladığı
larıyla yakından ilgilenen, nüfus sayımı yapılması bilgilere dayanıyordu. 19. yüzyılda Osmanlı idare-
ve nüfusun düzenli olarak kaydedildiği bir sistemin si tarafından derlenen istatistik tabloları, kentleş-

21
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

me düzeyinin ölçülmesinde kusursuz bir kaynak- birer kaynak olarak değerlendirilebilir. 19. yüzyılın
tır. Sayım sonuçları vilayet/eyalet, liva/sancak ve getirdiği yeni düşünceler, yeni bir araştırma tarzı-
kaza olarak, yani dönemin başlıca yönetim birim- nı gerekli kıldı. Yine de modern anlamda ilk kez,
lerine göre verilmektedir. Bazı sayımlar özellikle 1831 yılında yapılmaya başlanmış sayım, Osman-
belirli bir kentin nüfusuyla ilgilidir; 1831 sayımı lı idaresi açısından başlı başına bir amaç değildi.
Konya, Edirne, Manastır (Bitolia) ve diğer küçük Osmanlı yönetiminin asıl amacı, Müslüman olma-
kent örneklerinde olduğu gibi, kent nüfusunu da yanlara şahsi vergi uygulaması getirmek ve yetişkin
içermektedir. Kenti çevreleyen komşu bölgelerin Müslüman erkekleri orduya almak üzere nicel bir
(nahiyeler) ayrı olarak belirtilmesi, kentsel ve kır- temel oluşturmaktı. Önceleri, topluluk liderlerinin
sal nüfusun karşılaştırılmasına olanak sağlamakta- verdiği yarım yamalak bilgiler esas alınırken, artık
dır. 1831 yılında modern anlamda yapılan ilk nüfus erkek nüfus doğrudan sayılıyordu. Yine de hükü-
sayımının Osmanlı idari bölünmesinin, kendi için- met o dönemde kadınlar, yetimler, ergenlik çağına
de liva ve sancaklara ayrılan 29 eyaleti kapsadığını gelmemiş Hristiyanlar, akli ya da fiziksel engelliler,
söylemek yeterli olacaktır; bu alt bölümlerden biri, yüksek düzey devlet görevlileri gibi kişisel vergi ver-
eyalet yönetiminin merkezi olarak seçilmişti ve mekle ya da askerlik hizmetiyle yükümlü olmayan
paşa sancağı olarak biliniyordu. Liva veya sancak- bireylerle ilgilenmiyor ve onları kayıtlarına geçirme-
lar, esasında bir kadının idaresi altındaki hukuki yi de düşünmüyordu. Osmanlı’daki sayım anlayışı,
bölgeler olan kazalara bölünmüştü. Kazalar ise bel- 19. yüzyılın ortasında, yani 1856 yılında Paris
li sayıdan oluşan kırsal bölgeler olarak nahiyelere Antlaşması’nın imzalanmasından sonra başka bir
bölünmüşlerdi (Karpat, 2003, s. 45). değişim daha geçirdi. Babı-ali, işlevsel yönetim ve
topluma hizmet gibi Avrupa kökenli kavramları
benimsemeye başlamıştı. Sonuç olarak, beşerî ve
doğal kaynaklarını yeniden değerlendirme gereği-
dikkat ni duydu. Ayrıca, Hıristiyan topluluklar arasında
Osmanlıda modern anlamdaki ilk nüfus sayı- yükselen ulusal bilinç, kendini ulusal kiliselerin ve
mı 1831 yılında yapılmıştır. Bu tarihten sonra okulların kurulması gibi çeşitli talepler biçiminde
nüfus hizmetleri Dâhiliye Nezareti bünyesinde olduğu kadar, çoğu zaman diğer toplulukları göz
Ceride-i Nüfus Nezareti (Sicili Nüfus Nezareti) ardı eden istatistiklerle desteklenen bağımsızlık ve
ve bu işleri Sancaklarda yürütecek Defter Nazır- toprak talepleri biçiminde de gösterdi; dolayısıyla,
lıklarının kurulmasıyla başlamıştır. belli başlı her Hıristiyan etnik topluluğun tam nü-
fusunu bilme gereği doğdu. Bu hümanist-işlevsel-
ci-ulusalcı düşünceler, 1881-82-1893 yılları ara-
sında yürürlüğe konan sayım ve kayıt sisteminde
Osmanlı nüfusuyla ilgili istatistikler bazı ha- kendini belli ediyordu. Bu sayımda, Hıristiyan nü-
talar içerdiği için, doğrudan kabul edilemez. fus için birkaç etnik-dinî sınıflandırmadan yararla-
Osmanlı istatistiklerinin değerlendirirken; 1. İç nıldı ama bütün Müslümanlar, aralarındaki etnik
tutarlılık göstermesi, 2. Yeni devletlerin yönetim- ve dilsel farklılıklara karşın türdeş bir topluluk ola-
leri tarafından sağlanan modern listelere uygunluk rak sayılmaya devam edildi (Karpat, 2003, s. 47).
göstermesi, 3. Demografi kurallarına uygunluk
göstermesi gerekir. Başlangıçta Osmanlı sayımları-
nın ardındaki temel mantık, imparatorluktaki top-
lam nüfusun ya da toplumsal-etnik bileşime ilişkin
ayrıntıların doğru olarak kaydını yapmak gibi bir dikkat
istekten ibaret değildi. Geleneksel Osmanlı tahriri, 1831 yılında yapılan ilk genel nüfus sayımın-
vergi gibi bir amaç doğrultusunda gerçekleştirilen dan sonra 1844, 1852, 1856, 1866, 1881/82 ve
bir araştırmaydı ve sonuçları tapu defterlerine işle- 1905 gibi değişik tarihlerde bölgesel veya genel
niyordu. 15. ve 16. yüzyıllardaki tahrirler, yetişkin nüfus sayımları yapılarak, kayıtların güncel tu-
erkeklerin-özellikle vergi ödeyen kişi olarak hane tulmasına çalışılmıştır. Ortaya çıkan ihtiyaçlara
reisiyle birlikte bekarları ve diğerlerini de içeriyor- göre şekillenen nüfus kayıt sistemi çeşitli aşama-
du-kaydedilmesini kapsıyordu. Sonuç olarak, tapu lardan geçmiştir (Çimen, 2012).
defterleri, demografik bilgi açısından oldukça iyi

22
Nüfus ve Toplum

Bununla birlikte, 19. yüzyılın ikinci yarısında yayımlanan bazı Osmanlı nüfus listeleri, belirli bir bölge-
deki ya da bütün ülkedeki hane sayısından söz etmektedir. Terim bu şekilde kullanıldığında, vergi yüküm-
lüsü bir haneden çok, sosyolojik olarak tanımlanan çekirdek aileyi ya da büyük aileyi ifade ediyordu. Os-
manlı “ailesi”nin tam olarak büyüklüğü henüz doğru olarak belirlenmemiştir. Hane teriminin tam olarak
karşılığını açıkça belirtmeden ve diğer değişkenleri hesaba katmadan Osmanlı nüfusunun büyüklüğüne
dair sınıflandırıcı sonuçlara ulaşmak hatalı olacaktır (Karpat, 2003, s. 48).
Osmanlı’da nüfus, genellikle her dönem boyunca hep olduğundan daha düşük kaydedilmiştir. İdarenin,
bütün vatandaşlarını birey olarak kaydetme amacını benimsemesinden sonra bile, yalıtılmışlık, iletişim sağ-
lamadaki güçlükler ve bazı kişilerin sayıma karşı direnmesi gibi etkenler önemli sayıda insanın kayıt dışında
kalması sonucunu getirmiştir (Karpat, 2003).
19. yüzyıl diğer pek çok alanda olduğu gibi, imparatorluğun demografik yapısı hakkında da daha fazla ma-
lumat sahibi olduğumuz bir dönemdir. Osmanlı imparatorluğunun en önemli ve en ayrıntılı nüfus tahrirleri
19. yüzyıl sonları (1885) ve 20. yüzyıl başlarında (1907) gerçekleştirilen tahrirlerdir. Bu tahrirlerde nüfus,
yaşa, cinsiyete, medeni duruma, etnik ve dinsel duruma, mesleğe, doğum yerine göre ayrılmıştır. Erken
dönemlerin aksine, 19. yüzyılın geç dönemlerinde Osmanlı nüfusu ile ilgili rakamlar, etnik ve mesleki
dağılımları da kapsayacak biçimde ayrıntılı olarak ortaya konabilmiştir. Bu yüzyılın geç dönemlerinde Os-
manlı nüfusu ile ilgili rakamlar etnik ve mesleki dağılımları da kapsayacak biçimde ayrıntılı olarak ortaya
konabilmiştir. Bu yüzyılın geç dönemlerinde ve 20. yüzyılın başında, imparatorluğun Balkanlardaki top-
raklarının kaybedilmesine paralel olarak, Hristiyan nüfusunun toplam nüfus içerisindeki payının azalması
olmuştur (Elibol, 2007, s. 154, 157).
Osmanlı nüfusunun toplumsal-kültürel ve etnik bileşimi dış ve iç göçlerle birlikte derinden değiş-
miştir. Büyük nüfus hareketleri, sayım istatistiklerine çok az yansımıştır ve Ortadoğu’daki toplumsal
ve siyasal değişimlerin anlaşılması açısından son derece önemli olmalarına karşın doğru düzgün ele
alınmamışlardır.
Osmanlı idaresi, 19. yüzyıl boyunca çeşitli Türkmen, Kürt, Arap ve ekilebilir toprağın elverişli olduğu
Anadolu, Suriye ve Irak’taki diğer göçmen aşiretlerini yerleşik hayata geçirmek için uzun süre çaba göster-
mişti. Bu aşiretler ağırlıklı olarak Müslümandı. Dolayısıyla, sayım memurlarının bu kesimlere ulaşmasına
bağlı olarak toplam Müslüman nüfusu artmıştır. Ayrıca, 1854-1908 yılları arasında Rusya’dan (Kafkasya,
Kırım ve Orta Asya) ve Balkanlar’dan yaklaşık beş milyon Müslüman Osmanlı topraklarına göç etti; aynı za-
manda yaklaşık 500.000-800.000 arasında Rum, Ermeni ve Arap da öncelikle Rusya ve Amerika’ya olmak
üzere diğer ülkelere göç ettiler (Karpat, 2003, s. 49). Yerleşik hayata geçen göçebelerin ve göçmenlerin sayı-
sı Osmanlı istatistiklerine hemen ve doğru olarak yansımadı, çünkü bu insanlar genellikle, gönderildikleri
yerlere tam anlamıyla yerleştikten, vergi ödeyebilecek bir ekonomik düzeye geldikten ve askeî hizmet için
insan sağlayabildikten sonra kaydediliyorlardı. Karpat’a (2003) göre, Osmanlı demografisi üzerine çalışan
her akademisyen, kayıtlara geçmeyen ancak çok önemli olan göç etkeninin farkında olmalıdır. Çünkü
göçün özellikle Müslüman bileşeni olmak üzere Osmanlı nüfusunun, niteliksel ve niceliksel bileşimi üstünde
etkisi büyük olmuştur.

23
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

Öğrenme Çıktısı
5 Osmanlı imparatorluğunda nüfus kayıt sistemlerinin gelişim tarihini özetleyebilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Osmanlı’da nüfus kayıtları-


nın gelişimi ve nüfus politi-
Türkiye’nin 2008 yılından
kalarının analizi için Kemal
sonra yeni bir pro-natalist
Nüfus Coğrafyası kavramı- Karpat’ın Osmanlı Nüfusu
politikalara dönüş yapma
nı araştırınız. (1830-1914): Demografik
ihtiyacının olup olmadığını
ve Sosyal Özellikleri. (2003,
arkadaşlarınızla tartışınız.
İstanbul: Tarih Vakfı Yurt)
adlı kitabı okuyabilirsiniz.

TÜRKİYE’DE NÜFUSUN GELİŞİM kurulması aşamasında Yunanistan’la yapılan zo-


DİNAMİKLERİ runlu nüfus değişimi sonucu ülkemiz üretici niteliği
olan büyük bir nüfus kaybetmiştir. Zorunlu göçün
Bir toplumun nüfus yapısı o toplumun eko-
gerçekleştiği dönemde savaş yıllarının sıkıntısını
nomik ve sosyal kalkınması için çok önemli bir
yaşayan ülkemiz, zorunlu göçle ülkemize gelen göç-
kaynaktır. Nüfusun ortalama artış hızı, nüfusun
men nüfusun yerleştirilmesi, hayatta kalmalarının
yaş gruplarına göre dağılımı, eğitim durumu, me-
sağlanması ve üretici aile hâline gelmesi için de bir
deni durum, kır ve kent nüfusu, istihdam edilen
dizi yokluklara karşın bu çabaya önemli kaynak
nüfusun ekonomik faaliyet kollarına göre dağılımı
ayırmak zorunda kalmıştır. 1926 yılında kurulan
ve göç dinamikleri nüfusun yapısını belirleyen te-
Merkezi İstatistik Müdüriyet-i Umumiyesi (bu-
mel parametrelerdir. Nüfus yapısı aynı zamanda
günkü adıyla Türkiye İstatistik Kurumu) nüfus sa-
toplumsal değişme dinamiklerinin ne yöne doğru
yımları yanında kamu çalışanları ve kentsel nüfusa
gideceğinin de işareti olabilmektedir. Ayrıca, eko-
ilişkin doğum ve ölüm araştırmaları da yapmıştır.
nomik, kültürel ve sosyal politikalar nüfusun yapı-
Enstitü bu çalışmalar yanı sıra, nüfusbilim konu-
sında önemli değişimlere yol açabilmektedir. Nü-
sunda önemli kitapları yayımlamıştır (Peker, 2009,
fus ve toplum arasındaki dinamik ilişki karşılıklı
133-34).
bir diyalektik ilişki içerisinde gelişmektedir.
Türkiye’de 1920 ve 1930’lu yıllarda, göçlerin, sa-
vaşların etkisi ile yüksek doğum hızı ve yüksek ölüm
Demografik Koşullar ve Nüfus hızı nedeniyle nüfus artmamıştır. Cumhuriyetin ku-
Politikaları ruluşundan 1945’lere kadar yüksek doğum ve yüksek
Türkiye’de uygulanan nüfus politikalarının ge- ölüm oranlarının olduğu bir dönemdir. Bu dönemin
lişimi Şekil 1.1’de görülebilir. Türkiye 1920’li ve demografik özelliklerini; yetersiz sağlık ve beslenme ko-
1930’lu yıllarda nüfus dinamikleri (doğum, ölüm şulları , düşük eğitim şartları , salgın hastalıklar, savaş-
ve göç) için etkin nüfus politikası oluşturmuş ve lar ve ekonomik yetersizlikler oluşturmuştur.
gerekli önlemleri almıştır. Bu politika ve önlemlerin Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanı ile başlayan
tarihi, sosyal ve ekonomik nedenleri vardır. İmpara- yeniden yapılanma sürecinde demografik yapının
torluğun çöküş ve ulus devlete geçiş döneminde onarılmasını temin etmek için uygulanan prona-
yapılan savaşlar nedeniyle erkek ölümlülüğü artmış; talist (doğurganlığı artırıcı) nüfus politikaları çer-
savaş koşullarının yarattığı ekonomik sıkıntılardan çevesinde gebeliği önleyici yöntemlerin kullanı-
ötürü tüm nüfusun beslenmesi ve sağlığı etkilendiği mına yasal sınırlamalar getirilmiştir. 1930 tarihli
için ölümlülük düzeyi yükselmiştir. Ulus devletin Hıfzıssıhha Kanunu ile gebeliği önleyici yöntemle-

24
Nüfus ve Toplum

rin ithali, üretilmesi, kullanılması ve kullanılma-


sının teşvik edilmesi yasaklanmıştır (Koç, Eryurt,
Proto-natalist, doğum ve nüfus artışı
Adalı ve Seçkiner, 2010, s. 29). Umumi Hıfzıs-
yanlısı demek iken, anti-natalist ise nüfus
sıhha Kanunu, pronatalist nüfus politikalarının
artışı karşıtlığı anlamına gelmektedir.
ilk resmî belgesi niteliğindedir. Bu kanunun 152.
maddesi ile gebeliğe engel olacak ya da çocuk
düşürmeye yarayacak her türlü araç ve gerecin
ithali, dağıtımı ve satışı yasaklanmıştır. Buna pa- Bu uygulamaları tamamlayan bir diğer uygu-
ralel olarak, 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu’nda lama 1926’da kabul edilen Türk Medeni Kanunu
kürtaj ve çocuk yapmaya engel olacak diğer uy- ile erkekler ve kadınlar için belirlenen asgari evlilik
gulamalar ağır ceza kapsamına alınmıştır. Türk yaşlarının (sırası ile 18 yaş ve 17 yaş), 1938 yılında
Ceza Kanunu’nda kürtaja ilişkin maddeleri içeren kabul edilen 3453 sayılı Yasayla erkekler için 17’ye,
kısmın başlığı eski yasada Kasten Çocuk Düşür- kadınlar için ise 15’e indirilmesi olmuştur. Savaş
mek ve Düşürtmek Cürümleri iken, 1936’da bu yıllarındaki demografik kaybın telafisine dönük bu
kısmın başlığı Irkın Tümlüğü ve Sağlığı Aleyhine gelişmeler sonucunda, ilk evlilik yaşında küçük bir
Cürümler olarak değiştirilmiştir (Eryurt, Beşe- düşüş, doğurganlık hızlarında ise artış yaşanmıştır.
Canpolat ve Koç, 2013, s. 133) ve “ırkın devamlı- 1927 ile 1940 arasındaki dönemde kaba doğum
lığını ve sağlığını tehlikeye düşürmek” suç olarak hızı binde 40-45; kaba ölüm hızı ise binde 15 ol-
kabul edilmiştir. Ayrıca çıkarılan birçok kanunla muştur. Bu gelişmeler sonucunda nüfusun doğal
da halkın sağlığını koruyarak ölümleri azaltma artış hızı binde 25-30 seviyelerine yükselmiştir. Bu
hedeflenmiştir (Doğan, 2011, s. 298). dönem, iç göç açısından durağanlığın yaşandığı bir
dönemdir (Eryurt vd., 2013, s. 132, 133).

Türkiyede
Uygulanan Nüfus
Politikaları

1923-1963 1967-2007 2008 ve sonrası


Pronatalist Antinatalist yeni Bir Pronatalist
Dönem (PNP) Dönem (ANP) Dönem mi?

1923-1949 1950-1963 1964-1982


1983-2007
"Nüfus artışı ekonomik Ana çocuk sağlığı Birinci beş yıllık
1983 nüfus yasası ve
kalkınmayı destekler" tartışmaları ve PNPlardan kalkınma planı ve 1965
açık politikalar
merkezli politikalar ANPlara geçiş nüfus yasası

1923-1929 1960-1974
Yeniden inşa dönemi "Nüfus artışı ekonomik 1983-2002
Zımmi politikalar kalkınma önünde AÇS-AP merkezli
engeldir" merkezli açık politikalar
1930-1949 zımmi politikalar
Hıfzısıhha Kanunu ile
açık politikalar geçiş
1975-1982 2002-2007
Zımmi politikalardan Nüfusun yaşlanması
açık politikalara ana merkezli yeni bir
çocuk sağlığı merkezli pronatalist politikasına
geçiş tartışmaları geçiş tartışmaları

Şekil 1.1 Türkiye’de Uygulanan Nüfus Politikaları


Kaynak: Eryurt vd., 2013

25
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

26.1.1944 tarihli Kanun ile Belediye Meclisi’nde


bir arada görev yapamayacakları saptanırken, Be-
dikkat lediye Meclisi’nde birlikte bulunmaları caiz olma-
Cumhuriyet öncesi yaşanan savaşlar sebebiyle yanların seçilmesi hâlinde seçilenler eşit oy almış
nüfus yapısı tüm yönleriyle değişikliğe uğra- ise evli olanların evli olmayanlardan ve çocuğu
mış, savaşın etkisiyle erkeklerin nüfusunun daha çok olanların çocuğu az olanlara göre üyelik
azalması önemli bir sorun olmuştur. Bu yıllar- sıfatını kazanacağını belirten bir düzenleme yapıl-
da nüfus üzerinde görülen sorunları çözümle- mıştır (Vergili, 2013, s. 321).
meye yönelik olarak Ceza Kanunu’na çocuk Bu ilk yıllarda nüfusun artışını sürdürmek için
düşürmenin veya düşürtmenin yasak olduğu bu teşviklerin yanı sıra, eski Osmanlı toprakların-
maddeleri eklenmiştir. dan Türkiye’ye göçü teşvik edecek adımlar atılmıştır.
Örneğin, 1934 yılındaki düzenlemelerle göçmenlere
Anadolu’nun farklı bölgelerinde topraklar dağıtılmış-
12 Haziran 1937 tarihli ve 3235 sayılı Çok tır. Bu dönem aynı zamanda köyden şehre göçün
Çocuklu Hâkimlere Yardım Paraları ile İkramiye desteklenmediği köy yoksulluğunun şehre taşınması-
Hakkında Kanun’la çok çocuklu hâkimlere yar- nın iç göç karşıtı düzenlemelerle engellenmeye çalı-
dım parası ve ikramiye verilmesi kararlaştırılmıştır. şıldığı bir dönemdir (Buğra, 2004; aktaran, Aysan,
Söz konusu ikramiye ve yardımlar vergi dışı tutul- 2019, s. 145).
muştur. 27 Nisan 1938 tarihli Tevzii Arazi Tali-
1945-1965 yılları arasındaki dönemde “bebek
matnamesi ile Devlete geçmiş olan veya dış göçle
patlaması” olarak da tanımlanan yüksek doğum
Türkiye’yi terk eden kişilere ait arazilerin muhtaç
oranları yakalanmıştır. Bu doğurganlık artışında
çiftçilere dağıtılmasında uygulanacak esaslar sapta-
eşlerin doğumlarını savaş sonrasına ötelemeleri
nırken aile nüfusu sayısı göz önünde tutulmuştur.
kadar devlet tarafından sağlık, sosyal güvenlik gibi
Böylece çok çocuklu ailelere imkân sağlanmak su-
refah kurumlarının genişletilmesi, hızlı ekonomik
retiyle çocuk sayısının artırılması teşvik edilmiştir.
büyüme ve bunların toplumda oluşturduğu güven
1580 Numaralı Belediye Kanunu’nun 27. mad-
etkili olmuştur (Aysan, 2019, s. 146).
desinin Değiştirilmesi Hakkındaki 4520 sayılı ve

Resim 1.3 Türkiye’de yapılan ilk nüfus sayımından bir kesit.


Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/pazar/89-yilda-65-milyon-kisi-arttik-2336047

Türkiye’de ilk defa 1958’de Demokrat Parti iktidarının son yıllarında, nüfusun planlanması yönünde
görüşler gündeme gelmiştir. Bu görüşlerin öncülüğünü konuyla doğrudan alakası olmamasına rağmen ede-
biyatçı Fakir Baykurt ve İktisatçı Haluk Cilov yapmıştır. Fakir Baykurt, Anadolu’da gözlemlediği trajik dü-
şük olaylarını yazılarında aktarmak suretiyle istenmeyen gebelikler için kürtaja izin verilmesi ve az çocuklu
aile modellerinin daha sağlıklı bir toplum yaratacağından bahsetmiştir. İktisatçı Haluk Cilov ise yazıla-

26
Nüfus ve Toplum

rında Türkiye’nin kalkınması, ekonomik refahı ve sayımıyla birlikte), sayımlara doğurganlık, çocuk
şehirlere göç sorununun nüfusun planlanmasıyla ölümleri ve göçlerle ilgili konularda birkaç soru ekle-
çözüleceğini ileri sürmüştür. Yine bu yıllarda Türk nerek nüfusun dinamiği hakkında da daha ayrıntılı
Jinekologlar Derneği sorumlularından oluşan bir ve güvenilir istatistikler üretildi. Böylece gelecekteki
komisyon, düşüklerin kadın ölümleri üzerindeki nüfus tahminleri yapılabildi ve doğum ve ölümlerle
etkisini inceleyen bir rapor yayınlamıştır. Bu rapor ilgili etkili politikalar uygulanabildi. Nüfus sayımla-
üzerine, Amerika’da mikrobiyoloji ve halk sağlığı rından elde edilen İstatistikler, tam olarak vatandaş-
eğitim görmüş olan ve 27 Mayıs Darbesi’nin ardın- ların sayılarını belirlemez. Sayım verilerindeki nüfus,
dan Türkiye’de nüfusun planlanması politikaları- amiyane terimle halktır. Halk, nüfusa kaydolmamış
nın belirlenmesinde önemli rol oynayan Dr. Nusret ama Türkiye sınırları içinde yaşayanları da içerir.
Fişek (1914-1990) Türkiye’de doğumların azaltıl- Bunlar “kayıt-dışı nüfus” ya da “saklı nüfus” olarak
ması için yapılan çalışmalarda baş aktör olmuştur. adlandırılır. Saklı nüfus, özellikle 18 yaşını bitirdiği
1960’lı yılların ortasında kabul edilen ve kıs- hâlde nüfus kaydı olmayan erkekler için kullanılır.
men antinatalist (doğurganlığı azaltıcı) hükümler Zira, bunlar asker kaçağı olarak değerlendirilirler.
içeren nüfus yasası çıkarılmıştır. Bu sürecin bir Kayıtlı olmayan nüfus genellikle köylerde ve geliş-
sonucu olarak da 1963‐1967 dönemini kapsayan memiş yörelerde yaşayanlardır. Kaydolmamanın
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda nüfus plan- çeşitli nedenleri olabilir: Kimisi doğan çocuklarını
laması aracı olarak kadınlara yönelik doğum kont- kente gidip kaydettirme işlemi zor ve maliyetli ol-
rol yöntemlerinin teşvik edilmesine ilişkin bir dizi duğu için bunu erteler ama kimi de bilinçli olarak
düzenleme yer almıştır (Koç, Eryurt, Adalı ve Seç- Cumhuriyet hükûmetlerinin gözetimine girmemek
kiner, 2010, s. 29). Doğum hızlarının yükseldiği, için kayıt dışı olmayı tercih eder. Kayıt dışı olmak
ölüm hızlarının yavaşladığı 1940-1960’lı yıllar ise askerlik yapmamaktan başlayarak bir dizi devlet
etkin halk sağlığı hizmetlerinin ve tıp teknoloji- yaptırımından kurtulmak anlamına gelebilir. Ama
lerindeki gelişmelerle birlikte salgın hastalıklarla aynı zamanda kayıt-dışı nüfus bazı yurttaşlık hakla-
mücadele konusunda gösterilen başarının yoğun rından da yararlanamaz (Özbay, 2015, s. 297).
olarak görüldüğü yıllar olarak göze çarpmaktadır 1926 yılında Merkezi İstatistik Dairesi adı ile bu-
(Peker, 2009, s. 132). 1923 ile planlı döneme ge- günkü Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) kurulmuş
çilen 1963 yılları arasında uygulanan nüfus politi- ve hemen 1927 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin
kalarının genellikle pronatalist çoğalma stratejisine ilk genel nüfus sayımı gerçekleştirilmiştir. 1927
uygun olarak geliştirildiği ifade edilebilir. 1923- nüfus sayımında elde edilen toplam nüfus 13, 648,
1963 dönemi, nüfusu arttırmayı amaçlayan ve esa- 270 kişi olarak tespit edilmiştir. 1927 nüfus sayı-
sen ekonomik kalkınmaya olumlu katkı yapacağı mından sonra ikinci nüfus sayımı 1935 yılında ya-
gerekçesiyle savunulan pronatalist politikaların uy- pılmış ve bu tarihten sonra her beş yılda bir olmak
gulandığı bir dönem olmuştur. üzere 1990 yılına kadar nüfus sayımları düzenli ola-
rak sonu sıfır ve beş ile biten yıllarda yapılmıştır.
1990 yılından sonra ise nüfus sayımının sonu sıfır
Nüfus Sayımı ve Demografik Yapı ile biten yıllarda uygulaması kanun ile belirlenmiş
Nüfus doğum, ölüm ve göçlere bağlı olarak di- ve bu kapsamda 2000 yılında ülkemizde gerçekleş-
namik ve değişken bir karaktere sahiptir. Dolayı- tirilen 14. nüfus sayımında nüfus 67.803.927 kişi
sıyla nüfusu belirleyen bu unsurlar, zaman-mekân olarak tespit edilmiştir (Hoşgör ve Tansel, 2010, s.
kapsamında nüfusun miktarı ve niteliklerinin her 29). Sokağa çıkma yasağı uygulanarak evde yapılan
an değişmesine yol açmaktadır. Buna karşın, plan- son nüfus sayımı 2000 yılında yapılmış ve 2007
lama ve yönetim başta olmak üzere topluma götürü- yılından itibaren nüfus sayımı sistemi yerini adrese
lecek her türlü hizmetlerin sunumu sırasında güncel, dayalı kayıt sistemine (ADNKS) bırakmıştır.
doğru ve sağlıklı nüfus verisine ihtiyaç vardır. Dola-
20. yüzyılın başında önce Balkan savaşları ar-
yısıyla nüfus verisinin de her an güncellenen dinamik
dından Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı ile
bir sistemle kaydedilmesi gerekmektedir.
büyük zorluklar yaşanmış, Osmanlı’nın Trakya ve
Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfus sayımları te- Anadolu hariç tüm topraklarını kaybetmesiyle nü-
mel olarak nüfusun büyüklüğü ve kompozisyonu fus miktarı ve yapısı tamamen değişmiştir. Cum-
ile ilgili bilgi vermeyi amaçlamıştı. Zamanla, (1970 huriyetin başında Yunanistan ile yapılan mübadele

27
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

anlaşması sonucunda yaklaşık 1,2 milyon Hristiyan silah altına alınmış olmasıdır. Türkiye, İkinci Dün-
Yunanistan’a göç ederken, buna karşılık 450 bin ya Savaşı’na girmemiş olmakla beraber savaşın bü-
kadar Müslüman Türkiye’ye gelmiştir. Uzun yıllar yük sıkıntılarını yaşamıştır. Ayrıca, savaş yıllarında
süren savaşlar ve sonrasındaki göçler Osmanlı’nın; Türkiye’ye doğru kayda değer bir göç hareketi de
dinî, etnik ve cinsiyet yapısını derinden etkilemiştir. olmamıştır. Bu dönemde ölüm oranlarında biraz
Birinci Dünya Savaşı öncesinde nüfusun kabaca yükselmenin olması, doğum oranlarında düşük-
%82’si Müslüman ve %18’i başka dinî unsurlara lüğün yaşanması nüfus artış hızını önemli ölçüde
aitken, 1927’deki nüfus sayımına göre ülke nüfusu azaltmıştır. Böylece savaş yılları Türkiye nüfusunun ar-
13,6 milyona, başka dine mensup halkın toplam tış hızının en düşük olduğu (binde 10,6) dönemi teşkil
nüfus içindeki oranı ise %3’e kadar düşmüştür. etmiştir. 1945-1950 döneminde ise Türkiye’deki yıl-
Yine 1927 nüfus sayımına göre, Türkiye’de her 100 lık nüfus artış oranı binde 21,7 olarak gerçekleşmiş-
kadına sadece 93 erkek düşmekte olup bu da uzun tir. Yıllık nüfus artışında bu derece yükselişin birçok
süren savaşların kadın erkek oranındaki dengeyi nedeni bulunmaktadır. Bu dönemde, Birinci Dünya
dramatik biçimde değiştirdiğini göstermektedir. Savaşı yıllarında meydana gelen nüfus çukurundan
1945’li yıllara kadar nüfusun sadece %20’si şe- çıkılması savaş yıllarının getirdiği darlıkların ortadan
hirlerde yaşarken nüfusun büyük bir kısmı kırsal kalkması, hastalıkların ve dolayısıyla ölüm oranları-
kesimde tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktaydı. Bu nın azalmasının yanında savaşın bitmesi ile birlikte
açıdan emek yoğun tarımdaki işlerin sürdürülebil- o zamana kadar silah altında tutulan büyük bir kit-
mesi için hanedeki erkek sayısı yegâne ekonomik lenin terhis edilmiş olması nüfus artış oranını yük-
zenginlik kaynağı ve kalkınmanın temel şartların- selten başlıca etkenlerdir. 1950-1955 yılları arasında
dan biriydi (Aysan, 2019, s. 144). binde 27,8 olan Türkiye’nin yıllık nüfus artış hızı
1914-1922 savaş yıllarında doğumların az, 1955-60 döneminde binde 28,5’e yükselerek Cumhu-
ölümlerin ise çok olması, 1940-1945 devresinde riyet döneminin en yüksek nüfus artış oranına ulaşmış-
doğurganlık çağına giren nüfusun azalmasına yol tır. 1945 yılından sonraki dönemde gerçekleşen nüfus
açmıştır. Diğer bir neden ise aynı dönemde İkinci artışındaki yükselmelerde yurt dışından Türkiye’ye göç-
Dünya Savaşı’nın sürmesi nedeniyle baba olacak lerin çoğalması ve ölüm oranındaki düşüşler önemli rol
yaştaki erkek nüfus kitlesinin büyük bir bölümünün oynamıştır (Gelekçi, 2014, s. 129).

50
45

40

35

30
Binde

25

20

15

10

0
45

65

70

75

90

95

00
40

50

55

60

85

08

23
19

19

19

19

19

19

20
19

19

19

19

19

20

20

Kaba doğum hızı Kaba ölüm hızı Doğal nüfus artış hızı

Şekil 1.2 Türkiye’nin nüfus eğilimleri


Kaynak: Koç vd., 2010.

28
Nüfus ve Toplum

Şekil 1.2’den anlaşılacağı üzere, 1927’den beri Türkiye’nin nüfusu sürekli olarak artış göstermiştir. En
düşük yıllık nüfus artış hızı %10,6 ile 1940-45 döneminde, en yüksek yıllık nüfus artışı ise %28,5 ile
1955-1960 döneminde gerçekleşmiştir. Türkiye’nin nüfus artış hızının, 1985 yılından sonra önemli bir azal-
ma gösterdiği görülmektedir. 1980-1985 döneminde yıllık nüfus artış hızı % 24,9 iken, 1990-2000 döne-
minde % 18,3’e düşmüş ve son yirmi yılda nüfus artış hızı yaklaşık %27 azalma göstermiştir. Nüfus artış
hızının azalmasına karşılık, Türkiye’de kaydedilen net yenilenme hızı hâlâ nüfusun artmasına neden olacak
düzeydedir. Net yenilenme hızının 1,0 olmasından sonra da önceki yıllarda kaydedilen toplam doğurganlık
hızının ivmesi ile nüfus bir müddet daha artmaya devam edecek ve daha sonra durağanlaşacaktır (Hoşgör ve
Tansel, 2010, s. 29).
Türkiye’nin göç dinamiklerine yakından bakacak olursak, nüfus mübadeleleri, iskân kanunları ya da daha
çok ekonomik nedenler ile gerçekleşen iç ve dış göç hareketleri ile göç olgunun sürekli olarak Türkiye’nin günde-
minde olduğunu söylemek mümkündür. Göçe iten ve çeken faktörlerin, özellikle de ekonomik faktörlerin
etkisi ile 1950’li yıllardan itibaren yoğunlaşan iç göç hareketlerinde zaman içinde bireysel ve ailevi fak-
törlerin de etkili olduğu görülmektedir. Türkiye’de 1990’lı yılların ortalarından itibaren ise çıkış noktası
Güneydoğu Anadolu Bölgesi olan ve temelinde güvenlik nedenleri olan yeni bir göç hareketinin yaşandığı
görülmektedir. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 2005 yılında gerçekleştirilen
Türkiye Göç ve Yerinden Olmuş Nüfus Araştırması (TGYONA) sonuçları, Türkiye nüfusunun yaklaşık
yarısının yaşamı boyunca en az bir kez göç ettiğini göstermektedir. Toplam nüfus için hesaplanan ortala-
ma göç sayısının 1,2 olması, hareketliliğin sadece bir göç ile sınırlı olmadığını da göstermektedir. Yaşamı
boyunca en az bir kez göç etmiş nüfusun ortalama olarak 1,9 kez göç etmiş olması da Türkiye’deki göçün
boyutlarındaki büyüklüğü teyit etmektedir (Koç, Eryurt, Adalı ve Seçkiner, 2008, s. 20).

Resim 1.4 Türkiye’nin kalabalık bir metropolünden görünüm


Kaynak: https://www.iienstitu.com/blog/demografik-ne-demek

Türkiye’nin güncel nüfus verilerine baktığımızda, Türkiye’de ikamet eden nüfusun, 31 Aralık 2019 tarihi
itibarıyla bir önceki yıla göre 1 milyon 151 bin 115 kişi artarak 83 milyon 154 bin 997 kişiye ulaşmış ol-
duğunu görüyoruz. Erkek nüfus 41 milyon 721 bin 136 kişi olurken, kadın nüfus 41 milyon 433 bin 861
kişi olmuştur. Diğer bir ifadeyle toplam nüfusun %50,2’sini erkekler, %49,8’ini ise kadınlar oluşturmakta-
dır. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre ülkemizde ikamet eden yabancı nüfus
bir önceki yıla göre 320 bin 146 kişi artarak 1 milyon 531 bin 180 kişi olmuştur. Bu nüfusun %50,8’ini
erkekler, %49,2’sini kadınlar oluşturdu. Yıllık nüfus artış hızı 2018 yılında binde 14,7 iken, 2019 yılında
binde 13,9’a düşmüştür.

29
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

%23,1’e gerilerken, 65 ve daha yukarı yaştaki nü-


fusun oranı ise %7,1’den %9,1’e yükselmiştir. Ça-
dikkat lışma çağındaki birey başına düşen çocuk ve yaşlı
Türkiye’nin nüfus artış hızı, doğum-ölüm oran- birey sayısını gösteren toplam yaş bağımlılık oranı,
ları, nüfusun eğitim düzeyi, yaşadığı yerler ve 2018 yılında %47,4 iken 2019 yılında %47,5’e
çalıştığı temel iş kollarında önemli farklılaş- yükseldi. Ekonomik olarak aktif olan birey başına
malar açısından Cumhuriyetin kuruluşundan düşen çocuk sayısını ifade eden çocuk bağımlılık
günümüze gelinen süreçte önemli değişimler oranı, %34,5’ten, %34,1’e gerilerken, çalışan birey
geçirmiştir. başına düşen yaşlı birey sayısını ölçen yaşlı bağım-
lılık oranı ise %12,9’dan %13,4’e yükselmiştir.
Diğer bir ifadeyle, Türkiye’de 2019 yılında, çalış-
Türkiye’de 2018 yılında %92,3 olan il ve ilçe ma çağındaki 100 kişi, 34,1 çocuğa ve 13,4 yaşlıya
merkezlerinde yaşayanların oranı, 2019 yılında bakmaktadır (TÜİK, 2019).
%92,8 oldu. Diğer yandan belde ve köylerde ya-
şayanların oranı %7,7’den %7,2’ye düşmüştür.
İstanbul’un nüfusu, bir önceki yıla göre 451 bin
543 kişi artarak 15 milyon 519 bin 267 kişiye ulaş- Ortanca yaş, yeni doğan bebekten en yaş-
mıştır. Türkiye nüfusunun %18,66’sının ikamet et- lıya kadar nüfusu oluşturan kişilerin yaşla-
tiği İstanbul’u, 5 milyon 639 bin 76 kişi ile Ankara, rı küçükten büyüğe doğru sıralandığında
4 milyon 367 bin 251 kişi ile İzmir, 3 milyon 56 ortada kalan kişinin yaşıdır.
bin 120 kişi ile Bursa ve 2 milyon 511 bin 700 kişi
ile Antalya izlemiştir. Türkiye’nin 2007 ve 2019 yılı
nüfus piramitleri karşılaştırıldığında, doğurganlık Geçerken belirtmek gerekir ki, belli aralıklar-
ve ölümlülük hızlarındaki azalmaya bağlı olarak, la tekrarlanan nüfus sayımlarıyla böyle bir bilgi-
yaşlı nüfusun arttığı ve ortanca yaşın yükseldiği gö- yi üretmenin mümkün olmadığı ortadadır. Belli
rülmektedir. Ortanca yaş, yeni doğan bebekten en amaçlar doğrultusunda belli sahalarda yapılan alan
yaşlıya kadar nüfusu oluşturan kişilerin yaşları kü- araştırmalarının zaten böyle bir bilgiyi sağlaması
çükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan mümkün değildir. Bu durumda istenilen veri an-
kişinin yaşıdır. Ortanca yaş aynı zamanda nüfusun cak; doğum ve ölüm gibi nüfusun artış/azalışında
yaş yapısının yorumlanmasında kullanılan önemli belirleyici olan doğal süreçlerin kaydının tutulduğu
göstergelerden biridir. Türkiye’de 2018 yılında 32 yaşamsal kayıt sistemlerinin yapılacak düzenleme-
olan ortanca yaş, 2019 yılında 32,4’e yükselmiştir. lerle göçleri de içine alan bir yapıya dönüştürülerek
Cinsiyete göre incelendiğinde, ortanca yaşın er- güncelliğinin sağlanmasıyla mümkündür. Böylece
keklerde 31,4’ten 31,7’ye, kadınlarda ise 32,7’den sınırları belli bir alanda yaşayan nüfusun istenilen
33,1’e yükseldiği görülmüştür (TÜİK, 2019). zaman dilimine ait nüfusu bilindiği gibi değişimi
de izlenebilmiş olur. Türkiye’de nüfus sayımları
ile elde edilen nüfus verisi 2007 yılından itibaren
uygulamaya geçirilen Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sisteminden (ADNKS) elde edilmeye başlanmıştır.
dikkat ADNKS, Türkiye’nin e-devlete geçiş sürecinde
Son TÜİK (2019) verilerine göre, güncel nüfus Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS) projesi-
içinde il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı ne bağlı olarak gerçekleştirdiği uygulamalardan bi-
%92,8 olmuştur. risidir (Özmen, 2010). ADNKS, “kişilerin yerleşim
yerlerine göre nüfus bilgilerinin güncel olarak tu-
tulduğu, nüfus hareketlerinin her an izlenebildiği,
2019 TÜİK istatistiklerini ayrıntılı olarak in- MERNİS kayıtlarındaki TC Kimlik Numarasına
celediğimizde, çalışma çağı olarak tanımlanan 15- göre kişiler ile ikamet adreslerinin eşleştirildiği bir
64 yaş grubundaki nüfusun oranı, 2007 yılında kayıt sistemi”dir. Bir nüfus sayımı uygulaması ol-
%66,5 iken 2019 yılında %67,8’e yükselmiştir. mayan bu sistem sayesinde kişilerin mükerrer kay-
Diğer yandan çocuk yaş grubu olarak tanımlanan dedilmesi veya hiç kaydedilmemiş olması gibi bir
0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı %26,4’ten durum söz konusu değildir (Yakar, 2012, s. 385).

30
Nüfus ve Toplum

107 milyon 664 bin 79 kişiyle en yüksek değerine


ulaşacaktır. Bu yıldan itibaren azalışa geçmesi ön-
dikkat görülen ülke nüfusu 2080 yılında 107 milyon 100
Türkiye’de nüfusun nitelikleri değişim gösterir- bin 904 kişi olacaktır (TÜİK, 2018).
ken, bir yandan da Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemine geçilerek nüfusun miktarı, hareketleri
(göç) ve nitelikleri (cinsiyet, yaş, doğum yeri,
kentsel/kırsal yerleşim vb.) hakkında hızlı, et- dikkat
kin ve her an veri akışının sağlandığı bir sisteme Türkiye nüfusunun 2040 yılında 100 milyonu
geçilmiştir. Bu sayede araştırmalarda ve planla- geçmesi beklenmektedir.
malarda kullanılabilecek etkin ve güvenilir bir
nüfus verilerine ulaşmak mümkün olabilecektir.
 Sonuç olarak, Eryurt, Beşe-Canpolat ve Koç’un
Türkiye’nin nüfus yapısında son yıllarda mey- (2013, s. 154) çalışmasının sonuçları, Türkiye’nin
dana gelen değişimler sonucunda ortaya çıkan ih- doğurganlık seviyesinin hızlı bir şekilde azalma-
tiyaç ve Türkiye İstatistik Kurumu Revizyon Poli- sının bir sonucu olarak, eğitim, sağlık, sosyal gü-
tikası gereğince nüfus projeksiyonları yenilenmiştir. venlik ve işgücü alanlarında niceliği değil niteliği
Bu kapsamda, 2017 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt ön plana çıkarma anlamında önemli fırsatlar ya-
Sistemi (ADNKS) sonuçları temel alınarak, biri kaladığını; ancak yine bu alanlara etkide bulunan
ana senaryo olmak üzere farklı doğurganlık ve göç önemli risklerle de karşı karşıya olduğunu göster-
varsayımlarını içeren üç ayrı senaryoya göre yeni mektedir. Nüfusun yaşlanması, bağımlılık oranla-
nüfus projeksiyonları üretilmiştir. Demografik gös- rının yükselmesi, doğum sayısının azalarak ölüm
tergelerdeki mevcut eğilimler devam ettiği takdir- sayısının artması, nüfus artış hızının sürekli olarak
de, 2017 yılı ADNKS sonuçlarına göre 80 milyon azalmasının bir sonucu olarak orta ve uzun vadede
810 bin 525 kişi olan Türkiye nüfusunun, 2023 toplam nüfusun ve özellikle de işgücü nüfusunun
yılında 86 milyon 907 bin 367 kişiye, 2040 yılında azalması, ülkemizin gelecekte karşı karşıya kalabile-
ise 100 milyon 331 bin 233 kişiye ulaşması bek- ceği demografik krizin boyutlarının büyüklüğünü
lenmektedir. Nüfusumuz 2069 yılına kadar artarak göstermektedir.

Öğrenme Çıktısı
6 Türkiye’de 1920’li yıllardaki nüfus politikalarının sosyal ve ekonomik nedenlerini
açıklayabilme

Araştır 5 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’nin nüfus dina-


miklerinin geleceği hak-
Türkiye’deki nüfus dina- Türkiye’nin gelecekteki nü-
kında detaylı bilgi sahibi
miklerini demografik fırsat fus yapısının durağanlaşma-
olmak için şu linkteki vi-
penceresi açısından araştı- sının getirebileceği riskleri
deoyu izleyiniz: https://
rınız. arkadaşlarınızla tartışınız.
www.youtube.com/
watch?v=aFKfukgrpOU

31
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

1 Nüfusbilimin temel
kavramlarını açıklayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Nüfusbilimin kullandığı
2 metodolojileri
açıklayabilme

Nüfusbilim: Temel Kavramlar


ve Araştırma Alanları

1 Nüfus, belli bir zaman diliminde ve belli bir mekânda yaşayan insanların sayısı olarak tanımlanabilir.
Nüfusbilimi yani demografi ise sınırları belli bir coğrafyada bulunan nüfusun yapısını, özelliklerini ve de-
ğişimlerini analiz eden bir disiplindir. Bu açıdan nüfusbilimi olarak nüfusun temel hareketlilik dinamikleri
olan doğum, ölüm, evlilik ve göçleri zaman içindeki dağılım ve değişkenlikleri açısından analiz eder. Nüfus
yapısının ve değişimlerinin temelini oluşturan üç ana değişken doğurganlık, ölümlülük ve göçtür (evlenme
yaşı, evlilik oranları, doğum kontrol yöntemlerine başvurma, hastalanma tipleri ve düzeyleri, kır-kent göçü
gibi faktörlerle bağlantılı olan değişkenler). Aynı süreçleri, gelir düzeyleri ve dağılımı, eğitim düzeyleri, ka-
dınların konumu, din ve iktisadi gelişmeler gibi çeşitli standart toplumsal faktörlere başvurarak kavramaya
çalışan toplumsal demograflar bu olguların hepsine eğilmişlerdir; söz konusu değişkenler arasındaki muh-
temel bağlantılar da anket araştırması ve korelasyon teknikleri türünden araçlarla incelenmiştir.

2 Demografik analiz; nüfusun yaşını, cinsiyetini, etnik kompozisyonunu, doğum, ölüm ve göçün temel
demografik süreçler boyunca zaman içinde nasıl değiştiğini anlamak için kullanılan bir tekniktir. Tahmin ve
projeksiyon; nüfus bilimin mevcut nüfus verilerinden yola çıkarak ileri istatistik ve özel tekniklerle nüfusun
gelecekteki görünümüne dönük olarak çıkarımlarda bulunmasıdır. Standartlaştırma; ölüm oranlarını veya
bu oranlar üzerinde etkisi olan diğer hayati süreçlerin bileşik oranlarını hesaplayabilen bir yöntemdir. Kuşak
analizi; doğum tarihleri (doğum kuşağı) veya evlilik yılı (evlilik kuşağı) gibi, yaşam öykülerinde ortak olarak
önemli bir olayı olan bireylerin toplamını tanımlamak için kullanılan bir yöntemdir. Konumsal (mekânsal)
analiz; mekânsal verileri analiz etmeye yönelik bir tekniktir. Bu analiz, coğrafi alandaki verilerin dağılımını
tanımlayan (tanımlayıcı mekânsal istatistikler), verilerin mekânsal kalıplarını analiz eden (mekânsal örün-
tü analizi), mekânsal ilişkileri tanımlayıp ölçen (mekânsal regresyon) ve örneklenen verilerden bir yüzey
oluşturan teknikleri içerir (mekânsal enterpolasyon). Epidemiyolojik analiz; insan nüfuslarında hastalık
oluşum kalıplarının ve diğer sağlıkla ilgili koşulların ve bu oluşumları ve koşulları etkileyen faktörlerin
incelenmesidir.

32
Nüfus ve Toplum

3 Nüfus bilimin tarihsel arka


planını açıklayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Nüfusbilimin Tarihsel Gelişimi

3 Özellikle 18. yüzyıldan itibaren nüfus yapısı ve değişimi üzerine çalışmalar artmıştır. 1798 yılında nüfus
artışını ciddi bir sorun olarak görüp bunu sistemleştiren ilk düşünür, Thomas Robert Malthus olmuştur.
1968 yılında Paul Ehrlich ve Anne Ehrlich tarafından nüfus ve çevre tartışmalarına ilham veren önemli bir
kitap yayınlanmıştır. Kökeninde hayat sigortası istatistikleri çalışmaları bulunan nüfusbilim, değişik güdü-
lenmeler sayesinde gelişmiştir. 20. yüzyılın başlarında yapılan araştırmaların çoğunluğu, toplumsal ve ırksal
farklılıkların nicel (sayısal/istatistiksel) boyutlarını keşfetmeye çalışan akademisyenlerin öjenik çalışmaları
kapsamında gerçekleştirilmiştir. Öjenik çalışmaların Nazizm tarafından ırkçılık için kötüye kullanılması
nedeniyle İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu türden çalışmalar gitgide azalmıştır. Ancak, 1970’lerde Sos-
yobiyolojinin önem kazanmasıyla birlikte, insan biyolojisine ilişkin nüfus bilim çalışmaları yeniden can-
lanmıştır. 1930’lu yıllarda gelişmiş toplumlardaki doğurganlık oranları daha önce görülmedik bir biçimde
düştü. Bu nedenle, bir yandan doğurganlığın hangi boyutta azaldığını doğru bir biçimde sayısallaştırabil-
mek amacıyla brüt ve net doğum oranlarının hesaplanması gibi teknik analitik gelişmeler yaşanırken, öte
yandan 1940’larda İngiliz Kraliyet Nüfus Komisyonunu kurulması gibi olgunun daha etraflı bir biçimde
incelenmesine yönelik çabalar başlatıldı. 1950’li yıllarda “bebek patlaması” olarak adlandırılan süreçte do-
ğurganlık oranının önemli bir düzeyde artması nedeniyle, Batılı ülkelerde nüfusun azalacağına ilişkin kor-
kular hükmünü yitirmiştir.

Dünya’da nüfus
4 problemlerinin odaklandığı
sorun alanlarını açıklayabilme

Dünyada ve Türkiye’de Nüfus


Problemleri

4 Dünya nüfusunun hızlı bir şekilde artması, bir yandan sınırlı doğal kaynaklarını tüketmekte, diğer yan-
dan ise; siyasi, askerî, beslenme ve işgücü gibi sebeplerden dolayı ülkeler için önemli olmaya devam et-
mektedir. Küresel boyutta nüfusun büyümesi zengin ve yoksul ülkeler arasındaki farkı arttıracak sosyal ve
ekonomik eşitsizliği kalıcı hâle getirmekte, etnik ve ırksal ayrımcılığı arttırabilmekte, dünyada zaten yüksek
seviyelerde bulunan işsizlik ve açlığı daha da yüksek seviyelere taşıyabilmektedir. İkinci Dünya Savaşı’ndan
bu yana az gelişmiş bölgeler artık açık ara en hızlı büyüyen nüfusa sahip hâle gelmiştir. Nüfus modelindeki
bu değişim, göç yönünde Güneyden Kuzeye doğru bir kaymaya yol açmıştır. Ayrıca, daha az gelişmiş bölge-
lerden gelen göçmenler genellikle gelişmiş bölgelerin yerlilerine göre daha yüksek doğurganlık düzeylerine
sahip olduklarından, göç ettikleri gelişmiş bölgedeki genel popülasyon artışına zaman içinde orantısız bir
katkı sağlarlar. Sonuç olarak, köken olarak modern dünyanın az gelişmiş ülkelerinden gelen nüfus, hemen
hemen her gelişmiş ülkede yükseliş eğilimindedir. Bütün dünyada insan toplumları yaşlanmaktadır. Fakat
bu, eşit bir şekilde olmamaktadır. Böylesine eşitsiz yaşam şansları, dünyadaki insanların çok farklı yaşlanma
deneyimlerini keskin bir şekilde gözler önüne sermektedir. Son olarak, sanayileşme sonrasında toplumlarda
doğurganlıkların azaldığına tanık olunmaktadır. Doğurganlığın ve nüfusun azalmasına sebep olan faktörler
arasında, iş gücünde kadınların ve erkeklerin yüksek payları, çocuk yetiştirme maliyetlerinin artması, geç
yaşta evlilik ya da bekarlık eğilimleri, gebeliği önleyici ilaç ve araçların kullanımı vb. unsurlar yer almaktadır.

33
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

Osmanlı İmparatorluğu’nda
5 nüfus kayıt sistemlerinin
gelişim tarihini özetleyebilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Osmanlı’da Nüfus Kayıtlarının


Gelişimi

5 1831 öncesi klasik tahrir amacıyla tutulan kayıtlar 1831-1881 arasında özel amaçlı nüfus kayıt sistemine,
1881’den sonra da -kimilerine göre 1870’li yıllardan itibaren- kadınların da nüfusa kaydedilmesi ve getirilen
kayıt düzeni ve ilkeleriyle- günümüzdeki modern nüfus hizmetlerinin neredeyse aynısı olacak şekilde genel
amaçlı nüfus kayıt sistemine ulaşılmıştır. 1835 yılında Dâhiliye Nezareti bünyesinde nüfus hizmetlerini
yürütmek için kurulan Ceride-i Nüfus Nezareti kısa bir süre sonra kaldırılıp görevleri Varidat Muhasebesine
devredilmiş, Defter Nazırlıklarından oluşan taşra teşkilatı önce Tahrir-i Emlâk idarelerine, kısa bir süre son-
ra da Ahz-ı Asker İdarelerine (Askerî İşler Dairesi) bağlanmıştır. Şura-yı Devletin (Danıştay) 1869 kurulma-
sıyla birlikte ele alınan nüfus hizmetleri 1881/82 yılında kurulan Nüfus-u Umumiye Müdüriyeti, 1889 ta-
rihinde Sicili Nüfusu Ahali İdareyi Umumiyyesi olarak yeniden örgütlenmiştir. 1905 yılında yapılan Genel
Nüfus yazımı ve 1914 yılında çıkarılan Sicil-i Nüfus Kanunu’yla Osmanlı dönemindeki nüfus hizmetleri
kesintiye uğramadan Cumhuriyet’e intikal etmiş, bugünkü nüfus kayıt sisteminin temelini oluşturmuştur.

Türkiye’de 1920’li yıllardaki nüfus


6 politikalarının sosyal ve ekonomik
nedenlerini açıklayabilme

Türkiye’de Nüfusun Gelişim


Dinamikleri

6 Türkiye, 1920’li ve 1930’lu yıllarda nüfus dinamikleri (doğum, ölüm ve göç) için etkin nüfus politikası
oluşturmuş ve gerekli önlemleri almıştır. Bu politika ve önlemlerin tarihi, sosyal ve ekonomik nedenleri
vardır. İmparatorluğun çöküş ve ulus devlete geçiş döneminde yapılan savaşlar nedeniyle erkek ölümlü-
lüğü artmış; savaş koşullarının yarattığı ekonomik sıkıntılardan ötürü tüm nüfusun beslenmesi ve sağlığı
etkilendiği için ölümlülük düzeyi yükselmiştir. Ulus devletin kurulması aşamasında Yunanistan’la yapılan
zorunlu nüfus değişimi sonucu ülkemiz üretici niteliği olan büyük bir nüfus kaybetmiştir. Zorunlu göçün
gerçekleştiği dönemde savaş yıllarının sıkıntısını yaşayan ülkemiz, zorunlu göçle ülkemize gelen göçmen
nüfusun yerleştirilmesi, hayatta kalmalarının sağlanması ve üretici aile hâline gelmesi için de bir dizi yok-
luklara karşın bu çabaya önemli kaynak ayırmak zorunda kalmıştır. 1926 yılında kurulan Merkezi İstatistik
Müdüriyet-i Umumiyesi (bugünkü adıyla Türkiye İstatistik Kurumu) nüfus sayımları yanında kamu çalı-
şanları ve kentsel nüfusa ilişkin doğum ve ölüm araştırmaları da yapmıştır. Enstitü bu çalışmalar yanı sıra,
nüfusbilim konusunda önemli kitapları yayımlamıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan 1945’lere kadar yüksek
doğum ve yüksek ölüm oranlarının olduğu bir dönemdir. Bu dönemin demografik özelliklerini; yetersiz
sağlık ve beslenme koşulları, düşük eğitim şartları , salgın hastalıklar, savaşlar ve ekonomik yetersizlikler
oluşturmuştur.

34
Nüfus ve Toplum

1 Osmanlı demografisinin özellikle Müslüman 5 Devletin modernleşmesinin, aileyi model


bileşeni olmak üzere niteliksel ve niceliksel bileşimi alan ekonomiden vazgeçerek nüfusu keşfetmesi
üstünde 1854-1908 yıllarında Kafkasya ve Balkan- ile başladığını, nüfusun belli düzenliliklere sahip,

neler öğrendik?
lardan gelen göçün etkisinin büyük olduğunu sa- eğilimleri aileden bağımsız olan ve hükümetlerin
vunan düşünür aşağıdakilerden hangisidir? denetleyebileceği, yönlendirebileceği bir birim ola-
A. Ş. Mardin rak değerlendirildiğini öne süren düşünür aşağıda-
B. M. Şerif kilerden hangisidir?
C. Ö. L. Barkan A. P. Erlich
D. K. H. Karpat B. E. Durkheim
E. N. Berkes C. M. Weber
D. T. Malthus
2 Osmanlı İmparatorluğu’nda modern anlam- E. M. Foucault
da ilk nüfus sayımı gerçekleştirilmeden önce nüfus
büyüklüğü hangi belgelerden analiz edilmeye çalı- 6 Doğum tarihleri veya evlilik yılı gibi yaşam
şılmıştır? öykülerinde ortak olarak önemli bir olayı olan
A. Tahrir defterleri bireylerin toplamını tanımlamak için kullanılan
yöntem aşağıdakilerden hangisidir?
B. Arazi kayıtları
C. Sağlık ve hastane fişleri A. Standartlaştırma
D. Vatandaşlık belgeleri B. Tahmin ve projeksiyon
E. İkametgâh belgeleri C. Kuşak analizi
D. Konumsal analiz
3 Türkiye’de “saklı nüfus” teriminin kullanıldı- E. Epidemiyolojik analiz
ğı grup aşağıdakilerden hangisidir?
A. Okul çağında olup okula gidemeyen 18 yaşın- 7 Engellilikte (morbidity) ve ölümlülükte
dan küçük çocuklar (mortality) gözlenen farklılıkları çevresel veya mes-
leki etkilerle ve grupların genetik kompozisyonla-
B. Okulu terk edip çalışmak zorunda olan 18 ya-
rıyla, yaşam tarzlarıyla, risk faktörlerinin mekânsal
şından büyük gençler
ve zamansal dağılımlarıyla ilişkilendiren demogra-
C. 18 yaşını bitirdiği hâlde nüfus kaydı olmayan fik metodoloji aşağıdakilerden hangisidir?
erkekler
D. 18 yaşını bitirmeden seferberliğe çağrılan ço- A. Konumsal analiz
cuklar B. Standartlaştırma
E. 18 yaşını dolduran ve vatandaşlığa başvuran ya- C. Kuşak analizi
bancılar D. Tahmin ve projeksiyon
E. Epidemiyolojik analiz
4 Türkiye’nin 1923-1963 yılları arasında uygu-
ladığı nüfus politikası aşağıdakilerden hangisidir? 8 Yaşlıların nüfusta daha hacimli bir yer kapla-
A. Proto-natalist malarını ve buna göre değişen nüfus yapısını ifade
etmek için sosyologlar tarafından kullanılan kav-
B. Sosyal güvenceyi kısıtlayıcı
ram aşağıdakilerden hangisidir?
C. Anti-natalist
D. Post-natalist A. Nüfus enflasyonu
E. Aile yardımını zorlaştırıcı B. Nüfusun gerontolojisi
C. Nüfusun grileşmesi
D. Nüfusun epidemiyolojisi
E. Nüfus regresyonu

35
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

9
Göçmenlerin toplum içindeki marjinal ko- 10 Türkiye’de 1960’lı yıllarda ilk kez gündeme
numunu toplumdaki potansiyel yeniliklerin, deği- gelen nüfus ile ilgili uygulama aşağıdakilerden
şimlerin ve ilerlemenin bir kaynağı olarak görmek hangisidir?
neler öğrendik?

gerektiğini ileri süren düşünür aşağıdakilerden


A. İlk kez resmî nüfus sayımının yapılması
hangisidir?
B. Türkiye İstatistik Kurumunun kurulması
A. T. H. Marshall C. İlk Osmanlı nüfus istatistiklerinin yayınlanması
B. H. Starkey D. İlk kez nüfus planlamasının uygulanmaya
C. M. Foucault başlanması
D. R. Park E. Nüfus Etütleri Enstitüsünün kurulması
E. O. Handlin

36
Nüfus ve Toplum

Yanıtınız yanlış ise “Osmanlı’da Nüfus Ka- Yanıtınız yanlış ise “Nüfusbilim: Temel Kav-
1. D 6. C
yıtlarının Gelişimi” konusunu yeniden göz- ramlar ve Araştırma Alanları” konusunu ye-
den geçiriniz. niden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Osmanlı’da Nüfus Ka- Yanıtınız yanlış ise “Nüfusbilim: Temel Kav-
2. A 7. E
yıtlarının Gelişimi” konusunu yeniden göz- ramlar ve Araştırma Alanları” konusunu ye-
den geçiriniz. niden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dünyada ve Türkiye’de


3. C Yanıtınız yanlış ise “Nüfusbilimin Tarihsel Ge- 8. C
Nüfus Problemleri” konusunu yeniden göz-
lişimi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Nüfusun Ge- Yanıtınız yanlış ise “Nüfusbilim: Temel Kav-
4. A 9. D
lişim Dinamikleri” konusunu yeniden göz- ramlar ve Araştırma Alanları” konusunu ye-
den geçiriniz. niden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Nüfusun Ge-


5. E Yanıtınız yanlış ise “Nüfusbilimin Tarihsel Ge- 10. D
lişim Dinamikleri” konusunu yeniden göz-
lişimi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den geçiriniz.

Araştır Yanıt
1 Anahtarı

Nüfus sayımı konusunda uluslararası standartlarını geliştirmeye çalışan Bir-


leşmiş Milletler, nüfus sayımının dört temel özelliğe sahip olması gerektiğini
öne sürer. İlk olarak, bireysel olmalıdır; her kişi kendi özellikleri ile birlikte
ayrı ayrı kaydedilecektir. Bu, tablolama sürecinde bireylerin daha sonra çapraz
sınıflandırılmasına olanak sağlar. İkincisi, evrensel olmalıdır; belirtilen böl-
gedeki herkes de benzer şekilde sayılmalı ve tanımlanmalıdır. Üçüncü ola-
rak, aynı anda olmalıdır; bazı özel “nüfus sayımı anı” itibariyle her kişinin
konumunu ve özelliklerini belirtmelidir. Dördüncü olarak, nüfus sayımları
periyodik olmalıdır; düzenli aralıklarla yapılmalıdır. Bu, düzenlilik eğilimle-
rinin tanımlanmasını ve nüfus sayımları arasındaki tutarlılığı kontrol etmeyi
Araştır 1 kolaylaştırır. Birleşmiş Milletler, aralıklı nüfus sayımları önerir ve dahası, ül-
keleri uluslararası karşılaştırılabilirliğe izin vermek için sıfırla biten yıllarda
yapmaya teşvik etmiştir. Bu hedefler doğrultusunda, modern nüfus sayımı
yapmak hükümet tarafından atılan bir dizi geleneksel adıma dönüşmüştür: 1.
Kapsanacak alanın coğrafi sınırları belirtilir. Ayrıca, farklı bilgi derlenebilecek
alt alanların coğrafi sınırları belirtilir. 2. Hükümet, her bir kişi için bilinmesi
gereken özelliklere karar verir. 3. Hükümet alt alanlardan gelen bilgileri der-
leyerek, insan sayısını alt alana (dağılıma) ve bireysel özellik (kompozisyon)
kategorisine göre tablolar. 4. Hükümet bulguları tüm vatandaşlara bildirir
(Lundquist, Anderton ve Yaukey, 2015, s. 20).

Biyo-politika, bireysel ve özerk bedenlerin varlığını yadsıyarak; doğum, ölüm,


üretim, hastalık gibi insan özelliklerine yönelik düzenleyici önlemler yoluyla
tüm nüfusun yönetimi için stratejiler ve mekanizmalar hakkındadır. Bu nok-
Araştır 2 tada, nüfusu ekonomik ve siyasi gündem açısından değerlendirmek ve kadın
bedenlerini disipline etmek yoluyla aile planlamasını güçlendirmek gibi iki
önemli uygulamayla birlikte çalışır. Biyo-iktidar, modern devletlerin üreme
teknikleri ile nüfusu kontrol etmek için kendi vatandaşlarının bedenlerini ve
üreme stratejilerini düzenlemesi ve disipline etmesi anlamına gelir.

37
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

Araştır Yanıt
1 Anahtarı

Uluslararası göçle ilgili teorilerin çoğu gönüllü göçün belirleyicileri üzerin-


de yoğunlaşmaktadır. Uluslararası göçün neoklasik iktisat teorisine göre göç,
uluslararası hareket yoluyla beklenen gelirleri maksimize etmek için bireysel
maliyet-fayda kararları nedeniyle oluşur. Yeni göç ekonomisi teorisi, göç ka-
rarlarının sadece izole edilmiş bireyler tarafından değil, aynı zamanda aileler
ve haneler gibi daha büyük birimler tarafından da verildiğini savunur. Göç,
sadece bireysel kazançları artırmak için değil, aynı zamanda ev risklerini en aza
indirmek ve piyasa başarısızlıklarından aileyi korumak için oluşur. İkili işgücü
piyasası teorisi, uluslararası göçün sanayi toplumlarının ekonomik yapısının
taleplerinden kaynaklandığını belirtir. İşverenler, ikincil (enformel) sektördeki
Araştır 3 işleri doldurmak için göçmenlere yönelme eğilimindedirler. Dünya göç teo-
risi, uluslararası göçün pazar ekonomisinin küreselleşmesinin doğal sonucu
olduğunu savunur. Son olarak, göç ağı teorisi, göçmenleri, eski göçmenleri,
potansiyel göçmenleri ve göçmen olmayanları köken ve hedef ülkelerdeki bağ-
lar arasında, ağlara, yani kişisel bağlara odaklanmaktadır. Şebekeler, göçmen
risklerini ve maliyetlerini azaltarak ve göçe net kazanç sağlayarak uluslararası
hareket olasılığını artırmaktadır. Ağlar, yeni göçmenlerin iş bulmalarını ve he-
def ülkelerindeki gerekli kaynaklara erişmelerini kolaylaştırır. Bu teoriler ve
diğerleri, uluslararası göçün nedensel süreçleri açısından farklı analiz düzeyle-
rinde, yani bireyi, haneyi, ülkeyi ve dünyayı hesaba katmak için çabalamakta-
dırlar (Poston ve Bouveir, 2017, s. 46).

Nüfus coğrafyası başlangıçta, yerlerin coğrafi karakteriyle, bir nüfusun lokas-


yonu ve onun özelliklerini betimlemekle, nüfusa ait sayıların mekânsal yapıla-
nışını açıklamakla uğraşıyordu. Günümüzde ise nüfus coğrafyası demografik
dinamikleri, çok boyutlu mekânsal ilişkileriyle araştırmaktadır ve uluslararası
çalışmalara özellikle göç ve hareketlilik konularına daha fazla odaklanmakta-
Araştır 4 dır. 1990’lı yıllardan itibaren farklı zamanlar ve mekanlarda bireysel deneyim-
lerin çeşitliliğine gittikçe daha duyarlı olmaya başlamıştır. Mekân coğrafyanın
tek ilgi alanı değildir ve coğrafyacılar demografik dinamikleri, çok boyutlu
mekânsal ilişkileriyle araştırmaktadır. Göç ve hareketlilik, etnisite, sosyal bağ-
lam ve kamu politikaları nüfus coğrafyacılarının üzerinde en fazla çalıştıkları
konu olmakta ve toplumsal cinsiyet, ırkçılık, yaş ayrımcılığı, sınıf çatışmaları
nüfus coğrafyacılarının en çok çalıştığı alanlar hâline gelmiştir (Özgür, 2016).

38
Nüfus ve Toplum

Araştır Yanıt
1 Anahtarı

Türkiye demografik fırsat penceresi ve eğitimin yaygınlaşması olarak adlan-


dırılan iki büyük dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu dönüşümlerin sonu-
cunda Türkiye için iki senaryo mevcuttur. Birinci senaryoda Türkiye, orta ge-
lir tuzağından kurtulamayıp kişi başına düşen geliri belirli bir düzeyin üzerine
çıkaramamış, yüksek genç işsizliği ve düşük kadın istihdamının yapısal hâle
dönüştüğü bir istihdam piyasası ve nüfusun büyük çoğunluğunun güvencesiz,
esnek ve kısa süreli işlerde çalıştığı, daha çok alt ve alt-orta sınıflardan oluşan
toplumsal yapıya sahip bir ülkedir. İkinci senaryoda ise kişi başına gelir dü-
zeyi ciddi anlamda yükselmiş, yüksek istihdam oranına sahip, kadının işgü-
cüne çok daha fazla katıldığı, teknoloji sektörü ve yaratıcı sektörlerde çalışan
profesyonellerin nüfusun önemli bir kesimini oluşturduğu, üst-orta ve orta
sınıfların büyüdüğü daha müreffeh bir ülkedir. İkinci senaryo için birbiriyle
uyumlu eğitim ve istihdam politikaları ve bunları destekleyecek sosyal politi-
kaların zorunlu olduğu söylenebilir. Eğitimde okullaşma alanında kat edilen
Araştır 5 mesafenin aynı şekilde her eğitim seviyesinde nitelik anlamında da sağlanması
bu yolda olmazsa olmazlardan biridir. Nitelikli eğitimin desteğiyle beraber
teknoloji sektöründe ve yaratıcı sektörlerde yeni istihdam alanlarının toplam
istihdam içindeki payının çok daha yüksek düzeylere çıkması yönünde atıla-
cak adımlar da bu yolda önemli önceliklerdendir. Yine eğitim ve istihdamla
doğrudan bağlantılı olarak, eğitim hizmetlerine herkesin eşit ve yüksek ni-
telikte ulaşmasını sağlayarak gençlerin önündeki yapısal engelleri kaldıracak,
çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerinin yükünü kaldırarak kadının işgücüne dâhil
olmasının önünü açacak sosyal politikalar da ikinci senaryodaki Türkiye’nin
anahtarlarındandır. Mevcut durumda başta eğitimin yaygınlaşması, tarımsal
istihdamın azalması ve kadın istihdamının artması gibi çeşitli olumlu gelişme-
ler vardır. Ayrıca, okul öncesi eğitimin zorunlu hâle gelmesi, tüm okullarda
tam gün eğitime geçilmesi gibi politika uygulamalarının da olumlu adımlar
olduğu söylenebilir. Öte yandan gerek eğitimin niteliği konusunda, gerekse
nitelikli eğitim almış genç nüfusa sunulabilecek istihdam olanakları açısından
Türkiye’nin çok kısa bir sürede kat etmesi gereken çok uzun bir yolu bulun-
maktadır (Özdemir, 2019, s. 20).

39
Toplumsal Açıdan Nüfus ve Demografi

Kaynakça
Anson, J., Bartl, W. ve Kulczycki, A. (2019). Studies Giddens, A. ve Sutton, P. W. (2016). Sosyoloji.
in the Sociology of Population: International (Çeviren: Mesut Şenol) (7. Baskı) İstanbul:
Perspectives. Cham: Springer. Kırmızı Yayınları.
Argast, R., Under, C. R. and Widmer, A. (2016). Hoşgör, Ş. ve Tansel, A. (2010). 2050’ye Doğru,
“Twientieth Century Population Thinking: An Nüfusbilim ve Yönetim: Eğitim, İşgücü, Sağlık
Introduction,” Twentieth Century Population ve Sosyal Güvenlik Sistemlerine Yansımalar.
Thinking: A Critical Reader of Primary Sources (Ed. İstanbul: TÜSİAD Yayınları.
The Population Knowledge Network) London
Karpat, K. H.(2003). Osmanlı Nüfusu (1830-1914):
and New York: Routledge., s. 1-11.
Demografik ve Sosyal Özellikleri. İstanbul: Tarih
Attar, M. A. (2020). Nüfus Politikalarının Refah ve Vakfı Yurt Yayınları.
Büyüme Maliyetleri: Genel Denge Çözümlemesine
Koç, İ. Eryurt, M. A., Adalı, T. ve Seçkiner, P. (2008).
Dayalı Yeni Bulgular. Finans Politik & Ekonomik
Doğurganlık, Aile Planlaması,    Anne‐Çocuk
Yorumlar, 651: 9-43.
Sağlığı ve   Beş Yaş Altı Ölümlerdeki Değişimler:
Attar, M. A. (2016). Doğurganlık Kararları, Akılcı 1968‐2008. Ankara: HÜNEE yayınları.
Seçim ve Türkiye’de Nüfus Politikası,” Türkiye
Lundquist, J. H. Anderton, D. L. and Yaukey,
Dördüncü Nüfusbilim Konferansı Tebliğ Metinler
D. (2015). Demography: The Study of Human
Kitabı, 2015, Ankara: HÜNEE, 1-21.
Population. Long Grove: Waveland Inc. Press.
Aysan, M. F. (2019). “Türkiye’nin Demografik
Macionis, J. J. (2012). Sosyoloji. (Çev. ed. Vildan
Dönüşümü ve Yeni Meydan Okumalar”.
Akan) Ankara: Nobel yayıncılık.
Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Değişim. (Ed. Lütfi
Sunar) Ankara: Nobel yayıncılık, s. 137-158. Marshall, G. (1999). Sosyoloji Sözlüğü. (Çev. Osman
Akınhay ve Derya Kömürcü) Ankara: Bilim ve
Çakmak, F. (2009). Cumhuriyet’in İlk Yıllarında
Sanat Yayınevi.
Nüfusu Kayıt Altına Almaya Yönelik Girişimler.
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, VIII Newman, D. M. (2013). Sosyoloji: Günlük Yaşamın
(18-19): 89-115. Mimarisini Keşfetmek. (çev. Ali Arslan) Ankara:
Nobel Yayınları.
Çimen, A. (2012). “Sayım, Kayıt Düzeni ve
Teşkilatlanma Açısından Osmanlıda Nüfus Özbay, F. (2015). Dünden Bugüne Aile, Kent ve Nüfus.
Hizmetleri, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari İstanbul: İletişim.
Bilimler Fakültesi Dergisi, 14(3): 183-216 Özdemir, C. (2019). “Türkiye’de Demografik
Doğan, M. (2011). Türkiye’de Uygulanan Nüfus Fırsat Penceresi ve Eğitimin Yaygınlaşmasının
Politikalarına Genel Bakış,” Marmara Coğrafya Sosyoekonomik Etkileri,” Nüfusbilim Dergisi, 41:
Dergisi, 23: 293-307. 7-26.
Elibol, N. (2007). “Osmanlı İmparatorluğu’nda Özgür, E. M. (2016). “Bir Alt Alan Olarak Nüfus
Nüfus Meselesi ve Demografi Araştırmaları,” Coğrafyasının Geçmişi, Bugünü ve Geleceği,” Ege
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi İdari Coğrafya Dergisi, 25(1): 1-36.
Bilimler Fakültesi Dergisi, 12(3): 135-160. Peker, M. (2009). “Türkiye’de Nüfusbilimin
Eryurt, M. A., Beşe-Canpolat, Ş. ve Koç, İ. (2013). Kurumsallaşması ve Bu Süreçte Prof. Dr. Nusret
“Türkiye’de Nüfus ve Nüfus Politikaları: H. Fişek’in Yeri,” Memleket Siyaset Yönetim, 4(11):
Öngörüler ve Öneriler,” Amme İdaresi Dergisi, 132-162.
46(4): 129-156. Poston, L. D. (2019). Handbook of Population. (2rd
Gelekçi, C. (2014). “Türkiye’de Nüfus Yapısı ve Temel Edition) Texas: Springer.
Özellikleri (1938-1960 Dönemi),” Hacettepe Poston, D. L. ve Bouveir, L. F. (2017) Population and
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 31 (2): 127- Society: An Introduction to Demography. (Second
137. Edition) Cambridge: Cambridge University Press.
Giddens, A. (2012). Sosyoloji. İstanbul: Kırmızı Ryan, J. M. (2018). Core Concepts in Sociology. New
yayınları. York: Wiley and Sons.

40
Nüfus ve Toplum

Sahay, N. (2016). Empowering Women to Plan Their Weeks, P. (2013). Population: An Introduction
Family Size and Spacing of Children: A Study of to Concepts and Issues. Belmont: Thomson
Urban Slums of Delhi. Unpublished PhD Thesis. Wadsworth.
Institute of Social Sciences of Amity University,
Yakar, M. (2012). 21. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Türkiye
Uttar Pradesh, Noida.
Nüfusunda Ne Değişti? Uluslararası Sosyal
Tekeli, İ. (2016). Dünya’da Değişen Yerleşme Yapısının Araştırmalar Dergisi, 5(21): 385-405.
Yarattığı Temsil Sorunları ve Demografiye
Yansımaları Üzerine, Nüfusbilim Dergisi, 37-38:
65-78.
Vergili, A. (2013). Türkiye’nin İlk Dönem Nüfus
Politikası (1923-1960). Sosyoloji Yıllığı, 22: 313-
324.

İnternet Kaynakları
Britannica (Encyclopedia). (2020). Census. britannica. TÜİK. (2018). Nüfus Projeksiyonları, 2018-2080.
com/science/census. Erişim tarihi: 15.06.2020. tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=30567.
TÜİK. (2019). Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
Sonuçları, 2019. tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.
do?id=33705.

41
Bölüm 2
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları
Roma Döneminde ve Orta Çağ’da Nüfus
Yaklaşımları
öğrenme çıktıları

1
2 Roma İmparatorluğu’nun nüfus

2
Antik Yunan’da Nüfus Yaklaşımları yaklaşımını, Augustus’un nüfus
1 Platon ve Aristo’nun nüfusa ilişkin politikalarını ve Orta Çağ’daki nüfus
yaklaşımlarını açıklayabilme anlayışını açıklayabilme

Merkantilizm: Monarşik Devlet, Ekonomi


ve Nüfus Yaklaşımları Fizyokrasi: Nüfus ve Kırsal Ekonomi

3 4
3 Merkantilizmin nüfusa yönelik yaklaşımlarını Yaklaşımı
ve merkantilizme yöneltilen eleştirileri 4 Fizyokratların nüfusa yönelik olarak
açıklayabilme geliştirdikleri argümanları açıklayabilme

Erken Modern Nüfus Anlayışları: Devletin Klasik İktisatçılar ve Nüfus Sorununa

5 6
Nüfusu Olarak Uluslar Yaklaşımlar
5 John Graunt’un demografi disiplinine 6 Adam Smith’in nüfus konusundaki
metodolojik katkılarını açıklayabilme analizlerini açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Nüfus Yaklaşımları • Fizyokrasi • Merkantilizm • Antik Yunan • Roma İmparatorluğu
• Erken Modernlik • Klasik Ekonomi • Din

42
Nüfus ve Toplum

GİRİŞ Bu ünitede, genel olarak demografinin ilk sis-


Beşeri bilimler nüfusu, bireylerin ortak dilsel, tematik ve modern kuramını ortaya attığı kabul
kültürel veya tarihsel deneyimleriyle bağlantılı ol- edilen Malthus’un kuramından önce geliştirilmiş
dukları bir sosyal birim olarak ele almaktadır. Bu birtakım antik ve erken modern döneme ait nü-
anlamda nüfus, bazen bir toplum, bir kültür ya da fus yaklaşımları incelenmiştir. İlk olarak, Antik Yu-
halk olarak etiketlenmiş, ataların ve akrabalıkların nan’daki nüfus yaklaşımları Platon ve Aristoteles’in
sosyal olarak karşılıklı kabul edilmesi, diğer kültürel görüşleri değerlendirilerek ayrıntılı olarak ele alın-
yakınlıklar ve birlikte ikamet veya coğrafi yakınlık mıştır. Daha sonra, Roma’da nüfus anlayışını ol-
yoluyla birleşmiş bir grup bireyi ifade etmektedir. gunlaştıran dinamikler ve nüfusa ilişkin görüşler
Bu tanım, insan popülasyonlarının oluşumunda ve ele alınarak, Augustus’un nüfus politikaları analiz
edilmiştir. Üçüncü bölümde, monarşik devlet ya-
bakımında sosyoekonomik ve sosyokültürel fak-
pısı, zenginlik ve nüfus arasındaki güçlü ilişkiler
törleri vurgulamaktadır (Chamberlain, 2006: 2).
kuran Merkantilizmin nüfusa ilişkin yaklaşımları
Nüfus, özellikle 19. yüzyıldan itibaren devletlerin
irdelenmiş ve kısaca Merkantilizme yöneltilen eleş-
merkezileşmesinden itibaren büyük bir önem ka-
tirilere yer verilmiştir. Dördüncü bölüm ise tarım-
zanmıştır ancak önceki dönemlerde de üzerinde
sal zenginleşmenin teorisini üreten Fizyokratların,
çalışılan bir olgudur (Giddens, 2012).
nüfusa yönelik olarak geliştirdikleri perspektifleri
Bugün olduğu gibi geçmişte de nüfus; doğur- ve argümanları değerlendirilmiştir. Beşinci bölüm-
ganlık, ölüm ve göç açısından farklı demografik de, Malthus’un teorilerine ve esas olarak da modern
dinamiklerin temel unsurlarından doğrudan et- nüfus yaklaşımlarına temel teşkil edecek erken mo-
kilenmiştir. Bu demografik dinamikleri etkileyen dern nüfus yaklaşımlarını geliştiren düşünürlerin
çevre ve epidemiyoloji, ekonomik faaliyet, kentleş- fikirlerine yer verilmiştir. Son olarak, ekonomi ve
me, doğurganlığa karar verme ve savaş gibi pek çok nüfus arasında güçlü ilişkiler kuran klasik iktisat-
değişken vardır. Bu değişkenler de sosyoekonomik çıların nüfus sorununa ilişkin yaklaşımları genel
ve kültürel niteliklidir ve bu nedenle zaman ve olarak analiz edilmiştir.
mekândaki popülasyonlar üzerinde farklı etkileri
vardır. Dünya tarihinin birçok döneminde nüfus
tarihçileri, nüfus dinamikleri ve davranışlarında ANTİK YUNAN’DA NÜFUS
bu tür özgüllükleri ve çeşitliliği her zaman vur- YAKLAŞIMLARI
gulamıştır (Holleran ve Pudsey, 2011). Örneğin, Antik Yunan’ın önde gelen iki düşünürü olan
M.Ö. 300 yılında Hindistan’da yaşayan Kautilya, Platon (M.Ö. 428-348) ve Aristoteles (M.Ö. 384-
nüfus artışını siyasi, ekonomik ve askerî nedenler- 322), siyasi ütopyanın her şeyi kapsayan çerçevesi
den dolayı devlet için önemli görmüştür. Kautilya, içinde bir nüfus teorisi geliştirmiştir. Platon ve Aris-
çok fazla insanın ve çok yüksek bir nüfus artış ora- toteles, zamanlarının jeopolitik bağlamında radikal
nının sorun olabileceğini kabul etmesine rağmen, bir şekilde yeni bir toplum örgütü olarak şehir dev-
çok küçük bir nüfus ve negatif büyüme oranının letini tasarladılar: Şehir (site), vatandaşların (özgür
da yüksek nüfus artışından daha ciddi tehditler erkeklerin) kamu sivil ve askerî işlere katıldıkları,
doğurabileceğini düşünmekteydi. Müslüman dü- kadınların ve kölelerin genel yaşam için gerekli çalış-
şünürlerden İbn-i Haldun’un (1332-1406) ise maları yaptığı tek bir kasabada toplanmış küçük bir
modern düşünürleri etkileyen nüfus artışıyla ilgi- bölgeydi. Ayrıca, Platon ve Aristoteles, din ve ahlak
li karmaşık görüşleri vardı. Toplumda uzmanlaş- başta olmak üzere, Yunan uygarlığının geleneksel
manın refah için gerekli olduğunu düşünüyordu. değerlerini sorgulayan bir düşünce çizgisinin de bir
Uzmanlaşmanın anahtarının yüksek nüfus artış parçasını oluşturdular. Ailenin bir işlevi olarak ve ata-
hızından daha çok, yüksek nüfus yoğunluğu ol- lara karşı dinî bir ibadet olarak düşünülen doğurganlı-
duğuna işaret eden İbn-i Haldun, ancak nüfus ar- ğı dinî bir görev hâline getiren eski ahlakın yerine, üre-
tışının sonucunun da yüksek yoğunluk olduğunu meyi Devlet’e karşı bir vatandaşlık görevi hâline getiren
belirtti (Vilquin, 2006). bir sivil ahlakı getirmişlerdir (Vilquin, 2006, s. 8).

43
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

Platon ve Devletin Nüfus Üzerindeki hantal, detaycı, bazen de korkunç bir çerçeveye ka-
Mutlak Otoritesi vuşmasına öncülük etmiştir. Platon’un ideal dün-
Platon Cumhuriyet ve Kanunları adlı eserinde yasının makul tarafı “doğru ölçü” hakkındadır ve
(M.Ö. 428-348), şehir kurumunun ve yasalarının temel olarak fiziksel (ırksal ve öjenik) ve ruhsal
her bir insanın hayatını katı bir şekilde kapsamına (felsefe) hiçbir sınır tanımayan bir mükemmellik
aldığı bir şehri tasavvur eder, böylece hiçbir birey- arayışı niteliğindedir. Buna göre, şehir ne zengin
sel hevesin, Platonik ideali oluşturan ebedi dura- ne de fakir olmalı, nüfus ne çok seyrek ne de çok
ğan dengeyi bozamayacağını savunur. Platon, diğer aşırı olmalıdır. Hatta Platon, bir şehir için opti-
felsefi çalışmalarında formüle edilmiş iki ilginç do- mum nüfus sayısının 5040 kişi olduğunu öne
ğurganlık teorisi geliştirmiştir. Ruhun doğurgan- sürmüştür. Platon’un büyük politik ütopyasının
lığı insanların zihinleri arasında bir düşünce alış- ilk tanımı olan Cumhuriyet, takıntılı bir biçimde
verişidir. Onun en mükemmel iletim aracı usta ile “doğru ölçü”/ılımlılık ve sonsuz statik denge ara-
yışının ürünüdür. Şehrin diğer tüm yönleri gibi
çırak arasındaki sevgiye (aşk) dayalı bilim, felsefe
(ne büyük ne de küçük olmalıdır) nüfus kesinlikle
ve güzellik duygusudur. Platon’un aşk anlayışında
sabit olmalıdır. Doğurganlık bireylerin ve ailelerin
cinsel vurgular yoktur. İkinci doğurganlık biçimi
özgür iradesine bırakılırsa bu kesinlikle elde edi-
olan üreme ise basit bir biyolojik ve sosyal gerekli-
lemez. Bu son derece hassas biyo-sosyal fonksiyo-
liğe indirgenmiştir. Tüm bireysel kötülükler ve sos-
nun tüm dizginleri tamamen aristokrasi egemenli-
yal kargaşalar, tutkular, suçlar, delilikler ve isyanlar
ğindeki devletin elinde olmalıdır. Bu seçkin bilgin
tamamen birbirinden ayrı tutulması gereken iki
ve bilge topluluk bireyin ve toplumun mutluluğu
doğurganlık biçiminin karışımının bir sonucudur.
için gerekli koşulları bildiği ve ortaya koyduğu için
Platon, aynı zamanda aşk ve cinselliğin etkileşimi-
onların mutlak otoritesi diğer tüm vatandaşların
ni, mükemmel işleyen bir sitenin (şehir) uyumuna
tam itaatini hak eder. Devletin gücü totaliterdir:
yönelik en büyük tehdit olarak görür. Risk o kadar
Devlet zorlayabilir, yanlış yönlendirebilir veya be-
yüksektir ki, iki doğurganlığın birbirinden ayrıl-
yin yıkayabilir (Vilquin, 2006).
ması gerektiği fikri ne pahasına olursa olsun çocuk-
lara aşılanmalı ve bireylerin buna saygı göstermesi Buna göre, sistem içinde en ufak bir uyumsuz-
sağlanmalıdır (Vilquin, 2006). luk bile olmamalıdır; hukuk ve düzenin tamamı
adına bireysel arayışlara veya inisiyatiflere en ufak
bir tahammül gösterilmemelidir. Bu da mantıksal
olarak Platon’un özel mülkün ve ailenin lağvedil-
mesi fikrine yol açar. Tüm vatandaşlar bir mülkiyet
dikkat topluluğu olabilir ancak erkek ve kadınların tama-
Platon, bir şehir için optimum nüfus sayı-
men ayrılması genel bir kural olduğundan ve evlilik
sının 5040 kişi olduğunu öne sürmüştür.
belirli bir süre için hâkimler tarafından verilen ba-
sit bir birlikte yaşama indirgenmiş olduğundan bir
kadın topluluğundan bahsetmek mümkün değil-
Platon’a göre, doğurganlık tamamen toplumsal dir. Hakimler mükemmel bir demograf olmalıdır:
bir işlev olduğu için, bunu tek başına devletin orga- Platon’un tam olarak açıklamadığı hesaplamaları
nize etmesi gerekmektedir. Devlet sadece evlilik ku- kullanarak, şehrin sürekli, sürdürülebilir mutlak
rumunu değil, aynı zamanda cinsel ilişkileri, “evlat nüfus büyüklüğünü ve refahını sağlamak için ih-
seçimi”ni (seçkinlerin çocuk yapmasını öneren öjenik tiyaç duyduğu yeni doğan bebeklerin sayısı hak-
bir iddiadır) ve çocukların toplumun ihtiyaç duydu- kında zamanında bilgiye sahip olmalıdırlar. Bunun
ğu farklı işlevsel özelliklere yönelik olarak eğitimini için, şehirde evlilikler belirli bir sayıda tutulmalıdır.
ve rehberliğini de düzenlemelidir. Devletin bu ko- Çiftler kura çekimi ile belirlenecektir (böylece sa-
nulardaki gücü mutlak olmalıdır ve hiçbir kişisel, dece şans ya da tanrılar sahip olunan partnerden
ailevi veya başka türden çıkarlar buna karşı rekabet hoşnutsuzluktan sorumlu tutulacaktır); ancak be-
etmemeli veya meydan okumamalıdır. Sonuç ola- raberlikler, erkeklerin en iyilerinin en iyi kadınlarla
rak, Platon’un bu önermeleri demografik yasaların ortaklık kurmasını sağlamak için ustaca düşünül-

44
Nüfus ve Toplum

melidir. İyi bir vatandaş, fiziksel olarak sağlıklı ve çekici, politik olarak uysal ve psikolojik olarak kendini
idare edebilen birisi olmalıdır. Platon, zayıf veya biçimsiz çocukların doğumunu sınırlamak için üremeye
yalnızca belli yaş sınırları içinde izin verilmesini önerir. Fiziksel olarak yetersiz olan bebekler gibi hakim-
lerin izni olmadan gebe kalınan çocuklar da ortadan kaldırılmalıdır. Diğerleri ise toplu şekilde çalışarak
toplum ve ekonomi için tahsis edilen görevleri yerine getirmek için koşullandırılmalıdır. Çocuklar, anne
babalarını ya da kardeşlerini asla tanımamalıdır, ki bu da öjenistler için sorun yaratabilecektir. Platon,
yargıçların gerekli ölüm ve doğurganlık hesaplamalarını yaparken
karşılaşacağı zorlukların farkındadır ve en büyük korkusu, bir tah-
min hatasının tüm yapıya onarılamaz şekilde zarar vermesi olasılı-
ğıdır. Cumhuriyet’ten 40 yıl sonra yazılan Kanunlar adlı eserinde dikkat
Platon, büyük hayaline gerçekçilik katmak için gayret etmiştir. Sabit Antik Çağ’a ilişkin önemli bir genel-
nüfus ve genetik seçilim iki ana odak noktası olmaya devam etmek- leme şu olabilir: Hem nüfus kont-
tedir. Bu sistemi daha az baskı ve daha fazla teşvik (ödüller, cezalar) rolüyle ilgili bir kaygı hem de bunu
ve sosyal baskı (tabular) ile gerçekleştirmeye çalışır. Platon, aile ve yansıtan yasal önlemler Antik Çağ’da
mülkiyeti ortadan kaldırmak yerine onları etkisiz hâle getirir: Aile oldukça yaygın görünmektedir.
ve mülkiyet ancak hâkimlerin sosyal mühendisliğine maruz kalarak
gelişebilecektir (Vilquin, 2006).
Sonuç olarak, Platon (M.Ö. 427-347) hem hızla büyüyen hem de hızla küçülen bir popülasyonun
sorunlara neden olduğunu düşünmüş ve doğurganlık kontrolünü desteklemiştir. Platon, sadece uygun in-
sanların, özellikle de savaşçıların ve filozofların çocuk sahibi olması gerektiğine inanacak kadar öjenik nitelikte
görüşlere sahipti. Toplumda mevcut kaynakların miktarı sınırlı olduğundan, nüfus büyüklüğünün sınırlandırıl-
mış olması gerektiğini düşünüyordu. Nüfus artışının toplumsal bozulmaya yol açabileceğinden endişe duyuyordu;
göç (dış göç) ve sömürgeleştirmeyi aşırı nüfusu ortadan kaldırmanın olası yolları olarak görüyordu. Platon ayrıca
nüfus azalmasının da toplum için zararlı olabileceğini düşünüyordu. Platon, nüfusun azalması durumunda,
çok çocuğu olan kişileri ödüllendiren pronatalist politikaların desteklenmesi gerektiğini düşünüyordu ve nüfus
politikaları için göçün iyi bir fikir olabileceğini düşündü.

Resim 2.1 Antik Yunan’da bir kamusal tartışma esnasında toplanmış olan vatandaşlar
Kaynak: https://www.bilimseldunya.com/antik-yunan/

45
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

Aristoteles’in Nüfusa İlişkin Görüşleri taşın bedeni anayasadır” derken devleti belli bir
Aristoteles (M.Ö. 384-322) hocası Platon ka- nüfus grubuyla tanımlamış olmaktadır. Ancak va-
dar kaygılı olmamasına rağmen, nüfus büyüklü- tandaşlar beden siyasetinin sadece bir parçasıydı ve
ğünün sınırlandırılması gerektiğini düşünmüştür. vatandaşlar içindeki gruplar arasında belirgin fark-
Nüfus hızla büyürse ve yeterli kaynak çocukla- lılıklar da vardı. Bu çeşitli alt nüfuslar içinde üyelik
ra miras bırakılamazsa, toplumsal düzensizlik ve ve onları birleştiren veya ayıran birliktelik kalıpları
devrimin olmasını mümkün görüyordu. Aristo- stratejik öneme sahipti, çünkü siyasi, askerî, eko-
teles, nüfusun çok büyümesi hâlinde demokratik nomik ve diğer konular, doğrudan devletlerin oluş-
hükümetin yeterince iyi bir şekilde işleyemeyece- turulduğu grupların koordinasyonuna bağlıydı.
ğinden de endişe ediyordu. Nüfus sınırlaması için Temel anayasa veya siyasal sistem türleri ve bun-
önerdiği başlıca yöntemler ise engelli veya gelişim ların güçlü yanları ve sınırlamaları, Aristoteles’e
geriliği olan çocukların kürtajla aldırma ve bebe- göre alt popülasyonların bileşimine, uyumuna ve
ği kasten öldürme (infanticide) gibi yöntemlerdi. büyüklüğüne göre farklılık göstermektedir. Politika
Aristoteles açıkça insan ırkının güçlü hızlı artış adlı eserinde nüfus, kapsamlı bir şekilde tartışılan
eğiliminin, yasalar tarafından kontrol edilmedikçe, ve genel argümanın ayrılmaz bir parçası olup yine-
mülkiyet eşitliği üzerine kurulmuş her sistem için lenen bir konudur. “Bir devletin donanımının ilk
kesinlikle ölümcül olacağına ve bunu önlemek için kısmı,” diyor Aristoteles, “bir erkek bedenidir ve
yasaların gerekliliğine işaret etmiştir. Aristoteles’in hem kaç kişi olmaları gerektiğini ve hem de hangi
haklı olarak gözlemlediği üzere, çok sayıda çocu- doğal niteliklere sahip olduklarını göz önünde bu-
ğun doğuşu, aynı kalan toprakların bölünmesine lundurmalıyız.” Aristoteles’in Antik Çağ’dan günü-
ve yoksulluk birikimine neden olacaktır. Burada, müze kalan en önemli etkilerinden birisi, nüfusu
Aristoteles Lycurgus’la birlikte birçok yasa koyucu- birleştirmeye yönelik kapsamlı müdahale fikridir
nun düştüğü hatayı tam olarak görüyor gibidir ve ve birleşmiş bir nüfus fikri, toplumun biyolojik ve
onlara doğru şekilde destek sağlamadan çocukların sosyal temelleri olmaya devam etmektedir (Krea-
doğumunu teşvik etmenin ancak çok büyük sefalet ger, 2008, s. 600).
üretme pahasına yapılabileceğini vurgulamaktadır Aristoteles’in nüfus anlayışı, modern demog-
(Morley, 2011, s. 25). rafiden bazı açılardan keskin bir şekilde farklılık
göstermektedir. Örneğin, Antik Yunan’da bir bü-
tün olarak devlet düzeyinde doğurganlık birincil
bir sorun değildir, çünkü doğurganlık politikanın
merkezî mekanizmaları olan alt popülasyonlar ara-
dikkat sında ve daha temel ilişki kalıplarının bir yan ürü-
Aristoteles genel olarak Platon’un teorilerini
nüdür. Aristoteles, bugün eşitsiz eğilimler olarak
benimser. Kendi bakış açısı bazı yönleriyle bu
kabul edilen kadınlara karşı ataerkil tutumları ve
teoriyle ihtilaflı olsa da temel ilkeleri (mutlakı-
köleliği toplumun unsurları olarak kabul etmiştir.
yet ve sabit nüfus açılarından) farklı değildir.
Aristoteles’in yaklaşımı yine de ilginçliğini korumak-
tadır, çünkü demografinin ele almakta zorlandığı ve
sıklıkla imkânsız bulduğu kalıcı sorunları doğrudan
M.Ö. 4. yüzyıla kadar Eski Yunan felsefi yazı- formüle etmiştir. Bu sorunlar, bir devletin nüfusunun
larında nüfus büyüklüğü ve üyelikleri merkezî ko- fiili heterojenliğini, farklı grupların birlikteliğini,
nular hâline gelmiştir. Aristoteles’in Politika adlı grupların eşitsizliğini, istikrarını, eşitliğini ve hare-
eseri bu erken tarihte ampirik motivasyonları ile ketliliğini uzlaştırma ile ilgilidir. Söz konusu eşit-
öne çıkmaktadır. Platon’dan açıkça ayrılan ve ideal lik ve eşitsizlikler sorunu sadece politik bir sorun
hükümetin tasarımı üzerine hâkim söylemden yola değildir, çünkü eşitsizlikler nicel tanımlamada kul-
çıkan Politika, “anayasayı” yazılı belgelere değil, lanılan birimlerin mantığı ve seçiminde de ortaya
“devleti ve vatandaşı yöneten ilişkiler sistemine” çıkarlar ve bu nedenle Aristoteles’in sayıların kulla-
atıfta bulunarak ele almıştır. Aristoteles için “yurt- nımında “ayrımcılık” vurgusu önemlidir.

46
Nüfus ve Toplum

Aristoteles’in açıklamalarında doğurganlık ve


mortaliteye nispeten küçük bir işlev atfetmesi,
nüfus bilimcilerin onu neden görmezden geldiği-
dikkat
Aristoteles, nüfus artışından endişelenir, ama sade-
ni en azından kısmen açıklamaktadır. Demografi
ce araziyi ve ürününü, giderek artan sayıda bireyler
bir disiplin olarak, nüfusu esas olarak devletler açı-
sından siyasi ve ekonomik bütünlükler olarak ele
arasında dağıtmak bazı insanları yoksullaştıracağı
alınmıştır. Buna karşın Aristoteles’in teorisi, çeşitli
için bunun sadece toplumsal huzursuzluğa yol
alt popülasyonların karışımı ve çatışmalarını uzlaş-
açacağını öne sürmüştür. Bu yüzden çocuk sayısı-
tırmaya yönelik olduğundan, 19. yy.dan itibaren
nın aşırı olduğu kabul edilirse, devletin kadınları
geliştirilen demografi anlayışını destekleyen ulusal
hamileliklerini sona erdirmeye zorlayabileceğini
istatistik büroları ve ekonomi teorisinin amaçlarına
savunmuştur. Fakat nüfus kıtlığı da toplumu iş
uygun görülmemiştir. Ancak 20. yy.ın sonların-
bölümünün ekonomik avantajlarından mahrum
dan itibaren, dikkatler bir kez daha iletişim, göç,
bırakacağı için Aristoteles’i endişelendirmektedir.
ağlar ve kurucu ulusal popülasyonların çeşitliliğine
odaklanmıştır. Dolayısıyla Aristoteles’i ilgilendiren
türdeki sorunlar, demografinin gündemine yeni-
Aristoteles’in Politika adlı eseri, şehir devletin- den girmiş gibi görünmektedir (Kreager, 2008).
de nüfusun rolü hakkında, zamanı için kapsam- Aristoteles’in görüşlerinin temel çerçevesi hem
lı bir açıklama içeren karmaşık ve ince bir üyelik doğa biliminin oluşumunda hem de modern devlet
sistemi ortaya koyar. Aristoteles, popülasyonları teorilerinin erken modern hümanizmini etkilemiştir.
açık fenomenler olarak idare edebilecek tutarlı Aristoteles hakkındaki yorumlar Geç Antik dönem-
bir mantık oluşturmanın zorluğuyla çekinmeden den, Rönesans’a kadar o denli yaygındı ki, ilk mo-
yüzleşmiştir. Nüfus hareketinin akışkanlığı ve Eski dern yazarların onun orijinal metinlerini bile okuma-
Yunan şehir devletlerindeki hükümetlerin kalıcı- larına gerek kalmamıştı. Machiavelli’den Rousseau’ya
lığı göz önüne alındığında, modern nüfus sayımı kadar hümanist siyaset teorisinin ana çizgisi, nüfusu
ideallerine yönelik olarak Aristoteles’in önerile- devletin temel bir bileşeni olarak ele almış ve bu ko-
rinin olmaması şaşırtıcı değildir. Antik Yunan’da nuda Aristoteles’in temaları baskın olmuştur. Böyle-
ce, doğal devlet anlayışı ve ona üyelik, egemen nü-
göç, eşitsizlik ve etkili iletişim, nüfus üyeliklerinin
fusu oluşturan hizip, dengesizlik ve çeşitlilikler, göç
boyutunu, bileşimini ve kimliğini şekillendiren
yoluyla nüfusun dışardan gelenlere açık olması ve
önemli faktörlerdir. Doğurganlık ve ölümlülüğün
birlik hâlindeki nüfusun farklılaşma potansiyeli gibi
bilinçli kontrolü bu ilişki kalıplarını takip eder:
temalar bu bağlamda öne çıkmıştır. Aristoteles’in nü-
Üyeler arasındaki farklılıklar çocuk yapmak için fusların ve devletlerin indirgenemez doğal ve siyasal
göreceli ihtiyaçları ve grup büyüklüğünü kontrol karakteri hakkındaki anlayışı, demografinin kuru-
etmeye uygun araçları belirler. Alt popülasyonla- cu metni olarak kabul edilen Graunt’un kitabının
rın büyüklüğünü, bileşimini ve birbirine bağlılığı- başlığında yerini almıştı: Doğal ve Siyasi Gözlemler
nı belirleyen süreçler, makro düzeydeki ekonomik (1662). Graunt’un çalışmaları, Aristotelesciliğin teme-
veya diğer güçlere bağlı değişkenler değildir. Aksi- lini oluşturan hümanist doğal tarih ve retorik iletişim
ne nüfusla ilgili bu süreçler siyasi rejimin türünü yöntemlerini ve nüfusun görece karşılaştırmalı açık-
ve ekonomik ilişkileri belirleyen başlıca faktörler- lamalarını matematik teknikleri ile mükemmel bir
dir (Kreager, 2008, s. 623). şekilde sentezlemiştir (Kreager 2005).

47
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

Öğrenme Çıktısı

1 Platon ve Aristo’nun nüfusa ilişkin yaklaşımlarını açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Antik Yunan’daki nüfus,


yaşayış, ekonomi ve siyaset
anlayışının tarihsel anlatımı
Antik Yunan’daki nüfus an-
Antik Yunan’da nüfusun için şu linkteki videoyu izle-
layışının modern devletleri
politik ayrışması ve yurttaş- yiniz: https://www.youtube.
nasıl etkilemiş olabileceğini
lık düzenini araştırınız. com/watch?v=SLpZ5Un-
arkadaşlarınızla tartışınız.
Tig&list=PL1vtGId5rA
wUAHUuNuZme7D9lf
db-kJil&index=1

ROMA DÖNEMİNDE VE ORTA geçmişten ayıran temel şey demografik değişim


ÇAĞ’DA NÜFUS YAKLAŞIMLARI olmuştur. Arkaik evlilik, üreme ve ölüm kalıpları
egzotik olduğu için doğal ve değişmez görünüyor-
Demografi görece modern bir disiplindir ve
du ve bu koşulların neler olduğunu ve hayata nasıl
antik dönemlerdeki nüfus dinamikleri ve bu dina-
nüfuz ettiklerini tam olarak anlamadan antik tarihe
mikler hakkında yazılanlar hakkında hâlâ çok az
yaklaşmayı bile beceremeyiz. Bu bağlamda demog-
şey biliyor sayılırız. İnsan popülasyonlarının bü-
rafinin gerçek mücadelesi geçmişin nüfus dina-
yüklüğü, yapısı ve gelişimi üzerine antik dönem-
miklerine ilişkin çıkarımlar yapıp birtakım teoriler
lerde birtakım görüşler dile getirilmiştir. Antik ta-
üretmek olabilir (Scheidel, 2009, s. 134).
rihçiler arasında bu konuya giderek daha fazla ilgi
duyulmaya başlanmıştır (Scheidel 2001). Yine de
sadece antik popülasyonların en temel özelliklerini
bile bilmek konusunda ve bu bilgiyi antik (Greko- Morbidite, belirli bir nüfusta belirli bir za-
Romen) dünyanın nüfus yapılarını tüm yönleriyle man dilimi içerisinde hastalığa tutulanların
yorumlayabilme konusunda daha da çok yolumuz sayısının sağlıklı kalmış nüfusa oranıdır. 
var gibi görünmektedir. Modern öncesi toplumlarda
nüfus büyüklüğü ekonomik performansın en iyi
göstergesiydi; şehirler ve ülkeler arasında insanların
dağılımı kolektif kimliğin yaratılmasında etkili ol- Roma’da Nüfus Yaklaşımları ve
muştu ve ticaretin etkilerini yansıtabiliyordu. İnsan Augustus’un Nüfus Politikaları
hareketliliği aracılığıyla bilgi akışları ve kültür de- Diğer geleneksel topluluklarda olduğu gibi
ğişikliği; mortalite ve morbidite, refahın temel be- Roma imparatorluğunda da nüfus politikaları
lirleyicileriydi. Doğurganlık (ve dolayısıyla cinsiyet hiçbir zaman izole ve soyut bir konu olmamıştır.
ilişkileri), insan sermayesine yatırım ve ekonomik Nüfustaki dengeler sadece bireylerin, ailelerin ve
üretkenlik ve daha genel olarak insanların umutla- ait oldukları daha geniş toplulukların siyasi hak
rını ve korkularını şekillendirmekteydi. Aynı şey- ve sorumluluklarının düzenlenmesinde değil, aynı
ler evlilik gelenekleri ve ev yapısı için de geçerlidir. zamanda ticaret, tarım ve savunma gibi konuların
Klasik uygarlıkta sık gebelik ve ani ölüm, tamamen düzenlenmesinde de temel unsurlar olarak düşü-
yabancı bir ortamın ürünüydü. Teknolojik ilerleme nülmüştür. Üyelerini, askerî ve ekonomik ilişkilerde
ve keşiflerle birlikte, modern dünyayı daha uzak en uygun sonuçları elde etmesini sağlayacak şekil-

48
Nüfus ve Toplum

de genişletebilen, dağıtabilen ve konuşlandırabilen bir cumhuriyetin, komşularından daha büyük bir güç
hâline gelebileceği kabul edilmiştir. Etkili bir siyasal topluluk kurma arzusu nüfus politikalarını daha büyük
bir öncelik hâline getirmiştir, çünkü ancak o zaman bireyler kendi eylemlerini ve çıkarlarını ilerletmenin
en iyi yolu olarak devleti korumak ve geliştirmek gerektiğini düşünecekleri varsayılıyordu (Kreager, 1991).

Resim 2.2 Roma imparatorluğunda krallık ve tebaası


Kaynak: http://www.antiktarih.com/2018/03/26/antik-romanin-ilk-krallari/

Roma İmparatorluğunda artan bir nüfusu sosyal bir fayda olarak görmüşlerdi. Büyük bir Roma ordusuna
ve Roma sömürge politikalarına yönelik olarak giderek daha çok sayıda insana duyulan ihtiyaç, nüfus artışına
olumlu bakılmasına neden olmuştur. Üst sınıflar arasında evliliği teşvik eden pronatalist yasalar teşvik edilmiştir.
Romalılar nüfus meselesini çok farklı şekillerde ele almışlardır. Roma, Latin halklarının silahlarla fet-
hettiği genişleyen bir imparatorluğun merkeziydi ve Roma’nın büyük bir nüfusun yararları hakkındaki gö-
rüşleri esas olarak askerî kudret açısından ele alınıyordu. Augustus’un (M.Ö. 63-M.S. 14) selefleri, Roma
vatandaşları arasında evlilik ve doğurganlığın azalan popülaritesine dikkat çekmişti. Gerçekten de Roma
İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ciddi nüfus düşüşleri yaşanmıştır. M.Ö. 1. yy’da vatandaş sınıfında
bir eş ve çocuk fikri yaygındı. İnsanın servetini festivallere ve ziyafetlere harcaması, bir aileyi korumaktan
daha büyük bir statü göstergesiydi. Ünlü vatandaşların edebi ürünleri ve biyografilerinin de gösterdiği üze-
re, bekârlık bu sınıf içinde oldukça modaydı ve onun yerine geçecek bir şey yok gibiydi. Genç bir Roma
vatandaşının başlıca hırsı zengin ve yaşlanan bir bekar tarafından evlat edinilip servetini miras almaktı.
Sonuç olarak Augustus, soylu genç Romalıların ordunun subay sınıfına dâhil olmasının zorlaştığını görü-
yor ve hızla genişleyen bir imparatorluğu yönetmenin giderek daha da zorlaşacağını anlıyordu. Sorunun
kaynağı böylesine net bir şekilde tespit edildikten sonra, evliliği ve doğurganlığı teşvik etmek ve bunları
engelleyen sorunları yoluna koymak için son derece sofistike bir dizi yasa yayınlanmıştır. Bu yasaların arka
planında, düşen doğum oranları ve sivil erdemlerin zarar görmesi yatıyordu. Roma toplumunun zayıflayan
ahlaki sistemine karşı genel olarak ekonomik caydırıcılığı da olan yasalar yapılmıştır. Zina ağır bir şekilde
cezalandırılmış, birlikte yaşama, otomatik olarak yasallaştırılmıştır. Bekâr olmanın ekonomik avantajları
ortadan kaldırılırken birinin evlatlığı olarak ve irade altında yaşama imkânı radikal olarak azaltılmış ve
bazı durumlarda bekâr insanlar, çocuksuz çiftler, üçten az çocuklu kadınlar, yeniden evlenmemiş dul ve
boşanmış kadınlar için tamamen engellenmiştir. El konulan mirasların büyük kısmı ailelere tahsis edilmiş,

49
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

üçten fazla çocuğu olan ebeveynler daha çok tercih şen bir kentsel nüfusu kaydetmenin o zamanlarda
edilmiştir. Bu ilk yasalar sorunları çözmek için ba- doğru bir yolunun olup olmadığı da şüphelidir. As-
şarısız olduğu için Augustus, ölüm ve miras hakkı lında, nüfus sayımının işleyişi hakkında daha fazla
arasında 100 günlük bir zamansal gecikme sağla- bilginin olduğu Roma Mısır’ının metropollerine ait
yarak evlenmemiş mirasçıların kendi kısmını talep veriler bile her iki cinsin ve çeşitli yaşlardaki kaçak
etmesini kolaylaştıracak şekilde evlenebilmesi için veya hareketli bireyler, özellikle de genç erkeklerin
onlara zaman vermeyi akıl etmiştir. Ancak, bu son kaçak veya hareketli olması nedeniyle yanlışlıklara
düzenlemeler ve demografik mevzuatın revizyonu sahiptir (Holleran, 2011, s. 156).
da nüfus etkinliğine çok büyük ve kapsamlı bir kat-
kı yapmamış görünmektedir. Özel koşullar ve mu-
afiyetler geliştirmek için hızlı davranıldığı görül-
müştür. Yüzyıllar boyunca resmî olarak yürürlükte
olmalarına rağmen, Augustus’un yasaları vatandaş dikkat
Augustus, ailelerin büyüklüğündeki
sınıfının büyüklüğündeki düşüşünü durdurama-
düşüşü durdurma, evlilik dışı ve çocuk-
mıştır. Vatandaş nüfusundaki bu düşüş, Roma’nın
suzlukla mücadele ve genel olarak ahlak
geniş imparatorluğunun uzak sınırlarında varlığını
standardını iyileştirme arayışındadır.
ve otoritesini uygulamakta giderek zorlanmaya baş-
lamasının nedenlerinden biri sayılmaktadır. Daha-
sı, Roma İmparatorluğu’nun çöküşünün de kısmen
asil sınıf içindeki bu demografik dinamizmin kay- Roma’da nüfus düşüklüğü hem askerî zayıflığa
bı ile ilgili olabileceği düşünülmektedir (Vilquin, hem de ailelerin ve aile gruplarının yok oluşuna ne-
2006, s. 10). Sonuç olarak, Roma İmparatorluğu’nda den olmuştur. Antik Roma’nın demografisi ile ilgili
büyük bir nüfus askerî ve siyasi nedenlerle önemli gö- son araştırmalar, Cumhuriyetin son iki yüzyılı, en
rülmüştür. Hem büyüyen hem de azalan nüfus sorun azından toplam nüfusta belirgin bir durgunluğun
yaratmaktadır, ancak azalan nüfus daha büyük bir ortaya çıktığını göstermektedir. Roma nüfus sa-
tehdit olarak görülmüştür. Roma hükümdarları nü- yımları, nüfusun artma eğiliminde olduğunu gös-
fus artışının, Roma İmparatorluğu’nu büyütmek ve teriyor olsa bile bu da sadece Roma vatandaşlığına
büyük bir ordu ve sömürgeciler/fetihçiler üretmek için Roma dışı unsurların kabul edilmesiyle ilgili bir
gerekli olduğuna inanır. durumdur. Roma’da nüfustaki sayılardaki durgun-
Saskia Hin’e (2011) göre Roma Cumhuriyeti’nde luk ve düşüşün arkasında sürekli savaşlar, sömür-
doğurganlık talebinde bir dereceye kadar esneklik geleşmedeki büyüme, evliliklerin azalan sıklığı (alt
olduğu varsayılsa bile makro demografik düzeyde sınıflar arasında bile gözlenen) ve son olarak kür-
nüfus büyüklüğündeki önemli düşüşlerin azalan taj uygulamasıyla somutlaşan aile planlamasının
doğurganlık nedeniyle değil, savaşların sonucunda yaygın kullanım oranları gibi gelişmelerin olduğu
gerçekleşen aşırı mortalite nedeniyle gerçekleşmiş- ileri sürülmektedir. Augustus öncesi dönemde ev-
tir. Ona göre, geç Roma Cumhuriyeti’nin diğer sa- lilikteki düşüş ve çocuksuzluktaki artışla müca-
nayi öncesi popülasyonlar arasında gözlenen doğal dele için güçlü önlemler alınmaya çalışılmıştır.
doğurganlık kalıplarından saptığını varsaymak için Örneğin, kaynaklardan biliyoruz ki, bekârlardan
bir nedenimiz yoktur. Romanın sosyal koşullarında vergi alınmaktadır ve ayrıca nüfus sayımıyla ilgili
mevcut yapılar ve stratejiler doğurganlık için elve- sorumlular, vatandaşlara çocuk sahibi olmak ama-
rişlidir ve daha önce olduğu gibi evlilik ve doğumun cıyla evleneceklerine dair yemin ettirmektedirler.
devam edebilmesi için çiftlere fırsatlar yaratmıştır. Buna rağmen düşüşler durdurulamamıştır. Burada
Ancak savaşlar ve yayılmacılık, nüfustaki dramatik kritik öneme sahip olan şey, mevcut yaptırımların
düşüşlerde ilk sorumlu olarak görülmektedir. Öte (en azından gözetimin azalması nedeniyle) hem
yandan, Roma vatandaşlarının düzenli olarak nüfus sayıca hem de önemi açısından çok az olmasıdır
sayımları yapılmış olsa da bunlar öncelikle yetişkin (Nörr, 1981, 351). Roma antik çağlarında mevzuat
erkek vatandaşlara atıfta bulunur ve şehirde tutulan yoluyla nüfusa yönelik olarak kapsamlı bir sosyal
doğum ve ölüm kayıtları günümüze kadar geleme- mühendisliğin genellikle zayıf kaldığı çok önemli
miştir. Antik kaynaklar, istatistiksel nüfus verilerini bir noktadır. Roma yasaları yetersiz olmaktan daha
özenle kaydetmiş olsa bile, büyük ve sürekli deği- çok, kazuistik bir yapıya sahip görünmektedir.

50
Nüfus ve Toplum

Roma İmparatorluğu’nda doğum kayıtları tu-


tulmaktaydı ve bu tür bilgilere ihtiyacı olan bir
Kazuistik yasa, önceden görülebilecek sorun-
vatandaş doğum kaydının kopyalarına başvurabil-
ları belirleyip bunlara ilişkin yasalar yoluyla
mektedir. Bu doğum beyanları ve kayıtları İmpara-
ayrıntılı çözüm üretme; her hadiseyi kendi özel
tor Augustus tarafından tam Roma vatandaşlarının
bakış açısından kavramaya çalışan hukuki olay
hepsi için zorunlu hâle getirilmişti ve çok daha son-
anlatımına dayanan hukuk anlayışı demektir.
ra, İmparator Marcus Aurelius bu uygulamayı gayri
meşru doğumların bile kaydedilmesini sağlayarak
vatandaş olmayanların kaydını da kapsayacak şe-
Evlilik mevzuatının Roma’daki bazı nitelikleri kilde genişletmiştir. Arşiv belgelerinin bulunduğu
şu şekilde gelişmiştir (Nörr, 1981, s. 352): 1.Evlilik bölgelerde yaşayan kişiler, vatandaşlık kanıtı olarak
yasakları: Özgür doğan Roma vatandaşlarının zina bu kayıtlara itiraz edebiliyorlardı. Roma Mısırı gibi
yapanlar ve köle sınıfından “değersiz” kadınlarla kayıt tutma geleneğinin ve teknolojisinin olduğu
evlenmelerine izin verilmiyordu. 2. Evlilik kuralla- ve imparatorluğun resmî kayıtların korunmasını
rı: Yirmi beş ile altmış arası erkeklerin, yirmi ile tercih ettiği bu bölgeleri için, doğumların verilerine
elli yaş arasında olan kadınlarla evlenmeleri gere- kısmen ulaşılabilmektedir. Bu tür doğum kayıtları-
kiyordu. Ölüm ya da boşanma yoluyla mevcut bir nın Roma eyalet yönetimleri tarafından çok büyük
evliliğin sona erdiği durumlarda, yeniden evlenme miktarlarda yapılmış olması gerekirken, bunların
görevi vardı. 3. Bu yeniden evlenme yükümlülüğün- hâlâ erişilebilenlerinin gerçek sayıları azdır ve Mısır
den muafiyet: çocuksuzluk durumlarında da yaygın kayıtlarının imparatorluk çapındaki önemini de-
bir ayrıcalık olarak kabul edilmiş olsa da normalde ğerlendirmenin zorlukları iyi bilinmektedir (Shaw,
belirli sayıda çocuğun doğumuyla edinilen bir hak 2001, s. 88). Ayrıca hem Roma köleliği hem de
olan özgürlük hakkı tarafından verilmiştir. Yasanın Roma demografisi üzerine yapılan son çalışmalarda
yararları, her iki cinsten de üç çocuk sahibi olan köle nüfusunun büyüklüğü hakkında çok ayrıntılı
kölelerin, dört çocuğa sahip olduklarında azat edi- bilgiler yoktur. Ancak, Scheidel Roma’daki kölelik
lebildikleri durumlarda ortaya çıkmaktadır. Buna ile ilgili olarak büyük vebadan önce 60 milyonluk
ek olarak, dört çocuk sahibi olan bu kategorideki bir nüfusun 6 milyonunun köle olabileceğinden
kadınların vesayet yükümlülüğü de ortadan kal- söz etmektedir (Harris, 1999).
dırılmaktadır. Azat edilmiş kişiler (eski köleler) de Greko-Romen dünyasından günümüze ulaşan
patronları (onları serbest bırakan eski efendileri) ile tüm demografik materyaller arasında, Romano-
ilgili özel ayrıcalıklara sahiptiler. 4. Esas olarak mi- Mısır nüfus sayımı verileri en kapsamlı olanlardır.
ras bağlamında uygulanan yaptırımlar, vasiyet altına Aslında, on beşinci yüzyıldan önceki herhangi bir
alınma kapasitesini de etkilemiştir. nüfus için sahip olduğumuz en iyi verilerdir. Bu veri
Romalılar, ilkel bir biçimde de olsa nüfus sayı- Bagnall ve Frier (1994) tarafından Roma-Mısırı De-
mı ve kayıt yöntemlerini Rönesans’a kadar bir daha mografisi adlı ünlü çalışmalarında, bu eyaletin nüfu-
görülmeyecek kadar iyi bir şekilde geliştirdiler. Özel- sunun modern öncesi Akdeniz popülasyonlarından
likle, soylu ailelerin sayımından bireylerin ayrıntılı beklenen demografik kalıplara bağlı olduğunu iddia
dökümüne geçtiler ve İmparatorluğun tebaalarının etmek için demografik analiz ve yaşam tablolarının
yaşlarını kanıtlamak için doğum sertifikaları verdi- demografik teknikleri kullanılarak kataloglanmış ve
ler (Heran, 2006, s.47). Roma İmparatorluğu’nun analiz edilmiştir. Bagnall ve Frier’in çalışması, eski
Mısır’da gerçekleştirdiği nüfus sayımı, yaşayan bir bir nüfusun sistematik ve geniş kapsamlı demografik
nüfusun yaş bileşimini yansıtan ilgili kaynak malze- bir araştırmasını sunan ilk çalışmadır.
menin tek türüdür. Şimdiye kadar bilinen üç yüzden
fazla olan bu metinler, Mısır’daki Roma hakimiye-
tinin ilk üç yüzyılından kalmadır. Bu sayımlarda, Orta Çağ’da Nüfusa İlişkin Görüşler
yaşları ve diğer özellikleri ile hanedeki bireyleri kay- M.S. 4. ve 15.yy. arasını ifade eden Ortaçağ
detmiştir. Bu kayıtların resmî karakteri ve yüksek boyunca dinî sistem toplumsal yapının bütün bo-
düzeydeki kesinliği sayesinde, bu metinler, uzun yutlarını şekillendirmiştir. Dinî kurallar, ritüeller ve
antik dünyanın en iyi demografik kanıtları olarak anlayışlar aile, ekonomi ve politika gibi kurumlarla
kabul edilmiştir (Scheidel, 2001, s. 13). iç içe olmuştur. Dolayısıyla Orta Çağ’da nüfus ko-

51
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

nusu ve nüfus hakkındaki düşünceler de dinî vesa- M. S. 7. yy. ve sonrasında Avrupa açısından
yet altında gelişmiştir (Aslanoğlu, 1998; Doğanay, durgunluğun ve kaderciliğin egemen olduğu bir
1990 aktaran Çağlayandereli, 2019, s.213-214). dönem iken yeni ortaya çıkmış olan İslam dini ise
Bu nedenle Orta Çağ boyunca dünyanın önemli bilimsel canlılıkla birlikte Akdeniz ve Avrupa’da ya-
bir kesiminde etkili olan tek tanrılı dinlerin nüfus- yılmıştır. (Weeks, 2013). İslam dininde de ailenin
la ilişkilendirilebilecek görüşlerine kısaca değinmek kutsanması ve nüfus artışı ile çoğalma temel bir
bu noktada yararlı olacaktır (Çağlayandereli, 2019). özelliktir. Hz. Muhammed, “Evleniniz çoğalınız,
Yahudilik inancında nüfus konusu dinin teme- kıyamet gününde çokluğunuzla övüneceğim.” di-
li kabul edilen aile bağlamında düşünülür. İnancın yerek bu özelliği vurgulamıştır. Kur’an-ı Kerim’de
yaşatılmasında ve yeni nesillere aktarılmasında aile evlenme ve çocuk sahibi olma teşvik edilmiştir
büyük öneme sahiptir. Bekâr kalmak büyük günah (Çağlayandereli, 2019, s.215). Esasen demografi-
kabul edilmiştir. Nüfusun artırılması güç ve ege- nin modern bilimsel bir disiplin olarak kurulma-
menlik kaynağı sayılır ve övülür. Tevrat’ta hamile ka- sından önce, Müslüman Arap yazarlar özellikle
dınlar, çocuğun hayatının korunması gibi konularda coğrafya ile ilgili bilimsel yazılarında çeşitli demog-
hükümler bulunur (Çağlayandereli, 2019, s.214). rafik ilkeleri geliştirmiş ve analizlerinde kullanmış-
lardır (Al-Alwani, 1982).
Hıristiyanlıkta da ailenin konumu Yahudilikte-
ki gibidir. Dahası Hıristiyanlığa göre aile toplumsal 9. yüzyılın başlarında bazı Müslüman tarih ya-
bir kurum değil dinî bir kurumdur. Boşanmak ka- zarları nüfus hareketlerinden bahsetmiş ve Arap
bul görmez, çocuk düşürmek yasaklanmıştır (Saraç, yöneticiler fethedilen alanlarda nüfus sayımları ger-
1992 aktaran Çağlayandereli, 2019, s. 215). Hı- çekleştirmiştir. Ancak 10. yüzyıla kadar nüfus da-
ristiyanlığın nüfus konusundaki düşüncelere etkisi ğılımı konusu bilimsel bir şekilde ele alınmamıştır.
dönemsel olarak farklı biçimlerde tezahür etmiştir. 10. yy’da El-Cahiz, insanların dağılımı ve yerleşimi
Örneğin Orta Çağ’ın başlangıç dönemlerindeki üzerindeki çevresel etkilerin önemini not ederek
düşünceler Eski Roma’da egemen olan nüfus ar- bilimsel gözlemlere dayalı yorumlar yapmıştır. El-
tışını destekleyici anlayışın karşıtı niteliğindedir. Razi ise insanların büyük gruplarda bir araya gel-
Eski dünyanın büyük medeniyeti olan Roma’nın diğinde, işlevleri kendi aralarında bölerek paylaş-
yıkılışı ve Orta Çağ’ın barbarlıklarının yaşandığı maları sürecini açıklamış böylece Adam Smith’ten
bu dönemde, ilk Hıristiyan düşünürler bu dünya- yüzlerce yıl önce iş bölümünü betimlemiştir. Son-
nın önemsizliği fikrine yönelmiştir. Bu dünyanın raki dönemlerde de başka birçok yazar demografik
nihai amacı Tanrı ve öte dünya olduğuna göre bu ilkeleri kullanmıştır, ancak demografik düşünceye
dünyadan olabildiğince el çekmek yararlı görülmüş- en önemli katkılar İbn-i Haldun (1332-1406) tara-
tür. Örneğin Aziz Agustine bu yönde düşünmüştür fından yapılmış ve takipçileri Al-Makrizi ve Ahmed
(Ciment ve Ness, 1999). M.S. 5. yy’da yaşayan Aziz İbn Al-Dalji tarafından geliştirilmiştir (Al-Alwani,
Agustine, cinsel perhizin tercih edilmesi gerektiğini 1982). İbn-i Haldun’un, sosyoekonomik gelişimi
ancak ikinci en iyi yolun evlilik olduğunu savun- demografik açıdan incelemenin önemini ilk fark
muştur (Weeks, 2013). Sonraki dönemlerin önemli eden kişi olduğu söylenebilir. Yazılarının çoğu nü-
Hıristiyan düşünürlerinden Aziz Thomas Aquinas fusun sosyoekonomik faktörler üzerindeki etkisiyle
ise erken dönem düşünürlerinin aksine evlenme ve ilgilidir (Al-Alwani, 1982). Öyle ki İbn-i Haldun,
çocuk sahibi olmayı önemli görmüştür. Aziz Tho- nüfus konusunu teorik olarak sistemli bir şekilde
mas Aquinas, bekârlık evlilikten daha iyi değildir ele aldığı için kimilerince demografinin öncülerin-
diyerek bu düşüncesini ifade etmiştir. Bu görüşler den sayılmaktadır (Çağlayandereli, 2019, s.218).
daha sonraki dönemlerde Protestanlığın öte dünya İbn-i Haldun, dünyada nüfusun farklı bölge-
için bu dünyada olabildiğince çok ve iyi çalışmak ve lere eşit olmayan bir şekilde dağıldığını gözlem-
kazanmak gibi anlayışlarında da etkili olmuştur (Ci- lemiş ve bugün iklim, topoğrafya, toprak kalitesi
ment ve Ness, 1999; Weeks, 2013). Orta Çağ’ın bu ve birtakım sosyoekonomik faktörler gibi nüfus
dönemlerinde yaygın savaşlar, doğal afetler ve salgın dağılımının ana belirleyicileri olarak kabul edilen
hastalıklar gibi etkenlerin nüfusu olumsuz etkileme- faktörlerin çoğunu tanımlamış, nüfusları kırsal ve
si nedeniyle evlenme ve çocuk sahibi olmanın teşvik kentsel olarak sınıflandırmıştır (Al-Alwani, 1982).
edilmesi (Çağlayandereli, 2019, s.216) fikrinin gide- İbn-i Haldun, önemli eseri Mukaddime’de sosyo-
rek yaygınlaştığı düşünülebilir. ekonomik ve politik boyutları olan nüfusun dön-

52
Nüfus ve Toplum

güsel bir gelişim sergilediğini açıklamıştır. İyi eko- gelirin artmasını sağlar (Weeks, 2016). Böylece
nomik koşullar ve iyi bir siyasi düzende ölümler nüfusun büyüklüğü arttıkça refah da artmaktadır.
azalıp doğumlar artmakta ve nüfus artışı olmak- Daha büyük nüfus kümelerinde, halkın çalışkan
tadır. Böylece o ülkede toplumsal iş bölümü de doğası arasındaki uyumlu örüntü ilişkileri nede-
genişlemektedir. Kötü yönetimler ve olumsuz eko- niyle temel ihtiyaçlar, örneğin gıda daha büyük
nomi söz konusu olduğunda ise nüfus azalmak- miktarlarda üretilmektedir (Al-Alwani, 1982).
tadır (Başar, 2013 aktaran Çağlayandereli, 2019, Böylece nüfusu kalabalık şehirler diğerlerine göre
s.218). İbn-i Haldun’a göre nüfus artışı doğası daha fazla gelişim göstermektedir (Bozkurt, 2018
gereği iyidir ve mesleki uzmanlaşmayı geliştirir ve aktaran Çağlayandereli, 2019, s.218).

Öğrenme Çıktısı

2 Roma İmparatorluğu’nun nüfus yaklaşımını, Augustus’un nüfus politikalarını ve Orta


Çağ’daki nüfus anlayışını açıklayabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Roma İmparatorluğu’nda
gündelik yaşam, nüfus ve
Roma İmparatorluğu’nda
Çinli Konfüçyüs’ün nüfusa beslenme ilişkilerinin de-
nüfusla ilgili olarak gelişti-
ilişkin yaklaşımlarını araş- taylı anlatımı için şu linkte-
rilen ilk uygulamaları arka-
tırınız. ki videoyu izleyebilirsiniz:
daşlarınızla tartışınız.
https://www.youtube.com/
watch?v=HghcCmu4L38

MERKANTİLİZM: MONARŞİK DEVLET, EKONOMİ VE NÜFUS


YAKLAŞIMLARI
Nüfus kuramlarında modern tartışma, Avrupa’nın ekonomik ve politik düşüncesini de oluşturan on
altı ve on sekizinci yüzyıllar arasındaki Merkantilistlerle başlar. Kara Veba’nın demografik felaketleri son-
rasında ve buhar gücünün ortaya çıkmasından önce, Merkantilizm, insanları monarşik devletin temel
kaynağı olarak, yani tüketicilerden çok üreticiler ve askerî gücün kaynakları olarak görüyordu. Büyük
Frederick’in, “İnsanların sayısı, devletleri zengin yapar.” sözü bu anlayışı ifade ediyordu (Teitelbaum, 1988, s.
177). Merkantilizm bu monarşik merkeziyetçilikle birlikte düşünüldüğünde, bu yaklaşımın doğurganlığı
teşvik etmek ve göçü engellemek için devlet müdahalelerini meşrulaştırdığı söylenebilir.
Merkantilizm, on altıncı yüzyıldan on sekizinci yüzyıla kadar Batı Avrupa’da çok önemli olan bir eko-
nomik doktrin ve felsefeydi. Bu anlayış, uluslararası çatışmayı ve savaşı normal bir durum olarak görüyor-
du. Merkantilizmde dış ticaret ve askerî güç, ulusal gücün temel unsurları niteliğindeydi. Ekonomik bü-
yüme, kolonilerden doğal kaynakların sömürülmesinin bir sonucuydu ve tercihen tekellerin de mümkün
olan her pazarı sömürmeye yardım etmesi gerekiyordu. Bu bağlamda askerler ve sömürgeciler yetiştirmek
için yüksek bir nüfus artışı oranının sağlanması önemli bir gereklilikti. Merkantilizmin bir tezahürü, tekstil
gibi mamullerin, Avrupa’dan Afrika’ya gittiği üçlü ticareti idi; köleler Afrika’dan Amerika’ya giderken şeker,
pamuk ve tütün de Amerika’dan Avrupa’ya gitmiştir.

53
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

16. yy.dan 18. yy.a kadar Avrupa’ya hâkim olan motifleri, mantığı, politikaları ve pratiği, ülkeden
Merkantilist düşünce, son derece farklı dünya gö- ülkeye çeşitlilik arz etmekle birlikte, etkisi çoğun-
rüşlerine dayanan iki düşünce akımına yol açmıştır: lukla aynı olmuştur: Yağma, savaş ve uluslararası
1) 18 yy. ütopiklerinin yaklaşımları ve 2) Fizyokrat- şiddet (Marshall, 1999, s. 487).
lar ve klasik iktisatçılar. Ütopikler (Marquis de Con-
dorcet, William Godwin ve Rahip Thomas Robert
Malthus’un babası Daniel Malthus da dâhil olmak
üzere) Merkantilizmin nüfus konusundaki iyim- Merkantilizm, zaman zaman mil-
serliğini çok farklı bir insan ilerlemesi ve mükem- liyetçilik, korumacılık ve kendine
melliği fikrine dönüştürdüler. Merkantilistler gibi yeterlikle (otarşi) karıştırılmaktadır.
ütopikler için de kaynak miktarını belirleyen temel
faktör nüfus büyüklüğüydü. Fakat Merkantilistlerin
monarşik mutlakiyete ilişkin destekleyici anlayışın-
1500’lü yılların sonunda yaşayan Merkantilist
dan önemli ölçüde farklılaşan Ütopikler polis, ceza
yazarların hepsi, büyük ve büyüyen bir nüfusun
hukuku, mülkiyet ve aile gibi zorlama kurumlar
devlete ve bu yazarların çoğunun ait olduğu ege-
gerektirmeyen mükemmel bir insan türünün oluş-
men sınıfa yararlı olacağını düşünmüşlerdi. Kara
turduğu bir toplum hayali kuruyorlardı. Dahası,
Veba ve Yüzyıl Savaşı nedeniyle nüfusun drama-
toplumda nüfusun emekçi sınıflarının ürettiği kay-
tik olarak düştüğü bir dönemin hemen ardından
nakların tüm insanlar tarafından ortaklaştırılabile-
ortaya çıkan Merkantilizmin nüfus hakkında dü-
ceğini savunuyorlardı ve bu nedenle ilerleme, nüfus
şüncesi bu kayıpları telafi etme çabası olarak da
seviyesine bağlı düşünülüyordu. Ütopiklere göre,
anlaşılabilir. Ayrıca, bebek ölümleri yüksekti ve
eğer nüfus artışında otomatik olarak herhangi bir sı-
çocuklar arasındaki ölüm oranı, sefil koşullarda
nır konulabilirse bu tür mükemmel insan toplumu
daha da arttı. Böylece yüksek doğum oranı gele-
normal olarak işleyebilecektir (Teitelbaum, 1988).
cekteki çalışan nüfusu sağlamak için gerekli gö-
Merkantilist sistemin bir saplantı düzeyine ula- rülüyordu. Merkantilizm genellikle güç siyaseti
şan politikalarının ana özelliği, bir taraftan imal ile ilişkilendirilmiştir. Uluslararası kıskançlık ve
edilmiş malların ihracını desteklemek ve hammadde çekişmelerin temel eğilim olduğu var sayılmaktay-
ithalatı için gerekli koşulları sağlamak, diğer taraftan dı. Böylece her ulus rakiplerine hükmetmek, çaba-
imalat ürünlerinin ithalatını ve ülke içinde üretilen larını boşa çıkarmak ve gücünün temellerini yok
hammaddenin kaybını engellemektir. Merkantiliz- etmeyi hedefliyordu. Böyle bir uluslararası ilişkiler
min ana felsefesini Thomas Mun’un Dış Ticaret ve düzeni ise ancak sürekli savaşlarla yol alabilirdi. Bu
İngiliz Hazinesi (1664) adlı eserindeki şu önerme çatışmalar için ise ancak sürekli asker desteği sağla-
oluşturmaktadır: “Zenginliğimizi arttırmanın ve yacak aşırı bir nüfus garanti olabilirdi. Mandeville,
hazinemizi büyütmenin doğal aracı dış ticarettir. En artan nüfusun, filoları ve askerleri asla başarısızlı-
önemli kural, değer olarak, yabancılardan tüketti- ğa uğratmayacağını öne sürmüştü. Merkantilistler
ğimizden daha fazlasını onlara satmaktır.” Ortaya ucuz işgücü arzını genişletmek için nüfus artışını
çıkan ticaret düzenlemesi, altın birikimi ve ulu- önerirler. Böylece ucuz işgücü ile ev ürünleri dış
sal ekonomiyi oluşturan devleti de oluşturmak pazarlarda diğer ülkeler ile başarılı bir şekilde re-
düşüncesini hayata geçirmek için girişilen ulus- kabet edebilecektir. Sonuç olarak, ticaret dengesi
lararası güç mücadeleleri, yalnızca tüccarların ve pozitif olacak, altın ve gümüş akacak ve ulusal ha-
imalatçıların yararına olmuştur. Merkantilizmin zine dolacaktı (Oberweek, 1973).

54
Nüfus ve Toplum

Resim 2.3 Merkantilist dönemde zenginlik ve ticaret erbabı insanlar


Kaynak: https://www.sosyorol.com/merkantilizm-nedir-temel-ilkeleri-nelerdir/

15. yy.ın sonunda ortaya çıkan merkantilizm, lerde bulunuyorlardı. Gutenberg’in matbaayı icat
on altıncı yüzyıl boyunca kötü formüle edilmiş bir etmesinin ardından, yeni bilgileri yaymak ve ce-
teoriydi. Ancak 16. yy.ın sonunda, tüm Avrupa’da haleti azaltmak daha kolay hâle gelmiştir. Sonuç
hâkimiyet kazanan sadık bir nüfusçulukla nitele- olarak, Kilise bilginin yayılması üzerinde tekelini
nen gerçek bir doktrin hâline geldi. Merkantilist- kaybetmişti. Bu değişim; Aristoteles’in sistemini
ler, kendilerini yavaş yavaş feodalizmden kurtara- ve teleolojik ilkelere dayalı dünyanın Orta Çağ
rak, büyük Avrupa devletlerinin ortaya çıkmasıyla yorumunu sonlandıran Galileo (1638), Descartes
birlikte büyük bir değişime öncülük ettiler. Mer- (1637), Kepler (1609, 1618 ve 1619) ve Harvey’in
kantilizm, Papa’nın ruhani gücüne ve Kutsal (1628) katkılarıyla bilimin ilerlemesiyle güçlendi-
Roma İmparatorluğu’nun kullandığı geçici güce rilmiştir (Charbit, 2010, s. 63).
karşı çıkan Avrupa devletleri tarafından tasarlan-
mıştı. Örneğin İngiltere’de, VIII. Henry, Papa’nın
otoritesini kaldırıp birkaç dinî vergiyi ortadan kal-
dırmış ve Kilise’nin mallarına el koymuştu. Bu da
Tudor Hanedanı’na askerî ve deniz harekâtlarını dikkat
Ekonomi ve siyasi bağlamlar, Merkantilistle-
finanse etmek için yeterli kaynak sağlamıştı.
rin nüfusçuluklarının ayrılmaz parçalarıydı.
Fransa’da Bossuet, Fransız Kilisesi’nin bağımsızlı-
ğını ve monarşinin papalık karşısındaki hakları-
nı yeniden doğrulamak için Mart 1686’da Dört
Madde Deklarasyonu olarak bilinen belgeyi hazır- Merkantilizm, ekonomi politikası tarihinde
ladı. Bu belgede; krallar ve hükümdarlar, zamansal bir aşama olarak tanımlanmıştır. Daha sonra bu-
konularda Tanrı’nın emriyle herhangi bir dini güce nun merkezî otoriteye fayda sağlamak için tasarlan-
tabi değildir, deniliyordu. Siyasal alandaki bu ge- mış dörtlü bir sistem olduğu gösterilmiştir: Birleş-
lişmelere ek olarak, 17. yy.daki entelektüel devri- tirici bir sistem, koruma sistemi, para sistemi ve güç
mi merkantilizm anlayışı şekillendirmiştir. Orta sistemi. Merkantilizmin amacı devleti alt sınıfların
Çağ dönemindeki tüm ekonomik faaliyetler din zararına güçlendirmek olduğu için bu politikalar,
merkezli olmasına rağmen, insanlar uzun zaman- özellikle Orta Çağ’da kendi ekonomik politikaları-
dır etik ya da dinî gerekçelerden rahatsız olmadan na sahip olan kasabaların güçlenmesiyle sonuçlan-
kendilerini zenginleştirmek için üretken faaliyet- mıştır (Charbit, 2010).

55
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

Altın külçe doktrini uyarınca, ülkede değerli me- ginliğidir (ki bu zenginlik hükümdarın kişiliğinde
tallerin, özellikle de altınların bulundurulması Av- temsil edilmektedir). Buna göre, refah için herhangi
rupa ülkelerinin ana hedeflerinden biri hâline gel- bir bireysel endişe ulusal büyüklük idealinden sonra
mişti. Bunun arkasında yatan nedenler tamamen gelmelidir. Bu, bireylerin genellikle kadercilik ile mo-
ekonomik değil, aynı zamanda politikti. Değerli narşiye kurban edilmesi anlamına gelir. Nüfus, lide-
metallerin stoku bir “savaş hazinesi” olarak işlev rin siyasi ve askerî gücünün önemli bir unsurudur:
görüyordu; bu fethedilen topraklardan yağma an- Bu nedenle nüfusun büyük olması büyük avantaj
lamında değil, askerler için silah ve askerî teçhizat, yaratmaktadır ve nüfusun aktif olarak büyümesi
deniz malzemeleri, savunma vb. temini ile savaşla- teşvik edilmelidir. Merkantilistler, bir ulusun serve-
rı finanse etmek için vazgeçilmez bir rezerv olarak tinin, sahip olduğu altın ve gümüş miktarına bağlı
düşünülüyordu. Burada kısaca bahsedilen bu fark- olduğunu ve bu değerli metalleri kraliyet kasasına
lı unsurlar, nüfusla ilgili olarak yazılmış metinleri çeken her şeyin devlet için iyi olduğunu savunuyor-
anlamak için çok önemlidir. Ana nokta, insanların lardı. Amerika’nın keşfi ve sistematik olarak fethi,
her şeyden önce kralın gücünü ve büyüklüğünü İber krallıklarına hızlı bir altın ve gümüş akını ge-
artırmaya katkıda bulunmuş olması gerektiğidir. tirmişti. Uluslararası ticaret, zenginlik biriktirme-
Bu nedenle, merkantilizmde biri ekonomik ve di- nin tercih edilen aracı hâline gelmekteydi. Ülkeler,
ğeri siyasi olmak üzere iki önemli nüfus perspek- sakinlerinin geçimi için gerekli olan tarımsal gıda
tifi vardır. Tarım ve sanayi üretimleri için işgücü maddelerini ve endüstriyel ürünlerinin fazlasını,
sağlamak, vergi ödemek ve ülkenin askerî gücünü yurt dışında mümkün olan en yüksek fiyata satıla-
güçlendirmek için büyük bir nüfusa ihtiyaç söz ko- cak şekilde üretmeliydi. Çünkü uluslararası pazarda
nusudur. Böylece nüfus, ekonomi ve siyaset, mer- endüstriyel faaliyetin tarımsal faaliyetten çok daha
kezinde nüfusçuluk olan bir üçgen oluşturmuştur kârlı ve daha az maliyetli olduğuna ve daha fazla
(Charbit, 2010, s. 64). getiri sağladığına inanılıyordu. Hatta iş bölümü sa-
yesinde sanayi getirilerinin de arttığı bir dönemde
bazıları, tarımın azalan getiri yasasıyla yönetildiği-
ni savunacak kadar ileri gidilmiştir. Nüfus artışı,
Merkantilizm, siyasal devletçilik, ekonomi, devletin zenginliğini artırmanın tek yolu olan bir
diplomasi, nüfusçuluk ve savaş olgularını bir ihracat sanayisinin gelişmesini sağlar. Eğer zengin-
araya getirmeye çalışan bir güç stratejisiydi. lik altınsa, bunu elde etmenin yolu nüfus artışıdır
(Coontz, 1998).

Rönesans’la birlikte, antik dünyanın düşü-


nürlerinin yeniden keşfi, merkezî devletlerin ve
devletler arasındaki ilişkilerinin gelişimi, Yeni dikkat
Dünya’nın keşfi, kapitalizmin doğuşu ve diğer Merkantilistler ekonomik teoriler oluş-
pek çok yenilik aydınları her alanda egemen teori- turmanın yanında, nüfusla ilgili yeni
leri yeniden gözden geçirmeye sevk etmeye başla- argümanlar geliştirmişlerdir.
mıştır. Ahlaki ilkeler siyasi ve ekonomik hususlar
üzerinden değerlendirilerek, geleneksel nüfusçu-
luk daha açık ve gönüllü olarak savunulur hâle Merkantilizmin önde gelen teorisyenleri
gelmiştir. Kralın ihtişamı ve gücünün, tebaasının Jean Bodin (1530–1596), Barthélemy de Laffe-
sayısıyla belirlendiği eski Kutsal Kitap aforizması mas (1545-1612) ve Antoine de Montchrestien’dir
resmi doktrin hâline gelmiş ve üç yüzyıl boyunca (1575–1621). Genel olarak, dünyanın tükenmez
neredeyse hiç tartışmasız bir şekilde kabul edil- olduğuna inanıyorlardı bu nedenle nüfusu az olan
miştir (Vilquin, 2006, s. 12). Fransa için, daha büyük ve daha iyi yönetilen bir
Niccolò Machiavelli (1469–1527) gibi monar- nüfusun kral ve krallığı önemli ölçüde zenginleş-
şik mutlakiyet teorisyenleri için, bir ulusun siyasi ve tireceğini ileri sürmüşlerdir. Nüfus politikaları,
sosyal örgütlenmesinin amacı, bir halkın güç ve zen- doğurganlığı ve kontrollü göçü özendirmek ge-

56
Nüfus ve Toplum

rektiğini ve ekonomik politikaların gıdanın kendi Almanya’da, merkantilizm aşırı nüfus korkusuyla
kendine yeterliliğini sağlamaya ve yüksek katma beslenen bir anti-nüfusçuluk anlayışıyla bir ara-
değerli mamullerin ihracatına odaklanması gerek- da gelişmişti. Eleştirel merkantilistler ise dolaylı
tiğini ileri sürmüşlerdir. Nüfus artışının sadece fay- olarak, ulusal zenginliğe yeni bir tanımı getirdi-
daları vardır. Bodin, vatandaşların zengin olmaktan ler ve altın rezervleri yerine, iyi beslenen bir nü-
korkmaması gerektiğini ifade etmektedir. En kötü fus ve kazançlı istihdam olanaklarının zenginliğin
ihtimalle, ülkedeki çiftçiler yeterli gıda maddesi yeni tanımını oluşturması gerektiğini öne sürdüler
temin edemezse, devlet artan nüfustan elde edilen (Vilquin, 2006, 13). Aslında merkantilizm içinde
ilave serveti kullanarak her zaman gıda ithal ede- çok çeşitli ekoller olduğundan, merkantilizmin tek
bilir. Montchrestien, klasik Merkantilizm doktrini tip bir düşünce okulu olmadığı ifade edilmelidir.
için önemli bir ayrıntı eklemiştir. Bu doğrultuda Ütopya’nın (1516) yazarı Thomas More (1478-
zenginlik kaynağı sadece nüfus değildir. İş yerin- 1535), Platon’un durağan ve otoriteryan komü-
de nüfusun etkinleştirilmesini ve yeni bir istihdam nizmine geri dönerken; Leviathan’ın (1651) ya-
politikası için beleşçi ve aylakların belirlenmesine zarı derin kötümser Thomas Hobbes (1588-1679)
yönelik olarak geleneksel nüfus sayımının yeniden ise kolonilere göçün, fazla nüfusun tükenmesine
düzenlenmesi gerektiğini ve çalışamayanların kral- yol açacağı fikrine şüpheyle yaklaşıyordu. Çok az
lıktan gönderilmesi gerektiğini önermiştir (Vilqu- merkantilist düşünür, ulusal tarım veya uluslarara-
in, 2006, s. 12). 1666’dan sonra Colbert, üretim sı ticaretin sınırlandırılmasını ya da nüfus artışına
süreçleri için çok hassas düzenlemelerle oluşturul- bir tavan belirlemeyi kabul eder. Bu teorinin en ge-
muş bir devlet sanayi politikası ortaya koymuştur lişmiş versiyonunu ortaya koyan İtalyan Giovanni
(Charbit, 2010, s. 67). Bu dönemde ortaya çıkan Botero (1540-1617), insanoğlunun yaşamının iki
bu uygulamaları ve devletin endüstriyel üretime faktöre bağlı olduğunu ileri sürer; İnsanoğlunun
aşırı müdahalesini ifade etmek için Colbertizm teri- üreme eğilimi olan virtus generativa ve geçim imal
mini kullanılmaya başlanmıştır. etme yeteneği anlamına gelen virtus nutritiva. Nü-
17. yüzyılın sonları, mutlakıyetçiliğin ve Col- fus maksimumun üzerine çıktığında, bir dizi hasta-
bertizmin totaliter aşırılıklarına itiraz geliştiren lık (kıtlık, veba, savaş) nedeniyle azalır. Nüfusunu
hümanist filozoflar Fénelon (1651-1715), Vauban artırmak isteyen bir devlet bu nedenle ilk önce gıda
(1633-1707), Boisguilbert (1646-1714) tarafından üretimini artırmak için çalışmalıdır; nüfus artışı
öne sürülen Eleştirel Merkantilizmin ortaya çıkışına otomatik olarak bunu takip edecektir (Vilquin,
tanık oldu ve bu teori önemli ölçüde kabul gör- 2006, s. 13).
dü. Bu hümanist düşünürler, kralın nüfus fazlalığı Sonuç olarak, bazılarına göre, merkantilist
ile elde edilecek ihtişamının halkın sefaletine yol mekanizma kendi problemlerini yaratmıştır. Aşı-
açacağına ve bunun kralı sadece lekeleyebileceği- rı nüfus korkusu kıtlık ve savaşlar gibi daha sert
ne inanıyorlardı. Bu düşünürlerin, nüfusun yaşam kontrollere yol açabilirdi ancak sömürge ülkelere
standardına olan ilgileri, onları ortodoks (gelenek- doğru dış göç aşırı nüfus sorununa daha insancıl
sel) merkantilizmi yeniden düşünmeye itmiştir. bir çözüm olarak işlev görebilirdi. Bazılarına göre
Eleştirel Merkantilist düşünürler, sanayi lehine ise nüfus artışı kesinlikle devletin zenginliğini sağ-
haksız yere ihmal edilen çiftçiliğe statüsünü geri lamıştır ama merkantilizmin ortaya çıkardığı aşırı
kazandırmaya, vergi yükünü hafifletmeye, tica- sorumluluklar, kentleşme ve kapitalistleşme süreç-
retin ve malların iç pazara gidip gelme hareketini lerinin tamamı doğurganlığı olumsuz etkilemiştir
serbestleştirmeye çalışmıştır. Esasen İngiltere ve (Scheidel, 2009).

57
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

Öğrenme Çıktısı

3 Merkantilizmin nüfusa yönelik yaklaşımlarını ve merkantilizme yöneltilen eleştirileri


açıklayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Avrupa’daki nüfus yakla-


şımlarının ve nüfus hare-
Merkantilizmden esinlenerek ketlerinin uzun bir tarihsel Monarşik mutlakıyet yöne-
ekonomi ve nüfus politikala- anlatımının detayları için tim anlayışının siyaset, eko-
rını birleştirerek ortaya çıkan M. L. Baccı’nin “Avrupa’da nomi ve nüfusla ilgili anlayı-
Colbertizm’i araştırınız. Nüfus Hareketleri,” (2009, şını arkadaşlarınızla tartışınız.
İstanbul: Literatür) adlı ki-
tabını inceleyiniz.

FİZYOKRASİ: NÜFUS VE KIRSAL EKONOMİ YAKLAŞIMI


Modern anlamda sistematik bir demografik bakış açısının tarihi çok eski değildir. Popülasyonları tah-
min etmek için yapılan ilk bilimsel girişimler ancak 300 yüzyıl öncesine dayanmaktadır. Fizyokratlar yeni
geliştirilen sosyal matematikten (mathématique sociale) çok etkilenmiştir. Bu dönemde nüfus dinamiklerini
tahmin etmeye ilk cesaret eden düşünürler, nüfusun iç bileşimi ne olursa olsun, insan evriminin matema-
tiksel ve fiziksel yasalar tarafından yönetildiğine inanıyorlardı (Wattelar, 2006, s. 150).
Fizyokratlar, tarımın merkantilistler tarafından ihmal edilmesini eleştirdiler ve devlet gücünün kendi
iyiliği için sürdürülmesi gerektiği fikrini reddettiler. Onlar nüfusun refahını ve tüm insanlar için iyi bir
yaşam standardına sahip olmayı, başarılı toplumun hedefleri arasında olması gerektiğini savunuyorlar-
dı. Fizyokratlar, tarımsal verimlilik ile desteklenebilecek nüfusun büyüklüğü arasında bir ilişki olduğunu
kabul etmişlerdir, ancak bu sorunun nüfus artışını sınırlamak yerine tarımsal üretkenliği artırarak çözül-
mesi gerektiğini düşünmüşlerdi. Bu bağlamda tarım ve nüfus arasında Fizyokratların kafasındaki bağlantı
Malthus’un fikirlerine de tam aksi yönde öncü olmuştur.
Fizyokratlar tarımı, zenginliğin yegâne kaynağı olarak görmüşlerdir
ve bu inançla kırsal ekonomi ve nüfus arasındaki ilişkilerin ilk teorik
temellerini atmışlardır. Siyasi ekonomi alanında kimsenin fizyokrat-
dikkat
lardan daha fazla gerçeğe yaklaşmadığına inanan Adam Smith’e göre, Fizyokratik düşüncenin özü aslında
onlar tutarlı bir ekonomi teorisi geliştiren ekoldür. Büyük bir teorik Quesnay’ın yazılarında olgunlaşmış-
ilerleme kaydederek, toprağa dayalı sermayenin gelirine dayalı bir tır ve bu fikirlerin yaygınlaşması için
nüfus-ekonomik büyüme modeli oluşturdular – buna net ürün adını kendisi ve öğrencileri çeşitli dergi-
verdiler – bu da Marx’a artı değer kavramını geliştirmesi için ilham lerde ve özellikle de Encyclopédie’de
vermiştir. Fizyokratlar için, tarımsal üretime tabii olan nüfus; daha makaleler yayınlamışlardır.
spesifik olarak, erkek sayısı, coğrafi dağılımları ve yaşam koşulları,
arazi kirası ile belirlenmiştir. Klasik politik ekonominin düşünürleri
de (Smith’in ve daha sonra Malthus ve Ricardo’nun çalışmaları) bu fikri benimsemiştir, ancak bu fikri
ekonomik faaliyetin tüm sektörlerine kadar genişletmişlerdir. Buna göre, üretim düzeyi nüfusun büyük-
lüğünü düzenler ve ücret oranı işgücü piyasasında belirlenir. Fizyokratik hareketin lideri arasında François
Quesnay (1694-1774) ve birkaç öğrencisi vardı: Marquis Victor Riqueti de Mirabeau (1715–1789), Pierre
Mercier de La Rivière (1720–1793), Guillaume-François Le Trosne (1728-1780), Abbé Nicolas Baudeau
(1730–1792) ve Pierre-Samuel Dupont (1739-1817) sayılabilir (Charbit, 2010, s. 115-116).

58
Nüfus ve Toplum

Resim 2.4 Zenginliğin ve nüfusun kaynağı olarak tarım


Kaynak: http://apelasyon.com/Yazi/732-gecmisten-gunumuze-tarimin-toplumsal-duzen-uzerine-etkisi

Fizyokrasi, Fransız siyasal iktisatçı François Qu- Doğanın egemenliği anlamına gelen Fizyokrasi
esnay (1694-1774) ve aynı eğilimdeki başka iktisatçı- felsefesi, 1700’lerde, merkantilizmin tarımı ihmal
ların yazılarıyla olgunlaşan bir toplum ve ekonomi ku- etmesine, aralıksız savaşlara, çocuk işçiliğine bir
ramıdır. Fizyokratlar zenginliğin mübadeleden (ticari tepki olarak çıkmıştır. Fizyokratlar, tarım üzerinde
alışveriş) kaynaklandığını öngören merkantilist inancı yoğunlaşmıştır; nüfus ve tarımsal üretim arasında-
eleştirmiş ve gelişmiş çiftçilik teknikleri, mali reform ve ki ilişkilere (geçim aracı) odaklanmıştır. Nüfusun
tarım ürünlerinin serbest ticaretinin sermaye birikimi- gıda arzına bağlı olduğu fikri bu dönemde ortaya
ni, artı değeri ve genel olarak zenginliği teşvik edeceğini çıkmıştır ve artan nüfusun gıda arzı üzerindeki bas-
öne sürerek, önceliği mübadele yerine toprağa vermiş- kısını önlemenin en iyi yolunun tarımsal üretimi
lerdir. Adam Smith, yaşam koşullarını geliştirme artırmak olduğunu düşünmüşlerdir. Bu nedenle ta-
konusunda Fizyokratlar’ın özel mülkiyeti öne çıkar- rım yöntemlerinin mükemmelliğini, tarımın daha
malarını alkışlamıştır. Marx ise sermaye ile üretimin kapitalist bazda yeniden düzenlenmesini ve tarım
karşılıklı bağımlılığı, dolaşım ve artı-değer üreten ürünlerine yönelik fiyat kontrollerinin ve ihracat
bir ekonomide dağılım görüşlerini modern iktisadın kısıtlamalarının bastırılmasını şiddetle savunmuş-
hizmetine sunduğu için Quesnay’i modern siyasal lardır (Oberveek, 1973). Tarımsal verimliliği ve
iktisadın kurucusu olarak tanımlamıştır. Marx’ın bu üretimi olumsuz etkilemediği sürece nüfus artışı-
saptaması bugün oldukça yaygın biçimde paylaşıl- nın herhangi bir sakıncası yoktur. Toplumsal kal-
makla birlikte, Fizyokratlar genelde tarımsal artı değer kınmanın ve gelişmenin tarımsal üretim ve ticaret
kavramını yüceltmek ve emeğe atfedilebilecek ayrı bir olduğuna inanıyorlardı. Tarımdan elde edilecek
artı değerin varlığını fark edememekle eleştirilmişlerdir zenginliğin nüfusu besleyeceği ve artan nüfusa re-
(Marshall, 1999, 245). fah getireceği düşünülmüştür.
Fizyokratlar laissez-faire/bırakınız yapsınlar (ser-
best girişimcilik, liberalizm) olarak adlandırdıkları
bir yaklaşımı tercih ettiler ve Merkantilist sistemin
Fizyokrasi esas olarak tarımsal üretimi yü- yoğun devlet müdahalesine şiddetle karşı çıktılar.
celten bir toplum ve ekonomi kuramıdır. Dahası, Fizyokratlara göre ekonomik fazla, Merkan-
tilistlerin tercih ettiği şekilde işgücüne değil, daha

59
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

çok toprağa yatırılmalıydı çünkü sonuç olarak bu sistemde nüfus


artışı, zenginliği artıramamıştı. Bu nedenlerden dolayı, Fizyok-
dikkat ratlar dönemin mutlak hükümdarları tarafından benimsenen
Fizyokratlar tarımsal üretimle ilgili her şeye yaygın pronatalist (doğum yanlısı politikalar) müdahalelere kar-
çok özen göstermiş ve bu da nüfus sorunu şı çıktılar. Francois Quesnay gibi fizyokratlar, yaygın yoksulluk
ile işgücü ve ürünlerin pazarlanmasıyla ilgi- olmadan sürdürülebilir bir boyutun ötesinde insan çoğaltılma-
li sorunları keşfetmelerine yol açmıştır. sının teşvik edilmemesi gerektiğini savunmuştur. Birçok yönden
Fizyokratlar ilk nüfusbilim insanlarıydı. John Graunt, Edmund
Halley, William Petty ve Gregory King gibi bilim insanları tarafın-
dan geliştirilen öncü veri ve analizlerden kapsamlı bir şekilde yararlanılarak ilk kez nüfus büyüklüğünün, bü-
yüme hızının ve ölüm oranlarının sayısal değerlendirmesi mümkün olabilmişti. Adam Smith ve David Ricardo
gibi klasik iktisatçılar fizyokratlardan yoğun olarak etkilenmiştir. Toprak, üretimin üç faktöründen biriydi
ve emek ve sermayenin aksine sabit bir arza aitti. Sonuç olarak tarıma ağırlık verildiğinde kaçınılmaz olarak
emek ve sermaye girdilerine dönüşler azalacak ve dolayısıyla hem gıda üretimi hem de endüstriyel faaliyet
ölçeğinde sınırlılıklar ortaya çıkacaktır. Klasik iktisatçılar fizyokratların serbest piyasanın devlet müdahalesine
karşı optimal bir rolü olması gerektiği inancını paylaşmaktaydılar (Teitelbaum, 1988, s. 178).
Merkantilizm okulundan kopan bir tarihçi olan Richard Cantillon (1680–1733), gerçek zenginlik kay-
nağının toprak (emek yoluyla) olduğunu belirtmiştir. Cantillon’a göre, toprak sahipleri ekonominin, emeğin
ve nüfusun dizginlerini elinde tutar. Toprağa yapılan ekonomik yatırım (tarım, hayvancılık veya olanaklar),
geçim hacmini, işgücü talebini ve dolayısıyla maksimum potansiyel nüfus artışını belirler. Cantillon ayrıca,
belirli bir geçim miktarı için nüfus büyüklüğünün yaşam tarzına göre belirlendiğini de belirterek, aşırı tüketi-
me alışkın bir nüfusun, tutumlu bir nüfus kadar artamayacağını da belirtmektedir (Vilquin, 2006).

Öğrenme Çıktısı

4 Fizyokratların nüfusa yönelik olarak geliştirdikleri argümanları açıklayabilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Fizyokrasinin nüfusa ilişkin


yaklaşımının detayları için Fizyokratların etkilediği
David Hume’un nüfus hak- M. Çağlayandereli’nin Nü- klasik ekonomistlerin nüfus
kındaki görüşlerini araştırınız. fus Sosyolojisi (2019, İstan- hakkındaki görüşlerini ar-
bul: Detay Yayıncılık) adlı kadaşlarınızla tartışınız.
eserini inceleyiniz.

ERKEN MODERN NÜFUS ANLAYIŞLARI: DEVLETİN NÜFUSU OLARAK


ULUSLAR
Devlet politikalarının temeli ve hakemi olarak nüfusa verilen önem, erken modern yazarların sayım ve
nicel araştırmaya büyük bir ivme kazandırmasını sağlamış görünmektedir. Ancak Graunt ve takipçilerinin
çabalarına rağmen, 1650 ve 1800 yılları arasında nüfus matematiğinin çok yavaş geliştiği ve devletlerin
veri toplamadaki rolünün dönemin sonuna kadar ciddi olarak söz konusu olmadığı bilinmektedir. Bu tür
kurumsal gelişmeler, nüfusun sadece bir hükümdarın veya ailenin egemenliğinin bir parçası olmadığı, aynı
zamanda her birey için yasal ve sosyal denetimlerin sağlandığı bir yönetimsellik anlayışının söz konusu
olduğu bir devlet fikriyle de uyumludur (Keager, 1991).

60
Nüfus ve Toplum

Nüfus, geç on yedinci yüzyıldan önce yaygın değerlendirme yöntemleri geliştirdiler. Malthus, o
bir terim değildi; bu tarihten sonra ortaya çıkışı güne kadarki İngiliz demograflarının çalışmalarını
insanlar arasında ayrım gözetmeyen ve bireyleri çok iyi tanıyordu. Makalesinin altı baskısı boyunca
ortak bir gövde olarak ifade etmek için kullanılan Richard Price’ın yazılarını yoğun bir şekilde kul-
“çokluk” terimi için daha kritik bir referans olarak lanmış ve Joshua Milne’den oldukça etkilenmiştir
gelişmiştir. Nüfus üzerine yazan pek çok 18. yy. ya- (Scheidel, 2009).
zarı, bir bütün olarak insanlık için genel, evrensel Doğurganlık 18. hatta 19. yy. boyunca demograf-
ve tek tip bir ölümlülük düzeninin varlığına ina- lar arasında popüler bir konu olmaktan çok uzaktı.
nıyordu. Mümkün olduğunca çok bilgi toplayarak Bu, kısmen veri eksikliğinden ve kısmen doğur-
ve derleyerek, ölüm yasasının altında yatan şeyin ganlığın kendisinin verili bir şey olarak kabul edil-
keşfedilebilir olduğuna inanıyorlardı. Teolojik gü- mesinden kaynaklanmıştır. Bu nedenle mortalite
dülerin yanı sıra Aydınlanma sürecinde bu tür bir ile ilgili durumun aksine, doğurganlık çalışma-
ideoloji de etkili olmuştur. Malthus’un verilerini larında gerçek bir teknik veya analitik ilerleme
sık sık kullandığı Süssmilch de insan ölümlülüğü sağlanamamıştır. 19. yy.a kadar kullanılan en ay-
konusunda evrensel bir kanun arayışı içindedir. rıntılı doğurganlık indeksi yıllık doğumların yıllık
Çoğu Avrupa ülkesinin alışkanlıkları elbette bir- evliliklere oranı şeklindeydi. Hollandalı demograf
birine çok benzediği için buradaki nüfus kayıtları- Willem Kersseboom tarafından icat edilmiş olan bu
nın aynı sonuçları vermesi beklenmektedir. Ancak, indeks yaygın olarak hem kesitsel bir ölçü olarak
Süssmilch zaman zaman tesadüfe çok fazla güve- hem de belirli bir evlilik kuşağı içinde kullanıl-
nerek, genel olarak tüm ülkelerde değişmez bir maktaydı. Belirli bir yıl içinde ham doğum ora-
ölümlülük yasası olduğunu varsayarak hata etmiş- nı, ham evlilik oranı ve sabit bir nüfus varsayarak,
ti. Görünen o ki tam tersine, ölümlülük eğilimleri ortaya çıkan sonucu ortalama tamamlanmış aile
son derece değişkendir; aynı ülkenin farklı yerle- büyüklüğü olarak kabul ediliyordu. 18. yy. boyun-
rinde de çok farklı olabildiği gibi, belirli sınırlar ca durağanlık varsayımı, yaşam tablolarının geliş-
içinde insanın değiştirme gücü olan koşullara bağlı tirilmesi ve yorumlanmasının merkezî bir özelli-
olduğu da açıktır. Bu yönüyle ”tüm dünya” için ğiydi. Örneğin, Süssmilch, özellikle bu endeksi bir
bir yaşam tablosu oluşturmaya çalışmak da teknik demografik barometre türü olarak görmüş; hü-
bir yanılsamadır ve hiçbir demografik önemi yok- kümetlerin nüfusun artıp azaldığı ya da sabit mi
tur. Bu dönemde istatistik üzerine çalışanlar tüm kaldığını belirlemek için kullanması gereken bu
ülkeler için genel bir mortalite ölçütü elde etmek endeksi sıkça kullanmıştır ancak hiçbir yerde bu
için çaba göstermiştir. Ancak bu yararsız bir pozi- prosedürün altında yatan varsayımlardan bahset-
tivist eğilim olarak kalmıştır (Behar, 1987). Bu ge- memiştir (Behar, 1987, s. 276).
nellemelerin demografik tedbirlere ne tür katkıları İlk modern devlet teorilerini ortaya atan Hob-
olabileceği de tartışmalıdır. bes, Locke ve Machiavelli gibi siyasetçi, tarihçi ve
hukukçular genellikle devletin temeli olarak geniş
bir nüfusun önemi hakkında birçok şey yazmışlar-
dır. Nüfusa yönelik bu bakış, nüfusu doğal (ve çoğu
yazar için, bu ilahi bir sonuçtu) düzenin bir ifade-
dikkat
si olarak ve acil pratik konularda devletlerin gücüne
On yedinci ve on sekizinci yüzyıl nüfus arit-
(savaş, emek, vergi geliri), nüfusun yaptığı katkı rolü-
metiğinin, başta yaşam tablosu olmak üzere
nün ötesine geçmiştir. Devletlerin sadece doğal hak
kapalı modellerin ilk geliştirildiği ve uygulan-
ve ilişkilerin teşvik edildiği ya da en azından nüfus
dığı bağlamı sağladığını hatırlamak önemlidir.
kontrol ve dengelerinin devletin izin verdiği yer-
lerde büyüyüp güçlendiğine inanılıyordu. Dengeli
nüfus artışı ve dağılımı ise politikaların gerçekten
On sekizinci yüzyılda aralarında demografik evrensel düzene uygun olup olmadığının bir işareti
analiz açısından ayrıntılı yaşam tabloları da olan veya ölçütü sayılıyordu. O dönemde birçok yazar bu
bir dizi yeni teknikler keşfedildi. Bu araçların ge- ölçütü Orta Çağ ve Kutsal Kitap’a uygun anlamda da
liştirilmesine katkıda bulunan matematikçiler, anlamaya devam etmiş ve nüfustaki doğal artışı ilahi
hekimler ve uygulayıcılar da yeni veri toplama ve iyiliğin kanıtı olarak görmüştür. İnsanların çoğalma-

61
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

ya ilişkin bilinçli seçimleri ve tercihlerinin, her za- hinin ikinci önemli simgesi olarak kabul edilebilir.
man toplumla veya devletle bir uzlaşma unsurunu Teoloji ve demografiyi birleştirme çabaları nede-
içermesi gerektiği düşünülüyordu. Machiavelli’den niyle Süssmilch yabancı ülkelerde Alman peygam-
Rousseau’ya kadar mutlakıyetçiliğin eleştirisi, han- ber olarak tanınmıştır. Evrenin biyolojik yasalarını
gi kolektif unsurun bağlılığı hak ettiğine ve grup çağının filozoflarından çok daha fazla araştırmış ve
üyeliğinin ilkelerinin ne olduğuna karar vermenin selefleri Graunt, Petty, King, Arbuthnot, Derham
bireysel bilinçli bir seçim meselesi oluşunu ortaya ve Nieuwentyt’in katkılarını kabul etmiştir. Süss-
çıkarmıştı. Bu nedenle, devletlerin nüfusu, sonuçta milch için doğum ve ölümler üzerinde çalışmak,
üremeye dayalı olarak tanınan bir olgu iken, insan- Yaratılış ayetinde ilan edilen ilahi kararların daha
lar arasındaki grup ilişkilerinde siyasetin gerçekleri doğru anlaşılmasına yol açmaktadır. Süsmilch’in
daha acil ve pratik bir öncelik kazanmıştır. Erken düşünceleri 18. yy. ilahiyatçıları ve dahası aynı
modern düşünürler, çoğu zaman doğurganlığı teş- yüzyılın bilim insanlarının çok ötesindedir. Al-
vik eden İncil’deki yaptırımlara dikkat çekseler de manlar, temelde demografik olayları ilahi düzen
yine de nüfus kompozisyonu ve dağılımının öne- açısından açıklamaya çalışan Süsmilch’i, kendisi-
mine çok daha fazla önem veriyorlardı. Üreme ni nüfus tartışmasına adamış ilk düşünür olarak
bağlamı olarak aile varsayılıyordu ancak bu yazılar- kabul etmektedirler. O, Tanrı’nın bir dengeyi ko-
daki birincil önem, bir otorite biçimi olan Devlete rumak için evlilik oranı ve doğurganlık oranını
üyeliğe ve onun düşmanlarına verilmiştir (Kreager, azalttığına ya da ölüm oranını attırdığına ya da
1991, s. 211). ortalama ömrü kısalttığına inanıyordu. Birkaç on
İngiltere’de 17. yy’ın ortalarında Thomas Browne yıl sonra Malthus’un nüfusa yönelik olumlu kont-
ve James Harrington gibi düşünürler, nüfus gelişim rolleri savunacağını yakından tahmin eden Süss-
dinamikleri hakkında matematiksel olarak birtakım milch, nüfus dengesinin üç kaynaktan birinden
analizlere girişmişlerdi. Ancak, demografinin gerçek kaynaklandığını savunmuştur: Evlilik oranı, do-
kurucu figürleri olan John Graunt, William Petty ve ğurganlık oranı veya ölüm oranındaki artış. Ona
Sebastian le Prestre de Vauban 17. yy. sonuna doğru göre tüm bu faktörler, dengeyi korumak için Tanrı
eserlerini vermeye başlamıştır. 18. yy. demografla- tarafından kararlaştırılmaktadır (Pearson, 1978:
rı bu üç öncünün başlattığı geleneğin içinde kaldı 314). Süssmilch, çok eşliliğin doğurganlığı azalt-
ve Avrupa, gerçek ya da hayali nüfus azalması riski tığını gösteren argümanlar üretmese de tek eşliliğin
konusunda hararetli bir tartışmanın merkezi hâline düzenlenmesinde ilahi bir tedbirin olduğunu, onun
geldi. Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau, Marquis için artan ve çoğalmayı ilahi bir düzende yürütmek
de Condorcet, ve Jean-Baptiste Moheau gibi yazarlar için tek tatmin edici yolun tek eşlilik olduğunu öne
bazen kötümser bazen de iyimser iki kamp arasında sürmüştür. 19.yy.ın ilk yarısındaki düşünce atmos-
gidip gelerek, optimum bir nüfus için ortak bir ara- ferindeki iki önemli eğilim Süssmilch’in fikirleri-
yışa girmişlerdi (Wattelar, 2006, s.150). nin gelişimini etkilemiştir: Fransa ve İsviçre’deki
antiteolojik hareketin güçlenmesi ve İngiltere’de
başlayıp kıta Avrupa’sına yayılan insan yaşamının
değeri hakkındaki anlaşmazlık. Her iki gelişme
de dikkatlerin demografi disiplinine odaklan-
dikkat masına neden olmuştur. Dahası bu iki gelişme
John Graunt’ın 1662’de Londra’da yazdığı Süssmilch’in sonraki çalışmalarında etkisini gös-
“Doğal ve Politik Gözlemler” adlı eseri de- termiştir. Özellikle Schräder’dan Ferrière’e kadar
mografide istatistiksel yöntemleri uygulama
olan tüm bilim insanlarında “doğal” düzen “ilahi”
girişimlerinin başlangıcı olarak kabul edilir.
açıklamaların yerini almıştır. Schräder’in kitabının
başlığı, o dönemde meydana gelen değişiklikle-
ri anlatmak için çok çarpıcıdır: Doğa Yasalarının
1741’de yayınlanan J. P. Süssmilch’in “İnsan İnsanlığın Yaşamı ve Ölümüne Pratik Uygulanması
Irkında Doğum, Ölüm ve Yayılma ile Görülen De- (Hecht, 1987: 43). Fransa’da Eichoff gibi yazarlar
ğişimlerde İlahi Düzen” adlı kitabı, demografi tari- Süssmilch ile doğum, üreme ve ölüm gibi insanlar

62
Nüfus ve Toplum

arasında meydana gelen demografik gelişmelerin Örneğin Petty’nin Siyasi Aritmetik (1690) adlı
şansa göre değil, yerleşik, evrensel sabit bir düze- çalışması arazi ve nüfus açısından İngiltere, Fran-
ne göre işlediği konusunda hemfikirdi; ancak o bu sa ve diğer bazı küçük ülkeleri karşılaştırmaktadır
düzene ilahi düzen olarak atıfta bulunmuyordu. (Kreager, 1991, s. 220).
Daha sonra, Annales de Statistique adlı derginin Petty’nin 1682 yılında yazdığı makale bir bü-
editörü olan Ferrière, herhangi bir teolojik tartış- tün olarak krallık ile ilgili olarak Londra için en
maya girmekten kaçınarak, demografik değişim- iyi nüfus büyüklüğü sorusunu ele almaktadır. Bu
lerde sadece doğa yasalarının etkili olduğuna atıfta amaçla, biri Londra’nın o anki nüfusunu 17 kat
bulunmuştur (aktaran Francisco, 1996, s. 50). büyüterek (Petty’nin 670.000 olarak koyduğu) ve
Tabii ki Aydınlanma döneminde ilahi hukukun diğeri de bu toplamın 17/1’ine kadar küçülterek iki
önceliği bir dereceye kadar geri çekilse de kökleşmiş “abartılı varsayım”a dayanarak hesaplamalar yapar.
değerlerin doğal temeli zarar görmedi. Fizyokratik Petty, nüfus büyüklüğünü ve büyümeyi kökleşmiş
yazılar, örneğin “nesil” meselesiyle ilgilenmeye de- değerler ile doğal ve ilahi düzenin kanıtı olarak de-
vam etmişlerdi, ancak toprağın üretken gücündeki ğerlendirirken, aynı zamanda devletlerin gücünün
kökleşmiş değerleri yeniden konumlandırdılar. Bu veya gelişiminin de kendi nüfusu içindeki stratejik
dönemdeki düşünürlerin nüfus anlayışındaki doğal dengelerin sonucu olduğunu göstermeye çalışmış-
ve ilahi hukuka uygunluğu konusundaki ısrarı, bi- tır. Özellikle nüfusun dağılım şeklinin, Londra’nın
lindiği gibi, devletlerin sadece ulusal ve ahlaki geli- büyümesinin ve üretim kapasitesinin, azaltmadan
şimle tutarlı bireysel seçimleri teşvik eden ekono- ülkeyi güçlendirdiğini göstermekten endişe du-
mik ve refah politikalarını sürdürmeleri gerektiğine yuyordu. Petty’e göre, vaftizlerin (doğumların)
vurgu yapmaktır (Wattelar, 2006). mezarlara (ölümlere) oranı ve cinsiyet oranı gibi
indeksler, İngiliz nüfus eğilimlerinin doğal denge-
Erken modern nüfus teorilerindeki en büyük
lere dayandığını ve Tanrı’nın iradesine uyduğunu
değişiklik ve bu teorilere yapılmış en büyük katkı
doğrulamaktaydı. İngiltere’de kasabalar az ya da
hiç şüphesiz, doğurganlığın toplumsal bir temelde
çok sağlıklı olduğundan, bireylerin yaşayacakları
ele alınmasıdır. Kendisinden önceki Johann Süs-
en iyi yerleri hesaplayabildiği ve hangi hastalıkların
milch (1761) ve sonraki Karl Marx (1867) için
yıkıcı olduğu konusunda bir yöntem gelişmesine
olduğu kadar Thomas Malthus (1798) için de in-
yardımcı olmuştur. Graunt’a göre nüfus, sağlık ve
san doğurganlığı, doğanın olgularından biriydi.
ticaret arasındaki ilişkilerdeki dengeler ve denge-
Modern öncesi dönemde sürekli bir bebek akışının
sizlikler, yerel nüfus dağılımlarının, örneğin, bazı
sonuçları övülse de yerilse de nüfusa bakışın kendisi,
politik ve sosyal grupların eski Londra şehrinden
toplumsal etkileşim alanının ötesinde ve sorgulanma-
Westminster’a batıya doğru göç tercihini etkileye-
yan bir kaynaktan gelmekteydi (Outhwaite, 2008).
bilecek dinamiklerdir. Graunt’un gözlemleri, Petty
ile üye oldukları Kraliyet Cemiyeti’nin ilk günle-
William Petty ve John Graunt rinde yapılan bilimsel çalışmaların karakteristik
17.yy. ortalarında hem Graunt hem de Petty özelliğiydi. Bacon’ın yöntemi izleniyordu ancak
devletlerin gücünü insanlardaki doğal becerilere yeni bilimsel yaklaşımlar eski toplumsal düzenin
dayandırmaktaydı. Her ikisi de beden siyasetinde değerleri ve sembolizmi içinde ve bu değerlerin
simetri modelini, devletlerin göreceli büyüklüğü- erdemlerini göstermek için kullanılıyordu ancak
nü veya gelişimini analiz etmek için çerçeve ola- araştırma yöntemleri açısından bu değerlere tam
rak kabul etmişti. Aynı zamanda düzeni korumak olarak bağlı değillerdi (Kreager, 1991, s. 222).
ve komşuları ile başarılı bir şekilde rekabet etmek Bir nüfusa üyelik politikası kendi başına izo-
isteyen devletler için hangi dengelerin stratejik bir le bir konu olarak görülmemiştir. Gördüğümüz
değere sahip olduğunu belirlemek için bir araç üzere, nüfus politikaları ve doğal dengeler sadece
olarak nicel bazı soruşturmalar geliştirmişlerdi. bireylerin, ailelerin ve ait oldukları daha geniş top-
Demografik alternatifler hem Graunt hem de Petty lulukların siyasi hak ve sorumluluklarının düzen-
tarafından bir devletin nüfus kompozisyonu ve da- lenmesinde değil, aynı zamanda ticaret, tarım ve
ğılımını iyileştirmek amacıyla değerlendirilmiştir. savunma gibi konuların düzenlenmesinde de temel

63
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

olarak düşünülmüştür. Nüfusunun üyelerini askerî İkincisi, ilk defa çok sayıda sosyal verinin yorum-
ve ekonomik ilişkilerde en uygun dengeleri elde lanmasına yönelik olarak orantılı tahminler için te-
etmesini sağlayacak şekilde genişletebilen, dağıta- mel matematiksel/istatistiksel yöntemi uygulamıştır.
bilen ve konuşlandırabilen bir devletin, komşula- Graunt’un yöntemi onun çok güçlü yanını öne
rından daha büyük bir güç hâline gelmesi muhte- çıkarmıştır çünkü onun yöntemi zaman serile-
mel kabul edilmiştir. Nüfusun etkililiğiyle ile ilgili rindeki frekansların gözlemi kadar, veri kütlele-
böyle arzu edilen bir sonuç, etkili bir siyasi toplu- rinden düzenliliklerinin de incelenmesine olanak
luk kurulmasını daha da büyük bir öncelik hâline sağlar; bu tür düzenlilikler ne küçük sayılara uy-
getirmiştir. Erken modern düşünürlere göre, birey- gulanan soyut matematik yoluyla ne de tamamen
ler devleti koruyan ve geliştirecek düzenlemelere nitel bilgiler kullanılarak görülebilir. Graunt’un
destek verdiklerinde ancak bireyler kendi eylemle- Doğal ve Siyasi Gözlemler (1662) adlı çalışması de-
rini ve kendi çıkarlarını ilerletmenin en iyi yolunu mografinin başlangıcının entelektüel ve kurum-
seçmiş olurlardı. Devlet politikalarının temeli ve sal bağlamı ile ilgili olarak çok önemlidir. Adına
hakemi olarak nüfusa verilen önem, erken modern Doğa Felsefesi denilebilecek etkili bir bilim felse-
yazarlar tarafından nüfus sayımına ve nicel sorgula- fesinin etkinliğinin harekete geçirilmesi ve dünya
maya büyük bir ivme kazandırmış olabilir. Ancak, çapında bilimsel tutumu somutlaşan bilimsel bir
Graunt ve takipçilerinin tüm çabalarına rağmen, kurum olarak İngiliz Kraliyet Cemiyeti’nin ku-
1650 ve 1800 yılları arasında nüfus matematiğinin rulması çok önemli adımlardı. Böylece demog-
çok yavaş geliştiği ve devletlerin veri toplamadaki rafi, Bacon, Boyle, Harvey, Hobbes, Newton ve
rolünün, dönemin sonuna kadar ciddi olarak baş- Petty gibi önde gelen filozoflar ve bilim insanları
lamadığı bilinmektedir. Bu tür kurumsal gelişme- tarafından şekillendirilen olağanüstü entelektüel
ler, nüfusun sadece bir hükümdarın veya ailenin bir hareketin ortasında doğmuştur. Ancak şaşırtı-
bir parçası olarak düşünülmediğini, aynı zamanda cı olan; çok önemli felsefecilerin ve bilim insan-
her birey için yasal ve sosyal denetimler tarafından larının yaşadığı bir dönemde nüfus bilimin ge-
yönlendirilen bir birimi olduğu devlet fikrini güç- liştirilmesi çalışmalarının ana akım filozoflardan
lendirdiğini göstermektedir (Kreager, 1991). değil Graunt gibi bir amatör zihinden çıkması-
Kısaca demografi, öncelikle nüfusun büyüklü- dır. Graunt’un söylemi Baconcı felsefeye uygun
ğü ve yapısının düzeyleri ve eğilimleri açısından metaforlardan bazılarını (yani gözlemler, doğal
nüfusun özelliklerini tanımlamak amacıyla de- tarih) içerir. Ancak, demografinin kendi söylemi-
mografik analizin gövdesi olarak bilginin sistema- nin (yani vaftiz, defin ve çeşitli cinsel terimler)
tik bir şekilde toplanması ve işlenmesi biçiminde inşası için önemli hâle gelen kavramlar, daha çok
tanımlanabilir. Bu açıdan bakıldığında, bugün edebi anlamda kullanılmıştır. Böylece Graunt’un
ortalama bir demografın çalışma tarzı Grauntçı söylemi “doğal felsefe” söylemine katkıda bu-
metodolojilerle benzeşmektedir. Graunt’un kitabı lundu çünkü o, demografik bir söylemin parçası
Doğal ve Siyasi Gözlemler sıradan bir kitap değil- hâline gelen operasyonel kavramlar oluşturmuş-
dir çünkü üç yüzyıldan fazla bir geçmişe sahip de- tur. Graunt’un araştırma sonuçlarının yararlarıy-
mografik ilk metindir. İkinci olarak, Doğal ve Si- la ilgili iki konuya dikkat çekmek gerekir: Birin-
yasi Gözlemler uzun zaman önce güvenli bir bilim cisi, Doğal ve Siyasi Gözlemler eseri, o zamandan
olarak demografinin köşe taşı olarak rüştünü ispat beri demografinin kalbi hâline gelmiş olan çeşitli
etmiştir (Francisco, 1995). konuları ele almıştır. İkincisi ve daha önemlisi,
Graunt’un sorgulama yöntemi iki noktada döne- Graunt’un çalışmaları dört farklı ve yeni araştır-
min klasik Baconcı metodolojisinin ötesine geçmiş- ma tekniğine yol açmıştır: anket verileri, ölüm
tir ve bu açıdan çok önemlidir: Birincisi, Graunt, istatistikleri, nüfus artışının incelenmesi ve cinsi-
günümüzde açıklayıcı istatistikler olarak bilinen yet oranlarının istikrarına odaklanan istatistiksel
şeye yol açan bir araştırma programı tasarlamıştır. testlerin geliştirilmesi (Francisco, 1995).

64
Nüfus ve Toplum

Öğrenme Çıktısı

5 John Graunt’un demografi disiplinine metodolojik katkılarını açıklayabilme

Araştır 5 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Erken modern dönem 18.


yüzyıldaki tarım ve nüfus Aydınlanma ve moderni-
Herbert Spencer’ın nüfusun
sorunlarının detayları için tenin nüfus anlayışında ne
gelişimine ilişkin argüman-
şu linkteki videoyu izleyiniz: tür gelişmeleri hazırladığını
larını araştırınız.
https://www.youtube.com/ arkadaşlarınızla tartışınız.
watch?v=qK3JhlENwnw

KLASİK İKTİSATÇILAR VE NÜFUS yüksek nüfus artışı daha derin bir sorunun, yok-
SORUNUNA YAKLAŞIMLAR sulluğun bir belirtisidir. Yüksek nüfus artışı yoksul-
Bilindiği üzere, nüfus ve ekonomi dinamikleri luğu koruyarak arazinin verimsizleşmesi ve çevre-
arasında sıkı bir ilişki söz konusudur. Her bir ik- nin bozulmasına katkıda bulunabilirken, bu temel
tisat teorisi nüfus olgusunu kendi bakış açısından neden değildir. Her teorinin kendine has bir gücü
değerlendirir. Her bir iktisat teorisinin nüfusa bak- vardır. Neoklasik iktisatçılar kaynak tahsisi konula-
tığı lens farklıdır. Nüfus artışı her bir ekonomi ve rını ele almakta, klasik iktisatçılar ölçek sorunlarına
gelişme teorisi açısından farklı bir anlama sahiptir. odaklanmakta, bağımlılık teorisyenleri ise dağıtım
Örneğin, 18. yüzyıldan itibaren neo-klasik iktisatçı- sorunlarını ele almakta oldukça güçlü analizlere sa-
lar nüfusu piyasa ilişkileri üzerinden değerlendirir- hiptir (Jolly, 1994, s. 83, 85).
ken, klasik iktisat teorisi nüfusu, sürdürülebilirlik, Serbest piyasa kapitalizminin öncü figürü klasik
taşıma kapasitesi ve sınırlı kaynaklar açısından ele iktisatçılardan Adam Smith (1723-1790), Ulusların
alır. Klasik iktisat teorisine göre, kaynakların sabit Zenginliği adlı eserinde, nüfus artışının mekanik
olduğu bir toplumda verimliliğin ve kaynakların olarak açıklanmasının sonunu getiren bir teori ge-
azalmasının nedeni, nihai olarak yüksek nüfus liştirmiştir. Ona göre, mal üretiminin talep odaklı
artışıdır. Buna göre, belli bir nüfusun üzerindeki olması gibi, nüfus değişimleri de ücretlerin arz ve ta-
nüfus bölgenin taşıma kapasitesini aşar ve bu da lep arasında dengelendiği bir işgücü piyasasına daya-
o çevrenin bozulmasına yol açar. Nüfus artışının lıdır. İşgücü sıkıntısı, maaşların artmasına ve evlilik
ekonomiyi nasıl etkilediği serbest piyasa politika- ve doğurganlık oranlarının artışı üzerinde zincirleme
larının etkili olup olmadığına bağlıdır. Verimli bir bir etkide bulunacaktır. Malthus, Adam Smith’in bu
pazarda, nüfus artışı inovasyonu ve ileri teknolo- yaklaşımını büyük ölçüde benimsemiştir (Vilquin,
jileri teşvik etmeye hizmet edebilir. Çarpıklıklarla 2006). Gerçekten de Smith için, nüfus artışı bile pi-
dolu bir ekonomide ise yüksek nüfus artışı çar- yasanın eğilimlerine göre ayarlanabilirdi. Buna göre,
pıklıkları şiddetlendirebilir. Klasik iktisatçılar için ekonomik büyüme maaşları artıracağından insanlar
yüksek nüfus artışı, arazilerin verimsizleşmesine için daha erken evliliği teşvik ederek ve ölüm oranını
ve çevrenin bozulmasına neden olan bağımsız fak- azaltarak nüfus artışlarına katkıda bulunabilecektir.
tördür. Doğal olarak, dünyanın sınırlı kaynaklara Bu şekilde ortaya çıkan işçi fazlalığı; maaşları düşüre-
sahip olması nedeniyle nüfus artışı insanların refa- rek, ölüm oranını artırarak ve doğurganlığı azaltarak
hı için bir engeldir. Her bir fazladan kişi, ek sabit nüfus artışını makul bir şekilde kontrol edebilecektir
kaynakları tüketir. Bağımlılık teorisyenleri içinse (Teitelbaum, 1988, s. 178).

65
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

Malthus’tan önce Adam Smith, 1776 yılında, işgücüne olan talep azalacaktır ve nüfus artışı
kaynaklar ile demografik gelişim arasındaki ya- kontrol edilecektir. Geçim sıkıntısı, çok yoksul
kın bağlantı ile ilgili şu ünlü tespiti yapmaktadır: durumdaki sosyal grupları bile vurabilir ve ölüm
Her hayvan türünün sayısı geçinme imkânlarıyla oranlarını artırabilir (Charbit, 2010, s. 125).
orantılı olarak doğal bir şekilde artar ve hiçbir tür David Ricardo da nüfus ile ilgili benzer bir ar-
bunun ötesinde bir artış gösteremez. Smith geçinme gümana sahipti. Ricardo’nun analitik yaklaşımı,
derken, şüphesiz hayatta kalmak için gerekli te- normatif bir pazar sistemi modeli oluşturmasıyla
mel maddi zorunlulukları ve her şeyden önce de sonuçlanmıştır. Böylece emek-ücret bağlantısının
yiyeceği kastetmiştir. Birkaç on yıl sonra, Malthus ve sermaye birikiminin nüfus üzerindeki etkisini
bu tespiti tekrarlayacaktır: Yiyecek, insanın var ol- genişletmiştir. Ricardo, işgücüne olan talebin art-
ması için gereklidir ve nüfusun gücü, dünyanın, in- masının ücretlerin artmasına yol açtığını, ancak iş-
sanın geçinebilmesini sağlama gücünden son derece gücü arzındaki artışla birlikte ücretlerde bir düşüş
büyüktür. Bu fikre, David Ricardo da katılmıştır: olacağını belirtmekteydi. Sonuçta, ücret seviyesi
Emekçi sınıfların çok az sayıda isteklerinin olduğu de nüfus artışına ve sermaye birikimine bağlı olan
ve bu sınıfların en ucuz yiyecekle yetindiği ülkelerde, işgücü arzına bağlıydı. Ona göre nüfus, kendisini
halk çok büyük talihsizliklere ve sefilliklere açıktır. istihdam etmek için gereken desteklerin kullanıla-
Ayrıca, Ricardo, Amerika’da demografik büyüme- bilirliğine göre düzenlemiştir. Böylece, nüfus ser-
yi hızlandıran ve Avrupa’da yavaşlatan unsurun, maye birikim oranının artmasına veya azalmasına
yiyecek fiyatının Amerika’da düşük, Avrupa’da bağlı olarak artacak veya azalacaktır. Sonuçta böyle
yüksek olmasından kaynakladığı tespitini yapmış- bir düzenleme, emek talebinin ve arzının eşit ola-
tır (Bacci, 2009, s. 44). cağı ve sermaye birikiminin duracağı bir duruma
Adam Smith’in ve klasik ekonomistlerin nüfus yol açacaktır. Azalan gelir yasası uyarınca, o zaman,
ve ekonomik analizleri, Malthus’un gelecekteki herkes sadece geçim ücreti alacağı için evrensel
nüfus-ekonomi analizleri ve genel olarak nüfus yoksulluk olacaktır. Ricardo’ya göre, doğal şartlar
analizleri için temel oluşturmuştur. Emek tale- altında, sefalet ve yoksulluk kaçınılmazdır (Vilqu-
bi (fizyoratlar için tarımsal üretim), nüfus arzını in, 2006). Ricardo’nun bölüşüm kuramı, üç ana
da düzenlemektedir. Ekonomik koşullar elverişli varsayıma dayanmaktadır. Bunlardan birincisine
olduğunda, işverenler üretim talebini karşılamak göre, ekonomide azalan verimler yasası geçerlidir.
için daha fazla işgücü istihdam etmeye çalışıyor- Çünkü, tarım arazisi ne sınırsız miktardadır ne de
lardı. Emek talebi (üretim) büyüklüğü kısa vadede niteliğinde bir türdeşlik vardır. İkincisi, Ricardo
sabit olan bir nüfusla karşı karşıya olduğunda ise ücretler ne zaman asgari geçim düzeyi üstüne çı-
işgücü piyasasındaki arz ve talep yasası ücretlerin karsa nüfusun hızla artacağını ve ne zaman ücretler
yükselmesine neden olacaktır. Bu durumda işçiler bu düzeyin altına düşerse nüfusun da düşeceğini
daha erken evlenmeye teşvik edilecektir ve eğer iddia eden Malthusçu nüfus yasasını kabul etmek-
evlilerse, çocuklarının kazanabileceği ekstra ücret- tedir (Öztürk, 2010, s. 63).
lerden faydalanmak için doğurganlıklarını artır- Geriye dönüp bakıldığında, gelişmeler kla-
maları teşvik edilecektir. Bu durum, kapitalizmin sik iktisatçıların beklentilerinin yanlış olduğunu
erken dönemlerinde (Smith ve Ricardo gibi dü- kanıtlamıştır. Ancak, klasik iktisatçıların hiçbiri,
şünürlerin teorileri ilk elden gözlemlerine daya- ekonomik faaliyetlerin kömür gibi hammaddelere
nıyordu) çocuklar çok erken yaşlarda çalıştırıldığı kayması, toprağın tarımsal verimliliğinin artması,
için, yalnız kırsal dünya için değil, endüstri için ölüm oranını düşmesi ve nihayetinde evlilik içinde
de geçerliydi. Böylece üretime tepki olarak nüfus bilinçli doğurganlık düzenlemesiyle doğurganlığın
artmıştır. Buna karşılık, ekonomik durum kötü- düşmesine neden olan sanayi devrimini tahmin
leşirse (evlilik yaşındaki artış ve evlilikte doğum etmiyordu (Teitelbaum, 1988). Öte yandan, be-
kontrol tekniklerinin de geliştirilmesi sayesinde) lirtmek gerekir ki, 19. yy.ın sosyalist fikirlerinden

66
Nüfus ve Toplum

esinlenen ve 20. yy.da ortaya çıkan bağımlılık ekolünün teorisyenleri ise nüfusu politik ekonomi koşulları
ve toplumun yapısı perspektifinden hareketle analiz eder bu ekolde nüfus ara bir değişken olarak görülür.
Bağımlılık ekolüne göre, kapitalist ekonominin politik koşullarında kaynakların eşitsiz dağılımı veya yok-
sulluk, arazilerin verimsizleşmesine, çevrenin bozulmasına ve yüksek doğum oranlarına neden olur. Nüfus
artışı bu teorilerin her birinde farklı bir role sahiptir. Sonuç olarak, neoklasik iktisatçılar verimli piyasaları
savunurlar, klasik iktisatçılar ise düşük doğurganlığı savunurlar, bağımlılık teorisyenleri gelir eşitliğini ve
kaynakların yeniden dağıtılmasını savunmuşlardır.

Öğrenme Çıktısı

6 Adam Smith’in nüfus konusundaki analizlerini açıklayabilme

Araştır 6 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Klasik iktisatçıların nüfus


hakkındaki görüşlerinin de-
Malthus’un klasik iktisat an-
John Stuart Mill’in yaşam tayları için Adam Smith’in
layışının nüfus anlayışından
standartları ve nüfus kura- Milletlerin Zenginliği (2006,
hangi noktalarda etkilendiği-
mını araştırınız. İstanbul: Türkiye İş Bankası
ni arkadaşlarınızla tartışınız.
Yayınları) adlı klasik eserini
okuyunuz.

67
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

1 Platon ve Aristoteles’in nüfusa ilişkin


yaklaşımlarını açıklayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Antik Yunan’da Nüfus


Yaklaşımları

Platon’a göre, doğurganlık tamamen toplumsal bir işlev olduğu için, bunu tek başına devletin organize etmesi
gerekmektedir. Devlet sadece evlilik kurumunu değil, aynı zamanda cinsel ilişkileri, “evlat seçimi”ni (seçkinlerin
çocuk yapmasını öneren öjenik yani ırkçı bir iddiadır) ve çocukların, toplumun ihtiyaç duyduğu farklı işlevsel
özelliklere yönelik olarak eğitimini ve rehberliğini de düzenlemelidir. Devletin bu konulardaki gücü mutlak ol-
malıdır ve hiçbir kişisel, ailevi veya diğer çıkarlar buna karşı rekabet etmemeli veya buna meydan okumamalıdır.
Sonuç olarak, Platon’un bu önermeleri demografik yasaların hantal, detaycı, bazen de korkunç bir çerçeveye ka-
vuşmasına öncülük etmiştir. Aristoteles, nüfus büyüklüğünün sınırlandırılması gerektiğini düşünmüştür. Nüfus
hızla büyürse ve yeterli kaynak çocuklara miras bırakılamazsa, toplumsal düzensizlik ve devrimin olmasından
endişe ediyordu. Aristoteles, nüfusun çok büyümesi hâlinde Yunan demokratik hükümetinin yeterli şekilde iş-
leyemeyeceğinden de endişe ediyordu. Nüfus sınırlaması için önerdiği başlıca yöntemler ise engelli veya gelişim
geriliği olan çocukları kürtajla aldırma ve bebeği kasten öldürme (infanticide) yöntemiydi. Aristoteles açıkça,
insan ırkının güçlü hızlı artış eğilimi sıkı ve olumlu yasalar tarafından kontrol edilmedikçe, mülkiyet eşitliği
üzerine kurulmuş her sistem için kesinlikle ölümcül olacağına ve bunu önlemek için yasaların gerekliliğine işaret
etmiştir. Aristoteles’in haklı olarak gözlemlediği gibi, çok sayıda çocuğun doğuşu, aynı kalan toprakların bölün-
mesi, mutlaka ve sadece bir yoksulluk birikimine neden olacaktır.

2 Roma İmparatorluğu’nun nüfus yaklaşımını, Augustus’un nüfus


politikalarını ve Orta Çağ’daki nüfus anlayışını açıklayabilme

Roma Döneminde ve Orta


Çağ’da Nüfus Yaklaşımları

Diğer topluluklarda olduğu gibi Roma İmparatorluğu’nda da nüfus politikaları hiçbir zaman izole ve soyut bir
konu olmamıştır. Nüfustaki dengeler sadece bireylerin, ailelerin ve ait oldukları daha geniş toplulukların siyasi
hak ve sorumluluklarının düzenlenmesinde değil, aynı zamanda ticaret, tarım ve savunma gibi konuların dü-
zenlenmesinde de temel olarak düşünülmüştür. Üyelerinin, askerî ve ekonomik ilişkilerde en uygun sonuçları
elde etmesini sağlayacak şekilde genişletebilen, dağıtabilen ve konuşlandırabilen bir cumhuriyetin, komşuların-
dan daha büyük bir güç hâline gelebileceği kabul edilmiştir. Etkili bir siyasal topluluk kurulma arzusu nüfus
politikalarını daha büyük bir öncelik hâline getirmiştir, çünkü ancak o zaman bireyler, kendi eylemlerini ve
kendi çıkarlarını ilerletmenin en iyi yolu olarak devleti korumak ve geliştirmek gerektiğini düşünürlerdi. Roma
İmparatorluğu’nda artan bir nüfusu sosyal bir fayda olarak görmüşlerdi. Büyük bir Roma ordusuna ve Roma
sömürge politikalarına yönelik giderek daha çok sayıda insana duyulan ihtiyaç, nüfus artışına olumlu bakılma-
sına neden olmuştur. Üst sınıflar arasında evliliği teşvik eden pronatalist yasalar teşvik edilmiştir. Orta Çağ dö-
neminde nüfus anlayışları dinî düşüncenin etkisi altında şekillenmiştir. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam esasen
evlenmeyi, aileyi ve nüfus artışını önemsemiş ve desteklemiştir. Bununla birlikte erken Hıristiyan düşünürleri
evlenmeyi olumsuz görürken 12. ve 13. yy.da daha olumlu bir anlayış şekillenmiştir. Bu dönemde İslam dün-
yasında ise nüfus konusunda önemli çalışmalar yapıldığı görülmektedir. İlk dönem Müslüman yazarlar nüfusla
ilgili pek çok konuda fikirler geliştirmişlerdir. Bu konudaki en önemli katkı ise İbn-i Haldun’dan gelmiştir. İbn-i
Haldun erken bir dönemde demografi bilimini haber verir nitelikte görüşler ifade etmiştir. Toplumsal ve ekono-
mik gelişimle nüfus arasındaki ilişkileri sistemli bir şekilde inceleyen ilk isim olmuştur.

68
Nüfus ve Toplum

3 Merkantilizmin nüfusa yönelik yaklaşımlarını ve


merkantilizme yöneltilen eleştirileri açıklayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Merkantilizm: Monarşik
Devlet, Ekonomi ve Nüfus
Yaklaşımları

Merkantilizme göre, bir ulusun siyasi ve sosyal örgütlenmesinin amacı, bir halkın güç ve zenginliğidir (ki bu
zenginlik hükümdarın kişiliğinde temsil edilmektedir). Buna göre, refah için herhangi bir bireysel endişe ulusal
büyüklük idealinden sonra gelmelidir. Bu, bireylerin genellikle kadercilik ile monarşiye kurban edildiği anlamı-
na gelir. Nüfus, liderin siyasi ve askerî gücünün önemli bir unsurudur: Bu nedenle nüfusun büyük olması büyük
avantaj yaratmaktadır ve nüfusun aktif olarak büyümesi teşvik edilmelidir. Merkantilistler, bir ulusun servetinin,
sahip olduğu altın ve gümüş miktarına bağlı olduğunu ve bu değerli metalleri kraliyet kasasına çeken her şeyin
devlet için iyi olduğunu savundular. Nüfus artışı, devletin zenginliğini artırmanın tek yolu olan bir ihracat sa-
nayisinin gelişmesini sağlar. Eğer zenginlik altınsa, bunu elde etmenin yolu nüfus artışıdır. Nüfus politikaları,
doğurganlığı ve kontrollü göçü özendirmek gerektiğini ve ekonomik politikalarının, gıdanın kendi kendine
yeterliliğini sağlamaya ve yüksek katma değerli mamul malların ihracatına odaklanmasını ileri sürmüşlerdir.
Montchrestien, klasik Merkantilizm doktrini için önemli bir ayrıntı ekler: Zenginlik kaynağı sadece nüfus de-
ğildir. İş yerinde nüfusun etkinleştirilmesine ve yeni bir istihdam politikası için beleşçi ve aylakların belirlenme-
sine yönelik olarak geleneksel nüfus sayımının yeniden düzenlenmesi gerektiğini ve çalışamayanların krallıktan
gönderilmesi gerektiğini önermiştir. Bazılarına göre, merkantilist makine kendi problemlerini yaratmıştır. Aşırı
nüfus korkusu kıtlık ve savaşlar gibi daha sert kontrollere yol açabilirdi ancak sömürge ülkelere doğru dış göç
aşırı nüfus sorununa daha insancıl bir çözüm olabilirdi. Bazılarına göre ise nüfus artışı kesinlikle devletin zen-
ginliğini sağlamıştır ama merkantilizmin aşırı sorumlulukları, kentleşme ve kapitalistleşme süreçlerinin tamamı
doğurganlığı olumsuz etkilemiştir.

4 Fizyokratların nüfusa yönelik olarak


geliştirdikleri argümanları açıklayabilme

Fizyokrasi: Nüfus ve Kırsal


Ekonomi Yaklaşımı

Fizyokratlar, tarımın merkantilistler tarafından ihmal edilmesini eleştirdiler ve devlet gücünün kendi iyiliği için
sürdürülmesi gerektiği fikrini reddettiler. Onlar, nüfusun refahını ve tüm insanlar için iyi bir yaşam standardına
sahip olmayı başarılı toplumun hedefleri arasında olması gerektiğini savundu. Fizyokratlar, tarımsal verimlilik
ile desteklenebilecek nüfusun büyüklüğü arasında bir ilişki olduğunu kabul etmişlerdir, ancak bu sorunun nüfus
artışını sınırlamak yerine tarımsal üretkenliği artırarak çözülmesi gerektiğini düşündüler. Fizyokratlar tarımı,
zenginliğin yegâne kaynağı olarak görmüşlerdir ve bu inançla kırsal ekonomi ve nüfus arasındaki ilişkilerin ilk
teorik temellerini atmışlardır. Siyasi ekonomi alanında kimsenin fizyokratlardan daha fazla gerçeğe yaklaşmadı-
ğına inanan Adam Smith’e göre, onlar tutarlı bir ekonomi teorisi geliştiren bir ekoldür. Büyük bir teorik ilerleme
kaydederek, toprağa dayalı sermayenin gelirine dayalı bir nüfus-ekonomik büyüme modeli oluşturdular – buna
“net ürün” adını verdiler – bu da Marx’a artı değer kavramını geliştirmesi için ilham verdi. Fizyokratlar için,
tarımsal üretime tabii olan nüfus; daha spesifik olarak, erkek sayısı, coğrafi dağılımları ve yaşam koşulları, arazi
kirası ile belirlenmiştir.

69
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

5 John Graunt’un demografi disiplinine


metodolojik katkılarını açıklayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Erken Modern Nüfus


Anlayışları: Devletin Nüfusu
Olarak Uluslar

Graunt’un yöntemi onun en güçlü yanını göstermiştir, çünkü onun yöntemi zaman serilerindeki frekansların göz-
lemi kadar, veri kütlelerinden düzenliliklerinin de incelenmesine olanak sağlar; bu tür düzenlilikler ne küçük sayı-
lara uygulanan soyut matematik yoluyla ne de tamamen nitel bilgiler kullanılarak görülebilir. Graunt’un Doğal ve
Siyasi Gözlemler (1662) adlı çalışması demografinin başlangıcının entelektüel ve kurumsal bağlamı ile ilgili olarak
çok önemlidir. Şaşırtıcı olan; çok önemli felsefecilerin ve bilim insanlarının yaşadığı bir dönemde nüfus bilimin
geliştirilmesi çalışmalarının ana akım filozoflardan değil Graunt gibi bir amatör zihinden çıkmasıdır. Graunt’un
söylemi Bacon’nun felsefeye uygun metaforlarından bazılarını (yani gözlemler, doğal tarih) içerir. Ancak, demogra-
finin kendi söyleminin (yani vaftiz, defin ve çeşitli cinsel terimler) inşası için önemli hâle gelen kavramlar, daha çok
edebi anlamda kullanılmıştır. Böylece Graunt’un söylemi “doğal felsefe” söylemine katkıda bulundu çünkü o, de-
mografik bir söylemin parçası hâline gelen operasyonel kavramlar oluşturmuştur. Graunt’un araştırma sonuçlarının
yararlarıyla ilgili olarak iki konuya dikkat çekmek gerekir: Birincisi, Doğal ve Siyasi Gözlemler eseri, o zamandan beri
demografinin kalbi hâline gelmiş olan çeşitli konuları ele almıştır. İkincisi ve daha önemlisi, Graunt’un çalışmaları
dört farklı ve yeni araştırma tekniğine yol açmıştır: anket verileri, ölüm istatistikleri, nüfus artışının incelenmesi ve
cinsiyet oranlarının istikrarına odaklanan istatistiksel testlerin geliştirilmesi.

6 Adam Smith’in nüfus konusundaki


analizlerini açıklayabilme

Klasik İktisatçılar ve Nüfus


Sorununa Yaklaşımlar

Serbest piyasa kapitalizminin öncü figürü klasik iktisatçılardan Adam Smith (1723-1790), Ulusların Zenginliği adlı
eserinde, nüfus artışının mekanik olarak açıklanmasının sonunu getiren bir teori geliştirdi. Ona göre, mal üretimi-
nin talep odaklı olması gibi, nüfus değişimleri de ücretlerin arz ve talep arasında dengelendiği bir işgücü piyasasına
dayalıdır. İşgücü sıkıntısı, maaşların artmasına ve evlilik ve doğurganlık oranlarının artışı üzerinde zincirleme bir
etkide bulunacaktır. Malthus, Adam Smith’in bu yaklaşımının büyük bir kısmını benimsemiştir. Gerçekten de
Smith için, nüfus artışı bile piyasanın eğilimlerine göre ayarlanabilirdi. Buna göre, ekonomik büyüme maaşları
artıracağından insanlar için daha erken evliliği teşvik ederek ve ölüm oranını azaltarak nüfus artışlarına katkıda
bulunabilecektir. Bu şekilde, ortaya çıkan işçi fazlalığı; maaşları düşürerek, ölüm oranını artırarak ve doğurganlığı
azaltarak nüfus artışını makul bir şekilde kontrol edebilecektir. Malthus’tan önce Adam Smith, 1776 yılında, kay-
naklar ile demografik gelişim arasındaki yakın bağlantı ile ilgili şu ünlü tespiti yapmaktadır: “Her hayvan türünün
sayısı geçinme imkanlarıyla orantılı olarak doğal bir şekilde artar ve hiçbir tür bunun ötesinde bir artış gösteremez.
Smith “geçinme” derken, şüphesiz hayatta kalmak için gerekli temel maddi zorunlulukları ve her şeyden önce de
yiyeceği kastetmiştir.

70
Nüfus ve Toplum

1 Aşağıdakilerden hangisi modern nüfus bilim- 5 Özellikle soylu ailelerin sayımında bireylerin
cilerinin Aristoteles’i ihmal etmelerinin gerekçesini ayrıntılı sayıları tutularak ve tebaalarının yaşlarını
açıklar?

neler öğrendik?
kanıtlamak için doğum sertifikaları verilerek; ilkel
A. Doğurganlık ve mortaliteye nispeten küçük bir bir biçimde de olsa nüfus sayımı ve kayıt yöntem-
işlev atfetmesi lerini Rönesans’a kadar bir daha görülmeyecek ka-
B. Nüfusu, ekonomi ve politikanın en öncelikli dar iyi bir şekilde geliştirilen dönem aşağıdakiler-
meselesi hâline getirmiş olması den hangisidir?
C. Politikayı her türlü olgunun önüne koymuş ol- A. Antik Yunan
ması B. Roma İmparatorluğu
D. Site devletinin atomistik birey-vatandaşlar üze- C. Mısır Krallığı
rinden gerçekleştiğini iddia etmesi D. Babil Krallığı
E. Nüfusların heterojenliğine daha fazla ağırlık E. İlkel Komünal Dönem
vermesi

6 Montchrestien, nüfus artışına ek olarak Kla-


2 Antik Yunan’da ailenin bir işlevi olarak ve ata- sik Merkantilizm doktrini için eklediği önemli ay-
lara karşı dinî bir ibadet olarak düşünülen üreme, rıntı aşağıdakilerden hangisidir?
aşağıdaki unsurlardan hangisine karşı bir vatandaş-
lık görevi hâline getirilmiştir? A. İstihdamın tarım alanına kaydırılması
B. Fabrikalarda sendika kurulmasına izin verilme-
A. Kültür mesi
B. Din C. Beleşçi ve aylakların belirlenmesi için nüfus sa-
C. Aile yımının yeniden düzenlenmesi
D. Devlet D. Tam istihdam politikalarına geçilerek sosyal
E. Ekonomi hakların güçlendirilmesi
E. Nüfusun kademeli olarak azaltılacak şekilde
3 Sadece bazı seçkin ve uygun insanların, özel- göçün özendirilmesi
likle de savaşçıların ve filozofların çocuk sahibi ol-
ması gerektiğine inanmayı ifade eden kavram aşa- 7 İnsanoğlunun yaşamının, insanoğlunun üre-
ğıdakilerden hangisidir? me eğilimi olan “virtus generativa” ve geçim imal
A. Postmodernizm etme yeteneği olan “virtus nutritiva’ya” bağlı oldu-
B. Öjenizm ğunu öne süren Merkantilist düşünür aşağıdakiler-
C. Özel mülkiyetçilik den hangisidir?
D. Refah şovenizmi A. T. Hobbes
E. Kültürel gerilik B. J. Bodin
C. B. Laffemas
4 Demografinin kurucu metni olarak kabul D. A. Montcherstien
edilen John Graunt’un “Doğal ve Siyasi Gözlemler E. G. Botero
(1662)” adlı eseri aşağıdaki filozoflardan hangisin-
den etkilenmiştir?
A. Epikürüs
B. Fichte
C. Schopenhaur
D. Platon
E. Aristoteles

71
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

8 Tarımı, zenginliğin yegâne kaynağı olarak gö- 10 Çok eşliliğin doğurganlığı azaltacağını öne
ren ve bu inançla kırsal ekonomi ve nüfus arasın- sürmese de tek eşliliğin düzenlenmesinde ilahi bir
daki ilişkilerin ilk teorik temellerini atarak toprağa
neler öğrendik?

tedbirin olduğunu, onun için artan ve çoğalmayı


dayalı sermayenin gelirine dayalı bir nüfus-ekono- ilahi bir düzende yürütmek için tek tatmin edici
mik büyüme modeli oluşturan ve tutarlı bir ekono- yolun tek eşlilik olduğunu öne süren düşünür aşa-
mi geliştiren yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir? ğıdakilerden hangisidir?
A. Merkantilizm A. J. P. Süsmilch
B. Feodalizm B. W. Petty
C. Fizyokrasi C. J. Graunt
D. Kapitalizm D. N. Machiavelli
E. Fordizm E. S. Augustus

9 Nüfus artışının mekanik olarak açıklanma-


sının sonunu getiren bir teori geliştirerek, mal
üretiminin talep odaklı olması gibi, nüfus deği-
şimlerinin de ücretlerin arz ve talep arasında den-
gelendiği bir işgücü piyasasına dayalı olduğunu ve
işgücü sıkıntısının maaşları artırarak evlilik ve do-
ğurganlık oranları üzerinde zincirleme bir etkide
bulunacağını öne süren düşünür aşağıdakilerden
hangisidir?
A. J. P. Süsmilch
B. F. Quesnay
C. W. Petty
D. A. Smith
E. J. Graunt

72
Nüfus ve Toplum

Yanıtınız yanlış ise “Merkantilizm: Monarşik


1. A Yanıtınız yanlış ise “Antik Yunan’da Nüfus 6. C
Devlet, Ekonomi ve Nüfus Yaklaşımları” ko-
Yaklaşımları” konusunu gözden geçiriniz.
nusunu gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Merkantilizm: Monarşik
2. D Yanıtınız yanlış ise “Antik Yunan’da Nüfus 7. E
Devlet, Ekonomi ve Nüfus Yaklaşımları” ko-
Yaklaşımları” konusunu gözden geçiriniz.
nusunu gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Fizyokrasi: Nüfus ve


3. B Yanıtınız yanlış ise “Antik Yunan’da Nüfus 8. C
Kırsal Ekonomi Yaklaşımı” konusunu göz-
Yaklaşımları” konusunu gözden geçiriniz.
den geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Erken Modern Nüfus Yanıtınız yanlış ise “Klasik İktisatçılar ve
4. E 9. D
Anlayışları: Devletin Nüfusu Olarak Ulus- Nüfus Sorununa Yaklaşımları” konusunu
lar” konusunu gözden geçiriniz. gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Roma’da Nüfus Yakla- Yanıtınız yanlış ise “Erken Modern Nüfus
5. B 10. A
şımları ve Augustus’un Nüfus Politikaları,” Anlayışları: Devletin Nüfusu Olarak Ulus-
konusunu gözden geçiriniz. lar” konusunu gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Antik Yunan’da politik ve yurttaşlık nüfusunu oluşturan insanlar arasında köy-


lüler ve bazı esnaf ve zanaatkarların yanı sıra daha varlıklı mülk sahipleri de yer
almıştır. Erkek vatandaşlar, siyasi görevde ayrıcalıklı haklara sahipti; Jürilere
ve devlet politikasına karar verilen meclise katılma hakkına sahipti. Atina de-
mokrasisi temsili değil, doğrudan demokrasiydi. Meclis, toplantılara katılma-
yı tercih eden erkek vatandaşların katıldığı bir açık hava toplantısıydı ve basit
bir çoğunluk oyuyla sona eren tartışmayla ilgili konulara karar verilirdi. Belirli
bir yıl içinde yaklaşık 40 toplantı gerçekleşiyordu. Sadece vatandaşların yaşa-
mı için emeğin büyük kısmını sağlayan köle ve geçici işçiler değil, polis için
gerekli teknik becerilerini geliştiren yabancılar da (metics) siyasi hak ve sorum-
luluklardan keskin bir şekilde uzaklaştırılmıştı. Yabancılar; esnaf, tüccarlar ve
Araştır 1 vasıflı veya vasıfsız işçilerden oluşuyordu. Daha çok Atina’nın zenginliği ve
fırsatlarından etkilenen diğer Yunan ülkelerinden gelmişlerdi ve mülk sahibi
olmaktan men edilmişlerdi, ancak askerlere vergi ve hizmet ödenmesi gereken
açık bir hukuki statüyü işgal ettiler. Azat edilmiş köleler, vatandaşlığı değil
ama yabancı statüsünü kazanabiliyordu. MÖ 317’de (Aristoteles’in ölümün-
den beş yıl sonra) yapılan nadir bir nüfus sayımında, 21.000 erkek vatandaş ve
10.000 yabancı nüfus vardı; tahminlere göre köle nüfusu 50.000’dir. Yetişkin
kadın vatandaşlar ve çocukların sayıları, yabancıların ve kölelerin çocuklarının
da bu rakamlara eklenmesi gerekir. Bu kaba sayılar için söylenebilecek en açık
şey, nüfusun çoğunluğunun vatandaş olmadığıdır: Kadınlar, çocuklar, yaban-
cılar, köleler ve yoksullar vatandaş sayılmıyorlardı (Kreager, 2008).

73
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Konfüçyüsçülüğün nüfusu etkileyen temel unsuru ahlak yasalardır. Bu yasala-


rın amacı demografik bir niyet taşımaz ancak demografik etkileri vardır. Di-
lenciden imparatora kadar tüm Çinliler, doğrudan erkek torunları tarafından
yapılan düzenli atalara tapınma ayinleri ile ahirette ölülerin ruhlarının canlı
tutulabileceği ilkesine dayanan bir dindarlık ahlaki görevine tabidirler. Bu ne-
denle insan için üreme hem atalarına karşı bir görev hem de kişisel bir zorun-
luluktur. Ne pahasına olursa olsun kırılmamış bir erkek soyu korunmalıdır,
birden fazla erkek sahibi olmak için yeterli sayıda çocuk yapılmalıdır. Bireysel
doğurganlık ve mortalite konusundaki aşırı belirsizlik göz önüne alındığında,
tek makul strateji her ne pahasına olursa olsun maksimum doğurganlığı he-
deflemektir. Bu nedenle kurumlar ve ahlak bu amacın emrine sunulmuştur.
İmparatorun, kendisine mutlak itaatleri karşılığında tebaasına karşı bir yar-
dımseverlik görevi de içeren kendine özgü görevleri vardır. İmparator, gerçekçi
ve adil bir politika ile toplumun idari ve ekonomik mekanizmasının işleyişin-
de uyum ve dengeyi sağlamalıdır. Bu amaçla Konfüçyüs, nüfusun yakından
sayılmasını tavsiye eder: Cinsiyet, yaş, sosyal sınıf, ticaret ve sağlık, imparator-
luk hükümetinin ihtiyaçları ve kaynakları doğru bir şekilde değerlendirmesini
sağlayacak verilerdir. Aslında, ilkel de olsa o dönemde düzenli nüfus sayımı
Araştır 2 Çin yönetimi için standart bir uygulama olmuştur. Konfüçyüsçülük nüfusu
çok önemseyen bir düşünce ve inanç sistemidir. Eğer nüfus büyükse, çalış-
maları herkesin refahını, ülkenin zenginliğini ve imparatorun gücünü sağla-
yacaktır. Bu politikanın başarısı yabancıların buraya göçüyle kanıtlanacak ve
imparatorun ihtişamını daha da yansıtacaktır. Tüm insanlar, imparatorlar ve
tebaası görevlerini yerine getirirlerse ve ahlaki davranış kurallarına uyarlar-
sa, toplumun ve dünyanın uyumunun güvence altına alınması gerektiği yö-
nündeki iyimser inanç yaygınlaşır. Konfüçyüs’ün bazı takipçileri nüfus artışı
ile doğal kaynakların sınırlı karakteri arasında bir tutarsızlık olasılığını göz
önünde bulundurmuşlardı. Ancak aşırı nüfusun sadece kaynak yönetiminin
yetersizliğinden kaynaklanacağını ve sorunun düşük tüketim, tasarruf ve ih-
tiyat gibi ekonomik politikaya geri dönülerek iyileşeceğine inanıyorlardı. Bu
nedenle, nüfus ve kaynaklar arasında optimum bir ilişki kurduğunda impa-
rator bilgeliğini kullanarak devleti yönetmeyi başarılı bir şekilde sürdürebilir.
Artan nüfusun değeri Asyalı düşünürler tarafından da kabul edilmiştir. Çin’de
Konfüçyüs üretken bir toplum için büyük bir nüfusu olumlu olarak görmüş-
tür ancak Konfüçyüs de nüfusun iyi eğitimli olması ve yöneticileri güven du-
yulması gerektiği konusunda ısrarcıydı (Vilquin, 2006, 7).

74
Nüfus ve Toplum

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Colbertizm, kesinlikle merkantilizmden esinlenen demo-ekonomi politikasının


en mükemmel şeklidir. Colbert, 1661’den 1683’e kadar kişisel yönetiminin ilk
bölümünde, gümrük ve ayrıcalıkları kaldırmadan ve halkı ezmeyecek şekilde
nüfus artışını, sanayileşmeyi ve ihracatı teşvik etmek için olağanüstü çaba sarf
etti. Bu çabalar arasında, 20 yaşından önce evlenen çiftlere ve en az 10 meşru
çocuğu olan ailelere vergi muafiyeti vererek evlilik ve doğurganlığı teşvik eden
1666 yılındaki fermanı oldukça dikkat çekicidir. Bu yasa nadiren uygulanmış
ve 1683 yılında yürürlükten kaldırılması gerekmiştir. Colbert’in rahip, keşiş
ve rahibe sayısını ve dinsel bekarlığı sınırlayarak; genç rahibe kadınların yaşını
yükseltme teklifi biraz daha başarılı olmuştur. Ülkeye göçleri teşvik ederken,
bir taraftan da kolonilerden yerleşim dışına göçler yasaklamıştır. İş hacmini ar-
Araştır 3 tırmak için, resmî tatillerin sayısını azaltıp ve sağlıklı dilenciler için dükkânlar
kurmuştur. Colbert, uluslararası ticaret kanalları üzerinde Fransız etkisini ar-
tırmak için donanma ve kolonileri yeniden organize etmiş, aynı zamanda ih-
racat odaklı lüks sanayi malları olan halılar, ipek ve diğer pahalı kumaşlar, ince
cam, saatler ve daha pahalı malların imalatına ağırlık verilmesini sağlamıştır. Bu
ürünlerin ihracat satış fiyatlarını en üst düzeye çıkarmak için, XIV. Louis’nin
prestijini kullanarak sürekli olarak giyimde yeni moda başlatmak için kullanılan
kurdeleler, dantel vb. aksesuarların imalatını hızlandırmıştır. Avrupa’nın diğer
imalatçılarının Lyons, Lille ve Paris tedarikçilerden bunları taklit etmek için sı-
raya gireceğini ummaktaydı. İyi yağlanmış Merkantilist mekanizma sorunsuz
çalışıyordu ve nüfus politikası bunun büyük bir parçası hâline gelmişti (Vilquin,
2006, s.13).

David Hume’a göre nüfus ve toplum arasındaki ilişki her şeyden önce sos-
yal ve ekonomik kalkınma dediğimiz şeyle ilgiliydi. Antik demografi, çağdaş
Britanya’nın durumuyla ilgili daha geniş endişeler nedeniyle 17. yy.dan itibaren
tartışma konusu olmuştu. İngiliz toplumundaki değişiklikler, özellikle ticare-
tin hızla genişlemesi ve nüfusun kitlesel yaşam standardının iyileştirilmesi, bazı
yorumcular tarafından Roma İmparatorluğu’nun kaderinde görülebilecek kaçı-
nılmaz sonuçları olan “lüks”ün tezahürleri olarak yorumlandı (Morley, 2011).
Hume’a göre, geçmişin yokluklar içindeki toplumları maddi refah içindeki top-
lumlardan daha çok nüfusludur. Ayrıca, maddi farklılıkların popülasyonu nasıl
etkilediği, ekonomik kalkınmanın ölümlülük olarak adlandırabileceğimiz ve
hepsinden önemlisi evlenme oranı üzerindeki etkisi hakkında ayrıntılı olmasa
Araştır 4 da bazı analizler yapmıştır. Hume, bireylerin ne zaman evlenecekleri ve aile-
lerinin büyüklüğünü ne kadar kısıtlayacakları konusunda verdikleri kararların
önemini vurgulamıştır. Bu temelde, genişleyen bir nüfusun (muhaliflerinin ulu-
sun refahının insan sayısına göre belirlendiği inancını ve pronatalist ideolojisini
tamamen paylaşır) toplumda artan özgürlük ve daha eşit bir zenginlik bölünme-
sine bağlı olduğunu savundu. Siyasi ekonomistler tarafından geliştirilen argü-
manları yineleyen Hume, ticaret ve sanayinin kısıtlanmasından çok genişlemesi
çağrısında da bulundu. Nüfus artışı, daha fazla insanı desteklemek için yeterli
gıda olmasına bağlıdır ve tarımsal üretim en iyi çiftçilerin daha fazla üretmesi
için teşvikler yoluyla artacaktır (Morley, 2011, s. 22).

75
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Herbert Spencer, özellikle nüfus gelişiminin yarattığı baskıları toplumsal ev-


rimin temel dinamiği olarak görür. Spencer’a göre, eğitimsiz olan ve üreme
gücü yüksek olan yoksullara kıyasla, bireylerin, özellikle de kadınların, eğitim-
li olduğu ve zengin ailelere mensup olduğu toplumlarda üreme gücü düşük-
tür. Bu çözümlemesi ile Spencer nüfusun beslenme olanaklarından daha fazla
arttığını iddia eden Malthusçu doktrini sarsmıştır. Ona göre, aşırı nüfusun
kötülükleri yaşamın mutlak koşullarında içkindir. İnsan türü, kendisini, ölüm
ve çoğalma oranlarının her ikisinin de asgari düzeye indirildiği ideal bir duru-
ma doğru; fiziki ve sosyal çevresi ile giderek daha fazla tam dengeye ulaştıracak
Araştır 5 tarzda hareket etmektedir. Spencer, bir toplulukta nüfus artışının zarardan çok
yararlı olduğuna inanıyordu. Nüfus artışı ile işgücü de artacak; doğal kaynak-
lar daha fazla sömürülebilecek ve böylece insanların sosyoekonomik ve kültü-
rel standartları yükselebilecektir (Çağlayandereli, 2019, s. 234-235). Spencer,
nüfusla ilgili analizlerini biyolojinin bazı temel eğilimleriyle ilişkilendirmiştir.
Buna göre, organizma farklılaştıkça, hareketlendikçe ve kompleks bir forma
kavuştukça, organizmanın doğurganlığı azalabilmektedir. İnsanların bireyleş-
me eğilimleri ile üreme eğilimlerinin zayıflaması arasında önemli bir bağlantı
olduğundan toplumlar modernleştikçe ve bireysellik arttıkça, Malthus’un id-
diasının aksine, nüfusun geometrik olarak artması söz konusu olamayacaktır.

J. S. Mill’in temel tezi, yaşam standardının doğurganlık düzeylerinin önemli


bir belirleyicisi olduğuydu. İnsanların hayatta kendi hedeflerini sürdürmekte
özgür olabilecekleri ve olmaları gerektiği inancı, yoksulluğun kaçınılmaz ol-
duğu ya da nüfus artışının kapitalist toplumun bir sonucu olduğu fikrini red-
detmeye yol açtı. Mill’in en ünlü yorumlarından biri de doğanın cimriliğinin
toplumun adaletsizliği ile ilgili olmadığı, aşırı nüfusa bağlı bir cezalandırma
olduğunu düşünmesidir (Weeks, 2013, s. 86). Mill, insanların domuz gibi ya-
yılmadığına, ancak çok eşit olmayan derecelerde de olsa, bazen sefalet ve erken
ölüm koşullarında ihtiyatla ya da sosyal etkileşimle varlıklarını sürdürme ye-
teneğine sahip olduklarına inanıyordu. Nüfusun gıda arzını aşması durumun-
da, Mill bunun en az iki olası çözümle geçici bir durum olacağını düşündü:
Gıda ithal etmek veya insanların göçü. Mill’in bakış açısına göre ideal toplum,
tüm üyelerinin ekonomik açıdan rahat olduğu bir toplumdur. Bu noktada
(Platon’un yüzyıllar önce belirttiği gibi) Mill, insanların ekonomik olarak sü-
rekli ilerlemeye çalışmak yerine kültürel, ahlaki ve sosyal açıdan ilerlemeye
çalışacakları ve nüfusun istikrara kavuşacağı fikrini benimsedi. Kulağa hoş ge-
Araştır 6 liyor ama bu noktaya nasıl gelinebilir? Mill, hem nüfusun hem de üretimin
istikrarlı olduğu noktaya ulaşmadan önce, aslında nüfus ve üretim arasında
bir yarış olduğuna inanır. Ona göre bu sorunu çözmek için gerekli olan şey,
yoksulların yaşam koşullarında belirgin bir iyileşme sağlamaktan geçmektedir.
Eğer sosyal ve ekonomik kalkınma gerçekleşecekse, gelirde büyük bir artış
olmalı, bu da bütün bir nesil için yeni bir yaşam standardına yol açabilir ve
böylece üretkenliğin nüfus artışının yaratacağı riskleri ortadan kaldırmasına
olanak sağlayabilir. Mill, nüfus artışının engellenmesinin en önemli bileşeni
olan kadınların tıpkı erkekler gibi çok çocuk istemediklerinde ve fikirlerini
dile getirmelerine izin verildiğinde, doğum oranının düşeceğine inanıyordu.
Mill, Marx gibi, kadın ve erkekler arasında eşit hakların olması gerektiğini sa-
vunuyordu. Mill, en önemli denemelerinden biri olan Özgürlük Üzerine adlı
eserini eşiyle birlikte yazmıştır. Milli eğitim sisteminin yoksul çocuklara çok
fazla çocuk sahibi olmaktan kaçınmaları için “sağduyu” aşılaması gerektiğini
düşünmüştür. Genel olarak, Mill’in nüfus artışına bakış açısı 20. ve 21. yy.
demograflarının çoğunun yazılarında etkili olmuştur (Weeks, 2013, s. 87).

76
Nüfus ve Toplum

Kaynakça
Al-Alwani M. (1982). The Arabs and the science of Heran, F. (2006). Ethics and Demography or
population distribution. Popul Bull ECWA. 1982 Macrodemus and Microdemus in the Country
(22-23):159‐177. of Ethicists, (Ed. Caselli, G., J. Vallin and G.
Wunch) Demography: Analysis and Synthesis. San
Bacci, M. L. (2009). Avrupa’da Nüfus Hareketleri.
Diego: Elsevier, 39-69.
İstanbul: Literatür.
Hin, S. (2011). Family matters: fertility and its
Bagnall R. S. and Frier, B. W. (1994). The Demography
constraints in Roman Italy, (Ed. Claire Holleran,
of Roman Egypt. Cambridge: Cambridge
and April Pudsey) Demography and the Graeco-
University Press.  
roman World: New Insights and Approaches.
Behar, C. L. (1987). Malthus and the Development of Cambridge: Cambridge University Press, 99-116.
Demographic Analysis, Population Studies, 41(2):
Holleran, C. (2011). “Migration and the Urban
269-281.
Economy of Rome,” (Ed. Claire Holleran, and
Caselli, G., J. Vallin and G. Wunch (2006). April Pudsey) Demography and the Graeco-roman
Demography: Analysis and Synthesis. San Diego: World: New Insights and Approaches. Cambridge:
Elsevier. Cambridge University Press, 155-180.
Çağlayandereli, M. (2019). Nüfus Sosyolojisi, Ankara: Holleran, C. and Pudsey, A. (2011). Demography
Detay Yayıncılık. and the Graeco-roman World: New Insights and
Chamberlain, T. (2006). Demography in Archaeology. Approaches. Cambridge: Cambridge University
Cambridge: Cambridge University Press. Press.

Charbit, Y. (2010). The Classical Foundations of Jolly, C. L. (1994). Four Theories of Population
Population Thought: From Platon to Quesnay. New Change and the Environment. Population and
York: Springer. Environment, 16(1): 61-90

Ciment, J. and Ness, I. (Eds.) (1999). Encyclopedia Kreager, P. (2008). Aristotle and Open Population
of Global Population and Demographics. NY: Thinking. Population and Development Review,
Routledge. 34(4): 599-629.

Coontz, S. H. (1998). Population Theories and the Kreager, J. (2005). “Graunt,” in Encyclopaedia of Social
Economic Interpretation. London: Routledge & Measurement, Vol. 2, (Ed. K. Kempf-Leonard)
Kegan Paul Ltd. Sa8n Diego: Elsevier, 161-166.

Francisco, António A.da S. (1996). Considerations for Kreager, P. (1991). Early Modern Population Theory:
a Two-sex Demography: When, why and how should A Reassessment. Population and Development
both sexes matter to demography? Unpublished Review, 17(2): 207-227.
PhD dissertation. Marshall, G. (1999). Sosyoloji Sözlüğü. (Çev. Osman
Francisco, António A.da S. (1995). Graunt’s Akınhay ve Derya Kömürcü) Ankara: Bilim ve
Observations: A Model of Demography’s Whole Sanat Yayınevi.
Design. Paper presented at a the Seventh National Morley, N. (2011). “Demography and Development
Conference of the Australian Population in Classical Antiquity,” (Ed. Claire Holleran, and
Association, Australia’s Population Towards the April Pudsey) Demography and the Graeco-roman
21th Century, Canberra 21-23 September. World: New Insights and Approaches. Cambridge:
Harris, W. V. (1999). Demography, Geography and Cambridge University Press, 14-37.
the Sources of Roman Slaves. The Journal of Nörr, D. (1981). The Matrimonial Legislation of
Roman Studies, 89: 62-75. Augustus: An Early Instance of Social Engineering.
Irish Jurist, 16(2): 350-364. 

77
Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

Outhwaite, W. (2008). Modern Toplumsal Düşünce


Sözlüğü. İstanbul: İletişim yayınları.
Overbeek, J. (1973).  Mercantilism, Physiocracy and
Population Theory. The South African Journal of
Economics, 41(2): 108–113.
Öztürk, N. (2010). Klasik ve Neoklasik İktisatta Gelir
Bölüşümü. Çalışma ve Toplum, 24(1): 59-90.
Shaw, D. B. (2001). “The seasonal birthing cycle of
Roman women,” (Ed. Scheidel, W.) Debating
Roman Demography. Leiden: Brill, 83-111.
Scheidel, W. (2009). “Population and Demography,”
(Ed.) Adrew Erskin, A Companion to Ancient
History. London: Wiley-Blackwell, 134-146.
Scheidel, W. (2001). “Progress and problems in
Roman demography,” (Ed. Walter Scheidel)
Debating Roman Demography. Leiden: Brill,1-83.
Scheidel, W. (2001). Debating Roman Demography.
Leiden: Brill.
Teitelbaum, M. S. (1988) “Demographic Change
Through the Lenses of Science and Politics,
Proceedings of the American Philosophical Society,”
132(2): 173-184.
Weeks, P. (2013). Population: An Introduction
to Concepts and Issues. Belmont: Thomson
Wadsworth.
Wattelar, C. (2006). “Demographic Projections:
History of Methods and Current Methodology,”
(Ed. G. Caselli, J. Vallin and G. Wunch)
Demography: Analysis and Synthesis. San Diego:
Elsevier, 149-161.

78
Bölüm 3
Modern Dönem Nüfus Kuramları
Yeni-Malthusçuluk Kuramı ve Nüfusa
Müdahale
öğrenme çıktıları

Thomas Robert Malthus ve Nüfus Kuramı 2 Yeni Malthusçu yaklaşımın Malthus’un

1 2
1 Malthus’un nüfus kuramının varsayımlarını teorisinden farklılaşan argümanlarını
ortaya koyarak bu yaklaşıma yöneltilen değerlendirerek, nüfus artışına yönelik
eleştirileri sıralayabilme çözümlerini açıklayabilme

Demografik Geçiş Kuramı

3 4
3 Demografik geçiş kuramının modernleşme Optimum Nüfus Kuramı
süreçleri ve nüfus değişimleri üzerine olan 4 Optimum nüfus kuramının nüfusa ilişkin
tezlerini açıklayabilme yaklaşımlarını karşılaştırabilme

Marksist Kuram ve Nüfus Kuramlarının Ester Boserup’un Nüfus Artışı ve Tarımsal


Eleştirisi Gelişme Kuramı

5 6
5 Marksist yaklaşımın nüfus ve kapitalizm 6 Ester Boserop’un nüfus artışı ve teknolojik
arasındaki ilişkilere dair argümanlarını gelişmelere ilişkin varsayımlarını
açıklayabilme açıklayabilme

Doğurganlık Kuramları ve Nüfus Artışı/

7
Düşüşü
7 Modern doğurganlık teorilerinden Refah
Akışı kuramını açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Nüfus kuramları • Doğurganlık • Optimum nüfus • Modernleşme • Kapitalizm


• Demografik geçiş • Ekonomi • Eğitim • Teknoloji • Kentleşme

80
Nüfus ve Toplum

GİRİŞ Thomas Robert Malthus (1766-1834) de-


Nüfus kuramları, nüfusun çeşitli yönleri ve bo- mografiye yeni bir yaklaşım getiren “Nüfus İlkesi
yutları hakkında açıklamalar geliştirmeye çalışan Üzerine Bir Deneme” (An Essay on the Principle of
kuramlardır. Nüfusun yapısı, genel eğilimleri ve Population) adlı eserini 1798’de yayımladı. İngiliz
gelecek tahminlerini bazı değişkenler ve faktörler iktisatçı ve din adamı Thomas Robert Malthus’a
açısından değerlendiren nüfus kuramları, bazı açı- göre, uygun şartlarda her toplum, gıda maddele-
lardan toplumsal değişme ve kalkınma dinamikle- rinin artışından daha hızlı bir oranda katlanarak
riyle nüfus özellikleri arasında bağlantılar kurmaya artarken besin maddeleri aritmetik olarak daha ya-
çalışır. Nüfusbilimciler, nüfusun boyutlarınının vaş artar. Bundan ötürü, zamanla kişi başına düşen
neden, nasıl ve ne kadar değiştiği hakkında çeşitli besin miktarı azalır. Bu fikrin temeli şu anlayışa
teoriler veya açıklamalar geliştirmişlerdir. Pek çok dayanır: Savaş, salgın vb. herhangi bir kısıtlayıcı
teorisyen dünya nüfusunun yapısı, artışı ve düşü- faktörün bulunmadığı uygun şartlarda nüfus geo-
şünün nedenleri ve sonuçları hakkında kendi bakış metrik biçimde artarken (1, 2, 4, 8, 16, 32...) besin
açısından analizler kaleme almışlardır. Teorisyenler, maddeleri aritmetik (1, 2, 3, 4, 5, 6…) olarak artar
nüfusu ilişkili oldukları eğitim, ekonomi, kültür, (Aysan, 2019, s. 139). Malthus, nüfusun katlana-
aile, cinsiyet, toplumsal ilişkiler, kentleşme ve mo- rak artış gösterdiğini, ancak gıda üretiminin artma
dernleşme olguları ile birlikte incelemiştir. potansiyelinin doğrusal olduğunu ifade etmektedir.
Burada temel sorun, üreme oranlarının, her zaman
Ünitenin ilk bölümünde belki de en iyi bili- toprağın tarımsal taşıma kapasitesini aşmasıdır.
nen nüfus bilimcilerden biri olan Thomas Robert Malthus’un nüfus görüşü, insan davranışının doğa
Malthus’un nüfus kuramı ayrıntılı olarak analiz tarafından yönlendirildiğini ve doğaya sahip olma
edildikten sonra, Malthus’un nüfus analizlerini olasılıkları arttıkça çok sayıda çocuk sahibi olacak-
geliştiren ve belli yönleriyle ondan ayrılan Yeni- ları varsayımına dayanır. Nitekim doğurganlık ve
Malthusçuluk kuramı etraflıca ele alınmıştır. Daha ölüm oranları arasındaki dengeye ilişkin Malthus
sonra modernleşme dinamiklerinin nüfusun yapı- demografik teorisi, doğanın genel kanunları olarak
sında güçlü dönüşümler meydana getirdiğini öne adlandırdığı insanlara dair temel felsefesine dayan-
süren demografik geçiş teorisi ve onun uzantısı maktadır (Sabbağ, 2020, s. 42-43).
olan tartışmalar ayrıntılı olarak incelenmiştir. Son-
raki bölümde Marksizmin nüfus meselelerini na- Malthus’un nüfus artışına açıktan karşı çıktığı
sıl sosyolojikleştirdiği ve ekonomiyle ilişkisi analiz özellikle vurgulanmalıdır. Daha sonraları çok eleş-
edilmiştir. Hemen ardından, Ester Boserup’un or- tirilmesine rağmen, artan nüfusun topluma zarar
taya attığı kuram ele alınarak nüfus artışıyla tarım- getireceğini düşünen Malthus, toplumdaki yok-
sal ve teknolojik gelişme arasındaki kurduğu ilginç sulluğun nedenini besin maddeleri üretiminin,
bağlantılar değerlendirilmiştir. Son olarak, özellikle gitgide artan nüfusa yetmemesi olarak açıklamıştır.
1960’lı yıllardan günümüze kadar uzanan dönem- Bu nedenle devlete sosyal bir yön vermek anlam-
de çok güçlü analizler geliştirmiş olan doğurganlık sız olup, mesele nüfus ile ilgilidir. Sosyal yardımlar
kuramları incelenmiştir. besin maddeleri üretimini hızlandıramaz ama nü-
fus artışını hızlandırır. Nüfus hiçbir engel tarafın-
dan durdurulamadığı takdirde, her 25 yılda bir iki
THOMAS ROBERT MALTHUS VE katına çıkmakta ve devirden devre bir geometrik
NÜFUS KURAMI dizi hâlinde çoğalmaktadır. Malthus’a göre, nüfus
19. yüzyıl Avrupa’da güçlü bir alt üst oluşa ne- artışının eğilimi bu olduğuna göre, insanlığın ge-
den olan sanayileşme, hızlı kentleşme ve hızlı nüfus leceği karanlıktır, insanlık açlığa doğru gitmekte-
artışı gibi olguların ortaya çıktığı uzun ve zorlu bir dir (Yüksel-Oktay, 2014, s. 35). Bununla birlikte
yüzyıldır. Bu açıdan, teknik ve endüstrileşmenin Malthus’a göre nüfus ve gıda artışındaki eşitsiz
gelişimine paralel olarak yoksulluk ve sefaletinde büyüme ilişkisinin yarattığı kaotik koşullar kaçı-
çok yoğun yaşandığı bir yüzyıldır. İçinde Thomas nılmaz olarak yoksulluk, salgın, açlık ve toplum-
Robert Malthus’un da olduğu 19. yüzyılın bir kı- sal krizlere yol açarak nüfusta tekrar bir azalmaya
sım liberal düşünürleri, nüfus artışının yoksulluğa neden olacaktır. Malthus’un nüfus artışını önlemeye
neden olduğunu ve önlem alınmazsa dünyanın fe- yönelik basit çözümü devletin yoksulları desteklemek-
lakete doğru sürüklendiğini öne sürdüler. ten vazgeçmesi ve evliliği zorlaştıran sıkı kurallar koy-

81
Modern Dönem Nüfus Kuramları

maktan geçmektedir. Her ne kadar kendisi gönüllü ların, kendisinin “nüfus ilkesi” dediği şeyden kay-
olarak evlilikten vazgeçilmesi gerektiği fikrindeyse naklandığına işaret etmiştir. Bu ilkeye göre nüfus-
de Malthus, evliliğin sınırlandırılması konusunda ların kaynaklardan daha çabuk büyümeye yönelik
özellikle yoksulların bireysel olarak daha sorumlu doğal bir eğilimi vardı. Bu yüzden fiili nüfus artışı,
davranması gerektiğine inanır (Argast, Under ve kaynakların yetersizliği nedeniyle ya olumlu önleyi-
Widmer, 2016, s. 5). Burada amaç doğurganlık ora- ci kontrollerle ya da olumsuz önleyici kontrollerle
nını azaltarak, nüfus artışını kontrol altına almaktır. kaçınılmaz biçimde denetim altında tutulacak-
Malthus farklı toplumsal gruplar için farklı yön- tır (Marshall, 1999, s. 470; Aysan, 2019, s. 139).
temler önerir. Alt sınıfların cinsel ihtiyaçlarını üre- Olumlu önleyici kontroller; savaş, salgın hastalıklar,
meyle sonlandırmadan giderebilmeleri için fuhuştan kıtlık gibi dış etkenler iken; evliliği geciktirmek,
bahsederken, seçkinler için iffet, bekâret gibi ahlaki evliyken ilişkiden kaçınmak gibi ilişki sayısını en
kısıtlamalar tavsiye eder. Bu anlamda, doğumları aza indiren kontroller ise olumsuz önleyici kontroller
azaltmak için önerdiği yöntemlerden biri evlenme olarak adlandırılır. Malthus’a göre insanlar olumsuz
yaşının ileri atılmasıdır. Böylece evlilikleri ertele- kontrolleri uygulamakta her zaman başarısızdırlar
yerek, çocuk sahibi olma yaşı geciktirilmiş, bu sa- ve savaş, kıtlık gibi olumlu kontroller tarih boyunca
yede de doğurganlık hızı azalmış olacaktır (Danış, her zaman daha etkilidir. Nüfus fazlasının savaş ve
2010, s. 58). Belirtmek gerekir ki aynı zamanda kıtlık gibi etkenlerle düşmesine de “Malthus Felaketi”
bir din adamı olan Malthus, artan nüfus ve gıda denir. Malthus’a göre, toplumsal yoksulluğun en bü-
arzı arasındaki uçurumun kapatılması için nüfusun yük nedeni, alt sınıflar ve onların çok çocuk sahibi
kontrol edilmesi gerektiğini savunmasına rağmen, olmasıdır. Bu yüzden Malthus, İngiltere’de yoksul
dini inanışlarca kabul görmediği için yapay doğum halk kesimlerine karşı yapılan 1601 tarihli Elizabeth
kontrolünü reddediyordu (Schaefer, 2013). Yoksulluk Yasası gibi kamusal yardım programlarına
kesinlikle karşı çıkmıştır (Aysan, 2019, s. 139).
Thomas Malthus’un ekolojik düşüncenin do-
Malthus nüfus artışı ile gıda üretimi ara- ğuşunda önemli katkıları olmuştur. Malthus gerek
sındaki doğal eşitsizliğin toplumların geli- Merkantilistlerin gerekse Fizyokratların temelde
şimindeki en büyük engellerden biri oldu- büyümeye-zenginliğe yaptıkları vurguyu yerle bir
ğunu öne sürmüştür. Malthus’a göre nüfus edecek bir gerçekliği ifade etmiştir. O zamana ka-
kontrol edilmediğinde gıda üretiminden dar, zenginliğin kaynağı olarak görülen altın ve
daha hızlı artacağından, toplum için önemli toprak, sonsuz ya da sınırsız olarak düşünülmek-
bir sorun hâline gelecektir. teydi. Oysa Malthus’un kaynakların sonluluğu ve
doğal kaynakların sınırı ile ilgili bulguları (Görmez,
1997, s. 73), mekanik iktisadi görüşün temel var-
Aslında Malthus, nüfus artışının yaratacağı so- sayımlarını kökten reddederek büyümenin ve sürekli
runlar hakkında çok fazla endişe edilmemesini çün- gelişmenin sınırlılığını ortaya koymuştur. Doğal kay-
kü bazı doğal süreçlerin nüfus artışı üzerinde ayar- nakların sınırlılığına karşın, yapılacak çalışmalarla
layıcı bir etki yaratacağını ifade etmiştir. Buna göre, artırılabilir olduğunu da ifade eden Malthus, bu
nüfus artışına paralel olarak işsiz sayısı çoğalacak, işe kaynakların tüketicisi olan insanların doğal kay-
olan talep artacağı için de ücretler düşecektir. Ücret- nakların artışından daha hızlı bir katsayı ile ço-
lerin düşmesi ise yoksulları daha az çocuk yapmaya ğaldığına değinerek, doğal kaynakların insanların
zorlayacaktır. Zaten savaşlar, salgın hastalıklar, dep- ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için nüfus artışının da
remler ve su baskınları gibi doğal afetler de nüfus sınırlandırılmasını istemektedir. Aksi takdirde in-
artışının düzenlenmesinde rol oynayan faktörler san nesli sürekli olarak bir açlık tehlikesi ile karşı
olacaktır (Kışlalı, 1997, s. 67 aktaran İmga, 2010, karşıya kalacaktır. Nüfusları kontrol altında tutan
s. 20). Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme adlı çalışma- başlıca etkenler ise belirtildiği üzere savaş, kıtlık ve
sı Malthus’u insanlığın kusursuzlaşabilirliği hakkın- hastalık gibi felaketler olacaktır. Kısacası bazı in-
daki çağdaş tartışmaya dâhil etmiştir. Goodwin ve sanların yaşayabilmeleri için diğerlerinin ölmesi ge-
Condorcet gibi, insan ırkının ilerlemesi ve mutlulu- rekmektedir. Dolayısıyla var olma, sürekli savaş an-
ğunun sürekli artabileceğini savunan yazarlara karşı, lamına gelmektedir (Marshall, 1999, s. 470; Yaylı
insan ırkının karşı karşıya kaldığı baskı ve zorluk- ve Yaslıkaya, 2015, s. 456).

82
Nüfus ve Toplum

Malthus, doğal yasalara ve liberal doktrine sıkı düşüncesi, Condorcet’nin sınırsız ilerleme ve nüfus
sıkıya bağlı bir liberaldir. Bu bakımdan Adam artışı görüşünü yansıtıyordu. Söz konusu mükem-
Smith ve David Ricardo ile birlikte klasik iktisat meliyeti ve ilerlemeyi sağlamanın en önemli yolu
ekolünün kurucuları arasında yer almaktadır. An- olan mantık ve akılcılığa ulaşmak için eğitimin
cak, Smith’in bireylerin kişisel çıkarları için çaba önemine ayrıca vurgu yapan Condorcet’nin görüş-
gösterirken tüm toplumun refahının en yüksek leri Godwin’in düşüncelerini de etkilemiştir. Yine
düzeye erişeceğine olan inancı ile kendini gösteren Malthus’un çağdaşı ve babası Daniel Malthus’un
iyimserliği, Malthus’ta yerini kuşkuya ve kötüm- arkadaşı olan Godwin, 1793 tarihinde basılan Si-
serliğe bırakmıştır. Malthus sanayileşmenin daha yasal Adalet (Political Justice) adlı kitabında, bi-
geliştiği bir dönemde görüşlerini oluşturmuş ve limsel ilerlemenin, insanların maddi isteklerden
tarım kesiminde azalan verimler yasasından büyük kurtulduğu bir geleceğe ulaşılmasını sağlayacağını
ölçüde etkilenmiştir (Ölmezoğulları,1996, s. 51 iddia etmiştir. Godwin savaş kurumunun ortadan
aktaran, Öztürk, 2010, s. 65). kaldırılması, daha adil bir mülkiyet dağılımı ve ta-
rım ve sanayideki bilimsel gelişmelerin yardımı ile
yaşamın sürdürülmesi için çok daha az emek sarf
edileceğini öne sürmüştür. Godwin yazılarında,
dikkat lüks malların yapay sınıf ayrımlarını sürdürmede
Malthus’un nüfusa ilişkin teorisi, nüfus artışının kullanıldığı, gelecekte değer yargılarının değişmesi
ekonomik büyümeyi olumsuz etkilediği şeklin- ile insanların daha basit yaşayarak, çabalarını mad-
deki geleneksel görüşün miladı sayılmaktadır. Bu di mülkiyet edinmekten çok kendini geliştirmeye,
bakış, nüfus ve ekonomi arasındaki ilişki konu- zihinsel ve ahlaki gelişime yönlendireceğini ifade
sunda çoğunlukla karamsar bir görüşe sahiptir. etmiştir. Goodwin’e göre, tarımın makineleşme-
si ile birlikte de gelecekteki toplumların üyeleri
ekmeklerini kazanmak için sadece birkaç saat ça-
Malthus’la aynı dönemde yaşamış olan Marquis lışmaya ihtiyaç duyacaklardır. Godwin, tıpkı Con-
de Condorcet ise daha iyimser bir görüşü savunu- dorcet gibi metafizik temelde iyimser bir görüşe bağlı
yor ve insanın mükemmele ulaşabileceğine ve en olarak, bir toplumun aydınlanma ile uyum içinde,
ileri düzeyde sosyal ilerlemeyi sağlayabileceğine akıl ve mantık yolu ile otomatik olarak uygun bir
inanıyordu. Condorcet, sınırsız bir nüfus artışının, nüfus büyüklüğünü bulacağını öne sürüyordu. Malt-
nüfus ne kadar fazla olursa gıda üretimini arttıra- hus ise Condorcet ve Godwin’in iyimser tezlerine,
cak bir o kadar fazla insan olacağı düşüncesinden nüfus artışının, insanoğlunun gelecekte sağlayacağı
hareketle, iyi ve olumlu olduğu düşüncesini taşı- gelişmeye ciddi engeller teşkil edeceği düşüncesine
yordu. İnsanın kendi akıl yürütmesi yoluyla nü- dayanarak karşı çıkmıştır (Rehorick, 1979, s. 11,
fusun aşırı derecede artmasından sakınılabileceği 12 aktaran, Kandır, 2013, s. 16).

Resim 3.1

83
Modern Dönem Nüfus Kuramları

Malthus’un nüfus kuramı bazı teorisyenler ta- cesini ortaya atmıştır (Outhwaite, 2008, s.202).
rafından eleştirilmiştir. Malthus’un nüfus kuramı Ayrıca, Malthus’un nüfusa ilişkin önerilerinin, ik-
iyi belirlenmemiş bir nüfus artış varsayımı formüle tidarların nüfusun bilgisine sahip olma arzusunu
etmiş, tarım sektöründeki teknik gelişmeye hiç yer ve bu bilgiyi üretim süreciyle ilişkilendirerek, buna
vermeyip, teknik gelişmenin etkisini küçümsemiş- uygun üreme politikalarına öncülük ettiği iddia
tir. İktisadî gelişmenin; tarımsal üretimi olumlu edilmiştir. Malthus’a göre, toplumda yaşanan sefa-
yönde etkilediği, toprak verimini arttırdığı, teknik- letin sorumlusu alt sınıfların fazla üremesi, bakabi-
teki ilerlemenin beslenme sorunlarının çözümüne leceklerinden çok çocuk yapmasıdır. Bu bağlamda,
katkı sağladığı gerçeğini gözden kaçırmıştır. Ayrı- devletin yoksullara sosyal yardım sunmasına şid-
ca, nüfus artış hızı geometrik değil, “asimetrik” bir detle karşı çıkar. Ona göre bu yardımlar yoksulluğu
gelişme seyri izlemiştir. Buna ilaveten, nüfus artış yok etmek bir yana, yoksulluğun yaygınlaşmasına
hızının ilerlemesi, doğurganlıktan ziyade ölüm neden olmaktadır. Hayat mücadelesi, tabiatın bir
oranlarındaki düşüşten kaynaklanmıştır (İmga, hikmetidir ve insanların tembelleşmesini engeller.
2010, s. 20). Ayrıca, tarihsel olarak nüfus değişim Yoksulluk yoksulların suçudur, şeklinde özetlenebi-
dinamiklerine bakıldığında, Malthus’un bu savının lecek bu yaklaşım bugün hâlâ bazı kesimler tarafın-
tam tersi ile karşılaşılır. Toplumların yaşama stan- dan benimsenmektedir. Malthus’un dile getirdiği
dartları iyileştiği ve fazla çocuk doğurmanın gerek- ve yoksulluğu içinde bulunulan kapitalist modelin
li olduğu toplumsal koşullar kalktığı zaman nü- yapısıyla değil de bireylerin beceriksiz ve tembel
fus artışının azaldığı ve sabitlendiği görülmüştür. olmalarıyla açıklayan bu bakış açısı yoksulluğu ka-
Malthus’un yaklaşımındaki diğer sorun dünyanın pitalist ekonominin “serbest” işleyiş yasaları içinde
insanları besleme kapasitesi hakkındadır. Tarımda “doğallaştırır”. Böylece, yoksulların kontrolsüz do-
ve endüstride meydana gelen ilerlemeler, dünyanın ğurganlığı ve tembelliği karşısında liberal kapitalist
gıda kapasitesinin Malthus’un düşündüğünden ekonomi aklanmış olur. Bu çerçevede devlet yardı-
çok daha yükseklere çıkmasını sağlamaktadır (Öz- mı gibi yoksulluğu azaltmaya yönelik her tür mü-
berk, 2003, s. 12). dahale, piyasaların “doğal” işleyişine zarar vereceği
Öte yandan, Malthus’a yönelik en etkili eleştiri- için eleştirilir (Danış, 2010, s. 58).
ler Karl Marx (1818-1883) tarafından yapılmıştır. Anson ve arkadaşlarına (2019, s. 15) göre,
Marx, Malthus’un teorisini eleştirerek, bir nüfusun Malthus’un iddiaları tutarsızdır. Eğer, dünya çapın-
kendisini doyurabilme kapasitesinin öncelikle eko- da doğum oranları ölüm oranlarını geçerse, nüfus
nomik ve toplumsal örgütlenmeye dayandığını ileri artar ve bu yeryüzünün mevcut sürdürülebilir ka-
sürmüştür. Buna göre, yoksulluğun suçlusu, nüfus pasitesini zorlayabilir. Artan gıda üretimi, çölleşme
artışı değil, kapitalizmdir (Marshall, 1999). Marx, ve mevcut klimatik etkilerin kötüleşmesi pahasına
Malthus’u geçmişin toprak sahibi soylularının acı- sağlanabilir hâle gelir ve üretimin kendisi arazile-
masız bakışını taklit etmekle suçlamıştır. Marx, rin verimsizleşmesine yol açabilir. Ancak, bu ilişki
Malthus’un düşündüğü gibi yoksulluğun arka pla- nedensel ve mekanik bir ilişki değildir. Yoksullu-
nında nüfus artışı değil, kaynakların toplumda özel ğun sorumlusu olan üretim sistemi tartışılmadan
bir şekilde dağıtılmasının yattığını öne sürmüştür. yoksullaşmanın nedeni anlaşılamaz, burada önemli
Malthus, radikal toplumsal değişim düşünce- olan ne kadar üretildiği meselesi değil, üretimin
lerine karşı bir silah olarak nüfus artışının gücüne nasıl örgütlendiği ve nasıl bölüştürüldüğüdür.
göre yaşamı idame araçlarının kısıtlı olduğu düşün-

84
Nüfus ve Toplum

Öğrenme Çıktısı
1 Malthus’un nüfus kuramının varsayımlarını ortaya koyarak bu yaklaşıma yöneltilen
eleştirileri sıralayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’deki nüfus artış di-


Coale ve Hoover’un, nüfus namikleriyle ilgili ayrıntılı
Nüfus artışının ekonomik
artışının ekonomik kal- bilgi edinmek için Ferhun-
ve kültürel kaynakları ko-
kınma üzerindeki olumsuz de Özbay’ın Dünden Bu-
nusunda arkadaşlarınızla
etkileri konusundaki argü- güne Aile, Kent ve Nüfus
tartışınız.
manlarını araştırınız. (2015, İstanbul: İletişim)
adlı kitabını inceleyiniz.

YENİ-MALTHUSÇULUK KURAMI Özellikle 1970’li yıllara doğru dünya nüfusu-


VE NÜFUSA MÜDAHALE nun hızla artmaya devam etmesi, Malthus’un fikir-
lerinin tekrar gündeme gelmesine neden olmuştur.
Yeni Malthusçuluk (neo-Malthusçuluk) dü-
Erlich, Meadows, Mesarovic gibi “Yeni Malthusçu-
şüncesi birçok ülkede 1880’lerde önem kazan-
lar” Malthus’un kısa sürede yanlış çıkmış olabile-
maya başladı. Yeni Malthusçuluk akımının düşü-
ceğini ancak uzun vadede varsayımlarının doğru-
nürleri, nüfusun geometrik artışının ve gıdanın
lanabileceğini ve dünyanın uzun vadede gıda ve
aritmetik artışından daha hızlı olduğuna işaret
kaynaklar sorunuyla karşılaşabileceğini gündeme
eden Malthus’un “demografik yasası” konusunda
getirmişlerdir. Ancak, bazı nüfus bilimciler ken-
onunla hemfikirdir. Ancak, Erlich, Meadows, Me-
di uzmanlıklarının kötüye kullanımı konusunda
sarovic gibi Yeni-Malthusçu düşünürler, Malthus’un
epeyce endişelenmişlerdir ve kendileri nüfusbilimi
liberal serbestlik yaklaşımını reddederek, devletin ve
“saf bir bilim” olarak inşa etmeye çalıştıklarını öne
sivil toplum örgütlerinin doğaya ve nüfusa (doğum
sürmüşlerdir. Ayrıca, sorumsuz politikacıların elin-
kontrol yöntemleri yoluyla) müdahale etmesi gerektiği
de nüfus politikalarının olumsuz etkilerine dikkat
yönündeki talebi gündeme getirirler. İsviçreli tarih-
çeken feminist ve Amerika Doğum Kontrol Ligi-
çi Martin Lengwiler Malthusçuluk ve Yeni-Malt-
nin (1921) kurucusu ve 1927 yılında Cenevre’de
husçuluk arasındaki farklılığı şu şekilde vurgular:
ilk Nüfus Kongresini düzenleyen Margaret Sanger
Malthus’un bireyin “ahlaki sınırlamalarına” olan
doğum kontrol meselelerinin kamusal alanda tar-
liberal inancının ve güveninin tersine, Yeni-Malt-
tışılmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Benzer şe-
husçuluğun nüfus politikaları, geç dönem mutlaki-
kilde, 1928 yılında kurulan ünlü Uluslararası Nü-
yetçiliğe benzer bir şekilde kamu enstrümanlarının
fus Problemleri Bilimsel Araştırma Sendikasının
müdahale gücüne odaklanarak nüfusa müdahale
üyeleri de her çeşit uygulamalı demografiye karşı
etme eylemlerine bel bağlamaktadır. Yeni-Mal-
olduklarını güçlü bir şekilde deklare etmişlerdir.
tusçuluk düşüncesi, 20. yüzyılda nüfus anlayışına
Amerikalı sosyolog ve antropolog Denis Hodgson,
damgasını vurmuş ve demografi ve politika arasın-
sosyal bilim olarak demografi ve siyaset bilimi ola-
daki sıkı bağlantıları derinleştirmiştir. Demografi
rak demografi arasındaki ayrıma işaret ederek bunu
1920’li ve 1930’lu yıllarda bir disiplin olarak or-
demografinin ikili yapısı olarak tanımlamıştır (Ar-
taya çıktığında, nüfus kontrol uzmanları, doğum
gast vd., 2016: 5). Demografiye ilişkin ayrım aynı
kontrolcüler ve göç uzmanları alana dâhil olan ilk
zamanda, bilimsel bilgi üretimi ve bilimsel bilginin
nüfus uzmanları olmuştur. Bu uzmanların çoğu,
iktidarlarca farklı politik amaçlar için kullanımları
kendi özel uzmanlık ilgilerini uygulamak ve geniş-
arasındaki gerilimi de anlatan önemli bir ayrımdır.
letmek üzere nüfusa ilişkin söylemleri eklektik bir
biçimde kullanmışlardır (Argast vd., 2016: 5).

85
Modern Dönem Nüfus Kuramları

20. yüzyılda tarımda makineleşme ve melez tüketimiyle birlikte insan nüfusu tümüyle çevresel
tohumların geliştirilmesiyle besin ürünleri hızla felakete yol açacak şekilde hızla artmaktadır. Erlich
artmış, açlık Malthus’un iddia ettiği gibi bir sorun gelecek hakkında oldukça karamsar bir iddia ortaya
olmaktan çıkmıştır. Yeni Malthusçu olarak da bili- atarak, dünyadaki aşırı nüfus artışının çözümü ola-
nen ve nüfus artış hızını toplumsal refah için tehli- rak; ölüm, doğum ve iç ve dış göçlerin birbirlerini
ke olarak gören bazı sosyal bilimciler, Malthus’un dengelediği sıfır nüfus artışı politikasını (zero popu-
teorilerini revize etmişlerdir. Bu grubu Malthus’tan lation growth) önermektedir. Temel olarak, nüfus
ayıran iki temel özellik vardır: Bunlardan birincisi, problemini çözmek için iki yol olduğunu öne sür-
Yeni Malthusçuların Malthustan farklı olarak kürtaj mektedir; birincisi daha düşük doğum oranına sahip
gibi modern doğum kontrollerini desteklemeleridir. olarak doğumları azaltma çözümü. İkincisi, savaş,
İkinci olarak, tarımdaki modernleşmeyle yetersiz gıda kıtlık, salgın nedenleriyle ölüm oranlarının yüksek-
üretiminden ziyade artan nüfusun çevre üzerindeki liği şeklinde bir çözüm gelişebilir. Ona göre, ikinci
olumsuz etkilerine odaklanmışlardır. Özellikle İkin- çözümün gerçekleşmemesi için doğum oranlarının
ci Dünya Savaşı’ndan sonra bu grup, demografi makul düzeye düşürülebileceği doğum kontrol yön-
disiplinini domine etmiş, Birleşmiş Milletler gibi temlerinin benimsenmesi nüfus sorununu çözebile-
birçok uluslararası örgütün kararlarını yönlendir- cek bir yöntem olarak düşünülebilir (Poston, 2019).
mişlerdir (Aysan, 2019, s. 139).
1960’lı yılların sonuna doğru, Yeni Malthusçu
olarak adlandırılan bir grup düşünür, dünya nüfu-
su ve doğal kaynaklar arasında bir ilişki kurarak, dikkat
kaynakların süratle tüketildiğine, buna karşın nü- Yeni-Malthusçuluk dünyada var olan kaynakla-
fusun durmaksızın artarak dünyayı bir yıkıma sü- rın dikkatli tüketilmesi ve kıtlığa yol açılmaması
rüklediğine dikkat çekmeye çalışmışlardır. Bir grup için nüfus büyümesinin kontrol edilmesi gerek-
Yeni Malthusçu ise nüfus sorununa ideolojik bir tiğini savunur.
pencereden bakmışlardır. Paul R. Ehrlich’in 1968
yılında yayımladığı “Nüfus Bombası” (Population
1930’larda Amerika Birleşik Devletleri’nde ve
Bomb) isimli kitabı, yine onun 1975 yılında Fe-
tüm dünyada yaşanan ağır ekonomik bunalım ne-
mine dergisinde yayımlanan “Gerçek mi, Yanılma
deniyle işsizlik ve göç artmıştır. Buna bağlı olarak
mı?” isimli makalesi ve Paddock Kardeşler’in 1975
Batı’da ve Kuzey Amerika’da nüfus politikaları iki
yılında aynı dergide yayımlanan “Kimin Yaşamını
farklı biçimde yürütülmüştür. Eğitimli, beyaz, üst
Sürdürebileceği Amerika’nın Kararı” başlıklı ma-
orta sınıf nüfusunun artırılması, işsizlik ve göçün
kaleleri, nüfus sorunlarını çözemeyen az gelişmiş
sebebi olarak görülen işçi sınıfının ve göçmenlerin
ülkelere yapılan yardımların tam anlamıyla bir ka-
Yeni-Malthuscu bir bakışla doğurganlıklarının sınır-
yıp olduğu; kaynakları, “onları hak eden” ülkele-
landırılması amaçlanmıştır Ayrıca insanın genetik
re ayırabilmek için, nüfus artışı yaşanan ülkelerin
ıslahını savunan düşünceler güçlenmiştir. Aynı
halklarını açlıktan ölüme mahkûm etmek gerektiği
dönem toplum mühendisliği kavramının da orta-
yönündeki görüşleri işleyerek, sömürgeci kuramla-
ya çıktığı ve bütün sorunların çözümü için nüfus
rı çağrıştırmıştır (Keleş ve Hamamcı, 2002, s. 62,
kontrolünün yapılmasının gerekliliğinin savunul-
63; aktaran, İmga, 2010, s. 21).
duğu dönemdir. II. Dünya Savaşı’ndan sonraki yıl-
Stanford Üniversitesi’nde biyolog olan Yeni- larda Malthusçu nüfus kontrol yaklaşımı yeniden
Malthusçu teoriesyen Paul Erlich, Malthus’un tah- canlandı. Bu sefer kontrol edilmesi gereken kesim,
minlerini yirminci yüzyıla uyarladı. Ancak Erlich, üçüncü dünya ülkelerindeki yoksul çoğunluk ile
dünya nüfusunun sürdürülebilirliğini sağlayacak ola- Batı’da yaşayan etnik azınlıklar ve yoksullardı. Bu
nın tek başına gıda üretimi değil, sürdürülebilir bir arada üst ve orta sınıfların bu kontrolün dışında,
çevre olduğunu vurgulamıştır. Erlich’in öngörüsüne istedikleri zaman istedikleri sayıda çocuğa sahip
göre, ayrıcalıklı insanların aşırı tüketimci eğilimle- olabilecekleri düşünülüyordu. Yeni-Malthusçu
ri ile su ve hava gibi ekolojik kaynakların sınırsızca

86
Nüfus ve Toplum

ekol görüşlerini desteklemek için üçüncü dünya lojik sorunlara da yol açacağını ileri süren çevreci
ülkelerinin nüfusunun çok kalabalık olması ile bir perspektife sahip görünmektedir.
yaşama standartlarının çok düşük olması arasında 1990’lardan sonra Yeni-Malthusçular çevre
doğrudan bağlantı olduğunu ileri sürmektedir. Do- kirliliğinin, doğanın tahrip edilmesinin ve çarpık
layısıyla tüm sorunların nedeni nüfusun çok fazla kentleşmenin nedeninin nüfusun fazla olmasın-
olmasına bağlanmaktadır. Yeni-Malthusçular, ge- dan kaynaklandığını ileri sürdüler. Bu bakış açısı-
lişmekte olan ülkelerde, yüksek nüfus artışının do- na göre, hızlı nüfus artışı ve yüksek tüketim talebi
ğal kaynaklar üzerinde yaratacağı olumsuz baskıların yalnızca sınırlı kaynakların aşırı kullanımına yol
sermaye birikimi ve teknolojik gelişme yoluyla telafi açmakla kalmayıp, çevreye zararlı teknoloji atıkla-
edilemediği takdirde, bu kaynakların ekonomik ge- rına, kirletici çevre kullanımına ve ticari istismar-
lişmeye sınırlamalar getireceğini ileri sürmektedirler lara da yol açmaktadır. Öte yandan nüfus artışına
(Özberk, 2003, s. 17, 18, 24). bağlı olarak hızlı kentleşme ile birlikte kentlerde
Yeni-Malthusçular, nüfus artışının dünyanın daha yoğun bir çevre kirlenmesi ortaya çıktığı da
doğal kaynaklarını zorladığı konusunda Malthus’a ileri sürülmektedir. Buna bağlı olarak tahrip edil-
katılırlar. Ancak, İngiliz kuramcının aksine, nü- miş çevrenin yaşam kalitesini olumsuz etkilediği ve
fus artışlarını kontrol etmek için doğum kontrol bu olumsuz koşulların ortadan kaldırılması için ya-
önlemlerine ihtiyaç olduğunda ısrar ederler. Yeni- tırım maliyetlerini yükselttiği belirtilmektedir: Bu
Malthusçular, Marksist bir eğilimle, düşük doğum yaklaşımda, çevre kirliliğinin nedeni nüfusun fazla
oranlarına sahip olmalarına rağmen dünya gene- olmasına bağlanmaktadır. Oysa dünya nüfusunun
lindeki kaynakların büyük bir bölümünü orantısız %22’sini oluşturan endüstrileşmiş ülkeler, dünya-
ölçüde tüketen gelişmiş ülkeleri suçlarlar. Gelecek daki enerjinin %70’ini, metalin %75’ini, odunun
hakkında kötümser olan bu kuramcılar, doğum %85’ini ve gıdanın %60’ını tüketmektedir. At-
kontrolünün ve kaynakların duyarlı kullanımının mosferin bozulmasına neden olan karbondioksit
artan dünya nüfusu sorunu açısından vazgeçilmez gazının oluşumunun dörtte üçünden bu ülkeler
çözümler olduğunu vurgularlar (Schaefer, 2013). sorumludur (Öztürk, 2003, s. 26).
Yeni Malthusçuluk da tıpkı Malthus gibi uzun
vadeli önerilerinin zayıflıkları nedeniyle eleştiriler
almıştır. Dünyadaki doğal kaynakların dağılımı
dikkat yüzünden bugün milyonlarca insan açlık ve sefalet
Yeni Malthusçular, nüfus artışını önlemek için içindedir. Mesele Yeni-Malthus kuramının iddia
önerdikleri çözümlerde Malthus’un dinsel ge- ettiği gibi kaynakların artan nüfus karşısında sınırlı
rekçelerle önermediği kürtaj ve biyolojik do- doğası ve kötü kullanılmasından daha fazla, kay-
ğum kontrol yöntemleriyle desteklenmiş bir aile nakların hangi ellerde toplandığı ve kimin kontrol
planlaması önererek, ahlaki olarak Malthus’tan ettiğiyle ilgilidir. Kaynakların belli bir azınlığın
farklı bir bakış açısını benimsediklerini ortaya kontrolünde olması ve buna bağlı olarak gelişen
koymuşlardır. bölüşüm sorunları, insanlığı ve doğayı nüfus ar-
tışından ve çevresel bozulmadan daha fazla tehdit
etmektedir. Bunun yanı sıra, Erlich çevresel fela-
Yeni-Malthusçu görüş, yeryüzünün büyüyen kete yol açabilecek tek unsur olarak nüfus artışına
nüfusu beslemedeki sınırlı taşıma kapasitesine vur- aşırı vurgu yapmıştır ve onun önerdiği siyasi çözüm
gu yapan karamsar bir yaklaşımdır. Bu anlamda, eşitsiz bir şekilde soykırım, öjenik eğilimler ve em-
Yeni-Malthusçular çevresel kıtlık ve şiddetli çatış- peryal kontrol için kullanılabileceği gibi azınlıkları,
ma arasındaki bağlantıya vurgu yaparlar (Özkan, yoksul ve dezavantajlı grupları baskı altına alabile-
2016). Yeni-Malthusçuluk yaklaşımı, nüfus artışı- cek bir ihtimali de içermektedir.
nın sadece gıda sorununa değil, aynı zamanda eko-

87
Modern Dönem Nüfus Kuramları

Araştırmalarla
İlişkilendir
Yoksa beklenen nüfus patlaması yaşanma- doğurganlık oranına (0,8) sahip. Ve doğurganlık
yacak mı? bir kez azaldığında bu eğilimi tersine döndürmek
Nüfus patlaması beklenmedik bir şekilde zordur. Nüfus patlaması sona erer.
sönebilir mi? Malthusçuluğun öngördüğü nüfus Peki bu soyumuzun geleceği için ne anlama
artışına bağlı iflas yerine, demografik bir çöküşün geliyor? 2076 yılında çocuklar azalacak. Tarihte
eşiğine gelebilir miyiz? Nasıl ve neden sorusuna ilk kez yaşlılar çoğunlukta olacak. 20. yüzyılı bi-
yanıt bulmak için, son bir araştırmaya göre in- çimlendiren atılgan, dürtülerle tetiklenen kültür-
sanların seksten uzak durdukları Japonya’ya ba- ler ölmeye mahkum görünüyor. Yenilikçi fikirler
kabiliriz. Yaşam beklentisinin seksen beş yaş ve tükenebilir. Dahası bu gelişme ekonomiyi de çö-
üzerine çıkmasına rağmen, doğurganlığın kadın kertebilir. Bazı ekonomistler Japonya’da 1990’lı
başına 1,4 olması ve bakirliğin yaygınlaşması ne- yıllardan beri devam eden ekonomik durgunlu-
deniyle Japon nüfusu azalıyor. Öyle görülüyor ki ğun, her zamankinden daha fazla yaşlı nüfusun
Japonlar çoğalmak için çok fazla meşguller. Ve bu bulunmasından kaynaklandığı düşüncesinde.
durum salgın gibi yayılıyor. Dünya ülkelerinin Kim bilir Avrupa da bu yönde ilerliyor olabilir.
yarısında doğurganlık oranı, nüfusun yenilenme- 2030 yılında en düşük seviyede çocuk nüfusuna
si için gerekli olan kadın başına en az iki çocukluk sahip olması beklenen Çin’in de sıradaki ülke ol-
doğurganlık oranın altındadır. Avrupa ve Uzak- ması beklenebilir. Demografik deterministler, so-
doğu’daki ülkeler 1,5’luk doğurganlık oranıyla yumuzun yavaşça aşağı doğru küçülen bir sarmal
demografik uçurumun kenarındalar. Almanya ve içinde bulunmasından endişeliler.
İtalya, nüfuslarının önümüzdeki altmış yıl içinde Ama kim bilir böyle olmayabilir de. Her ne
yarılanacağını tahmin ediyorlar. Stockholm Ka- kadar yaşlı bir toplum farklı olacaksa da günü-
rolinska Enstitüsü’nden Hans Rosling, dünya en müzdeki yaşlı Rock yıldızları gibi yaşlanmanın
az çocuğa sahip olma durumunda zirveye ulaştı, aslında o kadar da kötü olmadığını keşfedebiliriz,
toplam nüfusun da bu zirveye ulaşması uzak de- yaşlılar yeni gençlik olabilir. Ve yaşlı toplumlar si-
ğil diyor. Dünya nüfusu şimdilik artmaya devam lahlanmaya daha az eğimlidirler. Daha düşük nü-
ediyor. Günümüzde 7,4 milyar olan insan sayısı, fuslu bir dünya, gezegenin ekosistemine bir ara
Afrika’daki yüksek doğurganlık oranı nedeniyle verdirebilir. Malthusçuluk gündemden kalkabilir,
9 milyar kadar olabilir. Birleşmiş Milletler dün- bunun yerine çevrebilimci Edward O.Wilson’un
ya nüfusunun 2100 yılında yaklaşık olarak 11,2 ekolojik iyileştirme çağrısı kabul görebilir. Ve en
milyar olmasını bekliyor. Fakat bu pek mümkün azından doğa için bir umut ışığı belirecektir.
görünmüyor. Demografik durgunluktan sonra
hiçbir ülkede doğurganlığın iyileştiği görülmedi.
Birçok nüfusbilimci 2076 yılına kadar küresel Kaynak: NewScientist
bir kırılmanın yaşanacağını düşünüyor. Elbet- https://www.herkesebilimteknoloji.com/haber-
te hükümetler nüfustaki azalmayı durdurmaya ler/toplum/yoksa-beklenen-nufus-patlamasi-
çalışabilirler. Fakat Singapur bunu bir kuşaktır yasanmayacak-mi
denemesine rağmen, yine de dünyanın en düşük

88
Nüfus ve Toplum

Öğrenme Çıktısı
2 Yeni Malthusçu yaklaşımın, Malthus’un teorisinden farklılaşan argümanlarını
değerlendirerek, nüfus artışına yönelik çözümlerini açıklayabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’deki nüfus ar-


1968 yılından itibaren
tış dinamiklerini yaşlı- Türkiye’de doğurganlık
Roma Kulübü’nün nüfusun
lık üzerinden açıklayan oranlarının hangi faktörler
ve ekolojik gelişmelerin gi-
bir değerlendirme için şu nedeniyle düşme eğilimine
dişatına yönelik uyarılarını
linkteki videoyu izleyiniz: girdiğini arkadaşlarınızla
içeren deklarasyonlarını
https://www.youtube.com/ tartışınız.
araştırınız.
watch?v=jkbmk_llbY8

DEMOGRAFİK GEÇİŞ KURAMI


20. yüzyıl öncesinde dünyada nüfusun artış hızı yavaş, yaş yapısı oldukça durağan ve 65 yaş üstü yaşa-
yanların nüfus içindeki oranı daha azdı. Bu yapı, 20. yüzyılın ilk yarısında endüstrileşme ve teknolojide-
ki olağanüstü ilerlemeler sayesinde ortalama yaşam beklentisinin ve nüfus artış hızının da yükselmesiyle
değişmeye başlamıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısı, dönüşüm sürecinde başka bir aşamaya geçildiğine tanık-
lık etmiştir: doğurganlık ve ölümlülük hızları dünya genelinde belirgin düşüşler göstermiştir (Yüceşahin,
2011, s.11). Warren Thompson (1929) ve Adolphe Landry (1934) tarafından geliştirilen Demografik Geçiş
Kuramı ya da diğer adıyla Demografik Dönüşüm Kuramı, 1940’lı ve 1960’lı yıllar arasında Kingsley Davis
(1945 ve 1963), Dudley Kirk (1945) ve Frank Notestein’in (1945 ve 1953) çalışmalarıyla daha sistematik
hâle getirilmiştir (Yüceşahin, 2011). Demografik geçiş kuramı, modernleşme sürecinde ulusların yüksek
doğurganlık ve ölümlülük düzeylerinden alçak doğurganlık ve ölümlülük düzeylerine geçişlerinin kaçınıl-
maz olduğunu ileri sürer ve bu değişimin nedenleri ve sonuçlarını tartışır (Özbay, 2015, s. 254). Demog-
rafik geçiş kuramı, nüfus kontrolünün anahtarının teknoloji olduğunu savunmaktadır. Malthus’un kork-
tuğu kontrol dışı nüfus artışı yerine, bu kuram teknolojinin nüfus artışını yavaşlatacağını öngörmüştür
(Macionis, 2012, s. 574). Teknolojideki gelişmeler, eğitimli insanların artması, kentleşme, tıp alanındaki
ilerlemeler, antibiyotiklerin keşfi, önleyici halk sağlığının iyileştirilmesi ve daha iyi beslenme olanakları
insanların daha uzun yaşamasını sağlayan temel faktörlerdir.
Demografik dönüşüm kuramı, yüksek doğurganlık ve ölümlülük hızlarının hüküm sürdüğü bir durum-
dan ölüm hızlarının da düşmüş olduğu ve doğumların bilinçli olarak kontrol edildiği yeni bir duruma geçişi
öngörmektedir.

dikkat
Son yüzyılda, başta Japonya, Amerika, Kanada, Almanya, İtalya gibi gelişmiş ülke-
ler olmak üzere çoğu ülkede meydana gelen düşük doğurganlık eğilimleri küresel
düzeyde bir demografik dönüşüm yaşandığının kanıtı olarak görülmektedir.

Gelişmiş dünyanın pek çok bölgesinde gözlenen, iki demografik rejim (birincisi, doğurganlık ve ölüm
düzeylerinin yüksek olduğu geleneksel demografik rejim; ikincisi, doğurganlık ve ölüm düzeylerinin düşük
olduğu modern rejim arasında) arasındaki geçiş modeli. Avrupa’da bu modelin gözlenmesiyle geliştirilen

89
Modern Dönem Nüfus Kuramları

ve Frank W. Notestein’ın ismiyle birlikte anılan de- zeylere ulaşmasına neden olmaktadır. Malthus’un
mografik geçiş kuramına göre, önce ölüm oranı- görüşleri, Avrupa’nın 2. Evresi boyunca gelişmiştir
nın düşmesi, bunun oldukça hızlı bir nüfus artışı ki bu görüş, geleceğe kötümser bakışı yansıtmakta-
dönemine kapı açması, sonra doğurganlığın benzer dır. Bugün en yoksul ülkeler bu yüksek büyüme ev-
düşük düzeylere inmesi gerekmektedir. Tabii bura- resinde bulunmaktadır. Sanayi Devrimiyle birlikte
da, demografik geçişin gelişmekte olan ülkelerde fiziki şartlar iyileşmiş, sağlık ve yaşam koşulları hız-
de buna benzer bir model izleyip izlemeyeceği ve la gelişmiştir. Yine, aynı dönemde okuma yazma
geçiş aşamalarında görülen nüfus artışının sanayi bilen ve eğitimli insanların sayısı artmaya başlamış,
devriminin bir itkisi sonucu mu yoksa iktisadi ge- göçlerle birlikte şehirleşmenin hızlanması gibi sos-
lişmenin ve modernleşmenin basit bir sonucundan yal değişimler de bu ikinci aşamada gerçekleşmiştir.
ibaret mi olduğu çokça tartışılmaktadır (Marshall, Bu aşamada ölüm oranları hızla düşerken, doğum
1999, s. 140). oranları ise görece yavaş düşmüş bu ikisi arasındaki
Notestein tarafından sistematik hâle getirilen fark, “nüfus patlamasına” neden olmuştur (Maci-
demografik geçiş kuramına göre, tüm toplumlar onis, 2012, s. 573; Yüceşahin, 2011, s. 11; Aysan,
Avrupa toplumlarının tecrübe ettiği demografik 2019, s. 141).
aşamaları yaşayacaklardır. Birinci evre olan sanayi
öncesi tarım toplumlarında (Evre 1) doğum kont-
rolü olmadığı ve çocukların ekonomik değeri ol- Bu kurama göre, birinci evrede yüksek
duğu için yüksek doğum oranı söz konusudur. kaba doğum hızı ve yüksek kaba ölüm
Ölüm oranları da yüksektir çünkü yaşam standart- hızı vardır; ikinci evrede birdenbire düşen
ları düşüktür ve tıbbi teknoloji sınırlıdır. Salgın kaba ölüm hızına daha yavaş seyirle düşen
hastalıklardan meydana gelen ölümler doğumları bir doğum hızı eşlik etmektedir; üçüncü
dengelemektedir, dolayısıyla zaman içinde artışlar evrede ise birbirine çok yakın seyreden
ve azalışlar çok azdır. Bu aşamada savaşlar, fiziki düşük kaba doğum hızıyla düşük kaba
koşulların zorluğu, yetersiz gıda ve temiz su arzı, ölüm hızı söz konusudur.
veba ve sıtma gibi salgın hastalıkların tedavilerinin
bulunmaması gibi sebepler Sanayi Devrimine ka-
dar ölüm oranlarının yüksek seyretmesine ve dün- Olgun bir sanayileşmiş ekonomi olan üçüncü ev-
ya nüfusunun tarih boyunca çok yavaş artmasına rede (Evre 3) doğum oranlarındaki düşüşlerle nü-
neden olmuştur (Macionis, 2012; Aysan, 2019, s. fus artışı bir kez daha sınırlanır. Doğurganlık; pek
140). Genel olarak sağlık ve eğitim hizmetlerinin çok çocuğun yetişkinliğe kadar hayatta kalabildiği
olmadığı, düşük düzeyli teknolojinin var olduğu, ve yüksek yaşam standartlarının çocuk yetiştirme-
kırsal yaşamın hüküm sürdüğü, doğum ve ölüm yi pahalı hâle getirdiği için düşmektedir. Kısacası
hızlarının yüksek ve yıldan yıla dalgalanmalar gös- zenginlik, çocukları ekonomik varlıklar olmaktan
terdiği az gelişmiş ekonomilerde ölüm hızları do- ekonomik yüklere dönüştürmektedir. Etkin do-
ğum hızlarını artırabilmektedir. Bu durumda nü- ğum kontrolüyle küçülen aileler, evlerinin dışında
fusun büyümesi genel olarak %1’den daha azdır ya çalışan kadınlar tarafından da tercih edildi. Aşağıya
da bir başka ifadeyle düşük düzeydedir. Bu durum doğru olan ölüm oranlarını doğum oranları takip
Avrupa’da Sanayi Devrimi öncesi yüzlerce yıl bu ettiği için nüfus artışı daha da yavaşlamaktadır. Bu
şekilde olmuştur. İkinci evre olan sanayileşmenin aşamada ölüm oranları gibi doğum oranları da ol-
başlangıcı evresinde (Evre 2), bilimsel tıp ve daha dukça düşük seviyelerde kalmıştır. Eğer kalkınma
fazla gıda stokundan dolayı ölüm oranları düştüğü bir şekilde sağlanıyorsa bu, eğitim olanaklarının
için demografik bir geçişi getirmiştir. Fakat doğum artışını, yaşam standardının yükselmesini, kentleş-
oranları yüksek kalmıştır ve bu da hızlı nüfus artı- menin hızlanmasını sağlamakta ve eğer bu aşama-
şına neden olmuştur. Ekonomi değiştiğinde, sağlık dan itibaren bireyler/çiftler tarafından nüfus artış
hizmetleri ve olanakları arttığında ve teknolojik ko- hızının yüksekliği bir problem olarak görülmeye
şullar geliştiğinde ölüm hızları düşmeye başlamak- başlanıyorsa doğum kontrolü ortaya çıkmakta ve
ta fakat doğum hızları yüksekliğini korumaktadır. bu durumda doğum hızında düşüşler meydana gel-
Bu ise nüfus artış hızının genel olarak %2 ila 4 ara- mektedir. Demografik geçişin tamamlandığı sanayi
sında seyretmesine, bir diğer ifadeyle yüksek dü- sonrası ekonominin söz konusu olduğu dördüncü ev-

90
Nüfus ve Toplum

rede (Evre 4) doğum oranı, kısmen çiftlerin ikisinin nan nüfusun bakım, hizmet, sağlık ve sosyal güvenlik
de çalışması bir norm olmaya başladığı ve kısmen gereksinimlerini sağlamak için gerekli nüfus dışarı-
de çocukların maliyetlerinin sürekli artması nede- dan göç ile temin edilebilir. Öte yandan, ülkelerin
niyle düşmeye devam eder. Bu eğilim sabit ölüm nüfus politikalarını yeniden gözden geçirerek do-
oranıyla da bağlantılı olarak nüfus artışının sadece ğum oranlarını arttırıcı politika ve teşvikleri yeniden
çok yavaş olması değil azalması anlamına da gel- düşünmeye başlamaları da beşinci evrenin herhangi
mektedir. Dördüncü aşamada doğum hızlarının bir yerinde gündeme gelebilir (Hoşgör ve Tansel,
ölüm hızlarından biraz yüksek oluşu nüfus artışı- 2010, s. 52-53).
nın durağan hâlde kalması sonucunu doğurmak-
tadır ki bu aşamada doğal nüfus artış hızı %1’ler
civarında veya daha azdır. Bu son aşamadaki ülke- Bu kuram çerçevesinde özellikle de doğur-
lerin örnekleri, bugün Japonya, Avrupa ve ABD’dir ganlık oranlarında düşüşe neden olan unsur-
(Macionis, 2012, s. 573; Yüceşahin, 2011). Toplam lar üzerinde duran çeşitli kuramcılar kentleş-
doğurganlık oranı, nüfusun kendini ikame ettirebil- me ve sanayileşme gibi değişik nedensellik
mesi için gerekli olan yenilenme düzeyinin (2.1 de- mekanizmaları olduğunu savunmuşlardır.
ğeri) de altına düştüğünde nüfus artış hızı yavaşlar,
nüfus belli bir süre sabit kaldıktan sonra azalmaya
başlar ve demografik geçiş bu aşamada tamamlan- Endüstriyel ve kentsel yaşamın getirdiği bir sü-
mış olur (Aysan, 2019, s. 141). reç olarak aile yaşamı eski önemini ve formunu kay-
bederek, geniş, aile baskısı güçsüzleşmiş ve nihayet
doğum hızları azalmıştır. Geniş/geleneksel aile biçi-
mi, aslında anne-babanın çocuklarını dünyaya geti-
receği ve yetiştireceği ve onlar yaşlandıklarında ço-
dikkat
cukların onlara bakmak için bir tür yaşlılık sigortası
Geleneksel toplumlarda doğum ve ölüm oranla-
durumunda algılandığı bir toplumsal kurumdur.
rı oldukça yüksektir ancak modern toplumlarda
Çocukları işgücü olmaktan alıkoyarak zorunlu eği-
doğurganlık ve ölüm oranları oldukça düşük
timin yapıldığı bir kentsel-endüstriyel alana dönü-
kalmaktadır. İki toplum biçimi arasında demog-
şüm, düşük ölümlülüğün var olduğu bir ekonomik
rafik bir geçiş söz konusudur.
kalkınma modeli ile ilişkilendirilebilir. Zamanla
kadın okuryazarlığında sağlanan artış ile ülkelerin
daha zengin hâle geldiği ve beşerî sermayeye daha
Orijinal demografik geçiş kuramı ortaya dört
fazla yatırımların yapılabilmesi hâlinde, bunun ül-
evre koymaktadır. Oysa, günümüzde Almanya,
kelerin kalkınma sürecinin bir parçası olduğu ifade
Fransa, Litvanya, Macaristan gibi birçok Avrupa
edilebilir. Diğer değişkenler olmadığında bile ka-
ülkesi ve Güney Doğu Asya ülkesi doğum hızların-
dınların eğitiminin tek başına onların doğurabile-
dan daha yüksek ölüm hızları ile karşı karşıyadır-
cekleri çocuk sayısı üzerinde oldukça önemli bir et-
lar. Bu durum doğurganlığın yeni baştan gözden
kiye sahip oluşu, eğitim ve doğurganlık arasındaki
geçirilmesini ve buna bağlı olarak da bir beşinci
ilişkinin ayrı bir öneme sahip olduğunu ortaya koy-
evrenin ortaya konmasını zorunlu kılmaktadır.
maktadır (Yüceşahin, 2011, s. 13). Dahası, insanlık
Sonuçta ortaya çıkan yapı, hızla yaşlanan nüfus,
tarihinde ilk kez, kadınların önemli bir kısmı hami-
ölüm hızlarından daha düşük ve düşmeye yavaş da
lelik, çocuk doğurma ve çocuk yetiştirmenin kısır
olsa devam eden doğum hızları, çalışma yaşında
döngüsüyle sınırlandırılmaktan uzak hâle gelmiş,
ekonomi çarkını çevirmeye yetmeme tehlikesi ile
cinsellik ve biyolojik yeniden üretim arasındaki zo-
karşı karşıya kalan bir nüfustur. Demografik geçiş
runlu bağ kopmuştur. Tıpkı kadın erkek arasındaki
evrelerinin yalnızca birer model olduğu ve mutlaka
ilişki gibi cinselliğin anlamı da sadece biyolojik bir
gerçekleşeceğinin söz konusu olmadığını dikkate
yeniden üretimle tanımlanmaktan uzaklaşmış veya
almak gerekir. Bu süreçte ülkelerin nüfus olarak
demografik bir anlam ifade etmekten çıkmıştır
nereye gittiklerini görmeleri ve demografik mo-
(Anson vd., 2019, s. 7).
dellerin neresinde olduklarını planlamaları önem
taşır. Örneğin beşinci evreyi tamamlamakta olan bir Bu çerçevede, ekonomik açıdan gelişmiş ülke-
ülke için ekonomi çarkını döndürmek, hızla yaşla- lerde 18. ve 19. yüzyıllardan bugüne süren, geliş-

91
Modern Dönem Nüfus Kuramları

mekte olan ülkelerde ise 20. yüzyılın ikinci yarısın- Açıkçası, Demografik Dönüşüm Kuramı, sana-
dan itibaren gözlenen ölüm hızlarının azalmasının yileşme, kentleşme, teknoloji, kadınların eğitimi ve
ardından ilk evlilik yaşının yükselmesine bağlı ola- istihdamı, aile yapısında meydana gelen değişimler,
rak doğurganlık süresinin kısalması ve doğurganlık evlilik yaşının ilerlemesi vb. gelişmeler sonucun-
oranının azalması demografik dönüşüm sürecinin da toplumların yüksek doğurganlık ve ölümlülük
temel belirleyicileridir. hızlarına sahip olduğu bir nüfus yapısından ölüm
Van de Kaa ve Lesthaeghe’nin 1986 yılında öne hızlarının düştüğü ve doğumların bilinçli olarak
sürdükleri “ikinci demografik dönüşüm” süreci ise kontrol edildiği yeni bir nüfus yapısına geçileceğini
demografik dönüşümün sanayileşme ve kentleşme öngörmektedir.
gibi dinamiklerin yanı sıra, kültürel ve sosyolojik Demografik geçiş kuramı modernleşme kuramı
birtakım gelişmelerin sonucu olduğu da öne sürül- ile yakından ilişkilidir. Modernleşme kuramcıları,
müştür. Batı toplumlarında 1950’lerden itibaren yoksul ülkelerin sanayileşmeleriyle nüfus problem-
özellikle 1960’larda artan boşanma oranları ve ev- lerini çözecekleri konusunda iyimserdirler. Fakat
liliğin yaşam boyu sürmesi beklenen bir taahhüde özellikle bağımlılık kuramcıları buna itiraz ederek;
dayalı ilişki biçimi olmaktan uzaklaşmasıyla birlikte küresel kaynaklar yeniden dağıtılmadıkça, düşük
sanayileşmeden sonra ikinci bir demografik dönü- nüfus artışını beğenen sanayileşmiş “sahip olanlar”
şüm gerçekleşmiştir. Bu teze göre, bireylerin bir eş ile daha fazla insanı beslemek için boşuna müca-
ve ebeveyn rollerini yerine getirmektense , kendi- dele eden sanayileşmemiş “sahip olmayanlar” şek-
ni gerçekleştiren bir yetişkin olma motivasyonlarının linde dünyamızın giderek daha çok bölüneceğini
öne çıkması, dönüşümün önemli bir tetikleyicisi iddia etmişlerdir (Macionis, 2012). Kuramın ilk
olmaktadır. Böylece, duygusal ve cinsel ilişkiler hâline göre, ülkeler modernleştikçe, kentleşme ve sa-
yanında aileye dair süreçlerde de devlet ve kilisenin nayileşmeyle birlikte kadınların işgücüne katılımının
belirlediği geleneksel normların dışına çıkan ve yer artmasıyla yüksek doğurganlık ve ölümlülük koşulla-
yer bunlarla çatışan örüntü ve pratikler yaygınlık rından, alçak doğurganlık ve ölümlülük koşullarına
kazanmıştır. Bu değişimde, bireysel özerkliğin ve bi- geçecekleri öngörülüyordu. Sonradan yapılan reviz-
reyin kendini ifade etmesinin yeni kuşaklar nezdinde yonlarla modernleşme ve gelişme olmadan, devle-
önemli bir değer olmasının yanında, gebeliği önleyici tin yönlendirmesiyle de geçiş sürecinin başlatıla-
yöntemlerin her iki cins için de yaygın ve etkin kul- bileceği kuramın açıklamalarına eklendi (Özbay,
lanımının da etkisi olduğu belirtilmektedir (Lest- 2015, s. 256). Görüldüğü üzere, demografik geçiş
haeghe, 2010). İkinci demografik dönüşümün kuramıyla Thomas Malthus’un fikirleri birbirine
1980’lerden itibaren sadece Batı Avrupa ve Kuzey taban tabana zıttır. Malthus artan refahın kendi-
Amerika toplumlarıyla sınırlı olmayıp, batı dışı ül- liğinden nüfus artışını getireceğini savunurken,
kelerde de gözlenebildiğine dikkat çeken çalışmalar demografik geçiş savı, sanayileşmenin sonucu olan
mevcuttur. Bu çalışmalar, değişimi mikro ve makro ve nüfusu dengeleyip istikrarı sağlayacak ekonomik
ölçekteki sosyal ve ekonomik etkenlerin yanı sıra, kalkınmaya vurgu yapar (Giddens, 2012, s. 471).
devletlerin aile, toplumsal cinsiyet ve üremeye yönelik Demografik geçiş kuramı neredeyse tüm diğer
politikalarına, istihdam koşullarına ve ebeveynlik ve bakış açılarını kısmen içermesi açısından olduk-
üremeye ilişkin ailevi ve toplumsal değerlerdeki kültü- ça güçlü görünmektedir. Malthusçu perspektif,
rel dönüşüme bağlamaktadır (Beşpınar ve Beşpınar, Avrupa’da doğurganlığın ilk kez evlilikteki bir ge-
2017, s. 113, 114). cikmenin sonucu olarak azaldığını memnuniyetle
kabul eder. Neo-Malthusçu bakış, aile planlaması
uygulamaları hakkındaki bilginin yayılmasıyla bir-
likte doğumda hızlı ve sürekli düşüşler yaşanma-
dikkat
sından kendileri için hayati sayarlar. Marksistler
Nüfusbilimin demografik dönüşüm yaklaşımı-
de demografik geçiş perspektifinde kendilerine yer
nın ortaya çıktığı 1950’li yıllarda, Batı’da aile
bulurlar, çünkü doğurganlıkta bir düşüş kaydet-
üzerine odaklanan sosyoloji disiplini de özellikle
mek için toplumsal yapıda (modernleşme) bir de-
Amerikan toplumundan yola çıkarak ailenin ya-
ğişim gereklidir. Bu perspektif, Marx’ın evrensel bir
pısında ve büyüklüğünde ve ilişki biçimlerinde
nüfus yasası olmadığı, daha çok kalkınma ve sosyal
meydana gelen dönüşümleri analiz ediyordu.
örgütlenmenin her aşamasının kendi yasası olduğu

92
Nüfus ve Toplum

ve kültürel örüntülerin demografik geçişin zaman- belli bir ülkenin değişik bölgelerinde farklılaştığıdır
lamasını ve temposunu etkileyeceği fikrinden sade- (aktaran, Aysan, 2019, s. 141).
ce küçük bir adım uzaktadır (Weeks, 2013, s. 95). Özbay’a (2015, s. 255) göre, her ne kadar bu-
güne kadar toplanan ampirik gözlemler, genellikle
Demografik Dönüşüm Kuramını destekler mahi-
yette olsa da toplumların demografik dönüşümle-
dikkat rini tamamladıktan sonra olacaklar hakkında kura-
İlk defa Amerikalı nüfus bilimciler tarafından mın bir öngörüsü yoktur. Ayrıca, kuramın gelecek
geliştirilen bu kuram, modernleşme kuramın- için yapılan nüfus projeksiyonları ve varsayımları
dan oldukça fazla etkilenmiştir. savaşlar, kontrol edilemeyen bulaşıcı hastalıklar,
doğal afetlerle olabilecek kitlesel ölümleri kapsa-
maz. Temel anlayış, dünya nüfusunun bir daha
Demografik geçiş kuramına önemli eleştiriler
hızlı artışının olmayacağı yönündedir. Demograf-
yöneltilmiştir. Bilindiği üzere, bu kurama göre, en-
lar, gelecekte tüm dünyada ülke nüfuslarını belir-
düstrileşme, kentleşme, eğitim ve teknolojinin top-
leyen en önemli olgunun kitlesel göç hareketleri
lumlarda yarattıkları dönüşümler nedeniyle, tüm
olacağını, “doğal” artıştan kaynaklanan genç, nüfus
toplumlar kaçınılmaz bir biçimde doğurganlık ve
fazlalığının yerini, göçleri de dikkate alan “gerçek”
ölüm oranlarının ve hızlarının yüksek olduğu bir
artıştan kaynaklanan benzer sorunlara bırakacağını
durumdan (geleneksel demografik rejim), doğurgan-
öngörmektedir. Oysa, Demografik Dönüşüm Ku-
lık ve ölüm oran ve hızlarının düşük olduğu yeni
ramının bir diğer önemli eksikliği göçleri dikkate
bir duruma (modern demografik rejim) doğru dö-
almamasıdır. Dolayısıyla, gelecekteki öngörülerde
nüşüm yaşayacaklardır.
kuramın tek başına açıklayıcı gücünün zayıf kala-
Öncelikle, demografik geçiş kuramı modernleş- cağı tahmin edilmektedir.
me sürecindeki Avrupa’nın demografik tecrübele-
Bu alandaki ilk çalışmalarda doğum oranların-
rini tüm dünyaya genelleyip, diğer toplumların da
daki düşüşün ana etkeni olarak kentleşme ve sa-
benzer bir demografik geçiş sürecini yaşayacaklarını
nayileşme gösterilmiş olsa da Avrupa toplumunda
öne sürdüğü için Avrupa-merkezci bir teori olmak-
tarihsel olarak doğurganlık oranlarındaki değişim-
tan kurtulamamıştır. Ayrıca, bu kuramın durağan
lerin bu unsurlarla pek de yakından ilişkili olma-
nüfusu baz alıp demografik geçişin tüm toplum ve
dığının saptanması üzerine bu tez sorgulanmaya
zamanlar için geçerli olduğunu iddia etmesi en temel
başlamıştır. Dahası, birçok Asya ve Latin Amerikan
eleştiri noktasıdır. Harbison ve Robinson’a (2002)
ülkesinde sadece sınırlı ölçüde benzeşen sosyoeko-
göre, yaşanan demografik geçiş, dünyanın farklı
nomik gelişmelerde de doğurganlık oranlarında
zamanlarda yaşadığı veya yaşayacağı dönüşümler-
önemli düşüşler yaşanmıştır. Sonuç olarak, yakın
den biridir ve bunu Avrupa-merkezci bir bakışla
tarihli çalışmalarda, doğurganlık oranlarındaki dü-
genelleştirmek doğru değildir. Başka bir eleştiri
şüşte kültürel unsurların da önemli bir rol oynadığı
ise demografik geçisin özellikle de doğurganlıkta-
vurgulanmaktadır (Outhwaite, 2008, s.533).
ki düşüşün, Avrupa’nın farklı ülkelerinde ve hatta

93
Modern Dönem Nüfus Kuramları

Öğrenme Çıktısı
3 Demografik geçiş kuramının modernleşme süreçleri ve nüfus değişimleri üzerine olan
tezlerini açıklayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’deki nüfusun
dönüşümünü iktisat ta-
Türkiye’de hane ve aile ya-
İkinci demografik geçiş ku- rihçisi Şevket Pamuk’un
pılarında zaman içinde
ramının doğurganlık ile ilgili değerlendirmesi için şu
meydana gelen dönüşümle-
argümanlarını araştırınız. linkteki videosunu izleyi-
ri arkadaşlarınızla tartışınız.
niz: https://www.youtube.
com/watch?v=7owq7-isJfE

OPTİMUM NÜFUS KURAMI mışlardır. Bu soruya cevap olarak, John Stuart


Optimum nüfus teorisi, Edwin Cannon ta- Mill (1806-1873),belli bir yoğunluğa ulaşıncaya
rafından 1924’te yayımlanan Zenginlik (Wealth) kadar nüfus artışının yararlı olacağını, bundan
adlı kitabında öne çıkmış ve Robins Dalton ve sonraki artışların kişilerin refah düzeyini düşüre-
Carr Saunders gibi yazarlarca popüler hâle geti- ceği için zararlı olacağını” iddia etmiştir (Çağla-
rilmiştir. Optimum nüfus, kişi başına maksimum yandereli, 2019, s. 238).
gelir sağlayan ideal nüfus büyüklüğüdür. Buna Optimum nüfus yaklaşımı, açıkça nüfus yoğunlu-
göre, nüfusun büyüklüğünde optimum seviyenin ğu veya hacmi ile refah arasında doğrudan bir ilişki
üstünde veya altında artış veya azalma kişi başına kurmaktadır. Bu yaklaşıma göre, her toplum için
düşen geliri azaltacaktır. Optimum nüfus teori- belli koşullar altında erişilebilecek en güçlü refah
si azalan getiri yasasına dayanmaktadır. Canon’a seviyesine karşılık gelen bir nüfus yoğunluğu veya
göre, herhangi bir zamanda, belirli bir noktaya hacmi vardır. İşte, nüfus içindeki kişi başına en
kadar işgücü artışı, artan orantılı getiriler sağla- yüksek refah ve gelir sağlayacak bu nüfus yoğunlu-
maktadır. Kişi başına düşen gelir, ortalama işgücü ğuna ya da hacmine optimum nüfus denilmektedir.
düşmeye başladığı noktada en yüksek gelire ulaşır. Bu yönüyle, optimum nüfus, belli bir zenginliğin
İşte bu maksimum getiri noktası optimum nüfus gerçekleştirilebileceği uygun nüfus hacmi olarak
noktasıdır (Sahay, 2016 s. 109). Sonuç olarak, op- düşünülebilir. Bu yaklaşım, kaynaklar ve tekno-
timum nüfus oranını yakalayan bir ülkenin, istih- loji sabit kabul edildiğinde, emek hacmi ve diğer
dam, eğitim, sağlık, konut ve altyapı açılarından üretim unsurları arasında her bir bireyin gelirini en
daha sorunsuz bir toplum görünümüne kavuşaca- yüksek seviyede tutacak optimum bir nüfus oranı
ğı varsayılmaktadır. olduğunu öne sürmektedir. Optimum nüfusun
19. yüzyılın sonunda Avrupa’da sanayi ala- üzerine çıkıldığında, kişi başına düşen bu gelir,
nında büyük gelişmeler olurken tarım kesimin- zenginlik ve refahın otomatik olarak düşeceği; op-
de de toprağın verimliliği ve kişi başına gıda timum nüfusun altına düştüğünde ise kişi başına
tüketimi artmıştır. Bu durumda ekonomistler, düşen refah ve gelirin artacağı ancak kaynakların
kaynak dağılımı, gelir dağılımı ve nüfus konu- verimli kullanılamayacağı öne sürülmektedir. Op-
larıyla ilgilenmeye başlamışlardır. Özel olarak, timum nüfus teorisi aslında nüfus dinamikleriyle
refah toplumuna erişmek için optimum (en ekonomi arasında doğrudan bir ilişki kuran iktisat
uygun) nüfus olabilir mi? sorusuna cevap ara- ağırlıklı bir teoridir denilebilir.

94
Nüfus ve Toplum

Optimum nüfus, ekonomik bakımdan belli bir değildir ve ülkedeki bölüşüm ve dağıtım dinamik-
gelişme düzeyinde, ülkenin belli kaynakları ve tek- leriyle yakından ilgilidir. Kişi başına düşen gelir ve
nolojisi ile nüfus başına üretimini en çok arttıran nüfus artışı, kişi başına düşen gelirdeki artışın bir-
nüfus miktarıdır. Başka bir deyişle, bütün koşullar kaç ailenin veya kişilerin gelirinin yoğunlaşmasıyla
aynı kalmak üzere, nüfus miktarındaki bir artış ya sonuçlanması hâlinde ekonomiye zarar verebilir.
da azalışın topluma herhangi bir yarar sağlamadı- Son olarak, optimum nüfus teorisi, bir ülkedeki
ğı durumdaki nüfus miktarıdır (Hoşgör ve Tan- nüfus düzeyini etkileyen sosyal ve kurumsal koşul-
sel, 2010, s. 19). Toplumsal refahı nüfus politikası ları da göz önünde bulundurmamaktadır (Sahay,
çözümlemelerinin merkezine alan çalışmalardan 2016, s. 110).
edinilen ana mesaj şudur: Bir ekonomide gözlem- Optimum nüfus durumundayken refah se-
lenmekte olan nüfus veya doğurganlık düzeyinin viyesinin yükseleceğini öngören bu yaklaşım, te-
neden optimal düzey olmadığını belirlemek çok melde ekonomik açıdan bir optimum öngörüsü
zordur. Bu zorluk, bir ekonomi için optimal nü- yapmaktadır. Ekonomik olarak optimum nüfus,
fus düzeyinin gerçekten hesaplanabildiği bir çalış- bir toplumun belli bir dönemdeki sabit kaynak ve
mada, ilgili nokta tahmini etrafında oldukça geniş teknolojisi ile her bir bireyin refahına düşen payı
bir güven aralığı bulunmasına veya tahminin farklı maksimum yapacak nüfus oranını baz alır. Dola-
toplumsal refah tanımları altında oldukça farklı de- yısıyla sadece belli bir dönemle sınırlı olarak bir
ğerler almasına neden olacaktır (Attar, 2020). optimum nüfus öngörmek zorundadır. Optimum
Ayrıca, optimum nüfus teorisinin en önemli za- nüfus tahmini, verili olarak teknolojinin ve kay-
yıflığının, gelirlerin farklı toplumsal sınıflara nasıl nakların hesaplandığı ve sabit tutulduğu dönemin
dağıldığı meselesi ile ilgilenmemesidir denilebilir. dışında diğer dönemlere genelleştirilemez. Öte yan-
Dahası, bir ülke için niteliksel bir refah ölçütü bağ- dan, ekonomik açıdan optimum olan nüfus oranı
lamında sayısal olarak ideal bir optimum nüfusu dışında da nüfusa ilişkin başka çıkarımlar da yap-
ölçmek çok zordur. Bu teori, kişi başına düşen ge- mak mümkündür. Sonuç olarak, ekonomik açıdan
lirdeki artışın dağılımsal yönünü ihmal eder. Nüfus optimum olan nüfus oranı, askerî, kültürel, siyasi,
artışının ülkedeki herkese refah getireceği mutlak sosyolojik açıdan optimum olmayabilir.

Öğrenme Çıktısı
4 Optimum nüfus kuramının nüfusa ilişkin yaklaşımlarını karşılaştırabilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Göçün demografik ya-


İktisat teorilerinden hare-
pıya etkilerini yakından
ket eden “yeni hane halkı Göçlerin nüfusların yapısı-
incelemek için şu link-
ekonomisi” yaklaşımının nı nasıl değiştirebileceğini
teki videoyu izleyiniz:
nüfusla ilgili argümanlarını arkadaşlarınızla tartışınız.
https://www.youtube.com/
tartışınız.
watch?v=04pSN4E8FAY

MARKSİST KURAM VE NÜFUS KURAMLARININ ELEŞTİRİSİ


Marksistler kapitalizm öncesi toplum biçimlerindeki nüfus sorununa görece az ilgi göstermişlerdir.
Nüfus analizleri çoğu zaman kapitalizmin dinamikleriyle ilişkilendirilerek yapılmıştır. Fakat, Meillassoux,
kapitalizm öncesi dönemlerdeki nüfus yapısı hakkında da analizler yapmıştır. Meillassoux, neolitik çağ-
dan bu yana var olan yerleşik toplumu, insanoğlunun fiziksel anlamda yeniden üretimini (çoğalmasını)
gerçekleştiren yegâne ekonomik ve toplumsal sistem olarak, kadını da bu “yeniden üretim sisteminin

95
Modern Dönem Nüfus Kuramları

canlı aracı” olarak ele alır. Kapitalist üretim de ata-


erkil aile dolayımıyla bu eski yapıya bağlıdır. Fakat,
Meillassoux’ya göre bu bağlantı, kadınların ve ye- dikkat
tişkin olmayan bireylerin özgürlüklerini kazanma- Marx, nüfus artışının kaynakların eşitsiz da-
larıyla birlikte kırılmakta, artık aile birimi için ça- ğılımıyla ve toplumsal sınıf ilişkileriyle bağ-
lışmak zorunda olmayan bu kesimlerin emek gücü, lantısını kurar.
sömürülmek üzere, doğrudan doğruya sermayeye
sunulmaktadır (Bottomore, 2001, s. 442).
Karl Marx, aşırı nüfus sorununun evrensel Marx, Grundrisse adlı eserinde Roma gibi ilk
doğası hakkında Malthus ile aynı fikirde değildi. Çağ toplumlarının gelişme sürecinde nüfus artışı ile
Marx, Sanayi Devrimi’nin doruk noktasında oldu- göçlerin (ve aynı zamanda savaşların) önemine de-
ğu bir dönemde yazıyor, burjuvazi (kapitalistler) ğinmiştir. Bazı tarihçiler de “feodalizmin bunalımı”
ve proletarya (işçiler) olmak üzere iki sınıf insan ve Batı Avrupa’da kapitalizme geçiş dönemlerinde
olduğunu savunuyordu. Marx’a göre, yüksek do- nüfus değişimlerinin önemi konusunda tartışmaya
ğurganlığı teşvik etmek burjuvazinin yararınaydı girişmişlerdir. Karl Marx, Grundrisse’de nüfusla il-
çünkü bu işçi fazlalığıyla sonuçlanırdı. Böyle bir gili birtakım analizlerinde nüfusu, birçok etkenin
artık nüfus (çalışmaya her an hazır bir işsizler or- somut sonuçlarına göre şekillenen bir kategori ola-
dusunun bulunması) çalışan işçilerin ücretlerinin rak ele almak gerektiğini öne sürmüştür. Ona göre,
düşmesini sağlayarak, kapitalistlerin hedefi olan eğer nüfus, kendisini oluşturan ve aynı zamanda
daha fazla kâra yol açacaktır. Malthus’a göre, nüfus belli bir üretim tarzını ortaya koyan düzenli sömürü
bağımsız bir değişkendi ve yoksulluk gibi çok fazla ilişkilerine dayalı sınıflar hakkındaki değerlendir-
sıkıntının nedeniydi. Buna karşılık Marx, nüfusun melerden kopuk, ayrıştırılmamış bir birim olarak
bağımlı değişken olduğunu savundu: “Ne zaman ele alınırsa, bu haksız ve kısır bir analiz olacaktır.
yedek işgücü ordusu nispeten tükenmiş ve ücret Bu nedenle, Marx, belirli bir üretim tarzının kendi
düzeyi yükselmeye meyilli olsa, kapitalist sınıf, özel nüfus yasaları vardır, sanayi kapitalizmi altında-
emek verimliliğini ve kâr oranını artırırken, iş sayı- ki nüfus yasası da “göreli artık nüfus”tur, der. Marx,
sını azaltarak, istihdam sayısını azaltacak önlemler Malthus’un doğalcı determinizmini reddederken,
(yani teknolojik gelişmeler, dış yatırımlar vb.) be- ücretlerin düzeyi ve ailelerin büyüklüğü arasında
nimseyecektir.” (Poston ve Bouveir, 2017). zorunlu bir ilişki olmadığını ve ücretleri sürekli
olarak aşağıya çeken “artık nüfus”un, işçi sınıfının
(çok çocuk yapmak gibi) kötü alışkanlıklarının bir
sonucu olmadığını belirtir. Ancak, sermaye biri-
dikkat kimi sağlayan işçi sınıfı emeğinin kendi kendisini
Marx yoksulluğa neden olan suçlunun kapita-
(işçi sınıfı nüfusu olarak) göreli fazlalık durumuna
lizm olduğuna inanırken, Malthus yoksulluğun
getirdiğini ileri sürer. Bu görüşe göre, kapitalist ko-
ana nedeninin nüfus artışı olduğuna inanıyordu.
şullarda sermayenin ihtiyaçları açısından, nüfusun
sürekli fazlalık olarak kalacak olan bir bölümünün
istihdamı olanaksızdır ve yedek işgücü ordusu ola-
Malthus’un nüfus kuramı, nüfusun büyüklüğü-
rak hazırda bir işçi nüfusunun olması, sermaye ve
nü kaotik bir durum olarak görürken, Marksistle-
işçi sınıfı arasındaki ücret pazarlığında piyasada
rin genel yaklaşımı nüfusun artışını olumsuz bir ge-
ücretlerin düşük kalmasını sağlayacaktır. Kapitalist
lişme olarak görmemiş, nüfus artışı ve sonuçlarını
üretim tarzı için artık nüfusun yaratılması ve ha-
toplumsal koşullara ve sonuçlarına bağlı olduğunu
zır bulundurulmasının ne kadar önemli olduğunu
öne sürmüştür. Marx’a göre, dünya nüfusuyla (gıda
anlamak için, kapitalizmin ilk evresine denk düşen
da dâhil olmak üzere) kaynakların arzında özel bir
ekonomik durgunluk yıllarında işçilerin göçünün
ilişki yoktur. Toplum iyi bir şekilde düzenlenmiş
nasıl engellediğine bakmak yeterlidir. İngiltere’de
olsaydı nüfus artışları açlık ve sefalete değil daha
makinelerde çalışan makinistlere 1815 yılına kadar
fazla refaha yol açardı (Schaefer, 2013, s. 450).
göç izni verilmemiş ve göç etmek isteyenler çeşitli
şekillerde cezalandırılmıştır. Ücret ilişkilerinde te-
mel sorun, ücretlerin yalnızca istidam edilmiş in-

96
Nüfus ve Toplum

sanlar için bir gelir anlamına geldiği, işsizlerin ise Toplumda sosyal kaynakları insanlar üretir ve eğer
her zaman sömürünün gelecekteki güvenceleri ola- üretim ve dağıtım mekanizmaları temelden eşitsiz
rak, artık nüfus hâlinde (yedek işgücü ordusu) var bir biçimdeyse, yoksulluk var olmaya devam ede-
olmak zorunda bulunmalarıdır. Modern devletler cektir. Yoksulluk, nüfus artmadığında ve hatta nü-
bu sorunu istihdam edilmiş insanların daha altında fus dramatik olarak düştüğünde bile [örneğin Kara
bir yaşam düzeyi sağlayacak olmasına özen göste- Veba’dan (Black Death) sonra olduğu gibi] var ol-
recek işsizlik maaşı ile çözmeye çalışırlar. Ancak, maya devam etmiştir; dolayısıyla yoksulluktan nü-
bu da artık nüfusun yani yedek işgücü ordusunun fus artışı sorumlu tutulamaz. Bunun yerine Marx,
kapitalizm içinde oynadığı ücretleri aşağıya çekme kapitalizmin toplumun parçası olan ama düzenli
rolünü değiştirmeye yetmemektedir. Bu bağlamda olarak çalışmayan ve standart yaşam koşullarının
kapitalist süreçte, tıpkı nüfus dağılımı gibi nüfus altında yaşayan bir artık nüfus (yedek işgücü ordu-
büyüklüğünün de emeğe olan talep tarafından be- su) üretme mekanizmasına sahip bir ekonomik sis-
lirlendiği ve sınırlandığı ileri sürülmektedir (Botto- tem olduğunu ileri sürmüştür. Yedek işgücü ordusu
more, 2001, s. 441). olarak kullanılan bu artık nüfus, kapitalizm açısın-
Malthus’un ‘‘soyut’’ nüfus ilkesinin tersine, dan ücretlerin düşürülmesi ve üretimin verimliliği
Marx, doğal ve evrensel nüfus yasasının olamaya- için çok hayati bir rol oynar ancak bunun bedeli
cağını dile getirmiştir. Nüfusun farklı toplumlarda bu nüfus için gözden çıkarılmadır ve yaşamlarını
hüküm süren sosyal ve ekonomik koşullar tara- sefil bir şekilde sürdürmeleridir. Bu yüzden Marx’a
fından belirlendiğini, her tarihsel üretim tarzının, göre yoksulluğun çözümü, nüfusu azaltmakta değil,
tarihsel olarak kendi sınırları içinde geçerli olan kimsenin emek piyasasındaki işlevine bakmaksızın
kendine özgü nüfus teorisine sahip olduğunu be- kaynakların herkes için yeterli olacak şekilde bölü-
lirtmiştir. Marx, insanların müdahalesi olmadığı şümün adil yapıldığı bir toplumun yeniden düzen-
sürece sadece bitki ve hayvanlar için soyut bir nüfus lenmesinde yatmaktadır. Tamamen nüfusun artı-
teorisi olduğundan söz etmektedir. Kapitalist üre- şına odaklanarak yoksulları cinsel perhiz yapmaya
tim tarzı altında, tarihsel olarak özel bir “nüfus ka- çağıran Malthus, devam eden toplumsal eşitsizlikle-
nunu” devreye girer, bu da egemen üretim ilişkileri rin kurbanı olan insanları suçlayarak ve yoksulluğu
ile bağdaştırılır. Kapitalist gelişme sürecinde, “gö- nüfus artışının sonucu olan bir kader gibi görerek,
receli artık nüfus” veya “endüstriyel yedek işgücü yoksulluğu sosyal ilişkilerin yapısından bağımsız bir
ordusu” geleneksel üretim yöntemleri, mekanizas- şekilde ele almaktadır (Anson vd., 2019, s. 14).
yon ve endüstriyel krizlerin yok edilmesiyle üretilir
ve çoğaltılır. Ardından ortaya çıkan “aşırı nüfus”,
doğal koşullara veya gıda arzına değil, sermaye bi- Determinizm, bir şeyi açıklarken sadece tek
rikiminin ihtiyaçlarına bağlıdır. Yani sermaye, hız- bir nedene indirgeyerek açıklama eğilimidir.
lı ve kolay bir şekilde çizebileceği ve işçi sınıfının
isteklerini kontrol altında tutacak bir yedek emek
gücü ordusu gerektirir. Kıtlık, bu bağlamda, kâr ve Marx, Malthus’un nüfus ilkesinin sadece kapi-
rekabet mantığına göre çalışan küçük bir kapitalist talizm altında işlediğini, sosyalist bir toplumda ise
sınıfın altında üretim araçlarının yoğunlaşması ne- nüfus sorunu yaşanmayacağını ima etmektedir. Ne
deniyle istihdamın azlığıdır (Sabbağ, 2020, s. 44) yazık ki, kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi
için nüfus açısından hiçbir çözüm önermedi. Marx,
en iyi biçimiyle, sosyalist nüfus yasasının kapitalist
hukukun zıttı olması gerektiğini ima etti (Weeks,
dikkat 2013). Marx, nüfus ve buna bağlı sorunları kapita-
Marx, nüfus artışının ve doğurganlık kararları- lizm ve sosyalizm karşıtlığı üzerinden ele almış an-
nın insanların ekonomik durumlarından ve sos- cak bu konuda derinlikli analizler yapmaktan uzak
yal koşullarından etkileneceğini öne sürmüştür. durmuştur. Örneğin, Çin’deki Marksist hükümet,
Marksist-Leninist köklerini unutacak bir tarzda
doğurganlık oranlarını azaltmak için evlilik sınırla-
Marx’a göre, yoksulluğun olduğu yerde nüfus
ması (Malthusçu çözüm), medikal doğum kontrol
fazlalığın olduğu düşünülür ancak, nüfus yarısına
yöntemleri (Yeni-Malthusçu çözüm) ve kürtaj gibi
indirilse bile yoksulluk ortadan kalkmayacaktır.

97
Modern Dönem Nüfus Kuramları

kısıtlamaları uygulayarak en agresif ve zorlayıcı hükümet


programlarından birini benimsemiştir. Bu örnek üzerinden
düşünüldüğünde, Marksizm, insanların nasıl davranma- dikkat
ları gerektiği konusunda yeni bilimsel kanıtlar üzerinden, Marx, Malthus’un önerdiği gibi evrensel ve so-
tıpkı Malthusçu düşüncenin yeniden ele alındığı teoriler yut bir nüfus yasası olmadığına inanmaktadır.
gibi nüfus konusunda düşüncelerini yenilemiştir (Weeks,
2013). Sonuç olarak, Marx’ın sosyalist toplumlar için nü-
fus açısından bir çözüm önermediği söylenebilir.

Öğrenme Çıktısı
5 Marksist yaklaşımın nüfus ve kapitalizm arasındaki ilişkilere dair argümanlarını
açıklayabilme

Araştır 5 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’nin demografik
yapısının sosyolojik ve fel- Çin’deki nüfus politikala-
Marx’ın yedek işgücü ordu-
sefi açılardan bir tartışma- rını Marksist paradigma
su (göreli artık nüfus) teori-
sı için şu linki izleyiniz: açısından arkadaşlarınızla
sini araştırınız.
https://www.youtube.com/ tartışınız.
watch?v=hbdx0ga7Kfo

ESTER BOSERUP’UN NÜFUS sonucu olduğunu düşünen klasik ekonomi görüşü-


ARTIŞI VE TARIMSAL GELİŞME nün tam tersini temsil eder (Darity, 1980, s.139).
KURAMI
Ester Boserup’un Tarımsal Büyüme Koşulla-
rı (1965) adlı kitabı ve sonraki çalışmaları, nüfus
dikkat
artışının tarımsal değişimin ve gelişmenin başlıca Boserup’un, nüfus artışını tarımsal gelişmenin
nedeni olduğunu ileri sürmektedir. Bu yönüyle motoru olarak görmesi, Malthus’un tezlerinin
Boserup’un yaklaşımı Malthus karşıtı bir yaklaşım- tam karşıtıdır.
dır. Boserup, nüfus artışının arazi kullanımı, tarım
teknolojisi, arazi sistemleri ve yerleşim biçimlerin-
deki değişimin çok önemli bir nedeni olduğunu ileri Ayrıca, nüfus artışı daha yoğun üretim teknikle-
sürmüştür. Boserup, nüfus artışının, gıda arzından rinin kullanılmasına yol açabileceğinden, Boserup’un
bağımsız olduğunu savundu; aslında nüfus artışı- bakış açısı Malthus nüfusunun karamsarlığının açık
nın, artan tarımsal üretimin bir sonucu olmaktan bir reddini temsil eder. Boserup, köylülerin en azın-
ziyade, tarımdaki teknolojik değişikliklerin bir nedeni dan potansiyel olarak, çeşitli tekniklerin bilgisine
olduğu argümanına sahiptir. Tarımsal üretimi artır- sahip olarak kendilerine üretim için en kolay geçim
manın temel yolu, yoğunlaşmadır (Grigg, 1979). standardını sağlayacak olan tekniği seçtiklerini ifade
Boserup’a göre nüfus artışı, tarımsal yoğunlaşma- eder. Bu bakış açısı, arazi kullanımının yoğunluğun-
ya neden olmuştur; tersi doğru değildir. Bu süreç, nüfus daki değişimlerin otomatik olarak teknolojik deği-
artışının toplumun hâkim olan göreceli “geçim standar- şimlerden kaynaklandığını düşünen bakış açısının
dını” karşılayabilme becerisi için yaratabileceği meydan tam tersidir. Boserup’un bu modeli, bazı köylü top-
okumalara ve teknolojik gelişmelere aracılık etmektedir. lumlarının tarım devrimlerini neden gerçekleştirdi-
Boserup’un bu anlayışı, nüfus artışının, tüketimin bir ği, diğerlerinin ise neden başaramadıkları sorusuna

98
Nüfus ve Toplum

potansiyel bir cevap sunuyor. Ancak, Boserup için da boş zamanlarını en üst düzeye çıkarmakla
nüfus baskısının veya artışının teknolojik değişime yol ilgilenirler. Buna en az çaba ilkesi denilebilir.
açması kaçınılmaz değildir. Her toplumun bir dizi Nüfus artışı toplam üretimde bir artış gerek-
seçim değişkeni olduğu için nüfus artışı gerekli ama tirmediği sürece çiftçilerin boş zamanların-
yeterli olmayan bir koşuldur. Eğer bir topluluk, yo- dan geri adım atmadığı varsayılıyor.
ğun tarım emeği yerine boş zamanları tercih ederse, 3. Çiftçilerin herhangi bir yer ve zamanda
daha dolaylı görevler gerektiren bir teknik yerine uyguladıkları tekniklerden daha geniş bir
daha basit bir tekniği seçebilir (Darity, 1980). teknik yelpazesinin farkında oldukları var-
Nüfus artışı daha büyük bir toplam çıktı gerek- sayılır; Boserup’a göre, sadece nüfus artışı
tirir ki bu da arazinin yoğun bir şekilde kullanılma- çiftçileri daha yoğun teknikler benimse-
sını sağlar. Değişen tarım veya orman işleyişiyle bir- meye yöneltecektir. Ancak bazı toplum-
likte daha kısa süreli yeni bir toprak nadas biçimine ların daha yoğun tekniklerden habersiz
geçilir, bu geçiş ekstra otlama ve toprak verimliliğini olmalarının, onların nüfus olarak da yo-
korumak için gübrelemeyi gerektirir. Emek girdile- ğunlaşmalarını sınırlayacağını belirtir.
rinde de benzer bir artış, uzun nadastan kısa nadasa, 4. Boserup’a göre, arazi kullanım yoğunlu-
kısa nadastan yıllık mahsule ve son olarak da yıllık ğundaki mekânsal değişimlerin sadece nü-
mahsulden çoklu mahsule geçişe eşlik eder. Ürün fus artışındaki değişimleri yansıttığı varsayı-
alma sıklığındaki değişiklikler de teknolojide deği- lır; doğal koşullardaki değişimlerin önemli
şiklik gerektirir; çapa kazma sapının yerini alır ve olduğu düşünülmemektedir. Nitekim Bo-
daha sonra saban çapanın devrini bitirir. Arazi dağı- serup, daha sonraki bir çalışmada mevcut
lımı ve yerleşim şekillerinde meydana gelen değişik- tarım sistemlerinin, nüfus artışının ta-
likler, nüfus artışından kaynaklanmaktadır: Kalıcı rihsel farklılıklarına uyum sağladığını
yerleşimlere geçiş ve toplumsal mülkiyetten bireysel belirtmiştir. Örneğin, aşiret veya köylü ai-
mülkiyete geçiş süreleri hızlanır. Ancak, nüfus yo- lelerin toplum içinde nüfus artışına ilk do-
ğunluğu arttıkça kişi başına düşen üretim normalde ğal tepkisinin geleneksel yöntemlerle ürün
azalsa da Boserup geleneksel tarımda da ekonomik yetiştirmek için arazilerini genişletmek ol-
büyümenin mümkün olduğuna inanıyor. Nüfus duğunu tespit eder.
artışıyla birlikte giderek daha yoğun üretim yön-
temlerinin çalışılması, daha uzun ve düzenli saatler
gerektirmektedir ve bu da işçiliği daha verimli hâle
getirirken, daha yoğun nüfus, bir bölgenin iş bölü-
dikkat
mü ve ölçek ekonomilerinden yararlanmasını sağlar Boserup’un yaklaşımına göre nüfus artışı, top-
(Grigg, 1979, s. 67). Boserup nüfus artışı ve tarım- lumsal değişimin ve tarımda teknoloji kullanı-
sal gelişme arasındaki ilişki hakkında bazı önerme- mının gelişmesi ve genişlemesinin çok önemli
lerde bulunmuştur (Grigg, 1979, 69): bir nedenidir.
1. Boserup, 1945 yılından bu yana az gelişmiş
ülkelerde hızlı nüfus artışının gıda arzındaki
artışlar yüzünden değil, geliştirilmiş ilaçların Boserup’un nüfus artışı ve tarımsal gelişme ara-
yaygınlaşmasıyla mümkün hâle geldiğini ileri sında kurduğu ilişki bazı eleştiriler almıştır. Çok az
sürer. Böylece, geçmişte nüfus artışının gıda kişi ürün alma sıklığındaki artışın nüfus artışına
arzından bağımsız olduğunu savunuyor. yönelik olası tek tepki olduğu konusunda hemfi-
Sanayi öncesi toplumlarda nüfus artışı her kirdir. Nüfus artışı göç veya nüfusun kontrolü ile
zaman yavaş olmuştur ve bu yüzden sanayi hafifletilebilir. Tarımsal yoğunlaşma, kentsel bü-
öncesi toplumlarda demografik değişimin yümenin teşviki veya ticaretin gelişmesiyle nüfus
tarımsal yöntemlerdeki değişikliklerin ne- artışı olmadan da gerçekleşebilir. Ancak, nüfus
deni mi yoksa sonucu mu olduğunu tarih- artışının, tarımsal değişimin tek nedeni olduğunu
sel araştırmalarla belirlemek genellikle zor ya da ürün alma sıklığının artmasının nüfus baskı-
ya da imkansızdır. sına karşı tek tepki olduğunu kabul etmek zor olsa
da Boserup’un bu tezi hâlâ tarımsal değişimin son
2. Sanayileşme öncesinde çiftçiler, önce kişi ba-
derece verimli bir yorumudur. Nüfus artışının bir
şına yeterli verim elde etmek, ikinci olarak

99
Modern Dönem Nüfus Kuramları

değişim mekanizması olarak kabul edilebildiği, Batı Avrupa tarihindeki tarımsal değişimin doğası hakkın-
da önemli yeni sonuçlara yol açabilir. Örneğin, nüfus artışı son zamanlarda İngiltere ve Almanya’da saha
sistemlerindeki değişimin nedeni olarak öne sürülmüştür; örneğin Batı Avrupa’da patatesin üretiminin
benimsenmesi nüfus artışına bir tepki olarak görülmüştür (Grigg, 1979). Sonuç olarak, Boserup’un nüfus
yaklaşımı bazı eleştiriler alsa da nüfus konusunun teknolojik gelişme ile ilişkisine farklı bir bakış açısı ge-
tirdiği büyük ölçüde kabul görmektedir.

Öğrenme Çıktısı
6 Ester Boserup’un nüfus artışı ve teknolojik gelişmelere ilişkin varsayımlarını açıklayabilme

Araştır 6 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Dünyadaki ekonomik, sosyal


Türkiye’de teknolojik ge-
ve demografik dönüşümlerin
Soby’nin, Boserup’un kura- lişmelerin özellikle tarım-
izlerini sürebilmek için Karl
mını geliştirme konusunda- sal nüfusun yapısına olan
Polanyi’nin Büyük Dönü-
ki argümanlarını araştırınız. etkilerini arkadaşlarınızla
şüm (2003, İstanbul: İleti-
tartışınız.
şim) adlı kitabını inceleyiniz.

DOĞURGANLIK KURAMLARI VE siller arası zenginlik ve hizmet akışının yönüne bağlı


NÜFUS ARTIŞI/DÜŞÜŞÜ olduğunu kaydetti. Eğer çocuklardan ebeveynlerine
refah akışı söz konusu ise ebeveynler büyük ailelere
Nüfus bilimciler, çeşitli doğurganlık teorileri geliş-
sahip olmak isteyecektir. Refah akışının ebeveynlerden
tirmişlerdir. Örneğin, düşük doğurganlığı açıklama-
çocuklara olduğu modern toplumlarda, küçük aileler
ya yönelik olarak birçok çalışma yapılmıştır. Kadın
olacaktır ya da belki de aileler çocuk istemeyecektir
tarafından kontrol edilen doğum kontrol yöntem-
(Poston ve Boveir, 2017, s. 40). Caldwell ataerkilli-
lerinin yaygınlaşmasının, çocuk talebindeki değişim
ğin gücünü ve denetimini sınırlandıran ve zengin-
ve gelirin, hane halkının doğasındaki değişimlerin,
liğin/refahın net akışını çocuklara yönelten eğitim
ailenin iç ekonomik yapısındaki değişimlerin, ka-
ve aileden bağımsız istihdam olanaklarına işaret
dınların artan ekonomik gücünün, bireyciliğin geliş-
eder (Morgan ve Rybinska, 2019). Caldwell, ilkel
mesinin vb. gelişmelerin doğurganlık seviyelerinde
ve geleneksel toplumlarda ekonomik açıdan yararlı
belli bir düşüşe yol açtığı analiz edilmiştir (Berktaş,
olacak çocuk sayısında bir üst limit olmadığını ileri
2015). Refah akışı teorisi, ekolojik insan teorisi, politik
sürmüştür. Bu toplumda çocuklar, yaşam boyunca
ekonomi teorisi ve motivasyon teorisi, Chicago Okulu,
ebeveynler için bir gelir ve destek kaynağıdır ve bu
Pensilvanya Okulu vb. teoriler, doğurganlığa ilişkin
toplumlarda maliyetlerinden çok daha fazlasını üre-
olarak bazı farklı perspektifler geliştirmiştir.
tirler. Geleneksel toplumlarda, zenginlik/refah akışı,
Caldwell, demografik geçiş teorisini revize ede- Caldwell’in dediği gibi, çocuklardan ebeveynlere doğ-
rek, refah akışı doğurganlık teorisini ortaya atmıştır. rudur. Bu nedenle yaşlılar, doğurganlığı engelleyici
Bu teori, çekirdek ailenin “duygusal” yapısının dü- kararlar almazlar. Oysa piyasa ekonomisinde ailenin
şük doğurganlık için çok önemli olduğu anlayışına üretim işlevi zayıflayıp, ücretli işçilik önem kazan-
dayanmaktadır. Bu durum ebeveynlerin, çocukla- dıkça, net zenginlik akışı tersine dönmüş, yaşlılardan
rıyla, çocuklarının geleceğiyle ve hatta çocuklarının gençlere doğru olmaya başlamıştır. Çocuğun ekono-
çocuklarının (torunlarının) geleceğiyle ataları ve mik değerinin ortadan kalkmaya başlaması ile do-
geniş aile akrabalarından daha fazla ilgilenmeleri ğurganlıkta önemli azalmalar görülmeye başlamıştır
ile ortaya çıkar. Caldwell, bunun, büyük oranda ne- (Özbay, 2015, s. 36).

100
Nüfus ve Toplum

Caldwell’in refah akışı teorisi özünde nesiller etapta, yüksek doğurganlık desenleri giderek daha
arası kaynakların transferine odaklanmıştır. Yüksek karmaşık bir besin organizasyonu için işlevsizdir,
doğurganlık rejimleri ile karakterize edilen demog- çünkü üretilen gıdaların büyük bir kısmı doğru-
rafik geçiş öncesi geleneksel toplumlarda kaynak dan halk tarafından tüketilmelidir. Yüksek doğur-
akışının çocuktan ebeveyne doğru olduğunu var- ganlık, yiyecek kaynaklarının mutlak miktarını
sayar. Bu durum kısmen, tarımsal üretimle ilgili azaltacak, böylece nüfusun çevreye, teknolojik ve
görevlerde gerekli beceri düzeyinin düşük olması diğer toplumsal değişim ve dalgalanma türlerine
nedeniyle, çocukların tarımsal ekonomilerde hane uyum sağlamadaki esnekliğini sınırlandıracaktır.
üretimine katkıda bulunma becerisinden kaynak- Düşük doğurganlık, yaygın bir gıda organizasyo-
lanmaktadır. Bu nedenle, çocukların ev üretimini nunun gerekleri ve ihtiyaçları ile daha uyumludur.
artıracağı ve hane için net ekonomik faydalar sağ- Yüksek doğurganlık olan bir nüfusa göre düşük
layacağı düşünülüyordu. Bu, ebeveynlerin hane büyüme ve düşük doğurganlığın olduğu bir nüfus
gelirini maksimize etmekle ilgilendikleri ölçüde koşullarında daha fazla gıda, sisteme geri yatırım
yüksek doğurganlık için bir teşvik sağlamıştır. için kullanılabilir olacaktır. Bu nedenle, normalde
Buna karşılık, sanayileşme kaynakların nesiller ara- yüksek doğurganlık popülasyonunda aile ve eğitim
sı akışında bir değişim getirmiştir. Çocuklar artık kurumları tarafından tüketilen büyük miktarlarda
emekleri sayesinde tarım ekonomisinde olduğu öl- gıda, düşük doğurganlık popülasyonunda mobil
çüde haneye katkıda bulunamamaktadır. Ebeveyn- veya akışkan kaynaklar olarak kullanılabilir. Bu
ler çocuklarını yetiştirmek için daha fazla çalışarak, ikinci durumda çevre ve teknoloji gerekli değişik-
çocuğun emeğinin haneye olan ekonomik katkısı- likler göz önüne alındığında, gıda organizasyonu-
nı aşan bir şekilde çocuğa yatırım yapmak zorunda nun yaygınlaştırılması ve büyütülmesi için yatırım
kalmışlardır. kaynakları mevcut olacaktır. Bu da örgütsel kapa-
Modernleşme süreci sonunda büyük, genişletil- site genişlemesi ile doğurganlık ve nüfus değişimi
miş aile birimlerinin ekonomik ve duygusal olarak arasında olumsuz ilişki olduğu hipotezini doğrular
kendi kendine yeterli olan daha küçük, nükleer bi- (Poston ve Boveir, 2017, s. 41).
rimler hâlinde parçalanmasına neden olmuştur. Bu Politik ekonomik yaklaşım, doğurganlığı analiz
durumda, çocuklar ebeveynlere daha fazla maliyet etmenin başka bir yoludur. Bu bakış açısını yansı-
ve yük olmaya başlar (modernleşen bir toplumun tan araştırmalarda hem makro hem de mikro dü-
talep ettiği gibi onları eğitmenin maliyeti de dâhil zeyde açıklamalar birleştirilmiş ve “çok katmanlı”
olmak üzere) ve ebeveynlerin çocuklardan aldığı bir analiz için farklı bilgi alanları politik ekonomi
destek miktarı azalmaya başlar (çocuklar çalışmak yaklaşımına entegre edilmiştir. Politik ekonomi
yerine okulda oldukları için bu destek iyiden iyiye yaklaşımının çok katmanlılığı hem nicel hem de
azalmıştır). Zenginlik/refah akışı tersine döndük- nitel yaklaşımları kucaklayan bir metodoloji gerek-
çe ve ebeveynler gelirlerini çocuklardan gelir elde tirmiştir. Doğurganlık politik ekonomisi gerçekten
etmek yerine, çocuklara harcamaya başladıkça, ço- kendi başına bir doğurganlık teorisi değildir, ancak
cukların ekonomik değeri azalır ve insanlar artık doğurganlık çalışmaları için bir araştırma çerçevesi
çocuklardan herhangi bir ekonomik avantaj elde ya da bir analitik perspektiftir. Kertzer ve Hogan’ın
etmezler. Ekonomik rasyonellik artık sıfır çocuk İtalya Casalecchio’daki çalışması doğurganlığa yö-
sahibi olmayı gerektiriyor gibi görünüyor, ama nelik olarak geliştirilen politik ekonomi yaklaşımı
gerçekte, tabii ki, insanlar çeşitli sosyal nedenlerle için iyi bir örnektir. Yazarlar, bireysel verileri kulla-
çocuk sahibi olmaya devam ediyor (Weeks, 2013). narak ve yaşam süreci perspektifiyle on dokuzuncu
Doğurganlık değişiminin diğer iki önemli te- ve yirminci yüzyıllarda onar yıllık değişim dönem-
orisi insan ekolojisi ve politik ekonomiye dayan- lerine odaklanarak, küçük bir kırsal İtalyan toplu-
maktadır. Her ikisi de demografik dönüşüm ku- luğunu izledi. Onlar, genellikle diğer demografik
ramının farklı biçimlerde uzantılarıdır. Ekolojik değişim çalışmaları tarafından göz ardı edilen emek
insan teorisi makro düzeyde bir açıklamadır, yani ve evlilik kalıpları gibi tarihsel olayları analiz ettiler.
bireylere değil toplumlara ve onun yapılarına odak- Kertzer ve Hogan doğurganlık oranlarının ve doğur-
lanır. Bir toplumun gıda organizasyon karmaşıklığı ganlık azalmasının ailenin toplumsal sınıfına veya
düzeyinin doğurganlık oranının artışı ve düşüşü ile mesleğine bağlı olarak farklılık gösterdiğini, böylece
olumsuz bir biçimde ilişkili olduğunu savunur. İlk makro düzeydeki sosyoekonomik faktörlerin farklı in-

101
Modern Dönem Nüfus Kuramları

san sınıfları üzerinde kendine özgü etkileri olduğunu Becker, doğurganlığın düşüşünü açıklarken,
göstermiştir (Poston ve Boveir, 2017, s. 41). aile geliri ile aile büyüklüğü arasında doğrudan bir
Becker’in tamamlanmış doğurganlık teorisi ise ilişki olduğunu öne sürmüştür. Becker, 19.yüzyılın
mikroekonomide temel talep teorisinin gelişiminin ikinci yarısında doğurganlıktaki düşüşü açıklamak
bir uzantısıdır. Bu teorik çerçevede, ev üretim iş- için nerdeyse çocuklara dayanıklı tüketim malları
levine göre çocuklara talep vardır. Bu durumda muamelesi yapacak şekilde, geleneksel bir ekono-
çocuklar özel bir sermaye biçimidir ve ebeveynler mik fayda, arz ve talep modelini uygulamıştır. Bec-
çocuklardan gelen “hizmet” akışından memnuni- ker, çocukların maliyetleri arttıkça, aile gelirinin
yet elde ederler. Bu hizmetler genellikle üç biçimde sabit tutulmasının, ebeveynlerin çocuklara olan ta-
görülmektedir: tüketim faydası, işgücü verimliliği lebinin azaldığını ileri sürdü. Buna göre, daha yük-
faydası ve yaşlılık güvencesi faydası. Çocukların tü- sek gelir veya daha düşük maliyetler daha yüksek
ketimi, çocuk sahibi olmanın verdiği içsel keyifle il- doğurganlığa neden olacaktır. Becker çocukların
gili bir durumdur. Çocuk sahibi olmayı talep etme- değerine olan tamamen ekonomik yaklaşımı terk
nin ikinci faydası işçi olarak hem ev içinde ve hem etmiş ve çocukların kalitesi ve miktarı arasında bir
de ev dışında sağladığı faydalarla ilgilidir ve üçüncü ilişki fikrine ağırlık vermiştir. Becker’e göre, ebe-
olarak yaşlılık güvencesi olarak düşünülen fayda ise veynler daha fazla çocuk sahibi olarak her bir çocu-
ancak emeklilikte söz konusu olabilecek türden bir ğa daha az yatırım yapmak ile daha az çocuk sahibi
faydadır. Çocuk sahibi olma ile ilgili olarak hane- olarak her birinin yetiştirilmesine daha fazla kay-
lerin kaynaklarının yararlarını en üst düzeye çıkar- nak yatırımı yapabilmek arasında karar verebilirler
maları beklenmektedir. Bu çerçeve, mikroekonomi- (aktaran, Morgan ve Rybinska, 2019, s. 324).
de iyi gelişmiş bir araç olan talep kuramı açısından Chicago Okulu doğurganlık talep teorisi, son
Avrupa demografik geçişi sırasında doğurganlığın otuz yıl içinde doğurganlığın en büyük ekonomik
neden gelirle ters orantılı olduğu sorusunu cevapla- modellerinden biri hâline gelmiştir. Talep teorisine
maya yarar (aktaran, Bock, 1999, s. 204). göre çocuklar, ailenin gelirleri düşük olduğunda ve
Becker, çocukların uzun ömürlü bir mal ola- diğer potansiyel ikame mallar hanenin ulaşama-
rak ele alındığını ileri sürmüştür. Hane halkı do- yacağı bir yerde olduğunda talep edilir ve tercih
ğum kararı, yetiştirilen çocuğun zaman maliyeti edilirler. Becker, daha sonradan çocukların eşsiz ve
ve potansiyel kazancı ölçtüğü varsayılan kadının ikame edilemeyen doğası nedeniyle, bunun olası
ücreti ve ailenin geliri tarafından belirlenmektedir. olmadığını savundu ve bu modeli ebeveynlerin,
Becker’e göre doğurganlık, bir fayda fonksiyonu çocuk sayısını değil, çocukların kalitesini en üst
içinde ayrı ayrı incelenen çocuk sayısı ve kalitesi düzeye çıkaracak şekilde davranacaklarını savuna-
arasındaki etkileşim ile belirlenmektedir. Becker’in rak bu modeli yeniden düzenledi. Böylece talep
analizinde temel özellik, çocukların kalitesi arttık- kuramı çocukların değil, yüksek kaliteli çocukların
ça, çocuk sayısına göre çocukların gölge fiyatları yukarıda sayılan faydaları üreteceğini öne sürmüş-
(yani kalite sabit tutulduğunda ilave bir çocuğun tür. Çocuk kalitesi, sayısından daha yüksek bir gelir
maliyeti) artmakta ve çocuk sayısı arttıkça kalite- esnekliğine bağlı olduğu için talebi belirleyen şey
lerine göre çocukların gölge fiyatları (çocuk sayısı çocuk kalitesidir. Gelir arttıkça, daha kaliteli ço-
sabit tutulduğunda, kalitedeki bir birimlik artışın cuklar için ebeveyn talebi artar. Bu yüksek kaliteli
maliyeti) artmaktadır. Ayrıca kadınların aktif bir çocuklar daha fazla eğitim, sağlık ve zaman girdisi
şekilde işgücüne katılımları yani insan sermayesi ile satın alınabilir (Bock, 1999).
gelişimleri, zaman maliyetini ve özellikle çocuk- Harvey Leibenstein’ın (1922-1994) motivasyon
ların doğumundan yetişkin hâle gelinceye kadar teorisi, mikroekonomide temel talep teorisinin
sunulan hizmetin bedelini arttırır. İlave çocuğun gelişiminin bir uzantısıdır. Bu teoriye göre, evde
yükü artar ve bundan dolayı ek bir çocuğa sahip üretimin bir işlevi olarak çocuklara talep vardır.
olma arzusu azalır. Bunun yanında annenin zaman Bu durumda çocuklar özel bir sermaye malıdır ve
değerindeki artış onun yoğun bir şekilde iş piya- ebeveynler çocuklardan gelen “hizmet” akışından
sasına katılımını cesaretlendirir. Bu refah gelişimi büyük memnuniyet duyarlar. Çocukların aile için
sonucunda aile içinde yeni bir çocuk doğumunu hizmetleri genellikle üç biçimde görülmektedir:
azaltma lehine annenin işgücüne katılımına kararı tüketim malı işlevi, işgücü faktörü işlevi ve yaşlı-
verilmektedir (Selim ve Üçdoğruk, 2003, s. 14). lık güvencesi işlevi. Ebeveynler açısından çocuklar

102
Nüfus ve Toplum

keyif veren bir tüketim malı gibidir bu anlamda, tadır. “Değer” aynı zamanda çocuğun bir
çocuklar keyif veren nitelikleri açısından tercih sevgi varlığı, aile adı taşıyıcısı, aile varlığının
edilirler. Ebeveynlerin çocuk talebi, onların işgücü varisi ve erkekliğin kanıtı olması gibi daha
olarak hem ev içinde ve ev dışında yararlılıkları ile soyut kavramları da içerir. Bu değerler her-
ilgili de olabilir. Son olarak, ebeveynler emeklilikte hangi bir toplumda önemli olma eğilimin-
bir yaşlılık güvencesi olarak da çocuk sahibi olmak dedirler ve böylece ödül işlevi her zaman
isteyebilirler. Bu teoriye göre, hanelerin kaynakla- olumlu bir değere sahiptir. Bu durum başka
rının yararlarını en üst düzeye çıkarmaları ve baş- kişisel tatmin yollarının var olmadığı yoksul
ka hiçbir kaynak tahsisinin genel fayda düzeyinin toplumlar için özellikle önemlidir.
daha yüksek olmayacağı bir dengeye ulaşmaları Leibenstein, çocukları “bağlılık ve motivasyon
beklenmektedir (Bock, 1999, s. 204). sermayeleri” olarak kabul eder. Bu, çocuklara ya-
Leibenstein’ın farklı ekonomik seviyelerdeki pılan harcamaların, herhangi bir anda çocuğa karşı
toplumlarda ebeveynlerin çocuk sahibi olmalarını geçici bir duygu değil, ebeveynler tarafından üstle-
kolaylaştıran veya zorlaştıran farklı koşulları oldu- nilen bir bağlılığı ve motivasyonu yansıttığı anla-
ğunu tespit etmiştir (Çağlayandereli, 2019, s. 249): mına gelir (Fulop, 1977).
• Leibenstein’a göre, gelişmekte olan yoksul Doğurganlık davranışına alternatif bir ekono-
ülkelerin insanları gelişmiş ülkelerin insan- mik model ise “Pennsylvania Okulu” modeli olarak
larına kıyasla nispeten daha az rasyoneldir- bilinen, Easterlin’in (1975) ortaya attığı modeldir.
ler. Ne gebelik önleyici araçlara erişimleri Bu modelde, çocuk talebi açısından çocuk hizmet-
vardır ne de doğum kontrol yöntemlerine lerinin teminine ve doğum kontrol maliyetlerine
aşinadırlar ve bunların önemine aldırış et- eşit ağırlık verilmiştir. Pennsylvania Okulu modeli
mezler. Cinselliğe ve üremeye de aynı te- sosyal faktörlere daha fazla ağırlık vermesi nedeniy-
melde yaklaşırlar. le, Chicago Okulu modeline göre daha küresel ve
• Yoksul ülkeler, yüksek ölüm oranlarının “sosyoekonomik” bir model olarak görülmüştür.
sarsıcı travmatik deneyiminden geçmek zo- Birçok sosyal demograf için, Chicago Okulu mode-
rundadırlar. Buna bağlı olarak doğum oran- linin, ebeveynlerin doğurganlık kararlarını katı bir
ları da çok yüksek olmalıdır zira aksi hâlde rasyonellik beklentisiyle aldıkları iddiası hiç gerçekçi
bir insanın yaşlılıkta hiç çocuğu bulunma- değildir. Buna karşılık, Easterlin çocuk sahibi olma-
ması olasıdır. ya ilişkin olarak erken yaşta kazanılmış içsel haz/is-
tek tercihinin doğurganlığın doğrudan belirleyicileri
• Yoksul ülkelerdeki insanlar, çocuklarını
arasında olduğunu varsayarak doğurganlıkta kültü-
yetiştirmek için daha az harcama yapmak
rün rolünü kabul etmiştir (Bock, 1999, s. 207).
zorundadırlar. Nitekim çocukların yetişti-
rilmesinin maliyeti, onların kazançlı bir işe Ekonomik modeller 1980’lere kadar doğurgan-
sokulmasından elde edilen faydadan nispe- lık teorilerinde oldukça egemen bir paradigmaydı.
ten daha azdır. Bir çocuğun “maliyeti,” ço- Ancak dünyadaki doğurganlık eğilimleri, ekono-
cuğun ihtiyaçlarını karşılamak için gereken mik modellerin özellikle Chicago okulunun varsa-
gerçek mali harcamaları, annenin çocuk yımlarına şüphe düşürmektedir. Bu süreç, Penns-
bakımına ayırdığı zamanın fırsat maliyetle- ylvania okulu modelinin yeniden düzenlenmesine
rini, ailenin tüm olarak artan sorumluluğu ve doğurganlık değişiminin tamamen sosyal ya da
ve azalan özgürlüğünü içerir. kültürel modellerle açıklanmasında bir yükselişe yol
açmıştır. Bu model, kültürel olarak özel sosyal rol ve
• Ebeveynlerin çocuklarından elde ettikleri
normların doğurganlık değişimindeki rolünü vurgu-
üç yarar söz konusudur: Çocuğun “değeri”
lamıştır. Kültürel antropolojinin teori ve yöntemleri
çocuğun aile çiftliğine veya işine emek kat-
de nüfus değişimlerinin anlaşılmasında önemli görül-
kısını ve ebeveynlerin yaşlılığında çocuğun
müştür. Pennsylvania Okulu yaklaşımına göre, doğur-
desteğine bağımlılıkları gibi parasal düşün-
ganlık dönüşümünün, elitlerden ve güç merkezlerin-
celeri kapsar. Bir ülke sanayileştikçe, çalışan
den gelen bir dalga gibi yayılan bir düşünsel değişimin
çocuklarla ilgili iş kanunları, zorunlu eğitim
sonucu olarak meydana geldiğini öne sürmektedir. Bu
ve sosyal güvenlik önlemleri bir çocuğun
yaklaşım, doğurganlıktaki değişimin tamamen eko-
potansiyel olarak parasal değerini azaltmak-
nomik hususlardan bağımsız bir şekilde gerçekleşti-

103
Modern Dönem Nüfus Kuramları

ğini öne sürmüştür. Buna göre, değişen doğurganlık anlayışı, aile planlaması programlarının ve eğitim çaba-
larının bir sonucudur. Başkentler gibi güç merkezlerindeki elitler ve halklar, bu bilgilere daha önce maruz
kaldığından bu yeni kültürel normları ilk benimseyenlerdir (Bock, 1999, 208).
Sonuç olarak, Chicago Okulu ve motivasyon teorisi, mevcut ekonomik koşulların insanların doğurganlık
ve ebeveyn yatırımı açısından üreme davranışlarını etkilemede önemli rol oynadığı bir model grubu oluştur-
maktadır. Ancak, Pennsylvania Okulu ve Refah Akışı teorisi, kültürel normların ve beklentilerin etkisine
daha büyük bir rol atfederek, bunları mevcut ekonomik gerçeklikten azade olarak ele almaktadır. Bu iki
modelde kültür ve ekonomi birbirinden bağımsız olarak işleyen belirsiz bir karışım oluşturur. Kültürel ve
ekonomik faktörlere verilen göreli ağırlık her ikisinde de açıkça belirtilmemiştir.

Öğrenme Çıktısı
7 Modern doğurganlık teorilerinden Refah Akışı kuramını açıklayabilme

Araştır 7 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Epidemiyolojik geçiş teori-


Ölümlülük teorilerinden lerinin kısa bir anlatımı için Epidemiyoloji olgusunu ve
epidemiyolojik geçiş teorisi- şu linkteki videoyu izleyiniz: nüfus açısından sonuçlarını
ni araştırınız. https://www.youtube.com/ arkadaşlarınızla tartışınız.
watch?v=zTVvk3S_LFM

104
Nüfus ve Toplum

Malthus’un nüfus kuramının varsayımlarını


1 ortaya koyarak bu yaklaşıma yöneltilen
eleştirileri sıralayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Thomas Robert Malthus ve
Nüfus Kuramı

Thomas Robert Malthus’a göre, uygun şartlarda her toplum, gıda maddelerinin artışından daha hızlı bir
oranda katlanarak artarken besin maddeleri aritmetik olarak daha yavaş artar. Bundan ötürü, zamanla kişi
başına düşen besin miktarı azalır. Bu fikrin temeli şu anlayışa dayanır: Savaş, salgın vb. herhangi bir kısıt-
layıcı faktörün bulunmadığı uygun şartlarda nüfus geometrik biçimde artarken (1, 2, 4, 8, 16, 32...) besin
maddeleri aritmetik (1, 2, 3, 4, 5, 6…) olarak artar. Aradaki bu fark, olumlu ve olumsuz kontrollerle gideri-
lebilir. Olumlu önleyici kontroller; savaş, salgın hastalıklar, kıtlık gibi dış etkenler iken, evliliği geciktirmek,
evliyken ilişkiden kaçınmak gibi ilişki sayısını en aza indiren kontroller ise olumsuz önleyici kontroller
olarak adlandırılır. İktisadî gelişmenin; tarımsal üretimi olumlu yönde etkilediği, toprak verimini arttır-
dığı, teknikteki ilerlemenin beslenme sorunlarının çözümüne katkı sağladığı gerçeğini gözden kaçırmıştır.
Ayrıca, yoksulluğun sorumlusu olan üretim sistemi tartışılmadan yoksullaşmanın nedeni anlaşılamaz, bu-
rada önemli olan ne kadar üretildiği meselesi değil, üretimin nasıl örgütlendiği ve nasıl bölüştürüldüğüdür.
Marx, Malthus’un teorisini eleştirerek, bir nüfusun kendisini doyurabilme kapasitesinin öncelikle ekono-
mik ve toplumsal örgütlenmeye dayandığını ileri sürmüştür. Buna göre, yoksulluğun suçlusu, nüfus artışı
değil, kapitalizmdir. Malthus geçmişin toprak sahibi soylularının acımasız bakışını taklit etmekle suçlanmış-
tır. Marx, Malthus’un düşündüğü gibi yoksulluğun arka planında nüfus artışı değil, kaynakların toplumda
özel bir şekilde dağıtılmasının yattığını öne sürmüştür.

Yeni Malthusçu yaklaşımın Malthus’un teorisinden


2 farklılaşan argümanlarını değerlendirerek, nüfus
artışına yönelik çözümlerini açıklayabilme

Yeni-Malthusçuluk Kuramı ve
Nüfusa Müdahale

Erlich, Meadows, Mesarovic gibi Yeni-,Malthusçu düşünürler, Malthus’un liberal serbestlik yaklaşımını
reddederek, devletin ve sivil toplum örgütlerinin doğaya ve nüfusa (doğum kontrol yöntemleri yoluyla) mü-
dahale etmesi gerektiği yönündeki talebi gündeme getirirler. Yeni Malthusçuların Malthustan farklı olarak
kürtaj gibi modern doğum kontrollerini desteklemeleridir. İkinci olarak, tarımdaki modernleşmeyle yetersiz
gıda üretiminden ziyade artan nüfusun çevre üzerindeki olumsuz etkilerine odaklanmışlardır. Yeni-Malt-
huscu bir bakışla doğurganlıkların sınırlandırılması amaçlanmıştır. Ayrıca insanın genetik ıslahını savunan
düşünceler güçlenmiştir. Aynı dönem, toplum mühendisliği kavramının da ortaya çıktığı ve bütün sorunla-
rın çözümü için nüfus kontrolünün yapılmasının gerekliliğinin savunulduğu dönemdir.

105
Modern Dönem Nüfus Kuramları

Demografik geçiş kuramının modernleşme


3 süreçleri ve nüfus değişimleri üzerine olan
tezlerini açıklayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Demografik Geçiş Kuramı

Bu kurama göre, tüm toplumlar, Avrupa toplumlarının tecrübe ettiği üç demografik aşamayı yaşayacaklar-
dır. Bu aşamalardan ilki, yüksek ölümlülük ve doğurganlık oranlarının olduğu dönemdir. İkinci aşamada,
ölüm oranları hızla düşerken doğum oranları ise görece yavaş düşmüş bu ikisi arasındaki fark, nüfusun hızla
artmasına neden olmuştur. Üçüncü aşamada ise ölüm oranları gibi doğum oranları da oldukça düşük sevi-
yelere ulaşır ve nüfus durağan hâle gelir. Demografik geçiş kuramı, nüfus kontrolünün anahtarının teknoloji
olduğunu savunmaktadır. Malthus’un korktuğu kontrol dışı nüfus artışı yerine, bu kuram teknolojinin
nüfus artışını yavaşlatacağını öngörmüştür. Teknolojideki gelişmeler, eğitimli insanların artması, kentleşme,
tıp alanındaki ilerlemeler, antibiyotiklerin keşfi, önleyici halk sağlığının iyileştirilmesi ve daha iyi beslenme
olanakları, insanların daha uzun yaşamasını sağlayan temel faktörlerdir.

4 Optimum nüfus kuramının nüfusa ilişkin


argümanlarını açıklayabilme

Optimum Nüfus Kuramı

Optimum nüfus yaklaşımı açıkça nüfus yoğunluğu veya hacmi ile refah arasında doğrudan bir ilişki kur-
maktadır. Bu yaklaşıma göre, her toplum için belli koşullar altında erişilebilecek en güçlü refah seviyesine
karşılık gelen bir nüfus yoğunluğu veya hacmi vardır. İşte, nüfus içindeki kişi başına en yüksek refah ve gelir
sağlayacak bu nüfus yoğunluğuna ya da hacmine optimum nüfus denilmektedir. Bu yönüyle, optimum
nüfus, belli bir zenginliğin gerçekleştirilebileceği uygun nüfus hacmi olarak düşünülebilir. Bu yaklaşım,
kaynaklar ve teknoloji sabit kabul edildiğinde, emek hacmi ve diğer üretim unsurları arasında her bir bireyin
gelirini en yüksek seviyede tutacak optimum bir nüfus oranı olduğunu öne sürmektedir. Optimum nüfusun
üzerine çıkıldığında, kişi başına düşen bu gelir, zenginlik ve refahın otomatik olarak düşeceği; optimum
nüfusun altına düştüğünde ise kişi başına düşen refah ve gelirin artacağı ancak kaynakların verimli kullanı-
lamayacağı öne sürülmektedir. Optimum nüfus teorisi aslında nüfus dinamikleriyle ekonomi arasında doğ-
rudan bir ilişki kuran iktisat ağırlıklı bir teoridir denilebilir. Optimum nüfus, ekonomik bakımdan belli bir
gelişme düzeyinde, ülkenin belli kaynakları ve teknolojisi ile nüfus başına üretimini en çok arttıran nüfus
miktarıdır. Başka bir deyişle, bütün koşullar aynı kalmak üzere, nüfus miktarındaki bir artış ya da azalışın
topluma herhangi bir yarar sağlamadığı durumdaki nüfus miktarıdır.

Marksist yaklaşımın, nüfus ve


5 kapitalizm arasındaki ilişkilere
dair argümanlarını açıklayabilme

Marksist Kuram ve Nüfus


Kuramlarının Eleştirisi

Marx’a göre, yüksek doğurganlığı teşvik etmek burjuvazinin yararınaydı çünkü bu işçi fazlalığıyla sonuç-
lanırdı. Böyle bir artık nüfus (çalışmaya her an hazır bir işsizler ordusunun bulunması) çalışan işçilerin
ücretlerinin düşmesini sağlayarak, kapitalistlerin hedefi olan daha fazla kâra yol açacaktır. Malthus’a göre,
nüfus bağımsız bir değişkendi ve yoksulluk gibi çok fazla sıkıntının nedeniydi. Buna karşılık Marx, nüfusun
bağımlı değişken olduğunu savundu: “Ne zaman yedek işgücü ordusu nispeten tükenmiş ve ücret düzeyi
yükselmeye meyilli olsa, kapitalist sınıf, emek verimliliğini ve kâr oranını artırırken, iş sayısını azaltarak,
istihdam sayısını azaltacak önlemler (yani teknolojik gelişmeler, dış yatırımlar vb.) benimseyecektir.”

106
Nüfus ve Toplum

Ester Boserup’un nüfus artışı


6 ve teknolojik gelişmelere ilişkin
varsayımlarını açıklayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Ester Boserup’un Nüfus Artışı
ve Tarımsal Gelişme Kuramı

Boserup’un yaklaşımı Malthus karşıtı bir yaklaşımdır. Boserup nüfus artışının; arazi kullanımı, tarım tekno-
lojisi, arazi sistemleri ve yerleşim biçimlerindeki değişimin çok önemli bir nedeni olduğunu ileri sürmüştür.
Boserup, nüfus artışının gıda arzından bağımsız olduğunu savundu; aslında nüfus artışının, artan tarımsal
üretimin bir sonucu olmaktan ziyade, tarımdaki teknolojik değişikliklerin bir nedeni olduğu argümanına
sahiptir. Tarımsal üretimi artırmanın temel yolu, yoğunlaşmadır. Boserup’a göre nüfus artışı, tarımsal yo-
ğunlaşmaya neden olmuştur; tersi doğru değildir. Bu süreç, nüfus artışının toplumun hâkim olan göreceli
“geçim standardını” karşılayabilme becerisi için yaratabileceği meydan okumalara ve teknolojik gelişmelere
aracılık etmektedir. Boserup’un bu anlayışı, nüfus artışının tüketimin bir sonucu olduğunu düşünen klasik
ekonomi görüşünün tam tersini temsil eder.

Modern doğurganlık teorilerinden


7 Refah Akışı kuramını
açıklayabilme

Doğurganlık Kuramları ve
Nüfus Artışı/Düşüşü

Caldwell’in refah akışı teorisi özünde nesiller arası kaynakların transferine odaklanmıştır. Yüksek doğurgan-
lık rejimleri ile karakterize edilen demografik geçiş öncesi geleneksel toplumlarda kaynak akışının çocuktan
ebeveyne doğru olduğunu varsayar. Bu durum kısmen, tarımsal üretimle ilgili görevlerde gerekli beceri
düzeyinin düşük olması nedeniyle, çocukların tarımsal ekonomilerde hane üretimine katkıda bulunma be-
cerisinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, çocukların ev üretimini artıracağı ve hane için net ekonomik
faydalar sağlayacağı düşünülüyordu. Bu, ebeveynlerin hane gelirini maksimize etmekle ilgilendikleri ölçüde
yüksek doğurganlık için bir teşvik sağlamıştır. Buna karşılık, sanayileşme kaynakların nesiller arası akışında
bir değişim getirmiştir. Çocuklar artık emekleri sayesinde tarım ekonomisinde olduğu ölçüde haneye kat-
kıda bulunamamaktadır. Ebeveynler çocuklarını yetiştirmek için daha fazla çalışarak, çocuğun emeğinin
haneye olan ekonomik katkısını aşan bir şekilde çocuğa yatırım yapmak zorunda kalmışlardır. Modern-
leşme süreci sonunda büyük, genişletilmiş aile birimlerinin ekonomik ve duygusal olarak kendi kendine
yeterli olan daha küçük, nükleer birimler hâlinde parçalanmasına neden olmuştur. Bu durumda, çocuklar
ebeveynlere daha fazla maliyet ve yük olmaya başlar (modernleşen bir toplumun talep ettiği gibi onları
eğitmenin maliyeti de dahil olmak üzere) ve ebeveynlerin çocuklardan aldığı destek miktarı azalmaya başlar
(çocuklar çalışmak yerine okulda oldukları için bu destek iyiden iyiye azalmıştır). Zenginlik/refah akışı
tersine döndükçe ve ebeveynler gelirlerini çocuklardan gelir elde etmek yerine, çocuklara harcamaya başla-
dıkça, çocukların ekonomik değeri azalır ve insanlar artık çocuklardan herhangi bir ekonomik avantaj elde
etmezler. Ekonomik rasyonellik artık sıfır çocuk sahibi olmayı gerektiriyor gibi görünüyor, ama gerçekte,
tabii ki, insanlar çeşitli sosyal nedenlerle çocuk sahibi olmaya devam etmektedir (Weeks, 2013).

107
Modern Dönem Nüfus Kuramları

1 Aşağıdakilerden hangisi Malthus’a göre, nü- 5 Gelecek hakkında kötümser bir bakış açı-
fus artışını dengeleyen olumlu önleyici etkenlerden sıyla, doğum kontrol tekniklerinin ve doğal kay-
biridir? nakların duyarlı kullanımının artan dünya nüfusu
neler öğrendik?

A. Salgın sorunu açısından vazgeçilmez çözümler olduğunu


B. Savaş vurgulayan kuram aşağıdakilerden hangisidir?
C. Kıtlık A. Yeni-Malthusçu Kuram
D. Deprem B. Marksist Kuram
E. Geç evlilik C. Optimum Nüfus Kuramı
D. Epidemiyolojik Ölüm Kuramı
2 Doğurganlık oranlarının ve doğurganlığın E. Demografik Geçiş Kuramı
azalmasının, ailenin toplumsal sınıfına veya mesleği-
ne bağlı olarak farklılık gösterdiğini, böylece makro 6 Nüfus artışının, toplumsal değişimin, tarım-
düzeydeki sosyoekonomik faktörlerin farklı insan da teknoloji kullanımının gelişmesinin ve genişle-
sınıfları üzerinde kendine özgü etkileri olduğunu mesinin çok önemli bir nedeni olduğunu öne sü-
gösteren doğum teorisi aşağıdakilerden hangisidir? ren düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
A. Demografik Geçiş Teorisi A. T. R. Malthus
B. Politik Ekonomi Teorisi B. P. Erlich
C. Ekolojik İnsan Teorisi C. E. Boserup
D. Refah Akış Teorisi D. E. Cannan
E. Yeni-malthusçu Teori E. K. Marx

3 Kapitalist süreçte tıpkı nüfus dağılımı gibi 7 Kültürel olarak özel sosyal rol ve normların
nüfus büyüklüğünün de emeğe olan talep tarafın- doğurganlık değişimindeki rolünü vurgulayarak,
dan belirlendiğini ve sınırlandığını ileri süren dü- doğurganlık dönüşümünün, elitlerden ve güç mer-
şünür aşağıdakilerden hangisidir? kezlerinden gelen bir dalga gibi yayılan düşünsel
A. H. Spencer bir değişimin sonucu olarak meydana geldiğini
B. P. Erlich öne süren yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
C. K. Marx A. Chicago Okulu
D. T. R. Malthus B. Pensilvanya Okulu
E. E. Cannan C. Refah Akışı Modeli
D. Motivasyon Yaklaşımı
4 Teknolojideki gelişmelerin, eğitimli insanların E. Postmodern Yaklaşım
artmasının, kentleşmenin, tıp alanındaki ilerleme-
lerin, önleyici halk sağlığının iyileştirilmesinin ve 8 Aşağıdakilerden hangisi Marx’a göre, burju-
daha iyi beslenme olanaklarının bir toplumu yüksek vazinin yüksek doğurganlığı teşvik etmesinin ne-
ölüm hızlarının düşük olduğu ve doğumların bilinç- denlerinden biridir?
li olarak kontrol edildiği yeni bir duruma taşıyacağı-
nı öne süren kuram aşağıdakilerden hangisidir? A. Burjuvazi kültürünün daha kolay yayılması
B. Daha fazla yönetilecek insan olması
A. Yeni-Malthusçu Kuram
C. Sermaye yatırımını artırması
B. Marksist Kuram
D. İşçi fazlalığının ücretlerin düşmesine yol açması
C. Optimum Nüfus Kuramı
E. İşçilerin kolayca örgütlenebilmelerini engelle-
D. Epidemiyolojik Ölüm Kuramı mesi
E. Demografik Geçiş Kuramı

108
Nüfus ve Toplum

9 Caldwell’in Refah Akışı Modeli’ne göre, mo-


10 Nüfus artışındaki yavaşlamanın temel nede-
ninin sosyal olarak yükselme arzusu olduğunu öne
dern toplumda ebeveyn ve çocuk arasındaki refah
süren düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
akışı hangi yönde gelişmektedir?
A. H. Liebenstein

neler öğrendik?
A. Çocuktan ebeveyne doğru
B. A. Dumont
B. Çocuktan çocuğa doğru
C. E. Boserup
C. Kızlardan erkeklere doğru
D. E. Caldwell
D. Erkeklerden kızlara doğru
E. R. T. Malhus
E. Ebeveynden çocuğa doğru

109
Modern Dönem Nüfus Kuramları

Yanıtınız yanlış ise “Thomas Robert Malthus Yanıtınız yanlış ise “Ester Boserup’un Nüfus
1. E 6. C
ve Nüfus Kuramı” konusunu yeniden göz- Artışı ve Tarımsal Gelişme Kuramı” konusu-
den geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

Yanıtınız yanlış ise “Doğurganlık Kuramları Yanıtınız yanlış ise “Doğurganlık Kuramları
2. B 7. B
ve Nüfus Artışı/Düşüşü” konusunu yeniden ve Nüfus Artışı/Düşüşü” konusunu yeniden
gözden geçiriniz. gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Marksist Kuram ve Nü- Yanıtınız yanlış ise “Marksist Kuram ve Nü-
3. C 8. D
fus Kuramlarının Eleştirisi” konusunu yeni- fus Kuramlarının Eleştirisi” konusunu yeni-
den gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Doğurganlık Kuramları


4. E Yanıtınız yanlış ise “Demografik Geçiş” ko- 9. E
ve Nüfus Artışı/Düşüşü” konusunu yeniden
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Yeni-Malthusçuluk Ku- Yanıtınız yanlış ise “Doğurganlık Kuramları
5. A 10. B
ramı ve Nüfusa Müdahale” konusunu yeni- ve Nüfus Artışı/Düşüşü” konusunu yeniden
den gözden geçiriniz. gözden geçiriniz.

110
Nüfus ve Toplum

Araştır Yanıt
3 Anahtarı

Coale ve Hoover’a göre, hızlı nüfus artışının ekonomik kalkınma üzerinde üç


olumsuz etkisi söz konusudur: Birincisi, sermayeyi daraltma etkisidir. Hızlı nü-
fus artışı sermaye emek dengesini bozar ve işçi başına sermaye oranı azalır. Zira
nüfus artışı tasarruf oranını düşürür. Dolayısıyla sermaye birikemez. Özellikle
gelişmekte olan ülkelerde sermayenin kıt olması ekonomik kalkınma önünde
Araştır 1 büyük bir engel olmaktadır. İkincisi, yaş-bağımlılık etkisidir. Hızlı nüfus artışı,
çocuk ve genç bağımlılık oranını arttırır. Bu durumda hane-halkı tüketimi ar-
tar ve tasarruf oranı düşer. Üçüncüsü ise yatırım saptırma etkisidir. Hızlı nüfus
artışı, kamu harcamalarını ekonomik büyümeyi sağlayacak yatırım harcama-
larından alıkoyar ve eğitim ve sağlık gibi daha az verimli alanlara yönelmeye
zorlar. Az gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler nüfus artışının bu olumsuz
etkilerinden arınmadıkça kalkınamayacaklardır (Çağlayandereli, 2019, s. 247).

Roma Kulübü olarak anılan bir grup araştırmacı 1972’de yayınladıkları ve bü-
yük bir yankı yaratan Büyümenin Sınırları (The Limits to Growth) adlı rapor-
larında global boyutta endişe verici beş eğilim saptamışlardır; bunlar giderek
hızlanan sanayileşme, hızlı nüfus artışı, yaygınlaşan yetersiz beslenme, açlık,
yenilenemeyen kaynakların hızlı tüketimi ve çevre kirliliğidir. Birbirleri ile de
ilişkili olan bu eğilimlerin gelecek yüzyılda ne gibi sonuçlar yaratacağı bu ça-
lışmada gözler önüne serilmeye çalışılmakta, mevcut eğilimlerin değişmeden
aynen devam etmesi hâlinde gelecek yüzyıl içinde bu gezegende büyümenin
sınırlarına dayanılacağına ve büyük bir olasılıkla ani ve kontrol dışı bir şekil-
de nüfus ve sınai kapasite düşüşü ile karşı karşıya kalınacağına dikkat çekil-
mektedir. Roma Kulübü ikinci raporları olan Dönüm Noktasındaki İnsanlık
(Mankind at the Turning Point) adlı çalışmalarında, kendi bulgularına karşı
teknolojik iyimserliğin en yaygın ve en tehlikeli tepki olduğunu, teknolojinin
Araştır 2 bir problemin altında yatan nedenleri ortadan kaldırmadan ancak problemin
belirtilerini hafifletebileceğini ifade etmektedirler. Bütün sorunlara nihai çö-
zümü yaratacağını bekleyerek teknolojiye iman etmenin, dikkatlerimizi en te-
mel sorun olan “sınırlı sistem içinde büyüme sorunu”nu gözardı etmemize yol
açtığına ve çözüm için gerekli önlemleri almamızı engellediğine inanan Roma
Kulübü, “Gelişmeye karşı kör bir muhalefet değil, kör bir gelişmeye karşı
muhalefet” diyerek kendi tavırlarını özetlemektedirler. Roma Kulübünün en
son raporu olan Birinci Global Devrim’de (The First Global Revolution) ise
politik irademizi kullanabildiğimiz ölçüde son teknolojik yeniliklerin bize so-
runlarımızı çözme yeteneği sağladığına işaret edilmektedir. Diğer yandan da
küresel ısınma tehdidi, “global gıda güvenliği konusunun tehlikeli doğası” ve
zengin ülkelerle daha yoksul ülkeler arasında giderek artan gerilim gibi yeni
komplikasyonlara karşı da uyarıda bulunulmaktadır (Ansal, 2004, 54).

111
Modern Dönem Nüfus Kuramları

Araştır Yanıt
3 Anahtarı

Bu yaklaşımın öncüsü Lesthaeghe’ye göre, doğurganlığın düşüşünde ailenin


dönüşümü ve evlilikle ilgili geleneksel fikirlerin değişimi önemlidir. Avrupa’da-
ki doğurganlığın değişimini, birbirinden çok farklı dinamiklerden kaynakla-
nan iki ayrı demografik geçiş ile açıklarlar. Buna göre, ilk demografik geçiş
1870 ile 1950 yılları arasında ekonomik yapının değişimi, şehirleşme ve sosyal
güvenlik kurumlarının gelişimi gibi daha çok ekonomik değişimlerin doğur-
ganlık üzerinde uzun süreli sonuçlarıyla gerçekleşmiştir. İkinci demografik ge-
çişte ise 1960 sonrası dönemde çekirdek aile ve evlilik kurumlarındaki değişim,
Araştır 3 artan kadın-erkek eşitliği, bireyin özerkliği ve geleneksel yaşam döngüsündeki
değişimler gibi daha çok sosyal ve kültürel faktörler doğurganlık düşüşünde
etkili dinamikler olmuşlardır. Doğurganlığı ekonomik modellemelerle açıkla-
maya çalışan Becker, eğitim seviyesinin yükselmesiyle ilişkili olarak kadının
beşerî sermayesinin artmasının ve istihdama katılmasının çocuk yetiştirmede
ailenin fırsat maliyetini arttırdığını ve bunun da doğurganlığı düşürdüğünü
iddia etmiştir. Diğer taraftan, yine bu süreçte eğitimli aileler için nicelikten
ziyade niteliğin önemli olduğunu, daha az ancak daha nitelikli çocuk sahibi
olmanın tercih edilmeye başlandığını iddia etmiştir (Aysan, 2016, s. 157).

Easterlin, Bongaarts McDonald gibi araştırmacılar doğurganlık düşüşünü


neo-klasik ekonomi teorilerinden etkilenerek ekonomik etkenlerle ve özellikle
“arz-talep” ilişkisi çerçevesinde açıklarlar. Bu yaklaşıma yeni hane halkı ekono-
misi denilmektedir. Buna göre insanlar rasyonel sebeplerle aile büyüklüklerine
karar verirler. Eşler bu rasyonel karar doğrultusunda çocuk arzını çocuk talebi
ile dengede tutmaya çalışırlar. Ölüm oranlarının yüksek olduğu durumlarda
Araştır 4 doğurganlığın kontrol altına alınmasına gerek yoktur ve çocuk talebini kar-
şılamak için daha çok çocuk yapma eğilimi ortaya çıkar. Ancak ölüm oranla-
rının düştüğü veya gerek maddi gerekse zaman açısından çocuk için ödenen
bedelin yüksek olduğu durumlarda doğum kontrol yöntemleriyle doğurganlık
sınırlandırılmaya çalışılır. Burada önemli olan husus, toplam çocuk sayısını
etkileyen unsurların bireyden ziyade hane halkının refahından kaynaklanma-
sıdır (Aysan, 2016, s. 156).

Yedek işgücü ordusu, Marx’ın yazılarından türetilen ve proletaryanın dezavan-


tajlı konumdaki kesimini anlatan bir terimdir. Yedek işçiler iki işlevi yerine
Araştır 5 getirir: Fiilen çalışan kesimlerin önüne üstü kapalı bir tehdit olarak çıkarılarak
ücretlerin belli bir düzeyde tutulması ve üretimde ani gelişmeler olması duru-
munda emek arzının temin edilmesi. Yedek işgücü ordusu azaldıkça ücretler
artar, fazlalaştıkça ücretler düşer.

112
Nüfus ve Toplum

Araştır Yanıt
3 Anahtarı

Soby, Malthus’un ve Boserup’un görüşlerinden yararlanarak yeni bir nüfus ve


tarım etkileşimi modeli oluşturulmasını bir ihtiyaç olarak görmüştür. Soby’e
göre, kalkınma yardımlarının ve diğer kaynakların muazzam girdilerine rağ-
men, tarımsal gelişme azgelişmiş dünyanın çoğunda sağlanamamıştır. Geliş-
menin sağlanamamasında insani ve doğal faktörler engelleyici tarzda rol oy-
Araştır 6 namamış ise de yeni bir bakış ve varsayımlar içermeyen kalkınma politikaları
başarısız olmuştur. Yeni tipte bir modelin oluşturulmasında mevcut demog-
rafik, çevresel ve jeopolitik bağlamın dikkate alınması çok önemlidir. Ayrıca,
hükümetin ve sivil toplum örgütlerinin muhtemelen Yeni-Malthusçu, Bose-
rupçu ya da belki ikisinin karışımı olan ampirik verilerin yorumlanmasıyla
ilgili varsayımları kabul etmeleri önemlidir (Çağlayandereli, 2019, s. 254).

Epidemiyolojik geçiş kuramı, bulaşıcı hastalıkların toplum genelindeki geri-


lemesi ve kronik hastalık nedeniyle ölümlerin artışı üzerine odaklanmaktadır.
Epidemiyolojik geçiş kuramına göre üç aşama vardır. Birinci aşamada, ölüm-
lerin başlıca nedenleri olan grip, zatürree, çiçek hastalığı, tüberküloz, veba gibi
hastalıklar yüksek bebek ve çocukluk ölümlerine neden olmuştur ve ortalama
yaşam beklentisi 25 ile 40 yaş arasındadır. Gelişmiş ülkelerde bu ilk aşama
1875 yılına kadar sürmüştür. İkinci epidemiyolojik geçiş aşaması, hijyenin
ve temizliğin iyileştirilmesiyle birlikte yaşam ve halk sağlığı standartlarındaki
artışlar nedeniyle ölüm oranlarında bir düşüş olduğu ve yaşam beklentisinde
otuz ila elli yıl arasında sürekli bir artışa yol açan gerileme, salgınların geri-
Araştır 7 lediği aşamadır. Rogers ve Hackenberg’e (1987) göre, 1875 ve 1930 yılları
arasında salgınların gerileme evresi meydana geldi. Üçüncü epidemiyolojik
geçiş aşaması, enfeksiyon hastalıklarının önlenmesi ve tedavisindeki tıbbi ge-
lişmelere bağlı olarak ölüm oranlarının düştüğü ve kronik hastalık ve insan
yapımı hastalıkların (kalp hastalığı, kanser ve inme) yaygınlaştığı bir dönem
olarak bilinir. Doğum sırasındaki bebeklerin yaşam beklentisi hızla yükselir,
böylece doğurganlık, yaşam beklentisi yetmiş yılı aştığı için nüfus artışında
birincil faktör hâline gelir. Bu aşamadaki ölümlerin yaklaşık dörtte üçü ileri
yıllardaki organların bozulmasına neden olan kronik hastalıkların sonucudur
(Poston ve Bouveir, 2017: 41).

113
Modern Dönem Nüfus Kuramları

Kaynakça
Ansal, H. (2004). “Geçmiş ve Gelecekte Ekonomik Darity, W. A. (1980). The Boserup Theory Of
Gelişmede Teknolojinin Rolü,” (Anonim Agricultural Growth, Journal of Development
TMMOB) Teknoloji. Ankara: Türk Mühendis ve Economics, 7(2), 137–157.
Mimar Odaları Birliği Yayınları, 34-59.
Erlich, P. (1971). The Population Bomb, (Revised
Attar, M. A. (2020). “Nüfus Politikaları, Toplumsal version) Rivercity: Rivercity Press.
Refah ve İktisadi Kalkınma Süreci,” Tiryakioğlu,
Fulop, M. (1977). A Survey of the Literature on
M. (der.) Ekolojiden Teknolojiye Devletle Kalkınma,
the Economic Theory of Fertility Behavior, The
İstanbul: İletişim Yayınları.
American Economist, 21(1), 5–13.
Anson, J., Bartl, W. and Kulczycki, A. (2019) Studies
İmga, O. (2010) Paradigmanın Dönüşümü: Ekolojik
in the Sociology of Population: International
Felsefeyi Etkileyen Bilimsel Çalışmalar, Sosyal
Perspectives. Cham: Springer.
Bilimler Dergisi, XII (2): 18-30.
Argast, R., Under, C. R. and Widmer, A. (2016).
Grigg, D. (1979). Ester Boserup’sTtheory of Agrarian
“Twientieth Century Population Thinking: An
Change, Progress in Geography, 3(1), 64–84.
Introduction,” Twentieth Century Population
Thinking: A Critical Reader of Primary Sources (Ed. Giddens, A. (2012). Sosyoloji. İstanbul: Kırmızı
The Population Knowledge Network) London yayınları.
and New York: Routledge., s. 1-11. Hoşgör, Ş. ve Tansel, A. (2010). 2050’ye Doğru,
Aysan, M. F. (2019). “Türkiye’nin Demografik Nüfusbilim ve Yönetim: Eğitim, İşgücü, Sağlık ve
Dönüşümü ve Yeni Meydan Okumalar,” Türkiye’de Sosyal Güvenlik Sistemlerine Yansımalar. İstanbul:
Toplumsal Yapı ve Değişim. (Ed. Lütfi Sunar) TÜSİAD Yayınları.
Ankara: Nobel yayıncılık, s. 137-158. Jolly, C. L. (1994). Four Theories of Population
Aysan, M. F. (2016). “Türkiye’de Aile Yapısındaki Change and the Environment, Population and
Değişim ve Doğurganlığın Düşüşü,” Türkiye Environment, 16(1): 61-90
Dördüncü Nüfus Bilim Konferansı Tebliğ Metinleri Kandır, E. D. (2013). Gelişmekte Olan
Kitabı. Ankara: HÜNEE. s. 155-169. Ülkelerde Demografik Geçiş ve Yoksulluk
Berktaş, E. (2016). “Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet İlişkisi,Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Eşit(siz)liği ve Doğurganlık,” Türkiye Dördüncü Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Nüfus Bilim Konferansı Tebliğ Metinleri Kitabı. Adana.
Ankara: HÜNEE. s.31-41. Macionis, J. J. (2012). Sosyoloji. Ankara: Nobel
Beşpınar, F. U. ve Beşpınar, Z. L. (2017). “Türkiye’de yayıncılık.
Hane Halkı Yapıları ve Evlilik Pratiklerinde Morgan, S. P. ve Rybinska, A. (2019). “Fertility,” (Ed.)
İkili Resim: Geleneklerin Yanı Sıra Değişimin Poston, L. D. (2019) Handbook of Population.
Yansımaları,” Nüfusbilim Dergisi, 39: 109-149. (2rd Edition) Texas: Springer, 319-342.
Bock, J. (1999). Evolutionary Approaches to Overbeek, J. (1973). Mercantilism, Physiocracy and
Population: Implications for Research and Policy, Population Theory, The South African Journal of
Population and Environment: A Journal of Economics, 41(2): 108–113.
Interdisciplinary Studies, 21(2): 193-222.
Özbay, F. (2015). Dünden Bugüne Aile, Kent ve Nüfus.
Bottomore, T. (2001). Marksist Düşünce Sözlüğü İstanbul: İletişim.
(Çeviren: Mete Tunçay) (İkinci Basım). İstanbul:
İletişim Yayınları. Özberk, E. (2003). Nüfus Politikaları ve Kadın Bedeni
Üzerindeki Denetim. Yayınlanmamış Yüksek
Çağlayandereli, M. (2019). Nüfus Sosyolojisi, Ankara: Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Detay Yayıncılık. Enstitüsü. Ankara.
Danış, D. (2010). Nüfus ve Toplum. İstanbul: İstanbul Özkan, A. (2016). Güvenlik Paradigmasında Sınıraşan
Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları. Bir Çevre Sorunsalı: ‘Nükleer Zarar’, Alternatif
Politika, 8(1): 128-159.

114
Nüfus ve Toplum

Öztürk, N. (2010). Klasik ve Neoklasik İktisatta Gelir Weeks, P. (2013). Population: An Introduction
Bölüşümü, Çalışma ve Toplum, 24(1): 59-90. to Concepts and Issues. Belmont: Thomson
Wadsworth.
Poston, L. D. (2019). Handbook of Population. (2rd
Edition) Texas: Springer. Yakar, M. (2012). 21. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Türkiye
Nüfusunda Ne Değişti? Uluslararası Sosyal
Sabbağ, J. (2020). Thomas Robert Malthus’un ve Karl
Araştırmalar Dergisi, 5(21): 385-405.
Marx’ın Yoksulluk ve Nüfus Kavramlaştırması,
Hukuk ve İktisat Araştırmaları Dergisi, 12 (1): 36-49. Yaylı, H. ve Yaslıkaya, R. (2015). İnsan Doğa İlişkisi
Tasarımında Radikal Dönüşüm: Derin Ekoloji,
Sahay, N. (2016). Empowering Women to Plan Their
International Journal of Science Culture and Sport,
Family Size and Spacing of Children: A Study of
Special Issue on the Proceedings of the 4th ISCS
Urban Slums of Delhi. Unpublished PhD Thesis.
Conference, 3: 452-465.
Institute of Social Sciences of Amity University,
Uttar Pradesh, Noida. Yüceşahin, M. M. (2011) Küresel Bir Süreç
Olarak Demografik Dönüşüm: Mekânsal Bir
Schaefer, R. T. (2013). Sosyoloji. (Çeviri Editörü:
Değerlendirme, Coğrafi Bilimler Dergisi, 9(1): 11-27.
Simten Coşar) Ankara: Palme Yayınları.
Yüksel-Oktay, E. (2014) Türkiye’de Cumhuriyet’in
Selim, S. ve Üçüdoğruk, Ş. (2003). Sayma Veri
İlanından Günümüze Uygulanan Nüfus Politikaları,
Modelleri ile Çocuk Sayısı Belirleyicileri:
Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, 4(7): 31-58.
Türkiye’deki Seçilmiş İller İçin Sosyoekonomik
Analizler, DEÜİİBF Dergisi, 18(2): 13-31.

115
Bölüm 4
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Nüfus Yapısıyla Demografik Dinamiklerin


öğrenme çıktıları

Karşılıklı Bağımlılığı

1 2
1 Nüfusun yaş ve cinsiyet yapısıyla Nüfusun Yaş Yapısı Özellikleri
demografik dinamikler arasındaki karşılıklı 2 Nüfusun yaş yapısına ilişkin genel
bağımlılığı kavrayabilme özelliklerini açıklayabilme

Türkiye Nüfusunun Yaş ve Cinsiyet Yapısı


4 Türkiye nüfusunun yaş yapısının

3 4
Nüfusun Cinsiyet Yapısı Özellikleri özelliklerini özetleyebilme
3 Nüfusun cinsiyet yapısına ilişkin genel 5 Türkiye nüfusunun cinsiyet yapısının
özelliklerini açıklayabilme özelliklerini özetleyebilme

Anahtar Sözcükler: • Yaş • Cinsiyet • Medyan Yaş • Potansiyel Destek Oranı • Nüfus Piramidi
• Nüfus Yaşlanması • Cinsiyet Oranı • Doğumda Cinsiyet Oranı

116
Nüfus ve Toplum

GİRİŞ
Bir toplumun nüfusu öncelikle bu nüfustaki doğum, ölüm ve göç olaylarıyla değişir. Bu demogra-
fik dinamiklerin düzeyi ve eğilimleri ile toplumdaki ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel gelişmeler
karşılıklı etkileşim içindedir. Dolayısıyla nüfusa ilişkin sosyolojik çalışmalar, demografik dinamikleri
anlamanın yanı sıra toplumdaki ekonomik büyüme, işgücü ve istihdam, seçme ve seçilme, eğitim, sağlık,
kentleşme, ulaşım, barınma (konut), çevre, enerji, gıda, sosyal güvenlik, sosyal destek ve bakım gibi ko-
nularla da yakından ilgilenir.
Toplumların ekonomik ve sosyal kalkınması, sosyokültürel gelişimi ve bunlara ilişkin alınan siyasal
kararlar nüfusun özellikleriyle yakın olarak ilişkilidir. Nüfusa ilişkin özellikler arasında yaş ve cinsiyet
birinci derecede önemlidir. Öyle ki bir nüfusun yapısı denildiğinde hemen akla bu iki özellik gelir.
Bir toplumdaki sosyal ilişkiler o toplumda her bir yaş grubunda bulunan erkek ve kadınların sayısal
ve oransal büyüklüklerinden önemli ölçüde etkilenir. Örneğin, bir toplumda cinsiyetler arasındaki
demografik denge durumu çalışma hayatında yer alan işgücünün özellikleri ve tüketicilerin ihtiyaçları
gibi konular nedeniyle önemlidir. Bu durum aynı zamanda o toplumdaki cinsiyete ilişkin sosyal rolleri
ve kültürel örüntüleri de ilgilendirmektedir. Erkekler ve kadınların hangi yaşlarda belirli davranışları
sergiledikleri de önemlidir. Örneğin, ortalama evden ayrılma, evlenme ve çocuk sahibi olma, çalışma
yaşamına girme ve ayrılma yaşları ile hizmet ve ürünlere yaşa göre değişen talepler gibi. Bu tür bilgiler,
sosyal eğilimleri betimlemek ve geleceğe yönelik tahminlerde bulunmak açısından gereklidir. Dolayısı
ile bir toplumun yaş ve cinsiyet yapısı esasen o toplumun işleyişi hakkındaki en temel bilgileri sağlar.
Bu nedenle başta sosyoloji olmak üzere farklı sosyal bilim disiplinleri nüfusun yaş ve cinsiyet yapısına
özel önem gösterirler.

NÜFUS YAPISIYLA DEMOGRAFİK DİNAMİKLERİN KARŞILIKLI


BAĞIMLILIĞI
Bir toplumdaki doğum, ölüm ve göç olaylarının, bu nüfusun büyüklüğü ve onu oluşturan kişilerin dav-
ranış örüntüleri sonucu meydana geldiği düşünülebilir. Oysa demografik dinamikler ilk önce biyolojik daha
sonra toplumsal, kültürel vb. nedenlerle ortaya çıkar. Bundan dolayı doğum, ölüm ve göç olayları nüfustaki
her yaş ve cinsiyet kategorisinde benzer sıklıkta ve şekillerde yaşanmaz.
Her şeyden önce kişilerin yaş ve cinsiyet özellikle-
rine göre doğum ve ölüm olaylarını tecrübe etme du-
rumu değişiklik gösterir (Şekil 4.1). Doğum yapabil-
me özelliği olarak ifade edilen doğurabilirlik kadına Doğurabilirlik (Veludiyet): Bir nüfustaki
has bir özelliktir. Kadınlar biyolojik özelliklerinden doğurganlık potansiyelini anlatan hipotetik
dolayı doğumlarını büyük çoğunlukla 15 ve 49 yaş- bir kavramdır. Bir kadın özelinde tanımlan-
ları arasında gerçekleştirirler. Bu geniş yaş aralığında dığı zaman kadının gebe kalabilme ve do-
bile doğum yapma eğilimi yaşa göre önemli farklılık ğum yapabilmesine ilişkin fizyolojik kapasi-
gösterir. Doğurganlık genellikle genç yaşlarda yük- tesini ifade eder (Hancıoğlu, 2001: 65).
selerek 20 ve 30’lu yaşların ortasında en üst düzeyine Doğurganlık: Bir nüfusta canlı doğumların
ulaşır. Daha ileriki yaşlarda azalarak 40’lı yaşların so- görülme sıklığıdır (Hancıoğlu, 2001: 65).
nunda en düşük düzeye iner. Kadınlarda doğurgan-
lığın bu yaş yapısı neredeyse evrenseldir. Erkekler ise
15 yaşından 70’li yaşların sonuna değin çocuk sahibi
olabilmektedir (Poston ve Bouvier, 2017: 21).
Ölüm esasen her yaşta yaşanabilen bir hayati olaydır. Buna karşın ölümlülük seviyesi yaşa göre
önemli derecede farklılık gösterir. Ortalama bir kişi için ölüm hızlarının en yüksek olduğu dönem
doğumundan sonraki ilk yıllar ile ileri yaşların yaşandığı dönemdir. Ölümlülük tüm yaş gruplarında
kadınlara nazaran erkeklerde daha yüksek seviyede gerçekleşir. Bu durum 50’li yaşlardan sonra iyi-

117
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

ce belirgin hâle gelmektedir. Hemen hemen tüm


yaşlarda ölümlülük düzeyi erkeklerde kadınlardan
Hayati olaylar: Nüfusbilim literatüründe;
daha yüksektir. Bu durum yaşam döngüsünde orta
canlı doğum, ölüm, evlenme ve boşanma
olaylarıdır.
yaş döneminin başlangıcı olarak kabul edilen 45
veya 50 yaş sonrası dönemde daha belirgin hâle ge-
Ölümlülük: Nüfusbilimde ölüm, bireyin ya- lir. Günümüzde küresel dünya nüfusunda doğuşta
şamsal belirtilerinin geri gelmeyecek şekilde beklenen yaşam süresi erkekler için 69,9 yıl iken
sona ermesi olarak tanımlanırken ölümlülük kadınlar için 74,7 yıldır. 65 yaşına ulaşan kişilerin
ölüme ilişkin tüm süreçleri kapsayan bir kav-
ortalama yaşam süresi beklentisi ise erkekler için
ramdır (Hancıoğlu, 2001: 27).
15,6 yıl ve kadınlar için 18,3 yıldır.

250
Erkek Ölüm Hızı
Kadın Ölüm Hızı
Doğum Hızı
200

150
Hız (Binde)

100

50

0
0-4
5-9

10-14
15-19
20-24

25-29
30-34
35-39
40-44
45-49

50-54
55-59
60-64
65-69
70-74
75-79
80-84
85-89
90-94

95+

Yaş

Şekil 4.1 Küresel dünya nüfusunda yaşa ve cinsiyete özel ölüm hızları, yaşa-özel doğum hızları, 2015-2020 dönemi
Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır (Veri: United Nations Department of Economic and Social Affairs Population
Division [UNDESA], 2019)

Göç dinamiğinde ise ekonomik nedenlerle gerçekleşti-


rilen göçlerin genellikle genç yaştaki kişileri kapsadığı gö-
rülür. Bunun önemli bir nedeni erkek ve kadınların yaşam
döngüsünde genç yetişkinlik döneminde yetişkin rolüne Genç yetişkinlik dönemi: Araştırmacı-
girmeleridir. İlk kez evlenme ve işe girme gibi olaylar ya- ların önceliklerine göre farklı sınıflamalar
şamın bu döneminde gerçekleşir. Göç hareketlerinde cin- yapılmakla birlikte, genellikle yaşam dön-
siyet de önemli bir değişkendir. Göçlerin bazılarında göç güsünde 20-40 veya 18-35 yaşları arası
eden nüfus erkek ağırlıklı olabilirken, bazılarında ise kadın olan dönemdir (Polat, 2020:54).
ağırlıklı olabilir. Esasen erkek ve kadınların sosyal rollerini
belirleyen kültürel yapı, göç edenlerin cinsiyetini belirleyen
önemli bir unsurdur (Lundquist vd., 2015: 108-109).

118
Nüfus ve Toplum

Genç yaştakilerin ağırlıkta olduğu göçlerde, yaşanacaktır. Örneğin, bir nüfusta doğurganlığın
göç veren nüfusun görece yaşlanması ve göç alan yükselmesi veya göç ile gelen genç nüfus nedeniyle
nüfusun da görece gençleşmesi söz konusu olur. olağandan çok sayıda doğum olduğunu varsaya-
Bu durumda örneğin kentleşmenin yoğun oldu- lım. Bu nüfusta 20 ila 30 yıl sonrasında da genel
ğu yerleşim yerlerinde genç yaştaki erkek nüfu- eğilimden daha fazla sayıda doğum olması olasıdır.
sun daha yoğun olduğu gözlenmektedir. Bununla Dolayısıyla doğurganlıkta bir kuşakta ortaya çıkan
birlikte yaşlı nüfusun da göç hareketliliği giderek zirve (tepe) veya dip noktasının yansıması bir sonra-
artmaktadır. Ülkemiz örneğinde yaşlı nüfus göçü ki kuşağa da taşınabilir (Newell, 1994 :33). Örne-
kır-kent yönlü göç olmaktan çıkarak daha çok ğin, II. Dünya Savaşı sırasında doğan kuşaklar 80’li
kent-kent yönlü bir doğrultuya gelmiştir (Koç ve yaşlarına 2015-2030 yılları arasında gireceklerdir.
Saraç, 2018: 32). Bu dünya savaşının etkisi altına aldığı toplumlarda,
Bir nüfusta doğum hızı arttığında, çocuk ve savaş sırasında doğumların azalması nedeniyle nor-
genç nüfus oranı artar. Bu duruma bağlı olarak tüm malden daha küçük doğum kuşakları oluşmuştur.
nüfus içindeki yaşlı nüfusun oranı azalır. Doğum Dolayısıyla 80 yaş ve üzeri nüfus için gerçekleşti-
hızının azalması ise öncelikle çocuk yaş grubunda rilen nüfus projeksiyonlarında önümüzdeki 15
(0-4) olanların sayısını azaltır. Bu eğilimin belirli yıldaki artışın geçmiş 15 yıla nazaran daha düşük
bir süre boyunca devam etmesi, nüfus yaşlanma- seviyede gerçekleşeceği hesaplanmaktadır (United
sının nedenlerinden birini oluşturur. Nations, Department of Economic and Social Af-
fairs [UNDESA], 2015:11).
Nüfusta ölümlülüğün azalması yönünde iyi-
leşmeler olduğunda, bu durum etkisini ilk olarak
bebeklik ve çocukluk dönemindeki ölümlülük üze-
rinde gösterir. Bu yaş gruplarının ölümlülük dü- Nüfus Projeksiyonu: Demografik bakım-
zeylerindeki azalma, ileri yaşlarda meydana gelen dan gelecekteki nüfus hakkında tahminde
ölümlerdeki azalmadan daha fazla gerçekleşirse bu bulunma süreci (Başar, 2010: 139).
nüfusta çocuk yaş grubunun payı artar. Diğer bir
deyişle, nüfus görece gençleşmiş olur (Başar, 2010:
87). Ölümlülüğün azalması etkisini ileri yaşlarda Bir nüfusun yaş yapısında ileri yaşlarda olan kişi
gösterdiğinde, nüfusta beklenen yaşam süresi artar sayısının daha fazla olması, bu nüfusta ölüm olayı-
ve böylelikle yaşlı nüfusun payı artar. nın da daha sık yaşanmasına neden olacaktır. Örne-
ğin, 2020 yılı itibariyle Almanya’nın (83,7 milyon)
ve Türkiye’nin nüfus büyüklükleri (84,4 milyon)
birbirine çok yakındır. Buna karşın 2015-2020 dö-
Nüfus Yaşlanması: Bir nüfustaki yaşlı bi-
neminde Almanya’da gerçekleşen ölümlerin sayısı,
rey (60 veya 65 ve daha yukarı yaş) oranı-
Türkiye nüfusunda gerçekleşen ölümlerin sayısının
nın artmasıdır (Başar, 2010: 139).
neredeyse iki katıdır (UNDESA, 2019).
Nüfusun yaş yapısının demografik dinamiklere
Demografik dinamiklerin yaş ve cinsiyet yapısı- olan bu etkileri nedeniyle nüfusbilim çalışmaların-
nı belirlemesinin yanı sıra bunun tersi de söz konu- da doğurganlık, ölümlülük ve göçler konusunda
sudur. Bir nüfusta eğer doğum, ölüm ve göç etme net göstergeler oluşturmak için nüfusun yapısının
eğilimleri yüksek olan yaş ve cinsiyet grupları yay- etkilerini kontrol altında tutarak teknik analizler
gınsa, bu nüfusta bu söz konusu olaylar daha sık gerçekleştirilir (Newell, 1994).

119
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Öğrenme Çıktısı

1 Nüfusun yaş ve cinsiyet yapısıyla demografik dinamikler arasındaki karşılıklı bağımlılığı


kavrayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Toplumun Demografik Ya-


pısı: Yaş isimli eğitim video-
Yeni Koronavirüs (CO- sunu izleyiniz. Nüfus yapı- Yaşadığınız yerleşim yerinde
VID-19) salgınının etkileri- sını oluşturan ögelere ilişkin nüfus yapısı değişiklerini ve
nin toplumların nüfus yapı- bilgileri Türkiye özelinde bu değişikliklerin toplumsal
sı ile ilişkisini araştırınız. tartışınız. etkilerini anlatınız.
http://www.khanacademy.
org.tr/

NÜFUSUN YAŞ YAPISI ÖZELLİKLERİ


Nüfusun yaş yapısının özellikleri ve bu yapının değişimi nüfusbilim uzmanları (demograflar) ve sosyolog-
lar tarafından yakından takip edilir. Nüfusun yaş yapısının ne yönde ve hangi ölçüde değiştiği kadar hangi
hızda değiştiği de önemlidir.
Nüfusun yaş yapısının konu edildiği çalışmalarda nüfustaki kişiler takvim yaşlarına göre değişik alt ve
üst yaş sınırları olan gruplara ayrılırlar. Bu gruplar okul çağı nüfusu, çalışma çağı nüfusu, üreme çağı nüfusu
ve yaşlı nüfus gibi isimler alır. Grupları tanımlayan alt ve üst yaş sınırları, karşılaştırma yapmayı sağlaya-
bilmek için çoğunlukla uluslararası standart ölçülere göre belirlenir. Ülkelerin ihtiyaçları, bilimsel araştır-
maların gerekleri ve nüfusların farklı yaşlanma düzeyleri gibi nedenlerle bu sınırlar değişiklik gösterebilir.
Yaş yapısının teknik analizinde, nüfusun yaş gruplarına dağılımları kullanılarak çeşitli istatistik göster-
gelerin değerleri hesaplanır. Ayrıca nüfusun yaş ve cinsiyet bilgisinin beraber kullanımıyla nüfus piramitleri
hazırlanır. Sosyolojik çalışmalarda bu tür analitik araçlar toplumsal yapının analizi gibi konuların tarihsel
ve güncel verilerle incelenmesini sağlar. Bu araçlar ayrıca ekonomik kalkınma, eğitim, sağlık ve bakım
hizmetlerinin geliştirilmesi ve kentleşme gibi strateji geliştirme, planlama ve izleme çalışmalarında da kul-
lanılırlar.

“Yaş” Kavramı
Demografik olayların yaşanması bireylerin yaşına göre önemli derecede değişkenlik gösterir. Dolayısıy-
la nüfusbilim analizlerinde hesaplanan göstergeler, mümkün oldukça yaşa özel olarak hesaplanır. Bununla
birlikte nüfusbilim çalışmalarında kullanmaya uygun şekilde yaş bilgisi doğru olarak elde edilmesi kolay
olan bir bilgi değildir.
Nüfus sayımları ve nüfus araştırmaları gibi veri toplama uygulamalarında yaş bilgisi, kişilerin beyan-
larına dayalı olarak alınır. Kültürlere, cevaplayan kişilerin okuryazarlık ve eğitim durumu gibi özellik-
lerine göre farklılık göstermekle birlikte, kişiler yaşlarını sonu 0 veya 5 ile biten yıllarda beyan etme
eğilimi gösterebilirler (Hoobs, 2004: 136). Bazı durumlarda da genç kişiler bazı haklardan faydalanma
umuduyla yaşlarını gerçekte olduğundan daha yüksek beyan edebilir. Bunun tersine, bazı yaşlı veya
evlenmemiş kişiler de yaşlarını olduğundan daha küçük beyan etme eğilimi gösterebilir. Bu tür olası

120
Nüfus ve Toplum

durumlardan dolayı nüfusbilim analizlerinde bu grubu çocuk, 18-24 yaş grubu genç ve 60 veya 65 ve
veri kaynaklarından elde edilen yaş verileri kulla- daha yukarı yaştaki kişiler de yaşlı olarak sınıflan-
nılmadan önce yanlış yaş beyanı hatasının tespiti maktadır. Oysa, tarım toplumlarında kişiler erken
ve düzeltilmesine yönelik teknik analizler gerçek- dönemde üretime katıldıkları ve evlendikleri için
leştirilir (Yavuz ve Çoşkun, 2002). çocukluk ve gençlik dönemleri günümüze göre çok
Nüfusbilim çalışmalarında kişilerin yaşları ile daha kısaydı (Çayır, 2012: 3). Nitekim tarım top-
ilgili işlem yapılırken, takvim yaşından hareketle lumuna ait anlayışların devam ettirildiği toplum
hesaplanan kişinin bitirmiş (tamamlamış) olduğu yaş kesimlerinde 18 yaşından önce gerçekleşen erken
bilgisi kullanılır. Takvim yaşı (ya da kronolojik yaş) ya da çocuk evlilikleri günümüzde bir sosyal sorun
aslında toplumsal yaşantı içinde çok sık kullanımı olarak kabul edilmektedir.
olan bir yaştır. Örneğin yaşam akışında kişilerin Bir başka sınıflamada ise 60 veya 65 ve daha
okula başlama, ehliyet alma, oy kullanabilme, evle- yukarıdaki yaştaki tüm kişiler yaşlı, 80 ve daha
nebilme ve emekli olma gibi çeşitli hak elde etmele- yukarıdaki yaşta olanlar ise ihtiyar şeklinde tanım-
ri, ilk olarak içinde bulundukları takvim yaşına göre lanmıştır (UNDESA, 2015: 2). Oysa yaşlılık özel-
belirlenir. Bu durum takvim yaşı nedeniyle kimi liklerine sahip olmak kişiden kişiye değişebileceği
zaman sınırlamaya maruz kalma şekline de dönü- gibi kimin yaşlı olarak tarif edileceği de kültürden
şebilmektedir. Örneğin, Türkiye’de yeni tip korona- kültüre farklılık göstermektedir. İşgücü istatistikle-
virüs (Kovid-19) pandemisine karşı alınan tedbirler rinde 15-64 yaş grubu çalışma çağındaki nüfus ola-
çerçevesinde 21 Mart 2020 tarihinde risk grubunda rak sınıflandırılır. 15 yaş altı ile 65 ve daha yukarı
bulunmaları nedeniyle 65 yaş ve üstü kişilere soka- yaş nüfus ise çalışma çağında olmayan (bağımlı) nü-
ğa çıkma yasağı getirilmiştir. Daha sonra bu kısmi fus olarak tanımlanır. Bununla birlikte çalışma çağı
sokağa çıkma yasağının kapsamı 03 Nisan 2020 nüfusunda olduğu hâlde çalışma yaşamında yer al-
tarihinde 20 yaş ve altındaki kişileri de kapsayacak mayan veya tersine çalışma çağında olmadığı hâlde
şekilde genişletilmiştir (Anadolu Ajansı, 2020). çalışma yaşamında olan kişiler vardır.
Yaş esasen kişiye ait ve doğumla edinilen bir
özelliktir. Nüfusun yaş yapısı veya yaşa göre dağılı-
mı söz konusu olduğunda ise nüfusa ait bir özellik
veya nüfusun kompozisyonu anlaşılmalıdır. Nüfu- Takvim yaşı: Kişinin takvim yaşı, o zama-
sun yaş özelliği genellikle tekli, beşerli, onlu veya na kadar bitirmiş (tamamlamış) olduğu yıl
daha geniş yaş gruplarındaki nüfus büyüklükleri sayısıdır (Newell, 1994: 23). Örneğin, bir
(kişi sayıları) kullanılması suretiyle betimlenir. Yaş kişinin 26 yaşında olması bu kişinin 26
gruplarında kişilerin son doğum günlerindeki yaşları yıllık bir yaşam süresini bitirdiği; yani 26
dikkate alındığı anlaşılmalıdır. Örneğin, yaşlar be- ve 27 yıl arası bir süredir hayatta olduğu,
şerli şekilde sınıflandırıldığında 15-19 yaş grubu anlamına gelir.
15 yaşından başlayarak 20 yaşına kadar olan tüm
kişileri kapsamına alır.
Takvim yaşının toplumsal yaşamda, idari iş ve iş- Nüfusbilimin teknik analiz çalışmaları yanı sıra
lemlerde kullanımının çeşitli toplumsal işlevleri var- nüfusa ilişkin ekonomik ve sosyal konuların sosyo-
dır. Yaşın bu şekilde kavramsallaştırılması toplumsal lojik bakış açısıyla incelendiği çalışmalarda da yaş
yaşamın rasyonelleşmesi, olayların ardıllığının takip verisi sıklıkla kullanılır. Bu çalışmalarda nüfus ya-
edilebilmesi, sosyal kontrol ve sosyal uyumun sağlan- pısını tanımlayan diğer önemli özelliklerden; cin-
masına yardımcı olur (Harper, 2006: 70). Nitekim, siyet, medeni durum, okuryazarlık, eğitim durumu
ulusal ve uluslararası düzeyde toplumu ilgilendiren istihdam ve göç etme durumu gibi demografik ve
politikaların geliştirilmesi ve uygulanmasında tak- sosyoekonomik özellikler yaş bilgisi ile birlikte kul-
vim yaşına dayalı sınıflamalar esas alınır. lanılır. Yaş verisinin bu şekilde kullanımı nüfusun
Takvim yaşına göre oluşturulan kategorilerin kendisinin yanı sıra toplumsal özellikler hakkında
her durumda toplumsal karşılığının olduğu iddia da önemli sosyolojik analizler yapılmasını sağlar
edilemez. Örneğin takvim yaşına göre 0-17 yaş (Şekil 4.2).

121
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Şekil 4.2 Yaş verisinin sosyolojik bakış açısıyla kullanımı: Yaşa ve cinsiyete göç hızları, Türkiye, 2010-2011
Kaynak: (Türkiye İstatistik Kurumu [TÜİK], 2013: 50)

Nüfusun Yaş Yapısı Analizinde Kullanılan Göstergeler


Nüfusbilim, sosyoloji ve ekonomi gibi alanlarda nüfu-
sun yaş yapısını inceleyen çalışmalarda çeşitli göstergeler
kullanılmaktadır. Nüfusbilimde yaş yapısı (veya yaşlan- Gösterge: İncelenen bir konunun çeşitli
ma) göstergeleri oluşturulurken, öncelikle nüfus belirli yaş düzeylerini kritik ve öncü noktalar duru-
gruplarına ayrılır. Daha sonra bu yaş gruplarının toplam muyla gösteren istatistiklerdir.
nüfus içindeki payı veya birbirlerine göre nispi büyükleri
hesaplanarak göstergeler oluşturulur.
Yaş yapısı analizinde kullanılan göstergeler şunlardır (UNDESA, 2015:11-112) ve (UNDESA, 2019):
Ortanca yaş:
Bir nüfusu iki eşit gruba ayıran yaştır. Toplam nüfusun yarısı bu yaştan daha genç ve diğer yarısı da daha
yaşlı olacak şekilde aynı büyüklüktedir. Ortanca yaşın ileri yaşlarda bir değer alması, o ülkenin daha yaşlı
bir nüfusa sahip olduğunu göstermektedir. Ortanca yaşın, genç yaş grubunda olması, o ülkedeki çocuk ve
genç nüfusunun fazla olduğunu göstermektedir.
Yaşlı Nüfus Oranı:
60 veya 65 yaş daha yukarı yaştaki kişilerin genel nüfus içindeki oranıdır. Bu oran 100 katsayısı ile
çarpılır.

N65+
Yaşlı Nüfus Oranı = ×100
NT

N65+: 65 ve daha yukarı yaş nüfus


NT : Toplam nüfus
65 ve daha yukarı yaş nüfusun toplam nüfus içindeki oranı veya payı olarak ifade edilir.

122
Nüfus ve Toplum

Çocuk/Genç bağımlılık oranı: N65+


Yaşlanma Endeksi = ×100
0-14 veya 0-19 yaş nüfusun, çalışma yaşındaki N0-14
kişi sayısına (15-64 veya 20-64) oranıdır. Bu oran
100 katsayısı ile çarpılır. N0-14: 0-14 grubu nüfus
N0-19 N65+: 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus
Çocuk/Genç Bağımlılık Oranı = ×100
N20-64 0-14 yaş grubu her 100 kişiye düşen 65 ve daha
yukarı yaştaki kişi sayısı olarak ifade edilir.
N20-64 : 20-64 yaş grubu nüfus
N65+ : 65 ve daha yukarı yaş nüfus (Yaşlı) Potansiyel Destek Oranı:
Çalışma çağındaki (20-64) her 100 kişiye düşen Çalışma çağı olarak kabul edilen yaş grubun-
0-19 yaştaki kişi sayısı olarak ifade edilir daki (15-64 veya 20-64) kişi sayısının, yaşlı nüfusa
(60 veya 65 ve daha yukarı) oranıdır.
Yaşlı bağımlılık oranı:
N20-64
60 veya 65 ve daha yukarı yaş nüfusun, çalışma Potansiyel Destek Oranı =
yaşındaki kişi sayısına (15-64 veya 20-64) oranıdır. N65+
Bu oran 100 katsayısı ile çarpılır.
N20-64 : 20-64 grubu nüfus
N65+
Yaşlı Bağımlılık Oranı = ×100 N65+: 65 ve daha yukarı yaş nüfus
N20-64 65 ve daha yukarı yaştaki her bir kişiye düşen ça-
lışma çağı yaş grubundaki (20-64) kişi sayısı olarak
N20-64 : 20-64 yaş grubu nüfus ifade edilir.
N65+ : 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus
Çalışma çağındaki (20-64) her 100 kişiye düşen Nüfus Piramitleri
65 ve daha yukarı yaştaki kişi sayısı olarak ifade edilir Nüfus piramitleri, nüfusun hem yaş hem de
cinsiyet yapısı incelenirken kullanılan histogram
Toplam yaş bağımlılık oranı:
(bar) grafiklerdir. Bu nedenle yaş-cinsiyet grafiği
Çocuk (0-15 veya 0-19) nüfus ve yaşlı (60 veya olarak da isimlendirilir. Nüfus piramidi, yaş grup-
65 ve daha yukarı yaş) nüfusun toplamının, çalış- larını gösteren dikey bir eksenin iki tarafında sırt
ma yaşındaki kişi sayısına (15-64 veya 20-64) ora- sırta gelmiş çubuk grafiklerden oluşur. Yatay eksen-
nıdır. Bu oran 100 katsayısı ile çarpılır. Diğer bir de ise mutlak nüfus büyüklükleri veya oranlar bulu-
deyişle, çocuk bağımlılık oranı ve yaşlı bağımlılık nur. Grafiğin sağ tarafında kadın, sol tarafında da
oranının toplamıdır. erkek nüfusunun yaş gruplarına göre dağılımı yer
almaktadır.
(N0-19+N65+)
Toplam Bağımlılık Oranı = ×100 Nüfus piramidi mutlak nüfus büyüklüklerine
N20-64 göre hazırlandığında, her bir yaş grubundaki er-
kek ve kadın nüfusları kullanılır. Bu tip piramit-
N0-19 : 0-19 yaş grubu nüfus ler farklı nüfusların hem büyüklüklerinin hem de
N20-64 : 20-64 yaş grubu nüfus yaş-cinsiyet yapılarının karşılaştırılmasını sağlar. Bu
nedenle bu tip piramitler, nüfus büyüklükleri bir-
N65+ : 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus
birine yakın olan nüfusları karşılaştırmada tercih
Çalışma çağındaki (20-64) her 100 kişiye düşen edilir (Şekil 4.3)
0-19 ve 65 ve daha yukarı yaştaki kişi sayısı olarak
Nüfus piramitleri yaş gruplarının oranlarına göre
ifade edilir
de hazırlanabilir. Bu durumda piramit hazırlanırken
Yaşlanma endeksi: her iki cinse ilişkin yaş gruplarının toplam nüfus için-
deki payları kullanılır. Oran yöntemi ile hazırlanmış
65 ve daha yukarı yaş kişi sayısının 0-14 yaş
nüfus piramitleri karşılaştırılırken, tüm piramitlerin
grubundaki kişi sayısına oranıdır. Bu oran 100 kat-
yatay ve dikey eksenlerinin aynı ölçeklerde hazırlan-
sayısı ile çarpılır.

123
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

mış olmasına dikkat edilmelidir. Aksi hâlde nüfus- ölümlülüğünün çocuk ölümlülüğüne göre daha
ların yaş ve cinsiyet dağılımlarının karşılaştırılması yüksek olduğu durumda ise nüfusta orta yaş ve
hataya yol açabilir (Newell, 1994: 25). üzerinde daha az kişi kalacağından piramit bu yaş
Nüfus piramidi şeklinin oluşumunu genel ola- gruplarında daralacaktır (Başar, 2010: 78).
rak doğum ve ölüm hızları belirler. Bu iki unsurdan Doğum ve ölüm hızları dışında, büyük çaplı sa-
doğumlar, piramit yapısının oluşumunda daha et- vaşlar ve göçler gibi tarihsel olayların nüfusun yaş ve
kilidir. Doğum hızlarının yüksek olması durumun- cinsiyet yapısı üzerinde bıraktıkları etkiler de nüfus
da, çocuk yaş gruplarının toplam nüfus içindeki piramitleri üzerinde görülebilir.
payı da yüksek olacağı için piramit tabanı geniş
şekilde olur. Tersi durumda ise daha ileri yaş grup-
larının oranı artacağı için piramidin tabanı daralır,
orta ve üst kısımları genişler. internet
Ölümlerde ise çocuk ve yetişkin ölümlülük dü- Dünya nüfusu ve ülke nüfuslarına ilişkin çeşitli
zeyleri piramit yapısının şeklini belirler. Çocuk göstergelerin, nüfus piramitlerinin ve haritala-
ölümlülüğü, yetişkin ölümlülüğüne göre daha rın yer aldığı web sitesine https://www.popula-
yüksekse, nüfus piramidi genç yaşlarda daha hızlı tionpyramid.net/ adresinden erişilebilir.
ve ileri yaşlarda daha yavaş değişecektir. Yetişkin

100+ Male 0.0% 0.0% Female 100+ Male 0.0% 0.0% Female 100+ Male 0.0%0.0% Female
95-99 0.0% 0.0% 95-99 0.0% 0.0% 95-99 0.0% 0.1%
90-94 0.0% 0.0% 90-94 0.1% 0.1% 90-94 0.2% 0.5%
85-89 0.0% 0.1% 85-89 0.2% 0.3% 85-89 0.5% 1.0%
80-84 0.1% 0.2% 80-84 0.4% 0.5% 80-84 1.0% 1.8%
75-79 0.3% 0.3% 75-79 0.7% 0.8% 75-79 1.4% 2.0%
70-74 0.4% 0.5%0.8%
70-74 1.0% 1.2% 70-74 2.0%
2.5%
2.5%
65-69 0.7% 65-69 1.7% 1.8% 65-69 3.1%
60-64 0.9% 1.0% 60-64 2.1% 2.1% 60-64 3.0% 3.5%
55-59 1.2% 1.3% 55-59 2.6% 2.5% 55-59 3.4% 3.7%
50-54 1.5% 1.6% 50-54 3.1 % 3.1% 50-54 3.4% 3.6%
45-49 1.9% 2.0% 45-49 3.4 % 3.3% 45-49 3.4% 3.5%
40-44 2.3% 2.4% 40-44 3.4 % 3.3% 40-44 3.5% 3.5%
35-39 2.9% 2.9% 35-39 3.7% 3.5% 35-39 3.5% 3.5%
3.4% 3.4% 30-34 4.2% 4.0% 30-34 3.6% 3.5%
30-34 3.9% 25-29 3.2% 3.0%
25-29 3.9% 25-29 4.1% 3.8%
20-24 4.5% 4.4% 20-24 4.1% 3.7% 20-24 2.7% 2.6%
5.2% 5.1% 15-19 4.1% 3.7% 15-19 2.6% 2.7%
15-19 6.0% 5.9% 10-14 4.1% 10-14 2.7% 2.6%
10-14 6.9% 3.7% 2.8%
5-9 7.7% 6.7% 5-9 4.1% 3.8% 5-9 2.7%
7.4% 0-4 4.1% 3.8% 0-4 2.7% 2.6%
0-4
10% 8% 6% 4% 2% 0% 2% 4% 6% 8% 10% 10% 8% 6% 4% 2% 0% 2% 4% 6% 8% 10% 10% 8% 6% 4% 2% 0% 2% 4% 6% 8% 10%
AFRICA-2019 ASIA-2019 EUROPE-2019
Population: 1,308,064,176 Population: 4,601,371,266 Population: 747,182,815
Ortanca Yaş:
19,7 32,0 42,5

Yıllık Nüfus Artış Hızı(%) (2015-2020):

2,51 0,92 0,12

Şekil 4.3 Nüfus Piramitleri: Afrika, Asya ve Avrupa kıtası nüfusları (2019)
Kaynak: (UNDESA, 2019) ve (populationpyramid.net, 2019)

Nüfus piramitlerinin genel şekli nüfusların değişim eğilimini yansıtır. Genel olarak artan, durağan ve
azalan nüfusa göre kabaca üç farklı nüfus piramidi tipi vardır:
1. Artan Nüfus: Piramidin tabanı yüksek doğurganlık nedeniyle geniştir. Üst yaş gruplarına doğru ise hızla
daralır. Bu nüfusta ortanca yaş düşük, nüfus artış hızı ise yüksektir. Nüfus yaşlanması hızı yavaştır.
2. Durağan Nüfus: Tipik bir piramit yapısından ziyade her yaş grubunda benzer oranlarda kişi olduğu
için dikdörtgen şeklinde bir yapı gösterir. Bu nüfusun artış hızı düşüktür ve yaşlanması hızı neredeyse
sabittir.
3. Azalan Nüfus: Piramidin tabanı düşük doğurganlık nedeniyle dar şekildedir. Üst yaş gruplarına
doğru ise piramit yapısı genişler. Nüfus, azalış eğiliminde olabilir. Nüfus yaşlanması hızı yüksektir.

124
Nüfus ve Toplum

Dünya genelinde birçok ülkede doğurganlığın üç kişiden birinin çocuk veya genç nüfustan olaca-
azalması ile birlikte nüfus piramitleri geniş tabanlı ğı tahmin edilmektedir. Çocuk nüfus oranındaki
biçimden daha dar tabanlı biçime doğru değişmek- azalmanın çok daha dramatik şekilde gerçekleşmesi
tedir. Bu şekilde değişen grafikler esasen toplam beklenmektedir.
nüfus içinde genç nüfusun payının azalmasına kar- Çalışma çağındaki yetişkin nüfus (25-64) oranı
şın yaşlı nüfusun oranının arttığını göstermektedir. ise 1980’li yıllardan 2020’ye kadar hızla yükselmiş-
Bu bakımdan nüfus piramitlerinin zaman içindeki tir. Günümüzde küresel nüfusun yarısını oluştu-
değişimi, nüfus yaşlanmasının görsel olarak izlen- ran bu nüfus grubunun payının, gelecek yıllarda
mesini sağlar. önemli derecede bir değişim göstermeyeceği öngö-
rülmektedir.
Dünya Nüfusunun Yaş Yapısı Gelişimi Çalışma çağındaki nüfus grubunun payının ve
20.yy. ortasında 2,5 milyar kişi olan dünya nü- artış hızının diğer nüfus gruplarına nispetle daha
fusu 21.yy.a 6,1 milyar kişi olarak girmiştir. Dün- yüksek olduğu ülkelerde, hızlı bir ekonomik büyü-
ya yıllık nüfus artış hızı bu dönemde, 1965-1970 me fırsatı sağlayan bir nüfus yapısı oluşmaktadır.
yılları arasında, ortalama yıllık yüzde 2,1 oranında Bu özel ve tarihsel durum demografik temettü, de-
artarak en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Daha son- mografik fırsat penceresi veya demografik bonus
ra küresel nüfus artış hızı, düzenli şekilde azalarak gibi kavramlarla ifade edilir. Bu nüfus yapısı doğ-
2015-2020 döneminde yıllık yüzde 1,1 oranına rudan doğruya demografik geçişin bir sonucudur.
gelmiştir. Dünya nüfus büyüklüğü 2019 yılında Günümüzde gelişmekte olan ülkelerde ortaya
7,7 milyar kişiye ulaşmıştır. Küresel nüfus büyük- çıkan bu nüfus yapısında, çalışma çağındaki nü-
lüğünün yavaşlayan bir nüfus artış hızıyla da olsa fusun en yüksek düzeyine ulaşması ile bağımlılık
artmaya devam ederek 2030 yılında 8,5 milyar ki- oranları düşmektedir. Bu durumda çocuk, genç ve
şiye, 21.yy.ın ortalarında ise 9,7 milyar kişiye ulaş- yaşlı nüfusa yönelik demografik yatırımların eko-
ması beklenmektedir. nomideki yükü nispeten azalabilir. Bu sırada, çalış-
ma çağındaki nüfusun istihdamının sağlanması ve
tasarrufların artması koşuluyla, kalkınmaya yönelik
ekonomik ve sosyal sistemlere yapılacak yatırımla-
rın gerçekleştirilmesi daha kolay hâle gelmektedir.
internet Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinin, 20. yüz-
Birleşmiş Milletler, Ekonomik ve Sosyal İşler yılın ikinci yarısındaki hızlı ekonomik büyümele-
Dairesi, Nüfus Dinamikleri bölümü tarafın- rinin bir nedeni olarak sahip oldukları demogra-
dan yayımlanan dünya ve ülke nüfus profili fik fırsat penceresinden en iyi şekilde yararlanmış
verilerine https://population.un.org/wpp/ olmaları gösterilir. Nüfus yapısının değişim hızına
web adresi üzerinden erişilebilir. bağlı olarak demografik fırsat penceresi ekonomiler
için 30-40 yıl arası süren geçici bir fırsattır. Ayrı-
21.yy. içinde dünya nüfusunun artışı kadar ca, bu durumun kendiliğinden, zorunlu olarak bir
önemli bir diğer olay küresel dünya nüfusunun yaş ya- ekonomik büyüme ve ilerlemeye yol açtığı da dü-
pısının önemli ölçüde değişikliğe uğramakta olduğu- şünülmemelidir (Özdemir, 2019: 9). Bu dönemin
dur. Belirli nüfus gruplarının toplam nüfus içindeki avantajlarından faydalanabilmek için özellikle genç
paylarının zaman içindeki değişimini incelemek, bu nüfusun nitelikli eğitim alması ve istihdam edilme-
olgunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. leri sağlanmalıdır.
20.yy. ortasından günümüze küresel dünya
nüfusunun gelişimine bakıldığında, bu nüfusun
neredeyse yarısının (yüzde 52-56) 1990’lı yılların Demografik Fırsat Penceresi: Ülkelerin
başına kadar çocuk (0-14) ve genç (15-24) nüfus- kalkınması sürecinde, nüfusun bağımlılık
tan oluştuğunu göstermektedir. Bu tarihten sonra oranının çok düşük düzeyde kaldığı geçici
dünya genelinde doğurganlık hızlarının azalmasıyla döneme denilir (Özdemir, 2019: 9).
bu nüfus gruplarının payları sürekli azalma eğili-
mindedir. Nitekim 21.yy. ortalarında sadece her

125
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Demografik Yatırımlar: Nüfusu artan bir


toplumda artan nüfusun gereksinimlerini internet
karşılamak üzere yapılan zorunlu harca- Nüfus yaşlanması ile ilgili küresel düzeyde veri
malardır. Bu durum ekonomik gelişme ve analizlerin yer aldığı Global AgeWatch web
alanında gösterilen çabaları güçleştirici bir sitesine şu adresten ulaşılabilir: http://globala-
özellik taşır (Başar, 2010: 37). gewatch.org/.

Çalışma çağındaki nüfus oranının azaldığı böl- 21.yy.da dünya nüfusunun yaş yapısının geli-
ge ve ülkelerde ise sosyal güvenlik sistemleri zorlan- şimindeki en önemli olay, dünya genelinde nüfus
maya başlamaktadır. 21.yy. ortalarında Avrupa, yaşlanması olgusunun belirgin bir şekilde ortaya çık-
Kuzey Amerika, Doğu ve Güney-Doğu Asya’daki masıdır. Bugün dünya genelinde neredeyse her on
yaklaşık 50 ülkede potansiyel destek oranının 2’nin kişiden biri (yüzde 9) 65 ve üzeri yaş grubunday-
altına düşeceği tahmin edilmektedir. Bu düşük de- ken, bu oranın 21.yy.ın ortasında her altı kişiden
ğerler esasen yaşlanan nüfus yapısının işgücü piya- birine kadar (yüzde 16) yükselmesi beklenmektedir.
sası üzerindeki potansiyel etkilerini göstermektedir. Bu tarihte Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşayan
Ayrıca bu tür ülkeler gelecek yıllarda yaşlanan nü- nüfusta her dört kişiden birinin 65 ve üzeri yaş gru-
fus yapısı için artan finansal yükler nedeniyle kamu bunda olacağı tahmin edilmektedir. Dünyanın diğer
sağlığı, emeklilik ve sosyal güvenlik sistemlerini sür- bölgelerinde de bu nüfus grubunun payının nere-
dürmekte zorlanabileceklerdir. deyse iki misli artması söz konusudur (Şekil 4.4).

60%

50%

40%

30%

20%

10%

0%
50 55 60 65 70 975 980 985 990 995 000 005 010 015 020 025 030 035 040 045 050
19 19 19 19 19 1 1 1 1 1 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2
0-14 15-24 25-64 65+

Şekil 4.4 Dünya nüfusu yaş yapısı: ‘0-14’, ’15-24’, ’25-64’ ve ‘65+’ yaş gruplarının yüzde dağılımı (%) (1950-2050)
Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır (Veri: United Nations Department of Economic and Social Affairs Population
Division [UNDESA], 2019)

126
Nüfus ve Toplum

Ayrıca yaşam süresinin uzaması nedeniyle 80 yaş ve üzeri olan grubun payı da dikkate değer düzeyde
yükselecektir. Günümüzde dünya genelinde 65 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi, yüksek gelir
grubundaki ülkelerde 20,3 yıl, orta gelir grubundaki ülkelerde 15,7 yıl ve düşük gelir grubundaki ülkeler-
de 13,6 yıldır. Bu sürenin 2045-2050 döneminde yüksek gelir grubundaki ülkelerde 22,9 yıla, orta gelir
grubundaki ülkelerde 18,2 yıla ve düşük gelir grubundaki ülkelerde ise 15,3 yıla çıkması beklenmektedir.
Dolayısıyla 2019 yılında dünya genelinde 80 yaş ve üzeri yaş grubunda 143 milyon kişi bulunurken, bu
rakamın 2050 yılında 426 milyon kişiye kadar yükselmesi söz konusudur. Dünya genelinde 2020 yılına
ait 65 ve daha yukarı yaş nüfusun oranı Şekil 4.5’te görebilirsiniz.

Percentage aged 65 or over


25 to30
20 to 25
15 to 20
10 to 15
5 to 10
1 to 5
No data

Şekil 4.5 65 ve daha yukarı yaş nüfusun oranı (%), 2020


Kaynak: (UNDESA, 2019) https://population.un.org/wpp/Maps/

Nüfusbilim ve Sosyolojide “Kuşak” Kavramı


Doğumlar, kuşakların oluşumunda en temelde belir-
leyici olan demografik dinamiktir. Bir doğum (ya da yaş)
kuşağı genellikle 10-15 yıllık bir zaman diliminde, yani
hemen hemen aynı zaman diliminde dünyaya gelmiş in-
sanlardan oluşur (Newman, 2019: 402). dikkat
Aynı doğum kuşağının, toplumda meydana gelen Yaş kuşağı ve nesil (jenerasyon) kavramları kimi
gelişmelerden ve toplumsal koşullardan benzer şekilde zaman birbirinin yerine kullanılmaktadır. Nesil
etkilendiği düşünülür. Bu nedenle, kuşak kavramı sosyal kavramı sosyal bilimler literatüründe daha ziya-
bilimciler tarafından genellikle yaşa bağlı farklılıkları an- de aile ile ilgili süreçleri anlatmak üzere kullanı-
latmak üzere kullanılır. Bir bireyin zamanla yaşlanması lan bir kavramdır. Örneğin bir ailede birbirini
ve ölümü gibi, doğum kuşakları için de kuşak yaşlan- takip eden dede-babaanne, baba-anne ve ço-
ması ve kuşakların ömrünü tamamlaması söz konusudur cuklar silsilesini ifade etmek üzere nesil kavramı
(Uhlenberg ve Miner, 1996: 208). kullanılabilir (Quadago, 2017: 29).
Savaşlar, göçler, uzun süren ekonomik ve sosyal buh- Amerikan sosyoloji literatüründe İkinci Dünya
ranlar veya refah dönemleri gibi geniş çaplı toplumsal Savaşı öncesinde doğanlar Sessiz Kuşak, 1946 ve
süreçler, doğum ve ölüm hızları aracılığıyla belirli yaş ve 1964 yılları arasında doğanlar Bebek Patlaması
cinsiyet gruplarını diğerlerinden daha fazla etkileyebilir. veya Bombardımanı Kuşağı, 1965 ve 1979 ara-
Örneğin, İkinci Dünya Savaşı sırasında savaş koşulları ne- sı doğanlar X kuşağı, 1980 ve 2000 yılları arası
deniyle ertelenen doğumların, savaş geçtikten sonra 1946 doğanlar Milenyum ve Post-milenyum kuşağı ve
ve 1964 yılları arasında gerçekleşmesiyle birlikte bebek 2000 yılı sonrası doğanlar da Z Kuşağı olarak
patlaması veya bombardıman kuşağı denilen doğum ku- isimlendirilir (Newman, 2019; 403-406).
şağı ortaya çıkmıştır. Bu tür dalgalanmalar daha sonraki
hayati olayları etkileyerek nüfusun yaş ve cinsiyet dağılımı
üzerinde belirgin izler bırakır (Thompson, 1970: 73).

127
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Nüfusbilim alanında yürütülen çalışmalarda,


kuşakların sayısal ve göreli büyüklüklerinin oluşum
Yaşam seyri ve yaşam seyri yaklaşımı: Yaşam
süreçleri ve bunların gelecekteki hayati olaylar üze-
seyri, kişilerin yaşamları boyunca sosyal anlam-
rindeki etkilerini inceleyen analizler gerçekleştirilir. da inşa edilmiş çeşitli durum değişikliklerinden
Sosyoloji disiplininde kuşak kavramı, nüfusbi- geçmeleridir. Bu anlamda evrensel çocukluk,
limde olduğundan daha farklı bir mahiyette kulla- gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık gibi aşamaların ol-
nılır. Bu kavram ilk defa sosyolog Karl Mannheim madığı, bunların toplumların maddi koşulları ve
(1928-1964) tarafından 1923 yılında yazılan Nesiller kültürel farklılıklarınca belirlendiği kabul edilir.
Problemi (The Problem of Generations) ile literatüre Yaşam seyri yaklaşımı, bir araştırma perspektifidir.
kazandırılmıştır. Bu çalışmasında Mannheim, aynı Buna göre kişilerin herhangi bir zamanda dene-
kuşağın üyelerini toplumsal olayların tarihsel akışın- yimledikleri olaylar, daha önceden kurulan kişiler
da birbirlerine yakın konumda bulunan kişiler olarak arası bağlantılar ve tecrübe edilen tarihsel, sosyo-
tanımlamıştır. Dolayısıyla bu tanımda aynı yaş gru- ekonomik ve sosyal bağlam tarafından belirlenir.
bunda bulunmanın ötesinde aynı zaman diliminde Dolayısıyla kişinin daha önce aldığı kararlar veya
aynı tarihsel olayı deneyimlemek ön plana çıkmak- yaşadığı olaylar, daha sonra aldığı kararlar veya ya-
tadır. Birbiri ile aynı yaş grubunda olmayan kişilerin şadığı olaylar üzerinde belirleyici etkiye sahiptir.
belirli bir olayı deneyimleme şekillerinin kıyaslan- Bu yaklaşım nüfusbilim ve sosyoloji disiplinleri
ması önerilmektedir. Böylelikle gerçekleşen tarihsel yanı sıra davranış bilimleri ve sağlık bilimlerinde
de kullanılmaktadır (Elder vd., 2003: 3-5).
olayın arka planı ve gelişimi sosyolojik açıdan daha
iyi anlaşılabilecektir (Topgül, 2015: 11-12).
Kuşaklar Sosyolojisi çalışmalarında araştırmacılar, kuşakların birbirinden farklılaşan özelliklerini ve dav-
ranışlarını inceler. Bu çalışmalar; temelde ekonomik, sosyal ve teknolojik değişimleri, kuşakları biçimlen-
dirici deneyimler olarak kabul eder. Sosyal olayların kuşaklar üzerindeki etkisi; kuşağı oluşturan kişilerin
yaş, cinsiyet veya sosyal sınıf gibi özelliklerine göre farklılık gösterebilir. Buna göre söz konusu yaşam koşul-
larının değişimi nedeniyle kuşaklara mensup kişilerin yaşam görüşleri değişikliğe uğrayabilir. Bu duruma
bağlı olarak da kuşakların yaşam seyirleri ve yaşlanma süreçleri birbirinden farklılaşabilir.
Nüfusbilim ve sosyoloji alanlarında çalışmalar gerçekleştirmiş Demograf Norman Ryder’a göre sosyal
olayların kuşakları oluşturduğu kadar, kuşaklar da sosyal değişimin ve farklılaşmanın kaynağı olabilirler.
Ryder’a göre kuşaklarla ilgili beş nedenden dolayı sosyal değişimin içeriği ve büyüklüğü kuşaklarla ilişkili
olarak anlaşılmalıdır (Ryder, 1965: 845):
1. Kuşakların yaş gruplarına göre özellikleri: Büyük sosyal değişimleri, aksaklıkları veya krizleri ergenlik
veya genç yetişkinlik dönemlerinde yaşayan kuşakların ileride sosyal değişim oluşturma potansiyeli
de yüksektir.
2. Kuşakların büyüklükleri: Sayısal olarak daha kalabalık olan kuşaklar hem daha büyük sosyal değişim
oluşturabilir hem de oluşan sosyal değişikliklerin toplumda daha kalıcı olmasını sağlar.
3. Göç etkisi: Ülkeye gelen göç, kuşaklar arası farklılaşmayı arttırma potansiyeline sahiptir. Nüfu-
sa nispeten kısa sürede çok sayıda göçmenin eklenmesi kuşaklar arası farklılaşmayı arttıracaktır.
Uluslararası göçün bu şekilde bir etki oluşturma potansiyeli olduğu gibi iç göçün (örneğin kırdan
kentlere olan göçün) de benzer bir etkisi olabilir.
4. Teknolojik yenilikler: Büyük teknolojik yenilikler kuşaklar arasında önemli farklılaşmalar oluşturabilir.
5. Sosyal hareketlerin niteliği: Genç yetişkinler, değişikliklere daha ileri yaş kuşaklara nazaran daha
açıktırlar. Bundan dolayı sosyal hareketlerin ağırlıklı olarak gençlerden oluşması durumunda, ku-
şaklar arası farklılaşma önemli derecede artacaktır.
Farklı kuşaklardan veri toplanan kamuoyu araştırmalarında, araştırmacılar iki ekseni incelemeye odak-
lanırlar. İlk eksende daha genç kuşaklardan elde edilen bilgiler, yaşlılarının daha gençken araştırma konu-
ları hakkında neler düşünebileceğine ilişkin ipuçları verir. İkincisinde ise bir konu hakkındaki görüş ve
davranışların farklı kuşaklar boyunca ne şekilde değişebileceği incelenir (Dimock, 2019).

128
Nüfus ve Toplum

Yaşlı Ayrımcılığı veya Yaşçılık


Kültürel tutumlara ve inançlara göre değişmekle birlikte yaşlılara karşı tutumlar genellikle olumlu-
dur ve yaşlılar mümkün olduğunca saygı ve destek görür. Buna karşın farklı toplumsal kesimler hak-
kında olduğu gibi yaşlılar hakkında da çeşitli olumsuz önyargı ve kalıpyargılar bulunmaktadır. Bunlar
yaşlıları bağımlı, zayıf, bakıma/desteğe muhtaç, değişime kapalı kişiler olarak görmekten, daha da olumsuz
sınıflamalar olan hasta, yalnız, mutsuz, cinsiyetsiz, çirkin, güçsüz ve zihinsel olarak yetersiz görmeye kadar
çeşitlenmektedir.
Yaşlılar ve yaşlanma hakkındaki bu olumsuz görüşler kimi zaman yaşlı kişilere karşı açık veya örtük
şekilde olumsuz davranışlara dönüşebilmektedir. Bu durumu ifade etmek üzere yaşlı ayrımcılığı veya yaş-
çılık (ageism) kavramı ilk olarak Amerika Ulusal Yaşlılık Enstitüsü Başkanı Gerontolog Robert Butler
tarafından kullanılmıştır (Çilingiroğlu ve Demirel, 2004: 227-228). Yaşlı ayrımcılığı veya yaşçılık, insan-
ların yaşlı oldukları için sistematik biçimde kalıpyargılara ve ayrımcı davranışlara maruz kalmaları olarak
tanımlanmaktadır.
Yaşlı ayrımcılığının birbiri ile ilişkili üç unsuru bulunmaktadır:
1. Tutumlar: Yaşlanma sürecine ve yaşlı kişilere karşı önyargılı tutumlar.
2. Davranışlar: Yaşlı kişilere karşı ayrımcı davranışlar.
3. Politikalar: Yaşlı insanlara karşı kalıpyargıların sürdürülmesini sağlayan kurumsal uygulamalar ve
politikalar.
Dolayısıyla yaşlı ayrımcılığı, yaşlılara karşı hissedilen önyargıları oluşturan duyguların, yaşlılarla ilgili biliş-
sel kategorileri şekillendiren kalıpyargıların ve yaşlılara karşı ayrımcı davranışların bir araya gelmesiyle ortaya
çıkmaktadır (Çayır, 2020; 81-83).
Yaşlılar için küçültücü davranışlar olan yaşlı ayrımcılığı çeşitli şekillerde görünür hâle gelir. Bunların
bazı örnekleri şunlardır:
1. Yaşlılara her daim bakıma muhtaç ve bağımlı kişiler gibi davranılması: Yaşlılara her durumda ve
koşulda desteğe ihtiyaç duyan kişiler gibi muamele edilmesidir.
2. Yaşlıların muhatap alınmaması: Yaşlılara yetişkin insanlar gibi davranılmaması, onlara adeta çocuk
muamelesi yapılmasıdır.
3. Yaşlıların sosyal yaşamdan dışlanmaları: Yaşlı insanların toplumda hareketliliklerinin sınırlandı-
rılması, belirli kıyafetleri giymelerinin, çalışmaya devam etmek istemelerinin, yeni arkadaşlar
edinmek veya evlenmek istemelerinin ve yeni hobiler edinme arayışlarının ayıplanması ve sınır-
lanmasıdır.
4. Yaşlıların suiistimal edilmeleri: Yaşlılarla ilişkilerin kötüye kullanılarak onların fiziksel, cinsel veya
finansal açıdan zarara uğratılmaları veya dolandırılmalarıdır.
5. Yaşlıların çalışma yaşamında ayrımcılığa uğraması: Yaşlı ayrımcılığı ile en sık karşılan alanlardan
birisi de çalışma yaşamıdır. İşin niteliği gerektirmediği hâlde belirli bir yaşın üstündeki kişilerin işe
alınmamaları, işten çıkarılmaları veya bu kişilere kendilerini geliştirme olanaklarının sunulmaması
gibi örnekleri görülmektedir.

129
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Yaşlı ayrımcılığının bu tür olumsuz sosyal etkile-


rine karşı toplumsal farkındalığın yükseltilmesi ve bu
Gerontoloji ve Gerontolog: Yaşlanma ve
ayrımcılık türüne karşı mücadele edilmesi gereklidir.
yaşlılık süreçlerine ilişkin bilimsel araş-
Diğer ayrımcılık türlerinde olduğu gibi yaşlı ayrım-
tırmaları gerçekleştiren, bulgulara dayalı
cılığında da ilk önce yasal düzenlemelerin yapılarak
olarak aktif yaşlanma politikaları üreten,
tedbir alınması akla gelebilir. Hukuksal düzenleme
yaşlanma ve yaşlılıkla ilgili teorik yakla-
yaşlı kişilerin haklarını aramalarını kolaylaştırmaları
şımları değerlendiren ve yenilerini oluştu-
bakımından önemlidir. Ancak toplumsal farkındalı-
ran, uygulamalı çalışmaları sürdüren, top-
ğı arttırmak üzere daha farklı çalışmalar da yapmak
lumsal yaşam içinde sadece yaşlıları değil;
gerekir. Örneğin ders kitaplarında yapılacak düzen-
tüm kuşakların yaşlanma süreçlerine iliş-
lemeler ile bu konuya dikkat çekilebilir. Televizyon
kin interdisipliner bir perspektifle sosyal,
dizileri gibi geniş kitlelere ulaşan popüler kültür
ekonomik, kültürel boyutları analiz eden
ürünlerinde yaşlılar hakkındaki önyargı ve kalıpyar-
bilim dalıdır. Gerontolog ise Gerontoloji
gıları kıracak örneklere yer verilebilir. Kentlerde ka-
öğretimi görmüş, Gerontolojinin teori,
musal alan düzenlenmelerinde ve yerel yönetimlerin
araştırma ve uygulama alanları konuların-
hizmet sunumunda nesiller arası temasları arttıracak
da spesifik bilgi ve beceri edinmiş, yaşlan-
uygulamalara yer verilebilir. Teknolojik gelişmelere
ma ve yaşlılık uzmanıdır (Mesleki Yeterli-
ayak uyduran, istekli olan ve çalışmak isteyen yaşlı
lik Kurumu, 2016: 3-4).
kimselerde işlerinde devam etme olanağı tanımalıdır
(Çayır, 2012: 11).
Yaşlı ayrımcılığı ve bu tür davranışlara neden
olan tutumlar, yaşlıların yaşamlarını tercih ettikleri
şekilde yaşamalarına engel olur. Ayrıca, yaşlıların
dikkat
dışlanmaları nedeniyle toplum da yaşlıların sahip
Türk sinemasından Güle Güle (2000) ve Beyaz
olduğu potansiyelden yeteri kadar faydalanmaz.
Melek (2007) filmleri toplumumuzdaki yaşlı ay-
Yaşlı ayrımcılığı olgusuna dikkat edilmeden girişi-
rımcılığının değişik görünümlerini işleyen film-
len politika yapma süreçlerinde doğru kamu politi-
lerdir (Çayır, 2012: 12).
kalarının geliştirilmesi de mümkün olmaz.

Araştırmalarla
İlişkilendir
Türkiye’de yaşlanma çalışmaları ne aşamada? mek olanaksızdır. Tıpkı 1980’li yıllarda çocuk
Dünyanın en hızlı yaşlanan ülkelerinden biri meselesinde olduğu gibi, günümüzün yaşlanma
olsak da yaşlanma çalışmaları Türkiye’nin günde- meselesinde de bir sivil toplum inisiyatifi yeter-
mine henüz hak ettiği ölçüde giremedi. Ülkemiz- sizliği hissedilmektedir.
de yaşlanma çalışmalarının sosyopolitik gündem Akademinin de yaşlanma çalışmaları başlığı
içinde kendine bir yer bulamadığı gibi merkezî altında, bir perspektif geliştirebildiğini söyle-
ve yerel yönetimler, sivil toplum ve akademi için- mek mümkün değildir. Huzurevinde yaşlılarla
de de ilgi gördüğü söylenemez. Kendisine yer yapılan yaşam doyumu çalışmaları, yaşlılığı bir
bulamaması, gündemini de belirleyememesine sorun olarak tarif ederek basitçe belirli bir yaşın
neden olmaktadır. Türkiye’de yaşlanma çalış- üzerindeki yurttaşların demografik özellikleri-
maları, gündem oluşturacak bir girişime ihtiyaç nin eğitim, sağlık ve bakım gibi alanlardaki ko-
duymaktadır. Öte yandan sivil toplum cephe- numlarını etkilediğine ilişkin pozitivist indirge-
sinde de yaşlanmaya ilişkin stratejik bir konum meci araştırmalar gerçekleştirilmektedir. Bunlar
alındığından, insan kaynağı yetiştirildiğinden ve Türkiye’de akademinin yaşlanmaya ilişkin bir
kapasite gelişiminin tamamlandığından bahset- perspektif geliştiremediğinin göstergesidir. Bu-

130
Nüfus ve Toplum

nun yanı sıra, sosyoloji ve psikoloji gibi sosyal leştirilen ve sağlık bakımı ekseninde kurgulanan
bilimlerin temel alanlarında yaşlanma başlığın- konuları ele alarak, yaşlılık ve hastalık arasındaki
da müstakil bir dersin lisans ve lisansüstü düzey- açık ya da örtük ilişki ile temsil edilen bir eksende
de yaygın bir yer bulamamış olması da akademi- meseleyi tartışmaya çalışmaktadır. Yaşlanma ça-
nin yaşlanma meselesine olan ilgisinin düzeyini lışması yok denecek kadar az iken, yaşlılar üze-
göstermektedir. Yaşlanmaya ilişkin yaygın bir rinde gerçekleştirilen çalışmaların sayısı her geçen
akademik ilgiden söz edilemeyeceği gibi sosyal gün artmaktadır. Ne yazık ki, 60 ya da 65 gibi be-
bilimlerde yaş, ana metinlere ara bir değişken lirli kronolojik yaşlar ile sınırlandırılmış bir grup
olarak katılmak suretiyle çalışılmaktadır. katılımcı üzerinde anket tekniği kullanarak veri
Türkiye’de yaşlanma ve yaşlılık alanında son toplamak, yaşlanma çalışması yapıldığı anlamına
beş yıl içinde yayımlanmış çalışmaların büyük gelmiyor.
çoğunluğu (%67,5’i) makalelerden oluşuyor. Göç, göçmenlik, mülteciler, toplumsal cinsi-
İkinci sırada ise tez çalışmaları yer alıyor (%20 yet, ayrımcılık, LGBTI, cinsellik, çevre, tasarım,
,8). Kitap ve araştırma raporları ise oldukça sınır- dijitalleşme, medya ve yaşlanmaya ilişkin algılar
lı. Kitaplar tüm yayınlar içinde %7,8 ve raporlar neredeyse hiç çalışılmayan konular olarak görü-
ise %3’lük bir orana karşılık geliyor. Öte yandan, nüyor. Türkiye’de, yaşlılarla ilgili lokal düzeyde
son beş yılda TÜBİTAK tarafından desteklenmiş gerçekleştirilmiş araştırmalar olsa da ulusal dü-
sadece iki proje çalışması bulunuyor. zeyde planlanmış ve hayata geçirilmiş bir yaşlan-
Türkiye’de yaşlanma ve yaşlılık çalışmala- ma araştırması bulunmuyor. Önümüzdeki 10-15
rının odaklandığı tematik başlıklar incelendi- yıl için gerekli bilgileri üretebilecek, Türkiye’de
ğinde, uluslararası literatürdeki sıcak konuların bir yaşlanma gündemi belirleyebilecek ulusal
Türkiye’de kendine yer bulamadığı dikkat çe- düzeyde bir araştırmaya duyulan ihtiyaç giderek
kiyor. Huzurevi çalışmalarının ve belirli bir yaş büyüyor.
grubu üzerinde gerçekleştirilen bakım, yaşam
doyumu, yaşlılık algısı gibi çalışmaların sıklığı, Kaynak: Yaşama Dair Vakıf (YADA) (2019).
Türkiye’deki çalışmaların nereye sıkıştığını da Türkiye’de Yaşlılık Tahayyülleri ve Pratikleri
gösteriyor. Türkiye’de alandaki çalışmalar, basit- Araştırması. İstanbul: Yaşama Dair Vakıf, ss.
çe belirli bir yaş grubundaki katılımcıyla gerçek- 20-21. 

Öğrenme Çıktısı

2 Nüfusun yaş yapısına ilişkin genel özelliklerini açıklayabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

11. Kalkınma Planı (2019-


2023) içinde “Nitelikli
İnsan Güçlü Toplum” baş-
Çevrenizde tanıklık ettiği-
Yaşlılığın işlevsel tanımlan- lığı altında yer alan çocuk,
niz veya duyduğunuz yaşlı
ması, üçüncü ve dördüncü gençlik ve yaşlanma ile
ayrımcılığına ilişkin olayları
yaş kavramlarını araştırınız. ilgili bölümleri tartışınız
anlatınız.
(http://www.sbb.gov.tr/wp-
content/uploads/2019/07/
OnbirinciKalkinmaPlani.pdf)

131
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

NÜFUSUN CİNSİYET YAPISI ÖZELLİKLERİ


Nüfusu oluşturan kişilerin cinsiyetleri, nüfus yapısını yaş dışında tanımlayan ikinci önemli unsurdur. Nü-
fusu büyüklük ve yapı olarak değiştiren doğum ve ölüm dinamikleri tıpkı yaş özelliğinde görüldüğü gibi cin-
siyet özelliğine göre de önemli derecede değişiklik gösterir. Doğum olayını ancak kadınlar gerçekleştirebilir.
Bir nüfustaki kadın eksikliği hem evlenmelerin hem de doğumların azalmasına neden olabilir. Ölüm hızı
erkeklerde aynı yaştaki kadınlara göre daha yüksektir. Dolayısıyla bir nüfusta erkek nüfusun fazla olması, o
nüfusta ölüm hızlarının yüksek olmasına da neden olabilmektedir. Demografik olaylarla cinsiyet arasındaki
bu ilişkilerden dolayı nüfusbilim çalışmalarında yaşın yanı sıra cinsiyet de nüfus analizlerinde esas alınır.
Nüfusbilim çalışmalarında kullanıldığı hâliyle cinsi-
yet, basitçe erkek ve kadın cinsiyetleri arasındaki biyolo-
jik farklılıklara karşılık gelir. Bu anlamda cinsiyet, doğuşta Toplumsal Cinsiyet: Erkek ve kadın cin-
kazanılan ve kişinin yaşamı boyu değişmeyen bir özelliği siyetleri arasındaki biyolojik farklılıkların
olarak kabul edilir. Dolayısıyla sosyoloji literatüründe kul- ötesinde; psikolojik, sosyal ve kültürel
lanılan toplumsal cinsiyet kavramından farklılaşır. farklara gönderme yapan bir kavramdır.
Doğurganlık ve ölümlülük olayları, biyolojik neden- Buna göre cinsiyetler arası farklılıkların
lerden dolayı cinsiyetlere göre farklılık gösterir. Göç, evlen- çoğu, esasen biyolojik kökenli olmaktan
me, boşanma ve işgücüne katılma gibi olaylar ise doğrudan çok karmaşık sosyal yapı içinde sosyal
doğruya cinsiyetlerin biyolojisine göre farklılık göstermez. olarak inşa edilmektedir. Bu süreçte cinsi-
Bu olaylar esasen toplumdaki ekonomik, sosyal ve kültürel yetlerin farklı şekillerde sosyalleşerek top-
alanlardaki kurumlaşmış toplumsal cinsiyet ilişkilerinden lumsal normları benimsemeleri belirleyici
dolayı erkekler ve kadınlar arasında farklılık gösterirler. bir rol oynamaktadır (Giddens ve Sutton,
Cinsiyet temelinde gerçekleştirilen analizler ilk bakışta be- 2016: 184-189).
timleyici nitelikte görünürler. Fakat bu analizler toplum-
sal yapının özellikleri hakkında önemli fikirler verebilir.

Nüfusun Cinsiyet Yapısı Analizinde Kullanılan Göstergeler


Nüfusun cinsiyet yapısı analizinde basitten karmaşığa giderek değişen çeşitli göstergeler kullanılmakta-
dır. Nüfusbilimde cinsiyet yapısı göstergeleri oluşturulurken nüfus öncelikle erkek ve kadın cinsiyet grup-
larına, daha sonra da belirli yaş gruplarına ayrılır. Daha sonra grupların toplam nüfus içindeki payı veya
birbirlerine göre nispi büyükleri hesaplanarak göstergeler oluşturulur.
Bu kapsamda sıklıkla kullanılan cinsiyet yapısı göstergeleri şunlardır (Poston, 2017 :310):

Erkeklik oranı:
Nüfustaki erkek sayısının toplam nüfus içindeki oranıdır. Bu oran 100 katsayısı ile çarpılır.

N E ⎞
Erkeklik Oranı = ⎜⎜ T ⎟⎟ ×100
⎝N ⎠

NE: Erkek nüfus


NT: Toplam nüfus
Erkeklerin toplam nüfus içindeki oranı veya payı olarak ifade edilir.

Erkek fazlalığı veya eksikliği oranı:


Nüfustaki kadın sayısının erkek sayısından farkının toplam nüfusa oranıdır. Bu oran 100 katsayısı ile
çarpılır.

(
⎛ E
⎜ N −N
Erkek fazlalığı veya eksikliği oranı = ⎜
K
) ⎞⎟⎟ ×100
⎜ NT ⎟
⎝ ⎠

132
Nüfus ve Toplum

NE: Erkek nüfus Dünya Nüfusunun Cinsiyet Yapısı


NK: Kadın nüfus Özellikleri
NT: Toplam nüfus Dünya nüfusun cinsiyet yapısı özellikleri ince-
Erkek fazlalığı veya eksikliği oranı olarak ifade lenirken; genellikle doğumda cinsiyet oranı, genel
edilir. cinsiyet oranı ve yaşa özel cinsiyet oranı göstergele-
ri dikkate alınmaktadır. Bu göstergelerin aldıkları
Genel Cinsiyet Oranı değerler, nüfuslardaki demografik dinamikler ve
Nüfustaki erkek sayısının kadın sayısına oranı- yaşanan toplumsal olaylara göre bir miktar farklı-
dır. Bu oran 100 katsayısı ile çarpılır. laşmaktadır. Bununla birlikte genel olarak değer-
lendirildiğinde insan nüfuslarının cinsiyet yapı
N⎛ E ⎞ özelliklerini belirleyen genel geçer örüntüler vardır.
Genel Cinsiyet Oranı = ⎜⎜ K ⎟⎟ ×100 Toplumların sosyal ve kültürel nitelikli davranışla-
⎝N ⎠
rına göre bu örüntülerden farklılaşan cinsiyet yapı-
NE: Erkek sayısı ları ortaya çıkabilir.
NK: Kadın sayısı
Toplam nüfus içinde, her 100 kadın başına dü- Doğumda Cinsiyet Oranına İlişkin
şen erkek sayısı olarak ifade edilir. Özellikler
İnsan nüfuslarda genel bir örüntü olarak do-
Yaşa özel Cinsiyet Oranı:
ğumda cinsiyet oranı düzeyi, 102 ile 105 arası er-
Belirli bir yaştaki veya yaş grubundaki erkek kek bebek doğumuna karşılık 100 kız bebek doğumu
sayısının, aynı yaştaki veya yaş grubundaki kadın civarında gerçekleşir. Doğumda cinsiyet oranının
sayısına oranıdır. Bu oran 100 katsayısı ile çarpılır. 105 olması her 205 doğumdan yaklaşık 100 ta-
nesinin kız bebek doğumu olması anlamına gelir.
N⎛ E ⎞ Diğer bir deyişle tüm doğumlar arasında kız bebek
Yaşa özel Cinsiyet Oranı = ⎜⎜ xK ⎟⎟ ×100 doğum oranı 100/205=0.488 olacaktır (Newell,
⎝ Nx ⎠ 1994:30). Örnek olarak Şekil 4.6’da bazı Asya,
Güney Kafkaslar ve Güneydoğu Avrupa ülkelerin-
NEx= x yaşında veya yaş grubundaki erkek sayısı de doğumda cinsiyet oranlarını görebilirsiniz.
NKx= x yaşında veya yaş grubundaki kadın sayısı Doğumlarda normal koşullarda kız bebeklere
Toplam nüfus içinde, her 100 x yaşındaki kadın nispetle daha fazla erkek bebeğin dünyaya gelmesi-
başına düşen, x yaşındaki erkek sayısı olarak ifade nin nedenleri henüz tam olarak anlaşılmış değildir.
edilir. Bu durumun kadınların erkeklerden daha uzun
ömürlü olmaları ile ilgili olduğu öne sürülmüştür.
Doğumda Cinsiyet Oranı: Evlenme çağına hemen hemen eşit sayıda erkeğin
Belirli bir tarihte veya süredeki erkek bebek ve kadının ulaşabilmesi için doğumlarda erkeklerin
canlı doğum sayısının, kız bebek doğum sayısına kadınlardan biraz daha fazla sayıda dünyaya gelme-
oranıdır. Bu oran 100 katsayısı ile çarpılır. si gerekir. İnsan nüfusları bu dengeyi evrimsel bir
adaptasyon sonucu sağlamış olabilir. Doğumdaki
⎛dE ⎞ cinsiyet oranı, annenin doğum sırasındaki yaşına
Doğumda Cinsiyet Oranı = ⎜⎜ K ⎟⎟ ×100 ve doğum sırasına (doğumun annenin kaçıncı do-
⎝d ⎠ ğumu olduğuna) göre farklılık gösterebilmektedir.
dE = Erkek doğum sayısı
Bundan dolayı alternatif görüşler bu durumu insan
dK = Kız doğum sayısı
üreme sisteminin işleyişi ile veya ana rahminde kız
Her 100 kız doğum başına düşen erkek doğum bebek fetüslerin daha yüksek ölümlülüğü ile açık-
sayısı olarak ifade edilir. lamaya çalışır (Roxby, 2018).

133
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Bir nüfusta doğumdaki cinsiyet oranı biyolojik dinamikler dışında, toplumsal dinamiklerce de belirlen-
mektedir. Bazı Doğu Asya, Güney Kafkaslar ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinde, gebelikler sırasında bebe-
ğin cinsiyetinin kız olarak tespit edilmesiyle birlikte çok sayıda istemli düşük (kürtaj) gerçekleştirilmektedir.
Bu durum literatürde cinsiyet ayrımcı istemli düşük olarak isimlendirilir. Bu davranış esasen çiftlerin yaşam-
ları boyunca muhakkak en az bir erkek çocuk sahibi olmaya yönelik arayışlarından kaynaklanmaktadır. Bu
arayış ise çiftlerin içinde yaşadıkları toplulukların veya ailelerinin geleneksel veya yerel ataerkil normlara
dayalı beklentileri tatmin etme arayışlarından kaynaklanmaktadır.
Cinsiyet ayrımcı istemli düşüklerin olumsuz etkileri konusunda dünyayı ilk uyaran uzman, Nobel
Ekonomi ödülü sahibi Hintli Ekonomist Amartya Sen olmuştur. Sen, 1990’lı yılların başında yazdığı
makalede özellikle Doğu ve Güney Asya’da cinsiyet eşitsizliği ve ihmal nedeniyle milyonlarca kadının kay-
bolduğunu yazmıştır. Sen, makalesinde kayıp kadınlar sorununun, “dünya çapındaki en büyük ve en çok
ihmal edilen sorunlar arasında” yer aldığını ifade etmiştir. Aynı yazıda nüfus yapılarında önemli derecede
bozulmanın ekonomik, sosyal ve siyasal olumsuz sonuçları olacağı konusunda uyarılarda bulunmuştur. Bu
tarihten sonra Asya ve Kuzey Afrika’daki bazı ülkelerdeki doğumda cinsiyet oranları; uluslararası kurumlar,
kadın çalışmaları alanındaki sivil toplum örgütleri, fon sağlayıcı kurumlar tarafından takip edilmeye baş-
lanmıştır. Kadınların uğradığı bu hak ihlali ve ayrımcılığa karşı kampanyalar ve programlar yürütülmesine
karşın henüz sonuç alıcı bir aşamaya gelindiğini söylemek güçtür.

Çin Halk Cumhuriyeti 114


Hindistan 111
Nepal 111
Güney Kore 106
Viyetnam 112

Azerbeycan 114
Ermenistan 110
Gürcistan 108

Arnavutluk 111
Kosova 111
Karadağ 107
103 105 107 109 111 113 115 117

Şekil 4.6 Seçilmiş Asya, Güney Kafkaslar ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinde doğumda cinsiyet oranları, 2012-2017,
Kaynak: (Tafuro ve Guilmoto, 2019: 2)

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) tespitine göre cinsiyet seçimli düşük olaylarının yaşandığı ül-
kelerde kadınlar, aile üyelerinden veya içinde yaşadıkları topluluklardan bir erkek çocuk dünyaya getirme
konusunda baskıya ve psikolojik şiddete maruz kalabilmektedir. Bunun da ötesinde kadınlar bazen birden
fazla kez düşük yapmaya da zorlanmaktadır (UNFPA, 2016: 16-17).
Cinsiyet ayrımcı istemli düşükler nedeniyle nüfusun yaş ve cinsiyet bozulmasının toplumsal sonuçları
olmaktadır. Öncelikle, kayıp kızların olduğu doğum kuşaklarındaki erkeklerin yetişkin döneme geldikle-
rinde kendilerine eş bulmaları güçleşmektedir. Örneğin, Çin Halk Cumhuriyeti nüfusunda 1980 ve 2000
yılları arasında kendisine eş bulamayan Çinli erkek sayısı 20 milyonun üzerindedir. 2010 yılı ve sonrasında
ise evlenecek çağda olup kendisine eş bulamayan ve ilk evliliğini gerçekleştiremeyen erkek sayısı her yıl 1
milyon civarında artmaktadır. Eş bulamadığı için evlenemeyen bu grubun, evlenme çağındaki erkeklerin
neredeyse yüzde 10’unu oluşturduğu tahmin edilmektedir (Jiang vd., 2011: 177-178).

134
Nüfus ve Toplum

Her doğum kuşağında önemli sayıda kız çocuğunun kaybolduğu nüfuslarda bu eksikliğin demografik
ve toplumsal dinamikler üzerinde olumsuz etkilerinin en azından önümüzdeki 40 yıl boyunca devam
etmesi söz konusudur. Bu ülkelerde yaşayan erkeklerin eş bulma amacıyla ülkeleri dışına çıkma ihtimali
vardır. Oysa bu ülkelerin bir bölümü halihazırda yurt dışına göç veren ve nüfus azalması nedeniyle sorun
yaşayan ülkelerdir. Dolayısıyla yeni bir dış göç akımı bu ülkelerdeki mevcut sorunları büyütebilir. Ayrıca
bu ülkelerde insan ticareti suçlarının artması, zorunlu evlendirme gibi cinsiyete dayalı suçların artması da
muhtemeldir.
Cinsiyet ayrımcı istemli düşüklerle mücadele etmek için farkındalık oluşturmaya ve tutum değişikliği
sağlamaya yönelik çok yönlü faaliyetler yürütülmelidir. Bu uygulamanın yoğun olduğu ülkelerde çiftler,
erkek çocuğa sahip olmayı ekonomik, sosyal ve yaşlılık dönemi risklerine karşı bir güvence olarak görmekte-
dir. Dolayısıyla öncelikle kişilerin kendilerini güvencede hissedebilecekleri sosyal programlar ve reformlar
hayata geçirilmelidir. Bununla birlikte, okullarda verilecek eğitimler ile bilinçlendirme kampanyaları yürü-
tülebilir. Kız çocuk sahibi olma ile ilgili olumsuz algıları değiştirmek önemli ölçüde kadınların toplumsal
statülerinin yükselmesi ile sağlanabilir. Bunun için öncelikle kadınların kamusal hayattaki ve çalışma yaşa-
mındaki varlıklarının güçlendirilmesi gerekmektedir.
Doğumda cinsiyet oranı göstergesi demografik verilerin kalitelerine ilişkin yapılan analizlerde de sıkça
kullanılır. Örneğin, cinsiyet ayrımcı istemli düşüklerin olmadığı bir durumda, hayati kayıt sisteminde
veya bir demografik araştırmada toplanan doğum verileri içinde, doğumda cinsiyet oranının beklenenden
yüksek bir değerde çıkması, verilerin kalitesi hakkında soru işaretlerinin oluşmasına yol açacaktır. Böyle bir
durum, kız bebek doğumlarının kaydedilmemesi gibi bir nedenden de kaynaklanabilir.

Genel Cinsiyet Oranına İlişkin Özellikler


Genel Cinsiyet Oranı farklı yerleşim yerlerinde ve farklı büyüklüklerdeki nüfusların, cinsiyet yapılarını
doğrudan karşılaştırma olanağı sağlayan temel ve basit bir göstergedir (Şekil 4.7).
Doğum ve ölüm hızları ile değişen (göçe kapalı) bir nüfusta genel cinsiyet oranın 100’e yakın bir değer-
de olması beklenir. Yani, yaş gruplarında değişmekle birlikte toplam nüfusta birbirine yakın sayıda erkek ve
kadın olmalıdır. Örneğin, 2020 yılı için küresel dünya nüfusunun genel cinsiyet oranı 101,7’dir.

104.0

101.7
101.1

99.2
98.6

Küresel Yüksek Orta-üst Orta-alt Alt


dünya
nüfusu

Şekil 4.7 Küresel dünya nüfusunda ve Dünya Bankası gelir gruplarına göre ülke nüfuslarında genel cinsiyet oranı,
2020.
Kaynak: (UNDESA, 2019)

Bu genel cinsiyet oranı düzeyi, nüfusun cinsiyet yapısını değiştiren demografik ve toplumsal etkenler-
den dolayı farklılaşabilir. Bu etkenler şunlardır (Newell, 1994: 27-28):

135
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

1. Doğumda cinsiyet oranı: Küresel dünya nüfu-


sunda 2015-2020 döneminde 107’dir. Nüfus
içinde farklı alt-gruplarda farklılaşan değer
internet
alabilir. Annenin doğum sırasındaki yaşına ve
doğum sırasına (doğumun annenin kaçıncı Küresel dünya nüfusunda bölgeler ve ülkeler
doğumu olduğuna) göre farklılık gösterebil- arasındaki uluslararası göç eğilimlerine ilişkin
mektedir. Annenin genç yaşta olduğu do- güncel bilgileri ve gelişmeleri Birleşmiş Miller
ğumlarda ve özellikle ilk doğumlar arasında Nüfus Bölümü’nün web sitesinden takip ede-
cinsiyet oranının yüksek olduğu bilinmek- bilirsiniz: https://www.un.org/development/
tedir. Dolayısıyla genç yaşta anne olmanın desa/pd/themes/international-migration
yaygınlığı genel cinsiyet oranı değerini de
yükseltebilir. Benzer şekilde cinsiyet ayrımcı
istemli düşüklerle kız bebek doğumlarının Yaşa özel Cinsiyet Oranına İlişkin
dışsal müdahale ile azaltılması da cinsiyet ora- Özellikler
nını kadınlar aleyhine değiştirmektedir. Yaşa özel cinsiyet oranları, doğumdan başlaya-
2. Nüfusun yaş yapısı: Nüfus yapısı genç oldu- rak ilerleyen yaşlarda belirgin bir örüntüyü takip
ğunda, yaşa özel cinsiyet oranının yüksek eder. Doğumda ortalama olarak yüzde 5-7 ora-
olduğu yaş gruplarının toplam nüfus için- nında olan erkek nüfus fazlalığı yaşlar ilerledikçe
deki payı da yüksek olacağı için genel cinsi- azalır. Denge yaşı sonrasında, özellikle de orta ve
yet oranı değeri yüksek olacaktır. Nüfus yaş daha yukarı yaş gruplarında, kadın nüfusu erkek
yapısında orta ve daha yukarı yaş nüfusun nüfusundan belirgin şekilde fazlalaşır (Başar, 2010
payının yüksek olması durumunda ise yaşa :89-90).
özel cinsiyet oranları düşük olan grupların
yaygınlığı nedeniyle genel cinsiyet oranı de-
ğeri de düşük olacaktır.
Denge Yaşı: Nüfusta erkek ve kadın nüfus
3. Ölümlülükte cinsiyete göre farklılıklar: Ka- sayısı birbirine eşitlendiği yaşa veya yaş gru-
dınlar normal olarak erkeklerden daha buna denge yaşı denilir (Başar, 2010 :89).
uzun süre yaşarlar. Yaşa-özel cinsiyet oran-
ları ve genel cinsiyet oranı bu örüntüye göre
şekillenir. Kadın ölümlülüğü örüntüsünün
cinsiyet ayrımcı istemli düşük gibi dışsal Bu örüntü demografik unsurlardan doğumda
nedenlerle değiştiği durumlarda genel cin- cinsiyet oranı ve yaşa göre erkek ve kadın ölümlülük
siyet oranı da değişebilir. hızlarına bağlı olarak şekillenmektedir. Yaşa göç hız-
4. Göçlerde cinsiyete göre farklılıklar: Doğum- ları ve göç ile gelen ya da giden nüfusun cinsiyet kom-
lar ve ölümlere göre daha ziyade toplumsal pozisyonu ise her bir nüfusta bu genel örüntünün
nedenlerle gerçekleşen göçler genel cinsiyet nasıl şekil alacağını belirleyen toplumsal faktörlerdir.
oranlarını farklı yönlerde etkileyebilir. İçe Birleşmiş Milletler, Dünya Nüfus Tahminleri
göç ve/veya dışa göçün niteliği, göçenler 2019 verilerine göre (Şekil 4.8) 2020 yılı yüksek,
arasındaki cinsiyet oranını belirlemektedir: orta ve düşük gelir grubu ülke nüfuslarında do-
Aile göçünün yoğun olduğu aile birleşmesi ğumda cinsiyet oranları 102 ile 107 arasında de-
veya sığınmacı göçleri gibi durumlarda, göç ğişmektedir. Bu başlangıç düzeylerindeki cinsiyet
süreci nüfusun cinsiyet yapısında önem- oranları orta ve düşük gelir grubundaki ülkelerde
li farklılaşmalara yol açmayabilir. Çünkü 20’li yaşlardan sonra azalmaya başlamaktadır. Üst
göçle gelen nüfusta hem erkek hem de ka- gelir grubu ülkelerde ise tersine bir eğilimle 25-
dınlar yer almaktadır. Buna karşın ekono- 34 yaş arasında 109’a kadar yükselmektedir. Bu
mik nedenlerle iş aramak nedeniyle yapılan durum yüksek gelir grubundaki ülkelere, bu yaş
göçler erkek yoğun veya kadın yoğun şekilde gruplarında gelen erkek işgücü göçünden kaynak-
olabilir. Bu durumlarda, göç veren ve göç lanmış olabilir. Nitekim bu yaş gruplarında düşük
alan nüfustaki cinsiyet oranları göçle giden gelir grubundaki ülkelerde cinsiyet oranları azalma
ve gelen nüfusun cinsiyetine bağlı olarak göstermektedir. Bu azalmanın erkek nüfusun daha
azalabilir veya artabilir. yüksek gelirli ülkelere olan göçü ile ilişkili olduğu

136
Nüfus ve Toplum

düşünülebilir. Düşük gelir grubu ülkelerinde denge yaşı 20-24 grubunda, orta gelir grubu ülkelerinde 45-
49 yaş grubunda ve yüksek gelir grubu ülkelerinde ise 55-59 yaş grubundadır. Erkek ve kadın sayılarının
eşitlendiği bu yaş gruplarından sonraki yaş gruplarında artan erkek ölümlülük hızlarına paralel olarak
cinsiyet oranları hızla azalmaktadır.

110.0

110.0

90.0

80.0

70.0

60.0

50.0

40.0

30.0

20.0
4 9 4 9 4 9 9 9 4 9 4 9 9 9 4 9 4 9 4 9
0- 5- -1 -1 -2 -2 -3 -3 -4 -4 -5 -5 -6 5-6 0-7 5-7 0-8 5-8 0-9 5-9 00+
10 15 20 25 30 35 40 45 50 55 60 6 7 7 8 8 9 9 1
Yüksek-gelir grubu ülkeler Orta-gelir grubu ülkeler Düşük-gelir grubu ülkeler

Şekil 4.8 Dünya Bankası gelir grupları ülke nüfuslarının yaşa-göre cinsiyet oranları, 2020
Kaynak: (UNDESA, 2019) verileri kullanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır.

Yaşamla İlişkilendir

“Kimse bunu duymak istemiyor.” 130 milyon kelerde kadın nüfus azalırken, erkek nüfus gide-
kız çocuğu yok edildi rek artıyor; kadın nüfusun azalması nedeniyle
“Erkek Çocuk Tercihinin ve Kız Çocukları- Hindistan’ın Pencap gibi bazı eyaletlerinde 2-3
nın Değersizleştirilmesinin Önlenmesi Küresel kocası olan kadınlar gördük.” diye konuştu. 11
Programı”na göre 2019 itibarıyla dünyada 130 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü nedeniyle Bir-
milyon kız çocuğu yok edildi. leşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), Bilkent
Üniversitesi Uluslararası Çocuk Merkezi ortak-
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA)
lığında ve Avrupa Birliği tarafından desteklenen
Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet Başdanış-
program kapsamında İstanbul’da üst düzey bir
manı Upala Devi, “Özellikle dünya nüfusunun
forum düzenlendi.
üçte birini oluşturan Çin ve Hindistan gibi ül-

137
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Forumda konuşan Upala Devi soruları yanıt- kuzeyinde bu fenomenin oldukça yaygın olduğu-
ladı: nu gördük.”
Doğmadan Öldürüyorlar Kürtaj yapılıyor
“Hindistan ve Çin başta olmak üzere dün- “Peki, kaybolan kız çocukları nasıl ortadan
yada özellikle Vietnam, Nepal, Bangladeş, Orta kaldırılıyor? Birincisi ve en yaygın yöntemi doğ-
Asya ülkeleri, Kafkas ülkeleri ve Kuzey Afrika’da madan önce cinsiyeti öğrenerek kürtaj yaptırmak
cinsiyet ayrımcılığı yüzünden yaşamı elinden suretiyle, ikinci olarak da doğduktan sonra bo-
alınan yaklaşık 130 milyondan fazla kayıp  kız ğarak öldürmek suretiyle yok ediliyor. Eğer bir
çocuğu var. Kimse bunu duymak ve görmek is- kız çocuğu, doğumda kürtaj olmaktan kurtulup
temese de dünyada milyonlarca kız çocuğu daha doğarsa ve öldürülmezse bakımsızlıktan, aşıları-
doğmadan öldürülüyor. Çin’de yıllarca tek ço- nın yapılmamasından, beslenme yetersizliği gibi
cuk politikası, Hindistan’da ise ataerkil toplum her türlü ayrımcılık ve ihmal sonucunda hayatını
normları nedeniyle mevcut olan bu durum, ma- kaybediyor.
alesef 2000’lerin başında Ermenistan, Gürcistan Bugüne kadar 3 temel sebep yüzünden dün-
ve Azerbaycan gibi Kafkas ülkelerine de sıçradı. yada erkek nüfusunun aşırı arttığı bilimsel olarak
Doğada her 100 kız çocuğu için 105 erkek çocu- kanıtlandı: Ultrason gibi modern teknolojinin
ğu doğmakta, ancak bu ülkelerde yaşamı elinden çok küçük köylere kadar ulaşması sonucun-
alınan kız çocukları nedeniyle bu rakam her 100 da pek çok ailenin bebeğin cinsiyetini önceden
kız çocuğu için 117 erkek çocuğuna yükselmiş öğrenebilmesi, ataerkil toplumların kurallarıyla
durumda. Hatta dünyanın en kalabalık nüfus erkek çocuğa daha fazla değer verilmesi ve tüm
yoğunluğuna sahip ülkesi Çin’de bu rakamın 118 dünyada doğurganlığın azalması, en başta gelen
olduğunu biliyoruz. Bunun sonucunda evlenme sebepler.”
yaşına gelen erkeklerin evlenebilecekleri kadın sa-
yısı azalıyor; çocuk yaşta evlilikler artıyor; yaban- Kaynak: İpek YEZDANİ (11 Ekim 2019)
cı gelinler ithal ediliyor; insan kaçakçılığından https://www.hurriyet.com.tr/gundem/kimse-
kadın ve kız çocuklarına tecavüze kadar geniş bir bunu-duymak-istemiyor-130-milyon-kiz-
yelpazede suç işleniyor. Öyle ki, kadın nüfusun cocugu-yok-edildi-41348407. Erişim tarihi:
azalması yüzünden Hindistan’ın Pencap eyale- 16/04/2020
tinde 2-3 erkekle aynı anda evlenmek zorunda
kalmış kadınlara rastladık. Hindistan’ın özellikle

Öğrenme Çıktısı

3 Nüfusun cinsiyet yapısına ilişkin genel özelliklerini açıklayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Yazar Amin Maalouf’un Çevrenizde yalnız yaşayan


“Béatrice den Sonra Birinci yaşlı kadınları ziyaret ede-
“Yaşlılığın kadınlaşması” Yüzyıl” isimli romanını oku- rek, günlük yaşam dene-
kavramını araştırınız. yup, nüfusun cinsiyet özel- yimleri ve toplumsal yaşam-
likleri bölümünde öğrendik- da karşılaştıkları sorunlar
leriniz uyarınca tartışınız. hakkında sohbet ediniz.

138
Nüfus ve Toplum

TÜRKİYE NÜFUSUNUN YAŞ VE CİNSİYET YAPISI


Türkiye’de ikamet eden nüfus, 04 Şubat 2020 tari-
hinde yayımlanan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
(ADNKS) sonuçlarına göre 2019 yılında 83 milyon 154 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
bin 997 kişiye ulaşmıştır. Bu nüfusun 41 milyon 721 bin (ADNKS): Türkiye’de ikamet eden Tür-
861 kişisi erkek iken, 41 milyon 433 bin 861 kişisi kadın- kiye Cumhuriyeti vatandaşları ve yabancı
dır. Dolayısıyla toplam nüfusun yüzde 50,2’sini erkekler, uyruklu kişilere ilişkin nüfus büyüklü-
yüzde 49,8’ini ise kadınlar oluşturmaktadır (Türkiye İsta- ğü, yaş ve cinsiyet, iç göç, nüfusa kayıtlı
tistik Kurumu (TÜIK), 2020). olunan il, medeni durum, doğum yeri ve
hanehalkı tipi bilgilerinin yer aldığı veri
Türkiye nüfusunun yapısı, 20.yy. ortalarından günü-
tabanıdır.
müze değin süregelen doğurganlık seviyesindeki azalma
ve ölümlülük koşullarındaki iyileşmenin bir sonucu olarak
zaman içinde önemli değişimler geçirmiştir. Özellikle 2000’li yıllardan başlayarak yeni bir demografik
dönüşümde yeni bir döneme girmiştir (Koç vd., 2010: 4). Bu yeni dönemle birlikte Türkiye nüfusunun
21.yy. ortalarına doğru demografik dönüşümünü tamamlayacağı anlaşılmaktadır.

Türkiye Nüfusunun Yaş Yapısına İlişkin Özellikler


Türkiye nüfusu zaman içinde artış gösterirken, nüfus yapısını oluşturan bileşenlerinde de önemli deği-
şimler meydana gelmiştir. Türkiye nüfusu yaş yapısındaki değişimler 1930’ların başından günümüze, önce
nüfus sayımları ve 2007 yılından sonra da ADNKS sonuçları sayesinde görülebilmektedir. Gelecekte nüfus
yapısının görünümü ise nüfus projeksiyonları sayesinde tahmin edilebilmektedir.
0-14 15-64 65+

4% 3% 4% 4% 5% 4% 6% 7% 9% 13% 16%

54% 58% 55% 54% 56% 61%


64%
67% 68% 66%
64%

42% 41% 42% 39%


38% 35% 30%
26% 23% 21% 19%

1940 1950 1960 1970 1980 1990 2000 2010 2019 2030 2040
Yıl

Şekil 4.9 Yaş gruplarına göre nüfus oranı (%), 1940 - 2040
Kaynak: (Veri: TÜİK, 2020b) verisi kullanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır.

Türkiye nüfusunda, 1940’ların başından 21.yy. ortasına uzanan bir asırlık dönemde, gerçekleşen yaş
yapısının değişimi nüfus yapısında üç önemli dönüşümün gerçekleştiğini göstermektedir (Şekil 4.9):
1. 15 yaşından küçük (çocuk) yaş grubunun payının azalması: 1980’lerin başından itibaren görünür
hâle gelen bu eğilim esasen 1970’lerden sonra doğurganlığın azalması ile birlikte ortaya çıkmıştır.
Bu yaş grubunun payı 21.yy. ortasına değin azalmaya devam edecektir. Günümüzde her dört kişiden
biri, 2040’lı yıllarda ise her beş kişiden biri 0-14 yaş grubunda olacaktır.

139
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

2. Çalışma çağı nüfusu: 15-64 yaş arası çalışma çağı nüfusu olarak kabul edildiğinde, bu yaş grubunun
payının 1990 ve 2020 arasında yüzde 60’lardan yüzde 68’lere çıktığı daha sonra da yavaş bir şekilde
2040’lı yıllarda yüzde 64 düzeyine azaldığı görülmektedir. Dolayısıyla toplam nüfus içinde çalışma
çağı nüfusunun payı neredeyse yarım yüzyıllık bir süre boyunca çok az değişecektir.
3. Yaşlı nüfusun payının artması: Nüfus yaş yapısında 21.yy. başından itibaren 65 ve daha yukarı yaş
grubunun payı artma eğilimindedir. Bu süreç 21.yy.ın ilk çeyreğinde nispeten yavaş bir hızla sey-
retmektedir. Doğurganlıktaki azalma ve beklenen yaşam süresinin artışı ile birlikte, 21.yy.ın ikinci
çeyreğinde bu nüfus payının artışı da hızlanmaktadır. Günümüzde neredeyse her on kişiden biri bu
yaş grubunda iken 2040’lı yıllarda bu oran her altı kişiden biri düzeyine yükselecektir. Bu durum
günümüzde bu nüfus grubunda 7,5 milyon kişi bulunurken 2040’larda 16,3 milyon kişi olması
anlamına gelmektedir.

100+ Male 0.0% 0.0% Female 100+ Male 0.0% 0.0% Female 100+ Male 0.0%0.0% Female
95-99 0.0% 0.0% 95-99 0.0% 0.0% 95-99 0.1% 0.1%
90-94 0.0% 0.0% 90-94 0.0% 0.1% 90-94 0.2% 0.5%
85-89 0.0% 0.0% 85-89 0.2% 0.4% 85-89 0.7% 1.1%
80-84 0.1% 0.1% 80-84 0.4% 0.6% 80-84 1.3% 1.7%
75-79 0.2% 0.2% 75-79 0.7% 0.9% 75-79 1.9% 2.3%
70-74 0.4% 0.6% 70-74 1.0% 1.3% 70-74 2.4% 2.7%
65-69 0.5% 0.8% 65-69 1.4% 1.8% 65-69 2.8% 3.0%
60-64 0.9% 1.4% 60-64 1.9% 2.2% 60-64 2.9% 3.0%
55-59 1.0% 1.5% 55-59 2.4% 2.6% 55-59 3.0% 3.1%
50-54 1.8% 2.2% 50-54 2.7 % 2.9% 50-54 3.2% 3.2%
45-49 2.4% 2.1% 45-49 3.2 % 3.3% 45-49 3.2% 3.2%
40-44 2.6% 2.8% 40-44 3.5 % 3.6% 40-44 3.2% 3.2%
35-39 3.2% 2.8% 35-39 3.8% 3.8% 35-39 3.3% 3.2%
30-34 2.5% 2.8% 30-34 3.8% 3.8% 30-34 3.3% 3.2%
25-29 3.4% 3.5% 25-29 3.8% 3.7% 25-29 3.2% 3.1%
20-24 4.7% 4.6% 20-24 4.1% 3.9% 20-24 3.1% 2.9%
15-19 6.0% 5.3% 15-19 4.1% 4.0% 15-19 3.0% 2.9%
10-14 6.1% 5.1% 10-14 4.1% 3.9% 10-14 3.0% 2.8%
6.5% 6.0% 5-9 4.2% 4.0% 5-9 2.9% 2.7%
5-9 8.1% 7.7% 0-4 4.0% 3.8% 0-4 2.8% 2.7%
0-4
10% 8% 6% 4% 2% 0% 2% 4% 6% 8% 10% 10% 8% 6% 4% 2% 0% 2% 4% 6% 8% 10% 10% 8% 6% 4% 2% 0% 2% 4% 6% 8% 10%
Turkey-1950 Turkey-2020 Turkey-2050
Population: 21,408,397 Population: 84,339,067 Population: 97,139,565
Ortanca Yaş:
19,7 31,5 41,7

Yıllık Nüfus Artış Hızı(%)

1,43 1,43 0,26

Şekil 4.10 Türkiye Nüfus Piramitleri, Ortanca Yaş ve Yıllık Nüfus Artış Hızı: 1950, 2020 ve 2050
Kaynak: (UNDESA, 2019) ve (populationpyramid.net, 2019)

Türkiye nüfus yapısındaki değişim, nüfus piramitleri ve nüfus yaş yapısının bir göstergesi olan ortanca
yaş aracılığı ile de incelenebilir (Şekil 4.10).
Türkiye’nin 20. yy. ortalarına ait nüfus piramidi, geniş tabanı ve üst yaş gruplarında daralan yapısıyla,
tipik olarak doğurganlığın ve nüfus artış hızının yüksek olduğu bir nüfus yapısını göstermektedir. Bu
dönemde nüfusun ortanca yaşı neredeyse 20’dir. Piramit yapısında 30-34 yaş grubunda, özellikle de erkek-
lerde, belirgin bir girinti göze çarpmaktadır. Bu durum 1915-1920 dönemindeki savaş koşullarının nüfus
yaş yapısı üzerindeki etkisini göstermektedir. Bu yılların özelliğinden dolayı 1915-1920 doğum kuşağı
kendisinden önceki ve sonraki doğum kuşaklarından sayısal olarak daha küçüktür.
2020 yılı nüfus piramidinde ise 30’lu yaşlardan önceki yaş gruplarının payının neredeyse birbiri ile
aynı olduğu görülmektedir. Bu durum bir süreden beri doğurganlık hızlarındaki tedrici azalmanın bir
sonucudur. Bu dönemde ortanca yaş 31,5’e yükselmiştir. Nüfus artış hızı da 1950’li yıllara göre neredeyse
yarı yarıya azalmıştır.
21.yy. ortasında, Türkiye nüfus piramidi uzun süreden beri süren düşük düzeydeki doğurganlık ve
ölümlülük hızlarının etkisiyle neredeyse durağan bir nüfus yapısı görünümünde olacaktır. Bu dönemde
nüfus yaş yapısı içinde bütün yaş gruplarının payı orta-yaşlı yıllara değin neredeyse birbirine yakındır.
Nüfusun ortanca yaşının ise 40’lı yılları aşması söz konusudur.

140
Nüfus ve Toplum

Bütün bunlar bir arada değerlendirildiğinde; Türkiye nüfusunda yaş yapısında en önemli gelişme, ülke
nüfusunun genç nüfus yapısından yaşlı nüfus yapısına dönüşme eğiliminde olduğudur. Bu eğilimle birlikte,
nüfus büyüklüğü ve artışı da tedrici olarak durağanlaşma sürecindedir.
Yaş yapısındaki bu değişikliklerle birlikte bağımlılık oranları da değişmektedir. 1950’li yılların başında
yüzde 70 olan toplam yaş bağımlılık oranı, 2019 yılında yüzde 48’e inmiştir. Bu dönem boyunca 0-14 yaş
grubu temel alınarak hesaplanan çocuk bağımlılık oranı yüzde 65’ten yüzde 34’e gerilemiştir. Yaşlı bağımlı-
lık oranı ise yüzde 5’ten yüzde 14’e yükselmiştir. Bağımlılık oranları günümüzden itibaren yavaş bir hızla
yükselecektir. Toplam bağımlılık oranı 2040 yılında yüzde 55’e yükselirken, çocuk bağımlılık oranının
yüzde 30 ve yaşlı bağımlılık oranının da yüzde 25 olması beklenmektedir.
Bağımlılık oranlarında beklenen bu değişim, toplam nüfusta çocuk ve genç nüfus payının azalmasına
karşın yaşlı nüfusun payının artmasının sonucudur. Bağımlılık oranlarının yavaş bir hızla arttığı bu dö-
nemde Türkiye’nin demografik fırsat penceresinin açık olduğu söylenebilir. Çalışma çağı nüfusunun payının
yüksek olması ekonomik büyüme ve kalkınma için fırsat oluşturacaktır. Bununla birlikte, nüfus yapısının
istihdam yaratma yönünde sürekli bir baskı oluşturacağı da anlaşılmaktadır.

İllere göre yaşlı nüfus oranı, 2019


Proportion of eldery population by provinces, 2019

Oran (%)
Proportion (%)
≤4,9
TİK, İstatistiklerle Yaşlılar, 2019 5,0-7,9
TUrkStat, Elderly Statistics, 2019 8,0-10,9
Kaynak: TÜİK, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi, 2019 11,0-13,9
Source: TurkStat, Address Based Population Registation System, 2019 14,0≥

Şekil 4.11 Türkiye’de illere göre yaşlı nüfus oranı, 2019


Kaynak: (TÜİK, 2020b)

ADNKS 2019 yılı sonuçlarına göre (Şekil 4.11) Türkiye’de yaşlı nüfusun en yoğun olduğu il, yüzde
18,8 ile Sinop’tur. Sinop’u, yüzde 17,7 ile Kastamonu ve yüzde 16,2 ile Artvin izlemektedir. Yaşlı nüfus
oranının en düşük olduğu iller ise Şırnak, Hakkâri ve Şanlıurfa’dır.

Türkiye Nüfusunun Cinsiyet Yapısına İlişkin Özellikler


Türkiye nüfusuna ait genel cinsiyet oranı göstergesinin yıllar içindeki değişimi (Şekil 4.12), iki farklı
veri kaynağına dayalı olarak incelenebilir; nüfus sayımları (1927-2000) ve ADNKS (2007-2019) sonuçları.

141
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

125.0

120.0
Genel Cinsiyet Oranı (%)
115.0

110.0

105.0

100.0

95.0

90.0
1950 1955 1960 1965 1970 1975 1980 1985 1990 2000
İl ve ilçe merkezleri Toplam Belde ve köyler

Şekil 4.12 Türkiye toplam, il ve ilçe merkezi, belde ve köyler nüfuslarında genel cinsiyet oranları: 1950-2000
Kaynak: (Veri: TÜİK, 2020c) verisi kullanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır

Türkiye’de nüfus 1950 ve 1980’li yıllar arasında Türkiye nüfusundaki yaşa özel cinsiyet oranla-
ağırlıklı olarak kırsal alanlarda, yani belde ve köyler- rı (Şekil 4.13), insan nüfuslarında beklenen genel
de ikamet etmekteydi. Bu dönemde ülkede yoğun örüntüyü takip etmektedir. 20 yaş altındaki tüm
bir kırdan kente doğru göç olgusu yaşanmıştır. Bu yaş gruplarında yaşa özel cinsiyet oranları değeri
göç esasen erkek yoğun bir göç hareketi olarak baş- 105 ile en yüksek düzeydedir. Daha yüksek yaş
lamış ve daha sonra aile birleşmesi şeklini almıştır. gruplarında yaşa özel cinsiyet oranları önce yavaş
Bu nedenle 1950’li ve 1960’lı yıllar boyunca belde daha sonra hızlı şekilde azalma göstermektedir.
ve köy nüfuslarında kadın nüfusun payı daha yük- 2020 yılı Türkiye nüfusunda erkek ve kadın sayı-
sek olduğu için genel cinsiyet oranı 100’ün altında sının eşitlendiği denge yaşı 35-39 yaş grubunda-
değerlerde kalmıştır. İl ve ilçe merkezlerinde yani dır. Bu yaştan sonra yaşa özel cinsiyet oranları da
kentsel nüfusta ise genel cinsiyet oranları 117 ile en 100’den daha düşük değer almaktadır. Bunun ne-
üst değerlerini almıştır. deni bu yaşlarda artan erkek ölümlülüğü nedeniyle
1980’li yıllardan sonra kırdan kente göç olgu- bütün yaş gruplarında kadın sayısının erkek sayı-
sunun etkisini kaybetmesi ile birlikte, kentsel ve sından daha fazla olmasıdır. 65 ve daha yukarı yaş
kırsal alanlardaki genel cinsiyet oranları birbirine grubunda yaşa özel cinsiyet oranı 73,2, 75 ve daha
yaklaşmaya başlamıştır. Bu eğilim 2000’li yıllarda yukarı yaş grubunda 65,0 ve 85 ve daha yukarı yaş
da değişmeden devam etmiştir. grubunda 45,3’tür.
2019 yılı ADNKS sonuçlarına göre genel cinsi- Türkiye’de demografik dönüşüm sürecinin
yet oranı, Türkiye genelinde 100,7, il ve ilçe mer- tamamlandığı 2040’lı yıllarda, beklenen yaşam
kezlerinde 100,4 ve belde ve köylerde 104,0’dır. 65 süresinin artması ile birlikte denge yaşın 50-54
ve daha yukarı yaş grubu için hesaplanan yaşlı genel yaş grubuna doğru kayacaktır. Yaşa özel cinsiyet
cinsiyet oranı 79,2’dir. Nüfus projeksiyonu çalışma- oranları, bu dönemde de artan yaş ile birlikte
ları, genel cinsiyet oranındaki bu değerlerin 2040’lı azalmaya devam edecektir. Buna karşın, bu azal-
yıllara kadar önemli bir değişiklik göstermeden de- ma beklenen yaşam sürelerindeki artış nedeniyle
vam edeceğini göstermektedir. günümüzdekine nispetle daha yavaş bir şekilde
gerçekleşecektir. Bunun sonucu olarak 2040’lı
Türkiye’de 2018 yılı doğum istatistiklerine göre
yıllarda 65 ve daha yukarı yaş grubunda yaşa özel
1 milyon 248 bin 847 canlı doğum gerçekleşmiştir.
cinsiyet oranının 82,2, 75 ve daha yukarı yaş gru-
Canlı doğan bebeklerin yüzde 51,3’ü erkek, yüzde
bunda 72,7 ve 85 ve daha yukarı yaş grubunda
48,7’si de kız bebektir. Bu durumda nüfusta do-
56,4 olması beklenmektedir.
ğumda cinsiyet oranı 105,3’tür.

142
Nüfus ve Toplum

120

100
Yaşa-özel cinsiyet oranı (%)

80

60

40

20

0
4
9
4
9
4
9
4
9
4
9
4
9
9
9
4
9
4
9
4
9

0+
-1
-1
-2
-2
-3
-3
-4
-4
-5
-5
-6
-6
-7
-7
-8
-8
-9
-9
0-
5-
10

80
85
90
15
20
25
30
35
40
45
50
55
60
65
70
75

95
10
2020 2050

Şekil 4.13 Türkiye nüfusu yaşa-özel cinsiyet oranları, 2020 ve 2050


Kaynak: (UNDESA, 2019) verisi kullanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır

Öğrenme Çıktısı

4 Türkiye nüfusunun yaş yapısının özelliklerini özetleyebilme


5 Türkiye nüfusunun cinsiyet yapısının özelliklerini özetleyebilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’de ekonomik yapısı


sanayi, tarım veya hizmet Çevrenizde yeni bebek sahi-
Türkiye’de 65 ve daha yu-
sektörlerinden birinin ağır- bi olacak veya olmuş kişileri
karı yaş kişilerin medeni
lıklı olduğu yerleşim yerle- bulup, bebeğin cinsiyetine
durum ve yaşam aranjmanı
rinin nüfus yapısı özellikleri yönelik beklentileri hakkın-
özelliklerini araştırınız.
bakımından birbirinden na- da sohbet ediniz.
sıl farklılaşacağını tartışınız.

143
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Nüfusun yaş ve cinsiyet yapısıyla


1 demografik dinamikler arasındaki karşılıklı
bağımlılığı kavrayabilme

Nüfus Yapısıyla Demografik


öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Dinamiklerin Karşılıklı
Bağımlılığı

Nüfusun yaş ve cinsiyet yapısı, bu nüfustaki doğumlar, ölümler ve göçler şeklinde tarif edilen demografik di-
namiklerle birebir ilişkilidir. Doğum ve ölüm gibi hayati olayları yaşama durumu, kişilerin yaş ve cinsiyet özel-
liklerine göre değişiklik gösterir. Doğurabilirlik sadece kadına has bir özelliktir. Doğumlar büyük çoğunlukla
kadınlar 15 ve 49 yaşları arasında iken gerçekleşir. Doğurganlığın en yüksek olduğu dönem ise 20 ve 30 yaşları
arasıdır. Erkekler ise 15 yaşından 70’li yaşların sonuna değin çocuk sahibi olabilirler. Ölümlülük seviyesi yaşa
göre önemli derecede farklılık gösterir. Ortalama bir kişi için ölüm hızlarının en yüksek olduğu dönem doğu-
mundan sonraki ilk yıllar ile orta yaş ve sonrası yaşlılık dönemleridir. Hemen her yaşta kadınların ölümlük dü-
zeyi erkeklerden daha düşüktür. Bu nedenle kadınların yaşam süresi beklentisi erkeklerden daha yüksektir. Göç
ise, özellikle ekonomik nedenlerle gerçekleşiyorsa genç yaş gruplarındaki erkeklerin gerçekleştirdiği bir nüfus
hareketliliğidir. Doğum hızlarının artması bir nüfusu gençleştirirken, doğumların azalması uzun vadede nüfusun
yaşlanmasına yol açar. Erken yaş gruplarında ölümlülüğün azalması nüfus yaş yapısında çocuk yaş gruplarının
payını arttırır. İleri yaş gruplarında ise ölümlüğün azalması beklenen yaşam süresini yükselterek yaşlı nüfusun
payının artmasına neden olur. Nüfusun yaş ve cinsiyet yapısı da demografik olayların ortaya çıkış sıklığını be-
lirler. Daha genç nüfus yapısında doğumlar daha fazla iken ölümler daha seyrek gerçekleşir. Tersi durumda ise
özellikle ölüm sayıları daha fazla olacaktır. Nüfusbilim teknikleriyle gerçekleştirilen çalışmalarda, nüfus yapısı ile
nüfus dinamiklerinin karşılıklı etkileşimini dikkate alacak teknik analizler gerçekleştirilir.

2 Nüfusun yaş yapısına ilişkin genel


özelliklerini açıklayabilme

Nüfusun Yaş Yapısı Özellikleri

Nüfusbilim çalışmalarında kişinin o zamana kadar bitirmiş (tamamlamış) olduğu yıl sayısı dikkate alınır. Yaş yapısı
analizinde; ortanca yaş, yaşlı nüfus oranı, çocuk/genç bağımlılık oranı, yaşlı bağımlılık oranı, toplam bağımlılık
oranı, yaşlanma endeksi ve (yaşlı) potansiyel destek oranı göstergeleri kullanılır. Nüfus piramitlerinde ise nüfusun
hem yaş hem de cinsiyet gruplarına dağılımları bir grafik üzerinde görülebilir. Nüfus piramidi şeklinin oluşumunu,
genel olarak doğum ve ölüm hızları belirler. Nüfus piramitlerinin genel şekli nüfusların değişim eğilimini yansıtır.
Artan, durağan ve azalan nüfusları gösteren üç farklı nüfus piramidi tipi vardır. Dünya genelinde genel olarak
doğurganlığın azalmasına paralel şekilde geniş tabanlı piramit yapısından dar tabanlı yapıya doğru geçiş gözlen-
mektedir. Küresel dünya nüfusunun yapısındaki değişiklikler; çocuk (0-14) ve genç (15-24) yaş gruplarının payının
azalmakta olduğunu, çalışma çağı yaş grubunun (25-64) payının çok az değiştiğini ve yaşlıların (65 ve daha yukarı
yaş) oranının arttığını göstermektedir. Çalışma çağındaki nüfus grubunun payının diğer nüfus gruplarına nispetle
daha yüksek olduğu ülkelerde demografik fırsat penceresi oluşmaktadır. Bu gelişmeler 21.yy.da dünya nüfusunun
yaş yapısının gelişimindeki en önemli olayın nüfus yaşlanması olduğunu ortaya koymaktadır. Yaşlanan nüfus için
ileri yaşlar olarak kabul edilen 80 ve daha yukarı yaş grubun payı da hızla artmaktadır. Aynı zaman diliminde
dünyaya gelmiş olan insanlar bir doğum kuşağını oluştururlar. Aynı doğum kuşağının toplumda meydana gelen
gelişmelerden ve toplumsal koşullardan benzer şekilde etkilendiği düşünülür. Kuşaklar Sosyolojisi çalışmalarında
araştırmacılar, kuşakların birbirinden farklılaşan özelliklerini ve davranışlarını inceler. Sosyal olayların kuşaklar üze-
rindeki etkilerinin kuşağı oluşturan kişilerin yaş, cinsiyet veya sosyal sınıf gibi özelliklerine göre farklılık gösterdiği
kabul edilir. Yaşlılar ve yaşlanma hakkındaki bu olumsuz görüşlerin yaşlı kişilere karşı açık veya örtük şekilde olum-
suz davranışlara dönüşebilmesine yaşlı ayrımcılığı veya yaşçılık (ageism) denilir. Yaşlı ayrımcılığına maruz kalan
kişiler yaşlarından dolayı kalıpyargılarla ve ayrımcı davranışlarla karşılaşırlar.

144
Nüfus ve Toplum

3 Nüfusun cinsiyet yapısına ilişkin genel


özelliklerini açıklayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Nüfusun Cinsiyet Yapısı
Özellikleri

Nüfusu oluşturan kişilerin cinsiyete göre dağılımı, nüfus yapısını yaş dışında tanımlayan ikinci önemli unsurdur.
Nüfusbilim çalışmalarında kullanıldığı hâliyle cinsiyet, basitçe erkek ve kadın cinsiyetleri arasındaki biyolojik fark-
lılıklara karşılık gelir. Demografik dinamiklerden doğurganlık ve ölümlülük olayları, biyolojik nedenlerden dolayı
cinsiyetlere göre farklılık gösterir. Göç, evlenme, boşanma ve işgücüne katılma gibi olaylar ise toplumsal cinsiyet ilişki-
lerine göre farklılık gösterirler. Nüfusun cinsiyet yapısı analizinde; erkeklik oranı, erkek fazlalığı veya eksikliği oranı,
genel cinsiyet oranı, yaşa özel cinsiyet oranı, doğumda cinsiyet oranı göstergeleri kullanılır. İnsan nüfuslarda genel
bir örüntü olarak doğumda cinsiyet oranı düzeyi, 102 ile 105 arası erkek bebek doğumuna karşılık 100 kız bebek
doğumu civarında gerçekleşir. Bu doğumdaki cinsiyet oranı toplumsal dinamiklerce değişikliğe uğrayabilir. Bazı
Doğu Asya, Güney Kafkaslar ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinde cinsiyet ayrımcı istemli düşük (kürtaj) nedeniyle
doğumda cinsiyet oranları bozulmuştur. Bu nedenle normalde beklenenden daha az sayıda kız çocuğu dünyaya
gelmektedir. Bu durum kadınların uğradığı hak ihlali ve ayrımcılık türlerinden birisidir. 2020 yılı için küresel
dünya nüfusunun genel cinsiyet oranı 101,7’dir. Bu oran ülkelerin; doğumda cinsiyet oranı, nüfusun yaş yapısı,
ölümlülükte cinsiyete göre farklılıkları ve göçlerde cinsiyete göre farklılıkları nedeniyle değişik değerlerde olabilir.
Yaşa özel cinsiyet oranları, doğum yüksek düzeydeyken ilerleyen yaşlarda azalma gösterir. Orta ve daha yukarı yaş
gruplarında, kadın nüfusunun erkek nüfusundan daha fazla olmasıyla 100’ün altında değer almaya başlar. Bu örün-
tü nüfusların doğumda cinsiyet oranı ve yaşa göre erkek ve kadın ölümlülük hızlarına bağlı olarak şekillenmektedir.
Toplumsal faktörlerden de en çok göç, yaşa özel cinsiyet oranlarının alacağı düzeyi etkiler.

4 Türkiye nüfusunun yaş yapısının


özelliklerini özetleyebilme

5 Türkiye nüfusunun cinsiyet yapısının


özelliklerini özetleyebilme

Türkiye Nüfusunun Yaş ve


Cinsiyet Yapısı

Türkiye nüfusu 2019 yılında 83 milyon 154 bin 997 kişiye ulaşmıştır. Ülkemizin nüfus dinamikleri ve yapısının
20.yy ortalarından günümüze değin süregelen gelişmeleri dikkate alındığında, Türkiye’nin demografik dönü-
şümünü tamamlama aşamasına geldiği anlaşılmaktadır. Türkiye nüfusunun yaş yapısında üç önemli değişiklik
gerçekleşmektedir: i. 1980’lerden beri 15 yaşından küçük (çocuk) yaş grubunun payı azalmaktadır, ii. Çalışma
çağı nüfusu oranı değişmemektedir ve iii. Yaşlı nüfusun payı artmaktadır. 2040’lı yıllarda 65 ve daha yukarı yaş
nüfusun oranı, her altı kişiden biri düzeyine yükselecektir. Türkiye nüfusunun 2020 yılı nüfus piramidinde,
30’lu yaşlardan önceki yaş gruplarının payının neredeyse birbiri ile aynı olduğu görülmektedir. Ortanca yaş
31,5’e yükselmiştir. Nüfus yaş yapısı giderek durağan bir nüfus yapısına dönüşmektedir. Dolayısıyla Türkiye
nüfusunda yaş yapısında en önemli gelişme ülke nüfusunun genç nüfus yapısından yaşlı nüfus yapısına dö-
nüşmekte olduğudur. Bununla birlikte demografik fırsat penceresinin halen açık olduğu söylenebilir. Türkiye
nüfusunda kırdan kente yoğun göç yaşandığı 1950 ve 1980 yılları arasında, il ve ilçe merkezlerinde genel cinsiyet
oranı 100’ün üzerindeydi. Kentsel ve kırsal alanlar arasında erkek ve kadın nüfus dengesi ancak 2000’li yılların
başında sağlanmıştır. 2019 yılı ADNKS sonuçlarına göre genel cinsiyet oranı, Türkiye genelinde 100,7, il ve ilçe
merkezlerinde 100,4 ve belde ve köylerde 104,0’dır. Doğumda cinsiyet oranı 105,3’dür. Günümüz nüfus yapı-
sında denge yaşı 35-39 yaş grubundadır. Demografik dönüşüm sürecinin tamamladığı 2040’lı yıllarda, beklenen
yaşam süresinin artması ile birlikte denge yaşı, 50-54 yaş grubuna doğru kayacaktır.

145
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

1 Bir nüfusta diğer tüm faktörlerin sabit kalma- 6 Belirli bir yaştaki veya yaş grubundaki erkek sayı-
sı durumunda öncelikle yaşlı nüfusun payını artıran sının, aynı yaştaki veya yaş grubundaki kadın sayısına
faktör aşağıdakilerden hangisidir? oranının göstergesi aşağıdakilerden hangisidir?
neler öğrendik?

A. Doğum hızında azalma A. Erkeklik oranı


B. Bebek ölümlülüğünde azalma B. Bağımlılık oranı
C. Çocuk ölümlülüğünde azalma C. Erkek fazlalığı veya eksikliği oranı
D. Yetişkin ölümlülüğünde artma D. Genel cinsiyet oranı
E. Çalışma çağı yaşlarından göç alma E. Yaşa özel cinsiyet oranı

2 Yaşlı nüfus yapısına sahip bir ülkede, genç nüfus 7 Aşağıdakilerden hangisi cinsiyet ayrımcı istemli
yapısına sahip bir ülkeye göre aşağıdaki demografik olay-
ların hangisinin daha sık yaşanması beklenir? düşüklerin oluşturduğu olumsuz demografik ve top-
lumsal sonuçlardan biri değildir?
A. Doğumların
B. Bebek ve çocuk ölümlerinin A. Doğumda cinsiyet oranının yükselmesi
C. Yetişkin ölümlerinin B. Genel cinsiyet oranının yükselmesi
D. Nüfusun göç almasının C. Kadına yönelik şiddetin artması
E. Nüfusun göç vermesinin D. Nüfusun yaşlanması
E. Evlilik sıkışıklığı
3 Toplam bağımlılık oranı aşağıdakilerden hangisidir?
A. 65 ve daha yukarı yaş nüfusun, toplam nüfus için-
8 Aşağıdakilerden hangisi genel cinsiyet oranını
deki oranı değiştirebilecek nitelikteki toplumsal olaylardan biri
değildir?
B. 0-19 yaş grubunun, 65 ve daha yukarı yaş grubu-
na oranı A. Nüfusa erkek yoğun iç göç
C. 65 ve daha yukarı yaş grubunun, 20-64 yaş gru- B. Nüfustan kadın yoğun dışa göç
buna oranı C. Ailelerden oluşan sığınmacı göçü
D. 0-19 ve 65 ve daha yukarı yaş gruplarının, 20-64 D. Cinsiyet ayrımcı istemli düşük
yaş gruplarına oranı
E. Savaşlar
E. 65 ve daha yukarı yaş grubunun, 0-14 yaş grubu-
na oranı
9 Türkiye’nin 21. yy’daki yaş yapısı değişimi
4 Aşağıdaki nüfus piramidi şekillerden hangisinde göz önüne alındığında aşağıdaki ifadelerden hangisi
yanlıştır?
nüfus artış hızı diğerlerine göre daha durağandır?
A. Tabanı geniş, üst yaş grupları dar A. 0-14 yaş grubunun payı azalacaktır.
B. Tabanı ve orta yaş grupları dikdörtgen, üst yaşlar B. 15-64 yaş grubunun payı artacaktır.
grupları dar C. 65 ve daha yukarı yaş grubunun payı artacaktır.
C. Tabanı dar, üst yaş grupları geniş D. 80 ve üzeri yaş grubunun payı artacaktır.
D. Tabanı geniş, orta yaş grupları dar ve üst yaş grup- E. Ortanca yaş yükselecektir.
ları geniş
E. Tabanı dar, orta yaş grupları geniş ve üst yaş grup-
ları dar 10 2020’li ve 2040’lı yıllarda Türkiye nüfusunda,
erkek ve kadın sayısının eşitlendiği denge yaşı grup-
ları aşağıdakilerin hangisinde birlikte ve doğru olarak
5 2020 yılı sonrası dönemde küresel dünya nüfu- verilmiştir?
sunun yaş yapısının değişimi ile ilgili aşağıdaki ifade-
lerden hangisi yanlıştır?  A. 35-39 ve 50-54
A. 0-14 yaş grubunun payı azalacaktır. B. 35-39 ve 55-59
B. 15-24 yaş grubunun payı azalacaktır. C. 40-44 ve 45-49
C. 25-64 yaş grubunun payı aynı kalacaktır. D. 40-44 ve 45-49
D. 65 ve daha yukarı yaş grubunun payı artacaktır. E. 45-49 ve 55-59
E. 80 ve daha yukarı yaş grubunun payı azalacaktır.

146
Nüfus ve Toplum

Yanıtınız yanlış ise “Nüfus Yapısıyla Demog-


1. A 6. E Yanıtınız yanlış ise “Nüfusun Cinsiyet Yapısı
rafik Dinamiklerin Karşılıklı Bağımlılığı”
Özellikleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
konusunu yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Nüfus Yapısıyla Demog-
2. C 7. D Yanıtınız yanlış ise “Nüfusun Cinsiyet Yapısı
rafik Dinamiklerin Karşılıklı Bağımlılığı”
Özellikleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
konusunu yeniden gözden geçiriniz.

3. D Yanıtınız yanlış ise “Nüfusun Yaş Yapısı Özel- 8. C Yanıtınız yanlış ise “Nüfusun Cinsiyet Yapısı
likleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Özellikleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Türkiye Nüfusunun Yaş


4. B Yanıtınız yanlış ise “Nüfusun Yaş Yapısı Özel- 9. B
ve Cinsiyet Yapısı” konusunu yeniden göz-
likleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Nüfusun Yaş Yapısı Yanıtınız yanlış ise “Türkiye Nüfusunun Yaş
5. E 10. A
Özellikleri” konusunu yeniden gözden ge- ve Cinsiyet Yapısı” konusunu yeniden göz-
çiriniz. den geçiriniz.

Araştır Yanıt
4 Anahtarı

1.2020 yılının ilk yarısında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Korona-19
Virüs hastalığı pandemiye dönüşerek kısa sürede tüm dünya nüfusunu etki-
si altına almıştır. Bu süreçte yaşananlar, virüsün nüfusta yayılımının, sağlığı
olumsuz etkilemesinin ve ölüme yol açma düzeyinin ülkelerin nüfus yapısına
göre değiştiğini göstermiştir. Pandeminin toplumsal sonuçlarına ilişkin elde
edilen ilk veriler yaşlıların yeni korona virüsten çok daha olumsuz etkilendiği-
ni göstermiştir. Bunun temel nedeni, yaşlandıkça vücudun savunma mekaniz-
ması zayıflayarak bağışıklık sisteminin gençlerde olduğu kadar iyi çalışmıyor
olmasıdır. Buna ek olarak, ileri yaşlardaki birçok kişinin aynı zamanda kronik
Araştır 1 rahatsızlıkları da bulunmaktadır. Bu tür hastalıklar da vücudun virüse karşı
direncini önemli ölçüde zayıflatmaktadır. Bu nedenle yaşlı nüfus yapısına sa-
hip İtalya ve İspanya gibi ülkelerde çok sayıda ölüm olayı meydana gelmiştir.
Elbette yaşlı nüfus yapısına sahip olma tek başına yüksek ölüm sayısını açıkla-
yan bir unsur değildir. Örneğin 2018 yılı verilerine göre İtalya ve Almanya’nın
nüfusunun yaş ortalaması 46’dır. Buna karşın İtalya’da korona virüs kaynak-
lı gerçekleşen ölüm sayısı Almanya’nın çok üzerinde gerçekleşmiştir. Sonuç
olarak diğer faktörler dikkate alınmadığında, bu küresel olaydan toplumların
etkilenme düzeyi ve biçiminin nüfuslarının yaş yapısı ile ilgili olduğu görül-
müştür (Population Europe, 2020).

147
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Araştır Yanıt
4 Anahtarı

Orta yaş sonrası dönemde yaşlanma sürecindeki kişiler, içinde yaşadıkları top-
luma önemli katkılar sağlamaya devam ederler. Yaşlılığın işlevsel tanımlanması
bu durumu dikkate alan bir yaklaşım uyarınca, kişilerin fiziksel, sosyal ve psiko-
lojik yönden gerilemesine bağlı olarak bir yaşlılık sınıflaması önerir. Buna göre
yaşlı kişiler takvim yaşından bağımsız olarak üç grupta ele alınırlar. Dinç Yaşlılar,
hareketli ve özerktirler. Büyük sağlık problemleri yoktur. Bu dönem üçüncü yaş
olarak da isimlendirilir. Yaşlı kişi bu dönemde başkaları için kullanabileceği ye-
teneklere ve yeterliliğe sahiptir. Genellikle çocuklarına ve torunlarına maddi ve
sosyal destek vermeye devam eder. Kırılgan Yaşlı olarak tanımlanan yaşlıların
Araştır 2 ise sürekli kronik hastalıkları vardır ve bundan dolayı sağlık durumları düşüş ve
yükseliş gösterir. Yaşlı kişiler bu dönemde yardıma ihtiyaç duyarlar. Son olarak
Bağımlı Yaşlıların ise ciddi hastalıkları vardır ve bu nedenle sıklıkla hastane veya
bakım merkezlerinde tedavi görürler. (Doğanyiğit, 2018: 138-139). Bu iki du-
rumdaki yaşlılar için dördüncü yaş kavramı da kullanılmaktadır (Duben, 2018:
71). Yaşlanma zamanla kişilerin fiziksel ve bilişsel kapasitelerinde azalmaya yol
açar. Buna karşın; genel olarak bakıldığında, yaşlı olarak kabul edilen 65 ve üzeri
yaş grubunda bağımlı yaşlı oranı düşünüldüğü kadar yüksek değildir. Örneğin,
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyesi ülkeler arasında 2017
yılında 65 yaş ve üstü insanların ortalama % 10,8’inin uzun süreli bakım aldığı
tespit edilmiştir (OECD, 2017: 230).

Demografik dönüşüm sonucu ortaya çıkan yaşlanan nüfus yapılarında, yaşlı


kadın sayısı yaşlı erkeklerden belirgin şekilde yüksektir. Küresel dünya nü-
fusunda 65 ve daha yukarı yaştaki kişilerin yüzde 55’i kadın iken yüzde 45’i
erkektir. Yaşlılığın kadınlaşması olarak ifade edilen bu durum esasen kadın
yaşam beklenti süresinin erkeklerden daha fazla olmasından kaynaklanır. Kü-
resel dünya nüfusunda, 2015-2020 dönemi ölümlülük düzeylerine göre 65
yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 17,03 yıldır. Bu süre
erkekler için 15,6 yıl iken, kadınlar için 18,3 yıldır. Dolayısıyla, 65 yaşındaki
kadınların erkeklerden ortalama 2,7 yıl daha fazla yaşaması beklenmektedir.
Ayrıca, 65 yaşına ulaşan kadın sayısı da erkek sayısından daha fazladır. Top-
lumsal cinsiyet rollerinin belirgin şekilde farklı olduğu toplumlarda, yaşlılığın
kadınlaşması yaşlılık döneminde toplumsal cinsiyete bağlı olarak önemli sosyal
sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Geleneksel toplum yapısı içeri-
Araştır 3 sinde erkeklerin ağırlıklı olarak karar süreçlerinde baskın olmaları, kadınların
toplumsal hayat içerisinde bazı deneyimleri yaşamalarını ve sorumluluklar
üstlenmelerini önleyebilmektedir. Gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde eğitim
ve çalışma hayatına çok az katılabilmiş, bu alanlarda toplumsal yaşamda yer
alamamış kadınlar, yaşlılık dönemlerinde kendilerini yeterince ifade edememe
veya günlük yaşamları içerisinde temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk yaşa-
yabilmektedirler. Bu durumdaki yaşlı kadınlar kendilerini güvensiz, huzursuz
ve korku içerisinde hissetmektedirler. Yaşlı kadınlar kimi zaman toplum tara-
fından oluşturulan yaşlı ayrımcılığı ile mücadele etmelerinin yanı sıra kadın
olmalarının oluşturduğu dezavantajlar ile de karşı karşıya kalmaktadır. Buna
karşın yaşlılığın kadınlaşması olgusu toplumsal açıdan ileri yaşta (75 ve daha
yukarı yaş) bir kişi olmanın özellikle bir kadın problemi hâline geldiğini vur-
gulamaktadır. Bu nedenle yaşlılar arasındaki eşitsizliklerin şekillenmesinde,
toplumsal cinsiyetin sahip olduğu işlevin daha iyi analiz edilmesi gereklidir
(Artan ve Irmak, 2018; 238-241).

148
Nüfus ve Toplum

Araştır Yanıt
4 Anahtarı

İleri yaş gruplarında yaşa özel cinsiyet oranlarındaki bu farklılıklar, kişilerin


medeni durumlarının değişeceğine işaret eder. Bu durum kişilerin ilerleyen
yaşla birlikte yaşam aranjmanlarının farklılaşacağı anlamına gelir. Erkeklerin
yaşlandıkça medeni durumlarında değişiklik yaşama olasılıkları daha düşük-
tür. Zira erkekler genellikle eşlerinden daha kısa süre yaşamaktadır. Eğer ha-
yatta kalan taraf iseler, yeniden evlilik yapma olasılıkları da yaşlı kadınlara
göre daha yüksektir. Nitekim Türkiye’de de yaşlı nüfus yasal medeni duruma
Araştır 4 göre incelendiğinde, cinsiyetler arasında önemli farklılıklar olduğu görülmek-
tedir. Yaşlı erkek nüfusun 2019 yılında yüzde 1,2’sinin hiç evlenmemiş, yüz-
de 83,7’sinin resmi nikahla evli, yüzde 3,3’ünün boşanmış, yüzde 11,9’unun
eşi ölmüştür. Yaşlı kadın nüfusun ise yüzde 2,6’sının hiç evlenmemiş, yüzde
45,4’ünün resmî nikahla evli, yüzde 3,7’sinin boşanmış, %48,3’ünün ise eşi
ölmüştür. Türkiye’de 2019 yılında hanelerin neredeyse dörtte birinde (yüz-
de 23,5) en az bir 65 ve daha yukarı yaş kişi yaşamaktadır. Yaşlı barındıran
hanelerin; yüzde 24’4’ü “tek kişilik”, yüzde 45,5’i “tek çekirdek aile”, yüzde
27,7’si “en az bir çekirdek aile ve diğer kişiler (geniş)” ve yüzde 2,4’ü de “aile
olmayan” hanelerden oluşmaktadır (TÜİK, 2019).

Kaynakça
Anadolu Ajansı. (04 04 2020). “Türkiye, Kovid-19 Çağlayandereli, M. (2019). Nüfus Sosyolojisi. Ankara:
salgınına karşı kitlesel tedbirlerde Avrupa’dan Detay Yayıncılık.
erken davrandı”, Anadolu Ajansı, https://www.
Çayır, K. (2018). “Ders Kitaplarında Yaşlılık Temsili”,
aa.com.tr/tr/koronavirus/turkiye-kovid-19-
salginina-karsi-kitlesel-tedbirlerde-avrupa-dan- Yaşlanma ve Yaşlılık, Disiplinlerarası Bakış
erken-davrandi/1792042 (Erişim tarihi: 04 04 Açıları (Der: A. Duben) İstanbul: İstanbul Bilgi
2020). Üniversitesi Yayınları, ss. 79-98.

Artan, T., ve Irmak, H. S. (2018). Feminist Gerontoloji Çayır, K. (14.01.2011). “Yaşçılık / Yaşa Dayalı
Bağlamında Yaşlılığın Kadınsallaşması, Sağlık Ayrımcılık”, Seçbir Sosyoloji ve Eğitim
Bilimleri ve Meslekleri Dergisi (HSP), 5(2), 236-243. Çalışmaları Merkezi, http://secbir.org/images/
haber/2011/01/14-kenan-cayir-2.pdf (Erişim
Bal, T. (2016). OECD Ülke Uygulamaları tarihi 04 04, 2020).
Doğrultusunda Uzun Dönemli Bakım (UDB)
Hizmetlerinin Finansmanı ve Türkiye İçin Çilingiroğlu, N. ve Demirel, S. (2004). Yaşlılık ve Yaşlı
Öneriler, Sosyal Güvenlik Dergisi, 6(1), 160-196. Ayrımcılığı, Türk Geriatri Dergisi, 7 (4), 225-230.
https://dergipark.org.tr/en/download/article- Dimock, M. (01.17.2019). Defining generations:
file/297645 adresinden alındı. Where Millennials end and Generation Z begins,
PewReserach Center, https://www.pewresearch.
Başar, E. (2010). Demografiye Giriş. Ankara: Gazi
org/fact-tank/2019/01/17/where-millennials-
Kitapevi.
end-and-generation-z-begins/ (Erişim tarihi: 04
Bileşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) (2020). 09 2020).
How our common future in Eastern Europe and
Central Asia depends on a girl at this pivotal age, Doğanyiğit, S. Ö. (2018). “Yaşlı sağlığında
Bileşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), http:// Geronteknolojik ürünlerin kullanımı”, Yaşlanma
womennet.am/wp-content/uploads/2016/10/ ve Yaşlılık Disiplinlerarası Bakış Açıları (Der:
Regional-supplement-ENG-WEB-All.pdf (Erişim A. Duben) İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi
tarihi: 04 17 2020). Yayınları, ss. 135-152.

149
Nüfusun Bileşenleri: Yaş ve Cinsiyet Yapısı

Dowd, J. B., Rotondi, V., Adriano, L., Braze, D., Koç, İ., Eryurt, M. A., Adalı, T. ve Seçkiner, P.
Block, P., Ding, X. and Mills, M. (2020, 03 18). (2010). Türkiye’nin Demografik Dönüşümü,
Demographic science aids in understanding the spread Doğurganlık, Aile Planlaması, Anne‐Çocuk Sağlığı
and fatality rates of COVID-19, medRxivi. doi: ve Beş Yaş Altı Ölümlerdeki Değişimler: 1968‐2008,
https://doi.org/10.1101/2020.03.15.20036293 Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri
(Erişim Tarihi: 04 09 2020). Enstitüsü. http://www.hips.hacettepe.edu.tr/
TurkiyeninDemografikDonusumu_220410.pdf
Duben, A. (2018). “Türkiye ve Avrupa’da Nüfus
adresinden alındı
Yaşlanması, Aile, Piyasa ve Devlet”, Yaşlanma ve
Yaşlılık, Disiplinlerarası Bakış Açıları (Der: A. Lundquist, J. H., Anderton, D. L. ve Yaukey, D.
Duben) İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi (2015). Age and Sex Structure. Demography, The
Yayınları, ss. 67-78. Study of Human Population (4. Baskı.) Long
Grove: Waveland Press Inc.
Elder, G. H., Johnson, M. K., ve Crosnoe, R.
(2003). “The Emergence and Development of Mesleki Yeterlilik Kurumu. (2016). “Gerontolog”,
Life Course Theory”, The Handbook of the Life Mesleki Yeterlilik Kurumu 16UMS0550-6. https://
Course Perspective (Der: J. T. Mortimer, ve M. J. portal.myk.gov.tr/index.php?option=com_
Shanahan A. Duben) New York: Kluwer Academic meslek_std_taslak&view=taslak_listesi_
Publishers. yeni&msd=2 (Erişim Tarihi: 04 010 2020).
G. Polat, ve Y. Özkan (2020). “Genç Yetişkinlik Newell, C. (1994). Methods and Models in Demography,
Döneminin Biyolojik ve Psikolojik Yönleri”, İnsan West Sussex: Wiley.
Davranışı ve Sosyal Çevre II (Der: Yasemin Özkan)
Newman, D. M. (2019). Sociology, Exploring the
Erzurum: Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim
Architecture of Everyday Life (12. Baskı) London:
Fakültesi, ss. 51-66.
Sage Publications.
Giddens, A. ve Sutton, P. W. (2016). “Toplumsal
Özdemir, C. (2019). Türkiye’de demografik fırsat
Cinsiyet”, Sosyolojide Temel Kavramlar, (Çev: A.
penceresi ve eğitimin yaygınlaştırılmasının
Esgin) (2. Baskı) Ankara: Phoenix ss. 184-189.
sosyoekonomik etkileri, Nüfusbilim Dergisi, 41,
Göregenli, M. (2015) “Temel Kavramlar: Önyargı, 7-25.
Kalıpyargı ve Ayrımcılık” Engelliliğe ve Cinsiyete
http://www.hips.hacettepe.edu.tr/nb_dergi/nbd_
Dayalı Ayrımcılık: İlk ve Ortaöğretim Kurumları
cilt41/NBD_41_01.pdf
İçin Örnek Ders Uygulamaları, (Der: M. Soran,
Ö. Şensoy, ve M. Ergün) İstanbul: İstanbul Bilgi Population Europe. (2020, 04 22). Demography
Üniversitesi, http://secbir.org/images/2015/k/ & COVID-19, Population Europe, https://
son.pdf, ss. 3-12. population-europe.eu/news/demography-
coronavirus (Erişim Tarihi: 04 22, 2020).
Hancıoğlu, A. (2001). Demografi: Nüfus Artışı,
Doğurganlık ve Ölümlülük, Ankara: Hacettepe populationpyramid.net. (2019, 11). Population
Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, NEE- Pyramids of the World from 1950 to 2100,
HÜ.01-03. populationpyramid.net, https://www.
populationpyramid.net/ (Erişim Tarihi: 04 15,
Harper, S. (2006). Aging Societies, Hodder Education:
2020).
London.
Poston, D. L. (2017). Population and Society, An
Hobbs, F. (2004). “Age and Sex Composition”, The
Introduction to Demography, (2. Baskı), United
Methods and Materials of Demography (Düz: J.
Kingdom: Cambridge University Press.
S. Siegel, ve D. A. Swanson) (2. Baskı) London:
Elsevier Academic Press. Quadago, J. S. (2017). Aging and the Life Course: An
Introduction to Social Gerontology, (7. Baskı), New
Jiang, Q., Sa´nchez-Barricarte, J. J., Li, S. and
York: McGraw-Hill Education.
Feldman, M. W. (2011). “Marriage squeese in
China’s future”, Asian Population Studies, 7(3), Roxby, P. (12 25 2018) Her yıl, dünyanın çok büyük
177-193. doi:10.1080/17441730.2011.608979 bir kısmında kız bebeklerden daha çok sayıda erkek
bebek dünyaya geliyor. Peki, Neden? BBC Haber
Koç, İ. ve Melike, S. (2018). Türkiye’de Yaşlı Göçünün
Sitesi, https://www.bbc.com/turkce/haberler-
Büyüklüğünün ve Yönünün Değişimi, SENEX
dunya-46675547 (Erişim Tarihi: 04 18, 2020)
Yaşlılık Çalışmaları Dergisi (2), 19-37.

150
Nüfus ve Toplum

Ryder, N. (1965). “The cohort as a concept in the Uhlenberg, P. ve Miner, S. (1996). Life Course and
study of social change”, American Sociological Aging: A Cohort Perspective, Handbook of Aging
Review, 30, 843-861. and the Social Sciences (Der: R. H. Binstock, ve
L. K. George) San Diego: CA: Academic Press, ss.
Tafuro, S. ve Guimoto, C. Z. (2019). Skewed sex ratios
208-228.
at birth: A review of global trends, Early Human
Development, 141. doi:https://doi.org/10.1016/j. United Nations Department of Economic and Social
earlhumdev.2019.104868 Affairs Population Affairs Population Dynamics.
(2019). World Population Prospects 2019,
Topgül, T. Ç. (2015). Y Nesli Üzerine Sosyolojik Bir
https://population.un.org/wpp/ adresinden alındı
Analiz, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
(Erişim Tarihi: 04 02 2020).
Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Sosyoloji Anabilim Dalı, Ankara. United Nations Department of Economic and Social
Affairs Population Division. (2015). World
Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) (2007). Türkiye
Population Aging 2015, New York: United Nations
için nüfus ve kalkınma stratejileri ve bazı politika
(ST/ESA/SER.A/390).
önerileri, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi
Raporları Sayı:16. United Nations World Health Organization
(WHO) (2020). Ageing and Life-course, Fact file:
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) (2013). Nüfus ve
Misconceptions on Ageing and Health, https://
Konut Araştırması 2011, Ankara: Türkiye İstatistik
www.who.int/ageing/features/misconceptions/
Kurumu, Yayın No: 4030.
en/ (Erişim Tarihi: 04 05 2020).
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) (04 02 2020).
United Nations World Health Organization (2015).
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, 2019,
WHO Global Strategy on People-Centred and
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.
Integrated Health Services, Geneva: World Health
do?id=33705 (Erişim Tarihi: 04 20, 2020).
Organization.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (03 18 2020).
Yavuz, S. ve Çoşkun, Y. (2002). 1935’den günümüze
İstatistiklerle Yaşlılar, 2019, http://www.tuik.
Nüfus Sayımları ve 1997 Nüfus Tespitindeki yaş
gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=33712 (Erişim
ve cinsiyet verisinin değerlendirilmesi, İstatistik
Tarihi: 04 20, 2020).
Günleri Sempozyumu, Ankara: Hacettepe
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2020c). Yıllara Üniversitesi Fen Fakültesi İstatistik Bölümü,
ve cinsiyete göre il/ilçe merkezleri ve belde/köyler
https://independent.academia.edu/SutayYavuz/
nüfusu, 1927-2019, http://www.tuik.gov.tr/
Conference-Presentations (Erişim Tarihi: 04 02,
PreTablo.do?alt_id=1059 (Erişim Tarihi: 04 21,
2020)
2020).

151
Bölüm 5
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum
Medeni Durum; Evliliğin Kurulması ve
Çözülmesi
öğrenme çıktıları

4 Medeni durum ve medeni durum türlerini


tanımlayabilme
Hanehalkı
5 Evliliğin kurulma sürecini açıklayabilme
1 Hanehalkı ve aileyi tanımlayabilme, türlerini
açıklayabilme 6 Evliliğin sona ermesinin farklı yollarını
2 Hanehalklarının toplumlar arası (boşanma, iptal, ayrılma ve eş ölümü)
açıklayabilme

1
benzerlikleri ve farklarını istatistik verilerle

2
açıklayabilme 7 Evlilik ve boşanmanın toplumlar arası
3 Hanehalkı kompozisyonundaki değişme benzerlik ve farklarını istatistik verilerle
eğilimlerini açıklayabilme açıklayabilme

Türkiye’de Hanehalkı ve Medeni Durumu


8 Türkiye’de hanehalkları ve ailelerin
çeşitliliğinin farkına varabilme
9 Türkiye’de hanehalkları ve aile
kompozisyonlarını istatistik verilerle

3
açıklayabilme
10 Türkiye’de evlilik ve boşanma olaylarını
istatistik verilerle açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Hanehalkı • Aile • Medeni durum • Evlilik • Boşanma • Evliliğin Alternatifleri
• Evlilik ve Boşanma Demografisi • Nüfus Sosyolojisi

152
Nüfus ve Toplum

GİRİŞ durum iken, toplum erkeklere “erkeksi” ve kadın-


Bu bölümde nüfusun bileşenlerinden olan ha- lara “kadınsı” gibi belirli sıfatlar ekler. Bu durum-
nehalkları ve medeni durum (özel olarak evlilik ve da sosyal bilimciler, biyolojik farklılıkları ifade
boşanma) olguları, demografi ve nüfus sosyolojisi etmek için “cinsiyet” ve sosyal farklılıkları ifade et-
perspektiflerinden incelenmiştir. Çalışmada, bu ol- mek için “toplumsal cinsiyet” terimlerini kullanır-
gular kavram olarak tanımlanmış, tarihsel gelişim lar. Benzer şekilde, belirli bir yaş, yaşanan yılların
takip edilmiş, değişme eğilimleri belirlenmiş ve is- toplamı olduğu hâlde, belirli sosyal özellikleri de
tatistik veriler üzerinden dünyadaki ve Türkiye’deki içerdiğini belirtmek için o yaşa özgü davranışlar
durum betimlenmiştir. açısından konuşuruz. Demografik açıdan, cinsi-
yet ve yaş özellikle önemlidir, çünkü doğumların
Hanehalkı ve medeni durum nüfus bileşenle-
ve diğer hayati olayların meydana gelme oranları
rindendir ve demografideki nüfus bileşimi kavra-
üzerinde doğrudan etkileri vardır.
mının nüfus sosyolojisi alanında anlamı üzerinden
konuyu başlatmak yararlı gözükmektedir. Nüfus Sosyokültürel yapı daha çok insan ilişkileri
bileşimi bir coğrafi alandaki kişilerin birleşik de- sonucunda oluşur. Sosyokültürel özellikler, top-
mografik özelliklerini ifade eder. Bu özellikler nü- lum üyelerinin sosyal yapı içinde sahip oldukla-
fusun bir profilini oluşturur ve kendine özgü bir rı konumları yansıtırlar. Sosyokültürel faktörler,
karakter kazandırırlar. Nüfus bileşimi değişkenleri açık toplumlarda atfedilmekten çok “kazanılır-
öncelikle tanımlayıcı niteliktedirler. Niteliksel ola- lar”. Bu faktörler kültüreldir, çünkü etkilenenler
rak bir nüfus profili oluşturma yeteneklerinden do- toplum tarafından verilen özellikleri üstlenirler.
layı yararlıdırlar. Belirli bir bölgenin yaş dağılımı, Sosyokültürel faktörler, medeni durum, gelir, eği-
etnik yapısı, gelir düzeyi ve inanç sistemi, o böl- tim, meslek ve dini kapsar. Sosyokültürel yapıyı
genin nüfusuna “karakterini” kazandıran niteliksel oluşturan medeni durum ve sosyal sınıf gibi alt
tiplerdir (Thomas, 2018: 77). nüfuslar, sosyal farklılıkları ve sosyal eşitsizlik-
leri belirlerler. Bu alt nüfuslara üyelik, bireyin
Belirli bir nüfustan alt nüfuslar üretilebilir, bu-
yaşam standardı ile yakından ilişkilidir. Ayrıca,
nun için kadınlar ve erkekler, evliler ve bekârlar
sosyokültürel yapı doğum ve ölüm oranları gibi
gibi birkaç farklı yoldan ayrıştırma yapılabilir. Bir-
demografik özellikleri etkiler. Özellikle medeni
likte ele alındığında, bu alt-nüfusların her birinin
durum doğurganlığı ve göçü doğrudan ve ölüm-
bir yapı oluşturduğu dikkat çeker. Genel olarak nü-
lülüğü dolaylı olarak etkiler. Evlenen nüfusun
fusun yapısı ise iki ana bölümden oluşur: Biyosos-
oranı, evlenme yaşı ve evliliklerin ölüm ve boşan-
yal yapı ve Sosyokültürel yapı, bunları özetle şöyle
ma yoluyla ne ölçüde sonlandığı doğum oranını
tanıtabiliriz (Thomas, 2018: 77-78; Weinstein and
ve dolayısıyla nüfus artışını etkiler. Ayrıca, ölüm
Pillai, 2016: 43, 50; Shryock and Siegel, 1976:
ve göç oranları medeni duruma göre önemli öl-
161; Bogue, 1969: 312, 623):
çüde değişebilmektedir. Görüldüğü üzere medeni
Biyososyal yapı, biyolojik ve fiziksel özellikle- durum nüfus dinamiklerinin tüm yönlerini ko-
re dayalıdır. Bu özellikler doğumda mevcut olan şullandırmaktadır. Medeni durum aynı zamanda
ve görece değişmeyen, “atfedilen” özellikler olma işgücüne katılım, okullaşma ve kentsel-kırsal yer-
eğilimindedirler. Biyososyal faktörler yaş, cinsi- leşmeler gibi sosyal bilimcilerin ilgilendiği diğer
yet, ırk ve etnisiteyi içerir ve etnisite dışında hepsi tüm konuları etkilemektedir.
biyolojide köklüdür. Etnisite, ortak bir kültürel
Medeni durum; yaşam düzenlemeleri, aile yapı-
mirasa dayanır, ancak etnik gruplar içindeki içsel
sı ve hanehalkı özelliklerini anlamanın tüm yolları-
evlilik genellikle ortak fiziksel özellikleri destek-
nı içerir. Geçmişte demograflar medeni durumun,
leyen bir gen havuzunun gelişmesine neden olur.
hanehalkı ilişkilerinin en iyi göstergesi olduğunu
Biyososyal özellikler, toplumun biyososyal sınıfla-
düşünüyorlardı. Ancak, zamanla geleneksel aile
malarına duyarlı olan belirli nitelikleri insanlara
yeni ve farklı hanehalkı tiplerine yerini bıraktı-
atfettiği için önemli sosyal anlamlara sahiptirler.
ğı için hanehalkı özelliklerinin diğer ölçütleri de
Örneğin, erkek ya da kadın olmak biyolojik bir
önem kazanmıştır (Thomas, 2018: 82).

153
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

HANEHALKI nadaki diğer kişilerle birlikte yaşamadığı ve birlikte


Nüfus bileşimini bireysel özellikler (cinsiyet, yemek yemediği mekân” olarak tanımlanmaktadır.
yaş, etnisite, istihdam...) açısından incelemek, Genellikle, bir binada özel hanesi olan kişilerin ayrı
sosyolojik bağlamda geçerlidir ama eksik görülür. bir girişi ve ayrı bir mutfağı ve pişirme donanımı
İnsan adaptasyonunun gruplara katılımı içerdi- vardır (Bogue, 1969: 367; Shryock and Siegel,
ği bilindiğine göre, nüfus çalışmasının bir insan 1976: 170; Thomas, 2018: 83). Türkiye İstatistik
gruplandırmasını içermesi beklenir. Bu noktada bir Kurumu (TÜK) tanımına göre hanehalkı; “Arala-
nüfus kategorisi ile bir insan grubu arasındaki ay- rında akrabalık bağı bulunsun ya da bulunmasın
rımı bilmek önemlidir. İlkinde, karakteristiklerin aynı konutta veya aynı konutun bir bölümünde
benzerliği sınıflandırma ölçütüdür. İkincisinde ise yaşayan, temel ihtiyaçlarını birlikte karşılayan, ha-
az çok sürekli olan sosyal, ekonomik veya psikolo- nehalkı hizmet ve yönetimine iştirak eden bir veya
jik etkileşim veya karşılıklı bağımlılık ölçüt olarak birden fazla kişiden oluşan topluluktur.” (TÜİK,
esas alınır. Nüfus sayımlarının önemle ilgilendiği t.y). Üye sayısına göre, hanehalkının “tek kişilik” ve
insan gruplaması “birlikte ikamet eden insanların “çok kişili” olmak üzere iki türü vardır. Her zaman-
bir kümesi olan” yerleşim grubudur. Bir nüfusun her ki ikamet yeri, hanehalkı üyeliğinin tanımlanması
üyesinin bir yerleşim yeri ve bir dizi yaşam düzen- için temel teşkil eder. Her hanehalkının bir başka-
lemesi vardır. Belirli bir topluluk barınma olarak nı/reisi vardır ve genellikle bu figür ailede koca sta-
sınırlı konut arzına sahiptir. Tatminkâr bir barınma tüsünde olan ve/veya ailenin geçimini sağlayan ki-
arzulayan birey farklı yerleşim ünitelerinden birin- şidir. Bu tanım cinsiyet olarak erkeği işaret etse de
de oturabilmek için (satın alma, kiralama, hediye eşitlikçi son yasal düzenlemeler sonucunda kadın
veya kira yerine çalışma gibi) yasal anlaşmalar ya- da hane reisi statüsü kazanmıştır. Hanehalkı sayısı
par. Sosyal nedenlerin zorlaması dışında, bireyler hem hane reislerinin sayısına hem de konut birim-
genellikle tek başına yaşamak istemezler. En yaygın lerinin sayısına eşittir. Hanehalkı geçim kaynağı
olan yerleşim grubu, karı-kocanın (varsa) çocukla- birimidir. Hanehalkı üyeleri, beslenme, barınma ve
rıyla birlikte bir hanede oturduğu çekirdek ailedir diğer temel konut ihtiyaçlarını sağlamak üzere bir
(Bogue, 1969: 367). yaşam düzenlemesi oluştururlar. Bu çerçevede, ko-
nut uzmanları, piyasa analistleri, kamu tüzel kişilik-
Yerleşim gruplarının incelenmesinde iki yakla-
leri ve mimarlar, hanehalkı ve hane kompozisyonu
şım esastır. İlki, ekonomik tüketim birimi olarak
açısından konut modellerine bakma eğilimindedir-
hane veya konut birimi üzerinde yoğunlaşır. İkinci-
ler. Çünkü çocuk doğurma, yaşam düzenlemeleri,
si, sosyolojik önemi olan aileye odaklanır. Ne yazık
eğitim ve sağlık hizmetleri, işgücüne katılım, göç ve
ki, ekonomist, şehir plancısı ve tüketim konusunu
tasarrufla ilgili kararlar genellikle hane düzeyinde
çalışanlar için hazırlanan tablolandırılmış hanehal-
verilmektedir. Büyüklükleri ve bileşimleri de dâhil
kı grup istatistikleri sosyoloğun ihtiyaçlarını tam
olmak üzere hanehalklarının özellikleri sürdürüle-
olarak karşılayamamaktadır. Öte yandan, sosyo-
bilir kalkınma, yoksulluk ve genel olarak refah ile
logların ve antropologların ihtiyaçlarını karşılamak
yakından ilişkilidir ve tüketim kalıpları insanın
için tablo hâline getirilebilecek aile istatistikleri de
çevre üzerindeki etkisini şekillendirmektedir. (Bo-
ekonomistin sorduğu soruların çoğuna cevap ve-
gue, 1969: 367; Shryock and Siegel, 1976: 170;
rememektedir. Bu durumda, yerleşim gruplarını OECD, 2016 December; UNDESA-PD, 2017
incelemeyi üstlenen sosyal demografların ve nüfus October; Thomas, 2018: 83).
sosyologlarının her iki yaklaşım tarzına da aşina
olmaları ve her birinin gücünün ve eksikliklerinin
farkında olmaları gerekir (Bogue, 1969: 367).
Özel Hanehalkı; Aralarında akrabalık bağı
Hanehalkı, toplu olarak bir konut biriminde ya- bulunsun ya da bulunmasın aynı konutta
şayan bir veya daha fazla kişiden oluşan demografik veya aynı konutun bir bölümünde yaşa-
birimdir. Bir konut, bir daire, hatta özel bir yaşam yan, temel ihtiyaçlarını birlikte karşılayan,
alanı olarak kullanılıyorsa tek bir odayı paylaşanlar hanehalkı hizmet ve yönetimine iştirak
bile hanehalkı olarak kabul edilir. “Özel hanehalkı” eden bir veya birden fazla kişiden oluşan
ya da “özel yaşam alanı”, “içerisinde oturanların bi- topluluktur.

154
Nüfus ve Toplum

şeyi çağrıştırır. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere,


bazı kişiler özel hanelerin üyesi değildir ve hanehal-
dikkat kı üyesi olanların bazıları da ailenin üyesi değildir
Çeşitli resmî ya da özel kurumlarda kalanlar, (ör. yatılı kalanlar). Aile, çoğu sosyoloğun tanımı-
pansiyon vb. yerlerde yaşayanlar, göçmen veya na göre, “aynı evde birlikte yaşayan, soy bağı, evlilik
işçi kamplarında barınanlar özel hanehalkı de- veya evlat edinme yoluyla birbiriyle akraba olan, iki
ğil “kurumsal nüfus”tur! veya daha fazla kişiden oluşan bir sosyal gruptur.”
Buna karşın, aynı konutta yaşayan iki kişi, araların-
daki ilişkiye bakılmaksızın hanehalkı olarak kabul
Belirli bir nüfustaki tüm kişiler özel hane- edilir; eğer aralarında akrabalık da varsa, hem hane-
lerde yaşamazlar. Askerî kışlalarda yaşayanlar, üni- halkı hem de aile olarak sınıflandırılırlar. Bu ayrıma
versite yurtlarında barınan öğrenciler, çeşitli resmî dayanarak, haneler aile olan ve aile olmayan kate-
kurumların sakinleri (hapishaneler, hastaneler, gorisine yerleştirilirler (Bogue, 1969: 368; Shryock
sanatoryumlar, yaşlı evleri, yetimhaneler, eğitim and Siegel, 1976: 169-170; Thomas, 2018: 83).
merkezleri, gözaltı birimleri), misafirhanelerde
kalan kamu görevlileri, bekâr odası veya pansiyon
(flophouses) gibi yerlerde kalan daha çok alt gelir Aile, aynı evde birlikte yaşayan, soy bağı,
gurubundan insanlar, manastır ve benzeri dinî ku- evlilik veya evlat edinme yoluyla birbiriy-
rumlarda yaşayanlar, göçmen işçi kamplarında veya le akraba olan, iki veya daha fazla kişiden
barakalarda yaşayanlar, gemilerde yaşayanlar… ha- oluşan bir sosyal gruptur.
nehalkı üyesi olarak kabul edilmezler. Bunlar için
kurumsal nüfus kavramı kullanılmaktadır. (Bogue,
1969: 367-368; Shryock and Siegel, 1976: 170,
468; Thomas, 2018: 83). TÜİK kurumsal nüfusu;
“Günlük yaşam gereksinimleri, yasal bir düzenle- dikkat
meye dayalı olarak kurulan özel ya da tüzel kurum/ Aynı konutta yaşayan iki kişi, aralarındaki
kuruluşlarda kısmen ya da tamamen karşılanan, ilişkiye bakılmaksızın hanehalkı olarak kabul
bireysel karar ve davranışlarında yetkili otoritenin edilir; eğer aralarında akrabalık da varsa, hem
kurallarına kısmen ya da tamamen bağımlı olarak hanehalkı hem de aile olarak sınıflandırılırlar.
hareket eden, ancak bireysel harcamalarına karar Bu ayrıma dayanarak, haneler aile olan veya
verebilen kişilerin yaşamlarını sürdürdükleri alan- aile olmayan kategorisine yerleştirilirler.
larda yaşayan nüfus.” olarak tanımlamıştır (TÜİK,
t.y.). ABD Nüfus Sayım Bürosu (USCB) ise gele- En başta, bir hanede yaşayan ve birbiriyle ilişkili
neksel konutlarda yaşamayan, hane üyesi olmayan, olan kişilerin tümünün birincil aile olduğu düşü-
akraba olmayan ama birlikte yaşayan 10 veya daha nülür. Ancak, tüm hanelerde aile bulunmayabilir;
fazla kişinin bir arada oturduğu mekânları “grup örneğin, bir hanehalkı sadece iki arkadaştan hatta
yaşam alanları” (group quarters) olarak tanımla- tek bir kişiden oluşabilir. Yerleşim grubu olarak
mıştır. Nüfus sayımlarının, hanehalkı ve kurumsal ailenin iki türü vardır: Birincil aile ve İkincil aile.
nüfus tanımlarını esas alarak ülkedeki tüm konut Birincil aile, birlikte bir konut biriminde oturan ve
birimlerini tanımlaması ve büyüklük, tip ve diğer üyeleri arasında hanehalkı reisinin bulunduğu bir
birçok özelliğe göre sınıflandırması beklenir. En grup akraba olarak tanımlanır. Birincil aile kök aile
yaygın olarak kullanılan istatistiklerden ikisi, hane- değildir. Kök aile, kadının ve erkeğin evlenmeden
halklarının ortalama büyüklüğü ve oda başına düşen önceki aileleridir. Bir hane iki veya daha fazla aile
ortalama kişi sayısıdır. Bunlar, toplam nüfusu top- içerebilir, yani kimi hanelerde “aile içinde aile” ya-
lam hanehalkı sayısına veya hanehalkı birimlerin- şar. Bu durumda birincil aile kompozisyonu değiş-
de bulunan toplam oda sayısına bölerek elde edilir miş olur; üyeleri arasında tek bir hanehalkı reisinin
(Bogue, 1969: 367-368). bulunmadığı bu ailelere ikincil aile ya da alt aile
Belirli bir mekânda oturan kişilerin aile oluştu- denir. Bu aslında, evli oğulların ve kızların kendi
rup oluşturmadığını belirlemek önemlidir. Çoğu eşleri ve varsa çocuklarıyla ebeveynlerinin evinde
insanın algısında hanehalkı ve aile kavramları aynı yaşamaya devam edebildikleri tanıdık geniş ailedir.

155
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Yukarıda belirtildiği üzere, “birincil aile” hanehalkı ebeveynlerin pek çoğu, ister hiç evlenmemiş ister-
reisinin ve onunla akraba olan tüm kişilerin ailesi- se evlenmiş olsunlar, ekonomik güvensizliğin yanı
dir. Birincil aileden biri evliyse ve bu kişi eşi ve (18 sıra toplumsal dışlamayla ve “terk edilmiş kadınlar”
yaşın altında ve bekâr) çocuklarıyla birincil ailede ve “babasız aileler” gibi etiketlemeyle de karşı karşı-
yaşamaya devam ediyorsa bir alt aile oluşmuş de- yadırlar. Tek ebeveynli hanehalkları kendi içerisin-
mektir. Nüfus sayımında bir alt ailenin üyeleri ha- de de farklılaşır. Örneğin, dul annelerin önemli bir
nehalkı reisinin ailesinin üyeleri olarak kabul edilir. kısmı oturduğu evin sahibi olduğu hâlde hiç evlen-
Nüfus sayımları tablolama sürecinde, alt ailelerin memiş annelerin çoğu kirada oturur. Tek ebeveynli
veya ikincil ailelerin üyesi olan evli çiftler “ken- hanehalkları annenin yokluğu ve babanın yokluğu-
di hanesi olmayan evli çiftler” olarak sınıflandırıl- na göre çocuk merkezli düşünüldüğünde pek çok
maktadır (Bogue, 1969: 368; Shryock and Siegel, bireysel ve toplumsal soruna açılım vermektedir
1976: 169-170; Thomas, 2018: 83). (Giddens, 2012: 266-268).
Üçüncü bir aile türü “tek ebeveynli aile” olarak Hanehalkı ve Aile Statüleri çeşitlidir: Hanehal-
tanımlanmıştır ve yaygınlaştığı için önemi artmak- kı veya aile içinde her bireyin bir statüsü vardır.
tadır. “Tek ebeveynli aile; ebeveynlerden birinin Hanehalkı üyelerinin statüsü, hane reisi ile olan
boşanma, ayrılık ya da ölüm nedeniyle yokluğu ilişkilerine göre sınıflanabilir. Aile içinde de her bi-
durumunda diğer ebeveyn ve çocuklarının bir reyin aile reisiyle kesin bir akrabalık ilişkisi vardır.
arada yaşadığı bir aile modeli”dir (Başbakanlık Böylece bu statüler kolayca tespit edilebilir. Tablo
ASAGEM, 2011: 45). Tek ebeveynli hanelerin 5.1’de sunulan hanehalkı ve aile statüleri sınıfla-
çoğunluğu “anne ve çocuk” kompozisyonu sergi- ması hanehalkı ve aile kompozisyonu çalışmalarına
lemektedirler. Bu haneler daha çok ayrılmayla ya esas alınabilir. Gayet açıktır ki, bir yaşam biriminde
da boşanmayla ortaya çıkmaktadırlar. Ancak, hiç (hanede) yalnızca bir aile oturuyorsa ve hanehalkı
evlenmemiş bekâr anneler grubu hızlı büyümekte- reisiyle akraba olmayan hiç kimse yoksa hanehal-
dir. “Bunların arasından kaçının tek başına çocuk kı statüleri ile aile statüleri aynıdır. Aile statüleri
yetiştirmeyi bile bile seçtiğini bilmek güçtür. Çoğu sınıflamasında eğer hanede aile reisi ile akrabalığı
insan tek ana-baba olmayı dilemez.” Daha çok tek bulunmayan kişiler varsa o zaman farklılıklar or-
gelirli veya gelirsiz olan bu hanehalkları toplumun taya çıkmaktadır (Bogue, 1969: 369; Shryock and
en yoksul kesimleri arasında yer almaktadırlar. Tek Siegel, 1976: 171).

Tablo 5.1 Hanehalkı ve Aile Statüleri


Hanehalkı Statüleri Aile Statüleri
1. Hanehalkı reisi 1. Aile reisi
2. Hanehalkı reisinin karısı (eşi) 2. Aile reisinin karısı (eşi)
3. Hanehalkı reisinin çocuğu 3. Aile reisinin çocuğu
4. Hanehalkı reisinin diğer akrabası 4. Aile reisinin ebeveyni
5. Hanehalkı reisinin akraba olmayan kişi; pansiyoner, kiracı 5. Aile reisinin torunu
6. Hanehalkı reisinin akraba olmayan yatılı ücretli çalışanı 6. Aile reisinin diğer akrabası
(Üvey çocuk veya kayınvalide/kayınbaba bu sınıflamada “çocuk” veya “ebeveyn” olarak sınıflandırılır.)

Aile üreme birimi olduğundan, doğurganlık çalışmalarında ailelere ilişkin istatistikler olağanüstü öneme
sahiptir. Demografların karı-koca ailelerindeki çocuk doğurma yaşında olan kadınların sayısını, evlilik yoluy-
la her yıl oluşan ailelerin toplam sayısını ve ölüm ya da boşanma gibi nedenlerle sonlanan ailelerin sayısını
bilmeleri gerekir. Ayrıca, toplum refahı işiyle uğraşan kişilerin aile istatistiklerine yoğun ilgisi vardır. Sosyal
yardım görevlilerinin, okul öncesi veya ergenlik çağındaki çocukların bulunduğu ailelerin sayısını bilmeleri
gerekir. Ayrıca bu görevliler, hane reisi bulunmayan ailelerin sayısını, gelirin üye sayısı için yeterlik durumunu
veya küçük çocuklu çalışan annelerin sayısını bilmek isterler (Bogue, 1969: 368; Thomas, 2018: 83).

156
Nüfus ve Toplum

Ailelerin büyüklüğü ve kompozisyonu, sosyal ve ekonomik özellikleri, ailenin kurulmasından son bul-
masına kadar geçen sürede büyük değişimler gösterir. Ailelerin bu son derece dinamik doğası nedeniyle,
bir “ailenin yaşam döngüsü” fikri geliştirilmiştir. Bu fikrin sağladığı kavramsal çerçeve, demograf, sosyolog
ve iktisatçıların aile davranışı analizlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Demograflar, olağan hayati
olayların sırasını ailenin yaşam döngüsünün aşamaları olarak kabul ederler; evlilik, ilk ve son çocukların
doğumu, son çocuğun evliliği, …bir eşin ölümü gibi. Ailelerin yaşam döngülerini bilmek, aile geçişlerin-
deki toplumsal eğilimlerin nedenlerini ortaya çıkarmaya yardımcı olabilir (Shryock and Siegel, 1976: 175;
Siegel and Swanson, 2004: 208).
Hanehalkını karakterize eden önemli bir kavram “hanehalkı stratejileri”dir. Bu kavram hane üyelerinin
çalışma, geçinme ve işbölümü durumunu için geliştirilmiştir. Özel olarak, “Hane çalışma stratejileri” kav-
ramı, “Hane bireylerinin zamanlarını piyasa ekonomisi, evde yapılan üretim ve evde yapılan tüketim alan-
larında nasıl kullandıklarını ifade etmektedir”. Hane çalışma stratejileri çoğunlukla toplumsal cinsiyete ve
yaşa dayalı olarak örgütlenmektedir. “Hanelerin çoğunda kadınlar evde yapılan üretim ve tüketim işlerini
üstlenmekte, erkekler ise genellikle piyasada gelir getiren işlerde çalışmaktadır.” Hane çalışma stratejileri
iktisattaki faydacılık anlayışına göre değerlendirildiğinde, hane üyeleri arasında yapılan iş bölümü hane-
nin faydasını çoğaltmaktadır. Eleştirel sosyoloji açısından değerlendirildiğinde ise bu iş bölümünün erkek
egemen yapıdan temellenen eşitsizlikleri sürdürdüğünü ortaya koymaktadır. Örneğin, erkeğin piyasada
gerçekleştirdiği faaliyetler değerli, kadının hanede gerçekleştirdiği faaliyetler değersiz görülebilmektedir
(Güneş, 2018: 34-35).

Hanehalklarının Toplumlar Arası Karşılaştırması


Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi Nüfus Bölümü’nün “Ekim 2017 Nüfus Ger-
çekleri” Raporu ve OECD Aile Veri Tabanı verilerine göre, dünyada hanehalklarının görünümü aşağıda
özetlenmiştir (UNDESA-PD, 2017 October: 1-4; UNDESA-PD, 2019; OECD, 2016 December: 1-7):
Dünya genelinde ortalama hanehalkı büyüklüğü hane başına 2-9 kişi arasında değişmektedir. 2019
yılında dünya ortalama hanehalkı büyüklüğü 4.1 kişidir. Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin çoğunda,
hane başına 3 kişiden az olan “küçük ortalama hanehalkı” büyüklükleri geçerlidir. Örneğin, hanehalkları
ortalaması; İsveç’te 1.8 kişi, Monako’da 1.9 kişidir, Almanya, Norveç ve Danimarka’da 2.0 kişidir, ABD’de
2.6 kişi ve Sırbistan’da 2.9 kişidir. Doğu Asya ve Karayipler’deki bazı ülkeler de “küçük ortalama hanehal-
kı” büyüklüğü sergilemişlerdir. Örneğin, Japonya ve Montserrat’ta hane başına ortalama kişi sayısı 2.4 ve
2.0’dır. Afrika ve Orta Doğu’nun büyük kısmında, hanehalkı üye sayısı 5 kişiden fazla olan “büyük orta-
lama hanehalkı” büyüklüğü gözlenmektedir. Birleşmiş Milletler Nüfus Bölümü’nün sunduğu “Hanehalkı
Büyüklüğü ve Bileşimi 2019” isimli listede mevcut 200 dolayında ülkeden sadece 28’inde 2010 yılı sonrası
için büyük ortalama hanehalkı geçerlidir. En yüksek hanehalkı büyüklükleri Senegal ve Umman’da ortala-
ma 9.0 ve 8.0 kişidir. Bir de küçük ve büyük hanehalkları arasında kalan orta büyüklükte diyebileceğimiz
hanehalkları vardır. Örneğin ortalama hanehalkı sayısı Türkiye’de 3.5 ve Meksika’da 4.0 kişidir (Grafik 1).

157
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Tüm Hanehalkları Çocuklu Çift Hanehalkları Çocuklu Tek Ebeveyn Hanehalkları


4,5

3,5

2,5

1,5
Sl İsr ika
Ko ürk ika

Po Koda

Eu B D- da
İn stan
at ya

Po ndD
tu a
lo re
Kı a

OEKan a

ac ist a
st iye

an iz

Noany a
Bi Sl bu ya
İzl AB a
Ye Ro Ma ıs

na ran ti

Da nd ya
AB ro el 34

lg viç a
a

huony ı
a
ni ma lta

Ita an

ll ya
Es ury k
em to a

Avik K nya
Çe rta lge a
Av ela ya

k C J lam si
rv ak l

Fi Litv tan

İsv eç
rv a
ar an
um ap as

ar re


Hı ov ai

us nd

Ho ton a
ny

M n s

m rk
ry

Al ima a
Bu İs and
rle ov rg

t lı
ks e ly
Yu F riye
o Bö çik
br

İsprtek
n

C a

n
aR

rla an
n iy
T ks

us ral
Z n

ist
la

is
ş e
i

a
e
M

L

Grafik 5.1 Hanehalkı Türüne Göre Ortalama Hanehalkı Büyüklükleri, 2015
Kaynak: OECD, 2016 December,. Erişim: http://www.oecd.org/els/family/SF_1_1_Family_size_and_composition.xlsx

Ortalama hanehalkı büyüklüğü dünya genelinde azalmaktadır, bu durum doğurganlık oranlarındaki


düşüşü yansıtmaktadır. Örneğin, Fransa’da ortalama hanehalkı büyüklüğü 1968’de hane başına 3.1 kişiden
2011’de 2.3’e düşerken, aynı yıllarda toplam doğurganlık hızı kadın başına 2.6’dan 2.0 canlı doğuma düş-
müştür. Kenya’da ortalama hanehalkı büyüklüğü 1969’da hane başına 5,3 kişiden 2014’te 4,0’a düşmüştür,
eş zamanlı olarak toplam doğurganlık hızı da kadın başına 8.1’den 4.4 canlı doğuma düşmüştür. Hane-
halkı büyüklüğündeki eğilimler sadece doğurganlıktan değil; sağlık, uzun ömür ve göç eğilimlerinden;
kuşakların birlikte ikameti, evden ayrılma, evli olmadan birlikte yaşama, evlilik ve boşanma gibi durumları
çevreleyen kültürel kalıplardan ve eğitim, istihdam ve konut pazarlarındaki eğilimleri şekillendiren sosyo-
ekonomik faktörlerden etkilenmektedir.
Çift hanehalkları (çocuklu veya çocuksuz aileler) dünya genelinde en sık rastlanan hanehalkı türüdür. Bu-
nunla birlikte göreli oranları bölgelere göre önemli ölçüde farklılaşmaktadır. Örneğin, çift hanehalkı oranı
OECD ülkelerinden Letonya’da %39, Estonya, Slovakya ve Slovenya’da %41-45 aralığında, İspanya’da
%60, Portekiz’de %64 ve İsrail’de %67’dir.
Hanehalkı büyüklüğünün azalmasıyla birlikte, hanelerdeki çocuk üye sayısı da azalmaktadır. Hanede bir
veya daha fazla çocuğun bulunması, özellikle eğitim ve sağlık hizmetleri için kaynak talebi ve tahsisi ba-
kımından, hanehalkının öncelikleri üzerinde önemli etkilere sahiptir. Hanehalkı büyüklüğünün yüksek
olduğu Afrika ve Asya ülkelerinde, hanelerin ezici çoğunluğu (%80’den fazlası) en az bir çocuk içermekte-
dir. Çoğu OECD ülkesinde, çift hanelerin yaklaşık %50’sinde çocuk üye bulunmaktadır. Örneğin bu oran
İzlanda’da %60 ve İsrail’de %70’tir. Buna karşın, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki çoğu ülkede hanehalkları-
nın sadece küçük bir kısmı (%40’tan azı) çocuk içermektedir. Bulgaristan ve Almanya’da, hanehalklarının
%20’den azında çocuk üye vardır. Japonya, Finlandiya, Almanya ve ABD’de çocuksuz çift haneler daha sık
görülmektedir (Grafik 5.1; Harita 5.1).

158
Nüfus ve Toplum

1.9 - 2.9 3.0 - 4.0 4.1 - 5.2 5.3 - 7.0 8.0 - 9.0

Harita 5.1 Dünyada Ortalama Hanehalkı Büyüklüğü, 2019


Kaynak: PRB (2020) Erişim: https://www.prb.org/international/indicator/hh-size-av/map/country

Hanehalklarındaki çocuk sayısı bölgelere göre Tüm bölgelerde tek ebeveynli ve çocuklu hane-
değişmektedir. Çocuksuz hanehalkı ortalama- halklarının oranı düşüktür. “Yalnız anne hanehalk-
sı OECD’de %67.6 ve AB’de %68.6’dir, bu oran ları”, Afrika, Kuzey Amerika, Latin Amerika ve
Meksika (%41.3), Türkiye (%45.7) ve İrlanda’da Karayipler’de çocuklu hanelerin yaklaşık %25’ini
(%58.5) en düşük düzeydedir, buna karşın İs- oluşturmaktadır. Bu tür hanehalkları Asya’da (ço-
veç (%78.4), Almanya (%78.2) ve Finlandiya’da cuklu hanelerin %11’i) ve görece Avrupa’da (%18)
(%77.6) en yüksek düzeydedir. 3 veya daha fazla daha az yaygındır. Örneğin, bu oran Japonya’da %3,
çocuğu olan hanehalkı ortalaması OECD’de %5.1 İtalya’da %5’tir. Neredeyse tüm bölgelerde çocuklu
ve AB’de %4.2’dir, bu oran Meksika (%14.4), hanehalklarının %2-4’ünü oluşturan “yalnız baba
Türkiye (%13.8) ve İrlanda’da (%11.1) en yüksek hanehalkları” ise nadir kalmaktadır. Tek istisna,
düzeydedir, buna karşın Portekiz (%2.2), İtalya yalnız baba hanehalklarının çocuklu hanehalkları-
(%2.4) ve Almanya’da (%2.5) en düşük düzey- nın %7’sini oluşturduğu Afrika’dır. Tek ebeveynli
dedir. Henüz 6 yaşına basmamış en az bir çocuğu hanehalklarının yaygınlığı evlilik içi ve evlilik dışı
olan hanehalkı oranı AB’de ortalama %11.9’dur, bu doğurganlıktan; evlilikten, birlikte yaşama ve bir-
oran Türkiye’de % 25.4 ve ona en yakın İrlanda’da likteliğin çözülmesinden; göç, yetişkin ölümü, sa-
%18.7’dir. (Meksika veri yayınlamamıştır). vaş, çatışma ve hapsedilmeden; toplumsal cinsiyete
Bölgeler arasında dikkate değer farklar olmakla bir- ilişkin sosyal tutum ve normlardan, ebeveynlik ve
likte, çocuklu hanelerin çoğunda iki ebeveyn vardır. 15 yaşam düzenlemelerinden etkilenmektedir.
yaşından küçük çocukları olan hanehalkları arasında iki Artma eğiliminde olan, tek kişilik hanehalkları-
ebeveynli hanehalklarının yaygınlığı Asya’da (%86) ve nın oranı hem genç yetişkinlerin ebeveyn evinden
Avrupa’da (%80), Latin Amerika’dan ve Karayipler’den ayrılma eğiliminden hem de yaşlıların çocuklarıyla
(%72), Afrika’dan ve Kuzey Amerika’dan (%69) daha birlikte yaşama veya bir yaşlı bakım kurumunu ter-
yüksektir. Çocuklu hanehalklarının yarısından azında cih etme eğilimlerinden etkilenmektedir. Tek kişi-
iki ebeveyn bulunan Svaziland, Namibya ve Güney lik hanehalkları Estonya, Finlandiya ve Norveç’te
Afrika dâhil olmak üzere, HIV/AIDS yüzünden ye- tüm hanehalklarının yaklaşık %40’ını oluşturmak-
tişkin ölüm oranlarının yüksek olduğu ülkelerde iki tadır. Buna karşın, bu oran Portekiz’de %20 ve
ebeveynli aileler yaygın değildir. Meksika’da %10 dolayındadır.

159
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Çocukların ve yaşlıların birlikte ikamet etmeleri Konut enerji tüketimi toplam sera gazı emis-
Afrika ve Asya’da yaygındır. Hem 15 yaşın altında yonlarının küçük bir kısmını oluştursa da hanehal-
bir çocuğu hem de 60 yaş ve üzerinde bir yaşlıyı kı büyüklüğü ve buna bağlı tüketim kalıplarında-
içeren hanehalklarının çoğunluğu üç veya daha faz- ki değişiklikleri izlemek hem Hedef 12’yi hem de
la kuşaktan üyelerin birlikte ikamet ettikleri “çok Hedef 13’ü (iklim değişikliği ve etkileriyle mücadele
kuşaklı hanehalkı”dırlar, geriye kalanı ise yetişkin için acil önlemler almak) gerçekleştirme çabalarının
çocukları olmadan torunlarıyla oturan yaşlıların önemli bir parçası olacaktır. “Doğurganlıktaki azal-
ma” her zaman için nüfus artışında daha yavaş bü-
“atlanmış kuşak hanehalkı”dırlar (skipped generation
yümeye yol açtığı halde, “hanehalkı büyüklüğün-
households). Giderek yaygınlık kazanan “atlanmış
deki azalma” hanehalkları sayısında artışa neden
kuşak haneleri” daha çok ebeveynlerin ebeveynlik olabilir. Bu durumda, yeterli konuta ve su, sağlık,
rollerine ilişkin yetersizliklerinden ya da ölümlerin- ulaşım ve enerji hizmetlerine erişimi genişletme ça-
den kaynaklanmaktadır (Cox, 2008). “Torunları- baları hem çok önemli hem de zorlayıcı olacaktır.
nın ihtiyaç duyduğu birincil bakımı sağlayan bü- Artan sayıda hane için hanehalkı hizmetleri hazır-
yük ebeveynler bir yandan torunları için ebeveynlik lamak Hedef 7’ye (herkes için uygun fiyata, güvenilir,
rolü üstlenirken diğer yandan küresel düzeyde ya- sürdürülebilir ve yeni enerjiye erişimi sağlamak) ulaşma-
şanan ailesel dönüşümlerin yarattığı ihtiyaçlara ce- nın da anahtarıdır. Hanelerin ve nüfusun büyümesi
vap sunmaktadırlar” (Uğur, 2019: 9). Çok kuşaklı şehirlerde yoğunlaşmaya devam edecek ise hane sayı-
hanehalkları Avrupa ve ABD’de tüm hanehalkla- sındaki güçlü bir artış da Hedef 11’i (şehirleri ve insan
rının yaklaşık %2’sini oluşturmaktadır, Afrika ve yerleşimlerini kapsayıcı, güvenli, esnek ve sürdürüle-
Asya ülkelerinde ise bu oran yaklaşık %14 ve %13 bilir hâle getirmek) başarmayı etkileyebilir.
oranındadır. Verileri mevcut olan ülkeler arasında, Hanehalklarının bileşimi, ailelerin ve bireylerin
çok kuşaklı hanehalkları oranı Senegal’de %37 ile refahı için de önemli sonuçlara sahiptir. Bu neden-
en yüksek, Hollanda’da %0,2 ile en düşüktür. le, “hanehalkı bileşim kalıpları olarak nüfuslar” ve
“zamanla ilişkili değişiklikler” arasındaki farkların
anlaşılması, Hedef 1’e (yoksulluğu her yerde her şekil-
de sonlandırmak), Hedef 2’ye (açlığı sonlandırmak,
Birleşmiş Milletler’in 2030 yılına kadar
gıda güvenliğini sağlamak ve beslenmeyi iyileştirmek ve
gerçekleştirmeyi umduğu Binyıl Kalkın- sürdürülebilir tarımı teşvik etmek) ve Hedef 3’e (sağ-
ma Hedefleri; yoksulluğu ve açlığı ortadan lıklı yaşam sağlamak ve her yaş için refahı arttırmak)
kaldırmak, ölümcül fakat tedavisi müm- ulaşma çabalarıyla ilgili olacaktır. Bazı gelişmiş ül-
kün hastalıkları engellemek ve tüm ço- kelerden elde edilen kanıtlar, çocukların yoksulluk
cuklar için eğitim fırsatlarını genişletmek deneyimlerinin aile yapısından büyük ölçüde etki-
gibi kalkınma konularında evrensel olarak lendiğini göstermiştir: “Yalnız anne hanehalkları”,
kabul edilen, ölçülebilir hedeflerdir. ortalama olarak, iki ebeveynli hanehalklarına göre
yoksulluğa karşı daha savunmasızdırlar. Dahası, bazı
çalışmalar yaşlıların psiko-sosyal, sağlık ve yaşam
Önemli bir konu şu ki hanehalkı büyüklüğü doyumlarını hanehalklarının bileşimine bağlamıştır.
ve bileşimindeki tüm bu eğilimler “Sürdürülebilir Bu istatistik veriler ne anlama geliyor?
Kalkınma Hedefleri”ne ulaşılmasına yönelik atıla- Yukarıdaki verilerin gösterdiği, en önemli ger-
cak adımları etkileyecektir. Diğer değişiklikler sabit çek, çekirdek ailenin dünyanın hemen her yerinde
kabul edildiğinde, daha küçük hanehalkı büyük- baskın yaşam düzenlemesi olmaya devam ettiğidir.
lüğüne yönelen küresel eğilim, kişi başına enerji Üç veya dört kuşak bir çatı altında birlikte yaşadık-
tüketimi ile ters orantılı; bu durum Hedef 12’ye ları geniş aile tipi, (özellikle Güney, Orta ve Doğu
(sürdürülebilir tüketim ve üretim kalıpları sağlamak) Asya’daki) birçok ülkenin kültürel standartlarının
ulaşmada ilerlemeyi yavaşlatabilir. Daha büyük bir parçasıdır, ama giderek sayısı azalmaktadır.
hanehalkları genel olarak daha fazla enerji tüket- Bogue’a göre, bu coğrafyalarda geniş aile daha çok
me eğilimindedir, ancak kişisel araçlar ve büyük üst ve üst-orta sınıflar arasında gözlenmektedir. Pek
ev aletleri (buzdolapları, merkezi ısıtma sistemleri, çok ülkede nüfusun büyük bölümünün geniş aile
klimalar, vd.) gibi bazı mallar genellikle hanehalkı düzenlemesine ya gücü yetmemektedir ya da diğer
aile türleri rağbet görmektedir. Bu durum, hane-
üyeleri arasında paylaşıldığından kişi başına enerji
halklarının ortalama büyüklüğünü gösteren yuka-
tüketimi maliyeti düşmektedir.
rıdaki verilerden de çıkarsanabilir: Hanehalkları,

160
Nüfus ve Toplum

geniş aile tipine sahip olamayacak kadar küçülmüştür. Geniş ailenin prototipi 10-20 kişidir ve gerçek bir
geniş aile biriminin en az yaklaşık 7 kişi olması beklenebilir. Eldeki son verilere göre, daha çok Afrika ve
Ortadoğu’daki bazı ülkelerde ortalama hanehalkı büyüklüğü 5 kişiden fazladır. Hanehalkının ortalama
büyüklüğünü aşmadan üç veya daha fazla çekirdek ailenin bir bileşimi olarak tipik bir geniş aile inşa etmek
imkânsızdır. Bu nedenle, dünya genelindeki hanehalklarının sadece küçük bir kısmının geniş aile tipinde
olduğu söylenebilir. Bir hanehalkını üç kuşak birlikte meydana getiriyor ise bu daha çok yaşlı ebeveynlerin,
özellikle de yaşlı ve dul ebeveynlerin kendilerini ekonomik birikimleri veya emekli maaşlarıyla geçindire-
mediklerinin bir ifadesi olabilir. Doğurganlığın düşük olduğu, ebeveynlerin ayrı yaşama eğiliminde olduğu
ve bekâr yaşama düzenlemelerinin yaygın olduğu ülkelerde, daha çok Batı’da, ortalama hanehalkı genişliği
küçük olma eğilimindedir: 3.2 veya daha az kişi. Yukarıda sunulan verilerden, ortalama hanehalkı büyük-
lüğünün sadece ülkelerin kültürlerine göre değişmediği ve fakat ekonomik kalkınma düzeyi ve yaşama
düzeyi ile ters orantılı olarak değişme eğilimi gösterdiği sonucunu çıkarabiliriz; bir ülkede yaşam kalitesi ne
kadar yüksek olursa, ortalama hanehalkı büyüklüğü de o kadar küçük olacaktır (Bogue, 1969: 370-372).
Yine, bir ülkede yaşam kalitesi ne kadar yüksek olursa, konut birimlerindeki ortalama oda sayısının
o kadar fazla olduğu konusunda da kaba bir genelleme yapabiliriz. Tersine bir ülkedeki yaşam kalitesi ne
kadar düşük olursa, konut kalabalıklık derecesi de o kadar yüksek olacaktır. Kalabalıklığı ölçmek için oda
başına kişi sayısını hesaplamak gerekir. Genel olarak, oda başına 1 veya daha az kişi arzu edilir ve oda başı-
na 1.51 veya daha fazla kişi “kalabalık” konut olarak tanımlanabilir (Bogue, 1969: 372).
Haneler ve hanehalkları ile ilgili önemli bir konu hane kamu hizmetleri (household utilities) ve hane donanı-
mıdır. Modern yaşam için, her bir yaşam ünitesinin su tesisatına, elektriğe ve sifonlu tuvalete sahip olması gere-
kir. Modern olanaklar, Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya’da evlerin büyük bir yüzdesinde bulunduğu hâlde,
Asya, Afrika ve Latin Amerika’da bunun tersi geçerlidir. Geliş-
mekte olan ülkelerde haneler, hane kamu hizmetleri olmadan,
çok sayıda kişinin yüksek yoğunluklu kalabalık oluşturduğu
birkaç odadan oluşur. Kırsal alanların elektriklendirilmesi ve dikkat
birçok ülkede konut kalitesinin iyileştirilmesi için hızlı adımlar Ortalama hanehalkı büyüklüğünü kültür ka-
atılmaktadır, ancak yeterli sayıda konut ekonomik kalkınma- lıpları belirlediği gibi kalkınma düzeyi ve ya-
nın sağlanması gereken ihtiyaçlardan birisidir. ABD’de olduğu şama düzeyi gibi sosyoekonomik faktörler de
gibi, sanayileşmiş ülkelerde dahi yetersiz ve standartların altın- belirlemektedir. Yaşam kalitesi yüksek olan ül-
da çok konut vardır (Bogue, 1969: 372). Bu bağlamda tüm bu kelerde, ortalama hanehalkı büyüklüğü küçük
sorunları gidermeyi ve yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlayan olma eğilimindedir.
Birleşmiş Milletler’in Bin Yıl Hedefleri önemlidir.

Öğrenme Çıktısı

1 Hanehalkı ve aileyi tanımlayabilme, türlerini açıklayabilme


2 Hanehalklarının toplumlar arası benzerlikleri ve farklarını istatistik verilerle açıklayabilme
3 Hanehalkı kompozisyonundaki değişme eğilimlerini açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Aile Çalışmalarına Demog-


Toplumsal yapıyı oluşturan rafik Yaklaşım isimli ders vi-
deosunu izleyiniz, hanehal- Bu bölümdeki bilgileri kul-
birincil düzenlemelerden
kı ve aile statüleri konusuyla lanarak, “İkinci demogra-
olan aile ve hanehalkı sosyal ilişkilendiriniz. fik evrim” gelecekte tüm
bilim araştırmalarında ana-
Kaynak: https://study.com/aca- ülkelerde gerçekleşir mi?
liz birimleri olarak birbirle- demy/lesson/the-demographic- Tartışınız.
rinden nasıl ayırt edilebilir? approach-to-the-study-of-family.
html

161
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

MEDENİ DURUM: EVLİLİĞİN kadınlar medeni statülerini “evli” veya “dul” olarak
KURULMA VE ÇÖZÜLME kaydedebilirler; ayrıca, sayımlarda tespit edilen bo-
SÜREÇLERİ şanmış kişilerin sayısı, mahkeme boşanma kayıtla-
rından ve yeniden evlendirme kayıtlarından daha
Evliliğin kurulma ve çözülme süreçleri, temel az olabilir (Bogue, 1969: 312; Cox, 1976: 24).
sosyo-demografik değişkenlerdendir ve medeni
durum olarak kavramsallaştırılır. Neredeyse tüm Hızla değişen doğurganlık kalıplarına, aile biçi-
kültürlerde gözlenen dört medeni durum farklı mi ve ev idaresindeki değişiklikler eşlik etmektedir.
statüler olarak tanımlanmıştır: Bekâr (hiç evlen- Demografik geçişin getirdiği daha uzun yaşama
memiş olanlar), Evli (evlilik sözleşmesi ile birleşmiş beklentisi ve daha küçük genişlikteki aile biçimleri,
olanlar), Dul (eşi ölmüş olanlar) ve Boşanmış (yasal erkeklerin ve kadınların sosyal ve ekonomik rolleri-
olarak evlilik sözleşmesi son bulmuş olanlar). Bazı ni değiştirmektedir. Bu durum, gelişmiş bölgelerde
ülkeler “ayrı yaşayan evli” statüsünü de tanımıştır belirgin olmakla birlikte gelişmekte olan bölgelerde
ama bu yaygın değildir. Medeni durum statülerin- de başlamıştır. Gözlemlerimize göre, insanlar kü-
den bazıları daha geniş kategoriler altında birleş- çük çocuk ebeveynleri olarak hayatlarını daha az
tirilebilir. Örneğin, demograflar hiç evlenmemiş, harcıyorlar ve evliliğin anlamı da giderek değişiyor.
boşanmış ve dul olanları birleştirmek için “evli ol- Oysa yüksek doğurganlık ve yüksek ölümlülük ko-
mayanlar” terimini kullanırlar. “Evlenmiş olanlar” şullarında, kadınlar, yetişkin yaşamlarının çoğunu
terimi şu anda evli olanları, boşanmış olanları ve doğurarak ve çocuk yetiştirerek geçirmişti. Düşük
dul olanları kapsar. “Önceden evli olanlar” terimi doğurganlık ve düşük ölümlülük koşullarında ise
ise şu anda boşanmış olanları ve eşi ölmüş olanları çocuk doğurma, evliliğin geçici veya isteğe bağlı bir
kapsar. Bir doğum kuşağının yaşam döngüsünde, aşaması hâline gelmektedir. Günümüzde kadın-
medeni durum statüleri geçişlidir, ancak bir kez ev- ların yaşam tarzı seçimleri artmaktadır ve çalışma
lenmiş olanlar bir daha “hiç evlenmemiş” statüsüne rolleri giderek hanenin dışına uzanmaktadır. Ka-
dönemezler. Medeni durum olarak kavramsallaştı- dınların ekonomik bağımsızlıkları arttıkça üreme
rılan bu yasal ve meşruiyeti olan statüler dışında eğilimi azalmaktadır, artık pek çok kadın için ev-
birçok ülkede “anlaşmalı birlik”, “eşcinsel birlikte- lilik gereklilikten çok bir yaşam tarzı seçimi hâline
lik”, “nikâhsız evlilik” veya “birlikte yaşama” gibi gelmiştir. Böylece, geleneksel aile formları birçok
genelin onaylamadığı cinsel birliktelikler de vardır. farklı yaşam modeline geçiş yapmaktadır: Günü-
(Bogue, 1969: 312; Shryock and Siegel, 1976: müzde birçok insan evliliği ileri yaşlara ertelemek-
162; Cox, 1976: 35; Lundquist and Anderton and tedir, bazıları hiç evlenmemeyi tercih etmektedir,
Yaukey, 2015: 281, 289; Thomas, 2018: 82). bazıları boşanıp yeniden evlenmektedir ve bazen
bunu birkaç kez yapmaktadır. Ayrıca, yasal evli ol-
Medeni durum biyolojik, sosyal, ekonomik, mayan eşlerden oluşan aileler ve tek ebeveynli aile-
hukuki ve çoğu durumda dinî yönleri içeren de- ler yaygınlaşmaktadır (Lundquist et al, 2015: 279;
mografik bir özelliktir (Shryock and Siegel, 1976: Teachman and Tedrow and Kim, 2013: 58).
161). Evli veya boşanmış olan statüleri yasal onay
gerektirir. Geleneksel toplumlarda din kurumu, Bu kişisel yaşam tarzı tercihleri d
​​ emografların ve
medeni durum değişikliklerini bir törenle veya bil- sosyologların ilgisini çekmektedir, çünkü haneler
dirimle resmileştirirdi. Modern toplumda ise bu ve içinde yaşayan aileler sosyal birimlerdir. Hane-
yetki pozitif hukuk sistemine geçmiştir. Boşanma, halkı, çocukları yetiştirmek, taşınmak ve birbirleri-
geleneksel toplumların çoğunda statü kaybına yol nin hayatta kalmasına yardımcı olmak için birlikte
açan bir olaydı (Bogue, 1969: 312). hareket eden bir sosyal gruptur. Diğer bir ifadeyle
hanehalkı, doğurganlık, göç ve ölüm süreçlerini et-
Yukarıda dikkat çekilen medeni durum çeşitlili- kin yönetebilmek için toplu olarak hareket etmek-
ği, yerel yaşama desenleri hakkında bilgi gerektirir tedir. Yine hanehalkı, diğer sosyal ve ekonomik
ve bu oldukça zor ve zahmetli bir iştir. Özellikle davranışlarda da ortak hareket sergilemektedir. Ha-
“çocuk gelinler” gibi olaylar meydana geldiğinde, neler eskiden olduğu gibi ekonomik üretim birim-
medeni durum için yanlış veya yalan bildirimler leri olmasalar da hâlâ tüketim birimidirler. Bunun
olasıdır. Bundan başka; evli ama eşinden ayrı yaşa- yanında, son yaşam tarzı değişikliklerinin doğur-
yan kadınlar kendilerini dul olarak tanımlama eği- ganlık seviyeleri üzerinde doğrudan etkileri vardır.
liminde olabilirler; evlilik dışı çocukları olan bekâr Modern haneler genellikle daha az çocuk dünyaya

162
Nüfus ve Toplum

getirmektedirler ve evliliklerin ertelenmesi veya be- rafların ilgisini çekmektedir. Temel olarak iki tür
kar kalma tercihi de daha küçük ailelerin oranını evlilik vardır; ilk kez evlenme ve yeniden evlenme.
artırmaktadır. Birçok demograf bu değişikliklere Evlilikler çoğunlukla dinî veya sivil (seküler) bir tö-
ikinci demografik geçişin parçası olarak atıfta bulu- renle ya da her ikisiyle birden yasallaşıp meşruiyet
nuyor. Bu demografik, sosyolojik değişim süreci ilk kazanmaktadır. Ancak bazı ülkelerde birçok evlilik
geçişten belirgin olarak farklı görünmektedir. İkin- sadece “rızaya” dayalıdır ve sadece yerel gelenekler/
ci geçiş, (1) evrensel ve geleneksel evlilikten, evlilik otoriteler tarafından onaylanır. Rızaya dayalı evli-
dışı çok çeşitli aile yapılarının kabulüne doğru bir likler örneğin, Batı Hint Adaları’nda, Japonya’da,
kayma ile ve (2) öngörülemeyen ancak genellikle Hindistan’da yaygındır. Bu tür evliliklerin demog-
nüfusun kendini yenileme seviyesinin altına düşen raflar ve sosyologlar tarafından ölçülmesi daha
düşük doğurganlık seviyeleri ile ayrılmaktadır. Bu zordur, çünkü genellikle kayıtlı değildirler. (Cox,
eğilimler seküler ve varsıl ülkelerde daha çok göz- 1976: 24-25; Lundquist et al, 2015: 290; Shryock
lenmektedir (Lundquist et al, 2015: 279-280). and Siegel, 1976: 333-334).

Evliliğin Kurulma Süreci


Evlilik, İki yetişkin birey arasındaki top-
Nüfusun sosyokültürel yapısının bir bileşeni lumsal olarak kabul edilen ve onaylanan
olan evlilik, demografi ve sosyoloji incelemelerin- bir cinsel birleşimdir
de, temel bir değişken olarak veriler çemberine
dâhil edilir. Genel olarak, evlilik kavramı aile ve
İki insan evlendiğinde, birbirlerinin akrabası
akrabalık ilişkileri bağlamıyla ele alınır. Aile, “Ak-
olurlar; bununla birlikte, evlilik bağı daha geniş bir
raba bağlantılarıyla doğrudan doğruya bağlanan,
hısımlar dizisini birbirine bağlar; ana-babalar, er-
yetişkin üyelerin çocuklara bakma sorumluluğunu
kek ve kız kardeşler ve başka soy bağı olanlar, evlilik
üstlendiği bir insanlar topluluğu” olarak tanımla-
yoluyla, eşleştiğinde hısım olmuş olurlar. Aile ilişki-
nır (Giddens, 2012: 246). Evlilik ise “Erkek ve ka-
leri daha geniş hısım topluluklarının içerisinde her
dının yasalara uygun olarak birleşmesi”dir (Üner,
zaman tanınır. Neredeyse tüm toplumlarda, bir ha-
1972: 47). Sosyolojik anlamda evlilik, “İki yetişkin
nede çocuklarıyla birlikte yaşayan, iki yetişkinden
birey arasındaki toplumsal olarak kabul edilen ve
oluşan, sosyologların çekirdek aile dediği sosyal
onaylanan bir cinsel birleşim” olarak tanımlanmış-
grubu saptayabiliriz. Geleneksel toplumların ço-
tır (Giddens, 2012: 246-247). Evlilik çoğunlukla
ğunda çekirdek aile daha büyük bir hısımlık ağının
yasal bir sözleşme ile başladığı için hukuk alanında
parçasıydı. Evli bir çiftle çocuklardan başka yakın
tanımlanmak durumundadır. Birleşmiş Milletler
hısımlar aynı hanede ya da birbirleriyle yakın ve
İstatistik Bölümü (UNSD) şu tanımı önermiştir:
sürekli bir ilişki içinde yaşadığında, bir geniş aileden
“Evlilik, karşı cinsten kişilerin yasal birliğidir. Bir-
söz ederiz. Bir geniş aile, büyük ana-babaları, erkek
liğin yasallığı, her ülkenin yasaları tarafından tanı-
kardeşleri ve onların karılarını, kız kardeşleri ve on-
nan resmî, dinî veya diğer yollarla oluşturulabilir”.
ların kocalarını, halaları ve yeğenleri içine alabilir
Evlilik izni/onayı almak için gereklilikler ülkeler
(Giddens, 2012: 246-247).
arasında farklı ise de genellikle asgari yaş, sağlık
durumu gereksinimleri ve belirli derecelerde akra- “Evlilik” ve “boşanma veya eş ölümü nedeniyle
ba evliliği ile ilgili yasaklar vardır. bekârlık” birbirlerine geçiş imkânı veren statüler-
dir. Evlenme ve tekrar evlenmelerle oluşan aileler
Buna karşın, geleneksel toplumlarda akraba ev-
alt nüfusu iki çözülme gücüne tabidir: uyumsuzluk
liliği veya soy bağı olanlar arasındaki evliliğe saygı
nedeniyle boşanma ve eşin ölümü nedeniyle dul
duyulur ve bazen Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Batı
kalma. Bu olayların her biri evli kişilerin statüsünü
Asya’da olduğu gibi birçok toplulukta tercih edilir.
değiştirir (Bogue, 1969: 623).
Aile içi evlilikler, bu bölgelerdeki evliliklerin yakla-
şık %20-50’sini oluşturmaktadır ve en yaygın olanı Batı toplumlarının çoğunda evlilik ve dolayı-
ilk kuzenler arasında evliliktir. Akraba evliliği, dün- sıyla aile, tek eşlilikle ilişkilendirilir. Bir erkeğin ya
yadaki kültürel evlilik modellerinin değişkenliğini da bir kadının aynı zamanda birden fazla eşle evli
daha fazla göstermektedir ve ölüm ve doğurganlık olması yasa dışıdır. Bununla birlikte, çok eşlilik ta-
üzerindeki olası biyolojik etkiler nedeniyle demog- rihsel ve toplumsal bir gerçektir. Çok eşliliğin iki
tipi vardır: Bir erkeğin aynı zamanda birden fazla

163
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

kadınla evli olabildiği çok karılılık (polygyny) ve erkekler ve kadınlar başlıca mülkü ailenin ellerin-
daha ender olarak, bir kadının aynı zamanda iki de tutmak ya da aile çiftliğinde çalışacak çocuklar
ya da daha çok kocasının olabildiği çok kocalılık yetiştirmek amacıyla evleniyordu”. Eski toplum-
(polyandry). Çok eşlilik daha çok geleneksel top- larda “aşk, en iyi olasılıkla bir zayıflık ve en kötü
lumlarda ve eski kuşaklar arasında görülür. Örne- olasılıkla bir tür hastalık sayılıyordu” (Giddens,
ğin, Burkina Faso ve Kamerun’da 50 yaş üzeri evli 2012: 244-245). Günümüzde çağdaş toplumlarda
kadınların neredeyse yarısı çok eşli birliklerdendir. “çıkma/görüşme” ya da “flört” (dating) eş seçme
Çok eşlilik modern toplumda ve kentsel alanlarda sürecinin önemli bir kesitidir. Günümüzde evle-
çok az görülür. “Bazı ülkelerde, İslam hukuku erke- necek bireyler, ebeveynlerinin veya diğer aile bü-
ğin birden fazla kadına sahip olmasına izin verebi- yüklerinin kendileri için uygun gördükleri bir eş
lirken, aynı ülkede yürürlükte olan pozitif medeni ile (Türkiye’de “görücü usulü” denilen) “ayarlanmış
yasalar uyarınca tek eşlilik öngörülebilir”. Batı’da evlilik” (arranged marriage) uygulamasını çoğu kez
kimi yerel topluluklarda da çok eşlilik uygulama- reddetmektedirler. Ayarlanmış bir evlilikte, eş se-
sı sürdürülmektedir. Örneğin, bugün ABD’de ço- çimi için önemli ölçütler, olası eşin sağlığını, ha-
ğunluğu Utah’ta yaşayan 30.000 kadar köktenci nehalkına ne kadar iyi katkıda bulunabileceğini ve
Mormon’un çok eşliliği uyguladığı bilinmektedir evlilik gerçekleşirse ailenin ekonomik faydalarını
(Giddens, 2012: 247-248; Lundquist et al, 2015: içerir. Buna karşın bireyler kendi eşlerini seçtikle-
289; Shryock and Siegel, 1976: 334). rinde, çekicilik, sevgi/aşk ve uyumluluk gibi ölçüt-
Evlilik kurumu dünyanın farklı bölgelerinde ler karar vermede daha etkili olur (McCubbin and
kültürel farklar gösterir, buna rağmen bazı işlevleri Dahl, 1985: 131-132).
evrenseldir. Evlenme yoluyla oluşan aile kurumu
en başta cinsel yaşamı sağlıklı ve meşru yoldan
düzenleme işlevini yerine getirir. Buna bağlı ola- dikkat
rak üreme ve soy çizgisini belirleme ikinci önem- Genel olarak, “eş seçme süreci”ni, benlik say-
li işlevdir. Üçüncü olarak çocuğa yasal ebeveynlik gısı ve uyumluluk gibi “bireysel faktörler” ile
sağlama ve çocuğun sosyalleşmesine katkı önemli mekânsal yakınlık ve yaşam biçimi gibi “sos-
işlevdir. Diğerleri ise şöyle sıralanır: Cinsiyet rol- yokültürel faktörler” birlikte belirlemektedir.
lerini ve iş bölümlerini belirleme; aile üyelerinin
statü kazanımlarına temel oluşturma; görece eko-
nomik üretim ve tüketim etkinliklerini düzenleme Genel olarak “eş seçme süreci”ni, “bireysel fak-
ve yaşam koşullarının yükseltilmesini destekleme; törler” ile “sosyokültürel faktörler” birlikte belirle-
aile üyelerine güven, korunma ve dayanışma duy- mektedir. Bunları özet olarak şöyle açıklayabiliriz:
gusu hissettirme ve bu temelden aidiyet (kimlik) Eş seçme sürecinin bireysel faktörleri: İnsan-
oluşturma; aile üyelerine sevgi ağı içerisinde duy- lar evlenecekleri eşleri hakkında kendi kararlarını
gusal destek sağlama; aile üyelerini diğer akrabalık verdiklerinde, “aşk” seçimlerini belirlemede en
gruplarına bağlama; aile üyelerinin yasal hak ve çı- önemli faktör olabilir. Bununla birlikte, “benlik
karlarını koruma (Aksan, 2019: 149). saygısı” sağlıklı bir aşk ilişkisi için gereklidir. Tera-
Evlilik davranışı, günümüzde daha çok birey- pist Virginia Satir’e (1967) göre, kendimiz hakkın-
sel bir tercih ise de tarihsel olarak sosyal kontrol da hissetme biçimimiz, eş seçimimizle yakından il-
mekanizmalarına tabi olmuştur. Modern toplumda gilidir. Kendimize karşı nasıl hissediyorsak bu bize
ailenin kurulmasına yol açan yaygın etken aşktır. karşı davrananları seçmemizi etkileyebilmektedir;
Aşk, “iki bireyin karşılıklı hissettikleri duygusal ve örneğin, kendimizi değersiz hissediyorsak, bize
fiziksel bir bağlılık” olarak tanımlanır. Günümüzde kötü davranan birini seçme olasılığı artacaktır. Ev-
mahrem bir ilişki ve duygusal bir iletişim kurmuş lenecek çiftin özelliklerinin “uyumlu” olması eş se-
olan iki insanın evlenerek ya da bir arada yaşayarak çimini etkileyen diğer önemli bir faktördür. Robert
aile olması normaldir, ama geleneksel toplumlarda ve Margaret Blood (1978) üç tür uyumluluk tanım-
ve kimi etnik, dini kökenli kültür gruplarında bu lamıştır; mizaç uyumluluğu, ihtiyaçların uyumlulu-
durum olağan sayılmaz(dı). Örneğin, “Orta Çağ ğu ve değerlerin uyumluluğu. Genel olarak, eşlerden
Avrupa’sında neredeyse hiç kimse aşk için evlenmi- biri aktif, gergin ve heyecanlı olabilir, diğeri sakin
yordu… O günlerde ve sonraki yüzyıllar boyunca, ve soğukkanlı olabilir. Bu tür mizaç farklılıkları her

164
Nüfus ve Toplum

zaman sorun çıkarmaz ama çatışmaya da yol açabi- ların verileri bu önermeyi doğrulamaktadır. Ör-
lir. Çiftin ihtiyaçlarının uyumluluğu özellikle avan- neğin, “1950’lerde Ohio’nun Columbus kentinde
tajlıdır çünkü böylece her bir eşin ihtiyaçları aynı yapılan bir araştırmada, evlenmek için başvuran
anda karşılanabilir. Kişiler eşleri tarafından tatmin 431 çiftle görüşülmüştür. Çiftlerden %54’ünün ilk
edilemeyen ve “paralel ihtiyaçlar” olarak bilinen çıkmaya başladıklarında birbirine 16 veya daha az
başka türden ihtiyaçları da hissedebilirler. Bunlar sokak mesafede, %37’sinin de 5 veya daha az so-
arasında başarı ve bağlanma (gruba girmek, diğer kak mesafede oturduğu tespit edilmiştir. Çiftlerin
insanlara yakın olmak) ihtiyacı önemlidir. Böylece ikamet adreslerinin arası açıldıkça evlilik sayısının
bireyin hissettiği ihtiyaçların çeşitliliği eş seçimini da düştüğü tespit edilmiştir” (Clarke, 1952: 17-22;
büyük ölçüde karmaşıklaştırmaktadır. Ancak, ben- aktaran, Pines: 2010: 39-40). Günümüzde iletişim
zer değer yönelimlerini ve inançlarını paylaşmak araçları ve sosyal medya üzerinden tanışmaların gi-
ilişkileri çok daha zevkli hâle getirir. Burgess ve derek arttığı ve böylece mesafenin göreli öneminin
Wallin’e (1943) göre, başka bir kişinin değerlerimi- azaldığı doğru ise de ilişkiler ilk buluşmadan sonra
zi paylaştığı algısı, onu gözümüzde daha cazip hâle ya sürdürülmekte ya da sönmektedir. Bu sosyokül-
getirir (McCubbin and Dahl, 1985: 133). türel faktörlere dikkat çeken kimi sosyal bilimciler
Eş seçme sürecinin sosyokültürel faktörleri: (ör. Burr, 1976), Homogamy’nin evlilik başarısı
Eş seçimindeki tercihlerimiz uygun adayların oluş- için yararlı olabileceğini önermişlerdir (McCubbin
turduğu görece küçük bir alan ile sınırlıdır. Geç- and Dahl, 1985: 133).
mişte iki kültürel gelenek ya da töre eş seçiminde
etkiliydi: Evlenecek kişi ya kendi dini veya sosyal
“Evlenme yaşı” ile “Cinsel rüşt yaşı” farklı
sınıfı gibi belirli bir grubun içinden evlenmeye zor-
kavramlardır. Evlenme yaşı, ülkede me-
lanırdı (endogamy) ya da yakın ailesi gibi belirli bir
deni kanunun belirlediği evlenmeye izin
grubun dışından evlenmeye zorlanırdı (exogamy).
veren asgari yaştır. Cinsel rüşt yaşı ise,
Günümüzde bu geleneklerin önemi görece azal-
“bir kişinin yasal olarak cinsel eylemleri-
mışsa da gerçekte kişiler, yaş, eğitim düzeyi, sosyal
nin bilincinde sayıldığı ve bu eylemlere
sınıf, etnik köken ve din olarak kendine benzeyen-
rıza gösterebildiğinin yasal olarak kabul
lerle tanışmaya, onlara ilgi duymaya ve evlenmeye
edildiği en küçük yaş” olarak tanımlan-
meyillidirler. Bu eğilime “benzerler arasında evli-
mıştır. Cinsel rüşt yaşının altındaki cinsel
lik” anlamında homogamy denilmektedir. Gündelik
olaylar hukuki olarak tecavüz veya cinsel
yaşantıda bilinçli veya bilinçsiz olarak, önemli sos-
istismar olarak kabul edilmektedir.
yal, ekonomik ve kültürel özellikleri bizimle ortak
olanlara yakınlaşırız. Bunun nedeni görece, okulda,
işte, dernekte, sosyal işlevlerde… bize benzer insan- Evlenme yaşı evliliğin genel özelliklerinden
larla tanışıklığımızdır. Sosyologlar buna “yakınlık” birisidir. Demografide medeni durum hakkında
veya “yakınlaşma” diyorlar. Sonuçta yakınlaşma ve bilgiler genellikle ülkedeki evlenmeye izin veren re-
düzenli ilişki evlenme eğilimini artırabilmektedir. şit olma yaş sınırına göre sunulmaktadır. Birleşmiş
Eş seçimi konusunda ailenin etkileri de devam et- Milletler medeni durum çizelgelerinde 15 yaşın al-
mektedir. Seçilecek eşin nitelikleri (fiziki görünü- tındakiler ile 15 yaşın üstündekiler ayrımı yapılma-
mü, eğitim düzeyi, mesleği vd.) konusunda aile sını tavsiye etmiştir; ancak ülkelere göre evlenme
üyeleri tavsiyelerde bulunurlar. Bu bilindik durum- yaşı değişebilmektedir (Shryock ve Siegel, 1976:
dur. Pek dikkat çekmez ama ailenin yaşamak için 161). Türkiye’nin de dâhil olduğu dünyadaki pek
seçtiği yer eş seçimini etkiler. Bir ailenin yaşadığı çok ülkede yasal evlenme yaşı 18’dir. Buna karşın,
semt genellikle sosyal sınıf geçmişlerinin önemli bir 50’den fazla ülke, ebeveyn izniyle birlikte 18 yaş ya
göstergesidir ve bu semtteki “mekânsal yakınlıklar” da altında evliliğe izin vermiştir. Türkiye’de 17 yaşta
tanışmanın önemli bir faktörüdür (McCubbin and ebeveyn izniyle evliliğe izin verilmektedir. Yasal ev-
Dahl, 1985: 133-134). Yan komşunun kızı ya da lenme yaşının 18 yaşın altında olduğu ülkelere İran
oğluyla yapılan evlilikler ya da lise sevgilileri arasın- (13 yaş), İspanya, Kanada, Vietnam ve ABD’nin
daki evlilikler düşünüldüğünde, “kişilerin arasın- bazı eyaletleri (16 yaş) örnek olarak verilebilir. Yasal
daki fiziksel mesafe kısaldıkça, evlenme olasılığının evlenme yaşının 18 yaşın üstünde olduğu ülkelere
artığı” söylenebilir. Bu konuda yapılmış araştırma- Japonya (20 yaş), Çin ve ABD’nin bazı eyaletleri

165
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

(21 yaş) örnek olarak verilebilir. Ayrıca, yasal evlen- yaşı ile cinsel rüşt yaşı arasındaki fark dikkat çekici-
me yaşında cinsiyet ayrımı yapan ülkeler de vardır; dir. Bu fark; örneğin, Japonya’da 20 yaş ve 13 yaş,
örneğin, Çin’de erkeklerde 22 yaş, kadınlarda 20 Almanya’da 18 yaş ve 14 yaş, Fransa’da 18 yaş ve
yaş; Lüksemburg’da erkeklerde 18 yaş – kadınlar- 15 yaş olarak belirlenmiştir (TAÇESE, 2019: 12).
da 16 yaş yasal evlenme yaşıdır. Sıra dışı örnekler Doğurganlık çalışmalarında ilk evlenme yaşı,
olarak Küba’da erkekler 16 – kadınlar 14 yaşında; kadınların medeni tarihi hakkında muhtemelen en
İran’da erkekler 13 – kadınlar 16 yaşında evlene- yararlı bilgidir. Çocukların ilk evlilik tarihine göre
bilmektedir (TAÇESE, 2019: 10-13). Tarihsel ola- doğum aralıkları hakkındaki veriler de doğurganlı-
rak sosyal yaşantıda yetişkinlerin genellikle erken ğın incelenmesinde oldukça yararlıdır. Erkeklerin
yaşlarda (evlilik çağı) evlenmeleri normal karşılan- evlilik tarihleriyle ilgili bilgiler ise sosyal ve eko-
mıştır. Ve aslında, sosyal sistem ne olursa olsun, ilk nomik özellikleri ile ilişkili olduğundan, evliliğin
evlilikler (özellikle kadınlar) esas olarak dar bir yaş sürekliliğindeki faktörleri incelemek için çok yarar-
aralığında gerçekleşmektedir (Cox, 1976: 72). Bu lıdır (Shryock and Siegel, 1976: 162).
konuda önemli olan, coğrafi, kültürel, ekonomik Evlenme yaşı, nüfus politikalarının da önemli
vd. pek çok etkenin evlenme yaşını birlikte belirle- konusudur, çünkü evlilik oranları ve dolayısıyla
diğinin farkında olarak ama bireyin (özellikle kadı- doğurganlık yaşa göre değişmektedir. Genel ola-
nın) varlığına, kişiliğine saygı duyarak asgari yasal rak, antinatalist nüfus politikalarında geç evlenme
evlilik yaşını belirleyebilmektir. uygun görüldüğü halde, pronatalist nüfus politi-
Asgari yasal evlilik yaşından farklı olarak dün- kalarında erken evlenme teşvik edilmektedir. Örne-
yada birçok ülke medeni kanunlarında cinsel rüşt ğin, nüfus artışından muzdarip olan Çin hükümeti
yaşı tanımlamıştır. Cinsel onay verme için bazı ül- 1970’li yıllarda geç evlenmeleri bir doğum kontrol
kelerde evlilik şartı aranmamaktadır. “Cinsel rüşt/ yöntemi olarak görmüştür (Cox, 1976: 73).
rıza yaşı: Bir kişinin yasal olarak cinsel eylemleri-
nin bilincinde sayıldığı ve bu eylemlere rıza gös-
terebildiğinin yasal olarak kabul edildiği en küçük Evliliğin Alternatifleri; Birlikte Yaşama
yaş” olarak tanımlanmaktadır. Ve cinsel rüşt ya- ve Apartnerlik
şının altındaki cinsel olaylar hukuki olarak teca- Postmodern toplumda evlilik kurumunun dört
vüz veya cinsel istismar olarak tanımlanmaktadır. alternatifi belirginleşmiştir: 1) Birlikte yaşama, 2)
Türkiye’de cinsel rüşt yaşı kanunen tanımlanma- Apartnerlik, 3) Eşcinsel birliktelikler ve 4) Bekâr
mıştır. “Hâlihazırda ülkemizde evlilik öncesi cin- kalma. Bu dört görece yeni ilişki biçiminin ülke-
sel ilişki diğer Müslüman ülkelerde olduğu gibi lerden düzenli veri akışı sağlanamadığı için bilgiler
kanunen yasak olmamasına rağmen, yasal merci- sınırlıdır. Türkiye’de literatür henüz oluşmamıştır.
lere bildirildiğinde 18 yaş altı tüm cinsel ilişkiler Aşağıda evliliğin alternatiflerinden birlikte yaşama
(düğün yaparak ve severek evlenenler dâhil) kadı- ve apartnerlik hakkında genel bilgiler sunulmuştur.
nın ve ailesinin rızası olup olmadığına bakılmak- Birlikte yaşama (cohabitation) yani bir çiftin evli
sızın çocuk istismarı olarak değerlendirilmekte ve olmadan cinsel ilişki içinde birlikte yaşaması çoğu
ağır cezalar verilmektedir” (TAÇESE, 2019: 12). Batı toplumlarında yaygınlaşmakta ve meşruiyet
Farklı özgürlük hareketleri cinsel serbestiyi, biyolo- kazanmaktadır. Örneğin Avustralya, Kanada ve
jik ve sosyokültürel bağlamlarından soyutlayarak, Yeni Zelanda’da birlikte yaşayan çiftlere başvurma-
üçüncü kuşak insan haklarından sayma eğiliminde ları hâlinde yasal izin verilmektedir. Bu yeni ilişki
olsa da evlenme yaşı öncesi cinsel ilişki, adolesan biçiminin temel özelliği “adanmış uzun süreli bir-
gebelikler, istenmeyen gebelikler, istemli kürtaj ve liktelik” olmasıdır. Birlikte yaşama çocuksuz veya
cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar gibi ciddi sosyal çocuklu formlarda olabilmektedir. Çoğu Batı ülke-
problemlere yol açmaktadır. sinde, evlilikten vazgeçiren aynı faktörler birlikte
Farklı ülkelerin hukuk sistemlerinde; cinsel rüşt yaşamayı teşvik etmiştir. Aynı zamanda, cinsel dev-
yaşı, evlenme yaşı, cezai ehliyet yaşı ve seçme yaşı rim, evlilik dışında “birlikte yaşama” için kullanılan
birbirinden farklı olabilmektedir. Farklı alanlara damgalamayı kaldırmıştır. Ve kadınların eğitime ve
ait bireysel haklar için belirlenen bu yaş sınırları- mesleklere daha fazla erişimi, evlenme güdüsünü
nın cezai ehliyet yaşı ile aynı veya yakın olmasının azaltmıştır. Birlikte yaşamadaki artış, bireylerin ya-
uygun olacağı söylenebilir. Türkiye’de cinsel rüşt sal evlilikten daha esnek ve daha az bağlayıcı olan
yaşı, evlenme yaşı ve seçme yaşı 18 olduğu hâlde samimi ilişkiler istediklerini göstermektedir. Her
askerlik yaşı 21’dir. Pek çok ülkede cezai ehliyet yaştan insan için, birlikte yaşama, daha az süreklilik

166
Nüfus ve Toplum

beklentisi ve daha az yasal yükümlülük ile evliliğin finansal bağımsızlığı olan kadınlar için bir ihtiyaç
olağan faydalarının çoğunu sunmaktadır. Yakın za- hâline geldiğine inanan (ve Apartner isimli eşleştir-
manlara kadar birlikte yaşama pek çok toplumda me sitesinin kurucusu) Annie Cox’a ait. Söylendi-
“ayıp” veya “ahlaksızlık” olarak karşılanıyordu, an- ğine göre, LAT ilişkinin ya da apartnerliğin 50’den
cak günümüzde özellikle yeni kuşakların tutumu fazla çeşidi var (Smith, 2019 August). Apartnerlik,
değişmektedir. İngiltere’de yapılan bir araştırmada daha çok gelişmiş ülkelerin megapolislerinde görül-
(HMSO, 2004), “Bir çiftin evlenmeye niyeti ol- mektedir. Türkiye’de de yaşanmaya başlamıştır (Em-
maksızın birlikte yaşaması uygundur.” önermesi- lak sektöründeki apart daire ipucu vermektedir). Bu
ni 18-24 yaş grubu gençlerin %88’i onaylamıştır, ilişkide çiftler, iki ayrı evden birinde bir süre birlikte
buna karşın 65 yaş ve üzeri yaşlıların sadece %40’ı olduktan sonra, kendi evlerine dönmektedirler. Yani
onaylamıştır (Giddens, 2012: 275; Jones, and Tep- aynı çatı altında sürekli birlikte yaşamamaktadırlar.
perman and Wilson, 1995: 70-72). “Bunlar da mutlu evli çiftlerdir, birbirlerine bağlıdır-
Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya’nın ço- lar. Fakat eşler, bağımsızlıklarına düşkün oldukları
ğunda birlikte yaşama artmış ve evlilik oranları için bu yolu tercih etmişlerdir.” Böylece apartnerler,
düşmüştür. OECD (en yakın) 2011 yılına ait “Özel hem aralarındaki özel yakınlığı ve güvenliği hem de
hanehalklarındaki kişilerin eş durumuna göre da- yalnızlığı ve bağımsızlığı bir arada yaşamaktadırlar.
ğılımı” istatistiğini yayınlamıştır. Bu istatistik 28 Apartnerlerin bir özelliği de kendilerine ait olan me-
OECD ülkesinin ortalama verilerinden oluşmak- kanlarını bir başkası ile bölüşmek istememeleridir.
tadır. Bu verilere göre, OECD ülkeleri genelinde, Farklı bir açıdan apartnerlik, klasik evliliğe doğru ilk
özel hanelerdeki 20 yaş ve üzeri bireylerin ortala- adım olarak görülebilir. Birbirini deneyerek birlikte
ma %60’ı (evli olsun veya olmasın) eşiyle birlik- yaşayabileceklerine kanaat getiren çiftler, apartner-
te, ortalama %40’ı eşi olmadan yaşamaktadır. Eşi liği bırakıp klasik evliliğe geçiş yapabilmektedirler.
olanların ortalama %10’unu “evli olmadan birlikte Fakat aksine, gelişmiş ülkelerin megapolislerinde
yaşayanlar” oluşturmaktadır. Birlikte yaşama oranı apartnerlik sürekli bir yaşama biçimi olarak giderek
yüksek olan ülkeler; İsveç (%20), Estonya (%17), artmaktadır. “Özellikle yazarlar, sanatçılar, yaratıcı
Yeni Zelanda (%16) Fransa ve Norveç (%15), işlerde çalışanlar arasında bu tür birliktelik daha sık
Danimarka ve Hollanda (%14), Birleşik Krallık görülmektedir. Burada, iki ayrı evin masrafı, ortak
ve İzlanda (%12) olarak sıralanmaktadır. Birlikte bir evin masrafından daha fazladır, fakat apartnerler
yaşama oranı Güney ve Doğu Avrupa ülkelerinde bunu sorun etmezler, onlar için önemli olan, psiko-
düşüktür; örneğin, Polonya ve Yunanistan’da %2, lojik rahatlıktır” (Tezcan, 2000: 171-172).
Slovakya’da %4’tür. Neredeyse tüm OECD ülke- Giddens’ın Britanya özelindeki gözlemine göre,
lerinde, birlikte yaşama olayı genç yetişkinler (20- birlikte yaşama ve apartnerlik giderek yaygınlaşsa
34 yaş) arasında genel yetişkin nüfusa (20 ve üzeri da araştırmalar evliliğin daha istikrarlı olduğunu
yaş) göre daha yaygındır. OECD genelinde, 20-34 öne sürmektedir. Birlikte yaşayan evli olmayan çift-
yaş arası bireylerin ortalama %17’si evli olmadan lerin ayrılması, evli olanlarınkinden üç ya da dört
birlikte yaşamaktadır. (OECD, 2016 November). kat daha olasıdır (Giddens, 2012: 275).
Mahmut Tezcan (2000: 171-172), evliliğin alter-
natiflerinden birisi olarak postmodern bir ilişki türü
dediği “apartnerlik” terimini önermiştir. Apartnerlik
“birlikte yaşama”ya benzeyen ama ondan ayrı tanım- dikkat
lanabilecek yeni bir çift ilişki biçimidir. Apartnerlik, Artma eğilimi gösteren birlikte yaşama”nın
Batı literatüründeki “birlikte ayrı yaşama” (Living bireysel ve sosyokültürel nedenleri vardır. Bir-
Apart Together - LAT) teriminin karşılığıdır. Apart- likte yaşayanlar, birlikteliklerini yasal evlilik-
nerlerin cinselliği içeren samimi ilişkileri vardır, an- ten daha esnek, daha az bağlayıcı ve daha az
cak ayrı adreslerde yaşarlar. “Birlikte ayrı yaşamak: sürekli görmektedirler ve bu ilişkinin evliliğin
uzun vadeli, kararlı, tek eşli, samimi bir ilişki payla- olağan faydalarının çoğunu sunduğuna inan-
şan ancak birlikte yaşamayan çiftler için kullanılan maktadırlar. Araştırmacılar, Batı’nın cinsel
bir terimdir. LAT çiftleri bağımsızlık ve bağımlılık devriminin ve kadınların eğitime ve meslek-
ile kişisel alan ve beraberlik arasında bir denge arar- lere daha fazla erişimi koşullarının özellikle Y
lar. Ortaklar birlikte severler ama ayrı yaşarlar.” Bu kuşağı arasında birlikte yaşamayı yaygınlaştır-
tanım birlikte ayrı yaşamanın özellikle Y Kuşağın- dığını söylemektedirler.
dan olanlar (1980-2000 doğumlular) ve eğitimli ve

167
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Tablo 5.2 Avrupa Bölgesinde Evlilik Dışı Canlı Doğumların Oranı - 1960-2018, (%)
Ülke/Zaman 1960 1970 1980 1990 2000 2010 2018
İzlanda 25,3 29,9 39,7 55,2 65,2 64,3 70,5
Fransa 6,1 6,8 11,4 30,1 43,6 55,0 60,4
Bulgaristan 8,0 8,5 10,9 12,4 38,4 54,1 58,5
Slovenya 9,1 8,5 13,1 24,5 37,1 55,7 57,7
Norveç 3,7 6,9 14,5 38,6 49,6 54,8 56,4
Portekiz 9,5 7,3 9,2 14,7 22,2 41,3 55,9
İsveç 11,3 18,6 39,7 47,0 55,3 54,2 54,5
Danimarka 7,8 11,0 33,2 46,4 44,6 47,3 54,2
Estonya       27,2 54,5 59,1 54,1
Hollanda 1,4 2,1 4,1 11,4 24,9 44,3 51,9
Belçika 2,1 2,8 4,1 11,6 28,0 45,7 49,0
Çekya 4,9 5,4 5,6 8,6 21,8 40,3 48,5
Birleşik Krallık 5,2 8,0 11,5 27,9 39,5 46,9 48,2
İspanya 2,3 1,4 3,9 9,6 17,7 35,5 47,3
Finlandiya 4,0 5,8 13,1 25,2 39,2 41,1 44,6
Macaristan 5,5 5,4 7,1 13,1 29,0 40,8 43,9
Andorra             43,5
AB-28         27,2 38,1  43,0
Avusturya 13,0 12,8 17,8 23,6 31,3 40,1 41,3
Kosova           40,3 40,5
Slovakya 4,7 6,2 5,7 7,6 18,3 33,0 40,0
Letonya 11,9 11,4 12,5 16,9 40,4 44,4 39,5
Lüksemburg 3,2 4,0 6,0 12,8 21,9 34,0 39,5
NAFTA 4,4 5,6 9,8 20,9 28,5 35,3 38,4
İrlanda 1,6 2,7 5,9 14,6 31,5 33,8 37,9
İtalya 2,4 2,2 4,3 6,5 9,2 21,8 34,0
Gürcistan           36,6 34,0
Almanya 7,6 7,2 11,9 15,3 23,4 33,3 33,9
Ermenistan             32,5
Malta 0,7 1,5 1,1 1,8 10,6 25,3 31,8
Romanya         25,5 27,7 30,9
Sırbistan         20,7 24,0 26,8
Litvanya   3,7 6,3 7,0 22,6 25,7 26,4
Polonya   5,0 4,8 6,2 12,1 20,6 26,4
İsviçre 3,8 3,8 4,7 6,1 10,7 18,6 25,7
Rusya           24,9 24,9
Lihtenştayn 3,7 4,5 5,3 6,9 15,7 21,3 21,7
Moldova           22,4 21,5
Hırvatistan 7,4 5,4 5,1 7,0 9,0 13,3 20,7
Ukrayna           21,9 20,5
Kıbrıs   0,2 0,6 0,7 2,3 15,2 20,3
Azerbaycan           15,3 14,9
Belarus           19,6 13,0
Kuzey Makedonya 5,1 6,2 6,1 7,1 9,8 12,2 12,1
Yunanistan 1,2 1,1 1,5 2,2 4,0 7,3 11,1
Bosna Hersek           10,8 10,8
Türkiye           2,6 2,9
Not: Evlilik dışı doğumlar konusunda istatistik veri eksikliği vardır. Tabloda 2018 yılına ait veri bulunmadığı durumda
en yakın yılın verisi kullanılmıştır: 2016 yılı verisi ile temsil edilen ülkeler: Avrupa Birliği (AB), Belçika, Bosna, Malta,
Moldova ve Rusya. 2017 yılı verisi ile temsil edilen ülkeler: Birleşik Krallık, Kıbrıs, Kosova
Kaynak: Eurostat, 2020 February

168
Nüfus ve Toplum

Evlilik Dışı Doğumlar


Evlilik dışı ilişkilerden, birlikte yaşayan çiftlerden ve yalnız ebeveynlerden meydana gelen doğum-
lar, değişen aile kalıplarının sinyalini vermektedir. Tablo 5.2’den takip edileceği üzere 2018 yılında
Avrupa Birliği’nde (AB) tüm canlı doğumların %43’ü “evlilik dışı doğum” olarak kayda geçmiştir.
AB’de evlilik dışı doğumlarda son 15 yılda %15 artış olmuştur. AB ülkelerinde 2016’da yaklaşık 5
milyon bebek dünyaya gelmiştir, bunun yaklaşık 2.1 milyonu evlilik dışı doğmuştur. AB kurucu üyesi
olan 28 ülkeden 8’inde bebeklerin çoğunluğu evlilik dışı dünyaya gelmiştir. AB, NAFTA ve AB’ye
aday ülkeler bir arada karşılaştırıldığında; evlilik dışı doğumların en çok olduğu üç ülke İzlanda
(%71), Fransa (%60) ve Bulgaristan’dır (%59), evlilik dışı doğumların en az olan üç ülke ise Türkiye
(%3), Bosna-Hersek (%11) ve Yunanistan’dır (%11). Avrupa’nın kuzeyinde yer alan ülkelerde evlilik
dışı doğum oranları uzunca bir süredir yüksek seyretmektedir. Ancak son yıllarda evlilik dışı doğan
bebek oranının en çok arttığı yerler Akdeniz ülkeleridir. Örneğin, 2000-2016 yılları için evlilik dışı
doğumlar Malta’da %11’den %32’ye, İtalya’da %10’dan %28’e, İspanya’da %18’den %46’ya yüksel-
miştir. Aynı dönemde kuzeydeki İskandinav ülkelerinde evlilik dışı doğan bebek oranları yine yüksek
düzeyde seyretmiş ama artmamıştır (Eurostat, 2020 February).
Lundquist vd.’nin (2015: 295) değerlendirmesine göre, Tüm Avrupa’da evlilik dışı doğurganlık
eğilimlerinin İzlanda düzeyine (%71) çıkıp çıkmayacağı tartışılmaktadır. Bölgesel farklar genel olarak
kültürler ve kamu politikalarındaki farklılıklar ile açıklanmaktadır. Kültürel olarak, örgütlü dinin
rolü Güney Avrupa’da diğer birçok Avrupa ülkesinden daha güçlüdür ve cinsiyet rolleri buralarda
daha muhafazakâr olmaya devam etmektedir. Genç Güney Avrupalılar çoğunlukla evlenmeden önce
kendi başlarına hareket etmek yerine ebeveynleriyle birlikte aynı evde yaşamaktadırlar. Kamu politi-
kaları bakımından, birçok Kuzey ve Batı Avrupa hükümeti; çocuk bakımı, çocuk başına ödenekler ve
tüm medeni durumların ebeveynlerinin istihdamı ve ebeveynliği dengelemesini sağlayan yarı zamanlı
çalışma politikaları gibi geniş kapsamlı aile yardımları sağlamaktadır. Güney Avrupa’da ise devletin
sağladığı aile yardımları ve aile dostu politikalar daha sınırlı kalmaktadır. Buradaki ironi ise Güney
Avrupa’daki geleneksel aile kültürleri, Avrupa’daki en düşük genel doğurganlık seviyeleri arasında yer
almaktadır.
Türkiye’de Medeni Kanun (Madde 337) evlilik dışında doğan çocuğun velayetini düzenlemiştir. Buna
göre; evlilik dışında doğan çocuklar annesinin bekârlık hanesine annesinin bekârlık soyadıyla annenin
bildireceği baba adıyla yazılmaktadır. Bu çocuklar, babalık hükmü kararı alınması hâlinde, baba hanesine
baba soyadıyla taşınmakta anne haneleri ile soybağı kurulmaktadır. ​

Evlilik Demografisi
Evlilik oranları ve evlenme sıklığı doğurganlık üzerindeki etkisi nedeniyle demografide önemlidir.
Nüfus sayımlarında evlilik durumu saptanmaktadır; belli bir yaştaki evli, dul ve boşanmışların toplamı
“Evlenmiş nüfus” olarak bekâr nüfustan ayrılmaktadır. Periyodik sayımlarda, ilgili yaşların durumu kar-
şılaştırılarak, bekâr nüfusun yaşlara göre azalışı incelenmektedir. Bu yaşlarda ölümlerin etkisi de dışarıda
bırakılarak, yaşlara göre evlenmişler oranı hesaplanmaktadır (Üner, 1972: 49).

169
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Evlenme sıklığı yerel geleneklere, mesleğe, sosyal daha zordur. Sayımlar arası dönemler için payda,
sınıfa yani genel olarak, sosyokültürel yapıya bağlı- toplam nüfustan sadece biraz daha az hassasiyetle
dır. Evlilik sayısı, toplumdaki erkek ve kadın sayısın- tahmin edilebilir. ÖEO, her cinsiyet için ayrı ayrı
daki değişikliklerden ve özellikle evlenmemiş olanla- hesaplanmalıdır, aksi takdirde paydaki her olay iki
rın göreli sayısından önemli ölçüde etkilenmektedir. kişiyi temsil ettiği için payda 2’ye bölünmelidir.
Evlilikler, ekonomik ve siyasi kriz gibi kötü dönem- Yaşa özgü evlilik oranları da her cinsiyet için ayrı
lerde daha az gerçekleşmekte ve elverişli koşullarda ayrı hesaplanmalıdır, çünkü her yaştaki erkek ve
ortalama frekans seviyesinin üzerine çıkma eğilimi kadın sayısı neredeyse hiç eşit değildir ve iki cinsi-
göstermektedir. Ayrıca evlenme zamanı olarak tatil yetin evlilikte farklı yaş modelleri vardır.
dönemleri ve dinî bayramlar tercih edildiği için, ev- Özel evlenme oranının iki alt tipi vardır:
lenme sıklığı yıl içinde bazı mevsimsel değişiklikler
1. İlk Evlilik Oranı (First-Marriage Rate): İlk
sergilemektedir (Cox, 1976: 73).
kez evlenenlerin “hiç evlenmemiş” bekâr
Evlenme sıklığı çeşitli kesinlik seviyelerinde nüfusa oranıdır. (İlk evlilik oranı = Bir yıl
ifade edilebilmektedir. Sık kullanılan kavramların içinde (kadın ve erkek) ilk evlilik sayısı / Yıl
tanımları aşağıda verilmiştir (Bogue, 1969: 624; ortası 18 yaş ve üstü bekâr (hiç evlenmemiş)
Üner, 1972: 47-51): (kadın ve erkek) sayısı X 1000).
Genel (Kaba) Evlenme Oranı (Crude Marria- 2. Yeniden Evlenme Oranı (Remarriage Rate):
ge Rates): Bu oran, toplam 1000 kişi başına yıllık Önceden evlenmiş olanların “dul ya da boşan-
evlenme düzeyini gösterir. Tanım olarak Genel mış” bekâr nüfusa oranıdır. Bir kez evlenen
Evlenme Oranı (GEO); “Bir yıl içinde resmî ka- kişilerin ikinci, üçüncü veya daha fazla sayıda
yıtlara geçen evlenmelerin o yılın yıl ortasındaki evlenmelerini gösterir. (Yeniden evlenme ora-
toplam nüfusuna oranıdır”. Yüzde (%) ya da binde nı = Bir yıl içinde önceden evlenmiş (kadın ve
(‰) olarak gösterilir. (Genel evlenme oranı = Yıl erkek) kişilerin evlilik sayısı / Yıl ortası dul ya
içindeki evliliklerin sayısı / Yıl ortası toplam nü- da boşanmış (kadın ve erkek) kişilerin sayısı X
fus X 1000). GEO, yaygın olarak kullanılmasına 1000). Bu tanım, elbette, sadece tek eşliliğin
rağmen, çok tatmin edici olmayan ve potansiyel resmî olarak kabul edildiği ülkelerde geçerli-
olarak yanıltıcı bir orandır. Çünkü bu oranın pay- dir. Dünyanın birçok ülkesinde evli nüfus yu-
dası öncelikle evlenmeye uygun olmayan nüfusu da karıdaki oranın paydasına eklenebilir veya ek
(evli olanlar ve evlenemeyecek kadar genç olanlar) bir özel oran kullanılabilir.
kapsadığı için, evlilik olayına “muhatap olan” nü-
Evlenme Sıklığı Oranı (Nuptiality Rate): Bu oran,
fusun bu olayların oluşumuna orantısı açık olarak
evli olmayan bir kişinin tam bir yıl içinde evlenme
ifade edilememektedir. Doğum oranlarındaki dal-
olasılığını gösterir. Başlıca kullanımı, evlenme sıklığı
galanmalar, yaş kompozisyonundaki değişiklikler
tablolarını hesaplamak ve demografik süreçlerin ma-
ve hatta önceki yıllardaki evlilik oranlarındaki dal-
tematiksel modellerini oluşturmaktır. Demografik
galanmalar bu oranı etkileyebilir. GEO bu yetersiz-
anlamda, evlilik oranları yıl ortası nüfusa dayanan
liğe rağmen, bazı ülkelerde nüfusun medeni duru-
merkezî oranlardır, oysa evlenme sıklığı oranları tam
mu hakkında güncel ve kesin veri bulunmadığı için
olarak aynı yaştaki kişilerden oluşan bir kuşağın (ko-
kullanılmaya devam etmektedir.
hort) soyut bir tahminine dayanmaktadır.
Özel Evlenme Oranı (Specific Marriage Rates):
Cinsiyete Göre Evlilik Oranları (Marriage Ra-
Bir yıl içindeki evlenmelerin, o yılın ortasındaki
tes by Gender): Kadınlar için Özel Evlenme Oranı
evlenebilecek yaştaki nüfusa oranıdır. Yüzde (%) ya
(Female Nuptiality Rate), Bir yıl içinde evlenen ka-
da binde (‰) olarak gösterilir. (Özel evlenme oranı
dınların, o yılın ortasındaki evlenebilecek yaştaki
= Yıl içindeki evliliklerin sayısı / Yıl ortası evlenebi-
kadın nüfusa ya da 18-54 yaşlarındaki bekâr, dul
lecek yaştaki nüfus X 1000). Evlenebilecek yaştaki
ve boşanmış kadınlara oranıdır. Yüzde (%) ya da
nüfus, evlenmeye uygun olan kişilerin toplam sa-
binde (‰) olarak gösterilir. (Kadınlar için özel
yısıdır. Bu alt nüfus, asgari evlenme yaşını doldur-
evlenme oranı = Bir yıl içinde evlenen kadınların
muş olan (18+ yaş) bekârları, boşanmış olanları ve
sayısı / Yıl ortası evlenebilecek yaştaki kadın nüfus
dul olanları kapsar. Özel Evlenme Oranı (ÖEO),
X 1000). Bu ifade edilen tanım ve hesaplama uyar-
evlilik sayısındaki değişikliklere karşı kaba evlilik
lanarak erkekler için de geçerlidir.
oranından çok daha hassastır ve hesaplanması biraz

170
Nüfus ve Toplum

Evliliğin Çözülme Süresi – Boşanma, miştir. Çağdaş dünyada çok geniş biçimde uygu-
İptal ve Eş Ölümü lanan yöntem budur. Bu yöntemi benimsemiş olan
Gerçekleşen evlilikler her zaman için boşanma, ülkelerin bir kısmında (ör. Türkiye’de), boşanma-
ayrılma ve eşin ölümü riski taşır dolayısıyla çözül- nın yanında bir de “ayrılık” durumu tanımlanmış-
meye tabidir. Günümüzde yasal evlilik sözleşme- tır. Bu uygulamada hâkim, deliller doğrultusunda
leri üç yoldan bozulabilmektedir: (1) Boşanma tarafların boşanmalarının ileriye dönük pişmanlık
kararıyla, (2) Yasal iptal kararıyla ve (3) Eşlerden yaratabileceğini takdir ederse, belirli bir süre ta-
birinin ölümüyle. Evlilik sözleşmeleri başlangıç ve rafların ayrı yaşamalarına karar verebilmektedir.
bitiş anında kayıt altına alınmaktadır, demografi Üçüncüsü, Bazı ülkeler boşanma hakkını sadece
bu kayıtlardan yararlanarak medeni durum analiz- erkeğe tanımışlardır. Örneğin eski Türk ve eski
leri yapmakta, istatistik bilgi üretmektedir. Ancak Cermen hukuklarında, hatta Roma hukukunun ilk
modern zamanlara kadar (görece eşin ölümü hariç) dönemlerinde bu uygulama geçerliydi. Bugün bu
boşanma kayıtları sistemli tutulamamıştır, ayrılma yöntem İslam ülkelerinde devam ettirilmektedir.
verileri ise neredeyse hiç yoktur. Giddens, boşanma Türk Yurttaşlar Yasası’nın 4 Ekim 1926’da yürür-
sayı ve oranlarının aslında tam gerçeği yansıtma- lüğe girmesine kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde de
dığına dikkat çeker. En başta, boşanma oranları, erkek, karısını tek taraflı olarak ve hiç bir neden
ayrılmış olup da yasal olarak boşanmamış olan in- göstermeksizin boşama hakkına sahipti. Dördün-
sanları içermez. İkinci olarak, insanlar mutsuz bi- cüsü: tarihte bazı toplumlar eşlerden her ikisine de
çimde evli olsalar da bir arada kalmayı seçebilirler; boşanma hakkı tanımışlardır ve bu hakkı kullanan
evliliğin kutsallığına inanıyor olabilirler ya da ay- eşler karşılıklı anlaşarak, serbestçe ayrılabiliyorlar-
rılmanın maddi ve duygusal sonuçlarından endişe dı. Boşanmanın serbest olması görüşüne göre, “eş-
ediyor olabilirler ya da çocuklarının geleceği için ler nasıl ki karşılıklı iradeleri ile evlenebiliyorlarsa
kaygılanıyor olabilirler (Giddens, 2012: 264). ayrılmaları da karşılıklı iradeleri ile olmalıdır.” Eski
Franklar ve eski Romalılar bu yaklaşımı benimse-
Tarihsel olarak dört yaklaşım “boşanma” ya da mişlerdi, fakat uygulamada özellikle çocuklar için
daha doğru bir terim olan “evliliğin sonlanması” büyük sakıncalar doğduğundan, sonradan çocuk-
hukukuna esas alınmıştır: (1) Boşanmanın yasak- ların durumu konusunda yargıç kararı gerekeceği
lanması; (2) Boşanmanın yasal gerekçelere dayalı kuralı getirilmiştir. Çağdaş dünyada eşlerin iradesi-
olarak mahkeme kararıyla olması; (3) Boşanma ni esas alan serbest boşanma usulü mevcut değildir
hakkının sadece erkeğe tanınması; (4) Eşlerin rı- (Velidedeoğlu, 1976: 135-138).
zaya dayalı serbestçe ayrılmaları. Birincisinde,
boşanmanın yasaklanması Katolik hukukundan Birleşmiş Milletler’in önerisiyle, boşanma;
kaynaklanmaktadır. Batı’da evlenme ve boşanma “yeniden evlenme hakkı veren bir yargı kararı ile
ilişkileri sadece kilise yasalarıyla düzenlendiği çağ- evliliğin nihai olarak yasal feshi.” biçiminde tanım-
larda boşanmaya hiçbir zaman izin verilmemiştir. lanmıştır (Shryock and Siegel, 1976: 333-334).
“Evlilik, ruhların birleşmesi biçiminde kutsal bir Birçok ülkede nihai kararname çıkarılmadan önce
bağlantı sayıldığından, bu bağlantının insanlarca çeşitli ara yasal aşamalar vardır. Bundan farklı ola-
kopartabilmesini kilise kabul etmemiştir.” Katolik rak, demografik ve yasal açıdan iki tür ayrılma
hukuku boşanmayı değil ama sürekli veya geçici tanımlanmıştır: Yasal ayrılık; eşleri, bir arada karı-
ayrılmayı onaylayabilmiştir. Reform Hareketi’ne koca olarak yaşamak durumu dâhil olmak üzere,
kadar Avrupa ülkelerinin tamamında, Güney Ame- belli zorunluklardan kurtaran, fakat tarafları yeni
rika ülkelerinin çoğunda ve Afrika ve Büyük Okya- bir evlenmeye girişmekten de alıkoyan durum’dur.
nus ülkelerinin bazılarında yürürlükte olan bu ilke Eylemli ayrılık ise “genellikle evliliği sona erdirmek
bugün yalnız Vatikan’da ve Filipinler’de yürürlükte amacıyla eşlerden birinin, diğerini bırakarak ayrı
kalmıştır. Onlarda da yasanın esnetilmesi için giri- yaşaması”dır. Eylemli ayrılık çoğunlukla boşanma
nedeni olarak kabul edilmektedir (Üner, 1972:
şimler devam etmektedir. İkincisinde, boşanmaya
49). Ayrılmaların doğru verilerini toplamak olduk-
belirli nedenlere dayalı olarak mahkeme kararıyla
ça zordur, ancak doğurganlık çalışmasında bunlara
izin verilmesi Protestan hukukundan kaynaklan-
gereksinim vardır. Boşanmadan farklı olan İptal
maktadır. Reformcular, boşanma olayını dünyevi-
(butlan), evlilik sözleşmesinin son bulmasının baş-
leştirmişlerdir. Bu çözüm biçimsel farklar olmakla
ka bir yoludur. İptal, evlilik sözleşmesini en başın-
birlikte birçok devletin medeni yasalarına yerleş-

171
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

dan geçersiz kılan, onu yok sayan bir yasal karardır, de sosyologların boşanma istatistiklerini yorumla-
boşanma ise evlilik sözleşmesini karar tarihinden yarak yaptıkları değerlendirmeler daha anlamlıdır
itibaren geçersiz kılan bir yasal karardır. İptal ka- (McCubbin and Dahl, 1985: 299).
rarı evlilik sözleşmesi yapıldığı anda evliliğe mani Birincisi, çoğu çiftin geleneksel olarak onlarca
olan bir durumun var olduğunun sonradan anla- yıl evli kaldığı fikri aslında zayıf bir temele sahiptir.
şılması üzerine verilmektedir. Örneğin taraflardan 40-50 yıllık evlilikler hiçbir zaman yaygın olma-
biri evliyken ve boşanma veya eş ölümü gibi bir mıştır. “Geçmişte, ortalama ömür kısa olduğu için
nedenle tekrar evlenme hakkı kazanmamışken baş- evliliklerin ortalama süresi 12 yıldan azdı ve tüm
ka bir evlilik daha yapmıştır; bu evlilik sözleşmesi çocukların yarısından fazlası, 21 yaşına gelmeden
usulüne uygun yapılmadığı için baştan geçersizdir, en azından bir ana-babanın ölümüne tanık oluyor-
iptal edilir. Bundan farklı olarak, boşanma kararı, du.” Günümüzde ise ortalama ömür uzamıştır ama
evlilik sözleşmesi devam ederken eşlerden birinin artan boşanma oranları evlilik ortalama sürelerini
veya her ikisinin sözleşmeye aykırı hareket etmeleri aşağıya çekmektedir (McCubbin and Dahl, 1985:
nedeniyle verilir (ör. aldatma). 299-300; Giddens, 2012: 251).
Sonuçta, her ülkenin yasalarına göre, “iptal”,
taraflara evlilikten önce sahip oldukları (genellik-
le ‘bekâr’) statüyü geri verir; boşanma ise “boşan- Doğum Kuşakları: (1) En eski (asker) ku-
mış” statüsü verir. Sıkı boşanma yasalarının olduğu şak: 1901-1924 doğumlular, (2) Gelenek-
yerlerde (ör. Arjantin, Filipinler, İtalya, İrlanda...) çi (sessiz) kuşak: 1925-1945 doğumlular,
evlilikleri sonlandırmak için sıkça başvurulan araç (3) Bebek bombardımanı kuşağı: 1946-
“iptal”dir. Boşanmanın daha kolay elde edilebildiği 1964 doğumlular, (4) X kuşağı; 1965-
yerlerde ise “iptal” oranı görece düşük kalmaktadır. 1979 doğumlular, (5) Y kuşağı: 1980-
Dulluk, yasal evlilik sözleşmesinin son bulduğu 2000 doğumlular, Z kuşağı: 2000-2020
üçüncü bir yoldur. Eşlerden birinin ölümü üzerine, doğumlular.
hayatta kalan eş dul statüsüne geçmektedir (Cox,
1976: 25; Shryock and Siegel, 1976: 333-334).
TANIM: Evliliğin sonlanmasının farklı yolları İkincisi, evlenme gibi boşanma olgusu da doğum
vardır ve bunlar ayrı tanımlanmıştır. Boşanma; kuşaklarının maruz kaldığı “kuşak etkisi”nden
“yeniden evlenme hakkı veren bir yargı kararı ile (kuşağı oluşturanların özellikleri) ve “dönem
evliliğin nihai olarak yasal feshidir.” Bundan farklı etkisi”nden (kuşağın yaşadığı dönemin özellikleri)
olan İptal (butlan), evlilik sözleşmesini en başın- bağımsız değildir. 20. yüzyıldaki boşanma oran-
dan geçersiz kılan, onu yok sayan bir yasal karardır. ları doğum kuşaklarına göre değerlendirildiğinde;
İptal kararı evlilik sözleşmesi yapıldığı anda evliliğe 100 yıllık sürede boşanma oranlarının genel olarak
mani olan bir durumunun sonradan anlaşılması yükselme eğrisi çizdiği ve fakat “Sessiz kuşak”ta
üzerine verilmektedir. Diğer bir yol ise Dulluk’tur; (1950’lerde evlenenler) boşanma oranlarının bek-
eşlerden birinin ölümü üzerine, yasal evlilik sözleş- lenenden daha düşük düzeyde gerçekleştiği, buna
mesi son bulmaktadır. karşın, onların çocukları ve torunları olan “Bebek
Bireysel ve sosyokültürel nedenlere bağlı olan bombardımanı kuşağı”nda ve “X kuşağı”nda (1960
boşanma olayı, bireysel, grupsal ve toplumsal bir ve 1970’lerde evlenenler) boşanma oranlarının bek-
problem olarak ele alınmaktadır. Psikolojide “kişi- lenenden daha yüksek düzeyde gerçekleştiği tespit
sel stres endeksinin en üstünde sevilen birinin ölü- edilmektedir. Boşanma davranışında gözlenen bu
mü yer almaktadır, ikinci sırada boşanma gelmek- kuşak farkını açıklayabilmek üzere, 1950’li yılla-
tedir.” Boşanma, kişinin tüm yaşam alanını istila rın öncesinde ve sonrasında yaşanan olaylara ve bu
eden olağanüstü acı verici bir deneyimdir (Ahrons, olayların etkisiyle şekillenen kuşak tiplemesine ba-
1995: 7). Kimilerine göre, geç modern toplumda kılabilir. Sessiz kuşak, 1929 Dünya Ekonomik Kri-
evlenmek gibi boşanmak da olağan bir ihtiyaçtır, zi yıllarında büyüyen ve II. Dünya Savaşı yıllarında
diğerlerine göre ise zaman ilerledikçe artan boşan- olgunlaşan bir kuşaktır. Dönemin yıkıcı olaylarını
ma olayları ahlak ve aile değerlerinde genel aşınma- deneyimleyen bu kuşağa kendileri gibi zor yılların
nın bir parçasıdır. Her iki argümanın da problemin insanı olan ebeveynleri (asker kuşak), uslu durma-
nedenleri ve sonuçları üzerine belirli etkileri var ise larını ve söz dinlemelerini, bu arada evlenmelerini

172
Nüfus ve Toplum

ve boşanmamalarını tembih etmişlerdir. Dönemin eşlik etmiştir. Kırsaldan kentsel-sanayiye ve sana-


ruhuna uygun olarak, benzer “itaatkârlık tembihle- yiden de sanayi sonrası bilgi toplumuna geçişlerin
ri” okulda, kışlada, işyerinde ve gündelik yaşamın tümü aile kompozisyonu, değerleri ve hedeflerin-
diğer alanlarında devam ettirildiği için Sessiz kuşak, deki temel değişiklikler ile ilişkilendirilmelidir
ılımlı, uyumlu, başarılı ve mutlu bir tip olarak orta- (Tallman, 2003: 103; Giddens, 2012: 251-252).
ya çıkmıştır ve dâhil olduğu sosyal gruplara “sada- Modern toplumda küçük bir varsıl yüzde dışında,
kat ve saygı” ilkelerini yerleştirmiştir. Boşanmanın bugün artık evliliğin, mülkü ve statüyü kuşaktan
yanlış olduğunu öğrenen Sessiz kuşaklılar evlilikte- kuşağa geçirme arzusuyla pek fazla bağlantısı kal-
ki en olumsuz durumlarda bile bu düşünceye sıkı- mamıştır. Öte yandan, uzun dönemde, ev dışında
şıp kalmışlardır. Sonraki Bebek bombardımanı ku- çalışan kadın sayısındaki artış ülkelerin boşanma
şağı ve daha sonraki X kuşağı ise görece daha rahat oranını etkilemiştir. Geçmişte, erkekler, yemek ha-
ortamlarda büyümüş ve olgunlaşmışlardır. Önce- zırlamak, kıyafet dikmek ve çocuk yetiştirmek gibi
kilere göre daha az sıkıntı çekmişlerdir. Özgürlük- zaman alan işleri yapmak için kadınlara ihtiyaç du-
lere ve refaha düşkündürler. Bebek bombardımanı yuyorlardı; kadınların da mali destek için erkeklere
kuşağı, özellikle aile kurumu üzerinde etkili iz bı- ihtiyacı vardı. Teknolojik ve sosyal değişmeler, bu
rakmıştır. Bu kuşaktakiler, “evlilik dışı yaşamak” ekonomik güdülemeleri 19. yüzyılda olduğundan
ve “kadının evli olmadan çocuğu ile yaşaması” gibi daha az önemli hâle getirmiştir. Özellikle, ev dışın-
çeşitli yaşam düzenlemelerini içerecek biçimde aile da çalışan kadınların artık mali olarak kocalarına
kavramını yeniden tanımlayan ilk kişilerdir. Ayrıca, bağımlı olmaları gerekmiyor. Artan sayıda kadının
ücretli çalışmayı kadınların yaşamının merkezi bir ücretli işgücüne katılmalarının pek çok evlilikte
özelliği olarak kabul eden ilk kişilerdir. Ve çocuk beklenti, rol ve güç dengesini değiştirdiğine şüp-
doğurmayı erteleyen, gönüllü çocuksuzluğu seçen he yoktur. Bu toplumsal değişmelerin paralelinde,
ve düşük doğum oranlarını mümkün kılan etkili hukuk alanında da evliliklerin sonlanmasını dü-
doğum kontrolünü uygulayan ilk kişilerdir. X ku- zenleyen boşanma yasaları 1960’lardan itibaren
şaklılar ise iki ebeveynin de çalıştığı çift gelirli aileyi kolaylaştırılmıştır. Geçmişte, mahkemeler bir bo-
ilk deneyimleyen çocuklar (latchkey children) olarak şanmayı onaylamak için zina veya terk gibi özel
yaşam döngüsüne başlamışlardır; birçoğu çocukluk nedenler gerektiriyordu, sonradan bu gerekçeler ya
yıllarını ebeveynleri dışında başkalarına (öğretmen- esnetilmiş ya da kaldırılmıştır. Örneğin, ABD’de
ler, komşular, bebek bakıcıları, vd.) bağımlı olarak 50 eyaletten 48’inde “kusura dayanmayan” boşan-
geçirmiştir. X kuşağının tahminen yarıya yakını ma yasaları vardır. Benzer hukuksal düzenlemeyi
ebeveynlerinin boşanmalarını önceki kuşaklardan İngiltere 1969 yılında, Almanya 1977 yılında ger-
daha çok yaşamıştır. Kişilik gelişimleri ebeveynle- çekleştirmiştir. Değişen değerler sistemi de dikkat
rinin çözülen ilişkilerinden oldukça etkilenmiştir: çekicidir: Kabul edilebilir bir yaşam tarzı olarak
Kendine güvenen, bağımsız, cüretkâr. Böylece, evli- bekârlığın yükselişinin mevcut yüksek boşanma
lik ve boşanma konularında duygusal olarak çelişki oranlarında payı olabilir. Bekârlık daha cazip bir
gösterme eğiliminde olmuşlardır. Önceki kuşaklara alternatif hâline geldikçe, mutsuz bir şekilde evli
göre, (çocuklu ya da çocuksuz) bekâr olma olası- olanlar boşanma tercihine doğru bir “çekim” his-
lıkları yüksektir ve evli olanların da çocuk dünyaya sedebilmektedirler (McCubbin and Dahl, 1985:
getirmemeyi veya geciktirmeyi tercih etmeleri daha 300; Giddens, 2012: 264-265).
olasıdır. X Kuşaklılar birçok sosyal konuda (esrarın Antropolog Paul Bohannon (1970: 29-55), bo-
yasallaştırılması, eşcinsel evlilik, göç politikası, kür- şanmanın en az altı farklı deneyimi (boyutu) içeren
taj hakları, medeni özgürlükler) önceki kuşaklardan karmaşık bir kişisel olay olduğunu öne sürmüştür:
daha liberal bir pozisyondadırlar (McCubbin and
• Yasal boşanma: Mahkeme tarafından evli-
Dahl, 1985: 300; Çağlayandereli, 2019: 113-122;
liğin sonlandırılmasıdır; bu işlem taraflara
Elder, 1999: 131 vd.; Newman, 2019: 404; Wil-
yeniden evlenme hakkı tanır.
liams, no date; Zemke and Raines and Filipczak,
2013: 39-40, 94-95). • Duygusal boşanma: Bir aşk nesnesinden (eşten)
ve onunla ilişkili duygulardan ayrılmaktır.
Üçüncüsü, son yüzyılda sanayi ve sanayi sonra-
sı toplumları karakterize eden sosyal ve ekonomik • Ekonomik boşanma: Kısaca, para ve mal
değişikliklerin hızına, aile yapısındaki değişiklikler paylaşımıdır.

173
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

• Ebeveynin eşten boşanması: Eş rolü bırakı- zamanı, tatil günlerini, tören kutlamalarını, okul
lırken devam eden ebeveynlik rolünün ye- işlerini ve belirli sorumlulukları içermelidir. “Çift
niden düzenlenmesidir. Bu çocuk velayeti çekirdekli aile” kavramsallaştırmasında kesişim ala-
düzenlemeleri ile sağlanmaktadır. nı (avlu) ebeveynlerin ilişkilerini nasıl müzakere
• Topluluktan boşanma: Aileyi kuşatan top- ettiklerine göre genişler veya daralır. “Eski eş ilişki
lulukla (aileler, kayınvalide, arkadaşlar…) tipolojisi”ne göre, çift çekirdekli ailelerin beş çeşidi
ilişkilerin yeniden tasarımlanmasıdır. seçilebilmektedir: (1) Mükemmel dostlar, (2) Koo-
peratif meslektaşları, (3) Öfkeli ortaklar, (4) Ateşli
• Ruhsal boşanma: Evliliğin zihinsel olarak
düşmanlar ve (5) Çözülmüş ikililer. Bu sıralamada,
sonlanmasıdır; benliğin eski eşin kişiliğin-
ilk ikisi ebeveynliği birlikte yürüten işlevsel ilişki-
den ve etkisinden ayrılmasıdır. Tekrar bü-
lerdir, sonraki ikisi ebeveynliği paralel yürüten iş-
tün, eksiksiz ve özerk bir birey olmayı içerir.
levsiz ilişkilerdir, sonuncusu ise ilişkinin olmadığı
Boşanma sürecinin bu farklı deneyimleri, yalnız bir ebeveynliktir (Ahrons, 1995: 130-132).
boşanma aşamasında ve sonrasında “yeni yaşam
düzenlemeleri”nin gerekli ve önemli olduğunu gös-
termektedir. McCubbin ve Dahl’ın önerisiyle, Bir Boşanma Demografisi
aile kendini, boşanma sürecinin bir parçası olarak Evliliğin çözülmesini ve daha çok da yaygın
yeniden tanımlamalıdır; daha sonra tek ebeveynli olan boşanma olayını ölçmek için kullanılabilecek
veya alternatif bir aile olarak, ama iki haneli aile oranlar, evlilik için tanımlananlara benzemektedir
olarak görebilmelidir. Aile terapisti Constance Ah- (Bogue, 1969: 648; Üner, 1972: 49-51):
rons (1995), “İyi Boşanma” (Good Divorce) isimli Genel Evlilik Sonlanma Oranı (General Marital
eserinde boşanma sonrası iki haneli aileyi tanım- Dissolution Rate): Yıl içinde sonlanan evliliklerin
lamak üzere, aynı zamanda aile üyelerini damga- devam eden evliliklere oranıdır. (Genel evlilik son-
lanmaktan kurtarabilecek binükleer (çift çekirdekli) lanma oranı = Yıl içinde sona eren evlilik sayısı / Yıl
aile (binuclear family) modelini önermiştir. Klasik ortası “eşin mevcut olduğu” evlilikler sayısı X 1000).
olarak çekirdek (nükleer) ailenin çözülmesini anla-
Genel/Kaba Boşanma Oranı (General/Crude Divor-
tan “parçalanmış aile” veya “yıkılmış yuva” ifadele-
ce Rate): Bir yıl içinde hükme bağlanmış boşanma-
ri, tek ebeveynli bir hanenin sağlıksız, anormal ve
ların o yılın ortalama genel nüfusuna oranıdır. “Bin
hatta belki de ahlaksız olduğunu ima eder. Bu çe-
nüfus başına düşen ortalama boşanma sayısı” olarak
kirdek merkezli olumsuz dil, boşanma çocuklarına
ifade edilir. (Genel/Kaba boşanma oranı = Yıl içinde
ölçülemez zarar verir ve akrabalık bağlarını kopa-
boşanma sayısı / Yıl ortası genel nüfus X 1000).
rabilir. Çocuklar kendilerini sapkın ve/veya dam-
galanmış hissedebilirler ve utanç duyabilirler. Bo- Özel Boşanma Oranı (Specific Divorce Rate): Bir
şanmada çok yaygın olan olumsuz dil milyonlarca yıl içinde hükme bağlanmış boşanmaların o yılın or-
aileyi bir şekilde dışlanmış hissetmelerini sağlaya- talama evli çift sayısına oranıdır. “Bin evli çift başına
rak hapseder. Ayrıca, boşanma oranlarındaki artışa düşen ortalama boşanma sayısı” olarak ifade edilir.
dikkat çeken çoğu bilim insanı da çekirdek ailenin (Özel boşanma oranı = Yıl içinde boşanma sayısı /
alternatiflerine olumsuz anlamlar yükleyen termi- Yıl ortası evli çift ya da evli kadın sayısı X 1000).
nolojinin terk edilmesi konusunda hemfikirdirler Yaşa Göre Özel Boşanma Oranı (Age-Specific Di-
(McCubbin and Dahl, 1985: 304). O hâlde daha vorce Rate): Belli bir z yaşındaki evli çiftlerde mey-
tarafsız bir dil geliştirerek, bu ailelerdeki çocukla- dana gelen boşanmaların o yaştaki evli çift sayısına
rın ve yetişkinlerin özgüvenini artırmaya yardım- oranıdır. (Yaşa özel boşanma oranı = z yaşındaki
cı olmak gerekmektedir. Önerilen “çift çekirdekli boşanma sayısı / z yaşındaki evli çift sayısı X 1000).
aile” modeli; “ortada bir avlu ve onun sağında ve Mesleğe Göre Özel Boşanma Oranı (Occupation-
solunda iki ayrı ve özel bölümden oluşan ortak bir Specific Divorce Rate): Belli bir z mesleğindeki evli
yapı topluluğu”na benzetilebilir; bu bir ebeveynlik çiftlerde meydana gelen boşanmaların o meslekteki
düzenlemesidir; sınırlı ortaklık anlaşmasıdır; bu evli çift sayısına oranıdır. (Mesleğe özel boşanma
anlaşmada her iki ebeveyn, avlunun sınırlarını iyi oranı = z mesleğindeki boşanma sayısı / z mesleğin-
tanımlamalı ve kararlar avluda birlikte alınmalı- deki evli çift sayısı X 1000).
dır. Avlu, ebeveynlerin çocuklarla birlikte geçirdiği

174
Nüfus ve Toplum

Evlilik Süresine Göre Özel Boşanma Oranı (Duration-Specific Divorce Rate): Belli bir z yıl süredir evli
olan çiftlerde görülen boşanmaların, o sürede evli olan çift sayısına oranıdır. (Evlilik süresine özel boşanma
oranı = z yıllık evli çiftlerde boşanma sayısı / z yıllık evli çift sayısı X 1000).
Çocuk Sayısına Göre Özel Boşanma Oranı (Children-Specific Divorce Rate): Belli bir z sayıda çocuğu olan
evli çiftlerde meydana gelen boşanmaların, o sayıda çocuğu olan evli çift sayısına oranıdır. (Çocuk sayısına
özel boşanma oranı = z sayıda çocuklu çiftlerde boşanma sayısı / z sayıda çocuklu evli çift sayısı X 1000).
Evlenmelere Göre Boşanma Oranı (Number of Divorces Per New Marriage): Yıl içi boşanmaların yıl içi
evlenmelere oranıdır. Bu oran o yıl içinde bin evlenmeye ne kadar boşanma düştüğünü gösterir. Ancak, bir
yılın boşanmaları hep o yılın evlenmelerinden çıkmadığına göre, bu oran yanıltıcıdır ve karşılaştırmalara
uygun değildir.
Genel Dulluk Oranı (General Widowhood Rate): Bir yıl içinde eş ölümü ile sonlanan evlilik sayısının o
yılın ortalama evli çift sayısına oranıdır. Genel dulluk oranı = Yıl içinde eş ölümü ile sonlanan evlilik sayısı
/ Yıl ortası evli çift sayısı X 1000
Bu hesaplamalar arasında yaygın kullanılan bir ölçüm olan “Genel/kaba boşanma oranı”, evliliğin sona
ermesinin karşılaştırmalı etkisinin ölçülmesi açısından nispeten yetersizdir, özel boşanma oranı ölçümlerine
daha çok ilgi göstermek gerekmektedir. Genel bir değerlendirme olarak; medeni durum hesaplamalarına
boşanma ve dulluk olaylarının dâhil edilmesi önemlidir, çünkü çocuk doğurma çağındaki kişilerin bu statü-
de geçirdikleri her bir kişi-yıl için çocuk sahibi olma eğiliminin azaldığı gözlenmektedir. Dolayısıyla, evlilik
sonlanması olaylarının doğum oranlarının büyük bir baskılayıcısı olduğu söylenebilir (Bogue, 1969: 648).

Evlilik ve Boşanmanın Toplumlararası Karşılaştırmaları


OECD ve EUROSTAT veri tabanları üzerinden dünyada ve Avrupa Birliği’nde medeni durum görü-
nümü aşağıda özetlenmiştir (OECD, 2019 June: 1-5; EUROSTAT, 2020 March):

Harita 5.2 Avrupa Birliği Bölgesinde Kaba Evlilik Oranları, 2016 (1000 kişi başına)
Kaynak: EUROSTAT, 2020 March, Erişim: https://ec.europa.eu/eurostat/databrowser/view/tps00206/CustomView_1/
map?lang=en

175
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Harita 5.3 Avrupa Birliği Bölgesinde Kaba Boşanma Oranları, 2016 (1000 kişi başına)
Kaynak: EUROSTAT, 2020 March, Erişim: https://ec.europa.eu/eurostat/databrowser/view/tps00206/CustomView_1/
map?lang=en

Dünyada evlilik oranları bölgelere göre önemli farklar göstermektedir. Bazı ülkelerde kaba evlilik oranları
1000 kişi başına 3.5 evlilikten azdır (ör. Şili, İtalya, Lüksemburg, Portekiz ve Slovenya). Bazılarında ise
1000 kişi başına 7 evlilikten yüksektir (ör. Litvanya ve Türkiye). 2017 yılında OECD ülkelerinde kaba
evlilik oranı ortalaması 1000 kişi başına 4.8 evliliktir. 2019 yılında Avrupa Birliği üyesi 28 ülkede kaba
evlilik oranı ortalaması 4.4 evliliktir (Harita 5.2).
Neredeyse tüm ülkelerde evlilik oranları son birkaç on yılda sürekli düşmüştür. OECD ülkelerinin çoğunda
kaba evlilik oranı 1970 yılında ortalama 7-10 evlilik, 1995 yılında ortalama 5-7 evlilik ve en son 2017
yılında ortalama 4-5 evlilik olarak tespit edilmiştir. Sadece İrlanda, Letonya, Litvanya, Slovakya ve İsveç’te
1995’ten beri göreli bir artış gözlenmiştir.
Ülkelerin evlilik oranlarındaki azalışa, evlenenlerin yaş ortalamalarındaki artışlar eşlik etmektedir.
1990’larda, çoğu ülkede, ilk evlenme yaşı kadınlarda ortalama 22-27 yaş, erkeklerde ortalama 24-30
yaş arasındaydı. 2017 yılında bu oran, kadınlarda ortalama 27-33 yaş, erkeklerde ortalama 29-35 yaş
olarak gerçekleşmiştir. 2017 yılında OECD ülkelerinde ilk evlenme yaş ortalaması kadınlarda 30.2,
erkeklerde 32.5’tir.
Ortak tarihsel eğilimlere rağmen, ilk evlilikte bireylerin yaşları arasında ülkeler arasında kayda değer
farklar bulunmaktadır. İskandinav ülkelerinde hem kadınların hem de erkeklerin ilk evlilik ortalama yaşı
çok yüksektir, örneğin, özellikle İsveç’te, ilk evlilik yaş ortalaması kadınlarda 33,8 ve erkeklerde 36,6’dır.
Bunun tersine, İsrail ve Türkiye’de, ilk evlilik yaş ortalaması kadınlarda 25 ve erkeklerde 28 dolayındadır.
Ülkeler arasındaki farklılıklar, uzun vadeli birlikteliklerin oluşumu yönünde çeşitli geçiş yollarına işaret
etmektedir: Birlikte yaşama, uzun vadeli birlikteliğin önemli bir biçimi haline gelmiştir. Örneğin, İskandi-
navyalılar evliliği erteliyorlar ve çok kez de evlilik yerine ortaklık modeli uyguluyorlar.

176
Nüfus ve Toplum

Grafik 5.2 Türkiye ve Avrupa Ülkelerinde Boşanma Oranları (%), 2007-2017


Kaynak: (Sade, 2010 Ocak), Erişim: https://tr.euronews.com/2020/01/06/turkiye-ve-avrupa-ulkelerinde-bosanma-
oranlari-ne-durumda

Ülkelerin azalan evlilik oranlarına boşanma oranlarındaki artışlar eşlik etmektedir. Kaba boşanma oran-
ları ülkeler arasında da önemli ölçüde farklılık göstermektedir (ör. Şili’de 0.1, Letonya’da 3.1), ancak örne-
ğin 1970’e kıyasla, çoğu ülkedeki mevcut kaba boşanma oranları (Estonya, Macaristan, Letonya ve ABD
hariç) genellikle yüksektir, birçok OECD ülkesinde (ör. Belçika, Yunanistan, İsrail, Kore, Lüksemburg,
Norveç, Hollanda, Portekiz ve Slovakya’da) bu dönemde kaba boşanma oranı iki kattan fazla artmıştır.
2017 yılında kaba boşanma oranı ortalaması OECD ülkelerinde 1000 kişi başına 1.8, Avrupa Birliği üyesi
28 ülkede 1.9’dur (Grafik 5.2, Harita 5.3).
Ancak yine de, yaklaşık son 20 yılda boşanma oranlarındaki eğilimler karışık hâle gelmiştir. Bazı
OECD ülkelerinde kaba boşanma oranları artmaya devam ederken bir kısmında görece durağanlaşmış ya
da kısmen düşmüştür. Örneğin, 1995-2017 arasında verisi bulunan 33 OECD ülkesinden 18’inde kaba
boşanma oranı artmış, 12’sinde biraz azalmıştır. Örneğin Belçika’da 1995’ten 2017’ye kaba boşanma oranı
1000 kişi başına 3.5 boşanmadan 2.0 boşanmaya düşmüştür. Estonya’da ise 1000 kişi başına 5.5 boşanma
2.5 boşanmaya düşmüştür. Estonya’daki düşüşün en azından bir kısmının, boşanma prosedürlerini kolay-
laştıran yeni aile yasasından kaynaklandığı düşünülmektedir (Grafik 2).

Bekar Hiç Evlenmemiş Eşi Ölmüş Boşanmış


100%
90%
80%
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
rv lt a

lan a
Ze ya

Po rya
Slo nda

Ye ust sı

No d a

us n
na tan

Lit kya
a ı
Bi İsp ya

a
ep ye

L e iy a
İzl llık
İta s

Fr a

ta re
lg tan
an

Slo blic

ta eç

em a
ni kiz

Al ar ka

Be rg
lya

Ho nda
şik nya

CD İ nsa
Po kya

Çe a

Es ika
ac as
ı

Fin tony
ny

ny
Av rista

ks ny
br

Av ma

y
or sviç

ni ur

or İsv
k R ki

rv
n
Hı Ma

bu
ist

M lam
n

an
an

Da r te
a

tu

d

Yu t is
Bu nis

lo

to

rle a
ve
a

a
va

lla
Kr
va ür

Lü va
la

m
la
ar
İrl

m
a

AB
Slo

OE

Grafik 5.3 Evli Kişilerin Önceki Medeni Duruma Göre Dağılımı, 2017
Kaynak: OECD, 2019 June, Erişim: http://www.oecd.org/els/soc/SF_3_1_Marriage_divorce_rates.xlsx

177
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Boşanma oranlarının uzun dönemdeki artışları- 7. Eşcinsel eşleşmeler giderek meşruiyet ka-
na rağmen, evlenenlerin çoğu hâlâ ilk evliliklerini zanmaktadır.
yaşamaktadır. OECD ülkelerinde 2017 yılı için ve Bu eğilimlerin dünyanın her yerinde tek biçimli
ortalama olarak, evlenenlerin %80’inin daha önce olarak gerçekleştiğini söylemek yanıltıcı olur. Ör-
evlenmediğini ve %20’den azının daha önce bo- neğin, erken evliliği olan ülkeler geç evlilik eğili-
şandığını göstermektedir. Ancak, ülkeler arasında mi gösterebilirken, geç evliliği olan ülkeler erken
önemli farklar da vardır (Grafik 3). evliliğe yönelebilmektedirler. Buna rağmen, bo-
Bu istatistik veriler ne anlama geliyor? şanma olayı neredeyse her yerde artmaktadır ve bu
Küreselleşme sürecinde dünyada pek çok ülkede durum, kadınlara eşit yasal ve sosyal statü kazan-
medeni durum kompozisyonlarında önemli değişim- dırmanın ve evliliği daha çok kişisel tercih ve ar-
ler gözlenmektedir. Bu değişimleri Danış (2020: kadaşlığa dayandırmanın ve geniş aileye karşı daha
179-180) altı maddede özetlemiştir: az yükümlülüğün sağlanmasının kaçınılmaz bir so-
nucu gibi görünmektedir. Ölüm oranları azaldıkça,
1. Evlilik sayısı ve kaba evlenme hızı düşmek-
genç yaştaki dulluk oranı da azalmaktadır. Diğer
tedir.
bir konu, evlilik düzenlemeleri çok çeşitlidir ama
2. Resmî olmayan birliktelikler ve buna bağlı bir yakınlaşma da gözlenmektedir. Örneğin, Latin
olarak evlilik dışı doğumlar artmaktadır. Amerika’daki “anlaşmalı birlikler” azalmaktadır ve
3. İlk evlenme yaşı yükselmektedir. Bu durum ABD’de zenci nüfusu saran yaygın “aile dağınıklı-
doğurganlık oranını doğrudan etkilemekte- ğı” kısmen azalmaktadır. Asya ve Afrika’da çocuk
dir. İleri yaşlarda evlenen çiftlerde doğura- evliliği ve dul kadınların yeniden evlenmelerinin
bilecekleri çocuk sayısı sınırlanmaktadır. yasaklanması gelenekleri dünya ortalamasına doğ-
4. Boşanmalar artmaktadır. ru değişim göstermektedir. Diğer bir konu, bir kı-
5. Eşcinsel evlilikler giderek daha çok ülkede sım sosyolog (ör. Dorling, 2013) sanayileşmenin ve
tanınmakta ve artmaktadır. modernleşmenin evlilik ve aile hayatında bir çökü-
şe yol açacağını ima ediyordu, bunun tersi gelişme-
6. Birçok ülkede resmî olmayan birliktelik-
lerden de söz edilebilmektedir. Dünyanın birçok
ler için yasal düzenlemeler yapılmaktadır.
ülkesinde, evli ve eşiyle yaşayan yetişkin nüfusun
Bunlar, resmî nikâh olmadan birlikte yaşa-
oranı hala yüksek seviyededir. Çekirdek ailenin al-
yan çiftlere çocuk sahibi olmak, mal pay-
ternatif biçimleri giderek artış gösteriyor ise de evli
laşımı ve miras bölüşümü gibi konularda
olmadan, olgun yaştan yaşlılığa geçmek ya da dul
haklar tanımaktadır. Böylece, evlilik ve aile
ya da boşanmış olarak yalnız yaşamak çoğu top-
tanımlarını yenilemek gerekecektir.
lumda ciddi bir sosyal sorun olarak tanımlanmak-
Medeni durum kompozisyonlarında ortaya çıkan tadır. Diğer bir konu, geniş ailenin tüm bölgelerde
bu değişimler aile yapısını da etkilemektedir. Bu et- giderek ortadan kalktığını varsaymak da yanıltıcı
kileri Giddens (2012: 252) yedi maddede özetle- olabilir. Bugün bazı toplumlarda geniş aileler yine
miştir: normdur ve geleneksel aile pratikleri sürmektedir
1. Hısım ve akraba topluluklarının etkileri (Bogue, 1969: 362-363; Giddens, 2012: 252-253).
azalmaktadır. Bogue’un (1969: 363) dikkat çeken değerlen-
2. Bir eşin özgürce seçilmesi yönünde genel dirmesine göre, tüm bu değişikliklerin net bakiyesi
bir eğilim vardır. bir ilerleme olarak görülebilir. Ahlak değişiyor ola-
3. Gerek evliliğin başlatılması gerekse aile içerisin- bilir, ancak çöktüğü pek söylenemez; gençler, evli-
de karar verme bakımından kadınların hakları lik kurumuna hala itibar ediyorlar ve ilk evlilikte
daha geniş olarak tanınmaya başlamıştır. başarısız olurlarsa tekrar deniyorlar. Ayrıca, artan
4. Ayarlanmış (görücü usul) evlilikler gittikçe boşanma oranlarından paniğe kapılmak yerine,
azalmaktadır. mutsuz kişileri birbirlerinin varlığından kurtardı-
ğı ve yaşamlarını yeniden düzenleme şansı verdiği
5. Çok kısıtlayıcı olan toplumlarda bireylerin için “istendik uyumlu evliliklere” katkı yaptığı bile
cinsel özgürlük düzeyleri yükselmektedir. söylenebilir. Ayrıca evlilik sağlığa iyi gelmektedir ve
6. Çocukların haklarının genişletilmesine uzun ömürlülüğe katkı sağlamaktadır.
doğru genel bir eğilim vardır.

178
Nüfus ve Toplum

Lundquist vd.’nin (2015: 315-316) değerlendirmelerine göre, aslında “ikinci demografik evrim’ yaşan-
maktadır. Şöyle ki, evlilik, neredeyse tüm ülkelerde en yaygın istikrarlı cinsel birliktelik biçimi olmaya de-
vam etmektedir, ancak birçok ülkede büyük bir dönüşüm geçirmektedir. Evlenme yaş ortalamasının yük-
selmesi, hiç evlenmemiş bekârların oranlarının artması ve geleneksel olmayan hanelerde yaşamak, birçok
gelişmiş ülkedeki modern manzaranın bir parçası haline gelmektedir. Evlilikten uzaklaşma ve çok düşük
doğurganlık düzeylerine doğru olan bu eğilimler arasındaki ilişki “ikinci demografik geçiş” olarak nitelendi-
rilebilir. Az gelişmiş bölgeler arasında önemli farklar olmasına rağmen, bazıları bu ikinci geçişin işaretlerini
vermeye başlamıştır. Doğum kuşakları olgunlaştıkça üyeleri, kendilerini farklı medeni durumlara veya
cinsel birlikteliklere belirli bir süre yerleştiren demografik olaylar yaşarlar. Toplumlar ise bu değişiklikleri,
nüfus sayımları ve araştırmalar ile izlerler. Hanehalkı ve medeni durum değişimleri toplumsal yapıdaki hız-
lı değişimlerin bir parçasıdır. Bunların artılarını ve eksilerini bir arada görmek ve tartışmak gerekmektedir.

Öğrenme Çıktısı

4 Medeni durum ve medeni durum türlerini tanımlayabilme


5 Evliliğin kurulma sürecini açıklayabilme
6 Evliliğin sona ermesinin farklı yollarını (boşanma, iptal, ayrılma ve eş ölümü) açıklayabilme
7 Evlilik ve boşanmanın toplumlar arası benzerlik ve farklarını istatistik verilerle açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Bu bölümdeki bilgileri kul-


Ülkelerde Aile Demografik lanarak, geleneksel “aile de-
Eğilimleri isimli ders vide- ğerlerinin” aşındığı tezini
osunu izleyiniz, “Evlilik ve değerlendirin. Eğer öyleyse,
Boşanmanın Uluslararası
Karşılaştırmaları” konusuyla bunu bir bütün olarak top-
Y Kuşağı geleneksel evliliğe
ilişkilendiriniz. lum için olumsuz mu ya da
neden hayır diyor? Araştırınız.
ilerletici bir gelişme olarak
Kaynak: https://study.
com/academy/lesson/ mı görmeliyiz? Aksi takdir-
family-demographic- de, neden bu kadar çok in-
trends-in-developed- sanın buna inandığını nasıl
developing-countries.html açıklayabiliriz?

TÜRKİYE’DE HANEHALKI VE MEDENİ DURUM


Bu bölümde Türkiye’deki hanehalkı yapısındaki değişim ve çeşitlilik ile medeni durum, evlilik ve bo-
şanmaya ilişkin özellikler ele alınmıştır.

Türkiye’de Hanehalkı
Türkiye’de aile Türk toplumunun temel değerlerinden birisidir. Öteki toplumsal kurumlarda olduğu
gibi aile kurumu da değişim hâlindedir. Türkiye’de demografik dönüşümün ikinci aşamasından itibaren,
karmaşık aile hayatından basit aile hayatına doğru bir değişim yaşanmaktadır. Ancak çekirdek ailedeki
değişimler ve diğer basit aileli hane yapılarının çeşitlilikleri henüz kapsamlı bir biçimde incelenmemiştir.
Yine de eldeki bilgilere göre genel bir betimleme yapılabilir:
Genel olarak, Türk hanelerinin çoğunluğu (kırsal bölgeler dâhil) yapı bakımından çekirdek ya da nük-
leer tiptedir. Geniş aileli hane tipi çeşitli biçimlerde varlığını sürdürürken, bu hane tipinin ideal biçi-

179
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

mi olan ataerkil geniş aile giderek azalmaktadır ve Tablo 5.3 Türkiye’de Hane Büyüklüğü, 2018, TÜİK
ekonomik temeli de köklü bir değişime uğramak-
Hane Büyüklüğü Hane Sayısı Hane Oranı
tadır. Geniş aile hanehalkı birçok bölgede kültü-
rel bir idealdir ve birçok hanede evladın evliliğini 1 kişi 3.730.505 %16
takiben “geçici geniş aile” aşaması yaşanmaktadır. 2 kişi 4.908.529 %21
Bunun yanında, Türk hanehalkı, yakın akrabalar 3 kişi 4.631.118 %20
arasında yoğun ilişkiler yaşadığı için “işlevsel ola- 4 kişi 4.688.769 %20
rak genişletilmiş” olarak karakterize edilebilir. Her
5 kişi 2.531.077 %11
iki cinsiyetten çocuklar evlenene kadar ebeveynle-
riyle otururlar; evlendikten sonra ebeveynlerle sıkı 6 kişi 1.238.464 %5
ilişkiler devam eder. Bu model artan kentleşme ve 7 + kişi 1.492.756 %6
sanayileşmeye karşın devam etmektedir. Orta sınıf Toplam 23.221.18 %100
kentsel alanlarda bile, özel hanehalklarının en az Kaynak: TÜİK, 2019, 15 Haziran
bir büyükbaba veya büyükanne veya başka bir yaşlı
akraba içermesi olasıdır. Bu tür üç kuşak hane halk-
ları üzerinde yapılan bir araştırma (Sunar, 1988), Türkiye’de hane sayısı artarken ortalama hanehalkı
yaşlı akrabalarının yetişkin çocuklarıyla birlikte büyüklüğü azalmaktadır. Bunda kaba evlenme hızının
yaşamayı tercih ettiğini ve bunun finansal ihtiyaç ve doğurganlık hızının azalmasının etkisi olduğu ka-
veya fiziksel bakım ihtiyacı olmadığını göstermiştir dar, kapitalist süreçlerin gelişmesi, eğitim olanaklarının
(Ataca, 2006: 469; Özbay, 2015: 103-107). artması, kadınların daha yüksek oranda çalışma yaşa-
mına dâhil olması, kentleşme ve bireyleşme gibi sü-
Ancak karakterize edilen bu yapı hızla değiş-
reçlerin gelişmesi de etkilidir. 2018 yılında Türkiye’de
mektedir: Birincisi, günümüzde Asya ve Afrika’daki
hane sayısı 23.221.218’dir. 1955 yılında 5,7 kişi olan
birçok toplumdan farklı olarak, Türkiye’deki geniş
ortalama hanehalkı büyüklüğü 2018 yılında 3,4 kişi-
hanelerin varlığını ailelerin geçim stratejilerine bağ-
ye düşmüştür (Tablo 5.3). Coğrafi dağılışa göre ince-
lamak daha doğru olacaktır; bu tür hanelere çoğun-
lendiğinde, ortalama hanehalkı büyüklüğünün ülke-
lukla alt-orta sınıflarda rastlanmaktadır. İkincisi,
nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yüksek olduğu
Türkiye’deki azalan geniş ailenin sistematik bir dön-
tespit edilmektedir (Şırnak’ta 6,4 kişi, Şanlıurfa’da 5,6
gü sergilemediği gözlenmektedir. “Ailelerin büyük
kişi, Hakkâri’de 5,5 kişi, Batman’da 5,5 kişi, …). Ül-
bir bölümü ekonomik değişimlere eskisinden daha
kenin Batı ve Kuzey bölgelerinde ortalama hanehal-
duyarlıdır; büyüklükleri ve yapıları, yeni sorunlarla
kı büyüklüğü düşüktür (Çanakkale’de, Eskişehir’de,
baş etmeleri ya da yeni fırsatları değerlendirmeleri
Balıkesir’de 2,7 kişi, Tunceli’de, Burdur’da, Edirne’de,
gerektiğinden, sürekli bir dalgalanma halindedir”.
Giresun’da, Kırklareli’nde 2,8 kişi) (TÜİK, 2019, 15
Üçüncüsü, günümüzde geniş aileli hane tipi özel-
Haziran). Bu ve aşağıda aktarılan diğer özellikler iti-
likle kentsel bölgelerde artık geleneksel hayat tarzını
bariyle Türkiye demografik ve sosyolojik olarak ikili
temsil etmemektedir; yakın tarihin toplumsal ve
yapı gösteren ülkelerden birisidir. Türkiye’de hem de-
ekonomik dönüşümlerinin ürünüdür. Bu gözlemle-
mografik geçiş süreci hem de sosyo-ekonomik ve sos-
re göre, Ferhunde Özbay’ın önerisiyle, hane ve aile
yo-kültürel gelişme aşamaları ülkenin Batı ve Doğu
yapı değişimlerinde yaygın olarak kullanılan “gele-
bölümlerinde farklı yaşanmaktadır.
neksel-modern” ikilemi artık terk edilmeli ve hane
yapıları işgücü hareketleriyle, sosyal sınıflarla ve Türkiye’de hanehalkı sayısının dağılımı gelenek-
geçim stratejileriyle bağlantılı olarak incelenmelidir sel olarak bilinen çekirdek ve geniş aile tiplerinin dı-
(Özbay, 2015: 103-107). Aşağıda Türkiye’deki ha- şında farklı aile kompozisyonlarının ortaya çıktığını
nehalkları istatistik verilerle betimlenmiştir. göstermektedir (TÜİK, 2019, 15 Haziran):
“Türkiye, Doğu ile Batı arasında bir kavşak nok- Batı toplumlarında olduğu gibi Türkiye’de de
tasındadır ve sosyal ve kültürel mozaiği bu özelliği “geniş aile” ve “çekirdek aile” oranı azalırken “tek ki-
yansıtmaktadır. Günümüzde Türkiye, heterojen bir şilik hanehalkı” oranının ve “çekirdek aile bulunma-
nüfus, çeşitli kültürel etkiler, coğrafi ve ekolojik çeşit- yan birden fazla kişiden oluşan hane” oranının artış
lilik ve hızlı, devam eden sosyal ve ekonomik dönü- göstermesi de dikkat çekmektedir. Türkiye’de 2014-
şümlerle karakterize edilir”, öyle ki bir Türk hanehalkı 2018 yılları arasında, “çekirdek aile” oranı %67’den
prototipini betimlemek zordur (Ataca, 2006: 469). %65’e gerilemiştir, “geniş aile” oranı da %17’den

180
Nüfus ve Toplum

%16’ya gerilemiştir. Buna karşın, “tek kişilik hane- Türkiye’de Medeni Durum: Evlilik ve
halkı” oranı %14’ten %16’ya yükselmiştir, “çekirdek Boşanma
aile bulunmayan birden fazla kişiden oluşan hane” Türkiye’deki Medeni Kanun, 1926 yılında yü-
oranı da %2,1’den %2,8’e yükselmiştir. rürlüğe girmiştir ve dinî yargı yetkisini ve çok eşli-
Çekirdek ailelerin %42’si “eş ve evlenmemiş çocuk- liği ortadan kaldırmıştır. Yasal evlilik yaşını 18 yıla
lardan oluşan aile”dir, %14’ü “sadece eşlerden oluşan çıkarmıştır. Evlilikte eşlerin rızasını bir gereklilik
(çocuksuz) aile”dir ve %9’u ‘tek ebeveyn ve çocuklar- hâline getirmiştir. Evlenme ve boşanma olayında
dan oluşan aile”dir. Batı’da yaygın olan “tek ebeveynli kocanın tek taraflı iradesini yasadışı hâle getir-
hane” tipi Türkiye’de de giderek yaygınlaşmaktadır. miştir. Bugün, sadece sivil evlilik törenleri ve ya-
2018 yılında toplam hane halklarının %2’sini “baba sal boşanma biçimleri resmen kabul edilmektedir.
ve çocuklardan oluşan çekirdek aile”, %7’sini “anne Ayarlanmış evlilikler daha çok kırsal alanlarda yay-
ve çocuklardan oluşan çekirdek aile” oluşturmuştur. gındır, kentlerde genellikle evlenme kararını çiftler
2014-2018 yılları arasında, “baba ve çocuklardan olu- birlikte almaktadır (Ataca, 2006: 469).
şan çekirdek aile” sayısı 317.398’den 447.751’e yük- Türkiye’de kadınların çoğunluğu üreme çağının
selmiştir, “anne ve çocuklardan oluşan çekirdek aile” sonuna kadar evlenmektedir. Bu durum, Türkiye’de
sayısı da 1.286.969’dan 1.630.436’ya yükselmiştir. evlilik kurumunun tüm sosyal gruplarda kabul gör-
Türkiye’de farklılaşan aile kompozisyonunun yaşlı düğünü ve evliliğin sosyokültürel yapının önemli
nüfus üzerinde olumsuz etkilerinin olacağı düşünül- bir kurucu unsuru olduğunu göstermektedir (Koç
mektedir: Bunlardan Birincisi, aile içindeki işbölü- vd., 2010: 27). “Türkiye’de evlilik, aile olmanın ge-
münde yaşlıların “işlevsel yararlık” özelliğinin giderek rekli ve meşru toplumsal zeminini teşkil eder. Aile
azalacak olmasıdır. İkincisi, yaşlıların işlevsiz kalması- evlenme ile kurulan bir kurumdur. Nikâh meşru
nın etkisiyle iç göç sürecinin dışına itilmesi ve yalnızlaş- bir evliliğin temel şartıdır. Bu anlayış, aile kurumu-
ması olasıdır. Üçüncüsü, Türkiye’de geleneksel olarak nun şahsında ülkemizde evliliğe yüklenen anlamı
yaşlıların bakımı ve korunması konusunda tampon üreten ve geliştiren bir değer hâline gelmiştir. O
kurum niteliğinde olan ailenin giderek bu özelliğini yüzden nikâhsız beraberlikler pek hoş karşılanmaz”
kaybetmesi olasıdır. Tüm bu süreçlerin özellikle psiko- (Doğan, 2016: 151).
lojik olumsuz sonuçları olacaktır. (Koç, İ. ve Eryurt,
M. A. ve Adalı, T. ve Seçkiner, P., 2010: 58-59).

9,04
7,97 8,03 7,77 7,50
6,80

1,40 1,62 1,64 1,70 1,59 1,75

2008 2010 2012 2014 2016 2018


Kaba Evlenme Hızı (%) Kaba Boşanma Hızı (%)

Grafik 5.4 Türkiye’de Kaba Evlenme ve Kaba Boşanma Hızı, 2008-2018


Kaynak: TAÇESE, 2019 Haziran, verileri esas alınarak oluşturulmuştur.

Grafik 5.4’den takip edileceği üzere Türkiye’de son yıllarda kaba evlenme hızı düşerken kaba boşanma
hızı artmaktadır. Türkiye’de 2018 yılında bir önceki yıla göre, evlenen çiftlerin sayısı %2,9 azalmıştır, bo-
şanan çiftlerin sayısı ise %10,9 artmıştır. Türkiye’de 2018 yılında kaba evlenme hızı ‰6,8, kaba boşanma
hızı ‰1,75 oranında gerçekleşmiştir (TAÇESE, 2019, 15 Haziran). Bu veriler Avrupa Birliği ülkeleri ile
kıyaslandığında, Türkiye’de evlenme hızının yüksek olduğu hâlde, boşanma hızının AB ortalamasına yakın
olduğu tespit edilmektedir. 2000-2016 yılları arasında 28 AB ülkesinde; kaba evlenme hızı ‰5,2’den
‰4,4’e düşmüştür, kaba boşanma hızı ‰1,8’den ‰1,9’a çıkmıştır. (EUROSTAT, 2018, 01 June).

181
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Türkiye’de 1950 sonrasında yaşanan hızlı kent- evlenmeler”görece azalmaktadır. Erken evlilikler
leşme olgusu, evlilik ve aile kurumunu etkilemiştir. cinsiyete göre incelendiğinde, 2013 yılında (daha
Kentleşme sürecinde kentlerde organize olan ve küçük yaştakiler hariç) 16-17 yaşında ve evli olan
toplam üretim içinde payı artan sanayi ve hizmet nüfus oranı erkekler için %0,05 (1.866 kişi) ve ka-
sektörleri nitelikli işgücüne gereksinim duyunca dınlar için %1,45 (37.481 kişi) tespit edilmiştir.
ailelerin kurulmasında eğitim düzeyi ve mülkiyet “Evlenen çocukların” toplam evlenmeler içindeki
sahibi olma gibi özellikler önem kazanmıştır. Bun- oranı ise erkekler için %0,31, kadınlar için %6,25
ların sonucu olarak da eş seçimi için geçen süre olarak tespit edilmiştir (ASPB, 2015: 30-41).
uzamış ve ilk evlenme yaşı yükselmiştir (Duben ve Medyada “çocuk gelinler” haberleriyle dikkat
Behar, 2014; TÜİK, 1995; Koç vd. 2010: 26). çeken erken evliliklerin yanında Türkiye’de evlilik
Türkiye’de doğumların tamamına yakını evlilik ve boşanmanın bazı boyutları; evlilik öncesi seks,
kurumu içinde gerçekleşmektedir ve kadınların ilk ergen hamileliği ve ergen ebeveynliği, birlikte ya-
evlenme yaşları ile doğurganlık seviyeleri arasında şama, eşcinsel birliktelikler, aile içi şiddet, ensest,
yakın bir ilişki bulunmaktadır. Türkiye’de 2018 yı- vd. “mahrem konular” olarak tabulaştırılmaya de-
lında ortalama ilk evlenme yaşı, erkekler için 27,8, vam etmektedir. Bu olaylar hakkında veri eksikliği
kadınlar için 24,8’dir, her iki cinsiyet için ortalama bulunmaktadır. Eksik veri, sorunun incelenmesini,
ilk evlenme yaşı 26,3’tür. Bir başka özellik olarak, toplumlar arası karşılaştırmalar yapmayı ve çözüm
Türkiye’de yaklaşık ve ortalama 25 yaş dolayında önerisi geliştirmeyi zorlaştırmaktadır.
evlenen bir kadın 1,5 yıl içerisinde ilk doğumunu Yine medyada haber başlıklarından birisi hâline
gerçekleştirmektedir. Uzun yıllar gözlenen bu olay gelen kadın cinayetleri medeni durumla doğrudan
Türkiye’de örüntüleşmiş bir demografik davranıştır ilişkilidir. Ataerkil, erkek egemen kalıpların, tüm
(Koç vd. 2010: 26). medeni durum kompozisyonunda devam ettiği
Türkiye’de 2002 yılı öncesi geçerli olan Mede- söylenmelidir. Kadınlar evlilik öncesi, evlilik aşa-
ni Kanun hükümlerine göre asgari evlenme yaşı ması ve evlilik sonrasında erkek şiddetine maruz
kadınlar için 15, erkekler için 17 idi. Toplumsal kalmaktadır. Yine bu konuda da nüfus sosyolojisi
cinsiyet eşitliği temelinde 2002 yılında Medeni araştırmalarına gereksinim vardır.
Kanun’da yapılan düzenlemeler ile her iki cinsiyet Türkiye’de medeni durum kompozisyonunu et-
için asgari evlenme yaşı 17 olarak değiştirilmiştir. kileyebilecek önemli bir dinamik göç olayının deği-
Türkiye’de erken evliliklerin bir bölümü “imam şen yapısıdır. Yakın zamanlara kadar dışarıya emek
nikâhı” evlilikleri yoluyla gerçekleşmektedir. Ay- göçü veren Türkiye artık göç alan ülkeler katego-
rıca, 15 ve daha düşük yaşlardaki kadınların ev- risine geçmiştir. Hem dışarıya evlenmeler hem de
lendirildiği durumlar da söz konusudur. Yasalara dışarıdan gelenlerle evlenmeler evlilik ve boşanma
göre, bu tip olaylar evlilikten ziyade cinsel istis- biçimlerini, yapısını etkileyecektir. Özellikle “Tür-
mar olarak değerlendirilmektedir. Bu olaylar res- kiye’deki Suriyeliler” olayı iyi takip edilmelidir. Dı-
mi istatistiklere evlilik olarak yansımamaktadır şarıdan gelen göçmen grupların kalıcılık durumları
(Koç vd. 2010: 27-8; Aile ve Sosyal Politikalar belirlenmelidir, kalıcı olmaları hâlinde bütünleşme
Bakanlığı [ASPB], 2015: 30-41). Aile ve Sosyal veya ayrışma yönünde kültürleşme eğilimleri be-
Politikalar Bakanlığı’nın “Türkiye’de Evlilik Ter- lirlenmelidir, göçmen ve yerli nüfusun evlenme ve
cihleri - 2015” raporuna göre, Türkiye’de 2007 boşanma biçimleri, ritüelleri ve bunların mevcut
yılında 16-17 yaş grubundaki resmi olarak evli medeni durum kalıplarından farkları, vd. nüfus
olan nüfus oranı %0,99 iken 2013 yılında %0,75’e sosyolojisi araştırmaları ile açığa çıkartılmalıdır.
düşmüştür. Buna göre, Türkiye’de “çocuk yaşta

182
Nüfus ve Toplum

Yaşamla İlişkilendir

Aşkın Olağan Kaosu ancak doğurganlık tedavisi için büyük bir talep
Beck ve Beck-Gernsheim “Aşkın Olağan var. Daha az insan evlenmeyi tercih ediyor, ancak
Kaosunda” (The Normal Chaos of Love, 1995) bir çiftin bir parçası olarak biriyle yaşama arzusu
isimli eserlerinde, hızla değişen dünyada, kişisel sabit kalır. Bu tür rakip eğilimleri nasıl açıklarız?
ilişkilerin, evliliklerin ve aile örüntülerinin kar- Beck ve Beck-Gernsheim’ın yanıtı: Aşk.
maşık doğasını incelerler. Yazarlar, kişisel ilişkile- Bugünün “cinsiyetler savaşı”nın, insanların “aşk
ri yönetmek için kullanılan geleneksel kuralların açlığının” olası en açık göstergesi olduğunu id-
ve ilkelerin artık geçerli olmadığını savunurlar ve dia ediyorlar. İnsanlar aşk uğruna evlenirler, aşk
günümüzde bireylerin başkalarıyla oluşturduk- uğruna boşanırlar ve sonsuz bir umut, pişmanlık
ları birliktelikleri kurmak, düzenlemek, geliştir- ve tekrar deneme döngüsüne girerler. Bir yandan,
mek ya da bitirmek için sonsuz bir dizi seçenekle erkekler ve kadınlar arasındaki gerginlikler yük-
karşı karşıya kaldıklarını ileri sürerler. Evliliklere sek olsa da gerçek aşk ve doyumu bulma olasılığı-
şimdi ekonomik amaçlar için ya da ailenin ayar- na dair derin bir umut ve inanç var.
lamasıyla değil, gönüllü olarak girilmesi, hem öz- Bu, şu anki çağımızın karmaşıklıkları için
gürlükleri hem de yeni zorlanmaları beraberinde çok basit bir cevap gibi görünebilir, ancak Beck ve
getiriyor. Aslında, yazarlar, bunların çok fazla sıkı Beck-Gernsheim, tam olarak, dünyamız baskıcı,
çalışma ve çaba gerektirdiği sonucunu çıkarırlar. kişiliksiz, soyut ve hızlı değiştiği için sevginin gi-
Beck ve Beck-Gernsheim, çağımızı, aile, derek daha önemli hâle geldiğini savunurlar. Aşk,
iş, sevgi ve bireysel hedeflere ulaşma özgürlüğü insanların kendilerini gerçekten bulabilecekleri
arasında çatışan çıkarlarla dolu bir yer olarak ve başkalarıyla bağlantı kurabilecekleri tek yerdir:
görürler. Bu çatışma, özellikle, daha fazla kadın Aşk kendini aramaktır, benimle ve seninle
kariyerinin peşine düştüğünde, bir yerine iki “iş- gerçekten iletişime geçmek, bedenleri paylaşmak,
gücü piyasası biyografisi” olduğunda, kişisel iliş- düşünceleri paylaşmak, geride kalan hiçbir şey-
kiler içerisinde ciddi bir şekilde hissedilir. Önceki le yüzleşmemek, itiraf etmek ve affedilmek, ola-
cinsiyetlendirilmiş çalışma kalıpları bir zamanlar nı anlamak, onaylamak ve desteklemek için bir
olduğundan daha az sabittir; şimdi hem erkekler özlemdir ve modern yaşamın yarattığı şüphe ve
hem de kadınlar mesleki ve kişisel ihtiyaçlarına kaygılara karşı koymak için bir yuva ve güven
önem veriyorlar. Modern çağdaki ilişkiler sadece özlemidir. Eğer hiçbir şey kesin veya güvenli gö-
ilişkilerle ilgili değildir; aynı zamanda iş, politika, rünmüyorsa, kirli bir dünyada nefes almak bile
ekonomi, meslekler ve eşitsizlikle de ilgilidir. Bu riskliyse, o zaman insanlar aniden kâbuslara dö-
nedenle, erkekler ve kadınlar arasındaki zıtlıkla- nüşene kadar yanıltıcı aşk rüyalarının peşine dü-
rın artması şaşırtıcı değildir. şerler. (1995:175-176)
Beck ve Beck-Gernsheim, evlilik danışman- Beck ve Beck-Gernsheim’ın yaklaşımı iki
lığı endüstrisinin, aile mahkemelerinin, evlilik noktada eleştiri almıştır: Birincisi, heteroseksü-
öz yardım gruplarının ve boşanma oranlarının ellik konusundaki özel odaklanma eleştirilmiştir,
büyümesinin kanıtlandığı üzere “cinsiyetler ara- ikincisi, analizde sosyal sınıflara ve topluluklara
sındaki savaş”ın “zamanımızın merkezî draması” yer verilmemiş olması eleştirilmiştir.
olduğunu iddia ederler. Evlilik ve aile hayatı hiç
olmadığı kadar “dayanıksız” gibi görünse de in-
sanlar için çok önemli olmayı sürdürmektedir. Kaynak: Giddens, A. (2009) “The Normal Cha-
Boşanma daha yaygındır, ancak yeniden evlenme os of Love”, Sociology, Sixth Edition, Polity
oranları yüksektir. Doğum oranı düşüyor olabilir, Press, Cambridge, UK. p.372-374.

183
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Öğrenme Çıktısı

8 Türkiye’de hanehalkları ve ailelerin çeşitliliğinin farkına varabilme


9 Türkiye’de hanehalkları ve aile kompozisyonlarını istatistik verilerle açıklayabilme
10 Türkiye’de evlilik ve boşanma olaylarını istatistik verilerle açıklayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

“Bizim Aile” (Arzu Film,


1975) isimli filmi izleyiniz Bu bölümdeki bilgileri kul-
ve “Türkiye’de Hanehalkı” lanarak, “Türkiye’de, do-
Türkiye’de hanehalklarının ve “Türkiye’de Medeni Du- ğurganlık azaldıkça evliliğin
gelir ve yaşam koşulları ne- rum” kompozisyonlarındaki azalmasını ve boşanmanın
dir? Araştırınız. değişimlerle ilişkilendiriniz. artmasını beklemeliyiz!”
Kaynak: https://www.youtube. önermesini değerlendiriniz.
com/watch?v=9O18JWO3oko

184
Nüfus ve Toplum

Hanehalkı ve aileyi
1 tanımlayabilme, türlerini
açıklayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Hanehalklarının toplumlar
2 arası benzerlikleri ve farklarını
istatistik verilerle açıklayabilme

3 Hanehalkı kompozisyonundaki
değişme eğilimlerini
açıklayabilme

Demografide hanehalkı; “Aralarında akrabalık bağı bulunsun ya


Hanehalkı da bulunmasın aynı konutta veya aynı konutun bir bölümünde
yaşayan, temel ihtiyaçlarını birlikte karşılayan, hanehalkı hiz-
met ve yönetimine iştirak eden bir veya birden fazla kişiden
oluşan topluluk” olarak tanımlanmaktadır. Çeşitli resmî ya da
özel kurumlarda kalanlar, pansiyon vb. yerlerde yaşayanlar özel
hanehalkı değil kurumsal nüfus olarak tanımlanmaktadır. Çoğu
insanın algısında hanehalkı ve aile kavramları aynı şeyi çağrış-
tırsa da bazı kişiler özel hanelerin üyesi değildir ve hanehalkı
üyesi olanların bazıları da ailenin üyesi değildir. Aile, “aynı evde
birlikte yaşayan, soy bağı, evlilik veya evlat edinme yoluyla bir-
biriyle akraba olan, iki veya daha fazla kişiden oluşan bir sos-
yal grup” olarak tanımlanmaktadır. Buna karşın, aynı konutta
yaşayan iki kişi, aralarındaki ilişkiye bakılmaksızın hanehalkı
olarak kabul edilir; eğer aralarında akrabalık varsa hem hane-
halkı hem de aile olarak sınıflandırılırlar. Bu ayrıma dayanarak,
haneler aile olan veya aile olmayan kategorilerine yerleştirilirler.
Ailenin iki türü vardır: Birincil aile, birlikte bir konut birimin-
de oturan ve üyeleri arasında hanehalkı reisinin bulunduğu
bir grup akraba olarak tanımlanır. Bu kompozisyondan farklı
olarak bir hane iki veya daha fazla aile içerebilir, bu durumda,
üyeleri arasında tek bir hanehalkı reisinin bulunmadığı ailelere
ikincil aile ya da alt aile denir. Yaygınlaşmakta olan üçüncü bir
aile türü de “tek ebeveynli aile” olarak tanımlanmıştır. Bu ailede
tek ebeveyn ve çocukları birlikte yaşamaktadır.
Dünya genelinde ortalama hanehalkı büyüklüğü hane başına
2-9 kişi arasında değişmektedir. Avrupa ve Kuzey Amerika
ülkelerinin çoğunda “küçük ortalama hanehalkı” büyüklükle-
ri geçerlidir (3 kişiden az). Afrika ve Orta Doğu’nun büyük
kısmında “büyük ortalama hanehalkı” büyüklüğü geçerlidir (5
kişiden fazla). Ortalama hanehalkı büyüklüğü dünya genelinde
azalmaktadır, bu durum doğurganlık oranlarındaki düşüşü yan-
sıtmaktadır. Çift hanehalkları dünya genelinde en sık rastlanan
hanehalkı türüdür. Çocuklu haneler yaygındır ama hanehalkı
büyüklüğünün azalması sonucunda hanelerdeki çocuk üye sa-
yısı da azalmaktadır. Tüm bölgelerde tek ebeveynli hanehalkları
ve tek kişilik hanehalkları artma eğilimi göstermektedir. Or-
talama hanehalkı büyüklüğünü hem kültür kalıpları hem de
sosyoekonomik faktörler birlikte belirlemektedir. Yaşam kali-
tesi yüksek olan ülkelerde, ortalama hanehalkı büyüklüğü kü-
çük olma eğilimindedir. Önemli bir diğer konu ise hanehalkı
büyüklüğü ve bileşimindeki tüm bu eğilimlerin “Sürdürülebilir
Kalkınma Hedefleri”ne ulaşılmasına yönelik atılan adımları et-
kileyecek olmasıdır.

185
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

4 Medeni durum ve medeni durum


türlerini tanımlayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

5 Evliliğin kurulma sürecini


açıklayabilme

6 Evliliğin çözülme sürecini


açıklayabilme

Evlilik ve boşanmanın toplumlar


7 arası benzerlik ve farklarını
istatistik verilerle açıklayabilme

Evliliğin kurulması ve evliliğin çözülmesi, temel sosyodemogra-


Medeni Durum; Evliliğin fik değişkenlerdendir ve medeni durum olarak kavramsallaştırılır.
Kurulması ve Çözülmesi
Neredeyse tüm kültürlerde gözlenen dört medeni durum; bekar,
evli, boşanmış ve dul farklı statüler olarak tanımlanmıştır. Medeni
durum olarak kavramsallaştırılan bu yasal ve meşru statüler dışında
birçok ülkede genelin onaylamadığı cinsel birliktelikler de vardır.
Evlilik, “İki yetişkin birey arasındaki toplumsal olarak kabul edilen
ve onaylanan bir cinsel birleşim” olarak tanımlanmıştır. İki insan
evlendiğinde hem birbirlerinin akrabası olmaktadırlar hem de daha
geniş bir hısımlar dizisini birbirine bağlamaktadırlar. Evlilik kurumu
dünyanın farklı bölgelerinde kültürel farklar gösterse de cinsel yaşa-
mı düzenleme, üreme ve aile üyelerine sevgi ağı içerisinde duygusal
destek sağlama gibi işlevleri evrenseldir. Günümüzde çağdaş toplum-
larda flört eş seçme sürecinin önemli bir boyutudur. Genel olarak,
“eş seçme süreci”ni benlik saygısı ve uyumluluk gibi “bireysel faktör-
ler” ile mekânsal yakınlık ve yaşama biçimi gibi “sosyokültürel fak-
törler” birlikte belirlemektedir. Evlenmek için temel koşul, ülkelerin
medeni kanunlarında belirlenen asgari evlenme yaşıdır. Günümüzde
evlilik kurumunun üç alternatifi belirginleşmiştir: Birlikte yaşama,
eşcinsel birliktelikler ve bekâr kalma. Yine günümüzde evlilik dışı
doğumlar değişen aile kalıplarının sinyalini vermektedir.
Evliliğin sonlanmasının farklı yolları vardır ve bunlar ayrı ta-
nımlanmıştır. Boşanma, ayrılma, iptal ve eş ölümü evliliği son-
landıran olaylardır. Evliliğin çözülme sürecinde gözlenen bu
olaylardan en yaygın olanı boşanmadır. Boşanma olayı sosyo-
lojide toplumsal bir problem olarak ele alınmaktadır. Boşanma
konusunda iki zıt görüş rekabet hâlindedir: Kimilerine göre geç
modern toplumda evlenmek gibi boşanmak da olağan bir ihti-
yaçtır, diğerlerine göre zaman ilerledikçe artan boşanma olay-
ları ahlak ve aile değerlerinde genel aşınmanın bir parçasıdır.
Bilimsel araştırmaların tespit ettiği en önemli gerçek ise sanayi
sonrası toplumları karakterize eden sosyal ve ekonomik deği-
şikliklerin hızına, aile yapısı ve ilişkilerdeki değişiklikler eşlik
etmiştir. Toplumlarda artan boşanma oranları karşısında, bo-
şanma aşamasında ve sonrasında “yeni yaşam düzenlemeleri-
nin” gerekli olduğu anlayışı giderek önem kazanmaktadır.
Evlilik ve boşanma olayları toplumlar arası olarak karşılaştırıldığın-
da neredeyse tüm ülkelerde evlilik oranlarının son yıllarda sürekli
düştüğü tespit edilmektedir. Dünya genelinde evlenenlerin yaş
ortalamaları da yükselmektedir. Ülkelerin azalan evlilik oranlarına
boşanma oranlarındaki artışlar eşlik etmektedir. Tüm bu veriler bir
arada değerlendirildiğinde, demografların ikinci demografik evrim
dedikleri süreç yaşanmaktadır. Birçok ülkede evlilikten uzaklaşma
ve düşük doğurganlık düzeylerine doğru bir eğilim vardır.

186
Nüfus ve Toplum

Türkiye’de hanehalkları ve
8 ailelerin çeşitliliğinin farkına
varabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Türkiye’de hanehalkları ve aile
9 kompozisyonlarını istatistik
verilerle açıklayabilme
Türkiye’de evlilik ve boşanma
10 olaylarını istatistik verilerle
açıklayabilme

Türkiye’de aile kurumu değişim hâlindedir. Mevcut hâlde, Türk


Türkiye’de Hanehalkı ve
Medeni Durumu
hanelerinin çoğunluğu yapı bakımından çekirdek tiptedir. Ge-
niş aileli hane tipi çeşitli biçimlerde varlığını sürdürürken, bu
hane tipinin ideal biçimi olan ataerkil geniş aile giderek azal-
maktadır. Türkiye’de ailelerin büyük bir bölümü ekonomik de-
ğişimlere eskisinden daha duyarlıdır; büyüklükleri ve yapıları
sürekli dalgalanma hâlindedirler. Günümüzde geniş aileli hane
tipi özellikle kentsel bölgelerde artık geleneksel hayat tarzını
temsil etmemektedir.
Türkiye’de hane sayısı artarken ortalama hanehalkı büyüklü-
ğü azalmaktadır. Bunda kaba evlenme hızının ve doğurganlık
hızının azalmasının etkisi olduğu kadar, kapitalist süreçlerin
yaygınlaşmasının, eğitim olanaklarının artmasının, kadınların
daha yüksek oranda çalışma yaşamına dâhil olmasının, kent-
leşme ve bireyleşme gibi süreçlerin gelişmesi etkili olmaktadır.
2018 yılında Türkiye’de hane sayısı 23.221.218’dir. 1955 yılın-
da 5,7 kişi olan ortalama hanehalkı büyüklüğü 2018 yılında
3,4 kişiye düşmüştür. Coğrafi dağılışa göre incelendiğinde, or-
talama hanehalkı büyüklüğünün ülkenin Doğu ve Güneydo-
ğu bölgelerinde yüksek olduğu tespit edilmektedir. Türkiye’de
hanehalkı sayısının dağılımı geleneksel olarak bilinen çekirdek
ve geniş aile tiplerinin dışında farklı aile kompozisyonlarının
ortaya çıktığını göstermektedir. Türkiye’de 2018 yılında, çekir-
dek aile oranı %65, geniş aile oranı %16, tek kişilik hanehalkı
oranı %16 ve çekirdek aile bulunmayan birden fazla kişiden
oluşan hane oranı %2,8 olarak dağılım göstermiştir.
Türkiye’de 2018 yılında kaba evlenme hızı ‰6.8, kaba boşan-
ma hızı ‰1.75 oranında gerçekleşmiştir. 2018 yılında, evlenen
çiftlerin sayısı %2.9 azalmıştır, boşanan çiftlerin sayısı %10.9
artmıştır. Bu veriler Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslandığında,
Türkiye’de evlenme hızının yüksek olduğu, boşanma hızının
AB ortalamasına yakın olduğu tespit edilmektedir. Türkiye’de
2018 yılında ortalama ilk evlenme yaşı, erkekler için 27.8, ka-
dınlar için 24.8’dir. Türkiye’de ilk evlenme yaşı yükselmektedir.

187
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

1 Kendi hanesi olmayan evli çiftlerin oluştur- 6 Genellikle evliliği sona erdirmek amacıyla
duğu aile türü aşağıdakilerden hangisidir? eşlerden birinin diğerini bırakarak ayrı yaşaması
A. Birincil aile durumunu ifade etmek için kullanılan kavram aşa-
neler öğrendik?

B. İkincil aile ğıdakilerden hangisidir?


C. Çekirdek aile A. Duygusal boşanma
D. Küçük ortalama hanehalkı B. Topluluktan boşanma
E. Büyük ortalama hanehalkı
C. İptal
D. Yasal ayrılık
2 Aşağıdaki ülkelerin hangisinde küçük ortala- E. Eylemli ayrılık
ma hanehalkı büyüklükleri geçerlidir?
A. İsveç
B. Türkiye
7 Evlilik ve boşanmanın toplumlar arası karşılaştır-
masına göre, aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
C. Senegal
D. Umman A. Evlilik sayısı ve kaba evlenme hızı düşmektedir.
E. Meksika B. Resmî olmayan birliktelikler artmaktadır.
C. İlk evlenme yaşı düşmektedir.
3 Yeni bir eğilim olan, yetişkin çocukları olma- D. Boşanmalar artmaktadır.
dan torunlarıyla oturan yaşlıların oluşturduğu ha- E. Evlilik dışı doğumlar artmaktadır.
nehalklarına ne ad verilir?
A. Çift hanehalkları 8 Türkiye’de 2018 yılında tek ebeveynli aile
B. Tek ebeveynli hanehalkları oranı kaçtır?
C. Yalnız baba hanehalkları
D. Atlanmış kuşak hanehalkları A. Türkiye’de tek ebeveynli aile yok denecek kadar
E. Orta ortalama hanehalkları azdır.
B. %2
C. %5
4 Demografların kullandığı “evli olmayanlar”
kategorisi aşağıda verilen medeni durumlardan D. %9
hangisini veya hangilerini kapsamaz? E. %20
I. Eşi ölen kişi II. Hiç evlenmemiş kişi
III. Tekrar evlenmiş kişi IV. Boşanmış kişi 9 Aşağıdaki kentlerin hangisinde ortalama ha-
nehalkı büyüklüğü diğerlerine göre daha büyüktür?
V. Nişanlanmış kişi
A. Hakkâri
A. II. ve V.
B. Çanakkale
B. V.
C. Eskişehir
C. III.
D. I. D. Balıkesir
E. I. ve III. E. Giresun

5 Türkiye Medeni Kanunu’nda “cinsel rüşt 10 Türkiye’de 2018 yılında ortalama ilk evlenme
yaşı” kaç olarak belirlenmiştir? yaşı kaçtır?
A. 15 A. 30
B. 16 B. 26
C. 17 C. 22
D. 18 D. 18
E. Türkiye’de cinsel rüşt yaşı kanunen tanımlan- E. 15
mamıştır.

188
Nüfus ve Toplum

1. B Yanıtınız yanlış ise “Hanehalkı” konusunu 6. E Yanıtınız yanlış ise “Evliliğin Çözülme Süre-
yeniden gözden geçiriniz. ci” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Hanehalklarının Top- Yanıtınız yanlış ise “Evlilik ve Boşanmanın
2. A 7. C
lumlararası Karşılaştırması” konusunu yeni- Toplumlar Arası Karşılaştırmaları” konusu-
den gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Hanehalklarının Top-


3. D 8. D Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Hanehalkı”
lumlararası Karşılaştırması” konusunu yeni-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Medeni Durum: Evlili-


4. C 9. A Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Hanehalkı”
ğin Kurulma ve Çözülme Süreçleri” konusu-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
nu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Medeni Du-


5. E Yanıtınız yanlış ise “Evliliğin Kurulma Süre- 10. B
rum: Evlilik ve Boşanma” konusunu yeniden
ci” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
5 Anahtarı

Sosyal bilim araştırmalarında aileyi (göreli dikotomiler olan; çekirdek-geniş


ya da geleneksel-modern ayrımları yerine) bireyin akrabalık sistemi içinde-
ki özel toplumsal yakınlık alanı olarak kavramsallaştırmak uygun olacaktır.
Hanehalkı kavramı ise bireye yaşamın temel gereksinimlerini temin etmek
Araştır 1 amacıyla organize olmuş birincil bir sosyal düzenleme olarak düşünmek ge-
rekir. Hanehalkı kaynaklarını tek bir havuzda toplayan diğer sosyal düzen-
lemelerden farklıdır; hanehalkı üyeleri güçleri oranında haneye katkı yapar-
lar, ihtiyaçları oranında haneden tüketirler ve bunu görece sürekli yaparlar.
(Sönmez, 1998: 115).

189
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Araştır Yanıt
5 Anahtarı

Yapılan son araştırmalara göre, Y kuşağı (1980-2000 doğumlular), evlen-


me fikrini reddetmiyor, ama “nasıl” ve “ne zamanda” olacağını değiştiriyor.
Y kuşağı çiftleri evliliğe inanıyorlar, ancak evlilik öncesi ortalama altı yıllık
bir ilişkinin akıllıca bir seçenek olduğunu düşünüyorlar. Bir önceki X kuşağı
gençlerinde bu eğilim başlamıştı ve bu Y kuşağındakilerde belirginleşti. Ken-
dilerini ve eş adaylarını tanıma sürecinin evlilik öncesi garantilerinden biri
hâline geldiği söylüyorlar. Ne de olsa, birçok Y kuşağı üyesi boşanmayla ayrı-
lan ailelerden geliyor. Bu, kendi evliliklerinde böyle zor bir durumdan geçmek
zorunda kalmadıklarından emin olmak istedikleri için de olabilir. Bu değişimi
ekonomik konular da etkiliyor. Y kuşağı bireyler bir aile kurmadan önce mes-
leki kariyerlerini başlamak ve geliştirmek istiyorlar. Kimileri bunu bencilce
Araştır 2 bulsa da onlar rekabetçi bir dünyada kariyeri sağlama almanın en akıllıca ol-
duğuna inanıyorlar. ABD için yayınlanan son raporlarda, Y kuşağı bireyler ev-
lenmek için daha uzun süre bekleme eğilimi sergiliyorlar. İstatistikler 1970’li
yıllardan bu yana evlenmeye karar verenlerin yüzdesinin Y kuşağında yaklaşık
%25 oranında düştüğünü gösteriyor. Evlilik kararlarını büyük ölçüde etkile-
yen faktörlerden biri de kadınların son yıllarda değişen rolleri. Annelerinden
ve büyükannelerinden farklı olarak, bu genç kadın kuşağı evlenmek üzere
yetiştirilmemiştir. Tarihte ilk kez kadınlar evlenmenin yaşamlarındaki temel
amaç olduğu fikrini değiştiriyorlar. Bunun yerine, daha kaliteli evlilikler yap-
mak istiyorlar. Bu adımı atmaya karar verdiklerinde, daha mutlu ve daha uzun
süreli evlilikler için garanti verebilecek eşler arıyorlar. Philip Cohen’in yaptığı
araştırmada, Y kuşağı bireylerin daha az evlenmelerine rağmen daha istikrarlı
evlilikler yaptıkları tespit edilmiştir. Aslında ABD’de, 2008-2016 arasında bo-
şanma oranı %18 oranında azalmıştır (“Y Kuşağı ve Evlilik”, 2019).

TÜİK Türkiye’de 2016 yılı için (ortalama gelirin %60’ı dikkate alınarak he-
saplanan yoksulluk sınırına göre) göreli yoksulluk oranını %21,2 olarak açık-
lamıştır. Yoksulluk oranı tek ebeveynli ve en az bir çocuğu olan ailelerde bu or-
talamanın üzerindedir (%29,3). Bağımlı çocuğu olan ailelerin yoksulluk oranı
ise bağımlı çocuğu olmayan ailelerin yoksulluk oranına göre daha yüksektir
(%26,7’ye karşın %7,9) (TÜİK, 18 Eylül 2017).
Dört yıllık panel veri kullanılarak hesaplanan sürekli yoksulluk oranı 2016
yılı için %14,6’dır. Türkiye’nin yoksulluk oranı ortalaması görece düşük ise de
aileler elde ettiği gelir ile ihtiyaçlarını karşılamada zorlanmaktadır. Nüfusun,
Araştır 3 %68,0’i konut alımı ve konut masrafları dışında taksit ödemeleri veya borçları
olduğunu, %65,4’ü yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını
ekonomik nedenlerle karşılayamadığını ve %17,4’ü de konut masraflarının
hanelerine çok yük getirdiğini ifade etmiştir. Esasen gelirin gideri karşılaya-
mama durumu için maddi yoksunluk kavramı kullanılmaktadır. Bu kavram;
çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile beklen-
medik harcamalar, evden uzakta bir haftalık tatil, kira, konut kredisi, borç
ödemeleri, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek ve evin ısınma ihtiya-
cının ekonomik olarak karşılanamama durumu ile ilgili hanehalkının algısını
yansıtmaktadır. Bu dokuz maddeden en az dördünü karşılayamama durumu
olarak tanımlanan ciddi maddi yoksunluk oranı 2015 yılında %30,3 iken
2016 yılında 2,6 puanlık artışla %32,9’a yükselmiştir (TÜİK, 18 Eylül 2017).

190
Nüfus ve Toplum

Kaynakça
Ahrons, C. (1995). The Good Divorce - Keeping Your Cox, P. R. (1976). Demography, Fifth Edition,
Family Together When Your Marriage Comes Apart, Cambridge University Press, Cambridge.
HarperCollins e-books, Publication Date: 2009,
Çağlayandereli, M. (2019). Nüfus Sosyolojisi, İlk Baskı,
ISBN: 9780061981937
Detay Yayıncılık, Ankara.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı [ASPB], (2015).
Danış D. (2020). Nüfus ve Toplum, İstanbul
Türkiye’de Evlilik Tercihleri – Nisan 2015, Aile
Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi,
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Aile ve Toplum
İstanbul.
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara.
Doğan, İ. (2016). Türk Aile Sosyolojisi – Tarih Gelenek
Aksan, G. (2019). “Evlilik ve Ayrılma: Ailenin
Modern Zamanlar, İlk Baskı, Pegem Akademi,
Kurulması ve Sona Ermesi”, Sistematik Aile
Ankara.
Sosyolojisi, Dördüncü Baskı, Mustafa Aydın
(Ed.), Çizgi Kitabevi, Konya, 145-166. Dorling, D. (2013). Population 10 Billion, First
Edition, Constable & Robinson Ltd, London.
Ataca, B. (2006). “Turkey”, Families Across Cultures,
J. Georgas, J.W. Berry, F.J.R. van de Vijver, Duben, A. ve Behar, C. (2014). İstanbul Haneleri:
Ç. Kağıtçıbaşı, and Y.H. Poortinga (Eds.), Evlilik, Aile ve Doğurganlık, 1880‐1940, Nuray
First Published, Cambridge University Press, Mert (Çev.), İlk Baskı, Boğaziçi Üniversitesi
Cambridge, UK. p. 467-474. Yayınları, İstanbul.
Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Elder, G. H. (1999). Children of the Great Depression:
Müdürlüğü [BASAGEM], (2011). Tek Ebeveynli Social Change in Life Experience, 25th Anniversary
Aileler, Sabiha Örünğ ve Semiha Feyzioğlu (Prj. Edition, Westview Press, Perseus Books Group,
Yrt.), No 148, BASAGEM, Ankara. New York.
Beck, U. and Beck-Gernsheim, E. (1995). The Normal Giddens, A. (2009). Sociology, Sixth Edition, Polity
Chaos of Love, Mark Ritter and Jane Wiebel (Trans.), Press, Cambridge, UK.
First Edition, Polity Press, Cambridge, UK. Giddens, A. (2012). Sosyoloji, İlk Baskı, Kırmızı
Blood, R., and Blood, M. (1978). Marriage, Third Yayınları, İstanbul.
Edition, New York, The Free Press. Güneş, F. (2018). “Ünite 2: Aile, Evlilik, Akrabalık
Bogue, D. J. (1969). Principles of Demography, First ve Hane”, Aile Sosyolojisi, Gen. Koor. Murat
Edition, John Wiley & Sons, Inc., New York. Akyıldız, No: 3748/2564, Anadolu Üniversitesi
Açıköğretim Fakültesi Yayını, Eskişehir. s. 28-50.
Bohannan, P. (1970). “The Six Stations of Divorce”,
Divorce and After, Second Edition, Paul Bohannan Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
(Ed.), Doubleday & Company, Inc., Garden City, [HÜNEE], (2010). Türkiye Nüfus ve Sağlık
New York, p. 29-55. Araştırması, 2008 İleri Analiz Çalışması –
Türkiye’de Doğurganlık, Üreme Sağlığı ve Yaşlılık,
Burgess, E. and Wallin, P. (1943). “Homogamy in Social
Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri
Characteristics”, American Journal of Sociology,
Enstitüsü (HÜNEE) ve T.C. Sağlık Bakanlığı
Vol. 49, No. 2, September 1943, p. 109-124.
(TCSB) ve Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı
Burr, W. (1976). Successful Marriage: A Principles (DPT) ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Approach, First Edition, Homewood - Illinois, Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Ankara.
Dorsey Press.
----------- (2014) 2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık
Clarke, A. C. (1952). An Examination of the Araştırması, No: Nee-Hü.14.01, HÜNEE ve
Operation of Residential Propinquity as a Factor TCKB ve TÜBİTAK, Ankara.
in Mate Selection, American Sociological Review,
HMSO (2004) Social Trends 34, London, Her
Vol. 17, No. 1, February, 1952, p. 17-22.
Majesty’s Stationery Office [HMSO].
Cox, C. (2008). Empowerment as an Intervention
Jones, C. H., Tepperman, L. and Wilson, S. J. (1995).
with Grandparent Caregivers, Journal of
The Futures of the Family, First Edition, Prentice-
Intergenerational Relationships, Vol. 6, No. 4,
Hall, Inc. A Simon & Schuster Company,
p.465-477.
Englewood Cliffs, New Jersey.

191
Nüfusun Bileşenleri: Hanehalkı ve Medeni Durum

Koç, İ. ve Eryurt, M. A. ve Adalı, T. ve Seçkiner, Tallman, I. (2003) “Chapter 5: Parental Identification,


P., (2010). Türkiye’nin Demografik Dönüşümü; Couple Commitment, and Problem Solving among
Doğurganlık, Aile Planlaması, Anne-Çocuk Sağlığı Newlyweds”, Handbook of the Life Course, J. T.
ve Beş Yaş Altı Ölümlerdeki Değişimler: 1968-2008, Mortimer and M. J. Shanahan (Eds.), Second Edition,
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Kluwer Academic Publishers, New York. p.103-121.
[HÜNEE], Ankara.
Teachman, J., Tedrow, L. and Kim, G. (2013). “The
Lundquist, J. H., and Anderton D. L. and Yaukey, Demography of Families”, Handbook of Marriage
D. (2015). Demography - The Study of Human and the Family”, Third Edition, G. W. Peterson and
Population, Fourth Edition, Waveland Press, Inc., K. R. Bush (Eds.), Springer, New York, p.39-63.
Long Grove – Illinois.
Thomas, R. K. (2018). Concepts, Methods and
McCubbin, H. and Dahl, B. B. (1985). Marriage Practical Applications in Applied Demography - An
and Family – Individuals and Life Cycles, First Introductory Textbook, First Edition, Springer,
Edition, John Wiley & Sons, Inc., New York. Cham - Switzerland.
Newman, D. M. (2019). Sociology - Exploring the ------- (1995). The Population of Turkey, 1923‐1994:
Architecture of Everyday Life, Twelfth Edition, Demographic Structure and Development, No:
SAGE, California. 1716, Türkiye İstatistik Kurumu [TÜİK], Ankara.
Özbay, F. (2015). Dünden Bugüne Aile, Kent ve Nüfus, Uğur, S. B. (2019). “Değişen Toplumda Değişen Büyük
İlk Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul. Ebeveynlik Modelleri: Torunlarına Bakan Büyük
Ebeveynler”, Krizler ve Yaşlanma: 21. Yüzyılda
Pines, A. M. (2010) Âşık Olmak – Sevgililerimizi
Demografik Dönüşümün Yansımaları, Özgür
Neye Göre Seçeriz? Mercan Yurdakuler Uluengin
Arun (Ed.), İlk Baskı, Yaşlanma Çalışmaları
(Çev), İlk Baskı, İletişim Yayıncılık, İstanbul.
Derneği Yayınları, Antalya. s.3-15.
Satir, V. (1967). I John, Take Thee Mary - For the Next
UNDESA-DP (2017 October). “Household Size and
Five Years. Christian Century, No. 84, September
Composition around the World”, Population Facts,
1967. p.1182.
No. 2017/2, October 2017, United Nations
Shryock, H. S. and Siegel, J. S. (1976). The Methods Department of Economic and Social Affairs,
and Materials of Demography, Edward G. Stockwell Population Division [UNDESA-DP], New York,
(Ed.), Condensed Edition, Academic Press. Inc., p.1-4.
San Diego, California.
Üner, S. (1972). Nüfusbilim Sözlüğü, İlk Baskı,
Siegel, J. S. and Swanson, D. A. (2004). The Methods Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
and Materials of Demography, Second Edition, adına Mars Matbaası, Ankara.
Elsevier Academic Press, San Diego, California.
Velidedeoğlu, H. V. (1976). Ailenin Çilesi Boşanma,
Sönmez, A. (1998). Toplumsal Araştırmalarda Analiz İlk Baskı, Çağdaş Yayınları, İstanbul.
Birimleri Olarak Aile ve Hanehalkının Mahiyet
Weinstein, J. and Pillai, V. K. (2016). Demography
ve Yapılarının Belirlenmesi Sorunu, Hacettepe
- The Science of Population, Second Edition,
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 15,
Published by Rowman & Littlefield, New York.
Sayı 1, s. 115-135.
Zemke, R. and Raines, C. and Filipczak, B. (2013).
Sunar, D. (1988). Attitudes of Turkish Students
Generations at Work: Managing the Clash of
toward Elderly Relatives. Journal of Cross Cultural
Boomers, Gen Xers, and Gen Yers in the Workplace,
Gerontology, No 3, p.41–52.
Second Edition, AMACOM, New York.

192
Nüfus ve Toplum

İnternet Kaynakları
EUROSTAT (2018, 01 June). Marriage and Divorce TAÇESE (Şubat 2019). Cinsel Rüşt, Ergenlik,
Statistics, The Statistical Office of the European Evlilik Yaşı, Evlilik Öncesi Cinsel Yaşam, Cinsel
Union [Eurostat], URL: https://ec.europa. İstismar Raporu, Türkiye Sağlık Enstitüleri
eu/eurostat/statistics-explained/index.php/ Başkanlığı (TÜSEB) - Türkiye Anne, Çocuk
Marriage_and_divorce_statistics ve Ergen Sağlığı Enstitüsü (TAÇESE), Ankara,
Erişim Adresi: https://www.tuseb.gov.tr/uploads/
----------- (2020, 24 February) Fertility Indicators,
TACESE_2019_cinselrust_ergenlik_evlilik_
The Statistical Office of the European Union
cinselistismar.pdf
[Eurostat], URL: http://appsso.eurostat.
ec.europa.eu/nui/setupDownloads.do ------- (2019, 15 Haziran) 2008-2018 Evlenme ve
Boşanma İstatistikleri. Erişim Adresi: https://
-------- (2020, 10 March) Crude Marriage Rate and
www.tuseb.gov.tr/enstitu/tacese/haber_detay.
Crude Divorce Rate, The Statistical Office of
php?id=166
the European Union [Eurostat], URL: https://
ec.europa.eu/eurostat/databrowser/view/ TÜİK (t.y.) Hanehalkı ile İlgili Tanımlar, Türkiye
tps00206/CustomView_1/map?lang=en İstatistik Kurumu [TÜİK], Ankara, Erişim Adresi:
http://www.tuik.gov.tr/MicroVeri/GYKA_
OECD (2016 November). Cohabitation Rate and
Panel_2013/turkce/metaveri/tanim/hanehalkii-
Prevalence of Other Forms of Partnership, OECD
ile-ilgili-taniimlar/index.html
Family Database, p.1-8, URL: https://www.
oecd.org/els/family/SF_3-3-Cohabitation-forms- ------- (2017, 18 Eylül). Hanehalkı Bilişim Teknolojileri
partnership.pdf Kullanım Araştırması, 2017. TÜİK Haber Bülteni
Sayı: 24862. Erişim Adresi: http://www.tuik.gov.
------- (2016 December) Family Size and Household
tr/HbPrint.do?id=24862
Composition, OECD Family Database, p.1-7,
URL: http://www.oecd.org/els/family/SF_1_1_ ------- (2019, 15 Haziran). Hanehalkı Tiplerine
Family_size_and_composition.pdf ve Büyüklüklerine Göre Hanehalkı Sayısı,
2014-2018. Erişim Adresi: http://tuik.gov.tr/
------- (2019 June) Marriage and Divorce Rates. OECD
PreIstatistikTablo.do?istab_id=2430
Family Database, p.1-5, URL: http://www.oecd.
org/els/family/SF_3_1_Marriage_and_divorce_ ------- (2019) Database on Household Size and
rates.pdf Composition 2019. URL: https://population.
un.org/household/exceldata/population_
PRB (2020). Average Household Size, Internatıonal
division_UN_Houseshold_Size_and_
Indıcators, Population Reference Bureau [PRB],
Composition_2019.xlsx
URL: https://www.prb.org/international/
indicator/hh-size-av/map/country Williams, Y. (no date). The Silent Generation:
Definition, Characteristics & Facts. Erişim Adresi:
Sade, G. (2010 Ocak). Türkiye ve Avrupa Ülkelerinde
https://study.com/academy/lesson/the-silent-
Boşanma Oranları Ne Durumda?, www.euronews.
generation-definition-characteristics-facts.html#/
com, Erişim Adresi: https://tr.euronews.
transcriptHeader
com/2020/01/06/turkiye-ve-avrupa-ulkelerinde-
bosanma-oranlari-ne-durumda Y Kuşağı ve Evlilik: Değişen Bir Sosyal Trend. (2019,
7 Kasım). Erişim: https://aklinizikesfedin.com/y-
Smith, E. W. (2019, August). LAT: The Relationship
kusagi-ve-evlilik-degisen-bir-sosyal-trend/
Status That More & More Millennials Are Signing
Up For, www.refinery29.com, URL: https://www.
refinery29.com/en-us/2019/08/240692/couples-
living-apart-together-meaning-married-benefits

193
Bölüm 6
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm
Doğurganlığa İlişkin Temel Kavramlar ve Dünya Nüfusunda Doğurganlık Düzeyi
Ölçüler ve Eğilimler

1 2
öğrenme çıktıları

1 Doğurganlığa ilişkin temel kavramları ve 2 Dünya Nüfusunda nüfus gruplarına göre


doğurganlık analizinde kullanılan temel doğurganlık düzeylerini ve temel eğilimleri
ölçüleri kavrayabilme değerlendirebilme

Türkiye Nüfusunda Doğurganlık Düzeyi Ölümlülüğe İlişkin Temel Kavramlar ve


ve Eğilimler Ölçüler

3 4
3 Türkiye nüfusunda doğurganlık düzeyinde 4 Ölümlülüğe ilişkin temel kavramları ve
değişimi ve nüfus gruplarına göre ölümlülük analizinde kullanılan temel
farklılıkları değerlendirebilme ölçüleri tanıyabilme

Dünya ve Türkiye Nüfusunda Ölümlülük


Düzeyi ve Eğilimler

5
5 Dünya ve Türkiye Nüfusunda nüfus
gruplarına göre ölümlülük düzeylerini ve
temel eğilimleri değerlendirebilme

Anahtar Sözcükler: • Doğurganlığın Dönüşümü • Kaba Doğum Hızı • Yaşa Özel Doğurganlık Hızı
• Toplam Doğurganlık Hızı • Adölesan Doğurganlık • Erken Yaş Ölümlülüğü • Yetişkin Ölümlülüğü
• Hayat Tablosu

194
Nüfus ve Toplum

GİRİŞ üst sınır, kadının 15 yaşından 49 yaşına değin her


Doğurganlık ve ölümlülük bir nüfusun büyük- yıl bir doğum yaptığı varsayımına dayanmaktadır.
lüğünü ve yapısını doğal yollarla değiştiren dinamik- Buna karşın, gebeliği önleyici yöntem kullanımı ve
lerdir. Nüfusbilimin teknik analizinde, doğum ve düşük yapılmadığı durumda dahi pratikte doğur-
ölüm olayları ve bu olaylarla ilişkilendirilen nüfus ganlık düzeyinin bu üst sınıra erişmesi mümkün
grubunun büyüklüğü ve yaş yapısına ilişkin veriler görünmemektedir. Bongaarts bu durumu insanın
kullanılır. Bu verilerin sayısal büyüklükleri kadar, biyolojik üreme sistemine ilişkin faktörlere atıf yapa-
ait oldukları yıl veya zaman kesiti bilgisi de analiz- rak açıklamaktadır. Bu faktörler ise şunlardır:
ler için gereklidir. Bu analizlerde kullanılan teknik- • Gebe kalma için geçen süre: Düzenli ola-
lerle öncelikle bir nüfusta doğurganlık ve ölümlü- rak cinsel ilişki yaşayan ve adet gören ka-
lüğün hangi düzeylerde olduğu ve bunların zaman dınlarda aylık gebe kalma olasılığının 0,15
içinde ne yönde ve ne hızda değiştiği tespit edilir. ile 0,50 arasında değiştiği tahmin edilmek-
Doğurganlık ve ölümlülüğe sosyolojik bakışta tedir. Esasen gebe kalma olasılığının en
ise bu dinamiklerin, toplumun bütününde veya yüksek olduğu dönemin iki adet dönemi
çeşitli alt gruplarındaki demografik, ekonomik, ortasındaki birkaç gün olması, bu olasılığı
sosyal ve kültürel özelliklerle nasıl etkileşim içinde düşürmektedir.
olduğu incelenir. Bu analizlerde elde edilen bulgu- • Dölüt ölümleri: Düşüklerde ve ölü do-
lar, toplumsal yapının ve değişimin somut görünü- ğumlarda olduğu gibi, gebelik süresine ba-
münü oluşturur. Ayrıca toplumun eğitim, iş gücü, kılmaksızın, gebelik ürününün anneden
güvenlik, sağlık ve diğer sosyal hizmet alanlarına tamamen ayrılmasından önceki ölümler dö-
yönelik ihtiyaçları hakkında yakın ve orta vadeli lüt ölümleridir. Genetik ve diğer biyolojik
geleceği ilgilendiren önemli bilgiler elde edilir. sorunlar nedeniyle döllenmenin ilk 2 haf-
tası içinde döllenen yumurtaların üçte biri
ölmektedir. Bu ölümler nedeniyle bir canlı
DOĞURGANLIĞA İLİŞKİN TEMEL doğumun olabilmesi için ortalama iki döl-
KAVRAMLAR VE ÖLÇÜLER lenme olması gerekir.
Nüfusbilimde üreme, doğumlar yoluyla insan • Doğumdan sonra adet kesilmesi: Doğum
nüfusunun artışı olarak tanımlanır. Doğurganlık sonrası kısırlık süresi, emzirme süresi ve yo-
ise bir nüfusta canlı doğumlarda belirlenen gerçek ğunluğuna bağlı olarak 3 ay ile bir buçuk yıl
doğum düzeyi olarak tanımlanır. Dolayısıyla do- arasında değişebilmektedir. Ayrıca doğum
ğurganlık bir nüfustaki canlı doğum yapma sıklı- sonrası cinsel ilişkiden kaçınma da gebelik
ğını ifade eder. Doğurganlığın esasen potansiyel riski altında olunmayan dönemi arttırır.
doğurganlık ve fiili doğurganlık şeklinde iki anlamı • Kısırlık: Fizyolojik anlamda doğum yapma
vardır. Potansiyel doğurganlık, doğurabilirlik veya yeteneğinin olmaması anlamına gelen kısır-
doğurganlık gücü (veludiyet) kavramı ile ifade edilir. lık yetersiz beslenme veya sağlık sorunları
Bu kavram bir nüfus özelinde, biyolojik bakımdan nedeniyle yükselebilir. Kadınlar, evlilik ya-
çocuk doğurabilme kapasitesini, bir kadın özelinde şamlarının neredeyse beşte biri gibi bir süre
tanımladığında ise kadının gebe kalabilme ve do- boyunca kısırlık yaşayabilirler. Bu durum
ğum yapabilme kapasitesini anlatır. Bu yeteneğin aynı zamanda yaş ile ilişkilidir ve yaşa özel
bulunmayışına ise kısırlık denir. Fiili doğurganlık doğum hızları ileri yaşlarda düşmektedir.
ise bir nüfusta canlı doğumların belirlediği düzey-
dir (Çağlayandereli, 2019: 109).
Doğal doğurganlık kavramı, bilinçli şekilde her- Doğurganlığın Dönüşümü
hangi bir doğum kontrol yöntemi kullanılmadan Doğurganlığın, üreme sistemi dışında toplum-
gerçekleşen bir davranış şeklindeki doğurganlığı sal faktörler nedeniyle azalması ve düşük düzeylere
anlatır. Demograf John Bongaarts (1975: 290- inmesi, doğurganlığın dönüşümü kavramı ile an-
295), biyolojik ve davranışsal olarak herhangi bir latılmaktadır. Doğurganlığın dönüşümü doğur-
kısıt bulunmadığı, çoğul doğum yapılmadığı du- ganlığın gebe kalmayı önlemek üzere doğal veya
rumda bir kadının kuramsal olarak en fazla 35 do- modern yöntemler kullanılarak kontrol edildiği
ğum yapabileceğini öne sürmüştür. Bu kuramsal bir davranış hâline gelmesidir. Bu durumda doğur-

195
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

ganlık düzeyi kadınlarda tüm yaş gruplarında azalır. Bu azalma en fazla 20’li yaşlardan önceki ve 30’lu
yaşlardan sonraki dönemde gerçekleşir. Böylelikle doğurganlık dönüşümü ile doğurganlık düzeyi azalmış
olur. Demograf Ansley Coale’a göre bir nüfusta doğurganlık dönüşümü olması ve doğumların anlamlı
düzeyde azalması, doğurganlığın bilinçli şekilde düzenlenen bir davranış hâline gelmesi ile mümkündür.
Bu davranış değişikliğinin üç ön koşulu bulunmaktadır; doğurganlığın bir kader olarak algılanmasından
ziyade, hesaplanabilir bir tercih hâline gelmesi; düşük düzey doğurganlığın daha avantajlı olduğuna yöne-
lik kanının oluşması ve doğurganlığın etkin şekilde kontrolünü sağlayabilecek bilgi ve yöntemlerin mevcut
olmasıdır (Weeks, 2008: 209).
İnsan nüfusları tarih boyunca doğurganlığı bugün geleneksel doğum kontrol yöntemleri denilen yöntem-
lerle sınırlandırmıştır. Günümüzde ise bu sınırlandırma giderek, 1960’lı yıllarda teknolojik olarak geliştirilmeye
başlanan modern gebeliği önleyici yöntem ve araçların kullanımı ile gerçekleştirilmektedir. Bu yöntemlerin kul-
lanımı, modern dönemde insanların istedikleri zaman istedikleri kadar çocuk sahibi olmalarını kolaylaştırmıştır.
Üreme yeteneğinin kullanımındaki bu kolaylaşma ile günümüzde bireylerin evlenme, aile kurma ve çocuk sahi-
bi olmaya yönelik bireysel karar verme özgürlüklerinin artması birbiri ile ilişkili olan süreçlerdir.
Doğurganlığın kontrol edilen bir davranışa dönüşmesi onun özünde biyolojik olmakla birlikte, büyük
oranda sosyal boyutları olan bir davranış olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla insan nüfuslarında doğur-
ganlık düzeyleri; ekonomik, demografik ve sosyal koşullar, sosyal yaşam alışkanlıklarını belirleyen normlar
ve bireylerin doğurganlık tercihlerine göre farklılıklar göstermektedir (Newell, 1994: 35).
Demograf John R. Weeks (2008: 213) doğurganlık dönüşümünü genel bir sosyal değişim örüntüsünün
önemli bir unsuru olarak ele almaktadır (Şekil 6.1). Weeks öne sürdüğü model kapsamında, kadınların kendi
yaşamları ve bedenlerinin kontrollerini ele aldıkları bir dizi değişimi ilişkisel olarak ifade etmiştir. Bu modele
göre demografik dönüşümle birlikte yaşam süresinin uzaması, doğurganlıkta azalma ve kentleşmenin artması ger-
çekleşirken, kadınların sosyal rolleri önemli derecede genişler. Bu genişlemeyle birlikte kadınların yaşam fırsatları
çoğalır ve çeşitlenir. Kadınların statü-
sünde yükselme sağlayan ilk unsur, Uzayan yaşam süresi
erken yaş ölümlülüğünün azalmasıdır.
Bu gelişmeyle birlikte kadınlar üzerin-
deki çok sayıda doğum yapma baskısı
azalmaktadır. Bu baskının azalması; Erken evlenme Evlilik ve çocuk sahibi
yönündeki baskının olmadan önceki
kadınlara, yetişkin yaşamlarında ço- dönemde artan
azalması
cuk doğurma ve yetiştirme yanında serbestlik
başka etkinliklerle uğraşabilme ola-
nağı sağlar. Bu olanakların en başta
geleni, daha yüksek düzey eğitime Yüksek düzey eğitim Kentleşme
sahip olmaktır. Eğitim düzeyinin yük-
selmesinin, doğurganlığın azalması
yönünde etki oluşturduğunu gösteren Düşük doğurganlık
Ücretli istihdam
çok sayıda araştırma bulunmaktadır. yaygınlaşması
Eğitim düzeyinin yükselmesi, kadın-
ların ücretli olarak çalışma yaşamında Çocuk doğurmaya ve Finansal bağımsızlık
yer almalarını kolaylaştırır. Nitekim yetiştirmeye daha az olanağının
eğitim düzeyi yükselen kadınlar, eği- zaman ayrılması yükselmesi
time devam etmek veya iş hayatında
deneyim kazanmak için evlenmeyi ve
Üreme sağlığı
çocuk sahibi olmayı öteler. Eğitimin, Yüksek düzeyde
haklarını ve toplumsal
çalışmanın ve mesleki uğraşların bi- doğum kontrolü ve
cinsiyet eşitliğini
gelişmiş bir üreme
reylerin yaşamında ön plana çıkması sağlığı
destekleyen
kamu politikası
ile daha geç yaşta evlenme ve istenen
çocuk sayısının azalması eşgüdümlü Şekil 6.1. Doğurganlık Dönüşümünün Sosyal Değişimdeki Rolü
ilerler. Kaynak: (Weeks, 2008: 213)

196
Nüfus ve Toplum

Bu modele göre demografik dönüşümle birlik- sudur. Üreme çağına erişmeden önce gerçekleşen
te yaşam süresinin uzaması, doğurganlıkta azalma erken ölümlerin eksikliğini kapatması için de 0,1
ve kentleşmenin artması gerçekleşirken, kadınların doğumun yeterli olacağı öngörülmektedir. Ölüm-
sosyal rolleri önemli derecede genişler. Bu genişle- lülüğün daha yüksek olduğu bağlamlarda bu kesrin
meyle birlikte kadınların yaşam fırsatları çoğalır ve daha yüksek olması gerekir (Rowland, 2003:241).
çeşitlenir. Kadınların statüsünde yükselme sağlayan
ilk unsur, erken yaş ölümlülüğünün azalmasıdır.
Bu gelişmeyle birlikte kadınlar üzerindeki çok sayı-
Doğurganlık Ölçüleri
da doğum yapma baskısı azalmaktadır. Bu baskının Nüfusbilimde iki tür doğurganlık ölçüsü bu-
azalması; kadınlara, yetişkin yaşamlarında çocuk lunmaktadır; dönem (veya kesit) ve kuşak ölçüleri.
doğurma ve yetiştirme yanında başka etkinliklerle Dönem ölçüleri doğurganlığın eş zamanlı olarak
uğraşabilme olanağı sağlar. Bu olanakların en başta ölçüldüğü modellerdir. Dönem ölçülerinde, belirli
geleni, daha yüksek düzey eğitime sahip olmaktır. bir takvim yılında veya zaman aralığında bir veya
Eğitim düzeyinin yükselmesinin doğurganlığın birden fazla yaş grubundaki kadın tarafından mey-
azalması yönünde etki oluşturduğunu gösteren çok dana getirilen doğumlar dikkate alınarak hesapla-
sayıda araştırma bulunmaktadır. Eğitim düzeyinin ma yapılır. Bir nüfusta, belirli bir yıl veya zaman
yükselmesi, kadınların ücretli olarak çalışma yaşa- döneminde kaç doğum olduğunu ve bu doğumlara
mında yer almalarını kolaylaştırır. Nitekim eğitim dayalı olarak doğurganlık düzeyini hesaplamak is-
düzeyi yükselen kadınlar, eğitime devam etmek tediğimizde, dönem ölçülerine başvururuz. Kuşak
veya iş hayatında deneyim kazanmak için evlenme- ölçüleri ise doğurganlık düzeyinin art zamanlı ola-
yi ve çocuk sahibi olmayı öteler. Eğitimin, çalışma- rak ölçüldüğü modellerdir. Kuşak ölçümlerinde,
nın ve mesleki uğraşların bireylerin yaşamında ön benzer yaşlarda veya aynı doğum kuşağında olan
plana çıkması ile daha geç yaşta evlenme ve istenen belirli bir grup kadından üreme çağı boyunca mey-
çocuk sayısının azalması eşgüdümlü ilerler. Ücretli dana gelen doğurganlık performansı takip edilir.
istihdamla çalışma yaşamında yer alma hem erkek- Dolayısıyla belirli bir doğum veya evlilik kuşağın-
ler hem de kadınlar için kentlerde daha kolaydır. daki kadınların yaşamları boyunca yaptıkları do-
Ayrıca, sosyal ilişki ağlarının oluşturduğu evlenme ğum sayısına dayalı doğurganlık ölçülerini hesap-
ve çocuk sahibi olma yönündeki beklentiler de lamak istediğimizde kuşak ölçülerine başvururuz
kentlerde yaşayan bireyler üzerinde zayıflamak- (Weinstein ve Pillai, 2001:134).
tadır. Dolayısıyla doğurganlık dönüşümü esasen
önce kentsel alanlarda başlayan ve daha sonra kır- Dönem (Kesit) Ölçüleri
sal alanlara doğru yayılan bir davranış değişikliği
Dönem (Kesit) ölçüleri farklı niteliktedir. Bu
hâlini alır. Bu davranış değişikliğinin, belirli bir
ölçüler, basit olandan karmaşık olana, daha az veri
yerde ne zaman başlayacağını ve hangi hızda devam
gerektirenden daha çok veri gerektirene ve daha
edeceğini önemli ölçüde kadınların eğitim ve yaş
kaba (net olmayan) olandan daha net olana doğru
özelliklerine bağlı yapısal özellikleri belirlemekte-
değişmektedir.
dir. Kentsel alanlarda doğurganlığın kırsal alanlara
göre daha düşük düzeyde olması bu yerleşim yer- Çocuk-Kadın Oranı: Yaş grubuna göre nüfus
lerinde yaşayan kadınların kompozisyonlarındaki verisi kullanılarak hesaplanan bir göstergedir. Nü-
farklılıklarından kaynaklanır. fus sayımı veya nüfus kayıt sistemi verileri kullanı-
larak hesaplanır.
Günümüzde toplumsal yaşamı büyük oranda
modernleşme ve kentleşmenin etkisinde olan nü- n0−4
fuslarda doğurganlık, yenilenme düzeyinde veya Çocuk − Kadın Oranı = ×1000
N15−49
daha aşağı düzeydedir. Yenilenme düzeyi doğur-
ganlık, toplam doğurganlık hızının 2,1 olduğu N0-4 : 0 – 4 Yaş grubu çocuk nüfus
düzeydir. Bu düzeyde doğurganlık, bir nüfusun N15-49 : 15 – 49 Yaş grubundaki kadın nüfus
sayıca aynı kalmak üzere yenisi ile yer değiştirmesi-
ni sağlayan doğurganlık düzeyidir. Dolayısıyla bu- Üreme çağındaki her bin kadına düşen 0-4 yaş
rada ortalama iki çocuğun önceki kuşaktaki anne grubu çocuk sayısı olarak ifade edilir. Hesaplama
ve babaların yerine geçeceği varsayımı söz konu- gerçekleşirken doğum sayılarına ihtiyaç duyulma-

197
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

ması nedeniyle nispeten kolay elde edilen bir göstergedir. Bununla birlikte, elde edilen gösterge değeri
önceki yıldaki çocuk ve kadın ölümlerinin etkisi altındadır. Dolayısıyla çocuk ölümlerinin yüksek düzeyde
olduğu yerlerdeki doğum düzeyleri hakkında eksik bilgi vermektedir. Ayrıca doğurganlığın kadınların yaş
gruplarına göre nasıl farklılaştığı hakkında bir bilgi vermemektedir. Bu nedenle doğurganlık düzeyi hak-
kında kaba bir bilgi vermektedir.
Kaba Doğum Hızı: Bir yıl içinde kaydedilen canlı doğum sayısının o yılın yıl ortası nüfusuna oranlan-
ması ile elde edilir.
b
Kaba Doğum Hızı = ×1000
N
b: Yıl içinde gerçekleşen canlı doğum sayısı
N: Yıl ortası nüfus büyüklüğü

Belirli bir yılda, her bin nüfus başına düşen canlı doğum sayısı şeklinde ifade edilir. Paydada tüm nüfus
yer aldığı için bir nüfustaki doğurganlık düzeyi hakkında oldukça genel bir bilgi vermektedir. Ayrıca, yine
paydada erkekler ve üreme çağı dışındaki kadınlar gibi canlı doğum yapma olasılığı olmayan birimlerin
bulunması nedeniyle kaba bir gösterge olarak kabul edilmektedir.
Genel Doğurganlık Hızı: Belirli bir yıldaki canlı doğum sayısının o yılın yıl ortası 15-49 yaş grubu
kadın nüfusuna olan oranıdır.
b
Genel Doğurganlık Hızı = ×1000
K
N (15−49)

b: Yıl içinde gerçekleşen canlı doğum sayısı


K
N (15−49) : Yıl ortası 15-49 (veya 15-44) yaş grubu kadın nüfusu

Belirli bir yılda, 15-49 yaş arası her bin kadına düşen canlı doğum sayısı olarak ifade edilir. Bu göstergede
canlı doğumlar, bu doğumları yapabilecek olan yaş ve cinsiyet grubu ile ilişkilendirilmiştir. Bundan dolayı
da kaba doğum hızına göre daha net bir doğurganlık ölçüsüdür. Buna karşın paydada üreme çağındaki
kadınların hepsi hesaba katılmaktadır. Ancak kadınların yaşına göre doğum sayıları büyük oranda farklılık
göstereceği için bu, genel doğurganlık hızı ölçüsünde dikkate alınmamaktadır.
Yaşa Özel Doğurganlık Hızı (YÖDH): Belirli bir sürede, x yaşındaki ya da yaş grubundaki kadınlar
tarafından yapılan canlı doğum sayısının, aynı yaştaki ya da yaş grubundaki ortalama kadın nüfusuna ora-
nıdır. Doğurganlığın yaş yapısını incelemek için kullanılan özet bir göstergedir.
bx
YaşaÖzel Doğurganlık Hızı = ×1000
Nx

bx: Yıl içinde x yaşındaki ya da yaş grubundaki kadınlar tarafından gerçekleşen canlı doğum sayısı
Nx: Yıl ortası x yaşındaki ya da yaş grubundaki kadın nüfusu
Toplam Doğurganlık Hızı (TDH): Toplam doğurganlık hızı, bir nüfustaki üreme çağındaki kadın
nüfusun yaş yapısını da dikkate alarak, halihazırdaki doğurganlık düzeyi hakkında doğrudan düzey göste-
ren bir ölçüdür. TDH gerçek bir kadın grubunun yaşamları boyunca doğurdukları çocuk sayısına dayalı
olarak değil, belirli bir yıldaki veya zaman kesitindeki doğurganlık çağındaki kadın nüfusunun yaşa özel
doğurganlık hızlarına dayalı olarak hesaplanır. Dolayısıyla toplam doğurganlık hızı, kadınların doğur-
ganlık yaşamları süresince geçerli olan yaşa özel doğurganlık hızlarını takip edeceği varsayımı altında bir
kadının ortalama olarak kaç canlı doğum yapabileceğini göstermektedir (Başar, 2010: 95-96).

198
Nüfus ve Toplum

49 49
dx
Toplam Doğurganlık Hızı = ∑ = ∑ Dx
x=15 N xk x=15

15 yaşından başlayarak, (15-19), (20-24) gibi beş yıllık yaş gruplarına göre hesaplandığı zaman ise;
45−49 45−49
dx
Toplam Doğurganlık Hızı = 5× ∑ = 5× ∑ Dx
x=15−19 N xk x=15−19

dx : x yaşındaki ya da yaş grubundaki kadınların yaptığı doğumlar


N xk : x yaşındaki ya da yaş grubundaki ortalama kadın nüfus
Dx : x yaşındaki ya da yaş grubundaki kadınların doğum hızı.

Yapay bir kadın kuşağına dayalı olarak hesaplanmasından dolayı TDH sentetik bir ölçüdür. Gerçekte
hiçbir kadın, belirli bir yıl (ya da kesit) için geçerli olan yaşa özel doğurganlık hızlarını, 30 yıl süren bir
doğurganlık çağı boyunca birebir tecrübe ederek geçirmez. Yaşa özel doğurganlık hızları belirli bir oranda
da olsa yıldan yıla dalgalanır ve değişim gösterir. Örneğin, 2003 yılında x yaş grubunda olan kadınlar, 1990
yılında aynı yaş grubunda olan kadınlara göre daha geç yaşta doğum yapabilirler. Bu gecikme nedeniyle
2003 yılı için hesaplanan TDH, 1990 yılında hesaplanana göre daha düşük düzeyde olacaktır. Fakat do-
ğumlarını geciktiren bu kadınların daha sonra çocuk sahibi olmaya başlamasıyla birlikte TDH yükselme
eğilimi gösterecektir. Dolayısı ile TDH değeri yıldan yıla azalma veya artma yönünde değişim gösterebilir.
Bu durum kadınların toplamdaki canlı doğum sayısının azalmasından ziyade, doğumların zamanlama-
sındaki değişimden (ötelenmesi veya daha erken gerçekleşmesi) kaynaklanıyor olabilir (PRB, 2011a: 11).
2018 yılı verileri ile Türkiye’deki yaşa özel doğum hızı ve toplam doğurganlık hızı hesabı ile yaşa özel do-
ğum hızı Tablo 6.1 ve Şekil 6.2’de görülebilir.

Tablo 6.1 Yaşa Özel Doğum Hızı ve Toplam Doğurganlık 140


Yaşa Özel Doğum Hızları (Binde)

Hızı Hesabı, Türkiye, 2018


120

Doğumlar Kadın Sayısı YÖDH 100

(2018) (2018) (2018) 80


(1) (2) (3= ½)
60
15-19 60 530 3 126 124 0,019
20-24 286 646 3 196 939 0,090 40
25-29 394 713 3 097 154 0,127
20
30-34 306 841 3 124 743 0,098
35-39 163 143 3 256 184 0,050 0
15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49
40-44 34 114 2 899 753 0,012
45-49 2 403 2 629 756 0,001 Şekil 6.2 Yaşa Özel Doğum Hızı, 2018
Toplam 0,397 Kaynak: Veri kaynağı (TÜİK, 2020a), Yazar tarafından
TDH =5 × 0,397= 1,99 hazırlanmıştır

Kuşak Ölçüleri
Dönem (kesit) doğurganlık ölçüleri sentetik bir kadın kuşağına ilişkin olarak hesaplanan doğurganlık
düzeylerini gösterir. Kuşak doğurganlık ölçüleri ise doğum veya evlilik kuşağı oluşturan bir kadın grubu-
nun zaman içinde değişen doğurganlığını inceler (Hancıoğlu, 2001: 69). Kuşak doğurganlık ölçülerini
oluşturmak, dönem ölçülerine göre daha zordur. Bir kuşaktaki kadınların doğurganlık dönemini tamam-
layabilmesi için orta yaşlara ulaşması gerekir. Bu nedenle kuşak doğurganlığının hesaplanabilmesi için
uzun dönem doğurganlık bilgilerine ihtiyaç duyulmaktadır (Rowland, 2003: 250). Örneğin, 2020 yılında
15-19 yaş grubunda olan kadınların doğurganlık çağını tamamlamaları ve araştırmacıların da bu dönem

199
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

boyunca yapılan doğumların bilgisini almaları 2050’li yılların başında mümkün olacaktır. Buna karşın,
örneğin 20-24 ve 25-29 gibi genç yaştaki kuşakların doğurganlık düzeylerini kıyaslamak yakın dönemde
doğurganlıkta gerçekleşen farklılaşmaları görmek bakımından faydalı olabilir.
Çiftlerin doğumların zamanlamasını değiştirme eğilimleri nedeniyle dönem (kesit) doğurganlığı ile
kuşak doğurganlığı ölçüleri birbirinden farklı değerlerde olabilir. Kesit doğurganlığı, doğumların zaman-
lamasından etkilenirken, kuşak doğurganlığı etkilenmez. Kadınların doğumlarını daha erken veya daha
geç yaşlarda yapmaları; fakat toplam doğum sayısını değiştirmedikleri durumda, kuşak doğurganlığı aynı
kalırken kesit doğurganlığı artış veya azalış gösterebilir. Doğurganlığın zamanlamasına doğurganlığın tem-
posu denilirken, düzeyine de doğurganlığın quantumu denilmektedir. Kesit doğurganlık göstergeleri gerek
tempo gerek quantum etkisi altındadır. Kuşak doğurganlığı ise sadece quantumdan etkilenmektedir.

Öğrenme Çıktısı
1 Doğurganlığa ilişkin temel kavramları ve doğurganlık analizinde kullanılan temel ölçüleri
kavrayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hacettepe Üniversitesi Nü-


fus Etütleri Enstitüsü ve
Birleşmiş Milletler Nüfus
Fonu işbirliği ile hazırlanan
Nüfusbilim alanyazınında, “Demografik Göstergeler Çevrenizde gebeliğin son
doğal doğurganlığa yönelik ve Sürdürülebilir Kalkınma döneminde olan veya yeni
kayıt altına alınan en yakın Amaçları” başlıklı eğitim vi- doğum yapmış ailelerle do-
örnek Hutterites doğurgan- deolarından “Doğurganlık” ğum olayına yönelik hazır-
lığını araştırınız başlıklı videoyu izleyiniz. lıkları konuşunuz.
https://www.youtube.
com/watch?v=5fTnByq0es
E&t=370s

DÜNYA NÜFUSUNDA DOĞURGANLIK DÜZEYİ VE EĞİLİMLER


Dünya nüfusunda demografik geçişle birlikte geçtiğimiz 60 yılda küresel dünya nüfusunun doğurganlık
düzeyi önemli derecede azalmıştır. Bu azalma gerçekleşirken aynı zamanda doğurganlığın yaş örüntüsü de
değişmiştir. Dolayısıyla 20.yy. ortasından günümüze doğurganlıktaki genel eğilim, kadınların daha az sa-
yıda doğum yapması ve doğumlarını da daha geç yaşlarda yapıyor olmalarıdır. Doğurganlıkta bu eğilimlerin
uzun süredir devam etmesi nüfus yaşlanması olgusunu ortaya çıkarmaktadır. Nitekim nüfus yaşlanması ve
doğurganlığın azalmaya devam etmesi 21.yy.da dünya nüfusunun karışılacağı en önemli gelişme olacaktır.

Dünya Nüfusunda Doğurganlık Düzeyi ve Değişimler


Dünya genelinde toplam doğurganlık hızı, 1950-1955 dönemindeki ortalama 5 canlı doğumdan 2015-
2020 döneminde 2,5 canlı doğuma inmiştir. Bu eğilimin gelecek yıllarda da devam ederek küresel dünya
nüfusu doğurganlık düzeyinin 21. yy. ortasında yenilenme düzeyi doğurganlığa (2,1) kadar azalacağı tahmin
edilmektedir (UNDESA, 2019a).
Dünya genelinde gerçekleşen doğurganlık azalması ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeylerine göre farklı
zamanlarda başlamış ve farklı hızlarda gerçekleşmiştir. Dünya Bankası sınıflamasına göre yüksek orta ve
düşük gelir olarak sınıflandırılan ülkelerde doğurganlık azalması şu şekilde gerçekleşmiştir (Şekil 6.3):

200
Nüfus ve Toplum

1. Yüksek gelir ülkeler grubu: Bu ülke grubunda doğurganlık, 1950’li yılların başında kadın başına 3
canlı doğum düzeyindeydi. 1960’lı yılların ortasında başlayan doğurganlıkta azalma 1980’lerin ortası-
na değin hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu dönemde yenilenme düzeyinin altına inen doğurganlık
daha sonra tedrici bir şekilde azalmaya devam etmiştir. Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri, Av-
rupa Birliği üyesi ülkeler ve Uzak Doğu ülkeleri gibi birçok endüstrileşmiş ve sosyoekonomik anlam-
da gelişmiş ülkede doğurganlık düşük, kadın başına 1,7 canlı doğum, düzeyindedir. Bu grup ülkelerde
doğurganlığın 21.yy. ortasına değin de bu düzeyde devam etmesi beklenmektedir.

7,0
6,42 Yüksek Orta
6,0 5,8
5,6 Alt-orta Düşük
Toplum Doğurganlık Hızı (TDH)

5,0
4,52
4,0

3,0 2,7 2,97


3,0
2,1 1,9 2,2
2,0
1,8
1,7 1,7
1,0

0,0
1955 1965 1975 1985 1995 2005 2015 2025 2035 2045
- - - - - - - - - -
1960 1970 1980 1990 2000 2010 2020 2030 2040 2050

Şekil 6.3 Dünya Bankası Gelir Düzeyine Göre Ülke Gruplarında Toplam Doğurganlık Hızı (TDH), 1950-2050
Dünya Bankası gelir düzeyine göre sınıflama yaparken ülkelerin 2018 yılı Gayri Safi Milli Gelirlerini dikkate almaktadır.
Kaynak: Veri (UNDESA, 2019a), Yazar tarafından hazırlanmıştır.

2. Orta gelir ülkeler grubu: Bu gruptaki ülkeler, üst-orta ve alt-orta gelir grubu ülkeleri şeklinde iki alt
kategoride incelenmektedir. Her iki gruptaki ülkelerde de TDH, 20.yy ortasında 6,0 civarındaydı.
Doğurganlıkta azalma her iki grupta 1970’li yılların ilk yarısında başlamıştır. Türkiye’nin de arala-
rında olduğu üst-orta gelir grubu ülkeler bu azalma oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir. 2000’li
yılların başında yenilenme düzeyine değin azalan doğurganlık daha sonra tedrici olarak azalmayı
sürdürmüş ve günümüzde kadın başına ortalama 1,8 doğum düzeyine inmiştir. 2010’lu yıllarında
başından beri ise bu grup ülkelerde doğurganlık yüksek gelir grubu ülkelerle neredeyse aynı düzey-
de seyretmektedir. Alt-orta gelir grubu ülkelerde ise doğurganlık azalması 1980’li yılların başında
belirgin hâle gelmiştir. Bu gruptaki azalma eğilimi üst-orta gelir grubundaki ülkelere nazaran daha
yavaş bir şekilde gerçekleşmiştir. Günümüzde bu gelir grubundaki ülkelerde doğurganlık, kadın
başına 2,7 canlı doğum düzeyindedir. Doğurganlıkta azalmanın yavaşlayarak da olsa devem ederek
21.yy.ın ortalarında yenilenme düzeyine kadar süreceği tahmin edilmektedir.
3. Düşük gelir ülkeler grubu: Bu grupta ağırlıklı olarak Afrika kıtasındaki ülkeler bulunmaktadır.
Bu grupta doğurganlık azalması ancak 1990’lı yılların ikinci yarısında belirgin hâle gelmiştir. Top-
lam doğurganlık hızının yaklaşık 6,5 olduğu düzeyde başlayan azalma günümüze değin hızlı şekilde
devam etmiştir. Günümüzde bu ülkeler grubunda doğurganlık kadın başına ortalama 4,5 doğum
düzeyindedir ve azalma eğiliminin sürmesiyle birlikte 21.yy. ortalarında kadın başına ortalama 3
doğuma kadar ineceği tahmin edilmektedir. Demografik dönüşüm ve bu süreçteki doğurganlık
azalması dünyanın geri kalanından daha geç başlamıştır. Dolayısıyla bu grup ülkelerde doğurgan-
lıkta azalmanın 21.yy.ın ikinci yarısında da devam edeceği tahmin edilmektedir.

201
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

Doğurganlığın küresel düzeyde azalması sonucunda, günümüzde dünya nüfusunun onda dokuzu orta
veya düşük düzey doğurganlığın olduğu ülkelerde yaşamaktadır. Kadınların ortalama olarak 5 ya da daha fazla
sayıda doğum yaptığı, yani yüksek düzey doğurganlığa sahip nüfus grubu günümüzde dünya nüfusunun
ancak yüzde 8’ini oluşturmaktadır. Doğurganlıkta azalma eğiliminin aynı şekilde devam etmesiyle birlikte
yakın gelecekte bu nüfus grubunun payının yüzde 1’e inmesi beklenmektedir. 2025-2030 döneminde dün-
ya nüfusunun neredeyse onda yedisinin doğurganlığın yenilenme düzeyinde ya da daha düşük düzeylerde olduğu
ülkelerde yaşıyor olacağı tahmin edilmektedir (Şekil 6.4).

1%
11% 8%
23%
32%

45% 46%

56%

67%
44% 46%

21%

1975-1980 1995-2000 2010-2015 2025-2030


Düşük Orta Yüksek
Yüksek: Kadın başına 5 ya da daha fazla doğum
Orta: Kadın başına 2,1 – 5 doğum
Düşük: Kadın başına 2,1’den düşük (Yenilenme düzeyi doğurganlıktan düşük)

Şekil 6.4 Dünya Nüfusunun Doğurganlık Düzeyine Göre Dağılımı (%)


Kaynak: (UNDESA, 2017)

Günümüzde, 2015-2020 döneminde, dünyada ana coğrafi bölgeler arasında en yüksek düzey doğur-
ganlık kadın başına 4,7 doğum ile Sahra-altı Afrika bölgesindedir. Genel olarak Afrika kıtasında doğurgan-
lık düzeyi ise kadın başına 4,4 doğumdur. Doğurganlık düzeyi yüksek veya orta-yüksek düzey olarak kabul
edilen Afrika ülkeleri arasında, nüfus büyüklüğü bakımından öne çıkan ülkeler sırasıyla Nijerya, Etiyopya,
Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti’dir. Okyanusya bölgesinde bu dönemde
toplam doğurganlık hızı kadın başına 2,4 doğum, Asya bölgesinde 2,2 doğum ve Latin Amerika ve Karayipler
Bölgesinde de 2,0 doğum düzeyindedir. Türkiye’nin de aralarında olduğu ülkelerden oluşan Batı Asya böl-
gesinde doğurganlık düzeyi 2,7’dir. Orta düzey doğurganlığın olduğu ülkeler arasında nüfus büyüklüğü
bakımından Hindistan, Endonezya, Pakistan, Meksika ve Filipinler öne çıkmaktadır. Kuzey Amerika ve
Avrupa bölgeleri dünyada doğurganlık düzeyinin belirgin şekilde yenilenme düzeyi altına olduğu bölge-
lerdir. Kuzey Amerika bölgesinde toplam doğurganlık kadın başına ortalama 1,8 doğum iken, Avrupa
bölgesinde 1,6 doğum düzeyindedir (UNDESA, 2019a). Düşük doğurganlık düzeyinde nüfus büyüklüğü
bakımından önde gelen ülkeler Çin Halk Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya, Rusya Fede-
rasyonu ve Japonya’dır. Bu grup ülkelerde doğurganlığın uzun süreden beri azalması nüfus yaşlanmasını da
beraberinde getirmiştir (Şekil 6.5).

202
Nüfus ve Toplum

0.9-1.9 2.0-2.8 2.9-3.9 4.1-5.1 5.3-7.0


Şekil 6.5 Dünya Genelinde Toplam Doğurganlık Hızı, 2019
Kaynak: (PRB, 2019a)

Dünya Nüfusunda Doğurganlığın Yaş Örüntüsü ve Değişimler


Dünya nüfusunda demografik geçiş sırasında, doğurganlık düzeyindeki azalma yanı sıra doğurganlığın
yaş örüntüsünde de önemli değişiklikler olmaktadır. Bu değişiklikleri farklı tarihler ve farklı nüfus grupları
için hesaplanan yaşa özel doğum hızlarının karşılaştırılması üzerinden takip etmek mümkündür (Şekil 6.6).
Dünya nüfusunda 1950’li yıllardan günümüze doğurganlığın yaş örüntüsünde gerçekleşen önemli değişik-
likler şunlardır:
• Adölesan doğurganlık yarı yarıya azalmıştır; 15-19 yaş grubunda 1950-1955 döneminde binde 87
olan doğum hızı 2015-2020 döneminde binde 43’e inmiştir.
• Genç yaş gruplarının (20-34) doğurganlık hızlarındaki azalma diğer yaş gruplarından daha düşük
oranda gerçekleşmiştir.
• 35 ve daha yukarı yaş kadınların doğurganlık hızları 1950-1955 dönemindeki hızların üçte birine
kadar inmiştir.

300 80%
300 Yüksek
Yaşa Özel Doğurganlık Hızları (%)

250 70%
Yaşa Özel Doğurganlık Hızları (%)

250 Üst-orta
60% 250
221 Alt-orta
Değişim Oranı (%)

200 Düşük
50% 200
150 141 40% 161
150
30% 116
100 87 97 105
20% 100
50 58
43 10% 50 42
30
0 0% 15 12
15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 0
15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 49-50
1950-1955 2015-2020 Değişim Oranı

Şekil 6.6 Dünya Nüfusunda Yaşa Özel Doğum Hızları (‰) ve Değişim Oranları (%)
1950-1955 ve 2015-2020,
Dünya Bankası Gelir Düzeyine Göre Ülke Gruplarında Yaşa Özel Doğum Hızları (‰), 2015-2020
Kaynak: (UNDESA, 2019a)

203
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

1950’li yıllardan günümüze, dünya genelinde yükünü hafifleteceğinden, kız çocuğunun ileriki
15-34 yaş grubu kadınların doğurganlık hızlarında yaşlardaki ihtiyaçları aile tarafından eş olarak veril-
azalma, büyük oranda demografik bir faktör olan diği aileye havale edilmektedir.
kadınların ilk evliliklerinin ötelenmesinden kaynak- Erken evliliklerde kızın evlendiği kişi genellikle
lanmaktadır. Nitekim Birleşmiş Milletler tarafından kız çocuğundan yaşça büyük birisidir. Bu evlilikle
yayımlanan yaşa göre evlilik oranı verilerine göre, çoğu durumda büyüklerin yönlendirmesiyle gerçekle-
erken yaş gruplarındaki kadınlarda evli ya da bir- şen evliliklerdir. Dolayısıyla bu birliktelikler karşı-
liktelik yaşayanların oranları azalma eğilimindedir. lıklı sevgi ve saygı, karşılıklı rıza ve talep gibi evlili-
1970 yılında dünya genelinde kadınların 15-19 yaş ğin temel unsurlarının uzağında gerçekleşmektedir.
grubunda beşte biri, 20-24 yaş grubunda onda altı- Bazı durumlarda geleneksel yapının evlilik anlayışı,
sı, 25-29 yaş grubunda ise yüzde 86’sı evli veya bir başlık parası gibi adetlerle birlikte gerçekleşmek-
birliktelik içindeydi. 2010 yılında bu oranların 15- tedir. Bu durumda, kız çocuğunun ailesinin daha
19 yaş grubunda sekizde bire, 20-24 yaş grubunda fazla başlık parası alabilmek adına sadece ekonomik
yarı yarıya ve 25-29 yaş grubunda ise dörtte üçüne açıdan varsıl olma ölçütüne göre evliliği gerçekleştir-
indiği tahmin edilmektedir (Kantorova, 2013:23). diği durumlar olabilmektedir.
Kadınların doğurganlık hızlarının en yüksek düzeye
Erken yaşta kız çocuklarının evlendirilmesi
ulaştıkları yaş grupları da gelir düzeyine göre ülke
olgusu üzerinde, sosyokültürel nedenlerin de etkisi
gruplarında farklılık göstermektedir. Yüksek gelir
büyüktür. Toplumun geleneği ve göreneği, değer sis-
düzeyindeki ülkeler haricindeki diğer ülkelerde do-
temi, meşruiyet algısı, dinî inanış vb. birçok faktör
ğurganlık hızları en yüksek düzeyine 25-29 yaş gru-
evlilik olgusu üzerinde belirleyici olmaktadır. Top-
bunda ulaşmaktadır. Yüksek gelir düzeyindeki ülke-
lumlardaki mevcut evlilik ve kız çocuğu algısı, er-
lerde ise doğurganlık hızları 30-34 yaş grubunda en
ken yaşta evlilik yapmayı meşrulaştıran bir zemin
yüksek düzeydedir. Dolayısıyla bu ülkelerde yaşayan
hazırlayabilmektedir. Bu algıda kız çocuklarının
kadınlar hem daha az sayıda doğum yapmakta hem
birincil görevi eğitim, ekonomik bağımsızlığını ka-
de doğumlarını daha ileri yaşlarda gerçekleştirmek-
zanma, toplumda kendine yer edinme gibi hedef-
tedirler. Esasen bu örüntü doğurganlık geçişindeki
lerden çok kocasına iyi bir eş olma şeklinde kendini
toplam doğurganlığın azalması ve doğumların ötele-
göstermektedir. Öyle ki kız çocuğunun asıl yerinin
nerek daha ileri yaşlarda gerçekleşmesi biçimindeki
kocasının yanı olduğu, erken –gözü açılmadan- ev-
genel eğilimi göstermektedir.
lendirildiğinde kocasına itaat ve uyum sorunu ya-
şamayacağı gibi inanışlar da etkili olabilmektedir.
Adölesan Dönemde Evlilik ve Aynı algı erken yaşta gelin alacak aile için de ter-
Doğurganlık cih sebebi olabilmektedir. Dolayısıyla, bu ataerkil
algı, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesine
Adölesan dönemde evlilikler, özellikle 18 yaş
zemin hazırlamaktadır. Adölesan dönemde erken
öncesinde gerçekleştiğinde, erken ya da çocuk evlili-
yaşta evlenme, bu dönemde hamile kalma ve çocuk
ği olarak adlandırılır. Bu dönemde evlenme tıbbi,
doğurmaya neden olmaktadır. Bu dönemde çocuk
psikolojik ve sosyal açılardan belli mahsurlar taşı-
sahibi olma hem doğum yapan genç anneler hem
masına rağmen, günümüze değin devam edegelen
de yeni doğan bebekler için çeşitli riskler barındır-
bir olgudur. Toplumsal yapıda erken evliliklerin
maktadır. Düşük ve orta düzey gelir grubundaki ül-
nedenleri, sosyoekonomik nedenler ve sosyokültürel
kelerdeki bebek ölümlülüğü üzerinde gerçekleştiri-
nedenler olmak üzere iki temel ayrıma tabi tutula-
len çalışmalar, adölesan doğumların olumsuz sağlık
bilir (ASPB, 2015: 43-46).
sonuçları olabileceğini göstermiştir. Örneğin, adö-
Erken evliliklerin görüldüğü ailelerin genellikle lesan dönemdeki doğumlarda bebek ölüm olasılığı,
ekonomik açıdan yoksul oldukları göze çarpmak- annenin 20-29 yaş grubunda olduğu doğumlardan
tadır. Yoksul ailelerde kız çocuğunun erken yaşta yüzde 50 daha yüksektir. Bu dönemde gerçekleşen
evlenmesi hem aileden bir nüfusun azalması olarak hamileliklerde düşük olması durumunda anne uzun
görülmekte hem de bu yolla kız çocuğunun kötü yıllar süren sağlık sorunları yaşayabilmektedir.
ekonomik koşullardan kurtulmasının mümkün ola-
Adölesan gebelik ve doğumlar, oluşturdukları
cağı düşünülmektedir. Kalabalık ailelerde bir kişi-
sağlık riskleri yanı sıra kadınların eğitim ve sosyoe-
nin bile evden erken ayrılması ailenin ekonomik
konomik ilerleme için elde edebilecekleri fırsatları

204
Nüfus ve Toplum

önemli ölçüde kısıtlayan olaylardır. Bu nedenlerden dolayı adölesan dönem doğurganlığı Sürdürülebilir
Kalkınma 2030 Gündemini oluşturan 17 ana amaç arasında 3 numaralı amaç olan Sağlıklı ve kaliteli yaşamı
her yaşta güvence altına almak amacı kapsamında ele alınan bir konudur (TUİK, 2020b). Birleşmiş Mil-
letler tarafından adölesan dönem doğurganlığı temasında yayınlanan 2019 Dünya Doğurganlık raporuna
göre (UNDESA, 2020: 7-8); dünyada genel olarak adölesan dönem doğurganlığı neredeyse tüm bölgeler-
de ve ülkelerde azalma eğilimindedir. 2015-2020 döneminde dünya genelinde 15-19 yaşlarındaki doğum
hızının, binde 43 olduğu tespit edilmiştir. Günümüzde adölesan dönemdeki doğurganlığın en yüksek
olduğu bölgeler sırasıyla Afrika, Asya, Latin Amerika ve Karayipler bölgeleridir. Avrupa ve Kuzey Amerika
ile Okyanusya ise bu dönemdeki doğurganlığın en düşük düzeyde olduğu bölgelerdir. Günümüzde yüksek
gelir grubundaki ülkelerde, adölesan dönem (15-19 yaş) doğurganlık hızı binde 15 gibi düşük bir düzey-
dedir. Bu dönemdeki doğurganlık hızı üst-orta gelir grubu ülkelerde iki kat (binde 30), alt-orta gelir grubu
ülkelerde neredeyse 3 kat (binde 42) ve düşük gelir grubu ülkelerde 6,4 kat (binde 97) daha fazladır (Şekil
6.7). Adölesan dönem doğurganlığı, gelişmekte olan ülkelerde zaman içinde azalmaktadır. Bu azalma eğili-
minin hızını etkileyen ana faktörler hakkındaki çalışmalar, en çok ekonomik büyüme, yoksulluğun ve gelir
eşitsizliğinin azalması ve eğitime yönelik harcamaların artması faktörlerinin öne çıktığını göstermiştir. Bu
sosyoekonomik faktörlerin yanı sıra üreme sağlığı hakkındaki bilgiye ve hizmetlere kolay ve ucuz şekilde
erişebilmek de adölesan doğurganlık hızlarının azalmasında etkili olan faktörler arasındadır.

Live births per 1000


women aged 15-19
150 to 175 50 to 60
125 to 150 40 to 50
100 to 125 30 to 40
90 to 100 20 to 30
80 to 90 10 to 20
70 to 80 0 to 10
60 to 70 No data

Şekil 6.7 Dünya Genelinde Adölesan Doğum Hızı, 2020-2025 (‰)


Kaynak: (UNDESA, 2019a)

Gebeliği Önleyici Yöntem Kullanımı


Dünya nüfusunda doğurganlık düzeyinin azalmasında 35 ve daha yukarı yaş kadınların doğurganlık hız-
larındaki azalmanın rolü önemlidir. Üreme çağı olarak kabul edilen 15-49 yaş döneminin ikinci yarısındaki
kadınlar arasında doğurganlık azalması büyük ölçüde gebeliği önleyici yöntem kullanımı sayesinde gerçekleş-
mektedir. Gebeliği önleyici yöntem kullanımı kadınların istenmeyen ve zamansız gebeliklerden kaçınmasını
ve güvenli olmayan düşük risklerinin azalmasını sağlar. Bu yöntemlerin kullanımı hem anne hem de bebek
için doğrudan yararı olan doğumların arasını açma konusunda da kadınlara yardımcı olur. 1960’lı yıllardan
günümüze, çiftler giderek daha yüksek oranda doğum kontrol hapı ve rahim içi araç gibi modern gebeliği
önleyici araçlar kullanmaktadır. Bu araçların bir bölümünün kullanımı dünyanın bazı bölgelerinde önemli
sağlık sorunları hâline gelmiş olan HIV/AIDS, belsoğukluğu, frengi gibi cinsel yolla bulaşan hastalıkların ya-
yılımını yavaşlatmaktadır. Gebeliği önleyici yöntemlerin ve hizmetlerin yeterli düzeyde sunulmadığı durum-
da, kadınlar istenmeyen gebelikleri düşük yaparak sonlandırma yoluna gidebilmektedir. Bu uygulamaların
sık olması durumunda, kadınlarda ikincil kısırlık denilen doğurabilirliğin azalması gibi sağlık sorunları ortaya
çıkmaktadır (UNFPA-Türkiye, 2020).

205
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

Çiftler gebeliği önleyici yöntemleri, doğumların


arasını açmak veya doğum yapmayı sonlandırmak ama-
cıyla kullanırlar. Kişi düzeyinde bu tür yöntemleri kul-
lanma ihtiyacı, kişinin yaşam seyrindeki gelişmelere Geleneksel
ve çocuk sahibi olmaya ilişkin tercihlerine bağlı olarak Yöntem
değişim göstermektedir. Nüfus düzeyinde ise; yöntem Kullanan
Karşılanmamış 44%
kullanımının yaygınlığı ve hangi yöntemlerin kulla- Modern
Aile
nıldığını belirleyen unsurlar, nüfustaki doğurganlık Yöntem
Planlaması
tercihleri, doğurganlık eğilimleri, evlilik örüntüleri ve Kullanan
10%
44%
üreme çağındaki kadınların yaş yapılarıdır.
Birleşmiş Milletler Nüfus Birimi tarafından ha-
zırlanan Dünya Gebeliği Önleyici Yöntem Kullanımı
2019 raporunda, 195 farklı ülkede gerçekleştirilen
1247 üreme sağlığı araştırma verisi analiz edilmiştir. Yöntem
Bu araştırmada dünya nüfusunda 15-49 yaş grubun- Kullanmayan
daki kadınlar arasında gebeliği önleyici yöntem kul- 42%
lanımı yaygınlığı ve örüntüsü tahmin edilmiştir. Bu
çalışmaya göre 2019 yılı itibarı ile dünya nüfusunda
15-49 yaş grubunda 1,9 milyar kadın yaşamaktadır. Şekil 6.8 Dünyada 15-49 Yaş Kadınlarda Gebeliği
Bu kadınların yaklaşık yarısı (yüzde 48) modern veya Önleyici Yöntem Kullanımı 2019 (%)
geleneksel gebeliği önleyici yöntemlerden birisini kul-
Kaynak: (UNDESA, 2019b)
lanmaktadır (Şekil 6.8; Tablo 6.2).

Tablo 6.2 Dünyada 15-49 Yaş Kadınlarda Kullanılan Gebeliği Önleyici Yöntemler, 2019 (%)
Herhangi bir yöntem kullanan 48,5
Herhangi bir modern yöntem kullanan 43,7
Tüplerin bağlanması 11,3
Vazektomi (erkeğin kanallarının bağlanması) 0,9
Hap 8,0
İğne 3,9
Gebelik önleyici implant 1,2
RİA 8,4
Erkek kondomu 10,0
Herhangi bir geleneksel yöntem kullanan 4,8
Takvim 1,5
Geri çekme 2,5
Diğer 0,8
Kaynak: (UNDESA, 2019b)

206
Nüfus ve Toplum

Öğrenme Çıktısı

2 Dünya Nüfusunda nüfus gruplarına göre doğurganlık düzeylerini ve temel eğilimleri


değerlendirebilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hikayesi 2027 yılında ge-


çen, dünya genelinde ortaya
Doğumları artırma yönün-
Türkiye’nin de aday ülke ol- çıkan kısırlık nedeniyle be-
deki pronatalist politika
duğu Avrupa Birliği ülkele- bek doğumun gerçekleşme-
uygulamalarından hangile-
rindeki güncel doğurganlık diği koşulları anlatan Bilim
rinin etkili sonuç verebile-
düzeyini araştırınız Kurgu yapımı Son Umut
ceğini tartışınız
(Children of Men) (2006)
isimli filmi izleyiniz

TÜRKİYE NÜFUSUNDA diğer yanda da fikirler ve yaşam tarzları dönemin


DOĞURGANLIK DÜZEYİ VE Avrupa ülkeleriyle etkileşim içinde değişmekteydi.
EĞİLİMLER 20.yy.ın ilk yarısında Anadolu’da ilk evlenme yaşı
20. yy. ortasından günümüze, dünya genelinde erkeklerde ortalama 20 ve 22 arasında, kadınlar-
olduğu gibi Türkiye’de de demografik geçiş yaşan- da ise 14 ve 18 yaşları arasındaydı. Aynı dönem-
mıştır. Bu süreçte ülkedeki doğurganlık yüksek düzey de, örneğin 1930’lu yılların İstanbul’unda kent
doğurganlıktan günümüze değin azalarak yenilenme imkânlarının erkeklere ve kadınlara sağladığı statü
düzeyi doğurganlığa inmiştir (Şekil 6.9). Nüfus pro- değişikliği ve eğitim imkânları sayesinde kadınlar
jeksiyonlarında doğurganlık düzeyinde azalmanın ortalama 23 yaşında erkekler de 30 yaş civarında
tedrici şekilde devam edeceği öngörülmektedir. Bir- evlenip aile kurmaktaydı. Bu yaşlarda evlenenler,
leşmiş Milletler Nüfus Bölümü ve Türkiye İstatistik evlilik ve aile yaşantısına ebeveynlerinin yanında
Kurumu tarafından yapılan nüfus projeksiyonu ça- adım atmak yerine büyük oranda kendi bağımsız
lışmalarında doğurganlık düzeyinin, 2025 ve 2050 hanelerini kurarak başlamaktaydı. Ailelerin yaşadı-
döneminde yenilenme düzeyinden daha aşağıda, ğı hanelerde ortalama hanehalkı büyüklüğü 4 kişi
kadın başına 1,8 doğum düzeyine ineceği tahmin civarındaydı. Tarihsel nüfusbilim alanında önemli
edilmektedir (TÜİK, 2018 ve UNDESA, 2019a). çalışmaları bulunan Sosyolog Alan Duben’e göre
(1993: 37-38), İstanbul’da doğurganlık dönüşümü
20.yy.ın ilk yarısında tamamlanmıştır:
Türkiye’de Doğurganlık Dönüşümü “1907 yılında İstanbul’da doğurganlık oranı
Türkiye nüfusunun değişimi hakkında gerçek- 3,8 olup Türkiye ortalamasından düşüktü. Çok
leştirilen tarihsel demografi çalışmaları, 19.yy.ın son düşük olan bu oran zamanla daha da aşağılara indi.
çeyreğinde İstanbul, İzmir ve Bursa gibi dönemin 1940’lı yılların başında bu oran 2,4 idi. Oysa aynı
büyük kentlerinde doğurganlık dönüşümünün dönemde kırsal kesimde kadınlar ortalama 7 ço-
gerçekleşmekte olan bir olgu olduğunu ortaya koy- cuk doğuruyordu. Anadolu’da halen sürmekte olan
maktadır. Türkiye’nin genelinden farklı olarak bu “Demografik Geçiş” İstanbul halkı için II. Dünya
büyük kentlerde ekonomi, söz konusu dönemde Harbi’ne gelindiğinde tamamlanmıştı”.
giderek ticarileşmiş ve uzmanlaşmış, ücret ve maaş- İstanbul’da toplam doğurganlık hızı 1885 ve
lara dayalı bir sistem belirgin şekilde ortaya çıkmış- 1907 yıllarında yapılan Osmanlı nüfus sayımları-
tı. Avrupa ülkeleriyle kurulan ekonomik ve ticari na göre sırasıyla 3.5 ve 3.8 olarak tespit edilmiştir.
bağlar yanı sıra insan hareketliliği söz konusuydu. Türkiye genelinde doğurganlık seviyesinin bu dü-
Dolayısı ile bir yanda mal ve hizmetlerin değişimi, zeye düşmesi ancak 1980’li yıllarla birlikte müm-

207
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

kün olmuştur (Eryurt, 2010:19). Türkiye, Osmanlı devletinin dağılması, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş
Savaşı gibi tarihsel gelişmeler sonucunda 20.yy’ın ilk yarısında hayli kayıp vermiş ve yaş yapısı bozuk olan
bir nüfusa sahipti. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ise ölümlerde azalma, doğurganlıkta ise artış ya-
şanmaya başlanmış ve nüfus artışı ortaya çıkmıştır. Türkiye bu dönemde nüfus artışını ekonomik ve sosyal
gelişmesi ve ülke güvenliğinin sağlanması bakımından gerekli görmüştür. Bu nedenle de 1923-1960 arası
dönemde nüfus artışını sağlamaya yönelik, doğurganlığı destekleyecek pronatalist politikalar takip edilmiştir.
Pronatalist politikalar uyarınca, 5 ve daha fazla sayıda çocuk sahibi aileleri destekleyecek ekonomik
tedbirler alınmıştır. Devlet bu dönemde gebeliği önleyici yöntemlerin yaygınlaşması yönünde çaba sarf
etmemiş, bilakis bu tür araç ve gerecin ithalatı yasaklanmıştır. Çocuk düşürmeye yönelik cezalar çıkarılan
yasalarla güçlendirilmiştir. Türk Medeni Kanunu’nda evlenebilme için konulan yaş sınırı erkekler için 17’ye
ve kadınlar için 15’e indirilmiştir. 1920’lerden sonra -II. Dünya Savaşı dönemi haricinde- genel olarak
istikrarlı bir siyasal ve toplumsal düzenin olması ve pronatalist politikalar sayesinde doğurganlık düzeyi
yükselmiştir. 1930’lı yıllardan başlayarak 1960’lı yılların sonuna değin Türkiye’de toplam doğurganlık hızı
kadın başına ortalama 6 ve 7 canlı doğum arasında bir düzeyde kalmıştır. Bu dönemde Türkiye, doğurgan-
lık geçişinde erken geçiş aşamasında olan bir ülke olarak kabul edilmektedir (Eryurt, 2010: 6).

8.0

7.0 7.1 6.9


6.7 6.5
6.6 6.6 6.3
6.1
6.0 5.7
Toplam Doğurganlık Hızı

5.6 5.6
Erken/ Orta/
5.0 Orta Orta/ Geç
Erken Geçiş Geç Geçiş
Geçiş Geçiş Geçiş
4.0 4.3 4.0

3.0 3.0
2.7 2.6
2.2
2.0
2.2

1.0

0.0
1924 1928 1933 1938 1943 1948 1953 1958 1963 1968 1973 1978 1983 1988 1993 1998 2003 2008
Not: Doğurganlık dönüşümü geçiş aşamaları: Erken geçiş (TDH: 6-6,9), Erken/orta geçiş
(TDH: 5-5,9), Orta geçiş (TDH:4-4,9), Orta/geç geçiş (TDH: 3-3,9), Geç geçiş (TDH: 2,1-2,9), Geçiş sonrası
(TDH: - 2,0)

Şekil 6.9 Türkiye’de Doğurganlık Dönüşümü: Toplam Doğurganlık Hızında Değişim, 1924-2008
Kaynak: (Eryurt, 2010: 7)

Türkiye’de 1950’li yıllarla birlikte sosyoekonomik alanda ve toplumsal yapıda önemli bir değişim süreci
başlamıştır. Bu dönemde II. Dünya Savaşı’ndan sonra Güney Amerika, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ve
Güney Asya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de geleneksel sosyoekonomik düzen çözülmeye başlamıştır
(Karpat, 2003: 40-45). 1950 ve 1960 arası dönemde; tarımda mekanizasyon ile ekilebilir tarım arazisinin
sınırına varılması ve bunun karşısında daha önceki yıllardan beri devam eden hızlı nüfus artışının oluş-
turduğu baskı, ulaşım ve iletişim olanaklarının artması, eğitim ve sağlık alanında iyileşmelerin kentlerde
yoğunlaşmış olması gibi nedenlerden dolayı kırdan kente göç olgusu ortaya çıkmıştır. Ülke genelinde do-
ğurganlık düzeyinde azalma 1960’lı yılların ilk yarısından itibaren belirgin şekilde gözlenmeye başlanmıştır.

208
Nüfus ve Toplum

Böylelikle Türkiye’de ülke genelindeki doğurganlık dönüşümünün bu yıllarda başladığı söylenebilir. Türkiye
bu dönemde doğurganlık düzeyinin kadın başına 6 doğumdan daha düşük düzeye inmesiyle erken/orta
geçiş aşamasına geçmiştir. Toplumsal değişim sürecinin hızlı şekilde devam etmesiyle sadece 10 sene sonra
toplam doğurganlık hızı kadın başına 5’ten düşük düzeye inmiştir.
1960’lı yıllarda yoğun göçler neticesinde kentlerde artan nüfusun yol açtığı toplumsal sorunlar kendisi-
ni belirgin şekilde göstermeye başlamıştır. Bu durumun değerlendirilmesi neticesinde nüfus politikasında
değişikliğe gidilmesi kararlaştırılmıştır. 10 Nisan 1965 tarihinde kabul edilen 557 Sayılı Nüfus Planlaması
Hakkındaki Kanun ile Türkiye artık antinatalist nüfus politikalarını takip etmeye başlamıştır. Bu kanunla
birlikte modern gebeliği önleyici yöntem kullanımına ilişkin kısıtlamalar kalkmış ve istemli düşük belirli
koşullar hâlinde uygulanır olmuştur.
Doğurganlık düzeyinin kadın başına 4 doğuma düşmesi ile doğurganlık dönüşümünün “Orta‐geç ge-
çiş” aşamasına 1980’lerin ilk yarısında geçilmiştir. Doğurganlıkta azalma devam etmiş ve 1980’lerin ikinci
yarısında kadın başına 3 çocuğa düşmesi ile doğurganlık dönüşümünün Geç geçiş aşamasına geçilmiştir.
1980’li yıllarda Türkiye, ekonomide liberalleşme ve ihracata dayalı bir büyüme modeli benimseyerek dün-
ya pazar ekonomisine daha fazla entegre olmaya başlamıştır. Böylelikle hız kazanan endüstrileşme ve tarımda
verimlilik artışı ekonomik büyümeyi beraberinde getirmiştir. Bu dönemde ekonomik ve sosyal yapıyı etkileyen
önemli gelişmeler yaşanmıştır (Pamuk, 2014 ve TÜİK, 2020d, UNDP, 2020). Toplumdaki ekonomik ve
sosyal değişikliklerle birlikte doğurganlık düzeyi 1980’li yılların sonunda kadın başına 3 doğuma değin azal-
mıştır. Böylelikle bu tarihten sonra doğurganlık dönüşümü de geç geçiş olarak isimlendirilen evreye geçmiştir.

Doğurganlık Dönüşümünde ve Düzeyinde Güncel Durum


Doğurganlıkta azalma 1990’lar boyunca ve 2000’li yılların ilk yarısında da devam etmekle birlikte,
süreç geçmişe göre daha yavaş bir şekilde ilerlemektedir. Son 10 yılda gerçekleştirilen demografik araştırma-
lara göre Türkiye’de doğurganlık, yenilenme düzeyi doğurganlık düzeyindedir (Şekil 6.10).

3.1
3.1
Toplam Doğurganlık Hızı (TDH)

2.8
2.7 2.7
2.7 2.7
2.6

2.4 2.4 2.2 2.2 2.3 2.3


2.2 2.2
2.1
2.0
Kır
Kent
Toplam
1993 1998 2003 2008 2013 2018
Not: 1993-2018: Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları

Şekil 6.10 Türkiye’de Toplam Doğurganlık Hızında Zaman İçinde Değişim, 1993-2018
Kaynak: Veri (HÜNEE, 2019: 55), yazar tarafından hazırlanmıştır.

Türkiye İstatistik Kurumu, her yıl düzenli olarak Doğum İstatistikleri haber bülteni yayınlayarak geçmiş
yıl içinde gerçekleşen doğum sayılarını ve buna bağlı olarak hesaplanan doğurganlık göstergelerini ka-
muoyu ile paylaşmaktadır. Hayati kayıt verileri kullanılarak gerçekleştirilen bu hesaplamalara göre toplam
doğurganlık hızı 2018 yılında 2,0 ve 2019 yılında 1,8’dir (TÜİK, 2020a).
Türkiye nüfusunun gelecekte ulaşacağı büyüklük ve yaş yapısı değişimlerinin hesaplandığı nüfus projek-
siyonu çalışmalarında toplam doğurganlık hızının önümüzdeki yıllarda (2025-2050 dönemi) kadın başına

209
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

1,8 doğum düzeyinde kalacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla ülke genelinde 1960’larda başlayan doğur-
ganlık dönüşümünün 60 yıllık bir süreç sonrasında günümüzde tamamlanmak üzere olduğu söylenebilir.
Bu tarihten sonra Türkiye’nin doğurganlık dönüşümünde artık geçiş sonrası bir aşamada olduğu düşünü-
lebilir. Türkiye’de doğurganlık düzeyi azalırken doğurganlığın yaş örüntüsünde de önemli değişiklikler ger-
çekleşmiştir. 1993 ve 2018 yıllarında gerçekleştirilen Nüfus ve Sağlık Araştırmalarında elde edilen yaşa özel
doğurganlık hızları karşılaştırıldığında, bu 15 senelik dönemde toplam doğurganlık hızındaki azalmanın,
büyük ölçüde 30 yaş öncesi kadınların doğum hızlarındaki azalmadan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu
dönemde 15-19 yaş grubu kadınların doğum hızları yarı yarıya azalmıştır. 2018 TNSA sonuçlarına göre,
yaşa özel doğurganlık 1993 yılında gerçekleştirilen araştırmadan farklı olarak en yüksek düzeye 25-29 yaş
grubunda ulaşmaktadır. Bu durum Türkiye’de kadınların doğumlarını erteleme eğiliminde olduklarını gös-
termektedir (Şekil 6.11).
179 TNSA 1993
TNSA 2018
Yaşa Özel Doğurganlık Hızı (%)

148

124

56

30

15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49


Not: 1993 TNSA: 1993 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması; 2018 TNSA: 2018
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması

Şekil 6.11 Türkiye’de Yaşa Özel Doğurganlık Hızlarında Zaman İçinde Değişim, 1993 ve 2018
Kaynak: Veri (HÜNEE, 2019: 63), Yazar tarafından hazırlanmıştır

Türkiye’de gerçekleşen doğurganlık dönüşümünün hızını inceleyen nüfusbilim çalışmaları, doğurganlıkta


azalma hızının kadınların sosyoekonomik ve kültürel özelliklerine göre farklılık gösterdiğini ortaya koymuştur.
Örneğin, Yavuz’un (2006:452-453), iki çocuğa sahip kadınların üçüncü kez doğum yapma eğilimlerini araş-
tırdığı çalışması, 1980’lerden sonra hızlanan modernlik ve küreselleşmenin oluşturduğu toplumsal değişim-
lere daha fazla uyum sağlayan kadınlar arasında doğurganlığın daha hızlı azaldığını ortaya koymaktadır. Bu
bağlamda; daha yüksek eğitimli, sosyal güvence ile ücretli olarak çalışan, Batı bölgelerinde ve kentsel alanlarda
yaşayan, daha geç yaşta evlenen, ilk çocuğa daha geç yaşta sahip olan, eşi ile evlilik kararını birlikte alan ve çekir-
dek aile tipinde yaşayan kadınlar arasında doğurganlık dönüşümü daha erken ve hızlı gerçekleşmektedir.
Günümüzde Türkiye’de doğurganlık hızlarının kadınların yaşadıkları bölge ve sosyoekonomik özellikleri-
ne göre ortaya koyduğu örüntü şu şekildedir (Şekil 6.12):
• Toplam doğurganlık hızı bölgesel olarak farklılık göstermektedir. Toplam doğurganlık hızının en
yüksek düzeyi kadın başına 3,2 doğumla Doğu bölgesindedir. En düşük olduğu bölge ise 1,6 ile Ku-
zey bölgesidir. Türkiye’de Batı ve Kuzey bölgeleri dışında tüm bölgelerde TDH, yenilenme düzeyi
olan 2,1’den az değildir.
• Hanelerin refah düzeyine göre doğurganlıkta; daha yüksek refah düzeyindeki hanelerde doğur-
ganlık daha düşük düzeydedir. Örneğin, en düşük refah düzeyine sahip hanelerde yaşayan kadınlar
arasında 3,3 olan TDH, en yüksek refah düzeyinde yaşayan kadınlar arasında 1,9’dur.
• Toplam doğurganlık hızı, eğitimi olmayan veya ilkokulu bitirmemiş kadınlar arasında 4,2 ile en yük-
sek düzeyinde iken, lise veya üzeri eğitim almış kadınlarda 1,8 ile en düşük düzeyindedir.

210
Nüfus ve Toplum

Kuzey
1,6

Orta
Batı 2,0
2,1
3,2
Doğu

2,8

Güney
Şekil 6.12 Bölgelere göre Toplam Doğurganlık Hızları, 2018
Kaynak: (HUNEE, 2019: 55)

Adölesan Doğurganlık
Türkiye’de son 15 yıl içinde gerçekleştirilen demografik araştırmalar 15-19 yaş döneminde evli olan
kadınların oranının, özellikle son on yıl içinde, azalma eğiliminde olduğunu göstermektedir. 1990’larda
gerçekleştirilen araştırmalar, Türkiye’de bu dönemde yaklaşık her yedi adölesan kadından birini evli olarak
tespit etmiştir. 2018 gerçekleştirilen Nüfus ve Sağlık Araştırmasında ise 15-19 yaş grubundaki kadınlar
arasında evli olanların oranı yirmide birine değin azalmıştır. 1990’lardan günümüze adölesan dönemdeki
evliliklerin azalmasına eşgüdümlü şekilde 15-19 yaşları arasında canlı doğum yapmış veya ilk çocuğuna
hamile olan kadınların oranı da azalmaktadır. 1998 araştırmasında adölesan dönemdeki kadınların onda
birinin çocuk doğurmaya başladığı tespit edilmiş iken, bu oran 2018 araştırmasında yüzde 4’e değin azal-
mıştır (Şekil 6.13).
Bir bütün olarak 1993 ve 2018 araştırmaları karşılaştırıldığında, adölesan dönemde evlilik ve çocuk
sahibi olma davranışının son 15 senelik dönemde yüzde 60 oranında azaldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu
dönemdeki azalmanın büyük oranda adölesan kadınların eğitim düzeyindeki artış sayesinde gerçekleştiği
düşünülebilir. 1993 araştırmasına göre 15-19 yaş grubu kadınlar arasında hiç eğitimi olmayan ya da ilkokul
bitirmemiş olanların oranı yaklaşık beşte bir düzeyindeydi. 2018 araştırmasında ise eğitimi olmayan ya da
ilkokul bitirmemiş kadınların oranı yüzde 6’ya kadar azalmıştır. Diğer yandan lise ve üzeri düzey eğitime
sahip adölesan kadınların oranı aynı dönemde yüzde 9’dan yüzde 55’e kadar yükselmiştir.
2018 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması bulgularına göre, 15-19 yaş grubunda çocuk doğurmaya başla-
mış olan adölesanlarla ilgili tespit edilen örüntü şu şekildedir:
• Adölesanlarda çocuk sahibi olma davranışına 17 yaşından önce nadiren rastlanmaktadır, ancak 19
yaşındaki her on adölesandan biri anne olmuş veya ilk çocuğuna gebedir.
• Çocuk sahibi olmaya başlayan adölesanların oranın en düşük olduğu bölge Batı bölgesi iken (yüzde
2), en yüksek olduğu bölge Güney bölgesidir (yüzde 7).
• İlkokulu bitirmiş adölesanların beşte biri çocuk sahibi olmaya başlarken bu oran lise ve üzeri eğitim
almış olan adölesanlarda sadece yüzde 1’dir.
• Hanelerin refah durumuna göre ise en düşük refah seviyesinde yaşayan her on adölesandan biri, en
yüksek refah düzeyindeki hanelerde yaşayan adölesanların ise sadece yüzde 1’i çocuk sahibi olmaya
başlamıştır.

211
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

15.5%
13.5%
11.9%
10.2% 9.8%
9.3%
7.5% 7.2%
5.9%
4.6% 5.1%
3.5%

1993 1998 2003 2008 2013 2018


Evlenmiş Çocuk doğurmaya başlamış
Not: 1993-2018: Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları
Evlenmiş: Resmî veya resmî olmayan evlilikleri kapsar; Çocuk doğurmaya başlamış:
Canlı doğum yapmış veya ilk çocuğuna gebe

Şekil 6.13 Türkiye’de 15-19 Yaş Grubu Kadınlarda Evlenmiş ve Çocuk Doğurmaya Başlamış Olanların Oranı (%), 1993-
2018
Kaynak: Veri (HÜNEE, 2020), şekil yazar tarafından hazırlanmıştır

Doğurganlık Tercihleri
Doğurganlık tercihleri, kadınların gelecekteki doğurganlık davranışına yönelik ipuçları vermesi açı-
sından önemli bir göstergedir. Nüfus veya aile araştırmalarında görüşülen kadınlara, ideal çocuk sayısı ve
gelecekte başka çocuk isteyip istememe hakkında sorular yöneltilerek doğurganlık tercihleri hakkında bilgi
edinilmektedir. Bu bilgiler nüfus politikalarının ve aile planlaması programlarının oluşturulmasında da kul-
lanılmaktadır (Çağatay vd. 2015: 176).
Türkiye’de 1993 ve 2008 dönemindeki Nüfus ve Sağlık Araştırmalarında 15-49 yaş arası kadınlar orta-
lama 2,5 çocuğu ideal olarak beyan etmiştir. Son on yılda gerçekleşen iki araştırmada ise bu sayı ortalama 3
çocuğa yükselmiştir. Dolayısıyla son on yılda dönem (kesit) doğurganlık düzeyinin üzerinde ortalama ideal
çocuk sayısı beyan edilmektedir (Şekil 6.14).
Türkiye’de üreme çağındaki kadınların temel özelliklerine göre ideal çocuk sayısı tercihlerine bakıldı-
ğında özetle şu örüntü ortaya çıkmaktadır:
• Ortalama ideal çocuk sayısı, 15-19 yaş grubunda 2,3 çocuk, 20-39 yaş grubunda 2,8 çocuk ve 40-
49 yaş grubunda 3,0 çocuktur.
• Kırsal ve kentsel alanlarda yaşayan kadınlar arasında, doğurganlık düzeyinden farklı olarak, ideal
çocuk sayısı tercihi bakımından önemli bir fark bulunmamaktadır.
• Coğrafi bölgeler arasında, en düşük değer Batı Marmara’da (2,4) yaşayan kadınlar tarafından ve en
yüksek değer Güneydoğu Anadolu Bölgesinde (3,6) yaşayan kadınlar tarafından beyan edilmiştir.
• Ortalama ideal çocuk sayısı eğitim düzeyi yükseldikçe azalmaktadır. Hiç okula gitmemiş ya da
ilkokulu tamamlamış kadınlarla, lise veya lise üzeri eğitim almış kadınların ortalama ideal çocuk
sayıları arasındaki fark 1 çocuktur (sırasıyla 35 ve 2,5 çocuk).
• Refah düzeyinin artışıyla ortalama ideal çocuk sayısı tercihi de azalmaktadır. Refah düzeyi en düşük
gruptaki hanelerde yaşayan kadınlarda ortalama olarak 3,2 çocuğu ideal görürken, en yüksek refah
düzeyindeki hanelerde yaşayan kadınlar arasında bu değer 2,5 çocuktur.

212
Nüfus ve Toplum

Kadınların başka çocuk isteyip


TDH ve İdeal Çocuk Sayısı

istemediği hakkındaki düşünce-


2.7
2.6 2.9 2.8 leri, ideal çocuk sayısı hakkında-
2.5 ki tercihlerine göre, doğurganlık
2.4 tercihlerini anlamada daha ger-
çekçi bir değerlendirme olabilir.
2.4 2.4 2.3
2.3 Türkiye’de halen evli kadınların
2.2
2.2 başka çocuk sahibi olma konu-
1993 2003 2008 2013 2018 sundaki tercihleri yaşayan çocuk
1998
sayısına göre değişmektedir. Hiç
TDH İdeal Çocuk sayısı
çocuğu olmayan kadınların yüzde
Şekil 6.14 Türkiye’de Toplam Doğurganlık Hızı ve İdeal Çocuk Sayısı, 1978, 3’ü, bir çocuğu olan kadınların
1993-2018 yaklaşık dörtte biri, iki çocuğu
Kaynak: Veri (HÜNEE, 2019: 63 ve 74), yazar tarafından hazırlanmıştır olan kadınların onda yedisi, üç
çocuğu olan kadınların onda se-
kizi ve dört çocuğu olan kadınların onda dokuzu başka çocuk sahibi olmak istemediğini beyan etmiştir.
Nitekim toplamda halen evli her on kadının altısı başka çocuk istemediğini beyan etmiştir. Bu sonuçlar
Türkiye’de kadınların büyük çoğunluğunun doğurganlıklarını kontrol etmek istediğini göstermektedir.
2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasında, gelecekte başka çocuk istemeyen veya çocuk isteyip
istememe konusunda kararsız olduğunu söyleyen 15-49 yaşlarındaki halen evli kadınların hangi durum-
ların değişmesi hâlinde doğurganlık tercihlerini değiştirebileceği sorulmuştur. Bu kadınların ancak üçte
biri belirli koşulların değişmesi durumunda başka çocuk isteyebileceklerini söylemişlerdir. Beyan edilen
durumlar arasında; “daha iyi ekonomik koşul”, “çocuk yardımının artması” ve “çocuk beslenme desteği”
sağlanması öne çıkan koşullardır. Dolayısıyla doğurganlık tercihlerinin değişmesi için en çok beklenen ko-
şullar kadının veya ailesinin güncel ekonomik koşulları ile ilgili olanlardır (Çağatay vd., 2015 :195-196).

Gebeliği Önleyici Yöntem Kullanımı


Türkiye’de çiftler, dünya nüfusunda oluğu gibi doğumların arasını açmak veya sahip oldukları çocuk
sayısını sınırlamak için gebeliği önleyici yöntemleri kullanmaktadır. Türkiye’de gerçekleştirilen demografik
araştırmalar zaman içinde modern yöntem kullanımının giderek yaygınlaştığını göstermektedir.Türkiye’de
15-49 yaş arası evli kadınların neredeyse tamamı en az bir gebeliği önleyici yöntemi bilmektedir. Bu kadın-
ların onda dokuzu herhangi bir zamanda en az bir kez bir gebeliği önleyici yöntem kullanmıştır. En son
gerçekleştirilen 2018 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre gebeliği önleyici yöntem kullanımı yay-
gınlık oranı yüzde 70’tir. Bu kadınların yüzde 49’u modern yöntemleri, yüzde 21’i ise geleneksel yöntem-
leri kullanmaktadır. Gebeliği önleyici yöntem kullanımı özellikle 30’lu yaşlardan daha yukarıdaki kadınlar
arasında daha yaygındır (Tablo 6.3).
Son 30 yıldaki gebeliği önleyici yöntem kullanımındaki değişime bakıldığında, genel olarak kadınlar
arasında yöntem kullanımının yaygınlaştığı görülür. Buna rağmen, bu genel eğilim içinde modern yöntem
kullanımı artış eğilimindeyken geleneksel yöntem kullanımı azalmaktadır.
Günümüzde gebeliği önleyici modern yöntem kullanımına evli kadınların özelliklerine göre bakıldı-
ğında şu örüntüler ortaya çıkmaktadır:
• Yöntem kullanımı, kadınların yaşayan çocuk sayısı ile doğrusal olarak artmaktadır. Örneğin, beş
veya daha fazla çocuğu olan her on evli kadından altısı bu yöntemleri kullanırken, hiç yaşayan ço-
cuğu olmayan kadınlarda bu oran her altı kadından birine inmektedir.
• Kentsel alanlarda yaşayan kadınlarda modern yöntem kullanımı kırsal alanlarda yaşayanlara göre
daha yüksektir.
• Okula gitmemiş veya ilkokulu bitirmemiş kadınlar arasında yöntem kullanımı en düşük düzeydedir (yüzde
40). Bu oran eğitimle birlikte artarak lise veya üzeri eğitimi olan kadınlarda yüzde 52’ye ulaşmaktadır.

213
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

• En düşük (yüzde 39) ve düşük (yüzde 46) refah düzeyindeki hanelerde yaşayan kadınlar arasında
modern yöntem kullanımı, en yüksek refah düzeyindeki (yüzde 58) hanelerde yaşayan kadınlara
göre daha düşüktür.
Türkiye’de modern yöntem kullanımı yaygınlaşmakla birlikte, 2018 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırma-
sına göre halen evli kadınların yaklaşık onda biri (yüzde 12) karşılanmamış aile planlaması ihtiyacı içindedir.

Tablo 6.3 Üreme Çağındaki Evli Kadınlar Arasında Gebeliği Önleyici Yöntem Kullanımı (%), 1988 ve 2018

1988 (%) 2018 (%)


Herhangi bir yöntem kullanıyor 63,4 69,8
Herhangi bir modern yöntem 31,0 48,9
Hap 6,2 4,8
RİA 14,0 13,7
Erkek Kondomu 7,2 19,1
Tüplerin bağlanması 1,7 10,4
Diğer modern yöntem 2,0 1,0
Herhangi bir geleneksel yöntem 32,3 20,9
Takvim 3,5 0,2
Geri çekme 25,7 20,4
Diğer geleneksel yöntem 3,1 0,2
Halen yöntem kullanmıyor 36,6 30,2
Toplam 100,0 100,0
1988: Türkiye Doğurganlık ve Sağlık Araştırması, 2018: Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması
Kaynak: (HÜNEE, 2019: 95)

Öğrenme Çıktısı

3 Türkiye nüfusunda doğurganlık düzeyinde değişimi ve nüfus gruplarına göre farklılıkları


değerlendirebilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hacettepe Üniversitesi Nü-


fus Etütleri Enstitüsü ve
Birleşmiş Milletler Nüfus
Fonu işbirliği ile hazırlanan
“Demografik Göstergeler
ve Sürdürülebilir Kalkınma Çevrenizde değişik yaş-
Türkiye’de doğurganlığa yö-
Amaçları” başlıklı eğitim lardaki evli kişilerle tercih
nelik güncel nüfus politika-
videolarından “İlk Evlenme ettikleri ideal çocuk sayısı
larını araştırınız.
Yaşı ve Çocuk Evlilikler” hakkında konuşunuz
başlıklı videoyu izleyiniz.
https://www.youtube.
com/watch?v=FP3_
lSKl8pE&t=2s

214
Nüfus ve Toplum

ÖLÜMLÜLÜĞE İLİŞKİN TEMEL Doğan her bir kişinin ise bir gün öleceği kesin bir
KAVRAMLAR VE ÖLÇÜLER gerçekliktir. Buna karşın ölüm olayını deneyimleme
kişilerin cinsiyet ve yaş özelliklerine göre değişim göste-
Bir nüfusun doğal yollarla gelişimini sağlayan
rir. Kadınların hemen her yaşta ölüm hızları erkek-
ilk unsur doğumlar iken ikinci unsur ölümlerdir.
lerden daha düşük düzeydedir. Bu nedenle doğuşta
Doğumlar nüfusu arttırıcı yönde etki yaparken
beklenen yaşam süresi kadınlarda, erkeklerden daha
ölümler azaltıcı yönde etki oluşturur (Başar, 2010:
uzundur. Ölümlülük her yaşta aynı düzeyde değil-
111). Nüfusbilim alanında ölüm, solunum ve kalp
dir. Genel olarak yaşla birlikte ölüm hızları yükselir.
atımı gibi yaşam göstergelerinin sona ermesi olarak
Ancak erken yaş veya dönem ölümlülüğü diğer yaş
tanımlanmaktadır. Tıbbi olarak ölüm “dolaşım ve
gruplarındaki ölümlülükten farklı özellikleri vardır.
solunum sistemlerinin yapay destek almaksızın ça-
Bebek ve çocukların çevresel koşullara karşı dayanık-
lışmaması ve santral sinir sistemi fonksiyonlarının
lılığı yetişkinler kadar yüksek değildir. Bu nedenle
durması” olarak kabul edilmektedir (Çağlayande-
ölümlülük erken yaşlarda, yüksek düzeylerdedir.
reli, 2019: 124). Ölümlülük ise nüfusbilimde ölüm
Nüfusbilimde erken yaş ölümleri yaşamın ilk beş
olayına ilişkin tüm süreçleri kapsayan bir kavramdır.
yıllık döneminde gerçekleşen ölümleri kapsar. Bu
Türkçe’de günlük kullanımdaki fani olmak ölümlü
dönem kendi içinde yaşamın ilk bir yılı içinde ger-
olmak kavramı ile karıştırılmamalıdır (Hancıoğlu,
çekleşen bebek ölümleri ve birinci yaş ile dördüncü
2001: 27). Evlenme, doğum yapma, boşanma ve
yaşın tamamlanması arasındaki sürede gerçekleşen
göç etme tekrarlanabilir nitelikte olan demografik
çocuk ölümleri olarak iki genel kısma ayrılarak in-
olaylardır. Bu olayları tecrübe eden kişiler bir du-
celenir.
rumdan başka bir duruma geçiş yaparlar. Örneğin,
evlenme ile bekâr durumundan evli duruma geçiş ya- Beş yaşının tamamlanmasıyla birlikte ölümlü-
pılması gibi. Daha sonra bu kişilerin boşanma olayı lük düşük düzeylere iner ve orta-yaşlara kadar yavaş
ile yeniden bekâr duruma dönmeleri mümkündür. bir şekilde artış gösterir. Orta yaşlı yıllarla birlikte
Benzer şekilde, kişiler bir çocuk sahibi olma du- ölümlülük hızları hızlı bir şekilde yükselmeye başlar.
rumundan doğum olayı ile iki çocuk sahibi olma İleri yaşlarda ölümlülük en üst düzeye ulaşmış olur.
durumuna geçiş yapabilir. Demografik hızlar esa- Doğumun başlangıcından ileri yaşlardaki ölümlere
sen durumlar arası geçişlerin ne denli sık gerçekleş- kadar, bir nüfustaki tüm yaşlarda gerçekleşen ölüm-
tiğini ifade eden göstergelerdir. Kişilerin durumlar leri dikkate alarak nüfustaki genel ölümlülük düze-
arasında geçiş hızları ekonomik, sosyal ve kültürel yini ifade etmek üzere doğuşta beklenen yaşam süresi
özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Ayrıca göstergesi kullanılır. Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi
aynı özelliklere sahip olmakla birlikte, farklı tarih- (e0), yeni doğmuş bir bireyin yaşamı boyunca belirli
sel dönemlerde yaşayan kişilerin durumlar arası ge- bir dönemdeki yaşa özel ölümlülük hızlarına maruz
çiş hızları, içinde yaşadıkları koşulların (bağlamın) kalması durumunda yaşaması beklenen ortalama yıl
etkisi nedeniyle farklılaşabilir. Ölüm olayı, diğer sayısına işaret etmektedir.
demografik olaylardan farklı nitelikte bir olaydır. Ölümlülük, demografik değişkenlere göre evren-
Bu olayı deneyimleyen bir kişi canlı durumundan sel bir örüntü göstermekle birlikte, kişilerin genetik,
yaşamayan durumuna geçiş yapar. Dolayısıyla artık ekonomik, sosyal ve davranışsal özelliklerine göre de
bu durumdan başka bir duruma geçiş yapması veya farklılık göstermektedir. Örneğin, Amerika Birleşik
tekrar önceki duruma dönmesi mümkün değildir. Devletleri’nde Population Reference Bureau Kuru-
Bu nedenle ölüm olayına nüfusbilim jargonunda mu tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada yetiş-
son veya geri dönüşsüz olay da denilmektedir. kin ölümlülüğünün kişilerin eğitim düzeylerine göre
Ölüm olayının gerçekleşmesi için öncelikle can- önemli ölçüde farklılaştığını tespit etmiştir. Buna
lı doğumun meydana gelmesi gerekir. Buna karşın göre eğitim düzeyi daha yüksek kişilerin yaşam sü-
ölümler gebelik sırasında dölüt (fetüs) ölümü gerçek- releri de daha uzun olmaktadır. Eğitim düzeyi daha
leşebilir. Bu tür ölümlere de nüfusbilim çalışmala- yüksek olan kişiler, yaşam seyri ve yaşam süresine
rında ölümlülük konusunun incelenmesinde yer olumlu etkide bulunacak imkânlara daha kolay
verilmektedir. Bunun temel nedeni dölüt ölümleri- ulaşmaktadırlar. Eğitim, modern toplumlarda kişi-
nin sıklığı ile doğurganlığın kontrolü arasında ilişki lerin iyi bir iş, sağlık güvencesi, yüksek gelir, yüksek
bulunmasıdır (Hancıoğlu, 2001: 40). kalitede konut ve diğer yüksek yaşam standartları-
na erişmesini kolaylaştıran bir kazanımdır. Eğitimli

215
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

olma, sosyoekonomik avantajların yanı sıra daha iyi ma gibi gebelik ve doğum nedeniyle ortaya çıkan
komşuluk ilişkileri ve daha geniş sosyal ağlar kazan- sağlık sorunlarından kaynaklanır. Bu tür nedenler-
dırabilir. Eğitimli kişiler, sağlıklı yaşam tarzlarını den dolayı gerçekleşen vakalar, doğrudan nedenler-
tercih ve takip ederek kişisel sağlıklarını daha uzun den kaynaklı ölümler olarak kabul edilirler. Kimi
süre korumaktadırlar. Bu da eğitimli kişilerin sağlıklı zaman da kalp hastalığı veya diyabet gibi önceden
yaşam sürelerinin de daha uzun olmasını sağlamak- var olan bir sağlık sorunu gebelik veya lohusalık
tadır (Population Reference Bureau, 2011b). döneminde şiddetini arttırarak anne ölümüne yol
açabilir. Bu tür nedenlerden dolayı gerçekleşen va-
kalar ise dolaylı nedenlerden kaynaklanan ölümler
Sağlıklı Yaşam süresi (e0): Belirli bir yaş- olarak sınıflandırılır.
taki kişinin ciddi veya orta dereceli sağlık Anne ölümleri gebelik süresince, doğum sı-
sorunu olmadan yaşaması beklenen yıl sa- rasında ve sonrasında sağlık hizmetlerine erişile-
yısı olarak tanımlanmaktadır.  bilirlik, sağlık hizmetlerinden yararlanma ve bu
hizmetlerin kalitesi ile ilgili eksikliklerden dolayı
ortaya çıkar. Toplumsal açıdan bakıldığında ise
Birleşmiş Milletler Sağlık Örgütü tarafından kadının eğitimi, toplumsal cinsiyet eşitliği, bes-
gerçekleştirilen çalışmalar, gelişmekte olan ülke- lenme sorunları ve yoksulluk anne ölümlülüğü ile
lerdeki çalışma çağındaki nüfusta salgın hastalıklar ilişkilidir. Dolayısıyla bu ölümlerin büyük bölü-
dışındaki hastalık yükünün giderek yükselmekte mü önlenebilir nitelikte olan olaylardır. Nitekim
olduğunu ortaya konmuştur. Nitekim yetişkin 1990 yılından bu yana dünya genelinde takip edi-
ölümlüğü düşük-gelirli ülkelerde yüksek düzeyde len politikalar sayesinde anne ölümleri yüzde 45
iken, yüksek-gelirli ülkelerde de düşük düzeydedir. oranında azalmıştır (UNDP, 2020). Buna rağmen
Bu durum yetişkin ölümlülüğü göstergesini, bir gelişmekte olan ülkelerde halen pek çok kadın ve
nüfustaki ölümlülük örüntüsünün kapsamlı şekil- aileleri bu sorundan etkilenmeye devam etmekte-
de değerlendirilmesinde kullanılabilecek önemli dir. Bu özelliğinden dolayı anne ölümleri bir nüfus
bir gösterge hâline getirmektedir (WHO, 2020b). kalkınması göstergesi olarak da kullanılmaktadır
(HÜNEE vd., 2006:1). Sürdürülebilir Kalkınma
Amaçları arasında yer alan Amaç 3- Sağlıklı ve kali-
Yetişkin Ölümlülük Hızı:  Belirli bir yıl
teli yaşamı her yaşta güvence altına almak maddesi
için geçerli olan 15-60 yaş arası yaşa özel
kapsamında yer alan istatistik göstergelerinden ilki
ölümlülük hızlarına maruz kalan 15 ya-
anne ölüm oranıdır.
şındaki bir kişinin 60. yaş gününe ulaş-
madan önceki ölme olasılığını ifade eder. Ölümlülük Ölçüleri
Diğer bir deyişle, 15 ve 60 yaş arasında Ölüm olayı diğer demografik olaylara göre daha
kişilerin ölme olasılığıdır (WHO, 2020b). kolay tanımlanması, tek sefer gerçekleşmesi, kesin
ve geri dönüşsüz şekilde gerçekleşmesi nedeniy-
Yetişkin ölümlülüğünün özel bir biçimi anne le, uzun süre önce demografik analizlerin konusu
ölümleridir. Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına hâline gelmiştir. Ölümlülüğün hesaplanmasına
göre gebelik, doğum veya lohusalık sırasında ger- yönelik teknikler, sigorta şirketlerinin aktüeryal
çekleşen ve doğrudan doğruya bu süreçlerle ilişkili hesaplamalar yapma çalışmaları sayesinde ilk ola-
nedenlerden kaynaklanan ölümler, anne ölümü ola- rak 17.yy.da başlamıştır (Newell, 1994, 63). Do-
rak kabul edilir. Anne ölümleri, nüfusbilimin ana ğurganlığın incelenmesinde olduğu gibi ölümlülük
konularından biri olan doğurganlık konusuyla da analizlerinde de temel olarak hızlar kullanılır. Hız-
çok yakından ilişkili olmasıdır. Doğum hızlarının ların doğru şekilde hesaplanması pay kısmında yer
yüksek olduğu durumlarda, anne ölümleri de yük- alacak ölümlere ilişkin kayıtlarının doğru şekilde
sek olmaktadır (Hancıoğlu, 2001: 51). tutulmasına ve payda da yer alacak nüfusun da tam
Anne ölümleri öncelikle gebelik tansiyonu, en- ve doğru şekilde belirlenmesine bağlıdır.
feksiyon, gecikmiş doğum ve doğumda aşırı kana-

216
Nüfus ve Toplum

Kaba Ölüm Hızı öx


Ölüm sayıları ve nüfus verisi kullanılarak he- Yaşa özel ölüm hızı(YÖH ) = M x = ×1000
Nx
saplanan bir göstergedir. Belirli bir yıldaki ölüm
olaylarının kayıtları, nüfus sayımı veya nüfus kayıt öx : İlgili sürede veya yılda x yaşında gerçekleşen
sistemi verileri kullanılarak hesaplanır. ölüm sayısı
Nx : İlgili süredeki veya yıldaki, yıl ortası x yaş
ö nüfusu
KabaÖlüm Hızı = ×1000
N

ö: Yıl içinde gerçekleşen ölümlerin sayısı Belirli bir yılda, her bin x yaşındaki nüfus başına
düşen ölüm sayısı şeklinde ifade edilir. Ölüm hızları,
N: Yıl ortası nüfus büyüklüğü
cinsiyete, yaşa ve cinsiyete, medeni duruma, mesleklere
ve başka temel özelliklere de özel olarak hesaplana-
Belirli bir yılda, her bin nüfus başına düşen ölüm
bilir (Şekil 6.15). Yaşa özel ölüm hızı eğrileri, ola-
sayısı şeklinde ifade edilir. Paydada tüm nüfus yer
ğandışı koşullar veya çok küçük nüfuslar için he-
aldığı için bir nüfustaki ölümlülük düzeyi hakkın-
saplandıkları durumlar dışında, U veya J harflerine
da oldukça genel bir bilgi vermektedir. Ölüm hız-
benzerler. Ölüm hızları, yaşamın ilk yıllarında yük-
ları cinsiyet ve değişkenlerine göre önemli düzeyde
sektir. Bu hızlar, 10’lu ve 20’li yaşlarda genellikle en
değişiklik göstermektedir. Kaba ölüm hızında ise
düşük düzeylere inerler ve bu yaşlardan sonra 60’lı
bu değişkenlikler dikkate alınmadığı için bu ölçü
yaşlara kadar oldukça yavaş bir artış gösterirler. 60’lı
kaba bir gösterge olarak kabul edilmektedir.
yaşlardan sonra ölüm hızları hızlı bir artış gösterir.
Örneğin, nüfusları benzer büyüklükte olan iki Ölümlülüğün yaş yapısının bu özelliği, ölümlerin
ülke arasında kaba ölüm hızı, ülke nüfuslarının yaş yaşa ve cinsiyete göre matematiksel modellerinin
yapısına bağlı olarak farklılık gösterebilir. Genellik- oluşturulmasını sağlamıştır. Gelişmekte olan ülke-
le doğurganlık düzeyine bağlı olarak yaş yapısının lerde, ölüm hızlarının yüksek olduğu durumlarda,
genç olduğunu ülkelerde kaba ölüm hızı, yaş yapı- eğri daha çok bimodal bir yapı sergilemekte ve U
sının yaşlı olduğu ülkelere göre daha düşük düzeyde şeklinde bir eğriye sahip olmakta. Gelişmiş ülkeler-
çıkabilir. Bu tür bir durumda kaba ölüm hızları de ise, bebek ölümlerinin önemli oranda azaltıldığı
arasındaki farklılığın temel nedenini, esasen ikinci durumlarda, J şeklinde olmaktadır. İki nüfus tipinin
grup ülkelerde yaşlı nüfusun payının daha büyük yaşa özel ölüm hızları arasında en büyük farklılıklar,
olması oluşturabilir. Dolayısıyla sadece kaba ölüm erken yaşlarda (0-5) ve 40’lı yaşlardan sonra ortaya
hızı değerinin daha yüksek olmasından hareketle çıkmaktadır (Hancıoğlu, 2001:31).
ikinci grup ülkelerde ölümlülüğün daha yüksek ol-
duğunu söyleyemeyiz. Nüfusbilim analizinde bu tür .160
durumlarda ülkelerin yaş yapılarının birbirine ben-
.140
zer hale getirildiği standartlaştırma çalışmaları ya-
pılarak kaba ölüm hızları yeniden hesaplanmakta- .120
dır. Bu eksikliklerine rağmen kaba ölüm hızı, daha .100
az veri gerektiren ve hesaplaması kolay bir gösterge
olduğu için tercih edilmektedir. .080
nmx

.060

Yaşa Özel Ölüm Hızı .040

Ölüm riski yaşa göre büyük ölçüde değişiklik .020


göstermektedir. Bu değişimi yaşlara göre saptamak
.000
üzere yaşa özel ölüm hızları kullanılmaktadır. Bu 0 10 20 30 40 50 60 70 80 90
hızlar herhangi bir yaşta (veya yaş grubunda) ger- -.020
Yaş
çekleşen ölümlerin o yaştaki (veya yaş grubundaki)
yıl ortası kişi sayısına bölünmesiyle elde edilmek- Şekil 6.15 Yaşa Özel Ölüm Hızlarının Yapısı
tedir. Kaynak: (Hancıoğlu, 2001: 31)

217
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

Beklenen Yaşam Süreleri ğün yaşa göre nasıl bir seyir izlediğini anlatır. Bu
Beklenen yaşam süreleri, bireylerin belirli bir kuşak gerçek veya sentetik (varsayımsal) bir doğum
dönemdeki yaşa özel ölümlülük hızlarına maruz kuşağı olabilir. Hayat tablosu birbiriyle matematik-
kaldıklarında yaşaması beklenen ortalama yıl sayı- sel olarak ilişkili bir dizi sütundan oluşur.
sıdır. Nüfusbilimde, beklenen yaşam süreleri (ex)
sembolü ile gösterilir. Örneğin (e15) 15 yaşından Erken Yaş Ölümlülük Ölçüleri
sonra kişinin yaşaması beklenen ortalama yıl sayı-
Nüfusbilimde hayatın erken döneminde ger-
sını verir. Bu göstergenin en sık kullanılan versi-
çekleşen ölümlerin analizinde esasen ölüm olayları
yonu doğuşta beklenen yaşam süresidir. Bu gösterge
çeşitli zaman dilimlerine göre sınıflandırılarak he-
erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı hesaplanır ve ge-
saplamaların yapıldığı ölçüler geliştirilmiştir. Erken
nellikle kadınların doğuşta beklenen yaşam süreleri
dönem ölümlülüğüne ilişkin ölümlülük ölçüleri, ge-
erkeklerden daha uzundur. Kadınlar erkeklerden
belik dönemini dikkate alarak başlar ve doğumdan
ortalamada 4 ve 5 yıl arası bir süre daha uzun süre
sonraki ilk 5 yıl tamamlanana değin devam eder.
yaşamaktadır.
Doğumda beklenen yaşam süresi göstergesi, nü-
fus ve kalkınma gündemine sıklıkla gelen bir gös- Bebek Ölüm Hızı
tergedir. 1977 Dünya Sağlık Asamblesinde ve 1994 Nüfusbilimde bebek ölümü, canlı doğum olayı
Kahire Konferansında doğuşta beklenen yaşam sü- gerçekleştikten sonraki bir yıl içerisinde meydana
relerinin yükselmesine yönelik somut hedefler ko- gelen ölümlerdir. Diğer bir ifade ile bir yaşını ta-
nulmuştur. Bunun temel nedeni (e0)’ın herhangi mamlamadan meydana gelen ölümlerdir. Dolayısı
bir nüfustaki sağlık durumunu genel olarak özetleyen ile bebek ölüm hızı da doğumdan sonraki bir yıl
bir gösterge olarak kabul edilmesidir. 2015-2030 içinde ölme olasılığıdır.
dönemine yönelik Sürdürülebilir Kalkınma Amaç-
ları arasında ise doğuşta beklenen yaş süreleri için öo
Bebek ölüm hızı(BÖH ) = M O = ×1000
somut hedefler konulması yerine ölümlülüğün ay- d
rıntılarına odaklanan bir yaklaşım söz konusudur
(Adalı, 2020). Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ö0 : İlgili yılda 0 yaşında gerçekleşen ölüm sayısı
arasında yer alan (Amaç 3- Sağlıklı ve kaliteli ya- d: İlgili yıldaki canlı doğum sayısı
şamı her yaşta güvence altına almak maddesi); anne
ölüm oranı, beş yaş altı ölüm hızı, neonatal ölüm hızı İlgili yıldaki her bin canlı doğumda bir yaşını
ve intihar ölüm oranı göstergeleri, esasen doğuşta doldurmadan önce ölen bebek sayısı ya da hızı olarak
beklenen yaşam süresini belirleyen ölümlülüğün ifade edilir.
bileşenleri gibi düşünülebilir. Bu bileşenlerin her Bebek ölümleri ili ilgili hızlar, doğumdan son-
birisinde elde edilecek gelişim ölümlülükte azalma raki ilk 28 gün içinde ölme olasılığını veren yeni-
sağlayacak bu da doğumda beklenen yaşam süre- doğan (Neonatal) ölüm hızı ve doğumdan sonraki
sinde artış olarak kendisini gösterecektir. 29’uncu gün ile bir yıl arasındaki ölçme olasılığını
Beklenen yaşam süreleri, nüfusbilim analizleri- veren yeni-doğan sonrası (post-neonatal) ölüm hızı
nin en eski gereçlerinden birisi olan Hayat Tabloları olarak iki farklı biçimde hesaplanabilmektedir.
kurularak hesaplanır. Hayat tablosu zaman içinde
veya iki nüfus arasındaki ölümlülük farklılıkları-
Beş Yaş Altı Ölüm Hızı
nı gösterir. Bu tablolar göre ölüm olasılıklarını ve
diğer ilişkili istatistikleri (örneğin, doğuşta yaşam Bu ölçü, belirli bir yıl ya da dönemde doğan
beklentisini, her bir yaşta beklenen yaşam süresini, bir çocuğun, ilgili yıl ya da dönemdeki ölümlülük
her bir yaştaki hayatta kalanların sayısını vb.) ay- hızlarına maruz kalması durumunda, 5 yaşına ulaş-
rıntılı olarak açıklayan tablolardır. Hayat tablosu, madan önce ölme olasılığını verir. 1000 canlı doğum
doğumları aynı zamana rastlayan bir kuşağın üye- başına ifade edilir. Bu ölçünün hesaplanma yönte-
lerinin yaşlanma sürecinde doğum kuşağını ölüm mi verinin elde edildiği kaynağa göre; kayıt sistemi,
yoluyla nasıl terk ettiğini, doğum kuşağının nihai nüfus sayımı veya nüfus araştırmaları, doğrudan
olarak nasıl ortadan kalktığını, bu süreçte ortalama veya dolaylı hesaplama şeklinde farklılık gösterebil-
yaşam süresinin ne olduğunu gösterir. Ölümlülü- mektedir (UNSD, 2020).

218
Nüfus ve Toplum

Öğrenme Çıktısı
4. Ölümlülüğe ilişkin temel kavramları ve ölümlülük analizinde kullanılan temel ölçüleri
tanıyabilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hacettepe Üniversitesi Nüfus


Etütleri Enstitüsü ve Birleşmiş
Milletler Nüfus Fonu işbirliği
ile hazırlanan “Demografik
2030 Sürdürülebilir Kalkın- Göstergeler ve Sürdürülebilir Çevrenizde değişik yaş-
ma Gündeminde erken yaş Kalkınma Amaçları” başlıklı lardaki evli kişilerle tercih
ölümlülüğü ile ilgili ortaya eğitim videolarından ‘Ölüm- ettikleri ideal çocuk sayısı
konulan amaçları araştırınız lülük Göstergeleri’ başlıklı vi- hakkında konuşunuz
deoyu izleyiniz.
https://www.youtube.com/
watchh?v=8ilqKiwS6xM&t
=664s

DÜNYA VE TÜRKİYE NÜFUSUNDA beklenen yaşam süresinin artışının nasıl gerçekleştiği-


ÖLÜMLÜLÜK DÜZEYİ VE ni açıklayan epidemiyolojik dönüşüm modeli öne
EĞİLİMLER sürülmüştür. Epidemiyolojik dönüşüm ile demogra-
fik dönüşüm (geçiş) birbiri ile yakın ilişkili olan kav-
18yy.dan başlayarak öncelikle sanayi toplumu- ramlardır (Weinstein ve Pillai, 2001: 191). Ölüm-
na dönüşen ülkelerde, 20.yy.da ise dünyanın geri lülüğün modernleşme ile yüksek düzeylerden düşük
kalanında, modernliğin bir getirisi olarak sosyoe- düzeylere azalmasına epidemiyolojik dönüşüm (geçiş)
konomik koşullarda ve toplum sağlığı hizmetlerinde denilmektedir. Bu kavram esasen geleneksel toplum
gelişmeler yaşanmıştır. Bu yöndeki gelişmeler neti- yapısından modern toplum yapısına dönüşüm süre-
cesinde nüfuslarda geleneksel olarak yüksek ölüm- cinde insan nüfuslarında ölümlülük düzeyinin azal-
lülüğe neden olan yaşam koşulları da iyileşmiştir. ması ve ölümlülük nedenlerinin değişimini anlat-
Özellikle ilk planda sağlık önlemleri ve besin güven- mak üzere öne sürülen bir modele dayanmaktadır.
liği ile ve daha sonra da antibiyotik ve dezenfektan
kullanımı gibi tıbbi yöntem ve teknolojiler sayesinde Epidemiyolojik dönüşüm (geçiş) modeli, ilk
hastalıkların görülme oranı, hüküm sürme oranı ve olarak Halk Sağlığı Uzmanı Abdel R. Omran ta-
ölüme yol açan etkileri azaltılmıştır. Dünya nüfu- rafından 1971 ve 1981 yıllarında yazdığı iki ma-
sunda 1950-1955 döneminden günümüze değin kalede öne sürülmüştür. Bu modele göre modern
son 70 yılda, doğuşta yaşam beklentisi 47 yıldan toplumların ortaya çıkış sürecinde hastalık ve sağ-
(kadınlarda 48,5 ve erkeklerde 45,5 yıl) günümüz- lıkta değişim birbirini takip eden dört evrede gerçek-
de 72,3 yıla çıkmıştır (kadınlarda 74,7 ve erkekler- leşmiştir (Rowland, 2003: 1985):
de 69,9 yıl). Aynı dönemde Türkiye nüfusunda do- Öldürücü Salgın Hastalık ve Kıtlık Dönemi:
ğumda beklenen yaşam süresi ise 41,0 yıldan 78,5 Bu dönemde az gelişmiş toplumlara özgü sorunlar
yıla, kadınlarda 44,2 yıldan 80,2 yıla ve erkeklerde olan yetersiz beslenme, bulaşıcı hastalık ve salgınlar, aç-
38,0 yıldan 74,3 yıla artmıştır (UNDESA, 2019a). lık yaygındır. Özellikle sağlık hizmetlerinin de geliş-
mediği dönemlerde ve yerlerde insanlar genç yaşta öl-
mekte doğumda beklenen yaşam süresi 20 ile 40 yaşları
Epidemiyolojik Dönüşüm Modeli arasında değişmektedir. Yüksek ölümlülük nedeniyle
Dünya nüfusunun büyüklüğü ve yaş yapısı deği- nüfus artışı görülmez. Aslında insanlığın yeryüzündeki
şiminde önemli rol oynayan ölümlülükte azalma ve zamanın büyük bölümü bu dönemde geçmiştir.

219
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

Gerileyen Pandemi Dönemi: Sağlık hizmetle- dirençli hastalık yapıcı mikroplar belirmektedir (Bar-
rinin gelişmesi, yaygınlaşması sonucunda bulaşıcı rett vd., 1998: 247). Dolayısıyla günümüzde dün-
hastalık salgınlarının kontrol altına alınmasıyla ya genelinde ölümlerin bir bölümü bu faktörlerden
bunların sıklığı ve yoğunluğu azalmıştır. Bu dö- kaynaklanmaktadır. Günümüzde bu tip salgın hasta-
nemde, erken ölümler azaldığı için doğumda ya- lıklar, küreselleşmenin etkisi ile kısa zamanda dünya
şam beklentisi 55 yaşına değin yükselir. Doğum ve geneline yayılıp pandemi boyutuna ulaşabilmektedir.
ölüm hızları arasındaki fark hızlı nüfus artışı mey- Bu tip hastalıklar nüfuslarda genel olarak veya belirli
dana getirir. kırılgan gruplarda ölümlülüğü artırabilmektedir. Ör-
Kronik Dejeneratif ve Yaşam Tarzına Dayalı neğin, 2020 yılının ilk yarısında Korona virüs (CO-
Hastalıklar Dönemi: Bu dönemde ölümlülük azal- VID-19) dünya geneline kısa sürede 216 ülkeye yayı-
maya devam eder ve belirli bir düşük düzeyde du- larak pandemi hâline dönüşmüştür. 11 Haziran 2020
rağanlaşır. Doğumda beklenen yaşam süresi 70 yıla tarihi itibari ile bu virüs dünya nüfusunda 7 milyo-
ulaşır ve daha da artmaya devam eder. Nüfus artışı nun üzerinde kişiye bulaşarak 413 372 ölüm olayına
doğum hızlarına bağlı olarak devam eder veya dura- yol açmıştır (WHO, 2020).
ğanlaşır. Nüfus yaşlanması başlamıştır. Bu dönem-
de toplumda salgın hastalıklardan ziyade dejeneratif Dünya ve Türkiye Nüfusunda
hastalıklar yaygınlaşmaktadır. Bu Dejeneratif hasta-
Ölümlülük Düzeyi
lıklar, tansiyon, şişmanlık ve obezite, eklem bozukluğu,
kireçlenme, şeker hastalığı, kalp hastalıkları ve kanser 20.yy’da dünya genelinde gerçekleşen ölümlü-
gibi fiziksel fonksiyonların yavaşlaması ile kendisi- lükte azalma eğilimi ve günümüzde ölümlülüğün
ni belli eden hastalıklardır. Bu tür hastalıklar kronik düzeyi ülkelerin refah düzeyine göre değişiklik gös-
yani uzun süre devam eden ve kolay iyileşmeyen özel- termektedir. 20.yy.ın ortasından günümüze son 70
liktedir. Bu dönemde ölümlere yol açan hastalıklar yılda doğuşta beklenen yaşam süresi dünya nüfu-
kötü beslenme, aşırı alkol ve sigara kullanma ve sınırlı sunda neredeyse yarı yarıya artış göstererek 47,7
egzersiz, kazalar, intiharlar, şiddet eylemleri gibi yaşam yıldan 72,6 yıla ulaşmıştır. Bu gelişme ile 1994
tarzına yani insan davranışlarına bağlı olarak ortaya yılında Kahire’de gerçekleşen Uluslararası Nüfus
çıkmaktadır. Ayrıca, HIV/AIDS (Kazanılmış Bağı- ve Kalkınma Konferansı (ICPD) sırasında 2015 yılı
şıklık Yetersizliği Sendromu) gibi bağışıklık sistemini için konulan 75 yıl hedefine varılamadığı görül-
enfeksiyonlara ve kanserlere karşı savunmasız  hâle mektedir. Mevcut ölümlülükte azalma eğiliminin
getiren hastalıklar insan davranışlarına bağlı olarak devam etmesi durumunda bu hedefe ancak 2030’lu
yayılmaktadır. Bu hastalıklar dışındaki enfeksiyona yılların başında ulaşılabileceği öngörülmektedir.
bağlı hastalıklar ise geliştirilen ilaç ve aşılar sayesin- Dünya nüfusunda Avustralya ve Yeni Zelanda,
de birkaç gün ya da hafta içinde iyileştirilebilen akut Doğu ve Güneydoğu Asya, Avrupa ve Kuzey Ameri-
hastalıklar hâline gelmiştir. ka bölgelerindeki birçok ülke yüksek gelir grubu ül-
Omran’ın bu modele daha sonra eklenen dördün- keler arasındadır. Bu grup ülkelerde doğuşta bekle-
cü dönem bulunmaktadır. Bu yaşlı hastalıkları döne- nen yaşam süresi günümüzde 81 yıldır. Günümüzde
mi, nüfus yaşlanması sonucunda ileri yaş grubunun 7,8 milyar kişinin yaşadığı dünya nüfusundaki her
çoğalmakta olduğu ve doğurganlığın iyice azaldığı altı kişiden birisi gruptaki ülkelerde yaşamaktadır.
koşullara karşılık gelmektedir. Dördüncü dönemde Dünyada doğuşta beklenen yaş süresinin en yüksek
yaşlı nüfusun sorunları olan alzheimer, parkinsonizm, olduğu ülke 85 yıl ile Çin’in Hong Kong ve Macau
ve demanslar gibi geç dönem dejeneratif sorunlar ön bölgesidir. Daha sonra sırasıyla; Japonya ve İsviçre
plana çıkmaktadır (Hayran, 2015). Bu nedenle bu 84 yıl, Singapur, İspanya, İtalya, Avustralya ve Yeni
döneme uzun süreli dejeneratif hastalıklar dönemi ola- Zelanda’da 83 yıl gelmektedir. Dünya nüfusunun
rak da isimlendirilmektedir. Modele eklenmesi öne- onda dördü alt orta gelir grubu ülkelerde, üçte biri
rilen beşinci dönem için öngörülen sağlık sorunları ise de üst orta gelir grubu ülkelerde yaşamaktadır. Yani
geç dönem dejeneratif sorunlara ek olarak yeniden boy dünyadaki her dört kişiden üçü orta gelir grubundaki
göstermesi beklenen bulaşıcı hastalıklardır. Bu son dö- ülkelerde yaşayan kişilerden oluşmaktadır. Doğuşta
nemde Ebola, SARS, Covid-19 gibi yeni ortaya çıkan beklenen yaşam süresi son 70 yılda alt orta gelir gru-
korona virüsler, eskiden kaybolduğu hâlde yeniden bundaki ülkelerde ortalama yüzde 78 oranında arta-
ortaya çıkan salgın hastalıklar ile antibiyotiklere karşı rak 38,4 yıldan 68,5 yıla yükselmiştir. Üst orta gelir

220
Nüfus ve Toplum

grubunda ise bu artış oranı yüzde 67 oranında gerçekleşmiş ve doğuşta beklenen yaşam süresi 45,4 yıldan
75,8 yıla çıkmıştır. Bu artışta bu grup ülkelerde erken yaş ölümlüğündeki azalmanın rolü büyüktür. Örneğin
alt orta gelir ülkelerde 20.yy. ortasında doğan her bin bebekten 284 tanesi beş yaşına değin yaşayamaz iken
bugün bu sayı binde 50’ye değin azalmıştır. Bu dönemde yetişkin ölüm hızında da önemli derecede artış
kaydedilmiştir. 1950 yılında, alt orta gelir grubu ülkelerde, her bin 15-60 yaş arası kişinin yarısının yaşamı
yetişkin çağ içinde sonlanmaktaydı. Bugün bu oran binde 180’e değin azalmıştır (Tablo 6.4).

Tablo 6.4 Dünya Nüfusunda, Dünya Bankası Gelir Gruplarına Göre Ülkelerde ve Türkiye’de Temel Ölümlülük
Göstergeleri, 1950, 2019 ve 2030

Beş yaş altı ölüm hızı Yetişin ölüm hızı


Doğuşta beklenen
(Her bin canlı doğuma düşen (Her bin 15 ve 60 yaş arası
yaşam süresi (yıl)
5 yaş altı ölümler) ölüm)
1950 2019 2030 1950 2019 2030 1950 2019 2030
Dünya 47,7 72,6 74,4 223,4 38,4 30,8 392,9 137,2 125,6
Gelir Gruplarına Göre Ülkeler ve Türkiye
Yüksek 63,6 81,0 82,5 81,6 5,3 4,2 214,7 79,8 69,9
Türkiye 40,2 77,7 80,1 296,8 12,4 8,4 399,3 89,5 72,2
Üst-Orta 45,4 75,8 77,6 212,1 14,1 10,7 415,6 105,4 92,6
Alt-Orta 38,4 68,5 70,5 283,9 47,2 37,0 500,2 179,3 159,9
Düşük 33,9 64,0 67,1 333,4 67,7 50,4 538,7 227,5 193,9
Kaynak: (UNDESA, 2019c: 29 ve 32)

Günümüzde dünya nüfusundaki her on kişiden biri düşük gelirli ülkelerde yaşamaktadır. Bu grup ülke-
lerde doğumda beklenen yaşam süresi son 70 yılda 34 yıldan 64 yıla kadar yükselmiştir. Bütün gelir grubu
ülkeler arasında bu artış oranı, yüzde 90 ile en yüksek düzeydedir. Bu dönemde beklenen yaşam süresinin
yükselmesinde en çok etkili olan unsur, beş yaş altı ölümlerin hızındaki azalmadır. 20.yy.ın ortalarında bu
ülkelerdeki her beş yaş altı çocukların üçte biri beş yaşına değin ölmekteydi. Bu oran 2019 yılında binde 68
düzeyine değin azalmıştır. Bu grupta olan ülkelerden doğuşta yaşam beklentisi en düşük olanlar Afrika böl-
gesinde yer alan ülkelerdir. Doğuşta yaşam beklentisinin dünyada en düşük düzeyde olduğu bu ülkelerdeki
ölümlülük düzeyleri sırasıyla; Orta Afrika Cumhuriyetinde 53 yıl, Lesoto, Çad, Siera Leone ve Nijerya’da
54 yıl, Somali ve Fildişi Sahillerinde 57 yıldır (Şekil 6.16).

Life expectancy at birth (years)


85 to 90
80 to 85
75 to 80
70 to 75
65 to 70
60 to 65
55 to 60
50 to 55
No data

Şekil 6.16 Dünya Nüfusunda Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi, 2020-2025


Kaynak: (UNDESA, 2019a)

221
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

Türkiye, bu ülke gruplarından günümüzde yüksek orta gelir grubu ülkeler arasında yer almaktadır.
Türkiye’nin her üç ölümlülük göstergesindeki iyileşme oranları, bütün gelir grubu ülkelerdeki artıştan
daha yüksektir. Doğuşta beklenen yaşam süresi 20.yy.ın ortasındaki 40 yıldan artarak günümüzde 78
yıla ulaşmıştır. Bu artışın devam ederek bir on yıllık süre sonunda 80 yıla ulaşması, yani günümüzdeki
yüksek gelir grubundaki ülkelerdeki düzeyine varacağı öngörülmektedir. Son 70 yılda beş yaş ölüm hız-
ları yüzde 96 ve yetişkin ölüm hızı da yüzde 78 oranında azalmıştır. Dolayısıyla günümüzde Türkiye’nin
erken yaş ve yetişkin dönemdeki ölümlülük düzeyinin, büyük oranda yüksek gelir grubu ülkelerle ben-
zeştiği söylenebilir.

Türkiye’de Epidemiyolojik Dönüşüm


Türkiye’de epidemiyolojik dönüşüm birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi 20.yy.da başlamış ve
II. Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda hızlanmıştır (Bakar vd., 2017: 323). Türkiye’de Cumhuriyetin
kurulduğu dönem esasen epidemiyolojik dönüşümün ilk aşamasına karşılık gelmektedir. Bu dönemde,
ülkede tarıma dayalı bir ekonomi vardı, kentleşme ve okuryazarlık çok düşük düzeydeydi. Nüfus artışını
sağlamak üzere pronatalist politikalar uygulanıyor ve doğumlar teşvik ediliyordu. Bu dönemde genel an-
lamda ölümlülüğün yüksek olması nedeniyle doğuşta beklenen yaşam süresi 40 yıl civarındaydı. Erken
ve genç yaşlarda ölümlülük bilhassa yüksek düzeydeydi. 1930’lu yıllarda ölümlerin onda dördü salgın
hastalıklardan kaynaklanmaktaydı. Ölüm nedenleri arasında tüberküloz, zatürree, ishal ve sıtma en önde
gelen sıradaydı.
II. Dünya Savaşı sonrası dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de hızlı sosyoekonomik gelişme
eğilimiyle birlikte sağlık hizmetlerinin kırsal alanlara erişimi de artmıştır. 1950’li yıllardan sonra nüfus
yapısı daha fazla kentleşmiş ve eğitim düzeyi de yükselmeye başlamıştır. Bu dönemde birinci basamak
sağlık hizmeti veren sağlık merkezleri ülke genelinde, özellikle de kırsal alanlara yaygınlaşmaya başla-
mıştır. Bu merkezler yoluyla aile planlaması ve aşılama hizmetleri geniş kesimlere ulaştırılmıştır. Ölüm
nedenleri de bu yıllardan sonra değişmeye başlamış; dolaşım sistemi hastalıklarının payı artmıştır. Keza
doğumun hemen öncesi veya doğum sırasında (perinatal dönem) kaynaklanan ölümler de azalma eği-
limine girmiştir. 1940 ve 1960 arası dönemde çalışma çağı dönemi nüfusundaki ölümlülük de belirgin
şekilde azalmıştır. Bu dönemde kanser nedeniyle ölümler henüz yüzde 2 dolayındadır (Bakar vd., 2017:
330-331).
Erken yaş ölümlülüğünde azalma ise en etkili şekilde 1970’lerden sonra gerçekleşmeye başlamıştır.
Türkiye’de erken yaş ölümlerinin, ülkenin kat ettiği sosyoekonomik gelişme düzeyine rağmen uzun süre
yüksek düzeylerde kalmış olması nüfusbilim alan yazınında Türk Bulmacası (Turkish Puzzle) olarak isim-
lendirilmiştir (Aktar, 2017). Bu ölümlerde azalmanın benzer ülkelere nispetle daha geç tarihte başlaması
ve yavaş hızda gerçekleşmesinin arka planında; kadın statüsünün düşük olması, bölgeler arasında büyük
gelişmişlik farklılıkları ve kırsal alanda kadınların eğitiminin düşük düzeyde olması gibi nedenler öne
sürülmüştür. Bebek ölüm hızı 1990’lardan sonra düşük düzeylere yakınsamaya değişmeye başlamış daha
sonraki yıllarda yüksek gelir düzeyi ülkelerdeki düzeye benzer hâle gelmiştir. 1990’dan 2015’e bebek ölüm
hızının gösterdiği azalma sayesinde Türkiye Bin Yıl Kalkınma Hedeflerini yakalamıştır (Bakar vd., 2017:
332) (Şekil 6.17).

222
Nüfus ve Toplum

250

217

Bebek Ölüm Hızı (% doğumda)1q0 200

150 145

100

50 56

9
1955 1965 1975 1985 1995 2005 2015

Yüksek Gelir Grubu Ülkeler Türkiye


Orta Gelir Grubu Ülkeler Düşük Gelir Grubu Ülkeler
Şekil 6.17 Gelir Gruplarına Göre Ülkelerde ve Türkiye’de Bebek Ölüm Hızında (‰) Değişim, 1950-2020
Kaynak: Veri (UNDESA, 2019). Şekil yazar tarafından hazırlanmıştır.

1960’lardan sonra salgın hastalıkların ve ishal, zatürre gibi hastalıkların ölüm nedenleri içindeki payı
önemli derecede azalmış ve kalp hastalıkları sıralamada öne geçmeye başlamıştır. 1980’li yıllardan sonra
ölüm nedenleri arasında kanserler artışa geçmiştir. Bu yıllarda her on ölümden birisinin nedeni kanser
iken günümüzde bu oran on ölümden ikisine yükselmiştir. Nitekim önümüzdeki dönemde kanserlere
bağlı ölümlerin daha da artması beklenmektedir. Bu durumun nedeni büyük ölçüde, endüstriyel ve kentsel
alanlardaki çevresel kirlilik, sigara ve alkol kullanımı, obezite ve yeme alışkanlıklarının değişmiş olmasıdır.
2000’li yıllardan sonra dolaşım sistemi hastalıkları öne çıkmıştır (Şekil 6.18).

Diğer Nedenler, %0,83

Konjenital Malformasyonlar, Deformasyonlar ve


Dolaşım Sistemi Kromozom Anomalileri, %1,23
Hastalıkları, %38,45
Perinatal Dönemden Kaynaklanan Bazı Durumlar, %1,90

Sindirim Sistemi Hastalıkları, %2,40


Neoplazmalar, %19,75
Semptomlar, Belirtiler ve Anormal Klinik ve Laboratuvar
Bulguları, Başka Yerde Sınıflanmamış, %2,41
Solunum Sistemi
Bazı Enfeksiyöz ve Paraziter Hastalıklar, %2,67
Hastalıkları, %12,48

Sinir Sistemi ve Duyu Organı Genitoüriner Sistem Hastalıklar, %3,79


Hastalıkları, %4,93
Endokrin, Beslenme ve Dışsal Yaralanma Nedenleri ve Zehirlenmeler, %4,38
Metabolizma Hastalıkları, %4,77

Şekil 6.18 Türkiye’de Ana Tanı Gruplarına Göre Ölüm Nedenlerinin Dağılımı, (%), 2018
Kaynak: (Sağlık Bakanlığı, 2019: 33)

223
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

Türkiye’de günümüzde nüfus yapısında yaşlı Türkiye’de epidemiyolojik dönüşümde gelinen


nüfusun payı giderek artmaktadır. Türkiye İstatistik aşamada yaşam süresinin uzaması ile birlikte artık
Kurumu tarafından 2016-2018 ölümlülük hızları sağlıklı yaşam süresi göstergesinin önemli hâle
dikkate alınarak hazırlanan Hayat Tablolarına göre geldiği söylenebilir. Belirli bir yaştaki kişinin gün-
günümüzde, 65 yaşına ulaşan bir kişinin kalan ya- lük hayattaki faaliyetlerini sınırlandıracak bir sağlık
şam süresi ortalama 17,9 yıldır. Erkekler için bu süre sorunu olmadan yaşaması beklenen yıl sayısı olarak
16,2 yıl iken, kadınlarda 19,4 yıldır. Diğer bir ifade tanımlanan sağlıklı yaşam süresi, yeni doğan bir
ile 65 yaşındaki kadınların erkeklerden ortalama 3,2 bebek için toplamda 58,3 yıl, erkeklerde 59,9 yıl
yıl daha fazla yaşaması beklenmektedir (Tablo 6.5). ve kadınlarda 56,8 yıl olarak hesaplanmıştır. Buna
Dolayısıyla yakın gelecekte Türkiye’de ileri yaş nüfus göre, erkeklerin sağlıklı yaşam süresinin kadınlar-
grubu arasında daha sık görülen alzheimer gibi kro- dan 3,1 yıl daha uzundur (Tablo 6.6).
nik hastalık tiplerinin öne çıkması beklenmektedir.
Tablo 6.6 Türkiye’de Cinsiyete ve Yaşa Göre Beklenen
Tablo 6.5 Türkiye’de Cinsiyete ve Yaşa Göre Beklenen Yaşam Süresi, (Yıl), 206-2018
Yaşam Süresi, (Yıl), 206-2018
(Yıl)
(Yıl) Cinsiyet 2014-2016 2015-2017 2016-2018
Yaş Toplam Erkek Kadın Toplam 57,8 57,9 58,3
0 78,3 75,6 81,0 Erkek 59,2 59,4 59,9
15 64,4 61,7 67,1 Kadın 56,4 56,3 56,8
30 49,8 47,3 52,3 Kaynak: (TÜİK, 2019a)
50 30,7 28,4 32,9
65 17,9 16,2 19,4
Kaynak: (TÜİK, 2019a)

Öğrenme Çıktısı

5 Dünya ve Türkiye Nüfusunda, nüfus gruplarına göre ölümlülük düzeylerini ve temel


eğilimleri değerlendirebilme

Araştır 5 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hacettepe Üniversitesi Nü-


fus Etütleri Enstitüsü ve
Birleşmiş Milletler Nüfus Aile büyüklerinizle önceki
Günümüzde kişilerin ya- Fonu işbirliği ile hazırlanan kuşaklardaki ölüm neden-
şam tarzı ve yaşam seyrine “Demografik Göstergeler lerini ve ölümlerin hangi
bağlı olan ölümlülüğü etki- ve Sürdürülebilir Kalkınma yaşlarda gerçekleştiğini ko-
leyebilecek risk faktörlerini Amaçları” başlıklı eğitim nuşunuz. Anlatılanları oku-
araştırınız. videolarından “Ölümlülük” duklarınızla yorumlamaya
başlıklı videoyu izleyiniz. çalışınız.
https://www.youtube.com/
watch?v=6AbMbjUXb6c

224
Nüfus ve Toplum

Doğurganlığa ilişkin temel kavramları ve


1 doğurganlık analizinde kullanılan temel
ölçüleri kavrayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Doğurganlığa İlişkin Temel
Kavramlar ve Ölçüler

Nüfusbilimde doğurganlık bir nüfusta canlı doğumlarda belirlenen gerçek doğum düzeyi olarak tanımlanır. Doğur-
ganlığın potansiyel doğurganlık ve fiili doğurganlık şeklinde iki anlamı vardır. Potansiyel doğurganlık, doğurabilirlik
veya doğurganlık gücü (veludiyet) kavramı ile ifade edilir. Fiili doğurganlık ise bir nüfusta canlı doğumların belirlediği
düzeydir. Doğal doğurganlık kavramı bilinçli şekilde herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanılmadan gerçekle-
şen bir davranış şeklindeki doğurganlığı anlatır. Doğurganlığın, üreme sistemi dışında toplumsal faktörler nedeniyle
azalması ve düşük düzeylere inmesi, doğurganlığın dönüşümü kavramı ile anlatılmaktadır. Doğurganlığın dönüşümü,
doğurganlığın gebe kalmayı önlemek üzere doğal veya modern yöntemler kullanılarak kontrol edildiği bir davranış
hâline gelmesidir. Nüfusbilimde dönem (veya kesit) ve kuşak ölçüleri şeklinde iki tür doğurganlık ölçüsü bulunmak-
tadır. Kaba doğum hızı, yaşa özel doğum hızları ve toplam doğurganlık hızı en sık kullanılan doğurganlık ölçüleridir.

Dünya Nüfusunda nüfus gruplarına


2 göre doğurganlık düzeylerini ve temel
eğilimleri değerlendirebilme

Dünya Nüfusunda Doğurganlık


Düzeyi ve Eğilimler

Dünya nüfusunda, demografik geçişle birlikte geçtiğimiz 60 yılda küresel dünya nüfusunun doğurganlık dü-
zeyi önemli derecede azalmıştır. Dünya genelinde toplam doğurganlık hızı, 1950-1955 dönemindeki ortalama
5 canlı doğumdan 2015-2020 döneminde 2,5 canlı doğuma inmiştir. Bu eğilimin gelecek yıllarda da devam
ederek küresel dünya nüfusu doğurganlık düzeyinin 21.yy.ortasında yenilenme düzeyi doğurganlığa (2,1) kadar
azalacağı tahmin edilmektedir. Doğurganlık azalması ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeylerine göre farklı
zamanlarda başlamış ve farklı hızlarda gerçekleşmiştir. Bu azalma gerçekleşirken aynı zamanda doğurganlığın yaş
örüntüsü de değişmiştir. Adölesan doğurganlık yarı yarıya azalmıştır. Genç yaş gruplarının doğurganlık hızların-
daki azalma diğer yaş gruplarından daha düşük oranda gerçekleşmiştir. 15-34 yaş grubu doğurganlık hızlarında
azalma, büyük oranda kadınların ilk evliliklerinin ötelenmesinden kaynaklanmaktadır. 35 ve daha yukarı yaş
kadınların doğurganlık hızları 1950-1955 dönemindeki hızların üçte birine kadar inmiştir. Bu yaşlardaki kadın-
lar arasında doğurganlık azalması büyük ölçüde gebeliği önleyici yöntem kullanımı sayesinde gerçekleşmektedir.

Türkiye nüfusunda doğurganlık düzeyinde


3 değişimi ve nüfus gruplarına göre
farklılıkları değerlendirebilme

Türkiye Nüfusunda
Doğurganlık Düzeyi ve
Eğilimler

20. yy. ortasından günümüze, Türkiye’de yaşanan demografik geçişle birlikte doğurganlık yüksek düzey doğurgan-
lıktan günümüze değin azalarak yenilenme düzeyi doğurganlığa inmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze
farklı nüfus politikaları uygulanmış ve bunlara bağlı olarak da doğurganlığa yaklaşım dönemlere göre değişiklik
göstermiştir. Türkiye’de 1950’li yıllarla birlikte sosyoekonomik alanda ve toplumsal yapıda önemli bir değişim sü-
reci başlamıştır. Bu tarihlerden sonra artan göçle birlikte Türkiye’de kentleşme de hızlanmıştır. Böylelikle 1960’lar-
dan itibaren ülke genelinde doğurganlık dönüşümü ve doğurganlıkta azalma başlamıştır. 1980’li yıllardan sonra
Türkiye’de doğurganlık dönüşümü de geç geçiş olarak isimlendirilen evreye geçmiştir. Son 10 yılda gerçekleştirilen
demografik araştırmalara göre Türkiye’de doğurganlık düzeyinin yenilenme düzeyi doğurganlık düzeyindedir. Do-
ğurganlık hızındaki azalma, büyük ölçüde 30 yaş öncesi kadınların doğum hızlarındaki azalmadan kaynaklanmıştır.
Doğurganlık davranışı, kadınların yaşadıkları bölge, sosyoekonomik ve kültürel özelliklerine göre farklılık göster-
mektedir. Son 30 yılda Türkiye’de kadınlar arasında gebeliği önleyici modern yöntem kullanımı yaygınlaşmıştır.

225
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

Ölümlülüğe ilişkin temel kavramları ve


4 ölümlülük analizinde kullanılan temel
ölçüleri tanıyabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Ölümlülüğe İlişkin Temel


Kavramlar ve Ölçüler

Ölümlülük, nüfusbilimde ölüm olayına ilişkin tüm süreçleri kapsar. Kadınların hemen her yaşta ölüm hızları erkek-
lerden daha düşük düzeydedir. Bu nedenle doğuşta beklenen yaşam süresi kadınlarda, erkeklerden daha uzundur.
Ölümlülük her yaşta aynı düzeyde değildir. Ölümlülük erken yaşlarda (0-4), yüksek düzeylerdedir. Bu dönem yaşa-
mın ilk bir yılı içinde gerçekleşen bebek ölümleri ve birinci yaş ile dördüncü yaşın tamamlanması arasındaki sürede
gerçekleşen çocuk ölümleri olarak iki genel kısma ayrılarak incelenir. Ölümlülük, ileri yaşlarda en üst düzeye ulaşır.
Ölümlülük, demografik değişkenlere göre evrensel bir örüntü göstermekle birlikte, kişilerin genetik, ekonomik, sosyal
ve davranışsal özelliklerine göre de farklılık göstermektedir. Belirli bir yaştaki kişinin ciddi veya orta dereceli sağlık
sorunu olmadan yaşaması beklenen yıl sayısı sağlıklı yaşam süresidir. 15 ve 60 yaş arasında kişilerin ölme olasılığı ye-
tişkin ölüm hızıdır. En sık kullanılan ölümlülük ölçüleri arasında yaşa özel ölüm hızı, doğuşta beklenen yaşam süresi
yer almaktadır. Hayat tabloları yaş ve cinsiyete göre ölüm olasılıklarını ve diğer ilişkili istatistikleri açıklayan tablolardır.
Bebek ölüm hızı ve beş yaş altı ölüm hızı erken yaş ölümlülüğünü incelemekte kullanılan ölçülerdir.

Dünya ve Türkiye nüfusunda nüfus


5 gruplarına göre ölümlülük düzeylerini ve
temel eğilimleri değerlendirebilme

Dünya ve Türkiye Nüfusunda


Ölümlülük Düzeyi ve Eğilimler

Sosyoekonomik koşullarda ve toplum sağlığı hizmetlerinde gelişmeler yaşanması ölümlülükte azalmaya yol açmış-
tır. Bu durum, dünyada ilk defa belirgin şekilde sanayi toplumuna dönüşmekle ortaya çıkmıştır. Modernleşmenin
dünyada yayılması ile birlikte 20.yy.ın ikinci yarısında ölümlülük düzeyi hemen her yerde azalma eğilimine gir-
miştir. Ölümlülükte azalma ve beklenen yaşam süresinde artışın nasıl gerçekleştiğini açıklayan epidemiyolojik dö-
nüşüm modeli öne sürülmüştür. Epidemiyolojik dönüşüm ile demografik dönüşüm (geçiş) birbiri ile yakın ilişkili
olan kavramlardır. Epidemiyoloji dönüşüm modeline göre, modern toplumlara dönüşürken hastalık ve sağlıkta de-
ğişim birbirini takip eden dört evrede gerçekleşmiştir; öldürücü salgın hastalık ve kıtlık dönemi, gerileyen pandemi
dönemi, kronik dejeneratif ve yaşam tarzına bağlı hastalıklar dönemi, ileri yaş grubu hastalıkları dönemi. Modele,
yeniden ortaya çıkan salgın hastalıklarla ilgili yeni bir aşamanın eklenmesi önerilmektedir. 20.yy.ın ortasından
günümüze son 70 yılda doğuşta beklenen yaşam süresi dünya nüfusunda neredeyse yarı yarıya artış göstererek
47,7 yıldan 72,6 yıla ulaşmıştır. Bu gösterge değeri günümüzde Türkiye’de 78 yıla ulaşmıştır. Türkiye’nin ölüm-
lülük göstergelerindeki iyileşme, benzeri durumdaki ülkelerden daha hızlı gerçekleşmiştir. Buna karşın erken yaş
ölümlülüğün Türkiye’de uzun süre yüksek düzeyde kalması nüfusbilim çalışmalarında ilgi uyandırmıştır. 2000’li
yıllardan sonra Türkiye’de ölüm nedenleri arasında dolaşım sistemi hastalıkları öne çıkmaktadır. Türkiye’de nüfus
yaşlanmasının etkileri görülmesiyle birlikte sağlıklı yaşam göstergeleri önemli hâle gelmektedir.

226
Nüfus ve Toplum

1 Aşağıdakilerden hangisi Demograf Ansley 5 Doğurganlık dönüşümünde (geçiş) toplam


Coale’a göre, doğurganlık dönüşümünün ön ko- doğurganlık hızının 5-5,9 olduğu düzey hangi aşa-
şullarından biri değildir?

neler öğrendik?
maya karşılık gelir? 
A. Devletin antinatalist nüfus politikası uygula- A. Erken geçiş
ması B. Erken/orta geçiş
B. Doğurganlığın hesaplanabilir bir tercih hâline C. Orta geçiş
gelmesi
D. Orta/geç geçiş
C. Düşük düzey doğurganlığın avantajlı olduğuna
E. Geç geçiş
inanılması
D. Doğurganlığın nasıl kontrol edileceğinin bilin-
mesi 6 Türkiye’deki güncel doğurganlık ile ilgili aşa-
E. Doğum kontrol yöntemlerinin mevcut olması ğıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A. Kendini yenileme düzeyi doğurganlık düzeyin-
2 Belirli bir yılda 45-49 yaşları arasındaki ka- dedir.
dınların doğurganlık hızlarını ifade eden doğur- B. Doğum hızları 25-29 yaş grubunda en yüksek
ganlık ölçüsü aşağıdakilerden hangisidir? düzeydedir.
C. TDH’nin en yüksek olduğu bölge Güney böl-
A. Kaba doğum hızı
gesidir.
B. Genel doğurganlık hızı
D. En düşük refah düzeyindeki hanelerde TDH
C. 45-49 yaş grubu kadınlara özel doğum hızı 3’ün üzerindedir.
D. Toplam doğurganlık hızı E. Ortalama ideal çocuk sayısı TDH’den daha
E. Kuşak doğurganlık hızı yüksektir.

3 1950’li yıllardan günümüze, dünya genelinde 7 Aşağıdakilerden hangisi erken yaş dönemi
15-34 yaş grubu kadınların doğurganlık hızlarında ölümleri tanımlar?
azalma olmasının demografik nedeni aşağıdakiler-
den hangisidir? A. Gebeliğin son ayı içindeki ölümler
B. Yaşamın ilk ayı içindeki ölümler
A. İç göçler
C. Yaşamın ilk yılı içindeki ölümler
B. Kentleşme
D. Yaşamın ilk yılı ve dördüncü yılı arasındaki
C. Eğitimin yaygınlaşması ölümler
D. İlk evlenme yaşının ötelenmesi E. Yaşamın ilk beş yıllık dönemindeki ölümler
E. Kadının ücretli istihdamının artması

8 Ölümlülüğün yaş ve cinsiyet örüntüsü ile il-


4 Aşağıdakilerden hangisi gebeliği önleyici mo- gili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
dern yöntemlerden biri değildir?
A. Yaşamın ilk yılında ölüm hızı yüksektir.
A. Takvim kullanma B. 10’lu ve 20’li yaşlarda ölüm hızları düşük dü-
B. Tüplerin bağlanması zeydedir.
C. Vazektomi C. Genç yaşlarda erkek ve kadın ölüm hızları bir-
D. Hap birine yakın düzeydedir.
E. Erkeğin kanallarının bağlanması D. Orta yaşlardan sonra ölüm hızları artar.
E. Yaşlılıkta erkek ölüm hızı kadın ölüm hızı daha
düşüktür.

227
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

9 Epidemiyolojik Dönüşüm (geçiş) Modeli ile 10 Türkiye’deki epidemiyolojik dönüşüm ile il-
ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? gili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A. Öldürücü salgın ve kıtlık döneminde e0 20 ile A. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda başlamıştır.
40 yıl arasında değişmektedir.
neler öğrendik?

B. 1930’lu yıllarda en başta gelen ölüm nedeni


B. Gerileyen pandemi döneminde erken ölümler dolaşım sistemi hastalıklarıdır.
azalır. C. Erken dönem ölümlülüğü beklenenden daha
C. Kronik dejerenatif dönemde nüfus yaşlanması geç tarihte azalmıştır.
başlamıştır. D. 1980’lerden sonra ölüm nedenlerinde kanserler
D. Dördüncü dönemde genç nüfus ölümlülüğü artmıştır.
yükselir. E. Yakın gelecekte Alzheimer tipi demans hasta-
E. Beşinci dönemde antibiyotik dirençliliği gün- lıkları artabilir.
deme gelmiştir.

228
Nüfus ve Toplum

Yanıtınız yanlış ise “Doğurganlığa İlişkin Te- Yanıtınız yanlış ise “Türkiye Nüfusunda Do-
1. A 6. C
mel Kavramlar ve Ölçüler” konusunu yeni- ğurganlık Düzeyi ve Eğilimler” konusunu
den gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Doğurganlığa İlişkin Te- Yanıtınız yanlış ise “Ölümlülüğe İlişkin Te-
2. C 7. E
mel Kavramlar ve Ölçüler” konusunu yeni- mel Kavramlar ve Ölçüler” konusunu yeni-
den gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dünya Nüfusunda Do- Yanıtınız yanlış ise “Ölümlülüğe İlişkin Te-
3. D 8. E
ğurganlık Düzeyi ve Eğilimler” konusunu mel Kavramlar ve Ölçüler” konusunu yeni-
yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dünya Nüfusunda Do- Yanıtınız yanlış ise “Dünya ve Türkiye Nü-
4. A 9. D
ğurganlık Düzeyi ve Eğilimler” konusunu fusunda Ölümlülük Düzeyi ve Eğilimler”
yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Türkiye Nüfusunda Do- Yanıtınız yanlış ise “Dünya ve Türkiye Nü-
5. B 10. B
ğurganlık Düzeyi ve Eğilimler” konusunu fusunda Ölümlülük Düzeyi ve Eğilimler”
yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
6 Anahtarı

Nüfusbilim alan yazınında, doğal doğurganlığa yönelik kayıt altına alınan


en yakın örnek Hutterites doğurganlığıdır. Hutterites, Amerika Birleşik
Devletleri’nde, Orta-Kuzey Amerika ile Kanada’nın güneyinde yaşayan küçük
bir Hristiyan topluluktur. Bu grubun üyeleri inançları gereği erken yaşlarda
evlenmekte ve yaşamlarının büyük bölümü evlilik kurumu içinde geçmek-
Araştır 1 tedir. Çiftler herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmazlar. Doğal ola-
rak yeniden hamile kalmayı geciktiren emzirme süresi de kısa tutulmaktadır.
1920 ve 1930’lu yıllarda bu topluluktaki doğurganlığı inceleyen araştırmacı-
lar, bu koşullardaki kadınların 12 veya 13 yaşlarındaki ilk adet döneminden
40’lı yaşların sonundaki menopoz (adet kesilmesi) dönemine değin ortalama
11 doğum gerçekleştirdiklerini saptamışlardır.

Günümüzde, Türkiye’nin de aday ülke olduğu Avrupa Birliği’nin 28 ülke-


sinde ortalama toplam doğurganlık hızı 1,56’dır. Dolayısıyla Avrupa Birliği
Araştır 2 genelinde doğurganlığın çok düşük düzeyde olduğu söylenebilir. 2018 yılında
Avrupa Birliği üyesi 28 ülke arasında en yüksek toplam doğurganlık hızına sa-
hip olan ülke 1,88 çocuk ile Fransa iken, en düşük toplam doğurganlık hızına
sahip ülke 1,23 çocuk ile Malta’dır.

Türkiye’de doğurganlıkta azalmanın yenilenme düzeyine inmesiyle birlikte


yürürlükteki nüfus politikası yeniden tartışılmaya başlanmıştır. 2008 ve son-
rasında antinatalist politikalardan uzaklaşılmış yeni bir pronatalist politika
yaklaşımı benimsenmiştir. Yeni politika 2015 yılında yürürlüğe giren Onun-
Araştır 3 cu Kalkınma Planı kapsamında hazırlanmış olan Ailenin ve Dinamik Nüfus
Yapısının Korunması Programı Eylem Planı ile kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu planın Dinamik Nüfus Yapısının Korunması bileşeninde, aile ve iş hayat-
larının uyumsuzluğu, çocuk bakım hizmetlerinin pahalı ve niteliksiz oluşu,
evliliklerin maddi imkânsızlıklar nedeniyle geciktirilmesi gibi sorunlar ele
alınmıştır. Türkiye’de bu sorunlar nedeniyle doğurganlık düzeyinin yenilenme
düzeyi doğurganlıktan da aşağıya inebileceğine dikkat çekilmiştir.

229
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

Araştır Yanıt
6 Anahtarı

2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündeminde erken yaş ölümlülüğü ile ilgili


iki amaç görülmektedir. Bunlardan ilkinde, Amaç 2- Açlığın sonlandırılması,
besin güvencesi sağlanması, beslenmenin iyileştirilmesi ve sürdürülebilir kal-
kınmanın desteklenmesi başlığı altında bebeklere ve çocuklara özel bir vurgu
yapılmaktadır. Bu kapsamda dünya genelinde 2014 yılı itibari ile “beş yaşın
altında 90 milyonu aşkın çocuk ise gerekli vücut ağırlığının tehlikeli düzeyde
altındadır” denilmektedir. 2030 yılına kadar “açlık ve yetersiz beslenmenin
Araştır 4 her biçiminin sona erdirilmesi, başta çocuklar olmak üzere tüm insanların yıl
boyunca yeterli besine sahip olması” hedef olarak ortaya konulmuştur. Amaç
3- Sağlıklı yaşamların sağlanması ve her yaşta iyilik hâlinin desteklenmesi baş-
lığı altında ise beş yaş altı tüm önlenebilir ölümlerin engellenmesi gerektiği
ifade edilmektedir. Bu amaçlara yönelik bazı hedefler de ortaya konmuştur.
2030 yılına dek dünya genelinde yenidoğan ölümlülüğünün binde 12’ye ve
beş yaş altı ölümlülüğün de binde 25’e düşürülmesi hedeflenmektedir.

Epidemiyolojik dönüşüm modelinde Kronik Dejeneratif ve Yaşam Tarzına Da-


yalı Hastalıklar dönemindeki ölüm nedenleri arasında kişilerin yaşam seyrinde-
Araştır 5 ki gelişmelerden kaynaklanan etkenler öne çıkmaktadır. Kişilerin verili özellik-
leri dışında toplumsal yaşam içindeki konumları ve yaşam deneyimleri kişilerin
karşılaşacağı ölümlüğü etkileyebilecek risk örüntüsünü belirlemektedir.

Kaynakça
Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) (2015). Başar, E. (2010). Demografiye Giriş. Ankara: Gazi
Türkiye’de Evlilik Tercihleri. Ankara: T.C. Aile Kitapevi.
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Aile ve Toplum
Birleşmiş Milletler. (2020). Türkiye Sürdürülebilir
Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
Kalkınma Amaçları çalışmalarımız, https://turkey.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. (2013). Türkiye’de un.org/tr/sdgs adresinden alındı (Erişim Tarihi:
Doğurganlık Oranlarının Düşmesi, Potansiyel 06 03, 2020).
Etkiler ve Sosyal Politika Önerileri. Ankara:
Bongaarts, J. (1975). “Why High Birth Rates are so
T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Aile ve
Low?”, Population and Development Review, (1):
Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
s. 289-296.
Aktar, R. (2017). The Puzzle of Excess Infant and Child
Çağatay, P., Saraç, M., Emre, İ., ve Türkyılmaz, S. A.
Mortality in Turkey. Yayınlanmamış Doktora Tezi,
(2015). “Türkiye’de Doğurganlık Tercihleri,” 2013
University of Wisconsin Madison, Ann Arbor.
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması İleri Analiz
Bakar, C., Oymak, S., ve Maral, I. (2017). Turkey’s Çalışması. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus
Epidemiological and Demographic Transitions: Etütleri Enstitüsü, T.C. Kalkınma Bakanlığı ve
1931-2013, Balkan Medical Journal, 34 (4): s. TÜBİTAK, s. 176-218.
323-334.
Çağlayandereli, M. (2019). Nüfus Sosyolojisi. Ankara:
Barrett, R., Kuzawa, C. W., McDade, T., ve Armelagos, Detay Yayıncılık.
G. J. (1998). Emerging and Re-Emerging
Duben, A. (1993). Geçmişte Türk Ailesi: Mitos
Infectious Diseases: The Third Epidemiologic
ve “Gerçekler”. İstanbul Üniversitesi Kadın
Transition, Annual Review Anthropology, (27): s.
Araştırmaları Dergisi, (1): 35-42.
247-271.

230
Nüfus ve Toplum

Eryurt, M. A. (2010). “Türkiye’de Doğurganlığın Dönüşümü: Alt Nüfus Gruplarındaki Farklılaşmalar,”


Türkiye’de Doğurganlık, Üreme Sağlığı ve Yaşlılık, 2008 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması İleri Analiz
Çalışması. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı
ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve TÜBİTAK,
s. 1-40.
Eryurt, M. A., ve Koç, İ. (2012). “Internal Migration and Fertility in Turkey: Kaplan-Meier Survival,”
International Journal of Population Research, s.1-11.
Eryurt, M. A., ve Koç, İ. (2007). Türkiye İçin Hayat Tablolarının Sentetik Yetimlik Tekniği İle Oluşturulması,
Nüfusbilim Dergisi, (28-29): s. 47-60.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE). (2019). 2018 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması.
Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE), T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve
Bütçe Başkanlığı ve TÜBİTAK.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE), ICON-INSTITUT Public Sector GmbH ve BNB
Danışmanlık. (2006). Ulusal Anne Ölümleri Çalışması, 2005. Ankara: Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı
ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü ve Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu.
Hancıoğlu, A. (2001) Demografi, Nüfus Artışı, Doğurganlık ve Ölümlülük. Ankara: Hacettepe Üniversitesi
Nüfus Etütleri Enstitüsü NEE-HÜ.01-03.
Karpat, K. (2003). Türkiye’de Toplumsal Dönüşüm. (Çev. Abdülkerim Sönmez) İstanbul: İmge Kitapevi.
Kantorova, V. (2013). National, Regional and Global Estimates and Projections of the Number of Women Aged 15
to 49 Who Are Married or in a Union, 1970-2030. New York: United Nations, Department of Economic
and Social Affairs, Population Division.
Newell, C. (1994). Methods and Models in Demography. New York: Wiley and Sons.
Pamuk, Ş. (2014). Türkiye’nin 200 yıllık İktisadi Tarihi. İstanbul: T.C. İşbankası Kültür Yayınları
Population Reference Bureau (PRB). (2011a). Population Reference Bureau’s Population Handbook. Washington:
Population Reference Bureau.
Rowland, D. T. (2003). Demographic Methods and Changes. New York: Oxford University Press.
Sağlık Bakanlığı. (2019). Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2018. Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri
Genel Müdürlüğü.
United Nations Department of Economic and Social Affairs (UNDESA). (2020). World Fertility 2019 Early
and Later Childbearing Among Adolescent Women. New York: The Department of Economic and Social
Affairs of the United Nations.
United Nations Department of Economic and Social Affairs (UNDESA). (2019c). World Mortality 2019
Highlights (Cilt ST/ESA/SER.A/432). New York: United Nations Department of Economic and Social
Affairs Population Division.
Üner, S. (1972). Nüfusbilim Sözlüğü. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü.
Weeks, J. (2008). Population: An Introduction to Concepts and Issues (10. Baskı b.). Belmont: Thomson
Wadsworth.
Weinstein, J., & Pillai, V. K. (2001). Demography, The Science of Population. Boston: Allyn and Bacon.
Yavuz, S. (2006). Completing the Fertility Transition: Third birth developments by Language Groups in Turkey.
Demographic Research, 15(15), 435-460.

231
Nüfusun Bileşenleri: Doğurganlık ve Ölüm

İnternet Kaynakları
Adalı, T. (2020, 04 17). “Ölümlülük Göstergeleri”, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü – Demografik
Göstergeler ve Sürdürülebilir Kalkınmanın Amaçları-, https://www.youtube.com/watch?v=8ilqKiwS6xM
(Erişim Tarihi: 06 10, 2020).
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (CSBB). (2019). On Birinci Kalkınma Planı (2019-2023) http://
www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2019/07/OnbirinciKalkinmaPlani.pdf (Erişim Tarihi: 06 03, 2020).
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE). (2020). Nüfus ve Sağlık Araştırmaları Serisi. http://
www.hips.hacettepe.edu.tr/nufus_arastirmalari.shtml (Erişim Tarihi: 06 06, 2020).
Hayran, O. (2015, 01 01). Demografik ve Epidemiyolojik Geçişler. www.sdplatform.com (Erişim Tarihi: 06 011,
2020).
Özoğlu, M. (2020, 05 14). “Koronavirüs (Covid-19) sözlüğü: Endemik nedir? İzolasyonla karantina arasında ne
fark var?” Euronews. tr.euronews.com/2020/05/14/covid-19-sozlugu-yeni-tip-koronavirus-icin-kullanilan-
terimler-pandemi-endemik-epidemi (Erişim Tarihi: 06 11, 2020)
Population Reference Bureau. (2011b, 04 13). Educational Differences in Adult Mortality in the United States.
https://www.prb.org/us-education-mortality-policy-seminar-2/ (Erişim Tarihi: 06 09, 2020).
Population Reference Bureau. (2019a, 04 13). 2019 World Population Data Sheet: Total Fertility Rate. https://
www.prb.org/international/indicator/fertility/snapshot (Erişim Tarihi: 06 09, 2020).
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2018, 02 21). Nüfus Projeksiyonları 2018-2080. http://www.tuik.gov.tr/
PreHaberBultenleri.do?id=30567 (Erişim Tarihi: 06 07, 2020).
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2019a, 10 24). Hayat Tabloları 2016-2018, http://www.tuik.gov.tr/
PreHaberBultenleri.do?id=30712 (Erişim Tarihi: 06 10, 2020).
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2020a, Mayıs 13). Doğum İstatistikleri 2019, http://www.tuik.gov.tr/
PreHaberBultenleri.do?id=33706 (Erişim Tarihi: 05 31, 2020).
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2020b, 02 10) Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri, 2010-2018, http://
www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=33847 (Erişim Tarihi: 06 03, 2020).
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2020c, 02 10). Yıllara ve Cinsiyete Göre İl / İlçe Merkezleri ve Belde / Köy
Nüfusu, Genel Nüfus Sayımları - ADNKS http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1059 (Erişim Tarihi:
06 03, 2020).
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2020d, 05 11). İşgücü İstatistikleri. http://www.tuik.gov.tr/
PreHaberBultenleri.do?id=33786 (Erişim Tarihi: 06 08, 2020).
United Nations Department of Economic and Social Affairs (UNDESA). (2019a). World Population Prospects
2019, https://population.un.org/wpp/ (Erişim Tarihi: 06 01, 2020).
United Nations Department of Economic and Social Affairs (UNDESA). (2019b). Contraceptive Use by
Method 2019 Data Booklet ST/ESA/SER.A/435, https://www.un.org/en/development/desa/population/
publications/pdf/family/ContraceptiveUseByMethodDataBooklet2019.pdf (Erişim Tarihi: 06 04, 2020).
United Nations Department of Economic and Social Affairs (UNDESA). (2017, 03). The End of High Fertility
is Near, https://population.un.org/wpp/Publications/Files/PopFacts_2017-3_The-end-of-high-fertility.pdf
(Erişim Tarihi: 06 01, 2020).
United Nations Department of Economic and Social Affairs (UNDESA). (2016, 09). Changing Patterns of
Marriage and Unions Across the World. https://www.un.org/en/development/desa/population/publications/
pdf/popfacts/PopFacts_2016-2.pdf (Erişim Tarihi: 06 03, 2020).
United Nations Population Found (UNFPA-Türkiye). (2020). Sexual & Reproductive Health, https://turkey.
unfpa.org/tr/node/9687 (Erişim Tarihi: 06 05, 2020).

232
Nüfus ve Toplum

United Nations Development Program (UNDP). (2020, 05 22). Inequalities in Human Development in the 21st
Century, Briefing Note for Countries on the 2019 Human Development Report TURKEY: http://hdr.undp.org/
sites/all/themes/hdr_theme/country-notes/TUR.pdf (Erişim Tarihi: 06 05, 2020).
United Nations Statistics Division (UNSD). (2020). SDG Indicators Metadata Repository. https://unstats.
un.org/sdgs/metadata/?Text=&Goal=3&Target= (Erişim Tarihi: 06 11, 2020).
World Health Organization (WHO). (2020) https://www.who.int/reproductivehealth/topics/family_planning/
contraceptive_prevalence/en/ (Erişim Tarihi: 06 04, 2020).
World Health Organization. (2020b). Adult mortality rate, 2000–2016. https://www.who.int/data/gho (Erişim
Tarihi: 06 09, 2020).

233
Bölüm 7
Nüfusun Bileşenleri: Göç

1 2
Göçler Çağında Nüfus Göç Olgusu, Nedenleri ve Türleri
öğrenme çıktıları

1 Nüfus bağlamında göçlerin önemini 2 Göç olgusunu kavrayabilme, göçün


kavrayabilme nedenleri ve türlerini açıklayabilme

3 4
Demografik Bir Bileşen Olarak Göç Nüfus Projeksiyonları ve Göçler
3 Göçün nüfus üzerindeki etkilerini 4 Nüfus politikaları ve projeksiyonları
kavrayabilme açısından göç olgusunu değerlendirebilme

5
Türkiye’de Göç ve Nüfus
5 İç ve dış göçlerin Türkiye’nin nüfusu
üzerindeki etkilerini kavrayabilme

Anahtar Sözcükler: • Demografi • Nüfus • Göç • İç Göç • Dış Göç • Net Göç • Göçmen Stoğu

234
Nüfus ve Toplum

GİRİŞ mega trend olan nüfus artışı, nüfusun yaşlanması,


Nüfusbilim açısından dünyayı üç önemli bile- kentleşme ve göç, ekonomik ve sosyal kalkınma ya
şene dayalı olarak okuyabiliriz; doğurganlık, ölüm da çevresel sürdürülebilirlik için önemli sonuçlar
ve göç. Doğurganlık ve ölüm, herkesi etkilemek- ortaya çıkarmaktadır (UNDESA, 2019c).
tedir ve göçlerin dünyadaki herkesi etkilemediği Bu bağlamda bütün türleri ile göç süreçlerinin
düşünüldüğünden olsa gerek demograflar tarafın- analiz edilmesi ve demografik sonuçlarının değer-
dan göçlere görece daha az önem verildiği söyle- lendirilmesi nüfusbilimin en önemli konularından
nebilir (Zlotnik, 1999). Ancak günümüzde dünya biri niteliğindedir. Bu çerçevede bu ünitede ön-
ölçeğinde giderek hızlanan ve yoğunlaşan nüfus celikle göçlerle tanımlanan günümüz dünyasında
hareketleri söz konusudur. Giderek sayısal olarak göçlerin nüfus açısından önemine değineceğiz.
daha fazla insanı doğrudan etkileyen göçler sonuç- Buna bağlı olarak göç olgusunu daha iyi kavrayabil-
ları bakımından toplumların büyük kesimlerini de mek için göçlerin nedenleri ve türlerini irdeleyece-
etkilemektedir. ğiz. Demografik bir bileşen olarak göçlerin nüfusa
Dünya genelinde neredeyse tüm ülkeler göç- etki eden sonuçlarını nüfus projeksiyonları teme-
ten bir şekilde etkilenmiştir. Özellikle 20. yüzyılın linde tartışarak son kısımda Türkiye bağlamında
ikinci yarısında toplu nüfus hareketleri yoğunluk göç süreçlerini ve nüfusa etkilerine değineceğiz.
kazanmıştır. Göçmen nüfusu son yarım yüzyılda
hızlı bir artış göstermiştir. Birleşmiş Milletler (BM) GÖÇLER ÇAĞINDA NÜFUS
verilerine göre son 20 yıldaki hızıyla artmaya de- Giderek artan nüfus hareketleri nedeniyle göçler
vam ederse, dünyadaki uluslararası göçmenlerin çağı olarak betimlenen ve buna bağlı olarak süper-
sayısının 2050’de 405 milyona ulaşması beklen- çeşitlilik olgusunun söz konusu olduğu (Castles ve
mektedir (GİGM, 2016). Savaşlar, doğal afetler, Miller, 2008;Vertovec, 2007; Giddens, 2008) bir
etnik ve politik sorunlar, terör olayları, sınır deği- dönemde yaşıyoruz. 1950’li yıllardan bu yana bir-
şiklikleri, mübadele antlaşmaları ve çeşitli ekono- çok ülkede geniş ölçekli göç olgusu ile bağlantılı
mik gerekçeler toplumsal hareketliliklerin ve nüfus nüfus hareketleri ve hızlı kentleşme yaşandı (Ko-
hareketliliklerinin önde gelen nedenleridir. Günü- jima, 1996). Özellikle uluslararası göç, devletlerin
müz dünyasına baktığımızda kitlesel göçlere yol tek başlarına ele alamayacakları çok boyutlu bir
açan ve nüfus yapısını etkileyen çok sayıda gelişme gerçeklik hâline gelmiştir (UNDESA, 2020).
söz konusudur. Afganistan ve Suriye’de devam eden
iç savaşlar, Irak’taki çatışmaların etkisiyle Musul ve Göç olgusu bütün dünya açısından yeni bir şey
Kerkük gibi kentlerin demografik yapısını değiş- olmamakla birlikte özellikle teknoloji ve ulaşımda-
tiren müdahaleler, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ ki ilerlemelerin etkisi ile son dönemlerde önemli
bölgesinde yaşanan Ermeni işgali ve Arakan’da ya- bir artış ve değişim söz konusu olmuştur (Sirkeci
şanan soykırım olayları bu gelişmelere örnek olarak ve Erdoğan, 2012). Giderek etkileri yoğunlaşan
verilebilir (Öksüz ve Küçüker, 2019). küreselleşme süreci bağlamında sermayenin ulu-
sal sınırların ötesinde serbest ve hızlı akışı, dünya
Göç süreçleri ve sonuçları toplumların sosyoe- ölçeğinde siyasal ve kültürel iç içe geçişler yaşan-
konomik gelişimleri açısından da önem taşımakta- ması, iletişim ve ulaşım alanındaki gelişmeler; göç
dır. Zamanında ve doğru tahminler, hükümetlerin ya da yer değiştirmeler niteliğindeki nüfus hare-
gelecekteki demografik eğilimleri öngörmelerine ve ketlerini küresel ortak bir olgu hâline getirmiştir
bu bilgileri kalkınma politikalarına ve planlaması- (Shi, 2005). İletişim ve ulaşım teknolojilerindeki
na dâhil etmelerine olanak tanımaktadır (UNDE- gelişmeler, hareketliliklerin giderek daha hızlı ve
SA, 2019c). Bu bağlamda demografik analizlerin yoğun olmasına yol açmaktadır. Son olarak bütün
önemli bir başlığı da göçlerdir. Göçler oldukça dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını dikkat
farklı biçimlerde gelişen süreçler olarak taraf olan çekicidir. Çin’in bir kentinde görülen bir virüs
bütün ülkeleri ya da bölgeleri etkilemektedir. Bu nüfus hareketlilikleri sonucunda birkaç ay içinde
etkiler kapsamında toplumların nüfusları üzerinde- bütün dünyaya yayılabilmiştir. Böylece hareketli-
ki etkiler büyük önem taşımaktadır. Nihayetinde liklerin sınırlandırılması gündeme gelmiş ve nüfus
insanlar ve dolayısıyla nüfus sürdürülebilir kalkın- hareketliliklerine ilişkin olarak yeni bir dünya dü-
manın merkezindedir ve dört küresel demografik zeni tartışılır olmuştur.

235
Nüfusun Bileşenleri: Göç

Göçlerin nedenleri üzerinde sonraki bölümde rası göçmenlerdir, buna karşılık Güney yarım-
duracağız ancak bu aşamada küresel göçe kaynak- kürede her 100 kişiden sadece 2’si göçmenlerdir
lık eden, yoğunluğunu ve etkisini artıran etkenleri, (UNDESA, 2019a). 1990-2019 yılları arasında,
küresel etkenler, göç veren kaynak ülkeler açısın- uluslararası göçmenlerin toplam nüfus içindeki
dan etkenler ve göç alan hedef ülkeler açısından payı Kuzey Amerika’da %6’dan fazla, Avrupa ve
etkenler biçiminde üç grupta ifade edebiliriz (Cast- Okyanusya’da %4, Kuzey Afrika ve Batı Asya’da
les, 2009): %3’ten fazla artış gösterdi. Doğu ve Güneydoğu
a. Küresel etkenler: Yeni ulaşım ve iletişim Asya’da, Latin Amerika ve Karayipler’de ise bu
teknolojileri, küresel bir medya projesi ola- oran sırasıyla %0,4 ve %0,2 artmıştır (UNDESA,
rak Batılı yaşam tarzının bütün dünyaya su- 2019b).
nulması, göç ağları ve ulus aşırı topluluklar Göç süreçleri, toplumlar ve ülkeler açısından
gibi göç hareketlerini kolaylaştıran unsurla- sadece sayılarla ifade edilecek etkilere sahip de-
rın gelişmesi. ğildir. Göçün hem insanlar hem de dâhil olduğu
b. Kaynak ülkeler bakımından etkenler: Ta- yerler üzerinde oldukça karmaşık, çok boyutlu
rımda yenileşmenin sonuçları, iklim ve çev- etkileri olmaktadır (UNDESA, 2019b). Özellik-
reye ilişkin değişiklikler, kentlere yönelik iç le gelişmiş Avrupa ülkelerinde göç ve kentleşme
göç, kentlerde ortaya çıkan yoğun işsizlik, endüstrileşme ile birlikte ilerlemektedir (Kojima,
toplumsal güvensizlik ortamı, çeşitli biçim- 1996). Ekonomik kalkınma ve toplumsal refah
lerde şiddet ve insan hakları ihlalleri. açısından da göçün önemli işlevleri vardır. Temel
olarak insanlar ve dolayısıyla nüfus, sürdürüle-
c. Hedef ülkeler bakımından etkenler: En-
bilir kalkınmanın merkezinde yer almaktadır.
düstrideki yeniden yapılanma çabalarının
Küresel ölçekte demografik olarak nüfus artışı,
sonuçları, yeni ortaya çıkan hizmet sektör-
nüfusun yaşlanması, göç ve kentleşme gibi dört
leri ve buna bağlı olarak gelişen yeni iş gücü
büyük eğilim söz konusudur. Bu eğilimlerin hepsi
gereksinimleri, doğurganlığın azalması ve
de ekonomik ve sosyal kalkınma ile çevresel sür-
nüfusun yaşlanmasıyla nüfusta ve işgücün-
dürülebilirlik için önemli sonuçlara sahiptir. Do-
de azalma.
layısıyla zamanında ve doğru nüfus tahminleri,
hükümetlerin gelecekteki demografik eğilimleri
öngörmelerine ve bu bilgileri kalkınma politika-
larına ve planlamasına dâhil etmelerine olanak ta-
dikkat
nıyacağı için yaşamsal öneme sahiptir (UNDESA,
Göçmenlerin anavatanları, Köken Ülke ya da
2019c). Esasen nüfus araştırmaları; eğitim, sağlık
Kaynak Ülke olarak tanımlanır. Hedef Ülke ise
konuları, yoksulluk, aile refahı, çevre, kadın, göç
göçmenin göç ettiği yeni ülkeyi ifade eder.
ve kalkınma konuları arasında bağlantılar kurma-
yı mümkün kılan verileri sağlamaktadır (DPT,
Transit Ülke: Göç akınlarının (düzenli ya da
2001). Uygun politikalarla desteklendiğinde,
düzensiz) içinden geçtiği ülke (IOM, 2013).
uluslararası göç kapsayıcı ve sürdürülebilir ekono-
mik büyüme ve kalkınmaya katkıda bulunabilir.
Birleşmiş Milletler tarafından belirlenmiş olan
Göç olgusunun boyutları sayısal olarak ifade sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin büyük kıs-
edildiğinde küresel olarak etkileri daha iyi anlaşı- mı, ülkeleri planlı ve iyi yönetilen göç politika-
labilir. Uluslararası göçmenler 2010 yılından bu larının uygulanması da dâhil olmak üzere düzenli
yana 51 milyonluk bir artışla 2019 yılında 272 ve güvenli göç ya da hareketliliği kolaylaştırmaya
milyona ulaştı. Uluslararası göçmenlerin sayısı yöneltmektedir (UNDESA, 2020).
toplam nüfusa oranla daha hızlı büyüdüğü için En önemli nüfus özelliği nüfusun büyüklü-
dünya nüfusu içindeki payı da artmaktadır. 2000 ğüdür denilebilir ve nüfus büyüklüğündeki de-
yılında dünya nüfusunun %2,8’ini uluslarara- ğişimler genellikle doğum ve ölümlerle ilintilidir
sı göçmenler oluştururken, günümüzde bu oran (Newman, 2013). Ancak belirttiğimiz üzere artık
küresel nüfusun %3,5’ini oluşturmaktadır. Kuzey birçok ülkede, özellikle uluslararası göç, nüfus
yarımküre ülkelerinde, nüfusun %12’si uluslara- değişimlerinin önemli bir belirleyicisi niteliğinde-

236
Nüfus ve Toplum

dir (UNDESA, 2019c; Sertkaya Doğan ve Bos- ğişirken göç veren yerlerde nüfusun azalması söz
tan, 2019). Nüfusun yapısı ve değişimi üzerinde konusu olur. Göçmenler, göç ettikleri yerlerdeki
doğum ve ölüm gibi göçlerin de önemli etkileri toplam nüfustan farklı bir yaş dağılımına sahip
olmaktadır ve bu etkileri analiz etmek üzere çok olduklarında, yaş dağılımını, ölüm ve doğurgan-
sayıda bilimsel çalışma yapılmaktadır (Birinci, lık düzeylerini de etkileyebilir. Göç süreçleri ço-
2017). Demografi ya da nüfusbilim, özellikle bü- ğunlukla çalışma çağındaki insanları kapsamak-
yüklük, yoğunluk, dağılım gibi istatistiki bilgile- tadır ve bu nedenle göç edilen ülkedeki çalışma
re atıfta bulunarak insan nüfusunu ve gelişimini çağı nüfusu artarken, göç veren ülkede çalışma
konu edinir (IOM, 2013). Dolayısıyla nüfusbilim çağındaki nüfus da göç nedeniyle azalır (UNDE-
açısından göçün nüfusla ilişkili sonuçlarını analiz SA, 2019b). Demografik dönüşüm kuramında
etmek, verilerden hareketle öngörülerde buluna- da vurgulandığı üzere gelişmekte olan ya da az
bilmek önem kazanmaktadır. Bu bağlamda gi- gelişmiş ülkelerde nüfusun dönüşümü henüz ta-
derek yoğunlaşan ve karmaşıklaşan göç süreçleri mamlanmamış bir süreç niteliğindedir ve bu ül-
nüfusbilimin de önemli inceleme başlıklarından kelerde hızlı nüfus artışı varlığını korumaktadır
biri hâline gelmiştir. (Newbold, 2010 aktaran Yüceşahin ve Sirkeci,
Oldukça dinamik bir olgu olan nüfus, de- 2018). Öte yandan özellikle nüfusu yaşlanan ve
mografik dinamiklerin etkileşimi ile sürekli bir çalışma çağı nüfusu azalmakta olan endüstrileşmiş
dönüşüm içinde bulunur. Bu dönüşüm sürecinde ülkelerin ulusal ekonomik kazanımlarının devamı
nüfusu biçimlendiren temel demografik dinamik- için göçmen işgücü arzına gereksinim duyulmak-
ler doğurganlık, ölüm ve göç olarak ifade edile- tadır (Pieke ve Biao, 2009 aktaran Sirkeci, Utku
bilir ve özellikle nüfus dağılımında doğumlar ve ve Yüceşahin, 2019). Oluşan gereksinime rağmen
ölümler kadar göçlerin de önemli bir yeri vardır çeşitli toplumsal, siyasal, ekonomik ya da kültürel
(McFalls, 2007; Macionis ve Plummer, 2008; nedenlerle göç konusunda sınırlandırıcı yaklaşım-
Şahin, 2010; Newman, 2013; Sertkaya Doğan lar da artmaktadır. Dolayısıyla gelişmiş ekonomi-
ve Bostan, 2019). Göç süreçleri nüfus büyüklü- lerdeki göç politikalarının az çok kısıtlayıcı ya da
ğünü ve kompozisyonunu farklı biçimlerde etki- seçici olup olmayacağı (Mountford ve Rapoport,
lemektedir. Göçmenlerin bir bölge ya da ülkeye 2016) önemli bir tartışma konusu olmaya devam
gelmeleri durumunda nüfus büyüme yönünde de- etmektedir.

Öğrenme Çıktısı
1 Nüfus bağlamında göçlerin önemini kavrayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Mark J. Miller ve Stephen


Castles’ın Göçler Çağı:
Modern Dünyada Ulusla-
Göçler çağı kavramı ile nü- rarası Göç Hareketleri adlı Bugün göç denildiğinde
fus hareketleri arasındaki kitabının ilgili bölümleri- size hangi çağrışımları yap-
ilişki nasıl ifade edilebilir? ni okuyunuz ve göçlerin tığını düşününüz.
içinde bulunduğumuz
çağı betimleme düzeyini
değerlendiriniz.

237
Nüfusun Bileşenleri: Göç

GÖÇ OLGUSU, NEDENLERİ VE Göç genel olarak tanımlandığında göçmen de


TÜRLERİ yer değiştirmeyi gerçekleştiren birey ya da grupla-
ra işaret etmektedir. Göç, bir toplumdaki hemen
Göç olgusu çok boyutlu ve karmaşık bir süreçler
herkesi ilgilendiren bir olgu olarak düşünüldüğün-
bütünü olarak pek çok bilimsel disiplinin de ilgi-
de insanların göçle ilgili konumlarını kapsayan bir
sini çekmiştir. Sosyolojiden ekonomiye, hukuktan
tanımlama yapılabilir. Böylece bir ülkede yaşayan
uluslararası ilişkilere kadar birçok alanda göç olgu-
nüfus göç durumuna göre üç kategoride ele alına-
sunu anlayabilmek ve açıklayabilmek için çeşitli
bilir (Başol, 1994 aktaran Atasoy, 2013); Hiç göç
yaklaşımlar geliştirilmiştir. Bu bağlamda göçün nü-
etmemiş olanlar, başka bir idari birimde doğmuş
fusbilim bağlamında daha iyi kavranabilmesi için
olanlar ve yabancı bir ülkede doğmuş olanlar.
göç olgusunun kendisine biraz daha yakından bak-
Bununla birlikte gerek göçün türü gerek hukuki
mak yararlı olacaktır. Bu doğrultuda, bu bölümde
ölçütler söz konusu olduğunda farklı göçmen ta-
göçe ilişkin temel kavramlar, göçün nedenleri ve
nımları ortaya çıkmaktadır. Bunlardan en çok gün-
türlerinden bahsedeceğiz.
deme gelenler mülteci ve sığınmacıdır. Uluslararası
Belirttiğimiz üzere göç çok boyutlu ve çok an- düzeyde, sığınmacılıkla ilgili kurallar ilk olarak I.
lamlı bir kavram olarak sosyoloji, psikoloji, hukuk, Dünya Savaşı’nda yaşananların etkisiyle yazılı hâle
demografi gibi farklı bilim dalları ve disiplinler ta- getirilmiş akabinde daha genel, soyut ve evrensel
rafından farklı biçimlerde tanımlanmıştır (Atasoy, olarak geçerli olacak biçimde yenilenmiştir. Bu dü-
2013). Dolayısıyla her ne kadar göç, toplumda zenleme 1951 tarihli Sığınmacıların Statüsüne iliş-
hemen herkesin üzerinde konuştuğu, araştırmalar kin B.M. Sözleşmesi’dir (Sav, 2016). 1951 Mülteci
yaptığı, politikalar ürettiği, haberlere konu edilen Konvansiyonu, mülteciyi “ırk, din, milliyet, belirli
bir olgu niteliğinde olsa da kavramsal anlayış ve bir sosyal gruba üye olma ya da siyasi görüşünden
hukuki tanımlamalar açısından bir karmaşa söz ko- dolayı zulüm görme korkusu nedeniyle ülkelerine
nusudur (Sirkeci ve Göktuna Yaylacı, 2018). Göç geri dönemeyen ya da geri dönmek istemeyen kişi”
nedir sorusunun cevabını vermek giderek daha da olarak tanımlamaktadır (UNDESA, 2019b). Sığın-
zorlaşmaktadır (Özbay, 2015). Çok boyutluluk ve macı ise sığınma talebi henüz sonuçlandırılmamış,
karmaşıklık yaşanılan süreçleri göç başlığında to- uluslararası koruma arayan bir kişidir. Uluslararası
parlamayı bile zorlaştırmaktadır. Bundan dolayı koruma sağlanan sığınmacılar mülteci olmaktadır.
olsa gerek özellikle son dönemlerde göçle birlikte Sığınmacıların mülteci olarak nitelendirilip nite-
kimi zaman göçün yerine insan hareketliliği, nüfus lendirilmeyeceği ulusal iltica sistemleri tarafından
hareketliliği, küresel hareketlilik gibi kavramların belirlenir. Her sığınmacı nihayetinde mülteci ola-
sıkça kullanıldığı görülmektedir (Sirkeci ve Gök- rak tanınmamaktadır (UNDESA, 2019b). Bu çer-
tuna Yaylacı, 2018). çevede sığınma, yurtlarını terk eden ve üçüncü bir
Temel olarak göç, süresi, yapısı ve nedeni ne olur- devletin ülkesinde kendisine sığınmacı statüsü ve-
sa olsun insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleri- recek bir devlet bulmak için hareket edenlere (yani
dir (IOM, 2013). TDK (2019) sözlüğüne göre göç, uygun güvenli yaşama yeri arayanlara) uygulanan
ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya hukuk kuralları olarak tanımlanabilir (Sav, 2016).
toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim
yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma,
hicret, muhaceret olarak tanımlanmaktadır. Demog- Göçün Nedenleri
rafik tanımlamalara göre bir yerleşim yerinden diğer Özellikle uluslararası göç bağlamında söylene-
bir yerleşim yerine sürekli yaşamak için gidenler göç cek olursa göçün neden başladığına ilişkin olarak
etmiş kabul edilir. Bu çerçevede demografik olarak çeşitli kuramsal modeller geliştirilmiştir. Yakla-
özellikle tahminler düşünüldüğünde bir önceki nü- şım ve modellerin hepsi aynı olguyu açıklamaya
fus sayımındaki ikametgâhından ya da doğduğu yönelmesine karşın birbirlerinden oldukça farklı
yerleşim yerinden farklı bir yerde yaşayanlar göç et- kavramlar, varsayımlar ve referans noktaları kul-
miş demektir (Özbay, 2015). Buna göre göçmenler lanmıştır (Massey vd., 2014). Genel olarak düşü-
ya doğdukları ülkeden başka bir ülkede ya da va- nüldüğünde toplumsal, ekonomik ya da siyasi ne-
tandaş oldukları ülkeden başka bir ülkede yaşayan denlerin ortaya çıkardığı problemlerden kurtulmak
kişilerdir (UNDESA, 2019b). için birçok insanın göç yoluna başvurduğu ve daha
konforlu bir yaşam, iyi bir gelecek için yaşadıkları

238
Nüfus ve Toplum

yerlerden başka yerlere gittikleri söylenebilir (New- Göçleri açıklamaya yönelik ilk sistemli yak-
man, 2013). Göçün nedenleri arasında dünyadan laşımı geliştiren Ravenstein, çalışmasını, 1871 ve
ve farklı ülkelerdeki yaşam koşullarından daha çok 1881 yılına ait İngiliz nüfus sayımı istatistikleri-
haberdar olunmasını da ifade etmek mümkündür. nin verilerine dayalı bir biçimde geliştirmiş ve bu
Günümüzde özellikle medya yoluyla başka yerler- verilerden hareketle göç kanunları belirlemiştir.
deki hayat tarzlarından hiç olmadığı kadar hızlı ve Ravenstein’ın bu çalışmaları daha sonra ortaya
etkin bir şekilde insanlar haberdar edilmektedir. çıkacak olan göç kuramlarına ve modellerine ön-
Böylece birçok ülkenin içinde ve ülkeler arasın- cülük etmiştir (Çağlayan, 2006). Ravenstein, eko-
da geniş ölçekli göçler yaşanmaktadır (Newman, nomik koşullarla ilişkili bir biçimde göçün neden-
2013). Göçlere yol açan etkenler çok çeşitlidir ve lerini analiz etmiştir (O’Reilly, 2015). Nüfusun
karmaşık yapılar söz konusudur. Bununla birlikte yeniden dağıtımında iç göçün rolünü ve yaşam
çok sayıda kuramsal yaklaşım ve araştırma ile göçe boyu göçmenlerin akışlarını araştıran Ravenstein
yol açan temel nedenler belirlenerek, söz konusu (1885) kırsal alanlardan iç göçün, ölüm oranının
toplumsal, ekonomik ya da siyasi nedenler tanım- yüksek olduğu Britanya’daki endüstri şehirlerinin
lanmaya çalışılmıştır. ve kasabalarının büyümesi için ne kadar önemli
Modern bir olgu olarak göçleri ekonomik ge- olduğunu göstermiştir. Göç ve kentleşme arasın-
rekçelerle açıklamak genel bir eğilim niteliğindedir. daki ilişki, etkisini günümüze kadar sürdürmüş,
Ancak göçlerin tarihsel gelişimine bakıldığında dünyada köy nüfusu azalırken kent nüfusu hızla
dünyadaki genel politik koşullarla ilişkili olarak artmaya devam etmiştir (Rees vd., 2017).
farklı dönemlerde farklı nedenlerden kaynaklan-
dığı görülmektedir. Örneğin 19.yy.da Asya ve Af-
rika’daki toplumlar ve özellikle Osmanlı Devleti,
Batı ve Rus emperyalizminin hedefi olurken bu
dikkat
sürecin sonucunda göçler milli ve dinî boyutlara sa- Ravenstein’in 1885 yılında yayınlanmış olan
hip süreçler olarak gelişmiştir. 20. yy.ın sonlarında ve “Göç Kanunları” adını taşıyan kitabı göç
21. yy.da ise göçlerin daha çok ekonomik boyutları hakkındaki ilk bilimsel çalışma olarak kabul
önem kazanmıştır (Karpat, 2015). 20.yy. göçleri edilmektedir.
özelinde bakıldığında ise kitlesel göç hareketleri-
nin 1950’lere kadar daha çok siyasal nedenlerle,
1980’lere kadar daha çok ekonomik nedenlerle
Ravenstein, olumlu ve elverişsiz ekonomik ko-
ortaya çıktığı 1980’ler ve 1990’larda ise hem dün-
şulların bireyleri öngörülebilir yönlere itmeye ve
yada hem Türkiye’de göç nedenlerinin daha yüksek
çekmeye hizmet ettiği sonucuna varmıştır. Böylece
düzeyde çeşitlendiği söylenebilir (Özbay, 2015).
göçe yol açan itme ve çekme özelliklerinin araştırıl-
İnsanlar iş aramak, daha iyi eğitim olanaklarına ması göç çalışmalarının önemli bir niteliği hâline
sahip olmak ya da kendileri ve aileleri için daha iyi gelmiştir (O’Reilly, 2015). Ravenstein’ın, dönemin
bir gelecek inşa edebilmek gibi birçok nedenden İngiltere’sindeki iç göçlerin gelişimini büyük oranda
dolayı göç etmektedirler. Aynı zamanda, siyasi ça- açıklayabilen tezlerini temel alarak kendine özgü bir
tışma, yoksulluk, eşitsizlik ve sürdürülebilir geçim model geliştiren Lee’nin (1969) göçü açıklamaya iliş-
kaynaklarının eksikliği de birçok insanı evlerini kin görüşleri günümüzde hâlâ yaygın olarak kulla-
terk etmeye ve genellikle tehlikeli ve kimi zaman da nılan İtme-Çekme modelinin temelini oluşturmuştur.
ölümcül yolculuklar yapmaya zorlamaktadır (UN- İtme-çekme modeli, 19. yüzyılın ortalarından 1960’lı
DESA, 2020). Aslında tarih boyunca daha zengin yıllara kadar göç araştırmaları alanına egemen ol-
ve müreffeh olduğu düşünülen yerlere göçlerin söz muştur (Sirkeci ve Göktuna Yaylacı, 2018).
konusu olduğu bilinmektedir (Newman, 2013).
İtme-çekme modelinde, bir yerden göç etmeye yö-
Göçe ilişkin açıklamalar söz konusu olduğunda
nelten itme nedenleri ve bir yere göç etmeye yönelten
erken dönemlerden itibaren göçün nedenlerine
çekici nedenler bağlamında göç açıklanır. Modelde
odaklanan ekonomik temelli açıklamaların etki-
iki yer arasındaki olumlu ve olumsuz niteliklerle bir-
li olduğu söylenebilir. Esasen göç hakkındaki ilk
likte diğer bazı kişisel ve çevresel faktörlerin etkisiy-
sistemli yaklaşımlar da ekonomi ve nüfusa ilişkin
le göçün şekillendiği öne sürülmektedir (Sirkeci ve
çalışmalar kapsamında ortaya çıkmıştır.

239
Nüfusun Bileşenleri: Göç

Göktuna Yaylacı, 2018). Buna göre örneğin iç göç tüm bu çatışma ve huzursuz ortama rağmen gerçek-
bağlamında söylenecek olursa büyük kentlerde baş- leşmeyebilir. Bu noktada göç etme ya da etmeme
layan endüstrileşme süreciyle, kırsal alanlardan bu durumunu, olumsuz ortam koşullarının derecesi,
şehirlere doğru göç hareketi başlamış ve yaşanan bu çatışmanın biçimi ve yoğunluğu, birey veya hane
süreci itici ve çekici faktörler şekillendirmiştir. İtici halkının fiziksel, mali, beşerî ve toplumsal serma-
faktörler, ekonomik, eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel ye özellikleri şekillendirmektedir (Sirkeci, Utku ve
anlamdaki yetersizlikler ya da savaş ve terör olarak Yüceşahin, 2019). Bu bağlamda son dönemlerde
sıralanabilir. Çekici faktörler ise daha iyi iş olanakları, insani güvenlik olgusu göçü açıklamaya ve anlama-
eğitim ve sağlık hizmetleri, daha iyi yaşam koşulları ya yönelik araştırmalarda giderek daha çok dikkat
gibi unsurlara işaret eder (Ünal, 2019). çekmektedir. Burada temel hareket noktası göçle-
Ravenstein’dan bu yana ve özellikle de 20. yüzyı- re neden olan temel güdünün, insani bir güvenlik
lın ikinci yarısında göçü ve kaynaklarını açıklamak arayışı ya da algılanan bir güvensizlik durumundan
üzere konunun çok disiplinli olmasının da etkisiyle kaçınma olduğu fikridir (Sirkeci, 2012 aktaran Sir-
birbirlerinden izole bir biçimde çok sayıda kuram- keci ve Göktuna Yaylacı, 2018). Bu doğrultuda göç
sal çaba gelişmiş ve bütüncül bir kuram söz konusu ve çatışma modeli bağlamında Sirkeci, daha sonra-
olamamıştır. Kuramlar farklı düzeylerde ekonomik ki çalışmalarında (Sirkeci, 2018; Sirkeci vd. 2019)
koşullara, bireysel tercihlere ya da politik ortama güvenliksizlik durumunun nedenlerini 3Ka ve 4S
odaklanarak göçü açıklamaya çalışmıştır (Delbrück şemaları üzerinden açıklamıştır (Sirkeci ve Göktu-
ve Raffelhüschen, 1993 aktaran Sirkeci ve Göktu- na Yaylacı, 2018). 3Ka, Katılım Açığı, Kitle (Nüfus)
na Yaylacı, 2018). İnsanları ve toplulukları bu zor- Açığı ve Kalkınma Açığı olarak formüle edilmekte-
lu göç süreçlerine yönelten temel etkeni anlamaya dir. Kitle ya da Nüfus açığı genç ve/veya yaşlı nü-
çalışmak için geliştirilen yaklaşımlar bazı nedenleri fusların genel içindeki payının yüksek olduğu yer-
belirlemiştir. Bununla birlikte insanların hangi du- lerde içe ya da dışa göç yönünde baskı oluştuğunu
rumlarda mutlaka göç yoluna başvurduğuna ilişkin gösterir. Katılım Açığı, kişi veya grupların siyasi,
temel bir çerçeve çizmek oldukça güçtür. Göçe etki kültürel veya başka nedenlerle temsil edilme sorunu
eden dinamik faktörlerin başında çoğunlukla ülke- yaşadıkları yerlerden başka yerlere doğru göç bas-
ler, bölgeler ve gruplar arasındaki ekonomik den- kısının oluşmasına işaret eder. Kalkınma Açığı ise
gesizliklerin geldiği saptanabilir. Bununla birlikte işsizlik ve iş olanakları açısından ülke içinde ve/veya
siyasi ya da kültürel alanlardaki fırsat eşitsizlikleri ve yerel düzeyde ve uluslararası düzeyde eşitsizliklerin
çatışmalar da göçte önemli rol oynamaktadır. Dün- güvenliksizliğe yol açtığını vurgular. Bu 3Ka’nın bir
yanın çeşitli bölgelerinde görülen kısa ve uzun süreli veya birden fazlasının tespit edildiği yerlerde göç
sıcak çatışmalar küresel insan hareketliliğini devamlı baskısının yüksek olduğu belirlenmiştir (Sirkeci vd.
bir sürece dönüştürmektedir. Çatışma ve güvenlik 2019 aktaran Sirkeci ve Göktuna Yaylacı, 2018).
olguları göç bağlamında giderek daha çok gündeme
gelmeye başlamıştır. 11 Eylül, Irak işgali, Filistin, Göçün Türleri
Libya ve benzeri diğer ülkelerdeki çatışmalarla bir-
Giderek çeşitliliği artan göç süreçleri ile karşı
likte göç alan ülkelerdeki münferit olaylar, göçe kar-
karşıyayız. Gerçekleşme biçimleri, hukuki statüsü
şı olumsuz bir genel algının ya da tavrın oluşmasına
gibi özellikler açısından geniş bir yelpazeye yayıl-
etki etmiştir. Yabancı düşmanlığı gibi gelişmeler de
mış göç örnekleri söz konusudur. Bu çerçevede göç
söz konusu olurken bu genel ortam, göçü kontrol
türlerini sıralamak ve açıklamaya çalışmak oldukça
etme çabalarıyla örtüşerek uluslararası insan hare-
zor olacaktır. Örneğin Petersen’e (1958) göre ge-
ketliliğinde bir “güvenlik” söyleminin hâkim olma-
nel anlamda göçün dört temel biçimi vardır; ilkel,
sına yol açmıştır (Sirkeci ve Erdoğan, 2012).
zoraki, serbest ve kitlesel göç (aktaran Joshi,1999).
Bu bağlamda göçün farklı nedenleri üzerinde Ancak göçlerin artan çeşitliliği farklı türleri de
bir genelleme yapıldığında bütün nedenlerin çer- gündeme getirmiştir. Dolayısıyla belirli ölçütlere
çevesini güven ve huzura ilişkin koşulların çizdiği dayalı olarak göçlerin nasıl farklı türlerde geliştiği-
söylenebilir. Göç etmeyi bir seçenek olarak ortaya ni ifade etmek yararlı olacaktır. Adler ve Gielen’in
çıkaran, kimi zaman ise kaçınılmaz yapan asıl un- (2003 aktaran Göktuna Yaylacı, 2012) ölçütlerine
sur, köken ülke ya da bölgelerdeki çatışmalar ve göre göç sınıflaması bu noktada kapsayıcı bir ör-
huzursuz ortam koşullarıdır. Bununla birlikte göç, nek sunabilir;

240
Nüfus ve Toplum

a. Bir Toplum İçindeki Coğrafi Uzaklık açı- de taşabilmektedir. Göç hareketi, ülke içerisinde ger-
sından göçler: Bölgeler arası göç, eyaletler çekleştiğinde iç göç olarak tanımlanır, iç göçte insan-
arası göç, ülkeler arası göç ve kıtalar arası göç, lar aynı ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine
b. Uzamsal Ardışıklık açısından göçler: Doğ- göç ederler, ülke sınırını aşması durumunda dış göç
rudan göç ve aracı evrelerle gerçekleşen göç, söz konusu olur. Dış göç uluslararası göç olarak da
görülebilir. Çünkü burada bir kişinin veya bir grup
c. Göçün gerçekleştiği Yerleşim Birimi Öze-
insanın uluslararası bir sınırı geçerek yer değiştirme-
liği açısından göçler; Kırsal göç, kentsel
sine işaret edilmektedir (Sertkaya Doğan ve Bostan,
göç, endüstriyel göç,
2019; IOM, 2013; DPT, 2001). Birçok insan, daha
d. Zaman ya da Kalma Süresi açısından iyi yaşam koşullarına sahip olmak umuduyla anava-
göçler: Periyodik göç, mevsimsel göç, geçi- tanlarını terk etmektedir (Newman, 2013).
ci göç, kalıcı göç,
İç göçler de farklı biçim ve düzeylerde gerçekleşe-
e. Motivasyon açısından göçler: Gönüllü/ bilir. Bu göçlerin önemli bir kesimi kırsaldan kente
gönülsüz göç, organize/düzensiz göç, gerek- yönelen göçlerdir. Kırsal alanlardan kentsel alanlara
sinimler ya da baskılara dayalı göçler, göç eden göçmenler, çoğu zaman yoksulluk, tarım
f. Örgütsel düzeyleri açısından göçler: Bi- gelirlerinin düşük olması, üretimin yetersiz olması,
reysel göç, aile, grup, bütün bir etnik grup nüfus artışı, kıtlıklar, arazilerin bölünmesi veya ada-
ya da ulus göçü, letsiz dağıtımı, çevresel bozulmalar ve kırsal alanlar-
g. Sosyo-Biyografik Özellikler açısından daki ekonomik imkânların kısmen yetersiz kalması
göçler: Cinsiyet, yaş, aile statüsü, din, etni- gibi etkenlerin sonucunda göç ederler (IOM, 2013).
site, eğitim, meslek, entelektüel ve mesleki Kimi zaman iç göç kırsaldan kırsala doğru olur.
nitelik göçleri, Bir kırsal alandan başka bir kırsal alana göç eden
h. Göç Alan Toplumun Özellikleri açısın- iç göçmenler; tüccarların, göçebe çobanların ve ta-
dan göçler: Yeni ya da geleneksel göç ülkesi, rım işçilerinin kısa veya uzun mesafeli hareketle-
etnik homojenlik ya da karmaşıklık, nüfus rine işaret eder (IOM, 2013). Aynı zamanda son
yoğunluğu, işsizlik oranları, milli gelir vb. dönemlerde büyük kentlerden kırsal alanlara doğru
göçler de söz konusu olmaya başlamıştır. Bunlar-
dan bir kısmı geri dönüş niteliğindedir bir kısmı
ise kent yaşamında bunalan kentlilerin kırsal alana
yönelik göçleridir. Göç hareketi yılın sadece belli
dönemleri veya mevsimleri içerisinde gerçekleşirse
bu durumda dönemlik ya da mevsimlik göç olarak
söz konusu olur. Mevsimlik göçlerin farklı neden-
leri olmakla birlikte, tarımsal faaliyetlerde çalışma
en önemli neden olarak belirmektedir (Orhan ve
Akpınar, 2018).
İç göç eğilimleri ülke içindeki toplumsal yaşam
açısından büyük etkilere sahiptir. ABD gibi ülke-
lerde soğuk bölgelerden sıcak bölgelere, büyük şe-
hirlerden dış banliyölere doğru göçler yaşanırken
Resim 7.1 Zorunlu göçler insanların göç sürecinde ciddi az gelişmiş ülkelerde ise kırsal bölgelerden nüfusu
sorunlar yaşamalarına yol açmaktadır. yoğun olan büyük kentlere yönelik göçler gözlen-
mektedir (Newman, 2013). İç göçler, büyük ölçüde
ülkelerin ekonomik ve toplumsal yapılarıyla ilişki-
Bu aşamada belirli sınıflandırmalarda ortak bir
lidir. Türkiye’de de 1950’lerde başlayan iç göç geri
biçimde vurgulanan ve gündeme daha çok gelen
kalmış bölge ve kentlerden görece daha iyi koşullara
bazı göç türlerine daha yakından bakmak yararlı ola-
sahip büyük kentlere doğru gelişmiştir. 1980’li yıl-
caktır. Bunlardan ilkinin iç ve dış göç ayrımı olduğu
larda teröre bağlı iç göç hareketi görülmeye başlan-
söylenebilir. Göç, ulusal sınırlar içerisinde olabilece-
mıştır. Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da yaşanan
ği gibi ulusal sınırların ötesine, hatta kıtalar ötesine
bu göç dalgaları bölgedeki kentlerin sosyokültürel

241
Nüfusun Bileşenleri: Göç

yapısının yanında demografik yapısını da değişikli- yasa dışı göç, gizli göç ve belgesiz göç ile düzensiz
ğe uğratmıştır (Durugönül, 2010: 598). göç birbiri yerine de kullanılmaktadır (IOM, 2013).
Esasen demograflar da iç göç ve dış göç ya da Düzensiz göç konusunda genel kabul gören bir
uluslararası göç arasında katı bir ayrım yaparlar an- tanım olmadığı söylenebilir. Düzensiz göçler, gön-
cak ülkeler içinde meydana gelen iç göç, az gelişmiş deren, transit ve kabul eden ülkelerin düzenleyici
birkaç ülke dışında yeterince iyi incelenmemiştir normlarının dışında gerçekleşen hareketlilikleri
(Zlotnik, 1999). Göç yazınında sıklıkla varsayılan ifade eder. Düzensiz göç, köken ülke ve hedef ülke
iç göç ve dış göç arasındaki net ayrımın, nüfus hare- açısından farklı biçimlerde tanımlanabilir. Hedef
ketlerinin dinamiklerini anlama çabamızda yeterin- ülkeler açısından, göç düzenlemelerinin gerektirdi-
ce yardımcı bir ayrım niteliğinde olmadığına ilişkin ği izin veya belgelere sahip olmadan bir ülkeye giriş
görüşler vardır. İç göç ve dış göç ayrımının idari yapmak, o ülkede kalmak ya da çalışmak anlamına
olarak ya da bürokrasi açısından bir karşılığı olduğu gelmektedir. Gönderen ülke açısından ise bir kişinin
düşünülebilir ancak ülkeden ülkeye değişen pratik- geçerli bir pasaportu veya seyahat belgesi olmadan
leri göz ardı edilmemelidir. Örneğin Çin’deki iç göç uluslararası bir sınırı geçmesi veya ülkeden ayrılmak
süreçleri Avrupa’daki uluslararası göç süreçlerinden için idari koşulları yerine getirmemesi gibi durum-
daha karmaşık ve zorlu bir hareket niteliğindedir. larda düzensiz göçten bahsedilebilir (IOM, 2013).
İç göç ve dış göçün aynı uzamsal alanda değerlen- Düzensiz göç, yine de düzenli ya da yasal göçten
dirilmesi gerekmektedir esasen bu ayrım göç eden tamamen kopuk olarak görülmemelidir. Gerçekten
kişilerin güvensizlik algıları ve göç edebilme kapa- de, biyografik bir bakış açısıyla, düzensizlik ya da
sitelerinin bir fonksiyonu olarak gelişmektedir (Cui yasa dışılık büyük ölçüde geçiş niteliğinde görün-
mektedir. Buna karşılık, birçok yasal göçmen de
ve Cohen, 2015; Cohen ve Sirkeci, 2011 aktaran
kısmi veya tam usulsüzlük dönemleri yaşamıştır
Sirkeci ve Göktuna Yaylacı, 2018).
(Kraler ve Reichel, 2011). Düzensiz göç, göçmen-
Ülkeler arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde lerin yanı sıra köken ülke, transit ve varış ülkele-
ya da ülkelerin hukuki düzenlemeleri bağlamında rine de çok sayıda zorluk çıkarmaktadır. Düzensiz
gerçekleşen göçler düzenli göçlerdir. Bununla birlik- durumlarda göçmenler ayrımcılık ve istismara karşı
te hukuki sınırlandırmaların dışında gerçekleşen dü- savunmasızdır ve insan ticareti ya da göçmen ka-
zensiz göçler de giderek artmaktadır. Gerek literatür- çakçılığına karışan ulusötesi suç ağları tarafından
de gerek gündelik yaşamda, arasında nüanslar olan istismar riski altındadır (UNDESA, 2020).

Öğrenme Çıktısı
2 Göç olgusunu kavrayabilme, göçün nedenleri ve türlerini açıklayabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Makaleyi okuyunuz ve göç


türlerini nedenlerine dayalı
olarak ilişkilendiriniz (Şem-
şit, S . (2018). Avrupa Bir-
liği Politikaları Bağlamında
Temel olarak göçü nasıl ta- Uluslararası Göç Olgusu ve Yaşadığınız çevrede, aile-
nımlayabiliriz başlıca türle- Türleri: Kavramsal Bakış. nizde vb. tanık olduğunuz
rini nasıl örneklendirebiliriz? Yönetim ve Ekonomi: Celal farklı göç türleri nelerdir?
Bayar Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Der-
gisi, 25 (1), 269-289. DOI:
10.18657/yonveek.407308)

242
Nüfus ve Toplum

DEMOGRAFİK BİR BİLEŞEN dan doğum ya da ölümler gibi biyolojik olarak


OLARAK GÖÇ öngörülebilir yasalara bağlı işleyen bir olgu değil-
dir, dolayısıyla göçler ve nüfusa etkileri üzerinde
Göçler, köken ülkedeki sorunların yanında
durulması gereken karmaşık bir konu niteliğinde-
transit ülkelerde ve hedef ülkelerde de gerilimlere
dir (Zlotnik, 1999). Göçler ülkelerin ve toplum-
ve uzlaşmazlıklara yol açarken, önemli toplumsal,
ların nüfuslarında kimi zaman sanıldığından çok
kültürel, ekonomik ve politik değişiklikler ortaya
daha büyük ölçeklerde etkili olabilir. Örneğin 19
çıkarmaktadır (Sirkeci ve Erdoğan, 2012; Şahin,
ve 20. yy.daki göçlerle İrlanda ve Portekiz’in nüfus
2010). Böylece toplumsal, ekonomik, siyasal ve
yapıları köklü bir biçimde değişmiştir. 1841-1971
kültürel çatışmalar, gerilimler ve göçlerin sonuçları
döneminde İrlanda’dan özellikle ABD’ye yönelen
üzerinde daha çok araştırma yapılmakta, kamuo-
göçlerle ülke, nüfusunun yaklaşık beşte birini kay-
yu açısından tartışmalı bir alan olarak kalması söz
betmiştir (Atasoy, 2013). Bilindiği üzere nüfusun
konusu olmaktadır. Bu ünite bağlamında üzerin-
yaş ve cinsiyet kompozisyonu üç nüfus sürecinin
de daha detaylı durulması gereken konu kuşkusuz
etkileşimiyle biçimlenir: doğumlar, ölümler ve göç
göçün demografik boyutlarıdır. Göç akımları top-
(Yüceşahin ve Sirkeci, 2018). Dolayısıyla göçler
lumlardaki değişimleri hem yansıtmakta hem de
nüfusun büyüklüğünün yanında nüfusun yapısını
bu değişimlerden etkilenmektedir. Bölgeler arasın-
ve kompozisyonunu da etkilemektedir. Özellikle
daki göç akışlarındaki dengesizlikler, nüfusun yeni-
göç alan ve göç veren ülkeler arasındaki karşılaş-
den dağıtılmasının temelleri olarak doğal artıştan
tırmalarla çeşitli ülkelerin toplumları arasındaki
daha önemli hâle gelebilmektedir (Morrill, 1988).
demografik dönüşümle ilgili farklılıklar ve göçle-
Nüfusun çeşitli boyutlarında göçlerin önemli et-
rin etkisi daha iyi anlaşılmaktadır (Yüceşahin ve
kileri olmaktadır. Bu çerçevede göçün demografik
Sirkeci, 2018). Göç, özellikle çalışma çağı kuşağı
sonuçlarına ve demografik olarak göçe ilişkin öl-
gibi belirli yaş gruplarında yoğunlaştığından ve
çümlere bakabiliriz.
bazen geleneksel olarak erkek nüfusun göçe daha
yoğun katılımı durumunda olduğu gibi cinsiyet
Göçlerin Demografik Sonuçları açısından da seçici olabildiğinden nüfus değişimi-
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, ülke içi ve ni büyük ölçüde etkileme potansiyeli taşımaktadır
ülkeler arasında yaşanan göçler yeniden şekillen- (Rowland, 2012; Newbold, 2010 aktaran Yüce-
meye başlamıştır, gelişmekte olan ülkelerin önemli şahin ve Sirkeci, 2018). Kayda değer bir nitelikte
bir bölümünde hızlı nüfus artışları ve işsizlik, sü- net göç (içe göç ya da dışa göç) yaşayan ülkeler
rekli bir sorun olmaya devam etmiştir. Demogra- bir süre sonra nüfuslarının yaş ve cinsiyet yapıları-
fik dönüşümün sonuçları ile birlikte, göçler hem nın değiştiğini görebilirler. Bu bağlamda Almanya,
ekonomik hem de toplumsal bir boyut kazanmıştır İngiltere, ABD, Kanada, Fransa gibi gelişmiş ülke-
(Ünal, 2019). Göç veren ülkelerde, işsiz sayısı azalır- lerin nüfus büyüme hızlarında içe göç güçlü bir
ken aynı zamanda işgücünde de azalma olur, göç etken niteliğindedir (Yüceşahin ve Sirkeci, 2018).
edenler kalifiye ise özel olarak nitelikli işgücünde Göçler, köken ülkelerde işsizlik ve nüfus baskısı-
de azalma olur. Evliliklerde azalma olur ve buna nı azaltırken hedef ülkelerde ise nüfustaki negatif
bağlı olarak doğum oranları düşer (Şahin, 2010). büyümeyi ve yaşlanmayla ilgili sorunları dengele-
Göçlerle birlikte büyüyen nüfus ve farklı ihtiyaçları mektedir. Günümüzde Japonya ve Batı Avrupa’da
olan yaş gruplarının toplam nüfus içindeki ağır- azalan ve yaşlanan nüfus nedeniyle göç nüfus den-
lıklarındaki değişim, doğrudan iktisadi etkilerinin gelerini sağlamanın tek yolu niteliğindedir (New-
yanında göçler ve kentleşme gibi önemli sonuçlar man, 2013). Göç, arzu edilen eğitimi ve çocuk sa-
doğurmaktadır (Kalafatçılar, 2019). yısını etkileyerek doğurganlığı çeşitli kanallardan
etkileme potansiyeline sahiptir (Mountford ve Ra-
Göçler, savaşlar ve iklim felaketleri gibi zorla-
poport, 2016). Göçlerin genç aileler arasında en
yıcı nedenlerin de etkisiyle çoğu zaman tahmin ve
yüksek olduğu ve yaş arttıkça azaldığı bilinmek-
öngörüleri aşan sayılarda insanın başka ülkelere ve
tedir. Göç veren ülke ya da bölgelerde göçmenle-
bölgelere gitmelerine yol açan nüfus hareketleridir.
rin gitmesi sonucunda genç nüfus oranı azalırken
Göçmenlerin ve göçmen kökenlilerin nüfus için-
göç alan yerlerde genç nüfus oranı, göçmenlerin
deki oranları birçok ülkede giderek artmaktadır.
gelişiyle yükselmektedir. Göçmenler genel olarak
Bu çerçevede göçler, demografi uzmanları açısın-

243
Nüfusun Bileşenleri: Göç

doğurganlık çağında olduklarından uzun vadede ülkeye gelmesi için düzenlemeler yapılmaktadır.
dolaylı olarak doğurganlık yapısında göçün etkisi Yüksek nitelikli işgücü göçü teşvik edilmektedir
daha belirgin olarak ortaya çıkar (Rogers, 1974; (Rees vd., 2017; UNDESA, 2020).
Yüceşahin, vd., 2016). Bu bağlamda göçmenlerin İç göçlerle nüfus yerleşmelerinin büyümesi ve
demografik özellikleri göç alan ülkeler açısından azalması arasında da önemli bir ilişki (Rees vd.,
büyük önem taşımaktadır. Bundan dolayı pek 2017) bulunur. Gelişmiş ülkelerde nüfusun çeşit-
çok ülke doğurganlık ya da nüfus kontrolü poli- liliği daha çok uluslararası göçle ilişkilidir ancak
tikalarını zaman zaman değiştirmiştir. Çok sayıda gelişmekte olan ülkelerde ise bu çeşitlilik daha çok
gelişmiş ülkede kontrollü ya da seçici göç politika- iç göçlerle ortaya çıkmaktadır (Çağlayandereli,
larıyla birlikte doğurganlığı/nüfusu artırıcı politi- 2019).
kalar söz konusu olmuştur. Böylece kısa ve uzun
vadede çalışma çağındaki nüfusta oluşan açığın
göçmenlere gereksinim duyulmadan kapatılması
amaçlanmıştır (Yüceşahin, vd., 2016; Yüceşahin
ve Sirkeci, 2018). Son dönemlerde milyonlarca
Suriyelinin başka ülkelere göç etmesi bu bağlamda
örnek olarak verilebilir. Suriyeli nüfusun ciddi bir
bölümünü genç nüfus oluşturmaktadır. Dolayısıy-
la bulundukları ülkelerdeki nüfusun yaşlanması
sorunu karşısında geçici ve kısmi bir çözüm işlevi
görebilirler (Yüceşahin ve Sirkeci, 2018).
Nüfus ve göç bağlamında söz edilebilecek di-
ğer bir sonuç ise nüfusun bir ülkedeki coğrafi da-
ğılımıdır. Örneğin özellikle göçlerin sebepleri ile
ortaya çıkardığı demografik sonuçları üzerinde
duran coğrafyacılar, sürecin mekânsal yansımaları-
na önem vermişlerdir (Orhan ve Akpınar, 2018).
Gerek ülkelerin resmî düzenlemeleri, iskân politi-
kaları gerek zorunlu kitlesel göç akınları gibi du-
rumlarda göçmenlerin nüfus içindeki yoğunluğu Resim 7.2 Göçler nüfusun kompozisyonu etkiler
belirli kentlerde ya da bölgelerde yüksek düzeylere
ulaşabilmektedir.
İç göçün belki de en önemli yönü nüfusun
Suriyeliler örneğinde göçün nüfus kompozis-
mekânsal dağılımını değiştirmesidir. İç göç, nü-
yonundaki başka bir etkisine de değinilebilir. Bi-
fus değişikliğinin şekillendirilmesinde doğumlar,
lindiği üzere Ürdün, Lübnan ve Türkiye de dâhil
ölümler ve uluslararası göçün yanında yer alır. İç
olmak üzere birçok ülkede son dönemlerde ülkeye
göçün itici güçlerinin ve dinamiklerinin analizi,
gelen göçmenler arasında Suriye’den gelen mülteci-
dünya genelinde insan yerleşimi modelindeki deği-
ler büyük çoğunluğu oluşturmaktadır (UNDESA,
şimleri anlamak için kritik öneme sahiptir. Ulusla-
2019c). Böylece göç edilen ülkede nüfusun etnik
rarası göç, gelişmiş dünyadaki metropollerdeki nü-
dağılımı açısından da belirli sonuçlar ortaya çıka-
fusa katkıda bulunmada önemli bir rol oynamakla
bilmektedir. Özellikle göçmenlerin yüksek oran-
birlikte, daha az gelişmiş ülkelerde nüfus dağılımı-
larda hatta çoğunlukta bulunduğu kentler ya da
na küçük bir katkı sağlamaktadır. Küresel şehirler-
bölgeler düşünüldüğünde etnik açıdan nüfusun
de iç ve uluslararası göç arasında önemli bağlantılar
çeşitliliğinin değişimi daha iyi gözlenebilir.
söz konusudur (Sassen-Koob, 1984 aktaran Rees
Göç ve kalkınma arasında ciddi bir ilişki söz ko- vd., 2017).
nusudur. Göçmenlerin gelişi işgücü sayısında ve ça-
Göç alanyazınındaki bazı otoritelere göre,
lışan nüfusun yapısında da değişimlere yol açmak-
göçler istikrarlı köylü toplumlarını mahvetmek-
tadır. Bu nedenle hedef ülkelerdeki işgücü göçü
te, ekonomilerini baltalamakta ve nüfuslarını yok
politikaları giderek daha seçici hâle gelmektedir.
etmektedir (De Haas, 2008). Aynı zamanda kent-
Ülkede eksikliği hissedilen alanlardaki işgücünün

244
Nüfus ve Toplum

lere yönelik göç akımları kent anlayışında da deği- yeni gelenlerin ekonomik külfet oluşturacakları
şimlere yol açmıştır. Yüksek yaşam standartlarını, kaygısı vb. sorunlar gündeme gelirken gelecekte
ticareti, kültürü, daha iyi sağlık koşullarını sim- göçmenlerin ülkede nüfus olarak çoğunluk olacak-
geleyen kentler özellikle gelişmekte olan ülkelerde larına ilişkin kaygılar güçlenmektedir (Newman,
altyapı yetersizliklerinin simgesi haline gelmiştir. 2013). Neo-liberal yaklaşım, göç edilen ülkelere
Bunun yanında suç, şiddet, yoksulluk vb. sorunlar ve onların refahlarına fazlaca vurgu yapmaktadır.
da kentlerde kırsala göre daha yüksek düzeydedir Böylece nüfus hareketlerinin asıl kaynağının göç
(Newman, 2013). İç göçler genellikle kırdan ken- veren ülkelerdeki durum oluşu göz ardı edilmek-
te doğru olduğundan, kentlerde gecekondulaşma, tedir. Dolayısıyla üretilen çözümler ise daha çok
trafik, yanlış arazi kullanımı, gündüz bakımevi sınırlar ve kontroller üzerine odaklanmaktadır
ihtiyacında artış, okul ve hastane gibi kurumlar- (Sirkeci, Utku ve Yüceşahin, 2019). Sonuç olarak
da kalabalığa bağlı sorunlar görülebilir (Şahin, çözümsüzlük devam ettirilmektedir.
2010). Aynı zamanda toplumların modernleşmesi
ve kırsal kesimden kente göçün artmasıyla aile ya-
pısında da değişimler söz konusu olmuştur. Kır-
Demografik Açıdan Göçlerin
sal kesimde yaşarken aileler çocuğa üretim girdisi Ölçülmesi
gözüyle baktığı için daha fazla çocuk sahibi olma Devletler, nüfusun büyüklüğü, yapısı ve dağı-
eğilimi söz konusudur. Ancak kentlileşme arttıkça lımını doğrudan etkileyecek şekilde birtakım ön-
zorunlu eğitim, asgari çalışma yaşı gibi uygulama- lemler alırlar bu önlemler bütünü ülkelerin nüfus
larla birlikte çocuk üretim girdisi olmaktan çıkmış politikalarını oluşturur (Başar, 2013). Nüfus poli-
ve bir tür maliyet unsuruna dönüşmüştür (Kala- tikaları ve önlemlerin belirlenebilmesi nüfusa iliş-
fatçılar, 2019). kin olarak göç bağlamında bazı hesaplamaların ve
Göç alan ülkelerde ucuz işgücü temin edilmiş ölçümlerin yapılmasını gerekli kılar. Dolayısıyla
olmaktadır ve kültürel uyuşmazlıklarla birlikte bu göçler üzerine yapılan çalışmaların önemli bir kıs-
durum bazı olumsuz sonuçlara da yol açmaktadır. mı göç hareketlerinin ölçülmesine ve göçe ilişkin
İşsizlik oranlarında artış olabilir (Şahin, 2010). verilerin çeşitli yollarla toplanmasına yönelik ol-
Özellikle uluslararası göçmenler toplumun en sa- maktadır (Birinci, 2017; Rees vd., 2017). Toplam
vunmasız üyeleri konumundadırlar. Düzensiz göç doğurganlık hızı veya yaşam beklentisi gibi karşı-
durumlarında ise göçmenler ayrımcılık ve istisma- laştırılabilir endeksler kullanarak 1950’den bu yana
ra karşı özellikle savunmasızdır. Göçmenler aynı dünya genelindeki ulusal nüfusların doğurganlık ve
zamanda insan ticaretinin kurbanı olabilirler. Sis- mortalite verilerini karşılaştırmak mümkün olmuş-
tematik hoşgörüsüzlük ve yabancı düşmanlığı ve tur. Son yıllarda, uluslararası göç istatistiklerinin
uyum sorunları deneyimlenir (UNDESA, 2020). uyumlaştırılmasında ve uluslararası göç akışlarının
Esasen sosyolojik bağlamda düşünüldüğünde küresel tahminlerinin geliştirilmesinde de ilerleme
göçler, çatışmalara yol açmaktadır. Göçmenlerin kaydedilmiştir (Rees vd., 2017).
kültürel değerleri ile yeni yaşam yerinin kültürel Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerin çökü-
değerleri arasında uyumsuzluk ve gerilimler gö- şünden sonra ortaya çıkan jeopolitik değişiklikler,
rülmektedir (Newman, 2013). Bu bağlamda son 1980’lerin sonlarında Avrupa Birliği’ne yönelen
dönemlerde Avrupa’da göçmenlere yönelik ırkçı göçlerde büyük artışa neden olurken özellikle sı-
tutumlarda artış olduğunu belirtmek yerinde ola- ğınma ve çatışmayla ilgili göçler de artış göster-
caktır. Artan yabancı düşmanı ve ırkçı eğilimler miştir. 1990’lar, sadece çeşitli politika girişimlerine
ile ekonomik krizler insan hakları raporlarında da değil, aynı zamanda ilgili verileri derleme ve analiz
göçmen haklarına ilişkin ihlallerinin daha fazla yer etme çabalarına da yansımıştır (Kraler ve Reichel,
almasına yol açmaktadır (Yılmaz Elmas, 2010). 2011). Bununla birlikte göçlere ilişkin olarak sayı-
Göç alan ülkelerde göçmen ve yabancılara karşı ön- sal öngörülerde bulunabilmek oldukça zordur. Ör-
yargı ve yabancı düşmanlığı, yasalarla engellenmiş neğin genel anlamdaki nüfus tahminleri, yurt dışı
olmasına karşın küresel bir realite hâline gelmiştir göçlerin de tahmin edilmesi gerekmektedir. Ancak,
(Newman, 2013). Özellikle çok göç alan ülkeler- bu tür verilerin tahmini genellikle güçlükler arz et-
de, sınır kontrollerinin etkisini kaybetmesi, etnik mektedir (Sertkaya Doğan ve Bostan, 2019). Aynı
gruplar arası evliliklerle homojenliğin kaybolması, zamanda nüfusun yeniden dağıtımının kapsamını

245
Nüfusun Bileşenleri: Göç

sistematik olarak ölçmek veya ülkeler arasında karşılaştırmalar yapmak için çok az girişimde bulunulmuş-
tur. Sağlam karşılaştırmalar yapılması; sınırlı veri erişimi, farklı uzay-zaman çerçeveleri ve yetersiz özet
istatistikler nedeniyle engellenmektedir (Rees vd., 2017).
Nüfus çalışmaları bağlamında göçe ilişkin hesaplama ve ölçümlerde çok çeşitli yöntemler geliştiril-
miş olmakla birlikte en yaygın olanın net göç parametresi olduğu söylenebilir. Herhangi bir alanın aldığı
göçten verdiği göçün çıkarılmasıyla belirlenen net göç, kolay hesaplanabilen ve çok yaygın kullanılan
bir gösterge niteliğindedir. Bir bölgeye giren kişilerin sayısı ile topraklardan ayrılan kişi sayısı arasındaki
farkı ifade eden net göç, göç dengesi olarak da bilinir. Bu denge, gelenlerin sayısı ayrılanların sayısından
fazla olduğunda net ülkeye göç, aksi olduğunda ise net ülkeden göç olarak tanımlanır (Birinci, 2017; Ata-
soy, 2013; IOM, 2013). Tablo 1’de net göç hesaplamasına örnek olarak Türkiye’nin 2017-2018 yıllarına
ait cinsiyete dayalı gelen göç sayıları, giden göç sayıları ve net göç sayılarını görebilirsiniz (Tablo 1). Dış
göçler, bir ülke ile başka ülkeler arasında nüfus alışverişi niteliğindedir, nüfus girişi ya da çıkışı söz konu-
su olabilir. Girişler nüfus kazancı anlamına gelirken çıkışlar nüfus kaybı demektir. İkisi arasındaki fark
hesaplanarak Net Göç miktarı bulunur. Net göç, bir ülke ya da bölgenin iki yönlü göç, nüfus hareketleri
sonucunda nüfus kaybına mı (Net Çıkış ya da negatif net göç), kazancına mı (Net Giriş) sahne olduğu-
nu gösterir (Ünver, 1972 aktaran Çağlayandereli, 2019; Yüceşahin, vd., 2016). Net göç miktarları ve net
göç hızları göçün ölçülmesini sağlayan en temel araçların başında gelmektedir (Ünal, 2019). Bununla
birlikte göçlerin, bir yerin nüfus yapısında meydana getirdiği değişimi ortaya koyma noktasında net
göç göstergesi yeterli değildir (Birinci, 2017). Başlangıçta bir yerin nüfusunun artışı veya azalışındaki
etkenleri açıklayan en önemli unsur olarak görülse de; demografik yapıdaki ve mekânsal dağılımındaki
değişimleri ortaya koyması açısından, göçün farklı şekillerde analiz edilmesi gerekir. Bir bölgede, gelen
ve giden nüfus sayısı çok yüksek olmakla birlikte; net göç hızı düşük olabilir. Bu durumda göç devinim
hızının analizi daha işlevsel olacaktır (Ünal, 2019).

Tablo 7.1 2017-2018 Dönemi Türkiye’de Net Göç Sayıları

Türkiye’ye gelen göç Türkiye’den giden göç


Yıl Net göç
Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın
2017 466 333 244 083 222 250 253 640 136 870 116 770 212 693
2018 577 457 304 254 273 203 323 918 172 711 151 207 253 539

Kaynak: TÜİK, Uluslararası Göç İstatistikleri, 2016-2018

Göçün bütün türleri belirli bir ülkenin, bölgenin vb. nüfus yapısını ve nüfus değişim hızını etkiler;
Nüfus değişim hızı = (Doğumlar+içe göç) – (Ölümler+ dışa göç) (Atasoy, 2013). Göç devinim hızı, brüt göç
miktarı ile net göç miktarının oranlamasıyla elde edilir ve çıkan rakam büyüdükçe, bölgeden ayrılan nüfus
ile bölgeye gelen nüfus arasındaki kişi sayısının azaldığını ortaya koyar (Ünal, 2019; Şahin, 2010). Belirli
bir zamanda bir ülkede ikamet eden toplam göçmen sayısı göçmen stoku olarak adlandırılır (migrant stock)
(IOM, 2013).
Göçün ölçüldüğü bir diğer yöntem, göç etkililiği oranıdır. Bu yöntem aslında iç göçlerin toplamını
anlatmaktadır. Basitçe ifade edildiğinde göç etkililiği, net göç miktarının brüt göç miktarına bölünmesiyle
bulunur ve elde edilen rakam yüz ile çarpılır (Özgür, 2010 aktaran Ünal, 2019).
Genel göç oranları, iç ya da dış göç ayrımı yapılmaksızın göçün yıllık hacminin o dönemin genel nüfu-
suna oranlanması ve elde edilen sonucun bin ile çarpılmasıyla hesaplanır. Böylece bir bölge ya da ülkede
belirli bir dönem için bin nüfusa ortalama ne kadar göç hareketi düştüğü ifade edilebilir (Ünver, 1972 ak-
taran Çağlayandereli, 2019). Özel göç oranları, belirli bir yaştaki göçmenlerin, o yaş grubundaki ortalama
nüfusa oranı gibi cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim düzeyi ve meslek gibi niteliklere göre göçlerin nasıl
değiştiğini hesaplamayı hedefleyen oranlardır (Ünver, 1972 aktaran Çağlayandereli, 2019).

246
Nüfus ve Toplum

Göçe ilişkin hesaplar söz konusu olduğunda akış göstergesi olarak daha az kullanışlıdır.
diğer bir önemli başlık ise düzensiz göçlere iliş- Çıkış göstergeleri: Çıkışlar için temel olarak
kin hesaplama ve ölçümlerdir. Avrupa’daki düzen- üç tür veri vardır: (1) ayrılırken yakalanan
siz göçle ilgili istatistiksel göstergeleri sistematik kişiler hakkında istatistikler, (2) ülkeyi
olarak toplamaya yönelik ilk girişimler, sığınma terk etmek zorunda olan kişilerin gönüllü
başvurularının sayısında ve kaydedilen düzensiz çıkışlarına ilişkin istatistikler ve (3) sür-
girişlerde büyük bir artışa sahne olan, yaklaşmak- günlerle ilgili veriler.
ta olan bir göç krizi algısının güçlendiği 1990’lı b. Statü ile İlgili Akışlara İlişkin İstatistik-
yılların başlarına kadar uzanır (Kojima, 1996). sel Göstergeler: Giriş göstergeleri: Statü
Düzensiz nüfus ve göç akışları, belirli bir coğrafi ile ilgili akışlar, düzensiz göç bağlamında
birimdeki ve belirli bir zaman dilimindeki düzen- nicel olarak büyük öneme sahiptir. İltica
siz göçmen nüfusunun stokunun büyüklüğünü sistemi bağlamında statü ile ilgili akışlar;
ve bileşimini etkileyen olaylar veya süreçler ola- (1) iltica prosedürü başarılı bir şekilde so-
rak tanımlanabilir. Girişler düzensiz göçmenlerin nuçlanmayan ve daha sonra sıklıkla diğer
stoklarına katkıda bulunur ve çıkışlar ise azaltır üye Avrupa ülkelerine göç edenler ve (2)
(Kraler ve Reichel, 2011). bir Avrupa ülkesinde kalan başarısız sı-
Jandl (2008), düzensiz göç akışlarını tahmin ğınmacılar sayısal olarak düzensiz göçmen
etmek için üç temel yöntem türünü tanımlamak- stoklarına potansiyel katkıda bulunurlar.
tadır: (1) düzensiz göçmenlerin zaman içindeki Çıkış göstergeleri: Bu noktada statüye bağ-
farklı noktalardaki stoklarının karşılaştırılmasına lı çıkışlara ilişkin istatistiksel göstergeler
dayanan net düzensiz akışların tahminleri, (2) çar- söz konusudur.
pan tahmini ve (3) giriş ve çıkış kayıtlarının kar- c. Demografik Akışlara İlişkin Göstergeler:
şılaştırmasına göre fazla harcama tahminleri. Ayrı- Giriş göstergeleri: Düzensiz bir durumda
ca, iki ek yöntem ayırt edilebilir: (4) göçmenlerin göçmen ebeveynlerin doğumlarına ilişkin
örneklem anketlerinden elde edilen bilgilere dayalı istatistiksel göstergeler de son derece dü-
tahminler ve (5) coğrafi göç akışları için farklı veri zensizdir ve çoğu Avrupa ülkesi, yeni doğ-
kaynaklarının karşılaştırılmasına dayalı tahminler muş bebeklerin ebeveynlerinin yasal duru-
(Kraler ve Reichel, 2011). mu veya çocuğun yasal durumu hakkında
Düzensiz göçlere ilişkin istatistiksel göstergeler sistematik olarak veri toplamamaktadır.
üç boyutta detaylandırılabilir (Kraler ve Reichel, Bazı ülkelerde, veriler düzensiz göçmen
2011): konumundaki ebeveynlere doğum öncesi
a. Düzensiz göç akışlarına ilişkin istatis- ve sonrası sağlık hizmeti sunan sağlık mer-
tiksel göstergeler: Giriş göstergeleri: Sı- kezleri ve STK’lardan edinilebilmektedir.
nır kontrolünde yakalama istatistikleri, Çıkış göstergeleri: Doğum durumunda ol-
düzensiz göç akışlarında en sık kullanılan duğu gibi, hukuki statüsü olmayan kişile-
veri kaynağıdır. İltica başvuruları; genellik- rin ölümleri hakkında da sistematik veriler
le düzensiz göç akışlarının ek göstergeleri mevcut değildir. Avrupa’ya giden düzensiz
olarak kabul edilir. İltica başvurularının göçmenlerin ölümlerine ilişkin istatistikler
önemli bir kısmı reddedildiği için iltica genel olarak daha sistematik toplanmak-
başvuruları da düzensiz göç akışları açı- tadır, çünkü göçmen ölümleri artan sınır
sından sorunlu bir göstergedir. Sınırdaki kontrollerinin doğrudan bir sonucu olarak
retler ile ilgili istatistikler de genellikle dü- yorumlanabilmekte ve Avrupa Birliği sınır
zensiz göç akışlarının ek bir göstergesi ola- yönetimi politikalarının düzensiz göçmen-
rak kullanılır. Bununla birlikte, düzensiz ler üzerindeki olumsuz sonuçlarının kritik
girişlerle ilişkileri belirsiz olduğundan, bir bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.

247
Nüfusun Bileşenleri: Göç

Öğrenme Çıktısı
3 Göçün nüfus üzerindeki etkilerini kavrayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

TÜİK’in internet sayfasın-


Göçün nüfus üzerindeki da yer alan nüfus istatistik-
Yaşadığınız kentteki göçmen
etkilerini belirlemek üzere lerinin göçle ilgili bölüm-
ya da yabancıların nüfusa
kullanılan başlıca göç he- lerini inceleyiniz (http://
etkilerini değerlendiriniz.
saplamaları nelerdir? www.tuik.gov.tr/PreTablo.
do?alt_id=1067)

NÜFUS PROJEKSİYONLARI VE Milletler, genel anlamda dünya nüfusunun geli-


GÖÇLER şimine ilişkin çalışmalarının yanında uluslararası
topluma, uluslararası göçmenlerin sayısı, net göç
Nüfusa ilişkin öngörü ve hesaplamalar gide-
tahminleri ve dünyanın tüm ülkeleri için uluslar
rek daha çok dünya gündemini meşgul etmekte-
arası göçle ilgili hükümet politikaları hakkında
dir. Göçlerle ilgili gelişmelerin nüfus bağlamında
zamanında ve düzenli veri sağlamaktadır (UN-
incelenmesi bu çerçevede önemli bir gereklilik
DESA, 2019b). Türkiye’de de nüfus projeksiyonları,
niteliğindedir. Aynı zamanda dünyada genel an-
1963-1967 yıllarını kapsayan 1. Kalkınma Planı
lamda nüfus artışında küresel dengesizlikler söz
dönemiyle birlikte yapılmaya başlanmıştır (Sert-
konusudur ve bu durum zengin ve yoksul ülke-
kaya Doğan ve Bostan, 2019). BM tarafından ya-
ler arasındaki ya da ülkelerin içinde bölgeler arası
pılan analiz ve projeksiyonlarda nüfus tahminleri,
eşitsizlikleri artırmaktadır (Newman, 2013). Ge-
dört demografik mega trendden ikisini yani nüfus
rek söz konusu eşitsizliklerin çözümlenebilmesi
artışı ve yaşlanmayı ve sürdürülebilir kalkınmanın
gerek toplumsal, siyasal ve ekonomik yaşamın
ayrılmaz parçası olan doğurganlık, ölüm oranları
farklı boyutlarındaki gelişmeleri öngörebilmek
ve net uluslararası göçteki temel eğilimleri açıkla-
için nüfusun gelişimi üzerinde çalışmalar yapıl-
maktadır (UNDESA, 2019c).
ması, tahminlerde bulunulması önem taşımak-
tadır. Bu bağlamda nüfus bilimciler, sistemli bir
biçimde çeşitli senaryolara dayalı olarak gerçek-
leştirilen nüfus projeksiyonları üzerinden nüfus
yapısındaki değişimleri yaş ve cinsiyet gibi nüfus dikkat
yapısına etki eden süreçlerini incelerler (Yüceşa- BM, Department of Economic and Social Af-
hin ve Sirkeci, 2018). Gerek nüfus politikaları- fairs, Population Division, Ekonomik ve Sosyal
nın belirlenmesinde gerek bu politikalara dayalı İşler Dairesi Nüfus Bölümü, uluslararası top-
olarak kentleşme, kalkınma, eğitim gibi süreçlerin luma, uluslararası göçmenlerin sayısı, net göç
yönetilmesinde bu analizlerin büyük bir önemi tahminleri ve dünyanın tüm ülkeleri için ulusla-
vardır. Nüfus projeksiyonları, nüfus artış hızları rarası göçle ilgili hükümet politikaları hakkında
ve uluslararası göçlerin gelecekteki seyri dikkate düzenli ve zamanında veri sağlamaktadır (UN-
alınarak çeşitli senaryolara göre hesaplanmakta- DESA, 2019b).
dır (Sertkaya Doğan ve Bostan, 2019). Birleşmiş

248
Nüfus ve Toplum

BM verilerine göre insanlığın başlangıcından yapmak istemediği işleri yapacak yeni işgücüne
19.yy. başlarına kadar olan on binlerce yıllık sü- duyulan ihtiyaç giderek daha belirginleşecektir.
reçte dünya nüfusu ancak 1 milyar kişiye ulaş- Esasen, bu model gelişmiş dünyada gelişmekte
mıştır. Ancak 19.yy. ile birlikte nüfustaki artış olan ülkelerin aşırı nüfusu tarafından doldurula-
giderek daha da hızlanmış çok kısa aralıklarda cak bir nüfus boşluğu ya da açığı olacağını söyle-
dünya nüfusu katlanarak artmıştır. Sonraki yüz mektedir. Bu görüş, gelişmekte olan bir ülkenin
yıl içinde 2 milyarı bulmuş, ondan sonraki 30 nüfus artış hızı ne kadar yüksek olursa, o ülkenin
yılda 3 milyar, sonraki 16 yılda 4 milyar, sonraki uluslararası göçmen kaynağı olma eğiliminin o
10 yılda 5 milyar ve ardından 7 milyar olmuştur kadar yüksek olacağı şeklinde de yorumlanabilir
(Newman, 2013). Günümüzde 8 milyar civa- (Zlotnik, 1999). Dünya nüfusu hızla yaşlanmak-
rındadır. Dünya nüfusu, özellikle gelişmiş ülke- tadır. Dünya nüfusu açısından 2020’de 1,0 mil-
lerdeki azalan doğurganlık seviyeleri nedeniyle yar olan 60 yaş ve üstü insan sayısı 2070’te 2,5
1950’den bu yana daha düşük bir hızda da olsa milyara çıkacağı ve dünya nüfusunun ortanca
büyümeye devam ediyor. Yapılan orta değiş- yaşının 30,9’dan 38,7 yıla çıkacağı tahmin edil-
kenli tahminlere göre, küresel nüfusun 2030’da mektedir. Bu çerçevede uluslararası göçmenler,
8,5 milyar, 2050’de 9,7 milyar ve 2100’de 10,9 çalışma çağındaki kişilerin toplam nüfusa oranla
milyar olabileceği öngörülmektedir (UNDESA, daha büyük oranlarda olma eğiliminde olduğu
2019c). için, pozitif net göç nüfus yaşlanmasına yönelik
Demografi uzmanları, dünya nüfusunun uzun vadeli eğilimi yavaşlatmaya katkıda buluna-
büyüme hızındaki düşüşü uzun zamandır in- bilir (UNDESA, 2019). Uluslararası göç, ölüm
celemektedir. Ancak bu düşüş, gelişmiş veya sayısının doğum sayısını aştığı ülkelerde nüfus
gelişmekte olan ülkelerde farklı bir seyir göster- büyüklüğündeki azalmayı telafi edebilir. Örne-
mektedir. Aslında, gelişmiş ülkelerde nüfus artı- ğin Avrupa’da 2010-2020 boyunca dokuz ülkede
şında neredeyse bir asır önce başlayan keskin bir (Belarus, Estonya, Almanya, Macaristan, İtalya,
düşüş söz konusudur. Bu ülkelerin nüfusları gü- Japonya, Rusya Federasyonu, Sırbistan ve Ukray-
nümüzde de çok yavaş büyümekte ya da azalma na) negatif doğal artışa yani doğum sayısını aşan
eğilimi göstermektedir. Buna karşılık, gelişmekte ölüm sayısına karşı pozitif net göç görülmüştür.
olan ülkelerde, özellikle antibiyotiklerin ve halk Bu dokuz ülkenin dördünde (Belarus, Almanya,
sağlığını iyileştiren epidemiyolojik müdaha- İtalya ve Rusya Federasyonu), net göç hacmi,
lelerin de etkisiyle nüfus artış hızları 1950’den on yıl boyunca negatif doğal artışı belirlemek
sonra önemli ölçüde artmıştır (Zlotnik, 1999). ve pozitif nüfus artışını sürdürmek için yeterli
Nüfus artış hızlarındaki bu eğilimler, gelecekte, düzeydedir (UNDESA, 2019c). Örneğin Orta-
gelişmiş ülkelerin nüfusunda gerçek anlamda bir değişken göç senaryosuna göre, Kuzey Amerika
düşme ve azalma olasılığına işaret etmektedir. Bu nüfusunun ortanca yaşının 2020’de 38,6 yıldan
olasılık göz önüne alındığında, demograflar ge- 2070’te 44,3’e yükseleceği tahmin edilmektedir,
lişmekte olan ülkelerdeki insanların, gelişmiş ül- ancak hiç göç olmadığı takdirde 47,1 yıla çıkaca-
kelere yoğun bir şekilde göç etmelerinin muhte- ğı tahmin edilmektedir (UNDESA, 2019b).
mel olduğunu öne sürmektedir (Zlotnik, 1999). Daha önce belirttiğimiz üzere göçler çağı ola-
2050 yılına gelindiğinde dünyadaki 65 yaş üstü rak adlandırılabilecek bir dönemde yaşıyoruz.
nüfusun 15 yaş altı nüfusu geçmesi beklenmekte- İletişim ve ulaşım teknolojileri küresel dünyayı
dir. Bu, ekonomik üretkenlik bakımından özel- küçültmeye devam ettiği sürece ve ülkeler ara-
likle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ilerle- sındaki ekonomik uçurumlar varlığını koruduk-
yen yıllarda işgücü nüfusu bulma ve nüfuslarını ça göç akımları da azalmayacaktır (Newman,
artırma konusunda ciddi sıkıntılarla karşılaşa- 2013). İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yirmi yıl
cağı anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, de- boyunca Akdeniz ülkeleri, işgücü gereksinimi
mografik özellikleri yönünden dinamik göçmen duyan Kuzey ve Batı ülkeleri için ucuz işgücü
nüfuslar, gelecek yıllarda, gelişmiş ve gelişmekte temin etmiştir. Türkiye, Kuzey Afrika, Yunanis-
olan ülkelerde meydana gelebilecek işgücü açı- tan, İspanya ve İtalya’dan gelen göçmenler ev sa-
ğını kapatma potansiyeline sahiptir (Yüceşahin hibi ülkeler tarafından teşvik edilen resmî anlaş-
ve Sirkeci, 2018). Gelişmiş ülke vatandaşlarının malara dayalı göçe teşvik edilmişlerdir. Ulusaşırı

249
Nüfusun Bileşenleri: Göç

göç hareketi 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılma- uluslararası göçmenlerin yüzde 47,9’u kadındır, an-
sının ardından bu kez Doğu Avrupa ülkelerin- cak bu oran daha az gelişmiş bölgelerde yüzde 43,4
den Batıya doğru yeni bir göç dalgası başlamıştır ile daha gelişmiş bölgelerde yüzde 51,5 arasında
(Giddens, 2008). Sovyetler Birliği’nin dağılması değişmektedir. Kadın göçmenler Kuzey Amerika
sonrasında ciddi dönüşümlerin yaşandığı 1990 (yüzde 51,8), Avrupa (yüzde 51,4) ve Okyanusya’da
başlarında dünya çapında 120 milyon uluslarara- (yüzde 50,4) erkek göçmenlerden fazladır. Buna
sı göçmen söz konusudur (Zlotnik, 1999). Hızlı karşın Latin Amerika ve Karayipler (yüzde 49,9),
bir artış seyri ile uluslararası göçmen sayısı 2010 Orta ve Güney Asya ( Yüzde 49.4), Doğu ve Güney
yılında 221 milyona, 2019 yılında 272 milyo- Doğu Asya (yüzde 49.3), Sahra altı Afrika (yüzde
na ulaşmıştır. Günümüzde dünya nüfusunun 47.5) ve Kuzey Afrika ve Batı Asya’da (yüzde 35.5)
%3,5’ini uluslararası göçmenler oluşturmaktadır daha azdır (UNDESA, 2019a).
(UNDESA, 2019a).
Uluslararası göçmen nüfusunun yaş kompo-
Göçmen nüfusun dünya genelindeki dağılı- zisyonu da bölgeler arasında büyük farklılıklar
mı büyük farklılıklar göstermektedir. Tüm ulus- göstermektedir. Küresel olarak, 20-64 yaş arası
lararası göçmenlerin yarısından fazlası Avrupa göçmenlerin oranı 1990’da yüzde 69 iken 2010’da
ve Kuzey Amerika’da yaşamaktadır. 2010-2019 yüzde 74’e yükselmiş ve o zamandan beri bu seviye-
yılları arasında Kuzey Afrika ve Batı Asya’daki de kalmıştır. Bu yaş grubu kadınlar 1990’da yüz-
uluslararası göçmen sayısı 7,3 milyon artarken, de 68’den 2019’da yüzde 72’ye çıkarken, erkekler
Orta ve Güney Asya’dan Kuzey Afrika ve Batı için yüzde 71’den yüzde 76’ya yükseliş söz konu-
Asya’ya giden koridor 5,4 milyon artmıştır. sudur (UNDESA, 2019a). Türkiye’deki Suriyeli
Sahra altı Afrika’da yaşayan Sahra altı Afrikalı sığınmacılara ilişkin sayılar da bu noktada örnek
göçmenlerin sayısı 1990-2010 arasında çok az olarak verilebilir. İçişleri Bakanlığı’nın 2019 veri-
değişmiş, ancak 2010-2019 arasında 5,4 milyon lerine göre Türkiye’deki Suriyelilerin 1 milyon 953
artmıştır (UNDESA, 2019b). 2019 yılında Av- bin 575’i erkek, 1 milyon 654 bin 474’ü kadındır.
rupa, en fazla sayıda uluslararası göçmene (82.3 Suriyelilerin 600 bine yakını Türkiye’de doğmuştur.
milyon) ev sahipliği yapmış, bunu Kuzey Ame- “Geçici koruma” statüsündeki sığınmacılardan
rika (58.6 milyon) ve Kuzey Afrika ve Batı Asya 515 bin 304’ü 0-4 yaş arası bebek ve çocuklar; 494
(48.6 milyon) izlemiştir (UNDESA, 2019a). bin 481’i ise 5-9 yaş arası çocuklardır. Tüm Suri-
Ülkeler düzeyinde bakıldığında da dağılımda
yelilerin 1 milyon 665 bin 151’i 18 yaş altında,
belirgin farklılaşmalara dikkat çekmektedir. İlk
yani eğitim çağındaki genç ve çocuklardan oluş-
10 hedef ülke tüm uluslararası göçmenlerin yak-
maktadır. 60 yaş üstündeki Suriyeli sayısı 17 bin
laşık yarısına ev sahipliği yapmaktadır. Örneğin
292 kişi iken 90 yaş üstünde ise 1733 Suriyeli bu-
Amerika Birleşik Devletleri, dünya toplamının
lunuyor (Hürriyet, (2019).
yüzde 19’u olan 50,7 milyon uluslararası göçme-
ne ev sahipliği yapan önde gelen varış ülkesidir. Benzer bir eğilim, nüfusun yaşlanmasının
Almanya ve Suudi Arabistan ikinci ve üçüncü en bir başka ölçüsü olan çalışma yaşındaki nüfusun
büyük göçmen sayısına (her biri 13.1 milyon) ev payını etkilemede net göçün rolü için de gözlen-
sahipliği yapmaktadır. Onları Rusya Federasyonu mektedir. Orta değişken göç senaryosuna dayana-
(11.6 milyon), İngiltere (9.6 milyon), Birleşik rak, dünya nüfusunun 20-64 yaşları arasında ta-
Arap Emirlikleri (8.6 milyon), Fransa (8.3 mil- nımlanan çalışma yaşı yüzdesinin 2020’de yüzde
yon) takip etmektedir), Kanada (8.0 milyon), 57,4’ten 2070’te yüzde 55,2’ye düşeceği tahmin
Avustralya (7.5 milyon) ve İtalya (6.3 milyon) edilmektedir. Değişim demografik geçişin bir
izlemektedir (UNDESA, 2019a). sonucudur, bölgesel ve ülke düzeyinde çalışma
çağındaki nüfusun payındaki değişim de ulus-
Uluslararası göçmen nüfusun cinsiyet kom-
lararası göçten etkilenmektedir. Sekiz bölgeden
pozisyonu da bölgeler arasında büyük farklılıklar
dördünün göçten olumlu bir şekilde etkileneceği
gösterir. Kadın göçmenler Kuzey’deki erkek göç-
ve sonuç olarak çalışma çağındaki nüfusun payın-
menlerden fazla iken erkek göçmenler Güney’deki
da bir artış olacağı öngörülmektedir (UNDESA,
kadın göçmenlerden daha fazladır. 2019’da tüm
2019b).

250
Nüfus ve Toplum

Son yıllarda, zorunlu göç (mültecileri ve sığınmacıları içeren) gönüllü göçten çok daha hızlı artış
göstermiştir. 2010 ile 2017 arasında mülteci ve sığınmacı sayısı 13 milyon artarak, uluslararası göçmen
sayısındaki artışın dörtte birine yaklaşmıştır. Mülteciler ve sığınmacılar 2010-2017 yılları arasında yıllık
ortalama yüzde 8’in üzerinde artarken, diğer göçmenler 2010-2019 yılları arasında yıllık yüzde 2’nin
altında artmıştır (UNDESA, 2019a).
Yapılan projeksiyonlarda göç akışlarının, ülkelerin nüfus yapısında ciddi değişimler ortaya çıka-
racağı öngörülmektedir. Örneğin gelecekte iki temel demografik eğilimin ABD’nin nüfus yapısını
şekillendireceği öngörülmektedir; beyaz olmayan, İngilizce konuşmayan göçmenler ve çocuklarının
sayısının artması ve yaşlı nüfusun artması. Göçmenler ve çocukları hesaba katıldığında ABD nüfu-
sunun yarısını göçmen kökenliler oluşturmaktadır. Buna göre 2100 yılında nüfusun üçte birini Latinler
oluşturacaktır (Newman, 2013). Benzer tahminler çok göç alan Avrupa ülkeleri için de yapılmak-
tadır. Fransa, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde gelecek 50 yılda göçmen ve daha özelde Müslüman
nüfusun yerli nüfustan daha fazla olacağı tahmin edilmektedir. Nüfusa ilişkin bu tür tahminler ya
da beklentiler özellikle medyanın da etkisi ile bir korkuya da dönüşmekte göç alan ülkelerde yabancı
düşmanlığını ve ırkçılığı körükleyebilmektedir.

Öğrenme Çıktısı
4 Nüfus politikaları ve projeksiyonları açısından göç olgusunu değerlendirebilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Linkteki haberi inceleyiniz


ve bu bölümde projeksi-
yonlar ve göçler bağlamın-
Nüfus projeksiyonların- da değinilen ana hatlarla Yakın geçmişle günümüz-
da göçle ilişkili olarak en ilişkilendiriniz (https:// deki nüfusu, göçlerin etkisi-
fazla öne çıkan öngörüler www.bloomberght.com/ ni yaşadığınız yer bağlamın-
nelerdir? haberler/haber/2097480- da değerlendiriniz.
tuik-turkiye-nufusunun-
2040-ta-100-milyonu-
gecmesi-beklenmekte)

251
Nüfusun Bileşenleri: Göç

TÜRKİYE’DE GÖÇ VE NÜFUS Türkiye’ye Yönelik Dış Göç ve Nüfus


Göç olgusu, nüfus mübadeleleri, iskân ka- Anadolu coğrafyasına yönelik göçler tarih bo-
nunları ya da daha çok ekonomik nedenler ile yunca söz konusu olmuştur. Gerek Osmanlı döne-
gerçekleşen iç ve dış göç hareketleri biçiminde minde gerek Cumhuriyet döneminde yoğun göçler
sürekli olarak Türkiye’nin gündeminde olmuş- Anadolu’daki nüfus yapısını şekillendirmiştir.
tur (HÜNEE, 2018). Türkiye’nin farklı biçim- Osmanlının gelişiminde nüfus politikaları her
lerde ve yoğunluktaki göçlere muhatap olması- zaman söz konusudur ve etkili olmuştur. Osmanlı
na neden olan etkenler, tarihinden ve üzerinde Devleti’nin göçlerle kurulup göçlerle son buldu-
yaşadığı toprakların jeopolitik ve jeo-stratejik ğunu söylemek çok da yanlış olmaz. (Arslan vd.,
öneminden kaynaklanmaktadır (DPT, 2001). 2015). Özellikle Osmanlı Devleti’nin çöküş döne-
Türkiye, tarihsel olarak göç alan ve veren bir coğ- mi sürecindeki her bir toprak kaybı göç sorununu
rafya olmasına karşın genel kanaat uluslararası da gündeme getirmiştir. Osmanlı ordusunun terk
göçün 1960’ların başında başladığı yönündedir etmek zorunda kaldığı topraklardan Müslüman ve
(Sirkeci ve Erdoğan, 2012). Göç olgusu açısın- Türk nüfus da çıkmak ve Anadolu’ya göç etmek
dan Türkiye’ye bakıldığında, Anadolu tarihinin zorunda kalmıştır (Barut, 2018). Bu bağlamda
neredeyse bütünüyle bir göç tarihi olduğu çok Türkiye’nin günümüzdeki demografik yapısının
açık bir şekilde görülmektedir. Gerek Anadolu’ya oluşmasında Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı
gerekse Anadolu’dan Avrupa’ya doğru yönelen ve Millî Mücadele dönemlerinin etkisi de bu şe-
göçler, Türkiye göç tarihinin genel karakteristiği- kilde gerçekleşmiştir. İçeriden dışarıya ve dışarı-
ni oluşturmaktadır (Çağlayan, 2018). dan içeriye doğru yaşanan yoğun nüfus hareketleri
Türkiye’nin bugünkü nüfusu 19.yy. ortaların- Anadolu’nun demografik yapısının şekillenmesini
dan başlamak üzere Anadolu’ya gelenler, gidenler sağlamıştır (Öksüz ve Küçüker, 2019).
ve bu topraklar içinde yer değiştirenlerle şekillen- Osmanlı Devleti’nin son dönemlerindeki en
miştir (Özbay, 2015). Hem Osmanlı hem de Cum- önemli göç hareketi tarihe 93 Harbi olarak geçen
huriyet döneminde göçler hep devam etmiştir. İç göç, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile ortaya çıkmış-
zorunlu göç, mübadele, sığınmacılar, dışa göç ve tır. 93 Harbi, Anadolu’nun nüfus yapısı köklü bir
benzeri nüfus hareketlilikleri Türkiye’de söz konusu dönüşüm yaşadığı için bir dönüm noktası olarak
olmuştur. Bu nedenle sosyal, siyasal ve ekonomik değerlendirilmektedir. 1877-78 olaylarının, Bal-
yapının en önemli dinamiklerinden birisinin de kan Yarımadası’nın ve Osmanlı Devleti’nin etnik
göçler olduğu söylenebilir. Ülke içi yoğun göç ha- ve demografik bileşimi açısından önemli sonuçla-
reketliliğinin yanı sıra, dış göç bakımından da Tür- rı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun, Çarlık
kiye önemli bir yere sahiptir. Örneğin artık Türkiye Rusya’sı karşısında almış olduğu mağlubiyetin so-
ülke dışından gelen göçmenler için de geçiş ülkesi nunda ciddi bir Müslüman göçü yaşanmıştır. Bu
olmaktan çok bir hedef ülkeye dönüşmüştür (Sir- olaylar sırasında, çoğunluğu Türk, 250 bin ile 300
keci ve Erdoğan, 2012). Türkiye’nin göç geçmişini bin Müslüman öldürülmüş ve 1,5 milyon kadarı
şu dört temel başlık altında toplamak mümkündür Osmanlı topraklarına sığınmak zorunda kalmıştır.
(Çağlayan, 2018); Aynı zamanda Müslüman göçünün yaratmış oldu-
1. Osmanlı Devletinin Balkanlardaki toprak ğu nüfus boşluğu ve yeni nüfus yapısı Balkanlar’da
kaybıyla birlikte Anadolu’ya yönelen Türk yeni ulus-devletlerin doğmasının da önünü açmış-
göçmenlerin göçü. tır. Benzer şekilde Kırım ve Kafkasya’da Rus baskısı-
2. Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluşuyla bir- na dayanamayan çok sayıda Müslüman, 1860’lar-
likte ülkenin kendi iç dinamikleriyle ger- dan itibaren kitleler hâlinde Anadolu’ya akmaya
çekleşen kırdan kente doğru yönelen göçler. başlamıştır. Tahminlere göre 1860-1922 arasında
bir milyonu aşkın Kırım Tatarı İstanbul, İzmit, İz-
3. Türkiye’den başta Almanya olmak üzere
mir ve Eskişehir civarına yerleştirilmiştir. 19. yy. or-
Avrupa’ya yönelen göçler.
talarından Cumhuriyet’in ilanına kadar süren dö-
4. Türkiye’nin doğusunda yer alan çeşitli ül- nemde beş milyondan fazla Müslüman Türk nüfus
kelerden gerek transit geçiş için gerekse Anadolu’ya gelmiştir. Bu süreçte sayıları milyonlarla
de hedef ülke olarak Türkiye’ye yönelen ifade edilen gayrimüslim de Anadolu’dan göç et-
göçler. miştir (Öksüz ve Küçüker, 2019; Karpat, 2010 ak-

252
Nüfus ve Toplum

taran Barut, 2018; Arslan vd., 2015; Özbay, 2015). • 1933-1945 yılları arasında Almanya’dan
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerindeki göç ve 800 kişi,
iskân politikaları, merkezî otoritenin tesisi ve mo- • 1988 yılında Halepçe katliamından sonra
dern bir devletin inşasında önemli bir rol oynamış- Irak’tan 51.542 kişi,
tır. Böylece gerçekleşen kitlesel göçler siyasi, iktisa-
• 1989 yılında Bulgaristan’dan 345 bin kişi,
di ve toplumsal yapıda Cumhuriyet Dönemi’ni de
etkileyecek önemli sonuçlara yol açmıştır (Barut, • 1991 yılında Birinci Körfez Savaşından
2018). Bu nüfus hareketleri ile oluşan nüfus yapısı, sonra Irak’tan 467.489 kişi,
ilerleyen süreçte Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş • 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20
döneminde yeni Türk Devleti’nin bir ulus devlet bin kişi,
olarak ortaya çıkmasına da katkı sağlayan sosyolo- • 1999 yılında Kosova’da meydana gelen
jik bir zemin oluşturmuştur (Öksüz ve Küçüker, olaylar sonrasında 17.746 kişi,
2019). Gerek Osmanlı Devleti’nin son dönemle- • 2001 yılında Makedonya’dan 10.500 kişi
rinde gerek Cumhuriyet döneminde Anadolu’daki
Tarih boyunca birçok toplum için sığınak nite-
nüfusun din ve milliyet açısından homojenleştiril-
liğinde algılanan Türkiye, son yıllarda Afganistan
mesi için belirli göç ve iskân politikası izlendiği söy-
ve Suriye gibi güvenlik sorunu yaşanan bölgelerden
lenebilir. Özellikle çok sayıdaki gayrimüslim göçü
kaçmak zorunda kalanlar için de cazip bir hedef
ile Anadolu’da tarımda işgücü eksikliği söz konusu
ülke konumundadır. Anadolu’nun neredeyse kade-
olmuş, hükümetler Anadolu’ya gelen göçmenleri
ri olarak tanımlanabilecek bu durumun gelecekte
tarımsal alanlarda çalışmak üzere teşvik ederek bu
Türkiye’nin sosyal yapısını değiştirebilecek önemli
sorunu aşmaya çalışmıştır (Özbay, 2015). Cumhu-
bir potansiyele sahip olduğu düşünülebilir (Öksüz
riyet döneminde 1934 tarihli ve 2510 sayılı İskân
ve Küçüker, 2019). Türkiye’ye yönelen özellikle
Kanunu, göçmen, serbest göçmen, münferit göç-
düzensiz göçmenlerin hangi kaynak ülkeden geldi-
men ve toplu göçmen gibi çeşitli göçmen türlerini
ği ve bu kaynak ülkelerin hangi coğrafyanın par-
tanımlamış (GİGM, 2016) buna dayalı olarak nü-
çası olduğunu incelediğimizde, temel olarak Asya
fus düzenlemeleri yapılmıştır.
ve çok az miktarda da Afrika kıtasından net bir
Meydana gelen kitlesel göç dalgaları niteli- akımın gerçekleşmesinin söz konusu olduğu görül-
ğindeki nüfus hareketleri oldukça ciddi birtakım mektedir (Çağlayan, 2018).
sosyoekonomik sonuçlara yol açmıştır: Öncelik-
Suriye’deki iç savaştan kaynaklanan kitlesel akın-
le nüfus oranlarında meydana gelen değişiklikler
lar başta olmak üzere, göçmenler ile onların gittik-
akla gelmelidir. Salgın hastalıklar, kıtlık, savaş ve
leri ülkelere sosyoekonomik etkileri, bugün hemen
toprak kayıpları Osmanlı toplumunun nüfus artış
hemen tüm ülkelerin öncelikli siyaset ve güvenlik
hızını olumsuz yönde etkilerken özellikle askerlik
gündemlerini oluşturmaktadır (Sirkeci, Utku ve
hizmetiyle yükümlü olan Müslüman toplumda bu
Yüceşahin, 2019). Suriyelilerin yoğunlukla sığın-
nedenlerle nüfus artış hızı daha fazla düşmüştür.
dıkları ülkelerde onların yerli nüfuslarla uyum sü-
Meydana gelen dışarıdan göçler ise nüfusun azal-
reci hakkında medya, siyaset ve akademik alanlarda
masını engellemiştir. Böylece Balkanlarda kurulan
tartışmalar giderek artmaya başlamıştır (Yüceşahin
yeni ulus devletlerde Müslüman-Türk nüfus ol-
ve Sirkeci, 2018). İç Savaş nedeniyle 2011’den bu
dukça azalırken Anadolu’da önemli ölçüde artmış-
yana Türkiye’ye sığınan ve şartlı koruma statüsün-
tır (Barut, 2018).
de bulunan Suriyelilerin sayısı 4 milyon civarındadır
Ülkemize yönelik kitlesel göç hareketleri, ve coğrafi dağılımları belirli kentlerdeki yoğunluk-
Cumhuriyet’in kuruluş süreci ve sonrasında da ları dikkate alındığında nüfus bağlamında önemli
devam etmiştir. Türkiye’ye 1922’den 2000’li yıllara etkileri olduğu görülmektedir. Tablo 2’de en fazla
kadar 2,5 milyondan fazla kişi göç etmiştir. Bu hare- Suriyeliye ev sahipliği yapan 10 ildeki Suriyeli sayı-
ketlerin en somut örnekleri ise şu şekilde özetlene- ları ve il nüfusuna oranları verilmiştir. Görüldüğü
bilir (GİGM, 2015); üzere en fazla Suriyeli İstanbul’da bulunmaktadır.
• 1922-1938 yılları arasında Yunanistan’dan Yaklaşık 500 bin Suriyeli İstanbul’da yaşamakta-
384 bin kişi, dır. Buna karşın il nüfusuna oranla Suriyelilerin
• 1923-1945 yılları arasında Balkanlardan en yoğun bulunduğu il Kilis’tir. Kilis’te nüfusun %
800 bin kişi, 78,71’i kadar Suriyeli bulunmaktadır.

253
Nüfusun Bileşenleri: Göç

Türkiye’den ülke dışına yönelen göç hareketli-


liği ise son yarım yüzyılın önemli bir olgusu nite-
liğindedir (Sirkeci ve Erdoğan, 2012). 1960’larda
dikkat
İçişleri Bakanlığı’nın son göç verilerine göre Su-
özellikle kırsal kesimdeki hızlı nüfus artışının or-
riyeli sığınmacılar 81 ilin yedisinde nüfusun yüz-
taya çıkardığı eğitim ve istihdam gibi sorunların
de 10’unu geçti. Adrese dayalı kayıt sistemine
etkilerini azaltmak üzere dış göç Türkiye’de gün-
göre 23 Mayıs 2019 itibarıyla 82 milyon 3 bin
deme gelmiştir (Özbay, 2015). Almanya başta
882 kişi olan Türkiye nüfusunda Suriyelilerin
olmak üzere yurt dışına işgücü göndermek hem
oranı yüzde 4.4’e çıktı. Barınma merkezlerinde-
işsizliğe çare bulmak hem de sanayinin ihtiyacı
ki Suriyeli sayısı düştü. Suriyelilerin sadece 116
olan yetişmiş vasıflı elemanların yurt dışı tecrü-
bin 989’u barınma merkezlerinde kalıyor (Kay-
besinden yararlanmak gibi nedenlerle kalkınma
nak: www.hurriyet.com.tr/gundem/suriyeli-
planında öngörülmüştü. Aynı zamanda yurt dı-
sayisi-7-ilde-yuzde-10u-gecti-41234076)
şındaki vatandaşlarımızın kendi ailelerine ya da
yakınlarına gönderdikleri işçi dövizleri de uzunca
bir süre kıymetli bir gelir kalemi olarak işlev gör-
müştür (Sirkeci ve Erdoğan, 2012). Türkiye’den
Tablo 7.2 En Fazla Suriyelinin Yaşadığı 10 İl Batı Avrupa ülkelerine yönelik işgücü göçün-
de ekonomik, toplumsal ve bireysel etkenler söz
Suriyeli İl Nüfusuna konusu olmuştur. Ekonomik ve kişisel etkenler
Sıra Şehir
Sayısı Oranı itici etkenler olarak kabul edilebilir. Toplumsal
1 İstanbul 496 bin 485 %3,30 etkenler ise çekici etkenler niteliğindedir (Aba-
2 Gaziantep 450 bin 31 %22,18 dan, 1964). Almanya ile Türkiye arasında 31 Ekim
3 Hatay 438 bin 741 %27,25 1961’de yapılan İşgücü Anlaşması ile başlayan dış
göç süreci diğer ülkelerle yapılan anlaşmalarla
4 Şanlıurfa 422 bin 729 %20,76
devam etmiştir. 1961’de Türkiye’den Almanya’ya
5 Adana 246 bin 462 %11,10
göç edenlerin sayısı sadece 5 bin 193 iken, bu sayı
6 Mersin 210 bin 623 %11,61
1973’de 910 bine, bugün 3 milyon dolaylarına
7 Bursa 175 bin 649 %5,87 ulaşmıştır. Hızla büyüyen ikinci ve üçüncü kuşak
8 İzmir 146 bin 352 %3,39 nüfus Almanya’da Türkiye kökenli ciddi bir azın-
9 Konya 113 bin 736 %5,16 lığın oluşmasına yol açmıştır (Sirkeci ve Erdoğan,
10 Kilis 112 bin 192 %78,71 2012).
Kaynak: Mülteciler Derneği (2020). https://multeciler.
Dış göç sürecinin Türkiye’nin nüfus yapısına
org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/2020
çeşitli etkileri olmuştur. 1975-1980 yılları arasında
görülen nüfus artış hızındaki azalma, Türkiye’den
Avrupa’ya gerçekleşen işçi göçleri veya dış göçler
Türkiye’den Yurt Dışına Yönelik nedeni ile gerçekleşmiştir (Sertkaya Doğan ve Bos-
Göçler ve Nüfus tan, 2019). Dış göç sürecinin gerek nüfus gerek
Bir göç ülkesi olarak Türkiye için yurt dışı göç toplumsal yapı bağlamında başka etkileri de söz
süreci toplumsal, ekonomik, siyasi ve demografik konusudur. Başlangıç aşamalarında 1960’larda baş-
açıdan kayda değer sonuçları olan oldukça önem- layan ve özellikle genç erkeklerin yurt dışına gittiği
li bir olgudur. Günümüzde milyonlarca insanımız dış göç sürecinde bu göçmenlerin eşleri köylerinde
dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşamaktadır. Yurt çocukları ile birlikte yaşamaya devam etmiştir. Yurt
dışında yaşayan 6,5 milyonu aşkın vatandaşımızın dışından gelen maddi destek nedeniyle bu aileler
yaklaşık 5,5 milyonu Batı Avrupa ülkelerine yerleş- geniş ailelerinin desteğine gereksinim duymamıştır
miş bulunmaktadır. Türkiye’ye kesin dönüş yapmış (Özbay, 2015). Böylece göç süreci kırsal alanlardaki
olan 3 milyon kadar insanımızla birlikte düşünül- aile ilişkilerinde değişimlere yol açmıştır. 1970’ler-
düğünde yaklaşık 9,5 milyonluk bir kitleyi ilgilen- de ise aile birleşimi uygulamaları kapsamında çok
diren, geniş kapsamlı bir dış göç olgusundan söz sayıda göçmenin eş ve çocukları da yurt dışına göç
edilebilir (TC Dışişleri Bakanlığı, 2020). etmiştir.

254
Nüfus ve Toplum

Türkiye’de İç Göç ve Nüfus merkezlerine yönelen yoğun gönüllü iç göçler yaşan-


İç göçler kentleşme süreci ile yakından ilişkilidir mıştır. Yaşanılan bölgenin doğal koşulları, sel baskı-
ve bir bakıma kentleşmeyi yansıtmaktadır (New- nı, deprem, yerleşim yerinin baraj altında kalması
man, 2013). 1950 yılında dünya nüfusunun yüzde gibi nedenlerle ve terör nedeniyle zorunlu göçler de
30’u kentlerde yaşarken bu oran 2010 yılında yüzde ortaya çıkmıştır (DPT, 2001). Türkiye’de iç göçlerin
50’ye ulaşmıştır (UNPD 2008 aktaran Newman, temel nedenlerinin bölgesel düzeydeki sosyoekono-
2013). Kentlerin yıllık ortalama nüfus artış hızı yük- mik dengesizlikler olduğu söylenebilir. Fiziki şartlar
seldikçe daha fazla göç yoluyla nüfus çekim merkezi ve tabii kaynakların dengesiz dağılımı ile birlikte
hâline gelmektedirler (Yüceşahin ve Özgür, 2008). ekonomik ve sosyal dengesizlikler bölgeler arasında
bir farklılaşma ve ayrışmaya yol açmıştır. Bu denge-
Türkiye’de, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sizlikler Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde kent-
sonra sanayileşme faaliyetlerinin etkisiyle birlikte lerin yaşama ve çalışma yeri olarak göçlerin hedefi
iç göçler de başlamıştır. Tarımda modernleşme ve olmasına neden olmuştur (Başel, 2007). 2011 yılına
hızlı nüfus artışı iç göçlere ivme kazandıran etken- ait TÜİK verileri, göçün nedenleri hakkında önem-
ler olarak görülebilir (Sertkaya Doğan ve Bostan, li ipuçları vermektedir. Tablo 3’te görüldüğü üzere
2019). 1950-1980 döneminden emek göçü dö- göç edenlerin % 41’i hane halkından biri göç ettiği
nemi olarak bahsedilebilir. Genellikle Ankara, İs- için göç etmek durumunda kaldığını belirtirken %
tanbul, İzmir gibi büyük kentlere kitlesel göç söz 22,6’sı eğitim nedeniyle göç etmiştir. Bu gerekçeleri
konusu olmuştur (Özbay, 2015). Türkiye’de top- iş arama/bulma ve iş değişikliği izlemiştir.
lam nüfus için hesaplanan ortalama göç sayısının
1,2 olması, hareketliliğin sadece tek göç ile sınır- Kırsal yerleşim yerleri ve kentler açısından birta-
lı olmadığını da işaret etmektedir ve Türkiye’deki kım itme ve çekme faktörü iç göçü şekillendirmiştir.
göçün boyutlarındaki büyüklüğü teyit etmektedir Göçe iten ve çeken faktörler bağlamında özellikle
(HÜNEE, 2006a; HÜNEE, 2018). de ekonomik faktörlerin etkisi ile 1950’li yıllardan
itibaren yoğunlaşan iç göç hareketleri söz konusu
olmuştur. İç göçler sonucunda böylesi büyüklükteki
göç hareketlerine hazırlıklı olmayan kentlerde, çarpık
dikkat kentleşme ve gecekondulaşma olgusu gündeme gel-
Göç süreçlerinin nüfus bağlamında analiz edilebil- miştir. Bu süreçte kentsel alanlarda yaşayan nüfusun
mesi için düzenli ölçümlere ve hesaplamalara gerek- oranı da hızla artmış ve 1970’lerin başlarında kentli
sinim vardır. Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927’de nüfus oranı % 48’e yükselmiştir (HÜNEE, 2018).
yapılmıştır. Ancak, Türkiye’deki iç göç hareketlerini 1990’lı yıllarda ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi ör-
ilk genel nüfus sayımıyla birlikte izlemek mümkün neğinde olduğu gibi temelinde güvenlik nedenleri
değildir. Devlet İstatistik Enstitüsü böyle bir çalış- olan göç hareketleri görülmüştür. Hacettepe Üniver-
maya temel teşkil edecek “doğum yerleri” itibariyle sitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 2005 yılın-
Türkiye nüfusu verilerini, 1935 yılından itibaren da gerçekleştirilen Türkiye Göç ve Yerinden Olmuş
genel olarak; 1950’lerden itibaren ise, ayrıntılı ola- Nüfus Araştırması (TGYONA) sonuçları, Türkiye
rak yayınlamaya başlamıştır (Başel, 2007). nüfusunun yaklaşık yarısının yaşamı boyunca en az
bir kez göç ettiğini göstermektedir (HÜNEE, 2018).
Türkiye’de, az gelişmiş bölgelerden iş olanakları- TÜİK verilerine göre, son on yılın verilerine bakıl-
nın daha iyi olduğu ya da sanayi ve ticaret merkezle- dığında ise her yıl yaklaşık 2 milyon kişinin iç göç
riyle iklim koşullarının daha elverişli olduğu turizm sürecine katıldığı görülmektedir (Ünal, 2019).
Tablo 7.3 2011 Yılı Nüfus ve Konut Araştırmasına Göre Göç Etme Nedenleri
Göç etme nedeni Göç eden nüfus Göç eden nüfus oranı
İş aramak/Bulmak 268 400 12,2
Tayin/İş değişikliği 295 906 13,4
Eğitim 498 137 22,6
Evlilik/Boşanma 166 284 7,5
Sağlık 22 649 1,0
Hanedeki fertlerden birine bağımlı göç 916 761 41,5
Diğer 39 115 1,8
Bilinmeyen 593 0,03
Toplam 2 207 844 100,0
Kaynak: TÜİK, Nüfus ve Konut Araştırması, 2011
255
Nüfusun Bileşenleri: Göç

sayısı hızla artmış, zamanla metropol kentler ortaya


çıkmıştır (Sertkaya Doğan ve Bostan, 2019). Bu-
nunla birlikte kırsal alanlardan akan yoğun işgücü-
internet
nün istihdam edileceği sanayi, aynı hızda gelişeme-
Detaylı bilgi için Türkiye Göç ve Yerinden
diğinden işsizlik gibi sorunlar ortaya çıkmıştır. Aynı
Olmuş Nüfus Araştırması (TGYONA) basın zamandan kentsel alanlar da göçle gelen nüfusu
açıklamasını inceleyebilirsiniz: http://www. barındıracak konut gereksinimini yeterince karşı-
hips.hacettepe.edu.tr/tgyona/basin.pdf layamadığı için gecekondularda yaşayan ve ikincil
ekonomik sektörlerde geçimini sağlayan bir göç-
men kitlesi kent nüfusunun belirgin unsuru hâline
Türkiye’deki iç göç sürecinin tarihsel gelişimine
gelmiştir. Bu durum esasında kent olgusunu da dö-
baktığımızda, yıllara göre nüfus değişimlerini açık bir
nüşüme uğratmış kentleşme ve kentlileşme farklılığı
şekilde görebiliriz. Köyden kente göçün demografik
gündeme gelmiştir (İçduygu ve Sirkeci, 1999: 252).
bir etken olarak beslediği nüfus fazlalığı kentleşme-
Örneğin İstanbul’un nüfusu, iç göçün etkisiyle
yi hızlandırmıştır TÜİK, 2019 verilerine göre 1927
1950’den sonra her on beş yılda bir neredeyse ikiye
yılında Türkiye’de köyde yaşayan nüfus oranı % 76’dır.
katlanmıştır. Böylece hem Türkiye’nin en kalabalık
İç göçlerin yoğun bir şekilde başladığı 1950 yılında
kenti hem de kilometrekareye en fazla insanın düş-
ise kentlerdeki yaşayan nüfus % 18 iken 1990’lara
tüğü il hâline gelmiştir. Zincirleme göçler ile çok
gelindiğinde kent nüfus oranı % 60 olmuş 2000 yı-
hızlı nüfus artışı meydana gelen İstanbul’da, konut
lında ise % 65 olmuştur. Böylece 1927’de %24 olan
ihtiyacı karşılanamadığı için gecekondulaşma baş-
kent nüfus oranı 2018’de % 92,3’e çıkmıştır köyde
lamış, denetimden uzak, çok sayıda kaçak yapı inşa
yaşayanların oranı ise % 7,7’ye düşmüş durumda-
edilmiştir. İç göçlerin yol açtığı sonuçların önemli
dır (Başel, 2007; Sertkaya Doğan ve Bostan, 2019;
bir etkisi çarpık yapılaşmadır. 1999 yılında büyük
Bayhan, 1996: 178-179). 2020 itibarıyla ise kentte
can ve mal kayıplarına yol açan Marmara Depremi,
yaşayanların oranı % 92,8’e yükselmiş köyde yaşa-
İstanbul’daki konutların önemli bir kısmının depre-
yanların oranı % 7,2’ye gerilemiştir (TUİK, 2020).
me karşı dayanıksız oluşunu ve çarpık yapılaşmanın
Belirttiğimiz üzere iç göç hareketleri kentleşmeyi boyutlarını göstermiştir (Kılıç ve Hardal, 2015; Öz-
artırırken kentleşme olgusunu da şekillendirmiştir bay, 2015). İç göçlerin etkileri bağlamında yukarıda
(Ünal, 2019). Eğitim ve sağlık gibi sosyal hizmet- da ifade edildiği üzere gerek yaşam koşullarında ge-
lerde sağlanan iyileşmeler iç göç açısından kentlerin rek yapılaşmada gerek aile yapısındaki olumsuz so-
çekiciliğini artırırken; ulaşımda sağlanan gelişmeler nuçlarla birlikte göç hedefli olan kentler sorunlarla
de göç sürecini hızlandırmıştır (HÜNEE, 2018). özdeşleşmeye başlamış, kent ve kent yaşamı anlayışı
1920’lerden bu yana Türkiye nüfusunun sürekli olumsuz yönde dönüşüm geçirmiştir (Newman,
artış göstermesi ve iç göçün de etkisiyle kentlerin 2013; Şahin, 2010; Kalafatçılar, 2019).

Resim 7.4 İç göç kentleri de dönüştürmüştür

256
Nüfus ve Toplum

İç göç sürecinde göç edenlerin bireysel özellikle- yanında eğitim düzeylerinin daha düşük olması kent
ri, geldikleri yöreler vb. unsurlar da göç edilen ken- nüfusunun kompozisyonunu değiştirmiş, genç ve
tin nüfus yapısında farklı sonuçlara yol açmıştır. Ör- daha az eğitimli kesimlerin kent nüfusundaki belirle-
neğin İstanbul’a ilişkin göçmen profili algısı farklı yicilik düzeyi artmıştır (Özbay, 2015). Bu bağlamda
olsa da bu kente en çok Karadeniz Bölgesi’nden Tablo 4’te görüldüğü üzere 2013-2019 döneminde
göç olmuştur, böylece kent giderek Karadenizli- göç edenlerin yaş gruplarına göre dağılımı bize fikir
leşmiştir (Özbay, 2015). Esasen İstanbul’un gele- verebilir.
neksel nüfus yapısını ve kültürünü Batı Anadolu
ve Balkanlar’dan gelenler inşa etmiştir. 1950’lerde
Tablo 7.4 Yaş grubu ve cinsiyete göre iller arası göç
İstanbul nüfusunun yüzde 75’ini, Marmara, Ege
eden nüfus, 2013-2019
ve Balkanlardan gelenler oluşturmaktaydı. Bu oran
1990’a gelindiğinde yüzde 50’ye kadar düşmüştür Toplam Erkek Kadın
(Özbay, 2015). Bunun yanında iç göç sürecinin 0-19 833 104 405 114 427 990
başlarında 1950’lerde İstanbul’a göç edenlerin sa- 20-39 1 399 080 666 521 732 559
yısı görece azdır ve bu göç edenler köyde yaşayan- 40-59 402 445 209 243 193 002
ların en yoksul kesiminden gelmemektedir. Köyleri 60+ 171 494 83 054 88 440
ile bağları süren maddi destek alabilen bu yeni İs- Toplam 2 806 123 1 364 132 1 441 991
tanbullular, İstanbul’un yerli halkının etkisi altına
Kaynak: Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)
girerek kentlileşmişlerdir. 1960’lar ve sonrasında
sonuçları, 2014-2019
ise giderek artan göçmen sayısı, gecekondu böl-
gelerinin oluşması gibi etkenler oldukça farklı bir
nüfus yapısını şekillendirmiştir (Özbay, 2015). İç İç göç hareketleri bölgeler ve kentler açısından
göçler; hem göç veren hem de göç alan yerleşim farklılıklar göstermekte ve farklı seyir sergilemek-
yerlerindeki toplumsal yapıyı farklı biçimlerde et- tedir. Bu durum hem göç veren bölge ve kentle-
kilemektedir (Sertkaya Doğan ve Bostan, 2019). rin hem de hedef kentlerin nüfus yapılarını farklı
1950’lerden itibaren yoğunluk kazanan köyden biçimlerde etkilemektedir. Ülkemizdeki nüfus
kente göç süreci, daha çok hane büyüklüğü-işgücü hareketleri bölgeler açısından değerlendirildiğinde
gereksinimi dengesi bozulmuş olan ailelerin tercih sürekli göç veren ve sürekli göç alan bölgeler biçi-
ettiği bir yol olmuştur (Özbay, 2015). Bu dönemde minde bir sınıflama yapılabilir (DPT, 2001; Ünal,
köyden kente gidenler, köyde kalan geniş aileleri 2019). Sürekli göç veren bölgeler Doğu Anadolu,
ile bağlarını korumuş, ekonomik olarak onlara des- Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz Bölgeleridir.
tek olurken aynı zamanda gerektiğinde destek de Sürekli göç alan bölgeler ise İstanbul ve Kocae-
almıştır. Fiziki uzaklaşma köydeki aile yapısından li gibi sanayi merkezlerini, Muğla ve Antalya gibi
ve ataerkil geniş aile ilişkilerinden de uzaklaşma- yumuşak iklimli turizm kentlerini içine alan Akde-
nın söz konusu olduğunu düşündürse de süregelen niz, Marmara ve Batı Anadolu bölgeleridir (DPT,
karşılıklı ilişki ve bağlar nedeniyle ataerkil ilişkile- 2001; Ünal, 2019). İller bazında göç etkinlik de-
rin bir ölçüde değişerek varlığını korumasına yol ğerleri incelendiğinde pozitif göç etkinliğine sahip
açmıştır (Özbay, 2015). 31 ilin tamamına yakınının Türkiye’nin batı bölge-
İç göçün nüfus yapısı üzerindeki etkilerinden biri lerinden olması kayda değerdir. Buna karşın iç ve
de yaşla ilişkilidir. Bu bağlamda Türkiye’deki yaşlılık doğu bölgelerindeki illerin büyük bir bölümünde
olgusu değerlendirilmek istendiğinde hızlı kentleş- negatif göç etkinliği söz konusudur. Negatif göç et-
meyi sağlayan iç göçün demografik nitelikleri mut- kinliğinin en yüksek olduğu ilk on il (Yozgat hariç)
laka göz önünde bulundurulmalıdır. 1950’lerden Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindedir. Bu
başlayan 1980’ler ve 1990’larda daha büyük ivme ka- durum bölgesel kalkınma farklarının sonucu ola-
zanan kırdan kente; küçük kentlerden büyük kentle- rak görülebilir (Birinci, 2017). Farklı sosyoekono-
re doğru en çok göç edenler ülkenin genç nüfusudur. mik koşulların söz konusu olduğu 1990’larda ise
Dolayısıyla, kırsalda daha çok ailelerin yaşlıları kal- göç süreçlerinde nüfus artışının en çok olduğu iller
mıştır (Şentürk, 2015). Kentlerden giden göçmen- Şırnak, Antalya ve Gaziantep olmuştur (Özbay,
lerin, nüfusun daha yaşlı kesimlerden olması, kente 2015). Bu durumun güvenlik kaygıları ve terör ne-
gelenlerin ise daha çok genç erkekler olması bunun deniyle farklılaşan göç süreçlerinin sonucu olduğu

257
Nüfusun Bileşenleri: Göç

söylenebilir. Bu noktada bir örnek olarak 2018-2019 dönemi net göç hızı en yüksek ve en düşük 10 ile iliş-
kin sayısal veriler, göçün kentler açısından farklılaşması hakkında bize fikir verebilir. Tablo 5’te görüldüğü
üzere pozitif net göç hızı en yüksek olan iller Antalya, Tekirdağ ve Bayburt’tur. Bayburt örneğinde olduğu
gibi kimi zaman temelde göç veren kentler eğitim nedeniyle kente yoğun göç alabilmektedir. En çok göç
veren illerde ise Çankırı, Ordu ve Gümüşhane önde gelmektedir.

Tablo 7.5 2018-2019 Dönemi Net Göç Hızı En Yüksek ve En Düşük 10 İl

Göç Alan Şehirler Aldığı Göç Verdiği Göç Net Göç Net Göç Hızı
Türkiye Genel 2 806 123 2 806 123 0,0 0,0
Ankara 211 744 154 464 57 280 10,2
Antalya 100 140 68 494 31 646 12,7
Bursa 85 596 68 356 17 240 5,7
Eskişehir 36 757 29 543 7 214 8,2
İstanbul 498 676 378 305 120 371 7,8
Kocaeli 82 977 65 675 17 302 8,9
Muğla 42 987 36 210 6 777 6,9
Tekirdağ 48 911 38 109 10 802 10,3
Bayburt 9 131 7 882 1 249 14,8
Yalova 14 531 12 824 1 707 6,3
Göç Veren Şehirler
Ağrı 16 342 28 158 - 11 816 -21,8
Artvin 8 403 11 676 - 3 273 -19
Bitlis 12 385 19 050 - 6 665 -19
Çankırı 11 381 32 275 - 20 894 -101,3
Gümüşhane 16 158 25 477 - 9 319 -55,1
Hakkâri 6 898 12 719 - 5 821 -20,5
Ordu 25 386 46 640 - 21 254 -27,8
Rize 15 946 23 534 - 7 588 -21,9
Tunceli 6 517 8 179 - 1 662 -19,4
Kırıkkale 12 937 18 854 - 5 917 -20,7

Kaynak: TÜİK 2016-2018 İllerin aldığı, verdiği göç, net göç ve net göç hızı

İç göç yoğunlukla kırdan kente doğru olsa da kentten kente ya da kentten köye doğru da olabilmek-
tedir. Alanyazında (Akşit, 1998: 26; Özbay ve Yücel, 2001) vurgulandığı üzere özellikle 1980 sonrasında
izlenen politikalarla kırsal alanlar yeniden biçimlenirken, bölgesel eşitsizlikler artmış, bunun sonucunda
kırsal alanlardan kentlere ve özellikle metropollere yönelik olarak gerçekleşen göç akımlarından daha etkin
olan “kentten kente göç” olarak isimlendirilen yeni bir süreç başlamıştır (Yüceşahin ve Özgür, 2008). İç
göçler de elbette tek yönlü bir hareketlilik olarak gerçekleşmez. İstanbul’dan başka kentlere göç edenler de
söz konusudur. Bunların bir kısmı memleketine geri dönerlerken önemli bir kısmı ise Marmara ve Ege böl-
gelerine göç edenlerdir (Özbay, 2015). Örneğin 2015 yılından itibaren ibre tersine dönmüş ve İstanbul’dan
göç edenlerin sayısı gelenlerden daha fazla olmuştur (Ünal, 2019). İç göçlerin bir diğer örneği ise geçici
göç kapsamında görülebilecek mevsimlik işçilerin göçleridir. Ülkemiz koşulları düşünüldüğünde gezici
tarım işçiliğini tamamıyla ortadan kaldırılması olası olmadığından uygun yaşam ve çalışma koşullarının
oluşturulması önem taşımaktadır (Orhan ve Akpınar, 2018).

258
Nüfus ve Toplum

Yaşamla İlişkilendir

KİLİS’TE HER 10 KİŞİDEN 8’İ SURİYELİ da ise 228 bin 251 kişiydi. Buna göre kamplarda
Mülteciler Derneği’nin aralık sonu itibarıyla yaşayan Suriyeli sayısı 2019’da 81 bin 138 kişi
paylaştığı verilere göre 3 milyon 571 bin 30 Suri- azalmış oldu. Mevcut durumda Suriyelilerin yal-
yeli yeni yıla Türkiye’de girdi. Geçici koruma al- nızca yüzde 1.74’ü kamplarda yaşıyor. Türkiye’de
tına alınan kayıtlı Suriyelilerin Türkiye nüfusuna en çok Suriyeli barındıran şehir 474 bin 679 kişi
oranı yüzde 4.3’ü aştı. ile İstanbul, en az Suriyeli barındıran şehir ise 22
kişi ile Bayburt oldu. Bayburt’u 37 kişi ile Art-
Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sayısı bir önce-
vin, 45 kişi ile Tunceli takip etti. Kilis nüfusunun
ki aya göre 116 bin 214 kişi azalarak 3 milyon
yüzde 81.49’u; Hatay nüfusunun yüzde 27.34’ü;
571 bin 30 kişi oldu. Bunların yüzde 53.9’u er-
Gaziantep nüfusunun yüzde 22.39’u, Şanlıurfa
keklerden, yüzde 46.1’i ise kadınlardan oluştu.
nüfusunun yüzde 21.04’ü Suriyelilerden oluşur-
Türkiye’deki tüm Suriyelilerin yüzde 48’ine denk
ken, İstanbul’daki Suriyeli sayısı bir önceki aya
gelen 1 milyon 718 bin 477 kişi, 18 yaş altındaki
göre 79 bin 779 kişi azaldı. Geçici koruma altına
Suriyelilerden oluştu. 10 yaşın altındaki Suriye-
alınan kayıtlı Suriyelilerin Türk nüfusuna oranı
li sayısı ise 1 milyon 84 bin 299 kişi oldu. Tür-
ise ülke genelinde yüzde 4.35. 30 Aralık itibarıyla
kiye’deki Suriyeli kadın ve çocuk sayısı, toplam
Türk vatandaşlığı verilen Suriyeli sayısı 110 bin.
Suriyeli sayısının yüzde 71.17’sine denk geldi.
Eylül 2019 itibarıyla Türkiye’de doğan Suriyeli
Geçici barınma merkezlerinde kalan Suriyelilerin
bebek sayısı 450 bin.
sayısı 25 Aralık itibarıyla 62 bin 420 kişi olarak
açıklandı. Bu sayı Kasım ayında 62 bin 335 kişi, Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/gundem/
2019’un başında 143 bin 558 kişi, 2018’in başın- kiliste-her-10-kisiden-8i-suriyeli-6113235

Öğrenme Çıktısı
5 İç ve dış göçlerin Türkiye’nin nüfusu üzerindeki etkilerini kavrayabilme

Araştır 5 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’deki Suriyelilerin
nüfus içindeki oranının Türkiye’deki Suriyelilerin
İç ve dış göçün günümüz
yüksekliğine ve artışına varlığı hakkında neler dü-
Türkiye’sinde nüfusa ilişkin
ilişkin olumsuz haberler- şünüyorsunuz, nüfusbilim
en önemli etkileri nelerdir?
den bir kısmına ulaşarak açısından tartışınız.
değerlendiriniz.

259
Nüfusun Bileşenleri: Göç

1 Nüfus bağlamında göçlerin


önemini kavrayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Göçler Çağında Nüfus

Birçok otorite, bugün dünyanın deneyimlemekte olduğu süreci göçler çağı, küresel hareketlilik gibi kav-
ramlarla tanımlamaktadır. Özellikle 1950’lerden sonra iletişim ve ulaşım teknolojilerinde meydana gelen
değişmeler ve akabinde küreselleşmenin etkileri ile uluslararası göç giderek yoğunluk kazanmıştır. Bu sü-
reçte göçler sadece çoğalmakla kalmamış nedenleri, türleri, katılımcıları vb. açılardan da olabildiğince çe-
şitlenmiştir. Aynı zamanda göç süreçleri hemen hemen bütün ülkeleri etkilemiştir. Göçmenler ve göçmen
kökenliler günümüzde özellikle gelişmiş ülkelerin çoğunda nüfusun önemli parçası hâline gelmiştir. Söz
konusu ülkelerde demografik analizlerde ve gelecek tahminlerinde göçmenler ve göç olgusu önem bir yer
tutmaktadır. Uluslararası göç süreçlerinin yanında iç göçler de bu dönemde nüfus açısından önemli etki-
lere sahip olmuştur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde iç göçler endüstrileşme süreciyle birlikte gelişirken
kentleşme olgusunu da şekillendirmiştir. Göçler çağında, göç olgusu önemli bir nüfus bileşeni olarak nüfus
yapılarını giderek daha güçlü bir biçimde etkilemeye devam etmektedir.

Göç olgusunu kavrayabilme,


2 göçün nedenleri ve türlerini
açıklayabilme

Göç Olgusu, Nedenleri ve


Türleri

Göç olgusunun genel kabul gören tek bir tanımı yoktur ve bunun temel nedeni göçün kendine özgü çok
boyutlu, çok katmanlı ve karmaşık yapısıdır. Göç, çok farklı nedenlerle ve oldukça farklı biçimlerde ger-
çekleşebilmektedir. Göç olgusu, en genel anlamda insanların ve toplulukların yaşadıkları yerleri terk ederek
başka bir yerde, kentte, bölgede ya da ülkede yaşamalarına işaret eder. Yer değiştirmenin gerçekleşme neden-
lerine ve göçün fiili olarak ortaya çıkış tarzına bağlı olarak farklı türlerde göç söz konusu olur. Göç kararı
gönüllü olarak veriliyorsa gönüllü göç, savaş, afet vb. nedenlerle göçe mecbur kalınıyorsa zorunlu göç söz
konusu olmaktadır. Göç hareketi bir ülkenin siyasi sınırları içinde olduğunda iç göç olarak adlandırılır ve
iç göç kırdan kente ya da kentten kente ve kentten kıra olabilir. Ülkeler arasındaki göçler uluslararası ya da
dış göç olarak tanımlanır. Uluslararası göç durumunda göç edenlerin hukuki statüleri gündeme gelir. Siyasi
olarak iltica talebinde bulunan sığınmacılar belirli yasal prosedürlerin ardından mülteci statüsü kazanabilir-
ler. Taraf ülkelerin yasal mevzuatına aykırı biçimde gerçekleşen dış göçlere düzensiz göç denilir. Göçler farklı
nedenlerle ortaya çıkabilir ancak farklı göç türlerinin ortak nedenleri arasında ekonomik sıkıntılar, güvenlik
kaygıları, terör, savaşlar, eğitim ya da doğal afetler bulunabilir.

260
Nüfus ve Toplum

3 Göçün nüfus üzerindeki


etkilerini kavrayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Demografik Bir Bileşen Olarak
Göç

Göçmenlerin ve göçmen kökenlilerin toplumların nüfusları içindeki oranları birçok ülkede giderek artmaktadır.
Bu nedenle göçler, demograflar açısından doğumlar ve ölümler gibi önemli bir nüfus bileşeni olarak ele alınmak-
tadır. Göçlerle birlikte gerek göç veren ülkede gerek göç alan ülkede nüfus yapısında, kompozisyonunda ve çeşitli-
liğinde farklılaşmalar meydana gelmektedir. Göç edenlerin daha çok işgücü niteliğindeki erkekler olması göç alan
ülkelerin yaşlanan nüfusları açısından genç oranı artırabilmektedir. Gelişmiş ülkelerin, nüfusun yaşlanmasına
bağlı olarak bir nüfus değişiminden dolayı göçmenlere gereksinim duyması da bu noktada vurgulanması gereken
bir noktadır. Özellikle iç göçlerde büyük kentlere yığılan göçmenler, kentleşme sürecini farklılaştırırken geldikleri
kentin nüfus yapısını da dönüştürmektedir. Bu çerçevede göçle ilişkili olarak demograflar farklı yöntemlerle he-
saplamalar yaparak göçün etki boyutlarını analiz etmeye çalışırlar. Bunlardan net göç, bir yerdeki gelen göçmen
sayısı ile giden göçmen sayısı arasındaki farkı ifade eder. Nüfus değişim hızı ise doğumlar ve içe göç ile ölümler ve
dışa göç farkına işaret eder. Göç devinim hızı ise brüt göç miktarı ile net göç miktarının oranlamasıyla elde edilir
ve çıkan rakam büyüdükçe, bölgeden ayrılan nüfus ile bölgeye gelen nüfus arasındaki kişi sayısının azaldığını
ifade eder. Belirli bir zamanda bir ülkede ikamet eden toplam göçmen sayısı ise göçmen stoku olarak tanımlanır.

Nüfus politikaları ve
4 projeksiyonları açısından göç
olgusunu değerlendirebilme

Nüfus Projeksiyonları ve Göçler

Yapılan nüfus projeksiyonları dünya nüfusunun artacağına işaret etmektedir. BM verilerine göre insanlığın
başlangıcından 19.yy. başlarına dek 1 milyara ulaşan dünya nüfusu günümüzde 8 milyar civarındadır. Tah-
minlere göre, dünya nüfusunun 2030’da 8,5 milyar, 2050’de 9,7 milyar ve 2100’de 10,9 milyar olabileceği
öngörülmektedir. Bununla birlikte özellikle gelişmiş ülkelerde azalan doğurganlık ve yaşlı nüfusun artışı bu
ülkelerin nüfuslarında görece azalmaya işaret etmektedir. Bu durumun yaratacağı işgücü gereksinimi gibi
etkenler, nüfusları hızlanarak artan gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacak göçlere duyulan gereksinimi
vurgulamaktadır. ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde göçmen kökenlilerin nüfustaki oranlarının giderek arta-
cağı, örneğin Latin kökenlilerin ya da Müslümanların bu ülkelerde uzun vadede çoğunluğu oluşturabilecek-
lerine ilişkin tahminler yürütülmektedir. Bu durumun yol açtığı toplumsal tepkiler ülkeleri göçü sınırlan-
dırmaya teşvik etmektedir. Öte yandan nüfus yapıları ise göçmenlere duyulan gereksinime işaret etmektedir.

İç ve dış göçlerin Türkiye’nin


5 nüfusu üzerindeki etkilerini
kavrayabilme

Türkiye’de Göç ve Nüfus

Türkiye’nin bugünkü nüfusunun 19.yy. ortalarından başlayan süreçte Anadolu’ya gelenler, buradan göç eden-
ler ve ülke içinde yer değiştirenlerle şekillenmiştir. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde göçler varlığını koru-
muştur. İç göçler, zorunlu göçler, mübadeleler, sığınmacı akınları, gibi nüfus hareketlilikleri Türkiye’nin zengin
göç tarihini oluşturmuştur. Göçler, sosyal, siyasal ve ekonomik yapının ve nüfusun en önemli dinamiklerinden
biridir. 1950’lerde başlayan ve giderek hızlanan iç göç süreci Türkiye’de kentleşme olgusunu şekillendirmiş,
metropol kentleri oluşturmuş ve farklı bir nüfus yapısının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Türkiye, dış göç bakı-
mından da kendine özgü önemli deneyimlere sahiptir. 1960’larda başlayan süreçte milyonlarca işçi Avrupa’ya
ve başka ülkelere göç etmiştir. Bu göçmenler ve çocuklarının sayısı 6 milyonun üzerindedir. Günümüzde Tür-
kiye göç veren, göç alan bir ülke olarak aynı zamanda transit ülke olarak tipik bir göç ülkesi konumundadır.

261
Nüfusun Bileşenleri: Göç

1 “Göçler çağı kavramı kime aittir? 6 Göçmenlerin göç ederek yerleştikleri ülkeyi
A. Castles ve Miller ifade eden kavram aşağıdakilerden hangisidir?
neler öğrendik?

B. Zlotnik A. Kaynak ülke


C. Weber B. Köken ülke
D. Giddens C. Transit ülke
E. Ravenstein D. Hedef ülke
E. Anavatan
2 2100’de Dünya nüfusunun ne kadar olacağı
öngörülmektedir? 7 Aşağıdakilerden hangisi göçün nedenlerin-
A. 7 milyar den biri değildir?
B. 8 milyar A. Ekonomik sıkıntılar
C. 1 milyar B. Bir ülkenin göçü yasaklaması
D. 11 milyar C. Savaşlar
E. 20 milyar D. Doğal afetler
E. Eğitim
3 Göçmenlerin hangi özelliği nüfus bağlamın-
da etkili değildir? 8 19. yy. sonlarında Osmanlı Devleti’nde
A. Yaşları Anadolu’ya doğru yoğun bir göç dalgasını başlatan
B. Cinsiyetleri savaş aşağıdakilerden hangisidir?
C. Etnik kökenleri A. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı
D. Eğitim düzeyleri B. Balkan Savaşı
E. Göç kararını alma biçimleri C. I. Dünya Savaşı
D. Kurtuluş Savaşı
4 İltica ya da koruma talebi henüz işlenmemiş E. 1852-1853 Karadağ Savaşı
olan ve uluslararası koruma arayan kişiyi ifade eden
kavram aşağıdakilerden hangisidir? 9 Türkiye’den Avrupaya işçi göçü ne zaman
A. Mülteci başlamıştır?
B. Sığınmacı A. 1960’larda
C. İkinci Nesil Göçmen B. 1920’lerde
D. Çifte vatandaş C. 1890’larda
E. Şartlı Mülteci D. 1980’lerde
E. 1930’larda
5 Aşağıdakilerden hangisi göç türlerinden biri
değildir? 10 Türkiye’de il nüfusuna oranla en fazla Suriye-
A. Zorunlu göç linin bulunduğu kent aşağıdakilerden hangisidir?
B. Gönüllü göç A. İstanbul
C. İç göç B. Ankara
D. Dış göç C. İzmir
E. Kent içi göç D. Kilis
E. Bursa

262
Nüfus ve Toplum

Yanıtınız yanlış ise “Göç Olgusu, Nedenleri


1. A Yanıtınız yanlış ise “Göçler Çağında Nüfus” 6. D
ve Türleri” konusunu yeniden gözden geçi-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
riniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Göç Olgusu, Nedenleri
2. D Yanıtınız yanlış ise “Göçler Çağında Nüfus” 7. B
ve Türleri” konusunu yeniden gözden geçi-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
riniz.

3. E Yanıtınız yanlış ise “Göçler Çağında Nüfus” 8. A Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Göç ve Nü-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. fus” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Göç Olgusu, Nedenleri


4. B 9. A Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Göç ve Nü-
ve Türleri” konusunu yeniden gözden geçi-
fus” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
riniz.

Yanıtınız yanlış ise “Göç Olgusu, Nedenleri


5. E 10. D Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Göç ve Nü-
ve Türleri” konusunu yeniden gözden geçi-
fus” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
riniz.

Araştır Yanıt
7 Anahtarı

Göçler her zaman önemli bir nüfus hareketliliği olagelmiştir. Bununla bir-
likte, sanayileşme ve II. Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da oluşan nüfus
yapısı işgücü göçünü giderek daha yoğun bir biçimde gündeme getirmiştir.
1950’lerden bu yana ise iletişim ve ulaşım teknolojilerinde yaşanan gelişmeler
Araştır 1 ve küreselleşmenin genel etkileri dünyayı daha da küçültmüş, sınırları buhar-
laştırmıştır. Kolaylaşan göçlerle birlikte farklı nedenlerle giderek hacmi büyü-
yen bir göç olgusu söz konusu olmuştur. Göçler çağı olarak adlandırılan bu
dönemde göçler nüfus bakımından etkisi giderek daha da belirginleşen bir
bileşen hâline gelmiştir.

Göç temel olarak insanların yaşadıkları yerleri değiştirmelerine işaret eden bir
nüfus hareketliliğidir. Daha iyi yaşam koşulları için Avrupa’ya gitmeyi ter-
cih eden insanların ya da eğitim için başka ülkelere gitmeyi tercih edenlerin
göçleri gönüllü göçler olarak görülebilir. Suriyelilerin savaş nedeniyle komşu
Araştır 2 ülkelere göç etmeleri zorunlu göçtür. Türkiye’den Almanya’ya giden işçilerin
göçü uluslararası göç ya da dış göçtür. Doğu Anadolu’daki ya da Karadeniz’de-
ki illerden İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlere yönelen göçler
iç göçtür.

Net göç, nüfus değişim hızı, göç devinim hızı, göçmen stoku gibi hesaplama-
Araştır 3 larla göçlerin nüfusa etkileri analiz edilerek öngörülmeye çalışılır.

263
Nüfusun Bileşenleri: Göç

Araştır Yanıt
7 Anahtarı

Dünya nüfusunun hızla artacağı öngörülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin


nüfuslarında artış daha yüksek düzeylerde olacaktır. Bunun yanında gelişmiş
ülkelerde nüfus artış hızı düşerken yaşlı oranı artmaktadır. Ortaya çıkan işgü-
cü gereksinimi, gelişmekte olan ülkelerdeki fazla nüfusu göçe teşvik edecektir.
Araştır 4 Daha çok erkekler ve gençler göç etmeye devam edecektir ancak kadınların
göçmen nüfus içindeki oranı da giderek artmaktadır. Yoğun göç alan ülkelerin
nüfuslarında göçmen kökenlilerin ağırlığı giderek artacak ve bunun önemli
bazı sosyal ve siyasal sonuçları olacaktır.

Türkiye’de iç göç hareketliliği devam etmektedir. Ekonomik kaygılar ve te-


rör gibi nedenlerle büyük kentlere göçler sürerken tersine göç de söz konusu
olmaya başlamıştır. Kentlerin nüfusu gençleşirken kırsalda yaşlı nüfus çoğal-
maktadır. Dış göç bağlamında ise Türkiye’nin hedef ülke konumu daha belir-
ginleşmektedir. Afrika ve Asya ülkelerinde sürekli göç ve sığınma söz konusu
Araştır 5 olmaktadır. Son 10 yılda ise Suriyeliler ağırlıklı olarak nüfusu etkilemektedir.
Türkiye nüfusunun şimdiden önemli bir unsuru hâline gelen Suriyeliler bazı
kentlerde daha yoğunluklu olarak bulunmaktadırlar. Genel anlamda Türkiye
nüfusunda artış hızının yavaşlayacağı, yaşlı nüfusun artacağı öngörülmekte-
dir. Bu durum gelecekte göçmen gereksinimini farklı biçimlerde gündeme
getirebilir.

Kaynakça
Abadan, N. (1964). Batı Almanya’daki Türk İşçileri ve Sorunları. Ankara: Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı
Arslan, Ş., Yardımcı, S., Arpacı, M., ve Gürpınar, Ö. (2015). “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Nüfus Politikaları.”
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim Konferansı Tam Metinler Kitabı. s. 247-270. Hacettepe Üniversitesi Nüfus
Etütleri Merkezi
Atasoy, E. (2013). Demografi yazıları. Bursa: MKM
Barut, I. (2018). Osmanlı Dönemi’nde Gerçekleşen Göçlerin Kurumsallaşma ve Göç Politikaları Üzerindeki
Etkileri. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 18(40/2): 161-190
Başar, E. (2013). Demografiye giriş. Ankara: Gazi Kitabevi
Başel, H. (2007). Türkiye’de Nüfus Hareketlerinin ve İç göçün Nedenleri. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi,
53, 515-542
Bayhan, V. (1996). Türkiye’de İç Göçler ve Anomik Kentleşme. Toplum ve Göç. II. Ulusal Sosyoloji Kongresi.
Sosyoloji Derneği
Birinci, S. (2017). Türkiye’de göç etkinliği, nüfus devinimi ve nüfus değişimi (2014-2015). Türk Coğrafya
Dergisi, 69: 81-88
Castles, S. (2009). Understanding Global Migration: A Social Transformation Perspective. Seminar for UNDP
Human Development Report 2009, Staff Seminar, New York, November 2008

264
Nüfus ve Toplum

Çağlayan, S. (2006). Göç Kuramları, Göç ve Göçmen İlişkisi. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi (İLKE), 17( ), 67-91.
Çağlayan, S. (2018). “Bir Göç Ülkesi Olarak Türkiye” Kuramsal ve Uygulama Boyutları ile Türkiye’de Sığınmacı,
Mülteci ve Göçmenlerle Sosyal Hizmetler, (Göktuna Yaylacı F. der). Londra: Transnational Press London
Çağlayandereli, M. (2019). Nüfus sosyolojisi. Ankara: Detay
De Haas, H. (2008). “Migration and development. A theoretical perspective,” International Migration Institute
Working Paper no.9. University of Oxford.
DPT (2001). Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Nüfus, Demografi Yapısı, Göç Özel İhtisas Komisyonu
Raporu. Ankara: DPT
Durugönül, E. (2010). “Küreselleşme ve Toplum” Sosyolojiye Giriş (Ed. İ. Sezal), 588-615
Giddens, A. (2008). Sosyoloji. Yay. Haz. C. Güzel, İstanbul: Kırmızı Yayınları.
GİGM (2015). Türkiye ve Göç. Ankara: T.C. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü
GİGM (2016). Türkiye 2016 Göç Raporu. Ankara: T.C. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü
HÜNEE (2018). Türkiye’nin Demografik Dönüşümü. Ankara: Hacettepe Üniversitesi
İçduygu, A. ve Sirkeci, İ. (1999). “Cumhuriyet Dönemi Türkiye’sinde Göç Hareketleri” 75 Yılda Köylerden
Şehirlere (Oya Baydar, Der.), (1999), İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.
Joshi, S. C. (1999). Sociology of Migration and Kinship. New Delhi: Anmol Publications
Kalafatçılar, M. K. (2019). Demografik Gelişmeler ve Makroekonomik Etkileri. Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası
Karpat, K. (2015). “Önsöz” Türkiye’nin Göç Tarihi: 14.yüzyıldan 21. Yüzyıla Türkiye’ye Göçler. (Der. M. Erdoğan;
A. Kaya). İstanbul: Bilgi. xxii-xl
Kılıç, T. ve Hardal, S. (2015). “Kentsel Dönüşüm Sürecinde Yok Olan Mahalle Kültürü: Sarıgöl Mahallesi (Şen
Mahalle) Örneği.” Türkiye Dördüncü Nüfusbilim Konferansı Tam Metinler Kitabı. s. 169-176. Hacettepe
Üniversitesi Nüfus Etütleri Merkezi
Kojima, R. (1996). Introduction: Population Migration and Urbanization in Developing Countries. The
Developing Economies, XXXIV-4
Kraler, A. ve Reichel, D. (2011). Measuring Irregular Migration and Population Flows – What Available Data
Can Tell. International Migration, 49 (5): 97-128
Macionis, J.J. ve Plummer (2008). Sociology: A Global Introduction. Pearson Prentice Hall
Massey, D.S., Arango, J., Hugo, G., Kouaouci, A., Pellegrino, A. ve Taylor, J.E. (2014). Uluslararası göç
kuramlarının bir değerlendirmesi. Göç Dergisi, 1(1),11-46
McFalls, J.A. (2007). Population: A Lively Introduction. Population Bulletin, 62 (1): 1-33
Morrill, R. L. (1988). Migration Regions and Population Redistribution. Growth and Change, 19(1):43-60.
Mountford, A. ve Rapoport, H. (2016). Migration Policy, African Population Growth and Global Inequality.
The World Economy, 39(4): 543-556
Newman, D. M. (2013). Sosyoloji, günlük yaşamın mimarisini keşfetmek, Ankara: Nobel Akademik
O’Reilly, K. (2015). Migration theories: a critical overview in Triandafyllidou. Routledge Handbook of
Immigration and Refugee Studies, Abingdon, Oxford: Routledge, pp. 25-33.
Orhan, F. ve Akpınar, E. (2018). Türkiye’de Mevsimlik Göçlere Bir Örnek: Gezici Tarım İşçiliği. TÜCAUM 30.
Yıl Uluslararası Coğrafya Sempozyumu, 3-6 Ekim 2018, Ankara
Öksüz, H. ve Küçüker, Y. (2019). 20. Yüzyılın İlk Yarısında Türkiye’nin Sosyal Haritasına Bir Bakış. Gazi
Akademik Bakış, 13(25):1-35.

265
Nüfusun Bileşenleri: Göç

Özbay, F. (2015). Dünden bugüne aile, kent ve nüfus. İstanbul: İletişim


Rees, P., Bell, M., Kupiszewski, M., Kupiszewska, D., Ueffing, P., Bernard, A., Charles-Edwards, E. and Stillwell,
J. (2017). The Impact of Internal Migration on Population Redistribution: an International Comparison.
Population. Space And Place, 23(6)
Rogers, T. W. (1974). Migration of the Aged Population. International Migration, 12(1-2): 61-70
Sav, Ö. (2016). Uluslararası Hukuk Açısından “Sığınma”, “Göç”, “Nüfus Mübadelesi” “Vatansızlık” Gibi
“Silahlı Çatışma” Bağlantılı Nüfus Sorunları. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 29(124): 497-558
Sertkaya Doğan, Ö. ve Bostan, H. (2019). Türkiye’nin Demografik Dönüşümü ve Nüfus Projeksiyonlarına
Göre Fırsatlar. Doğu Coğrafya Dergisi. 24(41): 61-90
Sirkeci, İ.; Erdoğan, M. (2012). Göç ve Türkiye. Migration Letters, Volume: 9, No: 4, pp. 297 – 302
Sirkeci, İ. ve Göktuna Yaylacı, F. (2018). “Küresel Hareketlilik Çağında Göç Kuramları ve Temel Kavramlar.”
Kuramsal ve Uygulama Boyutları ile Türkiye’de Sığınmacı, Mülteci ve Göçmenlerle Sosyal Hizmetler, (Göktuna
Yaylacı F. der). Londra: Transnational Press London
Sirkeci, I., Utku, D., ve Yüceşahin, M. M. (2019). Göç çatışma modelinin katılım, kalkınma ve kitle açıkları
üzerinden bir değerlendirmesi. Journal of Economy Culture and Society, 59, 157-184
Şahin, S. (2010). Geçmiş gelecek ve günümüzde nüfus gerçeği. Ankara: Gazi Kitabevi
Şentürk, Ü. (2015). “Modernleşmenin Şekillendirdiği Yeni Yaşlılık Profili ve Türkiye’deki Yaşlılık Olgusu.”
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim Konferansı Tam Metinler Kitabı. s. 115-126. Hacettepe Üniversitesi Nüfus
Etütleri Merkezi
Shi, Y. (2005). Identitiy construction of the Chinese diaspora, ethnic media use, community formation and the
possibility of social activism. Journal of Media and Cultural Stdudies,19 (1).
UNDESA (2019a). International migrants numbered 272 million in 2019, continuing an upward trend in all
major world regions. Population Facts. Population Division of the United Nations Department of Economic
and Social Affairs
UNDESA (United Nations, Department of Economic and Social Affairs, Population Division) (2019b).
International Migration 2019: Report (ST/ESA/SER. A/438).
UNDESA (United Nations, Department of Economic and Social Affairs, Population Division) (2019c). World
Population Prospects 2019: Highlights (ST/ESA/SER.A/423).
UNDESA (2020). United Nations, Department of Economic and Social Affairs, Population Division (2020).
World Population Policies 2019: Highlights (ST/ESA/SER.A/443).
Ünal, Ç. (2019). Türkiye’nin I. Düzey Bölgelerinde Göç İstatistiklerinin Değişim Analizi (2007-2017). Trakya
University Journal of Social Science, 21( 2): 737-758
Vertovec, S. (2007). Super-diversity and its implications. Ethnic and Racial Studies, 29(6), 1024-54.
Yüceşahin, M. M. ve Özgür, E. M. (2008). Türkiye Kentlerinin Kentleşme Düzeylerinin Demografik, Ekonomik
ve Sosyal Değişkenlerle Belirlenmesi. Coğrafi Bilimler Dergisi, 6 (2), 115-139.
Yüceşahin, M.M. ve Sirkeci, İ. (2018). “Suriyelilerin Demografik Yapısı” Beklenmeyen Misafirler: Suriyeli
Sığınmacılar Penceresinden Türkiye Toplumunun Geleceği (B. Kartal ve U. Manço, der.). London: Transnational
Press London, pp. 93-116.
Zlotnik, H. (1999). Population Growth and International Migration at the End of the 20th Century. Annals of
the New York Academy of Sciences, 882(1): pp.217-228

266
Nüfus ve Toplum

İnternet Kaynakları
Hürriyet (2019). Suriyeli sayısı 7 ilde yüzde 10’u geçti. https://hurriyet.com.tr/gundem/suriyeli-sayisi-7-ilde-
yuzde-10u-gecti-41234076
IOM (Uluslar arası Göç Örgütü) (2013). Göç Terimleri Sözlüğü. https://publications.iom.int/system/files/pdf/
iml31_turkish_2ndedition.pdf
T.C. Dışişleri Bakanlığı (2020). Yurtdışında Yaşayan Türk Vatandaşları. Erişim Adresi: http://mfa.gov.tr/
yurtdisinda-yasayan-turkler_.tr.mfa ErişimTarihi: 20.04.2020
TDK (2019). Göç maddesi. Erişim Adresi:https://sozluk.gov.tr/ Erişim tarihi: 10.04.2020
TUİK (2020). Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, 2019 Erişim Adresi:http://tuik.gov.tr/
PreHaberBultenleri.do?id=33705 Erişim Tarihi: 15.4.2020
Yılmaz Elmas, F. (2010). Ekonomik Krizin Göçmenler Üzerindeki Etkileri: AB Örneği. http://usakgundem.
com/makale/66/ekonomik-krizin-göçmenler-üzerindeki-etkileri-ab örneği.html, (03.06.2012)

267
Bölüm 8
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik
Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

1 2
Dünyada ve Türkiye’de Nüfus Artışı Türkiye’de Nüfusun Yapısal Özellikleri
öğrenme çıktıları

1 Dünyada ve Türkiye’de nüfus artışının 2 Türkiye nüfusunun yapısal özelliklerini


genel özelliklerini açıklayabilme açıklayabilme

Nüfus Politikaları
4 Nüfus politikalarını tanımlayabilme

3 4
Nüfus Projeksiyonları 5 Nüfusun geleceğini etkileyebilen nüfus
3 Nüfus projeksiyonlarının amacını politikalarının türlerini ve bununla ilgili
açıklayabilme özellikleri ayırt edebilme

Anahtar Sözcükler: • Nüfus • Nüfus Artışı • Nüfus Yapısı • Nüfus Projeksiyonu • Nüfus Politikası
• Toplam Doğurganlık Hızı • Nüfus Artış Hızı • Ortanca Yaş • Çalışma Çağı Nüfusu • Çocuk Nüfus
• Yaşlı Nüfus • Doğal Nüfus Artışı • Kentsel ve Kırsal Nüfus

268
Nüfus ve Toplum

GİRİŞ hızı, doğal nüfus artışı, ortanca yaş, çalışma çağı


Nüfusa ve nüfustaki değişmelere ilişkin bilgiler, nüfusu, çocuk nüfus, yaşlı nüfus, kentsel ve kırsal
tüm zamanlarda merak edilmiş ve ülkelerin kalkın- nüfus terimleri tanımlanmakta ve gerekli olan te-
masında daima öncelikli gündem oluşturmuştur. rimlerin birbirleriyle ilişkileri açıklanmıştır. Ayrıca
Gerek dünya gerekse ülkelerin nüfuslarının belirli Nüfus projeksiyonları ve politikaları konularında
bir zaman dilimindeki karakteristiklerinin, yaş ve Türkiye’nin özellikleri ve uygulamalarına da yer
cinsiyet yapısı, coğrafi dağılımı, eğitim yapısı gibi verilmiştir.
yapısal özelliklerinin ve boyutlarının incelenmesi
önemli bir gerekliliktir. Kuşkusuz nüfus yapısını DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE NÜFUS
etkileyen ve bu yapıdan etkilenen doğurganlık, ARTIŞI
ölümlülük ve göç gibi demografik süreçlerin ayrı-
İnsanlık tarihinin çok uzun bir döneminde dün-
ca incelenmesi de son derece önem taşımaktadır.
ya nüfusu oldukça azdı ve nüfus artış hızı oldukça
Çünkü nüfus yapısı ile demografik süreçler arasın-
düşük değerlerdeydi (Şekil 8.1). M.Ö. 8000-5000
daki ilişkilerin ve bunların gerçekleştiği toplumsal,
arasında yiyecek güvenliğinin kısmi artışı, avcı ve
ekonomik ve kültürel çevreyle olan ilişki ve etkile-
toplayıcı kültürden tarımsal topluma dönüşüm
şimleri kısa, orta ve uzun vadede ülkeler için önem-
dünya nüfusunun artmasını sağlasa da M.S. 1000
li sonuçlar yaratmaktadır.
yılı civarında dünyada 200 milyondan biraz fazla
Bu ünitenin amacı, dünyada ve Türkiye’de nü- insan yaşamaktaydı. Ancak yüksek doğum hızları-
fus artışı, Türkiye’de nüfusun yapısal özellikleri, na karşılık açlıklar, kıtlıklar, savaşlar ve salgın has-
nüfus projeksiyonları ve politikaları hakkında ay- talıklar nedeniyle yüksek düzeyli ölüm hızı, dün-
rıntılı bilgiler sunmaktır. Nüfus çalışmaları alanın- yanın uzun yıllık tarihinde nüfus büyüklüğünün
da sayılarla inceleme gerçekleştirildiğinden üretilen durağan kalmasından sorumluydu. Örneğin, 14.
bilgiler çoğu kez nicel analizlere dayanmaktadır. Bu yüzyılın ilk yarısında Avrupa ve Çin’de o zaman-
nedenle ünitede yer verilen konular sıklıkla grafik lardaki nüfuslarının üçte biri veba salgını nedeniyle
ve görsel malzemelerle desteklenmiştir. Ünitede yok olmuştu. Hatta 1600’ler civarında bile dünya
nüfus artışı, nüfus yapısı, nüfus projeksiyonu, nü- nüfusunun ancak 500 milyon olduğu tahmin edil-
fus politikası, toplam doğurganlık hızı, nüfus artış mektedir (Newbold, 2010).

2019’da 7.7 milyar


7 milyar 2011’de 7 milyar
6.5 milyar
6 milyar 1999’da 6 milyar
5.5 milyar
5 milyar 1987’de 5 milyar
4.5 milyar
4 milyar 1975’de 4 milyar
3.5 milyar
3 milyar 1960’da 3 milyar
2.5 milyar
2 milyar 1928’de 2 milyar
1.5 milyar 1900’de 1.65 milyar
1 milyar 1800’de 990 milyon
0.5 milyar M.Ö. 10000’den 1700’e kadar nüfus 1700’de 600 milyon
0 yılında 190 milyon 14. Yüzyıl ortasında veba salgını
M.Ö. 10000’de 4 milyon artış hızı sadece yılda %0.04 idi.
nedeniyleAvrupa’da 200 milyon kişi öldü.
M.Ö. 10000 M.Ö. 8000 M.Ö. 6000 M.Ö. 4000 M.Ö. 2000 0 2000

Şekil 8.1 Dünya nüfusunun gelişimi


Kaynak: OWD (2020).

269
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

1600’lerin ortalarından başlayarak dünya nü- başlıca iki bölge tanımlanabilir. Burada kabaca ge-
fusunun artışı hızlanmaya başlamıştır. Bunun en lişmiş dünyayı ABD, Kanada, Batı Avrupa, Japon-
önemli nedenleri ticaretin yaygınlaşması, yiyecek ya ve Avustralya olarak diğer ülkeleri de gelişmekte
üretimi ve gıda güvenliğinin artışı ile beslenme re- olan dünya kategorisinde değerlendirebiliriz (New-
jiminin iyileşmesidir. Bu süreçlere bağlı olarak or- bold, 2010).
talama yaşam süresi de hızlıca uzamaya başlamıştır. Bugün dünya nüfus artışının en önemli bölü-
Nitekim 1800’lere gelindiğinde dünya nüfusu yak- mü gelişmekte olan dünyaya özgüdür ki bu bölge
laşık 1 milyara erişmiştir. Ancak nüfusun hayatta dünya nüfusunun %80’ininden fazlasını barındır-
kalma süresinin uzamasını ve böylece artış hızını makta ve dünya nüfusu artış hızının da %98’ini
yükselten temel sosyoekonomik gelişmeler özellik- karşılamaktadır. Başka bir açıdan, örneğin 2008’de
le Avrupa kıtasında gerçekleştiğinden 19. yüzyılda gelişmekte olan dünyadaki 121 milyon çocuğun
Avrupa nüfusunda bir patlama yaşanmıştır. Diğer dünyaya gelmiş olmasına karşılık gelişmiş dünyada
bir ifadeyle Endüstri Devrimi’nin getirdiği hızlı sadece 13,3 milyon çocuk dünyaya gelmiştir.
ilerlemeyle Avrupa’da nüfus 1800-1900 arasında
Ancak bunların ötesinde gelişmekte olan dün-
ikiye katlanmıştır. Aynı dönemde Avrupalı göç-
yada nüfus artış hızı rejimleri açısından belirgin
menler nedeniyle Kuzey Amerika’nın nüfusu 20
farklı örüntüler söz konusudur. Örneğin bugün
kat artmıştır. İlerleyen yıllarda sağlık hizmetleri ile
dünyanın en fazla nüfusa sahip ülkesi konumun-
tıbbi teknolojide meydana gelen gelişmeler yaşam
da olan Çin, yıllık %0,5 artış hızına sahiptir. Bu
beklentisi ve hayatta kalma süresini belirgin biçim-
değerle Çin’in nüfusu artmaya devam etmektedir
de artırmaya devam etmiştir. 1900’lü yılların başın-
ve fakat artış hızı geçmişe göre çok daha yavaş ger-
da dünya nüfusu 1,7 milyara ve 1930’da 2 milyara
çekleşmektedir ve çok yakında nüfusunun azalması
erişmiştir. 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde bek-
süreciyle karşı karşıya gelecektir. Ancak Çin, bu-
lenmedik bir şekilde dünya nüfusu çok hızlı artma-
gün dünya nüfusu içerisinde çok önemli bir paya
ya başlamıştır. Bu süreçte doğum hızlarının yüksek
sahip olmasıyla dünya nüfus istatistiklerini açık
seyretmesi ama ölüm hızlarındaki ciddi düşüşler
bir biçimde etkileyen bir ülke olmaya devam et-
nedeniyle nüfus artış hızı çok yükselmiş ve ülkele-
mektedir. Bu nedenle birtakım uluslararası nüfus
rin nüfusları ciddi şekilde artmıştır. Bütün bu geliş-
veri tabanları (örneğin The Population Reference
melerle dünya nüfusu 1960’ta 3 milyara ve 1974’te
Bureau-PRB) Çin’i dâhil ve hariç tutarak istatistik-
ise 4 milyara ulaşmıştır. Önceleri dünya nüfusunun
ler yayınlamaktadır. Örneğin bugün dünyada 2,7
1 milyara ulaşması için yüzyılların geçmesi gerekir-
düzeyinde olan toplam doğurganlık hızı (TDH),
ken, 1960 ve 1998 yılları arasında dünya nüfusu 3
Çin hariç tutulduğunda 3,1’e çıkmaktadır (New-
milyardan 6 milyara erişerek sadece 38 yılda ikiye
bold, 2010).
katlanmıştır. 2009 yılının ortalarında 6,8 milyara
ulaşan dünya nüfusu, 2012’de 7 milyarı aşmış ve Dünyada ikinci en büyük nüfusa sahip olan
günümüzde ise 8 milyara (2019 yılı itibarıyla 7 ülke, Hindistan’ın, yüzde 1,6’lık nüfus artış hızı ve
milyar 713 bin 468 kişi) (UN, 2020a) yaklaşmıştır. 2,7 düzeyindeki TDH’yle nüfusu çok hızlı artmaya
devam etmektedir ve çok yakında Çin’in nüfusu-
nu geçecektir. Dünyanın bir diğer önemli bölgesi
olan Afrika ve özellikle de Sahra-altı Afrika yıl-
Doğuşta yaşam beklentisi: Belirli bir lık %2,5 artışa ve kadın başına ortalama 5 çocuk
yaştaki kişinin günlük hayattaki faaliyet- TDH değerine sahiptir. Bunun anlamı, en azından
lerini sınırlandıracak bir sağlık sorunu ol- Sahra-altı Afrika’da yakın gelecekte nüfus artış hızı
madan yaşaması beklenen yıl sayısı olarak yüksek düzeylerde kalmaya ve nüfusu da çok hızlı
tanımlanan sağlıklı yaşam süresidir. artmaya devam edeceğidir. Nüfus artış hızı Orta ve
Güney Amerika ile Karayipler’de daha düşüktür ve
TDH’ler 2.1’den biraz fazladır ve bu nedenle de bu
Bölgesel Artışlar bölgede nüfus daha yavaş olsa da artmaya devam
edecektir (Newbold, 2010).
Dünyada nüfus artış hızlarının örüntüsünün
aynı olmadığı gözlenmektedir. Bu anlamda dünya- Gelişmiş dünyanın çok büyük bir bölümünde
da; gelişmiş ve gelişmekte olan dünya olmak üzere nüfus artış hızı çok daha yavaştır. Örneğin ABD’de

270
Nüfus ve Toplum

nüfus artış hızı %0,6 düzeyindedir ve TDH nüfusun kendini yenileme düzeyinde (2,1) kadardır. Ancak
Japonya, Batı ve Doğu Avrupa dikkate alındığında nüfus artış hızı değerlerinin çok daha yavaşlamış oldu-
ğu gözlemlenir. Örneğin 2009’da Avrupa kıtasının nüfus artış hızı “sıfır” olarak gerçekleşmiştir. Bir başka
ifadeyle Macaristan, Romanya ve Rusya dâhil olmak üzere pek çok Doğu Avrupa ülkesi negatif yönlü
büyüme hızlarına sahipken, Fransa dâhil bir kısım Batı Avrupa ülkelerinin nüfusları zorlukla artmaktadır.
Gelişmiş dünyada nüfusun azaldığı/azalma eşiğine geldiğini gösteren bu bulgular, söz konusu ülkeler için
pek çok soruyu gündeme getirmekte, ülkelerin kimliği, politik gücü ve ekonomik büyümesini ciddi dü-
zeyde risk altında olduğuna işaret etmektedir (Newbold, 2010).

Kentsel Nüfustaki Artışlar


1975’te dünya nüfusunun sadece %33’ü kentsel alanlarda yaşıyordu ve bu nüfusun büyük çoğunluğu
da nüfusları bir milyondan az küçük kentlerin sakinleriydi. 2009’da dünya nüfusunun yaklaşık %50’si
kentsel alanlarda yaşar hâle geldi. Gelişmekte olan dünya %44 düzeyindeki kentsel alanlarda yaşayan nüfus
yüzdesiyle %75 kentli nüfusa sahip gelişmiş dünya ortalamasından geride kalırken, yakın gelecekte geliş-
mekte olan dünyada bu oranın hızlıca artması ve 2030’da %61 düzeyine ulaşması beklenmektedir. Bir baş-
ka önemli gelişme ise tarihsel süreçte bir milyondan fazla nüfusa sahip kentlerin sayısının dünyada gittikçe
artıyor olmasıdır. 2000 yılında dünyada bu kategoride 345 kent varken bu sayı 2015’te 480’e ulaşmıştır.
Dünyada 10 milyondan fazla nüfusa sahip megakentlerin durumuna bakıldığında ise 1985’te 8 adet olan
megakent sayısı 2007’de 20’ye ulaşmış ve 2015’te 22’ye çıkmıştır .

Resim 8.1 Dünyada nüfus hızla artmaktadır, kentler kalabalıklaşmaktadır.


Kaynak: http://gorselarsiv.anadolu.edu.tr

Türkiye’de Nüfus Artışı


Anadolu, tarihin en eski çağlarından beri insan topluluklarının yaşadığı ve tarıma elverişli toprakların
bulunduğu bir bölge olmuştur. Ancak Osmanlı döneminin sonlarına kadar bölgede bilimsel esaslara da-
yanan bir nüfus sayımı yapılamadığından Türkiye Cumhuriyeti öncesinde nüfus büyüklüğü ve artışına
dair güvenilir bilgi bulunmamaktadır. Osmanlı döneminde ilk nüfus sayımı silah altına alınacak kişileri
belirlemek amacıyla 1831 yılında yapılmıştır. Bunu 1844 yılında nüfus kimlik belgesi verilmek amacıyla
gerçekleştirilen sayım izlemiştir. Üçüncü sayım ise 1874 yılında yapılmıştır ve bu son sayıma göre impara-
torluk sınırları dâhilinde 12 milyon civarında kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir.

271
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

90.000.000

80.000.000

70.000.000

60.000.000
Nüfus

50.000.000

40.000.000

30.000.000

20.000.000

10.000.000

20
20 5
20
20 7
19
19
19 5
19
19 5
19 0
19 5
19 0
19
19 0
19 5
1980
19 5
20 0
20
20 7
20 8
20
20 0
20
2012
20 3

20
14
1
16
1
18
27
3
40
4
5
5
6
65
7
7

8
9
00
0
0
09
1
11

19
Sayım ve ADNKS yılları

Şekil 8.2 Türkiye’de nüfusun gelişimi


Kaynak: UN (2020a).

Cumhuriyet döneminin başlangıcıyla birlikte Türkiye’de nüfus sayımları planlı ve düzenli olarak ger-
çekleştirilmiştir. Bu dönemin ilk nüfus sayımı 28 Ekim 1927 tarihinde yapılmış ve bu sayımda nüfus
13.649.945 kişi olarak belirlenmiştir (Şekil 8.2). Bu sayıma göre Türkiye’de kadın nüfus erkek nüfustan
belirgin bir şekilde fazladır. Bunun nedeni, I. Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı zamanında erkek nüfus-
ta meydana gelen kayıplardır. Türkiye’de periyodik nüfus sayımlarına 1935 yılında başlanmış ve sayım-
lar 1990 yılına kadar her beş yılda bir düzenli olarak gerçekleştirilmiştir. 1935 yılı sayımında Türkiye’de
16.188.767 kişi saptanmıştır. 1935 ve 1990 yılları arasında gerçekleştirilen sayımlar Genel Nüfus Sayımı
kapsamındadır. 1990 yılından sonra 2000 yılında son nüfus sayımı gerçekleştirilmiş ve 2007 yılından iti-
baren Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne (ADNKS) geçilmiştir. Bu sisteme göre Türkiye’de yaşayanlar
kimlik numaraları ve yabancı uyruklu kişiler de pasaport numaralarıyla ikamet ettiği adrese göre kayıt
altına alınmaktadır. Böylece 2007 yılından beri Türkiye’nin nüfusu, bir günlük sokağa çıkma yasağıyla
gerçekleştirilen nüfus sayımlarına gerek olmadan ADNKS ile belirlenmektedir.
Türkiye nüfusu 1927-2019 yılları arasında yaklaşık olarak 70 milyon artmıştır. Türkiye nüfusunun
Orta Doğu’da İran ve Mısır ile hemen hemen aynı büyüklükte nüfusa erişimi demografik, sosyal ve ekono-
mik etmenlerce gerçekleşmiştir. Türkiye’de nüfusun gelişimini başlıca üç dönem hâlinde değerlendirmek
mümkündür.
Birinci Dönem: Balkan savaşları, I. Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı’nın sonrasına denk gelen ve 1927-
1960 yılları arasını kapsayan bu ilk dönemde nüfus 11 milyon kişi civarında artmıştır. Gelecek dönemlere
göre nüfusta daha az artışın yaşandığı bu dönemde savaşların etkisiyle nüfusta cinsiyet dengesizliği 1950’ye
kadar sürmüştür. Ayrıca Türkiye’ye gerçekleşen göçler ile 1939’da Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti sınırla-
rına dâhil edilmesi doğal artışın yanı sıra nüfusun çoğalmasını sağlamıştır. 1960’lı yıllara doğru ülkede
sağlık hizmetlerinin ve hijyen koşullarının gelişmesi ölüm hızının daha da azalmasını sağlamış ve nüfus
artış hızının daha da yükselmesine neden olmuştur. 1950-1960 yılları arası dönemde nüfusun cinsiyet
kompozisyonundaki dengesizlik ortadan kalkmıştır.

272
Nüfus ve Toplum

Doğal nüfus artışı: Doğumlar ve ölümler arasındaki fark doğal nüfus artışıdır. Bu farkın doğal olarak
adlandırılmasının nedeni doğumlar ve ölümlerin biyolojik olgular olmalarıdır. Terimde artış sözcüğünün
  kullanılması ise her zaman pozitif yönde bir değişme olacağı anlamına gelmemelidir. Bu fark, süre ortası
nüfusa bölündüğünde doğal nüfus artış hızı elde edilir.

İkinci Dönem: 1960-1985 yılları arasını kapsayan bu dönemde sosyokültürel ve ekonomik değişmeler
doğrultusunda doğurganlık hızı azalmaya başlamış ve buna bağlı olarak nüfus artış hızı 1960-65 dönemin-
deki binde 28,5 düzeyindeki en yüksek artıştan sonra belirgin şekilde yavaşlamıştır ve ölüm hızlarındaki
azalmalar devam etmiştir. Bu dönemin sonunda Türkiye nüfusu 50 milyona ulaşmıştır.

Resim 8.2 Türkiye’de nüfusu artışı ve kalabalıklaşan kentler


Kaynak: http://gorselarsiv.anadolu.edu.tr

Toplam doğurganlık hızı: Bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş grubunda doğurabile-
ceği ortalama çocuk sayısını ifade etmektedir. 

Üçüncü Dönem: Bu dönem 1985 yılı sonrasını kapsamaktadır. 1985 yılından sonra toplam doğurgan-
lık hızı kadın başına ortalama 3 çocuktan daha az değerlere doğru hızla düşmeye başlamış ve 1990’lı yıl-
larda 2 çocuk düzeyine çok yaklaşmıştır. Buna istinaden nüfus artış hızı daha da yavaşlamış ve demografik
geçiş sürecinin son evresine girilmiştir. Sonuç olarak günümüzde Türkiye nüfusu yıllık ortalama binde 12
düzeyindeki artış hızıyla 83 milyon civarındadır.

273
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

Öğrenme Çıktısı
1 Dünyada ve Türkiye’de nüfus artışının genel özelliklerini açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’de uygulanmakta
Türkiye’nin uygulamakta
Dünyada ve Türkiye’de nü- olan nüfus politikalarının
olduğu son nüfus politikası-
fus artışı eğilimi nasıldır? nüfus artışıyla ilişkisinin
nın nedenlerini açıklayınız.
neler olduğunu tartışınız.

TÜRKİYE’DE NÜFUSUN YAPISAL nü de 65 yaş ve üzeri grup (yaşlı nüfus) oluştur-


ÖZELLİKLERİ maktadır. Nüfusun yaş yapısı ile ilgili olarak nüfus
piramitleri önemli bilgi sunarlar. Türkiye’de nüfus
Eğitim düzeyi, yaş ve cinsiyet yapısı özellikleri,
piramitlerinin aldığı biçim, nüfus artış hızının, do-
bir ülke nüfusunun yapısal özellikleri o ülkenin nü-
ğurganlığın ve yaşam süresinin zamanla değişme-
fus artışı ve büyüklüğü kadar önemlidir. Gelecekle
si neticesinde sürekli bir değişim göstermektedir.
ilgili kamu ve kalkınma politikalarının geliştirilme-
Türkiye 1990’lı yılların başına kadar geniş tabanlı
si nüfusun yapısal özelliklerinin bilinmesine ihti-
piramitlere sahipken günümüzde piramitlerin ta-
yaç duyar. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi bakımından
banı daralmaya ve piramit dikleşmeye başlamıştır
nüfusun yapısal özellikleri önem taşımaktadır. Bu
(Şekil 8.3). Türkiye’de ortanca yaş 1980’de 19 iken
bakımdan nüfusun eğitim durumu, yaş ve cinsi-
günümüzde 29,9’a yükselmiştir. Bu durum ülke
yet yapısı, kırsal ve kentsel alanlarda yaşayan nüfus
nüfusunun gittikçe yaşlanmakta olduğu anlamına
oranları nüfusun yapısal özellikleri arasındadır.
gelmektedir. Geçmişteki yüksek düzeyli nüfus artış
Türkiye nüfusunun en önemli özelliği henüz hızları nedeniyle Türkiye henüz genç nüfus yapı-
genç ve dinamik bir yapıyı barındırıyor olmasıdır. sına sahip olsa da bu durum değişmekte; toplam
Toplam nüfusun yüzde 23,7’lik bölümünü 0-14 doğurganlık hızının azalmasıyla nüfus yaşlanarak
yaş grubu (çocuk nüfus), yüzde 68’ini 15-64 yaş gelişmiş ülkelerin yapısına doğru benzemeye de-
grubu (çalışma çağı nüfusu) ve %8,3’lük bölümü- vam etmektedir.

85+
80-84
Erkek 75-79 Kadın
70-74
65-69
60-64
55-59
50-54
45-49
40-44
35-39
30-34
25-29
20-24
15-19
10-14
5-9
0-4
8 6 4 2 0 2 4 6 8
Yüzde

Şekil 8.3 Türkiye’nin 1990 (gölgeli) ve 2015 (çizgi) yılı nüfus piramitleri
Kaynak: UN (2020a).

274
Nüfus ve Toplum

Nüfusun sahip olduğu en önemli özelliklerden


biri de eğitim durumudur. Türkiye’de 1950’de ger-
Ortanca (medyan) yaş: Bir nüfus gru-
çekleştirilen sayım sonuçlarına göre nüfusun kaba-
bunun yaşları, küçükten büyüğe doğru
ca yüzde 31,8’lik bölümü okuryazardı. 2015 yılına
sıralandığında tam ortada kalan bireyin
gelindiğinde bu oran yüzde 94,6’ya yükselmiştir.
yaşıdır. Bu durumda toplam nüfusun ya-
Ne var ki, günümüzde okuryazar nüfus oranı erkek
rısı bu yaştan büyük, öbür yarısı küçüktür.
ve kadın nüfus arasında farklılık göstermektedir.
Örneğin, erkek nüfusta okuryazarlık yüzde 98,2
Nüfusun diğer bir özelliği olan cinsiyet yapısı, iken kadınlarda yüzde 91 düzeyindedir. Türkiye’de
bir ülkedeki erkek ve kadın nüfusun oransal bö- nüfusun eğitim düzeyi diğer eğitim basamakların-
lünüşünü ifade eder. Türkiye’de günümüzde erkek da artış göstermektedir. Nüfusun yaygın bir kesimi
(yüzde 50,2) ve kadın (yüzde 49,8) nüfus oranları ilköğretim mezunuyken, önemli bir bölümü lise ve
birbirine oldukça yakındır. Ancak 65 yaş ve üze- küçük bir bölümü (yaklaşık yüzde 7’si) de üniver-
ri grupta kadınların oranı onların yaşam süresi- site mezunudur.
nin daha fazla olması nedeniyle erkeklerden daha 15-64 yaş grubu, aktif veya çalışma çağı nüfu-
fazladır. Kuşkusuz, bir yerde kadın ve erkek nüfus sunu oluşturmaktadır. Bu nüfusun çalıştığı genel
oranlarının farklı olmasında göç de etkilidir ve yay- ekonomik faaliyet kolları ise tarım, hizmet ve en-
gın olarak göçe erkekler katılmaktadır. Bu nedenle düstri sektörleridir. Kuşkusuz, bir ülkenin sahip
özellikle yoğun işçi göçü alan ülkelerde erkek nüfus olduğu ekonomik faaliyet kolları, nüfusun sosyo-
daha fazladır. Benzer şekilde endüstri ve ticaretin ekonomik yapısı üzerinde önemli bir etki yarat-
gelişkin olduğu kentlerde yine erkeklerin göçüne maktadır. Türkiye’de 1927’den beri gerçekleştirilen
bağlı olarak erkek nüfus daha fazla olabilir. Kırsal ekonomik faaliyet alanlarının gelişimi ve nüfusun
yerleşmelerde ise ekonomik olanakların yetersizliği ekonomik faaliyet tercihleri neticesinde tarımsal sek-
nedeniyle erkek nüfus çalışmak amacıyla göç etti- törde çalışanların oranı azalmış ancak -özellikle hiz-
ğinden kadın nüfus daha fazla olabilir. met sektöründe olmak üzere- geri kalan iki sektörde
çalışanların oranı artmıştır ve bu eğilim sürmektedir.

Resim 8.3 Türkiye nüfusunun en önemli özelliği henüz genç ve dinamik bir yapısıdır.
Kaynak: http://gorselarsiv.anadolu.edu.tr

Nüfusun kırsal ve kentsel yerleşim yerlerine göre olan dağılımı da önemlidir. Kırsal ve kentsel nüfus
oranları bir ülkedeki nüfusun sosyoekonomik yapısı hakkında değerli bilgi sunarlar. Türkiye’de kırsal ve
kentsel yerleşmeler buralarda sürdürülen ekonomik etkinlikler ile nüfus büyüklüklerine göre belirlenmek-
tedir. Kırsal alanlarda yaygın olarak tarımsal faaliyetler gerçekleştirilirken kentlerde başta hizmet sektörü
olmak üzere endüstri sektörü ağırlıklı ekonomik faaliyet alanları olarak belirmektedir.

275
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

Türkiye’de 1927’de kırsal nüfus yüzde 75,8 düzeyindeyken günümüzde, 2015 yılı itibarıyla , yüzde
26,6 düzeyine gerilemiş, kentsel nüfus oranı ise yüzde 73,4’e yükselmiştir (UN, 2020b).

Öğrenme Çıktısı
2 Türkiye nüfusunun yapısal özelliklerini açıklayabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’nin nüfus yapısını Türkiye’nin 1990 ve 2015


Türkiye nüfusunun yapısı-
belirleyen temel etmenlerin yıllarına ait nüfus piramitle-
nın genel özellikleri nelerdir?
neler olduğunu tartışınız. rindeki farklılıkları sıralayın.

NÜFUS PROJEKSİYONLARI Nüfus tahminlerinde çoğunlukla, cinsiyete göre


Nüfus projeksiyonu,  göç, ölüm ve doğum veri- nüfusa, yaş gruplarına, yaşa özel doğurganlık hızına
lerinin gelecekteki eğilimleri ile tahminlere göre ve toplam doğurganlığa, yetişkin ve bebeklerin ölüm
gelecekte nüfusun durumu hakkında kestirimlerin seviyesi ve hayatta kalma olasılığı değerlerine, yurt
yapılmasıyla elde edilen bilgidir. Bu bilgi, istatis- dışına net göçün cinsiyet ve yaşa göre dağılımlarına
tiksel tablolar ve/veya grafikler hâlinde sunulmak- gereksinim duyulmaktadır. Bazı projeksiyonlarda ise
tadır. Dünya geneli, ülke, il, ilçe, köy gibi değişik bu özellikler arasına nüfusun eğitim düzeyi bilgileri
büyüklüğe sahip siyasi ve idari bölümler ve yerleşim de eklenmektedir. Bu nedenle nüfus projeksiyonla-
birimleri için nüfus projeksiyonu yapılabilmektedir. rı bir nüfusun gelecekteki beşerî sermaye düzeyinin
nasıl değişeceğini anlatan önemli çıktılardır.

Resim 8.4 Nüfus projeksiyonu, gelecekte nüfusun durumu hakkında kestirimlerin yapılmasını ifade eder.
Kaynak: http://gorselarsiv.anadolu.edu.tr

276
Nüfus ve Toplum

durumunda gelecekte nüfusun yapısının nasıl de-


ğişebileceği ile ilgili tahminlerde bulunulması ve
Beşerî sermaye: Nüfusu ve özellikle işgü- geleceğe yönelik politika belirlenmesinde önemli-
cünü oluşturan bireylerin üretken olarak dir. İleride ihtiyaç duyulacak işgücü miktarını ön-
çalışmaları ve karşılığında yüksek gelir ceden belirlemek, buna göre alt yapıyı ve olanakları
elde etmelerine olanak sağlayacak eğitim hazırlamak nüfus tahminlerinin (projeksiyonların)
sürecinde kazanılmış üretken bilgi, beceri amacıdır.  Bu anlamda nüfus projeksiyonları gele-
ve yeteneklerden oluşan bir fikri veya nite- cekteki risk ve fırsatların belirlenmesine, planlama-
liksel insan sermayesidir. ların yapılıp uygulamaya konulmasına ve risklerle
ilgili önlemlerin alınmasına yardımcı olur. Ulusal
ve küresel ölçekteki nüfusla ilgili tahminler onlarca
Nüfusun temel demografik göstergelerdeki yıla; bazen 100 yıla uzayan zaman dilimleri için de
eğilimlerinin tespiti, bu durumun devam etmesi yapılabilmektedir.

12.000.000

10.000.000

8.000.000
Nüfus (000)

6.000.000

4.000.000

2.000.000

0
19 19 19 19 19 19 19 19 19 19 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 21
50 55 60 65 70 75 80 85 90 95 00 05 10 15 20 25 30 35 40 45 50 55 60 65 70 75 80 85 90 95 00
Yıllar

Şekil 8.4 Dünya nüfusu, 1950-2100


Açıklama: 2020-2100 yılları arası orta düzeyli projeksiyon tahminleridir.
Kaynak: UN (2020a).

Örneğin Şekil 8.4’te 2020-2100 yılları arası dünya nüfusu orta düzeyli nüfus projeksiyonu verilerine
dayalıdır. Bu şekil, günümüzde 7,7 milyar dünya nüfusunun çok yakın bir gelecekte 8 milyarı aşacağını;
2055’te 10 milyarı aşacağını ve muhtemelen dünyada toplam doğurganlık hızının daha da azalma eğilimi-
ne girmesiyle 2100 yılına kadar daha yavaş bir hızda artacağını göstermektedir. 2100 yılına kadar dünya
nüfusu 11 milyarı dahi aşamayacaktır.
Şekil 8.5 ise 1950-2100 yılları arasında Türkiye nüfusunun gelişimini sunmaktadır. Şekilde 2020-2100
yılları arası orta düzeyli nüfus projeksiyonu verilerine dayalıdır. Bu şeklin Türkiye nüfusu bakımından
sunduğu birkaç önemli bilgi bulunmaktadır. Birincisi, Türkiye nüfusu hiçbir zaman 100 milyonu aşama-
yacaktır. İkincisi, 2055 yılına kadar Türkiye nüfusunun artış eğilimi sürecek ama bu yıldan sonra azalmaya
başlayacaktır. Üçüncüsü 2100 yılına gelindiğinde Türkiye nüfusunun azalmasıyla günümüzdeki nüfus bü-
yüklüğüne geri dönmüş olacaktır.

277
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

120.000

100.000

80.000
Nüfus (000)

60.000

40.000

20.000

0
19 19 19 19 19 19 19 19 19 19 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 21
50 55 60 65 70 75 80 85 90 95 00 05 10 15 20 25 30 35 40 45 50 55 60 65 70 75 80 85 90 95 00
Yıllar

Şekil 8.5 Türkiye nüfusu, 1950-2100


Açıklama: 2020-2100 yılları arası orta düzeyli projeksiyon tahminleridir.
Kaynak: UN (2020a).

Nüfus projeksiyonlarıyla kentsel planlama için doğum-ölüm, göç, gebeliği önleyici metotların kul-
gerekli olan yerel ölçeklerde çoğu kez 10 yıla kadar lanım düzeyi gibi veriler. 2. Nüfus sayımları verile-
olan kısa dönemli tahminler de yapılabilmektedir. riyle gelecekteki nüfus büyüklüğü bilgileri.
Örneğin, 2008 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sis- Ekonomik verilerin dâhil edilmesiyle ise eko-
temi sayımlarına dayalı yapılan bir çalışmada (Ta- nomik göstergelerdeki gelecek tahminler yapılabil-
sam, 2020) 2023 yılı projeksiyonu yapılmıştır. mektedir.
Buna göre; 2023’te İstanbul 15,2 milyon, Ankara
Örneğin Şekil 8.6, demografik bir veri olan top-
5,5 milyon, İzmir 4,5 milyon, Bursa 3,4 milyon,
lam doğurganlık hızının matematiksel modelle tah-
Kocaeli 2,1 milyon, Antalya 2,6 milyon nüfusa sa-
min edilen orta düzeyli nüfus projeksiyonuna göre
hip olacaktır. 2008’de 72 milyon olan Türkiye nü-
Türkiye’nin 2020-2100 yılları arasındaki alacağı
fusu 2023’te 81-83 milyona ulaşacaktır. Az gelişmiş
değerleri sunmaktadır.
ve göç veren bazı iller nüfus kaybedecektir; Erzu-
rum 483 bin, Kars 215 bin, Muş 238 bin, Sivas 497 Şekil 8.6, Türkiye’nin 2020-2100 arasında top-
bin, Yozgat 290 bin, Ardahan 77 bine ulaşacaktır. lam doğurganlık hızlarının gidişatı bakımından
Yaşlı nüfus %10’a ulaşacak ve yaşlılıkla ilgili önlem- önemli bilgilere işaret etmektedir. Türkiye’de 1950-
ler almak gerekecektir. 55 ile 1990-95 yılları arasında yüksek ve orta değer-
ler gösteren toplam doğurganlık hızları 1995-2000
Matematik yöntemlerle, demografik ve ekono-
döneminden itibaren düşük değerlere inmiştir. Gü-
mik verilere göre projeksiyonlar yapılmaktadır. Ma-
nümüzde kabaca kadın başına ortalama 2,1 çocuk
tematik yöntemlerle nüfus projeksiyonu şu yöntem-
düzeyinde olan bu hızın 2025-2030 dönemine ka-
ler kullanılarak yapılır: 1.Üssel fonksiyon, 2.Sayım
dar pek değişmeyeceği ama sonrasında ise yeniden
yılları arasındaki nüfus artış hızı ile 3.Sayımlar arası
azalmaya başlayacağı görülmektedir. Bu dönemden
yılların nüfusunun belirlenmesi, 4.Şehir nüfusu ve
sonra ise toplam doğurganlık hızı biraz daha azala-
şehirleşme hızı tahmini, 5.İl nüfus tahmini ve ille-
cak ve 2095-2100 yılına dek kadın başına ortalama
rin nüfus artış hızı tahminleri.
2 çocuk değerinin altında seyredecektir.
Demografik verilerin dâhil edilmesiyle: 1.Belli
bir zaman serisi hâlinde elde edilen nüfus, evlenme,

278
Nüfus ve Toplum

6
Toplam doğurganlık hızı

0
5 0 5 0 5 0 5 0 5 0 5 0 5 0 5 0 5 0 5 0 5 0 5 0 5 0 5 0 5 0
95 96 96 97 97 98 98 99 99 00 00 01 01 02 02 03 03 04 04 05 05 06 06 07 07 08 08 09 09 10
0 -1 5-1 0-1 5-1 0-1 5-1 0-1 5-1 0-1 5-2 0-2 5-2 0-2 5-2 0-2 5-2 0-2 5-2 0-2 5-2 0-2 5-2 0-2 5-2 0-2 5-2 0-2 5-2 0-2 5-2
5 5 6 6 7 7 8 8 9 9 0 0 1 1 2 2 3 3 4 4 5 5 6 6 7 7 8 8 9 9
19 19 19 19 19 19 19 19 19 19 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20
Yıllar

Şekil 8.6 Türkiye’de toplam doğurganlık hızları, 1950-2100


Açıklama: 2015-2020 ile 2095-2100 dönemleri arası orta düzeyli projeksiyon tahminleridir.
Kaynak: UN (2020a).

Öğrenme Çıktısı
3 Nüfus projeksiyonlarının amacını açıklayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’nin 2020’den 2100


Nüfus projeksiyonlarının
Nüfus projeksiyonları hangi yılına kadar tahmin edilen
hangi temel demografik
amaçla yapılmakta ve ne işe nüfus büyüklüğünün ve top-
göstergeler için yapıldığını
yaramaktadır? lam doğurganlık hızlarının
tartışınız.
gelişimini açıklayınız.

NÜFUS POLİTİKALARI
Nüfus politikaları, nüfusun büyüklüğü, yapısı ve dağılımını doğrudan doğruya etkileyecek şekilde hükümet-
lerin alacağı önlemlerin bütünü olarak tanımlanabilir. Ancak bu tanım, nüfusla ilgili olan değişkenlerin pek
azına göndermede bulunmaktadır. Nüfus politikası daha kapsayıcı bir tanımla açıklanmaya çalışıldığında,
demografik değişkenleri yalnız doğrudan etkileyen değil, dolaylı olarak da etkileyen bütün eylemler dik-
kate alınmaktadır (Başar, 2013).

279
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

Nüfus politikası için Birleşmiş Milletler’in ta- Nüfusun Niceliği ile İlgili Politikalar
nımı, “…nüfusun büyüklüğü ve artış hızı, coğrafi Nüfusun niceliğini etkileyen politikalar sağlık
dağılımı (ulusal ve uluslararası) ve demografik ni- ve doğurganlığı kontrol etme politikalarıdır. Do-
telikleri gibi önemli demografik değişkenleri et- ğurganlığı kontrol etme politikası, nüfus artışını
kilemek suretiyle, ekonomik, sosyal, demografik, destekleyici ya da nüfus artışını sınırlayıcı olabildi-
siyasal ve diğer ortak toplumsal hedeflere ulaşılma- ği gibi iki yönlü de olabilir. Bazı dönemlerde, askerî
sına yardımcı olmak amacıyla hazırlanan tedbir ve ve siyasi egemenlikleri için insan gücü ihtiyacı ol-
programlardır” biçimindedir (Aktaran Başar, 2013: duğunu düşünen ülkeler, nüfus artışını destekleyici
25; Tuncer,1975). Bu tanıma dikkat edildiğinde politikalar uygulamıştır. Ülkeler bunun için vergi
Birleşmiş Milletler’in nüfus politikasını geniş an- muafiyeti sağlamak ve ailelere çocuk sayısına bağlı
lamda yorumladığını söylemek mümkündür. olarak maddi destek sunmak gibi politikalar uygu-
Nüfus politikaları, nüfusu doğrudan ya da do- layarak doğurganlığı özendirici önlemler almışlar-
laylı biçimde etkileyen kararlar bütünü olarak ta- dır (Başar, 2013).
nımlanmakta, ancak bu kararların yürütülmesi için Dünyada uzun yıllar boyunca nüfus konusunda
gerekli önlemlerin alınması ve uygulanması ayrı bir gelenekçi tutum, doğurganlığı desteklemek biçi-
aktivite olarak kabul edilmektedir. Nüfus politika- minde olmuştur. Bu tutum büyük ölçüde kökenini
larının uygulanması sırasında alınan kararlar ara- neolitik toplumsal kültürden almıştır. Tarım devri-
sında öncelik ve denge sağlamada ülkelerin büyük minden sonra binlerce yıl insanlar, üretimi artıra-
çoğunluğunun üzerinde durduğu husus, insan hak- bilmek için ihtiyaç duydukları enerjiyi büyük ölçü-
ları politikası ile nüfus politikalarını bağdaştırmak- de biyolojik kaynaklardan, diğer bir ifadeyle, insan
tır. Zamanımızda ülkelerin büyük çoğunluğu ve ve hayvan gücünden sağlayabilmiştir. Bu nedenle
özellikle gelişmiş ülkelerdeki hükümetler ailelerin fazla nüfusu olan aile ya da ülkeler, daha kuvvetli,
istediği zaman ve istediği sayıda çocuk sahibi olma daha zengin olmuştur. 18. yüzyıldan bu yana yeni
haklarını kısıtlamayan politikalar izlemektedir. Ge- enerji kaynaklarının keşfi, teknolojik gelişmeler
lişmiş ülkelerin pek çoğunda ve özellikle İskandi- ve toplumsal gelişmeler, insan gücünün önemini
nav ülkelerinde bu politikalar toplumsal cinsiyet azaltmış ve bunun sonucu olarak geleneksel dav-
eşitliğini son derece destekleyicidir (Yüceşahin, ranışlar değişmeye başlamıştır. Buna karşılık her
Adalı ve Türkyılmaz, 2016). toplumda düşüncelerini çağın koşullarına uydura-
mayanlar ve geleneksel inançlardan ayrılamayanlar
Nüfus politikalarının amacını, nüfusun büyük- da bulunmaktadır (Fişek,1975).
lüğünü ya da yapısını değiştirmeye yönelik olmak İnsan gücü fazlası olan bir ülkenin, nüfus artı-
üzere başlıca iki grupta toplamak mümkündür. İlk şını sınırlayıcı bir politika gütmesi beklenir. Nüfus
grupta yer alan politikalar, nüfusun sayıca artması- artışını denetlemek üzere uygulanan en yaygın po-
nı veya sınırlanmasını sağlayan, yani nüfusun ni- litika, bazı kaynaklarda nüfus kontrolü ya da nüfus
celiğini değiştirmeye yönelik politikalardır. İkinci planlaması adını da alan aile planlamasıdır. Bir-
grup politikalar ise; sağlık koşullarının iyileştiril- leşmiş Milletler’in düzenlediği 1974 Dünya Nüfus
mesi, eğitim düzeyinin yükseltilmesi, mesleki bil- Konferansı’nda, bireylerin sahip olacakları çocuk
gi ve deneyimin artırılması ile nüfusun niteliğini sayısına ve bunun zamanına serbestçe karar verme-
değiştirmeye yönelik olanlardır. Uygulanan poli- leri, bu konuda gerekli bilgi, eğitim ve araçlardan
tikaların sonuçlarını kısa sürede görmek mümkün yararlanmaları temel insan hakları arasında görül-
değildir. İzlenecek politika ve alınacak önlemler, müş ve alınan kararlar arasında yer almıştır.
etkilerini belli bir süre geçtikten sonra göstermek-
tedir (Başar, 2013).

280
Nüfus ve Toplum

gelmektedir. Nüfusun niteliğini artırma politika-


larına eklemlenen sağlık, eğitim, iş deneyimi gibi
göstergeler gelir düzeyinin araçları durumundadır.
Bu nedenle ekonomik bakımdan az gelişmiş böl-
gelerde nüfusun niteliğinin (beşeri sermaye) düşük
olduğu söylenebilir.
Ayrıca tek bir ülkede dahi gelir düzeyine göre
nüfusun niteliği bir bölgeden diğerine değişmekte
ya da bir sosyal gruptan diğerine farklılaşabilmekte-
dir. Diğer özellikler göz ardı edildiğinde bile yalnız-
ca okuryazar oranının gelir düzeyi ile doğru orantılı
olarak arttığı da gözlenmektedir (Başar, 2013). Do-
layısıyla nüfusun niteliği, politikalar ve gelişmişlik
arasında doğrusal ilişkiler söz konusudur.
Genel olarak ekonomik bakımdan geri kalmış
ülkelerde nüfusun niteliğine ilişkin görüşler şu şekil-
de özetlenebilir (Başar, 2013):
Resim 8.5 Nüfus politikaları, nüfusun büyüklüğü,
yapısı ve dağılımını doğrudan doğruya etkileyecek
1. Doğum hızlarının yüksekliği nedeniyle aile
şekilde hükümetlerin alacağı kararları ifade eder.
büyüklüğü fazladır. Ortalama aile / hane-
halkı gelirinin düşüklüğüne karşın ailedeki
Kaynak: http://gorselarsiv.anadolu.edu.tr
ortalama birey sayısının fazlalığı gelirin bü-
yük bir kısmının gıda ve zorunlu masraflara
Türkiye’nin de kabul ettiği bu karar, ailelerin is- ayrılmasına neden olmaktadır.
tediği aile büyüklüğünü seçme hakkı olduğu kadar, 2. Beslenme koşullarının çok yeterli olmadığı
ihtiyaçları doğrultusunda aile planlaması yöntem- durumlarda sağlık ve eğitim kalemlerine ay-
lerini uygulayabilme şansına da sahip olma hakkı- rılan pay çok azalmakta, bu nedenle genel
nın meşruiyeti olarak anlaşılmalıdır (Üner, 1984). olarak gelir düzeyi düştükçe eğitim ve sağlık
olanakları da düşük düzeylerde kalmaktadır.
Türkiye’de 1982 tarihli Anayasa’nın 41. mad- Ekonomik bakımdan az gelişmiş ülkelerde ge-
desine göre, aile planlaması eğitimi ve uygulama- rek devlet gerekse bireyler bakımından eğitime
sı devletin asli görevleri arasında sayılmıştır. Aile ayrılan payların yetersiz olması gelir düzeyinin dü-
planlamasının hedefleri ise istenildiği zamanda is- şüklüğüne dayalıdır. Bu ülkelerde eğitim hizmetleri
tenildiği kadar çocuk sahibi olunması, doğum ara- devlet tarafından genellikle maddi bedel olmadan
larının açılması, aşırı doğum sayısının önlenmesi, sunulduğu hâlde, nüfusun ancak sınırlı bir kısmı-
erken yaşta doğumun önlenmesi için ailelerin eği- nın bundan yararlanabilmesi aile gelirinin yetersiz
tilmesi ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması- olmasının bir sonucu olarak gözükmektedir. Özel-
dır. Bu hedefler doğrultusunda aile planlamasının, likle tarımsal kesimde okul çağındaki çocukların
çocuk sayısının zorla sınırlanması demek olmadığı, üretimde çalışmaları eğitimlerine engel olmaktadır.
aile büyüklüğüne karar verme özgürlüğünün çiftle- Buna bağlı olarak bu tür ülkelerde hızlı nüfus artışı
re bağlı olduğu açıktır. devam ettiği sürece bu güçlüklerin azalmayıp art-
ması beklenebilir.
Nüfusun Niteliği ile İlgili Politikalar Diğer yandan bu ülkelerin sosyal ve ekonomik
anlamda kalkınabilmesi için gerekli olan koşullar-
Nüfusun niteliğini artırmaya yönelik politikala- dan biri nüfusun niteliğinin artırılmasıdır. Okuma
rın pek çoğunun ülkedeki ekonomik refah düzeyi- alışkanlığı da dâhil olmak üzere, okuryazar oranı
ne, bir başka ifadeyle ülkenin gelir düzeyine bağlı hızla artmadıkça, ortalama eğitim düzeyi yüksel-
olduğunu söylemek mümkündür. Ülkenin gelir ve medikçe, özellikle sanayinin ilerlemesi için gereken
refah düzeyi yükseldikçe nüfusun niteliğini artır- meslek uzmanları yetiştirilmedikçe ekonomik ge-
maya dönük politikalar gerçekleştirilebilir duruma lişmenin gerçekleşmesi zorlaşmaktadır. Daha fazla

281
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

ekonomik kalkınmayı hedefleyen bir ülkede nüfus Öte yandan, Birinci Dünya Savaşı sonrasında
politikalarında bu gerçeklerin dikkate alınması bir neredeyse tüm ülkelerde nüfus artışını özendiren
zorunluluk niteliğindedir. güçlü eğilimler ortaya çıkmıştır. O yıllarda nüfu-
Dünyadaki az gelişmiş ülkeler arasında nüfus sun çoğalmasının ekonomik nedenlerle de fayda-
politikasının amacı yalnızca doğurganlığı etkileye- lı olacağını savunan baskın görüş, artan nüfusun
cek biçimde azaltıcı önlemler olmaktadır. Oysaki ülkenin boş duran kaynaklarının işletilmesine yar-
nüfusun niteliğinin artırılmasına yönelik politika- dımcı olacağı ve hızlı nüfus artışıyla ülkedeki sosyal
lar, örneğin yalnızca eğitim düzeyinin yükseltilme- iş bölümü ve uzmanlaşmanın sağlanacağı varsayımı
si için alınacak önlemler bile aynı zamanda nüfus üzerine temellendirilmiştir.
artışının yavaşlamasını sağlayacak kadar etkilidir. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında göreve
Böylece hem nüfus artış hızının yavaşlatılması gelen hükümetler, nüfusun artmasını önemli bir
amacıyla aile planlamasının uygulanması hem de ulusal amaç olarak düşünmüş ve bu amaçla da yasal
nüfusun niteliğinin artırılmasını güden politikalar önlemler alınmıştır.
eş zamanlı olarak ekonomik kalkınmayı da hızlan- Örneğin, 1929’da 5’ten fazla çocuğa sahip olan
dıracak ve refah düzeyini yükseltecektir. ailelerin yol vergisinden muaf tutulmaları, 1930’da 6
ve daha fazla çocuklu ailelere madalya verilmesi, yine
Türkiye’de Uygulanan Nüfus çok çocuklu ailelere devlet hazinesine ait topraklar-
dan bağış yapılması kabul edilmiş ve uygulanmış-
Politikaları
tır. 1930 yılında kabul edilen Umumi Hıfzıssıhha
Cumhuriyetin kuruluşundan önce nüfus ko- Kanunu’na göre sağlık ve sosyal yardım bakanlığına
nusunda belirgin bir politikanın varlığından söz bazı yükümlülükler getirilerek doğumların artırıl-
etmek mümkün değildir. Cumhuriyet döneminde ması ve çocuk ölümlerinin azaltılması da amaç-
ise, son yıllardaki 3 çocuk politikası (Yüceşahin, lanmıştır. Aynı yıllarda Türk Ceza Kanunu’na ve
Adalı ve Türkyılmaz, 2016) bir kenara bırakıldı- Medeni Kanun’a, çocuk düşürmeyi ve kürtajı ceza-
ğında, birbirine zıt hedefleri olan iki farklı nüfus po- landıran ve evlenme yaşını düşüren bazı maddeler
litikasının izlendiği dikkat çekmektedir. Bunlardan de eklenmiştir. Bununla birlikte 1934’teki yeni ka-
ilki, cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan ve nüfus nunlarla dışarıdan Türkiye’ye göç edenlere bir dizi
artışını destekleyen, ikincisi ise 1965 yılından son kolaylıklar sağlanması ve böylece nüfusun gelecek
yıllara kadar uygulanan nüfus artış hızını düşürme- göçlerle de artması hedeflenmiştir (Başar, 2013).
ye yönelik politikalardır. İki farklı hedefi bulunan
Türkiye’de 1927 yılında yaklaşık 13 milyon ci-
bu nüfus politikaları arasındaki geçiş ise nüfus po-
varındaki nüfus, 1940 yılında 17 milyona yüksel-
litikası oluşturulması kararının alınması ve 1965
miş, bu dönemde yıllık ortalama nüfus artış hızı
yılında kabul edilen Nüfus Planlaması Hakkındaki
%2 olarak gerçekleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı dö-
Kanun’un uygulanmaya başlamasıyla sağlanmıştır
neminde daha önce başlatılan pronatalist (doğum-
(Başar, 2013).
ları artırıcı) politika devam etmiş, buna rağmen
nüfus artış hızında ciddi bir azalma meydana gel-
1923-1965 Dönemi Nüfus Politikaları miştir. 1923 yılından sonra uygulamaya konulan
Cumhuriyet döneminin ilk nüfus politikası olan nüfusu artırmaya yönelik yasal ve idari önlemlerin
doğurganlığı artırıcı politika, 1912’de Balkan Savaş- tam olarak başarılı olduğu söylenemez. Uygulanan
ları ile başlayan Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş politikaların uzun dönemde doğurganlığın yüksel-
Savaşı’nı kapsayan ve uzun süren bir savaş döneminin mesinde ve Türkiye nüfusunun artışında önemli
doğal sonucu olarak değerlendirilebilir. Bu savaşlarda- bir etkisinin olmadığı yaygın görüştür (TÜSİAD,
ki önemli miktardaki insan kayıplarının etkisiyle nü- 1999).
fusun artması önemli bir hedef olarak görülmüştür.
Böylece çeşitli önlemler alınmaya çaba gösterilmiştir.

282
Nüfus ve Toplum

Resim 8.6 1950’lerdeki yoğun iç göçlerle nüfusları artan büyük kentlerde gecekondu semtleri oluşmuştur.
Kaynak: http://gorselarsiv.anadolu.edu.tr

Türkiye’de özellikle 1950’den itibaren meyda- sonelini eğitme ve halkı bilgilendirme görevi Sağlık
na gelen hızlı nüfus artışı, kırsal bölgelerden kentlere ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na verilmiştir.
doğru yapılan göçlere ve düzensiz kentleşmeye neden Aynı yıl kabul edilen bir başka yasayla bakanlığın
olmuş, bu gelişmelere bağlı olarak sorunlar yaşan- bünyesinde Nüfus Planlaması Müdürlüğü ve Ana ve
mıştır. Bu duruma bazı zamanlar tepkiler gelişmiştir Çocuk Sağlığı Genel Müdürlüğü kurularak yeni nüfus
ve böylece hızlı nüfus artışı ile sosyal ve ekonomik politikası bu kurumlar ile uygulanmaya başlanmıştır.
sorunlar arasındaki ilişkiler tartışılmaya başlanmıştır.
1968-1972 yılları arasında uygulanan İkinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı’nda aşırı yüksek düzeyli do-
1965-2020 Dönemi Nüfus Politikaları ğurganlığın ailelerin bir sorunu olduğu öne sürüle-
1960’ta Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulma- rek, nüfus planlaması teriminin yerini aile planla-
sı ve planlı döneme geçilmesiyle birlikte Türkiye’de ması terimi almış ve aile planlaması hizmetlerinin
nüfus politikası alanında birtakım değişimler ya- kapsamının geliştirilmesi kararlaştırılmıştır.
şanmıştır. 1963-1967 yılları arasında uygulanan Daha çok anne ve çocuk sağlığının korunmasına
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda Türkiye’deki önem verilen planda kırsal kesim de dâhil her yıl
hızlı nüfus artışının getirdiği sorunlar ilk kez resmî doğurganlık çağındaki kadın nüfusun yüzde beşine
gündem olmuştur. Yeni bir nüfus politikası ihtiya- hizmet götürülmesi ve böylece beş yıl içinde iki mil-
cı, ekonomik kalkınmanın hızlı nüfus artışından yon kadının doğum kontrolü uygulamasına geçiril-
olumsuz etkilenmemesi gerektiği düşüncesine da- mesi planlanmıştır (Başar, 2013). Ancak bu konuda
yandırılmıştır (Başar, 2013). öngörülen hedefler beklendiği gibi sonuçlanmamış
Türkiye’deki nüfus artış hızının milli gelirdeki ayrıca hükümetlerin nüfus politikası konusuna ilgi-
artış hızından fazla olması durumunda ekonomik si zaman içinde ciddi şekilde azalmıştır.
gelişmenin bir ölçüsü olan kişi başına gelir artışının Nitekim 1973-77 yılları arasında uygulanmak
yavaşlayacağı, demografik yatırımların artacağı, ay- üzere hazırlanan Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma
rıca genç nüfusun artmasının tüketimi artıracağı ve Planı’nda nüfus konusundaki yaklaşım biraz daha
işgücü arzında önemli baskı ve dolayısıyla sorunlar değişerek hızlı nüfus artışının, toplumun uzun dö-
ortaya çıkacağı belirlenmiştir (DPT, 1963). 1965’te nemde çözülmesi gereken sorunları arasında yer
çıkarılan Nüfus Planlaması Hakkındaki Kanun ile aldığı görüşü benimsenmiştir. Hatta bu dönemde
bireylere istedikleri zaman ve istedikleri sayıda ço- kalkınma planı hazırlanırken herhangi bir nüfus
cuk sahibi olma özgürlüğü tanınmıştır. Ayrıca bu politikasına yer verilmemiş, bu konuda önlem alın-
kanunla yeni nüfus politikasını yürütme, sağlık per- masına da gerek duyulmamıştır.

283
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

1979-83 yılları için hazırlanan Dördüncü Beş kavuşturulması gerektiği gündeme gelmiştir. Aile
Yıllık Kalkınma Planı’nda ise doğurganlık düze- planlaması ve ana-çocuk sağlığı hizmetlerinin et-
yinde genel olarak azalmanın gözlemlendiği ancak kinleştirilerek yaygınlaştırılması, kadınların eğitim
bölgeler arasındaki farklılığın sürdüğü, bu özelliğin düzeyinin yükseltilmesi, çocukların ve gençlerin
ölümlerde de var olduğu, çocuk ölümlerinin ise korunmasına yönelik projelerin ve araştırmaların
çok yüksek düzeylerde olduğu belirlenmiştir. Ayrı- desteklenmesi ve artırılması da karar altına alınmış-
ca hızlı kentleşme ile ortaya çıkan sorunlara da yer tır (Başar, 2013).
verilmiştir. 1996-2000 dönemini kapsayan Yedinci Beş Yıl-
Bu planda nüfus planlaması ile ilgili bir hedef lık Kalkınma Planı’nda Türkiye’nin demografik ge-
yer almamış ve “nüfus politikası IV. Plan döne- çiş süreci içinde bulunduğu, nüfus artış hızının bir
minde tüm toplumsal ve ekonomik politikaların sorun olarak sürdüğü, bölgeler arasındaki farklılık-
bir türevi olarak ele alınacaktır” ifadesi yer almıştır. ların devam ettiği, var olan nüfusun kayıt sorunla-
Böylece devletin nüfusun sayısı ve gelişme hızı ile rına ilişkin sorunların hâlâ bulunduğu belirtilerek
ilgili herhangi bir amaç ve politikasının olmadığı önceki dönemlerdeki demografik eğilimlerin bir
belgelenmiş, nüfus artış hızının azaltılması doğru- değerlendirilmesi yapılmıştır.
dan doğruya ekonomik ve toplumsal gelişmenin Plan sonunda nüfus artış hızının yüzde 1,5; be-
etkisine bırakılmıştır. bek ölüm hızının binde 35,3 düzeyine gerilemesi,
1983 yılında daha önce kabul edilen eski yasa TDH’nin 2,33 olarak gerçekleşmesi ve ortalama
yürürlükten kaldırılarak yeni Nüfus Planlaması ömrün 69,1 yıla yükselmesinin beklendiği ifade
Hakkındaki Kanun yürürlüğe konulmuştur. Buna edilmiştir.
göre devletin sorumluluğu yalnızca doğum kont- 2001-2005 döneminde uygulanan Sekizinci
rolü için gerekli ilaçların ve malzemelerin sağlan- Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ayrıca 2001-2023
ması ile sınırlandırılmış, yasal olarak 10 haftaya dönemini kapsayan uzun vadeli strateji de yer al-
kadar olan gebeliklerin sonlandırılması da serbest mıştır. Uzun dönemde nüfus artış hızının yavaş-
bırakılmıştır (Üner, 1984). 1985-1989 yılları layarak yıllık ortalamanın önce yüzde 1,1’e; 2020
arasında uygulanan Beşinci Beş Yıllık Kalkınma yılından sonra ise yüzde 1’in altına düşeceği tah-
Planı’nda nüfus artış hızının düşmekte olduğu, min edilmiştir.
bu düşüşün süreceğinin beklendiği vurgulanarak,
Bu süreçte nüfus artışı ve doğurganlık hızının
kalkınmanın en önemli unsurunun insan kaynağı
belli düzeyde istikrar kazanmasının önemli oldu-
(beşeri sermaye) olduğu ve nüfusun niteliklerinin
ğu vurgulanmıştır. Mevcut durumda ise; nüfus
geliştirilmesinin temel bir ilke olduğu ön plana
artışı ve TDH’de düşüşler devam etmekle birlik-
geçmiştir. Ayrıca aile planlamasının diğer sağlık
te bunun yeterli olmadığı, geçim zorluklarının
hizmetleriyle bütünleştirilmesi gerektiği gündeme
bulunduğu, istihdam olanaklarının yetersizliği,
eklenmiştir.
doğu ve güneydoğu bölgelerde nüfus planlaması
1990 -1994 yılları arasını kapsayan Altıncı Beş çalışmalarının etkin olmadığı belirtilmiştir. Ayrı-
Yıllık Kalkınma Planı’nda kalkınmanın en önemli ca, merkezî bir nüfus kayıt sistemi, doğum-ölüm
bileşeni olan insanın niteliklerinin geliştirilmesi te- kayıtlarının güncel ve güvenilir biçimde tutulma-
mel bir ilke olarak vurgulanmış, ayrıca nüfusun is- sı için bazı düzenlemeler gerektiği vurgulanmıştır
tikrarlı bir ekonomik gelişmeye uygun artış hızına (Başar, 2013).

284
Nüfus ve Toplum

Resim 8.7 Türkiye’de nüfus artışıyla ilişkili olarak farklı politikalar geliştirilmiştir.
Kaynak: http://gorselarsiv.anadolu.edu.tr/ItemNumber:iStock-525367483

Planda nüfusun sağlık, eğitim ve insan gücü yö- 2008 yılından itibaren “en az 3 çocuk” söyle-
nünden niteliklerinin yükseltilmesi ve bölgeler ara- miyle başlayan süreçle 2013’ten beri Türkiye yeni
sındaki farklılığın giderilmesi hedeflenmiştir. Plan bir pronatalist (doğumları artırıcı) politika başlat-
dönemi sonunda nüfus artış hızının yüzde 1,33’e; mıştır. Aşağıda bu sürecin bir değerlendirmesi su-
bebek ölüm hızının binde 28,8’e TDH’nin 2,3’e nulmaktadır.
düşmesinin, toplam nüfusun ise 70,2 milyona ulaş- Küresel bir süreç olarak yaşanan demografik ge-
masının ve ortalama ömrün 70,3 yıla çıkmasının çiş sürecinin -kendine özgü aşamaları ve karakte-
beklendiği ifade edilmiştir. ristikleriyle- ülkeler/makro bölgeler düzeyinde ser-
Bu amaçların gerçekleşmesi için Merkezî Nüfus gilediği mekânsal farklılıklar (Yüceşahin, 2011),
İdaresi Sistemi’nin (MERNİS) ülke çapında uygulan- bugün dünyada uygulanmakta olan “nüfus politi-
masına yönelik düzenlemelerin hızla yapılması, aile kaları ajandası” bakımından üç önemli sonuç or-
planlaması ve üreme sağlığı hizmetlerinin nitelikleri- taya koymaktadır. Birincisi, az gelişmiş ülkelerde
nin artırılarak yaygınlaştırılması hedeflenmiştir. uygulamaya konulan nüfus politikaları hızlı nüfus
2007-2013 yıllarını kapsayan Dokuzuncu Beş Yıl- artışının ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerine
lık Kalkınma Planı’nda Türkiye’nin demografik yapı- odaklanmakta ve çoğu kez sınırlı düzeylerde başarı
sının, doğurganlık düzeyi ve yaş yapısındaki değişim- sağlasa da doğurganlığı azaltmayı hedeflemektedir.
lerle gelişmiş ülkelerin yapısına benzemeye başladığı, İkincisi, gelişmiş ülkelerde uygulanmaya çalışılan
böylece değişen bu yapıda eğitim, istihdam, sağlık ve nüfus politikaları ise dışarıdan gelen göçlerin yanı
sosyal güvenlik alanlarındaki politikaların gözden ge- sıra düşük düzeylerdeki doğurganlığın bir sonucu
çirilmesi gerektiğinin altı çizilmiştir. olarak ortaya çıkan nüfusun yaşlanmasına odak-
lanmaktadır. Bu nedenle gelişmiş ülkelerin ço-
Bu plan döneminde bebek ölüm hızının 23,6’ya,
ğunda nüfusun kendini yenileme düzeyi olan 2,1
TDH’nin 2,19’a düştüğü, doğumdaki yaşam bek-
çocuktan daha düşük düzeylerde seyreden toplam
lentisinin ise 71,3’e yükseldiği saptanmıştır. De-
doğurganlık hızının (TDH) artırılması yönün-
mografik göstergelerde görülen iyileşmenin uzun
de politikalar uygulanmaktadır. Üçüncüsü, 20.
vadede devam edeceği ve nüfusun yaş yapısında
yüzyılın sonlarından itibaren, özellikle Sahra-altı
önemli değişmeler beklenmekte olduğu görüşü yer
Afrika’da HIV/AIDS salgını ile tüberküloz ve sıt-
almıştır.

285
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

manın yeniden canlanma eğiliminin demografik, ekonomik ve sosyal etkileriyle mücadeleyi amaçlayan
politikalarla karşılaşılmaktadır (May, 2006 ve 2012).
20. yüzyılın ikinci yarısı ile yeni yüzyılın ilk on yılı dikkate alındığında, gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler
ile Sahra-altı Afrika’da, ayrıca politik açıdan özel durumları nedeniyle İran ve Filistin gibi ülkelerde, ülke-
lerin ya da bölgelerin içinde bulundukları demografik, sosyoekonomik ve/veya politik koşullara özgü farklı
nüfus politikalarının uygulandığı dikkat çekmektedir. Ancak bu süreçte nüfus dinamiklerinde belirgin de-
ğişimler yaşayarak demografik dönüşüm sürecinin ileri aşamalarına yaklaşan Türkiye gibi bazı gelişmekte
olan ülkelerin uyguladığı nüfus politikalarında -doğurganlığı artırıcı yönde- belirgin değişmelerin olduğu
da belirlenmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde (1885-1907), İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde başla-
yan demografik geçiş süreci (TÜSİAD, 1999), günümüzde Türkiye’yi nüfusun kendini yenileme düzeyin-
deki (kadın başına ortalama 2,1 çocuk) TDH’yle farklı bir aşamaya taşımıştır.

40 60 7 80000
KÖH ve DNAH (binde)

35 50 70000
65 yaş ve üzeri nüfus (%) 6
30
40 60000
KDH (binde)

25 5

Nüfus (000)
20 30 50000
4
15 20 40000
10 3
10 30000
5 2
0 0 20000
2000-2005
1935-1940
1940-1945
1945-1950
1950-1955
1955-1960
1960-1965
1965-1970
1970-1975
1975-1980
1980-1985
1985-1990
1990-1995
1995-2000

2005-2010

1 10000
0 0
19 0
19 5
19 0
19 5
19 0
19 5
19 0
19 5
90
20 5
20 0
20 5
10
5
5
6
6
7
7
8
8

9
0
0
19
19

Kaba ölüm hızı Doğal nüfus artış hızı (DNAH)


Kaba doğum hızı Nüfus 65 yaş ve üzeri nüfus oranı

(a) (b)

Şekil 8.7 (a). Türkiye’nin demografik geçişi; (b). Türkiye’de yıllara göre nüfus ve 65 yaş ve üzeri nüfus oranı
Kaynak: Ergöçmen vd. (1995); UN (2013).

Türkiye’de 1940’lı yıllarda başlayan kaba ölüm hızlarındaki azalmalara 1955-60 döneminden itibaren
kaba doğum hızlarındaki azalmalar eşlik etmeye başlamış, böylece doğal nüfus artış hızında da zaman
içerisinde belirgin düşüşler meydana gelmiştir (Şekil 8.7a). 2013 yılı itibarıyla söylenecek olursa Türkiye,
70 milyonu aşkın nüfusuyla, yaşlı nüfusun (65 yaş ve üzeri nüfus) payının gittikçe artmakta olduğu bir
ülkedir (Şekil 8.7b).
Son kırk yılda gerçekleştirilen demografik araştırmaların işaret ettiği demografik eğilimler göz önüne alın-
dığında, Türkiye’nin 2000’li yıllardan başlayarak yeni bir demografik rejime yöneldiği dikkat çekmektedir.
1935-40 döneminden günümüze kadar devam eden süreçte sosyoekonomik alanda ve özellikle de son yıllar-
da anne ve çocuk sağlığı alanında gözlenen olumlu gelişmeler, beş yaş altı çocuk ölümlerinin ve kadın başına
düşen doğum sayısının önemli ölçüde azalışı Türkiye’yi Demografik Dönüşüm Kuramı’nda belirtilen son aşa-
maya çok yaklaştırmıştır. Bu aşama itibarıyla Türkiye, yüksek doğurganlık ve ölümlülük hızlarına sahip genç
nüfuslu bir ülke olma özelliğinden uzaklaşarak, düşük doğurganlık ve ölümlülük hızlarına sahip ve nüfusu
gittikçe yaşlanan bir ülke konumuna gelmiştir (Yüceşahin, 2009; HÜNEE, 2010). Bu sürecin bir sonucu
olarak ilk kez 2008 yılında Türkiye nüfusunda ortaya çıkan ve artış eğiliminde olan yeni tür dengesizliklerin
yakın gelecekte yaratacağı riskler dikkate alınmaya, tedbir olarak da mevcut eğilimin tersine çevrilmesi gerek-
liliğinden kaynaklanan yeni bir nüfus politikası ihtiyacı seslendirilmeye başlanmıştır. Böylece 2013 yılından
itibaren ise Türkiye, “en az 3 çocuk” söylemli yeni bir doğumları artırıcı politikaya geçiş yapmıştır.

286
Nüfus ve Toplum

Yaşamla İlişkilendir

İstanbul’un genç nüfusu 76 ili geride bıraktı Bu kapsamda Türkiye’deki sadece 4 ilin toplam
İstanbul’da 15-24 yaş grubuna mensup 2 nüfusu İstanbul’un genç nüfusunu geride bıraktı. Bu
milyon 307 bin 379 kişi yaşarken, bu aralarında iller, 5 milyon 639 bin 76 ile Ankara, 4 milyon 367
Adana, Konya, Gaziantep ve Kocaeli gibi büyük- bin 251 ile İzmir, 3 milyon 56 bin 120 ile Bursa ve 2
şehirlerin de bulunduğu 76 ilin nüfusundan fazla milyon 511 bin 700 ile Antalya olarak sıralandı.
bir rakama karşılık geliyor. Bu iller dışında kalan 76 ilin nüfusunun ise
AA muhabirinin Türkiye İstatistik Kurumu İstanbul’un genç nüfusundan daha az olduğu görüldü.
(TÜİK) verilerinden derlediği bilgilere göre, ge- Toplam nüfus içinde gençlerin oranında
çen yıl ülkenin 15-24 yaş grubundaki genç nüfu- Hakkâri önde
su 12 milyon 955 bin 672 kişi olarak hesaplandı. Genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranı-
Bu sayı toplam nüfusun yüzde 15,6’sına kar- na bakıldığında Hakkâri yüzde 23,9 ile ilk sırada
şılık gelirken, genç nüfusun 6 milyon 647 bin yer aldı. İlin 280 bin 991 kişilik nüfusunun 67
265’ini erkekler, 6 milyon 308 bin 407’sini ise bin 129’u gençlerden oluştu. Bu ili yüzde 22,7
kadınlar oluşturdu. genç nüfus oranıyla Şırnak, yüzde 22,6 ile Bay-
Genç nüfusun illere göre dağılımına bakıldı- burt izledi.
ğında İstanbul, 2 milyon 307 bin 379 kişi ile ilk Genç nüfusun toplam nüfus içindeki ora-
sırada yer aldı. Bu ili 837 bin 494 ile Ankara, 575 nı açısından 4 il, Türkiye ortalaması olan yüzde
bin 185 ile İzmir takip etti. Genç nüfusun en az 15,6’ının altında kaldı. Bu iller yüzde 12,6 ile
olduğu iller ise 12 bin 279 ile Tunceli, 16 bin 274 Muğla, yüzde 12,9 ile Balıkesir, yüzde 13,2 ile
ile Ardahan ve 19 bin 197 ile Bayburt oldu. İzmir ve yüzde 13,5 ile Sinop olarak belirlendi.
İstanbul’un genç nüfusu ile diğer illerin top-
Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/istanbulun-
lam nüfusuyla karşılaştırıldığında ilginç sonuçlar
genc-nufusu-76-ili-geride-birakti/1843778
ortaya çıktı.

Öğrenme Çıktısı
4 Nüfus politikalarını tanımlayabilme
5 Nüfusun geleceğini etkileyebilen nüfus politikalarının türlerini ve bununla ilgili özellikleri
ayırt edebilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Dünyada uygulanan nüfus Dünyada uygulanan nüfus Türkiye’de uygulanan nü-


politikası türlerini amaçla- politikalarının temel de- fus politikalarını Kalkınma
rına göre sıralayınız ve açık- mografik göstergelerle olan Planlarındaki kararlara göre
layınız. ilişkisini tartışınız. açıklayınız.

287
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

Dünyada ve Türkiye’de nüfus


1 artışının genel özelliklerini
açıklayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Dünyada ve Türkiye’de Nüfus


Artışı

1900’lü yılların başında dünya nüfusu 1,7 milyara ve 1930’da 2 milyara erişmiştir. 20. yüzyılın ortaları-
na gelindiğinde beklenmedik bir şekilde dünya nüfusu çok hızlı artmaya başlamıştır. Bu süreçte doğum
hızlarının yüksek sürmesi ama ölüm hızlarındaki ciddi düşüşler nedeniyle nüfus artış hızı çok yükselmiş
ve ülkelerin nüfusları ciddi şekilde artmıştır. Bütün bu gelişmelerle dünya nüfusu 1960’ta 3 milyara ve
1974’te ise 4 milyara ulaşmıştır. Önceleri dünya nüfusunun 1 milyara ulaşması için yüzyılların geçmesi
gerekirken, 1960 ve 1998 yılları arasında dünya nüfusu 3 milyardan 6 milyara erişerek sadece 38 yılda
ikiye katlanmıştır. 2009 yılının ortalarında 6,8 milyara ulaşan dünya nüfusu, 2012’de 7 milyarı aşmış ve
günümüzde ise 8 milyara (2019 yılı itibariyle 7 milyar 713 bin 468 kişi) yaklaşmıştır. Türkiye nüfusu
1927-2019 yılları arasında yaklaşık olarak 70 milyon artmıştır. Türkiye nüfusunun Orta Doğu’da İran
ve Mısır ile hemen hemen aynı büyüklükte nüfusa erişimi demografik, sosyal ve ekonomik etmenlerce
gerçekleşmiştir.

2 Türkiye nüfusunun yapısal


özelliklerini açıklayabilme

Türkiye’de Nüfusun Yapısal


Özellikleri

Türkiye nüfusunun en önemli özelliği henüz genç ve dinamik bir yapıyı barındırıyor olmasıdır. Geçmişteki
yüksek düzeyli nüfus artış hızları nedeniyle Türkiye henüz genç nüfus yapısına sahip olsa da bu durum
değişmekte; toplam doğurganlık hızının azalmasıyla nüfus yaşlanarak gelişmiş ülkelerin yapısına doğru ben-
zemeye devam etmektedir. Türkiye’de günümüzde erkek (yüzde 50,2) ve kadın (yüzde 49,8) nüfus oranları
birbirine oldukça yakındır. Ancak 65 yaş ve üzeri grupta kadınların oranı onların yaşam süresinin daha
fazla olması nedeniyle erkeklerden daha fazladır. Türkiye’de 1950’de gerçekleştirilen sayım sonuçlarına göre
nüfusun kabaca yüzde 31,8’lik bölümü okuryazardı. 2015 yılına gelindiğinde bu oran yüzde 94,6’ya yüksel-
miştir. Türkiye’de 1927’den beri gerçekleştirilen ekonomik faaliyet alanlarının gelişimi ve nüfusun ekonomik
faaliyet tercihleri neticesinde tarımsal sektörde çalışanların oranı azalmış ancak -özellikle hizmet sektöründe
olmak üzere- geri kalan iki sektörde çalışanların oranı artmıştır ve bu eğilim sürmektedir.

288
Nüfus ve Toplum

3 Nüfus projeksiyonlarının amacını


açıklayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Nüfus Projeksiyonları

Nüfus projeksiyonu, göç, ölüm ve doğum verilerinin gelecekteki eğilimleri ile tahminlere göre gelecekte nü-
fusun durumu hakkında kestirimlerin yapılmasıyla elde edilen bilgidir. Bu bilgi, istatistiksel tablolar ve/
veya grafikler hâlinde sunulmaktadır. Dünya geneli, ülke, il, ilçe, köy gibi değişik büyüklüğe sahip siyasi ve
idari bölümler ve yerleşim birimleri için nüfus projeksiyonu yapılabilmektedir. Nüfus tahminlerinde çoğun-
lukla, cinsiyete göre nüfusa, yaş gruplarına, yaşa özel doğurganlık hızına ve toplam doğurganlığa, yetişkin
ve bebeklerin ölüm seviyesi ve hayatta kalma olasılığı değerlerine, yurt dışına net göçün cinsiyet ve yaşa
göre dağılımlarına gereksinim duyulmaktadır. Bazı projeksiyonlarda ise bu özellikler arasına nüfusun eğitim
düzeyi bilgileri de eklenmektedir. Bu nedenle nüfus projeksiyonları bir nüfusun gelecekteki beşerî sermaye
düzeyinin nasıl değişeceğini anlatan önemli çıktılardır.

4 Nüfus politikalarını tanımlayabilme

5
Nüfusun geleceğini etkileyebilen
nüfus politikalarının türlerini ve
bununla ilgili özellikleri ayırt edebilme

Nüfus Politikaları

Nüfus politikaları, nüfusun büyüklüğü, yapısı ve dağılımını doğrudan doğruya etkileyecek şekilde hükümetlerin
alacağı önlemlerin bütünü olarak tanımlanabilir. Ancak bu tanım, nüfusla ilgili olan değişkenlerin pek azına
göndermede bulunmaktadır. Nüfus politikası daha kapsayıcı bir tanımla açıklanmaya çalışıldığında, demografik
değişkenleri yalnız doğrudan etkileyen değil, dolaylı olarak da etkileyen bütün eylemler dikkate alınmaktadır.
Nüfus politikalarının amacını, nüfusun büyüklüğünü ya da yapısını değiştirmeye yönelik olmak üzere başlıca iki
grupta toplamak mümkündür. İlk grupta yer alan politikalar, nüfusun sayıca artmasını veya sınırlanmasını sağ-
layan, yani nüfusun niceliğini değiştirmeye yönelik politikalardır. İkinci grup politikalar ise; sağlık koşullarının
iyileştirilmesi, eğitim düzeyinin yükseltilmesi, mesleki bilgi ve deneyimin artırılması ile nüfusun niteliğini değiş-
tirmeye yönelik olanlardır. Uygulanan politikaların sonuçlarını kısa sürede görmek mümkün değildir. İzlenecek
politika ve alınacak önlemler, etkilerini belli bir süre geçtikten sonra göstermektedir.

289
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

1 Aşağıdakilerden hangisi nüfus artışını etkile- 6 Türkiye’nin günümüzdeki toplam doğurgan-


yen dolaylı etmenlerden biridir? lık hızıyla (TDH) ilgili olarak aşağıdaki ifadeler-
neler öğrendik?

A. Toplam doğurganlık hızı den hangisi doğrudur?


B. Göç A. Afrika kıtasında gözlemlenen TDH hızlarıyla
C. Ölüm hızı benzerdir.
D. Endüstriyel gelişme ve sanayi B. Nüfusun kendini yenileme düzeyi civarındadır.
E. Doğuşta yaşam beklentisi C. 1970’li yıllardaki hızıyla çok benzerdir.
D. Batı Avrupa’da gözlemlenen hızlardan daha düşüktür.
2 Bir nüfus grubunun yaşları, küçükten büyüğe E. Kadın başına ortalama 1,5 çocuğun altındadır.
doğru sıralandığında tam ortada kalan bireyin yaşı
aşağıdakilerden hangisiyle adlandırılır? 7 Klasik Demografik geçiş sürecinde aşağıdaki
A. İleri yaş demografik olgulardan hangisi gözlenmez?
B. Çocuk yaş A. Ölüm hızının artması
C. Ortanca yaş B. Toplam doğurganlık hızının azalması
D. Yaş ortalaması C. Nüfusun yaşlanmaya devam etmesi
E. Nüfusun yaşlanması D. Nüfus artış hızının yavaşlaması
E. Bebek ölüm hızlarının azalması
3 Aşağıdakilerden hangisi Türkiye nüfusunun
yapısal özelliklerinden biri değildir? 8 Aşağıdakilerden hangisi nüfusun niteliğini
A. Ortanca yaşın ilerliyor olması artırıcı politikaların amaçlarından değildir?
B. Genç nüfuslu olması A. Sağlık alanında ilerlemeler sağlamak
C. Nüfusunun yaşlanıyor olması B. Eğitim alanında nitelikleri artırmak
D. Geniş tabanlı bir nüfus piramidine sahip olması C. Gelir düzeyini artırıcı kararlar almak
E. Toplam doğurganlık hızının düşük değerlerde D. Doğum sayılarını sınırlandırmaya çalışmak
olması E. Refahı artırıcı kararlar almak

4 Aşağıdakilerden hangisi Türkiye nüfusunun 9 Göç, ölüm ve doğum verilerinin gelecekteki


yapısal özelliklerinden biri değildir? eğilimleri ile tahminlere göre, gelecekte nüfusun
A. Ortanca yaşın ilerliyor olması durumu hakkında kestirimlerin yapılmasıyla elde
B. Genç nüfuslu olması edilen bilgi aşağıdakilerden hangisiyle ifade edilir?
C. Nüfusunun yaşlanıyor olması A. Nüfus yapısı B. Nüfus projeksiyonu
D. Geniş tabanlı bir nüfus piramidine sahip olması C. Nüfus politikası D. Demografi
E. Toplam doğurganlık hızının düşük değerlerde E. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
olması
10 Birleşmiş Milletlerin yaptığı nüfus projeksi-
5 15-64 yaş nüfus grubunu ifade etmek için yonlarına göre, Türkiye nüfusunun 2100 yılı civa-
kullanılan kavram aşağıdakilerden hangisidir? rında elde edeceği nüfus büyüklüğü ile ilgili aşağı-
A. Genç nüfus daki ifadelerden hangisi doğrudur?
B. Çocuk nüfus A. Ülke nüfusu 100 milyonu aşacaktır.
C. Kurumsal nüfus B. Ülke nüfusu 40 milyon ila 60 milyon arasında
D. Bağımlı nüfus olacaktır.
E. Çalışma çağı nüfusu C. Ülke nüfusu 80 milyon civarında olacaktır.
D. Ülke nüfusu 70 milyona gerileyecektir.
E. Ülke nüfusu 150 milyonu aşacaktır.

290
Nüfus ve Toplum

1. D Yanıtınız yanlış ise “Giriş” konusunu yeni- 6. B Yanıtınız yanlış ise “Nüfus Politikaları” ko-
den gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Nüfusun Ya-
2. C 7. A Yanıtınız yanlış ise “Nüfus Politikaları” ko-
pısal Özellikleri” konusunu yeniden gözden
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Nüfusun Ya-


3. D 8.D Yanıtınız yanlış ise “Nüfus Politikaları” ko-
pısal Özellikleri” konusunu yeniden gözden
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

4. A Yanıtınız yanlış ise “Bölgesel Artışlar” konu- 9. B Yanıtınız yanlış ise “Nüfus Projeksiyonları”
sunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Nüfusun Ya-


5. E 10. C Yanıtınız yanlış ise “Nüfus Projeksiyonları”
pısal Özellikleri” konusunu yeniden gözden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Araştır Yanıt
8 Anahtarı

Dünyada nüfus artışındaki eğilim sağlık, hijyen, teknoloji, beslenme alan-


larında meydana gelen ilerlemelerle bağdaşıktır. Türkiye’de nüfus artışlarını;
Balkan savaşları, I. Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı’nın sonrasına denk gelen
ve 1927-1960 yılları arasını kapsayan ilk döneme; 1960-1985 yılları arasını
Araştır 1 kapsayan bu dönemde sosyokültürel ve ekonomik değişmeler doğrultusunda
doğurganlık hızının azalmaya başladığı ikinci döneme ve 1985 yılından sonra
toplam doğurganlık hızı kadın başına ortalama 3 çocuktan daha az değerlere
doğru hızla düşmeye başladığı üçüncü döneme göre incelemek mümkündür.

Türkiye nüfusunun en önemli özelliği henüz genç ve dinamik bir yapıyı ba-
rındırıyor olmasıdır. Geçmişteki yüksek düzeyli nüfus artış hızları nedeniy-
le Türkiye henüz genç nüfus yapısına sahip olsa da bu durum değişmekte;
toplam doğurganlık hızının azalmasıyla nüfus yaşlanarak gelişmiş ülkelerin
yapısına doğru benzemeye devam etmektedir. Türkiye’de günümüzde erkek
(yüzde 50,2) ve kadın (yüzde 49,8) nüfus oranları birbirine oldukça yakındır.
Araştır 2 Türkiye’de 1950’de gerçekleştirilen sayım sonuçlarına göre nüfusun kabaca
yüzde 31,8’lik bölümü okuryazardı. 2015 yılına gelindiğinde bu oran yüzde
94,6’ya yükselmiştir. Türkiye’de 1927’den beri gerçekleştirilen ekonomik faa-
liyet alanlarının gelişimi ve nüfusun ekonomik faaliyet tercihleri neticesinde
tarımsal sektörde çalışanların oranını azalmış ancak -özellikle hizmet sektö-
ründe olmak üzere- geri kalan iki sektörde çalışanların oranı artmıştır ve bu
eğilim sürmektedir.

291
Nüfus Artışı: Türkiye’de ve Dünyada Demografik Projeksiyonlar ve Nüfus Politikaları

Araştır Yanıt
8 Anahtarı

Nüfus projeksiyonu, göç, ölüm ve doğum verilerinin gelecekteki eğilimleri ile


tahminlere göre gelecekte nüfusun durumu hakkında kestirimlerin yapılma-
sıyla elde edilen bilgidir. Nüfus tahminlerinde çoğunlukla, cinsiyete göre nü-
fusa, yaş gruplarına, yaşa özel doğurganlık hızına ve toplam doğurganlığa,
Araştır 3 yetişkin ve bebeklerin ölüm seviyesi ve hayatta kalma olasılığı değerlerine, yurt
dışına net göçün cinsiyet ve yaşa göre dağılımlarına gereksinim duyulmak-
tadır. Bazı projeksiyonlarda ise bu özellikler arasına nüfusun eğitim düzeyi
bilgileri de eklenmektedir. Bu nedenle nüfus projeksiyonları bir nüfusun gele-
cekteki beşerî sermaye düzeyinin nasıl değişeceğini anlatan önemli çıktılardır.

Nüfus politikalarının amacını, nüfusun büyüklüğünü ya da yapısını değiş-


tirmeye yönelik olmak üzere başlıca iki grupta toplamak mümkündür. İlk
grupta yer alan politikalar, nüfusun sayıca artmasını veya sınırlanmasını sağ-
layan, yani nüfusun niceliğini değiştirmeye yönelik politikalardır. İkinci grup
Araştır 4 politikalar ise; sağlık koşullarının iyileştirilmesi, eğitim düzeyinin yükseltilme-
si, mesleki bilgi ve deneyimin artırılması ile nüfusun niteliğini değiştirmeye
yönelik olanlardır. Uygulanan politikaların sonuçlarını kısa sürede görmek
mümkün değildir. İzlenecek politika ve alınacak önlemler, etkilerini belli bir
süre geçtikten sonra göstermektedir.

292
Nüfus ve Toplum

Kaynakça
Başar, E. (2010). Demografiye Giriş. Özbaran Ofset, Tuncer, B. (1975). Dünyada ve Türkiye’de Nüfus
Ankara. Sorunları. Çeltüt Matbaacılık, İstanbul.
DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) (1963). Birinci Beş TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği)
Yıllık Kalkınma Planı 1963-1967. DPT yay., (1999). Türkiye’nin Fırsat Penceresi Demografik
Ankara. Dönüşüm ve İzdüşümleri. C. Behar (Koordinatör),
C. Behar, O. Işık, M. Güvenç, S. Erder & H.
Ergöçmen. B., Hancıoğlu, A. ve Ünalan, T. (1995).
Ercan (Yazarlar), Lebib Yalkın Yayıncılık ve Basım
Türkiye’de Doğurganlık, Aile Plânlaması ve Çocuk
İşl. A.Ş., İstanbul.
Ölümlülüğündeki Değişmeler: Ulusal Demografi
Araştırmaları ve Nüfus Sayımları Bulguları. UN (United Nations) (2020a). World Population
HÜNEE, Ankara. Prospects 2019: The  2019 Revision  of  World
Population Prospects. Erişim: https://population.
Fişek, N. (1975). Ekonomik Kalkınma, Nüfus ve
un.org/wpp/DataQuery/, 10.5.2020.
Hukuk. Ekonomi ve Hukuk Kongresi Zabıtları.
Türkiye Barolar Birliği Yay., Ankara. UN (United Nations) (2020b). World Urbanization
Prospects 2018: The  2018 Revision of World
HÜNEE (Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri
Urbanization Prospects. Erişim: https://population.
Enstitüsü (2010). Türkiye’nin Demografik
un.org/wup/, 10.5.2020.
Dönüşümü: Doğurganlık, Aile Planlaması,
Anne Çocuk Sağlığı ve Beş Yaş Altı Ölümlerdeki UN (United Nations) (2013). World Population
Değişimler: 1968-2008, Ankara: HÜNEE. Prospects the 2010 Revision Database. Erişim: 19
Ocak 2013, http://esa.un.org/wpp/unpp/panel_
May, J.F. (2006). Population Policy, In Handbook of
indicators.htm, New York: UN Department of
Population. Poston DL., Micklin M (eds.), New
Economic and Social Affairs, Population Division,
York: Springer, ss. 827-852.
Population Estimates and Projections Section.
May, J.F. (2012). World Population Policies: Their
Üner, S. (1984). Türkiye Nüfusu, Boyutlar, Sorunlar,
Origin, Evolution, and Impact. New York: Springer.
Yorumlar. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri
Newbold, K.B. (2010). Population Geography: Tools Enstitüsü Yay., Ankara.
and Issues, New York: Rowman & Littlefield
Yüceşahin, M.M., Adalı, T. ve Türkyılmaz, A.S.
Publishers, Inc.
(2016). Population policies in Turkey and
OWD (Our World in Data) (2020). World Population demographic changes on a social map.  Border
Growth. Erişim https://ourworldindata.org/ Crossing: International Journal of Social Sciences
world-population-growth, 19.5.2020. and Humanities, 6 (2), ss. 240-266.
TASAM (2020). İstatistik Araştırma Sempozyumu Yüceşahin, M. M. (2011). Küresel bir süreç
(İas) 2023 Yılı İllerin Nüfus Rakamlari Tahmini. olarak demografik dönüşüm: Mekânsal bir
Erişim: https://tasam.org/Files/Icerik/File/ değerlendirme. Coğrafi Bilimler Dergisi, 9 (1), ss.
2023_%C4%B0l_%C4%B0l_T%C3%B 11-27.
Crkiye_N%C3%BCfusu_Projeksiyonu_-
Yüceşahin, M. M. (2009). Türkiye’nin demografik
_T%C3%9C%C4%B0K.pdf_b859cb66-68c2-
geçiş sürecine coğrafi bir yaklaşım. Coğrafi Bilimler
4337-b973-9e7ce2e84867.pdf, 18.5.2020.
Dergisi, 7 (1), ss. 1-25.

293

You might also like