Professional Documents
Culture Documents
Trudi Canavan. Kara Büyücü 3 Kısım 1
Trudi Canavan. Kara Büyücü 3 Kısım 1
Kara Büyücü
Cilt5
Yüce Lord
Kara Büyünün Sırrı
Bölüm 1
Mesaj
Antik Kyralia şiirinde Ay Göz olarak bilinirdi. Göz ta-
mamen açıkken, tetikteki varlığı kötülüğü caydırırdı; ya
da bakışların etkisi altında kötülük yapmaya cüret
edenleri deliliğe sürüklerdi. Uyuyan varlığını belli ede-
cek yalnızca beyaz ince bir dilim olduğu kapalı halinde
ise Göz; hem iyilik hem de kötülük için yapılan gizli işle-
rin fark edilmemesini sağlardı.
Ay'a bakan Cery çarpık bir şekilde gülümsedi. Ay'ın
dar bir çizgi olan bu şekli, gizli aşıkların en sevdiği haliy-
di fakat Cery şehrin gölgelerinde aceleyle ilerlerken böy-
le bir randevuya gitmiyordu. Amacı çok daha farklı ve
karanlıktı.
Yine de yapmayı amaçladığının iyi bir şey mi yoksa
kötü bir şey mi olduğundan çok emin değildi. Avladığı
adamlar başlarına geleni hak ediyorlardı; ama Cery gö-
revlendirildiği bu işte, son yıllarda şehri kasıp kavuran
cinayetleri azaltmaktan daha derin bir sebep olduğunu
düşünüyordu. Bu konuda her şeyi bilmiyordu —ki bun-
dan emindi— ama yine de büyük ihtimalle şehirdeki
herkesten daha fazla bilgiye sahipti.
Yürürken neler bildiğini düşünüyordu. Bu cinayetleri
tek bir kişinin değil bir dizi kişinin arka arkaya işle-
diğini öğrenmişti. Bu kişilerin aynı ırktan olduklarını da
fark etmişti: Sachakalı. Fakat bundan daha da önemli-
7
TRUDİ CANAVAN
si Cery hepsinin büyücü olduğunu biliyordu.
Bildiği kadarıyla Lonca'da hiç Sachakalı yoktu.
Hırsızlar bunlardan haberdarsa da, bilgiyi kendile-
rine saklıyorlardı. İki yıl önce katıldığı bir Hırsızlar
toplantısını hatırladı. Yeraltmın gevşek bir ittifak kur-
muş liderleri Cery'nin katili bulup durdurma teklifi
karşısında oldukça eğlenmişlerdi. Kendisine sinsice bu
kadar zamandır neden henüz başarılı olamadığını so-
ranlar; ya sadece bir katil olduğunu zannediyordu ya da
Cery'nin bütün bildiklerinin bu olduğunu düşünmesini
istiyorlardı.
Cery bir katilden her kurtulduğunda, başka birisi
tüyler ürpertici cinayetlere kaldığı yerden devam edi-
yordu. Maalesef bu durum Hırsızlar'm gözünde Cery'nin
işini yapmadığı izlenimini yaratıyordu. Tek yapabildiği,
sorularını duymazdan gelip diğer yeraltı aktivitelerinde-
ki başarısının bu sözde başarısızlığının etkilerini yok
etmesini ummaktı.
Bir kapının karanlık girişinden iri bir insan silueti
çıktı. Uzaktaki lambaların ışıkları; sert, tanıdık yüzü ay-
dınlattı Gol, hafifçe başını eğip Cery'nin yanında yürü-
meye başladı.
Beş yolun kesiştiği noktaya geldiklerinde üçgen şe-
killi bir binaya yaklaştılar. Açık kapıdan içeri girdikle-
rinde Cery ağır ter, bol ve yemek kokusu karışımının ta-
dını çıkardı. Henüz akşam üzeri olmasına rağmen bolevi
tamamen doluydu. Tezgahın yakınlarındaki bir masaya
oturdular ve Gol iki maşrapa bol ile tuzlu crottan yapı-
lan bir yemek sipariş etti.
Gol konuşmaya başlamadan önce yemeğinin yarısını
büyük bir iştahla yemişti bile.
"Arka tarafta. Parlak yüzük. Ne dersin evlat?"
8
TRUDİ CANAVAN
cuk kullanıyordu— aynı mesajı iletmesi için kullanıla-
caktı. Mesajları alacak olanlar zanaatkarlardı. Onlar da
mesajı şehir muhafızları veya ulaklar ya da eğitilmiş
hayvanlar yardımıyla bir sonraki noktaya taşıyacak-
lardı. Mesajın yolundaki hiçbir kadın ya da erkek ilettik-
leri mesajların veya şifrelerin anlamlarını bilmiyorlardı.
Sadece son noktadaki kişi mesajı anlayabilirdi.
Anladığında ise, av yeniden başlayacaktı.
Sınıftan çıkan Sonea, yavaşça Akademi'nin kalabalık,
gürültülü ana koridorunda ilerlemeye başladı. Genelde
diğer çırakların maskaralıklarını pek umursamazdı fa-
kat bugün farklıydı.
Meydan Okuma'dan beri bir yıl geçti, diye düşündü.
Yani, Arena'da Regin'le savaşmamın üzerinden tam bir
yıl geçti ve o kadar çok şey değişti ki.
Çırakların çoğu ikişerli ya da daha kalabalık gruplar
halinde arka taraftaki merdivenlere ve Yemek Salonu'na
doğru ilerliyorlardı. Birkaç kız sınıflardan birinin kapı-
sında oyalanıyor, komplo kokan ses tonlarıyla mırılda-
nıyorlardı. Koridorun uzak ucundaki sınıftan, ellerinde
büyük kutular taşıyan iki çırak ve bir öğretmen çıktı.
Kendisini fark eden birkaç yeni çırağın yüzlerini iz-
ledi. Artık hiç biri ters ters veya burunlarının üzerinden
bakmıyordu. Yeni çıraklardan bazılarının bakışları,
cüppesindeki armaya —Sonea'nm Yüce Lord'un gözde
çırağı olduğunu gösteren sembole— takılsa da hemen
gözlerini kaçırıyorlardı.
Koridorun sonuna ulaşınca Giriş Salonu'nun narin,
büyüyle şekillendirilmiş merdivenlerinden inmeye baş-
10
TRUDİ CANAVAN
yaramadım. Güçlerimi bir işe yarayacakları şekilde kont-
rol etmeyi asla başaramamıştım.
Her ne kadar bazıları hâlâ buna kızsa da artık Lord
Fergun'un çöküşüne sebep olan varoşlu kız olarak da
görülmüyordu. Beni entrikalarına alet etmek için Cery'yi
kaçırıp öldürmekle tehdit etmemeliydi. Lonca'yı, alt
sınıftan insanların büyü öğretilmeyecek kadar güvenil-
mez olduğuna ikna etmek istiyordu; ama bunun yerine
bazı büyücülerin güvenilmez olduğunu göstermiş oldu.
Tekrar koridordaki çırakları düşünen Sonea gülüm-
sedi. Temkinli bakışlarından, hatırladıkları ilk şeyin
Meydan Okuma'yı ne kadar kolay kazandığı olduğunu
tahmin edebiliyordu. İleride ne kadar güçlü olacağını
merak ediyorlardı. Sonea bazı eğitmenlerin bile kendi-
sinden biraz çekindiklerini tahmin edebiliyordu.
Merdivenlerden indikten sonra Giriş Salonu'ndan
geçip, Akademi açık kapılarına ulaştı. Eşikte durup
bahçenin köşesindeki gri, iki katlı binaya baktı ve gü-
lümsemesinin silindiğini fark etti.
Meydan Okuma'dan beri bir yıl geçmiş ama bazı şey-
ler hiç değişmemişti.
Çırakların saygısını kazanmış olmasına rağmen hâlâ
hiç yakın arkadaşı yoktu. Bütün çıraklar, kendisinden
—veya gardiyanından— çekiniyor değildi. Birçok çırak
Meydan Okuma'dan beri sohbetlerine Sonea'yı da dahil
etmek istemişlerdi. Sonea sınıf içinde ve gün ortasında
onlara katılmaktan memnuniyet duysa da diğer zaman-
larda yaptıkları davetleri reddediyordu.
İçini çekip Akademi basamaklarından inmeye baş-
ladı. Arkadaşlık kuracağı herkes, Yüce Lord için ona
karşı kullanabileceği yeni bir araç halini alabilirdi.
Lonca'ya Akkarin'in suçlarını açıklama fırsatı bulsa bile,
böyle bir durumda önemsediği herkes büyük bir tehlike
12
TRUDİ CANAVAN
yapılan gerçek oku-ma, Savaşçı'nın planlarını suya
düşütmüştü. Bu gerçek okuma sırasında yeraltında bir
odada şahit olduğu siyah cüppeli büyücünün anısı da
açığa çıkmıştı.
Lorlen büyücüyü tanımıştı; dostu ve Lonca Yüce
Lordu Akkarin... Ayrıca yasak olan kara büyü ayinini de
tanımıştı.
Sonea, Lorlen'in zihninden bir kara büyücünün neler
yapabileceğini öğrenmişti. Akkarin yasak sanatı kul-
lanarak doğal sınırının çok üstünde bir güce sahip ola-
bilirdi. Yüce Lord zaten alışılmadık derecede güçlüydü;
fakat bir kara büyücü olarak bu gücün sınırları o kadar
büyürdü ki Lorlen, Tüm Lonca'nm birleşmiş gücünün
bile onu yenmeye yetemeyeceğini düşünüyordu.
Bu sebeple Lorlen, Akkarin ile doğrudan yüzleşmenin
mümkün olamayacağına karar vermişti. Yüce Lord'un
suçu, bir şekilde kendisi ile başa çıkabilme olanağı
bulunana kadar gizli kalmalıydı. Sadece Sonea'nm gar-
diyanı olan Rothen'e bu gerçeği açıklamıştı; zaten
Sonea'yı eğitirken zihninde bu anıyı görüp gerçeği öğ-
renmesi neredeyse kaçınılmazdı.
Sonea, Rothen aklına gelince önce ani bir üzüntü, ar-
dından da donuk bir öfke hissetti. Rothen kendisi için
bir öğretmen veya gardiyandan fazlası olmuştu; onu
babası gibi görmeye başlamıştı. Rothen'in içten desteği
ve çok yardımı olmuştu. Peki Rothen bu desteğinin
sonunda ne elde etmişti? Regin tarafından başlatılan,
Rothen'in gardiyanlığının, Sonea'nm yatak arka-
daşlığının karşılığı olduğu dedikodusu...
Ardından tam dedikodular ve şüpheler geçmiş görü-
nürken her şey birden tepetaklak olmuştu. Akkarin,
Rothen'in dairesine gelip sırrını bildiklerini öğrendiğini
söylemişti. Lorlen'in zihnini okumuştu ve onlarmkini de
14
TRUDİ CANAVAN
istemeyeceğim şeyler biliyorlar. Bu insanların kim oldu-
ğunu ve neden beni öldürmek istediklerini merak edi-
yor olmalısın. Sana sadece şunu söyleyebilirim:
Sachakalılar hâlâ Lonca' dan nefret ediyorlar ama aynı
zamanda bizden korkuyorlar da. Zaman zaman beni sı-
namak için böyle birini yollarlar."
Sonea, Kyralia'nın komşusu hakkında, herhangi bir
üçüncü-yıl çırağı kadarını biliyordu. Bütün çıraklara
Sachaka İmparatorluğu ile Kyralia arasındaki savaş öğ-
retilirdi. Kyralia, savaşı Lonca'yı kurup, büyü bilgisini
paylaşarak kazanmıştı. Yedi asır sonra Sachaka İmpa-
ratorluğu'ndan geriye pek bir şey kalmamıştı ve
Sachaka'nm çoğu çorak topraklardan ibaretti.
Düşündüğünde Sachakalıların hâlâ Lonca'dan nefret
etmesine inanmak zor değildi. Büyük ihtimalle Sacha-
ka'nm Müttefik Ülkelerin bir parçası olmamasının da
sebebi buydu. Kyralia, Elyne, Vin, Lonmar ve Lan'm
aksine bütün büyücülerin Lonca'da eğitilmesi anlaşma-
sına bağlı değildi. Sachaka'da hâlâ büyücülerin olması
kuvvetle muhtemeldi; fakat Sonea onların iyi bir şekilde
eğitilmiş olduklarından şüpheliydi.
Eğer bir tehdit olsalardı Lonca'nm kesinlikle bundan
haberi olurdu. Kaşlarını çattı. Belki de bazı büyücüler
biliyordu. Belki de bu sadece Yüksek Büyücüler ile
Kral'm bildiği bir sırdı. Kral sıradan kişilerin Sachakalı
büyücülerin varlığı yüzünden endişelenmesini istemi-
yordu... tabi bu büyücüler ciddi bir tehdit haline gelme-
diği sürece.
Suikastçılar yeterli bir tehdit sayılırlar mıydı? Başını
salladı. Ara sıra Yüce Lord'u öldürmeye gönderilen bir
suikastçıyı Akkarin, bu kadar rahatlıkla savuşturabil-
diğine göre ciddi bir olay sayılamazdı.
Adımlarını yavaşlattı. Belki de Akkarin'in onları sa-
16
fı-ıunı CANAVAN
bilirdi ve Lorlen'in birini öldürmesini hayal bile edemi-
yordu.
Sonea konutun kapısına geldiğinde durup derin bir
nefes aldı. Ya Akkarin'in öldürdüğü adam bir suikastçı
değilse? Ya sadece Akkarin'in suçunu öğrenmiş
Sachakalı bir diplomatsa ve Akkarin onu öldürmek için
kendi konutuna çektiyse... ve ardından adamın bir
büyücü olduğunu öğrendiyse?
Kes\ Yeteri
Başını sanki bu faydasız spekülasyonları kafasından
atabilecekmiş gibi iki yana salladı. Aylardır bu olasılık-
ları düşünüyordu, bütün gördüğü ve duyduğu şeylerin
tekrar tekrar üzerinden geçiyordu. Her hafta yemek
masasında karşısında oturan Akkarin'e neden kara
büyü kullandığını soracak cesareti toplamaya çalışmış
fakat bir türlü yapamamıştı. Eğer cevapların doğru ola-
cağından emin olamıyorsa sormanın ne anlamı vardı?
Uzanıp kapı koluna hafifçe dokundu. Her zamanki
gibi kapı dokunur dokunmaz açıldı. Sonea içeri girdi.
Akkarin'in uzun, karanlık gölgesi konuk odasındaki
koltuklardan birinden ayağa kalktı. Sonea tanıdık bir
korku hissetti; fakat bu hissi geldiği kadar çabuk bir ke-
nara itti. Akkarin'in üzerinde süzülen bir ışık küresi
gözlerini karanlıkta bırakıyordu. Dudakları sanki biraz
eğleniyormuş gibi yukarı doğru kıvrıldı.
"İyiakşamlar Sonea."
Sonea eğildi. "Yüce Lord."
Akkarin'in soluk eli merdiven girişini gösterdi. Sonea
kitaplarının ve notlarının içinde durduğu kutusunu bir
kenara koyarak merdivenlere yürüdü ve çıkmaya
başladı. Akkarin'in ışık küresi, Yüce Lord, Sonea'yı ta-
kip ederken merdivenlerin ortasında süzülüyordu. So-
18
TRUDİ CANAVAN
aniden sandalyesini geriye iterken. "Yemeğin geri
kalanının tadını çıkar Sonea."
Sonea şaşkınlıkla Akkarin'in kapıya doğru ilerlemesi-
ni izledi, ardından yarı yenmiş yemeğine baktı. Bazen
haftalık akşam yemeğine geldiğinde Takan'ın Yüce
Lord'un yemeğe katılamayacağı müjdesini vermek için
konuk odasında beklediğini görürdü. Ama şimdiye ka-
dar Akkarin, sadece iki kez yemeği yarım bırakmıştı.
Omzunu silkip yemeğe devam etti.
Yemeğini bitirdiğinde Takan tekrar içeri girdi. Masa-
daki kaseleri ve tabakları toplayarak tepsiye koydu.
Sonea, Takan'ı izlerken kaşlarının arasında çok hafif bir
çatıklık olduğunu gördü.
Endişeli gözüküyor, diye düşündü.
Daha önceki şüphelerini hatırlayınca omurgasına bir
ürperti yayıldı. Takan başka bir suikastçının Akkarin'i
aramak için konuta girmesinden mi korkuyordu?
Bir anda Sonea'nın tek istediği Akademi'ye geri dön-
mek olmuştu. Ayağa kalkıp hizmetkara baktı. "Tatlıyı
boş ver Takan."
Adamın yüzü hafifçe değişti. Yüzdeki hayal kırıklığını
fark eden Sonea, kendini biraz suçlu hissetmesine engel
olamadı. Takan, Akkarin'in sadık hizmetkarı olabilirdi;
fakat aynı zamanda yetenekli de bir aşçıydı. Acaba özel-
likle gurur duyduğu bir yemek yapmış; ama ikisinin de
yemeden kalkmasına mı üzülmüştü?
"Tatlı... birkaç saat bekleyebilecek türde mi?" diye
sordu Sonea çekinerek.
Takan bir an Sonea'nın bakışlarına karşılık verdi ve
Sonea bu bakışlardaki hürmetkar tavrın arkasında pek
de saklı olmayan keskin zekanın izlerini gördü.
"Bekler leydim. Döndüğünüzde odanıza getirmemi
20
TRUDİ CANAVAN
çeler Yönetici."
"İyi geceler Osen."
Yardımcısı, Akademi koridorunda Büyücüler Maka-
mı'na doğru ilerlerken Lorlen genç büyücüyü süzdü.
Osen; Lorlen'in, Muhafız Evi'ne yaptığı düzenli ziyaret-
lerini başladıktan kısa bir süre sonra fark etmişti. Genç
adam gözlemciydi ve Lorlen karmaşık bahaneler yarat-
maya çalışmaması gerektiğini biliyordu. Bazen gerçeğin
belirli bir miktarını söylemek kandırmaktan daha iyiydi.
Osen'e Akkarin'in kendisini, Muhafızlar'm cinayetler
ve katil hakkındaki soruşturmalarını izlemekle görev-
lendirdiğini açıklamıştı.
"Neden siz?" diye sormuştu Osen.
Lorlen bunu bekliyordu. "Oh, boş zamanlarımda uğ-
raşacak bir şeye ihtiyacım vardı," diye espri yapmıştı.
"Barran bir aile dostu. Bu cinayetlerle ilgili şeyleri bana
zaten anlatıyordu, böylece bu bilgi alışverişi resmi bir
hal aldı. Başkasını da görevlendirebilirdim fakat geliş-
meleri ikinci elden öğrenmek istemedim."
"Lonca'nm ilgilenmesini gerektirecek belirli bir sebep
olup olmadığını sorabilir miyim?"
"Sorabilirsin," diye yanıtlamıştı Lorlen bir gülümse-
me ile. "Ben de cevap vermeyebilirim. Sence bir sebep
var mı?"
"Şehirdeki bazı kişilerin bu cinayetlere büyünün ka-
rıştığına inandıklarını duydum."
"İşte bu sebeple Lonca bu durumu gözlüyor gözük-
meli. İnsanlar sorunları görmezden gelmediğimizi gör-
meli. Fakat çok da fazla ilgi göstermemeye dikkat etme-
liyiz, yoksa bu söylentilerin doğru olduğu zannedilir."
Osen, Lorlen'in Muhafızlar'a yaptığı ziyaretlerin bil-
gisini kendine saklamaya ikna olmuştu. Eğer Lonca'nm
22
TRUDİ CANAVAN
lanmasını önlemek veya ayini mükemmelleştirmek için
alışkanlıklarını değiştirebilirdi; bir dizi katil olması ise
bir çete ya da oluşumun bir tür sınav ya da sınama için
cinayet işlettiği anlamına gelebilirdi.
Lorlen parmağmdaki yüzüğe baktı. Katili görüp de
hayatta kalabilecek kadar şanslı birkaç tanık katilin
elinde kırmızı mücevherli bir yüzük gördüklerini söy-
lemişlerdi. Bunun gibi bir yüzük mü? diye düşündü
Lorlen. Akkarin; Lorlen, Sonea ve Rothen'in, kendisinin
kara büyüye vakıf olduğunu ve kullandığını, bildiklerini
öğrendiği gece, kendi kanı ve kırdığı bir bardağın dibini
kullanarak, parmağındaki kırmızı mücevheri yaratmıştı.
Bu onun, Lorlen'in duyduğu ve gördüğü her şeyden
haberdar olmasını ve diğer büyücüler duymadan zihin-
sel iletişim kurabilmelerini sağlıyordu.
Ne zaman cinayetler bir kara büyü ayiniyle benzerlik
gösterse Lorlen, Akkarin'in sorumlu olup olmadığım dü-
şünmekten alamıyordu kendini. Akkarin insanların ara-
sında bir yüzük takmıyordu ama Lonca'dan çıktıktan
sonra parmağına bir yüzük geçirmesi gayet olasıydı. Fa-
kat bunu neden yapsın ki? Kendisinin yaptıklarını sü-
rekli izlemesine gerek yoktu ki.
Ya yüzük başka birinin, katilin ne yaptığını görmesini
sağlıyorsa?
Lorlen kaşlarını çattı. Akkarin neden başka birinin
kendisinin yaptıklarını gözlemesini isteyebilirdi ki? Tabi
başka birinden emir almıyorsa... İşte bu dehşet verici
bir olasılıktı...
Lorlen içini çekti. Bazen, gerçeği asla öğrenemeyece-
ğini düşünüyordu. Eğer katil Akkarin ise bütün bu ci-
nayetler yüzünden, kendini kısmen sorumlu hissede-
ceğini biliyordu. Uzun süre önce, Sonea'dan Akkarin'in
kara büyü ile uğraştığını ilk öğrendiğinde, bu işi çözme-
24
TRUDİ CANAVAN
"İyi akşamlar Yüzbaşı."
"İlginç haberlerim ve size göstermek istediğim bir şey
var. Hemen ofisime geçelim mi?"
Lorlen, yan koridora sapıp dipteki küçük bir odaya
giren Barran'ı takip etti. Bina, akşamları her zaman
bir grup muhafızın hazır bulunmasına rağmen sessizdi.
Barran, Lorlen'e bir koltuğu işaret edip kapıyı kapattı.
"Hırsızlar'm da katili aramakta olduğunu düşündü-
ğümü söylediğimi hatırlıyor musunuz?"
"Evet."
Barran çarpık bir şekilde gülümsedi. "Bir anlamda
bu doğrulandı diyebiliriz. Muhafızlar ve Hırsızlar bu ci-
nayetleri araştırırken yollarının kesişmemesi mümkün
değildi tabi. Görünüşe göre aylardır burada bir casusları
varmış."
"Casus mu? Muhafızlar arasında mı?"
"Evet. Onurlu bir adam bile bu katilin yakalanma-
sına yarayabilecek olan bilgileri para karşılığında sat-
mak konusunda baştan çıkabilir... hele Muhafızlar bir
sonuç elde edemezken." Barran omzunu silkti. "Bu ca-
suslar kim bilmiyorum; fakat şu an onları rahat bırak-
maktan da memnunum."
Lorlen kıkırdadı. "Eğer Hırsızlarla görüşme konu-
sunda tavsiye isteseydin sana Lord Dannyl'i gönderebi-
lirdim ama kendisi artık Elyne Lonca Büyükelçisi"
Yüzbaşı'nın kaşları kalktı. "İlginç tavsiyelerde bulu-
nabilirdi, hiç böyle bir fırsat yakalayamamış olsam da.
Fakat Hırsızlarla işbirliği içeren görüşmeler yapmayı
düşünmüyorum. Evler bunu asla onaylamazlar. Casus-
lardan biriyle, gizli bir şekilde, öğrenebileceği her şeyi
bana da anlatması konusunda bir anlaşma yaptım. Ver-
diği bilgilerden hiç biri henüz yararlı olmadı; fakat yine
26
TRUDİ CANAVAN
istedi. Böylece elimizden geleni yaptığımıza emin olacak-
tı. Ben de kontrol ettim."
"Peki hiçbir şey bulamadın mı?"
Darlen yüzünü buruşturmuştu. "Öldükten sonra be-
dende saptanabilecek bir sürü yaşam enerjisi kalır. Çü-
rümenin başlamasından dolayı aktif olan bir sürü orga-
nizma vardır; fakat adamın kalbi hareketsiz, zihni ise
sessizdi. Buna rağmen başka bir kalp atışı fark ettim.
Küçük ve yavaş ama kesinlikle bir kalp atışı..."
"Bu nasıl olabilir? İki kalbi mi varmış?"
"Hayır." Darlen'in sesi ıstırap içindeydi. "Adamın...
boğazına bir şevli kaçmış."
Bir anda iki şifacı da kahkaha atmaya başlamışlardı.
Üçüncü arkadaşları olan genç Simyacı kafası karışmış
görünmüştü. "Boğazında bir şevlinin ne işi var? Onlar
zehirlidir. Biri adamı öldürmüş mü?"
"Hayır." Darlen içini çekmişti. "Isırıkları zehirlidir;
fakat derileri, mutluluk verici ve hayal görmeye yol açan
bir maddeyle kaplıdır. Bazıları bu etkiyi çok sever. Bu
yüzden bu sürüngenlerin derisini emiyorlar."
"Sürüngenlerin derisini mi emiyorlar?" Genç Sim-
yacı'nın inanamadığı belliydi. "Peki sen ne yaptın?"
Darlen'in yüzü kızarmıştı. "Şevli boğulmak üzereydi,
ben de onu dışarı çıkardım. Kadın, kocasının alışkan-
lıklarını bilmiyordu. Bir anda isterik hale geldi. Evinin
şevli istilasına uğradığı ve gece uyurken birinin ağzına
tırmanıp içeri girmeye çalışacağı korkusundan evine gi-
demedi."
Bu, iki Şifacı'yi tekrar kahkahalara boğmuştu. Lorlen
bu anı sebebiyle neredeyse gülümsüyordu. Şifacılar'ın
da bir espri anlayışı olmalıydı, her ne kadar bu genellik-
le garip bir espri anlayışı olsa da. Fakat hatırladığı bu
28
Bölüm 2
Yüce Lord'un Emirleri
Rothen buharı tüten sumi bardağını alçak yemek
masasından alıp konuk odasının pencerelerini çevrele-
yen kağıt perdelerin yanma gitti. Perdeyi hafifçe çekip
bahçeleri izlemeye başladı.
Bu sene bahar erken gelmişti. Çalılar ve ağaçlar kü-
çük çiçeklerle kaplıydı ve yeni bahçıvan, yolların kena-
rına sıralar halinde parlak renkli çiçekler dikmişti. Sa-
bahın erken saatleri olmasına rağmen kimi çıraklar
bahçede dolaşıyorlardı.
Rothen fincanını kaldırıp bir yudum aldı. Sumi taze
ve acıydı. Bir önceki geceyi düşününce yüzünü buruş-
turdu. Haftada bir kez yaşlı dostu Yaldin ve karısı
Ezrille ile akşam yemeği yerdi. Yaldin, Rothen'in vefat
etmiş olan akıl hocası Lord Margen'in bir dostuydu ve
Rothen'e göz kulak olmayı hâlâ görevi olarak görüyordu;
ki bu sebepten bir önceki geceki yemeklerinde Rothen'e,
artık Sonea hakkında endişelenmeyi kesmesi gerektiği-
ni söylemişti.
"Hâlâ onu izlediğini biliyorum," demişti yaşlı büyücü.
Rothen omzunu silkmişti. "Onun nasıl olduğu ile il-
gileniyorum."
Yaldin hafifçe burnunu çekmişti. "O Yüce Lord'un
çırağı. Nasıl olduğunu sürekli gözlemene ihtiyacı yok."
"Evet var," diye karşılık vermişti Rothen. "Sence Yüce
30
TRUDİ CANAVAN
kadar Sonea' yi incitecek hiçbir şey yapmamış olduğun
itiraf etmek zorundaydı. İkisini beraber gördüğü tek gü
Meydan Okuma günüydü.
Yaldin ve Ezrille konuyu değiştirmişler, "Neyse, en
azından nemin almayı bıraktın," diye mırıldanmıştı
Ezrille, Rothen' e oğlu Dorrien'i sormadan önce.
Rothen o anı hatırlayınca ani fakat hafif bir kızgınlık
hissetti. Hizmetkarı Tania'ya baktı. Tania bir bezle dik-
katli bir şekilde kitaplığın tozunu alıyordu.
Tania'nın bu tarz şeyleri Ezrille ve Yaldin'e sağlığı için
endişelendiğinden anlattığını ve başka hiç kimseye
uyku ilacı kullandığını söylemeyeceğini biliyordu; fakat
yine de kendini biraz kızgın hissetmesine engel olamı-
yordu. Ama Tania kendisi için gönüllü casusluk yapar-
ken nasıl şikayet edebilirdi ki? Tania, Sonea'nm hizmet-
karı Viola'yla olan arkadaşlığı sayesinde Sonea'nm sağ-
lığı, kendini nasıl hissettiği ve varoşlardaki teyzesi ile
eniştesine zaman zaman yaptığı ziyaretlerin haberlerini
getiriyordu. Tabi ki Tania bu konuyu Yaldin ve Ezrille'e
söylememişti yoksa bunu da Rothen'in "endişelenmesi-
nin" bir kanıtı olarak gösterirlerdi.
Bütün bu "casusluk" Dannyl'i oldukça eğlendirirdi.
Rothen bir yudum daha sumi içerek arkadaşının son bir
yılda neler yaptığını düşündü. Rothen'nin -gelen mek-
tuplardan- anladığı kadarıyla Dannyl, yardımcısı Alim
Tayend ile yakın arkadaş olmuştu. Tayend'in seksüel
eğilimleriyle ilgili spekülasyonlar başladıktan birkaç
hafta sonra bitmişti. Herkes Elyneliler'in ne kadar
kendilerine düşkün ve dedikoducu olduklarını bilirdi ve
bu, yardımcının aşık seçiminin, Lonca büyücülerinin
ilgisini çekmesinin tek sebebi, Dannyl'in de gençliğinde
başka erkeklere ilgi duymakla suçlanmış olmasıydı. Bu
suçlamanın doğru olduğu asla ispatlanamamıştı.
32
TRUDİ CANAVAN
Bu gizli mesele basit politik bir şey olmalıydı.
En azından, Dannyl'in bilmeden, Akkarin'e dehşei-.
verici, uğursuz bir konuda yardım ediyor olmasından
endişe ediyordu.
Yine de bu konuda yapabileceği bir şey yoktu. Sadece
Dannyl'in içgüdülerine güvenmeliydi. Dostu emirleri
körlemesine izleyecek biri değildi, özellikle kendisinden
istenen şey sorgulanabilecek veya yanlış bir şeyse...
Dannyl, Büyük Kütüphane'yi kaç kez ziyaret ederse
etsin, hâlâ görünüşü karşısında büyüleniyordu. Bina-
nın yüksek bir yamaca oyularak oluşturulmuş devasa
kapı ve pencereleri o kadar büyüktü ki; burayı bir dev
insan ırkının oyduğunu hayal etmek oldukça kolaydı.
Fakat içerideki koridorlar ve odalar sıradan bir insanın
ölçülerine göre yapılmıştı, yani onları devler yapmış ola-
mazdı. Araba devasa kapının dışında durduğunda
merkezdeki küçük bir kapı açıldı ve dikkat çekici genç
bir adam dışarıya çıktı.
Dannyl gülümsedi ve hem dostu hem de aşığı olan bu
adamı selamlamak için araçtan inerken içinde büyük
bir sevgi hissediyordu. Tayend'in eğilişi saygı doluydu
ama peşinden tanıdık sinsi bir gülümseme geldi.
"Buraya gelirken oldukça oyalandınız Sayın Büyük-
elçi," dedi Tayend.
"Beni suçlama. Siz Elyneliler şehrinizi kütüphanenin
daha yakınma kurmalıydınız."
"İşte bu iyi bir fikir. Bir daha Saray'a gittiğimde bu
fikri Kral'a bizzat ileteceğim."
"Sen asla saraya gitmezsin."
34
TRUDİ CANAVAN
Dannyl antik büyüyü araştırmaya Lorlen'in isteği ilf
ilk başladığında, konu oldukça ilgisini çekmişti. Akkarirt.
de Yüce Lord olmasından uzun süre önce aynı konuda
bir araştırma yapmıştı ve bu araştırma yüzünden beş yıl
boyunca dolaşmıştı. Fakat sonunda eli boş dönmüştü
ve Dannyl ilk başta Lorlen'in; arkadaşına kaybetmiş
olduğu bilgilerin birazını geri sunmak için Akkarin'in
adımlarından ilerlemesini istediğini düşünmüştü.
Fakat altı ay sonra, Dannyl'in, Lonmar ve Vin'e
yaptığı yolculuk sonrasında Lorlen aniden, artık ken-
disinin bu bilgilere ihtiyacı olmadığını söylemişti. Aynı
dönemde ve yine aniden bu kez de Rothen, tam olarak
aynı konu-ya ilgi duymaya başlamıştı. Bu garip tesadüf
ve Dannyl'-in giderek artan antik büyünün gizemlerine
karşı duyduğu kendi merakı, Dannyl ve Tayend'i
araştırmaya devam etmeye teşvik etmişti.
Bir süre sonra Akkarin, Dannyl'in projesini öğrenince
kendisine rapor vermesini emretmişti. Yüce Lord araş-
tırmadan memnun kalınca Dannyl çok rahatlamıştı; her
ne kadar Dannyl ve Tayend'e, en garip keşifleri olan
Nihai Cezalandırma Mağarası'nı sır olarak saklamala-
rını emretmiş olsa da... Elyne dağlarındaki bir şehrin
kalıntılarının altında buldukları yerin, büyüsel olarak
yüklenmiş taşlardan oluşan bir tavanı vardı ve bu taşlar
Dannyl'e saldırarak neredeyse onun ölümüne sebep ola-
caklardı.
O yerin nasıl çalıştığı büyük bir muammaydı. Dannyl
girişini tekrar kapatmak için döndüğünde Büyük
Kütüphane'yi o yerle alakalı bir bilgi bulma umuduyla
taramış; fakat hiçbir şey jbulamamıştı. Açıkça belli olu-
yordu ki Lonca tarafından, bilinmeyen bir tür büyü ile
yüklüydü.
"Sachaka'ya gidersem daha fazla bilgi bulacağımı
36
TRUDİ CANAVAN
Tayend ile ilişkin, onları güvenilir olduğuna ikna etm?.
konusunda sana yardımcı olacaktır."
Tayend durdu ve Dannyl'e baktı. "Bununla ne demel,
istiyor?" diye bağırdı.
Dannyl başıyla mektubu işaret etti. "Okumaya de-
vam et'"
"Asilerin bu kişisel bilgiyi, sen onları tutukladıktan
sonra sana karşı kullanma olasılıkları var. Onlara böyle
bir bilgiyi amacına ulaşmak için verdiğinin iyice anla-
şılacağı konusunda sana güvence veriyorum."
Tayend, Dannyl'e baktı. "Bizi bilmediğini söylemiştin.
Nasıl bilebilir? Yoksa bütün dedikoduları dinleyip bun-
ların doğru olduğu konusunda şansını mı deniyor?"
"Hiç sanmıyorum" dedi İrand. "Yüce Lord gibi biri
işini şansa bırakmaz. İlişkinizi başka kim biliyor?"
Tayend başını iki yana salladı. "Başka kimse bilmi-
yor. Tabi birileri bize kulak misafiri olmadıysa..." etra-
fına bakındı.
"Casus avına çıkmadan önce hesaba katmamız gere-
ken bir olasılık daha var," dedi Dannyl. Yüzünü buruş-
turup şakaklarını ovmaya başladı. "Akkarin'in bazı ola-
ğan dışı yetenekleri vardır. Biz diğer büyücüler için zihin
okumanın belirli sınırları vardır. Buna izin vermeyen bir
zihni okuyamayız ve birini okuyabilmek için ona do-
kunmak zorundayız. Akkarin bir keresinde bir suçlu-
nun zihnini işlediği suçları ispatlamak için okudu. Ada-
mın onu engelleyebilmesi gerekliydi ama Akkarin yine
de zihinsel engelleri bir şekilde geçmeyi başardı. Bazı
büyücüler Akkarin'in zihinleri uzaktan bile okuyabildi-
ğine inanıyor."
"Yani sen Kyralia'dayken zihnini okuduğundan mı
şüpheleniyorsun?"
38
TRUDİ CANAVAN
bunu da biliyordur. Bu asilerin Loncayı girmeyi reddet-
miş veya başka bir sebepten girememiş herkese yaklaş-
maya çalışacağını farz etmek oldukça mantıklı." Bir an'
durdu ve Dannyl'e baktı. "Ve Akkarin seninle ilgili ger-
çeği açıkça biliyorken bunu açığa çıkarmadı veya göre-
vini elinden almadı. Belki de sıradan bir Kyralialı'dan
daha toleranslıdır."
Dannyl'in omurgasında bir ürperti dolaştı. "Bunun
tek sebebi işine yaramam. Bu asileri bulmak için çok
fazla şeyi riske atmamı isteyebilir."
"Onun pozisyonundaki biri kendisine hizmet edenleri
kullanmak zorundadır." dedi İrand sert bir şekilde.
"Lonca Büyükelçisi olmayı kabul ettin Dannyl. Görevin,
Lonca'nın sorumluluğunda ve bölgesinde gerçekleşen
olaylarda Yüce Lord'un talimatları doğrultusunda hare-
ket etmek. Bu bazen risklere girmek anlamına gelse
bile... Umalım da bu görev sadece senin itibarını riske
atsın, hayatını değil!"
Dannyl içini çekip başını eğdi. "Tabi ki haklısın."
Tayend kıkırdadı. "îrand her zaman haklıdır, tabi ko-
nu kataloglama yöntemi olmadığı süre..." Kütüphaneci
kendisine dönüp bakınca sırıttı. "Yani bu asiler
Dannyl'in Lonca'ya kızgın olmak için bir sebebi olduğu-
nu düşünecekler ve böylece onu da potansiyel bir üye
olarak görecekler."
"Ve bir öğretmen olarak..." diye ekledi İrand.
Dannyl başıyla onayladı. "Ve eğer işbirliği yapmaz-
sam Tayendle ilişkimi açığa çıkarma tehdidiyle sessiz
kalmam için şantaj yapabilirler.
"Evet. Ama yine de çok dikkatli bir plan yapman la-
zım," diye devam etti İrand.
Asilere yaklaşabilme yollarını tartışmaya başladılar.
40
TRUDİ CANAVAN
buz kesmeye başladığını hissetti. Akkarin gecenin bu
vaktinde kendisinden ne istiyor olabilirdi?
Takan, Sonea'ya bakarak bekliyordu.
Sonea sandalyesini geriye iterek ayağa kalktı ve ka-
pıya doğru ilerledi. Koridora çıktığında Takan, kütüpha-
neye doğru ilerlemeye başladı. Kütüphanenin kapısına
ulaştıklarında Sonea aralıktan içeriye baktı.
Bir tarafta büyük bir masa duruyordu. Duvarlar ta-
mamen kitaplıklarla kaplanmıştı. Ortada iki büyük kol-
tuk ve bir küçük masa vardı. Akkarin koltuklardan
birinde oturuyordu. Sonea eğilerek selam verdiğinde,
eliyle üzerinde küçük bir kitabın durduğu diğer koltuğu
işaret etti.
"Bu kitap, 4okuman için," dedi Akkarin. "Binaların
büyü ile inşası çalışmalarında sana yardımcı olacaktır."
Sonea odaya girip koltuğa yaklaştı. Kitap küçük, deri
kaplı ve oldukça yıpranmıştı. Kitabı alıp açtı. Sayfalar
silik bir el yazısıyla doluydu. İlk birkaç satırı okuyunca
nefesi kesildi. Bu, Lonca binalarından çoğunu tasarla-
mış ve taşı büyüyle şekillendirmeyi keşfetmiş olan Lord
Coren'in günlüğüydü.
"Sana bu kitabın ne kadar değerli olduğunu söyleme-
me gerek yok sanırım," dedi Akkarin. "Nadir ve yeri dol-
durulamaz bir kitap. Ve..." Akkarin'in sesi derinleşti,
"bu odadan çıkmamalı."
Sonea, Akkarin'e bakıp başıyla onayladı. Akkarin'in
yüz ifadesi çok ciddiydi ve karanlık gözleri Sonea'nınki-
leri delip geçiyordu.
"Bu kitaptan kimseye bahsetmeyeceksin," diye ekledi
hafifçe. "Varlığını sadece birkaç kişi biliyor ve ben böyle
kalmasını istiyorum."
Sonea bir adım yana çekildi ve Akkarin koltuğundan
42
TRUDİ CANAVAN
kitaplar.
Anladığım kadarıyla hepsi bir tür kayıt içeriyor. Gecp
geç saatlere kadar okudum ve kafam karıştı. Yarın bira2
daha okuyacağım.
Sonea genç büyücüyü kendisini odasına kilitlemiş,
okurken hayal edip gülümsedi. Daha sonraki notlar
gelişigüzel yazılmıştı, çoğunlukla birkaç gün atlıyordu.
Ardından kısa bir not vardı, defalarca altı çizilmişti.
Ne bulduğumu biliyorum! Bunlar kayıp kayıtlan"
Kitapların bazılarının isimlerini vermişti ama Sonea
bu isimlerden hiç birini tanıyamadı. Bu kayıp ciltler
"yasak bilgiyle doluydu" ve Coren içeriklerinden bah-
setme konusunda isteksizdi. Birkaç haftalık bir boşluk-
tan sonra bir deneyi anlatan uzun bir yazı vardı. Yazı-
nın sonu şöyleydi:
Sonunda başardım! Çok uzun sürdü. Daha önce his-
setmiş olmam gereken; zafer ve korku hisleriyle doluyum.
Bunun sebebini bilemiyorum. Bu gücü kullanmanın yol-
larını tam olarak bulamasamda hâlâ bozulmuş değilim.
Artık kara büyü kullanmış olduğumu inkar edemem.
Yeminimi bozdum. Bunun kendimi bu kadar kötü hisset-
tireceğini fark etmemiştim.
Bu yine de Coren'i durdurmamıştı. Sonea kendini bu
genç adamın yanlış olduğunu bu kadar açıkça bildiği bir
şeyi yapmaya neden devam ettiğini anlamak için kıvra-
nırken buldu. Cören kendini durduramıyor görünüyor-
du. Bu keşfin kendini sürüklediği yöne doğru, bu yön,
suçunun keşfedilmesi de olsa çılgınca çekiliyor gibiydi.
Ama keşif Coren'i bambaşka bir yöne sürüklemişti...
Beni tanıyan herkes taşlara duyduğum sevgiyi bilir.
Taşlar dünyanın harika tenidir. Tıpkı deri gibi çatlakları
ve kırışıklıkları vardır, damarları ve gözenekleri vardır.
44
Bölüm 3
Eski Dostlar, Yeni Müttefikler
Cery mektubu gösterişli bir hareketle imzaladı ve ar-
dından yapıtını memnuniyetle süzdü. El yazısı temiz ve|
zarifti. Kağıt kaliteli, mürekkep de koyu ve siyahtı. Her
ne kadar metinin birçok yerinde varoş terimleri kulla-
nılmış olsa da —Serin'den kendisine okuma yazma öğ-
retmesini istemişti, Evler'den birinin üyesi gibi cümle
kurmasını değil— bu metin kendisini aldatıp, Güney-
kısma kaçmış birinin idam isteği olsa da iyi yazılmış bir
mektuptu.
Sonea'nın Lonca'dan saklanmasına yardım eden Hır-
sız Faren'den, katibini bir süre "ödünç almak" istediği
zamanı hatırlayınca gülümsedi. Faren'in gönülsüzlük ve
minnettarlık karışımı ifadesinden Cery; Hırsız'm, bu an-
laşmanın pozisyonuna getireceği iyileşmeye umutsuzca
ihtiyacı olduğunu biliyordu.
Faren'in bir Hırsız olarak statüsünü Sonea'yı Lonca'-
ya vermesinden sonraki bir yıl boyunca koruyup
koruyamayacağı oldukça belirsizdi. Bir Hırsız'm iş yap-
ma yeteneği, onun için çalışmak isteyen insanlar ağına
bağlıydı. Bâzıları para için çalışırken, çoğu "kıyak yap-
mak" ve daha sonra aynı şekilde bir geri ödeme almak
için çalışırdı. Kıyaklar yeraltında ikinci bir para birimi
gibiydi. .
Faren, Sonea'yı Lonca'nm ellerinden uzak tutabilmek
46
TRUDİ CANAVAN
ledi, sonra bileğinin seri bir hareketiyle odanın karşısı,
na fırlattı. Alet karşı duvarın ahşap kaplamasına ark;-,
ucundan çarptı. Cery tatmin olarak hafifçe içini çekti.
Kendi yerimini, gerektiğinde fırlatmak için çok dengeli
bir şekilde yaptıracaktı. Diğer üç çekmeceye bakıp baş-
ka bir tane almak için eğildi; fakat kapı çalınca durdu.
Ayağa kalkıp, odanın karşı tarafından yerimi alıp ma-
sasına döndü.
"İçeri gir," diye seslendi.
Kapı açıldı ve Gol içeriye girdi. Adamın yüz ifadesi
saygılıydı. Cery daha dikkatli baktı. Gol'ün gözlerinde
bir... beklenti mi vardı?
"Seni görmek isteyen bir kadın var Ceryni."
Cery, Gol tam adını kullanınca gülümsedi. Eğer
Gol'ün davranışları bir göstergeyse, bu kadın alışılma-
dık biri olmalıydı. Nasıl biriydi: ateşli mi, güzel mi yoksa
önemli mi?"
"Adı?"
"Savara."
Eğer isim sahte değilse Cery'nin tanıdığı biri değildi.
"İşi?"
"Söylemedi."
O zaman büyük ihtimalle adı gerçekten Savara, diye
düşündü Cery. Eğer adı konusunda yalan söyleseydi
neden kendine bir de iş uydurmasmdı ki?
"Neden gelmiş?"
"Dediğine göre sana bir sorununda yardımcı olabilir-
miş ama bu sorunun ne olduğunu da söylemedi."
Cery düşünmeye başladı. Bir sorunum olduğunu dü-
şünüyor. İlginç...
"İçeri al o zaman."
48
TRUDİ CANAVAN
Savara'nm yüzünden bir gülümseme geçer gibi old;ı
Tartışmasız tamamen gülümserse inanılmaz derece^
güzel olacaktı. Gol'ün bastırılmış heyecanının sebebim^
bu olduğu açıktı.
"Evet." Savara kaşlarını çattı. "Var." Savara'nm ba-
kışları Cery'ninkilerden ayrıldı ve sanki bir şeyi değer-
lendiriyormuş gibi üzerinde dolaştı, sonra hızla tekrar
Cery'nin bakışlarıyla buluştu. "Diğer Hırsızlar, katilleri
senin araştırdığını söyledi."
Katiller mî? Cery gözlerini kıstı. Demek ki birden fazla
olduğunu biliyor.
"Bana nasıl yardımcı olmayı düşünüyorsun?"
Savara gülümsedi ve Cery'nin tahmini doğruladı;
gerçekten inanılmaz derecede güzeldi. Fakat Cery, bu-
nun getirdiği kendine güvenle meydan okumadan hoş-'
lanmamıştı. Bu kadın güzelliğini kullanmayı biliyordu.
"Sana onları bulmanda ve yok etmende yardımcı ola-
bilirim."
Cery'i heyecanlandı. Eğer bu katillerin kim olduğunu
biliyor ve onları öldürebileceğini düşünüyorsa...
"Peki bunu nasıl başaracaksın?" diye sordu.
Savara'nm gülümsemesi kayboldu. Bir adım daha
yaklaştı. "Bulmayı mı, öldürmeyi mi?"
"İkisini de."
"Bugün onları öldürme yöntemleriyle ilgili hiçbir şey
söylemeyeceğim. Onları bulma konusuna gelirsek,"
kaşlarının arasında bir kırışıklık oluştu, "Bu daha zon
olacaktır. Ama benim için senin için olduğundan daha
kolay. Onları tanımak için bazı yöntemlerim var."
"Benim de," diye belirtti Cery. "Neden senin yön-
temlerin daha iyi olsun?"
Savara tekrar gülümsedi. "Onlar hakkında daha fazla
50
TRUDİ CANAVAN
kaldığın yere götürecek."
Cery, Savara'yı odadan çıkarken izledi, mümkün o
duğunca fazla ayrıntıyı zihnine kazımaya çalışıyordu
Savara'nm giysileri sadeydi, ne eski ne de pahalı. Giy-
diği kalın gömlek ve pantolonlar sıradan Kyralialılarin
tipik giysisiydi; fakat yürüyüşündeki bir şeyler emir
almaya pek alışkın olmadığını gösteriyordu. Hayır, bu
kadın emir verenlerdendi.
Gol, Savara çıktıktan hemen sonra odaya girdi. Yüzü
merakını gizleme çabasıyla gerilmişti.
"Peşine dört ebe tak," dedi Cery. "Her hareketini öğ-
renmek istiyorum. Ona yemek veya başka bir şey geti-
ren herkese de dikkat et. İzleneceğini biliyor, bu yüzden
ebelerden ikisi kendini belli etsin."
Gol başıyla onayladı. "Ne taşıdığını görmek ister mi-
sin?"
Bir giysi bohçasını kaldırdı. Cery bohçaya hafif bir
şaşkınlıkla baktı. Katilleri öldürmeyi teklif eden oydu,
diye düşündü. Bunu çıplak elleriyle yapmayı düşündü-
ğünden şüpheliyim. Başıyla onayladı.
Gol giysileri masanın üzerinde dikkatle açtı. Cery bı-
çak ve hançer dizisini görünce kıkırdadı. Hepsini teker
teker eline alıp inceledi. Bazılarına garip tasarımlar ve
semboller kazınmıştı, bazılarının üzerindeyse mücev-
herler vardı. Ciddileşti. Büyük ihtimalle Sachakalı işiy-
diler. Mücevherli olanların en büyüğünü bir kenara
ayırd- sonra Gol'e doğru başını hafifçe eğdi.
"Onları geri ver."
Gol başıyla onaylayıp bohçayı tekrar katladı ve oda-
dan çıktı. Kapı kapandığında Cery arkasına yaslanıp
kadını düşünmeye başladı. Eğer söyledikleri doğruysa
iddia ettiği kadar yararlı olabilirdi.
52
TRUDİ CANAVAN
Karar verdim. Akademi'nin temelleri bitince sandıâ
içindeki ve bu yazdıklarımla beraber gizlice gömeceği^
Sandıkla beraber benimle ilgili korkunç gerçekler &,
gömülecek Belki de bu sayede; öğrendiğim ve kul-
landığım şeyin doğurduğu; bu rahat vermeyen suçluluğu
da boğabilirim.
Eğer cesaretim olsaydı, sandığı ve içindekileri yofc
ederdim ama konuyu sandığı yeraltına yerleştirenlerden
çok farklı yargılıyor olmaktan çekmiyorum. Onların ben-',
den çok daha bilge olduklarından eminim.
Fakat sandık tekrar keşfedilmiş olmalıydı, yoksa
Coren'in günlüğünü ellerinde tutmuş olamazdı. Kitapla-
rın kalanına ne olmuştu? Akkarin'de miydi?
Yoksa günlük sahte miydi? Akkarin tarafından
Lonca'yı kara büyünün düşünüldüğü kadar kötü bir şey
olmadığma ikna etmek için mi hazırlanmıştı? Günlüğü
Sonea üzerinde deniyor olabilirdi, inanıp inanmayaca-
ğını görmek istemiş olabilirdi.
Eğer öyleyse Akkarin bir hata yapmıştı. Coren kara
büyünün yanlış olduğuna inanıyordu. Günlüğü oku-
mak, sahte olsa da olmasa da herhangi birini, bunun
aksine ikna edemezdi.
Fakat günlük gerçekse, neden Akkarin ona vermişti
ki? Sonea defterine bakarken kaşlarını çattı. Öylesine
vermiş olamazdı. Bir sebebi olmalıydı.
Peki bu günlük Sonea'ya ne göstermişti? Coren'in
kara büyü kullandığını ve bunun taşı şekillendirmeyi
keşfetmesini sağladığını. Başka bir büyücünün —hem
de ünlü bir büyücünün— onunla aynı suçu işlediğini.
Belki de Akkarin, kendisinin de benzer bir şekilde kara
büyüyü öğrendiğini düşünmesini istiyordu. Böylece
Sonea da sempati ve anlayış yaratabilecekti.
Coren, suçunu saklamak için bir çırağı rehin alma-
54
TRUDİ CANAVAN
becerilerinin eşit olduğunu gördükleri söylenir. Bu bera-
berliği bozan Grind olmuş. Kardeşinin, üzerinde büyta
bir kayanın bulunduğu yamacın dibinde durduğunu gö-
rünce bu kayayı düşürmüş; fakat kayanın önüne yanıl-
samadan oluşan ikinci bir kaya yaratmış.
"Lond kardeşinin kendisinin üzerinde bir şeye baktı-
ğını görmüş. Başını kaldırıp baktığında üstüne gelen'
kayayı görmüş ve yanılsamayı anında yok etmiş. Tabi ki
yanılsamanın arkasında saklı olan ikinci kayayı göre-
memiş.
"Grind, kardeşinin bu aldatmayı fark edebileceğini
düşünüyormuş. Fakat onu öldürdüğünü anlayınca
üzüntüden aklını yitirmiş. Kervan böylece Kamaka'mn
kızını da alıp yoluna devam edebilmiş. Görüyorsunuz,"
diye bitirdi Makin, "her ne kadar yanılsamalar size zarta
veremezse de, onlar tarafından aldatılmanıza izin verir-
seniz canınız yanabilir."
Savaşçı ayağa kalktı. "Yanılsamalar nasıl yaratılır'?
Size bugün bunu öğreteceğim. Derse yanımda getirdi-
ğim cisimlerin kopyalarını yaratmakla başlayacağız.
Seno, sınıfın önüne gel."
Sonea, büyücü bir cismin büyüyle bir ikinci görün-
tüsünün yaratılmasının çeşitli yollarını açıklarken ve
Seno, öğretmenin direktiflerine uyarken dikkatle izledi.
Savaşçı'nın gösterimi bitip Seno sırasına dönerken
Sonea'nm sırasının yanında geçti ve geçerken Sonea'ya
bakıp gülümsedi. Sonea karşılık olarak dudağının bir
kenarının hafifçe yukarı kıvrılmasına izin verdi. Seno,
Sonea, kendisine birkaç hafta önceki bir savaşçı uygu-
lamaları dersinde, bir büyücünün kendinden güçlü bir
rakibe karşı uygulayabileceği bir numara gösterdiğin-
den beri özellikle dostça davranıyordu.
Ders devam ettikçe Sonea, zihnini yanılsama teknik-
56
TRUDİ CANAVAN
Ne düşünüyorum? Yanılsamasının şekilsiz, parlaya,
bir topa döndüğünü görünce kaşlarını çattı. Akkariı>
gibi bir endişem olmasa bile, Dorrien ne olacak?
Rothen'in oğlu ile Lonca'nın arka tarafında, ormanın
içindeki kaynakta durdukları günün hatırası doldu ak-
lına. Dorrien'in onu öpmek için yakınlaşması... Bu anıyı
zihninden uzaklaştırdı.
Dorrien'i bir yıldan uzun süredir görmemişti. Ne za-
man onu düşünmeye başladığını fark etse, kendini baş-
ka bir şey düşünmeye zorluyordu. Pişmanlığın bir yararı
yoktu... Tabi bu imkansız bir ilişki olmasaydı durum
değişirdi. Sonea, Lonca'daydı ve Dorrien —yılda birkaç
hafta hariç— uzakta, dağların eteklerindeki bir köyde
yaşıyordu.
İçini çekerek meyveye yoğunlaştı ve yanılsamasın?
düzeltmeye başladı.
Lorlen ofisinin kapısına ulaştığında tanıdık bir sesin
kendisine seslendiğini duydu. Arkasına baktığında yar-
dımcısının yaklaşmakta olduğunu görünce gülümsedi.
"İyi akşamlar Lord Osen."
Büyülü kilit Lorlen'in iradesiyle çözüldü ve kapı açıl-
dı. Lorlen içeriye adım atıp Osen'e girmesini işaret etti;
fakat yardımcısı, odanın içine bakınca yüz ifadesi şaş-
kınlıktan kaş çatışa dönerek duraksadı. Osen'in ba-
kışlarını takip eden Lorlen, odanın rahat koltuklarından
birinde oturan siyah cüppeli karaltıyı gördü.
Akkarin'in kilitli odalarda veya beklenmeyen yerlerde
ortaya çıkmak gibi bir huyu vardı; fakat bu Osen'in kaş
çatışını açıklamıyordu. Lorlen yardımcısına bir kez daha
58
TRUDİ CANAVAN
Fakat Akkarin, Osen'in gidişini çok az umursamışt
Ayağa kalkıp Lorlen'e kapıya kadar eşlik ederken kaşla-^
halen çatılıydı.
"Bunu beklemiyor muydun?" diyerek şansını denedi
Lorlen, Giriş Salonu'na girerlerken. Dışarıda yağmur ya_
ğıyordu, bu yüzden kapının yanında arabanın gelmesi-
ni beklemeye başladılar.
Akkarin'in gözleri kısıldı. "Hayır."
"Benimle gelebilirsin."
"Bu işi sen halletsen daha iyi olur."
Bahse girerim izliyor olacak. Lorlen parmağmdaki
yüzüğe baktı.
"İyi geceler o zaman," dedi.
Akkarin'in ifadesi hafifçe yumuşadı. "Sana da... Bu
konudaki bakış açını öğrenmek için sabırsızlanıyorum."
Dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı ve dönüp
merdivenlerden inmeye başladı. Yağmur etrafındaki gö-
rünmez kalkana çarptıkça tıslıyordu.
Lorlen, Akkarin'in küçük şakası karşısında başını iki
yana salladı. Bir araba ahırlardan çıkıp Akademiye gi-
den yol üzerinde ilerlemeye başladı. Merdivenlerin al-
tında durdu ve sürücü kapıyı açmak için aşağı indi.
Lorlen aceleyle araca bindi.
Lonca'dan Muhafız Evi'ne yaptığı yolculuk her za-
mankinden uzun geldi. Yağmur bulutları yıldızların ışı-
ğını kesiyordu; fakat lambaların ışıkları ıslak yollardan
binalara yansıyordu. Çevredeki birkaç kişi başlarını pe-
lerinlerinin kapüşonları ile örtmüş aceleyle koşuşturu-
yorlardı. Sadece bir ulak çocuk durup araca baktı.
Araç, Muhafız Evi'nin önünde durdu. Lorlen araçtan
inip kapıya doğru ilerledi. Kapıda Yüzbaşı Barran tara-
fından karşılandı.
60
TRUDİ CANAVAN
"Bir yüzük takıyordu. Kesmek zorunda kaldık." Barr
cesedi tekrar örttü, ardından yakındaki bir tezgahta bı
lunan üstü kapalı bir çanağa ilerledi. Kapağı kaldırdı
ğında altında kirli bir gümüş yüzük vardı.
"Bir taşı varmış fakat çıkarılmış. Araştırmacımız ce-
sette de cam parçaları bulmuş ve mücevheri tutan tır-
nakların halinden, yüzüğün parçalandığı sonucuna var-
mış. Bu taşın cam olduğuna inanıyor."
Lorlen kendi yüzüğüne bakma isteğine karşı koydu
Akkarin'in yüzüğüne... Demek ki katilin yüzüğü konu-
sundaki şüphelerim doğru. Acaba...
Lorlen dönüp üstü kapalı olan cesede baktı.
"Bunun katil olduğuna emin misin?"
"Tanıklar oldukça inandırıcıydı."
Lorlen cesede ilerleyip bir kolunu açtı. Konsantre ola
rak iki parmağını cesedin tenine dayadı ve hislerini gön-
derdi. Hemen bedendeki enerjiyi fark etti ve rahatladı.
Yine de bir şeyler garipti. Biraz daha inceleyince garip
olanın ne olduğunu anladı ve hislerini geri çekti.
Bedendeki yaşam mide, ciğerler, ten ve yaraların orada
yoğunlaşmıştı. Kalanı bomboştu.
Elbette, diye düşündü. Bu ceset büyük olasılıkla bir-
kaç gündür nehirde yüzüyordu. Küçük organizmaların
istila etmesine yetecek bir süre. Bir iki gün daha kalsa
gerçek ölüm sebebi anlaşılamaz hale gelecekti.
Lorlen masadan geriye çekildi.
"Yeterince gördünüz mü?" diye sordu Barran.
"Evet." Lorlen bezi Barran'a geri vermeden önce par-
maklarını sildi. Koridora çıkıp kapı arkalarından sıkıca
kapanana kadar nefesini tuttu.
"Şimdi ne olacak?" diye sordu Lorlen.
Barran içini çekti. "Bekleyeceğiz. Eğer cinayetler tek-
62
Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı
a başımızdakinin bir katiller çetesi olduğun-
^(-iprin devam etmemesini tercih ederim."
"Cinay
.m Mardinliler de öyle..." diye katıldı Barran, "Fa-
e de katili öldüreni bulmam lazım."
&K tili öldüren kişi... Başka bir kara büyücü... Belki
Akkarin? Az önce çıktıkları kapıya baktı. Ceset şehir-
Akkarin'den başka kara büyücülerin de olduğunun
—va da olmuş olduğunun— kanıtıydı. Şehir onlarla mı
doluydu? İşte bu hiç de hoş bir düşünce değildi. Bir
anda Lorlen'in tek istediği Lonca'ya, dairesinin güvenli-
sine dönüp olasılıkları yorumlamak oldu.
o
Fakat Barran'm bu keşfi daha fazla tartışmak istediği
açıktı. İç çekişini bastıran Lorlen muhafızı odasına doğ-
ru takip etti.
63
Bölüm 4
Bir Sonraki Adını
Rothen, Gece Odası'nm bir yanında duran en sevdiği
koltuğa oturdu ve odadaki büyücüleri izlemeye başladı.
Lonca üyeleri her hafta bu odada toplanır ve son dedi-
koduları konuşurdu. Bazıları, birbirilerine arkadaşlık
veya aynı disiplinde olmanın getirdiği ortak ilişkiler
yüzünden ikili ya da küçük gruplar halinde sohbet eder-
ken bazılarıysa Aile veya Ev bağlarıyla büyük gruplar
halinde toplanıp sohbet ederlerdi. Her ne kadar Lonca'-
ya katılındığmda bu tarz bağların geride bırakılması ge-
rekse de gelenek veya politikayla yönlendirilen güven ve
güvensizlik eğilimleri kuvvetli olurdu.
Odanın diğer tarafında oturan ve havadan sudan
sohbet eder gibi görünen üç büyücü vardı. Lord Balkan;
kırmızı cüppe ve siyah bir kemer giymiş Savaşçılar Başı
en gençleriydi. Leydi Vinara; yeşil cüppeli Şifacılar Başı,
sert orta yaşlı bir kadındı. Beyaz saçlı Simyacılar Başı
Lord Sarrin'se mor cüppeler içindeydi.
Rothen konuşmalarım duyabiliyor olmayı diledi. Üçlü
yaklaşık bir saattir enerjik bir biçimde sohbet ediyordu.
Yüksek Büyücüler arasında ne tartışılırsa tartışılsın, bu
üçlü görüşlerini söylemekten en az çekinen ve en fazla
nüfusa sahip olanlardı. Balkan'ın dolaysız muhakeme-
si, Vinara'nm şefkati ve Sarrin'in gözlemsel görüşleriyle,
genellikle bir konuyu bütün yönleriyle ele alırlardı.
64
"Evet?"
Bir iç çekme duyuldu. "Sadece, Simyacılar'ın zama-
nını neden böyle... böyle bir aptallık için harcadığımızı
anlayamıyorum. Onca şey varken, hava durumu göz-
lemi! Davin kendisine o tepede küçük bir kulübe inşa
edemez mi?" Karşı çıkan büyücü Simya Araştırmaları
Başı Lord Peakin'di. "Ve Savaşçılar'm neden bu işe ka-
rıştığını da anlayamıyorum. Bu yapı simyasal amaçla mı
yoksa askeri amaçla mı inşa ediliyor?"
"İkisi de," dedi Lorlen. "Yüce Lord böyle bir yapıyı
defansif potansiyelini görmezden gelerek inşa edeme-
yeceğimize karar verdi. Ayrıca Kral'm sadece hava du-
rumunu gözlemlemek için böyle bir bina yapmamıza
izin vermeyeceğini düşünüyor."
"O zaman yapının tasarımını kim yapacak?"
"Buna henüz karar verilmedi."
Rothen gülümsedi. Lord Davin yıllardır ilginç biri
olarak görülürdü; fakat son dönemlerde hava olayları ve
tahmini üzerine yaptığı çalışmalar saygı ve ilgi görmeye
65
TRUDİ CANAVAN
başlamıştı. Buna rağmen Lord Peakin, Davin'in bittj,
bilmeyen hevesini ve alışılmamış takıntısını sinir boz-.'
cu bulurdu.
Kule hakkındaki uzayan tartışma, gruba yeni bir se
katılınca kesildi.
"İyi akşamlar Yönetici, Lord Peakin."
"Müdür Jerrik," dedi Peakin. "Sonea'nın artık akşam
derslerine katılmayacağını duydum. Doğru mu?"
Snea'nın adı geçince Rothen bir anda gerildi ve dik-
kat kesildi. Jerrik, Akademi Müdürü olarak bütün çı-
rakların eğitimiyle ilgili konuları denetlerdi. Bu sohbet-
ten Rothen, Sonea'nın gelişimiyle ilgili bilgi edinebilirdi.
"Doğru," diye yanıtladı Jerrik. "Yüce Lord dün benin-
le görüştü. Sonea'nın öğretmenlerinden bazıları onuû
yorgun gözüktüğünü ve dikkatinin kolayca dağıldığın
söylediler. Akkarin de aynı gözlemde bulunmuş ve yılın
kalanında akşamlarının boş olması gerektiğine karar
vermiş."
"Çalışmaya başlamış olduğu konular ne olacak?"
"Seneye onlara baştan başlaması gerek; fakat verdiği
projeleri tekrarlamak zorunda kalmayacak. Öğretmen-
leri şimdiye dek bitirdiklerini dikkate alacaklar."
Sesler hafifliyordu. Rothen arkasını dönme isteğine
engel oldu.
"Bir disipline yönelmeye başladı mı?" diye sordu
Peakin. "Yakında çabalarını bir tanesinde odaklaması
lazım, yoksa mezun olduğunda her hangi birinde yete-
rince yetkin olamayacak."
"Akkarin henüz karar vermedi," diye yanıtladı Lorlen.
"Akkarin karar vermedi mi?" dedi Jerrik. "Karar
Sonea'ya ait değil mi?."
Bir anlık sessizlik oldu. "Elbette," dedi Lorlen. "Söy-
66
TRUDİ CANAVAN
de kırmıştı.
Dannyl kütüphaneye geldiğinde, Tayend orada d
ğildi. Yaklaşık bir saat İrandla sohbet etikten sonra ar
kadaşını beklemek için çalışma odalarına gitmişf
Tayend geldiğinde deniz kıyısındaki bir mülkün kayıtla
rını antik büyüyle ilgili bir referans bulmak için incele-
mekle boğuşuyordu.
Alim odanın ortasında durup sallandı, belli ki çakır-
keyifti.
"İyi vakit geçirmişe benziyorsun," dedi Dannyl.
Tayend dramatik bir şekilde içini çekti. "Ah, evet. Şa-
rap güzeldi. Müzik güzeldi. Yakışıklı sayılabilecek birkaç
akrobat vardı... Ama ben yine de mecburen partiyi terk I
ettim, çünkü amansızca bir şeyler isteyip duran Lonca
Büyükelçisi'ne olan köleliğimden sadece birkaç saaO
kurtulabileceğimi biliyordum.
Dannyl kollarını kavuşturup gülümsedi. "Kesinlikle
kölelik. Hayatında bir gün olsun kendin için bir şey yap-
mamışsmdır."
"Aslında çok şey yaptım ama..." Ta}'end sinsi bir şe-;
kilde gülümsedi. "Ama bu partide bizim için de bir
şeyler yaptım. Dem Marane oradaydı... ve o da asilerden
biri sanırım."
"Gerçekten mi?" Dannyl kollarını çözdü. "Ne büyük
tesadüf."
"Aslında değil." Tayend omzunu silkti. "Onu ara sıra
partilerde görürüm; fakat tanıştığımdan beri pek uzun
sohbet etmemiştim. Neyse, onunla biraz sohbet ettim ve
partilerine katılmaya istekli olduğumuz konusunda kü-
çük bir ipucu verdim."
Dannyl bir anda dikleşti. "Ona ne söyledin?"
Tayend bir elini önemsiz dercesine salladı. "Belirli bir
68
TRUDİ CANAVAN
"Lord Coren'in taşı şekillendirmeyi nasıl keşfetf-
gibi." ' lgl
"Başka?"
Kara büyü öğrendiğini... Sonea bunu dile getirmek is
temiyordu; fakat belli ki Akkarin bu gerçeği öğrendiğin
ortaya koymasını bekliyordu. Bu konuda konuşmayı
reddederse ne yapardı? Büyük ihtimalle ısrar ederdi
Böyle bir konuşmayı geçiştirecek bir yol düşünmek için
fazlasıyla yorgundu.
"Kara büyü kullandığını... Bunun yanlış olduğunu
görmüş," dedi kısaca. "Kullanmayı bırakmış."
Akkarin'in dudağının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı
"Doğru. Lonca'nın bunu öğrenmek isteyeceğini zan
netmiyorum. Gerçek Coren, genç çıraklarının idol
olarak görmesini istemedikleri biri, her ne kadar sor
dönemlerinde kendini aklamış olsa da." Kitapları kal-
dırdı. "Bu daha da eski bir kayıt. Sana hem orijinalin:
hem de bir kopyasını getirdim. Orijinali oldukça narin
bir durumda bu yüzden sadece, kopyanın doğru oldu-
ğuna emin olmak istediğin anlarda dikkatlece oku."
"Neden bana bu kitapları veriyorsunuz?"
Kendine engel olamamış ve sormuştu. Ses tonundaki
küstahlık ve şüphe yüzünden gözlerini kırpıştırdı.
Akkarin'in gözleri kendininkileri deliyordu ve Sonea göz-
lerini kaçırdı.
"Gerçeği öğrenmek istememiş miydin," dedi Akkarin.
Bu bir soru değildi.
Haklıydı. Öğrenmek istemişti. Bir yanı kitapları gör-
mezden gelmek -sırf Akkarin veriyor diye okumayı red-
detmek- istiyordu. Bunun yerine bir adım yaklaşıp kita-
pları Akkarin'den aldı. Akkarin'in dikkatle kendini
izlediğini bilse de gözlerine bakmadı.
72
TRUDİ CANAVAN
para veya asistanlık karşılığında yamaklar alryorıa ,
Asistanlığın ne içerdiğini okuyunca dehşetle kala kak/
Bu büyücüler kendilerini öğrencilerinden büyü çek
rek güçlendiriyorlardı. Kara büyü kullanıyorlardı.
Pasajı tekrar tekrar okudu fakat anlatılan konudan
emindi. Buna "Yüksek Büyü" diyorlardı.
Kitabın sırtına baktığında dörtte birini bitirmiş oldu-
ğunu gördü. Okumaya devam ettiğinde kayıtların yavaş
yavaş Tagin adında dik başlı bir yamak üzerinde odak-
lanmaya başladığını gördü. Genç yamağın ustasının izni
olmadan, yüksek büyüyü öğrendiği ve büyüyü kötüye
kullandığı ortaya çıkmıştı. Tagin çok önemli durumlar
haricinde asla yapılmayan bir şey yapmıştı; sıradan in-
sanlardan güç çekmişti. Kayıtları tutan kişi hoşnutsuz-
luğunu ve öfkesini dile getiriyordu; sonra birden yazı-
lanlar korku dolu bir hale geldi. Tagin yüksek büyüyü,
ustasını öldürmek için kullanmıştı.
Durum hızla daha da kötüye gitmişti. Lonca büyücü-
leri onu cezalandırmak istediklerinde, Tagin onlara
karşı koyacak gücü toplamak için karşısına çıkan her-
kesi gelişigüzel öldürmeye başlamıştı. Büyücülere,
ayrımsız tüm erkek, kadın ve çocukların katledildiği
raporu gelmiş; birçok köy tamamen yok edilmişti, sade-
ce saldırganın zalimliğini anlatabilecek birkaç kişi ha-
yatta kalabilmişti.
Sonea kapısı çalınca irkildi. Hızla kitapları kapatıp
sırtları arkada kalacak şekilde duvara doğru itti ve üst-
lerine birkaç kitap koydu. Notlarını önüne çekip masayı
sanki çalışıyormuş gibi gözüksün diye düzenledi.
Kapıyı büyüyle açtığında Takan, elinde bir raka bar-
dağıyla içeri girdi. Sonea, Takan'a teşekkür etti; fakat
Viola'nm nerede olduğunu soramayacak kadar da dal-
gındı. Takan çıkınca birkaç yudum raka içti ve kayıtları
74
TRUDİ CANAVAN
maya devam etti. Bir sonraki giriş büyük bir sürpriz^-
Bitti... Alyk bana haberi getirdiğinde inanmaya cp
ret edemedim fakat bir saat önce gözetleme kulesine t
mandım ve gerçeği kendi gözlerimle gördüm. Haberi'
doğru. Tagin öldü... Sadece o son anlarında böyle bir u
kim yaratabilirdi.
Lord Eland bizi bir araya topladı ve Tagin'in kız kar
deşi Indria'dan gelen bir mektubu okudu. Onu zehirle,
meyi planlıyormuş. Başarılı olduğunu tahmin ediyoruz.
Kayıtları tutan büyücü, Lonca'nın kendini yavaşça
onarmasını anlatıyordu. Kaçan büyücüler geri dönmüş
tü. Depolar ve kütüphaneler yeniden düzenlenmişti,
Sonea, halkın kayıplarını ve kendilerini toplamalar
üzerine olan girişimlerini derin düşüncelerle okudu. Gö-
rünüşe göre; Lonca bir zamanlar, sıradan insanların de
iyiliğini düşünürmüş.
Eski Lonca'nın, Tagin'le birlikte öldüğü bir gerçek.
Bazılarının bugün yeni bir Lonca doğduğunu söylediğim
duydum. İlk değişiklik bugün bize katılmaya gelen beş
gençle başladı. Onlar bizim ilk "çıraklarımız;", herkesin ve
hiç kimsenin yamakları... Onlara kendilerinin güve-
nilebilir olduklarını ispatlayana kadar yüksek büyü
öğretilmeyecek. Eğer Lord Karron'un istediği gibi olursa
asla öğrenemeyecekler.
Lord Karron'un "kara" büyü olarak nitelendirdiği şeyi
yasaklama girişimine destek giderek artmıştı. Sonea
sayfayı çevirince son bölümüi gördü. Ardından gelen
sayfalar boştu.
İleri görüşlülük yeteneğine sahip değilim, geleceği tah-
min edecek kadar insanları veya büyüyü tanıdığımı da
iddia edemem; fakat bugün alınan karardan sonra
Sachakalıların gelecekte bize saldırmaya kalkabilece-
ğinden ve Lonca'nın hazırlıksız yakalanmasından endişe
76
Bölüm 5
Spekülasyon
Her ne kadar beklenen bütün işaretleri taşıyan bir
cinayetin haberini almış da olsa Cery; haklı olduğunu
söylemek için, Savara'yla görüşmesinin üzerinden bfl
hafta geçmesini bekledi. Odasında kendi kendini mah-
kum etmesine ne kadar dayanabileceğini görmek isti-
yordu. "Muhafızlarından" birine savaş antrenmanı teki î
ettiğini duyduğunda Cery artık Savara'nm sabrının taş-
maya başladığını anlamıştı. Ve muhafızı her raundu
kaybedince Cery de merakına daha fazla dayanama-
mıştı.
Savara'nın gelmesini beklerken odasını adımlıyordu.
Araştırmaları pek bir sonuç vermemişti. Savara'nın ki-
raladığı odanın sahibi, kadının odayı Cery ile görüşme-
den birkaç gün önce tuttuğunu söylemişti. Şehrin silah
satıcılarından sadece iki tanesi hançerin Sachaka ya-
pımı olduğunu onaylayabilmişti. Şehrin TDağırsakçıları-
nm' hepsi doğruyu söylemeleri için rüşvet ve diğer yön-
temler kullanıldıktan sonra böyle bir silah satmadıkla-
rını söylemişlerdi. Şehirde ona daha fazla bilgi verebile-
cek birini bulabileceğinden şüpheliydi.
Kapı çalınca odayı adımlamayı kesti. Koltuğuna dö-
nüp boğazını temizledi.
"Girin."
Savara odaya girerken sıcak bir şekilde gülümsedi.
78
TRUDİ CANAVAN
rinin emri ile hareket ettiğini dahi biliyor olamazdı.
Bu her şeyi değiştiriyordu. Cery kollarını birleştir;
Savara'yı dikkatle süzdü. Bu, avı başlatan kişiye danış
madan, Savara'mn yararlılığına karar vermek küçük bir
risk gibi görünmüştü. Ama şu anda tahmin ettiğinden
de büyük bir risk olduğunu anladı.
Çok fazla şey biliyordu. Ondan kurtulmak için en iyi
bıçağını göndermeliydi. Veya kendisi öldürmeliydi
Şimdi.
Daha bu düşünce aklına geldiği anda bunu yapama-
yacağını biliyordu. Ve bu sadece onu ilginç bulduğum
için değil, dedi kendine. Bu anlaşma konusunda bu ka-
dar bilgiyi nereden elde ettiğini öğrenmeliyim. Bekleyip,
onu izletip bu işin nereye varacağını görmeliyim.
"Ona benden bahsettin mi?" diye sordu Savara.
"Neden senden haberi olmamasını istiyorsun?"
Savara'nm ifadesi karardı. "İki sebebi var. Bu köleler
kendilerini sadece bir kişinin avladığını düşünüyorlar.
Eğer burada olduğumu bilmezlerse sana yardım etmem
kolaylaşır. Ve ülkemde, bu kölelerin efendisi burada
olduğumu öğrenirse canı yanacak başka kişiler de var."
"Ve eğer senin adlandırdığın biçimde adlandırırsak
'efendim' bilirse kölelerin de öğrenebileceğini mi düşü-
nüyorsun?"
"Belki... Belki de öğrenemezler... Riske girmemeyi ter-
cih ederim."
"Benden bunu şimdi istiyorsun. Müşterime çoktan
senden bahsetmiş olabilirim."
"Bahsettin mi?"
Cery başını iki yana salladı. Savara gülümsedi, belli
ki rahatlamıştı. "Bahsetmeyeceğini tahmin etmiştim.
80
TRUDİ CANAVAN
Fakat Akkarin'le tekrar karşılaşmaktan korkuy0
O sırada yaşanacak konuşmadan korkuyordu... AU^
rin başka kitaplarda verir miydi? İçerikleri ne oltırr| -
Şimdiye kadar ona sadece unutulmuş tarihin
çalarını göstermişti. İçlerinde kara büyünün na<
kullanılacağıyla ilgili hiçbir şey yoktu, kayıtları tuta'
büyücünün gömdüğü gizli sandık —ki büyük ihtimali
Lord Coren'in bulmuş olduğu sandık— bir büyücünü
öğrenebilmesi için kara büyünün "gizli silahı" hakkında
yeterli bilgiyi içeriyor olmalıydı. Akkarin kendisine o ki-
taplardan birisini verirse ne yapardı?
Kara büyüyü öğrenmek Lonca yasasını çiğnemek
demekti. Eğer kendini kara büyü kullanımının açıkla-
malarını okur bulursa okumayı kesip devam etmeyi red-
detmeliydi.
"Bak, bu Lord Larkin!"
Ses bir kıza aitti ve yakından geliyordu. Sonea etra-
fına baktığında kitap raflarından birinin sonunda bir
hareket gördü. Kız zar zor görülebiliyordu ve Çıraklar
Kütüphanesi'nin pencerelerinden birinden dışarı bakı-
yordu.
"Bina ve İnşa öğretmeni mi?" diye başka bir kız sesi
karşılık verdi. "Onu daha önce hiç düşünmemiştim ama
oldukça yakışıklı sanırım."
"Ve hâlâ bekar."
"Evlenme konusuna pek ilgi göstermiyormuş diye
duydum."
Bir kıkırdama oldu. Sandalyesinde geriye yaslanan
Sonea kızlardan birinin beşinci-yıl çırağı olduğunu fark
etti.
"Oh bak! Lord Darlen! O da hoş biri."
Diğer kız değerlendirir gibi bir ses çıkardı. "Evli ol-
82
TRUDİ CANAVAN
Sonea ayağa kalkıp notları ve kitaplarını topladı R-
tapları kollarında dengeleyip pencereye baktı. Hâlâ ora
da mıydı?
Pencereye doğru ilerleyip dışarıya baktı. Akkarin
Jerrikle sohbet ediyordu. Alnında kırışıklıklar vardı'
Her ne kadar yüz ifadesi dikkatli olsa da düşüncelerini
kesinlikle açığa vurmuyordu.
Kızlar onu nasıl çekici bulabilirler? diye merak etti
Sert ve soğuk biriydi. Dorrien gibi parlak gözlü ve sıcak
değildi, hatta Lord Fergun gibi sinsi bir yakışıklılığı da
yoktu.
Eğer kulak misafiri olduğu kızlar Lonca'ya katılmış
olmasalardı, aile ittifakları için evlendirilmiş olurlardı.
Belki de alışkanlık veya eski bir gelenek yüzünden ha-
len erkeklerde güç veya etki arıyorlardı. Vahşice gülüm-
sedi.
Gerçeği bilselerdi, diye düşündü, sanırım onu hiç de
yakışıklı bulmazlardı.
Gece yarısında, Capia'dan üç saatlik bir araba yolcu-
luğu; uzak, karanlık, ağır ve geçilmez görünüyordu. Sa-
dece arabadaki yollarını aydınlatan lambaların ışığı bu
karanlıkta küçük boşluklar yaratıyordu. Karanlığa
bakan Dannyl uzakta, karanlıktaki evlerde oturan in-
sanlara aracın nasıl gözüktüğünü merak etti; büyük
ihtimalle yolda millerce öteden görülebilen, hareketli bir
ışık kümesi... Araç, yolun ilerisinde görülen bir ışık nok-
tasına doğru yükselmeye başladı. Yaklaştıkça Dannyl
noktanın, bir binanın önünü aydınlatan zayıf bir lamba
olduğunu gördü. Araç yavaşlamaya başladı.
84
TRUDİ CANAVAN
pek de iyi bir fikir olmadığını düşünmeye başladı; ken
dini Tayend'in ablasının evine giden yolun yarısında ter
dönmüş bir arabanın içinde bulmak istemiyordu.
Dinlenme yerinin sahibini, dar bir merdivenle çıkılan
koridorun sonundaki kapıya dek takip ettiler.
"Bu benim en iyi odam. Umarım beğenirsiniz."
Kapıyı hafifçe itti ve kapı açıldı. Dannyl yavaşça içeri
girdi; eskimiş mobilyaları, ikinci bir kapıyı ve o kapının
yakınında oturan adamı fark etti.
"İyi akşamlar Büyükelçi." Adam ayağa kalkıp zarif bir
şekilde eğildi. "Ben Marane Ailesi'nden Royend."
"Sizinle tanışmak bir onur," diye yanıtladı Dannyl.
"Sanırım Tremelin Ailesi'nden Tayend'i tanıyorsunuz."
Adam başıyla onayladı. "Evet tanıyorum.Şarap söyle-
miştim. Siz de ister misiniz?"
"Sanırım birer kadeh alabiliriz," diye karşılık verdi
Dannyl. "Bir saat içinde tekrar yola çıkacağız."
Dannyl ve Tayend birer koltuğa oturdular. Dem, oda-
yı dolaşıp eşyaları inceledi ve memnuniyetsizlikle yü-
zünü buruşturdu, ardından pencerelerden bakmak için
durakladı. Ortalama bir Elyneli'den daha uzundu ve
saçları siyahtı. Dannyl, Errend'den Dem Marane'nin bü-
yük annesinin Kyralialı olduğunu öğrenmişti. Orta yaş-
lı, evli, iki oğlan babası ve çok, çok zengindi.
"Elyne hakkında ne düşünüyorsunuz Büykelçi?"
"Burayı oldukça beğenmeye başladım," diye yanıtladı
Dannyl.
"İlk başta beğenmemiş miydiniz?"
"Ülkeyi beğenmiş ya da beğenmemiş değildim. Sade-
ce farklılıklara alışmam biraz zaman aldı diyebiliriz. Bu
farklılıkların bazıları çekici bazıları ise garipti."
86
RUDI CANAVAN
ki yana salladı. "Her ne kadar öyleymiş gibi davranma
ra alışmış olsam da," diye devam etti Dannyl. "Sanıruj-
neslektaşlarım beni biraz daha iyi tanısalardı, LoncaV
;emsil etmek için, hiç de uygun bir kişi olmadığımı du
dünürlerdi."
"Ah," diye araya girdi Tayend hafif bir sesle, "Ama sen
mi Lonca'ya uygun değilsin, yoksa Lonca mı sana uygun
değil?"
Royend bu yorum karşısında kıkırdamaya başladı.
"Yine de size Büyükelçilik önerdiler."
Dannyl omzunu silkti. "Ve bu da beni buraya getirdi.
Sık sık Lonca'nın daha az katı bir kültürde kurulmuş
olmasını diliyorum. Bakış açılarındaki farklılıklar kişiyi
fikir alışverişlerine, bu da daha gelişmiş bir anlama ka-
biliyetine götürür. Son dönemlerde bunu dilemek için1
daha da fazla sebebim oldu. Tayend'in büyük bir potan-
siyeli var. Sırf Kyralialilar onun gibi erkekleri tolere
edemiyor diye bu potansiyelden faydalanamaması çok
üzücü bir şey. Ona Lonca kanunlarını çiğnemeden öğ-
retebileceğim birkaç şey var ama yine de yeteneklerinin
sınırına bile yaklaşamamış olurum."
Dem'in bakışları kısıldı. "Hiç bir şey öğrettiniz mi?"
"Hayır;" Dannyl başını iki yana salladı, "fakat Lonca
kuralarını onun için biraz esnetmeye de karşı değilim.
Bir keresinde Tayend'in hayatını kurtarmak için birini
öldürdüm. Bir dahaki sefere ben yanında olmayabilirim.
Ona Şifa öğretmek istiyorum ama bu çizgiyi aşmak olur
ki bu da onu daha büyük bir tehlikeye atabilir."
"Lonca'da gelecek bir tehlike mi?"
"Elbette..."
Dem gülümsedi. "Tabi bunu öğrenirlerse. Bu bir risk
ama göze almaya değer bir risk mi?"
88
TRUDİ CANAVAN
Dem ayağa kalktı ve eğildi. "Sohbetimizden çok keyif
aldım Büyükelçi, Tremmelin Ailesi'nden Tayend
Umarım gelecekte daha fazla sohbet etme imakanı buly.
ruz."
Dannyl başını kibarca eğdi. Bir an durdu ve elini
Dem'in bardağına dayadı ve şarabı büyüsel bir ısıyla bir
miktar ısıttı. Dem ani bir şekilde nefes alınca gülümsedi
ve dönüp, Tayend'in peşinden kapıya doğru ilerledi.
Koridora çıktıklarında Dannyl arkasına baktı. Dem
kadehi iki eliyle sarmış duruyordu, yüzündeki ifade dü-
şünceliydi.
90
Bölüm 6
Casus
Her zamanki gibi Yüce Lord'un Konutu'nun kapısı
hafif bir dokunuşla açıldı. İçeriye giren Sonea sadece
Takan'm kendisini karşıladığını görünce şaşırdı ve ra-
hatladı. Takan eğilerek selam verdi. "Yüce Lord sizinle
görüşmek istiyor leydim." Rahatlama bir anda yerini
endişeye bıraktı. Ona okuması için yeni bir kitap mı ve-
recekti? Bu kitap korktuğu türde mi —kara büyü hak-
kında bilgi içeren bir kitap— olacaktı?
Sonea derin bir nefes aldı. "O zaman beni ona görür-
sen iyi olur.
"Bu taraftan," dedi Takan. Döndü ve sağ taraftaki
merdivenlere doğru ilerlemeye başladı.
Sonea kalp atışlarını hızlandığını hissetmeye başladı.
Bu merdivenler, Akkarin'in gizli, yasak büyüsünü uygu-
ladığı yeraltı odasına açılıyordu. Fakat aynı zamanda sol
taraftaki merdivenler gibi kütüphane ve ziyafet odasının
bulunduğu üst kata da açılıyordu.
Takan'ı kapıya dek takip etti. Merdivenlerin başı ka-
ranlıktı ve bir ışık küresi yaratana kadar Takan'm aşağı
mı yukarı mı gittiğini göremedi.
Takan yeraltı odasına iniyordu.
Sonea durdu, kalbi hızla atıyordu. Takan'm aşağı ini-
şini izledi. Takan aşağıdaki odanın kapısında durdu ve
91
TRUDİ CANAVAN
Sonea'ya baktı.
"Size zarar vermeyecek leydim," diye güvence verrT
Kapıyı açıp eliyle içeriye buyur etti.
Sonea, Takan'a baktı. Lonca'daki, hatta şehirde!^
onca yer içinde en korktuğu yer burasıydı. Arkasına
konuk odasına baktı. Kaçabilirim... Konuk odasının ka-
pısı o kadar da uzakta değil...
"İçeri gel Sonea!"
Ses Akkarin'indi. Kesinlikle buyurgan ve uyaran bir
sesti. Rothen'i düşündü, teyzesini, eniştesi Ranel'i ve
kuzenlerini; güvenlikleri kendisinin işbirliği yapmasına
bağlıydı. Kendini ilerlemeye zorladı...
Kapıya geldiğinde Takan kenara çekildi. Yeraltı odası,
en son buraya geldiği zamanki gibi görünüyordu. İki
eski, ağır masa sol taraftaki duvara yaslanmıştı. Masa-
lardan yakın olanında bir fener ve kara bir giysi yığını
vardı. Diğer duvarlarda kitaplıklar ve dolaplar vardı.
Bazılarında belli olan yeni tamir izleri, Sonea'ya "sui-
kastçının" yapmış olduklarını hatırlatıyordu. Bir köşede
eskimiş, hurda bir sandık vardı. Bu sandık kara büyü
kitaplarını içeren sandık mıydı?
"İyi akşamlar Sonea."
Akkarin bir masaya dayanmış duruyordu, kollarını
kavuşturmuştu. Sonea eğilerek selam verdi. "Yüce Lo..."
Sonea, Akkarin'in basit, kaba bir şekilde dokunmuş
giysiler giydiğini fark edince şaşkınlıkla gözlerini kırpış-
tırdı. Pantolonu ve ceketi eski püsküydü, hatta yer yer
oldukça yıpranmıştı.
"Sana göstermek istediğim bir şey var," dedi Akkarin.
"Şehirde..."
Sonea bir adım geri çekildi, bir anda temkinli bir ruh
haline bürünmüştü. "Efendim?"
92
TRUDİ CANAVAN
Elbette, diye düşündü Sonea. Akkarin kendisini kes
fedip tünellerden uzak durmasını söyleyene kadar
Lonca'daki—ve Lonca'nm altındaki—tünelleri araştırır.,
ken geçirdiği geceleri hatırladı. Tünellerden birini, bu
odaya kadar takip etmişti. Kendini Akkarin'in gizli yeri.
nin girişinde bulmanın getirdiği şok yüzünden aceleyle
Lonca'ya dönmüş, bir daha da aynı tünele girmemişti.
Akkarin'in söyledikleri doğruysa tünelin diğer ucu
şehre açılıyor olmalıydı.
Akkarin tünele girdi, sonra Sonea'ya dönüp başıyla
kendisini izlemesini işaret etti. Sonea derin bir nefes
alıp yavaşça bıraktı. Girişe yürüyüp Akkarin'i karanlığın
içinde izlemeye başladı.
Fenerin fitili cızırdadı ve yanmaya başladı. Sonea bir
an Akkarin'in neden normal bir ışık kaynağı kullandı-
ğını merak etti, sonra birden sebebini anladı. Akkarin
cüppe giymediğine göre sıradan biri gibi gözükmek isti-
yordu ve büyücü olmayan kişiler etrafta ışık küresiyle
dolaşmazlardı.
Eğer kimsenin onu tanımaması bu kadar önemliyse
bu gece gerçekten de ona karşı kullanabileceğim bir
şeyler öğrenebilirim.
Akkarin, tıpkı Sonea'mn beklediği gibi, Akademi'ye
giden tünelin tersine ilerliyordu. Yaklaşık iki yüz adım
ilerledikten sonra yavaşlayıp durdu. Sonea yolu tıkayan
bir kalkanın titreşimini hissetti. Kalkan yok olurken tü-
nelde anlık bir ışık belirdi. Akkarin tek bir kelime bile et-
meden ilerlemeye devam etti.
Üç kez daha kalkan kaldırmak için durdular. Dör-
düncü kalkanı geçtikten sonra Akkarin dönüp, kalkan-
ları yeniden oluşturdu. Sonea arkasına baktı. Eğer o
gece Akkarin'in yeraltı odasının girişinden sonra iler-
lemeye cüret etseydi bu kalkanlarla karşılaşacaktı.
94
Yan
bunl
nın
rınc
el belli belirsiz bir şekilde sağa doğru kıvrılıyordu,
tünellerle karşılaştılar. Akkarin hiç duraksamadan
lardan birine girdi, yol boyunca birkaç yıkılmış oda-
'cirtden geçtiler. En sonunda durduklarında karşıla-
rda çökmüş bir tavan yüzünden oluşmuş bir taş ve
" ^ yığını vardı. Sonea, Akkarin'e sorarcasına baktı.
Akkarin'in gözleri fenerin ışığında parlıyordu. Yolla-
tıkayan yığma dikkatle baktı. Taşlar kaba bir merdi-
ven oluşturacak şekilde yer değiştirirken tüneli kuru bir
sürtünme sesi sardı. Tepede bir delik açıldı. Akkarin ilk
basamağa basıp tırmanmaya başladı.
Sonea, Akkarin'i takip etti. Tepede başka bir tünele
girdiler. Fenerin ışığı küçük, düşük kaliteli tuğlaların
karışımından ilginç bir şekilde örülmüş kaba duvarları
açığa çıkardı. Hava rutubetli ve tanıdık kokuyordu. Bu-
rasının Sonea'ya hatırlattığı şey... yer...
Hırsızlar'ın Yolu...
Şehrin altındaki, yeraltı suç şebekesi tarafından kul-
lanılan tünellere girmişlerdi. Akarin dönüp merdivenlere
baktı. Basamaklar girişi kapatacak şekilde yer değiştir-
meye başladılar. Taşlar tekrar yerlerine oturduğunda,
tünelde ilerlemeye başladılar.
Sonea'nm kafasına bir anda bir sürü soru üşüştü.
Hırsızlar, Büyücüler Loncası'nın Yüce Lord'unun ken-
dilerine ait tünelleri kullandığını ve bu tünellerin
Lonca'nm altındakiler ile bağlantılı olduğunu biliyorlar
mıydı? Hırsızlar'ın kendilerine ait alanları dikkatle koru-
duklarını biliyordu, bu yüzden fark etmemiş olmalarının
mümkün olmadığını düşündü. O zaman yolu kullan-
mak için onlarla anlaşmış olmalıydı. Akkarin'in kaba
giysilerine baktı. Belki de sahte bir kimlik kullanarak bu
izni almıştı.
Birkaç yüz adım sonra kızarmış gözlü, zayıf bir adam
95
TRUDİ CANAVAN
bir oyuktan çıkıp başıyla Akkarin'e selam verdi. Sonea'
ya bakmak için bir an durdu, belli ki varlığına şaşırmış
ti; fakat hiçbir şey söylemedi. Dönüp önlerinde tünelde
ilerlemeye başladı.
Sessiz kılavuzları onları sürekli dönüp duran, karma-
şık bir tüneller labirentinde hızla götürüyordu. Sonea
yavaş yavaş tanıdığı fakat adlandıramadığı bir kokuyu
fark etmeye başladı. Duvarlar kadar sık değişen bu
kokuda tanıdık bir şeyler vardı. Akkarin durup bir kapı-
yı çalana kadar Sonea bu kokunun ne olduğunu anla-
yamadı.
Varoşların kokuşuydu... Koku insan ve hayvan dışkı-
sı, ter, çöp, duman ve bol kokularının bir karışımıydı.
Sonea, zihnine anılar dolarken hafifçe sallandı; teyzesi
ve eniştesiyle çalışması, Cery ve onun takıldığı sokak ço-
cukları çetesine katılmak için gizlice kaçışı...
Açılan kapının sesi, Sonea'yı tekrar bulunduğu ana
döndürdü.
Kapıda iri bir adam vardı; kaba gömleğinin düğmeleri
geniş göğsünde kopacakmış gibi duruyordu. Akkarin'e
saygıyla başını eğerek selam verdi ve Sonea'ya baktığın-
da sanki yüzünü tanıyormuş da nereden olduğunu
çıkaramıyormuş gibi kaşlarını çattı. Bir an sonra omzu-
nu silkip kenara çekildi.
"îçeri gelin."
Sonea, Akkarin'in peşinden, dar bir dolabın olduğu
ve ancak üçünün sığabileceği kadar küçük bir odaya
girdi. Karşı duvarda ağır bir kapı vardı. Sonea bir tit-
reşim hissedince kapının güçlü bir büyülü kalkanla
kuvvetlendirildiğini fark etti. Teni karıncalandı. Burada,
varoşlarda ne, bu kadar güçlü bir engele ihtiyaç duyul-
masına sebep olabilirdi ki?
96
TRUDİ CANAVAN
adam yatıyordu.
Adam, Akkarin'i görünce gözleri büyük bir korkuvl
irileşti. Zayıfça debelenmeye başladı. Sonea adam
dehşetle baktı. Gençti, büyük ihtimalle Sonea'dan bü
yük bile değildi. Yüzü geniş ve teni hastalıklı, soluk bir
kahverengiydi. İnce kollarında yara izleri vardı ve yem
yapılmış bir kesik; kolunun ön kısmına akıp kurumuş
kanla kaplıydı. Her hangi bir şeye zarar verebilecek gibi
durmuyordu.
TRUDİ CANAVAN
den?" diye güvensizlikle sorduı Sonea.
"Daha önce de söylediğim gibi, gerçeği bilmeni isti
rum. Yoksa sana söylediklerime inanmayacaksı »
Gözleri kısıldı. "Senin güçlü bir onur ve ahlak anlavı
olduğunu bilmesem bu sırrı sana öğretmezdim. Yine H
bu zihin okuma yöntemini, Kyralia büyük bir tenlik
altında olmadığı ve yapabileceğin başka bir şey kalma
dığı sürece kullanmamaya yemin etmelisin."
Sonea zorlukla yutkundu ve bakışlarını kararlı tuttu
"Bunu kullanmamı kısıtlamak istiyorsun ama kendin
bu kısıtlamalara uymuyorsun."
Akkarin'in gözleri karardı fakat dudakları içinde her-
hangi bir sıcaklık barındırmayan bir gülümsemeyle kıv-
rıldı. "Haklısın... Ama şimdi yemin edecek misin yoksa
Lonca'ya mı dönelim?"
Sonea tutsağa baktı. Belli ki Akkarin, Sonea'nın tut-
sağın zihnini okumasını istiyordu. Eğer kendisini tehli-
keye atacak bir şey göreceğini düşünse, Sonea'ya böyle
bir şey yaptırmayı düşünmezdi. Ya göreceği şeyler
Sonea'yı tehlikeye atarsa?
Zihnin yalan söylemesi mümkün değildi. Gerçeği
saklayabilirdi belki ama bu oldukça zordu... Hatta
Akkarin'in yöntemiyle imkansızdı. Eğer Akkarin bu
adamın bazı yalanların gerçek olduğuna inanmasını
sağladıysa Sonea'nın aldatılması hâlâ mümkündü.
Fakat eğer bunu aklında tutup öğrendiklerini çok iyi
bir şekilde incelerse...
Zihinleri nasıl okuyabileceğini bilmek yararlı bir be-
ceri olabilirdi. Bu yemini etse bile, bu beceriyi Akkarin'e
karşı savaşırken de kullanabilirdi. Kyralia, Büyücüler
Loncası'nın kalbinde bir kara büyücü barındırarak
zaten büyük bir tehlike altındaydı.
100
TRUDİ CANAVAN
lar. Ben..."
"Sus!"
Adam bu emirle sindi, sonra Akkarin yanına diz e-
künce korkuyla inledi.
"Elini alnına koy."
Sonea tereddüdünü bir kenara itip tutsağın yanın
çömeldi. Bir elini adamın alnına koydu. Akkarin kend'
elini onun elinin üzerine koyunca bir an kalbi göğsün-
den çıkacakmış gibi oldu. Dokunuşu ilk başta soğuktu
fakat çabucak ısındı.
— Sana onu nasıl okuyacağını göstereceğim fakat öğ-
rendikten sonra istediğin kadar araştırman için seni ra-
hat bırakacağım.
Sonea, Akkarin'in varlığını düşüncelerinin köşesinde
hissetti. Gözlerini kapatıp tıpkı Rothen'in öğretmiş oldu-
ğu gibi zihnini bir oda olarak gözünde canlandırdı.
Kapılara doğru bir adım attı, kapıları açıp Akkarin'i da-
vet etme niyetindeydi; fakat Akkarin odanın içinde beli-
rince şaşkınlıkla irkildi. Akkarin elini duvarlara doğru
salladı.
— Bunları unut. Sana öğretilmiş olan her şeyi unut.
Gözünde canlandırmak zihnini sınırlar ve yavaşlatır. Bu
yöntemi kullanırsan sadece görüntüye dönüştürebildiğin
şeyleri anlayabilirsin.
Oda etrafında yok oldu. Akkarin'in görüntüsü de...
Fakat varlığının hissi hâlâ oradaydı. Daha önce, Akka-
rin zihnini okuduğunda Sonea onun varlığını sadece
çok hafif bir şekilde sezebilmişti. Şimdi ise kişiliğin bir
parçası, bu ana dek karşılaşmadığı büyüklükte bir güç
hissediyordu.
— Beni takip et...
Akkarin'in varlığı ilerledi. Onu izleyen Sonea, kendi-
102
TRUDİ CANAVAN
Sonea aniden adamın bu zamana kadar bir köle ı
duğunu anladı.
— Efendin kim?
— Harikaua. Güçlü bir lehani. Bir Sachakalı oldum,
açıkça belli olan bir yüz tutsağın zihninden geçti. Zalim
sert ve zeki bir yüzdü.
— İchani de nedir?
— Güçlü büyücüler.
— Neden köleleri var?
— Büyü için.
Birçok katmanı olan bir anı Sonea'nın zihninde çaktı.
Aynı olayın sayısız anısı gibi bir şeydi; sığ bir kesiğin ha-
fif acısı, gücünün emilmesi...
Bir anda anladı, İchaniler kölelerinden kara büyü ile
güç çekip sürekli kendilerini güçlendiriyorlardı.
— Artık değil! Artık bir köle değilim. Harikaua beni öz-
gür bıraktı.
— Göster bana.
Anı Tavaka'nın zihninde çaktı. Harikava bir çadırda
oturuyordu. Konuşuyordu, eğer Tavaka tehlikeli bir gö-
revi yerine getirirse onu özgür bırakacağını söylüyordu.
Sonea; Akkarin'in, anının kontrolünü ele aldığını hisset-
ti. Görev, Kyralia'ya girip Kariko'nun söylediklerinin
doğru olup olmadığını öğrenmekti. Lonca zayıf mıydı?
Yüksek Büyü'nün kullanımını gerçekten yasak mıydı?
Birçok köle başarısız olmuştu. Eğer o başarılı olursa
İchaniler arasına kabul edilecekti. Başaramazsa o da bir
av olacaktı.
Harikava, içinde altın ve mücevherlerin olduğu bir
kutuyu açıyordu. İçinden ince bir şey alıp havaya atı-
yordu. Bu şey havada süzülmeye başlıyor, Tavaka'nın
104
TRUDİ CANAVAN
— Tekrar dene. Anıyı yakalayıp kontrol etmelisin
Sonea, Tavaka'ya ateşin etrafında oturan yabanc ı
rın görüntüsünü hatırladığı kadarıyla gönderdi. Ad S
yüzlerin yanlış olduğunu düşündü. Tavaka'nın zihninH
Harikava' nın yüzü belirdi. Sonea iradesini uzatarak
anıyı "yakaladı" ve Tavaka'nın anıyı gönderme çabala
rını engelledi.
— Çok güzel. Şimdi istediğin gibi incele.
Sonea yüzleri dikkatle inceledi.
— Bu îchaniler kimler?
İsimler ve yüzler aktı fakat bir tanesi öne çıktı.
— Kariko... Akkarin'i öldürmek isteyen adam.
— Neden?
— Akkarin onun kardeşini öldürdü. Efendisine ihanet
eden her köle avlanıp cezalandırılmalıdır.
Sonea bunun üzerine neredeyse 'anının' kontrolünü
kaybediyordu. Akkarin bir köleydi! Tavaka, Sonea'nm
şaşkınlığını hissetmiş olmalıydı. Vahşi bir neşe dalgası
hissetti.
— Akkarin sayesinde Lonca'nın zayıf olduğunu bili-
yoruz. Çünkü Kariko'nun kardeşi Akkarin'i yakalayıp
zihnini okumuştu. Kariko diyor ki Lonca yüksek büyü
kullanmıyor. Kyralia'yı işgal edip Lonca'yı kolaylıkla
yenebileceğimizi söylüyor. Lonca'nın bize savaştan sonra
yaptıkları için güzel bir intikam olur.
Sonea'nm kanı buz kesti. Bu aşırı derecede güçlü
büyücü grubu Kyralia'yı istila etme niyetindeydi!
— Bu istila ne zaman olacak? diye sordu Akkarin
aniden.
Adamın zihnine şüpheler doluştu.
— Bilmiyorum. Çoğu hâlâ Lonca'dan korkuyor. Hiçbir
106
TRUDİ CANAVAN
Bir adamı seçip takip ediyordu. Harikava'nın hediv
olan bir bıçağı çekip...
— Bu kadar yeter Sonea.
Sonea, Akkarin'in elinin kendisininkini sıktığını hi
setti. Akkarin elini adamın alnından çekince Tavaka'm
zihni bir anda Sonea'nm zihninden ayrıldı. Sonea şüD
heleri artarken Akkarin'e kaşlarını çattı.
"Neden mi bunu yaptım?" Akkarin vahşice gülüm-
sedi. "Öğrenmek istemediğin şeyi öğrenmek üzereydin "
Ayağa kalkıp Tavaka'ya baktı. Adam hızlı bir şekilde
soluk alıyordu.
"Bizi yalnız bırak Sonea."
Sonea, Akkarin'e baktı. Yapmayı düşündüğünün ne
olduğunu tahmin etmek zor değildi. Karşı çıkmak isti-
yordu, yine de ne kadar isterse istesin onu durdurama-
yacağını biliyordu. Tavaka'yı serbest bırakmak bir katili
serbest bırakmak anlamına geliyordu... Kyralialıları av-
Bölüm 7
Akkarin'in Hikayesi
Geçitte, önce metalin metale çarpma sesi, ardından
da acı bir çığlık yankılandı. Cery durup Gol'e gerginlikle
baktı. İri adam kaşlarını çattı.
Cery başıyla ilerdeki kapıyı gösterdi. Belinden uzun,
garip görünüşlü bir bıçak çıkaran Gol, hızla ilerledi. Ka-
pıya ulaşınca kafasını içeriye uzattı. Kaş çatışı bir anda
kayboldu.
Cery'ye baktı ve sırıttı. Rahatlayan ve artık endişesi
meraka dönüşmüş olan Cery de ilerleyip odaya baktı.
İki figür sabit bir pozisyonda duruyorlardı, birisi boy-
nuna bir bıçak dayalı, garip bir şekilde çömelmiş duru-
yordu. Cery, diz çökmüş olanın genellikle önemli işler
için tuttuğu bir suikastçı ve becerikli bir dövüşçü olan
Krinn olduğunu fark etti. Krinn'in gözleri Cery'ye dön-
dü. Yüz ifadesi şaşkınlıktan bir anda utanca döndü.
"Pes mi?" diye sordu Savara.
"Evet," diye cevap verdi Krinn, gergin bir sesle.
Savara bıçağını çekti ve seri bir hareketle geri çekildi.
Krinn ayağa kalkıp Savara'ya ihtiyatlı bir şekilde baktı.
Cery eğlenerek Krinn'in, Savara'dan en az bir baş uzun
olduğunu fark etti.
"Yine adamlarımla alıştırma mı yapıyorsun Savara?"
Savara kurnaz bir şekilde gülümsedi. "Sadece davet
110
TRUDİ CANAVAN
mayacağı bir noktaya sıçradı, sonra bir adım yakı
omzuna doğru saldırdı. Savara dönerek bu hamleri
kurtuldu. en
Bu şekilde birkaç dakika devam ettiler, ikisi de di"
rinin reflekslerini test ediyordu. Sonra Savara yakla
ve Cery onu bloklayıp seri saldırılarla karşılık verdi. ÎWi ı
de diğerinin savunmasını geçemiyordu. Birbirilerinden
uzaklaştılar, nefes nefeseydiler.
"Köle konusunu ne yaptın?" diye sordu Savara.
"Öldü."
Cery, Savara'nm yüzünü dikkatle izliyordu. Savara
şaşırmış gözükmüyordu, sadece biraz kızmıştı. "O mu
yaptı?"
"Elbette."
"Bunu senin için ben de yapabilirdim."
Cery kaşlarını çattı. Kendinden çok emin görünüyor-
du. Hatta fazla emin...
Savara ileri atılınca, bıçağından fenerin ışığı yansıdı.
Cery, Savara'nm elini kolunun ön kısmı ile yana açtı.
Bunu seri ve çılgın bir boğuşma izledi ve Savara'nm sağ
kolunu dışarıda kilitlemeyi başarınca zaferle sırıttı. Bı-
çağını Savara'nm sol koltuk altına dayamıştı.
Savara donup kaldı ama o da sırıtıyordu.
"Pes mi?" diye sordu Savara.
Keskin bir güç Cery'nin karnına baskı yaptı. Cery
aşağı baktığında Savara'nm sol elinde başka bir bıçak
olduğunu gördü. Sağ eli hâlâ ilk hançeri tutmaktaydı.
Cery gülümsedi ve kendi bıçağıyla Savara'nm koltuk al-
tını dürttü.
"Burada doğrudan kalbe giden bir damar var. Eğer
kesilirse o kadar hızlı kan kaybedersin ki bana nasıl bir
112
TRUDİ CANAVAN
onun haberi olmaz."
Bu yeni bir haberdi. Kötü bir haber. "Onlar kim-?"
Savara'nın kaşları kalktı. "Sana söylemedi mi?"
Cery gülümsedi ama içinden bilgisizliğini açığa vı
duğu için kendine küfrediyordu. "Belki söyledi, belki d
söylemedi," diye cevap verdi. "Senin söyleyeceklerin-
duymak istiyorum."
Savara'nın yüzü karardı. "Onlara İchani denir. Dış-
lanmışlar... Sachaka Kralı, gözünden düşenleri çorak
topraklara sürer."
"Neden kölelerini buraya gönderiyorlar?"
"Sachaka'nın eski düşmanı olan Lonca'yı yok ederek
güç ve konumlarını geri almak istiyorlar."
Bu da yeni bir haberdi. Bıçaklarının kayışlarını bi-
leklerinden çıkardı. Büyük ihtimalle endişelenmeye de-
ğecek bir şey değildir, diye düşündü. Bu "köleleri" ko-
laylıkla öldürüyoruz.
"Bu kölelerden bazılarını öldürmeme izin verecek
misin?" diye sordu Savara.
"Neden sorma ihtiyacı hissediyorsun? Onları bulup
öldürebiliyorsan benimle çalışmana gerek yok."
"Ama bunu yapmazsam beni onlardan birisiyle ka-
rıştırabilirsin."
Cery kıkırdadı. "Bu çok şanssız ol..."
Kapı çalınca sustu. Gol'e baktı. İri adam kapıya iler-
ledi, içeriye daha da iri biri girdi, bakışları gergin bir şe-
kilde; Gol, Cery ve Savara arasında dolaştı.
"Morren." Cery kaşlarını çattı. Adam bir önceki gece
cesetten kurtulduğunu belirten tek kelimelik mesajını
söylemişti. Cery'yi, kişisel olarak iletmesi gereken önem-
li bir şey olmadığı sürece ziyaret etmemesi gerekiyordu.
114
TRUDİ CANAVAN
bu olanlara karışmasını istemiyordu.
Acaba Sonea, İmardin'in en karanlık köşelerinde
ren bu gizli savaştan başından beri haberdar mıydı? s
vaşa katılmak için hazırlanıyor muydu?
Bilmek zorundaydı. Topukları üzerinde dönüp kapıV
doğru ilerledi.
"Gol! Yüce Lord'a bir mesaj ilet. Yüz yüze konuşma-
mız gerek."
Lorlen, Akademi'nin Giriş Salonu'na girdiğinde
Akkarin' in devasa kapılardan girdiğini görünce durdu.
"Lorlen," dedi Akkarin, "Meşgul müsün?"
"Ben her zaman meşgulüm," diye yanıtladı Lorlen.
Akkarin'in dudakları acı bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"Bu sadece bir iki dakikanı alacak."
"Pekala."
Akkarin, Lorlen'in ofisine doğru işaret etti. Özel bir
şey demek ki, diye düşündü Lorlen. Salon'dan koridora
geri girdi; fakat ofisine birkaç adım kala biri seslendi.
"Yüce Lord!"
Koridorun aşağısmdaki bir sınıfın hemen dışında bir
simyacı duruyordu.
Akkarin durdu. "Evet Lord Harvin?"
Öğretmen aceleyle yanlarına geldi. "Sonea bu sabah
derse gelmedi. Bir şeyi yok ya?"
Lorlen, Akkarin'in yüzünden endişeli bir ifadenin
geçtiğini gördü; fakat bu endişenin Sonea'nın iyiliği için
mi yoksa olması gereken yerde olmadığı için mi oldu-
116
TRUDİ CANAVAN
Uzaklarda bir gonk çaldı. Çıraklar sonbahar başı h
vasinin tadını çıkarmak için acele ediyor olmalılarff
Artık geri dönmeli, yokluğunun ani bir başağrısı ve Ü
benzer küçük bir rahatsızlıktan olduğunu söylemeliyi
Ama kendini dönmeye ikna edemiyordu.
Kaynağa sabahın erken saatlerinde tırmanmıştı, yn
rüyüşün zihnini sakinleştirmesini ummuştu. Ama pek
işe yaramamıştı. Öğrendiği şeylerin hepsi zihnine
düzensiz bir yığın halinde çökmüştü. Belki de neredeyse
hiç uyuyamadığı için böyle olmuştu. Düşüncelerini
düzenleyebilmek için fazla bitkindi... ki derslere dönüp
hiçbir şey değişmemiş gibi davranmak için de...
Artık her şey değişmişti. Öğrendiklerinin üzerine dü-
şünmek için zamana ihtiyacım vardı. Akkarinle tekrar
yüzleşmeden önce tüm bunların anlamını çözmeliydi.
Gözlerini kapatıp bitkinliğini geçirmek için biraz Şifa
gücü çekti.
Ne öğrendim?
Lonca ve bütün Kyralia, Sachakalı kara büyücüler
tarafından istila edilme tehlikesi altındaydı...
Neden Akkarin bunu kimseye söylememişti? Lonca
olası bir istila tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu bilse
buna karşı hazırlanabilirdi. Tehlikeden habersiz olursa
kendini savunamazdı.
Fakat Akkarin onlara açıklarsa bu kez de kara büyü
bildiğini itiraf etmek zorunda kalırdı. Sessizliğinin sebe-
bi bencillik gibi basit bir şey miydi? Belki de başka bir
sebep vardı.
Hâlâ Akkarin'in kara büyüyü nasıl öğrendiğini bilmi-
yordu. Tavaka sadece İchanilerin bu bilgiye sahip oldu-
ğuna inanıyordu. Ona sadece Akkarin'i öldürebilsin diye
öğretmişlerdi.
118
TRUDİ CANAVAN
şey yapıp yapmadığımı sordum; fakat bana yanıt K-
vermedi. Saldırıları inanılmaz derecede güçlüydü ve •
cümün sonuna gelmeden önce kaybedeceğimi anla
cak kadar zamanı anca buldum. Ona, Lonca'ya dönm
sem çok daha güçlü büyücülerin beni aramaya geler
ğini söyledim. Bu onu endişelendirmişti. Durdu. Ner
deyse tükenmiştim, zorlukla ayakta duruyordum ve zih
nimi bu kadar iyi okuyabilmesinin sebebinin bu olduğu
nu düşünmüştüm. Birkaç gün boyunca kendimi Lon-
ca'ya ihanet etmiş gibi hissettim. Fakat sonra Dako-
va'nm köleleriyle konuştuğumda, İchanilerin zihindeki
engelleri rahatlıkla geçebildiklerini öğrendim."
Akkarin ara verdiğinde Sonea nefesini tuttu. Akkarin
bir köle olmanın nasıl bir şey olduğunu mu anlatacak-
tı? Dehşet ve önsezi karışımı bir şey hissetti.
Akkarin altlarındaki havuza baktı. "Dakova benim
zihnimden Lonca'mn kara büyüyü yasaklamış oldu-
ğunu ve Sachakalılarm sandığından çok daha zayıf ol-
duğunu öğrendi. Zihnimde gördükleri onu o kadar mut-
lu etmişti ki diğer İchanilerin de bunu görmesi gerek-
tiğine karar vermişti. Karşı koyamayacak kadar tüken-
miştim. Köleleri, cüppemi alıp yerine giymem için pa-
çavralar verdiler. İlk başta bu insanların köle olduğunu
ve benim de arttık onlardan biri olduğumu kavxrayama-
mıştım. Daha sonra anladığımda ise kabul edemedim.
Kaçmaya çalıştım fakat Dakova beni kolaylıkla yakaladı.
Beni avlamaktan hoşlanmış gibiydi... ve arkasından uy-
guladığı cezalandırmalardan da..."
Akkarin'in gözleri kısıldı. Başını hafifçe Sonea'ya doğ-
ru çevirirince, Sonea yere bakmaya başladı; Akkarin'le
göz göze gelmeye çekiniyordu.
"Bulunduğum durum beni dehşete düşürüyordu,"
diye devam etti Akkarin kısık bir sesle. "Dakova beni
122
123
TRUDİ CANAVAN
güçlü bir potansiyel büyücüydü. Kyralia'da doğmuş
saydı inanıyorum ki güçlü bir Şifacı olabilirdi. Ov
zavallı, Dakova'mn yatak kölesiydi." Akkarin yüzü"
buruşturdu.
"Bir gün Dakova başka bir İchani'ye saldırdı ve kav
bedebileceğini fark etti. Çaresizlik içinde kölelerinin bü
tün gücünü çekip onları öldürdü. Biz, en güçlü olanları
sona saklamıştı ve rakibini, hepimizi öldürmeden önce
yenmeyi başardı. Sadece ben ve Takan hayatta kalabil-
miştik."
Sonea gözlerini kırpıştırdı... Takan mı? Akkarin'in
hizmetkarı mı?
"Dakova harcadığı gücü tekrar kazandığı birkaç hafta
boyunca zayıftı," diye devam etti Akkarin. "Fakat birinin
bu zayıf anından yararlanabileceğinden pek endişe
etmiyordu. Bütün İchaniler, Kariko adında bir kardeşi
olduğunu biliyorlardı. İkili, eğer birine bir şey olursa
diğerinin intikam alacağını açıkça belirtmişlerdi. Çorak-
taki hiçbir İchani kardeşlerden birini öldürüp ardından
diğerinin saldırısına karşı koyacak gücü zamanında
toplayamazdı. Dakova'mn neredeyse yenilmesinden
kısa bir süre sonra Kariko gelip ona gücünü toplama-
sına yardımcı olması için birkaç köle verdi.
"Karşılaştığım kölelerin çoğu Dakova veya düşman-
larından herhangi birinin güçlerini uyandırıp onlara
kara büyüyü nasıl kullanabileceklerini öğretmesini
düşlüyorlardı, böylece özgür olabileceklerdi. Bana bü-
yük bir kıskançlıkla bakıyorlardı; benim kaçmak için
kara büyüyü öğrenmem yeterliydi. Lonca'nm kara bü-
yüyü yasaklamış olduğunu bilmiyorlardı.
"Fakat Dakova'mn neler yapabileceğine tanık ol-
dukça Lonca'nm nelere izin verip nelere vermediği git-
tikçe daha az umurumda oluyordu. Onun kötülük yap-
124
TRUDİ CANAVAN
Her ne kadar düşmanını elinden kaçırmış olmasın
nirlenmiş olsa da bu keşif Dakova'yi oldukça heye Sl
landırdı. Beni ve diğer köleleri, ganimetleri madend^"
çadırına taşıyalım diye görevlendirdi. Rahatlamıştım p*1
ufak bir ihanet olasılığı hissetmiş olsaydı zihnimi ok ^
yup planı öğrenebilirdi. Kölelerden birini bir kutu Elvn
şarabı ile dışarı yolladım. Şişelerin üzerindeki to
Dakova'yi daha önce dokunulmamış olduğuna ikna et
misti. Şaraba, zihni bulandırıp duyuları çarpıtan bir
uyuşturucu olan myk karıştırılmıştı... Madenden çıktı-
ğımda neredeyse bayılmış bir şekilde yatıyordu."
Akarin sustu. Ağaçlara bakıyordu fakat bakışları
uzaklara dalmıştı. Sessizlik uzadıkça Sonea, Akkarin'in
anlatmaya devam etmeyeceğinden endişelenmeye baş-
ladı. Anlat, diye düşündü. Şimdi duramazsın]
Akkarin derin bir nefes alıp iç geçirdi. Başını eğip
yere bakmaya başladı, yüzünde nahoş bir ifade vardı.
"O gün korkunç bir şey yaptım. Dakova'nm yeni kölele-
rinin hepsini öldürdüm. Güçlerine ihtiyacım vardı. Ta-
kan'ı öldüremedim. Arkadaş olduğumuz için değil, en
başından beri orada olduğu ve birbirimize yardım etmek
gibi bir alışkanlığımız olduğu için."
"Dakova uyuşturucu ve şarap yüzünden olanları pek
anlayabilecek durumda değildi. Onu ilk darbeyi indir-
diğimde uyandı; ama güçlerin çekilmeye başladığında
güçlerini kullanman neredeyse imkansızdır.
Akkarin'in sesi alçak ve yumuşaktı. "Her ne kadar
hayal edebileceğimden bile güçlü bir halde olsam da
Kariko'nun uzakta olmadığını biliyordum. Dakova ile
kısa bir süre içinde bağlantı kurmaya çalışacaktı ve kar-
deşi cevap vermeyince ne olduğunu anlamak için gele-
cekti. Tek düşünebildiğim Sachaka'yı terk etmekti. Ya-
nıma yiyecek almayı bile akıl edememiştim. Yaşa-yabile-
126
TRUDİ CANAVAN
"Balkan yolculuklarımın beni olgunlaştırdığını Ve H-
ğer kültürler konusunda deneyim kazandırdığım s- i
ledi." Akkarin hafifçe kaba bir ses çıkardı. "Gerçeği u~
liyor olsaydı bu kadar ısrarcı olmazdı. Bu fikir bana o Û
saçma gelmesine rağmen olacalıkları görmeye başlacjlm
Son beş yılın anılarından uzaklaşmalıydım. Ama îcharf
konusunda endişelenmeye başlamıştım. Dakova ve
kardeşi defalarca Kyralia'yı istila etmenin ne kadar
kolay olacağından bahsetmişlerdi. Her ne kadar Kariko
artık yalnız olsa da ve diğer Ichaniler'i kendine katıl-
maya ikna etmesi pek mümkün olmasa da böyle bir şey
imkansız değildi. Ya Kral'm tekrar gözüne girip onu bir
istilaya ikna ederse? Bir gözümü Sachakalılar'm
üzerinde tutmaya karar vermiştim; ki Yüce Lord'luğun
kaynaklarına sahip olursam bunu yapmak çok daha
kolay olurdu. Ve Lonca gücümü test ettikten sonra
onları seçilmeme ikna etmek zor olmadı.
"Bir iki yıl sonra şehirdeki cinayetlerden haberdar
oldum. Şüpheli bir şekilde kara büyüye benziyorlardı.
Araştırıp ilk casusu buldum. Ondan Kariko'nun diğer
Ichaniler'i Kyralia' yi yağmalamaya, Sachaka Savaşı'mn
intikamını almaya kışkırttığını öğrendim. Onları önce
Lonca'nm kara büyü kullanmadığında ikna etmesi la-
zımdı. Ben de o zamandan beri onları aksine ikna edi-
yorum." Akkarin gülümseyip Sonea'ya döndü. "Sen iyi
bir dinleyicisin Sonea. Bir kez bile sözümü kesmedin.
Kafanda bazı sorular olmalı."
Sonea yavaşça başıyla onayladı. Nereden başlama-
lıydı? Kafasındaki soruları gözden geçirdi.
"Neden Lonca'ya İchaniler'den bahsetmediniz?"
Akkarin'in kaşları kalktı. "Sence bana inanırlar mıy-
dı?"
"Lorlen inanabilirdi."
128
TRUDİ CANAVAN
şebilecek tek kişi benim. Sence Lonca, kara büyü ö&
diğimi bilirse benim Yüce Lord olarak kalmama izin 6n
rir mi? Onlara şimdi söylersem bana karşı bütün t"
venlerini kaybederler. Korkuları onları gerçek tehlik
karşı kör eder. Onların, kara büyü kullanmadan h
İchanilerle savaşmalarının bir yolunu bulana kadar bil
memeleri, kesinlikle daha iyi."
Sonea başıyla onayladı; yine de Lonca'nın, Akkarin'in
az önce kendisine anlattıklarını dinledikten sonra onu
cezalandıracağına inanmıyordu.
"Başka bir yol var mı?"
"Şimdiye kadar bulamadım."
"O zaman ne yapacaksınız?"
"Casusları avlamaya devam edeceğim. Hırsızlar'daki
mütefiklerim daha önceden casusların yerini saptamak
için kiraladıklarımdan çok daha etkili çıktılar."
"Hırsızlar..." Sonea gülümsedi. "Ben de öyle düşün-
müştüm. Ne kadar zamandır onlarla çalışıyorsunuz?"
"Yaklaşık iki yıldır."
"Ne kadarını biliyorlar?"
"Sadece insanları öldürmek gibi kötü alışkanlıkları
olan kaçak büyücüleri avladıklarını ve bu büyücülerin
hepsinin bir şekilde Sachaka'dan geldiğini. Onların ye-
rini buluyorlar, bana haber veriyorlar ve sonra cesetten
kurtuluyorlar."
Sonea'nın zihninde, Tavaka'nm hayatı için yalvarma-
sının anısı çaktı bir anda. İyi biri olmaya söz verirken
öldürebildiği kadar Kyralialı'yı öldürüp ardından
Sachaka'ya, Ichaniler'e katılmak için geri dönmeyi
planlıyordu. Akkarin olmasaydı Tavaka şu anda tam da
bunu yapıyor olacaktı...
130
Yüce Lorcl - Kara Büyünün Sırrı
ı çattı. O kadar çok şey Akkarin'e bağlıydı
KaŞİa^.. ? o zaman casusları kim durduracaktı?
ki" ^a °eler olduğunu sadece kendisi ve Takan biliyor
aslında &t ^isi ^e kara büyüyü bilmiyordu. İkisi de
°laCaüeri durdurmak için hiçbir şey yapamazdı.
•• ie bir şeyin etkilerini fark ettiğinde, sanki baştan
a % buz kesmiş gibi donup kaldı.
* l<Neden bana bunları anlattınız?"
Akkarin biraz vahşice gülümsedi. "Birilerinin bilmesi
lazımdı."
"Ama neden ben?"
"Zaten birçok şeyi biliyordun..."
Sonea durakladı. "Peki... Rothen'e söyleyebilir miyiz?
Eğer tehlikeyi anlarsa sessiz kalacağını biliyorum."
Akkarin kaşlarını çattı. "Hayır... Lonca'ya her şeyi
açıklamaya karar vermediğimiz sürece olmaz."
"Fakat o hâlâ benim... ya bir şeyler yapmaya kalkar-
sa? Yani benim için..."
"Oh, Rothen'i çok yakından izliyorum."
Uzaklarda bir gonk çaldı. Akkarin ayağa kalktı. Siyah
cüppesinin kenarı Sonea'nm eline sürtündü. Sonea ba-
şını kaldırıp Akkarin'e baktı; korku ve saygı arası garip
bir duygu hissetti. Bir çok kişiyi öldürmüştü... Büyü-
nün en karanlık şeklini öğrenmiş ve kullanmıştı... Ama
sonuçta tüm bunları kölelikten kaçmak ve Lonca'nm
güvenliği için yapmıştı. Ve Sonea ve Takan dışında
kimse bilmiyordu...
Akkarin kollarını kavuşturup gülümsedi. "Hadi şimdi
derslerine dön Sonea... Benim çırağım dersleri ekmez!"
Sonea gözlerini indirip başıyla onayladı.
"Haklısınız Yüce Lord."
131
Bölüm 8
Bir Suç Tasarlamak
Akademi'nin koridorunda çırakların sesleri yankıla
nıyordu. Rothen'i takip eden iki çırak, bir yandan önce-
ki derste kullanılmış kimya araç gereçleri ve kimyasal
maddeler içeren kutular taşıyorlar, öte yandan kısık
sesle ilgi çekici bir konuda sohbet ediyorlardı. Bir önce-
ki Serbestgün'de, at yarışlarında kendilerini izleyen bir
genç kız görmüşlerdi ve kızın ilgilendiği kişinin arala-
rından hangisi olduğuna karar vermeye çalışıyorlardı.
Rothen yüzünü ifadesiz tutmak için oldukça çaba
harcıyordu. Fakat merdivenlerin başında ince bir figür
belirince ruh hali oldukça karardı. Sonea'nın yüz ifadesi
kızgınlıkla gerilmişti. Kolları ağır kitaplarla doluydu.
Çıraklar Kütüphanesi'ne giden yan koridora girdi.
Rothen'in arkasındaki oğlanlar konuşmayı bırakıp
sempatiyle mırıldandılar.
"Bunu o istedi," dedi biri. "Yine de cesaretini takdir
etmek lazım. Eğer o benim gardiyanım olsaydı ders ek-
meye cüret edemezdim."
Rothen arkasına baktı.
"Kim ders ekti?"
Çırak söylediklerinin duyulduğunu fark edince kızar-
dı. "Sonea," dedi.
"Yüce Lord onu bir hafta kütüphanede çalışmakla
132
TRUDİ CANAVAN
~«urç.
0lması r„.
reddedeceğini biliyordu. Artık çıraklar onu kabul
ken Akkarin'le olan durumunu karmaşıkla
için Sonea'nın kendini geri çekmek zorunda
acı bir ironiydi.
TRUDİ CANAVAN
"Artık bizi burada toplayan işi konuşma vakt'
geldi. Ortak bir kaybımız sebebiyle toplandık... plr S
kaybı..." Dem, Tayend'e baktı. "Bazılarımıza bu fır«
teklif edildi ve şartlar yüzünden reddetmek zorund
kaldık. Diğerlerine ise bu fırsat ya hiç sunulmadı ya d
verilip ardından geri alındı. Hâlâ bir çok kişi bu fırsatın
prensiplerine katılmadıkları bir organizasyonun ya da
ait olmadıkları bir ülkenin elinde olmamasını diliyor"
Dem duraklayıp gözlerini odadakiler üzerinde gezdirdi
"Bahsettiğim bu fırsatı hepimiz biliyoruz... Büyü öğren-
me fırsatı..."
Dannyl'e baktı. "Son iki yüz yıldır, birinin yasal bir
şekilde büyü öğrenmesinin tek yolu Lonca'ya katılması-
dır. Lonca'nın etkisi olmadan büyü öğrenmek isteyenler
yasayı çiğnemek zorunda. Büyükelçi Dannyl bu kanun-
lara uymuştur; fakat o da fırsat kayıplarına üzülmekte-
dir. Arkadaşı, Tremmelin Ailesi'nden Tayend'in büyü
potansiyeli var. Büyükelçi Dannyl ona kendini koru-
mayı ve kendine şifa vermeyi öğretmek istiyor.
Mantıklı... hayır onurlu bir istek."
Dem diğerlerine baktı, herkes başıyla onaylıyordu.
"Fakat Lonca bunu öğrenecek olursa Tayend'in kendi-
sini saklayıp koruyacak kişilere ihtiyacı var. Bizim uy-
gun bağlantılarımız ve düzenlemelerimiz var. Ona yar-
dım edebiliriz."
Dönüp tekrar Dannyl'e baktı. "Peki Büyükelçi, arka-
daşınızı korumamız karşılığında bize ne vereceksiniz?"
Oda sessizleşti. Dannyl gülümseyip çevresindeki yüz-
lere baktı.
"Size kaybettiğiniz fırsatı verebilirim. Size biraz büyü
de öğretebilirim."
"Biraz mı?"
136
TRUDİ CANAVAN
etmezdiniz bile."
Dem'in gözleri parladı. "Kesinlikle..."
"O zaman sizin güveninizi kazanmak için benim
yapmam lazım?"
"Bize yardım edin."
Konuşan Kaslie'ydi. Dannyl şaşkınlıkla kadına bakt
Sesi aciliyet ve endişe yüklüydü. Kadın, Dannyl'e bakt
gözlerinde çaresiz bir umut vardı.
Bir şüphe yavaş yavaş Dannyl'in üstüne çökmeye
başladı. Akkarin'in mektubunu hatırladı... Son dö-
nemde bu konuda bir miktar başarı kazandılar. Şu anda
içlerinden en az biri güçlerini uyandırmayı başarmış du-
rumda olduğu için Lonca onlarla ilgilenmeye yetkili ve
mecburdur.
Güçlerini uyandırmış fakat kontrol edemiyor. Hızla
düşünen Dannyl, mektubu aldığından beri kaç hafta
geçtiğini hesaplayıp mektubun eline ulaşması için geçen
iki haftayı sonuca ekledi. Dem'e baktı.
"Size hangi konuda yardım edeceğim?"
Adamın yüz ifadesi çok ciddiydi. "Size göstereceğim."
Dannyl ayağa kalktığında Tayend de onunla birlikte
kalktı. Royend başını iki yana salladı. "Sen kal genç
Tayend... Senin güvenliğin için sadece Büyükelçi gelse
iyi olur."
Dannyl bir an duraksadı, ardından Tayend'e dönüp
başıyla onayladı. Alim kaşlarını çatarak geri oturdu.
Dem, Dannyl'e kendisini takip etmesini işaret etti.
Odadan çıkıp bir koridorda ilerlemeye başladılar. Kori-
dorun sonunda başka bir koridora inen bir merdiven
vardı. Sonra ağır, ahşap bir kapının önünde durdular.
Havada hafif bir duman kokusu vardı.
138
TRUDİ CANAVAN
TRUDİ CANAVAN
zihninde gücüne ulaşabileceğin bir noktaya v"
lendirmeliyim. Bunu yapabilmemin tek yolu senin z'vT
ninde yol göstermeme izin vermen."
"Tek yol bu mu?" diye sordu Dem. Dannyl, Royend'
baktı.
"Evet."
"Bir şeyleri görme olasılığın var mı?" diye sordu
Farand, "Gizli tutmak zorunda olduğum şeyleri?"
Dannyl, Farand'ı ciddi bir şekilde süzdü. Bunu inkar
edemezdi. Farand'm zihnine girdiğinde sırları büyük
ihtimalle önüne atlayacaktı. Sırların böyle kötü bir huyu
vardı.
"Bu mümkün," dedi Dannyl. "Dürüst olmak gere-
kirse, bir şeyleri saklamaya ne kadar yoğunlaşırsan dü-
şüncelerinde o kadar yüzeye çıkar. Lonca bu yüzden çı-
rakları mümkün olduğunca genç eğitir. Ne kadar genç-
sen o kadar az sırrın vardır."
Farand yüzünü ellerine gömdü. "Yooo," diye inledi.
"Kimse beni eğitemez. Sonsuza kadar böyle olacağım."
Yatağın örtüleri tütmeye başladı. Dem derin bir nefes
alıp bir adım yaklaştı.
"Belki de Lord Dannyl gördüğü her şeyi kendisine
saklamaya söz verebilir," diye önerdi.
Farand acı bir şekilde güldü. "Bir kanunu çiğnemek
üzere olan birine, sözünü tutması konusunda nasıl gü-
venebilirim?"
"Gerçekten öyle," dedi Dannyl tatsız bir şekilde.
"Sana öğrendiğim hiçbir şeyi kimseye söylemeyeceğim
konusunda söz veriyorum. Eğer bu yeterli değilse sana
işlerini yoluna koyup buradan ayrılmanı tavsiye ediyo-
rum. Yok etmek istemediğin herkesten ve her şeyden
uzakta bir yere gitmelisin; çünkü güçlerin tamamen
142
TRUDİ CANAVAN
kulak misafiri olma yeteneğini öğrenip Saray'a, duyduk
larmı Kral'a anlatmaya çağrılmıştı.
Fakat bir gün Farand yanlışlıkla, Kral'in güçlü Dem
ler'den biriyle bu Dem'in potansiyel rakibinin öldürül
mesiyle ilgili bir anlaşma yaptığına tanık olmuştu. Bunu
fark eden Kral, Farand'm sessizlik yemini etmesini iste-
mişti. Daha sonra Farand, Lonca'ya başvurduğunda
reddedilmişti. Sebebini ilk başta anlamamıştı fakat son-
radan Kral'ın, gizli anlaşmanın zihin okuma derslerinde
açığa çıkacağının korkusuyla Lonca'ya girişini engelledi-
ğini anlamıştı.
Farand'm rüyalarını yıkan şanssız bir durumdu.
Dannyl adama karşı samimi bir sempati hissetti. Artık
sırrı açıklanmış olduğu için Farand'm zihnini çok daha
rahat kontrol eder hale geldi ve gücünün kaynağını
kolaylıkla buldu. Dannyl birkaç kez kaynağı nasıl etki-
leyeceğini gösterdikten sonra Farand'm zihnini terk etti.
"Bu kadar mı?" diye sordu Farand. "Öğrendim mi?"
"Hayır." Dannyl kıkırdayıp sandalyenin etrafından
dolaştı ve Farand ile yüz yüze geldi. "Birkaç ders daha
lazım."
"Tekrar ne zaman deneyebiliriz?" Farand'm sesinde
paniğe kapılmaya başlayan birinin tınısı vardı.
Dannyl, Dem Marane'ye baktı. "Yarın tekrar gelmeye
çalışırım. Tabi bu sizce de uygun olursa."
"Olur," diye onayladı Dem.
Dannyl başıyla Farand'a doğru onayladı. "Şarap içme
ve zihin etkileyici hiçbir şey kullanma. Çıraklar genellik-
le bir iki haftada öğrenirler. Eğer sakin kalıp büyünü
kullanmaktan kaçınırsan güvende olursun."
Farand rahatlamış görünüyordu, Royend'in gözlerin-
deyse bir heyecan pırıltısı vardı. Dem kapıya doğru
144
Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı
ıeCli ve tavandaki küçük bir delikten inen bir zinciri
çekti-
«piğerlerinin yanına dönelim mi Büyükelçi? Burada
lanları duymaktan mutlu olacaklardır."
"Eğer istiyorsanız."
Dem, Dannyl'i bir önceki odaya geri götürmedi, bu-
nun yerine malikanenin başka bir bölümüne götürdü.
Tayend ve diğerlerinin rahat koltuklarda oturdukları bir
kütüphaneye girdiler. Royend, Kaslie'ye doğru başını
hafifçe eğince kadın gözlerini kapatıp rahatlayarak iç
geçirdi.
Tayend, büyük ve oldukça eski bir kitap okuyordu.
Başını kaldırıp Dannyl'e baktı, gözleri şevkle parlıyordu.
"Bak," dedi elini kitaplıklara doğru sallayarak. "Büyü
üzerine kitaplar. Burada araştırmamıza yardımcı olacak
bir şeyler bulabiliriz."
Dannyl gülümsemesine engel olamadı. "Oldukça iyi
geçti. Sorduğun için teşekkürler."
"Ne?" Tayend başını kitaptan kaldırdı. "Oh! O mu?
Başının çaresine bakabileceğini biliyordum. Sana ne
gösterdi?" Dannyl bir cevap veremeden Tayend, Dem'e
döndü. "Bunu bir ara ödünç alabilir miyim?"
Royend gülümsedi. "Eğer istiyorsanız bu gece yanı-
nıza alabilirsiniz. Büyükelçi yarın tekrar gelecek. Eğer
isterseniz siz de gelebilirsiniz tabi ki."
"Teşekkür ederim." Tayend, yanında oturan Dem'in
karısına döndü. "Hiç Chakan Kralı'yla ilgili bir şeyler
duymuş muydunuz?"
Dannyl, kadının mırıldanarak verdiği cevabı duya-
madı. Odaya, Dem ve arkadaşlarının heyecanlı yüzle-
rine baktı. Ona henüz güvenmezler di. Farand güçlerini
kontrol edebilmeye başladığını göstermeden değil. Fakat
145
TRUDİ CANAVAN
Farand bir kez o aşamaya ulaştığında tehlikeli h' •
haline gelecekti. Başkalarmdaki büyüyü uyandırıp, 0n
lara kontrolü öğretebilir bir seviyede olacaktı. O nok
tadan sonra grubun Dannyl'e pek ihtiyacı kalmayacaktı
Bir Lonca büyücüsü ile ilişki içinde olmaktansa ortadan
kaybolmanın çok daha güvenli olabileceğine karar ve-
rebilirlerdi.
Dersleri bir iki haftaya uzatabilirdi fakat daha fazla
zaman kazanamazdı. Farand, Kontrol'ü elde ettiği anda
onu ve diğerlerini tutuklamalıydı. Ama grubun hepsini
yakalayamayabilirdi. Onlarla ne kadar uzun süre geçi-
rirse gruptaki o kadar fazla kişiyi deşifre edebilirdi. Yüce
Lord'a danışabilmek isterdi. Fakat Farand'ın zihinsel
iletişimleri duyabilme yeteneği bunu engelliyordu ve
Akkarin'le mektupla haberleşecek zamanı yoktu.
Dannyl kendisine uzatılan bir kadeh şarabı kabul
etti. Dem, Dannyl'i kendilerini neler öğretmeye niyetli
olduğu konusunda sorguya çekmeye başladığında,
Dannyl kafasındaki bu kişileri tutuklamakla ilgili bütün
düşünceleri zihninin gerilerine itip, asi Lonca büyücüsü
rolüne yoğunlaştı.
Sonea odasının penceresinde durmuş gece göğünde
süzülen gri bulut demetlerini izliyordu. Yıldızların ışık-
ları titreşirken, ay solgun bir sisle kaplı görünüyordu.
Lonca boş ve sessizdi...
Ölümüne yorulmuştu. Bir önceki uykusuz geceye ve
derslerden sonra Lord Jullen için saatlerce kitap ta-
şımasına rağmen uyuyamıyordu. Hâlâ kafasında çok
fazla soru vardı. Bunları, bir dahaki karşılaşmalarında
146
TRUDİ CANAVAN
Lord'du. Bu ona gizemli ve sırlarla dolu olabilme şan
veriyordu. Bu da Sonea'nın ona katılmasının çok lni
olmayacağını gösteriyordu.
Peki ya Akkarin ölürse ne olacaktı? Kaşlarını çatt
Lorlen ve Rothen, Akkarin'in suçunu açıklayıp Sone >
nın gardiyanlığını almasının sadece onların sessizliğin-
sağlamak için olduğunu söyleyeceklerdi. Eğer bir gerçek
okuma yapılmazsa kara büyüyü öğrendiğini herhangi
birinin anlaması mümkün değildi. Mutsuz kurban ro-
lünü oynayıp üzerine hiç şüphe çekmeyebilirdi.
Bundan sonra kimse onunla ilgilenmezdi. Artık Yüce
Lord'un gözdesi olmayacağı için sıradanlık içerisinde
saklanabilirdi. Geceleri gizli tünellere girebilirdi. Akka-
rin zaten Hırsızlar'in yardımını ayarlamıştı. Casusları
onun için de bulabilirlerdi...
Sonea durup yatağının kenarına oturdu.
Bunları düşündüğüme inanamıyorum. Kara büyünün
yasaklanmış olmasının bir sebebi var. O büyü kötü...
Gerçekten öyle miydi? Yıllar önce Rothen, büyünün
iyi veya kötü olmadığını, büyüyü kullananın yaptıkları-
nın önemli olduğunu söylemişti.
Kara büyü başka birinden güç çekmeyi içeriyordu.
Bununla birini öldürmek gerekli değildi. İchaniler bile
kölelerini mecbur olmadıkça öldürmüyorlardı. Akka-
rin'in kara büyü kullandığını ilk gördüğünde Takan'dan
güç çekiyordu. Gönüllü olarak verildiği çok açık olan bir
güç.
Akkarin'in kendisine göstermiş olduğu kayıtları dü-
şündü. Kara büyü bir zamanlar Lonca tarafından sü-
rekli kullanılmaktaydı. Öğrenciler gönüllü olarak usta-
larına bilgi karşılığında güç vermekteydiler. Hazır olduk-
ları düşünüldüğünde öğrencilere "yüksek büyünün"
148
TRUDİ CANAVAN
Bölüm 9
Akkarin'in Yardımcısı
Oda adımlamak için fazla küçüktü. Tavanda asılı tek
lamba tuğla duvarlara sarı bir ışık yayıyordu. Cery kol-
larını birleştirip sessizce kendine küfretti. Akkarin sade-
ce yüz yüze halledilebilecek önemli bir konu olmadığı
sürece buluşmaktan kaçınmaları gerektiğini söylemişti.
Sonea'nın iyiliği önemli bir konu, diye düşündü Cery.
Ve bu sadece yüz yüze halledilebilir...
Fakat Yüce Lord'un aynı fikirde olması düşük bir ola-
sılıktı. Cery yine endişelenmeye başladığını hissetti.
Şimdiye kadar Lord Fergun'dan kurtarılmak ve Hırsızlar
arasındaki yerini kazanmak için Akkarin'in yardımları-
nın karşılığında yaptığı işlerden asla pişmanlık duy-
mamıştı. Katillerin yerini bulmak yeterince kolaydı. Ne
arayacağını bildiğinde kaçakçılar sığmağındaki muhafız
gibi sırıtıyorlardı. Cesetlerden kurtulmak ise standart
bir işti, her ne kadar artık muhafızlar gözlediği için
nehre atma yöntemini kullanamayacak olsalar da.
Ama Sonea'yı bu işe karıştırmak? Hayır, bu çok faz-
laydı. Cery de Sonea adına karar veremezdi ama en
azından bunu onaylamadığını Akkarin'in bilmesi gerek-
tiğini düşünüyordu.
Yüce Lord'un ona ihtiyacı vardı... Bundan emindi...
Belki de bugün bunun miktarını öğrenebilirdi.
Cery parmaklarını giysisinin koluna vurmaya baş-
152
TRUDİ CANAVAN
terimi kullanması Sachaka'dan birileri ile ternast
ğunu açığa çıkarırdı. dtu
Akkarin kaşlarını çattı, gözleri neredeyse kaşla
gölgesinde görülmüyordu. "Sanır mısın?"
"Evet." Cery gülümsedi "Henüz bir cinayet işlenm rV
fakat son katil bir öncekinden çok kısa bir süre so '
gelmişti bu yüzden kulağımı normalden daha açık tut
tum. Söylenene göre kadın göze çarpan bir tipmiş ya
kalaması kolay olacak."
"Kadın mı?" dedi Akkarin. "Bir kadın... Hırsızlar
bunu duyduklarında birden fazla katil olduğunu anla-
yacaklar. Bu senin için bir sorun olur mu?"
Cery omzunu silkti. "Bu hiçbir şeyi değiştirmez.
Hatta biraz saygı duymalarını bile sağlayabilir. Yine de
onlar duymadan önce yakalasak iyi olur."
Akkrin başıyla onayladı. "Hepsi bu kadar mı?"
Cery bir an duraksadı. Derin bir nefes alıp şüphele-
rini bir kenara itti.
"Sonea'yı getirmişsin."
Akkarin dikleşti. Lambanın ışığı gözlerini açığa çı-
kardı. Eğleniyor görünüyordu.
"Evet."
"Neden?"
"Sebeplerim vardı."
"Umarım iyi sebeplerdir," dedi Cery, kendini Akka-
rin'in bakışlarına karşılık vermeye zorlayarak.
Yüce Lord'un bakışları kararlılığını korudu. "Evet...
Büyük bir tehlikede değildi."
"Onu bu işe karıştıracak mısın?"
"Biraz. Fakat senin endişelendiğin şekilde değil.
154
TRUDİ CANAVAN
"Tremmelin Ailesi'nden Tayend sizi görmeye gelm'
dedi hizmetkar. §'
Dannyl fincanını masaya bıraktı, şaşırmıştı. Tave
onu nadiren burada ziyaret ederdi. Birbirilerine ol
davranışlarından şüphelenebilecek hizmetkarları
olmadığı, Büyük Kütüphane'nin mahremiyetini tercih
ediyorlardı.
"İçeri gönder."
Tayend önemli biriyle görüşmeye uygun giyinmişti
Her ne kadar Dannyl, frapan Elyne Saray giysilerine
alışmış olsa da hâlâ komik buluyordu. Yine de vücuda
oturan bu dar giysiler daha yaşlı saraylılarda komik
dursalar da Tayend, üzerinde bunlarla çok çekici görü-
nüyordu.
"Büyükelçi Dannyl," dedi Tayend zarif bir şekilde
eğilerek. "Dem Marane'nin kitabını okuyordum ve bazı
ilginç bilgilerle karşılaştım."
Dannyl masasının önündeki sandalyelerden birine
işaret etti. "Lütfen otur. Sadece... bana bir dakika izin
ver." Tayend, Dannyl'e bir şeyi hatırlatmıştı. Temiz bir
kağıt alıp kısa bir mektup yazmaya başladı.
"Ne yazıyorsun?" diye sordu Tayend.
"Dem Marane'ye beklenmedik bazı işler yüzünden bu
geceki akşam yemeği davetine iştirak edemeyeceğim için
üzüntülerimi belirten bir mektup."
"Peki ya Farand?"
"Hayatta kalacaktır. Yapmam gereken işler var, ayrı-
ca onları biraz bekletmek istiyorum. Farand'a kontrolü
öğrettikten sonra bana ihtiyaçları kalmayacak,
kalmayınca da yeni dostlarımızı ani bir yolculuğa çıkmış
bulabiliriz."
"O zaman büyük bir aptallık yapmış olurlar. Sahip
156
TRUDİ CANAVAN
Tayend'in yüzü karardı fakat sadece bir ani "
"Eğer yanımda iyi bir arkadaş olacaksa birazcık d ^
tutmasına dayanabilirim."
"Bu sefer olmaz," dedi Dannyl kararlı bir şekilde "R-
gün İmardin'e arabayla gideriz. O zaman sen h
zamanki gibi harika bir yol arkadaşı olursun." Tayend'in
dargın bakışlarına gülümsedi, sonra mektubu imzalavra
bir kenara koydu. "Şimdi, ne buldun?"
"Beyaz Gözyaşı Lahitleri'ndeki kadının mezarmdaki
yazının, kadının "yüksek büyü" yaptığını nasıl anlattı-
ğını anımsıyor musun?"
Dannyl başıyla onayladı. Antik büyü araştırması için
Vin'e gidişlerinin üzerinden çok uzun bir zaman geçmiş
gibi geliyordu.
'"Yüksek büyü' kelimeleri bir hilal ve bir el şeklindeki
glifle sembolize edilmiş," Tayend, Dem'in kitabını açıp
Dannyl'e doğru uzattı. "Bu iki yüz yıl önce yazılmış bir
kitabın kopyası. İttifakın kurulmuş olduğu, bütün bü-
yücülerin Lonca tarafından eğitilmesi ve kontrol edilme-
siyle ilgili kanun devreye girdikten sonra yani. Kyralia
dışındaki büyücülerin çoğu Lonca üyesiydi fakat bazı-
ları değildi. Bu, Lonca üyesi olmayan bir büyücüye ait."
Kitabı kendine çeken Dannyl, sayfanın tepesinde bir
yıldan uzun bir süredir çözmeye çalıştıkları glifi gördü.
Altındaki metni okumaya başladı.
'Yüksek büyü' terimi bir zamanlar sıradan kabul edi-
len çeşitli becerileri kapsamaktadır. Bu becerilerin içinde
başka bir kişiyle uzaktan zihin iletişimi kabiliyetlerini art-
tıran 'kan taşlan' ya da 'kan mücevherleri' ile büyüyü
çeşitli şekillerde saklayıp salabilen 'depo taşlan' ile 'depo
mücevherleri' yaratmak da bulunmaktadır.
Yüksek büyünün ana şekli açgözlü bir uygulamadır.
158
TRUDİ CANAVAN
Akkarin kara büyüyü arıyordu.
Hayır. Biliyor olamazdı. Bu kadar üerlememişf
kendine hatırlattı Dannyl. Büyük ihtimalle hâlâ b'l ^
yordur. Bilseydi, beni araştırmama devam etmem \Üd
nünde teşvik etmezdi. Derin bir nefes alıp yavaşça ve H
"Tayend, sanırım Errend'e asilerden bahsetme
manı geldi. Yolculuğa tahmin ettiğimden daha önce
kaçağım galiba..."
Sonea'nm kalbi Yüce Lord'un konutuna yaklaşırken
gittikçe daha hızlı atıyordu. Bütün gün bu anı beklemiş-
ti. Derslere yoğunlaşmak zor olmuştu, bir de üstüne
Mien'in, kütüphanedeki cezasını mümkün olduğunca
bezdirici hale getirme çabalarına katlanmak, çok daha
zor olmuştu.
Gri taş bina karanlıkta yavaş yavaş görünür olmaya
başlamıştı. Derin bir nefes alıp cesaretini toplamak için
durdu, sonra kapıya ilerleyip koluna parmakları ile do-
kundu. Kapı içeri doğru açıldı.
Akkarin her zamanki gibi konuk odasındaki koltuk-
lardan birinde oturuyordu. Uzun parmakları, koyu kır-
mızı şarap dolu bir kadehin etrafında kıvrılmıştı.
"İyi akşamlar Sonea. Bugün derslerin nasıldı?"
Sonea'nm ağzı kurumuştu. Yutkundu, derin bir ne-
fes daha aldı, içeri girdi ve kapının arkasından kapandı-
ğını duydu.
"Yardım etmek istiyorum," dedi Akkarin'e.
Akkarin'in kaşları hafifçe çatıldı ve dikkatle Sonea'ya
bakmaya başladı. Sonea bakışlarını sabit tutmak için
160
TRUDİ CANAVAN
"Sen... bunu sonra mı yapsak?" dedi Sonea \c'
Akkarin'in de buna katılmasını bekliyordu.
Akkarin'in yanıt olarak verdiği bakış o kadar doğr
dan ve yırtıcıydı ki Sonea bir adım geriledi.
"Hayır," dedi Akkarin. "Bu daha önemli." Kolları
kavuşturdu ve dudaklarının köşesi yarım bir gülüm
semeyle kıvrıldı. "Pekala, bana nasıl yardım etmeyi dü
sunuyorsun?"
"Ben... sen..." Bir anda Sonea'nın nefesi kesilmişti
"Kara büyü öğrenerek," demeye başardı sonunda.
Akkarin'in gülümsemesi yok oldu.
"Hayır." Kollarını çözdü. "Sana bunu öğretemem
Sonea."
Sonea, Akkarin'e baktı, şaşırmıştı. "O zaman... o za-
man bana neden gerçeği gösterdin? Sana katılmamı is-
temiyorsan neden bana İchaniler'i anlattın?"
"Sana kara büyü öğretmeyi hiç düşünmedim," dedi
Akkarin sert bir şekilde. "Lonca'daki geleceğine tehli-
keye atmana izin veremem. Bu umurumda olmasaydı
bile sahip olduğum bu bilgiyi başkasına aktarmazdım."
"O zaman... sana nasıl yardımcı olabilirim ki?"
"Benim amacım..." Bir an duraksadı sonra içini çekip
bakışlarını kaçırdı. "Takan gibi gönüllü bir güç kaynağı
olmanı ummuştum."
Sonea'yı bir ürperti sardı fakat bu his çabucak geçti.
Elbette, diye düşündü. Bütün amacı buydu.
"İchaniler asla bir istilaya kalkışmayabilir," dedi
Akkarin. "Eğer kara büyü öğrenirsen geleceğini bir hiç
için riske atmış olabilirsin."
"Bu göze almaya hazır olduğum bir risk." diye yanıt-
layan Sonea'nm sesini, odanın azameti adeta emiyor,
162
TRUDİ CANAVAN
bir seçeneğim kalmadığı sürece kara büyüyü ki lı
mam." an~
Akkarin, Sonea'ya soğuk bir şekilde baktı. "Kara Ki
yüyü öğrenmenin ve kullanmanın cezasını biliyor m
sun?" U~
Sonea duraksadı, sonra başını iki yana salladı.
"İdam... Başka hiçbir suç bu şekilde cezalandırılmaz
Sadece kara büyüyü öğrenmeye çalışmak bile Lorı-
ca'dan atılmana sebep olur."
Sonea'nm teninde bir ürperti dolaştı. Akkarin'in du-
dakları acımasız bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"Fakat herhangi bir suç işlemeden de bana yardımcı
olabilirsin. Başka bir büyücüye güç vermeyi yasaklayan
bir kanun yok. Ayrıca bu, sana, Savaşçı Becerileri der-
sinde de öğretildi. Tek fark ben bu gücü depolayabili-
rim."
Sonea şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Bıçak yok
muydu? Teni kesmek yoktu. Ama tabi ki buna gerek
yoktu.
"Regin ve yandaşlarıyla karşılaşmandan sonra gücü-
nün çoğunu geri kazanman için tek ihtiyacın bir gecelik
uykuydu," diye devam etti Akkarin. "Fakat ertesi gün
Savaşçı Becerileri dersin varsa, çok fazla güç vermedi-
ğinden emin olmalıyız. Ayrıca bu casuslarla benim ye-
rime savaşabilecek seviyeye gelmen için eğitimini elime
almam lazım."
Sonea başının döndüğünü hissetti. Savaşçı Becerileri
dersi mi? Akkarin'le mi?
"Bunu yapmak istediğine emin misin?" diye sordu
Akkarin.
Sonea derin bir nefes aldı. "Evet."
164
TRUDİ CANAVAN
"İyi geceler Yüce Lord."
Akkarin'in bakışları kararlıydı. "İyi geceler Son
Sonea'nm kalbi yine delice çarpmaya başlım
Merdivenlerden çıkarken artık bunun sebebinin k u
olmadığını fark etti. Kalbi garip bir heyecanla çar^
yordu. P1"
Ona beklediğim şekilde yardım etmiyor olabiliri,
diye düşündü; ama yardım ediyorum.
Sonra sahte bir üzüntüyle kıkırdadı.. Yine de bana
Savaşçı Becerileri derslerimde yardımcı olmaya başla-
dığında pek de mutlu olmayabilirim...
166
Bölüm 10
Beklenmedik Bir Rakip
Rothen son öğrencisinin de gelmesini beklerken pen-
cereden dışarı bakıyordu. Günler uzayıp ısındıkça, bah-
çeleri yemyeşil bir labirent haline getiriyordu. Gri renkli
Yüce Lord'un Konutu bile parlak sabah güneşinde göze
hoş gözüküyordu.
Rothen bakarken konutun kapısı açıldı. Sonea ko-
nuttan çıkarken Rothen kalbinin göğsünde sıçradığını
sandı. Sonea'nm bugün güne geç başladığını fark etti.
Tania'ya göre hâlâ şafakla uyanıyor olmalıydı.
Ardından gri konuttan uzun bir siluet çıkınca Rothen
bütün vücudunun gerildiğini hissetti. Akkarin'in siyah
cüppesi, parlak ışık altında neredeyse gri gözüküyordu.
Yüce Lord, Sonea'ya dönüp bir şeyler söyledi. Sonea'nm
dudakları ufak bir gülümsemeyle kıvrıldı. Doğrudan
Akademi'ye doğru ilerlemeye başlayan ikilinin yüz ifa-
deleri tekrar ciddileşmişti. Rothen görüş alnından çı-
kana kadar onları izledi.
Pencereden ayrıldığında ürperdi. Bedenini bir titreme
kaplamıştı ve geçmiyordu.
Sonea, Akkarin'e gülüm s emiş ti...
Kibar, zoraki bir gülümseme değildi. Açık, gizlenme-
miş bir gülüş de değildi. Muzip, sırlar içeren bir gülüm-
semeydi.
167
TKUDİ CANAVAN
Hayır, dedi kendine. Sadece korktuğum şeyi e-
rum çünkü sürekli böyle bir şey görmeye çalışıy Uy°~
Büyük ihtimalle Akkarin'i kandırmak veya yatıştı Ulî1'
için gülümsemiştir. Veya belki de Akkarin'in yaptı& u
yorumu komik bulmuştur, yaptığı bir espriye gülüm * ^
mistir...
Peki ya böyle değilse? Ya başka bir sebep varsa?
"Lord Rothen?"
Rothen dönünce bütün sınıfın gelmiş sabırla kendisi-
nin derse başlamasını beklemekte olduklarını gördü
Hüzünlü bir şekilde de olsa gülümsemeyi başardı ar-
dından masasına ilerledi.
Sınıftan çıkıp Sonea'ya gidip bir açıklama isteye-
mezdi. Hayır, şimdilik Sonea'yı aklından çıkarıp öğret-
menliğe yoğunlaşmalıydı. Fakat daha sonra gördükleri
üzerine dikkatlice düşünmeliydi.
Ve Sonea'yı daha yakından izlemeliydi...
Araba durunca, Dannyl inip Dem Marane'nin evinin
kapısına ilerleyip çan ipini çekti.
Esnedi ve yorgunluğunu geçirmek için biraz büyü-
sünden çekti. Tayend'in kitabı göstermesinin üzerinden
bir hafta geçmişti. Büyükelçi Errend ve diğer Elyneli bü-
yücülerle bu geceye hazırlanmak için birçok gizli toplan-
tı yapılmıştı. Planlarının işe yarayıp yaramayacağını bi-
razdan anlayacaklardı.
Kapıya ayak sesleri yaklaştı, sonra kapı açıldı ve ev
sahibi zarif bir şekilde eğildi.
"Büyükelçi Dannyl. Sizi tekrar görmek büyük bir
168
TRUDİ CANAVAN
Diğer odanın girişine ulaştılar. Royend'in v
Kaslie, Dannyl'i selamlamak için ayağa kalktı
"Selamlar Büyükelçi. Sizi tekrar görmek çok ?
Sizce kardeşim yakında Kontrol'ü öğrenebilecek mi'?"
"Evet," diye yanıt verdi Dannyl ciddi bir şekilde "R
gece veya bir sonraki seferde. Pek fazla bir şey kalmad "
Kaslie başıyla onayladı, belli ki rahatlamıştı. "Yard
mınız için size ne kadar teşekkür etsem azdır." Royend'
döndü. "O zaman hemen yola çıksanız iyi olur."
Sesinde gücenme izleri vardı. Dem'in dudakları çar-
pık bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Farand yakında güvende
olacak hayatım."
Kadının kaş çatışı derinleşti. Dannyl yüz ifadesini ki-
barca tarafsız tuttu. Tayend, Kaslie'nin nadiren mutlu
gözüktüğünü ve bazen kocasına kızgın göründüğünü
fark etmişti. Tayend' in tahminine göre Kaslie, kardeşi-
nin bu durumundan Royend'i sorumlu tutuyordu; çün-
kü Farand'ı, güçlerini uyandırması için Royend
cesaretlendirmişti.
Dem, Dannyl'i evin dışında bekleyen bir araca götür-
dü. Araç, henüz ikili koltuklarına tam yerleşemeden ha-
reket etti. Pencereler örtülüydü.
"Farand'm ev sahibinin korunması için," diye açıkladı
Dem. "Ben size benim kimliğimi ve evimi bilmeniz ko-
nusunda güveniyor olsam da grupta size benden daha
az güvenenler var. Farand'm kendileriyle kalmasına
sadece bu önlemleri alırsam izin verdiler." Bir an durdu.
"Size güvendiğim için bir aptal olduğumu düşünüyor
musunuz?"
Dannyl şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Soruyu bir
süre düşündü, sonra omzunu silkti. "Daha küçük
adımlar atmanızı bekliyordum. Belki de dürüstlüğümü
170
TRUDİ CANAVAN
"Dikkatli olun," diye mırıldandı Royend "iwP J«
var." ' dlVen
Dannyl'in botunun burnu sert bir köşeye çarptı m
katle dik bir merdiveni çıkmaya başladı, ardından W
sürü dönüş ve yan yola sahip bir geçitte ilerledi. Son
büyük bir oda ve tanıdık bir varlık hissetti. El omzu
dan çekildi.
Yakılan bir lamba, kayaya oyulmuş bir odanın için
deki pratik mobilyaların çeşitli kısımlarını aydınlattı
Duvarların birindeki bir çatlaktan su sızıp altındaki bir
havuzda toplanıyor, oradan da yerdeki bir deliğe akı-
yordu. Hava soğuktu ve Farand kalın, kürk yakalı bir
manto giyiyordu.
Genç adam eğildi, içinde bulunduğu konumdan kur-
tulmaya yaklaştıkça hareketleri daha da kendinden
emin bir hal alıyordu.
"Büyükelçi Dannyl," dedi Farand, "Son saklanma
deliğime hoş geldiniz."
"Burası biraz soğuk," dedi Dannyl. Havayı ısıtmak
için büyüsünü kullandı. Farand sırıtıp mantosunu çı-
kardı. "Büyüyle büyük ve dramatik şeyler yapmayı ha-
yal ederdim. Sanırım artık bütün yapabileceğim bu tarz
küçük şeyler de olsa mutlu olacağım."
Dannyl işaret edercesine Royend'e baktı. Dem gü-
lümseyip omzunu silkti. "Sizi temin ederim herkes aynı
fikirde değil. Eminim Farand temellerden fazlasını da
öğrenmek istiyordur."
Dem tavandaki bir delikten sarkan bir ipin yanında
duruyordu. Dannyl ipin diğer ucu büyük ihtimalle bir
çana bağlı olduğunu tahmin ediyordu. Çanın yanında
kimin beklediğini merak etti.
"Pekala," dedi Dannyl. "Başlasak iyi olur. Seni bu
172
TRUDİ CANAVAN
Kontrol'ü öğrenir öğrenmez ortadan kaybolmayacak
emin olana kadar senden bir çok şeyi gizleyeceğim
— Dem onurlu biridir. Yardımın karşılığında Tauen l'i
korumaya söz verdi. Bu sözünü tutacaktır.
Dannyl bir an bu saf genç adama karşı sempati duv-
du. Kendine Farand'ın genç olmasına rağmen aptal
olmadığını hatırlatarak bu hissi bir kenara itti.
— Göreceğiz. Şimdi beni gücüne götür.
Farand'ın Kontrol'ün en ince nüanslarını anlaması
Dannyl'in beklediğinden daha kısa sürdü. Farand bunu
ba sarınca Dannyl kendini yapmak zorunda olduğu şey
için hazırladı. Farand'ın mutlu düşüncelerini bir soru ile
kesti.
— Neredeyiz?
Bir tünel görüntüsü belirdi, sonra içinde oldukları
oda. Farand'ın nerede oldukları konusunda Dannyl'den
fazla bilgisi yoktu.
— Ev sahibin kim?
Farand bunu da bilmiyordu.
Belli ki Royend, Dannyl'in bu bilgiyi genç adamın zih-
ninden elde edebileceğini tahmin edip Farand'ın hiçbir
şeyi bilmeyeceğinden emin olmuş olmalıydı. Neyse ki
nerede olduklarını öğrenmek için sadece geçitlerde yolu-
nu bulması ve tünelin nereye çıktığını görmesi gerek-
mekteydi.
Farand alarma geçmek için Dannyl'in düşüncelerin-
den yeteri kadar görmüştü.
— Sen ne yap...
Dannyl ellerini Farand'ın şakaklarından çekerek,
bağlantıyı kesti. Aynı anda Farand büyüsünü kullan-
maya kalkışırsa diye zayıf bir kalkan yarattı. Genç adam
174
TRUDİ CANAVAN
saat uzaktayım. Tünelin bir görüntüsünü gönderdi r
nıdık geliyor mu?
— Hayır.
Farand önce Dannyl'e ardından da Royend'e bakt
"Hâlâ nerede olduğumuzu bilmiyor," dedi umutla.
"Bulmak zor olmaz," dedi Dannyl. "Ve Farand bir
büyücünün diğerlerinin iletişimini dinlemesinin kabalık
olarak görüldüğünü artık biliyor olmalısın."
"Biz senin kurallarınla yaşamıyoruz." dedi Royend
ters bir şekilde.
Dannyl, Dem'e döndü. "Fark ettim."
Adamın bakışları bocaladı, sonra Dem omuzlarını
dikleştirdi. "Bizi bunun için idam edecekler. Bununla
yaşayabilecek misin?"
Dannyl, Dem'in bakışlarına karşılık verdi. "Baştan
beri bu tehlikenin farkmdaydm. Bütün yaptıklarını ve
planladıklarını sadece Farand 'ı korumak ve kurtarmak
için yapsaydın affedilebilirdin. Ama amacının bu kadar
masum olduğunu hiç sanmıyorum."
"Hayır," diye kükredi Dem. "Sadece Farand değildi.
Asıl neden adaletsizlik. Neden kimin büyü öğrenip ki-
min öğrenemeyeceğine Lonca karar versin? Harcanan o
kadar çok potansiyel var ki, o ka..."
"Kimin büyü öğreneceğine Lonca karar vermiyor,"
diye düzeltti Dannyl. "Kyralia'da oğullarının veya kızla-
rının Lonca'ya katılıp katılmayacağını aileler belirler.
Elyne'de kimlerin öğrenim göreceğini Kral belirler. Her
ülkenin adaylarını seçmek için kendi yöntemi vardır. Biz
sadece zihni dengesiz kişilerle suç işlemiş olanları red-
dediyoruz."
Royend'in gözleri öfkeyle parladı. "Peki ya Farand
veya başka biri sizin Lonca'nızdan eğitim almak iste-
176
TRUDİ CANAVAN
düşünceleri tahmin edebiliyordu.
— Errend?
— Dannyl.
— Diğerlerini tutukladınız mı?
— Hepsini. Artık yerini bize söyleyebilir misin?
— Hayır fakat yakında.
Dannyl, Royend'e baktı. "Vakit kaybettirmen arka-
daşlarına kaçmaları için zaman kazandırmayacak
Farand da bunu sana söyleyebilir."
Genç adam bakışlarını kaçırıp başıyla onayladı.
"Haklı." Bakışları çan ipine doğru kaydı. Dannyl tavan
baktı, yukarıda kimin olduğunu merak ediyordu.
Şüphesiz diğerlerini uyarabilecek bir yöntemle hazır
bekleyen Farand'ın ev sahibiydi. Bu asiyi de yakala-
manın bir yolu olabilir miydi? Büyük ihtimalle olmazdı.
Errend, Dannyl'in önceliğinin Farand ve Dem Ma-
rane'nin yakalanması olduğunda hemfikirdi. Eğer
başka birinin kimliğini öğrenecek veya tutuklayacaksa
bu, kaçağı kaybetme riski olmadan yapılmalıydı.
Royend, Dannyl'in bakışlarını takip etti, ardından
omuzlarını dikleştirdi. "Pekala. Sana çıkışı gösterece-
ğim."
Gün parlak ve sıcaktı; fakat karanlık odaya,
Sonea'nm büyüsüyle dahi ısıtamadığı bir soğuk getir-
mişti. Son birkaç gecedir oldukça iyi uyuyordu; fakat bu
gece farklıydı ve sebebini anlayamıyordu.
Belki de nedeni Akkarin bütün gece ortada olma-
masıydı. Sonea'yı kapıda Takan karşılamış ve Yüce
178
179
TRUDİ CANAVAN
Sonea düşünmeden kapıyı açıp koridorda ilerle
başladı. Takan, Akkarin'in yatak odasının kapıs Cye
duruyordu. Sonea yaklaşırken ona doğru dönri &
yüzünde kararsız bir ifade vardı. '
"Sonea." Akkarin'in sesi alçak ve cansızdı.
Akkarin'in yatak odasını küçük, zayıf bir ışık küre I
aydınlattı. Akkarin geniş bir yatağı köşesinde o turu
yordu. Zayıf ışıkta cüppesi sanki karanlıkla birleşiyör-
müş gibi gözüküyordu, sadece elleri ve yüzü görülebili-
yordu... ve bir kolunun dirseğe kadar olan kısmı.
Sonea ani bir nefes aldı. Akkarin'in cüppesinin sol
kolu garip bir şekilde sarkıyordu ve Sonea cüppe kolu-
nun yırtılmış olduğunu gördü. Akkarin'in dirseğinden
bileğine kadar kırmızı bir iz uzanıyordu. Solgun teni ku-
rumuş kan lekeleri ile kaplıydı.
"Ne oldu?" diye sordu Sonea panikle, ardından ek-
ledi, "Yüce Lord."
Akkarin bir Sonea'ya bir Takan'a baktı ve hafifçe bur-
nundan nefes verdi. "Görüyorum ki size her şeyi anlat-
madan dinlenemeyeceğim. İçeri girin ve oturun."
Takan odaya girdi. Sonea bir an durakladı, ardından
TRUDİ CANAVAN
"Bu yine de çok sorun olmayacak." Sonea'ya b
"Lonca'nın en güçlü büyücülerinden biri bana ya H '
ediyor." 1TTx
Sonea bakışlarını kaçırdı, yüzünün ısındığım h'
setti. Takan başını iki yana salıyordu.
"Bu bana yanlış geliyor. O çok farklı. Bir kadın... Hi
bir İchani, kadın bir köleyi serbest bırakmaz. Ayrıç
güçlü de. Kurnaz... Hiç de köle gibi değil."
Akkarin hizmetkarını dikkatle süzdü. "Onun bir
İchani olduğunu mu düşünüyorsun?"
"Mümkün. İchani olduğunu varsayıp hazırlanmalısı-
nız. Sizin..." Sonea'ya baktı. "Sizin yanınızda bir müt-
tefikiniz olmalı."
Sonea, Takan'a bakıp şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
Akkarin bu kadınla karşılaşmaya giderken onu da ya-
nına alması gerektiğini mi söylemek istiyordu?
"Bunu daha önce tartıştık," diye başladı Akkarin.
"Ve siz de Kyralia'ya saldıracak olurlarsa bunu dü-
şüneceğinizi söylemiştiniz," diye yanıtladı Takan. "Eğer
bu kadın bir İchani ise artık buradalar demektir. Ya si-
zin için fazla güçlüyse? Hayatınızı kaybedip Lonca'yı
korumasız bırakma riskine giremezsiniz."
Sonea nabzının hızlandığını hissetti. "Ve iki çift göz
bir çiftten iyidir," dedi aceleyle. "Eğer bu akşam sizinle
gelmiş olsaydım..."
"Ayağıma dolaşmış olabilirdin."
Bu söz canını yakmıştı. Sonea öfkelendiğini hissetti.
"Öyle düşünüyorsun değil mi? Ben sadece diğerleri gibi
saf bir çırağım. Varoşları veya bir büyücüden saklan-
mayı bilmiyorum."
Akkarin, Sonea'ya baktı, ardından hafifçe gülmeye
182
Bölüm 11
Yasak Bilgi
Üç yerim, Cery'nin ofisinin kapısına sivri uçlarından
saplandı. Cery masasından kalkarak yazı aletlerini
kapıdan alıp koltuğuna döndü. Kapıya baktı ve yerimleri
birbiri ardına tekrar kapıya fırlattı.
Yerimler tam da istediği noktalara, hayali bir üçgenin
köşelerine saplanmıştı. Tekrar kalkıp odanın karşısına
ilerlemeye başladı. Kapının arkasında bekleyen tüccarı
düşününce gülümsedi. Adam, Hırsız'm kapısından ge-
len bu sesler hakkında ne düşünüyordu acaba?
Sonra içini çekti. Bu tüccarı görmeli ve gerekeni yap-
malıydı ama hiç de cömert bir havada değildi; ki bu a-
dam genellikle, borcunu ödemesi için biraz daha zaman
vermeleri için yalvarmaya gelirdi. Cery adamın, en genç
ve yeni Hırsız'ı ne kadar zorlayabileceğini sınama ama-
cında olup olmadığından emin değildi. Yavaş ödenen bir
borç hiç ödenmeyen borçtan iyiydi; fakat sınırsız sabra
sahip olmasıyla ünlenen bir Hırsız'a saygı duyulmazdı.
Bazen yumruğunu sıkabileceğim göstermeliydi.
Cery yerimlere baktı, uçları kapıya iyice gömül-
müştü. Kabul etmeliydi. Bu kadar endişeli olmasının se-
bebi tüccar değildi.
"Kadın kaçtı," diye bildirmişti Moren. "Kaçmasına
izin verdi."
184
TRUDİ CANAVAN
ğunu duydum."
"Bunu nereden duydun?" diye sordu Cery.
Savara omzunu silkti. "İnsanların eğer kibarca s
sam bana öğrenmek istediklerimi anlatmak gibi bir h r
lan var." Her ne kadar ses tonu küstah olsa da kasla
nın arasında bir kırışıklık vardı.
"Hiç şaşırmadım," dedi Cery. "Başka neler öğrendin?"
"Kadın kaçtı. Eğer bu işle benim ilgilenmeme izin
verseydin böyle bir şey olmazdı."
Cery gülümsemesine engel olmadı. "Sanki sen daha
iyisini yapardın."
Savara'nm gözleri parladı. "Oh, yapardım."
"Nasıl?"
"Kendi yöntemlerim var." Savara kollarını kavuş-
turdu. "Bu kadını öldürmek isterdim ama artık Akkarin
ondan haberdar olduğuna göre yapamam. Ona söyle-
memiş olmanı isterdim." Doğrudan Cery'nin gözlerine
baktı. "Ne zaman bana güvenmeye başlayacaksın?"
"Sana güvenmek mi?" Cery kıkırdadı. "Asla! Katiller-
den birini öldürmene izin verir miyim?" Dudaklarını bu-
nu düşünür gibi birbirine bastırdı. "Bir dahaki sefere."
Savara, Cery'ye dikkatle baktı. "Buna söz veriyor mu-
sun?"
Cery, Savara'nm bakışlarını karşılık verip başıyla
onayladı. "Evet, söz veriyorum. Bu kadını bul ve fikrimi
değiştirmem için bana bir sebep verme. Böylece bir son-
raki köleyi sen öldürürsün."
Savara kaşlarını çattı fakat itiraz etmedi. "Anlaştık.
Akkarin bu kadını öldürdüğünde, onaylasan da onayla-
masan da orada olacağım. Bu kadının en azından ölü-
münü görmek istiyorum."
186
TRUDİ CANAVAN
Çekmeceyi açıp yerimlerden biriyle bir biley t
kardı. Tüccar çekingen adımlarla odaya girdiğine!
zım aletinin ucunu biliyordu. ya~
"Evet Hem, senden para akmaya başlayana kari
üzerine kaç delik açmam gerektiğini öğrenmemem i ?r
geçerli bir sebep söyle bakalım."
Akademi çatısından eski, yarı sökülmüş Gözetleme
Kulesi'nin kalıntılarını görmek mümkündü. Ağaçların
arkasında bir yerlerde, zirveye giden dolambaçlı yolda
taş yüklü arabaları çeken gorinler yol alıyordu.
"İnşaatın yaz arasından sonrayı beklemesi gerekebi-
lir," dedi Lord Sarrin.
"İnşaatı ertelemek mi?" Lorlen yanındaki büyücüye
döndü. "Bu projenin üç aydan fazla sürmemesini umu-
yordum. Ertelenmiş projeler ve boş vakit yoksunluğun-
dan dolayı gelen şikayetleri dinlemekten şimdiden yo-
ruldum."
"Birçok kişinin sizinle aynı fikirde olacağına eminim,"
diye yanıt verdi Lord Sarrin. "Yine de bu işe katılan
herkese, bu sene ailelerini ziyaret edemeyeceklerini söy-
leyemeyiz. Büyüsel olarak güçlendirilen binaların
sorunu, taşlar eritilerek birleştirilmeden yapısal olarak
sağlam sayılmazlar. Biz de bütün taşlar yerleştirilmeden
birleştiremiyoruz. Bu süre zarfında her şeyi bilinçli ola-
rak bir arada tutuyoruz. Gecikmeler hoş karşılanmaya-
caktır."
Lord Peakin'in aksine Lord Sarrin, yeni Gözetleme
Kulesi ile ilgili tartışmalarda pek görüş belirtmemişti.
Lorlen bunun; Simyacılar Başı'nm konuyla ilgili kesin
188
TRUDİ CANAVAN
Lorlen döndüğünde Osen'in aceleyle kendisine d "
ilerlediğini gördü. gru
"Evet?"
"Yüzbaşı Barran sizi görmeye geldi."
Lorlen, Sarrin'e döndü. "Gidip görsem iyi olacak."
"Elbette." Sarrin başını vedalaşma anlamında eğdi
Lorlen, Osen'e doğru ilerlemeye başlayınca genç büyücü
durup beklemeye başladı.
"Yüzbaşı neden geldiğini söyledi mi?" diye sordu
Lorlen.
"Hayır," diye yanıtladı Osen, Lorlen'in bir adım geri-
sine düşerek, "Ama telaşlı gözüküyordu."
Çatı kapısından geçip Akademi içinde ilerlediler. Lor-
len, Giriş Salonu'ndan çıktığında ofisinin önünde bek-
leyen Barran'ı gördü. Muhafız'm, Lorlen'in geldiğini
görünce rahatladığı açıkça belli oluyordu.
"İyi günler Yüzbaşı," dedi Lorlen.
Barran eğildi. "Yönetici."
"Ofisime geçelim." Lorlen kapıyı Barran ve Osen için
açık tuttuktan sonra misafirine bir koltuğu işaret etti.
Masasına geçtikten sonra Yüzbaşı'yı ciddiyetle süzdü.
"Sizi Lonca'ya getiren nedir? Umarım başka bir cina-
yet değildir."
"Korkarım öyle. Hem de tek bir cinayet değil." Bar-
ran'ın sesi gergindi. "Olanı tarif etmek için kullana-
bileceğim tek kelime: katliam..."
Lorlen kanının buz kestiğini hissetti. "Devam et."
"Dün gece Kuzeykesim'de hepsi de aynı şekilde öldü-
rülmüş on dört kurban bulundu. Çoğu sokaktaydı, bir
iki tanesi ise evlerinde." Barran başını iki yana salladı.
"Sanki delinin biri varoşlarda dolaşıp karşısına çıkan
190
TRUDİ CANAVAN
Barran başıyla onayladı. "Sizi hemen oraya götı"
bilirim. Dışarıda bir muhafız arabası bekliyor."
"Sizin yerinize ben gidebilirim," diye önerdi Osen
"Hayır," diye karşılık verdi Lorlen. "Ben gideceğim
Bu olaylar hakkında senden daha fazla bilgiye sahibim
Burada kalıp etrafa göz kulak ol."
"Diğer büyücüler bu olayı duyabilir," dedi Osen. "En-
dişeleneceklerdir. Onlara ne söylemeliyim?"
"Sadece bir dizi rahatsız edici cinayet işlendiğini ve
bolevi hikayesinin büyük olasılıkla birilerinin abartması
olduğunu. İnsanların hemen çeşitli sonuçlara varıp pa-
nik yaratmalarını istemeyiz."
"Peki ya büyüyle ilgili bir kanıt bulursanız?" diye ek-
ledi Osen.
"Onu o zaman düşünürüz."
Lorlen ve Barran kapıya ilerlerken Osen masanın ya-
nında ayakta kaldı. Lorlen arkasına baktığına yardımcı-
sının kaşlarının endişeyle çatılmış olduğunu gördü.
"Endişelenme," diye güvence verdi Lorlen. Dudakla-
rına buruk bir gülümseme yerleştirmeyi başardı. "Bü-
yük ihtimalle bu olay da diğer cinayetler kadar kötü bir
olaydır sadece."
Osen hafifçe gülümseyip başıyla onayladı.
Lorlen ofisinin kapısını kapatıp önce Giriş Salonu'na
ardından da Akademinin dışına ilerledi.
— Yüzbaşı Barran ile yalnız görüşmeliydin dostum.
Lorlen, Yüce Lord'un konutu'na doğru baktı.
— Osen mantıklı biri.
— Mantıklı kişiler şüphelerinin esiri olduklarında ol-
dukça mantıksız davranabilirler.
192
TRUDİ CANAVAN
"Peki Yüce Lord."
Oturup masaya baktı. Masada bir çok eşya vard
kase su, küçük bir kapta sıradan bir bitki, içinde bi h
relin dolaştığı bir kafes, küçük havlular, kitaplar ve S
lalı, sade bir kutu vardı. Akkarin bu kitaplardan birCl~
okuyordu.
"Bütün bunlar ne için?" diye sordu.
"Eğitimin için," dedi Akkarin kitabı kapatarak. "Sana
bu gece öğreteceğimi daha önce kimseye öğretmedim
Benim öğrenmem, kendiliğinden gerçekleşti. Lord Co-
ren'in Lonca'nın altına gömdüğü kitapları bulduktan
sonra bilgimi arttırabildim."
Sonea başıyla onayladı. "Kitapları nasıl buldun?"
"Coren sandığı ilk gömen büyücülerin, Lonca'nın bir
gün kendinden güçlü bir düşmanla karşılaşma olasılı-
ğına karşı kara büyü bilgisini korumalarının mantıklı
olduğunu biliyordu. Ama eğer sandık bulunamazsa
kimsenin işine yaramazdı. Yüce Lord'a ancak ölümün-
den sonra iletilmesi şartıyla bir mektup yazdı. Mektupta
eğer Lonca bir gün korkunç bir düşmanla karşılaşırsa
gizli bir bilgi stoğunu Akademi' nin altına gömdüğünü
anlatmıştı." Akkarin tavana baktı. "Mektubu burada ye-
nilikler yaptıktan sonra kütüphanenin düzenlenmesi sı-
rasında bir kayıt kitabının içinde buldum. Coren'in tali-
matları o kadar karışıktı ki öncellerimin hiçbirinin şif-
TRUDİ CANAVAN
kadar fark edilebileceğimi bilmiyordum. Sonradan fa u
edilemez olduğumdan emin olana dek deneyler yaptım
Keşfedilme riskini önlemek için sana bunu kısa bir sür
içinde öğretmeliyim."
Tavana doğru baktı. "Sana zihinsel olarak kılavuzluk
yapacağım ve Takan'ı ilk kaynağımız olarak kullanaca-
ğız. Yanımıza geldiğinde söylediklerine çok dikkat et-
melisin. Açıklamak için fazla karmaşık ve kişisel se-
bepler yüzünden bu konuları öğrenmek istemiyor."
Merdivenlerde ayak sesleri duyuldu, ardından kapı
açıldı ve Takan odaya girip eğildi.
"Beni mi çağırdınız efendi?"
"Sonea'ya kara büyü öğretme zamanı geldi," dedi
Akkarin.
Takan başıyla onayladı. Masaya doğru ilerleyip kutu-
yu açtı. Kutunun içinde siyah bir kumaşın üzerinde
Akkarin'in Sachakalı casusu öldürmek için kullandığı
bıçak yatıyordu. Takan bıçağı dikkatle aldı, büyük bir
saygıyla tutuyordu.
Sonra yumuşak, çalışılmış bir hareketle Takan bıçağı
bileklerine yatırıp başı eğik bir şekilde Sonea'ya doğru
yaklaştı. Akkarin'in gözleri kısıldı.
"Bu kadar yeter Takan... ve sakın diz çökme." Başını
iki yana salladı. "Bizler medeni insanlarız. İnsanları
köleleştirmiyoruz."
Takan'm dudaklarından silik bir gülümseme geçti.
Akkarin'e baktı, gözleri parlıyordu. Akkarin hafifçe bur-
nunu çekti sonra Sonea'ya doğru başını eğdi.
"Bu sadece büyücüler tarafından taşman bir
Sachaka bıçağı," dedi. "Bu bıçaklar büyü ile üretilip
bilenirler. Yüzlerce yıl yaşında ve babadan oğula miras
kalmış. Son sahibi Dakova'ydı. Ben bıçağı geride bırak-
196
TRUDİ CANAVAN
ve kendisini içine yerleştirdi. Duvarlar tanıdık yüzler
sahneler içeren tablolarla kaplıydı ama Sonea bunl e
görmezden geldi.
— Gücüne açılan kapıyı aç.
Bir anda tablolardan biri uzayarak bir kapı haline
geldi ve kapıdan bir kol çıktı. Sonea kapının koluna
uzanıp çevirdi. Kapı içeri doğru açılarak yok oldu
Sonea'nm önünde sonsuz bir karanlık uzanıyordu ve bu
karanlığın içinde, gücünün kaynağı olan ışık küresi
duruyordu.
— Şimdi içeriye, gücünün içine bir adım at.
Sonea duraksadı. — Boşluğa adım atmak mı?
— Hayır, gücüne adım at. Gücünün merkezine.
— Ama çok uzakta! O kadar uzağa yetişemem.
TRUDİ CANAVAN
cudundan kendi vücuduna yönlendirmek kolay e- ??
küyordu. Kendisinin biraz daha büyüdüğünü hissett'
Bir anda ne olduğunu anladı. Güç çekiyordu.
— Şimdi dur.
Sonea iradesini gevşetti ve yavaşça akan enerji ke
sildi.
— Tekrar başla.
Sonea tekrar aralıktan güç çekmeye başladı. Sadece
küçük bir büyü sızıntısı. Bu gücün hepsini kendi gü-
cüne ekleyip gücünü iki katma çıkarmanın nasıl bir şey
olacağını merak etti. Büyük bir coşku verirdi herhalde.
Peki bu güçle ne yapacaktı ki? İki kat güçlü olmaya
ihtiyaç duymadığı kesindi. Akademi derslerinde kendi
gücünü bile sonuna kadar hiç kullanmamıştı.
— Durl
Sonea söyleneni yaptı. Akkarin'in elleri şakakların-
dan çekildi ve Sonea gözlerini açtı.
"Güzel," dedi Akkarin. "Şimdi Takan'a şifa verebilir-
sin."
Sonea, Takan'ın koluna baktı, ardından yoğunlaştı.
Kesik hızla iyileşti ve Sonea, Takan'ın vücudu ile gü-
cünü hissedemez oldu. Hizmetkar yüzünü buruşturun-
ca Sonea kalbinde ani bir sızı hissetti.
"İyi misin?"
Takan geniş bir şekilde gülümsedi. "Evet Leydi
Sonea. Çok naziksiniz. Sadece Şifa biraz kaşındırıyor."
Takan başını kaldırıp Akkarin'e baktı ve ciddileşti. "De-
ğerli bir müttefik olacak lordum."
Akkarin karşılık vermedi. Sonea döndüğünde Yüce
Lordun; kitapların bulunduğu dolaba gitmiş, kollarını
kavuşturup kaşlarını çatmış bir halde durduğunu gör-
200
TRUOİ CANAVAN
Masaya yaklaşıp üzerindeki eşyalara baktı.
"Şimdi Sonea, masadaki canlı şeyleri inceleme '
sana öğrettiğim becerinin onlara nasıl uygulanabil1 ^
ğini incelemeni istiyorum. Daha sonra sana okurr,06
için birkaç kitap daha vereceğim." an
202
Bölüm 12
Ölümcül Sırları Saklamanın Bedeli
Yatağından kalkan Rothen penceresindeki perdeler-
den birini yana çekerek iç geçirdi. Gökyüzünün bir kıs-
mını zayıf bir ışık aydınlatıyordu. Şafak yakındı ama o
çoktan uyanmıştı.
Ormanın köşesindeki Yüce Lord'un Konutu'na baktı.
Yakında Sonea kalkıp Banyolar'a gidecekti.
Son bir haftadır Sonea'yı yakından izliyordu. Onu bir
daha Akkarin ile görmemiş olsa da davranışlarındaki bir
şey kesinlikle değişmişti.
Yürüyüşünde yeni bir kendine güven vardı. Her öğle-
arasmda bahçede oturup çalışıyor, böylece Rothen onu
Akademi pencerelerinden izleyebiliyordu. Son bir hafta-
dır Sonea'nm kolaylıkla dikkati dağılıyordu. Sıklıkla
Lonca'ya kaşlarını çatıp kaygı ya da endişeyle bakıyor-
du. Bazen yüzünde sert bir ifadeyle boşluğa dalıyordu.
Böyle zamanlarda o kadar büyümüş görünüyordu ki
Rothen onu zorlukla tanıyabiliyordu.
Ama Rothen'i en fazla korkutan şey, Sonea'nm Yüce
Lord'un konutuna baktığı zamanlar oluyordu. Sonea'
ran yüzünde çok düşünceli bir ifade oluyordu ama
Rothen'i, asıl endişelendiren yüzünde eksik olan ifadey-
di. Bakışlarında hoşnutsuzluk veya korku olmuyordu.
Ürperdi. Nasıl olur da Akkarin'in evine, en küçük bir
rahatsızlık göstermeden bakabilirdi? Daha önceden ra-
203
TRUDİ CANAVAN
hatsızlığı açıkça belli olurdu. Peki neden artık olrrıuv
du? yor~
Rothen parmaklarını penceresinin çerçevesine vn
du. Bir buçuk yıldır Akkarin'in Sonea'dan uzak durmam
yönündeki emrine uyuyordu. Onunla tek konuştuğu
zamanlar başkalarının da olduğu, konuşmamasının
şüphe uyandırabileceği zamanlardı.
Çok uzun süredir işbirliği yapıyorum. Herhalde bir kez
olsun onunla yalnız konuşmaya çalışmam sorun ya-
ratmaz.
Gökyüzü biraz daha parlaklaşmıştı. Bahçeler daha
rahat görülüyordu. Tek yapması gereken oraya inip
Sonea'yı Banyolar'a giderken yakalamaktı.
Pencereden ayrılıp giyinmeye başladı. Kapıya gitti-
ğinde durup tekrar düşündü. Birkaç soru, diye düşün-
dü. Hepsi bu... Büyük ihtimalle bizi fark etmez bile...
Büyücüler Makamı'nm koridoru boş ve sessizdi.
Rothen merdivenlerden çıkışa doğru aceleyle ilerlerken
botlarının sesi hızlı bir ritimle yankılanıyordu. Avluya
çıkıp bahçelere yöneldi.
Ana yolun yanındaki küçük kameliyelerden birinde
beklemeyi tercih etti. Yüce Lord'un Konutu'ndan iyice
gizlenmiş bir yerdi. Bahçenin çoğu Akademi'nin en üst
katından görülebiliyordu fakat herhangi bir büyü-
cünün o katta olması için vakit henüz çok erkendi.
Yarım saat sonra hafif bir ayak sesinin yaklaştığını
işitti. Ağaçların arasından bakınca Sonea'yı gördü ve
rahatlayarak içini çekti. Sonra kalbi hızla çarpmaya
başladı. Ya Sonea kendisiyle konuşmayı reddederse?
Ayağa kalkıp kameliyenin girişine gittiği sırada, Sonea
girişin önünden geçiyordu.
"Sonea!"
204
205
TRUDİ CANAVAN
yır Rothen. Gerçekten istemedi."
Rothen her ne kadar bu cevap kendisini tatmin et
miş olsa da başıyla onayladı. Sorusunu tekrar tek ^
şekillendiremezdi. Belki de Ezrille haklı, diye düşünrî \i
Belki de gereğinden fazla endişeleniyorum.
Sonea üzgün bir şekilde gülümsedi. "Ben de kötü bi
şey olmasını bekleyip duruyorum." dedi, "Ama her ge-
çen gün daha fazla şey öğreniyorum. Eğer bir savaş
olursa kolay kolay alt edilemeyeceğim." Yüce Lord'un
Konutu'na doğru bakıp Rothen'den bir adım uzaklaştı
"Ama kimseye hemen başlatmak için bir sebep vermeye-
lim."
"Haklısın," dedi Rothen. "Dikkatli ol Sonea."
"Olacağım." Gitmek üzere döndü, sonra duraksayıp
omzunun üzerinden Rothen'e baktı. "Sen de kendine
dikkat et Rothen. Benim için endişelenme. Şey... yani
çok fazla endişelenme."
Rothen gülümsemeyi başardı. Sonea'nın uzaklaşma-
sını izlerken başını iki yana sallayıp içini çekti. Kendi-
sinden imkansız olanı istemişti.
Arena'nm ortasına geçen Sonea, güneşin ne kadar al-
çalmış olduğunu fark etti. Uzun bir gün olmuştu fakat
yakında ders bitecekti. Bir tek bu antrenman kalmıştı.
Balkan'ın'seçtiği çırakların yerlerini almalarını bek-
ledi. On iki çırak bir pusula gibi etrafında halka olacak
şekilde dizildiler. Etrafında tam bir tur döndü, dönerken
çırakların gözlerine baktı. Bakışlarına, kendilerine güve-
nerek karşılık verdiler, sayıları bu karşılaşmadan şüphe
duymamalarını sağlıyordu. Sonea kendisinin de ken-
206
TRUDİ CANAVAN
Ortada gururundan fazlası vardı. Kazanmak zoru
daydı, hem de hızlı bir şekilde çünkü gücünü korum
lıydı.
Son bir haftadır her gece Akkarin'e gücünün büyük
bir kısmını veriyordu. Her gün yeni bir kurban bulunu-
yor ve şehirde cinayetlerle ilgili söylentiler gittikçe artı-
yordu. Sachakalı kadının bu süre içinde ne kadar güç
topladığını tahmin etmek mümkün değildi. Fakat Akka-
rin her gece de olsa sadece Sonea ve Takan'dan güç ala-
biliyordu.
Sonea kendini bu karşılaşmada tüketemezdi.
Yine de bu kolay olmayacaktı. Rakipleri belli ki kal-
kanlarını birleştirme konusunda oldukça deneyimliydi.
Kendi sınıfında bu tarz bir savaşla ilgili ilk denemelerini
hatırladı. Her biri farklı saldırı türlerine uygun karşılığı
öğrenip tek bir kişi gibi davranmayı öğrenene kadar sü-
rekli kafaları karışmıştı.
O zaman kafalarını karıştırmak için beklenmedik bir
şey yapmalıydı. Daha önce hiç karşılaşmadıkları bir
şey...
Regin ve arkadaşlarının ormanda kendisine saldır-
dıkları gece yaptığı gibi bir şey. Fakat çırakların gözlerini
gündüz vakti parlak bir ışıkla kamaş tıramazdı. Yine de
benzer bir şey yapıp kendisinin nerde olduğunu an-
layamamalarını sağlarsa birine arkadan yaklaşıp...
Gülümsemesini bastırdı. Kalkanı şeffaf olmak zorun-
da değildi.
Kalkanının beyaz ışıktan bir küreye dönüşmesi için
iradesini hafifçe bükmesi yetmişti. Bunun dezavantajı
olduğunu, kendisinin de onları göremediğini fark etti.
Sırada aldatma kısmı vardı. Kendi kalkanı gibi birkaç
tane kalkan yaratıp onları farklı yönlere doğru gönder-
208
Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı
A vni anda kalkanlardan birini kendi üzerinde tutup
^rümeye başladı.
Çırakların saldırısının azaldığını fark etti ve
ena'nın içinde bir sürü büyük, beyaz balon dolaşı-
muş gibi göründüğünü düşününce kahkahasını bas-
tırmak için ağzını eliyle kapattı. Çıraklara saldıramazdı
voksa hangi kalkanın içinde olduğunu anlarlardı.
Kalkanlar rakiplerine yaklaşırken onların kalkanları
ile karşılaştığını hissetti. Durdu ve kalkanlarından biri
hariç hepsinin biraz gerilemesini sağladı. Çıraklar iler-
lemeye devam eden kalkana saldırmaya başladılar. Sa-
bit kalkanlardan birinin dalgalanıp çökmesine izin
verdi; başka bir dikkat dağıtıcı.
Etrafındaki kalkanı şeffaf bir hale getirince üç çırağın
yakınında durduğunu gördü. Gücünü toplayıp bir tane-
sine şiddetli bir güçvuruşu gönderdi. Çırak irkilince ya-
nındakiler hızla etraflarında bir kalkan oluşturdular.
Fakat çoğu çırak hâlâ diğer kalkanlar yüzünden arka-
daşlarının yardıma ihtiyacı olduğunu fark edememiş-
lerdi.
Birleşik kalkan Sonea'nm önünde dalgalanıp kay-
boldu.
"Durun!"
Sonea, Balkan'a doğru döndü. Büyücünün gülümse-
diğini görünce şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
"İlginç bir strateji Sonea," dedi. "Gerçek bir savaşta
büyük olasılıkla kullanmayacağımız; fakat Arena içinde
oldukça etkili. Karşılaşmayı sen kazandın."
Sonea eğildi. Bu derse bir daha geldiğinde bu strate-
jinin işe yaramayacağına emindi. Çalan Akademi gonku
dersin bittiğini gösteriyordu ve Sonea çırakların bazıla-
rının içlerini çektiklerini duydu. Gülümsedi ama gülüm-
209
TRUDİ CANAVAN
semesinin sebebi çırakların bu tepkisinden çok kar
laşmayı fazla güç harcamadan kazanmasıydı.
"Ders bitti," diye açıkladı Balkan. "Gidebilirsiniz."
Çıraklar eğilip selam verdiler ve Arena'dan çıkmava
başladılar. Sonea girişin hemen ilerisinde iki büyü-
cünün durmakta olduğunu gördü. Onları tanıdığında
kalbi bir an göğsünde takla attı; Akkarin ve Lorlen...
Diğer çırakların peşinden Arena'dan çıktı. Çıraklar
geçerken Yüksek Büyücüler'e eğilerek selam verdiler.
Akkarin onları görmezden gelip Sonea'yı başıyla çağırdı.
"Yüce Lord." Sonea eğildi. "Yönetici."
"Çok iyiydin Sonea," dedi Akkarin. "Çırakların gücü-
nü ölçüp zayıflıklarını bulup özgün bir taktik yarattın."
Sonea şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı, sonra yüzü-
nün yanmaya başladığını hissetti.
"Teşekkür ederim."
"Yine de Balkan'ın yorumunu çok fazla ciddiye alma-
malısın," diye ekledi. "Gerçek bir savaşta bir büyücü işe
yarayabilecek her taktiği kullanmalıdır."
Lorlen, Akkarin'e delici bir şekilde baktı. Sanki çare-
sizce bir şey sormak istiyor ama cüret edemiyormuş gibi
görünüyordu. Veya bir düzine şey, diye düşündü Sonea.
Yönetici'ye karşı ani bir sempati duydu ardından taktığı
yüzüğü hatırladı.
Yüzük, Lorlen'in gördüğü, duyduğu ve düşündüğü
her şeyi Akkarin'in hissetmesini sağlıyordu. Lorlen bu
gücün farkında mıydı? Eğer farkındaysa dostu tarafın-
dan tamamen ihanete uğramış gibi hissediyor olmalıydı.
Ürperdi. Keşke Akkarin, Lorlen'e gerçeği anlatabilseydi.
Ama anlatsaydı; Lorlen'e Sonea'nın isteyerek kara
büyü öğrendiğini de anlatmak zorunda kalmaz mıydı?
210
TRUDİ CANAVAN
Akkarin'in yüz ifadesi biraz yumuşadı, "Evet p
varoşlarda binlerce kişi oturuyor. Akrabalarından b'
öldürmesi olasılığı oldukça düşük, özellikle gec 1
evlerinden çıkmıyorlarsa."
"Çıkmazlar." Sonea içini çekti. "Yine de Cery ve di"
eski arkadaşlarım için endişeleniyorum."
"Eminim hırsız dostun başının çaresine bakabiliyor
dur."
Sonea başıyla onayladı. "Büyük ihtimalle haklısın "
Bahçeleri geçerlerken Rothenle sabahki karşılaşmasını
hatırladı. Tekrar suçluluk hissetmeye başladı. Ona va-
lan söylemiş falan değildi. Akkarin asla kendisinden
kara büyü öğrenmesini istememişti.
Yine de Rothen'in gerçeği öğrenmesi durumunda na-
sıl hissedeceğini düşününce kendini berbat hissetti.
Rothen kendisi için o kadar çok şey yapmıştı ki. Ve ba-
zen Rothen'e beladan başka bir şey getirmemiş oldu-
ğunu düşünüyordu. Belki de ayrılmaları iyi olmuştu.
Ve istemeyerek de olsa Akkarin'in kendisinin en iyi
eğitmi alması için Rothen'den çok daha fazlasını yap-
mış olduğunu kabul etmek zorundaydı. Eğer Akkarin
onu zorlamış olmasaydı Savaşçı Becerileri'nde bu kadar
iyi olamazdı. Artık bu becerilere, suikastçılarla sava-
şırken çok ihtiyaç duyacak gibi görünüyordu.
Konuta varıp kapı açıldığında Akkarin durdu ve yu-
karıya doğru baktı. "Sanırım Takan bizi bekliyor." İçeri
girip şarap dolabına doğru ilerledi. "Yukarı çık."
Sonea merdivenleri çıkarken Akkarin'in Arena'da
söylediklerini düşündü. Sesinde sanki bir gurur tınısı
TRUDİ CANAVAN
"Sizin sıranız geldi demek Büyükelçi," dedi j
Barane, nöbeti bittiği için rahatladığı, açıkça görüleh'r
yordu. Dannyl'e bakıp başını iki yana salladı ve kencT
kendine bir şeyler mırıldanarak kamarayı terk etti
Farand yatağında yatıyordu. Dannyl'e bakıp hafife
gülümsedi. Küçük bir masada iki tabak duruyordu
Dannyl tabaktaki harrel kemiklerinden Farand'ın ken-
disiyle aynı şeyleri yediğini anladı.
"Kendini nasıl hissediyorsun Farand?"
Genç adam esnedi. "Yorgun."
Dannyl minderli sandalyelerden birine oturdu. Fa-
rand'ın iyi uyuyamadığım biliyordu. Eğer bir hafta için-
de ölümle cezalandırabileceğimi bilseydim ben de pek
uyuyamazdım, diye düşündü.
Lonca'nm Farand'ı idam edeceğini sanmıyordu. Fa-
kat yine de bir asırdan uzun süredir kaçak bir büyü-
cüyle karşılaşılmadığını ve ne olacağı konusunda fikri
olmadığını da kabul etmeliydi. En kötüsü ise Farand'a
güvence vermek, onu teskin etmek istemesine karşın
yapamamasıydı. Eğer söyleyecekleri doğru çıkmazsa bu
Farand'a büyük bir zalimlik olurdu.
"Neler yapıyordun?"
"Barane'yle konuşuyordum. Daha doğrusu o benimle
konuşuyordu. Senin hakkında."
"Gerçekten mi?"
Farand içini çekti. "Royend herkese senden ve aşığın-
dan bahsediyor."
Dannyl ürperdi. Demek başlamıştı...
"Üzgünüm," diye ekledi Farand.
Dannyl şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Üzülme
Farand. Bu da aldatmanın bir parçasıydı. Royend'i bize
214
TRUDİ CANAVAN
Tayend'i bu şekilde kullanması adil değil miydi? n
artık Tayend'in bir oğlan olduğunu bilmiyormuş ^j5?
yapamazdı. İnsanlar artık ondan uzak durması ger î
ğini mi düşüneceklerdi? Uzak durmazsa ne derlerdi?
İçini çekti. Bu korkuyla yaşamaktan nefret ediyordu
Tayend'in, kendisi için becerikli bir yardımcıdan fazi
anlam taşımıyormuş rolü yapmasından nefret ediyordu*
Gerçeği cesurca kabul edip Kyralialıların tutumunu bir
şekilde değiştirme hayalleri görmüyordu. Ve Tayend'i
şimdiden özlüyordu, sanki bir parçasını Elyne'de bı-
rakmış gibiydi.
Başka bir şey düşün, dedi kendine.
Düşünceleri Tayend'in Dem'den "ödünç aldığı" şimdi
Dannyl'in eşyalarının arasında bulunan kitaba kaydı.
Bu kitaptan kimseye bahsetmemişti, Errend'e bile. Her
ne kadar kitabı bulması asileri tutuklama zamanının
geldiğine karar vermesini sağlamış olsa da varlığını açı-
ğa çıkarmanın lüzumu yoktu. Bunu istemiyordu da. O
pasajları okuyarak Dannyl, kara büyü öğrenmeme
yasasını çiğnemişti. Kelimeler hâlâ aklmdaydı...
Bu becerilerin içinde yapanın başka bir kişi ile uzak-
tan zihin iletişimi kabiliyetlerini arttıran "kan taşları" ya
da "kan mücevherleri"...
Uzun bir süre önce, Tayendle antik büyü hakkında
yaptıkları ikinci yolculuk sırasında dağlarda ziyaret
ettikleri eksantrik Dem'i hatırladı. Dem Ladeiri'nin etki-
leyici kitap ve kalıt koleksiyonunda bir de yüzük vardı.
Yüzükteki kırmızı, cam "mücevhere" yüksek büyü sem-
bolü kazınmıştı. Dem'e göre başka bir büyücüyle diğer
büyücüler tarafından duyulmadan iletişim kurmayı
sağlayan bir yüzüktü. Yüzükteki mücevher bu kantaş-
larından biri miydi?
Dannyl ürperdi. Bir kara büyü eşyasını mı tutmuştu
71 h
TRUDİ CANAVAN
ve zihnini gönderdi. Adamın vücudundaki karma s
hissedince nefesi kesildi.
Biri Farand'ı zehirlemişti.
Dannyl gücünden çekerek Şifa enerjisi gönderdi ama
nereden başlayacağını bilemiyordu. Önce en fazla zara
görmüş organlara şifa verdi. Ama zehir vücuda yavıl
dıkça bozulma devam etti.
Bu beni aşıyor, diye düşündü çaresizce. Bir Şifacı'ya
ihtiyacım var.
Gemideki diğer iki büyücüyü düşündü. İkisi de Şifacı
değildi. İkisi de Elyneliydi... Dem Marane'nin uyarısını
hatırladı.
"Lonca'nın Farand'm bildiklerini öğrenmesindense
Kral'in onu öldürteceğini farkmdasm değil mi?"
Yemek verildiği sırada Barene, Farand'm yanındaydı.
Farand'ı o mu zehirlemişti? Riske girmemek için onu ça-
ğırmaması daha iyi olurdu. Diğer büyücü Lord Hemend
Elyne Kralı'na yakındı. Ona da güvenemezdi.
Geriye tak bir seçenek kalmıştı. Dannyl gözlerini ka-
padı.
— Vinaral
— Dannyl?
— Yardımına ihtiyacım var. Biri kaçağı zehirledi.
Bu çağrıyı diğer iki büyücü de duymuştu ama Dan-
nyl'in bu konuda yapabileceği bir şey yoktu. Kapıya bü-
yülü bir kilit koydu. Kilit, bir büyücüyü uzun süre dur-
duramayacak olsa da sürpriz bir şekilde içeri girme-
lerini ya da başka birisinin girmesini engellerdi.
Leydi Vinara'nm güçlenen varlığı, endişe doluydu.
— Belirtileri tanımla.
Dannyl, Farand'm görüntüsünü gönderdi, Farand'ın
218
Bölüm 13
Katil
Sonea yeraltı odasına girdiğinde, gözüne masanın üs-
tünde duran bir şeyler çarptı. İçinde kırık camlar bulu-
nan bir çanak vardı. Yanında gümüş bir çatal, bir kase
ve bir bez vardı. Bunların yanında içinde Akkarin'in
bıçağının bulunduğu kutu duruyordu.
İki haftadır kara büyü çalışıyordu. Becerisi gelişmişti
ve artık hızla büyük miktarda güç veya küçücük bir iğne
deliğinden yavaşça da olsa güç çekebiliyordu. Küçük
hayvanlardan, bitkilerden hatta sudan güç çekmişti.
Masadaki nesneler bu gece farklıydı ve Akkarin'in ken-
disine ne öğretmeye niyetli olduğunu merak etti.
"İyi akşamlar Sonea."
Sonea sese döndü. Akkarin sandığın üzerine eğilmiş-
ti. Sandık açıktı ve içinde çeşitli eski kitaplar görülebi-
liyordu. Akkarin kitaplardan birini inceliyordu. Sonea
eğildi.
"İyi akşamlar Yüce Lord."
Akkarin kitabı kapatıp odayı geçti ve kitabı masadaki
diğer nesnelerin yanma koydu.
"Sachaka Savaşı kayıtlarını okumayı bitirdin mi?"
"Neredeyse... Lonca'mn tarihinin bu kadarını kaybe-
dilmiş olduğuna inanmak çok zor.
"Kaybetmediler," diye düzeltti. "Yok ettiler. Elimizdeki
220
TRUDİ CANAVAN
kündür. Yani eğer taşıyıcı, mücevheri kaybeder de 1
kası bulup takarsa yapıcı, istemediği bir zihinle bağı^
tıda olma sorunuyla uğraşmak zorunda kalır." HarT1"
gülümsedi. "Takan bir keresinde bana bir İchani'nin K^
adamı vahşi limekler tarafından canlı canlı yenmesi j ^
bir direğe bağladığını anlatmıştı. İchani olanları izleif, ı,
için adama bir mücevher takmış. Limeklerden biri ı^,,-
cevheri de yiyince İchani, günlerce limeğin anlarnsı
beyin sinyalleriyle uğraşmak zorunda kalmış."
Akkarin'in gülümsemesi soldu ve bakışları U2ağa
TRUDİ CANAVAN
nasıl çalıştığını anlamama yetecek kadar h-
kalmıştı." Uyü
"Hâlâ sende mi?"
"Hayır. Sahibine geri gönderdim. Maalesef kendi i
kısa bir süre sonra öldü ve koleksiyonuna ne olduğun
bilmiyorum."
Sonea başıyla onaylayıp masadaki nesnelere baktı
"Yaşayan herhangi bir parçan kullanılabilir," dedi
Akkarin. "Saç işe yarar ama çoğu ölü olduğu için pek m
bir seçim olmaz. Gözyaşlarının kullanılmasını anlatan
eski bir Sachaka halk öyküsü var ama sanırım, sadece
romantik bir masal. Etinin bir kısmını da kesebilirsin
fakat bu hoş veya uygun olmaz. Kan en kolayı." Kaseye
hafifçe vurdu. "Sadece birkaç damlaya ihtiyacın var."
Sonea önce kaseye ardından da bıçağa baktı. Ak-
karin sessizce onu izliyordu. Sonea sol koluna baktı.
Nereyi kesmeliydi? Elini çevirdiğinde avuç içindeki eski,
silik bir yara izini fark etti. Çocukken bir su borusu yırt-
ınıştı. Bıçağın ucunu avucunun içine dokundurdu.
Bıçak tenini keserken hiç acı hissetmeyince şaşırdı.
Kesikten kan sızmaya başladıktan sonra Sonea elin-
de keskin bir acı hissetti. Kanın kaseye damlamasını
sağladı.
"Kendine Şifa ver," dedi Akkarin. "Her zaman gecik-
meden kendine Şifa ver. Yarı iyileşmiş bir kesik bile
kalkanında bir açıklıktır."
Sonea yaraya yoğunlaştı. Kanın akışı durdu, ardın-
dan kesiğin kenarları yavaşça birleştiler. Akkarin ona
bir bez verdi ve Sonea elindeki kanı temizledi.
Akarin bir parça cam verdi. "Bunu havada tutup erit.
Eğer döndürürsen şeklini koruman daha kolay olur."
Sonea iradesini cam parçasına odaklayarak havaya
224
TRUDİ CANAVAN
yapmalısın."
Sonea başıyla onayladı. "Evet, Yüce Lord"
Akkarin duvara ilerleyip geçitlere açılan gizli ka
açtı. Sonea, Akkarin'in peşinden kapıdan geçti Fe*
cızırtıyla yandı.
"Bu kadının seni görmesine izin veremeyiz," deri'
Akkarin geçitte ilerlerken. "Tavaka'nm efendisi büyük
ihtimalle ben mücevheri yok etmeden önce seni gör-
müştür. Eğer herhangi bir İchani seni bir kez daha be-
nimle görürse seni eğittiğimi tahmin edebilirler. O za-
man da henüz zayıf ve kendini korumak için yeterince
eğitimli olmadığın bu dönemde seni öldürmeye çalışa-
caklardır."
İlk kalkana ulaştıklarında Akkarin sessizleşti ve ge-
çitler labirentini geçip tıkalı tünele ulaşana kadar da ko-
nuşmadı. Akkarin önlerindeki yıkıntıyı işaret etti.
"Zihninle iyice bak ve basamakları yerlerine kaydır."
Sonea hislerini uzatarak kayaların yerleşimini ince-
ledi. İlk başta rasgele bir karmaşıklık varmış gibi geldi,
sonra bu karmaşa da bir düzen yakalayabildi. Pazarda
satılan ahşap bulmacaların devasa bir türü gibiydi. Be-
lirli bir noktadan ittirince bulmacanın parçaları
birbirilerini kaydırıp yeni bir şekil oluşturuyorlardı. Bi-
raz büyü çekip kayaların yerini değiştirmeye başladı.
Geçit, basamaklar yerlerine yerleşirken taşın taşa sür-
tünme sesiyle doldu.
"Çok güzel," diye mırıldandı Akkarin. İlerleyip basa-
makları ikişer ikişer çıkmaya başladı. Sonea peşinden
ilerledi. Tepede dönüp kayaları tekrar ilk konumlarına
getirdi.
Fenerin ışığı, Hırsızlar'm Yolu'nun tanıdık tuğla du-
varlarını aydınlatıyordu. Akkarin ilerlemeye başladı.
226
Yüce Lord - Kara Büyünün Sırrı
vüz adını sonra bir önceki sefer kılavuzun ken-
0irkavle buluşmuş olduğu yere vardılar. Kısa bir gölge
dllları selamlamak için öne çıktı.
Sonea çocuğun yaklaşık on iki yaşında olduğunu
•n etti. Ama çocuğun gözleri sert ve temkinliydi;
ta, aaha yaşlı birinin gözleri. Çocuk ikisine baktı, ar-
9. ncjan Akkarin' in botlarına bakıp başıyla onayladı. Tek
lime etmeden kendisini izlemelerini işaret edip geçitte
ilerlemeye başladı.
Yolları zaman zaman dönüyor olsa da genellikle aynı
doğrultuda ilerliyorlardı. Kılavuzları, sonunda demir bir
merdivenin önünde durup bir kapağı işaret etti. Akkarin
fenerin ışığını kapattı ve geçit bir anda karardı. Sonea,
Akkarin'in bir ayağını merdivene dayadığını ve tırman-
maya başladığını duydu. Akarin kapağı dikkatle kaldırıp
içeriyi gözetlerken tünele hafif bir ışık doldu. Sonea'ya
kendisini izlemesini işaret edince Sonea da merdivenleri
tırmandı. Bu arada Akkarin de kapağı tamamen açıp
yukarı tırmanmıştı bile.
Sonea, Akkarin'in ardından çıkınca kendisini bir ara
sokakta buldu. Etraftaki eyler, bulabildikleri her tür
malzeme kullanılarak kabaca inşa edilmişlerdi. Bazıları
her an yıkılabilirmiş gibi görünüyordu. Çöp ve kanali
zasyon kokusu oldukça yoğundu. Uzun süre önce unut-
muş olduğu bir sempati ve ihtiyat hissi doldurdu içini.
Burası varoşluların en fakir kesiminin yaşadığı ve ha-
yatta kalmak için çırpındıkları dış kısımdı. Üzücü ama
bir o kadar da tehlikeli bir yerdi.
Yakındaki bir kapıdan iri bir adam çıkıp kendilerine
yaklaştı. Sonea bu adamın bir önceki suikastçıya
muhafızlık yapan kişi olduğunu anlayınca rahatlayarak
içini çekti. Adam, önce Sonea'ya ardından Akkarin'e
baktı.
227
TRUDİ CANAVAN
e-
"Kadın yeni gitti," dedi. "Onu yaklaşık iki saatti
liyoruz. Buradakiler iki gecedir burada kaldığım ?
lediler." Yakındaki bir kapıyı işaret etti. °y-
"Bu gece geri döneceğini nereden biliyorsunuz?" H ?
sordu Akkarin. ^e
"Gittikten sonra içeri bir baktık. Bazı eşyaları hâla
burada. Geri dönecektir."
"Buranın kalanı boş mu?"
"Birkaç dilenci ve fahişe kullanıyormuş. Onlara bu
gece başka bir yerde meşgul olmalarını söyledik."
Akkarin başıyla onayladı. "İçeri göz atıp pusu kur-
mak için uygun bir yer olup olmadığına bakacağız
Kimsenin girmeyeceğinden emin olun."
Adam başıyla onayladı.-"Sağdaki en son oda onun."
Sonea, Akkarin'in peşinden kapıya ilerledi. Akkarin
kapıyı açarken kapı itiraz eder gibi gıcırdadı. Çürüyen
kısımları ahşap kolonlarla desteklenmiş, tozla kaplı da-
ğılacak gibi duran basamaklardan aşağı inip bir kori-
dorda ilerlemeye başladılar.
İçerisi karanlıktı; toprak tabanda girintiler ve çıkın-
tılar vardı. Akkarin fenerin kapağını önlerini aydın-
latacak kadar kaldırdı. Odaların kapıları yoktu. Bazıları
kaba çuval bezleriyle kapatılmıştı. Duvarlarda ahşap
plakalar vardı; fakat bazıları düşmüş ve duvarlarda
boşluklar açılmıştı.
Odaların çoğu boştu. Sağ taraftaki son giriş çuval be-
ziyle kapatılmıştı. Akkarin örtüye dikkatle bakıp kenara
çekti ve fenerin kapağını tamamen kaldırdı.
İçerideki oda şaşırtıcı derecede büyüktü. Birkaç ah-
şap kasa ile çarpık bir tabla masa görevi görüyordu.
Odanın bir tarafına raf oyulmuştu ve bir köşede ince bir
döşekle birkaç battaniye vardı.
228
TRUDİ CANAVAN
Arınma'dan hiç etkilenmiyor..."
Arkalarından bir kapının hafif ve uzak gıcırtısı P
Akkarin hızla döndü. 3 l-
"Bu o."
"Nasıl..."
"Moren diğer herkesi durdururdu." Fenerin kapağm
neredeyse sonuna kadar kapatıp odaya bakındı. "Başka
çıkış yok," diye mırıldandı. Oyuğu kapatan bezin köşe-
sini kaldırdı. "Buraya sığabilir misin?"
Sonea cevap verme zahmetine bile girmedi. Dönüp
oyuğun kenarına geldi ve kendini geriye doğru itti. Ba-
caklarını kendine çekip katladığında Akkarin bezi bıra-
kıp plakaları yerine yerleştirdi.
Ortalık tamamen karardı. Sonea'nın kalp atışlarının
sesi sessizlikte kulaklarında yankılanıyordu. Ardından
kendini parlak yıldızlara bakarken buldu.
"Yine sen," dedi bir kadın garip bir aksanla. "Seni
öldürmem için bana bir kez daha ne zaman şans vere-
ceğini merak ediyordum."
Yıldızlar parlaklaştı ve Sonea büyünün titreşimini
hissetti. Işık noktalarının çamurlu bezdeki delikler
olduğunu anlayan Sonea odayı görebilme umuduyla
öne doğru eğildi.
"Hazırlıklı gelmişsin," dedi kadın.
"Elbette," diye karşılık verdi Akkarin.
"Ben de," dedi kadın. "Pis şehriniz artık biraz daha az
kalabalık. Ve Lonca'nız da az sonra bir kişi eksilecek."
Bezi kaplayan kurumuş çamurun ince olduğu ve da-
ğıldığı bir yerden Sonea, ışık parlamalarıyla görülür hale
gelen figürler seçebiliyordu. Bezin o kısmını biraz ara-
lamak içi kazımaya başladı.
230
TRUDİ CANAVAN
görmesine izin veremeyeceğini. O zaman bırakalım ri
herkes görsün."
Oda birden bire parçalanan tahtaların sağır edici ca
tırtılarıyla doldu. Ahşap kolonlar ve çatı döşemeleri ta
vandan yağmur gibi yağıp odayı toza boğdu. Kadın
kahkaha atıp oyuğa ve Sonea'ya biraz daha yaklaştı.
Yukarıdan bir miktar daha moloz dökülüp yolunu tı-
kayınca durdu. Sachakalı aniden gerisin geri yan duva-
ra savrulmuştu. Sonea, Akkarin'in güçvuruşlarınm et-
kisini oyuğun tabanındaki titreşimlerde hissedebiliyor-
du ve sırtına da tozlar yağıyordu.
Kadın kendini duvardan uzaklaştırıp hırıldayarak
molozlara doğru ilerlemeye başladı... ve içlerinden geçti.
Sonea onların bir yanılsama olduğunu fark edince
şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Sonra kadının doğrudan
kendisine doğru yürüdüğünü fark edince kalbi atmayı
unuttu.
Akkarin saldırdı, kadını yavaşlamaya zorluyordu.
Kadın gizli bölmenin önünde durunca Sonea kendini
Akkarin'in saldırılarına tam karşıdan bakar buldu. Teh-
likeyi görüp acele ile etrafına güçlü bir kalkan ördü.
İki büyücü birbirine saldırdıkça oda sarsılıyordu. So-
nea'nm sırtına daha fazla toz yağdı. Yukarıya uzanıp
yokladığında oyuğun tavanını tutan desteklerin ayrılıp
büküldüğünü fark etti. Panikle kalkanını onlara destek
olacak şekilde genişletti.
Bir kahkaha ilgisini tekrar odaya çekti. Bezin aralı-
ğından bakınca Akkarin'in gerilediğini gördü. Vuruşları
gücünü kaybediyordu. Yan yan kapıya doğru çekili-
yordu.
Gücünü kaybediyor, diye fark etti Sonea aniden.
Akarrin kapıya yaklaşırken midesine bir ağırlık çöktü.
232
TRUDİ CANAVAN
bir boşluk oluşturuyordu. Duruşunu düzeltip çömeı
pozisyonuna geçti ve durumunu incelemeye başladı
Gömülmüştü... Her ne kadar kalkanını sabit tutatv
lecek olsa da kalkanın içindeki hava uzun süre davan
mazdı. Toprağı oyarak çıkmak zor olmazdı. Ama bunu
yaparsa artık gizlenmiş olmayacaktı.
O zaman burada mümkün olduğunca uzun süre
kalmalıyım, diye karar verdi. Savaşı daha fazla izleye-
meyeceğim ama bu konuda yapabileceğim bir şey yok.
Tanık olduklarını düşününce başını iki yana salladı.
Savaş hiç de Akkarin'in ön gördüğü gibi gitmemişti. Ka-
dın sıradan bir suikastçıdan çok daha güçlüydü.
Tavırları hiç de bir köle gibi değildi ve İchaniler'den bah-
sederken "biz" demişti; önceki casus gibi "efendilerim"
değil... Savaşma konusunda becerikliydi. Kyralia'ya
gönderilen daha önceki casusların bu konuda beceri
kazanacak zamanları olmamıştı.
Eğer bu kadın bir köle değilse geriye tek bir olasılık
kalıyordu.
İchani...
Bu sonuca varmasıyla Sonea'nın bir anda midesi bü-
züldü. Akkarin bir İchani ile savaşıyordu. Yoğunlaştı ve
yakınlarda bir yerde büyülerinin titreşimini hissedebil-
diğini fark etti. Savaş bütün hızıyla sürüyordu.
Kalkanı üzerindeki baskı azalmaya başlamıştı. Yuka-
rıya baktığında toprağın kalkanı üzerinden aktığı bir
yerde bir delik açılmaya başladığını gördü. İzlemeye
devam etti ve daha fazla toprak kayarak delik büyüdü.
Odayı yavaş yavaş görebilmeye başlamıştı. Ayağa
kalktı ve korkudan nefesi kesildi. Sachakalı kadın bir iki
adım ötesinde duruyordu.
Sonea panikle kalkanını küçülttü ama bu, tepesin-
234
TRUDİ CANAVAN
Sonea nefesini tuttu. Ama o zaman kalkanının icinri
olacağım! Bir anlığına, ne olduğunu anlamadan ön
savunmasız olacak. Tek ihtiyacım...
Sonea'nın gözleri yeri taradı. Oyuktaki tahtalarda
birinin büyükçe bir kıymığı yarı gömülü bir şekilde ke
narda duruyordu. Ne yapmaya niyetlendiğini düşünür
ken kalp atışları daha da hızlandı. Sessizce derin bir ne-
fes alıp kadının tekrar gerilemesini bekledi. Bekleyişi
uzun sürmedi.
Kalkan üzerinden geçerken Sonea tahta parçasını
alıp ayağa kalktı ve kadının ensesini çizdi. Ne olduğunu
anlayamayan kadın daha dönemeden Sonea diğer elini
hızla yaraya bastırıp bütün iradesini mümkün oldu-
ğunca hızlı bir şekilde kendisine güç çekmeye odakladı.
Kadın ne olduğunu anlayınca gözleri dehşetle açıldı.
Kalkanı kayboldu ve dizleri büküldü. Sonea neredeyse
kavrayışını kaybediyordu ama boştaki kolunu hızla ka-
dının boynuna doladı. Ama Sachakalı çok ağırdı ve
Sonea kadının yere çökmesine izin verdi.
Sonea'nın içine hızla güç doldu sonra birden bire ke-
sildi. Sonea kolunu çekti ve kadın yere yığıldı. Kadının
gözleri boş bakıyordu.
Öldü... Sonea büyük bir rahatlama hissiyle doldu. İşe
yaradı, diye düşündü. Gerçekten işe yaradı.
Sonra eline baktı. Parçalanmış çatıdan gelen ay ışı-
ğında avucuna bulaşmış kan siyah görünüyordu. Üzer-
ine soğuk bir dehşet çöktü. Sendeleyerek ayağa kalktı.
Az önce kara büyüyle birini öldürdüm...
Birden bire başı dönünce geriye doğru tökezledi. Aşırı
hızlı nefes aldığını biliyordu ama kendisini durdu-
ramıyordu. Eller omzunu tutup düşmesini engelledi.
"Sonea," dedi bir ses, "Derin bir nefes al ve tut...
236
TRUDİ CANAVAN
Sonea, Akkarin'in bakışlarını takip edince çatıdaki ri
ğin ortasından dolunayı gördü.
Göz, diye düşündü. Açık... Ya bu yaptığım kötü 0ı
madiği için bana izin verdi ya da deliliğe batacağım
Ama ben aptal batıl inançlara sahip değilim, di
hatırlattı kendine.
"Buradan hemen gitmeliyiz," dedi Akkarin. "Hırsızlar
cesedin icabına bakacaklardır.
Sonea başıyla onayladı. Akkarin uzaklaşırken Sonea
saçını düzeltti. Akkarin'in dokunduğu yerde teni karın-
calandı. Gözlerini kadının cesedinden uzak tutup Ak-
karin'in peşinden odadan çıktı.
238
Bölüm 14
Tanık
Bir şey nazik bir şekilde Cery'nin sırtına baskı yapı-
yordu. Sıcak bir şey. Bir el.
Bu elin Savara'ya ait olduğunu fark etti.
Dokunuşu Cery'yi şimdiye geri döndürmüştü. Şaş-
kınlıkla dona kalmış olduğunu fark etti. Sonea
Sachaka'lı kadını öldürdüğü anda dünya sarsılıp etra-
fında dönmeye başlamıştı. O andan beri Sonea'nm ne
yapmış olduğu düşüncesi dışında hiçbir şeyin farkında
değildi.
Şey, neredeyse hiçbir şeyin. Savara bir şey söylemişti.
Kaşlarını çattı. Akkarin'in bir çırağı olması ile ilgili bir
şeyler. Dönüp yanındaki kadına baktı.
Savara çarpık bir şekilde gülümsedi. "Bana teşekkür
etmeyecek misin?"
Cery aşağı baktı. Çatının halen sağlam olan bir kıs-
mında oturuyorlardı. Çatıcaki bu deliği, savaşı izlemek
için uygun bir yer olarak görmüşlerdi. Çatı ahşap par-
çaları ile kırık kiremitlerden oluşuyordu ve aralarında
bir çok boşluk vardı. Ağırlıkları kolonlarda tuttukları
sürece güvende olacaklardı.
Maalesef ne Cery ne de Savara aşağıdakilerin çatıyı
parçalayacaklarını düşünmemişlerdi.
Fakat çatı çöktüğünde bir şey Cery'nin düşmesini
239
TRUDİ CANAVAN
engellemişti. Savara'yla kendisinin nasıl olup da h
süzüldüklerini kavrayamadan çatının, aşağıdaki ^
gözünden uzakta bir kısmına konmuşlardı.
Bu Savara'yla ilgili her şey açığa çıkarmıştı; yeni jy
katilin geldiğini nasıl bilebildiği, Yüce Lord'un savast 9
insanlar hakkında nasıl bu kadar çok bilgiye sahip ol
duğu ve bu katilleri kendisinin öldürmesi konusund
neden bu kadar istekli olduğu...
"Peki ne zaman bana söyleyecektin?" diye sordu
Cery.
Savara omzunu silkti. "Bana yeterince güvendiğin za-
man. En başta söyleseydim sonum aşağıdaki gibi ola-
bilirdi." Gol ve yardımcısının sürükleyerek çıkardıkları
cesede baktı.
"Hâlâ öyle olabilir," dedi Cery. "Siz Sachakalılar'ı bir-
birinden ayırmak gittikçe zorlaşıyor."
Savara'nm gözleri öfkeyle parladı ama cevap verirken
sesi oldukça sakindi.
"Benim ülkemdeki her büyücü İchaniler gibi değildir
Hırsız. Benim ülkemde bir çok grup vardır... farklı
yapılar vardır..." Başını sinirle iki yana salladı. "Dili-
nizde uygun bir kelime yok. İchaniler dışlanmış olan-
lardır; ceza olarak çorak topraklara sürülmüş olanlar.
Ülkemin en kötüleridir. Onlara bakıp hepimizi yargıla-
ma."
"İnsanlarım bir gün İchanilerin birleşmesinden kork-
muştur ama ne yazık ki Kral üzerinde bir etkimiz yok ve
onu bu cezalandırma geleneğini durdurmaya ikna
edemiyoruz. Onları yüzlerce yıl boyunca izledik ve diğer-
lerini kontrol etmeye yaklaşanları öldürdük. Burada
olanları engellemeye çalıştık ama burada olduğumuzu
göstermemek için çok çaba harcamalıyız, çünkü
240
TRUDİ CANAVAN
Cery, Savara'ya baktı. "Nasıl..."
Savara yavaşça yanına yaklaşınca şaşırdı. Cerv h-
dına döndüğünde Savara bir elini Cery'nin bası
arkasına koyup kendine doğru çekti ve onu öptü.
Savara'mn dudakları sıcak ve güçlüydü. Cery bütü
vücudunu bir sıcaklığın sardığını hissetti. Uzanıp Sa
vâra'yı daha da yakına çekmeye çalıştı ama oturduğu
tahta parçası yana kaydı ve Cery dengesini kaybetti. Ge-
riye doğru düşerken dudakları ayrıldı.
Bir şey düşüşünü durdurdu. Büyünün dokunuşunu
tanıdı. Savara yaramaz bir şekilde gülümsedi ve uzanıp
Cery'nin gömleğini yakaladı. Bir omzunu çatıya yaslayıp
Cery'yi üzerine çekti ve ikili, zarar görmüş alandan
uzağa yuvarlanırlarken çatıdan çatırtılar geldi. Durduk-
larında Savara, Cery'nin üzerindeydi. Gülümsedi...
Cery'nin nabzını hızlandıran o nefes kesici, baştan çıka-
rıcı gülümsemesiyle.
"Şey," dedi Cery. "Bu çok hoş."
Savara alçak sesle gülüp Cery'yi öpmek için eğildi.
Cery sadece bir an, bir his, bir önsezi zihninin kenarına
dokunurken duraksadı.
Sonea, büyüsünü keşfettiği gün bir başka yere ait ol-
muştu. Savara'mn da büyüsü vardı. Ve o da başka bir
yere aitti...
Ama şu anda umurunda bile değildi.
Lorlen gözlerini kırpıştırarak açarken kaşlarını çattı.
Yatak odası çoğunlukla karanlıktı. Dolunayın ışığı per-
delerinin hafifçe parlamasına, altın renkli Lonca sem-
bolünün perde üzerinde kapkara gözükmesine sebep
oluyordu.
242
TRUDİ CANAVAN
daki odanın adı Gece Odası'ydı, burada büyüc'i
haftalık sosyal toplantısı gerçekleşirdi. Ortadak' efİn
Ziyafet Odası'ydı. Binanın sağ tarafında ise ön °
konukları kabul edip ağırlamak için hazırlanmış c~
Odası bulunuyordu.
Lorlen içeri girince ani parlaklık yüzünden gözler' ?
kırpıştırdı. Gece Odası tamamen koyu mavi ve gümü
Gün Odası ise beyaz ve altın rengiydi; ama şu and '
içeride süzülen pek çok ışık küresinin birleşimi göz ka
maştırıyordu.
Odanın ortasında yedi kişi vardı. Lord Balkan ve Lord
Sarrin başlarıyla Lorlen'i selamladılar. Müdür Jerrik
Araştırmalar Başı olan iki büyücü Peakin ve Telano ile
konuşuyordu. Lord Osen cüppe giymeyen tek kişinin
yanında duruyordu.
Lorlen, Yüzbaşı Barran'ı tanıyınca kalbi çöktü. Bir
büyücü ölmüştü ve garip cinayetleri araştıran yüzbaşı
buradaydı. Belki de durum korktuğu kadar kötüydü.
Balkan onu karşılamak üzere öne çıktı. "Yönetici."
"Lord Balkan," diye karşılık verdi Lorlen. "Sanırım
sorularımı Leydi Vinara, Yönetici Kito ve Yüce Lord ge-
lene kadar bekletmemi isteyeceksiniz."
Balkan duraksadı. "Evet. Ama Yüce Lord'u çağırtma-
dım. Sebeplerimi yakında anlayacaksınız."
Lorlen şaşırmış görünmeye çalıştı.
"Akkarin olmayacak mı?"
"Henüz'hayır."
Kapı açılınca herkes o yöne döndü. Vindolu bir bü-
yücü girdi. Kito'nun Gezgin Yönetici rolü onu çoğunluk-
la Lonca'nm ve Kyralia'nm dışında tutuyordu. Dan-
nyl'in mahkeme edilmek üzere getirdiği kaçak büyücü
için daha birkaç gün önce Vin'den dönmüştü.
244
TRUDİ CANAVAN
birinin ona zarar vermiş —büyuyıc— olduğuydu
Jolen'le iletişim kurmaya çalıştım; fakat hiç cevan T^
madım. a a"
"Leydi Vinara'yı iletişimden haberdar ettim ve
bana Lord Jolen'in ailesiyle şehirde kaldığını söyledi n
da kendisiyle iletişim kuramadığı için aile evini ziyar
etmeye karar verdim. Oraya ulaştığımda hiçbir hizmet
kar kapıyı açmadı. Kilidi açıp girdiğimde içeride kor
kunç bir manzarayla karşılaştım."
Balkan'ın ifadesi karardı. "Bütün ev halkı öldürül-
müştü. Evi aradığımda Jolen'in ailesinin ve hizmet-
karların cesetlerini buldum. Cesetleri inceledim ama
çizikler ve hafif yanıklar dışında bir şey bulamadım.
Sonra Jolen'in cesedini buldum."
Balkan, Lord Telano şaşkınlığını ifade eden bir ses
çıkarınca durakladı.
"Cesedi mi? Nasıl hâlâ duruyor olabilir ki? Kendini
tüketmemiş miydi?"
Lorlen, Vinara'nın yere bakarak başını iki yana salla-
dığını fark etti.
"Daha sonra Vinara'dan gelmesini ve kurbanları in-
celemesini rica ettim," diye devam etti Balkan. "Vinara
geldikten sonra o bölgede yaşanan garipliklerle ilgili bir
rapor alıp almadıklarını sormaya Muhafız Evi'ne gittim.
Yüzbaşı Barran oradaydı ve daha yeni bir tanığı sorgu-
lamıştı." Balkan durdu. "Yüzbaşı, sanırım tanığın hika-
yesini de siz anlatsanız daha iyi olur."
Genç muhafız etrafındakilere baktı ve boğazını te-
mizledi.
"Evet lordlarım... ve leydim." Ellerini birleştirdi. "Son
dönemdeki artan cinayetler sebebiyle bir çok tanıkla
görüştüm; fakat çok azı işe yarar bir şeyler görmüştü.
246
TRUDİ CANAVAN
Barran başıyla onayladı. "Kadın, adamın elleri '
kanlı olduğunu ve bir bıçak taşıdığını gördüğünü s" n
ledi. Bıçağı ayrıntılarıyla tarif etti. Kavisli bir hance
kabzası mücevherlerle süslü."
Uzun bir sessizlik oldu, sonra Sarrin derin bir nefes
aldı. "Bu tanık ne kadar güvenilir? Onu buraya getire-
bilir misin?"
Barran omzunu silkti. "Adını aldım ve belgesinden
çalıştığı yerin adını öğrendim. Gerçeği söylemek gerekir-
se Lord Balkan'ın evde keşfettiklerini duyana kadar
hikayesini pek umursamamıştım. Şimdiyse ona daha
fazla soru sormuş olmayı veya Muhafız Evi'nde daha
fazla tutmuş olmayı diliyorum."
Balkan başıyla onayladı. "Tekrar bulunacaktır.
Şimdi," Vinara'ya döndü, "sanırım Leydi Vinara'nın bul-
duklarını dinlemenin vakti geldi."
Şifacı dikleşti. "Evet korkarım öyle... Lord Jölen zor
bir hamilelik yaşayan kız kardeşiyle ilgilenmek için aile-
siyle yaşıyordu. İlk olarak onun bedenini inceledim ve
iki rahatsız edici gerçekle karşılaştım. İlki..." Elini cüp-
pesine sokup altın ipliklerle işlenmiş siyah bir kumaş
parçası çıkardı, "Sağ elindeki bu parçaydı."
Vinara parçayı havaya kaldırdığında Lorlen buz kesti.
Kumaştaki işleme parçası onun çok iyi bildiği bir sem-
bolün parçasıydı; Yüce Lord'un arması... Vinara'nın göz-
leri Lorlen'inkilerle buluşunca kaşları endişe ve sem-
patiyle çatıldı.
"Bulduğun ikinci şey neydi?" diye sordu Balkan, sesi
cansızdı.
Vinara bir an durakladı, ardından derin bir nefes
aldı. "Lord Jolen'in bedeninin yok olmamasının sebebi
içindeki gücün tamamen çekilmiş olmasıydı. Vücu-
248
TRUDİ CANAVAN
"Ne öneriyorsunuz Yönetici? Onu en iyi tanıyan •
siniz."
Lorlen kendini biraz daha dik oturmaya zorladı B"
le bir durumda onlara ne söyleyeceğinin provasını def
larca yapmıştı.
"Dikkatli olmalıyız," diye uyardı. "Eğer katil Akkarin
ise şimdi daha da güçlenmiştir. Onunla jnjzleşmeden
önce iyice düşünmemizi öneriyorum."
"Ne kadar güçlü?" diye sordu Telano.
"Yüce Lord unvanı için yapılan testler sırasında en
güçlü yirmi büyücümüzü kolaylıkla alt etmişti," diye
yanıtladı Balkan. "Kara büyü ile bir büyücünün ne ka-
dar güçlü olabileceğini bilmenin yolu yok."
"Ne kadar süredir kara büyü ile uğraşıyor merak e-
diyorum," dedi Vinara karanlık bir şekilde. Lorlen'e
baktı. "Onda garip herhangi bir şey fark ettiniz mi
Yönetici?"
Lorlen bu soru kendisine komik gelmiş gibi davran-
mak zorunda değildi. "Garip mi? Akkarin mi? O her za-
man gizemli ve sırlarla dolu olmuştur, bana karşı bile."
"Yıllardır çalışıyor olabilir," diye mırıldandı Sarrin.
"Bu onu ne kadar güçlü yapar?"
"Beni asıl rahatsız eden nasıl öğrendiği," diye sordu
Kito kısık bir sesle. "Yolculukları sırasında mı öğrendi
acaba?"
Lorlen, diğerleri kendisinin gerçeği öğrendiğinden
beri üzerinden defalarca geçtiği olasılıkları tartışmaya
başlayınca içini çekti. Onlara biraz zaman verdi, sonra
tam araya girmeyi düşündüğü sırada Balkan tartışmayı
kesti.
"Şu an için ne zaman ve nerede öğrendiğinin bir öne-
mi yok. Önemli olan onunla yüzleştiğimizde onu nasıl
250
TRUDİ CANAVAN
silmiş. Eğer Jölen bunu yapabildiyse bir bıçak veya ben
zeri bir şeyi olmalı. Ayrıca neden saldırganı bıçak-
lamadı? Ve katilin cüppesinin kesildiğini fark etmemesi
sizce de garip değil mi? Zeki bir katil böyle bir kanıtı
arkasında bırakmaz... veya sokaklarda elinde cinayet
silahıyla dolaşmaz."
"Yani katilin, başka bir Lonca büyücüsü olabileceğini
ve bizi Akkarin'in suçlu olduğuna ikna etmeye çalışıyor
olabileceğini mi düşünüyorsun?" diye sordu Vinara
kaşlarını çatarak. "Sanırım mümkün de..."
"Veya Lonca'dan olmayan bir büyücü," diye ekledi
Lorlen. "Eğer Dannyl, Elyne'de bir kaçak büyücü bula-
biliyorsa başkalarının da var olması gayet mümkün."
"Kyralia'da bir kaçak büyücüyle ilgili hiçbir kanıt gör-
medik şimdiye dek," diye karşı çıktı Sarrin. "Ayrıca
kaçaklar eğitimsiz ve cahil olurlar. Bir kaçak nasıl kara
büyü öğrenebilir ki?"
Lorlen omzunu silkti. "Herhangi bir büyücü nasıl
kara büyü öğrenir? Belli ki gizlice... Bu fikir hoşumuza
gitmeyebilir ama katil Akkarin olsa da olmasa da bir şe-
kilde kara büyü öğrenmiş olduğu açık."
Diğerleri bunu düşünmek için bir süre durdular.
"Belki de Akkarin katil değildir," dedi Sarrin. "Eğer
değilse bunu her zamanki gibi araştırmamız gerektiğini
biliyor ve bizimle işbirliği yapacaktır."
"Ama katil oysa bize saldırabilir," diye ekledi Peakin.
"O zaman ne yapmalıyız?"
Balkan ayağa kalkıp odayı adımlamaya başladı.
"Sarrin haklı. Eğer masumsa bizimle işbirliği yapacak-
tır. Fakat suçluysa hemen harekete geçmemiz gerektiği-
ni düşünüyorum. Bu gece yaşanan cinayetler ve kanıt-
ların saklanmaya çalışılmaması savaşa hazırlanan bir
252
karı ve Sonea."
"Sonea!" diye bağırdı Vinara. "Bu olayda onun rolü
ne?"
"Ondan hoşlanmıyor," dedi Osen. "Hatta ondan nef-
ret ettiğini bile söyleyebilirim."
Lorlen yardımcısına şaşkınlıkla baktı.
"Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu Vinara.
Osen omzunu silkti. "Sonea onun gözdesi olduğunda
gözlemlediğim bir şey. Şu anda bile onunla olmaktan
hoşlanmıyor."
Vinara düşünceli gözüküyordu. "Acaba Sonea her-
hangi bir şeyden haberdar mı? Çok değerli bir tanık ola-
bilir."
"Ve müttefik," diye ekledi Balkan. "Akkarin onu gücü
için öldürmediği sürece..."
Vinara ürperdi. "Peki onları nasıl ayıracağız?"
Balkan gülümsedi. "Bir fikrim var."
253
TRUDİ CANAVAN
Yeraltı tünellerindeki dönüş yolculuklarındaki r h
berleri yine aynı sert bakışlı çocuktu. Çocuğun peşinci
ilerlerken Sonea'nın zihnindeki karmaşa mantıklı W
sakinliğe inmişti. Kılavuz onları yalnız bıraktığında zih
ninde yepyeni sorular doğmuştu.
"Kadın bir İchani'ydi değil mi?"
Akkarin, Sonea'ya baktı. "Evet ama zayıf bir İchani
Kariko' nun onu buraya gelmeye nasıl ikne ettiğini hayal
edemiyorum. Rüşvetle belki de şantajla başarmıştır."
"Onun gibi başkalarını da gönderirler mi?"
Akkarin bu soruyu bir süre düşündü. "Belki de...
Keşke onun zihnini okuma fırsatım olsaydı."
"Özür dilerim."
Akkarin'in dudaklarının bir kenarı yukarı kıvrıldı.
"Özür dileme. Senin hayatta olmanı tercih ederim."
Sonea gülümsedi. Geri dönüş yolculukları boyunca
Akkarin uzak ve düşünceliydi. Şimdiyse geri dönmek
için acele ediyor görünüyordu. Sonea, Akkarin'i geçit
boyunca takip etti. Kayalarla örtülü oyuğa geldiler.
Akkarin kayalara bakarken kayalar basamakları
oluşturacak şekilde hareket etmeye başladılar. Sonea
bir sonraki sorusunu sormak için taşların sürtünme
gürültüsünün dinmesini bekledi.
"Neden oyukta, Saril Evi'nin yüzüğü ile pahalı bir şal
vardı sence?"
Akkarin merdivenlerin yarısında durup Sonea'ya
döndü.
"Öyle miydi? Ben..."
Akkarin'in bakışları Sonea'nın ötesinde bir yere
kaydı. Son bir saattir yüzünde olan düşünceli kaş çatışı
254
TRUDİ CANAVAN
sahipti... sanırım ganimet olarak almıştı. V'
Jölen'in elinde benim cüppemin bir parçasını bulm ^^
İchani'yle ilk karşılaşmam sırasında kesilmiş bir
olduğu kesin— ve cinayetlerin kara büyü ile işlend'^
anlamış. Bir tanık benim gibi giyinmiş birinin elinde İv *
bıçakla evden çıktığını görmüş." Akkarin'in bakisi ^
tekrar uzaklara daldı. "Acaba İchani cüppeyi nerede
buldu ve nereye bıraktı..."
Sonea, Akkarin'e baktı. "Lonca katilin sen olduğunu
mu düşünüyor?"
"Bu olasılığı göz önünde bulunduruyorlar. Balkan
haklı olarak eğer masumsam işbirliği yapacağıma karar
vermiş; ama suçluysam benimle bir an önce yüzleşmeye
kararlı. Bununla nasıl başa çıkacağımı ve senin ne yap-
man ve ne söylemen gerektiğini düşünüyordum ama
durum az önce değişti."
Durakladı ve derin bir şekilde içini çekti. "Balkan
akıllıca davranıp beni senden ve Takan'dan uzak tut-
maya karar vermiş. Jolen'in ölümü haberleri ve Yüksek
Büyücülerle toplantı çağrısı taşıyan bir ulak yollamış.
Konutta olmadığımı öğrenince seni çağırtmış. Eğer sana
da ulaşamazsa ne yapacağını diğerleriyle paylaşmamış.
Bu yüzden bir şey yapmaya karar verdiğinde Lorlen
aracılığıyla amacını öğrenebileceğimi düşünmüştüm.
Ama çoktan bir plan yapmış olmalı." Akkarin kaşlarını
çattı. "Elbette yapmış."
Sonea başını iki yana salladı. "Bu geri dönüşümüz
boyunca devam ediyordu değil mi?"
Akkarin başıyla onayladı. "Kılavuzumuz yanımız-
dayken bir şey söyleyemezdim."
"Balkan ne yaptı?"
"Konuta gidip orayı aradı."
256
TRUDİ CANAVAN
Akkarin merdivenlere baktı. "Geri dönüyoruz "
Sonea, Akkarin'e baka kaldı. "Loncaya mı?"
"Evet. Onlara İchaniler'i anlatacağız."
Sonea'nın kalbi sıkıştı.
"Sana inanacaklarını sanmadığını söylemiştin."
"Sanmıyorum. Ama onlara bir şans vermeliyim."
"Ama ya sana inanmazlarsa?
Akkarin'in bakışları dalgalandı. Aşağı baktı. "Seni bu
işe bulaştırdığım için özür dilerim Sonea. Elimden ge-
lirse seni en kötüsünden koruyacağım."
Sonea'nın nefesi kesildi sonra sessizce kendine küf-
retti. "Özür dileme," dedi Akkarin'e sert bir şekilde. "Bu
benim kararımdı. Riskin farkmdaydım. Sadece ne yap-
mam gerektiğini söyle."
Akkarin'in gözleri hafifçe açıldı. Ağzını açtı, sonra
gözleri yine uzaklara daldı.
"Takan'ı götürüyorlar. Acele etmeliyiz."
Merdivenlerin aşağısında kayboldu. Sonea aceleyle
peşinden gitti. Akkarin, geçitler labirentine adım attı-
ğında Sonea geriye baktı.
"Merdivenler?"
"Bırak kalsın."
Sonea koşup Akkarin'e yetişti. Akkarin'in uzun adım-
larına ayak uydurmak zordu ve kısa bacaklı insanları
da düşünmesi gerektiğiyle ilgili kaba bir yorumu yuttu.
"İki kişi' bütün bu olanlardan korunmalı," dedi
Akkarin. "Takan ve Lorlen... Lorlen'in yüzüğü veya daha
önceden bunları bilmesi hakkında hiçbir şey söyleme.
Ona ileride ihtiyacımız olabilir."
Akkarin birden bire yavaşlayıp yeraltı odasının kapı-
258
TRUDİ CANAVAN
Akkarin'i görünce nefesi kesildi ve arkadaşını da c V-
rerek gerilemeye başladı. " ^a-
Bütün başlar odaya giren Akkarin'e döndü. Cün
üzerinde olmadığı halde görkemli görünüyordu.
"Vay, ne kadar çok ziyaretçim var," dedi Akka '
"Sizleri gecenin bu geç vaktinde konutuma hangi rüzo
attı?" 8ar
Balkan'ın kaşları kalktı. Merdivenlere doğru baktı
Acele içerisindeki ayak sesleri duyulabiliyordu, sonra
Lorlen görüş alanına girdi. Yönetici, Akkarin'e döndü-
ğünde yüzünde beklenmedik derecede sakin bir ifade
vardı.
"Lord Jölen ve ev halkı bu gece öldürüldüler."
Lorleh'in sesi sakin ve kontrollüydü. "Katil olarak sen-
den şüphelenmemizi sağlayacak kanıtlar bulundu."
"Anlıyorum," dedi Akkarin yavaşça. "Bu önemli bir
konu. Lord Jölen'i ben öldürmedim; ama tabi bunu ken-
diniz bulmalısınız." Duraksadı. "Bana Lord Jolen'in
nasıl öldürüldüğünü söyler misiniz?"
"Kara büyüyle," dedi Lorlen. "Ve evinde Sonea'nm
odası da dahil olmak üzere kara büyüyle ilgili kitaplar
bulduğumuz için senden şüphelenmek için daha da
fazla sebebimiz oldu."
Akkarin başıyla onayladı. "Gerçekten de var." Du-
daklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. "Ve hepinizin de
bu keşif yüzünden ödünü kopuyordur. Pekala. Korkma-
nıza gerek yok. Bunları açıklayacağım."
"İşbirliği yapacak mısın?"
"Elbette."
Yüzlerdeki rahatlama açıkça görülebiliyordu.
"Ama bir şartım var," diye ekledi Akkarin.
260
TRUDİ CANAVAN
"Biliyorum," dedi Akkarin. "Denememen gerekr--
bilmeliydin dostum." Kapıdan birkaç adım uzakl ^n'
masanın yanında durdu. "Kalkanlar inmiş durumd ^
merdivenleri açık bıraktım. İhtiyacın olanları kapının ^
şmda bulacaksın."
Takan başıyla onayladı. Birbirilerine baktılar ve hi
metkar bir kez daha başıyla onayladı. Akkarin geçid
doğru döndü.
"İçeri gel Sonea. Takan bırakıldığında Lorlen'e git."
Derin bir nefes alan Sonea odaya girdi. Önce Takan'ı
tutan Savaşçı'ya ardından Lorlen'e baktı. Yönetici ba-
şıyla onayladı.
"Bırak gitsin."
Takan, Savaşçı'dan uzaklaşırken Sonea da Lorlen'e
doğru ilerlemeye başladı. Hizmetkar, Sonea kendisine
yaklaşırken durup eğildi.
"Efendime iyi bakın Leydi Sonea."
"Elimden geleni yapacağım," diye söz verdi Sonea.
Sonea'mn boğazı aniden kurumuştu. Lorlen'in ya-
nına ulaştığında dönüp hizmetkarın gidişini izledi. Ta-
kan, Akkarin'e eğilerek selam verip geçide girdi. Hiz-
metkar karanlıkta kaybolunca panel kayarak yerine
oturdu.
Akkarin, Lorlen'e döndü, sonra masaya ve yanındaki
sandalyeye baktı. Cüppesinin en dış kısmı hâlâ sandal-
yenin arkasında duruyordu. Siyah giysiyi alıp vücuduna
sardı.
"Evet Yönetici, Sonea ve ben soruşturmanıza nasıl
yardımcı olabiliriz?"
262
Bölüm 15
Kötü Haberler
Dairesinin kapısının açıldığını duyduğunda Rothen
cüppesini henüz giymişti.
"Lord Rothen?" diye seslendi Tania.
Hizmetkarının sesindeki telaşı fark eden Rothen ace-
leyle yatak odasının kapısına ilerledi. Tania odanın
ortasında duruyor, ellerini endişeyle ovuşturuyordu.
"Ne oldu?" diye sordu Rothen.
Tania, Rothen'e döndü yüzünde sıkıntılı bir ifade
vardı. "Yüce Lord ve Sonea dün gece tutuklanmışlar."
Rothen ani bir nefes aldı; içinde umut ve rahatla-
manın yükseldiğini hissetti. Akkarin sonunda tutuklan-
mıştı! Lonca suçunu ortaya çıkarmış -onunla yüzleş-
miş- ve kazanmış olmalıydı!
Ama Lonca neden Sonea'yı da tutuklamıştı?
Evet neden? Heyecanı dağılıp yok oldu ve yerine ta-
nıdık, rahat vermeyen bir korku aldı.
"Neden?" diye sormaya zorladı kendini.
Tania bir an durakladı. "Olanları dördüncü ya da be-
since ağızdan duydum Lord Rothen. Yanlış olabilir."
"Neden?" diye tekrarladı Rothen.
Tania yüzünü buruşturdu. "Yüce Lord, Lord Jölen ve
ailesini öldürmekten ve bir tür büyü öğrenmekten tu-
263
TRUDİ CANAVAN
tuklanmış. Kara büyü sanırım. O nedir?"
"Büyünün en kötü hali," diye yanıtladı Rothen sert
bir şekilde. "Ama peki ya Sonea? Onu neden tutukla-
mışlar?"
Tania ellerini iki yana açtı. "Emin değilim. Belki de
suç ortağı olarak."
Rothen konuk odasındaki koltuklardan birine çöktü.
Uzun, derin bir nefes aldı. Lonca, Sonea'nın da işe ka-
rıştığı olasılığını göz önünde bulundurmak zorundaydı.
Ama bu onun suçlu olduğu anlamına gelmezdi.
"Yemek getirmedim," dedi Tania özür dilercesine.
"Olanları mümkün olduğunca çabuk duymak isteyece-
ğini biliyordum."
"Boş ver," dedi Rothen. "Bu sabah yemek yiyecek
vaktim olmayacak gibi gözüküyor zaten." Ayağa kalkıp
kapıya doğu bir adım attı. "Sanırım Sonea'yla biraz ko-
nuşsam iyi olur.
Tania'nm gülümsemesi gergindi. "Konuşmak isteye-
ceğinizi tahmin etmiştim. Ne söylediğini bana da anla-
tırsınız."
***
Arabada Dannyl'in karşısında oturan genç adam acı
verici derecede zayıftı. Farand her ne kadar zehirlendi-
ğinden beri geçen bir hafta içerisinde yürüyebilecek ka-
dar kendini toparlamış olsa da tüm gücünü geri kazan-
ması için hâlâ zamana ihtiyacı vardı. En azından ha-
yattaydı ve bunun için minnettardı.
Dannyl yolculuk boyunca gece gündüz genç adamın
başında kalmıştı. Şifa güçleri ile uykusuzluğu ve yor-
264
TRUDİ CANAVAN
Sonra Dannyl'e baktı ve yüz ifadesi sertleşti. "Biraz u
Büyükelçi. Kaybettiklerini geri kazanmalısın."
"Haklısınız Leydi Vinara," diye katıldı Dannyl. Vinaı-
Farand'ı götürürken Dannyl sorarcasına Kito'ya baktı
"Yönetici Lorlen'in sözünü ettiği diğer konu nedir?"
Kito sesli bir şekilde içini çekti. "Dün gece Lord Jölen
öldürüldü."
"Öldürüldü mü?" Dannyl, Kito'ya bakakaldı. "Nasıl?"
Büyücü yüzünü buruşturdu. "Kara büyüyle."
Dannyl yüzünün donduğunu hissetti. Kitabın, seya-
hat sandığının diplerinde yattığı arabaya baktı.
"Kara büyü mü? Kim...?"
"Yüce Lord tutuklandı," diye ekledi Kito.
"Akkarin!" Dannyl soğuğun bütün vücuduna yayıldı-
ğını hissetti. "O olamaz!"
"Korkarım öyle. Kanıtlar tamamen aleyhinde. Soruş-
turmamızda işbirliği yapmayı kabul etti. Yarın bir Du-
ruşma olacak."
Dannyl, Kito'yu güçlükle duyuyordu. Garip olaylar ve
tesadüfler zihninde yepyeni yerlere kayıyorlardı. Lor-
len'in kendisinden başlamasını ve daha sonra durdur-
masını istediği araştırmayı düşündü. Rothen'in aynı ko-
nuya olan ani ilgisini —Sonea, Akkarin'in gözdesi olduk-
tan hemen sonra— düşündü. Dem'in kitabında yazılı
olanları düşündü. Antik büyü —yüksek büyü— kara
büyüydü.
Akkarin'in araştırmasının başarısızlıkla sonuçlandı-
ğını zannetmişti.
Görünüşe göre yanılmıştı.
Lorlen bundan şüphelenmiş miydi? Peki ya Rothen?
Araştırmasının sebebi bu muydu?
266
TRUDİ CANAVAN
Sonea herhangi bir kaçma girişiminde bulunm
düşünmüyordu. Akkarin'e, sözüne uyacağını söylem' ?•*
Akkarin, sadece Takan ile Lorlen'i korumaları gerekt
ni söylemişti. Sonra Takan ile Sonea bir çeşit takas ed 1
misti. Demek ki Sonea'nın burada olmasını istiyordu
Ya buydu ya da hizmetkarına verdiği sözü tutmak
için Sonea'yı feda etmeye hazırdı.
Hayır, diye düşündü, hikayesini desteklemem için
bana ihtiyacı var. Takan, Akkarin'e fazla yakındı. Kimse
ona inanmazdı.
Kubbe'nin içini adımlamaya başladı. Kubbe'nin ka-
pısı içeriye hava girmesi için açık duruyordu. Bir çift
büyücü kapının dışında duruyor; Sonea'nın yalnız
olduğu her an onu izliyorlardı.
Ama pek de yalnız kalamamıştı. Vinara, Balkan ve
Sarrin ayrı ayrı onu Akkarin hakkında sorgulamışlardı.
Akkarin hazır olmadan herhangi bir hata yapmak is-
temediği için cevap vermeyi reddetmişti. Sonunda vaz-
geçmişlerdi.
Sonunda yalnız kalmıştı ama bundan pek hoşlanma-
dığını fark etti. Akkarin'in nerede olduğunu ve sessiz
kalarak onun istediğini yapmış olup olmadığını merak
ediyordu. Zamanı tahmin etmek imkansızdı ama şafak
oldukça geride kalmış olmalıydı. Bütün gece uyuma-
mıştı ama burada kumlu zemin yerine yumuşak bir ya-
tak olsa bile uyuyabileceğinden emin değildi.
Kapının ötesindeki bir hareket dikkatini çekti. O yöne
döndüğünde kalbi acıyla buruldu.
Rothen...
Rothen, Kubbe'ye girdi, yüzünde üzüntü çizgileri
vardı. Sonea göz göze geldikleri an gülümsemeye çalıştı
ve midesi suçluluk duygusuyla düğümlendi.
268
TRUDİ CANAVAN
diğerlerine neler anlattığını bilmiyorum; ya da b •
neleri açıklamamı istediğini. Duruşma'ya kadar bekî^1
mek zorundayım."
Rothen'in gözleri öfkeyle parladı. "Ne zamandır onu
ne istediğini umursuyorsun?"
Sonea bakışlarını kaçırmadı. "Yaptıkları için sebeple
rini öğrendiğimden beri. Ama bu onun hikayesi benim
değil. Anlattığı zaman sebebini anlayacaksın."
Rothen, Sonea'yı şüpheyle süzdü. "Buna inanmakta
zorlanıyorum. Ama deneyeceğim. Senin için yapabile-
ceğim bir şey var mı?"
Sonea başını iki yana salladı, sonra duraksadı. Rot-
hen, Lorlen'in de Akkarin'in suçundan iki yıldan uzun
süredir haberdar olduğunu biliyordu. Eğer Rothen
Lonca'ya bunu söyleseydi ne olurdu? Rothen'e baktı.
"Evet," dedi alçak sesle. "Lorlen'i koru..."
Savara bir elini çarşafın üzerinde gezdirip gülümsedi.
"Çok güzel."
Cery kıkırdadı. "Bir Hırsız, konuklarını rahat ettirme-
lidir."
"Sen diğer Hırsızlar gibi değilsin," diye belirtti Savara.
"Bütün bunlarda onun parmağı var değil mi?"
"Kimin?" '
"Yüce Lord'un."
Cery kızgınlığını belirten bir ses çıkardı. "Hepsi onun
sayesinde değil."
"Değil mi?"
270
TRUDİ CANAVAN
ama abartılı değillerdi. Bunların hepsinin Akkar' ••
yardımıyla elde edildiğini düşünmeyi sevmiyordu
"Başka konularda da kendime yer edinmeye çal
tim," dedi Cery. "Eğer büyücüler için katil bulma paza
kurursa hayatta kalıp işe devam edebilmek istiyorum "
Savara kurnaz bir şekilde gülümseyip bir parmağın
yavaşça Cery'nin göğsünde gezdirdi.
"Hayatta ve işin içinde olmanı tercih ederim."
Cery, Savara'nın elini yakalayıp kadını kendine daha
da yaklaştırdı. "Öyle mi? Ne tür bir iş yapıyorsun?"
"Potansiyel müttefiklerle bağlantı kurma," dedi ko-
lunu Cery'nin boynuna dolayıp. "Özellikle bir tanesiyle
çok yakın bir bağlantı kurmak."
Savara'nın öpüşü sert ve baştan çıkarıcıydı. Cery
kalp atışlarının tekrar hızlandığını hissetti.
Birden kapı çaldı. Cery, Savara'dan uzağa çekilerek
yüzünü buruşturdu. "Buna bakmalıyım."
Savara suratını astı. "Mecbur musun?"
Cery başıyla onayladı. "Gol önemli bir şey olmasa
kapıyı çalmazdı."
"Öyle olsa iyi olur."
Cery ayağa kalkıp bir pantolon, gömlek giyip, odadan
çıktı. Gol, Cery'nin konuk odasının ortasında volta atı-
yordu. Yüzündeki ifade Cery'nin beklediği aptalca sırı-
tıştan çok farklıydı.
"Yüce Lord, Lonca tarafından tutuklandı," dedi Gol.
"Soneada..."
Cery adama bakakaldı. "Ne?"
"Dün gece bir Lonca büyücüsü öldürülmüş. Hatta
evde kim varsa... Bunu Yüce Lord'un yaptığını sanıyor-
lar." Bir an durakladı. "Bütün şehir bununla çal-
272
TRUDİ CANAVAN
garip işler için işe aldığı oğlanlardan biri içeri girdi
"Seni görmek isteyen bir adam var Ceryni. Üst d
cede bir parolası var ve diyor ki bir arkadaşın hakkı H6
kötü haberleri varmış. Acil olduğunu söylüyor."
Cery başıyla onaylayıp Savara'ya döndü. "Bu ada
görsem iyi olur."
Savara omzunu silkip yatak odasına döndü. "Ben de
bir banyo yaparım."
Cery, Gol'e döndüğünde iri adamı sırıtırken buldu.
"Yüzündeki o ifadeyi hemen sil," diye uyardı.
"Hemen, Ceryni," diye karşılık verdi adam tevazuyla-
ama Cery'yi geçide doğru takip ederken sırıtış hâlâ yü-
zündeydi.
Cery'nin ofisi pek uzak değildi. Ofise girmenin ve çık-
manın çeşitli yolları vardı. Gol standart rotayı tercih etti
ve Cery'ye bir gözetleme deliği vasıtasıyla bekleme
odasındaki ziyaretçiyi inceleme fırsatı verdi.
Cery dehşetle adamın Sachakalı olduğunu fark etti.
Sonra adamın üzerindeki ceketi tanıdı ve kalbine bir
ağırlık çöktü.
Bu adam neden Akkarin'in bir gece önce giydiği ce-
keti giyiyordu?
Adam dönünce ceketin önü altındaki Lonca hizmet-
karı üniformasını gösterecek bir şekilde açıldı.
"Sanırım kim olduğunu biliyorum," dedi Cery. Ofisi-
nin kapısına- doğru ilerledi. "Yerime geçer geçmez içeri
gönderin."
Bir iki dakika sonra Cery masasına oturmuştu. Ofi-
sinin kapısı açıldı ve adam içeri girdi.
"Evet," dedi Cery, "Bir dostum hakkında kötü haber-
ler getirdiğini söylemişsin."
274
TRUDİ CANAVAN
karar vermek için bir Duruşma yapılacak."
"Suçlu mu?"
Takan doğrudan Cery'nin gözlerine baktı, gözler' ~r
keyle parlıyordu. "Lord Jolen'i o öldürmedi."
"Peki ya kara büyü suçlaması?"
Hizmetkar başıyla onayladı. "Evet, o konuda suçlu
Ama kara büyü kullanmasaydı katilleri yenemezdi."
"Peki ya Sonea. O suçlu mu?"
Takan bir kez daha başıyla onayladı. "Lonca onu sa-
dece kara büyü öğrenmekle suçladı. Bu yüzden daha
TRUDİ CANAVAN
Sonea gibi Akkarin de soruları yanıtlamayı reddet
misti. Bütün Lonca, Duruşma için toplanmadan konu
mamaya kararlıydı. İşbirliği buraya kadardı.
Bu adil değil, diye düşündü Lorlen. Cebindeki yüzü.
ğü düşündü. Akkarin, Lorlen'e onu çıkarıp elinin al-
tında bulundurmasını söylemişti. Eğer Sarrin kitapları
okumaya devam ederse bu tarz yüzüklerle ilgili gerçeği
öğrenip Lorlen'in taktığı yüzüğü de tanıyabilirdi. Lorlen
yüzükten tamamen kurtulmayı düşünmüştü ama
Akkarin'le bir bağlantısının olmasının avantajlarını gö-
rebiliyordu. Var olan tek avantaj Akkarin'in Lorlen yü-
züğü takarken yaptığı görüşmelere kulak misafiri olabi-
lecek olmasıydı ama bu, şu an için pek sorun değildi.
Lorlen, Akkarin'in dinlemesini basitçe, yüzüğü parma-
ğından çıkararak engelleyebilirdi.
Akkarin, Lorlen'in bu konuda daha önceden haber-
dar olduğu gerçeğini gizli tutmak istemişti.
Lonca'nın güvenebileceği bir lidere ihtiyacı var, diye
göndermişti Akkarin, yüzük aracılığıyla. Çok fazla deği-
şim ve şüphe Lonca'yı zayıflatır.
Bu konuyu bilen onların dışında sadece Rothen ve
Sonea vardı. Sonea sessiz kalmıştı ve Rothen de daha
fazla zarara yol açmadığı sürece sessiz kalmayı kabul
etmişti. Lorlen de karşılık olarak Sonea'yı ziyaret etme-
sine izin vermişti.
Kapı kibarca çalınınca hepsi dönüp baktılar. Lorlen
iradesiyle kapıyı açtı ve Yüzbaşı Barran, arkasında Lord
Osen ile içeri girdi. Muhafız eğilip hepsine resmi bir şe-
kilde selam verdi sonra Lorlen'e döndü.
"Tanığın çalıştığı dükkanı ziyaret ettim," dedi. "Patro-
nu bu sabah işe gelmediğini söyledi. Evini kontrol ettiği-
mizde de ailesi, dün gece eve dönmediğini söyledi."
278
TRUDİ CANAVAN
nüşe göre kelimelerini dikkatle seçiyordu. "Ama t
olarak değil. Eğer acil bir konu olduğunu düşünmese
dim size gelmezdim."
Vinara ayağa kalktı. "Spekülasyon yapmaktan çok sı
kıldım zaten," dedi. Sarrin ve Balkan'a doğrudan, an
lamsız bir şekilde baktı. "Eğer bize ihtiyacınız olursa
Yönetici, çağırın yeter."
Üç büyücü odayı terk ederken Dannyl, kenara çekilip
kibarca başıyla selam verdi. Kapı kapandığında Lorlen
masasına dönüp oturdu.
"Konuşmak istediğin acil mesele nedir?"
Dannyl masaya yaklaştı. "Nereden başlayacağıma
emin değilim Yönetici. Çok zor bir durumdayım. Çok zor
iki durumdayım aslında, tabi böyle bir şey mümkünse."
Bir an durdu. "Her ne kadar yardımlarımın artık gerek-
siz olduğunu söylemiş olsanız da kendi ilgim yüzünde
antik büyü araştırmalarına devam ettim. Yüce Lord bu-
nu öğrendiğinde beni devam etmem için cesaretlendirdi
ama o zamana kadar zaten Elyne'de keşfedilebilecek bir
şey kalmamıştı. Ya da ben böyle düşünüyordum."
Lorlen kaşlarını çattı. Akkarin, Dannyl'i devam et-
mesi için cesaretlendirmiş miydi?
"Sonra yardımcımla birlikte asilerin güvenini kaza-
nırken Dem Marane'ye ait bir kitap keşfettik." Dannyl
elini cüppesinin içine sokup eski bir kitap çıkardı.
Kitabı Lorlen' in masasına koydu. "Antik büyü hakkın-
daki birçok sorumuzu cevaplıyordu. Yüksek büyü ola-
rak bilinen antik büyü aslında kara büyüymüş gibi
görünüyor. Bu kitap, kullanımları hakkında bilgiler içe-
riyor."
Lorlen kitaba baktı. Bu bir tesadüf müydü yoksa Ak-
karin asilerin bu kitaba sahip olduğunu biliyor muydu?
280
TRUDİ CANAVAN
hatırladı
"Büyükelçi Dannyl kaçakla geldiğinde Lonca, cin
yetlere olan ilgisini kaybedecek Lorlen."
Asilerin varlığından daha fazlasını mı kastediyordu"?
Dannyl'in asilerin güvenini kazanmak için uydurduğu
bu bilgi neydi?
Danyl'e baktı ama adam bakışlarını kaçırdı, belli ki
utanmıştı. Lorlen yavaş yavaş duyduğu dedikodu par-
çalarını birleştirmeye başladı ve Dannyl'in asilere verdiği
bilginin ne olduğunu anladı.
İlginç, diye düşündü. Ve Dannyl'in bir çırakken ya-
şadığı zorluklar düşünülürse çok da cesur bir hareket.
Ne yapmalıydı? Lorlen şakaklarını ovuşturdu. Ak-
karin bu tarz konularda çok daha iyiydi.
"Yani kimsenin, Akkarin'in dürüstlüğü kuşku altında
olduğu için senin hakkında söylediklerine inanmayaca-
ğını düşünüyorsun."
"Evet."
"Asilerin dürüstlüğü daha mı güvenilir?" Lorlen başı-
nı iki yana salladı. "Sanmıyorum. Eğer kimsenin Akka-
rin'e inanmayacağından endişeleniyorsan insanlara bu-
nun kendi fikrin olduğunu söyle."
Dannyl'in gözleri büyüdü. Dikleşip başıyla onayladı.
"Elbette... Teşekkür ederim yönetici."
Lorlen omzunu silkti sonra Dannyl'e biraz daha dik-
katli baktı. "Bir haftadır uyumamış gibi görünüyorsun."
"Uyumadım. Farand'ın hayatını kurtarmak için o ka-
dar uğraştıktan sonra birinin bunu boşa çıkarmasını is-
temedim."
Lorlen kaşlarını çattı. "O zaman dairene dönüp din-
lensen iyi olur. Yarın sana ihtiyacımız olabilir."
282
Bölüm 16
Duruşma
Sonea'nm uyandığında ilk düşüncesi Viola'nm kendi-
sini uyandırmaya gelmemiş olduğu ve derse geç kala-
cağıydı. Uyku mahmurluğuyla gözlerini kırpıştırdı.
Sonra parmaklarının arasındaki kumu hissetti ve etra-
fında Kubbe'nin hafifçe aydınlatılmış duvarlarını görüp
nerede olduğunu hatırladı.
Uyuyabilmiş olması onu oldukça şaşırttı. Bir önceki
geceden son hatırladığı, karanlıkta yatıp gün içinde
olanların zihninde daireler çizip durmasıydı. Akkarin'e
zihinsel bir çağrı yapmamak için bütün iradesini kul-
lanması gerekmişti. Ona sormak istedikleri vardı,
Lonca'ya bir şey söyleyip söylememesi gerektiği veya
nerede olduğu veya ona iyi davranıp davranmadıkları...
hatta hâlâ hayatta olup olmadığı...
Şüpheye düştüğü anlarda Lonca'nm ona bir şey söy-
lemeden çoktan Akkarin hakkında bir karara varıp uy-
guladığı düşüncesini kafasından atamıyordu. Geçmiş-
teki Lonca, Müttefik Ulkeler'i kara büyüden arındırma
konusunda korkutucu seviyede kararlı davranmıştı.
Uzun süre önce ölmüş olan o büyücüler Akkarin'i bir an
duraksamadan idam ederlerdi.
Beni de, diye düşündü ürpererek.
Bir kez daha Akkarin'le konuşabiliyor olmayı diledi.
Lonca'ya İchaniler'i anlatacağını söylemişti. Kara büyü
284
TRUDİ CANAVAN
dürüp bu konuda kendimi kötü hissetmemektense h
rahatsız edip durmanı tercih ederim.
Vicdanı hâlâ sessizdi.
Harika... Başını iki yana salladı. Belki de Göz'le Hor
o eski batıl inanç doğrudur. Sadece kendimle konuşuu
değilim, şimdide kendime yanıt vermeyi reddediyorum
Bu deliliğin ilk belirtisi olmalı.
Dışarıdan gelen bir ses Sonea'yı düşüncelerinden
kopardı. Kalkıp oturduğunda Savaşçı muhafızların yana
çekildiğini ve Osen' in içeriye girdiğini gördü. Bir ışık
küresi Osen'in başının üzerinde süzülüyor, küresel ya-
pının içini aydınlatıyordu.
"Duruşma başlamak üzere Sonea. Sana Ana Salon'a
kadar eşlik etmek üzere geldim."
Bir anda Sonea'nm kalbi hızla çarpmaya başladı.
Ayağa kalkıp cüppesindeki kumları süpürdü ve kapıya
doğru ilerledi. Osen geriye çekilip geçmesine izin verdi.
Kısa bir merdivenden çıkıp açık bir kapıya ulaştılar.
Sonea, dışarıda bir çember halinde kendisini bekleyen
büyücüleri görünce duraksadı. Eşlikçileri, Şifacılar ve
Simyacılar'dan oluşan bir gruptu. Savaşçılar'm ve diğer
güçlü büyücülerin Akkarin'in muhafızlığını yaptığını
tahmin etti.
Büyücüler, Sonea çemberin ortasına geçerken dik-
katle onu izlediler. Yüzlerindeki şüphe ve onaylamazlığı
gören Sonea, yüzünün yandığını hissetti. Döndüğünde
muhafızlığını yapmış olan iki Savaşçı'nın gelip çemberi
tamamladığını gördü. Osen, Sonea'nın etrafına kurul-
muş olan kalkanda bir an açılan boşluktan içeriye girdi.
"Sonea," dedi. "Gardiyanın cinayet ve kara büyü kul-
lanmakla suçlanıyor. Çırağı olarak sen de bu konular-
daki bilgin hakkında sorgulanacaksın. Anlıyor musun?"
286
TRUDİ CANAVAN
Benim de yok, diye düşündü Sonea.
Beklerlerken Akkarin'in gücünü hesaplamaya çalıst
İchani ile savaşmadan önce iki hafta boyunca kendisin
den ve Takan'dan güç almıştı. Bundan önce ne kada
güçlü olduğu konusunda bir fikri yoktu ama savaş gu
cünü oldukça azaltmış olmalıydı. Hâlâ bir Lonca büyü-
cüsünden kat kat güçlü olmalıydı ama Sonea bütün
Lonca'dan daha güçlü olduğundan şüphe ediyordu.
Peki ya ben?
İchani kadının gücünü çektiğinden beri kendi gücün-
deki büyük artışın farkındaydı ama bunun onun ne
kadar güçlendirdiği konusunda bir tahmini yoktu. Ak-
karin kadar güçlü olamazdı. Akkarin, Sonea karışma-
dan önce savaşı kazanıyordu yani İchani daha zayıf ol-
malıydı. Sonea'nın ondan aldığı güç o kadar da fazla ola-
mazdı.
Tabi İchani bir sebepten kaybediyormuş rolü yapma-
dıysa. ..
— Sonea'yı getirin.
Lorlen'in sesi mutlu gelmemişti. Osen bezginliğini
belirten bir ses çıkardı ve tekrar yürümeye başladı. Eş-
likçileri de takip ettiler. Akademi'nin önüne yaklaştıkla-
rında Sonea'nın kalbi yine hızlandı ama bu sefer beklen-
tiyle çarpıyordu.
Büyücülerden oluşan bir kalabalık binanın önünü
doldurmuştu. Sonea yaklaşırken o yana döndüler, son-
ra ayrılıp geçmeleri için yol verdiler.
Akkarin, Giriş Salonu'nun ortasında duruyordu.
Sonea onu görünce büyük bir heyecan hissetti. Akka-
rin'in dudağının kenarı Sonea'yı fark edince her zaman-
ki yarım gülümsemeyle kıvrıldı. Sonea da neredeyse
karşılık olarak ona gülümsüyordu ama Akkarin'in etra-
288
TRUDİ CANAVAN
lanacağı anı da korkuyla bekliyordu.
Ana Salon boyunca iki uzun büyücü sırası vardı
katarında ise çıraklar sıra olmuştu, gerekirse güçle i
vermeye hazırlardı. Herkes Duruşma'nın başlarnas
beklerken salonu uğultu kaplamıştı.
"İşte geliyorlar," diye mırıldandı Dannyl.
Salona iki siluet girdi. Biri siyah cüppeler içindeydi
diğeri ise çırakların kahverengi cüppesini giyiyordu. Ak-
karin her zamanki gibi kendine güvenle yürüyordu. So-
nea ise... Rothen, Sonea'nın bakışlarını nasıl yerde tut-
tuğunu, yüzünde korku ve olanların farkında olmanın
getirdiği bir ifade olduğunu görünce ona karşı büyük bir
sempati hissetti.
Arkalarından, yüzlerinde temkinli ve sert ifadelerle
Yüksek Büyücüler girdi. Akkarin ve Sonea, Salon'un
sonuna vardıklarında durdular. Rothen, Sonea'nm Yüce
Lord'dan uzak durduğunu görünce memnun oldu. Yük-
sek Büyücüler ikilinin etrafından dolaşıp Salon'un
önündeki kendilerine ayrılmış koltuklara yerleştiler. İki-
liye eşlik eden diğer büyücüler sanıkların etrafında ge-
niş bir çember oluşturdular.
Rothen ve Dannyl diğer büyücüler ve çıraklarla bir-
likte iki yandaki yerlerine geçtiler. Herkes oturduğunda
Lorlen küçük bir gonku çaldı.
"Herkes Kyralia'nm yöneticisi, Kral Merin'in önünde
diz çöksün," diye seslendi.
Sonea şaşkınlıkla başını kaldırdı. Kral, iki büyücü ile
görüş alanına girdiğinde Sonea, en üst sıradaki koltuğa
bakıyordu. Kral'm omuzlarında, hafifçe pırıldayan bir
kumaştan yapılmış koyu fakat canlı turuncu renkte bir
pelerin vardı. Pelerinin birçok yerine altın ipliklerle kra-
liyet sembolü olan mullook işlenmişti. Boynunda kra-
290
TRUDİ CANAVAN
Kral'ın yüzü ifadesiz kalmayı sürdürdü ve Balka ?
sözlerini onayladığını gösteren hiçbir jest yapmadı
Savaşçı ayağa kalkıp toplanmış büyücülere döndü
"İki gece önce Lord Jolen'den gelen zayıf bir çap
aldım. Tehlikede olduğu açıktı. Onunla bir daha iletişim
kurmayı başaramayınca evine gittim.
"Lord Jölen ve bütün ev halkını ölü buldum. Tüm er-
kek, kadın ve çocuk; aileden veya hizmetkarlardan ol-
sun, hepsi ölmüşlerdi. Daha yakından inceleyince ka-
tilin, Lord Jolen'in odasındaki pencereden girmiş
olduğunu anladım. Bu Jolen'in ilk kurban olma ola-
sılığını gösteriyordu.
"Vücutları ölüm sebebini öğrenmek amacıyla ince-
lemedim, bu görevi Leydi Vinara'ya bıraktım. Leydi
Vinara geldiğinde ben Muhafız Evi'ne gittim. Oraya
vardığımda son dönemde şehirde sıklıkla görülen cina-
yetleri araştıran Yüzbaşı Barran'ın, bir tanığı bu suçla
alakalı daha yeni sorgulamış olduğunu öğrendim."
Balkan durdu ve Lorlen'e baktı. "Fakat Yüzbaşı Bar-
ran'ı çağırmadan önce Leydi Vinara'nm incelemesinde
bulduklarını dinlememizi tavsiye ediyorum."
Lorlen başıyla onayladı. "Şifacılar Başı Leydi Vi-
nara'yi öne çağırıyorum."
Leydi Vinara ayağa kalkıp zarif bir şekilde aşağı indi.
Dönüp Kral'ın önünde diz çöktü ve doğruluk yeminini
etti. Sonra ayağa kalkıp izleyicileri ciddi bir ifade ile
süzdü.
"Lord Jolen'in aile evine gittiğimde yirmi dokuz kur-
banın cesedini inceledim. Hepsinde de boyunlarının
yakınında birkaç çizik ve bere vardı fakat başka yaraları
yoktu. Boğulmamış veya zehirlenmemişlerdi. Lord
Jolen'in cesedi halen sağlamdı ki bu ölüm sebebiyle il-
292
TRUDİ CANAVAN
edilmişti? Ama bu, bütün olanların önceden ayarland S
anlamına gelir."
"Bu mantıklı değil. Neden Akkarin kendisini teşhis
edecek bir tanık ayarlasın ki?" diye sordu Yaldin.
Dannyl ani bir nefes aldı. "Başka tanıklar olabilir
Eğer bu tanığın hikayesi güvenilmez olursa diğerlerinin-
kine de pek güvenilemez."
Yaldin kıkırdadı. "Ya öyle ya da dışarıda kendi suç-
larını Akkarin'in üzerine yıkmaya çalışan bir kara bü-
yücü var. Akkarin masum olabilir."
Rothen başını iki yana salladı.
"Katılmıyor musun?" diye sordu Dannyl.
"Akkarin kara büyü kullanıyor," dedi Rothen.
"Bunu bilemezsin. Konutunda kara büyü hakkında
kitaplar buldular," dedi Dannyl. "Bu gerçekten kullan-
dığını göstermez."
Rothen kaşlarını çattı. Ama ben kullandığını biliyo-
rum. Kanıtım var, sadece... kimseye söyleyemem. Lorlen
bildiklerimizi gizli tutmamızı istedi ve Sonea da Lorlen'e
yardımcı olmamı istiyor.
İlk başta Rothen, Yönetici'nin ikisini de korumaya ça-
lıştığını sanmıştı. Sonradan Lorlen'in Akkarin'in suçunu
yıllardır bildiğini itiraf ederse Lonca'daki konumunun
sarsılacağını fark etti. Eğer Lonca, Lorlen'in Akkarin ile
işbirliği yaptığından şüphelenirse güvenmeye ihtiyacı
olduğu birine güvenini kaybederdi.
Ama... Lorlen, Akkarin'in masumiyetini ispatlayıp
Lonca'nın onunla çatışmasını önlemeye çalışıyor olabilir
miydi? Rothen kaşlarını çatıp başını iki yana salladı. Bir
suç çoktan ispatlanmıştı. Akkarin ve Sonea'da yasak
kitaplar vardı. Bu bile onların Lonca'dan atılmaları için
yeterliydi. Lorlen bunu engelleyemezdi.
296
TRUDİ CANAVAN
"Lord Balkan'ı devam etmesi için çağırıyorum."
Savaşçı dikleşti. "İki gece önce, cinayetleri, Vina-
ra'nm vardığı sonuçları öğrendikten ve kanıtlarla tanı-
ğın hikayesini inceledikten sonra Yüce Lord'un sor-
gulanması gerektiğine karar verildi. Kısa bir süre sonra
konutun Yüce Lord'un hizmetkarı dışında boş olduğunu
öğrendim, bu sebeple aranması emrini verdim."
Sonea'ya baktı. "İlk rahatsız edici keşfimiz, Sonea'nın
odasındaki kara büyü hakkında üç kitaptı. Birinin ara-
sında Sonea'nın el yazısıyla alınmış notları içeren bir
kağıt parçası vardı."
Bir süre durdu, salonda onaylamaz mırıldanmalar
vardı. Rothen kendini Sonea'ya bakmaya zorladı. Sonea
yere bakıyordu, çenesi kararlılıkla kasılmıştı. Sonea'nın
mazeretini düşündü: "Düşmanımı anlamak için."
"Aramamıza devam ettiğimizde sadece bir kapının ki-
litli olduğunu fark ettik. Güçlü bir büyüyle bağlıydı ve
görünüşe göre bir yeraltı odasına açılıyordu. Yüce
Lord'un hizmetkarı oranın bir depo olduğunu ve giriş iz-
ni olmadığını iddia etti. Lord Garrel hizmetkarın yalan
TRUDİ CANAVAN
Lorlen parmaklarını koltuğunun kenarına vurdu
Akkarin'in notları arasında kara büyü kullanan bir gru-
ba ilişkin ilginç göndermeler vardı. Lord Sarrin böyle bir
grubun halen var olması olasılığından endişe ediyordu
Akkarin de yaptıklarının iyi bir sebebi olduğunu
söylemişti.
Lorlen sonunda bunların ne olduğunu sorabilecekti.
Ayağa kalkıp sessizliği sağlamak için ellerini kaldırdı.
Gürültüler şaşırtıcı bir şekilde çabucak kesildi. Büyü-
cülerin Akkarin'in sorgulanmasını duymak için sabır-
sızlandıklarını tahmin etti.
"Bu Duruşma'ya, sunmak istediği başka bir kanıtı
olan var mı?"
Kısa sessizlikten sonra sağ taraftan bir ses geldi.
"Benim var Yönetici."
Rothen'in sesi sakin ve temizdi. Salondaki tüm yüzler
Simyacı'ya döndü. Lorlen dehşetle Rothen'e baktı.
"Lord Rothen," demeye zorladı kendini. "Lütfen aşağı
gelin."
Rothen aşağı inerek Balkan'ın yanında durdu. Ak-
karin'e baktı, yüzündeki öfke açıkça okunabiliyordu.
Lorlen, Rothen'in bakışlarını takip ettiğinde Akkarin'i
kendisine bakarken buldu. Elini cebine sokup yüzüğün
pürüzsüzlüğünü hissetti.
— Ondan sessiz kalmasını istemiştim, dedi Lorlen.
— Demek ki yeterince nazik bir şekilde istememişsin.
Rothen bir dizi üzerine çöküp doğruluk yemini etti.
Tekrar ayağa kalkıp Yüksek Büyücülere baktı.
"Sonea bana Yüce Lordun kara büyü yaptığını iki yıl-
dan uzun bir süre önce söylemişti."
Salon fısıltılar ve mırıltılarla doldu. "Hizmetkarından
300
TRUDİ CANAVAN
Rothen?"
"Hayır Yönetici."
Lorlen salona baktı. "Bu Duruşma'ya sunmak iste
diği başka bir kanıtı olan var mı?" Sessizlik bozulma-
yınca Akkarin'e baktı.
"Velan Evi'nden Akkarin, sorularımıza doğru cevan
verecek misin?"
Akarin'in dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı.
"Vereceğim."
Bölüm 17
Korkunç Gerçek
TRUDİ CANAVAN
anlatmıştı, bunların içinde Lonca'nm kara büyüyü
sakladığı ve eskisinden çok daha zayıf olduğu da va H
Ama Kariko tek başına Lonca'ya saldırmaya cüret ed
mezdi. Diğerlerini de ikna etmesi lazımdı. Eğer Lo
ca'nın, kardeşinin iddia ettiği kadar zayıf oldupun
kanıtlayabilirse kolaylıkla İchaniler arasında müttefikler
bulabilirdi."
Akkarin başını kaldırdı. Sonea, Akkarin'in bakışlarım
takip ettiğinde Kral'a baktığını gördü. Kral, Akkarin'i
dikkatle izliyordu. Sonea içinde umudun kıvılcımlan-
maya başladığını hissetti. Kral, Akkarin'in hikayesine
tamamen inanmasa bile tedbirli davranıp kontrol etmesi
gerekecekti. Akkarin'i idam etmeyip Lonca'da kalmasına
izin verebilirdi ta ki...
Kral'in bakışları aniden Sonea'ya döndü. Sonea ken-
dini bir çift yeşil, kararlı bakan gözle karşı karşıya bul-
du. Zorlukla yutkunarak kendini bakışlara karşılık ver-
meye zorladı. Bunlar gerçek, diye düşündü Kral'a doğ-
ru. Ona inan...
"Şehirde bulduğun bu köleyi ne yaptın?" diye sordu
Lorlen.
Sonea önce Yönetici'ye sonra Akkarin'e baktı.
"Onu serbest bırakamazdım, yoksa İmardin halkını
avlamaya devam ederdi," dedi Akkarin. "Lonca'ya da
getiremezdim. Gördüğü her şeyi, zayıflıklarımız da dahil
olarak Kariko'ya iletirdi. Onu öldürmekten başka şan-
sım yoktu."
Lorlen'in kaşları kalktı. Lorlen başka bir soru sora-
madan Akkarin, sesinde karanlık bir tonla devam etti.
"Son beş yılda dokuz suikastcı-casus bulup öldür-
düm. Onlardan Kariko'nun, İchaniler'i birleştirme çaba-
sının iki kez başarısız olduğunu gördüm. Bu sefer kor-
306
TRUDİ CANAVAN
ğunu düşünebilirdiniz. Ama bu sorumluluğu alam
dım."
Yüksek Büyücüler birbirilerine baktılar. Lorlen H"
şünceli gözüküyordu.
"Bu casuslarla ve İchani kadınla savaşabilmek ama
cıyla kendini güçlendirmek için kara büyü kullandın "
dedi yavaşça.
"Evet," dedi Akkarin. "Ama bu gönüllü olarak veril-
miş bir güçtü, hizmetkarım ve son dönemde de Sonea
tarafından."
Sonea şaşkınlık sesleri duydu. "Sonea'da kara büyü
mü kullandın?" dedi Leydi Vinara sertçe.
"Hayır." Akkarin gülümsedi. "Gerek yoktu. O bir bü-
yücü ve gücünü başka birine daha klasik yollarla akta-
rabiliyor."
Lorlen kaşlarını çatıp Sonea'ya baktı. "Sonea bugün-
den önce bunların ne kadarını biliyordu?"
"Hepsini," diye karşılık verdi Akkarin. "Lord
Rothen'in belirtmiş olduğu üzere kaza eseri öğrenme-
mesi gereken şeyleri öğrenmişti; onun ve eski gardi-
yanının sessiz kalmalarından emin olmak zorundaydım.
Gerçeği öğrenmesine son zamanlarda karar verdim."
"Neden?"
"Benim dışında birinin daha İchani gerçeğini bilmesi
gerektiğini fark ettim."
Lorlen'in gözleri kısıldı. "Ve bir çırak mı seçtin? Niye
bir büyücü veya Yüksek büyücülerdin birini seçmedin?"
"Sonea çok güçlü ve varoşlarla ilgili sahip olduğu
bilgi oldukça yararlı oldu."
"Onu nasıl ikna ettin?"
"Onu köle-katillerden birini görmeye götürdüm, son-
308
TRUDİ CANAVAN
radan bir şeymiş. Büyücülerin bilgi karşılığında gn
çektiği kendi öğrencileri varmış. Bu öğrencilerden biri
ustasını öldürüp hakimiyeti ele geçirmek için binlerce
kişiyi öldürmüş. O öldükten sonra Lonca,kara büyüyü
yasaklamış."
Salon kısa sürede bağırışlara dönen mırıltılarla dol-
du. Sonea dikkatle dinleyince bu konuşmaların bazıla-
rını anlayabildi.
"Bu hikayenin her hangi bir kısmının doğru oldu-
ğunu nereden bileceğiz?"
"Neden bu İchaniler'i kimse şimdiye kadar duymadı?"
Lorlen iki elini de kaldırıp sessizlik istedi.
"Yüksek Büyücüler'in Akkarin'e sormak istedikleri
bir şey var mı?"
"Evet," diye gürledi Balkan. "Bu dışlanmış büyücü-
lerden kaç tane var?"
"On ila yirmi arası," diye karşılık verdi Akkarin. Sa-
londa kahkahalar yankılandı. "Her gün, herhangi biri-
mize denk büyü potansiyeli olan kölelerinden güç çeki-
yorlar. Eğer bir İchani birkaç günde bir bu kölelerin
yarısından güç çekerse haftalar içinde bir Lonca büyü-
cüsünden yüzlerce kez güçlü olabilir."
Bu sözleri büyük bir sessizlik izledi.
"Yine de bu güç kullanıldıkça azalıyor," dedi Balkan.
"Bir kara büyücü, savaştıktan sonra zayıf düşecektir."
"Evet," diye karşılık verdi Akkarin.
Balkan düşünceli görünüyordu. "Zeki bir saldırgan
önce köleleri öldürür."
"Neden daha önce bu İchaniler'i hiç duymadık?" Yö-
netici Kito'nun sesi salonda yankılandı. "Sachaka'ya her
yıl tüccarlar gidiyor. Arvice'de zaman zaman büyü-
310
TRUDİ CANAVAN
TRUDİ CANAVAN
"Lord Jolen'in öldüğü gece neredeydin?"
"Yüce Lord'la beraberdim."
Lorlen kaşlarını çattı. "Ne yapıyordunuz?"
Sonea duraksadı. Kendini açığa çıkarmasının zamanı
gelmişti. Ama Akkarin'in onun açığa çıkmasını iste-
memesinin iyi bir sebebi olabilirdi.
Lonca'da gerçeği bilen birinin kalmasını istiyor.
Ama o ölürse ben ne işe yararım ki? Beraber kaç-
mamız daha iyi olur. Eğer Lonca yardımımıza ihtiyaç
duyarsa Lorlen'in kan yüzüğü aracılığıyla bizimle ileti-
şim kurabilirler.
"Sonea?"
Emin olduğum tek şey var; Akkarin'i öldürmelerine
izin veremem.
Derin bir nefes alan Sonea başını kaldırıp Lorlen'in
bakışlarına karşılık verdi.
"Bana kara büyü öğretiyordu."
Salonu haykırışlar sardı. Sonea gözünün ucuyla
Akkarin'in dönüp kendisine baktığını gördü ama bakış-
larını Lorlen'den ayırmadı. Kalbi hızla çarpıyor, kendini
hasta hissediyordu ama kendini devam etmeye zorladı.
"Ondan bana öğretmesini istedim. İlk başta reddetti.
Ancak İchani casusu tarafından ciddi şekilde yaralan-
dıktan sonra k..."
"Kara büyüyü isteyerek mi öğrendin?" diye bağırdı
Vinara.
Sonea başıyla onayladı. "Evet leydim. Yüce Lord ya-
ralandığında eğer ölürse savaşı sürdürebilecek kimse-
nin kalmayacağını anladım."
Lorlen, Akkarin'e baktı. "Artık kalmadı."
Lorlen'in sözleri Sonea'mn omurgasına bir ürperti
314
TRUDİ CANAVAN
"Hayır."
Balkan, Sonea'ya kaşlarını çatarak baktı ama sessiz
kaldı. Lorlen, Yüksek Büyücüler'e baktı sonra salonun
kalanını süzdü.
"Herhangi birinin sormak istediği bir şey var mı?"
Salon tam bir sessizlik içindeydi. Sonea rahatlayarak
içini çekti. Lorlen başıyla onayladı.
"Şimdi bu öğrendiklerimizi tar..."
"Bekleyin!"
Lorlen ön tarafa döndü. "Evet Lord Balkan."
"Bir sorum daha var... Sonea'ya."
Sonea kendini Balkan'a bakmaya zorladı.
"Bu casusu sen mi öldürdün?"
Sonea bütün vücudunu bir titremenin sarmaya baş-
ladığını hissetti. Akkarin'e baktı. Akkarin yere bakıyor-
du, yüzünde sert ve boyun eğmiş bir ifade vardı."
Onlara söylemem neyi değiştirir ki? diye düşündü
Sonea. Sadece Akkarin'in söylediklerine inandığımı gös-
terir. Çenesini kaldırıp Balkan'a baktı.
"Evet."
Salon haykırışlarla doldu. Balkan içini çekip şakak-
larını ovmaya başladı.
"Size onların birbirilerine yakın durmalarına izin ver-
mememiz gerektiğini söylemiştim," diye mırıldandı.
316
Bölüm 18
Lonca'nın Hükmü
Lorlen görüşmek için yeni bir ara verir vermez
Dannyl, aceleyle Rothen'in yanına gitti. Dostunun So-
nea'nın itirafına, fiziksel bir darbe yemiş gibi tepki
verdiğini görmüştü. Rothen şimdi boş bir şekilde yere
bakıyordu.
Dannyl dostunun yanına gidip elini omzuna koydu.
"Siz ikiniz beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyorsu-
nuz," dedi Dannyl yumuşak bir şekilde. "Neden bana
Sonea'nm gardiyanlığını kaybetmenin gerçek sebebini
söylemedin?"
Rothen başını iki yana salladı. "Yapamazdım. Yoksa
Akkarin... şey, yapacağını yapmış zaten." Sonea'ya ba-
kıp içini çekti. "Hepsi benim hatam. Onu Lonca'ya ka-
tılmaya ben ikna ettim."
"Hayır... Bunun olacağını bilmen mümkün değildi."
"Hayır ama buraya ilk geldiğinde inançlarını sorgu-
lamasına sebep oldum. Ona inandıklarının ötesine bak-
mayı öğrettim, böylece bizim aramızdaki yerini öğ-
renecekti. Büyük ihtimalle aynı şeyi bunun için... bu..."
"Ya Akkarin'in anlattıkları doğruysa? O zaman yap-
tıkları için gerçekten iyi bir sebebi var demektir."
Rothen başını kaldırdı, yüzünde kasvetli bir ifade
vardı. "Önemli mi? Sonea az önce idam edilmesini ga-
317
TRUDİ CANAVAN
rantiledi."
Salona göz gezdiren Dannyl, önce Yüksek Büyücü-
ler'in, ardından da Kral'ın yüzlerindeki ifadeyi gördü.
Hepsi de temkinli ve endişeli görünüyorlardı. Sonra
Sonea ve Akkarin'e baktı. Sonea dimdik, kararlı bir şe-
kilde duruyordu ama Dannyl; bunun ne kadarının ger-
çek ne kadarının kendisini zorlaması olduğunu kestire -
miyordu. Yüce Lord'un yüzünde... kontrollü bir ifade
vardı. Dannyl biraz daha dikkatli bakınca Akkarin'in sı-
kılan çenesinin öfkesini yansıttığını fark etti.
Sonea'mn bu kadar çok şeyi itiraf etmesini istemi-
yordu, diye düşündü.
Ama bütün her şeye rağmen Sonea ve Akkarin birbi-
rilerine yakın duruyorlardı. Birkaç adım daha atsalar
yan yana duracaklardı.
"Öyle olduğunu sanmıyorum Rothen."
***
Yüksek Büyücüler koltuklarına döndüklerinde kendi
bölüm üyelerinin görüşlerini bildirmeye başladılar.
Lorlen dikkatle dinledi.
"Çoğu kişi Akkarin'in iddiasını inanılması zor bir hi-
kaye olarak görüyor," dedi Vinara, "Ama bazıları da
Akkarin'in yalan bir hikaye ile yaptıklarını haklı göster-
mek isteseydi bundan çok daha inandırıcı bir şeyler
anlatabileceğine dikkat çekti."
"Savaşçılarım da aynı şekilde Akkarin'in hikayesini
rahatsız edici buluyorlar," diye ekledi Balkan. "Doğruyu
söylüyor olma ihtimalini ve Sachaka'dan bir istila riski-
ni görmezden gelemeyeceğimizi söylüyorlar."
318
TRUDİ CANAVAN
"Bunun cezası da idam," diye hatırlattı Sarrin. "Eğer
cezanın bu olacağını buseydin işbirliği yapmaya devam
eder miydin?"
"Güçlerini bağlamamıza da itiraz edeceği kesin"
Vinara içini çekti. "Akkarin ne kadar güçlü Balkan?"
Savaşçı bir süre düşündü. "Bu tam olarak belli değil.
Gerçeği mi söylüyor? On kölesi olan bir kara büyücü-
nün birkaç haftada yüzlerce Lonca Büyücüsü kadar
güçlenebileceğim söyledi. Sekiz yıl önce döndü ama beş
yıl öncesine kadar kara büyü kullanmaya başlamadığını
söylüyor. Beş yıl birinin kendini güçlendirmesi için çok
uzun bir süre; sadece bir hizmetkardan da olsa ki son
dönemde Sonea'da vardı."
"Bu süre içinde dokuz köle ile savaşmış," diye ekledi
Sarrin. "Bu da onu zayıflatmış olmalı."
Balkan başıyla onayladı. "Korktuğumuz kadar güçlü
olmayabilir. Fakat gerçeği söylemiyorsa durum çok
daha kötü olur. Kendini daha uzun süredir güçlendiri-
yor olabilir. Şehirdeki insanları o öldürmüş olabilir. Ay-
rıca Lord Jölen ve ev halkı da var." İçini çekti. "Dürüst-
lüğü ve gücünden emin olsam bile güç kullanmaya ça-
lışırsak ne olacağını kestirmemizi engelleyen başka bir
etken daha var."
"Nedir?" diye sordu Vinara.
Balkan soluna döndü. "Sonea'ya dikkatle bak. His-
sediyor musun?"
Hepsi Sonea'ya bakmak için döndüler.
"Güç," dedi Sarrin.
"Evet," dedi Balkan. "Hem de çok büyük bir güç. He-
nüz Akkarin'in yaptığı gibi saklamayı tam öğrenmemiş."
Bir an durdu. "Akkarin'in kendisine kara büyüyü iki
gece önce öğrettiğini söyledi. Bu eğitimin ne kadar
320
TRUDİ CANAVAN
"Yönetici Lorlen, eğer kendisine Müttefik Ülkeleri terk
etmesini emredersek sizce bu emre itaat eder mi?"
Lorlen şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Demek iste-
diğiniz... sürgün mü?"
"Evet."
Yüksek Büyücüler düşünceli bir şekilde bakıştılar.
"Müttefik Ülkeler'den olmayan en yakın ülke Sac-
haka," dedi Balkan. "Eğer anlattıkları doğruysa..."
Lorlen kaşlarını çatıp elini cebine soktu. Parmaklan
yüzüğe değdi.
— Akkarin?
— Evet?
— Sürgünü kabul eder misin?
—Buradan savaşarak çıkmak yerine mi? Lorlen,
Akkarin'in eğlendiğini hissetti. Ben daha iyi bir şeyler
ummuştum.
Bir süre sessizlik oldu.
— Akkarin? Seni nereye göndereceklerini biliyorsun.
— Evet.
— Onları seni başka bir yere göndermeye ikna etmeye
çalışayım mi?
— Hayır. Beni Kyralia'dan uzak bir yere gönderirler.
Lonca'nın bana eşlik etsin diye göndereceği büyücülerin
burada kalıp, îchaniler istilaya kalkışırsa Kyralia'yı
savunmasına ihtiyacı var.
Akkarin yeniden sessizleşti. Lorlen diğer büyücülere
baktı. Onu beklentiyle izliyorlardı.
— Akkarin? Kral bir cevap bekliyor.
— Pekala. Onları Sonea'nın kalmasına ikna etmeye
çalış.
322
TRUDİ CANAVAN
zin yapabileceğinden çok daha iyi bir şekilde cezalan
dıracaktır."
Lorlen Kral'a baktı. Kral başıyla onaylıyordu.
"Sözlerinizi dikkate alacağım Lord...?"
"Rothen."
"Teşekkür ederim Lord Rothen."
Rothen bir dizi üzerine çöktü, bir süre sonra kalkıp
uzaklaştı. Kral, Rothen'in gidişini izledi sonra parmakla-
rını Yüce Lord'un koltuğunun arkasına vurdu.
"Sizce Yüce Lord'un çırağı gardiyanının sürülmesine
nasıl bir tepki verir?"
Sonea derin bir sessizlik içerisinde duruyordu.
Kendisinin ve Akkarin'in etrafındaki Savaşçılar,
etraflarına salondaki hiçbir sesi içeri geçirmeyen bir kal-
kan örmüşlerdi. Büyücülerin tartışmak için bir araya
gelmelerini izledi. Uzun bir süre sonra Yüksek Büyücü-
ler koltuklarına dönüp yoğun bir tartışmaya başladılar.
Akkarin biraz yakına kaydı ama Sonea'ya bakmadı.
"İtaatsizlik için çok uygunsuz bir zaman seçtin So-
nea."
Sonea, Akkarin'in sesindeki öfke yüzünden irkildi.
"Seni idam etmelerine izin vereceğimi gerçekten dü-
şünmedin değil mi?"
Akkarin yanıt vermeden önce uzun bir süre bekledi.
"Burada kalıp savaşı sürdürmene ihtiyacım var."
"Lonca her hareketimi izlerken bunu nasıl yapabili-
rim ki?"
324
TRUDİ CANAVAN
Lorlen Yüksek Büyücülerin küreleri saymasını bekle-
medi.
"Çoğunluk olumlu oy verdi," diye açıkladı Lorlen.
"Yüce Lord'un çırağı Sonea'yı kara büyüyü araştırmak
öğrenmek, uygulamak ve kara büyü ile öldürmekten
suçlu buluyor musunuz?"
Küreler kırmızı bir şekilde yanmaya devam ettiler.
"Çoğunluk olumlu oy verdi. Bu suçlar için kanunun
öngördüğü ceza idam. Biz Yüksek Büyücüler suç işlen-
mesi için var olduğu iddia edilen sebeplerin doğru olma
olasılıkları sebebiyle bu cezanın uygunluğunu tartıştık.
Kesin hükmü bu sebeplerin gerçekliği ortaya çıkana ka-
dar ertelemeye karar verdik; fakat işlenen suçun doğası
nedeniyle hemen bir şeyler yapılması gerektiğini düşü-
nüyoruz." Bir süre durdu. "Akkarin'e ceza olarak sür-
günü uygun bulduk."
Salon, büyücüler bu cezayı birbirileriyle tartışırken
mırıltılarla doldu. Sonea birkaç zayıf protesto duydu
ama hiçbir büyücü sesini yükseltmedi.
"Velan Evi, Delvon Ailesi'nden Akkarin, bundan
sonra Müttefik Ülkelerde istenmiyorsun. En yakın müt-
tefik-olmayan ülkeye kadar sana eşlik edilecek. Bu
hükmü kabul ediyor musun?"
Akkarin, Kral'a bakıp bir dizi üzerine çöktü.
"Eğer Kral'm arzusu buysa..."
Hükümdar'in bir kaşı kalktı.
"Evet," dedi.
"O zaman gideceğim."
Akkarin tekrar ayağa kalkarken salon çok sessizdi.
Lorlen'in rahatlayarak iç çekmesi açıkça duyuldu. Yö-
netici Sonea'ya döndü.
326
TRUDİ CANAVAN
"Kal!" dedi Akkarin, Sonea'ya. "İkimizin de sürülme-
sinin bir anlamı yok."
Sachaka'ya gidiyorsak yok, diye düşündü Sonea.
Ama belki de beraber olursak hayatta kalabiliriz. Ak-
karin'in kendini güçlendirmesine yardım edebilirdi. Tek
basınayken sadece gittikçe zayıflayacaktı. Sonea bu
küçük umuda sarılıp Akkarin'e döndü.
"Takan'a sana iyi bakacağıma dair söz verdim. Bu
sözü tutmak niyetindeyim."
Akkarin'in gözleri kısıldı. "Sonea..."
"Bana ayağına dolaşacağımı söyleme," dedi Sonea
kısık sesle, çevrede onları duyabilecek bir sürü kişi ol-
duğunun farkındaydı. "Bu daha önce de beni durdur-
mamıştı, şimdi de durdurmayacak. Seni nereye gönder-
diklerini biliyorum. Hoşuna gitse de gitmese de seninle
geliyorum." Tekrar ön tarafa doğru dönüp sesini herke-
sin duyabileceği şekilde yükseltti.
"Eğer Yüce Lord Akkarin'i sürgüne gönderiyorsanız
beni de göndermek zorundasınız. Böylece aklınız başı-
nıza geldiğinde hâlâ hayatta olup size yardım edebilir."
Salon tamamen sessizdi. Lorlen, Sonea'ya baktı,
sonra dönüp Yüksek Büyücüler'e baktı. Sonea yüzlerin-
deki mağlubiyeti ve hayal kırıklığını rahatlıkla görebili-
yordu.
"Hayır Sonea! Burada kal."
Sonea sesi duyunca midesinin düğümlendiğini his-
setti. Kendini salonun karşı tarafındaki Rothen'e bak-
maya zorladı.
"Üzgünüm Rothen..." dedi, "Ama kalmayacağım."
Lorlen derin bir nefes aldı. "Sonea sana son bir şans
daha verebilirim. Bu hükmü kabul ediyor musun?"
328
TRUDİ CANAVAN
gerektirmiş olsa da Balkan'ın ve arkasından gelen
bütün büyücülerin gözlerinin içine bakmayı başardı.
Yüksek Büyücülerin hepsi töreni yerine getirdikten
sonra Sonea rahatlayarak içini çekti. Lonca'nm kalanı
koltuklarından kalktı. Ana Salon'un kapılarına gitmek
yerine sırayla Akkarin'e yaklaşmaya başladılar.
Görünüşe göre bu reddediş seremonisine çok, çok
daha uzun süre katlanması gerekecekti.
Bunu fark edince kendini oldukça huzursuz hisset-
meye başladı. Büyücülerle yüzleşmek bütün iradesini
gerektirdi. Kendisine ders vermiş büyücüler önünde du-
rup yüzlerinde onaylamaz ve hayal kırıklığına uğramış
ifadelerle cüppesini yırtarken sessiz kaldı. Leydi Tya tö-
ren sözlerini söylerken sesi zorlukla duyuluyordu ve So-
nea'nın yanından hızla uzaklaştı. Lord Yikmo, Sonea'yı
sorgularcasma süzüp sonra başını iki yana salladı.
Sonunda sadece birkaç büyücü kalmıştı. Onlar da çem-
bere girerken Sonea kafasını kaldırıp baktı ve midesinin
düğümlendiğini hissetti.
Rothen ve Dannyl...
Sonea'nın eski gardiyanı Akkarin'e yavaşça yaklaştı.
Akkarin'e baktığında gözleri öfkeyle alevlenmişti, sonra
Akkarin'in dudakları kımıldadı. Sonea, Akkarin'in söyle-
diğini duyamamıştı ama Rothen'in gözlerindeki ateş
söndü. Rothen bir karşılık mırıldandı ve Akkarin başını
bir kez hafifçe eğdi. Rothen kaşlarını çatarak Akkarin'in
cüppesini yırtmak için uzandı. Törensel sözleri söyledi.
Sonea'ya doğru ilerlerken gözleri yerdeydi.
Sonea boğazının düğümlendiğini hissetti. Rothen'in
yüzü bitkindi ve derin çizgilerle kırışmıştı. Başını kaldı-
rıp Sonea'ya baktığında soluk mavi gözleri yaşlarla pı-
rıldıyordu.
330
TRUDİ CANAVAN
içini çekti. Regin'le böyle bir durumda karşılaşmak...
aslında ilginç olurdu.
Yüksek Büyücüler, muhafız Savaşçılar'm etrafında,
Lorlen en önde olmak üzere ikinci bir çember oluştur-
dular. Yönetici, Ana Salon'un kapısına ilerlemeye başla-
dığında eşlikçiler de onu takip ettiler ve iki büyücü sıra-
sını geçip Ana Salon'dan Akademi kapılarına gittiler.
Binanın dışında bir çember halinde atlar duruyordu.
Ortada iki at vardı. Akkarin peşinde Sonea'yla ortadaki
atlara doğru ilerledi. Akkarin atlardan birinin eğerine
yerleştiğinde Sonea duraksayıp diğer ata şüpheyle
baktı.
"Kararından şüphe duymaya mı başladın?"
Sonea döndüğünde yanında kendi atının yularını tu-
tan Lord Osen'i buldu.
Başını iki yana salladı. "Hayır. Sadece... daha önce
hiç ata binmedim."
Osen, Sonea'nın arkasındaki kapılardan çıkan büyü-
cülere baktı, sonra atını büyücülerin Sonea'yı görmesini
engelleyecek şekilde araya soktu.
"Elini eğerin önüne koy sonra sol botunun ön tarafını
buraya yerleştir." Sonea'nın atının üzengisini tutup
sabit durmasını sağladı. Sonea, Osen'in söylediğini yap-
tı ve daha sonraki talimatları dinleyerek, zorda olsa eye-
rin üzerine çıkmayı başardı.
"Atı yönlendirme konusunda endişelenme," dedi
Osen. "Diğerlerini takip edecektir."
"Teşekkür ederim Lord Osen."
Osen, Sonea'ya bakıp başını hafifçe eğdi sonra dönüp
kendi atma bindi.
Sonea bulunduğu konumdan büyücülerin Lonca'nm
332
TRİJDİ CANAVAN
LORD DANNYL'İN VAROŞ ARGOSU REHBERİ
Kan Parası
Suikast için yapılan ödeme
Sepetlemek
Red/reddetmek (bizi sepetleme)
Şapkacı
Genelevleri yöneten kişi
Tıkladı
Gerçekleşti
Müşteri
Bir Hırsız'a borcu veya onunla
buna bakarım)
Maşrapa
Ağız (Bol için bir kap gibi)
Dışarıda
Aramakta
Mullook
Vahşi geceleri avlanan bir kuş türü
Rassook
Eti ve tüyleri için beslenen evcil kuş
Ravi
Ceryniden daha büyük bir tür rodent
Çakmak
Fark etmek/anlamak
Tekneci
Kaçakçı
Sağ kollu
Güvenilir/Kalbi doğru yerde
ip
Özgürlük
Pürüz
Bela (İşte biraz pürüz çıktı)
Parlamak
ilgi (onun için parlıyorum)
Arz etmek
Takdim etmek
Meydan
İzin
Sauimp
Hırsızlar'a kazık atan kişi
Stil
İş yapma tarzı
334
Ebelemek
Hırsız
Gözcü
Vahşi
Ziyaretçi
TERİMLER SÖZLÜĞÜ
BİTKİLER/YİYECEKLER
Anvivope asması
Bol
Brasi
Chebol sosu
Crots
Curem
Cıırren
Dall
Gan-gan
İker
Jerras
Kreppa
335
TRUDİ CANAVAN
Marin
Manyo
Myk
Nalar
Pachi
Papea
Piorres
Raka / Suka
Sumi
Telk
Tenn
Tugor
Vare
GİYİM VE SİLAHLAR
İncal
Kebin
Uzun ceket
YAŞAM YERLERİ
Hamam
Bolevi
Mayaevi
Kalımevi
D İÇER TERİMLER
Cap
Şafakşenliği
Öğle arası
Simba matı
336