Professional Documents
Culture Documents
Maliye Politikası
Maliye Politikası
MALİYE POLİTİKASI I
Yazarlar
Prof.Dr. Abuzer PINAR (Ünite 1, 3, 6, 8)
Prof.Dr. Necmiddin BAĞDADİOĞLU (Ünite 2)
Prof.Dr. Erdal GÜMÜŞ (Ünite 5, 7)
Öğr.Gör.Dr. Yaşar Tamer ERGÜL (Ünite 4)
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Birim Yöneticisi
Doç.Dr. Alper Tolga Kumtepe
Öğretim Tasarımcısı
Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan
Kapak Düzeni
Doç.Dr. Halit Turgay Ünalan
Grafikerler
Ayşegül Dibek
Gülşah Karabulut
Dizgi
Kitap Hazırlama Grubu
Maliye Politikası I
E-ISBN
978-975-06-3607-3
2871-0-0-0-1909-V01
İçindekiler iii
İçindekiler
Önsöz .................................................................................................................... ix
İçindekiler v
Önsöz
Sevgili öğrenciler,
Maliye politikası, para politikası ve gelirler politikası ile birlikte, devletin toplumun
refah düzeyini artırmak ve arzulanan hedeflere ulaşmak amacıyla kullandığı iktisat politi-
kası araçlarından biridir. Devletler ekonomideki toplam talep düzeyini etkileyerek, fiyat
istikrarı, tam istihdam ve ekonomik büyüme gibi ekonomik hedefleri gerçekleştirmek için
maliye politikasını kullanırlar.
Maliye politikası yaklaşımı, devletin vergi oranları ve kamu harcamalarını ayarlaya-
rak ekonomik performansı, ihtiyaca göre, daraltma veya genişletme yönünde etkileye-
bileceğini ileri süren John Maynard Keynes’in görüşlerini temel almaktadır. Keynes’ten
önce iktisatçılar, klasik yaklaşımın temel varsayımı olan, kamu harcamalarının artması-
nın ekonomideki işleyişi bozarak kaynakların, verimsiz olarak nitelendirdikleri, kamu
kesimine aktarılmasına neden olacağına inanmaktaydılar. Klasik yaklaşım, ekonomide
meydana gelebilecek dengesizliklerin işin doğasında olduğunu ve piyasanın güçlerinin
hiçbir dış müdahaleye gerek duymadan bunları giderebileceğini savunuyordu. 1929’a
gelindiğinde Klasik yaklaşımın bu görüşü adeta test edilecekti. 1929 yılının Ekim ayın-
da Amerikan borsası Wall Street’in çökmesi ile birlikte özellikle Kuzey Amerika ve
Avrupa’dan başlayan büyük bir ekonomik yıkım tüm dünyayı etkisi altına aldı. İşsiz-
lik hızla yükseldi, işletmeler iflas etti ve vergi gelirleri azaldı. Klasik yaklaşımın reh-
berliğinde, devletler bütçelerini dengeye getirmek için kamu harcamalarını kısmaya
başladılar. Bu durum buhranın sosyal ve siyasi maliyetlerle derinleşmesine ve İkinci
Dünya Savaşı’nın temellerinin atılmasına neden oldu. Keynes izlenen politikanın yanlış
olduğunu, İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi (1936) isimli kitabında dile getirdi.
İşsizliğin yüksek olduğu ve fabrikaların atıl kaldığı durumda, mal ve hizmetler için talep
düzeyini korumak ve işletmelerin yatırımlarını teşvik etmek amacıyla kamu harcamala-
rının arttırılması ve düşük faiz oranlarının uygulanması gerektiğini ileri sürdü. Görüş-
leri İkinci Dünya Savaşı’nın yaralarını sarmak isteyen politik karar alıcılar tarafından
genel kabul gördü. İzleyen yıllarda artan refah düzeyi ve düşük işsizlik oranları Keynes-
yen yaklaşımın başarısı olarak görüldü ve karşıt görüşler azaldı.
1973’teki Petrol Krizi ile onu izleyen ekonomik durgunluk ve yüksek enflasyon, Key-
nesyen yaklaşımı eleştiren Milton Friedman, Robert Lucas ve Friedrich Hayek gibi ikti-
satçıların görüşlerinin ön plana çıkmasına neden oldu. Friedman’ın Anna Schwartz ile
birlikte yazdığı 1867-1960 ABD’nin Parasal Tarihi (1963) adlı ünlü eser Monetarizm ola-
rak bilinen yaklaşımı doğurdu. Friedman’a göre enflasyon her zaman ve her yerde parasal
bir olgu idi. Buna göre, devletler veya merkez bankaları para arzını artmış ise, enflasyon
yükselecek, sabit tutarlarsa tersine, enflasyon düşecekti. Maliye politikasının durgunluk
dönemlerinde etkili olamayacağı görüşü tekrar genel kabul görür hale geldi. Friedman
ve diğer iktisatçılar, vergileri ve devletin ekonomideki rolünü azaltmak isteyen İngiltere
Başbakanı Margaret Thatcher ve ABD başkanı Ronald Reagan’a ilham kaynağı oldular.
1990’lara gelindiğinde dünya ticaretinin artması, şirketlerin büyümesi ve Sovyet sistemi-
nin çökmesi, serbest piyasa sisteminin ve Monetarist yaklaşımın zaferi olarak görüldü.
Önsöz ix
1997’deki Doğu Asya Mali Krizi ekonomiler için yeniden durgunluk çanlarının çalma-
sına neden oldu. Monetarist yaklaşımın krize karşı tedavi reçetesi açıktı; faizleri düşürün
ve para arzını arttırın. Bu politikanın sonucunda Monetaristler, tüketicilerin ellerindeki
paranın değerinin azalmaya başlamasıyla daha az tasarruf ederek daha fazla tüketecek-
lerini ve işletmelerin daha fazla yatırım yaparak piyasanın kendi kendine durgunluktan
çıkılabileceğini ileri sürmekteydiler. Ancak hemen uygulamaya konulan bu politikalar
beklenen etkileri doğurmuyordu. Faizlerdeki rekor düşük seviyelere rağmen tüketim ve
yatırımlar artmıyor, ekonomiler yatay seyrini sürdürüyordu. Gayrimenkul ve varlık fiyat-
ları ise sürekli artıyordu. Bu durum, çoğu iktisatçı tarafından bir olumsuzluk olarak değil,
tüketicilerin piyasalara duyduğu güvenin bir göstergesi olarak yorumlanıyordu.
2008 yılına gelindiğinde, ABD’nin gayrimenkul piyasasının çökmesiyle başlayan kü-
resel mali krizin etkileri, 1929 buhranını anımsatır hale gelmişti. Bu nedenle akademik
çevreler ve politika yapıcılar krizden çıkışın yine Keynesyen maliye politikasıyla olabilece-
ğini düşünmeye başladılar. Ekim 2008’den itibaren devletler büyük çaplı canlandırma pa-
ketlerini yürürlüğe koymaya başladılar. Keynes’in 1930’larda önerdiği gibi, yüksek kamu
borçlanması ve harcaması ile düşük faiz düzeyi içeren bu hızlı tepkinin, krizin derinleş-
mesini önlediği ve daha düşük hasarla atlatılmasına yardımcı olduğu ileri sürülmektedir.
Teknik detayların dışında, temelinde devletin ekonomideki rolü ve büyüklüğüne ilişkin
görüşlerdeki farklılığın yattığı yaklaşımlar arası bu tartışma, hiç kuşkusuz daha uzun yıllar
devam edecektir. Ancak günümüzde maliye politikasının, eski itibarına kavuşarak, eko-
nomik sorunlarla mücadele ve belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesinde önemli bir araç
olarak genel kabul gördüğünü söyleyebiliriz.
Bu kitapta maliye politikasının genel işleyişi ile ilgili konular, açık ve uzaktan öğretim
teknikleriyle, kendi kendine öğrenmeyi destekleyici bir biçimde ele alınmaktadır. Ünitele-
rin başlangıç kısmında belirtilen amaçlarla kazanılması beklenen yeterlilikler belirtilmek-
tedir. Ünite içerisinde vurgu yapılmak istenen önemli konular ve tanımlamalar, sayfa yan
boşluklarında kısaca açıklanarak pekiştirilmektedir. Ayrıca, ünite içerisinde yer alan “sıra
sizde” soruları çalışılan ünite ile ilgili olarak okuyucuyu düşünmeye yönlendirmek üzere
hazırlanmıştır. Ünite sonunda yer alan “kendimizi sınayalım” soruları ise öğrenilenlerin
sınanması ve eksiklerin saptanmasını sağlamaktadır. Günlük yaşamda yazılı ve görsel
basında karşı karşıya kaldığımız haberler de ilgili ünitelerin sonunda “yaşamın içinden”
bölmelerinde yer almaktadır. Ünitede açıklanan bilgileri pekiştirecek bazı ek bilgiler ise
“okuma parçaları” kısmında ele alınmaktadır.
Bu kitabın hazırlanmasında büyük emekleri bulunan başta değerli hocam Prof.Dr.
Beyhan ATAÇ ve değerli yazarlarımız Prof.Dr. Abuzer PINAR, Prof.Dr. Necmiddin BAĞ-
DADİOĞLU, Prof.Dr. Erdal GÜMÜŞ, Öğr.Gör.Dr. Tamer ERGÜL olmak üzere tüm katkı
sağlayanlara teşekkür ederim. Kitabın sevgili öğrenci arkadaşlarımıza ve konuyla ilgilenen
herkese yararlı olmasını dilerim.
1
MALİYE POLİTİKASI I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Kamu harcamaları ve gelirlerinde meydana gelen bir değişikliğin milli gelir dü-
zeyi üzerinde nasıl bir etki yarattığını açıklayabilecek,
Bir ekonomide mal piyasası yanında para piyasası da dikkate alındığında çar-
pan mekanizmasının nasıl etkilendiğini değerlendirebilecek,
Toplam talepte ve toplam arzda değişiklik yaratan faktörlerin neler olduğunu
tanımlayabilecek,
Toplam arz eğrisinin durumuna göre para ve maliye politikalarının üretim ve
fiyat düzeyleri üzerindeki etkilerinin neler olduğunu analiz edebilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Marjinal Tüketim Eğilimi • LM Eğrisi
• Kamu Harcamaları Çarpanı • Toplam Talep Eğrisi
• Transfer Harcamaları Çarpanı • Toplam Arz Eğrisi
• Vergi Çarpanı • Keynesyen Toplam Arz Eğrisi
• Denk Bütçe Çarpanı • Klasik Toplam Arz Eğrisi
• Marjinal İthalat Eğilimi • Toplam Arz Eğrisinin Orta
• IS Eğrisi Alanı
İçindekiler
• GİRİŞ
• KEYNESYEN MAKROEKONOMİ VE MAL
PİYASASINDA DENGE
Maliye Politikasının • MAL VE PARA PİYASALARINDAKİ EŞ
Maliye Politikası I
Makroekonomik Temelleri ANLI DENGE: IS-LM MODELİ
• TOPLAM TALEP- TOPLAM ARZ MODELİ
• DEĞİŞİK ARZ VARSAYIMLARI ALTINDA
PARA VE MALİYE POLİTİKALARI
Maliye Politikasının
Makroekonomik Temelleri
GİRİŞ
Makroekonomi büyük ölçüde John M. Keynes’in çalışmalarına dayanır ve toplam mil-
li hasılayı belirleyen faktörleri inceler. Hanehalkı ve firmaların davranışlarını inceleyen
mikroekonominin aksine, makroekonomi toplam arz, toplam talep, fiyatlar genel düzeyi,
toplam istihdam gibi toplulaştırılmış araçları kullanarak bir ekonomideki daralma ve ge-
nişleme dönemlerini konu edinir.
John M. Keynes’in aile yapısı, kişiliği ve ekonomik düşüncelerinin oluşumu hakkında şu ki-
taba bakılabilir: Robert L. Heilbroner (2003). İktisat Düşünürleri-Büyük İktisat Düşünürle-
rinin Yaşamları ve Fikirleri, Çev.Ali Tartanoğlu, Ankara: Dost Kitapevi.
Y = C + I + G (1)
4 Maliye Politikası I
C = C0 + c Yd (2)
Yd = Y - T0 (3)
Marjinal Tüketim Eğilimi: Burada, C0, otonom (gelirden bağımsız) tüketim, c, marjinal tüketim eğilimi ve Yd,
Kullanılabilir kişisel gelirdeki kullanılabilir kişisel geliri göstermektedir. Marjinal tüketim eğiliminin 0 ile 1 arasında
değişikliğin tüketim miktarında
meydana getirdiği değişikliktir. bir değer olduğu varsayılmaktadır (0 < c < 1). Yani bireyler bir miktar tüketim yapmakta,
gelirlerin bir kısmını ise tasarruf etmektedirler.
Eşitlik 3’ü eşitlik 2’de ve eşitlik 2’yi eşitlik 1’de yerine koyup denklemi Y için çözdüğü-
müzde, parasal gayri safi milli hasılanın (Y) denge değerine ulaşırız:
_
1
Y= (C + I0 + G 0 - cT0 ) (4)
1− c 0
Eşitlik 4’e göre tüketim, yatırım ve kamu harcamalarında ortaya çıkan artış toplam ta-
lebi arttırmakta, vergiler ise toplam talebi düşürmektedir. Kamu harcamalarındaki T1’lik
bir artış, gayri safi milli hasılanın denge değerinde (1/1 – c) kadarlık bir artış meydana
Kamu Harcamaları Çarpanı: getirmektedir. (1/1 – c) kamu harcamaları çarpanı olarak adlandırılır.
Kamu harcamalarında meydana
gelen değişikliğin gelir düzeyinde
Buna göre mal ve hizmet alımına yönelen kamu harcamalarındaki (DG0) bir değişik-
meydana getirdiği değişikliği liğin gayri safi milli hasılanın denge değerinde yaratacağı bir değişiklik şu şekilde ifade
ölçmek için kullanılan katsayıdır. edilecektir:
_
1
ΔY = ΔG 0 (5)
1− c
Örneğin, c=0.8 ise yani ortalama bir kişi gelirinin %80’ini harcıyorsa G’deki T1’lik bir
artış, Y’de T5’lik bir artış meydana getirecektir.
Yd = (Y + Tr0) - T0 (6)
T = T0 + tY (12)
Eşitlikteki T, toplam vergi gelirleri, T0, otonom vergiler ve t, nisbi vergi oranıdır. Buna
göre yukarıdaki varsayım genişletilmiş olmaktadır. Gelirden bağımsız vergiler olduğu gibi
gelire bağlı vergiler de modele eklenmiş olmaktadır. Bu durumda kullanılabilir gelir,
biçiminde ifade edilecektir. Eşitlik 13, Eşitlik 2’de yerine konulup Eşitlik 1 çözüldüğün-
de aşağıdaki sonuç elde edilecektir:
_
1
ΔY = (C + I0 + G 0 - cT0 + cTr0 ) (14)
1− c(1− t) 0
Görüldüğü gibi gelire bağlı vergilerin dikkate alınması hâlinde çarpan değeri önce-
kinden farklı olarak [1/1 – c (1 – t)] biçimini almaktadır ve bu çarpan değeri Eşitlik 9’daki
çarpan değerinden daha küçüktür. Bu durumda kamu harcamalarındaki bir artış talebi
arttırarak kişisel geliri yükseltmekte, ancak bu artış t oranında vergilendirildiğinden daha
az bir kısmı tüketime dönüşmektedir.
1. Ünite - Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri 7
Gelire bağlı bir verginin modele eklenmesi hâlinde mal ve hizmet alımına yönelen
kamu harcamaları (G0) ile transfer harcamalarının (Tr0) çarpan değeri aşağıdaki şekilde
olmaktadır:
_
1
ΔY = ΔG 0 (15)
1− c(1− t)
_
c
ΔY = ΔTr0 (16)
1− c(1− t)
Bu durumda G0 ve Tr0’deki artış milli hasılanın denge değeri üzerinde bir artış meyda-
na getirmekte, ancak bu artış daha az olmaktadır. Örneğin, c = 0.8 ve vergi oranı %20 iken
(t = 0.20), G0’de T100’lik bir artış olduğunda, Y’de,
_
1
ΔY = 100 = 278
1− 0.8(1− 0.2)
civarında bir artış meydana gelecektir. Halbuki, gelire bağlı verginin olmadığı durumda
1
bu artış T500 olmaktadır ( 100=500).
1− 0.8
Transfer harcamalarındaki T100’lik artış ise Y’de,
_
0.8
ΔY = 100= 222
1− 0.8(1− 0.2)
civarında bir artış yaratacaktır.
Vergi oranındaki her artış çarpan değerini düşürecektir. Başlangıçta vergi oranının
t1 olduğunu ve oranın t2’ye çıkarıldığını varsayalım. Bu durumda, parasal gayri safi milli
hasıla üzerinde etki aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır:
_
c
ΔY = Δt (C0 + I0 + G 0 - cT0 + cTr0 ) (17)
[1− c(1− t2 )][1− c(1− t1 )]
Örneğin, c = 0.8 ve t = 0.20 iken çarpan değeri 2.78, t = 0.25 iken çarpan değeri 2.5
olmaktadır.
Y = C + I + G + (X0 – M) (18)
Bu modelde başka ülkelerin milli gelirine bağlı olan ihracatın otonom olduğu, ithala-
tın ise ülke gelirine bağlı olduğu varsayılmaktadır. Buna göre, ithalat,
M = mY (19)
8 Maliye Politikası I
Marjinal İthalat Eğilimi: şeklinde ifade edilecektir. Eşitlikteki m, marjinal ithalat eğilimidir. Bu eşitlik daha önce
Gelir düzeyinde meydana gelen
değişikliğin ithalat miktarında tanımlanan kullanılabilir gelir, tüketim fonksiyonu ve vergi gelirleri ile beraber çözüldü-
meydana getirdiği değişikliktir. ğünde Eşitlik 14, aşağıdaki şekilde değişecektir:
_
1
ΔY = (C + I0 + G 0 - cT0 + cTr0 ) (20)
1− c(1− t) + m 0
Gelire bağlı bir ithalat modele katıldığında yeni çarpan değeri [1/1 –c (1 – t) + m]
olacaktır. Bu çarpan değeri ithalatın olmadığı çarpan değerinden daha küçüktür. Bunun
nedeni, yurt içinde yaratılan talebin bir bölümü yabancıların ürettiği mallara yöneldiğin-
den, ithalat artmakta ve harcama artışının milli hasıla üzerindeki olumlu etkisi daha az
olmaktadır. Bütün etkileri içeren çarpan katsayısını a ile, bütün harcamaları ise A ile gös-
terirsek yukarıdaki model,
Y = a A (21)
I = I0 – ir (22)
Eşitlik 22’de sıfır faiz oranındaki yatırım miktarı I0 ile gösterilmektedir. Faiz oranı r ile
ve yatırımların faiz oranından etkilenme katsayısı ise i ile gösterilmektedir. i katsayısı ne-
gatiftir. Çünkü, faizler artarken yatırımlarda bir miktar azalma olur. Katsayının büyüklüğü
ise faizlerde bir artış meydana geldiği zaman, yatırımların ne kadar azalacağını gösterir.
Eşitlik 22, eşitlik 21’e eklendiğinde aşağıdaki ifade elde edilir:
_
Y = α (A – ir) (23)
1. Ünite - Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri 9
Bu eşitliğin Eşitlik 20’den farkı, faizlerin yatırımlar üzerindeki olumsuz etkisi dikkate
alındığından, faiz oranının pozitif bir değer olması hâlinde, yatırımlarda ir kadar bir azal-
ma olduğunu göstermesidir. Bu ilişki Şekil 1.1’deki diyagramda gösterilmektedir.
Başlangıçta r0 gibi bir faiz oranı olduğunu varsayalım. Bu faiz düzeyinde denge gelir
düzeyi Y0’dır (her iki şekildeki A noktası). Faiz oranının r1 gibi bir düzeye çıktığını düşü-
nelim. Bu durumda yatırımlar iDr kadar azalacaktır (Dr = r1 – r0). Yatırımlardaki bu azal-
manın denge gelir düzeyi üzerindeki etkisi çarpanın değerine (a) bağlıdır. Şekil 1.1 (a)’da
görüldüğü gibi denge geliri Y0’dan Y1’e düşmektedir.
Şekil 1.1
IS Eğrisi
Şekil 2.1(a)’da r0
faiz oranında ve
Y0 gelir düzeyinde,
denge A noktasında
gerçekleşmiştir. Faiz
oranında bir artış
meydana geldiğinde
(r1) toplam talep
azalarak gelir düzeyini
Y1’e düşürmüş ve yeni
denge noktası B’de
gerçekleşmiştir. Şekil
2.1(b), faiz oranı ile
gelir düzeyi arasındaki
negatif ilişkiyi
gösteren IS eğrisini
göstermektedir.
Şekil 1.1 (b)’de faiz oranı ile gelir düzeyi arasındaki ilişkiyi gösteren IS eğrisi yer al- IS Eğrisi: Planlanan harcamalarla
üretim düzeyinin eşit olduğu
maktadır. Bu eğri planlanan toplam talep düzeyi ile üretim (çıktı) düzeyinin eşit olduğu denge noktalarında gelir ile faiz
denge noktalarında gelir ile faiz oranı arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Faiz oranı arttığı oranı arasındaki ilişkiyi gösteren
zaman toplam talebin bir unsuru olan yatırım talebi azalmakta, toplam yatırımın azalması eğridir.
_
Y = α (A – ir) ifadesini faiz oranı (r) cinsinden çözdüğümüzde aşağıdaki ifade elde
edilir:
_
αir = αA -Y (24)
_
A Y
r = − (25)
i αi
Buna göre, faiz oranı ile denge gelir düzeyi arasındaki ilişki (IS eğrisi) hem otonom
harcamaların miktarından (A) hem de çarpanın değerinden (a) etkilenmektedir. Otonom
harcamalardaki değişme eğrinin pozisyonunu (paralel olarak yukarı-aşağı kaymasını) et-
kilerken çarpanın değeri eğrinin eğimini (dik veya yatık olmasını) etkilemektedir.
Md = aY – br (26)
Eşitlik 26’da a, para talebinin gelire duyarlılığını, yani gelir arttıkça paraya olan talebin
ne kadar artacağını göstermektedir. b ise para talebinin faize olan duyarlılığını, yani faiz
arttıkça paraya olan talepte meydana gelen azalmayı göstermektedir.
Yukarıda ifade edilen ilişki Şekil 1.2’de gösterilmektedir. Şekil 1.2 (a), para talebi ile
faiz oranı arasındaki negatif ilişkiyi göstermektedir. Para arzı para otoritelerince belirlen-
diğinden M ile gösterilmektedir. Fiyat düzeyinin P ve sabit olduğu ( P ) varsayılırsa reel
para arzı ( M / P) şeklinde ifade edilecektir. Md(Y1), Y1 gelir düzeyinde talep edilen para
miktarını göstermektedir. Gelir düzeyi Y2’ye çıktığı zaman para talebi artacak ve bu gelir
düzeyindeki para talebi Md(Y2) eğrisi ile ifade edilecektir. Fiyat düzeyi sabit iken Y1 gelir
düzeyinde para piyasasındaki denge noktası A’da oluşacaktır. Bu noktada faiz oranı r1,
reel para miktarı ise ( M / P) olacaktır. Gelir düzeyi Y2’ye çıktığında para talebi artarak
Md(Y2) olacak, para arzının sabit olduğu varsayımı altında faiz oranı r2’ye çıkacak ve yeni
denge noktası B olacaktır.
1. Ünite - Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri 11
Şekil 1.2
r r LM Eğrisi
Para piyasasını
gösteren Şekil
LM 2.2(a)’da gerçek para
arzı dikey doğru ile
B r2 B ifade edilmektedir. Md
r2 ise para talebidir. Şekil
A A 2.2(b)’de belirli faiz
r1 oranı ve gelir düzeyi
r1
bileşimlerinde para
Md(Y2) piyasasındaki denge
Md(Y1) noktalarını gösteren
0 M/P M/P 0 Y1 Y2 Y LM eğrisi elde
edilmiştir.
Burada açıklanan ilişkiler çerçevesinde gelir düzeyi (Y) ve faiz oranları (r) bileşimleri
Şekil 1.2 (b)’ye taşındığında elde edilecek olan LM eğrisi para piyasasındaki denge nokta-
larını gösterecektir. Buna göre fiyat düzeyi P ’de sabit iken, r1 faiz oranına denk gelen gelir
düzeyi Y1’dir (A’ noktası). B’ noktasında ise r2 faiz oranındaki gelir düzeyinin Y2 olduğu
görülmektedir.
Para piyasasındaki dengeyi cebirsel olarak ifade edersek denge noktasında para arzı
( M / P) ve para talebi (Md) birbirine eşit olduğuna göre, para piyasasındaki denge,
M
= Md (27)
P
biçiminde ifade edilecektir. Eşitlik 26’daki para talebi bu eşitlikte yerine konulursa
_
M
a Y − br (28)
P
ifadesine, bu eşitliği r cinsinden çözdüğümüzde ise aşağıdaki ifadeye ulaşılacaktır:
_
a 1 M (29)
r = Y−
b b P
Mal piyasasını temsil eden (IS) denklemi (Eşitlik 25) ve para piyasasını temsil eden
(LM) denklemi (Eşitlik 28) beraber ele alındığında, yani mal ve para piyasalarında eş anlı
denge olması hâlinde aşağıdaki ifadeye ulaşılacaktır:
_
_
A Y a 1M
− = Y− (30)
i αi b b P
Bu eşitlik, denge gelir düzeyi cinsinden çözüldüğünde, harcamalar ve para arzının bir
fonksiyonu olarak şu şekilde ifade edilebilecektir:
_ _
bα iα M (31)
Y= A+
b + aiα b + aiα P
Buna göre, denge gelir düzeyi iki değişkene bağlıdır. A , kamu harcamalarını da içeren
otonom harcamalar ve ( M / P) reel para miktarıdır. A ’nın katsayısı harcama çarpanı-
nı, ( M / P) nin katsayısı ise para çarpanını göstermektedir. Yani, harcamalarda bir artış
olduğunda, bu artış milli geliri (ba / b + aia) kadar arttırmakta, para miktarında bir artış
olduğunda ise bu artış milli geliri (ia / b + aia) kadar arttırmaktadır. Sayısal olarak ifade
ettiğimizde a = 0.3, b = 0.1, a = 2, i = 0.1 iken harcama çarpanı ve para çarpanının her
12 Maliye Politikası I
ikisi de 1.25 olacaktır. Her iki çarpanın eşit olması yatırımın faize duyarlılığı (i) ile para
talebinin faize duyarlılığının (b) birbirine eşit olmasından kaynaklanmaktadır. Görüldüğü
gibi mal ve para piyasası eş anlı olarak dikkate alındığında harcama çarpanı (ve dolayısıyla
kamu harcamalarının çarpan etkisi) çok daha küçük bir değer almaktadır.
Şekil 1.3
Mal ve Para
Piyasalarında Denge
E1 noktasında mal ve
para piyasaları eş anlı
olarak dengededir.
Bu noktadaki faiz
oranı r1 ve gelir düzeyi
Y1’dir. Mal veya
para piyasasındaki
değişmeler,
denge noktasını
değiştirmektedir.
Mal ve para piyasalarındaki eş anlı dengeyi dikkate alarak kamu harcamaları ve para arzın-
da meydana gelen artışların çarpan etkilerini açıklayınız. 2
miktarı azalır. Negatif eğimli olan toplam talep eğrisinin neden böyle olduğuna dair üç
açıklama yapılabilir: Refah etkisi, uluslararası etki ve faiz etkisi.
Refah etkisi, fiyat düzeyinin düşmesiyle para ve diğer varlıkları elinde tutan bireylerin
kendilerini daha zengin hissederek daha fazla harcama yapacaklarını ifade eder. Uluslara-
rası etki, yurtiçi fiyatlarla diğer ülke fiyatlarının nispi değişimlerine ilişkindir. Döviz kuru
sabit iken fiyat düzeyinin düşmesi hâlinde yurtiçi malların fiyatları diğer ülke mallarının
fiyatlarına göre ucuzlamış olur. Tersine yabancı ülke malları da nispi olarak daha pahalı
hâle gelir. Bu durumda, fiyat düzeyi düşen ülkenin ihracatı artar ve ithalatı azalır. Faiz
etkisi ise para arzının değişmediği varsayımı altında fiyat düzeyinin düşmesi hâlinde reel
para arzının artmasıyla ilgilidir. Reel para arzının artması sonucu faiz oranları düşeceğin-
den, yatırım harcamaları ve dolayısıyla toplam talep artacaktır.
Toplam talep eğrisinin bir bütün olarak sağa veya sola kayması, uygulanan maliye ve
para politikaları sonucu olabileceği gibi ekonomide ortaya çıkan değişmelerle de müm-
kündür. Devletin harcamaları arttırarak bir maliye politikası uyguladığını düşünelim.
Kamu harcamalarının (G) artması IS eğrisini sağa kaydırarak daha yüksek bir faiz ve gelir
düzeyinde yeni bir dengenin oluşmasına neden olacaktır. Reel para miktarı değişmezken
toplam talep eğrisi de maliye politikası çarpanına bağlı olarak sağa kayacaktır. Para po-
litikası ile de benzer bir sonuç ortaya çıkabilir. Merkez Bankasının para arzını arttırması
hâlinde, verili fiyat düzeyinde reel para miktarı artacak, faiz oranları düşecek ve denge ge-
lir düzeyi artacaktır. Dolayısıyla para arzındaki artış da talep eğrisini sağa kaydırmaktadır.
Uygulanan maliye ve para politikaları dışında ekonomideki bazı değişmeler de toplam
talebin kaymasına neden olabilir. Örneğin, kredi kartı kullanımının yaygınlık kazanması,
işlem güdüsüyle para talebini azaltır. Para talebindeki düşüş (LM eğrisinin sağa kayması)
faiz oranlarını düşüreceğinden, yatırımlar ve dolayısıyla gelir düzeyi artar.
Bütün bu açıklamalar belirli varsayımlar altında yapılmakta ve diğer koşullarda bir
değişme olmazken ortaya çıkacak sonuçları göstermektedir. Örneğin, kamu harcamala-
rındaki artış, verili fiyat düzeyi ve faiz oranlarında talep eğrisini sağa kaydırmaktadır. An-
cak, kamu harcamalarındaki artışın fiyat düzeyi ve faiz oranlarını da arttırması hâlinde
beklenen toplam talep artışı olmayacaktır. Benzer şekilde, kredi kartı kullanımındaki ar-
tışın yarattığı talep artışı fiyat düzeyinde de artışa neden olursa LM eğrisi sola kayacak ve
beklenen gelir düzeyi artışı gerçekleşmiyecektir.
yetinin aynı oranda değişmesidir. Klasiklerin tam istihdam varsayımı geçerli olduğunda,
talep artışı firmaların birbirleriyle rekabet ederek daha fazla iş gücü talep etmesi sonucu-
nu doğurabilir. Ancak ekonomide atıl iş gücü olmadığından, daha fazla iş gücü istihdam
edemeyeceklerdir. Bu rekabet sonucunda ücretler ve dolayısıyla fiyatlar artacak, ancak
üretim miktarı değişmeyecektir.
Nominal fiyat şokları olarak ifade edilen girdi fiyatlarında ve döviz kurundaki değiş-
meler talepteki değişmelerle ilgili değildir. Ancak nominal fiyat şokları üretim maliyet-
lerini ve dolayısıyla çıktı miktarını etkiler. Bu etki arz eğrisinin konumuna göre değişir.
Örneğin, döviz kurunun artması (yerli paranın yabancı para karşısında değer kaybetmesi
durumunda) ithal edilen malların fiyatlarını arttıracaktır. Toplam arz eğrisi yatay eksene
paralel ise bu durumda toplam arz eğrisi yukarı doğru kayacak, üretim miktarı değiş-
mese bile fiyatlar artacaktır. Benzer şekilde akaryakıt fiyatlarının veya ücretlerin artması
hâlinde, üretim maliyetleri artacağından, yine arz eğrisi yukarı doğru kayacaktır.
Arz eğrisinin talepten bağımsız olarak değişmesinin diğer bir nedeni üretim kapasi-
tesindeki artışlardır. Teknolojik gelişmeler, emek ve sermayeden oluşan üretim faktörleri,
kurumsal değişmeler ve değişik düzenlemeler üretim kapasitesini etkileyebilir. Söz konu-
su nedenlerin olumlu etkisiyle üretim kapasitesinin artması durumunda, dikey toplam arz
eğrisi sağa kayar. Yani, aynı fiyat düzeyinde üretim miktarı artar.
Toplam arz ve toplam talep eğrilerinin fiyat düzeyi 10 ve çıktı düzeyi 100 olacak şekilde bir
3 denge noktasında kesiştiğini varsayınız. Fiyatların 5’e düşmesi ve 15’e çıkması hâlinde denge
noktalarının nasıl oluşacağını açıklayınız.
Şekil 1.5
Keynesyen
Alanda Genişletici
Politikaların Etkisi
Bu alanda toplam
talep arttığında
gelir artmakta,
ancak fiyat düzeyi
değişmemektedir.
Keynesyen varsayımlar altında para arzındaki artış da benzer bir sonuç yaratacaktır.
Toplam arz eğrisi yatay ise fiyatlar değişmediğinden, para arzının artmasıyla reel para
miktarı artmakta, faizler düşmekte ve buna bağlı olarak yatırımlar ve dolayısıyla toplam
talep artmaktadır. Burada bu sonuçların ortaya çıkmasının ancak dışlama etkisi olmaması
hâlinde mümkün olabileceği dikkate alınmalıdır.
Diğer bir deyişle, firmaların emek taleplerinin artması hâlinde, üretim maliyetleri
yükseleceğinden fiyatlar da yükselecek ve reel para miktarı düşecektir. Benzer bir analizi
para arzı artışı ile de yapmak mümkündür. Para arzı arttığında, klasik varsayımların ge-
18 Maliye Politikası I
çerli olması hâlinde toplam arz eğrisi dik olduğundan, ortaya çıkan fiyat artışı reel para
miktarını düşürecektir. Reel para miktarı düştüğünde ise faizler artacağından yatırımlar
azalacak ve toplam talep yeniden azalarak eski düzeyine gelecektir. Bu durumda kamu
harcamaları ile artan talep özel yatırımları dışlamış olmaktadır. Sonuç olarak klasik arz
eğrisinin geçerli olması hâlinde maliye ve para politikalarıyla çıktı ve reel gelir düzeyini
arttırmak mümkün olmamaktadır. Uygulanan genişletici maliye veya para politikaları sa-
dece fiyat düzeyini yükseltmekte, çıktı ve reel gelir düzeyi aynı kalmaktadır.
AD2
Y AD1
0 Y0 Ye Y1 Y
Fiyatlar genel düzeyinin artması ise değişik nedenlerle ortaya çıkabilir. Toplam talep
artışı ile beraber firmaların emek talebi artar. Ancak yeterli miktarda nitelikli eleman bu-
lunamayabilir. Daha az verimli işçi ve üretim araçlarının kullanımı verimliliği düşürebilir.
Diğer yandan artan emek talebi, nitelikli iş gücü arasındaki rekabeti arttırarak ücretleri ve
dolayısıyla üretim maliyetlerini arttırabilir. Buna benzer olarak üretimde bazı darboğazla-
rın ortaya çıkması, talebin bir kısmı karşılanamadığından fiyat artışlarına neden olabilir.
Yukarıda üç farklı toplam arz eğrisinden söz edildi. Bu varsayımlardan hangisinin ger-
çekçi olduğuna dair tartışmalar vardır. Öncelikle ekonomilerin durumları farklı olabilir.
Örneğin, bazı ekonomilerde tam istihdam varsayımları geçerli iken başka bir ekonomi atıl
kapasite ile çalışıyor olabilir. Yeterince eğitimli ve nitelikle iş gücü olmayabilir. Üretim için
gerekli girdi yeterli olmayabilir.
Diğer yandan ekonomistlerin kısa ve uzun döneme ilişkin bakış açıları da önemlidir.
Kısa dönemde Keynesyen varsayımlar geçerli iken uzun dönemde klasik varsayımların
geçerli olduğuna ilişkin genel bir kabul vardır. Kısa dönemde fiyatlar fazla esnek olmadı-
ğından, talep arttırıcı politikalar çıktı ve gelire yansıyabilir. Ancak uzun dönemde fiyatla-
1. Ünite - Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri 19
rın uyarlanması için yeterli zaman olduğundan, talep arttırıcı politikalar zaman içerisinde
fiyatlara yansıyarak çıktı düzeyini beklenen ölçüde arttırmayabilir.
Sonuç olarak, kısa dönemde arz eğrisinin pozitif eğimli, uzun dönemde ise dikey ol-
duğuna dair genel bir kabul vardır. Kısa dönemde pozitif eğimli olmasının nedeni ise
piyasada uyum sürecini yavaşlatan, bazı piyasa aksaklıklarıdır.
Toplam arz eğrisinin üç alanını dikkate alarak, kamu harcamalarındaki bir artışın etkisini
açıklayınız. Beklentiler konusundaki varsayımlar toplam arz eğrisinin eğimini nasıl etkiler? 4
20 Maliye Politikası I
Özet
Kamu harcamaları ve kamu gelirlerinde meydana gelen elde daha fazla para tutmak isterler. Gelir düzeyi ve
1 değişikliklerin gelir düzeyinde nasıl bir etki yarattığını faiz oranları bileşimlerini gösteren LM eğrisi para pi-
açıklamak yasasındaki denge noktalarını gösterir. Mal piyasasını
Bir ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin bir bö- temsil eden IS ve para piyasasını temsil eden LM bera-
lümü devlet tarafından kamu hizmeti vermek veya ber ele alındığında, yani mal ve para piyasalarında eş
kamu yatırımı yapmak amacıyla satın alınır. Kamu anlı denge olması hâlinde çarpan değeri daha küçük-
harcamalarında ortaya çıkan artış toplam talebi art- tür. Çünkü, harcamalarda meydana gelen artış gelir
tırmakta, vergiler ise toplam talebi düşürmektedir. düzeyini arttırırken artan gelir dolayısıyla faizler artar
Kamu harcamalarındaki T1’lik bir artış, gayri safi ve yatırımlarda meydana gelen azalma gelir düzeyini
milli hasılanın denge değerinde (1/1 – c) kadarlık bir düşürür. Bundan dolayı da mal ve para piyasalarının
artış meydana getirmektedir. Bazı kamu harcamaları eş anlı dengesinde çarpan değeri en fazla Keynesyen
ise transfer niteliğindedir ve bu harcamalardaki T1’lik çarpan kadar olur. Bu da likidite tuzağı durumunda
bir artış milli gelirde (c/1 – c) kadar artışa yol açar. Ge- olduğu gibi LM eğrisinin yatay olması durumunda
lirden bağımsız olarak alınan vergilerdeki T1’lilk bir olur. Bu durumda, artan kamu harcamaları faizi etki-
artış milli gelirde (c/1 – c) kadar azalışa yol açar. Gelire lemeyip tamamı milli gelir artışına yansır.
bağlı olarak alınan vergiler ise çarpan değerini düşü-
rerek, harcamaların milli gelir üzerindeki pozitif etki- Toplam talepte ve toplam arzda değişiklik yaratan
sini düşürür ve çarpan değeri [1/1 – c(1 – t)] biçimini 3 faktörlerin neler olduğunu değerlendirmek
alır. Dışa açık ekonomiler başka ülkelere mal satar ve Toplam talep eğrisi, bir ekonomide mal ve para piya-
başka ülkelerden mal satın alırlar. Bir ülkenin ihracatı, salarının eş anlı olarak dengede olduğu fiyat düzeyi
mal sattığı ülkenin geliri ile doğrudan bağlantılıdır. İt- ve çıktı miktarı bileşimlerini gösterir. Toplam talep
halatı ise kendi gelirine bağlıdır ve bir ülkede gelir art- eğrisi negatif eğimlidir. Toplam arz eğrisi, verili her
tıkça dışarıdan daha fazla mal satın alır. Bu durumda fiyat düzeyinde firmaların arz etmek istedikleri top-
uygulanan maliye politikaları milli hasılanın parasal lam çıktı miktarını gösterir ve normal bir ekonomik
değerini etkilerken bunun sonucunda dış ticaret açığı işleyişte arz eğrisi pozitif eğimlidir. Toplam talep
etkilenir. Ülkenin geliri artarken marjinal ithalat eğili- eğrisinin negatif eğimli olması üç nedenle açıklanır.
mine (m) bağlı olarak ithalat da artar ve bu durumda Refah etkisi, fiyat düzeyinin düşmesiyle para ve di-
çarpan değeri [1/1 – c(1 – t) + m] biçimini alır. Bu ğer varlıkları elinde tutan bireylerin kendilerini daha
çarpan değeri ithalatın olmadığı çarpan değerinden zengin hissederek daha fazla harcama yapacaklarını
daha küçüktür. Yani açık ekonomilerde kamu harca- ifade eder. Uluslararası etki, yurt içi fiyatlarla diğer
malarındaki artış, milli geliri kapalı ekonomilerdekine ülke fiyatlarının nispi değişmelerine ilişkindir. Döviz
göre daha az arttırır. kuru sabit iken, fiyat düzeyinin düşmesi hâlinde yur-
tiçi malların fiyatları diğer ülke mallarının fiyatlarına
Bir ekonomide mal piyasası yanında para piyasası göre ucuzlamış olur. Tersine yabancı ülke malları da
2 da dikkate alındığında çarpan mekanizmasının nasıl nispi olarak daha pahalı hâle gelir. Bu durumda, fiyat
etkilendiğini açıklamak düzeyi düşen ülkenin ihracatı artar ve ithalatı azalır.
Para piyasası, denge gelir düzeyinin belirleyicilerin- Faiz etkisi ise para arzının değişmediği varsayımı al-
den biridir. Faiz oranı, para arzı ve para talebinden tında fiyat düzeyinin düşmesi hâlinde reel para arzı-
doğrudan etkilenmektedir. Para piyasasının temel un- nın artmasıyla ilgilidir. Reel para arzının artması so-
surlarından biri para talebidir. Para talebi gelirin ve nucu faiz oranları düşeceğinden, yatırım harcamaları
faiz oranının fonksiyonu olarak ifade edilir. Faiz oranı ve dolayısıyla toplam talep artacaktır. Uygulanan ma-
arttıkça paraya olan talebin azaldığı varsayılır. Çün- liye ve para politikaları dışında da ekonomideki bazı
kü, parayı elde tutmanın fırsat maliyeti faiz geliridir. değişmeler toplam talebin kaymasına neden olabilir
Yani, parayı elde tutmak bireyleri faiz gelirinden yok- (örneğin, kredi kartı kullanımının yaygınlık kazan-
sun bırakır. Diğer yandan, mal ve hizmet satın almak ması gibi). Toplam arz eğrisinin pozitif eğimli olması
için bireyler elde para tutmak isterler. Bu yüzden de belirli bir üretim kapasitesinden sonra artan marjinal
gelir arttıkça, bireyler mal ve hizmet satın almak için maliyetlerden kaynaklanır. Bu durumda talepteki ar-
1. Ünite - Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri 21
tışın bir kısmı arz artışına, bir kısmı da fiyat düzeyine
yansır. Ancak, fiyatlar sadece talep değişmelerinden
etkilenmez. Talep dışındaki herhangi bir nedenle de
fiyatlarda değişmeler olabilir ve arz etkilenebilir.
Kendimizi Sınayalım
1. Dışa kapalı bir ekonomide vergiler otonom ve marjinal 5. IS eğrisinin tanımıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi doğ-
tüketim eğilimi (c) 0.8 ise, kamu yatırım harcamalarındaki rudur?
100 milyarlık bir artış milli gelirde ne kadarlık bir artış sağlar? a. Planlanan harcamaların gelire eşit olduğu faiz oranı
a. 80 ve çıktı düzeyi bileşimlerini gösteren eğridir.
b. 100 b. Faiz oranı ve çıktı düzeyinin eşit olduğu planlanan
c. 500 harcama ve gelir düzeyi bileşimlerini gösteren eğridir.
d. 800 c. Reel para talebinin para arzına eşit olduğu faiz oranı
e. 1000 ve çıktı düzeyi bileşimlerini gösteren eğridir.
d. Faiz oranı ve çıktı düzeyinin eşit olduğu reel para tale-
2. Vergilerin gelire bağlı olduğu açık bir ekonomide kamu har- bi ve para arzı bileşim bileşimlerini gösteren eğridir.
camalarının çarpan değeri aşağıdakilerden hangisi ile ölçülür? e. Reel para talebinin planlanan harcamalara eşit olduğu
1 faiz oranı ve çıktı düzeyi bileşimlerini gösteren eğridir.
a.
1− c(1− t)
1 6. Toplam talep eğrisinin türetildiği model aşağıdakilerden
b.
1− c + m hangisidir?
1 a. Keynesyen model
c.
1− c(1− t) + m b. Klasik model
c c. Orta alan modeli
d.
1− c(1− t) + m d. IS-LM modeli
c e. Genel denge modeli
e.
1− c(1− t)
7. Fiyat düzeyinin düşmesi sonucu finansal varlıkların reel
3. Vergilerin otonom ve marjinal tüketim eğiliminin 0.75
değerindeki artış nedeniyle talepte meydana gelen artışı ifade
olduğu kapalı bir ekonomide eşit miktarda bir vergi artışı ile
eden kavram aşağıdakilerden hangisidir?
finanse edilen 10 milyarlık kamu harcaması milli gelir üze-
a. İkame etkisi
rinde kaç milyarlık bir artış yaratır?
b. Refah etkisi
a. 7.5
c. Gelir etkisi
b. 10
d. Finansal etki
c. 15
e. Fiyat etkisi
d. 22.5
e. 32.5
8. Toplam arz eğrisinin eğiminin pozitif olduğu alan aşağı-
dakilerden hangisidir?
4. Vergilerin gelire bağlı olduğu kapalı bir ekonomide
a. Keynesyen alan
transfer harcamalarının milli gelir üzerindeki etkisini ölçme-
b. Klasik alan
de kullanılan formül aşağıdakilerden hangisidir?
_ c. Orta alan
1
a. ΔY = ΔTr0 d. Yatay alan
1− c(1− t) e. Dikey alan
_
b. ΔY 1
= ΔTr0
1− c(1− t) + m 9. Toplam arz eğrisinin klasik alanında toplam arz eğrisinin
_
c. ΔY c sağa kaymasına neden olan değişiklik aşağıdakilerden hangisidir?
= ΔTr0
1− c(1− t) + m a. Gelir düzeyindeki artış
_ b. Gelir düzeyindeki azalış
d. ΔY c
= ΔTr0
1− c + m c. Üretim kapasitesindeki artış
_
c d. Üretim kapasitesindeki azalış
e. ΔY = ΔTr0 e. Fiyat düzeyindeki artış
1− c(1− t)
1. Ünite - Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri 23
Yaşamın İçinden
10. Gerçekleşen enflasyonun beklenen enflasyona eşit ol-
ması hâlinde arz eğrisinin konumu ile ilgili aşağıdakilerden TALEP ARTTI, OTOMOBİL ÜRETİMİ GERİLEDİ
hangisi doğrudur? İç pazarda artan talebe rağmen, ihracattaki azalışla oto-
a. Kısa dönem arz eğrisi yataydır. mobil üretimi yüzde 6 geriledi.
b. Kısa dönem arz eğrisi pozitifdir. İSTANBUL - Otomotiv pazarında Mayıs ayında iç talep se-
c. Uzun dönem arz eğrisi yataydır. çim sonrası satışlara vergi veya fiyat artışı gelebileceği yönün-
d. Uzun dönem arz eğrisi dikeydir. deki spekülasyonlarla yeniden hareketlenirken, ihracattaki
e. Uzun dönem arz eğrisi pozitif eğimlidir. azalış üretimi olumsuz etkiledi ve otomobil üretimi yüzde 6
geriledi.
Otomotiv sanayi üretimi, ihracattaki azalışın yarattığı bas-
kıyla Mayıs ayında geçen yılın aynı dönemine göre değişim
göstermeyerek 98,085 adet oldu.
Otomotiv Sanayii Derneği’nin (OSD) Mayıs ayı üretim, ihra-
cat ve pazar verilerine ilişkin açıklamasında, “Mayıs 2011’de
toplam üretimin değişmediği, otomobil üretiminin ise yüzde
6 gerilediği görülüyor. İç pazardaki talep artışına rağmen top-
lam ihracatta yüzde 6 ve özellikle otomobil ihracatındaki yüz-
de 27 gerileme üretime olumsuz etki yapmaktadır” denildi.
Toplam ihracat Mayıs ayında bir önceki yılın aynı ayına göre
yüzde 6 gerileyerek 63,016 adet olurken, otomobil ihracatı
yüzde 27 azalarak 30,555 adet olarak gerçekleşti.
Toplam pazar Mayıs ayında yüzde 38 artışla 84,862 adet olur-
ken açıklamada, “Bu durum, seçim sonrasında gerçekleşmesi
beklenen vergi ve fiyat artışı ile ilgili spekülasyonlara bağlı
olarak talebin öne çekilmesiyle birlikte Mayıs ayında satışla-
rın tekrar hareketlendiğini göstermektedir” denildi.
Pazar Nisan ayında bir önceki yıla göre yüzde 43 artışla
81,879 adet olmuştu. Otomotiv pazarında aylık artış Mayıs
ayında böylelikle yüzde 3.64 olarak gerçekleşti. Otomobil sa-
tışları Mayıs ayında yüzde 39 artışla 56,302 adet oldu.
Okuma Parçası
YENİDEN KEYNES varlığı) söyleyerek, klasik iktisattın bu tür sorunlar için reçe-
Ö. Faruk ÇOLAK te olarak sunduğu fiyat mekanizması ve esnekliklerle çözüle-
Dünya gazetesi gibi iş dünyasına seslenen bir ekonomi ga- meyeceğini ortaya koydu. Keynes özellikle spekülatif amaçlı
zetesinde köşe yazısı olarak güncel konular dururken, iktisat para talebinin artması nedeni ile ekonomilerde likidite bollu-
teorisinin en önemli isimlerinden birisini, hoca neden yazı ğuna rağmen, merkez bankalarının para politikasının etkisiz
konusu yapar diye düşünüyor olabilirsiniz. Bunun iki nedeni kalabileceğini, yani düşük faize rağmen yatırımların artma-
var: İlki bu yıl John Maynard Keynes’in en önemli kitabı olan yabileceğini (likidite tuzağı) ilk söyleyen kişi oldu. Keynes
İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi’nin (General Theory ekonomiye böyle bir durumda devletin müdahale etmesini,
of Employment, Interest and Money) yayınlanışının 75. yıl yani maliye politikası araçlarını kullanarak kamu harcama-
dönemi. Keynes 1936 yılında yayınladığı bu kitapla egemen larını artırması gerektiğini yazdı. Nitekim ABD Başkanı Ro-
iktisat teorisi olan klasik (neo-klasik) teorinin gücünü büyük osevelt 1932 yılında aldığı “ New Deal” kararlarını Keynes’in
ölçüde yok etmiş, ve bir çoklarınca ifade edilen bir devri- bu düşüncelerine göre şekillendirdi.
min (Keynes Devrimi) yolunu açmıştır. İkinci neden ise The Yazdıklarımız Keynes’in 1929 krizi için koyduğu teşhisler ve
Economist Dergisi tarafından 50 meşhur iktisatçı ile yapılan çözümlerdi. Ancak dikkat edersiniz, Keynes tanımladığı so-
“geçtiğimiz on yılda etkili olan iktisatçılar” anketinde FED runlar ve çözümler 2008 krizi içinde büyük ölçüde geçerlilik
Başkanı Ben Bernanke’nin ardından Keynes’in ikinci sırayı göstermektedir.
almasıdır. Keynes kapitalizmin kurallar ve kulvara sahip bir sistem ol-
Ölümünün ardından (1946) 65 yıl geçmesine rağmen hâlâ duğunu gösterdi. Ona göre bu kuralların ve kulvarın sınırlar
iktisat politikaları güncelliğini koruyan, hatta hakkında da gerektiğinde devletin müdahalesi ile çizilebilir. 2008 kri-
“Çağdaş Keynes” başlıkları atılan bu iktisatçı kimdir? Ne yap- zi sonrası hükümetlerin ekonomilere yaptığı müdahalelerin
tı da ağırlığını korumaya devam ediyor? altındaki gerçek burada gizlidir. Keynes’i çağdaş yapan da
John Maynard Keynes 5 Haziran 1883 de Cambridge’de doğ- budur.
du. Babası John Neville Keynes, Sir unvanı taşıyan, felsefe ve
iktisatta yöntem üzerine çalışan bir akademisyendi. Keynes’de Kaynak: DÜNYA GAZETESİ, 18 ŞUBAT 2011
babasının yolunda gitmek için sıkı bir eğitim aldı. Ekonomi
derslerinde İngiltere’de Cambridge Üniversitesinde Alfred
Marshall ve Edgeworth gibi önemli iktisatçılardan dersler
aldı. Keynes, üniversite sonrası 1906-1908 tarihleri arasında
Hindistan Dairesinde çalıştı. 1909 yılında Alfred Marshall
tarafından King Koleji’ne öğretim üyesi olarak alındı. Keynes
1911-1937 yılları arasında Cambridge Üniversite’sinde eko-
nomi dersleri verdi. 1940 -1946 arasında İngiliz Hükümeti-
ne maliye alanında danışmanlık yaptı. 1943 yılından ölene
değin Uluslararası Para Fonunun kuruluş görüşmelerinde
İngiltere’yi temsil etti. Keynes’e 1942’de Lord unvanı verildi ve
Lordlar Kamarasına alındı. Keynes akademisyenliğinin ya-
nında bir sigorta şirketinde üst düzey yöneticilik yaptı. Kendi
adına bir yatırım şirketi kurup, yönetti. Güzel sanatlara ilgisi
nedeni ile bu konuda çalışan bir vakfın başkanlığını yürüttü.
Keynes’i bu kadar ünlü yapan, günümüzde iktisat politika-
sı tartışmalarında adını öne çıkartan hiç şüphesiz bu parlak
yaşamı değil. Onu önemli kılan klasik iktisattın çözüm üre-
temediği 1929 krizinin, yarattığı yıkımı onarmaya yönelik
kuramsal temeli sağlam iktisat politikaları üretmiş olmasıdır.
Keynes klasik iktisatçıların aksine ekonomide gönüllü işsiz-
lik olabileceğini, talep yetersizliği nedeni ile ekonomilerin
durgunluğa girebileceğini (yani eksik istihdam durumunun
1. Ünite - Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri 25
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Bir ekonomide maliye ve para politikalarının nispi etkinliğinin önemini ayırt
edebilecek,
Kapalı bir ekonomide Keynesyen ve monetarist görüşler çerçevesinde maliye ve
para politikalarının nispi etkinliğinin IS ve LM eğrilerinin eğimlerine göre nasıl
olduğunu açıklayabilecek,
Açık bir ekonomide Keynesyen ve monetarist görüşler çerçevesinde maliye ve
para politikalarının nispi etkinliğinin farklı döviz kuru ve sermaye dolaşımı du-
rumlarına göre nasıl olduğunu değerlendirebilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Global Kamusal Zarar • Net İhracat
• Sterilizasyon • Net İthalat
• Sabit Döviz Kuru Sistemi • Devalüasyon
• Esnek Döviz Kuru Sistemi
İçindekiler
• GİRİŞ
• MALİYE VE PARA POLİTİKALARININ
NİSPİ ETKİNLİĞİ
Maliye ve Para Politikalarının • KAPALI BİR EKONOMİDE MALİYE
Maliye Politikası I VE PARA POLİTİKALARININ NİSPİ
Nispi Etkinliği
ETKİNLİĞİ
• AÇIK BİR EKONOMİDE MALİYE VE PARA
POLİTİKASININ NİSPİ ETKİNLİĞİ
Maliye ve Para Politikalarının
Nispi Etkinliği
GİRİŞ
Ekonomiyi dengeye kavuşturmada maliye ve para politikalarının nispi etkinliği konu-
su, 1929 Dünya Ekonomi Krizi’nden bu yana en hararetli tartışma konularından biridir.
Tartışmaları sonlandırabilecek kesinlikte deneysel kanıtlara henüz ulaşılamadığı için her
önemli ekonomi dalgalanmasından sonra maliye ve para politikalarının nispi etkinliği
konusu tekrar gündeme gelmektedir.
Global kamusal zarar, tam kamusal mal tanımından türetilmiştir. Etkisi global ölçekte her-
kes tarafından hissedilen, ancak verdiği zarar bireyler arasında bölümlenemeyen bir duru-
mu ifade eder. Son 20 yıl içerisinde meydana gelen ve etkisi ülkeler arasında hızla yayılan
mali krizlerin zararlı etkileri bu duruma örnektir.
Global Kamusal Yarar/Zarar kavramı ile ilgili detaylı bilgi için bakınız: Kaul, I. (2002). Pro-
filing the Provision Status of Global Public Goods, New York: UNDP. http://www.undp.org/
globalpublicgoods/globalization/pdfs/background-paper-profiles.pdf; 2007 Ekonomi Krizi
ile ilgili özet bilgi için bakınız: http://tr.wikipedia.org/wiki/2008_Ekonomik_Krizi
28 Maliye Politikası I
Global Kamusal Yarar/Zarar kavramı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: Ortaç, F. R. (2004).
Global Kamu Malları ve Finansmanı, Ankara: Gazi Yayınevi; Tokatlıoğlu M. Y. (2006). Küre-
selleşme ve Kamu Hizmetleri, Bursa: Alfa Aktüel Yayınları.
Yatırımın faiz esnekliği, faiz oranı ile yatırım talebi arasındaki ilişkiyi gösterir. Faiz oranı
ile yatırım talebi arasındaki ilişkinin ters yönlü olduğu kabul edilir. Faiz oranı arttığında
yatırım talebinin düşmesi ve faiz oranı düştüğünde ise yatırım talebinin artması beklenir.
Monetaristlere göre ise para piyasası dengede olduğunda kamu harcamalarındaki bir
artış tüketim harcamalarını arttırarak gelir ve toplam talep düzeylerini yükseltir. Ancak
para arzının sabit olduğu bir durumda, gelirin artmasıyla birlikte tüketim harcamalarını
arttırmak isteyenlerin işlem amacıyla artan para talebi, faiz oranını yükseltir. Para piyasa-
sındaki dengenin bozulmaması için işlem amacıyla para talebi artışının, spekülasyon ama-
cıyla para talebi azalışı ile dengelenmesi gerekir. Bu da tahvile olan talebin düşmesi ve faiz
oranının yükselmesi demektir. Faiz oranındaki yükseliş nedeniyle, özellikle özel kesimin
yatırım harcamaları düşer. Dolayısıyla kamu harcamalarındaki artış nedeniyle gelirde ve
toplam talepte meydana gelen ilk artışın bir kısmı, söz konusu özel yatırım harcamaların-
daki düşüş nedeniyle kaybolur. Monetaristlere göre dışlama etkisi nedeniyle gelir düzeyini
arttırma bakımından maliye politikası Keynes’in öngördüğü kadar etkin değildir.
Maliye ve para politikalarının faiz oranı ve gelir düzeyinde yaratacağı değişiklik mik-
tarı, IS ve LM eğrilerinin eğimiyle, diğer bir deyişle, yatırım talebi eğrisi ve spekülasyon
amacıyla para talebi eğrisinin faize duyarlılıklarıyla, yakından ilişkilidir.
Şekil 2.1
IS Eğrisi Dik
Olduğunda Maliye
Politikasının
Etkinliği
IS Eğrisi dik
olduğunda, gelir
düzeyini yükseltme
bakımından genişletici
maliye politikasının
etkinliği tamdır.
Y0 Y1 Y(gelir)
Şekil 2.2
IS Eğrisi Daha
Yatık Olduğunda
Maliye Politikasının
Etkinliği
IS eğrisi yaklaştıkca,
genişletici maliye
politikasının
gelir düzeyini
yükseltmedeki etkinliği
azalır.
Y0 Y1 Y* Y (gelir)
2. Ünite - Maliye ve Para Politikalarının Nispi Etkinliği 31
IS eğrisi dik
olduğunda genişletici
para politikasının gelir
düzeyini yükseltmede
etkinliği yoktur.
Y0 = Y1 Y* Y (gelir)
Yatırımın faize duyarlılığı arttıkça IS eğrisi dikliğini kaybederek yatıklaşır, para politi-
kasının etkinliği artar. IS eğrisinin nispeten daha yatık olduğu Şekil 2.4’te, para arzındaki
bir artış, LM eğrisini sağa doğru (LM0’dan LM1’e) kaydırır. Bu durumda para arzındaki
artışın gelir düzeyinde yarattığı artış (Y1), IS eğrisinin dik olduğu duruma kıyasla, çok
daha fazladır. Ancak yatırımın faiz esnekliği nispeten yüksek olduğu ve faiz oranı çok az
düştüğü için gelir artış düzeyi (Y1), çarpan değerine denk gelen gelir düzeyinin (Y*) biraz
altında kalır. Yatırım talebinin faiz esnekliği sonsuza yaklaştıkça, yani, IS eğrisi yatıklaştık-
ça (yatırımın faize olan duyarlılığı arttıkça), para politikasının etkinliği artar.
Şekil 2.4
IS Eğrisi Daha
Yatık Olduğunda
Para Politikasının
Etkinliği
IS Eğrisi yatıklaştıkça,
genişletici para
politikasının gelir
düzeyini yükseltmede
etkinliği artar.
Y0 Y1 Y* Y (gelir)
32 Maliye Politikası I
Şekil 2.5
LM Eğrisi Dik
Olduğunda Maliye
Politikasının
Etkinliği
LM Eğrisi dik
olduğunda, genişletici
maliye politikası gelir
düzeyini yükseltmede
etkin değildir.
Y0 = Y1 Y* Y (gelir)
Para talebinin faize duyarlılığı arttıkça LM eğrisi dikliğini kaybederek yatıklaşır, ma-
liye politikasının etkinliği artar. Para talebinin faiz esnekliğinin nispeten yüksek, yani,
LM eğrisinin nispeten daha yatık olduğu Şekil 2.6’da, kamu harcamalarındaki bir artış IS
eğrisini sağa doğru (IS0’dan IS1’e) kaydırır. Kamu harcamalarındaki artış gelir düzeyini,
LM eğrisinin dik olduğu duruma kıyasla, önemli ölçüde arttırır (Y1). Gelir arttıkça, işlem
amacıyla para talebi artar. Para arzı sabit olduğundan, para piyasasında dengeyi sağlamak
için faiz oranının yükselmesi gerekir. Faiz oranındaki yükseliş, spekülatif amaçla para ta-
lebini düşürür, işlem amacıyla para talebini azaltır. Para talebinin faizdeki değişikliklere
duyarlılığının çok yüksek olduğu durumda, faiz oranındaki ufak bir artış para piyasasının
tekrar dengeye gelmesi için yeterlidir. Şekil 2.6’da faiz oranının (i0)’dan (i1)’e yükselmesi,
para piyasasının tekrar dengeye gelmesine yetmektedir. Ne var ki söz konusu faiz artışı,
kamu harcaması artışının gelir düzeyini çarpan kadar artmasını (Y*) engelleyerek, gelir
artışının (Y1) düzeyinde kalmasına neden olur.
2. Ünite - Maliye ve Para Politikalarının Nispi Etkinliği 33
Şekil 2.6
LM Eğrisi Daha Yatık
Olduğunda Maliye
Politikası Etkinliği
LM Eğrisi
yatıklaştıkça,
genişletici maliye
politikasının gelir
düzeyini yükseltmede
etkinliği artar.
Y0 Y1 Y* Y (gelir)
Şekil 2.7
LM Eğrisi Dik
Olduğunda Para
Politikasının
Etkinliği
LM eğrisi dik
olduğunda, gelir
düzeyini yükseltmede
genişletici para
politikasının etkinliği
tamdır.
Y0 Y1 Y (gelir)
34 Maliye Politikası I
Para talebinin faizdeki değişikliklere duyarlılığı arttıkça LM eğrisi yatıklaşır, gelir dü-
zeyini yükseltmede genişletici para politikasının etkinliği azalır. Spekülasyon amacıyla
para talebi esnekliğinin sonsuza yaklaştığı ve dolayısıyla LM eğrisinin nispeten daha yatık
olduğu durum Şekil 2.8’de gösterilmektedir. Para arzı arttırıldığında LM eğrisi sağa doğru,
(LM0’dan LM1’e) kayar. Para arzındaki artış para bolluğu yaratır, faiz oranının (i1) düzeyi-
ne düşmesine neden olur. Faiz oranındaki düşüş yatırım talebini uyarır, gelir düzeyi (Y1)
düzeyine yükselir. Faiz oranındaki düşüş, gelir artışının tetiklediği para talebi artışı, para
arzındaki artışa denk gelene kadar sürer. Para talebinin faiz esnekliğinin nispeten yüksek
olduğu durumda, faiz oranındaki ufak bir düşüş bunu sağlamak için yeterlidir. Ne var ki
faiz düşüşü karşısında, yatırım ve gelirdeki artış bu durumda küçük kalır. Para talebinin
faiz esnekliğinin yüksek olduğu durumda, faiz oranı düşerken bireylerin spekülatif amaçla
para tutma isteği artar. Gelir artışının gerektirdiği muamele amacıyla para talebi azalır.
Gelir artış düzeyi (Y1), para arzı çarpan değerinin arttıracağı düzeyin (Y*) çok altında kalır.
Şekil 2.8
LM Eğrisi Daha
Yatık Olduğunda
Para Politikasının
Etkinliği
LM eğrisi
yatıklaştıkça, gelir
düzeyini yükseltmede
genişletici para
politikasının etkinliği
azalır.
Y0 Y1 Y* Y (gelir)
Spekülasyon amacıyla para talebi faiz esnekliğinin sonsuz olduğu durumda, maliye ve para
2 politikalarının nispi etkinliklerini açıklayınız.
Şekil 2.9
IS, LM ve BP Eğrileri
Y Y (gelir)
Açık bir ekonomide kamu harcamalarındaki artış, vergilerde azalış, yabancıların geli-
rindeki artış ya da döviz kuru artışı, IS eğrisini sağa doğru kaydırır (kamu harcamaların-
daki artış ve vergilerdeki azalışın IS eğrisi üzerine genişletici etkisi daha önce açıklanmış-
tı). Yabancıların gelirindeki artış genişletici etki yaratır, ihraç edilen mallara talebi arttırır.
Döviz kuru artışı da ihracatı daha ucuz hâle getirerek arttırmak ve ithalatı daha pahalı hâle
getirerek düşürmek suretiyle genişletici etki yaratır. Benzer şekilde, ithalattaki otonom bir
azalış da genişletici etki yaratır. Bu değişkenlerde ters yönlü bir değişiklik IS eğrisini sola
doğru kaydırır. Para arzındaki bir artış, LM eğrisini sağa kaydırır. Tersi bir durum LM eğ-
risini sola kaydırır. Döviz kurundaki artış, yabancıların gelirindeki artış veya yabancı faiz
oranındaki düşüş BP eğrisini sağa kaydırır. Bu durumların tersi BP eğrisini sola kaydırır.
Türkiye’de maliye politikalarının etkinliği ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: Erkam, S.
(2010). Maliye Politikalarının Etkinliği: Teori ve Bir Uygulama, Ankara: T.C: Maliye Bakan-
lığı Strateji Geliştirme Başkanlığı Yayın No:2010/407. http://www.sgb.gov.tr/SGBYayinlar/
Sunum Merkezi/index.html?ktp=2010-407
Şekil 2.10
Sabit Döviz Kuru
ve Sınırlı Sermaye
Dolaşımında Maliye
Politikasının Etkinliği:
Dış Ödemeler Fazlası
Genişletici maliye
politikası gelir düzeyini
artırıcı etki yaratır. BP
eğrisinin yatık olması
sermaye akımının
faize duyarlı olduğunu
gösterir. Yükselen faiz
oranı ülkeye sermaye
girişine neden olur. Yeni
denge noktasında, ülke
Y0 Y1 Y (gelir) dış ödemeler fazlası verir.
Şekil 2.11
Sabit Döviz Kuru
ve Sınırlı Sermaye
Dolaşımında
Maliye Politikasının
Etkinliği: Dış
Ödemeler Açığı
Genişletici maliye
politikası gelir
düzeyini artırıcı etki
yaratır. BP eğrisinin
nispeten dik olması
sermaye akımının
faize duyarlılığının
az olduğunu
gösterir. Yeni denge
noktasında, ülke dış
ödemeler açığı verir.
Y0 Y1 Y (gelir)
Şekil 2.10 ve Şekil 2.11’de görüldüğü gibi, genişletici maliye politikası gelir düzeyini
arttırıcı etki yaratır. Artan gelir, dış ödemeler dengesini bozarak faiz oranını yükseltir ve
sermaye hesabını iyileştirici etki yapar. Genişletici maliye politikasının dış ödemeler den-
gesine etkisi, BP eğrisinin eğimine göre değişir. Ülkeye sermaye akımı yerli faiz oranında-
ki değişikliğe ne kadar az duyarlıysa BP eğrisi o kadar dik olur. BP eğrisinin dikleşmesi,
yabancı faiz oranı belli bir değerde iken yerli faiz oranınındaki artışa karşılık ülkeye giren
sermaye miktarının azalması anlamına gelir. Bu durumda, genişletici maliye politikasıyla
ulaşılmak istenen gelir düzeyi (ve ithalat) artışına karşılık gelen dış ödemeler dengesine
ulaşana kadar faiz oranının artması gerekir. Marjinal ithalat eğilimi yüksek olduğunda da
BP eğrisi nispeten daha dik konumdadır. Marjinal ithalat eğilimi yüksek olduğunda, gelir
düzeyindeki bir artış ithalatta daha büyük bir artış yaratır. Bu durumda da dış ödemeler
dengesini sağlamak için ülkeye daha yüksek bir miktarda sermaye girişine ve dolayısıyla
38 Maliye Politikası I
daha yüksek bir faiz oranı artışına gerek vardır. Dolayısıyla BP eğrisi dikleştikçe, ithalat ve
ticaret dengesi üzerindeki olumsuz etki daha büyük, sermaye akımları üzerindeki olumlu
etki daha küçük olur. BP eğrisi dikleştikçe, genişletici maliye politikasının dış ödemeler
açığına neden olma ihtimali artar.
Şekil 2.12
Sabit Döviz Kurunda
ve Sınırlı Sermaye
Dolaşımında
Para Politikasının
Etkinliği: Dış
Ödemeler Açığı
Genişletici para
politikası gelir
düzeyini artırıcı etki
yaratır. Yeni denge
noktasında, ülke dış
ödemeler açığı verir.
Y0 Y1 Y (gelir)
Sabit döviz kuru sisteminde ve sermaye dolaşımı sınırlı iken daha yüksek bir gelir dü-
zeyine; genişletici maliye politikası uygulandığında daha yüksek bir faiz oranında, geniş-
letici para politikası uygulandığında ise daha düşük bir faiz oranında ulaşılır. Sabit döviz
kuru sisteminde, genellikle, hem maliye politikası hem de para politikası ithalatı arttıra-
rak, borçlanmayı arttırır ve ülkeye yüksek faizle sıcak para girişine neden olur. Ülkede
Devalüasyon: Döviz kuru artan fiyatlar, faizler, azalan ihracat devalüasyon beklentisini arttırır. Sıcak paranın ülkeyi
ayarlaması yoluyla paranın terk etmesi para ve dolayısıyla ekonomi krizini başlatarak sabit döviz kuru sisteminin terk
değerinin düşürülmesidir.
edilmesi yönünde baskı yaratır.
2. Ünite - Maliye ve Para Politikalarının Nispi Etkinliği 39
Asya ve Türkiye’deki para krizleriyle ilgili bilgi için bakınız: Bulutoğlu, K. (2002). Para Kriz-
leri, İstanbul: Batı Türkeli Yayıncılık.
Şekil 2.13
Esnek Döviz Kuru
ve Sınırlı Sermaye
Dolaşımında
Maliye Politikasının
Etkinliği: Dış
Ödemeler Fazlası
Genişletici maliye
politikası gelir
düzeyini yükseltici etki
yaratır. Ancak yeni
denge (i1) faiz oranı ve
(Y1) gelir düzeyinden
daha düşük bir faiz
oranı (i2) ve (Y2) gelir
düzeyinde gerçekleşir
Y0 Y2 Y1 Y (gelir)
ithalatın azalmasıyla IS eğrisi de sağa doğru (IS0’dan IS1’e) kayar. Yeni denge noktası, bir
önceki denge durumuna nispeten çok daha yüksek bir faiz oranı (i2) ve daha yüksek bir
gelir düzeyinde (Y2) gerçekleşir. Döviz kuru uyumlaştırma süreci, genişletici para politi-
kası sonucunda bozulan dış ödemeler dengesine tekrar ulaşılmasını sağlar.
Şekil 2.14
Esnek Döviz Kuru
ve Sınırlı Sermaye
Dolaşımında
Para Politikasının
Etkinliği: Dış
Ödemeler Fazlası
Genişletici para
politikası gelir
düzeyini yükseltici etki
yaratır. Ancak yeni
denge (i1) faiz oranı ve
(Y1) gelir düzeyinden
çok daha yüksek bir
faiz oranı (i2) ve daha
yüksek gelir düzeyinde
(Y2) gerçekleşir Y0 Y1 Y2 Y (gelir)
Buraya kadar yabancı ve yerli varlıkların tam ikame olmadıkları durumda para ve ma-
liye politikalarının nispi etkinliği açıklandı. Bundan sonra, yabancı ve yerli varlıkların tam
ikame oldukları ve sermaye dolaşımının serbest olduğu durumda para ve maliye politi-
kalarının etkinliği açıklanmaktadır. Sermaye dolaşımının serbest olması yerli ve yabancı
faiz oranlarını birbirine yaklaştırır. Mundell-Fleming IS-LM-BP Modelinde, sermaye do-
laşımının serbest olması demek, BP eğrisinin yatay olması demektir. Faiz oranları farklı
olduğunda büyük sermaye akımları meydana geleceğinden ödemeler dengesi, ancak yerli
faiz oranı yabancı faiz oranına eşit olduğunda gerçekleşir.
Şekil 2.15
Sabit Döviz Kuru
ve Serbest Sermaye
Dolaşımında
Maliye Politikasının
Etkinliği
Y0 Y1 Y2 Y (gelir)
Şekil 2.16
Sabit Döviz Kuru
ve Serbest Sermaye
Dolaşımında
Para Politikasının
Etkinliği
Genişletici para
politikasının gelir
düzeyini yükseltici
etkisi yoktur.
Y0 Y1 Y (gelir)
42 Maliye Politikası I
Şekil 2.17
Esnek Döviz Kuru
ve Serbest Sermaye
Dolaşımında
Maliye Politikasının
Etkinliği
Genişletici maliye
politikasının gelir
düzeyini yükseltici
etkisi yoktur.
Y0 Y1 Y (gelir)
Şekil 2.18
Esnek Döviz Kuru
ve Serbest Sermaye
Dolaşımında
Para Politikasının
Etkinliği
Genişletici para
politikasının gelir
düzeyini yükseltici
f etkisi tamdır.
Y0 Y1 Y2 Y (gelir)
BP eğrisini sağa kaydıran hâllerde, dış ödemeler dengesini korumak için neden daha yüksek
bir gelir düzeyine ihtiyaç duyulduğunu açıklayınız. 3
44 Maliye Politikası I
Özet
Bir ekonomide maliye ve para politikalarının nispi Açık bir ekonomide Keynesyen ve monetarist görüşler
1 etkinliğinin önemini ayırt edebilmek 3 çerçevesinde maliye ve para politikalarının nispi
Bir ekonomide devlet, milli gelir düzeyini etkilemek etkinliğini değerlendirmek
için kamu harcamaları ve gelirlerinde birtakım deği- Maliye politikasının etkinliği ile döviz kuru sistemi
şiklikler gerçekleştirerek maliye politikasını; para ar- arasında, para politikasının etkinliği ile döviz kuru
zında birtakım değişiklikler gerçekleştirerek de para sistemi arasında olduğu kadar kesin bir ilişki yoktur.
politikasını kullanabilir. Bu konu 1929 Ekonomik BP eğrisinin LM eğrisinden daha dik olduğu durum-
Buhranı’ndan bu yana en hararetli tartışma konula- da genişletici maliye politikası, belli bir döviz kurun-
rından biridir. Ancak ülkeler arasında ticari ilişkile- da, ödemeler dengesi açığı yaratır. Esnek döviz kuru
rin gelişmesi, mal ve sermaye dolaşımının artması ve sistemi altında, Merkez Bankası müdahalesine gerek
son ekonomik krizin etkilerinin global kamusal zarar yoktur. Döviz piyasasının tekrar dengeye dönmesi
olarak görülmeye başlaması ile birlikte tartışma mali- için döviz kurunun artması gerekir. BP ve IS eğrileri
ye ya da para politikalarının nispi etkilerinin sadece sağa kayarak kamu harcamaları artışıyla ortaya çıkan
belli bir ülkedeki etkilerinden ülkeler arası etkilerine genişletici etkiyi pekiştirir. Bu durumda, genişletici
kaymıştır. maliye politikasının gelir düzeyine etkisi, sabit döviz
kuru sisteminde olduğundan daha büyüktür. Geniş-
Kapalı bir ekonomide Keynesyen ve monetarist görüşler letici para politikası sonucu gelir düzeyindeki artış,
2 çerçevesinde maliye ve para politikalarının nispi sabit döviz kuru sistemine kıyasla esnek döviz kuru
etkinliğini açıklamak sistemi altında daha yüksektir. Çünkü, döviz kuru ar-
Maliye politikası, IS eğrisi dik veya LM eğrisi yatık, tışı, ihracatı arttırarak ve ithalat talebini kısarak, ge-
yani, yatırım talebinin faiz esnekliği sıfır ve spekü- lirin daha da fazla artmasını sağlar. Bu nedenle, para
lasyon amacıyla para talebinin faiz esnekliği sonsuz politikası, sabit döviz kuru sistemine kıyasla esnek dö-
olduğu durumda etkindir. IS eğrisi yatıklaştıkça veya viz kuru sisteminde daha etkili bir ekonomi politikası
LM eğrisi dikleştikçe maliye politikasının etkinliği aracıdır.
azalır. Para politikası, IS eğrisi yatık veya LM eğrisi
dik, yani, yatırım talebinin faiz esnekliği sonsuz ve
spekülasyon amacıyla para talebinin faiz esnekliği sı-
fır olduğunda etkindir. IS eğrisi dikleştikçe veya LM
eğrisi yatıklaştıkça para politikasının etkinliği azalır.
2. Ünite - Maliye ve Para Politikalarının Nispi Etkinliği 45
Kendimizi Sınayalım
1. Ülkeler arasında hızla yayılan finansal krizlerden do- 6. Döviz kurunun sabit ve sermaye dolaşımının sınırlı ol-
layı ortaya çıkan etkiyi ifade eden kavram aşağıdakilerden duğu durumda, kamu harcamalarındaki bir artışın dış öde-
hangisidir? meler açığı yaratması için aşağıdakilerden hangisinin olması
a. Global kamusal zarar gerekir?
b. Global kamusal yarar a. BP eğrisinin yatıklaşması
c. Ulusal kamusal zarar b. IS eğrisinin yatıklaşması
d. Ulusal kamusal yarar c. LM eğrisinin yatıklaşması
e. Uluslararası kamusal yarar d. LM eğrisinin BP eğrisinin üstünde olması
e. BP eğrisinin dikleşmesi
2. Likidite tuzağındaki faiz oranında, vergilerin artırılması-
nın sonuçları ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur? 7. Dış ödemeler açığını kapatmak için döviz satarak para
a. Tasarruflar değişmez. arzını daraltan Merkez Bankası’nın tahvil satın alarak para
b. Tüketim harcamaları artar. arzı üzerindeki etkiyi telafi etme işlemi aşağıdakilerden
c. Yatırım harcamaları artar. hangisidir?
d. Kamu harcamaları azalır. a. Monetization
e. Yatırım harcamaları azalır. b. Enflasyon
c. Stagflasyon
3. Yatırımın faiz oranındaki değişimlere duyarsız ve para d. Sterilizasyon
piyasası denge eğrisinin pozitif eğimli olduğu bir durumda, e. Deflasyon
vergilerdeki azalışın yarattığı etkiyle ilgili aşağıdakilerden
hangisi doğrudur? 8. Döviz kurunun sabit ve sermaye dolaşımının serbest ol-
a. IS ve LM eğrilerinin konumu değişmez. duğu durum ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
b. IS eğrisi sola kayar. a. Maliye politikası etkindir.
c. LM eğrisi sağa kayar. b. Maliye politikası etkin değildir.
d. LM eğrisi sola kayar. c. Para politikası etkindir.
e. IS eğrisi sağa kayar. d. Para politikası etkin değildir.
e. Para politikası nötrdür.
4. Mal piyasası denge eğrisinin negatif eğimli olduğu ve
spekülasyon amacıyla para talebinin faize duyarlılığının çok 9. Döviz kuru sabit ve sermaye dolaşımı serbest olduğun-
yüksek olduğu bir durum ile ilgili aşağıdakilerden hangisi da para arzındaki bir artışın nihai etkisi aşağıdakilerden
doğrudur? hangisidir?
a. Maliye ve para politikalarının etkisi değişmez. a. BP eğrisinin sola kayması
b. Maliye politikasının etkinliği artar. b. Faiz oranının yükselmesi
c. Maliye politikasının etkinliği azalır. c. IS eğrisinin sağa kayması
d. Para politikasının etkinliği azalır. d. LM eğrisinin yatıklaşması
e. Para politikasının etkinliği artar. e. Gelir düzeyinin artmaması
5. Dış ödemeler dengesini sağlayan formül aşağıdakilerden 10. Döviz kuru esnek ve sermaye dolaşımı serbest olduğun-
hangisidir? da kamu harcamalarındaki bir artışın nihai etkisi aşağıdaki-
a. X(Yf, e) - M(Y, e) + F(if, i) = -1 lerden hangisidir?
b. X(Yf, e) - M(Y, e) + F(if, i) > 0 a. LM eğrisinin sağa kayması
c. X(Yf, e) - M(Y, e) + F(if, i) < 0 b. IS eğrisinin sağa kayması
d. X(Yf, e) - M(Y, e) + F(if, i) = 1 c. Gelir düzeyinin değişmemesi
e. X(Yf, e) - M(Y, e) + F(if, i) = 0 d. BP eğrisinin dik hale gelmesi
e. Faiz oranının düşmesi
46 Maliye Politikası I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Bir ekonomide istikrar amacıyla uygulanabilecek olan iradi politikaların başa-
rısının hangi faktörlere bağlı olduğunu açıklayabilecek,
Kamu harcamaları ve kamu gelirlerinde otomatik olarak ortaya çıkan değişme-
lerin ekonomide istikrar sağlayıcı olup olmadığını değerlendirebilecek,
Formül esnekliğinin özelliklerinin ve istikrar açısından öneminin ne olduğunu
açıklayabilecek,
Bir ekonomide istikrarın sağlanmasında iradi makro politikaları ve uzun dö-
nemli mali kuralları karşılaştırabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• İradi Maliye Politikaları • İşsizlik Sigortası
• Tanıma Gecikmesi • Otomatik İstikrar Sağlayıcılar
• Uygulama Gecikmesi • Formül Esnekliği
• Tepki Gecikmesi • Mali Kural
İçindekiler
• GİRİŞ
• İRADİ MALİYE POLİTİKALARI
İradi Politikalar ve • OTOMATİK İSTİKRAR SAĞLAYICILAR
Maliye Politikası I
Otomatik İstikrar Sağlayıcılar • FORMÜL ESNEKLİĞİ
• İRADİ MAKRO POLİTİKALAR VE MALİ
KURALLAR
İradi Politikalar ve
Otomatik İstikrar Sağlayıcılar
GİRİŞ
Maliye politikasının en tartışmalı konularından biri, bir ekonomide ekonomik istikrarı
sağlamak açısından iradi maliye politikası ve otomatik istikrar sağlayıcılar (otomatik sta-
bilizatörler) arasında yapacakları tercihin ne olması gerektiğine ilişkindir.
edilmişse benzer bir sonuç ortaya çıkacaktır. Örneğin, talep yetersizliğinden değil de ma-
liyet kaynaklı bir enflasyon varsa talep daraltıcı maliye politikaları, enflasyonu düşürmek
yerine talebi daha da daraltacaktır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası verilerine ilişkin gelişmeler ve özellikle son yıllarda eko-
nomik tahminlerde kullanılan yöntemlerin gelişmesi tahminlerin doğruluk ihtimalini
yükseltmektedir. Ekonometrik yöntemlerin gelişmesi ve bilgisayar programlarının daha
karmaşık hesaplamaları yapabilecek şekilde iyileşmesi ile beraber daha kısa sürede ve
daha doğru tahminler yapılabilmektedir. Ayrıca iletişim araçlarının gelişmesi ile beraber
uluslararası düzeyde bilgi akışı hızlandığından, herhangi bir ülkede ortaya çıkan bir soru-
na karşılık ulusal düzeyde daha kısa sürede önlem alınabilmektedir. Ancak bütün bu geliş-
melere rağmen ekonomik olaylar tekdüze olmadığından ve ekonomik birimlerin kararları
her zaman yeterli bilgi ile alınmadığından, tahminlerde sapma olabilmektedir. Örneğin,
ekonomik daralmaya karşı alınan bir önlem olumlu sonuç verebilecek iken, durgunluk
korkusunun yarattığı güvensizlik ortamında daralma beklenenden daha derin olabilmek-
tedir ya da geçici bir dalgalanma ekonomik birimlerin davranışlarını kalıcı bir sorun ola-
cakmış gibi daha derin etkileyebilmektedir.
Gecikmeler Sorunu
Ekonomik tahminler doğru yapılsa bile bu doğru tahminin zamanında yapılması, iradi
kararların zamanında alınması ve uygulanan ekonomik programın beklenen zamanda ve
büyüklükte sonuç vermesi gerekir. Yukarıda değinildiği gibi bir ekonomik sorunun doğru
tahmin edilmesi elbette önemlidir. Ancak bu ekonomik sorunun zamanında tahmin edil-
mesi de en az doğruluğu kadar önemlidir. Örneğin, bazen ekonomide bir durgunluğun
yaşanacağına ilişkin belirtiler ortaya çıkar. Ancak bunun geçici ya da uzun süreli olacağına
ilişkin algılamalar farklı olabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde 2007 yılının ortalarında
belirmeye başlayan durgunluğun boyutu konusunda ekonomistler farklı görüşler ileri sür-
müşlerdir. Bazı ekonomistler bunun 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı kadar, hatta ondan
daha derin olacağını söylerken diğer bazıları piyasa mekanizmasının gelişmiş olduğunu
ve derinleşmeyi önleyecek mekanizmaların mevcut olduğunu öne sürmüşlerdir. Ekono-
mik sorunların zamanında teşhis edilmesi iradi politikaların başarı şansını arttıracaktır.
Ancak doğru tahmin ve doğru politikalara rağmen zamanında uygulanmayan politikalar
doğru sonuç vermeyecektir.
Maliye politikasında gecikmeler sorunu, ekonomik sorunların zamanında tahmin ve
teşhis edilmesi ile uygulamaya başlanan politikanın zamanında sonuç verebilmesine iliş-
kindir. Gecikmeler sorunu üç aşamalı olarak karşımıza çıkabilir: Tanıma gecikmesi, uygu-
lama gecikmesi ve tepki gecikmesi.
Tanıma gecikmesi: Bir Tanıma gecikmesi, bir ekonomide herhangi bir sorunun ortaya çıkışı ile bir mali iş-
ekonomide herhangi bir sorunun lem için harekete geçme kararı arasındaki gecikmedir. Herhangi bir iradi maliye politikası
ortaya çıkışı ile bir mali işlem için
harekete geçme kararı arasındaki işlemini gerektiren ekonomik sorunun zamanında teşhis edilmesi gerekir. Aksi hâlde, doğru
gecikmedir. tahmin edilerek doğru politikalar uygulansa bile zamanında yapılması gerekenler yapılma-
dığından beklenen sonuçlar alınamayabilir. Durgunluk gibi bir sorunun ortadan kaldırıl-
ması bir yana, daha da derinleşmesi veya enflasyonist bir sürece geçişin hızlanması bile söz
konusu olabilir.
Uygulama gecikmesi: Bir Uygulama gecikmesi, bir maliye politikası paketi için harekete geçme anı ile bu paketin
maliye politikası paketi için
harekete geçme anı ile bu
uygulamaya başlanması arasındaki gecikmedir. Maliye politikasındaki değişiklikler genel-
paketin uygulamaya başlanması likle yasal ve iradi kararlar gerektirir. Örneğin, vergilerin yasallığı ilkesi çerçevesinde yeni bir
arasındaki gecikmedir. verginin konulması veya bir verginin ortadan kaldırılması ancak yasa ile mümkün olabilir.
Yasama süreci ise zaman alır. Tasarı olarak hazırlanan bir yasanın kamuoyunda tartışılma-
sı, meclise gelmesi ve öncelikle ilgili komisyonlarda görüşülmesi, ardından Meclis Genel
3. Ünite - İradi Politikalar ve Otomatik İstikrar Sağlayıcılar 51
Kurulu’nda tartışılarak yasalaşması, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak resmi gazetede
yayınlanması, Hazine veMaliye Bakanlığı tarafından uygulamaya ilişkin hazırlıkların yapıl-
ması ve uygulanmaya başlanması zaman alan bir süreçtir. Bu yüzden, bazen uygulamada
ortaya çıkacak gecikmelerin azaltılması için yürütmeye bazı yetkiler verilir. Gelir vergisi di-
limlerinin enflasyona uyarlanması ve katma değer vergisi oranının arttırılması veya düşürül-
mesine ilişkin bazı yetkilerin Cumhurbaşkanlığına verilmesi buna örnek olarak verilebilir.
Kamu harcamalarına ilişkin alınacak iradi kararlar daha da zor olabilir. Örneğin,
enflasyonist bir dönemde personel giderlerinin düşürülmek istenmesi ciddi zorluklarla
karşılaşabilir. Halen çalışan kamu görevlilerinin ücretlerinin düşürülmesi bazı yasal en-
gellere takılabileceği gibi, ciddi tepkilerle de karşılaşabilir. Çalışan sayısının sınırlı tutula-
rak kalitesinin arttırılması ise bazı kurumsal düzenlemeler gerektirir ve uzun zaman alır.
Uygulamada bazı yatırımların durdurulması ya da cari harcamalarda bir ölçüde tasarrufa
gidilmesi ise daha az zorlukla yapılabilir.
Tepki gecikmesi, bir maliye politikası işleminin uygulamaya konulması ile beklenen Tepki gecikmesi: Bir maliye
politikası işleminin uygulanmaya
sonucu vermesi arasındaki gecikmedir. Herhangi bir maliye politikası işleminin uygu- konulması ile beklenen sonucu
lanmaya başlanması ile ekonomi üzerinde beklenen etkileri yaratması genellikle zaman vermesi arasındaki gecikmedir.
almaktadır. Kamu harcamalarının arttırılmasına ilişkin bir uygulamayı düşünelim. Dev-
letin mal ve hizmet alımını arttırması halinde, ilk etki alımın yapıldığı anda ortaya çıkar.
Ancak bu alımın stoklardan karşılanması dikkate değer genişletici bir etki yapmayacaktır.
Olumlu bir bekleyiş yaratarak üretimin arttırılması hâlinde ancak beklenen etki ortaya
çıkabilecektir. Ya da kamu sektöründe ek istihdam yaratılması hâlinde çalışmaya başlayan
bireylerin gelir elde etmesi ve bu gelirle ek talep ortaya çıkması hâlinde benzer bir durum
yaşanacaktır. Bu ek talebin sürekli olması bekleniyor ve üretim arttırılıyorsa istihdam da
artacak ve genişletici bir etki ortaya çıkacaktır.
Vergilerde yapılan değişiklikler de benzer gecikmelerle ekonomik faaliyetler üzerinde
etki yaratacaktır. Örneğin, gelir vergisi oranlarının düşürülmesi sonucu kullanılabilir ge-
lirin artması ilk anda herhangi bir etki yaratmayacaktır. Ancak kullanılabilir geliri artan
bireyler daha fazla harcama yapmaya başladığında bu vergi indirimlerinin genişletici et-
kisi ortaya çıkmaya başlayacaktır. Belirgin etki ise ancak artan harcamalar sonucu ortaya
çıkan üretim ve istihdam artışı ile mümkün olabilecektir.
Kamu harcamaları ve vergilerin ekonomik faaliyetler üzerindeki bu muhtemel etki-
lerinin dikkatle analiz edilmesi gerekir. Gecikmelerin hafifletilmesi ve beklenen düzeyde
etkinin ortaya çıkması için kamu harcamalarının değişik kalemlerinin muhtemel etkileri
ve süresi ile değişik vergilerin etkisi ve süresine ilişkin çalışmaların yapılması uygulanan
politikaların başarı şansını arttıracaktır.
İradi maliye politikalarının genel olarak ekonomi politikaları içerisindeki yerine ilişkin ola-
rak katkıda bulunan çok sayıda maliyeci vardır. Alvin Hansen bu konuda önemli bir maliyeci-
dir. Türkçeye çevrilen şu kitabı önemli bir kaynak olarak verilebilir: Alvin Hansen (1959), Para
Teorisi ve Maliye Politikası, Çev. Ahmet Kılıçbay, İstanbul: İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayını No:l.
Doğru politikalar uygulandığı hâlde gecikmeler sorunundan dolayı ekonomi nasıl istikrar-
sızlığa sürüklenebilir? 1
karara gerek kalmadan durgunluk döneminde bütçe açığı veya enflasyon döneminde büt-
çe fazlası yaratarak ekonomide istikrar sağlayan mekanizmalardır. Daralma ve genişleme
döneminde, kamu harcamaları ve vergilerdeki otomatik değişmeler konjonktür dalga-
lanmalarını hafifletebilir. Daralma döneminde işsizlik artmakta ve gelir azalmaktadır. Bu
durumda tüketim harcamalarında da azalma meydana geldiğinden durgunluğun daha da
derinleşme riski ortaya çıkmaktadır. Hâlbuki böyle bir dönemde işsiz kalanlara verilen
işsizlik sigortası ödemeleri bu talep daralmasını bir ölçüde telafi edebilir. Genişleme döne-
minde ise enflasyon sorunu ortaya çıktığı için talebin kısılması gerektiğinden, iş bulanlara
işsizlik sigortası ödemelerinin yapılmaması ve tersine çalışanların işsizlik sigortası primi
ödemesi nedeniyle aşırı talep artışı bir ölçüde önlenmiş olacaktır.
Vergi gelirleri benzer bir etki yaratacak şekilde tasarlanabilir. Esnek bir gelir vergisinin
varlığı hâlinde, enflasyonist dönemlerde artan parasal gelirler nedeniyle vergi gelirleri ar-
tacak, aşırı talep artışının bir bölümü ortadan kalkmış olacaktır. Durgunluk döneminde
ise gelir düşüşünden daha fazla azalan vergi gelirleri nedeniyle, daralan talebin bir bölümü
telafi edilmiş olacaktır. Dikkat edilirse sözü edilen mekanizmaların çalışması için herhan-
gi bir iradi işleme gerek yoktur. Dolayısıyla iradi politikalarda olduğu gibi herhangi bir
tahmine gerek olmadığı gibi gelirle eşanlı olarak gerçekleşen kamu harcamaları ve vergi
gelirlerindeki değişmeler gecikmeler sorununu da ortadan kaldırmaktadır.
Otomatik istikrar sağlayıcı mekanizmalar, ekonomiler için bir anlamda ince ayar anlamına
gelmektedir. Ancak bir ekonomide derin istikrarsızlık yaşanıyorsa ince ayarın ötesinde ira-
di kararlar gerekmektedir. Dolayısıyla iradi kararları tümden ortadan kaldırmaktan ziyade
olumsuz yönlerini azaltacak biçimde maliye politikaları tasarlamak en rasyonel yoldur.
Türkiye’de kişisel gelir vergisinin otomatik istikrar sağlayıcı niteliği teorik değerlendirme-
lerde belirtildiği üzere yüksek düzeyde midir? Tartışınız. 2
56 Maliye Politikası I
FORMÜL ESNEKLİĞİ
İradi maliye politikalarında ortaya çıkan gecikmeler sorunu ve otomatik istikrar sağlayıcı
yöntemlerde kimi zaman görülen yetersizlikler söz konusu yöntemlerin etkinliğini azalt-
maktadır. Formül esnekliği yöntemi bu yöntemlerin sakıncalarını gidererek, bir bakıma
iradi maliye politikaları ile otomatik istikrar sağlayıcılar arasında bir köprü işlevi görmek
üzere geliştirilmiş bir yöntemdir.
Formül esnekliği yöntemini şu şekilde açıklamak mümkündür. Gelir, istihdam veya
fiyatlar genel düzeyinde değişiklikler olduğunu varsayalım. Bu durum karşısında vergi
oranlarında birtakım değişikliklerin kendiliğinden yürürlüğe girebilmesi gereği için bazı
hükümlerin sisteme konulması gerekmektedir. Örneğin, yasama organı yürütme organı-
na, eğer işsizlik oranı belli bir dönem için söz gelimi %5 oranını aşarsa gelir vergisi oran-
larında %10’luk bir indirim yapma yetkisi verebilir. Veya bir ekonomide yıllık fiyat artışı
belli bir dönem içinde söz gelimi %5 oranını aşarsa vergi oranlarında %10’luk bir artış
yapma yetkisi verebilir. Buna göre formül esnekliği yönteminde bir ekonomide ekonomik
yapı ile ilgili göstergeler belli bir değeri aşınca türü ve büyüklüğü önceden saptanmış olan
birtakım önlemler devreye girmekte ve böylece örneğin, vergi oranlarındaki değişiklikler
iradi bir maliye politikası olmaktan çıkartılarak, kısmen otomatikleştirilmiş olmaktadır.
Formül esnekliği yönteminin bir ekonomide istikrar bozucu etkilere karşı hemen tep-
ki göstermesi gibi bir üstünlüğe sahip olmasına rağmen, ekonomik yapıdaki istikrarsızlık
dinamiklerinin çokluğu ve karmaşıklığı ve tüm bu istikrarsızlık durumlarına uygun bir
önlemler setinin önceden saptanmasının güçlüğü gibi nedenlerle uygulamada sınırlı kal-
mıştır.
Türkiye’de ekonomik istikranı yönelik maliye politikalarına ilişkin olarak şu internet adre-
sinde teorik tartışmalar ve uygulamalı çalışmalar bulunabilir: http://www.tepav.org.tr/
Bir ülkede ekonomik istikrarsızlığa rağmen siyasal istikrarın sağlanması mümkün müdür?
Neden? 4
58 Maliye Politikası I
Özet
Bir ekonomide istikrar amacıyla uygulanabilecek olan birbirinden farklıdır. Bir sıralama yapmak gerektiğin-
1 iradi politikaların başarısının hangi faktörlere bağlı ol- de esnekliği en yüksek olan vergiler kişisel gelir ver-
duğunu açıklamak gileridir. Bunu kurumlar vergisi ve tüketim vergileri
Bir ekonomide istikrar amacıyla uygulanabilecek ma- izler. Servet vergilerinin ise otomatik istikrar sağlayıcı
liye politikaları iki şekilde düşünülebilir. İradi mali- olarak herhangi bir etkiye sahip olmadıkları söylene-
ye politikaları ve otomatik istikrar sağlayıcılar. İradi bilir.
maliye politikaları, bir ekonomide istikrarı sağlamak
amacıyla iradi kararlar alınması, otomatik istikrar Formül esnekliğinin özelliklerinin ve istikrar açısından
sağlayıcılar ise kamu harcamaları ve vergilerin esnek 3 öneminin ne olduğunu açıklamak
tasarlanarak değişen ekonomik koşullarda otomatik Formül esnekliği yöntemi iradi maliye politikaları
olarak değişimlerinin sağlanmasıdır. İradi politikalar, ile otomatik istikrar sağlayıcıların sakıncalarını gi-
bir ekonomik sorunun ortaya çıkmasıyla gündeme dererek, bu yöntemleri bir uyum içinde çalıştırmak
geldiği için ekonomik tahminlerin doğruluğu büyük üzere geliştirilmiş bir yöntemdir. Formül esnekliği
önem taşımaktadır. Örneğin, talep yetersizliğinden yönteminde bir ekonomide ekonomik yapı ile ilgili
değil de maliyet kaynaklı bir enflasyon varsa talep göstergeler belli bir değeri aşınca türü ve büyüklüğü
daraltıcı maliye politikaları, enflasyonu düşürmek ye- önceden saptanmış olan birtakım önlemler otomatik
rine talebi daha da daraltacaktır. Ekonomik tahmin- olarak devreye girmektedir. Formül esnekliği yönte-
ler doğru yapılsa bile bu doğru tahminin zamanında mi ekonomik istikrarsızlıklara kısa sürede cevap ve-
yapılması, iradi kararların zamanında alınması ve rebilmesi bakımından son derece önemli bir yöntem
uygulanan ekonomik programın beklenen zamanda olarak değerlendirilmektedir. Ancak ekonomik yapı-
ve büyüklükte sonuç vermesi gerekir. Gecikmelerin ya ilişkin sorunların doğru teşhis edilmesi ve doğru
hafifletilmesi ve beklenen düzeyde etkinin ortaya çık- araçlarla müdahale edilebilmesi sorunları formül
ması için kamu harcamalarının değişik kalemlerinin esnekliğinin etkinliğini azaltırken uygulamasının da
muhtemel etkileri ve süresi ile değişik vergilerin etkisi çok sınırlı olmasına yol açmaktadır.
ve süresine ilişkin çalışmaların yapılması uygulanan
politikaların başarı şansını arttıracaktır. Bir ekonomide istikrarın sağlanmasında iradi makro po-
4 litikaları ve uzun dönemli mali kuralları karşılaştırmak
Kamu harcamaları ve kamu gelirlerinde otomatik ola- Ekonomik açıdan bakıldığında, iradi politikaları sa-
2 rak ortaya çıkan değişmelerin ekonomide istikrar sağ- vunanlar ekonomik sorunların çözümünde kuralla-
layıcı olup olmadığını değerlendirmek rın etkin olmayacağını, çünkü ekonomik olayların
Tahminlerdeki yanılma ve gecikmeler sorunundan dinamik karakteri nedeniyle uzun dönemde kesin
dolayı, iradi maliye politikaları yerine otomatik istik- kuralların konulamayacağını savunmaktadırlar. Ku-
rar sağlayıcı mekanizmalar kullanılabilir. Otomatik ral taraftarları ise tahminlerin zorluğu ve gecikme-
istikrar sağlayıcılar, hiçbir iradi karara gerek kalma- ler sorunundan dolayı iradi politikaların başarılı
dan durgunluk döneminde bütçe açığı veya enflasyon olamayacağını savunmaktadırlar. Siyasi açıdan iradi
döneminde bütçe fazlası yaratarak ekonomide istikrar politikaları savunanlar, siyasal olarak hesap verme
sağlayan mekanizmalardır. Daralma ve genişleme dö- durumunda olan kurumun siyasal iktidar olduğunu
neminde, kamu harcamaları ve vergilerdeki otomatik ve uygulamaların kurallara bağlanmasının iktidarın
değişmeler konjonktür dalgalanmalarını hafifletebilir. hareket alanını daraltacağını öne sürerler. Kuralları
Kamu harcamalarının gelir düzeyine duyarlılığı daha savunanlar ise belirli kuralların olmaması hâlinde se-
az olduğundan, istikrar sağlayıcı özelliği vergilerden çim dönemlerinde hükümetin, oylarını arttırmak için
daha düşüktür. Otomatik istikrar işlevi en güçlü olan ülkenin ekonomik gerçekleri ile uyumsuz kısa dö-
kamu harcaması kalemi işsizlik tazminatıdır. Dur- nemli politikalara yönelebileceğini öne sürerler. Her
gunluk döneminde işsiz kalan insanlar bir miktar iş- iki yaklaşımın kaygıları bir ölçüde esnek kurallar ile
sizlik tazminatı alırken bu ödemeler daralan talebin giderilmeye çalışılmaktadır. Ekonomik dalgalanma-
bir kısmını telafi eder. Vergilerin otomatik istikrarlan- lardan dolayı zaten mümkün olmayan sabit bir hedef
dırıcı bir fonksiyona sahip olması için öncelikle esnek yerine, konjonktüre uyarlanan bir formül çerçevesin-
bir vergi sisteminin yapılanmış olması gerekmektedir. de kural konulması daha gerçekçi bulunmaktadır.
Bir vergi sistemi içinde çeşitli vergilerin esneklikleri
3. Ünite - İradi Politikalar ve Otomatik İstikrar Sağlayıcılar 59
Kendimizi Sınayalım
1. Bir ekonomide talebi yönlendirmek veya istikrar sağla- 6. Otomatik istikrar sağlayıcılığı en düşük düzeyde olan
mak amacıyla siyasal otoritenin ek kararlar alması yöntemi vergi türü aşağıdakilerden hangisidir?
aşağıdakilerden hangisidir? a. Kişisel gelir vergisi
a. Otomatik istikrar sağlayıcılar b. Kurumlar vergisi
b. İradi politikalar c. Genel muamele vergisi
c. Mali sürüklenme d. Kişisel harcama vergisi
d. Formül esnekliği e. Servet vergisi
e. Tepki gecikmesi
7. Aşağıdakilerden hangisi kişisel gelir vergilerinin otoma-
2. Bir ekonomide herhangi bir sorunun ortaya çıkışı ile bir tik istikrar sağlayıcılığını etkileyen faktörlerden biridir?
mali işlem için harekete geçme kararı arasındaki gecikmeye a. Kurumlar vergisinin oranı
ne ad verilir? b. Kamu harcama düzeyi
a. Uygulama gecikmesi c. Tasarruf düzeyi
b. Tepki gecikmesi d. Vergi kaçakçılığının kapsamı
c. Tanıma gecikmesi e. Bütçe açıklarının büyüklüğü
d. Mali gecikme
e. Karar gecikmesi 8. Bir vergi sisteminin esnek olduğunu gösteren aşağıdaki-
lerden hangisidir?
3. Ekonominin otomatik istikrar gücünden (OG) tama- a. e<1
men yoksun olduğunu gösteren formül aşağıdakilerden han- b. e=1
gisidir? c. e>1
a. OG=0 d. e<0
b. OG<0 e. e=0
c. OG>0
d. OG=1 9. Aşağıdakilerden hangisi formül esnekliği yönteminin ni-
e. OG>1 teliklerinden biri değildir?
a. Bu yöntemde ekonomik yapı ile ilgili göstergeler belli
4. İradi maliye politikasını savunan ekonomik yaklaşım bir değeri aşınca türü ve büyüklüğü önceden saptan-
aşağıdakilerden hangisidir? mış olan bir takım önlemlerin otomatik olarak devre-
a. Klasik yaklaşım ye girmesi
b. Parasalcı yaklaşım b. İradi maliye politikaları ile otomatik istikrar sağlayıcı-
c. neo-klasik yaklaşım lar arasında bir köprü görevi görmesi
d. Keynesyen yaklaşım c. Ekonomik sorunların karmaşıklığının formül esnekli-
e. Ricardocu yaklaşım ği yönteminin etkinliğini azaltması
d. Uygulama alanı bulunduğunda ekonomik istikrarsız-
5. Otomatik istikrar sağlayıcı özelliğe sahip olan kamu har- lıklara kısa sürede cevap verebilmesi
cama kalemi aşağıdakilerden hangisidir? e. İradi maliye politikaları ve otomatik istikrar sağlayıcı-
a. Personel giderleri lar ile karşılaştırıldığında çok daha yaygın kullanılması
b. Savunma harcamaları
c. Kıdem tazminatı 10. Maastricht kriterlerine göre, kamu açığının milli gelire
d. Sağlık giderleri oranı için öngörülen üst sınır yüzde kaçtır?
e. İşsizlik tazminatı a. 3
b. 5
c. 6.5
d. 60
e. 100
60 Maliye Politikası I
Yaşamın İçinden
masıyla değil, 23 devletin kendi aralarında yapacağı bir an-
MALİ DİSİPLİN ANLAŞMASI BRİTANYA’DAN DÖNDÜ laşmayla uygulamaya sokulacak.
AB üyelerine yeni bir mali disiplin dayatacak bir “AB an- Liderler görüşmelerinin ilk bölümünde, Euro Bölgesi’ndeki
laşması” için Fransa ve Almanya’nın girişimi başarısız oldu. kurtarma paketi için tavan değerin 500 milyar euro’yu aşma-
Euro kullanmayan ülkelerin katılmadığı bir “devletler arası masını da kararlaştırdı.
anlaşma” gündemde. “İki vitesli Avrupa”
Euro Bölgesi’ndeki borç krizi konusunda sabaha kadar gö- Sarkozy, oluşan çatlağın ‘iki vitesli bir Avrupa’ yaratacağı
rüşen Avrupa Birliği (AB) liderlerinin toplantısından, mali yorumlarını ise kabul etmedi. Bazı yorumcular ise zirvenin
yapıları yeniden düzenleyecek yeni bir AB anlaşması yapıl- euro kullanan ve kullanmayan ülkeler arasındaki ayrışmayı
masına onay çıkmadı. Bunun yerine, Almanya ve Fransa’nın ortaya koyduğunu düşünüyor.
önerdiği ek denetim mekanizmalarının 27 üyenin 23’ünce Almanya Başbakanı Angela Merkel de zirvede alınan karar-
yapılacak ayrı bir anlaşma ile uygulamaya girebileceği be- ların Euro Bölgesi’nin güvenilirliğini arttıracağını belirtti.
lirtiliyor. Liderler, Brüksel’deki görüşmelerine önümüzdeki Merkel, “Ben hep Euro Bölgesi’ndeki 17 ülkenin güvenilirli-
saatlerde yeniden başlayacak. ğini geri kazanması gerektiğini söyledim. Bence bu olabilir ve
Zirvenin ilk saatlerinde, Avrupa Merkez Bankası’nın borçlu bugünün kararlarıyla olacaktır” dedi.
ülkeler için büyük bir yardım paketinin gündemde olmadığı- Hafta başında hazırlanan Alman-Fransız planı şu değişiklik-
nı açıklaması ardından dünya borsalarında düşüşler olmuş- leri öngörüyordu;
tu. Dün Dow Jones, yüzde 1,6, Fransa’da Cac40 yüzde 2,5, • AB Komisyonu’nun aşırı bütçe açığı veren ülkeleri ce-
İtalya’da FTSE MIB endeksi yüzde 4,3 düştü. zalandırma yetkisinin olması
Bu sabah da euro ile Asya’daki hisse ve emtia borsaları güne • Euro Bölgesi’ndeki 17 ülkenin anayasalarına denk
değer kaybıyla başladı. bütçe yapacağı taahhüdünü koyması
Britanya’dan muhalefet • Euro Bölgesi ülkelerinin ortak kurumlar ve mali iş-
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, sabahın ilk ışıkla- lem vergisi sistemine sahip olması
rıyla sona eren görüşmelerden sonra yaptığı açıklamada, tüm • Gelecekte gerekebilecek kurtarma paketlerinde, Yu-
AB üyelerini kapsayan bir anlaşmayı tercih ettiğini, ancak nanistan örneğinde olduğu gibi özel yatırımcıların
bunun Britanya’nın tutumu nedeniyle mümkün olmadığını yükün bir kısmını üstlenmemesi
söyledi. Britanya’nın bazı mali kurallardan muaf tutulma-
yı teklif ettiğini belirten Sarkozy, “Bunu kabul edemezdik. Kaynak: BBC Türkçe, 09 Aralık 2011
Zaten yeterli derecede kural olmadığı için şu anki sorunları (http://www.imc-tv.com/haber_detay.php? id=1186/#!/mali-
yaşıyoruz” dedi. disiplin-anlasmasi-britanya-dan-dondu#ixzz1igKyIyby)
Britanya Başbakanı David Cameron ise özellikle mali hiz-
metler sektörüne getirilecek yeni denetimlerden muaf tu-
tulma konusunda güvenceler alamadığını belirterek, varolan
koşullar altında AB yapılarında yeni bir düzene gidilmesinin
Britanya’nın çıkarlarına uygun olmadığını söyledi.
Britanya gibi Euro Bölgesi’ne dahil olmayan Macaristan da,
mali politikalarda daha kapsamlı eşgüdüm sağlamasını ge-
rektirecek bir AB anlaşmasına destek vermeyeceğini bildirdi.
İsveç ve Çek Cumhuriyeti yetkilileri ise karar vermeden önce
parlamentolarına danışmak istediklerini bildirdi.
Almanya ve Fransa liderlerinin hafta başı yaptığı görüşme-
lerde ana hatları çizilen öneriler, ulusal bütçelerin daha sıkı
kurallara tabi olmasını, kuralları ihlal edenlere, müzakere
sürecine girişilmeksizin hemen yaptırım uygulanmasını ön-
görüyor.
Devam eden görüşmelerde 23 ülke arasında bir anlaşmaya
varılması halinde, yeni mali disiplin kuralları bir AB anlaş-
3. Ünite - İradi Politikalar ve Otomatik İstikrar Sağlayıcılar 61
Okuma Parçası
MALİ KURAL’IN UYGULANMASINA İLİŞKİN BİR Babacan’ın açıklamasında yer alan kamuoyunu bilgilendirme
ÖNERİ faaliyetlerine hemen başlamaktır. Böyle olunca, seçim yılın-
Dr.Hasan ERSEL dan altı ay öncesinden itibaren kamuoyu bu bilgilerle tanışa-
‘Mali kural’ 2011 bütçesiyle birlikte yürürlüğe girecek. Dola- cak, bunları okumayı öğrenecektir. Öte yandan, kamu açığı
yısıyla seçimin olacağı yılda Türkiye’de mali kural yürürlükte mali kurala uygun olarak azaltıldığı takdirde yüzde 4,7’ye dü-
olacak. Bunun önemli ve olumlu bir değişiklik olduğu açık. şecektir. Bu, kamu açığında GSYH’nin yüzde 1,8’i düzeyinde
Ancak öte yandan da riskli bir durum. Çünkü, verilerin özel- bir düşüş sağlanması demektir. Bu durumda 2011 yılını de-
likle (milli gelir rakamlarının) yayımlanmasındaki gecikme ğerlendirenler, kamu açığındaki azalmanın oranının düşük
olgusu göz önüne alındığında, hedefler ile sonuçların kar- hedeflenmesinin hükümetin seçim ekonomisi uygulamasın-
şılaştırılması gecikecek. Bu durumda da maliye politikasına dan değil, Türkiye’nin büyüme hızının düşmesinden kaynak-
ilişkin olarak zihinlerde doğan soruların yanıtlanması, kuş- landığını daha kolay kavrayabileceklerdir. ‘Örtük mali kural’
kuların giderilmesi hiç de kolay olmayacak. Bunun sonucu uygulaması, bir yandan seçim heyecanının ortalığı henüz
ise iktisadi karar birimlerinin algıladıkları belirsizliğin, ola- sarmadığı bir dönemde kamuoyunun ‘mali kuralı’ öğrenme-
bileceğinden daha fazla olması. Öte yandan, 2011 yılı, pek de sine, öte yandan da ekonomi yönetiminin ortaya çıkabilecek
rahat bir yıl olacağa benzemiyor. 2010 yılında ekonominin hata ve eksiklikleri uygulama öncesinde düzeltmesine olanak
yüzde 5 dolaylarında büyümesi pek şaşırtıcı olmayacaktır. sağlayacaktır. Yakın geçmişimizde başarılı bir ‘örtük enflas-
Ne de olsa, 2009’daki olağan dışı daralma nedeniyle güçlü bir yon hedeflemesi’ deneyimimiz olması nedeniyle bu yolun
baz etkisi var. Ama bu etki 2011 yılı için söz konusu değil. izlenmesi kamuoyunca yadırganmayacaktır da.
Üstelik, özel yatırımlardaki canlanmanın 2010 yılında zayıf
Kaynak: REFERANS GAZETESİ, 19 Mayıs 2010
kalması ve Türkiye’nin ihracat pazarlarında çok daha yoğun
bir rekabetle karşılaşması nedeniyle ihracatını artırmakta
zorlanması söz konusu. Bu nedenlerle 2011’de büyüme hızı
2010’un epeyce altında kalabilir. Şimdi bu durumu ‘kötüm-
ser senaryo’ olarak ifade edelim. GSYH 2010 yılında yüzde
5 artsın. 2011 yılında büyüme hızı yüzde 3’e düştükten son-
ra, 2012’den itibaren tekrar yüzde 5’e yükselsin. 2009 yılı için
‘mali kural’ bağlamında tanımlandığı biçimiyle kamu açığı-
nın GSYH’ye oranını yüzde 6,5 alalım. ‘Mali kural’ kamu açı-
ğındaki düzeltmeyi, bir yıl önceki kamu açığı ile cari büyüme
hızının uzun dönem hedef değerlerinden farklarına daya-
narak yapmaktadır. Bu durumda mali kural 2011 yılından
itibaren uygulanmaya başlanır ve ‘kötümser senaryo’ ger-
çekleşirse, 2011 yılında kamu açığındaki azalma GSYH’nin
yüzde 0,5’i dolayında kalacaktır. (Bu hesabı yapmak için 2010
yılında kamu açığı/GSYH oranı yüzde 4,7 olarak alınmıştır.)
Bu sonucu 2012 için öngörülen azalma oranının GSYH’nin
yüzde birinden fazla olması ile karşılaştıranların, hüküme-
tin seçim yılında kamu açığını düşürme konusunda gevşek
davrandığı hissine kapılması pekâlâ mümkündür. Oysa,
tabloda verilen rakamlar seçimlerin var olup olmamasından
etkilenmeyen ‘mali kural’ denkleminden hesaplanmıştır.
Ancak bunu kamu oyuna anlatmak pek de kolay olmayacak-
tır. Bu tür bir sorunun ortaya çıkmamasını sağlamanın bir
yolu, 2010 yılı ortasından itibaren, deyim yerindeyse, ‘örtük
mali kural’ uygulamasını başlatmaktır. Bununla kastettiğim,
sanki mali kural uygulanıyormuş gibi hareket ederek 2010
için bir hedef belirlemek ve Başbakan Yardımcısı Sayın Ali
62 Maliye Politikası I
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 3 Ataç, B. (2009). Maliye Politikası, Gelişimi, Amaçları,
Formül esnekliği yönteminin etkinliğini arttırabilmek için Araçları ve Uygulama Sorunları. Genişletilmiş Sekizin-
ekonomik sorunların doğru teşhis edilmesi ve müdahale ci Baskı, Ankara: Turhan Kitabevi.
araçlarının doğru belirlenmesi son derece önemlidir. Özel- Dornbush, R., S. Fischer ve R. Startz (2001). Macroecono-
likle küreselleşme sürecinin de etkisiyle ekonomik istikrar- mics, Eighth Edition, New York: McGraw-Hill.
sızlık dinamiklerinin çeşitlenmesi sorunların doğru olarak Musgrave, R. (1959). The Theory of Public Finance, New
belirlenmesini ve sorunlara doğru zamanda doğru araçlarla York: McGraw-Hill.
müdahale edilmesini güçleştirmektedir. Bu bağlamda for- Pınar, A. (2011). Maliye Politikası, Teori ve Uygulama, Dör-
mül esnekliği yönteminin etkinliğini arttırmanın çok kolay düncü Baskı, Ankara: Turhan Kitabevi.
olmadığını söylemek mümkündür. Örneğin, Türkiye’de 2010 Stiglitz, J. E. (2000). Economics of the Public Sector, Third
yılında hazırlanan Mali Kural Tasarısı, küresel düzeyde ya- Edition. New York: W.W.Norton&Company.
şanan ekonomik kriz nedeniyle yasalaşamamıştır. Esnek de Tanzi, V. (1991). Public Finance in Developing Countries,
olsa belirli kurallara bağlanmış maliye politikalarının başa- New York: Edward Elgar.
rıyla uygulanabilmesi için ulusal ve uluslararası düzeyde nis-
pi olarak istikrarlı bir ekonomik yapıya ihtiyaç vardır.
Sıra Sizde 4
Bir ülkede ekonomik istikrar ile siyasal istikrar birbiriyle
doğrudan bağlantılıdır. Ekonomik hedeflerin önemli bir
boyutunun her zaman siyasal nitelikte olduğu bilinen bir
gerçektir. Her kamu harcaması ve toplanan her vergi belirli
kesimlere yarar sağlarken, diğer bazı kesimlere yük getirir.
İstikrara yönelik politikaların bir maliyeti vardır. Örneğin,
enflasyonu düşürmeye yönelik politikalar genellikle daral-
tıcı maliye ve para politikalarının uygulanmasını gerekti-
rir ve her daraltıcı politika bazı kesimlerin gelirini düşü-
rür. Bu maliyetin bölüşülmesi siyasal kararların içeriği ile
belirlenir. Bu yüzden istikrar amaçlı ekonomik politikalar
genellikle acı reçete olarak adlandırılır ve bu politikaların
uygulanmasının ciddi siyasal sonuçları olabilir. Sonuç ola-
rak, ekonomik denge ile siyasal denge karşılıklı bağımlılık
içerisindedir. Birini diğerine tercih etmek kısa dönemde
mümkün olsa bile, uzun dönemde ikisi eşanlı olarak düşü-
nülmediği takdirde, ciddi sorunlar yaşanabilmektedir. Siya-
sal otoritenin başarısı da büyük ölçüde bu dengeyi kurabil-
mekle mümkün olabilmektedir.
4
MALİYE POLİTİKASI I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Enflasyonun ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu açıklayabilecek,
Enflasyonla mücadelede maliye politikasının rolünü tartışabilecek,
Günümüzde küreselleşmenin maliye politikası ve enflasyonla mücadele üzerin-
deki etkisini değerlendirebilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
İçindekiler
• GİRİŞ
• ENFLASYON: NEDENİ, SONUÇLARI
Maliye Politikası I Enflasyon ve Maliye Politikası • ENFLASYONLA MÜCADELE VE MALİYE
POLİTİKASI
• KÜRESELLEŞME, MALİYE POLİTİKASI VE
ENFLASYONLA MÜCADELE
Enflasyon ve Maliye Politikası
GİRİŞ
Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin sürekli olarak yükselmesidir. Burada iki nokta önem- Enflasyon: Fiyatlar genel
düzeyinin sürekli olarak
lidir: Ekonomideki bütün fiyatların yükselmesi ve bu yükselişin bir seferlik olmaması. artmasıdır.
Bir ekonomide bir seferlik fiyat artışları ya da bazı malların fiyatlarının artması enflasyon
olarak tanımlanamaz. Enflasyon tüm fiyatların sürekli olarak artması durumudur.
Türkiye’deki enflasyon rakamları hakkında bilgi almak için Merkez Bankası’nın internet
sitesine başvurabilirsiniz: http://tcmb.gov.tr/ Burada güncel ve geçmiş enflasyon rakamları-
nın yanı sıra enflasyon hakkında ayrıntılı raporlar da bulunmaktadır.
Enflasyonun Nedenleri
Genel olarak enflasyon, ortaya çıkış nedenlerine bağlı olarak talep enflasyonu ve maliyet
enflasyonu olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan talep enflasyonu, toplam talebin
toplam arzdan büyük olmasına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle devletin para
arzını artırmasına bağlı olan talep artışı fiyatlar genel düzeyinin artmasına neden olabil-
mektedir. Maliyet enflasyonu ise bir ekonomide üretim maliyetlerinin artması sonucunda
fiyatların artması durumudur. Örneğin, enerji maliyetlerindeki bir artış üretim maliyet- Talep enflasyonu: Toplam
lerini artıracağı için fiyatların da artmasına neden olabilecektir. Ancak talep enflasyonu talebin artması sonucu olarak
fiyatlar genel düzeyindeki sürekli
ile maliyet enflasyonu arasındaki ayırım gerçek hayatta bu kadar kesin değildir. Herhangi artıştır.
bir şekilde üretim maliyetleri arttığında bunun fiyatlar genel düzeyinde sürekli artışlara
neden olabilmesi için toplam talebin de yeteri kadar güçlü olması gerekmektedir. Aksi du- Maliyet enflasyonu: Üretim
rumda maliyet artışları fiyatlarda bir kerelik ayarlama yapılmasıyla sonuçlanacaktır. Ben- maliyetlerinin artması sonucu
olarak fiyatlar genel düzeyindeki
zer bir şekilde, fiyatların bir şekilde artmış olması ücret artışı taleplerini de beraberinde sürekli artıştır.
getirecek, artan ücretler üretimin daha maliyetli olmasına neden olarak fiyatların daha da
artması sonucunu doğuracaktır. Ücret ve fiyatların bu şekilde birbirini beslemesi olgusu Ücret-fiyat spirali: Ücret ya da
fiyatlardaki bir artışın diğerini
ücret-fiyat spirali olarak adlandırılmaktadır. de uyararak enflasyona neden
Enflasyon konusunda üzerinde durulması gereken bir başka nokta da beklentilerin olmasıdır. Örneğin, fiyat artışları
ücret artışlarına yol açacak, bu
önemidir. Eğer bir ekonomide yaygın bir enflasyon beklentisi varsa örneğin enflasyonun durum ise üretim maliyetlerini
%10 olacağı bekleniyorsa ekonomideki bütün birimler bu beklentiye uygun davranacak- artırarak tekrar fiyatları
lardır. Böyle bir durumda kira sözleşmelerinden işçilerin ücret artışı taleplerine, firmala- artıracaktır.
66 Maliye Politikası I
rın fiyat ayarlamalarına kadar birçok ekonomik karar beklenen enflasyona göre şekillene-
Yapısal enflasyon: Gelişmekte
olan ülkelerde nitelikli eleman, cektir. Bunun sonucu olarak da beklenen enflasyon gerçekleşecektir. Özellikle uzun yıllar
sermaye ve ham madde kıtlıkları yüksek enflasyonla yaşamış toplumlarda bu tür davranışlar yaygındır ve bu beklentiler
nedeniyle üretimin düşük enflasyonla mücadelede önemli derecede zorluk yaratmaktadır.
olmasına bağlı olarak ortaya çıkan
fiyat artışlarıdır. Enflasyonun nedenlerine ilişkin olarak üzerinde durulması gereken bir diğer konu,
gelişmekte olan ülkelerde yaşanan enflasyondur. Bu ülkelerdeki enflasyon yukarıda açık-
lanan durumların dışında, o ülkelere özgü koşullardan kaynaklanabilmektedir. Örneğin,
sermaye yetersizliği ya da döviz yetersizliği nedeniyle ham madde ya da ara mal ithalatının
yapılamaması ve bu nedenle üretim düzeyinin düşük olması nedeniyle fiyat artışları görü-
lebilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin kendine özgü koşulları nedeniyle ortaya çıkan bu
enflasyon, yapısal enflasyon olarak adlandırılmaktadır.
Resim 4.1
1992-1994 yılları arasında hiperenflasyon
yaşayan Özbekistan’da, 100 ABD dolarına
karşılık gelen Özbek para miktarı.
Talep enflasyonu ile yapısal enflasyon arasında nasıl bir fark vardır?
1
Enflasyonun Etkileri
Özellikle yüksek enflasyonun ekonomi ve hatta toplumsal yaşam üzerinde etkilerinin ol-
ması kaçınılmazdır. Öncelikle enflasyon satın alma gücünü azaltmaktadır. Bunun anla-
mı aynı miktar parayla gittikçe daha az mal ve hizmet alınabilmesidir. Ancak enflasyon
herkesi aynı biçimde etkilememektedir. Gelirlerini en az enflasyon kadar artıran bireyler
tüketim ve gelir düzeylerini korurlarken gelir artışı enflasyonun altında kalan bireylerin
yaşam standartları gerileyecektir. Burada enflasyonun bir diğer olumsuz etkisi görülmek-
tedir; enflasyon, gelir dağılımını bozmaktadır.
Enflasyonun gelir dağılımını bozucu etkisinden en çok ücret ya da maaş gibi sabit ücret
alanlar etkilenmektedir. Çünkü bu kesimlerin gelir artışları enflasyonu geriden izlemekte-
dir. Enflasyondan olumsuz etkilenen bir diğer kesim de borç verenlerdir. Özellikle gerçek-
leşen enflasyon oranının beklenen enflasyon oranın üzerine çıktığı dönemlerde, borcun
reel değeri aşınacaktır. Bu da borçlu lehine, alacaklı aleyhine bir durum yaratacaktır.
Yüksek enflasyon aynı zamanda fiyat sisteminin işlevini kaybetmesine neden olmakta-
dır. Normal dönemlerde fiyatlardaki nisbi değişiklikler girişimcilerin yatırım kararlarına
yol gösterecektir. Örneğin, bir malın fiyatının diğer mallara oranla artması; o malın tale-
binde bir artış olduğu, dolayısıyla o alana yapılacak bir yatırımın kârlı olduğu anlamına
gelebilmektedir. Oysa tüm malların fiyatının arttığı enflasyonist bir dönemde fiyat artış-
4. Ünite - Enflasyon ve Maliye Politikası 67
larını doğru yorumlamak daha güç olacaktır. Bu da kaynakların yanlış yere harcanmasına
ve dolayısıyla kaynak dağılımındaki etkinliğin bozulmasına neden olacaktır. Ayrıca enf-
lasyonun yarattığı belirsizlik ortamı nedeniyle yatırımcılar uzun dönemli yatırımlardan
kaçınma eğilimi içinde olacaktır.
Bazı ekonomistler firmaların enflasyondan korunmak için kendilerine kaynak ve za- Menü Maliyetleri: Enflasyon
nedeniyle fiyatlarını artıran
man ayırmalarını enflasyonun ekonomiye yüklediği önemli bir maliyet olarak görmekte- firmaların; fiyat etiketleri,
dirler. Örneğin, firmalar enflasyondan korunmak için daha karmaşık istihdam ya da mal kataloglar gibi fiyatların
alım satım sözleşmeleri hazırlamak zorunda kalmaktadırlar. Bu da firmanın zamanına mal duyurulduğu ortamları yenilemek
zorunda kalmaları nedeniyle
olmaktadır. Bunun yanı sıra bilindiği gibi firmalar ürettikleri ya da sattıkları malların fiyat- katlanmak zorunda kaldıkları
larını katalog, ilan, reklam gibi çeşitli ortamlarda ilan etmektedirler. Enflasyon nedeniyle maliyetlerdir.
firmaların karşı karşıya kalabilecekleri bir diğer maliyet, artan fiyatlar yüzünden bu bilgile-
rin güncellenmesi gereğinden doğmaktadır. Bu maliyete menü maliyetleri denilmektedir.
Devlet açısından da enflasyonun etkileri olmaktadır. Eğer devlet para basmak yoluy-
la harcamalarını finanse ederse tıpkı vergi almak gibi kendisine kaynak yaratmış olur.
Enflasyon vergisi olarak tanımlanan bu durum gerçekten de para tutanların üzerine ko- Enflasyon Vergisi: Devletin
para basması sonucunda kişilerin
nulmuş bir vergi gibidir. Çünkü bu kesimlerin elinde tuttukları paranın satın alma gücü elinde tuttukları paranın değerinin
düşerken devletin gelirleri artmış olur. azalması sonucunda, kişilerin reel
Ancak bazı durumlarda enflasyon devlet gelirlerini olumsuz yönde de etkiyebilmek- balanslarını (ellerinde tuttukları
paranın gerçek değerini) korumak
tedir. Özellikle yüksek enflasyonun yaşandığı dönemlerde, vergilerin tarh ve tahsili ara- için tüketimlerini azaltmalarıdır.
sındaki sürenin uzaması vergi gelirlerinin reel değerini azaltmaktadır. Tanzi etkisi ola-
rak tanımlanan bu durum, devlet gelirlerini aşındırmaktadır. Diğer yandan enflasyonun Tanzi Etkisi: Enflasyonist
dönemlerde, vergilerin tarh ve
devlet harcamaları üzerinde artış baskısı yaratması nedeniyle harcamaların finansmanı tahsili arasındaki sürenin uzaması
konusunda da güçlükler yaşanabilmektedir. nedeniyle vergi gelirlerinin reel
değerinin azalmasıdır.
Enflasyonun olumsuz etkilerinden biri de dış ticaret alanında gözlenmektedir. Artan
fiyatlar nedeniyle o ülkenin ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatları başka ülkelerin ürettik-
lerine oranla daha yüksek olacaktır (özellikle ulusal para değerlenmiş ise). Bu durum ise
ithalatın artmasına ve ihracatın zorlaşmasına neden olarak ödemeler dengesini bozacak-
tır. Yeterli düzeyde devalüasyon yapılırsa ihracatın teşvik edileceği, ithalatın zorlaştırıla-
bileceği düşünülebilir, ancak devalüasyonun da maliyetleri olabilmektedir. Özellikle itha-
latları içinde ham madde, yarı mal gibi üretim girdilerinin önemli bir paya sahip olduğu
ülkelerde yapılacak bir devalüasyon, üretim maliyetlerini arttıracaktır. Bu durumda da
yine fiyatlar yükselme eğiliminde olacaktır.
Burada şunu ifade etmek gerekmektedir: Enflasyonun yukarıda değinilen olumsuz
etkileri beklenen enflasyonun gerçekleşen enflasyona eşit olduğu durumda nispi olarak
daha az olabilmektedir. Çünkü böyle bir durumda ekonomik birimlerin kendilerini enf-
lasyondan korumak için gerekli tedbirleri alma şansları daha fazladır. Ancak beklenme-
dik bir enflasyon durumunda bir anlamda enflasyona hazırlıksız yakalanmaktadırlar.
Enflasyonun olumsuz etkilerinin yanı sıra olumlu bir etkisinin olup olmadığı düşünü-
lebilir. Eğer %2-3 gibi makul bir enflasyon oranı tutturulabilirse yatırımların ve dolayısıyla
istihdamın artacağını savunan görüşler vardır. Bu görüşlerin temelinde ılımlı bir enflas-
yonun işçilerin reel ücretlerini düşürerek yatırımları daha kârlı hale getireceği düşüncesi
yatmaktadır. Gerçek hayatta işçiler nominal ücretlerinin düşmesine gönüllü olmamak-
tadırlar. Ancak elde ettikleri nominal ücret artışı enflasyonun altında kalırsa aslında reel
ücretleri gerilemektedir. Daha ucuz iş gücü, üretilen malların fiyatlarının artıyor olması
olgusuyla birleşerek yatırımların kârlılığını artırmakta ve yeni yatırımların yapılması için
teşvik edici olmaktadır. Ancak gerçek hayatta enflasyonun bu düzeylerde tutulabilmesi
çok kolay değildir. Birçok ülkede enflasyon %2-3’ün çok daha üzerinde gerçekleşmektedir.
Bu nedenle bu ülkeler enflasyonun yatırımları uyaran olumlu etkisinden çok, yukarıda
değinilen olumsuz etkilerini deneyimlemektedirler. Ayrıca yüksek enflasyonun ekonomik
sonuçlarının yanı sıra sosyal huzursuzluklara da neden olduğunu belirtmek gerekmek-
68 Maliye Politikası I
İlker Parasız’ın Enflasyon - Kriz -Ayarlamalar (Bursa: Ezgi Kitabevi, 2001) adlı kitabında
yüksek enflasyonun ve hiper enflasyonun nedenleri ve bunlarla nasıl mücadele edildiğine
ilişkin bilgileri, kuramsal ve ülke deneyimleri boyutlarıyla bulabilirsiniz.
Transfer Harcamaları
Kamu harcamaları arasında bir başka harcama kalemi transfer harcamalarıdır. Bilindiği
gibi transfer harcamaları, mal ve hizmet alımına yönelik harcamaların aksine karşılıksız
nitelikte harcamalardır. Bu harcamaların genel niteliği; emekli, dul, yetim, öğrenci gibi ih-
tiyaç sahibi kesimlere yapılan harcamalar olmasıdır. Bu kesimlerin marjinal tüketim eği-
limlerinin yüksekliği dikkate alındığında, transfer harcamalarında yapılacak kesintilerin
ekonomideki enflasyonist baskıları azaltabileceği düşünülebilir. Elbette bu durum sosyal
devlet anlayışının güçlü bir şekilde uygulandığı bir ekonomi için geçerlidir. Transfer har-
70 Maliye Politikası I
Gelir Vergileri
Günümüzde vergi sistemleri içinde gelir vergisinin önemli bir payı olduğu görülmektedir.
Genellikle artan oranlı olarak uygulanan gelir vergisi, bu yapısı nedeniyle enflasyonla mü-
cadele açısından oldukça elverişli bir araç olmaktadır. Şöyle ki; enflasyonist dönemlerde
çoğu bireyin reel geliri artmasa da nominal geliri artmakta, bunun sonucu olarak birey-
lerin geliri bir üst vergi dilimine girmektedir. Bu durumda ise bireylerin elindeki harca-
nabilir gelirleri azalır ve toplam talep baskısı hafifler. Artan oranlı kişisel gelir vergisinin
bu otomatik stabilizatör özelliği, bu vergiyi enflasyonla mücadele açısından kullanışlı hâle
getirmektedir. Artan oranlı gelir vergisinin bir diğer özelliği az kazanandan az, çok ka-
zanandan çok vergi alındığı için toplumsal adalet ilkelerine uygun olmasıdır. Daha önce
değinildiği gibi enflasyonist dönemlerde gelir dağılımı bozulmaktadır. Artan oranlı gelir
vergisi bu adaletsizliği azaltmak için en uygun vergi olmaktadır.
Artan oranlı gelir vergisinin enflasyonla mücadele açısından yararlı olması, aynı za-
manda uygulamaya da bağlıdır. Öncelikle artan oranlılığın gelir artışlarını yeterince ver-
gilendirecek düzeyde olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra vergi tabanının yeterince ge-
niş olması ve gelir vergisinin mümkün olduğunca tüm gelirleri kapsaması gerekmektedir.
Ayrıca vergi kaçırmanın yaygın olmaması da önemlidir.
Artan oranlı gelir vergisinin enflasyonla mücadele ve gelir dağılımında adaletin sağ-
lanması açısından yararlı bir araç olmasına karşın, ekonomik etkinliği olumsuz etkileye-
bileceği ifade edilmektedir. Bunun nedeni ise yüksek marjinal vergi oranlarının en çok
yüksek gelir sahiplerini etkilemesi ve bu kesimlerin tasarruf ve yatırım yapma eğilimlerini
azaltmasıdır. Bu durumda sermaye birikimi ve büyüme olumsuz etkilenebilecektir. Ger-
4. Ünite - Enflasyon ve Maliye Politikası 71
çekten de kimi ekonomistler yüksek gelir sahibi kesimlerin daha az vergilendirilmesinin
bu kesimlerin tasarruf ve yatırım yapma potansiyellerini olumlu etkileyeceğini, böylelikle
sermaye birikiminin teşvik edilmiş olacağını savunmaktadırlar. Bununla beraber, böyle
bir sonucun gerçekleşmesi için o ekonomide yatırım yapmaya eğilimli bir girişimci sı-
nıfının olması gerekmektedir. Eğer devletin almaktan vazgeçtiği vergiler tasarrufa ya da
yatırıma değil de spekülatif yatırımlara (örneğin lüks konut yatırımı) ya da lüks tüketi-
me kayıyorsa vergi alınmasından vazgeçilmesinin ekonomik etkinlik açısından olumlu
bir yönü olmayacaktır. Aksine, böyle bir yapının olduğu bir ekonomide, devletin yüksek
gelir sahibi kesimlerden aldığı vergileri altyapı ya da verimli yatırımları finanse etmek için
kullanması, sermaye birikimini ve büyümeyi daha da hızlandırabilecektir.
Gider Vergileri
Enflasyonla mücadelede bir diğer yöntem mal ve hizmet alımının vergilendirilmesidir.
Bu yöntem mal ve hizmetlerin fiyatlarını artıracak ve tüketimin azalmasına yol açacaktır.
Böylelikle toplam talep azaltılmış olacaktır. Dolaylı vergiler enflasyonla mücadele açısın-
dan son derece etkin vergilerdir. Öyle ki aynı miktarda vergi hasılatı sağlayan gelir ver-
gisine oranla dolaylı vergiler, tüketimi daha çok kısacaktır. Bunun nedeni gelir vergisinin
bir kısmının tasarruflardan karşılanmasıdır. Ayrıca dolaylı vergiler, uygulanmaları kolay
olduğu için idare tarafından da benimsenen vergilerdir.
Dolaylı vergiler toplam talebi azaltmak açısından çok yararlı olsalar da adil olmadık-
ları için eleştirilmektedirler. Bilindiği gibi gelir düzeyi yüksek bireylerin tüketimlerinin
gelirleri içindeki payı düşüktür. Bu bireylerin tüketimleri miktar olarak az gelirli kesimler-
den yüksek olsa da gelirlerine oranla düşüktür. Bunun nedeni; az gelirli kesimlerin temel
ihtiyaçlarını karşılayabilmek için gelirlerinin büyük bir kısmını, hatta tamamını tüketime
ayırmalarıdır. Gelirinin tamamını tüketime harcayan bir kişiye oranla gelirinin çok daha
azını tüketime harcayan biri, devlete daha az oranda dolaylı vergi ödeyecektir. Dolaylı ver-
gilerin bu gerileyici yapısı bu vergilerin adaletsiz olmasının nedenidir. Dolaylı vergilerin
bu adaletsiz yapısını hafifletmek için zorunlu tüketimle lüks tüketimin farklı vergilen-
dirilmesi yoluna gidilebilir. Gelir düzeyi düşük kesimlerin tükettikleri mal ve hizmetler
daha düşük oranda vergilendirilirse vergilemede daha adil olunacaktır. Ancak toplam tü-
ketim harcamaları içinde lüks tüketim harcamalarının sınırlı olduğu dikkate alındığında,
bu yönde bir politika dolaylı vergilerin enflasyonla mücadelede etkinliğini kısıtlayacaktır.
Servet Vergileri
Gelir vergisi ve dolaylı vergilerin aksine, servet vergilerinin enflasyonla mücadele açısın-
dan etkinliği çok daha azdır. Hem servet vergilerinin tabanının dar olması hem de bu
vergilerin toplam talep artışını yakından izlememesi nedeniyle enflasyonla mücadele açı-
sından etkin değildir.
Servet vergilerinin enflasyonla mücadele açısından etkin olmamasına karşın, enflas-
yonist bir dönemde bu vergilerin kullanımı iki açıdan gerekli görülebilir. Öncelikle, servet
harcama potansiyelinin bir göstergesidir. Servet vergisini tüketim yapma gücü daha yük-
sek olan kesimler ödemektedir. Bu açıdan servet vergilerinin alınmasının toplam talebi
azaltabileceği beklenebilir. Bunun yanı sıra servet vergilerinin enflasyonist dönemlerde
kötüleşen gelir dağılımını nisbi olarak iyileştirme yönünde bir etkisi de olabilecektir.
Sonuç olarak, enflasyonla mücadele açısından en etkin verginin dolaylı vergiler oldu-
ğu görülmektedir. Ancak bu verginin olumsuz yönü, düşük gelirli kesimleri daha olumsuz
etkilemesidir. Artan oranlı kişisel gelir vergisi ise verginin bir kısmı tasarruflardan karşı-
landığı için dolaylı vergiler kadar olmamakla birlikte yine de oldukça etkin bir vergidir.
Servet vergisinin ise enflasyonla mücadele açısından bir etkinliği olmayıp daha çok top-
lumsal adaleti sağlamak açısından uygulanması önemlidir.
72 Maliye Politikası I
Finansal kırılganlık: Bir finansal ekonomik büyümenin bedeli genellikle artan finansal kırılganlık olmaktadır. Finansal
sistemin krize ne kadar açık
olduğunun ölçüsüdür. kırılganlığın sürdürülemez noktaya ulaştığı algısı yaygınlaşınca ülke dışına ani bir serma-
ye çıkışı olmakta ve ekonomik kriz çıkmaktadır.
Küresel kısa vadeli sermaye akışı ekonomi politikalarını da kısıtlamaktadır. Bir ülke-
ye sermaye girişi sınırlanamadığı sürece, o ülkenin toplam talep yönetimine dayalı gele-
neksel maliye politikalarını uygulaması güçleşmektedir. Çünkü toplam talebi belirleyen
unsurlar arasına kısa vadeli sermaye akımları girmektedir. Bunun yanı sıra sermaye akışı
sürdüğü sürece, ekonomi politikasının amacı sermaye akışının devamlılığını sağlamak ol-
maktadır. Kriz ve sonrasında ise öncelik ekonominin yeniden toparlanması için istikrar
önlemleri alınmasıdır. Bu aşamada küresel sermayenin güvenini kazanmak için sıkı para
ve maliye politikaları izlenmekte, kamu dengesinin sağlanması öncelikli hedef olmaktadır.
Dolayısıyla bu ülkeler açısından ekonomik koşulların gerektirdiği bağımsız bir ekonomi
politikası uygulamak çok zorlaşmaktadır.
Finansal serbestleşme gelişmekte olan ülkelerin bağımsız para ve maliye politikaları uygula-
4 malarını neden engellemektedir?
4. Ünite - Enflasyon ve Maliye Politikası 75
Özet
Enflasyonun ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu açıklamak için, toplumsal adalete aykırı olacaktır. Bu konu her
1
Enflasyon fiyatlar genel düzeyinin sürekli olarak iki harcama türünün etkinliği açısından değerlendiri-
artmasıdır. Bu artışın neden oluştuğuna ilişkin iki lirse mal ve hizmet alımına yönelik harcama çarpanı-
temel görüş vardır. Bunlardan biri, enflasyonun top- nın transfer harcaması çarpanından büyük olması ne-
lam talebin toplam arzdan büyük olması nedeniyle deniyle, aynı miktarda bir harcama azalışı karşısında
oluştuğunu savunan görüştür. Özellikle para arzının mal ve hizmet alımına yönelik harcamaların kısılması
hızla artması toplam talebin de artmasına neden daha daraltıcı olacaktır.
olabilmektedir. Diğer yaklaşım maliyet enflasyonu Vergiler de gelir vergisi, gider vergileri ve servet vergi-
olarak adlandırılmakta ve üretim maliyetlerindeki leri açısından değerlendirilebilir. Bunlardan gelir ver-
artışların enflasyona yol açabileceğini savunmaktadır. gisinin artırılması bireylerin elindeki harcanabilir ge-
Bu görüşlerin yanı sıra gelişmekte olan ülkelerdeki liri azaltacağı için tüketim harcamalarının kısılmasına
enflasyon olgusunun her iki yaklaşıma çok uymadığı yol açacak, böylelikle toplam talep azalacaktır. Ancak
ifade edilebilir. Bu ülkelerde gözlenen enflasyon, ham gelir vergisinin artması yüksek gelire sahip kesimlerin
madde yetersizliği ya da üretim faktörleri yetersizliği tasarruf ve yatırım arzularını azaltabileceği için eleş-
gibi üretimi kısıtlayan koşullardan doğmaktadır. Bu tirilmekte, sermaye birikimini olumsuz etkileyeceği
nedenle bazı ekonomistler tarafından gelişmekte olan savunulmaktadır. Dolaylı vergilerin artırılması da
ülkelerdeki enflasyon olgusu yapısal enflasyon olarak mal ve hizmet fiyatlarının artmasına yol açacağı için
adlandırılmaktadır. tüketimin ve toplam talebin kısılmasına yol açacak-
tır. Dolaylı vergilerin toplam talebi azaltıcı etkisi gelir
Enflasyonla mücadelede maliye politikasının rolünü vergisinden daha fazladır. Çünkü gelir vergisinin bir
2 tartışmak bölümü tasarruflardan karşılanmaktadır. Servet ver-
Enflasyonla mücadele açısından kısa vadede daraltıcı gisinin ise toplam talebi azaltıcı etkisi, bu vergilerin
maliye politikası uygulanabilir. Bunun anlamı kamu tabanının dar olması ve toplam talebi yakından izle-
harcamalarının azaltılması ve vergi gelirlerinin ar- memesi nedeniyle daha azdır.
tırılmasıdır. Bu sayede toplam talep ve enflasyonist Ayrıca günümüzde birçok ülkede kamu kesimi har-
baskı azaltılabilir. Bununla beraber farklı türde kamu camalarını finanse edebilmek için borçlanma yoluna
harcamalarının ve vergi türlerinin bulunduğu dikkate gidilmektedir. Dış borçlanma bir yana bırakıldığında
alınırsa her bir harcama ve vergi türünün enflasyonla devletin temelde üç kesimden borçlanabildiği görül-
mücadele için uygunluğu farklı olmaktadır. Bu açı- mektedir: Kişi ve firmalar, ticari bankalar ve Merkez
dan kamu harcamaları mal ve hizmet alımına yönelik Bankası. Devlet kişi ve firmalardan borçlanıyorsa ve
kamu harcamaları ve transfer harcamaları olmak üze- bu kesimler de tüketimlerini, tasarruflarını ya da ya-
re ikiye ayrılmaktadır. Mal ve hizmet alımına yöne- tırımlarını kısarak devlete borç veriyorlarsa toplam
lik kamu harcamaları da cari harcamalar ve yatırım talep düzeyi değişmeyecek, sadece toplam talebin
harcamalarından oluşmaktadır. Cari harcamalar ola- bileşimi değişecektir. Ancak kişi ve firmalar devle-
rak devletin tüketim harcamalarının kısılması, kamu te verdikleri borcu ellerinde tuttukları atıl fonlardan
hizmetlerini miktar ve nitelik olarak olumsuz etkile- karşılıyorlarsa ve devlet aldığı borcu harcamalarını fi-
yeceği için kolaylıkla uygulanacak bir önlem değildir. nanse etmek için kullanıyorsa enflasyon daha da arta-
Cari harcamalar içinde önemli bir paya sahip olan caktır. Benzer bir analiz ticari bankalar için de geçer-
personel harcamalarında da kısıntıya gidilmesi sosyal lidir. Eğer ticari bankalar devlete verdikleri borcu özel
huzursuzluğa neden olacak ve siyasi dirençle karşı- kesime açtıkları kredileri kısarak sağlıyorlarsa yine
lanacaktır. Mal hizmet alımına yönelik harcamalar toplam talepte bir değişme olmayacak, harcamayı ya-
içinde kısıntıya gidilmesi en kolay harcama türü, ya- pan kesim değişecektir. Diğer bir borçlanma seçeneği
tırım harcamalarıdır. Ancak bu harcamaların azaltıl- devletin Merkez Bankasından borçlanmasıdır. Bu,
masının sakıncası uzun dönemde üretim kapasitesini tüm seçenekler için de en çok enflasyonist olanıdır.
olumsuz etkilemesidir. Diğer bir harcama türü olan Çünkü Merkez Bankasından borçlanma para basımı
transfer harcamalarının azaltılması da bu harcama- anlamına gelecektir.
lardan ekonomik olarak güçsüz kesimler yararlandığı
76 Maliye Politikası I
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi enflasyonun nedenlerinden biri 6. Enflasyonun nedeninin milli gelir paylaşımı çatışması
değildir? olduğunu savunan görüş aşağıdakilerden hangisidir?
a. Tüketimin artması a. Keynesyen
b. Enerji maliyetlerinin artması b. Yeni Keynesyen
c. Para arzının artması c. Post Keynesyen
d. Toplam talebin azalması d. Monetarist
e. Toplam arzın azalması e. Klasik
2. Az gelişmiş bir ülkede yaşanan enflasyon sorununu açıkla- 7. Enflasyonun her zaman ve her yerde parasal bir olgu
mak için geliştirilmiş olan kavram aşağıdakilerden hangisidir? olduğu kabul edilirse, aşağıdaki politikalardan hangisinin
a. Kronik enflasyon uygulanması doğru olacaktır?
b. Yapısal enflasyon a. Sıkı para politikaları
c. Ilımlı enflasyon b. Ücret ve fiyat kontrolleri
d. Talep enflasyonu c. Para arzının artırılması
e. Maliyet enflasyonu d. Kamu harcamalarının artırılması
e. Vergilerin artırılması
3. Aşağıdakilerden hangisi enflasyonun olumsuz özellikle-
rinden biri değildir? 8. Aşağıdakilerden hangisi enflasyonla mücadelede uzun
a. Uzun dönemli yatırımların ağırlık kazanması dönemli önlemlerden biridir?
b. Gelir dağılımını bozması a. Vergi oranlarının artırılması
c. Spekülatif yatırımların artması b. Faiz oranlarının artırılması
d. Ödemeler dengesini bozması c. Para arzının artırılması
e. Kaynak dağılımını bozması d. Toplam arzın artırılması
e. Kamu harcamalarının artırılması
4. Aşağıdaki durumlardan hangisi maliyet enflasyonuna
yol açabilir? 9. Enflasyonist dönemlerde kamu harcamalarından azaltıl-
a. Para arzının artması ması daha kolay olan aşağıdakilerden hangisidir?
b. Petrol fiyatının düşmesi a. Personel giderleri
c. Tüketim eğiliminin artması b. Tüketim harcamaları
d. Yatırımların artması c. Transfer harcamaları
e. Ücretlerin artması d. Sağlık harcamaları
e. Yatırım harcamaları
5. Aşağıdakilerden hangisi enflasyonla mücadelede maliye
politikası çerçevesinde alınabilecek önlemlerden biridir? 10. Kamu borçlanmasının enflasyonu önlemede etkin oldu-
a. Ücret ve fiyat kontrolleri ğu durum aşağıdakilerden hangisidir?
b. Para arzının azaltılması a. Merkez Bankası’ndan borçlanıldığında
c. Vergi oranlarının indirilmesi b. Ticari bankalardan borçlanıldığında
d. Bütçe fazlası verilmesi c. Alınan borçlar atıl fonlardan karşılandığında
e. Faizlerin düşürülmesi d. Kısa vadeli borçlanıldığında
e. Uzun vadeli borçlanıldığında
78 Maliye Politikası I
Bir yeni hat eklendi, 4 hat çıktı), uçak ücreti (2012 yılında
8
Yeni Zelanda
‹talya
64 hat ile temsil ediliyor. 10 yeni hat eklendi, 1 hat çıktı), cep
Ortalama Enflasyon
7
Birleflik Krall›k
Avusturya Danimarka
telefonu görüşme ücreti (233 çeşit ile temsil ediliyor. 5 yeni Fransa/
6
Norveç/‹sveç
çeşit eklendi, 1 çeşit çıktı), özel televizyon aidatı (12 çeşit ile
Japonya
5
temsil ediliyor. 11 yeni çeşit eklendi, 5 çeşit çıktı), magazin ve Kanada ABD
Belçika Hollanda
dergi (8 çeşit ile temsil ediliyor. Bir yeni çeşit eklendi, bir çeşit
4
‹sviçre
çıktı) bulunuyor. Almanya
3
Sepetten çıkan ürünler 1.0 1.5 2.0 2.5 3.0 3.5 4.0
Japonya
Sepetten 9 ürün çıkarılırken, bu ürünler arasında da “üzüm
yaprağı, erkek palto, ampul (şeffaf), çamaşır deterjanı (elde
Ortalama GSHM Artışı
6
‹talya Fransa
Almanya
Hollanda
Bu arada, TÜİK duyurusunda endekste 2012 yılı ana grup ve Belçika Danimarka
3
Kaynak: HÜRRİYET GAZETESİ, 2 Şubat 2012 Kaynak: Begg, D. (1997). Economics, New York: McGraw-
Hill. s. 470
4. Ünite - Enflasyon ve Maliye Politikası 79
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Stagflasyon sorununu tanımlayabilecek,
Stagflasyonun oluşumunu açıklayan alternatif yaklaşımları açıklayabilecek,
Stagflasyonun bir ekonomide oluşturduğu etkileri değerlendirebilecek,
Stagflasyonla mücadelede alternatif yaklaşımları açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Stagflasyon • Kısa Dönem Phillips Eğrisi
• Gelirler Politikası • Uzun Dönem Phillips Eğrisi
• Vergi Temelli Gelirler Politikası • Laffer Eğrisi
• İndeksleme
İçindekiler
• GİRİŞ
• STAGFLASYONUN TANIMI
• STAGFLASYONU AÇIKLAYAN
Maliye Politikası I Stagflasyon ve Maliye Politikası GÖRÜŞLER
• STAGFLASYONUN ETKİLERİ
• STAGFLASYONLA MÜCADELE
YÖNTEMLERİ
Stagflasyon ve Maliye
Politikası
GİRİŞ
Stagflasyon, kavram olarak iki kelimenin birleşiminden oluşmuştur. Bu kavramı ilk defa
İngiliz Parlamenter Iain Macleod 1965 yılında kullanmıştır. İngilizce durgunluk anla-
mına gelen “stagnation” ve enflasyon anlamına gelen “inflation” kavramlarını birleştiren
ve “stagflation” olarak kavramlaştıran Macleod, 1965 yılında İngiliz ekonomisinde or-
taya çıkan enflasyon ile birlikte yaygın işsizlikten kaynaklanan durgunluğu ifade etmek
istemiştir.
STAGFLASYONUN TANIMI
Bu kavramı, Paul Samuelson’un “durgunluk döneminde artan enflasyon” anlamında kul-
lanmasının etkisi ile birlikte, stagflasyon ekonomi yazınında yaygın olarak kullanılmaya Stagflasyon: Bir ekonomide
yaygın işsizlik ile beraber yüksek
başlanmıştır. Stagflasyonu tanımlamak ve daha iyi analiz edebilmek için enflasyon, işsizlik enflasyonun yaşandığı bir
ve ekonomik büyüme kavramları üzerinde kısaca durmak gerekir. Ünite 5’te belirtildiği ekonomik istikrarsızlıktır.
gibi enflasyon, bir ekonomide fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artışı ifade etmektedir.
Bir ekonomideki toplam arz ile toplam talebin birbirine eşit olduğu denge durumunda
fiyatlar değişmez. Ekonomide üretilen mal ve hizmetler denge fiyatında toplam talebi kar-
şılamaktadır. Ancak bu denge, toplam talebin artmasıyla ya da toplam arzın azalmasıyla
değiştiğinde fiyatlar yükselmeye başlar ki bu durum enflasyon olarak tanımlanmaktadır.
İşsizlik ise bir ekonomide çalışma gücünde ve arzusunda olan ve cari ücret düzeyinde
çalışmaya razı olup iş bulamayanlardan oluşmaktadır. Ekonomik büyüme ise kısaca, bir
ekonomide ortaya çıkan reel gelir artışı olarak tanımlanabilir. Bir ekonomide işsizliğin
yaygınlaşması, üretimin yavaşlaması sonucunu doğurabilir. Üretimin azalması, şüphesiz
ki ekonomik büyümeyi de yavaşlatır. Bir ekonomide ortaya çıkan enflasyon ile mücade-
lede daraltıcı maliye politikalarına ihtiyaç duyulurken işsizlik ile mücadele ve ekonomik
büyüme için genişletici maliye politikaları önerilir. Stagflasyonun varlığında, enflasyonist
etkilere karşı daraltıcı, işsizliği önlemek ve büyüme için genişletici politikalar gerekli oldu-
ğundan, birbirlerine zıt olan iki politikanın aynı anda yürütülmesi mümkün olamamakta
ve stagflasyon ile mücadele için yöntemlerin farklı olmasını gerekli kılmaktadır. Stagflas-
yon sorunu enflasyon, işsizlik ve istikrarsız büyüme sorunlarının karması şeklinde ifade
edilebilir. Bu nedenle, stagflasyon, yüksek enflasyonun, atıl üretim kapasitesinin, yaygın
işsizliğin, yetersiz büyümenin birlikte yaşandığı bir ekonomik istikrarsızlık sorunu olarak
tanımlanabilir. Bu tanım içinde yer alan sorunların birbirleri ile olan ilişkileri, ekonomik
düşünce anlayışlarının geliştirdikleri açıklamalar ve çözüm önerileri bu ünitenin deva-
mında yer almaktadır.
82 Maliye Politikası I
Yeni Zelandalı ekonomist Alban William Phillips, İngiliz ekonomisi üzerine yaptığı bir ça-
lışma ile parasal ücretlerin artışı ile işsizlik oranı arasındaki ilişkinin ters yönlü olduğu so-
nucuna varmıştır. Bunu bir grafik ile ifade etmiş ve Phillips eğrisi olarak ekonomi yazınında
yerini almıştır.
Monetarist Yaklaşım
Monetarist görüşün kurucusu olarak kabul edilen Milton Friedman ve bu okulun olu-
şumuna da katkı sağlayan Edmund Strother Phelps, birbirlerinden ayrı olarak yaptıkları
araştırmalarında enflasyon ile işsizlik oranları arasında istikrarlı olduğu ileri sürülen iliş-
kinin doğruluğu üzerinde durmuşlardır. Friedman ve Phelps; Phillips eğrisinin önemli
bir varsayımın kabulü ile geçerli olduğunu, sözü edilen varsayımın değişimi ya da değiş-
tirilmesi ile Phillips eğrisinin geçerliğini yitireceğini ileri sürmüşlerdir. Bu iki ekonomist,
Phillips eğrisinin geçerliliği için beklenen enflasyon oranının sabit olduğunun varsayıldı-
ğını ileri sürmektedirler. Friedman ve Phelps’e göre enflasyon ile işsizlik arasındaki ilişki,
beklenen enflasyon oranı değişmediği zaman istikrarlı olacak, beklenen enflasyon ora-
nının değişmesi hâlinde ise Phillips eğrisi yukarı doğru hareket edecek ve yeni bir denge
noktası oluşacağı ileri sürülmektedir. Dikkat edilmelidir ki enflasyon, beklenen ve ger-
çekleşen olmak üzere iki farklı şekilde tanımlanmaktadır. Ekonomideki karar birimleri
geleceğe ait enflasyon tahminlerini beklenen enflasyon olarak tanımlamakta ve bu oranı
dikkate alarak ekonomik kararlarını oluşturmaktadırlar. Gerçekleşen enflasyon ile bek-
lenen enflasyon arasında farklar oluştuğunda karar birimleri beklentilerini güncelleme
5. Ünite - Stagflasyon ve Maliye Politikası 83
yoluna gideceklerdir. Bu nedenle, Friedman ve Phelps, beklenen enflasyonun, gerçekle-
şen enflasyon oranının önemli bir artış göstermediği dönemlerde değişmeyeceğini ileri
sürmektedirler. Onlara göre, eğer gerçekleşen enflasyon oranında hissedilir ya da önemli
bir artış söz konusu olursa bu durumda, beklenen enflasyonun yükseleceği görüşünü ileri
sürmüşlerdir. Beklenen enflasyon oranının yükseldiği durumda, hem enflasyon hem de
işsizliğin artabileceği ileri sürülmektedir.
oranına bağlı olarak yukarıya doğru kaydıracaktır. Beklenen enflasyon oranı değiştikçe
Phillips eğrisinin yukarı doğru kayışı devam edecektir. Doğal işsizlik oranı, enflasyonun
olmadığı işsizlik oranı olarak kabul edildiğinde, kısa dönem Phillips eğrisinin yatay ekseni
kestiği noktada oluşan işsizlik oranı doğal işsizlik oranı olarak kabul edilebilir. Friedman
ve Phelps, tam bilgi ile donanımlı işçiler ile firmaların kararlarını reel ücret düzeyini dik-
kate alarak oluşturacaklarını ileri sürmektedirler. Ekonomi doğal işsizlik oranında iken
reel ücret sabittir. Böyle bir durumda eğer enflasyon olursa işçiler ücret artışı talep ederek
satın alma gücündeki azalmayı önlemek isterler. İşsizliği azaltmak üzere uygulanan bir
genişletici politika durumunda artan talep nedeni ile firmalar ürettikleri mal ve hizmetle-
rin fiyatlarını işçilerin beklentilerinden daha fazla yükseltebilirler. Yüksek fiyatlar nedeni
ile oluşan yüksek hasılat firmaları eski ücret düzeyinden geçerli iş gücü talep etmeye sevk
eder. Kısa dönemde, işçiler ücret hadlerinin yükseldiğini sanarak bu talebe yanıt verirler.
Bu durumda işsizlik oranı doğal işsizlik oranının altına inebilir. Uzun dönemde, işçiler
fiyat artışının ücret artışından fazla olması nedeni ile reel ücretlerinin azaldığını anlayarak
iş gücü arzını azaltmakta ve ücret artış oranının fiyat artış oranı ile hareket etmesini talep
etmede ısrarlı olurlar. Dolayısı ile reel ücret düzeyi doğal işsizlik oranında tekrar denge-
sini bulur. Görüldüğü gibi işçi ve firmaların beklentileri dikkate alındığında işsizlik oranı
doğal işsizlik oranına dönmekte ve reel ücret değişmemektedir. Aslında, ücret artış oranı
ile fiyat artış oranı birbirine eşit olduğunda bu analiz geçerli olmaktadır. Şekil 5.2’de uzun
dönem Phillips eğrisi gösterilmektedir.
Monetaristler enflasyon oranı ile işsizlik oranı arasında kısa dönemde istikrarlı ilişkinin ol-
madığını, uzun dönemde ise iki oran arasında bir değişimin olmadığını ileri sürmektedirler.
Uzun dönem Phillips eğrisi kısa dönem Phillips eğrilerinin yukarı kayması ile olu-
şan denge noktalarının birleştirilmesi ile oluşmaktadır. Şekil 5.2’de A ile temsil edilen
kısa dönem Phillips eğrisine göre beklenen enflasyon oranı (BEO) %0 iken doğal işsiz-
lik oranı (DİO) %5 olarak görülmektedir. Bu nokta 1 ile işaretlenmiştir. Hükümetin %5
olan bu işsizlik oranını sorun olarak görüp istihdamı artırmak için genişletici bir politika
yürüttüğünü varsayalım. Böyle bir politika sonucunda toplam talep düzeyinin yükselme-
sine bağlı olarak fiyatlar yükselir. Firmaların işgücü talebi artarken işsizlik oranı, örneğin
%3’e düşer.
Bu noktada işçiler gerçekleşen enflasyon oranının %5 olduğunu dikkate alarak beklen-
tilerini değiştirirler. Ücret hadlerini eflasyon oranında artırmak isteyen çalışanlar, mevcut
ücret düzeyini yeterli görmediklerinden emek arzını da azaltırlar. Bu durumda işsizlik
oranı eski düzeyine, doğal orana geri döner. Hükümet işsizlikle mücadeleyi sürdürmek is-
terse yeni bir genişletici politika yürütebilir. Ancak bu durumda beklenen enflasyon oranı
%5 düzeyine yükselmiş bulumaktadır. Beklenen enflasyon oranının %5 olduğu bu yeni
durumda geçerli olan kısa dönem Phillips eğrisi B ile temsil edilmektedir. A ile temsil edi-
len kısa dönem Phillips eğrisi ile izlenen süreç B ve C ile temsil edilen kısa dönem Phillips
eğrileri için de geçerli olmaktadır.
5. Ünite - Stagflasyon ve Maliye Politikası 85
Şekil 5.2
Enflasyon oran› Uzun dönem Phillips
eğrisi
Beklenen enflasyonun
C Uzun dönem değişken olması
Phillips e¤risi hâlinde kısa dönem
Phillips eğrileri doğal
işsizlik oranında
6 yukarı doğru
15
B kayarak yeni denge
noktaları oluşur. Bu
denge noktalarının
5 birleştirilmesi ile doğal
10 işsizlik oranında dik
A 4
bir doğru elde edilir.
Dikey eksene paralel
7 olan bu eğri uzun
3 dönem Phillips eğrisi
5
2 olarak tanımlanır.
BEO=%10
1 ‹flsizlik
0
‹O=%3 oran›
D‹O=%5
BEO=%5
BEO=%0
Sonuçta kısa dönem Phillips eğrilerinin, doğal işsizlik oranının olduğu işsizlik düze-
yinde yer alan enflasyon oranları ile gerçekleşen denge noktalarının birleşimi ile dik bir
eğri elde edilmektedir ki buna uzun dönem Phillips eğrisi denmektedir.
Anlaşılmaktadır ki monetaristler, bir ekonomide işsizlikle mücadelede uygulanan
genişletici makro politikalar sürdükçe, işçilerin oluşacak enflasyonu dikkate alarak ücret
taleplerini tekrarlayacaklarını, ancak bu ayarlama sürecinin zaman alacağını ileri sürmek-
tedirler. Onlara göre bu ayarlamalar sonucunda işsizlik oranı, emek arz ve talep eğrilerinin
kesiştiği noktada belirlenen doğal orana geri dönmektedir. Dolayısı ile uzun dönemde
enflasyon ve işsizlik arasında bir değişim oranı söz konusu olmamaktadır. Uzun dönemde
Phillips eğrisinin dikey olduğu kabul edilmektedir. Monetaristlerce Phillips eğrisinin bu
şekilde yorumlanması, enflasyon ve işsizlik arasında istikrarlı ve ters yönlü bir ilişkinin
olmadığının kabul edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu sonuca göre de bir ekonomide
yüksek enflasyon ile yaygın işsizlik aynı anda yaşanabilmektedir.
Monetarist okulun kurucusu olarak kabul edilen Milton Friedman ile ilgili daha fazla bilgi için
http://www.miltonfriedmanscentury.org/index.php internet adresini ziyaret edebilirsiniz.
STAGFLASYONUN ETKİLERİ
Stagflasyon olgusu, hakim olan Keynesyen ekonomi anlayışını sarsmıştır. Yukarıda Key-
nesyen ve monetarist açıklamalar ile stagflasyonun neden ortaya çıktığı konusundaki gö-
rüşler yer almaktadır. Ancak stagflasyonun ekonomik etkilerinin anlaşılarak onunla mü-
cadele yöntemleri önem arz etmektedir.
Bir ekonomideki makroekonomik amaçlardan biri de ekonomik istikrarın sağlanması
ve sürdürülmesidir. Ekonomik istikrarın sağlanması da tam istihdam ile fiyat istikrarının
birlikte sağlanması ile mümkün olmaktadır. Bir ekonomide ortaya çıkan stagflasyon ile
bir taraftan fiyat istikrarsızlığının bir taraftan da tam istihdamın sağlanmadığı görülmek-
tedir. Bu duruma sahip bir ekonomide iki temel sosyal maliyet ortaya çıkmaktadır. Birin-
cisi, fiyat istikrarsızlığının ortaya çıkardığı sosyal maliyetler ki bunlar arasında kaynak
tahsisinin bozulmasına bağlı olarak kaynakların etkin kullanılamaması, gelir dağılımının
bozulması, ödemeler dengesinin olumsuz etkilenmesi, tasarruf hacminin etkilenmesi sa-
yılabilir. İkincisi ise işsizliğin neden olduğu maliyetler olarak ortaya çıkmaktadır. Bunlar
arasında üretim hacminin azalması, büyüme hızında yavaşlama, sosyal transferlerin art-
ması, yoksulluğun artması, insanların yaşam kalitesinin düşmesi ve bunlara bağlı olarak
diğer dolaylı etkiler sayılabilir. Görülmektedir ki stagflasyon ile hem enflasyonun ve hem
de işsizliğin ortaya çıkardığı ekonomik ve bunlara bağlı sosyal sorunlar yaşanmaktadır.
Bu sorunlar toplumun bütün kesimlerini az veya çok etkilemektedir. O nedenle iki temel
ekonomik sorunu çözmek için uygulanacak politikalar önem arz etmektedir.
Gelirler Politikası
Stagflasyonun oluşumunda fiyat ve ücretlerin artışı temel faktörler arasında gösterildi- Gelirler politikası: Enflasyonu
ğinden hareketle fiyat ve ücret artışlarının kontrolü düşünülebilir. Gelirler politikası ile etkileyen fiyat ve ücret artışlarını
ortadan kaldırmak ya da
ücret ve fiyat artışlarına bağlı oluşan gelirlere müdahale anlaşılmaktadır. Gelirler poli- sınırlandırmak üzere geliştirilen
tikası, kamu harcama ve gelirleri dışında toplam talebi ve toplam arzı etkileyen değiş- doğrudan müdahale içeren
politikalardır.
88 Maliye Politikası I
kenler üzerinde çeşitli kontrolleri içermektedir. Diğer bir deyişle gelirler politikası, bir
ekonomideki enflasyonun oluşumuna etki eden faktörleri ortadan kaldırmaya ya da sı-
nırlandırmaya yönelik uygulanması düşünülen önlemleri içermektedir. Gelirler politikası
kapsamında, enflasyonu oluşturan ve artıran faktörleri ortadan kaldırmak ya da etkilerini
en aza indirmek üzere en hafiften başlayarak oldukça sert, çeşitli önlemler söz konusudur.
En hafif önlem ücret ve fiyat artış eğilimi içinde olan firmaları ikna etmektir. İkinci olarak
geliştirilen çeşitli göstergeler ile onların gönüllü olarak fiyat ve ücret artışına gitmelerini
engellemektir. Örneğin, sendikalar işçilerin ücretlerini artırma yönünde talepte bulun-
duklarında işçilerin verimlilik artışları ile enflasyon oranları ve talep edilen ücret artışları
karşılaştırılabilir. Verimlilik artışına denk bir ücret talebinin sağlanması enflasyonu et-
kilemez. Gelirler politikasının en sert önlemi ise fiyat ve ücretlerin genel olarak dondu-
rulmasını içermektedir. Gelirler politikası içinde, yasal olarak fiyat tavanları belirlemek
ve bunlara uymayanları cezalandırmaya yönelik uygulanan fiyat ve ücretlerin dondurul-
ması, önlemi diğerlerine göre en etkili olan, ancak uzun dönem düşünüldüğünde kaynak
tahsisini bozan bir niteliğe sahiptir. Piyasaların kendi doğal koşullarında işlemesi, arz ve
talep değişimine bağlı olarak yeni denge fiyat-miktar bileşimlerinin ortaya çıkması gere-
kir. Enflasyonla mücadele politikasının amacı, ortalama fiyat artış oranının fiyatların kay-
nak dağılımındaki rolüne müdahale etmeden azaltılmasının başarılabilmesidir. Fiyatların
dondurulması piyasa mekanizmasına doğrudan müdahale olduğundan başka ekonomik
sorunlara yol açmaktadır. Dolayısı ile bir ekonomik sorunun çözümü başka bir ekono-
mik sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, gelirler politikasının bu
en müdahaleci yaklaşımı genelde uygulanmamaktadır. Önerilen diğer gelirler politikası
yöntemleri de sınırlı sonuçlar sağlamaktadır.
Gelirler politikasını savunanlar olduğu gibi eleştirenler de vardır. Gelirler politikasını
savunanlar görüşlerini gerekçelendirmek üzere eksik rekabet piyasalarını dikkate almak-
tadırlar. Eksik rekabet piyasalarında oluşan ücret ve fiyatların yüksek düzeylerde seyrede-
bileceğinden hareketle, bunların gelirler politikası ile oluşum sürecine müdahale edilme-
sinin yararlı olacağı ileri sürülmektedir. Diğer bir deyişle, yeterli rekabetin olmadığı bir
ortamda piyasaları kontrolleri altında bulunduran sendikalar ve firmalar fiyat ve ücret
düzeylerini tek taraflı olarak belirleyebilmektedirler. Bu özelliklere sahip firmaların çe-
lik, petrol, enerji gibi diğer endüstrilere girdi sağlayan temel endüstri dallarında faaliyette
bulunmalarına bağlı olarak oluşan fiyatlar ve ücretler diğer mal ve hizmetlerin fiyatlarını
da etkilemektedir. Yapısal bir sorun olarak ortaya çıkan bu tür piyasa yapıları ve ona bağlı
fiyat ve ücret oluşumuna müdahale savunulmaktadır. Bu görüşü savunanlar, bir ekonomi-
de yaşanan yüksek enflasyonun temel nedeninin işçi ve firmaların enflasyon hakkındaki
beklentilerinin yüksek olduğu, ancak fiyat ve ücret kontrollerinin uygulanması ile birlikte
yüksek enflasyon beklentilerinin azalacağı ve sonuçta daha düşük enflasyon oranına ula-
şılabileceğini ileri sürmektedirler.
Gelirler politikasını eleştirenler ise piyasaların rekabetçi oldukları ve ücret ve fiyatla-
rın oluşumuna müdahale ile birlikte kaynak tahsisinin bozulacağını ileri sürmektedirler.
Bunlar, uygulanan fiyat ve ücret kontrollerinin kaldırılması ile daha yüksek enflasyon bek-
lentisinin oluşacağını ileri sürmektedirler. Bu görüşe göre, gelirler politikasının yararlı ola-
bilmesi için ücret ve fiyat kontrollerinin uygulanmasının sürekliliği gerekmektedir. Ancak
ücret ve fiyat kontrolleri, oluşturdukları sorunlar nedeniyle uzun dönem uygulanamaz.
Çünkü, ücret ve fiyat kontrolleri, piyasa sinyallerini çarpıtarak kaynak tahsisini bozar.
Geçmişte gelirler politikasını aktif bir şekilde uygulayan ülkeler arasında 1970’li yıl-
larda Fransa, II. Dünya Savaşı sürecinde ve 1970’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri,
1975’li yıllarda Kanada, 1970’li yıllarda Birleşik Krallık, Avusturalya, İtalya, 1982 yılında
Yeni Zelanda ve son olarak 2007 yılında Zimbabve bulunmaktadır.
5. Ünite - Stagflasyon ve Maliye Politikası 89
İndeksleme
İndeksleme, bir ekonomik değişkenin belirli bir fiyat endeksi ile otomatik olarak ayarlan- İndeksleme: Ücret, maaş gibi
nominal değişkenleri belirli
ması olarak tanımlanabilir. Örneğin, bir ekonomideki parasal ücretlerin düzeyi hesapla- bir fiyat indeksi kullanılarak
nan enflasyon oranı ile indekslenebilir. Bu durumda enflasyon oranı bir yıldan diğer yıla reel değerlerine dönüştürme
örneğin, %15 artış göstermiş ise o ekonomideki parasal ücretler de otomatik olarak %15 tekniğidir.
artmış olur. İndeksleme ile fiyat artışları karşısında reel ücretler düzeyini sürekli korumuş
90 Maliye Politikası I
olur. Stagflasyonla mücadele yöntemlerinden biri olarak ifade edilen indeksleme ile gelir
vergisi, işçilerin iş (ücret) sözleşmeleri, işsizlik tazminatları ve sosyal güvenlik yardımları
cari enflasyon oranına göre indekslenebilir. İndeksleme ile ücret hadleri sürekli olarak reel
değerini koruyacağından işsizliği etkilemeyebilir. Çünkü işçiler iş sözleşmelerini genellik-
le çok yıllı yapmakta, sözleşmelerini yaparlarken de beklenen enflasyon oranlarını dikkate
almaktadırlar. Dolayısı ile sözleşme sürerken enflasyon oranının azalması sözleşmelere
yansımayacağından reel ücretler artmakta bu durumda da iş gücü talebi azalarak işsizlik
artmaktadır. İndeksleme ile iş sözleşmeleri enflasyon oranına göre ayarlanacağından reel
ücret değişmemekte, bu da en azından işsizlik oranını değiştirmemektedir.
İndekslemenin nasıl yürütüleceği konusunda güçlükler vardır. Örneğin gelir vergisi-
nin ya da sosyal güvenlik yardım ya da ödemelerinin indekslenmesi devletçe düzenlenen
bazı yasal işlemlerle gerçekleştirilebilir. Ancak özel sektörde yer alan ücret ve fiyat sözleş-
melerinde indeksleme nasıl yapılacaktır? Kimler indekslemenin yürütülmesinde sorumlu
olacak, olası ihlaller nasıl sonuçlandırılacaktır? Dolayısı ile indekslemenin yürütülmesin-
de ve denetlenmesinde kurumsal yapıya da ihtiyaç duyulmaktadır. Başka bir sorun daha
bulunmaktadır. Eğer indeksleme resmileşirse bu aynı zamanda kurumsallaşarak ücret-
fiyat artışını sürekli kılabilir.
Anlaşılmaktadır ki indeksleme yaklaşımı da stagflasyonla mücadelede ancak sınırlı ve
geçici bir çözüm sunabilmektedir.
Arz ekonomisi hakkında daha fazla bilgi için http://www.laffercenter.com/ internet adresini
ziyaret edebilirsiniz.
5. Ünite - Stagflasyon ve Maliye Politikası 91
Stagflasyonla mücadelede önerilen politikalar her zaman başarılı olabilir mi? Tartışınız.
4
92 Maliye Politikası I
Özet
Stagflasyon sorununu tanımlamak Çağdaş Keynesyenler ise stagflasyon sorununun olu-
1
John Maynard Keynes’in Genel Teori’yi yayımladığı şumunun mal ve hizmet piyasalarının rekabetçi piya-
1936 yılından 1970’li yıllara kadar, hakim olan Key- salara sahip olamamalarından ve fiyat ve ücretlerin
nesyen yaklaşıma göre, bir ekonomide yüksek enflas- aşağı yönlü esnek olmamasından kaynaklandığını
yonun bulunduğu dönemlerde nispeten sorun oluş- ileri sürmektedirler.
turmayan düşük işsizlik oranının yaşandığı, işsizlik
oranının yükselerek ciddi bir sorun oluşturduğu dö- Stagflasyonun bir ekonomide oluşturduğu etkileri de-
nemlerde ise enflasyon oranının oldukça düşük dü- 3 ğerlendirmek
zeyde yaşandığı ileri sürülmekteydi. Bu iki sorunun Stagflasyon sorununun yaşandığı bir ekonomide
arasındaki değişimi yansıtan Phillips eğrisi konuyu yaygın işsizlik ve yüksek enflasyondan kaynaklanan
teorik bir tabana da oturtmuştu. 1970’li yıllarda du- sorunlara bağlı olarak ekonomide değişik olumsuz et-
rum değişti. Bu yıllarda, özellikle petrol ürünlerinin kiler görülmektedir. Yani, kaynak tahsisi bozulmakta,
fiyatlarının aşırı yükselmesine bağlı olarak ortaya dengeli bir gelir dağılımından uzaklaşılmakta, eko-
çıkan istikrarsızlık sorunu bir taraftan yüksek enflas- nomik büyüme yavaşlamakta, yoksulluk artmakta-
yonun diğer taraftan da yüksek işsizliğin aynı ekono- dır. Bunlara bağlı olarak tüketicilerin refah düzeyleri
mide birlikte yaşandığı yeni bir sorunu oluşturmuş ve olumsuz etkilenmekte ve yaşam standartları giderek
bu yeni istikrarsızlık sorunu stagflasyon olarak tanım- kötüleşmektedir.
lanmıştır. Stagflasyon, enflasyon, işsizlik ve istikrarsız
büyümenin birlikte görüldüğü bir ekonomik istikrar- Stagflasyonla mücadelede alternatif yaklaşımları açık-
sızlık sorunudur. Bu nedenle stagflasyon, yüksek enf- 4 lamak
lasyonun, atıl üretim kapasitesinin, yaygın işsizliğin, Stagflasyonla mücadelede geleneksel mali araçların
yetersiz büyümenin birlikte yaşandığı bir ekonomik kullanımı ile makro düzeyde politikaların çözüm
sorun olarak tanımlanmıştır. olmadığı ifade edilmekte, ancak ekonominin mikro
yapısı ile uyumlu politikaların geliştirilmesi ileri sü-
Stagflasyonun oluşumunu açıklayan alternatif yakla- rülmektedir. Ücret ve fiyatların artışına bağlı oluşan
2 şımları açıklamak gelirlere müdahalede gelirler politikası, fiyat artışla-
Stagflasyonun yaygın olarak ortaya çıktığı 1970’li yıl- rını sınırlandırmak için vergi sisteminin kullanımını
larda ana akım ekonomik düşünce olarak süregelen öngören vergi temelli gelirler politikası, parasal üc-
Keynesyen ekonomi politikalarına olan güven azal- retleri reel değerlerine ayarlama tekniğini öngören
mış ve Keynesyen yaklaşımın öngörmediği bu yeni indeksleme, sektörel ve bölgesel sorunları gidermek
sorunu açıklamak ve çözüm önerileri sunmak üzere üzere sektörel ve bölgesel politikalar, üretimin artırıl-
ekonomistler çalışmalarını yoğunlaştırmışlardır. Mo- masına yönelik geliştirilen üretimin teşviki ve toplam
netaristler ve çağdaş Keynesyenler stagflasyonun olu- arzın artırılması politikaları stagflasyonla mücadelede
şumunu farklı gerekçeler ileri sürerek açıklamışlardır. önerilen politikalar arasında sayılabilir.
Monetaristler, işsizlik oranı ile enflasyon oranı ara-
sında kısa dönemli ilişkinin istikrarsız olduğunu,
uzun dönemde ise iki oran arasında bir değişimin
olmadığını ileri sürerek görüşlerini ortaya koymuş-
lardır. Monetaristlere göre, bir ekonomide beklenen
enflasyon oranının değişken olmasına bağlı olarak
uzun dönemde yüksek enflasyon ile ekonomi doğal
işsizlik oranında dengededir. Uzun dönem Phillips
eğrisi bu nedenle dikey eksene paralel dik bir doğru
şeklini alır. Bunun anlamı, işsizlik oranı ile enflasyon
oranı arasında uzun dönemde değişim oranının ger-
çekleşmediğidir.
5. Ünite - Stagflasyon ve Maliye Politikası 93
Kendimizi Sınayalım
1. Stagflasyon sorunu yaygın olarak ne zaman ortaya çık- 6. Aşağıdakilerden hangisi stagflasyonla mücadele yöntem-
mıştır? lerinden biri değildir?
a. 1910’lu yıllarda a. Gelirler politikası
b. 1930’lu yıllarda b. İndeksleme
c. 1950’li yıllarda c. Toplam arzın artırılması
d. 1970’li yıllarda d. Vergi temelli gelirler politikası
e. 1990’lı yıllarda e. Vergi temelli borçlanma politikası
2. Stagflasyon kavramını ilk kez kullanan iktisatçı kimdir? 7. Aşağıdakilerden hangisi Çağdaş Keynesyenlerin stagflas-
a. Iain Macleod yonu açıklamada kullandıkları temel görüşlerden biridir?
b. Paul Samuelson a. Ücretlerin aşağı doğru esnek yukarı doğru yapışkan
c. John Maynard Keynes olması
d. Sidney Weintraub b. Piyasalarda yapısal sorunların yer almaması
e. Alban William Phillips c. İşgücü piyasasının rekabetçi olması
d. Piyasaların rekabetçi olması
3. Monetaristlere göre, orijinal Phillips eğrisi aşağıdaki e. Ücret ve fiyatların aşağı doğru yapışkan olması
hangi varsayımda bulunmaktadır?
a. Önceki yıl enflasyon oranının değişmediği 8. Aşağıdaki politikalardan hangisi gelirler politikası olarak
b. Beklenen enflasyon oranının sabit olduğu kabul edilir?
c. Beklenen enflasyon oranının değişken olduğu a. Firmalara fiyatlarını belli oranda artırma önerisinde
d. Önceki yıl enflasyon oranının sabit olduğu bulunma
e. Cari dönem enflasyon oranının değişken olduğu b. Marjinal vergi oranlarını artırma
c. İndekslemeyi yaygınlaştırma
4. Keynesyen yaklaşıma göre Phillips eğrisinin şekli aşağı- d. Sosyal yardımların kapsamını genişletme
dakilerden hangisidir? e. Para arzını kurala bağlama
a. Dikey eksene paralel
b. Yatay eksene paralel 9. Stagflasyonla mücadelede uygulama alanı bulamayan
c. Negatif eğimli politika aşağıdakilerden hangisidir?
d. Pozitif eğimli a. Gelirler politikası
e. Eğimi yoktur b. İndeksleme
c. Üretim Teşvikleri
5. Monetaristlere göre ekonomi uzun dönemde dengesini d. Vergi temelli gelirler politikası
aşağıdakilerden hangisinde sağlar? e. Toplam arzı artırıcı politikalar
a. Doğal işsizlik oranında
b. Eksik istihdam düzeyinde 10. Arz yönlü ekonomi yaklaşımını savunanlara göre stagf-
c. Düşük enflasyon-yüksek işsizlik bileşiminde lasyonla etkin mücadelenin aracı aşağıdakilerden hangisidir?
d. Yüksek işsizlik-düşük enflasyon bileşiminde a. Gelirler politikası
e. Düşük enflasyon-düşük işsizlik bileşiminde b. Vergi indirimi politikası
c. İndeksleme
d. Kamu harcamaları politikası
e. Borçlanma politikası
94 Maliye Politikası I
Yaşamın İçinden
İŞSİZLİK YENİDEN YUKARI DÖNDÜ ‘YAVAŞLAMA’YI grubundakiler oluşturdu. Lise altı eğitimlilerde işgücüne ka-
ORTAYA KOYDU tılma oranı, erkekler için yüzde 70, kadınlar için yüzde 25.1
Eylül ayında yüzde 8.8’e gerileyerek son 10 yılın en iyi perfor- olarak hesaplandı. Yükseköğretim mezunu erkeklerde yüzde
mansını gösteren işsizlik oranı, Ekim 2011 sonuçlarına göre 85.2 olan işgücüne katılma oranı, kadınlarda da yüzde 70.7
yönünü yukarı çevirdi. düzeyinde gerçekleşti.
İşsizlik oranı Ekim 2011’de bir önceki yılın aynı dönemine İstihdamın yüzde 48’i hizmet
göre yüzde 2.1 azalış gösterse de, bir önceki aya göre yükse- 2011 Ekim dönemi itibariyle istihdam edilenlerin sayısı 24
lerek yüzde 9.1’e yükseldi. Bu sonuçlara göre, bir önceki ay 2 milyon 486 bin kişi oldu. Bu dönemde, tarım sektöründe ça-
milyon 398 bin olan işsiz sayısı 2 milyon 454 bin kişiye çıktı. lışan sayısı 387 bin kişi, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 1
24 milyon 749 bin olan istihdam edilenlerin sayısı da 24 mil- milyon 127 bin kişi arttı. Sektörel kompozisyona bakıldığın-
yon 486 bin kişiye indi. Yıllık bazda ise, işsiz sayısı 447 bin da, istihdamın yüzde 25.7’si tarım, yüzde 19’u sanayi, yüzde
kişi azaldı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, işsizlikte yukarı 7.2’si inşaat, yüzde 48’i ise hizmetler sektöründe yer aldı.
dönüşü ekonomideki yavaşlamanın etkisini göstermesi ola- Kayıt dışı istihdam azaldı
rak yorumladı. Yaptığı işten dolayı herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna
Kentte işsizlik oranı 11.1 kayıtlı olmadan çalışanların oranı, 2011 Ekim döneminde
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Hanehalkı İşgücü Araştır- 2010’un aynı dönemine göre, 1.7 puanlık azalışla yüzde 41.8
ması, “2011 Eylül Dönemi Sonuçlarına (Eylül-Ekim-Kasım)” oldu. Tarım sektöründe sosyal güvenlikten yoksun çalışanla-
göre, 2011’in Nisan ayından bu yana yüzde 10 seviyesinin al- rın oranı yüzde 85.3’ten yüzde 84.6’ya, tarım dışı sektörlerde
tında seyreden, Eylül’de de 2001 krizi öncesine inerek yüzde yüzde 29.1’den yüzde 27’ye düştü.
8.8’i gören işsizlik oranı, Ekim döneminde Ekim 2010’a göre, 2.2 milyon kişi iş değiştirdi
yüzde 2.1 azalarak, yüzde 9.1 seviyesinde gerçekleşti. Kent- Ekim 2011 döneminde 2 milyon 230 bin kişi işe yeni başladı
sel yerlerde işsizlik oranı 2.5 puanlık gerilemeyle yüzde 11.1, veya iş değiştirdi. Bunun istihdamdaki oranı yüzde 9.1 oldu.
kırsal yerlerde ise 1.1 puanlık düşüşle yüzde 5.3 oldu. Genç İşe başlayan veya iş değiştirenlerin sektörel dağılımı ise yüzde
nüfusta işsizlik oranı da 2010 yılının aynı dönemine göre 3.9 17.7’si sanayi, yüzde 38.3’ü hizmet, yüzde 22.2’si inşaat, yüzde
puan azalarak, yüzde 17.4’e geriledi. Söz konusu oran, bir ön- 21.7’si tarımda gerçekleşti. Mevcut işsizlerin yüzde 18.1’ini,
ceki yılın aynı döneminde yüzde 21.3 düzeyindeydi. Mevsim bu dönemde işten ayrılanlar oluşturdu.
etkilerinden arındırılmış işgücü göstergelerine bakıldığında,
2011 yılı Ekim döneminde mevsim etkilerinden arındırılmış Kaynak: http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?i
istihdam edilenlerin sayısında bir önceki döneme göre 11 bin d=19701353&tarih=2012-01-17 (17 Ocak 2012)
kişilik, işsiz sayısında ise 29 bin kişilik artış gözlendi. Mevsim
etkilerinden arındırılmış işgücüne katılma oranı bir önceki
döneme göre 0.1 puanlık azalışla yüzde 49.8 seviyesinde ger-
çekleşti. İstihdam oranı değişim göstermedi ve yüzde 45.2
oldu. İşsizlik oranı ise 0.1 puanlık artışla yüzde 9.4 seviye-
sinde gerçekleşti.
İşgücüne katılma yüzde 50
Türkiye’de kurumsal olmayan nüfus, 2010’un Ekim dönemi-
ne göre 1 milyon 150 bin kişilik artışla, 72 milyon 724 bin ki-
şiye, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus da 1 milyon
140 bin kişi artarak, 53 milyon 928 bin kişiye ulaştı. 2011 yı-
lının Ekim döneminde, Türkiye genelinde işgücüne katılma
oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 puanlık artışla
yüzde 50 olarak gerçekleşti. Geçen ay bu rakam yüzde 50.4
düzeyindeydi. Ekim döneminde erkeklerde işgücüne katılma
oranı 0.9 puanlık artışla yüzde 71.7, kadınlarda ise 1 puanlık
artışla yüzde 29 oldu. İşgücünün eğitim ve yaş dağılımlarına
bakıldığında, toplam işgücünün yüzde 16.9’unu 15-24 yaş
5. Ünite - Stagflasyon ve Maliye Politikası 95
Okuma Parçası
EKONOMİ POLİTİKASININ YENİDEN DİZAYNI: İS- İstihdam ve yatırımların büyümesini hedefleyen para ve ma-
TİHDAMA ÖNCELİK VERMEK liye politikaları gelirler politikası ile birlikte yürütülmelidir.
Mevcut dışsal koşullara bağlı olarak, gelişmekte olan ülke- Bu tür politika karması artan gelirleri, ortalama verimlilik
lerin işgücü maliyetlerini düşük tutarak, ihracata dayalı kal- artışı ve ulusal bir enflasyon hedefi ile birlikte yükselmeyi
kınma paradigmalarını yeniden gözden geçirmeleri gereke- sağlamak için bir dizi araç ve kurumsal kapasiteyi artırıcı
bilir. Bu durum son 30 yılda olduğunun aksine iç talebe daha önlemler içerir. Gelirler politikası, verimlilik artışlarını, üc-
fazla bağlı kalmayı gerektirir. Böyle bir politika değişiminde retlerin payının toplam gelir içinde düşmeyecek şekilde dağı-
iş üretme ve büyümeyi sağlayan yurt içi güçlere daha fazla tılmasını sağlamalıdır.
önem verilmesini gerektirir. Böyle bir gelirler politikasının araçları arasında:
Hızlı istihdam yaratılması için yatırım dinamiklerine daha • İşçi ve işveren sendikaları arasında yapılacak toplu iş gö-
fazla odaklanmak gelecek vaat eden bir strateji olabilir. Bu rüşmeleri için kurumsal düzenlemeler, örneğin, merkezi
strateji, aynı zamanda elde edilen verimlilik artışlarını emek görüşme mekanizmaları ve ihtiyatlı üçlü müzakereyi sağ-
ve sermaye arasında dağıtarak iç talepteki gerekli artışı sağ- layıcı düzenlemeler
layabilmelidir. Ülkeler geçmiş dönemlerden daha fazla çaba • Yasal asgari ücret ve bunun verimlilik artışı ile paralel
göstererek aşağıdaki şemada temsil edilen istihdam oluştur- olarak zamanla artırılması
ma döngüsünü işlevsel hâle getirebilmelidirler. • Kamu istihdam programları
• On yıllar boyunca gelişmiş ülkelerin çoğunda uygulan-
dığı gibi genel verimlilik artışı ile paralel olarak tarımsal
Makroekonomik
politika üreticilerin gelirlerini artırmak için gerekli önlemlerin
alınması
Yüksek sabit Verimlilikte h›zl› Ücretlerin verimlilikle uyumlu bir şekilde ayarlanması aynı
sermaye yat›r›m› büyüme
zamanda enflasyonu kontrol etmek için bir araç olarak hiz-
met vermektedir. Bu tür bir ayarlama bir taraftan üretim ma-
‹stihdam
oluflturma liyetindeki artışı önlemekte, bir taraftan da potansiyel arza
bakışla aşırı talep artışını engellemektedir. Bu şekildeki bir
Daha iyi kâr
Ücret art›fllar› politika ile yatırım dostu para politikası için daha fazla alan
beklentileri
kullanılabilir hâle gelir.
Düşük faiz oranları ve verimlilik ile ilgili ücret artışları İstih-
Yurt içi talepte
geniflleme damın daha hızlı artırılması ve yoksulluğun azaltılması için
‹stihdam gerekli olan en önemli önkoşullardandır.
oluflturma
Yararlanılan Kaynaklar
Ataç, B. (2009). Maliye Politikası, Gelişimi, Amaçları,
Araçları ve Uygulama Sorunları, Gözden Geçirilimiş
Sekizinci Baskı, Ankara: Turhan Kitabevi.
Ataç, B., Önder, İ. ve Turhan, S. (2011). Maliye Politikası,
(Ed. E. Ataç), Sekizinci Baskı, Eskişehir. Anadolu Üniver-
sitesi Yayını No: 1580.
Edward, N.ve Kalin, N. (2002). Monetary Policy and
Stagflation in the UK, Bank of England Working Paper,
No: 155.
Friedman, M. (1968). “The Role of Monetary Policy.”
American Economic Review, 58 (1): 1-17.
Phelps, E. S. (1967). “Phillips Curves, Expectations of Inflation
and Optimal Employment over Time.” Economica, 34
(3): 254-281.
Phillips, A. W. H. (1958). “The Relation between
Unemployment and the Rate of Change of Money Wage
Rates in the United Kingdom, 1861-1957.” Economica,
25 (2): 283-299.
Pınar, A. (2011). Maliye Politikası, Dördüncü Bası, Ankara:
Turhan Kitabevi.
Ulusoy, A. (2006). Maliye Politikası, Dördüncü Baskı, Trab-
zon: Üçyol Kitabevi.
Yıldırım, K., Karaman, D. ve Taşdemir, M. (2006). Makroe-
konomi, Beşinci Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık.
6
MALİYE POLİTİKASI I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Az gelişmişlik sorunu ile mücadelede kalkınma ekonomisinin çizdiği çerçeveyi
açıklayabilecek,
Gelişmekte olan ülkelerde kamu maliyesinin temel özelliklerinin neler olduğu-
nu ayırt edebilecek,
Kalkınmanın finansmanında kullanılabilecek kaynakları ve devletin katkısını
açıklayabilecek,
Ekonomilerin artan karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin devletin rolünü nasıl etki-
lediğini değerlendirebilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Ekonomik Kalkınma • Vergi Gayreti
• Yoksulluk Sınırı • Kamu Tasarrufu
• Beşerî Sermaye • Arz Yanlı Ekonomi Yaklaşımı
• İkili Yapı Modeli • Yükselen Piyasalar
• Tasarruf/Gelir Oranı • Tobin Vergisi
• Üçlü Ekonomik Yapı • Yapısal Uyum
• Vergi Kapasitesi
İçindekiler
• GİRİŞ
• AZ GELİŞMİŞLİK SORUNU VE
KALKINMA EKONOMİSİ
Maliye Politikası ve • GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE KAMU
Maliye Politikası I MALİYESİNİN YAPISI
Ekonomik Kalkınma
• KALKINMANIN FİNANSMANI VE
KALKINMACI DEVLET
• KÜRESEL EKONOMİK DÖNÜŞÜM VE
DEVLETİN DEĞİŞEN ROLÜ
Maliye Politikası ve
Ekonomik Kalkınma
GİRİŞ
Kalkınma ekonomisi, 1980’li yıllara kadar ağırlıklı olarak planlama, kamu müdahalesi ve
ithal ikamesi yanlısı olmuştur. Bu dönemden itibaren ise dışa açılma ve liberalizasyon öne
çıkmıştır. Yapısal uyum olarak adlandırılan süreçte, kalkınma politikası uzun dönem ve kısa
dönem olmak üzere iki boyutta ele alınmış ve uzun dönemde ülkelerin gelişmesinin ancak
ciddi yapısal dönüşümlerle mümkün olabileceği savunulmuştur. Günümüzde, küresel kriz
ile bir ölçüde sorgulanıyor olsa da hâkim görüş büyük ölçüde kurum ve kurallarıyla etkin
işleyen piyasa temelli kalkınmadır. Devletin fonksiyonları ve finansmanı da gelişme sürecin-
de önemli bir yere sahiptir. Uluslararası ekonomik ilişkilerin artması ve daha karmaşık hâle
gelmesi, devletin uyguladığı politikaları da doğrudan etkilemektedir. Özellikle doğrudan ya-
bancı yatırımları teşvik edecek mekanizmaların geliştirilmesi hâlinde, ülkenin uluslararası
ekonomik ilişkilerden kazançlı çıkması ve hızlı gelişme sağlaması mümkündür.
dolar arası orta altı gelir grubu, 3700-11500 arası orta üstü gelir grubu, 11500 dolar üstü
ise yüksek gelir grubu ülkeleri olarak tanımlanır. Bu tanımlamanın bir sorunu satın alma
gücü paritesine göre doların her ülkede mal karşılığının farklı olmasıdır. 1$ ile Türkiye’de
alınabilecek mal miktarı ile ABD’de alınabilecek mal miktarı farklı olabilir. Bu yüzden de
satın alma gücü paritesi dikkate alınarak kişi başına gelir yeniden hesaplanmaktadır.
Gelişmişlik düzeyi ve ülke örneklerine ilişkin olarak Dünya Bankası’nın web sayfasına bakı-
labilir: http://www.worldbank.org.
Bu niceliksel tanımlama yanında, tarihsel olarak bakıldığında geliri yüksek her ülke geliş-
miş sayılamayacağı gibi, geliri düşük her ülkenin de az gelişmiş sayılamayacağına ilişkin tar-
Ekonomik Kalkınma: tışmalar söz konusudur. Ekonomik kalkınma, bir ülkenin zenginleşmesi ile beraber, o ülkede
Ekonomideki yapısal dönüşüm yaşayan insanların yaşam standardının da artmasıdır. Buradaki ayrım, gelir düzeyinin refaha
sonucu verimlilikte ve üretim
kapasitesinde meydana gelen
dönüşüp dönüşmediğine göre yapılmaktadır. Örneğin, gelir düzeyi çok yüksek olduğu hâlde,
artışın sosyal, siyasal ve kültürel bu gelirin toplumdaki değişik kesimler tarafından bölüşümü adil değilse ve yaşam koşullarını
gelişmeyi besleyerek insanların iyileştirmiyorsa kalkınmadan söz etmek mümkün değildir. Gelir düzeyi yüksek olduğu hâlde
yaşam standardını arttırmasıdır.
sağlık hizmetleri yeteri kadar ve yeterli kalitede verilmediğinden insanların yaşam süresi kısa-
labilir, çocuk ölümleri yüksek olabilir. Benzer şekilde insanların yaşam koşulları önemsenme-
diğinden eğitim ve kültür düzeyi düşük olabilir ve toplumun belirli bir azınlığı her türlü iktidar
gücünü elinde tutuyor olabilir. Dolayısıyla büyüme ve kalkınma kavramları birbirinden ayrı
değerlendirilir ve büyüme niceliksel, kalkınma ise niteliksel özellikler ile tanımlanır.
sı, üretim kalitesindeki düşüklük ve dış rekabete açık olmamasından dolayı ortaya çıkan
verimlilik sorunları nedeniyle tıkanma noktasına gelmiştir. Türkiye’nin de aralarında
bulunduğu bu ülkeler 1980’li yıllardan itibaren liberalizasyona gitmişler ve ithal ikamesi
Yapısal Uyum: 1980’lerde en yerine ihracata yönelik büyüme politikalarını tercih etmişlerdir. Bu politika tercihindeki
etkin kalkınma politikası ile
eş anlamlı olarak kullanılan,
beklentiler, dış ödeme zorluklarının aşılması ile ekonomide bir yapısal dönüşüm gerçek-
piyasa aksaklıklarını gidererek leştirilmesi ve gelişen dünya ekonomilerine ayak uydurulmasıdır. Yapısal uyum olarak
ekonominin arz tarafını adlandırılan bu sürecin önemli bir boyutu da kamu dengelerinin sürdürülebilir bir nokta-
güçlendirmeyi amaçlayan
kalkınma stratejisidir. ya getirilmesi ile mali uyumun sağlanmasıdır.
Mali uyum, yapısal sorunları nedeniyle sürekli bütçe açığı veren ülkelerin mali disiplini sağ-
lamasıdır. Bütçe açıklarının hangi düzeyde olabileceği ve nasıl azaltılacağı ise ekonominin
özgül koşullarına bağlıdır.
Ekonomilerin dışa açılması, bir yandan bilgi ve teknoloji transferi ve uluslararası pi-
yasalara üretim yapılarak gelir artışı sağlama imkânı verirken, diğer yandan ileri teknolo-
ji ile üretim yapan ülkelerle rekabeti zorunlu hâle getirmektedir. Bu dönemde kalkınma
politikası uzun dönem ve kısa dönem olmak üzere iki boyutta ele alınmıştır. Uzun dö-
nemde ülkelerin gelişmesi ancak ciddi yapısal dönüşümlerle mümkün olabilmektedir. Bu
uzun dönem yapısal dönüşümün gerçekleşmesi ise kısa dönemde alınacak bazı tedbirlerle
mümkündür. Kısa dönemde politika alternatifleri arz-yönlü ve talep-yönlü olmak üzere
ikiye ayrılmaktadır. Arz-yönlü bakış yapısal uyum amacıyla öngörülürken, talep-yönlü
politikalar ise istikrar amaçlıdır. Arz-yönlü politikalar açısından iki farklı görüş ortaya
çıkmaktadır. Bir görüş, kamu müdahalesi ile yapısal uyumun gerçekleştirilebileceğini sa-
vunurken, diğer görüş yapısal uyumun ancak kamu müdahalesi azaltılarak gerçekleşebile-
ceğini savunur. Kamu müdahalesinin azaltılması ise serbest döviz kuru, tarımsal destekle-
rin azaltılması ve enerji gibi sektörlerde serbest piyasanın öne çıkarılmasıdır.
Aynı yoğunlukta olmamakla beraber, birçok ülkede kısa dönemli istikrar politikaları
ve kamu müdahalesini azaltan arz-yönlü politikalar öne çıkmış ve bu yönelim, zaten ser-
maye birikimi ve teknolojik yetersizlik ile karşı karşıya olan gelişmekte olan ülkeler arasın-
da yabancı sermayeyi çekme yarışına yol açmıştır. Özellikle iş gücü maliyetlerinin düşük
olduğu bu ülkeler, uluslararası sermaye için de daha cazip hâle gelmektedir. Bu nedenle,
gelişmekte olan ülkelerin izlediği gelişme seyri, kaçınılmaz olarak gelişmiş ülkelere fason
üretim yapma biçiminde ortaya çıkmaktadır. Bu süreç, gelişmekte olan ülkelerin zaman
içerisinde öğrenme ve daha kaliteli üretim yaparak uluslararası iş bölümü içerisindeki
paylarını yükseltmelerini sağlayabilir.
Az gelişmiş tarım toplumundan gelişmiş sanayi toplumuna geçiş sürecinde yaşanan temel
1 sorun nedir?
Kuznets Hipotezi’ne göre, gelişme sürecinde, ilk aşamalarda hem yapısal nedenlerle
hem de sermaye birikimi ihtiyacı nedeniyle gelir dağılımı bozulurken, gelişmenin ileri
aşamalarında gelir dağılımı düzelmeye başlar. Bu gelişme bir yönüyle vergi ödeme gü-
cünün artması nedeniyle ortaya çıkarken, diğer yandan artan kişi başına gelir ile beraber
tüketim gücünün artması sonucunda talep yönlü bir büyümenin sürdürülebilmesinin
mümkün olmasıyla ortaya çıkmaktadır.
Mali disiplin ve ekonomik kalkınma arasında bir çatışma varmış gibi görünmekle beraber,
bütçe kısıtı altında kamu harcamaları ve vergi gelirlerinin bileşimi değiştirilerek ekonomik
koşulların iyileştirilmesi mümkündür.
Yukarıda sayılan nedenlerle gelişmekte olan ülkelerde vergi reformları sıkça gündeme
gelir. Gelişen ekonomilerde kurumların dönüşmesi ve yasal çerçevenin değişen ekono-
mik yapıya uydurulması gerekmektedir. Tarım ağırlıklı üretim yapısından sanayileşmeye
geçerken gelirin unsurları ve kentleşmeyle beraber tüketim kalıpları değişmektedir. Yeni
gelir kalemlerinin vergiye dâhil edilmesi, ekonomik yapının değişmesiyle gelir idaresinin
modernize edilmesi, vergi mükellefi sayısının artmasıyla denetim sisteminin iyileştiril-
mesi gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkeler, genellikle kayıt sisteminin yetersiz olduğu
ülkelerdir. Ekonomik faaliyetlerin artması ile beraber kayıt sisteminin de geliştirilmesi ge-
rekmektedir. Ayrıca değişen ekonomik yapı ile beraber gelir, harcama ve servet yapısı hızla
değiştiğinden, gelir üzerinden alınan vergilerin, harcama vergilerinin ve ortaya çıkan ser-
vetin vergilendirilmesinin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle gelişmekte olan
ülkelerde vergi sistemleri sıkça reforma tabi tutulur. Buradaki asıl amaç, vergi sisteminin
değişen ekonomik ve sosyal koşullara ayak uydurabilmesidir.
Gelişmekte olan ülkelerde vergi gelirlerinin bileşimi ekonomik kalkınma sürecini nasıl
2 etkiler?
Türkiye’de devletin ekonomideki yerine ilişkin tarihsel bir inceleme için bkz. Boratav, K.
(2006). Türkiye’de Devletçilik, 2.Basım, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
Gelişmekte olan ülkelerde yurt içi kaynaklar kalkınma için yeterli olabilir mi?
3
KÜRESEL EKONOMİK DÖNÜŞÜM VE DEVLETİN DEĞİŞEN ROLÜ
Uluslararası ekonomik ilişkilerin artması ve daha karmaşık hâle gelmesi, devletin uygu-
ladığı politikaları da doğrudan etkilemektedir. Günümüz ekonomik koşullarında kapalı
ekonomi ile hareket etme şansı kalmamıştır. Bunun bir nedeni, bireylerin değişik mallara
olan talebidir. Ulaştırma ve haberleşme imkânlarının gelişmesi ile beraber bilgi akışı hızlı
olmakta ve imkan ölçüsünde bireyler değişik mal ve hizmetler arasında seçim yapma şan-
sına daha fazla sahip olmaktadırlar. Bunun yanında karşılaştırmalı olarak düşük maliyet
üstünlüğüne sahip ülkelerin daha ucuza ve daha kaliteli mal üretip pazarlayabilmesi, bi-
reylerin bu seçim şansını daha da arttırmaktadır. Ekonomik yapıdaki bu dönüşüm bazen
devletin aktif rol alarak bu süreci ülke lehine değiştirmek istemesi, bazen de gelişmelerin
edilgen bir birimi olarak değişen duruma ayak uydurmasını kaçınılmaz hâle getirmektedir.
Küresel ekonomik yapıdaki bu dönüşüm, devleti bir ikilemle karşı karşıya bırakmaktadır.
Küresel ekonomik gelişmelerden pay alabilmek için, ülkeye sermaye çekmek amacıyla vergi
yapılarının ve kurumsal yapının yeniden düzenlenmesi, uluslararası ekonomik etkinlik açı-
sından kaçınılmaz hâle gelmektedir. Diğer taraftan, bu hızlı gelişmeye karşılık, ulusal sınırlar
içerisinde küreselleşmeden zarar gören kesimlerin kayıplarının telafi edilmesi gerekmektedir.
Maliye yazınında birincisi etkinlik, ikincisi ise telafi hipotezi olarak anılmaktadır. Küreselleş-
108 Maliye Politikası I
me, sosyal adalet ve büyüme arasındaki ikilem dışında, sadece büyüme açısından da ikilem
yaratmaktadır. Yukarıda değinildiği gibi, kalkınma sürecinde devletin yapması gereken bazı
işler vardır. Örneğin, eğitim, kalkınma süreci açısından yaşamsal öneme sahiptir. Çünkü sa-
dece sermaye ve yatırımlarda değil, üretim sürecinde de çalışacak nitelikli iş gücüne ihtiyaç
vardır. Eğitim ise büyük ölçüde kamu kaynakları ile sunulan bir hizmettir. Devlet, iş gücü-
nün niteliğini arttırarak bir anlamda sanayi girdisi üretmektedir. Bu girdinin üretilmesi için
kaynağa ihtiyaç vardır ve kamu kaynakları büyük ölçüde vergi gelirine dayanır. Uluslararası
Arz Yanlı Ekonomi Yaklaşımı: rekabet kaygısıyla düşürülen vergi oranları arz yanlı ekonomi yaklaşımında beklendiği gibi
Üretim maliyetleri üzerindeki vergi
ve benzeri yüklerin hafifletilmesi bir etki yaratmadığı zaman, kamu gelirleri azalacak ve eğitime ayrılacak kaynak yetersiz ola-
ile büyümenin hızlanacağı caktır. Sağlık harcamaları da kalkınma sürecinde küçümsenmeyecek öneme sahiptir. Eğitim
ve beklendiğinin aksine vergi hizmetleri, sağlık hizmetleri ve sosyal hizmetler, sadece üretim sürecini değil, kalkınmanın
gelirlerinin artacağını savunan
görüştür. diğer önemli bir bileşeni olan toplumun yaşam kalitesini de doğrudan etkilemektedir. Kamu
maliyesini olumsuz etkileyen küreselleşme ve uluslararası rekabet, sermaye birikimi zaten
yetersiz olan gelişmekte olan ülkelerin büyüme sürecini de olumsuz etkileyebilmektedir. Bu
yüzden de devletin kaynak tahsisi fonksiyonu daha da önem kazanmaktadır.
Küreselleşmenin olumlu bir yönü ise gelişmekte olan ülkelere yönelen yabancı sermaye-
Yükselen Piyasalar: dir. Yükselen piyasalar olarak tanımlanan gelişmekte olan ülkelerin finansal piyasalarının
Hızlı gelişmekte olan ülke doğru yönetilmesi hâlinde, yabancı sermaye gelişmekte olan ülkelerin sermaye ihtiyacını
ekonomilerinin yatırımcılar için
çekici olan finansal piyasalarıdır. olumlu etkileyebilir. Burada sermayenin iki ana bileşenine dikkat çekmek gerekir. Parasal
ya da portföy sermayesi biçimindeki sermaye, fazla akışkan olması dolayısıyla gelişmekte
olan ülkelerin finansal istikrarını kötü etkileyebilmektedir. Sıcak para da denilen bu serma-
ye türü, genişleme döneminde ülkeye kolay girebilmekte ve büyümeyi hızlandırmaktadır.
Ancak daralma döneminde hızla kaçan sermaye, bazen getirdiğinden daha fazlasını götüre-
Tobin Vergisi: İstikrarsızlık bilmektedir. Son küresel krizde daha da belirgin hâle gelen bu soruna karşılık Tobin Vergisi
yaratan etkilerin hafifletilmesi bir çözüm olarak düşünülmektedir. Buna göre, akışkan sermaye üzerinden alınacak bir vergi
amacıyla kısa vadeli sermaye
hareketleri veya sıcak para olarak veya benzeri yükümlülük, işlem maliyetlerini arttırarak akışkanlığı azaltacak ve finansal is-
adlandırılan finansal hareketler tikrarı olumlu etkileyecektir. Buna karşılık doğrudan yabancı sermaye, kalkınma sürecini
üzerinden alınacak düşük oranlı
vergidir. daha büyük ölçüde olumlu etkileyecek potansiyele sahiptir. Bunun bir nedeni, doğrudan
yabancı sermayenin ya ülkedeki mevcut bir işletmeyi alıp modernize ederek ya da yeni ya-
tırımlar yaparak üretime katkıda bulunmasından dolayı fazla akışkan olmamasıdır. Diğer
nedeni ise gelişmekte olan ülkelere yapılan doğrudan yatırımlar yoluyla yeni teknolojiler
ve üretim yöntemlerinin transfer edilmesidir. Verimliliği yükselten bu transferlerle zaman
içerisinde yeni üretim alanları ve teknolojileri gelişerek kalkınmayı hızlandırabilmektedir.
Bütün bu olumlu gelişmelerin sağlanabilmesi, elbette ülkelerin kurumsal ve yasal dü-
zenlemeleri ile de doğrudan bağlantılıdır. Yabancı sermaye, sadece yüksek kazanç sağla-
yabileceği piyasa değil, aynı zamanda güvenli ortam aramaktadır. Bu nedenle gelişmekte
olan ülkelerin dönüşümünde, hukuksal altyapı ve kurumsal yapının gelişmiş standartlara
getirilebilmesi için yapılacak ciddi reformlar önem kazanmaktadır. Sadece yurt içinde,
kurum ve kurallarıyla işleyen bir piyasa yapısı değil, uluslararası piyasalarda da ülkenin
güvenilirliğini arttıran önlemler, hızlı ve etkin işleyen bir bürokrasi ve hukuk sistemi, siya-
sal istikrar ve sosyal huzur ortamı kalkınmanın ön koşullarını oluşturmaktadır.
Özet
Az gelişmişlik sorunu ile mücadelede kalkınma ekono- Gelişmekte olan ülkelerde kamu maliyesinin temel özel-
1 misinin çizdiği çerçeveyi açıklamak 2 liklerinin neler olduğunu ayırt etmek
Az gelişmişlik kavramı gelişmiş ülkelere referans- Devletin fonksiyonları ve devletin finansmanı ge-
la yapılan bir tanımlamadır. Gelir düzeyi ve yaşam lişme sürecinde önemli bir yere sahiptir. Kalkınma
standardı yüksek ülkelere göre daha düşük gelire ve hedefi doğrultusunda, ekonomide etkinliği ve insan-
yaşam standardına sahip ülkeler geri kalmış ya da az ların yaşam standardını doğrudan etkileyen eğitim,
gelişmiş ülkeler olarak tanımlanmaktadır. Gelişmiş sağlık ve sosyal hizmetler yanında altyapı yatırımları,
ve az gelişmiş ülke ayrımında niteliksel ve niceliksel ar-ge hizmetleri ve hukuk sisteminin işleyişini sağ-
bazı ölçütler kullanılmaktadır. Kişi başına gelir temel layan kurum devlettir. Devletin sözü edilen işlevleri
niceliksel ölçütlerden birisidir. Ancak kalkınmadan görebilmesi için harcama yapması ve bu harcamaları
söz edebilmek için gelirin refaha dönüşüp dönüşme- ekonomik işleyişi olumsuz etkilemeyecek şekilde fi-
diğine bakmak gerekir. Gelir düzeyi yüksek olduğu nanse edebilmesi gerekir. Gelişmekte olan ülkelerde
hâlde sağlık hizmetleri yeteri kadar ve yeterli kalitede harcama bileşimi içerisinde genel kamu hizmetleri ve
verilmediğinden insanların yaşam süresi kısalabilir, güvenlik harcamaları ağırlıklı yer tutarken, kalkınma
çocuk ölümleri yüksek olabilir. Benzer şekilde insan- sürecini hızlandıracak harcamalar daha düşük paya
ların yaşam koşulları önemsenmediğinden, eğitim ve sahiptir. Bu bir kısır döngü yaratır. Yaşam standardı
kültür düzeyi düşük kalabilir ve toplumun belirli bir düşük kalan vatandaşların tepkisi artarken, bu tepki-
azınlığı her türlü iktidar gücünü elinde tutuyor ola- leri bastırmak için daha fazla güvenlik harcaması ya-
bilir. Bunun temel nedenleri, siyasal istikrarsızlık ve pılır. Halbuki insanların yaşam standardını arttıracak
hukuk sistemindeki yetersizlikler yanında sermaye bi- harcamalar, bir yandan ekonomik verimliliği arttırır-
rikimi yetersizliği ve mevcut kaynakların verimli kul- ken, diğer yandan tepkileri azaltır. Vergi gelirlerinin
lanılamamasıdır. Gelişmekte olan ülkelerin bu kısır bileşimi ise dolaylı vergilerin ağırlıkta olduğu bir yapı
döngüden nasıl çıkacakları önemli bir sorudur. İkinci gösterir. Sermaye birikimini teşvik etmek açısından
Dünya Savaşı sonrasında ekonominin bir alt dalı ola- olumlu olan bu yapı, gelir dağılımı adaleti açısından
rak ortaya çıkan kalkınma ekonomisi, ağırlıklı olarak sorun yaratmaktadır. Belirli bir gelir düzeyine gelin-
planlama, kamu müdahalesi ve ithal ikamesi yanlısı meden kalkınmak mümkün olmadığından, belirli bir
olmuştur. 1980’li yıllardan itibaren ise dışa açılma ve aşamaya kadar gelir adaletinin bir ölçüde feda edil-
liberalizasyon öne çıkmıştır. Yapısal uyum olarak ad- mesi kaçınılmazdır. Ancak büyüme ve gelir adaleti
landırılan süreçte, kalkınma politikası uzun dönem arasındaki dengenin kabul edilebilir düzeyde tutul-
ve kısa dönem olmak üzere iki boyutta ele alınmış ve ması siyasal otoritenin becerisine bağlıdır.
uzun dönemde ülkelerin gelişmesinin ancak ciddi ya-
pısal dönüşümlerle mümkün olabileceği savunulmuş-
tur. Günümüzde, küresel kriz ile bir ölçüde sorgula-
nıyor olsa da hâkim görüş büyük ölçüde kurum ve
kurallarıyla etkin işleyen piyasa temelli kalkınmadır.
110 Maliye Politikası I
Kendimizi Sınayalım
1. Ekonomik kalkınma aşağıdakilerden hangisi ile doğru- 6. Bir ekonomide, veri üretim düzeyinde ve mevcut vergi
dan ilişkilidir? sistemi ile toplanabilecek vergi miktarına ne ad verilir?
a. Yaşam standardının artması a. Vergi yükü
b. Ekonominin büyümesi b. Vergi gayreti
c. Vergi gelirlerinin artması c. Vergi kapasitesi
d. Kamu harcamalarının artması d. Sürekli gelir
e. Ticaretin artması e. Reel gelir
2. Dünya Bankası tanımlamasına göre bir ülkenin az ge- 7. Bir ekonomide mevcut sermaye ile gerçekleştirilebilecek
lişmiş tanımına girmesi için kişi başına gelirin üst sınırı kaç üretim arasındaki ilişkiyi ifade eden sermaye verimliliği gös-
dolardır? tergesi aşağıdakilerden hangisidir?
a. 500 a. Tasarruf/gelir oranı
b. 1000 b. Sermaye/tasarruf oranı
c. 2000 c. Sermaye/yatırım katsayısı
d. 5000 d. Sermaye/hasıla katsayısı
e. 10000 e. Tüketim katsayısı
3. Bireyin beslenme, giyim, barınma gibi temel ihtiyaçları- 8. Kamu tasarrufunun tanımıyla ilgili aşağıdaki ifadelerden
nı karşılayabilmesi için gerekli gelir miktarı aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
hangisidir? a. Toplam kamu gelirleri ile faiz dışındaki kamu gider-
a. Beşerî sermaye leri arasındaki farktır.
b. Vergi kapasitesi b. Toplam kamu gelirleri ile yatırım dışındaki kamu gi-
c. Yoksulluk oranı derleri arasındaki farktır.
d. Yoksulluk sınırı c. Bütçe açığının kamu giderlerine oranıdır.
e. Yoksulluk döngüsü d. Bütçe fazlasının milli gelire oranıdır.
e. Kamu gelirlerinin milli gelire oranıdır.
4. Bireyin bilgi, beceri ve yeteneklere dayanan üretim kapa-
sitesi aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilir? 9. Arz yönlü ekonomi yaklaşımına göre aşağıdaki ifadeler-
a. Risk sermayesi den hangisi doğrudur?
b. Fiziksel sermaye a. Vergi oranları düşerse vergi gelirlerinde azalma mey-
c. Finansal sermaye dana gelir.
d. Yatırım sermayesi b. Vergi oranlarındaki düşüş ekonomik büyümeyi art-
e. Beşerî sermaye tırmakla beraber kamu gelirlerini düşürür.
c. Vergi oranlarındaki düşüş ekonomik büyümeyi arttı-
5. İkili yapı modelinde yer alan iki kesim aşağıdakilerin rarak kamu gelirlerini arttırır.
hangisinde birlikte ve doğru olarak verilmiştir? d. Vergi oranlarındaki artış ekonomik büyümeyi arttı-
a. Geleneksel tarım sektörü-modern sanayi sektörü rarak vergi gelirlerini arttırır.
b. Geleneksel tarım sektörü-informel kentsel sektör e. Vergi oranlarındaki artış ekonomik büyümeyi yavaş-
c. Modern sanayi sektörü-informel kentsel sektör latmakla beraber vergi gelirlerini arttırır.
d. Modern tarım sektörü-geleneksel kentsel sektör
e. Geleneksel sanayi sektörü-modern tarım sektörü 10. Finansal istikrar amacıyla önerilen Tobin Vergisi aşağı-
dakilerin hangisi için düşünülmektedir?
a. Doğrudan yabancı yatırımlar
b. Uzun vadeli sermaye hareketleri
c. Kısa vadeli sermaye hareketleri
d. Yurt içi finansal yatırımlar
e. Bankacılık sektörü yatırımları
112 Maliye Politikası I
Yaşamın İçinden
AZ GELİŞMİŞ ÜLKELER KONFERANSI İSTANBUL’DA EAGÜ’ler hem kaynak hem de pazar olabilir
BAŞLADI Ban, EAGÜ’lere yatırımın gerçek bir fırsat oluşturduğunu
Konferans, az gelişmiş ülkelerde yatırım için uygun bir ifade ederek, ‘’EAGÜ’lere yatırımlar ekonomik sorunları aş-
ortam yaratmayı, sürdürülebilir kalkınma ve istihdama malarını ve istikrara kavuşmalarını sağlayacaktır. Dünyada
katkıda bulunulmasını amaçlıyor. giderek gelişmekte olan ekonomiler hem kaynaklara hem de
Birleşmiş Milletler (BM) En Az Gelişmiş Ülkeler (EAGÜ) pazarlara ihtiyaç duyuyorlar. EAGÜ’ler bu ikisini de sağlaya-
Konferansı, İstanbul’da başladı. Cumhurbaşkanı Abdullah bilir’’ diye konuştu.
Gül, konferans başkanlığına seçildi. ...
Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenle- Geliştirilmiş bir üretken kapasitenin, sadece dinamik ve ge-
nen ve BM sistemi içinde genel kuruldan sonraki en geniş ka- lişmekte olan bir özel sektörle gerçekleştirilebileceğini söyle-
tılımlı toplantı olma özelliği taşıyan konferans, BM Genel Sek- yen Ban, iş çevrelerinin sürece katılması için gerekli ortamın
reteri Ban Ki-mun’un kısa konuşmasıyla başladı. Daha sonra yaratılmasının önemine işaret etti.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, konferans başkanlığına seçildi. Ban, EAGÜ kategorisinin dışına çıkmayı başaran 3 ülkenin
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 1971 yılında 25 en az gelişmiş aynı zamanda yönetişim ve demokratik ilkelerin uygulanma-
ülke varken bugün bu rakamın 48’e çıktığını belirterek, “Bu sıyla ilgili önemli mesafe katettiklerine de dikkati çekti.
durum bu şekilde devam edemez ve sürdürülemez. Günde 1 Yardımdan öte çok mantıklı bir yatırım
dolardan daha az gelirle yaşayan 1 milyardan fazla kişi var- Resmi kalkınma yardımlarının son 10 yılda 3 katına çıktığını
ken, uluslararası toplumun geri kalanı bu kişilerin acılarına ancak yine de hedeflerin altında kaldığını belirten Ban, söz-
gözlerini kapatamaz, bunları ihmal edemez. Bu çok alarm ve- lerini şöyle sürdürdü:
rici bir durumdur. Sadece ahlaki açıdan değil, aynı zamanda “Sıkıntılı dönemlerden geçiyoruz ama EAGÜ’lere yardım,
siyasi açıdan da alarm verici bir durumdur’’ dedi. yardım olmaktan öte çok mantıklı bir yatırımdır. Birçok
... mevcut yardım programı ekonomik altyapı ve üretim sek-
Ban Ki-mun: Borç yükü tekrar ele alınmalı törleri üzerinde duruyor. Ancak birçok az gelişmiş ülke as-
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki-mun, birçok lında çok önemli bir borç yükü altında. Bu konunun borç
az gelişmiş ülkenin çok önemli bir borç yükünün altında ol- veren merciler tarafından tekrar ele alınması gerektiğini
duğunu belirterek, bu konunun borç veren merciler tarafın- düşünüyorum.’’
dan tekrar ele alınması gerektiğini kaydetti. Gıda krizinin eşiğindeler
Ban, 4. BM En Az Gelişmiş Ülkeler (EAGÜ) Konferansının açılış EAGÜ’lerde çalışanlardan yüzde 70’nin tarım sektöründe ça-
oturumunda yaptığı konuşmada, 1971’de küresel ailenin en za- lıştığını, küçük çiftliklerin gerekli altyapılara kavuşturulması,
yıf üyeleriyle ilgili çalışmaların gerekli olduğuna karar verildiği- uygun teknolojilerin oralara aktarılması, iklim değişikliğiyle
ni anımsatarak, bugün 48 EAGÜ bulunduğunu ve bu ülkelerde ilgili hedeflerin desteklenmesi için çalışmaların sürdürülme-
yaşayan 900 milyondan fazla insanın yarıdan fazlasının günde 2 si gerektiğini söyleyen Ban, artan gıda fiyatları nedeniyle EA-
dolardan az bir gelirle yaşadığını, ekonomik, çevresel, güvenlikle GÜ’lerin beslenme ve gıda güvenliği konusunda çok önemli
ilgili sorunlardan yoğun olarak etkilendiğini vurguladı. bir krizin eşiğinde bulunduğunu kaydetti.
Toplam 15 BM barış operasyonunun 8’inin bu ülkelerde ol- ...
duğunu ve son 10 yılda EAGÜ’lerin dünya göçmen nüfusu-
nun yüzde 60’ını ürettiğini belirten Ban, dünya nüfusunun Kaynak: DÜNYA GAZETESİ, 9 Mayıs 2011
yüzde 12’sine sahip EAGÜ’lerin dünya ihracatının yüzde
1’ine sahip olduğunu ve küresel yatırımların yüzde 2’sinden
azının bu ülkelere gittiğini aktardı.
2001 Brüksel Eylem Planı kabul edildikten sonra birçok az
gelişmiş ülkenin değişen ortamdan yararlandığını ancak
bazılarının da daha geri noktalara kaydığını söyleyen Ban,
‘’Parçalanmış bir küresel ekonomi görüyoruz. Sahip olan-
larla olmayanlar arasındaki mesafenin açıldığını görüyoruz.
Ümitleri olanla olmayanlar arasındaki mesafelerin de giderek
arttığını görüyoruz. Bu durum devam edemez’’ diye konuştu.
6. Ünite - Maliye Politikası ve Ekonomik Kalkınma 113
Yararlanılan Kaynaklar
Ataç, B. (2009). Maliye Politikası, Gelişimi, Amaçları,
Araçları ve Uygulama Sorunları. Gözden Geçirilmiş
Sekizinci Baskı, Ankara: Turhan Kitabevi.
Pınar, A. (2011). Maliye Politikası, Teori ve Uygulama, Dör-
düncü Baskı, Ankara: Turhan Kitabevi.
Rao, D. V. (1985). Economic Development: Causes and
Consequences, New Delhi: Ashish Publishing House.
Tanzi, V. (1991). Public Finance in Developing Countries,
New York: Edward Elgar.
Türk, İ. (2010). Maliye Politikası, 23. Baskı, Ankara: Turhan
Kitabevi.
7
MALİYE POLİTİKASI I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Çevre sorunlarını tanımlayabilecek,
Çevre sorunlarının nedenlerini ve türlerini saptayabilecek,
Çevre sorunları ile neden mücadele edildiğini açıklayabilecek,
Çevre sorunları ile mücadele araç ve politikalarını değerlendirebilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Çevre Kalitesi • Pigoucu Vergi
• Çevre Standartları • Coase Teorisi
• Su Kirliliği • Negatif Dışsallık
• Hava Kirliliği • Kirleten Öder İlkesi
• Toprak Kirliliği
İçindekiler
• GİRİŞ
• ÇEVRE VE EKONOMİ
• ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ
• ÇEŞİTLİ ÇEVRE SORUNLARI
Maliye Politikası I Maliye Politikası ve Çevre Sorunları • ÇEVRE SORUNLARI İLE MÜCADELENİN
ÖNEMİ
• ÇEVRE SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNDE
KULLANILAN ARAÇLAR VE
POLİTİKALAR
Maliye Politikası ve
Çevre Sorunları
GİRİŞ
Çevre sorunları, insanların üretim ve tüketim faaliyetleri ile beraber ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenle insan faaliyetlerinin sınırlandırılması ile ancak çevre sorunlarını sınırlandır-
mak mümkün olabilir. Çevre sorunlarının nedenleri arasında sanayileşme, kentleşme,
göçler, yanlış tarım uygulamaları sayılabilir. Hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, gü-
rültü ve görüntü kirliliği, radyoaktif kirlilik, koku kirliliği gibi kirlenme çeşitleri çevre
sorunlarını oluşturmaktadır. Doğanın bazı değerlerinin geri dönüşümü ya da eski hâlini
alması mümkün değildir. Bu nedenle çevre sorunlarını en düşük düzeyde tutmak için
gerekli politikaların kararlılıkla uygulanması gerekli görülmektedir.
ÇEVRE VE EKONOMİ
Bütün canlıların üzerinde yaşamlarını sürdürdükleri dış ortama çevre denilmektedir. Çevre: Bütün canlıların
yaşamlarını sürdürdükleri, toprak,
Canlı ve cansızların kendiliğinden oluşan iş birliği ile yaşamları çevre denen doğal dış hava ve su ile bir bütünlük arz
ortamda gerçekleşmektedir. Çevre doğallığını koruduğu sürece canlılarla olan iş birliği eden dış ortamdır.
yürümektedir. Genel olarak, toprak, hava ve sudan oluşan çevre, canlıların yaşamlarını
sağlayan faktörlerin bileşiminden oluşmaktadır. Çevre kavramının sınırlarını belirlemek
güçlükler içermektedir. Fiziksel ve doğal çevrenin yanında insanların eserleri ya da insan
yapımı ile ortaya çıkan ve çevreye yapay olarak eklemlenen unsurlar da vardır. Bunları
da çevre içinde değerlendirmek gerekmektedir. İnsanlar, üretim ve tüketim faaliyetlerini
çevreyi kullanarak yerine getirirler. Bu nedenle ekonomik faaliyetlerin yoğunluğuna bağlı
olarak çevrenin doğal hâlinin etkilenmesi ile çevre sorunları ortaya çıkmaktadır. Çevre-
nin doğal durumunun korunması, havanın kirlenmemesini, suların ve su kaynaklarının
temiz olmasını ve kirlenmemesini, toprağın, tarım alanlarının temiz tutulmasını ve atık-
ların usulüne uygun yok edilmelerini gerekli kılmaktadır. Çevrenin belli bir taşıma kapa- Taşıma kapasitesi: Çevrenin
sitesi bulunmaktadır. Çevrenin, ekonomik faaliyetlere bağlı olarak ortaya çıkan atıkları insan faaliyetlerine bağlı
olarak doğallığını koruyabilme
kendiliğinden yok etmesi gücüne taşıma kapasitesi denilebilir. Çevrenin kendi kendini durumudur.
yenilemesi olarak da ifade edilen bu temel niteliği ile uyumlu ekonomik faaliyetler olum-
suz dışsallık oluşturmamaktadır. Ekonomik büyüme ve kalkınmanın gerçekleşmesi için
yapılan yatırım harcamaları, üretimde artışlar, yeni tüketim türleri ve nüfus artışı daha
yüksek düzeylerde mal ve hizmet üretim talebini oluşturmaktadır. Bunlara bağlı olarak da
çevreyi oluşturan hava, su, toprak ve bunların bileşimleri etkilenmekte ve çevre kirliliği
sonucunu doğurmaktadır. Bilindiği gibi, piyasa ekonomileri müşteri odaklı, yüksek kâr
amacı güden özel sektör faaliyetlerinin giderek artışına sahne olmaktadır. Tarihsel açıdan
bakıldığında, sanayi devrimi öncesinde doğal koşullara bağlı üretim teknikleri geçerliydi
118 Maliye Politikası I
ve çevrenin değerlerinde büyük değişim yaşanmamıştı. Ancak sanayi devrimi ile birlikte
üretim artışları, teknolojik ilerlemeler, iletişim teknolojileri hız kesmemekte ve bu faali-
yetler çevreyi etkilemenin ötesinde kirletmekte, niteliğini değiştirmektedir. Bu nedenle
yaşama kalitesini düşürmeye başlayan ekonomik faaliyetlerin sınırlandırılması, kullanılan
üretim teknolojilerinin değiştirilmesi, çevreye verilen olumsuz etkilerin dikkate alınması
gerekli hâle gelmiş, buna bağlı olarak da piyasa ekonomisi oluşan sorunları çözmede ba-
şarısızlığa uğradığından, kamu ekonominin sunduğu kimi araçlar kullanılarak politika
geliştirip uygulamaya başlanmıştır.
Hava Kirliliği
Hava bir çevresel değer olup saf kamu malı olarak kabul edilmektedir. Bilindiği gibi hava,
atmosferi meydana getiren gazlardan oluşmaktadır. Hava bütün canlıların yaşam kayna-
ğıdır. Bu nedenle havanın niteliğinin değişimine izin verilmemesi gerekir. Havanın niteli-
ğinin bozulması, kaynağı belli olan ve olmayan (hareketli) kirleticilerin havaya karışımı ile
oluşmaktadır. Havaya karışan kirletici unsurlar ile birlikte onların atmosferde geçirdikleri
çeşitli kimyasal tepkimeler havanın niteliğini etkilemektedir. Kirleticilerin yoğunluğu bel-
li bir düzeyi aştığında ise canlılara zarar verici hâle gelmektedir. Diğer bir deyişle hava Hava Kirliliği: Atmosferde oluşan
toz, gaz, duman, su buharı, koku
kirliliği, atmosferde oluşan toz, gaz, duman, su buharı, koku gibi kirleticilerin insanlara gibi kirleticilerin insanlara ve
ve diğer canlılara zarar verici hâle gelmesidir. Hava kirliliği sınırları aşan bir uluslararası diğer canlılara zarar verici hâle
sorun olup onunla etkin mücadele için uluslararası düzeyde ortak politikalar oluşturmak gelmesidir.
Su Kirliliği
Su hayatın ana kaynağıdır. Suyun olmadığı yerde hayatın devamı mümkün değildir. Su
sorunu, suyun kirlenmesi, temiz içme suyu kaynaklarının giderek azalması ve kirlenmesi
şeklinde ortaya çıkmaktadır. Diğer çevre sorunlarının etkisi ile su kaynakları giderek azal-
maktadır. Bu durum bütün canlıları ilgilendiren temel bir sorun olarak görülmektedir.
Okyanusların, denizlerin, göller ve kara sularının temiz tutulması ya da kirlilik düzey-
lerinin belli bir değeri aşmaması için önlemlerin ulusal ve uluslararası düzeyde alınması
Su Kirliliği: Suyun kalitesini gereklidir. Su kirliliği, su kaynaklarının kullanılmasını bozacak veya zarar verme derece-
düşürecek biçimde içinde organik, sinde kalitesini düşürecek biçimde içinde organik, inorganik, radyoaktif veya biyolojik her
inorganik, radyoaktif veya
biyolojik herhangi bir maddenin hangi bir maddenin bulunmasıdır. Su kirliliği su kaynaklarının bulunduğu bütün alanlar
bulunmasıdır. için geçerli olan bir sorundur. Okyanusların ve yeraltı sularının kirlilikten etkilenmediği
ya da yeterli düzeyde önemsenmediği günler geçmişte kalmıştır. Suyun olduğu her yerde
kirliliğin oluşabileceği göz önüne alınarak, suyun temiz tutulması için önlemlerin alın-
ması gerekmektedir. Su kirliliği genel olarak tarımsal faaliyetler, sanayileşme ve yerleşim
yerlerindeki atıklarla meydana gelmektedir.
Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan su kirliliği arasında, verimliliği artırma için güb-
releme, zararlı böcek ve otlarla mücadele için kullanılan tarımsal ilaçlar, tarımsal faaliyet-
lerin gerçekleşmesi aşamasında ortaya çıkan toz-toprak, hayvan ve bitki atıklarının suya
karışması gösterilebilir.
Sanayileşme sürecinde suyun kirlenmesine etki yapan kaynaklar arasında kimya-
sal, fiziksel, biyolojik ve radyoaktif kirlilikler yer almaktadır. Sulara karışan organik ve
inorganik maddeler suyu kirletmektedir. Hayvan kaynaklı fabrika atıkları bu tür kirlilik
oluşturmaktadır. Fiziksel kirlenme, suyun görüntü, koku gibi özelliklerine göre oluşan
kirliliktir. Biyolojik kirlenme, özellikle kanalizasyon sularının arıtılmaksızın göllere, nehir
ya da denizlere dökülmesi ile oluşan kirlilik olup, bakteri üreterek insan ve diğer canlıları
etkileyen kirlilik olarak bilinmektedir. Nükleer araştırma reaktörlerinin, nükleer tıp ve
laboratuarların, endüstriyel izotop kullananların çevreye saldıkları atıkları, yağmur yolu
ile suya karışmakta ve besin zinciri sonucunda insana ulaşmakta ve etkilemektedir.
Yerleşim yerlerindeki su kirliliğinin ana kaynağı evsel atıklar ve kanalizasyondur. Bir
ülkenin gelişmişlik göstergelerinden biri de kanalizasyon sisteminin kurulması, arıtma
7. Ünite - Maliye Politikası ve Çevre Sorunları 121
sisteminin işlemesi, çöplerin usulüne uygun olarak bertaraf edilmesinin sağlanmasıdır.
Kanalizasyon sistemi olmayan yerleşim yerleri ciddi su kirliliği sorunu ile karşı karşıyadır.
Su kirliliği hem insanlara hem de doğal yaşama zarar vermektedir. Kullanılmış suların
arıtılmadan gerek yer yüzeyindeki su kaynaklarına gerekse yer altı su kaynaklarına karış-
ması topluca insanları ve doğal yaşamı olumsuz etkilemektedir. Özellikle biyolojik kirlili-
ğe bağlı olarak tifo, kolera gibi salgın hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Su kirliliği, okyanus,
deniz, göl ve nehirlerde yaşayan türlü balık ve diğer canlıların yaşamlarını da doğrudan
etkilemektedir. Su kirliliğinin ayrıca su ürünlerinin kirlenmesine yol açarak ikinci derecede
etkisi de ortaya çıkmaktadır. İçme suyu kaynakları giderek kıt hâle gelmektedir. Bu nedenle
su, gelecekte ulusların üzerinde anlaşmazlığa düşecekleri stratejik öneme sahip önemli bir
kaynaktır. Bu nedenle su politikasının doğru yönetilmesi her ülke için önem arz etmektedir.
Toprak Kirliliği
Toprak temel çevre değerlerindendir ve canlı doğal kaynakların varlığını sürdürebilmesi
için hava ve su ile birlikte vazgeçilmez, cansız doğal bir kaynaktır. Toprak her şeyden önce
bir üretim faktörüdür. Toprağın doğal fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için niteliğinin
bozulmaması ya da kirletilmemesi gerekir. İnsanların türlü faaliyetleri ile toprağın kir-
lenmesi giderek yaygınlaşmaktadır. Toprak kirliliği, insanların faaliyetlerine bağlı olarak Toprak Kirliliği: İnsanların
faaliyetlerine bağlı olarak toprağın
toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısının bozulması olarak ifade edilebi- fiziksel, kimyasal ve jeolojik
lir. Toprak, yanlış tarımsal teknikler, usulüne uygun olmayan gübre ve ilaçlamalar, sanayi yapısının bozulmasıdır.
atıkları, evsel atıklar, zehirli ve tıbbi atıklar yolu ile kirlenmektedir. Erozyon ile de toprak
kirliliği oluşmaktadır. Toprağın kirlenmesi ile tarımsal faaliyetler için gerekli alanlar azal-
maktadır. Azalan alanlar da kirliliğe maruz kalmaya devam etmektedir. Toprağın kirliliği
ile üretilen tarım ürünlerinin niteliği de değişmektedir. Özellikle tarım ilaçlarının toprağa
karışarak gıdalar, su ve besin zinciri sonucu insanların sağlıklarını etkilemesi, üzerinde
düşünülmesi gereken en önemli faktörlerdendir.
Diğer Kirlilikler
Çevre sorunlarını oluşturan hava, su ve toprak kirliliğinin dışında diğer çeşitli kirlilikler
arasında görüntü ve gürültü kirliliği, katı atıklardan kaynaklanan kirlilikler, tehlikeli ve
zehirli atıklar, radyoaktif kirlilik, biyolojik çeşitliliğin azalması da vardır. Bu tür kirlilik-
ler sosyal hayatın kalitesini etkilemektedir. Gürültü kirliliği, çalışma ortamında süreklilik
oluşturduğunda işitme kayıplarına yol açmaktadır. Yoğun trafik, gürültünün en önemli
kaynağını teşkil etmektedir.
Ekonomik gelişmeye koşut olarak bir yönü ile planlı, düzenli yapılaşma ile görüntü
iyileşirken diğer taraftan plansız, düzensiz yapılaşma sonucunda gözü rahatsız eden bir
görüntü kirliliği oluşmaktadır. Ayrıca sanayileşme ile beraber, sanayi tesisleri, konut alan-
ları aynı bölgede yer almakta, dar sokaklar, yetersiz otopark alanları, düzensiz alışveriş
merkezleri, reklam panoları, bakımsız yeşil alanlar ve parklar, evsel atıklar, belediyelerin
ve diğer ilgili kurumların bitmeyen bakım, onarım, yenileme ve altyapı çalışmalarının
oluşturduğu görüntüler, görüntü kirliliğinin kaynaklarını oluşturmaktadır.
122 Maliye Politikası I
Katı, tehlikeli ve zehirli atıklar ile radyoaktif kirliliğe neden olan faktörler insan sağ-
lığını ilgilendiren kirlilik türleri olup bunların kontrollerinin usulüne uygun ve ivedilikle
yapılması önem arz etmektedir.
Biyolojik çeşitliliğin azalması ile ise doğal dengenin ya da ekolojik sistemin bozulması
sorunu ortaya çıkmaktadır. İnsanlar öncelikle bunun ciddi bir sorun olduğunu algılamalı
ve alınan önlemlere uygun hareket etmelidirler.
Piyasa Çözümleri
Piyasa çözümleri olarak çevre sorunları ile başlıca mücadele araçları Coase teorisi ve sos-
yal kurumlardır.
124 Maliye Politikası I
Coase Teorisi
Coase teorisi çevre sorunlarının piyasa mekanizması içinde çözüme kavuşabileceğini
ileri süren bir görüş olarak ifade edilebilir. Coase teorisine göre, bir faaliyeti yapan
(üreten ve dolayısıyla çevreye zarar veren) ve bu faaliyetten olumsuz etkilenen tarafla-
rın sayılarının az olması ve pazarlık yapabilme maliyetlerinin ihmal edilebilir düzeyde
olması hâlinde tarafların bir araya gelerek kamu müdahalesine gerek olmaksızın, etkin
bir çözüm oluşturabileceğini öngörmektedir. Örneğin, küçükbaş hayvanların yer aldığı
bir çiftlik ile çiftliğin çevresinde yer alan ve buğday üretimi yapan komşu işletmelerin
ilişkisini ele alalım. Çiftlikteki hayvanların ara sıra çiftliğe ait olmayan komşu buğday
tarlalarında otlaması mümkündür. Hayvanların komşu arazilere yönelerek zarar ver-
meleri yolu ile dışsallık oluşmaktadır. Bu nedenle tarımsal işletme sahipleri ile çiftlik
sahibi arasında zararın tazmini pazarlığa konu olarak çözüme kavuşturulabilir. Böyle
bir durumda tarafların sayısı az, mülkiyet hakları tam tanımlı ve tarafların bir araya ge-
lerek ortak bir çözüm bulmaları (işlem maliyeti ihmal edilebilir düzeyde) mümkündür.
Görüldüğü gibi, tarafların sayısının az olması, dışsallığın (çevreye zarar veren kaynak)
belirli olması ve işlem maliyetinin olmaması hâlinde Coase teoremi işlemekte, kamusal
bir önlem gerekmemektedir. Ancak bu teoremin geçerliliği için mülkiyet haklarının
hukuk düzeni tarafından tam tesis edilmiş olması gereklidir. Coase teorisi çevre so-
runlarına yol açan kaynağı belirli, yerel düzeydeki sorunlar için uygulanabilen sınırlı
bir çözüm yoludur.
Sosyal Kurumlar
Çevre sorunlarının oluşumunu engelleyen ya da sınırlandıran piyasa çözümlerinden
biri de sosyal kurumlar olarak tanımlanan toplumun değer yargılarının kullanılması-
dır. Ayıplama, hoş karşılamama, toplumsal ya da mesleki veya sektörel baskılar sınır-
lı da olsa sonuç verebilir. Örneğin, bir firmanın atıklarını serbestçe yakından geçen
dereye boşaltması bölgede yaşayan insanların tepkisine bağlı olarak işletme sahibi
tarafından sınırlandırılabilir. Toplumsal değer yargıları gerek üreticilerin ve gerekse
tüketicilerin davranışlarında daha dikkatli davranmalarına yol açabilir. Mesleki değer
yargıları, iş ahlakı, sosyal sorumluluk, iyi vatandaş olma insanların davranışlarını et-
kileyen sosyal kurumlardır. Bu değerlerin yaygınlığına bağlı olarak insanlar çevre so-
runlarına karşı daha duyarlı olup başkalarına karşı eylemlerinin sonuçlarını tartarak
hareket edebilirler. Ancak sosyal kurumların çevre sorunlarını etkileme, sınırlandır-
ma gücü oldukça sınırlıdır. Tek başına sorunları çözme potansiyeli taşımamaktadır.
İradi bir politika olup, zorlayıcı ya da yaptırımı olmadığından sınırlı düzeyde bir araç
olarak görülmektedir.
Vergileme
Vergi, kamu sektörünün kullandığı en güçlü politika araçlarından biridir. Vergi, çevre so-
runlarını oluşturan firmaların üretim faaliyetlerini sınırlandırmak üzere Pigou tarafından
1920’de önerilmiştir ve bir firmanın optimum ya da etkin üretim düzeyinde üretim yap-
masını sağlamaktadır. Bu verginin etkinliği Şekil 7.1 yardımı ile incelenebilir.
Şekil 7.1
P Firmanın Özel ve
Sosyal Üretim Düzeyi
Üretim faaliyetine göre
çevreye zarar veren
MSC temsili bir firmanın
marjinal faydası ile
k özel, sosyal ve dışsal
Ps maliyetleri.
MPC
P1
v MEC
s MB
0
Qs Q1 Q
Şekil 7.1’de örneğin, faaliyeti nedeniyle havayı ve toprağı kirleten bir çimento fabri-
kasının özel maliyeti MPC, marjinal faydası MB ve çevreye verdiği zararların marjinal
dışsal maliyeti MEC olarak gösterilmektedir. Devletin bu firmaya herhangi bir uyarıda
bulunmaması hâlinde, firma kârını maksimize edecek üretim düzeyinde üretim yapacak-
tır. Diğer bir deyişle topluma yaydığı maliyeti değil, sadece kendi fiili maliyetini dikkate
alarak üretim düzeyini belirleyecektir. Bu durumda MPC’nin MB’ye eşit olduğu üretim
düzeyi firmanın kârını maksimum kılmaktadır.
Firmanın kârını maksimize eden üretim düzeyi Şekil 7.1’de Q1 üretim düzeyinde ger-
çekleşmektedir. Bu üretim düzeyinde firmanın talebi ya da marjinal faydası marjinal özel
maliyetine (MPC) eşittir ve firma topluma verdiği zararı (MPC) dikkate almamaktadır. Bu
nedenle de aşırı üretim sonucunda çevreye verdiği zarar artmaktadır. Eğer firma topluma
yaydığı maliyeti de dikkate almak durumunda olsa idi bu durumda marjinal özel maliyet
(MPC) ile marjinal dışsal maliyetin (MEC) toplamından oluşan marjinal sosyal maliye-
tin (MSC) marjinal faydaya (MB) eşit olduğu üretim düzeyi sosyal açıdan arzulanan ve
kaynakların etkin kullanıldığı üretim düzeyi olan Qs’da oluşacaktı. Burada bir hususun
dikkate alınması gerekmektedir. O da sıfır kirlenmenin toplum tarafından arzu edilme-
diğinin anlaşılması gerektiğidir. Diğer bir deyişle yapılan her üretim az ya da çok çevreyi
etkilemektedir. Belli bir kirlilik düzeyi tolere edilebilir. Bu kirlilik düzeyi canlılara etki
etmeyen düzeydir. Taşıma kapasitesi olarak da ifadesini bulan bu üretim düzeyinde doğa-
nın niteliği bozulmamaktadır. Toplum için etkin üretim düzeyini sağlayan Qs düzeyinde
üretim yapılabilmesi için devletin bu işletme üzerine her üretim düzeyinde birim başına
sQs = kv kadar vergi salması gerekmektedir.
126 Maliye Politikası I
Şekil 7.2’de Pigoucu vergi, kv=ab olarak yer almaktadır. Bu vergi, firmanın marjinal
özel maliyetinin (MPC) ab kadar yükselmesine neden olmuş ve firmanın yeni marjinal
maliyeti MPC+ab olmuştur. Verginin salınmasından sonra firma üretim kararında yeni
maliyet düzeyini dikkate almak zorundadır.
Şekil 7.2
Pigoucu Verginin P
Etkisi
Temsili bir firmanın MSC
üretimi vergi öncesi Q0
düzeyinde gerçekleşir. MPC+Vergi
T kadarlık bir birim
verginin firmanın a T
üretimi üzerine Ps MPC
salınması durumunda
firmanın üretimi Qs P0
düzeyine iner. Buna
bağlı olarak kirlilik b
düzeyi de düşer.
MB
0
Qs Q0 Q
Sübvansiyon
Sübvansiyon politikası ile de vergiye benzer sonuçlara ulaşılabilir. Sübvansiyon, firmaların
belirli davranışta bulunması ya da bulunmaması karşılığında birim üretim üzerinden he-
saplanan bedelin firmalara ödenmesinden oluşmaktadır. Çevre sorunlarının pek çoğunu
sübvansiyon politikası ile çözüme ulaştırmak mümkün olabilir. Çevre dostu olarak anı-
lan yeni teknoloji ürünlerini üretenlere teşvik olarak sübvansiyon verilmesi, tüketicilere
çeşitli vergi indirimleri ile sözü edilen ürünlerin kullanımını yaygınlaştırma sağlanarak
çevreyi olumsuz etkileyen ürünlerin kullanımında azalma sağlanabilir. Sübvansiyonların
ekonomik olarak nasıl çalıştığı Şekil 7.3’te gösterilmektedir.
Şekil 7.3
P Sübvansiyon Etkisi
Temsili bir firmanın
MSC üretimi sübvansiyon
öncesi Q0 düzeyinde
MPC+Vergi gerçekleşir.
Üretiminden
a vazgeçilen her birim
T
Ps c için ab kadarlık
MPC sübvansiyon verilmesi
durumunda firmanın
üretimi Qs düzeyine
d iner. Buna bağlı olarak
b kirlilik düzeyi de
düşer.
MB
0
Qs Q0 Q
Şekil 7.3’te görüldüğü gibi temsili bir firmaya, sübvansiyon öncesi Q0 üretim düzeyin-
de üretimini sürdürürken, devlet tarafından üretim faaliyetini kısması karşılığında her
üretmediği birim için cd kadar sübvansiyon önerildiğini varsayalım. Bu durumda firma
Qs üretim düzeyinin sağ tarafındaki her üretim düzeyinde üretim yaptığında cd kadar
sübvansiyondan mahrum olacağını bildiğinden artık cd’yi üretim kararında dikkate ala-
cak, buna bağlı olarak da cdxbd kadar sübvansiyon karşılığında firma, Qs üretim düze-
yinde üretimini sürdürerek toplum açısından arzulanan üretim düzeyinde bulunacaktır.
Üretimini Q0 üretim düzeyinden Qs üretim düzeyine düşürdüğünde ise çevreye verdiği
dışsal zararları azaltmış olacaktır.
Sübvansiyon politikasının geçerli olabilmesi için firma sayılarının sübvansiyon po-
litikası ile birlikte artmaması, sübvansiyon miktarının belirlenmesi için sübvansiyona
konu olan faaliyetin oluşturduğu kirliliğin topluma yüklediği zararların tespit edilmesi
ve hesaplanabilmesi gerekir. Diğer bir deyişle firmaların faaliyetlerine bağlı olarak zarar
fonksiyonlarının bilinmesi gerekir. Şekil 7.3’te gösterildiği gibi cd’nin tespiti bu analizin
etkinliğini belirleyen en önemli faktördür.
da etkilemektedir. Yukarıda gösterilen Şekil 7.1 yardımıyla konu daha iyi anlaşılabilir.
Şekil 7.1’de örneğin, Q1 üretim düzeyinde firma atıklarının gölün aşırı kirlenmesine ve
çevre sorunlarına neden olduğunu varsayalım. Daha önce belirtildiği gibi, sosyal olarak
arzulanan üretim düzeyi ise Qs üretim düzeyidir. Bu durumda Şekil 7.1’deki Qs üretim
düzeyini sağlayan atık miktarı kabul edilebilir atık miktarının üst sınırını vermektedir.
Devlet bu atık miktarını tespit ederek açık artırma yolu ile firmalara kirletme hakkını
satabilir. Örneğin, Qs üretim düzeyine karşılık gelen atık miktarı günlük 50 ton olsun.
Diğer bir deyişle gölün çevresindeki tüm firmaların atıklarının toplamı günlük olarak
50 tonu geçmediği sürece göl doğal hâlini sürdürebilmektedir. Devlet bu atıkları beşer
(birer) tondan oluşan on (elli) adet kirletme hakkı sertifikasına dönüştürebilir. Firmalar
satın aldıkları sertifikayı başkalarına devredebilecekleri gibi kendileri de kullanabilirler.
Bu yol ile gölün tolere edeceği 50 ton atıktan fazlasının göle atılması önlenmiş olur. Fir-
malar da kendi kârlarını maksimize etme amaçları doğrultusunda kararlarını verebilir-
ler. Ayrıca firmalar göle sertifikasız olarak atık atanları da rekabeti bozacağı düşüncesi
ile kontrol görevini de doğal olarak üstlenmiş olurlar. Böylece, sertifika almayanların
bedavacı davranışları önlenerek etkin kaynak kullanımı sağlanabilir. Devlet, kirletme
haklarına bağlı olarak tahsil edeceği gelirleri kamu hizmetlerinin finansmanında kul-
lanabileceği gibi, çevre politikalarının uygulanması ya da çevre temizliği ile doğrudan
ilgili olan hizmetlerin finansmanında da kullanabilir.
Yasal Düzenlemeler
Çevre sorunları ile mücadelede piyasa mekanizmasının başarısızlığa uğramasına bağlı
olarak öncelikle ekonomik etkinlik açısından piyasa başarısızlığını giderici ve piyasa me-
kanizmasının işleyişine imkân veren politika araçlarının kullanılması önde gelmektedir.
Çevre kirletici faaliyetler üzerine salınan vergiler, çevreyi kirleteni doğrudan vergileme ve
pazarlanabilir kirletme haklarının tesisi piyasa mekanizması ile yürütülebilmektedir. Yasal
düzenlemeler ise genel olarak piyasa mekanizmasını ikame etmektedir. Yasal düzenleme-
7. Ünite - Maliye Politikası ve Çevre Sorunları 129
ler, çevre sorunlarına yol açan faaliyetlerin standartlarını belirleyen, bu standarlara uyma-
yanları cezalandıran, çeşitli kirletme yasakları koyan emir, yasak, sınırlama, izin, onay ve
ruhsatlar, onay ve yol gösterici kurallardan oluşmaktadır.
Ülkemizde çevre ile ilgili yasal gelişmelere bakıldığında 1982 Anayasasının 56. mad-
desinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliş-
tirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaş-
ların asli görevi” olduğu belirtilmiştir. 1983 yılında çıkarılan 2872 sayılı Çevre Kanunu
ile çevre politikasına ilişkin belirli ilkeler oluşturulmuştur. Anılan kanunun 3. madde-
sinde çevrenin korunması, iyileştirilmesi ve kirliliğinin önlenmesine ilişkin genel il-
keler belirlenmiştir. Bunlar arasında, sürdürülebilir kalkınma ve kirleten öder ilkesi Kirleten Öder İlkesi: Çevreye
belirtilmiştir. Ayrıca çevre politikasının uyugulanmasında uyulması zorunlu standartlar verilen zararların giderilmesi ya da
azaltılması için gerekli karşılığın
ile vergi, harç, katılma payı, yenilenebilir enerji kaynaklarının ve temiz teknolojilerin kirletenden alınmasıdır.
teşviki, emisyon ücreti ve kirletme bedeli alınması, karbon ticareti gibi piyasaya dayalı
mekanizmalar ile ekonomik araçlar ve teşviklerin kullanılacağı belirtilmiştir. Çevresel
etki değerlemesi ile de yeni yatırım projelerinin çevresel boyutu proje aşamasında dene-
time tabi tutularak kirliliğin oluşmadan önlenmesi amaçlanmıştır. Çevrenin ve çevre ile
ilgili konuların önemi nedeniyle ilk defa 1991 yılında Çevre Bakanlığı kurulmuştur. Bu
bakanlık 4 Temmuz 2011 tarihinde çıkarılan 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı adını almıştır.
Çevre ile ilgili mevzuat için Çevre ve Şehircilik Bakanlığının internet sayfasını http://www.
csb.gov.tr/gm/cygm/index.php ziyaret edebilirsiniz.
130 Maliye Politikası I
Özet
Çevre sorunlarını tanımlamak Çevre sorunları ile mücadele araç ve politikalarını
1
Çevre, hava, toprak ve su ile oluşan doğal dış ortam- 4 değerlendirmek
dır. Hayatın üzerinde yaşandığı bu ortak alan bütün Çevre sorunları ile mücadelede piyasa mekanizma-
canlıların yaşamasını sağlayan doğal ortamdır. Bu sı sınırlı olarak işlemektedir. Coase teorisi ile ifade
doğal ortamı bozan ya da niteliğini değiştiren insan edilen dışsallıkların varlığında tarafların sayısının az
faaliyetleri vardır. Bu faaliyetler ekonomik faaliyetler olması, işlem maliyetinin olmaması durumunda taraf-
olup insanların ihtiyaçlarını karşılamaları için gerek- ların pazarlık yaparak sorunu çözüme kavuşturması
lidir. Çevre sorunları, insanların üretim ve tüketim fa- mümkün görünmektedir. Ancak pazarlık usulünün
aliyetleri ile beraber ortaya çıkmaktadır. Bu sorunlar çözüm üretmesi için mülkiyet haklarının tam tesis
arzulanmamakta ancak yan ürün olarak ortaya çık- edilmesi gerekir. Oysa çevre sorunlarının bir tara-
maktadır. Bu nedenle insan faaliyetlerinin sınırlan- fında sorunu oluşturan birey ve firmalar yer alırken
dırılması ile ancak çevre sorunlarını sınırlandırmak diğer tarafında oluşan sorunlardan etkilenen fazla
mümkün olabilir. Çevre sorunları insanların ve diğer sayıda insan vardır. Mülkiyet hakları tam tanımlı de-
canlı türlerinin yaşamlarını olumsuz etkilemektedir. ğil, ortak mülkiyet söz konusudur. Bu nedenle çözüm
oluşturmak için devletin taraf olması gerekir. Çevre
Çevre sorunlarının nedenlerini ve türlerini saptamak sorunları ile mücadele araçları arasında vergileme,
2 Çevre sorunlarının nedenleri arasında sanayileşme, sübvansiyon, pazarlanabilir kirletme hakları, mülki-
kentleşme, göçler, yanlış tarım uygulamaları sayıla- yet haklarının tesis edilmesi yanında yasal düzenle-
bilir. Hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, gü- meler, yasaklar, standartlar yer almaktadır.
rültü ve görüntü kirliliği, radyoaktif kirlilik, koku
kirliliği gibi kirlenme çeşitleri çevre sorunlarını
oluşturmaktadır.
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi insan faaliyetlerinin çevre tara- 6. Aşağıdakilerden hangisi toprak kirliliğine neden olmaz?
fından tolere edildiğini ifade eder? a. Yanlış tarım teknikleri
a. Taşıma kapasitesi b. Aşırı gübre kullanımı
b. Sulama kapasitesi c. Yanlış bitki ilaçlama
c. Tolerans bedeli d. Yoğun araç kullanımı
d. Marjinal kapasite maliyeti e. Aşırı sanayi atıkları
e. Çevre etki değerlemesi
7. Aşağıdakilerden hangisi çevre kirliliği sorunlarından biri
2. Aşağıdakilerden hangisi çevre sorunlarının nedenlerin- değildir?
den biridir? a. Gecekondu bölgelerinin kentsel dönüşümünün ta-
a. Etkin kaynak dağılımı mamlanması
b. Hızlı kentleşme b. Hoş olmayan kokuların çevreye yayılması
c. İşsizlik c. Açık alanlarda yapılan düğün törenleri
d. Enerji fiyatlarında artış d. Evsel atıkların çevreye bırakılması
e. Eğitim politikalarında değişim e. Motorlu kara taşıtlarının trafikte uzun süre kullanımı
3. Aşağıdakilerden hangisi diğerlerine göre daha düşük dü- 8. Aşağıdakilerden hangisi Pigoucu vergi ile denge üretim
zeyde hava kirliliği oluşturur? düzeyini gösterir?
a. Trafikte yer alan araçlar a. Marjinal özel maliyetin marjinal faydaya eşit olması
b. Isıtma sistemleri b. Marjinal dışsal maliyetin marjinal faydaya eşit olması
c. Bacasına filtre takılı kimyasal üretim yapan bir işletme c. Marjinal sosyal maliyetin marjinal faydaya eşit olması
d. Konut ısınmasında kömür kullanımı d. Marjinal sosyal maliyetin marjinal özel maliyeti aş-
e. Aydınlatma sistemleri ması
e. Marjinal dışsal maliyetin marjinal sosyal maliyeti
4. Aşağıdakilerden hangisi çevre kirliliği ile ilgili uluslara- karşılaması
rası sözleşmelerden biridir?
a. İstanbul sözleşmesi 9. Aşağıdakilerden hangisi Pigoucu verginin dayandığı te-
b. Maastricht sözleşmesi mel ilkedir?
c. Kyoto protokolü a. Önleme ilkesi
d. Lizbon kriterleri b. Kirleten öder ilkesi
e. Kopenhag sözleşmesi c. İhtiyat ilkesi
d. Ortak ödeme ilkesi
5. Aşağıdakilerden hangisi su kirliliğine yol açan kirlenme e. Kamu finansmanı ilkesi
kaynaklarından biri değildir?
a. Kanalizasyonun suları 10. Aşağıdakilerden hangisi çevre sorunları ile mücadelede
b. Kullanılmış sular önerilen araçlardan biri değildir?
c. Sulu sanayi atıkları a. Vergileme
d. Kaynak suları b. Sübvansiyon
e. Tarımsal faaliyetlerde kullanılan sular c. Mülkiyet haklarının feshi
d. Kirletme haklarının pazarlanması
e. Kirletme standartlarının oluşturulması
132 Maliye Politikası I
Yaşamın İçinden
AZ YAKANDAN AZ, ÇOK YAKANDAN ÇOK VERGİ 24 ay içinde devrede
Gülümhan GÜLTEN Belgede eylemin tamamlanma süresi 24 ay olarak belirlendi.
Bu konuda belgede, “İlgili kanunlarda değişiklik yapılması-
Otomotivdeki vergi sistemi, AB’ye uyumlu hale getiriliyor na dair kanun tasarısı hazırlıkları ve mevcut kanunlar çer-
Yeni sistemde, çarpıklık giderilerek yaşlı otonun vergisi ar- çevesinde yapılabilecek ikincil mevzuat düzenlemeleri için
tırılırken, çevreci araçların vergisi düşürülecek. Teşviklerle belgenin yayım tarihinden itibaren 24 ay içinde yapılacaktır”
ömrünü doldurmuş araçların trafikten çekilmesi sağlana- ifadeleri yer aldı.
cak. Bakan Yıldız, “Çevre dostu aracın az vergi ödeyeceği, Söz konusu kararın içeriğiyle ilgili bakanlık yetkilileri şu
çevreyi kirletenden daha çok vergi alınacağı yeni bir sistem bilgileri verdi: “Uygulamanın 2 yönü olacak. İlk yönü, eko-
geliyor” dedi. nomik ömrünü doldurmuş araçların trafikten çekilmesi sağ-
Enerji Bakanı Taner Yıldız’dan halen faaliyette olan 16 mil- lanacak. Bu kapsamda sahiplerine bu araçları trafikten çek-
yonluk araç piyasasına kritik bir vergi uyarısı geldi. Bakan meleri ve yerine yeni otomobil olmaları halinde vergi teşviği
Yıldız, çevre dostu araçtan az, çevreyi daha çok kirletenden sağlanacak. İkinci yönü ise Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin sil
daha fazla vergi alınacağı bir sistem kurgulandığını söyle- baştan düzenlenmesi olacak. Buna göre halen yeni araçtan
di. Bunu Şubat ayında yayınlanan Enerji Verimliği Strateji daha yüksek, eski araçtan daha düşük vergi alan sistem, ter-
Belgesi’nde de bir politika kararı olarak ortaya koyduklarını sine çevrilerek, eski araç kullananlara daha yüksek, yeni araç
vurgulayan Bakan Yıldız, bu önlemin belgede öngörülen süre kullananlara daha düşük MTV uygulanacak. Böylece MTV
içinde hayata geçirileceğini belirtti. oranları, şimdiki gibi eski araçlardan yeni araçlara doğru ar-
Enerji Bakanı Yıldız, bu uyarıyı dün katıldığı Limak Ener- tarak değil, azalarak gidecek.
ji ve Kalkınma Bankası enerji verimliliği kredi anlaşması
töreninde yaptı. Yıldız, enerji verimliliği konusuna büyük Dizelin vergisi artacak
önem verdiklerini ve bu kapsamda Şubat ayında Enerji Ve- Araçlarda dizel-benzinli ayrımı da yapılacak. Dizel araçlara
rimliliği Strateji Belgesi’ni yayımladıklarını vurgulayarak, daha yüksek oranlı vergi uygulanması üzerinde çalışılıyor.
“16 milyon aracın harcadığı petrol türevi enerji sektöründe Bununla ilgili vergi yasaları başta olmak üzere mevzuatın
kullanılan petrol türevinden daha fazla. Strateji Belgesi’yle yeniden yazılması için gereken süre başladı. Bu yasal dü-
çevre dostu aracın az vergi ödeyeceği, çevreyi çok kirleten- zenlemelerin tamamı 2014 Şubat ayına kadar tamamlanmış
den daha çok vergi alınacağı bir sistem kurgulanıyor. Bu olacak...”
konuda hükümette tüm bakanlıklarla birlikte ortak bir dil
kurduk” diye konuştu. Kaynak: VATAN GAZETESİ, 20 Mart 2012
Bakan Yıldız’ın dikkat çektiği 2012-2023 yıllarını kapsayan
Enerji Verimliliği Strateji Belgesi atılacak adımı şöyle anla-
tıyor: “Emisyon seviyesi düşük çevre dostu (yürürlükteki tip
onayı mevzuatına uygun) küçük motor hacimli, yakıt pilli
veya elektrikli hibrit araçların özendirilmesi ve ekonomik
ömrünü doldurmuş araçların kademeli olarak trafikten çe-
kilmesi. Mevzuat revizyonu ile Bakanlık ve Maliye Bakanlı-
ğı iş birliği ile yapılacak düzenleyici etki analizi sonuçlarına
bağlı olarak ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenecek kri-
terler çerçevesinde, Avrupa Birliği ve OECD’ye üye ülkeler-
deki uygulamalar dikkate alınarak, taşıt araçlarında çevreci
vergileme rejimine geçilmesine yönelik çalışmalar yapılacak.
Maliye Bakanlığı’nın sorumluluğunda yürüyecek bu eylemle
ilgili Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma, Deniz-
cilik ve Haberleşme Bakanlığı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı koordinasyonuyla yürütülecek.”
7. Ünite - Maliye Politikası ve Çevre Sorunları 133
Okuma Parçası
2030 YILINA KADAR OECD ÇEVRE TAHMİN • Çevrede bozulmaya yol açan enerji, taşımacılık, tarım ve
RAPORU ÖZETİ su ürünleri gibi temel sektörlerde öncelikli eylem.
2030 yılına kadar OECD Çevre Tahmin Raporu ekonomik • Küreselleşmenin kaynakların daha verimli kullanılması,
ve çevresel eğilimleri analiz etmekte ve temel sorunlara çö- ekolojik buluşların geliştirilmesi ve yayılmasına yol aça-
züm getirecek politika etkileri için simülasyonlar yapmakta- bilmesini sağlamak.
dır. Yeni politikalar olmazsa, ekonomik büyümeyi ve refahı • Küresel çevre sorunlarına çözüm üretebilmek için OECD
desteklemek için ihtiyaç duyduğumuz doğal kaynak temelini üyesi olan ve olmayan ülkeler arasında ortak çalışmayı
geri dönülemez şekilde tahrip etme riskimiz vardır. Politika- geliştirmek.
daki eylemsizliğin bedeli ağır olacaktır. • Sınırlar ötesi ve küresel çevre sorunlarıyla daha iyi baş
Tahmin Raporu bugün karşı karşıya olduğumuz temel so- edebilmek için uluslararası çevresel denetimin güçlen-
runların - iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, susuz- dirilmesi.
luk ve çevre kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkileri da- • Kalkınma iş birliği programlarında çevrenin dikkate
hil - üstesinden gelmenin hem başarılabilir hem de maliyeti alınmasını güçlendirme ve daha uyumlu politikaların
karşılanabilir olduğunu göstermektedir. Rapor bu sorunla- teşvik edilmesi.
ra en etkin biçimde çözüm üretebilecek karma politikalara
dikkat çekmektedir. 2001 sürümünden bu yana bu raporun Kaynak: http://www.oecd.org/dataoec/31/13/40204941.pdf
odaklandığı alan hem OECD ülkelerindeki hem de Brezil- adresinde yer alan Türkçe özetten kısaltılarak derlenmiştir.
ya, Rusya, Hindistan, Endonezya, Çin, Güney Afrika’nın (Erişim Tarihi: 08.06.2012).
oluşturduğu BRIICS ülkeleri içindeki gelişmeleri ve bunla-
rın gerek küresel gerekse çevre sorunlarının çözümü konu-
sunda nasıl daha iyi iş birliği yapabileceklerini yansıtacak Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
şekilde genişletilmiştir. 1. a Yanıtınız yanlış ise “Çevre ve Ekonomi” konusunu
Rapor 2030 yılına kadarki ekonomik ve çevresel eğilimlerin yeniden gözden geçiriniz.
projeksiyonlarını temel almaktadır. Rapor temel sorunlara 2. b Yanıtınız yanlış ise “Çevre Sorunlarının Nedenleri”
çözüm üretecek politika önlemlerinin simülasyonlarını, konusunu yeniden gözden geçiriniz.
olası çevresel, ekonomik ve sosyal etkilerini içerecek şekil- 3. e Yanıtınız yanlış ise “Hava Kirliliği” konusunu yeni-
de sunmaktadır. den gözden geçiriniz.
4. c Yanıtınız yanlış ise “Hava Kirliliği” konusunu yeni-
Temel politika seçenekleri den gözden geçiriniz.
Temel çevre sorunlarına çözüm getirecek ve sürdürülebilir 5. d Yanıtınız yanlış ise “Su Kirliliği” konusunu yeniden
kalkınmayı destekleyecek iddialı politika değişikliklerini gözden geçiriniz.
uygulamaya sokmak için artık bir fırsat penceresi görülmek- 6. d Yanıtınız yanlış ise “Toprak Kirliliği” konusunu ye-
tedir. Bugün yapılan yatırım tercihlerinin, önümüzdeki on niden gözden geçiriniz.
yıllarda özellikle enerji modları, taşımacılık altyapısı ve bina 7. a Yanıtınız yanlış ise “Çevre Sorunlarının Nedenleri”
stokları alanlarında kilitlenecek şekilde, daha iyi bir çevresel konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geleceğe yöneltilmesi gerekmektedir. Raporda alınması zo- 8. c Yanıtınız yanlış ise “Vergileme” konusunu yeniden
runlu önlemlerden bazıları aşağıda yer almaktadır: gözden geçiriniz.
• En zorlu ve karmaşık çevre sorunlarına çözüm getirmek 9. b Yanıtınız yanlış ise “Vergileme” konusunu yeniden
için, önlemin maliyetini düşürmek amacıyla vergiler ve gözden geçiriniz.
ticareti yapılabilir ruhsatlar gibi piyasaya dayalı enstrü- 10. c Yanıtınız yanlış ise “Çevre Sorunlarının Çözümünde
manlara büyük ağırlık verilerek, karma tamamlayıcı po- Kullanılan Araçlar ve Politikalar” konusunu yeniden
litikalar kullanılması. gözden geçiriniz.
134 Maliye Politikası I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sektörel yapının şekillendirilmesinde maliye politikasının rolünün ne olduğu-
nu ve yeni uluslararası ticaret koşullarının sektörel teşvik politikalarını nasıl
etkilediğini açıklayabilecek,
Bölgesel dengesizliğe yol açan ekonomik ve sosyal nedenleri ayırt edebilecek,
Maliye politikaları kapsamında kullanılabilecek sektörel ve bölgesel teşvik araç-
larını açıklayabilecek,
Sektörel ve bölgesel teşvik uygulamalarında maliye politikasının sınırlarını de-
ğerlendirebilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Teşvik Politikaları • Vergi Tatili
• Ticaret Yaratılması • İndirilmiş Gelir ve Kurumlar
• Bölgesel Dengesizlik Vergisi
• Yatırım İndirimi • Dışsal Tasarruf
• Vergi İstisna ve Muafiyeti • Sosyal Fayda
• Hızlandırılmış Amortisman
İçindekiler
• GİRİŞ
• SEKTÖREL YAPININ
ŞEKİLLENDİRİLMESİNDE MALİYE
POLİTİKASININ ROLÜ
• BÖLGESEL DENGESİZLİK VE
Maliye Politikalarının Sektörel NEDENLERİ
Maliye Politikası I
ve Bölgesel Etkileri • MALİYE POLİTİKASI KAPSAMINDA
SEKTÖREL VE BÖLGESEL TEŞVİK
ARAÇLARI
• SEKTÖREL VE BÖLGESEL TEŞVİK
UYGULAMALARINDA MALİYE
POLİTİKASININ SINIRI
Maliye Politikalarının
Sektörel ve Bölgesel Etkileri
GİRİŞ
Bölgesel dengesizlik bir ülkede bölgeler arasındaki ekonomik ve sosyal gelişmişlik fark-
lılıklarını ifade etmektedir. Bölgeler arasındaki coğrafi, tarihsel ve kültürel farklılıklar ile
ekonomik ve sosyal farklıklar bölgesel dengesizliklerin ortaya çıkışında belirleyici olan
temel faktörlerdir. Ekonomik büyüme ve kalkınma sürecinde piyasa ekonomisinin yeter-
siz oluşu, kamu kesiminin ilgili sürece doğrudan ya da dolaylı bir biçimde müdahalesini
zorunlu kılmaktadır. Büyüme ve kalkınma sürecinde öncelikli sektörlere ve bölgelere ya-
tırımların yönlendirilebilmesi önemlidir. Maliye politikaları kapsamında kullanılabilecek
temel teşvik araçları vergiler ve kamu harcamalarıdır.
popülist politikalar yerine, toplumsal beklenti ve çıkarlarla uyumlu bir teşvik uygulaması-
nı sağlayacak yasal altyapının hazırlanması ve buna uygun kurumsal çerçevenin işler hâle
getirilmesi gerekmektedir.
nomi dışına net kaynak aktarımı söz konusu olacaktır. Kalkınma sürecinde sınırlı kaynakla-
rı ekonomik rasyonaliteye uygun, verimli alanlarda kullanma zorunluluğu olan gelişmekte
olan ülkeler için böylesi bir kaynak aktarımı son derece maliyetli olabilmektedir.
Dış kaynakları kalkınma sürecine dâhil edecek teşvik politikaları ile sermaye biriki-
mine katkı sağlanacak, yüksek katma değerli üretimi gerçekleştirecek teknolojik kapasite
geliştirilmiş olacak ve verimlilik artacaktır. Bunun yanında, yabancı sermaye, gelişmekte
olan ülkelerde piyasa ekonomisi koşullarının geliştirilmesi, rekabet yapısının ve süreci-
nin iyileştirilmesi, işletme yapılarının modernizasyonu, girişimcilerin dış piyasalara daha
kolay açılabilmelerinin sağlanması, istihdam olanaklarının genişlemesi ve iş yönetiminin
gelişmesi gibi konularda yararlı olabilmektedir. Bu bağlamda teşvik politikalarının bu
beklentileri karşılayacak biçimde kurgulanması gerektiği vurgulanmalıdır.
Teşvik politikaları kapsamında, dış kaynaklar bu beklentilerle kalkınma sürecine dâhil
edilmesine karşın, beklenen sonuçlar elde edilemeyebilir. Örneğin, günümüz üretim ko-
şullarında yoğun sermaye kullanımı, istihdam imkânlarının genişlemesini en azından
kısa dönemde baskılamaktadır. Diğer taraftan yabancı sermaye ile birlikte ortaya çıkan
katma değer de değişik biçimlerde merkez ülkeye transfer edilmektedir. Bu bağlamda
önemli alternatif maliyetlerle ülkeye getirilen dış kaynakların yeni yatırımların yapılması,
tasarruf açıklarının kapatılması, ihracat olanaklarının geliştirilmesi konularında önemli
bir katkısı olmayabilir. Bu doğrultuda söz konusu teşvik politikaları kurgulanırken ilgili
süreci disipline ederek dış kaynakların, ülke içinde net yarar sağlayacak şekilde teşvikini
ve kullanımını sağlayacak ve bu süreci bir bütün olarak takip edecek kurumsal çerçevenin
oluşturulmasının son derece önemli olduğu dikkate alınmalıdır.
Türkiye’de bölgelerarası gelişmişlik farklarına ilişkin geniş kapsamlı bilgi edinmek için şu
çalışmaya bakabilirsiniz. DPT (2000), Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
DPT: 2502 - ÖİK: 523.
Bölgesel dengesizlikleri ortaya çıkaran sosyal nedenlere bakıldığında ise eğitim, sağlık
gibi sosyal içerikli harcamaların genelde gelişmiş bölgelere yapılmasına bağlı olarak bir
takım sorunların ortaya çıktığını gözlemlemek mümkündür. Bilindiği gibi, sanayi altyapı-
sı ve istihdam imkânlarının çeşitliliği nedeniyle bir cazibe merkezi olan gelişmiş bölgeler
gelişmekte olan bölgelerden yoğun göç almaktadır ve kuşkusuz bu göçler mevcut denge-
sizlik sorunlarını daha da derinleştiren bir yapıyı ortaya çıkarmaktadır. Diğer taraftan ge-
lişmekte olan bölgelerde ekonominin tarıma dayalı olması ve nüfusun önemli bir kesimi-
nin tarım sektöründe istihdam ediliyor olması da önemli bir sorundur. Tarımın geleneksel
yöntemlerle yapılıyor olması, verimliliğinin düşük olması, üretime katkısı olmayan ya da
çok az olan işgücünün tarım sektöründe barınıyor olması, ilgili bölgelerde ortalama gelir
düzeyinin düşük düzeyde kalmasına yol açmaktadır.
Bölgesel dengesizlikleri ortaya çıkaran ekonomik nedenler ise üzerinde yoğun tar-
tışmaların yapıldığı alanların başında gelmektedir. Bölgesel dengesizliklerin önemli bir
kısmı ekonomik nedenlerle ortaya çıkarken bölgesel dengesizliklere yol açan diğer ne-
denlerin ortaya çıkışında ve bu nedenlerle mücadelede ekonomik yapının doğrudan veya
dolaylı etkileri bulunmaktadır. Bölgesel dengesizliklerle mücadelede ekonomik nitelikli
sorunların çözümü, çok daha kısa sürede arzulanan sonuçların elde edilmesini sağlamak-
142 Maliye Politikası I
Bölgesel dengesizliklerle mücadelede gelişmekte olan ülkeler neden yeterince başarılı ola-
mamaktadır? 2
MALİYE POLİTİKASI KAPSAMINDA SEKTÖREL VE BÖLGESEL
TEŞVİK ARAÇLARI
Vergiler ve kamu harcamaları, maliye politikası kapsamında kullanılmakta olan temel
teşvik araçlarıdır. Vergisel teşviklerin öncelikli amacı, geri kalmış bölgelerde üretim ma-
liyetlerini düşürmek ve yatırımların kârlılığını artırmak suretiyle kaynakları bu bölgelere
çekerek üretim kapasitelerini arttırabilmektir. Vergisel teşviklerle bölgesel farkların azal-
tılmasının yanı sıra belirli sektörlerin geliştirilmesi, kalkınmanın hızlandırılması, istihda-
mın artırılması ve yabancı sermaye girişlerinin teşvik edilmesi gibi kalkınma sürecine yön
verecek dinamikler yönlendirilmeye çalışılmaktadır.
Vergisel teşvikler vergi harcaması başlığı altında da ele alınmaktadır. Bu bağlamda ver-
gi harcaması, vergi indirimleri ve vergi imtiyazları gibi nedenlerle toplanamayan vergi ge-
lirlerini ifade etmektedir. Vergisel teşvikler, teşvik sistemi içinde önemli bir yere sahiptir.
Özellikle vergiler üzerinden uygulanacak teşvik araçlarının önemli bir çeşitliliğe sahip ol-
144 Maliye Politikası I
ması, teşvik sistemi tasarlanırken vergisel önlemler üzerinde çok daha fazla durulmasına
yol açmaktadır. Vergisel teşvikler çoğu zaman gelir vergisi yasaları kapsamında uygulan-
maktadır. Ancak bölgesel dengesizliklerin yoğun yaşandığı ülkelerde söz konusu teşvikler,
gelir vergisi yasalarının yanı sıra özel karar ve yönetmeliklerle de uygulanabilmektedir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında sanayileşmiş ülkelerin vergi politikaları ile özel ya-
tırımları desteklemeleri yaygın bir biçimde uygulamaya konulmuştur. Gelişmekte olan
ülkelerde ise sermaye gelirleri üzerindeki vergiler, amortisman ve vergi istisnaları gibi
araçlarla yürütülen vergisel teşvik politikaları, yatırımları özendirme açısından önemli
bir ağırlığa sahip olamamıştır. Gelişmekte olan ülkelerde bölgesel dengesizliklerle mü-
cadelede vergisel teşviklerin etkili bir biçimde kullanılmamasının iki temel nedeni var-
dır. Bunlardan birisi, ilgili ülkelerde yüksek enflasyon dolayısıyla nominal ve reel gelir
arasındaki ayırımın dikkate alınmamasıdır. Diğeri ise bu ülkelerde sermaye piyasaları-
nın yetersiz oluşudur. Buna rağmen, vergisel teşviklerin, doğru kurgulandığında, üre-
tim kapasitelerini genişleteceği yönünde genel bir kabul bulunmaktadır. Bu doğrultuda
vergisel teşvikler başlığı altında yatırım indirimi, hızlandırılmış amortisman uygulama-
ları, vergi muafiyeti ve istisnaları, vergi tatili ile indirilmiş gelir ve kurumlar vergisi gibi
birtakım uygulamalara yer verilmektedir.
Teşvik araçları olarak kamu harcamalarında ise genel olarak ilgili faaliyet alanlarının
düşük faizlerle kredilendirilmesi, üretim sürecinde gereksinim duyulan birtakım girdile-
rin kamu kesimi tarafından çok daha uygun koşullarda sağlanması gibi amaçlar güdül-
mektedir. Böylece yatırım maliyetlerinin bir kısmını üstlenmiş olan devlet, kalkınmaya
yön verecek faaliyet alanlarını doğrudan desteklemiş olmaktadır.
Vergisel Teşvikler
Aşağıda, sektörel ve bölgesel teşvik araçlarından vergiler ve kamu harcamaları incelen-
mektedir. Vergisel teşvikler kapsamında kullanılan başlıca teşvik araçları; yatırım indiri-
mi, hızlandırılmış amortisman, vergi indirimi ve muafiyeti, vergi tatili, indirilmiş gelir ve
kurumlar vergisi alt başlıklarıyla ele alınabilir.
Yatırım İndirimi
Yatırım indirimi: Yapılan Genel bir tanımla yatırım indirimi, yapılan yatırımın, yatırımın ve bölgenin niteliği-
yatırımın, yatırımın ve bölgenin
niteliğine göre tamamının
ne göre tamamının ya da belirli bir kısmının vergilendirilebilir gelirden indirilmesidir.
ya da belirli bir kısmının Yatırım indirimi, yatırımın maliyetine doğrudan etkide bulunarak kârlılığını artıran
vergilendirilebilir gelirden önemli bir vergisel teşviktir. Devlet, yatırım indirimi ile vergi alacağından kısmen veya
indirilmesidir.
tamamen vazgeçerek özel kesim yatırımlarına destek vermekte, büyüme ve kalkınma
sürecine katkıda bulunmaktadır.
Yatırım indirimi ile belirli ekonomik faaliyet alanlarındaki kurumlar ve gelir vergisi mü-
kellefleri, yatırımların niteliği ve niceliğine göre önemli mali destekler elde etmektedirler.
Yatırım indirimi ile ilgili sektörlerde üretim ve verimlilik arttırılmaya çalışılırken yatırımlar
geri kalmış bölgelere yönlendirilerek bölgelerarası dengesizlikler azaltılmaya çalışılır. Yatı-
rım indirimleri, yatırım ve üretim hacimlerini genişleterek ekonomik ve beşerî kaynakların
üst düzeyde kullanımına katkıda bulunmalıdır. Böylece istihdam imkânları genişleyerek çe-
şitlenmiş olacaktır. Küreselleşme süreci, sermaye akımlarını ve uluslararası rekabet gücünün
önemini giderek arttırmıştır. Bu bağlamda uluslararası rekabet gücü sağlayan yatırımların
desteklenmesi, ihracat potansiyeli yüksek sektörlerin geliştirilmesi, yatırım indirimleri ile
yakından izlenmesi gereken diğer öncelikli amaçlar olmalıdır. Yatırım indirimleri ile kalkın-
ma planı ve yıllık programlar arasındaki koordinasyon da önemlidir. Yatırım indirimleri,
kalkınma planı ve yıllık programlara uygun bir biçimde hazırlandığında, toplumsal beklenti
ve taleplerin karşılanma şansı çok daha yüksek düzeyde olacaktır.
8. Ünite - Maliye Politikalarının Sektörel ve Bölgesel Etkileri 145
Diğer taraftan, büyüme ve kalkınma sürecine katkısı olmayan sektörlerin yatırım in-
dirimlerinden yararlanmaları güçleştirilerek söz konusu alanlardaki kaynakların yatırım
indirimi kapsamında desteklenen katma değeri yüksek sektörlere doğru yönlendirilmesi
sağlanabilir. Bu bir bakıma yatırım indiriminin, sektörler itibarıyla selektif olarak uy-
gulanması anlamına gelmektedir. Böyle bir tercihle yatırımlar, indirim uygulanmayan
alanlardan, indirimden yararlanan alanlara doğru kayacak ve istenilen sektörlerde, geti-
riler beklentilere uygun bir biçimde artmış olacaktır. Yatırım indirimi uygulamalarında
üzerinde durulması gereken bir husus da getirileri farklı sürelerde ortaya çıkan yatırım-
ların birbirlerinin yerine tercih edilmesidir. Yatırım indirimi uygulamasında çoğunlukla
yatırımların ilk yıldaki ya da yıllardaki getirileri vergi dışı tutulmaktadır. Kuşkusuz bu
durum getirisi kısa sürede gerçekleştirilen yatırımların, getirisi uzun dönemde ortaya
çıkan yatırımlara göre daha fazla tercih edilmesine yol açacak niteliktedir. Bu durumda
kaynaklar, uzun dönemde getiri sağlayacak yatırımlardan kısa dönemde getiri sağlayacak
yatırımlara yönelecektir. Ancak bu tür bir yöneliş, uzun dönemde getiri sağlayan yatı-
rımların ekonomi için önemli olduğu dönemlerde istenmedik sonuçların ortaya çıkma-
sına yol açabilecek niteliktedir.
Hızlandırılmış Amortisman
Belirli ekonomik alanlarda yatırım maliyetlerini düşürerek, yatırımların getirilerini arttır-
manın bir diğer yolu amortisman uygulamalarıdır. Duran varlıkların aşınma, yıpranma ve
eskime payını ifade eden amortisman uygulamaları ile üretim sürecinde kullanılan ilgili
makine ve cihazların, demirbaşların, taşıtların ve diğer sermaye mallarının değerlerinde
meydana gelen azalma, işletmenin muhasebe kayıtlarında gider olarak yazılabilmektedir.
Bu durumda, amortisman miktarı arttıkça, işletmenin hesaplanan kârı azalacağından ver-
gi matrahı düşecek ve vergi yükü azalacaktır.
Yatırımların teşvik edilmesi sürecinde amortisman rejiminin niteliği, diğer bir deyişle
amortisman tutarının nasıl bir yöntemle düşüleceği ve ne kadarlık bir süre içerisinde eri-
tileceği önem arz etmektedir. Normal amortisman yöntemlerinde, amortismana tabi ser-
maye mallarının maliyet bedelleri, tahmini faydalı ömürleri boyunca eşit tutarlar hâlinde
gidere dönüştürülerek yok edilir. Buna göre her yıl ayrılan amortisman tutarı eşit olmak-
tadır. Özel kesim yatırımları için çok daha uyarıcı olan kimi amortisman yöntemlerinde
ise ilk yıllarda fazla tutarda amortisman ayrılmakta, sonraki yıllarda ise ayrılan amortis-
man tutarları azalmaktadır. Buna göre, yatırımların teşvikinde, hızlandırılmış amortis- Hızlandırılmış Amortisman:
İşletmelerin amortismana
man yönteminin ayrı bir yeri vardır. Hızlandırılmış amortisman yönteminde, işletmelerin tabi mallara yapmış oldukları
amortismana tabi mallara yapmış oldukları harcamalar çok daha kısa sürede amorti edi- harcamaların bu malların fiziksel
ömürlerinden daha kısa sürede
lerek işletme kârından düşülmektedir. Amortisman ayırma süresi genellikle ilgili sermaye amorti edilerek işletme kârından
malının fiziksel ömründen kısa olmakla birlikte bir yıldan daha uzundur. düşülmesidir.
Yatırımın getirisinin özellikle ilk yıllarda çok daha fazla olduğu yatırım türlerinde söz
konusu amortisman yöntemi daha etkilidir. Getirinin sonraki yıllara sarktığı ya da ilk
yılda önemli bir getirinin söz konusu olmadığı yatırım türleri için, böylesi bir amortis-
man rejimi fazla bir anlam taşımayacaktır. Kalkınma sürecinde sınırlı kaynakların yük-
sek katma değer oluşturacak alanlarda kullanılabilmesi son derece önemlidir. Dolayısıyla
söz konusu amortisman yöntemlerinin genel bir teşvik politikası aracı olmaktan çok bir
kalkınma programı dâhilinde belirli sektörler ve bölgeler için kullanılan teşvik araçları ol-
ması önem taşımaktadır. Teşviklerin sonuç vermesi hâlinde, belirli ekonomik faaliyetlerin
diğerlerine oranla daha fazla ve daha hızlı gelişmesi sağlanmış olacaktır.
146 Maliye Politikası I
Vergi Tatili
Vergi Tatili: Belirli bir dönem Vergi tatili, belirli bir dönem boyunca gelir ve kurumlar vergisinin kısmen veya tamamen
boyunca gelir ve kurumlar
vergisinin kısmen veya tamamen
kaldırılmasıdır. Vergi tatili uygulaması belirli bir süreyi kapsadığından, bölgesel dengesiz-
kaldırılmasıdır. likleri gidermede etkinliği tartışmalıdır. İlgili süre boyunca gelir ve kurumlar vergisinden
muaf olan işletme, sürenin dolumu ile bölgeden ayrılabilir. Bu noktada vergi tatili uygu-
lamasının daha çok kısa dönemli yatırımlar için uygun bir teşvik aracı olduğu savunul-
maktadır. Büyüme ve kalkınmanın finansmanında sorun yaşayan gelişmekte olan ülkeler,
özellikle yabancı sermayeyi bu tür teşvik araçlarıyla daha kolay çekebilmektedirler.
Türkiye’de sektörel ve bölgesel teşvik uygulamalarına ilişkin geniş bilgi için Hazine ve Maliye
Bakanlığı’nın internet sayfasına bakılabilir: http://www.hazine.gov.tr/.
Geri kalmış bölgelere yapılacak özellikle kamu altyapı yatırımları ile devlet, ilgili böl-
gelerde üretim maliyetlerini düşürmeye ve bu konuda özel sektöre öncülük etmeye çalışa-
bilir. Kamu altyapı yatırımları başlığı altında değerlendirilen yatırım türleri genel olarak
ulaşım yatırımları, su ve kanalizasyon yatırımları ve enerji yatırımları şeklindedir. Devlet
söz konusu alanlarda yapacağı kamu harcamaları ile geri kalmış bölgelerin altyapılarını
geliştirerek bu bölgelerin üretim kapasitelerini arttıracaktır.
Yatırımcılar için geri kalmış bölgeleri çekici hâle getirmenin bir diğer yolu, sosyal alt-
yapı harcamalarını arttırmaktır. Eğitim ve sağlık hizmetleri ile beşerî sermaye donanımını
geliştirecek sektörlere yapılan harcamalar, genel olarak sosyal altyapı harcamaları olarak
değerlendirilmektedir. Kalkınma sürecinde sağlıklı, eğitimli ve donanımlı iş gücü büyük
önem taşımaktadır. İlgili harcamaların temel niteliği de emeğin verimliliğini arttırması-
dır. Yüksek teknolojiyle üretimin gerçekleştirebilmesinde nitelikli beşerî sermaye altyapısı
son derece önemlidir. Bu tür bir altyapının geri kalmış bölgelerde düşük maliyetlerle özel
kesime sunulabilmesi, ilgili bölgelerin çekiciliğini arttıracaktır. İlgili bölgelerde ve sektör-
lerde gerçekleştirilecek AR-GE harcamalarının desteklenmesi de bu bölge ve sektörlerdeki
üretimin verimliliğini ve kârlılığını arttıracaktır.
Devlet bazen de kamu iktisadi kuruluşlarıyla geri kalmış bölgelere doğrudan müda-
hale etmektedir. Bu tür yatırımlar, özellikle ilgili bölgelerdeki istihdam sorunlarının aşıl-
masında etkili olabilmektedir. Bilindiği gibi kamu iktisadi kuruluşları oluşturulurken bu
kuruluşların ekonomik kalkınmaya katkı sağlaması, özel sektörün başaramayacağı işleri
üstlenmesi, özel sektörün girmediği bölgelerde ve alanlarda yatırım yaparak özel sektö-
re öncülük etmesi gibi görevleri üstlenmesi öngörülmüştür. Kamu iktisadi kuruluşlarına
yüklenen bu görevlerin bölgesel dengesizliklerle mücadeleye doğrudan katkısı olabilmek-
tedir. Şöyle ki kamu iktisadi kuruluşlarının üretim sürecinde gereksinim duyacakları diğer
mal ve hizmetlere olan talepleri, kamu iktisadi kuruluşlarınca üretilen ve dışsal tasarruf
sağlayan mal ve hizmetlerin uygun koşullarda arzı, özel kesimin ilgisini söz konusu böl-
gelere çekerek ilgili bölgelerin üretim potansiyellerini geliştirecektir. Bu noktada kamu
iktisadi kuruluşlarının piyasa işleyişi içinde ekonomik rasyonaliteye uygun hareket etme-
lerini beklemek doğru değildir. Çünkü bölgesel dengesizliklerle mücadelede ölçüt, işletme Sosyal Fayda: Toplumsal
bakımdan ihtiyaç duyulan fakat
kârından daha çok sosyal faydadır. Kamu iktisadi kuruluşlarının bir işletmeden çok kamu kâr getirmeyen bazı sektörlerde
ekonomi politikalarının bir aracı olarak örgütlenmeleri de bu doğrultuda gerçekleşmiştir. devlet tarafından yapılan
Burada toplumsal beklentiler doğrultusunda, sosyal fayda arttığı ölçüde bölgesel farklılık- yatırımlarla ortaya çıkan ve tüm
topluma yayılan faydadır.
ların azalacağı beklenmektedir.
Maliye yazınında piyasanın belirli koşullarda beklenen işlevi görmemesine piyasa başarı-
sızlığı denirken, devletin uyguladığı politikaların beklenen başarıyı sağlayamamasını ifade
etmek üzere devlet başarısızlığı kavramı kullanılmaktadır.
Özet
Sektörel yapının şekillendirilmesinde maliye politika- metlerin merkezlerde toplanması, ulaşım ve haberleşme
1 sının rolünün ne olduğunu ve yeni uluslararası ticaret imkânlarının yine bu bölgelerde daha çok gelişme eğili-
koşullarının sektörel teşvik politikalarını nasıl etkiledi- mi göstermesi, bu merkezleri daha çekici hâle getirerek
ğini açıklamak bölgesel farklılıkları derinleştirmektedir.
Ekonomik büyüme ve kalkınma sürecinde piyasa eko-
nomisinin yetersiz oluşu, kamu kesiminin ilgili süre- Maliye politikaları kapsamında kullanılabilecek sektö-
ce doğrudan ya da dolaylı bir biçimde müdahalesini 3 rel ve bölgesel teşvik araçlarını açıklamak
zorunlu kılmaktadır. Büyüme ve kalkınma sürecinde Maliye politikaları kapsamında kullanılabilecek temel
öncelikli sektörlere ve bölgelere yatırımların yönlendi- teşvik araçları vergiler ve kamu harcamalarıdır. Ver-
rilebilmesi önemlidir. Piyasa ekonomisinin işleyişinde gisel teşvikler başlığı altında yatırım indirimi, hızlan-
ortaya çıkan aksaklıklar ve piyasa ekonomisinin ön- dırılmış amortisman uygulamaları, vergi muafiyeti ve
celikleri, kalkınma için gerekli olan kaynakları karşı- istisnaları, vergi tatili ile indirilmiş gelir ve kurumlar
lamada yetersiz kalabilmektedir. Söz konusu gerekleri vergisi gibi birtakım uygulamalara yer verilmektedir.
karşılamada kamu kesimi doğrudan yatırımlar yapa- Vergisel teşviklerin öncelikli amacı, geri kalmış böl-
bileceği gibi, bölgesel ve sektörel yapının ihtiyaçlarına gelerde ve öncelikli sektörlerde üretim maliyetlerini
göre oluşturduğu teşvik politikalarıyla da özel kesimi düşürmek ve yatırımların kârlılığını arttırmaktır.
ilgili sürece dâhil etmenin yollarını aramaktadır. Yeni Böylece ilgili bölgeler ve sektörler, kaynakları kendi
uluslararası ticari yapıda temel öncelik dış ticaretin alanlarına daha kolay çekerken üretim kapasitelerini
önündeki engellerin olabildiğince azaltılmasıdır. Bu arttırmış olacaklardır. Bir teşvik aracı olarak kamu
kapsamda korumacı politikalar büyük ölçüde etkinli- harcamaları; kamu harcama bileşimi, bölgesel farklı-
ğini yitirirken, ulusal ekonomi politikalarının önemi lıkları azaltacak yatırımlara ve büyümesi öngörülen
azalmıştır. Yeni yapıda, büyüme ve kalkınmanın fi- sektörlere kaynak aktaracak biçimde tasarlanarak
nansmanında önemli bir alternatif olan yabancı serma- kullanılabilmektedir. Bu şekilde devlet, yatırım ma-
yeyi ülkeye çekebilmek oldukça önemli hâle gelmiştir. liyetlerinin bir kısmını üstlenirken kalkınmaya yön
İç pazarda daha yüksek maliyetle mal üretiminin terk verecek faaliyet alanlarını da doğrudan desteklemiş
edilerek, bunun yerine daha düşük maliyetle üretim olmaktadır. Bu doğrultuda, desteklenmesi düşünü-
yapan ülkelerden ithalat yapılmasını öngören ticaret len ilgili faaliyet alanları ve geri kalmış bölgelerdeki
yaratılması kavramı da yeni uluslararası ticaret koşul- yatırımlar düşük faizlerle kredilendirilebileceği gibi
larını şekillendiren bir olgu olmuştur. üretim sürecinde ihtiyaç duyulan bir takım girdilerin
kamu kesimi tarafından uygun koşullarda sağlanması
Bölgesel dengesizliğe yol açan ekonomik ve sosyal ne- da söz konusu olabilmektedir.
2 denleri ayırt etmek
Bölgesel dengesizlik bir ülkede bölgeler arasındaki eko-
nomik ve sosyal gelişmişlik farklılıklarını ifade etmek- Sektörel ve bölgesel teşvik uygulamalarında maliye po-
tedir. Bölgeler arasındaki coğrafi, tarihsel ve kültürel 4 litikasının sınırlarını değerlendirmek
farklılıklar ile ekonomik ve sosyal farklılıklar bölgesel Teşvik politikalarının sosyal ve ekonomik ihtiyaç-
dengesizliklerin ortaya çıkışında belirleyici olan temel lar doğrultusunda belirlenmesini güçleştiren önemli
faktörlerdir. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri ile iklim bir faktör ilgili sürecin, siyasi beklentiler ve popülist
koşullarındaki farklılıklar ve ilgili bölgenin ulaşım ağın- tercihler doğrultusunda işlemesidir. Teşvik politika-
daki yeri ve önemi gibi farklılıklar bölgesel dengesizlik- larının belirlenmesi ve uygulanması aşamalarında
leri ortaya çıkartan coğrafi nedenler olarak belirtilebilir. ekonomik rasyonalitesi olmayan siyasi talep ve bek-
Bölgelerin tarihsel ve kültürel geçmişleri de sonraki ge- lentiler ne kadar fazla olursa maliye politikalarının
lişimlerinde belirleyici olan faktörlerdir. Bölgesel denge- etkinliği o ölçüde azalmaktadır. Teşvik kapsamına alı-
sizlikleri ortaya çıkartan ekonomik ve sosyal faktörlere nacak sektör ve bölgelerin sorunlarının doğru olarak
bakıldığında ise eğitim, sağlık gibi sosyal içerikli yatırım- saptanabilmesi ve bu sorunlara müdahalede doğru
lar ile diğer özel ve kamu yatırımlarının belirli bölgeler- teşvik araçlarının belirlenebilmesi son derece önemli-
de yoğunlaşmasının bir takım sorunlara yol açtığı gö- dir. Sorunların niteliğinin tam olarak saptanamaması
rülmektedir. Hızla gelişen bölgeler yetişmiş iş gücünün ve uygun olmayan teşvik araçlarının kullanımı, kısıtlı
ve kent nüfusunun yoğun olduğu, merkezî bölgelere ve kaynakların mevcut sorunları daha da derinleştirme-
büyük pazarlara ulaşımın kolay olduğu, enerji, iletişim sine yol açacaktır. Kuşkusuz bu durumda maliye poli-
gibi kamu yatırım harcamalarının daha fazla yapıldığı tikalarının etkinliğinden söz etmek mümkün değildir.
bölgelerdir. Başta taşıma maliyetlerini azaltan ölçek eko-
nomilerinden yararlanma amacı ile finansal ve diğer hiz-
150 Maliye Politikası I
Kendimizi Sınayalım
1. Dış kaynaklara yönelen teşvik politikalarında öncelikli 7. Aşağıdakilerden hangisi teşvik politikalarının uygulan-
sorun aşağıdakilerden hangisidir? masında gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı sorunlardan biri
a. Kaynakların döviz cinsinden aktarılması değildir?
b. Dış kaynakların yetersiz oluşu a. Ekonomik yapı kurumsallaşamadığı için teşvik politi-
c. Teşvik politikası başarısız olduğunda gelir dağılımı- kalarının siyasal çıkarlar doğrultusunda oluşturulması
nın olumsuz etkilenmesi b. Gelişmekte olan ülkelerde bölgesel dengesizliklerin
d. Teşvik politikası başarısız olduğunda ihracat düzeyi- çok büyük olması
nin olumsuz etkilenmesi c. Gelişmekte olan ülkelerin ihracat gelirlerinin yetersiz
e. Teşvik politikası başarısız olduğunda dışarıya kaynak olması
transferi gerçekleşmesi d. Teşviklerin finansmanında kaynak sıkıntısının çekilmesi
e. Gelişmekte olan ülkelerde tasarruf düzeylerinin ye-
2. Aşağıdakilerden hangisi teşvik politikasının temel amaç- tersiz olması
ları arasında yer almaz?
a. Bölgesel dengesizliklerin azaltılması 8. Teşvik kapsamında özellikle hangi tür kamu harcamaları
b. Üretim potansiyelinin arttırılması etkili olur?
c. Bütçe denkliğinin sağlanması a. Kamu altyapı harcamaları
d. Sermaye birikiminin sağlanması b. Personel harcamaları
e. İşsizliğin azaltılması c. Cari harcamalar
d. Sosyal transfer harcamaları
3. Aşağıdakilerden hangisi yeni uluslararası ticaret koşulla- e. Savunma harcamaları
rı ile birlikte ortaya çıkan durumlardan biri değildir?
a. Korumacı politikaların etkinliğinin azalması 9. Ticaret yaratılması kavramıyla ilgili aşağıdaki ifadeler-
b. Bölgesel dengesizliklerle mücadelenin en öncelikli den hangisi doğrudur?
hedef haline gelmesi a. İç pazarda daha yüksek maliyetle mal üretiminin terk
c. İç pazara göre daha düşük maliyetle üretim yapan ül- edilerek, bunun yerine daha düşük maliyetle üretim
kelerden ithalatın önem kazanması yapan ülkelerden ithalat yapılmasının öngörülmesi
d. Dünya Ticaret Örgütü’nün öneminin artması b. İç pazarda ve dış pazarda üretim maliyetlerini eşitle-
e. Dış ticaret önündeki engellerin kaldırılması yerek dış ticaret dengesinin öngörülmesi
c. İç pazarda daha düşük maliyetle mal üretiminin terk
4. Aşağıdakilerden hangisi teşvik araçlarından biri değildir? edilerek, bunun yerine daha düşük maliyetle üretim
a. Hızlandırılmış amortisman yapan ülkelerden ithalat yapılmasının öngörülmesi
b. Yatırım indirimi d. İç pazarda daha yüksek maliyetle mal üretiminin terk
c. Vergi muafiyeti edilerek, bunun yerine daha yüksek maliyetle üretim
d. Kamu harcamaları yapan ülkelere ihracat yapılmasının öngörülmesi
e. Vergi maliyeti e. İç pazarda daha yüksek maliyetle mal üretiminin terk
edilmesinin ve ithalatın durdurulmasının öngörülmesi
5. Belirli bir dönem boyunca gelir ve kurumlar vergisinin
kısmen veya tamamen kaldırılması biçiminde uygulanan 10. Bölgesel dengesizliklerle mücadelede devlet, toplumsal
vergi teşvik aracına ne ad verilir? bakımdan gereksinim duyulan, fakat kâr getirmeyen bazı ya-
a. Yatırım indirimi tırımlar yaparak tüm topluma yayılan faydaların ortaya çık-
b. Hızlandırılmış amortisman masına yol açar. Bu tür faydalara ne ad verilir?
c. Normal amortisman a. Net fayda
d. Vergi tatili b. Sosyal fayda
e. Vergi maliyeti c. Brüt fayda
d. Bölgesel fayda
6. Aşağıdakilerden hangisi bölgesel dengesizliğe yol açan e. Küresel fayda
faktörlerden biri değildir?
a. Bölgelerarası coğrafi farklılıklar
b. Bölgelerarası iklim farklılıkları
c. Bölgelerarası ekonomik farklılıklar
d. Bölgelerarası sosyal farklılıklar
e. Bölgelerarası nüfus farklılıkları
8. Ünite - Maliye Politikalarının Sektörel ve Bölgesel Etkileri 151
Yaşamın İçinden
DOĞUYA ÇAĞRI Vergi teşvikinde büyük yenilik
Artık vergi indirimi desteği yatırımcının tüm yatırımların-
Hacer BOYACIOĞLU
da kullanılabilecek. Erdoğan, “Örneğin, Kocaeli’nde yatırımı
Yeni teşvik sistemi açıklandı. Başbakan Recep Tayyip Er-
olan, gidip Muş’a da yatırım yaparsa, yatırıma katkı oranının
doğan paketi tüm ekonomi bakanlarının katıldığı bir top-
yüzde 80’ini Kocaeli’nden elde ettiği kazancın vergisinden
lantıyla duyurdu.. Erdoğan en temel yeniliğin il bazlı teşvik
düşebilecek. Bu yeni düzenleme 1’inci bölge haricindeki tüm
dönemine geçilmesi olduğunu vurgularken sistemin 1 Ocak
bölgeleri kapsayacak” dedi.
2012’den itibaren geçekli olacağını belirtti.
Eğitim yatırımına tam destek
İşte sistemin ayrıntıları
Özel sektör tarafından gerçekleştirilecek ilk, orta ve lise eği-
Yeni sistemin 4 ana bileşeni
tim yatırımlarına da teşvik vereceklerini açıklayan Erdoğan,
• Genel Teşvik: KDV istisnası ve Gümrük Vergisi muafiyeti.
“Bu atıl yatırıma yol açmaz mı” sorusuna “Bizim birincil ön-
• Bölgesel Teşvik: KDV istisnası, Gümrük Vergisi muafiye-
celiğimiz eğitim” yanıtını verdi. Erdoğan, “4+4+4 sistemine
ti, vergi indirimi, prim desteği, yatırım yeri tahsisi, faiz
geçeceksek, birinci önceliğimiz eğitim. Bu bir devrimdir ve
desteği.
ilk kez uygulanıyor” diye konuştu.
• Büyük ölçekli yatırım teşviki: KDV istisnası, Gümrük
Teşvik alacak diğer sektörler
Vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta desteği, yatırım
5. bölgeye sağlanan desteklerden yararlanacak sektörler:
yeri tahsisi.
• Otomotiv, uzay ve savunma sanayiine yönelik test mer-
• Stratejik yatırımların teşviki: KDV istisnası, Gümrük
kezleri, rüzgâr tüneli, tasarım vb. yatırımlar
Vergisi muafiyeti, vergi indirimi, prim desteği, yatırım
• Belirli büyüklükte ve özellikle belirli ilaç ve savunma sa-
yeri tahsisi, faiz desteği, KDV iadesi.
nayii yatırımları
Stratejik yatırım desteği geldi
• Özel sektör tarafından gerçekleştirilecek ilk, orta ve lise
Stratejik yatırımlarda bölge ayrımı yapılmaksızın teşvik uy-
eğitim yatırımları
gulanacak. Demir çelik, kimya, makine, otomobil motorları,
• Denizyolu ve demiryolu ile yük ve yolcu taşımacılığına
tekstil gibi sektörlerin burada olması öngörülüyor.
yönelik yatırımlar
Sanayinin yapısal dönüşümüne katkı sağlaması beklenen ya-
Hangi il hangi bölgede yer alıyor?
tırımları kapsayacak olan bu destek türü kapsamında yatırım
1. Bölge: Ankara, Antalya, Bursa, Eskişehir, İstanbul, İzmir,
yapılacak yere yatırımcı karar verecek. Bu çerçevede hangi
Kocaeli, Muğla.
ilde yapılırsa yapılsın stratejik yatırımlar beşinci bölgeye ve-
2. Bölge: Adana, Aydın, Bolu, Çanakkale, Denizli, Edirne, Is-
rilecek desteklerle desteklenecek. Belirli büyüklükteki savun-
parta, Kayseri, Kırklareli, Konya, Sakarya, Tekirdağ, Yalova.
ma, havacılık ve uzay alanındaki yatırımlar ile otomotiv, uzay
3. Bölge: Balıkesir, Bilecik, Burdur, Gaziantep, Karabük, Kara-
ve savunma sanayiine yönelik test merkezleri ve uzay tüneli
man, Manisa, Mersin, Samsun, Trabzon, Uşak, Zonguldak.
yatırımları, bu kapsamda olacak. Özellikle eczacılık ürünleri
4. Bölge: Afyonkarahisar, Amasya, Artvin, Bartın, Çorum,
olan biyoteknolojik ve onkolojik ilaçlar ile kan ürünleri üre-
Düzce, Elazığ, Erzincan, Hatay, Kastamonu, Kırıkkale,
timine yönelik yatırımlar da teşvikten yararlanacak. Stratejik
Kırşehir, Kütahya, Malatya, Nevşehir, Rize, Sivas.
yatırımlara, eğitime, taşımacılığa ve madenciliğe ve bazı tu-
5. Bölge: Adıyaman, Aksaray, Bayburt, Çankırı, Erzurum,
rizm yatırımlarına bölge ayrımı yapılmaksızın uygulanacak
Giresun, Gümüşhane,
destekler ise şöyle:
K.Maraş, Kilis, Niğde, Ordu, Osmaniye, Sinop, Tokat,
• Gümrük vergisi muafiyeti
Tunceli, Yozgat.
• KDV istisnası
6. Bölge: Ağrı, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır,
• 7 yıl süreyle sigorta primi hissesi desteği (6. bölgede 10 yıl)
Hakkâri, Iğdır, Kars, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak,
• Yüzde 90 vergi indirimi (yatırıma katkı oranı yüzde 50
Van.
olma kaydıyla)
• Faiz desteği (azami T50 milyon)
Kaynak: RADİKAL GAZETESİ, 6 Nisan 2012
• Yatırım yeri tahsisi
• Bina inşaat harcamalarına KDV iadesi (T500 milyon ve
üzeri yatırımlar için)
• Gelir vergisi stopajı desteği (Sadece 6. bölge yatırımları)
152 Maliye Politikası I