Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 258

Trudi Canavan

Kara Büyücü
Cilt5
Yüce Lord
Kara Büyünün Sırrı

Bölüm 1
Mesaj
Antik Kyralia şiirinde Ay Göz olarak bilinirdi. Göz ta-
mamen açıkken, tetikteki varlığı kötülüğü caydırırdı; ya
da bakışların etkisi altında kötülük yapmaya cüret
edenleri deliliğe sürüklerdi. Uyuyan varlığını belli ede-
cek yalnızca beyaz ince bir dilim olduğu kapalı halinde
ise Göz; hem iyilik hem de kötülük için yapılan gizli işle-
rin fark edilmemesini sağlardı.
Ay'a bakan Cery çarpık bir şekilde gülümsedi. Ay'ın
dar bir çizgi olan bu şekli, gizli aşıkların en sevdiği haliy-
di fakat Cery şehrin gölgelerinde aceleyle ilerlerken böy-
le bir randevuya gitmiyordu. Amacı çok daha farklı ve
karanlıktı.
Yine de yapmayı amaçladığının iyi bir şey mi yoksa
kötü bir şey mi olduğundan çok emin değildi. Avladığı
adamlar başlarına geleni hak ediyorlardı; ama Cery gö-
revlendirildiği bu işte, son yıllarda şehri kasıp kavuran
cinayetleri azaltmaktan daha derin bir sebep olduğunu
düşünüyordu. Bu konuda her şeyi bilmiyordu —ki bun-
dan emindi— ama yine de büyük ihtimalle şehirdeki
herkesten daha fazla bilgiye sahipti.
Yürürken neler bildiğini düşünüyordu. Bu cinayetleri
tek bir kişinin değil bir dizi kişinin arka arkaya işle-
diğini öğrenmişti. Bu kişilerin aynı ırktan olduklarını da
fark etmişti: Sachakalı. Fakat bundan daha da önemli-
7

TRUDİ CANAVAN
si Cery hepsinin büyücü olduğunu biliyordu.
Bildiği kadarıyla Lonca'da hiç Sachakalı yoktu.
Hırsızlar bunlardan haberdarsa da, bilgiyi kendile-
rine saklıyorlardı. İki yıl önce katıldığı bir Hırsızlar
toplantısını hatırladı. Yeraltmın gevşek bir ittifak kur-
muş liderleri Cery'nin katili bulup durdurma teklifi
karşısında oldukça eğlenmişlerdi. Kendisine sinsice bu
kadar zamandır neden henüz başarılı olamadığını so-
ranlar; ya sadece bir katil olduğunu zannediyordu ya da
Cery'nin bütün bildiklerinin bu olduğunu düşünmesini
istiyorlardı.
Cery bir katilden her kurtulduğunda, başka birisi
tüyler ürpertici cinayetlere kaldığı yerden devam edi-
yordu. Maalesef bu durum Hırsızlar'm gözünde Cery'nin
işini yapmadığı izlenimini yaratıyordu. Tek yapabildiği,
sorularını duymazdan gelip diğer yeraltı aktivitelerinde-
ki başarısının bu sözde başarısızlığının etkilerini yok
etmesini ummaktı.
Bir kapının karanlık girişinden iri bir insan silueti
çıktı. Uzaktaki lambaların ışıkları; sert, tanıdık yüzü ay-
dınlattı Gol, hafifçe başını eğip Cery'nin yanında yürü-
meye başladı.
Beş yolun kesiştiği noktaya geldiklerinde üçgen şe-
killi bir binaya yaklaştılar. Açık kapıdan içeri girdikle-
rinde Cery ağır ter, bol ve yemek kokusu karışımının ta-
dını çıkardı. Henüz akşam üzeri olmasına rağmen bolevi
tamamen doluydu. Tezgahın yakınlarındaki bir masaya
oturdular ve Gol iki maşrapa bol ile tuzlu crottan yapı-
lan bir yemek sipariş etti.
Gol konuşmaya başlamadan önce yemeğinin yarısını
büyük bir iştahla yemişti bile.
"Arka tarafta. Parlak yüzük. Ne dersin evlat?"
8

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Cery ve Gol gerçek kimliklerinin bilinmesini isteme-
diklerinde genellikle baba oğul rolü yaparlardı; ki son
günlerde zamanlarının çoğunu ortalıklarda ve birlikte
geçirdikleri için sürekli rol yapıyorlardı. Cery, Gol'den
sadece birkaç yaş daha gençti; fakat kısa boyu ve ço-
cuksu yüzüyle sıklıkla olduğundan çok daha genç zan-
nediliyordu. Birkaç dakika bekleyip bakışlarını yavaşça
bolevinin arkadaki masalarına doğru kaydırdı.
İçerisi kalabalık olmasına rağmen Gol'ün bahsettiği
adamı fark etmek oldukça kolaydı. Adamın kendine
özgü geniş, kahverengi Sachakalı yüzü, solgun Kyralialı
yüzlerin arasında hemen göze çarpıyordu ve adam kala-
balığı dikkatle izliyordu. Cery adamın ellerine bakınca
gümüş bir yüzüğün üzerindeki kırmızı pırıltıyı fark etti.
Bakışlarını başka bir yöne çevirdi.
"Ne düşünüyorsun?" diye mırıldandı Gol.
Cery maşrapasını alıp koca bir yudum bol içiyormuş
gibi yaptı. "Çok uğraştırır baba. Başkasına bırakalım."
Bu cevaptan sonra homurdanan Gol, maşrapasını di-
kip, kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Cery, Gol'ün peşin-
den dışarıya çıktı. Bolevinden birkaç sokak ötede ceke-
tinden üç bakır para çıkarıp paraları Gol'ün eline tutuş-
turdu. İri adam içini çekip uzaklaştı.
Cery çarpık bir şekilde gülümsedi, sonra durdu ve bir
ızgarayı kaldırıp yakındaki bir duvara dayadı. Gol, her-
hangi birine hiçbir durumdan rahatsız olmayacak biri
gibi görünürdü. Yine de Cery o iç çekişin anlamını bili-
yordu. Gol korkuyordu... kaldı ki korkmak için çok da
iyi bir sebebi vardı. Bu katiler ortalıktayken varoşlar-
daki her kadın, erkek ve çocuk tehlikedeydi.
Cery ızgara boşluğundan aşağıdaki geçide indi. Gol'e
verdiği üç madeni para; üç sokak çocuğunun —mesajın
kaybolması veya geç gitmesi olasılığına karşılık üç ço-
9

TRUDİ CANAVAN
cuk kullanıyordu— aynı mesajı iletmesi için kullanıla-
caktı. Mesajları alacak olanlar zanaatkarlardı. Onlar da
mesajı şehir muhafızları veya ulaklar ya da eğitilmiş
hayvanlar yardımıyla bir sonraki noktaya taşıyacak-
lardı. Mesajın yolundaki hiçbir kadın ya da erkek ilettik-
leri mesajların veya şifrelerin anlamlarını bilmiyorlardı.
Sadece son noktadaki kişi mesajı anlayabilirdi.
Anladığında ise, av yeniden başlayacaktı.
Sınıftan çıkan Sonea, yavaşça Akademi'nin kalabalık,
gürültülü ana koridorunda ilerlemeye başladı. Genelde
diğer çırakların maskaralıklarını pek umursamazdı fa-
kat bugün farklıydı.
Meydan Okuma'dan beri bir yıl geçti, diye düşündü.
Yani, Arena'da Regin'le savaşmamın üzerinden tam bir
yıl geçti ve o kadar çok şey değişti ki.
Çırakların çoğu ikişerli ya da daha kalabalık gruplar
halinde arka taraftaki merdivenlere ve Yemek Salonu'na
doğru ilerliyorlardı. Birkaç kız sınıflardan birinin kapı-
sında oyalanıyor, komplo kokan ses tonlarıyla mırılda-
nıyorlardı. Koridorun uzak ucundaki sınıftan, ellerinde
büyük kutular taşıyan iki çırak ve bir öğretmen çıktı.
Kendisini fark eden birkaç yeni çırağın yüzlerini iz-
ledi. Artık hiç biri ters ters veya burunlarının üzerinden
bakmıyordu. Yeni çıraklardan bazılarının bakışları,
cüppesindeki armaya —Sonea'nm Yüce Lord'un gözde
çırağı olduğunu gösteren sembole— takılsa da hemen
gözlerini kaçırıyorlardı.
Koridorun sonuna ulaşınca Giriş Salonu'nun narin,
büyüyle şekillendirilmiş merdivenlerinden inmeye baş-
10

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


ladı. Botları basamaklarda yumuşak, zil sesi benzeri bir
ses çıkarıyordu. Salonda, merdivenlerden başka çı-
raklar çıkmaya başlayınca çınlayan ayak sesleri yankı-
landı. Sonea başını kaldırıp baktığında üç çırağın ken-
disine doğru çıktığını gördü ve omurgasında bir ürperti
dolaştı.
Üçlünün ortasındaki çırak Regin'di. Yanında en ya-
kın iki arkadaşı Kano ve Alend vardı. Sonea yüz ifade-
sini sakin tutarak inmeye devam etti. Regin, Sonea'yı
fark ettiğinde gülümsemesi kayboldu. Birbirilerini
geçerlerken bakışları bir an için Sonea' mnkilerle buluş-
tuysa da başka bir yöne baktı.
Sonea geriye doğru şöyle bir bakıp içini çekti.
Meydan Okuma'dan beri bütün karşılaşmaları böyle
geçmişti. Regin saygıdeğer, ağırbaşlı bir mağlup tavrına
bürünmüştü; ki Sonea'da buna izin veriyordu. Mağlubi-
yetiyle dalga geçmek çok keyif verici olabilecek olsa da;
Sonea emindi ki, böyle bir şey yaparsa Regin, kimin
yaptığı belli olmayacak ince tuzaklarla intikamını alırdı.
Birbirilerini görmezden gelmeleri ikisi için de çok daha
iyi oluyordu.
Regin'i izleyicilerin önünde yenmiş olması çektiği iş-
kencenin bitmesinden daha başka şeyler de getirmişti
hayatına. Görünüşe göre diğer çırakların ve öğretmenle-
rin çoğunun saygısını da kazanmıştı. Artık sadece, bir
Armma'da güçleri ilk kez uyanan varoş kızı değildi. O
günü hatırlayınca hüzünlü bir şekilde gülümsedi. Ben
de büyü kullandığım için en az onlar kadar şaşırmıştım.
Artık Hırsızlarla anlaşma yaparak, yakalanmaktan
korkan "kaçak" da değildi. O zamanlar iyi bir fikir gibi gö-
rünmüştü, diye düşündü, Lonca'nın beni öldürmek iste-
diğini sanıyordum. Sonuçta daha önce Evler'in dışından
kimseyi eğitmemişlerdi. Ama Hırsızlar'ın da pek işine
11

TRUDİ CANAVAN
yaramadım. Güçlerimi bir işe yarayacakları şekilde kont-
rol etmeyi asla başaramamıştım.
Her ne kadar bazıları hâlâ buna kızsa da artık Lord
Fergun'un çöküşüne sebep olan varoşlu kız olarak da
görülmüyordu. Beni entrikalarına alet etmek için Cery'yi
kaçırıp öldürmekle tehdit etmemeliydi. Lonca'yı, alt
sınıftan insanların büyü öğretilmeyecek kadar güvenil-
mez olduğuna ikna etmek istiyordu; ama bunun yerine
bazı büyücülerin güvenilmez olduğunu göstermiş oldu.
Tekrar koridordaki çırakları düşünen Sonea gülüm-
sedi. Temkinli bakışlarından, hatırladıkları ilk şeyin
Meydan Okuma'yı ne kadar kolay kazandığı olduğunu
tahmin edebiliyordu. İleride ne kadar güçlü olacağını
merak ediyorlardı. Sonea bazı eğitmenlerin bile kendi-
sinden biraz çekindiklerini tahmin edebiliyordu.
Merdivenlerden indikten sonra Giriş Salonu'ndan
geçip, Akademi açık kapılarına ulaştı. Eşikte durup
bahçenin köşesindeki gri, iki katlı binaya baktı ve gü-
lümsemesinin silindiğini fark etti.
Meydan Okuma'dan beri bir yıl geçmiş ama bazı şey-
ler hiç değişmemişti.
Çırakların saygısını kazanmış olmasına rağmen hâlâ
hiç yakın arkadaşı yoktu. Bütün çıraklar, kendisinden
—veya gardiyanından— çekiniyor değildi. Birçok çırak
Meydan Okuma'dan beri sohbetlerine Sonea'yı da dahil
etmek istemişlerdi. Sonea sınıf içinde ve gün ortasında
onlara katılmaktan memnuniyet duysa da diğer zaman-
larda yaptıkları davetleri reddediyordu.
İçini çekip Akademi basamaklarından inmeye baş-
ladı. Arkadaşlık kuracağı herkes, Yüce Lord için ona
karşı kullanabileceği yeni bir araç halini alabilirdi.
Lonca'ya Akkarin'in suçlarını açıklama fırsatı bulsa bile,
böyle bir durumda önemsediği herkes büyük bir tehlike
12

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


altında olacaktı. Akkarin'e daha fazla kurban adayı sun-
manın bir anlamı yoktu.
Arkadaşı Cery ile gizlice Lonca'ya girdikleri geceyi dü-
şündü; iki buçuk yıldan fazla olmuştu. Her ne kadar
Lonca'nın kendisini öldürmek istediğine inansa da riske
girmeye değeceğini düşünmüştü. Güçlerini kontrol ede-
miyordu ve bu yüzden Hırsızlar'm da hiçbir işine ya-
ramıyordu. Cery de büyücüleri izleyerek belki bir şeyler
öğrenebilir diye ummuştu.
O gece, daha sonra, büyüleyici bulduğu birçok şey
gördükten sonra, diğerlerinden ayrı duran gri bir binaya
yaklaşmıştı. Bir havalandırma ızgarasından içeriye bak-
tığında siyah cüppeli bir büyücünün garip bir büyü yap-
masına şahit olmuştu...
Büyücü parıldayan bir hançer çıkardı ve başını kaldı-
rıp hizmetkarına baktı.
"Dövüş beni zayıflattı. Gücüne ihtiyacım var."
Hizmetkar bir dizinin üzerine çöküp kolunu uzattı.
Büyücü bıçağı adamın tenine sürttü, ardından bir elini
yaranın üzerine koydu...
... sonra Sonea garip bir şey hissetti, sanki kulağının
etrafında böcekler çırpınıyordu.
Sonea hatırladıkça ürperdi. O gece ne gördüğünü
anlamamış ve ardından o kadar çok şey olmuştu ki
üstünde hiç durmamıştı. Güçleri öyle tehlikeli bir hal al-
mıştı ki Hırsızlar onu Lonca'ya teslim etmek zorunda
kalmışlar ve Sonea da Lonca'nın amacının onu öldür-
mek değil onlara katılmasını istemek olduğunu
anlamıştı. Ardından Lord Fergun, Cery'yi kaçırıp,
Sonea'ya kendisiyle işbirliği yapması için şantaj
yapmıştı. Fakat Cery, Akademi'nin altında tutsak halde
bulunduğunda; Sonea' ya, Fergun tarafından şantaj
yapıldığı ispatlansın diye, Yönetici Lorlen tarafından
13

TRUDİ CANAVAN
yapılan gerçek oku-ma, Savaşçı'nın planlarını suya
düşütmüştü. Bu gerçek okuma sırasında yeraltında bir
odada şahit olduğu siyah cüppeli büyücünün anısı da
açığa çıkmıştı.
Lorlen büyücüyü tanımıştı; dostu ve Lonca Yüce
Lordu Akkarin... Ayrıca yasak olan kara büyü ayinini de
tanımıştı.
Sonea, Lorlen'in zihninden bir kara büyücünün neler
yapabileceğini öğrenmişti. Akkarin yasak sanatı kul-
lanarak doğal sınırının çok üstünde bir güce sahip ola-
bilirdi. Yüce Lord zaten alışılmadık derecede güçlüydü;
fakat bir kara büyücü olarak bu gücün sınırları o kadar
büyürdü ki Lorlen, Tüm Lonca'nm birleşmiş gücünün
bile onu yenmeye yetemeyeceğini düşünüyordu.
Bu sebeple Lorlen, Akkarin ile doğrudan yüzleşmenin
mümkün olamayacağına karar vermişti. Yüce Lord'un
suçu, bir şekilde kendisi ile başa çıkabilme olanağı
bulunana kadar gizli kalmalıydı. Sadece Sonea'nm gar-
diyanı olan Rothen'e bu gerçeği açıklamıştı; zaten
Sonea'yı eğitirken zihninde bu anıyı görüp gerçeği öğ-
renmesi neredeyse kaçınılmazdı.
Sonea, Rothen aklına gelince önce ani bir üzüntü, ar-
dından da donuk bir öfke hissetti. Rothen kendisi için
bir öğretmen veya gardiyandan fazlası olmuştu; onu
babası gibi görmeye başlamıştı. Rothen'in içten desteği
ve çok yardımı olmuştu. Peki Rothen bu desteğinin
sonunda ne elde etmişti? Regin tarafından başlatılan,
Rothen'in gardiyanlığının, Sonea'nm yatak arka-
daşlığının karşılığı olduğu dedikodusu...
Ardından tam dedikodular ve şüpheler geçmiş görü-
nürken her şey birden tepetaklak olmuştu. Akkarin,
Rothen'in dairesine gelip sırrını bildiklerini öğrendiğini
söylemişti. Lorlen'in zihnini okumuştu ve onlarmkini de
14

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


okumak istemişti. Akkarin'in savaşamayacakları kadar
güçlü olduğunu bildiklerinden reddetmeye cüret ede-
memişlerdi. Ardından Akkarin'in odada bir ileri bir geri
yürümeye başladığını hatırlıyordu Sonea.
"İkiniz de fırsatınız olsa beni afişe edersiniz" dedi
Akkarin. "Sonea'nın gardiyanlığını alacağım. O senin
sessizliğinin garantisi olacak. O benimleyken kimseye
kara büyü ile uğraştığımı söyleyemezsin." Gözleri
Sonea'ya kaydı. "Ve Rothen'in sağlığı da senin işbirliği
yapacağının garantisi olacak."
Sonea, Yüce Lord'un Konutu'na giden patikada iler-
lemeye başladı. Bu yüzleşme o kadar uzun süre önce
olmuştu ki sanki başka birinin ya da okuduğu bir hika-
yedeki bir karakterin başından geçmiş gibi geliyordu.
Son bir buçuk yıldır Akkarin'in gözdesiydi ve korktuğu
kadar kötü değildi. Kendisini bir güç kaynağı olarak
kullanmamış ya da şeytani işlerine alet etmeye çalış-
mamıştı. Her İlkgün akşamı beraber yedikleri şatafatlı
akşam yemeğinin dışında nadiren Akkarin'i görüyordu.
Konuştuklarında ise bu sadece Sonea'nın Akademi'deki
eğitimi üzerine oluyordu.
O bir gece hariç, diye düşündü.
Hatırladıkça yürüyüşü yavaşlamaya başladı. Aylar
önce, derslerden sonra konuta döndüğünde alt kattan
gelen gürültü ve bağrışmayı duymuştu. Alt kata indi-
ğinde Akkarin'in bir adamı kara büyü ile öldürdüğünü
görmüştü. Akkarin adamın Sachakalı olduğunu ve ken-
disini öldürmeye gelmiş bir suikastçı olduğunu iddia
etmişti.
"Neden onu öldürdün?" diye sordu. "Neden onu
Lonca'ya teslim etmedin?"
"Çünkü şüphesiz senin de tahmin edebileceğin gibi o
ve onun gibiler benim hakkımda Lonca'nın bilmesini
15

TRUDİ CANAVAN
istemeyeceğim şeyler biliyorlar. Bu insanların kim oldu-
ğunu ve neden beni öldürmek istediklerini merak edi-
yor olmalısın. Sana sadece şunu söyleyebilirim:
Sachakalılar hâlâ Lonca' dan nefret ediyorlar ama aynı
zamanda bizden korkuyorlar da. Zaman zaman beni sı-
namak için böyle birini yollarlar."
Sonea, Kyralia'nın komşusu hakkında, herhangi bir
üçüncü-yıl çırağı kadarını biliyordu. Bütün çıraklara
Sachaka İmparatorluğu ile Kyralia arasındaki savaş öğ-
retilirdi. Kyralia, savaşı Lonca'yı kurup, büyü bilgisini
paylaşarak kazanmıştı. Yedi asır sonra Sachaka İmpa-
ratorluğu'ndan geriye pek bir şey kalmamıştı ve
Sachaka'nm çoğu çorak topraklardan ibaretti.
Düşündüğünde Sachakalıların hâlâ Lonca'dan nefret
etmesine inanmak zor değildi. Büyük ihtimalle Sacha-
ka'nm Müttefik Ülkelerin bir parçası olmamasının da
sebebi buydu. Kyralia, Elyne, Vin, Lonmar ve Lan'm
aksine bütün büyücülerin Lonca'da eğitilmesi anlaşma-
sına bağlı değildi. Sachaka'da hâlâ büyücülerin olması
kuvvetle muhtemeldi; fakat Sonea onların iyi bir şekilde
eğitilmiş olduklarından şüpheliydi.
Eğer bir tehdit olsalardı Lonca'nm kesinlikle bundan
haberi olurdu. Kaşlarını çattı. Belki de bazı büyücüler
biliyordu. Belki de bu sadece Yüksek Büyücüler ile
Kral'm bildiği bir sırdı. Kral sıradan kişilerin Sachakalı
büyücülerin varlığı yüzünden endişelenmesini istemi-
yordu... tabi bu büyücüler ciddi bir tehdit haline gelme-
diği sürece.
Suikastçılar yeterli bir tehdit sayılırlar mıydı? Başını
salladı. Ara sıra Yüce Lord'u öldürmeye gönderilen bir
suikastçıyı Akkarin, bu kadar rahatlıkla savuşturabil-
diğine göre ciddi bir olay sayılamazdı.
Adımlarını yavaşlattı. Belki de Akkarin'in onları sa-
16

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


vTişturabilmesinin seDebi kendisini kara büyü ile güç-
lendirmiş olmasıydı. Kalbi bir an göğsünde çırpındı. Bu,
suikastçıların korkutucu derecede güçlü olduğu anla-
mına gelirdi. Akkarin suikastçıların kendisinin kara
büyü kullandığım bildiklerini söylemişti. Böyle bir du-
rumda onu öldürme şansları olmasa saldırma riskine
girmezlerdi. Bu suikastçıların da kara büyü kullandığını
göstermez miydi?
Ürperdi... Ve ben her gece öldürmeye çalıştıkları
adamla aynı çatı altında uyuyorum.
Belki de Lorlen'in Akkarin'den kurtulmak için henüz
bir yol bulmamış olmasının sebebi buydu. Belki de
Akkarin'in kara büyü kullanmak için iyi bir sebebi ol-
duğunu biliyordu. Belki de Akkarin'i afişe etmek gibi bir
niyeti yoktu.
Hayır, diye düşündü. Akkarin'in sebepleri onurlu ol-
saydı rehinesi olmazdım. Sebeplerinin iyi olduğunu ka-
nıtlayabiliyor olsaydı bunu denemiş olurdu. İki büyücü
ve bir çırak; gece-gündüz onu alaşağı etmenin bir yolu-
nu arıyor olmazlardı.
Ve eğer benim iyiliğimi bu kadar istiyorsa, neden beni
suikastçıların kendisine saldıracağı ilk yer olan konu-
tunda tutuyordu?
Lorlen'in de kendisinin iyiliğinden endişe ettiğini bili-
yordu. Akkarin'in amacının iyi olduğunu düşünseydi
bunu kendisine çoktan söylemiş olurdu. Olduğundan
daha kötü bir durumda olduğunu düşünmesini kesin-
likle istemezdi.
Aniden Lorlen'in parmağmdaki yüzüğü hatırladı. Bir
yıldan uzun süredir şehirde, kırmızı mücevherli gümüş
bir yüzük taşıyan bir katille ilgili söylentiler dolaşıyor-
du. Tıpkı Lorlen'in taktığı gibi bir yüzük...
Ama bu bir tesadüf olmalıydı. Lorlen'in zihnini biraz
17

fı-ıunı CANAVAN
bilirdi ve Lorlen'in birini öldürmesini hayal bile edemi-
yordu.
Sonea konutun kapısına geldiğinde durup derin bir
nefes aldı. Ya Akkarin'in öldürdüğü adam bir suikastçı
değilse? Ya sadece Akkarin'in suçunu öğrenmiş
Sachakalı bir diplomatsa ve Akkarin onu öldürmek için
kendi konutuna çektiyse... ve ardından adamın bir
büyücü olduğunu öğrendiyse?
Kes\ Yeteri
Başını sanki bu faydasız spekülasyonları kafasından
atabilecekmiş gibi iki yana salladı. Aylardır bu olasılık-
ları düşünüyordu, bütün gördüğü ve duyduğu şeylerin
tekrar tekrar üzerinden geçiyordu. Her hafta yemek
masasında karşısında oturan Akkarin'e neden kara
büyü kullandığını soracak cesareti toplamaya çalışmış
fakat bir türlü yapamamıştı. Eğer cevapların doğru ola-
cağından emin olamıyorsa sormanın ne anlamı vardı?
Uzanıp kapı koluna hafifçe dokundu. Her zamanki
gibi kapı dokunur dokunmaz açıldı. Sonea içeri girdi.
Akkarin'in uzun, karanlık gölgesi konuk odasındaki
koltuklardan birinden ayağa kalktı. Sonea tanıdık bir
korku hissetti; fakat bu hissi geldiği kadar çabuk bir ke-
nara itti. Akkarin'in üzerinde süzülen bir ışık küresi
gözlerini karanlıkta bırakıyordu. Dudakları sanki biraz
eğleniyormuş gibi yukarı doğru kıvrıldı.
"İyiakşamlar Sonea."
Sonea eğildi. "Yüce Lord."
Akkarin'in soluk eli merdiven girişini gösterdi. Sonea
kitaplarının ve notlarının içinde durduğu kutusunu bir
kenara koyarak merdivenlere yürüdü ve çıkmaya
başladı. Akkarin'in ışık küresi, Yüce Lord, Sonea'yı ta-
kip ederken merdivenlerin ortasında süzülüyordu. So-
18

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


nea ikinci kata çıktı ve koridorda ilerleyip; geniş bir ma-
a ve etrafında çok sayıda sandalye bulunan bir odaya
airdi- İçerideki lezzetli kokuları alınca, Sonea'mn midesi
hafifçe guruldadı.
Akkarin'in hizmetkarı Takan, Sonea otururken hafif-
çe eğildi ve çıktı.
"Bugün ne çalıştınız Sonea?" diye sordu Akkarin.
"Mimarlık," diye yanıtladı Sonea "İnşa yöntemleri."
Akkarin'in bir kaşı hafifçe kalktı. "Taşı büyüyle şe-
killendirmek gibi mi?"
"Evet." .
Akkarin düşünceli bir şekilde bakmaya başladı. Ta-
kan odaya büyük bir tepsi taşıyarak geldi. Masaya tep-
siden birçok küçük kase koyup tekrar çıktı. Sonea,
Akkarin'in kaselerden seçim yapmasını bekledi. Ardın-
dan o da kendisine yemek aldı.
"Peki bu işlemi zor mu buldun yoksa kolay mı?"
Sonea bir an durakladı. "İlk başta zordu ama sonra
kolaylaştı. Yapılışı... Şifa'dan çok farklı değil."
Akkarin'in bakışları keskinleşti. "Doğru. Peki hangi
anlamda farklı?"
Sonea bir süre düşündü. "Taşlarda insan vücudunda
olan doğal direnç kalkanı yok. Taşların teni yok."
"Bu da doğru fakat kalkan benzeri bir şey yaratılabi-
lir, eğer..."
Akkarin'in sesi yavaşça söndü. Sonea başını kaldırdı-
ğında Akkarin'in kaşlarını çatmış bir şekilde arkasın-
daki duvara baktığını gördü. Akkarin'in bakışları
Sonea'nmkilere kaydı, ardından Yüce Lord rahatlayarak
masaya bakmaya başladı.
"Bu -gece katılmam gereken bir görüşme var," dedi
19

TRUDİ CANAVAN
aniden sandalyesini geriye iterken. "Yemeğin geri
kalanının tadını çıkar Sonea."
Sonea şaşkınlıkla Akkarin'in kapıya doğru ilerlemesi-
ni izledi, ardından yarı yenmiş yemeğine baktı. Bazen
haftalık akşam yemeğine geldiğinde Takan'ın Yüce
Lord'un yemeğe katılamayacağı müjdesini vermek için
konuk odasında beklediğini görürdü. Ama şimdiye ka-
dar Akkarin, sadece iki kez yemeği yarım bırakmıştı.
Omzunu silkip yemeğe devam etti.
Yemeğini bitirdiğinde Takan tekrar içeri girdi. Masa-
daki kaseleri ve tabakları toplayarak tepsiye koydu.
Sonea, Takan'ı izlerken kaşlarının arasında çok hafif bir
çatıklık olduğunu gördü.
Endişeli gözüküyor, diye düşündü.
Daha önceki şüphelerini hatırlayınca omurgasına bir
ürperti yayıldı. Takan başka bir suikastçının Akkarin'i
aramak için konuta girmesinden mi korkuyordu?
Bir anda Sonea'nın tek istediği Akademi'ye geri dön-
mek olmuştu. Ayağa kalkıp hizmetkara baktı. "Tatlıyı
boş ver Takan."
Adamın yüzü hafifçe değişti. Yüzdeki hayal kırıklığını
fark eden Sonea, kendini biraz suçlu hissetmesine engel
olamadı. Takan, Akkarin'in sadık hizmetkarı olabilirdi;
fakat aynı zamanda yetenekli de bir aşçıydı. Acaba özel-
likle gurur duyduğu bir yemek yapmış; ama ikisinin de
yemeden kalkmasına mı üzülmüştü?
"Tatlı... birkaç saat bekleyebilecek türde mi?" diye
sordu Sonea çekinerek.
Takan bir an Sonea'nın bakışlarına karşılık verdi ve
Sonea bu bakışlardaki hürmetkar tavrın arkasında pek
de saklı olmayan keskin zekanın izlerini gördü.
"Bekler leydim. Döndüğünüzde odanıza getirmemi
20

Yüce tord - Kara Büyünün Sırrı


ister misiniz?"
"Elbette," Sonea başıyla onayladı. "Teşekkür ederim."
Takan eğildi.
Sonea odadan çıkıp koridorda ilerledi ve merdiven-
lerden inmeye başladı. İlk kez olmayarak Takan'ın
Akkarin'in sırlarının nasıl bir parçası olduğunu merak
etti Akkarin'in Takan'dan güç aldığına tanık olmuştu
fakat Takan belli ki bu yüzden zarar görmüş değildi.
Suikastçının geldiği gece ise Akkarin, Sonea'ya Takan'ın
Sachaka'dan geldiğini söylemişti. Bu da akla başka bir
soruyu getiriyordu. Eğer Sachakalılar Lonca'dan bu ka-
dar nefret ediyorsa neden içlerinden biri Yüce Lord'a
hizmet ediyordu?
Ayrıca Takan neden bazen Akkarin'e "Lordum" yerine
"Efendi" diye hitap ediyordu?
Lorlen bir ulak geldiğinde, inşa malzemeleri ile ilgili
bir emir dikte ettiriyordu. Haberciden kağıdı alan Lorlen
okuyup başıyla onayladı.
"Ahır ustasına aracımı hazırlamasını söyle."
"Hemen, lordum." Ulak eğilip odadan çıktı.
"Yine Yüzbaşı Barran'ı mı ziyaret edeceksiniz?" diye1
sordu Osen.
. Lorlen yardımcısına sert bir şekilde gülümsedi. "Kor-
karım öyle." Osen'in bir kağıdın üzerinde tuttuğu ka-
leme bakıp başını iki yana salladı. "Kafam karıştı," diye
ekledi. "Bunu yarın bitiririz."
Osen kalemi kuruladı. "Umarın Barran bu sefer ka-
tili bulmuştur." Lorlen'i ofisin dışına takip etti. "İyi ge-
21

TRUDİ CANAVAN
çeler Yönetici."
"İyi geceler Osen."
Yardımcısı, Akademi koridorunda Büyücüler Maka-
mı'na doğru ilerlerken Lorlen genç büyücüyü süzdü.
Osen; Lorlen'in, Muhafız Evi'ne yaptığı düzenli ziyaret-
lerini başladıktan kısa bir süre sonra fark etmişti. Genç
adam gözlemciydi ve Lorlen karmaşık bahaneler yarat-
maya çalışmaması gerektiğini biliyordu. Bazen gerçeğin
belirli bir miktarını söylemek kandırmaktan daha iyiydi.
Osen'e Akkarin'in kendisini, Muhafızlar'm cinayetler
ve katil hakkındaki soruşturmalarını izlemekle görev-
lendirdiğini açıklamıştı.
"Neden siz?" diye sormuştu Osen.
Lorlen bunu bekliyordu. "Oh, boş zamanlarımda uğ-
raşacak bir şeye ihtiyacım vardı," diye espri yapmıştı.
"Barran bir aile dostu. Bu cinayetlerle ilgili şeyleri bana
zaten anlatıyordu, böylece bu bilgi alışverişi resmi bir
hal aldı. Başkasını da görevlendirebilirdim fakat geliş-
meleri ikinci elden öğrenmek istemedim."
"Lonca'nm ilgilenmesini gerektirecek belirli bir sebep
olup olmadığını sorabilir miyim?"
"Sorabilirsin," diye yanıtlamıştı Lorlen bir gülümse-
me ile. "Ben de cevap vermeyebilirim. Sence bir sebep
var mı?"
"Şehirdeki bazı kişilerin bu cinayetlere büyünün ka-
rıştığına inandıklarını duydum."
"İşte bu sebeple Lonca bu durumu gözlüyor gözük-
meli. İnsanlar sorunları görmezden gelmediğimizi gör-
meli. Fakat çok da fazla ilgi göstermemeye dikkat etme-
liyiz, yoksa bu söylentilerin doğru olduğu zannedilir."
Osen, Lorlen'in Muhafızlar'a yaptığı ziyaretlerin bil-
gisini kendine saklamaya ikna olmuştu. Eğer Lonca'nm
22

Yüce Lord - Kara Büyünün Sun


• kalanı Lorlen'in Yüzbaşı Barran'm araştırmasını iz-
ı diâini öğrenirse onlar da işe büyünün karışıp karışma-
dığını merak ederlerdi.
Lorlen hâlâ büyünün işe karışmış olduğundan çok
emin değildi. Bir yıldan uzun bir süre önce saldırıya
uğrayan birisi ölmeden önce, katilin büyü ile saldır-
dığını iddia etmişti. Kurbanın vücudundaki yanıklar
ısıvuruşu izlerine benziyordu; fakat Barran o olaydan
sonra katil ya da katillerin büyü kullandığına dair
başka bir iz bulamamıştı.
Barran katilin kaçak bir büyücü olma olasılığını ken-
dine saklamayı şimdilik kabul etmişti. Lorlen, Barran'a
eğer haberler yayılırsa Kral ve Evler'in, daha önce Sonea
için başlatılan av gibi bir avın başlatılmasını bekleye-
ceklerini söylemişti. Ama o deneyimden öğrenmişlerdi ki
şehri büyücülerin sarması, kaçağın bir yerlerde sak-
lanmasından başka bir işe yaramazdı.
Lorlen, Giriş Salonu'na doğru ilerledi. Arabasının
ahırlardan çıkıp Akademi merdivenlerine doğru ilerle-
mesini izledi. Araç durduğunda merdivenlerden indi ve
sürücüye gitmek istediği yeri söyleyip araca bindi.
Peki ne biliyoruz? diye sordu kendine.
Haftalar, bazen aylar boyunca, kurbanlar aynı ayin-
sel yöntemle öldürülüyorlardı... Hem de zaman zaman
bir kara büyü ayinini andıran bir yöntemle. Ardından
bir müddet cinayetler duruyordu. Ve sonra yine yeni bir
cinayet serisi başlıyordu. Bunlar da ayinsel yöntemlerle
işleniyorlardı; fakat bir önceki ile aralarında küçük de
olsa farklılıklar oluyordu.
Barran yöntemdeki değişimle ilgili olası sebepleri iki
ana kategoride toplamıştı. Ya katil sürekli alışkanlıkla-
rını değiştiren tek bir kişiydi ya da her cinayet dizisi
farklı bir kişi tarafından işleniyordu. Tek bir kişi, yaka-
23

TRUDİ CANAVAN
lanmasını önlemek veya ayini mükemmelleştirmek için
alışkanlıklarını değiştirebilirdi; bir dizi katil olması ise
bir çete ya da oluşumun bir tür sınav ya da sınama için
cinayet işlettiği anlamına gelebilirdi.
Lorlen parmağmdaki yüzüğe baktı. Katili görüp de
hayatta kalabilecek kadar şanslı birkaç tanık katilin
elinde kırmızı mücevherli bir yüzük gördüklerini söy-
lemişlerdi. Bunun gibi bir yüzük mü? diye düşündü
Lorlen. Akkarin; Lorlen, Sonea ve Rothen'in, kendisinin
kara büyüye vakıf olduğunu ve kullandığını, bildiklerini
öğrendiği gece, kendi kanı ve kırdığı bir bardağın dibini
kullanarak, parmağındaki kırmızı mücevheri yaratmıştı.
Bu onun, Lorlen'in duyduğu ve gördüğü her şeyden
haberdar olmasını ve diğer büyücüler duymadan zihin-
sel iletişim kurabilmelerini sağlıyordu.
Ne zaman cinayetler bir kara büyü ayiniyle benzerlik
gösterse Lorlen, Akkarin'in sorumlu olup olmadığım dü-
şünmekten alamıyordu kendini. Akkarin insanların ara-
sında bir yüzük takmıyordu ama Lonca'dan çıktıktan
sonra parmağına bir yüzük geçirmesi gayet olasıydı. Fa-
kat bunu neden yapsın ki? Kendisinin yaptıklarını sü-
rekli izlemesine gerek yoktu ki.
Ya yüzük başka birinin, katilin ne yaptığını görmesini
sağlıyorsa?
Lorlen kaşlarını çattı. Akkarin neden başka birinin
kendisinin yaptıklarını gözlemesini isteyebilirdi ki? Tabi
başka birinden emir almıyorsa... İşte bu dehşet verici
bir olasılıktı...
Lorlen içini çekti. Bazen, gerçeği asla öğrenemeyece-
ğini düşünüyordu. Eğer katil Akkarin ise bütün bu ci-
nayetler yüzünden, kendini kısmen sorumlu hissede-
ceğini biliyordu. Uzun süre önce, Sonea'dan Akkarin'in
kara büyü ile uğraştığını ilk öğrendiğinde, bu işi çözme-
24

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


,. pakat Lonca'nın olası bir savaşta, Akkarin'i yene-
meme olasılığından korkmuştu.
Bu yüzden Lorlen, Yüce Lord'un suçunu bir sır olarak
aklarmşti- Sonea ve Rothen'i de aynını yapmaya ikna
etmişti- Sonra Akkarin, suçunun bilindiğini öğrenmiş ve
Sonea'yı, Lorlen ve Rothen'in sessizliğini garanti altına
almak için rehin almıştı. Artık Lorlen, Sonea'nm haya-
tını riske atmadan Akkarin'e karşı herhangi bir hareket
yapamıyordu.
Ama katilin Akkarin olduğunu öğrensem ve Lonca'-
nın ona karşı duracak güce sahip olduğunu düşünsem
bir an bile duraksamazdım. Ne eski dostluğumuz, ne de
Sonea'nın hayati tehlikesi, yaptıklarına devam etmesine
göz yummamı sağlardı.
Kaldı ki parmağındaki şu yüzük sayesinde, Akkarin
zaten bunları gayet iyi biliyor olmalıydı.
Tabi ki Akkarin katil olmayabilirdi. Lorlen'e cinayet-
leri araştırmasını söylemişti ama bu hiçbir şeyi ispatla-
mazdı. Basitçe Muhafizlar'm, olayları çözmelerine ne
kadar yaklaştıklarını öğrenmek istiyor olabilirdi...
Araç durdu. Lorlen pencereden bakıp da Muhafız
Evi'nin önünde olduklarını görünce şaşkınlıkla gözlerini
kırpıştırdı. O kadar düşüncelere gömülmüş bir haldeydi
ki yolculuğu hissetmemişti bile. Sürücü kapıyı açmak
için inerken araç hafifçe sallandı. Lorlen araçtan indi ve
Muhafız Evi'nin girişine doğru ilerledi. İçerideki dar sa-
londa Yüzbaşı Barran kendisini karşıladı.
"İyi akşamlar Yönetici. Bu kadar çabuk geldiğiniz için
teşekkürler."
Barran hâlâ genç olmasına karşın, kaş çatma çizgi-
leri alnında belirmeye başlamıştı. Bu çizgiler bu gece
daha da derin görünüyorlardı.
25

TRUDİ CANAVAN
"İyi akşamlar Yüzbaşı."
"İlginç haberlerim ve size göstermek istediğim bir şey
var. Hemen ofisime geçelim mi?"
Lorlen, yan koridora sapıp dipteki küçük bir odaya
giren Barran'ı takip etti. Bina, akşamları her zaman
bir grup muhafızın hazır bulunmasına rağmen sessizdi.
Barran, Lorlen'e bir koltuğu işaret edip kapıyı kapattı.
"Hırsızlar'm da katili aramakta olduğunu düşündü-
ğümü söylediğimi hatırlıyor musunuz?"
"Evet."
Barran çarpık bir şekilde gülümsedi. "Bir anlamda
bu doğrulandı diyebiliriz. Muhafızlar ve Hırsızlar bu ci-
nayetleri araştırırken yollarının kesişmemesi mümkün
değildi tabi. Görünüşe göre aylardır burada bir casusları
varmış."
"Casus mu? Muhafızlar arasında mı?"
"Evet. Onurlu bir adam bile bu katilin yakalanma-
sına yarayabilecek olan bilgileri para karşılığında sat-
mak konusunda baştan çıkabilir... hele Muhafızlar bir
sonuç elde edemezken." Barran omzunu silkti. "Bu ca-
suslar kim bilmiyorum; fakat şu an onları rahat bırak-
maktan da memnunum."
Lorlen kıkırdadı. "Eğer Hırsızlarla görüşme konu-
sunda tavsiye isteseydin sana Lord Dannyl'i gönderebi-
lirdim ama kendisi artık Elyne Lonca Büyükelçisi"
Yüzbaşı'nın kaşları kalktı. "İlginç tavsiyelerde bulu-
nabilirdi, hiç böyle bir fırsat yakalayamamış olsam da.
Fakat Hırsızlarla işbirliği içeren görüşmeler yapmayı
düşünmüyorum. Evler bunu asla onaylamazlar. Casus-
lardan biriyle, gizli bir şekilde, öğrenebileceği her şeyi
bana da anlatması konusunda bir anlaşma yaptım. Ver-
diği bilgilerden hiç biri henüz yararlı olmadı; fakat yine
26

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• işime yarayabilecek bir şeylere götürebilirler."
K larının arasındaki çizgi tekrar derinleşti. "Şimdi size
••termem gereken bir şey var. Bir sonraki kurbanı
? elemek istemiştiniz. Bu gece bir tane bulundu ve
ceset buraya getirildi."
Lorlen, sanki omurgasının içine buz gibi bir hava gir-
mişçesine ürperdi. Barran kapıyı işaret etti.
"Ceset bodrumda. Hemen görmek ister misiniz?"
"Evet."
Lorlen ayağa kalkıp Barran'ı dışarıya, koridora doğru
takip etti. Yüzbaşı merdivenlerden bir alt kata inip baş-
ka bir koridorda ilerlerlerken sessiz kaldı. Hava burada
daha soğuktu. Ağır ahşap bir kapının önünde duran
Barran kilitli kapıyı açtı.
Koridora güçlü bir ilaç kokusu yayıldı; fakat bu koku
bile alttaki nahoş kokuyu bastıramıyordu. Önlerindeki
oda çok az eşya ile döşenmişti. Üç çıplak duvarın orta-
larında üç sade tezgah duruyordu. Tezgahlardan birin-
de çıplak bir erkek cesedi yatıyordu. Başka birindeyse
düzgünce katlanmış bir grup giysi duruyordu.
Yakma gelen Lorlen cesedi gönülsüzce inceledi. Son
dönemdeki bütün cinayetler gibi bu adam da kalbinden
bıçaklanmıştı ve adamın boynunun bir yanında sığ bir
kesik vardı. Bunun dışında adamın ifadesi beklenmedik
derecede huzurluydu.
Barran kurbanın bulunduğu yeri anlatmaya başladı-
ğında Lorlen, Gece Odası'ndaki sıradan bir sosyal Lonca
buluşmasında kulak misafiri olduğu bir sohbeti hatır-
ladı. Genç bir şifacı olan Lord Darlen üç arkadaşına bir
hastayı anlatıyordu.
"Geldiğinde ölmüştü;" demişti Darlen başını iki yana
sallayarak, "fakat karısı yine de bir operasyon yapmamı
27

TRUDİ CANAVAN
istedi. Böylece elimizden geleni yaptığımıza emin olacak-
tı. Ben de kontrol ettim."
"Peki hiçbir şey bulamadın mı?"
Darlen yüzünü buruşturmuştu. "Öldükten sonra be-
dende saptanabilecek bir sürü yaşam enerjisi kalır. Çü-
rümenin başlamasından dolayı aktif olan bir sürü orga-
nizma vardır; fakat adamın kalbi hareketsiz, zihni ise
sessizdi. Buna rağmen başka bir kalp atışı fark ettim.
Küçük ve yavaş ama kesinlikle bir kalp atışı..."
"Bu nasıl olabilir? İki kalbi mi varmış?"
"Hayır." Darlen'in sesi ıstırap içindeydi. "Adamın...
boğazına bir şevli kaçmış."
Bir anda iki şifacı da kahkaha atmaya başlamışlardı.
Üçüncü arkadaşları olan genç Simyacı kafası karışmış
görünmüştü. "Boğazında bir şevlinin ne işi var? Onlar
zehirlidir. Biri adamı öldürmüş mü?"
"Hayır." Darlen içini çekmişti. "Isırıkları zehirlidir;
fakat derileri, mutluluk verici ve hayal görmeye yol açan
bir maddeyle kaplıdır. Bazıları bu etkiyi çok sever. Bu
yüzden bu sürüngenlerin derisini emiyorlar."
"Sürüngenlerin derisini mi emiyorlar?" Genç Sim-
yacı'nın inanamadığı belliydi. "Peki sen ne yaptın?"
Darlen'in yüzü kızarmıştı. "Şevli boğulmak üzereydi,
ben de onu dışarı çıkardım. Kadın, kocasının alışkan-
lıklarını bilmiyordu. Bir anda isterik hale geldi. Evinin
şevli istilasına uğradığı ve gece uyurken birinin ağzına
tırmanıp içeri girmeye çalışacağı korkusundan evine gi-
demedi."
Bu, iki Şifacı'yi tekrar kahkahalara boğmuştu. Lorlen
bu anı sebebiyle neredeyse gülümsüyordu. Şifacılar'ın
da bir espri anlayışı olmalıydı, her ne kadar bu genellik-
le garip bir espri anlayışı olsa da. Fakat hatırladığı bu
28

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


ma kendisine bir fikir vermişti. Ölü bir vücutta
h°len bol miktarda enerji olmalıydı ama kara büyü ile
"Idürülen birinden bütün enerjisi çekilmiş olurdu.
° rıen'in katilin kara büyü kullanıp kullanmadığını
lamak için tek yapması gereken kurbanı Şifa his-
leriyle incelemekti. Barran olay yerini anlatmayı bi-
tirince Lorlen bir adım öne çıkıp gözlerini kapattı ve his-
, lerini cesede gönderdi.
Ne kadar kolay olduğunu görünce şaşırdı. Sonra can-
hlardaki doğal kalkanın ölüm anında ortadan kalktığını
hatırladı. Zihnini odaklayarak cesedi araştırdı ve sadece
çok hafif bir yaşam enerjisi izi buldu. Çürüme işlemi
kesilmişti çünkü cesette bu işlemi başlatacak canlı
hiçbir şey kalmamıştı.
Gözlerini açarak elini cesedin kolundan çekti. Kur-
banın boynundaki sığ kesiğe baktı, artık adamı öldüren
yaranın bu olduğundan emindi. Kalbin oradaki bıçak
yarası büyük ihtimalle daha sonra, daha makul bir
ölüm sebebi yaratmak için yapılmıştı. Başını eğip
parmağmdaki yüzüğü süzdü.
Demek doğru, diye düşündü. Katil kara büyü kulla-
nıyor. Ama bu adam Akkarin'in kurbanı mı yoksa şe-
hirde başka bir kara büyücü mü var?
29

Bölüm 2
Yüce Lord'un Emirleri
Rothen buharı tüten sumi bardağını alçak yemek
masasından alıp konuk odasının pencerelerini çevrele-
yen kağıt perdelerin yanma gitti. Perdeyi hafifçe çekip
bahçeleri izlemeye başladı.
Bu sene bahar erken gelmişti. Çalılar ve ağaçlar kü-
çük çiçeklerle kaplıydı ve yeni bahçıvan, yolların kena-
rına sıralar halinde parlak renkli çiçekler dikmişti. Sa-
bahın erken saatleri olmasına rağmen kimi çıraklar
bahçede dolaşıyorlardı.
Rothen fincanını kaldırıp bir yudum aldı. Sumi taze
ve acıydı. Bir önceki geceyi düşününce yüzünü buruş-
turdu. Haftada bir kez yaşlı dostu Yaldin ve karısı
Ezrille ile akşam yemeği yerdi. Yaldin, Rothen'in vefat
etmiş olan akıl hocası Lord Margen'in bir dostuydu ve
Rothen'e göz kulak olmayı hâlâ görevi olarak görüyordu;
ki bu sebepten bir önceki geceki yemeklerinde Rothen'e,
artık Sonea hakkında endişelenmeyi kesmesi gerektiği-
ni söylemişti.
"Hâlâ onu izlediğini biliyorum," demişti yaşlı büyücü.
Rothen omzunu silkmişti. "Onun nasıl olduğu ile il-
gileniyorum."
Yaldin hafifçe burnunu çekmişti. "O Yüce Lord'un
çırağı. Nasıl olduğunu sürekli gözlemene ihtiyacı yok."
"Evet var," diye karşılık vermişti Rothen. "Sence Yüce
30

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


nun mutlu olup olmadığını umursuyor mu? Tek
ilendiği akademik başarısı. Hayat sadece büyüden
ibaret degıl.
Ezriüe üzgün bir şekilde gülümsemişti. "Tabi ki değil.
a " Bir an duraklayıp içini çekmişti. "Sonea seninle,
Yüce Lord gardiyanlığını aldığından beri anca birkaç
kelime sohbet etti. Şimdiye kadar seni ziyaret etmiş ol-
ması gerektiğini düşünmüyor musun? Bir yıldan fazla
oldu. Dersleriyle ne kadar meşgul olursa olsun seni gör-
mek için zaman yaratmış olmalıydı."
Rothen irkilmişti. Kendine engel olamamıştı. Arka-
daşlarının yüzündeki duygudaş ifadeden bu tepkiyi gör-
düklerini ve Sonea'nın kendini terk etmiş olmasına
üzüldüğünü zannettiklerini biliyordu.
"O gayet iyi," demişti Yaldin yumuşakça. "Ve diğer
çıraklarla yaşadığı şu saçmalık da uzun süre önce bitti.
Bırak artık Rothen."
Rothen söylediklerini kabul etmiş gibi yapmıştı.
Sonea'yı izlemesinin gerçek sebebini onlara söyleyemez-
di. Bu Sonea'nın hayatını daha da büyük bir riske atar-
dı. Yaldin ve Ezrille, Sonea'yı korumak için sessiz kal-
maya söz verseler bile, Akkarin başka kimsenin bilme-
mesi gerektiğini söylemişti. Bu "emre" uymamak Akka-
rin'in ihtiyacı olan tek mazeret olabilirdi... ama niçin? '
Kara büyüyü kullanıp Lonca'yı ele geçirmek için mi?
Zaten Yüce Lord'du... Başka ne istiyor olabilirdi ki?
Büyük ihtimalle daha fazla güç... Kral'ın yerine yöne-
tici olmak... Bütün Müttefik Ülkeler'i yönetmek... Ken-
dini, yaşamış bütün büyücülerden daha güçlü hale geti-
rene dek kara büyü ile güçlendirmek için özgür olmak...
Ama Akkarin bunlardan herhangi birini yapmak iste-
seydi bunu çok uzun süre önce yapmış olurdu. Rothen
istemeyerek de olsa bildiği kadarıyla Akkarin'in şimdiye
31

TRUDİ CANAVAN
kadar Sonea' yi incitecek hiçbir şey yapmamış olduğun
itiraf etmek zorundaydı. İkisini beraber gördüğü tek gü
Meydan Okuma günüydü.
Yaldin ve Ezrille konuyu değiştirmişler, "Neyse, en
azından nemin almayı bıraktın," diye mırıldanmıştı
Ezrille, Rothen' e oğlu Dorrien'i sormadan önce.
Rothen o anı hatırlayınca ani fakat hafif bir kızgınlık
hissetti. Hizmetkarı Tania'ya baktı. Tania bir bezle dik-
katli bir şekilde kitaplığın tozunu alıyordu.
Tania'nın bu tarz şeyleri Ezrille ve Yaldin'e sağlığı için
endişelendiğinden anlattığını ve başka hiç kimseye
uyku ilacı kullandığını söylemeyeceğini biliyordu; fakat
yine de kendini biraz kızgın hissetmesine engel olamı-
yordu. Ama Tania kendisi için gönüllü casusluk yapar-
ken nasıl şikayet edebilirdi ki? Tania, Sonea'nm hizmet-
karı Viola'yla olan arkadaşlığı sayesinde Sonea'nm sağ-
lığı, kendini nasıl hissettiği ve varoşlardaki teyzesi ile
eniştesine zaman zaman yaptığı ziyaretlerin haberlerini
getiriyordu. Tabi ki Tania bu konuyu Yaldin ve Ezrille'e
söylememişti yoksa bunu da Rothen'in "endişelenmesi-
nin" bir kanıtı olarak gösterirlerdi.
Bütün bu "casusluk" Dannyl'i oldukça eğlendirirdi.
Rothen bir yudum daha sumi içerek arkadaşının son bir
yılda neler yaptığını düşündü. Rothen'nin -gelen mek-
tuplardan- anladığı kadarıyla Dannyl, yardımcısı Alim
Tayend ile yakın arkadaş olmuştu. Tayend'in seksüel
eğilimleriyle ilgili spekülasyonlar başladıktan birkaç
hafta sonra bitmişti. Herkes Elyneliler'in ne kadar
kendilerine düşkün ve dedikoducu olduklarını bilirdi ve
bu, yardımcının aşık seçiminin, Lonca büyücülerinin
ilgisini çekmesinin tek sebebi, Dannyl'in de gençliğinde
başka erkeklere ilgi duymakla suçlanmış olmasıydı. Bu
suçlamanın doğru olduğu asla ispatlanamamıştı.
32

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


i veya yardımcısı hakkında daha fazla dedikodu
akmayınca büyücülerin çoğu bu ikiliyi unutmuştu.
Rothen daha çok Dannyl'den yapmasını istediği
tırma için endişeleniyordu. Akkarin'in ne zaman
ra büyü öğrenme fırsatı bulduğunu merak etmesi,
Rothen'i, Akkarin'in yıllar önce antik büyüyü bulma
arayışını düşünmesini sağlamıştı. Akkarin'in yasak sa-
natı o dönemde bulmuş olması kuvvetle muhtemeldi.
Aynı bilgi kaynakları kara büyücülerin sahip olduğu
zayıflıkları da ortaya koyabilirdi, bu yüzden Rothen,
Dannyl'den yazdığı bir "kitap" için antik büyü konu-
sunda bir araştırma yapmasını rica etmişti.
Maalesef Dannyl yararlı olabilecek çok az şey bulabil-
mişti. Bir yıl önce Akkarin'e rapor vermek için habersiz-
ce Lonca'ya döndüğünde Rothen, Akkarin'in kendisinin
amaçlarını öğrendiğinden korkmuştu. Dannyl, Akka-
rin'e araştırmayı kendi ilgisi yüzünden sürdürdüğünü
söyledikten —ve Rothen'e büyük bir sürpriz olacak şe-
kilde Akkarin, Dannyl'i araştırmayı sürdürmesi konu-
sunda cesaretlendirdikten— sonra Dannyl, Rothen'e bir
şey bilmediğine dair güvence vermişti. Dannyl halen bir-
kaç ayda bir araştırma notları gönderiyordu; fakat gön-
derilen notlar sürekli azalıyordu. Dannyl, Elyne'deki
bütün bilgi kaynaklarını tükettiğinden dolayı duyduğu
hüsranı dile getirmişti. Fakat Rothen, arkadaşının
Lonca'yı ziyareti sırasında ne kadar uzak olduğunu ve
kaçamak davrandığını hatırladıkça, Dannyl'in bazı bil-
gileri özellikle göndermiyor olmasından şüphelenmesi-
nin önüne geçemiyordu. Dahası Dannyl, Yüce Lord ile
gizli bir şeyler görüştüğünden bahsetmişti.
Rothen boş fincanını yemek masasına koydu. Dannyl
bir Lonca Büyükelçisi'ydi ve doğal olarak sıradan büyü-
cülere söyleyemeyeceği birçok bilgiye sahip olmalıydı.
33

TRUDİ CANAVAN
Bu gizli mesele basit politik bir şey olmalıydı.
En azından, Dannyl'in bilmeden, Akkarin'e dehşei-.
verici, uğursuz bir konuda yardım ediyor olmasından
endişe ediyordu.
Yine de bu konuda yapabileceği bir şey yoktu. Sadece
Dannyl'in içgüdülerine güvenmeliydi. Dostu emirleri
körlemesine izleyecek biri değildi, özellikle kendisinden
istenen şey sorgulanabilecek veya yanlış bir şeyse...
Dannyl, Büyük Kütüphane'yi kaç kez ziyaret ederse
etsin, hâlâ görünüşü karşısında büyüleniyordu. Bina-
nın yüksek bir yamaca oyularak oluşturulmuş devasa
kapı ve pencereleri o kadar büyüktü ki; burayı bir dev
insan ırkının oyduğunu hayal etmek oldukça kolaydı.
Fakat içerideki koridorlar ve odalar sıradan bir insanın
ölçülerine göre yapılmıştı, yani onları devler yapmış ola-
mazdı. Araba devasa kapının dışında durduğunda
merkezdeki küçük bir kapı açıldı ve dikkat çekici genç
bir adam dışarıya çıktı.
Dannyl gülümsedi ve hem dostu hem de aşığı olan bu
adamı selamlamak için araçtan inerken içinde büyük
bir sevgi hissediyordu. Tayend'in eğilişi saygı doluydu
ama peşinden tanıdık sinsi bir gülümseme geldi.
"Buraya gelirken oldukça oyalandınız Sayın Büyük-
elçi," dedi Tayend.
"Beni suçlama. Siz Elyneliler şehrinizi kütüphanenin
daha yakınma kurmalıydınız."
"İşte bu iyi bir fikir. Bir daha Saray'a gittiğimde bu
fikri Kral'a bizzat ileteceğim."
"Sen asla saraya gitmezsin."
34

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• likle." Tayend gülümsedi. "İrand seninle ko-
nuşmak istiyor."
Dannyl durakladı. Kütüphaneci, Dannyl'ın yeni
, - mektupta anlatılanları biliyor muydu? Kendisi de
benzer bir mektup mu almıştı?
"Hangi konuda?"
Tavend omzunu silkti. "Sanırım sadece sohbet etmek
istiyor."
Bir koridora girdiler, ardından bir merdivenden çıkıp
uzun, dar bir odaya girdiler. Tirizlere ayrılmış pencere-
ler odanın bir tarafını kaplıyordu ve koltuk grupları oda
boyunca dizilmişti.
Yaşlı bir adam girişe en yakın koltukta oturuyordu.
Adam ayağa kalkarken Dannyl bir elini salladı.
"Zahmet etmeyin Kütüphaneci." Bir koltuğa oturdu.
"Nasılsınız?"
İrand'm omuzları hafifçe kalktı. "Yaşlı bir adam için
iyiyim. Oldukça iyiyim. Siz nasılsınız Büyükelçi?"
"İyiyim. Bu aralar Lonca Evi'nde yapacak pek iş yok.
Birkaç sınama, bir iki küçük münakaşa, birkaç küçük
parti. Pek fazla zaman alan işler değil."
"Peki ya Errend?"
Dannyl gülümsedi. "Lonca Birinci Büyükelçisi her
zamanki kadar neşeli," diye yanıtladı. "Ve bütün gün
ayağının altında olmayacağım için oldukça huzurlu."
İrand kıkırdadı. "Tayend araştırmanızın tıkandığını
söyledi."
Dannyl içini çekip Tayend'e baktı. "Kütüphanedeki
bütün kitapları belki bir şeyler buluruz umuduyla oku-
yabiliriz; fakat bunun için birçok yaşama ya da yüz yar-
dımcıya sahip olmamız lazım."
35

TRUDİ CANAVAN
Dannyl antik büyüyü araştırmaya Lorlen'in isteği ilf
ilk başladığında, konu oldukça ilgisini çekmişti. Akkarirt.
de Yüce Lord olmasından uzun süre önce aynı konuda
bir araştırma yapmıştı ve bu araştırma yüzünden beş yıl
boyunca dolaşmıştı. Fakat sonunda eli boş dönmüştü
ve Dannyl ilk başta Lorlen'in; arkadaşına kaybetmiş
olduğu bilgilerin birazını geri sunmak için Akkarin'in
adımlarından ilerlemesini istediğini düşünmüştü.
Fakat altı ay sonra, Dannyl'in, Lonmar ve Vin'e
yaptığı yolculuk sonrasında Lorlen aniden, artık ken-
disinin bu bilgilere ihtiyacı olmadığını söylemişti. Aynı
dönemde ve yine aniden bu kez de Rothen, tam olarak
aynı konu-ya ilgi duymaya başlamıştı. Bu garip tesadüf
ve Dannyl'-in giderek artan antik büyünün gizemlerine
karşı duyduğu kendi merakı, Dannyl ve Tayend'i
araştırmaya devam etmeye teşvik etmişti.
Bir süre sonra Akkarin, Dannyl'in projesini öğrenince
kendisine rapor vermesini emretmişti. Yüce Lord araş-
tırmadan memnun kalınca Dannyl çok rahatlamıştı; her
ne kadar Dannyl ve Tayend'e, en garip keşifleri olan
Nihai Cezalandırma Mağarası'nı sır olarak saklamala-
rını emretmiş olsa da... Elyne dağlarındaki bir şehrin
kalıntılarının altında buldukları yerin, büyüsel olarak
yüklenmiş taşlardan oluşan bir tavanı vardı ve bu taşlar
Dannyl'e saldırarak neredeyse onun ölümüne sebep ola-
caklardı.
O yerin nasıl çalıştığı büyük bir muammaydı. Dannyl
girişini tekrar kapatmak için döndüğünde Büyük
Kütüphane'yi o yerle alakalı bir bilgi bulma umuduyla
taramış; fakat hiçbir şey jbulamamıştı. Açıkça belli olu-
yordu ki Lonca tarafından, bilinmeyen bir tür büyü ile
yüklüydü.
"Sachaka'ya gidersem daha fazla bilgi bulacağımı
36

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


- orum " diye ekledi Dannyl, "Fakat Yüce Lord
SachSya yolculuk isteğim! reddetti."
t d başıyla onayladı. "Akıllıca bir karar. Nasıl kar-
cağmdan emin olamazsın. Orada hâlâ büyücüler
ŞirT &u kesin. Her ne kadar sen ve arkadaşların kadar
°"timli olamayacak olsalar da yalnız bir Lonca büyü-
sü için tehlike oluşturabilirler. Sonuçta topraklarını
hu hale getiren Lonca'ydı. Hâlâ bunun için öfkeli olma-
lılar. Peki şimdi ne yapacaksın?"
Dannyl cüppesinden katlanmış bir mektup çıkarıp
İrand'a doğru uzattı. "Yerine getirmem gereken yeni bir
görev var."
Kütüphaneci, Yüce Lord'un kırık mührünü görünce
duraksadı sonra mektubu açıp okumaya başladı.
"Nedir?" diye sordu Tayend.
"Bir soruşturma," diye yanıtladı Dannyl. "Görünüşe
göre bu ülkedeki bazı soylular kendi kaçak Loncalarını
kurmaya çalışıyorlar."
Alimin gözleri büyüdü, ardından yüz ifadesi düşün-
celi bir hal aldı. İrand derin bir nefes alıp Dannyl'e baktı.
"Demek biliyor."
Dannyl başıyla onayladı. "Öyle görünüyor."
"Neyi biliyor?" diye sordu Tayend.
İrand mektubu Tayend'e verdi. Alim mektubu yüksek
sesle okumaya başladı.
"Birkaç yıldır Elyne Saraylıları'ndan küçük bir grubun
Lonca'nın yardımı veya bilgisi olmadan büyü öğrenmeye
çalışmalarını izliyorum. Son dönemde bu konuda bir mik-
tar başarı kazandılar. Şu anda içlerinden en az biri güç-
lerini uyandırmayı başarmış durumda olduğu için Lonca
onlarla ilgilenmeye yetkili ve mecburdur. Bu grupla ilgili
bilgileri mektuba ekledim. Tremmelin Ailesi'nden Alim
37

TRUDİ CANAVAN
Tayend ile ilişkin, onları güvenilir olduğuna ikna etm?.
konusunda sana yardımcı olacaktır."
Tayend durdu ve Dannyl'e baktı. "Bununla ne demel,
istiyor?" diye bağırdı.
Dannyl başıyla mektubu işaret etti. "Okumaya de-
vam et'"
"Asilerin bu kişisel bilgiyi, sen onları tutukladıktan
sonra sana karşı kullanma olasılıkları var. Onlara böyle
bir bilgiyi amacına ulaşmak için verdiğinin iyice anla-
şılacağı konusunda sana güvence veriyorum."
Tayend, Dannyl'e baktı. "Bizi bilmediğini söylemiştin.
Nasıl bilebilir? Yoksa bütün dedikoduları dinleyip bun-
ların doğru olduğu konusunda şansını mı deniyor?"
"Hiç sanmıyorum" dedi İrand. "Yüce Lord gibi biri
işini şansa bırakmaz. İlişkinizi başka kim biliyor?"
Tayend başını iki yana salladı. "Başka kimse bilmi-
yor. Tabi birileri bize kulak misafiri olmadıysa..." etra-
fına bakındı.
"Casus avına çıkmadan önce hesaba katmamız gere-
ken bir olasılık daha var," dedi Dannyl. Yüzünü buruş-
turup şakaklarını ovmaya başladı. "Akkarin'in bazı ola-
ğan dışı yetenekleri vardır. Biz diğer büyücüler için zihin
okumanın belirli sınırları vardır. Buna izin vermeyen bir
zihni okuyamayız ve birini okuyabilmek için ona do-
kunmak zorundayız. Akkarin bir keresinde bir suçlu-
nun zihnini işlediği suçları ispatlamak için okudu. Ada-
mın onu engelleyebilmesi gerekliydi ama Akkarin yine
de zihinsel engelleri bir şekilde geçmeyi başardı. Bazı
büyücüler Akkarin'in zihinleri uzaktan bile okuyabildi-
ğine inanıyor."
"Yani sen Kyralia'dayken zihnini okuduğundan mı
şüpheleniyorsun?"
38

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Belki de bana Lonca'ya dönmemi emrettiği
sırada okudu."
t nd'ın kaşları kalktı. "Dağlardayken mi? Böyle bir
f den bir zihni okuyabilmesi inanılmaz bir şey."
"Eğer çağrısını yanıtlamasaydım başarabileceğini hiç
nmıyorum. Fakat bağlantı bir kez kurulunca görme-
ini istediğimden fazlasını görmüş olabilir." Dannyl bir
kez daha başıyla mektubu işaret etti. "Okumaya devam
et Tayend. Bir paragraf daha var."
Tayend tekrar mektuba döndü. "Yardımcın bu asilerle
daha önce karşılaştı. Bir tanışma ayarlayabilir." Alim
başını kaldırdı. "Bunu nasıl bilebilir?"
"Ben de senin söylemeni umuyordum."
Alim kaşlarını çatarak mektuba baktı. "Elyne'de her-
kesin bir iki sırrı vardır. Bazılarından bahsedersin, ba-
zılarını ise kendine saklarsın." Dannyl ve İrand'a baktı.
"Birkaç yıl önce Marane Ailesi'nden Royend adında biri
tarafından gizli bir partiye davet edildim. Reddettiğimde,
bana partinin düşündüğüm gibi bir parti olmadığına,
orada, ah, hiçbir zihinsel veya bedensel düşkünlükle il-
gili bir şeyler olmadığında dair güvence verdi. Fakat çok
sinsi bir hali vardı ve ben de bunu bir uyarı olarak gö-
rüp katılmadım."
"Büyüsel bilgi teklif ettiğine dair herhangi bir ipucu
vermiş miydi?" diye sordu İrand.
"Hayır ama başka bir bilimsel uğraşının saklanması
gerekir mi? Daha önce Lonca'ya katılmamın teklif edil-
diği ama benim bunu reddettiğim bir sır değil. Ve benim
eğilimlerim gayet iyi biliniyor." Dannyl'e baktı. "Yani
büyü kabiliyetim olduğunu biliyor ve benim cüppeyi
neden reddettiğimi kolaylıkla tahmin edebilmiştir."
İrand başıyla onayladı. "Yüce Lord büyük ihtimalle
39

TRUDİ CANAVAN
bunu da biliyordur. Bu asilerin Loncayı girmeyi reddet-
miş veya başka bir sebepten girememiş herkese yaklaş-
maya çalışacağını farz etmek oldukça mantıklı." Bir an'
durdu ve Dannyl'e baktı. "Ve Akkarin seninle ilgili ger-
çeği açıkça biliyorken bunu açığa çıkarmadı veya göre-
vini elinden almadı. Belki de sıradan bir Kyralialı'dan
daha toleranslıdır."
Dannyl'in omurgasında bir ürperti dolaştı. "Bunun
tek sebebi işine yaramam. Bu asileri bulmak için çok
fazla şeyi riske atmamı isteyebilir."
"Onun pozisyonundaki biri kendisine hizmet edenleri
kullanmak zorundadır." dedi İrand sert bir şekilde.
"Lonca Büyükelçisi olmayı kabul ettin Dannyl. Görevin,
Lonca'nın sorumluluğunda ve bölgesinde gerçekleşen
olaylarda Yüce Lord'un talimatları doğrultusunda hare-
ket etmek. Bu bazen risklere girmek anlamına gelse
bile... Umalım da bu görev sadece senin itibarını riske
atsın, hayatını değil!"
Dannyl içini çekip başını eğdi. "Tabi ki haklısın."
Tayend kıkırdadı. "îrand her zaman haklıdır, tabi ko-
nu kataloglama yöntemi olmadığı süre..." Kütüphaneci
kendisine dönüp bakınca sırıttı. "Yani bu asiler
Dannyl'in Lonca'ya kızgın olmak için bir sebebi olduğu-
nu düşünecekler ve böylece onu da potansiyel bir üye
olarak görecekler."
"Ve bir öğretmen olarak..." diye ekledi İrand.
Dannyl başıyla onayladı. "Ve eğer işbirliği yapmaz-
sam Tayendle ilişkimi açığa çıkarma tehdidiyle sessiz
kalmam için şantaj yapabilirler.
"Evet. Ama yine de çok dikkatli bir plan yapman la-
zım," diye devam etti İrand.
Asilere yaklaşabilme yollarını tartışmaya başladılar.
40

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


îrand'a güvendikleri için memnundu ve bunu
Danny ' . etmiy0rdu. Tayend aylar önce akıl hocasına
|rt-ı rinden bahsetmeleri konusunda ısrar etmiş,
vl'e İrand'a hayatını emanet edecek kadar güven-
djğfkonusunda güvence vermişti. Yaşlı adam hiç şaşır-
mamıştı; fakat bu Dannyl'i oldukça şaşırtmıştı.
Dannyl ve Tayend'in bildiği kadarıyla Elyne Sarayı'-
nın tamamı Dannyl'in hâlâ Tayend'in eğilimlerini bilme-
diğini ve böyle bir eğilime sahip olmadığını sanıyorlardı.
Rothen, Dannyl'e benzer dedikoduların Lonca'da da
dolaştığını ama çok sürmeden kesildiğini söylemişti.
Buna rağmen Dannyl hâlâ, gerçeğin Lonca tarafından
duyulmasından ve görevine son verilip eve dönmesinin
emredümesinden korkuyordu.
Akkarin'in, asilerin gerçeği öğrenmesine izin vermesi
yolundaki emre şok olup sinirlenmesi bu yüzdendi.
Tayend'le ilişkisini gizli tutmak zaten zordu. Asilerin
öğrenmesine izin vermek, almak istemediği bir riskti.
Kapı çaldığında oldukça geç olmuştu. Sonea bakışla-
rını masasından kaldırıp odasının kapısına çevirdi.
Hizmetkarı sıcak bir fincan raka mı getirmişti? Bir elini
kaldırdı, sonra durdu. Kendisini Meydan Okuma için
eğiten Savaşçı Lord Yikmo hep büyü kullanırken her-
hangi bir hareket yapmaktan kaçınması gerektiğini söy-
lerdi... bu büyücünün amacını belli ederdi. Elini indirip
kapıyı iradesi ile açtı. Koridorda Takan duruyordu.
"Leydim," dedi Takan. "Yüce Lord sizi kütüphaneye
çağırıyor."
Sonea, bir an Takan'a bakakaldı ve kanının yavaşça
41

TRUDİ CANAVAN
buz kesmeye başladığını hissetti. Akkarin gecenin bu
vaktinde kendisinden ne istiyor olabilirdi?
Takan, Sonea'ya bakarak bekliyordu.
Sonea sandalyesini geriye iterek ayağa kalktı ve ka-
pıya doğru ilerledi. Koridora çıktığında Takan, kütüpha-
neye doğru ilerlemeye başladı. Kütüphanenin kapısına
ulaştıklarında Sonea aralıktan içeriye baktı.
Bir tarafta büyük bir masa duruyordu. Duvarlar ta-
mamen kitaplıklarla kaplanmıştı. Ortada iki büyük kol-
tuk ve bir küçük masa vardı. Akkarin koltuklardan
birinde oturuyordu. Sonea eğilerek selam verdiğinde,
eliyle üzerinde küçük bir kitabın durduğu diğer koltuğu
işaret etti.
"Bu kitap, 4okuman için," dedi Akkarin. "Binaların
büyü ile inşası çalışmalarında sana yardımcı olacaktır."
Sonea odaya girip koltuğa yaklaştı. Kitap küçük, deri
kaplı ve oldukça yıpranmıştı. Kitabı alıp açtı. Sayfalar
silik bir el yazısıyla doluydu. İlk birkaç satırı okuyunca
nefesi kesildi. Bu, Lonca binalarından çoğunu tasarla-
mış ve taşı büyüyle şekillendirmeyi keşfetmiş olan Lord
Coren'in günlüğüydü.
"Sana bu kitabın ne kadar değerli olduğunu söyleme-
me gerek yok sanırım," dedi Akkarin. "Nadir ve yeri dol-
durulamaz bir kitap. Ve..." Akkarin'in sesi derinleşti,
"bu odadan çıkmamalı."
Sonea, Akkarin'e bakıp başıyla onayladı. Akkarin'in
yüz ifadesi çok ciddiydi ve karanlık gözleri Sonea'nınki-
leri delip geçiyordu.
"Bu kitaptan kimseye bahsetmeyeceksin," diye ekledi
hafifçe. "Varlığını sadece birkaç kişi biliyor ve ben böyle
kalmasını istiyorum."
Sonea bir adım yana çekildi ve Akkarin koltuğundan
42

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


, ıya doğru ilerledi. Akkarin koridora çıktığında
kalkıp _jcan>ın kendisini alışılmadık bir biçimde doğ-
SO?e süzdüğünü gördü. Sanki onu dikkatle değerlen-
rU • rdu Sonea Takan'm bakışlarına karşılık verdi.
T kan sanki sadece kendisi için başını hafifçe eğdi ve
,•• •-,»-, Hisarı çıktı. İki çift ayak sesi uzaklaşarak kay-
donup aışctn v T " •* J
boldu. Sonea elindeki kitaba baktı.
Koltuğa oturup kitabı açtı ve okumaya başladı.
Ben VelanEui, Emarin Ailesi'nden Coren; bu notlar be-
nim çalışmalarımın ve keşiflerimin kaydıdır.
Ben gurur veya alışkanlık ya da başkalarına kendi
hayatını anlatmak için yazan kişilerden değilim. Geçmi-
şimde arkadaşlarım veya kız kardeşimle açıkça konuşa-
mayacağım çok az şey var. Fakat bugün düşüncelerimi
kağıda dökme ihtiyacı hissetmeye başladım. Tamamen

bir sır olarak saklamam gereken ama bir yandan da


anlatmak için önüne geçemediğim bir dürtü hissettiğim
bir şeyle karşılaştım.
Sonea sayfanın üstüne, tarihe baktı. Daha önceki ça-
lışmalarından; o dönemlerde Lord Coren'in genç, hare-
ketli, aşırı derecede içmesi ve garip, elverişsiz bina tasa-
rımları yüzünden kendinden yaşlılar tarafından pek de
sevilmediğini biliyordu.
Sandığı bugün odama getirttim. Açmak biraz zaman
aldı. Büyü kilitlerini kolayca kaldırdım fakat kapağı
paslanmıştı. İçindeki herhangi bir şeye zarar vermeyi
göze alamayacağım için çok dikkatli davrandım. So-
nunda sandığı açabildiğimde hem hayal kırıklığına uğ-
radım hem de mutlu oldum. Sandığın içi kutularla do-
luydu, bu yüzden ilk gördüğümde çok heyecanlandım.
Fakat kutuları açınca içlerinden sadece kitaplar çıktığını
gördüm. Son kutuyu da açtığımda büyük bir hayal kırık-
lığına uğradım. Gömülü bir hazine bulmamıştım. Sadece
43

TRUDİ CANAVAN
kitaplar.
Anladığım kadarıyla hepsi bir tür kayıt içeriyor. Gecp
geç saatlere kadar okudum ve kafam karıştı. Yarın bira2
daha okuyacağım.
Sonea genç büyücüyü kendisini odasına kilitlemiş,
okurken hayal edip gülümsedi. Daha sonraki notlar
gelişigüzel yazılmıştı, çoğunlukla birkaç gün atlıyordu.
Ardından kısa bir not vardı, defalarca altı çizilmişti.
Ne bulduğumu biliyorum! Bunlar kayıp kayıtlan"
Kitapların bazılarının isimlerini vermişti ama Sonea
bu isimlerden hiç birini tanıyamadı. Bu kayıp ciltler
"yasak bilgiyle doluydu" ve Coren içeriklerinden bah-
setme konusunda isteksizdi. Birkaç haftalık bir boşluk-
tan sonra bir deneyi anlatan uzun bir yazı vardı. Yazı-
nın sonu şöyleydi:
Sonunda başardım! Çok uzun sürdü. Daha önce his-
setmiş olmam gereken; zafer ve korku hisleriyle doluyum.
Bunun sebebini bilemiyorum. Bu gücü kullanmanın yol-
larını tam olarak bulamasamda hâlâ bozulmuş değilim.
Artık kara büyü kullanmış olduğumu inkar edemem.
Yeminimi bozdum. Bunun kendimi bu kadar kötü hisset-
tireceğini fark etmemiştim.
Bu yine de Coren'i durdurmamıştı. Sonea kendini bu
genç adamın yanlış olduğunu bu kadar açıkça bildiği bir
şeyi yapmaya neden devam ettiğini anlamak için kıvra-
nırken buldu. Cören kendini durduramıyor görünüyor-
du. Bu keşfin kendini sürüklediği yöne doğru, bu yön,
suçunun keşfedilmesi de olsa çılgınca çekiliyor gibiydi.
Ama keşif Coren'i bambaşka bir yöne sürüklemişti...
Beni tanıyan herkes taşlara duyduğum sevgiyi bilir.
Taşlar dünyanın harika tenidir. Tıpkı deri gibi çatlakları
ve kırışıklıkları vardır, damarları ve gözenekleri vardır.
44

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


muşak, narin ve esnek olabilir. Dünya erimiş
Sert, Jf püskürttüğünde tıpkı kan gibi kırmızıdır,
ir n büyüyü öğrendikten sonra ellerimi taşa dayayıp
? A saklı olan muazzam yaşam enerjisini hissetmeyi
^"kîiııordum ama hayal kırıklığına uğradım. Hiçbir şey
ptmedim; suyun tenimi karıncalandırmasından da
di Onun yaşam dolu olmasını istiyordum. İşte asıl olay
? bundan sonra oldu. Tıpkı bir Şifacının ölmek üzere olan
birini hayata döndürmeye çalışması gibi taşa enerji ver-
meye başladım. Ona irademle hayat verdim. Sonra ina-
nılmaz bir şey oldu.
Sonea kitabı sıkıca tutuyordu, gözlerini satırlardan
alamıyordu. Coren'i ünlü yapan ve ondan sonraki yüz-
yıllar boyunca Lonca mimarisini etkileyen keşfi buydu.
Asırlardır büyüsel bilgi olarak yapılmış en büyük keşif
olarak kabul ediliyordu. Her ne kadar yaptığı kara büyü
olmasa da bu keşfi sağlayan şey yasak sanattı.
Sonea gözlerini kapadı ve başını iki yana salladı. Lord
Larkin, mimari öğretmeni, bu günlük için bütün serve-
tini verirdi; fakat idolü hakkındaki gerçeği öğrenirse
yıkılırdı. Sonea içini çekip sayfalara baktı ve okumaya
devam etti.
45

Bölüm 3
Eski Dostlar, Yeni Müttefikler
Cery mektubu gösterişli bir hareketle imzaladı ve ar-
dından yapıtını memnuniyetle süzdü. El yazısı temiz ve|
zarifti. Kağıt kaliteli, mürekkep de koyu ve siyahtı. Her
ne kadar metinin birçok yerinde varoş terimleri kulla-
nılmış olsa da —Serin'den kendisine okuma yazma öğ-
retmesini istemişti, Evler'den birinin üyesi gibi cümle
kurmasını değil— bu metin kendisini aldatıp, Güney-
kısma kaçmış birinin idam isteği olsa da iyi yazılmış bir
mektuptu.
Sonea'nın Lonca'dan saklanmasına yardım eden Hır-
sız Faren'den, katibini bir süre "ödünç almak" istediği
zamanı hatırlayınca gülümsedi. Faren'in gönülsüzlük ve
minnettarlık karışımı ifadesinden Cery; Hırsız'm, bu an-
laşmanın pozisyonuna getireceği iyileşmeye umutsuzca
ihtiyacı olduğunu biliyordu.
Faren'in bir Hırsız olarak statüsünü Sonea'yı Lonca'-
ya vermesinden sonraki bir yıl boyunca koruyup
koruyamayacağı oldukça belirsizdi. Bir Hırsız'm iş yap-
ma yeteneği, onun için çalışmak isteyen insanlar ağına
bağlıydı. Bâzıları para için çalışırken, çoğu "kıyak yap-
mak" ve daha sonra aynı şekilde bir geri ödeme almak
için çalışırdı. Kıyaklar yeraltında ikinci bir para birimi
gibiydi. .
Faren, Sonea'yı Lonca'nm ellerinden uzak tutabilmek
46

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


dişine borçlu olunan kıyakların çoğunu kullan-
iÇın , -ne de statüsünü zorlayan bu değildi. İnsanlar
mlŞ ' Via kendisi için büyü kullanması karşılığında kızı
30 a'dan koruyacağına dair bir anlaşma yaptığını bili-
1 rdr ama o, bu anlaşmayı daha sonra bozmuştu,
y nca'nîn Sonea'ya kendileri tarafından güçlerini kont-
1 etmesi öğretilmezse çok tehlikeli olacağı yönündeki
uyarıları yüzünden endişelenen diğer Hırsızlar, Faren'-
den kızı Lonca'ya vermesini "rica etmişlerdi". Her ne
kadar Faren'in diğer yeraltı liderlerinin ricasını reddet-
me şansı pek olmasa da bir anlaşma bozulmuştu.
Hırsızlar, insanların kendilerinde biraz da olsa dürüst-
lük olduğuna inanmalarına ihtiyaç duyarlardı, yoksa
sadece çaresiz veya aptal kişiler onlarla iş yapardı. Sa-
dece, Sonea'nm büyüsünü asla işe yarar bir şekilde
kullanamadığı için anlaşmanın kendi üstüne düşen kıs-
mını tam olarak yerine getirememiş olması, Faren'in
tamamen mahvolmasını engellemişti.
Her şeye rağmen Serin, Faren'e sadık kalmıştı. Oku-
ma yazma dersleri sırasında Cery'ye Faren'in ilişkileri
konusunda çok az bilgi vermişti... ki Cery çoğunu zaten
biliyordu. Cery çabuk öğrenmişti; ki bunu Sonea'nın
derslerinin birazını izlemiş olmasına bağlıyordu.
Ayrıca kendisinin —Sonea'nın arkadaşı— Farenle,
Sonea'ya "ihanet eden kişiyle" iş yapmayı kabul ettiğini
göstererek, insanları Hırsız'ın hâlâ güvenilir olduğuna
ikna etmişti.
Masasının çekmecesinden ince bir tüp şeklindeki ku-
rutulmuş bir kamış alan Cery, mektubu yuvarlayıp
içine koydu. Tüpün ağzını tıkayıp balmumuyla mühür-
ledi. Bir yerim —iğne benzeri bir ucu olan ince metal bir
araç— alıp tüpün bir yanma bir isim kazıdı.
Tüpü bir kenara bırakan Cery, yerimi elinde denge-
47

TRUDİ CANAVAN
ledi, sonra bileğinin seri bir hareketiyle odanın karşısı,
na fırlattı. Alet karşı duvarın ahşap kaplamasına ark;-,
ucundan çarptı. Cery tatmin olarak hafifçe içini çekti.
Kendi yerimini, gerektiğinde fırlatmak için çok dengeli
bir şekilde yaptıracaktı. Diğer üç çekmeceye bakıp baş-
ka bir tane almak için eğildi; fakat kapı çalınca durdu.
Ayağa kalkıp, odanın karşı tarafından yerimi alıp ma-
sasına döndü.
"İçeri gir," diye seslendi.
Kapı açıldı ve Gol içeriye girdi. Adamın yüz ifadesi
saygılıydı. Cery daha dikkatli baktı. Gol'ün gözlerinde
bir... beklenti mi vardı?
"Seni görmek isteyen bir kadın var Ceryni."
Cery, Gol tam adını kullanınca gülümsedi. Eğer
Gol'ün davranışları bir göstergeyse, bu kadın alışılma-
dık biri olmalıydı. Nasıl biriydi: ateşli mi, güzel mi yoksa
önemli mi?"
"Adı?"
"Savara."
Eğer isim sahte değilse Cery'nin tanıdığı biri değildi.
"İşi?"
"Söylemedi."
O zaman büyük ihtimalle adı gerçekten Savara, diye
düşündü Cery. Eğer adı konusunda yalan söyleseydi
neden kendine bir de iş uydurmasmdı ki?
"Neden gelmiş?"
"Dediğine göre sana bir sorununda yardımcı olabilir-
miş ama bu sorunun ne olduğunu da söylemedi."
Cery düşünmeye başladı. Bir sorunum olduğunu dü-
şünüyor. İlginç...
"İçeri al o zaman."
48

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


basıyla onayladı ve odadan çıktı. Cery çekmeceyi
^ koltuğunda arkasına yaslandı ve beklemeye
kapatıp Birkaç dakika sonra kapı yeniden açıldı.
^ ,v<=ri piren kadın birbirilerine şaşkınlıkla bak-
Cery ve ivCI & 33.
Kadın, Cery'nin gördüğü en garip yüze sahipti. Yüzü,
bir alınla başlıyor, çıkık elmacık kemikleriyle de-
^ edip, ince bir çeneyle sonlanıyordu. Kalın, siyah
clar düz bir şekilde omuzlarından aşağı salmmıştı.
Fakat kadının yüzünün en şaşırtıcı yanı gözleriydi.
Kadının gözleri büyük ve kenarları yukarıya doğru çe-
kikti. Göz rengi ise teni gibi altm-kahverengiydi. Garip,
egzotik gözler... ve bu gözler kendisini çok az gizlenmiş
bir eğlenme hissiyle süzüyorlardı.
Cery bu tepkiye alışkındı. Çoğu müşterisi onu ilk gör-
düklerinde, boyunu ve varoşlarda sıklıkla karşılaşılan
bir kemirgen türü olan adını fark ettiklerinde bir an du-
raklarlardı. Ardından kendilerine Cery'nin pozisyonunu
ve yüksek sesle gülerlerse olacakları hatırlatırlardı.
"Ceryni," dedi kadın. "Sen Ceryni misin?" sesi derin
ve zengindi ve Cery'nin çıkaramadığı bir aksanla konu-
şuyordu. Kesinlikle Lonmar aksanı değildi.
"Evet. Ve sen de Savara mısın." Cery cümleyi soru
gibi tonlandırmamıştı. Eğer kadın adı hakkında yalan
söylemişse sırf kendisi sorduğu için gerçek adını söy-
leyeceğini hiç sanmıyordu.
"Evet."
Savara masaya bir adım daha yaklaştı, bakışları
odayı aklına kazımak ister gibi etrafta dolaştı sonra tek-
rar Cery'ye döndü.
"Bana söylenene göre, senin çözebileceğin bir soru-
num varmış."
49

TRUDİ CANAVAN
Savara'nm yüzünden bir gülümseme geçer gibi old;ı
Tartışmasız tamamen gülümserse inanılmaz derece^
güzel olacaktı. Gol'ün bastırılmış heyecanının sebebim^
bu olduğu açıktı.
"Evet." Savara kaşlarını çattı. "Var." Savara'nm ba-
kışları Cery'ninkilerden ayrıldı ve sanki bir şeyi değer-
lendiriyormuş gibi üzerinde dolaştı, sonra hızla tekrar
Cery'nin bakışlarıyla buluştu. "Diğer Hırsızlar, katilleri
senin araştırdığını söyledi."
Katiller mî? Cery gözlerini kıstı. Demek ki birden fazla

olduğunu biliyor.
"Bana nasıl yardımcı olmayı düşünüyorsun?"
Savara gülümsedi ve Cery'nin tahmini doğruladı;
gerçekten inanılmaz derecede güzeldi. Fakat Cery, bu-
nun getirdiği kendine güvenle meydan okumadan hoş-'
lanmamıştı. Bu kadın güzelliğini kullanmayı biliyordu.
"Sana onları bulmanda ve yok etmende yardımcı ola-
bilirim."
Cery'i heyecanlandı. Eğer bu katillerin kim olduğunu
biliyor ve onları öldürebileceğini düşünüyorsa...
"Peki bunu nasıl başaracaksın?" diye sordu.
Savara'nm gülümsemesi kayboldu. Bir adım daha
yaklaştı. "Bulmayı mı, öldürmeyi mi?"
"İkisini de."
"Bugün onları öldürme yöntemleriyle ilgili hiçbir şey
söylemeyeceğim. Onları bulma konusuna gelirsek,"
kaşlarının arasında bir kırışıklık oluştu, "Bu daha zon
olacaktır. Ama benim için senin için olduğundan daha
kolay. Onları tanımak için bazı yöntemlerim var."
"Benim de," diye belirtti Cery. "Neden senin yön-
temlerin daha iyi olsun?"
Savara tekrar gülümsedi. "Onlar hakkında daha fazla
50

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


hibim. Şimdilik sana sadece yeni bir katilin
bügiye , re girmiş olduğunu söyleyebilirim. Tahminen
bUgUetini toplamak için bir iki gün harcayacaktır. Yani
ceSaıre cn'm sonra ilk cinayetinin haberini alırsın."
bir iki g*-*-1
r rv Savara'nm cevabını dikkatle düşündü. Eğer
• hir $'ey bilmiyorsa neden böyle bir kanıt sunsun ki?
T bi kendisi birilerini öldürüp böyle bir kanıt yaratmayı
H ' sunmuyorsa. Savara'ya daha dikkatli baktı ve genel
vüz özellikleri ile o bariz altm-kahverengi tenin anlamını
fark edince kalbi buz kesti. Neden bunu daha önce anla-
mamıştı ki? Aslında sebebi çok açıktı; şimdiye dek hiç
Sachakalı bir kadın görmemişti...
Artık Savara'nm tehlikeli biri olduğu yönünde hiç
şüphesi kalmamıştı. Fakat bu tehlikenin Cery için mi
yoksa vatanından gelen katiller için mi olduğu henüz
belli değildi. Ondan ne kadar fazla bilgi alabilirse o ka-
dar iyiydi.
"Demek vatanında gözcülerin var," dedi Cery, "Sana
Kyralia'ya bir katil girdiğinde haber veriyorlar."
Savara duraksadı. "Evet."
Cery başıyla onayladı. "Ya da," dedi yavaşça, "bir iki
gün bekleyip sen birilerini öldüreceksin."
Savara'nm bakışları sertleşti. "O zaman adamlarına
beni izlettir. Odamda kalacağım ve yemeğimin de odama
getirtilmesini isteyeceğim."
"ikimiz de dürüst olduğumuzu göstermeliyiz," dedi
Cery. "Sen bana geldin, bu yüzden önce sen kendini is-
patlamaksın. Şimdilik peşine bir gözcü takacağım ve bu
adam amacını yerine getirdikten sonra tekrar konuşa-
cağız. Bu seni mutlu eder mi?"
Savara bir kez başıyla onayladı. "Evet."
"İlk odada bekle. İşleri düzenleyip bir arkadaşım seni
51

TRUDİ CANAVAN
kaldığın yere götürecek."
Cery, Savara'yı odadan çıkarken izledi, mümkün o
duğunca fazla ayrıntıyı zihnine kazımaya çalışıyordu
Savara'nm giysileri sadeydi, ne eski ne de pahalı. Giy-
diği kalın gömlek ve pantolonlar sıradan Kyralialılarin
tipik giysisiydi; fakat yürüyüşündeki bir şeyler emir
almaya pek alışkın olmadığını gösteriyordu. Hayır, bu
kadın emir verenlerdendi.
Gol, Savara çıktıktan hemen sonra odaya girdi. Yüzü
merakını gizleme çabasıyla gerilmişti.
"Peşine dört ebe tak," dedi Cery. "Her hareketini öğ-
renmek istiyorum. Ona yemek veya başka bir şey geti-
ren herkese de dikkat et. İzleneceğini biliyor, bu yüzden
ebelerden ikisi kendini belli etsin."
Gol başıyla onayladı. "Ne taşıdığını görmek ister mi-
sin?"
Bir giysi bohçasını kaldırdı. Cery bohçaya hafif bir
şaşkınlıkla baktı. Katilleri öldürmeyi teklif eden oydu,
diye düşündü. Bunu çıplak elleriyle yapmayı düşündü-
ğünden şüpheliyim. Başıyla onayladı.
Gol giysileri masanın üzerinde dikkatle açtı. Cery bı-
çak ve hançer dizisini görünce kıkırdadı. Hepsini teker
teker eline alıp inceledi. Bazılarına garip tasarımlar ve
semboller kazınmıştı, bazılarının üzerindeyse mücev-
herler vardı. Ciddileşti. Büyük ihtimalle Sachakalı işiy-
diler. Mücevherli olanların en büyüğünü bir kenara
ayırd- sonra Gol'e doğru başını hafifçe eğdi.
"Onları geri ver."
Gol başıyla onaylayıp bohçayı tekrar katladı ve oda-
dan çıktı. Kapı kapandığında Cery arkasına yaslanıp
kadını düşünmeye başladı. Eğer söyledikleri doğruysa
iddia ettiği kadar yararlı olabilirdi.
52

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


valan söylüyorsa? Cery kaşlarını çattı. Onu
?u ız'ın göndermiş olması mümkün müydü? "Diğer
bir Hl|sr^a„ görüştüğünden bahsetmişti. Fakat Cery
Hirha i birinin işine karışması için iyi bir sebep düşü-
hCr iyordu. Bütün olasılıkları iyice gözden geçirmeli ve
"nu gözleyenleri dikkatle sorgulamalıydı.
Peki ona haber vermeli miyim? diye düşündü Cery.
arlanmış kodların dışında bir konuda haberleşmek
• n bir buluşma ayarlamalıydı ama kesinlikle gerekli ol-
madıkça bir buluşma ayarlamak istemiyordu. Bu olay
yeterince önemli miydi?
Vatanında bağlantıları olan Sachakalı bir kadın...
Tabiî ki çok önemliydi.
Ama bir şey Cery'nin duraklamasına sebep oldu.
Belki de önce bir süre bekleyip bu kadının yararlı olup
olmayacağını görmeliydi. Ayrıca kabul etmeliydi ki, tak-
tiklerini ne zaman hafifçe değiştirse başka birine da-
nışma fikri pek hoşuna gitmiyordu. Bu başka birine,
büyük bir İ3orcu' olsa bile.
Artık kendisinin de birkaç strateji geliştirmesinin za-
manı gelmişti.
Sonea. Savaşçı dersinin başlamasını beklerken gözle -
rini kapatıp ovuşturdu ve esneme isteğini bastırmaya
çalıştı. Coren'in günlüğünü sabaha karşı bitirmişti. Mi-
marın hatıralarına gömülmüştü ve eğer günlüğü bitire-
mezse, ertesi gece döndüğünde günlüğü bulamamaktan
ve hikayenin sonunu öğrenememekten korkmuştu.
Gece, yerini sabahın ilk ışıklarına bırakırken son bö-
lümü okumuştu:
53

TRUDİ CANAVAN
Karar verdim. Akademi'nin temelleri bitince sandıâ
içindeki ve bu yazdıklarımla beraber gizlice gömeceği^
Sandıkla beraber benimle ilgili korkunç gerçekler &,
gömülecek Belki de bu sayede; öğrendiğim ve kul-
landığım şeyin doğurduğu; bu rahat vermeyen suçluluğu
da boğabilirim.
Eğer cesaretim olsaydı, sandığı ve içindekileri yofc
ederdim ama konuyu sandığı yeraltına yerleştirenlerden
çok farklı yargılıyor olmaktan çekmiyorum. Onların ben-',
den çok daha bilge olduklarından eminim.
Fakat sandık tekrar keşfedilmiş olmalıydı, yoksa
Coren'in günlüğünü ellerinde tutmuş olamazdı. Kitapla-
rın kalanına ne olmuştu? Akkarin'de miydi?
Yoksa günlük sahte miydi? Akkarin tarafından
Lonca'yı kara büyünün düşünüldüğü kadar kötü bir şey
olmadığma ikna etmek için mi hazırlanmıştı? Günlüğü
Sonea üzerinde deniyor olabilirdi, inanıp inanmayaca-
ğını görmek istemiş olabilirdi.
Eğer öyleyse Akkarin bir hata yapmıştı. Coren kara
büyünün yanlış olduğuna inanıyordu. Günlüğü oku-
mak, sahte olsa da olmasa da herhangi birini, bunun
aksine ikna edemezdi.
Fakat günlük gerçekse, neden Akkarin ona vermişti
ki? Sonea defterine bakarken kaşlarını çattı. Öylesine
vermiş olamazdı. Bir sebebi olmalıydı.
Peki bu günlük Sonea'ya ne göstermişti? Coren'in
kara büyü kullandığını ve bunun taşı şekillendirmeyi
keşfetmesini sağladığını. Başka bir büyücünün —hem
de ünlü bir büyücünün— onunla aynı suçu işlediğini.
Belki de Akkarin, kendisinin de benzer bir şekilde kara
büyüyü öğrendiğini düşünmesini istiyordu. Böylece
Sonea da sempati ve anlayış yaratabilecekti.
Coren, suçunu saklamak için bir çırağı rehin alma-
54

Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı


mlŞ<\- Coren güçlerini, konumunu hatta hayatını ceza
kkaybetme riskiyle karşılaşsaydı böyle bir şey ya-
olara ^ gonea başını iki yana salladı. Akkarin sadece
par mıy • ^a£asmcja olabilecek ünlü Coren imajını yık-
mak istiyordu.
lord Makin'in aniden gelişi düşüncelerini böldü.
Eğitmen masasına büyükçe bir kutu koydu ve sınıfa
döndü.
"Bugün sizlere yanılsamayı öğreteceğim," dedi Sa-
vaşçı- "Ve savaşta nasıl kullanılacağını. Yanılsamalarla
ilgili hatırlamanız gereken en önemli şey şudur: tama-
men aldatma üzerine kuruludurlar. Bir yanılsama size
zarar veremez fakat sizi tehlikeye yönlendirebilir. Size
bunu bir örnekle göstermek istiyorum."
Makin sandalyesini çekip oturdu ve ellerini masası-
nın üzerinde birleştirdi. Sınıftaki bütün sesler kesildi.
Lord Makin'in hikayeleri her zaman ilginç olurdu.
"Tarih bilgilerimiz bize beş yüzyıl önce Elyne dağla-
rında yaşayan iki kardeşten bahseder. Grind ve Lond.
İkisi de savaş konusunda yetenekli büyücülermiş. Bir
gün Kamaka isimli bir tüccarın liderliğinde gezginlerden
oluşan bir kervan geçmekteymiş. Kamaka'nm yanında
çok güzel bir genç hanım olan kızı da varmış. İki kardeş
kervanı görüp bir şeyler satın almak için dağlardaki ev-
lerinden inmişler. Kamaka'nın kızını gördüklerinde ikisi
de bu genç hanıma anında aşık olmuş."
Makin içini çekip başını üzüntüyle iki yana salladı.
Bu hareketi çırakların gülümsemesini kazandı. "İkili
arasında genç hanım üzerine bir tartışma başlamış.
Kardeşler anlaşmazlıklarını sözlerle çözemeyince birbir-
ıleriyle savaşmaya başlamışlar. Savaşın günlerce
sürdüğü, -ki bu pek mümkün değil- kardeşlerin güç ve
55

TRUDİ CANAVAN
becerilerinin eşit olduğunu gördükleri söylenir. Bu bera-
berliği bozan Grind olmuş. Kardeşinin, üzerinde büyta
bir kayanın bulunduğu yamacın dibinde durduğunu gö-
rünce bu kayayı düşürmüş; fakat kayanın önüne yanıl-
samadan oluşan ikinci bir kaya yaratmış.
"Lond kardeşinin kendisinin üzerinde bir şeye baktı-
ğını görmüş. Başını kaldırıp baktığında üstüne gelen'
kayayı görmüş ve yanılsamayı anında yok etmiş. Tabi ki
yanılsamanın arkasında saklı olan ikinci kayayı göre-
memiş.
"Grind, kardeşinin bu aldatmayı fark edebileceğini
düşünüyormuş. Fakat onu öldürdüğünü anlayınca
üzüntüden aklını yitirmiş. Kervan böylece Kamaka'mn
kızını da alıp yoluna devam edebilmiş. Görüyorsunuz,"
diye bitirdi Makin, "her ne kadar yanılsamalar size zarta
veremezse de, onlar tarafından aldatılmanıza izin verir-
seniz canınız yanabilir."
Savaşçı ayağa kalktı. "Yanılsamalar nasıl yaratılır'?
Size bugün bunu öğreteceğim. Derse yanımda getirdi-
ğim cisimlerin kopyalarını yaratmakla başlayacağız.
Seno, sınıfın önüne gel."
Sonea, büyücü bir cismin büyüyle bir ikinci görün-
tüsünün yaratılmasının çeşitli yollarını açıklarken ve
Seno, öğretmenin direktiflerine uyarken dikkatle izledi.
Savaşçı'nın gösterimi bitip Seno sırasına dönerken
Sonea'nm sırasının yanında geçti ve geçerken Sonea'ya
bakıp gülümsedi. Sonea karşılık olarak dudağının bir
kenarının hafifçe yukarı kıvrılmasına izin verdi. Seno,
Sonea, kendisine birkaç hafta önceki bir savaşçı uygu-
lamaları dersinde, bir büyücünün kendinden güçlü bir
rakibe karşı uygulayabileceği bir numara gösterdiğin-
den beri özellikle dostça davranıyordu.
Ders devam ettikçe Sonea, zihnini yanılsama teknik-
56

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


ini öğrenmeye verdi. Tam bir pachi meyvesinin ya-
lSunasını yaratmayı başarmıştı ki önünde, havada bir
şey belirdi.
Beliren şey bir çiçekti; taçyaprakları turuncu sonba-
r yapraklarından oluşmuştu. Sonea elini uzatınca eli
bu ilginç çiçeğin içinden geçti. Çiçek binlerce ışık kivil-
imi halinde patladı ve kaybolmadan önce hızlı bir dans
gösterisinde bulundu.
"Harika!" diye bağırdı Trassia.
"Ben yapmadım." Sonea döndüğünde Seno'nun ken-
disine gülümsediğini ve önündeki sırada turuncu yap-
raklı bir çiçek durduğunu gördü.
Sınıfın ön tarafından Lord Makin'in sertçe boğazını
temizlediğini duydu ve önüne döndüğünde öğretmeni-
nin kendisini çatık kaşlarla süzdüğünü gördü. Masum

olduğunu belirtmek istercesine omzunu silkti. Makin,


Sonea'nın önündeki meyveye bakmaya başladı.
Sonea önündeki meyvenin yanında yanılsama bir
kopyası oluşana kadar yoğunlaştı. Kopya olması gere-
kenden daha kırmızıydı ve yüzeyi garip şekilde bir yap-
rağın damarlarına benziyordu. Sonea içini çekti. Eğer
sonbahar yapraklarının görüntüsü zihninde bu kadar
taze olmasaydı bu iş daha kolay olacaktı. Kızgınlığını bir
kenara itti. Seno onu engellemek istememişti. Sadece
gösteriş yapıyordu.
Peki neden başarısını herkese değil de sadece ona
sergilemişti? Seno onu etkilemeye çalışıyor olamazdı.
Yoksa olabilir miydi?
Sonea arkasına dönüp Seno'nun ne yaptığına bakma
dürtüsüne karşı koydu. Seno neşeli, konuşkan ve ken-
dini kolayca sevdiren biriydi ve Sonea da büyük ihti-
malle ona asılmayan tek Kyralialı kızdı...
57

TRUDİ CANAVAN
Ne düşünüyorum? Yanılsamasının şekilsiz, parlaya,
bir topa döndüğünü görünce kaşlarını çattı. Akkariı>
gibi bir endişem olmasa bile, Dorrien ne olacak?
Rothen'in oğlu ile Lonca'nın arka tarafında, ormanın
içindeki kaynakta durdukları günün hatırası doldu ak-
lına. Dorrien'in onu öpmek için yakınlaşması... Bu anıyı
zihninden uzaklaştırdı.
Dorrien'i bir yıldan uzun süredir görmemişti. Ne za-
man onu düşünmeye başladığını fark etse, kendini baş-
ka bir şey düşünmeye zorluyordu. Pişmanlığın bir yararı
yoktu... Tabi bu imkansız bir ilişki olmasaydı durum
değişirdi. Sonea, Lonca'daydı ve Dorrien —yılda birkaç
hafta hariç— uzakta, dağların eteklerindeki bir köyde
yaşıyordu.
İçini çekerek meyveye yoğunlaştı ve yanılsamasın?
düzeltmeye başladı.
Lorlen ofisinin kapısına ulaştığında tanıdık bir sesin
kendisine seslendiğini duydu. Arkasına baktığında yar-
dımcısının yaklaşmakta olduğunu görünce gülümsedi.
"İyi akşamlar Lord Osen."
Büyülü kilit Lorlen'in iradesiyle çözüldü ve kapı açıl-
dı. Lorlen içeriye adım atıp Osen'e girmesini işaret etti;
fakat yardımcısı, odanın içine bakınca yüz ifadesi şaş-
kınlıktan kaş çatışa dönerek duraksadı. Osen'in ba-
kışlarını takip eden Lorlen, odanın rahat koltuklarından
birinde oturan siyah cüppeli karaltıyı gördü.
Akkarin'in kilitli odalarda veya beklenmeyen yerlerde
ortaya çıkmak gibi bir huyu vardı; fakat bu Osen'in kaş
çatışını açıklamıyordu. Lorlen yardımcısına bir kez daha
58

Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı


büyücünün yüz ifadesi artık saygı doluydu;
baktı- .. mUş olduğu hoşnutsuzluktan eser yoktu.
.. e osen'in Akkarin'e bu tarz bir his besledi-
Df k etmemiştim, diye düşündü Lorlen masasına
£inl & wwken Ne kadar zamandır var acaba?
doğru ııeııcjiv
«İyi akşamlar Yüce Lord," dedi Lorlen.
"Yönetici," diye cevapladı Akkarin. "Lord Osen."
"Yüce Lord," diye karşılık verdi Osen başını eğerek.
Lorlen masasına oturdu ve Osen'e baktı. "Bir şey mi
vardı..-'?"
"Evet," diye yanıtladı Osen. "Yaklaşık yarım saat önce
kapınızda bekleyen bir ulak vardı. Yüzbaşı Barran, eğer
müsaitseniz size ilginç bir şey göstermek istiyormuş."
Bir kurban daha mı? Lorlen ürpermesini bastırdı. "O
zaman gidip görsem iyi olur, tabi Yüce Lord'un görüş-
mek istediği acil bir şey yoksa." Akkarin'e baktı.
Akarin'in kaşları arasında derin kırışıklar belirmişti.
Gerçekten endişelenmiş görünüyor, diye düşündü
Lorlen. Çok endişelenmiş.
"Hayır," dedi Akkarin. "Yüzbaşı Barran'm çağrısı be-
nim görüşmeye geldiğim konulardan çok daha önemli."
Osen masanın yanında, Akkarin ise koltukta bekler-
ken rahatsız edici bir sessizlik yaşandı. Lorlen bir birine
bir diğerine baktı.
"Teşekkür ederim Osen. Benim için bir araba hazır-
lanmasını sağlar mısın?"
"Hemen Yönetici." Genç büyücü Akkarin'e kibarca
başıyla selam verdikten sonra odadan çıktı. Lorlen dik-
katle Akkarin'e bakmaya başladı; Osen'in hoşnutsuzlu-
ğunu fark edip etmediğini merak ediyordu.
Ne saçmalıyorum? Tabi ki biliyor.
59

TRUDİ CANAVAN
Fakat Akkarin, Osen'in gidişini çok az umursamışt
Ayağa kalkıp Lorlen'e kapıya kadar eşlik ederken kaşla-^
halen çatılıydı.
"Bunu beklemiyor muydun?" diyerek şansını denedi
Lorlen, Giriş Salonu'na girerlerken. Dışarıda yağmur ya_
ğıyordu, bu yüzden kapının yanında arabanın gelmesi-
ni beklemeye başladılar.
Akkarin'in gözleri kısıldı. "Hayır."
"Benimle gelebilirsin."
"Bu işi sen halletsen daha iyi olur."
Bahse girerim izliyor olacak. Lorlen parmağmdaki
yüzüğe baktı.
"İyi geceler o zaman," dedi.
Akkarin'in ifadesi hafifçe yumuşadı. "Sana da... Bu
konudaki bakış açını öğrenmek için sabırsızlanıyorum."
Dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı ve dönüp
merdivenlerden inmeye başladı. Yağmur etrafındaki gö-
rünmez kalkana çarptıkça tıslıyordu.
Lorlen, Akkarin'in küçük şakası karşısında başını iki
yana salladı. Bir araba ahırlardan çıkıp Akademiye gi-
den yol üzerinde ilerlemeye başladı. Merdivenlerin al-
tında durdu ve sürücü kapıyı açmak için aşağı indi.
Lorlen aceleyle araca bindi.
Lonca'dan Muhafız Evi'ne yaptığı yolculuk her za-
mankinden uzun geldi. Yağmur bulutları yıldızların ışı-
ğını kesiyordu; fakat lambaların ışıkları ıslak yollardan
binalara yansıyordu. Çevredeki birkaç kişi başlarını pe-
lerinlerinin kapüşonları ile örtmüş aceleyle koşuşturu-
yorlardı. Sadece bir ulak çocuk durup araca baktı.
Araç, Muhafız Evi'nin önünde durdu. Lorlen araçtan
inip kapıya doğru ilerledi. Kapıda Yüzbaşı Barran tara-
fından karşılandı.
60

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• • böyle bir gecede çağırdığım için beni bağışlayın
" -1'- " dedi Barran, Lorlen'i koridordan ofisine
^ÖrlC \r n "Mesajı yarına kadar ertelemeyi düşündüm
geçirir ^^ göstereceğim şeyi daha da nahoş hale geti-
Barran odasına girmeden, Lorlen'i daha önce de gö-
. „,,-,c nldueu bodrumdaki odaya doğru yönlendirdi,
türmuş oluu5u .. / &„ ./
" K Didan girince etraflarını guçlu bir çurume kokusu

rdı Lorlen masalardan birinin üzerinde, bir kumaşın


ltında insan şekilli bir şeyin yattığını dehşetle fark etti.
"İşte." Yüzbaşı aceleyle bir dolaptan bir kavanoz ve iki
kumaş parçası çıkardı. Kavanozu açıp kumaşlara
birkaç damla sarı yağ damlatıp birini Lorlen'e uzattı.
"Bunu burnunuza tutun."
Lorlen kumaşı burnuna tuttuğunda keskin ve tanı-
dık tıbbi bir koku odanın kokusunu bastırdı. Barran di-
ğer kumaşı burnuna tutarak masaya doğru ilerledi.
"Bu adam bugün nehirde bulundu," dedi, sesi kuma-
şın altından boğuk geliyordu. "Birkaç gün önce ölmüş."
Cesedin üzerindeki örtüyü kaldırınca solgun bir yüz
açığa çıktı. Cesedin gözleri bir şeylerle kaplanmıştı. Ce-
set çıktıkça Lorlen kendini, çürüme belirtileriyle, balık
ısırıkları olduğunu tahmin ettiği şeyleri görmezden gel-
meye zorladı. Bunun yerine adamın kalbindeki bıçak
yarası vee boynundaki ince uzun yarayı fark etti.
"Başka bir kurban mı?"
"Hayır." Barran, Lorlen'e baktı. "İki tanık tarafından
teşhis edildi. Bu adam aradığımız katil gibi görünüyor."
Lorlen önce Barran'a sonra da cesede baktı. "Ama bu
adam da aynı şekilde öldürülmüş."
"Evet... Büyük olasılıkla intikam için. Şuraya bakın."
Yüzbaşı cesedin sol elini işaret etti. Bir parmak eksikti.
61

TRUDİ CANAVAN
"Bir yüzük takıyordu. Kesmek zorunda kaldık." Barr
cesedi tekrar örttü, ardından yakındaki bir tezgahta bı
lunan üstü kapalı bir çanağa ilerledi. Kapağı kaldırdı
ğında altında kirli bir gümüş yüzük vardı.
"Bir taşı varmış fakat çıkarılmış. Araştırmacımız ce-
sette de cam parçaları bulmuş ve mücevheri tutan tır-
nakların halinden, yüzüğün parçalandığı sonucuna var-
mış. Bu taşın cam olduğuna inanıyor."
Lorlen kendi yüzüğüne bakma isteğine karşı koydu
Akkarin'in yüzüğüne... Demek ki katilin yüzüğü konu-
sundaki şüphelerim doğru. Acaba...
Lorlen dönüp üstü kapalı olan cesede baktı.
"Bunun katil olduğuna emin misin?"
"Tanıklar oldukça inandırıcıydı."
Lorlen cesede ilerleyip bir kolunu açtı. Konsantre ola
rak iki parmağını cesedin tenine dayadı ve hislerini gön-
derdi. Hemen bedendeki enerjiyi fark etti ve rahatladı.
Yine de bir şeyler garipti. Biraz daha inceleyince garip
olanın ne olduğunu anladı ve hislerini geri çekti.
Bedendeki yaşam mide, ciğerler, ten ve yaraların orada
yoğunlaşmıştı. Kalanı bomboştu.
Elbette, diye düşündü. Bu ceset büyük olasılıkla bir-
kaç gündür nehirde yüzüyordu. Küçük organizmaların
istila etmesine yetecek bir süre. Bir iki gün daha kalsa
gerçek ölüm sebebi anlaşılamaz hale gelecekti.
Lorlen masadan geriye çekildi.
"Yeterince gördünüz mü?" diye sordu Barran.
"Evet." Lorlen bezi Barran'a geri vermeden önce par-
maklarını sildi. Koridora çıkıp kapı arkalarından sıkıca
kapanana kadar nefesini tuttu.
"Şimdi ne olacak?" diye sordu Lorlen.
Barran içini çekti. "Bekleyeceğiz. Eğer cinayetler tek-
62
Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı
a başımızdakinin bir katiller çetesi olduğun-
^(-iprin devam etmemesini tercih ederim."
"Cinay
.m Mardinliler de öyle..." diye katıldı Barran, "Fa-
e de katili öldüreni bulmam lazım."
&K tili öldüren kişi... Başka bir kara büyücü... Belki
Akkarin? Az önce çıktıkları kapıya baktı. Ceset şehir-
Akkarin'den başka kara büyücülerin de olduğunun
—va da olmuş olduğunun— kanıtıydı. Şehir onlarla mı
doluydu? İşte bu hiç de hoş bir düşünce değildi. Bir
anda Lorlen'in tek istediği Lonca'ya, dairesinin güvenli-
sine dönüp olasılıkları yorumlamak oldu.
o
Fakat Barran'm bu keşfi daha fazla tartışmak istediği
açıktı. İç çekişini bastıran Lorlen muhafızı odasına doğ-
ru takip etti.
63

Bölüm 4
Bir Sonraki Adını
Rothen, Gece Odası'nm bir yanında duran en sevdiği
koltuğa oturdu ve odadaki büyücüleri izlemeye başladı.
Lonca üyeleri her hafta bu odada toplanır ve son dedi-
koduları konuşurdu. Bazıları, birbirilerine arkadaşlık
veya aynı disiplinde olmanın getirdiği ortak ilişkiler
yüzünden ikili ya da küçük gruplar halinde sohbet eder-
ken bazılarıysa Aile veya Ev bağlarıyla büyük gruplar
halinde toplanıp sohbet ederlerdi. Her ne kadar Lonca'-
ya katılındığmda bu tarz bağların geride bırakılması ge-
rekse de gelenek veya politikayla yönlendirilen güven ve
güvensizlik eğilimleri kuvvetli olurdu.
Odanın diğer tarafında oturan ve havadan sudan
sohbet eder gibi görünen üç büyücü vardı. Lord Balkan;
kırmızı cüppe ve siyah bir kemer giymiş Savaşçılar Başı
en gençleriydi. Leydi Vinara; yeşil cüppeli Şifacılar Başı,
sert orta yaşlı bir kadındı. Beyaz saçlı Simyacılar Başı
Lord Sarrin'se mor cüppeler içindeydi.
Rothen konuşmalarım duyabiliyor olmayı diledi. Üçlü
yaklaşık bir saattir enerjik bir biçimde sohbet ediyordu.
Yüksek Büyücüler arasında ne tartışılırsa tartışılsın, bu
üçlü görüşlerini söylemekten en az çekinen ve en fazla
nüfusa sahip olanlardı. Balkan'ın dolaysız muhakeme-
si, Vinara'nm şefkati ve Sarrin'in gözlemsel görüşleriyle,
genellikle bir konuyu bütün yönleriyle ele alırlardı.
64

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


T? then, bu üçlüye fark edilmeden onları dinle-
Fakak kadar yaklaşamayacağım biliyordu. Bunun
yebılece ^. daha yakındaki büyücülere yöneltti. Ta-
yerıne ^^ duyunca kalbi hızlandı; Yönetici Lorlen...
, 'unun arkasında bir yerlerdeydi. Rothen gözlerini
SpaUP sese yoğunlaştı.
Simyacıların büyük bir kısmının bir kenara bırak-
k istemedikleri uzun dönemli projelerle uğraştık-
nnı biliyorum," dedi Lorlen. "Hepsinin yeni Gözlem
Kulesi'nin yapımına katılmaya itiraz hakları var; fakat
çalışmalarının gecikme yüzünden telafi edilemez bir
şekilde zarar göreceğini ispatlamak zorundalar."
"Ama..."

"Evet?"
Bir iç çekme duyuldu. "Sadece, Simyacılar'ın zama-
nını neden böyle... böyle bir aptallık için harcadığımızı
anlayamıyorum. Onca şey varken, hava durumu göz-
lemi! Davin kendisine o tepede küçük bir kulübe inşa
edemez mi?" Karşı çıkan büyücü Simya Araştırmaları
Başı Lord Peakin'di. "Ve Savaşçılar'm neden bu işe ka-
rıştığını da anlayamıyorum. Bu yapı simyasal amaçla mı
yoksa askeri amaçla mı inşa ediliyor?"
"İkisi de," dedi Lorlen. "Yüce Lord böyle bir yapıyı
defansif potansiyelini görmezden gelerek inşa edeme-
yeceğimize karar verdi. Ayrıca Kral'm sadece hava du-
rumunu gözlemlemek için böyle bir bina yapmamıza
izin vermeyeceğini düşünüyor."
"O zaman yapının tasarımını kim yapacak?"
"Buna henüz karar verilmedi."
Rothen gülümsedi. Lord Davin yıllardır ilginç biri
olarak görülürdü; fakat son dönemlerde hava olayları ve
tahmini üzerine yaptığı çalışmalar saygı ve ilgi görmeye
65

TRUDİ CANAVAN
başlamıştı. Buna rağmen Lord Peakin, Davin'in bittj,
bilmeyen hevesini ve alışılmamış takıntısını sinir boz-.'
cu bulurdu.
Kule hakkındaki uzayan tartışma, gruba yeni bir se
katılınca kesildi.
"İyi akşamlar Yönetici, Lord Peakin."
"Müdür Jerrik," dedi Peakin. "Sonea'nın artık akşam
derslerine katılmayacağını duydum. Doğru mu?"
Snea'nın adı geçince Rothen bir anda gerildi ve dik-
kat kesildi. Jerrik, Akademi Müdürü olarak bütün çı-
rakların eğitimiyle ilgili konuları denetlerdi. Bu sohbet-
ten Rothen, Sonea'nın gelişimiyle ilgili bilgi edinebilirdi.
"Doğru," diye yanıtladı Jerrik. "Yüce Lord dün benin-
le görüştü. Sonea'nın öğretmenlerinden bazıları onuû
yorgun gözüktüğünü ve dikkatinin kolayca dağıldığın
söylediler. Akkarin de aynı gözlemde bulunmuş ve yılın
kalanında akşamlarının boş olması gerektiğine karar
vermiş."
"Çalışmaya başlamış olduğu konular ne olacak?"
"Seneye onlara baştan başlaması gerek; fakat verdiği
projeleri tekrarlamak zorunda kalmayacak. Öğretmen-
leri şimdiye dek bitirdiklerini dikkate alacaklar."
Sesler hafifliyordu. Rothen arkasını dönme isteğine
engel oldu.
"Bir disipline yönelmeye başladı mı?" diye sordu
Peakin. "Yakında çabalarını bir tanesinde odaklaması
lazım, yoksa mezun olduğunda her hangi birinde yete-
rince yetkin olamayacak."
"Akkarin henüz karar vermedi," diye yanıtladı Lorlen.
"Akkarin karar vermedi mi?" dedi Jerrik. "Karar
Sonea'ya ait değil mi?."
Bir anlık sessizlik oldu. "Elbette," dedi Lorlen. "Söy-
66

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• tediğim, Akkarin bana, Sonea'nm hangi di-
lemek ıs ^^^ tercih edeceğini söylemedi, bu sebeple
siplınl,se haneisini önereceğine karar vermemiş olduğu
Sucunu ^kirdim."
"Belki de Sonea'yı herhangi bir yönde etkilemek is-
tiyordur," dedi Peakin. "Bu yüzden... bilgi toplayıp...
önce.-'
Sesler azalarak duyulmaz oldular. Büyücülerin uzak-
I makta olduğunu tahmin eden Rothen, içini çekerek
kadehini bitirdi.
Demek artık akşamlar Sonea'ya aitti. Aklında Sonea'-
vı Yüce Lord'un Konutu'ndaki odasında, Akkarin'e ve
şeytani alışkanlıklarına yakın bir yerde canlandırınca içi
karardı. Sonra, Sonea'nın boş zamanlarını hep Çıraklar
Kütüphanesi'nde geçirdiğini hatırladı. Artık akşamları
dersi olmadığına göre yine orada olacaktı.
Kendini biraz daha iyi hisseden Rothen ayağa kalktı,
boş kadehini bir hizmetkara verdi ve Yaldin'i aramaya
başladı.
İrand kendilerine bir çalışma odası tahsis ettiğinden
beri Dannyl ve Tayend, yavaş yavaş odaya, herhangi bir
soylunun konuk odası gibi konforlu olana dek mobilya
eklemişlerdi. Bir zamanlar odayı hakimiyetine almış
olan büyük masaya ek olarak artık rahat koltuklar, bir
kanepe, içi dolu bir şaraplık ve okumak için yağ lamba-
ları vardı. Lambalar Dannyl odada olmadığında tek ısı
kaynağı oluyorlardı. Fakat bugün Dannyl duvarlardan
birindeki bir oyuğa büyülü bir küre yerleştirmiş ve
kürenin ısısı taş duvarların soğuğunu kısa bir süre için-
67

TRUDİ CANAVAN
de kırmıştı.
Dannyl kütüphaneye geldiğinde, Tayend orada d
ğildi. Yaklaşık bir saat İrandla sohbet etikten sonra ar
kadaşını beklemek için çalışma odalarına gitmişf
Tayend geldiğinde deniz kıyısındaki bir mülkün kayıtla
rını antik büyüyle ilgili bir referans bulmak için incele-
mekle boğuşuyordu.
Alim odanın ortasında durup sallandı, belli ki çakır-
keyifti.
"İyi vakit geçirmişe benziyorsun," dedi Dannyl.
Tayend dramatik bir şekilde içini çekti. "Ah, evet. Şa-
rap güzeldi. Müzik güzeldi. Yakışıklı sayılabilecek birkaç
akrobat vardı... Ama ben yine de mecburen partiyi terk I
ettim, çünkü amansızca bir şeyler isteyip duran Lonca
Büyükelçisi'ne olan köleliğimden sadece birkaç saaO
kurtulabileceğimi biliyordum.
Dannyl kollarını kavuşturup gülümsedi. "Kesinlikle
kölelik. Hayatında bir gün olsun kendin için bir şey yap-
mamışsmdır."
"Aslında çok şey yaptım ama..." Ta}'end sinsi bir şe-;
kilde gülümsedi. "Ama bu partide bizim için de bir
şeyler yaptım. Dem Marane oradaydı... ve o da asilerden
biri sanırım."
"Gerçekten mi?" Dannyl kollarını çözdü. "Ne büyük
tesadüf."
"Aslında değil." Tayend omzunu silkti. "Onu ara sıra
partilerde görürüm; fakat tanıştığımdan beri pek uzun
sohbet etmemiştim. Neyse, onunla biraz sohbet ettim ve
partilerine katılmaya istekli olduğumuz konusunda kü-
çük bir ipucu verdim."
Dannyl bir anda dikleşti. "Ona ne söyledin?"
Tayend bir elini önemsiz dercesine salladı. "Belirli bir
68

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


... Sadece sana asistanlık yapmaya başladığım-
şey de&hi davet almadığım konusunda yorum yaptım,
danndan dikkatli fakat ilgili gözüktüm."
fd'Bunu yapmamalıydın..." Dannyl kaşlarını çattı.
" kez davet edilmiştin?"
Alim kıkırdadı. "Kıskanmış görünüyorsun Dannyl.
1da ^ij- veya iki kez. Tam olarak davet de sa-
'? azlardı. Sadece, eğer istersem partilerine katılabi-
lmeğim konusunda küçük ipuçları."
"Ve bu ipuçları benimle çalışmaya başladığında ke-
sildi mi?"
"Belli ki senden çok korkmuş."
Dannyl odayı adımlamaya başladı. "Ona bizim, o ve
arkadaşlarının kim ve ne yapmaya çalıştıklarını biliyor
olabileceğimize dair ipucu vermiş oldun. Eğer Akka-
rin'in söylediği gibilerse en ufak bir tehlike işaretini cid-
diye alacaklardır. Hem de çok ciddiye alacaklardır."
Tayend'in gözleri açıldı. "Ben sadece... sadece ilgilen-
miş gözüktüm."
"Büyük ihtimalle bu Marane'yi paniğe sürüklemek
için yeterli olmuştur. Şu anda bizimle ilgili ne yapaca-
ğını düşünüyordur."
"Ne yapacaktır?"
Dannyl içini çekti. "Lonca'nm kendisini tutuklamaya
gelip gelmeyeceğini bekleyeceğini sanmıyorum. Büyük
ihtimalle bizi susturmak için bir yol düşünüyordur.
Şantaj... Cinayet..."
"Cinayet! Ama... onu ele vermek isteseydim ona hiç
yaklaşmayacağımı biliyordur değil mi? Onu ele vermek
isteseydim tek yapmam gereken... onu ele vermekti."
Fakat bir asi olduğundan sadece şüpheleniyorsun,"
69
TRUDİ CANAVAN
diye yanıtladı Dannyl. "Bizim tam olarak yapmayı ni
ladığımız şeyi —yani şüphelerimizi kanıtlamak ' !
onlara katılmak istiyormuş gibi yapmamızı— bekle
cek. Akkarin bu yüzden onlara bize şantaj yapabilecek
leri bir şey vermemizi istemişti."
Tayend bir koltuğa oturup alnını ovuşturmaya bas
ladı. "Gerçekten beni öldürmeyi deneyeceğini düşünü
yor musun?" Küfretti, "Sadece elime bir fırsat geçmişti
ve, ve..."
"Hayır. Eğer biraz aklı varsa seni öldürmeye çalışma
riskine girmez." Dannyl masaya dayandı. "Bizim hakk-
ınızda mümkün olduğu kadar çok bilgi toplamaya
bizim için neyin değerli olduğunu anlamaya çalışacak,
Bizi neyle tehdit edebileceğini araştıracak. Aile... Zer-
ginlik... Onur..."
"Biz?"
Dannyl başını iki yana salladı. "Söylentileri duymuş
olsa bile onlara güvenemez. Emin olduğu bir şey isteye-
cektir. Eğer küçük sırrımızın başka bir şeylere yoğun-
laşmadan eline geçmesini sağlarsak bu bilginin üzerine
atlayacağına güvenebiliriz."
"Hâlâ vaktimiz var mı?"
Dannyl, alimi süzdü. "Eğer elimizi çabuk tutarsak..."
Alimin gözlerindeki parlak heyecan gitmişti. Dannyl
hangisini daha fazla yapmak istediğini bilmiyordu; Ali-'
me güvence vermek için sarılmak mı yoksa kendine
gelmesi için sarsmak mı? Elyne Saraylıları kendi başla-
rına büyü öğrenmeye çalışarak Müttefik Ülkelerin en
önemli yasalarından birini çiğnemişlerdi. Bu suçun ce-1
zası şartlara göre ömür boyu hapse hatta idama kadar
gidebilirdi. Asiler ortaya çıkarılmalarıyla ilgili her tehdidi

çok ciddiye alacaklardı.


70

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


-• yüzündeki zavallı ifade Dannyl'e, Tayend'in
Tayend m ^ „nce anıayamadıysa bile artık anlamış
tehlikeyi d^österiyordu. Dannyl içini çekerek Tayend'e
olduğun" g eııerini alimin omuzlarına koydu.
ü°b lenme Tayend. Planlarımızı biraz erken hare-
'En drdin o kadar. Haydi gidip İrand'ı bulalım ve ona
karekete geçmemiz gerektiğini söyleyelim.
tayend başıyla onaylayıp ayağa kalktı ve Dannyl'i
takıp etmeye başladı.
Sonea'nın kapısı çaldığında oldukça geç olmuştu.
Sonea rahatlayarak iç geçirdi. Hizmetkarı Viola geç kal-
mıştı ve Sonea bir fincan raka için çıldırıyordu.
"İçeri gel." Başını bile çevirmeden zihnini odaklaya-
rak kapıyı açtı. Hizmetkar içeri girmeyince Sonea başım
kapıya doğru çevirdi ve kanının buz kestiğini hissetti.
Kapıda Akkarin duruyordu, solgun yüzü dışında her
yeri koridorun gölgelerinde kaybolmuştu. Akkarin hare-
ket edince Sonea, Yüce Lord'un iki büyük, yıpranmış
kalın kapaklı kitap taşımakta olduğunu gördü. Üstteki
kitabın kapağı lekeli ve yırtıktı.
Kalbi hızla çarparak ayağa kalktı ve gönülsüzce de
olsa kapıya yaklaştı. Birkaç adım kalınca durup eğildi.
"Günlüğü bitirdin mi?" diye sordu Akkarin.
Sonea başıyla onayladı "Evet Yüce Lord."
"Peki nasıl buldun?"
Ne demeliydi? "Günlük... bir çok soruyu yanıtlıyor,"
diye cevap verdi, kaçamak bir şekilde.
"Örneğin?"
71

TRUDİ CANAVAN
"Lord Coren'in taşı şekillendirmeyi nasıl keşfetf-
gibi." ' lgl
"Başka?"
Kara büyü öğrendiğini... Sonea bunu dile getirmek is
temiyordu; fakat belli ki Akkarin bu gerçeği öğrendiğin
ortaya koymasını bekliyordu. Bu konuda konuşmayı
reddederse ne yapardı? Büyük ihtimalle ısrar ederdi
Böyle bir konuşmayı geçiştirecek bir yol düşünmek için
fazlasıyla yorgundu.
"Kara büyü kullandığını... Bunun yanlış olduğunu
görmüş," dedi kısaca. "Kullanmayı bırakmış."
Akkarin'in dudağının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı
"Doğru. Lonca'nın bunu öğrenmek isteyeceğini zan
netmiyorum. Gerçek Coren, genç çıraklarının idol
olarak görmesini istemedikleri biri, her ne kadar sor
dönemlerinde kendini aklamış olsa da." Kitapları kal-
dırdı. "Bu daha da eski bir kayıt. Sana hem orijinalin:
hem de bir kopyasını getirdim. Orijinali oldukça narin
bir durumda bu yüzden sadece, kopyanın doğru oldu-
ğuna emin olmak istediğin anlarda dikkatlece oku."
"Neden bana bu kitapları veriyorsunuz?"
Kendine engel olamamış ve sormuştu. Ses tonundaki
küstahlık ve şüphe yüzünden gözlerini kırpıştırdı.
Akkarin'in gözleri kendininkileri deliyordu ve Sonea göz-
lerini kaçırdı.
"Gerçeği öğrenmek istememiş miydin," dedi Akkarin.
Bu bir soru değildi.
Haklıydı. Öğrenmek istemişti. Bir yanı kitapları gör-
mezden gelmek -sırf Akkarin veriyor diye okumayı red-
detmek- istiyordu. Bunun yerine bir adım yaklaşıp kita-
pları Akkarin'den aldı. Akkarin'in dikkatle kendini
izlediğini bilse de gözlerine bakmadı.
72

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


1 ?• vte olduğu gibi bu kayıtları da kimsenin öğ-
"G e izin vermemelisin," dedi Akkarin hafifçe.
re"IIıesl^rının bile görmesine izin verme."
ri çekilip kitaplardan eski olanın kapağına
"o^Sinci yum Kaydı, yazıyordu kapakta. Kitap beş
b- 11dan daha eskiydi! Etkilenmiş bir şekilde Akkarin'-
^u ktı Akkarin ne yaptığından emin bir şekilde başmı
kez eğdi ve dönüp ilerlemeye başladı. Ayak sesleri
-1 ridorda yankılandı, ardından Sonea, Akkarin'in oda-
nın kapısının kapanmasının hafif sesini duydu.
Kitaplar ağırdı. Kapıyı büyüyle kapatıp masaya dön-
dü Notlarını yana çekerek iki kitabı yan yana koydu.
Orijinali açarak sayfaları nazik bir şekilde çevirdi.
Yazı silikti ve bazı yerlerde okunamıyordu. Kopyayı
açtığında zarif bir el yazısından oluşan satırları görünce
garip bir ürperti hissetti. Akkarin'in el yazısıydı...
Orijinalden birkaç satır okuduktan sonra kopyayı
kontrol etti ve ikisinin de aynı olduğunu gördü. Akkarin
yazının silinmiş olduğu yerlere notlar yazmıştı, eksik
olan kelimelerle ilgili tahminlerini açıklıyordu. Birkaç
sayfa daha çevirdi, kontrol etti, sonra kitabın ortasın-
dan ve sonlarından birer sayfa seçti. Hepsi de kopyayla
aynı gözüküyordu. Daha sonra her sayfayı ve kelimeyi
kontrol etmeye karar verdi.
Orijinali kenara koyup kopyanın ilk sayfasını açtı ve
okumaya başladı.
Kitap, Lonca'nm bugünkünden çok daha genç ve
küçük olduğu zamanlardan kalma günlük kayıtlardan
oluşuyordu. Birkaç sayfa sonra kayıtları tutan kişiden
oldukça hoşlanmaya başlamıştı. Bu kişinin, hakkında
yazdığı büyücülere hayran olduğu açıkça belliydi. O za-
manlarki Lonca, şimdikinden çok farklıydı. Büyücüler,
73

TRUDİ CANAVAN
para veya asistanlık karşılığında yamaklar alryorıa ,
Asistanlığın ne içerdiğini okuyunca dehşetle kala kak/
Bu büyücüler kendilerini öğrencilerinden büyü çek
rek güçlendiriyorlardı. Kara büyü kullanıyorlardı.
Pasajı tekrar tekrar okudu fakat anlatılan konudan
emindi. Buna "Yüksek Büyü" diyorlardı.
Kitabın sırtına baktığında dörtte birini bitirmiş oldu-
ğunu gördü. Okumaya devam ettiğinde kayıtların yavaş
yavaş Tagin adında dik başlı bir yamak üzerinde odak-
lanmaya başladığını gördü. Genç yamağın ustasının izni
olmadan, yüksek büyüyü öğrendiği ve büyüyü kötüye
kullandığı ortaya çıkmıştı. Tagin çok önemli durumlar
haricinde asla yapılmayan bir şey yapmıştı; sıradan in-
sanlardan güç çekmişti. Kayıtları tutan kişi hoşnutsuz-
luğunu ve öfkesini dile getiriyordu; sonra birden yazı-
lanlar korku dolu bir hale geldi. Tagin yüksek büyüyü,
ustasını öldürmek için kullanmıştı.
Durum hızla daha da kötüye gitmişti. Lonca büyücü-
leri onu cezalandırmak istediklerinde, Tagin onlara
karşı koyacak gücü toplamak için karşısına çıkan her-
kesi gelişigüzel öldürmeye başlamıştı. Büyücülere,
ayrımsız tüm erkek, kadın ve çocukların katledildiği
raporu gelmiş; birçok köy tamamen yok edilmişti, sade-
ce saldırganın zalimliğini anlatabilecek birkaç kişi ha-
yatta kalabilmişti.
Sonea kapısı çalınca irkildi. Hızla kitapları kapatıp
sırtları arkada kalacak şekilde duvara doğru itti ve üst-
lerine birkaç kitap koydu. Notlarını önüne çekip masayı
sanki çalışıyormuş gibi gözüksün diye düzenledi.
Kapıyı büyüyle açtığında Takan, elinde bir raka bar-
dağıyla içeri girdi. Sonea, Takan'a teşekkür etti; fakat
Viola'nm nerede olduğunu soramayacak kadar da dal-
gındı. Takan çıkınca birkaç yudum raka içti ve kayıtları
74

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


çekip okumaya devam etti.
ınuine böyle amaçsız bir şiddet uygulayabilece-
gtr ıns ^ ^or Onu yakalamak için dün yapılan
ğine inan ^a da öfkelenmesine sebep oldu. Son rapor-
girişırnle ve pore{ köylerindeki herkesi öldürdüğünü
'"' en Artık kontrol edilmenin çok ötesinde ve hepimi-
söyluy ^ ^ ? korkuyorum. Henüz bize saldırmamış
zın 9 ^asıuorum... ama belki de bu yaptıkları son
olmasına •? •? y
saldırısı için bir hazırlıktır.
Sonea sandalyesinde geriye yaslandı ve başını ina-
nmazlıkla salladı. Bir önceki sayfaya döndü ve son sa-
tırları tekrar okudu. Yamaklarının ve halkın bağışladığı
hayvan sürüsüyle güçlenmiş elli iki büyücü Tagin'i ye-
nememişti. Sonraki bölümler Tagin'in Kyralia'da gelişi-
güzel bir şekilde dolaştığını gösteriyordu. Ardından
Sonea'nm korktuğu cümleler yazılmıştı.
En büyük korkum gerçek oldu. Bugün Tagin; Lord
Gerrin'i, Lord Dirron'u, Lord Winnel'i ve Leydi Ella'yı
öldürdü. Bütün büyücüler ölünce mi duracak? Yoksa
dünyadaki bütün yaşamı kurutmadan tatmin olmaya-
cak mı? Penceremden görünen manzara dehşet verici.
Yüzlerce, binlerce hayvan; gorin, enka ve reber, güçlerini
Kyralia'nın savunması için kurban edilmiş; ölü, çürüye-
rek yatıyor... Yenemeyecek kadar çok...
Bundan sonra durum, Lonca büyücülerinin en az ya-
rısı ölene kadar devam etmişti. Birçoğu çoktan değerli
eşyalarını alıp kaçmışlardı. Geriye kalan bir avuç
büyücü ise kitap ve ilaç depolarını korumak için kahra-
manca bir mücadele vermişlerdi.
Böyle bir şey şimdi gerçekleşse? Lonca artık çok daha
büyüktü; fakat büyücüler uzun süre önce ölmüş selef-
lerinin gücünün küçük bir kısmına sahipti. Akkarin
Tagin'in yaptıklarını yapmış olsaydı... ürperdi ve oku-
75

TRUDİ CANAVAN
maya devam etti. Bir sonraki giriş büyük bir sürpriz^-
Bitti... Alyk bana haberi getirdiğinde inanmaya cp
ret edemedim fakat bir saat önce gözetleme kulesine t
mandım ve gerçeği kendi gözlerimle gördüm. Haberi'
doğru. Tagin öldü... Sadece o son anlarında böyle bir u
kim yaratabilirdi.
Lord Eland bizi bir araya topladı ve Tagin'in kız kar
deşi Indria'dan gelen bir mektubu okudu. Onu zehirle,
meyi planlıyormuş. Başarılı olduğunu tahmin ediyoruz.
Kayıtları tutan büyücü, Lonca'nın kendini yavaşça
onarmasını anlatıyordu. Kaçan büyücüler geri dönmüş
tü. Depolar ve kütüphaneler yeniden düzenlenmişti,
Sonea, halkın kayıplarını ve kendilerini toplamalar
üzerine olan girişimlerini derin düşüncelerle okudu. Gö-
rünüşe göre; Lonca bir zamanlar, sıradan insanların de
iyiliğini düşünürmüş.
Eski Lonca'nın, Tagin'le birlikte öldüğü bir gerçek.
Bazılarının bugün yeni bir Lonca doğduğunu söylediğim
duydum. İlk değişiklik bugün bize katılmaya gelen beş
gençle başladı. Onlar bizim ilk "çıraklarımız;", herkesin ve
hiç kimsenin yamakları... Onlara kendilerinin güve-
nilebilir olduklarını ispatlayana kadar yüksek büyü
öğretilmeyecek. Eğer Lord Karron'un istediği gibi olursa
asla öğrenemeyecekler.
Lord Karron'un "kara" büyü olarak nitelendirdiği şeyi
yasaklama girişimine destek giderek artmıştı. Sonea
sayfayı çevirince son bölümüi gördü. Ardından gelen
sayfalar boştu.
İleri görüşlülük yeteneğine sahip değilim, geleceği tah-
min edecek kadar insanları veya büyüyü tanıdığımı da
iddia edemem; fakat bugün alınan karardan sonra
Sachakalıların gelecekte bize saldırmaya kalkabilece-
ğinden ve Lonca'nın hazırlıksız yakalanmasından endişe
76

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Fâer Lonca belirli bir yıkım tehlikesiyle karşı-
gdiyorum- r^en kullanılmak üzere gizli bir bilgi deposu
aşırsa, ye m önerdim. Yanımdakilerin hepsi öneriye
luızırlan .^aşıarımm çoğu aynı gizli korkuya sahipti,
sadece Savaşçılar Başı tarafından bilinecek
h' silah olmasına karar verildi. Ne olduğunu bilme-
]c fakat iterini halefine bildirecek. Bu kayıtlan bura-
%eCh'tireceğim. Yarın yeni bir taneye başlayacağım. Hiç
1° enin bu kitabı açmamasını ve içindekileri okumama-
sını bütün yüreğimle diliyorum.
Bu son sözlerin altında bir de not vardı.
Yetmiş yıl sonra Savaşçılar Başı Lord Koril, bir alıştır-
ma savaşında yirmi sekiz yaşında öldü. Gizli "silahın"
iterine dair bilgiyi ardılına geçirme şansı bulamamış
olması kuvvetle muhtemel.
Sonea, Akkarin'in eklemiş olduğu bu nota baktı. Lord
Coren kitaplarla dolu bir sandık bulmuştu. O sandık
söz konusu gizli bilgi deposu muydu?
İçini çekip kitabı kapattı. Ne kadar çok şey öğrenirse
kafasındaki sorular o kadar artıyordu. Ayağa kalkınca
hafifçe yalpaladı, saatlerdir okumakta olduğunu fark
etti. Esneyerek Akkarin'in getirdiği kitapları notlarının
altına sakladı, sonra geceliğini giyip yatağına girdi;
uykusu, güç delisi büyücülerin hayvanları ve insanları
avladığı kabuslarla doluydu.
77

Bölüm 5
Spekülasyon
Her ne kadar beklenen bütün işaretleri taşıyan bir
cinayetin haberini almış da olsa Cery; haklı olduğunu
söylemek için, Savara'yla görüşmesinin üzerinden bfl
hafta geçmesini bekledi. Odasında kendi kendini mah-
kum etmesine ne kadar dayanabileceğini görmek isti-
yordu. "Muhafızlarından" birine savaş antrenmanı teki î
ettiğini duyduğunda Cery artık Savara'nm sabrının taş-
maya başladığını anlamıştı. Ve muhafızı her raundu
kaybedince Cery de merakına daha fazla dayanama-
mıştı.
Savara'nın gelmesini beklerken odasını adımlıyordu.
Araştırmaları pek bir sonuç vermemişti. Savara'nın ki-
raladığı odanın sahibi, kadının odayı Cery ile görüşme-
den birkaç gün önce tuttuğunu söylemişti. Şehrin silah
satıcılarından sadece iki tanesi hançerin Sachaka ya-
pımı olduğunu onaylayabilmişti. Şehrin TDağırsakçıları-
nm' hepsi doğruyu söylemeleri için rüşvet ve diğer yön-
temler kullanıldıktan sonra böyle bir silah satmadıkla-
rını söylemişlerdi. Şehirde ona daha fazla bilgi verebile-
cek birini bulabileceğinden şüpheliydi.
Kapı çalınca odayı adımlamayı kesti. Koltuğuna dö-
nüp boğazını temizledi.
"Girin."
Savara odaya girerken sıcak bir şekilde gülümsedi.
78

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


?• 7 olduğunu biliyor ve bunu nasıl kullanacağını
Oh, Qu ,-ioündü Cery. Yüzünü ifadesiz tuttu.
Aa diye duşuı
:Ceryni," dedi Savara.
vara. Duyduğuma göre adamımla biraz eğlenmiş-
siniz."
Cflvara'nm kaşları arasında küçük bir kırışıklık oluş-
"Evet. Oldukça enerjikti fakat antrenmana benden
fi zla ihtiyacı vardı." Bir an durdu. "Diğerleri daha zorlu
olabilirdi."
Cery gülümseme isteğini bastırdı. Birden fazla gözcü
olduğunu fark etmişti. Bayağı dikkatli.
"Öğrenmek için çok geç," dedi Cery omzunu silkerek.
"Onlara yapacak başka bir iş verdim."
Savara'nm kaşları arasındaki çizgi derinleşti. "Peki ya
köle? Birini öldürmedi mi?"
"Köle mi?" diye tekrarladı Cery.
"Son katilin yerine gelen adam."
İlginç. Kimin köleleri acaba?
"Öldürdü, tıpkı söylediğin gibi," diye kabul etti Cery.
Savara'nm gözleri, haberi duyunca zaferle parladı. "O
zaman benim yardımımı kabul edecek misin?"
"Bizi ona götürebilir misin?"
"Evet," diye karşılık verdi Savara hiç duraksamadan.
"Karşılık olarak ne istiyorsun?"
Savara masaya yaklaştı. "Benden efendine bahset-
memeni."
Cery'nin omurgasına dek ürperdi. "Efendime mi?"
"Bu katileri öldürmeni emreden kişi," dedi Savara
yumuşak bir şekilde.
Onun hakkında bilgisi olmaması lazımdı. Cery'nin bi-
79

TRUDİ CANAVAN
rinin emri ile hareket ettiğini dahi biliyor olamazdı.
Bu her şeyi değiştiriyordu. Cery kollarını birleştir;
Savara'yı dikkatle süzdü. Bu, avı başlatan kişiye danış
madan, Savara'mn yararlılığına karar vermek küçük bir
risk gibi görünmüştü. Ama şu anda tahmin ettiğinden
de büyük bir risk olduğunu anladı.
Çok fazla şey biliyordu. Ondan kurtulmak için en iyi
bıçağını göndermeliydi. Veya kendisi öldürmeliydi
Şimdi.
Daha bu düşünce aklına geldiği anda bunu yapama-
yacağını biliyordu. Ve bu sadece onu ilginç bulduğum
için değil, dedi kendine. Bu anlaşma konusunda bu ka-
dar bilgiyi nereden elde ettiğini öğrenmeliyim. Bekleyip,
onu izletip bu işin nereye varacağını görmeliyim.
"Ona benden bahsettin mi?" diye sordu Savara.
"Neden senden haberi olmamasını istiyorsun?"
Savara'nm ifadesi karardı. "İki sebebi var. Bu köleler
kendilerini sadece bir kişinin avladığını düşünüyorlar.
Eğer burada olduğumu bilmezlerse sana yardım etmem
kolaylaşır. Ve ülkemde, bu kölelerin efendisi burada
olduğumu öğrenirse canı yanacak başka kişiler de var."
"Ve eğer senin adlandırdığın biçimde adlandırırsak
'efendim' bilirse kölelerin de öğrenebileceğini mi düşü-
nüyorsun?"
"Belki... Belki de öğrenemezler... Riske girmemeyi ter-
cih ederim."
"Benden bunu şimdi istiyorsun. Müşterime çoktan
senden bahsetmiş olabilirim."
"Bahsettin mi?"
Cery başını iki yana salladı. Savara gülümsedi, belli
ki rahatlamıştı. "Bahsetmeyeceğini tahmin etmiştim.
80

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


., eğimi söylediğim şeyleri gerçekten yapabile-
Yapa'3 min olmadan değil. O zaman siz Hırsızlar'm
ceğin^lJınJbi) bir anlaşma yaptık mı?"
masasının çekmecesini açtı ve Savara'nm bıça-
^Crkardı. Savara'nm sert bir nefes aldığını duydu.
ğınl Ç1Jaj<i mücevherler lambanın ışığında parıldıyor-
*H^Bıçağı masanın üzerinden Savara'ya doğru itti.
"Ru gece ^u a(^amı bizim için ebeleyeceksin. Hepsi
Öldürmek yok! İşini bitirmeden önce onun söyledi-
-? kişi olduğundan emin olmak istiyorum. Karşılığında
h n de senin hakkında çenemi kapalı tutacağım. Tabii
şimdilik..."
Savara gülümsedi, gözleri sabırsızlıkla parlıyordu. "O
zaman kadar odamda olacağım."
Savara'nm salınarak kapıya ilerlemesini izleyen Cery
kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Kaç adam bu yürü-
yüş ya da gülümseme yüzünden aklını kaybetti, diye
merak etti. Ah, ama bazılarının akıllarından da fazlasını
kaybettiğine bahse girerim.
Ama ben değil, diye düşündü. Onu çok yakından iz-
liyor olacağım.
Sonea okumaya çalıştığı kitabı kapatıp kütüphanede
etrafına bakındı. Konsantre olmak çok zordu. Aklına sü-
rekli Akkarin ve okudukları geliyordu.
Akkarin kayıtları vereli bir hafta olmuştu ve henüz
geri istememişti. Odasındaki masada, notların altında
yatan gizli şeyin düşüncesi, Sonea'da herhangi bir kaşı-
manın geçiremeyeceği bir kaşıntı yaratıyordu. Kayıtları
Akkarin'e geri vermeden rahatlayamayacaktı.
81

TRUDİ CANAVAN
Fakat Akkarin'le tekrar karşılaşmaktan korkuy0
O sırada yaşanacak konuşmadan korkuyordu... AU^
rin başka kitaplarda verir miydi? İçerikleri ne oltırr| -
Şimdiye kadar ona sadece unutulmuş tarihin
çalarını göstermişti. İçlerinde kara büyünün na<
kullanılacağıyla ilgili hiçbir şey yoktu, kayıtları tuta'
büyücünün gömdüğü gizli sandık —ki büyük ihtimali
Lord Coren'in bulmuş olduğu sandık— bir büyücünü
öğrenebilmesi için kara büyünün "gizli silahı" hakkında
yeterli bilgiyi içeriyor olmalıydı. Akkarin kendisine o ki-
taplardan birisini verirse ne yapardı?
Kara büyüyü öğrenmek Lonca yasasını çiğnemek
demekti. Eğer kendini kara büyü kullanımının açıkla-
malarını okur bulursa okumayı kesip devam etmeyi red-
detmeliydi.
"Bak, bu Lord Larkin!"
Ses bir kıza aitti ve yakından geliyordu. Sonea etra-
fına baktığında kitap raflarından birinin sonunda bir
hareket gördü. Kız zar zor görülebiliyordu ve Çıraklar
Kütüphanesi'nin pencerelerinden birinden dışarı bakı-
yordu.
"Bina ve İnşa öğretmeni mi?" diye başka bir kız sesi
karşılık verdi. "Onu daha önce hiç düşünmemiştim ama
oldukça yakışıklı sanırım."
"Ve hâlâ bekar."
"Evlenme konusuna pek ilgi göstermiyormuş diye
duydum."
Bir kıkırdama oldu. Sandalyesinde geriye yaslanan
Sonea kızlardan birinin beşinci-yıl çırağı olduğunu fark
etti.
"Oh bak! Lord Darlen! O da hoş biri."
Diğer kız değerlendirir gibi bir ses çıkardı. "Evli ol-
82

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


„«, ne kadar kötü.
" diye katıldı ilki. "Peki Lord Vorel hakkında ne
-üşünüyorsun?"
"Vorel! Şaka yapıyor olmalısın!"
«Güçlü Savaşçı tipleri pek sevmiyorsun değil mi?"
Sonea kızların Gece Odası'na giden büyücüleri izledi-
-ni tahmin ediyordu. Bir çok genç büyücünün iyi özel-
iklerinden bahsederlerken Sonea, eğlenerek onları din-
lemeye devam etti.
"Hayır... şuraya bak... işte onu geri çevirmezdim."
"Oh, evet," diye katıldı diğeri kısık bir sesle. "Bak
Müdür Jerrikle konuşmak için durdu."
"Biraz... soğuk ama."
"Oh, eminim ki ısıtılabilir."
Kızlar muzip bir şekilde gülüştüler. Tekrar sessizleş-
tiklerinde biri içini çekti. "Çok yakışıklı. Bizim için çok
yaşlı olması ne kadar kötü."
"Bilemiyorum," diye yanıtladı diğeri. "O kadar da yaş-
lı sayılmaz. Kuzenim çok daha yaşlı birisiyle evlendi.
Daha büyük gösteriyor olabilir ama Yüce Lord otuz üç
veya otuz dörtten daha yaşlı değil."

Sonea şaşkınlık ve inanamazlıkla dikleşti. Akkarin


hakkında konuşuyorlardı.
Ama elbette nasıl biri olduğunu bilmiyorlardı. Tek
gördükleri bekar, gizemli, güçlü ve...
"Kütüphane kapanıyor."
Sonea irkilip dönünce kütüphaneci Tya'nın kitap rafı
sıralarının arasında dolaştığını gördü. Tya geçerken
Sonea'ya gülümsedi. Penceredeki kızlar son bir kez iç-
lerini çekip kütüphaneden çıktılar.
83

TRUDİ CANAVAN
Sonea ayağa kalkıp notları ve kitaplarını topladı R-
tapları kollarında dengeleyip pencereye baktı. Hâlâ ora
da mıydı?
Pencereye doğru ilerleyip dışarıya baktı. Akkarin
Jerrikle sohbet ediyordu. Alnında kırışıklıklar vardı'
Her ne kadar yüz ifadesi dikkatli olsa da düşüncelerini
kesinlikle açığa vurmuyordu.
Kızlar onu nasıl çekici bulabilirler? diye merak etti
Sert ve soğuk biriydi. Dorrien gibi parlak gözlü ve sıcak
değildi, hatta Lord Fergun gibi sinsi bir yakışıklılığı da
yoktu.
Eğer kulak misafiri olduğu kızlar Lonca'ya katılmış
olmasalardı, aile ittifakları için evlendirilmiş olurlardı.
Belki de alışkanlık veya eski bir gelenek yüzünden ha-
len erkeklerde güç veya etki arıyorlardı. Vahşice gülüm-
sedi.
Gerçeği bilselerdi, diye düşündü, sanırım onu hiç de
yakışıklı bulmazlardı.
Gece yarısında, Capia'dan üç saatlik bir araba yolcu-
luğu; uzak, karanlık, ağır ve geçilmez görünüyordu. Sa-
dece arabadaki yollarını aydınlatan lambaların ışığı bu
karanlıkta küçük boşluklar yaratıyordu. Karanlığa
bakan Dannyl uzakta, karanlıktaki evlerde oturan in-
sanlara aracın nasıl gözüktüğünü merak etti; büyük
ihtimalle yolda millerce öteden görülebilen, hareketli bir
ışık kümesi... Araç, yolun ilerisinde görülen bir ışık nok-
tasına doğru yükselmeye başladı. Yaklaştıkça Dannyl
noktanın, bir binanın önünü aydınlatan zayıf bir lamba
olduğunu gördü. Araç yavaşlamaya başladı.
84

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


İdik," diye mırıldandı Dannyl.
H'in pencereden bakmak için koltuğunda ha-
Ta}ettiğini duydu. Alim, araç binaya yaklaşıp durur-
reket Dinlenme yerinin tabelasında şöyle yazı-
ken eS"r?iver Rest - Yatak, Yemek & İçki."
yordu- IKSV
Sürücü arabadan inip kapıyı açarken kendi kendine
? leniyordu. Dannyl adama madeni bir para verdi.
"Bizi içeride bekle," dedi. "Bir saat içinde yeniden yola
çıkacağız."
Adam eğildi ve onlar için kapıya hafifçe vurdu. Bir
süre sonra kapının ortasındaki bir kapak açıldı. Dannyl
kapının arkasından gelen hırıltıyı duyabiliyordu.
"Sizin için ne yapabilirim lordum?" diye sordu kısık
bir ses.
"Bir içki," diye yanıtladı Dannyl. "Ve bir saatlik mola!"
Bir cevap gelmedi ama madeni bir ses çıktı ve kapı
açıldı. Kısa, yüzünde kırışıklıklar olan bir adam eğilerek
selam verdi, ardından masalar ve sandalyelerle dolu
büyük bir salona doğru,yol gösterdi. Havada bolun tatlı
kokusu vardı. Dannyl, Sonea'yı aradığı dönemlerdeki
anıları aklına gelince özlemle gülümsedi. Bol tatmayalı
oldukça uzun zaman olmuştu.
"Benim adım Urrend. Ne içmek istersiniz?" diye
sordu adam.
Dannyl içini, çekti. "Elinizde Porreni rumia var mı?"
Adam kıkırdadı. "Şarap zevkiniz oldukça iyi. Ama
elbette iyi olmalı, sizin gibi üst tabakadan iki kişi için
aksi düşünülemezdi. Üst katta zenginler için güzel bir
konuk odam var. Beni izleyin."
Arabanın sürücüsü sallanarak yürüyüp bol servisi
yapılan tezgaha gitti. Dannyl adama parayı vermesinin
85

TRUDİ CANAVAN
pek de iyi bir fikir olmadığını düşünmeye başladı; ken
dini Tayend'in ablasının evine giden yolun yarısında ter
dönmüş bir arabanın içinde bulmak istemiyordu.
Dinlenme yerinin sahibini, dar bir merdivenle çıkılan
koridorun sonundaki kapıya dek takip ettiler.
"Bu benim en iyi odam. Umarım beğenirsiniz."
Kapıyı hafifçe itti ve kapı açıldı. Dannyl yavaşça içeri
girdi; eskimiş mobilyaları, ikinci bir kapıyı ve o kapının
yakınında oturan adamı fark etti.
"İyi akşamlar Büyükelçi." Adam ayağa kalkıp zarif bir
şekilde eğildi. "Ben Marane Ailesi'nden Royend."
"Sizinle tanışmak bir onur," diye yanıtladı Dannyl.
"Sanırım Tremelin Ailesi'nden Tayend'i tanıyorsunuz."
Adam başıyla onayladı. "Evet tanıyorum.Şarap söyle-
miştim. Siz de ister misiniz?"
"Sanırım birer kadeh alabiliriz," diye karşılık verdi
Dannyl. "Bir saat içinde tekrar yola çıkacağız."
Dannyl ve Tayend birer koltuğa oturdular. Dem, oda-
yı dolaşıp eşyaları inceledi ve memnuniyetsizlikle yü-
zünü buruşturdu, ardından pencerelerden bakmak için
durakladı. Ortalama bir Elyneli'den daha uzundu ve
saçları siyahtı. Dannyl, Errend'den Dem Marane'nin bü-
yük annesinin Kyralialı olduğunu öğrenmişti. Orta yaş-
lı, evli, iki oğlan babası ve çok, çok zengindi.
"Elyne hakkında ne düşünüyorsunuz Büykelçi?"
"Burayı oldukça beğenmeye başladım," diye yanıtladı
Dannyl.
"İlk başta beğenmemiş miydiniz?"
"Ülkeyi beğenmiş ya da beğenmemiş değildim. Sade-
ce farklılıklara alışmam biraz zaman aldı diyebiliriz. Bu
farklılıkların bazıları çekici bazıları ise garipti."
86

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


faşları kalktı. "Bizimle ilgili neyi garip bul-
Dem
9"
^U vı kıkırdadı. "Elyneliler akıllarından geçeni
- rlar, her ne kadar bazen açık açık olmasa da."
S AH rrıın yüzünde bir gülümseme belirdi; fakat kapı-
almasiyla hemen kayboldu. Kapıyı açmaya ilerler-
nl Dannyl, bir elini sallayıp zihnini odakladı. Kapı
İdi Dem durdu ve Dannyl'in büyü yapmış olduğunu
lavmca gözlerinde açlık ve hüsran dolu bir arzu be-
İrdi Dinlenme yerinin sahibi içeriye bir şişe ve üç ka-
dehle girerken bakış geldiği kadar çabuk kayboldu.
Şişe açılıp kadehlere şarap koyulurken hiçbir konuş-
ma olmadı. Dinlenme yerinin sahibi çıktığında Dem, bir
kadeh alıp tekrar koltuğa oturdu.
"Peki Elyne'de neyi çekici buldunuz?"
"Harika şarap yapıyorsunuz." Dannyl kadehini kaldı-
rıp gülümsedi. "Ve zihniniz açık ve kabullenici.
Kyralialılar'ı şok edip bir skandala yol açabilecek birçok
şeye burada tolerans gösteriliyor."
Royend bir an Tayend'e baktı. "O zaman bu tarz şok
edici ve skandal sayılabilecek şeylerin farkında olmalısı-
nız ki çekici bulduğunuz farklılıklar arasında saydınız."
"Eğer bu tarz şeylerden haberdar olmasaydım... tıpkı
Elyne Sarayı'nın hakkımda düşündüğü gibi, uygun bir
Lonca Büyükelçisi olur muydum?"
Dem gülümsedi fakat bakışları halen sertti. "Çoktan
kendinizin benim sandığımdan daha bilgili olduğunuzu
kanıtladınız. Merak ediyorum. Bizim kadar açık fikirli ve
toleranslı biri misiniz? Yoksa diğer Kyralialı büyücüler
gibi katı görüşlü müsünüz?"
Dannyl, Tayend'e baktı. "Tipik bir Kyralialı büyücü
gibi değil." Alim çarpık bir şekilde gülümsedi ve başını
87

RUDI CANAVAN
ki yana salladı. "Her ne kadar öyleymiş gibi davranma
ra alışmış olsam da," diye devam etti Dannyl. "Sanıruj-
neslektaşlarım beni biraz daha iyi tanısalardı, LoncaV
;emsil etmek için, hiç de uygun bir kişi olmadığımı du
dünürlerdi."
"Ah," diye araya girdi Tayend hafif bir sesle, "Ama sen
mi Lonca'ya uygun değilsin, yoksa Lonca mı sana uygun
değil?"
Royend bu yorum karşısında kıkırdamaya başladı.
"Yine de size Büyükelçilik önerdiler."
Dannyl omzunu silkti. "Ve bu da beni buraya getirdi.
Sık sık Lonca'nın daha az katı bir kültürde kurulmuş
olmasını diliyorum. Bakış açılarındaki farklılıklar kişiyi
fikir alışverişlerine, bu da daha gelişmiş bir anlama ka-
biliyetine götürür. Son dönemlerde bunu dilemek için1
daha da fazla sebebim oldu. Tayend'in büyük bir potan-
siyeli var. Sırf Kyralialilar onun gibi erkekleri tolere
edemiyor diye bu potansiyelden faydalanamaması çok
üzücü bir şey. Ona Lonca kanunlarını çiğnemeden öğ-
retebileceğim birkaç şey var ama yine de yeteneklerinin
sınırına bile yaklaşamamış olurum."
Dem'in bakışları kısıldı. "Hiç bir şey öğrettiniz mi?"
"Hayır;" Dannyl başını iki yana salladı, "fakat Lonca
kuralarını onun için biraz esnetmeye de karşı değilim.
Bir keresinde Tayend'in hayatını kurtarmak için birini
öldürdüm. Bir dahaki sefere ben yanında olmayabilirim.
Ona Şifa öğretmek istiyorum ama bu çizgiyi aşmak olur
ki bu da onu daha büyük bir tehlikeye atabilir."
"Lonca'da gelecek bir tehlike mi?"
"Elbette..."
Dem gülümsedi. "Tabi bunu öğrenirlerse. Bu bir risk
ama göze almaya değer bir risk mi?"
88

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Dannyl kaşlarını çattı. "En kötüsüne karşı hazırlan-
adan böyle bir riske girmem. Tayend'in büyü öğrendiği
A ıvulursa Lonca'dan saklanabilmesi lazım. Güvenebi-
leceği ailesi ve kütüphanedeki arkadaşlarından başkası
vok ve korkarım onların da pek yardımı olamaz."
"Peki ya siz?"
"Lonca'yı eğitimli bir büyücünün kaçak hale gelme-
sinden daha fazla hiçbir şey korkutamaz. Eğer ortadan
kaybolursam ikimizi de bulmaya daha kararlı hale ge-
lirler. Capia'da kalabilir ve Tayend'in yakalanmaması
için elimden geleni yapabilirim."
"Onu korumak için başkalarının yardımına ihtiyacı-
nız olabilirmiş gibi görünüyor... Bir kaçağı nasıl sakla-
yacağını bilen kişilerin yardımına."
Dannyl başıyla onayladı
"Peki karşılığında ne önerebilirsiniz?"
Dannyl gözlerini kısıp adamı süzdü. "Başkalarına za-
rar vermek amacı ile kullanılabilecek hiçbir şey. Lon-
ca'ya bile. Tayend'i tanıyorum. Başkalarına ona güven-
diğim gibi güvenebilmem için önce amaçlarından emin
olmalıyım."
Dem yavaşça başıyla onayladı. "Elbette."
"Eee," diye devam etti Dannyl, "Tayend'in koruma-
sının karşılığının ne olacağını düşünüyorsunuz?"
Dem Marane şişeyi alıp kadehini doldurdu. "Kesin bir
şey söyleyemem. Bu ilginç bir soru. Önce bazı arka-
daşlarımla görüşmeliyim."
"Elbette," dedi Dannyl yavaşça. Ayağa kalkıp adama
baktı. "Onların da görüşlerini duymak için sabırsızlanı-
yorum. Korkarım artık gitmeliyiz. Tayend'in ailesi bizi
bekliyor."
89

TRUDİ CANAVAN
Dem ayağa kalktı ve eğildi. "Sohbetimizden çok keyif
aldım Büyükelçi, Tremmelin Ailesi'nden Tayend
Umarım gelecekte daha fazla sohbet etme imakanı buly.
ruz."
Dannyl başını kibarca eğdi. Bir an durdu ve elini
Dem'in bardağına dayadı ve şarabı büyüsel bir ısıyla bir
miktar ısıttı. Dem ani bir şekilde nefes alınca gülümsedi
ve dönüp, Tayend'in peşinden kapıya doğru ilerledi.
Koridora çıktıklarında Dannyl arkasına baktı. Dem
kadehi iki eliyle sarmış duruyordu, yüzündeki ifade dü-
şünceliydi.
90

Bölüm 6
Casus
Her zamanki gibi Yüce Lord'un Konutu'nun kapısı
hafif bir dokunuşla açıldı. İçeriye giren Sonea sadece
Takan'm kendisini karşıladığını görünce şaşırdı ve ra-
hatladı. Takan eğilerek selam verdi. "Yüce Lord sizinle
görüşmek istiyor leydim." Rahatlama bir anda yerini
endişeye bıraktı. Ona okuması için yeni bir kitap mı ve-
recekti? Bu kitap korktuğu türde mi —kara büyü hak-
kında bilgi içeren bir kitap— olacaktı?
Sonea derin bir nefes aldı. "O zaman beni ona görür-
sen iyi olur.
"Bu taraftan," dedi Takan. Döndü ve sağ taraftaki
merdivenlere doğru ilerlemeye başladı.
Sonea kalp atışlarını hızlandığını hissetmeye başladı.
Bu merdivenler, Akkarin'in gizli, yasak büyüsünü uygu-
ladığı yeraltı odasına açılıyordu. Fakat aynı zamanda sol
taraftaki merdivenler gibi kütüphane ve ziyafet odasının
bulunduğu üst kata da açılıyordu.
Takan'ı kapıya dek takip etti. Merdivenlerin başı ka-
ranlıktı ve bir ışık küresi yaratana kadar Takan'm aşağı
mı yukarı mı gittiğini göremedi.
Takan yeraltı odasına iniyordu.
Sonea durdu, kalbi hızla atıyordu. Takan'm aşağı ini-
şini izledi. Takan aşağıdaki odanın kapısında durdu ve
91

TRUDİ CANAVAN
Sonea'ya baktı.
"Size zarar vermeyecek leydim," diye güvence verrT
Kapıyı açıp eliyle içeriye buyur etti.
Sonea, Takan'a baktı. Lonca'daki, hatta şehirde!^
onca yer içinde en korktuğu yer burasıydı. Arkasına
konuk odasına baktı. Kaçabilirim... Konuk odasının ka-
pısı o kadar da uzakta değil...
"İçeri gel Sonea!"
Ses Akkarin'indi. Kesinlikle buyurgan ve uyaran bir
sesti. Rothen'i düşündü, teyzesini, eniştesi Ranel'i ve
kuzenlerini; güvenlikleri kendisinin işbirliği yapmasına
bağlıydı. Kendini ilerlemeye zorladı...
Kapıya geldiğinde Takan kenara çekildi. Yeraltı odası,
en son buraya geldiği zamanki gibi görünüyordu. İki
eski, ağır masa sol taraftaki duvara yaslanmıştı. Masa-
lardan yakın olanında bir fener ve kara bir giysi yığını
vardı. Diğer duvarlarda kitaplıklar ve dolaplar vardı.
Bazılarında belli olan yeni tamir izleri, Sonea'ya "sui-
kastçının" yapmış olduklarını hatırlatıyordu. Bir köşede
eskimiş, hurda bir sandık vardı. Bu sandık kara büyü
kitaplarını içeren sandık mıydı?
"İyi akşamlar Sonea."
Akkarin bir masaya dayanmış duruyordu, kollarını
kavuşturmuştu. Sonea eğilerek selam verdi. "Yüce Lo..."
Sonea, Akkarin'in basit, kaba bir şekilde dokunmuş
giysiler giydiğini fark edince şaşkınlıkla gözlerini kırpış-
tırdı. Pantolonu ve ceketi eski püsküydü, hatta yer yer
oldukça yıpranmıştı.
"Sana göstermek istediğim bir şey var," dedi Akkarin.
"Şehirde..."
Sonea bir adım geri çekildi, bir anda temkinli bir ruh
haline bürünmüştü. "Efendim?"
92

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


em bile bana inanmazsın. Gerçeği öğrenmenin
Jyofu^endi gözlerinle görmen."
te Akkarin'in gözlerindeki meydan okumayı fark
r ordu. Giydiği basit giysilere bakınca benzerlerini
• olduğu bir geceyi hatırladı, kanlı benzerlerini...
' «Senin gerçeğini görmek istediğimden emin değilim."
Akkarin'in dudaklarının bir kenarı hafifçe yukarı
' grU kıvrıldı. "Yaptıklarımı ilk öğrendiğin günden beri
eden yaptığımı merak ediyordun. Sana nasıl yaptığımı
gösteremesem de neden yaptığımı gösterebilirim. Benim
ve Takan'm dışında biri daha bilmeli."
"Neden ben?"
"Zaman içinde anlayacaksın." Arkasına uzanıp ma-
sadan kara bohçayı aldı. "Bunları giy."
Gitmeyi reddetmeliyim, diye düşündü. Ama bana izin
verir mi? Akkarin'in elindeki bohçaya baktı. Eğer gider-
sem ileride ona karşı kullanabileceğim bir şeyler
öğrenebilirim.
Peki ya bana yasak olan bir şey gösterirse? Lonca'dan
atılmama sebep olacak bir şey?
Eğer iş bu noktaya gelirse onlara gerçeği söylerim.
Kendimi ve Lonca'yı kurtarmak için riske girerim.
Kendini, Akkarin'e yaklaşıp bohçayı almaya zorladı.
Akkarin bohçayı bıraktığında bohça açıldı ve Sonea elin-
dekinin uzun siyah bir pelerin olduğunu fark etti.
Pelerini tokasından tutarak omuzlarına attı ve sıkıca
bağladı.
"Cüppeni iyice sakla," dedi Akkarin. Feneri alıp du-
vara doğru ilerlemeye başladı. Duvarda bir bölüm ke-
nara doğru kaydı ve yeraltı tünelleri açığa çıkınca içeriyi
buz gibi bir hava doldurdu.
93

TRUDİ CANAVAN
Elbette, diye düşündü Sonea. Akkarin kendisini kes
fedip tünellerden uzak durmasını söyleyene kadar
Lonca'daki—ve Lonca'nm altındaki—tünelleri araştırır.,
ken geçirdiği geceleri hatırladı. Tünellerden birini, bu
odaya kadar takip etmişti. Kendini Akkarin'in gizli yeri.
nin girişinde bulmanın getirdiği şok yüzünden aceleyle
Lonca'ya dönmüş, bir daha da aynı tünele girmemişti.
Akkarin'in söyledikleri doğruysa tünelin diğer ucu
şehre açılıyor olmalıydı.
Akkarin tünele girdi, sonra Sonea'ya dönüp başıyla
kendisini izlemesini işaret etti. Sonea derin bir nefes
alıp yavaşça bıraktı. Girişe yürüyüp Akkarin'i karanlığın
içinde izlemeye başladı.
Fenerin fitili cızırdadı ve yanmaya başladı. Sonea bir
an Akkarin'in neden normal bir ışık kaynağı kullandı-
ğını merak etti, sonra birden sebebini anladı. Akkarin
cüppe giymediğine göre sıradan biri gibi gözükmek isti-
yordu ve büyücü olmayan kişiler etrafta ışık küresiyle
dolaşmazlardı.
Eğer kimsenin onu tanımaması bu kadar önemliyse
bu gece gerçekten de ona karşı kullanabileceğim bir
şeyler öğrenebilirim.
Akkarin, tıpkı Sonea'mn beklediği gibi, Akademi'ye
giden tünelin tersine ilerliyordu. Yaklaşık iki yüz adım
ilerledikten sonra yavaşlayıp durdu. Sonea yolu tıkayan
bir kalkanın titreşimini hissetti. Kalkan yok olurken tü-
nelde anlık bir ışık belirdi. Akkarin tek bir kelime bile et-
meden ilerlemeye devam etti.
Üç kez daha kalkan kaldırmak için durdular. Dör-
düncü kalkanı geçtikten sonra Akkarin dönüp, kalkan-
ları yeniden oluşturdu. Sonea arkasına baktı. Eğer o
gece Akkarin'in yeraltı odasının girişinden sonra iler-
lemeye cüret etseydi bu kalkanlarla karşılaşacaktı.
94

Yüce tord - Kara Büyünün Sırrı

Yan
bunl
nın
rınc
el belli belirsiz bir şekilde sağa doğru kıvrılıyordu,
tünellerle karşılaştılar. Akkarin hiç duraksamadan
lardan birine girdi, yol boyunca birkaç yıkılmış oda-
'cirtden geçtiler. En sonunda durduklarında karşıla-
rda çökmüş bir tavan yüzünden oluşmuş bir taş ve
" ^ yığını vardı. Sonea, Akkarin'e sorarcasına baktı.
Akkarin'in gözleri fenerin ışığında parlıyordu. Yolla-
tıkayan yığma dikkatle baktı. Taşlar kaba bir merdi-
ven oluşturacak şekilde yer değiştirirken tüneli kuru bir
sürtünme sesi sardı. Tepede bir delik açıldı. Akkarin ilk
basamağa basıp tırmanmaya başladı.
Sonea, Akkarin'i takip etti. Tepede başka bir tünele
girdiler. Fenerin ışığı küçük, düşük kaliteli tuğlaların
karışımından ilginç bir şekilde örülmüş kaba duvarları
açığa çıkardı. Hava rutubetli ve tanıdık kokuyordu. Bu-
rasının Sonea'ya hatırlattığı şey... yer...
Hırsızlar'ın Yolu...
Şehrin altındaki, yeraltı suç şebekesi tarafından kul-
lanılan tünellere girmişlerdi. Akarin dönüp merdivenlere
baktı. Basamaklar girişi kapatacak şekilde yer değiştir-
meye başladılar. Taşlar tekrar yerlerine oturduğunda,
tünelde ilerlemeye başladılar.
Sonea'nm kafasına bir anda bir sürü soru üşüştü.
Hırsızlar, Büyücüler Loncası'nın Yüce Lord'unun ken-
dilerine ait tünelleri kullandığını ve bu tünellerin
Lonca'nm altındakiler ile bağlantılı olduğunu biliyorlar
mıydı? Hırsızlar'ın kendilerine ait alanları dikkatle koru-
duklarını biliyordu, bu yüzden fark etmemiş olmalarının
mümkün olmadığını düşündü. O zaman yolu kullan-
mak için onlarla anlaşmış olmalıydı. Akkarin'in kaba
giysilerine baktı. Belki de sahte bir kimlik kullanarak bu
izni almıştı.
Birkaç yüz adım sonra kızarmış gözlü, zayıf bir adam

95

TRUDİ CANAVAN
bir oyuktan çıkıp başıyla Akkarin'e selam verdi. Sonea'
ya bakmak için bir an durdu, belli ki varlığına şaşırmış
ti; fakat hiçbir şey söylemedi. Dönüp önlerinde tünelde
ilerlemeye başladı.
Sessiz kılavuzları onları sürekli dönüp duran, karma-
şık bir tüneller labirentinde hızla götürüyordu. Sonea
yavaş yavaş tanıdığı fakat adlandıramadığı bir kokuyu
fark etmeye başladı. Duvarlar kadar sık değişen bu
kokuda tanıdık bir şeyler vardı. Akkarin durup bir kapı-
yı çalana kadar Sonea bu kokunun ne olduğunu anla-
yamadı.
Varoşların kokuşuydu... Koku insan ve hayvan dışkı-
sı, ter, çöp, duman ve bol kokularının bir karışımıydı.
Sonea, zihnine anılar dolarken hafifçe sallandı; teyzesi
ve eniştesiyle çalışması, Cery ve onun takıldığı sokak ço-
cukları çetesine katılmak için gizlice kaçışı...
Açılan kapının sesi, Sonea'yı tekrar bulunduğu ana
döndürdü.
Kapıda iri bir adam vardı; kaba gömleğinin düğmeleri
geniş göğsünde kopacakmış gibi duruyordu. Akkarin'e
saygıyla başını eğerek selam verdi ve Sonea'ya baktığın-
da sanki yüzünü tanıyormuş da nereden olduğunu
çıkaramıyormuş gibi kaşlarını çattı. Bir an sonra omzu-
nu silkip kenara çekildi.
"îçeri gelin."
Sonea, Akkarin'in peşinden, dar bir dolabın olduğu
ve ancak üçünün sığabileceği kadar küçük bir odaya
girdi. Karşı duvarda ağır bir kapı vardı. Sonea bir tit-
reşim hissedince kapının güçlü bir büyülü kalkanla
kuvvetlendirildiğini fark etti. Teni karıncalandı. Burada,
varoşlarda ne, bu kadar güçlü bir engele ihtiyaç duyul-
masına sebep olabilirdi ki?
96

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


m Akkarin'e döndü. Adamın duraksayan ve en-
. tavirlarından Sonea ziyaretçisinin kim olduğunu
^?fn ei sonucuna vardı... ya da en azından güçlü ve
131 mli biriyle karşı karşıya olduğunu biliyordu.
«Uyandı," diye homurdandı adam kapıya korku dolu
bir şekilde bakarak.
"Ona muhafızlık yaptığın için teşekkürler Morren,"
'dedi Akkarin yumuşak bir şekilde.
"Sorun değil."
"Üzerinde kırmızı bir mücevher buldunuz mu?"
"Hayır. Onu iyi aradık. Ama hiçbir şey bulamadık."
Akkarin kaşlarını çattı. "Pekala. Burada kal! Bu
Sonea. Onu birazdan dışarı yollayacağım."
Morren'in gözleri bir anda Sonea'ya döndü.
"O Sonea mı?"
"Evet, yaşayan, nefes alan efsane..." diye cevap verdi
Akkarin kısık bir sesle.
Morren, Sonea'ya gülümsedi. "Sizinle tanışmak bir
onur leydim."
"Sizinle tanışmak da bir onur Morren," diye yanıtladı
Sonea, aklının karışıklığı bir anlığına endişesini yok et-
mişti. Yaşayan, nefes alan efsane mi?
Cebinden bir anahtar çıkaran Morren, anahtarı kapı-
nın kilidine takıp çevirdi. Sonra geriye çekilerek Akka-
rin'in yaklaşmasına izin verdi. Sonea etrafını büyü sar-
maya başlayınca şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
Akkarin ikisinin etrafında bir kalkan oluşturmuştu.
Sonea, Akkarin'in omzu üzerinden baktı, meraklanarak
gerilmişti. Kapı yavaşça açıldı.
Önlerinde küçük bir oda vardı. İçerideki tek mobilya
bir çeşit ranzaydı. Ranzada kolları ve bacakları bağlı bir
97

TRUDİ CANAVAN
adam yatıyordu.
Adam, Akkarin'i görünce gözleri büyük bir korkuvl
irileşti. Zayıfça debelenmeye başladı. Sonea adam
dehşetle baktı. Gençti, büyük ihtimalle Sonea'dan bü
yük bile değildi. Yüzü geniş ve teni hastalıklı, soluk bir
kahverengiydi. İnce kollarında yara izleri vardı ve yem
yapılmış bir kesik; kolunun ön kısmına akıp kurumuş
kanla kaplıydı. Her hangi bir şeye zarar verebilecek gibi
durmuyordu.

Akkarin adamın yanma gitti ve bir elini alnına koydu.


Tutsağın gözleri büyüdü. Sonea, Akkarin'in adamın zih-
nini okuduğunu fark edince ürperdi.
Akkarin'in eli hızla hareket edip tutsağın çenesini
kavradı. Adam bir anda ağzını sıkıca kapatıp debelen-
meye başladı. Akkarin adamın ağzını zorlayarak açtı.
Sonea bir an için altın bir şey gördü, ardından Akkarin
yere bir şey attı.
Altın bir diş. Sonea bir adım geriledi, dehşete düş-
müştü, ardından adam gülmeye başladığında irkildi.
"Kafmını görfüler arfık," dedi koyu aksanlı bir sesle
ve eksik dişi yüzünden zorlanarak. "Kariko fıyor ki seni
ölfürfükfen sonra onu kenfine alacakmış."
Akkarin gülümseyip bir an Sonea'ya baktı. "Ne senin
ne de benim, Kariko'nun bunu denemesini izlemek için
hayatta olamayacak olmamız ne kadar kötü."
Akkarin bir ayağını kaldırıp yerdeki dişin üzerine
vurdu. Diş, Akkarin'in ayağının altında çatırdaymca
Sonea şaşırdı. Akkarin ayağını çekince Sonea altının
parçalandığını ve yere minik kırmızı parçacıkların ya-
yılmış olduğunu gördü.
Sonea yerdeki dişin artıklarına kaşlarını çatarak
baktı, bundan bir anlam çıkarmaya çalışıyordu. "Kadı-
98

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


"rdüler." "Onlar" kimdi? Onu nasıl görmüş olabi-
Ilinerdi?
Bunun o dişle bir alakası olduğu açıktı. Neden
Ür ,. jn içine bir mücevher yerleştirilmişti ki? Ama belli
h ı şey bir mücevher değildi. Daha çok cam gibi gö-
• ivordu. Parçaları incelerken Akkarin'in Morren'e
mizı bir mücevher bulup bulmadığını sorduğunu ha-
ladi- Ünlü katil de kırmızı mücevherli bir yüzük takı-
yordu... Lorlen de öyle...
Tutsağa baktı. Adamın vücudu artık tamamen gevşe-
mişti. Akkarin'e korkuyla bakıyordu.
"Sonea."
Sonea, Akkarin'e baktı. Akkarin'in gözleri soğuk ve
kararlıydı.
"Seni buraya bazı sorularını yanıtlamak için getir-
dim," dedi Akkarin. "Gerçeği kendi gözlerinle görmeden
bana inanmayacağını biliyorum, bu yüzden sana daha
önce kimseye öğretme niyetinde olmadığım bir şey
öğretmeye karar verdim. Bu kolaylıkla yanlış bir şekilde
kullanılabilecek bir beceri fakat eğer sen..."
"Hayır!" Sonea bir anda dikleşti. "Asla öğrenmeye-
ceğim tek..."
"Kara büyüyü kast etmiyorum." Akkarin'in gözleri
parladı. "İstesen bile onu sana öğretmem. Sana zihin
okumayı öğretmek istiyorum."
"Ama..." Sonea, Akkarin'in ne kastettiğini anlayınca
ani bir nefes aldı. Lonca'daki bütün büyücüler içinde
başka birinin zihnini, kişi istese de istemese de okuya-
bilen tek kişi Akkarin'di. Sonea, Akkarin'in zihin okuma
becerilerini kendisi de deneyimlemişti. Akkarin; Sonea,
Lorlen ve Rothen'in kendisinin kara büyü uyguladığını
bildiklerini ilk öğrendiğinde zihinlerini okumuştu.
Ve şimdi Sonea'ya da bunu öğretmek istiyordu. "Ne-
99

TRUDİ CANAVAN
den?" diye güvensizlikle sorduı Sonea.
"Daha önce de söylediğim gibi, gerçeği bilmeni isti
rum. Yoksa sana söylediklerime inanmayacaksı »
Gözleri kısıldı. "Senin güçlü bir onur ve ahlak anlavı
olduğunu bilmesem bu sırrı sana öğretmezdim. Yine H
bu zihin okuma yöntemini, Kyralia büyük bir tenlik
altında olmadığı ve yapabileceğin başka bir şey kalma
dığı sürece kullanmamaya yemin etmelisin."
Sonea zorlukla yutkundu ve bakışlarını kararlı tuttu
"Bunu kullanmamı kısıtlamak istiyorsun ama kendin
bu kısıtlamalara uymuyorsun."
Akkarin'in gözleri karardı fakat dudakları içinde her-
hangi bir sıcaklık barındırmayan bir gülümsemeyle kıv-
rıldı. "Haklısın... Ama şimdi yemin edecek misin yoksa
Lonca'ya mı dönelim?"
Sonea tutsağa baktı. Belli ki Akkarin, Sonea'nın tut-
sağın zihnini okumasını istiyordu. Eğer kendisini tehli-
keye atacak bir şey göreceğini düşünse, Sonea'ya böyle
bir şey yaptırmayı düşünmezdi. Ya göreceği şeyler
Sonea'yı tehlikeye atarsa?
Zihnin yalan söylemesi mümkün değildi. Gerçeği
saklayabilirdi belki ama bu oldukça zordu... Hatta
Akkarin'in yöntemiyle imkansızdı. Eğer Akkarin bu
adamın bazı yalanların gerçek olduğuna inanmasını
sağladıysa Sonea'nın aldatılması hâlâ mümkündü.
Fakat eğer bunu aklında tutup öğrendiklerini çok iyi
bir şekilde incelerse...
Zihinleri nasıl okuyabileceğini bilmek yararlı bir be-
ceri olabilirdi. Bu yemini etse bile, bu beceriyi Akkarin'e
karşı savaşırken de kullanabilirdi. Kyralia, Büyücüler
Loncası'nın kalbinde bir kara büyücü barındırarak
zaten büyük bir tehlike altındaydı.
100

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


ak sonea'ya bakmaya başladı.
Kyralia tehlikede olmadığı sürece zihin oku-
"v için yemin etmemi istiyorsun," dedi Sonea.
inama ^u adamın zihnini okumamı istiyorsun. Bu
"s°nr Kyralia için nasıl bir tehlike olabilir ki."
Akkarin gülümsedi, bu soru hoşuna gitmiş görünü-
H ı "Şu anda değil. Ama bir tehditti. Ve efendisinin
K° i öldürdükten sonra seni kölesi yapacağı iddiaları da
lecekteki bir tehdit anlamına gelebilir. Eğer zihnini
kumazsan efendisinin bunları yapıp yapamayacağını
nereden bilebilirsin?"
"Bu mantık yürütmeyle tehdit cümleleri kuran her-
kesin zihnini okumayı meşrulaştırabilirsin."
Akkarin'in gülümsemesi genişledi. "İşte bu yüzden
senin bu yemini etmeni istiyorum. Bu becerini başka bir
şansın kalmadığı sürece kullanmayacaksın." Yüz ifade-
si ciddileşti. "Sana gerçeği göstermemin başka bir yolu
yok... en azından hayatını tehlikeye atmayacak bir yolu
yok. Yemin edecek misin?"
Sonea bir an durdu ve sonra başıyla onayladı. Akka-
rin kollarını kavuşturup beklemeye başladı. Sonea derin
bir nefes aldı.
"Kyralia ciddi bir tehlikeye düşmediği ve benim bu
tehlikeyi önlemek için başka şansım kalmadığı sürece
başka birinin zihnini okumayacağıma yemin ediyorum."
Akkarin başıyla onayladı. "Güzel. Eğer bu yemini
bozduğunu anlarsam seni temin ederim buna pişman
olursun." Dönüp tutsağa baktı. Adam ikisini de dikkatle
izliyordu.
"Arfık gifmeme izin verecek misiniz?" dedi adam, sesi
yalvarır gibiydi. "Yapfıklarımı yapmak zorunfa olfuğumu
biliyorsun. Beni zorlafılar. Afık faş fa yok. Beni bulamaz-
101

TRUDİ CANAVAN
lar. Ben..."
"Sus!"
Adam bu emirle sindi, sonra Akkarin yanına diz e-
künce korkuyla inledi.
"Elini alnına koy."
Sonea tereddüdünü bir kenara itip tutsağın yanın
çömeldi. Bir elini adamın alnına koydu. Akkarin kend'
elini onun elinin üzerine koyunca bir an kalbi göğsün-
den çıkacakmış gibi oldu. Dokunuşu ilk başta soğuktu
fakat çabucak ısındı.
— Sana onu nasıl okuyacağını göstereceğim fakat öğ-
rendikten sonra istediğin kadar araştırman için seni ra-
hat bırakacağım.
Sonea, Akkarin'in varlığını düşüncelerinin köşesinde
hissetti. Gözlerini kapatıp tıpkı Rothen'in öğretmiş oldu-
ğu gibi zihnini bir oda olarak gözünde canlandırdı.
Kapılara doğru bir adım attı, kapıları açıp Akkarin'i da-
vet etme niyetindeydi; fakat Akkarin odanın içinde beli-
rince şaşkınlıkla irkildi. Akkarin elini duvarlara doğru
salladı.
— Bunları unut. Sana öğretilmiş olan her şeyi unut.
Gözünde canlandırmak zihnini sınırlar ve yavaşlatır. Bu
yöntemi kullanırsan sadece görüntüye dönüştürebildiğin
şeyleri anlayabilirsin.
Oda etrafında yok oldu. Akkarin'in görüntüsü de...
Fakat varlığının hissi hâlâ oradaydı. Daha önce, Akka-
rin zihnini okuduğunda Sonea onun varlığını sadece
çok hafif bir şekilde sezebilmişti. Şimdi ise kişiliğin bir
parçası, bu ana dek karşılaşmadığı büyüklükte bir güç
hissediyordu.
— Beni takip et...
Akkarin'in varlığı ilerledi. Onu izleyen Sonea, kendi-
102

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


•• cü bir zihne yaklaştığını hissetti. Bu zihinden
nin üÇu jjyordu ve Sonea dirençle karşılaştı.
o ni sadece hissedebilirse durdurabilir. Seni his-
""" ini engellemek için onun zihnine onu rahatsız
, sızma amacı dışında bütün iradeni ve niyetlerini
bakmalısın. Aynen böyle...
Akkarin'in varlığı değişince Sonea oldukça şaşırdı.
t desini başka birinin zihnine uzatmak yerine Akkarin
vazgeçmiş gibi görünüyordu.
Sadece çok ufak bir varlık kaldı, belli belirsiz, sanki
bir başka birisinin düşüncelerine yönelme arzusu...
Sonra varlığı yeniden güçlendi.
— Sıra sende.
Sonea, Akkarin'in yaptığı şeyi hâlâ hafifçe de olsa
hissedebiliyordu. Kolay gözüküyordu ama her deneme-
sinde tutsağın zihnine çarpıyordu. Sonra Akkarin'in zih-
ninin kendininkine sürüklendiğini hissetti. Daha tepki
vermeden Akkarin bir şey —bir kavram— gönderdi. Bir
tanesi hariç bütün niyetleri ayırıp yok etmektense sade-
ce gerekli olan bir tanesine yoğunlaşmalıydı.
Birdenbire tutsağın direncini nasıl geçeceğini bili-
yordu. Bir kalp atımından kısa bir sürede tutsağın zih-
nine süzülmüştü.
— Güzel. Şimdi böyle hafif hafif dokunmaya devam et.
Düşüncelerini izle. Araştırmak istediğin bir anıyla karşı-

laşınca iradeni onun zihnine uzat. Bu daha zordur. Beni


izle.
Adam dişini düşünüyordu, efendisinin kız geldiği sı-
rada izleyip izlemediğini.
— Kimsin sen? diye sordu Akkarin.
— Tavaka.
103

TRUDİ CANAVAN
Sonea aniden adamın bu zamana kadar bir köle ı
duğunu anladı.
— Efendin kim?
— Harikaua. Güçlü bir lehani. Bir Sachakalı oldum,
açıkça belli olan bir yüz tutsağın zihninden geçti. Zalim
sert ve zeki bir yüzdü.
— İchani de nedir?
— Güçlü büyücüler.
— Neden köleleri var?
— Büyü için.
Birçok katmanı olan bir anı Sonea'nın zihninde çaktı.
Aynı olayın sayısız anısı gibi bir şeydi; sığ bir kesiğin ha-
fif acısı, gücünün emilmesi...
Bir anda anladı, İchaniler kölelerinden kara büyü ile
güç çekip sürekli kendilerini güçlendiriyorlardı.
— Artık değil! Artık bir köle değilim. Harikaua beni öz-
gür bıraktı.
— Göster bana.
Anı Tavaka'nın zihninde çaktı. Harikava bir çadırda
oturuyordu. Konuşuyordu, eğer Tavaka tehlikeli bir gö-
revi yerine getirirse onu özgür bırakacağını söylüyordu.
Sonea; Akkarin'in, anının kontrolünü ele aldığını hisset-
ti. Görev, Kyralia'ya girip Kariko'nun söylediklerinin
doğru olup olmadığını öğrenmekti. Lonca zayıf mıydı?
Yüksek Büyü'nün kullanımını gerçekten yasak mıydı?
Birçok köle başarısız olmuştu. Eğer o başarılı olursa
İchaniler arasına kabul edilecekti. Başaramazsa o da bir
av olacaktı.
Harikava, içinde altın ve mücevherlerin olduğu bir
kutuyu açıyordu. İçinden ince bir şey alıp havaya atı-
yordu. Bu şey havada süzülmeye başlıyor, Tavaka'nın
104

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• n önünde eriyordu. Harikava kemerine uzanıp
gözlen . jca^zasl olan, özenle hazırlanmış eğimli bir
rr"^Ce çekiyordu. Sonea şekli tanıdı. Akkarin'in Takan
hanÇe^ uzunca bir süre önce kullandığını gördüğü
hançere benziyordu.
Kendi elini kesen Harikava erimiş küreciğe kendi ka-
damlatıyordu. Kürecik kırmızı bir renk alıp katılaşı-
n rdu Parmağındaki birçok yüzük arasında ince bir al-
" }n yüzüğü alan Harikava, yüzüğü mücevherin etrafında
minicik bir kırmızı kısım açıkta kalacak şekilde eriti-
yordu. Sonea bu mücevherin ne yapacağını anladı.
Tavaka'nın gördüğü, duyduğu ve düşündüğü her şey
efendisi tarafından hissedilebilecekti.
Adamın bakışları Tavaka'nmkilerle buluşuyordu.
Sonea kölenin korkusunun ve umudunun bir yankısını
hissetti. Efendi, kanayan eliyle işaret ederek Tavaka'yı
çağırıyordu, diğer eliyle yeniden hançerini kavramıştı.
Anı aniden kesildi.
— Şimdi de sen dene Sonea.
Sonea bir süre adamı nasıl bir görüntü ile uyarması
gerektiğini düşündü. İçgüdüsel olarak Akkarin'in siyah
cüppeler içindeki bir görüntüsünü yolladı.
Adamın zihnini bir anda dolduran nefret ve korkuya
hazır değildi. Daha önce yaşanmış bir büyü savaşının
görüntüleri gelip geçti. Akkarin adamı kendini yeterince
güçlendiremeden bulmuştu. Harikava hayal kırıklığına
uğramış ve öfkeli olacaktı. Kariko da öyle. Birkaç erkek
ve kadının bir ateşin etrafında halka halinde oturduk-
ları bir görüntü belirdi: Tavaka'nın Sonea'ya göstermek
istemediği bir anı... Tavaka, araştıran zihinlerden
hatıraları saklamayı iyi çalışmış birinin becerisiyle gö-
rüntüyü uzaklaştırdı. Sonea anıyı tutup kontrol etmeyi
unuttuğunu fark etti.
105

TRUDİ CANAVAN
— Tekrar dene. Anıyı yakalayıp kontrol etmelisin
Sonea, Tavaka'ya ateşin etrafında oturan yabanc ı
rın görüntüsünü hatırladığı kadarıyla gönderdi. Ad S
yüzlerin yanlış olduğunu düşündü. Tavaka'nın zihninH
Harikava' nın yüzü belirdi. Sonea iradesini uzatarak
anıyı "yakaladı" ve Tavaka'nın anıyı gönderme çabala
rını engelledi.
— Çok güzel. Şimdi istediğin gibi incele.
Sonea yüzleri dikkatle inceledi.
— Bu îchaniler kimler?
İsimler ve yüzler aktı fakat bir tanesi öne çıktı.
— Kariko... Akkarin'i öldürmek isteyen adam.
— Neden?
— Akkarin onun kardeşini öldürdü. Efendisine ihanet
eden her köle avlanıp cezalandırılmalıdır.
Sonea bunun üzerine neredeyse 'anının' kontrolünü
kaybediyordu. Akkarin bir köleydi! Tavaka, Sonea'nm
şaşkınlığını hissetmiş olmalıydı. Vahşi bir neşe dalgası
hissetti.
— Akkarin sayesinde Lonca'nın zayıf olduğunu bili-
yoruz. Çünkü Kariko'nun kardeşi Akkarin'i yakalayıp
zihnini okumuştu. Kariko diyor ki Lonca yüksek büyü
kullanmıyor. Kyralia'yı işgal edip Lonca'yı kolaylıkla
yenebileceğimizi söylüyor. Lonca'nın bize savaştan sonra
yaptıkları için güzel bir intikam olur.
Sonea'nm kanı buz kesti. Bu aşırı derecede güçlü
büyücü grubu Kyralia'yı istila etme niyetindeydi!
— Bu istila ne zaman olacak? diye sordu Akkarin
aniden.
Adamın zihnine şüpheler doluştu.
— Bilmiyorum. Çoğu hâlâ Lonca'dan korkuyor. Hiçbir
106

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• dönmüyor. Ben de dönmeyeceğim... ölmek
köle 9en
? tprniUorurn"
da beyaz bir ev ve korkunç bir suçluluk duyu-
^ belirdi. Tıknaz, orta yaşı aşmış bir kadın...
SU v 'nm annesi. Sert derili uzun ice bir baba...
ka'nm babası. Kocaman gözleri olan hoş bir kız...
r&V ka'nın kız kardeşi. Harikava geldikten sonra kız
kardeşinin vücudu ve...
Adamın aklından kaçıp gitmemek Sonea'mn bütün
kontrolünü gerektirmişti. Varoşlarda yaşarken bazı ser-
serilerin zalim saldırılarından sonrasını duymuş veya
eörmüştü. Tavaka'nm ailesi onun yüzünden ölmüşlerdi.
Ailesinin kabiliyetli başka çocukları da olabilirdi. Kız-
kardeşinin de güçleri ortaya çıkabilirdi. İchani efendisi
bütün grubu sırf bu olasılık yüzünden yanında sürükle-
mekle uğraşmak istememişti, çünkü düşmanlarına
potansiyel güç kaynağı da bırakamazdı.
Sonea'mn içinde acıma ve korku birbiriyle çatışıyor-
du. Tavaka korkunç bir hayat yaşamıştı. Yine de ondaki
hırsı hissedebiliyordu. Fırsatı olsa vatanına dönüp bu
canavar İchaniler'den biri olurdu.
— İmardın'e girdiğinden beri ne yaptın? diye sordu
Akkarin.
Bir bolevindeki berbat bir odanın anıları göründü,
ardından kalabalık bir içki odası. Tavaka diğer insan-
lara fark ettirmeden hafifçe dokunabileceği ve büyü po-
tansiyeli arayabileceği bir yerde oturuyordu. Güçlü bir
potansiyel büyü gücü olmayan bir kurbana gizlice yak-
laşmakla vakit harcamaya gerek yoktu. Eğer dikkatli
olursa Akkarin'i yenecek kadar güçlenebilirdi. Sonra
Sachaka'ya dönüp Kariko'ya İchaniler'i bir araya topla-
masında yardım edebilir, ardından da Kyralia'yı istila
edebilirlerdi.
107

TRUDİ CANAVAN
Bir adamı seçip takip ediyordu. Harikava'nın hediv
olan bir bıçağı çekip...
— Bu kadar yeter Sonea.
Sonea, Akkarin'in elinin kendisininkini sıktığını hi
setti. Akkarin elini adamın alnından çekince Tavaka'm
zihni bir anda Sonea'nm zihninden ayrıldı. Sonea şüD
heleri artarken Akkarin'e kaşlarını çattı.
"Neden mi bunu yaptım?" Akkarin vahşice gülüm-
sedi. "Öğrenmek istemediğin şeyi öğrenmek üzereydin "
Ayağa kalkıp Tavaka'ya baktı. Adam hızlı bir şekilde
soluk alıyordu.
"Bizi yalnız bırak Sonea."
Sonea, Akkarin'e baktı. Yapmayı düşündüğünün ne
olduğunu tahmin etmek zor değildi. Karşı çıkmak isti-
yordu, yine de ne kadar isterse istesin onu durdurama-
yacağını biliyordu. Tavaka'yı serbest bırakmak bir katili
serbest bırakmak anlamına geliyordu... Kyralialıları av-

lamaya deam edecekti... Hem de kara büyüyle...


Sonea kendini arkasını dönmeye zorladı, ardından
kapıyı açıp odadan çıktı. Kapı arkasından kapandı.
Morren başını kaldırıp Sonea'ya baktı, yüz ifadesi yu-
muşadı. Bir maşrapa uzattı.
Bolun tatlı kokusunu tanıyan Sonea, maşrapayı alıp
birkaç yudum içti. İçine bir sıcaklık yayılmaya başladı.
İçkiyi bitirdiğinde maşrapayı Morren'e geri verdi.
"Daha iyi misin?"
Sonea başıyla onayladı.
Arkasında kapı açıldı. Dönüp Akkarin'e baktı. Birbi-
rilerini sessizce süzdüler. Sonea, Akkarin'in kendisine
göstermiş olduklarını düşünüyordu. İchani... Kyralia'yı
istila etme planları... Bir zamanlar köle olduğu... Bir al-
datma olmak için fazlasıyla ayrıntılı... Akkarin böyle bir
108

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


vi ayarlamış olamazdı.
"Düşünmen gereken çok şey var," dedi Akkarm yu-
k bir şekilde. "Gel... Lonca'ya döneceğiz." Sonea'yı
lTlUŞ- "Teşekkürler Morren. Ondan her zamanki yön-
femle kurtul."
"Peki lordum. Yararlı bir şeyler öğrenebildiniz mi?"
"Belki de," Akkarin, Sonea'ya baktı. "Göreceğiz."
"Giderek daha sık geliyorlar değil mi?" diye sordu
Morren.
Sonea, Akkarin'in cevap vermeden önce bir anlık da
olsa duraklamasını fark etti.
"Evet ama işverenin de onları gittikçe daha çabuk
buluyor. Ona teşekkürlerimi ilet olur mu?"
Adam başıyla onaylayıp Akkarin'e fenerini verdi.
"İleteceğim."
Akkarin kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Tünelde ilerlemeye
başladığında, Sonea, zihni öğrendikleri yüzünden kar-
makarışık bir halde Akkarin'i takip etmeye başladı.
109

Bölüm 7
Akkarin'in Hikayesi
Geçitte, önce metalin metale çarpma sesi, ardından
da acı bir çığlık yankılandı. Cery durup Gol'e gerginlikle
baktı. İri adam kaşlarını çattı.
Cery başıyla ilerdeki kapıyı gösterdi. Belinden uzun,
garip görünüşlü bir bıçak çıkaran Gol, hızla ilerledi. Ka-
pıya ulaşınca kafasını içeriye uzattı. Kaş çatışı bir anda
kayboldu.
Cery'ye baktı ve sırıttı. Rahatlayan ve artık endişesi
meraka dönüşmüş olan Cery de ilerleyip odaya baktı.
İki figür sabit bir pozisyonda duruyorlardı, birisi boy-
nuna bir bıçak dayalı, garip bir şekilde çömelmiş duru-
yordu. Cery, diz çökmüş olanın genellikle önemli işler
için tuttuğu bir suikastçı ve becerikli bir dövüşçü olan
Krinn olduğunu fark etti. Krinn'in gözleri Cery'ye dön-
dü. Yüz ifadesi şaşkınlıktan bir anda utanca döndü.
"Pes mi?" diye sordu Savara.
"Evet," diye cevap verdi Krinn, gergin bir sesle.
Savara bıçağını çekti ve seri bir hareketle geri çekildi.
Krinn ayağa kalkıp Savara'ya ihtiyatlı bir şekilde baktı.
Cery eğlenerek Krinn'in, Savara'dan en az bir baş uzun
olduğunu fark etti.
"Yine adamlarımla alıştırma mı yapıyorsun Savara?"
Savara kurnaz bir şekilde gülümsedi. "Sadece davet
110

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


.. rine Cery."
UZ Savara'yi dikkatle süzdü. Kendisi? Davet? Evet
kl'i olabilirdi; ama riskli olmayan ne vardı ki? Ka-
bU rldoğru yavaş yavaş ilerleyen Krinn'e baktı.
T it Krinn. Kapıyı da arkandan kapat." Suikastçı
ipvle dışarı çıktı. Kapı kapanınca Cery, Savara'ya
^ ~ru bir adım attı. "Seni bir de şansını benimle dene-
meye davet ediyorum."
Gol'ün ani bir nefes aldığını duydu.
Savara'nın gülümsemesi genişledi. "Kabul!"
Cery ceketinden bir çift hançer çekti. Hançerlerin
kabzalarına kaymayı engellesin ve gerektiğinde tutup
çekilebilsin diye deri ilmekler takılıydı. Cery ilmekleri
bileğine geçirirken Savara'nın kaşları kalktı.
"İki tane bir taneden pek de iyi değildir," diye yorum
yaptı Savara.
"Biliyorum," dedi Cery, Savara'ya yaklaşırken.
"Ama sen gerçekten de ne yaptığını biliyor görünü-
yorsun," dedi Savara ciddi bir şekilde. "Sanırım bu sıra-
dan bir kabadayıyı korkutur."
"Evet korkutur."
Savara sola doğru bir iki adım atarak yaklaştı. "Ama
ben sıradan bir kabadayı değilim Ceryni."
"Kesinlikle. Ben de bunu görebiliyorum."
Cery gülümsedi. Eğer Savara'nın ona yardım teklif
etme sebebi onu öldürebilecek kadar yaklaşmak için gü-
venini kazanmaksa büyük ihtimalle, Cery şu anda mü-
kemmel bir fırsat sunuyordu. Fakat böyle bir durumda
Savara da buradan sağ çıkamazdı. Gol bunu garanti-
lerdi.
Savara, Cery'ye doğru atıldı. Cery, Savara'nın uzana-
111

TRUDİ CANAVAN
mayacağı bir noktaya sıçradı, sonra bir adım yakı
omzuna doğru saldırdı. Savara dönerek bu hamleri
kurtuldu. en
Bu şekilde birkaç dakika devam ettiler, ikisi de di"
rinin reflekslerini test ediyordu. Sonra Savara yakla
ve Cery onu bloklayıp seri saldırılarla karşılık verdi. ÎWi ı
de diğerinin savunmasını geçemiyordu. Birbirilerinden
uzaklaştılar, nefes nefeseydiler.
"Köle konusunu ne yaptın?" diye sordu Savara.
"Öldü."
Cery, Savara'nm yüzünü dikkatle izliyordu. Savara
şaşırmış gözükmüyordu, sadece biraz kızmıştı. "O mu
yaptı?"
"Elbette."
"Bunu senin için ben de yapabilirdim."
Cery kaşlarını çattı. Kendinden çok emin görünüyor-
du. Hatta fazla emin...
Savara ileri atılınca, bıçağından fenerin ışığı yansıdı.
Cery, Savara'nm elini kolunun ön kısmı ile yana açtı.
Bunu seri ve çılgın bir boğuşma izledi ve Savara'nm sağ
kolunu dışarıda kilitlemeyi başarınca zaferle sırıttı. Bı-
çağını Savara'nm sol koltuk altına dayamıştı.
Savara donup kaldı ama o da sırıtıyordu.
"Pes mi?" diye sordu Savara.
Keskin bir güç Cery'nin karnına baskı yaptı. Cery
aşağı baktığında Savara'nm sol elinde başka bir bıçak
olduğunu gördü. Sağ eli hâlâ ilk hançeri tutmaktaydı.
Cery gülümsedi ve kendi bıçağıyla Savara'nm koltuk al-
tını dürttü.
"Burada doğrudan kalbe giden bir damar var. Eğer
kesilirse o kadar hızlı kan kaybedersin ki bana nasıl bir
112

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


eine karar verecek kadar bile yaşayamaz-
Icûfûr
sin' o'nın gözlerinin şaşkınlıkla büyüdüğünü ve sı-
SaIırıın kaybolduğunu görmek Cery'ye büyük bir tat-
ntm verdi. "Berabere o zaman?"
R'rbirilerine çok yakındılar. Savara harika kokuyor-
taze ter ve garip, çicek-baharat karışımı bir kokusu
U'dı Gözleri muzipçle panldıyordu; fakat ağzı ince bir
çjgi halinde sıkılıydı.
"Berabere," diye kabul etti Cery. Bir adım geri ve ya-
na çekildi, böylece Savara'nm bıçağı Cery'nin karnın-
dan Cery' nin bıçağının Savara'nın koltuk altından çe-
kilmesinden önce çekildi. Cery'nin kalbi hızla atıyordu.
Hoş olmayan bir his değildi.
"Bu kölelerin büyücü olduklarını biliyor musun?"
diye sordu.
"Evet."
"Onları nasıl öldürmeyi planlıyorsun?"
"Kendi yollarım var."
Cery vahşice gülümsedi. "Eğer müşterime onun, ka-
tilleri öldürmesine ihtiyacım olmadığını söylersem so-
rular sormaya başlayacaktır. Örneğin onun yerine ki-
min öldürdüğü gibi."
"Eğer senin bir köle bulduğunu öğrenmezse öldürme
işini kimin yaptığını bilmesine de gerek olmaz."
"Ama buraya geldikleri zaman haberi oluyor. Muha-
fızlar ona kurbanları haber veriyor. O katili öldürmeden
artık kurban bulunmamaya başlarsa sebebini merak
edecektir."
Savara omzunu silkti. "Önemli değil. Artık köleleri
teker teker göndermiyorlar. Bazılarını öldürebilirim ve
113

TRUDİ CANAVAN
onun haberi olmaz."
Bu yeni bir haberdi. Kötü bir haber. "Onlar kim-?"
Savara'nın kaşları kalktı. "Sana söylemedi mi?"
Cery gülümsedi ama içinden bilgisizliğini açığa vı
duğu için kendine küfrediyordu. "Belki söyledi, belki d
söylemedi," diye cevap verdi. "Senin söyleyeceklerin-
duymak istiyorum."
Savara'nın yüzü karardı. "Onlara İchani denir. Dış-
lanmışlar... Sachaka Kralı, gözünden düşenleri çorak
topraklara sürer."
"Neden kölelerini buraya gönderiyorlar?"
"Sachaka'nın eski düşmanı olan Lonca'yı yok ederek
güç ve konumlarını geri almak istiyorlar."
Bu da yeni bir haberdi. Bıçaklarının kayışlarını bi-
leklerinden çıkardı. Büyük ihtimalle endişelenmeye de-
ğecek bir şey değildir, diye düşündü. Bu "köleleri" ko-
laylıkla öldürüyoruz.
"Bu kölelerden bazılarını öldürmeme izin verecek
misin?" diye sordu Savara.
"Neden sorma ihtiyacı hissediyorsun? Onları bulup
öldürebiliyorsan benimle çalışmana gerek yok."
"Ama bunu yapmazsam beni onlardan birisiyle ka-
rıştırabilirsin."
Cery kıkırdadı. "Bu çok şanssız ol..."
Kapı çalınca sustu. Gol'e baktı. İri adam kapıya iler-
ledi, içeriye daha da iri biri girdi, bakışları gergin bir şe-
kilde; Gol, Cery ve Savara arasında dolaştı.
"Morren." Cery kaşlarını çattı. Adam bir önceki gece
cesetten kurtulduğunu belirten tek kelimelik mesajını
söylemişti. Cery'yi, kişisel olarak iletmesi gereken önem-
li bir şey olmadığı sürece ziyaret etmemesi gerekiyordu.
114

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• » ^ye yanıtladı Moren. Tekrar Savara'ya bak-
"Ceûnde temkinli bir ifade vardı.
°' Sachakalı kadına döndü. "Antrenman için te-
şekkürler," dedi.
ara başıyla onayladı. "Teşekkür ederim Ceryni.
.- ni bulduğum zaman sana haber veririm. Fazla
•vazgeçeceğini sanmıyorum."
Cery, Savara'nın odadan çıkışını izledi. Kapı kapan-
dığında' Morren'e döndü.
"Ne oldu?"
İri adam yüzünü buruşturdu. "Önemli bir şey olma-
yabilir ama bilmek isteyeceğini düşündüm. Katili doğ-
rudan öldürmedi. Onu bağlayıp gitti. Döndüğünde ya-
nında biri vardı."
"Kim?"
"Lonca'ya katılan varoşlu kız."
Cery adama bakakaldı. "Sonea mı?"
"Evet."
Cery beklenmedik bir suçluluk duygusu hissetmeye
başladı. Savara'nın, kalp atışlarını nasıl hızlandırdığını
düşündü. Hâlâ Sonea'yı seviyorken nasıl başka bir ka-
dını, garip ve büyük bir olasılıkla kesinlikle güvenme-
mesi gereken bir kadını beğenmesine izin verirdi? Ama
Sonea artık onun çok uzağmdaydı. Kaldı ki Sonea, onu
hiçbir zaman bu duygularla sevmemişti zaten. Neden
başka birini düşünmesindi ki?
Sonra Morren'in söylediklerinin ne anlama geldiği
kafasına dank etti ve odayı adımlamaya başladı. Sonea
katili görmeye götürülmüştü. Tehlikeli bir adamın ya-
nında bulunmuştu. Her ne kadar Akkarin'le güvende
olacağını bilse de koruyucu bir öfkeye kapıldı. Sonea'mn
115

TRUDİ CANAVAN
bu olanlara karışmasını istemiyordu.
Acaba Sonea, İmardin'in en karanlık köşelerinde
ren bu gizli savaştan başından beri haberdar mıydı? s
vaşa katılmak için hazırlanıyor muydu?
Bilmek zorundaydı. Topukları üzerinde dönüp kapıV
doğru ilerledi.
"Gol! Yüce Lord'a bir mesaj ilet. Yüz yüze konuşma-
mız gerek."
Lorlen, Akademi'nin Giriş Salonu'na girdiğinde
Akkarin' in devasa kapılardan girdiğini görünce durdu.
"Lorlen," dedi Akkarin, "Meşgul müsün?"
"Ben her zaman meşgulüm," diye yanıtladı Lorlen.
Akkarin'in dudakları acı bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"Bu sadece bir iki dakikanı alacak."
"Pekala."
Akkarin, Lorlen'in ofisine doğru işaret etti. Özel bir
şey demek ki, diye düşündü Lorlen. Salon'dan koridora
geri girdi; fakat ofisine birkaç adım kala biri seslendi.
"Yüce Lord!"
Koridorun aşağısmdaki bir sınıfın hemen dışında bir
simyacı duruyordu.
Akkarin durdu. "Evet Lord Harvin?"
Öğretmen aceleyle yanlarına geldi. "Sonea bu sabah
derse gelmedi. Bir şeyi yok ya?"
Lorlen, Akkarin'in yüzünden endişeli bir ifadenin
geçtiğini gördü; fakat bu endişenin Sonea'nın iyiliği için
mi yoksa olması gereken yerde olmadığı için mi oldu-
116

Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı


^nu anlayamamıştı.
"W metkarı bana herhangi bir rahatsızlıktan bah-
etmedi" diye yanıtladı Akkarin.
"Anemli bir sebebi olduğuna eminim. Sadece alışıl-
, v olduğunu düşünmüştüm. Normalde çok dakik-
" Harvin çıktığı sınıfa baktı. "Sınıftakiler vahşi hay-
nlara dönüşmeden önce geri dönsem iyi olur."
* "Beni bilgilendirdiğiniz için teşekkürler," dedi
Akkarin. Harvin başıyla onaylayarak aceleyle uzaklaştı.
Akkarin, Lorlen'e döndü. "Diğer konunun beklemesi ge-
rekecek. Çırağımın neyle uğraştığını bulsam iyi olur."
Akkarin'in azametle ilerleyişini izleyen Lorlen, içinde-
ki kötü bir şeylerin olacağına dair uyanan hissi bastır-
mak için uğraştı. Sonea hasta olsaydı hizmetkarı mutla-
ka Akkarin'i haberdar ederdi. Sonea neden derse
girmemiş olabilirdi ki? Kanı bir anda buz kesti. O ve
Rothen, Akkarin'e karşı bir şeyler yapmaya mı karar
vermişlerdi? Ama böyle bir şey düşünseler, mutlaka
kendisine haber verirlerdi.
Vermezler miydi?
Giriş Salonu'na geri dönüp üst kata baktı. Eğer bir
şey planladılarsa ikisinin de ortada olmaması gerekirdi.
Tek yapması gereken Rothen'in sınıfını kontrol etmekti.
Merdivenlere dönüp aceleyle yukarı çıkmaya başladı.
Öğlen güneşi ormanın içinden süzülüyor, yeni yap-
rakların parlak yeşilini okşuyordu. Güneş ışıkları, So-
nea'nm oturduğu ve sırtını dayadığı büyük, düz kayalık-
lardan yansıyor ve kayayı ısıtıyordu.
117

TRUDİ CANAVAN
Uzaklarda bir gonk çaldı. Çıraklar sonbahar başı h
vasinin tadını çıkarmak için acele ediyor olmalılarff
Artık geri dönmeli, yokluğunun ani bir başağrısı ve Ü
benzer küçük bir rahatsızlıktan olduğunu söylemeliyi
Ama kendini dönmeye ikna edemiyordu.
Kaynağa sabahın erken saatlerinde tırmanmıştı, yn
rüyüşün zihnini sakinleştirmesini ummuştu. Ama pek
işe yaramamıştı. Öğrendiği şeylerin hepsi zihnine
düzensiz bir yığın halinde çökmüştü. Belki de neredeyse
hiç uyuyamadığı için böyle olmuştu. Düşüncelerini
düzenleyebilmek için fazla bitkindi... ki derslere dönüp
hiçbir şey değişmemiş gibi davranmak için de...
Artık her şey değişmişti. Öğrendiklerinin üzerine dü-
şünmek için zamana ihtiyacım vardı. Akkarinle tekrar
yüzleşmeden önce tüm bunların anlamını çözmeliydi.
Gözlerini kapatıp bitkinliğini geçirmek için biraz Şifa
gücü çekti.
Ne öğrendim?
Lonca ve bütün Kyralia, Sachakalı kara büyücüler
tarafından istila edilme tehlikesi altındaydı...
Neden Akkarin bunu kimseye söylememişti? Lonca
olası bir istila tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu bilse
buna karşı hazırlanabilirdi. Tehlikeden habersiz olursa
kendini savunamazdı.
Fakat Akkarin onlara açıklarsa bu kez de kara büyü
bildiğini itiraf etmek zorunda kalırdı. Sessizliğinin sebe-
bi bencillik gibi basit bir şey miydi? Belki de başka bir
sebep vardı.
Hâlâ Akkarin'in kara büyüyü nasıl öğrendiğini bilmi-
yordu. Tavaka sadece İchanilerin bu bilgiye sahip oldu-
ğuna inanıyordu. Ona sadece Akkarin'i öldürebilsin diye
öğretmişlerdi.
118

Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı


Ki Akkarin bir köle olmuştu.
Soğuk, ağırbaşlı, güçlü Yüce Lord'un her şeyden öte
u"le olarak yaşadığını düşünmek imkansızdı.
a bir köle olmuştu ve Sonea bundan emindi. Bir
iride kaçıp Kyralia'ya dönmüştü. Şimdi ise tek başına
^ zlice bu casusları öldürerek, İchanileri uzak tutma-
ya çalışıyordu.
Sonea'nın zannettiği gibi biri değildi.
Hata iyi biri bile olabilirdi.
Sonea kaşlarını çattı. O kadar da değildi; sonuçta, bir
şekilde kara büyü öğrenmiş ve o da hâlâ bir rehinesi ko-
numundaydı.
Fakat kara büyü olmadan bu casusları nasıl yenebi-
lirdi ki? Ve bunların hepsini bir sır olarak saklaması için
iyi bir sebep varsa kendisinin, Rothen'in ve Lorlen'in
sessiz kalacağında emin olmaktan başka şansı yoktu.
"Sonea/..."
Sonea irkilip sesin geldiği yöne döndü. Akkarin bü-
yük bir ağacın gölgesinde, kollarını kavuşturmuş duru-
yordu. Sonea şaşkınlıkla ama hızla ayağa kalkıp eğildi.
"Yüce Lord/..."
Akkarin bir an durup Sonea'yı süzdü, sonra kollarını
çözüp ona doğru ilerlemeye başladı. Kayalığın üstüne
çıktığında gözleri Sonea'nın sırtını dayadığı kayaya kay-
dı. Çömelip yüzeyini dikkatle incelemeye başladı. Sonea
taşın taşa sürtünme sesi duydu ve kayanın bir bölümü
dışarıya doğru çıkıp düzensiz bir oyuk halini alınca bir
kez daha şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
"Ah, hâlâ burada," dedi Akkarin sessizce. Kayadan
Çıkardığı bir taş plakayı yere koydu. Deliğin içine elini
sokup küçük, yıpranmış, ahşap bir kutu çıkardı. Kutu-
119
TRUDİ CANAVAN
nun kapağına ızgara modeli oluşturacak şekilde
delikler açılmıştı. Kapak fırlayarak açıldı. Akkarin V,
tuyu Sonea'ya doğru içindekileri görebilsin diye uzatt
Kutunun içinde bir oyun takımı vardı, her parçan
altında kutunun üzerindeki deliklere uyacak birer ah
şap çıkıntı vardı.
"Lorlen ve ben Lord Margen'in derslerinden kaçın
buraya gelirdik." Parçalardan birini alıp incelemeye bas
ladı.
Sonea şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Lord Margen
mi? Rothen'in gardiyanı mı?"
"Evet. Sert bir öğretmendi. Ona "canavar" derdik.
Rothen, ben mezun olduktan sonraki yıl onun yerine
ders vermeye başladı."
Akkarin'i genç bir çırak olarak düşünmek, bir köle
olarak düşünmek kadar zordu. Dannyl'den sadece bir-
kaç yaş daha büyük olduğunu biliyordu, yine de Dannyl
çok daha genç görünüyordu. Aslında Akkarin yaşlı gö-
rünmüyordu, sadece tavırları ve konumu onda büyük
bir olgunluk izlenimi oluşturuyordu.
Oyun taşlarını yerine koyan Akkarin, kutuyu kapatıp
gizli yerine geri koydu. Oturup sırtını kayalara dayadı.
Sonea garip bir şekilde kendini rahatsız hissetmeye
başladı. Suçlarının açığa çıkmamasını garantilemek için
gardiyanlığını Rothen'den almış korkutucu, ağırbaşlı
Yüce Lord gitmişti. Akkarin'in bu kayıtsızlığına nasıl
tepki vereceğini bilemiyordu. Birkaç adım öteye oturan
Akkarin'in, hâlâ hatırladığı gibi olup olmadığını anlama-
ya çalışarak kaynağa bakmasını izledi.
"Lonca'dan ayrıldığımda senden çok da büyük değil-
dim," dedi Akkarin. "Yirmi yaşındaydım ve heyecanlı,
meydan okuma hislerine aç olduğum için Savaşçı
120

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• i seçmiştim. Fakat burada, Lonca'da yaşana-
gecerılenn ^ macera yoktu. Bu yüzden bir süreliğine
k^eCC i dım. Ben de antik büyü hakkında bir kitap
kaÇ111 . :n; dünyayı dolaşmak için bir bahane olarak
yazman^11'
kullandım.
a Akkarin'e şaşkınlıkla baktı. Akkarin'in bakış-
uzakîara dalmıştı; sanki kaynağın etrafındaki ağaç-
r değil eski bir anıyı seyrediyor gibiydi. Sonea'ya hika-
yesini anlatmaya niyetli görünüyordu.
"Araştırmalarım sırasında, eski büyüye merakımı
uyandıran garip göndermeler buldum. Bu göndermeler
beni Sachaka'ya götürdü." Başını iki yana salladı. "Ana
yolda ilerlemeye devam etseydim güvende olabilirdim.
Ara sıra Kyralialı tüccarlar, egzotik mallar bulmak için
Sachaka'ya girerler. Kral birkaç yılda bir yanlarında bü-
yücülerle diplomatlar gönderir. Fakat Sachaka büyük
ve sırlarla dolu bir ülke. Lonca orada büyücülerin oldu-
ğunu biliyor fakat onlar hakkında çok az bilgisi var.
"Ben Sachaka'ya Elyne'den girdim. Doğrudan çorak
topraklara. İchaniler'den biriyle karşılaşana kadar bir
ay geçti. Çadırlarını ve hayvanlarını gördüğümde kendi-
mi bu varlıklı ve önemli gezgine tanıtmam gerektiğini
düşündüm. Beni oldukça sıcak karşıladı ve kendini
Dakova olarak tanıttı. Bir büyücü olduğunu hissetmiş-
tim ve bu bende büyük bir merak uyandırmıştı. Cüppe-
mi işaret ederek bir Lonca büyücüsü olup olmadığımı
sordu. Ben de olduğumu söyledim."
Akkarin bir an durakladı. "Lonca'daki en güçlü bü-
yücülerden biri olduğum için kendimi hemen hemen
her şeye karşı koruyabileceğimi düşünürdüm. Karşılaş-
tığım Sachakalılar ziyaretçilerden korkan fakir çiftçiler-
di. Bunun bir uyarı olduğunu anlamalıydım. Dakova
bana saldırdığında çok şaşırdım. Onu gücendirecek bir
121

TRUDİ CANAVAN
şey yapıp yapmadığımı sordum; fakat bana yanıt K-
vermedi. Saldırıları inanılmaz derecede güçlüydü ve •
cümün sonuna gelmeden önce kaybedeceğimi anla
cak kadar zamanı anca buldum. Ona, Lonca'ya dönm
sem çok daha güçlü büyücülerin beni aramaya geler
ğini söyledim. Bu onu endişelendirmişti. Durdu. Ner
deyse tükenmiştim, zorlukla ayakta duruyordum ve zih
nimi bu kadar iyi okuyabilmesinin sebebinin bu olduğu
nu düşünmüştüm. Birkaç gün boyunca kendimi Lon-
ca'ya ihanet etmiş gibi hissettim. Fakat sonra Dako-
va'nm köleleriyle konuştuğumda, İchanilerin zihindeki
engelleri rahatlıkla geçebildiklerini öğrendim."
Akkarin ara verdiğinde Sonea nefesini tuttu. Akkarin
bir köle olmanın nasıl bir şey olduğunu mu anlatacak-
tı? Dehşet ve önsezi karışımı bir şey hissetti.
Akkarin altlarındaki havuza baktı. "Dakova benim
zihnimden Lonca'mn kara büyüyü yasaklamış oldu-
ğunu ve Sachakalılarm sandığından çok daha zayıf ol-
duğunu öğrendi. Zihnimde gördükleri onu o kadar mut-
lu etmişti ki diğer İchanilerin de bunu görmesi gerek-
tiğine karar vermişti. Karşı koyamayacak kadar tüken-
miştim. Köleleri, cüppemi alıp yerine giymem için pa-
çavralar verdiler. İlk başta bu insanların köle olduğunu
ve benim de arttık onlardan biri olduğumu kavxrayama-
mıştım. Daha sonra anladığımda ise kabul edemedim.
Kaçmaya çalıştım fakat Dakova beni kolaylıkla yakaladı.
Beni avlamaktan hoşlanmış gibiydi... ve arkasından uy-
guladığı cezalandırmalardan da..."
Akkarin'in gözleri kısıldı. Başını hafifçe Sonea'ya doğ-
ru çevirirince, Sonea yere bakmaya başladı; Akkarin'le
göz göze gelmeye çekiniyordu.
"Bulunduğum durum beni dehşete düşürüyordu,"
diye devam etti Akkarin kısık bir sesle. "Dakova beni
122

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı

7 Lonca büyücüsü' olarak çağırıyordu. Ben konuk-


"e eğlendirmeye yarayan bir ganimettim. Yine de
lannlrutması riskliydi. Diğer kölelerinin aksine ben eği-
benl , ir büyücüydüm. Bu yüzden her gece zihnimi oku-
. ,-ı „,*-^.fmam£im irin cn"in irprisinHp ka7.pın(1ıîım
tehlike yaratmamam için gün içerisinde kazandığım
2Ü benden çekerdi."
Akkarin cüppesinin kolunu açtı. Kolunda sayısız
• ce parlak çizgi vardı... Yara izleri... Sonea omurgası-
doğru bir ürperti yayıldığını hissetti. Akkarin'in
ecmişine dair bu kanıt, bu kadar zamandır gözlerinin
önünde, bir kumaş parçasıyla gizlenmiş duruyordu.
"Kölelerinin geri kalanı, savaşıp yendiği İchanilerden
aldıklarıyla, o bölgedeki Sachakalı çiftçi ve madenciler
arasında bulduğu büyü potansiyeline sahip genç kadın
ve erkeklerden oluşuyordu. Her gün onlardan büyü gü-
cü çekerdi. Güçlüydü ve garip bir şekilde izole bir yaşam
sürüyordu. Bir süre sonra Dakova'nm ve çorakta
yaşayan diğer İchanilerin toplumdan atılmış kişiler ol-
duklarını anladım. Bir sebepten —iş ve planlarda başa-
rısız olmak, rüşvet veya vergi ödememek ya da suç işle-
mek gibi— Sachaka Kralı'nm gözünden düşmüşlerdi.
Kral onların çorak topraklardan çıkmalarını ve diğerleri-
ne de onlarla iletişim kurmayı yasaklamıştı.
"Böyle bir durumda bir araya toplanacaklarını düşü-
nebilirsin; fakat çok öfkeli ve hırslılar. Sürekli varlıkla-
rını ve güçlerini arttırmak, geçmiş kavgalarının intika-
mını almak ya da sadece yemek çalmak için birbirilerine
karşı planlar yapıyorlar. Dışlanmış bir İchani ancak be-
lirli bir miktar köleye bakabilirdi. Çorakta çok az yiyecek
vardı ve çiftçileri kokutup öldürmek de verimliliği pek
arttırmıyordu."
Akkarin anlatımına ara verdi ardından derin bir
nefes aldı. "Bunların hepsini bana açıklayan kadın

123

TRUDİ CANAVAN
güçlü bir potansiyel büyücüydü. Kyralia'da doğmuş
saydı inanıyorum ki güçlü bir Şifacı olabilirdi. Ov
zavallı, Dakova'mn yatak kölesiydi." Akkarin yüzü"
buruşturdu.
"Bir gün Dakova başka bir İchani'ye saldırdı ve kav
bedebileceğini fark etti. Çaresizlik içinde kölelerinin bü
tün gücünü çekip onları öldürdü. Biz, en güçlü olanları
sona saklamıştı ve rakibini, hepimizi öldürmeden önce
yenmeyi başardı. Sadece ben ve Takan hayatta kalabil-
miştik."
Sonea gözlerini kırpıştırdı... Takan mı? Akkarin'in
hizmetkarı mı?
"Dakova harcadığı gücü tekrar kazandığı birkaç hafta
boyunca zayıftı," diye devam etti Akkarin. "Fakat birinin
bu zayıf anından yararlanabileceğinden pek endişe
etmiyordu. Bütün İchaniler, Kariko adında bir kardeşi
olduğunu biliyorlardı. İkili, eğer birine bir şey olursa
diğerinin intikam alacağını açıkça belirtmişlerdi. Çorak-
taki hiçbir İchani kardeşlerden birini öldürüp ardından
diğerinin saldırısına karşı koyacak gücü zamanında
toplayamazdı. Dakova'mn neredeyse yenilmesinden
kısa bir süre sonra Kariko gelip ona gücünü toplama-
sına yardımcı olması için birkaç köle verdi.
"Karşılaştığım kölelerin çoğu Dakova veya düşman-
larından herhangi birinin güçlerini uyandırıp onlara
kara büyüyü nasıl kullanabileceklerini öğretmesini
düşlüyorlardı, böylece özgür olabileceklerdi. Bana bü-
yük bir kıskançlıkla bakıyorlardı; benim kaçmak için
kara büyüyü öğrenmem yeterliydi. Lonca'nm kara bü-
yüyü yasaklamış olduğunu bilmiyorlardı.
"Fakat Dakova'mn neler yapabileceğine tanık ol-
dukça Lonca'nm nelere izin verip nelere vermediği git-
tikçe daha az umurumda oluyordu. Onun kötülük yap-
124

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


kara büyüye ihtiyacı yoktu. Büyü kullanma-
0iakda1Iasla unutamayacağım şeyler yaptığını gördüm."
, karin'in bakışlarında o dönemin izleri vardı.
..ferini kapadı... Açtığında bakışları sert ve soğuktu.
"Res yıl boyunca Sachaka'da tutsaktım. Bir gün, kar-
nden yeni köleleri almasından kısa bir süre sonra
n kova, hor gördüğü bir İchani'nin, bir savaşta tüke-
. yakmdaki bir madende saklandığını duydu. Bu
adamı bulup öldürmeye karar verdi.
"Dakova madene vardığında maden tek edilmiş gö-
rünüyordu. O, ben ve birkaç köle daha düşmanını ara-
mak üzere tünellere girdik. Birkaç yüz adımdan sonra
bastığım yer çöktü. Kendimi büyüyle yakalanmış bir
halde buldum ve sert bir yüzeye indirildim."
Akkarin vahşice gülümsedi. "Diğer İchani tarafından
kurtarılmıştım. Beni öldüreceğini veya kendine köle ya-
pacağını sanmıştım. Beni tünellerden küçük, gizli bir
odaya götürdü. Sonra orada bana bir teklifte bulundu.
Eğer dönüp Dakova'yı öldürmeyi kabul edersem bana
kara büyüyü öğretecekti.
"Bunun büyük ihtimalle benim ölümümle sonuçla-
nacak bir anlaşma olduğunu gördüm. Başaramayıp öle-
bilirdim veya başarılı olup Kariko tarafından avlanırdım.
O zamanlar kendi hayatım veya Lonca'nm kara büyüyü
yasaklaması benim için çok fazla anlam taşımıyordu, bu
yüzden kabul ettim.
"Dakova günlerce güç topladı. Kara büyünün sırrını
bilsem de güçlenmek için vaktim yoktu. Adam bunu
anladı ve bana yapmam gerekeni anlattı.
"İchani'nin bana söylediği gibi yaptım. Dakova'ya
dönüp düşüş yüzünde bayıldığımı ama çıkış yolunda
yemek ve hazine dolu bir depo bulduğumu söyledim.
125

TRUDİ CANAVAN
Her ne kadar düşmanını elinden kaçırmış olmasın
nirlenmiş olsa da bu keşif Dakova'yi oldukça heye Sl
landırdı. Beni ve diğer köleleri, ganimetleri madend^"
çadırına taşıyalım diye görevlendirdi. Rahatlamıştım p*1
ufak bir ihanet olasılığı hissetmiş olsaydı zihnimi ok ^
yup planı öğrenebilirdi. Kölelerden birini bir kutu Elvn
şarabı ile dışarı yolladım. Şişelerin üzerindeki to
Dakova'yi daha önce dokunulmamış olduğuna ikna et
misti. Şaraba, zihni bulandırıp duyuları çarpıtan bir
uyuşturucu olan myk karıştırılmıştı... Madenden çıktı-
ğımda neredeyse bayılmış bir şekilde yatıyordu."
Akarin sustu. Ağaçlara bakıyordu fakat bakışları
uzaklara dalmıştı. Sessizlik uzadıkça Sonea, Akkarin'in
anlatmaya devam etmeyeceğinden endişelenmeye baş-
ladı. Anlat, diye düşündü. Şimdi duramazsın]
Akkarin derin bir nefes alıp iç geçirdi. Başını eğip
yere bakmaya başladı, yüzünde nahoş bir ifade vardı.
"O gün korkunç bir şey yaptım. Dakova'nm yeni kölele-
rinin hepsini öldürdüm. Güçlerine ihtiyacım vardı. Ta-
kan'ı öldüremedim. Arkadaş olduğumuz için değil, en
başından beri orada olduğu ve birbirimize yardım etmek
gibi bir alışkanlığımız olduğu için."
"Dakova uyuşturucu ve şarap yüzünden olanları pek
anlayabilecek durumda değildi. Onu ilk darbeyi indir-
diğimde uyandı; ama güçlerin çekilmeye başladığında
güçlerini kullanman neredeyse imkansızdır.
Akkarin'in sesi alçak ve yumuşaktı. "Her ne kadar
hayal edebileceğimden bile güçlü bir halde olsam da
Kariko'nun uzakta olmadığını biliyordum. Dakova ile
kısa bir süre içinde bağlantı kurmaya çalışacaktı ve kar-
deşi cevap vermeyince ne olduğunu anlamak için gele-
cekti. Tek düşünebildiğim Sachaka'yı terk etmekti. Ya-
nıma yiyecek almayı bile akıl edememiştim. Yaşa-yabile-
126

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


, 1^ düşünmüyordum. Bir gün sonra Takan'm
ceğımi ettiğini fark ettim. Bir çantayı erzakla doldur-
benl ona beni yalnız bırakmasını aksi taktirde Ka-
lTlUŞ' in onu da öldüreceğini söyledim; fakat o kalmak-
rl bana bir İchani efendisiymişim gibi davranmak-
ısrar etti. Haftalarca dağlarda yürüdük; ki vaktimi-
çoğu yürümekten çok tırmanmakla geçti. Sonunda
• k ndimizi Çelikkemer Sıra Dağları'nın eteklerinde bul-
luk Kariko'yu atlatıp eve dönmüş olduğumu o zaman
fark ettim."
Akkarin ilk kez doğrudan Sonea'nm gözlerine baktı.
"Bütün düşünebildiğim Lonca'nın güvenliğine dönebil-
mekti. Her şeyi unutmak istiyordum; bir daha asla kara
büyü kullanmamaya yemin ettim. Takan yanımdan
ayrılmıyordu; onu hizmetkarım yaparak elimden geldi-
ğince özgür bırakmış olduğumu hissettim." Ağaçların
arkasında kalan Lonca binalarına doğru baktı. "Sıcak
bir şekilde karşılandım. Nereye kaybolmuş olduğum
sorulunca, müttefik ülkelerdeki deneyimlerimden
bahsedip ardından dağlara, tek başıma çalışmak için in-
zivaya çekildiğime dair bir hikaye uydurdum.
"Dönüşümden kısa bir süre sonra Yüce Lord öldü.
Geleneklere göre en güçlü büyücünün bu konuma
getirilmesi gerekiyordu. Hiçbir zaman bir aday olabile-
ceğimi düşünmedim. Sonuçta sadece yirmi beş yaşın-
daydım. Yanlışlıkla Lord Balkan'ın gücümü hissetme-
sine sebep olmuştum. Bu pozisyon için beni önerdiğinde
çok şaşırmıştım; fakat bu fikir büyük bir destek bulun-
ca şaşkınlığım daha da arttı. İnsanların, sevmedikleri
birinin seçilmesini engellemek için neleri görmezden
gelebildiği çok hayret verici."
Meraklanan Sonea bu kişinin kim olduğunu sormak
istedi; fakat Akkarin anlatmaya devam etti.
127

TRUDİ CANAVAN
"Balkan yolculuklarımın beni olgunlaştırdığını Ve H-
ğer kültürler konusunda deneyim kazandırdığım s- i
ledi." Akkarin hafifçe kaba bir ses çıkardı. "Gerçeği u~
liyor olsaydı bu kadar ısrarcı olmazdı. Bu fikir bana o Û
saçma gelmesine rağmen olacalıkları görmeye başlacjlm
Son beş yılın anılarından uzaklaşmalıydım. Ama îcharf
konusunda endişelenmeye başlamıştım. Dakova ve
kardeşi defalarca Kyralia'yı istila etmenin ne kadar
kolay olacağından bahsetmişlerdi. Her ne kadar Kariko
artık yalnız olsa da ve diğer Ichaniler'i kendine katıl-
maya ikna etmesi pek mümkün olmasa da böyle bir şey
imkansız değildi. Ya Kral'm tekrar gözüne girip onu bir
istilaya ikna ederse? Bir gözümü Sachakalılar'm
üzerinde tutmaya karar vermiştim; ki Yüce Lord'luğun
kaynaklarına sahip olursam bunu yapmak çok daha
kolay olurdu. Ve Lonca gücümü test ettikten sonra
onları seçilmeme ikna etmek zor olmadı.
"Bir iki yıl sonra şehirdeki cinayetlerden haberdar
oldum. Şüpheli bir şekilde kara büyüye benziyorlardı.
Araştırıp ilk casusu buldum. Ondan Kariko'nun diğer
Ichaniler'i Kyralia' yi yağmalamaya, Sachaka Savaşı'mn
intikamını almaya kışkırttığını öğrendim. Onları önce
Lonca'nm kara büyü kullanmadığında ikna etmesi la-
zımdı. Ben de o zamandan beri onları aksine ikna edi-
yorum." Akkarin gülümseyip Sonea'ya döndü. "Sen iyi
bir dinleyicisin Sonea. Bir kez bile sözümü kesmedin.
Kafanda bazı sorular olmalı."
Sonea yavaşça başıyla onayladı. Nereden başlama-
lıydı? Kafasındaki soruları gözden geçirdi.
"Neden Lonca'ya İchaniler'den bahsetmediniz?"
Akkarin'in kaşları kalktı. "Sence bana inanırlar mıy-
dı?"
"Lorlen inanabilirdi."
128

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


rin bakışlarım başka bir yöne çevirdi. "Bundan
oelfemin değilim."
c ea Lorlen'in zihninde Akkarin'i kara büyü yapar-
' pörd'üğündeki büyük öfkesini hatırladı. Akkarin,
^en a'nın zihnini okuduğunda bu öfkeyi de görmüş
alıvdi- Sonea sempati duyduğunu fark etti. Dostluk-
° ın söylemeye cüret edemeyeceği bir sır yüzünden
hozulması Akkarin'in canını yakmış olmalıydı.
"Bence Lorlen size inanırdı," dedi Sonea. "Eğer inan-
masa bir zihin okuma yapmasını sağlayabilirdiniz."
Bunu söylediği anda irkildi. Dakova'nm yaptığı bütün o
zihin okumalardan sonra Akkarin bir daha zihninin
okunmasını hiç istemiyor olmalıydı.
Akkarin başını iki yana salladı. "Bu riske giremez-
dim. Benim zihnimi okuyan her hangi biri kolaylıkla
kara büyünün sırrını öğrenebilirdi. Dün gece bu yüzden
Tavaka'nm zihinini okumanı durdurdum."
"O zaman... Lonca, Sachaka'ya hikayeni doğrulamak
için birkaç büyücü gönderebilirdi."
"Eğer çok sayıda büyücü Sachaka'ya girip tehlikeli
sorular sorarsa bir tehdit olarak algılanabilirler. Asıl çe-
kindiğimiz çatışmayı başlatabilirler. Unutma ki ilk geri
döndüğümde o anda Sachaka'nm bir tehdit olmadığını
biliyordum. Eve dönmüş olduğum için çok rahatlamış-
tım ve mecbur olmadıkça büyücülerin yeminini bozdu-
ğumu açığa çıkarmak istemiyordum.
"Ama artık bir tehlike var."
Akkarin'in bakışları titredi. "Kariko diğer İchaniler'i
kendine katılmaya ikna edene kadar yok."
"Ama Lonca ne kadar çabuk öğrenirse o kadar iyi
hazırlanır."
Akkarin'in yüz ifadesi sertleşti. "Bu casuslarla yüzle-
129

TRUDİ CANAVAN
şebilecek tek kişi benim. Sence Lonca, kara büyü ö&
diğimi bilirse benim Yüce Lord olarak kalmama izin 6n
rir mi? Onlara şimdi söylersem bana karşı bütün t"
venlerini kaybederler. Korkuları onları gerçek tehlik
karşı kör eder. Onların, kara büyü kullanmadan h
İchanilerle savaşmalarının bir yolunu bulana kadar bil
memeleri, kesinlikle daha iyi."
Sonea başıyla onayladı; yine de Lonca'nın, Akkarin'in
az önce kendisine anlattıklarını dinledikten sonra onu
cezalandıracağına inanmıyordu.
"Başka bir yol var mı?"
"Şimdiye kadar bulamadım."
"O zaman ne yapacaksınız?"
"Casusları avlamaya devam edeceğim. Hırsızlar'daki
mütefiklerim daha önceden casusların yerini saptamak
için kiraladıklarımdan çok daha etkili çıktılar."
"Hırsızlar..." Sonea gülümsedi. "Ben de öyle düşün-
müştüm. Ne kadar zamandır onlarla çalışıyorsunuz?"
"Yaklaşık iki yıldır."
"Ne kadarını biliyorlar?"
"Sadece insanları öldürmek gibi kötü alışkanlıkları
olan kaçak büyücüleri avladıklarını ve bu büyücülerin
hepsinin bir şekilde Sachaka'dan geldiğini. Onların ye-
rini buluyorlar, bana haber veriyorlar ve sonra cesetten
kurtuluyorlar."
Sonea'nın zihninde, Tavaka'nm hayatı için yalvarma-
sının anısı çaktı bir anda. İyi biri olmaya söz verirken
öldürebildiği kadar Kyralialı'yı öldürüp ardından
Sachaka'ya, Ichaniler'e katılmak için geri dönmeyi
planlıyordu. Akkarin olmasaydı Tavaka şu anda tam da
bunu yapıyor olacaktı...
130
Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı
ı çattı. O kadar çok şey Akkarin'e bağlıydı
KaŞİa^.. ? o zaman casusları kim durduracaktı?
ki" ^a °eler olduğunu sadece kendisi ve Takan biliyor
aslında &t ^isi ^e kara büyüyü bilmiyordu. İkisi de
°laCaüeri durdurmak için hiçbir şey yapamazdı.
•• ie bir şeyin etkilerini fark ettiğinde, sanki baştan
a % buz kesmiş gibi donup kaldı.
* l<Neden bana bunları anlattınız?"
Akkarin biraz vahşice gülümsedi. "Birilerinin bilmesi
lazımdı."
"Ama neden ben?"
"Zaten birçok şeyi biliyordun..."
Sonea durakladı. "Peki... Rothen'e söyleyebilir miyiz?
Eğer tehlikeyi anlarsa sessiz kalacağını biliyorum."
Akkarin kaşlarını çattı. "Hayır... Lonca'ya her şeyi
açıklamaya karar vermediğimiz sürece olmaz."
"Fakat o hâlâ benim... ya bir şeyler yapmaya kalkar-
sa? Yani benim için..."
"Oh, Rothen'i çok yakından izliyorum."
Uzaklarda bir gonk çaldı. Akkarin ayağa kalktı. Siyah
cüppesinin kenarı Sonea'nm eline sürtündü. Sonea ba-
şını kaldırıp Akkarin'e baktı; korku ve saygı arası garip
bir duygu hissetti. Bir çok kişiyi öldürmüştü... Büyü-
nün en karanlık şeklini öğrenmiş ve kullanmıştı... Ama
sonuçta tüm bunları kölelikten kaçmak ve Lonca'nm
güvenliği için yapmıştı. Ve Sonea ve Takan dışında
kimse bilmiyordu...
Akkarin kollarını kavuşturup gülümsedi. "Hadi şimdi
derslerine dön Sonea... Benim çırağım dersleri ekmez!"
Sonea gözlerini indirip başıyla onayladı.
"Haklısınız Yüce Lord."
131

Bölüm 8
Bir Suç Tasarlamak
Akademi'nin koridorunda çırakların sesleri yankıla
nıyordu. Rothen'i takip eden iki çırak, bir yandan önce-
ki derste kullanılmış kimya araç gereçleri ve kimyasal
maddeler içeren kutular taşıyorlar, öte yandan kısık
sesle ilgi çekici bir konuda sohbet ediyorlardı. Bir önce-
ki Serbestgün'de, at yarışlarında kendilerini izleyen bir
genç kız görmüşlerdi ve kızın ilgilendiği kişinin arala-
rından hangisi olduğuna karar vermeye çalışıyorlardı.
Rothen yüzünü ifadesiz tutmak için oldukça çaba
harcıyordu. Fakat merdivenlerin başında ince bir figür
belirince ruh hali oldukça karardı. Sonea'nın yüz ifadesi
kızgınlıkla gerilmişti. Kolları ağır kitaplarla doluydu.
Çıraklar Kütüphanesi'ne giden yan koridora girdi.
Rothen'in arkasındaki oğlanlar konuşmayı bırakıp
sempatiyle mırıldandılar.
"Bunu o istedi," dedi biri. "Yine de cesaretini takdir
etmek lazım. Eğer o benim gardiyanım olsaydı ders ek-
meye cüret edemezdim."
Rothen arkasına baktı.
"Kim ders ekti?"
Çırak söylediklerinin duyulduğunu fark edince kızar-
dı. "Sonea," dedi.
"Yüce Lord onu bir hafta kütüphanede çalışmakla
132

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


dırdı," diye ekledi diğer çırak.
cezal£ ı üiümsemesine engel olamadı. "Bu hoşuna
potherı 5
•rlecektir-"
hayır-•• Büyücüler Kütüphanesin'de... Lord
cezanın ceza olduğundan emin oluyor."
U Demek Sonea, Tania'nm söylediği gibi derslerini ek-
? *?• Sonea'nm o sırada nerede ve neden bulunduğunu
mlŞ k etti. Beraber kaçacağı arkadaşları yoktu, onu
irslerinden uzak tutacak hobi veya alışkanlıkları da
ktu Eğer ortadan kaybolursa Lorlen ve kendisinin
üpheleneceğini biliyordu. Eğer onları paniğe sürükle-
me riskine girdiyse dersleri ekmesinin basit ya da asi bir
hevesten daha önemli bir sebebi olmalıydı.
Ne kadar düşünürse o kadar endişeleniyordu. Çırak-
ların sohbete geri döndüğünü fark edince onları dinle-
meye başladı. Daha fazla bir şeyler öğrenebilmeyi
umuyordu.
"Seni reddedecektir. Seno'yu da reddetti."
"Belki de Seno'yu ondan hoşlanmadığı için reddetti."
"Belki de... Yine de önemli değil. Ceza bir haftalıktı.
Büyük ihtimalle Serbestgünde de cezalı olacaktır. Bi-
zimle gelme şansı olmayacak."
Rothen dönüp çıraklara şaşkınlıkla bakma dürtüsü-
ne karşı koydu. Hâlâ Sonea hakkında konuşuyorlardı.
Bu da; onların ve Seno adlı başka bir çırağın da onu ya-
rışlara davet etmeyi düşündükleri anlamına geliyordu.
Kendini biraz daha iyi hissettiğini fark etti. Diğer çırak-
ların eninde sonunda onu kabul etmesini umuyordu.
Görünüşe göre artık bazıları arkadaşlıktan fazlasıyla da
ilgileniyordu.
Sonra Rothen içini çekti. Sonea, Seno isimli çırağı
reddetmişti ve Rothen diğer teklifleri de büyük ihtimalle
133

TRUDİ CANAVAN

~«urç.
0lması r„.
reddedeceğini biliyordu. Artık çıraklar onu kabul
ken Akkarin'le olan durumunu karmaşıkla
için Sonea'nın kendini geri çekmek zorunda
acı bir ironiydi.

Araba malikanenin önünde dururken Dannyl


Tayend birbirilerini şüpheyle süzdüler.
"Tedirgin misin?" diye sordu Tayend.
"Hayır," diye güvence verdi Dannyl.
Tayend homurdandı. "Yalancı."
Arabanın kapısı açıldı ve sürücü, ikili inerken eğildi.
Birçok Elyne malikanesi gibi Dem Marane'nin evinin gi-
rişinin de üstü açıktı. Kemerli geçişler, heykeller ve bit-
kilerle dekore edilmiş seramik kaplı odalara açılıyordu.
Dannyl ve Tayend bir kemerin altından girip bir odayı
geçtiler. Evin kapalı kısmına geçişte büyük ahşap bir
kapı vardı. Tayend kapının yanında duran bir ipi çekti.
Yukarıdan bir yerlerden bir çan sesi geldi.
Evin içinden gelen giderek yaklaşan bir ayak sesi
duydular, ardından kapı açıldı ve Dem Marane ikiliyi
eğilerek selamladı.
"Büyükelçi Dannyl... Tremmelin Ailesi'nden Tayend...
Evime hoş geldiniz."
"Davetiniz bize onur verdi Dem Marane," diye yanıt-
ladı Dannyl.
Dem, ikiliyi lüks şekilde döşenmiş bir odaya götürdü.
Başka bir üstü açık odaya ulaşana kadar aynı tip iki
oda daha geçtiler. Kemerlerin arasından deniz ve sıralar
halinde kumsala inen bahçeler görünüyordu. Karşı du-
134
Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı
• erinde altı kişinin oturduğu, minderle döşeli
varda, r(jı. Bir kadın ağırbaşlı bir şekilde odanın or-
andaki koltukta oturuyordu.
^Yabancılar Dannyl'e baktılar. Gergin ve korkuyor gö-
•• üyorlardı. Dannyl boyunun ve giydiği cüppenin,
"dişini oldukça heybetli gösterdiğinin farkındaydı.
"Size Elyne Lonca İkinci Büyükelçisi Lord Dannyl'i
takdim etmek istiyorum," dedi Royend. "Ve çoğunuz,
kadaşı Tremmelin Ailesi'nden Tayend'i zaten tanıyor."
İçlerinden biri ayağa kalkıp eğilerek selam verdi. Di-
ğerleri de aceleyle arkadaşlarını örnek alarak ayağa kal-
kıp selam verdiler. Dannyl karşılık olarak kibarca başını
eğdi. Grubun tamamı bu kadar mıydı? Hiç zannetmi-
yordu. Bazıları, Dannyl'in güvenilir olduğundan emin
olmadan kendilerini öğrenmesine izin vermeyeceklerdi.
Dem, Dannyl'i teker teker odadakilerle tanıştırdı.
Dannyl, Royend'in en yaşlıları olduğunu düşünüyordu.
Odadakilerin hepsi Elyne'nin zengin ailelerinden gelen
aristokratlardı. Kadın, D em'in karısı Kaslie idi. Royend
tanıştırmayı bitirip, herkesi oturmaya davet edince,
Kaslie atıştıracak bir şeyler getirmeye gitti. Dannyl boş
bir sıraya oturdu; Tayend de Dannyl'in yanma, oldukça
yakınma oturdu. Dannyl diğerlerinin bunu fark ettiğini
görünce ani bir endişe hissetmesini engelleyemedi.
Genel bir sohbete başladılar. Dannyl'e her zamanki
sorular soruluyordu; Elyne'i nasıl bulduğu, ünlü ve
önemli kişilerle tanışıp tanışmadığı... Bazıları, Dannyl
hakkında araştırma yapmış olduklarını, Lonmar ve Vin
yolculukları hakkında sorular sorarak gösterdiler.
Kaslie, içlerinde yiyecekler olan tepsiler taşıyan hiz-
metkarlarla döndü. Herkese içecek sunulduktan sonra
Dem, hizmetkarları gönderdi ve odayı şöyle bir süzdü.
135

TRUDİ CANAVAN
"Artık bizi burada toplayan işi konuşma vakt'
geldi. Ortak bir kaybımız sebebiyle toplandık... plr S
kaybı..." Dem, Tayend'e baktı. "Bazılarımıza bu fır«
teklif edildi ve şartlar yüzünden reddetmek zorund
kaldık. Diğerlerine ise bu fırsat ya hiç sunulmadı ya d
verilip ardından geri alındı. Hâlâ bir çok kişi bu fırsatın
prensiplerine katılmadıkları bir organizasyonun ya da
ait olmadıkları bir ülkenin elinde olmamasını diliyor"
Dem duraklayıp gözlerini odadakiler üzerinde gezdirdi
"Bahsettiğim bu fırsatı hepimiz biliyoruz... Büyü öğren-
me fırsatı..."
Dannyl'e baktı. "Son iki yüz yıldır, birinin yasal bir
şekilde büyü öğrenmesinin tek yolu Lonca'ya katılması-
dır. Lonca'nın etkisi olmadan büyü öğrenmek isteyenler
yasayı çiğnemek zorunda. Büyükelçi Dannyl bu kanun-
lara uymuştur; fakat o da fırsat kayıplarına üzülmekte-
dir. Arkadaşı, Tremmelin Ailesi'nden Tayend'in büyü
potansiyeli var. Büyükelçi Dannyl ona kendini koru-
mayı ve kendine şifa vermeyi öğretmek istiyor.
Mantıklı... hayır onurlu bir istek."
Dem diğerlerine baktı, herkes başıyla onaylıyordu.
"Fakat Lonca bunu öğrenecek olursa Tayend'in kendi-
sini saklayıp koruyacak kişilere ihtiyacı var. Bizim uy-
gun bağlantılarımız ve düzenlemelerimiz var. Ona yar-
dım edebiliriz."
Dönüp tekrar Dannyl'e baktı. "Peki Büyükelçi, arka-
daşınızı korumamız karşılığında bize ne vereceksiniz?"
Oda sessizleşti. Dannyl gülümseyip çevresindeki yüz-
lere baktı.
"Size kaybettiğiniz fırsatı verebilirim. Size biraz büyü
de öğretebilirim."
"Biraz mı?"
136

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Size öğretmeyeceğim ve öğretemeyeceğim bazı
"Ne gıbl-
«rüvenmediğim kimseye ofansif Savaşçı Becerilerini
tmem. yanlış ellerde çok tehlikeli olabilirler. Ayrıca
°^ bir Simyacı olduğum için Şifa konusunda temel bil-
gilerden ötesini bilmiyorum."
"Gayet mantıklı."
"Ayrıca size bir şey öğretmeden önce Tayend'i koru-
yabileceğinizden emin olmalıyım."
Dem gülümsedi. "Ve biz de doğal olarak, anlaşmanın
üzerinize düşen kısmını yerine getireceğinizden emin
olmadan sırlarımızı açmak istemiyoruz. Şimdilik sade-
ce, arkadaşınızı koruyabileceğimize dair, onurum üzeri-
ne yemin edebilirim. Bunun nasıl gerçekleşeceğini size
henüz gösteremem. Size güvenebileceğimizi ispatlayana
kadar olmaz."
"Sizin güvenilir olduğunuzu nasıl bileceğim?" diye
sordu; eliyle odadaki insanları göstererek.
"Bilemeyeceksiniz," dedi Dem basitçe. "Ama bence bu
gece avantajlı olan sizsiniz. Arkadaşına büyü öğretmeyi
düşünen bir büyücü, büyü öğrenme amacıyla toplan-
mış bir grup büyücü-olmayan kişiden daha az risk alı-
yordur. Biz kendimizi amacımıza adadık, sizin ise sa-
dece kafanızda bir fikir var. Lonca'nın sizi bunun için i-
dam edeceğini hiç sanmıyorum; fakat biz sadece böyle
bir toplantı için bile belki de bu cezaya çarptırılabiliriz."
Dannyl başıyla yavaşça onayladı. "Bu kadar zaman-
dır Lonca tarafından fark edilmemeyi başarabildiyseniz
belki de Tayend'i gerçekten onlardan saklayabilirsiniz.
Ve bir Lonca casusu olduğumun anlaşılması durumun-
da bir kaçma planınız olmasaydı beni buraya davet
137

TRUDİ CANAVAN
etmezdiniz bile."
Dem'in gözleri parladı. "Kesinlikle..."
"O zaman sizin güveninizi kazanmak için benim
yapmam lazım?"
"Bize yardım edin."
Konuşan Kaslie'ydi. Dannyl şaşkınlıkla kadına bakt
Sesi aciliyet ve endişe yüklüydü. Kadın, Dannyl'e bakt
gözlerinde çaresiz bir umut vardı.
Bir şüphe yavaş yavaş Dannyl'in üstüne çökmeye
başladı. Akkarin'in mektubunu hatırladı... Son dö-
nemde bu konuda bir miktar başarı kazandılar. Şu anda
içlerinden en az biri güçlerini uyandırmayı başarmış du-
rumda olduğu için Lonca onlarla ilgilenmeye yetkili ve
mecburdur.
Güçlerini uyandırmış fakat kontrol edemiyor. Hızla
düşünen Dannyl, mektubu aldığından beri kaç hafta
geçtiğini hesaplayıp mektubun eline ulaşması için geçen
iki haftayı sonuca ekledi. Dem'e baktı.
"Size hangi konuda yardım edeceğim?"
Adamın yüz ifadesi çok ciddiydi. "Size göstereceğim."
Dannyl ayağa kalktığında Tayend de onunla birlikte
kalktı. Royend başını iki yana salladı. "Sen kal genç
Tayend... Senin güvenliğin için sadece Büyükelçi gelse
iyi olur."
Dannyl bir an duraksadı, ardından Tayend'e dönüp
başıyla onayladı. Alim kaşlarını çatarak geri oturdu.
Dem, Dannyl'e kendisini takip etmesini işaret etti.
Odadan çıkıp bir koridorda ilerlemeye başladılar. Kori-
dorun sonunda başka bir koridora inen bir merdiven
vardı. Sonra ağır, ahşap bir kapının önünde durdular.
Havada hafif bir duman kokusu vardı.
138

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• • bekliyor; fakat sizi görünce nasıl bir tepki vere-
eğfkonusunda hiçbir fikrim yok."
nnyl başıyla onayladı. Dem kapıyı çaldı. Uzun bir
bekledikten sonra tekrar çalmak için elini kaldırdı;
k t kapının kolu dönüp kapı açılınca durdu.
Genç bir adam kapıyı aralayıp dışarı baktı. Gözleri
Dannyl'e doğru kaydı ve büyüdü.
Odanın içinde bir şeylerin kırılma sesi geldi. Genç
adam içeriye bakıp küfretti. Tekrar Dannyl'e döndü-
ğünde yüzünde endişeli bir ifade vardı.
"Bu Büyükelçi Dannyl," dedi Dem, genç adama. Ar-
dından Dannyl'e döndü. "Bu da karımın kardeşi, Darel-
las Ailesi'nden Farand."
"Sizinle tanışmak bir onur," dedi Dannyl. Farand bir
karşılık mırıldandı.
"Bizi içeri davet edecek misin?" diye sordu Dem, sa-
bırlı bir şekilde.
"Oh! Tabii ki," diye karşılık verdi genç adam. "Gelin."
Kapıyı tamamen açtı ve hantal bir şekilde eğildi.
Dannyl taştan duvarları olan büyük odaya girdi. Oda
bir zamanlar bir kiler olabilirdi; fakat şu anda hepsi de
darbe almış ve yanmış görünen bir yatak ve mobilya-
larla döşeliydi. Yerde, hızla yayılan bir su birikintisinin
ortasında büyük bir vazonun parçaları vardı. Dannyl kı-
rıldığını duyduğu şeyin bu olduğunu tahmin etti.
Kontrolü bilmeyen bir büyücü güçlü duygulara kapıl-
dığında büyüsünü istemsiz olarak serbest bırakırdı.
Farand için korku en büyük düşmanıydı... Sahip
olduğu büyüye karşı duyduğu korku ve Lonca'ya karşı
olan korkusu. Dannyl'in her hangi bir şey yapmadan
önce Farand'm endişelerini giderip onu rahatlatması
gerekiyordu.
139

TRUDİ CANAVAN

Dannyl yüzünde yarım bir gülümseme belirme ?


izin verdi. Bu tarz durumlarla çok nadiren karşıiaşıh H e
oysa birkaç yıl içerisinde ikinci kez böyle bir durum/'
karşılaşıyordu. Rothen, Sonea'ya, kızın Lonca'ya ka ^
duyduğu büyük güvensizliğe rağmen kontrolü öğreteb'l
misti. Farand'a öğretmek daha kolay olmalıydı. Ayrıç
başka birinin benzer bir durumdan zarar görmeden çık
mış olduğunu bilmek Farand'ı rahatlatacaktı.
"Gördüğüm kadarıyla güçlerin uyanmış fakat üzerin-
de bir kontrolün yok," dedi Dannyl. "Bu çok nadir karşı-
laşılan bir durumdur; gerçi birkaç sene önce senin gibi
birisini daha bulmuştuk. Birkaç hafta içinde kontrolü
öğrendi ve şu anda bir çırak. Anlat bakalım güçlerini
sen mi uyandırmaya çalışıyordun yoksa kendiliğinden
mi oldu?"
Farand bakışlarını indirdi. "Sanırım ben yaptım."
Dannyl sandalyelerden birine oturdu. Ne kadar az
göz korkutucu görünürse o kadar iyiydi. "Sana nasıl
yaptığını sorabilir miyim?"
Farand yutkundu ve etrafa bakındı. "Her zaman bü-
yücülerin zihinsel konuşmalarını dinleyebilirdim. Her
gün büyü kullanmayı keşfetme umuduyla dikkatle din-
lerdim. Birkaç ay önce büyü potansiyelini uyandırma
üzerine bir sohbete kulak misafiri oldum. Duyduklarımı
yapmaya çalıştım; fakat işe yaramadığını sanmıştım.
Oysa sonra çevremdeki şeyleri istemeden de olsa etkile-
meye başladım."
Dannyl başıyla onayladı. "Gücünü uyandırmışsın
ama nasıl kontrol edeceğini bilmiyorsun. Lonca bunla-
rın ikisini beraber öğretir. Sana büyüye sahip olup da
kontrol edememenin ne kadar tehlikeli olduğunu söy-
lememe gerek yok. Royend, sana yardım etmeye istekli
bir büyücü bulduğu için çok şanslısın."
140

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Am-ptecek misin?" diye fısıldadı Farand.
"gana ogı^1-^
pannyl gülümsedi. "Evet."
nd büyük bir rahatlamayla yatağın karşısında
,,• "geni Lonca'ya göndermek zorunda kalacaklar
Ç0Ihu yüzden herkes yakalanacak diye çok korkmuş-
V " Farand ayağa kalkıp omuzlarını dikleştirdi. "Ne
zaman başlayabiliriz?"
"Şimdi bir başlangıç yapmamamız için bir sebep gö-
remiyorum," dedi Dannyl omuzlarını silkerek.
Farand'm gözlerinde küçük bir korku gezindi. Yut-
kundu ve başıyla onayladı. "Bana ne yapmam gerekti-
ğini söyle."
Dannyl ayağa kalkıp etrafa bakındı. Sonra sandal-
yeye işaret etti. "Otur."
Farand sandalyeye gözlerini kırpıştırarak baktı,
sonra gidip oturdu. Dannyl kollarını kavuşturup dü-
şünceli bir şekilde Farand'a baktı. Bu konum değişimi-
nin —Farnad'ın onun tepesine dikilmesinden, onun
Farand'm tepesine dikilmesi haline geçişin— etkilerinin
ne olabileceğini biliyordu. Yardımcı olmayı kabul ettiği
için Farand, Dannyl'in işleri eline aldığını ve ne yaptığını
bildiğini hissetmeliydi.
"Gözlerini kapat," diye direktif verdi Dannyl. "Nefes
alıp vermene yoğunlaş." Farand'a konuşarak standart
nefes egzersizlerini yaptırdı, sesini alçak ve sabit tutu-
yordu. Farand'm yeterince sakinleşmiş olduğuna karar
verdiğinde sandalyenin arkasına geçip yumuşak bir şe-
kilde Farand'm şakaklarına dokundu. Fakat zihnini
yansıtamadan Farand silkinerek kurtuldu.
"Zihnimi okuyacaksın!" diye bağırdı.
"Hayır," diye güvence verdi Dannyl. "Buna izin ver-
meyen bir zihni okumak mümkün değildir. Fakat seni,
141

TRUDİ CANAVAN
zihninde gücüne ulaşabileceğin bir noktaya v"
lendirmeliyim. Bunu yapabilmemin tek yolu senin z'vT
ninde yol göstermeme izin vermen."
"Tek yol bu mu?" diye sordu Dem. Dannyl, Royend'
baktı.
"Evet."
"Bir şeyleri görme olasılığın var mı?" diye sordu
Farand, "Gizli tutmak zorunda olduğum şeyleri?"
Dannyl, Farand'ı ciddi bir şekilde süzdü. Bunu inkar
edemezdi. Farand'm zihnine girdiğinde sırları büyük
ihtimalle önüne atlayacaktı. Sırların böyle kötü bir huyu
vardı.
"Bu mümkün," dedi Dannyl. "Dürüst olmak gere-
kirse, bir şeyleri saklamaya ne kadar yoğunlaşırsan dü-
şüncelerinde o kadar yüzeye çıkar. Lonca bu yüzden çı-
rakları mümkün olduğunca genç eğitir. Ne kadar genç-
sen o kadar az sırrın vardır."
Farand yüzünü ellerine gömdü. "Yooo," diye inledi.
"Kimse beni eğitemez. Sonsuza kadar böyle olacağım."
Yatağın örtüleri tütmeye başladı. Dem derin bir nefes
alıp bir adım yaklaştı.
"Belki de Lord Dannyl gördüğü her şeyi kendisine
saklamaya söz verebilir," diye önerdi.
Farand acı bir şekilde güldü. "Bir kanunu çiğnemek
üzere olan birine, sözünü tutması konusunda nasıl gü-
venebilirim?"
"Gerçekten öyle," dedi Dannyl tatsız bir şekilde.
"Sana öğrendiğim hiçbir şeyi kimseye söylemeyeceğim
konusunda söz veriyorum. Eğer bu yeterli değilse sana
işlerini yoluna koyup buradan ayrılmanı tavsiye ediyo-
rum. Yok etmek istemediğin herkesten ve her şeyden
uzakta bir yere gitmelisin; çünkü güçlerin tamamen
142

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


\A n çıkınca sadece seni değil çevrendekileri de
kontroWen v
vok edecek.
p and'ın yüzü soldu. "Gerçekten hiçbir seçeneğim
rieeil mi?" dedi kısık sesle. "Bunu yapmazsam öle-
y_ Yani ölüm ya da..." gözleri ani bir öfke ile parıl-
CC% sonra derin bir nefes alıp dikleşti. "Tek seçeneğim
buysa sana güveneceğim."
Bu ani değişime memnun olan Dannyl, Farand'la ko-
karak sakinleştirme egzersizlerini bir kez daha yap-
tırdı Parmaklarını Farand'm şakaklarına koyduğunda
adam sakin kaldı. Gözlerini kapatıp zihnini Farand'm
zihnine yansıttı.
Çıraklara kontrolü genelde öğretmenleri öğretirdi ve
Dannyl asla bir öğretmen olmamıştı. Rothen'in becerile-
rine sahip değildi; yine de birkaç denemeden sonra
kolayca Farand'm bir oda hayal etmesini ve kendisini
içeri davet etmesini sağladı. Farand'm sırrının ipuçları
her yerde belirdi; fakat Dannyl, Farand'a bunları
kapıların arkasına saklamayı öğretmeye yoğunlaştı.
Farand'm gücüne açılan kapıyı buldular; fakat adamın
saklamak için kıvrandığı sırlar, arkasında bulundukları
kapılardan sürekli sızınca tekrar kaybettiler.
—ikimiz de nasıl olsa öğreneceğimi biliyoruz. Bana sır-
nnı göster de rahatça Kontrol dersine dönebilelim, diye
önerdi Dannyl.
Farand birine sırrını açıklayabildiği için rahatlamış
görünüyordu. Dannyl'e çocukluktan yetişkinliğe geçtiği
dönemde zihinsel iletişimi dinleyebildiğini keşfetmesini
gösterdi. Bu alışıldık bir durum değildi fakat büyü po-
tansiyeli olan kişilerde daha önce görülmemiş de değildi.
Farand, Lonca tarafından sınanmış ve biraz daha
büyüdüğünde başvurabileceği söylenmişti. Bu sırada
Elyne Kralı Farand'm büyücülerin zihinsel iletişimine
143

TRUDİ CANAVAN
kulak misafiri olma yeteneğini öğrenip Saray'a, duyduk
larmı Kral'a anlatmaya çağrılmıştı.
Fakat bir gün Farand yanlışlıkla, Kral'in güçlü Dem
ler'den biriyle bu Dem'in potansiyel rakibinin öldürül
mesiyle ilgili bir anlaşma yaptığına tanık olmuştu. Bunu
fark eden Kral, Farand'm sessizlik yemini etmesini iste-
mişti. Daha sonra Farand, Lonca'ya başvurduğunda
reddedilmişti. Sebebini ilk başta anlamamıştı fakat son-
radan Kral'ın, gizli anlaşmanın zihin okuma derslerinde
açığa çıkacağının korkusuyla Lonca'ya girişini engelledi-
ğini anlamıştı.
Farand'm rüyalarını yıkan şanssız bir durumdu.
Dannyl adama karşı samimi bir sempati hissetti. Artık
sırrı açıklanmış olduğu için Farand'm zihnini çok daha
rahat kontrol eder hale geldi ve gücünün kaynağını
kolaylıkla buldu. Dannyl birkaç kez kaynağı nasıl etki-
leyeceğini gösterdikten sonra Farand'm zihnini terk etti.
"Bu kadar mı?" diye sordu Farand. "Öğrendim mi?"
"Hayır." Dannyl kıkırdayıp sandalyenin etrafından
dolaştı ve Farand ile yüz yüze geldi. "Birkaç ders daha
lazım."
"Tekrar ne zaman deneyebiliriz?" Farand'm sesinde
paniğe kapılmaya başlayan birinin tınısı vardı.
Dannyl, Dem Marane'ye baktı. "Yarın tekrar gelmeye
çalışırım. Tabi bu sizce de uygun olursa."
"Olur," diye onayladı Dem.
Dannyl başıyla Farand'a doğru onayladı. "Şarap içme
ve zihin etkileyici hiçbir şey kullanma. Çıraklar genellik-
le bir iki haftada öğrenirler. Eğer sakin kalıp büyünü
kullanmaktan kaçınırsan güvende olursun."
Farand rahatlamış görünüyordu, Royend'in gözlerin-
deyse bir heyecan pırıltısı vardı. Dem kapıya doğru
144
Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı
ıeCli ve tavandaki küçük bir delikten inen bir zinciri
çekti-
«piğerlerinin yanına dönelim mi Büyükelçi? Burada
lanları duymaktan mutlu olacaklardır."
"Eğer istiyorsanız."
Dem, Dannyl'i bir önceki odaya geri götürmedi, bu-
nun yerine malikanenin başka bir bölümüne götürdü.
Tayend ve diğerlerinin rahat koltuklarda oturdukları bir
kütüphaneye girdiler. Royend, Kaslie'ye doğru başını
hafifçe eğince kadın gözlerini kapatıp rahatlayarak iç
geçirdi.
Tayend, büyük ve oldukça eski bir kitap okuyordu.
Başını kaldırıp Dannyl'e baktı, gözleri şevkle parlıyordu.
"Bak," dedi elini kitaplıklara doğru sallayarak. "Büyü
üzerine kitaplar. Burada araştırmamıza yardımcı olacak
bir şeyler bulabiliriz."
Dannyl gülümsemesine engel olamadı. "Oldukça iyi
geçti. Sorduğun için teşekkürler."
"Ne?" Tayend başını kitaptan kaldırdı. "Oh! O mu?
Başının çaresine bakabileceğini biliyordum. Sana ne
gösterdi?" Dannyl bir cevap veremeden Tayend, Dem'e
döndü. "Bunu bir ara ödünç alabilir miyim?"
Royend gülümsedi. "Eğer istiyorsanız bu gece yanı-
nıza alabilirsiniz. Büyükelçi yarın tekrar gelecek. Eğer
isterseniz siz de gelebilirsiniz tabi ki."
"Teşekkür ederim." Tayend, yanında oturan Dem'in
karısına döndü. "Hiç Chakan Kralı'yla ilgili bir şeyler
duymuş muydunuz?"
Dannyl, kadının mırıldanarak verdiği cevabı duya-
madı. Odaya, Dem ve arkadaşlarının heyecanlı yüzle-
rine baktı. Ona henüz güvenmezler di. Farand güçlerini
kontrol edebilmeye başladığını göstermeden değil. Fakat
145

TRUDİ CANAVAN
Farand bir kez o aşamaya ulaştığında tehlikeli h' •
haline gelecekti. Başkalarmdaki büyüyü uyandırıp, 0n
lara kontrolü öğretebilir bir seviyede olacaktı. O nok
tadan sonra grubun Dannyl'e pek ihtiyacı kalmayacaktı
Bir Lonca büyücüsü ile ilişki içinde olmaktansa ortadan
kaybolmanın çok daha güvenli olabileceğine karar ve-
rebilirlerdi.
Dersleri bir iki haftaya uzatabilirdi fakat daha fazla
zaman kazanamazdı. Farand, Kontrol'ü elde ettiği anda
onu ve diğerlerini tutuklamalıydı. Ama grubun hepsini
yakalayamayabilirdi. Onlarla ne kadar uzun süre geçi-
rirse gruptaki o kadar fazla kişiyi deşifre edebilirdi. Yüce
Lord'a danışabilmek isterdi. Fakat Farand'ın zihinsel
iletişimleri duyabilme yeteneği bunu engelliyordu ve
Akkarin'le mektupla haberleşecek zamanı yoktu.
Dannyl kendisine uzatılan bir kadeh şarabı kabul
etti. Dem, Dannyl'i kendilerini neler öğretmeye niyetli
olduğu konusunda sorguya çekmeye başladığında,
Dannyl kafasındaki bu kişileri tutuklamakla ilgili bütün
düşünceleri zihninin gerilerine itip, asi Lonca büyücüsü
rolüne yoğunlaştı.
Sonea odasının penceresinde durmuş gece göğünde
süzülen gri bulut demetlerini izliyordu. Yıldızların ışık-
ları titreşirken, ay solgun bir sisle kaplı görünüyordu.
Lonca boş ve sessizdi...
Ölümüne yorulmuştu. Bir önceki uykusuz geceye ve
derslerden sonra Lord Jullen için saatlerce kitap ta-
şımasına rağmen uyuyamıyordu. Hâlâ kafasında çok
fazla soru vardı. Bunları, bir dahaki karşılaşmalarında
146

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


in'e sormak için zihninde sıralarken teker teker
A^ ,arl lıziıklaştırabildiğini fark etmişti. Ama bir soru
Jmeyi reddediyordu.
Bana neden anlattı?
Başka birinin daha bilmesi gerektiğini söylemişti.
Mantıklı bir yanıttı; fakat bir şeyler Seona'yı rahatsız et-
eVe devam ediyordu. Hikayesini yazıp eğer kendisine
Hir şey olursa Lorlen'in eline geçecek şekilde saklayabi-
lirdi- O zaman neden Sonea'ya; herhangi bir karar vere-
meyecek veya bir şey yapamayacak bir çırağa, anlat-
mıştı?
Başka bir sebebi olmalıydı... Düşünebildiği tek sebep
omurgasına büyük bir ürperti yayıyordu...
Akkarin, eğer kendisine bir şey olursa, savaşı
Sonea'nm sürdürmesini istiyordu. Onun kara büyüyü
öğrenmesini istiyordu.
Pencereden ayrılıp odasını adımlamaya başladı.
Akkarin birçok kez ona kara büyü öğretmeyeceğini
söylemişti. Bunu sadece kendini iyi hissetsin diye mi
söylemişti? Sonea'nm büyümesini, mezun olmasını mı
bekliyordu? Böylece herkese, Sonea'nm bu kararı ken-
disinin vermiş olduğunu mu söyleyebilecekti?
Hafifçe dudaklarını ısırdı. Birinden istemek için çok
korkunç bir şeydi... Büyücülerin çoğunun kötü ol-
duğuna inandığı bir şeyi öğrenmek... Lonca kanununu
çiğnemek...
Ve bu kanunu çiğnemenin cezası basit işlerde çalıştı-
rılmak ya da eldeki olanakların sınırlandırılması değildi.
Hayır, bunun cezası çok, çok daha kötüydü... Büyük ih-
timalle güçleri bağlanmış bir halde atılma ya da hapis.
Suçu öğrenilirse tabi...
Akkarin sırrını yıllarca saklayabilmişti. Ama o Yüce
147

TRUDİ CANAVAN
Lord'du. Bu ona gizemli ve sırlarla dolu olabilme şan
veriyordu. Bu da Sonea'nın ona katılmasının çok lni
olmayacağını gösteriyordu.
Peki ya Akkarin ölürse ne olacaktı? Kaşlarını çatt
Lorlen ve Rothen, Akkarin'in suçunu açıklayıp Sone >
nın gardiyanlığını almasının sadece onların sessizliğin-
sağlamak için olduğunu söyleyeceklerdi. Eğer bir gerçek
okuma yapılmazsa kara büyüyü öğrendiğini herhangi
birinin anlaması mümkün değildi. Mutsuz kurban ro-
lünü oynayıp üzerine hiç şüphe çekmeyebilirdi.
Bundan sonra kimse onunla ilgilenmezdi. Artık Yüce
Lord'un gözdesi olmayacağı için sıradanlık içerisinde
saklanabilirdi. Geceleri gizli tünellere girebilirdi. Akka-
rin zaten Hırsızlar'in yardımını ayarlamıştı. Casusları
onun için de bulabilirlerdi...
Sonea durup yatağının kenarına oturdu.
Bunları düşündüğüme inanamıyorum. Kara büyünün
yasaklanmış olmasının bir sebebi var. O büyü kötü...
Gerçekten öyle miydi? Yıllar önce Rothen, büyünün
iyi veya kötü olmadığını, büyüyü kullananın yaptıkları-
nın önemli olduğunu söylemişti.
Kara büyü başka birinden güç çekmeyi içeriyordu.
Bununla birini öldürmek gerekli değildi. İchaniler bile
kölelerini mecbur olmadıkça öldürmüyorlardı. Akka-
rin'in kara büyü kullandığını ilk gördüğünde Takan'dan
güç çekiyordu. Gönüllü olarak verildiği çok açık olan bir
güç.
Akkarin'in kendisine göstermiş olduğu kayıtları dü-
şündü. Kara büyü bir zamanlar Lonca tarafından sü-
rekli kullanılmaktaydı. Öğrenciler gönüllü olarak usta-
larına bilgi karşılığında güç vermekteydiler. Hazır olduk-
ları düşünüldüğünde öğrencilere "yüksek büyünün"
148

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


tiliyor ve öğrenciler yeni ustalar' oluyorlardı.
s!rn °S barışı teşvik eden bir düzenlemeydi. Kimse
Sürülmüyor... Kimse köleleştirilmiyordu...
Bütün bunları değiştirmeye sadece bir adamın, güç
? delice tutkusu yetmişti. Ve İchaniler kara büyüyü
!5ı Hk üzerine bir kültürü sürdürmek için kullanmış-
tı Bunları düşündüğünde Lonca'nın neden kara bü-
yüyü yasakladığını anlayabiliyordu. Kolaylıkla yanlış
anaçlar için kullanılabilirdi.
Fakat Akkarin böyle bir şey yapmamıştı. Yoksa yap-
mış mıydı?
Akkarin kara büyüyü öldürmek için kullandı. Bu bir
gücün yanlış kullanımının en iyi örneği değil miydi?
Ama Akkarin bunu kendini özgürleştirmek için yap-
mıştı ve sadece Kyralia'nın güvenliği için bu katil-casus-
ları öldürüyordu. Bu gücün kötüye kullanımı satıl-
mazdı. Birinin kendini ya da başkalarını korumak için
öldürmesi oldukça mantıklıydı... değil mi?
Varoşlarda yaşarken kendini korumak için öldür-
mekten çekinmeyeceğine karar vermişti. Başkasına za-
rar vermeden sıyrılabiliyorsa bunu yapmazdı; fakat ken-
disinin bir kurban olmasına da izin veremezdi. Bu ka-
rarı birkaç yıl sonra kendini bir saldırgandan bıçağıyla
koruduğunda işine yaramıştı. Adamın ölüp ölmediğini
bilmiyordu; aslında bunu pek de merak etmemişti.
Savaşçılar büyüyle, nasıl savaşacaklarını öğrenirler-
di. Lonca bu bilginin, Müttefik Ülkeler'e bir saldırı yapıl-
ması olasılığına karşı öğretilmesi gerektiğine inanırdı.
Lord Balkan'ın büyünün kendini korumak için öldür-
mede kullanılıp kullanılmadığı konusunda endişe etti-
ğini hiç görmemişti.
Yatağına uzandı. Belki de Akkarin, Lonca hakkında
149

TRUDİ CANAVAN

yanılıyordu. Belki de başka yolu kalmazsa, kara h"


nün kullanımını, yalnızca savunma amaçlı kullanıl ^
şartıyla kabul ederlerdi.
e
Büyücüler bu sınırlamaya uyarlar mıydı? Lord p
gun'un bu bilgiyle neler yapabileceğini düşünün
ürperdi. Fakat Fergun cezalandırılmıştı. Lonca h'
bütün olarak büyücülerini kontrol altında tutabilirdi
Sonra Arınma'yı anımsadı. Eğer Kral, Evler'i muth
etmek için fakirlerin şehirden kovulmasında LoncaVı
kullanmaktan çekinmiyorsa, emrinde kara büyücüler
varken neler yapardı?
Lonca her zaman, kara büyünün nasıl kullanıldığı
konusunda dikkatli olurdu. Eğer yasalar koyulursa ve
sadece hak edenlere öğretilirse... hak edenler, adaym
karakterinin ve dürüstlüğünün sınanması için gerçek-
okuma sonucunda belirlenebilirdi...
Ben kimim ki Lonca'yı yeniden şekillendirecek kadar
bilgili olduğumu düşünüyorum? Böyle bir sistem olsay-
dı bir aday olarak bile görülmezdim.
Sonea varoş kızıydı. Doğal olarak 'dürüst' değildi...
Kimse onu değerli bulmazdı.
Ben, beni değerli buluyorum...
Ayağa kalkıp pencereye doğru ilerledi.
Önemsediğim kişiler tehlike altında. Bir şeyler yap-
malıyım. Lonca beni kendisini korumaya çalışırken ya-
sayı çiğnediğim için idam etmeyecektir. Beni sürebilirler
ama sevdiğim insanların hayatı karşılığında, büyü deni-
len lüksü kaybedeceksem öyle olsun.
Bu kararla ürperip üşümeye başladı; fakat aynı za-
manda kararının doğruluğundan da emindi.
Pekala, kararımı verdim. Kara büyüyü öğreneceğim...
150

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


., 0dasının kapısına baktı. Akkarin büyük ihti-
vatağındaydı. Onu sadece bunu söylemek için
01 dıramazdı. Yarma kadar bekleyebilirdi.
f ni çekip yatağının örtülerinin altına süzüldü. Göz-
• i kapayıp artık kararını vermiş olduğu için uyuya-
bilmeyi diledi.
Bu kararı almam için kandırıldım mı? Bir kere kara
büyüyü öğrenince artık geri dönüşü yoktu...
Akkarin'in kendisine vermiş olduğu kitapları düşün-
dü Gerçek görünüyorlardı; fakat zekice hazırlanmış
sahte kitaplar da olabilirlerdi. Sahte belge konusunda
farkı anlayabilecek kadar çok şey bilmiyordu.
Casus, belirli şeyleri inanması için yönlendirilmiş
olabilirdi; fakat Akkarin'in casusun zihnindeki her şeyi
yaratmış olabileceğini sanmıyordu. Tavaka'nm zihni bir
yaşam dolusu İchaniler ve kölelikle ilgili, Yüce Lord ta-
rafından ayarlanmış olamayacak anılarla doluydu.
Peki ya Akkarin'in hikayesi?
Akkarin kendisini kara büyü öğretip sonradan şan-
tajla kontrol etmek için kandırmak istese tek yapması
gereken Lonca'nın tehlikede olduğunu ispatlamasıydı.
Neden kölelik yapmış olduğunu kabul etsindi ki?
Esnedi... Biraz uyumak zorundaydı. Zihnini temizle-
mesi lazımdı.
Ertesi gün Lonca'nın en önemli yasalarından birini
çiğneyecekti.
151

Bölüm 9
Akkarin'in Yardımcısı
Oda adımlamak için fazla küçüktü. Tavanda asılı tek
lamba tuğla duvarlara sarı bir ışık yayıyordu. Cery kol-
larını birleştirip sessizce kendine küfretti. Akkarin sade-
ce yüz yüze halledilebilecek önemli bir konu olmadığı
sürece buluşmaktan kaçınmaları gerektiğini söylemişti.
Sonea'nın iyiliği önemli bir konu, diye düşündü Cery.
Ve bu sadece yüz yüze halledilebilir...
Fakat Yüce Lord'un aynı fikirde olması düşük bir ola-
sılıktı. Cery yine endişelenmeye başladığını hissetti.
Şimdiye kadar Lord Fergun'dan kurtarılmak ve Hırsızlar
arasındaki yerini kazanmak için Akkarin'in yardımları-
nın karşılığında yaptığı işlerden asla pişmanlık duy-
mamıştı. Katillerin yerini bulmak yeterince kolaydı. Ne
arayacağını bildiğinde kaçakçılar sığmağındaki muhafız
gibi sırıtıyorlardı. Cesetlerden kurtulmak ise standart
bir işti, her ne kadar artık muhafızlar gözlediği için
nehre atma yöntemini kullanamayacak olsalar da.
Ama Sonea'yı bu işe karıştırmak? Hayır, bu çok faz-
laydı. Cery de Sonea adına karar veremezdi ama en
azından bunu onaylamadığını Akkarin'in bilmesi gerek-
tiğini düşünüyordu.
Yüce Lord'un ona ihtiyacı vardı... Bundan emindi...
Belki de bugün bunun miktarını öğrenebilirdi.
Cery parmaklarını giysisinin koluna vurmaya baş-
152

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Yüce Lord gelirse tabi. Şehirde bir Hırsız ile
ladı. Eğe kalmaya cüret edebilecek çok az kişi
buluşrnj1 Kral'ın, Evlerdeki çoğu kişinin, bütün
t • ' çekti, sonra Lonca lideri için sahip olduğu tek
ÇI • düşündü; başka bir Sachakalı'nın şehre
j-jnin görülmesi. Belki bu küçük lokma Akkarin'i
rerv'nin buluşma istemesinin gerçek sebebini
"ğrendiğinde yumuşatabilirdi. Cery bir kez daha,
Akkarin'nin bu bilginin kaynağını öğrendiğinde vereceği
tepkiyi merak etti. Savara'yı düşündüğünde kıkırdadı.
O gülümseme... O yürüyüş... Savara kesinlikle etrafın-
da olması tehlikeli biriydi...
Ama bugünlerde kendisi de öyleydi.
Kapı çalınca kendine geldi. Kapıdaki gözetleme
deliğinden baktı. Gol'un iri bedeninin yanında uzun
boylu bir karaltı duruyordu, adamın yüzü pelerininin
kapüşonunun altında gizliydi. Gol, gelenin Yüce Lord ol-
duğunu belirten sinyali verdi.
Cery derin bir nefes alıp kapıyı açtı. Akkarin içeri
girdi. Pelerin, içindeki siyah cüppe, bir an gözükecek
şekilde açıldı. Cery'nin sırtında bir ürperti dolaştı.
Akkarin, Hırsızlar'm Yolu'nu kullandığında normalde
sade giysiler giyerdi. Bu Cery'ye kiminle iş yaptığını ha-
tırlatmak için kasten yaptığı bir şey miydi?
"Ceryni," dedi Akkarin, kapüşonunu yavaşça indire-
rek.
"Yüce Lord."
"Fazla vaktim yok. Benimle ne hakkında konuşmak
istiyorsun?"
Cery duraksadı. "Sanrım şehirde bir tane daha... ka-
til var." Neredeyse 'köle' diyecekti ama kendini tuttu. Bu
153

TRUDİ CANAVAN
terimi kullanması Sachaka'dan birileri ile ternast
ğunu açığa çıkarırdı. dtu
Akkarin kaşlarını çattı, gözleri neredeyse kaşla
gölgesinde görülmüyordu. "Sanır mısın?"
"Evet." Cery gülümsedi "Henüz bir cinayet işlenm rV
fakat son katil bir öncekinden çok kısa bir süre so '
gelmişti bu yüzden kulağımı normalden daha açık tut
tum. Söylenene göre kadın göze çarpan bir tipmiş ya
kalaması kolay olacak."
"Kadın mı?" dedi Akkarin. "Bir kadın... Hırsızlar
bunu duyduklarında birden fazla katil olduğunu anla-
yacaklar. Bu senin için bir sorun olur mu?"
Cery omzunu silkti. "Bu hiçbir şeyi değiştirmez.
Hatta biraz saygı duymalarını bile sağlayabilir. Yine de
onlar duymadan önce yakalasak iyi olur."
Akkrin başıyla onayladı. "Hepsi bu kadar mı?"
Cery bir an duraksadı. Derin bir nefes alıp şüphele-
rini bir kenara itti.
"Sonea'yı getirmişsin."
Akkarin dikleşti. Lambanın ışığı gözlerini açığa çı-
kardı. Eğleniyor görünüyordu.
"Evet."
"Neden?"
"Sebeplerim vardı."
"Umarım iyi sebeplerdir," dedi Cery, kendini Akka-
rin'in bakışlarına karşılık vermeye zorlayarak.
Yüce Lord'un bakışları kararlılığını korudu. "Evet...
Büyük bir tehlikede değildi."
"Onu bu işe karıştıracak mısın?"
"Biraz. Fakat senin endişelendiğin şekilde değil.
154

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


,, benim yaptıklarımdan haberdar olacak birine
ih°tiyacım var."
bjj- sonraki sorusunu zorlukla sordu. Bu soruyu
A re düşünmek bile zorlayıcı, birbiri ile çakışan hisler
S£landırıyordu. "Onu tekrar getirecek misin?"
"Hayır, böyle bir niyetim yok."
Cery rahat bir nefes aldı. "O... o beni biliyor mu?"
"Hayır."
Cery özlem dolu bir hayal kırıklığı hissetti. Başarısı
ile biraz gösteriş yapmaktan rahatsız olmazdı. Son yıl-
larda uzun bir yol kat etmişti. Sonea'nm Hırsızlar'ı pek
sevmediğini bilse de...
"Hepsi bu kadar mı?" diye sordu Akkarin. Sesinde bir
saygı tınısı vardı... Yoksa basit bir müsamaha tınısı
mıydı?
Cery başıyla onayladı. "Evet. Teşekkür ederim."
Yüce Lord'un kapıya gidip açmasını izledi. Ona iyi
bak, diye düşündü. Akkarin arkasına bakıp başıyla bir
kez onayladı ve pelerinin etekleri savrularak uzaklaştı.
Neyse ki beklediğimden iyi geçti diye, düşündü Cery.
Capia Lonca Evi'nde Dannyl'in dairesi büyük ve lüks-
tü. Bir yatak odası, ofisi ve konuk odası vardı. Bir
hizmetkarın dikkatini çekmek için her yerde bulunan
birçok zilden birini çalması yeterliydi.
Birisi kısa bir süre önce bir fincan sumi getirdiğinde,
başka bir hizmetkar, bir ziyaretçisi olduğunu bildirmek
için ofise girmişti.
155

TRUDİ CANAVAN
"Tremmelin Ailesi'nden Tayend sizi görmeye gelm'
dedi hizmetkar. §'
Dannyl fincanını masaya bıraktı, şaşırmıştı. Tave
onu nadiren burada ziyaret ederdi. Birbirilerine ol
davranışlarından şüphelenebilecek hizmetkarları
olmadığı, Büyük Kütüphane'nin mahremiyetini tercih
ediyorlardı.
"İçeri gönder."
Tayend önemli biriyle görüşmeye uygun giyinmişti
Her ne kadar Dannyl, frapan Elyne Saray giysilerine
alışmış olsa da hâlâ komik buluyordu. Yine de vücuda
oturan bu dar giysiler daha yaşlı saraylılarda komik
dursalar da Tayend, üzerinde bunlarla çok çekici görü-
nüyordu.
"Büyükelçi Dannyl," dedi Tayend zarif bir şekilde
eğilerek. "Dem Marane'nin kitabını okuyordum ve bazı
ilginç bilgilerle karşılaştım."
Dannyl masasının önündeki sandalyelerden birine
işaret etti. "Lütfen otur. Sadece... bana bir dakika izin
ver." Tayend, Dannyl'e bir şeyi hatırlatmıştı. Temiz bir
kağıt alıp kısa bir mektup yazmaya başladı.
"Ne yazıyorsun?" diye sordu Tayend.
"Dem Marane'ye beklenmedik bazı işler yüzünden bu
geceki akşam yemeği davetine iştirak edemeyeceğim için
üzüntülerimi belirten bir mektup."
"Peki ya Farand?"
"Hayatta kalacaktır. Yapmam gereken işler var, ayrı-
ca onları biraz bekletmek istiyorum. Farand'a kontrolü
öğrettikten sonra bana ihtiyaçları kalmayacak,
kalmayınca da yeni dostlarımızı ani bir yolculuğa çıkmış
bulabiliriz."
"O zaman büyük bir aptallık yapmış olurlar. Sahip
156

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


bunca yıllık eğitimin hiçbir önemi olmadığını
gediyorlar?»
"Anlamadıkları bir şeyin değerini takdir edemezler."
"Yani onları, Farand hazır olur olmaz tutuklayacak-
»
sın-
"Bilmiyorum. Henüz karar vermedim. Kaybolmaları
skine girmeye değebilir. Bu işe karışmış herkesle ta-
nışmamış olduğumuza eminim. Eğer beklersem grubun
daha fazla üyesiyle tanışabilirim."
"Onları tutukladığın zaman seninle Kyralia'ya gel-
meme ihtiyacın olmadığına emin misin? Lonca bir tanık
daha isteyebilir."
"Farand'dan başka kanıta ihtiyacı yok." Dannyl alime
bakıp bir parmağını salladı. "Sen sadece Lonca'yı
görmek istiyorsun. Ama yeni dostlarımız bizim hakkı-
mızda dedikodular yayarak karşılık verdiklerinde bera-
ber görülmemiz iyi olmaz."
"Ama sürekli beraber olmayacağızki. Lonca'da kal-
mama gerek yok. İmardin'de uzak akrabalarım var. Ay-
rıca Akkarin'in herkese bunun bir numara olduğunu
söyleyeceğini söylemiştin."
Dannyl içini çekti. Tayend'i bırakmak istemiyordu.
Birkaç haftalığına olsa bile. Lonca'ya yanında alimle
dönmesinin yaratacağı etkiden paçayı sıyırabileceğine
emin olsa şimdiden ayarlamaları yapardı. Ayrıca "nor-
mal" bir ilişkileri olduğu görülürse söylentilerin dinme-
sine yardımcı bile olabilirdi. Fakat biliyordu ki gerçeğin
sadece küçük bir ipucu bile şüpheli zihinlerde fikirler
oluşturmaya yeterliydi... kaldı ki Lonca'da böyle zihin-
lerden bolca vardı.
"Deniz yoluyla döneceğim," diye hatırlattı Tayend'e.
"Bundan kaçınmaya çalışacağını sanırdım."
157

TRUDİ CANAVAN
Tayend'in yüzü karardı fakat sadece bir ani "
"Eğer yanımda iyi bir arkadaş olacaksa birazcık d ^
tutmasına dayanabilirim."
"Bu sefer olmaz," dedi Dannyl kararlı bir şekilde "R-
gün İmardin'e arabayla gideriz. O zaman sen h
zamanki gibi harika bir yol arkadaşı olursun." Tayend'in
dargın bakışlarına gülümsedi, sonra mektubu imzalavra
bir kenara koydu. "Şimdi, ne buldun?"
"Beyaz Gözyaşı Lahitleri'ndeki kadının mezarmdaki
yazının, kadının "yüksek büyü" yaptığını nasıl anlattı-
ğını anımsıyor musun?"
Dannyl başıyla onayladı. Antik büyü araştırması için
Vin'e gidişlerinin üzerinden çok uzun bir zaman geçmiş
gibi geliyordu.
'"Yüksek büyü' kelimeleri bir hilal ve bir el şeklindeki
glifle sembolize edilmiş," Tayend, Dem'in kitabını açıp
Dannyl'e doğru uzattı. "Bu iki yüz yıl önce yazılmış bir
kitabın kopyası. İttifakın kurulmuş olduğu, bütün bü-
yücülerin Lonca tarafından eğitilmesi ve kontrol edilme-
siyle ilgili kanun devreye girdikten sonra yani. Kyralia
dışındaki büyücülerin çoğu Lonca üyesiydi fakat bazı-
ları değildi. Bu, Lonca üyesi olmayan bir büyücüye ait."
Kitabı kendine çeken Dannyl, sayfanın tepesinde bir
yıldan uzun bir süredir çözmeye çalıştıkları glifi gördü.
Altındaki metni okumaya başladı.
'Yüksek büyü' terimi bir zamanlar sıradan kabul edi-
len çeşitli becerileri kapsamaktadır. Bu becerilerin içinde
başka bir kişiyle uzaktan zihin iletişimi kabiliyetlerini art-
tıran 'kan taşlan' ya da 'kan mücevherleri' ile büyüyü
çeşitli şekillerde saklayıp salabilen 'depo taşlan' ile 'depo
mücevherleri' yaratmak da bulunmaktadır.
Yüksek büyünün ana şekli açgözlü bir uygulamadır.
158

Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı


. UÜUÜCÜ gerekli bilgiye sahipse yaşayan şeyler-
Bğer r cejçip bu gücü kendinde biriktirebilir.
vl'in nefesi kesildi ve sayfaya dehşetle bakmaya
i H Burada anlatılanlar sanki... Dannyl'in omurga-
baŞ &hir ürperti yayıldı. Gözleri sanki başkasının kont-
Sl?"ndeymiş gibi satırları takip etmeye devam etti.
Bunu yapmak için bir hayvanı ya da bitkiyi koruyan
, - ı kalkanın kırılması veya azaltılması gerekmektedir.
_ fenin, kan veya bitki özü çıkarmaya yetecek kadar
hafif kesilmesi ile mümkün olur. Bunun diğer bir yoluysa
aönüllü veya gönülsüz olarak kalkanın zayıflatılmasıdır.
Çalışma ile doğal kalkan gönüllü olarak zayıflatılabilir.
Mesela cinsel hazzın doruk noktasında kalkanın "dal-
galanma" eğilimi vardır bu sırada bir anlığına güç çek-
mek mümkündür.
Dannyl tamamen buz kesti. Şu anki görevine hazırla-
nırken diğer büyücülere verilmeyen bazı bilgiler veril-
mişti kendisine. Bunlardan bazıları politikti; bazılarıysa
büyü üzerine. Bu büyü bilgilerinin arasında kara bü-
yüyü tanımasını sağlayacak işaretler de vardı.
İşte şimdi burada, elinde, kara büyünün kullanımı ile
ilgili açıklamalar içeren bir kitap duruyordu. Sadece bu
kitabı okumak bile yasayı çiğnemek anlamına geliyordu.
"Dannyl? İyi misin?"
Dannyl, Tayend'e baktı ama konuşamadı. Tayend
kaşları endişeyle çatılmış bakıyordu.
"Bembeyaz oldun. Ben düşündüm ki... şey... eğer bu
kitap gerçekse yüksek büyünün ne olduğunu keşfettik."
Dannyl ağzını açtı, sonra tekrar kapatıp kitaba baktı.
Bir hilal ve bir elden oluşan glife baktı. Şeklin bir hilal
olmadığını anladı... Bir bıçak! Yüksek büyü aslında kara
büyüydü...
159

TRUDİ CANAVAN
Akkarin kara büyüyü arıyordu.
Hayır. Biliyor olamazdı. Bu kadar üerlememişf
kendine hatırlattı Dannyl. Büyük ihtimalle hâlâ b'l ^
yordur. Bilseydi, beni araştırmama devam etmem \Üd
nünde teşvik etmezdi. Derin bir nefes alıp yavaşça ve H
"Tayend, sanırım Errend'e asilerden bahsetme
manı geldi. Yolculuğa tahmin ettiğimden daha önce
kaçağım galiba..."
Sonea'nm kalbi Yüce Lord'un konutuna yaklaşırken
gittikçe daha hızlı atıyordu. Bütün gün bu anı beklemiş-
ti. Derslere yoğunlaşmak zor olmuştu, bir de üstüne
Mien'in, kütüphanedeki cezasını mümkün olduğunca
bezdirici hale getirme çabalarına katlanmak, çok daha
zor olmuştu.
Gri taş bina karanlıkta yavaş yavaş görünür olmaya
başlamıştı. Derin bir nefes alıp cesaretini toplamak için
durdu, sonra kapıya ilerleyip koluna parmakları ile do-
kundu. Kapı içeri doğru açıldı.
Akkarin her zamanki gibi konuk odasındaki koltuk-
lardan birinde oturuyordu. Uzun parmakları, koyu kır-
mızı şarap dolu bir kadehin etrafında kıvrılmıştı.
"İyi akşamlar Sonea. Bugün derslerin nasıldı?"
Sonea'nm ağzı kurumuştu. Yutkundu, derin bir ne-
fes daha aldı, içeri girdi ve kapının arkasından kapandı-
ğını duydu.
"Yardım etmek istiyorum," dedi Akkarin'e.
Akkarin'in kaşları hafifçe çatıldı ve dikkatle Sonea'ya
bakmaya başladı. Sonea bakışlarını sabit tutmak için
160

Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı


harcadı fakat bir süre sonra kendini yere bakı-
çok Ça f_ aralarındaki sessizlik uzamaya başladı, ar-
yor bu ^arin tek bir hareketle ayağa kalkıp kadehini
dınct»1
yana koydu.
"Pekala. Benimle gel.
Yeraltı odasına açılan merdivenin kapısına doğru
ledi Kapıyı açıp Sonea'ya girmesini işaret etti.
Vnea'nm bacakları titrese de fakat kendini yürümeye
zorladı.
Akkarin'in yanma geldiğinde ana kapı çalınca ikisi de
oldukları yerde kaldılar.
"Devam et," diye mırıldandı Akkarin, Sonea'ya. "Ge-
len Lorlen. Takan'm onunla ilgilenmesini sağlarım."
Sonea bir an gelenin Lorlen olduğunu nasıl anladı-
ğını merak etti. Sonra bir anda anladı. Lorlen'in taktığı
yüzükte casusun dişindeki gibi bir mücevher vardı.
Merdivenlerden inerken yukarıdan, konuk odasın-
dan gelen yeni bir çift ayak sesi duydu. Akkarin merdi-
venlerin kapısını yavaşça kapatıp Sonea'nm peşinden
inmeye başladı. Sonea yeraltı odasının kapısında durup
Akkarin geçsin diye yana çekildi. Kapı Akkarin'in doku-
nuşuyla açıldı.
Kapının ardındaki odanın karanlığını ortaya çıkan iki
ışık küresi aydınlattı. Sonea içerideki iki masaya, ne-
redeyse hurda denilebilecek sandığa ve kitaplıklara ve
kapalı dolaplara baktı. Aslında burada korkutucu hiçbir
şey yoktu.
Akkarin, Sonea'nm girmesini bekliyor görünüyordu.
Sonea bir iki adım ilerledi ve dönüp Akkarin'e baktı.
Akkarin tavana bakıp yüzünü buruşturdu.
"Gitti. Ona söylemem gereken bir şey vardı ama
bekleyebilir."
161

TRUDİ CANAVAN
"Sen... bunu sonra mı yapsak?" dedi Sonea \c'
Akkarin'in de buna katılmasını bekliyordu.
Akkarin'in yanıt olarak verdiği bakış o kadar doğr
dan ve yırtıcıydı ki Sonea bir adım geriledi.
"Hayır," dedi Akkarin. "Bu daha önemli." Kolları
kavuşturdu ve dudaklarının köşesi yarım bir gülüm
semeyle kıvrıldı. "Pekala, bana nasıl yardım etmeyi dü

sunuyorsun?"
"Ben... sen..." Bir anda Sonea'nın nefesi kesilmişti
"Kara büyü öğrenerek," demeye başardı sonunda.
Akkarin'in gülümsemesi yok oldu.
"Hayır." Kollarını çözdü. "Sana bunu öğretemem
Sonea."
Sonea, Akkarin'e baktı, şaşırmıştı. "O zaman... o za-
man bana neden gerçeği gösterdin? Sana katılmamı is-
temiyorsan neden bana İchaniler'i anlattın?"
"Sana kara büyü öğretmeyi hiç düşünmedim," dedi
Akkarin sert bir şekilde. "Lonca'daki geleceğine tehli-
keye atmana izin veremem. Bu umurumda olmasaydı
bile sahip olduğum bu bilgiyi başkasına aktarmazdım."
"O zaman... sana nasıl yardımcı olabilirim ki?"
"Benim amacım..." Bir an duraksadı sonra içini çekip
bakışlarını kaçırdı. "Takan gibi gönüllü bir güç kaynağı
olmanı ummuştum."
Sonea'yı bir ürperti sardı fakat bu his çabucak geçti.
Elbette, diye düşündü. Bütün amacı buydu.
"İchaniler asla bir istilaya kalkışmayabilir," dedi
Akkarin. "Eğer kara büyü öğrenirsen geleceğini bir hiç
için riske atmış olabilirsin."
"Bu göze almaya hazır olduğum bir risk." diye yanıt-
layan Sonea'nm sesini, odanın azameti adeta emiyor,
162

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


, ir ftsütıya dönüştürüyordu.
kaldıran Akkarin, Sonea'ya hayal kırıklığına
? hir şekilde baktı. "Yeminini bu kadar kolay mı
uğramiŞ u •?
bozuyorsun t
Sonea, Akkarin'in bakışlarına karşılık verdi. "Eğer
Kyralia'yı korumamın tek yolu buysa..."
Akkarin'in bakışları sertliğini kaybetti. Sonea adamın
yüzündeki ifadeyi anlayamıyordu.
"Ona öğretin efendi."
İkili yeni sese doğru döndü. Takan odanın girişinde
durmuş Akkarin'i dikkatle süzüyordu.
"Ona öğretin," diye tekrarladı Takan. "Bir müttefığe
ihtiyacınız var."
"Hayır!" diye karşılık verdi Akkarin. "Eğer öğretirsem
Sonea ne işime yarayacak? Ondan güç çekersem bir
kara büyücü olarak hiçbir iş yaramaz. Bir kara büyücü
olursa kimden güç çekecek? Sende mi? Hayır. Sen bu
yükü zaten fazlasıyla taşıyorsun."
Takan'ın bakışları bir an bile bocalamadı. "Sırrı siz-
den başka birinin daha bilmesi lazım efendi. Sonea bü-
yüyü kullanmak zorunda değil, sadece size bir şey olur-
sa yerinizi almak için hazır olmalı."
Akkarin hizmetkarının bakışlarına karşılık verdi.
Uzun bir süre birbirilerini sessizce süzdüler.
"Hayır," dedi Akkarin sonunda. "Ama... eğer
Kyralia'ya saldırırlarsa bunu düşüneceğim."
"Fakat o zaman çok geç olacak," diye karşılık verdi
Takan sakin bir şekilde. "Sizi yoldan çekmeden saldır-
mayacaklardır ."
"Haklı," diye araya girdi Sonea, sesi titriyordu. "Bana

da öğretin ve beni de »bir kaynak olarak kullanın. Başka


163

TRUDİ CANAVAN
bir seçeneğim kalmadığı sürece kara büyüyü ki lı
mam." an~
Akkarin, Sonea'ya soğuk bir şekilde baktı. "Kara Ki
yüyü öğrenmenin ve kullanmanın cezasını biliyor m
sun?" U~
Sonea duraksadı, sonra başını iki yana salladı.
"İdam... Başka hiçbir suç bu şekilde cezalandırılmaz
Sadece kara büyüyü öğrenmeye çalışmak bile Lorı-
ca'dan atılmana sebep olur."
Sonea'nm teninde bir ürperti dolaştı. Akkarin'in du-
dakları acımasız bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"Fakat herhangi bir suç işlemeden de bana yardımcı
olabilirsin. Başka bir büyücüye güç vermeyi yasaklayan
bir kanun yok. Ayrıca bu, sana, Savaşçı Becerileri der-
sinde de öğretildi. Tek fark ben bu gücü depolayabili-
rim."
Sonea şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Bıçak yok
muydu? Teni kesmek yoktu. Ama tabi ki buna gerek
yoktu.
"Regin ve yandaşlarıyla karşılaşmandan sonra gücü-
nün çoğunu geri kazanman için tek ihtiyacın bir gecelik
uykuydu," diye devam etti Akkarin. "Fakat ertesi gün
Savaşçı Becerileri dersin varsa, çok fazla güç vermedi-
ğinden emin olmalıyız. Ayrıca bu casuslarla benim ye-
rime savaşabilecek seviyeye gelmen için eğitimini elime
almam lazım."
Sonea başının döndüğünü hissetti. Savaşçı Becerileri
dersi mi? Akkarin'le mi?
"Bunu yapmak istediğine emin misin?" diye sordu
Akkarin.
Sonea derin bir nefes aldı. "Evet."
164

Yüce Lora - Kara Büyünün Sırrı


? kaşlarını çatıp bir süre Sonea'yı süzdü. "Bu
Akkan ^ ^ az t^jj- miktarını alacağım. Yarın hâlâ
ge°A Yetmek isteyip istemediğine bakarız."
vla Sonea'ya yaklaşmasını işaret etti. "Bana elle-
rini ver."
nea yaklaşıp ellerini uzattı. Akkarin'in uzun par-
akları ellerini tutunca ürperdi.
"Savaşçı Becerileri dersinde başka birine gücünü
yönlendirirken öğretildiği gibi gücünü yolla."
Sonea gücünü çekerek ellerinden akmasını sağladı.
Akkarin'in ifadesi kendine çektiği enerjinin farkına va-
rınca hafifçe değişti. Sonea, Akkarin'in bu gücü nasıl
depoladığını merak etti. Her ne kadar diğer çıraklardan
güç almayı bilse de bunu her zaman vuruşlara yönlen-
dirmiş veya kalkanına eklemişti.
"Kendine dersler için enerji bırak," diye mırıldandı
Akkarin.
Sonea omzunu silkti. "Zaten çok az kullanıyorum.
Savaşçı Becerileri dersinde bile pek fazla güce ihtiyacım
olmuyor."
"Yakında olacak." Akkarin'in tutuşu gevşedi. "Bu ka-
dar yeter."
Sonea güç göndermeyi kesti. Akkarin ellerini bıra-
kınca bir adım geriledi. Akkarin, Takan'a baktı; ardın-
dan Sonea'ya doğru başıyla onayladı.
"Teşekkür ederim Sonea. Şimdi biraz dinlen. Sabah
Takan'a ders programının bir kopyasını ver, böylece Sa-
vaşçı Becerileri derslerinle uyumlu bir şekilde çalışabili-
riz. Eğer hâlâ istekli olursan yarın gece devanı ederiz."
Sonea başıyla onayladı. Kapıya doğru bir adım attı,
sonra durup eğildi.
165

TRUDİ CANAVAN
"İyi geceler Yüce Lord."
Akkarin'in bakışları kararlıydı. "İyi geceler Son
Sonea'nm kalbi yine delice çarpmaya başlım
Merdivenlerden çıkarken artık bunun sebebinin k u
olmadığını fark etti. Kalbi garip bir heyecanla çar^
yordu. P1"
Ona beklediğim şekilde yardım etmiyor olabiliri,
diye düşündü; ama yardım ediyorum.
Sonra sahte bir üzüntüyle kıkırdadı.. Yine de bana
Savaşçı Becerileri derslerimde yardımcı olmaya başla-
dığında pek de mutlu olmayabilirim...
166

Bölüm 10
Beklenmedik Bir Rakip
Rothen son öğrencisinin de gelmesini beklerken pen-
cereden dışarı bakıyordu. Günler uzayıp ısındıkça, bah-
çeleri yemyeşil bir labirent haline getiriyordu. Gri renkli
Yüce Lord'un Konutu bile parlak sabah güneşinde göze
hoş gözüküyordu.
Rothen bakarken konutun kapısı açıldı. Sonea ko-
nuttan çıkarken Rothen kalbinin göğsünde sıçradığını
sandı. Sonea'nm bugün güne geç başladığını fark etti.
Tania'ya göre hâlâ şafakla uyanıyor olmalıydı.
Ardından gri konuttan uzun bir siluet çıkınca Rothen
bütün vücudunun gerildiğini hissetti. Akkarin'in siyah
cüppesi, parlak ışık altında neredeyse gri gözüküyordu.
Yüce Lord, Sonea'ya dönüp bir şeyler söyledi. Sonea'nm
dudakları ufak bir gülümsemeyle kıvrıldı. Doğrudan
Akademi'ye doğru ilerlemeye başlayan ikilinin yüz ifa-
deleri tekrar ciddileşmişti. Rothen görüş alnından çı-
kana kadar onları izledi.
Pencereden ayrıldığında ürperdi. Bedenini bir titreme
kaplamıştı ve geçmiyordu.
Sonea, Akkarin'e gülüm s emiş ti...
Kibar, zoraki bir gülümseme değildi. Açık, gizlenme-
miş bir gülüş de değildi. Muzip, sırlar içeren bir gülüm-
semeydi.
167

TKUDİ CANAVAN
Hayır, dedi kendine. Sadece korktuğum şeyi e-
rum çünkü sürekli böyle bir şey görmeye çalışıy Uy°~
Büyük ihtimalle Akkarin'i kandırmak veya yatıştı Ulî1'
için gülümsemiştir. Veya belki de Akkarin'in yaptı& u
yorumu komik bulmuştur, yaptığı bir espriye gülüm * ^
mistir...
Peki ya böyle değilse? Ya başka bir sebep varsa?
"Lord Rothen?"
Rothen dönünce bütün sınıfın gelmiş sabırla kendisi-
nin derse başlamasını beklemekte olduklarını gördü
Hüzünlü bir şekilde de olsa gülümsemeyi başardı ar-
dından masasına ilerledi.
Sınıftan çıkıp Sonea'ya gidip bir açıklama isteye-
mezdi. Hayır, şimdilik Sonea'yı aklından çıkarıp öğret-
menliğe yoğunlaşmalıydı. Fakat daha sonra gördükleri
üzerine dikkatlice düşünmeliydi.
Ve Sonea'yı daha yakından izlemeliydi...
Araba durunca, Dannyl inip Dem Marane'nin evinin
kapısına ilerleyip çan ipini çekti.
Esnedi ve yorgunluğunu geçirmek için biraz büyü-
sünden çekti. Tayend'in kitabı göstermesinin üzerinden
bir hafta geçmişti. Büyükelçi Errend ve diğer Elyneli bü-
yücülerle bu geceye hazırlanmak için birçok gizli toplan-
tı yapılmıştı. Planlarının işe yarayıp yaramayacağını bi-
razdan anlayacaklardı.
Kapıya ayak sesleri yaklaştı, sonra kapı açıldı ve ev
sahibi zarif bir şekilde eğildi.
"Büyükelçi Dannyl. Sizi tekrar görmek büyük bir
168

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


utluluk. Lütfen içeri gelin."
111 .«Teşekkür ederim." Dannyl içen girdi.
Tremmelin nerede?" diye sordu Dem.
basını yanında," diye yanıtladı Dannyl. "Ailevi bir
leyi çözmeleri gerekiyormuş. Size selamlarını gön-
Vaedi ve kitabın çok aydınlatıcı olduğunu, okumayı bu
bitireceğini söylememi istedi. Aile meseleleriyle
^ ~ şmaktansa sizinıe ve dostlarınızla sohbet etmeyi
tercih edeceğini biliyorum."
Royend başıyla onaylayıp gülümsedi; yine de gözle-
rinde bir ihtiyat vardı. "Sohbetini ben de özlemiştim."
"Farand nasıl? Beklenmedik bir olay olmadı ya?" diye
sordu Dannyl sesine biraz endişe katarak.
"Hayır..." Dem durakladı. "Küçük bir şey oldu ama.
Genç ve sabırsız olduğu için bir şeyler deneme isteğine
engel olamadı."
Dannyl yüzünde küçük bir panik oluşmasına izin
verdi. "Ne oldu?"
"Sadece küçük bir yangın daha." Dem çarpık bir şe-
kilde gülümsedi. "Onu ağırlayan dostuma yeni bir yatak
almak zorunda kaldım."
"Geçen seferki dostunuz mu?"
"Hayır. Bir kez daha Farand'm taşınmasını istedim.
Hepimizin iyiliği için Farand'm şehir dışına çıkmasının
en iyisi olacağını düşündüm. Bu küçük kazaların dra-
matik bir hal alıp insanların dikkatini çekmesini isteme-
yiz."
Dannyl başıyla onayladı. "Akıllıca bir karar fakat pek
gerekli olduğunu düşünmüyorum. Umarım çok uzakta
değildir, sadece bir kaç saat vaktim var."
"Hayır, uzakta değil," diye güvence verdi Dem.
169

TRUDİ CANAVAN
Diğer odanın girişine ulaştılar. Royend'in v
Kaslie, Dannyl'i selamlamak için ayağa kalktı
"Selamlar Büyükelçi. Sizi tekrar görmek çok ?
Sizce kardeşim yakında Kontrol'ü öğrenebilecek mi'?"
"Evet," diye yanıt verdi Dannyl ciddi bir şekilde "R
gece veya bir sonraki seferde. Pek fazla bir şey kalmad "
Kaslie başıyla onayladı, belli ki rahatlamıştı. "Yard
mınız için size ne kadar teşekkür etsem azdır." Royend'
döndü. "O zaman hemen yola çıksanız iyi olur."
Sesinde gücenme izleri vardı. Dem'in dudakları çar-
pık bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Farand yakında güvende
olacak hayatım."
Kadının kaş çatışı derinleşti. Dannyl yüz ifadesini ki-
barca tarafsız tuttu. Tayend, Kaslie'nin nadiren mutlu
gözüktüğünü ve bazen kocasına kızgın göründüğünü
fark etmişti. Tayend' in tahminine göre Kaslie, kardeşi-
nin bu durumundan Royend'i sorumlu tutuyordu; çün-
kü Farand'ı, güçlerini uyandırması için Royend
cesaretlendirmişti.
Dem, Dannyl'i evin dışında bekleyen bir araca götür-
dü. Araç, henüz ikili koltuklarına tam yerleşemeden ha-
reket etti. Pencereler örtülüydü.
"Farand'm ev sahibinin korunması için," diye açıkladı
Dem. "Ben size benim kimliğimi ve evimi bilmeniz ko-
nusunda güveniyor olsam da grupta size benden daha
az güvenenler var. Farand'm kendileriyle kalmasına
sadece bu önlemleri alırsam izin verdiler." Bir an durdu.
"Size güvendiğim için bir aptal olduğumu düşünüyor
musunuz?"
Dannyl şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Soruyu bir
süre düşündü, sonra omzunu silkti. "Daha küçük
adımlar atmanızı bekliyordum. Belki de dürüstlüğümü
170

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


birkaç küçük test. Ama bunu yapamazdınız,
Öİçece yardıma ihtiyacı vardı. Riske girdiniz ama
faran j^ iyice hesaplanmış bir risktir." Kıkırdadı. "Bir-
errl11? „ yolunuz olmalıydı ve büyük ihtimalle şu anda
ka? , „
da vardır.
"Ve sizin de Tayend'i korumanız lazım."
"Evet." Dannyl yumuşak huylu bir şekilde gülümse-
di "Benim asıl merak ettiğim Farand'a Kontrol'ü
öğrettikten sonra hâlâ evinize kabul edilip edilmeye-
ceğim."
Dem gülümsedi. "Bunun için beklemeniz gerekecek."
"Ve Farand'a Kontrol'ü öğrendikten sonra öğretebile-
ceğim bütün o harika şeyleri hatırlatmama gerek yok
sanırım."
Royend'in gözleri parladı "Lütfen hatırlatın."
Yaklaşık bir saat büyünün kullanımı üzerine sohbet
ettiler. Dannyl sadece nelerin mümkün olduğunu tasvir
edip nasıl yapıldığına değinmemeye özen gösterdi. Dem,
Dannyl'in özellikle bundan kaçındığını fark etmişti.
Sonunda araç durdu.
Dem kapı açılana kadar bekledi, sonra Dannyl'e
inmesini işaret etti. Dışarısı karanlıktı ve Dannyl içgü-
düsel olarak bir ışık küresi yarattı. Küre nemle parlayan
tuğla duvarlardan inşa edilmiş bir tüneli aydınlattı.
"Şunu söndürün lütfen," dedi Dem.
Dannyl küreyi yok etti. "Özür dilerim, "dedi. "Alışkan-
lık."
Kürenin parlaklığından sonra etraf daha da karanlık
bir hal almıştı. Bir el omzuna dokunup Dannyl'i hafifçe
ileriye doğru itti. Hislerini uzatan Dannyl duvarda bir
boşluk hissetti. Oraya ilerlediler.
171

TRUDİ CANAVAN
"Dikkatli olun," diye mırıldandı Royend "iwP J«
var." ' dlVen
Dannyl'in botunun burnu sert bir köşeye çarptı m
katle dik bir merdiveni çıkmaya başladı, ardından W
sürü dönüş ve yan yola sahip bir geçitte ilerledi. Son
büyük bir oda ve tanıdık bir varlık hissetti. El omzu
dan çekildi.
Yakılan bir lamba, kayaya oyulmuş bir odanın için
deki pratik mobilyaların çeşitli kısımlarını aydınlattı
Duvarların birindeki bir çatlaktan su sızıp altındaki bir
havuzda toplanıyor, oradan da yerdeki bir deliğe akı-
yordu. Hava soğuktu ve Farand kalın, kürk yakalı bir
manto giyiyordu.
Genç adam eğildi, içinde bulunduğu konumdan kur-
tulmaya yaklaştıkça hareketleri daha da kendinden
emin bir hal alıyordu.
"Büyükelçi Dannyl," dedi Farand, "Son saklanma
deliğime hoş geldiniz."
"Burası biraz soğuk," dedi Dannyl. Havayı ısıtmak
için büyüsünü kullandı. Farand sırıtıp mantosunu çı-
kardı. "Büyüyle büyük ve dramatik şeyler yapmayı ha-
yal ederdim. Sanırım artık bütün yapabileceğim bu tarz
küçük şeyler de olsa mutlu olacağım."
Dannyl işaret edercesine Royend'e baktı. Dem gü-
lümseyip omzunu silkti. "Sizi temin ederim herkes aynı
fikirde değil. Eminim Farand temellerden fazlasını da
öğrenmek istiyordur."
Dem tavandaki bir delikten sarkan bir ipin yanında
duruyordu. Dannyl ipin diğer ucu büyük ihtimalle bir
çana bağlı olduğunu tahmin ediyordu. Çanın yanında
kimin beklediğini merak etti.
"Pekala," dedi Dannyl. "Başlasak iyi olur. Seni bu
172

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


— k delikte gereğinden fazla tutmaya gerek yok."
rand bir sandalyeye geçip oturdu. Derin bir nefes
«özlerini kapattı ve kendisine öğretilmiş sakinleşme
Vsizlerini yapmaya başladı. Yüz ifadesi rahatlamış
bfr hal almca Dannyl yaklaştı.
"Bu son dersin olabilir," dedi Dannyl sesini alçak ve
' atıstırıcı bir tonda tutarak. "Olmayabilir de... kontrol,
seni gece gündüz güvende tutabilmesi için iyice öğre-
nilmiş bir alışkanlık haline gelmelidir. Acele etmektense
doğal seyrinde öğrenmen her zaman en iyisidir." Hafifçe
Farand'm şakaklarına dokundu ve gözlerini kapadı.
Zihinsel iletişim sırasında etkili bir şekilde yalan
söylemek mümkün değildi; fakat gerçekler saklanabi-
lirdi. Dannyl şimdiye kadar görevini ve asilere ihanet
etme planını başarıyla saklamıştı. Fakat Dannyl,
Farand'a zihinsel olarak yol gösterdikçe Farand iletişim
yöntemlerine gittikçe daha fazla aşina olmuştu.
Dannyl'in zihninden daha fazla şey algılamaya başlı-
yordu.
Ve şimdi asileri tutuklama vakti gelmişken, Dannyl
gerginliğini ve beklenti hissini gizleyemiyordu. Farand
bunları hissedince meraklandı.
— Bu gece ne olmasını bekliyorsun? diye sordu.
— Büyük ihtimalle Kontrol'ü öğreneceksin, diye ya-
nıtladı Dannyl.

Aslında bu doğruydu; beklenen son yaklaşıyordu...


Bu Farand'm, Dannyl'in heyecanı için kabul edebileceği
kadar önemli bir olaydı. Fakat Farand'm büyüyü yasa-
dışı olarak öğrenmenin sonuçlarının farkında olması
genç adamı normalden daha şüpheci biri yapmıştı.
— Daha fazlası var. Benden bir şeyler saklıyorsun.
— Elbette, diye yanıtladı Dannyl. Grubunuzun, sen
173

TRUDİ CANAVAN
Kontrol'ü öğrenir öğrenmez ortadan kaybolmayacak
emin olana kadar senden bir çok şeyi gizleyeceğim
— Dem onurlu biridir. Yardımın karşılığında Tauen l'i
korumaya söz verdi. Bu sözünü tutacaktır.
Dannyl bir an bu saf genç adama karşı sempati duv-
du. Kendine Farand'ın genç olmasına rağmen aptal
olmadığını hatırlatarak bu hissi bir kenara itti.
— Göreceğiz. Şimdi beni gücüne götür.
Farand'ın Kontrol'ün en ince nüanslarını anlaması
Dannyl'in beklediğinden daha kısa sürdü. Farand bunu
ba sarınca Dannyl kendini yapmak zorunda olduğu şey
için hazırladı. Farand'ın mutlu düşüncelerini bir soru ile
kesti.
— Neredeyiz?
Bir tünel görüntüsü belirdi, sonra içinde oldukları
oda. Farand'ın nerede oldukları konusunda Dannyl'den
fazla bilgisi yoktu.
— Ev sahibin kim?
Farand bunu da bilmiyordu.
Belli ki Royend, Dannyl'in bu bilgiyi genç adamın zih-
ninden elde edebileceğini tahmin edip Farand'ın hiçbir
şeyi bilmeyeceğinden emin olmuş olmalıydı. Neyse ki
nerede olduklarını öğrenmek için sadece geçitlerde yolu-
nu bulması ve tünelin nereye çıktığını görmesi gerek-
mekteydi.
Farand alarma geçmek için Dannyl'in düşüncelerin-
den yeteri kadar görmüştü.
— Sen ne yap...
Dannyl ellerini Farand'ın şakaklarından çekerek,
bağlantıyı kesti. Aynı anda Farand büyüsünü kullan-
maya kalkışırsa diye zayıf bir kalkan yarattı. Genç adam
174

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


,..nrnüş kendisine bakıyordu.
«Bir numaraydı," dedi Farand. "Hepsi bir numa-
, » j^0yend'e döndü. "Bize ihanet etmeyi planlıyor."
Rovend dönüp Dannyl'e baktı, yüz ifadesi sertleş-
ti Dem elini çan ipine uzatırken Dannyl iradesini
"J İdadi. Adam eli kalkana değince hissettiği yanma
yüzünden geriledi.
Dannyl zihnini odanın ötesine odakladı.
— Errend?
Farand'm gözleri iletişimi duyunca büyüdü.
Dannyl. Kaçağı yakaladın mı?
— Evet.
Bir anda Dannyl'in hislerinin uçları bir düzine büyü-
cünün aynı anda zihinsel iletişime başlaması ile vızıl-
damaya başladı; Farand bu konuşmaları dinlemeye
çalışırken gözleri odanın duvarlarında dört dönüyordu.
"Diğerlerini tutukluyorlar," dedi Farand. "Hayır!
Bunların hepsi benim yüzümden!"
"Hayır değil," dedi Dannyl. "Bu Kral'ınızın potansiyel
bir büyücünün yeteneklerini yanlış kullanması ve ab-
lanın kocasının bu durumdan kendi amaçlarına ulaş-
mak için faydalanmaya çalışmasının sonucu. Sanırım
ablan bunu biliyor, fakat onun ikinizden birine ihanet
etmesi mümkün değil."
Farand, Royend'e baktı ve Dannyl genç adamın göz-
lerinde gördüğü suçlayıcı bakışlardan haklı olduğunu
anladı.
"Bizi birbirimize düşürmeye çalışma Büyükelçi," dedi
Royend. "Bir işe yaramaz."
— Neredesin? diye sordu Errend.
— Tam olarak bilemiyorum. Şehirden arabayla bir
175

TRUDİ CANAVAN
saat uzaktayım. Tünelin bir görüntüsünü gönderdi r
nıdık geliyor mu?
— Hayır.
Farand önce Dannyl'e ardından da Royend'e bakt
"Hâlâ nerede olduğumuzu bilmiyor," dedi umutla.
"Bulmak zor olmaz," dedi Dannyl. "Ve Farand bir
büyücünün diğerlerinin iletişimini dinlemesinin kabalık
olarak görüldüğünü artık biliyor olmalısın."
"Biz senin kurallarınla yaşamıyoruz." dedi Royend
ters bir şekilde.
Dannyl, Dem'e döndü. "Fark ettim."
Adamın bakışları bocaladı, sonra Dem omuzlarını
dikleştirdi. "Bizi bunun için idam edecekler. Bununla
yaşayabilecek misin?"
Dannyl, Dem'in bakışlarına karşılık verdi. "Baştan
beri bu tehlikenin farkmdaydm. Bütün yaptıklarını ve
planladıklarını sadece Farand 'ı korumak ve kurtarmak
için yapsaydın affedilebilirdin. Ama amacının bu kadar
masum olduğunu hiç sanmıyorum."
"Hayır," diye kükredi Dem. "Sadece Farand değildi.
Asıl neden adaletsizlik. Neden kimin büyü öğrenip ki-
min öğrenemeyeceğine Lonca karar versin? Harcanan o
kadar çok potansiyel var ki, o ka..."
"Kimin büyü öğreneceğine Lonca karar vermiyor,"
diye düzeltti Dannyl. "Kyralia'da oğullarının veya kızla-
rının Lonca'ya katılıp katılmayacağını aileler belirler.
Elyne'de kimlerin öğrenim göreceğini Kral belirler. Her
ülkenin adaylarını seçmek için kendi yöntemi vardır. Biz
sadece zihni dengesiz kişilerle suç işlemiş olanları red-
dediyoruz."
Royend'in gözleri öfkeyle parladı. "Peki ya Farand
veya başka biri sizin Lonca'nızdan eğitim almak iste-
176

Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı


„CP? Neden başka bir yerde öğrenemiyor?"
"Nerede? Kendi Lonca'nızda mı?"
"Evet."
"Peki siz kime hesap vereceksiniz?"
Dem ağzını açtı ama sonra bir şey söylemeden tekrar
kapattı. Farand'a bakıp içini çekti.
, «gen bir canavar değilim," dedi. "Farand'ı teşvik ettim
arna ne kadar tehlikeli olduğunu bilseydim asla yap-
mazdım." Dannyl'e baktı. "Kral'ın Lonca'nın Farand'm
bildiğini öğrenmesindense onu öldürteceğini biliyorsun
değil mi?"
"O zaman beni de öldürtmesi lazım," diye yanıtladı
Dannyl. "Ve ben buna cüret edebileceğini hiç sanmıyo-
rum. Ülkedeki bütün büyücülerin bu küçük sırrı öğren-
mesi için ufak bir zihinsel çağrı yeterli olacaktı. Ve
Farand artık Kontrol'ü öğrendiğine göre artık bir bü-
yücü. Kral ona zarar vermeye çalışarak Müttefik Ülkeler
anlaşmasını çiğnemeye kalkmayacaktır. Farand artık
Lonca'yı ilgilendiriyor. Oraya vardığında suikastçılar
başını ağrıtamaz."
"Lonca," dedi Farand kısık bir sesle. "Lonca'yı görece-
ğim.
Royend, Farand'ı umursamadı. "Peki ya sonra?"
Dannyl başını iki yana salladı. "Bilemem. Sonucun
ne olacağını tahmin etmeye çalışarak size yanlış umut-
lar veremem."
Royend kaşlarını çattı. "Tabi ki yapamazsın."
"Pekala. İşbirliği yapacak mısınız? Yoksa buradan çı-
kışı, sizi peşimde sürükleyerek aramalı mıyım?"
Dem'in gözlerinde bir isyan pırıltısı belirdi. Dannyl
adamın ifadesi karşısında gülümsedi, arkasında yatan
177

TRUDİ CANAVAN
düşünceleri tahmin edebiliyordu.
— Errend?
— Dannyl.
— Diğerlerini tutukladınız mı?
— Hepsini. Artık yerini bize söyleyebilir misin?
— Hayır fakat yakında.
Dannyl, Royend'e baktı. "Vakit kaybettirmen arka-
daşlarına kaçmaları için zaman kazandırmayacak
Farand da bunu sana söyleyebilir."
Genç adam bakışlarını kaçırıp başıyla onayladı.
"Haklı." Bakışları çan ipine doğru kaydı. Dannyl tavan
baktı, yukarıda kimin olduğunu merak ediyordu.
Şüphesiz diğerlerini uyarabilecek bir yöntemle hazır
bekleyen Farand'ın ev sahibiydi. Bu asiyi de yakala-
manın bir yolu olabilir miydi? Büyük ihtimalle olmazdı.
Errend, Dannyl'in önceliğinin Farand ve Dem Ma-
rane'nin yakalanması olduğunda hemfikirdi. Eğer
başka birinin kimliğini öğrenecek veya tutuklayacaksa
bu, kaçağı kaybetme riski olmadan yapılmalıydı.
Royend, Dannyl'in bakışlarını takip etti, ardından
omuzlarını dikleştirdi. "Pekala. Sana çıkışı gösterece-
ğim."
Gün parlak ve sıcaktı; fakat karanlık odaya,
Sonea'nm büyüsüyle dahi ısıtamadığı bir soğuk getir-
mişti. Son birkaç gecedir oldukça iyi uyuyordu; fakat bu
gece farklıydı ve sebebini anlayamıyordu.
Belki de nedeni Akkarin bütün gece ortada olma-
masıydı. Sonea'yı kapıda Takan karşılamış ve Yüce
178

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı

çağırılmış olduğunu söylemişti. Akşam yemeği


LordunÇ^s
tu
yalnız yemişti
kkarin büyük ihtimalle saraydaki resmi vazifelerini
• e getiriyordu. Yine de Sonea'nm hayal gücü;
y^7 Y\n'it şehrin karanlık bölgelerine, Hırsızlarla gizli
ı srnalarıyla ilgili şeylere ya da yeni bir casusu yaka-
lamaya çalıştığı konumlara yerleştiriyordu.
Sonea masasının önünde durup kitaplarına baktı.
Eeer uyuyamıyorsam, dedi kendine, o zaman çalışmalı-
yım. En azından aklımı oyalayacak bir şeyler olur.
Sonra odasının dışından gelen bir ses duydu.
Kapıya ilerleyip, hafifçe araladı. Uzaktaki merdivenin
orada yavaşça atılan ve gittikçe yaklaşan adımların
yumuşak sesi yankılanıyordu. Sesin koridorda durdu-
ğunu duydu, sonra da bir kapının kapatıldığını duydu.
Döndü...
İçinde bir şeyler çözüldü ve rahatlayarak içini çekti.
Ardından neredeyse yüksek sesle gülüyordu. Akkann
için endişeleniyor olamam.
Ama bu çok mu garipti? İchaniler ve Kyralia arasında
duran tek kişiydi. Böyle düşünüldüğünde sağlığı için
endişelenmek çok mantıklıydı.
Koridorda yeni bir çift ayak sesi yankılanınca kapıyı
kapatmak üzereydi.
"Efendi?"
Takan'm sesi şaşkın ve endişeli geliyordu. Sonea te-
ninde bir ürpertinin dolaştığını hissetti.

"Takan," Akkarin'in sesi zorlukla duyulabiliyordu.


"Bekle, sana kurtulman gereken bir şeyler vereceğim."
"Ne oldu?"
Hizmetkarın sesindeki şok açıkça fark edilebiliyordu.

179

TRUDİ CANAVAN
Sonea düşünmeden kapıyı açıp koridorda ilerle
başladı. Takan, Akkarin'in yatak odasının kapıs Cye
duruyordu. Sonea yaklaşırken ona doğru dönri &
yüzünde kararsız bir ifade vardı. '
"Sonea." Akkarin'in sesi alçak ve cansızdı.
Akkarin'in yatak odasını küçük, zayıf bir ışık küre I
aydınlattı. Akkarin geniş bir yatağı köşesinde o turu
yordu. Zayıf ışıkta cüppesi sanki karanlıkla birleşiyör-
müş gibi gözüküyordu, sadece elleri ve yüzü görülebili-
yordu... ve bir kolunun dirseğe kadar olan kısmı.
Sonea ani bir nefes aldı. Akkarin'in cüppesinin sol
kolu garip bir şekilde sarkıyordu ve Sonea cüppe kolu-
nun yırtılmış olduğunu gördü. Akkarin'in dirseğinden
bileğine kadar kırmızı bir iz uzanıyordu. Solgun teni ku-
rumuş kan lekeleri ile kaplıydı.
"Ne oldu?" diye sordu Sonea panikle, ardından ek-
ledi, "Yüce Lord."
Akkarin bir Sonea'ya bir Takan'a baktı ve hafifçe bur-
nundan nefes verdi. "Görüyorum ki size her şeyi anlat-
madan dinlenemeyeceğim. İçeri girin ve oturun."
Takan odaya girdi. Sonea bir an durakladı, ardından

o da içeri girdi. Akkarin'in yatak odasını daha önce hiç


görmemişti. Bir hafta önce buraya girme düşüncesi onu
dehşete düşürürdü. Etrafına baktığında buruk bir hayal
kırıklığı hissetti. Mobilyalar kendininkilere benziyordu.
Pencerelerdeki perdeler koyu maviydi, yerin büyük
bölümünü kaplayan halının kenarları ile aynı renktey-
diler. Akkarin'in dolabının kapağı açıktı. İçinde sadece
cüppeler, bir iki pelerin ve bir palto vardı.
Tekrar Akkarin'e döndüğünde Akkarin'in, yüzünde
zayıf bir gülümsemeyle kendisini izlediğini gördü.
Akkarin bir koltuğu işaret etti.
180

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


yatağın yanındaki bir dolaptan bir su testisi
A Üniformasının içinden bir parça bez çıkarıp ıs-
çikar ' ^karin'in koluna doğru uzandı. Akkarin bezi
SaSn elinden aldı.
"Cebirde bir casusu daha var," dedi kolundaki kanı
i ken. "Fakat sanırım bu kadın sıradan bir casus de-
ğil."
! "Kadın mı?" diye araya girdi Sonea.
"Evet. Bir kadın!" Akkarin bezi Takan'a geri verdi.
"Ama bu diğer casuslarla arasındaki tek fark değil. Sıra-
dan bir köle için fazlasıyla güçlüydü. Uzun süredir bu-
rada değildi ve İmar dinliler'i öldürerek de güçlenmiş de-
ğil. Birilerini öldürmüş olsaydı bunu duyardık."
"Onu hazırlamışlar mı yani?" diye sordu Takan.
Elindeki lekeli bezi sıkıca tutuyordu. "Buraya gelmeden
önce kölelerden güç almasına izin mi vermişler?"
"Belki de. Sebebi ne olursa olsun savaşmaya hazırdı.
Tükendiğini düşünmemi sağladı, yanma yaklaştığımda
beni yaraladı. Yarama dokunup gücümü çekecek kadar
hızlı değildi. Ardından savaşımızı etrafa yaymaya ça-
lıştı."
"Siz de kaçmasına izin verdiniz," diye tamamladı
Takan.
"Evet. Başkalarının hayatını riske atacağıma kaçma -
sına izin vereceğimi düşünmüş olmalı."
"Ya da sizin Lonca'mn varoşlarda büyü savaşları ya-
pıldığını duymasını istemediğinizi biliyordu." Takan
dudaklarını birbirine bastırdı. "Kendini güçlendirmek
için cinayet işleyecektir."
Akkarin vahşice gülümsedi. "Bundan şüphem yok."
"Ve şimdi siz de zayıf düştünüz. Son casustan beri
kendinizi güçlendirecek pek vaktiniz olmadı."
181

TRUDİ CANAVAN
"Bu yine de çok sorun olmayacak." Sonea'ya b
"Lonca'nın en güçlü büyücülerinden biri bana ya H '
ediyor." 1TTx
Sonea bakışlarını kaçırdı, yüzünün ısındığım h'
setti. Takan başını iki yana salıyordu.
"Bu bana yanlış geliyor. O çok farklı. Bir kadın... Hi
bir İchani, kadın bir köleyi serbest bırakmaz. Ayrıç
güçlü de. Kurnaz... Hiç de köle gibi değil."
Akkarin hizmetkarını dikkatle süzdü. "Onun bir
İchani olduğunu mu düşünüyorsun?"
"Mümkün. İchani olduğunu varsayıp hazırlanmalısı-
nız. Sizin..." Sonea'ya baktı. "Sizin yanınızda bir müt-
tefikiniz olmalı."
Sonea, Takan'a bakıp şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
Akkarin bu kadınla karşılaşmaya giderken onu da ya-
nına alması gerektiğini mi söylemek istiyordu?
"Bunu daha önce tartıştık," diye başladı Akkarin.
"Ve siz de Kyralia'ya saldıracak olurlarsa bunu dü-
şüneceğinizi söylemiştiniz," diye yanıtladı Takan. "Eğer
bu kadın bir İchani ise artık buradalar demektir. Ya si-
zin için fazla güçlüyse? Hayatınızı kaybedip Lonca'yı
korumasız bırakma riskine giremezsiniz."
Sonea nabzının hızlandığını hissetti. "Ve iki çift göz
bir çiftten iyidir," dedi aceleyle. "Eğer bu akşam sizinle
gelmiş olsaydım..."
"Ayağıma dolaşmış olabilirdin."
Bu söz canını yakmıştı. Sonea öfkelendiğini hissetti.
"Öyle düşünüyorsun değil mi? Ben sadece diğerleri gibi
saf bir çırağım. Varoşları veya bir büyücüden saklan-
mayı bilmiyorum."
Akkarin, Sonea'ya baktı, ardından hafifçe gülmeye
182

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


basla* ve omuzları düştü.
"Ne yapabilirim ki?" diye sordu, "ikiniz de beni din-
lememeye kararlısınız."
n İsınca ellerini ovuşturdu. Sonea, Akkarin'in kolu-
haktı ve şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Kırmızı izler
diden pembeleşmişti. Akkarin konuşurlarken bile
kendine Şifa veriyordu.
"Sadece bu kadın bir İchani'yse Sonea'ya öğretirim. O
zaman gerçek bir tehdit olup olmadıklarını anlarız."
"Eğer bir İchani ise ölebilirsiniz," dedi Takan dobra
bir şekilde. "Hazırlıklı olun efendi."
Akkarin başını kaldırıp Sonea'ya baktı. Gözleri göl-
gelenmiş, ifadesi uzaklara dalmış ve düşünceliydi.
"Ne düşünüyorsun Sonea? Bu üzerinde iyice düşün-
meden kabul etmemen gereken bir şey."
Sonea derin bir nefes aldı. "Bu konuyu düşündüm.
Eğer başka bir yolu yoksa riski kabul edip kara büyü
öğreneceğim. Sonuçta ortada bir Lonca olmazsa yasa-
lara uyan, iyi bir çırak olmanın ne anlamı kalır ki? Eğer
sen ölürsen Lonca'nın kalanı da büyük ihtimalle ölür."
Akkarin yavaşça başıyla onayladı.
"Pekala. Bu hoşuma gitmiyor. Başka bir yol olsa onu
seçerdim." İçini çekti. "Ama yok... Yarın gece başlıyo-
ruz."
183

Bölüm 11
Yasak Bilgi
Üç yerim, Cery'nin ofisinin kapısına sivri uçlarından
saplandı. Cery masasından kalkarak yazı aletlerini
kapıdan alıp koltuğuna döndü. Kapıya baktı ve yerimleri
birbiri ardına tekrar kapıya fırlattı.
Yerimler tam da istediği noktalara, hayali bir üçgenin
köşelerine saplanmıştı. Tekrar kalkıp odanın karşısına
ilerlemeye başladı. Kapının arkasında bekleyen tüccarı
düşününce gülümsedi. Adam, Hırsız'm kapısından ge-
len bu sesler hakkında ne düşünüyordu acaba?
Sonra içini çekti. Bu tüccarı görmeli ve gerekeni yap-
malıydı ama hiç de cömert bir havada değildi; ki bu a-
dam genellikle, borcunu ödemesi için biraz daha zaman
vermeleri için yalvarmaya gelirdi. Cery adamın, en genç
ve yeni Hırsız'ı ne kadar zorlayabileceğini sınama ama-
cında olup olmadığından emin değildi. Yavaş ödenen bir
borç hiç ödenmeyen borçtan iyiydi; fakat sınırsız sabra
sahip olmasıyla ünlenen bir Hırsız'a saygı duyulmazdı.
Bazen yumruğunu sıkabileceğim göstermeliydi.
Cery yerimlere baktı, uçları kapıya iyice gömül-
müştü. Kabul etmeliydi. Bu kadar endişeli olmasının se-
bebi tüccar değildi.
"Kadın kaçtı," diye bildirmişti Moren. "Kaçmasına
izin verdi."
184

Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı


ntıları öğrenmek istediğinde Moren şiddetli bir
anlatmıştı. Bu kadın açıkça Akkarin'in bekledi-
ŞaV, ç^ daha güçlüydü. Kadının büyüsünü kontrol
ı da tutamamıştı. Kadının kaldığı bolevindeki oda
beye dönmüştü. Birçok müşteri görmemesi gereken
vler görmüştü. Cery, bol tezgahına, yarışlarda çok
kazanan' ve cömert birilerini göndererek bu müşteri-
lerin çoğunun önceden sarhoş edilmesini ve zarar
görmemelerini sağlamıştı. Sarhoş olmayan veya
holevinin dışında olanlara sessiz kalmaları için ödeme
yapılmıştı; ama bu dedikoduları çok kısa bir süreliğine
durdururdu. Özellikle üçüncü kat penceresinden hava-
da süzülen bir kadın çıkmışsa...
Bu bir felaket değil, dedi Cery, kendine belki de yü-
züncü kez. Onu tekrar buluruz ve Akkarin bu sefer iyi
hazırlandığından emin olur. Masasına geri dönüp otur-
du ardından çekmecesini açıp yerimleri içine koydu.
Tahmin ettiği gibi odadaki ses kesildikten bir iki da-
kika sonra kapı çekingen bir şekilde çalındı.
"İçeri gel Gol," diye seslendi Cery. Üzerine bakarak,
kapı açılıp iri adam içeri girerken giysilerini düzeltti.
"Hem'i içeri yollasan iyi olur." Gol'e baktı. "Şu işi hal-
ledelim. .. senin neyin var?"
Gol geniş bir şekilde sırıtıyordu. "Savara burada."
Cery nabzının hızlandığını hissetti. Ne kadarını bili-
yordu? Ona ne kadarını anlatmalıydı? Omuzlarını dik-
leştirdi.
"İçeri gönder."
Gol gerileyerek çıktı. Kapı tekrar açıldığında Savara
odaya girdi. Masaya yürüdü, kendini beğenmiş görünü-
yordu.
"Yüce Lord'un dün gece kendine denk birini buldu-
185

TRUDİ CANAVAN
ğunu duydum."
"Bunu nereden duydun?" diye sordu Cery.
Savara omzunu silkti. "İnsanların eğer kibarca s
sam bana öğrenmek istediklerimi anlatmak gibi bir h r
lan var." Her ne kadar ses tonu küstah olsa da kasla
nın arasında bir kırışıklık vardı.
"Hiç şaşırmadım," dedi Cery. "Başka neler öğrendin?"
"Kadın kaçtı. Eğer bu işle benim ilgilenmeme izin
verseydin böyle bir şey olmazdı."
Cery gülümsemesine engel olmadı. "Sanki sen daha
iyisini yapardın."
Savara'nm gözleri parladı. "Oh, yapardım."
"Nasıl?"
"Kendi yöntemlerim var." Savara kollarını kavuş-
turdu. "Bu kadını öldürmek isterdim ama artık Akkarin
ondan haberdar olduğuna göre yapamam. Ona söyle-
memiş olmanı isterdim." Doğrudan Cery'nin gözlerine
baktı. "Ne zaman bana güvenmeye başlayacaksın?"
"Sana güvenmek mi?" Cery kıkırdadı. "Asla! Katiller-
den birini öldürmene izin verir miyim?" Dudaklarını bu-
nu düşünür gibi birbirine bastırdı. "Bir dahaki sefere."
Savara, Cery'ye dikkatle baktı. "Buna söz veriyor mu-
sun?"
Cery, Savara'nm bakışlarını karşılık verip başıyla
onayladı. "Evet, söz veriyorum. Bu kadını bul ve fikrimi
değiştirmem için bana bir sebep verme. Böylece bir son-
raki köleyi sen öldürürsün."
Savara kaşlarını çattı fakat itiraz etmedi. "Anlaştık.
Akkarin bu kadını öldürdüğünde, onaylasan da onayla-
masan da orada olacağım. Bu kadının en azından ölü-
münü görmek istiyorum."
186

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


«Bu kadın sana ne yaptı?"
zaman önce bu kadına yardım etmiştim, beni
pişman etti." Ciddi bir şekilde Cery'ye baktı. "Sert
kU ırnasız olduğunu düşünüyorsun Hırsız. Zalimliğin,
Vf- eni ve saygınlığını korumak için... Cinayet ve zalim-
üklchaniler için sadece bir oyundur..."
Cery kaşlarını çattı. "Bu kadın ne yaptı?"
Savara duraksadı, sonra başını iki yana salladı. "Sa-
na daha fazlasını anlatamam."
"Ama daha fazlası var değil mi?" Cery içini çekti. "Ye
benden sana güvenmemi mi istiyorsun?"
Savara gülümsedi. "En az benim sana güvenmemi is-
tediğin kadar. Yüce Lord ile anlaşmanın ayrıntılarını
bana anlatmıyorsun ve yine de varlığımı bir sır olarak
sakladığına güvenmemi bekliyorsun."
"Bu yüzden katillerden birini öldürmeni veya öldür-
memeni söylediğimde bana güvenmelisin." Cery gülüm-
semesini bastırmadı. "Ama eğer bu savaşı izleyeceksen
ben de orada olacağım. Hep gösteriyi kaçırdığıma üzül-
müşümdür."
Savara gülümseyip başıyla onayladı. "Gayet adil."
Duraksadı ve bir adım geri attı. "Kadını aramaya başla-
malıyım."
"Bence de..."
Savara dönüp kapıya gitti. Savara gittikten sonra
Cery belirsiz bir hayal kırıklığı hissetmeye başladı ve Sa-
vara'yı biraz daha burada tutmasını sağlamış olabilecek
sebepleri düşünmeye başladı. Kapı yeniden açıldı ama
bu sefer gelen Gol'dü.
"Hem'i görmeye hazır mısın?"
Cery yüzünü buruşturdu "İçeri gönder."
187

TRUDİ CANAVAN
Çekmeceyi açıp yerimlerden biriyle bir biley t
kardı. Tüccar çekingen adımlarla odaya girdiğine!
zım aletinin ucunu biliyordu. ya~
"Evet Hem, senden para akmaya başlayana kari
üzerine kaç delik açmam gerektiğini öğrenmemem i ?r
geçerli bir sebep söyle bakalım."
Akademi çatısından eski, yarı sökülmüş Gözetleme
Kulesi'nin kalıntılarını görmek mümkündü. Ağaçların
arkasında bir yerlerde, zirveye giden dolambaçlı yolda
taş yüklü arabaları çeken gorinler yol alıyordu.
"İnşaatın yaz arasından sonrayı beklemesi gerekebi-
lir," dedi Lord Sarrin.
"İnşaatı ertelemek mi?" Lorlen yanındaki büyücüye
döndü. "Bu projenin üç aydan fazla sürmemesini umu-
yordum. Ertelenmiş projeler ve boş vakit yoksunluğun-
dan dolayı gelen şikayetleri dinlemekten şimdiden yo-
ruldum."
"Birçok kişinin sizinle aynı fikirde olacağına eminim,"
diye yanıt verdi Lord Sarrin. "Yine de bu işe katılan
herkese, bu sene ailelerini ziyaret edemeyeceklerini söy-
leyemeyiz. Büyüsel olarak güçlendirilen binaların
sorunu, taşlar eritilerek birleştirilmeden yapısal olarak
sağlam sayılmazlar. Biz de bütün taşlar yerleştirilmeden
birleştiremiyoruz. Bu süre zarfında her şeyi bilinçli ola-
rak bir arada tutuyoruz. Gecikmeler hoş karşılanmaya-
caktır."
Lord Peakin'in aksine Lord Sarrin, yeni Gözetleme
Kulesi ile ilgili tartışmalarda pek görüş belirtmemişti.
Lorlen bunun; Simyacılar Başı'nm konuyla ilgili kesin
188

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• ÜŞÜ olmadığı için mi yoksa hangi tarafın
bir S°^axınl kestirip ihtiyatlı bir şekilde sessiz kalmayı
kahrettiğinden mi olduğunu bilmiyordu. Belki de şu
1 nbunu sormak için uygun bir zamandı.
Ln,'Bu ProJe hakkında gerçekte ne düşünüyorsun
Sarrin?"
Yaslı büyücü omuz silkti. "Lonca'nm zaman zaman
muazzam ve etkileyici bir şeyler yapması gerektiğine
katılıyorum; fakat düşünüyorum da belki de bir bina
daha inşa etmekten başka bir şey yapabilirdik."
"Peakin'in Lord Coren'in kullanılmamış tasarımların-
dan birini kullanmak istediğini duydum."
"Lord Coren!" Sarrin gözlerini devirdi. "Bu ismi duy-
maktan o kadar yoruldum ki! Kendi zamanında tasarla-
dığı şeylerin bazılarını beğeniyorum ama bugün en az
onun tasarladıkları kadar çekici ve işlevsel binalar ta-
sarlayabilecek büyücülerimiz var."
"Evet," diye katıldı Lorlen. "Balkan'ın Coren'in plan-
larını gördüğünde neredeyse öfkeden köpürdüğünü
duydum."
"Onları 'saçmalıklardan oluşan bir kabus' olarak ni-
telendirdi."
Lorlen içini çekti. "Bu projeyi geciktirecek tek şeyin
yaz arası olduğunu sanmıyorum."
Sarrin dudaklarını büzdü. "Belki biraz dış baskı işleri
hızlandırabilir. Kral'ın acelesi var mı?"
"Kral'm acelesi olmadığı bir an var mı?"
Sarrin kıkırdadı.
"Akkarin'den bizim için araştırmasını rica ederim,"
dedi Lorlen. "Eminim..."
"Yönetici?" diye biri seslendi.
189

TRUDİ CANAVAN
Lorlen döndüğünde Osen'in aceleyle kendisine d "
ilerlediğini gördü. gru
"Evet?"
"Yüzbaşı Barran sizi görmeye geldi."
Lorlen, Sarrin'e döndü. "Gidip görsem iyi olacak."
"Elbette." Sarrin başını vedalaşma anlamında eğdi
Lorlen, Osen'e doğru ilerlemeye başlayınca genç büyücü
durup beklemeye başladı.
"Yüzbaşı neden geldiğini söyledi mi?" diye sordu
Lorlen.
"Hayır," diye yanıtladı Osen, Lorlen'in bir adım geri-
sine düşerek, "Ama telaşlı gözüküyordu."
Çatı kapısından geçip Akademi içinde ilerlediler. Lor-
len, Giriş Salonu'ndan çıktığında ofisinin önünde bek-
leyen Barran'ı gördü. Muhafız'm, Lorlen'in geldiğini
görünce rahatladığı açıkça belli oluyordu.
"İyi günler Yüzbaşı," dedi Lorlen.
Barran eğildi. "Yönetici."
"Ofisime geçelim." Lorlen kapıyı Barran ve Osen için
açık tuttuktan sonra misafirine bir koltuğu işaret etti.
Masasına geçtikten sonra Yüzbaşı'yı ciddiyetle süzdü.
"Sizi Lonca'ya getiren nedir? Umarım başka bir cina-
yet değildir."
"Korkarım öyle. Hem de tek bir cinayet değil." Bar-
ran'ın sesi gergindi. "Olanı tarif etmek için kullana-
bileceğim tek kelime: katliam..."
Lorlen kanının buz kestiğini hissetti. "Devam et."
"Dün gece Kuzeykesim'de hepsi de aynı şekilde öldü-
rülmüş on dört kurban bulundu. Çoğu sokaktaydı, bir
iki tanesi ise evlerinde." Barran başını iki yana salladı.
"Sanki delinin biri varoşlarda dolaşıp karşısına çıkan
190

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Herkesi öldürmüş gibi."
"O zaman mutlaka şahitler olmalı."
Barran başını iki yana salladı. "İşe yarar bir şey yok.
• kac kişi bir kadın gördüklerini sandıklarını söyledi
? rleri ise bir erkek olduğunu. Hiç kimse katilin yü-
zünü görmemiş. Çok karanlıkmış."
"Peki ya ölüm sebebi?" Lorlen'in kendini bu soruyu
sormaya zorlaması gerekmişti.
"Derin olmayan kesikler. Hiçbirinin ölümcül olma-
ması gerek. Zehir izi yok... Yaralarda parmak izleri... Bu
yüzden size geldim. Bu daha önceki vakalarla tek ben-
zerlik." Durakladı. "Bir şey daha var."
"Evet?"
"Soruşturmacılarımdan birine kurbanlardan birinin
kocası dün gece bir bolevinde yaşanmış bir kavgayı
anlatmış. Büyücüler arasındaki bir kavga."
Lorlen kuşkulu gözükmeyi başardı. "Büyücüler mi?"
"Evet. Görünüşe göre bir tanesi üçüncü kat pencere-
sinden süzülerek çıkmış. Bunun karanlıktan kaynakla-
nan bir hayal olduğunu düşündüm; fakat bütün cina-
yetler bu bolevine doğru giden düz bir çizgi üzerinde iş-
lenmiş. Ya da bolevinden uzaklaşan..."
"Peki bu bolevini incelediniz mi?"
"Evet. Odalardan biri ciddi şekilde harabeye dönmüş
yani dün gece orada bir şeyler olmuş. Ama işe büyü ka-
rışmış mı..." Omzunu silkti. "Kim bilir?"
"Biz bilebiliriz," dedi Osen.
Lorlen yardımcısına baktı. Osen haklıydı; Lonca'dan
birileri bolevini incelemeliydi. Akkarin bunu benim yap-
mamı ister, diye düşündü.
"Bu odayı görmek istiyorum."
191

TRUDİ CANAVAN
Barran başıyla onayladı. "Sizi hemen oraya götı"
bilirim. Dışarıda bir muhafız arabası bekliyor."
"Sizin yerinize ben gidebilirim," diye önerdi Osen
"Hayır," diye karşılık verdi Lorlen. "Ben gideceğim
Bu olaylar hakkında senden daha fazla bilgiye sahibim
Burada kalıp etrafa göz kulak ol."
"Diğer büyücüler bu olayı duyabilir," dedi Osen. "En-
dişeleneceklerdir. Onlara ne söylemeliyim?"
"Sadece bir dizi rahatsız edici cinayet işlendiğini ve
bolevi hikayesinin büyük olasılıkla birilerinin abartması
olduğunu. İnsanların hemen çeşitli sonuçlara varıp pa-
nik yaratmalarını istemeyiz."
"Peki ya büyüyle ilgili bir kanıt bulursanız?" diye ek-
ledi Osen.
"Onu o zaman düşünürüz."
Lorlen ve Barran kapıya ilerlerken Osen masanın ya-
nında ayakta kaldı. Lorlen arkasına baktığına yardımcı-
sının kaşlarının endişeyle çatılmış olduğunu gördü.
"Endişelenme," diye güvence verdi Lorlen. Dudakla-
rına buruk bir gülümseme yerleştirmeyi başardı. "Bü-
yük ihtimalle bu olay da diğer cinayetler kadar kötü bir
olaydır sadece."
Osen hafifçe gülümseyip başıyla onayladı.
Lorlen ofisinin kapısını kapatıp önce Giriş Salonu'na
ardından da Akademinin dışına ilerledi.
— Yüzbaşı Barran ile yalnız görüşmeliydin dostum.
Lorlen, Yüce Lord'un konutu'na doğru baktı.
— Osen mantıklı biri.
— Mantıklı kişiler şüphelerinin esiri olduklarında ol-
dukça mantıksız davranabilirler.
192

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Şüpheleneceği bir şey mi var? Dün gece ne oldu?
Bir sürü sarhoş varoşlu Hırsızlar'ın katili yakalama
? ? iminin başarısız oluşunu gördüler.
— Gerçekten olan bu mu?
"Yönetici?"
Lorlen gözlerini kırpıştırdı, sonra arabanın açık kapı-
sının karşısında durduğunu fark etti. Barran sorarca-
sına ona bakıyordu.
"Özür dilerim." Lorlen gülümsedi. "Sadece bir mes-
lektaşımla görüşüyordum."
Barran bunun ne anlama geldiğini fark edince gözleri
hafifçe açıldı. "Çok yararlı bir beceri olmalı."
"Öyle," diye kabul etti Lorlen. Arabaya bindi. "Ama
kendi sınırları var."
Ya da vardı, diye ekledi sessizce.
Yeraltı odasına girdiği sırada Sonea'nm midesi bula-
nıyordu; aslında önündeki kara büyü dersini her dü-
şündüğünde bu oluyordu ki bu da en çok iki dakikada
bir demekti. Zihninde şüpheler belirmeye başlamıştı ve
bir iki kere neredeyse Akkarin'e fikrini değiştirdiğini
söyleyecekti. Ama sakinleşip iyice düşündüğünde ka-
rarının doğruluğunda tekrar emin oluyordu. Kara büyü
öğrenmek kendini riske atması anlamına geliyordu; fa-
kat öğrenmediği takdirde Lonca ve Kyralia'yı daha da
büyük bir riske atmış olurdu.
Akkarin kendisine döndüğünde eğildi.
"Otur Sonea."
193

TRUDİ CANAVAN
"Peki Yüce Lord."
Oturup masaya baktı. Masada bir çok eşya vard
kase su, küçük bir kapta sıradan bir bitki, içinde bi h
relin dolaştığı bir kafes, küçük havlular, kitaplar ve S
lalı, sade bir kutu vardı. Akkarin bu kitaplardan birCl~
okuyordu.
"Bütün bunlar ne için?" diye sordu.
"Eğitimin için," dedi Akkarin kitabı kapatarak. "Sana
bu gece öğreteceğimi daha önce kimseye öğretmedim
Benim öğrenmem, kendiliğinden gerçekleşti. Lord Co-
ren'in Lonca'nın altına gömdüğü kitapları bulduktan
sonra bilgimi arttırabildim."
Sonea başıyla onayladı. "Kitapları nasıl buldun?"
"Coren sandığı ilk gömen büyücülerin, Lonca'nın bir
gün kendinden güçlü bir düşmanla karşılaşma olasılı-
ğına karşı kara büyü bilgisini korumalarının mantıklı
olduğunu biliyordu. Ama eğer sandık bulunamazsa
kimsenin işine yaramazdı. Yüce Lord'a ancak ölümün-
den sonra iletilmesi şartıyla bir mektup yazdı. Mektupta
eğer Lonca bir gün korkunç bir düşmanla karşılaşırsa
gizli bir bilgi stoğunu Akademi' nin altına gömdüğünü
anlatmıştı." Akkarin tavana baktı. "Mektubu burada ye-
nilikler yaptıktan sonra kütüphanenin düzenlenmesi sı-
rasında bir kayıt kitabının içinde buldum. Coren'in tali-
matları o kadar karışıktı ki öncellerimin hiçbirinin şif-

reyi çözecek sabrı olmamıştı. Sonunda mektubun varlığı


unutulmuştu. Coren'in sırrının ne olduğunu tahmin et-
miştim."
"Ve talimatları çözdün."
"Hayır." Akkarin kıkırdadı. "Sandığı bulana dek beş
ay boyunca her gece yeraltı tünellerini araştırarak geçir-
dim."
194

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


gülümsedi. "Lonca o zamanlar bu korkunç
?? nla karşılaşmış olsaydı çok kötü olurdu."
r^ddüeşti- "Ama şu anda karşı karşıya."
Akkarin'in ifadesi de ciddileşti. Masadaki eşyalara
baktı.
"Sana anlatacaklarımın çoğunu zaten biliyorsun. Ya-
van her şeyin enerji içerdiğini ve hepimizin teninde
hizi dış etkilerden koruyan bir kalkan olduğunu biliyor-
sun Bu kalkan olmasaydı bir büyücü her hangi birini
uzaktan, örneğin iradesini vücuduna uzatıp kalbini eze-
rek öldürebilirdi. Bu kalkan Şifa gibi bazı tür büyülerin
geçişine izin verir ama sadece tensel bir temas varsa..."
Kendini masadan öteye iterek bir adım yaklaştı. "E-
ğer teni delersen kalkanı delersin. Bu aralıktan güç çek-
mek oldukça yavaş olabilir. Simya derslerinde büyünün
suda, havaya veya taşa oranla daha hızlı ilerlediğini
öğrenmiştin. Şifa derslerindeyse kan sisteminin vü-
cudun her yerine uzandığını öğrendin. Eğer teni, kan
çıkmasına yetecek kadar kesersen vücudun bütün par-
çalarından hızla enerji çekebilirsin.
"Güç çekme becerisi öğrenmesi zor bir beceri değil-
dir," diye devam etti Akkarin. "Sana bunu kitaplarda
yazdığı şekliyle anlatıp ardından hayvanlarla deneyle:-
yapmanı bekleyebilirim. Fakat kontrollü bir şekilde güç
çekmeyi öğrenmen günler, hatta haftalar sürebilir.'
Gülümsedi. "Ayrıca o kadar hayvanı gizlice buraya ge-
tirmek zor olabilir."
Tekrar ciddileşti. "Ama bir sebep daha var. Beni Ta-
kan' dan güç çektiğimi gördüğün gece bir şeyler hisset-
tin. Sıradan büyü gibi kara büyünün de başka büyü-
cüler tarafından, özellikle yakın bir mesafede olanlar ta-
rafından, sezilebileceğini okudum. Sıradan büyü gibi
kara büyüde de bu etki gizlenebilir. Zihnini okuyana
195

TRUDİ CANAVAN
kadar fark edilebileceğimi bilmiyordum. Sonradan fa u
edilemez olduğumdan emin olana dek deneyler yaptım
Keşfedilme riskini önlemek için sana bunu kısa bir sür
içinde öğretmeliyim."
Tavana doğru baktı. "Sana zihinsel olarak kılavuzluk
yapacağım ve Takan'ı ilk kaynağımız olarak kullanaca-
ğız. Yanımıza geldiğinde söylediklerine çok dikkat et-
melisin. Açıklamak için fazla karmaşık ve kişisel se-
bepler yüzünden bu konuları öğrenmek istemiyor."
Merdivenlerde ayak sesleri duyuldu, ardından kapı
açıldı ve Takan odaya girip eğildi.
"Beni mi çağırdınız efendi?"
"Sonea'ya kara büyü öğretme zamanı geldi," dedi
Akkarin.
Takan başıyla onayladı. Masaya doğru ilerleyip kutu-
yu açtı. Kutunun içinde siyah bir kumaşın üzerinde
Akkarin'in Sachakalı casusu öldürmek için kullandığı
bıçak yatıyordu. Takan bıçağı dikkatle aldı, büyük bir
saygıyla tutuyordu.
Sonra yumuşak, çalışılmış bir hareketle Takan bıçağı
bileklerine yatırıp başı eğik bir şekilde Sonea'ya doğru
yaklaştı. Akkarin'in gözleri kısıldı.
"Bu kadar yeter Takan... ve sakın diz çökme." Başını
iki yana salladı. "Bizler medeni insanlarız. İnsanları
köleleştirmiyoruz."
Takan'm dudaklarından silik bir gülümseme geçti.
Akkarin'e baktı, gözleri parlıyordu. Akkarin hafifçe bur-
nunu çekti sonra Sonea'ya doğru başını eğdi.
"Bu sadece büyücüler tarafından taşman bir
Sachaka bıçağı," dedi. "Bu bıçaklar büyü ile üretilip
bilenirler. Yüzlerce yıl yaşında ve babadan oğula miras
kalmış. Son sahibi Dakova'ydı. Ben bıçağı geride bırak-
196

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


tim; fakat Takan alıp yanında getirmiş. Bıçağı al
Sonea."
Sonea bıçağı büyük bir dikkatle aldı. Bu bıçakla kaç
kisi öldürülmüştü? Onlarca? Yüzlerce? Ürperdi...
"Takan'm o sandalyeye ihtiyacı olacak."
Sonea ayağa kalktı. Takan, Sonea'nm yerine geçip
giysisinin kolunu kıvırmaya başladı.
"İnce bir kesik aç. Hafifçe bastır. Bıçak çok keskin."
Sonea hizmetkara baktı ve ağzının kuruduğunu his-
setti. Hizmetkar, Sonea'ya gülümseyip kolunu kaldırdı.
Teninde bir sürü yara izi vardı. Tıpkı Akkarin'in teni
gibi.
"Gördün mü?" dedi Takan. "Bunu daha önce de yap-
tım."
Sonea bıçağı Takan'm tenine bastırırken eli hafifçe
titriyordu. Bıçağı kaldırdığında kesik boyunca kırmızı
damlacıkların oluşmaya başladığını gördü. Zorlukla
yutkundu. Bunu gerçekten yapıyorum. Başını kaldırdı-
ğında Akkarin'in kendisini dikkatle izlediğini gördü.
"Bunu öğrenmek zorunda değilsin Sonea," dedi Ak-
karin bıçağı ondan alarak.
Sonea derin bir nefes aldı. "Evet mecburum," diye
karşılık verdi. "Şimdi ne yapmalıyım?"
"Elini yaranın üzerine koy."
Takan hâlâ gülümsüyordu. Sonea elini nazik bir şe-
kilde kesiğe bastırdı. Akkarin uzanıp ellerini Sonea'nm
şakaklarına koydu.
— Kontrol'ü öğrendiğin zamanki gibi odaklan. Başlan-
gıçta görselleştirmen yardımcı olabilir. Bana zihin odanı
göster.
Sonea gözlerini kapatıp bir oda görüntüsü oluşturdu
197

TRUDİ CANAVAN
ve kendisini içine yerleştirdi. Duvarlar tanıdık yüzler
sahneler içeren tablolarla kaplıydı ama Sonea bunl e
görmezden geldi.
— Gücüne açılan kapıyı aç.
Bir anda tablolardan biri uzayarak bir kapı haline
geldi ve kapıdan bir kol çıktı. Sonea kapının koluna
uzanıp çevirdi. Kapı içeri doğru açılarak yok oldu
Sonea'nm önünde sonsuz bir karanlık uzanıyordu ve bu
karanlığın içinde, gücünün kaynağı olan ışık küresi
duruyordu.
— Şimdi içeriye, gücünün içine bir adım at.
Sonea duraksadı. — Boşluğa adım atmak mı?
— Hayır, gücüne adım at. Gücünün merkezine.
— Ama çok uzakta! O kadar uzağa yetişemem.

— Elbette yetişebilirsin. Bu senin gücün. Senin istedi-


ğin kadar uzakta ve sen de adım atmak istediğin kadar
uzağa adım atabilirsin.
— Peki ya beni yakarsa?
— Yakmaz. O senin gücün.
Sonea girişte tereddütle durdu sonra dikleşip içeriye
adım attı.
Bir gerilme hissi oluştu, sonra küre şişmeye başladı
ve Sonea kürenin içine girerken büyük bir heyecan his-
setti. Bir anda ağırlıksız bir hale gelmişti, beyaz bir ışık
sisi içinde süzülüyordu. Sanki küredeki enerji içinden
akıyordu.
— Gördün mü?
— Görüyorum. Bu harika bir şey. Neden Rotken bana
bunu daha önce göstermedi?
— Sebebini birazdan anlayacaksın. Kendini genişlet-
meni istiyorum. Uzan ve senin olan bütün gücü hisset.
198

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


ıipstirme yararlı bir araçtır fakat şimdi bunun öte-
G°rs pcrnen lazım. Gücünü bütün nişlerinle bilmelisin.
a daha Akkarin talimatlarını bitirmeden onları
oulamaya başlamıştı. Çevresinde beyazlıktan başka
w sey olmadığında hislerini uzatması oldukça kolay
oluyordu.
Gücünün farkına vardıkça bedeninin de daha fazla
farkına varmaya başladı. İlk başta fiziksel varlığından
haberdar olmaya başlamasının konsantrasyonunu kay-
betmeye başladığı anlamına gelmesinden endişelendi.
Daha sonra gücünün zaten bedeni olduğunu fark
etti. Gücü zihnindeki bir boşlukta yer almıyordu. İçin-
deki her organda ve kemikte ve damarda akıyordu.
— Evet. Şimdi sağ eline ve ötesindeküere odaklan.
İlk başta göremedi ama sonra bir şey dikkatini çekti.
Bir aralık vardı, kendisinin ötesinde bir şeyi bir an için
de olsa görmüştü. Ona odaklandığında kendi ötesinde
uzanan bir başkalık hissetti.
— Bu başkalığa yoğunlaş, sonra da şunu yap.
Akkarin, Sonea'ya kelimelerle ifade edilemeyecek
kadar garip bir düşünce gönderdi. Sanki Takan'm vücu-
duna adım atıp bu sırada kendi vücudunda kalmaya
devam etmesi gibiydi. İki varlığın da bilincindeydi.
— Takan'ın vücudundaki enerjinin farkına var. Bira-
zını kendine al.
Sonea bir anda Takan'ın içinde oldukça fazla mik-
tarda enerji olduğunu fark etti. Takan neredeyse kendisi
kadar güçlüydü. Yine de zihninin bu güçle bağlantısı
yokmuş gibi görünüyordu, sanki içindeki gücün far-
kında değilmiş gibi.
Ama Sonea farkındaydı. Ve Takan'ın tenindeki ara-
lıktan onun gücüne bağlanmıştı. Bu gücü Takan'ın vü-
199

TRUDİ CANAVAN
cudundan kendi vücuduna yönlendirmek kolay e- ??
küyordu. Kendisinin biraz daha büyüdüğünü hissett'
Bir anda ne olduğunu anladı. Güç çekiyordu.
— Şimdi dur.
Sonea iradesini gevşetti ve yavaşça akan enerji ke
sildi.
— Tekrar başla.
Sonea tekrar aralıktan güç çekmeye başladı. Sadece
küçük bir büyü sızıntısı. Bu gücün hepsini kendi gü-
cüne ekleyip gücünü iki katma çıkarmanın nasıl bir şey
olacağını merak etti. Büyük bir coşku verirdi herhalde.
Peki bu güçle ne yapacaktı ki? İki kat güçlü olmaya
ihtiyaç duymadığı kesindi. Akademi derslerinde kendi
gücünü bile sonuna kadar hiç kullanmamıştı.
— Durl
Sonea söyleneni yaptı. Akkarin'in elleri şakakların-
dan çekildi ve Sonea gözlerini açtı.
"Güzel," dedi Akkarin. "Şimdi Takan'a şifa verebilir-
sin."
Sonea, Takan'ın koluna baktı, ardından yoğunlaştı.
Kesik hızla iyileşti ve Sonea, Takan'ın vücudu ile gü-
cünü hissedemez oldu. Hizmetkar yüzünü buruşturun-
ca Sonea kalbinde ani bir sızı hissetti.
"İyi misin?"
Takan geniş bir şekilde gülümsedi. "Evet Leydi
Sonea. Çok naziksiniz. Sadece Şifa biraz kaşındırıyor."
Takan başını kaldırıp Akkarin'e baktı ve ciddileşti. "De-
ğerli bir müttefik olacak lordum."
Akkarin karşılık vermedi. Sonea döndüğünde Yüce
Lordun; kitapların bulunduğu dolaba gitmiş, kollarını
kavuşturup kaşlarını çatmış bir halde durduğunu gör-
200

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


qonea'nın bakışlarını hisseden Akkarin ona doğru
- io bakışlarına karşılık verdi. Yüzündeki ifadeyi çöz-
mek mümkün değildi.
"Tebrikler Sonea," dedi yavaşça. "Artık bir kara bü-
yücüsün."
Sonea şaşkınlıkla gözlerini kırptı. "Hepsi bu mu? Bu
kadar kolay mı?"
Akkarin başıyla onayladı. "Evet. Birini bir anda öl-
dürme bilgisi yine bir anda öğretiliyor. Bugünden sonra
asla bi-rinin zihnine girmesine izin vermemelisin. Ufacık
bir dü-şünce bile bu sırrı başka bir büyücüye öğretmene
ye-ter."
Sonea elindeki minik kan izlerine baktı ve üzerinden
bir ürperti geçti.
Az önce kara büyü kullandım, diye düşündü. Bunun
geri dönüşü yok. Artık yok. Asla da olmayacak...
Takan dikkatle kendisini süzüyordu. "Pişman mısınız
Leydi Sonea?"
Sonea derin bir nefes aldı ve yavaşça verdi. "Lonca
yok edilseydi ve ben bunu durdurmak için hiçbir şey
yapmamış olsaydım hissedeceğim kadar değil. Ama
ben... umarım bunu asla kullanmak zorunda kalmam."
Çarpık bir şekilde gülümseyip Akkarin'e baktı. "Çünkü
eğer kullanırsam bu Yüce Lord'un ölmüş olduğu anla-
mına gelir ve ben bunun için dua etmeyi daha yeni bı-
raktım."
Akkarin'in kaşları kalktı. Ardından Takan kendini
tutamayıp kahkaha attı.
"Bunu sevdim efendi," dedi Takan. "Çırağınızı belir-
lerken mükemmel bir seçim yapmışsınız.
Akkarin hafifçe homurdandı ve kollarını çözdü. "Be-
nim herhangi bir şeyi seçmediğimi biliyorsun Takan."
201

TRUOİ CANAVAN
Masaya yaklaşıp üzerindeki eşyalara baktı.
"Şimdi Sonea, masadaki canlı şeyleri inceleme '
sana öğrettiğim becerinin onlara nasıl uygulanabil1 ^
ğini incelemeni istiyorum. Daha sonra sana okurr,06
için birkaç kitap daha vereceğim." an
202

Bölüm 12
Ölümcül Sırları Saklamanın Bedeli
Yatağından kalkan Rothen penceresindeki perdeler-
den birini yana çekerek iç geçirdi. Gökyüzünün bir kıs-
mını zayıf bir ışık aydınlatıyordu. Şafak yakındı ama o
çoktan uyanmıştı.
Ormanın köşesindeki Yüce Lord'un Konutu'na baktı.
Yakında Sonea kalkıp Banyolar'a gidecekti.
Son bir haftadır Sonea'yı yakından izliyordu. Onu bir
daha Akkarin ile görmemiş olsa da davranışlarındaki bir
şey kesinlikle değişmişti.
Yürüyüşünde yeni bir kendine güven vardı. Her öğle-
arasmda bahçede oturup çalışıyor, böylece Rothen onu
Akademi pencerelerinden izleyebiliyordu. Son bir hafta-
dır Sonea'nm kolaylıkla dikkati dağılıyordu. Sıklıkla
Lonca'ya kaşlarını çatıp kaygı ya da endişeyle bakıyor-
du. Bazen yüzünde sert bir ifadeyle boşluğa dalıyordu.
Böyle zamanlarda o kadar büyümüş görünüyordu ki
Rothen onu zorlukla tanıyabiliyordu.
Ama Rothen'i en fazla korkutan şey, Sonea'nm Yüce
Lord'un konutuna baktığı zamanlar oluyordu. Sonea'
ran yüzünde çok düşünceli bir ifade oluyordu ama
Rothen'i, asıl endişelendiren yüzünde eksik olan ifadey-
di. Bakışlarında hoşnutsuzluk veya korku olmuyordu.
Ürperdi. Nasıl olur da Akkarin'in evine, en küçük bir
rahatsızlık göstermeden bakabilirdi? Daha önceden ra-
203

TRUDİ CANAVAN
hatsızlığı açıkça belli olurdu. Peki neden artık olrrıuv
du? yor~
Rothen parmaklarını penceresinin çerçevesine vn
du. Bir buçuk yıldır Akkarin'in Sonea'dan uzak durmam
yönündeki emrine uyuyordu. Onunla tek konuştuğu
zamanlar başkalarının da olduğu, konuşmamasının
şüphe uyandırabileceği zamanlardı.
Çok uzun süredir işbirliği yapıyorum. Herhalde bir kez
olsun onunla yalnız konuşmaya çalışmam sorun ya-
ratmaz.
Gökyüzü biraz daha parlaklaşmıştı. Bahçeler daha
rahat görülüyordu. Tek yapması gereken oraya inip
Sonea'yı Banyolar'a giderken yakalamaktı.
Pencereden ayrılıp giyinmeye başladı. Kapıya gitti-
ğinde durup tekrar düşündü. Birkaç soru, diye düşün-
dü. Hepsi bu... Büyük ihtimalle bizi fark etmez bile...
Büyücüler Makamı'nm koridoru boş ve sessizdi.
Rothen merdivenlerden çıkışa doğru aceleyle ilerlerken
botlarının sesi hızlı bir ritimle yankılanıyordu. Avluya
çıkıp bahçelere yöneldi.
Ana yolun yanındaki küçük kameliyelerden birinde
beklemeyi tercih etti. Yüce Lord'un Konutu'ndan iyice
gizlenmiş bir yerdi. Bahçenin çoğu Akademi'nin en üst
katından görülebiliyordu fakat herhangi bir büyü-
cünün o katta olması için vakit henüz çok erkendi.
Yarım saat sonra hafif bir ayak sesinin yaklaştığını
işitti. Ağaçların arasından bakınca Sonea'yı gördü ve
rahatlayarak içini çekti. Sonra kalbi hızla çarpmaya
başladı. Ya Sonea kendisiyle konuşmayı reddederse?
Ayağa kalkıp kameliyenin girişine gittiği sırada, Sonea
girişin önünden geçiyordu.
"Sonea!"
204

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Sonea irkilip sesin geldiği tarafa döndü.
«Rothen!" diye fısıldadı. "Sabahın bu vaktinde bura-
da ne arıyorsun?"
"Tabi ki seni yakalamaya çalışıyordum."
Sonea neredeyse gülümsüyordu, sonra yüzüne tanı-
dık bir ihtiyat yerleşti ve Akademi'ye doğru baktı.
, "Neden?"
"Nasıl olduğunu merak ettim."
Sonea'nm omuzlarını kaldırdı. "Oldukça iyi... Uzun
zaman oldu. Alıştım., ondan kaçınmayı da öğrendim."
"Artık her akşamını orada geçiriyorsun."
Sonea'nın bakışlarında tereddüt belirdi. "Evet." bir
an durakladı sonra hafifçe gülümsedi. "Bir gözünün
üzerimde olduğunu bilmek güzel Rothen."
"İstediğim kadar fazla değil." Rothen derin bir nefes
aldı. "Sana bir şey sormalıyım. O... seni yapmak isteme-
diğin bir şeye zorladı mı?"
Sonea gözlerini kırpıştırdı, sonra kaşlarını çatıp yere
baktı. "Hayır. Çırağı olup bu kadar çok çalışmam dı-

şında hiçbir şey."


Rothen, Sonea tekrar bakışlarını kaldırıp kendisine
bakana kadar bekledi. Dudaklarının duruşunda tanıdık
bir şeyler vardı. Çok zaman olmuştu ama Rothen'e bir
şeyleri hatırlatıyordu, sanki...
...gerçeği söylediğinde ama söylediğinin gerçeğin
hepsi olmadığını bildiğinde neredeyse gülümser bir hal
alması gibi.
Hızla sorduğu soruyu gözden geçirdi. "Senden, benim
senden yapmanı istemeyeceğim bir şeyi yapmanı istedi
mi?"
Dudağını kenarı yine garip bir şekilde büküldü. "Ha-

205

TRUDİ CANAVAN
yır Rothen. Gerçekten istemedi."
Rothen her ne kadar bu cevap kendisini tatmin et
miş olsa da başıyla onayladı. Sorusunu tekrar tek ^
şekillendiremezdi. Belki de Ezrille haklı, diye düşünrî \i
Belki de gereğinden fazla endişeleniyorum.
Sonea üzgün bir şekilde gülümsedi. "Ben de kötü bi
şey olmasını bekleyip duruyorum." dedi, "Ama her ge-
çen gün daha fazla şey öğreniyorum. Eğer bir savaş
olursa kolay kolay alt edilemeyeceğim." Yüce Lord'un
Konutu'na doğru bakıp Rothen'den bir adım uzaklaştı
"Ama kimseye hemen başlatmak için bir sebep vermeye-
lim."
"Haklısın," dedi Rothen. "Dikkatli ol Sonea."
"Olacağım." Gitmek üzere döndü, sonra duraksayıp
omzunun üzerinden Rothen'e baktı. "Sen de kendine
dikkat et Rothen. Benim için endişelenme. Şey... yani
çok fazla endişelenme."
Rothen gülümsemeyi başardı. Sonea'nın uzaklaşma-
sını izlerken başını iki yana sallayıp içini çekti. Kendi-
sinden imkansız olanı istemişti.
Arena'nm ortasına geçen Sonea, güneşin ne kadar al-
çalmış olduğunu fark etti. Uzun bir gün olmuştu fakat
yakında ders bitecekti. Bir tek bu antrenman kalmıştı.
Balkan'ın'seçtiği çırakların yerlerini almalarını bek-
ledi. On iki çırak bir pusula gibi etrafında halka olacak
şekilde dizildiler. Etrafında tam bir tur döndü, dönerken
çırakların gözlerine baktı. Bakışlarına, kendilerine güve-
nerek karşılık verdiler, sayıları bu karşılaşmadan şüphe
duymamalarını sağlıyordu. Sonea kendisinin de ken-
206

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


A n bu kadar emin olabilmesini diledi. Rakiplerinin
^in -' dördüncü veya beşinci yıl sınıflarındandı ve çoğu
cavaşÇ1 Becerileri disiplinini seçmişti.
"Başlayın," dedi Balkan.
On iki çırak aynı anda saldırdılar. Sonea güçlü bir
kalkan oluşturup karşılık olarak bir güçvuruşu salvosu
gönderdi. Çıraklar kalkanlarını birleştirip tek bir kalkan
' oluşturdular.
İchani olsalardı böyle bir şey olmayacaktı. Akkarin'in
derslerini hatırladığında kaşlarını çattı.
"İchanüer beraber iyi savaşamazlar. Yıllardır birbiri-
leriyle savsıyorlar ve kesinlikle birbirilerine güvenmiyor-
lar. Başkasına enerji yönlendirmeyi, birkaç büyücünün
ortak bir kalkan yaratmasını veya uyum içinde savaş-
mayı sadece çok azı bilir."
Herhangi bir İchani ile savaşmak zorunda kalmamayı
umuyordu. Sadece casuslarıyle karşılaşmak zorundaydı
ve bu da ancak Akkarin ölürse meydana gelirdi. Tabi bu
son casus —kadın olan— bir İchani değilse. Ama Akka-
rin onunla ilgilenirdi.
"Bu casuslar, Kariko kendilerine ne derse desin Lonca
büyücülerinden oldukça korkarlar. Birini öldürdüklerinde
bu dikkatle planlanmış ve uygulanmış olur; böylece
Lonca'nın dikkatini çekmemeye çalışırlar. Kendilerini
yavaşça güçlendirirler. Eğer birisiyle karşılaşırsan onu
kısa sürede ve sessizce yenebilmelisin."
Çıraklar saldırılarını güçlendirerek Sonea'yı tekrar
karşılaşmaya yoğunlaşmaya zorladılar. Sonea saldırıla-
rına karşılık verdi. Teker teker kendisine rakip olmaları
mümkün değildi. Bir aradayken eninde sonunda onu
yenebilirlerdi. Fakat karşılaşmayı kazanmak için sadece
bir çırağın iç kalkanına saldırabilmesi yeterli olacaktı.
207

TRUDİ CANAVAN
Ortada gururundan fazlası vardı. Kazanmak zoru
daydı, hem de hızlı bir şekilde çünkü gücünü korum
lıydı.
Son bir haftadır her gece Akkarin'e gücünün büyük
bir kısmını veriyordu. Her gün yeni bir kurban bulunu-
yor ve şehirde cinayetlerle ilgili söylentiler gittikçe artı-
yordu. Sachakalı kadının bu süre içinde ne kadar güç
topladığını tahmin etmek mümkün değildi. Fakat Akka-
rin her gece de olsa sadece Sonea ve Takan'dan güç ala-
biliyordu.
Sonea kendini bu karşılaşmada tüketemezdi.
Yine de bu kolay olmayacaktı. Rakipleri belli ki kal-
kanlarını birleştirme konusunda oldukça deneyimliydi.
Kendi sınıfında bu tarz bir savaşla ilgili ilk denemelerini
hatırladı. Her biri farklı saldırı türlerine uygun karşılığı
öğrenip tek bir kişi gibi davranmayı öğrenene kadar sü-
rekli kafaları karışmıştı.
O zaman kafalarını karıştırmak için beklenmedik bir
şey yapmalıydı. Daha önce hiç karşılaşmadıkları bir
şey...
Regin ve arkadaşlarının ormanda kendisine saldır-
dıkları gece yaptığı gibi bir şey. Fakat çırakların gözlerini
gündüz vakti parlak bir ışıkla kamaş tıramazdı. Yine de
benzer bir şey yapıp kendisinin nerde olduğunu an-
layamamalarını sağlarsa birine arkadan yaklaşıp...
Gülümsemesini bastırdı. Kalkanı şeffaf olmak zorun-
da değildi.
Kalkanının beyaz ışıktan bir küreye dönüşmesi için
iradesini hafifçe bükmesi yetmişti. Bunun dezavantajı
olduğunu, kendisinin de onları göremediğini fark etti.
Sırada aldatma kısmı vardı. Kendi kalkanı gibi birkaç
tane kalkan yaratıp onları farklı yönlere doğru gönder-
208
Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı
A vni anda kalkanlardan birini kendi üzerinde tutup
^rümeye başladı.
Çırakların saldırısının azaldığını fark etti ve
ena'nın içinde bir sürü büyük, beyaz balon dolaşı-
muş gibi göründüğünü düşününce kahkahasını bas-
tırmak için ağzını eliyle kapattı. Çıraklara saldıramazdı
voksa hangi kalkanın içinde olduğunu anlarlardı.
Kalkanlar rakiplerine yaklaşırken onların kalkanları
ile karşılaştığını hissetti. Durdu ve kalkanlarından biri
hariç hepsinin biraz gerilemesini sağladı. Çıraklar iler-
lemeye devam eden kalkana saldırmaya başladılar. Sa-
bit kalkanlardan birinin dalgalanıp çökmesine izin
verdi; başka bir dikkat dağıtıcı.
Etrafındaki kalkanı şeffaf bir hale getirince üç çırağın
yakınında durduğunu gördü. Gücünü toplayıp bir tane-
sine şiddetli bir güçvuruşu gönderdi. Çırak irkilince ya-
nındakiler hızla etraflarında bir kalkan oluşturdular.
Fakat çoğu çırak hâlâ diğer kalkanlar yüzünden arka-
daşlarının yardıma ihtiyacı olduğunu fark edememiş-
lerdi.
Birleşik kalkan Sonea'nm önünde dalgalanıp kay-
boldu.
"Durun!"
Sonea, Balkan'a doğru döndü. Büyücünün gülümse-
diğini görünce şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
"İlginç bir strateji Sonea," dedi. "Gerçek bir savaşta
büyük olasılıkla kullanmayacağımız; fakat Arena içinde
oldukça etkili. Karşılaşmayı sen kazandın."
Sonea eğildi. Bu derse bir daha geldiğinde bu strate-
jinin işe yaramayacağına emindi. Çalan Akademi gonku
dersin bittiğini gösteriyordu ve Sonea çırakların bazıla-
rının içlerini çektiklerini duydu. Gülümsedi ama gülüm-
209

TRUDİ CANAVAN
semesinin sebebi çırakların bu tepkisinden çok kar
laşmayı fazla güç harcamadan kazanmasıydı.
"Ders bitti," diye açıkladı Balkan. "Gidebilirsiniz."
Çıraklar eğilip selam verdiler ve Arena'dan çıkmava
başladılar. Sonea girişin hemen ilerisinde iki büyü-
cünün durmakta olduğunu gördü. Onları tanıdığında
kalbi bir an göğsünde takla attı; Akkarin ve Lorlen...
Diğer çırakların peşinden Arena'dan çıktı. Çıraklar
geçerken Yüksek Büyücüler'e eğilerek selam verdiler.
Akkarin onları görmezden gelip Sonea'yı başıyla çağırdı.
"Yüce Lord." Sonea eğildi. "Yönetici."
"Çok iyiydin Sonea," dedi Akkarin. "Çırakların gücü-
nü ölçüp zayıflıklarını bulup özgün bir taktik yarattın."
Sonea şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı, sonra yüzü-
nün yanmaya başladığını hissetti.
"Teşekkür ederim."
"Yine de Balkan'ın yorumunu çok fazla ciddiye alma-
malısın," diye ekledi. "Gerçek bir savaşta bir büyücü işe
yarayabilecek her taktiği kullanmalıdır."
Lorlen, Akkarin'e delici bir şekilde baktı. Sanki çare-
sizce bir şey sormak istiyor ama cüret edemiyormuş gibi
görünüyordu. Veya bir düzine şey, diye düşündü Sonea.
Yönetici'ye karşı ani bir sempati duydu ardından taktığı
yüzüğü hatırladı.
Yüzük, Lorlen'in gördüğü, duyduğu ve düşündüğü
her şeyi Akkarin'in hissetmesini sağlıyordu. Lorlen bu
gücün farkında mıydı? Eğer farkındaysa dostu tarafın-
dan tamamen ihanete uğramış gibi hissediyor olmalıydı.
Ürperdi. Keşke Akkarin, Lorlen'e gerçeği anlatabilseydi.
Ama anlatsaydı; Lorlen'e Sonea'nın isteyerek kara
büyü öğrendiğini de anlatmak zorunda kalmaz mıydı?
210

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Hüşünmek kendini oldukça rahatsız hissetmesine
Ife^ep oldu-
Akkarin, Akademi'ye doğru yürümeye başladı. Sonea
T orlen, Akkarin'i takip etmeye başladılar.
"Büyükelçi Dannyl, kaçak ile geldiğinde Lonca cina-
ptlere olan ilgisini kaybedecektir Lorlen," dedi Akkarin.
Sonea, Dannyl'in yakaladığı asileri duymuştu. Lon-
"ca'ya getirmekte olduğu kaçak büyücünün haberi,
çıraklar arasında kış öksürüğünden hızlı yayılmıştı.
"Büyük ihtimalle," diye karşılık verdi Lorlen, "Ama
unutmayacaklardır. Kimse böyle vahşi bir cinayet se-
risini unutmaz. Birileri Lonca'nm bir şeyler yapmasını
talep ederse hiç şaşırmam."
Akkarin içini çekti. "Sanki büyü sahibi olmak bin-
lerce kişinin yaşadığı bir şehirde tek bir kişiyi bulmayı
kolaylaştırıyormuş gibi."
Lorlen bir şey söylemek için ağzını açtı sonra So-
nea'ya bakıp vazgeçti. Akademi merdivenlerine varana
kadar sessiz kaldı, ardından iyi geceler dileyip hızla uza-
klaştı. Akkarin konuta doğru ilerlemeye başladı.
"Hırsızlar, katili hâlâ bulamadılar mı?" diye sordu
Sonea sessizce.
Akkarin başını iki yana salladı.
"Bu kadar uzun sürmesi normal mi?"
Akkarin, Sonea'ya baktı, bir kaşı kalkmıştı. "Bizi
savaşırken görmek için sabırsızlanıyorsun demek?"
"Sabırsızlanmak mı?" Sonea başını iki yana salladı.
"Hayır. Sabırsızlanıyor değilim. Sadece o kadının ser-
best olduğu sürece sürekli birilerini öldüreceği düşün-
cesini kafamdan atamıyorum.." bir an durdu. "Ailem de
Kuzeykısım'da oturuyor."
211

TRUDİ CANAVAN
Akkarin'in yüz ifadesi biraz yumuşadı, "Evet p
varoşlarda binlerce kişi oturuyor. Akrabalarından b'
öldürmesi olasılığı oldukça düşük, özellikle gec 1
evlerinden çıkmıyorlarsa."
"Çıkmazlar." Sonea içini çekti. "Yine de Cery ve di"
eski arkadaşlarım için endişeleniyorum."
"Eminim hırsız dostun başının çaresine bakabiliyor
dur."
Sonea başıyla onayladı. "Büyük ihtimalle haklısın "
Bahçeleri geçerlerken Rothenle sabahki karşılaşmasını
hatırladı. Tekrar suçluluk hissetmeye başladı. Ona va-
lan söylemiş falan değildi. Akkarin asla kendisinden
kara büyü öğrenmesini istememişti.
Yine de Rothen'in gerçeği öğrenmesi durumunda na-
sıl hissedeceğini düşününce kendini berbat hissetti.
Rothen kendisi için o kadar çok şey yapmıştı ki. Ve ba-
zen Rothen'e beladan başka bir şey getirmemiş oldu-
ğunu düşünüyordu. Belki de ayrılmaları iyi olmuştu.
Ve istemeyerek de olsa Akkarin'in kendisinin en iyi
eğitmi alması için Rothen'den çok daha fazlasını yap-
mış olduğunu kabul etmek zorundaydı. Eğer Akkarin
onu zorlamış olmasaydı Savaşçı Becerileri'nde bu kadar
iyi olamazdı. Artık bu becerilere, suikastçılarla sava-
şırken çok ihtiyaç duyacak gibi görünüyordu.
Konuta varıp kapı açıldığında Akkarin durdu ve yu-
karıya doğru baktı. "Sanırım Takan bizi bekliyor." İçeri
girip şarap dolabına doğru ilerledi. "Yukarı çık."
Sonea merdivenleri çıkarken Akkarin'in Arena'da
söylediklerini düşündü. Sesinde sanki bir gurur tınısı

vardı. Gerçekten de bir çırak olarak ondan hoşnut


muydu? Bu fikir garip bir şekilde hoşuna gitmişti. Belki
de artık gerçekten de "Yüce Lordun gözdesi" unvanını
212

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


hak ediyordu...
O Bir varoş kızı...
Adımlarını yavaşlattı. Samimi olarak düşündüğünde,
Akkarin'in, kendisinin geldiği yer hakkında hiçbir hor-
görme veya hoşnutsuzluk gösterdiğini hatırlamıyordu.
Tehditkar, çıkarcı ve acımasız olmuştu ama asla onu,
varoşlu diye aşağılamamış, varoşlardan geldiğini bile
hatırlatmamıştı.
Ama başka bir insanı nasıl hor görebilir ki, diye dü-
şündü aniden. Bir zamanlar o da bir köle olmuştu.
Gemi, Elyne Kralı'nm donanmasına aitti ve Dannyl'in
daha önce yolculuk etmiş olduğu Vindo gemilerinden
daha büyüktü. Kargo yerine, önemli kişileri taşımak için
kullanıldığından içinde birçok küçük fakat lüks kamara
vardı. Dannyl her ne kadar günün büyük kısmında
uyumayı başarmış olsa da ne kalkıp yıkanır ne de giyi-
nirken esnemesini bastıramamıştı. Bir hizmetkar kendi-
sine bir tepside kızarmış harrel ve özenle hazırlanmış
sebzeler getirmişti. Yemekten sonra kendini daha iyi
hissediyordu ve bir fincan sumi tamamen uyanmasın,
sağlamıştı.
Geminin küçük pencerelerinden diğer gemilerin yel-
kenlerinin batan güneşte turuncu renkle parladığım gö-
rebiliyordu. Kamarasından çıkıp uzun bir koridor bo-
yunca, Farand'm hücresine ilerledi.
Aslında bir hücre değildi. Her ne kadar geminin en
küçük ve sade kamarası da olsa rahat bir şekilde döşen-
mişti. Dannyl kapıyı çaldı. Yuvarlak yüzlü, kısa boylu
bir büyücü açtı kapıyı.
213

TRUDİ CANAVAN
"Sizin sıranız geldi demek Büyükelçi," dedi j
Barane, nöbeti bittiği için rahatladığı, açıkça görüleh'r
yordu. Dannyl'e bakıp başını iki yana salladı ve kencT
kendine bir şeyler mırıldanarak kamarayı terk etti
Farand yatağında yatıyordu. Dannyl'e bakıp hafife
gülümsedi. Küçük bir masada iki tabak duruyordu
Dannyl tabaktaki harrel kemiklerinden Farand'ın ken-
disiyle aynı şeyleri yediğini anladı.
"Kendini nasıl hissediyorsun Farand?"
Genç adam esnedi. "Yorgun."
Dannyl minderli sandalyelerden birine oturdu. Fa-
rand'ın iyi uyuyamadığım biliyordu. Eğer bir hafta için-
de ölümle cezalandırabileceğimi bilseydim ben de pek
uyuyamazdım, diye düşündü.
Lonca'nm Farand'ı idam edeceğini sanmıyordu. Fa-
kat yine de bir asırdan uzun süredir kaçak bir büyü-
cüyle karşılaşılmadığını ve ne olacağı konusunda fikri
olmadığını da kabul etmeliydi. En kötüsü ise Farand'a
güvence vermek, onu teskin etmek istemesine karşın
yapamamasıydı. Eğer söyleyecekleri doğru çıkmazsa bu
Farand'a büyük bir zalimlik olurdu.
"Neler yapıyordun?"
"Barane'yle konuşuyordum. Daha doğrusu o benimle
konuşuyordu. Senin hakkında."
"Gerçekten mi?"
Farand içini çekti. "Royend herkese senden ve aşığın-
dan bahsediyor."
Dannyl ürperdi. Demek başlamıştı...
"Üzgünüm," diye ekledi Farand.
Dannyl şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Üzülme
Farand. Bu da aldatmanın bir parçasıydı. Royend'i bize
214

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


enmeye ikna etmenin bir yolu."
^Farand kaşlarını çattı. "Buna inanmıyorum."
"İnanrmyor musun?" Dannyl kendini gülümsemeye
1 di "Kyralia'ya vardığımızda Yüce Lord bunu doğru-
f cak. Aşık rolü yapmamız onun fikriydi. Böylece
iler bize şantaj yapacak bir şeye sahip olduklarına i-
nanacaklardı."
"Ama Royend'in söylediği doğru," dedi Farand hafifçe.
"İkinizi beraber gördüğümde her şey çok açıktı. Endişe-
lenme. Bu konudaki görüşümü kimseye söylemedim."
Tekrar esnedi. "Söylemeyeceğim de. Ama Lonca hakkın-
da yanıldığını düşünüyorum."
"Hangi konuda?"
"Bana Lonca'nın adil ve mantıklı olduğunu söyleyip
durdun. Ama diğer büyücülerin Royend'in söyledikle-
rine tepkisinden hiç de öyle olmadığını düşünmeye baş-
ladım. Yüce Lord'unun diğer büyücülerin tepkisini bil-
mesine rağmen böyle bir şeyi açığa vurmanı istemesi de
hiç adil değil." Farand'm gözleri kapandı ve titreşerek
tekrar açıldı. "Çok yorgunum. Kendimi hiç iyi hissetmi-
yorum."
"Biraz dinlenmelisin."
Genç adam gözlerini kapadı. Nefes alışı anında ya-
vaşladı ve Danyl, Farand'm uykuya dalmış olduğunu
tahmin etti. Bu gece sohbet edemeyeceğiz, diye dü-
şündü. Uzun bir gece olacak.
Pencereden diğer gemilere baktı. Demek Royend inti-
kam alıyordu. Farand'm bunun doğru olduğuna inan-
masının önemi yok, dedi kendine. Akkarin bütün bun-
ların bir hile olduğunu onaylayınca kimse Dem'e inan-
mayacaktı.
Yine de Farand haklı mıydı? Akkarin'in kendisini ve
215

TRUDİ CANAVAN
Tayend'i bu şekilde kullanması adil değil miydi? n
artık Tayend'in bir oğlan olduğunu bilmiyormuş ^j5?
yapamazdı. İnsanlar artık ondan uzak durması ger î
ğini mi düşüneceklerdi? Uzak durmazsa ne derlerdi?
İçini çekti. Bu korkuyla yaşamaktan nefret ediyordu
Tayend'in, kendisi için becerikli bir yardımcıdan fazi
anlam taşımıyormuş rolü yapmasından nefret ediyordu*
Gerçeği cesurca kabul edip Kyralialıların tutumunu bir
şekilde değiştirme hayalleri görmüyordu. Ve Tayend'i
şimdiden özlüyordu, sanki bir parçasını Elyne'de bı-
rakmış gibiydi.
Başka bir şey düşün, dedi kendine.
Düşünceleri Tayend'in Dem'den "ödünç aldığı" şimdi
Dannyl'in eşyalarının arasında bulunan kitaba kaydı.
Bu kitaptan kimseye bahsetmemişti, Errend'e bile. Her
ne kadar kitabı bulması asileri tutuklama zamanının
geldiğine karar vermesini sağlamış olsa da varlığını açı-
ğa çıkarmanın lüzumu yoktu. Bunu istemiyordu da. O
pasajları okuyarak Dannyl, kara büyü öğrenmeme
yasasını çiğnemişti. Kelimeler hâlâ aklmdaydı...
Bu becerilerin içinde yapanın başka bir kişi ile uzak-
tan zihin iletişimi kabiliyetlerini arttıran "kan taşları" ya
da "kan mücevherleri"...
Uzun bir süre önce, Tayendle antik büyü hakkında
yaptıkları ikinci yolculuk sırasında dağlarda ziyaret
ettikleri eksantrik Dem'i hatırladı. Dem Ladeiri'nin etki-
leyici kitap ve kalıt koleksiyonunda bir de yüzük vardı.
Yüzükteki kırmızı, cam "mücevhere" yüksek büyü sem-
bolü kazınmıştı. Dem'e göre başka bir büyücüyle diğer
büyücüler tarafından duyulmadan iletişim kurmayı
sağlayan bir yüzüktü. Yüzükteki mücevher bu kantaş-
larından biri miydi?
Dannyl ürperdi. Bir kara büyü eşyasını mı tutmuştu
71 h

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


, -p gu düşünce buz kesmesine yol açtı. Yüzüğü
parmağma bile takmıştı.
ile büyüyü çeşitli şekillerde saklayıp salabilen "depo
lan" üe "depo mücevherleri" yaratmak da bulunmak-
tadır.
Tayend'le Ladeiri'nin evinin üzerindeki dağlarda yer
alan, antik harabe şehre tırmanmışlardı. Orada Ta-
vend'in duvarlara kazınmış yazılardan çevirdiğine göre

"Nihai Cezalandırma Mağarası'na" açılan gizli bir tünel


bulmuşlardı. Dannyl tünelde ilerleyip parlak taşlarla
bezeli, küresel bir tavana sahip büyük bir odaya ulaş-
mıştı. Bu taşlar ona büyülü vuruşlarla saldırmışlardı ki
canını zor kurtarmıştı.
Teninde bir karıncalanma hissetti. Nihai Ceza-
landırma Mağarası'nm tavanı bu depo taşlarıyla mı
kaplıydı? Akkarin'in orayı politik sebepler yüzünden
gizli tutulması gerektiğini söylerken kast ettiği bu
muydu? Kara büyü mücevherleri ile kaplı bir oda...
Akkarin mağaranın gücünü kaybetmesiyle ilgili de
bir şeyler söylemişti. Belli ki ne olduğunu anlamıştı.
Böyle bir büyüyü nasıl tanıyacağını ve onunla nasıl ba-
şa çıkacağını bilmek Yüce Lord'un sorumluluğuydu.
Kitabın gizli kalması için önemli bir sebep de buydu.
İmardin'e vardığında kitabı Akkarin'e vermeliydi.
Farand uykusunda rahatsız bir ses çıkardı. Dannyl
ona dönüp kaşlarını çattı. Genç adam solgun ve hasta
görünüyordu. Yakalanmış olmanın rahatsızlığı etkilerini
gösteriyordu. Sonra Dannyl biraz daha dikkatli baktı,
^arand'ın dudaklaıı kararmıştı. Neredeyse maviydiler...
Dannyl yatağa yaklaştı. Farand'm omzunu tutup
sarstı. Adamın gözleri açıldı ama odaklanmadılar.
Dannyl elini Farand'm alnına koyup gözlerini kapattı
217

TRUDİ CANAVAN
ve zihnini gönderdi. Adamın vücudundaki karma s
hissedince nefesi kesildi.
Biri Farand'ı zehirlemişti.
Dannyl gücünden çekerek Şifa enerjisi gönderdi ama
nereden başlayacağını bilemiyordu. Önce en fazla zara
görmüş organlara şifa verdi. Ama zehir vücuda yavıl
dıkça bozulma devam etti.
Bu beni aşıyor, diye düşündü çaresizce. Bir Şifacı'ya
ihtiyacım var.
Gemideki diğer iki büyücüyü düşündü. İkisi de Şifacı
değildi. İkisi de Elyneliydi... Dem Marane'nin uyarısını
hatırladı.
"Lonca'nın Farand'm bildiklerini öğrenmesindense
Kral'in onu öldürteceğini farkmdasm değil mi?"
Yemek verildiği sırada Barene, Farand'm yanındaydı.
Farand'ı o mu zehirlemişti? Riske girmemek için onu ça-
ğırmaması daha iyi olurdu. Diğer büyücü Lord Hemend
Elyne Kralı'na yakındı. Ona da güvenemezdi.
Geriye tak bir seçenek kalmıştı. Dannyl gözlerini ka-
padı.
— Vinaral
— Dannyl?
— Yardımına ihtiyacım var. Biri kaçağı zehirledi.
Bu çağrıyı diğer iki büyücü de duymuştu ama Dan-
nyl'in bu konuda yapabileceği bir şey yoktu. Kapıya bü-
yülü bir kilit koydu. Kilit, bir büyücüyü uzun süre dur-
duramayacak olsa da sürpriz bir şekilde içeri girme-
lerini ya da başka birisinin girmesini engellerdi.
Leydi Vinara'nm güçlenen varlığı, endişe doluydu.
— Belirtileri tanımla.
Dannyl, Farand'm görüntüsünü gönderdi, Farand'ın
218

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• artık bembeyazdı ve zorlukla soluk alıyordu. Ar-
, nC[an zihnini adamın içine gönderdi ve izlenimlerini
Vinara'ya nakletti.
_- Önce zehri yok etmelisin, sonra zararı onarırsın.
Dannyl, Vinara'nm talimatlarını izleyerek acı verici
derecede karmaşık bir işleme başladı. İlk önce Farand'ı
kusturdu. Sonra yemek için kullanılan bıçaklardan biri-
ni alarak büyüyle temizleyip bileyledi ve adamın kolun-
daki damarlardan birini kesti. Vinara adamın organ-
larının çalışmaya devam etmesini, zehrin etkilerine
direnmelerini ve vücudun kirli sıvı yavaşça çıkarken
yeni kanı üretmesini nasıl sağlayacağını gösterdi.
Bu işlem Farand'm vücudunu çok zorlamıştı. Şifa
büyüsü kan ve doku yapımı için gerekli besinleri sağla-
yamazdı. Yağ depoları ve bazı kas dokuları tükendi. Fa-
rand uyandığında -ki uyanırsa- ancak nefes alabilecek
kadar gücü olacaktı.
Dannyl elinden gelen her şeyi yapıp bitirdiğinde ken-
dine geldi. Birisi kapıyı yumrukluyordu.
— Kimin yaptığını biliyor musun? diye sordu Vinara.
— Hayır. Ama sebebi hakkında bir fikrim var. Araş-
tırmalıyım. ..
— Bırak başkaları araştırsın. Sen hastayı korumalısın
— Onlara çok güvenmiyorum. Şeyy...
— Yine de Farand senin sorumluluğunda. Aynı anda
hem onu koruyup hem de suçluyu arayamazsın. Dikkatli
ol Dannyl.
Vinara haklıydı elbette. Yataktan kalkan Dannyl o-
muzlarını dikleştirdi ve kendini kapıyı çalan kişi her
kimse onunla yüzleşmeye hazırladı.
219

Bölüm 13
Katil
Sonea yeraltı odasına girdiğinde, gözüne masanın üs-
tünde duran bir şeyler çarptı. İçinde kırık camlar bulu-
nan bir çanak vardı. Yanında gümüş bir çatal, bir kase
ve bir bez vardı. Bunların yanında içinde Akkarin'in
bıçağının bulunduğu kutu duruyordu.
İki haftadır kara büyü çalışıyordu. Becerisi gelişmişti
ve artık hızla büyük miktarda güç veya küçücük bir iğne
deliğinden yavaşça da olsa güç çekebiliyordu. Küçük
hayvanlardan, bitkilerden hatta sudan güç çekmişti.
Masadaki nesneler bu gece farklıydı ve Akkarin'in ken-
disine ne öğretmeye niyetli olduğunu merak etti.
"İyi akşamlar Sonea."
Sonea sese döndü. Akkarin sandığın üzerine eğilmiş-
ti. Sandık açıktı ve içinde çeşitli eski kitaplar görülebi-
liyordu. Akkarin kitaplardan birini inceliyordu. Sonea
eğildi.
"İyi akşamlar Yüce Lord."
Akkarin kitabı kapatıp odayı geçti ve kitabı masadaki
diğer nesnelerin yanma koydu.
"Sachaka Savaşı kayıtlarını okumayı bitirdin mi?"
"Neredeyse... Lonca'mn tarihinin bu kadarını kaybe-
dilmiş olduğuna inanmak çok zor.
"Kaybetmediler," diye düzeltti. "Yok ettiler. Elimizdeki
220

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


h kitapları içlerinde yüksek büyü geçmeyecek şekil-
^yeniden yazılanlar."
Sonea başını iki yana salladı. Lonca'nın bir zamanlar
ra büyü ile ilgili bilgileri ortadan kaldırmak için har-
adığı çabayı düşününce; Akkarin'in, şimdiki Lonca'ya
çrnişinden bahsetme riskine girmek istememesini an-
layabiliyor du. Yine de Lorlen ve diğer Yüksek Büyücü-
ler'in Akkarin'in kara büyüyü öğrenme sebebini bilseler
veya İchani tehdidini anlasalar kara büyüye böyle körü
körüne tepki vereceklerini sanmıyordu.
Mahkum edecekleri ben olurdum, diye düşündü
aniden, çünkü kara büyü öğrenmeyi ben seçtim.
"Bu gece sana kan mücevheri yapmayı öğreteceğim,"
dedi Akkarin.
Kan mücevheri mi? Bahsettiğinin ne olduğunu anla-
yınca bir an kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Casusun
dişindeki ve Lorlen'in yüzüğündeki gibi bir mücevher
yapacaktı.
"Bir kan mücev&eri, bir büyücünün, mücevheri taşı-
yanın gördüğü ve duyduğu —hatta düşündüğü— her
şeyi görüp duymasını sağlar," dedi Akkarin. "Eğer
taşıyıcı göremiyorsa mücevheri yapmış olan da göremez.
Mücevher ayrıca zihinsel iletişimi yapıcısına odaklar,
böylece yapıcı ile taşıyıcı arasındaki iletişimi başka
kimse duyamaz.
"Fakat bunun da sınırları vardır," diye uyardı. "Yapıcı
mücevhere daima bağlıdır. Yapıcının zihninin bir kısmı
sürekli taşıyıcıdan görüntüler ve düşünceler alır. Bu da
oldukça dikkat dağıtıcı olabilir. Bir süre sonra bunları
engellemeyi öğrenirsin.
"Bir kez yapıldıktan sonra mücevherle yapıcısı ara-
sındaki bağ ancak mücevherin yok edilmesiyle müm-
221

TRUDİ CANAVAN
kündür. Yani eğer taşıyıcı, mücevheri kaybeder de 1
kası bulup takarsa yapıcı, istemediği bir zihinle bağı^
tıda olma sorunuyla uğraşmak zorunda kalır." HarT1"
gülümsedi. "Takan bir keresinde bana bir İchani'nin K^
adamı vahşi limekler tarafından canlı canlı yenmesi j ^
bir direğe bağladığını anlatmıştı. İchani olanları izleif, ı,
için adama bir mücevher takmış. Limeklerden biri ı^,,-
cevheri de yiyince İchani, günlerce limeğin anlarnsı
beyin sinyalleriyle uğraşmak zorunda kalmış."
Akkarin'in gülümsemesi soldu ve bakışları U2ağa

daldı. "Fakat İchaniler büyüyü zalimce kullanma konu-


sunda çok deneyimlilerdir. Dakova bir keresinde bir
adamın kanında bir mücevher yapıp onu, kardeşinin iş-
kence edilişini izlemeye zorlamıştı." Yüzünü buruş-
turdu. "Neyse ki cam kan mücevherlerini kırmak kolay-
dır. Kardeşi mücevheri kırmayı başarmıştı."
Alnını ovuşturup kaşlarını çattı. "Başka bir zihinle
bağlantıda olmak dikkat dağıtıcı olabileceği için çok
fazla kan mücevheri yapmak iyi bir fikir değildir. Şu an-
da benim üç tane var. Bunları kimlerin taşıdığını biliyor
musun?"
Sonea başıyla onayladı. "Lorlen."
"Evet."
"Ve... Takan mı?" kaşlarını çattı. "Ama o herhangi bir
yüzük takmıyor."
"Hayır, Takan'm mücevheri saklı."
"Üçüncü kimde?"
"Yararlı konumdaki bir dostta."
Sonea omzunu silkti. "Tahmin edebileceğimi hiç san-
mıyorum. Neden Lorlen?"
Bu soru karşısında Akkarin'in kaşları kalktı. "Gö-
zümü onun üzerinde tutmam lazımdı. Rothen asla sana
222

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


verebilecek bir şey yapmazdı. Ama Lorlen, Lonca'yı
Z&X tarrrı3^ için seni feda edebilirdi."
Beni feda etmek mi? Ama tabi bunu yapardı. Sonea
.. oerdi. Onun konumunda olsaydım büyük ihtimalle
u n de yapardım. Bunu düşündüğünde Akkarin'in
T orlen'e gerçeği anlatabilmesini daha çok diledi.
"Yine de oldukça yararlı oldu," diye ekledi Akkarin.
"Cinayetleri araştıran Yüzbaşı Barran ile irtibat halinde.
Bulunan ceset sayısıyla her suikastçının ne kadar güçlü
olduğunu tahmin edebiliyordum."
"Mücevherin ne olduğunu biliyor mu?"
"Ne işe yaradığını biliyor."
Zavallı Lorlen, diye düşündü Sonea. Dostunun şey-
tani bir büyüye kapıldığını düşünüyor ve Akkarin'in
bütün düşüncelerini okuyabildiğini biliyor. Kaşlarını
çattı. Peki dostunun korkularından ve kendisini ne ka-
dar sevmediğinden sürekli haberdar olmak Akkarin için
ne kadar zor oluyor?
Akarin masaya doğru döndü. "Buraya gel."
Sonea masanın diğer tarafına geçerken Akkarin ku-
tunun kapağını açtı. Bıçağı çıkarıp Sonea'ya verdi.
"Dakova'nm bir kan mücevheri yapışını ilk gördü-
ğümde kanda büyülü bir şeyler olması gerektiğini san-
mıştım. Bunun gerçek olmadığını ancak yıllar sonra an-
layabildim. Kan, sadece yapıcının kimliğini cama dam-
galıyor."
"Bunu yapmayı kitaplardan mı öğrendiniz?"
"Hayır. Büyük kısmını araştırmalarımın ilk yılında
karşılaştığım antik bir örneği inceleyerek öğrenmiştim.
O zamanlar ne olduğunu bilmiyordum ama daha sonra
araştırmak için bir süreliğine ödünç aldım. Yapıcısı u-
zun süre önce ölmüş ve artık çalışmıyor da olsa içinde
223

TRUDİ CANAVAN
nasıl çalıştığını anlamama yetecek kadar h-
kalmıştı." Uyü
"Hâlâ sende mi?"
"Hayır. Sahibine geri gönderdim. Maalesef kendi i
kısa bir süre sonra öldü ve koleksiyonuna ne olduğun
bilmiyorum."
Sonea başıyla onaylayıp masadaki nesnelere baktı
"Yaşayan herhangi bir parçan kullanılabilir," dedi
Akkarin. "Saç işe yarar ama çoğu ölü olduğu için pek m
bir seçim olmaz. Gözyaşlarının kullanılmasını anlatan
eski bir Sachaka halk öyküsü var ama sanırım, sadece
romantik bir masal. Etinin bir kısmını da kesebilirsin
fakat bu hoş veya uygun olmaz. Kan en kolayı." Kaseye
hafifçe vurdu. "Sadece birkaç damlaya ihtiyacın var."
Sonea önce kaseye ardından da bıçağa baktı. Ak-
karin sessizce onu izliyordu. Sonea sol koluna baktı.
Nereyi kesmeliydi? Elini çevirdiğinde avuç içindeki eski,
silik bir yara izini fark etti. Çocukken bir su borusu yırt-
ınıştı. Bıçağın ucunu avucunun içine dokundurdu.
Bıçak tenini keserken hiç acı hissetmeyince şaşırdı.
Kesikten kan sızmaya başladıktan sonra Sonea elin-
de keskin bir acı hissetti. Kanın kaseye damlamasını
sağladı.
"Kendine Şifa ver," dedi Akkarin. "Her zaman gecik-
meden kendine Şifa ver. Yarı iyileşmiş bir kesik bile
kalkanında bir açıklıktır."
Sonea yaraya yoğunlaştı. Kanın akışı durdu, ardın-
dan kesiğin kenarları yavaşça birleştiler. Akkarin ona
bir bez verdi ve Sonea elindeki kanı temizledi.
Akarin bir parça cam verdi. "Bunu havada tutup erit.
Eğer döndürürsen şeklini koruman daha kolay olur."
Sonea iradesini cam parçasına odaklayarak havaya
224

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


idırdı Camı ısıtarak döndürmeye başladı. Cam köşe-
nden parlamaya başladı, ardından yavaşça bir küre-
c^k halinde küçülmeye başladı.
"Sonunda!" diye tısladı Akkarin.
İrkilen Sonea kürecik üzerindeki tutuşunu kaybetti.
Kürecik masaya düştü ve düştüğü yerde küçük bir
yanık izi oluşturdu.
"Hay aksi..."
Fakat Akkarin bunu fark etmemişti. Gözleri odanın
ötesine odaklanmıştı. Sonea izlerken bakışları keskin-
leşti. Vahşi bir şekilde gülümsedi ve bıçağı aldı.
"Takan bir mesaj aldı. Hırsızlar suikastçıyı bulmuş."
Sonea'nm kalbi titredi.
"Bu ders, dönene kadar beklemek zorunda." Bir do-
laba ilerleyen Akkarin, Sonea'nm onu gözlediği gece tak-
tığını gördüğü, üzerinde bıçak kını olan deri bir kemer
çıkardı. Bıçağı bezle silip kına yerleştirdi. Akkarin
cüppesinin kemerini çözüp giysilerinin en dış katmanını
çıkarınca Sonea şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Cüppe-
sinin altında siyah bir yelek giyiyordu.
Kemeri beline takan Akkarin başka bir dolaba gidip
kendisi için uzun yıpranmış görünümlü bir ceket, Sonea
için bir pelerin, bir de fener çıkardı.
"Cüppeni iyice kapat," dedi Akkarin, Sonea pelerini
omzuna atarken. Pelerinin ön kısmında bir sürü küçük
düğme vardı ve elleri için yanlarında birer açıklık vardı.
Akkarin, Sonea'yı süzmek için durdu ve kaşlarını
çattı.
"Mümkün olsa seni yanıma almazdım ama seni bu
katil casuslarla karşılaşmaya hazırlayacaksam nasıl
yapılacağını göstermem lazım. Söylediklerimi aynen
225

TRUDİ CANAVAN
yapmalısın."
Sonea başıyla onayladı. "Evet, Yüce Lord"
Akkarin duvara ilerleyip geçitlere açılan gizli ka
açtı. Sonea, Akkarin'in peşinden kapıdan geçti Fe*
cızırtıyla yandı.
"Bu kadının seni görmesine izin veremeyiz," deri'
Akkarin geçitte ilerlerken. "Tavaka'nm efendisi büyük
ihtimalle ben mücevheri yok etmeden önce seni gör-
müştür. Eğer herhangi bir İchani seni bir kez daha be-
nimle görürse seni eğittiğimi tahmin edebilirler. O za-
man da henüz zayıf ve kendini korumak için yeterince
eğitimli olmadığın bu dönemde seni öldürmeye çalışa-
caklardır."
İlk kalkana ulaştıklarında Akkarin sessizleşti ve ge-
çitler labirentini geçip tıkalı tünele ulaşana kadar da ko-
nuşmadı. Akkarin önlerindeki yıkıntıyı işaret etti.
"Zihninle iyice bak ve basamakları yerlerine kaydır."
Sonea hislerini uzatarak kayaların yerleşimini ince-
ledi. İlk başta rasgele bir karmaşıklık varmış gibi geldi,
sonra bu karmaşa da bir düzen yakalayabildi. Pazarda
satılan ahşap bulmacaların devasa bir türü gibiydi. Be-
lirli bir noktadan ittirince bulmacanın parçaları
birbirilerini kaydırıp yeni bir şekil oluşturuyorlardı. Bi-
raz büyü çekip kayaların yerini değiştirmeye başladı.
Geçit, basamaklar yerlerine yerleşirken taşın taşa sür-
tünme sesiyle doldu.
"Çok güzel," diye mırıldandı Akkarin. İlerleyip basa-
makları ikişer ikişer çıkmaya başladı. Sonea peşinden
ilerledi. Tepede dönüp kayaları tekrar ilk konumlarına
getirdi.
Fenerin ışığı, Hırsızlar'm Yolu'nun tanıdık tuğla du-
varlarını aydınlatıyordu. Akkarin ilerlemeye başladı.
226
Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı
vüz adını sonra bir önceki sefer kılavuzun ken-
0irkavle buluşmuş olduğu yere vardılar. Kısa bir gölge
dllları selamlamak için öne çıktı.
Sonea çocuğun yaklaşık on iki yaşında olduğunu
•n etti. Ama çocuğun gözleri sert ve temkinliydi;
ta, aaha yaşlı birinin gözleri. Çocuk ikisine baktı, ar-
9. ncjan Akkarin' in botlarına bakıp başıyla onayladı. Tek
lime etmeden kendisini izlemelerini işaret edip geçitte
ilerlemeye başladı.
Yolları zaman zaman dönüyor olsa da genellikle aynı
doğrultuda ilerliyorlardı. Kılavuzları, sonunda demir bir
merdivenin önünde durup bir kapağı işaret etti. Akkarin
fenerin ışığını kapattı ve geçit bir anda karardı. Sonea,
Akkarin'in bir ayağını merdivene dayadığını ve tırman-
maya başladığını duydu. Akarin kapağı dikkatle kaldırıp
içeriyi gözetlerken tünele hafif bir ışık doldu. Sonea'ya
kendisini izlemesini işaret edince Sonea da merdivenleri
tırmandı. Bu arada Akkarin de kapağı tamamen açıp
yukarı tırmanmıştı bile.
Sonea, Akkarin'in ardından çıkınca kendisini bir ara
sokakta buldu. Etraftaki eyler, bulabildikleri her tür
malzeme kullanılarak kabaca inşa edilmişlerdi. Bazıları
her an yıkılabilirmiş gibi görünüyordu. Çöp ve kanali
zasyon kokusu oldukça yoğundu. Uzun süre önce unut-
muş olduğu bir sempati ve ihtiyat hissi doldurdu içini.
Burası varoşluların en fakir kesiminin yaşadığı ve ha-
yatta kalmak için çırpındıkları dış kısımdı. Üzücü ama
bir o kadar da tehlikeli bir yerdi.
Yakındaki bir kapıdan iri bir adam çıkıp kendilerine
yaklaştı. Sonea bu adamın bir önceki suikastçıya
muhafızlık yapan kişi olduğunu anlayınca rahatlayarak
içini çekti. Adam, önce Sonea'ya ardından Akkarin'e
baktı.
227

TRUDİ CANAVAN

e-
"Kadın yeni gitti," dedi. "Onu yaklaşık iki saatti
liyoruz. Buradakiler iki gecedir burada kaldığım ?
lediler." Yakındaki bir kapıyı işaret etti. °y-
"Bu gece geri döneceğini nereden biliyorsunuz?" H ?
sordu Akkarin. ^e
"Gittikten sonra içeri bir baktık. Bazı eşyaları hâla
burada. Geri dönecektir."
"Buranın kalanı boş mu?"
"Birkaç dilenci ve fahişe kullanıyormuş. Onlara bu
gece başka bir yerde meşgul olmalarını söyledik."
Akkarin başıyla onayladı. "İçeri göz atıp pusu kur-
mak için uygun bir yer olup olmadığına bakacağız
Kimsenin girmeyeceğinden emin olun."
Adam başıyla onayladı.-"Sağdaki en son oda onun."
Sonea, Akkarin'in peşinden kapıya ilerledi. Akkarin
kapıyı açarken kapı itiraz eder gibi gıcırdadı. Çürüyen
kısımları ahşap kolonlarla desteklenmiş, tozla kaplı da-
ğılacak gibi duran basamaklardan aşağı inip bir kori-
dorda ilerlemeye başladılar.
İçerisi karanlıktı; toprak tabanda girintiler ve çıkın-
tılar vardı. Akkarin fenerin kapağını önlerini aydın-
latacak kadar kaldırdı. Odaların kapıları yoktu. Bazıları
kaba çuval bezleriyle kapatılmıştı. Duvarlarda ahşap
plakalar vardı; fakat bazıları düşmüş ve duvarlarda
boşluklar açılmıştı.
Odaların çoğu boştu. Sağ taraftaki son giriş çuval be-
ziyle kapatılmıştı. Akkarin örtüye dikkatle bakıp kenara
çekti ve fenerin kapağını tamamen kaldırdı.
İçerideki oda şaşırtıcı derecede büyüktü. Birkaç ah-
şap kasa ile çarpık bir tabla masa görevi görüyordu.
Odanın bir tarafına raf oyulmuştu ve bir köşede ince bir
döşekle birkaç battaniye vardı.
228

Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı


karin odada dolaşmaya başladı, her şeyi dikkatle
A, r-Hu Yatağı kurcaladıktan sonra başını iki yana
incelıy01"
salladı-
"îvtoren eşyalardan bahsetmişti. Bunları kast etmiş
olamaz."
Sonea gülümsemesini bastırdı. En yakındaki duvara
l rleyip her plakanın arasına parmağıyla hafifçe vur-
rfıava başladı. Sonea bütün duvarları incelerken
Akkarin onu izliyordu. Yatağa yakın bir yerde gizli böl-
meyi gösteren bir çınlama hissetti.
Plakalar kolaylıkla yerinden çıktı. Arkalarındaki çu-
val bezi kurumuş çamurla kaplıydı ve çeşitli yerlerinde
delikler vardı. Dikkatle bir köşesini kaldırdı. İçeride bir
çocuğun rahatça oturabileceği bir oyuk vardı, tavanı
ahşap plakalarla desteklenmişti. Ortada küçük bir ku-
maş yığmı vardı.
Akkarin, Sonea'nm yanına gelip kıkırdadı. "Bak
bak... Gerçekten de işe yaradın."
Sonea omzunu silkti. "Bir keresinde böyle bir yerde
yaşamıştım. Varoşlular buralara zula derler."
Akkarin durdu. "Uzun süre mi?"
Sonea, Akkarin'e döndüğünde Yüce Lord'un kendi-
sini dikkatle süzdüğünü gördü.
"Bir kış boyunca. Uzun zaman önceydi, ben çok kü-
çükken." Oyuğa geri döndü. "Kalabalık ve soğuk oldu-
ğunu hatırlıyorum."
"Ama şu anda burada çok az kişi yaşıyor. Neden?"
"Arınma... Yılın ilk karma kadar yapılmayacak.
Lonca'nın şehirden sürdüğü insanların gittiği yer
burası. Evler'dekilerin tehlikeli ve hırsız dedikleri kişiler.
Gerçekteyse onlar sadece, şehrin kötü gözükmesine
sebep olan kirli dilenciler ve sakatlar. Gerçek Hırsızlar
229

TRUDİ CANAVAN
Arınma'dan hiç etkilenmiyor..."
Arkalarından bir kapının hafif ve uzak gıcırtısı P
Akkarin hızla döndü. 3 l-
"Bu o."
"Nasıl..."
"Moren diğer herkesi durdururdu." Fenerin kapağm
neredeyse sonuna kadar kapatıp odaya bakındı. "Başka
çıkış yok," diye mırıldandı. Oyuğu kapatan bezin köşe-
sini kaldırdı. "Buraya sığabilir misin?"
Sonea cevap verme zahmetine bile girmedi. Dönüp
oyuğun kenarına geldi ve kendini geriye doğru itti. Ba-
caklarını kendine çekip katladığında Akkarin bezi bıra-
kıp plakaları yerine yerleştirdi.
Ortalık tamamen karardı. Sonea'nın kalp atışlarının
sesi sessizlikte kulaklarında yankılanıyordu. Ardından
kendini parlak yıldızlara bakarken buldu.
"Yine sen," dedi bir kadın garip bir aksanla. "Seni
öldürmem için bana bir kez daha ne zaman şans vere-
ceğini merak ediyordum."
Yıldızlar parlaklaştı ve Sonea büyünün titreşimini
hissetti. Işık noktalarının çamurlu bezdeki delikler
olduğunu anlayan Sonea odayı görebilme umuduyla
öne doğru eğildi.
"Hazırlıklı gelmişsin," dedi kadın.
"Elbette," diye karşılık verdi Akkarin.
"Ben de," dedi kadın. "Pis şehriniz artık biraz daha az
kalabalık. Ve Lonca'nız da az sonra bir kişi eksilecek."
Bezi kaplayan kurumuş çamurun ince olduğu ve da-
ğıldığı bir yerden Sonea, ışık parlamalarıyla görülür hale
gelen figürler seçebiliyordu. Bezin o kısmını biraz ara-
lamak içi kazımaya başladı.
230

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


"Lonca yöneticilerini ölü bulunca ne düşünecek?
öldürenin ne olduğunu anlayabilecek mi? Hiç san-
mıy°mm-"
Sonea artık bir figür seçebiliyordu. Mat renkli bir
•mlekle pantolon giymiş bir kadın odanın bir yanında
juruyordu. Fakat Akkarin'i göremiyordu. Daha iyi gö-
rebilmek için bezin kaplamasını kazımaya devam eti.
Eğer savaşı göremezse casuslarla savaşma konusunda
nasıl bir şeyler öğrenebilirdi ki?
"Onları avlayanın ne olduğunu bilmeyecekler," diye
devam etti kadın. "Gidip hepsini birden öldürmeyi dü-
şünüyordum ama artık onları dışarı çekip teker teker öl-
dürmenin daha eğlenceli olduğunu düşünüyorum."
"İkincisini tavsiye ederim," diye karşılık verdi Ak-
karin. "Yoksa pek fazla yaşamazsın."
Kadın gülmeye başladı. "Yaşamaz mıyım?" Dudak
büktü. "Artık Kariko'nun haklı olduğunu biliyorum. Lo-
nca'n yüksek büyü bilmiyor. Zayıf ve aptallar... o kadar
aptallar ki bildiklerini onlardan saklamak zorundasın
yoksa seni öldürürler."
Kadının kalkanına vuruşlar çarparken oda bir anda
parlak bir ışıkla doldu. Kadın aynı şekilde karşılık verdi.
Yukarılardan bir kırılma sesi geldi. Sonea kadının yuka-
rıya bakıp yan yan oyuğa doğru yaklaşmaya başladığını
gördü.
"Büyü bilgimizi kötü amaçlar için kullanmamamız
umursamaz olduğumuzu göstermez," dedi Akkarin sa-
kince. Görüş alanına girdi, kadının karşısında pozisyon
almıştı.
"Ama insanlarının zihninde gerçeği gördüm," diye
karşılık verdi kadın. "Beni neden tek başına haklamaya
çalıştığını biliyorum... neden başkalarının savaştığımızı
231

TRUDİ CANAVAN
görmesine izin veremeyeceğini. O zaman bırakalım ri
herkes görsün."
Oda birden bire parçalanan tahtaların sağır edici ca
tırtılarıyla doldu. Ahşap kolonlar ve çatı döşemeleri ta
vandan yağmur gibi yağıp odayı toza boğdu. Kadın
kahkaha atıp oyuğa ve Sonea'ya biraz daha yaklaştı.
Yukarıdan bir miktar daha moloz dökülüp yolunu tı-
kayınca durdu. Sachakalı aniden gerisin geri yan duva-
ra savrulmuştu. Sonea, Akkarin'in güçvuruşlarınm et-
kisini oyuğun tabanındaki titreşimlerde hissedebiliyor-
du ve sırtına da tozlar yağıyordu.
Kadın kendini duvardan uzaklaştırıp hırıldayarak
molozlara doğru ilerlemeye başladı... ve içlerinden geçti.
Sonea onların bir yanılsama olduğunu fark edince
şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Sonra kadının doğrudan
kendisine doğru yürüdüğünü fark edince kalbi atmayı
unuttu.
Akkarin saldırdı, kadını yavaşlamaya zorluyordu.
Kadın gizli bölmenin önünde durunca Sonea kendini
Akkarin'in saldırılarına tam karşıdan bakar buldu. Teh-
likeyi görüp acele ile etrafına güçlü bir kalkan ördü.
İki büyücü birbirine saldırdıkça oda sarsılıyordu. So-
nea'nm sırtına daha fazla toz yağdı. Yukarıya uzanıp
yokladığında oyuğun tavanını tutan desteklerin ayrılıp
büküldüğünü fark etti. Panikle kalkanını onlara destek
olacak şekilde genişletti.
Bir kahkaha ilgisini tekrar odaya çekti. Bezin aralı-
ğından bakınca Akkarin'in gerilediğini gördü. Vuruşları
gücünü kaybediyordu. Yan yan kapıya doğru çekili-
yordu.
Gücünü kaybediyor, diye fark etti Sonea aniden.
Akarrin kapıya yaklaşırken midesine bir ağırlık çöktü.
232

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


"Bu sefer benden kaçamayacaksın," dedi kadın.
Bir kalkan kapıyı kapladı. Akkarin'in ifadesi karardı.
Hm gittikçe daha uzuyor ve dikleşiyordu. İlerlemek
rine birkaç adım geri atıp Sonea'ya döndü.
Akkarin'i izleyen Sonea, Yüce Lord'un ifadesinin
dehşet ve paniğe dönüştüğünü gördü. Kadın oyuğun
kenarına ulaştı, sonra Akkarin kadına güçlü bir vuruş
gönderdi.
Numara yapıyordu, diye düşündü Sonea aniden. Ka-
dmı benden uzağa çekmeye çalışıyordu. Ama kadın
Akkarin'i takip etmek yerine oyuğa dönmüştü. Neden?
Burada olduğumu biliyor mu? Yoksa başka bir sebebi
mi var?
Çevresini yoklayan Sonea bir kumaş yığını buldu.
Karanlıkta bile kumaşın kaliteli olduğunu rahatlıkla an-
layabiliyordu.
Minicik bir ışık küresi yarattı. Bohçayı açtığında bu-
nun bir kadın şalı olduğunu gördü. Şalı kaldırdığında
katları arasından küçük bir nesne düştü. Gümüş bir
yüzük.
Yüzüğü aldı. Bir erkek yüzüğüydü, Evler'in yaşlıları-
nın konumlarını belirtmek için taktıkları türden bir yü-
zük. Yüzüğün bir kenarında kare şeklindeki düz bir
kısma Saril Evi'nin arması kazınmıştı.
Sonra oyuk bir toz ve gürültü fırtınasıyla patladı.
Sonea kendini geriye doğru fırlatılmış buldu. Bir top
halinde kıvrılıp kalkanını etrafında tutmaya yoğunlaştı.
Kalkanını zorlayan basınç bir süre artmaya devam etti,
sonra bu artış durdu ama kesinlikle hafiflemedi.
Sonra her şey sessizleşti. Sonea gözlerini açıp küçük
bir ışık küresi yarattı. Etrafındaki her yerde toprak
vardı. Kalkanı toprağı tutuyor, etrafında küre şeklinde
233

TRUDİ CANAVAN
bir boşluk oluşturuyordu. Duruşunu düzeltip çömeı
pozisyonuna geçti ve durumunu incelemeye başladı
Gömülmüştü... Her ne kadar kalkanını sabit tutatv
lecek olsa da kalkanın içindeki hava uzun süre davan
mazdı. Toprağı oyarak çıkmak zor olmazdı. Ama bunu
yaparsa artık gizlenmiş olmayacaktı.
O zaman burada mümkün olduğunca uzun süre
kalmalıyım, diye karar verdi. Savaşı daha fazla izleye-
meyeceğim ama bu konuda yapabileceğim bir şey yok.
Tanık olduklarını düşününce başını iki yana salladı.
Savaş hiç de Akkarin'in ön gördüğü gibi gitmemişti. Ka-
dın sıradan bir suikastçıdan çok daha güçlüydü.
Tavırları hiç de bir köle gibi değildi ve İchaniler'den bah-
sederken "biz" demişti; önceki casus gibi "efendilerim"
değil... Savaşma konusunda becerikliydi. Kyralia'ya
gönderilen daha önceki casusların bu konuda beceri
kazanacak zamanları olmamıştı.
Eğer bu kadın bir köle değilse geriye tek bir olasılık
kalıyordu.
İchani...
Bu sonuca varmasıyla Sonea'nın bir anda midesi bü-
züldü. Akkarin bir İchani ile savaşıyordu. Yoğunlaştı ve
yakınlarda bir yerde büyülerinin titreşimini hissedebil-
diğini fark etti. Savaş bütün hızıyla sürüyordu.
Kalkanı üzerindeki baskı azalmaya başlamıştı. Yuka-
rıya baktığında toprağın kalkanı üzerinden aktığı bir
yerde bir delik açılmaya başladığını gördü. İzlemeye
devam etti ve daha fazla toprak kayarak delik büyüdü.
Odayı yavaş yavaş görebilmeye başlamıştı. Ayağa
kalktı ve korkudan nefesi kesildi. Sachakalı kadın bir iki
adım ötesinde duruyordu.
Sonea panikle kalkanını küçülttü ama bu, tepesin-
234

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


. toprağm daha hızlı dökülmesi dışında bir işe yara-
di Toprak dökülürken Akkarin görüş alanına girdi.
v-1' ce Lord'un gözleri bir an için Sonea'nmkilerle buluştu
a yüz ifadesi değişmedi. Akkarin ilerlemeye başladı.
Sonea kalkanı içinde diz çöktü, tepeden toprak ya-
parken çaresizce kadının sırtını izlemeye devam edi-
yordu. Kadının bir şey duyup da ona doğru dönmesin-
den çekindiğinden kıpırdamaya cüret edemiyordu. Ak-
karin yaklaşırken Sachakalı bir adım geriledi. Kadının
vücudu konsantrasyonla gerilmişti.
Sonea, Akkarin'in büyüsünün kadını bir kalkan içine
alıp kendine doğru çekerken kendi büyüsünü de sü-
pürdüğünü hissetti. Kadın, Akkarin'in tutuşundan
kurtulup geriye doğru bir adım daha attı. Kadının kal-
kanı yaklaştıkça Sonea kendi kalkanını daha da içeriye
doğru çekti. Kadının kalkanı artık Sonea'nm dokunma
mesafesinde vızıldıyordu. Bir adım sonra kadın
Sonea'nm orada olduğunu anlayacaktı.
Eğer beni fark ederse, diye düşündü Sonea. Eğer kal-
kanımı indirirsem onun kalkanı benim üzerimden beni
fark etmeden kayabilir.
Kadının kalkanı küre şeklindeydi ki bu koruması en
kolay şekildi. Küresel bir kalkan büyücünün ayaklarını
bir miktar yerin altına girerek korurdu fakat yeraltından
gelecek bir saldırıya karşı koruma sağlaması için o kıs-
mının hareketsiz olması gerekirdi. Bütün çıraklar hare-
ket ederlerken kalkanlarının bu kısmını zayıflatıp, yer-
den veya bir engelin üzerinden kaymasını sağlayıp, dur-
duklarında tekrar kuvvetlendirmeyi öğrenirlerdi.
Eğer bu kadının da aynı alışkanlığı varsa gerilerken
kalkanının Sonea üzerinden —onun doğal bir şekil ol-
duğunu düşünüp— kaymasına izin verirdi.
Ama fark edecek... Varlığımı hissedecek...
235

TRUDİ CANAVAN
Sonea nefesini tuttu. Ama o zaman kalkanının icinri
olacağım! Bir anlığına, ne olduğunu anlamadan ön
savunmasız olacak. Tek ihtiyacım...
Sonea'nın gözleri yeri taradı. Oyuktaki tahtalarda
birinin büyükçe bir kıymığı yarı gömülü bir şekilde ke
narda duruyordu. Ne yapmaya niyetlendiğini düşünür
ken kalp atışları daha da hızlandı. Sessizce derin bir ne-
fes alıp kadının tekrar gerilemesini bekledi. Bekleyişi
uzun sürmedi.
Kalkan üzerinden geçerken Sonea tahta parçasını
alıp ayağa kalktı ve kadının ensesini çizdi. Ne olduğunu
anlayamayan kadın daha dönemeden Sonea diğer elini
hızla yaraya bastırıp bütün iradesini mümkün oldu-
ğunca hızlı bir şekilde kendisine güç çekmeye odakladı.
Kadın ne olduğunu anlayınca gözleri dehşetle açıldı.
Kalkanı kayboldu ve dizleri büküldü. Sonea neredeyse
kavrayışını kaybediyordu ama boştaki kolunu hızla ka-
dının boynuna doladı. Ama Sachakalı çok ağırdı ve
Sonea kadının yere çökmesine izin verdi.
Sonea'nın içine hızla güç doldu sonra birden bire ke-
sildi. Sonea kolunu çekti ve kadın yere yığıldı. Kadının
gözleri boş bakıyordu.
Öldü... Sonea büyük bir rahatlama hissiyle doldu. İşe
yaradı, diye düşündü. Gerçekten işe yaradı.
Sonra eline baktı. Parçalanmış çatıdan gelen ay ışı-
ğında avucuna bulaşmış kan siyah görünüyordu. Üzer-
ine soğuk bir dehşet çöktü. Sendeleyerek ayağa kalktı.
Az önce kara büyüyle birini öldürdüm...
Birden bire başı dönünce geriye doğru tökezledi. Aşırı
hızlı nefes aldığını biliyordu ama kendisini durdu-
ramıyordu. Eller omzunu tutup düşmesini engelledi.
"Sonea," dedi bir ses, "Derin bir nefes al ve tut...
236

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Simdi bırak..."
Akkarin... Sonea, Akkarin'in söylediğini yapmaya ça-
Birkaç kez denemesi gerekti. Akkarin bir yerlerden
h bez çıkardı ve elini temizledi.
"Hoş değil, değil mi?"
Sonea başını iki yana salladı.
"Olmaması gerekli."
Sonea başını bir kez daha salladı. Zihninde tutarsız
düşünceler dönüp duruyordu.
Onu öldürmeseydim o beni öldürecekti. Başkalarını
öldürecekti. O zaman bunu yaptığımı bilmek neden
kendimi bu kadar kötü hissetmeme yol açıyor?
Belki de beni onlardan sadece biraz daha iyi yaptığı
için.
Peki ya öldürecek başka suikastçı kalmaz ve Takan
da yetmezse; Ichanilerle savaşmak için ben kendimi
başka kaynaklarla mı güçlendireceğim? Sokaklarda
dolaşıp haydutları ve soyguncuları mı öldüremeye mi
başlayacağım? Masumlardan beslenmemi haklı çıkar-
mak için Kyralia'yı savunma bahanesini mi kullanaca-
ğım?
Sonea hissettiği karmakarışık duygularla başını iki
yana salladı. Daha önce kendinden hiç böyle şüphe
etmemişti.
"Bana bak Sonea."
Akkarin, Sonea'yı çevirdi. Sonea istemeyerek de olsa
Akkarin'in gözlerine baktı. Akkarin uzandı ve Sonea
Yüce Lord'un nazikçe saçından bir şey aldığını hissetti.
Bir parça bez Akkarin'in elinden yere düştü.
"Kolay verilecek bir karar değildi," dedi Akkarin, "A-
ma kendine güvenmeyi öğreneceksin." Başını kaldırdı.
237

TRUDİ CANAVAN
Sonea, Akkarin'in bakışlarını takip edince çatıdaki ri
ğin ortasından dolunayı gördü.
Göz, diye düşündü. Açık... Ya bu yaptığım kötü 0ı
madiği için bana izin verdi ya da deliliğe batacağım
Ama ben aptal batıl inançlara sahip değilim, di
hatırlattı kendine.
"Buradan hemen gitmeliyiz," dedi Akkarin. "Hırsızlar
cesedin icabına bakacaklardır.
Sonea başıyla onayladı. Akkarin uzaklaşırken Sonea
saçını düzeltti. Akkarin'in dokunduğu yerde teni karın-
calandı. Gözlerini kadının cesedinden uzak tutup Ak-
karin'in peşinden odadan çıktı.
238

Bölüm 14
Tanık
Bir şey nazik bir şekilde Cery'nin sırtına baskı yapı-
yordu. Sıcak bir şey. Bir el.
Bu elin Savara'ya ait olduğunu fark etti.
Dokunuşu Cery'yi şimdiye geri döndürmüştü. Şaş-
kınlıkla dona kalmış olduğunu fark etti. Sonea
Sachaka'lı kadını öldürdüğü anda dünya sarsılıp etra-
fında dönmeye başlamıştı. O andan beri Sonea'nm ne
yapmış olduğu düşüncesi dışında hiçbir şeyin farkında
değildi.
Şey, neredeyse hiçbir şeyin. Savara bir şey söylemişti.
Kaşlarını çattı. Akkarin'in bir çırağı olması ile ilgili bir
şeyler. Dönüp yanındaki kadına baktı.
Savara çarpık bir şekilde gülümsedi. "Bana teşekkür
etmeyecek misin?"
Cery aşağı baktı. Çatının halen sağlam olan bir kıs-
mında oturuyorlardı. Çatıcaki bu deliği, savaşı izlemek
için uygun bir yer olarak görmüşlerdi. Çatı ahşap par-
çaları ile kırık kiremitlerden oluşuyordu ve aralarında
bir çok boşluk vardı. Ağırlıkları kolonlarda tuttukları
sürece güvende olacaklardı.
Maalesef ne Cery ne de Savara aşağıdakilerin çatıyı
parçalayacaklarını düşünmemişlerdi.
Fakat çatı çöktüğünde bir şey Cery'nin düşmesini
239

TRUDİ CANAVAN
engellemişti. Savara'yla kendisinin nasıl olup da h
süzüldüklerini kavrayamadan çatının, aşağıdaki ^
gözünden uzakta bir kısmına konmuşlardı.
Bu Savara'yla ilgili her şey açığa çıkarmıştı; yeni jy
katilin geldiğini nasıl bilebildiği, Yüce Lord'un savast 9
insanlar hakkında nasıl bu kadar çok bilgiye sahip ol
duğu ve bu katilleri kendisinin öldürmesi konusund
neden bu kadar istekli olduğu...
"Peki ne zaman bana söyleyecektin?" diye sordu
Cery.
Savara omzunu silkti. "Bana yeterince güvendiğin za-
man. En başta söyleseydim sonum aşağıdaki gibi ola-
bilirdi." Gol ve yardımcısının sürükleyerek çıkardıkları
cesede baktı.
"Hâlâ öyle olabilir," dedi Cery. "Siz Sachakalılar'ı bir-
birinden ayırmak gittikçe zorlaşıyor."
Savara'nm gözleri öfkeyle parladı ama cevap verirken
sesi oldukça sakindi.
"Benim ülkemdeki her büyücü İchaniler gibi değildir
Hırsız. Benim ülkemde bir çok grup vardır... farklı
yapılar vardır..." Başını sinirle iki yana salladı. "Dili-
nizde uygun bir kelime yok. İchaniler dışlanmış olan-
lardır; ceza olarak çorak topraklara sürülmüş olanlar.
Ülkemin en kötüleridir. Onlara bakıp hepimizi yargıla-
ma."
"İnsanlarım bir gün İchanilerin birleşmesinden kork-
muştur ama ne yazık ki Kral üzerinde bir etkimiz yok ve
onu bu cezalandırma geleneğini durdurmaya ikna
edemiyoruz. Onları yüzlerce yıl boyunca izledik ve diğer-
lerini kontrol etmeye yaklaşanları öldürdük. Burada
olanları engellemeye çalıştık ama burada olduğumuzu
göstermemek için çok çaba harcamalıyız, çünkü
240

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


h ka'da birçokları bize saldırmak için sadece bir
^hane bekliyorlar."
«Burada neler oldu?"
Savara duraksadı. "Sana ne kadarını anlatmalıyım
.|mjy0rum." Ebeveynleri tarafından sorguya çekilen bir
ocuk gibi dudaklarını çiğnemeye başlaması, Cery'nin
ldukça hoşuna gitti. Kıkırdayınca Savara ona bakıp
• kaşlarını çattı. "Ne?"
"Başkalarından izin isteyecek birine pek benzemi-
yor sun."
Savara, Cery'nin bakışlarına karşılık verdi, sonra
aşağı baktı. Savara'nın bakışlarını takip eden Cery, Gol
ve cesedin gitmiş olduklarını gördü.
"Onu görmeyi beklemiyordun değil mi?" dedi Savara
yumuşakça. "Kayıp aşkının birini öldürdüğünü görmek
seni rahatsız etti mi?"
Cery, Savara'ya baktı, birdenbire kendini çok rahat-
sız hissetmişti. "Bunu nereden biliyorsun?"
Savara gülümsedi. "Onu gördüğün ya da ondan bah-
settiğin zaman yüzünden belli oluyor."
Cery aşağıya baktı. Zihninde Sonea'nm kadının üze-
rine atlarkenki görüntüsü canlandı. Sonea'nm yüzü ka-
rarlılıkla doluydu. Büyü yeteneği olduğunu keşfettiği
için dehşete düşen karasız kız çok uzaklarda kalmıştı.
Sonra Akkarin, saçma bulaşmış bir şeyi alırken So-
nea'nm yüzünde beliren ifadeyi hatırladı.
"Bir çocukluk aşkıydı," dedi Savara'ya "Uzun süredir
onun bana uygun olmadığını biliyorum."
"Hayır, bilmiyordun," dedi Savara ağırlığını bir aya-
ğından diğerine verirken çatıyı gıcırdatarak. "Bunu bu
gece öğrendin."
241

TRUDİ CANAVAN
Cery, Savara'ya baktı. "Nasıl..."
Savara yavaşça yanına yaklaşınca şaşırdı. Cerv h-
dına döndüğünde Savara bir elini Cery'nin bası
arkasına koyup kendine doğru çekti ve onu öptü.
Savara'mn dudakları sıcak ve güçlüydü. Cery bütü
vücudunu bir sıcaklığın sardığını hissetti. Uzanıp Sa
vâra'yı daha da yakına çekmeye çalıştı ama oturduğu
tahta parçası yana kaydı ve Cery dengesini kaybetti. Ge-
riye doğru düşerken dudakları ayrıldı.
Bir şey düşüşünü durdurdu. Büyünün dokunuşunu
tanıdı. Savara yaramaz bir şekilde gülümsedi ve uzanıp
Cery'nin gömleğini yakaladı. Bir omzunu çatıya yaslayıp
Cery'yi üzerine çekti ve ikili, zarar görmüş alandan
uzağa yuvarlanırlarken çatıdan çatırtılar geldi. Durduk-
larında Savara, Cery'nin üzerindeydi. Gülümsedi...
Cery'nin nabzını hızlandıran o nefes kesici, baştan çıka-
rıcı gülümsemesiyle.
"Şey," dedi Cery. "Bu çok hoş."
Savara alçak sesle gülüp Cery'yi öpmek için eğildi.
Cery sadece bir an, bir his, bir önsezi zihninin kenarına
dokunurken duraksadı.
Sonea, büyüsünü keşfettiği gün bir başka yere ait ol-
muştu. Savara'mn da büyüsü vardı. Ve o da başka bir
yere aitti...
Ama şu anda umurunda bile değildi.
Lorlen gözlerini kırpıştırarak açarken kaşlarını çattı.
Yatak odası çoğunlukla karanlıktı. Dolunayın ışığı per-
delerinin hafifçe parlamasına, altın renkli Lonca sem-
bolünün perde üzerinde kapkara gözükmesine sebep
oluyordu.
242

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


nra neden uyandığını anladı. Biri kapısını yum-
rukluyu^-
hecenin hangi vaktindeydi? Oturup uykusunu da-
- tmak için gözlerini oğuşturdu. Kapı vurulması devam
Jyordu. İçini çekip ayağa kalktı ve aksayarak yatak
Hasından dairesinin ana kapısına doğru ilerledi.

Kapıda Lord Osen vardı, darmadağın ve çılgınca te-


laşlı gözüküyordu.
"Yönetici," dedi fısıltıyla. "Lord Jölen ve ailesi öldü-
rülmüş."
Lorlen yardımcısına baktı. Lord Jölen... Şifacılar'dan
biri. Genç bir adam, yeni evli. Öldürülmüş mü?
"Lord Balkan Yüksek Büyücüleri çağırdı," dedi Osen
aceleyle. "Gün Odası'nda buluşacakmışsınız. Siz hazır-
lanırken yolda olduğunuzu söylememi ister misiniz?"
Lorlen uyku giysilerine baktı. "îyi olur."
Osen başıyla onaylayıp aceleyle uzaklaştı. Lorlen
kapıyı kapatıp yatak odasına döndü. Dolabından mavi
bir cüppe çıkarıp üzerini değiştirmeye başladı.
Jölen ölmüştü... Ailesi de... Osen'e göre öldürülmüş-
lerdi. Lorlen zihni sorularla dolmaya başlarken kaşlarını
çattı. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Katil ya bilgili ve zeki
biriydi ya da başka bir büyücüydü. Ya da daha kötüsü,
diye düşündü. Bir kara büyücüydü...
Aklında korkunç olasılıklar canlanmaya başlarken
yüzüğüne baktı.
Hayır, dedi kendine. Ayrıntıları öğrenene kadar bek-
le.
Cüppesinin kuşağını bağlayıp aceleyle odasından
çıktı. Büyücüler Makamı'nm dışına çıktığında Yedi Yay
adı verilen binaya doğru ilerledi, binanın en sol tarafın-
243

TRUDİ CANAVAN
daki odanın adı Gece Odası'ydı, burada büyüc'i
haftalık sosyal toplantısı gerçekleşirdi. Ortadak' efİn
Ziyafet Odası'ydı. Binanın sağ tarafında ise ön °
konukları kabul edip ağırlamak için hazırlanmış c~
Odası bulunuyordu.
Lorlen içeri girince ani parlaklık yüzünden gözler' ?
kırpıştırdı. Gece Odası tamamen koyu mavi ve gümü
Gün Odası ise beyaz ve altın rengiydi; ama şu and '
içeride süzülen pek çok ışık küresinin birleşimi göz ka
maştırıyordu.
Odanın ortasında yedi kişi vardı. Lord Balkan ve Lord
Sarrin başlarıyla Lorlen'i selamladılar. Müdür Jerrik
Araştırmalar Başı olan iki büyücü Peakin ve Telano ile
konuşuyordu. Lord Osen cüppe giymeyen tek kişinin
yanında duruyordu.
Lorlen, Yüzbaşı Barran'ı tanıyınca kalbi çöktü. Bir
büyücü ölmüştü ve garip cinayetleri araştıran yüzbaşı
buradaydı. Belki de durum korktuğu kadar kötüydü.
Balkan onu karşılamak üzere öne çıktı. "Yönetici."
"Lord Balkan," diye karşılık verdi Lorlen. "Sanırım
sorularımı Leydi Vinara, Yönetici Kito ve Yüce Lord ge-
lene kadar bekletmemi isteyeceksiniz."
Balkan duraksadı. "Evet. Ama Yüce Lord'u çağırtma-
dım. Sebeplerimi yakında anlayacaksınız."
Lorlen şaşırmış görünmeye çalıştı.
"Akkarin olmayacak mı?"
"Henüz'hayır."
Kapı açılınca herkes o yöne döndü. Vindolu bir bü-
yücü girdi. Kito'nun Gezgin Yönetici rolü onu çoğunluk-
la Lonca'nm ve Kyralia'nm dışında tutuyordu. Dan-
nyl'in mahkeme edilmek üzere getirdiği kaçak büyücü
için daha birkaç gün önce Vin'den dönmüştü.
244

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


rlen, Akkarin'in öngörüsünü hatırladı; Büyükelçi
nlll kaçak ile geldiğinde Lonca cinayetlere olan ilgi-
% kaybedecek Lorlen.
Eğer bu olay korktuğum kadar kötüyse, diye düşün-
.. Lorlen, Durum tam tersi olacak.
Balkan, Kito'yu selamlarken Yüzbaşı Barran, Lorlen'e
aklaşti- Genç muhafız sert bir şekilde de olsa gülüm-
semeyi başardı.
"İyi akşamlar Yönetici. Bu Lonca'nm önüme ilk kez
bir cinayet getirmesi oldu, normalde tam tersi olur."
"Gerçekten mi?" diye karşılık verdi Lorlen. "Sana kim
bilgi verdi?"
"Lord Balkan. Görünüşe göre Lord Jölen ölmeden
önce kısa bir süre de olsa kendisiyle iletişim kurmayı
başarmış."
Lorlen'in kalbi tekledi. Yani Balkan katilin kim oldu-
ğunu biliyor muydu? Savaşçıya döndüğünde Gün
Odası'mn kapısı tekrar açıldı ve Leydi Vinara içeri girdi.
Yüzlere bakıp kimlerin orada bulunduğuna dikkat
ettikten sonra başını hafifçe eğdi. "Hepiniz buradasınız.
Güzel... Sanırım otursak iyi olur. İlgilenmemiz gereken
önemli ve şok edici bir durum var."
Odanın kenarlarındaki koltuklar ortaya süzüldüler.
Koltuklar kendi kendilerine bir halka halinde dizilirken
Yüzbaşı'nın yüzünde büyülenme ve huşu karışımı bir
ifade belirdi. Herkes oturunca Vinara, Balkan'a döndü.
"Sanırım Lord BaJkan başlasa iyi olur," dedi, "Cina-
yetten ilk haberi olan oydu."
Balkan başıyla onayladı. Çemberdekilere baktı. "İki
saat önce Lord Jolen'den zihinsel bir çağrı aldım. Fakat
çağrıya yoğunlaştığımda iletişim aniden kesilmeden
önce tek anlayabildiğim çağrıyı yapanın kimliği ve başka
245

TRUDİ CANAVAN
birinin ona zarar vermiş —büyuyıc— olduğuydu
Jolen'le iletişim kurmaya çalıştım; fakat hiç cevan T^
madım. a a"
"Leydi Vinara'yı iletişimden haberdar ettim ve
bana Lord Jolen'in ailesiyle şehirde kaldığını söyledi n
da kendisiyle iletişim kuramadığı için aile evini ziyar
etmeye karar verdim. Oraya ulaştığımda hiçbir hizmet
kar kapıyı açmadı. Kilidi açıp girdiğimde içeride kor
kunç bir manzarayla karşılaştım."
Balkan'ın ifadesi karardı. "Bütün ev halkı öldürül-
müştü. Evi aradığımda Jolen'in ailesinin ve hizmet-
karların cesetlerini buldum. Cesetleri inceledim ama
çizikler ve hafif yanıklar dışında bir şey bulamadım.
Sonra Jolen'in cesedini buldum."
Balkan, Lord Telano şaşkınlığını ifade eden bir ses
çıkarınca durakladı.
"Cesedi mi? Nasıl hâlâ duruyor olabilir ki? Kendini
tüketmemiş miydi?"
Lorlen, Vinara'nın yere bakarak başını iki yana salla-
dığını fark etti.
"Daha sonra Vinara'dan gelmesini ve kurbanları in-
celemesini rica ettim," diye devam etti Balkan. "Vinara
geldikten sonra o bölgede yaşanan garipliklerle ilgili bir
rapor alıp almadıklarını sormaya Muhafız Evi'ne gittim.
Yüzbaşı Barran oradaydı ve daha yeni bir tanığı sorgu-
lamıştı." Balkan durdu. "Yüzbaşı, sanırım tanığın hika-
yesini de siz anlatsanız daha iyi olur."
Genç muhafız etrafındakilere baktı ve boğazını te-
mizledi.
"Evet lordlarım... ve leydim." Ellerini birleştirdi. "Son
dönemdeki artan cinayetler sebebiyle bir çok tanıkla
görüştüm; fakat çok azı işe yarar bir şeyler görmüştü.
246

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


aZ1 ^sanlar gördükleri bir şeyin —örneğin gece yolda
•? rüven bir yabancının— bu konuyla bağlantılı olabile-
ği umuduyla gelmişlerdi. Bu kadının hikayesi de ben-
rdr yine de göze çarpan farklılıklar vardı.
"İç Şehir'deki evlerden birine gece geç bir vakitte mey-
ve ve sebze teslim ettikten sonra evine dönmekteymiş.
Y0ida bir evden —Lord Jolen'in ailesinin evi— çığlıklar
duymuş. Aceleyle uzaklaşmaya karar vermiş ama henüz
bir sonraki eve ulaşmışken arkadan bir ses duymuş.
Korkarak kapı girişindeki gölgelere saklanmış. Geriye
baktığında evin hizmetkarlar girişinden bir adamın çık-
tığını görmüş."
Barran duraksayıp çemberdekilere baktı. "Bu ada-
mın büyücü cüppesi giydiğini söyledi. Siyah renkli bü-
yücü cüppesi."
Yüksek Büyücüler kaşlarını çatıp birbirilerine baktı-
lar. Lorlen herkesin şüpheyle baktığını gördü. Balkan ve
Osen dışındaki herkesin... Vinara şaşırmış görünmü-
yordu. ..
"Cüppenin siyah olduğundan emin miymiş?" diye
sordu Sarrin. "Herhangi bir renk karanlıkta siyah gözü-
kebilir."
Barran başıyla onayladı. "Ben de aynı soruyu sor-
dum. Bundan emindi. Adam kadının saklanmış olduğu
kapı girişinin önünden geçmiş. Kadın siyah cüppeyi
tarif etti, cüppenin kolundaki armayı da..."
Yüz ifadeleri şüphecilikten dehşete dönüştü. Lorlen,
Barran'a baktı. Zorlukla nefes alabiliyordu.
"Elbette o..." diye başladı Sarrin; fakat Balkan bekle-
mesini işaret edince sustu.
"Devam edin Yüzbaşı," dedi Balkan sessizce, "Onlara
kalanını da anlatın."
247

TRUDİ CANAVAN
Barran başıyla onayladı. "Kadın, adamın elleri '
kanlı olduğunu ve bir bıçak taşıdığını gördüğünü s" n
ledi. Bıçağı ayrıntılarıyla tarif etti. Kavisli bir hance
kabzası mücevherlerle süslü."
Uzun bir sessizlik oldu, sonra Sarrin derin bir nefes
aldı. "Bu tanık ne kadar güvenilir? Onu buraya getire-
bilir misin?"
Barran omzunu silkti. "Adını aldım ve belgesinden
çalıştığı yerin adını öğrendim. Gerçeği söylemek gerekir-
se Lord Balkan'ın evde keşfettiklerini duyana kadar
hikayesini pek umursamamıştım. Şimdiyse ona daha
fazla soru sormuş olmayı veya Muhafız Evi'nde daha
fazla tutmuş olmayı diliyorum."
Balkan başıyla onayladı. "Tekrar bulunacaktır.
Şimdi," Vinara'ya döndü, "sanırım Leydi Vinara'nın bul-
duklarını dinlemenin vakti geldi."
Şifacı dikleşti. "Evet korkarım öyle... Lord Jölen zor
bir hamilelik yaşayan kız kardeşiyle ilgilenmek için aile-
siyle yaşıyordu. İlk olarak onun bedenini inceledim ve
iki rahatsız edici gerçekle karşılaştım. İlki..." Elini cüp-
pesine sokup altın ipliklerle işlenmiş siyah bir kumaş
parçası çıkardı, "Sağ elindeki bu parçaydı."
Vinara parçayı havaya kaldırdığında Lorlen buz kesti.
Kumaştaki işleme parçası onun çok iyi bildiği bir sem-
bolün parçasıydı; Yüce Lord'un arması... Vinara'nın göz-
leri Lorlen'inkilerle buluşunca kaşları endişe ve sem-
patiyle çatıldı.
"Bulduğun ikinci şey neydi?" diye sordu Balkan, sesi
cansızdı.
Vinara bir an durakladı, ardından derin bir nefes
aldı. "Lord Jolen'in bedeninin yok olmamasının sebebi
içindeki gücün tamamen çekilmiş olmasıydı. Vücu-
248

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


rlaki tek yara boynunun bir yanındaki sığ bir kesik-
Diğer cesetlerde de aynı durum söz konusuydu. Bu
i'rtileri tanımayı selefim öğretmişti." Durdu ve diğerle -
• e baktı. "Lord Jölen, ailesi ve hizmetkarları kara büyü
ile öldürülmüşler."
İlk başta hep bir ağızdan hayret, korku ve itiraz
nidaları yükseldi ama bunun anlamı anlaşıldıkça odaya
uzun bir sessizlik çöktü. Lorlen diğerlerinin Akkarin' in
gücünü ve Lonca'nın onu bir savaşta yenip yenemeye-
ceğini düşündüklerini neredeyse duyabiliyordu.
Yüzlerinde korku ve panik vardı.
O ise garip bir şekilde sakin ve... rahatlamıştı. İki yıl-
dan uzun süredir Akkarin'in suçunun sırrını taşıyordu.
Artık sonu iyi veya kötü olsun Lonca bu sırrı kendisi
keşfetmişti. Etrafındaki Yüksek Büyücüler'e baktı.
Akkarin'in suçunu bildiğini itiraf etmeli miydi? Mecbur
olmadıkça hayır, diye düşündü.
O zaman ne yapmalıydı? Lonca daha güçlü değildi ve
Akkarin —bu suç kesinse— tartışmasız daha güçlüydü.
Tanıdık bir korku rahatlama hissini süpürdü...
Lonca'yi korumak adına; Lonca'yla Akkarin arasında
bir çatışma olmasını engellemek için elimden geleni yap-
malıyım. Ama Akkarin bu suçu işlediyse... Yo, işleme-
miş olabilir. Başka kara büyücülerin Kyralialıları öldür-
düğünü biliyorum.
"Ne yapacağız?" diye sordu Telano cansız bir sesle.
Herkes Balkan'a döndü. Lorlen, bundan küçücük de
olsa haksızlıktan doğan bir rahatsızlık hissetti.
Akkarin'in yokluğunda Lonca'nın yöneticisi o değil
miydi? Sonra Balkan kendisine döndüğünde konumu-
nun tanıdık ağırlığı omuzlarına çöktüğü için buruk bir
pişmanlık hissetti.
249

TRUDİ CANAVAN
"Ne öneriyorsunuz Yönetici? Onu en iyi tanıyan •
siniz."
Lorlen kendini biraz daha dik oturmaya zorladı B"
le bir durumda onlara ne söyleyeceğinin provasını def
larca yapmıştı.
"Dikkatli olmalıyız," diye uyardı. "Eğer katil Akkarin
ise şimdi daha da güçlenmiştir. Onunla jnjzleşmeden
önce iyice düşünmemizi öneriyorum."
"Ne kadar güçlü?" diye sordu Telano.
"Yüce Lord unvanı için yapılan testler sırasında en
güçlü yirmi büyücümüzü kolaylıkla alt etmişti," diye
yanıtladı Balkan. "Kara büyü ile bir büyücünün ne ka-
dar güçlü olabileceğini bilmenin yolu yok."
"Ne kadar süredir kara büyü ile uğraşıyor merak e-
diyorum," dedi Vinara karanlık bir şekilde. Lorlen'e
baktı. "Onda garip herhangi bir şey fark ettiniz mi
Yönetici?"
Lorlen bu soru kendisine komik gelmiş gibi davran-
mak zorunda değildi. "Garip mi? Akkarin mi? O her za-
man gizemli ve sırlarla dolu olmuştur, bana karşı bile."
"Yıllardır çalışıyor olabilir," diye mırıldandı Sarrin.
"Bu onu ne kadar güçlü yapar?"
"Beni asıl rahatsız eden nasıl öğrendiği," diye sordu
Kito kısık bir sesle. "Yolculukları sırasında mı öğrendi
acaba?"
Lorlen, diğerleri kendisinin gerçeği öğrendiğinden
beri üzerinden defalarca geçtiği olasılıkları tartışmaya
başlayınca içini çekti. Onlara biraz zaman verdi, sonra
tam araya girmeyi düşündüğü sırada Balkan tartışmayı
kesti.
"Şu an için ne zaman ve nerede öğrendiğinin bir öne-
mi yok. Önemli olan onunla yüzleştiğimizde onu nasıl
250

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


yenebileceğimiz."
TOI-len başıyla onayladı. "Çok şansımız olduğunu
nrmyorum. Belki de bunu kendimize saklamalıyız..."
"Bunu görmezden gelmemizi mi söylüyorsunuz?"
dive bağırdı Peakin. "Bir kara büyücüyü Lonca'mn yö-
netiminde mi bırakalım?"
"Hayır." Lorlen başını iki yana salladı. "Ama onu
güvenli bir şekilde nasıl yakalayacağımızı düşünmek
için zamana ihtiyacımız var, tabi katil oysa..."
"Biz daha fazla güçlenenleyiz," dedi Vinara. "Ama o
güçlenir."
"Lorlen haklı. Dikkatli planlama çok önemli," diye
karşılık verdi Balkan. "Selefim bir kara büyücü ile nasıl
savaşılacağını bana öğretti. Kolay değil ama imkansız da
değil."
Lorlen heyecan verici bir ilgi ve umut hissetti. Keşke
Akkarin sırrını bildiğini öğrenmeden önce Savaşçı'ya
danışabilmiş olsaydı. Belki de her şeye rağmen Akkarin'i
durdurabilme şansları vardı.
Birden bire neden bahsettiklerini daha da iyi anladı.
Gerçekten de Akkarin'in ölmesini istiyor muydu? Ama
ya gerçekten de Jölen ve ev halkını öldûrdüyse? Bunun
için cezalandırılmayı hak etmiyor mu?
Evet ama katilin o olduğundan emin olmalıydı.
"Ayrıca onun katil olmama olasılığını da düşünmeli-
yiz," dedi Lorlen. Balkan'a baktı. "Bir tanık ve giysi par-
çasından başka kanıtımız yok. Başka bir büyücü
Akkarin'in kılığına girmiş olamaz mı? Jolen'in eline bu
parçayı yerleştirmiş olamaz mı?" Sonra Lorlen'in aklına
bir şey geldi. "Parçaya bir kez daha bakabilir miyim?"
Vinara parçayı Lorlen'e verdi. Lorlen parçayı ince-
lerken başını hafifçe eğdi. "Bakın, parça yırtılmamış, ke-
251

TRUDİ CANAVAN
silmiş. Eğer Jölen bunu yapabildiyse bir bıçak veya ben
zeri bir şeyi olmalı. Ayrıca neden saldırganı bıçak-
lamadı? Ve katilin cüppesinin kesildiğini fark etmemesi
sizce de garip değil mi? Zeki bir katil böyle bir kanıtı
arkasında bırakmaz... veya sokaklarda elinde cinayet
silahıyla dolaşmaz."
"Yani katilin, başka bir Lonca büyücüsü olabileceğini
ve bizi Akkarin'in suçlu olduğuna ikna etmeye çalışıyor
olabileceğini mi düşünüyorsun?" diye sordu Vinara
kaşlarını çatarak. "Sanırım mümkün de..."
"Veya Lonca'dan olmayan bir büyücü," diye ekledi
Lorlen. "Eğer Dannyl, Elyne'de bir kaçak büyücü bula-
biliyorsa başkalarının da var olması gayet mümkün."
"Kyralia'da bir kaçak büyücüyle ilgili hiçbir kanıt gör-
medik şimdiye dek," diye karşı çıktı Sarrin. "Ayrıca
kaçaklar eğitimsiz ve cahil olurlar. Bir kaçak nasıl kara
büyü öğrenebilir ki?"
Lorlen omzunu silkti. "Herhangi bir büyücü nasıl
kara büyü öğrenir? Belli ki gizlice... Bu fikir hoşumuza
gitmeyebilir ama katil Akkarin olsa da olmasa da bir şe-
kilde kara büyü öğrenmiş olduğu açık."
Diğerleri bunu düşünmek için bir süre durdular.
"Belki de Akkarin katil değildir," dedi Sarrin. "Eğer
değilse bunu her zamanki gibi araştırmamız gerektiğini
biliyor ve bizimle işbirliği yapacaktır."
"Ama katil oysa bize saldırabilir," diye ekledi Peakin.
"O zaman ne yapmalıyız?"
Balkan ayağa kalkıp odayı adımlamaya başladı.
"Sarrin haklı. Eğer masumsa bizimle işbirliği yapacak-
tır. Fakat suçluysa hemen harekete geçmemiz gerektiği-
ni düşünüyorum. Bu gece yaşanan cinayetler ve kanıt-
ların saklanmaya çalışılmaması savaşa hazırlanan bir
252

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


kara büyücüyü işaret ediyor. Akkarin'le şimdi
yûzleşmeliyiz, yoksa çok geç olabilir."
Lorlen'in bir an nefesi. "Ama plan yapmak için za-
mana ihtiyacın olduğunu söylemiştin."
Balkan sert bir şekilde gülümsedi. "Dikkatli bir plan
yapmanın bütün farkı yaratacağını söylemiştim. Savaş-
çılar Başı olarak görevlerimden biri de böyle bir tehli-
keyle karşılaşmaya karşı hazır olmamızdan emin ol-
maktı. Selefime göre başarının anahtarı düşmana müt-
tefiklerinden ayrı olduğu bir sırada sürpriz bir saldırı
yapmak. Hizmetkarım Yüce Lord'un Konutu'nda gece-
leri sadece üç kişi olduğunu söyledi. Akkarin, hizmet-

karı ve Sonea."
"Sonea!" diye bağırdı Vinara. "Bu olayda onun rolü
ne?"
"Ondan hoşlanmıyor," dedi Osen. "Hatta ondan nef-
ret ettiğini bile söyleyebilirim."
Lorlen yardımcısına şaşkınlıkla baktı.
"Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu Vinara.
Osen omzunu silkti. "Sonea onun gözdesi olduğunda
gözlemlediğim bir şey. Şu anda bile onunla olmaktan
hoşlanmıyor."
Vinara düşünceli gözüküyordu. "Acaba Sonea her-
hangi bir şeyden haberdar mı? Çok değerli bir tanık ola-
bilir."
"Ve müttefik," diye ekledi Balkan. "Akkarin onu gücü
için öldürmediği sürece..."
Vinara ürperdi. "Peki onları nasıl ayıracağız?"
Balkan gülümsedi. "Bir fikrim var."
253

TRUDİ CANAVAN
Yeraltı tünellerindeki dönüş yolculuklarındaki r h
berleri yine aynı sert bakışlı çocuktu. Çocuğun peşinci
ilerlerken Sonea'nın zihnindeki karmaşa mantıklı W
sakinliğe inmişti. Kılavuz onları yalnız bıraktığında zih
ninde yepyeni sorular doğmuştu.
"Kadın bir İchani'ydi değil mi?"
Akkarin, Sonea'ya baktı. "Evet ama zayıf bir İchani
Kariko' nun onu buraya gelmeye nasıl ikne ettiğini hayal
edemiyorum. Rüşvetle belki de şantajla başarmıştır."
"Onun gibi başkalarını da gönderirler mi?"
Akkarin bu soruyu bir süre düşündü. "Belki de...
Keşke onun zihnini okuma fırsatım olsaydı."
"Özür dilerim."
Akkarin'in dudaklarının bir kenarı yukarı kıvrıldı.
"Özür dileme. Senin hayatta olmanı tercih ederim."
Sonea gülümsedi. Geri dönüş yolculukları boyunca
Akkarin uzak ve düşünceliydi. Şimdiyse geri dönmek
için acele ediyor görünüyordu. Sonea, Akkarin'i geçit
boyunca takip etti. Kayalarla örtülü oyuğa geldiler.
Akkarin kayalara bakarken kayalar basamakları
oluşturacak şekilde hareket etmeye başladılar. Sonea
bir sonraki sorusunu sormak için taşların sürtünme
gürültüsünün dinmesini bekledi.
"Neden oyukta, Saril Evi'nin yüzüğü ile pahalı bir şal
vardı sence?"
Akkarin merdivenlerin yarısında durup Sonea'ya
döndü.
"Öyle miydi? Ben..."
Akkarin'in bakışları Sonea'nın ötesinde bir yere
kaydı. Son bir saattir yüzünde olan düşünceli kaş çatışı
254

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


• dönmüştü. Sonra yüz ifadesi karardı.
«Ne oldu?" diye sordu Sonea.
Akkarin, Sonea'yı susturmak için bir elini kaldırdı.
nea izlerken 'ani bir nefes aldı ve gözleri büyüdü.
Çnnra Sonea'nm sadece varoşlular tarafından bilindiği-
ni zannettiği bir küfür savurdu.
"Ne oldu?" diye tekrar sordu Sonea.
"Yüksek Büyücüler konutumda. Yeraltı odasmdalar."
Sonea'nın nefesi boğazında düğümlendi. Bütün vü-
cudu buz kesti.
"Neden?"
Akkarin'in bakışları tünelin duvarlarının ötesine
odaklanmıştı.
"Lorlen..."
Sonea midesinin düğümlendiğini hissetti. Lorlen,
Lonca'yı Akkarin'e karşı harekete geçirmeye karar ver-
miş olamazdı.
Akkarin'in ifadesindeki bir şey Sonea'nm bütün so-
rularını göğsüne kilitlemişti. Yoğun bir şekilde düşünü-
yor diye tahmin etti. Zor kararlar alıyor. Uzun bir ses-
sizlikten sonra Akkarin derin bir nefes alıp yavaşça
verdi.
"Bundan sonra her şey değişiyor," dedi Akkarin,
Sonea'ya bakarak. "Senin içi ne kadar zor olursa olsun
söylediklerimi harfiyen yerine getirmelisin."
Akkarin'in sesi alçak ve gergindi. Sonea başıyla onay-
ladı ve gittikçe büyüyen korkusunu bastırmaya çalıştı.
Akkarin, Sonea'yla yüz yüze gelene kadar merdiven-
leri çıktı. "Bu gece Lord Jölen ailesi ve ev halkıyla bir-
likte öldürüldü. Büyük ihtimalle senin öldürdüğün
kadın tarafından. Bu yüzden şala ve Saril Evi yüzüğüne
255

TRUDİ CANAVAN
sahipti... sanırım ganimet olarak almıştı. V'
Jölen'in elinde benim cüppemin bir parçasını bulm ^^
İchani'yle ilk karşılaşmam sırasında kesilmiş bir
olduğu kesin— ve cinayetlerin kara büyü ile işlend'^
anlamış. Bir tanık benim gibi giyinmiş birinin elinde İv *
bıçakla evden çıktığını görmüş." Akkarin'in bakisi ^
tekrar uzaklara daldı. "Acaba İchani cüppeyi nerede
buldu ve nereye bıraktı..."
Sonea, Akkarin'e baktı. "Lonca katilin sen olduğunu
mu düşünüyor?"
"Bu olasılığı göz önünde bulunduruyorlar. Balkan
haklı olarak eğer masumsam işbirliği yapacağıma karar
vermiş; ama suçluysam benimle bir an önce yüzleşmeye
kararlı. Bununla nasıl başa çıkacağımı ve senin ne yap-
man ve ne söylemen gerektiğini düşünüyordum ama
durum az önce değişti."
Durakladı ve derin bir şekilde içini çekti. "Balkan
akıllıca davranıp beni senden ve Takan'dan uzak tut-
maya karar vermiş. Jolen'in ölümü haberleri ve Yüksek
Büyücülerle toplantı çağrısı taşıyan bir ulak yollamış.
Konutta olmadığımı öğrenince seni çağırtmış. Eğer sana
da ulaşamazsa ne yapacağını diğerleriyle paylaşmamış.
Bu yüzden bir şey yapmaya karar verdiğinde Lorlen
aracılığıyla amacını öğrenebileceğimi düşünmüştüm.
Ama çoktan bir plan yapmış olmalı." Akkarin kaşlarını
çattı. "Elbette yapmış."
Sonea başını iki yana salladı. "Bu geri dönüşümüz
boyunca devam ediyordu değil mi?"
Akkarin başıyla onayladı. "Kılavuzumuz yanımız-
dayken bir şey söyleyemezdim."
"Balkan ne yaptı?"
"Konuta gidip orayı aradı."
256

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


nea, Balkan'ın yeraltı odasında bulabileceği kitap
esneleri düşününce ürperdi. "Oh!"
"Evet. Oh! Önce yeraltı odasına girmemişler. Ama
in odanda kara büyü kitapları bulduklarında her kö-
? aramak için daha kararlı bir hale gelmişler."
şeyi c11
Sonea'nın kanı buz kesti. Kara büyü kitapları...
Onun odasında...
, Biliyorlar...
Kafasında canlandırmış olduğu gelecek gözlerinin ö-
nünden geçti. İki yıl daha eğitim, mezuniyet, bir disiplin
seçme, belki de Şifacılar'ı fakirlere yardım etmeye ikna
etme, hatta Kralı, Armma'yı durdurmaya ikna etmek...
Bunların hiç biri gerçekleşmeyecekti. Asla...
Lonca, artık onun kara büyüyü araştırdığını biliyor-
du. Bu suçun cezası atılmaktı. Eğer kara büyü
öğrendiğini ve bununla birini öldürdüğünü öğrenir-
lerse...
Ama bunu yapmıştı ve geleceğini riske atmıştı. İyi bir
amaç uğruna. İchani istilası gerçekleşseydi mezun ola-
maz ve Armma'yı durduramazdı zaten.
Rothen çok, çok üzülecekti...
Bu düşünceyi oldukça güç bir çabayla da olsa zih-
ninden çıkardı. Düşünmeye ihtiyacı vardı. Artık Lonca
gerçeği bildiğine göre ne yapacaklardı? Akkarin'le bir-
likte İchaniler'le savaşmaya nasıl devam edeceklerdi?
Lonca'ya dönemeyecekleri kesindi. Şehirde saklan-
malıydılar. Lonca tarafından bulunmaktan kaçınmak
her şeyi zorlaştıracaktı; fakat imkansız olmayacaktı.
Akkarin, Hırsızlar'ı tanıyordu. Kendisinin de birkaç ya-
rarlı bağlantısı vardı. Akkarin'e baktı.
"Şimdi ne yapıyoruz."
257

TRUDİ CANAVAN
Akkarin merdivenlere baktı. "Geri dönüyoruz "
Sonea, Akkarin'e baka kaldı. "Loncaya mı?"
"Evet. Onlara İchaniler'i anlatacağız."
Sonea'nın kalbi sıkıştı.
"Sana inanacaklarını sanmadığını söylemiştin."
"Sanmıyorum. Ama onlara bir şans vermeliyim."
"Ama ya sana inanmazlarsa?
Akkarin'in bakışları dalgalandı. Aşağı baktı. "Seni bu
işe bulaştırdığım için özür dilerim Sonea. Elimden ge-
lirse seni en kötüsünden koruyacağım."
Sonea'nın nefesi kesildi sonra sessizce kendine küf-
retti. "Özür dileme," dedi Akkarin'e sert bir şekilde. "Bu
benim kararımdı. Riskin farkmdaydım. Sadece ne yap-
mam gerektiğini söyle."
Akkarin'in gözleri hafifçe açıldı. Ağzını açtı, sonra
gözleri yine uzaklara daldı.
"Takan'ı götürüyorlar. Acele etmeliyiz."
Merdivenlerin aşağısında kayboldu. Sonea aceleyle
peşinden gitti. Akkarin, geçitler labirentine adım attı-
ğında Sonea geriye baktı.
"Merdivenler?"
"Bırak kalsın."
Sonea koşup Akkarin'e yetişti. Akkarin'in uzun adım-
larına ayak uydurmak zordu ve kısa bacaklı insanları
da düşünmesi gerektiğiyle ilgili kaba bir yorumu yuttu.
"İki kişi' bütün bu olanlardan korunmalı," dedi
Akkarin. "Takan ve Lorlen... Lorlen'in yüzüğü veya daha
önceden bunları bilmesi hakkında hiçbir şey söyleme.
Ona ileride ihtiyacımız olabilir."
Akkarin birden bire yavaşlayıp yeraltı odasının kapı-
258

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Önünde durdu. Ceketini çıkarıp katladı ve kapının
Sml na koydu. Sonra bıçağın asılı olduğu kemeri çıkarıp
^ketinin üzerine bıraktı. Başlarının üzerinde bir ışık
t "resi oluştu. Akkarin feneri söndürüp diğer eşyaların
yanına koydu.
Uzunca bir süre yeraltı odasının kapısında öylece
durdu, elleri siyah yeleğinin üzerinde kavuşmuştu.
Sonea sessizce yanında bekledi.
Bütün bunların olduğuna inanmak oldukça zordu.
Ertesi gün kırık kaburgaları nasıl iyileştireceğini öğrene-
cekti. Bir iki hafta içinde yıl ortası sınavları başlayacak-
tı. Kapıya doğru çekildiğini hissetti, garip bir histi, tek
yapması gereken yatağına giden yolu bulup uyumak ve
sabah uyandığında bunlar hiç yaşanmamış olacaktı.
Ama önlerindeki oda büyük ihtimalle Akkarin'in dö-
nüşünü bekleyen büyücülerle doluydu. Onun da kara
büyü öğrendiğini biliyorlardı. Akkarin'in Jolen'i öldür-
düğünden şüpheleniyorlardı. Savaşmaya hazır olacak-
lardı.
Akkarin hâlâ hareketsiz duruyordu. Sonea tam fik-
rini değiştirip değiştirmediğini merak etmeye başlamış-
ken Akkarin dönüp ona baktı.
"Seni çağırana kadar burada kal."
Sonra gözlerini kapıya doğru kıstı ve kapı kayarak
açıldı.
Odaya girişi iki büyücünün sırtı engelliyordu. Onla-
rın ilerisinde Sonea, Lord Balkan'ın odayı yavaşça adım-
ladığını görebiliyordu. Lord Sarrin masaya oturmuş
masadaki nesnelere kafası karışımış bir ifadeyle bakı-
yordu.
Kapının açıldığını fark etmediler. Sonra girişte duran
büyücülerden biri ürperdi ve omzunun üzerinden baktı.
259

TRUDİ CANAVAN
Akkarin'i görünce nefesi kesildi ve arkadaşını da c V-
rerek gerilemeye başladı. " ^a-
Bütün başlar odaya giren Akkarin'e döndü. Cün
üzerinde olmadığı halde görkemli görünüyordu.
"Vay, ne kadar çok ziyaretçim var," dedi Akka '
"Sizleri gecenin bu geç vaktinde konutuma hangi rüzo
attı?" 8ar
Balkan'ın kaşları kalktı. Merdivenlere doğru baktı
Acele içerisindeki ayak sesleri duyulabiliyordu, sonra
Lorlen görüş alanına girdi. Yönetici, Akkarin'e döndü-
ğünde yüzünde beklenmedik derecede sakin bir ifade
vardı.
"Lord Jölen ve ev halkı bu gece öldürüldüler."
Lorleh'in sesi sakin ve kontrollüydü. "Katil olarak sen-
den şüphelenmemizi sağlayacak kanıtlar bulundu."
"Anlıyorum," dedi Akkarin yavaşça. "Bu önemli bir
konu. Lord Jölen'i ben öldürmedim; ama tabi bunu ken-
diniz bulmalısınız." Duraksadı. "Bana Lord Jolen'in
nasıl öldürüldüğünü söyler misiniz?"
"Kara büyüyle," dedi Lorlen. "Ve evinde Sonea'nm
odası da dahil olmak üzere kara büyüyle ilgili kitaplar
bulduğumuz için senden şüphelenmek için daha da
fazla sebebimiz oldu."
Akkarin başıyla onayladı. "Gerçekten de var." Du-
daklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. "Ve hepinizin de
bu keşif yüzünden ödünü kopuyordur. Pekala. Korkma-
nıza gerek yok. Bunları açıklayacağım."
"İşbirliği yapacak mısın?"
"Elbette."
Yüzlerdeki rahatlama açıkça görülebiliyordu.
"Ama bir şartım var," diye ekledi Akkarin.
260

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


"Nedir?" diye sordu Lorlen ihtiyatla... Balkan da
Akkarin'e baktı.
«j^zmetkarım," diye karşılık verdi Akkarin. "Ona bir
, ^a asia özgürlüğünün elinden alınmasına izin verme-
yeceğime söz verdim. Onu buraya getirin."
"Peki reddedersek?" diye sordu Lorlen.
• Akkarin bir adım yana çekildi. "O zaman onun yerine
Sonea gider."
Sonea, büyücüler onun kapıda dikildiğini görünce
teninin karıncalandığını hissetti. Ne düşünüyor olabile-
ceklerini düşününce ürperdi. Kara büyü öğrenmiş
miydi? Tehlikeli miydi? Sadece Lorlen onun Akkarin'e
karşı isyan etmesini umabilirdi; diğerleri Yüce Lord'un
gözdesi olmasının arkasındaki gerçeği bilmiyorlardı.
"İkisini de buraya getirirsek yanında iki müttefiği ola-
caktır," diye uyardı Sarrin.
"Takan bir büyücü değil," dedi Balkan sakince.
"Akkarin'in elinin altında olmadığı sürece bizim için bir
tehlike teşkil etmeyecektir." Diğer Yüksek Büyücüler'e
baktı. "Asıl soru şu; Sonea'nın mı yoksa hizmetkarın mı
elimizde olmasını tercih edersiniz?"
"Sonea," Vinara hiç duraksamadan yanıtlamıştı. Di-
ğerleri de başlarıyla onayladılar.
"Pekala," dedi Lorlen. Bakışları uzaklara daldı sonra
tekrar odaya döndü. "Onun buraya getirilmesini emret-
tim."
Uzun, gergin bir sessizlik yaşandı. Sonunda merdi-
venlerden ayak sesleri geldi. Takan gözüktü, kolları bir
Savaşçı tarafından sıkıca tutuluyordu. Solgun ve
endişeli gözüküyordu.
"Beni affedin efendi," dedi. "Onları durduramadım."
261

TRUDİ CANAVAN
"Biliyorum," dedi Akkarin. "Denememen gerekr--
bilmeliydin dostum." Kapıdan birkaç adım uzakl ^n'
masanın yanında durdu. "Kalkanlar inmiş durumd ^
merdivenleri açık bıraktım. İhtiyacın olanları kapının ^
şmda bulacaksın."
Takan başıyla onayladı. Birbirilerine baktılar ve hi
metkar bir kez daha başıyla onayladı. Akkarin geçid
doğru döndü.
"İçeri gel Sonea. Takan bırakıldığında Lorlen'e git."
Derin bir nefes alan Sonea odaya girdi. Önce Takan'ı
tutan Savaşçı'ya ardından Lorlen'e baktı. Yönetici ba-
şıyla onayladı.
"Bırak gitsin."
Takan, Savaşçı'dan uzaklaşırken Sonea da Lorlen'e
doğru ilerlemeye başladı. Hizmetkar, Sonea kendisine
yaklaşırken durup eğildi.
"Efendime iyi bakın Leydi Sonea."
"Elimden geleni yapacağım," diye söz verdi Sonea.
Sonea'mn boğazı aniden kurumuştu. Lorlen'in ya-
nına ulaştığında dönüp hizmetkarın gidişini izledi. Ta-
kan, Akkarin'e eğilerek selam verip geçide girdi. Hiz-
metkar karanlıkta kaybolunca panel kayarak yerine
oturdu.
Akkarin, Lorlen'e döndü, sonra masaya ve yanındaki
sandalyeye baktı. Cüppesinin en dış kısmı hâlâ sandal-
yenin arkasında duruyordu. Siyah giysiyi alıp vücuduna
sardı.
"Evet Yönetici, Sonea ve ben soruşturmanıza nasıl
yardımcı olabiliriz?"
262

Bölüm 15
Kötü Haberler
Dairesinin kapısının açıldığını duyduğunda Rothen
cüppesini henüz giymişti.
"Lord Rothen?" diye seslendi Tania.
Hizmetkarının sesindeki telaşı fark eden Rothen ace-
leyle yatak odasının kapısına ilerledi. Tania odanın
ortasında duruyor, ellerini endişeyle ovuşturuyordu.
"Ne oldu?" diye sordu Rothen.
Tania, Rothen'e döndü yüzünde sıkıntılı bir ifade
vardı. "Yüce Lord ve Sonea dün gece tutuklanmışlar."
Rothen ani bir nefes aldı; içinde umut ve rahatla-
manın yükseldiğini hissetti. Akkarin sonunda tutuklan-
mıştı! Lonca suçunu ortaya çıkarmış -onunla yüzleş-
miş- ve kazanmış olmalıydı!
Ama Lonca neden Sonea'yı da tutuklamıştı?
Evet neden? Heyecanı dağılıp yok oldu ve yerine ta-
nıdık, rahat vermeyen bir korku aldı.
"Neden?" diye sormaya zorladı kendini.
Tania bir an durakladı. "Olanları dördüncü ya da be-
since ağızdan duydum Lord Rothen. Yanlış olabilir."
"Neden?" diye tekrarladı Rothen.
Tania yüzünü buruşturdu. "Yüce Lord, Lord Jölen ve
ailesini öldürmekten ve bir tür büyü öğrenmekten tu-
263

TRUDİ CANAVAN
tuklanmış. Kara büyü sanırım. O nedir?"
"Büyünün en kötü hali," diye yanıtladı Rothen sert
bir şekilde. "Ama peki ya Sonea? Onu neden tutukla-
mışlar?"
Tania ellerini iki yana açtı. "Emin değilim. Belki de
suç ortağı olarak."
Rothen konuk odasındaki koltuklardan birine çöktü.
Uzun, derin bir nefes aldı. Lonca, Sonea'nın da işe ka-
rıştığı olasılığını göz önünde bulundurmak zorundaydı.
Ama bu onun suçlu olduğu anlamına gelmezdi.
"Yemek getirmedim," dedi Tania özür dilercesine.
"Olanları mümkün olduğunca çabuk duymak isteyece-
ğini biliyordum."
"Boş ver," dedi Rothen. "Bu sabah yemek yiyecek
vaktim olmayacak gibi gözüküyor zaten." Ayağa kalkıp
kapıya doğu bir adım attı. "Sanırım Sonea'yla biraz ko-
nuşsam iyi olur.
Tania'nm gülümsemesi gergindi. "Konuşmak isteye-
ceğinizi tahmin etmiştim. Ne söylediğini bana da anla-
tırsınız."
***
Arabada Dannyl'in karşısında oturan genç adam acı
verici derecede zayıftı. Farand her ne kadar zehirlendi-
ğinden beri geçen bir hafta içerisinde yürüyebilecek ka-
dar kendini toparlamış olsa da tüm gücünü geri kazan-
ması için hâlâ zamana ihtiyacı vardı. En azından ha-
yattaydı ve bunun için minnettardı.
Dannyl yolculuk boyunca gece gündüz genç adamın
başında kalmıştı. Şifa güçleri ile uykusuzluğu ve yor-
264

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


luğu bastırması kolaydı ama bunun her zaman bir
Heli vardı. Bir hafta sonunda o da kendini neredeyse
nCj'ın gözüktüğü kadar kötü hissediyordu.
Araba, Lonca kapılarına doğru döndü. Farand, Aka-
demi görüş alanına girdiğinde nefesini tuttu.
"Çok güzel," dedi tuttuğu nefesi bırakırken.
' "Evet." Dannyl gülümseyip pencereden dışarı baktı.
Üç büyücü merdivenlerin önünde bekliyordu: Yönetici
Lorlen, Gezgin Yönetici Kito ve Leydi Vinara.
Dannyl hafif bir endişe ve hayal kırıklığı hissetti.
Yüce Lord'un onu karşılamak üzere hazır olmasını
umuyordu. Ama büyük ihtimalle her şeyi özel olarak
görüşmek istiyordu...
Araba merdivenlerin önünde durdu ve Dannyl aşağı
indi. Farand, Dannyl peşinden inince Yüksek Büyücüler
onu ihtiyatlı bir merakla süzdüler.
"Büyükelçi Dannyl," dedi Lorlen. "Hoş geldiniz."
"Teşekkür ederim Yönetici Lorlen. Yönetici Kito, Leydi
Vinara," diye karşılık verdi Dannyl başıyla selam vere-
rek. "Bu Darellas Ailesi'nden Farand."
"Hoş geldin genç Darellas," dedi Lorlen. "Korkarım
önümüzde birkaç gün için başka bir mesele ile ilgileni-
yor olacağız. Seni mümkün olduğunca rahat ettirip, ga-
rip durumunla, diğer konu hallolur olmaz ilgileneceğiz."
"Teşekkür ederim Yönetici," diye karşılık verdi Fa-
rand tedirgince.
Lorlen başıyla onaylayıp döndü ve Akademi merdi-
venlerini çıkmaya başladı. Dannyl kaşlarını çattı. Lor-
len'in tavrında garip bir şey vardı. Her zamankinden
daha bezgin gözüküyordu.
"Benimle gel Farand," dedi Vinara, genç adama.
265

TRUDİ CANAVAN
Sonra Dannyl'e baktı ve yüz ifadesi sertleşti. "Biraz u
Büyükelçi. Kaybettiklerini geri kazanmalısın."
"Haklısınız Leydi Vinara," diye katıldı Dannyl. Vinaı-
Farand'ı götürürken Dannyl sorarcasına Kito'ya baktı
"Yönetici Lorlen'in sözünü ettiği diğer konu nedir?"
Kito sesli bir şekilde içini çekti. "Dün gece Lord Jölen
öldürüldü."
"Öldürüldü mü?" Dannyl, Kito'ya bakakaldı. "Nasıl?"
Büyücü yüzünü buruşturdu. "Kara büyüyle."
Dannyl yüzünün donduğunu hissetti. Kitabın, seya-
hat sandığının diplerinde yattığı arabaya baktı.
"Kara büyü mü? Kim...?"
"Yüce Lord tutuklandı," diye ekledi Kito.
"Akkarin!" Dannyl soğuğun bütün vücuduna yayıldı-
ğını hissetti. "O olamaz!"
"Korkarım öyle. Kanıtlar tamamen aleyhinde. Soruş-
turmamızda işbirliği yapmayı kabul etti. Yarın bir Du-
ruşma olacak."
Dannyl, Kito'yu güçlükle duyuyordu. Garip olaylar ve
tesadüfler zihninde yepyeni yerlere kayıyorlardı. Lor-
len'in kendisinden başlamasını ve daha sonra durdur-
masını istediği araştırmayı düşündü. Rothen'in aynı ko-
nuya olan ani ilgisini —Sonea, Akkarin'in gözdesi olduk-
tan hemen sonra— düşündü. Dem'in kitabında yazılı
olanları düşündü. Antik büyü —yüksek büyü— kara
büyüydü.
Akkarin'in araştırmasının başarısızlıkla sonuçlandı-
ğını zannetmişti.
Görünüşe göre yanılmıştı.
Lorlen bundan şüphelenmiş miydi? Peki ya Rothen?
Araştırmasının sebebi bu muydu?
266

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


r/g ben kitabı neredeyse Akkarin'e veriyordum.
"Kaçak konusunu duruşmadan sonra görüşeceğiz,"
dedi Kito.
Dannyl gözlerini kırpıştırdı, sonra başıyla onayladı.
"Elbette... Şey, Leydi Vinara'nm sözünü dinlesem iyi
olacak."
Vindolu büyücü gülümsedi. "İyi uykular o zaman."
Dannyl başıyla onaylayıp Büyücüler Makamı'na doğ-
ru ilerlemeye başladı. Uyumak mı? Bunları öğrendikten
sonra nasıl uyuyabilirdi?
Bu araştırmaya Akkarin'in desteğiyle devam ettim ve
sandığımda kara büyü hakkında bir kitap var. Bu be-
nim de aynı suçlardan suçlu gözükmem için yeterli de-
ğil mi? Kitabı saklayabilirim. Onu Akkarin'e vermeye-
ceğim kesin... veya onunla herhangi bir şey tartışmaya-
cağım.
Bu olanların kişisel olarak onun için anlamını anla-
yınca nefesi kesildi. Artık Akkarin, Dannyl ile Tayend'in
ilişkisinin sadece asileri yakalamak için bir numara ol-
duğunu söyleyince ona kim inanacaktı?
**?:
Sonea Kubbe'nin içinde en son Meydan Okuma için
bulunmuştu. Kubbe devasa, içi boş, taş bir küreydi. Bir
zamanlar Savaşçılar'm antrenman yeriydi. Lonca, Arena
kurulduktan sonra burayı terk etmişti ama Sonea,
Regin ile yapacağı karşılaşmaya hazırlanırken gözlerden
uzak olacağı için burayı seçmişti. Akkarin duvarları,
Sonea'nm zarar vermesini engellemek için
güçlendirmişti. Şimdiyse Akkarin'in büyüsü, Sonea'yı
tutsak olarak tutuyordu.
267

TRUDİ CANAVAN
Sonea herhangi bir kaçma girişiminde bulunm
düşünmüyordu. Akkarin'e, sözüne uyacağını söylem' ?•*
Akkarin, sadece Takan ile Lorlen'i korumaları gerekt
ni söylemişti. Sonra Takan ile Sonea bir çeşit takas ed 1
misti. Demek ki Sonea'nın burada olmasını istiyordu
Ya buydu ya da hizmetkarına verdiği sözü tutmak
için Sonea'yı feda etmeye hazırdı.
Hayır, diye düşündü, hikayesini desteklemem için
bana ihtiyacı var. Takan, Akkarin'e fazla yakındı. Kimse
ona inanmazdı.
Kubbe'nin içini adımlamaya başladı. Kubbe'nin ka-
pısı içeriye hava girmesi için açık duruyordu. Bir çift
büyücü kapının dışında duruyor; Sonea'nın yalnız
olduğu her an onu izliyorlardı.
Ama pek de yalnız kalamamıştı. Vinara, Balkan ve
Sarrin ayrı ayrı onu Akkarin hakkında sorgulamışlardı.
Akkarin hazır olmadan herhangi bir hata yapmak is-
temediği için cevap vermeyi reddetmişti. Sonunda vaz-
geçmişlerdi.
Sonunda yalnız kalmıştı ama bundan pek hoşlanma-
dığını fark etti. Akkarin'in nerede olduğunu ve sessiz
kalarak onun istediğini yapmış olup olmadığını merak
ediyordu. Zamanı tahmin etmek imkansızdı ama şafak
oldukça geride kalmış olmalıydı. Bütün gece uyuma-
mıştı ama burada kumlu zemin yerine yumuşak bir ya-
tak olsa bile uyuyabileceğinden emin değildi.
Kapının ötesindeki bir hareket dikkatini çekti. O yöne
döndüğünde kalbi acıyla buruldu.
Rothen...
Rothen, Kubbe'ye girdi, yüzünde üzüntü çizgileri
vardı. Sonea göz göze geldikleri an gülümsemeye çalıştı
ve midesi suçluluk duygusuyla düğümlendi.
268

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


«g0nea," dedi Rothen, "Nasılsın?"
Sonea başını iki yana salladı. "Bu komik bir soru
Rothen."
Rothen, Kubbe'ye baktı ve başıyla onayladı. "Evet.
Sanırını öyle." İçini çekip tekrar Sonea'ya baktı. "Seninle
İ2İİİ ne yapacaklarına henüz karar vermediler. Lorlen
odanda kara büyü ile ilgili kitaplar bulduklarını söyledi.
Onlar oraya Akkarin ya da hizmetkarı tarafından mı
kovulduklar?"
Sonea içini çekti. "Hayır, onları ben okuyordum."
"Neden?"
"Düşmanımı tanımak için."
Rothen kaşlarını çattı. "Kara büyü hakkında bir şey-
leri sadece okumanın bile suç olduğunu biliyorsun."
"Evet biliyorum."
"Yine de okudun mu?"
Sonea, Rothen'in gözlerine baktı. "Bazı şeyler riske
girmeye değer."
"Onu yenmek için bilgi edinebilmemiz umuduyla mı
yaptın?"
Sonea bakışlarını indirdi. "Tam olarak değil."
Rothen duraksadı. "O zaman neden Sonea?"
"Sana söyleyemem. Henüz olmaz."
Rothen bir adım yaklaştı. "Neden söyleyemezsin?
Sana ne söyledi de seni suç ortağı haline getirdi? Teyzen
Jonna ve enişten Ranel'i bulduk. Onlar ve çocukları
gayet iyi. Dorrien da hayatta ve iyi. Korumaya çalıştığın
başka biri mi var?"
Sonea içini çekti. Bütün Kyralia...
"Sana söyleyemem Rothen. Henüz olmaz. Akkarin'in
269

TRUDİ CANAVAN
diğerlerine neler anlattığını bilmiyorum; ya da b •
neleri açıklamamı istediğini. Duruşma'ya kadar bekî^1
mek zorundayım."
Rothen'in gözleri öfkeyle parladı. "Ne zamandır onu

ne istediğini umursuyorsun?"
Sonea bakışlarını kaçırmadı. "Yaptıkları için sebeple
rini öğrendiğimden beri. Ama bu onun hikayesi benim
değil. Anlattığı zaman sebebini anlayacaksın."
Rothen, Sonea'yı şüpheyle süzdü. "Buna inanmakta
zorlanıyorum. Ama deneyeceğim. Senin için yapabile-
ceğim bir şey var mı?"
Sonea başını iki yana salladı, sonra duraksadı. Rot-
hen, Lorlen'in de Akkarin'in suçundan iki yıldan uzun
süredir haberdar olduğunu biliyordu. Eğer Rothen
Lonca'ya bunu söyleseydi ne olurdu? Rothen'e baktı.
"Evet," dedi alçak sesle. "Lorlen'i koru..."
Savara bir elini çarşafın üzerinde gezdirip gülümsedi.
"Çok güzel."
Cery kıkırdadı. "Bir Hırsız, konuklarını rahat ettirme-
lidir."
"Sen diğer Hırsızlar gibi değilsin," diye belirtti Savara.
"Bütün bunlarda onun parmağı var değil mi?"
"Kimin?" '
"Yüce Lord'un."
Cery kızgınlığını belirten bir ses çıkardı. "Hepsi onun
sayesinde değil."
"Değil mi?"
270

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


«gazıları Sonea sayesinde. Faren onu Lonca'dan sak-
ınaya söz vermişti; fakat diğer Hırsızlar onu teslim et-
esine sebep oldular. Bu yüzden bazı kişiler Faren'in
anlaşmanın kendi üstüne düşen kısmını yapmadığını
söylediler."
"Yani?"
"Ben Farenle anlaşmalar yapmayı kabul ettiğimde
başkaları da görüşlerini değiştirdiler. O da bana bazı ko-
nularda yardımcı oldu."
"Yani Akkarin'in bununla hiçbir ilgisi yok öyle mi?"
"Şey, biraz," diye kabul etti Cery. "Belki o da beni zor-
lamasaydı buna cesaret edemezdim. Belki bana diğer
Hırsızlarla ilgili bilgiler vermeseydi onları yolumdan çe-
kemezdim. Sırlarının çoğunu bilen bir kişiye hayır de-
mek zordur."
Savara düşünceli gözüküyordu. "Akkarin bunları u-
zun süre önceden planlamış gibi gözüküyor."
"Ben de öyle düşünmüştüm." Cery omzunu silkti.
"Katil diğer Hırsızlar'ı sinirlendirmeye başladığında onu
bulmayı önerdim. Bu hoşlarına gitti. Zaten aylardır bu
işin içinde olduğumu bilmiyorlardı. Yine de onu daha
önce bulmamış olmamı komik buluyorlar; ama içlerin-
den hiçbiri de bulmayı başaramadı."
"Ama katilleri buluyordun."
"Onlar sadece bir katil olduğunu sanıyorlardı."
"Ah..."
"En azından ben öyle sandıklarını düşünüyorum."
"Ama artık birden fazla olduğunu biliyorlar çünkü
sonuncusu bir kadındı."
"Büyük ihtimalle."
Cery odadaki mobilyalara baktı. Kaliteli parçalardı
271

TRUDİ CANAVAN
ama abartılı değillerdi. Bunların hepsinin Akkar' ••
yardımıyla elde edildiğini düşünmeyi sevmiyordu
"Başka konularda da kendime yer edinmeye çal
tim," dedi Cery. "Eğer büyücüler için katil bulma paza
kurursa hayatta kalıp işe devam edebilmek istiyorum "
Savara kurnaz bir şekilde gülümseyip bir parmağın
yavaşça Cery'nin göğsünde gezdirdi.
"Hayatta ve işin içinde olmanı tercih ederim."
Cery, Savara'nın elini yakalayıp kadını kendine daha
da yaklaştırdı. "Öyle mi? Ne tür bir iş yapıyorsun?"
"Potansiyel müttefiklerle bağlantı kurma," dedi ko-
lunu Cery'nin boynuna dolayıp. "Özellikle bir tanesiyle
çok yakın bir bağlantı kurmak."
Savara'nın öpüşü sert ve baştan çıkarıcıydı. Cery
kalp atışlarının tekrar hızlandığını hissetti.
Birden kapı çaldı. Cery, Savara'dan uzağa çekilerek
yüzünü buruşturdu. "Buna bakmalıyım."
Savara suratını astı. "Mecbur musun?"
Cery başıyla onayladı. "Gol önemli bir şey olmasa
kapıyı çalmazdı."
"Öyle olsa iyi olur."
Cery ayağa kalkıp bir pantolon, gömlek giyip, odadan
çıktı. Gol, Cery'nin konuk odasının ortasında volta atı-
yordu. Yüzündeki ifade Cery'nin beklediği aptalca sırı-
tıştan çok farklıydı.
"Yüce Lord, Lonca tarafından tutuklandı," dedi Gol.
"Soneada..."
Cery adama bakakaldı. "Ne?"
"Dün gece bir Lonca büyücüsü öldürülmüş. Hatta
evde kim varsa... Bunu Yüce Lord'un yaptığını sanıyor-
lar." Bir an durakladı. "Bütün şehir bununla çal-

272

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


kalaruyor."
Cery en yakındaki koltuğa gidip oturdu. Akkarin tu-
tuklandı mı? Cinayet suçlamasıyla mı? Sonea da mı?
Yatak odasının kapısının açıldığını duydu. Savara
başınl uzattı, giyinmişti. Bakışları Cery'ninkilerle
buluşunca kaşlarını çattı.
"Bana söyleyebileceğin bir şey mi?"
Cery hafifçe gülümsedi, soru hoşuna gitmişti. "Yüce
Lord tutuklanmış. Lonca, onun dün gece bir büyücüyü
öldürdüğünü düşünüyor."
Savara'nm gözleri büyüdü. Odaya girdi. "Ne zaman?"
Gol omzunu silkti. "Bilmiyorum. Büyücünün evin-
deki herkes öldürülmüş. Bir tür kötü büyüyle. Kara
büyü... Evet, evet adı buydu."
Savara ani bir nefes aldı. "Demek ki doğruymuş."
"Ne doğruymuş?" diye sordu Cery.
"İchaniler'den bazıları Lonca'nın yüksek büyüyü
bilmediğini ve kötü kabul ettiğini söylemişti. Akkarin
yüksek büyü kullanıyordu; biz de bunun doğru olmadı-
ğını düşünürdük." Bir an durdu. "Demek bu yüzden
gizli çalışıyordu. Ben diğerlerinin geçmişindekileri
öğrenmesini engellemek için yaptığını sanıyordum."
Cery gözlerini kırpıştırdı. "Geçmişte ne yaptı ki?"
Savara, Cery'ye bakıp gülümsedi. "Oh, Yüce Lord ile
ilgili bildiğinden çok daha fazlası var."
"Ne gibi?"
"Bunu anlatmak bana düşmez," dedi Savara. "Ama
sana şunu söyleyebilirim ki..."
Duvardan bir ses gelince durdu. Cery başıyla Gol'e
işaret etti. İri adam duvara yaklaşıp oradaki gözetleme
deliğinden baktı, sonra bir tabloyu yana çekti. Cery'nin
273

TRUDİ CANAVAN
garip işler için işe aldığı oğlanlardan biri içeri girdi
"Seni görmek isteyen bir adam var Ceryni. Üst d
cede bir parolası var ve diyor ki bir arkadaşın hakkı H6
kötü haberleri varmış. Acil olduğunu söylüyor."
Cery başıyla onaylayıp Savara'ya döndü. "Bu ada
görsem iyi olur."
Savara omzunu silkip yatak odasına döndü. "Ben de
bir banyo yaparım."
Cery, Gol'e döndüğünde iri adamı sırıtırken buldu.
"Yüzündeki o ifadeyi hemen sil," diye uyardı.
"Hemen, Ceryni," diye karşılık verdi adam tevazuyla-
ama Cery'yi geçide doğru takip ederken sırıtış hâlâ yü-
zündeydi.
Cery'nin ofisi pek uzak değildi. Ofise girmenin ve çık-
manın çeşitli yolları vardı. Gol standart rotayı tercih etti
ve Cery'ye bir gözetleme deliği vasıtasıyla bekleme
odasındaki ziyaretçiyi inceleme fırsatı verdi.
Cery dehşetle adamın Sachakalı olduğunu fark etti.
Sonra adamın üzerindeki ceketi tanıdı ve kalbine bir
ağırlık çöktü.
Bu adam neden Akkarin'in bir gece önce giydiği ce-
keti giyiyordu?
Adam dönünce ceketin önü altındaki Lonca hizmet-
karı üniformasını gösterecek bir şekilde açıldı.
"Sanırım kim olduğunu biliyorum," dedi Cery. Ofisi-
nin kapısına- doğru ilerledi. "Yerime geçer geçmez içeri
gönderin."
Bir iki dakika sonra Cery masasına oturmuştu. Ofi-
sinin kapısı açıldı ve adam içeri girdi.
"Evet," dedi Cery, "Bir dostum hakkında kötü haber-
ler getirdiğini söylemişsin."
274

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


"gvet," diye karşılık verdi adam. "İsmim Takan, Yüce
rd'un hizmetkarıyım. Bir Lonca büyücüsünü öldür-
ek suçundan tutuklandı. Beni size yardımcı olmam
için gönderdi."
"Bana yardımcı olmak mı? Nasıl?"
"Onunla zihinsel iletişim kurabiliyorum," diye açık-
ladı Takan alnına dokunarak.
"Bir büyücü müsün?"
Takan başını iki yana salladı. "Uzun zaman önce
onun tarafından kurulmuş olan bir bağlantımız var."
Cery başıyla onayladı. "O zaman sadece onun ve
benim bildiğim bir şey söyle."
Takan'm bakışları uzaklara daldı. "Son karşılaşma-
nızda bir daha Sonea'yı yanında getirmeyeceğini söy-
lemişti."
"Bu doğru."
"Bu sözünü tutamadığı için pişmanlık duyuyor."
"Sanırım Sonea da öyle. Onu neden tutukladılar?"
Takan içini çekti. "Kara büyü öğrenmekten. Oda-
sında kitaplar buldular."
"Bu kara büyü..."
"Yasak," dedi Takan. "Lonca'dan atılma tehlikesiyle
karşı karşıya."
"Peki ya Yüce Lord?"
Takan içten bir şekilde üzgün görünüyordu. "Cinayet
ve kara büyü kullanmakla itham ediliyor. Eğer herhangi
birinden suçlu bulunursa cezası idam olacak."
Cery yavaşça başıyla onayladı. "Lonca ne zaman ka-
rar verecek?"
"Yarın kanıtları incelemek ve suçlu olup olmadığına
275

TRUDİ CANAVAN
karar vermek için bir Duruşma yapılacak."
"Suçlu mu?"
Takan doğrudan Cery'nin gözlerine baktı, gözler' ~r
keyle parlıyordu. "Lord Jolen'i o öldürmedi."
"Peki ya kara büyü suçlaması?"
Hizmetkar başıyla onayladı. "Evet, o konuda suçlu
Ama kara büyü kullanmasaydı katilleri yenemezdi."
"Peki ya Sonea. O suçlu mu?"
Takan bir kez daha başıyla onayladı. "Lonca onu sa-
dece kara büyü öğrenmekle suçladı. Bu yüzden daha

düşük bir ceza alma şansı var. Gerçeği biliyor olsalardı


onun da Akkarin'le aynı cezayı alma riski vardı."
"Sonea kadını öldürmek için kara büyü kullandı de-
ğil mi?"
Takan şaşırmış görünüyordu. "Evet. Bunu nereden
biliyorsunuz?"
"Şanslı bir tahmin. Bu Duruşma'ya tanık olarak ka-
tılmalı mıyım?"
Adam durdu, bakışları yine uzaklara dalmıştı. "Ha-
yır. Efendi size teklifiniz için teşekkür ediyor. Bu işe ka-
rışmış olduğunuzu belli etmemeliymişsiniz. Her şey yol-
unda giderse gelecekte tekrar yardımınıza ihtiyacı ola-
bilirmiş. Şimdilik sizden sadece bir iyilik istiyor."
"Evet?"
"Muhafızların katilin cesedini bulmalarını... Ve cese-
din üzerinde hançerinin olmasını da..."
Cery gülümsedi. "Bunu yapabilirim."
Ofisinin penceresinden bakan Lorlen, Akkarin'in hâlâ
276

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


ayru şekilde durduğunu gördü. Başını iki yana salladı.
Akkarin bir şekilde Arena'da, yerde sırtım destekler-
, birine dayamış, çevresinde onu izleyen yirmi büyti-
• vie oturuyor olmasına rağmen hâlâ ağır başlı ve ken-
dine güvenir gözükmeyi başarıyordu.
Lorlen dönüp ofisine göz gezdirdi. Balkan ortada
volta atıyordu. Lorlen, Savaşçı'yı daha önce hiç bu ka-
dar telaşlı görmemişti. Balkan'ın daha önceden ihanetle
ilgili bir şeyler mırıldandığını duymuştu. Bu gayet anla-
şılabilir bir şeydi. Lorlen, Savaşçı'nın Akkarin'e oldukça
saygı duyduğunu biliyordu.
Sarrin koltuklardan birine oturmuş, Akkarin'in san-
dığından çıkan kitaplardan birinin sayfalarını karıştırı-
yordu. Bunu yapmak dahi bir suç olsa da içlerinden bi-
rinin onları okuması gerektiğine karar vermişlerdi. Sar-
rin'in yüzünde dehşet ve büyülenme karışımı bir ifade
vardı. Ara sıra sessizce kendi kendine bir şeyler mırıl-
danıyordu.
Vinara rafların yanında sessizce duruyordu. Bir süre
önce Akkarin'i bir canavar olarak nitelendirmişti. Bal-
kan ona Akkarin'in, kara büyü hakkındaki kitapları
okumaktan fazlasını yapmamış olabileceğini hatırlat-
mıştı. Yine de Vinara ikna olmamıştı.
Fakat Sonea konusunda ise üzgün ve kararsız gözü-
küyordu.
Lorlen masasındaki nesnelere baktı; kırık cam par-
çaları, sapı erimiş gümüş bir çatal ve içinde kurumuş
kan bulunan bir kase. Diğerlerinin kafası oldukça karış-
mıştı. Masada bulunmuş olan küçük cam küre Lor-
len'in şüphelerini haklı çıkarmıştı. Akkarin, Lorlen'inki
gibi başka bir yüzük mü yaratıyordu, yoksa Sonea'ya
nasıl yapılacağını mı öğretiyordu?
277

TRUDİ CANAVAN
Sonea gibi Akkarin de soruları yanıtlamayı reddet
misti. Bütün Lonca, Duruşma için toplanmadan konu
mamaya kararlıydı. İşbirliği buraya kadardı.
Bu adil değil, diye düşündü Lorlen. Cebindeki yüzü.
ğü düşündü. Akkarin, Lorlen'e onu çıkarıp elinin al-
tında bulundurmasını söylemişti. Eğer Sarrin kitapları
okumaya devam ederse bu tarz yüzüklerle ilgili gerçeği
öğrenip Lorlen'in taktığı yüzüğü de tanıyabilirdi. Lorlen
yüzükten tamamen kurtulmayı düşünmüştü ama
Akkarin'le bir bağlantısının olmasının avantajlarını gö-
rebiliyordu. Var olan tek avantaj Akkarin'in Lorlen yü-
züğü takarken yaptığı görüşmelere kulak misafiri olabi-
lecek olmasıydı ama bu, şu an için pek sorun değildi.
Lorlen, Akkarin'in dinlemesini basitçe, yüzüğü parma-
ğından çıkararak engelleyebilirdi.
Akkarin, Lorlen'in bu konuda daha önceden haber-
dar olduğu gerçeğini gizli tutmak istemişti.
Lonca'nın güvenebileceği bir lidere ihtiyacı var, diye
göndermişti Akkarin, yüzük aracılığıyla. Çok fazla deği-
şim ve şüphe Lonca'yı zayıflatır.
Bu konuyu bilen onların dışında sadece Rothen ve
Sonea vardı. Sonea sessiz kalmıştı ve Rothen de daha
fazla zarara yol açmadığı sürece sessiz kalmayı kabul
etmişti. Lorlen de karşılık olarak Sonea'yı ziyaret etme-
sine izin vermişti.
Kapı kibarca çalınınca hepsi dönüp baktılar. Lorlen
iradesiyle kapıyı açtı ve Yüzbaşı Barran, arkasında Lord
Osen ile içeri girdi. Muhafız eğilip hepsine resmi bir şe-
kilde selam verdi sonra Lorlen'e döndü.
"Tanığın çalıştığı dükkanı ziyaret ettim," dedi. "Patro-
nu bu sabah işe gelmediğini söyledi. Evini kontrol ettiği-
mizde de ailesi, dün gece eve dönmediğini söyledi."
278

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


pisiplinler'in Başları birbirilerine baktılar.
"Teşekkür ederim Yüzbaşı," dedi Lorlen. "Başka bir
şey var mı?"
Genç adam başını iki yana salladı. "Hayır. Başka bir
bilqgi edinmezsem istediğiniz gibi yarın sabah dönece-
ğim."
"Teşekkür ederim. Gidebilirsin."
Kapı kapandığında Vinara içini çekti. "Muhafızların
tanığın cesedini birkaç gün içinde bulacağından şüphe
yok. Dün gecenin Akkarin için yoğun geçtiği belli."
Balkan başını iki yana salladı. "Hiç mantıklı değil.
Tanıktan nasıl haberi olabilir ki? Eğer kendisini izledi-
ğini fark etmiş olsaydı Muhafız Evi'ne ulaşamamasın-
dan emin olurdu."
Sarrin omzunu silkti. "Tabi ona yetişememiş olabilir.
Kadın, Muhafız Evi'nden çıktıktan sonra kendisi hak-
kında daha fazla kanıt sunamayacağından emin olmuş
olabilir."
Balkan içini çekti. "Bu bir kara büyücüden bekleye-
ceğim bir davranış değil. Kanıt saklama konusunda bu
kadar dikkatliyse neden gecenin başında o kadar dik-
katsiz davransın? Neden kılık değiştirmesin? Neden..."
Kapı tekrar çalınca durdu. Lorlen içini çekip kapıyı
açtı. Kapıdakinin Dannyl olduğunu görünce oldukça şa-
şırdı. Büyûkelçi'nin gözlerinin altında karanlık gölgeler
vardı.
"Yönetici," dedi Dannyl. "Sizinle görüşebilir miyim?
Özel olarak..."
Lorlen can sıkıntısıyla kaşlarını çattı. "Konu kaçakla
mı ilgili Büyükelçi?"
"Kısmen..." Dannyl diğerlerine bir bakış attı, görü-
279

TRUDİ CANAVAN
nüşe göre kelimelerini dikkatle seçiyordu. "Ama t
olarak değil. Eğer acil bir konu olduğunu düşünmese
dim size gelmezdim."
Vinara ayağa kalktı. "Spekülasyon yapmaktan çok sı
kıldım zaten," dedi. Sarrin ve Balkan'a doğrudan, an
lamsız bir şekilde baktı. "Eğer bize ihtiyacınız olursa
Yönetici, çağırın yeter."
Üç büyücü odayı terk ederken Dannyl, kenara çekilip
kibarca başıyla selam verdi. Kapı kapandığında Lorlen
masasına dönüp oturdu.
"Konuşmak istediğin acil mesele nedir?"
Dannyl masaya yaklaştı. "Nereden başlayacağıma
emin değilim Yönetici. Çok zor bir durumdayım. Çok zor
iki durumdayım aslında, tabi böyle bir şey mümkünse."
Bir an durdu. "Her ne kadar yardımlarımın artık gerek-
siz olduğunu söylemiş olsanız da kendi ilgim yüzünde
antik büyü araştırmalarına devam ettim. Yüce Lord bu-
nu öğrendiğinde beni devam etmem için cesaretlendirdi
ama o zamana kadar zaten Elyne'de keşfedilebilecek bir
şey kalmamıştı. Ya da ben böyle düşünüyordum."
Lorlen kaşlarını çattı. Akkarin, Dannyl'i devam et-
mesi için cesaretlendirmiş miydi?
"Sonra yardımcımla birlikte asilerin güvenini kaza-
nırken Dem Marane'ye ait bir kitap keşfettik." Dannyl
elini cüppesinin içine sokup eski bir kitap çıkardı.
Kitabı Lorlen' in masasına koydu. "Antik büyü hakkın-
daki birçok sorumuzu cevaplıyordu. Yüksek büyü ola-
rak bilinen antik büyü aslında kara büyüymüş gibi
görünüyor. Bu kitap, kullanımları hakkında bilgiler içe-
riyor."
Lorlen kitaba baktı. Bu bir tesadüf müydü yoksa Ak-
karin asilerin bu kitaba sahip olduğunu biliyor muydu?
280

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Yoksa asilerle birlikte mi çalışıyordu? Derin bir nefes
İdi- Kara büyüyü bu şekilde mi öğrenmişti?
Eğer öyle ise neden onları ele vermişti?
"Gördüğünüz gibi," dedi Dannyl. "Oldukça zor bir
durumdayım. Bazıları Yüce Lord'un izniyle kara büyüyü
araştırmış olduğumu ve Akkarin'in asileri yakalama em-
rinin daha fazla bilgi elde etmek olduğunu düşünebilir."
yüzünü buruşturdu. "Aslında kitabın birazını okudum
İçi bu da kara büyü öğrenmeye karşı olan yasayı çiğne-
diğim anlamına gelir. Ama okumadan önce kitabın içe-
riğini bilmiyordum."
Lorlen başını iki yana salladı. Dannyl'in endişelen-
mesi çok normaldi. "Endişeni anlıyorum. Araştırmanın
seni nereye götüreceğini bilemezdin. Araştırmanın ne
yöne gittiğini ben de bilmiyordum. Eğer herhangi biri
senden şüphelenirse benden de şüphelenmelidir."
"Bunları duruşmada açıklamalı mıyım?"
"Bu konuyu Yüksek Büyücülerle görüşeceğim ama
gerekli olacağını sanmıyorum," diye yanıtladı Lorlen.
Dannyl rahatlamış görünüyordu. "Bir konu daha
var," diye ekledi alçak sesle.
Daha mı? Lorlen inleme isteğini bastırdı. "Evet?"
Dannyl yere baktı. "Yüce Lord asileri bulmamı istedi-
ğinde, yardımcım ve benim onların eline bize şantaj ya-
pabilecekleri bir şey vermemizi önerdi. Akkarin Lonca'ya
bu bilginin sadece asilerin güvenini kazanmak için oluş-
turulmuş bir hile olduğunu bildiği konusunda güvence
verecekti." Dannyl başını kaldırdı. "Ama açıkça görülü-
yor ki Akkarin artık böyle bir şey yapabilecek bir ko-
numda değil."
Lorlen bir anda Akkarin ile Arena'nm yanında,
Sonea'nm karşılaşmasını izlerken yaptıkları konuşmayı
281

TRUDİ CANAVAN
hatırladı
"Büyükelçi Dannyl kaçakla geldiğinde Lonca, cin
yetlere olan ilgisini kaybedecek Lorlen."
Asilerin varlığından daha fazlasını mı kastediyordu"?
Dannyl'in asilerin güvenini kazanmak için uydurduğu
bu bilgi neydi?
Danyl'e baktı ama adam bakışlarını kaçırdı, belli ki
utanmıştı. Lorlen yavaş yavaş duyduğu dedikodu par-
çalarını birleştirmeye başladı ve Dannyl'in asilere verdiği
bilginin ne olduğunu anladı.
İlginç, diye düşündü. Ve Dannyl'in bir çırakken ya-
şadığı zorluklar düşünülürse çok da cesur bir hareket.
Ne yapmalıydı? Lorlen şakaklarını ovuşturdu. Ak-
karin bu tarz konularda çok daha iyiydi.
"Yani kimsenin, Akkarin'in dürüstlüğü kuşku altında
olduğu için senin hakkında söylediklerine inanmayaca-
ğını düşünüyorsun."
"Evet."
"Asilerin dürüstlüğü daha mı güvenilir?" Lorlen başı-
nı iki yana salladı. "Sanmıyorum. Eğer kimsenin Akka-
rin'e inanmayacağından endişeleniyorsan insanlara bu-
nun kendi fikrin olduğunu söyle."
Dannyl'in gözleri büyüdü. Dikleşip başıyla onayladı.
"Elbette... Teşekkür ederim yönetici."
Lorlen omzunu silkti sonra Dannyl'e biraz daha dik-
katli baktı. "Bir haftadır uyumamış gibi görünüyorsun."
"Uyumadım. Farand'ın hayatını kurtarmak için o ka-
dar uğraştıktan sonra birinin bunu boşa çıkarmasını is-
temedim."
Lorlen kaşlarını çattı. "O zaman dairene dönüp din-
lensen iyi olur. Yarın sana ihtiyacımız olabilir."
282

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Genç büyücü yorgun bir şekilde gülümsedi. Başıyla
I orlen'in masasındaki kitabı işaret etti. "Artık bundan
kurtulduğuma göre, uyku sorunum olmayacak. Tekrar
teşekkür ederim Yönetici."
Dannyl çıktığında Lorlen içini çekti. En azından biri-
leri uyuyabilecekti...
283

Bölüm 16
Duruşma
Sonea'nm uyandığında ilk düşüncesi Viola'nm kendi-
sini uyandırmaya gelmemiş olduğu ve derse geç kala-
cağıydı. Uyku mahmurluğuyla gözlerini kırpıştırdı.
Sonra parmaklarının arasındaki kumu hissetti ve etra-
fında Kubbe'nin hafifçe aydınlatılmış duvarlarını görüp
nerede olduğunu hatırladı.
Uyuyabilmiş olması onu oldukça şaşırttı. Bir önceki
geceden son hatırladığı, karanlıkta yatıp gün içinde
olanların zihninde daireler çizip durmasıydı. Akkarin'e
zihinsel bir çağrı yapmamak için bütün iradesini kul-
lanması gerekmişti. Ona sormak istedikleri vardı,
Lonca'ya bir şey söyleyip söylememesi gerektiği veya
nerede olduğu veya ona iyi davranıp davranmadıkları...
hatta hâlâ hayatta olup olmadığı...
Şüpheye düştüğü anlarda Lonca'nm ona bir şey söy-
lemeden çoktan Akkarin hakkında bir karara varıp uy-
guladığı düşüncesini kafasından atamıyordu. Geçmiş-
teki Lonca, Müttefik Ulkeler'i kara büyüden arındırma
konusunda korkutucu seviyede kararlı davranmıştı.
Uzun süre önce ölmüş olan o büyücüler Akkarin'i bir an
duraksamadan idam ederlerdi.
Beni de, diye düşündü ürpererek.
Bir kez daha Akkarin'le konuşabiliyor olmayı diledi.
Lonca'ya İchaniler'i anlatacağını söylemişti. Kara büyü
284

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


öğrendiğini kabul etmeyi de düşünüyor muydu? Onlara
kendisinin öğrendiğini de söyleyecek miydi?
Yoksa kara büyü kullandığını inkar mı edecekti?
yoksa kendisinin kullandığını kabul edip Sonea'nm
yanlış hiçbir şey yapmadığını mı söyleyecekti?
Ama yapmıştı. Ölü îchani'nin görüntüsü bütün ça-
balarına rağmen zihnini kapladı. Bununla birlikte
yoğun ama birbirileriyle çelişen duygular sardı Sonea'yı.
Sen bir katilsin, dedi zihnindeki bir ses.
Mecburdum, diye düşündü karşılık olarak. Başka se-
çeneğim yoktu. Beni öldürürdü.
Ama sen yine de bunu yapardın, dedi vicdanı, başka
bir seçeneğin olsaydı bile:
Evet. Lonca'yı korumak için. Kyralia'yı korumak için.
Sonra kaşlarını çattı. Ne zamandır birini öldürmek ko-
nusunu bu kadar umursuyorum? Eğer varoşlarda saldı-
rıya uğrasaydım hiç duraksamadan öldürebilirdim.
Hatta bunu çoktan yapmış bile olabilirim. Beni sokaktan
tutup çeken o haydudun hayatta kalıp kalmadığını bile
bilmiyorum.
Bu farklı. O zamanlar büyün yoktu, dedi vicdanının
sesi...
İçini çekti. Büyünün kendisine sağladığı o büyük
avantajla, birini öldürmeden durdurmanın bir yolunu
bulabilmesi gerektiği düşüncesinden kurtulamıyordu.
Ama îchani'nin de büyüsü vardı.
Durdurulmak zorundaydı. Ben de onu durdurabilecek
konumdaydım. Onu öldürdüğüm için pişman değilim,
öldürmek zorunda kalmak üzücü.
Vicdanı sessizleşti.
Beni rahatsız etmeye devam et, dedi Sonea. Birini öl-
285

TRUDİ CANAVAN
dürüp bu konuda kendimi kötü hissetmemektense h
rahatsız edip durmanı tercih ederim.
Vicdanı hâlâ sessizdi.
Harika... Başını iki yana salladı. Belki de Göz'le Hor
o eski batıl inanç doğrudur. Sadece kendimle konuşuu
değilim, şimdide kendime yanıt vermeyi reddediyorum
Bu deliliğin ilk belirtisi olmalı.
Dışarıdan gelen bir ses Sonea'yı düşüncelerinden
kopardı. Kalkıp oturduğunda Savaşçı muhafızların yana
çekildiğini ve Osen' in içeriye girdiğini gördü. Bir ışık
küresi Osen'in başının üzerinde süzülüyor, küresel ya-
pının içini aydınlatıyordu.
"Duruşma başlamak üzere Sonea. Sana Ana Salon'a
kadar eşlik etmek üzere geldim."
Bir anda Sonea'nm kalbi hızla çarpmaya başladı.
Ayağa kalkıp cüppesindeki kumları süpürdü ve kapıya
doğru ilerledi. Osen geriye çekilip geçmesine izin verdi.
Kısa bir merdivenden çıkıp açık bir kapıya ulaştılar.
Sonea, dışarıda bir çember halinde kendisini bekleyen
büyücüleri görünce duraksadı. Eşlikçileri, Şifacılar ve
Simyacılar'dan oluşan bir gruptu. Savaşçılar'm ve diğer
güçlü büyücülerin Akkarin'in muhafızlığını yaptığını
tahmin etti.
Büyücüler, Sonea çemberin ortasına geçerken dik-
katle onu izlediler. Yüzlerindeki şüphe ve onaylamazlığı
gören Sonea, yüzünün yandığını hissetti. Döndüğünde
muhafızlığını yapmış olan iki Savaşçı'nın gelip çemberi
tamamladığını gördü. Osen, Sonea'nın etrafına kurul-
muş olan kalkanda bir an açılan boşluktan içeriye girdi.
"Sonea," dedi. "Gardiyanın cinayet ve kara büyü kul-
lanmakla suçlanıyor. Çırağı olarak sen de bu konular-
daki bilgin hakkında sorgulanacaksın. Anlıyor musun?"
286

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Sonea boğazını ıslatmak için yutkundu. "Evet lor-
dum-"
Osen durakladı. "Odanda kara büyü hakkında kitap-
lar bulunduğu için kara büyüyle ilgili bilgi edinmekle
suçlanıyorsun."
Demek o da yargılanacaktı.
"Anlıyorum," diye karşılık verdi Sonea.
Osen başıyla onayladı. Akademi'nin yanıdaki bahçe-
lere doğru döndü. "Ana Salon'a gidelim o zaman."
Osen, Sonea'yı Akademi'nin yanından giden bir yol-
dan götürürken eşlikçileri de onlarla aynı hızda ilerli-
yordu. Avlu boş ve ürpertici bir sessizliğe bürünmüştü.
Sessizliği sadece ayak sesleriyle ara sıra öten kuşlar bo-
zuyordu. Sonea, Lonca'da kalan hizmetkarlarla büyücü
ailelerini düşündü. Akkarin Lonca'yı ele geçirmeye
çalışır diye buradan uzaklaştırılmışlar mıydı?
Akademi'nin önü görüş alanlarına girmeden hemen
önce Osen aniden durdu. Etraflarındaki büyücüler
birbirilerine endişe ile bakıyorlardı. Sonea zihinsel bir
iletişimi dinlediklerini fark edince hislerini odakladı.
— ... Sonea gelene kadar içeri girmeyeceğini söylüyor,
diye gönderdi Lorlen.
— Ne yapmalıyız? diye sordu Osen.
— Bekleyin. Karar vereceğiz.
Sonea kalbinin hafiflediğini hissetti. Akkarin o olma-
dan Ana Salon'a girmeyi reddediyordu. Onu orada isti-
yordu.
Osen ve eşlikçileri endişeyle gerilmişlerdi, belli ki Lor-
len, reddederlerse Akkarin'in yapabileceklerinden kor-
kuyorlardı. Akkarin'in ne kadar güçlü olduğu konu-
sunda bir fikirleri yoktu.
287

TRUDİ CANAVAN
Benim de yok, diye düşündü Sonea.
Beklerlerken Akkarin'in gücünü hesaplamaya çalıst
İchani ile savaşmadan önce iki hafta boyunca kendisin
den ve Takan'dan güç almıştı. Bundan önce ne kada
güçlü olduğu konusunda bir fikri yoktu ama savaş gu
cünü oldukça azaltmış olmalıydı. Hâlâ bir Lonca büyü-
cüsünden kat kat güçlü olmalıydı ama Sonea bütün
Lonca'dan daha güçlü olduğundan şüphe ediyordu.
Peki ya ben?
İchani kadının gücünü çektiğinden beri kendi gücün-
deki büyük artışın farkındaydı ama bunun onun ne
kadar güçlendirdiği konusunda bir tahmini yoktu. Ak-
karin kadar güçlü olamazdı. Akkarin, Sonea karışma-
dan önce savaşı kazanıyordu yani İchani daha zayıf ol-
malıydı. Sonea'nın ondan aldığı güç o kadar da fazla ola-
mazdı.
Tabi İchani bir sebepten kaybediyormuş rolü yapma-
dıysa. ..
— Sonea'yı getirin.
Lorlen'in sesi mutlu gelmemişti. Osen bezginliğini
belirten bir ses çıkardı ve tekrar yürümeye başladı. Eş-
likçileri de takip ettiler. Akademi'nin önüne yaklaştıkla-
rında Sonea'nın kalbi yine hızlandı ama bu sefer beklen-
tiyle çarpıyordu.
Büyücülerden oluşan bir kalabalık binanın önünü
doldurmuştu. Sonea yaklaşırken o yana döndüler, son-
ra ayrılıp geçmeleri için yol verdiler.
Akkarin, Giriş Salonu'nun ortasında duruyordu.
Sonea onu görünce büyük bir heyecan hissetti. Akka-
rin'in dudağının kenarı Sonea'yı fark edince her zaman-
ki yarım gülümsemeyle kıvrıldı. Sonea da neredeyse
karşılık olarak ona gülümsüyordu ama Akkarin'in etra-
288

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


f ndaki büyücülerin gergin ifadelerini görünce bu dürtü-
sünü bastırdı.
Giriş Salonu ana baba günü gibiydi. Akkarin'e ellinin
üzerinde büyücü eşlik ediyordu ve çoğu Savaşçı'ydı.
Yüksek Büyücülerin neredeyse hepsi oradaydı, gergin
ve sinirli gözüküyorlardı. Lord Balkan'ın yüzünde ka-
ranlık bir ifade vardı.
Lorlen bir adım öne çıkıp Akkarin'e döndü.
"Beraber girebilirsiniz," dedi, sesi uyarı doluydu, "Ama
birbirinize uzanamayacağınız mesafede olmalısınız."
Akkarin başıyla onayladı ve Sonea'yı yanma çağırdı.
Sonea eşlikçileri yana çekilip geçmesine izin verince
şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
Sonea, Akkarin'i çevreleyen büyücüleri geçip yanma
giderken Giriş Salonu mırıltılarla doldu. Sonea,
Akkarin'in yanında durdu fakat aralarında birbirilerine
dokunamayacakları kadar mesafe vardı. Akkarin Lor-
len'e bakıp gülümsedi.
"Şimdi, göreceğiz Yönetici, bakalım bu yanlış anlaşıl-
mayı düzeltebilecek miyiz?"
Akkarin dönüp Ana Salon'a doğru ilerlemeye başladı.
Rothen kendini hiç bu kadar kötü hissetmemişti. Bu
son gün hayatındaki en uzun gün oldu. Duruşmadan
korkuyordu ama aynı zamanda başlaması için de sabır-
sızlanıyordu. Akkarin'in mazeretlerini duyup Sonea'yı
nasıl yasayı çiğnemeye ikna ettiğini öğrenmeliydi.
Akkarin'in Sonea'ya yaptıkları yüzünden cezalandırıldı-
ğını görmek istiyordu. Ama Sonea'nm cezasının açık-
289

TRUDİ CANAVAN
lanacağı anı da korkuyla bekliyordu.
Ana Salon boyunca iki uzun büyücü sırası vardı
katarında ise çıraklar sıra olmuştu, gerekirse güçle i
vermeye hazırlardı. Herkes Duruşma'nın başlarnas
beklerken salonu uğultu kaplamıştı.
"İşte geliyorlar," diye mırıldandı Dannyl.
Salona iki siluet girdi. Biri siyah cüppeler içindeydi
diğeri ise çırakların kahverengi cüppesini giyiyordu. Ak-
karin her zamanki gibi kendine güvenle yürüyordu. So-
nea ise... Rothen, Sonea'nın bakışlarını nasıl yerde tut-
tuğunu, yüzünde korku ve olanların farkında olmanın
getirdiği bir ifade olduğunu görünce ona karşı büyük bir
sempati hissetti.
Arkalarından, yüzlerinde temkinli ve sert ifadelerle
Yüksek Büyücüler girdi. Akkarin ve Sonea, Salon'un
sonuna vardıklarında durdular. Rothen, Sonea'nm Yüce
Lord'dan uzak durduğunu görünce memnun oldu. Yük-
sek Büyücüler ikilinin etrafından dolaşıp Salon'un
önündeki kendilerine ayrılmış koltuklara yerleştiler. İki-
liye eşlik eden diğer büyücüler sanıkların etrafında ge-
niş bir çember oluşturdular.
Rothen ve Dannyl diğer büyücüler ve çıraklarla bir-
likte iki yandaki yerlerine geçtiler. Herkes oturduğunda
Lorlen küçük bir gonku çaldı.
"Herkes Kyralia'nm yöneticisi, Kral Merin'in önünde
diz çöksün," diye seslendi.
Sonea şaşkınlıkla başını kaldırdı. Kral, iki büyücü ile
görüş alanına girdiğinde Sonea, en üst sıradaki koltuğa
bakıyordu. Kral'm omuzlarında, hafifçe pırıldayan bir
kumaştan yapılmış koyu fakat canlı turuncu renkte bir
pelerin vardı. Pelerinin birçok yerine altın ipliklerle kra-
liyet sembolü olan mullook işlenmişti. Boynunda kra-
290

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


ıvet pandantifi olan altın yarım ay asılıydı.
Bütün Lonca bir dizinin üzerine çökerken Rothen,
Sonea' yi dikkatle izledi. Sonea, Akkarin'e baktı ve onun
Ha diz çökeceğini görünce diz çöktü. Sonra tekrar Kral'a
baktı.
Rothen, Sonea'nm neler düşündüğünü tahmin ede-
biliyordu. Her yıl Arınma emrini veren adamın karşısın-
daydı. Bu adam iki buçuk yıl önce onun ve ailesinin
evlerinden atılmalarına sebep olmuştu.
Kral salonu süzdü sonra Akkarin'e baktı, yüzündeki
ifadeyi anlamak mümkün değildi. Gözleri Sonea'ya kay-
dı ve Sonea bakışlarını yere indirdi. Tatmin olan Kral
koltuğuna oturdu.
Kısa bir duraksamadan sonra büyücüler kalkmaya
başladılar. Yüksek Büyücüler yerlerine döndüler.
Akkarin her yer sessizleşene kadar diz çökmeye devam
etti, ardından ayağa kalktı.
Lorlen salonu süzüp başıyla onayladı. "Bugün Velan
Evi Delvon Ailesi'nden Akkarin'in, Büyücüler Loncası
Yüce Lordu'nun ve çırağı Sonea'nm duruşması için top-
landık. Akkarin, Saril Evi'nden Lord Jolen'i, ailesini ve
hizmetkarlarını öldürmek; kara büyüyü araştırmak,
öğrenmek ve uygulamakla suçlanıyor. Sonea kara bü-
yüyü araştırmakla suçlanıyor.
"Bu suçlar en ciddi suçlardandır. Bu iddiaları destek-
leyen kanıtlar yargılamamız için sunulacaktır. İlk ko-
nuşmacı olarak Savaşçı Becerileri Başı Lord Balkan'ı
çağırıyorum."
Balkan koltuğundan kalkıp aşağı indi. Kral'a dönüp
bir dizi üzerine çöktü.
"Bu Duruşma'da ağzımdan çıkacakların hepsinin
doğru olacağına yemin ediyorum."
291

TRUDİ CANAVAN
Kral'ın yüzü ifadesiz kalmayı sürdürdü ve Balka ?
sözlerini onayladığını gösteren hiçbir jest yapmadı
Savaşçı ayağa kalkıp toplanmış büyücülere döndü
"İki gece önce Lord Jolen'den gelen zayıf bir çap
aldım. Tehlikede olduğu açıktı. Onunla bir daha iletişim
kurmayı başaramayınca evine gittim.
"Lord Jölen ve bütün ev halkını ölü buldum. Tüm er-
kek, kadın ve çocuk; aileden veya hizmetkarlardan ol-
sun, hepsi ölmüşlerdi. Daha yakından inceleyince ka-
tilin, Lord Jolen'in odasındaki pencereden girmiş
olduğunu anladım. Bu Jolen'in ilk kurban olma ola-
sılığını gösteriyordu.
"Vücutları ölüm sebebini öğrenmek amacıyla ince-
lemedim, bu görevi Leydi Vinara'ya bıraktım. Leydi
Vinara geldiğinde ben Muhafız Evi'ne gittim. Oraya
vardığımda son dönemde şehirde sıklıkla görülen cina-
yetleri araştıran Yüzbaşı Barran'ın, bir tanığı bu suçla
alakalı daha yeni sorgulamış olduğunu öğrendim."
Balkan durdu ve Lorlen'e baktı. "Fakat Yüzbaşı Bar-
ran'ı çağırmadan önce Leydi Vinara'nm incelemesinde
bulduklarını dinlememizi tavsiye ediyorum."
Lorlen başıyla onayladı. "Şifacılar Başı Leydi Vi-
nara'yi öne çağırıyorum."
Leydi Vinara ayağa kalkıp zarif bir şekilde aşağı indi.
Dönüp Kral'ın önünde diz çöktü ve doğruluk yeminini
etti. Sonra ayağa kalkıp izleyicileri ciddi bir ifade ile
süzdü.
"Lord Jolen'in aile evine gittiğimde yirmi dokuz kur-
banın cesedini inceledim. Hepsinde de boyunlarının
yakınında birkaç çizik ve bere vardı fakat başka yaraları
yoktu. Boğulmamış veya zehirlenmemişlerdi. Lord
Jolen'in cesedi halen sağlamdı ki bu ölüm sebebiyle il-
292

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


ili beni uyaran ilk bulguydu. İncelememi sürdürdü-
ğümde vücudundaki gücün tamamen çekilmiş oldu-
lunu gördüm. Bu ya Lord Jolen'in ölüm anında kendi-
ni tükettiğini ya da bu gücün kendisinden çekildiğini
gösteriyordu. Diğer cesetleri de incelediğimde ikinci
sonucun doğru olduğunu anladım. Ev halkının hep-
sinin gücü çekilmişti ve Lord Jölen dışında kimse ken-
dini kasten tüketebilecek beceriye sahip olmadığı için
tek bir sonuca varmak zorunda kaldım." Bir an durak-
ladı, yüzünde çok sert bir ifade vardı. "Lord Jölen, aile-
si ve hizmetkarları kara büyüyle öldürülmüşlerdi."
Salon bu açıklamadan sonra mırıltılarla doldu.
Rothen ürperdi. Akkarin'in gizlice eve girip kurbanlarına
yaklaşıp onları öldürmesini hayal etmek oldukça kolay-
dı. Yüce Lord' a baktı. Akkarin ciddi bir ifadeyle Vina-
ra'yi izliyordu.
"Lord Jolen'in cesedini daha yakından inceleyince
boynundaki kanda silik parmak izleri buldum," diye
devam etti Şifacı. Bir an Akkarin'e baktı. "Ayrıca bir
elinde de bunu tutuyordu."
Vinara bir yana bakıp başıyla bir işaret yaptı. Bir bü-
yücü elinde bir kutuyla yaklaştı. Vinara kutuyu açıp
içinde siyah bir kumaş parçası çıkardı.
Altın işlemeler ışıkta pırıldadılar. Armanın Yüce
Lord'a ait olduğunun anlaşılmasına yetecek kadarı kal-
mıştı. Büyücüler yerlerinde öne doğru eğilirken yükse-
len uğultularına, cüppe hışırtısı, tahta sürtünme sesleri
de eklenince gürültü daha da arttı.
Vinara'nm kumaşı parçasını geri verdiği yardımcısı,
salonun kenarına, eski yerine döndü. Vinara kaşlarını
çatmakta olan Akkarin'e baktı sonra omzunun
üzerinden Lorlen'e başıyla işaret etti.
"Soruşturmayı yürüten Yüzbaşı Barran'ı öne çağırı-
293
JRUDİ CANAVAN
yorum," dedi Lorlen.
Salon, ortaya yürüyen muhafız üniformalı bir ada
Kral'ın önünde diz çöküp yemin ederken sessizler'
Rothen, adamın yirmilerinin ortasında olduğunu tah
min etti. Bu yaştaki bir adam için Yüzbaşı rütbesi yük
sekti ama bazen bu rütbe Evler'in genç oğulların
çalışkan ve yetenekli olduklarını kanıtlamaları halinde
verilirdi.
Yüzbaşı boğazını temizledi. "Lord Balkan beni görme-
ye gelmeden bir süre önce genç bir kadın Muhafız Evi'ne
gelip son haftalarda şehirde dolaşan katili gördüğünü
iddia etti.
"Bana İç Şehir'deki evlerden birine sebze ve meyve
teslim ettikten sonra evine dönmekte olduğunu söyledi.
Boş sepetiyle alana giriş izni veren belgesi hâlâ yanın-
daymış. Lord Jolen'in aile evinin yanından geçerken
içeriden gelen çığlıkları duymuş. Çığlıklar kesilmiş ve o
da hızla uzaklaşmaya başlamış ama henüz bir sonraki
eve ulaşmışken arkasında bir kapının açıldığını duy-
muy. Yakındaki bir kapı girişine saklanmış ve orada
Lord Jolen'in aile evinin hizmetkarlar girişinden bi
adamın çıktığını görmüş. Bu adamın üzerinde, kolund
arma olan siyah büyücü cüppesi varmış. Elleri kan
lıymış ve elinde kabzasında mücevherler olan kavisli bi
bıçak taşıyormuş."
Lonca korkusunu bağırışlarla belli etti. Rothen,
Sonea'nm Akkarin'i yıllar önce gizlice gözetlediği sırada
elinde gördüğü bıçağın tarifini hatırladı. Lorlen bir elini
kaldırınca gürültü yavaş yavaş dindi.
"Siz ne yaptınız?"
"Adını aldım ve belgeden çalıştığı yeri öğrendim. Sizin
isteğiniz üzerine ertesi gün kendisini bulmaya gittim.
İşvereni bana o sabah işe gelmediğini söyledi ve bana
294

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


ailesinin adresini verdi. Ailesi, kızları bir önceki gece eve
dönmediği için endişeliydi.
"Öldürülmüş olmasından korktum," diye devam etti
garran. "O gün daha sonra cesedini bulduk. Lord Jölen,
ev halkı ve son birkaç haftada soruşturduğum birçok ci-
nayet gibi sığ bir kesik dışında hiçbir yarası yoktu."
Bir an durdu, gözleri sakin ve görünüşte hareketsiz
duran Akkarin'e kaydı.
"Her ne kadar ben kendisinin tanık olduğunu teşhis
edebilsem de bunu onaylamak için ailesini Muhafız
Evi'ne çağırdık. Bize bu kadının kızları olmadığını ama
kızlarının giysilerini giydiğini söylediler. Bulduğumuz
çıplak ve boğulmuş başka bir cesedin kızları olduğunu
görünce çılgına döndüler. Kafa karıştıran başka bir şey-
se tanığın, tıpkı katilin taşıdığını söylediği bıçak gibi bir
bıçak taşıyor olmasıydı. Bütün bu olanların tanığın gü-
venilirliğine gölge düşürdüğünü söylemeye gerek yok."
Salonda alçak sesle yapılan yorumlar yankılandı.
Yüzbaşı tekrar Lorlen'e baktı. "Şimdilik size söyleyebi-
leceklerim bu kadar."
Yönetici ayağa kalktı. "Bu kanıtı tartışıp incelemek
için ara vereceğiz. Leydi Vinara, Lord Balkan ve Lord
Sarrin görüşlerinizi bana iletecek."
Salon bir anda tartışıp tahminlerde bulunan büyücü
gruplarının sesleriyle doldu. Yaldin, Dannyl ve Rothen'e
doğru döndü.
"Bıçak tanığın üstüne öldürüldükten sonra konul-
muş olabilir."
Dannyl başını iki yana salladı. "Belki de ama neden
kim olduğu konusunda yalan söylesin ki? Neden diğer
kadının giysilerini giyiyordu? Öldürülebileceğini bilme-
den diğer kadının yerine geçmesi için para mı teklif
295
?

TRUDİ CANAVAN
edilmişti? Ama bu, bütün olanların önceden ayarland S
anlamına gelir."
"Bu mantıklı değil. Neden Akkarin kendisini teşhis
edecek bir tanık ayarlasın ki?" diye sordu Yaldin.
Dannyl ani bir nefes aldı. "Başka tanıklar olabilir
Eğer bu tanığın hikayesi güvenilmez olursa diğerlerinin-
kine de pek güvenilemez."
Yaldin kıkırdadı. "Ya öyle ya da dışarıda kendi suç-
larını Akkarin'in üzerine yıkmaya çalışan bir kara bü-
yücü var. Akkarin masum olabilir."
Rothen başını iki yana salladı.
"Katılmıyor musun?" diye sordu Dannyl.
"Akkarin kara büyü kullanıyor," dedi Rothen.
"Bunu bilemezsin. Konutunda kara büyü hakkında
kitaplar buldular," dedi Dannyl. "Bu gerçekten kullan-
dığını göstermez."
Rothen kaşlarını çattı. Ama ben kullandığını biliyo-
rum. Kanıtım var, sadece... kimseye söyleyemem. Lorlen
bildiklerimizi gizli tutmamızı istedi ve Sonea da Lorlen'e
yardımcı olmamı istiyor.
İlk başta Rothen, Yönetici'nin ikisini de korumaya ça-
lıştığını sanmıştı. Sonradan Lorlen'in Akkarin'in suçunu
yıllardır bildiğini itiraf ederse Lonca'daki konumunun
sarsılacağını fark etti. Eğer Lonca, Lorlen'in Akkarin ile
işbirliği yaptığından şüphelenirse güvenmeye ihtiyacı
olduğu birine güvenini kaybederdi.
Ama... Lorlen, Akkarin'in masumiyetini ispatlayıp
Lonca'nın onunla çatışmasını önlemeye çalışıyor olabilir
miydi? Rothen kaşlarını çatıp başını iki yana salladı. Bir
suç çoktan ispatlanmıştı. Akkarin ve Sonea'da yasak
kitaplar vardı. Bu bile onların Lonca'dan atılmaları için
yeterliydi. Lorlen bunu engelleyemezdi.
296

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Rothen'in midesi düğümlendi. Sonea'nın atılacağını
ne zaman düşünse canı yanıyordu. Bütün o yaşadıkla-
rından sonra —Lonca'nm onu öldürmek istediğine inan-
ması, güçlerinin kontrolünü neredeyse kaybetmesi, ya-
kalanması, Fergun'un şantajı, diğer çırakların işkence-
lerine katlanması, büyücülerin hor görüsü, Akkarin'in
tutsağı olması, Dorrien' in ilgisini reddetmesi— kazan-
mak için bu kadar uğraştığı her şeyi kaybedecekti.
Derin bir nefes alıp zihnini tekrar Lorlen'in niyetine
çevirdi. Belki de Lorlen, Akkarin'in sürülmeyi kabul edip
gitmesini umuyordu. Fakat Akkarin, idamla karşı kar-
şıya kalırsa bu kadar işbirlikçi olmazdı. Ve idam tehdi-
di Lonca'yla savaşmasına sebep olursa Sonea da büyük
ihtimalle ona yardım ederdi. Savaşta ölebilirdi. Belki de
Lonca'nın onları sürmesi en iyisi olurdu.
Ama eğer Lonca, Akkarin'i sürerse önce güçlerini
bağlaması gerekirdi. Rothen, Akkarin'in buna izin vere-
ceğini sanmıyordu. Bu olayı savaşmadan çözmelerinin
bir yolu yok muydu?
Rothen, Dannyl'in Lord Sarrin ile konuşmaya gittiği-
nin hayal meyal farkındaydı. Yaldin, Rothen'in derin dü-
şüncelere dalmış olduğunu fark edip onu yalnız bırak-
mış görünüyordu. Birkaç dakika sonra Lorlen'in sesi sa-
londa tekrar yankılandı.
"Lütfen yerlerinize dönün."
Dannyl tekrar ortaya çıktı, kendinden memnun gö-
züküyordu. "Sana bir Büyükelçi olmayı ne kadar çok
sevdiğimi hiç söylemiş miydim?"
Rothen başıyla onayladı. "Pek çok kez."
"İnsanlar artık beni dinliyor."
Büyücüler yerlerine geçerlerken salon tekrar sessiz-
leşti. Lorlen, Savaşçılar Başı'na baktı.
297

TRUDİ CANAVAN
"Lord Balkan'ı devam etmesi için çağırıyorum."
Savaşçı dikleşti. "İki gece önce, cinayetleri, Vina-
ra'nm vardığı sonuçları öğrendikten ve kanıtlarla tanı-
ğın hikayesini inceledikten sonra Yüce Lord'un sor-
gulanması gerektiğine karar verildi. Kısa bir süre sonra
konutun Yüce Lord'un hizmetkarı dışında boş olduğunu
öğrendim, bu sebeple aranması emrini verdim."
Sonea'ya baktı. "İlk rahatsız edici keşfimiz, Sonea'nın
odasındaki kara büyü hakkında üç kitaptı. Birinin ara-
sında Sonea'nın el yazısıyla alınmış notları içeren bir
kağıt parçası vardı."
Bir süre durdu, salonda onaylamaz mırıldanmalar
vardı. Rothen kendini Sonea'ya bakmaya zorladı. Sonea
yere bakıyordu, çenesi kararlılıkla kasılmıştı. Sonea'nın
mazeretini düşündü: "Düşmanımı anlamak için."
"Aramamıza devam ettiğimizde sadece bir kapının ki-
litli olduğunu fark ettik. Güçlü bir büyüyle bağlıydı ve
görünüşe göre bir yeraltı odasına açılıyordu. Yüce
Lord'un hizmetkarı oranın bir depo olduğunu ve giriş iz-
ni olmadığını iddia etti. Lord Garrel hizmetkarın yalan

söylediğini tahmin edip kapının kolunu çevirmesini em-


retti. Hizmetkar reddedince Lord Garrel hizmetkarın
elini tutup kapı koluna yerleştirdi.
"Kapı açıldı ve büyük bir odaya girdik. İçeride kara
büyü hakkında kitaplar içeren bir sandık bulduk, kitap-
ların çoğu oldukça eskiydi. Bazılarının Yüce Lord tara-
fından kopyaları çıkarılmıştı. Bir tanesi kara büyü de-
neyleri ve kullanımıyla ilgili kendi notlarını içeriyordu.
Masada..." Balkan salonda öfkeli ve hakaret içeren ba-
ğırışlar yankılanınca durdu.
Dannyl, Rothen'e döndü, gözleri kocaman açılmıştı.
"Kara büyü kullanmak mı?" dedi. "Bunun ne anlama
298

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


geldiğini biliyorsun."
Rothen başıyla onayladı. Zorlukla nefes alabiliyordu.
Lonca, kanunlara göre Akkarin'i idam etmek zorun-
daydı. Lorlen artık bir savaşı engelleyemezdi.
Ve benim de Sonea'nm atılmasını engellemeye çalışa-
rak kaybedeceğim hiçbir şey yok.
Lorlen durduğu yerden başların olumsuz anlamda
sallandığını ve ellerin seri hareketlerle sallandığını göre-
biliyordu.
Akkarin sakince durup hepsini izliyordu.
Lorlen, Duruşma'nm şimdiye kadar nasıl gittiğini dü-
şündü. Beklediği gibi Yüzbaşı Barran'm getirdiği ha-
berler büyücülerin kanıtları ve Akkarin'in katil olma
olasılığını sorgulamasına yol açmıştı. Bazıları Yüce
Lord'un bir suç işledikten sonra neden sokakta cesurca
yürüyüp gittiğini sormuşlardı. Diğerleri Akkarin'in özel-
likle bir tanığın ortaya çıkıp güvenilirliğinin çürütülme-
sini, olası başka tanıklara da güvenilmesin diye ayarla-
dığını söylemişlerdi.
Fakat bunun kanıtlanması mümkün değildi. Birden
fazla büyücü bez parçasının kenarlarının düzgünce ke-
silmiş olduğunu fark etmişti. Cüppesinin bir parçasını
Jölen kesmiş olsaydı Akkarin'in fark edeceği kesindi.
Böyle bir kanıtı arkasında kimse bırakmazdı.
Lorlen, kara büyü kitapları bulunmasaydı Akkarin'in
cinayetten suçlu bulunmayacağından emindi. Ama ar-
tık Lonca, Akkarin'in sırrını biliyor ve onu her şeyi yapa-
bilir biri olarak görüyordu. Cinayet suçu artık önemli
değildi.~Eğer yasalar uygulanırsa idam edilecekti.
299

TRUDİ CANAVAN
Lorlen parmaklarını koltuğunun kenarına vurdu
Akkarin'in notları arasında kara büyü kullanan bir gru-
ba ilişkin ilginç göndermeler vardı. Lord Sarrin böyle bir
grubun halen var olması olasılığından endişe ediyordu
Akkarin de yaptıklarının iyi bir sebebi olduğunu
söylemişti.
Lorlen sonunda bunların ne olduğunu sorabilecekti.
Ayağa kalkıp sessizliği sağlamak için ellerini kaldırdı.
Gürültüler şaşırtıcı bir şekilde çabucak kesildi. Büyü-
cülerin Akkarin'in sorgulanmasını duymak için sabır-
sızlandıklarını tahmin etti.
"Bu Duruşma'ya, sunmak istediği başka bir kanıtı
olan var mı?"
Kısa sessizlikten sonra sağ taraftan bir ses geldi.
"Benim var Yönetici."
Rothen'in sesi sakin ve temizdi. Salondaki tüm yüzler
Simyacı'ya döndü. Lorlen dehşetle Rothen'e baktı.
"Lord Rothen," demeye zorladı kendini. "Lütfen aşağı
gelin."
Rothen aşağı inerek Balkan'ın yanında durdu. Ak-
karin'e baktı, yüzündeki öfke açıkça okunabiliyordu.
Lorlen, Rothen'in bakışlarını takip ettiğinde Akkarin'i
kendisine bakarken buldu. Elini cebine sokup yüzüğün
pürüzsüzlüğünü hissetti.
— Ondan sessiz kalmasını istemiştim, dedi Lorlen.
— Demek ki yeterince nazik bir şekilde istememişsin.
Rothen bir dizi üzerine çöküp doğruluk yemini etti.
Tekrar ayağa kalkıp Yüksek Büyücülere baktı.
"Sonea bana Yüce Lordun kara büyü yaptığını iki yıl-
dan uzun bir süre önce söylemişti."
Salon fısıltılar ve mırıltılarla doldu. "Hizmetkarından
300

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


güç çekmesine tanık olmuş. Her ne kadar ne gördüğünü
anlamamış olsa da ben anlamıştım. Ben..." yere baktı.
"Yüce Lord'un gücü hakkında çok şey duymuştum ve
eğer Lonca tarafından zorlanırsa olabileceklerden kork-
tum. Bildiklerimi açıklamak konusunda duraksadım.
Ne yapacağıma karar veremeden Yüce Lord sırrını bil-
diğimizi öğrendi. Sonea'mn gardiyanlığını aldı ve Sonea
onun tutsağı olduğu için ben de bildiklerimi açıklaya-
madım."
Öfke ve hiddet dolu bağırışlar salonu sararken Lorlen
rahatlayarak iç geçirdi. Rothen, Lorlen'in işe karıştığı
kısmını gizlemiş; kendi kısmını açıklayarak hiçbir riske
girmemişti. Sonra neden Rothen'in bunları açıkladığını
anladı. Sonea'mn Akkarin'in kurbanı olduğunu açıkla-
yarak onun cezasının azaltma şansını açığa çıkarmıştı.
Lorlen salona bakmdığmda büyücülerin yüzlerinde
şok ve endişe ifadeleri gördü. Dannyl'in Rothen'e ağzı
açık bir şekilde baktığını fark etti. Ayrıca çırakların artık
Sonea'ya sempati hatta hayranlıkla baktığını da fark et-
ti. Uzun süre onun haksız yere Yüce Lord'un gözdesi ol-
duğunu düşünmüşlerdi. Ama o sadece bir mahkumdu.
Hâlâ öyle mi, diye düşündü Lorlen.
— Hayır.
Lorlen bakışlarını Akkarin'den Sonea'ya çevirdi. Yer
altı odasında onları tutukladıklarında Akkarin'in her
emrini nasıl dinlediğini hatırlıyordu! Giriş Salonu'nda
Akkarin'in yanına gittiğinde yüzündeki ifadeyi hatırlı-
yordu. Sonea'mn, Akkarin'e bakışında bir şeyler değiş-
mişti. Birden sabırsızlık hissetmeye başladı.
Lorlen tekrar ellerini kaldırdı. Büyücüler istemeden
de olsa sessizleştiler. Rothen'e döndü.
"Bize söylemek istediğiniz başka bir şey var mı Lord
301

TRUDİ CANAVAN
Rothen?"
"Hayır Yönetici."
Lorlen salona baktı. "Bu Duruşma'ya sunmak iste
diği başka bir kanıtı olan var mı?" Sessizlik bozulma-
yınca Akkarin'e baktı.
"Velan Evi'nden Akkarin, sorularımıza doğru cevan
verecek misin?"
Akarin'in dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı.
"Vereceğim."

"O zaman yemin et."


Akkarin, Lorlen'in başının üzerine bakıp bir dizinin
üzerine çöktü.
"Bu Duruşma'da ağzımdan çıkacakların hepsinin
doğru olacağına ant içiyorum."
Ana Salon'da çıt çıkmıyordu. Akkarin ayağa kalkar-
ken Lorlen ilgisini Sonea'ya çevirdi.
"Sonea, sorularımıza doğru cevap verecek misin?"
Sonea'nın gözleri büyüdü. "Vereceğim."
Sonea bir dizinin üzerine çöküp yemin etti. Sonea
tekrar ayağa kalktığında Lorlen sormak istediği bütün
soruları düşündü. Suçlamalarla başla, diye karar verdi.
"Akkarin," Lorlen eski dostuna döndü. "Lord Jolen'i
öldürdün mü?"
"Hayır."
"Kara büyüyü öğrenip uyguladm mı?"
"Evet."
Salonda bir mırıltı dolandı ama çabucak bastırıldı.
"Ne kadar zamandır kara büyü çalışıp uyguluyor-
sun?"
Akkarin'in kaşları bir an çok hafifçe çatıldı.
302

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


"İlk kez... sekiz yıl önce kullandım, Lonca'ya dönme-
den önce."
Bu açıklamayı bir anlık sessizlik izledi, ardından sa-
lon büyücülerin uğultusuyla doldu.
"Kara büyüyü kendin mi öğrendin yoksa bir başkası
mı öğretti?"
"Başka bir büyücüden öğrendim."
"Bu büyücü kimdi?"
"Adını asla öğrenmedim. Tek bildiğim Sachakalı ol-
duğu."
"Demek Lonca'dan değil."
"Hayır." '
Sachakalı mı? Lorlen kötü bir şeylerin olacağına dair
bir his midesinde büyürken yutkundu.
"Bir Sachakalı büyücüden kara büyü öğrenmenle so-
nuçlanan olayları bize açıkla."
Akkarin gülümsedi. "Ben de ne zaman soracaksınız
diye merak ediyordum."
303

Bölüm 17
Korkunç Gerçek

Akkarin hikayesini anlatmaya başladığında Sonea


gözlerini kapattı. Akkarin kısaca antik büyü bilgisi
bulma arayışından ve bulduklarının onu nasıl
Sachaka'ya yönlendirdiğinden bahsetti. Sesinde o genç
adamın bir aptal olduğunu düşünüyormuşcasma ken-
disiyle dalga geçer bir ton vardı.
Sonra İchani Dakova ile karşılaşmasını anlattı. So-
nea bunları daha önce dinlemiş olmasına rağmen ken-
dini Akkarin'in anlattıklarına o kadar kaptırmıştı ki;
sesinde, geçmişin dehşet ve korkusunu duyabiliyordu.

Akkarin köle olarak geçirdiği yılları ve İchani'nin za-


limliğini anlatırken sesi acılaştı.
Sonea, Akkarin'in pınarın orada kendisine anlatana
kadar bu hikayeyi büyük olasılıkla kimseye anlatmamış
olduğunu fark etti. Hayatının bu kısmını yıllarca sakla-
mıştı ve bunun sebebi sadece kara büyü öğrenip kul-
lanmış olması değildi. Gördükleri ve yaşadıklarını an-
latması ona acı veriyor ve onu utandırıyordu.
Gözlerini .açtığında bu acının izlerini Akkarin'in yü-
zünde görmeyi neredeyse bekliyordu ama Akkarin'in
ciddi yüzü hiç bir duyguyu dışa yansıtmıyordu.
Salondaki büyücülere, sakin ve kontrollü görünüyor
olmalıydı. Sesindeki gerginliği büyük olasılıkla fark et-
miyorlardı. Birkaç saat önce olsa o da fark etmezdi. Bir
304

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


şekilde bu tavırlara o kadar alışmıştı ki altında yatanları
gezebilmeye başlamıştı.
Akkarin efendisini öldürebilmesi için ona kara büyü
öğretmeyi teklif eden İchani'yi anlatırken sesinde piş-
manlık vardı. Hayatta kalmayı beklemediğini, Dakova'yı
öldürmeyi basarsa bile kardeşi Kariko'nun onun izini
sürüp intikam alacağını açıkladı. Önce diğer köleleri,
sonra Dakova'yı öldürüşünü soğuk bir basitlikle anlat-
tı. Ardından birkaç kısa cümleyle evine yaptığı uzun yol-
culuktan bahsetti.
Lonca'ya geldiğinde hissettiği rahatlamayı ve Sac-
haka ile kara büyüyü unutmaktan başka bir şey isteme-
diğini anlatırken sesi biraz yumuşadı. Yüce Lord unva-
nını kendini oyalamak ve İchaniler'i daha rahat gözle-
mek için kabul edişini açıkladı. Ardından bir süre dur-
du, salon tamamen sessizdi.
"Seçilmemden iki yıl sonra şehirde garip, törensel
cinayetler işlendiğini duydum," dedi. "Muhafızlar, kur-
banların belirli bir şekilde işaretlendiğini, böylece Hır-
sızlar tarafından cezalandırıldıklarının anlaşılmasını
sağladıklarını söylediler. Bense, aslında ne olduğunu
anlamıştım.
"Vakaları yakından takip ettim ve cinayetlerin işlen-
diği yere, varoşlara girip, sorgulayıp, söylentileri dinle-
yebilmek için kılık değiştirdim. Katili bulduğumda tam
da şüphelendiğim kişi olduğunu gördüm; Sachakalı bir
kara büyücü...
"Neyse ki zayıftı ve kolaylıkla yenebildim. Zihninden
onun bir köle olduğunu ve tehlikeli bir görevi kabul et-
mesi karşılığında özgür bırakılıp kara büyü öğretildiğini
okudum. Kariko onu Lonca'nm gücünü ölçüp eğer fır-
satı olursa bana suikast düzenlemesi için göndermişti.
"Dakova, Kariko'ya benden öğrendiklerinin çoğunu
305

TRUDİ CANAVAN
anlatmıştı, bunların içinde Lonca'nm kara büyüyü
sakladığı ve eskisinden çok daha zayıf olduğu da va H
Ama Kariko tek başına Lonca'ya saldırmaya cüret ed
mezdi. Diğerlerini de ikna etmesi lazımdı. Eğer Lo
ca'nın, kardeşinin iddia ettiği kadar zayıf oldupun
kanıtlayabilirse kolaylıkla İchaniler arasında müttefikler
bulabilirdi."
Akkarin başını kaldırdı. Sonea, Akkarin'in bakışlarım
takip ettiğinde Kral'a baktığını gördü. Kral, Akkarin'i
dikkatle izliyordu. Sonea içinde umudun kıvılcımlan-
maya başladığını hissetti. Kral, Akkarin'in hikayesine
tamamen inanmasa bile tedbirli davranıp kontrol etmesi
gerekecekti. Akkarin'i idam etmeyip Lonca'da kalmasına
izin verebilirdi ta ki...
Kral'in bakışları aniden Sonea'ya döndü. Sonea ken-
dini bir çift yeşil, kararlı bakan gözle karşı karşıya bul-
du. Zorlukla yutkunarak kendini bakışlara karşılık ver-
meye zorladı. Bunlar gerçek, diye düşündü Kral'a doğ-
ru. Ona inan...
"Şehirde bulduğun bu köleyi ne yaptın?" diye sordu
Lorlen.
Sonea önce Yönetici'ye sonra Akkarin'e baktı.
"Onu serbest bırakamazdım, yoksa İmardin halkını
avlamaya devam ederdi," dedi Akkarin. "Lonca'ya da
getiremezdim. Gördüğü her şeyi, zayıflıklarımız da dahil
olarak Kariko'ya iletirdi. Onu öldürmekten başka şan-
sım yoktu."
Lorlen'in kaşları kalktı. Lorlen başka bir soru sora-
madan Akkarin, sesinde karanlık bir tonla devam etti.
"Son beş yılda dokuz suikastcı-casus bulup öldür-
düm. Onlardan Kariko'nun, İchaniler'i birleştirme çaba-
sının iki kez başarısız olduğunu gördüm. Bu sefer kor-
306

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


karım başarılı olacak." Akkarin'in gözleri kısıldı.
"Gönderilen son casusu bir köle değildi. Bir İchani'ydi ve
Lord Jolen'in zihnini okuyup Sachakalılar'm öğrenmesi-
ni engellemeye çalıştığım her şeyi öğrenmiş olduğuna
şüphem yok. Eğer Jolen'in ölümünü doğal bir ölüm gibi
gösterip ailesiyle hizmetkarlarını hayatta bıraksaydı hiç-
birimiz bu olayı sorgulamazdık, ben de İchaniler'in Lon-
ca hakkındaki gerçeği öğrendiğini anlamazdım. Ama
onu ben öldürmüşüm gibi göstererek beni size îchani-
ler'den bahsetmeye zorladı." Başını iki yana salladı.
"Umarım bu sizin için bir avantaj olur."
"Yani Lord Jolen'i bu İchani kadının öldürdüğüne
inanıyorsun, öyle mi?"
"Evet."
"Ve bu casusular da, kara büyü uygulamaya tekrar
başlamanın sebebi mi?"
"Evet."
"Neden bunları bize beş sene önce anlatmadın?"
"O zamanlar tehlike büyük değildi. Bu casusları öl-
dürerek İchaniler'i eninde sonunda Lonca'nm Kari-
ko'nun iddia ettiği kadar zayıf olmadığına ikna ede-
bilmeyi umuyordum. Veya Kariko'nun onların desteğini
almaya çalışmayı kesmesini... Ya da İchaniler'den biri-
nin onu öldürmesini... Sonuçta artık kardeşinin koru-
masına sahip değildi."
"Yine de buna, bizim karar vermemize izin vermeliy-
din."
"Çok büyük bir riskti," diye karşılık verdi Akkarin.
"Eğer resmi olarak kara büyü kullanmakla suçlansay-
dım, Ichaniler bu olayı ve Kariko'nun haklı olduğunu
öğrenebilirdi. Belki sizi gerçeğe ikna edebilseydim, kara
büyü öğrenmenin Kyralia'yı korumak için tek yol oldu-
307

TRUDİ CANAVAN
ğunu düşünebilirdiniz. Ama bu sorumluluğu alam
dım."
Yüksek Büyücüler birbirilerine baktılar. Lorlen H"
şünceli gözüküyordu.
"Bu casuslarla ve İchani kadınla savaşabilmek ama
cıyla kendini güçlendirmek için kara büyü kullandın "
dedi yavaşça.
"Evet," dedi Akkarin. "Ama bu gönüllü olarak veril-
miş bir güçtü, hizmetkarım ve son dönemde de Sonea
tarafından."
Sonea şaşkınlık sesleri duydu. "Sonea'da kara büyü
mü kullandın?" dedi Leydi Vinara sertçe.
"Hayır." Akkarin gülümsedi. "Gerek yoktu. O bir bü-
yücü ve gücünü başka birine daha klasik yollarla akta-
rabiliyor."
Lorlen kaşlarını çatıp Sonea'ya baktı. "Sonea bugün-
den önce bunların ne kadarını biliyordu?"
"Hepsini," diye karşılık verdi Akkarin. "Lord
Rothen'in belirtmiş olduğu üzere kaza eseri öğrenme-
mesi gereken şeyleri öğrenmişti; onun ve eski gardi-
yanının sessiz kalmalarından emin olmak zorundaydım.
Gerçeği öğrenmesine son zamanlarda karar verdim."
"Neden?"
"Benim dışında birinin daha İchani gerçeğini bilmesi
gerektiğini fark ettim."
Lorlen'in gözleri kısıldı. "Ve bir çırak mı seçtin? Niye
bir büyücü veya Yüksek büyücülerdin birini seçmedin?"
"Sonea çok güçlü ve varoşlarla ilgili sahip olduğu
bilgi oldukça yararlı oldu."
"Onu nasıl ikna ettin?"
"Onu köle-katillerden birini görmeye götürdüm, son-
308

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


ra da ona suikastçının zihnini okumasını öğrettim.
Suikastçının zihninde gördükleri onu, Sachaka'daki
İçendi deneyimlerimin gerçek olduğuna dair ikna etmeye
rahatlıkla yetti."
Büyücüler bunların anlamını kavramaya başlarken
salonu mırıltılar kapladı. Yüksek Büyücülerin bakışları
Sonea'ya döndü. Sonea yüzünün yandığını hissedip
bakışlarını kaçırdı.
"Bana bu beceriyi başkasına öğretemeyeceğini söyle-
miştin," dedi Lorlen yavaşça. "Yalan söylemişsin."
"Hayır.yalan söylemedim." Akkarin gülümsedi. "O za-
manlar başkasına öğretemezdim, yoksa bana da öğretil-
miş olduğunu anlardınız ve nereden öğrenmiş oldu-
ğumu sorardınız."
Lorlen kaşlarını çattı. "Sonea'ya başka neler öğret-
tin?"
Sonea bu soruyla kanının buz kestiğini hissetti.
Akarin bir an durakladı. "Okuması için bazı kitaplar
verdim, böylece düşmanı daha iyi tanıyabilecekti."
"Sandıktan alınmış kitaplar mı? Onları nereden bul-
dun?"
"Onları Akademi'nin altındaki tünellerde buldum.
Oraya Lonca tarafından, kara büyü yasaklandıkta;],
sonra böyle bir bilgiye tekrar ihtiyaç olması ihtimaline
karşı yerleştirilmişlerdi. Eminim kitapları bu söylediği-
min doğru olduğunu anlayacak kadar okumuşsunuz-
dur."
Lorlen, Sarrin'e baktı.
Yaşlı Simyacı başıyla onayladı. "Sandıkta bulduğum
kayıtlara göre doğru. Bu kayıtları dikkatle inceledim ve
gerçek görünüyorlar. Anlattıklarına göre Lonca beş yüz
yıl önce kara büyüyü yasaklamadan önce kullanımı sı-
309

TRUDİ CANAVAN
radan bir şeymiş. Büyücülerin bilgi karşılığında gn
çektiği kendi öğrencileri varmış. Bu öğrencilerden biri
ustasını öldürüp hakimiyeti ele geçirmek için binlerce
kişiyi öldürmüş. O öldükten sonra Lonca,kara büyüyü
yasaklamış."
Salon kısa sürede bağırışlara dönen mırıltılarla dol-
du. Sonea dikkatle dinleyince bu konuşmaların bazıla-
rını anlayabildi.
"Bu hikayenin her hangi bir kısmının doğru oldu-
ğunu nereden bileceğiz?"
"Neden bu İchaniler'i kimse şimdiye kadar duymadı?"
Lorlen iki elini de kaldırıp sessizlik istedi.
"Yüksek Büyücüler'in Akkarin'e sormak istedikleri
bir şey var mı?"
"Evet," diye gürledi Balkan. "Bu dışlanmış büyücü-
lerden kaç tane var?"
"On ila yirmi arası," diye karşılık verdi Akkarin. Sa-
londa kahkahalar yankılandı. "Her gün, herhangi biri-
mize denk büyü potansiyeli olan kölelerinden güç çeki-
yorlar. Eğer bir İchani birkaç günde bir bu kölelerin
yarısından güç çekerse haftalar içinde bir Lonca büyü-
cüsünden yüzlerce kez güçlü olabilir."
Bu sözleri büyük bir sessizlik izledi.
"Yine de bu güç kullanıldıkça azalıyor," dedi Balkan.
"Bir kara büyücü, savaştıktan sonra zayıf düşecektir."
"Evet," diye karşılık verdi Akkarin.
Balkan düşünceli görünüyordu. "Zeki bir saldırgan
önce köleleri öldürür."
"Neden daha önce bu İchaniler'i hiç duymadık?" Yö-
netici Kito'nun sesi salonda yankılandı. "Sachaka'ya her
yıl tüccarlar gidiyor. Arvice'de zaman zaman büyü-
310

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


cülerle karşılaştıklarını bildiriyorlar ama kara büyücü-
lerden hiç bahsetmediler."
"İchaniler dışlanmış bir kesim. Çorak topraklarda ya-
şıyorlar ve Arvice'de onlardan bahsedilmez," diye kar-
şılık verdi Akkarin. "Arvice Sarayı tehlikeli, politik bir
savaş alanı gibidir. Sachakalı büyücüler başkalarının,
güç ve becerilerinin sınırlarını bilmesini istemez.
Kyralialı tüccarlar ve büyükelçilerin, kendi halklarından
sakladıkları bir şeyi öğrenmelerine izin vermezler."
"Bu İchaniler neden Kyralia'yı istila etmek istiyorlar?"
diye sordu Balkan.
Akkarin omzunu silkti. "Birçok sebepten. Sanırım
asıl sebepleri çorak topraklardan kurtulup Arvice'de
tekrar güç ve statü kazanmak ama bazılarının Sachaka
Savaşı'nm intikamını almak istediğini biliyorum."
Balkan kaşlarını çattı. "Arvice'e yapılacak bir yolcu-
luk bu anlattıklarmdaki gerçeği ortaya çıkaracaktır."
"Lonca büyücüsü olduğu belli olan herhangi biri İc-
haniler'e yaklaşmaya kalktığı anda öldürülecektir," diye
uyardı Akkarin. "Ve Arvice'te pek fazla kişinin Kari-
ko'nun amacından haberdar olduğunu sanmıyorum."
"Peki gerçeği başka nasıl öğrenebiliriz?" diye sordu
Vinara. "Bir gerçek okumayı kabul eder misin?"
"Hayır."
"Bu bizi sana güvenmeye pek ikna etmiyor."

"Zihnimi okuyan kişi kara büyünün sırrını öğrenebi-


lir," diye ekledi Akkarin. "Bu riske giremem."
Vinara'mn gözleri kısıldı. Sonea'ya baktı. "O zaman
Sonea'nm zihnini okuyabiliriz."
"Olmaz."
"O da" mı kara büyü öğrendi?"
311

TRUDİ CANAVAN

"Hayır," diye karşılık verdi Akkarin, "Ama ona çok


büyük bir ihtiyaç olmadığı halde paylaşılmaması gere-
ken bir bilgi verdim."
Sonea'nın kalbi hızla çarpıyordu. Bakışlarını yere in-
dirdi. Akkarin onun hakkında yalan söylemişti.
"Rothen'in anlattıkları doğru mu?" diye sordu Vinara
"Doğru."
"Onun gardiyanlığını sadece sessiz kalmalarını sağla-
mak için aldığını kabul ediyor musun?"
"Hayır... Sonea'nın gardiyanlığını almamın bir sebebi
de çok büyük bir potansiyele sahip olmasıydı. Utanç ve-
rici bir şekilde görmezden gelinen bir potansiyel. Onun
dürüst, çalışkan ve olağanüstü yetenekli olduğunu gör-
düm."
Sonea şaşkınlıkla Akkarin'e baktı. Aniden 'sırıtmak'
için delice bir istek duydu ama bastırmayı başardı.
Sonra Akkarin'in ne yapmaya çalıştığını anlayınca
donup kaldı.
Akkarin, Lonca'yı onun becerilerini anlatarak ve
önemli bir bilgiye sahip olduğunu söyleyerek onu Lon-
ca'da tutmalarına ikna etmeye çalışıyordu. Akkarin'e
inanmasalar bile ona acıyabilirlerdi. Akkarin'in tutsağı
olmuştu. Ona yardım etmesi için kandırılmıştı. Lonca
onu affedebilirdi bile. Sonuçta yaptığı tek şey birkaç ki-
tap okumaktı ve bu da Akkarin'in yönlendirmesiyle
olmuştu.
Kaşlarını çattı. Bu Akkarin'i çok daha kötü gösteri-
yordu. Ve Akkarin de onları, olayları bu bakış açısıyla
görmeye teşvik ediyordu. Sonea, İchaniler'i ilk öğrendiği
andan itibaren Lonca'nm gerçeği öğrendiğinde Akkarin'i
bağışlaması umudunu taşımıştı. Ama şimdi, Akkarin'in
bu olasılığı hiç düşünüp düşünmediğini merak etti.
312

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Eğer affedilmeyi ummuyorsa ne planlıyordu? Onu
idam etmelerine izin vermeyi düşünüyor olabilir miydi?
Hayır, eğer iş o noktaya gelirse savaşıp kurtulurdu.
Peki başarabilir miydi?
Akkarin'in İchani kadınla savaşırken ne kadar güç
harcamış olabileceğini tekrar düşündü. Lonca'dan ka-
çamayacak kadar güçsüz olabileceğini fark edince kalbi
hızla atmaya başladı.
Ona, İchani kadından çektiği ile beraber bütün gü-
cünü vermediği sürece tabi...
Tek yapması gereken ona dokunmak ve gücünü yön-
lendirmekti. Etraflarındaki Savaşçılar kendisini durdur-
maya çalışacaklardı. Onlarla savaşması gerekebilirdi.
Ama savaştıklarında Sonea'nm sahip olması gere-
kenden çok daha fazla güç kullandığını anlarlardı.
Ve o zaman da onu affetmek gibi bir niyetleri kal-
mazdı.
Yani Akkarin'i kurtarmasının tek yolu kara büyü kul-
landığını itiraf etmekti.
"Sonea."
Sonea başını kaldırdığında Lorlen'in dikkatle kendi-
sini süzdüğünü gördü.
"Evet, Yönetici."
Lorlen'in gözleri kısıldı.
"Akkarin sana, bunu istemeyen bir zihni okumayı öğ-
retti mi?"
"Evet."
"Peki casusun zihninde gördüklerinin gerçek oldu-
ğundan emin misin?"
"Eminim."
313

TRUDİ CANAVAN
"Lord Jolen'in öldüğü gece neredeydin?"
"Yüce Lord'la beraberdim."
Lorlen kaşlarını çattı. "Ne yapıyordunuz?"
Sonea duraksadı. Kendini açığa çıkarmasının zamanı
gelmişti. Ama Akkarin'in onun açığa çıkmasını iste-
memesinin iyi bir sebebi olabilirdi.
Lonca'da gerçeği bilen birinin kalmasını istiyor.
Ama o ölürse ben ne işe yararım ki? Beraber kaç-
mamız daha iyi olur. Eğer Lonca yardımımıza ihtiyaç
duyarsa Lorlen'in kan yüzüğü aracılığıyla bizimle ileti-
şim kurabilirler.
"Sonea?"
Emin olduğum tek şey var; Akkarin'i öldürmelerine
izin veremem.
Derin bir nefes alan Sonea başını kaldırıp Lorlen'in
bakışlarına karşılık verdi.
"Bana kara büyü öğretiyordu."
Salonu haykırışlar sardı. Sonea gözünün ucuyla
Akkarin'in dönüp kendisine baktığını gördü ama bakış-
larını Lorlen'den ayırmadı. Kalbi hızla çarpıyor, kendini
hasta hissediyordu ama kendini devam etmeye zorladı.
"Ondan bana öğretmesini istedim. İlk başta reddetti.
Ancak İchani casusu tarafından ciddi şekilde yaralan-
dıktan sonra k..."
"Kara büyüyü isteyerek mi öğrendin?" diye bağırdı
Vinara.
Sonea başıyla onayladı. "Evet leydim. Yüce Lord ya-
ralandığında eğer ölürse savaşı sürdürebilecek kimse-
nin kalmayacağını anladım."
Lorlen, Akkarin'e baktı. "Artık kalmadı."
Lorlen'in sözleri Sonea'mn omurgasına bir ürperti
314

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


yaydı. Lorlen'in Akkarin'in ne yapmaya çalıştığını anla-
dığı açıktı. Şüphelerinde haklı olduğunu bilmek So-
nea'ya sadece acı bir tatmin duygusu kazandırdı.
Akkarin'e baktı ve yüzünde öfke görünce çok şaşırdı.
Hızla bakışlarını kaçırdı. Söylediklerini yapacağımı
söylemiştim. Zihninde şüphelerin toplanmaya başladı-
ğını fark etti. Yanıldım mı? Az önce görecek kadar zeki
olamadığım bir planı mı mahvettim?
Ama Akkarin kendisini Sonea'nm Lonca'da kalabil-
mesi için feda ettiğini anlayacağını bilmeliydi. Bunu red-
dedeceğini hesaba katmalıydı.
"Sonea."
Kalbi hâlâ hızla çarpan Sonea, kendini Lorlen'e bak-
maya zorladı.
"Akkarin, Lord Jolen'i öldürdü mü?"
"Hayır."
"Tanığı öldürdü mü?"
Sonea'nm midesi soruyla düğümlendi. "Bilmiyorum.
Bu tanığı görmedim o yüzden bir cevap veremem ama
Yüce Lord'un bir kadını öldürdüğünü asla görmediğimi
söyleyebilirim."
Lorlen başıyla onaylayıp Yüksek Büyücüler'e baktı.
"Başka sorunuz var mı?"
"Evet," dedi Balkan. "Akkarin'in konutuna vardığı-
mızda ikiniz de orada değildiniz. Daha sonra beraber
geldiniz. Nereye gitmiştiniz?"
"Şehre gitmiştik."
"Neden?"
"Başka bir casusla ilgilenmek için."
"Akkarin bu casusu öldürdü mü?"
315

TRUDİ CANAVAN
"Hayır."
Balkan, Sonea'ya kaşlarını çatarak baktı ama sessiz
kaldı. Lorlen, Yüksek Büyücüler'e baktı sonra salonun
kalanını süzdü.
"Herhangi birinin sormak istediği bir şey var mı?"
Salon tam bir sessizlik içindeydi. Sonea rahatlayarak
içini çekti. Lorlen başıyla onayladı.
"Şimdi bu öğrendiklerimizi tar..."
"Bekleyin!"
Lorlen ön tarafa döndü. "Evet Lord Balkan."
"Bir sorum daha var... Sonea'ya."
Sonea kendini Balkan'a bakmaya zorladı.
"Bu casusu sen mi öldürdün?"
Sonea bütün vücudunu bir titremenin sarmaya baş-
ladığını hissetti. Akkarin'e baktı. Akkarin yere bakıyor-
du, yüzünde sert ve boyun eğmiş bir ifade vardı."
Onlara söylemem neyi değiştirir ki? diye düşündü
Sonea. Sadece Akkarin'in söylediklerine inandığımı gös-
terir. Çenesini kaldırıp Balkan'a baktı.
"Evet."
Salon haykırışlarla doldu. Balkan içini çekip şakak-
larını ovmaya başladı.
"Size onların birbirilerine yakın durmalarına izin ver-
mememiz gerektiğini söylemiştim," diye mırıldandı.
316

Bölüm 18
Lonca'nın Hükmü
Lorlen görüşmek için yeni bir ara verir vermez
Dannyl, aceleyle Rothen'in yanına gitti. Dostunun So-
nea'nın itirafına, fiziksel bir darbe yemiş gibi tepki
verdiğini görmüştü. Rothen şimdi boş bir şekilde yere
bakıyordu.
Dannyl dostunun yanına gidip elini omzuna koydu.
"Siz ikiniz beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyorsu-
nuz," dedi Dannyl yumuşak bir şekilde. "Neden bana
Sonea'nm gardiyanlığını kaybetmenin gerçek sebebini
söylemedin?"
Rothen başını iki yana salladı. "Yapamazdım. Yoksa
Akkarin... şey, yapacağını yapmış zaten." Sonea'ya ba-
kıp içini çekti. "Hepsi benim hatam. Onu Lonca'ya ka-
tılmaya ben ikna ettim."
"Hayır... Bunun olacağını bilmen mümkün değildi."
"Hayır ama buraya ilk geldiğinde inançlarını sorgu-
lamasına sebep oldum. Ona inandıklarının ötesine bak-
mayı öğrettim, böylece bizim aramızdaki yerini öğ-
renecekti. Büyük ihtimalle aynı şeyi bunun için... bu..."
"Ya Akkarin'in anlattıkları doğruysa? O zaman yap-
tıkları için gerçekten iyi bir sebebi var demektir."
Rothen başını kaldırdı, yüzünde kasvetli bir ifade
vardı. "Önemli mi? Sonea az önce idam edilmesini ga-
317

TRUDİ CANAVAN
rantiledi."
Salona göz gezdiren Dannyl, önce Yüksek Büyücü-
ler'in, ardından da Kral'ın yüzlerindeki ifadeyi gördü.
Hepsi de temkinli ve endişeli görünüyorlardı. Sonra
Sonea ve Akkarin'e baktı. Sonea dimdik, kararlı bir şe-
kilde duruyordu ama Dannyl; bunun ne kadarının ger-
çek ne kadarının kendisini zorlaması olduğunu kestire -
miyordu. Yüce Lord'un yüzünde... kontrollü bir ifade
vardı. Dannyl biraz daha dikkatli bakınca Akkarin'in sı-
kılan çenesinin öfkesini yansıttığını fark etti.
Sonea'mn bu kadar çok şeyi itiraf etmesini istemi-
yordu, diye düşündü.
Ama bütün her şeye rağmen Sonea ve Akkarin birbi-
rilerine yakın duruyorlardı. Birkaç adım daha atsalar
yan yana duracaklardı.
"Öyle olduğunu sanmıyorum Rothen."
***
Yüksek Büyücüler koltuklarına döndüklerinde kendi
bölüm üyelerinin görüşlerini bildirmeye başladılar.
Lorlen dikkatle dinledi.
"Çoğu kişi Akkarin'in iddiasını inanılması zor bir hi-
kaye olarak görüyor," dedi Vinara, "Ama bazıları da
Akkarin'in yalan bir hikaye ile yaptıklarını haklı göster-
mek isteseydi bundan çok daha inandırıcı bir şeyler
anlatabileceğine dikkat çekti."
"Savaşçılarım da aynı şekilde Akkarin'in hikayesini
rahatsız edici buluyorlar," diye ekledi Balkan. "Doğruyu
söylüyor olma ihtimalini ve Sachaka'dan bir istila riski-
ni görmezden gelemeyeceğimizi söylüyorlar."
318

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


Sarrin başıyla onayladı. "Evet... Simyacılarım da aynı
fikirde. Eğer bir saldırı olursa kitaplarda kendimizi sa-
vunmamıza yardımcı olabilecek bir şeyler olup olmadı-
ğını sordular. Korkarım yok. Eğer Akkarin gerçeği söylü-
yorsa ona ihtiyacımız olabilir."
"Ben de Akkarin'i daha fazla sorgulamak isterim,"
dedi Balkan. "Normalde iddiası kanıtlanana ya da çü-
rütülene kadar tutuklu kalmasını isterdim."
"Onu etkin bir şekilde hapsedenleyiz," diye hatırlattı
Vinara.
"Hayır." Balkan, dudaklarını büzdü, sonra Lorlen'e
döndü. "Sence işbirliği yapar mı?"
Lorlen omzunu silkti. "Şimdiye kadar yaptı."
"Bu işbirliğine devam edeceği anlamına gelmez," dedi
Vinara. "Onun yapmamızı istediği şeyleri yapıyor bile

olabiliriz. Eğer farklı bir yol izlersek işbirliği yapmaya


tamamen gönülsüz olabilir."
Sarrin kaşlarını çattı. "Eğer güç kullanarak kontrolü
ele geçirmek isteseydi bunu çoktan denemiş olurdu."
"İstediğinin bu olmadığı çok açık," diye katıldı Bal-
kan. "Ama yine de bütün bu Sachakalı büyücüler hika-
yesini, aklımızı karıştırıp bizi oyalamak için uydurmuş
olabilir."
"Bizi ne için oyalamak istesin ki?" diye sordu Sarrin
Balkan omuzlarını kaldırdı. "Hiçbir fikrim yok."
"Ama gitmesine de izin veremeyiz," dedi Vinara se-
batla. "Akkarin kara büyü yaptığını itiraf etti. Cina-
yetleri işlemiş olsa da olmasa da onun konumundaki bi-
rinin en önemli kanunlarımızdan birini çiğnemiş olma-
sına müsamaha edemeyiz. Akkarin'in mutlaka cezalan-
dırılması lazım."
319

TRUDİ CANAVAN
"Bunun cezası da idam," diye hatırlattı Sarrin. "Eğer
cezanın bu olacağını buseydin işbirliği yapmaya devam
eder miydin?"
"Güçlerini bağlamamıza da itiraz edeceği kesin"
Vinara içini çekti. "Akkarin ne kadar güçlü Balkan?"
Savaşçı bir süre düşündü. "Bu tam olarak belli değil.
Gerçeği mi söylüyor? On kölesi olan bir kara büyücü-
nün birkaç haftada yüzlerce Lonca Büyücüsü kadar
güçlenebileceğim söyledi. Sekiz yıl önce döndü ama beş
yıl öncesine kadar kara büyü kullanmaya başlamadığını
söylüyor. Beş yıl birinin kendini güçlendirmesi için çok
uzun bir süre; sadece bir hizmetkardan da olsa ki son
dönemde Sonea'da vardı."
"Bu süre içinde dokuz köle ile savaşmış," diye ekledi
Sarrin. "Bu da onu zayıflatmış olmalı."
Balkan başıyla onayladı. "Korktuğumuz kadar güçlü
olmayabilir. Fakat gerçeği söylemiyorsa durum çok
daha kötü olur. Kendini daha uzun süredir güçlendiri-
yor olabilir. Şehirdeki insanları o öldürmüş olabilir. Ay-
rıca Lord Jölen ve ev halkı da var." İçini çekti. "Dürüst-
lüğü ve gücünden emin olsam bile güç kullanmaya ça-
lışırsak ne olacağını kestirmemizi engelleyen başka bir
etken daha var."
"Nedir?" diye sordu Vinara.
Balkan soluna döndü. "Sonea'ya dikkatle bak. His-
sediyor musun?"
Hepsi Sonea'ya bakmak için döndüler.
"Güç," dedi Sarrin.
"Evet," dedi Balkan. "Hem de çok büyük bir güç. He-
nüz Akkarin'in yaptığı gibi saklamayı tam öğrenmemiş."
Bir an durdu. "Akkarin'in kendisine kara büyüyü iki
gece önce öğrettiğini söyledi. Bu eğitimin ne kadar
320

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


sürdüğünü bilmiyorum ama Akkarin, kendisinin ana
fikri bir derste öğrendiğini iddia etmişti. Sonea bir hafta
önce Arena'da çalışırken bu güç aurasına sahip değildi.
Eğer olsaydı hissedeceğimden eminim. Sanırım
öldürdüğünü itiraf ettiği kadın bu gücün kaynağı.
Sonea sıradan bir kadını öldürerek bir gecede bu kadar
güçlenemezdi."
Sonea'yı düşünceli bir sessizlikle süzdüler.
"Neden Akkarin, Sonea'nın işe karıştığını gizlemek is-
tedi?" diye mırıldandı Sarrin.
"Ve neden Sonea bunu gizlemeye çalışmadı?" diye
ekledi Vinara.
"Belki de Akkarin, Sachakalılar'la savaşma becerisi-
ne sahip birinin hayatta kalmasını istiyordu," dedi Sar-
rin. Kaşlarını çattı. "Bu da kitapların tek başına yeterli
olmadığını gösterir."
"Belki de sadece Sonea'yı korumak istedi," dedi Vina-
ra.
"Lord Balkan," konuşan yeni bir sesti.
Savaşçı şaşkınlıkla yukarıya baktı. "Buyurun Majes-
teleri?"
Yüksek Büyücüler'in hepsi Kral'a doğru döndü. Kral
şu anda boş olan Yüce Lord'un koltuğunun arkasından
eğilmişti.
"Lonca'nm, Akkarin'i Müttefik Ülkeler'den sürecek
güce sahip olduğunu düşünüyor musunuz?"
Balkan duraksadı. "Gerçekten bilmiyorum Majeste-
leri. Basarsak bile bu büyücülerimizin çoğunu tükete-
cektir. Eğer bu Sachakalı büyücüler gerçekten varlarsa
bunu istila için mükemmel bir fırsat olarak görebilirler."
GençKral bunu bir süre düşündü.
321

TRUDİ CANAVAN
"Yönetici Lorlen, eğer kendisine Müttefik Ülkeleri terk
etmesini emredersek sizce bu emre itaat eder mi?"
Lorlen şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Demek iste-
diğiniz... sürgün mü?"
"Evet."
Yüksek Büyücüler düşünceli bir şekilde bakıştılar.
"Müttefik Ülkeler'den olmayan en yakın ülke Sac-
haka," dedi Balkan. "Eğer anlattıkları doğruysa..."
Lorlen kaşlarını çatıp elini cebine soktu. Parmaklan
yüzüğe değdi.
— Akkarin?
— Evet?
— Sürgünü kabul eder misin?
—Buradan savaşarak çıkmak yerine mi? Lorlen,
Akkarin'in eğlendiğini hissetti. Ben daha iyi bir şeyler
ummuştum.
Bir süre sessizlik oldu.
— Akkarin? Seni nereye göndereceklerini biliyorsun.
— Evet.
— Onları seni başka bir yere göndermeye ikna etmeye
çalışayım mi?
— Hayır. Beni Kyralia'dan uzak bir yere gönderirler.
Lonca'nın bana eşlik etsin diye göndereceği büyücülerin
burada kalıp, îchaniler istilaya kalkışırsa Kyralia'yı
savunmasına ihtiyacı var.
Akkarin yeniden sessizleşti. Lorlen diğer büyücülere
baktı. Onu beklentiyle izliyorlardı.
— Akkarin? Kral bir cevap bekliyor.
— Pekala. Onları Sonea'nın kalmasına ikna etmeye
çalış.
322

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


— Elimden geleni yaparım.
"Sanırım onu barış içinde gitmeye ikna etmeye çalı-
şabiliriz," dedi Lorlen. "Eğer bir çarpışmadan kaçınmak
istiyorsanız geriye onu burada hapsetmek dışında bir
seçenek kalmıyor."
Kral başıyla onayladı. "Kontrol edemediğin bir adamı
hapsetmek aptallıktır ve Leydi Vinara'nın söylediği gibi
cezalandırıldığı açıkça görülmeli. Eğer haklı ve güvenilir
olduğu ortaya çıkarsa onu bulup danışmamız bile gere-
kebilir."
Balkan kaşlarını çattı. "Akkarin'i biraz daha sorgula-
mak istiyorum."
"Bunu sınır yolu üzerinde yapabilirsin." Kral'm ba-
kışları sertti.
Diğerleri endişeli bir şekilde bakıştılar fakat kimse iti-
raz etmedi.
"Konuşabilir miyim Majesteleri?"
Hepsi birden sesin geldiği yöne döndüklerinde
Rothen'in merdivenlerin başında durmakta olduğunu
gördüler.
"Konuşabilirsiniz," diye karşılık verdi Kral.
"Teşekkür ederim," Rothen başını eğdi sonra Yüksek
Büyücüler'e tek tek baktı.
"Sizden Sonea'yı yargılarken gençliğini ve hassaslı-
ğını göz önüne almanızı rica ediyorum. Akkariıı'in onu
kendisine katılmaya nasıl ikna ettiğini bilmiyorum.
Sonea inatçı ve iyi kalpli biridir. Fakat ben kendisini
Lonca'ya katılmaya ikna ederken büyücülere olan gü-
vensizliğini sorgulamasını istemiştim. Benim bu hareke-
tim belki de onu Akkarin'e olan güvensizliğini yıkmaya
yönlendirmiştir." Zayıf bir şekilde gülümsedi. "Kandırıl-
dığını bir kez anlayınca kendi kendini herhangi birimi-
323

TRUDİ CANAVAN
zin yapabileceğinden çok daha iyi bir şekilde cezalan
dıracaktır."
Lorlen Kral'a baktı. Kral başıyla onaylıyordu.
"Sözlerinizi dikkate alacağım Lord...?"
"Rothen."
"Teşekkür ederim Lord Rothen."
Rothen bir dizi üzerine çöktü, bir süre sonra kalkıp
uzaklaştı. Kral, Rothen'in gidişini izledi sonra parmakla-
rını Yüce Lord'un koltuğunun arkasına vurdu.
"Sizce Yüce Lord'un çırağı gardiyanının sürülmesine
nasıl bir tepki verir?"
Sonea derin bir sessizlik içerisinde duruyordu.
Kendisinin ve Akkarin'in etrafındaki Savaşçılar,
etraflarına salondaki hiçbir sesi içeri geçirmeyen bir kal-
kan örmüşlerdi. Büyücülerin tartışmak için bir araya
gelmelerini izledi. Uzun bir süre sonra Yüksek Büyücü-
ler koltuklarına dönüp yoğun bir tartışmaya başladılar.
Akkarin biraz yakına kaydı ama Sonea'ya bakmadı.
"İtaatsizlik için çok uygunsuz bir zaman seçtin So-
nea."
Sonea, Akkarin'in sesindeki öfke yüzünden irkildi.
"Seni idam etmelerine izin vereceğimi gerçekten dü-
şünmedin değil mi?"
Akkarin yanıt vermeden önce uzun bir süre bekledi.
"Burada kalıp savaşı sürdürmene ihtiyacım var."
"Lonca her hareketimi izlerken bunu nasıl yapabili-
rim ki?"
324

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


"Küçük bir fırsat hiç olmamasından iyidir. Hiçbir fır-
satın olmasa bile seni son çare olarak çağırabilirlerdi."
"Eğer ben ellerinde olursam senin yaşamana izin ver-
meyi düşünmezler bile," diye sert bir şekilde cevap verdi
Sonea. "Beni, seni idam etmek için bir bahane olarak
kullanmalarına izin vermeyeceğim."
Akkarin, Sonea'ya doğru dönmeye başladı, sonra dı-
şarıdaki sesler aniden duyulmaya başlayınca durdu.
Lorlen ayağa kalkıp gongu vurdu.
"Büyücüler Loncası Yüce Lord'u, Velan Evi, Delvon

Ailesi'nden Akkarin ile çırağı Sonea'nın itham edildikleri


suçlarda gerçekten suçlu olup olmadıkları konusunda
hüküm verme zamanı geldi."
Bir elini kaldırdı. Elinin üzerinde oluşan bir ışık kü-
resi tavana doğru yükseldi. Önce diğer Yüksek Büyü-
cüler ardından da diğer büyücüler aynı şeyi yapınca
Ana Salon tavana doğru yükselen yüzlerce ışık küresiyle
parıldamaya başladı.
"Velan Evi, Delvon Ailesi'nden Akkarin'i Lord Jölen,
ailesi ve hizmetkarlarını öldürmekten; suçlu buluyor
musunuz?"
Bazı küreler yavaşça kırmızıya döndü ama çoğu be-
yaz kaldı. Yüksek büyücüler uzun bir süre kürelere
baktılar, Sonea küreleri saydıklarını anladı. Tekrar
Lorlen'e döndüklerinde başlarını olumsuz anlamda sal-
ladılar.
"Çoğunluk aksi yönde oy verdi," diye açıkladı Lorlen.
"Velan Evi, Delvon Ailesi'nden Akkarin'i kara büyüyü
araştırmak, öğrenmek, uygulamak ve daha önceki
suçlamalara ek olarak kara büyü ile öldürmekten suçlu
buluyor musunuz?"
Bir ajıda bütün küreler kırmızı renge büründü.
325

TRUDİ CANAVAN
Lorlen Yüksek Büyücülerin küreleri saymasını bekle-
medi.
"Çoğunluk olumlu oy verdi," diye açıkladı Lorlen.
"Yüce Lord'un çırağı Sonea'yı kara büyüyü araştırmak
öğrenmek, uygulamak ve kara büyü ile öldürmekten
suçlu buluyor musunuz?"
Küreler kırmızı bir şekilde yanmaya devam ettiler.
"Çoğunluk olumlu oy verdi. Bu suçlar için kanunun
öngördüğü ceza idam. Biz Yüksek Büyücüler suç işlen-
mesi için var olduğu iddia edilen sebeplerin doğru olma
olasılıkları sebebiyle bu cezanın uygunluğunu tartıştık.
Kesin hükmü bu sebeplerin gerçekliği ortaya çıkana ka-
dar ertelemeye karar verdik; fakat işlenen suçun doğası
nedeniyle hemen bir şeyler yapılması gerektiğini düşü-
nüyoruz." Bir süre durdu. "Akkarin'e ceza olarak sür-
günü uygun bulduk."
Salon, büyücüler bu cezayı birbirileriyle tartışırken
mırıltılarla doldu. Sonea birkaç zayıf protesto duydu
ama hiçbir büyücü sesini yükseltmedi.
"Velan Evi, Delvon Ailesi'nden Akkarin, bundan
sonra Müttefik Ülkelerde istenmiyorsun. En yakın müt-
tefik-olmayan ülkeye kadar sana eşlik edilecek. Bu
hükmü kabul ediyor musun?"
Akkarin, Kral'a bakıp bir dizi üzerine çöktü.
"Eğer Kral'm arzusu buysa..."
Hükümdar'in bir kaşı kalktı.
"Evet," dedi.
"O zaman gideceğim."
Akkarin tekrar ayağa kalkarken salon çok sessizdi.
Lorlen'in rahatlayarak iç çekmesi açıkça duyuldu. Yö-
netici Sonea'ya döndü.
326

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


"Sonea; biz, Yüksek Büyücüler sana ikinci bir şans
sunmaya karar verdik. Şu şartlar altında burada
kalacaksın: bir daha asla kara büyü kullanmayacağına
yemin etmelisin, bugünden itibaren Lonca arazisini terk
etmen yasak olacak ve asla başkalarına ders veremeye-
ceksin. Bu hükmü kabul ediyor musun?"
Sonea inanamayarak Lorlen'e bakakaldı. Lonca, ikisi
de aynı suçu işlemiş olmalarına rağmen Akkarin'i sür-
müş ama kendisini affetmiş ti.
Ama aynı değildi. Akkarin onların lideriydi ve
Lonca'nın değerlerini temsil etmesi gerektiği için suçu
daha kötü görünüyordu. O ise sadece kolayca yönlendi-
rilebilen genç bir kızdı. Varoş kızı... Kolaylıkla yozlaşa-
bilirdi. Onun yoldan çıkarıldığını ve Akkarin'in kara
büyüyü isteyerek kucakladığını sanıyorlardı. Aslında
Sonea öğrenmeyi seçerken, Akkarin, öğrenmeye zorlan-
mıştı.
Yani Sonea'nm Lonca'nın geçici güvenliği ve konforu
içinde kalmasına izin veriyor; Akkarin'i ise Müttefik
Ülkeler'in dışına, en yakındaki müttefik olmayan ülkeye
sürüyorlardı, bu ülke de... Sonea'nm nefesi kesildi.
Sachaka...
Bir anda nefes alamamaya başladı. Onu düşmanları-
nın kollarına göndereceklerdi. Eğer anlattıkları gerçekse
öleceğini biliyorlardı.
Ama bu şekilde kaybedebilecekleri bir savaşa gir-
memiş oluyorlardı.
"Sonea," diye tekrarladı Lorlen. "Bu hükmü kabul
ediyor musun?"
"Hayır."
Sonea kendi sesindeki öfkeye şaşırmıştı. Lorlen deh-
şetle Sönea'ya baktı, sonra bakışlarını Akkarin'e çevirdi.
327

TRUDİ CANAVAN
"Kal!" dedi Akkarin, Sonea'ya. "İkimizin de sürülme-
sinin bir anlamı yok."
Sachaka'ya gidiyorsak yok, diye düşündü Sonea.
Ama belki de beraber olursak hayatta kalabiliriz. Ak-
karin'in kendini güçlendirmesine yardım edebilirdi. Tek
basınayken sadece gittikçe zayıflayacaktı. Sonea bu
küçük umuda sarılıp Akkarin'e döndü.
"Takan'a sana iyi bakacağıma dair söz verdim. Bu
sözü tutmak niyetindeyim."
Akkarin'in gözleri kısıldı. "Sonea..."
"Bana ayağına dolaşacağımı söyleme," dedi Sonea
kısık sesle, çevrede onları duyabilecek bir sürü kişi ol-
duğunun farkındaydı. "Bu daha önce de beni durdur-
mamıştı, şimdi de durdurmayacak. Seni nereye gönder-
diklerini biliyorum. Hoşuna gitse de gitmese de seninle
geliyorum." Tekrar ön tarafa doğru dönüp sesini herke-
sin duyabileceği şekilde yükseltti.
"Eğer Yüce Lord Akkarin'i sürgüne gönderiyorsanız
beni de göndermek zorundasınız. Böylece aklınız başı-
nıza geldiğinde hâlâ hayatta olup size yardım edebilir."
Salon tamamen sessizdi. Lorlen, Sonea'ya baktı,
sonra dönüp Yüksek Büyücüler'e baktı. Sonea yüzlerin-
deki mağlubiyeti ve hayal kırıklığını rahatlıkla görebili-
yordu.
"Hayır Sonea! Burada kal."
Sonea sesi duyunca midesinin düğümlendiğini his-
setti. Kendini salonun karşı tarafındaki Rothen'e bak-
maya zorladı.
"Üzgünüm Rothen..." dedi, "Ama kalmayacağım."
Lorlen derin bir nefes aldı. "Sonea sana son bir şans
daha verebilirim. Bu hükmü kabul ediyor musun?"
328

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


"Hayır."
"O zaman Bütün Müttefik Ülkeler topraklarında bi-
linsin ki; Büyücüler Loncası eski Yüce Lord'u Velan Evi
Delvon Ailesi'nden Akkarin ve eski Yüce Lord'un çırağı
Sonea, kara büyü öğrenmek, uygulamak ve kara büyü
ile cinayet işlemek suçlarından sürgüne gönder-
ilmişlerdir."
Lorlen, Lord Balkan'a dönüp duyulamayacak kadar
alçak sesle bir şeyler söyledi. Sonra koltuğundan inip
Savaşçılardan oluşan çembere doğru ilerleyip Akka-
rin'den bir adım ötede durdu. Uzanıp siyah cüppeyi iki
eliyle tuttu. Sonea bir şeyin yırtıldığını duydu.
"Seni kovuyorum Akkarin. Vatanıma bir daha girme."
Akkarin, Lorlen'e baktı ama konuşmadı. Yönetici dö-
nüp Sonea'ya doğru ilerledi, bir an bakışları birleşti
sonra Lorlen bakışlarını yere indirdi, Sonea'nm cüppe-
sinin kolunu tutup yırttı.
"Seni kovuyorum Sonea. Vatanıma bir daha girme."
Topuğunun üzerinde dönüp uzaklaştı. Sonea cüppe-

sinin kolundaki yırtığa baktı. Küçüktü, sadece bir par-


mak uzunluğunda. Küçük ama inanılmaz derecede
derin bir işaret...
Yüksek Büyücüler ayağa kalkıp koltuklarının bulun-
duğu sıradan inmeye başladılar. Lord Balkan çembere
girip Akkarin'e yaklaşırken, Sonea'nın kalbine bir ağır-
lık çöktü. Balkan, Akkarin'in cüppesini yırtıp aynı tö-
rensel sözleri söylerken diğer Yüksek Büyücüler
arkasında bekliyorlardı. Sonea onların da sıralarını bek-
lediklerini fark etti.
Balkan kendisine yaklaşırken kendini Savaşçı'nm
cüppesini yırtıp törensel sözleri söylemesini izlemeye
zorladı. Bu Sonea'nm bütün kararlılığını kullanmasını
329

TRUDİ CANAVAN
gerektirmiş olsa da Balkan'ın ve arkasından gelen
bütün büyücülerin gözlerinin içine bakmayı başardı.
Yüksek Büyücülerin hepsi töreni yerine getirdikten
sonra Sonea rahatlayarak içini çekti. Lonca'nm kalanı
koltuklarından kalktı. Ana Salon'un kapılarına gitmek
yerine sırayla Akkarin'e yaklaşmaya başladılar.
Görünüşe göre bu reddediş seremonisine çok, çok
daha uzun süre katlanması gerekecekti.
Bunu fark edince kendini oldukça huzursuz hisset-
meye başladı. Büyücülerle yüzleşmek bütün iradesini
gerektirdi. Kendisine ders vermiş büyücüler önünde du-
rup yüzlerinde onaylamaz ve hayal kırıklığına uğramış
ifadelerle cüppesini yırtarken sessiz kaldı. Leydi Tya tö-
ren sözlerini söylerken sesi zorlukla duyuluyordu ve So-
nea'nın yanından hızla uzaklaştı. Lord Yikmo, Sonea'yı
sorgularcasma süzüp sonra başını iki yana salladı.
Sonunda sadece birkaç büyücü kalmıştı. Onlar da çem-
bere girerken Sonea kafasını kaldırıp baktı ve midesinin
düğümlendiğini hissetti.
Rothen ve Dannyl...
Sonea'nın eski gardiyanı Akkarin'e yavaşça yaklaştı.
Akkarin'e baktığında gözleri öfkeyle alevlenmişti, sonra
Akkarin'in dudakları kımıldadı. Sonea, Akkarin'in söyle-
diğini duyamamıştı ama Rothen'in gözlerindeki ateş
söndü. Rothen bir karşılık mırıldandı ve Akkarin başını
bir kez hafifçe eğdi. Rothen kaşlarını çatarak Akkarin'in
cüppesini yırtmak için uzandı. Törensel sözleri söyledi.
Sonea'ya doğru ilerlerken gözleri yerdeydi.
Sonea boğazının düğümlendiğini hissetti. Rothen'in
yüzü bitkindi ve derin çizgilerle kırışmıştı. Başını kaldı-
rıp Sonea'ya baktığında soluk mavi gözleri yaşlarla pı-
rıldıyordu.
330

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


"Neden Sonea?" diye fısıldadı boğuk bir sesle.
Sonea gözlerinin nemlendiğini hissetti. Gözlerini sıkı-
ca yumup yutkundu.
"Onu ölümüne gönderdiler."
"Peki ya sen?"
"Bir kişinin öleceği yerde iki kişi hayatta kalabilir.
.. Lonca gerçeği kendisi öğrenmek zorunda. Bu olduğunda
geri döneceğiz."
Rothen derin bir nefes alıp Sonea'yı kucakladı.
"Kendine dikkat et Sonea."
"Edeceğim Rothen."
Sonea, Rothen'in adını söylerken tıkandı. Rothen ge-
riye doğru çekildi. Eski gardiyanı uzaklaşırken Sonea,
cüppesini yırtmamış olduğunu fark etti. Yanağından bir
damlanın kaydığını hisseti ve Dannyl önüne gelirken
hızla damlayı sildi.
"Sonea."
Sonea kendisini Dannyl'e bakmaya zorladı. Dannyl,
Sonea'nm bakışlarına karşılık verdi.
"Sachakalılar ha?"
Sonea başıyla onayladı, sesine güvenmiyordu.
Dannyl dudaklarını büzdü. "Bunu araştırmamız
gerekecek." Sonea'nm omzuna hafifçe vurdu sonra dön-
dü. Sonea, Dannyl'in Rothen'in yanma gidişini izledi.
Etraflarındaki Savaşçılar teker teker önce Akkarin'e
sonra kendisine yaklaşırken dikkati tekrar törene
döndü. Savaşçılar da töreni gerçekleştirdikten sonra
Sonea etrafına bakındı ve büyücülerin, Ana Salon
kapılarına doğru ilerleyen iki sıra oluşturmuş oldukları-
nı gördü. Büyücülerin arkasında çıraklar vardı. Sonea
çıraklar bu törene katılmamış olduğu için rahatlayarak
331

TRUDİ CANAVAN
içini çekti. Regin'le böyle bir durumda karşılaşmak...
aslında ilginç olurdu.
Yüksek Büyücüler, muhafız Savaşçılar'm etrafında,
Lorlen en önde olmak üzere ikinci bir çember oluştur-
dular. Yönetici, Ana Salon'un kapısına ilerlemeye başla-
dığında eşlikçiler de onu takip ettiler ve iki büyücü sıra-
sını geçip Ana Salon'dan Akademi kapılarına gittiler.
Binanın dışında bir çember halinde atlar duruyordu.
Ortada iki at vardı. Akkarin peşinde Sonea'yla ortadaki
atlara doğru ilerledi. Akkarin atlardan birinin eğerine
yerleştiğinde Sonea duraksayıp diğer ata şüpheyle
baktı.
"Kararından şüphe duymaya mı başladın?"
Sonea döndüğünde yanında kendi atının yularını tu-
tan Lord Osen'i buldu.
Başını iki yana salladı. "Hayır. Sadece... daha önce
hiç ata binmedim."
Osen, Sonea'nın arkasındaki kapılardan çıkan büyü-
cülere baktı, sonra atını büyücülerin Sonea'yı görmesini
engelleyecek şekilde araya soktu.
"Elini eğerin önüne koy sonra sol botunun ön tarafını
buraya yerleştir." Sonea'nın atının üzengisini tutup
sabit durmasını sağladı. Sonea, Osen'in söylediğini yap-
tı ve daha sonraki talimatları dinleyerek, zorda olsa eye-
rin üzerine çıkmayı başardı.
"Atı yönlendirme konusunda endişelenme," dedi
Osen. "Diğerlerini takip edecektir."
"Teşekkür ederim Lord Osen."
Osen, Sonea'ya bakıp başını hafifçe eğdi sonra dönüp
kendi atma bindi.
Sonea bulunduğu konumdan büyücülerin Lonca'nm
332

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı


dışına toplanmakta olduklarını görebiliyordu. Atlardaki
Savaşçılar'a katılmış olan Lord Balkan dışındaki Yüksek
Büyücüler, Akademi merdivenlerinin en alt basama-
ğında bir sıra halinde duruyorlardı. Sonea, Kral'ı gör-
meye çalıştı; ama Kral görünürlerde yoktu.
Lorlen öne çıkıp yavaşça Akkarin'e yaklaştı. Akka-
rin'e bakıp başını yavaşça iki yana salladı.
"Eline bir tür ikinci şans geçti Akkarin... İyi kullan..."
Akkarin bir an Lorlen'i süzdü. "Sen de dostum ama
korkarım benden daha kötü sorunlarla yüzleşmen ge-
rekecek. Tekrar konuşacağız."
Lorlen hafifçe gülümsedi. "Buna eminim."
Lorlen geriye, Yüksek Büyücüler arasındaki yerine
döndü ve Balkan'a başıyla işaret etti. Savaşçı atını mah-
muzlaymca, diğerleride Savaşçılar Başı'nı takip etti.
Sonea, atı ilerlemeye başladığında eyerinin kaşını
yakaladı. Akkarin'e baktı fakat Akkarin'in gözleri Lonca
Kapıları'na kilitlenmişti. Girişten geçtiklerinde Sonea
diğer binalardan daha yüksek ve zarif olan Akademi'ye
son bir kez bakmak için ihtiyatla döndü.
Birden bire hüzünlenip pişmanlık hissetmeye başla-
yınca şaşırdı.
Burayı evim olarak görmeye başladığımı fark etme-
miştim, diye düşündü. Dönüp, burayı tekrar görecek ka-
dar hayatta kalabilecek miyim?
Yoksa, diye tamamladı, içindeki daha karamsar bir
ses, d.öndüğümde burayı bir moloz yığını olarak mı bula-
cağım?
333

TRİJDİ CANAVAN
LORD DANNYL'İN VAROŞ ARGOSU REHBERİ
Kan Parası
Suikast için yapılan ödeme
Sepetlemek
Red/reddetmek (bizi sepetleme)
Şapkacı
Genelevleri yöneten kişi
Tıkladı
Gerçekleşti
Müşteri
Bir Hırsız'a borcu veya onunla

anlaşması olan kişi


Marka
Fahişe
Bitik
Öldürülmüş
Sersemletmek
Sessiz kalma yönünde ikna etmek
Gübrekafa
Aptal
Süzmek
Gözetlemek
Tutuşmuş
Kızgın (o konuda resmen tutuştu)
Balık tutmak
Teklif etmek/sormak/aramak
Balık
Muhafızlardan kaçan kişi)
Eldiven
Rüşvet verilebilir veya bir Hırsız'ın

kontrolünde olan muhafız


Altın Madeni
Oğlanlardan hoşlanan erkek
İyi Gidiş
Mantıklı bir deneme
Alınmış
Yakalanmış
Büyükanne
Pezevenk
Bağırsakçı
Çalıntı eşya satıcısı
Haı
Baskın ya da soruşturmayı belirten çağrı
Ağırlar
Önemli kişiler
Kardeş
Bir Hırsız'ın en yakını ve en güvendiği kişi
Bıçak
Suikastçi/Kiralık katil
Elçi
Bir tehdit mesajını taşıyan veya ileten kişi
Bakmak
Saklamak (Kendi işine bak/senin için

buna bakarım)
Maşrapa
Ağız (Bol için bir kap gibi)
Dışarıda
Aramakta
Mullook
Vahşi geceleri avlanan bir kuş türü
Rassook
Eti ve tüyleri için beslenen evcil kuş
Ravi
Ceryniden daha büyük bir tür rodent
Çakmak
Fark etmek/anlamak
Tekneci
Kaçakçı
Sağ kollu
Güvenilir/Kalbi doğru yerde
ip
Özgürlük
Pürüz
Bela (İşte biraz pürüz çıktı)
Parlamak
ilgi (onun için parlıyorum)
Arz etmek
Takdim etmek
Meydan
İzin
Sauimp
Hırsızlar'a kazık atan kişi
Stil
İş yapma tarzı
334

Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı

Ebelemek
Hırsız
Gözcü
Vahşi
Ziyaretçi
TERİMLER SÖZLÜĞÜ

Park etmek (ayrıca ebe; genellikle


gizli olarak casusluk yapan kişi)
Bir suç örgütünün lideri
Birini yada bir şeyi gözetlemek üzere
görevlendirilmiş kişi
Zor
Evlere giren hırsız.
HAYVANLAR
Aga Güvesi
Anyi
Ceryni
Enka
Eyoma
Faren
Gorin
Harrel
Limek
Reber
Bitki özü sineği
Şevli
Scıuimp
Zili

Kumaş yiyen böcekler


Küçük dikenleri olan bir deniz
memelisi
Küçük roclent
Boynuzlu evcil hayvan, eti için yetiştirilir
Deniz sülüğü
Örümcekgillerin genel adı
Eti ve vagon, mavna çekmesi ya da yük
taşıması için beslenen
büyük evcil hayvan
Eti için beslenen küçük evcil hayvan
Vahşi yırtıcı bir köpek türü
Yünü ve eti için beslenen evcil hayvan
Ormalık alan sineği
Zehirli bir tür kertenkele
Yemek çalan sincap benzeri hayvan
Bazen evcil hayvan olarak da beslenen küçük
zeki memeli

BİTKİLER/YİYECEKLER
Anvivope asması
Bol
Brasi
Chebol sosu
Crots
Curem
Cıırren
Dall
Gan-gan
İker
Jerras
Kreppa

Zihinsel yansıtmaya duyarlı bir bitki


Tugordan yapılan güçlü bir içki.
(Nehir pisliği anlamınada gelir)
Küçük tomurcuklu yeşil yapraklı bir bitki
Boldan yapılan yağlı et sosu
Büyük mor fasulye
Hafif, lezzetli bir baharat
Kuvvetli bir aromaya sahip işlenmemeiş bir
tür hububat
Turuncu tohumlu eti olan ekşi, uzun meyva
Lan'dan gelen çiçekli bir çalı
Afrodizyak özellikleri ile ünlü uyarıcı ilaç
Uzun sarı fasulye
Kötü kokulu şifalı bir bitki

335

TRUDİ CANAVAN

Marin
Manyo
Myk
Nalar
Pachi
Papea
Piorres
Raka / Suka
Sumi
Telk
Tenn
Tugor
Vare

Kırmızı birturunçgil türü


Çiçek soğanı
Zihni etkileyen bir ilaç
Tadı acı olan bir kök türü
Tatlı gevrek bir meyve
Karabiber benzeri bir baharat
Küçük çan şekilli meyve
Kızartılmış fasulyeli uyarıcı içecek, Sachaka
kökenlidir
Acı bir içki
Yağ çıkarılan tohum
Un yapmak için ezilebilen, küçük parçalara
kırılabilen, ya da olduğu gibi pişirilebilen bir
hububat türü
Yabani havuç benzeri kök bitki
Şarapların çoğunun üretildiği meyve

GİYİM VE SİLAHLAR
İncal
Kebin
Uzun ceket

Kare sembol, aile kalkanının aksine giysi


koluna veya manşetine dikilir
Muhafızlar tarafından kullanılan, saldırganın
bıçağını yakalamak için tasarlanmış bir
ucunda kanca bulunan demir çubuk
Ayak bileğine kadar gelen ceket

YAŞAM YERLERİ
Hamam
Bolevi
Mayaevi
Kalımevi

Banyo imkanlarını ve diğer tımarlama


servislerini satan kurum
Bol ve kısa süreli yatacak yer satan kurum
Bol üreticisi
Bir aileye kiralanan ev yada oda
MÜTTEFİK ÜLKELER
Elyne
Kyralia
Lan
Lonma
Vin

Konum ve kültür olarak Kyralia'ya en


yakın ülke. Ilıman bir ikilimi vardır.
Lonca'nın bulunduğu ülke
Savaşçı kabilelerin yaşadığı dağlık bir ülke
Katı Mahga dininin yaygın olduğu bir
çöl ülkesi
Denizcileri ile ünlü bir ada ülkesi

D İÇER TERİMLER
Cap
Şafakşenliği
Öğle arası
Simba matı
336

Bir üst para birimine denk gelecek şekilde


yeteri kadar paranın bir çubuğa dizilmesi
Kahvaltı
Öğlen yemeği
Kamışlardan örülmüş mat

You might also like