5468 Such Ve Ceza Fyodor Dostoyevski Hasan Alizade 1964 1300s

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 1300

Bu tercüm enin her türlü bas ım ve yayım hak ları Millî

Eğitim Bak anlığına aittir. Bak anlığın m üs aades i


alınm adık ça bu tercüm enin, m etni tam am en, k ıs m en
veya değiş tirilerek alınam az .
FİYODOR MİHAYLOVİÇ
DOSTOYEVSKİ

SUÇ ve CEZA

Bu eseri Hasan Âli EDİ Z dilimize çevirmiştir.

İSTANBUL 1964 - MİLLÎ EĞÎTÎM BASIMEVİ


DOSTOYEVSKİ ve ESERLERİ
Çocukluğu v e ailesi: Rus edebiy atının en büy ük ki​-
şilerinden biri olan Fiy odor Mihay lov iç Dostoy ev ski,
1 82 1 y ı​l ı kasım ay ının 1 1 inde Moskov a’da,
y oksullara m ahsus bir hastanede düny ay a geldi.
Küçük Dostoy ev ski’nin ilk izle​n im leri, hastanenin sarı
duv arlarıy la hastaların iniltileri oldu.

Ay nı m üessesenin cerrahı olan babası, alkolik, sert


v e sinirli bir adam dı. İşinde, ukalâ denecek kadar
düzeni se​v erdi. Ailesi kalabalık, m aaşı azdı. Am a y ine
de çocukları​n ın tahsiline büy ük bir ilgi gösterdi.
Fransızca öğrenm eleri için bir m ürebbiy e tuttu.
Kendisi de onlara Lâtince öğretti.

Dostoy ev ski on üç y aşınday ken, Moskov a’nın en


iy i özel okullarından birine y atılı olarak v erildi. 1 83 7
y ılında da, he​n üz 1 6 y aşında bir delikanlıy ken,
babasının zoruy la Petersburg askerî m ühendis
okuluna girdi. Ay nı y ıl içinde annesi​n i kay betti.
Dostoy ev ski’nin babası, 1 83 9 y ılında kendi toprak
kö​l eleri tarafından öldürüldü. Bu kanlı olay ın nedeni,
son y ıl​l ara kadar bir esrar perdesiy le örtülüy dü. Tam
y üzy ıl sonra, y ani 1 9 3 9 y ılında büy ük y azarın
hay atına ışık tutan y eni ba​zı v esikalar bulundu. Bu
v esikalar say esinde, katil hadisesini örten esrar
perdesini sıy ırm ak im kânlarını elde ettik: altm ış​l ık
bir ihtiy ar olan Dostoy ev ski’nin babası, karısının
ölüm ün​den sonra, kendi toprak kölelerinden Katy a
adlı 1 6 y aşla​r ında genç v e güzel bir kız sev er. Hatta
bu kızdan bir de nikâhsız çocuğu olur. Katil hadisesi,
bu olay la sıkı sıkıy a bağlıdır. Nitekim kızın am casını,
katillerin elebaşlarından biri olarak görm ektey iz.

Bu aile faciasının, sonraları sara illetine tutulacak


olan büy ük y azarın hasta ruhunda derin bir iz
bırakm am ası im ​k ânsızdı. Dostoy ev ski, 1 84 3 y ılında
m ühendis okulunu bitirdi v e asteğm en rütbesiy le
orduy a katıldı. Petersburg’da, m ühendis olarak
çalışm ak ona iy i bir m ev ki, hatta iy i bir m addi du​-
rum bile sağlay abilirdi. Am a Dostoy ev ski bu m esleği
hiç de çekici bulm uy ordu. Bir y ıl sonra istifa ederek
ordudan ay ​r ıldı.

Şöhret, zenginlik, toplum da parlak bir m ev ki


hay al eden genç Dostoy ev ski, bahtını bir başka
alanda, edebiy at alanın​da denem ey e karar v erm işti.

Edebî hazırlığı: Dostoy ev ski, daha çocukluğundan


be​r i, âdeta m etotlu denecek biçim de edebî bir hazırlık
dev resi geçirm işti. İlk gençlik çağlarında, Rus
şairlerinden Jukov ski ile Karam zin’i pek sev m işti.
Puşkin’i ise, daha çocukluğun​dan beri âdeta ezbere
bilirdi.

Mühendis okulunday ken Schiller, George Sand,


Eugene Sue gibi y azarların eserleri, genç
Dostoy ev ski’nin ufkunda y eni bir düny a açm ıştı. Hele
Balzac onu âdeta büy ülem işti. O dev irde kardeşine
y azdığı birçok m ektuplar, Balzac’a dair bitm ez
tükenm ez hay ranlıklarla doludur. Dostoy ev ski büy ük
Fransız y azarının rom an kişilerinde kendini seçiy or,
y ine bu kişiler arasında kendini çev reley en birçok
insanlar buluy ordu. 1 84 3 y ılında Balzac’ın “Eugenie
Grandet” rom anını okuy an Dostoy ev ski, bunu
Rusça’y a çev irm ekten kendini alam adı.
Dostoy ev ski’nin ilk edebiy at çalışm aları bununla
başladı. Dostoy ev ski’nin Balzac’ta en beğendiği şey ,
realizm le rom antiz​m in ustaca birleşişiy di. Balzac’ın,
Dostoy ev ski’nin eserleri üzerinde büy ük bir etkisi
olduğu inkâr edilem ez bir gerçek​t ir.
Rus y azarlarından Puşkin, Gogol v e Griboy edov ’un
Dostoy ev ski’nin eserleri üzerinde nasıl derin izler
bıraktığını ilerde göreceğiz. Meselâ Dostoy ev ski, gerek
rom anlarında, gerek edebî m ektup v e m akalelerinde,
Griboy edov ’un “Akıl​dan Belâ” eserinin dey im lerinden
bol bol fay dalanm ıştır.

Gogol, gerek “Petersburg Hikây eleri”indeki, gerek


“Ölü Canlar”daki kişileriy le, sıkı sıkıy a,
Dostoy ev ski’nin eserlerine bağlıdır. Zaten
Dostoy ev ski’nin düşünce bakım ından ken​disine en
y akın gördüğü Rus y azarlarından biri Gogol’du. Bir
edebiy at eleştirm ecisinin haklı olarak dediği gibi: “Ölü
Can​l ar” hay atının sonuna kadar, bir an için bile
Dostoy ev ski’y i bırakm adılar.

Dostoy ev ski’nin ilk eseri olan “İnsancıklar”ın


gerek ko​n usunda, gerek üslûp kom pozisy onunda
Gogol’ün “Kaput” adlı hikây esinin etki v e nüfuzunu
görm ek çok kolay dır. Yine Dostoy ev ski’nin “Benzer”
adlı eseri, Gogol’ün “Buran” hika​y esiy le sıkı sıkıy a
bağlıdır. Dostoy ev ski “Stepançikov o Köy ü“nde de,
birçok bakım lardan Gogol’ü taklit etm iştir.
Genç Dostoy ev ski’nin düny a görüşlerinin
m ey dana geli​şinde Schiller’in büy ük bir etkisi v ardır.
Dostoy ev ski bunu şu sözleriy le açığa v urm uştu:
“Schiller’i ezberledim . Konuşm alarım da,
say ıklam alarım da onun eserlerini dilim den
düşürm üy orum . Schiller adı, bende sonsuz hay aller
canlandıran büy üley ici bir etki y apıy or.”

Dostoy ev ski, delikanlılık çağlarında büy ük bir


hay ran​l ık duy duğu Schiller’in “Hay dutlar”ını;
“Karam azov Kardeş​l er”ini y azarken bile hatırlay acak,
tem el konusu kardeş reka​betine v e baba katilliğine
day anan bu rom an, “Hay dutlar”daki konunun
kendine m ahsus bir gelişm esi olacaktır.

Bununla beraber şunu da söy lem eliy iz ki,


Dostoy ev ski’​n in üzerinde etki y apan edebiy at kişileri,
y ukarda say dıkları​m ızdan çok daha fazladır. Çünkü
genç Dostoy ev ski, İngiliz v e Fransız m acera
rom anlarıy la ilgilendiği gibi, Fransız klâsik​l erine,
dev rindeki rom antizm e de y akın bir ilgi gösterm iştir.
Bunun içindir ki genç Dostoy ev ski’nin bu edebî
sem patisini hesaba katm adan, gerek klâsik
edebiy atın, gerek kendi dev ​r indeki edebiy atın en iy i
m irasını benim sey en, edebiy at ça​l ışm alarında, y eni
y eni değerler eklem ek suretiy le, bunları geliştiren
büy ük edip Dostoy ev ski’y i anlam am ıza im kân y ok​t ur.
1 84 5 y ılında y eni y azı y azm ay a başlay an bir y azarın,
“İnsancıklar” eserini hazırlarken, fakir bir m em ur
konusunu na​sıl ele aldığı bu bakım dan büy ük bir ilgi
uy andırm aktadır. Çünkü bu konu, o dev ir
edebiy atında en um um ileşm iş konu​l ardan biriy di. O
dev ir Rusy a’sında v odv iller için, kom ediler için,
hikây eler için, m izah eserleri için hem en hem en
biricik konu m em urlardı. Bazı edebiy at eleştirm ecileri
buna şaşm ak​t an kendilerini alam am ışlardı. Onların
düşüncelerine göre “hiç de şairce bir v arlık olm ay an
m em urlar” nasıl oluy or da o dev ir edebiy atının,
kullanm asını en sev diği bir kişisi olabiliy ordu?

O dev ir edebiy atında m em ur tiplerini karikatürize


etm ek öy lesine genel bir hal alm ıştı ki, Rus sansürüne,
bunu önle​y ici tedbirler alm ası bile em redilm işti. Bu
geleneğin dışında kalan y alnız Puşkin’le Gogol
olm uştu.

Puşkin “Menzil Am iri’nde, Gogol de ‘“Kaput” adlı


hi​k ây esinde “m em ur” konusunu tam am ıy la insanca
bir açıdan ele alm ışlardı.
İlk eseri “İnsancıklar” (1 84 6 ): Genç Dostoy ev ski
ilk eserinde özellikle bu geleneklere tam am ıy la sadık
kaldı. Bu bakım dan, gerek konu, gerek üslûp
bakım ından Puşkin v e Gogol’ün “İnsancıklar”
üzerinde etkileri pek büy üktür. Am a şunu da hem en
söy lem eliy iz ki, “İnsancıklar”ın da kendine göre
birtakım m eziy etleri, hatta üstünlükleri v ardı. Böy le
olm asay dı eser, dev rin düşünce v e edebiy at
düny asında böy lesine büy ük v e sarsıcı bir etki
y apabilir m iy di?

Birçok düzeltm e v e değiştirm elerden sonra,


nihay et 1 84 5 y ılı nisanında “İnsancıklar” eseri
tam am lanınca, Dostoy ev ski m üsv eddeleri,
dostlarından Grigorov iç‘e v erir. O da bunları dev rin
tanınm ış şairlerinden Nekrasov ’a götürür. İki arkadaş
sıcağı sıcağına, gece oturup m üsv eddeleri okurlar.
Eser Nekrasov ’un üzerinde öy lesine büy ük bir etki
y apm ış ki, sabahın dördü olm asına rağm en, hem en
düşüncelerini söy lem ek v e Dostoy ev ski’y i tebrik
etm ek üzere genç y azarın ev ine koş​m uş… Ertesi günü
de m üsv eddeleri, dev rin büy ük eleştirm e​c isi
Belinski’y e götürm üş v e y eni bir Gogol’ün doğduğunu
ona m üjdelem iş. Belinski bu sözleri biraz m übalâğalı
bulm uş, hatta soğukça karşılam ış. Kaşlarını çatarak:

“— Galiba sizde Gogol’ler m antar gibi y erden


fışkırı​y or.” dem ekten kendini alam am ış… Am a
m üsv eddeleri oku​y unca, o da hay ranlığını
gizley em em iş; “İnsancıklar, büy ük bir istidat
keşfetm em ize sebep oldu. Eserin y azarı, Gogol’ü de
geçecek, dehası say esinde, eserleriy le şim diki v e
bundan ön​c eki bütün edebiy atı gölgede bırakacak!”
dem iş.

Çok geçm eden Belinski, Dostoy ev ski’y i görm ek


istedi. Dostoy ev ski, Belinski ile olan bu ilk
karşılaşm asının y arat​t ığı derin izlenim i, öm rünün
sonuna kadar unutm adı. Dos​t oy ev ski’nin sözlerine
göre, Belinski onu ilkin, biraz kendini beğenm iş, biraz
da ağır bir eda ile karşılam ış. Am a aradan bir dakika
bile geçm eden, her şey değişiv erm iş. Büy ük dü​şünür,
çakm ak çakm ak y anan gözleriy le ateşli ateşli konuş​-
m ay a başlam ış.

Belinski’nin sözlerini Dostoy ev ski’nin kendi


ağzından dinley elim :

“Belinski bana, üst üste birkaç sefer: Delikanlı ne


y ap​t ığınızın farkında m ısınız? dedi. Ev et, ne
y aptığınızı biliy or m usunuz? Siz, sadece sanatçı
olarak, bir sezişle bunu y aza​bilirdiniz!.. Am a, bize
gösterdiğiniz bu korkunç gerçeğin üze​r inde hiç
düşündünüz m ü?. Am a hay ır, bu y irm i y aşınızla
bunu düşünm üş olabilm enize im kân y oktur.”
Belinski sözlerine dev am ederek: “Siz m eselenin
ruhuna dokundunuz, dem iş, bir çırpıda en can alacak
noktay ı gös​t erdiniz. Biz eleştirm eciler, sadece
düşüncelerim izi söy ler, bunu kelim elerle anlatm ay a
çalışırız. Siz sanatçılarsa elle tutu​l abilm esi,
düşüncelerini söy ley em ey en bir okurun bile her şey i
birden kav ray abilm esi için m eselenin esasını çizgiy le,
bir çırpıda, bir tipte canlandırırsınız!.. İşte sanatçının
sırrı diy e buna derler… İşte sanatçının gerçeğe hizm et
etm esi diy e bu​n a derler… Kabiliy etinizi koruy unuz, siz
büy ük bir sanatçı olacaksınız!..”
Dostoy ev ski, dev rin büy ük eleştirm ecisi Belinski
ile olan bu ilk karşılaşm asını, her zam an büy ük bir
hey ecanla hatır​l adı. Nitekim ölüm ünden on y ıl önce
y azdığı bir y azıda, bu izlenim ini şöy le anlatır:

“Bu, hay atım ın en hey ecanlı bir anı idi. Sürgünde


bu​l unduğum sıralarda, bu anı hatırlay arak
taham m ülüm ü bile​dim !.”
Dostoy ev ski’nin “İnsancıklar”ı, 1 84 6 y ılında,
Nekrasov ’un “Petersburg Seçm eleri” adlı
alm anağında basıldı. Daha sonra da kitap halinde
çıktı.
“İnsancıklar” m ektuplar halinde y azılm ış bir
rom andır. Küçük bir m em urun psikolojisini belirtm ek
bakım ından Dos​t oy ev ski’nin bu santim antal, bu
hüm anist eseri, Puşkin’in “Menzil Âm iri” v e Gogol’ün
“Kaput” adlı hikây elerinden sonra, y eni bir basam ak
say ılabilir. Rom anın kişilerinden, Makar Dev uşkin ile
Varv ara Dobroselov a arasındaki m ektup​l aşm a,
Petersburg’un köşe v e bucağında, kenar sem tlerinde
y aşay an insanların hay atını gösterm ektedir. Mem ur
Makar Dev uşkin’in, itiraflar biçim inde belirtilen iç
düny asının açığa v urulm ası, Dostoy ev ski’nin ilerde
tafsilâtlı olarak üzerinde duracağım ız sanat
m etodunun bir özelliğini teşkil eder.

Dostev ev ski’nin, gerek bundan sonra çıkan


“Benzer” (1 84 6 ), “Bey az Geceler” (1 9 4 8), “Netoçka
Nezv anov a” (1 84 9 ) gibi hikây elerinde, gerek daha
sonra çıkacak büy ük rom anlarında gay et açık bir
biçim alacak olan “ikilik”, y azarın daha bu ilk
santim antal eserinde çizgiler halinde göze çarp​m ay a
başlam ıştı: önceleri haksızlığa, adaletsizliğe karşı pro​-
testo; sonra da, bu haksızlığı, bu adaletsizliği bizden
y üksek bir gücün: “Allah’ın em ri” say arak, tev ekkülle
kabul etm ek v e açığa v urulan isy an duy gularından
ötürü pişm anlık duy m ak…

İşte “İnsancıklar” dan başlay arak, Dostoy ev ski’nin


bü​t ün rom an kişileri, birbirleriy le çelişen bu iki
duy gu arasın​da bocalay ıp durm uştur.

Hapis v e sürgün: Dostoy ev ski’nin hay ata atıldığı


de​v irde, Rusy a’da toprak köleliği rejim i v ardı. O
dev rin birçok ay dınları gibi Dostoy ev ski de toprak
köleliği rejim ini beğen​m iy ordu. O da, bu rejim e karşı
çalışan gençlik gruplarından birine katılm ıştı. Grup
üy eleri, zam an zam an aralarında toplan​t ılar y apıy or,
rejim e karşı y azdıkları y azıları, şiirleri okuy orlar​dı.
Grubun son toplantılarından birinde, tanınm ış
eleştirm eci Belinski’nin “Gogol’e Mektup” adlı bir
y ergisi okundu. Bu olay dan kısa bir zam an sonra, 2 2
Nisan 1 84 9 da, bu gruba bağlı bütün gençler
y akalanarak askerî m ahkem ey e v erildi​l er. Gizli
görülen m uhakem e 8 ay sürdü.

Nihay et 2 1 Aralık 1 84 9 sabahı, m ahpusları çok


erken uy andırdılar. Hepsini ay rı ay rı kupa
arabalarına bindirdiler. Yanlarına birer jandarm a
oturttular. Arabaların etrafını çev iren atlı
jandarm alar arasında, 4 5 dakika süren bir
y olculuktan sonra kafile, Sem y onov ski alay ının geniş
eğitim alanına gel​di. Mahkûm ları arabalardan
indirdiler. Alanın ortasında iki y anı tırabzanla
çev rili, bey az tahta m erdiv enle çıkılan bir sa​h anlık
v ardı. Daha ilerde y ere çakılı üç kazık görülüy ordu.
Askerler bu darağaçları önünde bir kare teşkil edecek
biçim ​de durm uşlardı. Karar burada okundu. Gençler
idam a m ah​k ûm edilm işlerdi.

Gençlerin hepsi fena halde şaşırm ışlardı. Bu kadar


ba​sit bir iş için v erilen bu ceza, gerçekten de çok
ağırdı. Ola​y ın gelişim ini, Dostoy ev ski’nin, kardeşine
y azdığı şu m ektup​t an okuy alım :

“Bugün 2 2 Aralık, bizi Sem y onov m ey danına


götürdüler. Orada idam hükm ünü tebliğ ettiler. Haç
öpm em ize izin v er​diler. Kılıçlarım ızı başım ızın
üstünde kırdılar. Son tuv aletim i​zi de, bey az göm lekler
giy direrek tam am ladılar. Sonra, içim iz​den ilk posta
olarak kurşuna dizilecek üç kişiy i direklere bağ​l adılar.
İkinci gruptan altıncı olduğum için ancak bir daki​-
kalık öm rüm kalm ıştı. Yanım daki iki arkadaşım ı
öpecek ka​dar v aktim v ardı. Derken, geri çekilm e
borusu çaldı. Direğe bağlanm ış olanları çözdüler, bize
de, İm parator hazretlerinin hay atım ızı bağışladığını
söy lediler v e asıl kararı okudular.”
Sonradan anlaşıldığına göre, Çar Birinci Nikola,
gençlere bir gözdağı v erm ek istem iş, bu korkunç
m izanseni en ince ay rıntılarına kadar bizzat kendisi
tertiplem işti. İki gün bürolar arasında hararetli bir
y azışm a geçm işti. Kaç tane bey az göm lek hazırlam alı?
Hendek kazm alı m ı? Kaç tane direk dikm eli? Çar
Birinci Nikola, kendi dey im iy le “bu genç akılsızlara”
bir ibret dersi v erm ek istem iş, am a ölçüy ü kaçır​m ıştı.
Ruhlarında pişm anlık uy andıray ım derken onları öl​-
dürm üştü.

Sonradan okunan karara göre Dostoy ev ski 4 y ıl


kürek, 5 y ıl da sürgün cezasına çarptırılm ıştı.

Dostey ev ski, 1 850 y ılından 1 854 y ılına kadar


süren kü​r ek cezasını Om sk hapishanesinde geçirdi.
1 854 y ılında da, sürgün cezasını çekm ek üzere
Sem ipalatinsk’teki askerî bir​l iğe gönderildi. Bu
birlikte, 1 854 y ılından 1 859 y ılına kadar erlikle
hizm et etti. Sürgün cezası sona erdiği zam an subay ​-
lığa terfi ettirildi.
“Ölü Bir Ev den Hatıralar” (1 856 ): Hapishane v e
sürgün, Dostoy ev ski’y e Rus hay atının birçok
gerçeklerini ta​n ım ak fırsatını v erdi. Bu fırsat ona
“Ölü Bir Ev den Hatıralar” gibi çok önem li bir eser
kazandırdı.

Hapishanede kitap olarak ancak “İncil”


bulundurulm ası​n a izin v eriy orlardı. Dostoy ev ski bu
say ede bol bol Hıristiy an​l ık prensiplerini incelem ey e
fırsat buldu. Bir zam anlar ütopy acı sosy alizm le
ilgilenen y azar, şim di de Hıristiy anlıkla il​g ilenm işti.
“Ölü Bir Ev den Hatıralar” da bu iki prensibin garip
bir suretle sarm aş dolaş olduğunu görm ektey iz!..

Dostoy ev ski “Ölü Bir Ev den Hatıralar” eserinde,


hapis​h anedeki korkunç y aşay ışı, oradaki
alışkanlıkları anlatm akta v e hapishanenin dikkate
değer tiplerini tasv ir etm ektedir.

Dostoy ev ski’nin “Ölü Bir Ev den Hatıralar”ında


çizdiği portreler arasında çok güçlüleri v ardır.
Bunlardan biri, Dos​t oy ev ski’nin büy ük bir sem patiy le
tasv ir ettiği dağlı Ali’dir. Dostoy ev ski, okum a y azm a
bilm ey en bu tem iz delikanlıy a, elindeki biricik okum a
v asıtası olan İncil’le okum a y azm a öğretm iştir.
Yazarın, İncil’den en çok hangi parçay ı beğendiği
sorusuna karşı, Ali:

“Affet, sev , kim sey i gücendirm e. Hatta


düşm anlarını bile sev !” parçası olduğu cev abını v erir.
Bu, biraz da Ali’nin ağzıy la, Dstoy ev ski’nin İncil
üze​r ine olan görüşlerini gösterir.

Hapishane v e sürgün Dostoy ev ski’y e daha başka


eserler de kazandırm ıştır. Bunların arasında en
önem lisi “Stepançikov o Köy ü” dür.

Sürgünden sonra Dostoy ev ski, 1 86 0 y ılında


Petersburg’a döndü. 1 86 1 y ılından 1 86 3 y ılına kadar
kardeşi Mihay il ile “Zam an” dergisini, 1 86 3 y ılından
başlay arak da, “Dev ir” der​g isini çıkardı.

O dev rin kişizade ay dınları “sanat, sanat içindir”


gö​r üşünü sav unuy or, sosy al hay atta idarecilik
hakkının y alnız kendilerine ait bulunduğunu iddia
ediy orlardı. Dostoy ev ski’nin dergisi gerek bunlara,
gerek nihilist akım lara karşı m ü​c adele bay rağını açtı.
Dostoy ev ski, y ine bu arada, dergisiy le Çernişev ski’nin
“Sov rem ennik”, Pisarev ’in “Rus Sözü” dergileriy le de
şiddetli bir tartışm ay a girişti. Dostoy ev ski’nin
inancına göre, şu v ey a bu gibi m aksatlarla sanatı
sıkm am ak, ona serbest bir gelişm e im kânı v erm ek
lâzım dı. Sanat ne de​r ece serbest v e norm al gelişirse,
kendisi için fay dalı olan gerçek y olu o kadar çabuk
bulabilecekti.
Dostoy ev ski’nin “Zam an” dergisi uzlaşıcı bir
program la ortay a çıkm ıştı. Dostoy ev ski, halk adına
bütün sınıfların y a​r atıcılık işinde birleşm elerini
istem ektey di. Siy asi görüşlerin​de, panislav istler gibi,
Rusy a’nın batıdan farklı bir gelişm e y olu izlem esi
gerektiğine inanan Dostoy ev ski, bütün üm itleri​n i
Çar’a bağlam ış bir m onarşistti.

Dostoy ev ski bu dev irde, “Ölü Bir Ev den Hatıralar”


eserinden başka “Aşağı v e Hor Görülenler” rom anını;
“Tat​sız Bir Olay ”, “Yaz İzlenim leri Üzerine Kış
Notları”, “Giz​l i Notlar” gibi eserlerini y ay ım ladı.
1 86 5 y ılında kardeşi Mihay il’in ölüm ünden sonra
dergi çalışm alarına son v erdi. Ay nı y ıl içinde,
kendisine bir dakika rahat v erm ey en alacaklıların​dan
kurtulm ak için, üçüncü defa olarak Av rupa’y a gitti.
Bun​dan önce, biri 1 86 2 , ötekisi de 1 86 3 y ılında olm ak
üzere, iki defa daha Av rupa’y a gitm işti.

Dostoy ev ski’nin m addi durum u gerçekten de pek


kötüy ​dü. Yazar, başıboş bir y aşay ış sürüy or, bütün
kazancını ku​m ara v eriy ordu. Kardeşi ona y irm i beş
bin rubley e y akın borç bırakm ıştı. Bu kötü durum dan
kurtulm ası için biricik çare, elden geldiği kadar çok
çalışm aktı. Dostoy ev ski de böy ​l e y aptı. Kendini
tam am ıy la edebiy at çalışm alarına v erdi. Böy ​l ece
1 86 6 y ılında, en iy i v e en ünlü eserlerinden biri olan
“Suç v e Ceza” rom anını bitirdi. Yine ay nı y ıl içinde,
toplu eserlerini üç cilt halinde y ay ım ladı. Bunlardan
aldığı paray la durum unu biraz düzeltti ve
hapishaney e girm ekten y akasını kurtardı.

“Suç v e Ceza” (1 86 6 ): Rom anın çıkışı, Rusy a


ölçüsünde bir fırtınanın kopm asına sebep oldu. Çünkü
rom anın çıkışından beş - altı y ıl önce, Rusy a’da 1 86 0
toprak reform u y apılm ış, toprak köleliği kaldırılm ıştı.
Dev rin düşünürleri iki karargâha ay rılm ıştı.
Turgeny ev ’in “Babalar ve Çocuk​l ar” ı ile
Çernişev ski’nin “Ne Yapm alı?” rom anı o dev rin fi​k ir
m ücadelelerini y ansıtan birer ay nay dı. İşte
Dostoy ev ski’nin “Suç v e Ceza” sı, âdeta “Babalar v e
Çocuklar” la “Ne Yap​m alı?” rom anlarına bir karşılık,
bir cev ap say ıldı. Çünkü Dostoy ev ski ne
Turgeny ev ’in, ne de Çernişev ski’nin görüşle​r ine ortak
oluy or, sosy al olay ların akışını, bunların çözüm
y ollarını bam başka bir açıdan inceliy ordu.
“Suç v e Ceza”nın konusu kısaca şöy ledir:
Petersburg Üniv ersitesi Hukuk Fakültesi,
öğrencilerinden Rodiy on Rom anov iç Raskolnikov , zeki,
çok kabiliy etli bir gençtir. Onda olgun bir fikir
adam ının tohum ları göze çarpm aktadır. Kendi​n e göre
birtakım düşünceleri v ardır. Yakışıklı bir delikanlı
olan Raskolnikov , özel hay atında sev im lidir. Çeşitli
tesadüflerle, içinde y aşadığı büy ük şehrin en iğrenç,
en korkunç y anlarını görm üştür.

Akıllı, am a çok onurlu bir delikanlı olan


Raskolnikov , bütün geçinm e v asıtalarını y itirm iş,
m addi im kânsızlıklar y üzünden üniv ersite öğrenim ini
bırakm ak zorunda kalm ıştı. Gerçi, şuna buna v erdiği
özel derslerden eline geçen üç beş kuruşla, annesinin
dişinden tırnağından artırarak gönderdiği üç beş
kuruş, üniv ersitey i bitirincey e kadar, şöy le böy le onu
geçindirebilir, ilerde annesini v e kız kardeşini
sefaletten kur​t arm ak im kânlarını ona sağlay abilirdi.
Nitekim üniv ersite ar​k adaşlarından Razum ihin
hay atını böy le kazanm akta v e böy ​l e geçinm ektey di.
Am a nedense bu y ol Raskolnikov ’u tatm in etm iy or.
Bütün bu acılara, bıçakla keser gibi bir son v erm ek,
birdenbire zengin olm ak hev esine kapılıy or. Oturduğu
pansiy onun hizm etçisi Peşenka ile y aptığı bir
konuşm ada, bu dü​şüncesini açıkça söy lem ekten bile
çekinm iy or. Peşenka ona, niçin gidip ders v erm ediğini
sorduğu zam an, Raskolnikov :

“— Ders için o kadar az para v eriy orlar ki, diy or,


bir​k aç kopekle insan ne y apabilir?.. “
“— Yoksa bir çırpıda büy ük bir para m ı kazanm ak
istiy orsun? “
“— Ev et, büy ük bir para!”

Raskolnikov , çaresizlik içinde kıv ranırken, “bir


çırpıda büy ük bir para kazanm ak” projeleri kurarken,
annesinden bir m ektup alır. Bu m ektup, zaten bozuk
olan Raskonikov ’un sinirlerini büsbütün örseler.
Kafasında gizliden gizliy e y er eden düşüncelerin
gelişm esine y ardım eder. Annesi, iki ese​r icedit kâğıdı
tutan upuzun m ektubunda, oğluna niçin para
gönderm ediğini, delikanlının, kız kardeşinin başına
gelenleri, nihay et kızın, âdeta kendini feda edercesine,
y aşlı am a zen​g in bir adam a, Lujin’e v arm a kararını
anlatır.

Mektup, Raskolnikov ’un kafasındaki projeler


üzerinde hızlandırıcı etki y apar:
“Mutlaka bir şey ler y apm ak… hem de şim di
hem en şim ​di bir şey ler y apm ak gerek… diy e
söy lenir… Ne olursa olsun bir şey ler y apm ak için
karar v erm ek y a da… y a da… büsbü​t ün y aşam aktan
v azgeçm ek… Tev ekkülle, ebedî olarak kade​r e boy un
eğm ek, her türlü çalışm a, y aşam a v e sev m e hakla​-
rından v azgeçerek içim deki bütün ihtirasları boğm ak
lâzım .” diy e düşünür.

Bu karar, Raskolnikov ’un kafasında doğan


korkunç dü​şüncelerin hay ata tatbikine doğru atılm ış
güçlü bir adım dı. Am a bu adım y etm ezdi.

Olay dan, y ani cinay etten bir gün önce, rastlantı


olarak m ey hanede kulak m isafiri olduğu bir konuşm a,
ondaki son duraksam aları, bütün kuşkuları ortadan
kaldırır.

Rom an kişilerinin ağzıy la kendi düşüncelerini


açığa v urm ak, Dostoy ev ski’nin en büy ük sanat
özelliklerinden biridir. Mey hanede, bir subay la bir
öğrenci arasında geçen v e Dos​t oy ev ski’nin “Suç v e
Ceza”daki başlıca felsefesini teşkil eden konuşm a, ay nı
zam anda Raskolnikov ’un içinde çırpın​dığı sosy al
çelişm ey i çözm ek için gördüğü biricik çıkar y ol​dur.

Raskolnikov ’un, âdeta bir cankurtaran gibi dört


elle sarıldığı, bütün v arlığıy la benim sediği bu çıkar
y ol şuy du:
“… Bir y anda budala, m anasız, önem siz, aksi,
hastalık​l ı, kim sey e fay dası olm ay an; tam tersine,
herkese zararı do​k unan, niçin y aşadığını kendisi de
bilm ey en, y arın nasıl olsa kendiliğinden ölecek olan
bir kocakarı v ar… Öte y anda da y ardım
görem ediklerinden boş v ere ziy an olan, genç, körpe
kuv v etler v ar… Hem bu gibileri binlercedir…
Kocakarının m a​n astıra adadığı paray la y apılm ası v e
düzeltilm esi kabil olan binlerce hay ırlı iş v e teşebbüs
v ar. Yüzlerce, belki de binler​c e v arlık doğru y ola
çıkarılıy or… Onlarca aile sefaletten, ah​l âk fesadına
uğram aktan, fena y ola dökülm ekten, zührev i
hastalıklar hastanesine düşm ekten kurtarılıy or. Hem
bütün bunlar kocakarının parasıy la oluy or…
Kocakarıy ı öldür, para​sını al, sonra da bu paray ı
bütün insanlığın, herkesin y ara​r ına harca. Ne dersin,
y apacağın binlerce hay ırlı işle bu kü​ç ük cinay et
unutturulam az m ı? Bir hay ırlı ölüm e karşı bin​l erce
hay at… Bu bir hesap işi… Hem genel dengede bu
v erem li, bu aptal kocakarının hay atının ne değeri
olabilir?”

Raskolnikov bu düşünceleri ilk defa duy m uy ordu.


Bu v e buna benzer düşünceleri adım başında,
üniv ersitede genç ar​k adaşlarından duy m ak fırsatını
birçok defalar elde etm işti…

“Am a neden hele şu anda, bizzat kendi kafasında


da harfi harfine ay nı düşünceler doğduğu bir sırada
böy le bir konuşm ay ı v e böy le bir düşüncey i işitm ek
zoruy la karşılaş​m ıştı? Neden, özellikle şim di,
kafasında kocakarı ile ilgili düşüncelerin, filiz v erdiği
bir sırada kocakarıy a dair bir ko​n uşm anın üstüne
gelm işti?”

Fanatik Dostoy ev ski için, bu karşılaşm ada, bu


rastlantıda, olsa olsa, “kaderin bir işareti, bir karan”
olabilirdi.

Bu m addi v e psikolojik hazırlıklardan sonra, artık


Ras​k olnikov ’un gidip tefeci kocakarıy ı öldürm esinden
başka y a​pılacak bir şey kalm am ıştır.
Rom anda Raskolnikov ’un kişiliği, psikolojisi, ruh
facia​sı, birbirine girift olm uş sosy al birtakım
olay ların, korkunç sefalet tablosunun fonu içinde
canlandırılm ıştır: işte, aç ka​r ısının, açlıktan bağrışan
çocuklarının parasını çalıp içkiy e v e​r ecek kadar
alçalm ış olan Marm elâdov . İşte, sarhoş babasına rakı,
üv ey annesine, üv ey kardeşlerine bir lokm a ekm ek
teda​r ik etm ek için v ücudunu pazara çıkaran iy i
y ürekli, uy sal Soneçka… İşte, kardeşi için kendini feda
eden Doneçka… İş​t e, daha bir y ığın insan: ev
kadınları… sarhoşlar… polis ko​m iserleri… pom atlı
kay tan bıy ıklı polisler… randev ucu Lâv iza’lar…
Sv idrigay lov ’lar… Lujin’ler… tefeci kocakarılar…
sıv acı​l ar… boy acılar… Bütün bunların arasında
Raskolnikov başlı​c a kişi, v akanın, rom anın
kahram anıdır… Dostoy ev ski’nin bü​t ün rom an kişileri
gibi, bizzat y azarın kendisi gibi, o da bir​birleriy le
çelişen iki şahsiy et sahibidir: bir anda, gözünü kırp​-
m adan iki cana kıy acak kadar gaddar v e katı
y üreklidir. Öte y andan, arabanın altında ezilen
Marm elâdov ’un ailesine bü​t ün parasını çıkarıp
v erecek kadar m erham etli v e iy i y ürek​l idir.

Raskolnikov , özellikle ”binlerce genç körpe bay atı”


kur​t arm ak için tefeci kocakarıy ı öldürdüğü halde,
aldığı pa​r alara el bile sürm em iş, bunları götürüp bir
taşın altına sak​l am ıştır. Bu dav ranış da, ancak
Dostoy ev ski’nin kişilerine has bir çelişm edir.
Raskolnikov ’un, kocakarıy ı öldürdükten sonraki
hay atı, baştanbaşa, iç m ücadelelerle, v icdan
azaplarıy la dolu bir ruh faciasıdır. Raskolnikov , ancak
gidip teslim olduktan v e Sibiry a’y a sürüldükten
sonradır ki bir taraftan uy sal v e iy i y ürekli
Soneçka’nın, öte y andan dini bütün m ahkûm ların
etkisi altında iç sükûna v e gönül ferahlığına kav uşur.

Dostoy ev ski, tam am ıy la kendi görüşlerine uy gun


v e dev rinin ediplerinden farklı olarak, bütün öteki
rom anlarında olduğu gibi, bu rom anında da, sosy al
fenalıkların nedenini aram ay a koy ulm am ış, olay ın
gelişm esini, kendi siy asi v e dinî görüşlerine göre
sonuçlandırm ıştır.

Öteki önem li eserleri: Dostoy ev ski 1 86 7 y ılında


ikin​c i defa ev lendi v e hem en Av rupa’y a gitti. Bu sefer
tam dört y ıl (1 86 7 -1 87 1 ) Av rupa’da kaldı.
Dostoy ev ski’nin Av rupa’daki y aşay ışı da oldukça
ıstıraplı geçti, düzensiz bir y aşay ış sürü​y or,
alacaklılarından kurtulm ak için boy una y er
değiştiriy or​du. Bu arada kum ar oy nam aktan da bir
türlü kendini ala​m ıy ordu. Bu şartlar altında kendini
y ıpratırcasına çalışm ası da para etm iy or, durum unu
bir türlü iy ileştirem iy ordu.
Bu y ıllar içinde y azarın “Budala” (1 86 8), “Ebedi
Ko​c a”, “Ecinniler” (1 87 1 ) gibi önem li eserleri çıktı.
Çaresizlik içinde bunalan v e bu gezginci
y aşay ıştan usa​n an Dostoy ev ski, 1 87 1 y ılında y eniden
Petersburg’a döndü.

Gerçi burada da onu felâketler bekliy ordu.


Alacaklılar y ine etrafını sarm ış, ona nefes
aldırm ıy orlardı. Am a Dostoy ev ski’nin durum unda
eskisine göre bir değişiklik v ardı. Şim di artık o, düny a
ölçüsünde bir y azar olm uştu. Alacaklılar kadar
editörler de kapısını aşındırıy or, ondan eser rica
ediy orlardı. 1 87 3 y ılında, tanınm ış editörlerden
Meşcerski, Dostoy ev ski’y e çok elv erişli şartlarla
“Yurttaş” dergisinin y öneticiliğini teklif etti. O
sıralarda Dostoy ev ski’nin öy lesine büy ük bir şöhreti
v ardı ki, görüşleri Dostoy ev ski’nin görüşlerine
tam am ıy la ay kırı olan dergiler bile onunla işbirliği
y apm ak iste​ğ ini gösteriy orlardı.

1 87 4 y ılında “Yurttan Notlar” dergisi, ondan


y üksek bir telif hakkı karşılığı olarak “Delikanlı”
rom anını satın aldı.
Dostoy ev ski, 1 87 6 y ılından başlay arak, y alnız
başına “Ya​zarın Notlan” adlı dergisini çıkarm ay a
başladı. Dergi ona büy ük bir gelir sağladı. Artık
m addi durum u oldukça dü​zelm işti. Dev rin y azarları
arasında adı en başta geliy or, ona âdeta bir
pey gam ber, bir ev liy a gözüy le bakılıy ordu. Her gün
Rusy a’nın dört bir y anından y üzlerce m ektup alıy or,
kendi​siy le görüşm ek istey en y üzlerce insanın
ziy aretini kabul edi​y ordu.

Hele, “Karam azov Kardeşler” (1 880) rom anının


çıkışın​dan v e “Puşkin Jubilesi”nde v erdiği söy lev den
sonra şöhreti en y üksek m ertebey e ulaştı.

Am a bu onun son eserleri oldu. Büy ük y azar, 1 881


y ılı şubat ay ının 9 unda, tam 6 0 y aşında iken,
gözlerini hay ata y um du.

Sanatındaki özellik: Dostoy ev ski’nin rom anları,


ken​di hay atının ateşten bir nehri idi. Onun bütün
rom an kişi​l erinin dam arlarında kendi kanı dolaşır.
İşte bunun içindir ki onun rom anları, içinde y aşadığı
toplum un bir ay nası gi​bidir. Rom anlarının sosy al
tem elini, büy ük şehirlerin sefil tabakaları teşkil eder:
m alını m ülkünü har v urup harm an sav urm uş
kişizadeler; işini gücünü y itirm iş, serserileşm iş or​t a
halli insanlar; bir lokm a ekm eğe m uhtaç fakir
öğrenci​l er; kendilerini içkiy e v erm iş kalabalık
nüfuslu küçük m em urlar; orospular; aç, sefil, öksüz
çocuklar; hülâsa şehrin aşağı tabakasını teşkil eden
bütün bu kalabalık insanlar, im ​t iy azlı sınıfa m ensup
derebey lerle, prenslerle, generallerle, y argıçlarla,
pansiy oncu kadınlarla, papazlarla gay et çapraşık v e
dolam baçlı bir m ünasebet halindedirler. Bütün bu
insanlar, birtakım ahlâk v e din m eselelerini, birtakım
sosy al prob​l em leri çözerler. Bir şey ler ararlar.. Bir
şey ler öğrenirler.. Vaaz v e nasihat ederler.. Sev k v e
idare ederler… Suçluları kurtarırlar.. Suçsuzları
m ahv v e m ahkûm ederler.. Açı çeker​l er.. Başkalarına
acı çektirirler.

Dostoy ev ski’nin. rom an kişileri çok konuşurlar..


Tartı​şırlar.. Sinirlidirler.. itiraz ederler.. Yalnız
başlarına kaldık​l arı zam an da kendi kendileriy le
tartışırlar… Âdeta bunlar​dan her birinin içinde,
kendisiy le çelişen bir şahsiy et oturm uş gibidir.
Dostoy ev ski’nin kişileri daim a ikiz bir şahsiy et taşır​-
lar. Bu onların en büy ük özelliğidir. “Suç v e Ceza”nın
tah​l ilinde söy lediğim iz gibi, iki cana kıy acak kadar
gaddarlaşan Raskolnikov ay nı zam anda düny anın en
iy i y ürekli insanı​dır, Dostoy ev ski’nin bütün rom an
kişileri hep böy ledir. Zaten seçtiği tiplerin özellikleri
buradan gelir. Dostoy ev ski’nin çağ​daşlarından
Tolstoy , bir konuşm asında, Dostoy ev ski’nin eser​l eri
hakkındaki görüşlerini şu sözlerle anlatm ıştı:

“Dostoy ev ski’nin rom an kişileri, y apm ak zorunda


olduk​l arı şey lerin tam am ıy la tersini y aparlar.. Öy le
ki, bu bazen çok bay ağı bir hal alır: eseri okurken,
kişilerinin, bekledi​ğ iniz şey i y apm aları gereken şey i
y apm ay acaklarını önceden bilirsiniz!.. Bu, şaşılacak
kadar sanattan y oksunluk gösterir. Sonra, onun
bütün kişileri hep bir dille konuşur.”

Gerçekten de Dostoy ev ski, çok sey rek hallerde


kişileri​n in dilini şahsileştirm iştir. Av rupa’nın
kültürlü kişileriy le okum ası y azm ası kıt insanları;
general kızlarıy la sokak di​l encileri; erkeklerle
kadınlar; ihtiy arlarla çocuklar hep ay nı derecede
akıllı kim selerdir. Hepsi de ay nı ustalıkla düny a
işlerini çözerler.. Meselâ “Karam azov Kardeşler” in on
dört y aşlarında Koly a Krasotkin’i, Raskolnikov ’un v e
İv an Karam azov ’un önünde duran problem leri
çözm ey e çalışır, onla​r ın diliy le konuşur.
Dostoy ev ski’nin rom an kişileri, bitm ez tükenm ez
bir zıt​l aşm a içinde çırpınır dururlar.. Onlar için,
itidal y oktur, aşı​r ılık v ardır. Fery atlar, çığlıklar,
ağlam alar, pek çabuk y erini gülüşlere, hatta
kahkahalara bırakabilir. Bunlar, birbirinin sözlerini
keserek, nefes nefese içlerini dökerler… Gerek kendi
rezaletlerini, gerek başkalarının rezaletlerini ay nı
zev kle an​l atırlar.. Ya da v aaz v e nasihatlerde
bulunurlar, y em in eder​l er, alçalırlar, sinirli sinirli
bağırırlar, el öperler, tokat atar​l ar, ısırır ve
döv üşürler.

Hiç şüphe y ok ki Dostoy ev ski hasta insan ruhunun


nü​a nslarını bulup çıkarm akta, bir ruh halinden bir
başka ruh haline geçm ekte çok usta idi. Am a
Dostoy ev ski’nin herkesi, her insanı hasta çizgilerle
tasv ir etm esi, üslûbunun bir özel​l iğini teşkil etm ekle
beraber, bu hal, çok defa realizm e v e karakter
özelliklerine karşı bir sonuç doğurm aktay dı.

Tanınm ış edebiy at eleştirm enlerinden Lunaçarski,


Dos​t oy ev ski üzerine y azdığı bir y azısında, şöy le
dem ektedir:

’”İnsan ruhunun geçirdiği başkalaşm alar onu her


şey den çok ilgilendirdiği için, Dostoy ev ski’y e psikolog
diy orlar. Bu​n unla beraber, bence, ona psikolog
dem ekten çok, onun eser​l erinde psikoloji için pek çok
m atery al bulunabileceğini söy ​l em ek daha doğru olur.
Çünkü psikolog denildiği zam an y al​n ız insan ruhunu
tahlil etm esini bileni değil, am a ay nı za​m anda bu
tahlilden psikolojik birtakım kanunlar çıkarm a​sını
bileni anlarız. Hâlbuki Dostoy ev ski bunu y apm asını
bil​m ezdi.”

Dostoy ev ski’nin dev am lı konuları, alçalm ış


insanların nam us v e şereflerini korum ak için
y aptıkları bitm ez tüken​m ez m ücadeledir. Bu
m ücadele çok defa korkunç, v ahşi bi​ç im ler alır. Bu
m ücadelenin sona erişi, daim a trajiktir. Dos​-
toy ev ski’nin rom an kişileri, kendilerini, kim senin hor
görem ey eceği şerefli, gerçek insanlar hissetm ek için,
m utlaka da​h a önce başkalarına hakaret etm iş
olm alıdırlar. Bunlar, baş​k alarına hakaret ettikleri,
hakaret etm ek cesaretini göster​dikleri nispette
kendilerini şerefli bir insan say arlar. Bunu:
y apm adıkları zam an bir insan olm aktan çıkarak bir
“hiç” haline gelirler. Dostoy ev ski’nin kişileri, şuna
v ey a buna fe​n alık etm edikleri, şunu v ey a bunu hor
görm edikleri sürece, kendileri fenalık görürler,
hakarete uğrarlar…

İşte Dostoy ev ski’nin kişilerinde rastlanan nam us


v e şeref sav aşı…
Am a bu henüz bir başlangıçtır. Şuna buna
hakaret eden, şuna buna acı çektiren bir insan, ancak
şerefli bir in​san olm anın ilk basam ağındadır.
Kelim enin gerçek v e tam m anasıy la serbest v e
bağım sız insanlar, hakaretlerin üstünde olan, kanun
engellerini tanım ay an, bu engelleri hiçe say an in​-
sanlardır. Dostoy ev ski’nin kişileri, gerçek bir insan ol​-
duklarını, hiçbir kanun engeli tanım adıklarını
gösterm ek için cinay ete kadar giderler.. Gerçi her suç
kaçınılm az bir suret​t e arkasından cezay ı da sürükler.
Başkasına acı v eriş, kaçı​n ılm az bir surette, insanın
kendisinde de ıstırap v e üzüntü doğurur. Am a artık
bu ıstırap, bu üzüntü, hak edilm iş, adil bir üzüntüdür.
İşlenen günahların bir kefaretidir. Bu çeşit üzüntü v e
ıstıraplar, insanı alçaltm az. Bu gibi ıstırap v e ce​-
zalardan kaçm am ak, aksine, bunları tev ekkülle
karşılam ak lâ​zım dır. Hatta insanlığın en y üksek bir
belirtisi olarak bun​l arı aram ak v e sev m ek lâzım dır.
İşte Dostoy ev ski’nin rom anlarındaki kişiler böy le
bir patolojik daire içinde dönüp dururlar..
“İnsancıklar” dan “Karam azov Kardeşler” e kadar,
Dostoy ev ski’nin bütün rom an kişileri hep bu çeşit
tiplerdir. Zaten daha ilk rom anından başlay arak,
Dostoy ev ski için karakteristik olan bu tipler dü​zeni
kurulm uştur. İşte, y azarın ilk rom anı olan
“İnsancıklar”daki Makar Dev uşkin, rom anın başından
sonuna kadar, isy an​l a tev ekkül arasında çırpınıp
durm adı m ı? “İnsancıklar”da​k i bu baş kişi, bu
kahram an, daha sonra ad değiştirerek “Suç v e Ceza”
da Raskolnikov ; “Karam azov Kardeşler” de Karam azov
v .b… diy e karşım ıza çıkm adı m ı?

Dostoy ev ski’nin edebî m etodunun en büy ük


özelliği, ko​n ularındaki dinam izm v e olay ların
um ulm adık bir biçim de bağlanışıdır. Bir günde, hatta
çoğu zam an, birkaç saat içinde baş döndürücü bir sıra
hadiseler olabilir. Okur, olay ların ge​l işm esini v e
değişm esini çok defa, hem en kav ray am az. Bunun için
hikây eci, y ani olay ların ipini elinde tutan adam , y a
da Dostoy ev ski, 1 84 5 y ılında kardeşine y azdığı bir
m ektup​t a, Turgeny ev hakkındaki ilk izlenim lerini
şöy le anlatır:

“Bugünlerde şair Turgeny ev Paris’ten geldi. Gelir


gel​m ez de bana öy lesine bir y akınlık gösterdi ki,
Belinski bunu, şairin bana âşık oluşuy la
açıklam aktadır. Genç, y akışıklı, soy lu, zengin, zeki bir
şair… Tabiat ondan hiçbir şey esir​g em em iş…”
Bu, Dostoy ev ski’nin Turgeny ev hakkındaki ilk
izlenim leri idi. Dostoy ev ski, Turgeny ev ’in kendisine
gösterdiği ilginin y arısını bile ona gösterm em iştir.
Nitekim daha sonra kar​deşine y azdığı bir m ektupta
Turgeny ev ’den oldukça soğuk bir eda ile söz etm ekte
v e onun aristokratça kucaklaşm alarından, öpüşm e
âdetlerinden şikây et etm ektedir.

Bu iki edebiy atçı kâh Rusy a’da, kâh Av rupa’da sık


sık karşılaşırlardı. Dostoy ev ski, bu karşılaşm alarda
elinden gel​diğince duy gularını belli etm em ey e çalıştı.
Hatta Turgeny ev ’in hikây elerini kendi dergisinde
basm aktan kaçınm adı. “Dum an” rom anı m üstesna
olm ak üzere, bunlardan y ana y azılar da y azdı.

Am a y ine de dev rin bu iki büy ük y azarı arasında


derin uçurum lar y atıy ordu. Sonraları bu iki
edebiy atçı arasındaki anlaşm azlıklar, ideolojik bir
m ahiy et aldı. Dostoy ev ski “Ecin​n iler” rom anında,
Turgeny ev ’e olan düşm anlığını açıkça belli etm ekten
çekinm edi. Turgeny ev , rom anı okuy up da,
karikatürize edilm iş tipler arasında kendisini
tanıy ınca; “Bu ada​m ın hepten aklını oy nattığını size
söy lem em iş m iy dim ? de​m ekten kendini alam adı.
Bir eleştirm eciy e göre; “Turgeny ev ’le
Dostoy ev ski’y i, birbirinin taban tabana zıddı birer
kutup say m ak da m üm ​k ün değildi. Çünkü kutuplar
ortaklaşa bir eksen üzerinde bulunur. Hâlbuki bu iki
büy ük y azar arasında ortaklaşa bir eksen bile y oktu:
Dostoy ev ski, orta halli, hatta fakir bir m em ur ailesine
m ensuptu. Turgeny ev ise, zengin v e soy luy du.
Dostoy ev ski, hay atını kazanm ak için y azı y azan fakir
bir şehirliy di. Turgeny ev ise, öm rünün büy ük bir
kısm ını Av rupa’da geçiren, sadece zev k için y azı
y azan bir insandı.

“Turgeny ev , Av rupalılar tipinde, şık, zarif,


m elânkolik bir adam dı. Dostoy ev ski ise Rus y azarları
içinde hepsinden çok Rus olan trajik bir düşünürdü.
Turgeny ev ’in sanatı ih​t işam lı bir güzellik,
Dostoy ev ski’nin sanatı ise üm itsizce bir ürperişti.
Turgeny ev ’in kişileri, sev gide, feragatte, m ücadele​de,
hatta ölüm de bile bir güzellik dam gasını taşırlar..
Dostoy ev ski’nin kişileri ise her şey i üm itsizlik nöbeti
içinde y a​parlar…

“Turgeny ev ’i anlam ak, eserlerine girm ek çok


daha ko​l ay dır. Zam anında okurlar kadar editörler de
onu Dostoy ev ski’den çok sev er v e takdir ederlerdi.”
Bu eski Rus eleştirm ecisinin gözlem leri kısm en
doğru​dur. Dostoy ev ski’nin hay atta en büy ük em eli,
rom anlarından hiç olm azsa bir tanesini, Turgeny ev
v ey a Tolstoy ’un y aşa​dıkları konfor içinde y azm aktı.
Büy ük bir m alikânesi, ihti​y acından çok fazla parası
olan Turgeny ev , rom anlarının her form ası için 4 00
ruble alırken biricik geçim v asıtası kalem i olan
Dostoy ev ski, rom anının her form asına ancak 1 00
ruble alırdı. Bu hal Dostoy ev ski’y i çok üzerdi.

Form a başına v erilen bu paralar, hiç şüphe y ok ki,


bir sanat ölçüsü say ılam azdı. Dostoy ev ski çok defa,
eserlerini da​da bitirm eden satm ak zorunda kalırdı.
Bir eleştirm eci de Turgeny ev ’le Dostoy ev ski’y i
m ukay ese ederken şunları söy lem işti:

“Turgeny ev bize, usta bir bahçıv anın elinden


çıkm ış, her şey i düzgün, güzel bir bahçe hediy e
ederken, Dostoy ev ski, sonsuz v e v ahşi güzelliklerle
dolu koskocam an bir orm an v e​r iy ordu.”

Dostoy ev ski’y e, büy ük çağdaşlarından, Tolstoy ’la


karşı​l aşm ak hiç nasip olm am ıştır. Dostoy ev ski
şöhretinin en y ük​sek basam aklarına ulaştığı
sıralarda, Tolstoy , hem en hem en hiç Petersburg’a
gelm ezdi. Bir seferinde ikisi de Vladim ir Solov y ev ’in
konferansında bulundukları halde, birbirinden
haberleri olm am ıştı. Dostoy ev ski, sonraları,
Tolstoy ’un da bu konferansta bulunduğunu öğrendiği
zam an onunla görüşem ediğine çok üzülm üştü.

Dostoy ev ski Tolstoy ’u pek beğenir, ona y üksek bir


de​ğ er v erirdi. Dostoy ev ski’nin, Tolstoy ’un eserleri
içinde en çok değer v erdiği v e beğendiği eseri “Anna
Karenina” idi.

Tolstoy , Dostoy ev ski hakkında daha ihtiy atlı bir


dil kul​l anırdı. Dostoy ev ski’nin eserleri içinde başta
“Suç v e Ceza” olm ak üzere en çok ’”Ölü Bir Ev den
Hatıralar” la “Aşağı v e Hor Görülenler” i beğenirdi.

Tolstoy ile Dostoy ev ski’nin bütün görüş


ay rılıklarına rağ​m en, aralarında y ine de ortaklaşa
bazı şey ler v ardı. Ay rı ay rı bakım lardan olm akla
beraber, ikisi de toplum u y eriy or, ikisi de m ücadele
y erine dinî bir tev ekkül tav siy esinde bulunuy or​l ardı.

Av rupa’da Dostoy ev ski: Dostoy ev ski’nin eserleri


he​m en hem en XIX uncu y üzy ılın sonlarına kadar,
Av rupa’da, ne ciddî bir ilgi gördüler, ne de
anlaşıldılar. Onu ancak tek tük bazı edebiy at
tarihçileri biliy or, kendisine ancak bir derece​y e kadar
değer v eriy orlardı. Bununla beraber bunların bilgisi
de üstünkörü v e dardı. Dostoy ev ski’y e dair Fransa’da
y azılı olarak ileri sürülen ilk görüş olm ak
bakım ından, Eugene Melchior de Vogüe’nin 1 886
y ılında y ay ım lanan “Rus Rom anı” adlı eseri özellikle
çok önem lidir. Bu eserinde Vogüe, Dostoy ev ski’y i
büy ük bir istidat, özelliği v e orijinalliği olan bir y azar
olarak tasv ir etm ekle beraber, onu bir dâhi
say am ay acağını, çünkü y azarın gerektiğinden çok bir
taraflı v e duy gu ölçüsünden y oksun olduğunu ilâv e
etm ektey di.

Am a sonraları, y ani XX nci y üzy ılın


başlangıcından, he​l e birinci düny a sav aşından sonra,
Dostoy ev ski hızla Av rupa’da tanınm ay a başladı.
Dostoy ev ski’nin etkisi, her y erden çok Alm any a’da
görüldü. O dev ir Alm an edebiy atının başlıca akım ​-
larından biri olan expressionism e, tam am ıy la
Dostoy ev ski’nin etkisi altında gelişti. Bu akım
Alm any a’da Dostoy ev ski’y i, ken​di ekolünün bir lideri
olarak benim sedi. Dostoy ev ski’nin etki v e nüfuzunu,
bilhassa, Stefan Zweig, Herm ann Hesse, Gustav e
Mey rink gibi Alm an y azarları üzerinde açıkça görm ek
ka​bildi.
Dostoy ev ski’nin eserlerini incelem e işinde, birinci
plân​da Alm any a gelm ektedir.

Yazım ızın baş tarafında tafsilâtlı olarak


anlattığım ız, gi​bi, Dostoy ev ski, edebî kültürünün
önem li bir kısm ını Fransa’y a borçluy du. Daha
çocukluğunda öğrendiği Fransızcay ı çok iy i bilir,
m ektuplarında birçok dey im leri Fransızca y azardı.
Bununla beraber Dostoy ev ski Fransa’y a,
Puşkin’lerden Gogol’lerden, Turgeny ev ’lerden çok
daha geç girdi. Ancak XIX. uncu y üzy ılın sonlarına
doğru eserlerini Fransızcay a çev irm e​y e başladılar.
Meselâ Dostoy ev ski’nin çağdaşı olan Turgen​y ev ’in
eserleri 1 854 y ılından başlay arak Fransızcay a
çev rildiği halde, Dostoy ev ski’nin Fransızcay a
çev rilm iş ilk eseri 1 884 tarihini taşır. Turgeny ev ’in
“Babalar v e Çocuklar” eseri 1 86 2 y ılında çıkm ış,
hem en bir y ıl sonra, y ani 1 86 3 y ılında Fran​sızcay a
çev rilm işti. Hâlbuki Dostoy ev ski’nin Fransızcay a ilk
çev rilen “Suç v e Ceza” eseri, Rusy a’da 1 86 6 y ılında
y ay ım lan​dığı halde, Fransızcası ancak. 1 8 y ıl sonra,
y ani 1 884 y ılın​da çıkm ıştır.
Av rupa’nın başka ülkelerinde olduğu gibi,
Dostoy ev ski Fransa’da da, hele birinci düny a
sav aşından sonra pek y ay ıldı. Açıkça onun etkisi
altında kalan birçok Fransız y azarları y etişti.
Bunların eti başında Paul Bourget’y i say m ak
lâzım dır. Bundan başka, Duham el, Andre Gide,
Em m anuel Bov e, Andre Bouclere, Charles Louis
Philippe gibi Fransız y azarları da, az v ey a çok
Dostoy ev ski’nin etkisini taşım aktadırlar.

Dostoy ev ski’nin en çok rağbet gördüğü


m em leketlerden biri de İskandinav y a’dır. Knut
Ham sun Dostoy ev ski’y e büy ük bir hay ranlık beslerdi.

Dostoy ev ski İtaly a’y a da birinci düny a sav aşından


sonra girdi. Av rupa eleştirm ecileri, hele birinci düny a
sav aşından sonra, Dostoy ev ski’y i Balzac’tan v e
Stendhal’den üstün, ruh tahlillerinin derinliği v e
inceliği bakım ından ise Shakespeare ile eşit görm ey e
başladılar.

Türkiy e’de Dostoy ev ski: Av rupa’da olduğu gibi


bizde de en geç tanınan Rus klâsiklerinden biri
Dostoy ev ski’dir. 1 89 1 de dilim ize çev rilen Puşkin’i
hesaba katm azsak, Dosto​y ev ski’nin çağdaşlarından
Tolstoy 1 89 3 ten; Turgeny ev ise 1 9 05 ten başlay arak
dilim ize çev rilm işlerdir. Hâlbuki Dosto​y ev ski’nin
kitap halinde dilim ize çev rilm iş ilk eseri 1 9 3 3 tarihini
taşır, Am a bunu tabii görm ek lâzım dır. Çünkü 1 9 3 7
y ılm a kadar Rus edebiy atıy la olan bütün alış
v erişim iz, Av ​r upa dilleri, özellikle Fransızca kanalıy la
olm aktay dı. Çağ​daşlarına göre Fransa’y a geç giren
Dostoy ev ski’nin, bize de geç girm esi, bu bakım dan,
pek tabiiy di.

Dostoy ev ski’den dilim ize y apılan ilk çev iri 1 9 1 8


tarihini taşır. Birinci düny a sav aşının sonlarına
doğru, 1 9 1 7 y ılında y ay ım lanm ay a başlay an “Yeni
Mecm ua” dergisinde Ahm et Ağaoğlu’nun kalem iy le
Rus edebiy atına dair bir y azı serisi çıkm ıştı.. Rus
edebiy atı üzerine dikkati çeken bu y azı seri​sini, y ine
ay nı dergide, Rus klâsiklerinden y apılm ış bazı çe​-
v iriler takip etti. Bu çev irilerin ilki, Maksim Gorki’nin
“Şahin Üzerine Türkü“sü; ikincisi de Dostoy ev ski’nin
“Zindan Hatıraları” adıy la Refik Halit tarafından
dilim ize çev rilen “Ölü Bir Ev den Hatıralar” eserinden
bir parçay dı.

“ Beyaz Geceler” — Bundan sonra, y ine ay nı


derginin 1 9 1 8 tarihli 56 — 6 2 say ılarında, Ruşen
Eşref tarafından dilim ize çev rilen Dostoy ev ski’nin,
“Bey az Geceler” eseri çıktı. Ay nı eser, içinde
“Nam uslu Hırsız” hikây esi de olduğu halde, 1 9 3 4
y ılında Kanaat Kitabev i tarafından kitap halinde
y ay ım landı.

“ Ölü Bir Evden Hatıralar” — Yine “Yeni


Mecm ua”nın 1 9 2 3 tarihli 6 7 — 87 say ılarında, Yakup
Kadri tarafından di​l im ize çev rilerek form a halinde
v erilm ey e başlanan Dostoy ev ski’nin “Ölü Bir Ev den
Hatıralar” adlı eseri, 88 sahife çık​t ıktan sonra, y arıda
kaldı. Daha sonra Hay dar Rifat tarafından dilim ize
çev rilen bu eser 1 9 3 3 y ılında kitap halinde
y ay ım landı.

“ Munisler” — Dostoy ev ski’nin “Uy sal Kız” eseri,


1 9 2 9 tarih v e 1 2 9 -1 4 2 say ılı “Hay at” dergisinde,
Ahm et Ragıp ta​r afından dilim ize çev rilm iş olarak,
“Munisler” adıy la çıktı.

“ İ çli Kız” — Yine ay nı eser, M. Vassaf tarafından di​-


lim ize çev rilerek “İçli Kız” adı altında, 1 9 3 1 y ılında
um um i kütüphane serisinin 3 3 - 3 4 üncü num arası
olarak çıkm ıştır.

“ Suç ve Ceza” — İlk defa Vâ-Nû tarafından dilim ize


çev rilerek Akşam gazetesinin 1 2 Mart - 1 6 Tem m uz
1 9 2 8 ta​r ihli say ılarında tefrika edilm iştir.

“ Cürüm ve Ceza” — Reşat Nuri tarafından piy es


halin​de Fransızcadan dilim ize çev rilerek 1 9 3 4 - 1 9 3 5
sezonunda Şe​h ir Tiy atrosunda oy nanm ıştır.
“ Cinayet ve Ceza” — Adı altında, y ine piy es halinde
olm ak üzere Hay dar Rifat tarafından dilim ize
çev rilerek, 1 933 y ılında kitap halinde
y ay ım lanm ıştır.

“ Karamazov Kardeşler” — Piy es şeklinde Reşat Nuri


tarafından dilim ize çev rilerek 1 9 3 5 - 1 9 3 6 tem sil
sezonunda Şe​h ir tiy atrosunda oy nanm ıştır.
“ Küçük Bir Kahraman” — Yazarın bu hikây esi, Vir
Gül im zasıy la dilim ize çev rilerek 1 9 3 7 y ılı başında
“Karun” ga​zetesinde çıkm ıştır.

“ Netoçka Nezvanova” — Rom anı, Mustafa Nihat


Özön tarafından dilim ize çev rilerek 1 9 3 7 y ılında,
Rem zi Kitabev inin “Düny a Muharrirlerinden
Tercüm eler Serisi” içinde çık​m ıştır.

“ Ölü Bir Evden Hatıralar” — Halikarnas Balıkçısı


im zasıy la dilim ize çev rilerek “Cep Kitapları Serisi”
içinde 1 9 3 9 y ılında, küçültülm üş olarak çıkm ıştır.

“Karam azov Kardeşler” — Dostoy ev ski’nin bu ünlü


ese​r i, Hakkı Suha Gezgin tarafından dilim ize
çev rilerek 1 9 4 0 y ı​l ında, Ahm et Halit Kitabev i
tarafından iki cilt halinde y ay ım lanm ış, 1 9 4 4
tarihinde ikinci baskısı y apılm ıştır.

“ Aptal” — Muharririn bu eseri, Ahm et Muhip


Dranas tarafından tiy atro şeklinde dilim ize çev rilerek
1 9 4 0 y ılında, Rem zi Kitabev i tiy atro serisi içinde
kitap halinde çıkm ış, 1 9 4 0 - 1 9 4 1 y ılında Şehir
Tiy atrosunda tem sil olunm uştur.

“ Budala” — Ay nı eser, bu defa da bu isim altında,


Av ni İnsel v e İlhan Akant tarafından dilim ize
çev rilerek 1 9 4 1 y ılında Hilm i Kitabev i tarafından iki
cilt halinde y ay ım lan​m ıştır. Eserin başında İbrahim
Hilm i Çığıraçan tarafından Troy at’dan çev rilm iş, iki
form alık otobiy ografik bilgi v ardır.

“ Kumarbaz” — Nurullah Ataç tarafından dilim ize


çev ​r ilerek 1 9 4 1 y ılında Ahm et Halit Kitabev i
tarafından y ay ım ​l anm ıştır.

“ Yoksullar” — Yazarın “İnsancıklar” eseri, bu isim


al​t ında Ham di Varoğlu tarafından dilim ize çev rilm iş
v e 1 9 4 1 y ılında Sem ih Lûtfi Kitabev i tarafından
y ay ım lanm ıştır.
“ Vur Abalıya” — Yazarın “Aşağı v e Hor Görülenler”
adlı eseri, Müm taz Faik Fenik tarafından dilim ize
çev rile​r ek, 1 9 4 3 tarihinde, Ankara’da Akba Kitabev i
tarafından, “Vur Abalıy a” adı altında
y ay ım lanm ıştır.
“ Karı Budalası” — Ziy a İhsan tarafından dilim ize
çev ​r ilm iş v e 1 9 4 4 y ılında kitap halinde basılm ıştır.

“ Suç ve Ceza” — Hakkı Suha Gezgin tarafından


dili​m ize çev irerek, Rem zi Kitabev i tarafından 1 9 4 5
y ılında, iki cilt halinde y ay ım lanm ıştır.

1 9 4 5 y ılına kadar Dostoy ev ski’den y apılan


çev irilerin hem en hepsi de ikinci bir dilden olduğu
için bunlardan ço​ğ unun eksik v e y anlış olduklarına
dair bazı tenkitler çıkm ış​t ır. Ancak 1 9 4 5 y ılından
başlay arak, Millî Eğitim Bakanlığı Klâsikler Serisinde
çıkan Dostoy ev ski çev irileri, Rusça asıllarından
y apılm ıştır.

“ Budala” — Nihal Yalaza Taluy tarafından dilim ize


çev rilm iş olup iki cilt halinde 1 9 4 7 y ılında Sem ih
Lûtfi ki​t abev i tarafından y ay ım lanm ıştır.
“ Uysal Kız” — S. Ay tekin - D. Sorakın tarafından
Rusça aslından dilim ize çev rilm iş v e 1 9 4 5 y ılında
Millî Eğitim Ba​k anlığı Klâsikler Serisinde
y ay ım lanm ıştır.
“ Başkasının Karısı” — İçinde y azarın “Nam uslu
Hırsız” hikây esi de olduğu halde, gene S. Ay tekin - D.
Sorakın ta​r afından dilim ize çev rilerek 1 9 4 5 y ılında
Millî Eğitim Bakan​l ığı Klâsikler Serisi içinde
y ay ım lanm ıştır.

“ Ölü Bir Evden Hatıralar” — Nihal Yalaza Taluy ta​-


rafından dilim ize çev rilm iş v e iki cilt halinde, 1 9 4 6
y ılında Millî Eğitim Bakanlığı Klâsikler Serisi içinde
y ay ım lanm ış​t ır.
“ İ radesiz Adam” — Yaşar Nabi Nay ır v e Erol
Güney tarafından dilim ize çev rilerek 1 9 4 6 y ılında
Millî Eğitim Ba​k anlığı Klâsikler Serisi içinde
y ay ım lanm ıştır.

“ Delikanlı” — Serv et Lunel tarafından dilim ize


çev ri​l erek Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 1 9 4 6
y ılında. Klâsik​l er Serisi içinde y ay ım lanm ıştır.

“ Tatsız Bir Olay” — Nihal Yalaza Taluy tarafından


dilim ize çev rilm iş, 1 9 4 7 y ılında, Millî Eğitim
Bakanlığı ta​r afından Klâsikler Serisi içinde
y ay ım lanm ıştır.

Bundan başka hepsi de Nihal Yalaza Taluy


tarafından dilim ize çev rilen: “Ev Sahibi” (1 9 51 ),
“Bey az Geceler v e Yufka Yürek” (1 9 53 ), “Kum arbaz”
(1 9 54 ), “İnsancıklar” (1 9 54 ), “Ebedi Koca” (1 9 55),
“Ezilenler” (1 9 57 ), “Am canın Rüy ası” (1 9 59 ), gibi
eserler Varlık Yay ınları arasında çık​m ıştır.

Dostoy ev ski’nin son y ıllarda y ay ım lanan


çev irileri ara​sında, Nihal Yalaza Taluy tarafından
dilim ize çev rilen v e Millî Eğitim Bakanlığınca
klâsikler serisi içinde dört cilt olarak y ay ım lanan
“Karam azov Kardeşler” (1 9 59 -1 9 6 3 ) ro​m anı ile
Ahm et Muhip Dranas v e Serv et Lunel tarafından
dilim ize çev rilerek, y ine Millî Eğitim Bakanlığı
klâsikler serisi içinde çıkan “Ecinniler” (1 9 59 ) rom anı
ile Serv et Lu​n el tarafından dilim ize çev rilen “Budala”
(1 9 6 3 ) rom anı önem li bir y er tutm aktadır.

“ Suç ve Ceza” — Büy ük y azarın bu ünlü eserinin,


ta​r afım dan üç cilt halinde y apılan çev irisinin ilk
baskısı Millî Eğitim Bakanlığınca 1 9 4 8 -1 9 59 y ılları
arasında y ay ım lanm ıştır. Ay nı eserin 1 9 6 0 -1 9 6 1
y ılları arasında y ine üç cilt halinde y apılan ikinci
baskısı da tükendiğinden, bu sefer üçüncü baskısına
gidilm iştir.
Bu arada Vecdi Bürün’ün Andre Suares’den
dilim ize çev irdiği “Dostoy ev ski’ adlı m onografy a ile
Cav it Yam aç’ın H. Troy at’tan dilim ize çev irdiği v e
“Kay an Yıldız” adı al​t ında 1 9 58 de y ay ım ladığı
Dostoy ev ski’nin m onografisi de dikkate şay andır.
6-1-1964

Has an Âli EDİZ


BİRİNCİ BÖLÜM
I

Tem m uz başlarında, çok sıcak bir akşam üs​t ü, bir


delikanlı “S…” sokağında pansiy on ola​r ak tuttuğu
odacığından çıktı. Kararsızlık için​dey m iş gibi, ağır
ağır “K…” köprüsüne doğru y ürüm ey e başladı.
Merdiv enlerde ev sahibi kadınla karşılaş​m ak
tehlikesini kolay ca sav uşturm uştu. Deli​k anlının
odacığı, beş katlı y üksek bir binanın tav an arasında
bulunuy or v e ev den çok bir do​l abı andırıy ordu.
Kendisinden oday ı, y em ekli v e hizm etçili olarak,
kiraladığı ev sahibi kadın ise, bir m erdiv en aşağıda,
ay rı bir dairede oturuy or​du. Delikanlı ne zam an
sokağa çıksa, m utlaka, kadının kapısı hem en daim a
m erdiv en üzerine, ardına kadar açık duran m utfağı
önünden geçm ek zorunda kalırdı. Oradan her
geçişinde, utanç duy ar, suratını buruşturur,
hastalıklı ve ürkek bir duy guy a kapılırdı.
Delikanlının pan​siy oncu kadına bir hay li borcu v ardı;
bundan ötürü de onunla karşılaşm aktan korkuy ordu.
Delikanlı, pek de öy le korkak, çekingen bir adam
değildi, hatta tam tersine. Yalnız bir sü​r eden beri
karasev day a benzer sinirli, tedirgin bir hali v ardı.
Kendi içine öy lesine göm ülm üş, herkesten öy lesine
uzaklaşm ıştı ki, y alnız pansiy oncusuy la
karşılaşm aktan değil, her türlü rastlantılardan
korkuy ordu. Delikanlı sefaletin ağır y ükü altında
ezilm işti; am a bu sıkıntılı ha​l i bile son zam anlarda
onu üzm ez olm uştu. Ha​y ati işlerini y üzüstü
bırakm ıştı, bunlarla uğraşm ak bile istem iy ordu.
Doğrusu aranırsa, ev sa​h ibi kadın, delikanlının
aley hinde neler kurarsa kursun, onu korkutm uy ordu.
Lâkin m erdiv en​l erde durm ak, kendisini hiç de
ilgilendirm ey en o günün m eselelerine dair türlü
saçm aları, ki​r ay ı ödem e ısrarlarını, tehditleri,
şikây etleri dinlem ek, üstelik bahaneler bulm ak, özür
dile​m ek, y alan söy lem ek… Yok, iy isi m i, kim senin
görem ey eceği biçim de bir kedi gibi m erdiv en​l erden
süzülüp inm eliy di.

Am a bu sefer alacaklısıy la karşılaşm aktan korku


duy m ası, sokağa çıkınca, kendisini bile şaşırttı. Garip
bir gülüm sey işle: “Hem y am an bir işe girişm ek
istiy orum , hem de m anasız şey lerden korkuy orum ”
diy e düşündü. “Hım .., Ev et… Her şey insanın
elindedir, insan salt korkaklık y üzünden ne fırsatlar
kaçırıy or… Bu ar​t ık bilinen bir gerçek. Merak edilecek
bir şey . Acaba insanlar en çok neden korkarlar?… Her​-
halde her şey den çok y eni bir adım atm aktan, kendi
söy ley ecekleri y eni bir sözden korksalar gerek… Am a
ben de epey gev ezelik ediy orum . Gev ezelik ettiğim için
de hiçbir şey y apm ıy orum . Galiba işin doğrusu şöy le
olsa gerek: bir şey y apm adığım için gev ezelik
ediy orum . Ben gev ezeliği bu son ay içinde, günlerce
bir köşede y atarak v e saçm a sapan şey ler düşünerek
öğ​r endim . Peki, şim di niçin gidiy orum ? Sanki böy le
bir şey y apm ak elim den gelir m i? Acaba bu
dav ranışım ciddî m i? Hiç de ciddî değil. De​m ek bir
hay alle av unuy orum . Oy uncak!.. Ev et, galiba da
oy uncak!”
Sokakta m üthiş bir sıcak v e boğucu bir ha​v a
v ardı. Sonra da halkın itişip kakışm ası, or​t alığın
kireçli hali, y apı iskeleleri, tuğlalar, toz dum an v e
y azlığa gitm ek im kânlarını bulam ay an her
Petersburg’lunun çok iy i bildiği y aza m ahsus o pis
koku… Velhasıl bütün bunlar de​l ikanlının zaten bozuk
olan sinirlerini birdenbi​r e fena halde örseledi. Hele
şehrin bu bölgesin​de say ıları çok olan m ey hanelerin
day anılm az pis kokuları, iş zam anı olm asına rağm en
adım başında rastlanan sarhoşlar, tablonun iğrenç v e
gam lı rengini tam am lıy ordu. Delikanlının ince y üz
çizgilerinde derin bir tiksinm e duy gusu bir an belirip
kay boldu. Sırası gelm işken şunu da söy ley elim ki
delikanlı, harikulade güzel kara gözleriy le, esm er
y üzüy le, ortadan biraz uzunca boy u ile ince v e biçim li
v ücuduy la çok y akışıklı bir gençti. Am a çok geçm eden
derin bir düşün​c ey e dalar gibi, daha doğrusu, kendini
unutur gibi oldu. Artık çev resinde olup bitenleri ay ırt
etm ey erek, ay ırt etm esini de istem ey erek, y olu​n a
dev am etti. Ancak arada sırada, şim di kendi kendine
itiraf ettiği gibi, bir başına konuşm ak alışkanlığıy la,
bir şey ler m ırıldanıy ordu. Zam an zam an
düşüncelerinin karıştığını, v ücutça gücü​n ü
y itirdiğini, şu anda, kendisi de fark etti; ağzına hem en
hem en hiçbir şey koy m ay alı bu​g ün ikinci gün
oluy ordu.

Öy lesine kötü giy inm işti ki, bir başkası, hatta


alışık bile olsa, güpegündüz bu paçav ra​l arla sokağa
çıkm aktan utanırdı. Bereket v er​sin, burası öy le bir
sem tti ki, insan, kılık kıy a​fetiy le kim sey i şaşırtm azdı.
Sam an pazarının y akınlığı, bilinen m üesseselerin
çokluğu, hele Petersburg’un bu m erkez sem tinin cadde
v e so​k aklarına fazlaca dolm uş olan işçi v e esnaf
tabakası, bazen genel m anzaray ı öy le tiplerle ala​-
calandırırdı ki, y abancı y üzlü birine rastlandığı
zam an şaşm ak bile gerçekten garip olurdu. Am a
delikanlının ruhunda pek haince bir küçüm se​m e
duy gusu birikm işti, bazen çocukluk m erte​besine
v aran bütün alınganlığına rağm en, şu anda en az
utandığı şey , sırtındaki paçav ralar​dı. Tabii bazı
dostlarına ve genel olarak karşı​l aşm aktan
hoşlanm adığı eski arkadaşlarına rastladığı zam anlar
iş değişirdi. Hâlbuki bu sırada, iri bir bey girin çektiği
büy ük bir y ük arabasına bindirilip bu saatte nerey e
v e niçin götürül​düğü belli olm ay an bir sarhoş,
y anından geçer​k en, eliy le kendisini göstererek,
birdenbire av a​zı çıktığı kadar: “Hey , sen, Alm an
şapkalı!” di​y e bağırdığı zam an, delikanlı birdenbire
dur​m uş, sinirli bir dav ranışla şapkasını tutm uştu.

Bu şapka Zim m erm ann’dan satın alınm ış, y ük​sek,


y uv arlak, am a kullanıla kullanıla eskim iş, solm uş,
delik deşik olm uş, leke içinde, kenarsız bir şapkay dı,
üstelik çok çirkin bir köşe m ey dana getirecek biçim de
y ana sarkm ıştı. Am a delikanlıy ı utanç değil, korkuy a
benzer bam başka bir duy gu kapladı. Hey ecanla:

— Ben zaten biliy ordum , diy e m ırıldandı. Zaten


aklım a da gelm işti. Bu, hepsinden kötü​sü!.. İşte böy le
saçm a, böy lesine m anasız bir şey , her işi altüst
edebilir. Ev et, çok göze batan bir şapka!.. Gülünç
olduğu için göze batıy or. Benim şu paçav ralara
m utlaka kasket lâzım . Hatta eski bir şey de olsa olur,
y eter ki bu m en​debur olm asın!.. Kim se böy le bir şapka
giy m i​y or. Bir v erstlik y oldan fark edilir v e hatırda
kalır… En önem lisi, sonradan hatırlarlar, işte sana bir
delil!.. Bu işte elden geldiği kadar az göze çarpm alı..
Ufak tefek şey ler, am a önem li olanı da bu ufak tefek
şey lerdir… Her zam an, her şey i m ahv eden işte bu
ufak tefek şey ler​dir.

Gideceği y er uzak değildi. Ev inin kapısın​dan kaç


adım tuttuğunu bile biliy ordu: tam am ı tam am ına
y edi y üz otuz adım . Derin derin ha​y allere daldığı bir
gün adım larını say m ıştı. Hâlbuki o zam anlar
kurduğu bu hay allere kendisi de inanm ıy or, y alnız bu
hay allerin çirkin, am a kandırıcı bir küstahlıkla
saldırışları sinirlerini bozuy ordu. Şim di ise, aradan
bir ay geçtikten sonra, işi başka türlü görm ey e
başlam ıştı. Ken​di kendine konuşurken nefsini
kararsızlıkla, kudretsizlikle suçlam asına rağm en
“çirkin” ha​y ali —hâlâ kendisine inanm am akla
beraber— âdeta elinde olm ay arak kendi niy et v e
tasav v u​r u gibi say m ay a alışm ıştı. Hatta şim di, işte,
bu teşebbüsünün “denem e” sini y apm ay a gidiy or v e
her adım da hey ecanı artıy ordu.

Kalbi çarparak, sinirden titrey erek, bir y a​n ı


kanala, öbür y anı “***” sokağına bakan çok büy ük bir
binay a y aklaştı… Küçük küçük dai​r elerden kurulu
olan bu ev de, terziler, tesv iy eciler, aşçı kadınlar gibi
birtakım esnaf, çeşit çeşit Alm anlar, genel kadınlar,
küçük m em ur​l ar v e daha buna benzer birtakım
kim seler otu​r uy ordu. Ev in iki kapısından v e
av lusundan gi​r ip çıkanların gürültüleri hiç eksik
olm uy ordu. Burada üç v ey a dört kapıcı iş görüy ordu.
Deli​k anlı bunlardan hiçbirine rastlam ay ınca çok se​-
v indi v e görülm eden, ana kapıdan geçerek, sağ​daki
m erdiv ene sapıv erdi. Merdiv en, karanlık, dar bir
“serv is” m erdiv eniy di. Am a o bütün bunları
incelem iş v e öğrenm işti, bütün bu hal​l er hoşuna
gidiy ordu: bu karanlıkta m eraklı bir insan bakışı bile
tehlikesizdi. Dördüncü kata çıkarken, istem ey erek:
“Ben şim di böy le korkarsam , bir fırsatını bulup da asıl
işe giriştiğim zam an ne olacak?” diy e düşündü.
Burada, bir daireden eşy a çıkarm akta olan asker
em eklisi ham allar y olunu kestiler… Mem ur bir
Alm anın, ailesiy le birlikte burada oturduğunu daha
eski​den biliy ordu: “Dem ek Alm an gidiy or, dem ek
dördüncü katta, bu m erdiv en y önünde v e bu
sahanlıkta, şim dilik içinde insan bulunan y alnız
kocakarının dairesi kalıy or… Oh ne âlâ… Her ihtim ale
karşı…” diy e, tekrar düşündü v e ihtiy ar kadının
kapısını çaldı. Çıngırak, sanki bakırdan değil de
tenekedenm iş gibi, hafifçe çınladı. Bu gibi ev lerin
böy le küçük dairelerin​de çıngıraklar hem en daim a
böy le çalar. O, bu çıngırak sesini unutm uştu bile…
Şim di bu özel çıngırak sesi ona birdenbire bir şey ler
hatırlat​m ış, açıkça bir şey ler gözü önüne getirm işti.
Zangır zangır titredi. Sinirleri bu sefer iy ice
gerilm işti. Bir süre sonra kapı hafifçe aralan​dı: ev de
oturan kadın, kapının aralığından ziy aretçiy i belli bir
şüphey le süzüy or v e y alnız, karanlıkta ışılday an
gözleri görünüy ordu. Sahanlıkta birçok kim selerin
bulunduğunu görün​c e cesareti arttı, kapıy ı büsbütün
açtı. Delikan​l ı, kapının eşiğinden adım ını atarak,
tahta per​dey le küçük bir m utfaktan ay rılan karanlık
bir hole girdi. İhtiy ar kadın hiçbir şey söy lem eden
karşısında duruy or, sorgu dolu bakışlarla ken​disine
bakıy ordu. Kuru, ufak tefek, altm ış y aş​l arında,
keskin, hain bakışlı, küçük siv ri burun​l u, başı açık bir
kocakarıcıktı bu…

Kırı henüz az olan kum ral saçlarına bol bol y ağlı


bir şey sürm üştü. Bir tav uk bacağını an​dıran ince,
uzun boy nunda bir fanila parçası sa​r ılıy dı.
Om uzlarında da, hav anın çok sıcak olu​şuna rağm en,
eskim iş, solm uş bir kürk pelerin sallanıy ordu.
Kocakarıcık ikide bir öksürüp inliy ordu. Herhalde
delikanlı ona garip bir bakış​l a bakm ış olacaktı ki,
kocakarının gözlerinde, birdenbire, tekrar az önceki
güv ensizlik belirdi.

Delikanlı daha nazik dav ranm ak gerektiği​n i


hatırlay arak hafifçe eğildi:

— Ben Raskolnikov ’um , dedi. Üniv ersite öğrencisi.


Bundan bir ay önce de gelm iştim .

Kocakarı sorgu dolu gözlerini delikanlıdan


ay ırm adan tane tane konuşm ay a başladı:
— Hatırlıy orum , buray a geldiğinizi; çok iy i
hatırlıy orum , dedi.
Kocakarının gösterdiği bu güv ensizlikten biraz
sıkılan v e şaşıran Raskolnikov , sözlerine dev am etti:

— İşte efendim … Bu sefer de y ine buna benzer bir iş


için geldim , dedi, v e canı sıkılarak aklından şunları
geçirdi: “Kim bilir, belki de kadın her zam an böy ledir.
Ben geçen sefer farkına v arm am ıştım .”
Kocakarı, kararsızlık içindey m iş gibi, bir süre
sustu. Sonra biraz kenara çekildi v e m isa​firin öne
geçm esine m üsaade ederek kapısını gösterdi:

— Geçin, efendim .
Delikanlının girdiği, duv arları sarı kâğıt kaplı,
pencerelerinde tül perdeler v e ıtır çiçek​l eri bulunan
küçük oda, şu anda batan güneşin ışıklarıy la iy ice
ay dınlanm ıştı. Raskolnikov ’un kafasında, âdeta elinde
olm ay arak: “Dem ek o zam an da güneş böy le
ay dınlatacak!” düşüncesi şim şek gibi çaktı. Odanın
durum unu elinden geldiğince belley ip
hatırlay abilm ek için, çabucak etrafına bir göz
gezdirdi. Am a odada hiçbir fev kalâdelik y oktu. Hepsi
de sarı ağaçtan y apılm ış, pek eski olan şu m obily alar
v ardı: y ük​sek v e kam burlaşm ış tahta aralıklı bir
kanepe, bunun önünde y um urta biçim i y uv arlak bir
m a​sa, iki pencere arasına y erleştirilm iş ay nalı bir
tuv alet m asası, duv ar boy unca dizilm iş iskem ​l eler v e
ellerinde kuşlarla Alm an kızlarını gösteren ucuz
cinsinden sarı çerçev eli bir iki tab​l o… İşte bütün
m obily alar… Bir köşede, küçük bir Mery em Ana
resm inin önünde kandil y anı​y ordu. Her şey
tertem izdi: m obily a da, döşe​m eler de adam akıllı
ov ulm uştu, her şey pırıl pırıldı. Delikanlı:
“Elizav eta’nın işi” diy e düşündü. Bütün ev de tozun
zerresini bile bulm a​y a im kân y oktu. Raskolnikov
içinden: “Böy le bir tem izliğe ancak kötü y ürekli
ihtiy ar dullar​da rastlanabilir” diy e düşünm ekte
dev am etti v e öbür küçücük odanın kapısında asılı
duran basm a perdey e m eraklı gözlerle baktı.
Delikanlının, şim diy e kadar bir sefer olsun görm ediği
bu odada kocakarının y atağı v e konsolu v ardı. Bütün
daire bu iki odadan ibaretti.

Kocakarı oday a girince, delikanlının gözle​r inin ta


içine bakabilm ek için, Raskolnikov ’un önüne dikilerek
sert bir sesle sordu:
— Ney m iş bakalım ?
Delikanlı:
— Rehin için getirdim , dedi, işte!..

Cebinden eski, y assı, güm üş bir saat çıkar​dı.


Saatin arka kapağında bir küre resm i v ardı. Halkası
çeliktendi.

— Am a bundan önce getirdiğiniz rehinin de günü


doldu. Ay biteli bugün üçüncü gün olu​y or.

— Size bir ay lık faiz daha ödey eceğim … Azıcık


sabredin!..

— Sabretm ek m i, y oksa eşy anızı hem en şim di


satm ak m ı gerek, bu artık benim bilece​ğ im iş!

— Saatim için çokça bir şey v erecek m isi​n iz,


Aly ona İv anov na?

— Hep entipüften şey lerle geliy orsun, ku​zum .


Bunlar bir pul bile etm ez! Geçen sefer y ü​zük için size
iki kay m e v erm iştim . Hâlbuki y e​n isini kuy um cudan
bir buçuk rubley e alm ak kabil.
— Dört ruble v erin, parasını getirip y ine geri
alırım . Baba y adigârıdır. Yakında elim e para geçecek.
— Faizini peşin ödem ek şartıy la bir buçuk ruble,
işinize gelirse.

Delikanlı:
— Bir buçuk ruble m i? diy e bağırdı.

Kocakarı:

— Canınız isterse, dedi v e saati geri uzat​t ı.

Delikanlı saati aldı. Öy lesine öfkelenm işti ki,


neredey se kalkıp gidecekti. Am a hem en ak​l ını başına
topladı; gidecek başka y eri olm adığını v e asıl başka bir
şey için daha geldiğini hatırladı. Kabaca:

— Verin bakalım !.. dedi.

Kocakarı anahtarını çıkarm ak için elini ce​bine


soktu, perdenin arkasındaki öbür oday a geçti. Odanın
ortasında bir başına kalan deli​k anlı m erakla kulak
kabarttı, birtakım düşünce​l ere daldı. Kadının
anahtarla konsolu nasıl aç​t ığı duy uluy ordu.
“Herhalde üst çekm ece ola​c ak, diy e düşündü. Dem ek,
anahtarları sağ ce​binde taşıy or. Hepsi bir arada, çelik
bir halka​y a takılm ış… Bir tanesi hepsinden büy ük…
Hiç değilse üç defa büy ük… Ucu da girintili çıkın​t ılı…
Herhalde konsolun anahtarı olm asa ge​r ek… Öy ley se
bir çekm ece v ey a bir sandık fi​l ân daha olacak… İşte bu
cihet önem li. San​dıkların anahtarları hep böy le olur.
Am a bü​t ün bunlar ne çirkin şey ler…”

Kocakarı geri döndü.


— İşte efendim : ruble başına ay da on kopek
hesabıy la, bir buçuk ruble için on beş kopek peşin faiz
eder. Bundan önceki iki ruble için de, ay nı hesap
üzerinden bir ay lık peşin faiz y irm i kopek… Tutarı
otuz beş kopek eder. Dem ek, saatiniz için bir ruble on
beş kopek alacaksınız!.. Buy urunuz!..

— Neee! Şim di de bir ruble on beş kopek m i oldu?

— Ev et, efendim , öy le.


Delikanlı m ünakaşay a kalkışm adı, paraları aldı.
Kadına baktı v e çıkıp gitm ekte acele gösterm edi.
Âdeta daha söy ley ecek v ey a y apacak bir şey i v arm ış
da ne olduğunu kendisi de kestirem iy orm uş gibi bir
hali v ardı.

— Aly ona İv anov na, belki de bugünlerde size başka


bir şey daha getireceğim … güm üş… güzel bir şey … bir
sigara tabakası… Şim di bir arkadaşım da, v erir
v erm ez…

Şaşırdı v e sustu.
— Hele bir getirin de o zam an konuşuruz.

Delikanlı, odadan koridora çıkarken, elin​den


geldiği kadar serbest dav ranm ay a çalışa​r ak
— Allah’a ısm arladık, dedi. Siz ev de hep y alnız m ı
oturursunuz, kız kardeşiniz y ok m u?

— Kız kardeşim den size ne efendim ?


— Hiç… Lâf olsun diy e sordum … Siz de
hem encecik… Allaha ısm arladık Aly ona İv anov na!
Raskolnikov , m üthiş bir düşünce perişanlığı içinde
dışarıy a çıktı. Bu düşünce perişanlığı gittikçe
artıy ordu. Hatta m erdiv enden inerken, sanki bir şey
karşısında birdenbire şaşırm ış gibi, birkaç sefer
durakladı. Nihay et, sokağa v a​r ınca:
“Am an Yarabbi!.. Bütün bunlar ne iğrenç şey ler !
… İm kânı v ar m ı, im kânı v ar m ı ki ben… Hay ır,
delilik bu… Saçm a şey bu…” diy e bağır​dı v e kesin bir
tav ırla ilâv e etti: “Nasıl oluy or da böy le m üthiş bir
şey düşünebiliy orum ? Me​ğ er y üreğim ne iğrenç
şey lere elv erişliy m iş!..

İşin kötüsü: kirli, çirkin, iğrenç, iğrenç şey ​l er… Ve


ben, bütün bir ay …”
Hey ecanını, ne kelim elerle, ne de bağır​m akla
anlatabiliy ordu. Daha kocakarıy a gider​k en y üreğini
ezm ey e, bulandırm ay a başlay an sonsuz bir tiksinm e
duy gusu, şim di öy le bir derecey e y ükselm iş, öy lesine
apaçık bir hal alm ış​t ı ki, delikanlı sıkıntısından
nerey e gideceğini, ne y apacağını bilem iy ordu. Yay a
kaldırım da bir sarhoş gibi y ürüy or, gelip geçen
y olcuları görm ey erek onlara çarpıy ordu. Ancak başka
bir so​k ağa saptığı zam an kendine gelebildi. Etrafına
bakınca bir m ey hanenin önünde durduğunu an​l adı.
Mey hanenin kapısı, kaldırım dan birkaç ba​sam ak
aşağıda, bodrum katınday dı. Tam bu sı​r ada, iki
sarhoş birbirine tutunarak v e küfür​l er sav urarak,
kapıdan sokağa çıkıy orlardı. Raskolnikov , çok
düşünm eden hem en aşağı in​di. Şim diy e kadar
m ey haney e hiç girm em işti. Am a şim di, başı dönüy or,
üstelik de susuzluktan y anıy ordu. Canı soğuk bir bira
içm ek iste​di. Sonra bu ani halsizliğini açlığına v erdi.
Ka​r anlık, kirli bir köşede, y ağlı bir m asanın ba​şına
geçip oturdu. Bir bira getirtti. İlk bar​dağı hırsla
y uv arladı. Hem en ferahladı v e düşünceleri duruldu.
Üm it içinde: “Hepsi de saçm a, diy e söy lendi, telâş
edecek, üzülecek ne v ardı sanki!.. Basit bir büny e
rahatsızlığı… İşte bir bardak bira v e bir kaç halita ile
insan kendine geliv eriy or, işte bir anda akıl
kuv v etleniy or, düşünce durulaşıy or, karar
sağlam laşıy or… Tuh!.. Bütün bunlar ne hiçten
şey ler!..” Am a işi böy le küçüm sey erek tükürüşüne
rağm en, güy a birdenbire sırtından ağır bir y ük atm ış
gibi, neşeli görünüy ordu, Etraftakilere dostça baktı.
Am a o dakikada bile, bütün bu iy im serliğinin bile,
hastalıklı bir hal oldu​ğ unu, uzaktan uzağa sezinledi.

Bu saatlerde m ey hanede az insan kalırdı.


Merdiv ende rastladığı iki sarhoştan başka, he​m en
onların peşi sıra, y anlarında bir kadın ol​duğu halde,
arm onikli beş kişilik bir grup daha gitti. Onların
gidişinden sonra ortalık sessizleşti, ferahladı. Ortada
önünde bir bardak biray ​l a oturan, çakır key if,
tüccarım sı biriy le, onun arkadaşı, iri y arı, redingotlu,
kır sakallı, sandaly enin üzerinde uy uklay an,
adam akıllı sarhoş olm uş biri kalm ıştı. Bu zat, zam an
zam an uy a​n ır gibi hareketler y aparak, kollarını
açıy or v e parm aklarını şakırdatarak, sandaly esinden
kalk​m adan, v ücudunun üst y anıy la hoplam ay a baş​-
lıy or v e m ısralarını hatırlam ay a çalıştığı m anasız bir
şarkı tutturuy ordu:

Bütün y ıl karım ı okşadım ,


Büüütün y ıl kaaarım ı okşadım .

Sonra y ine dalıy or, uy anınca, bu sefer bir başka


şarkıy a başlıy ordu:
Pody açeskay a’dan geçerken..

Eski y ârim i buldum

Am a onun bu m utluluğuna kim se ortak


olm uy ordu. Sessiz arkadaşı, bütün bu taşkınlıklara,
biraz da düşm anca v e kuşkulu gözler​l e bakıy ordu.
Burada, görünüşü em ekli bir m em uru andıran biri
daha v ardı. Bu zat, önünde kadehi, ay rı oturuy or,
arasıra içkisin​den bir y udum alarak etrafını gözden
geçiri​y ordu. O da biraz hey ecanlı gibi görünüy ordu.

II

Raskolnikov , kalabalığa alışık değildi, y u​k arda da


söy lediğim iz gibi, hele son zam an​l arda her türlü
topluluklardan kaçıy ordu. Am a şim di, birdenbire bir
şey onu insanlara doğ​r u çekti. Benliğinde âdeta bir
inkılâp oluy or, bununla birlikte ruhunda adam cıl
olm ak öz​l em i de uy anıy ordu. Bu bir ay lık sürekli
üzün​t üden, bu hüzünlü hey ecandan öy lesine bunal​-
m ıştı ki, bir dakikacık, nasıl olursa olsun, bir başka
âlem de dinlenm ek istiy ordu. İşte, etra​fın bütün
pisliğine rağm en, bu m ey hanede kalm ay a
m em nuniy etle katlandı.
Mey haneci bir başka odaday dı. Am a bir​t akım
m erdiv enlerden inerek sık sık bu baş oday a da
geliy ordu. Her gelişinde, ilkin, koca​m an kırm ızı
kırm aları olan şık v e parlak çiz​m eleri görünüy ordu.
Sırtında, beli büzgülü bir pardösü v e siy ah atlastan,
pek çok y ağlanm ış bir y elek v ardı. Krav atsızdı. Suratı
da, tıpkı bir dem ir kilit gibi, sanki y ağa bulanm ıştı.
Tezgâhın arkasında on dört y aşlarında bir gar​sonla
m üşterilere öteberi götüren, daha küçük bir başka
garson v ardı. Tezgâhın üzerinde kü​ç ücük hıy arlar,
siy ah halkalar, küçük parçalar halinde doğranm ış
balıklar duruy ordu. Bütün bunlar pek fena
kokuy ordu. Hav a öy lesine bu​n altıcıy dı ki, insan
burada oturm ay a katlana​m azdı. Bundan başka, her
şey e öy lesine bir şa​r ap kokusu sinm işti ki, y alnız bu
kokudan beş dakikada sarhoş olm ak işten bile değildi.
Bazen hay atta hiç tanım adığım ız kim se​l erle öy le
karşılaşm alar olur ki, kendileriy le daha bir kelim e
konuşm adan, âdeta birdenbi​r e, ansızın, ilk bakışta
onlarla ilgilenm ey e baş​l arız. İşte, ilerde oturan v e
em ekli bir m em ura benzey en zat da Raskolnikov
üzerinde ay nı et​k iy i y aptı. Delikanlı, sonraları bu ilk
izlenim i birçok defalar hatırladı, bunu bir önsezi gibi
say dı. Raskolnikov , gözlerini m em urdan hiç
ay ırm ıy ordu; bu, biraz m em urun da ay nı bi​ç im de,
ısrarla kendisine bakm asından ileri ge​l iy ordu.
Mem urun bir konuşm a kapısı açm ak için can attığı
besbelliy di. Mem ur, içlerinde m ey haneci de olduğu
halde, m ey hanede bulu​n anların hepsine, alışkın,
hatta biraz da bık​k ınlık gösteren bir bakışla
bakıy ordu. Bu ba​k ışlarda, kendileriy le konuşulacak
bir şey i olm ay an, sosy al durum ları v e tahsil
dereceleri aşağı insanlara karşı takınılan bir
y üksekten bakm a v e karşısındakini hor görm e hali de
se​ziliy ordu. Ellisini geçkin, orta boy lu, tıknaz bir
adam dı; kır saçlı başının tepesi dazlaktı. Yüzünün
derisi, içkicilere m ahsus, y eşilim tırak sarı renktey di.
Şiş göz kapakları aralığın​dan, küçücük, kızarm ış, am a
çok şey ler söy le​y en gözleri görünüy ordu. Lâkin onda
çok aca​y ip bir hal v ardı; bakışlarında bir coşkunluk,
hatta, galiba akıl v e zekâ ışıltıları v ardı; am a, ay nı
zam anda deliliğe benzey en bir m ana da parlay ıp
sönüy ordu. Sırtında, düğm eleri kop​m uş, y ırtık pırtık
eski bir frak v ardı. Düğm e​l erinden y alnız bir tanesi,
nasılsa y erinde du​r uy ordu. Adam , anlaşılan nezaket
usullerine ay kırı dav ranm ış olm am ak için bunu ilikli
tu​t uy ordu. Nankin kum aşından y apılm ış y eleği
altından, bum buruşuk, kir pas içinde bir plâstron
kabarıy ordu. Yüzü, m em ur biçim i tıraş edilm işti,
am a bir hay li zam an önce tıraş ol​duğu için esm er,
m av im tırak, fırça gibi sık bir sakal tabakası y üzünü
kaplam ıştı. Adam ın her halinden, bütün
dav ranışlarından da koy u bir m em urluk akıy ordu.
Am a üzüntülü bir hali v ardı. Parm aklarıy la saçlarını
karıştırıy or, bazen da delik dirseklerini ıslak v e kirli
m asay a day ay arak, başını kederli bir tav ırla av uçları
içine alıy ordu. Nihay et gözlerini Raskolnikov ’a dikti.
Gür v e güçlü bir sesle söze başladı:
— Sizinle edep v e terbiy e dairesinde ko​n uşm ay a
başlam ak cesaretini gösterebilir m i​y im , m uhterem
efendim ? Çünkü her ne kadar kılık v e kıy afetiniz o
kadar iy i değilse de, tecrübelerim , okum uş v e içkiy e
alışık olm ay an bir zat olduğunuzu söy lüy or. Bendeniz
her zam an, sam im î duy gularla birleşm iş bilgiy e say gı
gösterm işim dir. Zaten ben de, dokuzuncu de​r eceden
bir m em urum . Soy adım Marm elâdov ’dur. Dokuzuncu
dereceden m em ur. Sorabilir m iy im efendim : zatıâliniz
de bir y erde m em ur m usunuz?
Gerek söy lenen sözlerin bu kendine has süslü
üslûbundan, gerek doğrudan doğruy a, ıs​r arla
kendisine seslenilişinden biraz şaşıran delikanlı:

— Hay ır, tahsildey im , dedi.

Delikanlı, nasıl olursa olsun, insanlarla


kay naşm ak hususunda, az önce duy duğu o bir anlık
arzuy a rağm en, işte şim di, bu ilk gerçek sesleniş
karşısında, benliğine dokunan v ey a dokunm ak
istey en her y abancıy a karşı duy duğu o eski tatsız,
sinirlendirici nefret duy gusunu, birdenbire y ine
duy du.

Mem ur:
— Talebe y ahut eski talebe, diy e m ırıl​dandı. Ben
de öy le düşünm üştüm . Tecrübe efendim , uzun bir
tecrübe… — v e aklını öv ​m ek anlam ında parm ağını
alnına koy du— ta​l ebey diniz v ey a kurslara dev am
ettiniz!.. Mü​saadenizle…

Ay ağa kalktı, sendeledi, şişesini, kadehi​n i aldı v e


şöy le y anlam asına delikanlının y a​n ına oturdu.
Sarhoştu am a düzgün v e cerbe​zeli konuşuy ordu.
Ancak, arada sırada dili do​l aşıy or, lâkırdıy ı
uzatıy ordu, Raskolnikov ’la öy le ateşli ateşli
konuşm ay a koy uldu ki, sanki o da bir ay dır kim sey le
konuşm am ıştı.
Âdeta resm î bir eday la:

— Muhterem efendim , diy e söze başladı, fukaralık


ay ıp değil; bunu bilirim . Sarhoşlu​ğ un da bir fazilet
olm adığını daha iy i bilirim . Am a sefalet, m uhterem
efendim , sefalet ay ıp​t ır. Fukaralıkta, y aradılışınızın
soy lu duy gula​r ını henüz koruy abilirsiniz! Sefalette
ise, bu​n u hiç kim se, hiçbir zam an y apam am ıştır. Se​-
falete düşm üş bir kim sey i toplum un dışına atm ak için
sopay la kov m azlar da, süpürgey le süpürürler; bu, onu
daha çok alçaltm ak için​dir. Hakları da y ok değil;
çünkü sefalete dü​şünce kendi kendim i ilk
aşağılay acak benim . Sarhoşluğun da sebebi budur.
Muhterem efen​dim , bundan bir ay önce bay
Lebezy atnikov karım ı döv dü. Am a karım bana
benzem ez! Anlıy or m usunuz? izin v eriniz de, salt
m erak y üzünden size soray ım : Nev a nehri üzerinde,
sam an kay ıklarında gecelediğiniz oldu m u?

Raskolnikov :
— Hay ır, olm adı, cev abını v erdi. O da ney m iş?..

— Hâlbuki ben orada y atıy orum , hem de beşinci


gecedir…
Kadehini doldurdu, hepsini içti v e düşün​c ey e
daldı. Gerçekten de elbisesinin ötesinde berisinde v e
saçlarının arasında sam an çöpleri v ardı. Beş günden
beri soy unm am ış v e y ıkanm am ış olm ası çok
m üm kündü. Hele siy ah tır​n aklı kırm ızı, y ağlı elleri
pek kirliy di.

Konuşm ası, m ey hanede, biraz gev şek ol​m akla


beraber anlaşılan, genel bir ilgi uy an​dırm ıştı.
Tezgâhın arkasındaki çocuklar gül​m ey e başladılar.
Mey haneci, galiba, bu “m as​k aray ı” dinlem ek için
y ukarıdaki odadan m ah​sus indi v e uzakça bir y ere
oturarak, tem bel tem bel, am a önem li bir kişi edasıy la
esnem ey e başladı. Herhalde Marm elâdov çoktan beri
bu​r ada tanınan biriy di. Parlak söz söy lem e alış​k anlığı
da, türlü türlü y abancılarla m ey hane​l erde sık sık
konuşm a m erakından doğm uş ol​sa gerekti. Bu
alışkanlık, bazı içkicilerde, hele ev lerinde kötü bir
dav ranış görenlerde v e baskı altında y aşay anlarda bir
ihtiy aç halini alır. Bunun içindir ki, böy leleri, içki
topluluk​l arında daim a, kendilerini tem ize çıkarm ay a,
hatta m üm kün olursa say gı toplam ay a çalı​şırlar.
Mey haneci, y üksek sesle :
— Maskara! diy e söy lendi. Madem ki m em ursunuz,
ne dem ey e çalışm ıy orsunuz; ne dem ey e v azifey e
gitm iy orsunuz?

Marm elâdov , sanki soruy u soran o im iş gibi,


sadece Raskolnikov ’a hitap ederek:
— Niçin m i çalışm ıy orum , m uhterem efendim iz?
Niçin m i v azifey e gitm iy orum ? Hay atım ı boş y ere
harcadığım a y üreğim y anm ıy or m u sanıy orsunuz?
Bundan bir ay önce şu Lebezy atnikov karım ı döv düğü
zam an, ben de sarhoş y atıy ordum , acaba ıstırap
çekm edim m i sanıy orsunuz? Affedersiniz, delikanlı,
hiç başınıza geldi m i… hiç, şey … m eselâ, um udunuz
olm adan borç para istem ek?..

— Başım a geldi… Nasıl um udum olm adan y ani?..

— Yani hiçbir um udunuz olm adan, bu iş​t en bir


sonuç çıkm ay acağını önceden bilerek… Meselâ şu
adam ın, şu hay ırsev er v e fay dalı y urttaşın, hiçbir
suretle size para v erm ey eceğini kesin olarak önceden
biliy orsunuz… Hem rica ederim , ne dem ey e size para
v ersin?.. Ma​dem ki geri v erm ey eceğim i biliy or…
Acıdığı için m i?.. Halbuki y eni akım ları takip etm ekte
olan Lebezy atnikov , geçenlerde, m erham etin
zam anım ızda bilim bakım ından y asak olduğu​n u,
hatta ekonom i bilim inin rev açta olduğu İngiltere’de
bile böy le olduğunu anlattıy dı. So​r arım size, bu zat ne
dem ey e para v ersin?.. işte, v erm ey eceğini önceden
bile bile, y ine y o​l a çıkıy or v e…

Raskolnikov , onun sözlerini:

— Gitm ey e ne lüzum v ar? diy e tam am ladı.


— Ya gidecek başka y erin, baş v uracak başka
kim sen y oksa?.. Her insanın, hiç olm az​sa gidebileceği
bir y eri olm ası lâzım değil m i?.. Zira öy le zam an
oluy or ki, m utlaka hiç değil​se, bir y ere gitm ek
gerekiy or. Meselâ benim biricik kızım ilk defasında
v esika alm ay a git​t iği zam an, ben de gitm iştim .
(Marm elâdov , delikanlının y üzüne üzüntüy le
bakarak, lâf arasında ilâv e etti: Zira kızım v esikay la
geçi​n ir.) —Tezgâhtaki iki oğlan kıs kıs gülünce,
m ey haneci de gülüm sey ince, görünüşte sükû​n etle,
acele acele açıkladı:— Zarar y ok efen​dim , zarar y ok.
Böy le baş sallam akla ben m ah​c up olm am !.. Çünkü
artık herkes her şey i bi​l iy or, her sır m ey danda. Ben
her şey e, kem gözle değil, sükûnetle bakarım . Öy le
olsun!.. Öy le olsun!.. “Eccehom o!” Müsaade buy urun
delikanlı: söy ley ebilir m isiniz… Yok, y ok, -da​h a güçlü,
daha tum turaklı ifade etm eliy im : Söy ley ebilir
m isiniz, değil de, söy lem ey e cesa​r et edebilir m isiniz?..
Şu anda bana bakarak dom uz olm adığım ı söy lem ey e
cesaret edebilir m isiniz?..

Delikanlı hiç cev ap v erm edi.


Hatip, salondaki gülüşm elerin kesilm esi​n i bekledi,
sonra artan bir v akarla ağır ağır sözlerine dev am etti:
— Böy le işte… böy le… tutalım ki ben do​m uzun
biriy im ; am a o, bir hanım dır. Ben hay ​v ana
benziy orum ; am a karım Katerina İv anov na, iy i
y etişm iş, y üksek bir subay kızıdır. Ne çıkar, ben alçak
bir adam olay ım , ne çıkar.. Am a o, hem y üksek
kalplidir, hem de asil duy ​g uları v ardır. Hâlbuki… Ah,
bana biraz acısay dı! Muhterem efendim , m uhterem
efendim , her insanın hiç olm azsa kendisine
acıy acakları bir y anı olm ası lâzım değil m idir?
Hâlbuki Katerina İv anov na, y üksek duy gulu bir
kadın olm asına rağm en, haksızlık eder. Karım saçla​-
rım ı y olduğu zam an, bunu canının acısından
y aptığını, ben de bilirim . (Tekrar gülüşm ey e
başladıklarını görünce y üksek bir v akarla ilâ​v e etti:
Ev et, utanç duy m aksızın tekrarlıy o​r um delikanlı,
karım saçlarım ı y olar.) Fakat Yarabbi, ne olurdu, ne
olurdu, hiç olm azsa bir defa… Am a hay ır!.. hay ır!..
Bunların hepsi de boş şey ler… Söy lem ey e değm ez!..
Söy lem ey e bile değm ez!.. Çünkü bir kerecik bile
istediğim olm adı; bir kerecik bile bana m erham et edil​-
m edi. Am a… Ney lersiniz, ben böy ley im işte… Ben
doğuştan hay v anım …

Mey haneci esney erek:

— Ha şunu biley din!.. dedi.

Marm elâdov , m asay a şiddetli bir y um ruk indirdi:

— Ben böy ley im işte… Biliy or m usunuz ki,


m uhterem efendim , ben onun çoraplarını bile içkiy e
v erdim ? Ay akkabılarından söz etm iy orum ; çünkü o
gene akla y akın bir şey olurdu. Am a çoraplarını
v erdim efendim , ço​r aplarını. Keçi kılından örülm üş
tiftik atkısı​n ı da içkiy e v erdim … Kendi atkım ı değil,
ona hediy e edilm iş, şahsına ait atkıy ı… Hâlbuki soğuk
bir köşede oturuy oruz. Karım bu kış kendini üşüttü…
Öksürüp kan tükürm ey e başladı. Minim ini üç
y av rum uz v ar. Katerina İv anov na, sabah
karanlığında, gece y arılarına kadar didinip durur,
ortalığı siler süpürür, ço​c ukları paklar…
Çocukluğundan beri tem izliğe alışıktır. Üstelik
akciğerleri zay ıftır, v erem e y atkındır. Ve ben bunu
hissediy orum . Ben bu​n u hissetm iy or m uy um sanki?..
Ne kadar çok içersem o kadar çok hissediy orum . İçkide
acı v e duy gu aradığım için içiy orum . Neşe değil,
sadece acı arıy orum , içiy orum , çünkü çok çok acı
çekm ek istiy orum .

Um utsuzluğa benzer bir halle başını m asa​y a eğdi.


Yine doğrularak sözlerine dev am etti:
— Delikanlı, y üzünüzde acıy a benzer bir şey ler
okuy orum . Daha içeri girdiğiniz dakika bunu sezdim .
Zaten sizinle hem en konuşm ay a girişm em in sebebi de
budur. Yoksa hay atı​m ın hikây esini anlatm akla
kendim i anlatm a​dan da her şey i bilen, bu av are
adam ların y a​n ında küçük düşürm ek istem em . Benim
iste​diğim , duy gulu, okum uş bir adam la konuş​m aktır.
Şunu biliniz ki, karım tahsilini kibar​l ara m ahsus
v ilây et enstitüsünde y aptı. Oku​l u bitirdiği gün
v alinin v e başka birtakım kim ​selerin karşısında şalla
dans etti. Bunun üze​r ine altın m adaly ay la bir şeref
beratı aldı. Al​t ın m adaly a… Eh, işte, m adaly ay ı
sattık… Hem çoktan sattık. Şeref beratına gelince,
sandığın bir köşesinde y atıp duruy or… Daha geçenler​-
de karım onu ev sahibim ize gösteriy ordu. Ger​ç i karım
ev sahibim izle daim a kav galıdır, am a y ine de canı
birinin y anında öv ünm ek, eski m utlu günlerini
anm ak istem iş… Ben onu ay ıplam ıy orum ,
ay ıplam ıy orum … Çünkü onda kalan biricik hatıra
budur. Geri kalan her şey uçup gitti… Ev et, ev et,
sinirli bir kadındır karım ; kibirlidir, onurludur.
Tahta silm ey e katlanır, kuru ekm ek y er, gelgelelim ,
kendisi​n e say gısızlık gösterilm esine asla katlana​m az!..
Zaten bundan ötürüdür ki Lebezy atnikov ’un
kabalığını hazm etm ek istem em işti. Bay
Lebezy atnikov , bu sebeple kendisini döv düğü zam an,
day ağın acısından çok, duy duğu üzün​t üden y atağa
düşm üştü.
Marm elâdov , küçük bir aralıktan sonra sö​züne
dev am etti:

— Birbirinden küçük üç çocuğu ile onu dul aldım .


Bir piy ade subay ı olan birinci kocasıy la sev işerek
ev lenm iş, onunla baba ev inden kaçm ış… Kocasını
delice sev erm iş… Am a adam kendini kum ara v erm iş…
Mahkem elere düşm üş, o y üzden de ölm üş… Hay atının
son gün​l erine doğru karısını döv m ey e başlam ış… Ke​-
sin olarak v e v esikalara day anarak öğrendi​ğ im e göre
karım onun bu dav ranışını asla af​fetm em ekle
beraber, bugüne kadar kocasını hâlâ gözleri y aşararak
anar v e bu gözy aşlarıy la beni üzer. Ben bundan
m em nunum , pek m em nunum ; zira hay alinde olsun
bir zam an​l ar kendini m utlu görm üş olur… Kocasının
ölüm ünden sonra, uzak v e ücra bir v ilây ette, üç
küçük çocuğu ile kalm ış.. O sıralarda ben de orada
bulunuy ordum . Zav allıcık orada öy ​l esine sefalete
düşm üş ki, birçok m aceralar geçirm iş olm am a
rağm en, onların halini an​l atm ay a gücüm y etm ez!..
Bütün akrabaları ondan y üz çev irm işlerdi. Sonra
gururlu, hem de çok, çok gururlu bir kadındı.
Muhterem , efendim , o sıralarda ben de duldum ;
birinci karım dan on dört y aşlarında bir kızım v ardı.
Çektiği y oksulluğa day anam ay arak şim diki karım a
ev lenm e teklif ettim . Onun gibi tah​silli, iy i y etişm iş,
iy i aileden bir kızın benim ​l e ev lenm ey e razı olm ası
için ne m üthiş bir sefalet içinde bulunduğunu tahm in
edebilirsi​n iz!.. Razı oldu. Ağlay arak, hıçkırarak, elleri​-
ni oğuşturarak benim le ev lenm ey e razı oldu. Zira
gidecek başka y eri y oktu. Anlıy or m usunuz
m uhterem efendim , bir insanın artık gidecek hiçbir
y eri olm am ası ne dem ektir, anlıy or m u​sunuz?..
Hay ır! Siz bunu henüz anlay am azsınız.. Tam bir y ıl
v azifem i nam usluca, doğru​l ukla y aptım v e şuna
(parm ağıy la şişey e do​k unarak) el sürm edim . Zira
bende duy gu de​n en şey v ardır. Am a bununla da
y aranam a​dım . Derken efendim , hiç suçum olm adan,
sa​dece idari değişiklikler y üzünden işim i kay be​dince,
kendim i içkiy e v erdim . Birçok felâket ve
sey ahatlerden sonra, nihay et bir buçuk y ıl önce, şu,
türlü anıtlarla süslü başkente gelm iş bulunuy oruz.
Ben burada da işe y erleştim . Yerleştim am a, y ine
çıkarıldım , anlıy or m usu​n uz efendim ?.. Bu sefer kendi
kabahatim y üzünden işim den oldum . Çünkü kötü
huy um tepm işti. Şim di Am aly a Feodorov na
Lippev ehzel adlı bir pansiy oncu kadının y anında, bir
köşede barınıy oruz. Ne y iy ip ne içiy oruz, ki​r ay ı nasıl
ödüy oruz?.. Bunu bilem em . Orada bizden başka daha
birçok kiracılar da v ar. Re​zilce bir Soclom
efendiciğim … Hım … ev et.. Bu arada, birinci karım dan
olan kızım da büy üdü. Yav rucuğun, bu büy üm e
sırasında üv ey anne elinden neler çektiğini üstü
kapalı geçiy orum , Katerina İv onov na, gerçi asil
duy gulu bir ka​dındır, am a öfkesi, siniri pek m üthiştir.
Ev et… Ney se, şim di bu cihetleri geçelim ! Tasav v ur
buy uracağınız gibi, kızım Sony a pek tahsil görm edi.
Bundan dört y ıl önce kendisine coğ​r afy a, um um i
tarih öğretm ey e kalkıştım . Am a, kendim bu
konularda derin olm adığım gibi el​deki kitaplar da işe
elv erişli değildi. Hım !.. Şim di bu kitaplar da y ok y a…
Böy lelikle bü​t ün okum a teşebbüsleri de sona erdi.
Ney se, İran şahı Key husrev ’de dem ir attık… Sonra,
kızın y aşı biraz ilerley ince, rom an kabilinden bazı
kitaplar okudu. Geçenlerde de Lebezy atnikov ’un
y ardım ıy la Lewis’in fizy olojisini bul​du. Bilm em bu
kitabı gördünüz m ü?.. Kızım , bu kitabı büy ük bir
ilgiy le okudu. Hatta bazı parçalarını y üksek sesle
tekrarlay arak bize de dinletti, işte kızım ın bütün
tahsili bundan iba​r ettir. Şim di size, şu özel konu
etrafında bir soru ile hitap ediy orum , m uhterem
efendim : fakir v e nam uslu bir kız, nam uslu bir iş tuta​-
rak, alnının teriy le çok m u para kazanabilir? Böy le
bir kız, şay et ırz ehli ise, pek de hünerli değilse, bütün
gün, o da hiç durup dinlenm e​den çalışarak, günde on
beş kopek bile kaza​n am az! Nitekim , dev let m üşav iri
Klopştok, y ani İv an İv anov iç —belki adım
duy m uşsunuzdur— Hollânda keteninden diktirdiği
y arım düzine göm leğinin dikiş parasını v erm em ekle
kalm am ış, göm leğinin y aka ölçüsü y anlış alınm ış v e
eğri dikilm iş diy e, kızcağızı kapısından küfür​l e,
tekm ey le kov m uştu. Hâlbuki beri y anda ço​c uklar
ev de açtı. Katerina İv anov na ise, y ü​zünde
hastalığından gelm e kırm ızı lekeler ol​duğu halde,
ellerini oğuşturarak, odada bir aşağı, bir y ukarı
dolaşıy ordu. Kızcağızım a:

“Hazır y iy ici, dedi, ev im izde bedav adan y iy ip,


içip, y atıy or, ısınıy orsun!” Ah efendim , çocukların üç
günden beri bir kabuk ekm ek bulam adıkları bir
y erde, kızcağız ne y iy ip içe​bilirdi? Bense o sırada
y atıy ordum … Eh, saklay acak ne v ar sanki? Yarı
sızm ış bir halde, sarhoş y atıy ordum . Derken
Sony a’cığım ın (sa​bırlıdır zav allı. Öy le tatlı bir sesi
v ar ki… Ken​di sarışındır, y üzü soluktur, v ücudu
zay ıfçadır) şunları söy lediğini işittim : “Ne y apay ım
Katerina İv anov na, y oksa o y ola m ı döküle​y im ?”
Hâlbuki kötü huy lu bir kadın olan v e poliste birçok
sabıkaları bulunan Dary a Frantsov na, ev sahibi
v asıtasıy la üç defa Sony a’nın ağzını aram ıştı.
Katerine İv anov na, alay cı bir sesle: “Ne olacakm ış,
diy e cev ap v erdi, koru​y acak ne v ar sanki?.. Bak şu
haziney e!”

Am a onu kabahatli say m ay ınız, kabahatli


say m ay ınız, m uhterem efendim , kabahatli
say m ay ınız! Bu sözleri söy lerken aklı başında değil​di.
Sinirleri bozuk, hasta olduğu bir sırada, aç çocuk
ağlam alarının etkisi altında söy lem işti.

Bu sözler, gerçek anlam ıy la değil de, haka​r et


kastıy la söy lenm işti. Katerina İv anov na’nın huy u
böy ledir: çocuklar ağlaşınca, açlık​t an ağlaşsalar bile,
hem en onları döv m ey e kal​k ar. Bakıy orum , saat beşi
geçerken Soneçka kalktı, başörtüsünü örttü. Pelerinini
giy di, ev den çıktı. Sekizi geçerken geri döndü. Ka​pıdan
girince doğru Katerina İv anov na’y a gitti. Hiçbir şey
söy lem eden, elindeki otuz rub​l ey i m asay a, kadının
önüne koy du. Yav rucak bu sırada bir kelim ecik olsun
söy lem edi. Ba​şını bile çev irip bakm adı. Şam
kum aşından y apılm ış büy ük, y eşil şalım ızı aldı,
(ev de, ai​l ece kullandığım ız Şam kum aşından bir şalı​-
m ız v ardır) bununla başını, y üzünü sım sıkı örttü.
Sonra kendini y atağın üzerine attı, y ü​zünü duv ara
çev irdi. Om uzcuklarının v e v ü​c udunun sarsıldığı
görülüy ordu. Bense, az ön​c e olduğu gibi, hep ay nı
durum da y atıy ordum . İşte o zam an, delikanlı, bir
aralık Katerina İv anov na’nın kalktığını fark ettim ;
bir keli​m e söy lem eden Soneçka’nın y atağına y aklaş​t ı;
oracığa diz çöktü, bütün gece kalkm ak istem ey erek,
kızın ay aklarını öptü durdu. Sonra, ikisinin
kucaklaşarak, sarm aş dolaş oldukları​n ı, öy lece
uy uduklarını gördüm . Ev et, bunu gözüm le gördüm ,
ikisi de… ikisi de… Bense sızm ış bir halde y atıy ordum .
Marm elâdov , sanki sesi kısılm ış gibi, sus​t u. Sonra
birdenbire kadehini hızlı hızlı dol​durdu, bir y udum da
içti. Gırtlağında bir hırıltı duy uldu. Bir süre
sustuktan sonra sözle​r ine dev anı etti:

— O zam andan beri, m uhterem efendim , kötü bir


tesadüf v e kötü ruhlu insanların ih​barları neticesinde
—bu işte, kendisine göste​r ilm esi gereken say gıda güy a
kusur edildiği bahanesiy le en çok Dary a
Frantsov na’nın et​k isi olm uştur —işte o zam andan beri
kızım Sony a Sem y onov na, v esika alm ak zorunda kal​-
dı. Bu sebepten ötürü de artık bizim le bir ev ​de
oturam az oldu. Çünkü buna hem ev sahibi​m iz
Am aly a Feodorov na m üsaade etm ek istem iy ordu,
(halbuki eskiden Dary a Frantsov na’y a aracılık eden o
idi) hem de bay Lebezy atnikov . Hım … İşte Katerina
İv anov na ile onun arasındaki kav ga da Sony a
y üzünden çıkm ıştı. Önceleri kendisi de Soneçka’dan
fay ​dalanıy ordu. Sonraları, nedense, bu iş onuruna
dokundu: “Ben bu kadar ay dın bir adam ola​y ım da
böy le bir kızla, bir ev de nasıl oturu​r um ?” diy e
söy lendi. Katerina İv anov na ise bunu hazm edem edi.
Sony a’y ı m üdafaa etti. Ve işte o hadise oldu. Şim di
Soneçka, daha çok ortalık karardıktan sonra bize
geliy or, Kate​r ina İv anov na’y ı teselli ediy or, ona
elinden ge​l en y ardım ı y apıy or. Sony a, terzi
Kapernaum ov ’un ev inde bir odada oturur.
Kopernaum ov , topal, kekem e bir adam dır. Kalabalık
olan ailesi efradı da baştanbaşa kekem edir. Karısı da
kekem edir. Hepsi de bir odada otu​r urlar. Am a
Sony a’nın tahta perdey le bölün​m üş ay rı bir odası v ar.
Hım … Ev et… Çok fa​k ir v e kekem e insanlar… Ev et… O
sabah kal​k ar kalkm az partallarım ı giy dim , dua ettim
v e ekselans İv an Afanasiy ev iç‘e gittim . Ekselâns İv an
Afanasiy ev iç‘i tanır m ısınız? Tanı​m ıy orsunuz ha? O
halde Allah’ın bir hak ku​l unu tanım ıy orsunuz
dem ektir! Bu m übarek adam , Allah’ın huzurunda
dam la dam la eriy en bir m um a benzer. Hatta beni
dinlem ek lûtfunda bulunduktan sonra gözleri y aşardı:

“— Ya böy le Marm elâdov , dedi, bir defa üm itlerim i


boşa çıkarm ıştın… Kendi sorum lu​l uğum altında seni
ikinci defa işe alıy orum . Bunu unutm a. Hay di
bakalım , artık git!”

Bastığı y erleri öptüm ; am a tabii içim ​den. Çünkü


ay dın düşünceli v e m odern dev let fikrini taşıy an bir
adam , bir m em ur olm ak sıfatıy la, gerçekten böy le bir
şey y apm am a m ü​saade etm ezdi. Ev e döndüm ,
y eniden işe alın​dığım ı v e m aaşa geçirildiğim i
söy ley ince, am an Yarabbi, sev inç delisi oldular!..

Marm elâdov , büy ük bir hey ecana kapıldı, tekrar


sustu. Bu sırada sokaktan m ey haney e, zaten kafaları
bir hay li tütsülü olan bir sar​h oş grubu girdi. Kapının
ağzında, bu eğlence için kiralanm ış bir lâterna
çalm ay a, y edi y aş​l arında bir çocuk, gev rek sesiy le
Hutorok şar​k ısını söy lem ey e başladı. Bir gürültü, bir
kı​y am ettir koptu. Mey haneciy le garsonlar, ge​l enlerle
ilgilendiler. Marm elâdov , gelenlere hiç aldırış
etm eden hikây esine dev am etti. Marm elâdov ,
görünüşe göre, kendini iy ice kapıp koy uv erm işti. Am a
sarhoşluğu arttıkça çene​si de düşüy ordu. Vazifesinde
gösterdiği son başarıları hatırlam ak onu âdeta
canlandırm ış, hatta bu, birtakım pırıltılar halinde
y üzüne bile v urm uştu. Raskolnikov , onu dikkatle din​-
liy ordu.

— Bu hadise, m uhterem efendim , beş hafta önce


olm uştu. Ev et… İkisi, y ani Kateri​n a İv anov na ile
Soneçka bunu öğrenir öğren​m ez, ben âdeta cenneti
âlây a y ükseldim . Eski​den bana hay v andan farksız
dav ranıy orlar, sadece küfür ediy orlardı. Şim di ise,
parm ak​l arının ucuna basarak y ürüy or, çocukları:
“Susss, y av aş olun!.. Sem iy on Zahariç y orgun geldi,
dinleniy or!” sözleriy le susturuy orlardı. Sabahları
v azifey e gitm eden kahv em i getiri​y or, krem a ikram
ediy orlardı. Hem de katışık​sız krem a bulm ay a
başlam ışlardı, işitiy or m u​sunuz? Sonra, oldukça iy i
bir şekilde üstüm ü başım ı düzm ek için gerekli olan on
bir ruble elli kopek’i nereden bulduklarını
bilm iy orum . Bu on bir buçuk rubley e, hepsi de
m ükem m el olm ak şartıy la, bir çift kundura,
fev kalâde gü​zel bir plâstron, m ükem m el bir frak
bulup al​m ışlardı. İlk günü öğley e doğru işim den ev e
dönünce, Katerina İv anov na’nın iki türlü y e​m ek
hazırladığını görm ey ey im m i? Biri çorba, ötekisi de
etli turptu. Hâlbuki o güne kadar böy le şey lerin
y üzünü bile görm em iştim . Ka​dıncağızın elbisesi filân
y oktu. Hâlbuki m isafirliğe gider gibi giy inm işti. Am a
y eni bir şey değil de… öy le işte… Hiçten süslenm esini
pek iy i bilir; taranm ış, tem izce bir y akalık tak​m ış,
kollarına, dirseklerine kadar kolluklar geçirm işti.
Gençleşm iş, güzelleşm iş, hülâsa bam başka bir insan
olup çıkm ıştı. Sev gili Soneçka’m ise bize y alnız paraca
y ardım ediy or​du: “Şim dilik size sık sık gelm em pek
y akışık alm az, diy ordu. Kim senin görm em esi için an​-
cak ortalık karardıktan sonra gelirim .” inanır​ m ısınız,
inanır m ısınız? Öğleden sonra şöy le biraz uzanay ım ,
dedim . Ne dersiniz, bizim Ka​t erina İv anov na
day anam adı. Daha bir hafta önce adam akıllı kav ga
ettiği ev sahibim iz Am aly a Feodorov na’y ı kahv e
içm ey e çağırdı, iki saat baş başa v erip fiskos ettiler:
“Am an efendim bilsen, Sem iy on Zahariç işe girdi. Ay ​-
lık alıy or. Doğruca ekselansa başv urdu. Ekselâns,
dışarı çıkarak, öteki ziy aretçilere bekle​m elerini
söy lediği halde, herkesin gözü önün​de Sem iy on
Zahariç‘i elinden tutup kendi ça​l ışm a odasına
götürm üş.” işitiy or m usunuz, işitiy or m usunuz?
“Tabii, diy or ekselans, Se​m iy on Zahariç, eski
hizm etlerinizi unutm a​dık… Gerçi siz o kötü alışkanlığa
kendinizi kaptırdınız am a m adem ki şim di söz v eriy or​-
sunuz. Sonra, üstelik de, siz gidince işlerim iz de
aksadı… (İşitiy or m usunuz, işitiy or m usu​n uz?) Artık
bu sefer asil sözünüze güv eniy o​r um !” size şunu
söy ley ey im ki, bunların hep​si de tabii uy durm ay dı.
Am a bunların hiçbiri hoppa bir m aksatla, sadece
öv ünm ek için söy ​l enm em işti. Hay ır, efendim ,
Katerina İv anov ​n a, söy lediklerine kendisi de
inanıy ordu, ken​di kuruntularıy la kendini av utm ak
istiy ordu. Vallahi böy le işte!.. Ben de bunu
ay ıplam ıy o​r um ; hay ır, ben bunu ay ıplam ıy orum .
Bundan altı gün önce y irm i üç ruble kırk kopek tuta​-
rındaki ilk m aaşım ı tam am ıy la götürüp kendi​sine
teslim ettiğim zam an bana “Kıv ırcık sa​l atam !” diy e
seslendi. “Ah sen ne kıv ırcık salatasın!” dedi. Hem
bunu bana y apay alnızken söy ledi. Anlarsınız y a?
Hâlbuki benim ne bir güzelliğim , ne de koca olarak
öv ünülecek bir tarafım v ardı. Am a işte, y anağım ı
m akasladı v e bana: “Ah sen ne kıv ırcık salatasın!”
dedi.

Marm elâdov sustu, gülüm sey ecek gibi ol​du. Am a


birdenbire çenesi titrem ey e başladı. Fakat kendini
tuttu. Bu m ey hane hav ası, bu düşkün m anzara, beş
gece sam an kay ıkların​da y atış v e rakı şişesi başında
karısına v e ai​l esine olan bu derin sev gi, Raskolnikov ’u
şa​şırtm ıştı. Delikanlı onu büy ük bir dikkatle, am a
hastalıklı bir duy arlıkla dinliy ordu. Bu​r ay a girm iş
olm asına esef ediy ordu.

Kendini toplay an Marm elâdov :


— Muhterem efendim , m uhterem efen​dim , diy e
bağırdı. Oh efendim , bütün bu an​l attıklarım ı
başkaları gibi belki siz de gülünç bulursunuz? Aile
hay atım la ilgili bu değersiz, bu m anasız ay rıntılarla
belki de sizi sadece rahatsız etm iş oluy orum . Am a ben
hiç de gü​l ünç bulm uy orum . Çünkü bütün bunları his​-
sedebiliy orum . Hay atım ın bu m utlu gününü v e
gecesini ben de kanatlı hüly alar içinde ge​ç irdim .
Yani; çocuklarım ı nasıl giy dirip kuşa​t acağım ı, karım ı
nasıl rahata kav uşturacağı​m ı, kızım ı, düştüğü
çirkeften çıkararak aile y uv asına nasıl getireceğim i,
bütün bunları na​sıl y oluna koy acağım ı, daha birçok,
birçok şey leri hay al ettim . Bu kadarı da çok görülm e​-
m eli, efendim . Ev et, m uhterem efendim , (Mar​-
m elâdov birdenbire irkilir gibi oldu. Başını kaldırdı v e
karşısındakinin y üzüne dik dik baktı) ev et efendim ,
hüly alar içinde geçen bu gecenin hem en ertesi günü
(y ani bundan tam beş gün önce) akşam a doğru
kurnazca bir dalav erey le, tıpkı ev e gece giren bir
hırsız gibi, Katerina İv anov ’dan sandığın anahtarını
çaldım . Ay lığım dan artakalan paraları, ne kadar
olduğunu pek hatırlam ıy orum , aşırdım , işte şim di,
halim e bakınız!.. Ev den kaçalı beş gün oluy or. Şim di
onlar beni arıy orlardır, işim e de son v erm işlerdir. Öte
y andan frakım da, Mısır köprüsündeki m ey hanede
rehin olarak kaldı. İşte şu gördüğünüz elbiseleri de
frakım a karşılık aldım . Artık her şey bitti!..

Marm elâdov , y um ruğuy la alnına v urdu. Dişlerini


gıcırdattı, gözlerini y um du, dirseği​n i kuv v etle
m asay a day adı. Am a bir dakika sonra y üzü
birdenbire değişti. Yapm acık bir kurnazlıkla v e göze
batan bir küstahlıkla Raskolnikov ’a baktı, gülüm sedi:

— Bugün de Sony a’day dım , dedi. Rakı parası


istem ey e gitm iştim . Hah hah hah!..
Son gelenlerden biri:

— O da v erdi ha? diy e bağırdı v e olanca gücü ile


bir kahkaha attı.

Marm elâdov , daim a Raskolnikov ’a seslenerek:

— İşte bu şişey i onun parasıy la aldım , dedi.


Yav rucak kendi eliy le son otuz kopek’ini v erdi. Olanı
biteni buy du, gözlerim le gördüm . Verirken hiçbir şey
söy lem edi, y alnız sessiz​c e y üzüm e baktı. Yery üzünde
değil de orada… İnsanlar için böy le üzülür, böy le
ağlarlar, am a onları azarlam azlar… azarlam azlar…
Hâlbuki böy lesi daha acı oluy or, bu türlüsü daha acı
oluy or… Otuz kopek, ev et, am a şim di bu pa​r a ona da
lâzım , öy le değil m i? Siz ne dersi​n iz, benim m uhterem
efendim ? Şim di onun te​m izliğe dikkat etm esi
gerekm ez m i? Halbuki bu tem izlik paray a bağlı, özel
bir tem izlik, an​l arsınız y a?.. Ne biley im işte, birtakım
krem ​l er filân satın alm ası gerek… Bunlar olm azsa
olm az!.. Kolalı etekler… Daha şık, daha gös​t erişli
kunduralar filân… Meselâ bir su biri​k intisinden
geçerken ay ağını gösterm ek için… Bu çeşit tem izliğin
ne dem ek olduğunu anlıy or m usunuz m uhterem
efendim , anlıy or m usu​n uz? Halbuki işte ben, onun öz
babası, kafay ı tütsülem ek için otuz kopek’ini
sızdırıy orum !. işte içiy orum , içtim bile!.. E, söy ley in
baka​l ım şim di, benim gibi bir m ahlûka kim acır?

— Ha? Şim di siz bana acır m ısınız, y oksa acım az


m ısınız? Söy ley in efendim , acır m ısınız, acı​m az
m ısınız?… Hah! hah! hah!..

Kadehini doldurm ak istedi am a artık iç​k isi


kalm am ıştı. Şişe boştu.

Yine y anlarına gelen m ey haneci:


— Sana ne diy e acısınlar? diy e bağırdı.

Bir kahkaha, hatta bir küfür sağanağı koptu.


Onun sözlerini duy anlar da, duy m ay anlar da sadece
eski m em urun y üzüne bakarak gülüy or,
küfrediy orlardı.
Marm elâdov , sanki tam bu sözleri bekliy orm uş
gibi kesin bir ilham ham lesiy le elini ileri doğru
uzatm ış bir halde y üksek sesle hay ​k ırdı:

— Acım ak! Bana ne diy e acısınlar? Sana ne diy e


acısınlar diy orsun? Ev et!.. Bana acı​m ak için sebep
y ok!.. Acım ak değil, beni çar​m ıha germ ek gerek,
çarm ıha! Onu çarm ıha ger, ey adili m utlak, çarm ıha
ger v e çarm ıha gerdikten sonra da ona m erham et et!..
O za​m an çarm ıha gerilm ek üzere kendi ay ağım la ben
sana gelirim . Çünkü ben neşey e değil, gözy aşına v e
acıy a susadım . Sen m ey haneci, bu şişenin bana zev k
v erdiğini m i sanıy orsun? Ben bu şişenin dibinde
hakaret aradım , haka​r et… Hakaret v e gözy aşı…
Aradığım ı da bul​dum v e tattım . Bize gelince, bize
ancak O acı​y abilir… Herkese acıy an, her şey i v e
herkesi anlay an acıy abilir. Yalnız O acıy abilir… O hâ​-
kim i m utlaktır. O gün karşım ıza çıkıp: “Ve​r em li v e
huy suz analığına, bir başkasının kü​ç ük çocuklarına
kendini feda eden o kız nere​de? Canav arca
dav ranışlarından iğrenm eden o m urdar sarhoşa,
babasına acıy an o kız ne​r ede?” diy e soracak, sonra da
“Gel, diy ecek, ben seni zaten affetm iştim …
Atfetm iştim ben seni… Şim di de, pek çok sev diğin için
günah​l arını affediy orum .” Ve benim Sony a’m ı affe​-
decek… Affedecektir. Affedeceğini ben zaten
biliy orum . Daha geçenlerde kendisine gittiğim zam an
içim e doğm uştu. Herkesi: iy ileri de, kötüleri de,
usluları da, akıllıları da m uhake​m e edip affedecektir.
Nihay et, herkesin işini bitirdiği zam an bize dönüp: “E,
siz de gelin bakalım , diy ecek, sarhoşlar, zay ıf
iradeliler, utanm azlar, siz de gelin!” Ve biz hepim iz,
hiç utanm adan y aklaşacağız!.. O zam an bize dö​n üp:
“Sizi dom uzlar sizi, diy ecek!.. Hay v an suretinde olan,
hay v an dam gasını taşıy an siz​l er, siz de gelin!”
Akıllılar, ukalâlar buna iti​r az ederek: “Yarabbi!
Diy ecekler, bunları ni​ç in kabul buy uruy orsunuz?” O
zam an Tanrı onlara: “Ukalâlar diy ecek, akıllılar
diy ecek, on​l arı kabul ediy orum , çünkü kendilerini
kabule lây ık görm ey enler y alnız bunlardır!” Bu söz​-
leri söy ledikten sonra kollarını bize açacak.. O zam an
biz y erlere kapanacağız, fery at ve fi​g ana
başlay acağız! Her şey i anlay acağız! O za​m an her şey i
anlay acağız… Ve Katerina İv a​n ov na da… O da her şey i
anlay acak… Rabbim , elbet senin ilâhî saltanatın
hüküm sürm ey e başlay acak!..

Ve Marm elâdov , derin bir düşüncey e da​l arak,


etrafındakileri unutm uş gibi, kim sey e bakm adan,
bitkin v e m ecalsiz bir halde sıranın üstüne y ığıldı.
Sözleri, etrafta bir derecey e kadar tesir uy andırm ıştı.
Bir dakika ortalık sessizleşti. Am a çok geçm eden eski
kahkaha​l ar v e küfürler duy uldu:

— Hükm ünü v erdi!..

— Palav ra sav urdu!..


— Mem ur bozuntusu!..

Vesaire… v esaire…

Marm elâdov başını kaldırarak, birdenbi​r e


Raskolnikov ’a:

— Gidelim efendim , dedi, beni götürün!,. Kazy ol’un


ev i şurada av luda… Katerina İv anov na’y a gitm e
v akti geldi…

Raskolnikov , çoktandır gitm ek istiy ordu.


Marm elâdov ’a y ardım etm ey i zaten, kendisi de
düşünm üştü. Sarhoşun ay akları, dilinden bir hay li
zay ıfm ış… Bütün v ücuduy la delikanlıy a abandı.
Gidecekleri y er ancak iki y üz, üç y üz adım uzaktay dı.
Ev e y aklaştıkça sarhoşun korkusu, hey ecanı
artıy ordu.
Marm elâdov hey ecan içinde:

— Ben şim di Katerina İv anov na’dan


korkm uy orum , diy e m ırıldanıy ordu. Sonra, saçlarım ı
y olacağından da korkm uy orum ! Saç ne ki! Saç bana
v ız gelir! Saçlarım ı y olarsa daha iy i!.. Benim
korktuğum bu değil!.. Ben…. Onun gözlerinden
korkuy orum … Ev et… gözle​r inden… Onun y üzündeki o
kızıl lekelerden korkuy orum . Sonra da onun
solum asından korkuy orum … Bu çeşit hastaların,
hey ecan​l andıkları zam an nasıl soluduklarını sen
gördün m ü? Sonra, çocuk ağlam asından da kor​-
kuy orum . Çünkü Sony a onların karnını
doy urm adıy sa, o zam an… Bilm em ne olur!.. Bilm em
ne olur!.. Day ağa gelince, ondan korkm uy o​r um …
Şunu bil ki efendim , bu gibi day aklar canım ı y akm ak
şöy le dursun, bana zev k v erir, haz v erir!.. Çünkü
day aksız ben kendim dura​m am … Day ağın olm ası
daha iy i… Varsın döv ​sün, hiç olm azsa ruhum sükûn
bulur… Bu daha iy i… İşte ev e geldik. Kazy ol’un ev i…
Tesv iy e​c i… Zengin bir Alm an.. Götür beni!..
Av ludan girdiler v e dördüncü kata çıkm a​y a
başladılar. Merdiv en y ükseldikçe daha ka​r anlık
oluy ordu. Saat on bire geliy ordu. Gerçi bu m ev sim de
Petersburg’da gerçek gece y ok​t ur, am a üst
m erdiv enler çok karanlıktı.
En üst katta, m erdiv enin sonundaki isli küçük
kapı açıktı. İçy ağından y apılm ış bir m um parçası, on
adım boy unda sefil bir oday ı ay dınlatıy ordu.
Koridordan bütün oda görü​n üy ordu. Başta çocuk
bezleri olm ak üzere her şey darm adağın v e düzensiz
bir haldey di. Oda​n ın arka köşelerinden birine delik
deşik bir çarşaf gerilm işti. Arkasında, herhalde bir
kar​y ola v ardı. Odanın içinde topu topu iki sandal​y e ile
m uşam ba kaplı, y ırtık pırtık bir sedir v e bunun
önünde çam ağacından y apılm ış, bo​y asız, çıplak bir
m utfak m asası görünüy ordu. Masanın bir kenarında
da, dem ir şam dan için​de, içy ağından bir m um parçası
y anıy ordu. Bu hesapça Marm elâdov ev in bir
köşesinde değil de, ay rı bir odada oturuy ordu. Am a
Marm elâdov ’un odası, öbür odalara geçilen hol gibi bir
şey di. Am aliy a Lippev ehzel’in ev ine ait öteki daire
v ey a bölm elere açılan kapı aralıktı. Ora​dan
gürültüler, bağrışm alar geliy ordu. Kah​k ahalarla
gülüy orlardı. Galiba iskam bil oy nu​y or, çay
içiy orlardı. Zam an zam an pek açık sa​ç ık birtakım
sözler de kulağa çalınıy ordu.

Raskolnikov , Katerina İv anov na’y ı hem en tanıdı.


Oldukça uzun boy lu, güzel endam lı, in​c e, zay ıf m ı
zay ıf bir kadındı. Koy u kum ral saçları hâlâ fev kalâde
güzeldi. Yanaklarındaki kırm ızılıklar gerçekten birer
leke halindey di. Ellerini göğsüne bastırm ış, dudakları
kurum uş bir halde, küçücük odasında bir aşağı bir y u​-
karı dolaşıy or v e kesik kesik, düzensizce soluy ordu.
Gözleri bir hum m a nöbetiy le ışıldı​y ordu. Am a
bakışları sert v e sabitti. Bitm ekte olan m um un,
üzerinde titreşen son ışınları al​t ında bu v erem li v e
hey ecanlı y üz, korkunç bir etki y apm aktay dı. Kadın
Raskolnikov ’a otuz y aşlarında kadar göründü,
gerçekten de Marm elâdov ’un dengi değildi. Kadıncağız
içe​r i girenleri duy m adı v e fark etm edi; galiba derin
bir dalgınlık içindey di, ne görüy or, ne de işitiy ordu.
Odada boğucu bir sıcak olm a​sına rağm en, kadın
pencere açm am ıştı. Merdiv enden pis bir koku
geliy ordu, am a m erdiv en kapısı kapanm am ıştı.
Aralık olan kapıdan, ev in iç tarafından, dalga dalga
sigara dum an​l arı geliy or, kadın öksürüy or, am a
kapıy ı ka​pam ıy ordu. Altı y aşlarındaki en küçük kız
ço​c uğu, sanki oturur gibi, iki büklüm bir halde başını
sedire day am ış uy uy ordu. Kızdan bir y aş büy ük olan
oğlan çocuğu bir köşede titri​y or v e ağlıy ordu.
Herhalde az önce day ak y e​m iş olacaktı. Dokuz
y aşlarında, uzunca boy lu v e bir kibrit çöpü gibi
incecik büy ük kız ço​c uğu, köşede, küçük kardeşinin
y anında dur​m uş, uzun v e çöp gibi kuru kollarıy la
onun boy nuna sarılm ıştı. Kızın sırtında y ırtık pır​t ık,
berbat bir entari v ardı. Çıplak om uzları üzerine de —
diz kapaklarını bile örtm ediğine göre herhalde iki y ıl
önce dikilm iş olan— bir pelerin atm ıştı. Kız galiba
kardeşini av utuy or, kulağına bir şey ler söy lüy or,
çocuğun y eniden ağlam ay a başlam am ası için elinden
geleni y a​pıy ordu. Bu arada da, zay ıflam ış, korkm uş
y üzünde daha büy ük görünen, iri kara gözle​r iy le,
ürkek ürkek, annesini takip ediy ordu. Marm elâdov
oday a girdi, tam kapının ağzında diz çöktü,
delikanlıy ı da öne sürdü. Kadın, karşısında tanım adığı
birini görünce, bir an için dalgınlıktan silkinerek,
âdeta bu adam ın niçin geldiğini anlam ak ister gibi,
şaşırm ış bir halde önünde durdu. Am a odalarının bir
ge​ç it y eri olm ası dolay ısıy la, bu adam ın bir baş​k a
oday a gitm ekte olduğu, pek tabii olarak hem en aklına
geldi. Bunu düşündükten sonra Raskolnikov ’a daha
fazla önem v erm ey erek, kapam ak üzere, koridora
açılan kapıy a doğru y ürüdü. Ve tam kapının önünde
diz çökm üş kocasını görünce, birdenbire bir çığlık attı.
Büy ük bir öfkey le:
— Ha!. diy e bağırdı. Geldin ha!.. Zincir kaçkını!..
Canav ar herif!.. Paralar nerede? Göster cebindekileri
bakay ım !.. Elbisesi de de​ğ işm iş!.. Elbisen nerede?
Paralar nerede? Söy le!..

Kadın, aram ak için sarhoşun üzerine atıl​dı.


Marm elâdov ise, bu aram a işini kolay laş​t ırm ak için,
hem en, uslu uslu, uy sal uy sal kollarını kaldırdı. Am a
ceplerinde bir kopek bi​l e kalm am ıştı. Kadın:

— Paralar nerede? diy e bağırıy ordu. Am an


Allah’ım , y oksa hepsini de m i içkiy e v er​di?.. Halbuki
sandıkta on iki ruble v ardı.

Kadın birdenbire köpürdü, kocasını saç​l arından


y akaladı v e odanın içine sürükledi. Marm elâdov ise,
uslu uslu, dizüstü sürünerek kadının işini
kolay laştırıy ordu.
Saçlarından sarsıla sarsıla sürüklenen, hatta bir
seferinde alnı döşem ey e çarpan Mar​m elâdov :

— Bu benim hoşum a gidiy or! diy e bağı​r ıy ordu. Bu


benim canım ı acıtm ıy or, hoşum a gidiy or, m uhterem
efendim .
Yerde uy uy an çocuk uy andı v e ağlam ay a başladı.
Köşedeki çocuk da kendini tutam adı, titredi v e bir
çığlık atarak, büy ük bir korku ile hatta bir kriz
geçirerek ablasına doğru atıldı. Büy ük kız bir y aprak
gibi titriy ordu.

Zav allı kadın üm itsizlik içinde:

— İçkiy e v erm iş!.. Hepsini, hepsini içki​y e v erm iş,


diy e bağırıy ordu. Aç bunlar, aç! (Kadın ellerini
ov uşturarak çocuklarını gös​t eriy ordu) Ah, m elun
hay at!..
Kadın birdenbire Raskolnikov ’a saldırarak:

— Ya siz, siz hiç utanm ıy or m usunuz? diy e çıkıştı.


Mey haneden geliy orsunuz!.. Sen de onunla içtin değil
m i? Sen de onunla içtin ha! Defol!..

Delikanlı bir kelim e söy lem eden çıkıp git​m ekte


acele etti. Bu sırada iç kapı ardına kadar açıldı,
oradan m eraklı birkaç kişi baktı. Pipolu, sigaralı, arsız
arsız gülüşen bereli başlar uzandı. Bazılarının elinde
oy un kâğıtları bu​l unan önleri açık robdöşam brlı
kim seler, çir​k in denecek kadar açık saçık giy inm iş
birta​k ım gölgeler göründü. Karısının saçlarından
sürüklediği Marm elâdov , bundan zev k duy du​ğ unu
söy lediği zam an, bilhassa neşelenm işler, gülm üşlerdi.
Hatta y av aş y av aş oday a bile girm ey e başladılar.
Nihay et, korkunç bir çığ​l ık duy uldu: bu, kendi
anlay ışına göre düzeni sağlam ak v e küfürlü em irlerle,
belki y üzüncü defadır, hem en y arın oday ı boşaltm ası
için m utsuz kadını korkutm ak üzere, ileriy e doğ​r u
kendisine y ol açan Am aliy a Lippev ehzel’in ta kendisi
idi.

Raskolnikov , giderken, elini cebine sokm ak


fırsatını bularak, m ey hanede bozdurduğu rubleden
arta kalan bakır paralardan eline geçen bir m iktarını
av uçladı v e kim se görm eden pen​c erey e bıraktı. Sonra,
daha m erdiv enlerde fik​r ini değiştirdi v e geri dönm ek
istedi.

“Ne saçm a bir iş y aptım ,” diy e düşündü, onların


Sony a’sı v ar, hâlbuki ben de m uhta​c ım !” Am a artık
paray ı geri alm anın im kânı olm adığını —hoş, olsa da
gidip alm azdı y a— düşünerek elini salladı v e ev ine
y ollandı. Yolda giderken acı acı gülüm sey erek :
“Sony a’nın krem lere ihtiy acı v ar, diy e düşündü. Bu
tem izlik paray a bağlı… Hım !.. Soneçka, günün birinde
belki kendisi de iflâs edebilir… Çünkü v ahşi hay v an
av cılığında, al​t ın aray ıcılığında karşılaşılan tehlike
bu işte de v ar. Ben o paray ı bırakm asay dım belki de
y arın hepsi aç kalırdı. Hele bak şu Sony a’y a! Ne
y am an bir hazine keşfetm işler!.. Fay dala​n ıy orlar da…
Düpedüz fay dalanıy orlar!.. Alış​t ılar da… Ağladılar
m ağladılar am a y ine de alıştılar… İnsan denilen şu
aşağılık m ahlûk ne​y e alışm ıy or ki..”

Raskolnikov düşüncey e daldı. Birdenbire, elinde


olm ay arak hay kırdı:
— Ya ben y anılıy orsam , y a insanoğlu ger​ç ekten de
aşağılık bir m ahlûk değilse… Yani, genel olarak,
bütün insan soy u, dem ek istiy o​r um … O zam an, dem ek
oluy or ki, alt tarafı bir boş inançtan, kuruntuy a
day anan bir korkudan ibaret… Ve hiçbir engel de
y ok… Ve bu​n un böy le olm ası da gerek…

III

Kâbuslarla dolu bir uy kudan sonra, er​t esi gün


epey geç uy andı. Am a uy ku onu dinlendirm em işti.
Hırçın, sinirli, som urtkan v e öfkeli kalkm ış, tiksine
tiksine odasına bakm ıştı. Sararm ış, tozlu v e boy dan
boy a kabar​m ış duv ar kâğıtlarıy la pek zav allı görünen
bu oda, altı adım uzunluğunda bir kafesi andırı​y ordu.
Tav anı öy lesine alçaktı ki, biraz uzun​c a boy lu bir
adam , burada durm aktan kor​k ar, insan, her dakika,
nerdey se başının tav a​n a çarpacağını sanırdı, içindeki
eşy a da oda​y a uy gundu: pek de düzeninde olm ay an üç
es​k i sandaly ey le, bir köşede, üstünde defterler,
kitaplar duran boy alı bir m asa. Bunları kaplay an toz
tabakası, üstlerine çoktandır insan eli değm ediğini
gösteriy ordu. Nihay et, nerdey ​se boy dan boy a bütün
duv arı v e genişlem esi​n e odanın v arışını kaplay an, bir
zam anlar bas​m a kaplıy ken şim di y ırtık pırtık bir hale
ge​l en v e Raskolnikov ’a y atak v azifesini gören hantal,
büy ük bir som y a v ardı. Delikanlı çok kere, çarşafsız
y atağına, soy unm adan, olduğu gibi uzanır, eski,
partal öğrenci paltosuy la ör​t ünerek, başı altında
küçük bir y astık olduğu halde uy urdu. Yastığın
altına, daha y üksek ol​sun diy e, tem iz kirli, bütün
çam aşırlarını ko​y ardı. Som y anın önünde küçük bir
m asa du​r uy ordu.
Bir insanın bundan fazla kendini salıv er​m esi,
ihm al etm esi kabil değildi. Am a Raskolnikov ’un,
bugün içinde bulunduğu ruh haline göre bu durum
hoşuna bile gidiy ordu. Kabu​ğ una çekilm iş bir
kaplum bağa gibi, herkesten büsbütün uzak
y aşıy ordu. Hatta ona hizm et etm ek zorunda olan,
bazen kapıdan başını uza​t an hizm etçi kızın y üzü bile
onda öfke v e şid​detli bir tiksinti uy andırm aktay dı.
Bütün dik​k atlerini bir noktay a toplay an bazı
m onom anlarda bu hal görülür.

Ev sahibi kadın y em eğini keseli iki hafta oluy ordu.


Aç oturm asına rağm en, şu ana ka​dar gidip kadınla
görüşm ey i aklına bile getir​m em işti. Pansiy oncu
kadının aşçısı v e biricik hizm etçisi olan Nastasy a,
kiracılarının bu ha​l inden biraz m em nundu. Artık
delikanlının odasını hiç silip süpürm ez olm uştu. Bazen
haftada bir defa, rastgele şöy le süpürür gibi oluy ordu.

Şim di onu uy andıran da bu kız olm uştu. Tepesine


dikilerek:

— Hay di, kalk artık be, bu ne uy kusu! diy e


bağırdı. Saat dokuzu geçiy or. Sana çay getirdim . Çay
ister m isin? Yoksa hasta m ı​sın?
Kiracı gözlerini açtı, titredi v e Nastasy a’y ı tanıdı.
Hasta bir insan haliy le, ağır ağır som y anın üzerinde
doğrularak sordu:

— Çay ev sahibinin m i y oksa?..


— Ne diy e ev sahibinin olsun!..

Kızcağız, delikanlının önüne, birazı içilm iş olan


kendi çatlak çay danlığıy la sararm ış iki parça şeker
koy du.

Delikanlı ceplerini araştırdı (çünkü so​y unm adan,


elbiseleriy le y atm ıştı) v e bir av uç bakır para
çıkararak:

— Kuzum Nastasy a, dedi, lütfen bunları al da bana


biraz francala alıv er. Sonra, sucuk​ç uy a uğra da, hiç
olm azsa ucuz cinsinden biraz da sucuk al.
— Francalay ı şim di alır gelirim , am a su​c uk y erine
biraz lahana çorbası getirsem y e​m ez m isin? Dün
pişirm iştim , nefis bir çorba… Daha dünden sana
ay ırm ıştım . Am a geç gel​din… Güzel çorba doğrusu…

Delikanlı, getirilen çorbay ı içm ey e koy ul​duğu


zam an, Nastasy a da onun y anına, som ​y ay a oturdu v e
gev ezeliğe başladı. Nastasy a çok gev eze bir köy
kadınıy dı.

— Praskov y a Pav lov na seni polise şikâ​y et etm ek


istiy or, dedi.
Raskolnikov suratını adam akıllı buluştur​du:

— Polise m i şikây et edecek? Ne istiy orm uş?


— Kira v erm iy or, ev den de çıkm ıy or​sun!.. Ne
istediği belli!

Delikanlı dişlerini gıcırdatarak:

— Eh, bir bu eksikti, diy e m ırıldandı. Ha​y ır, bu


şim di… Hiç de işim e gelm ez.

Sonra y üksek sesle ilâv e etti:

— Ne aptal karı. Ben bugün uğrar ken​disiy le


konuşurum .

— O da benim gibi, aptal olm asına aptal am a sen


akıllı m ısın sanki? Bütün gün leş gi​bi y atıp
duruy orsun!.. Eskiden özel ders v er​diğini söy lerdin,
şim di neden hiç iş y apm ıy or​sun?

Raskolnikov , isteksiz isteksiz sert bir sesle:

— Yapıy orum , dedi.

— Ne y apıy orsun?

— İş y apıy orum .
— Ne işi y apıy orsun?

Delikanlı biraz sustuktan sonra ciddî bir eda ile:


— Düşünüy orum , dedi.

Nastasy a, katıla katıla güldü. O, gülm esi​n i sev en


kadınlardandı. Güldürüldüğü zam an, katıla katıla,
bütün v ücuduy la sarsıla sarsıla, içi bulanıncay a
kadar kıs kıs gülerdi.

— Bari çok para düşünebildin m i? diy e​bildi.

— İnsanın ay ağında, kundura y okken gi​dip


çocuklara ders v erem ez!.. Hem tükürey im böy le işin
içine ben…

— Yav aş ol, kuy uy a tükürm e… [Bir Rus


atasözüdür: “Kuy uy a tükürm e, sonra kendin
içersin!”]
Delikanlı, âdeta kendi düşüncelerine cev ap
v eriy orm uş gibi, isteksizce sözlerine dev am etti:

— Ders için o kadar az para v eriy orlar ki… Birkaç


kopekle insan ne y apabilir?

— Yoksa bir çırpıda büy ük bir para m ı kazanm ak


istiy orsun?
Raskolnikov garip bir bakışla kızı süzdü. Biraz
sustuktan sonra kesin bir eda ile:
— Ev et, büy ük bir para, cev abını v erdi.
— Biraz y av aş gel, beni korkutuy orsun! Am an, çok
korktum ! Sana gidip francala ala​y ım m ı, alm ay ay ım
m ı?

— Nasıl istersen!

— Bak, az kalsın unutuy ordum ! Dün sen ev de


y okken, sana bir m ektup geldi.

— Mektup, ha! Bana! Kim den acaba?

— Kim den olduğunu bilm iy orum . Postacı​y a kendi


cebim den üç kopek v erdim . Verecek​sin değil m i?

Raskolnikov büy ük bir hey ecan içinde:

— Allah aşkına getir şunu, getir, diy e ba​ğ ırdı.


Am an Yarabbi!..

Bir dakika sonra m ektup elindey di. Tah​m in ettiği


gibi: R… ilinden, annesinden geli​y ordu. Mektubu eline
alırken sararm ıştı. Çok​t andır m ektup alm ıy ordu.
Am a şim di, birden​bire bir başka şey daha onun
y üreğini eziy ordu.

— Nastasy a, Allah aşkına git. İşte üç kö​peğin,


y alnız Allah rızası için çabuk git!
Mektup elinde titriy ordu; am a Nastasy a’nın
y anında onu açm ak istem iy ordu. Bu m ek​t upla baş
başa kalm ak isteğini duy m uştu. Nastasy a çıkıp
gidince, m ektubu acele dudak​l arına götürüp öptü.
Sonra, uzun uzun adresi, bir zam anlar kendisine
okum a y azm a öğreten anneciğinin bildik, sev im li,
eğri büğrü, incecik y azısını inceledi. Mektubu
açm akta ağır dav ​r anıy ordu; âdeta bir şey den
korkuy or gibiy di. Nihay et m ektubu açtı: m ektup
kocam an v e kalındı, hem en hem en y irm i beş gram
ağırlı​ğ ında v ardı. İki esericedit kâğıdı, incecik bir
y azıy la doldurulm uştu.

Annesi:

“Sev gili Rody a’m , diy e y azıy ordu, işte iki ay dan
fazla v ar ki seninle y azılı olarak konuşam adım . Buna
öy lesine üzülüy ordum ki, düşü​n e düşüne bazı geceler
uy kum bile kaçıy ordu. Am a herhalde sen, elim de
olm ay an bu susu​şum dan ötürü beni
suçlandırm azsın!.. Seni ne kadar sev diğim i bilirsin;
sen bizim , bizim le Duny â‘nın, biriciğim izsin! Sen
bizim her şey i​m iz, bütün üm idim iz, bütün
güv enim izsin! Parasızlık y üzünden birkaç ay dır
üniv ersitey i bıraktığını, v erm ekte olduğun derslerin
v e di​ğ er geçim v asıtalarının kesildiğini öğrendiğim
zam an ne hale geldiğim i bilem ezsin!.. Yılda elim e
geçen y üz y irm i ruble em ekli m aaşım la sana nasıl
y ardım edebilirdim ? Dört ay önce gönderdiğim on beş
rubley i de, bildiğin gibi, bura tüccarlarından Vasili
İv anov iç Vahruşin’den, em ekli m aaşım ı, karşılık
göstererek ödünç alm ıştım . İy i bir adam dır, sonra,
babanın da dostlarındandı. Am a benim y erim e
m aaşım ı alm ak hakkını ona v erdikten sonra,
borcum un ödenm esini beklem ek zorunday dım . Bu
süre de ancak şim di doldu. Böy lece, bütün bu za​m an
içinde, sana hiçbir şey gönderem edim . Am a şim di
artık, Allaha şükür, sana biraz da​h a para
gönderebileceğim i sanıy orum . Sonra, um um iy etle,
biz şim di artık, parlam ay a başlay an talih y ıldızım ızla
biraz da öv ünebiliriz. Bunu sana hem en
m üjdelem ekten kendim i ala​m ıy orum . Sev gili Rody a,
her şey den önce, kız kardeşinin, bir buçuk ay dan beri
benim le otur​duğunu, artık bundan sonra da
birbirim izden ay rılm ay acağım ızı bilm em tahm in
edebilir m i​sin? Zav allının çektiği çileler, hele şükür,
so​n a erdi. Am a olup bitenleri v e şim diy e kadar senden
sakladıklarım ızı öğrenebilm en için, şim di sana
sırasıy la her şey i anlatacağım … İki ay önce bana
y azdığın bir m ektupta, Duny a’nın, Sv idrigay lov
cenaplarının ev inde gördüğü kabaca m uam elelerden
üzüldüğünü, kulağına böy le bir şey ler çalındığını
bildirm iş v e her şey i olduğu gibi y azm am ı istem iştin;
o zam an, sana ne cev ap v erebilirdim ? Bütün gerçeği
y azsay dım , sen, herhalde, her şey i bırakır, y a​y a da
olsa, y anım ıza koşup gelirdin. Çünkü ben senin
huy unu v e duy gularını biliy orum . Kızkardeşinin
horlanm asına katlanam azdın!.. Ben de çok
üzülm üştüm am a ne y apabilirdim ? Hem o v akitler
ben de bütün gerçeği bilm iy ordum , işin kötülüğü şu
ki, geçen sene m ürebbiy e ola​r ak Sv idrigay lov ’ların
y anına giren Düneçka, her ay m aaşından kesilm ek
üzere, onlardan y üz ruble av ans alm ıştı. Tabiatıy la,
borcunu öde​m eden, oradan ay rılam azdı. Duneçka bu
para​y ı (sev gili Rody a, şim di artık sana her şey i
anlatabilirim ) daha çok, o zam anlar çok m uh​t aç
olduğun altm ış rubley i sana gönderebilm ek için
onlardan alm ıştı. Nitekim bu paray ı ge​ç en sene sana
gönderdiy dik. O zam anlar biz seni aldatm ış, bunu,
Duny a’nın eskiden birik​t irdiği paralardan ay ırıp
gönderdiğim izi y az​m ıştık. Hâlbuki iş böy le
olm am ıştı… Şim di artık her şey , Allah’ın inay etiy le
düzelm ey e y üz tut​t uğu için, sonra da Duny a’nın seni
ne kadar sev diğini, onun ne değer biçilm ez bir y üreği
bulunduğunu anlam an için, sana bütün gerçe​ğ i
y azıy orum . Gerçi Sv idrigay lov önceleri Duny a’y a
karşı çok kaba dav ranıy or v e sofra başında ona çeşitli
say gısızlıklarda bulunuy or, onunla alay ediy ordu.
Am a artık her şey in ka​panıp gittiği şu sırada seni boşu
boşuna hey e​c anlandırm am ak için, o acı tafsilâta
girişm ek istem iy orum . Kısacası, Sv idrigay lov ’un
karısı Marfa Petrov na’nın v e bütün ev halkının na​zik
v e asil dav ranm alarına rağm en, Düneçka, özellikle
Sv idrigay lov , ordudan kalm a bir alış​k anlıkla, kafay ı
çektiği zam anlar, kendini pek m uzdarip hissediy ordu.
Am a sonu ne çıktı bi​l iy or m usun? Bu kaçık adam ,
uzun zam andan beri Duny a’y a karşı bazı ihtirastlar
beslem iy or m uy m uş? Am a bu duy gularını kabalık v e
nef​r et perdesi altında gizliy orm uş… Kim bilir, belki de
böy le hoppaca dav ranışları y aşına v e bir aile babası
niteliğine y akıştıram adığı için bu halinden kendisi de
utanıy or v e elinde olm ay arak Duny a’y a kızıy ordu.
Kim bilir, belki de, bu kaba dav ranışlarıy la,
alay larıy la, sade​c e gerçeği başkalarının gözünden
gizlem ek m aksadını da gütm üş olabilirdi. Nihay et
ken​dini tutam am ış v e Duny a’y a, çeşitli hediy eler
v erm ey i, hatta üstelik her şey i bırakıp onunla bir
başka köy e, galiba da y abancı diy arlara gitm ey i v aat
ederek açık v e iğrenç bir teklifte bulunm ak cesaretini
bile gösterm iş. Bu durum karşısında Duny a’nın
çektiği üzüntüleri tah​m in edebilirsin!.. Duny a, sadece
borcundan ötürü değil, am a Marfa Petrov na’y a
acıdığı için de oradan hem en ay rılıp gidem ezdi. Çün​-
kü Marfa Petrov na’nın birdenbire şüphelen​m esi,
bunun sonucu olarak da, aile huzurunun bozulm ası
m üm kündü. Sonra bu, Duneçka için de büy ük bir
rezalet teşkil edebilirdi. Herhal​de iş, şim di olduğu gibi
tatlıy a bağlanam azdı. Sonra ortada daha birçok
sebepler de v ardı. Bunun için Duny a, altı haftadan
önce bu kor​k unç ev den kurtulm ay ı üm it edem ezdi.
Tabii sen Duny a’y ı tanırsın; onun ne akıllı, ne sağ​l am
karakterli bir kız olduğunu bilirsin!.. Duneçka birçok
şey lere day anabilen, hatta en kötü hallerde bile
m etanetini kay betm ey ecek kadar ruh asaleti olan bir
kızdır. Üzm em ek için, bana bile her şey i y azm azdı,
hâlbuki biz onunla sık sık haberleşirdik. Olay
beklenm edik bir biçim de çözüldü: Marfa Petrov na,
tesadü​fen bahçede kocasını kıza y alv arırken gör​m üş…
Her şey i ters anlay arak v e bütün bun​l ara Duny a’nın
sebep olduğu düşüncesine kapı​l arak, olup bitenden
onu sorum lu tutm uş. He​m en oracıkta, bahçede bir
kızılca kıy am ettir kopm uş. Marfa Petrov na, Duny a’y a
bir de to​k at atm ış, onu dinlem ek bile istem em iş, ken​-
disi ise, bir saat, durm adan bağırıp çağırdık​t an sonra,
nihay et, kızcağızı, adi bir köy lü arabasıy la, hem en
bana, şehre götürm elerini em ​r etm iş… Kızın bütün
eşy alarını, çam aşırlarını, elbiselerini, karm akarışık
bir halde, rastgele arabay a doldurm uşlar… Bu sırada,
bardaktan boşanırcasına da y ağm ur başlam ış…
Hakaret görm üş, nam usu lekelenm iş zav allı Duny a,
on y edi v erstlik y olu, bir m ujiğin y anında, açık bir
araba içinde alm ak zorunda kalm ış. Şim di düşün bir
defa, iki ay önce senden aldığım m ektuba ne cev ap
v erebilirdim v e nelerden söz edebilirdim ?.. Ben
kendim de perişan bir haldey dim . Sana olup bitenleri
y azm ay a cesa​r et edem edim . Çünkü sen de üzülecek,
kahrolacak v e öfkelenecektin. Sonra, senin elinden ne
gelebilirdi? Boşuna kendini y iy ip bitirecektin. Zaten
Düneçka da y azdırm ıy ordu. Yüreğim de böy le bir acı
v arken, m ektubum u m anasız şey ​l erle, abur cubura
da dolduram azdım . Tam bir ay , bütün kasaba bu
olay ın dedikodusuy la çal​k alandı. İş o hale gelm işti ki,
etrafım ızda y ükselen fısıltılardan, bize çev rilen
hakaret dolu bakışlardan, kilisey e bile gidem ez olm uş​-
tuk. Hatta y üzüm üze karşı bile bunun lâfı edi​l iy ordu.
Bütün ahbaplarım ız bizden y üz çev ir​m iş, hatta bize
selâm bile v erm ez olm uştu. Ba​zı m ağaza
tezgâhtarlarının v e büro kâtipleri​n in, ev im izin
kapısına katran sürerek bizi leke​l em ek istediklerini
bile güv enilir bir kay naktan öğrenm iştim ; öy le ki, ev
sahipleri ev den çıkm am ızı istem ey e başladılar. Bütün
bunlara sebep, her önüne gelen y erde Duny a’y ı
çekiştiren v e lekeley en Marfa Petrov na idi. Burada
tanım adığı kim se y ok. Bu ay hem en her gün şehre
indi. Biraz gev eze olan, dolaştığı y erler​de her önüne
gelene aile işlerinden söz etm ey i, en çok da kocasını
çekiştirm ey i —hiç de iy i bir şey değil am a— sev en bu
kadın, olay ı çok kısa bir zam anda, y alnız şehre değil
de bütün ilçey e y ay dı. Ben hastalandım , Duneçka
benden daha day anıklı çıktı. Bütün bunlara nasıl
day andığını, beni nasıl av uttuğunu, bana nasıl
cesaret v erdiğini bir görm eliy din!.. Melekm iş bu kız!..
Am a işte Allah’ın lûtfu ile çilem iz so​n a erdi; fikrini
değiştiren, y aptıklarından pişm an olan v e herhalde
Duny a’y a acıy an Sv idrigay lov , Duneçka’nın
suçsuzluğunu ispat eden kesin v e açık delilleri ortay a
çıkardı: en kuv ​v etli delil de, daha Marfa Petrov na’nın
kendi​l erini bahçede y akalam asından önce,
Sv idrigay lov ’un görüşm e v e gizlice buluşm a teklif​-
lerini reddetm ek m aksadıy la Duny a’nın y azdı​ğ ı
m ektuptu, kızcağız ev den ay rılırken Sv idrigay lov ’un
elinde kalm ıştı. Duny a bu m ektu​bunda çok dokunaklı
bir dille v e büy ük bir öf​k ey le, Sv idrigay lov ’u, hele
karısı Marfa Petrov na’y a karşı hiç de dürüst
dav ranm adığı için ay ıplıy or, onun ev li, çoluk çocuk
sahibi bir adam olduğuna, nihay et, zaten m utsuz v e
m üdafaasız bir kızı felâkete sürüklem enin, ona azap
v erm enin ne kadar iğrenç bir dav ranış teşkil
edeceğine dikkatini çekiy ordu. Hulâsa, sev gili Rody a,
bu m ektup öy le soy lu, öy le dokunaklı bir üslûpla
y azılm ıştı ki, okurken hıçkıra hıçkıra ağladım . Bugün
bile gözlerim y aşaram adan okuy am ıy orum .

Bundan başka, Sv idrigay lov ’un tahm in et​t iğinden


de fazla şey ler bilen v e gören —bu her zam an böy le
olur— hizm etçileri, Duny a’nın suçsuz olduğunu
gösteren tanıklıkları da niha​y et ortay a çıktı. Marfa
Petrov na, büsbütün şaşkına döndü v e kendi dey im iy le
“bir defa daha v urulm uş” oldu. Am a buna karşılık
Duneçka’nın suçsuzluğuna tam am ıy la inandı. Er​t esi
pazar günü de doğru kilisey e koştu. Diz çökerek, pek
m ukaddes Mery em Ana’dan, bu y eni felâkete
katlanm ası v e ödev ini y apabilm e​si için kendisine
kuv v et bahşetm esini, gözy aşları içinde niy az etti.
Sonra, kiliseden çıkınca, hiçbir y ere uğram adan,
doğru bize geldi: Bü​t ün olup bitenleri bir bir anlattı,
acı acı ağladı v e içten gelen bir pişm anlıkla Duny a’y ı
kucaklay arak ondan af diledi. Hem en o sabah, hiç
v akit kay betm eden, bizden çıkıp şehirdeki bü​t ün
ahbaplarını dolaştı. Her gittiği y erde, Duny a’nın
suçsuzluğunu, duy gu v e dav ranışlarındaki asaleti,
gözy aşları dökerek, ballandıra ballandıra öv dü.
Bununla da kalm ay arak, Duneçka’nın Sv idrigay lov ’a
y azdığı m ektubun as​l ını her önüne gelene gösterip
y üksek sesle okuy ordu. Hatta bunun bir kopy asını
çıkarm a​l arına bile (bence bu kadarı fazladır) izin v er​-
di. Böy lece, birkaç gün üst üste şehirdeki bü​t ün
ahbapları dolaşm ak icabetti. Bazı ahbapla​r ı, başkaları
kendilerine tercih edildi diy e gü​c endikleri için sıra
usulü kondu. Öy le ki her ev onu önceden bekliy or,
herkes Marfa Petrov na’nın falan gün filân ev de o
m eşhur m ektubu okuy acağını önceden biliy ordu.
Hatta gerek kendi ev lerinde, gerek ahbaplarının
ev inde ev ​v elce m ektubu birkaç sefer dinlem iş olanlar
bile, m ektubun her okunuşunda, tekrar bulu​-
nuy orlardı. Düşüncem e göre Marfa Petrov na’nın bu
dav ranışında çok, hem de pek çok lü​zum suz y anlar
v ardı. Am a ne y apalım ki Marfa Petrov na’nın huy u
böy ley di. Bununla beraber kadıncağız Duny a’nın
nam usunu tam am ıy la tem izledi. Bu işin bütün
iğrençliği, silinm ez bir leke halinde, baş suçlu
sıfatıy la, kocasına y ük​l endi. O kadar ki, ona acıy asım
bile geldi. Çünkü bu zirzopa karşı gerektiğinden çok
sert dav ranıldı. Bunun hem en arkasından, Düny a
birçok y erlerden ders v erm e teklifleri aldı. Am a hep​-
sini reddetti. Birdenbire herkes ona özel bir say gı
gösterm ey e başladı. Denilebilir ki bü​t ün bunlar, esas
itibariy le, şim di bütün kade​r im izi değiştirm ekte olan
o beklenm edik ola​y ın m ey dana gelm esine de y ardım
etti.

Sev gili Rody a, şunu bil ki, Duny a’nın kıs​m eti
çıktı, o da kabul etti. Hem en öğrenesin diy e sana bunu
m üjdelem ekte acele ediy orum . Gerçi bu iş, sana
danışm adan oldu, am a, işin gidişatından anlay acağın
üzere, senden bir ce​v ap alıncay a kadar beklem ek v e
işi geciktirm ek bizim için m üm kün olm adığına göre
herhalde ne bana, ne de kız kardeşine gücenm ezsin.
Sonra, zaten sen de uzaktan kesin bir y argıda
bulunam azdın!

Mesele şöy le oldu: Piy otr Petrov iç Lujin, y edinci


dereceden bir dev let m em uru v e bu iş​t e büy ük
y ardım ı dokunan Marfa Petrov na’nın uzak bir
akrabasıdır. Bu kadın v asıtasıy la bizim le tanışm ak
isteğini göstererek işe gi​r işti. Kendisini iy i karşıladık,
kahv e ikram ettik… Ertesi gün de ondan bir m ektup
aldık. Lujin bu m ektubunda, çok nazik bir dille
Duny a’y ı istiy or, acele v e kesin bir cev ap v er​m em izi
rica ediy ordu. İş adam ı v e çok m eşgul bir zat… Şim di
de acele Petersburg’a gitm esi gerek… Bunun için, israf
edilecek bir dakikası bile y ok.

Bütün bunlar pek çabuk v e beklenm edik bir


biçim de olup bittiği için, tabii biz, ilk anlar​da çok
şaşırdık. O gün bütün gün, ikim iz baş başa v erip, uzun
uzadıy a düşünüp taşındık. Vakti hali y erinde, soy lu,
iki y erde v azifesi olan bir adam . Sonra şahsi serv eti de
v ar. Gerçi kırk beş y aşlarında am a oldukça y akışıklı.
Da​h a kadınların hoşuna gidebilir… Sonra um u​m iy etle
çok ciddî, çok rabıtalı bir adam , y al​n ız biraz asık
suratlı v e kibirli gibi görünü​y or. Am a kim bilir, belki
de bize ilk bakışta böy le görünm üş olabilir.

Sev gili Rody a, sonra sana şunu önceden haber


v erey im ki, onunla Petersburg’da gö​r üştüğün zam an
—ki bu çok y akında olacak​t ır— ilk bakışta onda bazı
noksanlar görsen bile, âdetin olduğu üzere, çok acele
v e sert hü​k üm ler v erm ey e kalkışm a!.. Piy otr
Petrov iç‘in sende iy i bir etki bırakacağına inanm akla
be​r aber, bunu her ihtim ale karşı söy lüy orum .
Bundan başka, herhangi bir adam ı iy ice tanı​m ak için
ona karşı dikkatli v e ihtiy atlı dav ​r anm ak lâzım dır;
aksi takdirde sonradan dü​zeltilm esi, giderilm esi çok
zor olan birtakım y anlışlıklara, y ersiz y argılara y ol
açm ış oluruz. Kaldı ki, Piy otr Petrov iç‘in hiç olm azsa
say gı​değer bir insan olduğunu gösteren birçok
belirtiler v ar. Daha birinci ziy aretinde, olum lu bir
insan olduğunu, am a birçok alan​l arda kendi
dey im iy le, “y eni kuşak gençleri​n in görüşlerine ortak”
v e her türlü boş inanç​l ara düşm an olduğunu söy ledi.
Biraz kendini beğenir bir adam olduğu v e sözlerini
dinletm e​y i de çok sev diği için, bu arada daha pek çok
şey ler anlattı; am a bence bu zaten bir kusur da
say ılm az. Tabii ben pek anlam adım am a, Duny a’nın
söy lediğine bakılırsa, Piy otr Petrov iç, esaslı bir tahsil
görm em esine rağm en akıllı, galiba da iy i y ürekli bir
insanm ış! Kız kardeşinin huy unu bilirsin, Rody a.
Benim iy i​c e anladığım a göre, ateşli bir kalbi olm akla
beraber, kararlı, aklı başında, sabırlı, iy i y ü​r ekli bir
kızdır. Tabii burada, her iki taraf için bir aşk bahis
konusu olam az, am a Duny a, hem akıllı bir kız, hem de
m elek gibi soy lu bir v ar​l ık olduğu için, kocasını m esut
etm ey i bir borç bilecektir. Tabii kocası da buna
karşılık onun m utluluğuy la ilgilenecektir, işlerin
biraz acele​y e geldiğini itiraf etm ekle beraber, bundan
şüphe etm ek için şim dilik elim izde ciddî bir se​bep
y oktur. Bundan başka Piy otr Petrov iç çok hesaplı bir
adam ; Duny a m utlu olduğu nispet​t e kendi aile
m utluluğunun da güv enlik altına gireceğini, hiç
şüphe y ok ki kendisi de göre​c ektir. En m utlu
ev lenm elerde bile kaçınılm a​sı elde olm ay an ufak tefek
karakter farklarına, eski alışkanlıklara, hatta bazı
düşünce ay rılıklarına gelince, Düneçka bu hususta
kendisine güv endiğini, bu noktada m erak edilecek bir
şey olm adığını, aile hay atlarında şeref v e nam us baki
kaldığı sürece daha birçok şey lere katlanabileceğini
bana söy ledi. Meselâ önceleri Piy otr Petrov iç bana da
biraz sert gibi göründü. Am a bu belki de onun doğru
sözlü bir adam olm asından ileri geliy ordu; hatta belki
değil, m uhakkak böy ledir. Yine m eselâ, ikinci ziy are​-
tinde, teklifini kabul ettiğim izi öğrendikten sonra, söz
arasında, daha Duny a’y ı tanım adan önce, nam uslu
am a çey izsiz v e m uhakkak sefa​l et çekm iş bir kız
alm ay ı tasarladığını söy le​di. Çünkü onun söy ley işine
göre, kocanın hiç​bir alanda karısına borçlu olm am ası,
buna kar​şılık kadının kocasını v elinim et say m ası çok
daha uy gunm uş. Sonra şunu da ilâv e edey im ki, o
bunları benim sana y azdığım dan daha y u​m uşak,
daha nazik bir dille söy lem işti. Çünkü onun asıl
kullandığı sözleri unuttum , sadece fikirler hatırım da
kalm ış. Sonra o bu sözleri hiç de bir m aksatla
söy lem em işti. Herhalde söz arasında ağzından
kaçırıv erm işti. Nitekim son​r adan bu düşüncelerini
düzeltm ey e v e y um u​şatm ay a bile kalkıştı. Am a ne
olursa olsun bunlar bana biraz sert göründü.
Sonradan bu düşüncem i Duny a’y a açtım . Duny a,
biraz da canı sıkılarak: “Lafla iş arasında büy ük fark
v ardır” cev abını v erdi. Ve bu söz, hiç şüphe y ok ki
doğru bir sözdü. Duny a karar v erm e​den önce, bütün
gece uy um adı. Benim uy um uş olduğum u tahm in
ederek y atağından kalktı v e bütün gece odanın içinde,
bir aşağı bir y ukarı dolaştı durdu. Nihay et Mery em
Ana resm i önünde diz çökerek uzun uzun dua etti.
Ertesi sabah da bana, ev lenm ey e karar v erdiğini bil​-
dirdi.

“Piy otr Petrov iç‘in şim di Petersburg’a gideceğini


sana söy lem iştim . Orada önem li birtakım işleri
v arm ış, sonra bir de av ukat y a​zıhanesi açm ak
istiy orm uş… Zaten epey za​m andan beri haciz v e icra
gibi adlî kov uştur​m a işleriy le uğraşıy or. Bugünlerde
çok önem li bir dav a kazandı. Zaten Petersburg’a,
y argıtay da önem li bir işi olduğu için gidiy or. Yani
sev gili Rody a, onun sana da, hatta her alanda, büy ük
y ardım ı dokunabilir. Hatta senin bu​g ünden itibaren
ilerideki m esleğine başlay abi​l eceğini v e geleceğini
açıkça tem in edilm iş sa​y abileceğim Duny a ile
beraber, kabul bile edi​y oruz. Ah, bir gerçekleşebilse!..
Bu öy le hay ır​l ı bir iş olurdu ki, bunu doğrudan
doğruy a Allah’ın bize bir lûtfu gibi say m aktan başka
tür​l ü dav ranam azdık. Duny a’nın aklı fikri hep
bunda. Biz bu hususta Piy otr Petrov iç‘e bazı şey ler
çıtlatm ak cesaretini bile gösterdik, ih​t iy atlı bir cev ap
v erdi: bir kâtibe ihtiy acı ol​duğuna göre, y abancıy a
para v erm edense, işte ehliy et gösterdiği takdirde
(daha da neler, bir ​de sen ehliy et
gösterm ey ecekm işsin!) bir ak​r abay a para v erm esinin
elbet daha akla y akın bir dav ranış olacağını söy ledi.
Hem en bu ara​da, üniv ersitedeki derslerinin y azıhane
işleriy ​l e uğraşm ana fırsat v erip v erm ey eceği nokta​-
sındaki şüphelerini de ileri sürdü. Bu seferlik iş
bununla kapandı; am a Duny a, şim di artık bundan
başka hiçbir şey düşünm üy or. Birkaç günden beri,
âdeta bir hum m a nöbeti içinde, zam anla av ukatlık
işlerinde Piy otr Petrov iç‘in y ardım cısı, hatta ortağı
olabileceğine dair kos​k ocam an tasarılar bile hazırladı,
üstelik sen de Hukuk Fakültesinde bulunuy orsun!
Bana ge​l ince Rody a, ben de tam am ıy la Duny a’nın fik​-
rindey im . Onun bütün plânlarına, bütün üm it​l erine,
tam am ıy la gerçekleşeceklerine inanarak, ortak
oluy orum . Piy otr Petrov iç‘in pek kolay
açıklanabilecek olan (çünkü seni henüz tanım ı​y or)
bugünkü çekingen tav rına rağm en Duny a,
gelecekteki kocası üzerinde y apacağı iy i tesirle bütün
tasarılarını gerçekleştireceğine kesin olarak inanıy or.
Tabii biz, gelecek üze​r ine kurduğum uz hay allerin
herhangi birini, hele onun ortağı olacağını
ağzım ızdan kaçır​m aktan sakındık. Piy otr Petrov iç,
olum lu, dü​şünceli bir adam dır. Bütün bunlar ona
sadece bir hay al gibi görünebileceğinden, düşüncele​-
rim izi soğuk karşılay abilirdi. Yine bu sebep​t en, ne ben
ne de Duny a, üniv ersitey e dev am ettiğin sürece sana
para gönderebilm em iz için bize y ardım edeceğine dair
olan kesin inancı​m ızdan, bir kelim ey le olsun, asla
kendisine söz etm edik. Söz etm edik çünkü: bir defa bu,
zam an​l a kendiliğinden olacak bir iştir. Mutlaka kendi​-
si, lüzum suz sözlere y er kalm adan, bunu bir an önce
kendiliğinden teklif edecektir (y ok artık, bu işte
Duneçka’y ı kıracak değil y a!) kaldı ki sen, kısa bir
zam anda, y azıhane işlerinde onun sağ kolu haline
gelebilir v e bu y ardım ı bir iy i​l ik olarak değil, hak
edilm iş bir ay lık şeklinde alabilirsin!.. Düneçka bu işi
böy le halletm ek istiy or, ben de tam am ıy la onun gibi
düşünüy orum . Sonra, ona bunu açm adık, çünkü
y akında görüştüğünüz zam an onunla eşit bir
durum da bulunm anı özellikle istedim . Düneçka, ona
sen​den hararetli bir dille söz ettiği zam an, Piy otr
Petrov iç, bir insan hakkında hüküm v erebil​m ek için,
onu y akından görüp tanım ak gerek​t iğini, sana dair
bir fikir edinm ey i de, seninle tanıştıktan sonray a
bıraktığını söy ledi.
“Sev gili Rody a’m , bana öy le geliy or ki, bazı
düşünceler dolay ısıy la (am a Piy otr Petrov iç‘le hiç
ilgisi bulunm ay an, sadece kişisel bazı düşünceler,
hatta bir kocakarı huy suzluğu ile ilgili sebepler
dolay ısıy la) onlar ev lendik​t en sonra da, kendileriy le
beraber değil, şim di olduğu gibi, ay rı oturm am , belki
de daha doğ​r u bir dav ranış olacak… Onun beni
kendiliğin​den dav et ederek bundan böy le kızım dan
ay rıl​m am am ı teklif edecek kadar soy lu v e kibar
dav ranacağına tam am ıy la em inim . Şim diy e ka​dar
henüz daha bir şey söy lem ediy se, bu, söy ​l enm eden de
böy le olm ası tabii say ıldığı için​dir. Am a ben
reddedeceğim . Kay nanaların da​m atları tarafından
sev ilm ediğini hay atta bir​ç ok defalar görm üşüm dür.
Bense, kim olursa olsun, hiç kim sey e en küçük bir
ağırlık v er​m ek istem ediğim den başka, bir lokm a
ekm e​ğ im v e seninle Duny a gibi çocuklarım bulun​-
duğu sürece, kendim de tam am ıy la serbest ol​m ak
isterim . Kabil olursa ikinize y akın bir y e​r e
y erleşeceğim . Çünkü Rody a, en iy i hav adi​si
m ektubum un sonuna sakladım : sev gili y av ​r um , şunu
bil ki, hem en hem en üç y ıllık bir ay ​r ılıktan sonra, çok
y akında y ine birbirim ize kav uşup kucaklaşacağız!
Duny a ile benim Petersburg’a gitm em iz, kesin olarak
kararlaşm ış bulunuy or. Am a ne zam an? Bunu pek
bilm iy o​r um , am a herhalde y akında, hem de çok
y akın​da… Hatta belki de bir hafta sonra… Her şey
Piy otr Petrov iç‘in durum una bağlı. Petersburg’a
y erleşir y erleşm ez bize haber göndere​c ek… Bazı
sebeplerden, ev lenm e töreninin el​den geldiği kadar
çabuk y apılm asını istiy or; hatta kabilse düğünün
şim di, bu ay içinde ol​m asını, olam adığı takdirde, en
kısa bir zam an​da, hem en Uruç y ortusundan sonra
y apılm ası​n ı istiy or. Ah, ne büy ük bir m utlulukla seni
bağrım a basacağım : Duny a da seni görm ek sev inciy le
hey ecan içinde… Hatta bir defasın​da, bana, şaka
olarak, Piy otr Petrov iç‘e v ar​m ak için y alnız bu
sebebin y eter olduğunu söy ​l edi. Melektir bu kız
v esselam . Kendisi bu seferlik m ektubum a bir şey
eklem iy or, y alnız sana şunu y azm aklığım ı söy lüy or:
seninle konuşacak o kadar çok şey leri v arm ış ki,
birkaç satırla hiçbir şey söy ley em ey eceğinden, boşuna
sinirlenm em ek için, eline kalem bile alm ak is​-
tem iy orm uş… Sana sım sıkı sarılarak, bitm ez
tükenm ez öpücükler gönderdiğini y azm am ı söy lüy or.
Çok y akında bir aray a toplanarak y üz y üze gelm em iz
ihtim ali olm akla beraber, bugünlerde ben sana elden
geldiği kadar çok​ç a para göndereceğim .

“Duneçka’nın Piy otr Petrov iç‘le ev lenece​ğ i haberi


ortalığa y ay ılalı beri, birdenbire kre​dim y ükseldi.
Bundan ötürü şim di Afanasi Iv onav iç‘in ay lığım a
karşılık, hatta y etm iş beş rubley e kadar bir kredi
açacağına y üzde y üz em inim . Böy lece ben de sana,
belki y irm i beş, hatta otuz ruble gönderebileceğim
dem ektir. Yol m asraflarım ızdan korkm asam , daha da
fazla gönderirdim . Gerçi Piy otr Petrov iç baş​k ente
kadar olan y ol m asraflarım ızdan bir kıs​a nını kendi
üzerine alm ak nezaketini gösterdi; bilhassa
bagajım ızla büy ük sandığı kendi he​sabına (galiba
tanıdıkları v asıtasıy la) göndertm ek teklifinde
bulundu. Am a ne de olsa Petersburg’a gidişim izi
hesaba katm ak, hiç olm azsa ilk günlerde orada beş
parasız kalm ak gibi bir durum la karşılaşm am ak
gerek. Zaten biz Duny a ile her şey i inceden incey e
hesapladık. Bu hesapça y ol parası çok bir şey
tutm uy or. Bu​l unduğum uz y erden trene kadar topu
topu doksan v erst çekiy or. Biz her ihtim ale karşı,
bildik bir köy lü arabacıy la anlaştık. Oradan da pekâlâ
üçüncü m ev kiiy le sey ahat edebiliriz. O zam an sana
belki de y irm i beş ruble değil de, herhalde otuz ruble
gönderm ey e gay ret edeceğim . Artık y eter. Altlı üstlü
iki kâğıt doldurdum . Zaten y er de kalm adı, işte hikâ​-
y em iz. Ne kadar da çok olay lar birikm iş!.. Ney se,
şim dilik sev gili Rody a’cığım , y akında görüşm em iz
dileğiy le seni kucaklar, anne dua​l arı ederim . Rody a,
kız kardeşin Duny a’y ı sev , onun seni sev diği kadar sen
de onu sev v e bil ki o seni kendinden çok, sonsuz bir
sev giy le sev iy or, O bir m elektir, Rody a. Sen de bizim
her şey im iz, bütün üm idim iz, av untum uzsun! Sen
m utlu oldukça biz de m utlu oluruz.

Yine eskisi gibi dua ediy or, Allah’ın ina​y et v e


rahm etine inanıy or m usun Rody a? Gü​n ün m odası
olan dinsizliğin senin de ruhunda y er etm iş
olm asından korkuy orum . Eğer böy ​l ey se, senin için
ben dua ederim . Henüz daha çocuk bulunduğun
sıralarda, babanın sağlığın​da, dizlerim in üstünde
nasıl dualar ettiğini, o zam anlar hepim izin ne kadar
m utlu olduğum u​zu hatırla, y av rum ! Allaha
ısm arladık v ey a daha doğrusu y ine görüşelim ! Seni
bağrım a ba​sar, binlerce defa öperim .

“Mezara kadar seni sev ecek olan

Pülheriy a Raskolnikov a “

Daha ilk kelim elerinden başlay arak, hem en


hem en m ektubu okum ay a dev am ettiği sürece,
Raskolnikov ’un y anakları, göz y aşlarıy la hep ıslaktı.
Am a m ektup bittiği zam an y üzü sapsarıy dı, gerilm iş,
çarpılm ıştı. Ağır, öfkeli v e ha​i n bir gülüm sem e,
dudaklarını büzdü. Başını, kirli v e y ufkalaşm ış
y astığına bırakarak dü​şüncey e daldı, uzun uzun
düşündü. Kalbi hızlı hızlı çarpıy or, düşüncelerinde
büy ük bir peri​şanlık hüküm sürüy ordu. Nihay et bir
dolaba v ey a bir sandığa benzey en bu sarı odada bu​-
naldı, boğulur gibi oldu. Bakışları, düşünceleri bir
genişlik arıy ordu. Şapkasını kaptığı gibi dışarı fırladı.
Bu sefer m erdiv enlerde şuna bu​n a rastlam aktan da
çekinm iy ordu: çünkü artık her şey i unutm uştu. ***
bulv arı boy unca, san​k i acele bir işi v arm ış gibi,
Vasily ev adasına doğru bir y ol tutturdu. Am a âdeti
olduğu üze​r e hiç etrafına bakm adan, bir şey ler
m ırılda​n arak, bazen da gelip geçenlerin hay retini çe​-
kecek kadar y üksek sesle konuşarak y ürüy or​du.
Birçokları onu sarhoş sanıy ordu.

IV

Annesinin m ektubu onu üzm üştü. Am a m ektubun


başlıca, ana noktası üzerinde, daha m ektubu okurken
bile, bir dakika için olsun, kafasında bir duraksam a
olm adı. Meselenin en önem li noktasına dair kararını,
hem de kesin kararını v erm işti: “Ben sağ oldukça bu
ev len​m e y apılm ay acak. Lujin’i şey tanlar alsın!”

Kararının başarısını önceden kutlar gibi haince


gülüm sey erek, kendi kendine m ırıldanı​y ordu:
“Çünkü bu apaçık bir iş. Hay ır, anneci​ğ im , hay ır
Duny a, beni aldatam azsınız! Üste​l ik de benim
düşüncem i alm adıklarından, ben​den habersiz bu işe
karar v erdiklerinden özür diliy orlar!.. Bu da lâf m ı?
Şim di artık bu işi bozm anın kabil olm ay acağını
sanıy orlar… Görürüz, kabil m iy m iş, değil m iy m iş!..
İleri sür​dükleri bahane de ne önem li: “Piy otr Petrov iç
öy lesine m eşgul, öy lesine m eşgul bir adam ki posta
arabasından, hatta neredey se trenden başka bir y erde
ev lenem ez!” Hay ır, Duneçka, ben her şey i görüy or v e
benim le konuşm ak istediğin o çok, pek çok şey lerin ne
olduğunu bi​l iy orum . Odanın içinde bir aşağı bir
y ukarı dolaşırken bütün gece neler düşündüğünü,
anne​m in y atak odasındaki Mery em Ana resm i önünde
neler için dua ettiğini de biliy orum . Am a Golgotha’y a
[Gologotha v ey a Calv aire tepesi: Hazreti İsa’​n ın
çarm ıha gerildiği riv ay et olunan Kudüs y akınların​-
daki tepenin adı.] tırm anm ak eziy et v erici bir şey dir.
Hım … Dem ek ki artık kesin karar v e​r ilm iş bulunuy or:
siz hem şirem Av doty a Rom anov na, kişisel serv eti olan
(artık kişisel ser​v eti olan diy ey im , böy lesi daha
hey betli, daha cafcaflı oluy or) iki y erde v azifesi
bulunan, (annem in y azdığına göre) y eni kuşak
gençle​r inin görüşlerini pay laşan v e Duneçka’nın işa​-
ret ettiğine göre, “galiba da iy i bir insan” olan aklı
başında bir iş adam ıy la ev lenm ek arzusundasınız! Bu
“galiba” hepsinden enfes! Ve işte bu Duneçka, işte bu
galiba için kocay a v a​r ıy or. Enfes! enfes!”

“Meraka değer bir nokta: acaba annem


m ektubunda niçin bana “y eni kuşak gençle​r inden söz
ediy or? Sadece bir insanın karak​t erlerini anlatm ış
olm ak için m i, y oksa Lujin’i bana sev dirm ek gibi daha
dolam baçlı bir m ak​satla m ı? Ah sizi kurnazlar, ah!..
Bir noktay ı daha ay dınlatm ak hoş olurdu: bu iki insan
o gün, o gece v e ondan sonraki günlerde, acaba
birbirlerine karşı ne derecey e kadar açık y ü​-
rekliy diler? Acaba aralarında konuşulan bü​t ün sözler
doğrudan doğruy a ağızlarından m ı çıktı, y oksa her
biri, gerek kendisinin, gerek karşısındakinin düşünce
v e y üreğinde ay nı şey bulunduğunu, böy lece, her şey i
y üksek sesle söy lem ey e v e boş y ere ağızdan lâf
kaçırm ay a lüzum olm adığını m ı anlam ıştır?
Herhalde bu, biraz da böy le olm uşa benziy or; zaten
m ektup​t an da anlaşılıy or: Piy otr Petrov iç annem e
biraz sert görünm üş, saf kadıncağız bu görü​n üşü
Duny a’y a da söy lem iş. Duny a ise, pek tabii olarak,
buna içerlem iş v e “canı sıkılarak” cev ap v erm iş. Buna
ne şüphe! İş, safça soru​l ara y er kalm ay acak kadar
açık olduktan, ar​t ık bir defa işe karar v erildikten v e
söy lene​c ek bir söz kalm adıktan sonra buna kim içer​-
lem ez?.. Sonra annem , ne dem ey e m ektubunda bana:
“Rody a, Duny a’y ı sev , bil ki o seni ken​dinden çok
sev iy or!” diy e y azıy or? Bu, kızını oğluna feday a razı
olduğu için, içten içe çeki​l en bir v icdan azabı değil
m idir? “Sen bizim av untum uz, sen bizim her
şey im izsin!” “Oh, anne!”

Yüreğinde, şiddeti gittikçe artm akta olan bir öfke


kabarıy ordu. Şu anda Lujin’le karşılaşsa, belki de onu
öldürürdü.
Kafasında dönm ekte olan düşünce kasır​g asını
kov alay arak :
“Hım , bu doğru, diy e dev am etti. Bir in​sanı iy ice
tanım ak için, ona “y av aş y av aş v e ihtiy atla
y anaşm ak” gerektiği doğrudur. Am a bay Lujin,
apaçık, aşikâr bir adam . Her şey ​den önce “bir iş
adam ı, galiba da iy i bir adam .” Şaka m ı, bagajın,
büy ük sandığın nav lununu üstüne alm ış!.. Bütün
bunlardan sonra nasıl olur da iy i adam olm az?.. Onlar
ise, y ani ni​şanlı ile annesi, bir köy lüy le anlaşıp, üzeri
ten​t e örtülü bir arabay la y olculuk edecekler. (Ben de
böy le bir arabay la y olculuk etm iştim !) Am a ne çıkar
canım ! Topu topu doksan v erst; ora​dan da bin v erstlik
bir y olu “üçüncü m ev ki bir v agonda rahatça
geçiririz.” Akla y akın bir dav ranış: insan ay ağını
y organına göre uzat​m alı; bay Lujin siz ne
y apıy orsunuz? Bu sizin nişanlınız y ahu… Annem in bu
y olculuk için em eklilik ay lığını kırdırdığını
bilm em ezlik ede​m ezsiniz! Tabii sizin bezirgânca
düşünceleri​n ize göre bunu da, karşılıklı m enfaat v e
eşit kazanç prensiplerine göre kurulm uş bir m ües​sese
say ıy orsunuz!.. Bu hesapça m asraf da y a​r ı y arıy a
olm ak lâzım . Hani bir atasözü v ar​dır: tuzu benden,
ekm eği senden; herkesin tü​t ünü de kendisinden. Am a
gel gelelim iş ada​m ı, onları burada da biraz aldatm ış
oluy or. Çünkü bagajın gönderilm esi, onların y ol m as​-
rafından daha ucuzdur; hatta belki de beda​v adır.
Onlar, ikisi de bunu görm üy orlar m ı, y oksa
görm em ezlikten m i geliy orlar? Üstelik de m em nun
görünüy orlar, m em nun!.. Bir de şu​n u hesaba katm ak
lâzım : bunlar henüz çiçek​l eri, asıl m ey v eleri sonra
gelecek… Burada önem li olanı herifin ne pintiliği, ne
de cim ri​l iğidir. Asıl önem li olanı, bütün bunların
tonu​dur. Bu ton, ev lendikten sonra adam ın ortay a
çıkacak karakterini belli etm ektedir. Sonra an​n em , ne
diy e bu israfları y apıy or? Petersburg’a ney le gelecek?
Üç rubley le m i, y oksa şu… Ko​c akarının dediği gibi “iki
kay m ecik”le m i?.. Hım !.. Sonraları, Petersburg’da
ney le geçin​m ey i düşünüy or? Hem kendisi, bazı
sebepler​den ötürü, nikâhtan sonra, hatta ilk zam an​-
larda bile, Duny a ile beraber oturm asının ka​bil
olm ay acağını sezm em iş m iy di? Annem in ke​sin
inkârlarına: “Ben bunu kendim reddede​c eğim ” falan
dem esine rağm en, bu zatı şerifin bu alanda ağzından
bazı şey ler kaçırdığı, işi çıtlattığı m uhakkaktır. Şu
halde annem kim e, ney e güv eniy or? Afanasi
İv onav iç‘e olan bor​c u kesildikten sonra y üz y irm i
ruble em ekli ay lığından eline geçecek paray a m ı?
Kadınca​ğ ız bütün kış boy un atkısı v e eldiv en örm ek​-
ten zay ıf gözlerini harap ediy or. Boy un atkıla​r ının,
annem in y ılda alm akta olduğu y üz y ir​m i rubley e,
y irm i rubleden fazla bir şey kat​m adığını da ben
biliy orum . Dem ek ki dönüp dolaşıp, her şey e rağm en,
bay Lujin’in cöm ert duy gularına güv eniy orlar:
“Güy a kendisi tek​l if edecek ve ricalarda
bulunacakm ış!” Av ucunu y ala!.. Schiller’in rom antik
ruhlu iy i insanlarında bu hep böy le olur: insanı son
dakikay a kadar tav us tüy leriy le süslerler; son
dakikay a kadar şer değil, hay ır um arlar…
Madaly onun ters tarafını hissetseler bile, ne pahasına
olur​sa olsun, söy lenm esi gereken sözleri, önceden “bir
türlü ağızlarından çıkarm ak istem ezler. Bunu
düşünm ek bile ödlerini koparır… Tav us tüy leriy le
süsledikleri adam bizzat gelip de onları burunlarından
y akalay ıncay a kadar ger​ç ek karşısında, iki
av uçlarıy la y üzlerini örter​l er. Bay Lujin’in nişanları
olup olm adığını m e​r ak ediy orum . Yakasında Sainte-
Aim e nişanı​n ın kurdelesi bulunduğuna, bazı resm î
kişi​l erin v ey a tüccarların y em eğine dav etli olduğu
zam an bu nişanı taktığına bahse girerim . Herhalde
kendi düğününde de takm asını unutm ay acaktır.
Ney se canı cehennem e!..

“… Annem i bir y ana bırakalım , Allahlık kadın…


Onun huy u böy le… Ya Duny a? Sev gili Duny a’cığım ,
ben sizi çok iy i tanırım . Birbiri​m izle son defa
görüştüğüm üz zam an siz artık y irm isine
basm ıştınız!.. Huy unuzu iy ice kav ​r am ıştım . Bak
annem m ektubunda diy or ki: “Duneçka çok şey lere
katlanabilir!” Ben bunu biliy ordum . Bunu daha iki
buçuk y ıl önce biliy ordum . Ve işte o zam andan beri,
iki buçuk y ıldır, hep bunu, özellikle “Duneçka’nın çok
şey lere katlanabileceğini” düşünüy orum . Bü​t ün
sonuçlarıy la bir Sv idrigay lov ’a katlandık​t an sonra,
artık onun pek çok şey lere katlanabileceğini kabul
etm ek gerek. Şim di de ana kız, fakir aileden alınan v e
kocasına m innet duy an bir kadının üstünlüğüne dair
—hem de neredey se daha ilk görüşm elerinde—
nazariy e​l er ileri süren bay Lujin’e de kazanabilecekle​-
rini tasav v ur ediy orlar… Aklı başında bir adam
olm asına rağm en tutalım ki bunu “ağzından
kaçırm ış” olsun (hoş, belki de, ağzından falan kaçırm a
değil de, düpedüz karakterini anlat​m ak düşüncesiy le
m ahsus söy lenm iş olabilir). Ya Duny a, Duny a? Bile
bile böy le bir adam la y aşam ay a kalkıy or… Duny a,
kuru ekm eğini suy a katık eder de y ine ruhunu pazara
çıkar​m az; bir konfor uğruna m anev i hürriy etini feda
etm ez; bir Lujin için değil, bir Schlezwig- Holstein için
bile fena etm ez! Hay ır, benim bildiğim Dııny a böy le
değildi. Ve… tabii bugün de değişm em iştir. Ne
diy elim ! Sv idrigay lov ’larda oturm ak acıy dı. Yılda iki
y üz rubley e bütün öm rünce m ürebbiy e olarak il il
dolaş​m ak da acıdır. Am a ben her şey e rağm en şu​n u
biliy orum ki, kız kardeşim , say gı beslem ey eceği,
aralarında hiç bir zam an ortaklaşa bir şey olm asına
im kân bulunm ay an bir adam la, sa​dece kişisel çıkarı
y üzünden ev lenerek ruhunu v e m anev i v arlığını
alçatm adansa, zenci ola​r ak bir plântöre, y a da
Litv any alı olarak Baltık Alm anlarından birine
satılm ay ı tercih eder. Hatta şu Lujin denilen zat som
altından y a da halis pırlantadan bile olsa, kız
kardeşim onun m eşru m etresi olm ay a asla razı
olm az!..
Peki, o halde şim di niçin razı oluy or? Bunun sebebi
ne? Bu bilm ecey i nasıl çözm eli? Mese​l e apaçık: kız
kardeşim kendisi için, kendi ra​h atı için, hatta
kendisini ölüm den kurtarm ak bile bahis konusu olsa,
y ine kendisini satm az!.. Am a bir başkası için olursa,
bak işte o zam an satar!.. Sev diği, taptığı bir insan için
satar!.. işte, işin bütün sırrı burada: kardeşi için, an​-
nesi için kendini satar! Her şey i satar!.. Oh! biz burada
sırası gelince, v icdanım ızın sesini boğar,
hürriy etim izi, rahatım ızı, hatta v icdanım ızı, her
şey im izi, her şey im izi pazara çıkarırız! Sev diği​m iz
v arlık m utlu olsun da, ne çıkar, v arsın ha​y atım ız
m ahv olsun!.. Üstelik de, Cizv itlerden öğrenilm iş,
kendim ize has birtakım y argılar uy durur, galiba
geçici bir zam an için kendi​m izi y atıştırır, gay ey e
ulaşm ak için gerçekten böy le dav ranm ak gerektiğine
kendim izi inan​dırırız. İşte biz böy ley iz v e her şey gün
gibi apaçık! Burada sözü edilen v e ilk plânda du​r an
zatın, Rodion Rom anov iç Raskolnikov ’dan başkası
olm adığı besbelli. Başka türlü nasıl olur? Böy le
dav ranm akla onu m utlu kılabilir, üniv ersitede
okutabilir, Lujin’in ortağı y apa​bilir, bütün geleceğini
tem in edebilir… Ne bel​l i, belki de sonraları, zengin,
itibarlı, say gı​değer bir adam da olur… Hatta, hatta
m eşhur bir adam olarak da gözlerini hay ata
kapay abilir!.. Ya annem ? Onun sev gili
Rody a’cığından, ilk göz ağrısından başkasını gözü
görm ez!.. Böy le bir ilk göz ağrısı için, hatta Duny a gibi
de olsa, bir kız feda edilm ez m i? Ah sev gili v e insafsız
y ürekler!.. Hem durun bakalım : bu şartlar altında
Soneçka’nın kaderine boy un eğ​m iş olm uy or m uy uz?
Soneçka, Soneçka Marm elâdov a, düny a durdukça hiç
ölm ey ecek olan Soneçka!.. İkiniz de fedakârlığınızın
derecesi​n i iy ice ölçtünüz m ü? Bunu y aptınız m ı?
Gücünüzü tarttınız m ı? Menfaatinize uy gun m u?
Yaptığınız akıllıca bir iş m i? Lujin’le birleşin​c e
bahtınızın, Soneçka’nın bahtından hiç de iy i
olm ay acağını bilm em biliy or m usunuz, Dü​n eçka?
Annen: “Burada herhangi bir sev gi bahis konusu
olam az!” diy e y azıy or. Ya sev ​g iden başka say gı da
olam azsa, tam tersine nefret, küçüm sem e, tiksinti
v arsa o zam an ne olacak? O zam an, y ine dem ek ki
tem izliğe dikkat etm ek gerekecek… Öy le değil m i? Bu
tem izliğin ne dem ek olduğunu anlıy or m usu​n uz? Bir
Lujin tem izliğinin, Soneçka tem izli​ğ inden hiçbir farkı
olm adığını, belki de, on​dan kötü, ondan iğrenç, ondan
bay ağı bir te​m izlik olduğunu anlıy or m usunuz?
Çünkü Dü​n eçka, siz nihay et daha y üksek bir konforu
he​saba katarak bunu y apıy orsunuz, halbuki öte taraf
için iş, düpedüz açlıktan ölm em ek m ese​l esidir.
“Düneçka, bu tem izlik çok, çok pahalıy a m al olur!” Ya
bu y ükü kaldıram az da sonra pişm an olursanız? O
zam an bunun arkasından ne acılar, ne üzüntüler, ne
beddualar, herkesten gizlenm iş ne göz y aşları
gelecektir. Çünkü siz Marfa Petrov na değilsiniz ki!.. Ya
o za​m an anneniz ne y apar? O daha şim diden üzün​t ü
v e ıstırap içinde. Yarın, her şey i bütün çıplaklığıy la
gördüğü zam an ne y apacak? Ya ben ne hale gelirim ?
Kuzum siz beni ne sandınız? Hay ır, Duneçka, ben sizin
fedakârlığınızı iste​m iy orum . Sizin de istem iy orum
anne!.. Ben sağ kaldıkça bu iş olm ay acak, ev et
olm ay acak!.. Ben kabul etm iy orum !”

Raskolnikov birdenbire kendine gelerek durdu.

“Bu iş olm ay acak! İy i am a bunun olm a​m ası için


sen ne y apacaksın? Yasak m ı ede​c eksin? Ne hakla?
Kendinde böy le bir hak gö​r ebilm en için, kendi
hesabına onlara ne v aat edebilirsin? Tahsilini bitirip
bir iş sahibi oldu​ğ un zam an, bütün geleceğini, bütün
v arlığını onlara bağlam ay ı m ı? Biz bu sözleri çok
dinle​dik; hem bunlar geleceğe ait şey ler… Ya şim di?
Hem en şim di oturup bir şey ler y apm ak ge​r ek, bunun
farkında m ısın? Hâlbuki sen şu an​da ne y apıy orsun?
Onları soy m akla m eşgul​sün!… Onlar bu paraları y ılda
aldıkları y üz ruble em ekli ay lığından,
Sv idrigay lov ’lardan, rehinden tedarik ediy orlar… Ey
onların kade​r ini av ucunda tutan Olim pos tanrısı,
geleceğin m ily oneri, sen onları bu
Sv idrigay lov ’lardan, Afanasi İv anov iç
Vahruşin’lerden nasıl koruy a​c aksın? On y ıl sonra m ı?
Am a bu on y ıl içinde annen atkı örm ekten, belki de
gözy aşı dökm ek​t en gözlerini kay bedecek, oruç
tutm aktan v ü​c udunu y ıpratacak! Ya kız kardeşin? On
y ıl sonra v ey a bu on y ıl içinde kız kardeşinin ne hale
gelebileceğini hele bir düşün bakalım ? Tahm in
edebiliy or m usun?”

Bu sorularla, hatta biraz da zev k duy a​r ak, kendini


böy lece azaba sokuy or v e kızdırı​y ordu. Am a bu
sorular onun için y eni v e işi​t ilm em iş şey ler değildi;
hepsi de eski, çözülm e zam anları çoktan gelm iş
m eselelerdi. Nice za​m andır bunlar kendisini üzüy or,
y üreğini parça​l ıy ordu. Bütün bu şim diki can
sıkıntıları çok​t andır içine doğm uş, büy üm üş, birikm iş
v e son zam anlarda olgunlaşarak, y oğunlaşarak
m utlaka çözülm esi gereken v e y üreğiy le dim ağına acı
v e​r en, m üthiş, korkunç, fantastik bir m esele halini
alm ıştı. Şim di ise annesinin m ektubu birdenbire bir
y ıldırım gibi onu v urm uştu. Meselenin çözül​m esi
m üm kün değildir diy e kuru birtakım dü​şüncelerle
çırpınm anın, elini kolunu bağlay ıp acı çekm enin, şu
anda y ersiz olduğu apaçık bir şey di. Mutlaka bir
şey ler y apm ak, hem de şim ​di, hem en bir şey ler
y apm ak gerekti. Ne olursa olsun bir şey ler y apm ak
için bir karar v erm e​l i, y a da…

Raskolnikov birdenbire öfkey le bağırdı: “Ya da


büsbütün y aşam aktan v azgeçm eli, tev ekkülle, ebedî
olarak kadere boy un eğm eli, her türlü çalışm a,
y aşam a v e sev m e hakların​dan geçerek içim de
bulunan bütün ihtirasları boğm alıy ım ”

Sonra, ansızın, Marm elâdov ’un dünkü so​r usunu


hatırladı:

“Bir insanın artık gidecek hiçbir y eri olm am ası ne


dem ektir, anlıy or m usunuz, m uhterem efendim ,
anlıy or m usunuz? Çünkü her insanın hiç olm azsa
gidebileceği bir y eri olm ası gerekm ez m i?”

Raskolnikov birdenbire ürperdi: y ine dün​k ü


düşüncelerden bir tanesi y eniden kafasında
canlanm ıştı. Am a onun ürperişi, bu düşüncenin
tekrar kafasında canlanm ış olm asından ileri
gelm iy ordu. Çünkü zaten bu düşüncenin kafa​sında
m utlaka “canlanacağını” biliy or, önceden seziy or v e
bekliy ordu. Sonra bu düşünce hiç de dünkü
düşüncelerden biri değildi. Am a arada şu fark v ardı:
bundan bir ay önce, hatta daha dün, bu düşünce bir
hay alden başka bir şey değildi. Am a şim di… Şim di bu
düşünce bir hay al olarak değil de, y eni, korkunç v e
hiç tanım adığı bir biçim de ortay a çıkıy ordu.
Raskolnikov , bir​denbire, kendisi de bunu anladı. Kan
bey nine hücum etti, gözleri karardı.

Acele acele etrafına bakındı, bir şey ler ara​dı.


Oturm ak ihtiy acını duy m uş, bir sıra arıy or​du. Bu
sırada K… bulv arından geçm ektey di. Yüz adım ileride
gözüne bir sıra ilişti. Olan​c a hızıy la y ürüm ey e
başladı. Am a y olda, birkaç dakika için bütün
dikkatini çeken, küçük bir olay başından geçti.

Sıranın bulunduğu tarafa bakarken, y irm i adım


kadar ileride y ürüm ekte olan bir kadın fark etti.
Şim diy e kadar karşılaştığı başka şey ​l ere olduğu gibi,
önce bu kadına da hiç dikkat etm em işti: Nitekim
birçok seferler, geçtiği y ol​l arın hiç farkında olm adan
ev ine döndüğü olm uştu. Böy le y ürüm ek, onda bir
alışkanlık ha​l ine gelm işti. Am a şu önünden gitm ekte
olan ka​dının, daha ilk bakışta göze çarpan öy le tuhaf
bir hali v ardı ki, delikanlı y av aş y av aş — önce biraz
sıkılarak, âdeta isteksizce, am a sonra gittikçe artan
bir m erakla — onunla ilgilenm ey e başladı. İçinde
birdenbire, bu kadındaki tuhaf halin bilhassa neden
ileri geldiğini anla​m ak isteği uy andı. Bir defa o, bir
kız, hem de çok genç bir kız olsa gerekti. Bu sıcakta,
başı açık, şem siy esiz, eldiv ensiz, âdeta gülünç denecek
bi​ç im de kollarını sallay arak, y ürüy ordu. Üstünde adi
cinsten ipekli bir elbise v ardı. Am a bu elbise de çok
tuhaf bir biçim de giy ilm iş, zorla iliklen​m iş v e arka
tarafta, tam bel üzerinde, etekliğin başladığı y erden
y ırtılm ıştı. Buradan koca bir kum aş parçası ay rılm ış,
sallanarak sarkıy ordu. Çıplak boy nuna küçük bir
boy un atkısı atm ıştı; am a atkı da y an v e biçim siz bir
şekilde sal​l anıy ordu. Bütün bunlar y etm iy orm uş gibi,
kız, sendeliy ordu, hatta dört bir y ana y alpa v ura​r ak,
sarsak adım larla y ürüy ordu. Bu karşılaşm a, nihay et,
Raskolnikov ’un bütün dikkatini çekm işti. Tam sıranın
y anında kıza y etişti. Am a kızcağız, sıranın y anına
v arınca, kendisini hem en bir köşey e bırakıv erdi.
Herhalde fazla y o​r ulm uş olacak ki, başını sıranın
arkalığına da​y adı v e gözlerini y um du. Delikanlı kıza
dikkat​l e bakınca, onun adam akıllı sarhoş olduğunu
hem en anladı. Manzara öy lesine çirkin v e garip​t i ki,
Raskolnikov bir an y anılıp y anılm adığını düşündü.
Karşısında on altı, hatta belki de an​c ak on beş
y aşlarında çok genç, bey az, ince, kü​ç ücük, am a alev
alev y anan v e âdeta şişm iş gi​bi duran bir y üz v ardı.
Kızcağız galiba hiçbir şey in farkında değildi. Ay ak
ay ak üstüne at​m ış, am a bir bacağını gerektiğinden
fazla aç​m ıştı. Bütün bu hallerden, kızın sokakta
bulun​duğunu fark etm ediği anlaşılıy ordu.
Raskolnikov ne oturuy or, ne de gitm ek isti​y ordu.
Şaşkın şaşkın kızın önünde duruy ordu. Bu bulv ar her
zam an tenha olur; şim di ise bu öğle sıcağında burada
hem en hem en kim secik​l er y oktu. Yalnız on beş adım
kadar ileride, bir y anda, bulv ar kenarında bir bay
duruy ordu. Her halinden, belli bir m aksatla kıza
y aklaşm a​y a can attığı anlaşılıy ordu. O da kızı
uzaktan görüp arkasından koşm uş olacaktı. Am a Ras​-
kolnikov ona engel olm uştu. Adam , gösterm e​m ey e
çalışarak Raskolnikov ’u öfkeli öfkeli sü​züy or v e bu
pejm ürde kılıklı, can sıkıcı delikan​l ının defolup
gitm esini, sıranın kendisine gel​m esini sabırsızlıkla
bekliy ordu. İş m ey danday ​dı. Otuz y aşlarında, etine
dolgun, kanlı canlı, al y anaklı, kesik bıy ıklı, pem be
dudaklı çok şık giy inm iş bir adam dı bu. Raskolnikov
fena hal​de öfkelendi. Bu şişm an züppey e, nasıl olursa
olsun, hakaret etm ek için, birdenbire içinde bir istek
duy du. Bir an için kızdan ay rılarak bu za​t a y aklaştı.
Yum ruklarını sıkarak ve öfkeden köpürm üş
dudaklarıy la acı acı gülüm sey erek:

— Hey Sv idrigay lov , burada işiniz ne? diy e


bağırdı.

Öteki, kaşlarını çatarak kibirli bir hay ret​l e ser sert


sordu:

— Bu ne dem ek böy le?

— Buradan defolup gidiniz, dem ek!..

— Bunu ne cesaretle söy lüy orsun, külhani!.. diy e


çıkıştı v e elindeki kırbacı salladı.

Raskolnikov , bu iri y arı adam ın, kendisi gibi iki


kişinin hakkından gelebileceğini bile hesaba
katm adan, y um ruklarını sıkarak üzeri​n e atıldı. Am a
işte tam bu sırada, biri onu ar​k asından kıskıv rak
y akaladı. Bir polis araları​n a girm işti:
— Bırakın bay lar, böy le um um i bir y erde
döv üşm ey in! dedi. Sonra Raskolnikov ’un pej​m ürde
kılığına bakarak, sert bir sesle ona döndü: Ne
istiy orsunuz? Siz kim siniz?

Raskolnikov dikkatle polise baktı. Şakak​l arı,


bıy ıkları kırlaşm ış, zeki bakışlı y iğit bir asker y üzüy le
karşılaştı. Delikanlı polisi elinden y akalay arak:

— Hah, diy e bağırdı, benim de size ihti​y acım v ar.


Ben eski üniv ersite öğrencisi Ras​k olnikov .

Sonra, şişm an züppey e hitap ederek:


— Bunu siz de öğrenebilirsiniz, dedi. Yine polise
dönerek ilâv e etti: Lütfen benim le geli​n iz, size bir şey
göstereceğini!

Polisi elinden tutarak kızın oturm akta ol​duğu


sıray a doğru sürükledi.

— Baksanıza, kör kütük sarhoş. Az önce bulv ardan


geliy ordu: kim bilir kim dir, am a bir sokak kadınına
benzem iy or. Bir y erde içirip tu​zağa düşürm üş olsalar
gerek; akla ilk gelen bu. İlk defa… Anlıy or m usunuz?
Sonra da sokağa atıv erm işler… Baksanıza, elbisesi
nasıl y ırtıl​m ış, sonra da ne biçim giy dirilm iş… Zaten
ken​disi giy inm em iş, başkaları giy dirm iş… Hem de
tecrübesiz bir el, bir erkek eli giy dirm iş… Apaçık bir
şey … Şim di de şu y ana bakınız: kendisiy le az önce
döv üşm ey e kalkıştığım bu züp​pey i hiç tanım am . Onu
ilk defa görüy orum . O da kızı y olda giderken görm üş
olacak… Bakı​y or ki kız sarhoş, hiçbir şey in farkında
değil… Onun bu halinden fay dalanarak, kızcağızı eline
geçirm ek, bir y erlere götürm ek hev esiy le y anıp
tutuşuy or… Muhakkak bu böy ledir. Yanıl​t m adığım a
inanınız!.. Kızın peşi sıra nasıl gittiğini, onu nasıl
gözetlediğini gözüm le gördüm . Am a işte ben engel
oldum , şim di gitm em i bek​l iy or. Bakınız, şim di biraz
uzaklaştı, sigara sa​r ar gibi görünerek duruy or… Onun
bu isteğine nasıl engel olsak? Nasıl etsek de bu
kızcağızı ev ine y ollasak!.. Hele bir düşünün bakalım !

Polis bir anda her şey i anladı, kav radı. Şişm an


zatın m eram ı açıktı. Geriy e bu kız ka​l ıy ordu. Polis,
kızı daha y akından görm ek için üzerine eğildi.
Yüzünün çizgilerinde çok içten bir acım a belirdi.
Başını sallay arak:

— Ah ne y azık! diy e söy lendi. Tam am ıy la çocuk!..


Kandırdıkları besbelli!..
Sonra kıza seslenerek:
— Küçük hanım , küçük hanım , dedi. Ne​r ede
oturuy orsunuz?

Kızcağız y orgun, m ahm ur gözlerini açtı. Kendisine


soru soranlara alık alık baktı, onla​r ı kendisinden
uzaklaştırm ak istey en bir dav ra​n ışla elini salladı.

Raskolnikov :

— Bana bakın, dedi (ceplerini araştırarak


bulabildiği y irm i köpeği çıkardı). Şunu alın, bir araba
tutup söy ley eceği adrese şu kızcağızı götürm esini
tem bih edin! Ah şunun bir adresi​n i öğrenebilsek!
Polis paray ı aldıktan sonra y eniden kıza
seslenm ey e başladı:

— Küçük hanım , küçük hanım , Ben şim ​di bir


araba tutup sizi kendim götüreceğim . Am a nerey e
götürm ekliğim i em rediy orsunuz? Ha? Nerede
oturuy orsunuz?

Kız:

— Defolun, am m a da sırnaşık şey ler, ha! diy e


söy lendi, y ine eliy le, onları kendisinden
uzaklaştırm ak istey en bir hareket y aptı.
Polis:
— Ah ne kadar da fena!.. Ah ne kadar da ay ıp,
küçük hanım , ne kadar ay ıp!.. diy e söy ​l endi v e
hoşnutsuzluk, acım a, utanm a göste​r en bir hal ile y ine
başını salladı. Sonra Raskolnikov ’a dönerek:

— Al sana bir m esele!.. diy e ilâv e etti.

Göz ucuy la de delikanlıy ı tekrar tepeden tırnağa


kadar süzdü: böy le paçav ralar içinde olduğu halde
çıkarıp para v ersin, herhalde Raskolnikov da ona
garip görünm üş olacaktı.

— Siz ona buradan uzakta m ı rastladınız? diy e


sordu.

— Söy ledim y a: şuracıkta, bulv arda, y al​pa v ura


v ura önüm den gidiy ordu. Sıranın y a​n ına gelince,
y ığılıv erdi.

— Am an Yarabbi, ortalıktaki şu hay âsız​l ığa bak!..


Bacak kadar kız böy le sarhoş ol​sun!.. Herhalde onu
kirletm iş olacaklar!.. Bak​sanıza, entarisi de y ırtılm ış…
Ortalığı alabildi​ğ ine bir hay âsızlık kaplam ış… Kim
bilir, belki de fakir düşm üş iy i bir aile kızıdır. Şim di
böy ​l eleri pek çok. Görünüşte ne de olsa nazlı bir kıza
benziy or, âdeta bir küçük hanım .

Polis tekrar kızın üzerine eğildi. Belki onun da


böy le, hal v e dav ranışlarında iy i bir terbiy enin v e
şuradan buradan alınm ış çeşitli m odaların izlerini
taşıy an “âdeta bir küçük ha​n ım gibi nazlı” kızları
v ardı.

Raskolnikov :

— Hepsinden önem lisi, ne y apıp y apıp şu alçağa


fırsat v erm em ektir, diy e çırpınıy ordu. Pekâlâ, kıza
şim di ele fenalık edebilir… Meram ını y üzünden
okum ak kabil: baksanıza, nam ussuz herif buradan bir
türlü ay rılm ıy or!..

Raskolnikov y üksek sesle konuşuy or v e eliy le


açıkça züppey i gösteriy ordu. Adam , bu sözleri işitti v e
tekrar öfkelenir gibi oldu, am a v azgeçti. Sadece
Raskolnikov ’a hakaret dolu bir bakışla baktı. Sonra,
ağır ağır, on adım ka​dar daha uzaklaşarak tekrar
durdu.

Erbaş [Dostoy ev ski burada “polis” y erine “erbaş”


de​y im ini kullanm ış; y azar, belki de polisin erbaşlıktan
em ekli olduğunu düşünerek böy le y azm ıştır. Zaten po​-
lis anlatılırken onun “y iğit bir asker y üzü” taşıdığı be​-
lirtilm işti.], düşünceli bir eda ile:
— Fırsat v erm esine v erm ey iz am a dedi, kendisini
nerey e götüreceğim izi bir söy lese… Yoksa…

Yine kıza doğru eğilerek:

— Küçük hanım , küçük hanım !… diy e ses​l endi.

Kız birdenbire gözlerini iy ice açtı. Olup bitenlerin


farkınday m ış gibi, dikkatle etrafına bakındı. Sıradan
kalktı, gerisin geriy e, geldiği tarafa doğru y ürüdü.
Eliy le bir defa daha birisini kendisinden
uzaklaştırm ak istey en bir hare​k et y aparak:

— Tuh utanm azlar, nasıl da sırnaşıy orlar diy e


söy lendi.

Hızla, am a y ine eskisi gibi, adam akıllı


y alpalay arak y ürüy ordu. Şık zat da, gözlerini kız​dan
ay ırm aksızın, bir başka y oldan kızın peşin​den
y ürüdü.

Polis kesin bir tav ırla:

— Hiç üzülm ey in, ona m üsaade etm ey eceğim , dedi


v e onların arkasından gitti, Sonra içini çekerek
y üksek sesle ilâv e etti:
— Eh, ahlâk ne kadar da bozulm uş!..
Bu sırada Raskolnikov ’a sanki bir şey bat​m ış gibi
oldu. Delikanlı bir an içinde değişiv er​di. Polisin
arkasından:

— Hey bana bak!.. diy e seslendi.

Polis dönüp baktı.

— Vazgeçin!.. Hem size ne oluy or? Bıra​k ın!..


(Züppey i işaret ederek) Bırak da herif eğlensin!.. Hem
size ne oluy or?

Bu sözlerden hiçbir şey anlam ay an polis, şaşkın


şaşkın gözlerini açtı:

— Allah Allah, diy e söy lenerek elini sal​l adı v e kızla


züppenin arkasından y ürüdü. Her​h alde Raskolnikov ’u
bir deli v ey a daha da kötü bir şey sanm ış olacaktı.

Yalnız başına kalan delikanlı öfkey le söy ​l endi :

“Yirm i kopek’im i de aldı götürdü. Varsın öteki


heriften de para alsın, kızı da ona peşkeş çeksin!..
Mesele de böy lece kapanm ış olur. Hem sanki ben ne
dem ey e y ardım etm ey e kalktım ? Ben m i kaldım
y ardım edecek? Sonra, y ardım etm ey e hakkım v ar
m ı? Varsınlar birbirlerini çiğ çiğ y esinler, bana ne?
Hem y irm i kopek’im i ne cesaretle onlara v erdim ? Bu
para benim m i sanki?”
Bu garip sözlere rağm en y üreğinde büy ük bir
ağırlık duy du. Boş kalan sıray a oturdu.

Düşünceleri pek dağınıktı. Hem şu dakikada,


herhangi bir şey üzerinde düşünm ek ona çok zor
geliy ordu. Şim di tam am ıy la kendinden geç​m ey i, her
şey i unutm ay ı, sonra uy anarak, y e​n i bir hay ata
başlam ay ı isterdi.
Sıranın boş kalan köşesine bakarak:

— Zav allı kızcağız, diy e söy lendi, kendi​n e gelecek,


biraz ağlay acak, sonra annesi işi öğrenecek, ilkin
döv ecek, sonra da m erham etsiz​c e, hakaretle onu
hırpalay acak, belki de ev inden kov acak… Annesi
kov m asa bile, nasıl olsa onun kokusunu alacak bir
Dary a Frantsov na bulunacak… Ve artık kızım ız, orası
senin, bu​r ası benim dey ip, ortalıkta dolaşm ay a
başlay acak. Sonra hem en hastaney e (annelerinin
y anında çok nam uslu görünerek sanatlarını gizlice
y apanlarda her zam an böy le olur) son​r a… Sonra y ine
hastane… şarap… m ey hane… v e y ine hastane…
Nihay et, iki üç y ıl sonra da, henüz on dokuz v ey a on
sekiz y aşlarında iken kötürüm olup çıkacak… Ben
sanki böy lelerini görm edim m i? Onlar bu hale nasıl
düştüler? Hep ay nı y oldan geçerek… Adam sen de…
Var​sın olsun!.. Diy orlar ki, bunun zaten böy le olm ası
lazım m ış… Her y ıl böy le bir y üzdenin bir y erlere
defolup gitm esi gerekiy orm uş… Anla​şılan ötekilerine
engel olm am ak, onların raha​t ını sağlam ak için olsa
gerek… Yüzde!.. Doğ​r usu parlak bir lâf: y atıştırıcı,
bilim sel bir lâf… Bir defa y üzde dendi m i, artık
korkuy a ne hacet!.. Bak m eselâ bunun y erine bir
başka söz kullanılsay dı o zam an belki de bu kadar
güv en v erici olm azdı. Ya Duneçka da, bugün olm asa
bile y arın, bu y üzdenin içine katılıv erirse ne olacak?

Raskolnikov ansızın: İy i am a ben böy le nerey e


gidiy orum ? diy e düşündü. Garip şey … Ben herhalde
bir m aksatla sokağa çıkm ış ola​c ağım … Mektubu okur
okum az kendim i soka​ğ a attım . Ev et, şim di
hatırlıy orum : Vasily ev adasında Razum ihin’e
gidiy orum . Am a niçin? Razum ihin’e gitm ek
düşüncesi, hele şim di, ne​r eden aklım a geldi? Şaşılacak
şey .”

Kendi kendine şaşıy ordu. Razum ihin, onun eski


üniv ersite arkadaşlarından biriy di.
Üniv ersitedey ken, Raskolnikov ’un hem en hiç arkadaşı
olm am ası gariptir. Kim sey le görüşm ez, kim sey e
gitm ez, kim se de ona gelm ezdi. Zaten çok geçm eden
herkes ondan y üz çev irm işti. Ne um um i toplantılara,
ne konuşm alara, ne de eğ​l entilere, hulâsa hiçbir şey e
asla katılm azdı. Kendine acım adan, delice çalışırdı.
Bundan ötürü de onu say arlardı, am a kim se
sev m ezdi. Çok fakirdi v e son derece gururluy du.
Düşün​c e v e duy gularını kim sey le pay laşm asını sev ​-
m ezdi: içinde bir şey ler gizliy orm uş gibi bir hali v ardı.
Bazı arkadaşlarında, Raskolnikov ’​u n, gerek fikir
gelişim i, gerek bilgi, gerek gö​r üş bakım ından
hepsinden üstünm üş gibi to​puna y üksekten, bir çocuk
gözüy le baktığına, arkadaşlarının inanç v e çıkarlarını
hor gördüğüne dair bir düşünce v ardı.
Razum ihin’e gelince, Raskolnikov neden​se, onunla
dost olm uştu. Daha doğrusu dost olm ak değil de,
onunla daha açık konuşur, dü​şünce v e duy gularını
pay laşırdı. Zaten Razu​m ihin’e karşı başka türlü de
dav ranılam azdı. Çünkü o pek neşeli, açık kalpli, saf
denecek kadar tem iz y ürekli bir delikanlıy dı.
Bununla, beraber bu saflığın altında bir derinlik, bir
asa​l et gizliy di. En iy i arkadaşları bunu anlıy or, hepsi
de onu sev iy ordu. Gerçekten de bazen saf görünm esine
rağm en hiç de aptal değildi. Uzun boy u ile, zay ıf
v ücuduy la, kötü tıraşıy la, siy ah saçlarıy la, ilk
bakışta dikkati çekerdi.. Bazen gürültü patırtı ederek
hadiseler çıkarır, bir Herkül etkisi y apardı. Bir gece
arkadaşlarıy la dolaşırken, bir y um rukta 1 ,88
boy unda bir polisi y ere serm işti. Aşırı derecede içki
içebilir, am a ağzına bir dam la koy m adan da
olabilirdi. Bazen aşırı denecek derecede m askaralık
ettiği halde, hiç m askaralık etm eden de durabilirdi.
Razum ihin’in dikkati çeken y anlarından biri de hiçbir
başarısızlık karşı​sında y ılm am ası, en kötü
durum larda bile um utsuzluğa düşm em esidir. Bir
dam ın üstün​de y atıp kalkabilir, en m üthiş açlığa, en
şid​detli soğuğa bile katlanabilirdi. Çok fakirdi; y alnız
kendi em eğiy le, y aptığı ufak tefek iş​l erden eline geçen
paray la geçinirdi. Geçim i için para çıkarabileceği bin
bir kay nak bilirdi. Bir y ıl bütün kışı sobasız geçirm iş,
soğukta da​h a güzel uy uduğunu iddia ederek bunun
daha iy i olduğunu bile söy lem işti. O da şu sırada, am a
geçici bir zam an için, üniv ersitey i bırak​m ak zorunda
kalm ış, tekrar dev am edebilm ek um uduy la, her
çarey e başv urarak durum unu düzeltm ey e
koy ulm uştu. Raskolnikov , dört ay ​dır ona
uğram am ıştı. Razum ihin ise onun ev i​n i bile
bilm iy ordu. Bundan iki ay önce y olda birbirlerine
rastlam ışlardı. Am a Raskolnikov başını çev irm iş,
hatta Razum ihin kendisini görm esin diy e y olun karşı
tarafına bile geçm iş​t i. Razum ihin onu görm ekle
beraber, dostunu rahatsız etm ek istem ediği için,
görm em ezlikten gelm işti.

Raskolnikov hatırlam ay a çalışarak:

“Gerçekten de daha geçenlerde Razum ihin’den


bana bir iş, bir ders falan bulm asını rica etm ek
istem iştim , diy e düşünüy ordu. Am a şim di bana ne
y olda y ardım edebilir? Bana ders bulduğunu, hatta
eğer v arsa, benim le, son kopeğini de pay laştığım
tutalım … Ben de bu paray la kundura, elbise satın
alarak ders v e​r ebilecek hale geley im … Hım … Hım …
Peki y a, sonra ne olacak?.. Üç beş kopekle ben ne y apa​-
bilirim ? Bana şim di lâzım olan bu m u? Benim şim di
Razum ihin’e gitm ekliğim gerçekten de gülünç bir
şey …”
Şu anda Razum ihin’e niçin gittiği m ese​l esi, onu
gerektiğinden çok korkutuy ordu. Raskolnikov ,
görünüşte pek tabii olan bu dav ra​n ıştan büy ük bir
kay gı ile, kendisi için uğur​suz birtakım m analar
çıkarm ay a çalışıy ordu.
Kendi kendine hay retle soruy ordu: “Bü​t ün işleri
y alnız Razum ihin’le düzeltm ek iste​y işim , bütün
kurtuluş um udunu Razum ihin’e bağlam ış olm aklığım
kabil m i?”

Raskolnikov düşünüy or v e alnını ov uştu​r uy ordu.


Tuhaf değil m i, uzun düşüncelerden sonra, âdeta
beklem ediği bir anda, birdenbire, hem en hem en
kendiliğinden, aklına çok garip bir düşünce geldi.
Birdenbire, âdeta kesin bir karar v erm iş gibi, çok
sakin bir eda ile konuş​m ay a başladı :

“Hım … Ev et, Razum ihin’e gideceğim , de​di.


Razum ihin’e gideceğim . Bu m uhakkak… Am a şim di
değil. Ben ona… o işten sonra, he​m en ertesi gün
gideceğim … O iş olup bittik​t en v e her şey y eni bir
düzene girdikten sonra gideceğim …”

Ve birdenbire aklını başına topladı. Otur​m akta


olduğu sıradan fırlay arak: “O işten son​r a m ı? diy e
hay kırdı. Gerçekten o iş olacak m ı? O işin olm ası kabil
m i?..”

Oturduğu sıradan ay rılarak hem en hem en


koşarcasına y ürüm ey e başladı. Geri dönüp ev i​n e
gitm ek üzerey ken ev e dönm ek ona, birden​bire pek
iğrenç göründü. Bütün bunlar bir ay ​dan beri orada, o
köşede, o korkunç dolapta ol​g unlaşm am ış m ıy dı?
Gözünün gördüğü y ere, rastgele y ürüdü.

Asabi ürperm esi bir sıtm a nöbeti halini aldı. Hatta


v ücudunda bir titrem e duy du; bu sıcakta üşüm ey e
başladı. Âdeta kendini zorlay arak, hem en hem en
şuursuzca, bir iç zorunluluğun etkisiy le v e şiddetli bir
oy alanm a ihtiy acıy la, her rastladığı şey i incelem ey e
kalkıştı. Am a bunu pek de başaram ıy or, her an, kendi
düny asına dalıy ordu. Yine ürpererek başını kaldırıp
etrafına bakındığı zam an, o anda ne düşündüğünü,
hatta nereden geçm ekte oldu​ğ unu bile hem en
unutuy ordu. Bütün Vasily ev ski Ostrov ’u böy lece
geçti, küçük Nev a’y a çıktı, köprüden geçti v e Ada
y olunu tuttu. Şehrin tozunu, kirecini, insanı sıkan v e
boğan kocam an ev lerini görm ey e alışık olan
Raskolnikov ’un y orgun gözlerine, y eşillik, serinlik,
önce hoş göründü. Burada ne o boğucu sıcak, ne o pis
koku, ne de m ey haneler v ardı. Am a çok geçm eden bu
y eni, bu hoş duy gular da has​t alıklı v e sinirlendirici
bir hal aldı. Bazen, y e​şillikler içinde kay bolm uş,
rastgele bir v illânın önünde duruy or, parm aklıklar
arasından, uzak​t a, balkonlarda, taraçalarda şık
giy inm iş ka​dınları, bahçede koşuşm akta olan
çocukları sey rediy ordu; en çok dikkatini çeken çiçek​-
lerdi. Gözleri her şey den çok bunlar üze​r inde
duruy ordu. Şık arabalara, ata binm iş ka​dınlara,
erkeklere de rastlıy ordu. Delikanlı m e​r aklı bakışlarla
bunları izliy or v e daha gözden kay bolm adan
unutuv eriy ordu. Bir aralık du​r akladı v e paralarını
say dı. Otuz kopeğe y akın parası olduğunu anladı:
“Yirm i kopek polise üç kopek de m ektup için
Nastasy a’y a v erdim . Dem ek ki dün gece
Marm elâdov ’lara kırk y edi v ey a elli kopek v erm iş
oluy orum ” diy e düşün​dü. Paralarını herhalde bir
m aksatla say m ış olacaktı. Am a cebinden niçin
çıkarm ış olduğu​n u bile pek çabuk unuttu. Bunu, bir
koltuk m ey hanesini andıran bir aşçı dükkânının
önün​den geçerken hatırlam ış v e karnının acıktığı​n ı
hissetm işti, içeri girerek bir kadeh v otka içti v e bir
sandv iç y edi. Sandv içi dışarıda bi​t irdi. Çoktandır
v otka içm em işti. Topu topu bir kadeh içm iş olm asına
rağm en, içki hem en tesirini gösterdi. Ay akları birden
ağırlaştı, m üthiş uy kusu geldi. Ev inin y olunu tuttu.
Am a Petrov ski Ostrov ’a gelince y orgunluktan bir
adım atacak m ecali kalm adı. Durakladı, y oldan
ay rılarak koruluğa daldı v e çim enler üstüne uzanıp
hem en uy udu.

Hastalıklı hallerde rüy alar çok defa, fev ​k alâde


keskin v e canlı çizgileriy le, gerçeğe çok uy gun
oluşlarıy la dikkati çeker… Bazen tablo, tüy leri
ürpertecek kadar korkunçtur, am a m i​zansen v e
bütün düşünce silsilesi, gerçeğe öy ​l esine uy gun, sanat
bakım ından bütün tabloy a ahenk teşkil eden ince v e
beklenm edik ay rıntı​l arla öy lesine doludur ki bu
rüy ay ı gören insa​n ın, hatta Puşkin v ey a Turgeny ev
gibi bir sa​n atçı bile olsa, uy anıkken bunu tasav v ur v e
icat etm esine im kân y oktur. Bu türlü rüy alar, bu
hastalıklı rüy alar, her zam an hafızalarda uzun bir
süre y er eder, zaten bozuk v e sarsıl​m ış olan uzv iy et
üzerinde derin izler bırakır.

Raskolnikov korkunç bir rüy a gördü. Rü​y asında,


kendi kasabalarındaki çocukluk hali​n i gördü: y edi
y aşındaki Raskolnikov , bir bay ​r am günü akşam ı,
babasıy la beraber şehir dı​şında dolaşm ay a çıkıy or.
Hav a kurşuni, orta​l ıkta boğucu bir sıcak v ar. Yer,
tıpkısı tıpkısı​n a hafızasında y er ettiği gibidir. Hatta
hafı​zasında y er eden görünüş, şim di rüy ada gör​-
düğünden çok daha siliktir. Kasaba tabak gibi bir
düzlükte görünüy or; etrafta bir söğüt ağa​c ı bile y ok…
Çok uzaklarda bir y erde, y erle göğün birleştiği çizgide,
küçük bir orm an ka​r artısı görünm ektedir. Kasabanın
son bahçesinden birkaç adım ötede bir m ey hane
v ardır; babasıy la dolaşırken, önünden her geçtiği za​-
m an, daim a Raskolnikov ’un üzerinde fena bir tesir
bırakan, hatta bir korku uy andıran bü​y ük bir
m ey hane… Bu m ey hanenin içinde her zam an bağırıp
çağıran, kahkahalarla gülen, küfreden, kısık sesle
edepsizce şarkılar söy ley en, sık sık da döv üşen bir
kalabalık bulunur​du. Mey hanenin y akınlarında her
zam an, sar​h oş v e korkunç suratlı bir takım insanlar
do​l aşırdı. Raskolnikov , onlara rastladıkça, baba​sına
sım sıkı sarılır, tir tir titrerdi. Mey hane​n in y anındaki
y ol, daha doğrusu patika, her zam an tozla, hem de
siy ah bir tozla örtülüdür. Bu y ol zikzaklar y aparak
uzanır v e üç y üz adım kadar ileride, sağda kasabanın
m ezarlığını çev irir. Mezarlığın ortasında y eşil
kubbeli, taştan bir kilise y ükselir. Raskolnikov , y ılda
bir iki sefer, annesiy le, babasıy la buray a gelir v e
y üzünü bile görm ediği, çoktan ölm üş olan bü​y ük
annesinin ruhuna okunan dualarda hazır bulunurdu.
Bu ziy aret günlerinde her zam an, peçetey e sarılı
bey az bir tabak içinde, pirinç v e şekerden y apılm ış,
üzerine kuru üzüm den bir haç göm ülm üş bir pasta
götürürlerdi. Ço​c uk bu kilisey i, çoğu kakm asız olan
eski resim ​l eri v e titrek başlı ihtiy ar papazı sev erdi.
Üze​r ine taş dikilm iş olan büy ük annesinin m eza​r ı
y anında, küçük bir m ezar daha v ardı. Bu m ezar, daha
altı ay lıkken ölen küçük karde​şinin m ezarıy dı.
Raskolnikov kardeşini de bil​m ez, hatırlam azdı. Am a
ona böy le bir kardeşi olduğunu söy ledikleri için, her
m ezar ziy are​t inde, say gıy la istav roz çıkarır, m ezarın
başın​da eğilir v e kardeşinin y attığı y eri öperdi. Gör​-
düğü rüy a da şuy du: babasıy la beraber m e​zarlığa
giden y oldan y ürüy erek, m ey hanenin önünden
geçiy orlar… Çocuk, babasının elinden tutm uş,
korkuy la m ey haney e bakıy or. Garip bir şey dikkatini
çekiy or; bu defa burada gü​y a bir eğlenti v ar: cicili
bicili tuv aletler giy ​m iş esnaf karılarıy la köy lü
karıları, kadınların kocaları, aşağı tabakadan her
çeşit insan kay ​n aşıp duruy or. Hepsi de sarhoş, hepsi
de şarkı söy lüy or. Mey hanenin kapısı önünde de bir
araba duruy or; am a garip v e tuhaf bir araba. İri
katanaların koşulduğu, y ük v e şarap fıçıları taşım ay a
m ahsus arabalardan biri. Küçük Raskolnikov , ölçülü
adım larla rahat rahat y ü​r üy en, y üklü halleri y üksüz
hallerinden âdeta daha iy iy m iş gibi, kendini
zorlam adan dağ gibi y ükleri çeken, bu uzun y eleli,
kalın bacaklı güç​l ü bey girleri sey retm ekten daim a
hoşlanırdı. Am a şim di, tuhaf değil m i, bu kocam an
ara​bay a, çelim siz, halsiz, lagar, dem irkırı, zav allı bir
köy lü bey giri koşulm uştu. Hani şu Raskolnikov ’un pek
çok defalar gördüğü, büy ücek bir odun v ey a sam an
y ükü altında —hele araba çam urlara v ey a araba
tekerleklerinin açtığı y ataklara göm üldüğü zam an—
takatten kesi​l en, bundan ötürü de m ujikler
tarafından insaf​sızca kam çıy la döv ülen, hatta bazen,
pek gad​darca, y üzlerine gözlerine v urulan bey girler​-
den biriy di. Raskolnikov , bu hay v anları öy lesine
sev er, onlara öy lesine acırdı ki, nerdey se ağlay acak
hale gelirdi, annesi de onu her za​m an, pencereden
uzaklaştırırdı. Am a işte bir​denbire bir gürültü koptu:
ceketlerini om uzlarına atm ış, kırm ızılı, m av ili
göm lekler giy m iş, körkütük sarhoş, iri y arı birtakım
m ujikler, naralar atarak, şarkılar söy ley erek,
balalay ka çalarak m ey haneden çıktılar. Kalın enseli,
ha​v uç gibi kırm ızı v e ablak suratlı, genççe bir m ujik:

— Binin, hepiniz binin! diy e bağırdı. He​pinizi


götüreceğim , binin!..
Bu sözleri, kahkahalar, bağrışm alar kov aladı:

— Bu lâğar bey gir m i bizi çekecek?


— Kuzum Mikolka, sen aklını m ı kaçır​dın? Hiç bu
kısrak bozuntusu böy le bir araba​y a koşulur m u?

— Kardeşler, bu dem irkırı hay v ancağız bal gibi


y irm i y aşında v ar.

İlkönce Mikolka, arabay a atlarken:


— Binin, hepinizi götüreceğim , diy e tek​r ar bağırdı.
Dizginleri eline alarak bütün hey betiy le öne geçti.
Sonra arabadan bağırarak, şunu ilâv e etti:

— Bizim doru at az önce Matv ey ile gitti. Am a şu


kısrak y ok m u, kardeşler, y üreğim i tüketm ekten
başka bir şey e y aram ıy or. Onu gebertm ekten başka
çare y ok… Boşuna arpa y iy or!.. Binin arabay a
diy orum size!.. Dörtna​l a koşturacağım !.. Dörtnala
koşacak…

Mikolka, dem irkırı kısrağı büy ük bir he​v esle


döv m ey e hazırlanarak eline kam çıy ı al​dı. Kalabalığın
arasından kahkahalar y ükseldi:
— Binin y ahu!.. Baksanıza, dörtnala koşacakm ış!..

— Bu hay v anın en aşağı on y ıldır dört​n ala koştuğu


y oktur.
— Koşacak y a!..
— Acım ay ın kardeşler!.. Herkes birer kırbaç alsın,
hazırlansın v urm ay a!..

— Vay anasını!.. Vur gitsin!..


Hepsi de gülerek, şakalaşarak Mikolka’nın
arabasına binerler… Altı kişi binm işti, daha da
binebilirdi. Aralarına, şişm an, kırm ızı y a​n aklı bir de
kadın alm ışlar. Kadının sırtında koy u kırm ızı bir
sarafan, başında kenarı inci işlem e bir başlık,
ay aklarında da kaba köy lü kunduraları v ar. Kadın
fındık y iy or, ara sıra da gülüy or. Arabanın
etrafındaki kalabalık da gülüy or. Hem doğrusunu
isterseniz, iskelet haline gelm iş böy le bir kısrağın
bütün bu kalabalığı dörtnala götürebileceğine kim
gül​m ez?.. Arabada bulunan iki delikanlı da,
Mikolka’y a y ardım etm ek üzere, ellerine hem en birer
kırbaç alırlar… “Deh!” diy e bir ses duy ulur! Lâğar
bey gir bütün gücü ile arabay a asılır; am a dörtnala
koşm ak şöy le dursun, adi y ürüy üşle bile zor gider…
Ancak küçük, kısa adım lar atabiliy or. Bacakları
bükülüy or, dolu gibi y ağan üç kırbacın v uruşları
altında inli​y or. Arabadakilerle arabanın
dışındakilerin gülüşm eleri iki m isline çıkıy or. Mikolka
içerliy or, kısrağın dörtnala kalkacağına gerçekten
inanıy orm uş gibi, m üthiş bir öfke içinde kam çı​l arını
sıklaştırıy or.

Kalabalık arasından iştahı kabaran bir delikanlı:


— Kardeşler, bırakın ben de biney im , di​y e
bağırıy or.
Mikolka :

— Binin!.. Hepiniz binin!.. Hepinizi gö​t ürür!.. Onu


geberteceğim !.. diy e hay kırıy or ve kısrağı
kırbaçlıy or, kırbaçlıy or… Öfkesin​den artık ney le
döv eceğini bilm iy or.

Çocuk babasına sesleniy or:

— Babacığım , babacığım , bak ne y apı​y orlar!


Babacığım , zav allı bey giri döv üy orlar!…

Babası:

— Gidelim y av rucuğum , diy or, gidelim … Bu


herifler sarhoş… Eğleniy orlar, aptallar… Biz gidelim ,
sen o y ana bakm a!..
Çocuğu oradan uzaklaştırm ak ister, am a oğlan
babasının elinden kurtulur, kendinden geçm iş bir
halde bey gire doğru koşar. Artık zav allı bey girin hali
kötüleşm iştir: solum ak​t a, bir an duraklay ıp sonra
y ine arabay ı çek​m ey e çalışm aktadır. Neredey se y ere
y ıkılacak…

Mikolka:
— Gebertincey e kadar döv ün, diy e bağırı​y or. Artık
iş oray a day andı. Geberteceğim !..
Kalabalığın arasından bir ihtiy ar:

— Sen Hıristiy an değil m isin, guly abani! diy e


bağırır.

Bir başkası:

— Bu kadarcık bir kısrağın böy le bir y ü​k ü çektiği


nerede görülm üş? diy e ilâv e eder.

Bir üçüncüsü:

— Hay v anın pestilini çıkaracaksın! diy e bağırır.

— Karışm a!.. Mal benim !.. Ne istersem y aparım .


Daha binin!.. Hepiniz binin! Mutlaka dörtnala
kalkacak, ben böy le istiy orum .

Birdenbire bir kahkaha tufanı kopar v e her şey i


bastırır: birbiri ardınca inen kırbaç v uruşlarına
day anam ay an zav allı kısrak, hal​sizliğine bakm adan
çifte atm ay a başlar. Hatta ihtiy ar bile
gülüm sem ekten kendini alam az. Doğrusu, böy le
bitkin bir kısrağın çifte atm a​sı gülünç oluy or, hani!

Kalabalıktan ay rılan iki delikanlı birer kırbaç


bulurlar v e y an taraflarından v urm ak üzere kısrağın
y anına koşarlar.

Mikolka:

— Suratına v urun, gözlerine v urun, göz​l erine,


diy e hay kırır.

Arabanın içindekilerden biri:

— Kardeşler, hay di bir şarkı söy ley elim , der…

Hep bir ağızdan edepsizce bir şarkı tuttu​r urlar;


ıslıkların tem posunda bir tef sesi du​y ulur. Köy lü
karısı fındık kırar v e güler.

… Çocuk hay v anın y anına koşar, ön tara​fa geçer,


hay v anın gözlerine, hem de tam göz​l erinin içine nasıl
v urduklarını görür. Ağlar. Yüreği kabarır,
gözlerinden y aşlar akar. Hay ​v anı döv m ekte
olanlardan birinin kam çısı y ü​züne çarpar. O bunu
duy m az bile… Ellerini ov uşturur, bağırır. Başını
sallay an, bütün bu hareketleri ay ıplam akta olan ak
saçlı, aksakallı ihtiy ara koşar. Bir köy lü karısı onu
elin​den tutup uzaklaştırm ak ister. Am a çocuk ka​dının
elinden kurtularak y ine bey girin y anına koşar.
Hay v an son gay retini harcam aktadır. Am a y ine çifte
atm ay a başlar.

Gözlerini kan bürüy en Mikolka:

— Seni guly abani, seni!.. diy e bağırır. Kam çıy ı


elinden atar, eğilir v e arabanın dibin​den uzun, kalın
araba okunu çekip çıkarır. İki eliy le ucundan tutarak,
zorla lâğar kısrağın ba​şı üzerinde hav ay a kaldırır.

Etraftan bağrışırlar:
— Zav allının kafasını kıracak!

— Öldürecek!

Mikolka:

— Mal benim , diy e bağırır. Var kuv v etiy ​l e araba


okunu hay v anın sırtına indirir. Boğuk bir ses
duy ulur.

Kalabalığın içinden:
— Kam çılay ın onu, kam çılay ın, sesleri y ükselir, ne
duruy orsunuz?

Mikolka ise oku bir daha hav ay a kaldı​r ır, gene


olanca gücüy le zav allı hay v anın sırtı​n a indirir.
Hay v an arka ay akları üzerine çöker, am a y ine
sıçray arak ileri atılır. Arabay ı çek​m ek için canını
dişine takarak son kalan ta​k atıy la dört bir y ana
saldırır. Am a her taraf​t an ona hücum eden altı
kırbaçla karşılaşır. Araba oku y eniden hav ay a kalkar,
üçüncü, sonra dördüncü defa, şiddetle, ölçülü bir
biçim ​de hay v anın sırtına iner. Mikolka bir v uruşta
hay v anı öldürem ediği için öfkesinden kudur​m uş bir
haldedir. Etraftan:

— Am m a da it canlıy m ış ha! diy e bağı​r ırlar.

Kalabalığın arasındaki bir m eraklı:

— Artık m uhakkak y ere y ıkılır, diy e söy ​l enir.


Şim di hapı y utacak!..

Bir üçüncüsü:

— Ne uğraşıp duruy orsunuz, der baltay la bir


v uruşta işini bitiriv erin!
Mikolka büy ük bir öfkey le:

— Peki, öy le olsun, diy e bağırır. Açılın bakay ım !


Araba okunu elinden fırlatır. Tekrar ara​banın
içine eğilir. Bir dem ir küskü çıkarır:
— Sakının! diy e bağırır v e küsküy ü olan​c a
gücüy le zav allı bey girine indirir. Bu v uruş, boğuk bir
ses çıkarır. Kısrakçağız sallanır, ar​k a ay akları üstüne
y ıkılır. Arabay ı çekm ek için bir defa daha ileri
atılm ak ister. Am a dem ir küskü y eniden şiddetle
hay v anın sırtına iner. Hay v an, sanki dört ay ağını
birden kesm işler gibi, y ere serilir.

Mikolka:

— İşini bitirelim , diy e bağırır v e âdeta kendinden


geçm iş bir halde arabadan atlar. Su​r atları kıpkırm ızı,
sarhoş birkaç delikanlı da kırbaç, sopa, araba oku gibi
ellerine geçen şey ​l erle can çekişm ekte olan zav allı
kısrağa saldı​r ırlar… Mikolka, hay v anın y an tarafında
dura​r ak, elindeki dem ir küsküy le, boş y ere hay v a​n ın
sırtına v urm ay a başlar. Lâğar bey gir ba​şını uzatır,
ağır ağır soluy arak ölür.

Kalabalığın arasından:
— Öldürdün işte! diy e bağırırlar.

— Ne diy e dörtnala koşm uy or?


Mikolka, elinde küskü, gözleri kan çanağı​n a
dönm üş bir halde:
— Mal benim di! diy e söy lenir.

Âdeta öldürecek başka bir y aratık bulun​m ay ışına


üzülüy orm uş gibi bir hali v ardır.
Kalabalığın içinden:

— Sen gerçekten de Hıristiy an değilm işsin! diy en


birçok sesler y ükselir.

Am a zav allı çocuk artık kendini kay bet​m iş bir


haldedir. Bir çığlık atarak kalabalığın arasından
bey gire kadar kendine y ol açar. Hay ​v anın cansız,
kanlı başını y akalar v e öper… Göz​l erinden öper,
dudaklarından öper… Sonra bir​denbire y erinden
fırlar, m üthiş bir öfke ile küçücük y um ruklarını
sıkarak Mikolka’nın üs​t üne atılır. Tam bu sırada da,
epey zam andan beri oğlunun arkasından koşm akta
olan baba​sı, nihay et onu y akalar v e kalabalığın
arasın​dan çekip götürür:

— Hay di, gidelim , gidelim , der. Ev e gide​l im !..


Çocuk:

— Babacığım , bunlar… niçin… bu zav allı…


hay v ancağızı öldürdüler? diy e hıçkırır. Am a nefesi
tutulur, kelim eler, daralm ış göğsünden bir fery at
halinde çıkar.

Babası:

— Bunlar sarhoş, diy e cev ap v erir, eğle​n iy orlar…


Bizim nem ize gerek, biz gidelim !..

Çocuk, kollarıy la babasını kucaklar, am a nefesi


tutulur. Soluk alm ak, bağırm ak ister v e uy anır.

Raskolnikov , kan ter içinde, saçları terden


ıslanm ış bir halde, soluk soluğa uy andı. Deh​şet içinde
doğruldu. Ağacın altına oturup derin derin nefes
alarak:

— Allah’a şükür, sadece bir rüy a im iş, di​y e


söy lendi. Am a bu ne olsa gerek? Sakın bir nöbet
başlangıcı olm asın? Ne korkunç bir rüy a!

Bütün v ücudu kırılıy or gibiy di. Ruhuna bir


kasv et, bir kararsızlık çökm üştü. Dirseklerini
dizkapaklarına day adı, başını av uçları arasına aldı.
“Am an Allah’ım , diy e söy lendi, hiç olacak iş m i
bu, hiç olacak iş m i bu, gerçekten de ben elim e bir
balta alıp kadının başına indirey im , kafatasını
parçalay ay ım , y apışkan v e ılık kan​l ar içinde
y üzey im , kilitleri kırarak hırsızlık edey im , tir tir
titrey ey im , y üzüm gözüm kan içinde, elim deki balta
ile bir köşey e saklana​y ım … Am an Yarabbi hiç olacak
iş m i bu?”

Raskolnikov bu sözleri söy lerken bir y ap​r ak gibi


titriy ordu. Tekrar doğrularak âdeta derin bir
şaşkınlık içinde dev am etti.
— Am a ben ne y apıy orum ? Bunu
y apam ay acağım ı ben zaten biliy ordum . Şu halde
şim diy e kadar niçin kendim i üzdüm ? Zaten da​h a dün,
şu… denem ey i y apm ay a gittiğim za​m an, buna
day anam ay acağım ı kesin olarak an​l am ıştım . Şu
halde şim di benim bu halim ne? Şu ana kadar ne diy e
şüphe etm iştim ? Daha dün m erdiv enden inerken,
bunun adi, iğrenç, alçakça, pek alçakça bir şey
olduğunu kendim söy lem edim m i? Bunu y alnız
düşünm ek bile gönlüm ü bulandırdı, beni dehşete
saldı.

— Hay ır, bunu y apam am , y apam am !.. Hatta


bütün bu hesaplarda en küçük bir şüphey e y er
kalm adığını, bir ay içinde v erdiğim bütün bu
kararların gün gibi açık, iki kere iki dört eder gibi
doğru olduğunu kabul etsek bile… Hay ır, ben bunu
y apam am , y apam am ! Şu halde nasıl oluy or da ben
hâlâ…

Ay ağa kalktı. Sanki buray a gelişine şaşm ış gibi,


şaşkın şaşkın etrafına bakındı v e T. köprüsüne doğru
y ürüdü. Yüzü sararm ıştı, gözleri y a​n ıy ordu.
Vücudunun her y anında bir halsizlik v ardı. Bununla
beraber, sanki daha rahat nefes alm ay a başlam ıştı.
Nice zam andan beri kendisi​n i ezen o korkunç y ükü
silkip attığını, ruhunun birdenbire ferahlay ıp
hafiflediğini hissetti. “Allah’ım , diy e y alv ardı, bana
y olum u göster, ben o m elun… hay alden
v azgeçiy orum !”

Köprüden geçerken, rahat rahat, sessizce Nev a


nehrini, kızıl v e parlak güneşin ışıltılı ba​t ışını
sey retti. Halsizliğine rağm en kendinde y or​g unluk bile
duy m uy ordu. Bir ay dan beridir y üreğinde zonklay an
çıban, sanki birdenbire deliniv erm işti. Hürriy et,
hürriy et!.. Şim di artık büy üden, sihirbazlıktan, iy i
saatte olsunlardan, hay aletlerden kurtulm uştu.
Raskolnikov sonraları bu günleri, bugünler​de
başına gelenleri, dakikası dakikasına, saniy e​si
saniy esine, noktası noktasına hatırladığı za​m an bir
nokta —aslında hiçbir fev kalâdeliği olm ay an, am a
sonraları daim a ona alıny azısını ön​c eden belirten bir
şey m iş gibi görünen bir nok​t a— kör inanç derecesinde
daim a onu hay rete düşürm üştür. Bu da şuy du:
y orgun, bitkin düş​t üğü şu sırada, en kestirm e, en
doğru y oldan ev ine dönm esi gerekirken, ne diy e, git​-
m esine hiç de lüzum olm ay an Sam anpazarı y oluy la
ev ine dönm üştü? İşte onun bir türlü anlay ıp
açıklay am adığı nokta buy du. Yol o kadar sa​pa
olm am akla beraber bu sapalık, apaçık v e tam am ıy la
lüzum suzdu. Gerçi, geçtiği y olları ha​t ırlam adan ev ine
döndüğü çok olm uştur. Raskolnikov kendi kendine her
v akit sorardı: ken​disi için bu kadar önem li, bu kadar
kesin tesirli, ay nı zam anda tam am ıy la rastlantı olan
(geçm e​si için de hiçbir sebep bulunm ay an)
Sam anpaza​r ındaki bu karşılaşm a, ne diy e şim di,
hay atının böy le bir saatinde, böy le bir dakikasında,
özel​l ikle böy le bir ruh hali içindey ken, bütün kaderi
üzerinde en kesin, en son tesiri y apm aktan geri
kalm ay acak olan bilhassa böy le şartlar içinde ol​-
m uştu? Neden? Sanki tesadüf burada ona pusu
kurm uştu.

Sam anpazarından geçerken saat dokuz sularıy dı.


Dükkâncılar, barakalardaki, kay ıklarda ki satıcılar,
ay ak satıcıları, dükkânlarını kapıy or v ey a m allarını
derley ip toplay arak, m üşterileri gibi onlar da ev lerine
dağılıy orlardı. Bodrum kat​l arındaki aşçı dükkânları
etrafında, Sam anpazarındaki ev lerin kirli v e pis
kokulu av lularında, hepsinden çok m ey hanelerde, çok
say ıda, her türlü, her cins esnaf, serseri kılıklı
insanlar kay naşıy ordu. Raskolnikov , m aksatsız sokağa
çıktığı zam an, bütün bu sem te y akın sokakla​r ı olduğu
kadar, belki de daha çok, buralarını da sev erdi. Onun
y ırtık pırtık elbisesi burada kim senin alay cı dikkatini
çekm ezdi. Burada, hiç kim se ay ıplam adan, istenilen
kılıkta gezi​l ebilirdi. Tam K… sokağının köşesinde, bir
ka​r ı koca, iki ay rı sergide iplik, kurdele, m endil,
basm a v e buna benzer başka birtakım şey ler
satıy orlardı. Bunlar da ev lerine gitm ey e dav ​-
ranm ışlar, am a y anlarına gelen bildik bir ka​dınla lâfa
daldıkları için gecikm işlerdi. Bu bil​dik kadın,
Raskolnikov ’un, saatini rehine koy m ak v e denem esini
y apm ak üzere dün kendisi​n i ziy aret ettiği, en küçük
dereceden bir m em urun dul karısı tefeci Aly ona
İv anov na’nın kız kardeşi Lizav etta İv anov na’y dı, y a
da herkesin kısaca Lizav etta diy e çağırdığı kadındı.
Raskolnikov , çoktan beri bu Lizav etta’y a dair epey
şey ler bilirdi; hatta kadın da onu biraz tanırdı. Bu,
uzun boy lu, hantal, tirkek, sessiz, biraz da aptalca,
otuz beş y aşlarında, geçkin bir kızdı. Ablası onu tam
bir esir gibi kullanır​dı. Kızcağız, gece gündüz ablası
hesabına ça​l ışır, ondan ödü patlar, hatta ablasından
day ak bile y erdi, işte şim di de, elinde bir çıkın,
satıcıy la karısının önünde düşünceli düşünceli
durm uş, onları dikkatle dinliy ordu. Satıcılar da ateşli
ateşli ona bir şey ler anlatıy orlardı. Bu karşılaşm ada
şaşılacak bir şey olm am akla be​r aber, delikanlı, birden
kadını görünce, aşırı şaşkınlığa benzer bir duy guy a
kapıldı.

Satıcı, bağıra bağıra:

— Lizav etta İv anov na, diy ordu, siz bu işe kendi


başınıza bir karar v erseniz!.. Yarın y e​diy e doğru
gelin. Onlar da bizde olacaklar…

Lizav etta, kararsızlık içindey m iş gibi ke​l im eleri


uzatarak, düşünceli düşünceli:

— Yarın m ı? dedi.

Çenesi düşük bir kadın olan satıcının ka​r ısı


y ay v an bir ağızla:
— Aly ona İv anov na sizi am m a da korkut​m uş ha,
dedi. Halinize bakıy orum da, sizi bir çocuk sanıy orum .
Sonra bu kadın sizin öz ab​l anız da değil, üv ey ablanız.
Am a bakın sizi na​sıl av ucu içine alm ış:

Kocası karısının sözünü keserek:

— Siz bu seferlik Aly ona İv anov na’y a hiç​bir şey


söy lem ey iniz, dedi, işte benim size tav siy em . Ondan
izin alm adan bize geliniz!.. Kârlı iş, sonraları ablanız
da anlay acak.

— Acaba gelsem m i?

— Yarın, saat y ediy e doğru. Onlar da ge​l ecek. Bir


başınıza bir karar v erin!

Karısı:

— Sem av eri de dem leriz, diy e ekledi.

Lizav etta, hâlâ kararsız bir halde:

— Peki, gelirim , dedi v e ağır ağır y ürü​m ey e


başladı.

Raskolnikov , bu sırada y anlarından geç​m iş,


bundan ötesini duy m am ıştı. Konuşulan şey lerin bir
kelim esini bile kaçırm am ay a çalı​şarak, belli etm eden,
ağır ağır y ürüm üştü, ilk şaşkınlığı y erine, y av aş
y av aş onu bir dehşet kaplam ış, sırtında soğuk soğuk
ürperm eler do​l aşm ıştı. Yarın akşam , tam saat y edide,
tefeci kocakarının kız kardeşi v e biricik can y oldaşı
Lizav etta’nın ev de olm ay acağını, bu hesapça
kocakarının akşam ın tam y edisinde ev de bir başına
bulanacağını ansızın, hiç beklenm edik bir biçim de,
hem de tam am ıy la bir rastlantı ola​r ak öğrenm iş oldu.

Ev ine ancak birkaç adım lık bir y ol kalm ış​t ı.


Odasına, ölüm e m ahkûm bir insan haliy le girdi.
Hiçbir şey düşünm üy ordu, zaten düşü​n ecek bir halde
de değildi. Am a artık ne m uhakem e, ne de irade
serbestliğine sahip olm adığını, her şey e kesin olarak
karar v erilm iş bulunduğunu, birdenbire bütün
v arlığıy la his​setti.

Şüphesiz, tasarısını uy gulam ak için, hatta


y ıllarca böy le elv erişli bir fırsat beklem iş olsay dı,
herhalde bu tasarının başarısı bakı​m ından şim di
birdenbire karşısına çıkandan daha güv en v erici,
başarı ihtim ali daha çok bir fırsatın çıkm asına im kân
olam azdı.

Öldürülm esi tasarlanan falan kocakarının, y arın


filân saatte, ev inde bir başına, y apay al​n ız
bulunacağını, doğru olarak, büy ük bir ke​sinlik v e en
küçük bir tehlikey le, şüphe uy an​dıracak herhangi bir
soruşturm a v e araştırm a​y a lüzum kalm adan bir gün
öncesinden öğren​m ek herhalde çok zor bir şey
olacaktı.

VI

Sonraları Raskolnikov , satıcıy la karısının


Lizav etta’y ı ev lerine asıl hangi iş için dav et ettiklerini
bir aralık öğrenm ek fırsatını buldu. Mesele çok basitti,
ortada hiçbir fev kalâdelik y oktu. Fakir düşm üş
dışarlıklı bir aile, hepsi de kadın çam aşırından ibaret
olan bazı eşy ala​r ını satıy orm uş. Pazara götürüp
satm ak elv e​r işli olm adığı için, satıcı bir kadın
arıy orlarm ış. Hâlbuki Lizav etta bu işlerle
uğraşıy ordu. Si​pariş alır, bu gibi işlerin peşinde
koşardı. Müşterisi de kalabalıktı. Çünkü çok nam uslu
bir kadındı. Her zam an da son fiy atı v erirdi: bir m alın
gerçek değeri ney se onu isterdi. Um u​m iy etle az
konuşan, y ukarda da söy lenildiği gibi, pek sessiz, pek
çekingen bir kadındı.

Am a Raskolnikov son zam anlarda kör inançlara


kapılır bir insan olm uştu. Bu halin izleri sonraları da
onda, hem en hem en silinm ez bir şekilde, daha uzun
zam an kaldı. Delikanlı bütün bu işlerde, sonraları,
daim a esrarlı bir hal, acay ipliğe benzer bir şey , özel
birtakım etki v e rastlantılar görm ek eğilim ini taşıdı.
Da​h a kışın, Pokory ev adlı bildik bir öğrenci, Harkov ’a
giderken, lâf arasında bir aralık ona, bir şey ini belki
rehine koy m ak ister diy e, Aly ona İv anov na adlı bir
kocakarının adresini v erm işti. Raskolnikov , uzun
zam an kocakarı​y a başv urm ak ihtiy acını duy m adı.
Çünkü ders v eriy or, şöy le böy le geçinip gidiy ordu. Bir
bu​ç uk ay önce bu adresi hatırladı. Elinde, rehine
konm ay a y arar iki şey v ardı: biri, babadan kalm a
eski bir güm üş saat, ötekisi de, ev den ay rılırken,
hatıra olarak kız kardeşinin hediy e ettiği, üç kırm ızı
taşla süslü bir altın y üzük​t ü. Yüzüğü götürm ey e
karar v erdi. Kocakarı​y ı aray ıp buldu. Hakkında esaslı
hiçbir bilgisi olm adığı halde, daha ilk bakışta,
kocakarıy a karşı sonsuz bir nefret duy m uştu.
Kocakarıdan iki “kay m ecik” alm ış, ev ine dönerken
kötü bir m ey haney e uğram ıştı. Bir çay ısm arlay ıp
oturm uş v e derin birtakım düşüncelere dalm ıştı.
Tıpkı bir civ civ in y um urtadan baş v erm esi gibi tuhaf
bir düşünce dim ağında beliriy or v e onu fazlasıy la
m eşgul ediy ordu…

Hem en y anı başında, başka bir m asada, hiç


tanım adığı v e hatırlam adığı bir öğrenci ile genç bir
subay oturuy ordu. Bir parti bilârdo oy nam ış, şim di de
çay içm ey e koy ulm uşlardı. Ansızın Raskolnikov ,
öğrencinin subay a, tefe​c i bir kadından, küçük bir
m em urun dul karı​sı Aly ona İv anov na’dan söz
açtığını, kadının adresini v erdiğini işitti. Bu bile
Raskolnikov ’a biraz garip göründü: kendisi şim di
oradan ge​l iy ordu, hâlbuki tesadüfe bakın ki, burada
da o kadından konuşuluy ordu. Şüphesiz bu bir
rastlantı idi. Am a tuhaf değil m i, kendisi şu anda çok
acay ip bir etkiden y akasını kurtara​m azken, burada
bir başkası sanki kendisine azizlik etm ek istiy ordu:
öğrenci birdenbire ar​k adaşına bu Aly ona İv anov na
üzerine çeşitli tafsilât v erm ey e koy uldu.

— İy i bir kadındır, diy e anlatıy ordu. On​dan her


zam an para alınabilir… Bir çıfıt kadar zengindir. Bir
defada beş bin ruble v erebilir, am a öte y andan bir
ruble değerinde bir rehini de alm am azlık etm ez!..
Bizim kiler ona birçok defalar başv urm uşlardır. Yalnız
korkunç bir cadı…

Öğrenci onun ne kadar kötü huy lu, ne ka​dar aksi


bir kadın olduğunu, borcunu ödem ek​t e bir gün
geciken bir borçlunun, rehine koy ​duğu eşy asına nasıl
kay bolm uş gözüy le bakm a​sı gerektiğini anlatm ay a
başladı. Kadın, rehi​n e konan eşy a değerinin ancak
dörtte biri ka​dar para v erm ekte, buna karşılık ay da
y üzde beş, hatta y üzde y edi faiz alm aktay m ış…

Öğrenci gev ezeliğini artırdı. Bu arada ko​c akarının


Lizav etta adında bir de kız kardeşi olduğunu, bücür
cadalozun, en aşağı 1 ,7 6 bo​y unda olan Lizav etta’y ı,
bir çocuk gibi daim a baskı altında tuttuğunu, ona sık
sık day ak at​t ığını anlattı. Öğrenci:

— Bu da şaşılacak bir şey , diy e bağırdı v e


kahkahay la güldü.

Karşılıklı olarak Lizav etta’dan konuşm a​y a


başladılar. Öğrenci büy ük bir m em nunluk​l a
Lizav etta’dan söz ediy or v e boy una gülüy or​du. Subay
ise derin bir ilgiy le onu dinliy ordu. Sonra da,
çam aşırlarını y am am ak üzere bu kadını kendisine
gönderm esini öğrenciden rica etti.
Raskolnikov , konuşm anın bir kelim esini bile
kaçırtm am ış, bir anda her şey i öğrenm işti: Lizav etta,
kocakarının küçüğü v e (başka ana​dan) üv ey
kardeşiy m iş… Otuz beş y aşında ka​dar v arm ış. Gece
gündüz ablası hesabına ça​l ışır, y em ek pişirir, çam aşır
y ıkarm ış… Bun​dan başka şuna buna dikiş diker, tahta
silm ey e gider v e bütün kazancını ablasına v erirm iş…
Kocakarı izin v erm eden hiçbir sipariş, hiçbir iş
alam azm ış… Kocakarı v asiy etnam esini ha​zırlam ıştı;
bunu Lizav etta da biliy ordu. Bu v a​siy etnam ey e göre
ev deki sandaly elerle öteki ev eşy asından başka
Lizav etta’y a beş para bi​l e kalm ıy ordu. Aly ona
İv anov na bütün parası​n ı, ruhunun ebedî istirahatı
için N… ilindeki bir m anastıra bırakıy ordu. Lizav etta
bir m em ur ailesinden değildi, küçük esnaf
sınıfındandı, v ücudu pek biçim siz, boy u fev kalâde
uzundu. Ay akları kocam an, bacakları eğriy di. Her
v a​k it ökçeleri aşınm ış keçi derisinden kundura​l ar
giy erdi. Lizav etta daim a tem iz gezen bir kızdı.
Öğrencinin en çok şaştığı v e güldüğü şey ,
Lizav etta’nın boy una gebe kalm asıy dı.

Subay :

— Am a onun çirkin olduğunu söy lem iy or


m uy dun? dedi.

— Ev et, öy lesine esm er ki, âdeta kadın kılığına


girm iş bir askeri andırıy or. Am a bili​y or m usun, hiç
de öy le iğrenç çirkinlerden de​ğ il. Yüzüy le gözleri o
kadar iy i ki… Hatta fev ​k alâde iy i… Birçoklarının onu
beğenm eleri bu​n u ispat eder. Öy lesine sessiz, öy lesine
uy sal ki; ağzı v ar dili y ok… Her şey e, am a her şey e
razı olur. Hele gülüşüne, tatlı bir gülüş bile de​m ek
m üm kün…

Subay gülerek sordu:


— Yoksa kadın senin de m i hoşuna gidi​y or?

Öğrenci:

— Halindeki acay iplik dolay ısıy la hoşu​m a gitti,


dedi v e hararetle ilâv e etti, hay ır am a, bak sana ne
diy eceğim : seni tem in ederim ki, en küçük bir v icdan
azabı duy m adan ben şu m elun kocakarıy ı öldürür v e
soy ardım .

Subay tekrar güldü, Raskolnikov ise tit​r edi. Bu ne


kadar garip bir şey di!

Öğrenci ateşli ateşli:

— Dur hele, sana ciddî bir soru sorm ak istiy orum ,


dedi. Tabii ben şaka ettim . Am a dinle: bir y anda
budala, m anasız, önem siz, ak​si, hastalıklı, kim sey e
fay dası olm ay an, tam tersine, herkese zararı
dokunan, niçin y aşadı​ğ ını kendisi de bilm ey en, y arın
nasıl olsa ken​diliğinden ölecek olan bir kocakarı v ar.
Anlı​y or m usun? Anlıy or m usun?
Subay , hey ecanlanan arkadaşına dikkatle
bakarak:

— Peki, peki, anlıy orum , dedi.

Sonunu dinle, öte y anda da, y ardım


görm ediklerinden boş y ere ziy an olan genç, körpe
güçler v ar. Hem bu gibiler binlerce; on​l ara her y erde
rastlanılabilir. Kocakarının m a​n astıra adadığı
paray la y apılm ası v e düzeltil​m esi kabil olan y üzlerce,
binlerce hay ırlı iş v e teşebbüs v ar. Yüzlerce, belki de
binlerce v arlık doğru y ola çıkarılıy or; onlarca aile
sefaletten, ahlâk bozukluğuna uğram aktan, fena y ola
dö​k ülm ekten, zührev i hastalıklar hastanesine düş​-
m ekten kurtarılıy or… Bütün bunlar da koca​k arının
parasıy la oluy or. Kocakarıy ı öldür, pa​r asını al, sonra
da bu paray ı bütün insanlığın, herkesin y ararına
harca!.. Ne dersin, y apaca​ğ ın binlerce hay ırlı işle bu
küçük cinay et unutturulam az m ı? Bir v arlığa karşı,
fena y ola dökülm ekten, m ahv olm aktan kurtarılm ış
binler​c e v arlık… Bir ölüm e karşı binlerce hay at… Bu
bir hesap işi!.. Hem sosy al dengede bu v erem li, bu
aptal, bu aksi kocakarının hay atının ne de​ğ eri
olabilir? Herhalde bir bitin, bir ham am bö​c eğinin
hay atından daha değerli olm asa gerek… Hatta onlar
kadar bile değeri y oktur. Çünkü bu kocakarı zararlı
bir y aratıktır. Başkasının hay atına kastediy or: aksi
m i aksi; geçenlerde öfkelendiği bir sırada Lizav etta’nın
parm ağını ısırm ış; az kalsın kadıncağızın parm ağını
kese​c eklerdi.

Subay :

— Hiç şüphe y ok ki, y aşam ay a lây ık de​ğ il, dedi,


am a ne y aparsın, tabiatın işi!

— Am a kardeş, tabiatı düzeltirler, bir y ön


v erirler… Böy le olm asa, insan kör inanç​l ar
oky anusunda boğulup giderdi. Yine böy le olm asa, bir
tanecik büy ük adam olam azdı. “Vicdan, ödev ” falan
diy e birtakım lâflar edi​y orlar. Ben v icdana, ödev e
karşı hiçbir şey söy lem ek istem iy orum . Am a bizim
v icdan v e ödev anlay ışım ız nedir? Dur bakalım , ben
sa​n a bir soru daha soray ım . Dinle!
— Hay ır, sen dur da, şim di ben sana bir soru
soray ım . Dinle!

— Sor bakalım !
— Meselâ sen şim di çene çalıp hatiplik ediy orsun,
am a bana şunu söy le: sen kendi elinle bu kocakarıy ı
öldürebilir m iy din? Ev et, m i, hay ır m ı?
— Pek tabii olarak hay ır! Ben burada ada​l et
anlam ı bakım ından konuştum . Tabii bura​da benim
kişiliğim bahis konusu değildir.

— Kanaatim ce, m adem ki sen bu işi üze​r ine


alam ıy orsun, o halde burada herhangi bir adalet de
bahis konusu olam az!.. Hay di, bir parti daha
oy nay alım !

Raskolnikov m üthiş bir hey ecan içindey ​di. Hiç


şüphesiz bütün bunlar, Raskolnikov ’un başka biçim ler
altında v e başka konular için​de olm akla beraber,
birçok seferler genç ar​k adaşlarından dinlem ek
fırsatını bulduğu, adım başında rastlanan, en alelâde
birtakım düşünce v e konuşm alardı. Am a neden
bilhas​sa şu anda, kendi kafasında da harfi harfine
ay nı düşünceler doğduğu bir sırada, böy le bir
konuşm a ile böy le bir düşüncey le, karşılaşı​y ordu?
Neden bilhassa şu anda, kafasında ko​c akarı ile ilgili
düşüncelerin filizlendiği bir sı​r ada, kocakarıy a dair
bir konuşm anın üstüne gelm işti? Bu rastlantı ona her
zam an garip gö​r ünm üştür. Bu önem siz m ey hane
konuşm ası​n ın, olay ların bundan sonraki gelişm esi
bakı​m ından onun üzerinde büy ük bir etkisi olm uş​t u:
güy a, gerçekten de bu konuşm ada, kade​r in bir işareti,
bir kararı v ardı.

Raskolnikov , Sam anpazarından dönünce kendini


div anın üstüne attı v e tam bir saat, hiç
kım ıldam adan orada oturdu. Bu arada or​t alık
karardı. Delikanlının m um u y oktu. Zaten ışık
y akm ak hatırına bile gelm em işti. Bir sa​a t içinde
herhangi bir şey düşünüp düşünm e​diğini hiçbir
zam an hatırlay am adı. Nihay et bundan bir süre
önceki nöbet v e titrem e y ine geldi, div ana y atm ak da
kabil olduğunu büy ük bir m em nunluk duy arak akıl
etti. Çok geçm e​den kurşun gibi ağır bir uy ku, âdeta
ezercesine onu bastırdı.

Görülm em iş derecede uzun v e rüy asız bir uy ku


çekti. Ertesi sabah saat onda delikanlı​n ın odasına
giren Nastasy a, onu güçlükle uy an​dırdı. Nastasy a,
çay la ekm ek getirm işti. Çay y ine artıktı v e y ine kızın
kendi çay danlığıy la getirilm işti.

Kız öfkey le:


— Hâlâ uy uy or, diy e çıkıştı, boy una uy uy or!
Delikanlı güçlükle doğruldu. Başı ağrıy ordu;
ay ağa kalkm ak istedi. Oda içinde bir do​l aştı, am a y ine
div ana düştü.

Nastasy a:

— Yine m i uy ku? diy e bağırdı. Yoksa hasta m ısın,


nesin?

Delikanlı hiç cev ap v erm edi.

— Çay ister m isin?

Raskolnikov , tekrar gözlerini kapay ıp du​v ardan


y ana dönerek güçlükle:

— Sonra! dedi.
Nastasy a bir süre başı ucunda durdu.

— Belki de gerçekten hastadır, diy e söy ​l endi, çıkıp


gitti.

Saat ikide, elinde çorba olduğu halde y i​n e içeri


girdi. Delikanlı, az önce olduğu gibi, y ine y atıy ordu.
Çay a hiç dokunm am ıştı. Nastasy a’nın biraz canı
sıkılır gibi oldu. Öfkey le delikanlıy ı sarsm ay a başladı.
Tiksinti ile baka​r ak bağırdı:

— Ne uy uklay ıp duruy orsun be?


Delikanlı doğruldu, oturdu. Am a kıza hiç​bir şey
söy lem edi, gözlerini döşem elere dikti. Nastasy a:
— Hasta m ısın, değil m isin? diy e sordu. Am a y ine
hiçbir cev ap alam adı. Biraz sustuk​t an sonra:

— Hiç olm azsa sokağa çıksan, dedi, biraz hav a


alırdın? Biraz bir şey y em ez m isin?

Delikanlı zay ıf bir sesle:


— Daha sonra, sen git… dedi v e elini sal​l adı.

Nastasy a biraz daha durdu, acıy arak deli​k anlıy a


baktı, çıkıp gitti.

Delikanlı birkaç dakika sonra gözlerini y ukarı


kaldırdı; uzun uzun, çay a çorbay a bak​t ı. Sonra da
ekm eği aldı, kaşığı aldı, y em eğe başladı. Az v e iştahsız
y edi, âdeta m ihaniki bir hareketle, üç dört kaşık çorba
içti. Baş ağrısı biraz hafiflem işti. Yem eğini bitirdikten
sonra y ine div ana uzandı. Am a artık uy uy am adı.
Yüzükoy un, başı y astığa göm ülü bir hal​de,
kıpırdam adan y atıy ordu. Boy una birtakım hüly alara
dalıy ordu. Bu hüly alar da hep tuhaf tuhaf şey lerdi: en
çok, Afrika’da, Mısır’da, çöl​de, bitkili bir alanda
olduğunu hay al ediy ordu. Bir kerv an m ola v erm iş,
dev eler sessizce y atıy ordu. Etraf baştanbaşa palm iy e
ağaçlarıy la çev rili idi. Herkes y em ek y iy or,
Raskolnikov ise boy una su içiy or, hem de, oracıkta,
y anı başında şırıl şırıl akan bir ırm aktan içiy ordu.
Renk renk çakılların arasından, pırıl pırıl ter​t em iz,
y aldızlı kum ların üstünden akan buz gibi m av i sular,
öy lesine serin, öy lesine güzel​di ki…

Delikanlı ansızın bir saatin çaldığını açık​ç a işitti.


Ürperdi, kendine geldi, başını kaldırıp pencerey e
baktı. Saatin kaç olabileceğini tah​m in ettikten sonra,
sanki biri gelip kendisini div andan çekip koparm ış
gibi, tam am ıy la ak​l ını başına toplay arak, birdenbire
y erinden fırladı. Parm aklarının ucuna basa basa
kapıy a gitti, y av aşça kapıy ı aralay arak m erdiv eni
din​l em ey e başladı. Yüreği şiddetle çarpıy ordu. Am a
m erdiv en tam am ıy la sessizdi; sanki her​k es uy kuy a
y atm ıştı. Hiç hazırlanm adan, hiç​bir şey y apm adan,
dünden beri böy le kendin​den geçm iş bir halde
uy uy abilm iş olm ası, ona garip v e korkunç göründü.
Hâlbuki belki de saat altıy ı çalm ıştı. Uy kunun,
uy uşukluğun y erini, birdenbire, tabii olm ay an,
hum m alı, şaşkın diy ebileceğim iz bir telâş alm ıştı.
Zaten uzun boy lu bir hazırlığa da lüzum y oktu. Hiç​bir
eksik gedik bırakm am ay a, hiçbir şey unutm am ay a
bütün gücü ile çalışıy ordu. Yüreği ise boy una
çarpıy ordu. Hem öy lesine şiddetle çarpıy ordu ki,
nefesi daralıy ordu. İlkin bir ilm ek y apıp paltosuna
dikm esi lâzım dı; bu bir​k aç dakikalık bir işti. Elini
y astığının altına soktu, oray a tıkıştırılm ış çam aşırlar
içinden, es​k i y ırtık pırtık, kirli göm leklerinden birini
çekip çıkardı. Bir v erşok [Verşok : 4 ,4 santim etre
uzunluğunda bir uzun​l uk ölçüsüdür.] genişliğinde v e
sekiz v erşok uzunluğunda bir parça kopardı. Bu par​-
çay ı ikiy e katladı. Pam uklu, kaim bu kum aş​t an
y apılm ış olan bol, sağlam paltosunu (üstü​n e giy diği
biricik paltoy u) sırtından çıkardı v e kopardığı
parçay ı, iki ucundan, sol koltuğu al​t ına içeriden
dikm ey e başladı. Dikerken elleri titriy ordu. Am a bu
işi o kadar iy i becerdi ki, paltoy u tekrar sırtına
geçirdiği zam an, dışar​ı dan hiçbir şey belli olm uy ordu,
iğney le ipliği çoktan hazırdı. Bunlar, bir kâğıda sarılı
olarak, m asanın güzünde duruy ordu. İlm iğe gelince,
onun kendi icadı çok ustalıklı bir şey di. Bu ilm ek,
baltay ı asm ak için y apılm ıştı. Elde balta sokaklardan
geçem ezdi. Baltay ı paltosunun al​t ına gizlese, y ine
eliy le tutm ası lâzım dı. Bu da göze çarpardı. Şim di ise
ilm ek olduğuna göre, baltay ı ağız tarafından asm ak
y eterdi. Bu du​r um da balta, y ol süresince, içeride,
koltuğunun altında, rahatça asılı olarak durabilirdi.
Elini paltosunun y an cebine sokarak, sallanm asın
diy e, baltanın sapından da tutabilirdi. Palto, âdeta bir
çuv al gibi, çok bol olduğu için, cebi​n in içinden eliy le
bir şey ler tuttuğu dışarıdan belli olm azdı. Delikanlı bu
ilm iği on beş gün kadar önce icat etm işti.

Bu işi de bitirdikten sonra, “alaturka” se​dirle


döşem e arasındaki küçük aralığa parm ak​l arını sokup
sol köşey i araştırdı v e oradan, bir hay li zam an önce
hazırlay ıp sakladığı bir rehin çıkardı. Doğrusunu
isterseniz bu, hiç de rehin falan değildi. Uzunlukça,
genişlikçe, güm üş bir tabakadan farkı olm ay an,
düzgünce y ontulm uş, basit bir tahta parçasıy dı.
Delikanlı bu tahta parçasını, bir gün gezerken, bir
atöly e av lusun​da tesadüfen bulm uştu. Bir süre sonra
tah​t a parçasına, y ine o gün sokakta bulduğu, düz​g ün,
incecik, herhalde bir şey den kopm uş olan bir dem ir
lev ha ekledi. Dem ir lev ha, tahtadan biraz küçüktü.
Bu iki parçay ı üst üste koy duk​t an sonra bunları
çaprazlam a olarak bir iplik​l e sım sıkı birbirine bağladı.
Sonra da, zarif bir biçim de, tem iz bey az bir kâğıda
dikkatle sardı; ince bir sicim le, y ine çaprazlam a
olarak bağladı, bunu da çözülm ey ecek şekilde
düğüm ledi. Delikanlının böy le y apm aktan m aksadı,
kocakarı, paketi çözüncey e kadar onu biraz oy alam ak,
böy lece v akit kazanm aktı. Dem ir lev ha ise,
kocakarının, hiç olm azsa ilk ağızda bu “şey in” tahta
olduğunu anlam am ası için, ağırlık olsun diy e
konm uştu. Bütün bunlar bir süreden beri div anın
altında saklı duruy ordu. Delikanlı rehini eline alır
alm az, ansızın av lu​dan birinin bağırdığı duy uldu:

— Saat altıy ı v uralı epey oldu!

— Epey m i oldu? Am an Yarabbi!


Delikanlı kapıy a koşarak etrafı dinledi.

Şapkasını y akaladığı gibi, ihtiy atla v e bir kedi


sessizliğiy le, on üç basam ak m erdiv eninden inm ey e
başladı. Şim di önünde, m utfaktaki balta​y ı çalm ak
gibi, y apılm ası gereken en önem li iş​l erden biri
duruy ordu, işi baltay la görm esi lâ​zım geldiğine
çoktandır karar v erm işti. Bir de sustalı bahçıv an
çakısı v ardı. Am a bu bıçağa, hele kendi gücüne hiç
güv enm iy ordu, işte bunun içindir ki kesin olarak
baltada karar kıl​m ıştı. Delikanlının bu işte aldığı
bütün kesin kararlar m ünasebetiy le, sırası gelm işken
bir noktay a işaret edelim : bu kesin kararların ga​r ip
bir niteliği v ardı: kararlar kesinleştikçe delikanlıy a
daha çirkin, daha m anasız görünü​y ordu. Bütün o
ıstıraplı iç didinm esine rağm en, tasarılarının
y apılabilir şey ler olduğuna, bir an için olsun, asla
inanm am ıştı.

Şay et öy le bir şey olsay dı da delikanlı, hiç​bir


şüphesi kalm ay acak biçim de en son noktası​n a kadar
her şey i çözüm ley ip kesin bir karara v arsay dı, o
zam an da galiba, iğrenç, çirkin v e y apılm ası kabil
olm ay an şey ler diy e her şey den v azgeçerdi. Am a
henüz çözülm em iş duran daha bir y ığın nokta v e
şüphe v ardı. Baltay ı ne​r eden tedarik edeceği
m eselesine gelince, bu basit iş onu zerre kadar
düşündürm üy ordu. Çünkü bundan kolay bir şey
y oktu. Çünkü Nastasy a’nın, hele akşam ları, ev de
olm adığı zam anlar pek çoktu: y a konuy u kom şuy u
dolaşm ay a çıkar, y a da bakkala giderdi. Kapıy ı da
daim a ardına kadar açık bırakırdı. Zaten pansiy oncu
kadın hep bu y üzden onunla kav ​g a ederdi, işte böy le,
v akti gelince, sessizce m utfağa girerek baltay ı alm ak,
sonra da, ara​dan bir saat geçince (her şey olup
bittikten sonra) içeri girip baltay ı y erine koy m ak kalı​-
y ordu. Am a birtakım aksilikler de hatıra geli​y ordu:
m eselâ delikanlının, baltay ı y erine koy ​m ak üzere, bir
saat sonra geldiğini; aksi gibi Nastasy a’nın da geri
döndüğünü v e m utfakta olduğunu tutalım . Tabii o
zam an Nastasy a’nın çıkm asını beklem ek üzere, geçip
gitm ek gerekecekti. Hâlbuki bu arada kızın baltay ı
aray acağı tutm ası, bulam ay ınca bağırıp çağırm ası
akla gelirdi, işte sana bir şüphe v ey a hiç ol​m azsa
şüphe için bir sebep.

Am a bunlar, üzerinde düşünm ey e bile baş​-


lam adığı ufak tefek şey lerdi. Zaten v akti de y oktu. O,
ana m eseley i düşünüy or, ufak tefekleri ise,
düşüncelerinin kesinleşm esinden sonra​y a
bırakıy ordu. Am a düşüncelerinin kesinleş​m esi de,
ona, gerçekleşm esi im kânsız bir şey gibi görünüy ordu.
Hiç değilse o böy le sanıy or​du. Meselâ o, bir gün
düşünm ekten v azgeçece​ğ ini v e düpedüz kalkıp oray a
gideceğini bir tür​l ü tasav v ur edem iy ordu. Hatta
geçenlerde y ap​t ığı denem ey i bile (y ani, son bir defa
daha y eri gözden geçirm ek m aksadıy la oray a gidişi)
“sanki hay al kurup da ne olacak, gidey im de bir
deney ey im !” gibilerden, gerçekten uzak, sadece bir
denem e diy e y apm ak istem iş, am a day anam ay arak
v azgeçm iş v e kendi kendine öfkele​n ip hem en kaçıp
gitm işti. Hâlbuki bu arada, m eseley i ahlâk
bakım ından çözm ek için y aptığı bütün tahliller,
görünüşte bitm iş, inancı bir us​t ura gibi bilenm işti.
Artık kendisine y apabileceği şuurlu bir itirazı
kalm am ıştı. Am a şim di, açıkça kendisine
inanm ıy ordu. Güy a birisi kendisini buna zorluy or v e
sürüklüy orm uş gibi, sağdan soldan itiraz edilecek
noktalar arıy ordu. Ansızın çatıp gelen v e her şey e
birdenbire karar v erdiren son gün, onun üzerinde
âdeta m ihaniki bir etki y apm ıştı; güy a biri onun elin​-
den y akalam ış, tabii olm ay an, karşı durulm az bir
güçle, itirazsızca, körü körüne peşinden sü​r üklem işti.
Âdeta elbisesinin eteğini bir m akinenin çarklarına
kaptırm ış, m akine de onu ken​dine çekm ey e
başlam ıştı.

İlkin —am a bir hay li öncey di— onu şu m esele


m eşgul etm işti: nasıl oluy or da hem en hem en bütün
suçlar böy lesine kolay m ey dana çıkıy or, hem en
hem en bütün suçların izleri böy lesine çabuk
bulunuy ordu? Yav aş y av aş çe​şitli v e m eraklı
birtakım sonuçlara v ardı. Onun düşünüşüne göre
bunun başlıca nedenini, suçu gizlem ekteki m addi
im kânsızlıklardan çok, suç​l unun kendisinde aram ak
lâzım dı. Suçluy a ge​l ince, hem en her suçlu, suç
işlerken bir çeşit akıl v e irade zaafına düşüy ordu. Hele
m uhake​m e v e soğukkanlılığın en çok lâzım olduğu bir
sırada, çocukça, garip bir hav ailiğe kapılıy or​du…
Onun kanaatince bu şuurunu kay bediş v e bu irade
zaafı, âdeta bir hastalık gibi insanı y a​k alar, y av aş
y av aş gelişerek suçun işlenm esin​den az önce en
y üksek derecesine v arırdı. Bu hastalık, suç işlenirken
v e suç işlendikten bir m üddet sonra da —adam ına göre
— ay nı şe​k ilde dev am eder, sonra da her hastalık gibi
ge​ç erdi… Şim di asıl m esele şu: suçu doğuran has​t alık
m ıdır, y oksa özel m ahiy etine göre, suç m u her zam an
hastalığa benzer bir şey doğu​r ur? Raskolnikov , henüz
kendisinde bunu çöze​c ek bir güç hissetm iy ordu.

Bu sonuçlara v arınca, kendisinde, tasarla​dığı işi


y aparken, buna benzer hastalıklı deği​şiklikler
olm ay acağına, tasarladığı şey i y aptı​ğ ı sürece —
bilhassa bu dav ranışı “suç olm adı​ğ ı” için — şuur v e
iradesinin asla zay ıflam ay acağına karar v erdi. Bu son
karara v arm asını sağlay an düşünce zincirini bir y ana
bırakıy oruz. Biz zaten bu y olda gerektiğinden çok ileri
git​t ik. Yalnız şunu ilâv e edelim ki, işin pratik ta​r afı,
asıl m addi güçlükler, genel olarak onun kafasında
tam am ıy la ikinci derecede bir rol oy ​n uy ordu. Kendi
kendine: “Yeter ki, diy ordu, bu zorlukların karşısında
bütün irade v e aklım ı koruy ay ım , sırası gelince, işin
bütün tafsilâtını, en ince noktalarına kadar
öğrendiğim zam an bu zorlukların hepsini y enerim …”
Am a iş bir türlü başlam ıy ordu. Kararlarının
kesinliğine her zam andan daha az inanm akta dev am
ediy ordu. Am a saati gelince, işler bam başka, âdeta
um ulm adık, hatta hem en hem en beklenm edik bir
biçim aldı.

Daha m erdiv enlerden inm eden, çok basit bir şey


onu çıkm aza soktu: her zam anki gibi, kapısı ardına
kadar açık duran ev sahibinin m utfağı hizasına
gelince, Nastasy a’nın bulunm adığı sırada ev
sahibinin içeride olup olm adığını; içeride y oksa
baltay ı alırken, bakm ası ihtim aline karşı oda
kapısının iy i​c e kapalı bulunup bulunm adığını
önceden anla​m ak için, ihtiy atla m utfağa bir göz attı.
Nastasy a’nın bu defa ev de v e m utfakta oluşundan
baş​k a bir işle de m eşgul bulunduğunu; bir sepetten
çıkardığı çam aşırları bir ipe serdiğini görünce fena
halde şaşırdı. Nastasy a delikanlıy ı görünce işini
bırakarak ona döndü, geçip gidincey e kadar
arkasından baktı. Delikanlı başını çev irerek hiçbir
şey in farkında değilm iş gibi, geçip gitti, işi bozulm uş,
baltasız kalm ıştı. Raskolnikov ’un fe​n a halde canı
sıkıldı.

Kapının önüne çıkarken aklından şunları


geçiriy ordu: “Özellikle şu dakikada Nastasy a’nın ev de
bulunm ay acağını nereden, nereden çı​k ardım ? Niçin,
niçin, bunun y üzde y üz böy le olduğuna karar
v erdim ?” Acınacak bir duru​m a düşm üş, âdeta
alçalm ıştı. Öfkesinden ken​di kendisiy le alay edeceği
geliy ordu. Kör, hay ​v anca bir öfkey le köpürm üştü.
Kapının önün​de kararsızlık içinde durakladı. Lâf olsun
di​y e, hedefsizce sokağa çıkıp dolaşm ay ı saçm a
buluy ordu; tekrar ev e dönm ek de daha çok si​n irine
dokunuy ordu. Kapının önünde, tam kapıcının kapısı
açık v e karanlık kulübesi önün​de, hedefsizce
dururken: “Bu fırsatı ebedî olarak nasıl kaçırdım !”
diy e m ırıldandı. Ve bir​denbire irkildi. İki adım ötedeki
kapıcı kulübesinde, sağdaki sedirin altında, gözüne
par​l ak bir şey ilişti. Etrafına bakındı: kim secik​l er
y oktu. Parm ak uçlarına basarak kapıcı ku​l übesine
y aklaştı, iki basam ak m erdiv eni in​di. Yav aşça
kapıcıy a seslendi. “Tahm in ettiğim gibi, ev de y okm uş!
Am a y akınlarda bir y erde, av luda falan olacak…
Çünkü kapısı ardına ka​dar açık!” diy e düşündü. Ve
hızla baltay a atıl​dı (gördüğü baltay dı), iki kütük
arasından, se​dirin altından çekip çıkardı. Dışarı
çıkm adan, hem en oracıkta ilm iğe geçirdi, ellerini
cebine sokarak kapıcı kulübesinden çıktı. Kim secikler
görm em işti! Garip bir gülüm sey işle: “Kul sı​-
kılm ay ınca hızır im dada gelm ezm iş!” diy e düşündü.
Bu rastlantı onu fev kalâde cesaretlen​dirm işti.

Şüphey i çekm em ek için y olda, acele etm e​den, ağır


ağır, tem kinli y ürüy ordu. Gelip ge​ç enlere pek az
bakıy or, hatta y üzlerine hiç bakm am ay a, elden
geldiği kadar dikkati çek​m em ey e çalışıy ordu. Bu
sırada şapkasını ha​t ırladı: “Am an Allah’ım ! Ev v elsi
gün param olduğu halde kendim e bir şapka
alam adım ’” diy e söy lendi. İçinden bir lânet sedası
y üksel​di.

Dükkânlardan birine, rastgele göz atınca,


duv ardaki saatin y ediy i on geçtiğini gördü. Hem acele
etm ek, hem de sapa y oldan gitm ek lâzım dı: dolaşık
y oldan, öte y andan ev e v ar​m ak daha uy gundu.
Eskiden, bütün bu şey leri hay alinde can​l andırdığı
zam an, bazen işe başlay ınca çok korkacağını
sanıy ordu. Hâlbuki şim di pek korkm uy or, hatta hiç
korkm uy ordu. Üstelik şu anda onu y abancı birtakım
düşünceler oy a​l ıy ordu. Am a hiçbiri uzun
sürm üy ordu. Hatta Yusupov parkından geçerken,
y üksek fıskiy e​l er y apılsa, bütün m ey danlarda hav ay ı
ne gü​zel serinletirdi, diy e düşündü, bu düşüncey le pek
ilgilendi. Sonra, y av aş y av aş, y azlık bah​ç e, Mars
m ey danına kadar uzatıldığı, hatta Mihay lov ski
saray ının bahçeleriy le birleştirildi​ğ i takdirde, şehir
için çok güzel v e fay dalı bir iş y apılm ış olacağı
inancına v ardı. Burada birdenbire onu şöy le bir
m esele ilgilendirdi: hele bütün büy ük şehirlerde
oturanlar, sadece bir zaruret y üzünden değil de, kendi
istekle​r iy le şehrin parksız, fıskiy esiz, çam urlu, pis
kokulu, m urdar y erlerinde ney e oturuy orlar? Bu
sırada Sam anpazarındaki gezintilerini ha​t ırladı v e bir
an kendine geldi: “Am m a da saç​m alıy orum ha! diy e
düşündü. İy isi m i hiçbir şey düşünm ey ey im !”
“Herhalde idam sehpasına götürülen m ah​-
kûm ların akılları, y olda rastladıkları şey lere böy le
takılır” düşüncesi bir an, bir şim şek gi​bi kafasında
parladı. Am a bu ışığı hem en kendisi söndürdü. Eh işte
artık y aklaşm ıştı. İşte ev , işte cüm le kapısı… Bir
y erlerde bir saat, bir defa çaldı:“Bu ne, y oksa saat y edi
buçuk m u? Am a kabil değil… Herhalde bu saat
ileridir.”

Kapıda talih bir defa daha y üzüne güldü, Bu


y etişm iy orm uş gibi, sanki m ahsus, tam da bu sırada,
Raskolnikov , kapının altından y ürüdüğü sürece
tam am ıy la ona siper olan, ot y üklü koca bir araba da
önü sıra kapıdan içeri girdi. Araba kapıy ı geçip
av luy a girer girm ez, delikanlı da çabucak, sağa
sapıv erdi. Arabanın öte tarafında birkaç kişinin
bağrıştığı, m ünakaşa ettiği duy u​l uy ordu. Am a onu
kim se fark etm em iş, kim sey ​l e de karşılaşm am ıştı. Bu
dört köşeli büy ük av ​l uy a bakan pencerelerden
birçoğu, bu saatte açıktı, am a o başını kaldırm am ış,
kendinde bu gücü bulam am ıştı. Kocakarının dairesine
giden m erdiv en hem en şuracıkta, kapıdan girer gir​-
m ez sağday dı. Delikanlı m erdiv enlere v arm ıştı bile.

Biraz soluk aldıktan, atm akta olan kalbini eliy le


bastırdıktan sonra, hem en oracıkta, bir defa daha
baltasını y oklay ıp düzeltti. Sonra, adım başında kulak
kabartarak, sessizce, y a​v aşça m erdiv enleri
tırm anm ay a başladı. Am a bu saatte m erdiv en de
tam am ıy la tenhay dı. Bü​t ün kapılar kapalıy dı.
Kim sey le karşılaşm adı. Gerçi ikinci katta kapısı
ardına kadar açık boş bir daire v ardı. İçinde boy acılar
çalışıy ordu. Am a başlarını bile çev irm ediler…
Delikanlı bi​r az durakladı, düşündü v e y oluna dev am
etti: “Bunlar da olm asay dı, tabii daha iy i olurdu, diy e
aklından geçirdi. Am a onların üstünde da​h a iki kat
v ar!”

Nihay et işte dördüncü kat… işte kapı, işte


karşısındaki daire… Am a boş. Üçüncü katta, tam
kocakarının oturduğu dairenin altına rastlay an daire
de, bütün belirtilere göre, galiba boş​t u: küçük çiv ilerle
kapıy a tutturulm uş olan kartv iziti çıkarm ışlar…
Dem ek ki kiracılar git​m iş… Raskolnikov ’un soluğu
tutuldu. Bir an ak​l ından: “Acaba çekilip gitsem m i?”
düşüncesi geçti. Am a bu sorusuna cev ap v erm edi.
Koca​k arının dairesini dinlem ey e koy uldu: içeride bir
ölü sessizliği v ardı. Sonra, bir defa daha, m erdi​v en
başından aşağılarını uzun uzun v e dikkatle dinledi.
Son bir defa daha etrafını gözden ge​ç irdi. Kendini
topladı v e bir defa daha, ilm ekte​k i baltay ı y okladı.
“Yüzüm sarardı m ı… Acaba çok m u sarardı? Pek m i
hey ecanlıy ım ? Kocaka​r ı işkillidir. Yoksa çarpıntım
geçincey e kadar beklesem m i?” diy e düşündü.
Am a y üreğinin çarpıntısı bir türlü dinm iy or​du.
Tam tersine, sanki m ahsus y apıy orm uş gibi y üreği
artan bir hızla çarpıy or, çarpıy or, çarpı​y ordu. Artık
daha fazla day anam adı. Yav aşça elini çıngırağa uzattı
v e çaldı. Yarım dakika sonra, daha kuv v etli olarak bir
daha çaldı.

Cev ap y ok. Boşuna çalm anın hiçbir m anası y oktu.


Zaten bu, onun işine de gelm ezdi. Kocakarının ev de
olduğu m uhakkaktı. Am a ka​dın işkilliy di v e y alnızdı.
Delikanlı onun alışkanlıklarını az çok biliy ordu.
Kulağını bir defa daha iy ice kapıy a day adı. Duy guları
m ı bu ka​dar incelm işti, Yoksa gerçekten de bu kadar
iy i duy uluy or m uy du, tabii bunu kestirm ek zordu,
am a, birdenbire kulağına, âdeta kilidin sürgüsü
üstünde gezen bir elin dokunuşu, kapıy a sürtünen bir
eteğin hışırtısı gelir gibi ol​du. Birisi sezdirm eden
kilidin y anında duruy or v e tıpkı dışarıda duran
kendisi gibi, gizlenerek v e galiba da kulağını kapıy a
day ay arak dışarısını dinliy ordu.

Saklandığını belli etm em ek için, m ahsus kım ıldadı


v e y üksek sesle bir şey ler m ırıldandı. Sonra, üçüncü
defa olarak, am a y av aşça, hiçbir sabırsızlık belirtisi
gösterm eden, ağır ağır kapıy ı çaldı. Sonraları bunu
hatırlarken, bu daki​k anın açıkça, tıpkı tıpkısına
hafızasında y er ettiğini anladı v e buna şaştı. Hele
zekâsının bir​den bulutlandığı, v ücudunda duy gu
nam ına bir şey kalm adığı bir sırada bu kadar
kurnazlığı nasıl düşünebildiğine bir türlü aklı
erm iy ordu.

Bir saniy e sonra sürgünün çekildiği du​y uldu.

VII

Kapı, y ine eskisi gibi, pek az aralandı, y i​n e iki


keskin v e kuşkulu göz, karanlığın için​den ona dikildi.
Raskolnikov şaşırdı. Az kal​sın önem li bir y anlışlık
y apacaktı.

Kocakarı kendisiy le y alnız kalm aktan kor​k ar diy e


çekindiği, görünüşünün de kadına gü​v en v ereceğine
inancı olm adığı için kapıy ı tut​t u, kocakarının aklına
eser de kapatır diy e, kendine doğru çekti. Bunu gören
kocakarı ka​pıy ı gerisin geriy e kendine çekm edi, am a
sür​g ünün kolunu da bırakm adı, öy le ki, delikanlı, az
kalsın kapıy la beraber kocakarıy ı da m er​div ene
sürükley ecekti. Kocakarının boy lu boy un​c a kapıda
durarak, girm esine engel olduğunu gören delikanlı,
doğruca kadının üzerine y ürü​dü. Kadın korkuy la geri
sıçradı. Bir şey ler söy ​l em ek istem iş de söy ley em em iş
gibi bir hali v ardı. Gözlerini fal taşı gibi açarak ona
bak​m ay a başladı.

Raskolnikov , elinden geldiği kadar senli benli bir


eda ile:

— Günay dın Aly ona İv anov na, diy e baş​l adı, am a


sesi kendisine boy un eğm edi, kesil​di v e titredi. Size…
şey getirdim … am a, şura​y a… ışığa gidelim … daha
iy i…
Delikanlı kocakarıy ı bir kenara iterek, da​v etsizce
oday a girdi. Kocakarı onun arkasın​dan koştu. Dili
çözülm üştü:

— Am an Allah’ım ! Ne arıy orsunuz? Siz kim siniz?


Ne istiy orsunuz?

— İnsaf edin Aly ona İv anov na!.. Ben ta​n ıdığınız


Raskolnikov ’um . işte size rehin getir​dim … Hani
geçenlerde söy lem iştim y a!..

Bu sözleri söy ledikten sonra kadına rehini uzattı…

Kocakarı rehine bakacak oldu, am a he​m en


gözlerini dav etsiz m isafirin ta gözlerinin içine dikti.
Delikanlıy ı, dikkatle, öfkeli v e kuş​k ulu bakışlarla
süzüy ordu. Aradan bir dakika geçti. Delikanlı,
kocakarının gözlerinde, âdeta her şey i anladığını
gösteren alay a benzer bir pırıltı görür gibi oldu.
Kendini kay betm ekte olduğunu, âdeta korktuğunu,
şay et kadın hiç​bir şey söy lem eden y arım dakika daha
kendi​sine böy le bakacak olursa, oradan kaçacak ka​dar
korktuğunu hissetti.

O da öfkelenerek:

— Sanki tanım am ış gibi bana böy le ne


bakıy orsunuz? diy e birdenbire çıkıştı, işinize gelirse
alırsınız, gelm ezse ben de bir başkasına götürüp
v eririm . Kay bedecek v aktim y ok!..

Delikanlı bu sözleri söy lem ey i düşünm e​m işti bile.


Kelim eler kendiliğinden, birdenbire ağzından
dökülüv erm işti.

Kocakarı kendini toplam ıştı. Misafirin ke​sin edası,


herhalde onu cesaretlendirm iş ola​c aktı. Rehine
bakarak sordu:

— Kuzum ne oluy orsun böy le birdenbire… Nedir


bu?
— Geçen sefer söy lem iştim y a: güm üş bir tabaka…

Kocakarı elini uzattı:


— Ne kadar da sararm ışsınız? Elleriniz de titriy or?

Delikanlı kesik kesik:

— Sıtm a, diy e cev ap v erdi, sonra, kelim e​l eri


güçlükle söy ley erek ekledi: y iy ecek bir şey olm adıktan
sonra ister istem ez sararırsın!
Yine derm anı kesiliy ordu. Am a v erdiği ce​v ap
doğru göründü v e kocakarı rehini aldı.

Raskolnikov ’a bir defa daha dikkatle ba​k ıp rehini


elinde tarttıktan sonra sordu:

— Nedir bu?

— Şey … sigara tabakası… güm üştendir… bir defa


bakın!

— Sanki güm üş değilm iş gibi geliy or ba​n a… Am m a


da sarıp sarm alam ışsın ha!..

İpi çözm ey e çalışarak v e pencerey e, ışığa dönerek


(boğucu sıcağa rağm en ev in bütün pencereleri
kapalıy dı) birkaç saniy e delikanlıy ı tam am ıy la
bıraktı v e ona arkasını döndü.
Delikanlı paltosunu çözüp baltay ı ilm ekten
kurtardı. Am a büsbütün dışarı çıkarm adı, y al​n ız sağ
eliy le elbisesinin altında tutm akla y e​t indi. Kollarına
m üthiş bir derm ansızlık gel​m işti. Kollarının her geçen
saniy e, gittikçe uy u​şarak ağırlaştığını kendisi de fark
ediy ordu. Baltay ı bırakıp düşürm ekten korkuy ordu.
Bir​denbire âdeta başı döner gibi oldu. Bu sırada
kocakarı can sıkıntısıy la:

— Buray a böy le ne sarıp sarm alam ış! di​y e söy lendi


v e Raskolnikov ’un bulunduğu y ana doğru bir hareket
y aptı.

Artık bir an bile kay betm ey e gelm ezdi. Baltay ı


tam am ıy la çıkardı, iki eliy le tutup ha​v ay a kaldırdı.
Ne y aptığının farkında olm a​dan, hem en hem en
kendini zorlam adan, sanki bir m akine gibi, baltanın
tersini kadının kafa​sına indirdi. Bu sırada âdeta
derm ansız bir hal​dey di. Am a baltay ı indirir indirm ez
gücü y e​r ine geldi.

Her v akit ki gibi, kocakarının başı açıktı. Âdeti


olduğu üzere bol y ağla y ağlanm ış kıra çalan açık
renkli sey rek saçları sıçan kuy ruğu halinde örülerek,
ensesine sarkm ış, kem ik bir tarak kırığı altında
toplanm ıştı. Kadın, kısa boy lu olduğu için balta tam
tepesine inm işti… Kadın, çok hafif bir çığlık atarak,
birdenbire bütün v ücuduy la y ere y ığılıv erm iş, am a
y ine de, iki elini başına kaldırm ay a v akit bulabil​-
m işti. Kadın bir elinde hâlâ “rehin”i tutm akta dev am
ediy ordu. Delikanlı, bu sırada bütün gücü ile v e hep
baltanın tersiy le, bir defa, bir defa daha kadının
tepesine v urdu. Dev rilen bir bardaktan akar gibi kan
boşandı. Kadının v ü​c udu sırtüstü y ere y uv arlandı.
Raskolnikov , ge​r iy e sıçray arak bu düşüşe y ol v erdi v e
hem en kadının y üzüne eğildi: kadın artık ölm üştü.
Göz​l eri, y uv alarından fırlam ak istercesine dışarı
uğram ıştı. Alnıy la bütün y üzü buruşm uş, ölüm
kıv ranışıy la çarpılm ıştı.

Baltay ı, ölünün y anına, y ere bıraktı v e ak​m akta


olan kanların üstüne bulaşm am asına dikkat ederek,
hem en, kadının geçen sefer anah​t arlarını çıkardığı
cebini y oklam ay a başladı. Artık tam am ıy la aklı
başınday dı. Göz kararm a​sından, baş dönm esinden
onda eser kalm am ış​t ı. Yalnız hâlâ elleri titriy ordu. Bu
sırada, hatta çok dikkatli, çok tedbirli dav randığını,
hep ka​n a bulanm am ay a çalıştığını, sonraları
hatırladı..

Anahtarları hem en bulup çıkardı. O zam an


olduğu gibi, hepsi de çelik halkay a takılı bir deste
halindey di. Elindeki anahtarlarla hem en y atak
odasına koştu. Bu, içinde Mery em Ana resim leriy le
dolu kocam an bir dolap bulunan küçücük bir oday dı.
Odanın öteki duv arı boy unca, parçalı ipek
kum aşlardan y apılm ış pam uk bir y organla örtülü
tertem iz kocam an bir y atak v ardı. Üçüncü duv arda
ise bir kom odin du​r uy ordu. Am a garip değil m i,
anahtarları kom o​dine uy durm ay a başlar başlam az,
anahtar şıkır​t ılarını duy ar duy m az, v ücudunda bir
ürperm e dolaşır gibi oldu. Birdenbire içinde y ine her
şe​y i bırakıp gitm ek isteği uy andı. Am a bu, bir anlık
bir şey di. Çıkıp gitm ekte artık geç kal​m ıştı. Hatta
kendisiy le hafifçe alay etti. Der​k en, birdenbire aklına
bir başka korkulu düşün​c e geldi: birdenbire ona öy le
geldi ki kocakarı hâlâ sağdır v e kendine gelebilir.
Anahtarları v e kom odini bırakarak, gerisin geriy e,
ölünün bulunduğu y ere koştu. Baltay ı y akaladığı
gibi, kocakarıy a bir defa daha indirm ek üzere
kaldırdı. Am a indirm edi. Kadının ölü olduğuna
şüphesi kalm am ıştı. Üzerine eğilerek bir daha
y akından inceley ince, kafasının parçalandığını, hatta
biraz da y ana çarpıldığını açıkça gördü. Parm ağıy la
ellem ek istedi, am a v azgeçti. Zaten belliy di. Bu arada,
koca bir kan birikintisi de m ey dana gelm işti.
Birdenbire kocakarının boy ​n unda bir kordon fark etti.
Çekti, am a kordon sağlam olduğu için koparam adı:
üstelik kana da bulaşm ıştı. Olduğu gibi koy nundan
çekip çıkar​m ay a çalıştı. Am a, bir şey buna engel
oluy or, kordon bir y erlere takılıy ordu.
Sabırsızlanarak, kordonu hem en oracıkta, göv denin
üstünde kes​m ek için baltay ı kaldırdı. Am a cesaret
edem e​di. iki dakikalık bir uğraşm adan sonra, ellerini
v e baltay ı kana bulay arak, kadının v ücuduna
dokunm adan büy ük bir zorlukla kordonu kese​bildi v e
çıkardı. Ev et, y anılm am ıştı, kordonun ucunda bir
para çantası v ardı. Kordona, biri serv i ağacından,
ötekisi de bakırdan olm ak üze​r e iki haçla m ineli bir
erm iş resm i takılıy dı. Bunlarla beraber, kenarları v e
halkası çelikten, güderi, küçük, kirli bir para çantası
da v ardı. Para çantası, ağzına kadar doluy du.
Raskolni​k ov içine bakm adan çantay ı cebine indirdi.
Haç​l arı da kocakarının göğsüne attı. Bu sefer bal​t asını
da alarak, kendisini gerisin geriy e y atak odasına attı.

Müthiş acele ediy ordu. Anahtarları kaptı, y ine


onlarla uğraşm ay a başladı. Am a nedense bir türlü
becerem iy ordu: anahtarlar kilide uy ​m uy ordu. Hani
pek de elleri titriy or denem ez​di, am a boy una
y anılıy ordu. Meselâ anahtarın, kom odinin anahtarı
olm adığını, kilide uy m adı​ğ ını gördüğü halde, y ine de
sokm ay a çalışıy or​du. Derken, birdenbire, öteki küçük
anahtarlar​l a beraber sallanıp duran şu ağzı dişli
büy ük anahtarın (geçen sefer de hatırladığı gibi)
kom odinin değil de bir çekm enin anahtarı olduğu​n u,
kocakarının nesi v arsa bu çekm ecede olabileceğini
hatırladı v e düşündü. Kocakarıların, âdetleri olduğu
üzere kasalarını kary olaların altında sakladıklarını
bildiği için kom odini bırakarak, hem en kary olanın
altına girdi. Tam da düşündüğü gibiy di: kary olanın
altında, uzunlu​ğ u bir arşını geçen, kapağı kubbeli,
kırm ızı m aroken kaplı, çelik çiv ilerle kakm alı
büy ücek bir çekm ece v ardı. Ağzı dişli anahtar tam da
buna uy du v e çekm ecey i açtı. En üstte, bey az bir ör​-
tünün altında, kırm ızı kum aş kaplı, tav şan derisinden
bir kürk v ardı. Bunun altında ipekli bir entari, sonra
bir şal göze çarpıy ordu; çekm ecenin dibinde de, galiba
hep eski püskü şey ler v ardı. Raskolnikov , her şey den
ön​c e, kana bulanm ış ellerini kırm ızı kum aşa si​l ecek
oldu: “Kırm ızı olduğu için kan fark edil​m ez:” diy e
düşündü. Am a birdenbire aklını ba​şına toplay arak
korkuy la: “Am an Allah’ım ! Yoksa ben delirdim m i?”
diy e söy lendi.

Bu eski püskü şey leri kım ıldatır kım ıldat​m az,


kürkün altından bir altın saat çıkıv erdi. Delikanlı
bütün eşy ay ı karıştırm ay a başladı. Gerçekten de
çam aşırların arasına, herhalde değerleri ödenm iş
v ey a ödenm em iş bütün re​h inler, bilezik, küpe, y üzük,
iğne v e diğer birtakım eşy a konm uştu. Bazıları
m ahfazaların içindey di. Diğer bir kısm ı ise, adi gazete
kâğıdına, am a iki katlı olarak, dikkatle, düzgün ola​r ak
sarılm ış ve şeritle bağlanm ıştı. Hiç v akit
kay betm eden, m ahfazaları ve paketleri açıp
bakm adan, pantolonunun v e paltosunun cepleri​n e
doldurm ay a başladı. Am a fazla alm ay a fırsat
bulam adı.

Ansızın, kocakarının bulunduğu odada bi​r inin


gezindiği duy uldu. Raskolnikov durdu, bir ölü gibi
sessiz kaldı. Am a etrafta çıt y ok​t u. Dem ek ki ona öy le
gelm işti. Derken, bir​denbire açık olarak hafif bir çığlık
duy uldu. Yahut biri, âdeta kesik kesik inlem iş v e sus​-
m uştu. Sonra y ine, bir v ey a iki dakika süren ölü bir
sessizlik baş gösterdi. Delikanlı, zorla nefes alarak
çekm ecenin önünde çöm elm iş bek​l iy ordu. Derken,
birdenbire sıçradı, baltay ı ka​parak y atak odasından
fırladı.
Odanın ortasında, elinde büy ük bir çıkın​l a
Lizav etta duruy or, öldürülm üş ablasına şaş​k ın şaşkın
bakıy ordu. Yüzü kireç gibiy di. Âde​t a kendinde
hay kırm ay a bile güç bulam ıy ordu. Raskolnikov ’un
koşup girdiğini görünce, bir y aprak gibi zangır zangır
titrem ey e başladı. Yüzü baştanbaşa ürperip gerildi.
Elini kal​dırdı. Ağzını açar gibi oldu am a y ine de
hay kırm adı. Israrla delikanlının y üzüne bakarak v e
güy a bağırm ası için y eter derecede hav a
bulam ıy orm uş gibi, bağırm am akta dev am ede​r ek,
ağır ağır bir köşey e gerilem ey e, ondan uzaklaşm ay a
başladı. Katil, baltay la kadına saldırdı. Kadının
dudakları, bir şey den kork​m ay a başlay an v e
kendilerini korkutan şey e dikkatle bakarak
bağırm ay a hazırlanan çok küçük çocuklarda olduğu
gibi acıklı bir biçim ​de büzüldü. Bu bahtsız Lizav etta
öy lesine bi​ç are, öy lesine m azlum , öy lesine çok
korkutul​m uş bir m ahlûktu ki, y üzünü korum ak için
ellerini bile kaldırm adı. Hâlbuki baltanın su​r atına
doğru kaldırıldığı bu anda, en kaçınıl​m az, en tabii
dav ranış bu idi. Kadın sadece serbest elini, o da
suratına erişem ey ecek kadar, biraz kaldırdı v e katili
uzaklaştırm ak ister gibi ileriy e, ona doğru uzattı.
Balta, keskin tarafıy la kadının tam kafatasına indi v e
bir an​da, hem en hem en tepesine kadar, alnın üst bö​-
lüm ünü baştan başa y ardı. Kadın y ere y ıkıldı.
Raskolnikov kendini tam am ıy la kay beder gibi oldu.
Kadının elindeki çıkını y akaladı. Sonra bir tarafa
fırlatarak antrey e doğru koştu.

Hele hesapta olm ay an bu ikinci cinay etten sonra,


bütün v arlığını, gittikçe artm akta olan bir korku
kapladı. Elinden geldiği kadar bu​r adan çabuk kaçm ak
istiy ordu. Bu dakikada, daha doğru görüp m uhakem e
edebilecek bir halde olsay dı, durum unun nezaketini,
üm it​sizliğini, çirkinliğini v e m ünasebetsizliğini
kav ray abilsey di, buradan kurtulup ev ine v arabil​m ek
için daha ne gibi güçlükleri, hatta belki de cinay etleri
göze alm ak zorunda kalacağını bilsey di her şey i
bırakarak hem en gidip poli​se teslim olm ası çok
m üm kündü. Hem bu tes​l im olm ak isteği, akıbeti
hakkında duy duğu korkudan çok, y aptığı işin
kendisinde uy an​dırdığı dehşet v e tiksintiden ileri
gelm ektey di.. Bu tiksinti, her geçen dakika kabarıy or
v e büy üy ordu. Şu anda, im kânı y ok, çekm ecenin y a​-
nına, hatta y atak odasına gidem ezdi.
Am a bir çeşit dalgınlık, hatta kendinden geçm ey e
benzer bir hal y av aş y av aş ona hâkim olm ay a başladı.
Dakikalarca kendini, hatta da​h a doğrusu ana işi
unutarak, ay rıntılarla uğraşm ay a başladı. Bu arada
m utfağa bir göz atıp, sıranın üstünde y arısına kadar
su dolu bir kov a görünce ellerini v e baltay ı y ıkam ay ı
akıl etti. Elleri kan içinde v e y apış y apıştı. Bal​t anın
ağzını suy a daldırdı. Pencere kenarında, kırık bir
tabakta duran bir sabun parçasını al​dı v e doğrudan
doğruy a kov anın içinde elleri​n i y ıkam ay a başladı.
Ellerini y ıkay ınca, baltay ı da çıkardı. Dem ir
bölüm ünü tem izledi. Sonra, uzun uzun, üç dakika
kadar sapın kanlanm ış y erlerini y ıkadı. Hatta kanları
tem izlem ek için sabun bile kullandı. Sonra, hem en
oracıkta m utfağa gerilm iş bir ip üzerinde kurum ak
için asılm ış olan bezle hepsini kuruladı. Bu işi bitirince
baltay ı pencerenin y anında uzun uzun, dikkatle
gözden geçirdi. Hiçbir leke kalm am ış​t ı. Sadece sapı
hâlâ nem li duruy ordu. Baltay ı, dikkatle, paltosunun
altındaki ilm iğe taktı. Bundan sonra da, loş
m utfaktaki ışığın m üsa​a desi nispetinde paltosunu,
pantolonlarını, kun​duralarını gözden geçirdi.
Dışarıdan, ilk bakış​t a bir şey ler görünm üy ordu.
Yalnız kunduralarda lekeler v ardı. Bir bez ıslatarak
kundura​l arını tem izledi. Bununla beraber, iy i
m uay ene etm ediğini, kendisinin fark etm ediği göze
bata​c ak bazı şey lerin kalm ış olabileceğini biliy ordu.
Kararsızlık içinde odanın orta y erinde durdu.
Kafasında, kapkara, acı v erici bir düşünce doğ​-
m aktay dı: çıldırm ak üzere olduğunu, şu anda ne
m uhakem e etm ek, ne de kendini korum ak gücünde
olm adığını, belki de y aptığı şey lerin, hiç de
y apılm am ası gereken şey ler olduğunu aklından
geçiriy ordu. “Am an Allah’ım ! Kaç​m ak lâzım ,
kaçm ak!” diy e m ırıldandı v e antre​y e doğru koştu.
Am a burada onu şim diy e ka​dar hiç bilm ediği m üthiş
bir korku bekliy ordu.

Raskolnikov durm uş, bakıy or, gözlerine


inanam ıy ordu: kapı, dış kapı, m erdiv en sahan​l ığına
açılan, az önce çıngırağını çalarak içeri girdiği kapı
açık, hatta bir karış aralıktı: de​m ek bütün bu işler
olup biterken sürgüsüz v e kilitlenm em iş bir haldey di.
Kocakarı, belki de bir ihtiy at tedbiri olarak,
arkasından kapıy ı kapam am ıştı. Am an Allah’ım !
Peki, am a sonra Lizav etta’y ı görm em iş m iy di? Peki,
nasıl olup da, nasıl olup da bu kadının bir y erlerden
içeri girdiğini düşünem em işti. Duv ar y arılıp bu ka​dın
içeri girm em işti y a!
Hem en kapıy a atıldı v e sürgüledi.

— Yok, y ok, olm az!.. Bu da değil… Git​m ek lâzım ,


gitm ek!..

Sürgüy ü çekti, kapıy ı açtı v e m erdiv enle​r i


dinlem ey e başladı. Uzun uzun dinledi. Uzak​l arda bir
y erde, aşağıda, herhalde cüm le kapı​sının altında, iki
kişi, cıy ak, cıy ak bağırarak m ünakaşa ve
küfrediy ordu. Raskolnikov “Kim bunlar?” diy e
m ırıldandı v e sabırla bekledi. Nihay et, bıçakla
kesilm iş gibi, bütün gürültü, birdenbire kesildi.
Münakaşa edenler dağılm ış olacaktı. Tam dışarı
çıkacağı sırada, bir kat aşağıda, m erdiv ene bakan
kapılardan biri açıl​dı… Birisi bir şarkı tutturarak
aşağı inm ey e başladı. Raskolnikov içinden: “Nasıl da
hiç durm adan gürültü ediy orlar!” dedi. Tekrar ka​-
pısını kapay arak bekledi. Nihay et, y ine her şey sustu.
Ortalıkta ne in v ardı, ne de cin… Tam ay ağını
m erdiv ene atm ıştı ki y ine birtakım başka ay ak sesleri
duy uldu.

Bu ay ak sesleri çok uzaktan, ta alt kattan


geliy ordu. Am a o, bu ay ak seslerinin m uhak​k ak
buray a, dördüncü kata, kocakarıy a gel​m ekte
olduğundan, nedense o zam anlar daha ilk adım da
şüphe etm ey e başladığını, sonraları çok iy i v e çok açık
bir surette hatırladı. Bu tah​m in de nereden çıkm ıştı?
Yoksa bu ay ak sesle​r inde bir özellik, bir m ana m ı
v ardı? Bunlar ağır, birbirine denk, y av aş y av aş
ilerley en adım lardı. İşte adam birinci katı geçti… İşte
daha y ükseldi… Ay ak sesleri gittikçe daha iy i
işitiliy ordu… Merdiv enleri çıkanın ağır nefes alışları
duy uldu. İşte üçüncü kata tırm anm ay a başladı.
Buray a geliy or!.. Delikanlı, tıpkı rüy a​l arda olduğu
gibi, taş kesildiğini sandı. Hani rüy alarda bizi
y akından kov aladıkları v e öldür​m ek istedikleri zam an
nasıl olduğum uz y ere m ıhlanır, kollarım ızı bile
kım ıldatam azsak, şim di o da öy le olm uştu.
Nihay et m isafir, dördüncü kata çıkm ay a
başlay ınca, delikanlı ancak o zam an, birdenbi​r e
canlandı. Hızla v e çev ik bir hareketle gerisin geriy e,
koridordan içeri dönerek arkasından kapıy ı kapadı.
Sonra sürgüy ü tutarak, y av aş​ç a, gürültü etm eden,
y uv asına sürdü. Burada kendisine içgüdüsü y ardım
etm işti. Bütün bun​l arı bitirince, soluk bile alm adan
kapının arkasına gizlendi. Dav etsiz m isafir de artık
ka​pıy a gelm işti. Şim di onlar, az önce, aralarında kapı
olduğu halde, kocakarıy la kendisi ne v azi​y ette
durm uşlarsa, bu adam la da karşı karşıy a öy le
durm uşlardı. Delikanlı kulak kesildi.
Misafir güçlükle birkaç defa nefes aldı. Raskolnikov
eliy le baltasını sıkarak: “Herhal​de şişm an, iy i y arı bir
adam olsa gerek!” diy e düşündü. Gerçekten de bütün
bunlar âdeta bir rüy ay a benziy ordu. Misafir çıngırağı
tutarak hızla çaldı.

Çıngırağın m adeni sesi çınlar çınlam az, de​-


likanlıy a, birdenbire, güy a odada biri kım ıldıy orm uş
gibi geldi. Hatta birkaç saniy e, ciddî ciddî dinledi.
Yabancı adam bir daha çaldı, çalm ay a dev am etti v e
birdenbire sabırsızlana​r ak, kapının koluna asılm ay a
başladı. Raskolnikov y uv asında zıplam akta olan
sürgüy e büy ük bir dehşetle bakıy or v e neredey se
sürgünün fırlay acağını büy ük bir korkuy la bekli​-
y ordu. Gelen adam kapıy ı öy lesine şiddetle sar​sıy ordu
ki, gerçekten de bu ihtim al m üm kün gibi
görünüy ordu. Delikanlının aklından, eliy le sürgüy ü
tutm ak düşüncesi geçti. Am a öteki bunu
sezinley ebilirdi. Başı, y ine dönm ey e baş​l ar gibi
olm uştu. “Neredey se düşeceğim !” di​y e düşündü. Am a
bereket v ersin, y abancı adam konuşm ay a başladı da
Raskolnikov he​m en kendini topladı.
Gelen adam , fıçıdan çıkar gibi bir sesle:

— Ne y apıy or bunlar? diy e gürledi. Zıbardılar m ı,


nedir? Yoksa biri gelip kendilerini boğazladı m ı?
Hey y y Aly ona İv anov na, koca cadı!.. Dilber Lizav etta
İv anov na!.. Kapıy ı açın!.. Hay Allah belâlarını v ersin,
y em liha [Ashab-ı Kehf’in köpeği] uy ​k usuna m ı
y attılar nedir?

Fev kalâde öfkelenen adam , tekrar tek​r ar, belki on


sefer üst üste, olanca gücü ile çın​g ırağı çekti.
Muhakkak ki sözü geçer v e ev dekilerle senli benli biri
idi.

Tam da bu sırada, birdenbire, m erdiv en​l ere pek de


uzak olm ay an bir y erden acele bir​t akım ay ak sesleri
duy uldu. Biri daha geliy or​du. Raskolnikov , ilkin
bunun pek de farkında olm am ıştı.

Kapıy a y eni gelen adam , hâlâ çıngırağı çekm ekte


olan birinci ziy aretçiy e dönerek çınlay an, neşeli bir
sesle:

— Acaba kim se y ok m u? diy e bağırdı. Merhaba


Koh!..

Raskolnikov içinden: “Sesine bakılırsa çok genç biri


olm alı!” diy e düşündü.
Koh:
— Şey tan bilir, diy e cev ap v erdi. Az kal​sın kilidi
sökecektim . Ya siz beni nereden tanıy orsunuz?

— Am m a da y aptınız ha!.. Ev v elsi gün


Gam brinusta, bilardoda sizi üst üste üç sefer
y enm em iş m iy dim ?

— Ha, ev et!

— Dem ek y oklar ha? Tuhaf şey !.. Budala​c a, daha


doğrusu korkunç bir şey ! Şu kocaka​r ı da nerey e
gidebilir? Onunla küçük bir işim v ardı.

— Benim de bir işim v ardı…

Genci:

— Eh, şim di artık, geri dönm ekten başka y apılacak


bir şey kalm ıy or? diy e bağırdı. Vay canına!.. Hâlbuki
ben para alm ay ı düşünüy or​dum .
— Tabii, geri dönm ekten başka y apılacak bir şey
kalm ıy or. Peki, şu halde ne diy e söz v erdi? Saatini de
kendisi belirtm işti, cadı. Sonra bana burası sapa da
geliy or. Hangi ce​h ennem e gidebileceğine de aklım
erm iy or? Cadı, y ıllarca y erinden kım ıldam az,
oturduğu y erde küflenir kalır, ay akları ağrılıklıdır.
Der​k en birdenbire kalkar, gezm ey e gider.
— Acaba kapıcıy a bir sorsak m ı?

— Ney i soracağız?

— Nerey e gittiğini, ne zam an döneceği​n i!..

Bir defa daha çıngırağı çekerek:

— Hım … şey tan… sorm ak… o bir y ere git​m ez ki!


Hay kör şey tan… Geri dönm ekten baş​k a çare y ok!

Genç ziy aretçi birdenbire:


— Durun, durun, diy e bağırdı. Baksanıza:
sarsıldığı zam an kapı nasıl aralanıy or, görüy or
m usunuz?

— Peki, bundan ne çıkar?

— Dem ek ki kapı kilitli değil, sürm eli. Yani, daha


doğrusu çengelli, işitiy or m usunuz, çengel nasıl
fıkırdıy or?

— Peki sonra?
— Nasıl da anlam ıy orsunuz canım ? De​m ek
onlardan biri ev de… ikisi de sokağa git​m iş olsay dı, o
zam an kapıy ı içeriden çengellem ezlerdi de, dışarıdan
kilitlerlerdi. Hâlbuki işit​m iy or m usunuz, çengel nasıl
tıkırdıy or? Bir kapıy ı arkadan sürgülem ek içinse ev de
olm ak gerek, anlıy or m usunuz? Şu halde, ev deler am a
kapıy ı açm ıy orlar dem ektir.

Şaşıran Koh:
— Vay canına!.. Sahi y ahu, şu halde ne diy e kapıy ı
açm ıy orlar? diy e bağırdı v e durm am acasına kapıy ı
tartaklam ay a başladı.

Genci tekrar bağırdı:

— Durun!.. Tartaklam ay ın!.. işin içinde iş v ar…


Siz kapıy ı çaldınız, tartakladınız, am a açan olm adı.
Dem ek ikisi de y a bay gındırlar, y a da…

— Ya da?

— Bakın ne y apalım : gidip kapıcıy ı çağı​r alım ,


kapıcı onları uy andırsın!..

— Mesele!..

İkisi de aşağı inm ey e koy uldular.

— Durun!.. Siz burada kalın, ben kapıcı​y ı alır


gelirim !..

— Ne diy e kalay ım ?
— E, ne olur ne olm az!

— Doğru…
Genç seslisi ateşli ateşli:

— Zaten ben sorgu y argıçlığında çalışı​y orum ,


burada m utlaka, m ut-la-kaaa işin için​de iş v ar, diy e
söy lendi v e koşarak m erdiv en​l erden inm ey e başladı.

Koh y alnız kaldı. Yav aşça, bir sefer da​h a çıngırağı


çekti. Çıngırak bir defa daha çınladı. Sonra, kapının
kilitli olm ay ıp sadece sürgülü olduğuna inanç
getirm ek için, kâh kendine çekerek, kâh ileri iterek,
âdeta m ua​y ene edercesine, kapının kolunu y av aşça
kım ıldatm ay a başladı. Sonra, soluy arak eğildi v e
anahtar deliğinden içeriy e bakm ay a koy ul​du. Am a
içeriden kilidin içine anahtar sokul​m uş olduğu için bir
şey görem edi.

Raskolnikov , baltasını sım sıkı tutarak ay ak​t a


duruy ordu. Âdeta kendinden geçm iş bir haldey di.
İçeri girdikleri zam an onlarla döv üşm e​y e bile
hazırlanıy ordu. Kapıy ı çalıp birbirleriy ​l e
konuştukları sırada, kapının arkasından on​l ara
bağırarak, bu işe bir son v erm ey i birçok defalar
aklından geçirm işti. Henüz kapı açıl​m adan, bazen
içinde, onlara küfretm ek, onları kızdırm ak isteğinin
uy andığı da olm uştu. Ka​fasından: “Artık şu iş çabuk
bitse!” düşünce​si geçti.
— Hay Allah belâsını v ersin!

“Vakit geçiy or, dakikalar birbirini kov alı​y or,


kim secikler gelm iy ordu. Koh, kım ıldan​m ay a başladı.
Sonra, birdenbire, sabırsızlık içinde:

— Hay Allah belâsını v ersin! diy e bağırdı.

Nöbetini bırakıp, ay aklarını m erdiv enlere v ura


v ura, hızlı hızlı aşağı inm ey e başladı. Ar​t ık ay ak
sesleri işitilm ez oldu.

Raskolnikov :

— Am an Allah’ım , ne y apay ım ? diy e söy ​l endi.

Sürgüy ü çekti. Kapıy ı araladı. Ortalıkta tıs y oktu.


Sonra, birdenbire, hiç düşünm eden, dışarı çıktı.
Kapıy ı da arkasından kabil olduğu kadar hafifçe
kapadı v e m erdiv enlerden inm e​y e başladı.

Üç m erdiv en inm işti ki, birdenbire alt kat​t an


şiddetli bir gürültü koptu… Nerey e saklanm alıy dı?
Saklanacak hiçbir y er y oktu. Tekrar ge​r isin
geriy e, kocakarının dairesine kaçm ak is​t edi.

Ah iblis, şey tan!.. Tutun şunu!..


Birisi hay kırarak, dairelerin birinden fır​l am ış,
koşarak değil de, âdeta m erdiv enlerden y uv arlanarak
av az av az bağırm ay a başlam ış​t ı:

— Mitka! Mitka! Mitka! Mitka! Mitka! Seni


şey tanlar alsın!

Bu hay kırış bir çığlıkla sona erdi. Son ses​l er, artık
av ludan gelm iş, sonra her şey sus​m uştu. Am a tam bu
sırada, y üksek sesle, ça​buk çabuk konuşan birkaç kişi
gürültüy le m er​div enlerden çıkm ay a başladı. Bunlar
üç v ey a dört kişiy di. Raskolnikov genç adam ın sesini
tanıdı, içinden: “Onlar!” diy e düşündü.

Tam bir um utsuzluk içinde dosdoğru üzer​l erine


y ürüdü: “Ne olursa olsun, diy e düşündü! Eğer beni
durdururlarsa m ahv olduğum gündür; bırakırlarsa,
y ine m ahv olduğum gündür: çün​k ü y üzüm ü
hatırlay acaklardır.”
Artık birbirlerine y aklaşıy orlardı. Arala​r ında
ancak bir m erdiv en kalm ıştı. Derken bir kurtuluş
um udu!.. Kendisinden birkaç basam ak aşağıda, sağ
tarafta, boş v e kapısı ardına ka​dar açık bir daire
gördü. Hani şu boy acıların çalıştığı ikinci kattaki
daire. Şim di, dairey i san​k i m ahsus bırakıp
gitm işlerdi. Herhalde, az ön​c e, bağıra çağıra gidenler
onlar olm alıy dı. Dö​şem eler y eni boy anm ıştı. Odanın
orta y erinde bir tenekey le bir boy a çanağı, bir de fırça
du​r uy ordu. Delikanlı bir anda açık kapıdan içeri
süzüldü, bir duv ara y aslandı. Tam da zam anıy ​dı:
gelenler artık tam sahanlıkta duruy orlar​dı. Sonra
y ukarı saptılar v e y anından geçerek, y üksek sesle
konuşa konuşa, dördüncü kata çıktılar. Raskolnikov
biraz bekledi. Sonra ay ak​l arının ucuna basarak çıktı,
m erdiv enlerden ko​şarak indi.

Merdiv enlerde kim secikler y oktu. Cüm le


kapısında da kim sey e rastlam adı. Hızla kapıy ı geçti.
Sokağa çıkar çıkm az sola saptı.

Onların şu anda kocakarının dairesinde ol​-


duklarını; az önce kapalı duran kapının şim di açık
olduğunu görünce büy ük bir şaşkınlığa düştüklerini;
artık kadınların ölüsüne bak​t ıklarını; bir dakika
geçm eden de, katilin az önce burada bulunduğunu v e
y anlarından geçe​r ek bir y erlere gizlenm ey e v e
sav uşm ay a m u​v affak olduğunu keşif v e tahm in
edeceklerini, çok iy i, fev kalâde iy i biliy ordu… Hatta
kendile​r i y ukarı çıkarken, katilin boş dairede gizlen​-
diğini bile tahm in etm eleri ihtim ali olduğunu çok iy i
biliy ordu. Hâlbuki ilk dönem ece y üz adım lık bir
m esafe kaldığı halde, ne olursa ol​sun, adım larını
hızlandırm ay a cesaret edem i​y ordu. “Acaba bir kapıy a
sığınsam v ey a bir ev in m erdiv enlerine saklansam
nasıl olur?” di​y e düşünüy or, içinden de: “Hay ır,
başım ı der​de sokarım sonra!” cev abını v eriy ordu.
“Bal​t ay ı bir y ere atsam m ı? Bir arabay a falan binsem
m i?” sorusuna da, y ine “Hay ır, başım ı derde
sokarım !” sözleriy le karşılık v eriy ordu.

Nihay et işte, y arı ölü bir halde, sokağa saptı. Artık


y arı y arıy a kurtulm uştu. Bunu an​l ıy ordu: burada
daha az şüphe edilirdi. Üstelik buradan gelip geçenler
de çoktu. Kendisi ara y erde bir kum tanesi gibi
kay boluy ordu. Am a çektiği helecanlar onu öy lesine
güçten dü​şürm üştü ki, zorla adım atıy ordu.
Yüzünden, dam la dam la ter akıy ordu. Boy nu
sırsıklam olm uştu. Kanala v ardığı zam an biri ona:
“Am ​m a da kafay ı çekm iş!” diy e lâf attı.

Şu anda kendini çok fena hissediy ordu. Yol


uzadıkça hali de kötüleşiy ordu. Am a y ine de kanala
çıkınca ortalığın tenha oluşundan v e fark edilm esi
ihtim alinden nasıl birdenbire korktuğunu, gerisin
geriy e sokağa dönm ek is​t ediğini hatırladı. Adım
atm ay a gücü olm adığı halde, bir kav is çizdi v e
büsbütün başka bir y oldan ev ine geldi.

Kendi ev inin kapısından geçerken de tam am ıy la


aklı başında değildi. Çünkü ancak m erdiv enlerden
çıkarken baltay ı hatırladı. Hâlbuki önem li bir m esele
karşısınday dı: Baltay ı, elden geldiği kadar
çaktırm adan y erine koy ​m alıy dı. Baltay ı eski y erine
koy m ay ıp hiç olm az​sa sonradan, rastgele bir y abancı
av luy a atm a​n ın daha uy gun olacağını artık
düşünecek hal​de değildi.

Am a her şey i başarı ile atlattı. Kapıcı ku​l übesi


kapalıy dı, am a kilitli değildi. Dem ek ka​pıcı, en
kuv v etli bir ihtim alle ev dey di. Am a Raskolnikov
herhangi bir şey i m uhakem e et​m ek kabiliy etini
öy lesine kay betm işti ki, doğ​r uca kapıcı kulübesine
gitti v e kapıy ı açtı. Eğer bu sırada kapıcı ona: “Ne
istiy orsun?” diy e sorsay dı belki de, doğrudan doğruy a
bal​t ay ı uzatıp v erecekti. Am a kapıcı y ine odasın​da
değildi. Raskolnikov da, bu say ede, baltay ı y ine eski
y erine, sıranın altına koy m ak, eskisi gibi iki kütük
arasına y erleştirm ek fırsatını buldu. Sonra da, ta
kendi odasına çıkıncıy a ka​dar hiç kim sey e, canlı
hiçbir v arlığa rastlam adı. Ev sahibi kadının kapısı
kapalıy dı. Odası​n a girince, olduğu gibi, kendisini
kanepey e at​t ı. Uy um uy ordu, am a kendinden geçm iş
bir haldey di. O sırada biri odasına girm iş olsay dı,
hem en y erinden fırlay acak v e hay kıracaktı. Ka​-
fasında birtakım düşünce kırıntıları, düşünce
parçaları kay naşıp duruy ordu; am a o, bütün çabasına
rağm en hiçbirini y akalay am ıy or, hiç​biri üzerinde
duram ıy ordu.
İKİNCİ BÖLÜM
I

Böy lece uzun bir süre y attı. Arada sıra​da uy anır


gibi oluy or v e o dakikalarda gecenin bir hay li
ilerlem iş olduğunu fark ediy ordu. Am a kalkıp
oturm ak aklına gelm iy ordu. Niha​y et ortalığın gün
ışığıy la ay dınlandığını fark etti [Bu m ev sim de
Leningrat’ta (Petersburg) bey az geceler hüküm
sürdüğünü, kısa bir karanlıktan sonra ortalığın
hem en ağardığını unutm am ak lâzım dır.]. Kanepenin
üstünde, az önceki bay gınlı​ğ ından hâlâ kendine
gelem em iş bir halde, sırt​ü stü y atıy ordu. Sokaktan
korkunç v e acı birta​k ım çığlıklar ona kadar geliy ordu.
Zaten bu gibi çığlıkları, her gece saat ikiden sonra
penceresinin altında duy m aktay dı. Onu uy andıran
da bu çığlıklar oldu: “Hah, işte sarhoşlar da
m ey haneden dağılıy or, dem ek saat ikiy i geçi​y or!”
diy e düşündü. Birdenbire, sanki biri onu kanepeden
çekip koparm ış gibi fırladı: “Nasıl! Saat ikiy i m i
geçiy or?” diy e. tekrarlay arak kanepey e oturdu. Bu
sırada her şey i, bütün olup bitenleri hatırladı. Bir
saniy ede birdenbire her şey i hatırladı…
İlk anlarda, çıldıracağını sandı. Fena hal​de
üşüy ordu. Am a bu üşüm e bir hay li zam an önce, daha
uy kuday ken başlay an sıtm adandı. Şim di ise
birdenbire öy lesine bir titrem e baş​l am ıştı ki, nerdey se
bütün dişleri kırılacak, ke​m ikleri birbirine geçecekti.
Kapıy ı açıp ortalı​ğ ı dinlem ey e başladı: ev in içinde
herkes derin bir uy kuday dı. Şaşkın şaşkın kendini,
odanın içindeki eşy ay ı gözden geçiriy or, nasıl olup da
dün gece içeri girince kapıy ı sürm elem ediğini, y alnız
elbisesini değil, şapkasını bile çıkarm a​dan nasıl
y attığını bir türlü anlay am ıy ordu. Şapkası başından
y uv arlanm ış, y erde, y astığın y anında duruy ordu.
“Ben uy urken biri içeri girsey di acaba ne düşünürdü?
Herhalde sar​h oşluğum a v erirdi? Am a…” düşüncesi
aklından geçti. Pencereciğine koştu. Ortalık oldukça
ay ​dınlanm ıştı. Hem en üstünü başını, tepeden tır​n ağa
kadar elbisesini gözden geçirdi. Acaba bir leke falan
kalm ış m ıy dı? Am a böy le üstünkörü bir m uay ene
olm azdı: soğuktan titrey e titrey e soy unm ay a v e
bütün çam aşırlarını gözden geçirm ey e başladı. Her
şey i, en küçük ipliğine v arm ay a kadar ev irip çev irdi.
Kendine güv enem edi, bu işi üç sefer tekrarladı. Hiçbir
şey , görünürde, hiçbir leke y oktu. Yalnız pantolon​-
larının paçalarında, lim e lim e ay rıldıkları nok​-
talarda, kurum uş birkaç kan lekesi v ardı. Bü​y ük
sustalı çakısını alarak paçalarının bu sar​k an y erlerini
kesti. Galiba artık bir şey cikler kalm am ıştı.
Birdenbire, para çantasıy la koca​ karının
çekm ecesinden çıkardığı şey lerin, hâlâ ceplerinde
durduğunu hatırladı. Şu ana kadar bunları
ceplerinden çıkarıp saklam ay ı bile akıl etm em işti.
Hatta şim di bile, çam aşırlarını göz​den geçirirken bile
hatırlam am ıştı: “Bu nasıl şey ?” diy e düşündü. Hem en
ceplerindekileri çı​k arm ay a, m asanın üstüne
koy m ay a başladı. Her şey i çıkardıktan, hatta
ceplerinde hiçbir şey kalm adığına kanaat getirm ek
için, içlerini dışlarına çev irdikten sonra hepsini bir
küm e halinde topladı v e odanın bir köşesine götürdü.
Orada, tam köşenin dibinde, duv ardan ay rılan kâğıt
kaplam alar bir noktada y ırtılm ıştı. Raskolnikov ,
bütün çaldıklarını hem en deliğin içi​n e, kâğıt
kaplam anın arkasına tıkm ay a başla​dı: tam am , hepsi
girdi. Biraz doğrularak daha fazla kam burlaşan kâğıt
kaplam aları m anasız bakışlarla sey reden Raskolnikov ,
sev inçle: “Hepsi gözden kay boldu, para çantası da!” di​-
y e düşündü. Derken birdenbire dehşetle irkile​r ek,
üm itsizlik içinde: “Am an Allah’ım , diy e m ırıldandı.
Ben ne y apıy orum ? Saklam ak bu m u? Böy le m i
saklarlar?”

Gerçekten de Raskolnikov eşy ay ı hiç hesa​ba


katm am ıştı. O y alnız para bulacağını düşünm üştü.
Bundan ötürü de, önceden y er falan hazırlam am ıştı:
“E, şim di bu işin sev inilecek tarafı neresi? diy e
düşündü. Saklam ak böy le m i olur? Sahiden bende akıl
nam ına hiçbir şey kalm am ış!”

Bitkin bir halde kanepey e çöktü. Hem en m üthiş


bir titrem e nöbetiy le sarsılm ay a baş​l adı. Mihaniki bir
hareketle, y anı başında, bir sandaly e üstünde duran
kışlık, kalın, am a delik deşik olm uş eski öğrenci
paltosunu alıp sırtına çekti. Uy ku ve nöbetle
kendinden geçti.

Aradan beş dakika geçm eden y ine y erin​den


fırladı, m üthiş bir öfkey le elbiselerine sal​dırdı :
“Henüz hiçbir şey y apm adan nasıl olu​y or da y ine
uy uy abiliy orum ? Ev et, ev et tahm in ettiğim gibi
koltuğum un altındaki ilm iği hâlâ çıkarm am ışım !.. Bu
kadar önem li bir şey i unut​m uşum !.. Hem de ne
ipucu!” İlm iği kopardı, hem en parça parça y ırtarak
y astığın altındaki çam aşırların arasına tıkıştırm ay a
başladı. Oda​n ın ortasında durarak, y erde, etrafta bir
şey unutup unutm adığını anlam ak için, insanı ra​-
hatsız edecek kadar gergin bir dikkatle ortalığı gözden
geçiriy or, boy una: “Yırtık bez parçala​r ı asla şüphe
uy andırm az, diy e tekrarlay ıp du​r uy ordu. Ben öy le
sanıy orum , ben öy le sanı​y orum !”

Her şey in, hatta hafızasının, en basit m u​h akem e


kabiliy etinin bile kay bolm ay a başladı​ğ ına dair
kendisinde uy anan inanç, ona sonsuz bir acı v erm ey e
başlam ıştı. “Ne o, y oksa daha şim diden başlıy or m u?
Yoksa bu v icdan azabı m ı? Ev et, ev et tahm in ettiğim
gibi…” Gerçekten de, pantolonundan kestiği paça
parçaları, oday a ilk girecek olanın gözüne çarpacak
biçim ​de odanın ortasında, y erlerde sürünüy ordu.
Yine, âdeta kendinden geçm iş bir halde: “Bana ne
oluy or böy le?” diy e hay kırdı.

Bu sırada aklına garip bir düşünce geldi: belki de


elbiseleri baştanbaşa kan içindey di. Belki de
elbiselerinde bir sürü kan lekesi v ardı da kendisi
görm üy or, fark etm iy ordu. Çünkü anlay ışı
zay ıflam ış, dağılm ış… Aklı durm uştu. Birdenbire,
para çantasının üzerinde de kan bulunduğunu
hatırladı: “Vay , dem ek cebim de kana bulaşm ış
olacak. Çünkü o zam an çantay ı ıslak ıslak cebim e
koy m uştum !” Hem en cebini tersine çev irdi.
Gerçekten de astarda kan iz​l eri v e lekeler v ardı.
Sev inçle v e göğüs dolusu içini çekerek, m uzaffer bir
eda ile aklından şunları geçirdi: “Madem ki bunları
kendim dü​şündüm , dem ek şuurum u büsbütün
kay betm e​m işim … Dem ek m uhakem em , hafızam
henüz y erinde… Halsizliğim sadece sıtm adan geliy or!
Bir dakikalık bir say ıklam a!” Pantolonunun sol
cebindeki astarı kopardı. Bu sırada bir gü​n eş ışını sol
kundurasını ay dınlatm ıştı: kundurasının burnundan
pırtlay an çorabında kan lekeleri görür gibi oldu.
Kundurasını fırlatıp attı: “Gerçekten de kan lekeleri
v ar. Çorabın burnu tam am ıy la kan içinde” diy e
söy lendi. Herhalde o zam an ihtiy atsızlık edip kan biri​-
kintisine basm ış olacaktı. “Şim di bunları ben ne
y apay ım ? Bu çorabı, bu paça y ırtıklarını, bu cep
astarını nerey e sokay ım ?”
Hepsini av ucuna alm ış, odanın orta y erin​de
duruy ordu. Tekrar div ana oturarak söy len​m ey e
dev am etti: “Sobay a m ı atsam ? Am a her y erden önce
sobay ı aram ay a kalkarlar… Yak​m am m ı? Am a ney le
y akacağım ? Kibritim bile y ok! Hay ır, en iy isi sokağa
çıkıp hepsini bir y ere atm alı. Ev et!.. Atm ak daha iy i!..
Hem de şim di… şu anda… hiç v akit kay betm eden!..”
Am a gidip atacak y erde, başı y ine y astığa düştü. Yine
o day anılm az titrem eler onu don​durdu. Yine
paltosunu üzerine çekti. Daha uzun zam an, saatlerce,
hem en hem en aralıksız ola​r ak hep bu düşünce zihnini
oy aladı: “Yabancı gözlerden gizlem ek için hem en
şim di, v akit ge​ç irm eden, bir y ere gidip hepsini
atm alı… şim ​di… şim di…” Birkaç defa y atağından
fırlay ıp kalkm ak istedi, am a kalkam adı. Kapının şid​-
detle v urulm ası, onu iy ice uy andırdı. Nastasy a,
kapıy ı y um ruklay arak bağırıy ordu:

— Açsana y ahu! Ölü m üsün, diri m isin? Boy una


uy ur!.. Gece gündüz köpek gibi habire uy ur! Köpekten
farkı y ok!.. Açsana be!.. Saat onu geçiy or.

Bir erkek sesi:

— Belki de ev de y oktur, dedi.


Raskolnikov : “Vay !.. Kapıcının sesi… Ne istiy or
acaba?” diy e düşündü. Fırlay arak, kanepey e oturdu.
Yüreği, ağrıy acak kadar hızlı hızlı çarpıy ordu.
Nastasy a, kapıcıy a itiraz ederek:

— Ya kapıy ı kim çengelledi? Şuna bak, artık


kapıları da içeriden kapam ay a başladı.

— Yoksa kaçırılacağından m ı korkuy or? Aç ba​-


kalım dangalak, uy an!..
Raskolnikov : “Ne istiy orlar? Kapıcının ne işi v ar
burada? Her şey apaçık… Karşı m ı koy ​m alı, y oksa
kapıy ı m ı açm alı? En iy isi açm ak… Yandık!” diy e
düşündü. Hafifçe doğruldu, öne doğru eğilerek çengeli
kaldırdı.
Odası öy lesine küçüktü ki, y atağından kalkm adan
çengeli kaldırabilirdi.
Gerçekten de kapıcı ile Nastasy a, karşı​sında
duruy orlardı.

Nastasy a onu garip bir bakışla süzdü. Ras​k olnikov ,


küstahça, üm itsiz üm itsiz kapıcıy a baktı. Kapıcı hiçbir
şey söy lem eden ona ikiy e katlanm ış v e balm um u ile
m ühürlenm iş kül rengi bir kâğıt uzattı.

Kâğıdı v erirken:

— Daireden bir celp, dedi.


— Hangi daireden?
— Yani polis çağırıy or, karakola… Hangi daire
olduğu belli.
— Polisten çağırıy orlar! Niçin çağırıy orlarm ış?

Ben ne biley im !.. Madem ki çağırıy or​l ar git işte!..

Kapıcı dikkatle delikanlıy a baktı. Etrafı​n ı gözden


geçirdi v e çıkm ak için döndü. Nas​t asy a delikanlıdan
gözlerini ay ırm aksızın:
— Galiba sen iy ice hastalandın? dedi. Dünden beri
ateşin v ar.

Kapıcı da bir an başını çev irip baktı.

Delikanlı hiç cev ap v erm iy or, elinde, açıl​m am ış


olarak celp kâğıdını tutuy ordu. Delikan​l ıy a acıy an v e
kalkm ak üzere ay aklarını kanepeden sarkıttığını
gören Nastasy a:

— Ne kalkıy orsun canım , diy e söy lendi. Madem ki


hastasın, gitm ey iv er! Kıy am et ko​pacak değil y a…
Elinde ne v ar öy le?

Delikanlı eline baktı: sağ elinde kesilm iş paça


parçaları, çorap v e cep astarı parçası v ar​dı.
Elindekilerle uy um uştu. Sonraları, bu ola​y ı
düşünürken, nöbetleri arasında y arı uy an​dığı
zam anlar bütün bunları elinde sım sıkı tut​t uğunu v e
bunlarla y eniden uy kuy a daldığını hatırladı.
Nastasy a dev am etti:

— Paçav raları sım sıkı y akalam ış, âdeta bir


haziney m iş gibi bunlarla uy uy or… dedi v e kendine
m ahsus sinirli gülüşüy le katıla ka​t ıla gülm ey e
başladı. Raskolnikov , bir anda hepsini paltosunun
altına gizledi v e dikkatle kızın gözlerinin içine
bakm ay a başladı. Gerçi şu anda hiç de doğru dürüst
bir m uhakem e y ürütecek halde olm am akla beraber,
y akala​m ay a geldikleri bir adam a karşı böy le
dav ranm ay acaklarını ne de olsa hissediy ordu. “Am a…
y a polis?”

— Çay içer m iy din? İster m isin? Getire​y im … Biraz


kalm ıştı da…

Delikanlı ay ağa kalkarak m ırıldandı:

— Hay ır… Ben gideceğim … Hem en şim di


gideceğim …

— Hay di git am a, m erdiv enlerden inebile​c ek


m isin?
— İnerim .

— Sen bilirsin!..
Nastasy a kapıcının arkasından çıktı. Ras​k olnikov
hem en, çorabıy la pantolon paçalarını gözden
geçirm ek üzere ışığa koştu: “Gerçi bir​t akım lekeler
v ar am a pek de belli değil… Çam urdan, sürtünm eden
rengini kay betm iş… Ön​c eden bilm ey enler hiçbir şey in
farkına v aram azlar, Nastasy a da, Allaha şükür,
uzaktan hiçbir şey in farkında olm adı.” Bunun üzerine
korkudan titrey erek celbi açıp okum ay a baş​l adı. Uzun
uzun okudu v e en sonunda anlay abildi. Bu, bugün
saat dokuz buçukta karakola giderek, kom iseri
görm esi için karakoldan gön​derilen bay ağı bir celpti.

Acı bir şaşkınlık içinde: “Peki, ne zam an olm uş?


diy e düşündü. Benim , kendim in, polisle hiçbir ilişiğim
y ok!.. Hem niçin bilhassa bu​g ün? Ne olacaksa çabuk
olsun!” Neredey se diz çöküp duay a başlay acaktı. Am a
kendisi de bu​n a güldü. Lâkin duay a değil, doğrudan
doğru​y a kendisine gülüy ordu. Acele giy inm ey e ko​-
y uldu. Birdenbire: “Mahv olursam olay ım , ne
y apalım ! diy e düşündü. Ne önem i v ar? Çora​bı
giy elim ! Toz toprak içinde büsbütün aşınır, lekeler de
kay bolur!” Am a giy m esiy le, korku v e tiksinti ile
çıkarm ası bir oldu. Çıkardıktan sonra da, başka çorabı
olm adığını düşününce, alıp tekrar giy di, tekrar
güldü. “Bütün bunlar şarta bağlı, bütün bunlar nispî
şey ler… Sade​c e bir form aliteden ibaret” diy e, şöy lece,
aklı​n ın kenarından geçirdi. Öte y andan, tir tir
titrey erek: “Am a giy dim y ine!.. Eninde sonunda
giy dim işte!” diy e söy lendi. Gülüşü, birdenbi​r e y erini,
um utsuzluğa bıraktı: “Hay ır, gücüm y etm ey ecek…”
diy e düşündü. Bacakları titri​y ordu. Kendi kendine:
“Korkudan olacak!” di​y e m ırıldandı. Başı dönüy or,
ateşten ağrıy or​du… Merdiv enlere doğru y ürürken,
kendi ken​dine söy lenm ey e dev am etti: “Bu bir dalav e​-
redir. Beni kandırıp faka bastırm ak istiy or​l ar… Sonra
da birdenbire ağzından her şey i alıv erecekler…
Say ıklar bir halde bulunuşum kötü… Budalaca bir
takım y alanlar uy dururum da…”

Merdiv enlerde, her şey i olduğu gibi, kâğıt


kaplam aların arasında bıraktığını hatırladı: “Belki
de, m ahsus, bensiz bir araştırm a y ap​m ak için buna
başv uruy orlar.” diy e düşündü v e durakladı. Am a
birdenbire kendisini öy le​sine bir um utsuzluğa, dem ek
doğru olursa, öy ​l esine bir m ahv olm a sinizm ine
kaptırdı ki: “Adam sen de, ne olacaksa çabuk olsun!”
der gibilerden elini sallay arak y oluna dev am etti.
Sokakta y ine, day anılm az bir sıcak v ardı. O
günlerde bir dam la bile y ağm ur y ağm am ış​t ı. Yine
toz, tuğla v e kireç y ığınlarıy la, y ine m ey ​h ane v e
dükkânlardan y ay ılan pis kokularla, y i​n e adım
başında sarhoşlarla, Finlândiy alı sey y ar satıcılarla,
y an gelip y atm ış arabacılarla karşılaştı. Parlak güneş
ışığı gözlerini öy le kuv ​v etle kam aştırdı ki, gözleri
ağrım ay a, başı büsbütün dönm ey e başladı. Bu, parlak
gün ışı​ğ ına birdenbire çıkan her ateşi y üksek insanın
duy acağı tabii bir şey di.

Dünkü caddenin dönem ecine gelince, üzün​t ülü bir


telâşla caddey e v e o ev e bir göz attı, Sonra hem en
başını çev irdi. Karakola y akla​şırken; “Eğer bana bir
şey sorarlarsa, belki de saklam aktan v azgeçip
söy lerim !” diy e düşündü.

Polis karakolu, oturduğu y erden bir çey ​r ek v erst


uzaktay dı. Yeni bir apartm anın dör​düncü katındaki
y eni bir dairey e taşınalı çok olm am ıştı. Raskolnikov ,
polis karakolunun eski binasına, bir tarihte, am a çok
eskiden, şöy le bir uğram ıştı. Kapıdan girince, sağda,
elinde defterle bir m ujiğin inm ekte olduğu bir m er​-
div en gözüne ilişti: “Galiba kapıcı; dem ek polis
karakolu da burada olacak!” diy e düşündü. Ge​l işigüzel
y ukarı çıkm ay a başladı. Kim seden bir şey sorm ak
istem iy ordu.
Dördüncü kata ay ak basarken: “Girip diz
çökeceğim v e her şey i anlatacağım !” diy e dü​şündü.

Merdiv en dik v e dar olup pis birtakım su​l arla


ıslanm ıştı. Dört kattaki bütün dairelerin bütün
m utfakları bu m erdiv ene açılıy or v e he​m en hem en
bütün gün böy lece duruy ordu. Bundan ötürü de
burada boğucu bir sıcak v ar​dı. Koltuklarında defterler
olduğu halde odacı​l ar, kury eler, kadınlı erkekli iş güç
sahipleri, m erdiv enlerden inip çıkıy orlardı. Polis
karako​l unun kapısı da ardına kadar açıktı. Raskolni​-
kov içeri girip holde durdu. Birtakım m ujik​l er
durm uş, bekliy orlardı. Burada da korkunç bir sıcak
v ardı. Bundan başka, kokm uş bezir y ağı üzerine
y apılan bir boy ay la y eni boy an​m ış v e kokuları henüz
çıkm am ış olan odalar​dan da, öğürtü v eren bir koku
burunlara çarp​m aktay dı. Raskolnikov , biraz
bekledikten son​r a, biraz daha ilerley ip bundan sonraki
oday a girm ey i uy gun buldu. Odaların hepsi de alçak
tav anlı v e küçüktü, içini kem iren bir sabırsız​l ık onu
hep biraz daha ileri sürüklüy ordu. Kim ​se onun
farkında değildi, ikinci odada, kendi​sinden biraz iy ice
giy inm iş birtakım y azıcılar oturm uş, y azı
y azıy orlardı. Bunların hepsi de acay ip birtakım
insanlardı. Raskolnikov , içle​r inden birine başv urdu.

— Ne istiy orsun?

Elindeki celbi gösterdi. Yazıcı celp kâğıdına


bakarak:

— Siz öğrenci m isiniz? diy e sordu.

— Ev et, eski öğrencilerden.

Yazıcı onu tepeden tırnağa kadar süzdü. Am a bu


bakışlarda herhangi bir m erak v e ilgi y oktu. Saçları
darm adağınık v e bakışlarında değişm ez bir düşünce
okunan bir adam dı. Ras​k olnikov : “Bu adam dan hiçbir
şey öğrenm ey e im kân y ok, diy e düşündü. Çünkü
düny a um u​r unda değil!”

Kâtip:

— Şuray a, sekretere bir başv urun! dedi ve


parm ağıy la en son oday ı gösterdi.

Raskolnikov oday a (baştan sıray la dör​düncü)


girdi. Burası da dar v e tıklım tıklım doluy du. Yalnız
buradakilerin kılığı kıy afeti ötekilerden daha
düzgüncey di. Ziy aretçiler arasında iki de kadın v ardı.
Biri, fakirce gi​y inm işti, y aslıy dı. Sekreterin
karşısında bir sandaly ey e oturarak onun y azdırdığı
bir y azı​y ı y azm akla m eşguldü. Ötekisi çok şişm an,
kıpkırm ızı v e lekeli y üzlü, gösterişli bir kadın​dı.
Nedense pek şatafatlı giy inm işti. Göğsün​de çay tabağı
büy üklüğünde bir broş v ardı. Masadan biraz uzakta
durm uş, bir şey bekli​y ordu. Raskolnikov , celbi
sekretere uzattı. Sekreter kâğıda şöy le bir göz attıktan
sonra; “Bekley iniz!” dedi v e y aslı kadınla m eşgul ol​-
m ay a dev am etti.

Delikanlı genişçe bir nefes aldı: “Herhal​de o iş için


olm asa gerek!” diy e düşündü. Ya​v aş y av aş cesaretini
toplam ay a başladı. Olanca gücü ile kendine cesaret
v erm ey e, aklını başına toplam ay a çalışıy ordu.

“Herhangi bir m ünasebetsizlik, küçücük bir


ihtiy atsızlık kendim i ele v erm ey e y etebi​l ir” diy e
düşündü. Sonra da: “Hım … Buranın hav asız olm ası ne
kötü! diy e ilâv e etti. Sıcak… Başım daha fazla
dönüy or… Aklım da karışı​y or…”

Bütün v ücudunda korkunç bir rahatsızlık


hissediy or, kendine hâkim olam ay acağından
korkuy ordu.

Bir şey le ilgilenerek büsbütün başka şey ​l er


düşünm ey e çalışıy or, am a bunu bir türlü
y apam ıy ordu. Zaten sekreter de onu fazlasıy la
ilgilendiriy ordu. Sekreter, y irm i iki y aşlarında pek
genç bir delikanlıy dı. Am a esm er v e hare​k etli y üzüy le
daha y aşlı görünüy ordu. Moday a uy gun, pek şık
giy inm işti. Güzel taranm ış bri​y antinli saçları, ince
bir çizgiy le ikiy e ay rıl​m ıştı. Fırçay la y ıkanm ış bey az
parm aklarında birçok y üzükler, halkalar, y eleğinde
altın kor​don v ardı. Orada bulunm akta olan bir
y aban​c ıy la iki üç kelim e Fransızca bile konuşm uş,
hem de bunu çok iy i becerm işti.

Sekreter, y anı başında bir sandaly e olduğu halde,


âdeta kendiliğinden oturm ay a cesaret edem iy orm uş
gibi boy una ay akta durm akta olan pek şatafatlı
giy inm iş, kırm ızı y üzlü ka​dına, y av aşça:

— Luiza İv anov na, otursanıza, dedi.

Kadın:

— Ich danke [Aslında Alm anca y azılm ıştır.


“Teşekkür ederim ” anlam ına gelir.], cev abını v erdi.
Ve y av aş​ç a kendini sandaly ey e bıraktı. Bir ipek
hışırtı​sı duy uldu. Açık m av i, bey az dantel işlem eli
etekliği, tıpkı balon gibi, sandaly enin y anları​n a
döküldü, hem en hem en odanın y arısını kapladı. Am a
kadın, odanın y arısını kapladığın​dan v e ortalığı
lav anta kokusuna boğduğundan ürkm üş olacak ki,
ürkek, am a ay nı zam anda y ılışık gülüm sey işinde açık
bir endişe seziliy ordu.

Yaslı kadın, nihay et işini bitirip kalkm a​y a


dav randı. Bu sırada, birdenbire, gürültüy ​l e v e
kabaday ıca bir y ürüy üşle, her adım atı​şında
om uzlarını oy natan bir subay içeri gir​di. Kokartlı
şapkasını bir sandaly ey e atarak bir koltuğa göm üldü.
Şatafatlı kadın onu görür görm ez y erinden fırladı v e
özel bir say gıy la onun önünde eğilm ey e başladı. Am a
subay ona aldırış bile etm edi. Kadınsa, artık onun
y anın​da oturm ak cesaretini gösterem edi. Bu subay ,
kom iser m uav iniy di. Küstahlıktan başka hiç​bir
özelliği olm ay an pek ince çizgili y üzünün iki y anında
y atay olarak sarkan kocam an kır​m ızı bıy ıkları v ardı.
Yan y an, biraz da öfkey ​l e Raskolnikov ’a baktı.
Delikanlının kılık kı​y afeti pek kötüy dü. Am a bu sefil
haline rağ​m en edası, hiç de kılığına uy m uy ordu.
Raskol​n ikov , bir ihtiy atsızlık ederek, dik bakışlarla
uzun uzun subay ı süzdü, öy le ki, subay bu ba​k ıştan
rahatsız oldu. Herhalde böy le bir baldı​r ı çıplağın,
kendi y ıldırım saçan bakışlarından y ılm adığını
görm ekle şaşırm ış olacak ki:

— Sen ne istiy orsun? diy e bağırdı.

Raskolnikov :

— Çağırm ışlar… Celp gönderm işler, diy e


gelişigüzel bir cev ap v erdi.

Sekreter, kâğıtlardan başını kaldırarak ce​v ap


v erm ekte acele etti:

— Efendim , kendisinden para tahsili için getirtilen


bir öğrenci.

Sekreter, Raskolnikov ’a bir defter uzata​r ak


parm ağıy la bir y er gösterdi:

— İşte, okuy unuz!..

Raskolnikov : “Para m ı? Ne parası? Ya​n i… dem ek ki


herhalde o m esele olm ay acak!” diy e düşündü v e
sev incinden titredi. Birdenbi​r e, anlatılm az bir
sev inçle ferahlam ış, bütün y ük om uzlarından
gitm işti.
Ortada belli bir sebep y okken gittikçe öf​k esi
kabaran teğm en:

— Efendim iz, saat kaçta teşrif etm eniz y azılı? diy e


bağırdı. Size dokuzda gelm eniz için y azm ışlar, hâlbuki
şim di saat on biri geçiy or.

Birdenbire, kendisinin de beklem ediği bir öfkey e


kapılan, hatta bundan biraz da zev k du​y an
Raskolnikov , y üksek sesle v e karşısında​k ini hiçe say an
bir eda ile bağırdı:
— Bana ancak bir çey rek önce getirdiler. Böy le
hasta, ateşli ateşli geldiğim e şükredin!
— Rica ederim bağırm ay ın!

— Ben bağırm ıy orum , aksine, aksine, ağır,


tem kinli konuşuy orum . Asıl siz bana bağırıy orsunuz!
Ben bir üniv ersite öğrencisiy im , ken​dim e böy le
bağırılm asına m üsaade etm em !..

Muav in o kadar öfkelenm işti ki, bir an söy ley ecek


söz bile bulam adı. Sadece ağzından köpükler saçıldı.
Yerinden fırlay arak:

— Lütfen susunuz! diy e çıkıştı. Bir m a​k am


huzurunda bulunuy orsunuz!.. Kaka-kabalığı bırakın!

Raskolnikov :
— Siz de bir m akam huzurundasınız! di​y e bağırdı.
Üstelik de bağırıp çağırm akla, si​g ara içm ekle hepim izi
hiçe say ıy orsunuz!

Delikanlı bunları söy ley ince sonsuz bir zev k


duy du.
Sekreter gülüm sey erek onlara bakıy ordu. Ateşli
teğm en, görünüşe göre şaşırıp kalm ış​t ı. Nihay et, bir
aralık tabiliğini kay betm iş bir sesle hay kırdı:

— O senin üstüne v azife değil!.. Siz lüt​fen, sizden


istenilen şey e cev ap v eriniz! Aleksandr Grigory ev iç,
göstergenize… Hakkınızda şikây et v ar. Borcunuzu
ödem iy orsunuz! Bir de üstelik kalkm ış, kafa
tutuy orsunuz!

Am a artık Raskolnikov bu sözleri dinlem i​y ordu.


Bir an önce bilm ecey i çözm ek isteğiy le y anıp
tutuşarak, kâğıda sarıldı. Bir defa, bir defa daha
okudu, am a bir şey anlam adı. Sek​r etere dönüp:

— Nedir bu? diy e sordu.

— Borç senedi. Sizden, tutarını istiy or​l ar… Para


tahsili… Ya m asraflarıy la, faiziy le falan borcu
ödem eniz, y a da ne zam an ödey e​bileceğinizi y azılı
olarak bildirm eniz gerek. Sonra, borcunuzu
ödey incey e kadar başkentten asla
ay rılam ay acağınızı, m allarınızı satm ay acağınızı,
kaçırm ay acağınızı da taahhüt etm eniz lâzım .
Alacaklıy a gelince, m alınızı satm akta, hakkınızda da
kanun gereğince dav ranm akta serbesttir.

— İy i am a… Benim kim sey e borcum y ok ki..

— Orası bizi ilgilendirm ez… Dairem ize, süresi


geçm iş v e kanun gereğince protesto edilm iş y üz on beş
rublelik bir borç senedi ge​t irdiler… Senet, dokuz ay
önce tarafınızdan Zarnitsm ’ın dul karısı m adam
Zarnitsm a’y a v erilm iş. Kadın da bunu, saray
m üşav iri Çebarov ’a ciro etm iş… İşte biz de sizi, bu
m ese​l e hakkında ifadenizi alm ak üzere buray a ça​-
ğırdık.

— Am a bu kadın benim ev sahibim !..

— Varsın ev sahibin olsun, bundan ne çıkar?

Sekreter ona, acım anın v erdiği hoşgörür bir


gülüm sey işle, biraz da hay atın sert çehre​siy le ilk defa
karşılaşan bir acem iy i sey retm e​n in m uzaffer
edasıy la, “E” delikanlım , şim di nasılsın bakalım ?” der
gibi bakıy ordu. Am a şim di, borç senedi, ödem e em ri
falan filân Raskolnikov ’un um urunda m ıy dı? Şim di,
kendi pa​y ına, bu iş üzülm ey e, hatta küçücük bir
ilgiy e değer m iy di? Ay akta duruy or, okuy or, dinli​y or,
cev aplar v eriy or, hatta sorular bile soru​y ordu. Am a
bütün bunları, bir m akine şuursuz​l uğu ile y apıy ordu.
Bu dakikada onun bütün v arlığını dolduran biricik
duy gu, kendini korum anın v erdiği sev inç duy gusu,
onu korkutan tehlikeden kurtuluş duy gusuy du. Bu
duy gu, hiçbir sorgu, hiçbir şüphe, hiçbir kâhinlik,
hiçbir çözüm lem e v e önsezi tanım ay an bir duy ​g uy du.
Bu an, düpedüz, tam m anasıy la hay v an​c a sev inçle
dolu bir andı.

Am a işte tam bu anda, polis karakolunda, gök


gürültüsünü v e şim şek çakışını andıran bir kıy am et
koptu. Uğradığı say gısızlıktan hâlâ hey ecanı
y atışm am ış olan v e öfkesinden tir tir titrey en kom iser
m uav ini, herhalde kırılan gu​r urunu tam ir etm ek
düşüncesiy le olsa gerek, daha oday a ay ak bastığı
andan itibaren aptal bir gülüm sey işle kendisine
bakm akta olan za​v allı “süslü kadın”a büy ük bir
şiddetle saldır​dı. Kulakları çınlatan bir sesle:

— Ah seni gidi şırfıntı ah! diy e bağırdı (y aslı kadın


odadan çıkm ıştı). Geçen gece se​n in ev inde y ine neler
oldu? Ha? Yine sokak or​t asında edepsizlik v e rezalet!
Yine kav ga v e döv üş! Anlaşılan kodes burnunda
tütüy or!.. Hem sana söy ledim di, on birinci defa
elim den kurtulam ay acağını sana belki on sefer
söy ledim di. Sen y ine bildiğini okum akta dev am et​-
tin!..

Raskolnikov ’un elindeki kâğıt bile y ere düştü.


Böy le say gısızca dav randıkları süslü ka​dına şaşkın
şaşkın baktı. Am a m eselenin ne olduğunu pek çabuk
anladı. Çok geçm eden, bu olay hoşuna bile gitm ey e
başladı. Söy lenenleri öy lesine zev kle dinliy ordu ki,
canı gülm ek, ka​t ıla katıla gülm ek istiy ordu. Sinirleri
iy ice bo​zulm uştu.

Sekreter ilgiy le:

— İly a Petrov iç, diy e söze başlam ak iste​diy se de,


bunu daha elv erişli bir zam ana bıra​k arak, sustu.
Çünkü öfkelenen teğm eni, hiç​bir suretle
durdurm anın kabil olm adığını tec​r übesiy le biliy ordu.
Süslü kadına gelince, ilkin şim şeklerin par​l ay ıp
çakışından, y ıldırım ların y ağışından fe​n a halde
korkm uştu. Am a tuhaf değil m i, kü​fürler çoğalıp
ağırlaştıkça, kadının y üzü sev im lileşiy or, korkunç
subay a tatlı tatlı gülüm ​sem ey e başlıy ordu. Yerinde
kıpır kıpır kıpırdıy or, söz sırasının kendisine geleceği
anı sa​bırsızlıkla bekley erek, hiç durm adan rev erans​-
lar y apıy ordu. Nihay et söz sırası ona da geldi. Serbest
bir Rusça ile am a y ırtık bir çuv aldan nohut taneleri
dökülür gibi, açık bir Alm an şiv esiy le konuşm ay a
başladı:

— Hay ır, y üzbaşım , ev im de ne döv üş, ne de kav ga


oldu. Sonra, hiçbir rezalet de olm adı. O sarhoş geldi…
Ben size hepsini anlatacağım , y üzbaşım … Bu işte
benim hiçbir suçum y ok!.. Benim ev im soy lu bir
ev dir, y üzbaşım … Her​k ese soy lu dav ranılır…
y üzbaşım … Ben kendim , hiç, hiç bir zam an, bir rezalet
çıkarılm asını is​t em em . Bu adam zaten zil zurna
sarhoş bir hal​de gelm işti. Üstelik üç şişe daha getirtti.
Son​r a da bacaklarını kaldırıp ay aklarıy la piy ano
çalm ay a başladı. Böy le soy lu bir ev e hiç de
y akışm ay an bir dav ranış. Sonra piy anom u
tam am ıy la kırdı… Hiç de, hiç de uy gun olm ay an bir
dav ranış… Ben de kendisine ihtar ettim . O da eline bir
şişe alarak, önüne gelenin gerisine v urm ay a başladı.
Ben de kapıcıy ı çağırdım . Karl geldi. O da Karl’a
saldırarak gözünü şi​şirdi. Henriette’in de gözünü
şişirdi. Benim de suratım a beş tokat attı. Soy lu bir
ev de bu gibi dav ranışlar y akışık alır m ı, y üzbaşım ?
Ben de bağırm ay a başladım . O da, ev in kanala ba​k an
penceresini açarak v e bir dom uz y av ru​sunu taklit
ederek bağırm ay a başladı. Ne ay ıp şey !.. Hiç
pencereden sokağa bir dom uz y av ​r usu gibi bağırılır
m ı? Tuh, tuh, tuh!.. Karl da onun frakının eteğinden
tutup pencereden çekti. Ne y alan söy ley ey im
y üzbaşım , bu çe​k işm e sırasında adam ın eteğini
kopardı. Bu​n un üzerine herif, on beş ruble tazm inat
v er​m eniz lâzım dır, diy e bağırıp çağırdı. Ben de,
y üzbaşım , ona beş ruble v erdim . Ve işte bu bay ağı
m isafir, y üzbaşım , ev im de her türlü rezaletleri y aptı.
Sonra da, ben bütün gazete​l eri tanıy orum , size karşı
kocam an bir y ergi y azarım , dedi.

— Dem ek kendisi bir y azarm ış, öy le m i?

— Ev et y üzbaşım . Hem de ne bay ağı bir


m isafirm iş, y üzbaşım , böy le soy lu bir ev de…

— E, e, e, y etişir artık!.. Ben sana kaç defa


söy ledim … Tekrarladım .
Sekreter, y ine m analı m analı:

— İly a Petrov iç! diy e seslendi:


Kom iser m uav ini hızla dönüp baktı. Sek​r eter,
başıy la hafifçe bir işaret y aptı. Muav in sözüne dev am
ederek:
— … işte böy le çok say ın Lav iza İv anov na, son defa
olm ak üzere sana son sözüm şu​dur: senin şu soy lu
ev inde y alnız bir sefer da​h a rezalet çıkacak olursa,
nazikçe dey im iy le, seni kendi elim le okşarım . Duy dun
m u? De​m ek bir edip, bir y azar, “soy lu bir ev de” fra​-
kının kuy ruğu için beş ruble kabul ediy or. İş​t e,
y azarların ne olduklarını gör bakalım ! —Mu​a v in bu
sözleri söy lerken hor görücü bir ba​k ışla Raskolnikov ’a
baktı— Ev v elsi gün bir m ey hanede y ine buna benzer
bir hadise ol​m uştu: herifin biri y em ek y em iş, parasını
v er​m ek istem em iş: “Bunun için aley hinizde bir y ergi
y azacağım !” diy e bir tehdit sav urm uş! Geçen hafta,
y ine böy le biri, bir gem ide y üksek m em urlardan
birinin çok say gıdeğer ailesine, karısıy la kızına, ağza
alınm ay acak sözler söy lem işti. Birini de daha geçen
gün bir pastacı dükkânından ite kaka kapı dışarı et​-
m işlerdi. İşte şu y azarlar, edibler, öğrenciler, dev e
tellâlları böy le adam lardır… Öööö! Hay ​di bas bakalım
sen de!.. Kendim gelip seni kontrol edeceğim !.. Bak
kendini koru! Anladın m ı?

Luiza İv anov na, aceleci bir nezaketle sağa sola


rev eranslar saçarak geri geri, kapıy a ka​dar gitti. Am a
kapıda, genç v e sev im li y üzlü, fev kalâde güzel,
kum ral fav orili gösterişli bir subay a kıçıy la çarptı.
Bu, polis kom iseri Nikodim Fom iç‘ti. Luiza İv anov na,
hem en hem en y erlere kadar eğilerek bir rev erans
daha y aptık​t an sonra, küçük, sık adım larla, seke seke
karakoldan çıkıp gitti. Nikodim Fom iç nazik bir sesle
v e dostça gülüm sey erek, İly a Petrov iç‘e:

— Yine m i gök gürlem esi, y ine m i y ıldı​r ım lar,


şim şekler, fırtınalar, kasırgalar? dedi. Yine seni
sinirlendirm işler, y ine öfkelenm iş​sin!.. Daha
m erdiv enlerden işittim !..

Muav in, adım atışlarıy la om uz hareketle​r ini güzel


bir biçim de birbirine uy durarak, her adım atışında
om uzlarını oy natarak, elinde bir​t akım kâğıtlar
olduğu halde, bir m asadan baş​k a bir m asay a
geçerken, soy lu bir kay ıtsızlıkla:

— Ah efendim ! (Hatta “efendim ” değil de “efem ”),


diy e söy lendi. Buy urun işte ba​k ın! Meselâ: şu, bay
y azar, y ani öğrenci, da​h a doğrusu eski öğrenci
borcunu ödem iy or… Birtakım senetler v erm iş….
Oturduğu ev i de boşaltm ıy or… Hakkında tüm en
tüm en şikây et​l er v ar… Bu haline bakm adan,
huzurunda siga​r a içiy orum diy e de bana kafa
tutuy or. Hâlbuki kendisi adi bir harekette bulunuy or,
şunun kılığına bakın: ne m uhteşem bir m anzara değil
m i?

— Fakirlik ay ıp değil, azizim , ne y apar​sın? Am a


belli işte, barut gibisin: en küçük bir hakarete
katlanam ıy orsun! Herhalde bu zat sizi kızdırm ış
olacak. Siz de day anam adınız. —Nikodim Fom iç,
nezaketle Raskolnikov ’a dö​n erek— Siz onun kusuruna
bakm ay ın, pırlan​t a gibi bir adam dır. Am a işte barut
gibidir, ba​r ut!.. Parlam asıy la sönm esi bir olur. Öfkesi
geçince, ortada altın bir y ürekten başka bir şey
kalm az!.. Zaten ona alay da da “barut teğm en”
derlerdi.

İly a Petrov iç gururunun okşanm ış olm a​sından çok


m em nun, am a hâlâ som urtkan bir eda ile:

— Hem de nasıl bir alay dı, diy e söy lendi.


Birdenbire Raskolnikov ’un içinde, oradaki​l erin
hepsine fev kalâde hoşa gidecek birkaç söz söy lem ek
isteği uy andı. Ansızın Nikodim Fom iç‘e dönerek,
tam am ıy la serbest bir eda ile:
— Am a insaf edin y üzbaşım , kendinizi be​n im
y erim e koy un!.. Kendilerine karşı bir say gısızlıkta
bulunduy sam , hem en tarziy e v erm e​y e hazırım . Ben
fakir, hasta, sefaletin pençesi altında zebun (ev et, o
ay nen “zebun” tabirini kullanm ıştı) bir üniv ersite
öğrencisiy im . Eski​den okuy ordum , bıraktım . Çünkü
geçinecek pa​r am y ok. Am a y akında para alacağım .
X… v ilây etinde annem le bir kız kardeşim v ar. Bana
para gönderecekler… ben de… borcum u ödey eceğim …
Ev sahibim iy i bir kadındır. Yalnız özel derslerim i
kay bettiğim v e dördüncü ay dır kirasını ödem ediğim
için, bana öy lesine kızdı ki, artık öğle y em eklerini bile
v erm ez oldu. Doğrusunu isterseniz bu borç senedini
katiy en anlam ıy orum . Şim di benden borç senedini
öde​m em i istiy or. Am a siz söy ley in, ben ona ne
v erey im ?

Sekreter:

— Orasına biz karışm ay ız… diy ecek ol​du.


Raskolnikov , sekretere değil, hep Nikodim Fom iç‘e
hitap ederek, hatta, ısrarla kâğıtlarıy la m eşgulm üş
gibi bir eda takınm asına v e de​l ikanlıy ı küçüm sey erek
katiy en önem v erm e​m esine rağm en bütün gay retiy le
İly a Petrov iç’e de hitap etm ey e çalışarak sözüne
dev am etti:
— Müsaade buy urun, m üsaade buy urun, ben
tam am ıy la sizin fikrinizdey im … Am a m ü​saade edin
ben de anlatay ım … Hem en hem en üç y ıldan beri,
taşradan geldiğim den beri onun ev inde oturuy orum .
Daha ilk gününden… Ev et, daha ilk gününden… Hem
ne diy e söy lem ey ecekm işim , daha ilk gününden beri
kızıy la ev ​l eneceğim e söz v erdim . Hani şöy le sözle, ser​-
best bir v aatte bulundum … Genç bir kızdı… Söz
aram ızda, gerçi âşık filân değildim am a kız hoşum a
gidiy ordu. Bir kelim ey le, gençlik iş​t e… Yani dem ek
istiy orum ki, o zam an ev sa​h ibim bana geniş bir kredi
açm ıştı. Ben de öy ​l e bir hay at sürüy ordum ki… O
zam anlar pek hav ai idim ben…
İly a Petrov iç kabaca v e m uzaffer bir eda ile:

— Sizden böy le m ahrem şey ler sorm adık, zaten


dinlem ey e de v aktim iz y ok! diy e sözünü kesecek oldu.
Am a Raskolnikov büy ük bir coş​k unlukla onu
durdurdu. Birdenbire konuşur​k en büy ük bir güçlük
çekm esine rağm en sözü​n e dev am etti:

— Am a m üsaade edin, m üsaade edin de size işin


nasıl olduğunu anlatay ım ! Gerçi bun​l arı anlatm ak
gerekm ez… Size hak v eriy orum . Ney se, bu kızcağız bir
y ıl önce tifodan öldü. Bense, y ine eskisi gibi, kiracı
kalm akta dev am ettim . Ev sahibim , şim diki dairesine
taşınır taşınm az, y anım a gelip, hem de dostça bir ta​-
v ırla, bana tam am ıy la güv eni olm akla bera​ber,
borcum un tutarı olan şu y üz on beş ruble​l ik senedi
im zalam ay a razı olup olm ay acağım ı sordu. Sonra da,
y ine istediğim kadar kredi açm akta dev am edeceğini,
ben kendiliğim den paray ı ödem edikçe hiç, am a hiçbir
zam an —bu​n u ay nen böy le söy lem işti— bu senetten
fay dalanm ay a kalkışm ay acağını ilâv e etti… Ve iş​t e
şim di, ben özel derslerim i kay bedip bir lokm a ekm eğe
m uhtaç bir hale gelince, o da alacağını istem ey e
kalktı. Şim di buna ne diy ey im ?

İly a Petrov iç, küstahça bir eda ile Raskolnikov ’un


sözünü keserek:

— Bütün bu duy gusal tafsilât bizi zerre kadar


ilgilendirm ez, dedi. Şim di siz cev ap v erip taahhüt
altına girm ek zorundasınız!.. Sizin âşık olm anızdan v e
bütün bu acıklı hikây elerinizden bize ne?

Masanın başına geçip y azı y azm ay a koy u​l an


Nikodim Fom iç:

— Am a sen de pek m erham etsizlik edi​y orsun! diy e


m ırıldandı.
Bu durum dan âdeta utanç duy m uştu.

Sekreter, Raskolnikov ’a :
— Yazsanıza, dedi.

Delikanlı, özentili bir kabalıkla:

— Ne y azay ım ? diy e sordu.

— Ben size söy lerim .

Raskolnikov , m acerasını anlattıktan son​r a,


sekreterin daha senli benli dav randığını v e kendisini
küçüm sediğini sandı. Am a garip de​ğ il m i, birdenbire,
her kim olursa olsun, kim senin ne düşündüğünü
um ursam az bir hal alı​v erm işti. Hem de bu değişiklik,
âdeta, bir anda, bir dakikada oluv erm işti. Biraz
düşünm ek zahm etine katlansay dı, bir dakika önce
nasıl olup da onlarla böy le konuşabildiğine, hatta
nasıl olup da kendi duy gularını anlatıp, başla​r ını
ağrıtm ay a kalkıştığına elbette şaşardı. Hem bu
duy gular da nereden çıkm ıştı? Şim di ise, tam tersine,
oda birdenbire polislerle de​ğ il de, en aziz, en sam im î
dostlarıy la dolsay dı, galiba onlara söy ley ecek bir tek
insanca söz bulam ay acaktı; y üreği birdenbire öy lesine
boşalıv erm işti. Yalnızlığın v e düny adan elini ete​ğ ini
çekm enin ıstıraplı v e bitm ez tükenm ez karanlık
duy guları birdenbire şuurlu olarak ruhuna etki
y apm ıştı. Onun ruhunu altüst eden şey , ne İly a
Petrov iç‘in karşısında adice içini boşaltm ası, ne de
teğm enin adiliği v e kâbına sığm ay an haliy di. Oh, şu
anda, kendi adiliği, bütün bu izzetinefisler, teğm enler,
Alm an kadınları, borç senetleri, polis karakolları falan
fi​l ân, zerre kadar um urunda değildi. Şu dakika​da onu
diri diri y akılm ay a m ahkûm etseler bi​l e y erinden
kım ıldam ay acaktı. Hatta bu idam hükm ünü dikkatle
dinley eceği bile şüpheliy di Asla tanım adığı, hiç
beklem ediği, daha önce hiç başına gelm ey en y epy eni
bir halle karşıla​şıy ordu. Az önce y aptığı gibi,
gönlündeki sır​l arı dökm ek için değil de, her ne iş için
olursa olsun polis karakolundaki bu insanlara —hatta
bunlar polis m em uru olm asalar da öz kardeşleri bile
olsalar— bundan böy le hiçbir suretle, hiç​bir şey için
başv urm am ası gerektiğini anla​m aktan ziy ade,
sinirlerinin bütün duy gu kabi​l iy etiy le açıkça
hissediy ordu. Bu dakikay a ka​dar hiçbir zam an
böy lesine garip, böy lesine korkunç bir duy guy a
kapılm am ıştı. Ona asıl acı v eren şey , bunun bir
anlay ış, bir anlam olm aktan çok, bir duy gu, hem de
düpedüz bir duy gu, hay atında şim diy e kadar tanıdığı
en ıstıraplı bir duy gu oluşuy du.

Sekreter ona, bu gibi hallerde y azılm ası âdet olan


belli form ülü y azdırm ay a başladı. Yani: şim di
ödey em em . Falan tarihte ödem ey e söz v eriy orum .
Şehirden ay rılm ay acağım , m a​l ım ı satm ay acağım ,
kim sey e de bağışlam ay acağım ilh… gibi…

Sekreter, m erakla Raskolnikov ’a bakarak:

— Yahu siz y azam ıy orsunuz, dedi. Kalem elinizden


düşüy or. Yoksa hasta m ısınız?

— Ev et… başım dönüy or… dev am ediniz!

— Hepsi bu kadar, im zalay ınız!

Sekreter kâğıdı aldı v e başkalarıy la m eş​g ul


olm ay a başladı. Raskolnikov kalem i v erdi. Am a kalkıp
gidecek y erde dirseklerini m asay a day adı, başını
av uçları arasına aldı. Âdeta te​pesine bir çiv i
çakılıy ordu. Birdenbire kafası​n a: hem en kalkıp
Nikodim Fom iç‘in y anına gitm ek, dün akşam olup
bitenleri, en küçük ay ​r ıntılarına kadar anlatm ak,
sonra da onu y a​n ına alarak, odasına götürüp köşedeki
deliğin içinde bulunan eşy ay ı gösterm ek gibi garip bir
düşünce geldi. Bu istek öy lesine güçlü idi ki, bunu
y apm ak için hem en y erinden kalktı. Am a hiç olm azsa
bir dakikacık düşünsem nasıl olur?” diy e aklından
geçirdi. Az sonra “hay ır, düşünm eden bunu y apm ak
v e y ükü sırtım dan atm ak daha iy i!” dedi. Am a
birdenbire, donakaldı: Nikodim Fom iç, ateşli ateşli
İly a Petrov iç‘e bir şey ler söy lüy ordu. Şu sözler
kulağına kadar geldi:

— Hay ır, böy le şey olm az, ikisini de bı​-


rakacaklardır. Bir defa, her şey bunun tersini
söy lüy or. Düşünün bir kere: bu işi onlar y ap​m ış
olsalardı, gidip kapıcıy ı çağırırlar m ıy dı? Kendilerini
ele v erm ek için m i y ani? Yoksa kurnazlık etm iş olm ak
için m i? Olam az, bu ka​darı da pek fazla kaçar!
Nihay et öğrenci Pestriy akov kalıy or ki, onu da içeri
girerken, tam kapının ağzında iki kapıcıy la satıcı
kadın gör​m üşler: öğrenci üç arkadaşıy la gidiy orm uş…
tam kapının ağzında arkadaşlarından ay rılm ış, daha
arkadaşlarından ay rılm adan kapıcılara oda sorm uş…
Böy le bir niy etle gelen bir insan, kalkar da
kapıcılardan oda sorar m ı? Koh’a gelince, kocakarıy a
gitm eden önce, aşağıda, y arım saat kadar
kuy um cuda oturm uş v e tam sekize çey rek kala,
kuy um cudan çıkıp y ukarı kocakarıy a gitm iş… Şim di
artık siz hüküm v e​r in!..
— Am a m üsaade edin, sözlerindeki bu ay ​k ırılık
nereden çıkıy or: kendileri de itiraf edi​y orlar y a,
kapıy ı çaldıkları zam an kilitliy m iş.. Üç dakika sonra
kapıcıy la geldikleri zam an ka​pıy ı açık bulm uşlar.

— İşin can alacak notası burası y a: katil m uhakkak


içeridey m iş, kapı da sürm eliy m iş… Şay et Koh,
kapıcıy ı aram ak budalalığını gösterm esiy di, katili
m uhakkak orada enseley eceklerdi. Katil tam bu sırada
m erdiv en​l erden inm ek, şu v ey a bu şekilde, onlara
görün​m eden sıv ışm ak fırsatını bulm uş olsa gerek. Koh
y em in billâh ederek: “Eğer ben orada kalsay dım ,
üzerim e atılıp beni de baltay la öl​dürürdü” diy or.
Hatta adam cağız bu kurtuluş şerefine, Rus kilisesinde
dua ettirm ey i bile adam ış… Hah, hah…

— Ya katili kim se görm em iş m i?

Oturduğu y erden konuşulanları dinlem ek​t e olan


sekreter lâfa karışarak:
— Nereden görecekler, dedi, ev değil, Nuh’un
gem isi!..

Nikodim Fom iç ateşli ateşli:


— Mesele apaçık, m esele apaçık, diy e tek​r arladı.

İly a Petrov iç ise:


— Hay ır, diy e ısrar etti, m esele hiç de açık değil.
Raskolnikov şapkasını kaldırdı v e kapıy a doğru
y ürüdü. Am a kapıy a v aram adı.

Ay ıldığı v akit bir sandaly ede oturm akta olduğunu


gördü. Sağında biri onu tutuy or, so​l unda da, elinde
sarı suy la dolu sarı bir bardak olduğu halde bir
başkası ay akta duruy ordu. Nikodim Fom iç, önünde
duruy or, dikkatle ken​disini süzüy ordu. Raskolnikov
sandaly eden kalktı.

Nikodim Fom iç, oldukça sert bir sesle sor​du:

— Ne o, y oksa hasta m ısınız?


Yerine oturarak y ine kâğıtlarıy la m eşgul olm ay a
başlay an sekreter:

— Senedi im zalarken kalem i zorla tutu​y ordu, dedi.

İly a Petrov iç de kâğıtlarını y erleştirirken,


oturduğu y erden bağırdı:

— Çoktan beri m i hastasınız?

O da, tabii, delikanlı bay gınken y anına koşm uş,


am a ay ılır ay ılm az ondan uzaklaşm ıştı.
Raskolnikov :

— Dünden beri, cev abını v erdi.


— Dün ev den çıktınız m ı?

— Çıktım .

— Hasta hasta?

— Ev et, hasta hasta.

— Hangi saatte?
— Akşam ın sekizine doğru.

— Nerey e gittiğinizi sorabilir m iy im ?

— Sokağa.

— Kısa v e açık…

Raskolnikov , çakm ak çakm ak y anan siy ah


gözlerini Ily a Petrov iç‘in gözlerine dikm iş bir halde,
y üzü kireç gibi, sert v e kesik kesik ce​v ap v eriy ordu.

Nikodim Fom iç:

— Çocuk zorla ay akta duruy or, sen kalk​m ışsın…


diy ecek oldu.
İly a Petrov iç garip bir tonla:

— Aldırm a efendim , diy e cev ap v erdi.


Nikodim Fom iç bir şey ler daha ilâv e et​m ek istedi
am a gözleri kendisine dikkatle bakm akta olan
sekreterin gözleriy le karşıla​şınca v azgeçti. Birdenbire
hepsi de susm uştu. Ortalıkta garip bir hav a esm işti.
İly a Petrov iç:

— Pekâlâ, sizi alıkoy m uy oruz! sözleriy le bahsi


kapadı.

Raskolnikov çıktı. Dışarı çıkar çıkm az da,


birdenbire içeride ateşli bir konuşm anın baş​l adığını
fark etti. Nikodim Fom iç‘in sorgu do​l u sesi, bütün
öteki sesleri bastırıy ordu… Deli​k anlı sokakta
tam am ıy la kendine geldi.

Hızlı hızlı ev ine giderken, içinden: “Bir ara​m a


y apacaklar, hem en şim di bir aram a y apa​c ak!” diy e
söy lendi. “Hay dutlar! Şüpheleni​y orlar !”

Az önceki korku, y ine tepeden tırnağa ka​dar bütün


benliğini sarm ıştı.

II

“Ya aram a y apılm ışsa? Ya onları şim di ev ​de


bulursam ?”

Am a işte odası… Ne in v ar, ne cin!.. Kim ​secikler


uğram am ış… Hatta Nastasy a bile hiç​bir şey e el
sürm em iş. Fakat am an Allah’ım ! Az önce bütün bu
şey leri nasıl olup da bu delik​t e bırakm ıştı?

Hem en köşey e atıldı. Kolunu kâğıt kapla​m aların


arkasına sokarak, oradaki şey leri çıkar​m ay a v e
ceplerine doldurm ay a başladı. Hepsi topu topu sekiz
parçay dı: içlerinde küpe —doğ​r usu pek de dikkatle
bakm am ıştı— v ey a buna benzer şey ler bulunan iki
küçük kutu… Sonra, dört küçük m aroken m ahfaza…
Bir de, doğru​dan doğruy a gazete kâğıdına sarılm ış bir
saat kordonu… Bundan başka, y ine gazetey e sarıl​m ış
bir başka şey , galiba bir de m adaly a v ar​dı.

Hepsini, belli olm am alarına dikkat ederek,


paltosunun ay rı ay rı ceplerine v e pantolonunun
sağlam kalan sağ cebine y erleştirdi. Para çan​t asını da
aldı. Sonra, odasından çıktı, bu defa kapıy ı, ardına
kadar açık bıraktı.

Hızlı hızlı v e sert adım larla y ürüy ordu. Gerçi


bütün v ücudunda bir kırıklık v ardı. Am a şuuru
y erindey di. Takip edilm esinden korkuy or​du. Belki
y arım saat, belki de çey rek saat son​r a, aley hine bir
kov uşturm a kararı çıkm asından korkuy ordu. Dem ek
ki, her ne pahasına olursa olsun, bütün izleri v akit
kay betm eden y ok et​m ek lâzım dı. Biraz olsun gücü
y ettiği, biraz ol​sun kafasının işlediği sürece bu işin
üstesinden gelm esi gerekti.

Nerey e gitm eliy di?


Kararını çoktan v erm işti: “Hepsini kanala atar,
ipuçlarını y ok ederim , ortada da m esele kalm az!”
Daha geceden bu kararı v erm işti. Hum m a ateşiy le
say ıkladığı anlarda bunu hatırına getirdikçe: “Am an
çabuk, çabuk gidip hepsini atay ım !” diy e birkaç defa
kalkıp gitm ey e dav ranm ıştı. Am a şim di atm anın çok
zor olduğunu anladı.
Yarım saatten, belki de daha fazla bir za​m andan
beri Katerina kanalı boy unca başıboş dolaşıy or, her
önüne çıkan v e kanala inen m er​div enleri birkaç sefer
gözden geçiriy ordu. Am a hay ır, düşündüklerini
y erine getirm ey i aklın​dan bile geçirem ezdi: y a
m erdiv enlere, çam a​şır y ıkay an çam aşırcılarla dolu
birtakım sallar bağlanm ış, y a da kay ıklar y anaşm ıştı.
Sonra gelip geçenler de hiç eksik değildi. Bundan
başka, dört bir y andaki rıhtım lardan, her y andan
görülüp fark edilebilirdi de: öy le y a, bir adam ın
m ahsus m erdiv enlerden inm esi, du​r up suy a bir şey ler
atm ası şüphe uy andırm az m ı idi? Ya m ahfazalar
batm ay ıp da suy un üs​t ünde y üzm ey e kalkarsa ne
olurdu? Böy le ol​m ası da pek tabiiy di. Elbette herkes
görürdü. Zaten y olda rastladığı kim seler, sanki başka
iş​l eri y okm uş gibi, kendisine bakıy or, onunla
ilgileniy orlardı. Kendi kendine: “Acaba bunun sebebi
nedir? diy e düşündü. Yoksa bana m ı böy le geliy or?”

Nihay et “acaba Nev a nehrine götürüp atsam daha


iy i olm az m ı?” düşüncesi aklından geçti. Orası hem
daha tenha, hem de daha az dikkati çeken bir y erdi.
Sonra, m uhakkak da​h a elv erişliy di. En önem lisi de,
buralardan uzaktı. Raskolnikov , nasıl olup da böy le
keder​l i v e korkm uş bir y üzle, bu tehlikeli y erlerde
y arım saatten beri serserice dolaşabildiğine v e bunu
daha önce akıl edem ediğine birdenbire şaştı. Uy kuda,
say ıklam a nöbeti sırasında v er​diği saçm a bir karar
y üzünden y arım saatini feda etm işti. Çok dalgın v e
unutkan olm uştu. Bunu kendisi de biliy ordu. Mutlaka
acele et​m esi lâzım dı.

*** caddesinden Nev a nehrinin y olunu tuttu. Am a


y olda giderken aklına başka bir şey geldi: “Ne diy e
Nev a’y a gidecekm işim ? Ni​ç in suy a atacakm ışım ?
Meselâ çok uzaklara, hiç olm azsa adalara gidip, tenha
bir y erde, or​m anda bir ağacın altına göm m ek, sonra
da ağaca bir nişan koy m ak daha iy i olm az m ıy dı?”

Gerçi şu anda akıllıca v e doğru bir y argıda bulu​-


nacak halde olm adığını hissetm ekle beraber bu
düşünce ona hiç de ay kırı görünm edi.

Am a adalara v arm ası da kısm et olm adı, iş başka


türlü bir renk aldı: V… caddesinden bir m ey dana
çıkarken, birdenbire sol tarafta, boy dan boy a duv arla
çev rilm iş bir av lu kapısı gördü. Av lu kapısından içeri
girer girm ez, he​m en sağda, dört katlı bir binay a ait
sıv asız, penceresiz, y üksek bir duv arın, av lunun de​-
rinliğine doğru uzanm akta olduğunu gördü. Solda, bu
y üksek duv ara paralel olarak, y ine kapıdan başlam ak
üzere, av lunun y irm i adım derinliğine kadar uzanan,
sonra sola kıv rılan bir tahta hav ale v ardı. Burası,
tahta hav aley ​l e çev rilm iş, içinde öte beri duran boş
bir y erdi. Daha ileride, av lunun dibinde, tahta hav a​-
lenin ardından, isten kararm ış, alçak, taş bir
kulübenin köşesi görünm ektey di. Herhalde bu​r ası, bir
atöly enin bir bölüm ü olsa gerekti. Muhakkak burada
bir araba v ey a bir çilingir atöly esi, y a da bu cinsten
bir başka atöly e ola​c aktı. Hem en hem en kapıdan
başlay arak y erler köm ür tozuy la sim siy ahtı.
Raskolnikov ’un ka​fasından birdenbire: “Hepsini
buray a atıp sav uşsam !” düşüncesi geçti. Av luda
kim sey i gö​r em ey ince, kapıdan girdi v e hem en kapıy a
y a​k ın bir y erde, tahta hav aley e day alı bir oluk gördü.
(Fabrika v e atöly e olarak kullanılan ev ​l erde bu gibi
oluklara sık sık rastlanır.) Olu​ğ un tam üzerinde
tebeşirle tahta hav aley e, bu gibi y erlere her zam an
y azılm ası âdet olan, şu hikm et y azılm ıştı: “Burada
durm ak y asak​t ır!” [Aslında, bozuk bir im lâ ile y anlış
y azılm ıştır.] Onun gelip burada durduğundan kim se
şüphelenem ezdi. Bu bakım dan da burası iy iy ​di.
“Hepsini bir köşey e atar, sav uşurum !” diy e düşündü.
Bir defa daha etrafını gözden geçirip tam elini
cebine soktuğu bir sırada birdenbire ara​l arında ancak
bir arşınlık m esafe bulunan kapı ile oluk arasında
sokak duv arına bitişik bir halde, aşağı y ukarı bir
buçuk pud ağırlığında, y ontulm am ış, kocam an bir taş
gördü. Bu du​v arın ötesinde cadde v e y ay a kaldırım ı
v ardı. Oradan, hiç eksik olm ay an gelip geçenlerin
ay ak sesleri duy ulm aktay dı. Am a içeri girm e​dikçe,
kim se onu burada görem ezdi. Her an içeri birinin
girm esi m üm kün olduğu için, acele etm esi gerekti.
Taşın üstüne eğildi, iki eliy le sıkıca tepe​sinden
kav radı. Bütün gücünü toplay arak y e​r e dev irdi.
Taşın altında pek de büy ük olm ay an küçük bir çukur
pey da olm uştu. Hem en ceplerindeki şey leri bu çukura
atm ay a başladı. Pa​r a çantası en üste gelm işti.
Çukurun içinde y i​n e de y er kalm ıştı. Bu işi gördükten
sonra, tek​r ar taşa sarıldı. Bir dev irle onu eskiden
bulunduğu tarafa çev irdi. Taş, tam da eski y eri​n e
oturdu. Yalnız azıcık y üksek görünüy ordu. Am a
delikanlı toprağı biraz kazıdı. Ay ağıy la taşın
kenarlarını bastırdı. Artık hiçbir şey fark edilm ez
olm uştu.

Raskolnikov , sonra av ludan çıktı v e m ey ​dana


doğru y ürüdü. Tekrar, tıpkı dem in, polis karakolunda
duy duğu sev ince benzer büy ük bir sev inç, bir anda
benliğini sardı: “Bütün delilleri y ok ettim . Hem bu
taşın altını aram ak ki​m in aklına gelebilir? Bu taş,
belki de bina y apıldığı tarihten beri buraday dı. Bir o
kadar zam an daha burada kalabilir. Hem buldukları​-
nı kabul etsek bile benden kim şüphe edebilir? Artık
her şey bitti. Ortada delil falan kalm a​dı” diy e
düşündü v e güldü. Sonraları hatırla​dığına göre, o
gün, kesik kesik, sinirli sinirli, sessiz bir gülüşle uzun
uzun gülm üş v e m ey ​danı geçtiği sürece boy una
gülm ey e dev am et​m işti. Am a ev v elsi gün o kızla
karşılaştığı K… bulv arına ay ak basınca, gülm esi
birdenbire kesildi. Şim di başka şey ler düşünüy ordu.
Kız kalkıp gittikten sonra üzerine oturup düşünce​y e
daldığı sıranın y anından geçm ek, sonra o gün
kendisine y irm i kopek v erdiği o palabıy ık​l a
karşılaşm ak, ona birdenbire day anılm ay acak kadar
ağır v e acı geldi, içinden: “Allah belâ​sını v ersin!” diy e
söy lendi.

Etrafına dalgın dalgın, öfkeli öfkeli ba​k arak


y ürüy ordu. Şim di bütün düşünceleri, bir ana nokta
etrafında toplanıy ordu. Kendisi de, bunun gerçekten
bir ana nokta olduğunu; şim ​di, hele şim di bu ana
nokta ile baş başa, hatta iki ay dan beri ilk defa olarak
baş başa kaldı​ğ ını hissediy ordu.

Birdenbire içinde kabaran m üthiş bir öfkey le:

“Am a bütün bu şey lerin Allah belâsını v er​sin!


diy e düşündü. Madem ki bir defa ok y ay ​dan çıktı, ne
y apalım ; y eni hay atın Allah be​l âsını v ersin! Ne
saçm a şey bu, Allah’ım ! Hâlbuki bugün ne çok da
y alanlar uy durdum , ne adi işler gördüm ! Şu
m endebur İly a Petrov iç‘in gözüne girm ek için ne adice
dalkav ukluklar et​t im , ne num aralar y aptım !.. Am a
v arsın olsun, ne çıkar! Hepsi, şu y aptığım
dalkav ukluklar da, num aralar da bana v ız gelir!.. Hiç
de bu değil, hiç de bu değil!”

Ansızın durdu. Yeni, hiç beklenm edik, çok basit bir


soru, bir anda düşüncelerini altüst et​t i, onu acı bir
şaşkınlığa düşürdü:

“Şay et gerçekten bütün bu işler budalaca değil de


şuurlu olarak y apıldıy sa, şay et gerçek​t en belli v e
kesin bir m aksadın v ar idiy se, ne diy e hâlâ çantanın
içine bile bir göz atm adın? Eline ne geçtiğini, bütün
bu ıstıraplara niçin katlandığını, böy le adi, iğrenç v e
alçakça bir işi şuurlu olarak niçin işlediğini bile
bilm iy orsun? Az önce onu, y ani para çantasını, y ine
henüz y üzlerini bile görm ediğin öteki şey lerle bera​ber
suy a atm ak istem iy or m uy dun? Bütün bunların
m anası ne?”

Ev et, bu böy le, hep bu böy le. Zaten o bunu eskiden


de biliy ordu. Bu soru, kendisi için hiç de y eni bir soru
değildi. Geceley in, suy a atm a kararını v erdiği zam an,
güy a bunun böy le ol​m ası lâzım m ış, güy a başka türlü
olam azm ış gibi, en küçük bir duraksam a geçirm eden
v e itirazda bulunm adan bu kararı v erm işti. Ev et,
bütün bunları biliy or, hatırlıy ordu. Ev et, bu karar
hem en hem en, daha dün, çekm ece başın​da oturup
içinden m ahfazaları çıkardığı an v e​r ilm iş
bulunuy ordu. Ne y apalım ki, işte bu böy le!.. Nihay et
hazin bir tav ırla: “Çok hasta olduğum için bu böy le
oluy or, diy e düşündü. Kendim i üzüp bitiriy orum , ne
y aptığım ı da bilm iy orum . Dün de, ev v elsi gün de,
daha ön​c eleri de hep kendim e eziy et ediy ordum ,
iy ileşey im … Artık kendim i üzm em ! Am a y a hiç
iy ileşm ezsem ? Am an Yarabbi!.. Bütün bun​l ardan
öy lesine bıktım , usandım ki!”

Durm adan y ürüy ordu. Her ne suretle olur​sa olsun


açılm ak, kendini toparlam ak için, için​de derin bir
istek v ardı. Am a ne y apm ak, han​g i çarey e
başv urm ak gerektiğini bilm iy ordu. Her dakika
gittikçe artm akta olan, önüne ge​ç ilm ez y eni bir
duy guy a kendini kaptırm ak​t ay dı. Bu duy gu, her
rastladığına. etrafındaki her şey e karşı kendisinde
uy anan bir çeşit sonsuz, fizikî tiksinm ey di, inatçı,
y abani, kinle dolu bir tiksinm e.. Yolda
rastladıklarının hepsi de, y üzleriy le, y ürüy üşleriy le,
dav ranışlarıy la iğrenç görünüy ordu. Biri kendisiy le
konuşm a​y a kalksa, düpedüz suratına tükürm ekten,
bel​k i de o adam ı ısırm aktan çekinm ey ecekti.
Köprü civ arında Vasily ev adasındaki kü​ç ük Nev a
rıhtım ına çıkınca, birdenbire durdu. “İşte o burada,
şu ev de oturuy or, diy e düşün​dü. Bu da ne dem ek?
Galiba bacaklarım ken​diliğinden beni Razum ihin’in
ev ine getirdi. Yine o günkü hikây e… Am a pek m erak
ettiğim nokta şu: ben buray a kendiliğim den m i
geldim , y oksa geçerken, tesadüfen m i buray a
çıkıv erdim ? Her ney se… Üç gün önce, o işi y aptığım ın
ertesi günü ona uğrarım dem iştim … Pekâlâ, iş​t e, ben
de şim di uğrarım … Sanki şim di ona uğray am az
m ıy ım ?!..”

Razum ihin’in oturduğu beşinci kata çıktı.

Arkadaşı, ev de, odasınday dı. Yazı y azm ak​l a


m eşguldü. Kapıy ı kendisi açtı. Dört ay dan beridir
görüşm em işlerdi. Razum ihin’in sırtın​da y ırtık pırtık
bir rob dö şam br, çorapsız ay aklarında da bir pantufla
v ardı. Saçları kar​m akarışıktı. Ne y ıkanm ış, ne de
tıraş olm uş​t u. Yüzünde bir şaşkınlık okunuy ordu,
içeri giren arkadaşını tepeden tırnağa kadar süze​r ek :
— Sen ha?. diy e hay kırdı. Sonra sustu v e bir ıslık
çaldı.

Daha sonra Raskolnikov ’un üstündeki pa​ç av ralara


bakarak ilâv e etti:
— Bu kadar da kötüledin m i y ahu? Şık​l ıkta beni de
geçm işsin kardeş! Otursana be, herhalde y orulm uş
olacaksın!..

Raskolnikov , kendi odasındaki sedirden daha kötü


bir halde olan m uşam ba kaplı alaturka sedire y ığıldığı
zam an Razum ihin bir​denbire arkadaşının hasta
olduğunu fark etti:

— İy ice hasta olduğunun bilm em farkın​da m ısın?


dedi v e arkadaşının nabzını y okla​m ay a başladı.

Raskolnikov elini çekerek:


— Lüzum u y ok, dedi. Ben buray a… Şey , bana bak:
benim özel derslerim y ok… Ben is​t erdim ki… Am a ben
hiç de ders falan istem i​y orum …

Arkadaşını dikkatle süzen Razum ihin:

— Kuzum say ıkladığının farkında m ısın? dedi.

— Hay ır, say ıklam ıy orum !..

Raskolnikov kanepeden kalktı. Razum i​h in’e


çıkarken, onunla y üz y üze gelm ek zorun​da kalacağım
aklına bile getirm em işti. Şim di ise bir anda tecrübey le
öğrenm işti ki, şu daki​k ada, kim inle olursa olsun, y üz
y üze gelm ek, her zam andan daha az istey ebileceği bir
şey dir. Bütün öfkesi kabarm ıştı. Daha Razum ihin’in
eşiğinden adım ını atarken, kendi kendisine kar​şı
duy duğu öfkeden az daha tıkanacaktı.

Birdenbire:

— Allah’a ısm arladık! dedi v e kapıy a doğ​r u


y ürüdü.

— Dur y ahu, nerey e gidiy orsun? Am m a da tuhaf


adam sın be!..

Raskolnikov , elini kurtarm ay a çalışarak:

— Lüzum u y ok!.. diy e tekrarladı.

— Böy le olduktan sonra hangi şey tana uy up da


geldin? Yoksa çıldırdın m ı nedir? Bu dav ranışınla…
Âdeta bana hakaret ediy orsun!.. Seni böy le
bırakm am !
— Şu halde dinle: senden başka bana y ar​dım
edecek kim sey i tanım adığım için geldim . Çünkü sen
ötekilerin hepsinden iy isin… Yani daha akıllısın…
Muhakem e edebilirsin. Am a şim di, hiçbir şey e
ihtiy acım olm adığını görü​y orum . İşitiy or m usun, hiç,
am a hiçbir şey e… Hiç kim senin y ardım ına, ilgisine
ihtiy acım y ok… Ben…. y apay alnızım … Bu kadarı da
y e​t er… Artık beni rahat bırakın!

— Bir dakika dursana be hırpani!.. İy ice aklını


kaçırm ış! Bence hav a hoş, sen bilirsin. Mesele şu ki:
benim özel derslerim y ok, zaten bu pek de um urum da
değil. Buna karşılık bitpazarında Heruv im ov adlı bir
sahaf v ar. İşte bu zat kendine göre bir derstir. Ben
buradaki işi, beş özel derse değişm em ! Tabii bilim lere
dair öy le birtakım broşürler basıy or ki, pey ​n ir ekm ek
gibi satılıy or… Yalnız başlıkları baş​l ı başına bir âlem !..
Sen her zam an benim bu​dala olduğum u söy ler
dururdun!.. Am a şunu bil ki kardeş, benden
budalaları da v arm ış!.. Herif kara cahilin biri, am a
günün m odasına uy m aktan kendini alam ıy or… Tabii
ben de onu kışkırtm aktan geri durm uy orum . İşte
şurada iki form ay ı geçen Alm anca bir m etin v ar. Ben​-
ce şarlatanlığın daniskası. Bu m etinde kadının insan
olup olm adığı inceleniy or… Pek tabii ola​r ak, şatafatlı
bir biçim de insan olduğu ispat ediliy or… Heruv im ov
bunu, fem inizm bahsi m ünasebetiy le hazırlıy or… Ben
de tercüm e ediy orum . Heruv im ov bu iki küsur
form ay ı, şişire şişire altı form a haline getirecek, buna,
y arım sahife tutan cafcaflı bir de başlık koy a​r ak elli
köpeğe satacağız!.. Mükem m el gider! Tercüm e ücreti
olarak form a başına altı ruble v eriy or, dem ek ki
bütün broşür on beş ruble tutacak!.. Av ans olarak altı
ruble aldım … Bu​n u bitirince, balina balıklarına dair
tercüm eler y apacağız!.. Daha sonra da Conffessions’un
ikinci bölüm ünden can sıkıcı birtakım m asalla​r ın
tercüm esini kararlaştırdık. Herifin biri Heruv im ov ’a,
güy a Rousseau’nun, kendine gö​r e bir Radişçev
olduğunu söy lem iş. Tabii, ben de tersini iddiay a
kalkışacak değilim , canı cehennem e!.. E, söy le
bakalım şim di, kadın insan m ı​dır? Broşürünün ikinci
form asını tercüm e et​m ek ister m isin? Şay et istiy orsan
hem en m et​n i al… Kâğıt kalem de caba!.. Üç ruble de
se​n in olur. Ben bütün tercüm e için, y ani birinci v e
ikinci form a için, av ans olarak altı ruble aldığım a
göre, üç rublesi de senin pay ına dü​şer!.. Form ay ı
bitirince daha üç ruble alırsın! Yalnız çok rica ederim ,
bu dav ranışım ı benim bir y ardım ım gibi say m a!..
Tam tersine sen kapıdan girer girm ez, bana ne gibi bir
fay dan dokunabileceğini kafam da tasarladım . Bir de​-
fa, im lâm kötüdür. Sonra, bazen Alm ancam öy ​l e
berbatlaşıy or ki, çoğunu kendim uy duruy orum .
Yalnız beni av utan biricik nokta, bu uy ​durm alarım ın
aslından güzel oluşudur. Am a kim bilir, belki de
uy durm alarım , aslından iy i olm uy or da, daha kötü
oluy or. Nasıl, kabul edi​y or m usun, etm iy or m usun?

Raskolnikov , sessizce Alm anca form aları, üç


rubley i aldı v e hiçbir şey söy lem eden çıktı.
Razum ihin, hay retle arkasından baktı. Am a ilk
sokağın başına gelince, Raskolnikov birdenbire döndü,
tekrar Razum ihin’in odasına çıktı, Alm anca
form alarla paraları m asanın üstüne bı​r aktı. Yine bir
söz söy lem eden çıkıp gitti.

Nihay et çileden çıkan Razum ihin:

— Sen çıldırdın m ı Allah aşkına? diy e bağırdı.


Yoksa kom edy a m ı oy nuy orsun? Be​n i bile çileden
çıkarttın!.. Böy le olduktan son​r a ne diy e gelirsin?

Artık m erdiv enleri inm ey e başlam ış olan


Raskolnikov :

— Bana tercüm e falan lâzım değil, diy e


m ırıldandı.

Razum ihin y ukardan ona bağırdı:

— Şu halde sana hangi şey tan lâzım ?


Raskolnikov , sessizce m erdiv enlerden in​m ekte
dev am etti.

— Hey bana bak!.. Sen nerede oturuy or​sun?


Bu soru cev apsız kaldı.

— Öy ley se canın cehennem e!..

Raskolnikov ise artık sokağa çıkıy ordu.

Nikolay ev köprüsünde, onun hesabına hiç de hoşa


gitm ey en bir olay y üzünden, bir defa daha iy ice
kendine geldi: bir kupa arabacısı, kenara çekilm esi
için kendisine üç dört defa seslendiği halde çekilm ediği
için, az daha atların ay akları altında ezilecekti, bu
y üzden arabacı, delikanlının sırtına şiddetli bir kam çı
indirdi. Sırtına inen kam çı onu öy le öfkelendirm işti
ki, ta köprünün korkuluklarına kadar fırladı,
(delikanlının, ne​y e y ay alar için değil de arabaların
geçm esine ay rılm ış olan köprünün tam ortasından
y ürü​düğü pek de belli değildi) öfkey le dişlerini gı​-
cırdattı. Tabii, sağdan soldan, gülüşm eler başladı:
— Pekâlâ oldu!

— Dolandırıcının biri.
— Belli, sarhoş taklidi y aparak m ahsus kupaların
önüne atılıy or… Sonra işin y oksa uğ​r aş dur!..

— Geçinm eleri bu y üzden efendim , sanat​l arı bu!..


Raskolnikov , tam bu sırada, köprü korku​l uğunun
kenarında durup hâlâ sırtını ov uşturarak
uzaklaşm akta olan arabanın arkasından şaşkın
şaşkın, öfkeli öfkeli bakarken, birden​bire, birinin
av ucuna para sıkıştırm akta oldu​ğ unu hissetti.
Delikanlı baktı: Bu, başı sarılı, ay ağında keçi derisi
iskarpin olan y aşlıca bir tüccar karısıy dı. Yanında,
başı şapkalı, y eşil şem siy eli bir kız v ardı, belki de
kızıy dı. Kadın: ’”İsa adına kabul et!” dedi. Delikanlı
paray ı aldı. Ötekiler de y ürüy üp gittiler. Para y irm i
kopeklikti. Palto v e kılığına göre onlar deli​k anlıy ı
pekâlâ bir dilenciy e, hem de sokaklar​da para dilenen
profesy onel bir dilenciy e ben​zetebilirlerdi. Yirm i
kopeklik bir paray ı ise, kadınları m erham ete getiren
kam çı v uruşuna borçluy du.

Yirm i köpeği av ucunda sıkarak on adım kadar


y ürüdü v e y üzünü, tam saray tarafına rastlay an
Nev a’y a çev irdi. Göky üzünde en kü​ç ük bir bulut bile
y oktu. Sular, âdeta m av iy di. Bu hale Nev a’da pek
sey rek rastlanır. Nöbetçi kulübesine y irm i adım kala,
köprünün bu nok​t asından olduğu kadar hiçbir y erden
böy le gü​zel görünm ey en katedralin kubbesi öy lesine
ışıldıy ordu ki, açık hav ada her süsü açıkça gö​-
rülebiliy ordu. Kam çının acısı geçm iş, Raskol​n ikov da
bu v uruşu unutm uştu. Şim di kafası y alnız üzüntülü,
belirsiz bir düşüncey le m eş​g uldü. Durduğu y erden,
uzun uzun, dikkatle uzakları sey retti. Raskolnikov ,
burasını iy i bi​l irdi. Vaktiy le üniv ersitey e dev am
ettiği sıra​l arda, âdeti üzere daha çok ev ine dönerken,
tam şim di durduğu y erde, belki y üzlerce defa
durduğu, gerçekten çok güzel olan bu panora​m ay ı
sey rettiği, her seferinde de içinde uy a​n an belirsiz,
anlaşılm ası güç bir duy guy la he​m en hem en şaşkına
döndüğü olm uştur. Bu çok güzel panoram a onda
daim a, anlatılm ası m üm kün olm ay an soğuk bir etki
bırakıy ordu. Bu zengin panoram a, onca dilsiz v e
sağırdı. Her seferinde bu panoram anın kendisinde
bıraktığı kasv etli, anlaşılm az izlenim e şaşar, ken​-
disine v e geleceğe inancı olm adığı için bu bil​m ecey i
çözm ey i geciktirirdi. Şim di ise, birden​bire, hem o eski
soruları, hem de duy duğu şaş​k ınlığı apaçık bir
biçim de hatırladı v e bu ha​t ırlay ış ona pek de rastgele
görünm edi. Güy a şim di de, y ine eskiden olduğu gibi
düşünebile​c eğini, eskiden ilgilendiği konu ve
m anzaralar​l a ilgilenebileceğini akıl etm iş gibi, sadece
ay ​n ı y erde, y ine eskisi gibi durm ası bile ona ga​r ip v e
tuhaf göründü. Buna, hem gülecek gibi oluy or, hem
de kalbi burkuluy ordu. Şim di ona bütün o eski geçm iş,
o eski düşünceler, eski ödev ler, eski konular, eski
izlenim ler v e bütün bu panoram a, hatta kendisi bile,
her şey , her şey dipsiz derinliklerde, aşa​ğ ıda,
ay aklarının altında bir y erdey m iş gibi geliy ordu.
Âdeta y ükseklere çıkm ışçasına her şey gözlerinden
kay bolm uştu. İstem ey erek eliy ​l e y aptığı bir hareket
sonucunda, av ucunda sım sıkı tutm akta olduğu y irm i
kopeklik para​y ı birden fark etti. Av ucunu açıp uzun
uzun paray a baktı v e kolunun geniş bir hareketiy le
onu suy a fırlattı. Sonra gerisin geriy e dönerek ev ine
y ollandı. Ona öy le geldi ki, şu dakikada, her şey le v e
herkesle olan ilgisini m akasla kes​m iş gibiy di.

Ancak akşam a doğru odasına döndü. De​m ek ki


aradan tam altı saat geçm işti. Nereden v e hangi
y ollardan döndüğünü kendisi de ha​t ırlam ıy ordu.
Soy unarak v e çok y ürüm üş bir bey gir gibi titrey e
titrey e kanepey e uzandı, pal​t osunu başına çekti,
hem en kendinden geçti.

Müthiş bir çığlıkla gözlerini zifiri bir ka​r anlığa


açtı. Am an Allah’ım bu ne çığlıktı!.. Böy le tabii
olm ay an sesleri, böy le ulum aları, böy le çığlık v e diş
gıcırdatm alarını, göz y aş​l arını, böy le day ak v e
küfürleri o ana kadar ne görm üş, ne de işitm işti!..
Böy le bir v ahşeti, böy le bir öfkey i tasav v ur bile
edem ezdi. Her an kalbi duracak gibi oluy ordu, ıstırap
içinde, dehşetle doğruldu, y atağında oturdu.
Day aklar, fery atlar, küfürler gittikçe artıy or v e
şiddet​l eniy ordu. İşte, birdenbire, büy ük bir hay retle
ev sahibinin sesini tanıdı. Kadın uluy or, bağı​r ıy or,
hızlı hızlı, âdeta anlaşılm ay acak şekilde kelim eleri
arka arkay a sıralay arak v e bir şey ​l er y alv ararak
sızlanıy ordu. Herhalde daha faz​l a döv m em eleri için
y alv arsa gerekti. Çünkü m erdiv enlerde onu
m erham etsizce döv üy orlar​dı. Day ak atanın sesi,
öfkeden sinirden öy le bir hal alm ıştı ki, sadece bir
hırıltı halinde çı​k ıy ordu. Am a o da bir şey ler
söy lüy or, o da hızlı hızlı, tıkana tıkana, anlaşılm az bir
şey ler hom urdanıy ordu.

Raskolnikov , birdenbire bir y aprak gibi titredi: bu


sesi tanım ıştı. Bu İly a Petrov iç‘in sesiy di. İly a Petrov iç
burday dı v e ev sahibini döv üy ordu! Ona tekm ey le
v uruy or, kafasını m erdiv en basam aklarına çarpa
çarpa day ak atıy ordu. Bu, y ükselen seslerden,
çığlıklardan, v uruşlardan belliy di. Ne oluy ordu,
düny anın al​t ı üstüne m i gelm işti? Bütün katlardaki
kira​c ıların m erdiv enlere nasıl üşüştükleri işitili​y or,
sesler, bağrışm alar duy uluy or, kapılar açılıp
kapanıy ordu. Delikanlı, iy ice aklını oy ​n attığını
sanarak: “Am a bu neden? Neden, hem bu nasıl
olabilirm iş?” diy e durm adan tek​r arlıy ordu. Am a işte,
apaçık işitiy ordu. İş böy ​l e olunca, neredey se şim di
kendisine de gele​c eklerdi… Çünkü… Herhalde o
şey lerden ötü​r ü… Dün olup bitenler için… Am an
Allah’ım !” Kapıy ı çengellem ey e dav randı, am a kolu
kalk​m adı. Hem ne fay dası olabilirdi. İçine m üthiş bir
korku çökm üş, ona acı v erm ey e başlam ış, onu
uy uşturm uştu. Upuzun on dakika süren bu cehennem
gürültüsü, nihay et işte y av aş y a​v aş dinm ey e başladı.
Ev sahibi kadın inley ip ağlıy or, İly a Petrov iç ise hâlâ
hom urdanm akta v e söv üp say m akta dev am
ediy ordu. Am a işte galiba, nihay et o da sustu. Artık
onun da sesi duy ulm az oldu. “Am an Allah’ım , acaba
sahiden gitti m i?” Ev et, işte ev sahibi kadın da, hâlâ
inlem esine v e ağlam asına dev am ederek, gidi​y ordu.
İşte kapısı da gürültüy le kapandı. İşte
m erdiv enlerdeki kalabalık da odalarına çekili​y ordu.
Kim i ahlıy or, kim i m ünakaşa ediy or, bazen seslerini
y ükselterek, bazen da fısıltı derecesinde alçaltarak
bağırıy orlardı. Herhal​de dışarısı çok kalabalıktı…
Hem en hem en bü​t ün apartm an halkı üşüşm üş
olacaktı. “Am an Allah’ım , gerçekten bütün bunlar
m üm kün m ü!.. Hem o niçin, niçin buray a gelm işti?”

Raskolnikov , bitkin bir halde kanepey e düştü.


Am a artık gözüne uy ku girm edi. Şim diy e kadar
öm ründe görm ediği bir acı, sonsuz bir dehşetin
day anılm az acısı içinde y arım saat y attı.
Birdenbire parlak bir ışık odasını ay dınlat​t ı.
Nastasy a, elinde m um v e çorba tabağı ol​duğu halde
içeri girdi. Delikanlıy a dikkatle ba​k ıp uy um adığını
görünce, m um u m asanın üs​t üne koy du v e getirdiği
ekm ek, tuz, tabak, ka​şık gibi şey leri sıralam ay a
başladı.

— Herhalde dünden beri bir şey y em em iş olacak.


Bütün gün sürttü durdu, hem de ateş​l er içinde
y andığı halde…
— Nastasy a… Ev sahibi kadını niçin döv ​düler?

Nastasy a ona dikkatle baktı:


— Ev sahibi kadını döv en kim ?

— Şim di… y arım saat önce… kom iser m u​a v ini İly a
Petrov iç, hem de m erdiv enlerde… Onu öy le niçin
döv dü?.. Hem … o herif burala​r a ney e gelm iş?
Nastasy a, hiçbir şey söy lem eden, kaşları çatılm ış
bir halde uzun uzun onu süzdü. Deli​k anlı bu
bakışlardan fena halde sıkılm ış, hatta korkm uştu.

Nihay et, ürkek v e zay ıf bir sesle sordu:

— Kuzum Nastasy a, sen ney e susuy or​sun?


Kız zay ıf bir sesle, âdeta kendi kendine konuşur
gibi:

— Kandan olsa gerek!.. diy e m ırıldandı. Delikanlı


sarardı, duv ara doğru geriley erek:

— Kan m ı!.. Ne kanı? diy e sordu. Nastasy a sessizce


onu süzm ekle dev am etti. Sonra y ine, sert v e kesin bir
sesle:

— Ev sahibini kim se döv m edi, dedi. Raskolnikov ,


zorlukla nefes alarak kıza baktı. Daha ürkek bir sesle:
— Am a ben işittim , dedi… Uy um uy or​dum .
Oturuy ordum . Uzun uzadıy a dinledim . Kom iser
m uav ini geldi. Bütün dairelerdeki ki​r acılar
m erdiv enlere dolm uştu.
— Hay ır, kim secikler gelm edi. Sende ba​ğ ıran
kandır. Kan, akacak bir y er bulam ay ıp karaciğerde
tıkanıp kalırsa, hay aller başlar. Sen y em ek y iy ecek
m isin, ondan haber v er?..

Delikanlı cev ap v erm iy ordu. Nastasy a y a​n ında


duruy or, dikkatle onu süzüy or, y anından da
gitm iy ordu.

— Nastasy acığım bana su v er!.. Nastsay a aşağı


indi. İki dakika sonra da, su dolu, bey az bir toprak
m aşrapay la döndü. Am a delikanlı bundan ötesini pek
hatırlam ı​y ordu. Yalnız bir y udum soğuk su içtiğini v e
m aşrapadaki suy u da göğsüne dev irdiğini bi​l iy ordu.
Sonra kendini kay betm işti.

III

Am a bu kendini kay bediş, bütün hasta​l ığı


boy unca sürüp gitm em işti. Bu hal, say ık​l am alarla,
zam an zam an kendini kay bedişlerle geçen bir hum m a
haliy di. Sonraları, bu haliy ​l e ilgili birçok şey ler
hatırladı. Bazen etrafın​da birçok insanlar
toplandığını, onu alıp bir y erlere götürm ek
istediklerini, onun hakkında birçok m ünakaşa v e
kav galar ettiklerini sanır gibi oluy ordu. Bazen da,
birdenbire odada y a​pay alnız kaldığını, herkesin
gittiğini, kendisin​den korktuklarını, sadece, pek
sey rek olarak, ona bakm ak için kapıy ı araladıklarını,
kendisi​n i tehdit ettiklerini, aralarında bir şey ler
üzerine fiskos ettiklerini, gülüştüklerini, ken​disiy le
alay ettiklerini hatırlar gibi oluy or​du. Nastasy a’y ı sık
sık y anı başında gördüğünü hatırlıy ordu. Bu arada
çok iy i tanıdı​ğ ını sandığı bir başkasını da hatırlar gibi
olu​y or, am a kim olduğunu bir türlü kestirem iy ordu.
Bu y üzden üzüldüğü, hatta ağladığı bile olm uştu.
Bazen bir ay dan beri hasta y attığını sanıy or, bazen
da, hep ay nı günün sürüp gitti​ğ ine inanıy ordu. Am a
o işe gelince, o işi büsbü​t ün unutm uştu. Buna karşılık,
unutulm am ası gereken bir şey i unuttuğunu her
dakika hatır​l ıy or, hatırladıkça da üzülüy or, acı
çekiy or, in​l iy or, öfkesinden köpürüy or y ahut m üthiş,
da​y anılm az bir korkuy a kapılıy ordu. O zam an y a​-
tağından fırlıy or, kaçm ak istiy or, am a her se​ferinde,
onu zorla y akalay ıp durduruy orlar, o da tekrar
takatten düşüp kendini kay bediy ordu.
Nihay et bir gün tam am ıy la kendine geldi.

Bu olay , sabahley in saat ona doğru olm uş​t u. Açık


hav alarda, sabahın bu saatinde, gü​n eş daim a uzun
bir şerit halinde odanın sağ du​v arını y alay arak
kapının y anındaki köşey i ay dınlatırdı. Yatağının
y anında Nastasy a v e ken​disini büy ük bir m erakla
süzen, hiç tanım adığı bir adam duruy ordu. Görünüşte
Artel [Artel: Çarlık Rusy a’sında küçük esnafın teşkil
ettiği bir çeşit üretim kooperatifine v erilen isim dir.]
üy esini andıran, kaftan giy m iş, sakallı bir gençti.
Aralık duran kapıdan ev sahibi kadın içeriy e bak​-
m aktay dı. Raskolnikov doğruldu. Yabancıy ı işaret
ederek sordu:

— Bu kim , Nastasy a?

Nastasy a:

— Hele şükür, kendine geldi! dedi.

Artel üy esini andıran adam :

— Kendine geldi!.. diy e doğruladı.

Delikanlının kendine geldiğini anlay ınca, kapının


aralığından bakan ev sahibi kadın, he​m en kapıy ı
kapay arak gizlendi. O, her zam an utanır, sıkılırdı,
konuşm ak, açıklam alarda bu​l unm ak onu üzerdi. Kırk
y aşlarında, şişm an, tom bul, kara kaşlı, kara gözlü bir
kadındı. Şiş​m an v e tem bel olduğu için iy i y ürekli v e
dış görünüşü oldukça sev im liy di. Sıkılganlıkta ise eşi
y oktu.
Delikanlı bu defa doğrudan doğruy a Artel üy esi
kılıklı adam a dönerek soruşturm ay a de​v am etti:

— Siz… Kim siniz?


Am a tam bu sırada, kapı y ine ardına ka​dar açıldı.
İçeriy e, uzun boy undan ötürü biraz eğilerek
Razum ihin girdi. İçeri girerken de:

— Ev değil, v apur kam arası, diy e bağırdı. Her


zam an alnım ı tav ana çarpıy orum . Sonra da adına ev
diy orsunuz! Nihay et kendine gelebildin m i kardeş?
Bunu şim di Paşenka’dan öğrendim .
Nastasy a :

— Ancak şim di kendine gelebildi, dedi. Artel üy esi


kılıklı adam da, gülüm sey erek doğruladı:

— Henüz şim di kendilerine gelebildiler…


Razum ihin birdenbire bu zata dönerek:

— Lütfen kim olduğunuzu öğrenebilir m i​y im ? diy e


sordu. Meselâ ben Vrazum ihin’im . Herkesin seslendiği
gibi Razum ihin değil, Vra​zum ihin’im . Üniv ersite
öğrencisiy im , bir kişizadenin oğluy um . Bu da benim
dostum dur. Peki, y a siz kim siniz?
— Ben, bizim büroda Artel üy esiy im … Tüccar
Şelopay ev tarafından bir iş için buray a gönderildim .

— O halde buy urun şu sandaly ey e oturun!


Razum ihin de, m asanın karşı tarafındaki bir başka
sandaly ey e oturdu. Raskolnikov ’a dö​n erek sözüne
dev am etti:

— Kendine geldiğine iy i ettin kardeş!.. Çünkü dört


günden beri ne y iy orsun, ne de içiy orsun! Yalnız
birkaç kaşık çay içirebildik… Sana iki defa Zosim ov ’u
getirdim . Zosim ov ’u hatırlıy or m usun? Seni dikkatlice
bir m uay ene etti v e hem en hastalığının önem li
olm adığını söy ledi. Bir sinir krizi im iş… Fena
beslenm enin sonucu bir sinir zay ıflığı… Am a geçer
dedi. Aferin şu Zosim ov ’a doğrusu!.. Mükem m el te​dav i
ediy or.

Razum ihin tekrar Artel üy esine dönerek:


— Sizi alıkoy m ay ay ım , efendim , dedi. Ar​zularınızı
öğrenebilir m iy im ?

Sonra Raskolnikov ’a dönerek:


— Bu bürodan ikinci seferdir buray a ge​l iy orlar,
Rody a! Yalnız birinci sefer gelen bu değildi, bir
başkasıy dı. Biz onunla anlaşm ıştık. Sizden önce
buray a gelen kim di?
— Herhalde ev v elsi gün geleni kastediy or​sunuz,
değil m i? Aleksey Sem y önov iç‘ti. O da bizim büroda
çalışır.

— Am a o galiba sizden biraz daha anla​y ışlı, ne


dersiniz?

— Ev et, efendim . O gerçekten de benden daha


gösterişlidir.

— Sizi tebrik ederim . Ney se, dev am edin!

Artel üy esi, doğrudan doğruy a Raskolni​k ov ’a


dönerek:

— Mesele şu ki, birçok seferler adını işit​t iğinizi


sandığım Afanasi İv anov iç Vahruşin, annenizin ricası
üzerine, bürom uz v asıtasıy la adınıza bir para hav alesi
gönderm iş bulunuy or. Afanasi İv anov iç, annenizin
ricası üzerine Sem y ön Sem y önov iç‘e buna dair bir
m ektup y azdığına göre, aklınız başınıza geldiği zam an
size otuz beş ruble v erilecektir. Bilm em haberiniz v ar
m ı?
Raskolnikov düşünceli düşünceli:

— Ev et… Hatırlıy orum … Vahruşin, diy e


m ırıldandı.
Razum ihin:

— Duy dunuz y a, diy e bağırdı, tüccar Vahruşin’i


tanıy or! Nasıl olur da aklı başında ol​m az? Zaten sizin
de anlay ışlı bir zat olduğunu​zun şim di ben de
farkınday ım !.. Hay di baka​l ım !.. Akıllıca lâflar
dinlem ek insanın her v a​k it hoşuna gider.
— Ev et, efendim , ta kendisi, Afanasi Iv anov iç
Vahruşin… Ev v elce de, y ine bu v asıtay la nam ınıza
bir sefer daha para gönderen v alide​n izin ricasını bu
sefer de reddetm ey erek, size bu defalık, otuz beş ruble
v erm esi için Sem y ön Sem y önov iç‘e haber
gönderm işler.

— Şu “bu defalık” sözünü hepsinden fiy a​k alı


söy lediniz! Sonra “v alideniz” sözü de fena değil…
Ney se, sizce şim di bu delikanlının aklı başında m ı,
değil m i? Ne dersiniz?

— Bana göre hav a hoş… Am a işte bir m akbuz


lâzım .

— Çiziktiriv erir!.. Sizdeki defter m i, ne​dir?


— Defter efendim ., işte…

— Verin buray a. E, Rody a, kalk bakalım ! Ben seni


tutarım !.. Şuray a bir “Raskolnikov ” atıv er bakalım !
Al eline kalem i, çünkü kardeş, şu anda her zam andan
çok paray a ihtiy acım ız v ar…

Raskolnikov , kalem i iterek:

— Lüzum u y ok!.. dedi.


— Ney in lüzum u y ok?

— İm zalam ay acağım .

— Hay Allah belâsını v ersin, m akbuzsuz nasıl


olur?

— Lüzum u y ok… Paranın lüzum u y ok…

— Paranın lüzum u y ok, ha!.. işte şim di y alan


söy ledin kardeş, ben şahidim … Rica ede​r im m erak
etm ey in, lâf olsun diy e söy lüy or… Yine dalga
geçiy or… Zaten aklı başınday ken de böy le y apar… Siz
akıllı bir adam sınız, biz onu idare ederiz, daha
doğrusu, düpedüz elini idare ederiz, o da im zasını
atıv erir!.. Hay di bakalım , başlay ın!..

— Zararı y ok efendim , ben bir defa daha gelirim …


— Hay ır, hay ır!… Ne diy e zahm et edecek​siniz!.. Siz
akıllı bir adam sınız… E, Rody a, m i​safiri fazla
oy alam a!.. Görüy orsun, bekliy or.
Razum ihin böy le söy ley erek, gerçekten de
Raskolnikov ’un elinden tutup y azdırm ay a kal​k ıştı.

Raskolnikov :
— Bırak, ben kendim im zalarım , diy e söy ​l endi v e
kalem i alarak im zasını attı. Artel üy e​si paraları
çıkarıp v erdi v e gitti.

— Brav o! Şim di, kardeş bir şey y em ek is​t er m isin?

Raskolnikov :

— İsterim , cev abını v erdi.

— Çorbanız v ar m ı?

Bütün bu zam an içinde odada bulunan Nastasy a:

— Var am a dünden kalm a, dedi.

— Patates v e pirinç çorbası, değil m i?


— Ev et, patates v e pirinç çorbası…

— Ezbere biliy orum . Getir şu çorbay ı, ça​y ı da


unutm a!
— Olur.

Raskolnikov her şey e derin bir şaşkınlıkla,


hay v anca v e m anasız bir tav ırla bakıy ordu.
Susuy ordu, bundan sonra ne olacak diy e sonucu
beklem ey e karar v erm işti: “Artık say ıklam ıy orum ,
diy e düşündü, bütün bu olup bitenler galiba gerçek…”

İki dakika sonra Nastasy a çorbay ı getir​di, çay ın da


şim di hazır olacağını bildirdi. Çor​bay la beraber iki
kaşık, iki tabak v e şim diy e kadar bu odada
görülm ey en bir kusursuzluk​t a: tuzluk, biberlik,
koy un eti için hardal ilh… gibi tam bir sofra takım ı
getirdi. Sofra örtü​sü de tertem izdi.

Razum ihin :

— Nastasy acığım , dedi, Praskov y a Pav lov na bize


iki şişe bira gönderse hiç de fena olm az!.. içerdik…

Nastasy a:

— Sen de az açıkgözlerden değilsin! di​y e


m ırıldanarak v erilen em ri y apm ay a gitti.
Raskolnikov , y abani bakışlarla v e gergin bir dikkatle
etrafına bakm akta dev am etti. Bu sırada Razum ihin,
kanepey e, Raskolnikov ’un y anı başına oturdu. Sol
koluy la, doğrulm ak için y ardım a ihtiy acı olm ay an
arkadaşının başını, bir ay ı hoy ratlığıy la, kucakladı.
Sağ eliy le de bir kaşık çorba alıp y anm asın diy e
önceden bir​k aç sefer üfledikten sonra, arkadaşının
ağzına götürdü. Am a çorba zaten ılıktı. Raskolnikov
büy ük bir istekle ilk kaşığı içti. Sonra, ikinci v e
üçüncü kaşıkları da y uv arladı. Am a Razu​m ihin,
birkaç kaşık içirdikten sonra birdenbire durdu, fazlası
için Zosim ov ’a danışm ak gerekti​ğ ini söy ledi.

Nastasy a, elinde iki şişe bira olduğu hal​de içeri


girdi.

— Çay ister m isin?


— İsterim .

— Nastasy a, koş da çay getir. Çünkü çay için,


galiba pek de danışm ay a lüzum y ok… Hah, işte biralar
da geldi.

Kendi sandaly esine geçip oturdu. Çorba​y ı, koy un


etini önüne çekti. Üç günden beri ağzına hiçbir şey
koy m am ış bir insan iştahıy la y em eğe başladı. Tıka
basa ağzını doldurduğu koy un etinin m üsaadesi
nispetinde m ırıldandı:
— Kardeşim Rody a, ben şim di her gün burada
böy le y em ek y iy orum . Bütün bunlar senin ev sahibin
Paşenka’dan geliy or. Kadın bana candan ikram larda
bulunuy or. Tabii ben ısrar falan etm iy orum am a
ikram ları da geri çev irm iy orum , işte Nastasy a da
çay ı getirdi. Ne ham arat kız!.. Nastasy a’cığım , bira
ister m isin?

— Am an ne alay cı adam !
— Ya çay ?

— Eh, çay olur.

— Koy bakalım . Am a dur, ben sana ken​dim


korum . Şöy le m asa başına geç de otur.

Ev sahipliğine başladı. Bir bardak çay dol​durdu,


sonra bir ikincisini doldurdu. Kendi y em eğini bir y ana
bırakarak, y ine kanepey e otur​du. Az önce y aptığı gibi,
sol kolu ile hastanın başını kucaklay ıp onu biraz
doğrulttu v e güy a iy ileşm enin başlıca kurtarıcı sırrı
bu üflem e işindey m iş gibi, hiç durm adan v e canla
başla kaşığa üfley erek, çay kaşığıy la ona çay içir​m ey e
başladı. Raskolnikov , hiç kim senin y ardı​m ına m uhtaç
olm adan doğrulup kanepey e otu​r acak, y alnız eliy le
çay bardağını v ey a çay ka​şığını tutm ak değil, belki de
kalkıp y ürüy ecek kadar kendinde kudret gördüğü
halde, sesini çıkarm ıy or, hiç karşı koy m uy ordu. Am a
garip, —nerede ise hay v anca denilebilecek— bir kur​-
nazlıktan ötürü, bir zam an için gücünü sakla​m ak,
pusuy a y atıp, gerekirse, henüz hiçbir şey
anlam ıy orm uş gibi bir eda takınarak, bu arada, olup
bitenleri görüp öğrenm ek aklına esm işti. Yalnız,
içinde kabaran nefrete hâkim olam adı: on kaşık kadar
çay içtikten sonra, birdenbire başını kurtardı, hırçın
bir eda ile kaşığı itti v e tekrar kendini y astığa bıraktı.
Şim di başının altında gerçekten de, kuştüy ünden,
tem iz kılıf​l ı bir y astık v ardı. Delikanlı bunu da fark et​-
m iş, buna da dikkat etm işti.

Eski y erine oturarak y em eğinin artakalan kısm ını


y em eğe v e birasını içm eğe koy ulan Razum ihin:

— Paşenka’nın bize bugün, hem en ahududu reçeli


gönderm esi lâzım , dedi. Şu delikanlıy a içecek bir şey
hazırlam alıy ız!..

Nastasy a, çay tabağını, açık av ucunun beş


parm ağı üzerinde tutarak v e çay ı, ağzındaki “şekerin
arasından” süzerek sordu:

— Kadın sana ahududuy u nereden bulsun?

— Dostum , ahududuy u bakkaldan alır. Bi​l iy or


m usun, Rody a, senin haberin olm adan bu​r ada
koskocam an bir m acera geçti… Adresini bile
söy lem eden bir dolandırıcı gibi benden kaç​t ığın gün,
birdenbire öy lesine içerlem iştim ki, seni bulup
cezalandırm ay a karar v erdim … He​m en o gün
kararım ı tatbike koy uldum . Dolaş​t ım , dolaştım ,
sordum , soruşturdum . Şim di oturduğun bu ev in
adresini unutm uştum . Daha doğrusu hiçbir zam an
aklım da tutm am ıştım … Çünkü bilm iy ordum . Eski
oturduğun ev e gelin​c e, sadece, Beşköşe’lerde,
Harlam ov ’un ev i ol​duğunu hatırlıy orum . Bu
Harlam ov ’un ev ini bir hay li aradım . Sonunda, bunun
Harlam ov ’un ev i olm ay ıp Buh’un ev i olduğunu
öğrenm ey ey im m i? insan bazen seslerde nasıl da
aklanıy or! Ney se, ben de bu işe içerledim . O öfkey le,
ne olursa olsun dey ip, ertesi gün adres bürosuna
başv urdum . Ne dersin,: iki dakikada adresini
buluv erdiler… Meğer sen orada kay ıtlıy m ışsın!..

— Kay ıtlıy m ışım … ha!..

— Ona ne şüphe!.. Halbuki general Kobely ev ’in


adresini bir türlü bulam adılar. Ney ​se, uzun hikây e.
Buray a gelir gelm ez hem en senin bütün işlerini, am a
her şey ini, her şey ini öğrendim , her şey ini biliy orum ,
işte Nastasy a da gördü: Nikodim Fom iç‘le tanıştım .
Bana şu İly a Petrov iç‘i de gösterdiler. Kapıcıy la, bura
polis karakolunun sekreteri bay Aleksandr
Grigory ev iç Zam iy otov ’la m ünasebet pey da ettim .
Nihay et Paşenka ile de tanışm ak şerefine nail oldum .
Nastasy a da bilir y a!

Nastasy a kurnaz kurnaz gülerek:


— Kadını baştan çıkardın, diy e m ırıldandı..

— Nastasy a Nikiforov na, şekeri bardağın içine


koy sana!..

Kız birdenbire kahkahalar sav urarak:

— Köpek, sen de, diy e bağırdı. Kahkaha sağanağı


geçtikten sonra da ilâv e etti:

— Benim adım Nikiforov a değil ki, Petrov a’dır.

— Birbirim ize say gı gösterelim . Ney se kardeş, fazla


söze hacet y ok. Ben burada bütün saçm a düşünceleri
kökünden söküp atm ak için, ilkin herkese bir gözdağı
v erm ek istedim . Am a Paşenka benden baskın çıktı.
Doğrusu bu ka​dının böy le olacağını hiç sanm ıy ordum .
Sen ne dersin, ha?

Raskolnikov , ürkek bakışlarını Razum ihin’den hiç


ay ırm am akla beraber, susuy ordu. Şim ​di de ısrarla
ona bakm akta dev am ediy ordu.
Razum ihin, delikanlının bu susuşundan zerre
kadar alınm ay arak ve güy a aldığı cev abı
doğruluy orm uş gibi bir eda takınarak:

— Hatta her bakım dan, ev et her bakım ​dan


kusursuz bir kadın, dedi.
Görünüşe göre bu konuşm adan anlaşılm az bir
m utluluk duy an Nastasy a:
— Seni hay v an, seni!.. diy e söy lendi.

— Kardeş, bütün kötülük şu noktada: baş​t an işi


nasıl ele alacağını bilm em işsin. Ona kar​şı böy le
dav ranm ay acaktın!.. Gerçekten de onun çok tuhaf bir
karakteri v ar. Ney se, bu karak​t er işinden sonra
konuşuruz. Yalnız, nasıl oldu da m eselâ, onu sana
y em ek v erm em ey e cesaret edebilecek bir hale kadar
getirebildin? Sonra, m eselâ şu borç senedi işi!.. O
senedi im zalam an için aklını kaçırm ış olm an lâzım !..
Vey a, kızı Nataly a Yegorov na henüz daha sağken
düşünülen ev lenm e işi! Ben hepsini biliy orum !.. Am a
görüy orum ki bam teline dokundum , eşeklik ettim .
Beni affet! Budalalık bahsine gelince: ne dersin,
Praskov y a Pav lov na hiç de ilk görüşte sanıldığı kadar
budalay a benzem iy or, öy le de​ğ il m i?
Raskolnikov , başka tarafa bakm akla bera​ber,
konuşm anın daha elv erişli olacağını anlay arak,
dişleri arasından:

— Ev et… diy e m ırıldandı.

Görünüşe göre sözlerine cev ap v erilm iş ol​-


m asından sev inen Razum ihin:

— Doğru değil m i? diy e bağırdı. Am a akıl​l ı da


değil, değil m i? Tam am ıy la, tam am ıy la aca​y ip bir
karakter. Em in ol ki kardeş, ben pek de buna akıl
erdirem iy orum … Ferah ferah kır​k ında v ar am a, otuz
altı y aşında olduğunu söy ​l üy or. Tabii bu hususta
y erden göğe kadar hak​k ı v ar. Am a sana y em in
ederim ki, onun hak​k ında daha çok akli gözlem lere
göre, y alnız m etafizik bakım ından hüküm v eriy orum .
Kar​deş, aram ızda öy le birtakım rum uz v e işaret​l er
kuruldu ki, bunların y anında senin cebrin v ız gelir…
Hiçbir şey anlam ıy orum . Ney se, bü​t ün bunlar saçm a
şey ler… Yalnız işte, kadın, öğrencilikten çıktığını, özel
derslerini kay bet​t iğini, kılık kıy afetçe pek kötülediğini
görün​c e, hele kızının da ölüm ünden sonra, artık seni
aile erkânından say m ak için sebep görm edi.
Birdenbire ürktü. Öte y andan sen de kabuğu​n a
çekilm iş, eski bağlarını tam am ıy la kopar​m ıştın!
Kadın bu durum karşısında, seni kapı dışarı etm ekten
başka çare görem edi. Hoş, çok​t andır bu düşüncey i
besliy orm uş am a elinde​k i senede açıy orm uş. Öte
y andan sen de, borç​l arını annenin ödey eceğine onu
inandırm ay a çalışıy orm uşsun!

Raskolnikov , y üksek sesle tane tane söy ley erek:

— Bunu alçaklığım dan söy lem işim , dedi. Çünkü


annem neredey se kendisi dilenecek… Bu y alanları,
beni ev den kov m asınlar, y iy ecek v ersinler diy e
uy durm uştum .
— Böy le söy lem ekle akıllıca dav ranm ış​sın!.. Am a
işte şu bâlâ ricalinden, iş adam ı Çebarov ’un aray a
girm esi, her şey i altüst et​m iş… Bu herif olm asay dı,
Paşenka, y alnız ba​şına bir halt karıştıram azdı. Çok
utangaç bir kadındır. Am a iş adam ına gelince, onda
utan​m ak falan hak getire… Tabii, ilk işi, “Senetteki
paray ı alm ak üm idi v ar m ıdır?” diy e sorm ak olm uş.
Kadın da cev ap olarak: “Ev et, v ardır, dem iş. Çünkü
onun öy le bir annesi v ardır ki, kendisi aç bile kalsa ne
y apar y apar, y ılda eline geçen y üz y irm i beş rublelik
em ekli ay lığıy la Rodenka’sının borcunu ödem ey e
çalışır… Sonra onun öy le bir kız kardeşi v ardır ki
kardeşi için köleliği bile göze alır.” O da buna
day anarak işe girişm iş. Sen ne kıpırdanıp duruy orsun
Al​l ah aşkına? Şim di kardeş, ben senin bütün geç​-
m işini öğrendim . Ailenin bir ferdi say ıldığın günlerde,
içini Paşenka’y a boş y ere dökm em iş​sin. Seni sev diğim
için söy lüy orum . Mesele şu: nam uslu v e duy gulu
insanlar saflıkla içlerini dö​k erken, iş adam ları kulak
kesilir, sonra da bunu çıkarlarına göre kullanırlar,
işte Paşenka da bu senedi, şu Çebarov denilen zata
güy a parasını alarak ciro etm iş, o da sıkılm adan
y ürürlüğe koy ​durm uş. Bunları öğrenince ben de içim i
boşalt​m ak için ona iy ice bir gözdağı v erm ek istedim .

İşin bu kertesinde Paşenka ile anlaştık. Senin,


paray ı ödey eceğine kefil oldum , bütün bu işlem leri
tem elli durdurm asını kadına em ret​t im . Anlarsın y a,
sana kefil oldum , kardeş? Çebarov ’u çağırdık, ağzına
on ruble tıkay ıp senedi geri aldım . İşte onu size takdim
etm ek​l e şeref duy arım . Şim di artık sözünüz y eter gö​-
rülüy or. Buy urun alın, onu usulünce y ırttım .

Razum ihin borç senedini m asanın üstüne bıraktı.


Raskolnikov , ona şöy lece bir göz attı, sonra, bir kelim e
söy lem eden, duv ardan y ana döndü. Razum ihin
bundan sıkılır gibi oldu. Aradan bir dakika geçtikten
sonra:
— Kardeş görüy orum ki y ine saçm ala​dım , dedi.
Seni biraz eğlendirm ek, gev ezelik ederek av utm ak
istedim . Am a galiba canını sıkm aktan başka bir şey
y apm adım .

Raskolnikov da bir dakika kadar sustuk​t an sonra


başını çev irm eden:

— Dalgınlığım sırasında görüp tanıy am a​dığım


adam sendin değil m i?

— Ev et bendim . Bu y üzden buhranlar bile


geçirdin, hele Zam iy otov ’u getirdiğim gün…

Raskolnikov hızla döndü v e gözlerini ar​k adaşına


dikti:

— Zam iy otov ’u? Şu kom iserlikteki sekre​t eri m i? Ne


diy e?

— Canım ne oluy orsun? Böy le telâşlana​c ak ne v ar?


Seninle tanışm ak istedi… Kendisi istedi. Çünkü senden
uzun uzun söz etm iştik… Yoksa sana dair bu kadar
bilgiy i kim den alabilirdim ? Sev im li, eşi bulunm az bir
çocuk​t ur… Tabii kendi benzerleri arasında… Şim di
onunla dostuz. Hem en hem en her gün görüşü​y oruz.
Hem ben zaten bu sem te taşındım . Se​n in daha bundan
haberin y ok, değil m i? Yeni taşındım . Onunla beraber
iki defa Lav iza’y a gittik… Lav iza’y ı hatırlıy or m usun,
şu Lav iza İv anov na’y ı?
— Bir şey ler say ıkladım m ı?

— Hem de nasıl! Kendinde değildin ki!..

— Neler say ıkladım ?

— Hoppala! Neler say ıkladın? Neler say ıklandığı


belli!.. E, hay di bakalım , v akit kay betm eden işim ize
bakalım .

Razum ihin iskem leden kalkarak kasketini aldı.

— Neler say ıkladım ?

— Am m a da ısrar ediy or!.. Yoksa ağzın​dan bir şey


kaçırm ış olm andan m ı korkuy or​sun? Üzülm e, prenses
hakkında hiçbir şey söy ​l em iş değilsin!.. Am a buna
karşılık, bir bul​dok köpeğinden, birtakım küpelerden,
saat kordonlarından, Krestov ski adasından, bir ka​-
pıcıdan, Nikodim Fom iç‘ten, kom iser m uav ini İly a
Petrov iç‘ten pek çok söz ettin… Sonra, ay ​r ıca, kendi
çorabınızla pek ilgilendiniz, pek!… İlle de çoraplarım ı
v erin!.. diy e tutturdunuz!.. Bizzat Zam iy otov kalkıp
odanın içinde çorapları​n ı aradı. Ve lâv antalı,
y üzüklü, tertem iz elle​r iy le bu m urdar şey leri getirip
size v erdi. İş​t e ancak o v akit rahatladınız. Bu pis
şey leri y irm i dört saat elinizden bırakm adınız, bir
türlü elinizden alam adık. Herhalde şu anda bi​l e,
y organın altında bir y erde olsalar gerek… Sonra,
pantolon paçalarından sarkan birtakım iplikler de
istedin!.. Hem de y ana y akıla, y al​v arıp durdun!
Hangi pantolon paçalarından bahsettiğini sorduk,
hiçbir şey anlam ak kabil olm adı… Ney se, işim ize
bakalım !.. işte şurada otuz beş ruble v ar. Bunlardan
onunu ben alı​y orum . İki saat sonra da hesabını size
v eririm . Bu arada Zosim ov ’a da haber gönderirim .
Ger​ç i onun haber gönderm eden de çoktan burada
olm ası lâzım dı, çünkü saat on biri geçiy or… Siz de,
Nastenka, ben y okken, sık sık hastay ı y oklay ıv erin, su
v ey a bir başka şey e ihtiy acı olup olm adığını
soruv erin! Gerekli şey leri ben kendim Paşenka’y a
söy lerim . Allaha ısm arla​dık!

Delikanlı çıkıp gidince, Nastasy a:

— Şuna bak, “Paşenka” diy e çağırıy or! Seni tilki


suratlı herif, seni! diy e söy lendi. Sonra kapıy ı açıp
kulak kabarttı. Am a day a​n am ay arak kendisi de aşağı
indi. Razum ihin’​i n ev sahibi kadınla neler
konuştuğunu öğren​m ek onu pek ilgilendiriy ordu.
Zaten Nastasy a’nın Razum ihin’e büy ük bir hay ranlık
bes​l ediği besbelliy di.

Nastasy a odadan çıkar çıkm az, hasta, üstündeki


y organı atarak deli gibi y ataktan fırladı. Hem en işe
girişm ek için, içini y akan büy ük bir sabırsızlıkla
çabucak gitm elerini beklem işti. Am a ney e, hangi işe
girişecekti? Şim di, âdeta m ahsus gibi bunu
unutm uştu. “Am an Allah’ım , bana y alnız bir şey
söy le: her şey i biliy orlar m ı, y oksa henüz bilm iy or​l ar
m ı? Belki de her şey i biliy orlar da, hasta y attığım
sürece bilm em ezlikten geliy orlar, be​n im le alay
ediy orlar… Sonra da birdenbire içeri girip çoktandır
her şey i bildiklerini, am a m ahsus bilm em ezlikten
geldiklerini söy ley iv erecekler… Öy ley se şim di ne
y apm alı? Sanki m ahsus gibi unuttum . Birdenbire
unutuv erdim , hâlbuki az önce aklım day dı!”

Raskolnikov , odanın ortasında ay akta du​r uy or,


üzüntülü bir şaşkınlık içinde etrafına bakınıy ordu.
Kapıy a y aklaştı. Açıp dışarıy a kulak v erdi. Am a
istediği bu değildi. Birden​bire, âdeta hatırlam ış gibi,
delik duv ar kâğıt​l arının bulunduğu köşey e atıldı. Her
şey i göz​den geçirdi. Elini deliğe soktu, deliğin içini
araştırdı. Hay ır, istediği bu da değildi. Sobay a gitti,
kapısını açıp külleri karıştırm ay a baş​l adı:
pantolonundan kopardığı paça iplikleriy le pantolon
cebinin astarı, ev v elce nasıl bıraktıy sa, öy le
duruy ordu. Dem ek, kim se oray a bakm am ıştı. Bu
sırada Razum ihin’in az önce bahsettiği şu çorap
hikây esini hatırladı. Ço​r ap, gerçekten de, sedirin
üzerinde, y organın altında durup duruy ordu, am a, o
günden beri öy lesine y ıpranm ış, öy lesine kirlenm işti
ki Zam iy otov ’un hiçbir şey fark etm em esi pek
tabiiy di.

“Hım … Zam iy otov ! Polis karakolu… Acaba beni


oray a niçin çağırm ışlar? Celp nerede? Hım !.. Ben
olay ları birbirine karıştırıy orum : beni o zam an
çağırm ışlardı… Ben o zam an da çorabım ı m uay ene
etm iştim . Ya şim di… Şim di ben hastay dım … Peki, şu
Zam iy otov buray a niçin gelm iş? Razum ihin onu ne
diy e getir​m iş?”

Raskolnikov , bitkin bir halde bu sözleri


m ırıldanarak tekrar sedire oturdu. “Ne olu​y or? Acaba
hâlâ say ıklıy or m uy um , y oksa bü​t ün bunlar gerçek
m i? Galiba gerçek… Ev et hatırladım : kaçm alı!.. Elden
geldiği kadar ça​buk kaçm alı… Mutlaka, m utlaka
kaçm alı!.. Ev et… am a nerey e? Ya elbiselerim nerede?
Kunduralarım y ok, kaldırm ışlar? Saklam ış​l ar!..
Anlıy orum !.. Am a işte paltom burada!..
Görm em işler!.. Allaha şükür, işte paralar da m asanın
üstünde duruy or. İşte senet de bura​da. Paraları alıp
giderim … Kendim e başka bir oda tutarım … Beni
bulam azlar… Am a, y a şu adres bürosu? Bulurlar…
Razum ihin bulur. Büsbütün kaçm ak daha iy i…
Hepsine y uf çe​k ip uzaklara… Am erika’y a gitm ek daha
iy i… Senedi de alırım … Bana orada lâzım olur… Da​h a
neler alsam acaba? Onlar beni hasta sanı​y orlar…
Kalkıp y ürüy ebileceğim i bilm iy orlar… Hah hah
hah!.. Her şey i bildiklerini gözlerin​den anladım …
Yalnız şu m erdiv enlerden bir inebilsem ! Am a, y a
nöbetçiler, polisler v arsa!.. Bu ne, çay m ı? Bak işte,
y arım şişe kadar da bira kalm ış, hem de soğuk!..”

İçinde bir bardak kadar bira bulunan şi​şey i


y akaladı, göğsündeki ateşi söndürm ek is​t er gibi,
hepsini bir y udum da içti. Am a aradan bir dakika bile
geçm eden bira başına v urdu, sırtında da hafif, hatta
tatlı bir ürperm e do​l aştı. Yatıp üstüne y organı çekti.
Zaten has​t a, dağınık olan düşünceleri, gittikçe
bulandı, v ücudunu hafif v e tatlı bir titrem e kapladı.
Bü​y ük bir zev kle başını y astığa koy du. Eski, y ır​t ık
paltosu y erine üzerine örtülen y um uşacık y organa
sım sıkı sarınarak, y av aşça içini çekti v e derin, şifalı
bir uy kuy a daldı.
Birinin oday a girdiğini duy arak uy andı. Gözlerini
açtı, Razum ihin’i gördü, kapıy ı ar​dına kadar açm ış,
eşikte duruy or v e içeri gi​r ip girm em ekte tereddüt
ediy ordu. Roskolnikov hızla sedirin üstünde doğruldu.
Güy a bir şey ​l er hatırlam ay a çalışarak Razum ihin’e
baktı.

— Dem ek uy um uy orsun ha! İşte ben de geldim . —


aşağı seslenerek— Nastasy a, pake​t i getir!.. Şim di
hesabını v eririm .

Ürkek bir bakışla etrafını süzen Raskol​n ikov :

— Saat kaç? diy e sordu.

— Yam an bir uy ku çektin kardeş! Dışarıda ortalık


karardı, saat altı oldu. Altı saatten fazla uy udun!

— Am an Allah’ım !.. Ne y aptım ben!

— Ne olm uş sanki? Afiy etle uy u!.. işin ne? Yoksa


bir randev un m u v ardı? Artık bü​t ün zam anlar
bizim … Üç saattir seni bekliy o​r um . İki kere içeri
girdim , uy uy ordun! iki se​fer de Zosim ov ’a uğradım ,
bir türlü ev de bula​m adım v esselam !.. Am a zararı
y ok, gelir!.. Biraz da kendi işlerim için buradan
ay rıldım . Ben bugün taşındım , day ım la taşındım .
Şim di bir day ım v ar. Ney se, işim ize bakalım …
Nastenka, v er şu paketi bana… Şim di icabına ba​k arız.
E, söy le bakalım , şim di nasılsın?

— Ben iy iy im . Hasta falan değilim … Ra​zum ihin,


sen çoktan beri m i buradasın?

— Üç saatten beri seni beklediğim i söy ​l edim y a!


— Hay ır, canım , bundan önce?

— Ne olm uş bundan önce?

— Ne zam andan beri buray a gelip gidi​y orsun?

— Canım sana ev v elce anlatm ıştım y a, y oksa


unuttun m u?

Raskolnikov düşüncey e daldı… Olup biten​l er ona


eski bir rüy a gibi geliy ordu. Bunları kendi başına
hatırlay am ıy or, bir şey ler sorar gibi Razum ihin’e
bakıy ordu:

Arkadaşı:

— Hım , unutm uş, dedi. Zaten daha tam am ıy la


kendine gelm ediğini o zam an anlam ış​t ım . Şim di, bu
uy kudan sonra kendini toparla​dın! Gerçekten de
bakışların çok daha iy i! Aferin! Ney se işim ize bakalım !
İşte şim di hatır​l arsın!.. Şuray a bak sev im li çocuk!..
Büy ük bir ilgi gösterdiği anlaşılan paketi çözm ey e
koy uldu.

— İnanır m ısın kardeş, en çok bu, y üre​ğ im e dert


olm uştu. Çünkü seni adam kılığına sokm ak gerekti…
İşe girişelim ; y ukardan başlay alım . Şu kasketi
görüy or m usun? —Razum ihin bu sözleri söy ley erek,
oldukça iy i am a ay nı zam anda, ucuz cinsinden
basbay ağı bir kasket çıkardı — Dur bakalım şunu bir
deney elim !..

Raskolnikov , tiksintiy le onu iterek:

— Sonra, sonra, diy e m ırıldandı.

— Yoo kardeşim Rody a, hiç direnip dur​m a, sonra


geç kalm ış oluruz. Beni bütün gece uy ku tutm az,
çünkü gelişigüzel, ölçüsüz aldım . —Kasketi
giy dirdikten sonra, sev inçle hay ​k ırdı— Hah,
m ükem m el!.. Tıpatıp geldi. Şap​k a, insan kıy afetinde
başrolü oy nar, kendi​n e göre bir çeşit tav siy e görev ini
görür. Tolsty akov adlı ahbabım , herkesin kasket v e
şap​k ay la bulunduğu um um i bir y ere girerken, her
seferinde, şapkasını çıkarm ak zorunda ka​l ırdı. Herkes
dostum un bu dav ranışını kölece duy gularına v erirdi.
Hâlbuki dostum , sadece başında böy le bir kuş y uv ası
taşım aktan utan​dığı için böy le dav ranırdı: ne
y aparsın, utan​g aç bir adam . Bana bak Nastiy onka,
işte size iki şapka: şu Palm erston’la (kim bilir hangi
düşüncey le Palm erston adını taktığı Raskolnikov ’un
y am ru y um ru m elon şapkasını köşe​den çıkardı) şu
pırlanta gibi şapkadan birini seç bakalım ? Rody a kaça
aldım dersin bunu?

Delikanlının cev ap v erm ediğini görünce bu defa


kıza dönerek:

— Sen ne dersin Nastasy üşka? diy e sor​du.

Nastasy a:

— Herhalde y irm i kopek v erm iş olacak​sın! dedi.

İçerley en Razum ihin:

— Yirm i kopek m i! diy e bağırdı. Hay di be sersem


sen de!.. Bugün y irm i köpeğe seni bile satın alam am !
Buna tam seksen kopek v er​dim . O da kullanılm ış
olduğu için… Gerçi şar​t a bağlı: bunu eskitirsen,
gelecek y ıl sana bir başkasını bedav a v eririz, dediler…
Vallahi böy ​l e… E, lisedey ken dediğim iz gibi, şim di de
Bir​l eşik Am erika Cum huriy etine gelelim … Sana
önceden haber v erey im ki, pantolonlarla öv üne​-
bilirim -—Razum ihin böy le söy ley erek Raskolnikov ’un
önüne ince dokunm uş y ünlü kum aş​t an gri bir
pantolon serdi.— Kullanılm ış ol​m akla beraber, ne bir
deliği, ne de bir lekesi v ar. Pek m ükem m el bir
pantolon… Yelek de ay nı renkte, tam m oday a uy gun…
Kullanıl​m ış olm asına gelince, doğrusu, bu daha iy i:
çünkü kullanılm ış eşy a daha y atkın, daha y u​-
m uşaktır. Biliy or m usun Rody a, bence insan​l arın
toplum da m ev ki sahibi olm aları için her zam an
m ev sim e uy m aları y eter. Meselâ ocak ay ında
kuşkonm az y em eğe kalkm azsan, her za​m an cebinde
üç beş kopek’in bulunur. Bugün satın aldığım eşy alar
için de ay nı şey i söy ley ebiliriz: şim di y az
m ev sim indey iz, ben de y az​l ık eşy a satın aldım . Çünkü
sonbahar m ev si​m i, zaten sıcak tutan kalın elbiseler
ister. O zam an nasıl olsa bunları atm ak lâzım . He​l e
bütün bu aldıklarım ız, nasıl olsa o zam an, şıklıktan
değilse bile ihm alden dolay ı eski​y ip gidecek. E, şim di
değer biç bakalım !.. Sen​c e kaç para eder bunlar? İki
ruble y irm i beş köpeğe aldım . Hatırında kalsın, y ine
ay nı şart​l arla efendim , bunları eskitince gelecek sene
bedav ay a y enisini alacaksın!… Fedy ay ev ’lerin
dükkânında başka türlü alış v eriş olm az: ora​y a,
hay atında bir defa para v erirsin, bir daha da sem tine
uğram azsın! E, şim di de kundura​l ara gelelim ! Nasıl
buluy orsun? Kullanılm ış ol​dukları besbelli am a iki ay
ferah ferah giy ebi​l irsin, çünkü gerek işçiliği, gerek
m alzem esi Av rupa’dır. İngiliz sefareti kâtiplerinden
biri, geçen hafta bitpazarında elden çıkarm ış. Topu
topu altı gün kadar giy m iş, sonra da kendi​sine para
lâzım olm uş… Fiy atı da bir ruble elli kopek. Nasıl iy i
m i?

Nastasy a :

— Belki de ay ağına göre değildir, dedi.

Razum ihin:
— Ay ağına göre m i, değil? Ya bu ne? diy erek
cebinden, Raskolnikov ’un, çatlak, dört bir y anı
kurum uş çam urla kaplı, delik deşik kundurasını
çıkardı. Ben ihtiy atlı gittim . Bu m endebura göre
ay ağının tam ölçüsünü aldılar. Bütün bu işleri canla
başla y aptım . Çam aşır m eselesine gelince, bu iş için
ev sahibi kadınla anlaştık… İşte sana üç göm lek… Kaba
ketenden am a plâstronları m oday a uy gun… Böy lece:
kas​k et seksen kopek; elbise iki ruble y irm i beş kopek,
ikisinin tutarı: üç ruble beş kopek eder. Pabuçlara da,
fev kalâde iy i oldukları için, bir buçuk ruble v erdik.
Tutarı: dört ruble elli beş kopek eder. Çam aşırlara da
y uv arlak hesap beş ruble v erdik… Böy lece, hepsinin
tutarı, dokuz ruble elli beş kopek eder. Geriy e bakır
beşlik​l er halinde kırk beş kopek kalır… Lütfen alı​n ız !..
İşte Rody a, şim di kılığını kıy afetini tam a​m en
y enilem iş oldun! Çünkü bana kalırsa pal​t on henüz
daha giy ilebilir, üstelik görünüşün​de de özel bir asalet
v ardır. Bu da Şarm er’de y aptırm ış olm anın bir
özelliği… Çorap v esaire ufak tefekleri de artık sen
kendin düşün!.. Ge​r iy e y irm i beş ruble kadar bir
param ız kalıy or. Paşenka’dan v e ev kirasından y ana
hiçbir düşüncen olm asın! Söy ledik y a: sonsuz bir
kredi​m iz v ar… Hay di, kardeş, m üsaade et de çam a​-
şırlarını değiştirelim . Şim di hastalığın m uhak​k ak ki
çam aşırlarına sinm iştir.

Razum ihin’in, zoraki bir m askaralıkla an​l attığı


çam aşır alm a hikây esini tiksinerek din​l em iş olan
Raskolnikov , eliy le iter gibi karşılık v ererek:

— Bırak beni, istem em ! diy e söy lendi.


Razum ihin:

— Yo kardeşim , olm az! diy e ısrar etti. Ben ne diy e


bu kadar pabuç eskittim !.. Nastasy üşka, utanm ay ı
bırakın da gelin y ardım edin!.. Hah şöy le!
Karşı koy m asına bakm adan delikanlının
çam aşırlarını değiştirdi. Raskolnikov , y atağın
başucuna y ığılarak, iki dakika kadar hiçbir şey
söy lem eden öy lece durdu.

“Daha uzun zam an defolm ay acaklar!” diy e


düşündü. Nihay et, duv ara bakarak sordu:
— Bütün bunlar hangi paray la alındı?

— Hangi paray la m ı? Aşkolsun doğrusu! Hangi


paray la olacak, senin kendi paralarınla!.. Canım ,
hani Artelden biri getirm işti. Vahruşin v asıtasıy la…
Annen gönderm iş… Yoksa bunu da m ı unuttun?

Uzun v e kederli bir düşünüşten sonra:

— Şim di hatırlıy orum ! dedi. Razum ihin,


çatınarak, kay gılı bakışlarla arkadaşını süzüy ordu.

Kapı açıldı. Uzun boy lu, tıknaz bir adam içeri


girdi. Raskolnikov ’un gözü bu adam ı bi​r az ısırıy or
gibiy di.

Razum ihin sev inerek:


— Zosim ov !.. Hele şükür!.. diy e hay kırdı.

IV
Zosim ov , uzun boy lu, şişm an bir adam dı.
Sinekkay dı tıraş edilm iş tom bul y üzü, renksiz
denilecek kadar solgun; düz saçları bey az denilecek
kadar açık sarı renkli idi. Yağdan kütleşm iş
parm ağında kocam an bir altın y üzük, gözlerinde de
gözlük v ardı. Yirm i y edi y aşınday dı. İnce kum aştan
şık v e zengin bir pardösüy le açık renk y azlık bir
pantolon giy m işti. Um um iy etle zengin, şık v e y eni
elbiseler giy er​di. Göm leği kusursuz, saat kordonu
kocam an​dı. Dav ranışlarında uy uşuk denecek kadar
bir ağırlık, ay nı zam anda özentili bir lâubalilik v ardı.
Dikkatle gizlem ey e çalışm asına rağm en, kendini
beğenm işliği her an göze çarpıy ordu. Bütün
tanıdıkları onu çekilm ez bir insan bulur​l ar, am a,
işinin ehli olduğunu da söy lerlerdi.

Razum ihin :

— Kardeş, sana iki sefer uğradım . Görü​y orsun y a


hasta açıldı, diy e bağırdı.
Hastanın ay akucuna, sedire iliştikten son​r a,
hem en m üm kün olduğu kadar y ay ılıv eren Zosim ov ,
Raskolnikov ’u dikkatle süzerek:

— Görüy orum , görüy orum , dedi. E, key ​fim iz nasıl


bakalım ?

Razum ihin:

— Hep canı sıkkın, dedi. Şim di çam aşır​l arını


değiştirirken neredey se ağlay acaktı.

— Pek tabii şey … Madem ki kendisi değiş​m ek


istem iy ordu, sonray a da bırakabilirdiniz! Nabız
m ükem m el!.. Başın hâlâ biraz ağrıy or, değil m i?

Birdenbire sedirin üstünde doğrulan v e gözleri


kıv ılcım lanan Raskolnikov , sinirli sinir​l i v e ısrarla:

— Ben iy iy im … Çok iy iy im … diy e söy len​di v e


hem en y ine y astığın üzerine y ığılarak, duv ardan
y ana döndü. Zosim ov onu dikkatle süzüy ordu,
ilgisizce:

— Çok iy i, dedi… Her şey gerektiği gibi… Bir şey


y edi m i?

Ona hastanın ne y ediğini anlattılar ve ne


v erilebileceğini sordular.

— Canım , her şey v erebilirsiniz… Çorba, çay falan


gibi… Tabii m antar, hıy ar gibi şey ​l er v erm ezsiniz?
Sonra sığır eti de y iy em ez!.. Canım işte, gev ezeliğe ne
lüzum v ar? —Razum ihin’le bakışarak— Şurup m urup
gibi şey le​r e de lüzum y ok… Yarın gelir kendisini görü​-
rüm … Hatta bugün bile… Ney se…

Razum ihin:
— Yarın akşam onu biraz gezm ey e çıka​r acağım ,
dedi. Yusupov bahçesine, sonra da “Kristal Palas” a
gideriz.

— Bana kalsa, onu y arın y erinden


kım ıldatm azdım . Bununla beraber… Şöy le biraz…
Ney se sonra düşünürüz.

— Ne y azık, ben de bugün y eni ev e ta​şınm anın


şerefine arkadaşlara bir ziy afet çeki​y orum . Şuradan
iki adım ötede… O da gelse… Hiç olm azsa aram ızda bir
kanepey e uzanırdı.

Razum ihin birdenbire Zosim ov ’a dönerek:

— Sen geleceksin değil m i? dedi. Unuta​y ım


dem ey esin, söz v erdin!
— Belki gelirim am a biraz geç… Neler hazırladın
bakay ım ?
— Canım öy le önem li bir şey değil: çay v otka,
balık… Sonra börek de v ar. Biz bize olacağız!…

— Meselâ kim ?
— Hep bu sem tten; ihtiy ar day ım dan baş​k a hem en
hepsi de y eni ahbaplar… Hoş, day ım da y eni y a… Bazı
işler dolay ısıy la daha dün Petersburg’a geldi.
Kendisiy le beş y ılda bir de​fa görüşürüz!

— Ne iş y apar?

— Bütün öm rünü ilçelerde posta m üdürü olarak


geçirdi. Küçük bir em ekli ay lığı v ar. Altm ış beş
y aşında… Kendisinden söz etm ey e değm ez!.. Am a ben
onu sev erim . Sonra sem ti​m izin sorgu y argıcı Porfiri
Sem iy onov iç gele​c ek… Hukukçu… Canım sen tanırsın
onu!

— Galiba o da akraban?

— Şöy le uzak akrabalardan. Kuzum sen ne diy e


surat asıy orsun? Yoksa onunla aranız​da bir şey m i
geçti? Şu halde gelm ey eceksin dem ek?

— Aldırm a efendim , ben ona m etelik bi​l e v erm em .

— Doğrusu da budur. Bundan başka öğ​r enciler, bir


öğretm en, bir m em ur, bir çalgıcı, Zam iy otov adlı bir
de subay bulunacak.

— Kuzum seninle y a da —başıy la Raskolnikov ’u


işaret ederek— bununla şu Zam iy otov arasında ne gibi
bir ilişik olabilir?

— Ah şu hiçbir şey i beğenm ey enler y ok m u? Hem


bütün bunlar prensip adına oluy or…
— Senin için prensipler, hareketini sağlay an birer
zem berektir. Kendi iradenizle kım ıldam ay a bi​l e
korkarsınız!.. Bana gelince, falan adam iy i​dir, işte
benim prensibim … Alt tarafı v ız gelir. Zam iy otov
fev kalâde bir adam .
— Am a anafor da alır.

Pek de tabii denm ey ecek bir biçim de sinir​l enen


Razum ihin:

— Ne çıkar, ev et, anafor da alır, diy e hay ​k ırdı.


Anafor alm asından ne çıkar? Onun ana​for alm asını
kalkıp sana öv düm m ü? Ben onun sadece, kendine
göre iy i bir adam oldu​ğ unu söy ledim . Am a her
y önden incelem ey e kalkarsan, düny ada kaç tane iy i
insan kalır? O zam an, ben em inim ki, bütün bu
işkem bem le beraber bana bir çürük soğan bile
v erm ezler… Hatta seni de onlar arasında say abiliriz.
— Bu kadarı da az be, ben senin için iki v eririm .

— Bense senin için y alnız bir tane v erir​dim . Sen


sav ur esprileri bakalım … Zam iy otov daha çocuktur.
Onun biraz saçlarını çekece​ğ im … Çünkü onu itip
kakm akla değil, tam ter​sine okşay arak y ola getirm ek
lâzım dır, insan​l ar, hele çocuk olurlarsa, sertlikle y ola
gelm ez​l er… Çocuklara iki m isli dikkat edip bakm alı…
Ah siz ileri düşünceli m ankafalar, düny adan
haberiniz y ok!.. Başkalarına say gı gösterm ez​siniz,
kendinizi aşağılarsınız!.. Madem ki öğrenm ek
istiy orsun, söy ley ey im : ev et, gerçekten de
Zam iy otov ’la aram ızda ortaklaşa bir m esele v ar.

— Ne olduğunu da öğrenm ek isterdim .

— Canım hep şu sıv acı m eselesi… Yani şu boy acı


m eselesi… Biz onu bu işten kurtara​c ağız… Zaten şim di
ortada korkulacak bir şey y ok… İş artık m ey danda…
Biz sadece biraz y ardım etm iş olacağız!..

— Ne boy acısı y ahu?

— Nasıl, sana anlatm adım m ıy dı? Sahi m i? Belki


de y alnız baş tarafını söy lem işim ​dir… Canım şu tefeci
kocakarının, şu dul m e​m ur karısının öldürülm esi
hikây esi… Şim di bu işe bir de boy acı karıştı.
— Ev et, bu cinay etin hikây esini sen an​l atm adan
duy m uştum . Hatta hatta bu işle… kısm en…
ilgileniy orum … Bir m ünasebetle… Ga​zetelerde
okum uştum … Peki sonra…

Bu sırada Nastasy a, birdenbire Raskolnikov ’a


dönerek:

— Lizav etta’y ı da öldürdüler, diy e lâfa karıştı.


Kız, bütün bu zam an içinde, kapıy a y aslan​m ış bir
halde, odada kalm ış, konuşulanları dinlem işti.

Raskolnikov , güç işitilir bir sesle:

— Lizav etta’y ı m ı? diy e m ırıldandı.

— Yoksa şu satıcı karı Lizav etta’y ı tanı​m ıy or


m usun? Aşağı gelir giderdi. Senin göm ​l eğini bile
y am am ıştı.

Raskolnikov , bey az çiçekli kirli, sarı kâ​ğ ıtlarla


kaplanm ış olan duv ardan y ana döndü. Esm er
taram alı biçim siz bir bey az çiçek seçe​r ek kaç y aprağı
olduğunu, y apraklardaki tır​t ılların çeşitlerini,
taram aların say ısını incele​m ey e koy uldu. Elleriy le
ay aklarının uy uştuğu​n u, âdeta v ücudundan
ay rıldığını hissediy or, am a kım ıldam ay a
kalkışm ıy or, gözlerini ay ır​m adan çiçeğe bakıy ordu.
Zosim ov , Nastasy a’nın gev ezeliğini göze çarpan bir
hoşnutsuzlukla keserek sordu:

— Peki, bu boy acı ne olm uş?

Nastasy a içini çekerek sustu.

Razum ihin, hararetle sözüne dev am ede​r ek:

— Ne olacak, dedi, bu işte parm ağı v ar diy e onu da


y akalam ışlar…

— İp ucu falan v ar m ıy m ış, ne gibi ip uç​l arı


v arm ış?

— Ne ip ucu canım !.. Bununla beraber, özellikle


bazı ipuçlarına day anm ışlar… Hoş, ileri sürülen ip
uçlarının ip ucu denecek y anı y ok y a!.. işte ispat
edilm esi gereken nokta da bu. Bu iş, tıpkı, ilk defa
şüphelenip y akaladık​l arı, ney di canım adları, Koh ile
Pestriy akov ’un işine benzer bir şey !.. Tuh, bütün bu
işler ne budalaca y apılıy or! Hatta insana dışarıdan
bile iğrenç görünüy or. Pestriy akov belki de bugün
bana uğrar, iy i ki aklım a geldi, Rody a, bu işi sen de
bilirsin, hastalığından önce olm uş​t u, hani polis
karakolunda tafsilâtını anlatır​l arken bay ılm ıştın y a,
işte tam ondan bir gün önce olup biten hadise.

Zosim ov m erakla Raskolnikov ’a bakıy or​du.


Raskolnikov ise hiç kım ıldam ıy ordu.

Zosim ov :

— Biliy or m usun ne Razum ihin? dedi, sa​n a


bakıy orum da, ne didinm esini, uğraşm asını sev en,
her şey e burnunu sokan bir adam , diy e
düşünüy orum …

Razum ihin y um ruğuy la m asay a v urarak:

— Öy le olsun, diy e bağırdı. Biz y ine de onu


kurtaracağız!.. Burada insanın canını sı​k an şey nedir
biliy or m usun? Herhalde onların y alan söy lem esi
değil. Yalan, her zam an m azur görülebilir… Yalan
sev im li bir şey dir, çünkü insanı gerçeğe ulaştırır.
Hay ır, burada insanın canını sıkan şey , y alnız y alan
söy lem eleri de​ğ il, am a kendi y alanlarına kendilerinin
de inanm alarıdır. Benim Porfiri’y e say gım v ar am a…
Meselâ onları her şey den önce şaşırtan şey ne oldu?
İlkin kapı kapalıy m ış… Sonra kapıcıy la geldikleri
zam an açık bulm uşlar… Şu halde ci​n ay eti Koh’la
Pestriy akov işlem iştir, işte m an​t ıklarının v ardığı
sonuç…
— Hırslanm a canım ; onları sadece tev kif ettiler.
Hem başka türlü y apam azlardı ki… İy i aklım a geldi,
ben şu Koh denilen zatı gördüm dü. Günü dolan
rehinleri kocakarıdan satın aldığı m ey dana çıkm ış,
öy le değil m i?

— Ev et, dolandırıcının biri!.. Bono da sa​t ın


alıy orm uş… Herif sanay ici… Canı cehen​n em e!.. Ben
ney e içerliy orum biliy or m usun? Onların o
kaşarlanm ış, kokm uş, bay ağı usulle​r ine… Hâlbuki
burada, y alnız bu işte, y epy eni bir usul keşfetm ek
kabil. Yalnız psikolojik v e​r ilere day anarak, asıl ize
götürecek y olu gös​t erm ek kabil… “Yok efendim ,
elim izde olay v ar!” Am a olay her şey dem ek değildir
ki… Hiç olm azsa işin y arısı, bu olay ların
y orum lanışına bağlıdır.

— Ya sen, olay ları y orum lam ay ı bilir m i​sin?

— İşe y ardım edebileceğine inanınca sus​m ak


olm az!.. Ee! Sen işin tafsilâtını biliy or m usun?

— Anlatm ay a başladığın şu boy acı hikâ​y esini


dinley elim …

— Ha, ev et!.. Dinle hikây ey i: cinay etten tam iki


gün sonra, bir sabah onlar henüz —at​t ıkları her adım ı
ispat etm elerine v e gerçeğin gün gibi apaçık olm asına
rağm en— Koh v e Pestriy akov ile körebe oy narlarken,
birdenbi​r e hiç beklenm ey en bir hadise olur. Cinay etin
işlendiği ev in karşısındaki m ey hanenin sahibi olan
Duşkin adlı bir köy lü, içinde, bir çift el​m as taşlı altın
küpe bulunan bir m ahfazay la karakola başv urur v e
uzun bir hikây e anlatır : “Ev v elsi akşam , der, aşağı
y ukarı saat sekizi biraz geçe, —güne, saate iy ice dikkat
ediy or m u​sun?— bundan önce de dükkânım a gelip
gitm iş olan boy acı Nikolay geldi, içinde elm aslı bir çift
altın küpe bulunan şu m ahfazay ı getirdi v e bu rehine
karşılık benden iki ruble istedi. Bun​l arı nereden aldın?
sorusuna karşılık da, y ay a kaldırım ı üzerinde
bulduğunu söy ledi. Bu m eseley e dair, ona daha fazla
bir şey sorm a​dım .” Duşkin bunları söy ley erek sözüne
dev am eder: “Ben de ona bir kay m e v erdim , der.”
Yani bir ruble… “Çünkü ben v erm esem , nasıl olsa
gidip bir başkasına y atıracak v e parasını da içkiy e
v erecek. Şu halde v arsın bunlar ben​de kalsın… Fazla
m al göz çıkartm az.. Bunla​r ın hırsızlık m alı olduğunu
anlar v ey a duy ar​sam gider haber v eririm , diy e
düşündüm .” Tabii herif kurt m asalı okuy or… İt gibi
y alan söy lüy or… Çünkü ben Duşkin denilen herifi
tanırım . O da tefecinin biri. Hırsızlara y atak​l ık eder.
Nikolay ’dan otuz rublelik küpeleri, hiç de “haber
v erm ek” m aksadıy la alm am ıştı… Sadece
korkusundan böy le söy ledi. Ney se, ca​n ı cehennem e…
Sen alt tarafını dinle. Duşkin sözüne dev am eder:
“Bense, Nikolay Dem entiy ev adlı bu köy lüy ü
çocukluğundan tanırım . Çünkü o da benim gibi
Riy azan ilinin Zaray sk ilçesindendir. Bu Nikolay içen
bir adam olm a​m akla beraber, ara sıra kafay ı
çekm esini sev er. Mitri ile beraber bu ev de çalıştığını,
boy acılık ettiğini de biliy ordum . Çünkü ikisi
hem şeridir… Kay m ey i alınca hem en bozdurdu. Üst
üste iki kadeh y uv arladı, bozukluğu cebine ata​r ak
çıkıp gitti. Ben o saatte Mitri’y i onunla beraber
görm edim . Ertesi gün ise, Aly ona İv anov na ile kız
kardeşi Lizav etta İv anov na’nın bal​t ay la
öldürüldüklerini duy duk. Ben onları ta​n ırdım .
Küpelerden ötürü içim e bir kurt düş​t ü. Çünkü bu
kadının, bu gibi rehinler karşılı​ğ ı faizle para v erdiğini
biliy ordum . Kalkıp ola​y ın geçtiği ev e gittim . Yav aşça
m eseley i kur​c alam ay a başladım . İlk işim Nikolay ’ın
ev de olup olm adığını sorm ak oldu. Mitri bana,
Nikolay ’ın kendini içkiy e v erdiğini, şafak söker​k en,
sarhoş bir halde ev e geldiğini, on dakika kadar ev de
kaldıktan sonra tekrar sokağa çık​t ığını, bir daha da
onu görm ediğini, işi de y al​n ız başına bitirm ey e
çalıştığını anlattı. Çalış​t ıkları y er, ikinci katta,
öldürülen kadınların oturdukları dairey le bir
m erdiv en üzerindedir. Bütün bunları öğrendikten
sonra, o zam an kim sey e bir şey açm adım .” Duşkin
sözüne şöy le dev am eder: “Cinay et hakkında da
öğrenebildiklerim i öğrendikten sonra hep ay nı kuşku​-
lar içinde ev e döndüm … Bu sabah, saat sekiz
sularında… y ani olay ın üçüncü günü, anlıy or
m usun? Nikolay ’ın içeri girdiğini görm ey ey im m i?..
Ay ık değildi am a, fazlaca sarhoş da de​n em ezdi.
Konuşulanları anlay abilecek bir hal​dey di. Sıralardan
birine oturdu. Konuşm uy or​du. Bu saatte m ey hanede,
kendisinden başka, topu topu bir y abancı m üşteriy le,
bir başka sı​r ada uy um akta olan buranın
gediklilerinden bi​r i v e tabii iki garsonum v ardı.
Mitri’y i gördün m ü? diy e sordum . Hay ır, görm edim ,
dedi. Bu​r alara uğram adın m ı? dedim . Hay ır, ev v elsi
gün​den beri uğram adım , dedi. Peki, dün gece ne​r ede
y attın? diy e sordum . Kum lar sem tinde,.
Kolom na’lılarda, cev abını v erdi. Peki, y a küpe​l eri
nereden aldın? Yay a kaldırım ında buldum , dedi. Bu
sözleri, y üzüm e bakm adan, tuhaf bir tav ırla söy ledi.
Ay nı gece, falan saatte, sizin çalıştığınız m erdiv en
üstündeki dairede şöy le bir v aka olduğundan haberin
v ar m ı? diy e sor​dum . Hay ır, haberim y ok, dedi. Am a
ben an​l atırken gözlerini fal taşı gibi açm ış, y üzü de
kireç gibi olm uştu. Ben ona m eseley i anlatır​k en, o
şapkasını alarak gitm ey e dav randı. Alı​k oy m ak
istedim : dur hele Nikolay , bir şey içm ey ecek m isin?
dedim . Bu arada çırağa da, kapıy ı tutm ası için bir
işaret çaktım . Kendim de tezgâhın başından kalktım .
Am a onun fırlam asıy la kendini caddey e atm ası bir
oldu. Ben onu ancak bir sokağa saparken görebildim .
Artık şüphelerim kesinleşm işti. Suçlu olduğu
apaçıktı…”

Zosim ov :

— Ona ne şüphe, diy e m ırıldandı.

— Dur hele! Hikây enin alt tarafını dinle. Tabii v ar


kuv v etiy le Nikolay ’ı aram ay a koy u​l urlar. Duşkin’i
y akalarlar, ev ini ararlar… Mitri de ay nı akıbetten
kurtulam az. Kolom na’lıları da sıy gay a çekerler.
Nikolay ’ı ancak ev v elsi gün getirdiler, bilm em hangi
karakola y akın bir handa y akalam ışlar… Nikolay ,
hana gelin​c e, boy nundaki güm üş haçı çıkarıp, buna
kar​şılık bir şişe v otka v erm elerini rica etm iş. Ver​-
m işler. Biraz sonra, oradaki inek ahırına giren bir
kocakarı, tahta aralığından bakınca: bitişik ahırda,
kuşağını bir kirişe bağlay ıp bir ucuna ilm ek y apm ış
olan bir adam ın, kütüğe tırm a​n arak ilm iği boy nuna
geçirm ey e çalıştığını gör​m üş… Kocakarı av az av az
hay kırm ay a başla​m ış. Etraftan koşuşm uşlar… “Sen
kim sin, ne​y in nesisin?” falan dem işler… “Beni falan
ka​r akola, götürün orada her şey i itiraf edece​ğ im !”
dem iş… Onu lây ık olduğu m erasim le de​diği karakola,
y ani bizim karakola getirm işler… Kim liğini tespit
etm işler, adını, sanını, y aşı​n ı sorm uşlar. “Yirm i iki
y aşınday ım ” dem iş… Falan filân… Soru “Mitri ile
çalıştığınız sıra​da, falan v e filân saatlerde birinin
m erdiv en​l erden inip çıktığını gördünüz m ü?” Cev ap:
“Herhalde inip çıkanlar olm uştur am a biz far​k ında
değiliz!” “Gürültü falan v ey a buna ben​zer bir şey
duy m adınız m ı?” “öy le dikkati çe​k ecek hiçbir şey
duy m adık!” “Falan gün v e fi​l ân saatte, falan
kocakarının kız kardeşiy le be​r aber öldürüldüklerini
v e soy ulduklarını o gün duy dun m u?” “Ne duy dum ,
ne de işittim . Bu​n u ancak ev v elsi gün, m ey hanede
Afanasi Pav liç‘ten öğrendim .” “Peki, y a küpeleri
nereden aldın?” “Yay a kaldırım ında buldum .” “Ertesi
gün Mitri ile beraber işe niçin gelm edin?” “Bi​r az
key fettim de ondan.” “Nerelerde dolaş​t ın?” “Falan v e
filân y erlerde dolaştım .” “Duşkin’den niçin kaçtın?”
“O gün çok korkm uş​t um da ondan.” “Niçin
korkm uştun?” “Mah​k ûm ederler diy e.” “Madem ki
kendini hiçbir suretle suçlu göm üy orsun, o halde ne
diy e korkuy orsun?” Böy le işte Zosim ov , sen buna ister
inan, ister inanm a, am a bu sorular kelim esi
kelim esine, söy lediğim biçim de ona sorulm uş​t ur.
Bunu kesin olarak biliy orum . Yerinden öğrendim .
Nasıl?.. Nasılm ış?..

— Am a hay ır, ne de olsa, ortada deliller v ar.

— Ben sana şim di delillerden söz etm iy orum .


Meseleden, onların, işin aslını nasıl kabul
ettiklerinden söz ediy orum . Ney se, çocuğu öy ​l e
sıkıştırm ışlar, öy lesine sıkıştırm ışlar, öy le​sine
sıkıştırm ışlar ki, sonunda itiraf etm iş: “Ben bu
küpeleri y ay a kaldırım ında bulm adım . Mitri ile
beraber boy adığım ız apartm anda bul​dum .” dem iş.
“Ne y olda, nasıl buldun?” “Bas​bay ağı işte… Mitri ile
beraber akşam sekize kadar bütün gün çalıştık. Tam
gitm ey e hazır​l anıy orduk. Mitri, fırçay ı kaptığı gibi,
boy ala​r ı y üzüm e gözüm e sürdü v e kaçtı. Ben de onu
kov alam ay a başladım . Ben hem onu kov alıy or, hem
de av azım çıktığı kadar bağırıy ordum . Tam
m erdiv enden kapıy a çıkacağım zam an bütün
gücüm le kapıcıy a v e y anındaki birkaç adam a
çarptım . Kapıcının y anında kaç kişi v ar​dı, pek
hatırlam ıy orum . Kapıcı bana çıkıştı. Öteki kapıcı da
ay nı şey i y aptı. Kapıcının ka​r ısı da bizi pay ladı. Tam
kapının ağzında, bir bay anla içeri girm ekte olan bir
bay da, bize çıkıştı. Çünkü Mitka ile ben, boy lu
boy um uzca y ere y uv arlanm ıştık: ben Mitka’y ı
saçlarından y akalay arak y ere y atırm ış v e y um rukla​-
m ay a koy ulm uştum . Mitka da altım dan, saç​l arım a
y apışm ış, o da beni y um rukluy ordu. Am a bunu
kızarak y apm ıy orduk, şakacıktan, alay olsun diy e
y apıy orduk. Sonra Mitka elim ​den kurtulup caddey e
kaçtı. Ben de peşine ta​k ıldım am a y etişem ey ince,
y alnız başım a apartm ana döndüm . Çünkü ötem izi
berim izi topla​m ak lâzım dı. Ötem izi berim izi
toplay arak, belki, döner diy e Mitri’y i beklem ey e
başladım . Bu sırada, koridorda, kapının arkasında,
köşede bir kutuy a bastım . Baktım , kâğıda sarılı, du​-
ruy or. Kâğıdı açtım , çengelli bir kutu… Çenge​l i açtım ,
kutunun içinden küpeler çıktı.”

Eliy le sedire day anarak y av aşça doğrulan


Raskolnikov , bulanık v e korkm uş gözlerle Razum ihin’e
bakarak birdenbire:
— Kapının arkasında m ı? Kapının arka​sında
m ıy m ış? Kapının arkasında ha? diy e ba​ğ ırdı.

Razum ihin de y erinde doğrularak:

— Ev et… dedi. Ne olacak? Senin nen v ar? Sen böy le


ne oluy orsun?

Tekrar başını y astığa koy an v e duv ardan y ana


dönen Raskolnikov , güç işitilir bir sesle:

— Hiççç!.. dedi.

Bir an herkes susm uştu…

Nihay et Razum ihin, sorgu dolu gözlerle Zosim ov ’a


bakarak:

— Herhalde uy uklam ış olacak, dedi. Uy ​k u


sersem liğiy le y aptı.

Zosim ov , hay ır m anasına gelm ek üzere, başıy la


hafif bir işaret y aptı :

— Dev am etsene, dedi. Sonra ne olm uş?


— Sonrası ne olacak? Küpeleri görünce, apartm anı
da, Mitri’y i de unutm uş, şapkasını kaptığı gibi, soluğu
Duşkin’de alm ış v e bildi​ğ im iz gibi ondan bir ruble
kopararak, küpele​r i sokakta bulduğu y alanını
kıv ırm ış v e hem en eğlenm ey e gitm iş… Cinay et
hakkında ise eski söy lediklerini tekrarlam ış: “Ne bir
şey den ha​berim v ar, ne de bir şey biliy orum . Olay ı
ancak ev v elsi gün duy dum .” “Peki, şim diy e kadar ni​-
çin saklandın?” “Korkum dan.” “Peki, kendini niçin
asm ak istedin?” “Düşünceden.” “Ne dü​şüncesinden?”
“Beni m ahkûm ederler diy e.” İşte, bütün hikây e
bundan ibaret. Şim di, ne düşünüy orsun, ne dersin,
onlar bundan nasıl bir sonuç çıkarırlar?..

— Ne diy ey im , bunda düşünecek bir şey y ok. Ne


olursa olsun ortada bir iz v ar. Bir ger​ç ek v ar.
Herhalde senin boy acıy ı serbest bıra​k acak değiller
y a!..

— Zaten onlar da kendisini düpedüz katil olarak


kabul ediy orlar… Bu konuda en kü​ç ük bir şüpheleri
bile y ok…

— Hey ecana kapılıy or, uy duruy orsun! Pe​k i, y a


küpeler? Düşün bir defa, m adem ki kü​peler
kocakarının çekm ecesinden çıktıkları gün v e saatte
Nikolay ’ın eline geçm iştir. O halde, bunların
herhangi bir v asıtay la onun eline geçm iş olduklarını
kabul etm ek zorunda değil m iy iz? Bu çeşit
soruşturm alar için bu, az bir şey m idir?
Razum ihin:

— Nasıl eline geçm iş! diy e bağırdı. Na​sıl eline


geçti? Sen ki hekim sin, her şey den ön​c e insanları
incelem ek, herkesten önce insan karakterini
öğrenm ek zorundasın! Bu kadar açıklam alardan sonra
şu Nikolay denilen ada​m ın ne y aradılışta bir insan
olduğunu nasıl olup da anlam ıy orsun? Onun sorgu
sırasında, bütün söy lediği şey lerin baştanbaşa doğru
ol​duğunu, nasıl olup da görm üy orsun? Küpeler onun
eline, tıpkı anlattığı gibi geçm iştir: kutu​n un üstüne
basm ış, kaldırıp alm ış…

— Baştan başa doğru!.. Am a gelgelelim , ilkin


söy lediği şey lerin y alan olduğunu kendisi de itiraf
etm edi m i?

— Beni dinle. Hem de dikkatle dinle: ge​r ek kapıcı,


gerek Koh v e Pestriy akov , gerek öteki kapıcı, sonra
birinci kapıcının karısı v e o sırada onun y anında
oturm akta olan satıcı kadın, gerek tam o sırada,
arabadan inerek kolunda karısıy la kapıdan içeri
girm ekte olan m üşav ir Krükov , y ani aşağı y ukarı
sekiz on tanık, Nikolay ’ın Dim itri’y i y ere y atırdığını
v e üzerine çıkarak onu y um rukladığını, Dim itri’nin
de Nikolay ’ı saçlarından y akalay arak y um ruklarken
gördüklerini ağız birliğiy le söy ​l üy orlar… Bunlar
boy lu boy unca kapının önü​n e uzandıkları için y olu
kapam ışlardı. Herkes onları azarlıy or, onlar ise “tıpkı
küçük çocuk​l ar gibi” (tanıklar ay nen böy le
söy lem işler) alt alta, üst üste boğuşarak, bağırıp
çağırarak, kahkahay la gülüy orlarm ış… Hem de
y üzlerinin en gülünç ifadesiy le, birbirleriy le
y arışırcasına gülüy orlarm ış… Sonra, tıpkı çocuklar
gibi, bir​birlerini kov alay arak sokağa fırlam ışlar…
İşitiy or m usun? Şim di özellikle şu noktay a dik​k atini
çekerim : öldürülen kadınların v ücutları y ukarıda
henüz soğum am ıştır. Çünkü onları sı​c ak olarak
bulm uşlardı. Şay et bu iki delikanlı y ahut bir başına
Nikolay öldürm üş v e çek​m ecenin kilidini kırarak içini
boşaltm ışlarsa y a da sadece, y apılan soy gunla şu v ey a
bu bi​ç im de bir ilgileri v arsa, şu halde sana bir tek soru
sorm am a izin v er: böy le bir ruh hali, y a​n i
hay kırm alar, kahkahalar, kapının önündeki çocukça
itişip kakışm alar, baltay la, kanla, ca​n ice kurnazlıkla,
ihtiy atla, hırsızlıkla nasıl bağdaşabilir? Beş, on dakika
önce —cesetler henüz soğum am ış olduğuna göre böy le
olm ak lâzım — çifte bir cinay et işlesinler de sonra,
birdenbire arkalarında cesetleri, kapısı açık da​i rey i,
çaldıkları eşy aları bıraksınlar, hem de birtakım
adam ların y ukarı çıktığını bile bile, kapının önünde
çocuklar gibi alt alta, üst üste boğuşsunlar,
kahkahalar atsınlar, herkesin dik​k atini kendi
üzerlerine çeksinler, bunu da on tanığın gözü önünde
y apsınlar!..

— İşin içinde bir tuhaflık olduğu m uhak​k ak!..


İm kânsız gibi görünüy or, am a…

— Hay ır, kardeş, am ası y ok. Şay et ay nı günün


ay nı saatinde Nikolay ’ın eline geçen küpeler, ona
karşı olan m addi v e önem li bir suç delilini teşkil
ediy orsa —kaldı ki, Nikolay ’ın v erdiği ifadelerle akla
y akın bir surette açık​l andığı için şüpheli bir delil
haline gelm iştir— çocuktan y ana olan olay ları da
dikkate alm ak lâzım dır. Üstelik bunlar itiraz kabul
etm ez olay lar halindedir. Ne dersin, bizim m uhakem e
usullerim iz, m ahiy etlerine göre, sadece ruhi
im kânsızlıklara, ruhi hallere day anan bir ola​y ı,
bütün diğer m addi suç delillerini, ne çeşit olurlarsa
olsunlar, bütün m addi suç delillerini çürüten, itiraz
kabul etm ez bir delil olarak ka​bul ederler m i, y ahut
bunu kabule y etkileri v ar m ıdır? Hay ır, kabul
etm ezler… Asla kabul etm ezler… Çünkü m ahfaza onda
bulundu, ken​dini asm ay a kalkıştı; “şay et kendini
suçlu görm esey di böy le bir şey e asla başv urm azdı” dü​-
şüncesiy le kabul etm ezler… İşte bütün m esele burada.
Ben de buna sinirleniy orum . Bunu an​l am an gerek!..

— Sinirlendiğini ben de görüy orum . Am a dur hele,


sorm ay ı unuttum : küpelerin, öldürü​l en kadının
çekm ecesinden çalınm ış olduğu is​pat edilm iş m i?
Razum ihin som urtarak, âdeta istem ey e istem ey e
bu soruy a cev ap v erdi:
— Ev et, ispat edilm iş. Koh, küpeleri ta​n ım ış,
rehine koy anı da gösterm iş. O adam da, küpelerin
kendisinin olduğunu ispat etm iş!

— Kötü. Bir nokta daha: Koh ile Pestri​y akov ,


kocakarıy a gitm ek üzere y ukarı çıkar​l arken Nikolay ’ı
gören olm am ış m ı v e bunu is​pat etm ek kabil değil m i?

Razum ihin, canı sıkılm ış bir halde:

— Asıl iş burada y a işte, kim se görm e​m iş… Can


sıkacak nokta da burası. Hatta, şu anda bunların
tanıklıkları çok bir şey ifade et​m em ekle beraber, Koh
ile arkadaşı Pestriy akov bile y ukarı çıkarlarken
onların farkında olm a​m ışlar. “Kapının açık olduğunu
gördük. Her​h alde içeride çalışanlar da v ardı, am a
geçer​k en dikkat etm edik, o sırada orada adam olup
olm adığını kesin olarak hatırlam ıy oruz!” de​m işler.

— Hım … Şu halde onları tem ize çıkaracak biricik


şey , boğuşup birbirlerini y um ruklam a​l arı v e
gülm eleridir. Bunun kuv v etli bir delil olduğunu
kabul edelim , am a… Peki, sen kendin bu olay ı nasıl
açıklıy orsun? Nikolay , küpeleri, gerçekten anlattığı
gibi bulduy sa, bunların orada bulunuşunu nasıl
açıklıy orsun?

— Nasıl m ı açıklıy orum ? Burada açıkla​n acak ne


v ar ki: m esele apaçık! Hiç olm azsa tutulm ası gereken
y ol apaçık v e ay dınlıktır. Bunu ay dınlatan da
küpelerdir. Asıl katil bun​l arı düşürm üştür. Koh ile
arkadaşı Pestriy akov kapıy ı çaldıkları zam an, katil
oraday dı, kapı da sürm eliy di. Koh budalalık edip de
aşağı inince, katil dışarı fırladı, o da aşağı indi. Çünkü
onun için başka hiçbir kurtuluş y olu y oktu.
Merdiv enlerden y ukarı çıkm akta olan Koh’tan,
Pestriy akov ’dan v e kapıcıdan, Nikolay v e Dim itri’nin
tam dışarı çıkıp boş bırak​t ıkları dairey e girerek
gizlendi. Onlar y ukarı çıkarken, o da kapının arkasına
saklandı. Ay ak sesleri kesilincey e kadar bekledi. Sonra
da, tam Dim itri ile Nikolay ’ın sokağa fırladıkları, her​-
kesin dağıldığı v e kapının ağzında kim senin kalm adığı
bir sırada, rahatça aşağı indi. Belki de onu görenler
olm uştur, am a dikkat etm e​m işlerdir. Çünkü bu ev e
kim bilir ne kadar in​san girip çıkar? Mahfazay a
gelince; katil ka​pının arkasına gizlendiği zam an bunu
cebinden düşürm üş v e düşürdüğünün farkında
olm am ış​t ır. Bu sırada dikkat edecek v akti m i v ardı?
İşte bütün m esele bundan ibaret!

— Pek kurnazca! Hay ır, kardeş, bu pek kurnazca!


Bu, hepsinden kurnazca!

— Niçin am a? Niçin?

— Çünkü anlattıklarının hepsi de birbi​r iy le o


kadar ustaca uzlaşıy or ki… Tıpkı tiy at​r o sahnesinde
olduğu gibi…

Rahum ihin:

— Ehhh! diy e ağzını açm ak istediy se de, tam bu


sırada kapı açıldı, içeriy e, odadakilerden hiçbirinin
tanım adığı y abancı bir adam girdi.
V

Giren, kibirli, kellifelli, y üzünde önem li v e hiçbir


şey i beğenm ey en bir hal okunan, pek de genç
olm ay an bir adam dı. Gizlenm ey en gücenik şaşkın bir
bakışla etrafını süzerek v e âdeta gözleriy le: “Ben böy le
nerey e geldim ?” diy e so​r ar gibi, ilkin, kapıda
durakladı. Kuşkuy la, hatta biraz da korkunun v erdiği
y apm acık bir hey e​c anla, nerede ise hakaretle,
Raskolnikov ’un daracık v e basık tav anlı “v apur
kam arası“nı gözden geçirm ey e başladı. Sonra, ay nı
şaşkınlıkla, bakışları, y üzü gözü kir içinde, saçı başı
darm adağınık soy unm uş bir halde, sefil v e kir​l i div an
üstünde y atm akta olan Raskolnikov ’a takıldı.
Raskolnikov da kım ıldam adan onu sü​züy ordu. Daha
sonra, ay nı ağır bakışlarla, Razum ihin’in taranm am ış
başını, tıraş olm am ış y ü​zünü incelem ey e koy uldu.
Beriki de, kendi pa​y ına, hiç y erinden kım ıldam adan,
sorgu dolu küstah bir bakışla gelenin ta gözlerinin
içine bakıy ordu. Bu can sıkıcı sessizlik bir dakika
kadar sürdükten sonra, tahm in edildiği gibi,
dekorlarda küçük bir değişiklik oldu. İçeri gi​r en
y abancı adam , herhalde y üzüne hay kıran bazı
belirtiler karşısında, aşırı bir büy üklük taslam akla bu
“v apur kam arası“nda hiçbir etki y apam ay acağını
anlam ış olacak ki, biraz y um uşadı. Sertliğini
tam am ıy la elden bırakm a​m akla beraber sorusunun
her hecesini birer birer söy ley erek, nazik bir eda ile
Zosim ov ’a sordu:

— Rodiy on Rom aniç Raskolnikov adlı bir üniv ersite


öğrencisini, y a da eski bir üniv er​site öğrencisini
arıy orum ?

Zosim ov , ağır ağır y erinden kım ıldadı. Şa​y et, hiç


de kendisine hitap edilm ey en Razum ihin, hem en
ondan önce dav ranm asay dı, belki de cev ap v erecekti.

— İşte div anda y atıy or! Ne istiy orsunuz bakalım ?

Bu “Ne istiy orsunuz bakalım ?” sözündeki


lâubalilik, büy üklük taslay an kişiy i, çok biçim siz bir
durum a sokm uştu. Az daha Razum ihin’in bulunduğu
y ana dönecekti, am a y ine de, v aktinde sinirlerine
hâkim oldu v e y eniden Zosim ov ’a döndü.

Zosim ov , hastay ı göstererek:


— İşte Raskolnikov , dedi.

Sonra, tabii denm ey ecek kadar ağzını faz​l a açarak


esnedi v e tabii denm ey ecek kadar uzun zam an bu
durum da tuttu. Daha sonra ağır ağır, parm aklarını
y eleğinin cebine soka​r ak, som altından, kubbeli,
kocam an bir saat çıkardı. Açıp baktı, y ine ay nı şekilde
ağır ağır saati cebine y erleştirdi.

Raskolnikov ise, bütün bu süre içinde, hiçbir şey


söy lem eden sırtüstü y atıy or v e tam am ıy la m anasız
bir bakışla y eni gelene ba​k ıy ordu. Duv ar kâğıdındaki
m erak sardığı çi​ç ekten bu y ana çev rilm iş olan y üzü,
güy a az önce çok ıstıraplı bir am eliy at geçirm iş v ey a
şim di işkenceden kurtulm uş gibi sonsuz bir acıy ı ifade
ediy ordu. Am a içeri giren zat y av aş y av aş onda,
gittikçe artan bir dikkat, sonra bir şaşkınlık, daha
sonra da güv ensizlik, hatta bir korku uy andırm ıştı.
Zosim ov , kendisini göste​r erek: “işte Raskolnikov ”
dediği zam an, o, birdenbire y erinden fırlarcasına
doğrularak y a​t ağına oturm uş, kesik kesik, hafif bir
sesle, am a hem en hem en m ey dan okurcasına:

— Ev et!.. Ben Raskolnikov ’um , dem işti… Ne


istiy orsunuz?
Misafir, dikkatle ona baktıktan sonra, ku​r um lu bir
eda ile:
— Ben, Piy otr Petrov iç Lujin’im , dedi. Adım ın sizce
pek de m eçhul olm adığına kesin olarak inanıy orum .

Büsbütün başka şey ler bekley en Raskolni​k ov ,


Piy otr Petrov iç adını sanki ilk defa işitiy orm uş gibi,
boş v e dalgın bakışlarla ona bak​t ı v e hiç cev ap
v erm edi…
Piy otr Petrov iç biraz bozularak:

— Peki, am a nasıl? Nasıl oluy or da şu ana kadar


hiçbir bilgi alm am ış bulunuy orsu​n uz? diy e sordu.

Raskolnikov , cev ap olarak y av aşça kendi​n i y astığa


bıraktı, ellerini başının altına kilitley erek tav ana
bakm ay a başladı. Lujin’in y ü​zünde bir keder gölgesi
dolaştı. Zosim ov ile Razum ihin, daha büy ük bir
m erakla onu ince​l em ey e koy uldular. Görünüşe göre
Lujin, ni​h ay et utanm ıştı.

— Ben öy le sanıy ordum ki on gün, hatta hem en


hem en iki hafta önce gönderilm iş olan m ektup artık
elinize… diy e gev elediy se de, Ra​zum ihin, birdenbire
onu sözünü keserek:
— Bana bakın, dedi. Niy e hep kapıda du​-
ruy orsunuz? Madem ki söy ley eceğiniz v ar, ge​ç ip
oturun! Orada Nastasy a ile sığışam azsınız!
Nastasy üşka, şöy le kenara çekil de, y ol v er!.. Geçiniz,
efendim . Şuray a, sandaly ey e buy urun! Geçsenize!

Razum ihin, oturm akta olduğu sandaly esi​n i


m asadan biraz geri çekti. Masay la dizleri ara​sında
küçük bir aralık bıraktı v e m isafirin bu deliğe
“sokulm ası” için gergin bir durum da bek​l em ey e
başladı. Bu dav et için öy le bir an se​ç ilm işti ki
reddetm ey e im kân kalm am ıştı. Mi​safir, ay akları
sürçerek, hızlı hızlı dar aralık​t an geçti. Sandaly enin
y anına gelince, oturdu v e kuşkulu bir bakışla
Razum ihin’i süzdü. Ra​zum ihin :

— Am a rica ederim sıkılm ay ınız! Rody a beş


günden beri hastadır. Üç gün kendini bilm e​den
say ıkladı durdu. Şim di artık kendine geldi, hatta
iştahlı iştahlı y em ek bile y edi. İşte şu otu​r an zat onun
doktoru. Az önce, onu m uay ene etm işti. Ben de
Rody a’nın arkadaşıy ım . Ben de eski bir üniv ersite
öğrencisiy im . Şim di işte ona dadılık ediy orum . Siz bize
aldırm ay ın, sıkılm a​dan işinize bakın!
Piy otr Petrov iç, Zosim ov ’a dönerek sordu:

— Teşekkür ederim , am a burada oturup


konuşm akla hastay ı rahatsız etm iş olm az m ı​y ım ?
Zosim ov :

— Hay ır, hatta eğlendirm iş bile olursu​n uz, dedi v e


y eniden esnedi.
Razum ihin:

— Ooo, o kendisine geleli çok oldu. Daha sabahley in


kendine geldi, diy e dev am etti.

Bu çocuğun lâubaliliğinde öy lesine içten gelm e bir


saflık v ardı ki, Piy otr Petrov iç dü​şündü v e cesaretini
toplam ay a başladı. Bu, bel​k i de, kısm en, bu arsız v e
baldırı çıplak delikan​l ının, nihay et kendisini
üniv ersite öğrencisi ola​r ak tanıtabilm iş olm asından
ileri geliy ordu.

Lujin:

— Anneniz… diy e başladı.


Razum ihin’in ağzından gürültülü bir:

— Hım m m !.. sedası çıktı.


Lujin, sorgu dolu bakışlarla ona baktı.

Razum ihin:
— Bir şey değil… Ağzım dan kaçtı… Siz dev am
edin!.. dedi.
Lujin om uzlarını silkti.

—… Anneniz, daha ben oraday ken size bir m ektup


y azm ay a başlam ıştı. Buray a gel​dikten sonra da, her
şey i öğrendiğinize iy ice em in olm ak için, m ahsus
birkaç gün bekledim , y anınıza gelm edim . Am a şim di,
büy ük bir şaş​k ınlıkla görüy orum ki…
Yüzünde çok öfkeli bir sabırsızlık okunan
Raskolnikov , birdenbire:
— Biliy orum , biliy orum !.. diy e söy lendi. Siz ha? Şu
nişanlı değil m i? O halde biliy o​r um !.. Yeter artık!..
Piy otr Petrov iç‘in bay ağı canı sıkılm ıştı, am a
sesini çıkarm adı. Bütün bunların ne m ana​y a
geldiğini bir an önce anlam ay a çalışıy ordu. Aradaki
sessizlik bir dakika kadar sürdü.

Bu arada, cev ap v erirken hafifçe ona doğ​r u


dönm üş olan Raskolnikov , birdenbire onu y eniden,
dikkatle v e büy ük bir m erakla süzm e​y e başladı. Sanki
az önce, onu adam akıllı görm ey e fırsat bulam am ış, y a
da onda m erakını gıcıklay an y eni bir şey keşfetm işti.
Hatta y alnız bunun için, başını y astıktan bile
kaldırm ıştı. Gerçekten de Piy otr Petrov iç‘in genel
görünü​şünde onu şaşırtan, az önce, lâubalice suratına
fırlatılan “nişanlı” dey im ini haklı gösterm ey e çalışan
başka bir şey ler v ar gibiy di. Her şey ​den önce görünen,
hatta gerektiğinden çok gö​ze batan şey de şuy du:
Piy otr Petrov iç, baş​k entte nişanlısını bekley erek
geçirdiği birkaç gününden, süslenip püslenm ek v e
kendisine çe​k i düzen v erm ek için elinden geldiği kadar
fay dalanm ıştı. Hiç şüphe y ok ki bu, tam am ıy la
m asum ca v e m eşru bir şey di. Hatta kılık kıy afetinin
düzeldiğini görüp de kendi kendini fazlaca beğenm esi
bile, böy le hallerde m azur gö​r ülebilirdi. Çünkü Piy otr
Petrov iç, ne de ol​sa, nişanlıy dı. Üstündeki her şey ,
terzinin elinden y eni çıkm ıştı. Elbisesinin fazla y eni
olm a​sı v e belli bir m aksadı açığa v urm ası bir y ana,
her şey i zarifti. Hatta şık, y eni m elon şapkası bile bu
m aksadını ispat ediy ordu: Piy otr Pet​r ov iç şapkasına
gerektiğinden çok özen göste​r iy or, büy ük bir dikkatle
elinde tutuy ordu. Sonra, ley lâk rengindeki şu çok
zarif, hakiki juv en eldiv enler de —giy ilm ey erek sadece
gösteriş için taşınm aları bakım ından olsun— ay nı
şey e tanıklık etm iy or m uy du? Piy otr Petrov iç in
elbiselerinde daha ziy ade açık v e gençlerin hoşlandığı
renkler hâkim di. Arkasında açık kahv erengi, güzel bir
y azlık ceket, açık renkli hafif pantolonlar, buna benzer
bir y elek, y eni satın alınm ış incecik bir göm lek,
kırm ızı çiz​g ili, çok hafif patist bir krav at v ardı. Hepsi
de Piy otr Petrov iç‘e bay ağı y araşm ıştı. Tam am ıy la
genç, hatta güzel y üzü, kendi y aşı olan kırk beşten az
gösteriy ordu. Yanaklarının iki y anını hoş bir kıv rım la
çerçev eley en iki kotlet biçim indeki esm er fav orileri,
pırıl pırıl tıraş olm uş çenesinin etrafında fev kalâde
güzel bir biçim de koy ulaşıp genişliy ordu. Hatta, pek
az ağarm ış v e berber tarafından taranıp m aşalanm ış
saçları bile, bu haliy le, gülünç v e budalaca
görünm üy ordu. Hâlbuki um um iy etle kıv ırtıl​m ış
saçlar, her zam an gülünç görünür v e sahi​bini,
nikâhlanm ay a giden Alm an dam atlarına döndürür.
Eğer bu güzel v e ciddî y üzde, ger​ç ekten hoşa
gitm ey en, insanı kendinden uzak​l aştıran bir şey ler
v arsa, sebebini başka nokta​l arda aram ak lâzım dır.

Raskolnikov , Lujin’i teklifsizce süzdükten sonra,


alay lı alay lı gülüm sedi, tekrar başını y astığa bıraktı
v e tekrar tav anı sey re koy ul​du.

Am a bay Lujin kendini tuttu. Bütün bu garip


halleri şim dilik görm em ezlikten gelm ey e karar
v erm işe benziy ordu. Zoraki bir çaba ile sessizliği
bozarak, tekrar söze başladı:

— Sizi bu halde bulduğum için, çok, pek çok


üzgünüm . Eğer hasta olduğunuzu bilsey ​dim , daha
önce gelirdim . Fakat m alûm efen​dim , m eşguliy et!..
Üstelik y argıtay da da av u​k atlık m esleğim le ilgili
önem li bir dav am v ar. Sizin de tahm in edeceğiniz
öteki işlerim den bahsetm iy orum . Sizinkileri, y ani
annenizle kız kardeşinizi akşam a sabaha bekliy orum .

Raskolnikov kıpırdadı, bir şey ler söy lem ek istedi.


Yüzünü bir hey ecan dalgası kapladı. Piy otr Petrov iç
durakladı, bekledi, am a arka​sı gelm ediğini görünce
sözlerine dev am etti:

—… Ev et, akşam a sabaha gelm elerini bekliy orum .


Her ihtim ale karşı onlara bir ev buldum .

Raskolnikov hafif bir sesle:

— Nerede? diy e sordu.

— Buray a çok y akın… Bakaley ev ’in ev i…

Razum ihin onun sözünü keserek:


— Voznesensk sokağında, dedi. İki katı pansiy on
olarak kiray a v erilir. Tüccar Yüşin tutuy or.
Gitm işliğim v ar…
— Ev et, pansiy on olarak…

— Berbat bir y er: pislik, fena kokular, üstelik de


şüpheli bir y er. Bir zam anlar kötü birtakım hadiseler
de olm uştu. Şey tan bilir ora​da ne çeşit insanlar
oturuy or. Ben de, çıkan bir rezalet üzerine oray a
gitm iştim . Am a ucuz bir y er.

Piy otr Petrov iç dokunaklı bir sesle itiraz etti:

— Ben de buray a y eni geldiğim için, pek tabii


olarak, bütün bunlar hakkında bilgi edinem ezdim .
Am a ne de olsa, tertem iz iki oda… Sonra çok kısa bir
zam an için olduğuna göre… —Raskolnikov ’a dönerek—
Ben asıl ev im izi, y ani ileride oturacağım ız ev i de
buldum . Şim ​di day ay ıp döşüy orlar… Ben de şim dilik
bura​dan iki adım ötede, Madam Lippev ehzel’in pan​-
siy onunda, genç dostlarım dan Andrey Sem y oniç
Lebezy atnikov ’un dairesinde kalıy orum . Bana
Bakaley ev ’in ev ini salık v eren de odur.

Raskolnikov , âdeta bir şey ler hatırlam ış gibi, ağır


ağır:
— Lebezy atnikov m u? dedi.

— Ev et, Andrey Sem y oniç Lebezy atnikov ,


bakanlıklardan birinde m em urdur. Yoksa tanıy or
m usunuz?

Raskolnikov :
“— Ev et… şey … hahahay ır, diy e cev ap v erdi.

— Affınızı rica ederim , sorunuz üzerine öy le


sanm ıştım . Bir zam anlar onun v asisiy dim . Çok
sev im li bir delikanlıdır. Hem , y eni düşün​c e
akım larını da izley en bir gençtir. Gençlerle ahbaplık
etm esini sev erim . İnsan onların say e​sinde y enilikler
öğrenir.

Piy otr Petrov iç, takdir edilm ek üm idiy le


odadakilere baktı.

Razum ihin:
— Hangi alanlarda? diy e sordu.

Piy otr Petrov iç, kendisine soru sorulm uş


olm asından âdeta sev inm iş gibi:

— En ciddî alanlarda, dem ek uy gunsa, en te​m elli


m eselelerde… Biliy or m usunuz, ben on y ıldan beri
Petersburg’u ziy aret etm em iştim . Bü​t ün bu
y eniliklerim iz, reform hareketlerim iz, y eni
fikirlerim iz, bizlere, y ani taşray a kadar y ay ılm ıştır.
Am a daha açık, daha etraflı görebilm ek için
Petersburg’da y aşam ak lâzım . Ben bilhassa şu
kanaattey im ki, bizim genç kuşak​l arı incelem ek v e
m üşahede etm ek y olu ile insan daha çok görm ek,
öğrenm ek im kânlarını elde eder. İtiraf ederim ki
m em nun kaldım .

— Özellikle neden m em nun kaldınız?


— Sorunuz geniş. Belki y anılabilirim . Am a bana
öy le geliy or ki, daha açık bir görüş, na​sıl diy ey im ,
daha tenkitçi bir ruh, daha büy ük bir beceriklilik
görülüy or.

Zosim ov :

— Orası doğru!.. diy e m ırıldandı.

Razum ihin atıldı:

— Sen y alan söy lüy orsun, beceriklilik falan y ok!..


Beceriklilik gökten hazır olarak inm ez, büy ük
em eklerle elde edilir. Biz hel​i sten v azgeçeli nerdey se
iki y üzy ıl olacak… —Piy otr Petrov iç‘e dönerek—
Düşüncelere ge​l ince, galiba düşünceler m ay alanıy or…
Çocukça olm akla beraber iy i niy et de v ar. Bir y ığın
dolandırıcının istilâsına uğram akla beraber,
nam usluluğa da rastlam ak kabil… Becerikliliğe
gelince, o y ok işte!.. Beceriklilik henüz çok il​k el bir
safhada.

Piy otr Petrov iç, görünür bir neşey le itiraz etti:


— Ben sizin düşüncenizde değilim !.. Gerçi kendini
kaptırm alar, y anlış dav ranışlar y ok değil, am a insaflı
olm ak lâzım : kendini kaptır​m a, iş hey ecanını v e o
işin, içinde bulunduğu elv erişsiz şartları gösterir. Eğer
y apılan şey azsa, zam anın da az olduğunu düşünm ek
lâzım ​dır. Vasıtaların ise, sözünü bile etm iy orum .
Doğrusunu isterseniz, benim kişisel görüşüm e göre,
bazı şey ler y apılm ış bile: y eni, fay dalı fikirler y ay ıldı,
eski hay alî v e rom antik eserle​r e karşılık, bazı y eni v e
fay dalı eserler y ay ım ​l andı, edebiy at daha olgun bir
m anzara gös​t erm ey e başladı. Birçok zararlı projelerin
kökü kazındı, bunlarla alay edildi. Kısacası geçm işle
olan ilgim izi katî olarak kestik, bence bu da bir şey dir.

Raskolnikov birdenbire:

— Ezberlem iş! diy e hom urdandı. Kendini satıy or!

Bu söy lenen sözleri iy ice işitm ey en Piy otr Petrov iç:

— Ne? diy e sordu. Am a bir cev ap ala​m adı.

Zosim ov :
— Bütün bunlar çok doğru… diy e ilâv e et​m ekte
acele etti.

Piy otr Petrov iç, Zosim ov ’a tatlı bir bakış​l a bakarak


sözlerine dev am etti:

— Am a doğru değil m i? Sonra Razum ihin’e


dönerek ilâv e etti; hiç olm azsa bilgi v e ekonom ik
gerçekler alanında olsun bir ilerle​m e, y a da sizin
bugünkü dey im inizle bir progres olduğunu siz de
kabul edersiniz!
Piy otr Petrov iç bu sözlerinin sonuna, az daha
“delikanlı” sözünü bile ilâv e edecekti. Se​sinin
ahenginde bir zafer, hatta bir üstünlük edası v ardı.

— Bey lik gerçekler!..


Piy otr Petrov iç, belki de biraz y ersiz bir acelecilikle
sözlerine dev am etti:

— Hay ır, bey lik gerçekler değil, efendim . Meselâ


bana, bugüne kadar “başkalarını sev !” dedilerse ben
de sev diy sem , bundan nasıl bir sonuç çıkıy ordu? Şöy le
bir sonuç çıkıy ordu: ben kaftanım ı ikiy e bölüy or,
y arısını kom şum a v eri​y ordum . Böy lece ikim iz de,
“Birkaç tav şanın peşinden koşan hiçbirini tutam az!”
diy en Rus atasözünde olduğu gibi, y arı y arıy a çıplak
kalıy orduk. Bilgi ise, herkesten önce kendini sev , der.
Çünkü düny ada her şey özel m enfa​a t tem eli üzerine
kurulm uştur. Yalnız kendi​n i sev ersen, hem işlerini
gerektiği gibi y apar​sın, hem de kaftanın sapasağlam
kalır. Eko​n om ik gerçekler ise, şunu ilâv e eder: bir top​-
lum da özel işler ne kadar tıkırında giderse, bir başka
dey im le kaftanlar ne kadar bütün kalır​sa, o toplum un
tem elleri öy lesine sağlam , ge​n el işleri de öy lesine
düzenli olur. Dem ek, y al​n ız v e y alnız kendim için
kazanm akla da âde​t a herkes için kazanıy or v e
kom şum un, ikiy e bölünm üş bir kaftandan daha
fazlasını alm a​sına, hem de şunun bunun
cöm ertliğiy le değil, genel bir ilerley iş sonunda
alm asına im kân v erm iş oluy orum . Düşünce basittir
am a m a​a lesef hay alperestlik v e hey ecan y üzünden
uzun m üddet akla gelm edi. Hâlbuki bunun an​-
laşılm ası için galiba pek fazla zekây a da ihti​y aç y ok.

Razum ihin sert sert onun sözünü kesti:

— Affedersin, ben de zeki bir adam de​ğ ilim , onun


için bırakalım !.. Zaten ben bir m ak​satla söze
başlam ıştım . Yoksa bütün bu gev e​zelikler, bu züğürt
tesellileri, bütün bu sürek​l i, bitm ez tükenm ez bey lik
sözler, bu hiç sonu gelm ey en ay nı şey ler, tam üç y ıl
bana öy lesine tiksinti v erdi ki, kendim değil de bir
başkası bile y anım da böy le şey ler konuşurken v allahi
y üzüm kızarıy or. Siz pek tabii olarak bilgini​zi bir an
önce bize gösterm ey e çalıştınız! Bun​da da
m azursunuz. Ben sizi uslandırm ıy orum . Şim di sadece
kim olduğunuzu öğrenm ek istem iştim . Çünkü biliy or
m usunuz, son zam an​l arda şu genel işlere o kadar çok
v e çeşit çe​şit sanay ici burnunu soktu, onlar her
dokun​dukları şey leri kendi çıkarlarına uy gun olarak
öy lesine değiştirdiler ki, bütün işler büsbütün berbat
oldu… Eh artık y eter!

Lujin, pek önem li bir adam edasıy la kırı​l ıp


dökülerek:

— Muhterem efendim iz, bu derece teklif​siz bir eda


ile, y oksa, benim de onlardan… di​y e söze girişti ise de,
Razum ihin onun sözünü keserek:

— Am a efendim , rica ederim , nasıl olur? E, hem


y eter artık, dedi.
Sonra, birdenbire Zosim ov ’a dönerek y arı​da kalan
konuşm alarına dev am etti.

Piy otr Petrov iç, Razum ihin’in y aptığı açık​l am ay a


hem en inanm ak akıllılığını gösterdi. Za​t en iki dakika
sonra da kalkıp gitm ey i tasar​l am ıştı. Raskolnikov ’a
dönerek:

— Şu anda başlay an tanışm am ızın iy ileş​m enizden


sonra sizce bilinen sebepler dolay ısıy la daha da
kuv v etleneceğini um arım … Size bilhassa sağlıklar
dilerim .

Raskolnikov , başını bile çev irm edi. Piy otr


Petrov iç, sandaly esinden kalkm ay a dav randı.

Zosim ov , tasdik eder gibi:

— Onu m üşterilerinden biri öldürm üş ol​sa gerek,


diy ordu.

Razum ihin de tasdik etti:

— Öy le olsa gerek! Porfiri düşüncelerini açığa


v urm uy or am a, y ine de kocakarıy a rehin y atırm ış
olanları bir bir sorguy a çekiy or!

Raskolnikov , y üksek bir sesle sordu:

— Rehin y atıranları sorguy a m ı çekiy or​m uş?

— Ev et, ne olacak?

— Hiç!..

Zosim ov sordu:
— Onları nereden bulup çıkarıy or?
— Bazılarını Koh haber v erm iş, bazıları​n ın adları
ise, rehinlerin sarılı olduğu kâğıtla​r ın üstünde
y azılıy m ış; bir kısm ı da olay ı ha​ber alır alm az
kendiliğinden gelm iş…

— Herhalde tecrübeli, usta bir cani im iş… Ne


cesaret!.. Ne cüret!..

Razum ihin arkadaşının sözünü keserek:


— Hiç de öy le değil, dedi. Asıl m esele bu​r ada y a!
Hepim izi şaşırtan da bu nokta. Ben​se, caninin
tecrübesiz, acem i olduğunu iddia ediy orum . Herhalde
ilk cinay eti olsa gerek… Hesaplı y apılm ış bir işle v e
kaşarlanm ış bir cani ile karşı karşıy a olduğum uzu
tutarsak, olm ay acak sonuçlara v arırız. Karşım ızda
tecrü​besiz bir katil olduğunu düşünecek olursak, onu
felâketten kurtaran şey in sadece bir rastlantı
olduğunu görürüz. Hâlbuki rastlantılar ne​l er
y apm az? Düşün bir kere, belki de katil, karşılaşacağı
engelleri bile önceden kestirem em iştir. Ya olay
sırasındaki dav ranışı? On beş y irm i ruble değerindeki
şey lerle ceplerini dol​duruy or, kocakarının
sandıklarını, bohçalarını karıştırıy or… Hâlbuki öte
y anda, kom odinin üst gözündeki çekm ecede,
banknotlardan baş​k a, çil para olarak bin beş y üz ruble
buluy or​l ar… Herif çalm asını bile becerem em iş, y alnız
adam öldürm esini bilm iş!,. Onun ilk v akası di​y orum
sana, ilk v akası!.. Hem en şaşırıv erm iş!
Yakalanm ay ışını, ustalığından çok rastlantıy a
borçludur.

Şapkasıy la eldiv enleri elinde ay akta dur​m akta


olan, am a gitm eden önce akıllıca birkaç lâf daha
sav urm ak istey en Piy otr Petrov iç, Zosim ov ’a dönerek:
— Galiba şu geçenlerde öldürülen ihtiy ar m em ur
karısından sözediy orsunuz? diy e lâfa karıştı.
Piy otr Petrov iç‘in iy i bir etki y apm ay a ça​l ıştığı
görülüy ordu. Şöhret hırsı m antığını y en​m işti.
— Ev et, siz de işittiniz m i?

— İşitm ez olur m uy um , y anı başım ızda.

— Tafsilâtlı olarak biliy or m usunuz?

— Bildiğim i iddia edem em ! Am a beni bura​da


ilgilendiren başka bir noktadır, dey im uy gun​sa,
büy ük bir m eseledir. Son beş y ıl içinde, aşa​ğ ı tabaka
arasında cinay etlerin çoğaldığından söz etm iy orum …
Yine dört bir y anda arka ar​k ay a tekrarlanan
kundakçılık v e soy gunculuk olay larından da söz
etm iy orum ! Asıl tuhafım a giden şey , cinay etlerin,
buna paralel olarak y üksek tabaka arasında da
artışıdır. Şurada bir üniv ersite öğrencisi, ana
y ollardan birinde bir posta arabasını soy ar; ötede,
sosy al m ev ki sahibi bazı kim seler, sahte banknot
basarlar; Moskov a’da son istikraz tahv illerinin
sahteleri​n i y apan koskoca bir çete y akalanır; çetenin
elebaşlarından birinin, üniv ersitede bir genel tarih
profesörü olduğu görülür. Yabancı m em leketlerden
birinde ise, parası için v e daha baş​k a esrarlı
sebeplerle, bir sefaret kâtibim iz öl​dürülür… Şim di de
bu faizci kocakarı, m üş​t erilerinden biri tarafından
öldürüldüy se, bu cinay eti işley enin de y üksek
tabakadan biri ol​m ası lâzım gelir… Çünkü m ujikler
altın eşy alarını rehine koy m azlar… Şu halde
toplum um u​zun ay dın takım ında hüküm süren bu
ahlâk​sızlığın nedenlerini nasıl açıklam alı?

Zosim ov :

— Ekonom ik değişiklikler pek çok… diy e cev ap


v erecek oldu.
Razum ihin, arkadaşının lâfının ağzına tıkay arak:

— Ney le m i açıklam alı? dedi. İy ice kök​l eşm iş olan


tem bellikle açıklanabilir.
— Yani nasıl, ne gibi?
— Şu Moskov a’daki profesörüm üz bu sah​t ecilik
işini niçin y aptığı sorusuna ne cev ap v erm işti:
“Herkes bir y olunu bulup zengin oluy or, ben de
çabucak zengin olm ak isteğine kapıldım !” Gerçi
profesörün sözlerini hatırla​m ıy orum , am a düşünce
buy du: zahm etsizce, hav adan, çabucak zengin olm ak.
Hazır y em ey e, başkasının sırtından geçinm ey e
alışm ışlar!..

— Ve işte böy le, saati gelince, herkes ney e


kabiliy eti v arsa, onu y apıy or…

— Peki, am a y a ahlâk? Sonra, ne biley im işte,


düzen…

Raskolnikov ansızın lâfa karıştı:

— Ney e bu kadar telâş ediy orsunuz? Tam sizin


nazariy enize göre…

— Ne gibi benim nazariy em e göre?

— Az önce propaganda ettiğiniz düşünce​l eri


genişletiniz, bu düşüncelerin size insanları
boğazlam ak hakkını v erdiğini göreceksiniz!

Piy otr Petrov iç Lujin:


— Am a insaf edin!.. diy e bağırdı.
Zosim ov :

— Hay ır, öy le değil, diy e atıldı.

Raskolnikov , y üzü sararm ış bir halde y a​t ıy ordu.


Üst dudağı titriy or, güçlükle soluy or​du.

Lujin, böbürlenerek sözüne dev am etti:

— Her şey in bir ölçüsü v ardır. Ekonom ik


düşünceler henüz insanları cinay ete sürüklem i​y or.
Sadece farz edilse bile…

Raskolnikov , y ine birdenbire, öfkeden titrey en,


am a ay nı zam anda içinde hakaret et​m enin v erdiği
sev inç sezilen bir sesle Lujin’in sözünü kesti:

— Nişanlınız sizinle ev lenm ey e razı oldu​ğ unu


söy lediği zam an, her şey den çok onun fa​k ir oluşuna
sev indiğinizi, sonradan ona ta​h akküm etm ek v e ikide
bir size borçlu olduğunu hatırlatm ak için fakir aileden
kız alm anın daha uy gun olduğunu kendisine söy lem iş
oldu​ğ unuz doğru m udur?

Kıpkırm ızı kesilen v e şaşıran Lujin, öfkeli v e sinirli


bir sesle bağırdı:
— Say ın bay ım , say ın bay ım … Benim dü​-
şüncelerim i değiştiriy orsunuz!.. Affedersiniz am a size
şunu söy lem ek zorunday ım ki, kula​ğ ınıza çalınan,
daha doğrusu size y etiştirilen söy lentilerin gerçekle en
küçük bir ilgisi bile y ok… Hiç şüphe y ok, bunu
söy ley en… Bir kelim ey le bu iğne… Kısacası anneniz…
Zaten ken​disi bu olay dan önce de, bütün üstün
m eziy et​l erine rağm en, düşüncelerinde bana biraz he​-
y ecanlı v e rom antik görünm üştü… Am a, y ine de
m eseley i bu kadar hay alî bir biçim de değiş​-
tirebileceğini düşünm ekten bin fersah uzak​t ım . Ve
nihay et… nihay et…

Yastığına day anarak doğrulan v e kor gibi y anan


gözleriy le dik dik Lujin’e bakan Raskol​n ikov :

— Biliy or m usunuz sonra ne olur? diy e bağırdı.


Biliy or m usunuz ne olur?

Lujin:
— Sonra ne olurm uş? diy erek durakladı v e
hakarete uğram ış bir insan edasıy la, m ey dan
okurcasına beklem ey e başladı. Bu sessizlik bir​k aç
saniy e sürdü:
— Şu olur ki, annem hakkında bir kelim ecik daha
söy lem ek cesaretini gösterirseniz sizi m erdiv enlerden
tepetaklak atarım !
Razum ihin;

— Ne oluy orsunuz? diy e bağırdı.

Lujin sarardı v e dudaklarını ısırdı:

— Bak sen! dem ek öy le ha!.. diy e, tane tane v e


bütün gücü ile kendini tutm ay a çalı​şarak, am a y ine
de tıkanarak söze başladı. Ben zaten daha dem in, daha
ilk adım ım ı atar atm az, bana olan düşm anca
durum unuzu fark etm iş​t im , am a buna daha iy i
inanm ak için, m ahsus burada kaldım . Bir hastanın v e
bir akrabanın birçok kusurlarını görm em ezlikten
gelebilirdim , am a şim di… sizin… asla…

Raskolnikov :

— Ben hasta değilim , diy e bağırdı.

— Daha fena y a!..


— Defol buradan!..

Zaten Lujin, sözünü bitirm eden, tekrar m asay la


sandaly e arasından geçerek, kendili​ğ inden çıkıp
gidiy ordu. Razum ihin, ona y ol v er​m ek için bu defa
ay ağa kalkm ıştı. Lujin, kim ​sey e bakm adan, hatta,
hastay ı rahat bırakm a​sı için uzun zam andan beri
kendisine işaret et​m ekte olan Zosim ov ’a bile selâm
v erm eden çı​k ıp gitti. Sırtını kam burlaştırarak
kapıdan çı​k arken ihtiy aten şapkasını om uzu hizasına
kal​dırm ıştı. Sırtının kam burlaşm asında, âdeta be​-
raberinde m üthiş bir hakaret götürdüğü izleni​m i
v ardı.

Şaşırm ış olan Razum ihin, başını sallay arak:


— Böy le şey olur m u? Hiç böy le şey olur m u? diy e
söy lendi.
Raskolnikov , şiddetli bir öfke arasında:

— Bırakın beni, hepiniz gidin! diy e bağır​dı.


Nihay et beni rahat bırakacak m ısınız, cel​l âtlar?
Sizden korkm uy orum !.. Şim di artık kim seden,
kim seden korkm uy orum !.. Defolun buradan!.. Yalnız
kalm ak istiy orum !.. Yalnız, y alnız, y alnız!..

Zosim ov , Razum ihin’e işaret ederek:

— Gidelim !.. dedi.


— Am a rica ederim , onu bu halde nasıl
bırakabiliriz?
Zosim ov ısrarla:
— Gidelim ! diy e tekrarladı v e dışarı çık​t ı.
Razum ihin biraz durup düşündükten sonra, ona
y etişm ek üzere arkasından koştu.

Zosim ov , m erdiv enlerden inerlerken:


— Onu dinlem esey dik daha fena olacaktı, dedi.
Sinirlendirm ey e gelm ez!..
— Nesi v ar?

— Ah ona şim di olum lu bir hey ecan v ere​bilsek!..


Az önce gücünü ne güzel toplam ıştı… Biliy or m usun,
onun kafasında bir şey ler v ar. Değişm ez, ıstırap v erici
bir şey !.. Ben bundan çok korkuy orum ! Muhakkak bu
böy le!

— Belki de şu bay Piy otr Petrov iç‘tir. Bu zatın


Rody a’nın kız kardeşiy le ev lenm ek üzere olduğu,
Rody a’nın da, tam hastalığı arifesin​de buna dair bir
m ektup aldığı, aralarında ge​ç en konuşm adan
anlaşılıy or.

— Ev et; şu sırada sanki onu buray a şey ​t an getirdi;


belki de bütün işleri altüst etti.

— Rody â‘nın hiçbir şey i um ursam adığına, ne ko​-


nuşursak konuşalım , lâfa karışm adığına bil​m em
dikkat etin m i? Onu sinirlendiren y alnız bir nokta
v ar: o da şu cinay et m eselesi.

Razum ihin bu düşüncey i doğruladı:

— Ev et, ev et tam am ıy la farkınday ım !.. Bu olay


onu ilgilendiriy or, korkutuy or… Her​h alde tam
hastalığının başladığı gün karakolda ürkütülm üş olsa
gerek… Çocuk düşüp bay ıl​m ış!..

— Sen bana akşam a bunu biraz daha taf​silâtlı


anlat, ben de sana bazı şey ler söy ley eceğim !.. Bu
çocuk beni çok ilgilendiriy or!.. Yarım saat sonra onu
y oklam ay a geleceğim … Am a artık ateşi çıkm az!
— Teşekkür ederim . Ben de bu arada Paşenka’da
oturur, Nastasy a’y ı hastanın y anında bekletirim .

Yalnız başına kalan Raskolnikov , sabırsız​l ıkla v e


can sıkıntısıy la Nastasy a’y a baktı. Nastasy a ise
gitm ekte hâlâ ağır dav ranıy ordu.

— Şim di çay içer m isin? diy e sordu.


— Sonra!.. Şim di uy kum v ar. Beni rahat bırak.

Bütün v ücudu titriy ordu, duv ardan y ana döndü.


Nastasy a odadan çıktı.

VI
Nastasy a odadan çıkar çıkm az Raskolni​k ov kalktı,
kapıy ı çengelledi. Razum ihin’in az önce getirdiği v e
tekrar bağladığı elbise pake​t ini çözdü, giy inm ey e
başladı… Tuhaf değil m i, âdeta birdenbire iy ice
sakinleşm işti. Ne az ön​c eki y arı çılgın
say ıklam alardan, ne de son za​m anlarda sürüp giden
v e ruhunu paniğe düşüren korkudan eser kalm ıştı. Bu
hal garip v e bek​l enm edik bir sakinleşm enin ilk
dakikasıy dı. Ke​sin v e açık dav ranışlarında güçlü bir
karar gö​ze çarpıy ordu. Kendi kendine: “hem en bugün,
bugünden tezi y ok…” diy e m ırıldanıy ordu. Bununla
beraber henüz daha derm ansız olduğunu anlıy ordu.
Am a sükûnet v e değişm ez düşünce haline kadar gelen
büy ük bir ruh çabası, ona güç v e kendine güv enm e
duy gusu v eriy ordu. Yollarda düşm ey eceğini
um uy ordu. Tepeden tırnağa kadar y eniler
giy indikten sonra, m asa​n ın üzerinde duran paralara
bir göz attı. Biraz düşündü, paraları cebine indirdi.
Hepsi y irm i beş ruble kadar bir şey di. Razum ihin’in
elbise v e çam aşır için harcadığı on rubleden arta ka​-
lan bozuklukları da aldı. Sonra y av aşça çenge​l i
kaldırdı, odadan çıktı. Merdiv enlerden iner​k en, kapısı
ardına kadar açık olan m utfağa bir göz attı: sırtı
kapıy a dönük olan Nastasy a, eğilm iş, ev sahibi
kadının sem av erini y elliy or​du. Hiçbir şey
duy m am ıştı. Hem onun kalkıp gideceğini kim aklına
getirebilirdi? Raskolni​k ov , bir dakika sonra
sokaktay dı.

Saat sekiz sularıy dı, güneş batıy ordu. Or​t alıkta


y ine boğucu sıcak v ardı. Am a o, bu pis kokulu, tozlu,
bulaşık şehir hav asını derin de​r in içine çekti. Başı
biraz döner gibi oldu. Birdenbire, kor gibi y anan
gözlerinde v e zay ıfla​m ış sarı, solgun y üzünde y abani
bir güç parladı. Nerey e gideceğini bilm iy or, bunun
üzerinde düşünm ek de istem iy ordu. Yalnız, bildiği bir
şey v ardı: “Bütün bunlara hem en bugün, bı​ç akla
keser gibi, hem en bir son v erm ek gerek​t i. Aksi
takdirde ev e dönem ey ecekti; çünkü böy le y aşam ak
istem iy ordu.” Am a nasıl son v erm eliy di? Buna dair
bir düşüncesi bile y ok​t u. Zaten düşünm ek
istem iy ordu. Düşünceleri kafasından uzaklaştırm ıştı,
çünkü düşünceler ona acı v eriy ordu. O sadece, her
şey in şu v e​y a bu biçim de değişm esi gerektiğini
hissedi​y or v e biliy ordu. Delice bir cesaretle v e değiş​-
m ez bir düşüncenin v erdiği kendine inanış v e azim le:
“Değişsin de nasıl değişirse değişsin!” diy e tekrarlay ıp
duruy ordu.
Eski bir alışkanlıkla, her v akit ki gezinti
y ollarından geçerek doğru Sam anpazarı tara​fına
y ürüdü. Am a pazar y erine v arm adan bir tuhafiy eci
önünde, kaldırım lar üzerinde, si​y ah saçlı bir genç,
lâterna ile çok dokunaklı bir rom ans çalm aktay dı.
Lâternacı, biraz, ile​r ide, y ay a kaldırım ında duran on
beş y aşla​r ında bir kıza eşlik ediy ordu. Bu kız, sokak
kadınları kılığınday dı: kıl dokum a geniş bir eteklik
giy m iş, bir İspany ol şalına bürünm üş​t ü. Elinde
eldiv enler, başında da ateş renginde tüy ü olan hasır
bir şapka v ardı. Bütün bun​l ar eski püskü v e
y ıpranm ış şey lerdi. Sokak kadınlarının çatlak, am a
oldukça hoş v e gür se​siy le, dükkâncıların v ereceği iki
köpeği gözley erek, rom ans okuy ordu. Raskolnikov ,
orada iki üç dinley icinin y anı başında durdu. Bir az
dinledi. Cebinden beş kopek çıkararak kızın eline
sıkıştırdı. Kız, birdenbire şarkıy ı, en tiz, en dokunaklı
y erinde, âdeta bıçakla keser gibi keserek, sert bir sesle
lâternacıy a: “Artık y e​t er!..” diy e bağırdı, ikisi
beraber, öteki dükkâ​n a doğru y ürüdüler.

Raskolnikov , y anıbaşında lâtarna dinle​m ekte olan


v e görünüşü işsiz güçsüz bir adam ı andıran y aşlıca bir
zata dönüp birdenbire sor​du:
— Sokak türkülerini sev er m isiniz?

Beriki, y abani bir bakışla Raskolnikov ’a baktı,


şaşırdı. Raskolnikov ise, sanki hiç de so​k ak
şarkılarından söz etm iy orm uş gibi sözleri​n e dev am
etti:

— Ben sev erim , dedi. Lâternay la söy le​n ilen bu


sokak şarkılarını, soğuk, karanlık v e ıslak sonbahar
akşam larında, hani, bütün ge​l ip geçenlerin
y üzlerinin y eşilim tırak - sarı v e hasta gibi
göründüğü, hele ıslak akşam larda dinlem esini pek
sev erim . Hele sulu karın bite​v iy e y ağdığı karlar
arasından da sokak lâm ba​l arının parıldadığı rüzgârsız
hav alarda ne ka​dar iy i olur, değil m i?

Gerek kendisine sorulan sorudan, gerek


Raskolnikov ’un garip görünüşünden ürken adam :
— Bilm iy orum efendim … Affedersiniz!.. dedi v e
sokağın karşı tarafına geçti.

Raskolnikov dosdoğru y ürüdü ve


Sam anpazarında, satıcı karı kocanın Lizav etta
İv anov na ile konuştukları köşey e çıktı. Am a şim di
onlar burada y oktu. Yeri tanıy ınca durakladı,
etrafına bakındı. Bir uncu dükkânının kapısın​da
esney erek durm akta olan kırm ızı göm lekli bir
delikanlıy a sordu:

— Şurada, köşe başında karısıy la satıcılık eden biri


v ardı, değil m i?

Raskolnikov ’u y ukardan aşağı süzen genç:


— Herkes satıcılık eder, dedi.

— Onun adı ney di?

— Nasıl bir ad taktılarsa öy ledir.

— Sakın sen de Zaray sk’lı olm ay asın? Hangi


ildensin?

Delikanlı, ona bir daha baktı:

— Efendim iz, bizim ki il değil, kazadır. Kardeşim


gidip kazay a uğradı, bense ev de kal​dım , bunun için
bilm iy orum . Bundan ötürü affınızı rica ederim ,
y üksek kalpli efendim iz!..

— Şu y ukarıdaki m ey hane m i?

— Hay ır, gazino, bilârdosu da v ar. Orada


prensesler de bulunur.
Raskolnikov , m ey danı boy dan boy a geçti. Orada,
köşede, hepsi de m ujik olm ak üzere bü​y ük bir insan
kalabalığı v ardı. Raskolnikov , adam ların suratına
baka baka kalabalığın en koy u y erine kadar girdi.
Nedense içinde her​k esle konuşm ak için sonsuz bir istek
v ardı.

Am a m ujiklerin ona aldırdıkları y oktu, küm e


küm e toplanm ış, kendi aralarında gürültü
ediy orlardı. Biraz durup düşündükten sonra sağ
taraftaki y ay a kaldırım ı boy unca V… y e doğru
y ürüdü. Mey danı geçince bir sokağa saptı.

Bir dirsek y apıp m ey danı Sadov ay a ile birleştiren


bu kısa sokaktan eskiden de sık sık geçtiği olm uştu.
Son günlerde, kederli olduğu zam anlar “daha çok acı
duy m ak için” bütün bu y erlerde dolaşm ak hoşuna bile
gidiy ordu. Şim ​di ise, hiçbir şey düşünm eksizin bu
sokağa girm işti. Burada büy ük bir ev v ardı, bütün alt
katı, m ey hane v e buna benzer y iy ecek içecek satan
dükkânlarla doluy du. Buralardan her dakika “ev
kılığıy la” başı açık, sırtlarında y alnız bir entari
olduğu halde, birtakım kadınlar çı​k ıy or, y ay a
kaldırım ının iki üç y erinde, hele iki basam akla çeşitli
eğlence y erlerine inilebilen bodrum katlarının
ağızlarında küm eleniy or​l ardı. Bu dakikada bu eğlence
y erlerinden bi​r inden y ükselen gürültü v e patırtı,
bütün soka​ğ a y ay ılıy ordu. Gitar çalıy or, şarkı
söy lüy or, fev kalâde eğleniy orlardı. Kalabalık bir
kadın grubu kapının ağzına birikm işti. Bir takım ı
m erdiv enlerin, bir takım ı da y ay a kaldırım ının
üstüne oturm uştu. Üçüncü bir kısm ı ise, ay ak​t a
gev ezelik ediy ordu. Bunların y anında, caddede,
y üksek sesle küfrederek elinde sigara, sarhoş bir er
dolaşıy ordu. Bir y ere girm ek istediği, am a gireceği
y eri unuttuğu sanılabilirdi. Bir serseri başka bir
serseriy le kav ga ediy ordu. Körkütük bir sarhoş ise,
boy lu boy unca y erlerde y uv arlanıy ordu. Raskolnikov
kalaba​l ık bir kadın grubu y anında durdu. Kadınlar,
kısık sesle konuşuy orlardı. Hepsi de basm a entari,
terlik giy m işlerdi. Hepsinin de başları açıktı. Bazıları
kırkını geçkindi. Am a on y edi​sinde olanlar da v ardı.
Hem en hepsinin gözle​r i şiş v e çürük içinde idi.
Aşağıdan gelen şarkı sesleri, bütün o gü​r ültü
patırtılar, nedense Raskolnikov ’u ilgilendiriy ordu.
Birinin, kahkahalar v e bağrışm alar arasında, tiz
perdeden söy lenen bir şarkıy a v e bir gitar sesine
ökçeleriy le tem po tutarak hız​l ı bir hora teptiği
işitiliy ordu. Raskolnikov , m ey hanenin kapısına doğru
eğilm iş bir halde, dikkatle, kederli bir y üzle, düşünceli
bir tav ır​l a dinliy or v e y ay a kaldırım ından koridora
bir göz atıy ordu. Okuy ucunun incecik sesi:

” Benim güzel cici sevgilim


Boş yere dövme beni!”

diy e inliy ordu. Raskolnikov ’un içinde, sanki başka


hiçbir düşüncesi y okm uş gibi, bu şarkı​y ı dinlem ek
için sonsuz bir istek uy andı.

“Acaba ben de girsem m i?” diy e düşün​dü.


“Kahkahay la gülüy orlar! Hepsi sarhoş. Ben de
körkütük oluncay a kadar içsem ne olur sanki?”

Kadınlardan biri oldukça ahenkli ve henüz


büsbütün bozulm am ış bir sesle sordu:

— Sev im li bay , girm ez m isiniz?

Genç bir kadındı. Hatta oradaki kadın ka​l abalığı


içinde insana tiksinti v erm ey en biricik kadın o idi.

Raskolnikov , doğrulup ona bakarak:


— Bak sen, hem de güzelm iş!.. diy e cev ap v erdi.

Kadın gülüm sedi. Bu iltifat pek hoşuna git​m işti.


— Siz de çok güzelsiniz!.. dedi.

Kalın sesli bir başka kadın:


— Ne kadar da zay ıf, diy e lâfa karıştı. Hastaneden
y eni m i çıkm ış, nedir?

Bu sırada, kalın kum aştan önü açık bir kaftan


giy m iş, kurnaz kurnaz gülüm sey en, ça​k ır key if bir
m ujik birdenbire y anlarına y akla​şarak sözlerini kesti.

— Belli, hepsi de bir general kızı am a, burunları


küt v e kalkık.. Ne de neşeli şey ler!..

— Madem ki geldin, gir içeri!..

Mujik:

— Gireceğim , güzelim !.. dedi v e aşağı indi.

Raskolnikov y oluna dev am etti. Kız arka​sından


seslendi:

— Bana bakın, bey efendi!

— Ne v ar?

Kız utandı.
— Sev im li bay , sizinle birkaç saat geçir​m ey e
m em nunlukla, her zam an hazırım . Am a şim di sizden
nedense pek sıkılıy orum … Hoş kav aly e, bir kadeh
içebilm em için bana altı kopek v erm ez m isiniz!..
Raskolnikov , elini cebine sokup rastgele birkaç
para çıkardı: çıkan on beş kopekti.

— Ah ne iy i y ürekli bir bay m ış!..

— Senin adın ne?

— Duklida diy e sorarsanız!

Kalabalığın arasındaki kadınlardan biri başıy la


Duklida’y ı işaret ederek birdenbire:

— Yok artık, bu da nesi!.. diy e söy lendi. Nasıl da


böy le para istey ebiliy or, doğrusu bilm iy orum ! Ben
olsam , utancım dan y erin dibi​n e geçerdim .

Raskolnikov , bu sözleri söy ley ene m erakla baktı.


Bu, otuz y aşlarında, çiçek bozuğu, y üzü gözü y ara
bere içinde, üst dudağı şiş bir kızdı. Sakin v e ciddî bir
eda ile konuşm uş v e ay ıplam ıştı.

Raskolnikov , y oluna dev am ederek: “Aca​ba ben


bunu nerede okum uştum ?” diy e düşün​dü. “Nerede
okum uştum ? Bir idam m ahkûm u ölüm ünden bir saat
önce, galiba şöy le düşün​m üş; şay et y üksek bir y erde,
bir kay anın üze​r inde, ancak iki ay ağını koy acak
kadar daracık bir y erde oturm ası icabetse, etrafında
uçurum ​l ar, um m anlar olsa, sonsuz karanlıklar, ebedî
bir y alnızlık, bitm ez tükenm ez fırtınalar hü​k üm
sürse, o, bir arşınlık daracık y erde öm rü boy unca,
binlerce y ıl, kıy am ete kadar ay akta dursa, y ine de
öy le bir y aşay ış, o anda ölm ek​t en daha iy idir. Yeter ki
y aşasın! Yalnız y aşa​sın v e y aşasın!.. Her ne y olda
olursa olsun y alnız y aşasın! Ne y am an bir gerçek!..
Am an Allah’ım ne y am an bir gerçek!.. İnsan ne alçak
bir m ahlûkm uş!..” Raskolnikov , bir dakika sonra:

“İnsana bu y üzden alçak diy en de alçak​t ır!”


sözlerini ekledi.

Bir başka caddey e çıktı. “Vay !.. “Kristal Palas!..”


Razum ihin geçenlerde “Kristal Pa​l as” tan söz etm işti.
Yalnız ben bir şey y apm ak istiy ordum galiba?.. Ha
ev et, okum ak istiy or​dum . Zosim ov , gazetelerde
okuduğunu söy le​m işti…”

Çok geniş, hatta tem iz v e oldukça tenha birkaç


odadan ibaret bir gazinoy a girerek:

— Gazeteniz v ar m ı? diy e sordu.

İki, üç m üşteri çay içiy ordu. Uzak odalar​dan


birinde dört kişilik bir grup oturm uş şam ​pany a
çekiştiriy ordu. Raskolnikov onların ara​sında
Zam iy otov ’u tanır gibi oldu. Bununla be​r aber uzaktan
iy ice seçm ek kabil değildi. İçin​den de: “Varsın olsun!”
diy e düşündü.

Garson:

— Votka m ı em rediy orsunuz? diy e sordu.

— Sen bana çay getir! Sonra bana eski gazeteleri de


getir, şöy le son beş günlük gaze​t eler olsun… Sana
bahşiş de v eririm …

— Başüstüne efendim , işte bugünküler. Votka da


getirey im m i efendim ? Eski gazete​l er v e çay geldi.
Raskolnikov iy ice y erleşerek aram ay a koy uldu: “izler
- izler – Aztekler Aztekler - izler - Bartola - Massino -
Aztekler - İzler… Tuh Allah belâsını v ersin!.. Hah, işte,
polis haberleri: bir kadın m erdiv enden düşm üş — bir
tüccar şarap içm ekten çatlam ış — Kum ​l ar sem tinde
bir y angın - Petersburgskay a’da y angın -
Petersburgskay a’da bir y angın daha - İzler - izler - izler
- Massim o… Hah, işte…”

Nihay et, aradığını bulm uştu. Okum ay a başladı.


Gerçi satırlar gözleri önünde dans edi​y ordu am a y ine
de bütün “hav adis”” i okudu, sonra, büy ük bir hırsla,
bundan sonraki say ı​l arda y eni tafsilât aram ay a
koy uldu. Sabitele​r i karıştırırken, sabırsızlıktan elleri
titriy ordu. Birdenbire, biri gelip y anı başına,
m asasına oturdu. Raskolnikov dönüp baktı. Bu
Zam iy otov ’du; y üzüklü elleri, kordonu, briy antinli si​-
y ah kıv ırcık saçlarını ikiy e ay ıran düzgün çiz​g isi, şık
y eleği, biraz örselenm iş redingotu, es​k ice göm leğiy le
y ine ay nı kılıkta, şu bildiğim iz Zam iy otov ’du. Neşesi
y erindey di. Hiç olm azsa, çok neşeli v e saf bir gülüşle
gülüy ordu. Esm er y üzü, içtiği şam pany adan biraz
kızarm ıştı.

Hay retle v e âdeta çok eskiden beri kendi​sini


tanıy orm uş gibi:

— Nasıl, siz burada m ısınız? diy e söze başladı.


Hâlbuki Razum ihin daha dün bana hâ​l â kendinize
gelm ediğinizi söy lem işti. Garip şey !.. Ben sizin
ziy aretinize de gelm iştim …

Raskolnikov , Zam iy otov ’un m asasına ge​l eceğini


biliy ordu. Gazeteleri bir kenara bıra​k arak
Zam iy otov ’a döndü. Dudaklarında, sinir​l i bir
sabırsızlığı gösteren alay cı bir gülüm sem e v ardı:

— Geldiğinizi biliy orum , diy e cev ap v erdi.


Söy lediler. Çorabı aram ışsınız!.. Biliy or m usu​n uz,
Razum ihin sizin için deli oluy or. Birlikte Lav iza
İv anov na’y a gitm işsiniz. Onu anlattı. Hani şu, o gün
koruduğunuz kadın; barut teğ​m ene boy una kaş göz
işaretleri ediy ordunuz da adam bir türlü
anlam ıy ordu. Hatırladınız m ı? Bunda
anlaşılm ay acak bir şey y oktu galiba, iş apaçık… değil
m i?

— Ne gev eze, ne boşboğaz çocuk!..


— Barut m u?

— Yok canım , dostunuz Razum ihin.

— Mükem m el y aşıy orsunuz, bay Zam iy otov ! En


güzel y erlere parasız giriy orsunuz!.. Az önce içtiğiniz
şam pany ay ı kim ikram etti size?

— Biz kendim iz… içtik… Neden ikram et​sinler?

Raskolnikov :

— Ücret olarak!.. Siz her şey den


fay dalanıy orsunuz! diy e alay etti. Bir şey değil, benim
güzel çocuğum , bir şey değil!.. —Sonra, Zam iy otov ’un
om zuna v urarak, ilâv e etti— Hem ben kötü bir niy etle
söy lem iy orum , sizin kara​k oldaki şu m em urun,
kocakarı işinden Mitka’y ı döv erken söy lediği gibi:
“Size olan sev gim den, şakacıktan” söy lüy orum …
— Peki, am a siz bunu nereden biliy orsunuz?
— Ben belki sizin bildiklerinizden fazla şey ler
biliy orum .

— Siz ne tuhaf insansınız!.. Hâlâ iy ice hasta


olduğunuz m uhakkak. Sokağa çıkm akla iy i
etm em işsiniz!

— Dem ek size tuhaf görünüy orum , öy le m i?

— Ev et. Ne o, gazeteleri m i okuy ordunuz?

— Gazeteleri.

— Bir sürü y angın hav adisi v ar.

— Hay ır, ben y angın hav adislerini oku​m uy orum .

Raskolnikov , esrarlı bir bakışla Zam iy otov ’a baktı.


Alay cı bir gülüm sem e y ine dudak​l arını büzm üştü.
Zam iy otov ’a göz kırparak, sözlerine dev am etti:

— Sev im li delikanlı, itiraf ediniz ki, ne okuduğum u


anlam ay ı çok m erak ediy orsunuz, değil m i?

— Yok canım , hiç de m erak etm iy orum . Lâf olsun


diy e sordum . Yoksa sorm ak y asak m ı? Bilm em ki
neden daim a…

— Beni dinley in. Siz okum uş, kültürlü bir


adam sınız, değil m i?
Zam iy otov , biraz koltukları kabararak:

— Jim nasy um un altıncı sınıfından çıktım ,


cev abını v erdi.
— Altıncı sınıfından, ha!.. Ah seni çapkın ah… Saat
kordonu da v ar, y üzükleri de v ar… Zengin adam
efendim … Am an şuna bakın, ne sev im li çocuk!..

— Raskolnikov , adam ın burnuna kadar so​k ularak


sinirli bir kahkaha attı. Ötekisi, öfke​den çok, hay retle
kendini geri çekti. Çok ciddî bir tav ırla:

— Am m a da tuhaf adam sınız!.. diy e tek​r arladı.


Bana öy le geliy or ki, siz hâlâ say ıklı​y orsunuz !..

— Say ıklıy or m uy um ? Yalan söy lüy or​sun


serçeciğim ! Dem ek tuhaf adam ım , ha? Me​r akınızı
gıcıklıy orum , değil m i? Bana m erakla bakıy orsunuz
değil m i?

— Ev et.
— Şu halde, gazetelerde ne okuduğum u, ne
aradığım ı söy ley ey im m i? Bakın hem kaç tane gazete
getirttim … Şüpheli bir şey , değil m i?
— Hay di, söy lesenize!

— Kulaklarını kabarttın, değil m i?


— Ne kulak kabartm ası canım ?

— Ne kulak kabartm ası olduğunu sonra söy lerim .


Şim dilik, sev im li dostum , size şunu bildiriy orum …
Hay ır, “itiraf ediy orum …” daha iy i… Hay ır, hay ır, bu
da değil, “ben ifade v eriy orum , siz de zapt
ediy orsunuz!” işte böy le… Böy lece ifade v eriy orum ki,
gazeteleri okuy u​şum , ilgi gösterişim , aray ıp buluşum
—Raskol​n ikov sözünün burasında gözlerini y arı kapa​-
m ış bir durum da biraz bekledi. Sonra, y üzünü
Zam iy otov ’un y üzüne fev kalâde y aklaştırarak, adeta
fısıltıy la ilâv e etti:— Buray a gelişim , tefeci
kocakarının öldürülüşüne dair tafsilât al​m ak içindir.

Zam iy otov , y üzünü onun y üzünden ay ırm aksızın,


hiç kım ıldam adan, ısrarla Raskolnikov ’a bakıy ordu.
Sonraları, Zam iy otov ’un hep​sinden fazla tuhafına
giden şey , aradaki ses​sizliğin tam bir dakika sürm esi
v e tam bir da​k ika ikisinin de birbirine böy le
bakm aları ol​m uştur.
Nihay et sabrı tükenen Zam iy otov , birden​bire:

— Okum anızdan ne çıkar? diy e bağırdı. Sonra


bundan bana ne? Sanki ne olm uş?
Raskolnikov , karşısındakinin bağırm asına kulak
asm adan, ay nı fısıltıy la sözüne dev am etti:

— Canım , hatırlam ıy or m usunuz, hani şu


karakolda kendisinden söz edilirken düşüp bay ıldığım
kocakarı. Nasıl, şim di anlıy or m usu​n uz?

Zam iy otov , âdeta endişeli bir tav ırla sor​du:


— Ne v ar, ne oluy or? “Anlıy or m usunuz?” sözüy le
ne dem ek istiy orsunuz?

Raskolnikov ’un durgun v e ciddî y üzü, bir anda


değişti. Birdenbire, sanki kendini bir tür​l ü
tutam ıy orm uşçasına, az önce olduğu gibi, si​n irli
kahkahalarla gülm ey e başladı. Bir anda çok ay dınlık
bir şekilde, birkaç gün önce geçir​diği bir anın
hey ecanını: elinde balta, kapının arkasında durduğu,
kapı çengelinin zıp zıp zıpladığı, kapının dışındakilerin
ise, küfrederek kapıy ı zorladıkları anın hey ecanını
y aşadı. O sırada, birdenbire onlara çıkışm ak, onlarla
kav ​g a etm ek, heriflere dilini çıkararak alay et​m ek v e
katıla katıla gülm ek isteğini duy m uştu.

Zam iy otov :
— Siz y a delisiniz, y a da… dedi v e birden​bire aklına
gelen bir düşünceden şaşırm ış gibi durakladı.
— Ya da? Ne “y a da” Ne? Hay di, söy lesenize?

Zam iy otov , öfkey le:

— Hiç!! diy e cev ap v erdi. Bunların hepsi saçm a!

İkisi de sustular. O ani kahkaha nöbetin​den sonra,


Raskolnikov , birdenbire düşünceli v e üzgün bir hal
aldı. Dirseğini m asay a, başı​n ı da eline day adı.
Zam iy otov ’un orada olu​şunu büsbütün unutm uş
gibiy di. Bu sessizlik oldukça uzun sürdü. Zam iy otov :

— Çay ınızı niçin içm iy orsunuz? dedi. So​ğ uy acak!..

— Ne? Ne v ar? Çay m ı? Olabilir…

Raskolnikov bardaktan bir y udum aldı, ağzına bir


lokm a ekm ek attı v e birdenbire Zam iy otov ’a bakarak,
görünüşe göre her şey i ha​t ırladı v e kendine gelir gibi
oldu. Yüzü, o anda eski alay cı halini aldı. Çay ını
içm ey e koy uldu.

Zam iy otov :

— Bugünlerde bu dolandırıcılık v akaları pek


çoğaldı, dedi. Moskov a’da büy ük bir kalpa​zan çetesini
enselediklerini daha geçenlerde “Moskov skiy e
Vedom osti” gazetesinde okum uş​t um . Koskoca bir
çetey m iş… Sahte kay m e ba​sıy orm uş…
Raskolnikov , soğukkanlılıkla:

— O, eski bir şey , ben bunu daha bir ay önce


okum uştum , dedi v e alay cı bir gülüm se​m ey le sözüne
dev am etti. Peki, sizin kanaatinizce şim di bunlar
sahteci m idir?

— Sahteci değil de nedir?

— Onlar m ı? Onlar sahteci değil, toy ço​c uklardır.


Böy le bir iş için kalkıp elli kişi bir aray a gelm iş… Hiç
böy le şey olur m u? Bu gi​bi işlerde üç kişi bile çoktur.
Hem de her biri​n in suç ortağına kendinden fazla
inanm ış ol​m ası lâzım dır. Yoksa birinin sarhoşlukla ağ​-
zından bir şey kaçırm ası, bütün işleri altüst edebilir…
Toy çocuklar!.. Güv enilm em esi gere​k en birtakım
insanlar tutup, onlar v asıtasıy la gişelerde sahte
paraları sürm ey e kalkışm ış​l ar!.. İnsan böy le bir işi ilk
karşısına çıkana nasıl güv enir de açabilir? Hem
tutalım ki bu toy çocuklar m uv affak oldu. Yine
tutalım ki, her biri birer m ily onluk kalp para sürm üş
ol​sun, peki, y a sonra? Bütün hay atlarınca ne y a​-
pacaklar? Her biri öm rü boy unca, bir başkası​n a bağlı
olarak y aşay acak!.. Böy le y aşam adansa, insanın
kendini boğm ası daha iy i!.. Hoş, onlar paray ı
sürm esini bile becerem em işler y a!.. Bir tanesi gişede
para bozdurm ay a başlam ış, beş bin ruble alm ış, elleri
titrem iş… Paranın dört binini say m ış, beşinci bine
gelince, bir an önce sav uşay ım diy e, itim at ederek,
say m adan cebine atm ış… Tabii, bu hali şüphe
uy andır​m ış… Bir aptal y üzünden her şey altüst
olm uş!.. Hiç böy le şey olur m u?

Zam iy otov :

— Ellerinin titrem iş olm ası m ı? dedi. Ni​ç in, pekâlâ


kabil… Hay ır, ben bunun olabilece​ğ ine tam am ıy la
inanıy orum … insan bazı hal​l erde kendine hâkim
olam az!..

— Hâkim olam az m ı?

— Yoksa siz kendinize hâkim olabilir m i​siniz?


Hay ır, ben kendi hesabım a hâkim olam azdım !.. Yüz
ruble için başım ı böy le bir be​l ây a sokam am !.. Sahte
banknotlarla gişey e başv urm aktan, hem de, bu
işlerde pişm iş olan bir banka gişesine başv urm aktan
utanırdım doğrusu! Siz utanm az m ıy dınız?

Raskolnikov , karşısındakine tekrar “dilini


çıkarm ak” için, birdenbire şiddetli bir istek duy du.
Zam an zam an, sırtında soğuk ürperm eler
dolaşıy ordu. Dolam baçlı bir y oldan söze başladı:
— Ben olsam böy le y apm azdım , dedi, şöy ​l e
dav ranırdım : ilk binlik paketi, her kay m ey i ev ire
çev ire iy ice gözden geçirm ek şartıy la, en aşağı dört
defa say ardım . Sonra da ikinci bi​n e el atar, onu da
say m ay a başlardım . Ortasına kadar say dıktan sonra,
içinden rastgele elli rub​l elik bir kav im e çıkarıp ışığa
tutar v e sahte ol​m asın diy e, ev ire çev ire ışıkta
m uay ene eder, bu arada: “Ne y alan söy ley ey im , bu
işten kor​k uy orum . Geçenlerde akrabalarım dan bir
kadın bu y üzden y irm i beş ruble zarara girdi.” diy e
bir de y alan kıv ırırdım . Üçüncü bini say m ay a
başlay ınca da, şöy le dav ranırdım : “Affedersi​n iz, ikinci
bini say arken galiba, y edinci y üzden sonra şaşırdım ,
bunda biraz şüphem v ar” der v e üçüncü bini
bırakarak y eniden ikinci bine sarılırdım . Her beş
paket için ay nı şey i y apar​dım . Say m ay ı bitirince,
beşinci v e ikinci binlik paketlerden birer kay m e
çıkarır, y ine ışığa tu​t ar v e y ine şüphelenirdim :
“Lütfen şunu değiştiriniz!” derdim .. Veznedarı buram
buram terletirdim . Öy le ki adam cağız beni başından
atm ak için ne y apacağını şaşırırdı. Bütün bun​l arı
bitirdikten sonra gitm ey e dav ranır, çık​m ak için
kapıy ı açardım . Am a hay ır, affeder​siniz, bir şey ler
sorm ak, bazı izahat alm ak üze​r e tekrar geri dönerdim ,
işte ben olsam böy le y apardım .

Zam iy atov gülerek:

— Am m a da korkunç şey ler söy lüy orsu​n uz, ha!


dedi. Tabii bunların hepsi de sadece lâftan ibaret… işe
gelince, hiç şüphe y ok ki, apışıp kalırdınız!.. Size şunu
söy ley ey im ki, ben​c e, değil siz v e ben, am a, en
kaşarlanm ış, en tecrübeli bir adam bile kendisine
güv enem ez!.. Hem uzağa gitm ey e ne hacet, işte size
bir m i​sal: m ahallem izde bir kocakarıy ı öldürdüler…
Katil, güpegündüz her tehlikey i göz aldığına göre,
görünüşte m üthiş bir herif… Mucize ka​bilinden
kurtulm uş. Am a gelgelelim , onun bile elleri titrem iş…
Çalm asını becerem em iş… Si​n irlerine hâkim
olam am ış… Bu da y apılan iş​t en belli…

Raskolnikov bu sözlere gücenm iş gibiy di. Hakaret


dolu hain bir sev inçle Zam iy otov ’a ba​ğ ırdı:

— Ev et öy le!.. Gelin de onu y akalay ın ba​k alım


şim di.

— Merak etm ey in, y akalarlar!..


— Kim ? Siz m i? Siz m i y akalay acaksınız? Boşuna
zahm et edeceksiniz! Herif para harcı​y or m u,
harcam ıy or m u? İşte sizce en önem li nokta budur.
Dün parası y oktu, bugün para harcıy or, eh, şu halde
katil o değil de kim ola​bilir? Eğer isterse, bu işte bir
çocuk bile sizi aldatabilir…

Zam iy otov :

— İşte m esele burada y a, dedi. Onların hepsi de


böy le dav ranırlar. Ustaca adam öldü​r ürler, cana
kıy arlar, ondan sonra da hem en m ey haney e gidip
y akay ı ele v erirler. Polis böy ​l e para harcadıklarını
görür, onları enseler,.. Katillerin hepsi de sizin gibi
kurnaz değildir. Siz herhalde kalkıp da m ey haney e
gitm ezdiniz, değil m i?

Raskolnikov kaşlarını çattı v e dik dik Za​m iy otov ’a


baktı. Canı sıkılm ış bir halde:

— Galiba m erakınız uy andı. Bu işte be​n im nasıl


dav ranacağım ı öğrenm ey i pek m erak ediy orsunuz,
değil m i? diy e sordu.

Zam iy otov , kati v e ciddî bir eda ile:


— Ev et, m erak ediy orum cev abını v erdi. Nedense
bakışları v e sözleri çok ciddî bir hal alm ıştı.

— Çok m u m erak ediy orsunuz?


— Çok.
Raskolnikov , y üzünü tekrar Zam iy otov ’un y üzüne
y aklaştırdı, y ine gözünü kırpm adan ona bakarak
fısıltıy la:

— Güzel. Ben olsam , şöy le dav ranırdım , diy e söze


başladı. Öy le ki, bu defa Zam iy otov , karşısındakinin
bu dav ranışından irkildi. Ev et, ben olsam şöy le
y apardım : paraları v e m ücev herleri alınca hem en
oradan sav uşurdum . Hiç​bir y ere uğram adan, etrafı
duv arla çev rili, kim ​senin bulunm adığı, tenha, ıssız
bir bostana, y a da buna benzer bir y ere giderdim .
Daha önce, bu av luda, belki de binanın y apılışından
beri duv arın dibinde, bir köşede durm akta olan, bir
v ey a bir buçuk pud ağırlığındaki bir taşı ara​y ıp
bulurdum . Bu taşı kaldırır, paralarla m ücev herleri,
taşın altında bulunm ası lâzım gelen çukurun içine
y erleştirirdim . Sonra taşı eski durum una getirip
ay ağım la düzelttikten sonra, çekip giderdim . Bir sene,
iki sene, hatta üç se​n e bunlara el sürm ezdim . İşiniz
y oksa katili aray ın durun!

Zam iy otov da, nedense, hem en hem en fısıltıy la:


— Siz delisiniz!.. dedi. Ve y ine, nedense, birdenbire
kendini Raskolnikov ’dan geri çekti.
Raskolnikov ’ıın gözleri kıv ılcım landı. Yüzü fena
halde sarardı. Üst dudağı titredi, seğirm ey e başladı.
Elden geldiği kadar Zam iy otov ’a doğru eğildi, hiçbir
söz söy lem eden dudaklarını oy natm ay a başladı. Bu
hal, y arım dakika kadar sürdü. Ne y aptığını
biliy ordu, am a kendini tutam ıy ordu. Korkunç
kelim eler, tıpkı o zam an zıplay an kapının sürgüsü
gibi, dudaklarında titreşip duruy ordu, neredey se
fırlay ıp çıkacak​t ı. İşte, işte, bu sözler neredey se
ağzından dökülüv erecekti! Nihay et birdenbire:

— Ya kocakarıy la kız kardeşi Lizav etta’y ı ben


öldürdüy sem , dedi v e kendine geldi.

Zam iy otov , garip ve tuhaf bir bakışla


Raskolnikov ’a baktı. Yüzü kireç gibi oldu. Acay ip bir
gülüm sey işle v e güç işitilir bir sesle:

— Hiç olacak şey m i bu? dedi.

Raskolnikov , öfkeli bir bakışla Zam iy o​t ov ’a baktı:

— Am a kabul ediniz ki, buna inanm ıştı​n ız, değil


m i? Öy le değil m i?
Zam iy otov , telâşla:

— Hiç de inanm am ıştım , dedi. Hele şim ​di, her


zam andan daha az inanıy orum .

— Nihay et y akalandın!.. Kapana tutul​dun!..


Madem ki şim di “her zam andan daha az
inanıy orsunuz.” Dem ek ki önceleri inanm ış​t ınız!..

Görünüşe göre utanan Zam iy otov :


— Hiç de inanm am ıştım , diy e bağırdı. Zaten siz
beni bu düşüncey e sürükley ip getirm ek için
korkutm adınız m ı?

— Dem ek inanm ıy orsunuz, ha? O gün ben


karakoldan çıktıktan sonra, arkam dan neler
söy lediniz? Sonra, barut teğm en ben ay ıldıktan sonra,
beni ne diy e sorguy a çekti?

Raskolnikov , y erinden kalkarak ve kaske​t ini


alarak:

— Hey garson, diy e seslendi. Borcum ne kadar?

Garson koşup gelerek:

— Topu topu otuz kopek, efendim , dedi.


— Al işte sana y irm i kopek de bahşiş! dedi v e içi
kâğıt para dolu titrek elini Zam iy otov ’a uzatarak:

— Bak, ne kadar da çok para! Kırm ızı, m a​v i


kay m eler… Yirm i beş ruble… Bunlar nere​den? Sonra
şu y epy eni elbiselere ne buy rulur? Biliy orsunuz ki beş
param y oktu… Herhalde ev sahibim i sigay a
çekm işsinizdir!.. Ney se y eter: Assez cause! Hoşça kal!
Yine görüşürüz.

İçinde, kısm en day anılm az bir zev k sezi​l en garip


v e sinirli bir hey ecanın etkisiy le tir tir titrey erek
dışarı çıktı. Vücudu bitkin, su​r atı asıktı. Yüzü, bir
insanın inm eden sonraki y üzü gibi çarpılm ıştı.
Yorgunluğu gittikçe ar​t ıy ordu. İlk hey ecan
duy gusuy la beraber, gücü de birdenbire harekete
geliy or, y ükseliy or, he​y ecan duy gusu azaldığı
nispette, gücü de ay nı hızla azalıy ordu.

Yalnız başına kalan Zam iy otov ise, düşün​c ey e


dalm ış bir halde, uzun m üddet, bulundu​ğ u y erde
oturdu. Raskolnikov , hiç um ulm adık bir biçim de onun
bilinen m esele hakkındaki bü​t ün düşüncelerini altüst
etm iş, kafasında ke​sin bazı inançlar uy andırm ıştı.
Kesin bir karar​l a: “İly a Petrov iç aptalın biriy m iş!”
hükm ünü v erdi.
Raskolnikov , gazinonun dış kapısını henüz açm ıştı
ki, m erdiv enlerde, içeri girm ekte olan Razum ihin’le
burun buruna geldi. İkisi de, ara​l arında bir adım
kalm ay a kadar birbirlerini görm em işlerdi.
Neredey se, kafa kafay a tokuşacaklardı. Bir süre göz
göze bakıştılar. Razum ihin fev kalâde şaşırm ıştı. Am a
birdenbire gözleri, köpürüp taşan bir öfkey le, gerçek
bir öfkey le tutuştu. Av azı çıktığı kadar:

— Bak neredey m iş, diy e bağırdı. Yatak​t an kaçtın


ha!.. Bense onu, kanepenin altına v arıncay a kadar
aradım . Tav an arasına çık​t ım … Senin y üzünden az
kalsın Nastasy a’y ı dö​v ecektim … Bak neredey m iş!..
Rody a, bu ne dem ek kuzum ? Bana doğruy u söy le!
İtiraf et!.. işitiy or m usun?

Raskolnikov , sakin bir eda ile:

— Bu şu dem ektir ki, siz hepiniz de beni son


derecede bıktırdınız v e ben, y alnız kalm ak istiy orum .

— Yalnız kalm ak!.. Ay akta durm ay a hali y ok,


suratı kireç gibi, nefesi kesiliy or, bir de y alnız
kalacak!.. Seni aptal seni!.. “Kristal Pa​l as” ta ne
y apıy ordun? Çabuk söy le bakalım !..

Raskolnikov :
— Beni bırak, dedi v e y ürüy üp gitm ek istedi. Bu
dav ranış Razum ihin’i artık çileden çıkarm ıştı.
Raskolnikov ’u sıkıca om zundan y a​k aladı :
— Bırak, ha? Ne cesaretle “bırak” diy or​sun?
Biliy or m usun şim di ne y apacağım ? Seni kucaklay ıp
koltuğum a sıkıştıracağım v e bir çıkın gibi ev e
götüreceğim … Üstüne de kapıy ı kilitley eceğim !..

Raskolnikov , ağır ağır v e çok sakin bir eda ile:

— Bana bak Razum ihin, diy e söze başladı,


iy iliklerini istem ediğim i nasıl oluy or da
görm üy orsun? Sonra… Bu iy ilikleri hor görenlere…
Nihay et, bu iy iliklerden gerçekten de rahatsız
olanlara bu ne iy ilik etm ek isteği böy le? Hem , ilk
hastalandığım günlerde ne diy e gelip beni aradın?
Belki de ölüm beni daha çok se​v indirecekti! Bana acı
v erdiğini, beni bıktırdığını, bugün sana apaçık
söy lem edim m iy di? Anlam ıy orum , insanlara acı
v erm ekten ne zev k duy uy orsun!.. Seni tem in ederim ,
bütün bunlar benim iy ileşm em e iy iden iy iy e engel
oluy or. Çünkü hiç durm adan beni sinirlendiriy orlar…
Az önce Zosim ov beni sinirlendirm em ek için gitm em iş
m iy di? Allah rızası için, sen de y akam ı bırak!.. Hem
zorla beni tutm ay a ne hakkın v ar? Tam am ıy la aklım
başım da olarak konuştu​ğ um u görm üy or m usun?
Bana m usallat olm aktan, iy ilik etm ekten v azgeçm en
için sana na​sıl, ne biçim y alv aray ım , söy le bana!..
İsterse​n iz bana nankör bir adam dey in, isterseniz be​n i
aşağılık bir insan diy e kabul edin. Yalnız Allah rızası
için benim y akam ı bırakın!.. Bı​r akın y akam ı!
Bırakın! Bırakın!..

Söze soğukkanlılıkla, akıtm ay a hazırlandı​ğ ı zehir


için, önceden sev inerek başlam ıştı. Am a sözlerini az
önce Lujin’le konuşurken ol​duğu gibi, öfkey le v e
tıkanarak bitirdi.

Razum ihin biraz durdu, düşündü. Sonra


arkadaşının kolunu bırakarak, âdeta düşünceli bir eda
ile y av aşça:

— Defol öy ley se!.. dedi.

Am a Roskolnikov ’un gitm ey e dav randığı​n ı


görünce, birdenbire öfkey le:

— Dur!.. diy e bağırdı. Beni dinle. Sana şunu


söy ley ey im ki, son ferdinize kadar hepiniz bir
gev ezeden, bir farfaradan farklı değilsiniz!.. Küçücük
bir ıstırabınız olsa, bir y um urta için düny ay ı
v elv eley e v eren tav uklara dönersiniz! Hatta bu işte
bile başka y azarların düşüncelerini çalarsınız!.. Sizde
bağım sız bir v arlığın eseri bile y ok!.. Siz isperm eçetten
y apılm ışsı​n ız, dam arlarınızda kan y erine ay ran v ar.
İçi​n izden hiçbirinize inanm ıy orum . Hangi şartlar
altında olursa olsun ilk işiniz, her ne pahasına olursa
olsun insanlara benzem em ektir.

Raskolnikov ’un tekrar gitm ey e dav randı​ğ ını


görünce, delice bir öfkey le:

— Dur!.. diy e hay kırdı. Beni sonuna ka​dar dinle!..


Bu akşam y eni ev e taşınm am ız şe​r efine dav etlilerim
olduğunu biliy orsun!.. Bel​k i de şim diy e kadar
gelm işlerdir bile… Misa​firleri karşılam ak üzere
day ım ı bıraktım , ken​dim de buray a koşup geldim .
Eğer sen bir ah​m ak olm asay dın, am a şöy le dört başı
m am ur, sırılsıklam bir ahm ak olm asay dın, kalkıp
gelir​din!.. Bak Rody a, itiraf ederim ki akıllı bir ço​-
cuksun, am a ahm aksın!.. işte böy le, ahm ak
olm asay dın, boş y ere pabuç eskiteceğine, kalkıp bu
akşam bize gelir, otururdun!.. Madem ki bir defa
sokağa çıkm ışsın, y apılacak bir şey kal​m ıy or
dem ektir. Sana rahat, y um uşak bir de koltuk
bulurdum … Ev sahiplerinde v ar. Bir bardak çay içer,
m isafirlerle çene çalarsın! Bunu istem ezsen, seni
y atağa da y atırabilirim … Ya​n ım ızda y atarsın!
Zosim ov da gelecek… Gelir​sin, değil m i?

— Hay ır.
Sabrı tükenen Razum ihin:

— Saçm alıy orsun!.. diy e bağırdı. Hem ne


biliy orsun? Sen kendinden sorum lu olam azsın ki…
Hem senin bu işten bir şey anladığın y ok!.. Benim de
böy le binlerce defa insanlardan kaçtığım olm uştur…
Am a y ine geri dönerdim … Sonra bu
dav ranışlarım dan utanır, y ine insanlar arasına
karışırdım … Aklında kalsın, Poçinkov ’un apartm anı,
üçüncü kat…

— Dem ek, siz böy lece iy ilik y apm ak uğru​n a, galiba


kendinize day ak atılm asına bile m ü​saade edeceksiniz,
bay Razum ihin?

— Kim e? Bana m ı? Aklından geçirenin; burnunu


kırarım … Poçinkov ’un apartm anı 4 7 num ara…
Mem ur Babuşkin’in dairesi.
Raskolnikov :

— Gelm ey eceğim Razum ihin, dedi v e arka​sını


dönüp y ürüdü.
Razum ihin onun arkasından:

— Bahse girerim ki geleceksin, diy e ba​ğ ırdı,


Yoksa… y oksa sana selâm bile v erm em !… Hey
dursana! Zam iy otov orada m ı?

— Ev et.

— Seni gördü m ü?

— Gördü.

— Seninle konuştu m u?
— Konuştu.

— Nelerden söz etti? Madem ki istem iy or​sun, canın


cehennem e, anlatm a!.. Poçinkov apartm anı, 4 7
num ara… Babuşkin’in dairesi… Unutm a!..
Raskolnikov , Sadov oy bulv arına kadar gel​di,
köşey i döndü. Düşüncey e dalan Razum ihin
arkasından bakakaldı. Nihay et, adam sen de, dem ek
istey en bir dav ranışla elini sallay arak binay a girdi.
Am a m erdiv enlerin ortasında dur​du, âdeta y üksek
sesle:

— Hay Allah belâsını v ersin, diy e söy len​di. Ne


kadar akıllıca konuşuy or, hâlbuki… Ben de ne budala
insanım !.. Sanki deliler akıllıca konuşm azlar m ı?
Bana öy le geliy or ki Zosim ov ’un da asıl korktuğu bu.
— Parm ağıy la alnına v urarak — Ya, şay et… Onu
y alnız başına nasıl bırakabildim ? Belki de kendini
suy a atabilir… Hata ettim … Olm az !..

Gerisin geri, Raskolnikov ’un arkasından koştu.


Am a delikanlının izi bile kalm am ıştı. Razum ihin
tükürdü, hem en Zam iy otov ’u sorguy a çekm ek üzere
hızlı hızlı “Kristal Palas” a dön​dü.

Raskolnikov doğru *** köprüsüne gitti. Köprünün


ortasında, dirseklerini korkuluklara day ay arak,
uzakları sey retm ey e koy uldu. Razum ihin’den
ay rıldıktan sonra üstüne öy lesine bir halsizlik
çökm üştü ki, buray a kadar zorla gele​bilm işti… Canı,
sokakta şöy le bir y ere oturm ak, y a da uzanıp y atm ak
istiy ordu. Suy a sarkarak, batan güneşin son pem be
akislerine, koy ulaşan alacakaranlıkta gittikçe loş bir
hal alan ev dizi​l erine, kanalın sol kıy ısında, çatı
katındaki bir ev in, cam larına v uran son güneş
ışınlarıy la, âde​t a alev alev y anan uzak bir
penceresine, kanalın kararan sularına, elinde
olm ay arak bakm ay a baş​l adı. Delikanlı, bilhassa bu
sulara dikkatle bakı​y or gibi görünüy ordu. Nihay et
gözlerinde kır​m ızı birtakım dairecikler dönm ey e,
ev ler kay ​bolm ay a, gelip geçenler, rıhtım lar,
arabalar, et​r afında dans etm ey e başladı.

Birdenbire irkildi; çirkin v e acay ip bir ha​y alle,


belki y eni bir bay gınlıktan kurtulm uştu. Sağında,
y anı başında birinin durduğunu hisset​t i. Başını
çev irip bakınca, uzun boy lu, başında baş örtüsü, uzun
zay ıf y üzlü, solgun benizli bir kadın gördü. Kadının
kızarm ış gözleri çukura göm ülm üştü. Kadın dosdoğru
onun y üzüne ba​k ıy ordu. Am a, herhalde, hiçbir şey
görm üy or, kim sey i fark etm iy ordu. Birdenbire, sağ
kolu​n u korkuluğa day adı. Sağ ay ağını kaldırıp
korkuluktan aşırdı, sonra, sol ay ağını da ay nı bi​ç im de
aşırdı v e kendini kanala attı. Kirli sular y arıldı, bir
anda kurbanını y uttu. Am a, bir da​k ika sonra, kadın
suy un y üzüne çıktı. Başı, ay akları suy un içinde, sırtı
y ukarda, etekliği suy un üstünde toplanm ış v e bir
y astık gibi şişm iş olduğu halde, y av aş y av aş akıntıy a
kapıla​r ak sürüklenm ey e başladı. Birçok sesler:

— Boğuldu!.. Boğuldu!.. diy e bağrışıy ordu. Sağdan


soldan insanlar koşuşuy or, kanalın her iki kıy ısı
sey ircilerle doluy ordu. Köprünün üs​t ünde,
Raskolnikov ’un etrafında, onu arkasından itip kakan,
büy ük bir kalabalık toplandı. Çok da uzak olm ay an bir
y erden ağlam aklı bir ka​dın sesi duy uldu:
— Am an Yarabbi! Meğer bu bizim Afrosiny üşka
im iş? Allah rızası için kurtarın şu​n u! Hay ır sahipleri
çıkarın şu zav allıy ı!..

Kalabalığın arasından:

— Kay ık!.. Kay ık!.. diy e bağırıy orlardı.

Am a artık kay ığa lüzum kalm am ıştı: bir bekçi


iskelenin m erdiv enlerinden kanala inm iş, ceketini,
çizm elerini çıkararak suy a atılm ıştı. Yapılacak çok bir
şey y oktu: akıntı, kadını iskelenin iki adım ötesinden
götürüy ordu. Bekçi, sağ eliy le onu elbisesinden
y akaladı; sol eliy ​l e de, bir arkadaşının uzattığı sırığa
y apıştı. Kadın hem encecik kıy ıy a çıkarıldı. Granit
iske​l ey e y atırıldı. Çok geçm eden de kendine geldi,
doğrulup oturdu, ellerini, m anasız bir dav ranış​l a,
ıslak entarisine silerek, aksırm ay a, hıçkırm ay a
başladı. Hiç konuşm uy ordu.

Ay nı kadın sesi, am a bu sefer Afrosiny üşka’nın


y anı başında uludu.

— Ah, kardeşler, bulut gibi sarhoştu, bu​l ut gibi!


Dem in de kendini asm ay a kalkıştıy dı, ipten
kurtardılar. Bakkala kadar gitm iştim , gi​derken de
kıza göz kulak olm asını tem bih etm iş​t im . Am a işte
olanlar oldu. Bizim satıcı kadın, kardeşler, bizim satıcı
kadın. Nah şuracıkta oturuy oruz, kenardan ikinci ev .
Nah şuracıkta…

Kalabalık dağılıy ordu. Polisler hâlâ kadın​l a


uğraşıy orlardı. Oradakilerden biri karakol​dan söz etti.
Raskolnikov , bu olup biten şey le​r e, garip bir ilgisizlik
v e kay gusuzluk duy gusuy la bakıy ordu. Bir tiksinti
duy du. Kendi ken​dine: “Hay ır, iğrenç… su…
değm ez…” diy e söy ​l endi v e arkasından ilâv e etti: “Bir
şey çıkm az… Beklem ey e değm ez… Bu ne, karakol
galiba… Zam iy otov niy e karakolda değil? Saat dokuzu
geçtiği halde karakol açık” Sırtını köprünün
korkuluklarına çev irdi, etrafına bakındı…

Kesin bir kararla: “Eh ne olacak sanki! di​y e


söy lendi. Gidelim !” Köprüden ay rıldı, kara​k olun
bulunduğu y ana y ürüdü. Yüreği boş v e kapalıy dı.
Düşünm ek istem iy ordu, içindeki sı​k ıntı da geçm işti.
“Her şey e bir son v erm ek!” kararıy la ev inden çıktığı
zam an duy duğu ener​j iden eser bile kalm am ış, bunun
y erine tam bir uy uşukluk gelm işti.
Ağır ağır, uy uşuk bir halde kanalın kena​r ından
y ürürken: “Ne y apalım , diy ordu, bu da bir çıkış
y oludur. Ne olursa olsun buna bir son v ereceğim …
Çünkü istiy orum … Am a gerçekten de bu bir çıkış y olu
m udur? Adam sen de!.. Na​sıl olsa bir arşınlık bir saha
bulunur. Ne sonu im iş bu! Gerçekten de bu bir son
m u? Onlara söy ley ey im m i, söy lem ey ey im m i? Eh,
kör şey ​t an!.. Ne kadar da y orulm uşum ; kabil olsa da
hem en şöy le bir y ere uzanıp y atsam y a da otur​sam !..
İşin en utanılacak tarafı, çok budalaca bir şey
oluşudur. Adam sen de, bu da v ız gelir… Tuh Allah
belâsını v ersin, insanın aklına ne saç​m a şey ler
geliy or…”

Karakola gitm ek için dosdoğru y ürüm ek, sonra


ikinci dönem eçte sola sapm ak lâzım dı: karakol
şuracıkta, hem en iki adım lık bir y erdey di. Am a
birinci dönem ece gelince, durakladı, düşündü, sokağa
saptı v e iki cadde öteden dolaşa​c ak şekilde y ürüdü.
Bunu, belki m aksatsızca y apm ıştı, am a belki de, bir
dakika olsun v akit kazanm ak için böy le dav ranm ıştı.
Yere bakarak y ürüy ordu. Birdenbire, sanki birisi
kulağına bir şey fısıldar gibi oldu. Başını kaldırınca o
ev in tam kapısı önünde durduğunu gördü. O akşam ​-
dan beri buray a gelm em iş, ev in önünden bile
geçm em işti.
Karşı durulm az, anlatılm az bir istek onu çekm işti,
içeri girdi. Kapının altından geçti. Sağa saptı. Bildiği
m erdiv enlerden çıkarak dör​düncü kata tırm anm ay a
başladı. Bu dar v e dik m erdiv enler çok karanlıktı. Her
sahanlıkta du​r arak, m erakla etrafı gözden
geçiriy ordu. Birin​c i katın sahanlığındaki pencere
tam am ıy la çer​ç ev elenm işti. “O zam an y oktu” diy e
düşündü, işte, Nikolaşka ile Mitka’nın çalıştıkları
ikinci kattaki daire… “Kilitli; kapısı da y eniden bo​-
y anm ış. Dem ek kiray a v eriliy or.” işte üçüncü… v e
dördüncü kat… “Burası!” Delikanlıy ı bir şaşkınlıktır
aldı: kapı ardına kadar açıktı, içe​r ide adam lar v ardı,
birtakım sesler geliy ordu, Raskolnikov böy le bir şey i
hiç de beklem iy or​du. Küçük bir duraksam adan sonra,
son basa​m akları da çıktı, daireden içeri girdi.

Burasını da tam ir ediy orlardı, içinde işçi​l er v ardı.


Delikanlı bu m anzaradan şaşırır gibi oldu. Nedense
burasını, bıraktığı gibi, eski ha​l inde, hatta belki de
cenazeleri bile, olduğu y er​de, döşem elerin üstünde
bulacağını sanıy ordu. Hâlbuki şim di ev tam takır,
duv arlar çıplaktı. Bu, tuhafına gitm işti. Pencerey e
doğru ilerledi, kenarına oturdu.

İçeride topu topu iki işçi v ardı. İkisi de gençtiler.


Biri daha y aşlı, ötekisi bundan çok daha gençti.
Duv arlara, eski sarı, y ıpranm ış v e y ırtılm ış duv ar
kâğıtları y erine, eflâtun çiçekli bey az v e y eni duv ar
kâğıtları y apıştırıy orlardı. Nedense bu,
Raskolnikov ’un hiç, am a hiç hoşu​n a gitm edi. Her
şey in bu biçim de değişm iş olm a​sına âdeta acıy orm uş
gibi, bu y eni duv ar kâğıtlarına düşm anca bakıy ordu.

İşçiler, herhalde geç kalm ış olacaklardı ki, şim di


acele ediy or, ev lerine gitm ey e hazırlanıy orlardı.
Raskolnikov ’un girişinin hem en hem en farkında bile
olm adılar. Aralarında bir şey ler konuşuy orlardı.
Raskolnikov ellerini kav uştur​du, onları dinlem ey e
koy uldu.

İşçinin y aşlısı gencine:

— İşte o kadın, bir sabah, am a çok erken saatlerde,


fev kalâde süslenm iş bir halde bana geldi. “Karşım da
ne kırıtıp duruy orsun, ne kı​r ılıp dökülüy orsun?”
dedim . “Bundan böy le artık büsbütün sizin olm ak
istiy orum , Tit Vasily iç.” dedi. İşte böy le azizim . Am a
ne ka​dar süslenm işti: m odel, tıpkı bir m odel gibi…
Genci:

— Am cacığım , m odel ne dem ektir? diy e sordu.


Herhalde “am cacığından” bilgi ediniy ordu.

— Kardeşçiğim , m odel dem ek, her cum ar​t esi günü


y abancı ülkelerden posta ile bu​r a terzilerine gelen v e
erkeklerle kadınların na​sıl giy inm eleri gerektiğini
gösteren renkli birtakım resim lerdir. Yani resim
dem ek… Er​k ek m odelleri daha ziy ade belleri büzgülü
kalın paltolarla gösterilm iştir. Kadın resim lerine
gelince, kardeş, bunlar o kadar güzeldir ki, hani
düny ay ı v ersen azdır.

Genç işçi, aşırı bir hey ecanla:

— Ah şu Petersburg’da neler y ok ki, di​y e bağırdı.


Kuş sütünden başka her şey v ar.

Yaşlısı, öğüt v erir bir eda ile:

— Ev et kardeş, ondan başka her şey v ar, kararını


v erdi.

Raskolnikov kalktı, ev v elce çekm ecey le


kary olanın v e kom odinin bulunduğu oday a git​t i. Oda
ona m obily asız çok küçük göründü. Du​v ar kâğıtları
hep ay nı idi. Köşede, Mery em Ana resm iy le Mery em
Ana kandilinin izi, duv ar kâ​ğ ıdı üzerinde açıkça belli
oluy ordu. Delikanlı bunları gözden geçirdi, y ine
penceresine döndü. Yaşlı işçi, göz ucuy la ona
bakıy ordu, Raskolnikov ’a dönerek ansızın sordu:

— Siz ne istiy orsunuz?


Raskolnikov cev ap v erecek y erde ay ağa kalktı,
koridora çıktı, kapı çıngırağının kordo​n unu çekti. Hep
ay nı çıngırak, ay nı m adenî ses​t i. Bir ikinci, bir
üçüncü defa daha çekti. Se​se kulak v erdi,
hatırlam ay a çalıştı. Eski kor​k unç, ıstıraplı m üthiş
duy guları, gittikçe daha parlak, daha canlı bir halde
hatırlam ay a baş​l adı. Her çıngırak sesinden titriy or,
key fi art​t ıkça artıy ordu.

İşçi ona doğru y ürüy erek bağırdı:

— Ne istiy orsun? Sen kim sin?

Raskolnikov , y ine kapıdan içeri girdi:

— Dairey i kiralam ak istiy orum , dedi, ge​ziy orum .

— Daireler geceley in kiralanm az!.. Hem siz


kapıcıy la beraber gelm eliy diniz!..

Raskolnikov sözlerine dev am ederek:

— Döşem ey i y ıkam ışlar; y oksa boy ay acaklar m ı?


Hiç kan y ok m u?

— Ne kanı?
— Canım , hani kocakarıy la kardeşini öl​-
dürm üşlerdi y a… Burada koskocam an bir kan
birikintisi v ardı,
İşçi endişey le bağırdı:

— Sen ne biçim adam sın?

— Ben m i?

— Ev et.

— Öğrenm ek m i istiy orsun? Hay di, kara​k ola


gidelim , orada söy lerim .

İşçiler şaşkın şaşkın ona baktılar. Bunlar​dan daha


y aşlısı:

— Gitm e zam anım ız geldi, geç kaldık, de​di.


Gidelim , Aly oşa. Burasını kilitlem eliy iz.

Raskolnikov , kay ıtsız bir eda ile:

— Peki, gidelim , dedi. Önden çıkarak y a​v aşça


m erdiv enlerden indi. Av lu kapısına ge​l ince:

— Hey kapıcı!.. diy e seslendi.

Kapının, tam sokaktan ev e girilecek ağzın​da,


geleni geçeni sey rederek birkaç kişi duru​y ordu.
Bunlar: iki kapıcı, bir köy lü kadın v e rob dö şam bra
benzer bir palto giy m iş olan bir satıcı v e daha bazı
kim selerdi. Raskolnikov doğ​r uca bunların y anına
gitti. Kapıcılardan biri:
— Ne istiy orsunuz? diy e sordu.

— Karakola gittin m i?

— Şim di oraday dım . Bir şey m i istiy orsu​n uz?

— Orada kim se v ar m ı?

— Ev et v ar.
— Muav in de orada m ı?

— Az önce oraday dı. Siz ne istiy orsunuz?

Raskolnikov cev ap v erm edi. Düşünceli bir eda


takınarak onların y anı başında durdu. Bu sırada
y anlarına y aklaşan işçilerin büy üğü:

— Dairey i görm ey e gelm iş, dedi.

— Hangi dairey i?

— Bizim çalıştığım ız dairey i. Bize: “Kanı niy e


y ıkam ışlar? diy e soruy or. Burada bir ci​n ay et
işlenm işti. Ben de burasını tutm ay a gel​dim .” Sonra,
kapının çıngırağını çalm ay a baş​l adı, neredey se
koparacaktı. Bir aralık, kara​k ola gidelim diy e
tutturdu. Orada her şey i is​pat edeceğim diy e tebelleş
oldu.
Kapıcı, kaşlarını çatarak, hay retle Raskolnikov ’u
süzm ey e başladı v e tehdide y akın bir eda ile:

— Siz kim siniz? diy e bağırdı.

— Ben, eski öğrencilerden Rodiy on Rom aniç


Raskolnikov ’um . Şurada sokağın içinde Şil’in
apartm anında oturuy orum . Hem en şura​c ıkta, 1 4
num aralı dairede. Kapıcıy a sor… Be​n i tanır.

Raskolnikov , bütün bu sözleri, âdeta uy u​şuk,


düşünceli bir eda ile hiç arkasını dönm e​den, gittikçe
karanlıklaşan caddey e dikkatle ba​k arak söy lem işti.

— Peki, siz apartm an dairesine ne y ap​m ay a


geldiniz?

— Görm ey e geldim .

— Orada görülecek ne v ar?

Rob dö şam bra benzey en palto giy m iş olan adam :

— Sanki alıp karakola ne diy e götürm üy orsun?


Düşüncesini ileri sürdü v e sustu.
Raskolnikov om uzu üzerinden ona bir göz attı,
dikkatle süzdü. Yine ay nı ağır v e uy uşuk eda ile:

— Gidelim ! dedi.
Bu cev aptan cesaretlenen rob dö şam brlı adam :
— Alıp götürm eli, dedi. Ne diy e o iş için kalkıp
geliy or, herhalde kafasının içinde bir şey olsa gerek,
değil m i?

İşçi:

— Sarhoş m u, değil m i, onu Allah bilir… diy e


m ırıldandı.

Gerçekten kızm ay a başlay an kapıcı y eni​den


bağırdı:

— Siz ne istiy orsunuz? Ney e tebelleş olup


duruy orsun?

Raskolnikov , alay cı bir gülüm sey işle:

— Ne o, y oksa karakola gitm ekten korktun m u?


diy e m ırıldandı.

— Ne korkacakm ışım ? Hem sen ne diy e başım ıza


tebelleş olup duruy orsun?

Köy lü kadın:
— Yankesicinin biri! diy e bağırdı.

Sırtında önü açık bir köy lü paltosu, belin​de


anahtarlar olan çok iri y apılı öteki kapıcı:
— Onunla ne diy e çene çalıy orsunuz? di​y e çıkıştı.
Defol! Gerçekten de y ankesicinin bi​r i! Defol bakay ım !..

Bunları söy ledikten sonra Raskolnikov ’u


om uzlarından tutup sokağa itti. Raskolnikov
y uv arlanır gibi oldu, am a düşm edi. Doğruldu. Hiçbir
şey söy lem eden, dönüp kapıdakilere bak​t ı v e y ürüy üp
gitti.
İşçi:

— Ne tuhaf adam !.. diy e söy lendi.

Köy lü kadın:

— Şim di insanlar bir tuhaf olm uş! Düşün​c esini


ileri sürdü.

Rob dö şam bra benzer palto giy m iş olan adam :

— Onu karakola götürm ek gerekti, diy e ilâv e etti.

İri y arı kapıcı:

— Onunla ilgilenm ey e değm ez, dedi. Yan​k esicinin


biri. Kendisi çanak tutuy or, am a bir defa selâm v erdin
m i y akanı kurtarabilirsen aşkolsun! Biz böy lelerini
biliriz!..

Raskolnikov , dört y ol ağzında kaldırım ların


ortasında durup sanki birinin son sözü söy lem esini
bekliy orm uş gibi etrafına bakınarak:

“Gitm eli m i, gitm em eli m i?” diy e düşünüy or​du.


Am a hiçbir y erden, hiçbir cev ap alam adı.. Her şey , şu
ay aklarının altındaki taşlar gibi dilsiz v e ölüy dü.
Onun için ölüy dü, y alnız onun için.

Birdenbire, kendisinden iki y üz adım ka​dar ilerde,


oldukça uzakta, sokağın sonunda, koy ulaşan
karanlığın arasında bir insan kala​balığı fark etti.
Konuşm alar, bağrışm alar işit​t i. Kalabalığın ortasında
bir araba duruy ordu. Caddenin ortasında bir ışık
parladı. “Acaba ne oluy ordu?” Raskolnikov sağa saptı,
kay naşan kalabalığa doğru y ürüdü. Âdeta her
gördüğü şey e sarılm ak istiy ordu. Bunu düşününce so​-
ğuk soğuk güldü. Çünkü herhalde karakol işin​de kesin
kararını v erm iş olacaktı. Şim di her şey in sona
ereceğini kesin olarak biliy ordu.

VII

Bir çift oy nak v e kır atın koşulu olduğu şık bir


konak arabası y olun ortasında duruy or​du. Arabanın
içinde kim secikler y oktu. Yerin​den inm iş olan arabacı
da arabanın y anı başında durm uştu. Bey girleri
dizginlerinden tutuy or​l ardı. Arabanın etrafını koy u
bir insan kalaba​l ığı çev irm işti. En önde polisler v ardı.
Bunlar​dan biri, elinde bir fener, iki büklüm bir hal​de,
kaldırım larda, tekerleklerin altında bir şey i
ay dınlatm ay a çalışıy ordu. Her kafadan bir ses
çıkıy or, herkes bağırıp çağırıy or, v ah v ah, söz​l eri
işitiliy ordu. Arabacı şaşırm ış görünüy or, ikide birde:

— Am an Yarabbi ne felâket!.. Ah efendim ne


felâket!.. dey ip duruy ordu.

Raskolnikov , elinden geldiği kadar kendi​n e bir y ol


açtı v e nihay et, bu telâş v e m eraka sebep olan şey in
ne olduğunu gördü. Yerde, az önce atlar tarafından
çiğnenm iş, y üzü gözü kan içinde, görünüşe göre
bay gın bir halde, fakirce, am a “asilce” giy inm iş bir
adam y atı​y ordu. Adam ın başından v e y üzünden kan
akı​y ordu. Yüzü y am y assı olm uş, biçim ini kay bet​m iş,
derisi soy ulm uştu. Adam ın şöy le böy le de​ğ il de, ağırca
çiğnendiği görülüy ordu.
Arabacı:

— Daha nasıl dikkat edey im , diy e dert y a​n ıy ordu.


Dolu dizgin atları sürey dim y ahut ona av az av az
bağırm asay dım , ney se… Hâlbuki ağır ağır
gidiy ordum . Herkes gördü. Onlar y a​l an söy lüy orsa,
ben de y alan söy lüy orum . Ne​r edey se y ere
y uv arlanacak kadar sallana sallana caddenin bir
tarafından öbür tarafına geç​t iğini fark ettim . Bir defa
seslendim , bir ikinci defa, bir üçüncü defa seslendim .
Bey girleri dur​durdum . Am a herif, kendini düpedüz
atların ay akları altına atm asın m ı? Mahsus m u y aptı,
y oksa çok m u sarhoştu, bilm iy orum . Hay v an​l ar genç,
ürkek… Sinirlendiler… Adam bağırdı. Atlar büsbütün
gem i azıy a aldı v e işte bu fe​l âket oldu.

Sey irciler arasında bulunanlardan biri de ona


tanıklık etti:

— İş tıpkısı tıpkısına, anlattığı gibi ol​m uştur.

Bir başka ses de:

— Arabacının bağırdığı doğrudur, diy e tasdik etti.


Ona üç defa bağırdı!..

Bir üçüncüsü:
— Ev et, gerçekten de üç defa bağırdı, bu​n u herkes
işitti, diy e söy lendi.

Zaten arabacı da fazla üzülm üş v e kork​m uş


değildi. Herhalde şim di gelip kendisini al​m alarını
bekley en araba sahibinin zengin v e tanınm ış bir kişi
olduğu anlaşılıy ordu. Polisler bu işi y oluna koy m ak
için hiç şüphesiz az uğ​r aşm ıy orlardı. Ezilen adam ı,
karakola v e has​t aney e kaldırm ak gerekiy ordu. Kim se
onun adını bilm iy ordu.

Bu arada Raskolnikov biraz daha sokul​m ak v e


y akından eğilip bakm ak fırsatını buldu. Ansızın
küçük fenerin ışığı, bu zav allının y ü​zünü iy ice
ay dınlattı. Raskolnikov onu tanıdı. Büsbütün ileri
geçerek:

— Ben bunu tanıy orum , ben bunu tanıy o​r um ,


diy e bağırdı. Bu em ekli bir m em urdur, fahrî m üşav ir
Marm elâdov . Hem en şuracıkta Kozel apartm anında
oturuy or. Çabuk doktor ça​ğ ırın! Parasını ben
v ereceğim !..

Raskolnikov cebinden para çıkarıp polisle​r e


gösterdi. Çok hey ecanlıy dı.
Polisler, ezilen adam ın kim olduğunu öğ​-
rendiklerine sev indiler. Raskolnikov , kendi adı​n ı da
söy ledi, adresini v erdi. Sanki ezilen kendi öz
babasıy m ış gibi, bay gın bir halde bulunan
Marm elâdov ’u bir an önce ev ine götürm eleri için her
çarey e başv urarak onları kandırm ay a çalışıy ordu:

— İşte şuracıkta, üç ev ötede, Kozel adlı zengin bir


Alm anın apartm anı, diy e çırpınıp duruy ordu,
Herhalde şim di sarhoş bir halde ev ine dönüy ordu. Ben
onu tanıy orum … Sarho​şun biridir. Aile sahibidir.
Karısı, çocukları, bir de kızı v ar. Hastaney e
götürüncey e kadar… Hâlbuki burada apartm anında
m utlaka bir doktor bulunur. Parasını ben v eririm …
Ne de olsa başka türlü bakılır… Hem en y ardım ına ko​-
şarlar… Yoksa hastaney e gidincey e kadar ölür.

Hatta farkına v ardırm adan, polislerden bi​r inin


av ucuna para bile sıkıştırm ak fırsatını buldu: zaten iş
açık v e kanuni idi. Sonra, her​h alde, burada kendisine
daha çabuk y ardım edi​l ebilirdi. Yaralıy ı tutup
kaldırdılar. Yardım edenler de bulundu. Kozel
apartm anı ancak otuz adım kadar ötedey di.
Raskolnikov arka​dan gidiy or, ihtiy atla y aralının
başını tutarak y olu gösteriy ordu.
— Buray a, buray a!.. diy e söy lendi. Başı y ukarıy a
gelm ek üzere m erdiv enlerden çıkar​m ak lâzım .
Çev iriniz… Hah, şöy le!.. Parasını ben v ereceğim ,
m innettar kalacağım !
Katerina İv anov na, bir dakika boş kalır kalm az,
her zam an y aptığı gibi kollarını göğsü üstünde sım sıkı
kav uşturm uş bir halde, kendi kendine konuşarak v e
öksürerek, küçücük odasında pencereden sobay a v e
sobadan pencerey e gidip geliy ordu. Son zam anlarda
büy ük kızı on y aşlarında Poly a ile gittikçe sıklaşan
uzun ko​n uşm alara girişm ey i âdet edinm işti. Gerçi Pol​-
y a henüz birçok şey lere akıl erdirem iy ordu, am a
annesine lâzım olduğuna çok iy i aklı eriy ordu. Bunun
için de iri, zeki gözleriy le her za​m an onu takip ediy or,
her şey i anlıy orm uş gö​r ünm ek için de bütün
kurnazlığını harcıy ordu. Şu anda Polenka, bütün gün
hastalıktan göz açam ay an küçük kardeşini y atırm ak
üzere so​y uy ordu. Çocuk, gece y ıkanacak olan
göm leğinin çıkarılm asını bekley erek, ciddî bir y üzle,
kıpırdam adan dim dik, bir sandaly ede sessizce
oturuy ordu… Ökçeleri kapıy a çev rili burunları da
birbirinden ay rılm ış bacaklarını, sım sıkı bir​birine
bitiştirm iş bir halde ileri uzatm ıştı. Ya​t ırılm ak için
elbiseleri değiştirilen her uslu ço​c uğun y aptığı gibi, o
da dudaklarını şişirm iş, gözlerini aşırı derecede açm ış
bir halde, anne​siy le ablasının ne konuştuklarını
dinliy ordu. Onun küçüğü olan bir kız çocuğu,
tam am ıy la paçav ralara bürünm üş bir halde,
parav anın y anında duruy or, sırasını bekliy ordu.
Merdi​v enlere bakan kapı, ardına kadar açıktı. Zav allı
v erem li kadın, bu say ede, öteki odalardan hü​c um
eden v e kendisini uzun v e ıstıraplı öksü​r üklere boğan
tütün dum anlarından biraz ol​sun korunm ak
çarelerini bulabiliy ordu. Katerina İv anov na, bu son
hafta içinde daha çok za​y ıflam ışa benziy ordu.
Yanaklarındaki kızıl le​k eler de eskisinden daha parlak
y anıy ordu.

Kadın odanın içinde dolaşarak:

— Polenka, diy ordu, babam ın ev inde ne kadar


neşeli, ne kadar rahat y aşadığım ıza, bu içkici herifin
hay atım ı nasıl zehirlediğine, sizin hay atınızı da nasıl
zehirley eceğine inanm azsın, bunu bir türlü tasav v ur
bile edem ezsin! Baba​m ın albay lığa y akın siv il bir
m em uriy eti v ardı. Hem en hem en v ali gibi bir şey …
Zaten bu m ev ​k iy e y ükselm esi için bir adım lık bir şey
kalm ış​t ı. Herkes, ona “Biz zaten şim diden sizi v alim iz
say ıy oruz, İv an Mihay liç” diy ordu. Son baloda… khe…
ah, son baloda… khe-khe-khe —kadın, göğsünü tutup
ağzındaki balgam ı çıkararak hay kırdı— oh m elun
hay at… Başkanın v er​diği son baloda, Prenses
Bezzem elnay a beni gördüğü zam an (bu kadın, Poly a,
sonraları, ba​banla ev lendiğim zam an beni kutsam ıştı)
hem en sorm uştu: “Okulu bitirdiği gün şalıy la dans
eden şu sev im li kız değil m i bu?” (Şu y ırtığı dikm ek
lâzım , iğney i alsan da, hem en şim ​di, sana öğrettiğim
biçim de bunu tutturuv ersen!.. Yarına kalırsa, khe!..
Yarına kalırsa khe-khe-khe delik büy ür, diy e
boğularak hay ​k ırdı!) O sıralarda m abey inci Prens
Sçegolskiy Petersburg’tan y eni gelm işti. Benim le bir
m azurka oy nadıktan sonra, ertesi gün gelip beni
resm en istey eceğini bildirdi. Ben de en nazik
kelim elerle kendisine teşekkür ederek, kalbim in,
çoktan başkasına ait olduğunu söy ​l edim . Bu başkası,
senin babandı, Poly a. Babam bu işe çok kızdı. Su hazır
m ı? Ver şu göm leği​m i… Ya çoraplarını? —küçük kızına
seslene​r ek — Lida, dedi, artık sen bu gece, göm leksiz
y atıv er!.. Nasıl edersen et, işte!.. Sonra çorap​l arını da
y anına koy … Hepsini birden y ıkarım . Şu serseri ney e
daha gelm iy or? İçkici herif!.. Göm leğini paçav ray a
döndürm üş… Baştanbaşa parçalanm ış… Bari hepsini
birden y ıkay a​y ım da… Üst üste iki gece
y orulm ay ay ım …

Kadın koridordaki kalabalığa, bir şey ta​şıy arak


kendi odasına doğru ilerlem ey e çalışan adam lara
bakarak:

— Am an Allah’ım ! diy e bağırdı. Khe-khe- khe! Yine


m i! Ne oluy or? Ne v ar böy le? Böy ​l e ne getiriy orlar?
Am an Yarabbi!

Kan içinde v e bay gın bir halde olan Marm elâdov ’u


oday a getirdikten sonra, polislerden biri, etrafına
bakınarak:

— Bunu nerey e y atıracağız? diy e sordu.

Raskolnikov :

— Div anın üstüne! Doğruca div anın üstü​n e


y atırın, diy e y ol gösterdi. İşte, başını bu y a​n a koy un!

Koridordaki kalabalığın arasından biri:

— Yolda araba çiğnem iş… Sarhoşm uş! di​y e bağırdı.

Katerina İv anov na, sapsarı kesilm iş bir halde


güçlükle nefes alıy ordu. Çocuklar çok korkm uştu.
Küçük Lidoçka, bir çığlık kopara​r ak ablası Poly a’y a
atıldı, ona sarılarak bir y aprak gibi titrem ey e başladı.
Raskolnikov , Marm elâdov ’u y atırdıktan sonra
Katerina İv anov na’y a koştu… Telâşlı bir sesle:

— Allah aşkına sükûnet bulunuz, korkm ay ınız,


dedi. Yolda, karşıdan karşıy a geçer​k en araba
çiğnem iş. Üzülm ey iniz, kendine ge​l ir. Buray a
getirm elerini ben söy ledim . Ben ev ​v elce de size
gelm iştim , hatırlıy or m usunuz? Kendine gelir,
parasını ben v ereceğim !

Katerina İv anov na:


— Bana olanlar oldu! fery adını basarak kocasına
atıldı.
Raskolnikov bu kadının, öy le olur olm az şey ler
karşısında ay ılıp bay ılanlardan olm adı​ğ ını
anlam akta gecikm edi. Bir anda y aralının başı altına,
şim diy e kadar kim senin koy m ay a akıl edem ediği, bir
y astık kondu. Katerina İv anov na, büsbütün kendini
unutm uş bir hal​de, titrey en dudaklarını ısırarak v e
göğsünden fırlam ay a hazır çığlıklarını tutarak,
kendini kay betm eden onu soy m ay a, y aralarını
m uay ene etm ey e koy uldu.
Bu arada Raskolnikov , oradakilerden biri​n i, gidip
doktor getirm ey e razı etti. Meğer dok​t or, bir ev aşırı
oturm aktay m ış. Hiç durm adan da Katerina
İv anov na’y a:
— Doktora adam koşturdum , üzülm ey iniz,
parasını ben v ereceğim , diy e tekrarlay ıp duruy ordu.
Su y ok m u? Bana bir peçete, bir hav lu, v ey a buna
benzer bir şey v eriniz, am a çabuk olunuz!..
Yaralarının ne çeşit olduğu daha bel​l i değil…
Yaralıdır, am a, ölm edi, buna inanı​n ız!.. Bakalım
doktor ne diy ecek?

Katerina İv anov na pencerey e koştu. Ora​da,


köşede, oturulacak y eri çökm üş bir sandal​y enin
üzerinde, geceley in çocuklarıy la kocası​n ın
çam aşırlarını y ıkam ak için hazırlanm ış su dolu
büy ük bir toprak leğen v ardı. Geceley in bu çam aşır
y ıkam a işini, en az haftada iki se​fer, bazen de daha çok
olm ak üzere, Kate​r ina İv anov na kendisi görürdü.
Çünkü artık o hale gelm işlerdi ki, y edek çam aşırları
hem en hem en hiç kalm am ıştı. Aile fertlerinden her
birinin ancak birer kat çam aşırı v ardı. Kate​r ina
İv anov na pisliğe asla katlanam azdı. Ev in içinde pislik
görm edense, ıslak çam aşırları sa​baha kadar iplerde
kurutup tem iz çam aşır v e​r ebilm ek için, geceley in
herkes uy urken taka​t inin üstünde y orgunluklara
katlanm ay ı ter​c ih ederdi. Raskolnikov ’un istem esi
üzerine, toprak leğeni getirm ey e koştuy sa da az kalsın
leğenle beraber düşüy ordu. Bereket v ersin
Raskolnikov , bir hav lu bulup ıslattı ve
Marm elâdov ’un kan içindeki y üzünü silm ey e
koy uldu. Katerina İv anov na, güçlükle nefes alarak v e
elleriy le göğsünü bastırarak y anı başında duru​y ordu.
Kendisi de y ardım a m uhtaçtı. Raskolnikov , y aralıy ı
buray a getirm eleri için polisle​r i kandırm akla, belki
kötü bir iş y apm ış oldu​ğ unu anlam ay a başladı. Bekçi
de şaşkın şaşkın duruy ordu. Katerina İv anov na:

— Poly a, diy e bağırdı, çabuk Sony a’y a koş. Ev de


bulam azsan da zararı y ok. Babası​n ın, arabanın
altında kaldığını, döner dönm ez hem en buray a koşup
gelm esi gerektiğini söy ​l e!.. Çabuk ol Poly a!.. Al da şu
başörtüsüy le ör​t ün !

Sandaly ede oturm akta olan çocuk, birdenbire:

— Yığdıy ım gibi kos! diy e bağırdı v e bu​n u


söy ledikten sonra, y ine, gözlerini kocam an kocam an
açarak v e ökçeleri bitişik, burunları ay rı bir halde
ay aklarını ileri doğru uzatarak eski sessiz oturm a
durum una geçti.

Bu arada oda öy lesine dolm uştu ki, iğne atılsa y ere


düşm ey ecek bir hal alm ıştı. Polisler çekilip gitm işti.
Yalnız bir tanesi, m erdiv enler​den üşüşüp gelen
kalabalığı y ine m erdiv enlere kov m ak için kalm ıştı.
Buna karşılık iç odalar​dan, neredey se bay an
Lippewehzel’in bütün kiracıları üşüşm üşlerdi.
Önceleri y alnız kapıla​r ı önünde duruy orlardı.
Sonraları, küm e halin​de odanın içine doldular.
Katerina İv anov na küplere bindi. Kalabalığa dönerek:

— Hiç olm azsa rahat rahat ölm esine m ü​saade


ediniz, diy e çıkıştı. Sey redecek başka ti​y atro
bulam adınız galiba!.. Üstelik sigaralarını da
tellendirm işler!.. Khe-khe-khe!.. Yok, ne ha​c et,
şapkalarınızla giriniz! İşte, gerçekten de biri şapkalı…
Çık dışarı!.. Hiç olm azsa ölüy e say gı gösterin!..

Bir öksürük nöbeti onu tıkadı. Am a çıkış​m ası da


işine y aradı. Anlaşılan Katerina İv anov na’dan biraz
çekiniy orlardı. Kiracılar birbiri peşinden kendi
kapılarına çekildiler. Hepsinin halinde, en
y akınlarının beklenm edik bir felâ​k eti karşısında bile
insanlarda her zam an gö​r ülen garip bir sev inç
duy gusu v ardı. En sa​m im î acım a, acısını pay laşm a
duy gularına rağ​m en, istisnasız olarak hiç kim se böy le
bir duy ​g uy a kapılm aktan kendini alam am ıştır.
Zaten kapının ötesinden, hastane lâfları,
buradakilerin boşu boşuna rahatsız edilm em esi
gerektiği sözleri gelm ey e başlam ıştı.

Katerina İv anov na:

— Ölm ek de y asak! diy e bağırdı. İçindeki hıncı


boşaltm ak için kapıy a atıldığı bir sırada, ev sahibi
Lippewehzel ile burun buruna geldi. Bay an
Lippewehzel, kazay ı y eni haber alm ış, ortalığı düzene
sokm ak için koşup gelm işti. Bu, çok terbiy esiz v e
kav gacı bir Alm an kadınıy dı. Ellerini birbirine
v urarak, Alm an şiv esiy le:

— Am an Allah’ım , diy e söy lendi. Sizin, ko​c a


sarhoş, bey gir çiğnem iş… Onu hastaney e gitm ek…
Ben ev sahibi…

Katerina İv anov na kurum lu bir eda ile:

— Am aliy a Lüdv igov na, diy e söze başla​dı. Ne


söy lediğinizi düşünm enizi rica ederim . (Katerina
İv anov na, ev sahibi kadınla konuşurken “ona
m ev kiini hatırlatm ak için” daim a kurum lu bir eda
takınırdı. Şu anda bile kendi​sini bu zev kten y oksun
etm ek istem em işti.) Am aliy a Lüdv igov na…
— Beni Am al Lüdv igov na diy e çağırm a​m anızı size
bundan önce de bir defa söy lem iş​t im . Ben Am al-
İv an’ım .
Hay ır, siz Am al-İv an değil, Am aliy a
Lüdv igov na’sınız!.. Ve ben, şim di şu kapının ardında
kıs kıs gülen aşağılık dalkav uğunuz Lebezy atnikov
ay arında bir insan olm adığım için (gerçekten de bu
sırada kapıınn arkasından bir kahkaha y ükselm iş v e
“iy ice kapıştılar!” sözleri duy ulm uştu.) bu isim den
niçin hoşlan​m adığınızı iy ice bilm em ekle beraber, sizi
dai​m a Am aliy a Lüdv igov na diy e çağıracağım !..
Sem iy on Zaharov iç‘in başına neler geldiğini iş​t e siz de
görüy orsunuz!.. Adam cağız ölüy or. Hem en şu kapıy ı
kapam anızı, buray a da kim ​sey i sokm am anızı rica
ederim . Bırakın da hiç olm azsa adam cağız rahat rahat
can v ersin!.. Aksi takdirde, inanınız ki, bu
y aptıklarınız, y a​r ından tezi y ok, bizzat v alinin
kulağına gitm iş olacaktır. Prens, daha kızlığım dan
beni tanır. Birçok defalar lûtuflarına boğduğu
Sem iy on Zaharov ic’i de çok iy i hatırlar. Sem iy on
Zaha​r ov iç‘in birçok dostları v e koruy ucuları bulun​-
duğunu herkes bilir… Am a şu uğursuz zaafını
hissettiği için, soy lu bir gururla, herkesten eli​n i
eteğini çekm işti. Am a şim di, kocam ın çocuk​l uğundan
beri tanıdığı, v akti hali y erinde (Raskolnikov ’u
göstererek) şu y üksek kalpli deli​k anlı bize y ardım
ediy or. Em in olunuz ki, Am aliy a Lüdv igov na…
Bütün bu sözler, gittikçe artan bir hızla, çok çabuk
söy lenm işti. Am a bir öksürük nöbeti, Katerina
İv anov na’nın bu güzel söy lev ini bir​denbire y arıda
kesti. Bu sırada, ölm ekte olan y aralı da kendine
gelerek inledi. Genç kadın ona koştu. Hasta, gözlerini
açtı, am a henüz kim sey i seçem ediği, hiçbir şey
anlam adığı için, başucunda duran Raskolnikov ’a
bakm ay a başladı. Güçlükle, kesik kesik, ta
ciğerlerinin de​r inliklerinden nefes alıy ordu.
Dudaklarının kenarında bir kan çizgisi fark ediliy or,
alnında ter taneleri parlıy ordu. Raskolnikov ’u
tanım adığı için, endişeli bakışlarla etrafı gözden ge​-
çirm ey e başladı. Katerina İv anov na, kocasına üzgün,
am a sert bakışlarla bakıy or, gözlerin​den de y aşlar
akıy ordu.

Ağzından üm itsizlikle:

— Am an Allah’ım ! sözleri döküldü, bü​t ün göğsü


y am y assı olm uş. Her y anı kan re​v an içinde!..
Elbiselerini tam am ıy la soy m ak lâzım . Sem iy on
Zaharov iç, eğer y apabilirsen, şöy le biraz dön!..
Marm elâdov onu tanıdı..Kısık bir sesle:

— Bir papaz!.. diy e fısıldadı.


Katerina İv anov na pencerey e çekildi. Alnı​n ı
pencere kenarına day adı v e um utsuzluk için​de
hay kırdı:

— Oh, m elun hay at!..

Ölm ekte olan y aralı, küçük bir sessizlikten sonra


y ine m ırıldandı:

— Bir papaz!

Katerina İv anov na:

— Sus bakay ım , diy e çıkıştı.

Yaralı bu çıkışm ay a boy un eğdi v e sustu, ürkek v e


üzgün bakışlarla karısını aram ay a başladı. Kadın,
tekrar onun y anına dönüp başucunda durdu. Yaralı
biraz y atıştı, am a bu, uzun sürm edi. Çok geçm eden
gözleri bir köşe​de sıtm a nöbetine tutulm uş gibi
titrem ekte v e şaşırm ış çocuk gözleriy le kendisine
bakm ak​t a olan (babasının sev gilisi) küçük Lidoçka’y a
takıldı. Onu göstererek:

— A… a… diy e üzüntüy le kekeledi. Bir şey ler


söy lem ek istediği anlaşılıy ordu.
Katerina İv anov na:

— Daha ne istiy orsun? diy e bağırdı.


Yarı dalgın bakışlarıy la kızının çıplak ay aklarını
göstererek, m ırıldandı.

— Yalınay ak!.. Yalınay ak!..


Katerina İv anov na sinirli sinirli bağırdı:

— Susss! Niçin y alınay ak olduğunu ken​din


bilirsin!..

Sev inen Raskolnikov :

— Hele şükür, doktor geldi diy e bağırdı.

Doktor etrafını kuşkulu gözlerle süzerek içeri girdi.


Bu, kellifelli, ufak tefek ihtiy ar bir Alm andı. Hastay a
y aklaştı. Nabzını y okladı. Dikkatle başını m uay ene
etti v e Katerina İv anov na’nın y ardım ıy la, baştanbaşa
kana bulanm ış göm leğini çözerek, hastanın göğsünü
açtı. Göğsü tam am ıy la parçalanm ış, berbat olm uştu.
Sağ taraftaki kaburga kem iklerinin bazıları kırılm ıştı.
Sol tarafta, tam kalbinin üzerinde, şid​detli bir çiftenin
izini taşıy an, kocam an, sarım ​t ırak - siy ah, korkunç
bir leke v ardı. Doktor kaşlarını çattı. Polis y aralının
tekerlekler ara​sına girerek, kaldırım ların üstünde
otuz adım kadar sürüklendiğini anlattı.

Doktor, y av aşça Raskolnikov ’a fısıldadı:


— Nasıl ay ıldığına şaşıy orum .

Raskolnikov sordu:

— Sizin düşünceniz ne?

— Şim di ölecek.

— Gerçekten hiç um ut y ok m u?
— Hay ır, en küçük bir um ut bile y ok! Can
çekişiy or. Üstelik başında da tehlikeli y arası v ar…
Hım … Gerçi kan alınabilir, am a… Bunun da bir
fay dası olm az. Beş on dakika sonra m u​h akkak ölecek.

— Şu halde kan alsanız iy i olur.

— Alalım … Am a bunun hiçbir fay dası


olm ay acağını size peşin olarak söy ley ey im .

Bu sırada başka ay ak sesleri duy uldu. Ko​r idordaki


kalabalık aralandı. Eşikte, son dinî töreni y apm ak
üzere kır saçlı ihtiy ar bir pa​paz göründü. Bir polis, ta
sokaktan beri arka​sından gelm ektey di. Doktor, hem en
y erini ona bıraktı. Papazla doktor m analı m analı
bakıştı​l ar. Raskolnikov , biraz daha beklem esini
doktor​dan rica etti. Doktor om uzlarını silkti v e kaldı.
Herkes geri çekilm işti. Yaralının itirafları uzun
sürm edi. Zaten bir şey ler anladığı şüp​h eliy di.
Ağzından ancak, kesik kesik, anlaşıl​m az birtakım
sesler çıkm aktay dı. Katerina İv anov na, Lidoçka’y ı
aldı. Küçük oğlanı san​daly eden indirdi. Soba tarafına
köşey e çekile​r ek diz çöktü, çocuklarına da önünde diz
çöktürdü. Kızcağız, sadece titriy ordu. Oğlan ise,
küçücük çıplak dizleri üzerinde durarak ölçülü bir
şekilde elceğizini kaldırıy or, geniş hareket​l erle
istav roz çıkarıy or, alnını döşem elere çar​pa çarpa y ere
kapanıy ordu. Görünüşe göre de bu hareket çok hoşuna
gidiy ordu. Katerina İv anov na dudaklarını ısırıy or,
göz y aşlarını tut​m ay a çalışıy ordu. O da zam an zam an
oğlanın göm leğini düzelterek, y erinden kalkm adan,
iba​detini bozm adan konsoldan çıkardığı bir
başörtüsüy le fazlaca çıplak olan Lidoçka’nın
om uzlarını örtm ek fırsatını da bularak, ibadet
ediy ordu. Bu arada, buray a bakan iç odaların
kapıları, y ine m eraklılar tarafından açılm ay a
başlanm ıştı. Bütün dairelerin kiracılarından ibaret
olan koridordaki sey irciler ise gittikçe artıy or, am a
eşikten bu y ana geçm iy orlardı. Bütün bu sahney i
y alnız bir m um artığı ay dın​l atıy ordu…

Ablasını çağırm ay a giden Poly a, kalabalığı


y ararak, hızlı hızlı koridordan geldi. Çok koşm aktan
nefesi tutulm uş bir halde oday a girdi. Başörtüsünü
çıkardı. Gözleriy le annesini aray arak y anına sokuldu:

— Geliy or, dedi, sokakta rastladım .


Annesi ona da kendi y anında diz çöktürdü.
Kalabalığın arasından bir genç kız, ürkek ürkek,
sessizce süzüldü. Sefalet, perişanlık, um utsuzluk v e
ölüm hav ası esen bu odada onun birdenbire görünüşü,
garip bir etki y apm ıştı. Onun da üstü başı perişandı.
Kılık kıy afeti işporta m alıy dı, am a bu kıy afette, kendi
özel dün​y asının zev k v e kurallarına göre m ey dana
gelen v e m aksadı, göze batacak v e y üz kızartacak bir
biçim de belli eden bir sokak kadınının şıklığı v ardı.
Sony a, koridoru geçerek tam kapının eşiğinde
durm uş, am a eşiği geçm em işti. Hiçbir şey
anlam ıy orm uşçasına, sanki kendinden geç​m iş bir
halde etrafına bakınıy ordu. Gerek es​k iciden satın
alınm ış olup burası için uy gunsuz görünen, gülünç v e
uzun kuy ruklu, bütün ka​pıy ı kaplay an geniş v e
kabarık etekli, renkli ipek robunu, açık renk
iskarpinlerini, gerek ge​c eley in hiç de lüzum u olm adığı
halde beraberin​de getirdiği şem siy esini, tepesinde ateş
rengin​de sorguç bulunan gülünç, y uv arlak hasır şap​-
kasını hepsini, hepsini unutm uştu. Erkek ço​c uklar
gibi y ana y ıktığı bu şapkanın altından zay ıf, solgun,
ürkm üş küçük bir y üz, açık bir ağız v e dehşetten
hareketsiz bir hal alan bir çift göz görünüy ordu.
Sony a, on sekiz y aşla​r ında, kısa boy lu, zay ıf am a
oldukça şirin, sa​r ışın bir kızdı. Mav i gözleri çok
güzeldi. Yata​ğ a, papaza ısrarla bakıy ordu. O da,
koşm aktan nefes nefesey di. Nihay et fısıltılar,
kalabalığın içinde söy lenen bazı sözler, herhalde, ona
kadar gelm iş olacaktı. Başını eğerek eşikten atladı,
oday a girdi. Am a y ine de kapının y anında dur​du.

Günah çıkartm a v e dinî tören bitm işti. Ka​t erina


İv anov na y eniden kocasının y atağına y aklaştı. Papaz
geri çekildi. Gitm eden önce de Katerina İv anov na’y a
v eda y ollu av utucu bir​k aç söz söy ley ecek oldu.

Katerina İv anov na, çocuklarını göstererek, sert v e


sinirli bir eda ile onun sözlerini kesti:

— Peki, y a bunları ne y apacağım ?


Papaz:

— Allah kerim dir, onun rahm etinden üm i​dinizi


kesm ey iniz… diy ecek oldu.
— Eh… kerim … am a bize göre değil!
Papaz, başını sallay arak:

— Günaha giriy orsunuz hanım , günaha


giriy orsunuz!.. dedi.
Katerina İv anov na ölm ekte olan kocasını
göstererek:
— Ya bu günah değil m idir? dedi.

— İstem ey erek bu felâkete sebep olanlar, hiç


olm azsa kay bettiğiniz gelir kay nağının y e​r ini tutacak
bir tazm inat v erm ey e belki de ra​zı olacaklardır.

Katerina İv anov na, elini sallay arak, sinirli sinirli


bağırdı:

— Siz beni anlam ıy orsunuz? Bana ne diy e


tazm inat v ersinler? Sarhoşlukla kaldırıp ken​dini
bey girlerin ay ağı altına atm ış! Hem hangi gelir
kay nağından bahsediy orsunuz? O bi​zim için bir gelir
kay nağı değil, bir ıstırap kay ​n ağı idi. Sarhoşun
biriy di. Varını y oğunu içki​y e v eriy ordu. Bizden çalıp
m ey haney e götürü​y ordu. Hem onların hay atını, hem
benim ha​y atım ı m ey hanelerde tüketti, öldüğüne bin
şü​k ür!.. Zararım ız azalır…

— Ölüm döşeğindeki bir insanı affetm ek gerektir.


Böy le söy lem ek günahtır, hanım efen​di… Böy le
duy gular beslem ek büy ük bir gü​n ahtır.

Katerina İv anov na, y aralının etrafında, te​l âşlı


telâşlı dolaşıy or, ona su v eriy or, başındaki kan v e
terleri siliy or, y astığını düzeltiy or, bu iş arasında,
arada sırada papazla da konuşm ak fırsatını
buluy ordu. Papazın son sözleri üzeri​n e, birdenbire,
âdeta deli gibi ona çıkıştı:

— Eh, babacığım ! Bunların hepsi sadece lâftan


ibaret!.. Affetm ek!.. Meselâ, şay et atla​r ın altında
ezilip çiğnenm esey di, bugün y ine sarhoş bir halde
gelecekti. Sırtındaki kirli v e param parça göm leğinden
başka bir göm leği ol​m adığı için, y atıp zıbarır
zıbarm az, ben de sabaha kadar onun v e çocukların
kirli çam aşırlarıy la uğraşacak, pencerede
kurutacaktım . Sabah olur olm az da sökükleri
dikm ey e, y ırtıkları y am am ay a oturacaktım , işte
benim gecem … Bu durum da aftan söz etm enin lâfı m ı
olur? Zaten ben onu affettim …
Şiddetli v e korkunç bir öksürük sağanağı sözünü
kesti. Mendiline tükürdü v e görm esi için papaza
uzattı, öteki eliy le de, ağrıy an göğ​sünü tuttu. Mendil
tam am ıy la kan içindey di.
Papaz başını eğdi, hiçbir şey söy lem edi.

Marm elâdov son dakikalarını y aşıy ordu.


Gözlerini, tekrar üstüne eğilm iş olan, Katerina
İv anov na’dan ay ırm ıy ordu. Boy una bir şey ler
söy lem ek istiy ordu. Hatta zorla elini oy natarak v e
belli belirsiz bir şey ler m ırıldanarak, sözle​r ine başladı,
am a kocasının kendisinden af isteğinde bulunacağını
anlay an Katerina İv anov na, hem en em reden bir sesle:

— Sus!.. diy e bağırdı. Lüzum u y ok! Ne söy lem ek


istediğini biliy orum !..

Yaralı sesini kesti. Am a hem en o anda, etrafta


dolaşan bakışları, kapıy a takıldı. Sony a’y ı gördü.

Bu ana kadar onu fark etm em işti: Sony a köşede,


gölgede duruy ordu.

Yaralı birdenbire m üthiş bir hey ecan v e dehşet


içinde, gözleriy le kızının durm akta ol​duğu kapıy ı
göstererek kısık bir sesle v e nefes nefese:
— Kim bu? Kim bu? diy e sordu v e doğ​r ulm ay a
çalıştı.

Katerina İv anov na:


— Yat!.. Yat.. diy e bağıracak oldu. Am a y aralı
olağanüstü bir gay retle elleri üzerinde doğruldu.
Âdeta onu tanım ıy orm uş gibi garip v e dik bakışlarla,
bir süre kızına baktı. Kızını asla bu kılıkta görm em işti.
Derken birdenbire onu tanıdı. Genç kız, alçalm ış,
süslü püslü v e utangaç, ölm ekte olan babasıy la
v edalaşm ak için boy nu bükük, sırasını bekliy ordu.
Marm elâdov ’un y üzünde, sonsuz bir ıstırap ifadesi be​-
lirdi.

— Sony a! Kızım ! Beni affet!.. diy e bağır​dı, ona elini


uzatm ak istedi. Am a day anağını kay bettiği için,
düştü, div andan aşağı, y üzüko​y un y ere y uv arlandı.
Kaldırm ay a koştular. Yatırdılar. Am a artık ölüy ordu.
Sony a hafif bir çığlık kopardı. Babasının y anına
koşup, kucak​l adı, öy lece kalakaldı. Marm elâdov ,
kızının kol​l arı arasında can v erdi.

Kocasının ölüsünü gören Katerina İv anov na:

— Lây ığını buldu! diy e bağırdı. Am a şim ​di ben ne


y apacağım !.. Cenazesini ney le kaldıracağım ? Yarın şu
çocukların karnını ney le, ney le doy uracağım ?

Raskolnikov , Katerina İv anov na’nın y anı​n a


sokuldu:
— Katerina İv anov na, diy e söze başladı. Geçen
hafta, rahm etli kocanız bana, bütün ha​y atını v e
durum unu anlatm ıştı. Em in olunuz ki sizden, aşırı bir
say gıy la bahsettiy di. Hepi​n ize ne kadar bağlı
olduğunu, hele size, Kate​r ina İv anov na, ne kadar
say gı v e sev gi besle​diğini öğrendiğim o geceden beri,
onunla dost olm uştuk. Şim di… bir hizm ette
bulunm am a… dostum a olan borcum u ödem em e
m üsaadenizi rica edeceğim . Burada… galiba y irm i
ruble olacak… Bunun size bir y ardım ı olabilirse…
ben… bir kelim ey le, ben y ine uğrarım . Hem m utlaka
uğrarım . Hatta belki de y arın gelirim ,.. Allah’a
ısm arladık…

Raskolnikov , hızla odadan çıktı. Kalabalığı


y ararak acele m erdiv enlere y ürüdü. Kalabalı​ğ ın
arasında, kazay ı öğrenen v e talim at v erm ek için
gelen Nikodim Fom iç‘le burun buruna gel​di. Polis
karakolundaki hadiseden beri, birbirle​r ini
görm em işlerdi. Am a Nikodim Föm iç onu hem en
tanıdı.

— Ooo, siz m isiniz!.. diy e sordu.


Raskolnikov :

— Öldü, cev abını v erdi. Doktor geldi. Pa​paz geldi.


Her şey y olunda. Yalnız şu zav allı kadını fazla rahatsız
etm ey iniz. Zaten v erem ​dir. Elinizden gelirse ona biraz
kuv v et v eri​n iz.

Sonra, polis kom iserinin ta gözlerinin içine


bakarak alay cı bir eda ile:

— Biliy orum , siz zaten iy i bir adam sınız! diy e ilâv e


etti.

Fener ışığında, Raskolnikov ’un y eleğinde taze


birkaç kan lekesi gören Nikodim Fom iç:

— Nasıl da kana bulanm ışsınız!.. dedi.

Raskolnikov , biraz garip bir eda ile:

— Ev et, kana bulanm ışım … Her tarafım kan


içinde, dedi.

Sonra gülüm sey erek, başıy la bir selâm v erdi v e


m erdiv enlerden aşağı y ürü​dü.

Farkında bile olm adığı bir hum m a nöbe​t i içinde,


sadece birdenbire bütün v arlığını kaplay an bol v e
kudretli bir hay atın y eni v e sonsuz bir duy gusuy la
dolu olarak, acele etm e​den, y av aşça m erdiv enlerden
iniy ordu. Bu duy ​g u, birdenbire, um ulm adık bir anda,
affedildiği bildirilen bir idam m ahkûm unun duy acağı
he​y ecanla ölçülebilirdi…

Merdiv enin ortasında, ev ine dönm ekte olan papaz,


arkasından y etişti. Raskonikov . sessizce ona y ol v erdi.
Sessizce selâm laştılar. Tam son basam akları inerken,
birdenbire, ar​k asında acele birtakım ay ak sesleri
duy du. Birisi arkasından koşuy ordu. Gelen Poly a idi.
Kız hem arkasından koşuy or, hem de: “Biraz bakar
m ısınız! Biraz bakar m ısınız!” diy e ses​l eniy ordu.

Raskolnikov Poly a’y a döndü. Kız, son ba​sam akları


koşarak indikten sonra, delikanlı​n ın tam karşısında,
bir basam ak y ukarısında durdu. Av ludan buray a
solgun bir ışık sızm ak​t ay dı. Raskolnikov . Poly a’nın
kendisine gülüm sey en v e çocukça gözlerle bakan,
zay ıf am a sev im li y üzünü tanıdı. Kız, görünüşe gö​r e,
pek hoşuna giden bir v azifey le koşup gel​m işti. Nefes
nefese, acele acele sordu:

— Bana bakın sizin adınız ne? Sonra… siz nerede


oturuy orsunuz?

Delikanlı ellerini kızın om uzlarına koy du, m utlu


bir bakışla ona baktı. Sebebini kendisi de bilm eden,
kıza bakm aktan büy ük bir. .zev k duy uy ordu.
— Sizi kim gönderdi? diy e sordu.
Poly a, daha büy ük bir neşey le gülüm sey erek:

— Beni Sony a ablam gönderdi, diy e ce​v ap v erdi.

— Sizi Sony a’nın gönderdiğini ben zaten


biliy ordum .

— Beni annem de gönderdi. Sony a ablam


gönderirken annem de y anım ıza gelerek “Am an
Poly a’cığım , çabuk ol!” dedi.

— Sony a ablanızı sev iy or m usunuz?

Poly a, dikkati çeken bir kesinlikle:

— Ben onu herkesten çok sev erim , dedi.


Gülüm sem esi, birdenbire daha ciddî bir hal aldı.

— Beni de sev ecek m isiniz?

Cev ap y erine, kızın y aklaşan y üzünü ken​disini


öpm ek için m asum ca uzanan şişkin dudaklarını fark
etti. Birdenbire, kibrit çöpü gi​bi incecik iki kol, onu
sım sıkı kucakladı. Poly a’nın başı om zuna y aslandı.
Kızcağız, y üzü​n ü gittikçe daha fazla delikanlının
göğsüne bastırarak, y av aşça ağlam ay a başladı. Bir
dakika sonra da gözy aşlarından ıslanm ış y ü​zünü
kaldırdı, eliy le y aşlarını silerek:

— Babam a acıy orum , dedi Sonra, çocuk​l arın,


“büy ükler” gibi konuşm ak hev esine ka​pıldıkları
zam an takındıkları o ciddî eda ile.. Birdenbire ilâv e
etti: ne de olsa şim di felâke​t e uğradık!

— Babanız da sizi sev er m iy di?

Bu defa kızcağız büy ük bir ciddiy etle, hiç


gülüm sem ey erek, tam am ıy la büy üklerin
konuştukları bir eda ile sözlerine dev am etti:

— Hepim izden çok Lidoçka’y ı sev erdi, Lidoçka


hepim izden küçük olduğu için, sonra da hastalıklı
olduğu için onu sev erdi. Ona hep hediy eler getirirdi.
Bize de okum a öğretirdi. Bana da ay rıca —Poly a bunu
gururla söy le​m işti— gram er v e din dersleri gösterirdi.
An​n em bir şey söy lem ezdi. Am a biz onun bun​dan
hoşlandığını bilirdik… Babam da bilirdi. Annem bana
Fransızca öğretm ek istiy or. Çün​k ü artık ben öğrenm e
çağına geldim .

— Siz dua etm esini bilir m isiniz?

— A, elbet bilirim !.. Hem çoktan beri… Ben artık


büy ük olduğum için, kendi kendim e dua ederim .
Koly a ile Lidoçka, annem le birlik​t e y üksek sesle dua
ederler. İlkin “Mery em Ana” duasını okurlar; sonra:
“Allah’ım abla​m ız Sony a’y ı af v e takdis et!” duasını
okur​l ar… Daha sonra: “Yarabbi! Bizim öteki ba​bam ızı
da af v e takdis et!” diy e y alv arırlar. Çünkü bizim ilk
babam ız ölm üştür. Bu bizim başka babam ızdır. Am a
biz bunun için de dua ederiz.

— Poleçka, benim adım Rodiy on’dur. Ara sıra


benim için de dua ediniz!.. Sadece “Rodiy on kulunuzu
da…” dey in y etişir!..

Poly a, ateşli ateşli:


— Bundan sonra bütün öm rüm ce size dua
edeceğim ! dedi v e y ine, birdenbire gülüm sey erek
delikanlının kucağına atıldı, onu tekrar sım sıkı
kucakladı.

Raskolnikov adını söy ledi, adresini v erdi v e hem en


ertesi günü m utlaka geleceğine söz v erdi. Kızcağız
büy ük bir sev inç içinde ondan ay rıldı. Delikanlı
sokağa çıktığı zam an saat onu geçiy ordu. Beş dakika
sonra köprünün üstünde, tam o kadının bir süre önce
ken​dini suy a attığı y erde durm aktay dı.

Kati v e m uzaffer bir eda ile: “Artık y e​t er!” diy e


söy lendi v e sanki kara bir kuv v ete hitap ediy or, ona
m ey dan okuy orm uş gibi, aza​m etle ilâv e etti: “Ey
seraplar, ey m anasız korkular, ey hay aller hepiniz
geri!.. Hay at denilen şey v ar. Sanki şim di ben
y aşam ıy or m uy um ? Hay atım , henüz o ihtiy ar
kocakarıy la birlikte sönm edi. Allah sana rahm et
etsin, am a, sen de başkalarını rahat bırak!.. Artık
akıllandım , ışığa çıktım , iradem i, gücüm ü kazandım .
Şim di görürüz! Boy da ölçüşürüz! Hâlbuki ben bir
arşınlık bir alan üzerinde bile y aşam ay a razı
olm uştum !”

“… Şu anda, henüz çok halsizim am a… Bana öy le


geliy or ki, bütün hastalığım geçti. Az önce ev den
sokağa çıkarken, hastalığım ın geçeceğini biliy ordum .
İy i aklım a geldi! Poçinkov apartm anı, buradan iki
adım lık y erde… Hoş daha da uzakta olsa, y ine
Razum ihin’e m utlak uğram alıy ım … Varsın bahsi o
kazan​sın!.. Varsın biraz da o alay etsin, ne çıkar!.. Güç
lâzım , güç!.. Güçsüz hiçbir şey elde edil​m ez. Hâlbuki
gücü güçle elde etm ek gerek… İşte onlar bunu
anlam ıy orlar…” Raskolnikov bu sözleri, gururla,
kendine inanm ış bir eda ile söy ledi v e bacaklarını
zorla sürüy erek köp​r üden y ürüdü. Gururu, kendine
inanışı, daki​k adan dakikay a artıy ordu. Daha aradan
bir dakika geçer geçm ez, bir dakika öncekinden
bam başka bir adam olm uştu. Onu böy le altüst edecek
ne gibi bir fev kalâdelik olup bitm işti? Bunu kendisi de
bilm iy ordu. Sam an çöpüne sarılan biri gibi o da,
birdenbire: “Yaşam a​n ın m üm kün olduğu, hay atın
daha bitm ediği, hay atın kocakarıy la birlikte
ölm ediği” düşün​c esine sarıldı. Belki de hükm ünü
v erm ekte çok acele etm işti. Am a o bunu
düşünm üy ordu.

“Yine de, Rodiy on kulu için dua etm e​sini rica


ettim ” düşüncesi birdenbire kafasın​da parladı. “Am a
bu… Her ihtim ale karşı…” diy e ilâv e etti. Ve bu
çocukça düşüncesine gülm ekten kendini alam adı.
Key fi pek y erin​dey di.

Razum ihin’i kolay ca buldu. Poçinkov


apartm anında y eni kiracıy ı artık tanıy orlardı. Ka​pıcı
hem en ona y ol gösterdi. Daha m erdiv e​n in y arısından,
kalabalık bir insan topluluğu​n un canlı
konuşm alarını, gürültüsünü işitebi​l iy ordu.
Merdiv ene bakan kapı ardına kadar açıktı.
Bağrışm alar, m ünakaşalar işitilm ektey ​di.
Razum ihin’in odası oldukça büy üktü. Top​l antıda on
beş kadar insan v ardı. Raskolnikov , holde durakladı.
Burada, tahta bölm enin ar​k asında, ev sahibinin iki
hizm etçisi, ev sahibi​n in m utfağından getirilm iş iki
büy ük sem a​v erin, şişelerin, tabakların, m eze v e
börekle​r in etrafında perv ane gibi dönüy orlardı.

Raskolnikov , Razum ihin’i çağırttı. Beri​k i, büy ük


bir sev inçle koşup geldi. İlk bakış​t a, pek çok içtiği fark
ediliy ordu. Gerçi Ra​zum ihin, hem en hem en hiçbir
zam an sarhoş olacak bir hale gelm ezdi, am a bu sefer
neden​se sarhoşluğu belli oluy ordu.

Raskolnikov hem en söze başladı:


— Bana bak, dedi, sana sadece bahsi ka​zandığını,
gerçekten de hiç kim senin, başına neler gelebileceğini
bilm ediğini söy lem ey e gel​dim . içeri girm ey e gelince,
girem ey eceğim . Çünkü öy lesine halsizim ki,
neredey se şim di y ere düşeceğim … İşte bunun için,
sana hem günay dın, hem Allah’a ısm arladık! Yarın
da bana uğray ıv er!..
— Madem ki ay akta duracak halin olm a​dığını
kendin söy lüy orsun, bari dur seni ev e kadar
geçirey im …

— Ya m isafirlerin ne olacak? Şim di bu​r ay a bakan


şu kıv ırcık saçlı zat kim ?
— Şu m u? Kim olduğunu şey tan bilir… Herhalde
day ım ın ahbaplarından biri olacak. Kim bilir, belki de
kendiliğinden gelm iştir… Day ım ı m isafirlerle
bırakırım . Day ım çok değerli bir adam . Onunla şim di
tanışam adığına çok y azık! Am an canım sen de,
topunun canı cehennem e! Şim di onların beni sorup
aray acak halleri y ok! Sonra benim de biraz hav a
alm ay a ihtiy acım v ar. Sen tam zam anında gel​din.
Daha iki dakika geçsey di m utlaka içeri​de
döv üşecektim . Öy le palav ralar sav uruy or​l ar ki… Bir
insanın nihay et ne derece palav ra sav urabileceğini
tasav v ur edem ezsin!.. Hoş ni​ç in tasav v ur etm ey esin?
Sanki biz, kendim iz de y alan söy lem iy or m uy uz? Hem
v arsınlar y alan söy lesinler: buna karşılık ille de y alan
söy lem ezler. Bir dakika bekle de Zosim ov ’u
çağıray ım …

Zosim ov , âdeta can atarcasına Raskolnikov ’a


atıldı. Onda özel bir m erak göze çarp​m aktay dı. Çok
geçm eden y üzü ay dınlandı. Hastasını şöy le bir
m uay ene etikten sonra:

— Hem en gidip y atm alısınız, kararını v erdi. Gece


de bir şey alm anız hiç de fena ol​m az… Alır m ısınız?..
Ben size az önce bir toz hazırlam ıştım .
Raskolnikov :
— İsterse iki olsun!.. dedi.

— Tozu hem en oracıkta aldı…

Zosim ov , Razum ihin’e dönerek:

— Onu ev e kadar götürm ekle çok iy i edi​y orsun,


dedi. Bakalım y arın ne olacak? Am a bugün hiç de fena
değil. Eskisine göre büy ük bir değişiklik v ar. İnsan
y aşadıkça öğrenir.

Sokağa çıkar çıkm az Razum ihin, Raskolnikov ’a:

— Ev den çıkarken Zosim ov kulağım a ne söy ledi,


biliy or m usun? Şim di ben sana hep​sini açıkça
söy ley eceğim , çünkü onlar budala insanlar. Zosim ov
bana, y olda giderken gev e​zelik ederek ağzından lâf
alm am ı, sonra da bunları kendisine anlatm am ı
tem bih etti. Çünkü onun kafasında senin delirdiğine
y a da delirm ek üzere olduğuna dair bir düşünce v ar.
Düşün bir kere!.. Bir defa, sen ondan üç kat daha
akıllısın; sonra, m adem ki deli değilsin, o halde onun
kafasında y er eden bu saçm a sapan düşüncelere boş
v erirsin; daha sonra, ihtisası operatörlük olan et kafalı
adam , şim ​di de sinir hastalıklarına m erak sardırm ış…
Zam iy otov ’la y aptığın bugünkü konuşm a, Zosim ov ’un
sana dair olan düşüncelerini kesin olarak
değiştirm ey e sebep olm uş.

— Zam iy otov sana her şey i söy ledi m i?

— Ev et, her şey i söy ledi, söy lediğine de iy i etti.


Şim di m eselenin içy üzünü tam am ıy la anladım .
Zam iy otov da anladı. Hım , ev et, bir kelim ey le
Rody a… Mesele şu ki… Ben şim di biraz çakırkey ifim …
Am a bunun önem i y ok… Mesele şu ki… Hani o düşünce
y ok m u? Anlıy orsun y a? Gerçekten de bir zam anlar o
düşüncesince onların kafasında y er etm işti…
Anlıy orsun, değil m i? Am a onlardan hiçbiri bu
düşüncey i açıktan açığa söy lem ey e cesaret
edem iy ordu… Çünkü bu, gay et saçm a, m ana​sız bir
düşüncey di. Hele şu boy acının tev kifin​den sonra
bütün bu düşünceler, sonsuz olarak sönüp gitti… Am a
niçin onlar böy le salaktır? Ben o zam an Zam iy otov ’a
biraz çatm ıştım … Am a rica ederim , bu aram ızda
kalsın! Bildi​ğ ini katiy en çaktırm a! Dikkat ettim ,
Zam iy otov biraz alıngan adam … Bu, Lav iza’nın ev in​-
de olm uştu. Am a bugün, artık her şey anla​şıldı…
Kabahat hep şu İly a Petrov iç‘te. O za​m an karakolda
bay ılm andan fay dalanarak senden şüphey e
kalkışm ıştı. Am a sonra ken​disi de utandı. Ben zaten
biliy ordum …
Raskolnikov büy ük bir ilgiy le dinliy ordu.
Razum ihin sarhoşlukla boşboğazlık etm işti..

Raskolnikov :
— O zam an bay ılm am a sebep boğucu sıcaklar v e
y ağlıboy a kokusuy du, dedi.
— Şuna bak, bir de izahat v eriy or! Se​bep y alnız
boy a kokusu değil ki… Sendeki bu hastalık bir ay dan
beri için için hazırlanm aktay m ış… işte Zosim ov
burada!… Ya şu Zam i​y otov çapkının şim di ne kadar
üzgün olduğu​n u tahm in edem ezsin: “Ben o adam ın
tırnağı bile olam am !” diy or… “O adam ” dediği de
sensin!… Onda bazen iy i duy gulara rastlanıy or. Am a
bugün, “Kristal Palas” ta ona v erdiğin ders y ok m u,
şaheser bir şey olm uş! Önceleri onu korkutm uşsun,
adam cağız iliklerine kadar titrem iş!… Yahu, onu
hem en hem en y eniden o m anasız saçm alara
inanm ay a m ecbur etm iş, sonra da birdenbire dilini
çıkararak, “nasıl alır m ısın?” gibilerde alay etm işsin!
… Mü​k em m el doğrusu!… Şim di adam cağız berbat,
perişan bir halde… Sen gerçekten de bir üstat​sın
v allahi… Onlara böy lesi lâzım … Yazık ki ben orada
değildim . Zom itoy ov şim di seni bü​y ük bir sabırsızlıkla
bekliy ordu. Porfiri de seninle tanışm ak istiy or…
— Yaa… O da m ı? Peki, kuzum , am a bun​l ar ne diy e
beni deli sanıy orlar?

— Yani, deli değil canım … Kardeş, gali​ba ben sana


gerektiğinden çok açıldım . Bili​y or m usun, senin
sadece y alnız o noktay la ilgi​l enm en geçenlerde onu
şaşırtm ıştı. O nokta​n ın seni niçin ilgilendirdiği şim di
besbelli… Bütün olup bitenleri öğrenince, sonra da,
bun​l arın o zam anlar seni nasıl sinirlendirdiğini,
hastalığınla ay nı zam ana rastladığını dikkate alınca…
Ben şim di biraz sarhoşum azizim . Yal​n ız, şey tan bilir
am a Zosim ov ’un kendine m ah​sus bir düşüncesi v ar…
Sana söy lüy orum : o şim di sinir hastalıklarıy la aklını
bozdu. Am a sen ona aldırm a!

Yarım dakika kadar ikisi de sustular. Son​r a


Raskolnikov :

— Dinle Razum ihin, dedi, seninle açıkça konuşm ak


istiy orum : ben şim di bir ölünün y a​n ından geliy orum .
Ölen bir m em ur. Bütün param ı onlara v erdim .
Bundan başka, şim di beni öy le bir v arlık öptü ki…
Eğer birini öl​dürm üş olsay dım bile, y ine de… Hulâsa,
ben orada bir başka v arlık daha gördüm … Başın​da
ateş renginde sorguç bulunan bir v arlık… Ney se,
gerektiğinden çok gev ezelik ettim … Çok halsizim , tut
beni… Hem şim di m erdiv en de çıkacağız.

Telâşlanan Razum ihin:

— Nen v ar? Ne oluy orsun? diy e sordu.

— Biraz başım dönüy or… Am a bir şey değil…


Önem li olanı şu ki, içim de üzgünlük v ar… Bir kadın
gibi m üthiş üzgünüm … Ciddî söy lüy orum . Baksana,
bu ne? Bak!… Bak!…

— Ne v ar?

— Görm üy or m usun? Odam da ışık v ar, fark


etm iy or m usun? delikten sızıy or…

Son m erdiv enin dibinde, ev sahibinin ka​pısı


hizasında duruy orlardı. Gerçekten de, Raskolnikov ’un
odasında ışık bulunduğu, aşa​ğ ıdan fark ediliy ordu.

Razum ihin:

— Tuhaf şey !… diy e söy lendi. Belki de


Nastasy a’dır.
— Nastasy a hiçbir zam an bu v akitte be​n im
odam da bulunm az. Hem zaten o çoktan uy um uştur.
Am a… Ne olursa olsun!… Allah’a ısm arladık!…

— Ne oluy orsun? Seni geçirey im , içeri beraber


gireriz.

— İçeri beraber gireceğim izi biliy orum . Am a ben


burada senin elini sıkm ak, seninle burada v edalaşm ak
istiy orum . Hay di, baka​l ım , v er elini! Allah’a
ısm arladık!

— Rody a, sana ne oluy or kuzum ?

— Hiç; hay di gidelim , sen de tanıklık edersin!..

Merdiv enden çıkm ay a başladılar… Razum ihin’in


kafasında, Zosim ov ’un haklı olabile​c eğine dair
birdenbire bir şim şek çaktı. Kendi kendine:
“Gev ezeliğim le çocuğun sinirlerini bozdum !” diy e
söy lendi. Kapıy a y aklaşınca, birdenbire, odada bazı
sesler duy dular.

Razum ihin :

— Kuzum burada ne oluy or? diy e bağır​dı.

Raskolnikov daha önce dav ranıp kapıy ı ardına


kadar açtı v e m ıhlanm ış gibi eşikte do​n akaldı.

Annesiy le kız kardeşi, orada, kanepey e oturm uş,


bir buçuk saattir onu bekliy orlardı. Hareket
ettiklerine, gelm ek üzere olduklarına, neredey se
geleceklerine dair haberlerin daha bugün
tekrarlanm asına rağm en, acaba neden herkesten az
onları beklem iş, herkesten az onları aklına getirm işti?
Bu bir buçuk saat içinde onlar, şu anda hâlâ
karşılarında duran v e kendilerine her şey i anlatm ış
bulunan Nastasy a’y ı dev am lı bir soru y ağm uruna
tutm uş​l ardı. Hele Raskolnikov ’un hasta hasta v e
Nastasy a’nın anlatışına göre, herhalde ateşler içinde
“bugün kaçtığını” öğrendikleri zam an korkudan ödleri
kopm uştu.

“Am an Yarabbi, acaba ne oldu?” diy e iki​si de


ağlay ıp durm uşlar, bu bir buçuk saatlik beklem e
zam anını, bir kabir azabı içinde ge​ç irm işlerdi.

Raskolnikov ’un kapıda görünüşü, sev inç​l i,


hey ecanlı çığlıklarla karşılandı, ikisi de ona atıldılar.
Am a delikanlı, ölü gibi duruy ordu. Güçlü, ani bir
düşünce, bir y ıldırım gibi bey ni​n e v urm uştu. Onları
kucaklam ak için kolları da kalkm am ış, kalkam am ıştı.
Annesiy le kız kardeşi onu bağırlarına basıy or, öpüy or,
hem ağlıy or, hem gülüy orlardı… Raskolnikov bir
adım attı, sallandı v e bay gın bir halde y ere düştü.
Telâş, korkulu bağrışm alar, iniltiler

Eşikte durm akta olan Razum ihin, oday a atıl​dı.


Hastay ı güçlü kolları arasına aldı. Delikan​l ı bir anda
kendini kanepede buldu.

Razum ihin anney le kız kardeşe:


— Bir şey değil, diy e bağırıy ordu. Kü​ç ük bir
bay gınlık, önem siz bir şey … Doktor daha şim di, onun
çok daha iy i olduğunu, tam am ıy la sağlıklı
bulunduğunu söy ledi. Su v e​r in!… Hah işte, kendine
geliy or… Bak işte ay ıldı bile!…
Razum ihin bunları söy ledikten sonra, Doneçka’y ı,
neredey se kolunu çıkaracak gibi şid​detle, bileğinden
kav ray arak, kardeşinin “ay ıl​dığını” gösterm ek için
eğilm ey e zorladı. Gerek anne, gerek kız kardeş
Razum ihin’e bir kurtarıcı gözüy le, sev gi v e m innetle
bakıy orlardı; Duny a ile baş başa bir konuşm asında,
bizzat Pulheriy a Aleksanrov na Raskolnikov a’nın
“becerikli delikanlı” adını taktığı Razum ihin’in, bütün
hastalığı boy unca, Rody a’larına gös​t erdiği ilgiy i daha
bu akşam Nastasy a’dan dinlem işlerdi.

Birinci Cildin Sonu


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
I

Raskolnikov doğruldu, div anın üstüne oturdu.


Annesiy le kız kardeşini teselli etm ek için
Razum ihin’in ağzından sağanak halinde dökülen ateşli
v e ra​bıtasız sözleri kesm ek m aksadıy la hafifçe ona
elini salladı. Sonra ikisini de ellerinden tutarak iki
dakika kadar, konuşm adan, kâh birinin kâh ötekisinin
y üzüne baktı. Annesi bu bakışlardan korktu. Bu
bakışlarda, insana acı v erecek kadar kuv v etli bir
duy gu parıltısı tutuşuy or, am a ay nı zam anda
hareketsiz, hatta delice bir şey ler bile seziliy ordu.
Pulheriy a Aleksandrov na ağlam ay a başladı. Av doty a
Rom anov na’nın y üzü sapsarı idi. Ağabey sinin
av ucundaki eli titriy ordu.
Raskolnikov , Razum ihin’i göstererek, kesik kesik:

— Onunla… ev inize gidin, dedi. Yarına kadar.


Yarın her şey i… geleli çok m u oldu?
Pulheriy a Aleksandrov na:
— Bu akşam geldik Rody a, dedi. Trenim iz çok rötar
y aptı. Am a Rody a’cığım , ben şim di senden dün​y ada
ay rılm am . Şuracıkta, y anı başında gecelerim .

Delikanlı elini sinirli bir eda ile sallay arak:

— Beni üzm ey in! dedi.


Razum ihin:

— Onun y anında ben kalırım , diy e bağırdı. Bir


dakika bile ondan ay rılm am . Ev deki m isafirlerin canı
cehennem e, v arsın küplere binsinler. Day ım , onlara
ev sahipliği eder.

Pulheriy a Aleksandrov na tekrar Razum ihin’in


ellerine sarılarak:

— Size nasıl, teşekkür edeceğim i bilem iy orum …


diy e başladı ise de, Raskolnikov y ine onun sözünü
keserek, sinirli sinirli:

— Day anam ay acağım , day anam ay acağım , beni


üz​m ey iniz, diy e tekrarladı. Yeter artık, gidin…
Day anam ay acağım !
Korkm uş olan Duny a, annesinin kulağına:
— Gidelim anneciğim , diy e fısıldadı. Hiç ol​m azsa
bir dakika için olsun odadan çıkalım . Öldüre​siy e
canını sıktığım ız besbelli.

Pulheriy a Aleksandrov na ağlam ay a başladı:

— Üç y ıllık bir ay rılıktan sonra nasıl olur da onu


doy a doy a olsun sey retm ey ey im ?

Raskolnikov tekrar onların sözünü keserek:

— Durun! dedi. Boy una sözüm ü kesiy orsunuz, tabii


düşüncelerim de karm akarışık oluy or… Lujin’i
gördünüz m ü?

Pulheriy a Aleksandrov na:

— Hay ır Rody a. Am a geldiğim izi biliy or, dedi v e


biraz çekinerek ilâv e etti: Piy otr Petrov iç‘in seni
bugün ziy aret etm ek lûtfunda bulunduğunu da
işittik!

— Ev et… O lûtfu benden esirgem edi… Duny a, az


önce ben ona kendisini m erdiv enlerden atacağım ı
söy ledim , buradan da kov dum .

Pulheriy a Aleksandrov na korku ile:


— Ne diy orsun Rody a! Sen sahiden de…. her halde
onu dem ek istem edin, diy e söze başladı ise de,
Duny a’y a bir göz atınca durakladı.
Av doty a Rom anov na, gözlerini ağabey sinin
y üzüne dikm iş, sözlerini bitirm esini bekliy ordu, ikisi
de bu sabahki kav gay ı, anladığı v e anlatabildiği
kadar Nastasy a’dan dinlem işler, hay ret v e m eraka
kapılarak çok üzülm üşlerdi.

Raskolnikov güçlükle sözüne dev am etti:


— Duny a, ben bu ev lenm enin olm asını istem i​-
y orum . İşte bunun için sen de, hem en y arın, ilk
karşılaşm anda, Lujin’e v erdiğin sözü geri alırsın, artık
onun lâfım bile işitm ek istem iy orum .

Pulheriy a Aleksandrov na:

— Am an Allah’ım ! diy e bağırdı.

Av doty a Rom anov na, hırsla:

— Am a kardeşim , ne dediğini düşün bir defa, diy e


söze başladı ise de, hem en kendini tuttu. Yum u​şak bir
eda ile: Belki de şim di key fin y erinde değil,
y orgunsun, diy e dev am etti.

— Say ıkladığım ı m ı zannediy orsun? Hay ır, sen


Lujin’e benim y üzüm den v arıy orsun! Ben fedakârlık
kabul etm iy orum . Bunun için y arından tezi y ok ona
bir m ektup y az… Vazgeçtiğini bildiren bir m ektup.
Sabahley in bana okursun olur biter!

Gücenen kız:

— Ben bunu y apam am , diy e bağırdı. Hem ne


hakla…

Korkan anne, Duny a’y a koşarak:

— Duneçka, dedi, sen de pek hırslısın! Kes ar​t ık…


Yarın… görm üy or m usun? İy isi m i biz buradan
gidelim .

İçki başına v uran Razum ihin:

— Say ıklıy or! diy e bağırdı. Yoksa ne cesaretle


bunu söy ley ebilirdi? Yarın bütün bu budalalıkları ge​-
çer… Am a bugün gerçekten de o adam ı kov du. İş
dediği gibi oldu. Tabii adam da kızdı… Burada bir
nutuk çekti, bilgisini gösterdi, sonra da kuy ruğunu
bacakları arasına kısarak gitti.

Pulheriy a Aleksandrov na:

— Dem ek, doğru ha?


Duny a acıy an bir eda ile kardeşine:

— Yarın görüşürüz ağabey , dedi. Gidelim anne​-


ciğim … Allah’a ısm arladık Rody a!
Raskolinav , son gay retini toplay arak
arkalarından:

— Anladın m ı kardeşim , dedi, ben say ıklam ıy o​-


rum . Bu ev lenm e bir alçaklıktan başka bir şey
değildir. Tut ki ben alçağım , am a sen olm am alısın…
Bir kişinin olm ası y eter… Gerçi ben alçağım am a
böy le bir kardeşi, kardeşliğe kabul etm em ! Ya ben, y a
Lujin! Hay di, artık gidin.

Razum ihin:

— Sen çıldırm ışsın be! diy e kükredi. Müstebit


adam .

Am a Raskolnikov artık cev ap v erm edi, belki de


cev ap v erecek hali y oktu. Bitkin bir halde div ana
uzandı, y üzünü duv ardan y ana döndürdü. Av doty a
Rom anov na m erakla Razum ihin’e baktı. Siy ah gözleri
kıv ılcım landı. Razum ihin bile bu bakışların altında
tit​r edi. Pulheriy a Aleksandrov na, y ıldırım la
v urulm uş gibi duruy ordu. Âdeta üm itsiz bir tav ırla
Razum ihin’e fısıldadı:
— Ben m üm kün değil gidem em ! Ben şurada bir
y er​de kalırım … Siz Duny a’y ı götürün!

Razum ihin kendinden geçerek ay nı fısıltı ile:


— Bütün işleri de alt üst edersiniz! dedi. Hiç
olm azsa m erdiv en başına çıkalım . Nastasy a, bize ışık
tut!

Razum ihin, m erdiv enlerde fısıltı ile dev am etti:

— Size y em in ederim ki, daha bu sabah doktoru da,


beni de az kalsın döv ecekti! Anlıy or m usunuz, doktoru
bile döv m ey e kalkıştı. Doktor da onu daha fazla
sinirlendirm em ek için ısrar etm ey erek çekilip gitti.
Ben ise, aşağıda beklem ek için kaldım . Raskol​n ikov da
bu arada giy inip kaçm ış. Şim di de onu sinir​-
lendirm ey e kalkarsanız y ine kaçıp gider. Geceley in de
kendine bir şey ler y apm ay a kalkar.

— Ah, siz ne söy lüy orsunuz!

— Sonra, Av doty a Rom anov na da, siz olm adan


y alnız başına bu kiralık odalarda kalam az! Nerede
bulunduğunuzu hele bir düşünün! Şu Piy otr Petrov iç
alçağı sanki size daha iy i bir y er bulam az m ı idi? Am a
biliy or m usunuz, ben bu akşam biraz çakırkey ​fim ,
bunun için… küfrediy orum …. kusura bakm ay ın.
Pulheriy a Aleksandrov na ısrar etti:
— Buranın ev sahibesine gidip Duny a ile bana, bu
gece sığınacak bir köşe gösterm esini rica edeceğim .
Onu böy le bırakam am , hay ır bırakam am !

Onlar bunu konuşurken, m erdiv ende, tam ev sa​-


hibi kadının kapısı önündeki sahanlıkta
bulunuy orlardı. Nastasy a, bir basam ak aşağıdan
onlara ışık tutu​y ordu. Razum ihin, büy ük bir
coşkunluk içinde idi. Daha y arım saat önce,
Raskolnikov ’u ev ine geçirirken, kendisinin de itiraf
ettiği gibi, lüzum undan fazla gev ezelik etm ekle
beraber, pek çok şarap içm iş olm a​sına rağm en,
tam am ıy la dinç v e hem en hem en aklı başında idi.
Şim di ise halinde âdeta bir nev i hay ran​l ık v e hey ecan
görülüy ordu. Güy a içtiği bütün şarap​l ar, birdenbire
iki m isli bir kuv v etle, y eniden başına v urm uştu.
Kadınları kandırm ay a çalışarak v e büy ük bir
açıklıkla bahaneler ileri sürerek ikisinin de ellerin​den
y akalam ış bir halde, onlarla duruy ordu. Herhal​de
kendilerini daha çok inandırm ak için olsa gerek,
hem en her sözünde, kerpetenle sıkıy orm uş gibi, acıta​-
cak kadar ikisinin de ellerini sıkıy or v e hiç çekinm e​-
den, gözleriy le y iy ecekm iş gibi, Av doty a Rom anov ​-
na’y a bakıy ordu. Kadınlar bazen acının tesiriy le onun
kocam an ve kem ikli pençelerinden ellerini
kurtarıy or​l ardı. Am a o bunu fark etm em ekle
kalm ıy or, hatta onları daha büy ük bir kuv v etle
kendine çekiy ordu. Şay et onlar şu anda, kendilerine
bir hizm et olsun diy e, m erdiv enlerden tepesi üstü
kendini aşağı atm a​sını istese idiler, delikanlı hiç
düşünm eden v e gözünü kırpm adan hem en bunu
y apardı. Rody a’sının telâşına düşen Pulheriy a
Aleksandrov na, Razum ihin’in çok tu​h af bir insan
olduğunu v e elini lüzum undan fazla sıktığını
hissetm ekle beraber, şu anda delikanlı ona bir
koruy ucu olarak göründüğü için bütün bu acay ip​-
likleri görm ezlikten geliy ordu. Am a ay nı telâş için​de
bulunm asına rağm en Av doty a Rom anov na, pısı​r ık
bir kız olm adığı halde bu ağabey dostunun v ahşi bir
ışıkla tutuşan bakışları karşısında şaşkınlık, hatta
korku duy m aktan kendini alam ıy ordu. Duny a’y ı,
annesini de beraber sürükley erek bu delikanlının
y anından kaçm aktan alıkoy an biricik şey ,
Nastasy a’nın bu acay ip adam a dair anlattığı
hikây elerle içinde uy anan sonsuz güv endi. İhtim al ki
genç kız, şim di artık belki de ondan kaçm alarının
m üm kün olm ay acağını da anlıy ordu. Zaten on dakika
sonra Av doty a bir hay li ferahladı. Çünkü
Razum ihin’in, ne durum da bulunursa bulunsun, bir
anda bütün düşüncelerini açığa v urm ak alışkanlığı
v ardı. Böy lece onlar ne kıratta bir adam la karşı
karşıy a bulunduklarını pek çabuk anla​dılar.

Razum ihin, Pulheriy a Aleksandrov na’y ı kandır​-


m ay a çalışarak:

— Ev sahibinin y anında kalam azsınız, diy e ba​-


ğırdı. Hem bu çok saçm a bir şey olur. Gerçi siz
annesisiniz am a burada kalacak olursanız, Rody a’y ı
deli edersiniz, o zam an neler olacağını Allah bilir!
Dinley in, bakın şim di ne y apm ak düşüncesindey im :
Nastasy a şim di Rody a’nın y anında kalır, ben de iki​-
nizi ev inize kadar götürürüm . Çünkü siz y alnız ba​-
şınıza sokaklarda gidem ezsiniz. Bizim Petersburg bu
hususta…. Ne ise, boş v erin! Sizi ev inize bırakınca,
hem en koşup buray a gelirim . Sizi nam usum la tem in
ederim ki, on beş dakika sonra da, Rody a’nın duru​-
m una, uy uy up uy um adığına dair size bir haber geti​-
ririm . Sonra, dinley in! Sonra, sizden koşa koşa kendi
ev im e giderim . Ev de bir y ığın m isafir v ar, hepsi de
sarhoş… Zosim ov ’u alırım . Bu, Rody a’y ı tedav i eden
doktordur. Şim di o bizdedir, sarhoş da değildir. O
hiçbir zam an sarhoş değildir. Onu Rody a’y a alıp gö​-
türürüm . Sonra da hem en, y ine size gelirim . Böy lece
bir saat içinde ondan iki defa haber alm ış olursunuz!
Hem de bir doktor ağzından… Benim gibi bir ada​m ın
ağzından değil de doğrudan doğruy a bir doktor
ağzından… Çocuğun durum u kötü ise, y em in ederim
ki, sizi alıp buray a getiririm . Yoook, durum unda bir
iy ilik v arsa, siz de y atıp uy ursunuz! Ben ise gecem i
burada, koridorda geçiririm . Rody a’nın haberi bile ol​-
m az! Zosim ov ’a da, elim izin altında bulunm ası için,
ev sahibinin y anında gecelem esini söy lerim . Eeee,
şim di söy ley in bakalım , onun için siz m i daha fay da​-
lısınız, y oksa doktor m u? Hiç şüphe y ok ki doktor daha
fay dalıdır. Şu halde şim di ev e gidin! Am a ev sahibi
kadının y anında kalam azsınız! Ben kalabilirim am a
siz kalam azsınız! Sizin kalm anıza razı olm az… Çünkü…
Çünkü sersem in biridir de ondan… Beni Av doty a
Rom anov na’dan kıskanır. Hatta açıkçası, siz​den de
kıskanır. Hele Av doty a Rom anov na’dan m u​h akkak
kıskanır… Tuhaf, am a çok tuhaf bir tabiatı v ar. Hoş,
ben de budalanın biriy im … ne ise, boş v erin! Gidelim !
Bana inanıy or m usunuz? Bana ina​n ıy or m usunuz,
y oksa inanm ıy or m usunuz?

Av doty a Rom anov na:


— Gidelim anneciğim , dedi. Vaat ettiği gibi ha​-
reket edeceği m uhakkaktır. Kardeşim izi dirilten odur.
Gerçekten de doktor burada gecelem ey e razı olursa,
bundan ötesi can sağlığı!

Razum ihin coşkunluk içinde bağırdı:


— Hah işte… işte siz beni anlıy orsunuz, çünkü sız
bir m eleksiniz! Gidelim ! Nastasy a, sen hem en ışıkla
y ukarı, onun y anına çık! Ben on beş dakikay a kadar
gelirim .

Pulheriy a Aleksandrov na, tam am ıy la kani olm a​-


m akla beraber, daha fazla itiraz etm edi. Razum ihin
ikisinin de koluna girdi v e m erdiv enlerden sürükley ip
götürdü. Bununla beraber delikanlı, kadına endişe
v eriy ordu: “Gerçi becerikli, iy i y ürekli bir çocuk am a
acaba v aadini y erine getirebilecek bir durum da m ı?
Çünkü o kadar sarhoş ki…” diy e düşünm ekten kendini
alam ıy ordu.
Razum ihin, iki kadını koşturduğunun farkında ol​-
m adan, kocam an bacakları ile y ay a kaldırım ını arşın​-
larken Pulheriy a Aleksandrov na’nın aklından geçen​-
leri sezinley erek:
— Anlıy orum , anlıy orum , beni sarhoş zannedi​-
y orsunuz! diy e kadının düşüncesini y arıda kesti. Am a
boş lâf! Yani… gerçi ben körkütük sarhoşum am a
m esele bu değil. Ben şaraptan sarhoş olm adım . Sizi
görür görm ez içki başım a v urdu. Siz bana boş v erin!
Aldırm ay ın! Ben y alan söy lüy orum . Ben size lây ık bir
insan değilim . Ben sizin tırnağınız bile olam am ! Sizi
götürür götürm ez, hem en şuracıkta kanalda, başım a
iki kov a su dökeceğim . O zam an bir şey ciğim kalm az!
Ah, sizi ikinizi de ne kadar sev diğim i bir bilseniz!
Gülm ey iniz, hem darılm ay ınız! Herkese darılın am a
bana darılm ay ınız! Ben onun dostuy um , bu hesapça
sizin de dostunuz say ılırım . Ben böy le istiy orum …
Zaten bu benim içim e doğm uştu. Geçen y ıl öy le bir an
olm uştu… Am a hay ır, hiç de içim e doğm am ıştı,
çünkü siz âdeta gökten indiniz! Ben galiba bu gece hiç
uy um ay acağım ! Şu Zosim ov , az önce, onun
çıldırm asından korkuy ordu. İşte bunun için onu hiç
sinirlendirm em ek lâzım . Anne:
— Siz neler söy lüy orsunuz? diy e bağırdı.

Ürken Av doty a Rom anov na:


— Sahiden de doktor böy le bir şey söy ledi m i? diy e
sordu.

— Söy lem esine söy ledi am a öy le bir şey y ok, hiç de


öy le bir şey y ok! Sonra Rody a’y a bir ilâç da v erdi, bir
toz! Gözüm le gördüm . Derken siz de çıkageldiniz! Ah…
y arın gelsey diniz daha iy i ederdiniz! Am a kalkıp
gittiğim ize iy i ettik. Bir saat sonra da Zosim ov size
gelip her şey i anlatacaktır. O benim gibi sarhoş değil…
Bundan sonra ben de sarhoş olm ay acağım ! Am a ben
ne diy e böy le zilzurna olacak kadar içtim ? Çünkü
m elunlar beni m ünakaşay a sü​r üklediler. Hâlbuki ben
m ünakaşa etm em ey e y em in etm iştim . Öy le saçm a
sapan şey ler söy lüy orlardı ki, nerede ise kendileri ile
döv üşecektim ! Onlara başkan​l ık etsin diy e day ım ı
bıraktım . İnanır m ısınız, tam bir şahsiy etsizlik
istiy orlar v e bunda büy ük bir zev k bulu​y orlar. Kendi
şahsiy etlerinden uzaklaşm ak, kabil ol​duğu kadar
kendilerine benzem em ek! İşte onlara göre en büy ük
ilerlem e de budur. Hiç olm azsa sav urduk​l arı
palav ralar kendi uy durm aları olsa, halbuki…
Pulheriy a Aleksandrov na ürkek ürkek:

— Bana bakın diy e sözünü kesti. Am a bu onu


büsbütün coşturm aktan başka bir şey e y aram adı.
Razum ihin sesini daha çok y ükselterek bağırdı:

— Siz ne zannediy orsunuz? Onlar palav ra sa​-


v urduğu için m i ben kızıy orum zannediy orsunuz?
Saç​m a! Ben y alan dinlem esini sev erim . Yalan
insanların bütün öteki v arlıklara karşı üstünlüğünü
sağlar. Ya​l anla gerçeğe ulaşılır. Ben y alan söy lediğim
için insanım . Hiç olm azsa önceden on dört defa hatta
belki de y üz on dört defa y alan söy lenm eden hiçbir
gerçeğe ulaşılm am ıştır. Ve bu, kendine göre bir
şereftir. Hâlbuki biz kendi aklım ızla y alan söy lem esini
bile bece​r em iy oruz. Bana kendin uy durduğun bir
y alan söy le, seni alnından öpey im ! Kendi uy durm an
olan bir y a​l an söy lem ek, başka bir ağızdan işitilip
tekrarlanm ış bir gerçeği söy lem ekten hem en hem en
daha iy idir. Birinci ihtim alde sen bir insansın,
ikincisinde ise bir papağandan hiçbir farkın y oktur.
Sanki biz ney iz şim di? Biz şim di istisnasız olarak
hepim iz, bilgide, ilerlem ede, düşüncede, icatta,
ülküde, istekte, libera​l izm de, akılda, tecrübede, her
şey de, her şey de, her şey de, her şey de henüz daha
gim nasy um un ihzari sınıfınday ız! Elâlem in aklı ile
y etinm ek hoşlarına gi​diy or! Fena alışm ışlar!

Razum ihin, her iki kadının da elini sarsarak v e


sıkarak:
— Öy le değil m i? Öy le değil m i diy orum size? Öy le
değil m i? diy e bağırdı.
Zav allı Pulheriy a Aleksandrov na:

— Oh am an Yarabbi, ben bilm iy orum , dedi.

Av doty a Rom anov na, ciddî bir eda ile:

— Sizinle her sahada m utabık olm am akla bera​ber,


ev et… ev et doğrudur diy e onu tasdik etti v e can acısı
ile hay kırdı. Çünkü Razum ihin bu defa genç kızın elini
acıtacak kadar sıkm ıştı.

Razum ihin kendinden geçm iş bir halde:

— Ev et m i? Ev et m i diy orsunuz? diy e bağırdı.


Madem ki böy le söy lüy orsunuz şu halde… şu halde siz
iy iliğin, tem izliğin, akıl v e… m ükem m elliğin kay ​-
nağısınız! Verin bana elinizi, v erin! Siz de elinizi v e​-
rin, hem en şuracıkta diz çökerek ellerinizi öpm ek isti​-
y orum .

Delikanlı bunları söy ledikten sonra, talihlerine bu


defa tenha olan caddenin kaldırım larına diz çöktü.
Bu halden fev kalâde telâşlanan Pulheriy a Alek​-
sandrov na :
— Rica ederim , bırakın bunları, diy e bağırdı. Ne
y apıy orsunuz?

Telâş etm ekle beraber gülm ekten de kendini


alam ay an Duny a:

— Kalkınız, kalkınız! diy ordu.

— Elinizi v erm eden düny ada kalkm am ! Hah


şöy le… oldu işte, kalktım bile…. şim di gidelim artık!
Ben talihsiz bir sersem im , size lây ık olm ay an bir
sarhoşum , sizden utanıy orum … Sizi sev m ey e lây ık de​-
ğilim , am a önünüzde say gı ile eğilm ek, sem erli bir
eşek değilse her insanın borcudur! Ben önünüzde say gı
ile eğildim . İşte oteliniz! Rody a’nın az önce sizin Piy otr
Petrov iç’i kov m ası, ortada başka bir şey olm asa bile
y alnız bu sebepten ötürü y erinde bir hareketti. Ne
cesaretle sizi böy le bir y ere y erleştirdi? Bu reza​l ettir!
Burada ne biçim insanlar y aşar bilir m isiniz? Halbuki
siz onun nişanlısısınız! Siz nişanlı değil m i​siniz? Bunu
gördükten sonra artık nişanlınızın bir alçak olduğunu
söy ley eceğim !

Pulheriy a Aleksandrov na:


— Bana bakın Bay Razum ihin, ileri gidiy orsunuz,
diy ecek oldu. Razum ihin onun sözünü keserek:
— Ev et, ev et hakkınız v ar, dedi, ben ileri gittim ,
ay ıp ettim . Am a böy le söy lediğim için bana
gücenem ezsiniz! Çünkü ben sam im î söy lüy orum ,
y oksa şey ​den… ötürü değil, hım m m ! Çünkü böy le bir
hareket, pek alçakça bir şey olurdu. Bir kelim e ile ben
bunu, sizi şey ettiğim için değil… Hım m m ! Ne ise, öy le
olsun, lüzum u y ok, neden olduğunu söy lem ey eceğim ,
cesaret edem iy orum . Az önce, daha içeri girer girm ez
bu adam ın bizim düny am ızdan olm adığını hepim iz
anlam ıştık. Am a zannetm ey iniz ki saçlarını berberde
m aşalattığı için, bize bilgiçlik taslam ay a kalkıştığı
için biz ondan hoşlanm adık… Hay ır, bir m uhtekir, bir
casus olduğu için biz onu beğenm edik… Bir çıfıt, bir
soy tarı olduğu için hoşum uza gitm edi; bu besbelli bir
şey . Siz onu akıllı bir şey m i zannediy orsunuz? Hay ır,
o aptalın biridir. Hem o sizin denginiz m i? Oooh, Allah
gösterm esin.

Tam otelin m erdiv enlerinden çıkarken, birdenbire


duraklay arak:

— Biliy or m usunuz bay anlar, diy e dev am etti,


gerçi benim ev dekilerin hepsi de sarhoştur, am a buna
karşılık hepsi de nam uslu insanlardır. Sonra, gerçi biz
y alan da söy lüy oruz, çünkü ben de y alan söy lü​-
y orum , am a y alan söy ley e söy ley e eninde sonunda
gerçeğe ulaşacağız! Çünkü biz dürüst bir y ol tuttur​-
duk…. Halbuki Piy otr Petrov iç‘in tuttuğu y ol dürüst
değildir. Gerçi ben şim di onları en ağır küfürlerle
kalay ladım am a y ine de onları say arım . Hatta şu
Zam iy otov ’a bile say gım olm adığı halde, onu da se​-
v erim . Çünkü o toy bir delikanlıdır. Ev et, ev et, hatta
şu hay v an Zam iy otov ’u bile… Çünkü nam uslu v e
işinin ehli bir adam dır. Eee, y eter artık, her şey i söy ​-
ledik v e affedildik: Affedildik, değil m i? Öy le değil m i?
Eeee, Hay di gidelim . Ben bu koridoru bilirim ,
gelm işliğim v ardır. İşte şu 3 num aralı odada bir re​-
zalet çıkm ıştı. Siz burada hangi odadasınız? Kaç nu​-
m arada? 8 num arada m ı? Pekâlâ… Geceley in kapı​n ızı
kilitley iniz, kim sey i içeri sokm ay ınız! On beş da​k ika
sonra y eni haberlerle dönm üş olacağım . Yarım saat
sonra ise, Zosim ov ’la beraber geleceğim , görür​sünüz!
Allah’a ısm arladık, ben gidiy orum !

Pulheriy a Aleksandrov na, ürkek v e telâşlı bir ha​-


reketle kızına dönerek:

— Am an Yarabbi Duneçka, dedi, bu ne olacak?


Duneçka, şapkasını v e şalını çıkararak:

— Sükûnet bulunuz anneciğim , diy e cev ap v erdi.


Bu adam ı bize düpedüz Allah gönderdi. Gerçi doğru bir
içki âlem inden geliy or am a sizi tem in ederim ki, ona
güv enebiliriz. Hele kardeşim e y aptığı bütün o
şey lerden sonra…

— Ah Duneçka, gelip gelm ey eceğini Allah bilir! Ne


cesaretle Rody a’y ı bırakabildim ? Onu bu halde
bulacağım ı hiç, am a hiç um m uy ordum ! Ne kadar da
sert dav randı, âdeta gelişim ize sev inm em iş bir hali
v ardı.

Kadının gözlerinde y aşlar parladı.


— Hay ır anneciğim , bu böy le değil! Boy una ağ​-
ladığınız için görm ek fırsatını bulam adınız! Geçirdiği
büy ük hastalık onu iy ice sarsm ış, işte bütün bu
hallere sebep de budur.

Annesi, ürkek bakışlarla kızının gözlerinin içine


bakarak, kafasının içindeki bütün düşünceleri
okum ay a çalıştı. Duny a’nın, kardeşini m üdafaa
etm esinden onu affettiği neticesini çıkardı v e bundan
y arı y arıy a te​selli bularak:

— Ah şu hastalık! Bunda bir şey ler olacak, ola​c ak


bir şey ler! Hem seninle ne biçim konuştu Duny a! diy e
söy lendi v e kızının düşüncelerini okum akta de​v am
ederek ilâv e etti: Am a ben y arın fikrini değişti​-
receğine em inim .
Av doty a Rom anov na, annesinin sözünü keserek:

— Ben ise onun y arın da ay nı şey leri söy ley eceğine


em inim , dedi.
Hiç şüphe y ok ki bu, işin nazik bir safhası idi.
Çünkü burada Pulheriy a Aleksandrov na’nın şim di ko​-
nuşm aktan pek çok çekindiği bir nokta v ardı. Duny a
annesine y aklaşıp öptü. Annesi, bir kelim e söy lem e​-
den kızını sım sıkı kucakladı. Sonra oturup üzüntülü
bir m erakla Razum ihin’in dönüşünü beklem ey e v e
göz​l eri ile kızını takip etm ey e başladı. Duny a da
Razum ihin’i bekliy ordu. Ellerini göğsüne
kav uşturm uş, kafa​sından bir şey ler geçirerek odanın
içinde bir aşağı bir y ukarı dolaşıy ordu. Böy le
düşüncey e dalm ış bir halde, odanın içinde bir aşağı
bir y ukarı dolaşm ak, Av doty a Rom anov na’nın âdeti
idi. Annesi onun böy le zam anlardaki bu dalgın halini
her zam an âdeta bozm aktan çekinirdi.

Razum ihin, hiç şüphe y ok ki, sarhoşluğu sırasında


birdenbire Av doty a Rom anov na’y a karşı alev lenen
ihtirasıy la gülünçtü. Am a hele şim di, kollarını göğsü
üstüne kav uşturm uş olarak, düşünceli v e m ahzun bir
halde odada dolaşan Av doty a Rom anov na’y ı gördük​-
ten sonra, belki de birçokları delikanlıy ı, bu sarhoş
hali hesaba katılm asa bile m azur görürlerdi.

Av doty a Rom anov na, gerçekten de çok güzeldi.


Uzun boy lu, çok düzgün v ücutlu, gürbüz bir kızdı. Her
hareketinde kendine güv enir bir hali v ardı. Am a
onun bu hali, hareketlerindeki y um uşaklık v e zarafeti
zerre kadar bozm uy ordu. Yüzce ağabey sine benziy or​-
du. Am a onda güzellik son m ertebesini bulm uştu.
Koy u kum ral saçları, ağabey sininkinden biraz daha
açıktı. Siy aha y akın gözlerinde pırıltı, gurur, zam an
zam an da sonsuz bir iy ilik seziliy ordu. Benzi solgun​du,
am a bu hastalıklı bir solgunluk değildi. Yüzünden
körpelik v e sağlık fışkırıy ordu. Ağzı biraz küçüktü;
kırm ızı v e canlı alt dudağı, çenesi ile beraber hafifçe
ileri doğru çıkıktı. Bu çok güzel y üzde biricik uy gun​-
suzluk da bu idi. Am a bu da, bu y üze, dikkati çeken bir
hususiy et, âdeta bir kibir v e azam et v erm ekte idi.
Yüzünün ifadesi, her zam an, neşeli olm aktan çok ciddî
v e düşünceli idi. Buna karşılık gülüm sem e bu y üze ne
kadar da y araşıy ordu; neşeli, genç, kay gısız bir gülüş
bu y üze ne kadar da uy gun düşüy ordu! Ateşli,
sam im î, açık y ürekli, biraz safça, dürüst, bir bahadır
kadar kuv v etli, öm ründe böy le bir şey gör​m em iş olan
sarhoş Razum ihin’in daha ilk görüşte ak​l ını
kay betm esi, pek tabii idi. Üstelik de, tesadüf ona, sanki
m ahsus gibi, Duny a’y ı, ağabey si ile buluşm anın
y arattığı o pek güzel sev gi v e sev inç anında karşısına
çıkarm ıştı. Daha sonra, ağabey sinin kaba v e sert
em ir​l eri karşısında, kızın alt dudağının, öfke ile nasıl
tit​r ediğini görm üş v e artık day anam am ıştı.

Razum ihin az önce m erdiv enlerde bir sarhoş ge​-


v ezeliği ile Raskolnikov ’un acay ip ev sahibesi
Praskov y a Pav lov na’nın, değil y alnız Av doty a
Rom anov na’y ı am a belki de bizzat Pulheriy a
Aleksandrov na’y ı da kıskanacağını söy lerken, doğru
söy lem işti. Pulhe​r iy a Aleksandrov na kırk üç y aşında
olm asına rağm en, y üzü hâlâ eski güzelliğinin izlerini
m uhafaza ediy ordu. Sonra, düşünce duruluğunu,
duy gu y eniliğini, y üre​ğ inin tem iz ateşini
koruy abilm iş, hem en hem en bütün kadınlarda
olduğu gibi, y aşından çok daha genç gö​r ünüy ordu. Söz
arasında şunu da söy ley elim ki, bütün bu
say dıklarım ızı koruy abilm ek, ihtiy arlıkta bile güzel​-
liğini kay betm em enin biricik çaresidir. Saçları artık
ağarm ay a v e sey relm ey e başlam ış, gözlerinin
etrafında, birbirinden uzaklaşan çizgicikler halinde
kırışıklar, çoktandır belirm işti. Yanakları üzüntü v e
acıdan çök​m üş v e çukurlaşm ıştı; am a y ine de bu y üz
fev kalâde güzeldi. Alt dudağının ileri doğru uzanışı bir
y ana bırakılırsa, bu y üz, Av doty a Rom anov na’nın
y irm i y ıl sonraki bir portresi idi. Pulheriy a
Aleksandrov na duy ​g ulu bir kadındı. Am a bu
duy gululuk aşırı bir dere​c ede değildi. Bir hadde kadar
sıkılgan v e uy saldı. Hatta kendi kanaatlerine uy m asa
bile birçok saha​l arda uy sallık gösterebilir, birçok
şey lere boy un eğebilirdi. Am a onda, her zam an öy le
bir nam us hududu, öy le birtakım prensipler v e aşırı
inançlar v ardı ki, hiçbir şey onu, bunların ötesine
geçm ey e zorlay am azdı.

Razum ihin’in gidişinden tam y irm i dakika sonra,


kapıy a hafifçe, am a arka arkay a iki defa v uruldu.
Razu​m ihin geri dönm üştü.

Kapıy ı açtıkları zam an, hızlı hızlı:

— Hay ır girm ey eceğim , dedi, v aktim y ok. Ras​-


kolnikov , derin, rahat, m ükem m el bir uy kuy a dalm ış
bulunuy or. Allah v ere de on saat böy le uy usa!
Nastasy a da y anında oturuy or. Ben dönüncey e kadar
ay ​r ılm am asını tem bih ettim . Şim di gidip Zosim ov ’u
getireceğim , o size durum u anlatır. Bundan sonra siz
de y atarsınız; görüy orum ki y orgunluktan bitkin bir
haldesiniz!

Razum ihin bunları söy ler söy lem ez kendini kori​-


dora attı.
Pek sev inen Pulheriy a Aleksandrov na:

— Ne becerikli v e… ne sadık bir delikanlı, diy e


söy lendi.

Odanın içinde y eniden bir aşağı bir y ukarı do​-


laşm ay a başlay an Av doty a Rom anov na, biraz hey e​-
canla:

— Çok iy i bir insana benziy or, dedi.

Aşağı y ukarı bir saat sonra koridorda ay ak ses​l eri


duy uldu v e y eniden kapıy a v uruldu. Kadınların ikisi
de Razum ihin’in v aadine tam am ıy la inanm ış ola​r ak
onu bekliy orlardı. Delikanlı gerçekten de Zosim ov ’u
getirm ey e m uv affak olm uştu. Zosim ov , hem en ziy afet
sofrasını bırakarak Raskolnikov ’u gidip görm e​y e razı
olm uştu. Am a, sarhoş Razum ihin’e güv enm e​diği için,
kadınların y anına istem ey erek v e inanm ay arak
gelm işti. Lâkin çok geçm eden y atışm ış, hatta gu​r uru
bile okşanm ıştı: Gerçekten de kendisini bir kâ​h ini
bekler gibi beklediklerini anladı. Kadınların y a​n ında
tam on dakika oturdu v e Pulheriy a Aleksandrov na’y ı
tam am ıy la inandırm ay a v e y atıştırm ay a m u​v affak
oldu. Büy ük bir ilgi ile am a itidal ile âdeta zoraki bir
ciddiy etle, m ühim bir konsültasy ona çağırıl​m ış, tam
m anasıy la y irm i y edi y aşındaki bir doktor edası ile
konuştu. Bu konuşm a sırasında, m ev zu dışın​da bir
kelim e söy lem ediği gibi, iki kadından hiçbirisi ile daha
şahsi v ey a daha hususi m ünasebetlere giriş​m ek
isteğini de gösterm edi. Daha oday a girer girm ez
Av doty a Rom anov na’nın göz kam aştırıcı güzelliğini
fark eden delikanlı, ona hiç dikkat etm em ey e çalışm ış
v e bütün ziy areti dev am ınca y alnız Pulheriy a
Aleksandrov na’y a hitap etm işti. Bütün bunlar ona
büy ük bir iç ferahlığı v eriy ordu. Hastay a gelince, şu
anda tam am ıy la sev inç v erici bir durum da
bulduğunu söy ledi. Zosim ov ’un m üşahedelerine göre,
hastalığın, delikan​l ının son ay larda katlandığı m addî
sıkıntılardan başka, ruhî bazı sebepleri de v ardı. “Yani
bu, m addî, m anev i birçok karışık tesirlerin, bazı
düşüncelerin doğurduğu korku, hey ecan ve
üzüntülerin… v e daha bazı şey lerin m ahsulüdür.”

Zosim ov , Av doty a Rom anov na’nın kendisini bü​-


y ük bir dikkatle dinlem ey e başladığını fark edince, bu
konu üzerinde biraz daha etraflıca izahat v erm ey e
başladı. Çocuğun “Delirm esi ihtim aline dair bazı şüp​-
heleri” olup olm adığı hakkında Pulheriy a
Aleksandrov na’nın, endişeli v e ürkek bir eda ile
sorduğu suale karşı, Zosim ov , sakin v e sam im î bir
gülüm sem e ile sözlerinin aşırı derecede büy ütüldüğü
cev abını v erdi. Gerçi hastada m onom ani’y i —
kendisinin, y ani Zosim ov ’un, hususi bir ilgi ile şim di
incelem ekte olduğu doktorluğun bu y eni bilgi kolunu
— andırır sabit bir fikir göze çarpm ıy or değildi, am a
hastanın, hem en hem en bugüne kadar say ıklar bir
halde bulunduğunu da hatırlam ak gerekti. Sonra…
hiç şüphe y ok, annesi ile kız kardeşinin gelişi, onun
kendisini toparlam asına, kuv v etlenm esine y ardım
edecek v e üzerinde şifalı bir tesir y apacaktır.

Zosim ov m analı bir eda ile:

— Ancak, y eni, fev kalâde birtakım hey ecanlardan


kaçınm ak kabil olursa… diy e ilâv e etti.

Sonra, kalktı, ciddî v e sam im î bir eda ile onları


selâm ladı. Takdislerle, sam im î teşekkürlerle,
dualarla, hatta kendisi tarafından herhangi bir istek
olm adan sıkm ası için uzanan Av doty a
Rom anov na’nın küçü​c ük eliy le uğurlanarak, bu
ziy aretinden, bilhassa ken​dinden pek m em nun bir
halde dışarı çıktı.

Zosim ov ’la beraber çıkarken Razum ihin:

— Yarın konuşuruz, siz şim di m utlaka


y atm alısınız, diy e perçinledi. Yarın kabil olduğu
kadar er​k ence raporum u v eririm .
İkisi de sokağa çıktıkları zam an Zosim ov , nerede
ise dudaklarını y alay arak:

— Şu Av doty a Rom anov na da ne enfes bir kız​m ış,


diy e söy lendi.

Razum ihin:

— Enfes m i? Enfes dedin ha! diy e uludu v e


birdenbire Zosim ov ’un gırtlağına sarıldı. Sakın böy le
bir şey y apay ım dem ey esin… Anlıy or m usun? Anlıy or
m usun? — Doktoru duv ara day ay arak v e y akasından
tutup sarsarak bağırm akta dev am etti — anlıy or
m usun?
Zosim ov kendini m üdafaa ederek:

— Sarhoş şey tan, bırak beni, diy e bağırdı.


Sonra, Razum ihin kendisini bırakınca uzun uzun
y üzüne baktı v e birdenbire katıla katıla gülm ey e baş​-
ladı.
Razum ihin onun karşısında, kolları sarkık, kap​-
kara v e ciddî birtakım düşüncelere dalm ış olduğu hal​-
de ay akta duruy ordu. Üzgün bir tav ırla:

— Hiç şüphe y ok ki, eşeğin biriy im , diy e söy lendi.


Am a gelgelelim … Sen de öy lesin!

— Am m a y aptın ha! Hay ır dostum , ben hiç de öy le


değilim ! Çünkü ben senin gibi budalaca hüly a​l ara
kapılm ıy orum .
Sonra, ikisi de konuşm adan y ürüdüler. Ancak,
Raskolnikov ’un ev ine y aklaştıkları zam an, derin
birta​k ım düşüncelere dalm ış olan Razum ihin bu
sessizliği bozarak Zosim ov ’a:

— Bana bak, dedi, sen iy i bir çocuksun am a birçok


kötü huy larından başka bir de zam paralığın v ar. Ben
bunu biliy orum . Hem de pis zam parasın! Sen sinirli,
zay ıf y ürekli, şım arık bir adam sın! İy ice şişm anladın,
kendini hiçbir şey den m ahrum edem ez​sin! İşte ben bu
gibi şey lere pis diy orum . Çünkü bunlar insanı
düpedüz pisliğe kadar sürükler. Ken​dini o kadar kibar
alıştırdın ki, ne y alan söy ley ey im , en az aklım ın
erdiği nokta, bütün bunlara rağm en nasıl olup da iy i,
hatta fedakâr bir hekim olabildiğin​dir. Doktorum uz
kuştüy ü y atakta y atar, öte y andan da, hastalan için
geceleri y atağından kalkar. Üç y ıl sonra artık
hastalarırı için kalkm ay a katlanm ay acaksın! Ney se,
Allah belânı v ersin, söy lem ek istediğim bu değil;
m aksadım şudur: Sen bu gece ev sahibinin dairesinde
y atarsın — kadını güç belâ buna razı ettim — ben de
m utfakta gecelerim . İşte size kısa y ol​dan bir tanışm a
fırsatı! Am a iş senin düşündüğün gibi değil! Dostum ,
burada senin düşündüğünün göl​g esi bile y ok…

— Zaten benim hiç de düşündüğüm y ok.

— Dostum , burada, bir y andan utangaçlık,


konuşm azlık, sıkılganlık, şiddetli bir fazilet v ardır; bü​-
tün bunlarla beraber de, iç çekm eler, ahlar, ohlar,
m um gibi erim eler gırla gider. Düny adaki bütün
şey tanlar adına sana y alv arırım , kurtar beni şundan.
Çok lâtif bir m ahlûktur. Bu iy iliğini öm rüm ce unut​-
m am !

Zosim ov dem inkinden daha şiddetli bir kahkaha


attı:

— Sana am m a da tesir etm iş ha! Hem ben onu ne


y apacağım kuzum ?
— Seni tem in ederim ki, fazla zahm et
etm ey eceksin! Sadece aklına esen saçm aları ona
anlatm an, y anına oturup onunla konuşm an y eter!
Üstelik de sen doktorsun. Herhangi bir şey ini tedav i
ile işe baş​l a! Yem in ederim ki pişm an olm ay acaksın!
Kadının bir org’u v ar. Sonra bilirsin ki, ben de biraz
şarkı söy lerim . Ona şöy le hakikî bir Rus şarkısı
okum uş​t um : “Yakıcı gözy aşları dökm üştüm ” diy e… O
böy le şarkılar sev er. Ne ise, aram ızdaki m ünasebet
şarkı ile başlam ıştı. Halbuki sen piy anoda bir v irtüöz,
bir üstatsın, hakikî bir Rubinsteinsın…. Seni tem in
ederim ki pişm an olm azsın!
— Yoksa ona bir v aatte falan m ı bulundun? Sakın
senet falan v erm iş olm ay asın? Belki de ev lenm e
v aadinde bulundun….

— Hay ır, hay ır, katiy en böy le bir şey olm adı.
Sonra o hiç de böy le bir kadın değil. Meselâ Çebarov
ona…

— Şu halde v azgeç şu kadından!

— Böy le durup dururken olm az ki…


— Neden olm azm ış?
— Hiiç, işte, sadece olm az da onun için! Dos​t um , bu
işin çekici bir başlangıcı v ar.
— Şu halde sen ne diy e kadının aklını çeldin?

— Ben hiç de onun aklını çelm edim . Belki de


aptallığım y üzünden o benim aklım ı çeldi. Kadına
gelince, y anında içini çeken biri bulunsun da bu is​t er
sen ol, ister ben olay ım , onun için zerre kadar
ehem m iy eti y oktur. Burada, dostum … bilm em ki sana
nasıl anlatay ım … Ev et burada… Ne biley im işte,
m eselâ sen m atem atiği çok iy i biliy orsun, hâlâ da
m eşgul olduğunu biliy orum … İşte ona integral arit​-
m etikten bir şey ler anlat… Vallahi şaka etm iy orum ,
ciddî söy lüy orum . Onun için bunun zerre kadar
ehem ​m iy eti y oktur. O senin y üzüne bakıp içini
çekecek v e bu böy lece bir y ıl sürüp gider. Meselâ bu
cüm leden olarak ben ona iki gün üst üste Prusy a Ay an
Mecli​sinden bahsedip durm uştum (çünkü onunla
hangi ko​n ular üzerinde konuşabilirdim ?), kadıncağız
sadece içi​n i çekip durdu. Yalnız ona aşktan bahsetm e,
çünkü çok sıkılgandır. Yalnız, ondan
v azgeçem ey ecekm işsin gibi bir eda takın, kâfidir.
Konfor adam akıllı y erinde; tam am ıy la ev inde im işsin
gibi hareket edebilirsin: Oku, y at, otur, y az… Hatta
öpebilirsin de, am a ihtiy atlı olm ak şartıy la…
— Kuzum bu kadın benim nem e gerek?
— Ooof, sana bir türlü anlatam ıy orum ki! Bi​l iy or
m usun ne: Siz âdeta birbiriniz için biçilm iş birer
kaftansınız! Ben bundan önce de seni aklım dan ge​-
çirm iştim . Nasıl olsa böy le bir şey y apacaksın! Şu
halde, ha şim di olm uş, ha sonra, senin için hepsi bir
değil m i? Eeeh kardeş, burada kuştüy ü y atak prensibi
v ar. Hatta y alnız kuştüy ü y atak da değil! Buray a seni
alın y azın çekiy or. Burası senin için düny anın
sonudur. Burada dem ir atacağın sakin bir lim an
bulacaksın! Düny anın göbeği, kâinatın kaidesi
burada​dır. Gözlem e kokuları ortalığa y ay ılacak,
kay m aklı börekler pişecek, akşam sem av erleri
kay nay acak, sıca​c ık kürkler, tandırlar em rine am ade
olacak… Adeta ölm üşken y aşay acaksın, y ani bir taşla
iki kuş v uracaksın! Ooof kardeş, am m a da gev ezelik
ettim haa! Yat​m a zam anı geldi. Bana bak: Ben bazen
geceleri uy a​n ırım . Kalkarsam , gider onu y oklarım .
Sakın bunlara kulak asm a! Bunların hepsi de boş
lâftan ibaret! Or​t ada telâş edecek bir şey y ok, istersen
sen de çıkıp bir y okla! Şay et onda say ıklam a y ahut
ateş v ey a buna benzer bir şey ler görürsen hem en beni
uy andır! Hoş, olm ası ihtim ali y ok y a!

II
Razum ihin ertesi gün, saat 7 ’y i geçe ciddî v e
düşünceli bir halde uy andı. Bu sabah birdenbire ken​-
dini, birçok y eni v e önceden tahm in edem ediği şüphe
v e kararsızlıkların istilâsına uğram ış buldu. Bir gün
gelip de bu halde uy anacağını asla tasav v ur bile et​-
m em işti. Dün olup bitenleri en küçük teferruatına ka​-
dar hatırlıy or, kendisine fev kalâde bir şey ler olduğu​-
nu, şim diy e kadar asla tanım adığı, bundan öncekilere
hiç benzem ey en bir duy gunun tesiri altında kaldığını
anlıy ordu. Delikanlı, ay nı zam anda kafasında
kuruntu ettiği hay alin hiçbir suretle gerçekleşecek bir
şey ol​m adığını da apaçık kav rıy ordu. O derece
gerçekleşe​m ez bir şey ki, delikanlı böy le bir şey i
kuruntu etti​ğ inden utanç bile duy m ay a başladı.
Hem en kendini “Dünkü m elun günden” m iras kalan
daha hay atî başka birtakım kay gı v e düşüncelere
kaptırdı.

Düne ait en korkunç hatırası “Alçak v e iğrenç” bir


insan durum una düşm üş olm ası idi. Am a bu sa​dece
sarhoş oluşundan ileri gelm em işti. Ay nı zam an​da,
kızın durum undan fay dalanarak, birdenbire içinde
kabaran budalaca bir kıskançlıkla kızın y üzüne karşı
nişanlısına ulu orta küfür etm esinden de ileri
geliy ordu. Halbuki nişanlısı ile kız arasındaki
m ünasebetin v e karşılıklı m ecburiy etlerin derecesini
bilm ek şöy le dur​sun, hatta adam ı bile iy ice
tanım ıy ordu. Sonra, bu adam hakkında böy le acele v e
düşüncesiz hüküm ler v erm ey e ne hakkı v ardı? Hem
onu, fikrini söy lem ey e kim çağırm ıştı? Dahası da v ar:
Av doty a Rom anov na gibi bir v arlık, kendisine lây ık
olm ay an bir adam a parası için kendini v erir m i idi?
Dem ek ki herifin de bazı m eziy etleri olm ak lâzım dı.
Peki, y a şu otel m e​selesi? Am a otelin bu çeşit bir şey
olduğunu gerçek​t en de nereden bilebilirdi? Zaten
adam cağız onlara bir başka ev de hazırlam akta idi….
Tüüüh, bütün bu y aptığı şey ler ne kadar da adice idi.
Sarhoş oluşu da ne m ühim bir m azeretti sanki? Onu
daha çok alçal​t an budalaca bir bahane! Hakikat
şarapta idi; v e bu hakikat olanca çıplaklığı ile
m ey dana çıkm ıştı. “Yani, kıskanç v e kaba ruhunun
bütün iğrençlikleri ortay a çıkm ıştı!” Hem ona,
Razum ihin’e, bu çeşit kuruntular, şu kadarcık olsun
y araşır m ı idi? Böy le bir kıza kıy aslanınca o kim
oluy ordu? Kav gacı bir sarhoştan, dünkü palav racıdan
başka bir şey olabilir m i idi? “Böy le gülünç v e
küstahça bir kıy aslam a y ap​m ak kabil m idir?”
Razum ihin, bu düşünce ile kıpkır​m ızı kesildi v e
birdenbire, âdeta m ahsus gibi tam da bu sırada, dün
gece m erdiv enlerde onlara ev sahibi kadının kendisini
Av doty a Rom anov na’dan kıskanaca​ğ ını nasıl
söy lediğini çok açık olarak hatırladı… Ar​t ık bu kadarı
da day anılır şey değildi. Razum ihin olanca kuv v etiy le
m utfaktaki ocağa bir y um ruk indirdi. Bu v uruştan eli
incindi, bir tuğla kırıldı.

Delikanlı bir dakika sonra derin bir aşağılık


duy gusu ile kendi kendine m ırıldandı: “Şüphesiz, ev et
şüphesiz, bütün bu rezaletleri ne şim di, ne de hiçbir
zam an unutturm ay a v ey a tam ir etm ey e im kân y ok.
Dem ek oluy or ki, bu m esele üzerinde düşünm ey e de
lüzum y ok… Onun için oray a sessizce gitm ekten v e…
Vazifelerim i de… Yine sessizce y apm aktan başka y a​-
pılacak bir şey de y ok. Sonra, özür de dilem em eliy im ,
hiçbir şey de konuşm am alıy ım . Ve… Tabii artık her
şey de m ahv oldu!”

Bununla beraber, giy inirken elbiselerini her za​-


m ankinden daha dikkatli gözden geçirdi. Başka elbi​-
sesi y oktu. Am a olsay dı da belki y ine giy m ey ecekti,
“Hani m ahsus giy m ey ecekti.” Am a herhalde pis v e
m urdar bir serseri olarak kalam azdı: Başkalarının
duy ​g ularına hakaret etm ey e hakkı y oktu; hususiy le
bu başkalarının ona ihtiy açları v ardı, kendileri onu
ara​y ıp çağırıy orlardı. Elbisesini dikkatle fırçaladı.
Çam a​şırları her zam an akça pakça idi; bu hususta
bilhassa tem izdi.

Bu sabah hususi bir itina ile y ıkandı. Nastasy a’da


sabun v arm ış, saçlarını, boy nunu, bilhassa ellerini
y ıkadı. İş, tıraş olup olm am ak m eselesine geldiği za​-
m an (Praskov y a Pav lov na’nın, rahm etli kocası
Zarnitsin’den kalm a çok iy i usturaları v ardı) delikanlı
bu m eselede — hem de oldukça sert bir şekilde — m enfi
bir karar v erdi: “Varsın böy le kalsın! Yoksa, benim …
şey için tıraş olduğum u düşünebilirler… Hem
m utlaka böy le düşünürler! Hay ır, düny ada traş
olm am !”

“Ve… Ve hepsinden önem lisi, o öy le kaba, öy le pis


bir adam dır, m ünasebetsiz halleri v ardır. Hem …
tutalım ki, hiç olm azsa biraz da nam uslu bir insan
olduğunu bilm iş olsun! Am a nam uslu bir insanım
diy e burada böbürlenecek ne v ar sanki? Herkes na​-
m uslu bir insan olm ak zorundadır. Hatta tem izce bir
insan… Hem … böy le olm akla beraber (o bunu
hatırlıy or) onun da ufak tefek y olsuz hareketleri
olm uş​t ur. Gerçi bunlar öy le nam ussuzca işler falan
değil am a ne de olsa işte! Halbuki o neler
düşünüy ordu! Hım m m … Ve işte bütün bunları
Av doty a Rom anov na ile y an y ana koy m alı! Ev et,
canına y andığım ın! Am an efendim v arsın olsun!
İnadına böy le kirli, pis, m üna​sebetsiz bir insan olarak
kalacağım , bana v ız gelir! Hatta bundan da beter
olacağım !”

Praskov y a Pav lov na’nın salonunda gecesini geçi​-


ren Zosim ov , onu bu tarzda kendi kendine konuşur​k en
buldu.

Zosim ov ev ine gidiy ordu. Gideray ak da hastay ı


şöy lece bir y oklam ak istem işti. Razum ihin hastanın
bir tarla faresi gibi derin derin uy uduğunu haber
v erdi. Doktor, kendiliğinden uy anıncay a kadar ona
dokunulm am asını tem bih etti. Saat on bire doğru da
uğ​r am ay ı v aat etti:

— Yeter ki ev de bulunsun, diy e ilâv e etti. Tüh,


Allah cezasını v ersin! Bir doktor, hastasına hâkim ol​-
m azsa, onu nasıl tedav i eder? Ne dersin, bu m u on​l ara
gidecek, y oksa onlar m ı buray a gelecek?

Sorunun hedefini anlay an Razum ihin:


— Öy le zannediy orum ki onlar gelecek, cev abını
v erdi. Tabii aile işlerini konuşacaklar… Ben kalkıp
gideceğim . Sana gelince, doktor olm an sıfatıy la, pek
tabii olarak benden çok hakkın v ar.

— Ben papaz değilim ki… Uğray ıp gideceğim ,


onlarsız da işim başım dan aşkın!

Razum ihin, kaşlarını çatarak arkadaşının sözünü


kesti:

— Beni üzen bir nokta v ar. Dün gece


Raskolnikov ’la y olda giderken, sarhoşlukla ağzım dan
saçm a sapan bazı şey ler kaçırdım . Bu arada senin,
onun çıl​dırm ası ihtim alinden korktuğunu da
söy ley iv erdim .

— Sen dün gece ay nı şey i kadınlara da ağzın​dan


kaçırm ışsın!

— Budalalık ettiğim i biliy orum , istersen döv beni!


Am a bana bak, sahiden bu hususta katı bir fik​r in v ar
m ıy dı?
— Boş lâf efendim ; ne katî fikrim olacak! Beni ona
götürdüğün zam an bir m onom ani v akası karşı​sında
olduğum uzu bizzat sen kendin bana söy lem iştin!
Halbuki biz ise dün işi büsbütün kızıştırdık; y ani, daha
doğrusu sen… Şu boy acı hikây eleri ile. Belki de bu
y üzden aklını kaçıran bir adam ın y anında konu​-
şulacak ne güzel bir m ev zu doğrusu! O zam an polis
m erkezinde olup bitenleri noktası noktasına bilsey ​-
dim , orada bir hergelenin şu m ahut şüphe ile onu
incittiğini haber alsay dım , dünkü konuşm alara m ü​-
saade etm ezdim . Zaten şu m onom anlar bir dam la su​-
dan bir um m an y aratırlar… Kafalarındaki kuruntu​-
ları bir gerçek sanırlar. Hatırladığım a göre, benim
için m eselenin y arısı, dün Zam y otov ’un anlattığı şey ​-
lerle ay dınlanm ış bulunuy or. Yaaa, böy le işte! Ben bir
v aka biliy orum : Karasev day a tutulm uş kırk
y aşlarında bir adam , sekiz y aşında bir çocuğun sofra
başındaki şakalarına day anam ay arak çocuğu
boğazlam ış. Burada, karşım ızda, üstü başı perişan bir
delikanlı, küstah bir polis v e başlangıç halinde bir
hastalık, bir de böy le bir şüphe v ar… Hem de kim den?
Sinirleri çok bozuk, karasev day a tutulm uş bir
hastadan… Hem de, delice şöhret hırsı besley en biri
karşısında… Belki de küstah​l ığın bütün hareket
noktası buradadır. Ev et, Allah cezasını v ersin! İy i
hatırım a geldi, şu Zam iy otov , ger​ç ekten de sev im li bir
çocuk, am a hım m m … Dün gece lüzum suz y ere
bunların hepsini oturup anlattı… Çok gev eze bir şey
doğrusu!
— Kim e anlattı canım ? Seninle bana değil m i?

— Porfiri’y e de anlattı.

— Porfiri’y e anlattı ise ne olur sanki?

— Sırası gelm işken söy ley ey im : Şunlara, y ani şu


anne ile kıza sözün geçer m i bilm em ? Bugün çocuğa
karşı ihtiy atlı dav ransalar iy i olur.

Razum ihin istem ey erek cev ap v erdi:

— Anlaşırlar.

— Sonra kuzum , bu çocuk Lujin’e ne diy e atıp


tutuy or? Vakti hali y erinde bir adam , eh sonra galiba
kız da ondan pek nefret etm iy or. Hâlbuki onların bir
zırnıkları bile y ok? Öy le değil m i?

Razum ihin sinirli bir eda ile:

— Ne diy e ağzım ı aray ıp duruy orsun? Diy e ba​-


ğırdı. Onların bir zırnıkları olup olm adığını ben ne
biley im ? Kendin sor, belki de öğrenirsin…
— Tüüüh, bazen ne kadar da m ünasebetsiz olu​-
y orsun! Hâlâ dün geceki sarhoşluğun geçm em iş!
Allah’a ısm arladık. Gösterdiği m isafir sev erlikten
ötürü tarafım dan Praskov y a Petrov na’y a teşekkür et!
Oda​sına kapandı, kapının arkasından kendisine
“Bonjur!” dedim , karşılık v erm edi. Halbuki saat
y edide kalkm ıştı, m utfakta hazırlanan sem av erini
koridordan geçirdiler… Bu suretle y üzünü görm ek
şerefine nail olam adım .

Tam saat dokuzda Razum ihin, Bakaley ev oteline


geldi. Kadınların ikisi de onu, çoktandır, büy ük bir
sinir buhranı içinde bekliy orlardı. Saat y edide, hatta
belki de ondan önce kalkm ışlardı. Delikanlı, kapkaran​-
lık, asık bir suratla içeri girdi. Beceriksizce bir selâm
v erdi v e hem en bu halinden ötürü kendine içerledi.
Halbuki o, ev sahiplerini hiç hesaba katm am ıştı:
Pulheriy a Aleksandrov na ona doğru atılarak iki
elinden y akalam ış, nerede ise bunları öpecek bile
olm uştu. Razum ihin ürkek bakışlarını Av doty a
Rom anov na üze​r inde gezdirdi. Fakat bu kibirli y üzde
bile şu anda, alay cı bakışlar, iy i gizlenm em iş, elde
olm ay an bir tik​sinti y erine, öy le bir m innet v e
dostluk ifadesi, deli​k anlının hiç beklem ediği say gı dolu
öy le bir hal v ardı ki, doğrusu küfürle karşılaşsa idi,
kendisi için çok daha kolay oturdu. Hâlbuki şim di, çok
m ahcup ol​m uştu. Bereket v ersin elde konuşulacak
hazır bir m ev zu v ardı, delikanlı dört elle buna sarıldı.
Oğlunun “Henüz uy anm adığını” am a “Her şe​y in
y olunda gittiğini” öğrenen Pulheriy a Aleksan​drov na,
bunun daha iy i olduğunu “Çünkü kendisinin daha
önce Razum ihinle konuşm ak için, büy ük, am a çok
büy ük bir ihtiy aç duy duğunu” söy ledi. Bundan sonra
kahv altı m eselesi v e delikanlının kahv altıy a da​v eti
ortay a atıldı. Ana-kız, Razum ihin’in gelm esini
bekley erek henüz kahv altı etm em işlerdi. Av doty a
Rom a​n ov na zili çaldı. Zil sesine, üstü başı y ırtık pırtık,
kir içinde bir adam geldi, işte bu adam a çay
getirm esini em rettiler. Am a serv is o kadar berbat, o
kadar pisti ki, kadınlar bu halden utandılar.
Razum ihin, otele okkalı bir küfür sav urm ak üzere
iken, Lujin’i hatır​l ay ıp sustu, utandı. Nihay et
Pulheriy a Aleksandrov na onu ardı arası kesilm ey en
bir soru y ağm uruna tutunca çak sev indi.

Delikanlı bu sorulara cev ap v erirken, hiç durm a​-


dan sözleri kesilerek v e y eni y eni sorularla
karşılaşarak tam üç çey rek saat konuştu. Bu arada
Rodiy on Rom anov iç‘in son bir y ıllık y aşay ışına dair
bilebildiği en esaslı v e zaruri gerçekleri anlatm ay a
v akit buldu. Sözlerini, arkadaşının hastalığına dair
v erdiği etraflıca bilgi ile bitirdi. Am a gerektiği üzere,
birçok nokta​l arı, bu arada polis karakolunda geçen
hâdisey i, bütün sonuçları ile beraber, atladı.
Kadınlar, anlattıklarını büy ük bir dikkatle
dinlem işlerdi. Am a lâflarını bitir​diğini ve
dinley icilerini artık tatm in etm iş olduğunu sanırken,
kadınlar için bunun âdeta henüz başlam am ış olduğu
anlaşıldı.

Pulheriy a Aleksandrov na acele ile sordu:

— Kuzum söy lesenize, söy lesenize bana şey … Ah af


buy urun, ben hâlâ ism inizi bile bilm iy orum ?

— Dim itri Prokofy iç.


— İşte böy le Dim itri Prokofy iç, oğlum un…
Um um iy etle… şey leri nasıl telâkki ettiğini… Yani, ne
dem ek istediğim i anlay ın işte, bilm em ki bunu size
nasıl anlatsam , iy isi m i şöy le diy ey im : Oğlum neden
hoşlanır, neden hoşlanm az? Bunu bilm ey i çok, am a
çok isterdim . Her zam an böy le sinirli m idir? Sonra
kabilse arzuları, em elleri nelerdir? Şu anda bilhassa
ne gibi şey lerin tesiri altındadır? Bir kelim e ile ister​-
dim ki…
Duny a:
— Ah anneciğim , dedi, bütün bunlara böy le bir​-
denbire nasıl cev ap v erebilir?
— Oh am an Yarabbi, ben onu hiç, am a hiç de böy le
bulacağım ı tahm in etm em iştim , Dim itri Prokofy iç!

Dim itri Prokofy iç:


— Bu pek tabii bir şey , diy e cev ap v erdi. Benim
anam y oktur. Day ım ise, her y ıl ziy aretim e gelir v e
hem en her seferinde, hatta dış görünüşüm bakım ın​-
dan bile beni güçlükle tanır. Halbuki day ım zeki bir
adam dır. Sizin birbirinizi görm ediğiniz bu üç y ıl için​-
de az şey ler m i oldu! Bilm em ki size ne söy ley ey im ?
Ben Rody a’y ı bir buçuk y ıldır tanıy orum . Asık suratlı,
kederli, gururlu, kendini beğenm iş bir hali v ar. Son
zam anlarda (belki de epey zam andan beri) kuruntulu
v e m elânkolik bir insan oldu. İy i y ürekli v e cöm erttir.
Düşüncelerini açığa v urm ay ı sev m ez, y üreğindekileri
sözle anlatm adansa, kabalık etm ey i tercih eder. Bu​-
nunla beraber, bazen hiç de m elânkolik değildir. Sa​-
dece soğuk v e m erham etsiz denecek derecede
duy gusuzdur. Ne y alan söy ley ey im , âdeta onda,
birbirine zıt iki huy , nöbetleşe y er değiştirm ektedir.
Bazen hiç konuşkan değildir, hiç v akti y oktur, herkes
onu rahat​sız eder, halbuki hiçbir şey y apm adan sırt
üstü y at​m aktadır. Müstehzi değildir. Am a bu,
zekâsının kıtlığından ileri gelm ez, belki bu hal, böy le
saçm a sapan şey lere harcay acak v akti
olm ay ışındandır. Anlatılan şey leri sonuna kadar
dinlem ez! O anda herkesi ilgi​l endiren bir m esele, onu
asla ilgilendirm ez. Kendisine çok büy ük bir değer
v erir v e galiba bu işte kısm en haksız da değildir.
Bilm em ki daha ne söy ley ey im ? Bana öy le geliy or ki,
buray a gelişiniz onun üstünde çok hay ırlı bir tesir
y apacaktır.

Razum ihin’in Rody a’y a dair anlattığı şey lerden


üzülen Pulheriy a Aleksandrov na:

— Aaah, İnşallah! diy e söy lendi.

Razum ihin ise, nihay et, daha cesur bir bakışla


Av doty a Rom anov na’y a bir göz attı. Konuşm a sıra​-
sında sık sık gözleri ona kay m ıştı, am a bu bakışlar
kaçam ak v e süreksiz olm uş, delikanlı gözlerini hem en
başka tarafa çev irm işti. Av doty a Rom anov na kâh
m asa başında oturup onu dikkatle dinlem iş, kâh
ay ağa kalkarak âdeti olduğu üzere ellerini göğsünde
kav uş​t urm uş v e dudaklarını sım sıkı kapam ış bir
halde, bir aşağı bir y ukarı dolaşm ış, pek sey rek olarak
da y ürü​m esini kesm eden dalgın dalgın suallerini
sorm uştu. Onun da, ağabey si gibi, söy lenen şey leri
sonuna kadar dinlem em ek âdeti v ardı. İnce kum aştan
y apılm ış koy u renkte bir rob giy m iş, boy nuna da
bey az, şeffaf bir eşarp bağlam ıştı. Razum ihin birçok
belirtilere bakarak her iki kadının da çok fakir
olduklarını hem en anlam ıştı. Şay et Av doty a
Rom anov na bir kraliçe gibi giy inm iş olsay dı, galiba
delikanlı ondan hiç korkm ay acaktı. Şim di ise, bilhassa
kızın böy le fakirce giy inişi, deli​k anlının da bütün bu
y oksulluğu görm üş olm ası, içine bir korku salm ış v e o,
ağzından çıkacak her sözden, y apacağı her hareketten
korkm ay a başlam ıştı. Zaten bunsuz da kendine
güv eni olm ay an bir insan için bunun sıkıcı bir hal
teşkil etm esi pek tabii idi.

Av doty a Rom anov na gülüm sey erek:

— Ağabey im in karakterine dair birçok m eraklı


şey ler anlattınız, hem de…. tam bir tarafsızlıkla an​-
lattınız! Bu iy i bir şey . Hâlbuki ben ise, ona büy ük bir
hay ranlık duy duğunuzu sanm ıştım , dedi. Ve dü​-
şünceli bir eda ile ilâv e etti:
— Bana öy le geliy or ki, onun hay atında bir ka​-
dının bulunm ası lâzım geldiği noktası da doğrudur.

— Ben öy le bir şey söy lem edim . Am a bununla


beraber belki siz bu noktada da haklısınız! Yalnız…
— Ne?

Razum ihin:

— O, kim sey i sev m iy or ki, diy e kesip attı. Belki de


hiçbir zam an sev m ey ecektir.

— Yani, sev m ey e kabiliy eti m i y ok?

Razum ihin’in ağzından, kendisi de farkında olm a​-


dan, birdenbire:

— Biliy or m usunuz Av doty a Rom anov na, siz


ağabey inize ne kadar da çok benziy orsunuz! Hatta her
hususta benziy orsunuz! sözleri çıkıv erdi. Am a daha
şim di genç kıza, ağabey sine dair söy lediği sözleri
hatırlay arak, hem en bir ıstakoz gibi kızardı, utandı.

Av doty a Rom anov na ona bakıp gülm ekten ken​dini


alam adı.
Bu sözlerden biraz iğnelenen Pulheriy a Aleksan​-
drov na:

— Rody a hakkındaki hüküm lerinizde ikiniz de


y anılm ış olabilirsiniz, dedi. Ben şim dikinden bahset​-
m iy orum , Duneçka. Piy otr Petrov iç‘in şu
m ektubunda y azdığı şey ler… v e ikim izin ileri
sürdüğüm üz tah​m inler belki de doğru değildir. Am a
Dim itri Pro​k ofy iç, siz onun ne kadar hay alperest
olduğunu, bil​m em ki nasıl söy ley ey im , ne kadar
m ay m un iştahlı bir çocuk olduğunu tasav v ur
edem ezsiniz! Hatta on beş y aşlarında bulunduğu
sıralarda bile ben onun karak​t erine asla
güv enem ezdim . Onun durup dururken, şim di de, hiç
kim senin aklına bile getirem ey eceği öy le birtakım
şey ler y apabileceğine em inim . Hem uzağa gitm ey e ne
hacet: Bilm em bilir m isiniz, bundan bir buçuk y ıl
önce, ne idi canım şu, pansiy oncu Zarnitsina’nın kızı
ile ev lenm ey e kalkıştığı zam an beni nasıl şaşırtm ış,
m ahv etm iş, hatta nerede ise kederim den ölecek bir
hale getirm işti?

Av doty a Rom anov na:

— Bu işe dair etraflıca bir şey ler biliy or m usu​n uz?


diy e sordu.

Pulheriy a Aleksandrov na hararetle sözüne dev am


etti:

— Siz zannediy or m usunuz ki, o zam anki benim


gözy aşlarım , y alv arışlarım , hastalığım , hatta
kederden ölüşüm , sefaletim iz onu kararından
cay dırabilirdi? Hay ır, büy ük bir sükûnetle bütün
engellerin üzerin​den atlay ıp geçecekti. Yoksa y oksa
bizi sev m iy or m u?

Razum ihin ihtiy atlı bir cev ap v erdi:


— Bu m eseley e dair kendisi bana hiçbir zam an
hiçbir şey söy lem em iştir. Am a ben bizzat
Zarnitsina’dan bazı şey ler duy dum . Hoş, bu kadın da
pek öy le konuşkan değildir y a! Duy duğum şey lere
gelince, ne y alan söy ley ey im , bunlar bana biraz da
garip görünm üştü.

İki kadın birden sordu:


— Neler, m eselâ neler duy dunuz?

— Doğrusunu isterseniz pek de öy le m ühim bir şey


değil. Yalnız şunu öğrendim ki, tam am ıy la
kararlaşm ış v e ancak kızın ölüm ünden ötürü
gerçekleşem em iş olan şu ev lenm e işine, Zarnitsina hiç
de taraftar değilm iş… Bundan başka, anlattıklarına
göre, kız güzel de değilm iş, hatta çirkinm iş bile…
Sonra hastalıklı, v e … tuhaf bir kızm ış işte. Am a
galiba, bazı m eziy etleri v arm ış. Her halde bazı
m eziy etleri olm ak lazım dı, y oksa bu ev lenm e işini
başka türlü izah etm e m üm kün olam az. Sonra kızın
çey izi falan da y okm uş, hoş, Raskolnikov çey ize falan
aldırış etm ezdi y a! Um u​m iy etle böy le bir işte hüküm
v erm ek zor bir şey .

Av doty a Rom anov na kısaca:


— Ben bu genç kızın bazı m eziy etleri bulunduğu​n a
inanıy orum , dedi.
Pulheriy a Aleksandrov na:

— Allah suçum u affetsin am a ben o zam an bu kızın


ölüm üne sev inm iştim . Ev lenselerdi hangisi hangi​-
sinin kız m ı oğlanın, y oksa oğlan m ı kızın başını y iy e​-
cekti bilm iy orum ? diy e sözlerini bitirdi. Sonra dura
du​r a, ihtiy atı elden bırakm ay arak v e ikide bir kızına
ba​k arak — ki, herhalde bu, kızın pek de hoşuna git​-
m ese gerekti — Rody a ile Lujin arasında dün geçen
hâdise hakkında y eniden Razum ihin’i sorguy a
çekm ey e başladı. Görünüşe göre bu hâdise onu,
kendisine korku v e ürperti v erecek kadar, hepsinden
çok üzüy ordu. Razum ihin, her şey i baştan, tafsilâtlı
olarak anlattı. Am a, bu sefer kendi görünüşü de ilâv e
etti: O açıkça Raskolnikov ’u Piy otr Petrov iç‘e kasten
hakaret etm ekle suçlandırıy or v e bu sefer hastalık
m azereti üstünde de pek az duruy ordu:
— Zaten daha hastalanm adan önce bunu tasar​-
lam ıştı, diy e ilâv e etti.

Pulheriy a Aleksandrov na bitkin bir tav ırla:

— Ben de öy le zannediy orum , dedi. Am a


Razum ihin’in bu sefer Piy otr Petrov iç hakkında bu
kadar ihtiy atlı, hatta hürm etkâr bir dil kullanm ası
pek tu​h afına gitti. Bu hal, Av doty a Rom anov na’nın
da tuhafına gitm işti.

Pulheriy a Aleksandrov na:

— Dem ek ki, Piy otr Petrov iç hakkında böy le


düşünüy orsunuz ha? diy e sorm aktan kendini
alam adı.

Razum ihin, hararetle v e katî bir tav ırla:

— Kızınızın m üstakbel kocası hakkında başka türlü


düşünm em e im kân y ok, dedi. Hem ben bunu sadece
kaba bir nezaket duy gusuy la da söy lem iy orum .
Hay ır, ben bunu y alnız v e y alnız… ne biley im işte, hiç
olm azsa sadece kızınızın kendi isteği ile seçm iş
olm asından ötürü söy lüy orum . Şay et dün gece ona
öy le küfür ettiy sem , bu sadece körkütük sarhoş v e…
çılgın oluşum dan ileri gelm işti. Ev et, çılgındım , aklım
başım da değildi, tam am ıy la bir deli idim . Bugün ise, o
halim den utanıy orum .
Razum ihin kızararak sustu. Av doty a Rom anov na
öfke ile parladı am a hiçbir şey söy lem edi. Zaten
Lujin’den bahsetm ey e başladıkları andan itibaren
ağzını açıp bir kelim e söy lem em işti.

Pulheriy a Aleksandrov na ise, kızından y ardım


görm ediği için, görünüşe göre, kararsızlık içinde idi.
Nihay et kekeley erek ve gözlerini kızından
ay ırm ay arak, şu anda bir m eselenin kendisini çok
m eşgul ettiğini söy ledi v e:

— Biliy or m usunuz Dim itri Prokofy iç, diy e baş​-


ladı… Duny a, ben Dim itri Prokofy iç‘e her şey i açıkça
söy ley eceğim ?

Av doty a Rom anov na annesine cesaret v erici bir


eda ile:

— Pek tabii anneciğim , dedi.

İçindeki acının söy lenm esine m üsaade edilm ekle,


sanki sırtından büy ük bir y ük alınm ış gibi ferahlay an
Pulheriy a Aleksandrov na acele acele:
— Bakınız m esele şu ki, diy e söze başladı, dün
buray a gelişim izi bildiren habere bir karşılık olm ak
üzere bu sabah erken erken Piy otr Petrov iç‘ten bir tez​-
kere aldık. Vaat ettiği üzere, dün gelip bizi istasy onda
karşılam ası lâzım dı. Kendisi geleceğine, bizi
karşılam ak v e kılav uzluk etm ek üzere bir uşak
gönderm iş. Uşağın elinde bu otelin adresi v ardı. Piy otr
Petrov iç‘e gelince, bu sabah bizi ziy aret edeceğini
haber v erm esini uşa​ğ ına em retm iş. Kendisi gelecek
y erde bu sabah işte şu tezkere geldi. İy isi m i onu bir
defa kendiniz oku​y un! İçinde beni çok üzen bir nokta
v ar. Bunun ne olduğunu şim di siz kendiniz de
göreceksiniz! Hem bunun hakkında ne
düşündüğünüzü bize açıkça söy le​y in, Dim itri
Prokofy iç! Rody a’nın karakterini siz her​k esten iy i
bilirsiniz, bu hususta herkesten iy i bize öğüt
v erebilirsiniz! Size şunu haber v erey im ki, Duny a,
daha ilk ağızda her şey i halletti. Am a ben nasıl ha​-
reket edeceğim i henüz bilm iy orum . Dört gözle gel​-
m enizi bekledim .
Razum ihin, dünkü tarihi taşıy an tezkerey i açtı v e
şunları okudu:

“Say ın Bay an Pulheriy a Aleksandrov na!


“Beklenm edik birtakım engeller dolay ısıy la sizi
istasy onda karşılam ak im kânını bulam adığım ı, bu
m aksatla da çok açıkgöz bir adam ım ı gönderdiğim i
bildirm ekle şeref duy arım . Ay nı suretle, gerek geri
bırakılm ası im kânı olm ay an Tem y iz Mahkem esindeki
işlerim dolay ısıy la, gerek sizin oğlunuzla, Av doty a
Rom anov na’nın da ağabey si ile v aki olacak candan
görüşm elerinize engel olm am ak düşüncesiy le, y arın
sabah sizinle görüşm ek şerefinden de kendim i m ah​-
rum ediy orum . Ancak y arın akşam , tam saat sekizde,
sizi ev inizde ziy aret ederek say gılarım ı sunm akla şeref
kazanacağım . Bundan başka y apacağım ız görüşm ede,
Rody on Rom anov iç‘in bulunm am asını bilhassa v e
ısrar​l a rica etm ek cesaretini göstereceğim . Çünkü
dün, hasta​l ığı dolay ısıy la kendisini ziy aret ettiğim
zam an, bana eşi görülm em iş ağır hakaretlerde
bulundu. Bu arada m alûm m eseley e dair size zaruri
v e tafsilâtlı bazı açık​l am alarda bulunm ak v e sizin
şahsi düşüncelerinizi öğrenm ek m ecburiy etini de
duy m aktay ım . Sonra, ri​c alarım a rağm en orada
Rody on Rom anov iç‘e rastlay acak olursam , hem en
çıkıp gitm ek zorunda kalacağım ı da, size önceden
haber v erm ekle şeref duy arım . Tabii o takdirde
kabahati kendinizde aray ınız. Ziy aretim sırasında o
derece hasta olan Rody on Rom anov iç, iki saat sonra
birdenbire iy ileşiv erm iş; sokağa çıkınca size de
uğram ası ihtim alini düşünerek bunu y azıy orum . Ben
buna kendi gözlerim le, arabanın altında kalarak ölen
bir sarhoşun ev inde şahit oldum . Oğlunuz, ce​n aze
m asrafı bahanesiy le, m ütev effanın uy gunsuz kızına,
dün y irm i beş ruble kadar bir para v erdi. Bu paray ı
ne zahm etlerle tedarik ettiğinizi bildiğim için, bu
hâdise beni pek şaşırttı. Av doty a Rom anov na’y a
hususi tazim lerim i sunar, sizin de sonsuz
bağlılıklarım ı kabul buy urm anızı rica ederim .

Azat kabul etm ez köleniz P. Lujin”

Pulheriy a Aleksandrov na, âdeta ağlay arak:

— Şim di ben ne y apacağım Dim itri Prokofy iç? diy e


sordu. Şim di ben Rody a’y a gelm em esini nasıl teklif
edebilirim ? Hâlbuki dün bu işten cay dığım ızı Piy otr
Petrov iç‘e söy lem em iz için ne kadar ısrar et​m işti.
Şim di ise, onun ev e gelm em esi isteniy or. Rody a bunu
haber alınca, kalkıp inadına gelir v e… işte o zam an
neler olur?

Razum ihin soğukkanlılıkla hem en şu cev abı v erdi:

— Av doty a Rom anov na’nın v erdiği karara boy un


eğiniz!
— Ah, am an Allah’ım ! Av doty a diy or ki… ne
dediğini Allah bilir… Maksadını da söy lem iy or…
Duny a diy or ki, bugün saat sekizde Rody a da, ina​dına,
gelirse daha iy i olur. Yani, daha iy i olur değil de,
nedense Duny a m utlaka gelm esi, m utlaka karşı​-
laşm aları lâzım m ış diy or… Halbuki ben m ektubu bile
ona gösterm ek istem em iş, y ardım ınızla bir kurnazlığa
başv urarak onun gelm em esini sağlam ak istem iştim .
Çünkü Rody a o kadar sinirli ki… Sonra, doğrusunu
isterseniz hiçbir şey anlam ıy orum , şu, arabanın
altında kalıp da ölen sarhoş kim m iş, hangi kızdan
bahsediy or, hem nasıl oluy or da kalkıp bütün parasını
bu kıza v e​r ebiliy orm uş? Hem öy le bir para ki…

Av doty a Rom anov na tam am ladı:

— Siz onu ne büy ük zorluklarla tedarik etm iş​t iniz


anneciğim !

Razum ihin, düşünceli düşünceli:

— Rody a dün kendinde değildi ki… dedi. Onun dün


gece bir m ey hanede ne haltlar karıştırdığını bir
bilseniz… Gerçi akıllıca şey ler am a… Hım m m … Dün
gece ev e gelirken, gerçekten de bana bir ölüden, bir
kızdan falan bahsetm işti am a ben bir kelim esini bile
anlam adan. Hoş, zaten dün gece ben de…
— İy isi m i anneciğim , biz kalkıp ona gidelim . Sizi
tem in ederim ki ne y apacağım ızı hem en orada
anlarız.

Genç kız bu sırada elbisesi ile fena halde tezat teşkil


eden, Venedik işi incecik bir kordonla boy nuna asılı,
m ineli çok güzel altın saatine bir göz atarak:

— Üstelik de v akit, diy e bağırdı. Am an Allah’ım


saat onu geçiy or.

Razum ihin, saati kastederek: “Nişanlısının hedi​-


y esi” diy e düşündü.

Pulheriy a Aleksandrov na korkulu bir telâşla:

— Ah, tam v akittir Duneçka, v akit! diy e söy ​l endi.


Böy le geciktiğim izi görünce, dün gece olup bitenlere
kızdığım ızı sanacak. Ah am an Allah’ım !

Pulheriy a Aleksandrov na böy le söy lenerek, telâşlı


telâşlı om uzlarına bir atkı atıy or, başına da bir şapka
giy iy ordu. Duneçka da giy indi. Kızın eldiv enleri y al​-
nız eskim iş olm akla kalm ıy ordu, ay nı zam anda delin​-
m işti de. Bu hal Razum ihin’in gözünden kaçm adı. Hal
böy le iken, fakir kılıklarını kendilerine y akıştır​m ay ı
bilenlerde daim a olduğu üzere, kostüm ün açıkça göze
batan bu fakir hali, her iki kadına hususi bir asalet
edası v erm ekte idi. Razum ihin, derin bir say gı ile
Duneçka’y a bakıy or, ona y oldaşlık edeceğinden
gururlanıy ordu. Aklından da: “Hapishanede kendi
çoraplarını y am ay an kraliçe, hiç şüphe y ok ki o da​-
kikada, en ihtişam lı törenlerde, taç giy m e törenindeki
kadar, hatta ondan da üstün bir kraliçe olarak
görünm ektedir” düşüncesini geçiriy ordu.

Pulheriy a Aleksandrov na:


— Am an Allah’ım , bir gün gelip de oğlum la,
sev gili Rody am la böy le görüşm ekten korkacağım hiç
aklım a gelir m iy di? diy e hay kırdı. Ve Razum ihin’e
ürkek ürkek baktıktan sonra ilâv e etti: Şim di korku​-
y orum , Dim itri Prokofy iç!

Duny a annesini öperek:

— Korkm ay ın anneciğim , dedi, iy isi m i ona ina​-


nın. Ben inanıy orum .

Zav allı kadın:

— Ah am an Yarabbi, diy e söy lendi. Ben de ina​-


nıy orum . Am a bütün gece uy um adım .

Sokağa çıktılar.
— Biliy or m usun Duneçka, dün gece sabaha karşı
şöy le biraz kendim den geçince, birdenbire rü​y am da
ölü Marfa Petrov na’y ı görm ey ey im m i? Baş​t anbaşa
bey azlar giy inm işti… Yanım a y aklaşıp elim ​den tuttu.
Bana başını sallay or, azarlar gibi sert sert y üzüm e
bakıy ordu. Bilm em ki, bunu iy iy e m i y orm alı? Ah
am an Yarabbi, Dim itri Prokofy iç, siz daha bilm i​-
y orsunuz: Marfa Petrov na öldü.

— Hay ır bilm iy orum ; hangi Marfa Petrov na bu?


— Apansız öldü… Hem düşününüz ki…

Duny a söze karışarak:

— Sonra anlatırsın anneciğim , dedi, adam cağız


Marfa Petrov na’nın kim olduğunu henüz bilm iy or ki…

— Ah, bilm iy or m usunuz? Ben ise, her şey i bil​-


diğinizi sanıy ordum . Beni m azur görünüz Dim itri
Prokofy iç, bugünlerde âdeta aklım başım da değil.
Doğrusunu isterseniz, sizi âdeta rabbani bir kudret
olarak say dığım için, her şey i kati olarak bildiğinize
em indim . Ben size bir akraba gözü ile bakıy orum .
Böy le söy lediğim e sakın gücenm ey in. Ah am an Ya​-
rabbi, sağ elinize ne olm uş böy le? Bir y ere m i çarp​-
tınız?
Saadetten ağzı kulaklarına v aran Razum ihin:

— Ev et bir y ere çarptım , dedi.


— Ben bazen gerektiğinden çok y ürekten konu​-
şurum .. öy le ki, Duny a sözlerim i düzeltir… Fakat
am an Yarabbi, ne biçim bir tav an arasında oturuy or!
Acaba uy andı m ı dersiniz? Onun ev sahibesi olacak
kadın da bunu bir oda say ıy or ha? Bana bakın, siz
Rody a’nın duy gularını açığa v urm ay ı sev m ediğini
söy ​l üy orsunuz, şu halde belki de ben… Zaaflarım la
onu bıktırm ış olurum ? Acaba Dim itri Prokofy iç bana
bir akıl öğretm ez m isiniz? Ona nasıl dav ranay ım ?
Bili​y or m usunuz, âdeta kendim de değilm işim gibi bir
ha​l im v ar.
— Eğer suratını, buruşturduğunu görürseniz, ona
çok şey sorm ay ın; hele sıhhatine dair pek de öy le uzun
boy lu şey ler sorm ay ın, hoşlanm az!

— Ah Dim itri Prokofy iç, ana olm ak ne zor şey ​m iş!


işte, daha şu m erdiv enler kaldı… Ne kötü m er​-
div enler….

Duny a annesini okşay arak:

— Anneciğim sararm ışsınız bile biraz kendinize


geliniz, dedi v e gözlerinde parlay an bir ışıkla ilâv e
etti: Sizi gördüğü için m esut olm ası lâzım , halbuki siz
kendinizi üzüp duruy orsunuz!
— Durun bakay ım , ben önden gidey im de uy anıp
uy anm adığına bakay ım .

Kadınlar, önden gitm iş olan Razum ihin’in arka​-


sından y av aşça, m erdiv enleri tırm anm ay a
başladılar. Dördüncü katta ev sahibi kadının kapısı
hizasına gel​dikleri zam an, kapının hafifçe aralık
olduğunu, ka​r anlığın içinden iki keskin siy ah gözün
kendilerini gözetlediğini fark ettiler. Bakışları
karşılaşınca, kapı birdenbire öy le bir gürültü ile
kapandı ki, Pulheriy a Aleksandrov na korkusundan az
kaldı bir çığlık kopa​r acaktı.

III

Zosim ov , gelenleri görünce, key ifli key ifli:

— İy idir, iy idir diy e bağırdı.

Zosim ov geleli on dakika olm uştu. Div anın üze​-


rinde, dünkü köşesine kurulm uş oturuy ordu. Raskol​-
nikov da, tam am ıy la giy inm iş, hatta çoktandır
göster​m ediği bir itina ile y ıkanm ış, saçlarını taram ış
bir hal​de, Zosim ov ’un karşısına gelen köşey e
y erleşm işti. Oda bir anda doluv erdi. Am a Nastasy a,
y ine de bir kolay ını bulup ziy aretçilerin arkasından
içeri girm iş v e konuşulanları dinlem ey e koy ulm uştu.
Gerçekten de Raskolnikov , hele düne kıy as edi​l irse,
iy i denecek bir halde idi. Yalnız çok solgun, so​m urtkan
v e dalgındı. Dış görünüşüy le bir y aralıy ı v ey a şiddetli
ağrılar çekm ekte olan bir adam ı andırı​y ordu: kaşları
çatık, dudakları büzülm üş, bakışları hum m alı idi. Bir
v azife im iş gibi zorla, az v e isteksiz konuşuy or, zam an
zam an hareketlerinde bir endişe seziliy ordu.

Parm ağında çok ağrılı bir dolam a çıkan, kolu ağ​-


rıy an v ey a buna benzer bir durum da bulunan bir
ada​m a tam am ıy la benzem esi için, kolunda sargısı
v ey a parm ağında İngiliz y akısından kılıfı eksikti.

Bununla beraber, annesi ile kız kardeşi içeri


girdiği zam an, bu solgun v e som urtkan y üz, bir an
için bir ışıkla ay dınlandı. Am a bu hal sadece
delikanlının y üz ifadesine, bundan önceki dalgın
som urtkanlık y erine, âdeta daha koy u bir ıstırap ilâv e
etm ekten başka bir şey e y aram adı.

Raskolnikov ’un y üzünü ay dınlatan ışık çabuk


söndü, am a ıstırap kaldı. Yeni doktorluğa başlay an
genç bir hekim in bütün hararetiy le m üşterisini
inceley en ve öğrenm ey e çalışan Zosim ov ,
akrabalarının ge​l işi ile Raskolnikov ’da, sev inç y erine,
kaçınılm ası elde olm ay an, bir, belki de iki saat sürecek
bir işkencey e day anm ak hususunda, âdeta gizli v e
üzüntülü bir ka​r ar fark etti v e buna şaştı. Zosim ov ,
bundan sonraki konuşm ada, hem en hem en her sözün,
hastasının y a​r alarından birine dokunarak onları nasıl
deştiğini de gördü. Am a bununla beraber, bir gün
önce en küçük bir sözden nerede ise küplere binen
dünkü m onom anın, kendine hâkim olm ada v e
duy gularını gizlem ede, bugün gösterdiği gay rete
şaşm aktan da kısm en ken​dini alam adı.
Raskolnikov , annesi ile kız kardeşini güler y üzle
kucaklay arak:

— Ev et, dedi, hem en hem en iy ileştiğim i şim di


kendim de görüy orum .

Bu sözler Pulheriy a Aleksandrov na’y ı hem en se​-


v indirdi. Delikanlı, Razum ihin’e döndü, dostça elini
sıkarak:

— Hem ben bunu dünkü kafa ile söy lem iy orum ,


diy e ilâv e etti.
Hastası ile konuşm asını on dakikada bitirdiği için
m isafirlerin gelişine çok sev inen Zosim ov :
— Bugün ben de ona çok şaştım , diy e söze baş​l adı.
Bu böy le giderse, üç dört gün sonra tam am ıy la eski
halini, y ani bir, hatta iki ay önceki halini bula​c ak…
v ey a belki de üç ay önceki halini… öy le değil m i?
Zaten bu, bir hay li zam an önce başlam ış, için için
hazırlanm ış olsa gerek, değil m i?

Zosim ov âdeta, hâlâ onu kızdırm aktan


çekiniy orm uş gibi, ihtiy atlı bir gülüm sey işle ilâv e
etti:

— Şim di itiraf edin ki, bu işte belki siz de ka​-


bahatlisiniz!

Raskolnikov soğuk bir eda ile:

— Çok m üm kündür, diy e cev ap v erdi.

Cesareti artan Zosim ov sözlerine dev am etti:

— Bunu söy lem ekten m aksadım şudur ki, şim di


sizin büsbütün iy ileşm eniz her şey den önce
tam am ıy la kendi elinizdedir. Sizinle görüşüp
konuşm anın m üm ​k ün olduğu şu anda, hastalığınızı
doğuran ilk, y ani başlıca sebepleri ortadan
kaldırm am ız gerektiğini size telkin etm ek isterim .
Bunu y aparsanız, iy ileşirsiniz! Aksi takdirde, halinizin
daha da kötüleşm esi kabildir. Bu ilk sebeplerin ne
olduğunu ben bilm iy orum . Am a sizce bunlar,
herhalde bilinen şey ler olsa gerek. Siz akıllı bir
adam sınız, şüphesiz kendinizi m üşahede al​t ına alm ış
olacaksınız! Bana öy le geliy or ki, hastalı​ğ ınızın
başlangıcı, kısm en üniv ersiteden ay rılış zam a​n ınıza
rastlar. Boş durm am anız lâzım . Bunun içindir ki,
bence, çalışm anın v e kendinize katî bir hedef seç​-
m enin size büy ük y ardım ı dokunabilir…

— Ev et, ev et tam am ıy la haklısınız! İşte ben de


elden geldiği kadar çabuk üniv ersitey e y azılacağım .
Tabii o zam an bütün işler y oluna girer.

Biraz da kadınların üzerinde tesir y apm ış olm ak


için, bu akıllıca öğütlerine başlay an Zosim ov , sözlerini
bitirip de karşısındakinin y üzüne baktığı zam an, haklı
olarak biraz şaşırdı. Çünkü Raskolnikov ’un y üzünde
gizlenem ey en alay cı bir ifade görm üştü. Am a bu an​-
cak bir saniy e kadar sürdü. Pulheriy a Aleksandrov na
bilhassa dün gece otele kadar gelişinden Zosim ov ’a
teşekküre koy ulm uştu.
Raskolnikov âdeta telâşlı bir eda ile:

— Nasıl, diy e sordu. O size gece de geldi m i? Dem ek


ki, böy le bir y olculuktan sonra siz de uy um a​dınız ha?
— Ah Rody a’cığım , bütün bunlar saat ikiy e ka​dar
olup bitti. Duny a ile ben zaten ev de de hiçbir zam an
ikiden önce y atm ay ız ki…

Raskolnikov birdenbire kaşlarını çatarak v e ba​şını


eğerek sözlerine dev am etti:

— Ona nasıl teşekkür edeceğim i ben de bilm iy o​-


rum . Para m eselesini bir y ana bırakalım — (Raskol​-
nikov Zosim ov ’a dönerek) Bundan bahsettiğim için
affınızı rica ederim — am a sizin böy le hususi bir ilgi
gösterm enize nasıl v e ne suretle hak kazandığım ı, doğ​-
rusu bilm iy orum . Düpedüz bunu anlam ıy orum .
Hem … Bu benim gücüm e de gidiy or, çünkü bu
anlaşılm ay an bir şey , size düşüncelerim i açıkça
söy lüy orum .

Zosim ov zoraki bir gülüşle:


— Canım efendim sinirlenm ey iniz, dedi. Tutu​n uz
ki, siz benim ilk m üşterim siniz, halbuki hay ata y eni
atılm ış doktorlar, ilk m üşterilerini öz ev lâtları gibi
sev erler. Hatta bazıları bunlara âşık bile olurlar. Ben
ise, m üşterilerden y ana henüz daha fakirim .
Raskolnikov , Razum ihin’i göstererek ilâv e etti:

— Hakaret v e angary alarım dan başka benden


hiçbir şey görm ey en şu adam dan bahis bile
etm iy orum .

Razum ihin:
— Am m a da atıy or ha! diy e bağırdı. Ne o, bu​g ün
hassasiy etin pek üstünde?
Razum ihin biraz daha anlay ışlı olsay dı, ortada
hassasiy et falan olm adığını, aksine, tam am ıy la
bunun zıddı bir hal bulunduğunu görecekti. Nitekim
bu hal Av doty a Rom anov na’nın dikkatinden
kaçm am ıştı. Kız, dikkatle v e üzüntü ile ağabey sini
süzm ekte idi.

Raskolnikov , sabahtan beri ezberlediği bir dersi


tekrarlar gibi sözlerine dev am etti:

— Size gelince anneciğim , sizden bahsetm ey e bile


cesaret edem iy orum . Dönüşüm ü bekley erek, dün gece
burada ne büy ük üzüntülere katlanm ış olabileceği​n izi
ancak bugün biraz anlay abildim .
Raskolnikov bunları söy ledikten sonra, birdenbire
hiçbir şey söy lem eden gülüm sey erek elini kız
kardeşine uzattı. Am a bu gülüm sey işinde, bu sefer
gerçek, sam i​m î bir duy gunun ışığı parlam ıştı. Duny a,
m esut v e m innettar, kendisine uzatılan eli hem en
tutup hararet​l e sıktı. Ağabey si, dünkü m ünakaşadan
sonra ilk defa olarak kendisine hitap ediy ordu.
Kardeşle kız kardeşin bu sessiz v e kati barışm asını
gören annenin y üzü sev inç v e saadetle parladı.

Her şey i büy üten Razum ihin, sandaly esi üzerinde


keskin bir hareketle dönerek:
— İşte ben onu, bu halinden ötürü sev erim , diy e
fısıldadı. Onun böy le hareketleri v ardır.
Annesi, kendi kendine: “Bütün bunları ne kadar
da iy i y apar, diy e düşündü. Ne asil coşkunlukları v ar​-
dır. Hem , kız kardeşi ile olan dünkü anlaşm azlığını
na​sıl da kolay ca v e nezaketle hallediv erdi. Zam anında
elini uzatıp şöy le tatlı tatlı bakıv erm ek, her şey i halle
kâfi geldi. Hem gözleri ne güzel! Sonra y üzü de çok
güzel. Hatta Duneçka’dan da güzel. Fakat am an
Yarabbi, sırtındaki elbiselerin bu hali ne? Ne kadar da
kötü giy inm iş! Afanasi Iv anov iç‘in dükkânındaki
çırak Vasy a’nın kılığı bile ondan düzgün. Ah, boy ​-
nuna atılıp onu şöy le bir kucaklasam , sonra da oturup
ağlasam … Am a korkuy orum … korkuy orum … Fakat
onda öy le bir hal v ar ki… Gerçi çok şefkatli konuşuy or,
am a gelgelelim ben y ine de korkuy orum . Am a neden
böy le korkuy orum ?”
Kadın, oğlunun sözlerine cev ap v erm ekte acele
ederek birdenbire atıldı:

— Ah Rody a’cığım , dün gece Duneçka ile ne kadar


bahtsız olduğum uza inanm azsın! Fakat şim di,
m adem ki her şey geçip gitti v e biz hepim iz y eniden
m esuduz, o halde anlatabilirim . Düşün bir defa, seni
kucaklam ak için nerede ise trenden iner inm ez koşup
buray a geliy oruz. Derken o kadın — ha bak, kendisi de
burada im iş! Günay dın Nastasy a — ateşler içinde
y atakta y attığını, şim di de hezey an halinde, doktor​-
dan habersiz, gizlice sokağa çıktığını, seni aram ay a
gittiklerini birdenbire söy lem ez m i? Ne hale geldiği​-
m izi tasav v ur edem ezsin. Hem en hay alim de, ahbabı​-
m ız, babanın arkadaşlarından teğm en Potançikov ’un
feci ölüm sahnesi canlandı. Sen onu hatırlam azsın
Rody a, o da ateşler içinde, tıpkı senin gibi ev den kaç​-
m ış v e av luda kuy uy a düşm üştü. Adam cağızı ancak
ertesi günü kuy udan çıkarabilm işlerdi. Biz tabii
hadisey i olduğundan çok büy üttük. Hem en Piy otr
Petrov iç‘i bulup hiç olm azsa onun y ardım ı ile… Çünkü
bizim kim sem iz y ok, kim seciğim iz….
Kadın bu sözleri acıklı bir sesle söy lem iş am a
“Hepsinin y eniden tam am ıy la m esut” oluşuna rağ​-
m en, Piy otr Petrov iç‘ten bahsetm enin henüz daha ol​-
dukça tehlikeli olduğunu hatırlay arak, birdenbire
sus​m uştu.

Raskolnikov cev ap olarak:

— Ev et, ev et… Bütün bunlar, şüphesiz… can


sıkacak şey ler, diy e m ırıldandı. Fakat bu sözleri o ka​-
dar dalgın v e perişan bir halde söy lem işti ki, Duneçka
hay retle ona bakm aktan kendini alam am ıştı.
Delikanlı, hafızasını zorla toparlay arak sözlerine
dev am etti.
— Size bir şey daha söy lem ek istiy ordum , ha ev et,
rica ederim anneciğim , sen de Duneçka, sakın bugün
benim birinci olarak ziy aretinize gelm ek istem e​-
diğim i, ilkin sizin gelm enizi beklediğim i sanm ay ınız.

Pulheriy a Aleksandrov na da hay ret etm ekten


kendini alam ay arak:

— Am an Rody a’cığım neler söy lüy orsun! diy e


hay kırdı.

Duneçka: “Ne o, diy e düşündü, y oksa düpedüz bir


nezaket borcu olarak m ı bize cev ap v eriy or? Ade​t a bir
form alite tam am lar v ey a bir ders tekrarlar gibi
barışıy or, özür diliy or.”

— Uy kudan kalkar kalkm az size gelm ek niy etin​de


idim am a göm leğim m âni oldu. Dün gece şey e,
Nastasy a’y a, şu kanı y ıkam asını söy lem ey i unutm u​-
şum …. Ancak şim di giy inm ey e fırsat bulabildim .

Pulheriy a Aleksandrov na telâşlanarak:

— Kan m ı? Ne kanı? diy e sordu.

— Bir şey değil canım , m eraklanm a! Dün akşam ,


ateşler içinde, kendim i bilm ez bir halde dolaşırken
araba altında ezilm iş bir adam a rastladım , bir m e​m ur
—İşte ondan bulaşan kan…

Razum ihin:

— Kendini bilm ez bir halde m i? diy e onun sö​zünü


kesti. Am a her şey i hatırlıy orsun!
Raskolnikov , arkadaşının bu sualine bilhassa
endişeli bir eda ile cev ap v erdi:

— Orası doğru, en ince noktalarına kadar her şey i


hatırlıy orum . Am a gelgelelim , falan şey i niçin
y aptığım ı, oray a niçin gittiğim i, filân sözleri niçin
söy lediğim i bir türlü iy ice izah edem iy orum .

Zosim ov da lâfa karışarak:


— Bu çok bilinen bir hâdisedir, dedi. Bazen iş çok
ustaca, şaşılacak bir kurnazlıkla y apılır. Am a ha​-
reketin idaresi, başlangıcı bozuk v e çeşitli birtakım
hastalıklı duy gulara bağlıdır. Adeta rüy a gibi bir şey .

Raskolnikov : “Onun beni hem en hem en deli diy e


say m ası, galiba da iy i bir şey dir” diy e düşündü.
Duneçka üzüntü ile Zosim ov ’a bakarak:

— Am a sıhhatte olanlar da belki böy le dav ranı​y or,


dedi.

Zosim ov :

— Oldukça doğru bir görüş, diy e cev ap v erdi. Bu


m anada gerçekten de hepim iz, hem de pek sık olarak
hem en hem en deliy iz! Yalnız şu küçük farkla ki
“Hastalar” bizden biraz daha çok delidirler. Onun için
burada bu noktay ı ay ırt etm ek lâzım dır. Kusursuz
insanlara gelince, doğrusunu isterseniz bunlar y ok gi​-
bidir. Bu gibilerine on binde belki de y üz binde bir
rast​l anır, hem de oldukça zay ıf örnekler halinde…
Pek sev diği konu üzerinde dili çözülen Zosim iv ’un
ihtiy atsızca ağzından kaçırdığı “Deli” sözü, her​k esin
suratını ekşitm işti. Hiç aldırm ıy orm uş gibi bir eda
takınan Raskolnikov , renksiz dudaklarında garip bir
gülüm sey işle dalgın dalgın oturuy ordu. O, bir şey ler
düşünm ekte dev am ediy ordu.

Razum ihin acele acele:


— Peki, şu ezilen adam cağız ne oldu? diy e bağırdı.
Senin sözünü kesm iştim !
Raskolnikov , âdeta bir uy kudan uy anır gibi:

— Ne? dedi. Ha ev et… Onu ev e taşıy anlara y ardım


ederken üstüm başım kana bulandı. İy i aklım a geldi
anneciğim , dün affedilm ey ecek bir şey y aptım !
Gerçekten de aklım başım da değildi. Bana gönderdi​-
ğiniz paranın hepsini, dün akşam … O adam ın karısına
v erdim … Cenazenin göm ülm esi için. Şim di dul kal​dı…
Verem li zav allı bir kadın… Üç de küçük y av rusu v ar…
Hepsi de aç… Ev dersen tam takır… Son​r a bir kızı da
v ar. Görsey diniz belki siz de v erirdiniz! Böy le olm akla
beraber, hele bu paray ı nasıl tedarik ettiğinizi
bildikten sonra, böy le hareket etm ey e hiç hakkım
olm adığını itiraf ederim . Bir insanın y ardım a
kalkışm ası için ilkin buna hakkı olm ası lâzım , y oksa:
“Crevez, chiens, si vous n’etes pas contents!” [Aslında
Fransızca y azılm ıştır: “Mem nun değilseniz geberin,
köpekler!” m anasına gelir.] öy le değil m i, Duny a?
Raskolnikov bunları söy ledikten sonra güldü.

Duny a, katî bir eda ile:

— Hay ır, öy le değil, dedi.

Delikanlı, kız kardeşinin y üzüne âdeta hınçla ba​-


karak alay cı bir gülüm sey işle m ırıldandı:

— Vaaay ! Sen de ha… Mahsus söy lüy orsun! Bunu


düşünm eli idim . Ne diy elim , takdire lây ık. Hem senin
için daha iy i… öy le bir hududa gelirsin ki, onu
aşam azsın, bedbaht olursun, o hududu aşarsan, belki o
zam an daha da bedbaht olursun! Sonra, elinde
olm ay arak bu kadar ileri gittiğine sinirlenm iş bir
halde sert v e kesik kesik ilâv e etti:

— Hem zaten bütün bunlar saçm a şey ler! Mak​-


sadım sadece sizden af dilem ekti anneciğim !

Sev inen annesi:

— Bırak Rody a’cığım , dedi. Sen her ne y apar​san,


bütün y aptığın şey lerin iy i olduğuna inanıy orum .

Ağzını bir gülüm sey işle çarpıtan Rody a:


— Hay ır anneciğim , inanm ay ınız! dedi.

Bu sözleri bir sessizlik takip etti. Bütün bu konuş​-


m alarda, bu sessizlikte, bu barışm ada hatta bu af di​-
lem ede sinirli bir şey ler v ardı. Oradakilerin hepsi de
bunu duy m akta idi.

Annesi ile kız kardeşine göz ucu ile bakan Raskol​-


nikov : “Âdeta benden korkuy orlar” diy e aklından
geçirdi. Gerçekten de Pulheriy a Aleksandrov na sus​-
tukça ürkekliği artıy ordu.

Raskolnikov ’un aklından: “Halbuki gıy aben on​-


ları, galiba sev iy ordum !” düşüncesi geçti.

Pulheriy a Aleksandrov na birdenbire y erinden


fırlay arak:

— Biliy or m usun Rody a, dedi, Marfa Petrov na


öldü!

— Hangi Marfa Petrov na im iş bu?

— Ah am an Yarabbi, hani canım şu Marfa Pet​-


rov na, Sv idrigay lov a! Hani ona dair sana uzun
uzadıy a y azm ıştım y a!…

Âdeta uy kudan uy anır gibi canlanan Raskolni​k ov :


— Haaa, ev et, hatırlıy orum … dedi. Dem ek öldü
ha? Ah, doğru m u söy lüy orsunuz? Sahiden öldü m ü?
Neden öldü?
Oğlunun gösterdiği bu ilgiden cesaretlenen Pul​-
heriy a Aleksandrov na acele acele:

— Ne dersin, birdenbire ölüv erdi, dedi. Hem de


tam sana m ektup gönderdiğim sıralarda, hatta tam
m ektubu y azdığım gün. Ölüm üne sebep de galiba o
korkunç adam olm uş… Kadıncağızı fena halde döv ​-
m üş!

Delikanlı kız kardeşine dönerek:


— Onlar hep böy le m i y aşıy orlardı, diy e sordu.

— Hay ır, hatta aksine. Karısına karşı çok sabırlı,


hatta nazik dav randı. Birçok hallerde onun kapris​-
lerine büy ük bir m üsam aha gösterm iştir. Bu hal tam
y edi y ıl sürdü. Am a işte bir gün, birdenbire sabrı
tükeniv erm iş.

— Yedi y ıl day andığına göre, dem ek ki hiç de öy le


korkunç bir adam değilm iş? Duneçka, galiba sen onu
haklı buluy orsun?
Duny a, âdeta tüy leri ürpererek:

— Hay ır, hay ır diy e cev ap v erdi, o korkunç bir


adam dır. Ondan daha korkunç bir şey tasav v ur et​-
m em e bile im kân y oktur.
Genç kız bunları söy ledikten sonra kaşlarını çattı,
düşüncey e daldı.

Pulheriy a Aleksandrov na acele acele dev am etti:


— Hâdise sabahley in olm uş. Vakadan sonra da
y em eğini y er y em ez, kadın, şehre gitm ek için hem en
arabay ı koşm alarını em retm iş… Çünkü bu gibi
hallerde daim a şehre gitm ek âdeti im iş.
Anlattıklarına göre, öğle y em eğini büy ük bir iştahla
y em iş.

— Böy le bir day aktan sonra, ha?


— Zaten her zam an böy le y aparm ış… Yem eğini y er
y em ez, şehre geç kalm am ak için, hem en bany oy a
koşm uş… Görüy orsun y a, âdeta bir çeşit su tedav isi
y apıy orm uş… Çiftliklerinde bir soğuk su kay nağı v ar​-
dır, kadın her gün m untazam an bu kay nakta
y ıkanırm ış… Am a işte o gün suy a girer girm ez, kalp
krizin​den ölüv erm iş.

Zosim ov :
— Hiç de şaşılacak bir şey değil! dedi.

— Kocası onu çok m u döv m üş?


Duny a:
— Fakat hepsi bir değil m i? dedi.

Raskolnikov , sinirli sinirli, âdeta beklenm edik bir


tarzda, birdenbire:
— Hım m m ! diy e söy lendi. Kuzum anneciğim ne
diy e böy le saçm a sapan şey lerden bahsedip duruy or​-
sun?

Pulheriy a Aleksandrov na’nın ağzından:

— Ah ev lâdım , konuşacak başka bir şey bilm iy o​-


rum ki, sözleri döküldü.

Raskolnikov , acı bir gülüm sey işle:

— Kuzum ne oluy orsunuz, dedi, y oksa hepiniz


benden korkuy or m usunuz, nedir?

Duny a gözlerini kardeşine dikerek sert sert:

— Gerçekten de doğru söy lüy orsun, dedi. An​n em


m erdiv enlerden çıkarken, korkusundan istav roz bile
çıkardı.
Delikanlının y üzü, âdeta hav aley e uğram ış gibi
çarpıldı.

Pulheriy a Aleksandrov na şaşkınlık içinde:


— Ah Duny a, ne y apıy orsun? diy e söy lendi. Yal​-
v arırım sana Rody a, sakın darılm a! Ne lüzum u v ar
Duny a! Ev et, ben gerçekten de buray a gelirken, bü​-
tün y ol boy unca v agonda; birbirim ize kav uşunca ne​-
ler konuşup, neler anlatacağız diy e boy una hay aller
kurdum . O kadar m esuttum ki, y olun uzunluğunu
bile fark etm edim . Ah ben neler söy lüy orum ! Ben
şim di de m esudum … Sen Duny a boş y ere böy le
söy lüy or​sun! Seni gördüğüm için şim di o kadar, o
kadar m e​sudum ki Rody a…

Raskolnikov , hey ecanından, annesinin y üzüne


bak​m adan elini sıkarak:

— Yeter anneciğim , diy e m ırıldandı. Daha bol bol


konuşacak v aktim iz v ar.

Bunları söy ledikten sonra birdenbire şaşırdı v e


sarardı: Yine o az önceki korkunç duy gu, bir ölüm
soğukluğu ile ruhunu kapladı. Şu anda m üthiş bir
y alan söy lediğini, şim di artık bol bol konuşm ak şöy le
dursun, am a artık hiçbir zam an, hiç kim se ile hiçbir
şey konuşm asının m üm kün olm adığını, y ine gay et
açık bir şekilde anladı. Bu ıstırap v erici düşüncenin
tesiri o kadar şiddetli idi ki, bir an için kendini
tam am ıy la unutur gibi oldu. Yerinden kalkarak,
kim senin y üzüne bakm adan odadan çıktı.
Razum ihin onu kolundan y akalay arak:

— Ne oluy orsun? diy e bağırdı.

Delikanlı y ine eski y erine oturdu v e sessizce etra​-


fını gözden geçirm ey e başladı. Herkes ona hay retle
bakıy ordu. Hiç beklenm edik bir zam anda, birdenbire
bağırdı:

— Hepiniz de ne kadar can sıkıcı insanlarsınız! Bir


şey ler anlatsanıza! Hem sahi kuzum , böy le ne otu​r up
duruy orsunuz! Hay di, bir şey ler söy lesenize! Otu​r up
m uhabbet edelim … Hem toplandık, hem susuy o​r uz.
Hay di, bir şey ler anlatın!

Pulheriy a Aleksandrov na istav roz çıkararak:

— Allah korusun, y ine dün geceki haller


başlay acak diy e sanm ıştım , diy e söy lendi.

Av doty a Rom anov na kuşku ile sordu:

— Ne oluy orsun Rody a?

Delikanlı:
— Hiç canım , aklım a saçm a bir şey geldi de, diy e
cev ap v erdi v e güldü.

Zosim ov div andan kalkarak:


— Eh, m adem ki saçm a bir şey m iş, m ükem m el öy le
ise, diy e m ırıldandı, hani ben de nerede ise… benim
v aktim geldi. Ben belki de y ine uğrarım … Şa​y et sizi
bulursam …

Odadakileri selam lay arak çıktı.

Pulheriy a Aleksandrov na:

— Ne m ükem m el adam ! diy e m ırıldandı.

Raskolnikov birdenbire, beklenm edik bir hızla v e


şim diy e kadar görülm em iş bir canlılıkla konuşm ay a
başladı:

— Ev et, fev kalâde, m ükem m el, bilgili, akıllı bir


adam . Hastalığım dan önce ona nerede rastladığım ı
hatırlay am ıy orum . Herhalde bir y erlerde rastlam ış
ola​c ağım . — Başı ile Razum ihin’i işaret ederek — işte
bu da iy i bir adam , dedi. Sonra birdenbire Duny a’y a
dönerek: — Nasıl, Duny a, Razum ihin hoşuna gidiy or
m u? diy e sordu. Ve birdenbire nedense gülm ey e baş​-
ladı.
Duny a:

— Çok hoşum a gidiy or, diy e cev ap v erdi.


Fena halde utanan v e kıpkırm ızı kesilen Razum i​-
hin:

— Am m a da m ünasebetsizsin, ha! diy e söy lendi v e


iskem leden fırladı.
Pulheriy a Aleksandrov na hafifçe gülüm sedi, Ras​-
kolnikov ise, gürültülü bir kahkaha attı.
— Sen nerey e böy le?

— Ben de gidiy orum … İşim v ar.

— Hiçbir işin y ok, sen kal! Zosim ov gitti diy e sen de


kalkıp gidiy orsun! Hay ır gitm e. Acaba saat kaç? On
iki oldu m u? Ne güzel saatin v ar, Duny a! Kuzum y ine
ne diy e sustunuz? Boy una ben, y alnız ben
konuşuy orum !

Duny a:

— Bu, Marfa Petrov na’nın hediy esidir, diy e ce​v ap


v erdi.

Pulheriy a Aleksandrov na:


— Hem de çok pahalı bir saat, diy e ilâv e etti.

— Yaa! Ne kadar da büy ük, âdeta kadın saatine


benzem iy or.
Duny a:
— Ben böy lesini sev iy orum , dedi.

Razum ihin: “Dem ek nişanlısının hediy esi değil​-


m iş!” diy e düşündü v e nedense sev indi.
Raskolnikov :

— Ben ise bunu Lujin’in bir hediy esi sanm ıştım ,


dedi.

— Hay ır, o henüz Duny a’y a hiçbir şey hediy e


etm edi.

Raskolnikov :

— Yaa! dedi. Bir zam anlar benim de âşık oldu​ğ um u


v e ev lenm ey e kalkıştığım ı bilm em hatırlıy or m u​-
sunuz anneciğim ?

Delikanlı bu sözleri, bu beklenm edik ifade tar​-


zından v e edasından şaşıran annesine bakarak birden​-
bire söy lem işti. Aleksandra Pulheriy a, Duneçka ile v e
Razum ihin’le bakışarak:

— Ah ev et, dedi.
Raskolnikov birdenbire âdeta y ine dalgınlaştı,
gözleri y erde, sözlerine dev am etti:

— Hım m m ! ev et! Size ne anlatabilirim ? Hatta çok


az hatırlıy orum . O hastalıklı bir kızcağızdı, hem de
hepten hastalıklı. Dilencilere sadaka v erm esini se​v er,
daim a bir m anastıra kapanm ay ı düşünürdü. Bir gün
bana bu m eseleden bahsederken gözlerinden y aş​l ar
boşanm ıştı. Ev et, ev et… hatırlıy orum , çok iy i
hatırlıy orum . Çirkince bir kızdı… Doğrusunu
isterseniz o zam anlar ona niçin tutulduğum u pek de
bilm iy o​r um . Belki de, daim a hasta olduğu için onu
sev m iş​t im . Üstelik topal v ey a kam bur olsay dı ihtim al
ki onu daha çok sev ecektim … (Dalgın dalgın
gülüm sedi) Bu bir ilkbahar sarhoşluğu idi işte…
Duneçka hey ecanla:

— Hay ır, bu sadece bir ilkbahar sarhoşluğu de​-


ğildi, dedi.

Raskolnikov gergin bir dikkatle kız kardeşine bak​-


tı. Am a sözlerini iy ice duy m am ış v ey a anlam am ıştı.
Sonra, derin bir dalgınlık içinde y erinden kalktı, an​-
nesine y aklaşarak öptü, tekrar y erine dönüp oturdu.

Mütehassis olan Pulheriy a Aleksandrov na:


— Sen onu hâlâ sev iy orsun! dedi.
— Onu m u? Hâlâ? Ah, ev et… Siz kızdan bah​-
sediy orsunuz! Hay ır. Şim di bunların hepsi de sanki
bir başka düny ada… hem de çoktan… Zaten beni
çev reley en her şey de, sanki bu düny ada değilm iş gibi
bir hal v ar.

Dikkatle onlara baktı:

— Meselâ sizi alalım … Adeta bin v erstlik bir


m esafeden size bakıy or gibiy im … Hem hangi şey tan
bizi dürtüy or da bunlardan bahsediy oruz! — Canı sı​-
kılm ış bir halde — Hem ne diy e soruşturuy orsunuz?
diy e ilâv e etti. Tırnaklarını kem irerek tekrar eski dal​-
gın halini aldı.

Pulheriy a Aleksandrov na birdenbire bu can sıkıcı


sessizliği bozarak:

— Rody a’cığım , ne kötü bir odan v ar, dedi. Tıpkı


bir m ezar gibi… Em inim ki y arı y arıy a bu oda
y üzünden böy le m elânkolik bir hale geldin!

Rody a, dalgın dalgın cev ap v erdi:

— Odam m ı? Ev et, odam ın çok tesiri olm uştur.


Bunu ben de düşündüm .

Sonra, garip bir şekilde gülüm sey erek birdenbire


ilâv e etti:
— Fakat bilseniz anneciğim , şim di siz ne tuhaf bir
düşünce ortay a attınız!

Biraz daha geçsey di, bu topluluk, üç y ıllık bir


ay rılıktan sonra bu akrabalar, katî olarak herhangi
bir şey konuşm anın im kânsızlığına rağm en,
m uhav ere​n in bu ailev î tonu nihay et Raskolnikov için
taham m ül edilm ez bir hal alacaktı. Bununla beraber,
şu v ey a bu şekilde bugün m utlaka çözülm esi gereken,
geri bıra​k ılm az bir iş v ardı. Daha, az önce, bu sabah
y atağın​dan kalkar kalkm az böy le karar v erm işti.
Şim di o, bir çıkış y olu olarak bu işe sev iniy ordu.

Ciddî v e soğuk bir eda ile söze başladı:

— Bana bak Duny a, dedi, dün olup bitenler için


tabii senden af dilerim . Am a ana düşüncelerim den
cay m adığım ı sana hatırlatm ay ı da borç bilirim . Ya
ben, y a Lujin. Ben alçak bir insan olay ım am a sen
olm am alısın! İkim izden birim izin olm ası y eter. Lujin’e
v aracak olursan, seni hem en kardeşlikten
reddederim .

Pulheriy a Aleksandrov na acıklı bir sesle:


— Rody a, Rody a! diy e bağırdı. Am a bunlar y ine
hep dünkü şey ler! Sonra, ne diy e boy una kendine al​-
çak diy orsun, ben buna taham m ül edem iy orum . Dün
de ay nı şey i y apm ıştın!

Duny a da katî v e ağabey si gibi soğuk bir eda ile:

— Kardeşim , diy e cev ap v erdi, bütün bu m ese​-


lelerde senin y anıldığın bir nokta v ar. Dün gece bunu
enine boy una düşündüm v e senin y anıldığın noktay ı
buldum . Bütün m esele şurada ki, galiba sen, güy a
benim biri hesabına kendim i birine kurban ettiğim i
sanıy orsun! Bu hiç de böy le değil. Ben sadece kendim
için kocay a v arıy orum . Çünkü benim kendi
durum um ağır. Tabii bu arada akrabalarım a da
fay dam doku​n ursa, elbette m em nun olurum . Am a
kararım ın baş​l ıca sebebi bu değil tabii.

Öfkesinden tırnaklarını kem iren Raskolnikov ak​-


lından şunları geçiriy ordu: “Yalan söy lüy or! kibirli
kız! İy ilik etm ek istediğini kabule y anaşm ıy or! Ne
azam et! Ohh, aşağı karakterli insanlar! Nefret eder
gibi sev iy orlar! Ohh… onların hepsinden nasıl da nef​-
ret ediy orum !”

Duny a sözlerine dev am ederek:


— Bir kelim e ile ben Piy otr Petrov iç‘le ev leni​-
y orum , dedi. Çünkü iki fena şey den daha zararsızını
seçiy orum . Benden beklediği her şey i nam uslu olarak
y apm ak niy etindey im , bu hesapça da onu aldatm ıy o​-
rum … Peki sen şim di öy le ney e gülüm sedin?

O da öfkelenm iş v e gözleri kıv ılcım lanm ıştı.


Raskolnikov acı bir gülüm sey işle:

— Dem ek senden beklediği her şey i y apacaksın,


öy le m i?

— Muay y en bir derecey e kadar. Piy otr Petrov iç‘in


beni istey iş tarzından v e şeklinden, ona lâzım olan
şey leri hem en anladım . Hiç şüphe y ok ki o, kendine,
belki de çok fazla bir değer v eriy or. Am a bana da bir
değer v erdiğini um arım . Yine niçin gülüy orsun?

— Ya sen y ine ney e kızıy orsun? Sen y alan söy ​-


lüy orsun kardeşim . Mahsus y alan söy lüy orsun. Sade​-
ce düşüncelerini bana kabul ettirm ek için, sırf bir
kadın inadı y üzünden y alan söy lüy orsun! Sen Lujin’e
say gı gösterem ezsin! Ben onu gördüm , onunla konuş​-
tum . Dem ek ki, sen kendini para ile satıy orsun v e
dem ek ki, herhalde, adice hareket ediy orsun! Am a hiç
olm azsa, hâlâ kızarabildiğine sev iniy orum .
Duneçka bütün soğukkanlılığını kay bederek:

— Hay ır, doğru değil, diy e bağırdı, ben y alan


söy lem iy orum ! Bana değer v erdiğine, beni takdir et​-
tiğine inanm asam onunla ev lenm ezdim . Ona say gı
gösterebileceğim e iy ice inanm asam , onunla
ev lenm ez​dim . Bereket v ersin buna katî olarak kanaat
getirebi​l irim , hem de bugün. Böy le bir ev lenm e ise,
senin dediğin gibi, bir alçaklık say ılm az. Sen, haklı da
olsay dın, ben gerçekten de alçakça bir harekette
bulunsa idim , benim le bu tarzda konuşm an bir
gaddarlık değil m idir? Ne diy e, belki kendinin de sahip
bulunm adığın bir kahram anlığı kalkıp benden
istiy orsun? Bu despot​l uktur, bu zorbalıktır! Eğer
ortada bir fenalık bahis m ev zuu ise, bu fenalık olsa
olsa, ancak kendim edir. Henüz daha kim sey i
öldürm edim . Bana ney e öy le bakıy orsun? Niçin bu
kadar sarardın? Rody a, ne oluy orsun? Rody a,
sev gilim !
Pulheriy a Aleksandrov na:

— Am an Allah’ım , diy e bağırdı, nihay et çocuğu


bay ılm a derecesine getirdin!
— Hay ır, hay ır… saçm a… bir şey değil. Biraz
başım döndü, bay gınlık falan değil. Aklınızı bay gın​-
lıkla bozm uşsunuz! Hım m m ! Ev et… Ne
söy ley ecektim ? Ev et, ona say gı gösterebileceğine,
onun da sana değer v erdiğine… böy le söy lem iştin değil
m i? Hem en bugün nasıl kanaat getirebileceksin?
Bugün kanaat getireceğini söy lem iştin, değil m i?
y oksa bana m ı öy le geldi?

Duneçka:

— Anneciğim , dedi, Piy otr Petrov iç‘in m ektubu​n u


ağabey im e göstersenize!

Pulheriy a Aleksandrov na elleri titrey erek


m ektubu uzattı. Raskolnikov büy ük bir m erakla
m ektubu aldı. Am a açm adan önce, birdenbire, âdeta
hay retle Duneçka’nın y üzüne baktı. Aklına gelen y eni
bir düşünce ile âdeta şaşırm ış gibi, ağır ağır:

— Tuhaf şey , diy e söy lendi, sanki ne diy e bu kadar


uğraşıp duruy orum ? Bütün bunlar da ne olu​y or
sanki? Kim inle istersen ev len!

Bu sözleri âdeta kendi kendine konuşur gibi söy ​-


lem işti. Am a y üksek sesle konuşm uş v e sanki şaşırm ış
gibi bir m üddet kız kardeşine bakm ıştı.
Yüzünde hâlâ garip bir şaşkınlık olduğu halde,
nihay et m ektubu açtı. Sonra ağır ağır, dikkatle oku​-
m ay a başladı, iki defa üst üste okudu. Pulheriy a
Aleksandrov na fev kalâde bir hey ecan içinde idi. Za​t en
hepsi de bir fev kalâdelik bekliy orlardı.

Raskolnikov , küçük bir duraksam adan sonra, m ek​-


tubu annesine uzattı. Hususi olarak kim sey e hitap
etm eden söze başladı:

— Şaşılacak şey doğrusu. Adam dav alara giriy or,


av ukatlık ediy or, hatta konuşm ası da… edalı… hal​-
buki ne kadar da cahilce y azıy or.

Herkeste bir kıpırdam a görüldü: Hiç de bunu


beklem iy orlardı.

Razum ihin:

— Onların hepsi de böy le y azarlar, diy e, tııtuk


tutuk söy lendi.

— Sen bu m ektubu okudun m u ki?

— Ev et, okudum .

Fev kalâde utanan Pulheriy a Aleksandrov na:

— Biz gösterdik Rody a, diy e başladı, az önce ona


danışm ıştık da….

Razum ihin kadının sözünü keserek:


— Doğrusunu istersen, m ahkem e üslûbu, dedi.
Mahkem e ev rakı hâlâ hep böy le y azılır.
— Mahkem e üslûbu? Ev et, bilhassa m ahkem e üs​-
lûbu, am elî bir üslûp. Artık pek de öy le cahilce de​ğ ilse
de, pek de edebî de değil… Bir iş adam ı üslûbu

Ağabey sinin takındığı bu y eni tav ırdan biraz alı​-


nan Av doty a Rom anov na:

— Piy otr Petrov iç iy i bir tahsil görm ediğini za​t en


saklam ıy or ki, dedi. Hatta kendi kendini y etiştir​diği
için öv ünüy or bile.
— Öv ünüy orsa hakkı da y ok değil. Ben de aksini
iddia etm iy orum . Bu koca m ektup hakkında böy le
sudan m ülâhazalar ileri sürdüğüm için galiba bana
kızdın, kardeşim . Sırf seni üzm ek için, lâf olsun diy e
bu saç​m a şey lerden bahsettiğim i sanıy orsun! Aksine,
üslûp hakkında aklım a, şu anda hiç de lüzum suz
say ılm ay acak bir düşünce geldi. Mektupta: “Kabahati
kendiniz​de aray ınız!” tarzında çok m analı v e açık bir
cüm le v ar. Bundan başka, ben geldiğim takdirde
hem en kal​k ıp gideceğine dair bir de tehdit v ar. Bu
kalkıp gitm e tehdidinin, sözünü dinlem ediğiniz
takdirde, ikinizi de fırlatıp atacağı — hem de şu anda
sizi Petersburg’a getirdikten sonra fırlatıp atacağı —
tehdidinden ne farkı v ar? Eeee, sen ne düşünüy orsun
bakalım : Lujin’in y azdığı bu sözleri (Razum ihin’i
göstererek) bu y ahut Zosim ov , y ahut içim izden bir
başkası y azm ış olsa idi, bunlara da Lujin’e kızdığım ız
kadar kızabilir m i idik?

Duneçka canlanarak:

— Hay ır, diy e cev ap v erdi. Bu düşüncelerin bü​y ük


bir saflıkla ifade edilm iş olduğunu, belki de Lujin’in
y azı y azm ay ı pek de becerem ediğini çok iy i anladım .
Sen, çok iy i düşünm üşsün ağabey . Hatta ben
beklem iy ordum bile…

— Mahkem e üslûbuy la ifade edilm iş; halbuki m ah​-


kem e üslûbuy la da bundan başka türlü y azılam az.
Bunun için, belki de bu cüm le onun istediğinden daha
kaba düşm üştür. Zaten ben seni biraz hay al
kırıklığına uğ​r atacağım : Bu m ektupta bir cüm le daha
v ar. Bana y apılm ış bir iftira, hem de oldukça aşağılık
bir iftira v ar. Ben dün, v erem li, zav allı dul bir kadına
“cenaze m asrafı adı altında” değil de, düpedüz cenaze
m asrafı olarak para v erdim . Sonra, onun y azdığı gibi
“Uy gunsuz kızına” değil, (ben onu hay atım da ilk defa
ancak dün gördüm ) doğrudan doğruy a dul kadına
v erdim . Ben, bütün bunlarda beni lekelem ek v e
sizinle aram ı açm ak gibi çok acele bir arzu
görüy orum . Tabii y ine m ahkem e üslûbu ile y ani,
m aksadını pek fazla açığa v uran bir üslûpla v e saf bir
acelecilikle ifade edilm iş. O akıllı bir adam am a
akıllıca hareket etm ek için sadece akıl y etm ez ki!
Bütün bunlar bize adam ı tasv ir etm ekte v e… ben
onun sana fazla değer v er​diğini de sanm ıy orum .
Bütün bunları sana, sadece ger​ç eği öğrenm iş olm an
için söy lüy orum . Çünkü sam im î olarak senin
saadetini istiy orum .

Duneçka cev ap v erm edi. Zaten o, çoktan kara​r ını


v erm işti, y alnız akşam ı bekliy ordu.

Rody a’nın sözlerindeki bu y eni iş edasından, büs​-


bütün m eraklanan Pulheriy a Aleksandrov na:

— Sen ney e karar v eriy orsun Rody a, diy e sordu.

— “Karar v eriy orsun” da ne dem ek?

— Piy otr Petrov iç bu gece bize gelm em eni, şa​y et


gelirsen… Kalkıp gideceğini y azıy or y a, canım . Şu
halde, şim di sen… nasıl hareket edeceksin?
Raskolnikov soğuk bir eda ile:

— Pek tabii olarak, bu işte karar v erm ek bana


düşm ez. Şay et Piy otr Petrov iç‘in bu isteği gücünüze
gitm iy orsa, ilkin size düşer. Sonra da, şay et o da bu
istekten gücenm iy orsa, Duny a’y a düşer, dedi v e kuru
bir eda ile ilâv e etti: Bana gelince, ben de işinize en
elv erişli şekilde hareket ederim .

Pulheriy a Aleksandrov na cev ap v erm ekte acele


ederek:

— Duneçka kararını v erdi bile dedi. Ben de


tam am ıy la onun gibi düşünüy orum .

Duny a:

— Bu görüşm ede, m utlaka senin de bulunm anı


rica etm ey e, hem de ısrarla rica etm ey e karar
v erdim . Gelecek m isin?

— Geleceğim .

Genç kız, Razum ihin’e dönerek:

— Bu akşam saat sekizde sizin de bizde bulun​m anızı


rica edeceğim , dedi. Anneciğim , ben Razum i​h in’i de
dav et ediy orum .

Pulheriy a Aleksandrov na:


— Çok güzel Duneçka, dedi. Nasıl karar v er​diy seniz
öy le olsun. Bana gelince, üzerim den büy ük bir y ük
kalkm ış oldu. Yapm acıktan, y alandan hiç
hoşlanm am . Hakikati olduğu gibi söy lem em iz daha
iy i. Şim di artık ister darıl, ister darılm a, Piy otr
Petrov iç!

IV

Bu sırada kapı usulca açıldı, oday a, ürkek ürkek


etrafına bakınarak, genç bir kız girdi. Hepsi de hay ​r et
v e m erakla ona döndüler. Raskolnikov ilk bakışta onu
tanıy am adı. Gelen, Sofy a Sem y onov na Marm eladov a
idi. Raskolnikov onu dün ilk defa görm üştü. Am a öy le
bir anda, öy le şartlar altında v e öy le bir kılıkta
görm üştü ki, hafızasına tam am ıy la başka bir y üzün
hay ali aksetm işti. Şim di ise karşısında sade, hatta
fakirce giy inm iş, tem iz fakat ürkek y üzlü, m ü​t ev azı,
dürüst, hem en hem en bir kız çocuğunu andı​r acak
kadar çok genç bir kız duruy ordu. Sırtında çok sade,
gündelik bir entari, başında m odası geçm iş bir şapka
v ardı. Yalnız, y ine dünkü şem siy e elinde idi. Hiç
beklem ediği halde oday ı böy le dopdolu görünce,
utanm aktan da fena bir durum a düşerek tam am ıy la
şaşırm ış, küçük bir çocuk gibi ürkm üş, hatta
gerisingeriy e gitm ey e bile dav ranm ıştı.
Raskolnikov büy ük bir şaşkınlıkla:
— Ah siz m isiniz? diy e söy lendi. Birdenbire ken​disi
de şaşırdı.

Annesi ile kız kardeşinin, Lujin’in m ektubundan


“uy gunsuz” bir kıza dair hafifçe bazı şey ler bildikleri
hem en o anda aklına geldi. Daha şim di Lujin’in ifti​-
ralarını protesto etm iş, o kızı ilk defa gördüğünü söy ​-
lem işti. Halbuki işte, kız da birdenbire giriv erm işti.
Sonra, “uy gunsuz bir kız” tabirine zerre kadar itiraz
etm ediğini de hatırladı. Bütün bunlar, bulanık bir şe​-
kilde bir anda aklından geçm işti. Am a kıza dikkatle
bakınca, hem en bu zav allı m ahlûkun o kadar
acınacak bir halde olduğunu gördü ki, birdenbire
y üreği sızladı. Hele kızın korkudan kaçacak gibi bir
harekette bu​l unduğunu görünce, içi âdeta altüst oldu.
Gözleri ile onu durdurarak:

— Sizi hiç beklem iy ordum , dem ekte acele etti.


Oturm ak lütfunda bulunm az m ısınız? Herhalde
Katerina Iv anov na’dan geliy orsunuzdur. Müsaade
buy u​r un, oray a değil, şuray a oturunuz!
Sony a içeri girdiği zam an, Raskolnikov ’un üç is​-
kem lesinden hem en kapının y anındakine oturm akta
olan Razum ihin, kıza y ol v erm ek için hafifçe
doğrulm uştu. Raskolnikov önceleri kıza div anın
köşesinde, ev v elce Zosim ov ’un oturduğu y eri işaret
etm işti. Am a div anın çok laubali bir y er olduğunu v e
kendisine y a​t aklık v azifesini gördüğünü hatırlay arak,
Razum ihin’in oturduğu sandaly ey i gösterm ekte acele
etti. Sonra, Razum ihin’e dönerek:

— Sen de şuray a otur! sözleriy le, onu ev v elce


Zosim ov ’un oturm akta olduğu y ere oturttu.

Sony a, âdeta korkudan titrey erek oturdu. Her iki


kadına ürkek bir göz attı. Bunlarla nasıl olup da y an
y ana oturabildiğini kendisinin de anlam adığı bes​belli
idi. Bunu düşününce o kadar ürktü ki, birdenbire
tekrar ay ağa kalktı. Büy ük bir m ahcubiy et içinde
Raskolnikov ’a dönerek:

— Ben… ben… diy e kekeledi. Bir dakika için size


uğram ıştım . Katerina Iv anov na’nın y anından ge-
geliy orum . Gönderecek başka kim sesi y oktu da… Kate​-
rina Iv anov na y arın sabah, sabah duasından sonra
Mitrofan kilisesinde y apılacak cenaze töreninde hazır
bulunm anızı… Sonra da bize… şey , y ani Katerina
Iv anov na’y a y em eğe buy urm anızı bilhassa rica
etm em için bana em ir v erdi. Ondan bu şerefi
esirgem em enizi rica etm em i tem bih etti.
Sony a kekeledi v e sustu.

Raskolnikov da hafifçe doğruldu, o da kekeley erek:

— Mutlaka çalışacağım … m utlaka… diy e sözünü


bitirm eden kesti. Sonra birdenbire: Lütfen oturunuz,
sizinle konuşm am lâzım . Rica ederim , belki de acele
işiniz v ar… İki dakikanızı bana v erm ek lûtfunda bu​-
lununuz, dedi v e ona sandaly ey i gösterdi.

Sony a tekrar oturdu. Yine ürkek v e şaşkın


bakışlarla her iki kadına da acele bir göz attıktan
sonra, gözlerini y ere indirdi.
Raskolnikov ’un solgun y üzü kızardı, âdeta altüst
olm uştu. Gözleri parladı, sert v e katî bir sesle:

— Anneciğim , dedi. Bu, dün gece gözlerim in


önünde arabanın altında çiğnenen bahtsız
Marm eladov ’un kızı Sofy a Sem y onov na
Marm eladov a’dır. Za​t en size ondan bahsetm iştim .

Pulheriy a Aleksandrov na, Sony a’y a baktı v e ha​-


fifçe gözlerini kırptı. Rody a’nın ısrarlı v e m ey dan
okuy ucu bakışları karşısında duy duğu şaşkınlığa rağ​-
m en, bu zev kten kendini bir türlü m ahrum
edem em işti. Duneçka gözlerini ciddî bir bakışla zav allı
kızın y ü​züne dikerek, onu ısrarla tetkike koy uldu.
Raskolnikov ’un kendisine dair söy lediği bu söz​l eri
işiten Sony a, y eniden gözlerini kaldırm ak istediy se de,
eskisinden çok utandı. Raskolnikov hem en kıza
dönerek:

— Bugün işleri nasıl y oluna koy duğunuzu sor​m ak


istem iştim … Sizi rahatsız eden olm adı y a? Me​selâ polis
falan…

— Hay ır, her şey y olunda gitti… Zaten neden


öldüğü apaçık bir şey … rahatsız eden olm adı. Yalnız,
kiracılar biraz m ırın kırın ettiler.

— Neden?

— Cenazenin uzunca bir zam an kalışına. Hav a​l ar


sıcak… koku… onun için bugün, akşam duasında
m ezarlığa götürecekler, y arına kadar m ezarlık
kilisesin​de kalacak. Katerina Iv anov na önceleri buna
razı ol​m ak istem edi am a şim di o da başka türlü
olam ay acağını görüy or.

Dem ek bugün kaldırılacak?


— Katerina Iv anov na, y arın kilisede y apılacak
cenaze törenine gelm enizi, ondan sonra da, ev e, m a​-
tem sofrasına buy urm anızı rica ediy or.
— Katerina İv anov na y em ek m i v eriy or?

— Ev et, efendim , kahv altım sı bir şey . Dünkü y ar​-


dım ınızdan ötürü size teşekkür etm em i sıkı sıkıy a
em retti. Siz olm asay dınız cenazey i
göm dürem ey ecektik!

Bunları söy ler söy lem ez, genç kızın birdenbire


dudakları da, çenesi de titrem ey e başladı. Am a kuv ​-
v etini toplay arak kendini tuttu, hem en gözlerini y ine
y ere indirdi.

Konuşm a sırasında Raskolnikov , kızı dikkatle


süzm üştü. Zay ıf, am a çok zay ıf, küçücük siv ri bu​-
runlu, siv ri çeneli, çizgileri pek de düzgün olm ay an
solgun bir y üzü v ardı. Ona, güzel bile denem ezdi. Am a
buna karşılık m av i gözleri o kadar duru, can​l andıkları
zam an y üzünün ifadesi o kadar iy i v e saf bir hal
alıy ordu ki, insan elinde olm ay arak ona ısını​y ordu.
Bundan başka y üzünde, sonra bütün görünü​şünde,
dikkate değer bir hususiy et v ardı: On sekiz y aşında
olm asına rağm en, y aşından çok küçük bir kız çocuğu,
âdeta hepten bir çocuk gibi görünüy ordu. Bu hal,
onun bazı hareketlerinde, hatta gülünç bir şekilde
ortay a çıkm akta idi.
Israrla konuşm ay ı dev am ettiren Raskolnikov
sordu:

— Am a Katerina İv anov na bu kadar az bir pa​r a ile


işin içinden nasıl çıkabildi? Üstelik y em ek de v eriy or?

— Tabut çok sade bir şey olacak. Zaten her şey


sade… onun için pek pahalıy a m al olm ay acak. Biz, az
önce Katerina İv anov na ile her şey i hesapladık, bunun
için m atem sofrasına da para kalıy or. Katerina İv a​-
nov na bunun böy le olm asını çok istiy or… Hem ol​m az
ki… onun tesellisi. O öy le bir kadın ki, siz onu
bilirsiniz…

— Anlıy orum … anlıy orum … tabii. Ne o, odam a m ı


bakıy orsunuz? Annem de burasının bir tabuta ben​-
zediğini söy lüy or.

Soneçka, bu sözlere karşılık, birdenbire kuv v etli v e


acele bir fısıltı ile:

— Dün bize bütün v arınızı y oğunuzu v erdiniz! dedi


v e y ine hızla başını y ere eğdi. Dudakları ile çe​n esi
y eniden titrem ey e başlam ıştı. Daha geldiği daki​k adan
beri Raskolnikov ’un odasındaki sefalete şaşakalm ıştı.
Şim di ise bu sözler, kendiliğinden ağzından
dökülüv erm işti.
Ortalığa bir sessizlik çökm üştü. Duneçka’nın göz​-
leri sanki bir ışıkla tutuşm uş, hatta Pulheriy a Alek​-
sandrov na bile Sony a’y a güler y üzle bakm ıştı.
Kalkarken:

— Rody a, dedi, tabii öğle y em eğini birlikte y i​-


y eceğiz. Duny a’cığım , hay di kızım gidelim . Sen de
Rody a, biraz çıkıp dolaşsan iy i edersin! Sonra, y atıp
dinlenirsin! Am a çabuk gel! Seni y orm uş olm am ız​dan
korkuy orum .

Raskolnikov ay ağa kalkarken acele acele cev ap


v erdi:

— Ev et, ev et gelirim . Bununla beraber, işim de


v ar.

Razum ihin hay retle Raskolnikov ’a bakarak ba​-


ğırdı:

— Nasıl olur, böy le ay rı ay rı y em ek y em ek? Sen ne


y apıy orsun böy le?
— Ev et, ev et geleceğim , tabii tabii… Sen bir da​k ika
burada kalıv er! Şim dilik ona ihtiy acınız y ok, değil m i
anneciğim ? Sakın onu elinizden alm ış olm ay ay ım ?

— Oh… hay ır hay ır! Dim itri Prokofy iç, siz de


y em eğe buy urun, bu lûtfu bizden esirgem ezsiniz
tabii?

Duny a da:
— Lütfen geliniz! ricasında bulundu.

Razum ihin, y üzü bir ışıkla ay dınlanarak say gı ile


eğildi. Bir an için hepsi de birdenbire garip bir utan​-
gaçlık duy dular.

— Allah’a ısm arladık Rody a, daha doğrusu y ine


görüşelim . “Allah’a ısm arladık” dem ey i sev m iy orum !
Allah’a ısm arladık Nastasy a… Bak, y ine “Allah’a ıs​-
m arladık” dedim !

Pulheriy a Aleksandrov na, Sony a’y ı da selâm la​-


m ak niy etinde idi, am a nedense elinden gelm edi, te​-
lâşla odadan çıktı.

Am a Av doty a Rom anov na, sanki sırasını


bekliy orm uş gibi, annesinin ardı sıra Sony a’nın
önünden geçerken, derin, dikkatli v e nazik bir
rev eransla onu selâm ladı. Soneçka şaşırdı, telâşlı v e
ürkek bir selâm v erdi. Av doty a Rom anov na’nın
dikkat v e nezaketi sanki ona ıstırap v e üzüntü v erm iş
gibi, y üzünde has​t alıklı bir duy gunun akisleri dolaştı.
Raskolnikov sofadan bağırdı:

— Duny a, Allah’a ısm arladık! Elini v ersene!

Dııny a, sev im li, biraz da sıkılgan bir eda ile dö​-


nerek:

— Verdim y a, dedi, unuttun m u?

— Ne çıkar, bir daha v er!

Delikanlı, kız kardeşinin parm aklarını kuv v etle


sıktı. Duneçka kızararak ona gülüm sedi. Elini çabu​c ak
kurtardı v e annesinin arkasından y ürüdü. O da,
sebebini bilm ediği bir sev inçle dopdolu idi.

Raskolnikov odasına dönünce, Sony a’y a neşeli bir


göz atarak:

— İşte bu çok iy i oldu, dedi. Allah ölülerin tak​-


siratını affetsin, y aşay anlara da uzun öm ürler v ersin!
Öy le değil m i? Öy le değil m i? Öy le değil m i canım ?

Sony a, delikanlının birdenbire neşe ile ay dınla​n an


y üzüne hay retle bakıy ordu. Raskolnikov , birkaç
saniy e hiçbir şey söy lem eden, dikkatle genç kıza baktı:
Merhum babasının ona dair anlattığı şey ler şu anda
birdenbire hatırına gelm işti.

***
Pulheriy a Aleksandrov na sokağa çıkar çıkm az he​-
m en söze başladı:

— Am an Allah’ım , Duneçka! Hem en kendim izi


dışarı attığım ıza şim di ne kadar m em nunum ! Âdeta
hafiflem iş gibiy im . Dün trende gelirken, böy le bir
şey e sev inebileceğim i hiç aklım dan geçirebilir
m iy dim !

— Anneciğim , size bir defa daha söy lüy orum ki, o


hâlâ hastadır! Nasıl oluy or da bunu görm üy orsu​n uz?
Belki de bizim y üzüm üzden çektiği üzüntüler onun
sinirlerini bozm uştur. Onu biraz hoş görm eli,
kusurlarına göz y um m alıy ız.

Pulheriy a Aleksandrov na, ateşli v e sinirli bir ta​-


v ırla hem en kızının sözünü kesti:

— Am a işte, sen de m üsam ahalı değildin! Bili​y or


m usun Duny a, ikinize şöy le baktım da, hık dem iş
ağabey inin burnundan çıkm ışsın, y üzce olduğu kadar
huy ca da ona benziy orsun: İkiniz de m elânkoliksiniz,
ikiniz de durgun tabiatlı, çabucak parlam ay a hazırsı​-
nız! İkiniz de kibirli, ikiniz de iy i y üreklisiniz! Onun
bir bencil olm ası kabil m i Duneçka? Ne dersin? Hele
bu akşam bize geleceğini aklım a getirdikçe âdeta y ü​-
reğim kopacak gibi oluy or!

— Üzülm e anneciğim , olm ası gereken şey ne ise o


olacak!
Pulheriy a Aleksandrov na birdenbire ihtiy atsızca
ağzından şu sözleri kaçırıv erdi:
— Duneçka! Ne halde olduğum uzu hele bir dü​şün
bakalım ! Ya Piy otr Petrov iç sözünden cay arsa?

Duneçka, hakaret dolu bir sesle:

— Bunu y aparsa artık onun ne değeri kalır! dedi.

Pulheriy a Aleksandrov na, kızının sözünü keserek


acele acele:

— Ev den çıktığım ıza ne iy i ettik, dedi. Acele bir işi


v ardı galiba… Varsın biraz dolaşsın, hav a alsın! Odası
çok sıkıcı… Hoş, insan burada, sanki nerede hav a
alabilir?… Bura sokaklarının da pencere​siz odalardan
bir farkı y ok ki! Am an Allah’ım , ne şe​h ir! Dur, dur,
kenara çekil, çiğneneceksin, bir şey ler götürüy orlar!..
Bir piy ano götürdüler… Doğrusu… Ne kadar da itip
kakıy orlar.. Ben bu kızdan da çok korkuy orum ….
— Hangi kızdan anneciğim ?

— Hangi kızdan olacak canım . Sofy a


Sem y onov na’dan… Şu, az önce odasında olan kızdan.

— Korkacak ne v arm ış?

— İçim de öy le bir önsezi v ar, Duny a! İster inan


ister inanm a, bu kız oday a girer girm ez, hem en o
dakika bütün olup bitenlerin bu kızın başı altından
çıktığını düşündüm .

Duny a, canının sıkıldığını belli eden bir sesle


bağırdı:

— Hiç de bir şey çıktığı y ok! Siz de şu önsezi​l erinizle


kabak tadı v eriy orsunuz anneciğim ! Ağabe​y im , ancak
dünden beri bu kızla tanışıy or, nitekim şim di oday a
girdiği zam an onu tanıy am adı bile.

— Peki görürsün! Bu kız benim y üreğim i kaldı​-


rıy or, görürsün, görürsün! Öy le korktum ki: Kız göz​-
lerini dikm iş bana bakıp duruy ordu… Hem öy le bir
gözleri v ar ki… İskem lede zor oturabildim . Sonra, onu
bize nasıl takdim etm ey e koy uldu, farkında m ısın?
Doğrusu tuhafım a gitti: Piy otr Petrov iç bu kız için bize
neler y azdı, o kalkm ış onu bize tanıtıy or, hem de sana
tanıtıy or! Dem ek ki bu kıza değer v eriy or!
— Sen onun y azdığına ne bakıy orsun! Bizim için de
neler söy lem ediler, neler y azm adılar, unuttun m u
y oksa? Ben bu kızın çok iy i olduğuna em inim … Ona
dair söy lenen şey ler de tam am ıy la saçm adır!

— Allah v ere de öy le olsun!


Duneçka birdenbire:

— Piy otr Petrov iç‘e gelince, kötü bir dedikodu​-


cudan başka bir şey değil, diy erek, konuşm ay ı kesti.
Pulheriy a Aleksandrov na hem en sustu. Konuş​m a da
böy lece sona erm iş oldu.

***

Raskolnikov , Razum ihin’i pencerey e doğru çeke​-


rek:

— Bana bak, dedi, seninle görüşülecek bir işim v ar.

Sony a gitm ey e dav ranarak onları bir baş işareti


ile selâm ladı v e çabuk çabuk:

— Şu halde, Katerina İv anov na’y a, geleceğinizi


söy ley ey im , dedi.
— Bir dakika Sofy a Sem y onov na, bizim gizli ka​-
paklı hiçbir şey im iz y ok, bizi rahatsız edecek değilsi​-
niz. Size iki kelim ecik daha söy lem ek isterdim .

Sonra, âdeta sözünü bitirm eden, birdenbire


Razum ihin’e dönerek:

— Bana bak, dedi. Sen şu şey i… tanırsın, adı ne idi


canım ? Şu Porfiri Petrov iç‘i?
Razum ihin:

— Tanım az olur m uy um ? Akrabam dır, dedi v e


şiddetli bir m erakla ilâv e etti: Ne v ar, ne olacak?

— Şim di o, şu… m eselenin, canım hani dün gece


bahsettinizdi y a, şu cinay et m eselesinin soruşturm a
işini idare etm iy or m u?

Razum ihin birdenbire gözlerini açarak:

— Ev et… ne olacak? dedi.

— Rehin y atıranların soruşturm alarını y apıy or​-


m uş… Ben de o kadına bazı şey lerim i rehine v erm iş​-
tim . Gerçi ehem m iy etsiz şey ler am a buray a gelirken
kız kardeşim in y adigâr olarak v erdiği bir y üzükle,
baba y adigârı güm üş bir saat, topu topu beş-altı ruble
de​ğ erinde bir şey am a hatıra oldukları için bence kıy ​-
m etli… Şim di ben ne y apay ım ? Bunların
kay bolm asını istem iy orum , bilhassa saatin. Az önce,
Duny a’nın saa​t inden konuşulurken, annem
benim kini soracak diy e ödüm koptu. Babam dan kalan
biricik m iras… Bu saat kay bolursa, annem kahrından
hasta olur. Kadın m il​l eti! Şim di ben ne y apay ım , bana
bir akıl öğret! Ka​r akola başv urm am gerektiğini
biliy orum ! Doğrudan doğruy a Porfiri’y e başv ursam
daha iy i olm az m ı, ne dersin? Bu hususta sen ne
düşünüy orsun? İşi bir an önce bitirm ek istiy orum .
Göreceksin ki annem , öğle y em eğinden ev v el saati
soracaktır.

Razum ihin, olağanüstü bir hey ecanla bağırdı:

— Sakın ha, karakola değil, m utlaka Porfiri’y e


başv ur! Doğrusu bu işe pek sev indim ! Hem bekley ecek
ne v ar; hem en şim di gidelim . Şunun şurasında iki
adım lık y er. Ev de bulacağım ıza da şüphe y ok!

— Peki, gidelim !

— Porfiri seninle tanışm aktan, çook, am a çok


büy ük bir sev inç duy acaktır. Ona senden, çeşitli za​-
m anlarda, birçok seferler bahsetm işim dir. Hatta dün
bile bahsettiy dim , gidelim … Dem ek ki, o kocakarıy ı
sen de tanıy ordun ha? Tev ekkeli değil! Ne ise, bü​t ün
işler öy le güzel bir m ecray a döküldü ki… Ah, ev et,
Sofy a İv anov na…
Raskolnikov :
— Sofy a Sem y onov na, diy e düzeltti. Sofy a
Sem y onov na, bu benim dostum Razum ihin’dir, hem
çok iy i bir çocuktur.

Sony a, Razum ihin’in y üzüne bile bakm adığı için


büsbütün utanarak:

— Hem en şim di gitm ek m ecburiy etinde iseniz,


diy e başladı.

Raskolnikov :

— Peki, gidelim , kararını v erdi. Ben hem en bu​g ün


size uğrarım Sofy a Sem y onov na, y alnız bana
adresinizi v eriniz!

Halinde bir şaşkınlık olduğu söy lenem ezdi, am a bu


cev abı v erirken acele acele konuşuy or, genç kızın
gözlerine bakm aktan kaçınıy ordu. Sony a, ona
adresini v erdi, bunu y aparken de kızardı. Hep beraber
sokağa çıktılar.

Razum ihin, arkalarından m erdiv enden inerken


sordu:

— Kapını kilitlem iy or m usun?


— Hiçbir zam an kilitlem em . Am a bununla be​r aber
iki senedir hep kilit alacağım , diy e gelişigüzel ilâv e
etti. Sonra, gülerek Sony a’y a döndü: Kilitley ecek
şey leri olm ay anlar ne kadar bahtiy ardır, değil m i?
dedi.

Sokakta, kapının ağzında durdular.

— Siz sağa m ı sapıy orsunuz Sofy a Sem y onov na?


iy i hatırım a geldi, ev im i nasıl bulabildiniz?

Raskolnikov bunu, güy a tam am ıy la başka şey ler​-


den bahsetm ek istiy orm uş hissini v eren bir eda ile
sorm uştu. Boy una genç kızın durgun v e berrak göz​-
lerine bakm ak istiy or, am a bunu bir türlü
becerem iy ordu.

— Dün akşam adresinizi Poleçka’y a v erm iştiniz


y a!..

— Poly a?.. Ha, ev et… Poleçka! Şu, küçük kız


çocuğu… Sizin kız kardeşiniz değil m i? Dem ek ona
adresim i v erm işim , ha?..

— Yoksa unuttunuz m u?

— Hay ır, hatırlıy orum .


— Sonra, rahm etli babam da bana sizden bah​-
setm işti. Yalnız o zam an henüz daha adınızı bilm iy or​-
dum … Zaten o da bilm iy ordu. Şim di işte geldim … Dün
adınızı öğrenince… Bugün gelip Bay Raskolnikov
burada, nerede oturuy or diy e sordum ? Bir pansiy oner
olarak oturduğunuzu bilm iy ordum .. Allah’a ısm arla​-
dık.. Ben Katerina İv anov na’y a söy lerim .

Nihay et onlardan ay rıldığına son derece sev in​-


m işti. Gözleri y erde hızlı hızlı y ürüdü. Elinden gel​diği
kadar delikanlıların gözlerinden çabuk kay bol​m ak,
y ine elinden geldiği kadar, şu y irm i adım ı geçe​r ek
sağdaki sokağa çabucak sapm ak istiy ordu. Oray a
v arınca kim senin y üzüne bakm adan, hiçbir şey in
farkın​da olm adan, çabuk çabuk y ürüy erek
düşünecek, söy lenen her sözü, y apılan her hareketi
hatırlam ay a çalışa​c aktı. Şim diy e kadar asla, asla
buna benzer bir duy ​g uy a kapılm am ıştı. Hiç
bilm ediği, y epy eni, belirsiz bir düny a ruhunda
doğuv erm işti. Sonra birdenbire, Ras​k olnikov ’un
kendisine gelm ek istediğini hatırladı. Belki, y arın
sabah, belki de şim di gelebilirdi. Âdeta ürkm üş bir
çocuğun birine y alv arm ası gibi, kalbi durarak m ı​-
rıldanıy ordu:
— Yalnız, bugün gelm esin de, rica ederim bu​g ün
olm asın da… Am an Allah’ım ! Bana… O oday a… Her
şey i görecek… Oh.. Allah’ım !
Pek tabii olarak kızcağız, bu anında, tanım adığı
biri tarafından ısrarla gözetlendiğini, adım adım takip
edildiğini fark edem ezdi. Bu adam onu, kapıdan çıktığı
dakikadan beri takibe başlam ıştı. Üçü: Razum ihin,
Raskolnikov v e Sony a iki üç kelim e konuşm ak için
tam y ay a kaldırım ında durdukları bir sırada bu
adam y anlarından geçm işti. Sony a’nın söy lediği “Bay
Ras​k olnikov burada, nerede oturuy or, diy e sordum ?”
söz​l eri tesadüfen kulağına çalınınca, âdeta titrem işti.
Üçünü, bilhassa Sony a’nın hitap ettiği Raskolnikov ’u
acele bir bakışla, am a dikkatle süzm üştü. Sonra da ev e
bakm ış, onu zihnine m ıhlam ıştı. Bütün bunlar, göz
açıp kapay acak kadar bir zam anda, y ürürken ol​-
m uştu. Yolcu, kendini belli etm em ey e çalışarak v e
birini bekliy orm uş gibi adım larını ağırlaştırarak
ilerli​y ordu. Sony a’y ı beklem ekte idi. Üç gencin
v edalaş​m akta olduklarını v e Sony a’nın şim di ev ine
gideceğini fark etm işti. Sony a’nın y üzünü tanır gibi
oldu, aklın​dan şunları geçirdi: “Acaba nerede
oturuy or? Yüzü bana hiç y abancı gelm iy or? Anlam ak
lâzım .”

Köşey e v arınca, sokağın karşı tarafına geçti. Ar​-


kasına dönüp baktı. Sony a’nın, hiçbir şey in farkında
olm adan, ay nı y oldan, arkasından gelm ekte olduğunu
gördü. Köşey e gelince, o da ay nı sokağa saptı. Adam ,
gözlerini kızdan ay ırm adan, karşı kaldırım dan arka​-
sından y ürüdü. Elli adım kadar y ürüdükten sonra,
y ine karşı kaldırım a, kızın y ürüm ekte olduğu tarafa
geçti. Kıza y etişti, beş adım kadar gerisinden y ürü​-
m ey e başladı.

Bu, ortadan biraz uzun boy lu, iriy arı, kendisine


hafifçe kam burum su bir hal v eren geniş v e dik
om uzlu, ellilik bir adam dı. Şık v e zarif kılığı ile
kellifelli bir bey efendiy i andırıy ordu. Elinde, her adım
attıkça kal​dırım ların üzerinde tıkırdattığı güzel bir
baston v ardı. Ellerine y eni eldiv enler geçirm işti.
Geniş v e elm acık kem ikleri çıkık y üzü, oldukça hoştu.
Yüzünün canlı tazeliği Petersburglu olm adığını
gösteriy ordu. Şura​sında burasında, tek tük akları
bulunan açık sarı saç​l arı, henüz daha çok sıktı.
Düm düz, m untazam bir şe​k ilde aşağıy a inen geniş v e
gür sakalı ise, saçlarından daha açık bir renkte idi.
Soğuk, dik v e dalgın bir ba​k ışla bakan m av i gözleri
v ardı. Dudakları kırm ızı idi. Hulâsa bu, y aşını
gösterm ey en, olduğundan çok daha genç görünen bir
adam dı.
Sony a, kanal boy una çıkınca, ikisi y ay a kaldırı​-
m ında y an y ana geldiler. Gözlerini kızdan ay ırm ay an
y abancı, onun dalgınlığını, düşünceli halini fark
etm ekte gecikm edi. Sony a, ev inin önüne gelince, kapı​-
dan girdi. Biraz şaşırır gibi olan y abancı adam da
kızın arkasından y ürüdü. Kız av luy a girince sağa,
kendi oturduğu dairey e çıkan m erdiv enin bulunduğu
köşey e doğru y ürüdü. Yabancı adam “Bak sen!..” diy e
söy lenerek, kızın arkasından m erdiv enleri tırm an​-
m ay a başladı. Sony a, ancak burada onu fark etti. Kız,
üçüncü kata gelince koridora saparak, kapısında tebe​-
şirle Terzi Kapernaumov y azılı olan 9 No. lu dairey i
çaldı. Bu garip tesadüften şaşıran y abancı adam “Bak
seen!” sözlerini bir defa daha tekrarlay arak y anındaki
8 No. lu dairenin kapısını çaldı. İki kapı arasında
ancak altı adım lık bir m esafe v ardı. Yabancı adam
Sony a’nın y üzüne bakıp gülüm sey erek:

— Siz Kapernaum ov ’un dairesinde m i oturuy or​-


sunuz? dedi. Dün y eleğim i dikm işti. Ben de burada,
sizin y anı başınızda, m adam Resslich’in, Gertrut
Karlov na’nın dairesinde oturuy orum , ne güzel
tesadüf!
Sony a ona dikkatle baktı. Beriki bilhassa pek ke​-
y ifli bir eda ile dev am etti:

— Dem ek kom şuy uz. Petersburg’a geleli bugün


ancak üçüncü gün oluy or. Ne ise, şim dilik Allah’a
ısm arladık.

Sony a cev ap v erm edi. Kapı açılm ıştı, süzülüp içeri


girdi. Nedense hem utanm ış, hem ürker gibi olm uştu.

***

Porfiri’inin ev ine giderlerken Razum ihin pek coş​-


kun bir halde idi. Birkaç sefer:

— Kardeş, bu çok iy i bir şey oldu, pek, pek m em ​-


nunum , diy e tekrarladı.

Raskolnikov , kendi kendine “Ney e sev iniy orsun?”


diy e düşündü.

— Halbuki ben senin de kocakarıy a bazı şey ler


rehine y atırdığını bilm iy ordum . Bu… bu… çok ev v el
m i olm uştu? Yani sen oray a uğray alı çok m u oldu?

Raskolnikov kendi kendine: “Ne saf bir budala!”


diy e düşündü. Duraklay arak hatırlam ay a çalıştı:
— Dur bakay ım ne zam an? Yanılm ıy orsam ölü​-
m ünden üç gün önce gitm iştim ? Sonra, rehine koy ​-
duğu şey lere karşı beslediği hususi v e acele alâkay ı
ifade eden bir sesle ilâv e etti: Am a ben şim di rehine
koy duklarım ı kurtarm ay a gitm iy orum . Dünkü
m elun hezey an y üzünden y ine şim di topu topu bir
güm üş rublem v ar.

Hezey an kelim esini, bilhassa dikkati çekecek şe​-


kilde söy lem işti.
Razum ihin acele acele v e ney i tasdik ettiği belli
olm adan:
— Ev et, ev et, ev et, diy e söy lendi. Dem ek o za​-
m anlar bunun için… Kısm en buna şaşm ıştım … Biliy or
m usun, hastalığında da birtakım y üzükleri, kordon​-
ları say ıklay ıp durm uştun! Ev et, ev et…. Apaçık bir
şey , şim di her şey apaçık.

Raskolnikov kendi kendine: “İşte! fakat bu dü​şünce


onların arasında nasıl da y ay ılm ış! Meselâ şu adam
benim için sev e sev e çarm ıha gerilm ey e razıdır,
halbuki say ıklarken y üzüklerden niçin bahsettiğim in
m ey dana çıkışına ne kadar da çok sev iniy or! Am a bu
düşünce kafalarında nasıl da y er etm iş!” diy e
düşündü.
Yüksek sesle de:

— Acaba onu ev de bulacak m ıy ız? diy e sordu.


Razum ihin acele acele:

— Bulacağız, bulacağız, diy e cev ap v erdi. Çok iy i


bir çocuktur, sen de göreceksin y a! Yalnız biraz
patav atsızdır. Yani, gerçi m uaşeret kaidelerini bilen
bir adam dır, ben onun bir başka bakım dan patav atsız
olduğunu söy lüy orum . Akıllı, zeki bir çocuktur. Hiç de
budala değildir. Yalnız, düşünce tarzı biraz ken​dine
göredir. İtim atsızdır, her şey den şüphe eder,
cynique‘dir. Aldatm ay ı sev er, y ani aldatm ay ı değil de
alay etm ey i sev er. Maddî delillere day anan eski usul.
Am a işinin ehlidir haaa!.. Geçen sene, hem en hem en
bütün izleri kay bolm uş bir cinay et işini m ey dana
çıkarm ıştı. Seninle tanışm ay ı çok, am a pek çok
istiy or!

— Ne m ünasebetle benim le tanışm ay ı pek çok


istiy orm uş?…

— Yani, şey olsun diy e değil… biliy or m usun,


hastalanm an m ünasebetiy le son zam anlarda ona sen​-
den pek çok, sık sık bahsetm em lâzım gelm işti de…
tabii anlattıklarım ı dinledi, senin de hukuk tahsil et​-
tiğini, m addî zorluklar y üzünden üniv ersitey i
bitirem e​diğini öğrenince: Çok y azık olm uş, dedi. Ben
de şu neticey e v ardım ki… y ani bütün bunlar bir
arada alınınca, sonra y alnız bunlar da değil… Dün
Zam y otov … biliy or m usun Rody a, dün gece, y olda,
sarhoş​l ukla bazı gev ezelikler ettim … Bunları zihninde
büy üt​m üş olm andan korkuy orum .

— Ne gibi? Onların, benim deli olduğum hak​-


kındaki düşüncelerini m i? Belki de hakları v ar.
Raskolnikov zorla gülüm sedi.

— Ev et, ev et… şey canım tüüü, hay ır! Ev et dün


akşam sana söy lediklerim in hepsi de (öteki şey ler de)
saçm a idi, sarhoşlukla söy lenm iş lâflardı.
Raskolnikov büy ütülm üş bir öfke ile:

— Canım ne diy e özür diliy orsun? diy e bağırdı.


Bütün bunlardan ne kadar da bıktım , usandım !

Raskolnikov bunu biraz da y alancıktan y apıy or​du.


— Biliy orum , biliy orum . Anlıy orum , inan ki an​-
lıy orum . Hatta lâfını etm ek bile ay ıp.

— Madem ki ay ıp, o halde lâfını da etm e!


İkisi de sustular… Razum ihin, aşırı bir coşkunluk
içinde idi. Raskolnikov tiksinerek onun bu haline
bakıy ordu. Razum ihin’in Porfiri’y e dair şim di söy le​-
diği şey ler de onu kuşkulandırm ıştı. Yüzü sararak v e
y üreği çarparak zihninden şunları geçiriy ordu:
”Şim di oturup onun da gözünü boy am ak lâzım . Hem
de elden geldiği kadar tabii bir eda ile… bunun en
tabisi, gözünü boy am ay a hiç kalkışm am aktır. Ken​-
dim i zorlay arak hiçbir şey y apm am alıy ım . Hay ır,
zorlam ak, hiç tabii kaçm az! Artık bakalım işler orada
nasıl v e ne renk alacak, görürüz… Şim di… oray a git​-
m ekle iy i m i ediy orum , y oksa fena m ı? Perv aneler
kendiliğinden m um ışığına koşarlar… y üreğim çarpı​-
y or, işte bu fena!”

Razum ihin:

— İşte şu kül rengi ev de, dedi.

“Hepsinden m ühim i: Porfiri benim , dün, şu


cadının ev ine gittiğim i v e kan m eselesini sorduğum u
biliy or m u, bilm iy or m u? Bunu hem en, ilk ağızda öğ​-
renm eliy im . İçeri girer girm ez bunu y üzünden anla​-
m alıy ım … Mahv olacağım ı bilsem y ine bunu anlam a​-
lıy ım !”

Çapkın bir gülüm sey işle birdenbire Razum ihin’e


dönerek:
— Biliy or m usun ne? dedi. Bugün dikkat ettim ,
sabahtan beri, hiç görülm em iş bir hey ecan içindesin?
Öy le değil m i?..

Razum ihin suratını ekşiterek:

— Ne hey ecanı? dedi. Bende hiç de hey ecan


m ey ecan y ok!

— Hay ır dostum , bu apaçık bir şey ! Az önce


iskem lede, şim diy e kadar hiç oturm adığın bir tarzda,
âdeta bir ucuna ilişircesine oturuy ordun. Vücudun
sapır sapır titriy ordu. Durduğun y erde zıp zıp
zıplıy ordun! Bazen öfkeleniy or, bazen de y üzün,
nedense, şeker gibi tatlı bir hal alıy ordu. Hatta
kızarıy ordu; hele y em eğe dav et edildiğin zam an
kıpkırm ızı kesil​din!

— Hiç de öy le bir şey y apm adım ; y alan söy lü​-


y orsun! Hem sen ne dem ek istiy orsun?

— Bir okul öğrencisi gibi ne şım arık duruy orsun!


Tüüüü, bak y ine kızardın.

— Olur dom uz değilsin!

— Ney e bozum oldun? Rom eo! Dur hele, bu​g ün


bunu bir y erde anlatay ım da… hah, hah, haaa!
Annem le beraber bir başkasını güldürey im de sen gör!
Büsbütün şaşıran v e dehşetinden buz kesilen Ra​-
zum ihin :

— Dinle, dinle, beni dinle diy e söy lendi. Am a ciddî


söy lüy orum … Am a bu… y ani ne oluy or sanki… onlara
ne anlatacaksın? Ben, azizim … ulan ne dom uz​sun sen!

— Tıpkı bir bahar gülü! Bunun sana ne kadar


y araştığını bir bilsen! İki m etre boy unda bir Rom eo!
Bugün am m a da y ıkanm ışsın, tırnaklarını da ne güzel
tem izlem işsin, haaa? Bu zam ana kadar görülm üş bir
şey m i? Dur, dur, v allahi sen pom at da sürm üşsün?
Eğil bakay ım !

— Dom uz!

Raskolnikov âdeta kendini tutam ay acak kadar gü​-


lüy ordu. Böy lece kahkahalar ata ata Porfiri
Petrov iç‘in apartm anına girdiler. Raskolnikov ’a lâzım
olan da bu idi: gülerek içeri girdikleri, sofada da hâlâ
gülm ey e dev am ettikleri içeriden duy ulabilecekti.

Razum ihin, Raskolnikov ’un om zundan


y akalay arak büy ük bir öfke ile:
— Burada bir tek kelim e söy lersen seni geberti​r im ,
diy e m ırıldandı.

V
Raskolnikov artık oday a giriy ordu. İçeri girer​k en
onda, m akaraları koy uv erm em ek için bütün gay ​-
retini harcay an bir insan hali v ardı. Onun peşi sıra,
tam am ıy la eğilm iş v e öfkeli bir halde, y üzü bir
şakay ık gibi kıpkırm ızı, uzun boy lu v e patav atsız
Razu​m ihin, utana utana içeri girdi. O anda gerek
y üzü, gerek bütün v ücudu gerçekten de gülünç v e
Raskol​n ikov ’un kahkahalarına hak v erdirecek bir
halde idi. Henüz daha takdim edilm em iş olan
Raskolnikov , odanın ortasında durm akta v e sorgu
dolu gözlerle kendilerine bakm akta olan ev sahibinin
önünde eğildi. Neşesini y enm ek v e kendisini takdim
etm ek üzere hiç olm azsa iki üç kelim e söy lem ek
im kânını elde et​m ek için, hâlâ göze görünür büy ük
bir gay ret harca​m akta olduğunu belli eden bir ifade
ile elini uzatıp Porfiri’nin elini sıktı. Am a tam ciddî bir
tav ır takınıp birkaç kelim e m ırıldanm ak fırsatını
bulduğu bir sırada, birdenbire, âdeta elinde
olm ay arak gözü y ine Razum ihin’e ilişince kendini
tutam adı: O zam ana kadar zorla zapt edilen, zapt
edildiği nispette de kuv v etlenen bir kahkaha attı. Bu
“sam im î” gülüşlere karşı Razum ihin’in takındığı pek
öfkeli eda, bu sahney e çok candan bir neşe, hepsinden
m ühim i, tabii bir m an​zara hav ası v erm işti.
Üstelik Razum ihin, sanki m ahsus y apm ış gibi bu
hale y ardım da etti; kollarını sallay arak:

— Hay iblis herif! diy e uludu. Sav rulan eli, üs​-


tünde boş bir çay bardağı bulunan taburey e çarptı.
Hepsi şangır şungur y erlere y uv arlandı.

Porfiri Petrov iç, neşeli bir sesle bağırdı:

— İskem leleri ne diy e kırıy orsunuz bay lar! Ha​-


ziney i zarara sokuy orsunuz.

Sahne şöy le idi: Elini ev sahibinin av ucunda unu​-


tan Raskolnikov , katıla katıla gülüy or, fakat ölçüy ü
de elden bırakm ay arak bu hale çabuk v e tabii bir şe​-
kilde son v erecek zam anın gelişini bekliy ordu. Tabu​-
renin dev rilişinden v e bardağın kırılışından fena
halde utanan Razum ihin, y erdeki bardak kırıklarına
dertli dertli baktıktan sonra tükürdü, keskin bir
hareketle arkasını odadakilere dönerek pencerey e
gitti, çok asık bir suratla, hiçbir şey görm ey erek,
pencereden bakm ay a başladı. Porfiri Petrov iç
gülüy or, gülm ey i arzu da ediy ordu. Am a bu
gülüşlerin sebebini öğrenm ek iste​diği de m uhakkaktı.
Köşedeki iskem lelerden birinde Zam y otov oturuy ordu.
Misafirlerin içeri girdiğini görünce şöy le hafifçe
doğruldu, ağzı bir gülüm sem e ile y arı açık, bekler bir
hal aldı. Fakat bu sahney i şaşkınlıkla, hatta biraz da
itim atsızlıkla sey rediy or, hele Raskolnikov ’a bozularak
bakıy ordu. Burada bu​l acağını um m adığı için
Zam y otov ’la karşılaşm a Raskolnikov ’da üzüntülü bir
şaşkınlık uy andırm ıştı. Kendi kendine: “Bunu da
düşünm ek lâzım ” diy e söy lendi. Sonra, çok m ahcup
bir eda ile:

— Affınızı rica ederim , diy e söze başladı, ben,


Raskolnikov …

Porfiri Petrov iç:

— Am an efendim , çok m em nun oldum … Ne ne​şeli


gelişti o!… (Başı ile Razum ihin’i işaret ederek) Ne o,
selâm bile v erm ek istem iy or?

— Vallahi efendim , bana niçin bu kadar kızdı​ğ ını


bilm iy orum . Şim di, y olda gelirken ona Rom eo’y a
benzediğini söy ledim v e… ispat ettim .. Galiba da işte
hepsi bu kadar.

Razum ihin y üzünü çev irm eden:


— Dom uz! diy e hom urdandı.

Porfiri gülerek:
— Bir kelim ey e bu kadar kızm ak için herhalde
ortada çok ciddî birtakım sebepler olm ak lâzım , dedi.

Razum ihin, sanki hiçbir şey olm am ış gibi, birden​-


bire güldü. Yüzü sev inçten pırıl pırıl Porfiri’y e doğru
y ürüdü v e:

— Bay sorgu hâkim i, sen de çok oluy orsun, diy e


kısaca cev ap v erdi. Hepinizi şey tanlar alsın!.. Artık
y eter!.. İşim ize bakalım : İşte dostum Rody on
Rom anov iç Raskolnikov ! Birincisi: senden kendisine
çok bahsettiğim için tanışm ak arzusunu gösterdi.
İkincisi: Seninle görülecek küçük bir işi de v ar… Vay ..
Zam y otov ! senin burada ne işin v ar! Hem siz tanışıy or
m uy dunuz? Ne zam andan beri ahbapsınız?

Raskolnikov telâşlanarak: “Bu da ne dem ek?” diy e


düşündü.
Zam y otov utanır gibi oldu. Am a bu çok sürm edi.
Lâubali bir eda ile:

— Dün senin ev inde tanışm am ış m ıy dık? dedi.


— Bazen şu tesadüf ne güzel şey ler y apar: Bir
kolay ını bulup onu sana takdim etm ekliğim için geçen
hafta bana y alv arıp durm uştu. Meğer siz bensiz de
koklaşıp anlaşm ışsınız! Tütünün nerede Porfiri?
Porfiri Petrov iç ev kıy afetiy le idi. Sırtında
robdöşam br, ay aklarında ökçeleri basık terlikler
v ardı. Çam aşırları tertem izdi. Otuz beş y aşlarında,
ortadan biraz kısa boy lu, toplu, hatta göbeklice bir
adam dı. Yüzü tıraşlı idi. Ne bıy ığı, ne de fav orileri
v ardı. Saçları çok kısa kesilm işti. Hele ensesine doğru
bir çıkıntı teşkil eden başı kocam an v e y uv arlaktı.
Biraz basık burunlu idi. Şişkin v e değirm i y üzünün
koy u sarıy a çalar hastalıklı bir rengi v ardı. Am a bu
y üz, oldukça canlı, hatta alay cı görünüy ordu. Sanki
birine işaret ediy orm uş gibi kırpışan, âdeta bey az
denecek kadar açık kirpiklerin örttüğü duru su
rengindeki gözlerinin ifadesi olm asa, bu y üzde biraz da
iy i y ü​r ekliliğe benzer bir hal okunabilirdi. Bakışları,
hatta biraz da kadını andıran v ücudunun um um i
hey eti ile garip bir tezat teşkil etm ekte v e bu v ücuda,
ilk bakışta beklenebileceğinden çok daha ciddî bir hal
v erm ekte idi.
Porfiri Petrov iç, m isafirinin kendisi ile görülecek
“küçük bir işi” olduğunu işitir işitm ez, hem en div ana
oturm asını rica etti. Kendisi de div anın öteki ucuna
ilişti ve büy ük bir sabırsızlıkla m eselenin
anlatılm asını bekley erek gözlerini m isafire dikti.
Um um iy etle, y eni tanıştığınız biri, anlatacağınızı
dinlem ek için böy le derin v e y ersiz bir alâka
gösterirse, bu alâka daha ilk ağızda sizi rahatsız eder.
Hele bu anlatacağınız şey , sizin görüşünüze göre,
karşınızdakinin gösterdiği bü​y ük alâka ile
ölçülem ey ecek kadar basit ise, bu sizi büsbütün sıkar.
Am a Raskolnikov kısa v e düzgün bir kaç sözle ne
istediğini açıkça v e noktası noktasına an​l attı. Hatta
bu halinden o kadar m em nun kaldı ki, Porfiri’y i bile
iy ice tetkik etm ek fırsatını buldu. Porfiri Petrov iç de
bütün bu konuşm a sırasında, gözlerini
karşısındakinden bir saniy e bile ay ırm adı. Ay nı m a​-
sada, onların tam karşısına oturan Razum ihin işin
anlatılm asını sinirli bir sabırsızlıkla takip ediy or,
gözleri, biraz da işin ölçüsünü kaçırarak her an
birinden öte​k ine gidip geliy ordu.
Raskolnikov içinden “Ahm ak!” diy e bir küfür
sav urdu.

Porfiri:
— Polise şöy le bir istida v erm eniz lâzım , dedi: Şöy le
bir v akadan, y ani cinay etten haberdar oldum , şu, şu
eşy alar benim dir, bunları rehinden kurtarm ak
istiy orum . Key fiy etin bu işle uğraşan sorgu hâkim ine
bildirilm esini rica ederim , dersiniz… Yahut… am a size
y azarlar.

Raskolnikov elinden geldiği kadar utanm ış gö​-


rünm ey e çalışarak:

— Am a m esele şu ki efendim , şu anda benim hiç


param y ok. Hatta bu kadar ehem m iy etsiz bir şey için
bile v erecek param y ok. Şim di sadece bu eşy aların
bana ait olduğunu, param olduğu zam an da bunları
rehinden kurtaracağım ı bildirm ek istiy orum .

Paray a dair v erilen bu izahatı soğukça karşılay an


Porfiri:

— Bunun ehem m iy eti y ok, dedi. Bununla bera​ber


isterseniz ay nı şey i doğrudan doğruy a bana da
y azabilirsiniz: Şöy le bir v aka öğrendim . Şu şu eşy alar
benim dir. Bunların…

Raskolnikov , y ine işin para tarafıy la ilgilenerek,


karşısındakinin sözünü kesm ekte acele etti:
— Adi bir kâğıda y azabilirim , değil m i efendim ?

Porfiri Petrov iç:


— Oh, tam am ıy la adi bir kâğıda, dedikten sonra
birdenbire gözlerini süzerek v e sanki göz kırparak,
açıktan açığa alay lı bir bakışla Raskolnikov ’a bakar
gibi oldu. Am a belki de bu sadece Raskolnikov ’a öy le
gelm işti. Çünkü bu ancak bir saniy e kadar kısa bir
zam an sürm üştü. Am a ne olursa olsun böy le bir şey
olm uştu. Raskolnikov , Porfiri’nin, kendisine göz kırp​-
tığına y em in edebilirdi, am a kim bilir hangi
m aksatla?…

Kafasında “Biliy or!” düşüncesi bir şim şek gibi


çaktı. Sonra:

— Sizi böy le m anasız şey lerle rahatsız ettiğim için


affınızı rica ederim , dedi v e biraz şaşırarak sözlerine
dev am etti: Gerçi rehine koy duğum şey lerin değeri
topu topu beş ruble am a bana hediy e edenlerin bir
hatırası olduğu için, bence değerleri pek büy üktür.
Sonra, itiraf edey im ki, öğrenince çok korkm uştum .

Bu sırada Razum ihin de apaçık bir m aksatla:

— Kocakarıy a rehin y atıranların Porfiri tarafın​-


dan sorguy a çekildiklerini Zosim ov ’a söy lediğim za​-
m an, dün senin telâşlanm an m eğer bundan ötürü
im iş!
Artık bu kadarı da fazla idi. Raskolnikov day a​-
nam adı. Kara gözlerinin öfke dolu bakışları ile
Razum ihin’e baktı. Am a hem en kendini toparladı.
Ustaca tertiplenm iş y apm acık bir öfke ile:

— Dostum , galiba sen benim le alay ediy orsun,


dedi. Senin saçm a say dığın bu şey lere belki de gerek​-
tiğinden çok ilgi gösterdiğim i biliy orum . Am a bunun
için beni ne egoist ne de cim ri say m am alısın! Bu iki
ehem m iy etsiz şey in, belki de benim gözüm de
bam başka bir değeri v ardır. Az önce sana söy lem iştim
ki, şu birkaç m angırlık güm üş saat, biricik baba
y adigârıdır. Sen benim le alay et am a — birdenbire
Porfiri’y e dönerek — annem geldi, şay et bu saati elden
çıkar​dığım ı öğrenecek olursa — y ine hem en
Razum ihin’e döndü, sesini titretm ey e bilhassa
ehem m iy et v ererek — y em in ederim ki harap olur.
Kadın işte!..

Razum ihin üzgün bir sesle bağırdı:

— Hiç de öy le değil! Ben hiç de bu m anada


söy lem edim . Ben tam am ıy la tersini söy ledim .

Raskolnikov için için korkuy ordu: “Acaba iy i oldu


m u? Tabii oldu m u? Mübalâğay a kaçm adım m ı? Ne
diy e “Kadın!” dedim ?”
Porfiri Petrov iç nedense sordu:
— Anneniz m i geldi?

— Ev et.

— Ne zam an geldi?

— Dün akşam .

Porfiri sustu. Düşünüy or gibi idi. Sonra soğuk v e


sakin bir sesle dev am etti:

— Zaten eşy alarınızın hiçbir suretle kay bolm a​sına


im kân y oktu. Hem ben sizi çoktandır bekliy or​dum ,
dedi.

Ve durm adan sigara küllerini halıy a silken Ra​-


zum ihin’e, sanki hiçbir şey olm am ış gibi, ihtim am la
bir sigara tablası uzattı. Raskolnikov irkildi, am a hâlâ
Razum ihin’in sigarasıy la m eşgul olan Porfiri, ona
bakm ıy or gibi idi.
Razum ihin bağırdı:

— Ne? Bekliy or m uy dun? Dem ek onun oray a re​h in


y atırdığını biliy ordun?
Porfiri Petrov iç doğrudan doğruy a Raskolnikov ’a
dönerek:

— Sizin her iki şey inizi, y ani saat v e y üzüğünüzü,


o bir kâğıda sarm ıştı, kâğıdın üzerinde de kurşun ka​-
lem le, açıkça adınız y azılı olduğu gibi, bunların siz​den
alındığı tarih de ay nı şekilde oray a y azılm ıştı.

Raskolnikov , bilhassa Porfiri’nin taaa gözlerinin


içine bakm ay a çalışarak:

— Ne kadar da dikkatlisiniz! diy e acem ice


gülüm sey ecek oldu. Am a day anam ay arak birdenbire
ilâv e etti:
— Yani, dem ek istiy orum ki, oray a rehin y atı​-
ranlar herhalde pek çoktu. Bunların hepsini
hatırlam ak pek de kolay bir iş olm asa gerek. Halbuki
siz, aksine bir bir hepsini öy le iy i aklınızda
tutm uşsunuz ki… Ve… Ve…

“Ne budalaca lâflar! Zay ıf kaçtı! Bunu ilâv e edecek


ne v ardı sanki!”

Porfiri, hissedilm ey ecek kadar ince bir alay


edasıy la:
— Hem en hem en bütün rehin sahipleri artık
biliniy or. Bir gelm ey en siz v ardınız! dedi.

— Biraz rahatsızdım da…


— Bundan haberim v ar efendim . Sonra, nedense
asabınızın pek bozuk olduğunu da işittim . Hatta şim di
bile y üzünüz solgun gibi görünüy or?

Raskolnikov birdenbire tav rını değiştirerek hırçın


v e öfkeli bir sesle:

— Hiç de solgun değilim , dedi. Aksine çok iy i​y im .


İçinde, bir türlü y enem ediği bir öfke kay nay ıp
duruy ordu. “Öfke ile ağzım dan bir şey kaçırırım ” diy e
düşündü. “Hem ne diy e bana böy le eziy et ediy or?”

Razum ihin de lâfa karışarak:

— Biraz rahatsızm ış! Bu da lâf m ı? Daha düne


kadar âdeta kendinden geçm iş bir halde, say ıklay ıp
duruy ordu! İnanır m ısın Porfiri, bacakları üstünde
du​r acak hali y oktu, halbuki biz, Zosim ov ’la ben, kapı​-
dan çıkar çıkm az, seninki hem en giy inerek
sıv ışıv erm iş; taaa gece y arılarına kadar kim bilir
nerelerde sürtüp durm uş. Hem düşün ki, ateşler
içinde y anar​k en, kendini bilm ez bir halde bunu
y apıy or! Öm ür bir iş değil m i?
Porfiri başını bir kadın edasıy la sallay arak:

— Sahiden, tam am ıy la kendini bilm ez bir halde


m i? Şaşılacak şey doğrusu!
Raskolnikov fena halde canı sıkılm ış bir eda ile:

— Eeee, saçm a! diy e söy lendi. İnanm ay ınız! Hoş,


zaten ben söy lem esem de siz y ine inanm azsınız!
Am a Porfiri Petrov iç bu garip sözleri işitm em işe
benziy ordu. Razum ihin de birdenbire parlay arak:
— Kendini bilm ez bir halde olm asay dın nasıl dı​şarı
çıkabilirdin? Niçin çıktın? Ne y apm ay a çıktın? Sonra,
ne diy e bilhassa gizlice çıktın? Bütün bunları
y aparken aklın başında m ı idi sanki? Şim di her teh​-
like geçtikten sonra bunu sana açıkça söy lüy orum .
Raskolnikov , küstahça m ey dan okuy an bir gülüm ​-
sem e ile birdenbire Porfiri’y e döndü:

— Dün fena halde canım ı sıktılar. Ben de, bir oda


tutm ak üzere onlardan kaçtım . Beni bulam ay acakları
bir y ere taşınm ak niy etindey dim . Giderken de bir
y ığın para y anım a alm ıştım . Zam y otov da paraları
gördü y a! Siz hakem olunuz Bay Zam y otov : Dün
benim aklım başım da m ı idi, y oksa kendim i bilm ez bir
halde m i idim ?
Zam y otov ’un bakışı v e susuşu ona o kadar çir​k in
görünüy ordu ki, elinden gelse şu dakikada onu
boğabilirdi.
Zam y otov kuru bir sesle:

— Bence siz dün çok akıllıca, hatta zekice konuş​-


tunuz dedi. Yalnız çok sinirli idiniz!
Porfiri Petrov iç ilâv e etti:

— Nikodim Fom iç bugün bana, dün gece size bir


hay li geç saatlerde, araba tarafından çiğnenm iş bir
m em urun ev inde rastladığını söy ledi.

Razum ihin de söze karışarak:

— Hah, hiç olm azsa şu m em ur hâdisesi! Mem u​r un


ev inde iken şuuruna sahip m i idin sanki! Mete​l iğine
kadar bütün paralarını, cenaze m asrafı olarak
m em urun dul karısına v erdin! Canın y ardım etm ek
istiy ordu ise, v er on beş, hay di bilem edin v er y irm i
ruble, bu arada hiç olm azsa kendine de üç ruble bı​r ak.
Hay ır, sen tut tut da y irm i beş rublenin hepsini v er!..

— Ne biliy orsun, belki de ben bir y erde define


keşfettim ? Dün de cöm ertliğim tuttu. Bay Zam y otov
benim böy le bir define keşfettiğim i biliy or.

Sonra, dudakları titrey erek Porfiri’y e döndü:


— Yarım saatten beri böy le saçm a sapan şey lerle
sizi rahatsız ettiğim iz için affınızı rica ederim . Sizi
bıktırdık, değil m i?

— Rica ederim , aksine, aksine! Beni ne kadar il​-


gilendirdiğinizi bilseniz! Sizi sey retm ek de, dinlem ek
de çok m eraklı bir şey ! Nihay et, bana şeref v erm ek
tenezzülünde bulunduğunuz için beni pek m em nun
ettiğinizi itiraf ederim .
Razum ihin:

— Yahu, hiç olm azsa bir çay v er, boğazım ku​r udu!
diy e bağırdı.

— Mükem m el bir düşünce. Belki herkes buna


iştirak eder. Çay dan önce… Daha esaslı bir şey iste​m ez
m isiniz?

— Hay di koş!

Porfiri Petrov iç çay söy lem ey e gitti.


Raskolnikov ’un kafasının içindeki düşünceler bir
kasırga gibi dönüp duruy ordu. Son derece sinirli idi.

“Hepsinden m ühim ini, gizlenm ey e, teklif tekellüfe


bile lüzum görm üy orlar… Madem ki beni tanım ı​-
y orsun ne m ünasebetle Nikodin Fom iç‘le benden
bahsediy orsun? Dem ek ki, bir köpek sürüsü gibi beni
takip ettiklerini gizlem ek bile istem iy orlar. Açıkça
suratım a tükürüy orlar… — Öfkesinden tirtir
titriy ordu — kedi fare ile oy nar gibi oy nay acağınıza,
düpe​düz saldırsanıza! Hem bu kibarca bir hareket de
de​ğ il Porfiri Petrov iç, ben belki henüz buna m üsaade
etm ey ebilirim de… Şöy le bir kalkar, bütün gerçeği su​-
ratınıza hay kırıv eririm ! Sizlerden ne kadar nefret
ettiğim i o zam an anlarsınız! — Güçlükle nefes alı​y ordu
— Ya bu sadece benim bir kuruntum dan iba​r etse? Bir
serap ise v e ben bütün bu işlerde y anılıy orsam ,
tecrübesizliğim den öfkeleniy orsam ? Oy nadığım
alçakça role taham m ül edem iy orsam ? Belki de bun​-
ların hiçbirinde kötü bir niy et y oktur. Söy ledikleri bü​-
tün sözler gelişigüzel söy lenm iştir, am a bu sözlerde
y ine de bir şey ler v ar. Gerçi bunlar her zam an
söy lenebilen sözler, am a y ine bir şey ler v ar. Porfiri
Petrov iç koca​k arıdan bahsederken niçin “O” dem işti?
Zam y otov niçin benim zekice konuştuğum dan
bahsetti? Sonra, niçin öy le bir eda ile konuştular?
Ev et, eda… Razu​m ihin de burada idi. Niçin o hiçbir
şey den kuşkulan​m ıy or? Zaten bu m asum gev eze,
hiçbir zam an, hiçbir şey den kuşkulanm az ki! işte y ine
kriz başlıy or. Dem in Porfiri bana göz kırptı m ı, y oksa
kırpm adı m ı? Her​h alde saçm a bir düşünce: Ne diy e
bana göz kırptı? Sinirlerim i m i bozm ak istiy orlar,
nedir? Yoksa beni kızdırm ak m ı istiy orlar? Belki de
bunların hepsi bir hay al y ahut biliy orlar! Hatta
Zam y otov bile küstah… Zam ​y otov gerçekten de
küstah m ı? Zam y otov bir gece için​de düşüncelerini
değiştirm iş… Düşüncelerini değiştirece​ğ ini zaten
hissetm iştim . Burada kendi ev inde im iş gibi
dav ranıy or, halbuki bu ev e ilk defa geliy or. Koklaşıp
anlaşm ışlar… Herhalde bu anlaşm a benim y ü​züm den
olacak… Ben gelm eden önce m uhakkak ki benden
bahsediy orlardı. Acaba o ev e gittiğim i bili​y orlar m ı?
Aaah, bunu bir an önce öğrenebilsem ! Bir oda
kiralam ak için dün sokağa çıktığım ı söy lediğim
zam an bunu anladı, fakat m esele y apm adı. Şu oda
m eselesini de pek ustaca sokuşturdum hani… Sonra​-
dan işim e y aray acak. Ateşler içinde, güy a kendim i
bilm ez bir halde y apm ış oluy orum … Hah, hah, haaa.
Dün akşam olup bitenlerin hepsini biliy or… Annem in
gelişinden haberi y okm uş! Cadı karı, kâğıdın üstüne
kurşun kalem le tarihini de y azm ışm ış… Yalan söy lü​-
y orsunuz, beni faka bastıram azsınız! Durun bakalım ,
bunların hiçbirisi henüz daha bir delil say ılam az..
Bunlar hay al m ahsulü şey ler.. Yok azizim , ben delil
isterim , delil!.. Oda m eselesi de bir delil teşkil etm ez,
kendim i bilm ez bir halde im işim … Onlara ne
söy ley eceğim i ben biliy orum . Oda m eselesini
biliy orlar m ı? Bunu öğrenm eden buradan
gitm ey eceğim . Ben buray a niçin geldim ? Bak işte,
şim di öfkelendiğim m eselesi galiba bir gerçek… Vay
canına, ne kadar da sinirli​y im . Am a bu belki de iy i bir
şey : Hasta rolü oy narım . Beni y okluy or, şaşırtm ak
istiy or. Buray a ne diy e gel​dim ?”

Bütün bunlar, bir şim şek hızı ile aklından geçti.


Porfiri Petrov iç hem en geri döndü. Birdenbire sanki
neşelenm işti. Bam başka bir ses v e tav ırla gülerek Ra​-
zum ihin’e:

— Azizim , dedi. Dün geceki senin şey inden beri


başım berbat… Hem bütün v ücudum sanki kırılıy or.

— Nasıl, bari enteresan oldu m u? Sahi, ben sizi en


m eraklı bir noktada bırakm ıştım . Bahsi kim ka​zandı?
— Canım kim kazanacak, hiç kim se… Şu ezelî
dav ay ı tazelediler. Hav ay a y um ruk salladılar, durdu​-
lar.

— Düşün Rody a’cığım nasıl bir m esele ortay a


attılar: Suç v ar m ıdır, y ok m udur? Bu m ünasebetle o
kadar çok lâf söy lediler, öy lesine m ünakaşa ettiler ki!

Raskolnikov dalgın dalgın cev ap v erdi:


— Burada şaşılacak ne v ar sanki? Basit bir sos​y al
m esele.

Porfiri de lâfa karıştı:


— Mesele pek de öy le konm am ıştı.

Adeti üzere ateşlenen Razum ihin, acele acele ar​-


kadaşının fikrini hem en kabul etti:

— Ev et, doğru, m esele pek de öy le konm am ıştı. Bak


Rody on: Beni dinle de düşüncelerini söy le! Ben
istiy orum . Dün gece onlara lâf anlatacağım diy e y ır​-
tındım durdum , seni bekledim . Senin geleceğini on​-
lara da söy lem iştim . Mesele sosy alistlerin görüş tarzı​-
nın m ünakaşasından çıktı. Malûm nazariy e: Suç,
sosy al kuruluşun uy gunsuzluğuna karşı bir protesto​-
dur. İşte hepsi bu kadar. Bundan başka, hiçbir sebep
kabul edilm iy or.

Porfiri Petrov iç:

— Yalan! diy e bağırdı.

Öy le görünüy or ki, canlanm ıştı. Razum ihin’e ba​-


karak zam an zam an gülüy or, bu haliy le delikanlıy ı
büsbütün öfkelendiriy ordu.
Razum ihin ateşli bir eda ile Porfiri’nin sözünü
kesti:

— Başka hiçbir sebep kabul edilm iy or. Yalan


söy lem iy orum . Sana onların kitaplarını göstereceğim :
onlara göre, bütün fenalıkların sebebini “çev renin bo​-
zukluğunda” aram ak lâzım , başka hiçbir şey de değil.
Onların en sev dikleri cüm le budur. Bundan da şu ne​-
tice çıkıy or: Şay et cem iy et norm al bir şekilde düzen​-
lenecek olursa, ortada protesto edilecek bir şey
kalm ay acağına göre, bütün suçlar hem en
kalkıv erecek. Her​k es bir anda âdil oluv erecek…
Burada tabiat hiç he​saba katılm ıy or, kapı dışarı
ediliy or. Tabiata kim senin: m etelik v erdiği y ok.
Onlara göre, canlı bir sey ir ha​l inde, tarih boy unca
gelişen insanlığın, eninde sonun​da, kendi kendine
düzenli bir cem iy et haline gelm esi değil; aksine, riy azi
bir kafadan doğan sosy al siste​m in, canlı bir sey irden
önce, tarihî v e canlı bir geliş​m e olm adan, bütün
insanlığı bir anda düzenlem esi, âdil, kusursuz bir hale
getirm esi bahis m ev zuudur. Onların, bir iç güdüsü ile
“m ünasebetsizlik v e budala​l ıktan başka bir şey
olm ay an” tarihi bu kadar sev m em eleri bundan
ötürüdür. Böy lece her şey i ay nı buda​l alıkla izah
etm ektedirler. Hay atın canlı sey rini sev ​m em eleri de
bundandır: Canlı v arlığa ne lüzum v ar! Canlı v arlık,
hay at ister, canlı v arlık m akiney e boy un eğm ez!
Canlı v arlık şüphecidir, canlı v arlık m ülteci​dir.
Hâlbuki bunda, gerçi bir ölü kokusu v ar, böy lesini
kauçuktan da y apm ak kabil. Am a buna karşılık
cansızdır, iradesizdir. Köle ruhludur, hiçbir zam an
isy an etm ez! Döndürüp dolaştırıp neticede her şey i
sadece tuğla istifine, falansterlerde koridor v e odaların
y apılışına getirip day ıy orlar. Ev et, falansterler hazır
am m a, bu falansterler için gerekli tabiat henüz hazır
değil. O y aşam ak istiy or, henüz hay at y olunu tam am ​-
lam am ış… Daha m ezara göç etm enin zam anı değil…
Yalnız, kuru bir m antıkla tabiatın üstünden atlay ıp
geçem ezsin. Mantık ancak üç hali önceden kestirebi​l ir.
Halbuki bunlar hay atta m ily onlarcadır! Bütün bu
m ily onları kesip atm ak, bunların topunu bir konfor
m eselesine irca etm ek, m eselenin en kolay hal şekli​-
dir. İm renilecek kadar açık, düşünm ey e bile lüzum
y ok! Hay atın bütün sırlarını iki form anın içine
sığdırabilirsin!

Porfiri gülerek:
— Düm belek çalm aktan y ırtındın be! Şunun kol​-
larını bağlam alı! (Sonra Raskolnikov ’a dönerek) dü​-
şününüz, dün gece de böy le… Bir odada altı ses bir​den.
Üstelik de önceden hepim ize bol bol punç içirm işti.
Anlarsınız y a! Hay ır dostum , sen y alan söy lü​y orsun!
“çev re”nin suç işlem ede büy ük bir rolü v ar​dır, bunu
sana ispat edeceğim .

— Büy ük bir rolü olduğunu ben de biliy orum , am a


sen bana şunu söy le: Kırklık bir adam on y aşın​da bir
kızı kirletirse, onu bu işi y apm ay a zorlay an çev re
m idir?

Porfiri, insanı şaşırtan bir ciddiy etle cev ap v erdi:

— Ev et, kelim enin tam m anasıy la çev redir. Kızı


kirletm e suçu, hem de pekâlâ “çev re” ile izah edile​-
bilir.

Razum ihin öfkesinden kudurm a derecesine gel​-


m işti:

— Nasıl, ister m isin, bey az kirpikli oluşunun y al​n ız


v e y alnız İv an Veliki çan kulesinin otuz beş sajen
y üksekliğinde olm asından ileri geldiğini şim di sana
ispat edey im ? diy e gürledi. Hem de bunu sana açıkça,
büy ük bir doğrulukla, ileri bir usulle, hatta liberal bir
görüşle ispat edey im ! Nasıl bahse girer m isin?

— Kabul! Dinley elim bakalım , nasıl ispat edecek?


Razum ihin y erinden fırladı. Kolunu sallay arak
bağırdı:

— İşi gücü hep alay ! Seninle oturup konuşm ak


değer m i sanki? Sen onu daha bilm ezsin Rody a,
m ahsus böy le y apar. Dün akşam da onların tarafını
tutm ası, sadece onları aldatm ak, onlarla alay etm ek
içindi. Am an Allah’ım , dün akşam onlara neler söy le​-
m edi. Onlar da bu lâflara pek sev indilerdi… Hem o
tam on beş gün bu tav rı takınm akta dev am edecektir.
Geçen sene de, nedense, papaz olacağına bizi inandır​-
m ıştı. Tam iki ay bu m aksatla bizi oy aladı durdu.
Geçenlerde de ev leneceği m asalına bizi inandırm ak
aklına esti. Nikâh için gerekli bütün hazırlıkları ta​-
m am ladığını söy lüy ordu. Hatta bir de y eni elbise
diktirm işti. Biz kendisini tebrike bile koy ulduk. Hal​-
buki gelin m elin diy e ortada bir şey y oktu, hepsi ha​-
y al m ahsulü idi.

— Bak işte y alan söy ledin! Ben elbisey i daha önce


diktirm iştim . Zaten bu elbisey i ısm arlay ınca biraz
sizlerle alay etm ek aklım a geldi.
Raskolnikov gelişigüzel sordu:

— Sahi siz bu kadar şakacı m ısınız?


— Olm adığım ı m ı sanıy orsunuz? Durun hele, sizi
de bir atlatay ım hah, hah, haaa!.. Hay ır, durun da
ben size bütün gerçeği söy ley ey im . Bütün bu m e​-
seleler, suçlar, çev reler, küçük kızlar dolay ısıy la şim di
sizin suçlara dair v ey a nasıldı bakay ım , ney se, başlığı
aklım da kalm am ış bir m akalenizi — hoş, bu y azınız
beni daim a ilgilendirm işti y a… — hatırladım . İki ay
önce Periy odiçeskay a Reç gazetesinde okum ak zev kini
tatm ıştım .

Raskolnikov hay retle sordu:

— Benim bir m akalem ? Periy odiçeskay a Reç de?..


Gerçi bundan altı ay önce, üniv ersiteden ay rıldığım
sıralarda, bir kitap hakkında bir m akale y azm ıştım
am a bunu o sıralarda “Periy odiçeskay a Reç” gazete​-
sine değil de Yejenedelnay a Reç gazetesine v erm iş​t im .

— Am a işte y azınız Periy odiçeskay a Reç de çıktı.

— Çünkü Yejenedelnay a Reç kapandı, onun için de


y azım ı basm adılar.

— Ev et, dediğiniz doğru! Am a Yejenedelnay a Reç


kapanınca, öteki ile birleşti. Yazınız da bundan ötürü
iki ay önce “Periy odiçeskay a Reç” de çıktı. Siz bilm iy or
m uy dunuz?
Raskolnikov ’un gerçekten de bundan hiç haberi
y oktu.

— Brav o doğrusu, gidip onlardan y azınızın pa​-


rasını istey ebilirsiniz! Ne tuhaf huy unuz v ar: öy lesine
kabuğunuza çekilm işsiniz ki, doğrudan doğruy a sizi
ilgilendiren şey lerden bile haberiniz y ok. Muhakkak ki
bu böy le!

Razum ihin bağırdı:


— Brav o Rody a! Bunu ben de bilm iy ordum ! Bugün
hem en bir okum a odasına gidip m ecm uaları
aray acağım . iki ay önce m i? Acaba tarihi nedir?
Adam sen de, nasıl olsa bulurum ! Bak sen! Söy lem ez
de?

— Bunun benim y azım olduğunu nereden anla​-


dınız? Altında im za y erine inisy alim v ar.

— Tesadüfi olarak… Hem de bugünlerde…


Mecm uanın m üdüründen öğrendim . Kendisi
ahbabım dır. Yazı beni çok ilgilendirm işti de…
— Hatırım da kaldığına göre suçun dev am ı
m üddetince, suçlunun psikolojik durum unu
inceledim .
— Ev et efendim . Ay nı zam anda suçlunun, suç
işlem e anında daim a hasta olduğu noktasında ısrar
ediy orsunuz! Çok, am a çok orijinal bir düşünce…
Fakat doğrusunu isterseniz beni ilgilendiren, m akale​-
nizin bu kısm ı değildir. Belki y azınızın sonlarına
doğru ileri sürülen bir düşüncedir. Yalnız ne y azık ki,
siz bu düşüncey i açık olarak değil de, üstü kapalı bir
şekilde ortay a atm ışsınız! Hulâsa, hatırlay acak olur​-
sanız, y azınızda şöy le bir im a v ar: Düny ada güy a öy le
birtakım insanlar v arm ış ki, bunlar her türlü na​-
m ussuzluktan, cinay etleri işley ebilirlerm iş… y ani,
işley ebilirlerm iş değil de, daha doğrusu işlem ey e
hakları v arm ış… Hatta bunlar için, güy a kanun diy e
bir şey de y okm uş!

Raskolnikov , düşüncelerinin böy le kasıtla v e te​-


m elinden değiştirilm esine gülüm sedi.

Razum ihin âdeta korku ile sordu:

— Nasıl? Bu da ne dem ek? Suç işlem ek hakkı m ı?


Sakın bu “Çev re bozduğu için” olm asın?

Porfiri:
— Hay ır, hay ır, hiç de bundan ötürü değil, diy e
cev ap v erdi. Bütün m esele şu ki, onun m akalesinde
bütün insanlar “alelade” v e “fev kalâde” olm ak üzere
ikiy e ay rılm aktadır. Alelâde insanlar itaatli y aşam ak
zorundadırlar. Kanun dışına çıkm ay a hakları y oktur.
Çünkü onlar, m alûm y a, alelâde insanlardır. Fev ka​-
lâde insanlara gelince, bunların, her türlü suçları
işlem ey e, bütün kanunları ay aklar altına alm ay a
hakları v ardır. Çünkü bunlar fev kalâde insanlardır.
Yanılm ı​y orsam siz böy le y azm ıştınız, değil m i?

Razum ihin hay retler içinde:

— Bu nasıl olur? diy e söy lendi. Bunun böy le ol​m ası


m üm kün değil.

Raskolnikov tekrar gülüm sedi. Meselenin ne ol​-


duğunu, kendisini nerelere sürüklem ek istediklerini
hem en anlam ıştı. Makalesini hatırladı. Bu m ey dan
okum ay ı kabul etti. Basit v e m ütev azı bir eda ile:
— Hiç de öy le değil, diy e söze başladı. Bununla
beraber, itiraf ederim ki, düşüncelerim i hem en
hem en aslına uy gun bir şekilde, hatta doğrusunu
isterseniz, tam am ıy la aslına uy gun olarak hulâsa
ettiniz. (Tam am ıy la aslına uy gun olduğunu kabul
etm ek âdeta hoşuna gitm işti.) Aram ızda sadece şu
fark v ar: Ben y azım da fev kalâde insanların, sizin
söy lediğiniz gibi, her zam an, her türlü rezaletleri
m utlaka y apm aları lâzım geldiği noktasında hiç de
ısrar etm iy orum . Yoksa öy le zannediy orum ki, böy le
bir m akalenin çıkm a​sına zaten m üsaade etm ezlerdi.
Ben sadece “fev kalâ​de” insanın, ancak v e ancak
idealini (bu ideal bazen bütün insanlık için kurtarıcı
bir m ahiy et taşıy abilir) gerçekleştirm e safhasında, o
da lüzum hissettiği tak​dirde, bazı sınırları aşm ay a
kendinde bir hak bulabi​l eceğini, y ani resm î bir hak
değil de… Vicdanının se​sine uy abileceğini im a
etm iştim . Siz m akalem in açık olm adığını
söy lem iştiniz! Elim den geldiği kadar onu size
açıklam ay a hazırım . Tahm inlerim de y anılm ıy or​sam ,
sizin istediğiniz de budur, zannederim , buy uru​n uz,
em rinize am adey im . Bence şay et Kepler’in v ey a
Newton’un keşifleri, herhangi bir tertibat dolay ısıy la,
bu keşfe engel olan, bu keşiflerin y olunu kapay an bir,
on, y üz ilâh… kim senin hay atı feda edilm eden insan​-
lık tarafından öğrenilm esine asla im kân y oktu ise,
Newton’un, keşfini, bütün insanlığa duy urabilm ek
için, kendisine engel olan bu on v ey a y üz kişiy i orta​-
dan kaldırm ay a hakkı v ardı, hatta bunu y apm ay a
m ecburdu. Tabii bundan, Newton’un, her önüne ge​-
leni v ey a her aklına eseni öldürm ey e v ey a çarşı-
pazarda soy gunculuk etm ey e hakkı olduğu neticesini
asla çı​k aram ay ız! Sonra, hatırım da kaldığına göre,
m aka​l em de şöy le bir m ütalâa y ürütm ektey im : En
eskilerin​den başlay arak Likürg’le, Solon’la,
Muham m et’le, Napoly on’la dev am eden, insanlığın
bütün kurucu v e kanun y apıcıları, hiç olm azsa y eni
bir kanun y a​parken, cem iy etin kutsal say dığı eski,
babadan kalm a kanunları çiğnedikleri için, istisnasız,
olarak birer suçlu idiler. Tabii bunlar, kendilerine
y ardım ı dokunduğu takdirde kan dökm ekten (hem de
bazen eski kanun​l ara sadakat gösterm ekten başka
suçu olm ay an, tam am ıy la m asum kim selerin kanını
dökm ekten) çekinm em işlerdir. Hatta asıl fev kalâde
olan şey , bu iy ilik sev er kim selerden, bu insanlığın
kurucularından çoğu​n un bilhassa korkunç birer kan
dökücü olduklarıdır. Hulâsa, ben şöy le bir netice
çıkarıy orum : Büy ükler şöy le dursun, fakat cem iy etin
içinde biraz olsun siv ri​l enler y ani küçücük bir y enilik
y apm ak kabiliy etini gösterenler, y aradılışları icabı,
m utlaka — tabii az v ey a çok — birer cani olm ak
zorundadırlar. Aksi takdirde siv rilm elerine im kân
y oktur. Halbuki herkesle ay nı sev iy ede kalm ay a, y ine
y aradılışları icabı, razı olam azlar. Bence zaten razı
olm am ak zorundadırlar. Bir kelim e ile görüy orsunuz
ki, görüşlerim in bu kıs​m ında hiçbir y enilik y ok. Bu
düşünceler, binlerce defa y azılm ış v e söy lenm iş
şey lerdir, insanları alelâde v e fev kalâde olarak ay ırt
etm em e gelince, bu tasnifim in biraz key fî olduğunu
kabul ederim . Zaten ben kesin rakam lar üzerinde
durm uy orum . Ben sadece ana dü​şüncelerim e
inanıy orum . Bu ana düşüncey e göre, in​sanlar tabiat
kanunları gereğince, um um iy etle iki sınıfa ay rılırlar:
aşağı sınıf (alelâde insanlar) dediğim iz in​sanlar ki,
biricik v azifeleri, kendileri gibi birtakım v ar​l ıkların
çoğalm asına y aray acak m atery al v azifesi gör​m ekten
ibarettir. Bir de, kendi çev relerinde y eni bir söz
söy lem ek kabiliy et v e istidadını kendinde gören
insanlar sınıfı. Tabii bu arada bir y ığın da ara bö​-
lüm ler v ardır. Am a bu iki sınıfın ay ırt edici v asıfları
oldukça keskindir. Birinci kısım , y ani kendileri gibi
v arlıkların çoğalm asına m atery al v azifesini görenler,
y aradılıştan icabı m uhafazakâr insanlardır. Uy sal bir
y aşay ış sürerler, boy un eğerek y aşam ay ı sev erler…
Bence bu çeşit insanlar itaatli v e uy sal olm ak zorun​-
dadırlar, çünkü bu onların v azifesidir. Onlar, böy le
bir y aşay ışta gururlarını incitecek hiçbir şey
görm ezler. İkinci sınıfa gelince, bunlar boy una kanun
sınırlarını aşarlar, kabiliy etlerine göre y ıkıcıdırlar
v ey a buna y at​k ındırlar. Bu sınıf insanların
cinay etleri, pek tabii olarak nispî v e çok çeşitlidir.
Büy ük bir çoğunlukla v e pek çeşitli sözlerle, bugünün,
daha iy i şey ler adına y ıkılm asını isterler. Am a
bunlardan birinin, ülküsüne erişm esi için hatta bir
ölünün, bir kan selinin üzerinden atlam ası bile lâzım
gelse, bence büy ük bir v icdan rahatlığı ile kendine bu
kan seli üzerinden atlam a m üsaadesini v erebilir.
Tabii bu, ülküy e, ülkünün m a​h iy etine göredir, buna
dikkat ediniz! Ben m akalem de, ancak bu m anada
insanların cinay et işlem ey e hakları olduğundan
bahsettim . (Münakaşam ızın bir hukuk bahsi
olduğunu tabii hatırlarsınız!) Am a pek de öy le telâş
etm ey e lüzum y ok: Kütle hem en hem en hiçbir zam an
onlara böy le bir hak tanım am ıştır. Onları (az v ey a
çok) kesip asm ıştır v e bununla tam am ıy la haklı
olarak kendi m uhafazakâr v azifesini y erine
getirm iştir. Buna rağm en, gelecek nesillerde ay nı
kara kalabalık bu astıklarının hey kelini bir kaide
üstüne oturtarak (az v ey a çok) bunlara tapınır. Bu
birinci gurup in​sanlar daim a bugünün; ikinci gurup
insanlarsa, y arı​n ın efendileridir. Birinciler düny ay ı
korurlar v e onu say ıca çoğaltırlar; ikinciler ise
düny ay ı hareket ettirir​l er v e onu bir gay ey e doğru
götürürler. Birincilerin de, ikincilerin de y aşam ak,
ay nı derece, haklarıdır. Bir kelim e ile bence her iki
gurup da ay nı derece haklara sahiptir. Vive la guerre
etemelle [Aslında Fransızcadır. “Yaşasın ezelî v e ebedî
sa​r aç” dem ektir.], şüphesiz y eni bir Kudüs’e kadar.

— Böy lece, dem ek ki siz y eni bir Kudüs’e inanı​-


y orsunuz?

Raskolnikov tok bir sesle:


— Ev et, inanıy orum , cev abını v erdi.

Gerek bu cev abı v erirken, gerek bütün o uzun


sözleri söy lerken başını hiç kaldırm am ış, halının üze​-
rindeki bir noktay ı seçerek hep y ere bakm ıştı.

— Allah’a da inanıy or m usunuz? Bu kadar m e​r aklı


dav randığım için beni affediniz!

Raskolnikov gözlerini Porfiri’y e kaldırarak tek​-


rarladı:
— İnanıy orum .

— Lazar’ın dirilişine de inanıy or m usunuz?


— Ev et, buna da inanıy orum . Fakat siz bütün
bunları bana ne diy e soruy orsunuz?
— Gerçekten inanıy or m usunuz?

— Ev et, gerçekten inanıy orum .

— Dem ek böy le ha! Merakım ı giderm ek için


sordum , affınızı rica ederim . Am a m üsaade ediniz
dem inki bahsim ize dönüy orum . Fakat onları her za​-
m an idam etm ezler ki… Bazıları tam am ıy la aksine…

— Hay atta iken zaferlerini kutlarlar? Oh ev et,


bazıları gerçekten de hay atta iken bu zaferi kutlarlar.
O v akit de…

— Bizzat kendileri idam etm ey e kalkışırlar?

— Ev et, lâzım geldiği v akit, doğrusunu isterse​n iz


bu da sık sık olan bir şey dir. Um um iy etle m üta​l âanız
pek zekice!

— Teşekkür ederim . Yalnız bana şunu söy ley i​n iz.


Şu fev kalâde insanları alelâde insanlardan nasıl ay ırt
etm elidir? Yoksa doğuştan bazı belirtileri m i v ar?
Bana öy le geliy or ki, bu işte biraz daha açıklık, y ani
daha çok bir dış ay rılık lâzım dır: pratik v e iy i niy et
sahibi bir insanın bu tabii endişesini m azur görünüz,
am a m eselâ hususi bir üniform a v ey a herhan​g i bir
alâm et icat edilem ez m i? Çünkü y arın bir y an​l ışlık
olur da bir guruba m ensup olan birisi, öteki guruba
m ensup olduğunu sanır da, sizin o kadar gü​zel bir
surette izah ettiğiniz gibi “bütün engelleri de​v irm ey e”
kalkarsa… işte o zam an…

— Oooh, bu sık sık olan bir şey ! Bu m ütalâanız az


önce ileri sürdüğünüz m ütalâadan da ince!

— Teşekkürler ederim .

— Bir şey değil! Yalnız şunu dikkate alm alısınız ki,


bu çeşit y anlışlıklar ancak, belki hiç de başarılı
olm ay arak “alelâde” adını v erdiğim birinci gurup in​-
sanlar tarafından y apılabilir… Onların doğuştan olan
boy un eğm e tem ay üllerine rağm en, bazen tabiatın,
ineklerden bile esirgem ediği, bir oy unu ile bunlardan
birçoğu kendilerini bir öncü, bir “y ıkıcı” olarak ta​-
sav v ur etm ey i, y enilik hareketlerine burunlarını sok​-
m ay ı sev erler. Bunu da büy ük bir sam im iy etle y apar​-
lar. Am a aksiliğe bakın ki bunlar, çoğu zam an ger​ç ek
inkılâpçıları fark etm ezler. Hatta geri v e zelilâne
düşünen insanlar olarak onları küçüm serler. Am a.
bence burada ciddî bir tehlike bahis konusu olam az!
Hem doğrusu sizin telâş etm eniz için de bir sebep y ok.
Çünkü bunlar hiçbir zam an pek ileri gidem ezler.
Gönül eğlendirm ek, onlara cem iy etteki y erlerini
hatır​l atm ak için bazen bu gibilerini kırbaçlam ak da
m üm ​k ündür. Am a işte, bundan ilerisine
gitm em elidir. Hatta bu işi y apacak adam a bile lüzum
y oktur. Onlar kendi cezalarını kendileri v erirler.
Çünkü çok dürüst karakterli insanlardır. Bazen bu
y ardım ı karşılıklı ola​r ak birbirlerinden esirgem ezler,
bazen da kendi elleriy le kendi cezalarını v erirler. Bu
gibi hallerde, kendilerini — güzel v e ibret v erici bir
m anzara teşkil eden — aleni itiraflara m ecbur ederler.
Hulâsa, üzülm eniz için hiçbir sebep y ok… Kanun
böy le.

— Eh, hiç olm azsa bu cihetten biraz olsun y ü​-


reğim e su serptiniz! Am a insanı üzen bir nokta daha
v ar: başkalarını boğazlam ak hakkını kendilerinde gö​-
ren şu “fev kalâde” insanlar çok m udur, kuzum ? Ben,
pek tabii olarak bunların önünde say gı ile eğilm ey e
hazırım am a bunların say ıları çoksa, siz de kabul
edersiniz ki, bu insana dehşet v erir, öy le değil m i?

Raskolnikov , ay nı tonla sözlerine dev am ederek:


— Oh hay ır, bu bakım dan hiç üzülm ey iniz, dedi.
Um um iy etle kafalarında y eni birtakım düşünceler
bu​l unan, az çok y eni bir söz söy lem ek kabiliy etinde
olan insanlar çok sey rek, hatta şaşılacak kadar sey rek
do​ğ arlar. Şurası m uhakkaktır ki, bütün bu sınıflara
v e guruplara m ensup insanların doğuş nizam ı,
herhalde bir tabiat kanunu ile çok doğru v e çok katı
olarak tay in edilm iş olm ak lâzım dır.” Gerçi bu
kanunu biz henüz bilm iy oruz, am a ben onun v ar
olduğuna, sonraları tanınacağına inanıy orum .
Yery üzünde bu kadar m uazzam bir insan kütlesi,
sadece birtakım gay retlerle, hâlâ sır m ahiy etinde
olan birtakım am eliy elerle, cins v e nev ilerin birbirine
karışm asıy la, binde bir kişi olsun, az çok bağım sız bir
insan düny ay a getirm ek gibi bir v azife y apm ak için
y aratılm ıştır. Daha y üksek bağım ​sızlık v asıflarını
taşıy an bir insan ise, belki de on binde bir çıkabilir.
Tabii ben bunu aşağı y ukarı söy lüy orum . Daha
y ükseği ise, ancak y üz binde bir doğabilir. Dâhiler,
m ily onda bir y etişir; insanlığı olgunlaştıran büy ük
deha sahiplerinin y etişm esi için ise, belki de binlerce
m ily on insanın y ery üzünden göçüp gitm esi
gerekm ektedir. Bir kelim e ile ben bütün bun​l arın olup
bittiği im biğe gidip bakm adım . Am a her​h alde bunun
belli bir kanunu v ardır v e olm ak lâzım ​dır. Bu işte
tesadüfün y eri olam az!

Nihay et Razum ihin day anam ay arak bağırdı:


— İkiniz de ne oluy orsunuz, kuzum , alay m ı edi​-
y orsunuz nedir? Yoksa birbirinizle eğleniy or
m usunuz? Oturm uşlar birbirleriy le alay ediy orlar!
Rody a sen ciddî m i konuşuy orsun kuzum ?

Raskolnikov solgun v e âdeta üzgün y üzünü ses​sizce


ona doğru kaldırdı, hiç cev ap v erm edi. Bu sakin v e
hüzünlü y üzün y anı sıra, Porfiri’nin gizlenm ey en, can
sıkıcı, sinirli, terbiy esiz alay cılığı, Razum ihin’e pek
garip görünm üştü.

— Kardeş, bu söy lediklerin gerçekten de ciddi ise,


bunun y eni bir şey olm adığını, bizim binlerce de​fa
okuduğum uz v e dinlediğim iz şey lere benzediğini
söy lem ekle, sen hiç şüphe y ok ki haklısın! Fakat bü​t ün
bu söy lenenlerde orijinal olan v e gerçekten de sana ait
bulunan şey , bunu dehşetle söy lüy orum , v icdan
sesine uy ularak — hem de beni m azur gör, nasıl bir
taassupla — kan dökülm esine m üsaade et​m endir.
Makalendeki ana düşünce, bu nokta üzerinde
toplanm aktadır. Hem bu, v icdan sesine uy ularak kan
dökm ek, bence kanunî bir surette kan dökm ekten
daha korkunçtur.
Porfiri de lâfa karışarak:

— Çok doğru, dedi. Böy lesi daha korkunçtur.


— Hay ır, düşüncelerini ifade ederken biraz ileri
gitm işsin! Herhalde bunda bir y anlışlık olsa gerek.
Bunu okuy acağım ! Sen böy le söy lem ek
istem em işsindir! Sen böy le bir şey i aklından bile
geçirem ezsin! Alıp bunu okuy acağım !

Raskolnikov :
— Makalem de bunların hiçbiri y ok. Ben y alnız bazı
im alarda bulundum , dedi. O kadar.
Porfiri y erinde duram ıy ordu:

— Ev et, ev et, şim di artık ben cinay et hakkında ne


düşündüğünüzü aşağı y ukarı anlam ış bulunuy o​-
rum … Am a… sizi taciz ettiğim için affınızı rica ede​r im ,
(sizi çok rahatsız ettiğim için âdeta utanıy orum ) iki
gurubu birbirine karıştırm ak gibi bir y anlışlığı dü​-
zeltm ek suretiy le beni tatm ine m uv affak olm uştunuz!
Fakat beni hâlâ düşündüren bazı tatbikî noktalar v ar.
Meselâ günün birinde, bir adam v ey a bir delikanlı
çıkar da kendini — tabii m üstakbel — bir Likürg v ey a
bir Muham m et y erine koy arsa, önündeki bütün
engelleri kaldırm ay a girişecektir. Tabii bunun
önünde uzun bir sefer durm aktadır. Sefer için ise
paray a ih​t iy aç v ardır. Tabii bu paray ı tem ine
çalışacaktır. Pa​r anın nasıl tem in edileceğini bilirsiniz!

Zam y otov bulunduğu köşeden güldü. Raskolni​k ov


o tarafa bakm adı bile. Sakin bir sesle:
— Ev et, dedi. Bu çeşit hâdiselerin olabileceğini
kabul etm ey e m ecburum . Aptal v e şöhret düşkünü
bazı kim seler, bilhassa gençler bu tuzağa y akalanabi​-
lirler.

— Gördünüz m ü? Şu halde?

Raskolnikov gülüm sey erek:

— Şu halde, bu işte suçlu olan herhalde ben


değilim . Şim diy e kadar hep böy le olagelm iştir, bun​-
dan sonra da böy le olacaktır. (Başı ile Razum ihin’i
göstererek) işte şu delikanlı, az önce, benim kan dök​-
m ey i m ubah say dığım ı söy lüy ordu. Bundan ne çıkar?
Cem iy et sürgünlerle, hapishanelerle, sorgu
hâkim leriy le, kürek cezalarıy la em niy et altına
alınm am ış m ıdır? Ne diy e tasalanıy orsunuz? Aray ın
hırsızı!
— Ya bulursak?

— O zam an da ona acınm az. Sözleriniz hiç değilse


m antıkî… Am a y a v ic​dan?
— Vicdandan size ne?

— Hiiç, bir insanlık duy gusu ile sordum .

— Vicdanı olan hatasını kabul ediy orsa, v arsın


çeksin!.. Bu, kürek cezasından başka ona ay rı bir ce​-
zadır.
Razum ihin kaşlarını çatarak sordu:

— Peki, gerçek dâhilerin hani canım şu kendi​l erine


insanları boğazlam ak hakkı v erilenlerin, hatta
döktükleri kanlar için bile, hiç ıstırap çekm em eleri
lâzım dır, değil m i?

— Lâzım sözünün burada işi ne? Burada, ne em ir


ne de y asak v ar. Kurbanına acıy orsa, v arsın ıstı​r ap
çeksin! Istırap v e acı geniş v icdanlarla derin y ü​r ekler
için her zam an zaruridir. Bana öy le geliy or ki,
gerçekten büy ük insanlar şu düny ada büy ük acılar
çekm ek zorundadır.

Raskolnikov bu sözleri ansızın, düşünceli bir eda ile


hatta bundan önceki sözlerine hiç benzem ey en bir
tonla ilâv e etm işti. Sonra gözlerini kaldırdı, dalgın,
rüy alı bir bakışla herkesin y üzüne baktı, gülüm sedi
v e kasketini aldı. Az önce buray a girişi sırasındaki ha​-
line göre çok sakindi. Kendisi de bunun farkında idi.
Hepsi ay ağa kalktılar.

Porfiri Petrov iç tekrar söze girişerek:

— Bana küfür etseniz de etm eseniz de, darılsanız da


darılm asanız da size bir sual daha sorm aktan ken​dim i
alam ay acağım (Sizi gerçekten de rahatsız ettiğim i
biliy orum ) söy ley ecek küçücük bir düşüncem v ar.
Sadece unutm am ak için…

Porfiri’nin önünde bekler bir v aziy ette durm akta


olan Raskolnikov ciddî v e solgun:

— Buy urunuz, dedi, küçücük düşüncenizi söy le​-


y iniz!

— Bilm em ki, bunu nasıl daha iy i anlatay ım ?


Düşüncem çok kay pak v e psikolojiktir. Siz şu m aka​-
lenizi y azarken hiç olm azsa bir an için kendinizi heh,
heh, heh!… y eni bir söz söy ley en şu “fev kalâde” insan​-
lardan biri olarak say m am ış olm anız m üm kün m ü?
Tabii şu sizin anladığınız m anada değil m i?
Raskolnikov hakaret dolu bir tonla:

— Çok m üm kün, dedi.


Razum ihin bir harekette bulundu. Porfiri:

— Madem ki böy le düşünüy orsunuz, şu halde bizzat


kendiniz günlük bir başarısızlığınızı v ey a sıkın​t ınızı
giderm ek için y ahut insanların hay rına olarak acaba
önünüze çıkan engelleri dev irir m isiniz? Ne bi​l ey im
işte m eselâ birini öldürüp soy m ak gibi?..

Porfiri bunları söy ledikten sonra, tıpkı az önce


y aptığı gibi, birdenbire ona sanki sol gözünü kırpar
gibi oldu v e sessizce güldü.

Raskolnikov m ey dan okuy ucu, kibirli bir küçüm ​-


sem e ile cev ap v erdi:

— Böy le bir şey y apm ış olsay dım bile herhalde,


oturup size söy ley ecek değildim .

— Yok canım , ben y alnız şöy lece alâkadar ol​dum .


Makalenizi bilhassa edebî bakım dan daha iy i anlam ak
için…

Raskolnikov tiksinti ile: “Ne kadar da belli, ne


kadar da utanm azca!” diy e düşündü. Sonra da soğuk
bir eda ile:
— Müsaadenizle size şunu söy ley ey im ki, ben
kendim i ne Muham m et ne de Napoly on say ıy orum ,
ne de bu çapta bir adam . Böy le olduğuna göre, ken​-
dim i onlardan biri y erine koy m adan böy le anlarda ne
y apacağım a dair sizi hoşnut edecek bir cev ap
v erem em .

Porfiri birdenbire buz gibi bir lâubalilikle:

— Bırak efendim , dedi, bugün bizde, Rusy a’da,


kendini Napoly on farz etm ey en kim v ar ki?

Bu sefer Porfiri’nin sesinin tonunda bile


gizlenem ey en gizli bir düşünce v ardı.

Birdenbire Zam y otov da, bulunduğu köşeden şu


sözleri ağzından kaçırdı:

— Geçen hafta bizim Aly ona Iv anov na’y ı balta ile


öldüren de şu m üstakbel Napoly on’lardan biri
olm asın?..

Raskolnikov susuy or, ısrarlı bakışlarla, dik dik


Porfiri’y i süzüy ordu. Razum ihin iy ice suratını
asm ıştı. Zaten bir m üddetten beri bazı şey ler
sezinlem ey e başlam ıştı. Etrafına öfkeli bir göz
gezdirdi. Ortalığa, bir dakika kadar süren, karanlık,
ağır bir sessizlik çöktü. Raskolnikov gitm ey e dav randı.

Porfiri, büy ük bir nezaketle elini uzatarak, çok


sev im li bir sesle:
— Artık gidiy or m usunuz?.. Tanıştığım ıza çok, pek
çok m em nunum . Ricanıza gelince, hiç m erak et​-
m ey in! Size anlattığım şekilde bir şey y azıv erin. Ya​-
hut iy isi m i, eliniz değdiği zam an, hatta kabilse y arın,
kendiniz geliniz! Saat on bir sularında, ben herhalde
orada olacağım ! Her şey i y oluna koruz… Konuşuruz,
dedi.

Sonra, çok iy i y ürekli bir insan edasıy la ilâv e etti:


— Hem oray a en son gidenlerden biri olm anız
dolay ısıy la, belki de bize bazı şey ler söy ley ebilirsiniz!
Raskolnikov sert bir tonla:

— Usulüne uy gun bir şekilde, resm î olarak beni


sorguy a m ı çekm ek istiy orsunuz? diy e sordu.

— Ne m ünasebet efendim ? Şim dilik böy le bir şey e


hiç de lüzum y ok. Galiba siz beni anlam adınız! Biliy or
m usunuz, ben bu m eseley e ait hiçbir fırsatı
kaçırm adım v e… şim diy e kadar oray a rehin y atırm ış
olanların hepsiy le de görüşm üş bulunuy orum . Onlar​-
dan deliller topladım . Siz bunların sonuncusunu teş​k il
ediy orsunuz! Haaa bak sırası gelm işken…
Porfiri, sözünün bu noktasında, birdenbire bir şey e
sev inerek Razum ihin’e döndü v e sözlerine dev am etti:

— Sırası gelm işken iy i hatırım a geldi, hatırlıy or


m usun şu Nikolaşka y üzünden kafam ın etini y em iş​-
tin… Hoş, ben kendim de biliy orum y a, (Raskolnikov ’a
dönerek) çocuğun tertem iz olduğunu ben kendim de
biliy orum … Am a elden ne gelir, Mitka’y ı rahatsız
etm ek lâzım geldi… Bakın m esele şu: Siz m erdiv enler​-
den çıkarken… Müsaade ediniz: O sırada saat sekize
geliy ordu değil m i?

Raskolnikov :

— Ev et, sekize geliy ordu, diy e cev ap v erdi v e he​-


m en o anda, bunu söy lem em ek de elinde olduğunu,
canı sıkılarak hissetti.

— Saat sekize doğru, m erdiv enden çıkarken, ka​pısı


açık bir daire… oda fark etm ediniz m i? Orada çalışan
iki işçiy i, hiç olm azsa bunlardan birini olsun
görm ediniz m i? Orasını boy uy orlardı? Hiç fark etm e​-
diniz m i? Bu, onlar için çok, am a çok m ühim dir.

Raskolnikov hafızasını y oklar gibi y aptı. Am a ay nı


anda, bu soruda nasıl bir tuzak gizlendiğini an​l am ak
için âdeta m erakından ölerek v e ağzından bir şey ler
kaçırm am ak için bütün benliğiy le dikkat kesile​r ek
ağır ağır cev ap v erdi:
— Boy acıları m ı? Hay ır, görm edım . Sonra, ka​pısı
açık böy le bir apartm an dairesini de, nedense, fark
etm edim . Am a bak, dördüncü katta (kendisine
kurulan tuzağın ne olduğunu artık tam am ıy la anla​-
m ış bulunuy ordu, büy ük bir sev inçle sözlerine dev am
etti) iy i hatırlıy orum , oradaki dairelerden birinden
bir m em ur taşınıy ordu…. Tam Aly ona Iv anov na’nın
kar​şısındaki daireden… Ev et hatırlıy orum , askerler
bir kanepe taşıy orlardı, beni de duv ara sıkıştırdılar.
Am a boy acılara gelince, bak onların olduğunu
hatırlam ıy orum . Sonra, oralarda açık bir daire de
y oktu gi​bim e geliy or… Hay ır hay ır, y oktu.
Kendini toparlay an v e işin ne olduğunu anlay an
Razum ihin birdenbire bağırdı:

— Sen ne y apıy orsun kuzum ? Boy acılar tam ci​-


nay etin işlendiği gün orada çalışıy orlardı, halbuki
Raskolnikov cinay etten üç gün önce oray a gitm işti.
Sen ne soruy orsun kuzum ?

Porfiri elini alnına v urarak:

— Tüüüh, günleri birbirine karıştırdım y ahu!


— Hay Allah lây ığını v ersin! Bu iş benim bütün
aklım ı fikrim i allak bullak etti.

Sonra âdeta özür diley en bir eda ile Raskolnikov ’a


dönerek:

— Bir kim senin y edi ile sekiz sularında boy acıları


apartm an dairesinde görm üş olm ası bizim için çok
önem lidir. Bunu sizden öğrenebileceğim i sanm ıştım ,
halbuki günleri tam am ıy la karıştırm ışım …

Razum ihin asık bir suratla:

— Daha dikkatli olm an lâzım , dedi.

Bu son sözler kapının antresinde söy lenm işti.


Porfiri Petrov iç onları büy ük bir nezaketle ta kapıy a
kadar geçirm işti. İkisi de asık v e üzüntülü bir y üzle
sokağa çıktılar. Birkaç adım hiç konuşm adan y ürüdü​-
ler. Raskolnikov derin bir nefes aldı.

VI

Razum ihin, arkadaşı Raskolnikov ’un delillerini bü​-


tün gücüy le çürütm ey e çalışarak şaşırm ış bir halde:
— İnanm am !., inanm am ! dey ip duruy ordu.

Böy le konuşa konuşa Pulheriy a Aleksandrov na ile


Duny a’nın epey zam andır kendilerini beklem ekte
oldukları Bakaley ev ’in oteline y aklaşm ışlardı. Razu​-
m ihin, o m eseley i ilk defa açıkça konuşm alarının v er​-
diği hey ecan v e şaşkınlık içinde geçen m ünakaşanın
harareti ile y olda, adım başında duraklıy ordu.

Raskolnikov , soğuk v e kay ıtsız bir gülüm sey işle:


— Sen istersen inanm a, diy ordu, âdetin olduğu
üzere hiçbir şey in farkında değilsin. Am a ben her
kelim enin üstünde, kılı kırk y ararcasına durdum .

— Sen kuruntulu bir adam sın, onun için de her


kelim enin üstünde durursun! Hım m m …. Gerçi,
Porfıri’nin tonu bir hay li garipti…. Bunu kabul
ediy orum , hele şu Zam y otov hergelesinin… Sen
haklısın, onda bir şey ler v ardı. Am a niçin? Niçin?

— Dün geceden beri kanaatini değiştirm iş olacak!

— Hay ır, tersine, tersine! Şay et onların kafasın​da


bu sakat düşünce y er etm iş olsay dı, onlar sonradan
gafil av lam ak için bütün kuv v etleriy le bu düşüncey i
gizlem ey e, kozlarını saklam ay a çalışırlardı… Halbuki
herifler ne kadar perv asız v e küstahça konuştular.
— Şay et ellerinde deliller, am a gerçek deliller,
bulunsa idi y ahut az çok esaslı birtakım şüpheleri
olsay dı, o zam an daha iy i bir kazanç üm idiy le ger​-
çekten de oy unlarını gizlem ey e çalışırlardı (bu arada
çoktan bir aram a y aparlardı.) Am a gelgelelim ellerin​-
de hiçbir delil y ok. Onlarınki hep kuruntudan v e
tahm inden ibaret… Gelip geçici birtakım düşünceler..
Bunun için de edepsizliğe başv urarak insanı şaşırtm ak
y olunu tutuy or.. Belki de elinde hiçbir delil olm adığı
için öfkeleniy or, can sıkıntısından böy le y ırtınıy or…
Yahut belli bir m aksatla böy le y apıy or. Akıllı bir ada​-
m a benziy or. Kim bilir, belki de, bilir görünerek beni
korkutm ak istiy or. Herifin kendine göre bir psikolo​j isi
v ar. Am a ne olursa olsun, bütün bu izahlar bana
iğrenç görünüy or. Bırakalım artık bunları.

— Hem hakaret edici, ev et hakaret edici! Seni çok


iy i anlıy orum . Am a.. Madem ki artık bu bahsi açıkça
konuşm ay a başladık (nihay et bu m eseley i açık​ç a
konuşm ay a başlam ış olm am ız çok iy i oldu, ben buna
çok sev indim .) Şim di ben sana düpedüz söy ley ey im ki,
ben onların kafasında böy le bir düşüncenin y er
ettiğini çoktandır sezinlem iştim . Gerçi, bütün bu
zam an içinde, bu sadece, belli belirsiz bir kuşkudan
ibaretti, am a böy le de olsa, bu sadece bir kuşkudan da
ibaret olsa, onlar böy le bir şey i ne cesaretle düşü​-
nebildiler. Böy le bir düşüncenin kökleri nereden, ne​-
relerden kuv v et alıy ordu? Ne kadar öfkelendiğim i bir
bilsen! Ney m iş: Sefaletin, m elankolinin pençesinde
inley en kuruntulu, gururlu, değerini bilen zav allı bir
üniv ersiteli genç düşün, tav an arasındaki ininde altı
ay kim senin y üzünü görm em iştir.. Ağır, hezey anlı bir
hastalığın arifesinde, belki de tam hastalığın başlam ış
olduğu bir sırada (buna dikkat et!) sırtında y ırtık
pırtık göm leği ile tabansız kunduraları ile kendini
birdenbire karakolda, birtakım polislerin karşısında
buluy or. Burada birdenbire beklenm edik bir borçla
kar​şılaşıy or, burnuna, saray m üşav irlerinden
Çebarov ’a ait, v adesi geçm iş bir borç senedi
day ıy orlar… Orta​l ığı kaplay an ağır boy a kokusu, 3 0
derece sıcaklık, odanın pis v e boğucu hav ası, karakolu
dolduran bir y ığın insan, bu arada daha bir gün önce
ev ine gittiği bir kocakarının öldürüldüğü haberini
alır. Bütün bun​l ara bir de açlığı dav a ederseniz, bu
zav allıcık bay ıl​m az da ne y apar! Ve işte bütün
şüpheler bunun üze​r ine kuruluy or. Allah belâsını
v ersin! Bunun can sı​k ıcı bir şey olduğunu biliy orum .
Am a ben senin y e​r inde olsay dım Rody a’cığım
heriflerin burunlarına kahkahay ı basar y ahut iy isi
m i şöy le suratlarına, hem de okkalıca tarafından
tükürür, topunu iy ice bir ka​l ay lardım . Sen de böy le
y ap Rody a’cığım ! Cesaret! Doğrusu çok ay ıp!
Raskolnikov : “Doğrusu güzel hulâsa etti” diy e
düşündü. Sonra acı acı şunları söy ledi:

— Suratlarına tükür? Söy lem esi kolay am m a,


y arın y ine sorguy a çekileceğiz. Onlara y ine m i
m eram anlatm ay a kalkacağız? Dün gece gazinoda şu
Zam y otov ’la konuşm ay a tenezzül ettiğim için bile
kendi kendim i y iy orum .

— Tüh Allah belâsını v ersin! Porfiri’y e ben kendim


gideceğim ! Onu şöy le bir akrabaca sıkıştıra​c ağım !
Dilinin altında ne v arsa hepsini çıkarsın ba​k alım !
Zam y otov ’a gelince…

Raskolnikov : “Nihay et akıl edebildi!” diy e dü​-


şündü.

Razum ihin birdenbire Raskolnikov ’u om zundan


y akalay arak:

— Dur!., diy e bağırdı, dur!.. Sen dem in saçm a bir


şey söy ledin!.. Ben iy ice düşündüm , sen dem in saçm a
bir şey söy ledin!.. Bunun tuzak neresinde ca​n ım ?
İşçilere dair sorduğu şey ler bir tuzaktır diy orsun?
Düşün bir defa: Bu cinay eti sen işlem iş olsay dın,
dairey i boy adıklarını… İşçileri gördüğünü hiç söy ler
m iy din? Tersine: görm üş olsay dın bile hiçbir şey
görm ediğini söy ley ecektin! Kendi aley hinde kim şa​-
hitlik eder?

Açık bir tiksinti v e isteksiz bir eda ile cev ap v er​-


m ekte dev am eden Raskolnikov :

— Bu işi ben y apm ış olsay dım , boy anan apart​m an


dairesini v e işçileri gördüğüm ü m utlaka söy ler​dim .

— Peki, am a kendi aley hinde niçin konuşasın?

— Çünkü y alnız m ujikler y ahut hiç tecrübesi


olm ay an acem iler, sorgu sırasında, her şey i inkâr
eder​l er. Am a az çok uy anık, görm üş geçirm iş kim seler
ise, y ok edilm esi m üm kün olm ay an bütün m addî de​-
lilleri, m utlaka v e im kân nispetinde kabul etm ey e ça​-
lışırlar. Yalnız bunları başka türlü tefsir ederler,
tam am ıy la başka bir m ana v e m ahiy et alacak şekle
sokarlar, bam başka bir ışık altında gösterirler. İşte
Porfiri de, herhalde buna güv enerek, benim de
m utlaka böy le cev ap v ereceğim i, gerçeğe uy m uş
olm ak için, m utlaka işçileri gördüğüm ü
söy ley eceğim i v e bu konu​da bazı y orum lara
girişeceğim i tahm in etm iş olacak.
— İy i am a o zam an da o sana, cinay etten iki gün
önce işçilerin orada bulunm asına im kân
olam ay acağını, bu hesaba göre de, senin, tam
cinay etin işlen​diği gün, y ediy i geçe orada bulunm uş
olm an icap edeceğini hem en söy ley iv erecekti. Böy lece
seni çok basit bir noktadan av lay ıv erecekti.

— O zaten buna güv enm iş, benim düşünm ey e


v akit bulam ay acağım ı v e bilhassa doğru cev ap
v erm ey e çalışacağım ı, cinay etten iki gün önce
işçilerin orada bulunm asına im kân olm adığını
hatırlay am ay acağım ı tahm in etm işti.

— İnsan bunu unutabilir m i hiç?

— Hepsinden kolay . Kurnaz insanlar bu en ba​sit


m eselelerde çok daha kolay tuzağa düşerler. İnsan ne
kadar kurnaz olursa, basit bir noktada tuzağa dü​-
şürüleceğinden o kadar az şüphe eder. Çok kurnaz bir
adam ı bilhassa en basit bir m eselede tuzağa düşür​m ek
lâzım dır. Porfiri hiç de senin sandığın gibi bu​dala bir
adam değil.
— Öy le ise, aşağılık adam ın biriy m iş.

Raskolnikov , gülm ekten kendini alam adı. Am a


ay nı zam anda, son izahatı v erirken duy duğu canlılık
v e hissettiği alâka ona tuhaf göründü. Halbuki bun​-
dan önce, bütün konuşm aları, herhalde zaruretlerin
doğurduğu bir m aksatla olsa gerek, üzüntülü bir tik​-
sinti içinde geçm işti.

Kendi kendine: “Anlaşılan bu sorulardan bazıları


hoşum a gidiy or!” diy e düşündü. Am a hem en hem en
ay nı zam anda, sanki beklenm edik korkutucu bir dü​-
şünce onu rahatsız etm iş gibi, birdenbire üzüntülü bir
hal aldı. Bu üzüntüsü artm akta dev am etti. Artık
Bakaley ev apartm anlarının kapısına gelm işlerdi. Ras​-
kolnikov birdenbire:

— Sen y alnız gir, ben şim di gelirim , dedi.

— Nerey e gidiy orsun? İşte geldik artık!

— Gitm em lâzım , gitm em . İşim v ar.. Yarım saa​t e


kadar gelirim . Sen onlara anlatırsın!..

— Pekâlâ, ben de seninle geleceğim !..

— Yoksa sen de m i bana işkence etm ek istiy or​sun?..

Raskolnikov bu sözleri öy le acı bir öfke ile göz​-


lerinde öy le derin bir üm itsizlikle söy lem işti ki,
Razum ihin’in kolları y anına düştü. Bir m üddet
m erdiv enler​de durarak, hızlı adım larla kendi
sokağına doğru y ü​r üy en Raskolnikov ’u sey retti. En
sonunda, dişlerini kilitley erek v e y um ruklarını
sıkarak, hem en o gün Porfiri’nin, bir lim on gibi
suy unu sıkıp nesi v ar nesi y oksa öğreneceğine and
içtikten sonra, gecikm elerin​den ötürü m eraklanan
Pulheriy a Aleksandrov na’y ı y atıştırm ak için
m erdiv enlerden çıkm ay a başladı.

Raskolnikov kendi ev ine v ardığı zam an, şakakları


terden sırsıklam olm uştu, güçlükle nefes alıy ordu.
Merdiv enleri hızla çıktı, kilitlenm em iş odasına girdi
v e hem en kapıy ı çengelledi. Sonra, korkm uş, âdeta
çılgına dönm üş bir halde, kocakarıdan aşırdıklarını
koy duğu duv ar kâğıdı altındaki deliğin bulunduğu
köşey e atıldı. Elini deliğe soktu, birkaç dakika
dev am ınca duv ar kâğıdının en küçük kıv rım larına
v arın​c ay a kadar bütün deliği dikkatle araştırdı.
Hiçbir şey bulam ay ınca, ay ağa kalktı v e derin bir
nefes aldı.

Az önce Bakaley ev apartm anlarının kapısı önüne


geldiği zam an, kafasından şim şek gibi bir düşünce
geçm işti: Deliğin bir köşesinde o zam an gözden kaç​m ış
herhangi bir şey , m eselâ bir kordon, kol düğm esi
y ahut bunların sarılı bulunduğu, kocakarının el
y azısıy la işaretlenm iş, bir kâğıt parçası kalm ış
olabilirdi. Bu şey ler, sonradan reddi kabil olm ay an bir
delil halinde ansızın karşısına çıkabilirdi.

Âdeta bir rüy ada im iş gibi olduğu y erde duru​-


y ordu. Dudaklarında, küçüm sey ici, biraz da şuursuz
bir gülüm sem e uçuşuy ordu. Nihay et kasketini aldı,
sessizce odadan çıktı. Düşünceleri karm akarışıktı.
Dalgın bir halde kapının önüne çıktı. Birdenbire kalın
bir ses:

— Hah, işte kendisi, diy e bağırdı. Raskolnikov


başını kaldırdı. Kapıcı, kulübesinin kapısı önünde
durm uş onu, esnaf kılıklı ufak tefek bir adam a
gösteriy ordu. Adam ın sırtında y elek v e robdöşam br’ı
andıran bir redingot v ardı. Bu haliy le uzak​t an bir
köy lü karısına çok benziy ordu. Yağlı bir kas​k etle
örtülü başı, öne doğru eğikti. Zaten adam , bü​t ün
görünüşü ile bir kam bura benziy ordu. Pörsük,
buruşuk y üzü, ellisini aşkın gösteriy ordu. Çukura gö​-
m ülü, küçücük gözlerinde m ahzun, sert v e hoşnutsuz
bir m ana v ardı.
Raskolnikov kapıcıy a y aklaşarak:

— Ne v ar? diy e sordu.


Esnaf kılıklı adam , ona, hiç acele etm eden y an
y an, uzun uzun, dikkatle baktı. Sonra, ağır ağır ar​-
kasını döndü, hiçbir şey söy lem eden ev in kapısından
sokağa çıktı.

Raskolnikov :
— Ne oluy or y ahu? diy e bağırdı.

— Ne biley im işte, şu adam geldi, adınızı v ere​r ek,


şu isim li üniv ersite öğrencisi burada m ı oturuy or,
kim in y anında oturuy or, diy e sordu. Tam bu sırada
siz indiniz, ona sizi gösterdim , o da çekilip gitti, gö​-
rüy orsun işte!..

Bir derecey e kadar kapıcı da şaşırm ıştı, am a öy le


pek de fazla değil. Şöy le, birazcık düşündükten sonra,
dönüp, gerisin geriy e kulübesine girdi.

Raskolnikov hem en adam ın arkasından koştu, onu


caddenin öteki tarafında, gözleri y erde, bir şey ​l er
düşünüy orm uş gibi, ay nı ağır v e denk adım larla
y ürürken gördü. Ona pek çabuk y etişti. Am a bir
m üddet arkasından y ürüdü. Nihay et onunla bir hiza​-
y a geldi v e y andan y üzüne baktı. Öteki, hem en onu
sezdi. Acele bir göz attı, am a y ine gözlerini indirdi.
Böy lece bir dakika kadar hiçbir şey konuşm adan, y an
y ana, birlikte y ürüdüler. Nihay et Raskolnikov :

— Kapıcıy a beni sorm uşsunuz? dedi. Am a bu sözler


ağzından pek y av aş çıktı.

Esnaf kılıklı adam hiçbir cev ap v erm edi, hatta ona


dönüp bakm adı bile… Ortalığa y ine bir sessizlik çöktü.
— Ne dem ek istiy orsunuz? Gelip beni soruy or​-
sunuz… Sonra da susuy orsunuz! Bu da ne dem ek y ani?
Delikanlının sesi kesiliy or, sanki sözleri ağzından
açıkça çıkm ak istem iy ordu.

Yabancı adam bu sefer gözlerini kaldırdı, uğur​suz,


aksi bir bakışla Raskolnikov ’u süzdü. Birdenbire ağır,
am a çok açık v e anlaşılır bir sesle:

— Katil! diy e söy lendi.

Raskolnikov , onun y anı sıra y ürüm ekte idi. Bir​-


denbire bacakları fena halde gev şedi. Sırtında soğuk
ürperm eler dolaştı. Bir an için y üreği âdeta çarpm az
oldu. Sonra, birdenbire, sanki bir çengelden kurtul​-
m uş gibi, hızla çarpm ay a başladı. Böy lece y üz adım
kadar y an y ana, hiç konuşm adan y ürüdüler.

Esnaf kılıklı adam ona hiç bakm ıy ordu.


Raskolnikov çok zor işitilebilen bir sesle:
— Siz kim siniz? Nesiniz? Katil olan kim ? diy e
m ırıldandı.
Beriki, daha tesirli, daha iy i seçilebilen bir sesle:

— Katil sensin! dedi. İçinde kin dolu bir zafe​r in


sev inci okunan gülüm sey işle tekrar Raskolnikov ’un
solgun y üzüne v e bir ölününki gibi donuklaşm ış göz​-
lerine baktı. Bu sırada ikisi de dört y ol ağzına gelm iş​-
lerdi. Esnaf kılıklı adam soldaki caddey e saptı v e et​-
rafına bakm adan y oluna dev am etti. Raskolnikov ol​-
duğu y erde durarak, uzun m üddet adam ın
arkasından bakakaldı. Elli adım kadar y ürüdükten
sonra onun, dönüp kendisine baktığını gördü.
Raskolnikov , hâlâ kım ıldam adan olduğu y erde
durm akta idi. Gerçi seç​m ek m üm kün değildi am a
Raskolnikov ’a öy le gelm iş​t i ki, adam ona bu sefer de,
y ine içinde hınç dolu bir zaferin sev incini taşıy an
gülüm sey işle bakm ıştı.

Raskolnikov , ağır, derm ansız bir y ürüy üşle, diz


kapakları titrey erek v e fena halde üşüy erek, gerisin​-
geriy e döndü v e odasına çıktı. Kasketini çıkarıp, m asa​-
nın üzerine attı. On dakika kadar öy lece kım ıldam a​-
dan durdu. Sonra, takatten kesilerek div ana y attı,
hastalıklı bir eda ile v e hafif bir inilti ile iy ice uzandı.
Gözleri kapalı idi. Yarım saat kadar öy lece y attı.

Hiçbir şey düşünm üy ordu. Yalnız, birbirleriy le


bağlantısı olm ay an, dağınık birtakım düşünceler y a​-
hut düşünce kırıntıları kafasında uçuşuy or, daha ço​-
cukluğunda gördüğü y ahut şurada burada öm ründe
bir sefer karşılaştığı ve hiç bir zam an
hatırlay am ay acağı birtakım insan y üzleri, gözü
önüne geliy ordu. V… ki​l isesinin çan kulesi;
m ey hanede bir bilârdo m asası v e onun başında bir
subay , bodrum katında bir tütüncü dükkânındaki
puro kokusu, bir birahane, çirkef sularıy la kirletilm iş,
her tarafı y um urta kabuğu içinde kap​k ara,
tam am ıy la karanlık bir m erdiv en, bir y erlerden
akseden çan sesleri… bütün bunlar, bir kasırga gibi
dönüy or, değişiy ordu. Bunlardan bazıları hoşuna bile
gidiy or, onları y aşatm ay a çalışıy ordu, am a bunlar
çabucak kay boluy or, sönüy ordu. Hem um um iy etle
içinde, onu ezen bir şey ler v ardı.. Fakat pek de öy le
fazla değil.. Hatta bazen hoşlandığı bile oluy ordu.
Hafif ürperm eler henüz dinm em işti. Bunu duy m ak
bile biraz hoşuna gidiy ordu.

Razum ihin’in hızlı adım larını v e sesini işitti. Göz​-


lerini y um arak uy ur gibi y aptı. Razum ihin kapıy ı
açtı, bir m üddet düşünür gibi eşikte durdu. Sonra
y av aşça içeri girdi, ihtiy atla div ana y aklaştı.
Nastasy a’nın fı​sıltısı duy uldu:

— Ellem e! Bırak uy usun! Yem eğini sonra y er.

Razum ihin:

— Haklısın! dedi.

İkisi de usulca odadan çıkıp kapıy ı kapadılar.


Aradan bir y arım saat daha geçti. Raskolnikov göz​-
lerini açtı, kollarını başı altına koy arak sırtüstü
döndü.

“Kim bu adam ? Yerin dibinden çıkar gibi kar​şım a


çıkan bu adam kim ? Bu adam nerede idi, ne gördü?
Bütün olup bitenleri gördüğü m uhakkak… İy i am a o
zam an nerede duruy ordu v e nereden bakıy ordu?
Sonra, ne diy e ancak şim di y erin dibinden çıkıy or?
Hem nasıl görebildi, bu m üm kün m ü idi?..”

Sırtında buz gibi ürperm eler dolaşan Raskolnikov ,


düşüncelerine dev am etti:
“Hım m m … Ya Nikolay ’ın kapının arkasında
bulduğu m ahfaza.. Bu da hatıra gelir m iy di? Suç de​-
lilleri… Küçük bir noktay ı gözden kaçırırsın, karşına
Mısır ehram ları büy üklüğünde bir suç delili olarak
çıkar.. Bir sinek uçtu, o da gördü. Böy le şey olur m u?”
Derin bir tiksinti ile zay ıfladığını, v ücutça kuv ​-
v etten düştüğünü hissetti. Acı bir gülüm sem e ile dü​-
şüncelerine dev am etti:

“Ben bunu bilm eliy dim . Kendim i bildiğim , başı​m a


ne geleceğini önceden sezinlediğim halde, ne cesa​r etle
baltay ı alıp ellerim i kana buladım ! Önceden
bilm eliy dim …”

Üm itsizlik içinde m ırıldandı: “Eh! ben zaten bu​n u


önceden biliy ordum !”

Bazen, aklına gelen bir düşüncenin karşısında


hareketsiz kalıy ordu: “Hay ır, o adam lar böy le y ara​-
tılm am ıştır. Kendine her şey m ubah olan gerçek lider,
Toulon’u topa tutar, Paris’te katliam lar tertip ettirir,
ordularını Mısır’da unutur, Moskov a seferinde y arım
m ily on insan harcar, Vilna’da bir kelim e oy unu ile
y akasını kurtarır; ölünce de hey kelleri dikilir.. Dem ek
ki, onun her şey y apm asına m üsaade edilir.. Hay ır!
Anlaşılıy or ki, bu insanların v ücudu etten değil, tunç​-
tandır!”

Birdenbire aklına gelen y abancı bir düşünce onu


âdeta güldürdü:
“Napoly on, ehram lar, Waterloo v e bir m em urun
dul karısı, kary olasının altında kırm ızı çekm ece bulu​-
nan pis, sıska, iğrenç, tefeci bir kocakarı… Bunlara
bizim Porfiri Petrov iç‘i nasıl inandırm alı? Böy le şey e o
inanır m ı? Buna estetik m âni olur: “Napoly on bir
kocakarının kary olası altına girer m i hiç, budala!”

Zam an zam an âdeta say ıklar gibi olduğunu his​-


sediy or, hum m alı bir hey ecanın tesirine kendini kap​-
tırıy ordu. “Kocakarı, boş lâf!” diy e hararetli v e kesik
kesik düşünüy ordu. Kocakarı, belki de bir hatadır,
am a iş onda değil! Kocakarı sadece bir hastalıktı. Ben
çabucak onun üstünden aşm ak istedim . Ben insan
öldürm edim , bir prensibi y ere serdim : Prensibi öldür​-
m esine öldürdüm am a üstünden aşıp ötesine geçe​-
m edim , bu y anda kaldım . Sadece adam öldürm ey i
becerebildim . Hoş, görünüşe göre bunu da becere​-
m edim y a… Prensip?.. Şu Razum ihin budalası ne diy e
geçenlerde sosy alistlere küfretti?.. Sosy alistler
çalışkan iş adam ları.. Bunlar “um um i saadet” için
uğraşan kim seler.. Hay ır, ben düny ay a bir defa
gelirim , bir daha hiçbir zam an gelem em . Ben
“um um i saadet”i beklem ek istem iy orum . Ben kendim
için y aşam ak istiy orum , y oksa y aşam am am daha
iy i… Ne y apalım ? Ben sadece “um um i saadet”
bahanesiy le cebim deki rubley i sım sıkı tutarak aç bir
annenin önünden geç​m ek istem edim . Diy orlar ki:
“um um i saadeti kurm ak için gerekli tuğlaları taşıy or,
bundan da gönül ferah​l ığı duy uy orum .” Hah, hah
hah!… O halde beni ne diy e unuttunuz? Benim de
ancak bir canım , v ar, ben de y aşam ak istiy orum .”

Delikanlı, iç konuşm asının bu noktasında: “Eh,


ben bir estetik haşereden başka bir şey değilim ” dedi
v e bir deli gibi gülm ey e koy uldu. Sonra, bu düşün​-
cey e, başkasının felâketine sev inenlerin o hain sev inci
ile saplanarak, onu didik didik etm ey e, onunla oy ​-
naşm ay a, ondan teselli um m ay a başladı: “Ben ger​-
çekten de bir haşerey im . Yalnız şunun için bir haşe​-
rey im : Çünkü ilkin şim di, bir haşere olduğum düşün​-
cesi üzerinde durduğum için, bir haşerey im , ikincisi:
bütün bir ay m aksadım ın güy a ne şahsi bir m enfaat,
ne de bir zev k olduğunu, bu işi sadece büy ük v e par​l ak
bir gay ey e erişm ek için y aptığım ı, o büy ük v arlığı
rahatsız ederek şahit tuttuğum için bir haşerey im .
Hah, hah, hah!.. Üçüncüsü, hareketin y apılışında
ölçü, sınır v e hesap bakım ından m üm kün olan adalet
prensiplerine uy m ay ı esas olarak kabul etm iştim : Ha​-
şerelerden en fay dasızını seçm iş, onu öldürdükten
sonra da, m alından, ancak ilk adım ım ı atm ak için
bana lâzım olacak kadarını, ne fazla ne eksik, alm ay ı
tasarlam ıştım . (Geriy e kalanı da dem ek oluy or ki,
dinî v asiy eti gereğince m anastıra v erilecekti hah,
hah, hah!..) çünkü, çünkü, çünkü ben, katî olarak bir
ha​şerey im .” Dişlerini gıcırdatarak dev am ediy ordu:
“Çün​k ü ben, belki de öldürülen haşereden daha
iğrenç, daha kötü bir haşerey im . Çünkü cinay eti
işledikten sonra kendim e bunu söy ley eceğim i önceden
sezinlem iştim . Acaba düny ada bu korku ile
ölçülebilecek başka bir şey v ar m ıdır? Ah, ne adilik!
Ah, ne alçaklık! Ah, atının üstünde palasını sallay an
“Pey gam ber”i şim di ne iy i anlıy orum : Allah böy le
em retti, ey , tiril tiril “titrey en” m ahlûk, itaat et!
Batary asını sokağın geniş​l em esine y erleştirip, izahat
v erm ey e bile lüzum gör​m eden iy ilere de, kötülere de
ateş eden “Pey gam ber”in bence y erden göğe kadar
hakkı v ar. İtaat et, tiril tiril “titrey en” m ahlûk v e
sakın bir şey istem e, çünkü sen böy le şey lere
karışam azsın! Oh, şu m elun kocaka​r ıy ı asla, asla
affetm ey eceğim !”

Saçları terden sırılsıklam olm uş, titrey en dudak​-


ları kurum uştu. Sabit bakışları tav ana saplanm ıştı:
“Annem , kız kardeşim ; ben onları ne kadar da çok
sev iy ordum ! Şim di neden onlardan nefret ediy o​r um ?
Ev et, onlardan nefret ediy orum , m addeten nef​r et
ediy orum , y anım da bulunm alarına taham m ül ede​-
m iy orum . Dem in annem e y aklaşıp öptüğüm ü
hatırlıy orum . Onu kucaklam ak, sonra da y aptığım ı
bilsey di, diy e düşünm ek.. Acaba o zam an ona
söy lem eli m iy ​dim ? Bu benim için ne iy i olurdu.
Hım m m ! (Gittikçe bütün v arlığını kaplay an hezey an
haliy le m ücadele ediy orm uş gibi, büy ük bir zorlukla
düşünerek ilâv e etti) O da herhalde bana benziy ordu.
Ah, şim di şu kocakarıdan ne kadar nefret ediy orum ,
bana öy le geliy or ki, dirilse, onu bir daha
öldürürdüm . Zav allı Lizav etta! O ne diy e böy le bir
akıbete uğradı! Çok garip, sanki onu öldürm em işim
gibi, ne diy e onu hiç hatırlam ıy or, aklım a
getirm iy orum ? Lizav etta! Sony a! Zav allı, y um uşak
başlı, y um uşak v e tatlı bakışlı insan​l ar… Sev im li
insanlar.. Acaba niçin onlar ağlam ıy or​l ar? Niçin
inlem iy orlar? Onlar her şey lerini v erirler… Sakin v e
tatlı bir bakışla bakıy orlar. Sony a, Sony a, cana y akın
Sony a!”

Kendini kay betti. Nasıl olup da kendini sokakta


bulduğunu hatırlam ası çok tuhafına gitm işti. Artık
akşam iy ice ilerlem işti. Karanlık gittikçe
koy ulaşıy ordu. Yusy uv arlak bir ay , gittikçe daha
parlak bir ışıkla ortalığı ay dınlatıy ordu. Am a hav a
bilhassa boğucu idi. Yollarda kalabalık bir insan seli
akıy ordu. Esnaf v e iş güç sahibi kim seler ev lerine
dağılıy or, ötekiler geziniy orlardı. Hav ada kireç, toz v e
durgun su kokusu v ardı. Raskolnikov dalgın v e tasalı
bir halde y ürüy or​du: Belli bir m aksatla sokağa
çıktığını, bir şey ler y apm ak v e acele etm ek
gerektiğini çok iy i hatırlıy or, am a bu şey in ne
olduğunu bir türlü çıkaram ıy ordu. Ansızın durakladı
v e caddenin öteki tarafında, y ay a kaldırım ında bir
adam ın durduğunu, kendisine eliy le birtakım
işaretler y aptığını gördü? Karşıdan karşıy a geçerek
ona doğru y ürüdü. Am a adam , birdenbire arkasını
döndü v e sanki hiçbir şey olm am ış gibi y ü​r üm ey e
başladı. Başını eğm iş, hiç arkasına bakm ıy ordu; sanki
çağıran kendisi değilm iş gibi bir tav ır takınm ıştı.

Raskolnikov : “Yoksa çağırm adı m ı?” diy e dü​-


şündü. Am a y ine de arkasından koşm ay a başladı.
Fakat on adım atm adan, bunun kim olduğunu anladı
v e bir korkuy a kapıldı. Bu, az önce kapıy a gelen esnaf
kılıklı adam dı. Yine sırtında robdöşam bra benzey en
ay nı redingot v ardı, y ine öy le kam burum su idi. Ras​-
kolnikov onu uzaktan takip ediy or, y üreği hızlı hızlı
çarpıy ordu. Bir sokağa saptılar. Adam hâlâ arkasını
dönüp bakm am ıştı. Raskolnikov : “Acaba arkasından
y ürüdüğüm ün farkında m ı?” diy e düşündü. Adam ,
büy ük bir ev in kapısından girdi. Raskolnikov hem en
seğirtip kapıy a y aklaştı v e bakm ay a başladı: Acaba
arkasına dönüp kendisini çağırm ay acak m ı idi?
Adam , gerçekten de, kapıdan geçip av luy a girince
birdenbire arkasına dönüp baktı, y ine tıpkı dem in
y aptığı gibi, sanki ona işaret etti. Raskolnikov da
kapıy ı geçip av ​l uy a girdi. Am a adam artık
görünürlerde y oktu. Dem ek ki ilk m erdiv enlerden
birine sapm ış olacaktı. Raskolnikov da arkasından
koştu, gerçekten de iki kat y ukarıdaki
basam aklardan, ağır v e m untazam ay ak sesleri
işitilm ekte idi. Garip şey , bu m erdiv en ona sanki
bildik bir y er gibi görünüy ordu, işte birinci katın
penceresi. Cam lardan süzülen ay ışığında gam lı v e
esrarlı bir hal v ardı, işte ikinci kat. Vay ! Burası
boy acıların çalıştığı daire idi. Nasıl olm uştu da
burasını tanıy am am ıştı? Önünden gitm ekte olan
adam ın ay ak sesleri kesilm işti: “Dem ek ki y a durdu
y ahut bir y ere gizlendi.” işte üçüncü kat. “Daha
çıksam m ı aca​ba?” Ortalıkta m üthiş, hatta korkunç
bir sessizlik v ardı. Am a y ine de y oluna dev am etti.
Kendi ay ak sesleri onu korkutuy or, rahatsız ediy ordu.
Am an Allah’ım , ne karanlık! Adam m utlaka
köşelerden birine gizlenm iş olacaktı. Aaa! Merdiv en
üzerindeki daire​n in kapısı ardına kadar açık… Biraz
düşündükten sonra içeri girdi. Hol çok karanlık v e
boştu. Ne in v ardı ne de cin. Sanki her şey i alıp
götürm üşlerdi. Parm aklarının ucuna basarak
y av aşça salona girdi. Bütün oda parlak bir ışıkla
dolm uştu. Her şey : sandaly eler, ay na, sarı div an,
çerçev elerdeki resim ler, hep y erli y erinde idi. Bakır
kırm ızısı, koskocam an, y uv ar​l ak bir ay pencereden
bakıy ordu.

Raskolnikov : “Bu sessizlik ay dan ileri geliy ordur,


herhalde ay bir bilm ece çözm ekle m eşgul olsa gerek”
diy e düşündü. Durm uş bekliy ordu. Uzun uzun bek​-
ledi. Ay ın sessizliği arttıkça, onun da y üreğindeki
çarpıntı artıy or, hatta bir ağrı duy m ay a başlıy ordu.
Sessizlik bir türlü dinm iy ordu. Ansızın, sanki bir dal
kırılm ış gibi, bir an süren kuru bir çatırdı duy uldu.
Sonra, y ine her şey sessizleşti. Uy anan bir sinek, bir​-
denbire uçarak cam a çarptı v e şikây et dolu bir sesle
v ızıldadı. Tam o anda, köşede, kom odinle pencere
arasında duv arda asılı kadın m antosuna benzer bir
şey görür gibi oldu. “Bu m anto da nereden çıktı,
eskiden burada böy le bir şey y oktu” diy e düşündü.
Usulca m antoy a y aklaştı v e bunun arkasında, birinin
gizlen​m iş olduğunu sezinler gibi oldu. İhtiy atla
m antoy u kaldırdı. Burada bir sandaly enin
bulunduğunu gördü. Sandaly enin üstünde, köşede
y um ulm uş bir halde kocakarı oturm akta idi. Kadının
başı eğikti, bundan ötürü y üzünü bir türlü görm ek
kabil olm uy ordu. Am a bu, o idi. Bir m üddet
başucunda durdu: “Korkuy or” diy e düşündü. Usulca
baltay ı ilm iğinden kurtardı v e kocakarının tepesine
indirdi; bir, bir daha v urdu. Am a tuhaf değil m i,
kocakarı bu v uruşlardan kım ıl​dam adı bile sanki
odundan y apılm ıştı. Delikanlı korktu, biraz daha
eğilip ona y akından baktı. Am a kocakarı da başını
biraz daha eğdi. Bunun üzerine delikanlı ta
döşem elere kadar eğildi, aşağıdan y üzüne baktı v e
korkudan dona kaldı: Kocakarı sandaly esinde
oturm uş, sessiz bir gülüşle katıla katıla gülüy or, Ras​-
kolnikov ’un, bu gülüşünü duy m am ası için bütün
kuv v etini harcıy ordu. Delikanlıy a birdenbire sanki
y a​t ak odasının kapısı aralanıy or gibi geldi. Sanki ora​-
dan da gülüşm eler v e fısıldaşm alar gelm ey e başladı.
Delice bir öfkey e kapıldı: Bütün gücü ile kocakarının
kafasına v urm ay a başladı. Am a baltay ı her v uruşun​-
da, y atak odasından gelm ekte olan gülüşm e v e fısıl​-
tılar da gittikçe artıy or, daha iy i işitiliy ordu. Kocakarı
ise, katıla katıla gülm ekte idi. Raskolnikov kaç​m ak
istedi. Am a bütün antre insanlarla dolm uştu.
Merdiv ene bakan kapı ardına kadar açıktı.
Merdiv enin başı, ta y ukardan aşağıy a kadar
basam aklar, iğne at​san y ere düşm ey ecek kadar insan
dolu idi. Hepsi de bakıy orlardı. Am a hepsi de gizlenm iş
bekliy or v e su​suy orlardı. Delikanlının y üreği sıkıştı,
bacakları, bü​y üm üş gibi kım ıldam az oldu, bağırm ak
istedi v e uy andı.

Ağır bir surette soludu. Am a tuhaf değil m i,


gördüğü rüy a sanki hâlâ dev am ediy ordu: Kapısı ar​-
dına kadar açıktı, kapının eşiğinde, hiç tanım adığı bir
adam durm uş, gözlerini kırpm adan ona bakıy ordu.

Raskolnikov daha gözlerini açm ay a v akit bulm a​-


dan tekrar kapadı. Sırt üstü y atıy or, hiç kım ıldam ı​-
y ordu. ‘Gördüğüm rüy a, y oksa hâlâ dev am m ı edi​-
y or?” diy e düşündü v e belli olm ay acak bir surette
kirpiklerini aralay arak baktı: Yabancı adam hâlâ ol​-
duğu y erde duruy or v e ona bakm akta dev am ediy or​-
du. Birdenbire, usulca eşikten atladı, dikkatle kapıy ı
kapadı. Masanın y anına kadar geldi. Bir dakika kadar
bekledi — bütün bunları y aparken de Raskolnikov ’dan
gözlerini hiç ay ırm am ıştı — y av aşça, gürültü
etm eden div anın y anındaki sandaly ey e oturdu.
Şapkasını y anı​n a, y ere bıraktı, iki elini bastonuna,
çenesini de el​l erine day adı. Uzun bir bekley işe
hazırlandığı besbelli idi. Raskolnikov , kım ıldam akta
olan kirpikleri arasın​dan seçebildiğine göre, bu, pek de
genç olm ay an, tık​n azca v ücutlu bey az denilecek
kadar kır v e sık sakallı bir adam dı.

Aradan on dakika kadar geçti. Ortalık hâlâ ay ​-


dınlıktı, am a artık akşam oluy ordu. Odada derin bir
sessizlik v ardı. Hatta m erdiv enlerden bile hiçbir ses
gelm iy ordu. Yalnız uçarken cam a çarpan bir sineğin
v ızıltısı duy uluy ordu. Nihay et bu day anılm az bir hal
aldı: Raskolnikov , birdenbire div ana oturdu v e sordu:

— Eee, söy ley iniz bakalım , ne istiy orsunuz?


Yabancı adam sakin bir gülüm sey işle şu garip
cev abı v erdi:
— Ben zaten uy um adığınızı, sadece uy ur gibi
y aptığınızı anlam ıştım . Müsaade ediniz de kendim i
tanıtay ım : Adım Arkadi Iv anov iç Sv idrigay lov ’dur.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
I

Raskolnikov ’un aklından bir defa daha: “Yoksa


hâlâ rüy a m ı görüy orum ?” düşüncesi geçti. Kuşkulu
v e ihtiy atlı gözlerle bu dav etsiz m isafire baktı. Niha​-
y et şaşkın bir sesle:
— Siv idrigay lov m u? Ne saçm a şey ! Bu m üm ​k ün
değil! diy e söy lendi.
Misafir bu seslenişe hiç de şaşm ış görünm edi:

— İki sebepten ötürü ev inize geldim . Birincisi:


hakkınızdaki m etihlerle, m eraklı hikây elerle uzun za​-
m andan beri kulaklarım dolduğu için, sizinle tanış​-
m ay ı çok istiy ordum . İkincisi: Doğrudan doğruy a kız
kardeşiniz Av doty a Rom anov na’nın m enfaati ile ilgili
bir teşebbüste benden y ardım ınızı esirgem ey eceğinizi
de um uy orum . Zira hakkım daki düşünceleri
dolay ısıy la, tav siy esiz beni ev ine bile kabul
edeceğinden şüpheliy im . Halbuki y ardım ınızla
bam başka netice….

Raskolnikov sözünü keserek:


— Bana hiç güv enm ey in, dedi.

— Müsaadenizle öğrenebilir m iy im : Onlar henüz


dün geldiler değil m i?
Raskolnikov cev ap v erm edi.

— Ev et dün geldiler, ben biliy orum . Zaten ben de


ancak ev v elsi gün geldim . Bu m ünasebetle size
söy ley eceklerim şunlardır, Rody on Rom anov iç! Kendi​-
m i m azur gösterm ey i lüzum suz say ıy orum . Am a
m üsaadenizle şunu da söy lem ek isterim ki: Bütün bu
olup biten işlerde benim hesabım a — peşin hüküm ​l eri
bir y ana bırakarak sağlam bir m uhakem e ile karar
v erecek olursak — bilhassa suç teşkil edecek ortada ne
v ardır?

Raskolnikov hiç konuşm adan ona bakm akta de​-


v am ediy ordu.

— Bana y üklenen suç, ev im deki m üdafaasız bir


kıza eziy et etm ek, iğrenç tekliflerim le onun şerefini
incitm ekten ibaret değil m idir? (Herkesten önce bu​n u
kendim itiraf ediy orum ) Am a y alnız kabul ediniz ki,
ben de insanım … et nihil humanum [Lâtince “v e aciz bir
m ahlûk” dem ektir.] Bir kelim e ile ben de âşık olup
sev ebilirim . (Pek tabii olarak bunlar iradem iz dışında
olan şey lerdir.) O zam an her şey kolay ca izah
olunabilir. Bütün m esele şurada: ben bir canav ar
m ıy ım , y oksa bizzat bir kurban m ıy ım ? Yani ne
şekilde kurban? Filhakika ben, sev diğim kıza be​n im le
beraber Am erika’y a y ahut İsv içre’y e kaçm ay ı teklif
ederken, ona karşı kalbim de düny anın en derin
say gısını besliy ordum . Bundan başka, karşılıklı olarak
her ikim izin saadetini kurm ay ı da düşünüy ordum .
Akıl v e idrakim iz, ihtiraslarım ızın esiri olm aktan ileri
geçem ez! İnsaf edin, ben ondan çok kendim e kıy m ış
bulunuy orum !..
Raskolnikov tiksinti ile onun sözünü kesti:

— Mesele hiç de bunda değil! Siz ister haklı olun.


ister olm ay ın, düpedüz sizden nefret ediy orum , işte
sizi bilm ek v e tanım ak istem iy orum , sizi kov uy o​r um .
Defolun!

Siv idrigay lov birdenbire bir kahkaha attı v e bu


candan gülm e arasında:

— Olur şey değil, diy e söy lendi, v ay canına, sizi


kandırm ak kabil değil, ilkin kurnazlığa sapm ak niy e​-
tinde idim , am a hay ır, düpedüz m eselenin can alacak
noktasına parm ak bastınız!
— Am a siz şu dakikada bile kurnazlık etm ekte
dev am ediy orsunuz!

Siv idrigay lov , katıla katıla gülerek:


— Ne olm uş sanki? Ne olm uş? diy e tekrarladı.
Fransızların bonne guerre [Fransızca, “m ertçe döv üş”
m anasına gelen bir tabirdir.] adını v erdikleri bu
kurnaz​l ığa pekâlâ göz y um ulabilir. Am a siz sözüm ü
bitirm em e fırsat v erm ediniz! Her ne ise, gelelim
bahsim ize: şay et şu bahçe hâdisesi olm asay dı hiçbir
tatsızlık da olm ay acaktı. Marfa Petrov na….

Raskolnikov kabaca onun sözünü keserek:

— Marfa Petrov na’y ı da öbür düny ay a sizin


gönderdiğinizi söy lüy orlar.

— Bunu da duy dunuz m u? Duy m am anız m üm ​k ün


m ü idi! Sizin bu sualinize gelince, bu işten y ana
v icdanım ın çok rahat olm asına rağm en, doğrusu,
y ine de size ne söy ley eceğim i kestirem iy orum . Doktor
ra​porları, ölüm ün tıka basa y em ek y edikten, bir
şişey e y akın da şarap içtikten hem en sonra tok
karnına ban​y oy a girm eden doğm a bir kalp krizinden
ileri geldiğini söy lüy orlar. Bunun dışında başkaca
hiçbir sebep bula​m adılar. Hay ır, bundan y ana hiçbir
tasam y ok. Am a zam an zam an bilhassa y olda gelirken
v agonda: “Onu sinirlendirm ek suretiy le v ey a başka
bir şekilde bu felâketin ruhî sebebini ben hazırlam ış
olm ay ay ım ?” diy e düşünm ekten de kendim i
alam adım . Am a böy le bir şey in de olam ay acağı
sonucuna v ardım .

Raskolnikov gülm ey e başladı:

— Üzülm enize ne lüzum v ar efendim !


— Siz niçin gülüy orsunuz? Düşünün canım : ben
ona ancak topu topu iki kırbaç v urdum , hatta izi bile
kalm am ıştı. Rica ederim beni riy akâr zannetm e​y iniz.
Ben bu işin ne kadar iğrenç bir şey olduğunu çok iy i
biliy orum . Am a Marfa Petrov na’nın da, tabir caizse,
benim bu m erakım dan m em nun kaldığını da çok iy i
biliy orum . Kız kardeşinize ait o hâdise son haddine
kadar istism ar edildi. Marfa Petrov na üçüncü gündür
ev de oturm ak zorunda kalm ıştı. Artık kasa​bay a
inm ek için bir sebep kalm am ıştı. Çünkü o m eş​h ur
m ektubu ile herkesi bıktırm ıştı. (Mektubun okun​m ası
hikây esini herhalde duy m uşsunuzdur?) İşte tam bu
sırada, bu iki kırbaç darbesi gökten iner gibi bir tesir
y aptı. Kırbaçları y er y em ez, ilk işi arabay ı hazır​-
latm ak oldu. Bazı kadınların öfkelenm iş gibi görün​-
m elerine rağm en, hakarete uğram aktan büy ük bir
zev k duy duklarını söy lem ey e bile lüzum
görm üy orum . Bu hal, hem en herkeste v ardır. İnsan
denilen m ahlûk, um um iy etle hakarete uğram ay ı çok,
hem de pek çok sev er. Bilm em buna hiç dikkat ettiniz
m i? Hele ka​dınlar, buna pek bay ılır. Hatta denilebilir
ki, y alnız bununla gönül eğlendirirler.

Bir aralık Raskolnikov kalkıp gitm ey i, böy lece bu


görüşm ey e bir son v erm ey i düşündü. Am a tuhaf bir
tecessüs, hatta bir derecey e kadar, hesaplı bir düşünce
bir an için onu, bunu y apm aktan alıkoy du.

Dalgın bir eda ile sordu:

— Döv üşten, kav gadan hoşlanır m ısınız?

Siv idrigay lov sakin sakin:

— Hay ır, pek de öy le fazla hoşlanm am , dedi. Marfa


Petrov na’y a gelince, onunla hem en hem en hiç kav ga
etm ezdik. Kendisiy le çok iy i anlaşıy orduk. Ben​den pek
hoşnuttu. Yedi y ıllık beraber y aşay ışım ızda
(tam am ıy la şüpheli olan üçüncüsünü hesaba katm az​-
sak) topu topu iki sefer kırbaç kullandım . İlki, ev ​-
lendiğim izin ikinci ay ında, çiftliğe henüz geldiğim iz
sıralarda olm uştu; ikincisi de işte, şu son günlerde
olanıdır. Herhalde siz beni canav ar ruhlu, geri kafalı,
esirliğe taraftar biri sanm ıştınız, değil m i? Hah, hah,
hah!.. iy i hatırım a geldi Rody on Rom anov iç, bundan
birkaç y ıl önce henüz m uhakem elerin açık görüldüğü
o m übarek dev irde, bir Alm an karısını v agonda
kırbaçlay an, adını unuttuğum , bir asilzadenin gerek
halk, gerek basın tarafından nasıl rezil edildiğini
bilm em hatırlıy or m usunuz? Yanılm ıy orsam
“Çağım ızın çirkin hareketi” adlı v aka da y ine o
zam anlar, ay nı y ıl için​de olm uştu. (Mısır Geceleri,
Siy ah Gözler, Gençliği​m izin Altın Günleri,
Neredesiniz? gibi um um i kon​feransları hatırlıy or
m usunuz?) Her ne ise, benim ka​n aatim şudur ki,
Alm an karısını kırbaçlay an adam a karşı hiçbir
sem patim y ok. Çünkü, gerçekten de bu hareket….
Hem ne diy e sem pati duy ay ım ! Bununla beraber,
şunu da söy lem ekten kendim i alam ay acağım : Bazen,
insanı çileden çıkaran öy le “Alm an kadınları” v ardır
ki, hiçbir ileri görüşlü insan, şu asilzadenin y aptığı
hareketi y apm ay acağına dair kendine kefil ola​m az!
Am a o zam anlar bu hâdisey i hiç kim se bu bakım dan
incelem edi. Halbuki, asıl insani olan bu nok​t adır, hak
v e adalet budur!..
Bu sözleri söy ledikten sonra Siv idrigay lov birden​-
bire y ine gülm ey e başladı. Bu adam ın kati olarak bir
şey lere karar v erdiği, ay nı zam anda gizli birtakım dü​-
şünceleri bulunan kurnaz bir insan olduğu
Raskolnikov için apaçıktı. Sıv idrigay lov ’a:

— Siz galiba birkaç gündür üst üste hiç kim se ile


konuşm am ış olacaksınız? diy e sordu.

— Hem en hem en öy le. Herhalde siz benim bu


kadar rabıtalı bir insan oluşum a şaşıy orsunuzdur?

— Hay ır, ben sizin lüzum undan çok rabıtalı olu​-


şunuza şaşıy orum .

— Sorularınızın kabalığına gücenm ediğim için


değil m i?.. Ev et… Ne diy e gücenecekm işim ?

Sonra, insanı şaşırtan bir saflıkla:

— Nasıl sorduy sanız, ben de öy le cev ap v erdim ,


diy e ilâv e ederek dalgın dalgın sözlerine dev am etti:
Gerçekten de beni hiçbir şey ilgilendirm iy or. Hele
şim ​di, hiçbir işim y ok. Am a az önce bizzat kendim
söy ledi​ğ im gibi, kız kardeşinizle ilgim olduğu için,
hasis bir​t akım düşüncelerle size hulûs çaktığım ı
düşünm ekte serbestsiniz!… Am a size açıkça
söy ley ey im ki, çok canım sıkılıy or. Hele şu son üç
günden beri… Onun için sizi gördüğüm e pek
m em nunum . Sakın darılm ay ın Rody on Rom anov iç,
am a nedense siz bana çok garip bir insan olarak
görünüy orsunuz! Ne derseniz dey iniz am a sizde bir
şey ler v ar. Bilhassa şu sıralarda, y ani şu dakika
dem ek istem iy orum , um um iy etle bu sıralar​da… Yok,
y ok, v azgeçtim , v azgeçtim , kaşlarınızı çat​m ay ınız!
Sandığınız kadar kaba saba bir adam deği​l im .

Raskolnikov üzgün bir bakışla onu süzerek:

— Siz belki de hepten kaba saba bir adam değil​-


siniz, dedi. Hatta bana öy le geliy or ki, siz çok iy i bir
sosy ete adam ısınız, y ahut hiç değilse, lüzum u halinde
rabıtalı bir insan olm ay ı biliy orsunuz!..

Siv idrigay lov soğuk, hatta biraz da y üksekten


bakan bir insan edasıy la:
— Doğrusunu isterseniz, ben kim senin hakkın​daki
düşüncelerini um ursam am . Hatta böy lesi, m em ​-
leketim izde geçer akçe say ıldıktan sonra, niçin bay ağı
bir adam olm ay acakm ışım , dedi v e gülerek ilâv e etti:
Hele y aradılışım da buna elv erişli ise…
— Ne olursa olsun, burada pek çok tanıdığınız
bulunduğunu işittim . Siz gerçekten de “çev resi geniş”
dedikleri insanlardansınız! Böy le olunca, hususi bir
m aksadınız olm asa, bana ne ihtiy acınız v ar?..

Siv idrigay lov ana soruy a cev ap v erm eden:


— Pek çok tanıdıklarım olduğuna dair söy ledik​-
leriniz doğrudur, dedi. Bugün üçüncü gündür ki, şe​-
hirde sürtüy orum . Bunlarla karşılaştım . Ben onları
tanıdım , y anılm ıy orsam onlar da beni tanıdı.
Oldukça iy i giy iniy orum , v akti hali y erinde bir insan
olarak say ılıy orum . Toprak köleliğinin kaldırılm ası da
bize dokunm adı. Orm an v e m era sahibi olduğum için
ge​l irim azalm adı. Am a… oray a gitm em . Oraları beni
ev v elce de sıkıy ordu. Taban teptiğim şu üç gün için​de,
kim sey e y akınlık gösterm edim . Sözüm ona burası da
şehir işte!.. Söy le bana Allah aşkına nasıl kurulm uş bu
şehir!.. Mem urlar v e her çeşit sem iner talebesi şehri.
Doğrusu, sekiz y ıl önce burada serserilik ettiğim
sıralarda birçok şey lerin farkında olm am ıştım . Bugün
artık anatom iden başkasına güv enem iy orum v allahi!
— Nasıl anatom i bu?

Siv idrigay lov y ine sorulan sualin farkında olm a​-


dan sözlerine dev am etti:
— Şu sizin kulüplerinize, Düssot, adlı lokanta​n ıza,
hatta terakkiy atınıza gelince, benden y ana paso
azizim . Oy unda, hilekârlık etm ey e hiç de hev esim
y ok!

— Oy unda hilekârlık da ettiniz m ı?

— Bunsuz olur m u hiç? Bundan sekiz y ıl önce en


rabıtalı insanlardan toplanm ış kalabalık bir gurup​-
tuk. Vakit öldürecek şey ler arıy orduk. Hem biliy or
m usunuz, hepim iz de bir sosy etede nasıl
dav ranılacağını bilen insanlardık. Aram ızda şairler,
serm ay edar​l ar v ardı. Rus topluluğu içinde, en iy i
tav ırlı insanlara, hilekârlar arasında rastlandığının
bilm em farkında m ı​sınız? Zaten, bunun içindir ki
şim di köy de bulunuy o​r um . Am a y ine de o sıralarda
Niejinli m endebur bir Yunanlıy a olan borcum
y üzünden az kalsın kodesi boy luy ordum . Burada
Marfa Petrov na im dadım a y e​t işti. Yunanlı ile
pazarlığa girişerek, otuz bin ruble fidy e v erm ek
suretiy le beni kurtardı. (Bütün borcum 7 0.000 ruble
idi.) Bunun üzerine kendisiy le ev lendik. Kadın, sanki
bir hazine im işim gibi, beni alıp hem en köy deki
çiftliklerine götürdü. Kadın benden beş y aş büy üktü.
Beni çok sev erdi. Yedi y ıl köy den dışarı adım ım ı
atm adım . Sonra, şunu da dikkate alm alısınız ki
karım , başkasının adına y apılm ış otuz bin rublelik bir
borç senedini, lüzum unda bana karşı kullanılm ak
üzere, öm rü boy unca silâh olarak elinde sakladı. Hani
şöy le, aklım a esip de bir baş kaldıracak olsay dım , he​-
m en beni kapana kıstırırdı. Hani y apardı da haa!
Zaten, bütün kadınlarda bu tezatlar bir arada y aşar.

— Şay et karınızın elinde böy le bir v esika bulun​-


m asay dı, kaçar m ıy dınız?

— Bilm em ki, size ne diy ey im ? Bu v esika beni


hem en hem en hiç rahatsız etm em iştir. Zaten bir y ere
gitm ek isteğini de duy m am ıştım . Bizzat Marfa Pet​-
rov na, çiftlikte pek sıkıldığım ı görerek, Av rupa’y a
gitm em i iki sefer teklif etm işti. Ne olacak!.. Eskiden de
Av rupa’y a gitm iştim , am a her seferinde orada fena
halde canım sıkıldı. Hani öy le pek can sıkıntısı değil
de, ne biley im işte… Gün doğuşları, Napoli Körfezi,
engin denizler, bunları sey rederken insanın içine
âdeta bir tasa çöker… Bütün bunların içinde beni en
çok tiksindiren şey , gerçekten de bu can sıkıntısıdır.
Hay ır, dostum , burası daha iy i: Hiç olm azsa burada
her şey v ar, başkasını suçlandırır, kendini tem ize
çıkarır​sın. Şim di ben, bir seferi hey etle belki de Şim al
Kut​buna giderdim . Çünkü j’ai vin mauvais [Fransızca,
“sarhoşluğum fenadır” m anasına gelir], içkiden de
tiksiniy orum . Halbuki şarabı bir y ana bırakırsak,
benim için başka hiçbir şey kalm ıy or… Tecrübe etsem
bunu ne dersin? Diy orlar ki, Berg, Pazar günü
Yusupov parkından büy ük bir balonla uçacakm ış,
y anına da m uay y en bir para karşılığında bazı y ol
arkadaşları alacakm ış, doğru m u acaba?

— Eee, siz de biner m isiniz?

Gerçekten de dalgın bir hal alan Siv idrigay lov :

— Ben m i? Yok canım , diy e kekeledi. Lâf olsun


diy e.

Raskolnikov içinden: “Gerçekten de bu adam ne


istiy or acaba?” diy e düşündü.

Siv idrigay lov dalgın dalgın sözlerine dev am etti:

— Hay ır, bu senet beni üzm üy ordu. Çiftlikten


kendi isteğim le dışarı çıkm ıy ordum . Hem zaten Marfa
Petrov na doğum günüm m ünasebetiy le bu senedi
bana geri v ereli bir y ıl oluy or. Üstelik buna, hatırı
say ılır bir para da ekledi. Malûm y a, kadın zengindi.
Söz arasında bana: “Arkadi Iv anov iç, size ne kadar
inan​dığım ı görüy orsunuz işte!” dem işti. Böy le
söy lediğine inanm ıy or m usunuz? Am a biliy or
m usunuz, ben ger​ç ekten de köy de hatırı say ılır bir
patron olm uştum Bölgede beni tanırlar. Kitaplar da
getirtm ey e başla​dım . Marfa Petrov na önceleri bu
hareketim i iy i karşılıy ordu, am a sonraları, okuy a
okuy a bey nim sulanır diy e korkm ay a başladı.

— Galiba Marfa Petrov na’y ı çok göreceğiniz geldi?


— Benim m i? Belki de… Belki de gerçekten öy le.
Aklım a gelm işken soray ım : Siz cadılara, hay aletlere
inanır m ısınız?

— Hangi cadılara?
— Hangilerine olacak, basbay ağı cadılara işte!.

— Ya siz inanıy or m usunuz?

— Galiba ev et, hem de hay ır, pour votıs plaire


[Fransızca, “hoşunuza gitsin diy e” m anasında
kullanılm ıştır.]… Yani inanırım am a pek de öy le çok
değil!
— Bunların size göründüğü oluy or m u?

Siv idrigay lov garip bir bakışla onu süzdü v e tu​h af


bir gülüm sey işle:
— Marfa Petrov na ara sıra ziy aret lûtfunda bu​-
lunuy or! diy e fısıldadı.
— Ne dem ek ziy aret lûtfunda bulunuy or?

— Şim diy e kadar üç sefer geldi. Birinci seferin​de


onu, cenazey i göm düğüm üz gün, m ezardan dön​-
dükten bir saat sonra görm üştüm . Buray a
hareketim in arifesinde idi. İkinci sefer, ev v elki gün.
Yolda, şafak v akti, Malay a-Vişere istasy onunda
gördüm . Üçüncü​sünde ise, iki saat önce, oturduğum
odada gördüm , y alnızdım .

— Uy anık m ı idiniz?

— Tam am ıy la. Her üç seferinde de uy anıktım .


Geliy or, bir dakika kadar konuştuktan sonra, kapıdan
çıkıp gidiy or. Her seferinde kapıdan girer. Âdeta
y ürüdüğünü duy ar gibi olurum .

Raskolnikov ’un ağzından birdenbire:

— Başınıza m utlaka buna benzer bir şey ler gel​-


diğini ben niçin düşündüm , sözleri çıkıv erdi. Ve he​-
m en o anda bu sözleri söy lediğine kendisi de şaştı.
Büy ük bir hey ecan içindey di:
Siv idrigay lov hay retle sordu:

— Dem ek böy le ha?… Dem ek siz bunu düşün​-


dünüz?.. Nasıl oluy or da bu hatırınıza geldi? Am a
aram ızda m üşterek bir nokta bulunduğunu ben size
söy lem em iş m iy dim ?

Raskolnikov sert v e hey ecanlı bir sesle:


— Hiçbir zam an böy le bir şey söy lem ediniz. dedi.

— Dem ek söy lem edim ?..

— Hay ır!..

— Söy ledim sanıy ordum . Az önce buray a girip de


sizi y atakta, uy uy orm uş gibi y aparak, gözleriniz
kapalı y atar görünce, kendi kendim e hem en: “işte ta
kendisi!” dem iştim .

Raskolnikov :

— Ne dem ek bu: Ta kendisi?.. Bu sözlerinizle ney i


kastettiniz? diy e bağırdı.

Siv idrigay lov saf bir şaşkınlıkla:

— Ney i m i? diy e kekeledi. Doğrusunu isterseniz


ney i kastettiğim i ben de bilm iy orum .

Bir dakika kadar sustular, ikisi de göz göze bakı​-


şıy orlardı. Raskolnikov canı sıkılm ış bir eda ile:
— Bütün bunlar saçm a şey ler, diy e bağırdı. Gel​-
diği zam an size neler söy lüy or?
— O m u ne söy lüy or? Ehem m iy etsiz, basit şey ​-
lerden bahsediy or, insan oğlunun ne olduğunu görün
işte!.. Zaten beni çileden çıkaran da budur!.. Birinci
seferinde geldiği zam an, ben çok y orgundum . Cenaze
töreni, ruhun istirahatı için okunan dualar, y as sof​-
rası falan beni iy ice y orm uştu. Nihay et çalışm a
odam da y alnız kalm ış, bir sigara tellendirm iştim .
Kar​m akarışık şey ler düşünüy ordum . Birdenbire
kapıdan girdi: “Arkadi Iv anov iç, bugünkü telâşınız
arasında y em ek odasındaki saati kurm ay ı
unutm uşsunuz!” de​di. Gerçekten de, o saati y edi y ıldır
her hafta hep ben kurardım . Unuttuğum zam anlarda
da, her seferinde, bunu bana o hatırlatırdı. Ertesi gün
de, buray a gel​m ek üzere y ola çıkm ıştım . Sabaha karşı
istasy onda indim . Yorgun argın, gece biraz
kestirm iştim . Göz​l erim hâlâ m ahm urdu. Bir kahv e
getirttim . Birdenbire ne görey im : Marfa Petrov na,
elinde bir deste iskam bil kâğıdı ile gelip y anım a
oturdu: “Arkadi İv anov iç, y olculuğunuzun nasıl
geçeceğine dair falınıza bakay ım m ı?” diy e sordu.
Karım , fal bakm akta pek usta idi. Fa​l ım a
baktırm adığım için kendim i hiç affetm ey eceğim !..
Korkup kaçtım . Gerçi o sırada, kam pana da çalm ıştı
y a!.. Bugün de, aşçı dükkânından getirttiğim berbat
bir y em ekle m idem ağırlaşm ış bir halde oturm uş
sigara içiy ordum . Ansızın y ine, Marfa Petrov na içeri
girdi. Sırtında, y eşil ipekli kum aştan y apılm ış, uzun
etekli y eni v e çok şık bir tuv alet v ardı: “Günay dın
Arkadi İv anov iç, dedi. Elbisem i beğendiniz m i? Aniska
böy lesini dikem ez.” (Aniska, bizim köy de oturan Mos​-
kov a atöly elerinde çıraklık etm iş, eski toprak
kölelerin​den pek cici bir terzi kızdı.) Karım , karşım da
durm uş, fırıl fırıl dönüy ordu. Önce tuv aletini gözden
geçirdim , sonra da dikkatle y üzüne bakarak: “Marfa
Petrov na, böy le incir çekirdeği doldurm ay an şey ler
için bana kadar gelm ene, rahatsız olm ana ne lüzum
v ardı?” dedim . “Ah am an Yarabbi, dem ek artık seni
rahatsız etm ek de olm ay acak!” diy e cev ap v erdi. Ona
biraz takılm ak için: “Marfa Petrov na dedim , ben
ev lenm ek istiy orum .” “Bu sizin bileceğiniz şey Arkadi
İv anov iç” dedi, “am a karınız ölür ölm ez hem en
ev lenm ey e kalkışm anız size şeref v erm ez! Alacağınız
kadını en iy i​sinden seçm iş olsanız bile y ine de bu ne
size, ne de ona saadet getirm ey ecek, sadece kendinizi
elâlem e gül​dürm üş olacaksınız!” Karım bunları
söy ledikten sonra çıkıp gitti. Adeta eteğinin hışırtısını
duy ar gibi ol​m uştum . Pek saçm a bir şey değil m i?
Raskolnikov :

— Belki de bunların hepsini siz kendiniz uy duru​-


y orsunuz? dedi.
Siv idrigay lov , bu sorudaki kabalığın hiç farkında
olm am ış gibi dalgın dalgın cev ap v erdi:
— Ben çok sey rek y alan söy lerim .

— Ev v elce, bu hâdiseden önce, öm rünüzde hiç cadı


görm üşlüğünüz v ar m ıdır?

— Ev et, altı y ıl önce, öm rüm de y alnız bir sefer


görm üştüm . Toprak kölelerim izden Filka adlı bir
adam ım v ardı. Göm üldüğü gün, alışkanlıkla: “Filka,
çubuğum u getir!” diy e seslenm iştim . Bu seslenişim
üzerine Filka içeri girdi, doğru çubuklarım ın durduğu
rafa y ürüdü, oturduğum y erde: “Galiba benden öç
alıy or” diy e düşündüm . Çünkü ölüm ünden az önce
ona iy ice çıkışm ıştım : “Böy le y ırtık dirseklerle
y anım a çıkm ay a nasıl cesaret ediy orsun, çık dışarı
çaplan!” diy e bağırm ıştım . Dönüp çıktı, bir daha da
hiç gel​m edi. O zam anlar bu hâdiseden Marfa
Petrov na’y a hiç bahsetm edim . Ruh istirahatı için ona
bir m ev lit okutm ak istedim am a utandım , v azgeçtim .

— Bir doktora başv ursanıza!..


— Doğrusunu isterseniz, nem olduğunu bilm e​-
m ekle beraber, siz söy lem eden de rahatsız olduğum u
anlıy orum . Bence, herhalde sizden beş m isli daha sıh​-
hatliy im . Ben size, cadıların göründüklerine inanıp
inanm adığınızı sorm am ıştım ; cadıların v arlığına
inanıp inanm adığınızı sorm uştum .

Raskolnikov , hatta öfkey e benzer bir eda ile:

— Hay ır, asla inanm ıy orum , diy e bağırdı.


Siv idrigay lov âdeta kendi kendine konuşuy orm uş
gibi, başı biraz y ana eğik v e göz ucuy la bakarak
m ırıldandı:

— Bu gibi hallerde, um um iy etle ne derler? Size


derler ki: “Sen hastasın, şu halde sana görünen şey ​l er
m ev cut olm ay an bir kâbustan başka bir şey değil​dir.”
Zaten işin m antığa sığar tarafı da y ok!.. Hay a​l etlerin,
cadıların y alnız hastalara göründüklerini ka​bul
ediy orum . Am a bu hal, hay aletlerin, cadıların sa​dece
hastalara görünebileceklerini ispat eder, y oksa
onların hepten m ev cut olm adıklarını değil!..
Raskolnikov y ine öfkeli öfkeli ısrar etti:
— Hay ır, cadı falan y oktur.
Siv idrigay lov , ağır ağır gözlerini ona döndürerek
sözlerine dev am etti:

— Dem ek y ok ha?.. Siz böy le düşünüy orsunuz öy le


m i? Peki, şöy le düşünem ez m iy iz (Siz de bana y ardım
edin): “Hay aletler, cadılar, öteki düny anın parçaları,
bölüm leridir, onların başlangıcıdır. Sağlam bir
adam ın cadıları görm esine sebep y ok. Çünkü sağlam
bir adam , her şey den çok y ery üzünün çocuğudur. Bu
hesapça da y aradılış kanunları gereğince, y alnız
düny ay a m ahsus bir y aşay ış sürm ey e m ecburdur.
Am a, bu sağlam adam biraz hastalanıv erince,
organizm ada hü​k üm süren norm al y ery üzü nizam ı
biraz bozuluv erince, hem en öteki düny ay a ait
parçaların görünm esi de m üm kün bir hal alm ay a
başlar. Adam ın hastalığı art​t ığı nispette, öteki düny a
ile olan tem ası da o nispette artar. Böy lece insan,
tam am ıy la öldüğü zam an doğ​r udan doğruy a öteki
düny ay a geçer!” ben bu nokta üzerinde çoktandır
düşünüp duruy orum . Eğer siz de ahrete
inanıy orsanız, bu düşüncelere inanabilirsiniz!
Raskolnikov :
— Ben ahrete inanm ıy orum , dedi.
Siv idrigay lov dalgın bir halde duruy ordu. Bir​-
denbire:

— Peki, y a orada örüm ceklerden v ey a bunlara


benzer m ahlûklardan başka bir şey y oksa?…. dedi.

Raskolnikov içinden: “Bu herif kaçığın biri!” diy e


düşündü.

— Biz ebediy eti daim a, anlaşılm ası m üm kün


olm ay an bir düşünce olarak tasav v ur ederiz.
Kocam an, kocam an bir şey …. Peki am a niçin bilhassa
kocam an, kocam an, kocam an bir şey ?.. ister m isiniz,
tam bu​n un tersine olarak, orası küçücük bir oda, bir
köy ham am ı gibi isli bir y er olsun, köşelerinden
salkım salkım örüm cekler sarksın? işte sana o
m uazzam ebe​diy et!.. Ben ebediy eti bazen böy le
tasav v ur ediy orum .
Raskolnikov hastalıklı bir duy gu ile bağırdı:

— Nasıl, nasıl oluy or da bundan daha av utucu,


daha insaflı bir ahret düny ası düşünem iy orsunuz?
Siv idrigay lov m anası anlaşılm ay an bir gülüm se​-
y işle:

— Daha insaflı? Ne biliy orsunuz, belki de en


insaflısı budur. Hem elim den gelse, ben ahreti m ahsus
bu şekle sokardım , diy e cev ap v erdi.

Bu m ünasebetsiz cev ap üzerine Raskolnikov , bir​-


denbire üşür gibi oldu. Siv idrigay lov başını kaldırdı.
Dikkatle ona baktı v e birdenbire kahkahalarla gülm e​-
y e başladı.
— Yok am a düşünün bir kere, diy e bağırdı.

— Yarım saat önce henüz birbirim izi görm em iştik.


Bir​birim ize düşm an say ılıy orduk. Aram ızda henüz
hal​l edilm em iş bir m esele v ar. Biz bu işi bir y ana
bıraka​r ak, nasıl bir bahse daldık! Biz, bir tarlanın
m ahsulle​r iy iz, dediğim zam an doğru söy lem em iş
m iy im ?

Raskolnikov sinirli sinirli:

— Ziy aret sebebinizi, buray a niçin teşrif ettiği​n izi


elden geldiği kadar çabuk anlatm anızı rica etm e​m e
m üsaade eder m isiniz? Çünkü çünkü acele ediy orum ,
hiç v aktim y ok… Hem en ev den gitm ek zorun​day ım .
— Peki peki. Kız kardeşiniz Av doty a Rom anov na,
Piy otr Petrov iç Lujin ile ev leniy orm uş, öy le m i?

— Kız kardeşim le ilgili bütün bahisleri bir y ana


bırakm ak, onun adını ağzınıza alm am ak elinizden gel​-
m ez m i? Siz gerçekten de Siv idrigay lov iseniz, benim
y anım da onun adını ne cesaretle ağzınıza aldığınızı
bir türlü anlam ıy orum .

— Peki am a ben buray a bilhassa ona dair ko​-


nuşm ay a geldim , nasıl olur da onun adını ağzım a
alm ay ay ım ?

— İy i iy i, anlatın!… Yalnız biraz çabuk olun!..


— Karım tarafından akrabam olan Lujin’i, hiç
olm azsa y arım saatçik görm ek fırsatını bulduy sanız
y ahut ona dair kesin v e doğru bazı şey ler işittiy seniz,
em inim ki onun hakkında bir fikir edinm işsinizdir. O,
Av doty a Rom anov na’nın dengi değil!.. Bence, Av dot​-
y a Rom anov na bu işte, ruh asaleti ile kendini ailesi
uğruna hesapsızca feda ediy or. Hakkınızda edindiğim
bilgilere göre, hem şirenizin zararına olm am ak
şartıy la, bu ev lenm e işi bozulduğu takdirde, pek
sev ineceğiniz kanaatine v ardım . Şim di sizi tanıdıktan
sonra ise, bu kanaatim büsbütün kuv v etlendi.

Raskolnikov :
— Bütün bunlar sizin hesabınıza çok safça, hatta af
buy urun, çok küstahça şey lerdir, dedi.
— Yani bu sözlerinizle, kendi m enfaatim için
çatıştığım ı anlatm ak istiy orsunuz, değil m i? Bu hu​-
susta hiç üzülm ey in Rody on Rom anov iç! Şay et ben,
kendi m enfaatim için çalışsay dım , bu kadar açık ko​-
nuşm azdım . O kadar da budala değilim canım !.. Bu
m ünasebetle size psikolojik bir garabetten bahsedece​-
ğim . Az önce Av doty a Rom anov na’y a olan aşkım ı
m azur gösterm ey e çalışırken, bu işte bizzat kendim in
bir kurban olduğum u söy lem iştim . Şim di şunu biliniz
ki, kız kardeşinize karşı gönlüm de hiçbir sev gi besle​-
m iy orum , hiçbir sev gi… Buna bizzat kendim bile
şaşıy orum , çünkü bir zam anlar gerçekten de bir
şey ler beslem iştim .

Raskolnikov onun sözünü keserek:

— Bu hal av areliğinizin, çapkınlığınızın bir neti​-


cesidir, dedi.

— Gerçekten de ben çapkın v e av are bir adam ım .


Am a söz aram ızda, kız kardeşinizin o kadar çok m e​-
ziy etleri v ar ki, ben bile ona karşı bazı duy gulara
kapılm aktan kendim i alam adım . Am a şim di, ken​dim
de farkınday ım ki bütün bunlar saçm a şey ler​m iş!…

— Çoktan m ı farkındasınız?
— Ev v elce de bunun farkında idim . Am a kesin
olarak üç gün önce, Petersburg’a ay ak bastığım gün
buna inandım . Halbuki Moskov a’da iken hâlâ, Av ​-
doty a Rom anov na’y ı sizden istem ey i v e Lujin’le reka​-
bete girişm ey i düşünüy ordum .

— Sözünüzü kestiğim için affınızı rica ederim .


Lütfen işi kısa tutup, doğrudan doğruy a m aksada gel​-
m ez m isiniz? Acele işim v ar, sokağa çıkm ak zorun​-
day ım .

— Büy ük bir m em nuniy etle. Buray a gelip de bü​-


y ücek bir sey ahate çıkm ay a karar v erince, ilk iş ola​-
rak bazı zaruri işlerim i y oluna koy m ay ı düşündüm .
Çocuklarım tey zelerinin y anında kaldı. Onlar zengin,
bana hiç ihtiy açları y ok. Sonra benim nasıl bir baba
olduğum da m alûm !.. Yanım a sadece Marfa
Petrov na’nın geçen y ıl bana hediy e ettiği paray ı
aldım . Bu bana y eter. Affedin, şim di asıl m aksada
geliy orum . Yapacağım ı sandığım şu sey ahatim den
önce, Lujin’le olan kozum u da pay etm ek istiy orum .
Bunu, ondan pek öy le fazla hazzetm ediğim e
v erm ey iniz! Şu kadar v ar ki, karım la olan kav gam
onun y üzünden çıkm ış​t ır. Çünkü Lujin’in ev lenm e
işini karım ın pişirip kotardığını öğrenm iştim . Şim di
sizin aracılığınızla — hem de herhalde sizin
huzurunuzda — kız kardeşiniz Av doty a Rom anov na ile
görüşm ek istiy orum . Ona ilkin, Piy otr Petrov iç‘den
kendisine en küçük bir fay da gelm ek şöy le dursun,
tersine, açıkça zarar gele​c eğini anlatm ak istiy orum .
Sonra da, v aktiy le kendisine ettiğim fenalıklardan
ötürü af diley erek ona on bin ruble takdim etm ek için
m üsaadelerini rica etm ek istiy orum . Böy lece kız
kardeşinizin Lujin’le olan ilgisini kesm esini
kolay laştırm ış olacağım ki, fırsat elv erirse, onun da
sev e sev e bu işi y apacağına em inim .
Raskolnikov öfkeden çok hay ret ifade eden bir
tonla:

— Siz gerçekten, am a gerçekten de düpedüz de​-


lisiniz, diy e bağırdı. Böy le şey leri ne cesaretle
söy ley ebiliy orsunuz?

— Zaten bağıracağınızı biliy ordum . Am a her ne


kadar ben zengin bir adam değilsem de bu on bin
rubley i tam am ıy la bu işe v erebilecek bir
durum day ım , y ani bu para bana hiç, am a hiç lâzım
değil! Şay et Av doty a Rom anov na bu paray ı kabul
etm ey ecek olursa ben bunu nasıl olsa har v urup
harm an sav uracağım . Bu bir, ikincisi: v icdanım
tam am ıy la rahattır. Çünkü bu paray ı hiçbir m enfaat
düşüncesiy le v erm iy orum . Siz buna ister inanın, ister
inanm ay ın, am a sonraları siz de, Av doty a
Rom anov na da bunu öğreneceksiniz! Bütün m esele şu
ki, gerçekten de ben v aktiy le çok m uh​t erem kız
kardeşinizin başına birtakım gaileler açm ış, felâketler
getirm iştim . Şim di gay em , sam im î bir piş​m anlık
duy gusuy la günahlarım ın kefaretini, ettiğim
fenalıkları para ile ödem ek değil, sadece fenalık etm ek
im tiy azını taşım adığım ı ispat etm ek suretiy le, onun
hay rına bir iş y apm aktır. Teklifim in arkasında
m ily on​da bir olsun bir m enfaat kay gısı bulunsay dı bu
kadar açık konuşm azdım . Hem , daha beş hafta önce
çok fazlasını teklif ettiğim halde bugün sadece on bin
ruble v erm ey e kalkışm azdım . Dahası v ar, az, hem de
çok az bir zam an sonra genç bir kızla ev lenm em ihti​-
m ali v ar. Şu halde, Av doty a Rom anov na’y a karşı
herhangi bir gizli m aksat beslem ek şüpheleri de bu​-
nunla ortadan kalkm ış olacaktır. Son olarak şunu da
söy ley ey im ki, Av doty a Rom anov na Lujin’le ev len​-
m ekle, y ine bu paraları alm ış olacaktır, am a başka
taraftan, işte böy le Rody on Rom anov iç, kızm ay ınız, işi
sükûnetle, soğukkanlılıkla m uhakem e ediniz!
Siv idrigay lov bu sözleri söy lerken, şaşılacak ka​dar
sakin v e soğukkanlı idi. Raskolnikov :

— Rica ederim susunuz, dedi. Ne olursa olsun, bu


hareketiniz affedilm ez bir küstahlıktan başka bir şey
değildir.

— Hiç de öy le değil. Am a ne y apalım ki şu


düny ada insan oğlunun kendi cinsindekilere fenalık​-
tan başka bir şey y apm asına im kân y oktur.
Tam am ıy la bunun tersine olarak, boş v e m anasız
birtakım form a​l iteler y üzünden de, zırnık kadar iy ilik
etm esine hakkı y oktur. Çirkin şey ler bunlar. Peki,
m eselâ ben ölsey dim de, bu paray ı kız kardeşinize
v asiy et etm iş olsay dım , acaba o zam an da bunu
reddedecek m iy di?

— Reddetm esi pek m üm kündür.


— Yok artık, bu kadarı da olm az y a! Her ne ise,
öy le olsun! On bin ruble, y erine göre çok iy i bir
paradır. Her ne hal ise, bu söy lediklerim i Av doty a
Rom anov na’y a anlatm anızı rica edeceğim !
— Hay ır anlatm ay acağım !
— O halde Rody on Rom anov iç, onunla görüş​m ek
çarelerini ben kendim aram ak, dolay ısıy la da onu
rahatsız etm ek zorunda kalacağım .

— Bu söy lediklerinizi kendisine anlatırsam , onun​l a


görüşm ek çarelerine başv urm ay acaksınız değil m i?
— Doğrusu ne söy ley eceğim i bilem iy orum ! Onun​l a
bir defa görüşm ey i çok isterdim .
— Hiç um m ay ın!

— Yazık, am a siz beni bilm iy orsunuz! Belki de


ileride dost oluruz.

— Dost olacağım ızı m ı um uy orsunuz?

Siv idrigay lov gülüm sey erek:

— Niçin olm ay acakm ışız? dedi v e ay ağa kalkarak


şapkasını aldı. Zaten sizi rahatsız etm ey i de pek fazla
arzulam ıy ordum . Gerçi bu sabah sizi gördüğüm
zam an her ne kadar size hay ran oldum sa da y ine de
buray a gelirken pek üm itli değildim .

Raskolnikov üzüntü ile sordu:


— Siz bu sabah beni nerede gördünüz?

— Tesadüfi olarak gördüm . Bana hep öy le geli​y or


ki sizde bana benzey en bir şey ler v ar. Am a sakın
üzülm ey in, ben öy le can sıkıcı bir adam değilim dir.
Ben kum arda hile y apanlarla uzlaşm asını bildim ,
uzak akrabalarım dan Prens Sv irbey ’i hiçbir zam an
bıktırm a​dım , m adam Prilukov a’nın albüm üne,
Rafael’in Madonna’sı hakkında birkaç satır
karalam ay ı becerdim . Bir y ere adım atm adan Marfa
Petrov na ile y edi y ıl aralıksız y aşadım . Vaktiy le
Viy azem ski’nin Sam an Pazarındaki ev inde de y attı
idim . Belki de y arın Berg ile balona biner, uçarım .

— Çok güzel! Müsaade edin de size y akında


sey ahate çıkıp çıkm ay acağınızı soray ım .

— Hangi sey hahate?

— Hangi sey ahate olacak, şu az önce bahsetti​ğ iniz


sey ahate!

— Sey ahat? Ha, ev et! Gerçekten de ben size böy ​l e


bir sey ahatten bahsetm iştim . Bu, geniş bir m esele​dir.
Am a bana ne sorduğunuzu bir bilsey diniz!

Siv idrigay lov sözünün bu noktasında birdenbire


kısa fakat gürültülü bir kahkaha atarak sözüne
dev am etti — ben belki de sey ahate çıkacak y erde
ev lenirim . Bana bir kız teklif ediy orlar.
— Burada m ı?
— Ev et.

— Ne zam an bunu becerdiniz?

Am a y ine de Av doty a Rom anov na ile bir defacık


görüşm ey i çok isterdim . Sizden bunu ciddi olarak rica
ediy orum . Eh, Allah’a ısm arladık. Ah, ev et! az kaldı
unutuy ordum . Marfa Petrov na’nın, ölüm ün​den önce
kendisine üç bin ruble bıraktığını Av doty a
Rom anov na’y a haber v eriniz! Bu tam am ıy la doğru​-
dur. Marfa Petrov na ölüm ünden bir hafta önce
v asiy etnam esine bu m addey i koy durm uştu, hâdise
benim y anım da oldu. Av doty a Rom anov na iki üç
hafta içinde bu paray ı alabilir.

— Sahi m i söy lüy orsunuz?

— Sahi söy lüy orum . Bunu kendisine haber v e​r in!


Allah’a ısm arladık, ben de sizden pek uzak say ıl​m am ,
şuracıkta oturuy orum .

Siv idrigay lov çıkarken kapıda Razum ihin ile bu​-


run buruna geldi.

II

Saat sekize geliy ordu. Lujin’den önce Bakaley ev


apartm anına v arm ak için ikisi de acele ediy orlardı.
Sokağa çıkar çıkm az Razum ihin sordu:

— Kim di bu adam ?

— Siv idrigay lov . Hani şu kız kardeşim in


m ürebbiy e olarak çalıştığı sıralarda ev inde hakarete
uğradığı derebey i. Kız kardeşim bu adam ın
sarkıntılıkları y ü​zünden karısı Marfa Petrov na
tarafından kov ularak ev lerinden ay rılm ak zorunda
kalm ıştı. Sonraları bu kadın kız kardeşim den af diledi.
Geçenlerde de birden​bire ölüv erdi. Az önce
kendisinden bahsedilm işti. Ne​den olduğunu
bilm iy orum am a bu adam dan çok kor​k uy orum . Karısı
toprağa girer girm ez hem en kalkıp buray a gelm iş.
Çok garip bir adam . Onda bir şey ler y apm ay a karar
v erm iş bir insan hali v ar. Sanki bir şey ler biliy or.
Duny a’y ı ondan korum ak lâzım . Sana söy lem ek
istediğim de budur, anlıy or m usun?
— Korum ak! O, Av doty a Rom anov na’y a ne y a​-
pabilir? Bana böy le bir teklifte bulunduğun için sana
teşekkür ederim Rody a! Koruruz, koruruz, sen m erak
etm e! Nerede oturuy orm uş?
— Bilm iy orum .
— Ney e sorm adın? Yazık! Am a zararı y ok, ben onu
tanırım .

Raskolnikov bir m üddet sustuktan sonra:


— Sen onu gördün m ü? diy e sordu.

— Tabii gördüm , dikkat ettim , iy ice dikkat et​t im .

Raskolnikov ısrarla sordu:

— Sen onu iy ice gördün m ü? Tastam am gör​dün


m ü?

— Gördüm canım , çok iy i hatırlıy orum . Bin kişi


arasında görsem y ine tanırım . Gördüğüm insanların
y üzlerini çok iy i hatırlarım .

İkisi de sustular. Sonra Raskolnikov m ırıldanır gibi


bir sesle söy lendi:

— Hım m m … ev et, biliy or m usun, bana öy le


geliy or ki bu bir kuruntu da olabilir.

— Neden bahsediy orsun? Söy lediklerini pek de iy i


anlay am adım .

Raskolnikov gülüm sem ey e çalışarak sözlerine de​-


v am etti:
— Siz hepiniz benim deli olduğum u söy lüy orsu​n uz!
Şim di bana öy le geliy or ki ben belki de gerçek​t en bir
deliy im , gördüklerim de bir hay aletten ibaret​t ir?

— Ne saçm alıy orsun kuzum ?


— Kim bilir! Belki de ben düpedüz bir deliy im , şu
son günlerde bütün olup bitenlerin hepsi de sadece
benim hay alim de y aşam ış olabilir.

— Ah Rody a! Yine senin sinirlerini bozm uşlar! O


herif sana neler anlattı, buray a niçin gelm iş?

Raskolnikov buna cev ap v erm edi. Razum ihin bi​r az


düşündükten sonra:

— Dinle, sana raporum u v eriy orum , diy e söze


başladı. Sana uğradım , uy uy ordun. Öğle y em eğini
y edik, sonra da Porfiri’y e gittim . Zam y otov hâlâ orada
idi. Söze başlam ak istedim , am a olm adı. Bir türlü
istediğim gibi konuşam adım . Adeta beni anla​m ıy or,
anlay am ıy or. Am a onda sıkılm ak denilen şey y ok.
Nihay et Porfiri’y i pencere kenarına çektim v e
konuşm ay a başladım . Am a y ine de istediğim gibi
olm adı. Ben bir y ana bakıy ordum o da bir y ana.
Nihay et y um ruğum u burnuna day adım , şöy le
ahbap​ç a, akrabaca, suratını y am y assı edeceğim i
söy ledim . Sadece y üzüm e bakm akla y etindi.
Tükürdüm v e çıktım . İşte hepsi bu kadar. Çok ahm ak
herif! Zam y otov ’a gelince, ona bir tek söz bile
söy lem edim . Am a biliy or m usun, bana öy le geliy or ki
bir çuv al inciri berbat ettim . Merdiv enlerden inerken
kafam da doğan bir düşünce ile y üreğim e biraz su
serpildi: Sen v e ben ne diy e telâşlanıp duruy oruz?
Ortada senin için bir tehlike v ey a buna benzer bir şey
olsay dı, eh, o zam an ne ise! Halbuki şim di sana ne!
Senin bu gibi şey lerle ne alâkan v ar, boş v er
keratalara! Sonra biz onlarla alay edeceğiz! Ben senin
y erinde olsam birtakım y a​l anlar uy durur, onlarla
alay ederdim . Sonraları, bu y aptıklarından ne kadar
utanacaklardır. Boş v er! ileride kafalarına v ururuz,
şim di y alnız gülm ekle y e​t inelim !

Raskolnikov :

— Şüphesiz öy le! dedi. İçinden de: “Yarın ne


diy eceksin bakalım ?” diy e düşünm ekten kendini ala​-
m adı. Tuhaf değil m i, şim diy e kadar bir defa olsun
“m eseley i öğrendiği zam an Razum ihin ne diy ecek?”
düşüncesi aklından geçm em işti. Bunu hatırlay ınca
ar​k adaşına dikkatle baktı. Razum ihin’in Porfiri’y i
ziy a​r etine dair şim di anlattığı şey ler onu pek az
ilgilendirm işti. Çünkü o zam andan beri birçok şey ler
öne​m ini kay betm iş, birçok y eni şey ler ortay a
çıkm ıştı.

Koridorda Lujin’le karşılaştılar. O tam sekizde


gelm işti. Kadınların odasını ararken buluşm uşlar,
üçü birlikte y ürüm üşlerdi. Am a ne birbirlerinin
y üzüne bakm ışlar, ne de birbirlerine selâm
v erm işlerdi. De​l ikanlılar önden y ürüdüler. Piy otr
Petrov iç, nezaket icabı paltosunu çıkarm ak
bahanesiy le antrede biraz v akit geçirdi. Pulheriy a
Aleksandrov na onu karşılam ak üzere hem en kapıy a
koştu. Duny a ağabey si ile selâm laştı.

Piy otr Petrov iç Lujin içeri girdi. Oldukça nazik


fakat aşırı derecede ciddiy et ifade eden bir eda ile
kadınları selâm ladı. Am a bakışlarında, şaşırm ış da
henüz kendini toplay am am ış bir insan hali v ardı. Pul​-
heriy a Aleksandrov na’da da bir şaşkınlık sezilm ekte
idi. Misafirlerinin hepsine ay rı ay rı, üzerinde sem av er
kay nay an y uv arlak m asa etrafında y er gösterdi.
Duny a ile Lujin, m asanın bir ucunda karşı karşıy a
otur​dular. Razum ihin ile Raskolnikov , Pulheriy a
Aleksandrov na’nın karşısında y er aldılar. Razum ihin,
Lujin’e y akın düşm üş, Raskolnikov ise kız kardeşinin
y anına oturm uştu.
Bir an için herkes sustu. Piy otr Petrov iç, ağır ağır
cebinden patis bir m endil çıkardı. Ortalığa bir esans
kokusu y ay ıldı. İy iliksev er, am a biraz gururu
incinm iş, bunun için de katî olarak hesap sorm ay a
karar v erm iş bir insan edası ile burnunu sildi. Daha
antrey e girer girm ez paltosunu çıkarm adan çıkıp git​-
m ek, böy lece em irlerini dinlem ey en bu iki kadına şid​-
detli v e tesirli bir ceza v erm ek düşüncesi aklına gel​-
m işti. Bu suretle bir anda her şey i anlam ış
olacaklardı. Am a bunu y apm ay a cesaret edem edi.
Bundan başka, bu adam , bilinm ey en şey leri sev m ezdi.
Halbuki burada öğrenilm esi gereken bir nokta v ardı:
Em irleri bu kadar açıkça dinlenm em işse dem ek ki
ortada bir sebep v ardı. Bu sebebi önceden öğrenm ek,
elbette, daha doğru olurdu. Ceza v erm ey e gelince bu
her za​m an m üm kün v e elinde idi.
Resm î bir eda ile Pulheriy a Aleksandrov na’y a
sordu:

— Um arım ki y olculuğunuz iy i geçm iştir?


— Allah’a şükür iy i geçti, Piy otr Petrov iç.

— Çok m em nun oldum . Av doty a Rom anov na da


y orulm adılar y a?
Duny a:

— Ben genç v e kuv v etliy im , öy le kolay kolay


y orulm am , dedi. Am a bu y olculuk annem için çok
zahm etli geçti.

— Elden ne gelir. Millî y ollarım ız pek uzun.


Anay urdum uz pek geniş. O kadar istediğim halde dün
gelip sizi karşılay am adım . Bununla beraber um a​r ım
ki fazla sıkıntı çekm ediniz?
Pulheriy a Aleksandrov na, sesinde garip bir tonla
cev ap v erm ekte acele etti:
— Oh hay ır Piy otr Petrov iç, doğrusu dün biz pek
şaşırm ıştık. Şay et Allah dün Dim itri Prokofy iç‘i
im dadım ıza gönderm esey di m utlaka perişan olurduk.

Kadın bunları söy ledikten sonra Razum ihin’i gös​-


tererek Lujin’e takdim etti:

— Bahsettiğim Dim itri Prokofy iç işte bu zattır?


Lujin, dostça olm ay an bir bakışla Razum ihin’i sü​-
zerek:
— Dün o şerefe nail olm uştum , diy e kekeledi v e
kaşlarını çatarak som urttu.

Piy otr Petrov iç, um um iy etle, salonlarda pek na​zik


v e sev im li görünen, bilhassa sev im lilik iddiasında
bulunan insanlar züm resine m ensuptu. Bu gibiler kü​-
çücük bir engel karşısında bütün im kânlarını
kay bederler, böy lece salonu şenlendiren bir insan
olm aktan çıkarak, boşalm ış bir un çuv alı kadar
m anasızlaşırlar.

Oda y ine sessizleşti. Raskolnikov ısrarla susuy or,


Av doty a Rom anov na zam anı gelm eden konuşm ak is​-
tem iy ordu. Razum ihin’in zaten söy ley ecek bir sözü
y oktu. Bu hal karşısında Pulheriy a Aleksandrov na y i​-
ne telâşlandı. Her zam anki tedbirine başv urarak:

— Marfa Petrov na öldü, duy dunuz m u? diy e sordu.

— Duy m az olur m uy um , tabii duy dum . İlk ağız​da


haberini aldım . Hatta Arkadi İv anov iç
Siv idrigay lov ’un, karısını göm er göm m ez hem en
buray a Petersburg’a hareket ettiğini size haber
v erm ey e gel​dim . Buna dair güv enilir kay naklardan
aldığım bilgi budur.

Duneçka telâşla:
— Petersburg’a, buray a m ı? diy e sordu ve
annesiy le bakıştı.

— Ev et efendim , buray a! Hareketindeki aceleci​l ik,


hem um um iy etle, daha önceki hâdiseler dikkate
alınacak olursa, bu gelişin sebepsiz v e m aksatsız olm a​-
dığı kolay ca anlaşılabilir.

Pulheriy a Aleksandrov na:

— Am an y arabbi, diy e hay kırdı, y oksa burada da


Duneçka’y a rahat v erm ey ecek m i?

— Bana kalırsa, ne sizin ne de Av doty a Rom a​-


nov na’nın öy le fazla telâşlanm anız için hiçbir sebep
y oktur. Yeter ki bizzat kendiniz onunla m ünasebete
girişm ek için herhangi bir istek gösterm ey esiniz! Bana
gelince, onu gözden uzak bulundurm ay acağım , şu
anda nerede oturduğunu da araştırıy orum .

Pulheriy a Aleksandrov na sözlerine dev am ederek:

— Ah Piy otr Petrov iç, dedi, şim di beni ne ka​dar


korkuttuğunuzu tahm in edem ezsiniz! Ben onu ancak
topu topu iki sefer gördüm . Bana korkunç, çok
korkunç bir insan olarak göründü. Zav allı Marfa
Petrov na’nın ölüm üne de onun sebep olduğuna em i​-
nim .
— Bu m eseley e dair katî bir hüküm v erilem ez! Bu
hususta elim de esaslı bilgiler v ar. Yalnız aksini iddia
etm em , hakaretleriy le, m anev i olarak kadının
ölüm ünü hızlandırm ış olabilir. Hal v e gidişatına, ah​-
lâk v asıflarına gelince, bu sahada ben de tıpkı sizin
gibi düşünüy orum . Şu anda zengin olup olm adığını,
Marfa Petrov na’nın kendisine neler bıraktığını bilm i​-
y orum . Am a bütün bunları en kısa bir zam anda öğ​-
renm iş olacağım ! Elinde biraz olsun m addî im kânlar
v arsa, burada Petersburg’da, pek tabii olarak, y ine
hem en eski y aşay ış tarzına başlay acaktır.
Siv idrigay lov gırtlağına kadar sefahat v e ahlâksızlık
çam uruna gö​m ülm üş olan bu çeşit insanların en
kötüsüdür. Sekiz y ıl önce derin bir aşkla
Siv idrigay lov ’a bağlanan v e borçlarını ödey en Marfa
Petrov na’nın başka bir sa​h ada da ona büy ük bir
hizm eti dokunduğuna inanm am için elim de ciddî
sebepler v ar. Sadece karısının ihti​m am v e fedakârlığı
say esinde, daha başlangıçta, cana​v arca insan
öldürm e ile karışık bir cinay et dav ası ön​l enm iş,
böy lece Siv idrigay lov , Sibiry a’y ı boy lam aktan
kurtulm uştur, işte öğrenm ek istiy orsanız, Siv idrigay ​-
lov denilen adam böy le bir m ahlûktur.

Pulheriy a Aleksandrov na:


— Ah am an y arabbi, diy e hay kırdı.

Raskolnikov anlatılanları dikkatle dinliy ordu.


Duny a sert v e dokunaklı bir sesle sordu:

— Buna dair elinizde doğru bilgiler bulunduğu


hakkında söy lediğiniz sözler gerçek m idir?
— Anlattıklarım sadece, Marfa Petrov na’nın bir sır
olarak bana söy lediklerinden ibarettir. Şunu da işaret
etm eliy im ki, bu m esele adli bakım dan tam am ıy la
karanlıklara göm ülüdür. O sıralarda burada Resslich
adlı y abancı bir kadın y aşam akta im iş. Galiba bu
kadın hâlâ sağ v e burada im iş. Kadın birçok işler
arasında, tefecilik de etm ekte im iş. İşte bu Resslich ile
Siv idrigay lov arasında, pek eskiden beri sıkı fıkı v e
esrarlı bir m ünasebet v arm ış. Resslich denilen bu
kadının y anında uzak akrabalarından bir y eğen, ga​-
liba 1 4 , 1 5 y aşlarında sağır v e dilsiz bir kızcağız ba​-
rınm akta im iş. Resslich bu kızcağızı hiç sev m ez, y e​-
dirdiği her lokm a ekm eği başına kakar, hatta insaf​-
sızca döv erm iş! Bir gün zav allı kızcağızı tav an arasın​-
da asılm ış olarak buldular. Hâdisenin bir intihar ol​-
duğuna karar v erildi. Bu işlerde y apılm ası gerekli so​-
ruşturm alardan sonra m esele kapandı. Am a
sonraları, çocuğun Siv idrigay lov tarafından tecav üze
uğradığına dair bir ihbar y apıldı. Doğrusu bütün
bunlar pek ka​r anlık şey lerdi. İhbar, sabıkalı,
kendisine inanılm ası zor bir başka Alm an kadını
tarafından y apılm ıştır. Hulâsa, Marfa Petrov na’nın
gay reti v e parası say e​sinde bu ihbardan bir netice
çıkm adı. Hâdise bir de​dikodu çerçev esinden dışarı
çıkam adı. Bununla beraber, bu dedikodunun büy ük
bir m anası v ardı. Av doty a Rom anov na, herhalde siz
de altı y ıl önce, daha top​r ak köleliği sıralarında
day aktan v e işkenceden ölm üş olan Filip adlı adam ın
m acerasını işitm iş olacaksınız!

— Ben bunun aksini, bu Filip’in kendini astığını


işittim .

— Ev et dediğiniz doğrudur, am a onu bu istem e​diği


ölüm e götüren şey , Siv idrigay lov ’un dev am lı ezi​y et
v e işkenceleri olm uştur.

Duny a kuru bir sesle:


— Ben bunu bilm iy orum , dedi. Ben sadece buna
dair çok garip bir hikây e dinledim . Filip denilen bu
zat, görünüşe göre, m elânkoli illetine m üptelâ bir ruh
hastası, bir ev filozofu im iş. Ev halkının söy lediklerine
göre kitap okuy a okuy a bu hale gelm iş! Kendini as​-
m ası Sv idrigay lov ’un işkencesinden ziy ade bu
okum uş​l uğu ile alay etm esinden im iş! Ben orada
bulunduğum sıralarda Sv idrigay lov çiftlik halkına
karşı iy i dav ra​n ırdı. Hatta onlar da Filip’in
ölüm ünden ötürü onu suçlandırm akla beraber, y ine
de kendisini sev erlerdi.

Lujin, m analı bir gülüm sey işle sırıtarak:

— Av doty a Rom anov na, görüy orum ki birden​bire


onu tem ize çıkarm ak m ey line kapılm ış bulunu​-
y orsunuz! Gerçekten de o, kurnaz v e kadınlar için çok
çekici bir adam dır. Çok garip bir şekilde ölen Marfa
Petrov na, bu hususta ağlanacak bir m isal teş​k il eder.
Maksadım , bu adam ın ileride olm ası çok m uhtem el
y eni tecav üzlerine karşı sizin v e annenizin dikkatini
çekm ektedir. Benim kanaatim e gelince, ben katî
olarak em inim ki, bu adam eninde sonunda borç
y üzünden y ine hapishanelere düşecektir. Çocuklarını
göz önünde tutan Marfa Petrov na, ona asla, hiçbir
zam an bir şey ler bırakm ak niy etinde değildi. Şay et
ona bir şey ler bıraktıy sa bile bu ancak, pek küçük,
şöy le böy le geçinm esine y aray acak kadar
ehem m iy etsiz bir şey dir. Bu para, çeşitli alışkanlıkları
olan böy le bir adam a bir y ıl bile y etm ez!
Duny a:
— Piy otr Petrov iç, dedi, rica ederim şu Sv idri​-
gay lov bahsini kapay alım artık, çünkü bu benim ru​-
hum u sıkıy or.

Raskolnikov ilk defa ağzını açarak birdenbire:

— Bu zat az önce bana gelm işti, dedi.


Her taraftan hay ret sedaları y ükseldi. Bütün
y üzler ona çev rildi. Hatta Piy otr Petrov iç bile hey e​-
canlanm ıştı.

Raskolnnikov sözlerine dev am ederek:

— Bir buçuk saat önce ben uy urken odam a gir​m iş.


Beni uy andırdı, kendisini tanıttı. Oldukça lâubali v e
neşeli bir hali v ardı. Onunla dost olacağım a katî bir
inancı v ardı. Seninle görüşm ekte çok ısrar ediy or,
Duny a! Bu iş için benim aracılık etm em i rica ediy or.
Sana bir teklifi v ar. Bu teklifin ne olduğunu bana da
söy ledi. Bundan başka Marfa Petrov na’nın, ölüm ün​-
den bir hafta önce hazırladığı v asiy etnam esiy le sana
da üç bin ruble bıraktığını resm en haber v erdi. Şim di
sen bu paraları pek kısa bir zam anda alabilirm işsin.
Pulheriy a Aleksandrov na istav roz çıkararak:

— Hay Allah razı olsun, dedi. Onun için dua et


Duny a, dua et!

Lujin’in ağzından:

— Ev et, bu gerçekten de doğrudur, sözleri çıktı.

Sabırsızlanan Duneçka:

— Eee, sonra ne oldu? diy e sordu.


— Sonra bana, kendisinin zengin olm adığını, bü​-
tün serv etin, şim di tey zelerinin y anında bulunan ço​-
cuklara kaldığını söy ledi. Daha sonra, benden pekte
uzak olm ay an bir y erde oturduğunu bildirdi. Am a bu
y erin nerede olduğunu bilm iy orum . Kendisine sorm a​-
dım .

Fena halde korkm uş bulunan Pulheriy a Alek​-


sandrov na:

— Duneçka’y a ne teklif edecekm iş bakalım , bu​n u


sana söy ledi m i? diy e sordu.

— Ev et, söy ledi.


— Ne im iş bakalım ?

Raskolnikov :
— Sonra söy lerim , diy erek sustu v e çay ını içm ey e
koy uldu.
Piy otr Petrov iç saatini çıkararak baktı v e kuşku​-
lanm ış bir eda ile:

— Benim biraz işim v ar, böy lece size m âni de


olm am ış olurum , dedi v e sandaly esinden kalkm ay a
dav randı.

Duny a:

— Kalın Piy otr Petrov iç, gitm ey in, dedi. Zaten bu


akşam ı bizim le beraber geçirm ey e söz v erm iştiniz!
Üstelik y azdığınız m ektupta annem le bir m eseley e
dair konuşm ak istediğinizi de bildirm iştiniz!
Piy otr Petrov iç, şapkasını elinden bırakm ay arak
tekrar sandaly ey e oturdu, kurum lu bir tav ırla:

— Ev et dediğiniz doğrudur, Av doty a Rom anov na,


dedi. Ben gerçekten de gerek sizinle, gerek say ın an​-
nenizle çok m ühim bir m eseley e dair konuşm ak isti​-
y ordum . Am a nasıl ki kardeşiniz benim y anım da,
Sv idrigay lov ’un bazı teklifleri hakkında izahat
v erem i​y orsa, ben de m ühim , hem çok m ühim bazı
m esele​l eri başkalarının y anında konuşm ak
istem iy orum v e konuşam am da.. Bundan başka, çok
esaslı bir ricam ın da dikkate alınm adığını
görüy orum .
Lujin suratını astı v e gösterişli bir eda ile sustu.

Duny a:

— Kardeşim in bu akşam ki toplantıda bulunm a​-


m ası hakkındaki ricanız bilhassa benim ısrarım la
y erine getirilm em iştir. Mektubunuzda, kardeşim
tarafından tahkir edildiğinizi y azm ıştınız. Ben öy le
düşünüy orum ki, bu nokta hem en ay dınlanm alı v e siz
barışm alısınız. Şay et Rody a gerçekten de sizi tahkir
etm işse, size tarziy e v erm esi lâzım dır v e o bunu
y apacaktır.

Piy otr Petrov iç bu sözlerden hem en cesaretlendi:

— Av doty a Rom anov na, öy le bazı hakaretler v ar​-


dır ki, en iy i niy etlerim ize rağm en onları bir türlü
unutam ay ız! Her şey in bir hududu v ardır ki, bunun
aşılm ası tehlikelidir. Çünkü bu sınır bir defa aşıldı m ı,
artık bir daha geri dönülm ez…

Duny a biraz da sabırsızlık ifade eden bir eda ile


onun sözünü keserek:
— Hay ır Piy otr Petrov iç, ben y alnız bunu söy ​-
lem ek istem em iştim . Şunu iy ice bilm elisiniz ki, bizim
bütün saadetim iz, bu anlaşm azlığın, elden geldiği ka​-
dar çabuk halledilip edilm em esine, ay dınlanıp ay dın​-
lanm am asına bağlıdır. Size ilk ağızda apaçık söy lüy o​-
rum ki, bu m eseley i başka türlü görm em m üm kün de​-
ğildir. Bana biraz olsun değer v eriy orsanız, biraz güç
olm akla beraber, bu m esele hem en bugün halledilm e​-
lidir. Tekrar ediy orum : ağabey im suçlu ise, size tarzi​-
y e v erecektir.

Gittikçe öfkesi kabaran Lujin:

— Av doty a Rom anov na, m eseley i bu tarzda ko​-


y uşunuza hay ret ediy orum , diy e söze başladı. Size
değer v erm em e, hatta tabir caizse, size tapm am a rağ​-
m en aileniz efradından biri pekâlâ hoşum a
gitm ey ebilir. Sizinle ev lenm ey i kendim için bir şeref
say m akla beraber bununla, bağdaşm ası m üm kün
olm ay an birta​k ım taahhütler altına girm ey i de…

Duny a dokunaklı bir sesle onun sözünü keserek:


— Aziz Piy otr Petrov iç, dedi. Bu çabuk gücen​m e
alışkanlığını bir y ana bırakınız da benim sizde daim a
gördüğüm v e görm ek istediğim zeki v e asil bir insan
hüv iy etiy le konuşunuz! Size büy ük bir v aatte
bulundum , sizin nişanlınızım . Bu işte bana itim at edi​-
niz, hiçbir tarafı tutm adan karar v erebilecek bir kud​-
rette olduğum a inanınız! Bu m eselede bir hakem rolü
oy nay ışım sizin için olduğu kadar kardeşim için de bir
sürpriz teşkil etm ektedir. Mektubunuzu aldıktan
sonra, bugünkü toplantınıza m utlaka onun da gelm e​-
sini kendisinden rica ettiğim zam an tasav v ur v e
niy et​l erim den ona asla bahsetm em iştim . Şunu
anlam anız lâzım dır ki, şay et barışm ay acak olursanız,
ikinizden birini, y a sizi y a onu seçm ek zorunda
kalacağım ! Mesele, sizin için de onun için de böy le bir
renk alm ıştır. Ben bu, birinizden birini tercih işinde
y anılm ak istem iy orum v e y anılm am alıy ım . Sizin
hatırınız için sizin uğrunuza kardeşim i, kardeşim in
hatırı için sizi feda etm ek zorunday ım . Onun benim
için gerçekten bir kardeş olup olm adığını katî olarak
bu akşam öğrenm ek istiy orum v e öğreneceğim . Size
gelince: Beni sev ip sev m ediğinizi, bana değer v erip
v erm ediği​n izi, bir kelim e ile benim için gerçek bir
koca olup olm ay acağınızı anlay acağım .

Lujin ekşi bir suratla:

— Av doty a Rom anov na, sözleriniz benim için


büy ük bir m ana, hatta daha ileri giderek diy eceğim
ki, sizinle kurm ak şerefini elde ettiğim m ünasebet de
hesaba katılırsa, bir hakaret kokusu bile taşıy or. Beni,
şu kendini beğenm iş delikanlı ile bir teraziy e v urm ak
gibi tuhaf v e hakaret dolu m ukay esenizi bir y ana bı​-
rakalım am a sözlerinizle, bana v erdiğiniz sözden
cay m ak im kânlarını da y aratıy orsunuz! “Ya siz, y a
o?” dem ekle, bana ne kadar az değer v erdiğinizi
gösteri​y orsunuz! Aram ızdaki m ünasebetten, karşılıklı
olarak v erdiğim iz sözden sonra böy le bir şey e
taham m ül ede​m em .

Duny a öfke ile:

— Nasıl, nasıl? diy e bağırdı. Menfaatlerinizi,


bugüne kadar hay atta benim için en değerli olan şey ​-
lerle, bütün hay atım ı teşkil eden v arlıklarla bir tera​-
ziy e koy uy orum da siz hâlâ, size az değer v erdiğim i
ileri sürerek bana gücenm ey e kalkıy orsunuz, öy le m i?

Raskolnikov sessizce, acı acı gülüm sedi. Razum i​h in


suratını buruşturdu. Piy otr Petrov iç ise Duny a’nın
itirazını hiç dikkate alm adı. Âdeta bundan zev k alı​-
y orm uş gibi gittikçe daha söz anlam az, daha sinirli bir
hal alm ay a başladı. Ukalâca bir eda ile:

— Bir kızın gelecekteki hay at arkadaşına, koca​sına


beslediği sev gi, kardeşine olan sev gisinden üstün
olm alıdır, dedi. Am a ne olursa olsun ben onlarla bir
tutulam am . Gerçi az önce, ziy aretim in sebebini teşkil
eden hususları, kardeşinizin y anında
konuşam ay acağım ı, konuşm ak istem ediğim i ısrarla
söy lem iştim . Buna rağm en şim di çok önem li v e benim
için çok üzücü bir noktanın ay dınlanm ası için çok
say ın annenize baş​v urm ak niy etindey im . Pulheriy a
Aleksandrov na’y a dönerek — oğlunuz, dün, Bay
Rasutkin’in y anında (Razum ihin’e dönerek nazik bir
selâm la: bilm em doğ​r u m u söy ledim , affınızı rica
ederim , adınızı unutm uşum dedi) hususi bir
görüşm em iz sırasında, kahv e​l erim izi içerken size
açm ış olduğum bazı düşüncelerim i tahrif etm ek
suretiy le bana hakaret etti. O gün ben size, ev lenm e
hakkındaki düşüncelerim i söy lerken ha​y attan her
türlü nasibini alm ış zengin bir kızla ev lenm edense,
hay atın bütün acılarını tatm ış fakir bir kızla
ev lenm enin, gerek karıkocalık m ünasebeti, gerek ah​-
lâk bakım ından daha doğru olacağını söy lem iştim .
Oğlunuz kelim elerin m anasını bile bile değiştirerek
beni kötü birtakım niy etler beslem ekle ittiham etti.
Bunu y aparken de, benim düşüncem e göre, sizden al​-
dığı bir m ektuba day anm akta idi. Siz Say ın Pulheriy a
Aleksandrov na, beni bunun aksine inandırm ak,
böy le​l ikle y üreğim e su serpm ek im kânını bulursanız
ken​dim i bahtiy ar say acağım . Rody on Rom anov iç‘e
y azdığı​n ız m ektupta, sözlerim i hangi tabirlerle ifade
ettiğinizi lütfen söy ler m isiniz?

Şaşıran Pulheriy a Aleksandrov na:


— Vallahi hatırlam ıy orum , dedi. Sözlerinizi nasıl
anladı isem öy le y azm ışım dır. Rody a’nın bunları size
nasıl tekrarladığını bilm iy orum . Biraz m übalâğa
etm iş olabilir.

— Siz telkin etm esey diniz o bunu y apam azdı.

Pulheriy a Aleksandrov na v ekarlı bir tav ırla:

— Piy otr Petrov iç, dedi, Duny a ile benim , sözleri​-


nizi pek de fena bir m anay a alm adığım ızın en iy i de​l ili
burada bulunuşum uz değil m idir?

Duny a, annesinin sözlerini destekley erek:

— Çok doğru anneciğim , dedi.

Lujin alınarak:

— Dem ek ki bu işte de ben suçluy um , dedi.

Bu halden cesaretlenen Pulheriy a Aleksandrov na:


— Am a bakınız, Piy otr Petrov iç, siz hep Rody on’u
itham ediy orsunuz! Halbuki geçenlerde siz kendiniz
de, m ektubunuzda ona dair doğru olm ay an şey ler
y azdınız!

— Doğru olm ay an bir şey y azdığım ı hatırlam ı​-


y orum .
Raskolnikov y üzünü Lujin’e çev irm eden sert bir
ifade ile:
— Benim , dün paralarım ı, arabanın altında ezil​-
m iş bir adam ın dul karısına değil de, ki doğrusu
budur, kızına (halbuki bu kızın y üzünü düne kadar
öm rüm de hiç görm em iştim ) v erdiğim i y azm ışsınız.
Bu​n u y azm aktan m aksadınız ailem le aram ı açm aktı.
Yi​n e bu m aksatla, m ektubunuzda, hiç tanım adığınız
bir kızdan çok iğrenç sözlerle bahsettiniz! Bütün
bunlar dedikodu v e alçaklıktır.

Lujin öfkesinden titrey erek:

— Affedersiniz efendim , m ektubum da sizden v e


hareketlerinizden bahsettiy sem bunu sadece
annenizin v e kız kardeşinizin arzularını y erine
getirm ek kay gısıy la y apm ışım dır. Çünkü onlar
benden sizi nasıl bul​duğum u, üzerim de bıraktığınız
tesiri kendilerine y az​m am ı rica etm işlerdi. Mektupta
bahis konusu ettiğim m eselelere gelince, orada doğru
olm ay an bir satır bile bulunabileceğini iddia
edem ezsiniz! Yani size gönderi​l en paraları israf
etm ediğinizi, bedbaht olan o aile içinde şerefsiz
insanlar bulunm adığını iddia edebilir m isiniz?

— Bence, bütün m eziy etlerinizle beraber, şim di taş


attığınız o talihsiz kızın küçük parm ağı kadar ola​-
m azsınız!
— Dem ek ki siz onu annenizle kız kardeşinizin
çev resine sokm ak cesaretini de göstereceksiniz?
— Şay et öğrenm ek istiy orsanız ben bunu y aptım
bile.. Bugün o kızı annem le, kız kardeşim le y an y ana
oturttum .

Pulheriy a Aleksandrov na:

— Rody a! diy e bağırdı.

Duny a kızardı; Razum ihin kaşlarını çattı. Lujin,


alay lı v e kurum lu bir eda ile gülüm sedi:

— Buy urunuz, hükm ünüzü bizzat kendiniz v eri​n iz


Av doty a Rom anov na, dedi, bu şartlar altında bir
anlaşm a m üm kün m ü? Şim di artık um arım ki, bu iş
katî olarak ay dınlanm ış, m esele kalm am ıştır. Bu aile
toplantısının key fini daha fazla bozm am ak, sırlarınızı
birbirinize söy lem enize m âni olm am ak için işte ben
gidiy orum . (İskem leden kalkarak şapkasını aldı.) Am a
gider ay ak size şunu da söy ley ey im ki, bundan sonra
bu gibi buluşm alardan v e uzlaşm alardan beni uzak
tutacağınızı üm it ediy orum . Bunu bilhassa sizden rica
edeceğim , çok m uhterem Pulheriy a Aleksandrov na,
çünkü m ektubum size y azılm ıştı, başkalarına değil.

Pulheriy a Aleksandrov na biraz kırılır gibi oldu:

— Adeta bizi tam am ıy la nüfuzunuz altına alıy or​-


sunuz Piy otr Petrov iç! Duny a size arzunuzun niçin
y erine getirilm ediğini anlattı. Onun çok iy i niy etleri
v ardı. Sonra, siz bana âdeta em reder gibi y azıy orsu​-
nuz! Yoksa bütün arzularınızı bir em ir gibi say m a​m ızı
m ı istiy orsunuz? Ben ise tam am ıy la bunun aksini
iddia ederek diy eceğim ki: Şim di sizin bize karşı daha
nazik, daha m üsam ahalı dav ranm anız lâzım dır. Çün​-
kü biz size inanarak her şey im izi bıraktık, kalkıp bu​-
ray a geldik. Böy lece, dolay ısıy la, şim di tam am ıy la
sizin elinizdey iz!
— Hay ır Pulheriy a Aleksandrov na, bilhassa Marfa
Petrov na’nın, v asiy etnam esinde üç bin ruble v asiy et
edildiği şu anda bu hiç de doğru değil.. Hele bana karşı
takındığınız bu tav ırlara bakılırsa bu pa​r anın tam
zam anında gelm iş olduğuna hükm etm ek lâzım
gelecek.

Lujin bu son cüm ley i alay cı bir tonla ilâv e etm işti.

Duny a sinirli bir eda ile:

— Bu düşüncenize bakılacak olursa, sizin ger​ç ekten


de bizim kim sesiz oluşum uza bel bağladığınız
hükm ünü v erm em iz lâzım gelecek.

— Am a hiç olm azsa şim di buna bel bağlay am am .


Sonra Arkadi îv anov iç Sv idrigay lov ’un, ağabey iniz
v asıtasıy la y aptığı gizli tekliflerin size ulaştırılm asına
da m âni olm ay ı hiç istem iy orum . Anladığım a göre bu
tekliflerin sizin için büy ük bir ehem m iy eti v e hoş bir
m anası olsa gerek.

Pulheriy a Aleksandrov na:

— Ah, am an y arabbi, diy e bağırdı.


Razum ihin y erinde duram ıy ordu. Raskolnikov kız
kardeşine:

— Nasıl, şim di utanm ıy or m usun? diy e sordu.


Duny a:

— Utanıy orum Rody a, dedi.


Sonra öfkesinden sararm ış bir halde Lujin’e dö​-
nerek:

— Piy otr Petrov iç, defolun! diy e bağırdı.

Piy otr Petrov iç, galiba, işin böy le bir sonuca bağ​-
lanacağını hiç de beklem iy ordu. Kendisine, nüfuzuna,
kurbanlarının fukaralığına çok güv enm işti. Buna
hâlâ da inanam ıy ordu. Sapsarı kesildi, dudakları
titrem ey e başladı:

— Av doty a Rom anov na, dedi, böy le bir uğurla​-


m adan sonra — bunu hesaba katınız — ben şu kapı​dan
çıkarsam bir daha asla geri dönm em ! İy ice düşü​-
nünüz! sözüm sözdür.

Duny a hızla y erinden fırlay arak:

— Bu ne küstahlık, diy e bağırdı. Tekrar geri


dönm enizi ben zaten istem iy orum ki…

İşin böy le bir sonuca v aracağına son dakikay a


kadar inanm ay an, bundan ötürü de şim di ipin ucunu
tam am ıy la elinden kaçıran Lujin:

— Nasıl? Dem ek böy le ha! diy e bağırdı. Dem ek


böy le! Am a Av doty a Rom anov na, biliy orsunuz ki sizi
protesto edebilirim .
Pulheriy a Aleksandrov na büy ük bir hararetle kı​-
zını m üdafaay a koy uldu:

— Onunla böy le konuşm ay a ne hakkınız v ar? Onu


nasıl protesto edebilirm işsiniz? Hem hangi hak​k a
day anarak bunu y apabilirsiniz? Duny a’m ı senin gibi
bir adam a ben zor v eririm ! Hay di defolup gidin, bizi
tam am ıy la rahat bırakın! Böy le doğru olm ay an bir
işe girişm ekle hata etm işiz, bilhassa hepsinden çok
ben!

Lujin, öfkeden gözleri dönm üş bir halde:

— Am a Pulheriy a Aleksandrov na, bana v erilm iş


bir sözünüz v ar, şim di bu sözünüzden cay ıy orsunuz!
Sonra, bu y üzden birtakım m asraflara da girdim ..

Lujin’in bu son şikây eti, karakterine o kadar uy ​-


gundu ki, öfkeden v e öfkesini tutm ak için harcadığı
gay retten sapsarı bir hale gelen Raskolnikov , artık
daha fazla day anam adı v e bir kahkaha attı.

Pulheriy a Aleksandrov na ise artık tam am ıy la çi​-


leden çıkm ıştı:
— Masraf m ı? Ne im iş bu m asraflar? Sakın san​-
dığım ızı kastetm iş olm ay asınız? Merak etm ey in,
kondüktör ondan para alm adı. Am an y arabbi, biz onu
bağlam ışız! Aklınızı başınıza toplay ınız Piy otr
Petrov iç, siz bizim ellerim izi ay aklarım ızı bağladınız,
y oksa biz sizin değil.

Av doty a Rom anov na:


— Yeter artık anneciğim , rica ederim y eter! diy e
y alv ardı. Sonra Lujin’e dönerek: Piy otr Petrov iç,
buradan gitm ek lûtfunda bu​l unur m usunuz? dedi.

Artık tam am ıy la kendini tutam ay acak bir hale


gelen Lujin:

— Gidiy orum efendim , dedi gidiy orum . Yalnız son


bir sözüm v ar. Aley hinizdeki dedikoduların bütün
şehri sardığı, hatta v ilây et hudutlarını aştığı bir
sırada sizi alm ay a karar v erdiğim i anneniz galiba,
tam am ıy la unutm uş görünüy or. Sizin için um um i
efkârı hiçe say dıktan v e eski itibarınızı y erine
getirdikten sonra, artık buna karşılık hiç değilse bir
m ükâfat, bir m in​n ettarlık duy gusu beklem ek hakkım
değil m iy di? An​c ak şim di gözlerim açıldı! Um um i
efkârı küçüm se​m ekle çok, am a pek çok düşüncesiz
hareket ettiğim i şim di çok iy i görüy orum .
Sandaly esinden fırlay an v e döv üşe hazırlanan
Razum ihin:

— Bu herif y oksa canından m ı bezm iş, nedir? diy e


bağırdı.

Duny a

— Siz alçak v e kötü y ürekli bir insansınız, dedi.

Raskolnikov , Razum ihin’i tutarak:

— Ne bir söz, ne de bir hareket! diy e hay kırdı.


Sonra Lujin’in ta burnu dibine kadar sokularak y av aş
v e tane tane:

— Lütfen defolur m usunuz, dedi. Bir kelim e daha


söy ley ey im dem ey esiniz, y oksa!….

Piy otr Petrov iç, öfkeden sapsarı kesilm iş v e ekşi​m iş


bir y üzle ona birkaç saniy e baktı, sonra arkasını
dönerek çıkıp gitti. Bu adam ın y üreğinde Raskolni​-
kov ’a karşı beslediği kini, çok az kim se can düşm a​n ına
karşı duy m uştur. Bütün bu olup bitenlerin biri​c ik
sorum lusu y alnız o idi? İşin en hoş tarafı m erdi​-
v enlerden inerken Piy otr Petrov iç‘in, hâlâ henüz her
şey in kay bolm adığını, hele kadınlarla anlaşm anın
pek​â lâ m üm kün olabileceğini tahay y ül etm esi idi.

III

En m ühim nokta şurasıy dı ki, Piy otr Petrov iç son


dakikay a kadar böy le bir netice ile karşılaşacağını
asla um m am ıştı. İki fakir v e kim sesiz kadının, elinden
kurtulabileceği ihtim alini bile kabul etm ediğinden on​-
lara karşı son derece küstah dav ranm ıştı. Onda böy le
bir kanaatin y erleşm esine başlıca sebep, şöhret düş​-
künlüğü v e kendini beğenm işlik halini alan
gururudur. Hiçten kolay ca m ev ki sahibi olan Piy otr
Petrov iç, hastalık halini alacak kadar kendine
hay ranlık besle​m ey e alışm ıştı. Kabiliy et v e zekâsına
büy ük bir değer v erir, hatta bazen, y alnız bulunduğu
zam anlar, ay na​n ın karşısına geçerek kendini uzun
uzun sey rederdi. Am a düny ada her şey den çok sev diği
v e değer v erdiği şey em eğiy le v ey a her v asıta ile
kazandığı paraları idi. Bu paralar say esinde o,
kendinden y üksek olan her​k ese v e her şey e
erişebiliy ordu.
Piy otr Petrov iç az önce Duny a’y a, aley hindeki
dedikodulara rağm en kendisiy le ev lenm ey e karar
v er​diğini büy ük bir esefle hatırlatırken tam am ıy la
sam im î idi. Hatta kızın “bu kapkara nankörlüğü”
karşısında fena halde sinirlenm ekten de kendini
alam am ıştı. Hal​buki Piy otr Petrov iç, Duny a’y a
ev lenm e teklifinde bu​l unduğu sıralarda, bütün bu
dedikoduların m anasızlığına katî olarak inanm ış
bulunuy ordu. Çünkü bu dedikodular, bizzat Marfa
Petrov na tarafından her​k esin önünde y alanlanm ış v e
artık kızın suçsuzlu​ğ una candan inanm ış bulunan
kasaba tarafından çok​t an unutulup gitm işti. Hatta şu
anda kendisi de, o zam anlar bütün bunları bildiğini
inkâr edem ezdi. Bu​n unla beraber Duny a’y ı kendi
sev iy esine y ükseltm ek cesaretine büy ük bir değer
v eriy or v e bu hareketini âdeta bir kahram anlık
say ıy ordu. Şim di bunları Dun​y a’y a söy lerken, kendi
sırrını, sev gi v e ihtim am la bes​l ey ip büy üttüğü
düşüncelerini de ona açm ış oluy ordu. Birçok seferler
hay ranlık beslediği bu düşüncelerine, bu kahram anca
hareketine başkalarının nasıl olup da hay ranlık
duy m adıklarını bir türlü anlay am ıy ordu.
Raskolnikov ’u görm ey e gittiği gün de, oday a, büy ük
bir lütufkârlık gösterm iş, şim di de, bunun
m ey v elerini toplam ay a, çok tatlı iltifatlar işitm ey e
hazırlanm ış bir insan duy gusuy la girm işti. Şim di,
m erdiv enlerden iner​k en, pek tabii olarak, kendini
hakarete uğram ış, değeri anlaşılm am ış bir insan
durum unda görm ekte idi.

Duny a onun için düpedüz v azgeçilm ez bir şey di.


Ondan ay rılm ak Lujin için im kânsızdı. Çoktandır, da​-
ha birkaç y ıl önce, ev lenm ey i tahay y ül etm iş, am a
hep para biriktirerek beklem işti. Kalbinin en gizli
köşe​l erinde sakladığı hüly alarına âdeta büy ük bir
sarhoş​l uk ihtirasıy la sarılm ıştı: Dürüst, fakir (fakir
olm ası şarttı) çok genç, çok güzel, iy i bir aileden,
okum uş bir kız alacaktı. Bu kız, hay atta çok acı
çekm iş, ürkek, onun önünde daim a boy nu bükük bir
kız olacaktı; ona çok say gı gösterecek, öm rü boy unca
onu bir v e​l inim et say acak, sözünü dinley ecek, ona,
y alnız ona hay ranlık duy acaktı. İşten nefes alarak
dinlen​diği zam anlar, bu çekici, bu şuh m ev zu
üzerinde, hay alinde ne sahneler, ne tatlı v akalar
y aratm ıştı. Yıllardan beri y aşattığı bu hüly alar işte
şim di, nerede ise gerçekleşm ek üzere idi: Av doty a
Rom anov na’nın güzelliği, tahsili onu âdeta
şaşırtm ıştı. Kızın aciz hali, onu büsbütün coşturm uş,
ona üm it v erm işti. Hatta burada, onun hay al
ettiğinden de fazla bir şey ler v ar​dı. Genç kız, m ağrur,
karakterli, faziletli, tahsil v e terbiy e bakım ından
kendisinden üstün çıkm ıştı (o bu​n u hissetm ekte idi)
v e işte böy le bir v arlık, y aptığı fedakârlıktan ötürü,
öm rü boy unca kendisine m innet​t ar v e kul köle
olacaktı. O ise kızın üzerinde hudutsuz v e m utlak bir
hâkim iy et kuracaktı. Sanki m ahsus y ap​m ış gibi, bu
ev lenm e teşebbüsünden az önce, uzun m ülâhaza v e
tereddütlerden sonra, nihay et katî olarak m esleğini
değiştirm ey e v e daha geniş bir iş sahasına atılm ay a
karar v erm işti. Bu say ede, y av aş y av aş, öte​den beri
büy ük bir ihtirasla hay al ettiği y üksek taba​k ay a
girm ek im kânlarını da elde etm iş olacaktı. Bir kelim e
ile Petersburg’u denem ey i kararlaştırm ıştı. Ka​dınlar
v asıtasıy la “çok, hem de pek çok” şey elde edi​-
lebileceğini biliy ordu. Güzel, nam uslu, kültürlü bir
kadının etrafına saçtığı cazibe şaşılacak kadar y olunu
güzelleştirir, kendisine sem patik sahalar y aratabilir,
ba​şına bir hale örebilirdi. Halbuki şim di bunların
hepsi de y ıkılıp gidiy ordu. Bu beklenm edik, bu
m ünasebet​siz bozuşm a onu, y ıldırım la v urulm uşa
döndürm üştü. Bu, m ünasebetsiz, m anasız bir şey di.
Küçücük bir say ​g ısızlıkta bulunm uştu. Hatta doğru
dürüst düşüncesini bile söy lem ey e fırsat bulam am ıştı.
O sadece biraz şaka etm iş, kendini kaptırıv erm işti.
Halbuki iş ne kadar da ciddî bir m ahiy et alm ıştı.
Nihay et o, Duny a’y ı, kendi​n e göre sev iy ordu. Hay ır!
hem en y arın, y arından tezi y ok, bu işi tam ir etm eli,
düzeltm eli, açılan y araları tedav i etm eliy di. Am a her
şey den önce de, bütün bu uy gunsuzluklara sebep olan,
şu kendini beğenm iş, ağzı süt kokan çocuğu ortadan
kaldırm ası lâzım dı. Hasta​l ıklı bir duy gu ile âdeta
elinde olm ay arak Razum ihin de aklına geldi. Am a
böy le olm akla beraber, bu y an​dan pek çabuk y atıştı:
“y ok artık böy lesini de kendi​siy le bir m i say acaktı!”
am a onun korktuğu, çekindiği biricik insan
Sv idrigay lov ’du. Hulâsa, daha bir hay li uğraşm ası
lâzım gelecekti.

***

Duny a, annesini kucaklay ıp öperek:

— Hay ır, hay ır anneciğim , hepinizden çok ben


suçluy um , dedi. Ben onun parasına tam ah ettim ..
Am a y em in ederim ki, kardeşim , onun bu derece adi
bir insan olduğunu hatırım a bile getirm em iştim .
Şay et onu biraz olsun anlay abilsey dim , hiçbir şey e
tam ah etm ezdim . Beni ay ıplam a kardeşim !

Pulheriy a Aleksandrov na:

— Allah bizi kurtardı! Allah bizi kurtardı! diy e


m ırıldandı. Am a bu sözler ağzından şuursuzca, geli​-
şigüzel dökülüv erm işti. Sanki hâlâ olup bitenlerin far​-
kında değildi.

Hepsi de sev iniy orlardı. Hatta beş dakika sonra,


gülm ey e bile başladılar. Yalnız zam an zam an
Duneçka sararıy or, olup bitenleri düşündükçe
kaşlarını çatıy or​du. Pulheriy a Aleksandrov na bu
hâdisey e sev inebile​c eğini tasav v ur bile edem ezdi.
Daha bu sabah, Lujin’le bir bozuşm a, kendisine
korkunç bir facia olarak görünüy ordu. Am a
Razum ihin sev incinden uçuy ordu. Gerçi, sev incini
henüz daha tam am ıy la açığa v uram ıy ordu, am a
sıtm ay a tutulm uş gibi tir tir titriy or, sanki
y üreğinden seksen kiloluk bir ağırlık kalkm ışçasına
hafiflik duy uy ordu. Şim di artık bütün öm rünü onlara
v erebilir, istediği gibi hizm et edebilirdi. Şim di neler,
neler y apm azdı! Böy le olm akla beraber kafasında y er ​-
eden tatlı hüly aları bozm am ak için, istikbale ait bu
düşünceleri kendinden uzaklaştırıy ordu. İçlerinde y al​-
nız Raskolnikov , hem en hem en suratı asık, hatta dal​-
gın bir halde olduğu y erde oturuy ordu. Lujin’i defet​-
m ekte herkesten çok ısrar ettiği halde, şim di bütün bu
olup bitenlere en az ilgi gösteren o oluy ordu. Duny a,
elinde olm ay arak, ağabey sinin, hâlâ kendisine
kızm akta olduğunu düşünüy or, Pulheriy a
Aleksandrov na ise oğlunu ürkek ürkek süzüy ordu.

Duny a ağabey sine y aklaşarak:


— Sv idrigay lov sana ne söy ledi? diy e sordu.

Pulheriy a Aleksandrov na da:

— Sahi, sahi! diy e atıldı.

Raskolnikov başını kaldırdı:

— Sana m utlaka on bin ruble bağışlam ak isti​y or.


Bu arada benim y anım da bir defa seni görm ek
istediğini de söy ledi.

Pulheriy a Aleksandrov na:

— Görm ek m i? Allah gösterm esin! diy e bağırdı.


Hem ne cesaretle ona para teklif ediy or!

Sonra, Raskolnikov (oldukça baştan sav m a bir


şekilde) Sv idrigay lov ile aralarında geçen konuşm ay ı
anlattı. Yalnız bu arada, y eni bir m ev zua girm em ek
v e hiç hoşlanm adığı lüzum suz birtakım konuşm a
kapıları açm am ak için, Marfa Petrov na’nın hay alet
olarak görünüşüne ait kısım ları atladı.

Duny a:
— Sen ona ne cev ap v erdin? diy e sordu.

— İlkin, bu tekliften sana hiç bahsetm ey eceğim i


söy ledim . Bunun üzerine, her v asıtay a başv urarak se​-
ninle görüşm e çarelerini aray acağını söy ledi.
Vaktiy le sana beslediği duy gunun çocukça bir
hev esten başka bir şey olm adığını, şim di ise sana karşı
hiçbir duy gusu bulunm adığını söy ledi… Lujin’le
ev lenm eni de istem i​y or. Um um iy etle pek dolam baçlı
v e karışık konuştu.

— Onun hakkında sen ne düşünüy orsun Rody a?


Onu nasıl buldun?

— İtiraf ederim ki hiçbir şey anlam ıy orum . Bu ​-


y andan on bin ruble teklif ediy or, öte y andan zengin
olm adığını söy lüy or. Sey ahate çıkm ak niy etinden
bahsediy or, on dakika sonra da bu söy lediklerini
unutuy or. Bu arada, birdenbire, ev lenm ek istediğini,
hatta kendisine bir kız bile bulduklarını bildiriy or. Bir
şey ler tasarladığı m uhakkak.. Hem de, kuv v etli bir
ih​t im alle, kötü şey ler.. Am a işte, senin hakkında kötü
birtakım niy etleri olsay dı, böy le budalaca
dav ranacağını düşünm ek de biraz tuhaf.. Kolay ca
tahm in edece​ğ in üzere paray ı, senin nam ına kati
olarak reddettim . Hulâsa bu adam bana çok garip
göründü. Hatta… doğrusunu isterseniz, onda biraz
delilik belirtileri de sezdim . Am a y anılm ış da
olabilirim . Belki de bütün bunlar bir aldatm acadır.
Marfa Petrov na’nın ölüm ü anlaşılan ona pek tesir
etm iş.

Pulheriy a Aleksandrov na:


— Allah rahm et etsin! diy e söy lendi. Bütün
öm rüm ce ona dua edeceğim ! Düşün bir kere Duny a,
şu üç bin ruble olm asay dı şim di halim iz ne olurdu! Bu
para sanki gökten indi. Ah Rody acığım , topu topu üç
rublem iz kalm ıştı. Bu herif kendiliğinden akıl edin​-
cey e kadar ondan para istem em ek için, tez elden saat​-
lerim izi bir y ere rehin y atırm ay ı Duny a ile
düşünm üştük.

Sv idrigay lov ’un teklifi Duny a’y ı pek şaşırtm ıştı.


Kafası hep bununla m eşguldü. Nerede ise titrey erek,
bir fısıltı halinde kendi kendine:

— Mutlaka korkunç bir şey ler düşünm üş olacak,


diy e söy lendi.

Kız kardeşindeki bu m üthiş korku Raskolnikov ’un


gözünden kaçm adı. Duny a’y a:
— Galiba onu birkaç sefer daha görm em gereke​c ek,
dedi.

Razum ihin enerjik bir tav ırla:


— Onun peşini bırakm ay acağız, dedi. Ben onu
kollay acağım ! Onu hiç gözüm den uzak
tutm ay acağım ! Rody a bana izin v erdi. Az önce bana:
“kardeşim i koru!” diy e tem bih etm işti. Siz de izin
v eriy or m usunuz Av doty a Rom anov na?

Duny a gülüm sey erek ona elini uzattı. Am a y ü​-


zündeki üzüntülü m ana hâlâ kay bolm am ıştı.
Pulheriy a Aleksandrov na, ürkek gözlerle kızına
bakıy ordu. Bu​n unla beraber üç bin rublenin, onun
y üreğine su serp​t iği anlaşılıy ordu.

Aradan on beş dakika geçm eden hepsi de canlı bir


konuşm ay a dalm ış bulunuy orlardı. Raskolnikov bile
konuşm am akla beraber, bir m üddet onları dik​k atle
dinledi. Razum ihin uzun nutuklar çekiy ordu. Âdeta
kendinden geçm iş bir halde hey ecanlı hey ecanlı
konuşuy ordu:

— Niçin, ne diy e gidecekm işsiniz? Hem kasabada


ne y apacaksınız? Başlıcası, burada hepiniz birbirinize
lâ​zım sınız! Hem ne kadar lâzım sınız, bir bilseniz!.. Hiç
olm azsa bir m üddet kalın! Beni de aranıza, arkadaş​-
lığınıza alınız, size tem in ederim ki, çok güzel bir iş
kurarız. Beni dinley in, tasarladığım plânı bütün tefer​-
ruatı ile size anlatay ım . Bu sabah, daha henüz bu
işlerin hiçbiri ortada y okken aklım a geldi. Bakın size
anlatay ım : Benim bir day ım v ar (sizi tanıştırırım ,
çok iy i, çok m uhterem bir ihtiy arcıktır) day ım ın bin
ruble kadar bir parası v ar. Em ekli m aaşı aldığı için bu
para​y a el sürm ez. Bu bin rubley i alarak kendisine
y üzde altı faiz v erm em için iki y ıldır kafam ın etini
y iy ip duruy or. Ben işin içy üzünü biliy orum ; düpedüz,
bana y ardım etm ek istiy or. Geçen sene ihtiy acım
y oktu. Am a bu y ıl gelir gelm ez bu paray ı alm ay a
karar v erdim . Siz de alacağınız üç bin rublenin binini
v erirsiniz, şim dilik bu bize y eter, ortak oluruz.
Yapacağım ız iş nedir?

Bunun üzerine Razum ihin plânını anlatm ay a ko​-


y uldu. Bizdeki kitapçıların v e editörlerin bastıkları
kitaplardan nasıl pek az anladıklarını, çünkü büy ük
bir çoğunlukla kötü editörler olduklarını, halbuki iy i
eserlerin um um iy etle iy i satıldığını, bazen de çok iy i
para getirdiğini uzun uzun anlattı. İki y ıldır başka​l arı
hesabına çalışan Razum ihin, kitap baskı işi üze​r inde
hay aller kurup duruy ordu. Gerçi Raskolnikov ’u
kandırıp, aldığı tercüm enin y arısını v e bunun üç
ruble tutan av ansını v erm ek m aksadıy la, daha altı
gün önce Alm anca’dan Schwach [Aslı Alm anca
y azılm ıştır. “Zay ıf” m anasına gelir.] olduğunu
söy lem işti. Tabii ki bu, y alandı. Çünkü Razum ihin, işe
y aray acak kadar üç y abancı dil biliy ordu. Nitekim
Raskolnikov ’da onun o gün y alan söy lediğini pekâlâ
biliy ordu.

Razum ihin hararetle sözüne dev am ediy ordu:


— Başlıca v asıtalardan biri olan paray ı elim ize
geçirm işken, niçin, niçin bu fırsatı kaçıralım ? Gerçi
biliy orum , çok çalışm am ız, çok y orulm am ız lâzım ge​-
lecek. Ne çıkar, siz, Av doty a Rom anov na, ben v e
Raskolnikov el ele v erir çalışırız. Bazı eserler şim di çok
iy i bir gelir sağlıy or. Başlıca av antajım ız, neleri ter​-
cüm e etm em iz lâzım geleceğini bilm em izdir. Bir
y andan tercüm eler y apar, bir y andan da bunları
basarız. Bu arada tahsilim ize de dev am ederiz. Benim
bir hay li tecrübem olduğu için şim di size fay dalı
olabilirim , işte aşağı y ukarı iki y ıldır ki kitapçı
dükkânlarını aşındırıy orum , onların bütün püf
noktalarını biliy o​r um . İnanın bana, y apılm ay acak
bir iş değil bu! Böy le bir im kândan ne diy e, ne diy e
fay dalanm ay alım ? Bir sır olarak gizlediğim öy le iki üç
eser biliy orum ki, tercüm e ettirm ek üzere bizim
editörlerden birine söy lesem , y alnız bu hizm etim e
karşılık, her biri için bana y üzer ruble v erirler. Hele
bunların arasında, öy le bir tanesi v ar ki adını beş y üz
rubley e bile söy le​m em .. Ne zannediy orsunuz, bunlar
öy le odun herif​l erdir ki birine söy lem ey e kalksam
şüphey e bile düşebilir. Müessesenin m atbaa, kâğıt,
satış işleri gibi m addî taraflarına gelince, onları bana
bırakınız! Piy asanın bütün köşe bucağını bilirim .
Küçükten başlar, y av aş y av aş işi büy ütürüz. Hiç
değilse ekm ek parasını çıka​r ır, herhalde
koy duğum uzu alırız.

Duny a’nın gözleri parlıy ordu:

— Bu söy lediğiniz şey ler çok hoşum a gidiy or


Dim itri Prokofy iç, dedi.

Pulheriy a Aleksandrov na da düşüncesini söy ledi:

— Ben tabii bu işlerden hiç anlam ıy orum , dedi.


Bu, belki de iy i bir şey dir, am a y ine de Allah bilir.
Hiçbir iş başlangıçta belli olm az! Tabii hiç olm azsa bir
m üddet için burada kalm am ız lâzım dır.

Sözlerini bitirince dönüp Rody a’y a baktı.


Duny a da:

— Ya sen bu işte ne düşünüy orsun kardeşim , diy e


sordu.

Raskolnikov :

— Bana kalırsa Razum ihin’in çok iy i düşünceleri


v ar. Yalnız bugünden y arına büy ük bir m üessese kur​-
m ak hay aline kapılm am alıy ız! Am a beş altı kitabı
başarı ile çıkarabileceğim iz m uhakkaktır. Ben de satı​-
lacağına katî olarak inandığım bir eser biliy orum .
Razum ihin’in bu işleri başaracağına hiç şüpheniz ol​-
m asın! O işinin ehlidir. Ne ise, konuşm anız için daha
bol bol v aktim iz v ar!

Razum ihin:

— Yaşa diy e bağırdı.. Durun hele, burada, bu


apartm anın içinde, ay nı adam a ait bir daire v ar. Bu
odalarla hiç ilgisi olm ay an hususi, ay rı bir daire..
Hem day alı döşeli bir y er. Kirası da ucuz. Üç odadan
ibaret. Şim dilik bunu tutun! Saatinizi y arın rehine
kor, paranızı da getiririm . Her şey y oluna girer, asıl
m ü​h im olanı, üçünüzün beraber oturabileceğinizdir.
Rody a’da sizinle oturabilir. Rody a, sen böy le nerey e
gidi​y orsun kuzum ?
Pulheriy a Aleksandrov na, hatta biraz da korku ile
sordu:
— Nasıl Rody a, sen artık gidiy or m usun?

Razum ihin:

— Hem de böy le bir anda, diy e bağırdı.

Duny a kardeşine, içinde itim atsızlık okunan bir


hay retle baktı. Raskolnikov kasketini eline alm ış, git​-
m ey e hazırlanıy ordu. Garip bir eda ile:

— Sanki beni m ezara göm üy orsunuz y ahut ebedî


olarak birbirim izden ay rılıy orm uşuz gibi bir tav ır ta​-
kınıy orsunuz, dedi.

Delikanlı sanki gülüm ser gibi y aptı, am a bu bir


gülüm sem e de değildi. Sonra birdenbire, âdeta elinde
olm ay arak ağzından çıkıv erdi:

— Kim bilir, belki gerçekten de birbirim izi son defa


görüy oruz!
O bu sözleri aklından geçirm ek istem iş, fakat
elinde olm ay arak ağzından kaçırıv erm işti.

Annesi:
— Kuzum sen ne oluy orsun? diy e bağırdı.

Duny a da garip bir tav ırla sordu:


— Rody a, sen nerey e gidiy orsun?
Raskolnikov , söy ley ip söy lem em ekte tereddüt
ediy orm uş gibi, belirsiz bir şekilde:

— Hiç, m utlaka gitm em lâzım , dedi. Fakat sol​g un


y üzünde katî bir kararın ifadesi v ardı. Buray a
gelirken… size anneciğim v e sana Duny a, şunları söy ​-
lem ey i niy etlenm iştim ki, şay et bir m üddet için birbi​-
rim izden ay rılırsak, bizim için daha iy i olur. Çünkü
ben kendim i fena hissediy orum , iy i değilim … Ben
sonra y ine gelirim .. Bu m üm kün olduğu zam an, ken​-
dim gelirim .. Hatıralarınız kalbim de y aşıy or, sizleri
sev iy orum … Fakat beni bırakın! Beni y alnız bırakın!
Ben daha eskiden buna karar v erm iştim … Kararım
katidir… Ne olursam olay ım , ister geberey im , ister
kalay ım , fakat m utlaka y alnız olm alıy ım .. Beni
büsbü​t ün unutunuz! Bu türlüsü daha iy i… Beni şuna
buna sorm ay ın, aram ay ın! Vakti gelince, ben kendim
gelir sizi bulurum y ahut sizi çağırtırım . Belki
zam anla her şey düzelir. Am a şim di, beni
sev iy orsanız, benden el çekiniz! Yoksa sizden nefret
ederim , bunu hissediy o​r um . Elv eda!
Pulheriy a Aleksandrov na:
— Am an y arabbi! diy e bağırdı.
Annesi de kız kardeşi de m üthiş bir korkunun
hey ecanı içinde idiler. Razum ihin de ay nı durum da
idi. Zav allı anne:

— Rody a, Rody a diy e inledi. Barış bizim le y av ​r um ,


y ine eskisi gibi olalım !

Raskolnikov , y av aş y av aş kapıy a doğru y ürüdü,


y ine y av aş y av aş odadan çıktı. Duny a arkasından ko​-
şarak ona y etişti, öfkeden bir kor gibi y anan bakış​-
larla:

— Annem e y aptığını beğeniy or m usun? dedi.


Raskolnikov y arım sesle v e âdeta ne söy ley eceğini
tam am ıy la bilm ey en bir adam haliy le:

— Bir şey değil, ben y ine gelirim , diy e m ırıldandı


v e odadan çıkıp gitti.

Duny a:

— Merham etsiz, zalim egoist! diy e bağırdı.

Razum ihin genç kızın elini şiddetle sıkarak ateşli


ateşli kulağına fısıldadı:
— Hay ır, o m erham etsiz değildir, o bir delidir.
Aklını kaçırm ış bir zav allıdır. Nasıl olup da bunun
farkında değilsiniz? Böy le y aparsanız, asıl m erham et​-
siz sizsiniz!

Sonra âdeta taş kesilen Pulheriy a


Aleksandrov na’y a dönerek:
— Ben şim di gelirim , dedi v e odadan çıktı. Ras​-
kolnikov onu koridorun sonunda bekliy ordu.
— Zaten arkam dan koşup geleceğini biliy ordum ,
dedi. Geri dön de onlarla kal… y arın da, hatta hiçbir
zam an onlardan ay rılm a! Ben belki de gelirim .. Müm ​-
kün olursa.. Hay di, Allah’a ısm arladık!

Raskolnikov bunları söy ley erek elini bile uzatm a​-


dan y ürüy üp gitti.

Büsbütün şaşıran Razum ihin:

— Nerey e gidiy orsun? Ne oluy orsun? Nen v ar? Hiç


böy le şey y apılır m ı? diy e m ırıldandı.
Raskolnikov bir defa daha durdu.

— Son defa söy lüy orum : Bana hiçbir zam an, hiçbir
şey sorm a, sana v erilecek hiçbir cev abım y ok. Ev im e
de gelm e! Belki ben buray a uğrarım . Beni bırak am a
onlardan ay rılm a! Ne dem ek istediğim i an​l adın, değil
m i?

Koridor karanlıktı. Onlar bir lâm banın y anında


durm uşlardı. Hiçbir şey konuşm adan, bir dakika ka​-
dar sessizce birbirlerini süzdüler. Razum ihin öm rü bo​-
y unca bu dakikay ı daim a hatırladı. Raskolnikov ’un
bir kor gibi y anan ısrarlı bakışları, âdeta her saniy e
biraz daha kuv v etlenerek, Razum ihin’in ta ruhuna,
şuuruna kadar işliy ordu. Razum ihin birdenbire
irkildi. Sanki aralarında garip bir şey geçti..
Birdenbire ikisinin de anladığı korkunç, v ahşi bir
düşünce, bir im a, birinden ötekine intikal etti.
Razum ihin ölü gibi sarardı.

Hastalıklı bir ifade ile y üzü buruşan Raskolnikov :

— Şim di anladın y a? dedi. Sonra birdenbire: Dön,


onların y anına koş! diy e ilâv e etti v e hızla sır​t ını
dönerek ev den çıktı.

Razum ihin y anlarına döndükten sonra o gece


Pulheriy a Aleksandrov na’larda neler olduğunu, Razu​-
m ihin’in ana kızı nasıl y atıştırdığını, Rody a’nın has​-
talığı sırasında istirahata ihtiy acı olduğunu onlara
nasıl anlatm ay a çalıştığını; Rody a’nın m utlaka geri
döne​c eğine, her gün kendilerini ziy aret edeceğine
y em inler ederek onları nasıl inandırm ay a çalıştığını,
Rody a’nın çok, am a çok sinirleri bozuk olduğunu, onu
kızdırm am ak gerektiğini, kendisinin onunla nasıl
ilgileneceğini, nasıl en iy i doktorları bulup
getireceğini, icap ederse konsültasy on y aptıracağını,
burada oturup anlatm ay acağım . Hulâsa bu
akşam dan itibaren Razum ihin onların oğlu v e kardeşi
oldu.

IV

Raskolnikov ’a gelince, dosdoğru, Sony a’nın otur​-


m akta olduğu kanal tarafındaki ev e y ollandı. Bu, üç
katlı, y eşil boy alı, eski bir bina idi. Kapıcıy ı bularak
terzi Kapernaum ov ’un hangi dairede oturduğuna dair
pekte açık olm ay an m alûm at aldı. Av lunun
köşesinde, dar v e karanlık bir m erdiv ene açılan bir
kapı buldu, içeri girerek ikinci kata tırm andı. Burada
ev in av luy a bakan tarafındaki bir koridora girdi.
Kapernaum ov ’un oturduğu dairenin kapısı nerede
olabilir diy e karan​l ıkta gelişigüzel y ürürken
birdenbire üç adım ötesinde bir kapı aralandı.
Delikanlı elinde olm ay arak hem en oray a y aklaştı.
Ürkek bir kadın sesi:
— Kim o? diy e sordu.

Raskolnikov :
— Benim … sizi görm ey e geldim , diy e cev ap v erdi
v e küçücük bir hole girdi. Burada, kırık bir
sandaly enin üstünde, eğri bir bakır şam dana dikilm iş
bir m um y anıy ordu. Olduğu y erde dona kalan Sony a
zay ıf bir sesle hay kırdı:

— Siz m isiniz? Am an y arabbi!


Raskolnikov :

— Odanıza nereden giriliy or? Buradan m ı, diy e


sordu v e kızın y üzüne bakm am ay a çalışarak hızla
oday a girdi.
Bir dakika sonra, elinde m um la Sony a da girdi.
Mum u y erine koy du, delikanlının karşısına geçip
ay akta durdu. Tam am ıy la şaşırm ış bir halde,
anlatılam az bir hey ecan içinde idi. Raskolnikov ’un bu
bek​l enm edik ziy aretinden ürkm üşe benziy ordu.
Birdenbire solgun y üzünü bir kızıllık kapladı, hatta
gözlerinde y aşlar parladı… Bu ziy aretten hem
utanıy or hem de acı v e tat duy uy ordu.

Raskolnikov sert bir hareketle döndü v e m asa ba​-


şındaki bir sandaly ey e oturdu. Bu arada oday a bir göz
gezdirm ek fırsatını da buldu.

Burası kocam an fakat çok alçak tav anlı bir oda idi.
Kapernaum ov ’un kiray a v erdiği biricik oda da ancak
buy du. Sol duv ardaki kapalı kapıdan onlara
giriliy ordu. Karşı taraftaki sağ duv arda bir başka kapı
daha v ardı ki her zam an sım sıkı kilitli dururdu. Bu​-
nun arkasında, ay rı num ara taşıy an bir başka daire
bulunm akta idi. Sony a’nın âdeta am bara benzey en
odası, düzgün olm ay an bir eşkenar dörtgen biçim inde
idi. Bu y üzden de çok çirkin bir görünüşü v ardı. Ka​-
nala bakan üç pencereli duv arı, oday ı âdeta çapraz​-
lam asına kesiy ordu. Bu y üzden de çok siv ri olan bir
köşesi, derin bir girinti teşkil ediy ordu. O kadar ki,
cılız bir ışık altında orada neler bulunduğunu iy ice
seçm ek bile m üm kün olam ıy ordu. Öteki köşe ise, çir​-
kin v e m ünasebetsiz denilecek kadar açık v e belirsizdi.
Bu kocam an odada eşy a nam ına hem en hem en hiçbir
şey y oktu. Sağdaki köşede kary ola bulunuy ordu; onun
y anında, kapıy a y akın sandaly e duruy ordu. Yine kar​-
y olanın bulunduğu tarafta, y abancı dairey e açılan
kilitli kapının önünde üzeri m av i örtü ile örtülü kaba
ağaçtan y apılm ış bir m asa v ardı. Masanın etrafına iki
hasır sandaly e konulm uştu. Karşı duv arda, siv ri
köşey e y akın bir y erde, adi ağaçtan y apılm ış, âdeta
boşlukta kay bolm uş hissini v eren bir kom odin
durm akta idi. İşte odadaki eşy anın hepsi de bunlardan
ibaretti. Sa​r ım tırak duv ar kâğıtları islenm iş,
y ıpranm ış, köşelerde kapkara bir hal alm ıştı.
Herhalde kışın burasının rutubetli v e dum anlı olduğu
anlaşılıy ordu. Sefalet apaçık göze çarpıy ordu. Hatta
y atakta perde bile y oktu.

Sony a, odasını bu kadar dikkatle v e teklifsizce


süzm ekte olan m isafirine sessiz sessiz bakıy ordu. Ni​-
hay et, âdeta kaderini tay in edecek birisinin, bir hâki​-
m in karşısında im iş gibi, korku ile titrem ey e başladı.

Raskolnikov , y ine gözlerini genç kıza kaldırm a​dan:

— Geç gelm iş olacağım … Saat on bir falan ol​m alı,


değil m i? diy e sordu.

Sony a:

— Ev et, diy e m ırıldandı. Ve sanki kendisi için


biricik kurtuluş y olu buy m uş gibi birdenbire, çabuk
çabuk, ev et, tam on bir diy e dev am etti. Şim di ev
sahiplerinin saati çaldı… kulaklarım la işittim , ev et on
bir.
Bu ilk gelişi olm asına rağm en Raskolnikov üzün​-
tülü bir tav ırla:

— Size son defa geliy orum , dedi. Belki de sizi bir


daha hiç görm ey eceğim !

— Bir y ere m i gidiy orsunuz?

— Bilm iy orum .. Her şey y arın….

Sony a, titrek bir sesle sordu:

— Dem ek y arın Katerina İv anov na’y a


gelm ey eceksiniz?

— Bilm iy orum . Her şey y arın sabah belli olacak.


Mesele bu değil. Size bir şey söy lem ey e geldim .

Delikanlı dalgın gözlerini kaldırıp genç kıza baktı


v e ancak o zam an kendisinin oturduğunu, kızın ise
hâlâ karşısında ay akta durm akta olduğunu gördü.
Birdenbire, tam am ıy la değişen tatlı v e y um uşak bir
sesle:

— Niçin ay akta duruy orsunuz? dedi, oturunuz!


Genç kız oturdu. Raskolnikov , sev im li, hatta şefkat
dolu bir bakışla onu bir dakika kadar süzdükten sonra:

— Ne kadar da zay ıfsınız, hele şu ellere bakın!


Âdeta şeffaf… Parm aklarınız bir ölü parm ağına ben​-
ziy or! dedi v e genç kızın elini av uçları içine aldı.
Sony a hafifçe gülüm sedi:
— Ben her zam an böy le idim dedi.

— Ev de iken de böy le m i idiniz?

— Ev et.

Raskolnikov kesik kesik:

— Pek tabii, dedi.


Yüzünün ifadesi, sesinin ahengi y ine birdenbire
değişiv erm işti. Gözlerini bir defa daha etrafında gez​-
dirdi.

— Bu oday ı siz Kapernaum ov ’lardan m ı kirala​-


dınız?

— Ev et efendim !

— Onlar, şu kapının arkasındaki odada oturu​-


y orlar, değil m i?

— Ev et. Bu odanın bir tıpkısı da onlardadır.

— Hepsi bir odada m ı oturuy orlar?

— Hepsi bir odada.


Raskolnikov asık bir suratla:

— Ben bu odada geceleri korkardım , dedi.


Hâlâ kendine gelem ey en v e bu ziy aretin m anasını
kestirem ey en Sony a:

— Ev sahiplerim pek iy i, pek nazik insanlardır,


dedi. Bütün şu m obily alar, her şey , her şey onların​-
dır. Çok iy i y ürekli insanlardır. Çocukları da bana sık
sık gelip giderler.

— Onlar kekem e idiler galiba?

— Ev et efendim … O hem kekem e, hem topal​dır.


Karısı da öy le. Hani ona pek kekem e de dene​m ez.
Kelim eleri tam am ıy la söy ley em iy or. Çook, çok iy i bir
kadındır. Kapernaum ov eski toprak kölelerin​den bir
köy lüdür. Yedi çocukları v ar. Bunlardan y al​n ız en
büy ükleri konuşurken kekeler, ötekiler sadece
hastalıklıdır, am a kekelem ezler.

Sony a bunları anlattıktan sonra, gizlenem ey en bir


hay retle sordu:

— Peki, bütün bunları siz nereden biliy orsunuz?

— Vaktiy le babanız bana hepsini anlatm ıştı. Si​zin


başınızdan geçenleri de söy lem işti. Hatta sizin nasıl
saat altında ev den çıkıp, sekizi geçe döndüğünüzü,
sonra Katerina İv anov na’nın y atağınızın y anında diz
çöktüğünü bile anlatm ıştı.
Sony a utandı. Duraksay arak m ırıldandı.

— Bugün onu görür gibi oldum .

— Kim i?

— Babam ı. Sokakta y ürüy ordum . Şurada köşe


başında, saat dokuzla on arası… O da sanki önüm den
gidiy ordu. Tıpkısı tıpkısına o idi. Koşup Katerina
İv anov na’y a haber v erm ek istedim .

— Dolaşm ay a m ı çıkm ıştınız?

Sony a, y ine utanarak gözlerini indirdi, kesik ke​sik:

— Ev et! cev abını v erdi.

— Am a babanızın y anında iken Katerina İv a​n ov na


sizi galiba döv üy orm uş?

Sony a ona, âdeta korkm uş gibi bakarak:

— Yok canım , siz ne söy lüy orsunuz, neler söy ​-


lüy orsunuz, hay ır efendim ! dedi.
— Dem ek onu sev iy orsunuz?

Sony a, ıstıraplı bir eda ile ellerini kav uşturarak,


acıklı bir sesle:
— Onu m u? sev m ez olur m uy um hiç! Ah! Siz onu…
siz onu bir tanısay dınız! O tıpkı bir çocuk gibidir.
Zav allının aklı pek perişandır… Bunu çektiği acılara
v erm ek lâzım … Halbuki o ne akıllı bir kadın​dı…
Sonra, ne cöm ert, ne iy i y ürekli bir kadındır. Hiç, hiç
bilm ezsiniz, ah!…

Sony a bu sözleri âdeta üm itsizlik içinde,


hey ecanla, acı ile ellerini ov uşturarak söy lem işti.
Solgun y anak​l arı y eniden kızarm ış, gözlerinde bir
ıstırap ışığı do​l aşm ıştı. En duy gulu bir y erine
dokunulduğu, m utlaka bir şey ler anlatm ak,
söy lem ek, Katerina İv anov na’y ı m üdafaa etm ek
istediği her halinden belli idi. Birden​bire, y üzünün
bütün çizgilerinde, bu tabiri kullanm ak doğru ise,
doy m ak bilm ey en bir m erham et belirdi.

— Beni döv üy orm uş ha! Siz ne diy orsunuz efen​-


dim ! Am an Yarabbi, beni döv ecek! Hem tutalım ki
döv m üş olsun, ne çıkar! Bundan ne çıkar! Siz hiç, am a
hiçbir şey bilm iy orsunuz! O zav allı kadın öy lesine
bahtsız, öy lesine bahtsızdır ki… Üstelik de hasta… Her
şey de doğruluk olm ası lâzım geldiğine o kadar
inanıy or ki, bunu istiy or. Siz ona işkence bile etseniz,
y ine de haksız bir iş y aptıram azsınız! Düny ada hak v e
adalet olam ay acağına bir türlü inanm ak istem ez, bu
y üzden de boy una sinirlenir… O çocuk gibidir, çocuk
gibi… Çok dürüsttür, çok doğrudur.

— Peki, siz ne olacaksınız?

Sony a, sorgu dolu gözlerle ona baktı.

— Şim di onlar, sizin başınıza kaldı. Gerçi eski​den


de onlar y ine başınızda idi. Hatta üstelik babanız da
rakı parasını gelip sizden alırdı. Peki, y a şim di ne
olacak?

Sony a tasalı bir eda ile:

— Bilm iy orum , dedi.

— Onlar orada m ı kalacaklar?

— Bilm iy orum . Oray a kira v erm eleri lâzım . Yal​n ız


duy duğum a göre, ev sahibi kadın bugün onları ev den
çıkaracağını söy lem iş. Bunun üzerine Katerina
İv anov na da, artık orada bir dakika bile
kalam ay acağını bildirm iş.

— Nesine güv enerek böy le kabaday ılık ediy or?


Yoksa size m i güv eniy or?
Sony a birdenbire y ine hey ecanlandı, hatta öfke​-
lendi. Hali, tıpkı ürkütülm üş bir kanary anın v ey a
ona benzer küçük bir kuşun haline benziy ordu:
— Ah, hay ır, öy le söy lem ey in! Biz ikim iz biriz,
aram ızda ay rılık gay rılık y oktur.

Sonra, daha büy ük bir hey ecan v e hararetle:


— Bana güv enm esin de ne y apsın? Ne y apsın?
Bilseniz bugün ne kadar ağladı, ne kadar ağladı! Za​-
v allıcık aklını oy natıy or, siz bunun farkında değil m i​-
siniz? Ev et, aklını oy natıy or… Kâh bir çocuk gibi,
y arın her şey in tam am , sofranın eksiksiz olm ası için
telâş​l anır… Derken ellerini ov uşturm ay a, kan
tükürm ey e, ağlam ay a başlar.. İçini kaplay an
üm itsizlikle başını duv arlara v urur. Sonra y ine
av unur. Bütün üm idini size bağlar, şim di kendisine
sizin y ardım ettiğinizi, size day andığını söy ler. Bir
y erden borç para bularak beraberce doğduğu şehre
gideceğim izi, orada genç kızlara m ahsus bir pansiy on
açacağını, beni de oray a m üdire y apacağını,
böy lelikle bizim için y epy eni v e m esut bir hay at
başlay acağını söy ler… Boy num a sarılır, beni öper,
av utur! Zav allıcık kendi kuruntularına öy lesine
inanır, öy lesine inanır ki… Hiç ona itiraz edilir m i?
Bugün bütün gününü ortalığı silip süpürm ekle,
çam aşır y ıka​m akla, öteberi y am am akla geçirdi.
Derm ansız haline bakm adan, koca tekney i odasına
kadar çıkardı, tıka​n arak y atağa y attı. Sabahley in
Poly a ile Lena’y a pabuç alm ak için beraberce çarşıy a
gitm iştik. Zav allı​l arın pabuçları param parça
olm uştu. Am a param ız çıkışm adı. Ev deki hesap
çarşıy a uy m adı. Arada büy ük bir fark v ardı. Çünkü
Katerina İv anov na, pek güzel pabuçlar seçm işti.
Bilm ezsiniz, onun ne ince bir zev ki v ar! Para çıkışm adı
diy e oracıkta, satıcının y anında ağlam ay a başladı. Ah
bilseniz y üreğim nasıl parça​l andı!

Raskolnikov acı bir gülüm sey işle:

— Bunları öğrendikten sonra niçin böy le y aşadı​-


ğınız kolay ca anlaşılıy or, dedi.

Sony a y ine atıldı:

— Ya siz, siz de ona acım ıy or m usunuz? Am a daha


bir şey görm eden ona son m eteliğinizi v erdiğinizi
biliy orum . Ya her şey i görsey diniz, oh, Yarabbi! Ya
ben kaç sefer, kaç sefer onu ağlatm ışım dır. Daha
geçen hafta… Babam ın ölüm ünden bir hafta önce…
Katerina’y a karşı çok m erham etsiz dav randım . Hem
ben bunu kaç sefer, kaç sefer y aptım . Şim di ise, her
Allah’ın günü bunları hatırlam ak insana ne kadar
ağır ge​l iy or!
Sony a, konuşurken bu hâdisey i hatırlam anın v er​-
diği acı ile ellerini ov uşturuy ordu.

— Merham etsiz, gaddar olan siz m isiniz?


Ağlay arak sözlerine dev am etti:

— Ev et benim , ben! O gün ev e gitm iştim . Ba​bam :


“Sony a, dedi, bilm em niçin, başım ağrıy or, bana biraz
kitap oku… İşte şu kitabı!” elinde Andrev Sem y oniç
Lebezy atnikov ’dan aldığı bir kitap v ardı. Bu adam
şuracıkta oturur, hep böy le tuhaf v e gülünç kitaplar
bulur. Babam a: “Vaktim y ok, gitm em lâzım ” dedim .
Kitabı okum ak istem edim . Ev e de, bilhassa y eni
aldığım y akaları Katerina İv anov na’y a gösterm ek
için uğram ıştım . Bohçacı Lizav etta bana çok ucuz
y akalar, parm aksız eldiv enler getirm işti. Motifli, y eni
v e çok güzel şey ler… Katerina İv anov na bunları pek
beğendi. Takıp ay nanın karşısına geçti. Baktı v e pek
hoşlandı: “Sony a çok rica ederim , bunları bana he​diy e
et!” dedi. Bunları kendisine v erm em için bana rica
ediy ordu. Çünkü içinde bunlara karşı büy ük bir istek
duy m uştu. Halbuki bu y akay ı hangi elbisesine
takacaktı? Hiç: Olsa olsa, eski m esut günlerini ha​-
tırlam ış olabilirdi.. Ay nanın karşısına geçip hay ran
hay ran kendisini sey retti. Halbuki sırtına giy ecek hiç,
am a hiç entarisi y oktu. Kaç y ıldır hiçbir şey y apm a​-
m ıştı. Hiçbir zam an, hiç kim seden, hiçbir şey istem ez.
Mağrurdur, başkasından bir şey istem ektense,
elindeki son kırıntıy ı v erm ey i tercih eder. Fakat işte
bu y aka​l arı benden tutup istem işti. Herhalde çok
hoşuna git​m iş olacaktı. Ben ise, onları v erm ey i
kıy am adım : “Bun​l ar sizin nenize gerek Katerina
İv anov na?” dedim . Ev et, böy le söy ledim : Nenize
gerek. Am a işte, ona bunu söy lem em eliy dim . Bana
öy le bir bakışı v ardı ki… Ona bu y akaları v erm ey işim
o kadar gücüne gitm işti ki… Onun bu halini görm ek
çok fenam a gitti. Onun gücüne giden y akay ı alm ay ışı
değil, benim v erm ek istem ey işim di. Bunu açıkça
görm üştüm . Ah, elim den gelse de şim di, bütün olup
bitenleri geri çev irebilsem , o sözleri geri alabilsem …
Ah, ben neler söy lüy orum .. Bunlar sizi ilgilendirm ez
ki…

— Şu bohçacı Lizav etta’y ı tanır m ıy dınız?

Biraz şaşıran Sony a, Raskolnikov ’un sorusuna bir


soru ile cev ap v erdi:
— Ev et… Siz de onu tanır m ıy dınız?

Raskolnikov sorulan suale cev ap v erm edi. Biraz


sustuktan sonra:

— Katerina İv anov na son dev resine girm iş bir


v erem lidir. Yakında ölecek, dedi.
Sony a, âdeta söy lediği sözleri tasdik etm esini is​-
tercesine, şuursuz bir hareketle Raskolnikov ’un
ellerine sarılarak:

— Oh, hay ır, hay ır, hay ır! diy e bağırdı.

— Ölm esi, onun için daha iy i.

Sony a korkm uş bir halde, şuursuzca:

— Hay ır, daha iy i değil, daha iy i değil, hiç de öy le


değil! diy e tekrarladı.

— Peki, y a çocuklar? Yanınıza alam ay acağınıza


göre, onlar ne olacak?

Sony a, elleriy le başını y akalay arak âdeta üm it​-


sizce:

— Oh, bilm iy orum , bilm iy orum , diy e bağırdı. Bu


düşüncenin birçok seferler onun da aklına geldiği
besbelliy di. Şim di Raskolnikov bu düşüncey i
hatırlatm ış olm aktan başka bir şey y apm am ıştı.
Raskolnikov m erham etsizce dev am etti:
— Peki, şay et siz Katerina İv anov na’nın sağlığın​da
hastalanır v e hastaney e kaldırılırsanız o zam an
onların hali ne olur?

Sony a’nın y üzü m üthiş bir korku ile çarpıldı:

— Ah, siz neler söy lüy orsunuz, neler! Böy le şey


olam az!

Raskolnikov gaddar bir gülüm sey işle:

— Nasıl olam azm ış? Hastalığa karşı sigortalı


değilsiniz y a? O zam an onların hali ne olur? Hepsi de
cum hur cem aat sokağa dökülecekler. Katerina
İv anov ​n a öksüre öksüre dilenecek v e bugün y aptığı
gibi ba​şını duv arlara v uracak, çocuklar ağlaşacak…
Derken y ere y ıkılacak, polisler gelip onu karakola
götürecek, oradan da hastaney e kaldıracaklar… Tabii
sonu ölüm … Ya çocuklar?..

Nihay et Sony a’nın sıkışm ış göğsünden:

— Oh hay ır, Allah bu kadarına razı olm az, söz​l eri


çıktı.

Kızcağız, sanki her şey ona bağlı im iş gibi, deli​-


kanlının y üzüne bakarak v e sessiz bir y alv arışla
ellerini kav uşturarak, m azlum m azlum onu
dinliy ordu.

Raskolnikov ay ağa kalkarak odada dolaşm ay a


başladı. Aradan bir dakika kadar zam an geçti. Sony a
kollarını iki y anm a sarkıtm ış, başını eğm iş bir halde,
m üthiş bir ıstırap içinde ay akta duruy ordu.

Raskolnikov , birdenbire Sony a’nın önünde dura​-


rak sordu:

— Biraz para biriktirm ek m üm kün değil m i? Kara


gün için üç beş kuruş artırm ak?

Sony a:

— Hay ır, diy e m ırıldandı.

Delikanlı, âdeta alay edercesine:

— Pek tabii olarak, hay ır. Am a hiç bunu y ap​m ay ı


denediniz m i? diy e sordu.

— Denedim .

— Tabii bir şey çıkm adı. Olm ay acağı da besbelli.


Sorm am bile y ersiz!

Raskolnikov y ine odanın içinde dolaşm ay a baş​l adı.


Aradan bir dakika daha geçti.
— Her gün kazanm ıy orsunuz, değil m i?
Sony a eskisinden çok utandı, y ine y üzü kıpkır​m ızı
kesildi. Istıraplı bir gay retle:

— Hay ır, diy e fısıldadı.


Raskolnikov âdeta dam dan düşercesine:

— Herhalde Poleçka’nın da başına gelecek bu​dur,


dedi.

Sony a, sanki bir y erine bıçak saplam ışlar gibi


büy ük bir üm itsizlik içinde bağırdı:

— Hay ır, hay ır böy le bir şey olam az! Bu kadar


iğrenç bir şey e Allah razı olam az!

— Am a başkalarına razı oluy or.

Zav allı kızcağız, âdeta kendinden geçm iş bir halde:

— Hay ır, hay ır! Onu Allah korur, Allah! diy e


tekrarladı.

Raskolnikov , tıpkı başkasının felâketine sev inen


bir insan edasıy la gülerek kızın y üzüne baktı v e:

— Belki de hiç Allah y oktur, dedi.


Sony a’nın y üzü, birdenbire, korkunç denilecek
şekilde değişti. Yüzünün her çizgisi ay rı ay rı sey irdi.
Anlatılm ası zor bir sitem le delikanlıy a baktı. Bir şey ​-
ler söy lem ek istedi, am a ağzından bir tek söz çıkm adı.
Yalnız, elleriy le y üzünü kapay arak, hıçkıra hıçkıra
ağ​l am ay a başladı.

Raskolnikov biraz sustuktan sonra:

— Katerina İv anov na’nın aklını oy nattığını söy ​-


lüy orsunuz! Am a siz de aklınızı oy natıy orsunuz!

Aradan beş dakika geçti. Raskolnikov hiç konuş​-


m adan, hatta kızın y üzüne bakm adan, bir aşağı bir
y ukarı dolaşm ay a başladı. Nihay et, Sony a’y a
y aklaştı. Gözlerinden kıv ılcım lar saçılıy ordu. İki
eliy le kızın om uzlarından tutarak gözy aşlarıy la
ıslanm ış y üzüne derin derin baktı. Bakışları kuru,
ateşli v e keskindi. Dudakları fena halde titriy ordu.
Birdenbire, hızla eğildi, y ere kapanarak genç kızın
ay aklarını öptü.
Sony a, âdeta bir deliden kaçar gibi m üthiş bir
korku içinde kendini geri çekti. Raskolnikov ’un şu an​-
da, gerçekten de bir deliden hiç farkı y oktu.

Genç kız sapsarı kesildi. Yüreği acı ile burkula​r ak:


— Ne y apıy orsunuz, ne y apıy orsunuz öy le? Hem
de benim gibi bir kızın önünde! diy e kekeledi.
Raskolnikov hem en kalktı. Pencerey e doğru y ü​-
rüy erek, garip, y abani bir sesle:

— Ben sana secde etm edim , ben bütün insanlığın


ıstırabı karşısında secdey e v ardım , dedi.

Sonra, bir dakika geçm eden tekrar kızın y anına


dönerek ilâv e etti:

— Dinle: Az önce, canım ı sıkan herifin birine, senin


küçük parm ağın kadar olam ay acağını, kız kardeşim i
de senin y anına oturtm akla şereflendirdiğim i
söy ledim .
Sony a, âdeta korku ile bağırdı:

— Ah, bunu nasıl söy ley ebildiniz! Hem de kız


kardeşinizin y anında? Benim le y an y ana oturm ak bir
şerefm iş, ha! Am a ben şerefsiz bir kızım . Bunu nasıl da
söy ley ebildiniz?

— Ben bunu söy lerken, ne senin şerefsizliğini, ne de


işlediğin günahları hatırım a getirdim . Sadece, çek​-
tiğin büy ük çiley i düşünerek böy le söy ledim . Senin,
büy ük bir günahkâr oluşuna gelince…

Raskolnikov sözlerinin burasında birdenbire coştu:


— Günahkâr olduğun m uhakkak! Senin en bü​y ük
günahın, kendini boşu boşuna öldürm en, feda et​-
m endir. Bu, nasıl korkunç bir şey olm az? Hem bu
kadar iğrendiğin bir çam urun içinde y aşay asın, hem
de (küçücük bir dikkatle anlay acağın üzere) bu hare​-
ketinle kim sey e y ardım etm ediğini, kim sey i hiçbir
şey ​den kurtarm adığını bilesin, bu, korkunç bir şey
olm az m ı?

Raskolnikov , sözlerinin burasında âdeta köpürdü:

— Söy le bakay ım : Nasıl oluy or da sende bir​birine


taban tabana zıt iki duy gu y er alabiliy or, bu y üz
karası, bu bay ağılık, bu kutsal duy gu ile bağdaşa​-
biliy or? Çünkü senin durum unda olan birisi için
kendisini tepesi üstü suy a atm ası, daha akıllıca, daha
doğru, bin defa daha doğru bir hareket olurdu.

Sony a, ıstırap dolu gözlerle am a ay nı zam anda


onun teklifine hiç de şaşm am ış bir insan edasıy la
Raskolnikov ’a bakarak zay ıf bir sesle sordu:
— Ya onlar ne olacak?

Raskolnikov garip bakışlarla onu süzdü. Genç


kızın, y alnız bu bakışından bir anda her şey i okum uş​-
tu. Dem ek ki, gerçekten de onun kafasında bu dü​şünce
v ardı. Belki de birçok seferler üm itsiz anlarında,
birdenbire her şey e son v erm ey i ciddî olarak düşün​-
m üştü; hem de o kadar ciddî ki, şu anda Raskolni​-
kov ’un bu teklifine hem en hem en hiç de şaşm am ıştı.
Hatta sözlerindeki gaddarlığın bile farkında
olm am ıştı. (Sitem lerinin m anasını, hele kızın
y üzkarasını, nasıl bam başka bir görüşle m uhakem e
ettiğini Sony a, pek tabii olarak hiç anlam am ıştı.
Raskolnikov için bu bes​belli bir şey di.) Böy le iğrenç,
böy le nam ussuzca y aşadığını düşünm enin o zav allıy a,
hem de çoktan, ne ca​n av arca ıstıraplar çektirdiğini
Raskolnikov çok iy i anlam ış bulunuy ordu. Şim diy e
kadar kızı hay atına son v erm ek kararından alıkoy an
ne olabilirdi?. diy e düşündü. İşte ancak o zam an bu
zav allı küçük y etim lerin v e kafasını duv arlara
çarpan bu v erem li, bu acı​n acak y arı deli kadının,
Katerina İv anov na’nın, Sony a için nasıl bir m ana
taşıdığını tam am ıy la anladı.

Bununla beraber, Raskolnikov için apaçık olan bir


şey daha v ardı ki, o da Sony a’nın, bu karakteri ile ne
de olsa gördüğü bu tahsil v e terbiy e ile öm rünün
sonuna kadar bu durum da kalam ay acağı key fiy eti
idi. Am a ne olursa olsun delikanlının çözem ediği bir
m e​sele v ardı: Sony a, kendisini suy a atm ak cesaretini
gös​t erem ediğine göre, nasıl olm uştu da çıldırm adan
bu ka​dar uzun bir zam an bu durum da kalabilm işti?
Sony a’​n ın durum u ne y azık ki, istisna teşkil eden
m ünferit bir hâdise olm am akla beraber, cem iy ette
tesadüfi bir m ahiy et taşıy ordu. Hiç şüphe y ok ki
Raskolnikov , bu​n un böy le olduğunu çok iy i anlıy ordu.
Am a bu kendi kendine m ey dana gelen karakter, bu
y arım y am alak tah​sil v e bundan önceki nam uslu
y aşay ış, daha bu kirli y olun ilk adım ında bu kızı
pekâlâ öldürebilirdi. O hal​de, onu tutan, onu alıkoy an
ney di? Herhalde bir sefa​h at arzusu olm asa gerekti!..
Bu çirkef, herhalde, y alnız onun v ücuduna bulaşm ış
olsa gerekti. Gerçek ahlâk bozukluğunun bir dam lası
bile henüz daha onun ruhu​n a, y üreğine girm em işti.
Raskolnikov bunu pekâlâ gö​r üy ordu. Genç kız, onun
karşısında bütün çıplaklı​ğ ıy la duruy ordu.
Raskolnikov kendi kendine şöy le dü​şündü: “Bu kızın
önünde üç y ol v ar: Kendini kanala atm ak,
tım arhaney i boy lam ak y ahut eninde sonunda
kendini, dim ağını uy uşturan, y üreğine bir taş duy gu​-
suzluğu v eren fuhuş çirkefine gırtlağına kadar göm ​-
m ek. Raskolnikov ’u hepsinden çok bu sonuncu ihtim al
iğrendiriy ordu. Am a artık o, şüpheci bir ruh
taşıy ordu, henüz daha gençti, birçok kay ıtlardan
sıy rılm ıştı, dolay ısıy la, m erham etsizdi. Bunun için de
bu ihtim aller arasında en kuv v etlisinin y ine üçüncü
ihtim al olduğuna inanm aktan da kendini
alam ıy ordu.

Kendi kendine: “Acaba böy le bir şey in doğru


olm ası m üm kün m ü? diy e düşündü. Henüz daha ru​-
hunun saflığını koruy an bu v arlık, bile bile kendini
bu iğrenç, bu m urdar, çirkef çukuruna atabilir m i?
Yoksa m anev i sukut başlam ış m ıdır? Acaba bu y üz
karası artık ona o kadar iğrenç görünm ediği için m i​-
dir ki, şim diy e kadar buna day anabildi? Az önce
Sony a’nın bağırdığı gibi o da, hay ır, hay ır, böy le şey
olam az, diy e içinden bağırdı. Onu şim diy e kadar, ken​-
dini kanala atm aktan alıkoy an günah korkusu v e
onlardı. Şay et şim diy e kadar henüz aklını
kaçırm adıy sa… Hem onun aklını kaçılm am ış
olduğunu kim tem in edebilir? Acaba tam am ıy la
şuuruna sahip m i​dir?.. Şuuruna sahip bir insan şim di
onun konuştuğu gibi konuşur m u?… Şuuruna sahip
bir insan, şim di onun düşündüğü gibi düşünür m ü?..
Uçurum un ke​n arında, tam onu çeken çirkef
çukurunun başında oturup elleriy le im dat işaretleri
y apm ak, sonra da kendisine tehlikeden bahsedilince,
kulaklarını tıkam ak, aklı başında bir insanın
y apacağı bir iş m idir? Yoksa, bir m ucizenin v ukua
gelm esini m i bekliy or, nedir?.. Herhalde öy le olsa
gerek… Bütün bunlar, birer delilik belirtisi say ılm az
m ı?”

Raskolnikov ısrarla bu düşünce üzerinde durdu.


Bu netice ona hepsinden daha hoş görünm ekte idi.
Genç kızı dikkatle tetkike koy uldu.

— Dem ek ki sen, Allaha çok ibadet ediy orsun,


Sony a? diy e sordu.

Sony a susuy or, Raskolnikov da onun cev ap v er​-


m esini bekley erek y anı başında duruy ordu. Sony a,
ça​buk çabuk, enerjik bir sesle:

— Allah olm asay dı benim halim ne olurdu? diy e


m ırıldandı, kıv ılcım lanan gözlerini birdenbire ona
kaldırdı v e eliy le de delikanlının elini sıktı.

Raskolnikov : “Tam am , tahm in ettiğim gibi!” diy e


düşündü v e kızın ağzını aram ay a dev am ederek
sordu:
— Buna karşılık Allah sana, senin için ne y a​pıy or?

Sony a, âdeta v erecek cev ap bulam ıy orm uş gibi


uzunca bir zam an sustu. Zay ıf göğsü hey ecandan kal​-
kıp iniy ordu.

Delikanlıy a sert sert, hatta öfke ile bakarak


birdenbire:

— Susunuz! Bana böy le şey ler sorm ay ın! Siz lây ık


değilsiniz, diy e bağırdı.

Raskolnikov , içinden ısrarla: “Ev et, tahm in etti​-


ğim gibi, tahm in ettiğim gibi!” diy e tekrarladı.

Genç kız, y ine gözlerini y ere indirerek, çabuk


çabuk:

— Her şey y apıy or! diy e fısıldadı.

Raskolnikov aşırı bir m erakla genç kıza bakarak:


“İşte m eselenin halli, işte bu hallin izahı” diy e kendi
kendine karar v erdi.
Yeni, garip, âdeta hastalıklı bir duy gu ile bu
küçük, solgun, zay ıf, intizam sız, köşeli y üzü süzüy or;
böy le bir ışıkla, böy le sert v e enerjik bir ifade ile
tutuşabilen bu tatlı m av i gözlere, hâlâ öfke v e hoş​-
nutsuzluktan titrey en bu küçük v ücuda bakıy ordu…
Bütün bunlar ona, gittikçe daha garip, hatta im kân​sız
gibi görünüy ordu. İçinden: “Kaçık! Kaçık!” diy e
söy lendi.

Kom odinin üstünde bir kitap duruy ordu. Odada


bir aşağı bir y ukarı dolaşırken her önünden geçtikçe,
onu görm üştü. Şim di de eline alıp baktı. Bu, İncil’in
Rusça tercüm esi idi. Eski, kullanılm ış, m eşin ciltli bir
kitaptı.
Odanın öteki ucundan:

— Bu nereden geldi? diy e seslendi.

Genç kız, y ine eski y erinde, m asadan üç adım


ötede durm akta idi. Gözlerini Raskolnikov ’a kaldır​-
m adan, âdeta istem ey erek:

— Biri getirdi, cev abını v erdi.

— Kim getirdi?

— Lizav etta getirdi. Ben istem iştim .

“Lizav etta! İşte bu tuhaf” diy e düşündü.


Sony a’daki her şey ona gittikçe daha garip, daha
harikulâde görünm ey e başlam ıştı. Kitabı m um a
y aklaştırarak y apraklarını çev irm ey e koy uldu.
Birdenbire:
— Lazar’dan hangi sahifede bahsediliy or? diy e
sordu.
Sony a ısrarla önüne bakıy or, cev ap v erm iy ordu.
Masay a biraz y anlam asına durm uştu.

— Lazar’ın öldükten sonra dirilişini anlatan y er


neresi? Bana onu bulsana Sony a!

Sony a, göz ucuy la delikanlıy a baktı. Ona


y aklaşm adan:

— Baktığınız y erde değil, dördüncü İncil’de, diy e


fısıldadı.

Raskolnikov oturdu. Dirseklerini m asay a, başını


da eline day ay arak kederli kederli etrafına baktı, din​-
lem ey e hazırlandı:

— Bul da, bana orasını oku!…

İçinden de: “Üç hafta sonra buy urun bakalım


y edinci v erst’e! Bana öy le geliy or ki, şay et daha kö​-
tüsü olm azsa, ben kendim oray a gitm iş olacağım !”
diy e söy lendi.
Sony a, kararsızca m asay a y aklaştı.
Raskolnikov ’un bu garip isteğini pek de sam im î
bulm am ıştı. Am a y ine de kitabı aldı. Masanın öbür
y anından göz ucuy la ona bakarak:
— Sahi siz bunu okum adınız m ı? diy e sordu.
Sesi gittikçe acılaşıy ordu.

— Çok eskiden.. Okula giderken.. Hay di başla!..

— Kilisede de dinlem ediniz m i?

— Ben… Kilisey e gitm em . Ya sen, sık sık gidi​y or


m usun?…

Sony a:

— Hay ır, diy e m ırıldandı.


Raskolnikov gülüm sedi:

— Anlıy orum .. Şu halde y arın, babanın cenaze


töreninde bulunm ay acaksın!…

— Hay ır, bulunacağım !.. Ben, geçen hafta da


kilisey e gitm iştim . Dua ettirm iştim .

— Kim in için?
— Lizav etta için. Zav allıy ı balta ile öldürdüler.

Raskolnikov ’un sinirleri gittikçe geriliy ordu. Başı


da dönm ey e başlam ıştı.
— Lizav etta senin ahbabın m ıy dı?…

— Ev et… Çok doğru bir kadındı. Bana gelirdi…


Am a sey rek gelirdi… Çünkü v akti olm azdı. Beraber
okur v e… dertleşirdik. O şim di Allah’ı görüy ordur.

Kitaptan alınm a bu sözler, Raskolnikov ’un ku​-


laklarında pek tuhaf çınlam alar y apıy ordu. İkisi de
Allahlık olan bu iki kadın arasındaki bu esrarlı bu​-
luşm alar da ona garip görünm üştü.

İçinden: “Bu gidişle ben de kaçıracağım ! Bu


bulaşıcı bir şey ” diy e düşündü. Sonra birdenbire,
sinirli bir ısrarla bağırdı:
— Oku!…

Sony a, hâlâ kararsızlık içindey di. Yüreği hızlı hızlı


çarpıy ordu. Ona, âdeta okum ay a korkuy ordu.

Raskolnikov bu “Bahtsız deliy e” hem en hem en ıstı​-


rapla bakıy ordu.

Sony a, tıkanırcasına fısıldadı:


— Siz inanm ıy orsunuz ki… Size ne diy e okuy a​y ım ?

Raskolnikov ısrar etti:


— Oku!.. Ben böy le istiy orum !.. Lizav etta’y a
okuy ordun y a!..

Sony a kitabı açtı, istenilen y eri aram ay a başladı.


Elleri titriy or, sesi çıkm ıy ordu, iki sefer okum ay a
başladı, am a ikisinde de ilk heceleri bir türlü
söy ley em edi. Nihay et, büy ük bir gay retle: “Bey tany a
hal​k ından Lazar adlı birisi hasta idi…” diy e
başlay abildi. Am a birdenbire daha üçüncü kelim ede
sesi titredi v e çok gerilm iş bir tel gibi koptu. Nefesi
tıkanm ış, y üreği sıkışm ıştı.

Raskolnikov , Sony a’nın kendisine niçin okum ak


istem ediğini, aşağı y ukarı anlıy ordu. Bunu anladıkça
da, okum ası için inadına daha kaba, daha sinirli bir
şekilde direniy ordu. Genç kızın şu anda iç düny asını
açığa v urm aktan, bunu ele v erm ekten ne kadar
üzüntü duy duğunu Raskolnikov çok, am a çok iy i
anlıy ordu. Delikanlı bu duy guların, gerçekten de genç
kızın, belki de daha, bahtsız babasının, acıdan deliy e
dön​m üş üv ey annesinin, aç çocukların y anında
m ünase​betsiz bağrışıp çağrışm alar v e sitem ler
arasında ge​ç en, aile hay atı zam anına ait eski v e
gerçek sırlarını teşkil ettiğini anlıy ordu. Delikanlı
ay nı zam anda, genç kızın, şim di okum ay a başlarken
sıkıldığını, bir şey ​l erden fena halde korktuğunu, am a
bütün bu korku v e sıkılganlığına rağm en “sonradan
bir şey ler olm a​m ası için” bilhassa ona, hem de şim di
okum ak için önüne geçilm ez bir istek duy duğunu da
kati olarak anlam ış bulunuy ordu. O bu isteği, genç
kızın gözlerin​de okum uş, onu sarsan hey ecanından
anlam ıştı.

Sony a y av aş y av aş kendini topladı. İlk parçay ı


okurken, sesinin çıkm asına engel olan hey ecanını
y endi v e Yohana İncilinin on birinci bölüm ünü
okum ay a dev am etti. Böy lece 1 9 uncu ay ete kadar
okudu:

“Yahudilerden birçokları, kardeşlerinden ötürü


başsağlığı dilem ek için Marta ile Mery em ’in y anına
gelm işlerdi. Marta, İsa’nın geldiğini duy unca onu
karşılam ay a koştu. Mery em ise ev inde kaldı. Bunun
üzerine Marta, İsa’y a: Efendim iz, eğer siz burada
bulunsay dınız, kardeşim ölm ezdi, am a şim di bile
Allah’tan her ne dilerseniz, v ereceğini biliy orum ”
dedi.

Sony a buray a gelince, y ine sesinin titrediğini v e


kesilm ek üzere bulunduğunu utanarak fark etti, y ine
durakladı.

“İsa ona şu cev abı v erdi: Kardeşin dirilecektir!..


Marta ise: Ev et son günü, m ahşerde dirileceğini bi​-
liy orum , dedi. İsa ona: Mahşer v e hay at benim , dedi.
Bana inanan, ölm üş olsa bile dirilecektir. Hay atta
olup bana inananlar, ebedî olarak ölm ezler. Sen buna
inanıy or m usun? Marta, İsa’y a:

(Buray a gelince Sony a, sanki aleni olarak ikrarda


bulunan kendisiy m iş gibi acıy la içini çekerek, tane
tane v e kuv v etle okudu.)

“Ev et efendim iz, dedi. Ben senin, düny ay a gelm esi


beklenen Allah’ın oğlu Mesih olduğuna inanıy orum . “

Genç kız durur gibi oldu. Delikanlıy a acele, ka​-


çam ak bir bakış fırlattı. Am a çabucak kendini
toparlay arak, okum ay a dev am etti. Raskolnikov
dirseklerini m asay a day am ış bir halde, kızdan y ana
dönm eden, kım ıldam adan oturuy or, etrafa bakarak
dinliy ordu. 3 2 inci ay ete geldiler.
“Mery em ise, İsa’nın bulunduğu y ere gelip de onu
görünce, ay aklarına kapandı; ona Ya Rab! Eğer sen
burada olsay dın kardeşim ölm ezdi, dedi. İsa onun
ağladığını v e onunla beraber gelen Yahudilerin
ağladıklarını görünce ruhu ıstırapla titredi,
hey ecanla: onu nerey e koy dunuz? dedi. Ona:
Efendim iz, gelin de görün, dediler. İsa ağladı. Bunun
üzerine Yahudiler: Bakınız, m eğer onu ne kadar
sev iy orm uş, dediler. Bazıları ise: körlerin gözlerini
açan bu zat, bunun ölm em esi için bir şey ler y apam az
m ıy dı? diy e sordular.”

Raskolnikov , kıza doğru dönerek, hey ecanla ona


baktı: Ev et, doğru tahm in etm işti. Genç kız, gerçek bir
sıtm ay a tutulm uş gibi zangır zangır titriy ordu. Rody a
bunu bekliy ordu. Sony a o işitilm em iş m uhte​şem
m ucize sahnesine y aklaşıy ordu. Büy ük zafer duy ​g usu
bütün benliğini sarm ıştı. Sesinde m edenî bir ahenk
çınlam akta idi. Bu seste bir zafer v e sev inç ahengi
v ardı, ona bu gürlüğü v eren de bu idi. Önün​deki
satırlar birbirine karışıy ordu. Çünkü gözleri
kararm ıştı. Am a Sony a, okuduğu bu bahsi ezbere bili​-
y ordu. Ay etteki: “Körlerin gözlerini açan bu zat… bir
şey ler y apam az m ıy dı?” sözlerini okurken sesini
alçaltm ış, bir dakika sonra, y ıldırım la v urulm uş gibi
y erlere kapanarak ağlay acak v e im ana gelecek olan,
gözleri hiday et ışığından m ahrum , im ansız
Yahudilerin şüphe, nefret v e hakaretlerini, büy ük bir
ihtiras v e hararetle v erm ey e çalışm ıştı. Genç kız: “Bu
da, bu da hiday et nurundan m ahrum bu im ansız da
şim di bunu duy acak, o da im ana gelecektir. Ev et,
ev et! Şim di, şu anda!” diy e aklından geçiriy or v e bu
sev inçli bek​l ey işten içi titriy ordu.

“İsa y ine içinden bir ah çekerek kabre geldi. Bu bir


m ağara olup, önüne bir taş konulm uştu. İsa: Taşı
kaldırınız! dedi. Ölenin kız kardeşi Marta: Efendim iz,
dedi, şim diy e kadar kokm uştur, çünkü göm üleli dört
gün oluy or.”

Genç kız bu dört gün sözleri üstünde kuv v etle


durm uştu.

“İsa ona cev ap v erdi: Şay et im an edersen Allah’ın


büy üklüğüne şahit olacaksın, dem em iş m iy dim ?
Böy lece ölünün bulunduğu m ağaranın önündeki taşı
kaldırdılar. Bunun üzerine İsa gözlerini göğe kaldı​-
rarak: Baba! dileklerim i kabul ettiğin için sana şükür​-
ler ederim , dedi. Gerçi dileklerim i her zam an kabul
ettiğini biliy ordum . Am a bunu, etrafım ı çev iren bu
insanların, beni senin gönderdiğine inanm aları için
söy lüy orum . İsa bunları söy ledikten sonra y üksek ses​-
le: Ey Lazar, dışarı çık! diy e bağırdı v e ölm üş olan
Lazar dışarı çıktı.”

(Genç kız bu m ucize sahnesine sanki kendisi şahit


olm uş gibi, hey ecandan ürpererek bu pasajı y üksek
sesle okum uştu.)

“Ölünün ay aklarıy la elleri kefenle sardı, y üzü


m endille bağlı idi. İsa onlara: Çözün elini ay ağını,
bırakın gitsin, dedi.”

“O zaman, Meryem’e gelen ve bu mucizeyi gören


Yahudilerden birçokları İ sa’ya iman ettiler.”

Sony a bundan ötesini okum adı; zaten okuy a​m azdı


da. Kitabı kapadı, hızla sandaly eden kalktı. Hırçın bir
sesle, kesik kesik:

— Lazar’ın dirilişine ait kısım bu kadardır, dedi v e


utancından Raskolnikov ’un y üzüne bakm ay a cesaret
edem ey erek başını başka tarafa çev irdi,
kım ıldam adan durdu. Sıtm a titrem esi hâlâ
geçm em işti.

Çoktandır sönm ey e y üz tutan eğri şam dandaki


m um , bu ebedî kitabı okum ak için bu sefil odada çok
garip bir şekilde buluşan bu katille bu orospuy u hay al
m ey al ay dınlatıy ordu. Aradan beş dakika, belki de
daha çok bir zam an geçti.
Birdenbire y erinden kalkıp Sony a’y a y aklaşan
Raskolnikov , kaşlarını çatarak, y üksek sesle:
— Seninle bir iş hakkında konuşm ay a gelm iştim ,
dedi.

Sony a hiçbir şey söy lem eden gözlerini kaldırıp ona


baktı. Raskolnikov ’un sert bakışlarında v ahşi bir
karar okunuy ordu.

— Bugün ailem i terk ettim , annem le kız


kardeşim den ay rıldım . Artık bir daha onların y anına
dönm ey eceğim ! Onlarla olan bütün bağlarım ı kestim .
Âdeta şaşkına dönen Sony a:

— Niçin? diy e sordu.

Kısa bir zam an önceki karşılaşm alarında, Raskol​-


nikov ’un annesi ile kız kardeşi, Sony a’nın üzerinde,
m ahiy eti kızca pek de anlaşılm am akla beraber, çok iy i
bir tesir y apm ışlardı. Bu bozuşm a hav adisini âdeta
dehşete kapılarak dinlem işti.

Raskolnikov sözüne dev am ederek:


— Artık senden başka kim sem y ok, diy e ilâv e etti.
Beraber gidelim . Ben bunun için sana geldim . İkim iz
de lânetlem ey iz, ikim iz beraber gidelim .
Delikanlının gözleri bir kor gibi y anıy ordu. Son​y a,
kendi pay ına “kaçık!” diy e düşündü. Sonra, elin​de
olm ay arak geri geri çekildi, korku ile:

— Nerey e gideceğiz? diy e sordu.

— Ben ne biley im ? Bildiğim biricik şey , ay nı y olun


y olcusu olduğum uzdur. Bunu katî olarak bili​y orum .
Hepsi bu kadar! Gay elerim iz de birdir.
Genç kız ona bakıy or, hiçbir şey anlam ıy ordu.
Anladığı biricik şey bu zav allı delikanlının, çok, hem
de korkunç denilecek kadar çok bahtsız olduğu idi.

Raskolnikov sözüne dev am etti:

— Sen onlara oturup anlatsan da, kim se bir şey


anlam az. Am a ben seni anlıy orum . Sen bana
lâzım sın, bunun için de kalkıp buray a geldim .

Sony a:

— Anlam ıy orum , diy e fısıldadı.

— Daha sonra anlarsın! Sen de ay nı şey i y ap​m adın


m ı? Sen de cem iy et nizam larını çiğnedin.. Çiğnem ek
cesaretini gösterebildin! Kendi kendini öldürdün…
Kendini m ahv ettin! (Hep ay nı şey ) zekanla, aklınla
y aşay abilirdin, halbuki Sam anpazarında sürünerek
hay atını tüketeceksin! Am a sen buna day anam azsın!
Yalnız kalırsan, günün birinde sen de benim gibi
aklını kaçırırsın! Zaten daha şim diden bir deliden
farkın y ok! Şu halde, beraber gitm em iz, bir y oldan
y ürüm em iz lâzım dır. Hay di gidelim !

Bu sözlerden tuhaf v e şiddetli bir hey ecana kapılan


Sony a:

— Niçin? Niçin bunları söy lüy orsunuz? dedi.

— Niçin m i? Çünkü böy le kalam azsın, işte bu​n un


için.. Allah’ın da razı olm ay acağı bu çocukça ağ​-
lam aları bir y ana bırakarak, nihay et aklını başına
toplam an, ciddî düşünm en lâzım ! Söy le bana baka​-
y ım , y arın seni götürüp hastaney e y atırırlarsa halin
ne olur? Katerina İv anov na’nın aklı başında değil,
üstelik de v erem li, y akında ölecek. O zam an çocukları
ne olacak? Poleçka da m ahv olm ay acak m ı sanki? Di​-
lenm ek için annelerinin gönderdiği köşe başlarındaki
çocukları hiç görm edin m i? Bu annelerin nerede, ne
gibi şartlar altında y aşadıklarını öğrendim .
Buralarda çocukların, bir çocuk olarak kalm alarına
im kân y ok​t ur. Buralarda, y edi y aşında çocuklar bir
orospu v ey a hırsızdır. Halbuki çocuklar İsa’nın birer
sem bolüdür: “İlâhî saltanat onlarındır.”

Ellerini ov uşturarak sinirli sinirli hıçkıran Sony a:


— Ne y apm alı? Peki ne y apm alı? diy e tekrar​-
lıy ordu.

— Ne m i y apm alı? Ne lâzım sa katî olarak her şey i


kesip atacaksın. İşte hepsi bu kadar! Tabii acılara da
göğüs gereceksin! Ne? Hâlâ anlam adın m ı? Daha
sonra anlarsın! İnsana her şey den önce hürriy et v e
iktidar lâzım dır. Bilhassa iktidar! Bütün ürkek v ar​-
lıkların, bütün karınca y uv alarının üzerinde bir
iktidar (hâkim iy et) kurm ak lâzım dır. İşte hedef! Bunu
ha​t ırla! Benim sana tav siy em budur! Belki de seninle
son defa konuşuy orum ! Şay et y arın gelm ezsem , o
zam an her şey i kendin öğrenirsin, o takdirde benim
şim di sana söy lediğim bu sözleri hatırla! Yıllarca
sonra, bir gün gelir, hay at tecrübelerinle belki de bu
sözlerim in m anasını anlarsın! Eğer y arın gelirsem
Lizev etta’y ı kim in öldürdüğünü sana söy lerim .
Allah’a ısm arladık!

Sony a korkudan titredi. Dehşetten v ücudu buz


gibi oldu. Raskolnikov ’a y abani y abani bakarak sordu:
— Lizav etta’y ı kim in öldürdüğünü sahiden bili​y or
m usunuz?

— Ev et biliy orum , sana da söy ley eceğim . Am a


y alnız sana! Bunu söy lem ek için seni seçtim . Senden
af dilem ey e gelm ey eceğim , sana sadece gelip haber
v ereceğim . Sana bunu haber v erm ek için ben seni
çoktan seçm iştim … Daha baban bana senden bahset​-
tiği zam an, henüz daha Lizav etta sağ iken bunu dü​-
şünm üştüm . Allaha ısm arladık! Bana elini v erm e!
Yarın görüşürüz!

Raskolnikov çıktı. Sony a, onun arkasından bir


deliy e bakar gibi baktı. Am a onun da deliden farkı
y oktu, bunu kendisi de hissetm ekte idi. Başı dönüy or​-
du. “Am an Yarabbi! Lizav etta’y ı öldürenin kim ol​-
duğunu nereden biliy or? Bu sözlerin m anası ney di?
Ne korkunç şey !” Kız bunları düşünüy or, am a bu
cinay eti onun y apabileceği düşüncesi, asla, asla
aklına gelm iy ordu. “Herhalde çok bahtsız olm alıy dı!
An​n esiy le kız kardeşini terk etm işti. Neden acaba? Ne
olm uştu? Ne y apm ak niy etindey di? Ona söy lediği
şey ler ne idi? Onun ay ağını öpm üş v e (ev et bunu
açıkça söy lem işti) artık onsuz y aşay am ay acağını söy ​-
lem işti… Oh, Yarabbi!”
Sony a, bütün gecey i ateşler içinde, say ıklay arak
geçirdi. Kâh y atağında sıçray arak uy anıy or, ağlıy or,
av uçlarını ov uşturuy or; kâh y ine, hum m alı bir
uy kuy a dalıy or, rüy asında Poleçka’y ı, Katerina
İv anov na’y ı. Lizav etta’y ı, İncil okum a sahnesini v e…
sapsarı y üzü ile ateş gibi y anan gözleriy le onu..
Raskolnikov ’u görüy ordu. Ay aklarını öpüy or,
ağlıy ordu… Oh, am an Yarabbi!

Sony a’nın odasını Gertrude Karlov na Resslich’in


dairesinden ay ıran sağdaki kapının ardında, Madam
Resslich’in dairesine ait olup çoktandır boş duran v e
Resslich tarafından kiray a v erilen bir oda v ardı. Bunu
bildirm ek için ev in cüm le kapısına bir lev ha asılm ış,
odanın kanala bakan pencere cam larına da ilânlar
y apıştırılm ıştı. Sony a eskiden beri bu oday ı boş
sanm ay a alışm ıştı. Halbuki onların konuştukları
bütün bu zam an içinde, boş odanın kapısında duran
Sv idri​g ay lov , onların konuşm alarını gizlice
dinlem işti. Ras​k olnikov çıkıp gittikten sonra bir
m üddet durup dü​şünm üş, nihay et parm aklarının
ucuna basarak, boş oday a bitişik olan kendi odasına
gitm iş, bir sandaly e alarak bunu y av aşça Sony a’nın
odasına açılan kapının, arkasına koy m uştu. Delikanlı
ile Sony a arasındaki konuşm a ona çok m analı v e
enteresan görünm üş, çok, am a pek çok hoşuna
gitm işti. O kadar hoşuna git​m işti ki bir başka sefere,
m eselâ y arın, y ine böy le bir saat ay akta durm ak gibi
bir zahm ete katlanm am ak, daha iy i y erleşip daha çok
key iflenm ek için koşup bir sandaly e getirm işti.

Ertesi sabah Raskoinikov , tam saat on birde X po​l is


m erkezindeki sorgu hâkim liğine başv urarak, gelişini
Porfiri Petrov iç‘e haber v erm elerini rica ettiği zam an,
kendisini bu kadar çok bekletm elerine bay ağı
şaşm ıştı: Gelip onu çağırıncay a kadar aradan en aşağı
on dakika geçm işti. Halbuki onun tahm inine göre,
oray a gider gitm ez, onu hem en y aka paça içeri
alm aları lâzım dı. Bu sırada Raskolnikov beklem e
odasında duruy or, y anından ona hiç aldırış etm ey en
bir sürü insan gelip geçiy ordu. Büroy a benzey en
bitişik odada, birkaç kâ​t ip oturm uş, y azı y azıy ordu.
Bunlardan hiçbirinin, Raskolnikov ’un kim olduğuna
dair en küçük bir bil​g ileri bile olm adığı besbelli idi.
Raskolnikov dört bir y anını işkilli v e üzüntülü gözlerle
süzüy or, etrafında bir m uhafız, bir y ere sav uşm am ası
için onu gözetle​m ey e m em ur siv il bir polis bulunup
bulunm adığını araştırıy ordu. Am a ortalıkta, işlerine
güçlerine dalm ış kâtiplerden, daha birtakım
adam lardan başka kim se​c ikler y oktu. Zaten kim senin
ona aldırış ettiği de y oktu. İstese, hem en şu anda
dilediği y ana gidebilirdi. Kafa​sında, gittikçe
kuv v etlenen bir düşünce doğm uştu: Âde​t a y erin
altından çıkar gibi pey da olan dünkü esrarlı adam , şu
hay alet, gerçekten de her şey i görm üş, bil​m iş olsay dı,
acaba ona, y ani Raskolnikov ’a, şim di böy ​l e rahat
rahat beklem ek im kânını v erirler m iy di? Kendi​si
bunun lüzum unu takdir edip teşrif edincey e kadar,
böy le on birlere kadar onun key fini beklerler m iy di?
Bu hesapça, y a bu adam henüz gelip bildiklerini
söy lem em iştir y ahut… y ahut o da bir şey cikler
bilm iy ordur, kendi gözleriy le hiçbir şey görm em iştir
(hoş zaten nasıl v e nereden görebilirdi?) Şu halde,
bütün o dünkü hâdiseler, y ine, işkilli v e hasta
m uhay y ilesinin büy üttüğü birtakım kuruntulardı.
Bu tahm in, hatta daha dün, en şiddetli hey ecanlar v e
üm itsizlikler için​de kıv randığı bir sırada onda
doğm ay a başlam ıştı. Şim di bütün bunları y eniden
enine boy una düşünüp y eni bir m ücadeley e
hazırlanırken, birdenbire, titredi​ğ ini hissetti. Şu
nefret ettiği Porfiri Petrov iç‘in kar​şısına çıkm aktan
korktuğu için böy le titrediğini aklına getirince, bütün
benliğini m üthiş bir öfke kapladı. Onun için en feci
olan şey , y eniden bu adam la karşı karşıy a gelm ekti.
Raskolnikov bu adam dan aşırı de​r ecede, hudutsuz
denecek kadar nefret ediy or v e bu nefretinden ötürü
kendini ele v erm esinden korkuy or​du. Duy duğu öfke o
kadar kuv v etli, o kadar şiddetli idi ki, hem en
titrem esini bastırdı. Porfiri Petrov iç‘in karşısına
soğuk, perv asız bir y üzle çıkm ay a hazırlandı; elden
geldiği kadar fazla konuşm am ay a, gözlerini dört açıp
kulak kesilm ey e, ne olursa olsun, hiç ol​m azsa bu sefer
hastalıklı y aratılışının sinirlerini frenlem ey e karar
v erdi. İşte tam bu sırada gelip onu, Porfiri Petrov iç‘in
y anına çağırdılar.

Porfiri Petrov iç şu anda odasında y alnız bulu​-


nuy ordu. Odası, ne büy ük ne de küçüktü; odanın
eşy ası: m uşam ba kaplı div anın önündeki büy ük bir
y azı m asasından, köşede, bir çalışm a m asası ile bir
dolaptan v e birkaç sandaly eden ibaretti. Bunların
hepsi de sarı ağaçtan y apılm ış cilâlı, bey lik şey lerdi.
Arka duv arın köşesinde y ahut daha doğrusu bölm ede,
kapalı bir kapı v ardı. Dem ek ki bölm enin ötesinde
daha başka odalar da olm ak lâzım dı. Raskolnikov içeri
girer girm ez Porfiri Petrov iç, delikanlının girdiği ka​-
pıy ı kapadı, böy lece ikisi odada baş başa kaldılar.
Görü​n üşe göre Porfiri, m isafirini pek neşeli, güler bir
y üzle karşıladı. Ancak birkaç dakika sonra
Raskolnikov , bazı belirtilere bakarak, onda telâşlı bir
hal sezinledi. Sanki birdenbire bazı hazırlıklarını
bozm uşlar v ey a onu çok gizli bir iş üzerinde
y akalam ışlardı.

Porfiri Petrov iç iki elini birden uzatarak:

— O, m uhterem ! dem ek siz de… bizim sem tlere


uğrarsınız! diy e başladı. Şöy le buy urun oturun, asla​-
nım ! Am a belki de size tout court [Aslında Fransızca
y azılm ıştır; “kısaca” m anası​n a gelir.] “m uhterem ”,
“aslanım ” diy e hitap edilm esinden hoşlanm azsınız!
Bunu bir lâubalilik say m ay ınız rica ederim . Şöy le
div ana buy urun!

Raskolnikov gözlerini ondan ay ırm aksızın oturdu.


İçinden de: “bizim sem t”, sonra sarf ettiği lâubali söz​-
lerden ötürü özür dilem esi, Fransızca söy lenen tout
court sözleri v esaire v esaire… bütün bunlar dikkate
değer belirtilerdi. “İki elini bana uzattığı halde, bir
biçim ine getirip hiçbirini v erm eden geri çekti” diy e
düşündü v e hem en kuşkulandı.

İkisi de gözleriy le birbirlerini takip ediy orlar, am a


bakışları karşılaşır karşılaşm az, şim şek hızıy la,
birbirinden kaçırıy orlardı.

— Size o kâğıdı getirdim … Hani şu saat m ese​l esi


için… İşte! bilm em doğru m u y azılm ış, y oksa y eni​den
m i y azm ak lâzım gelecek!

— Ne? Kâğıt m ı? Ev et, ev et… Merak etm ey in, tam


lâzım olduğu gibi y azılm ış.

Porfiri Petrov iç bu sözleri, sanki acele bir y ere


gidiy orm uş gibi söy ledi v e ancak bundan sonra kâğıdı
eline alarak gözden geçirdi. Yine ay nı telâşla:
— Ev et, tam lâzım olduğu gibi y azılm ış.. Başka bir
şey ilâv esine de lüzum y ok! dedi v e kâğıdı m asa​n ın
üzerine koy du. Biraz sonra da bir başka şey den
konuşurlarken, kâğıdı m asadan alarak katladı v e ken​-
di çalışm a m asası üzerine koy du.

Yine Raskolnikov :

— Hatırım da kaldığına göre, dün, şu öldürülen


kocakarı ile aram daki m ünasebete dair resm î olarak
beni sorguy a çekeceğinizi söy lem iştiniz! diy e söze
başladı. Aklından da şim şek hızıy la: “şu, hatırımda
kaldığına göre lâflarını da ne diye ilâve ettim?” dü​şüncesi
geçti. Bunun arkasından, y ine şim şek hızıy la, şunları
düşündü: “Hatırım da kaldığına göre sözlerini ilâv e
ettiğim için sanki ne diy e bu kadar üzülüy orum ?”

Sadece Porfiri ile karşılaşm anın, y alnız bir çift


sözün, iki bakışın onda uy andırdığı kuruntunun bir
anda korkunç denilebilecek kadar büy üdüğünü v e
bunun çok tehlikeli bir şey olduğunu birdenbire his​-
setti: Sinirleri bozulacak, hey ecanı artacaktı.
“Felâket! Felâket! y ine ağzım dan bir şey kaçıracağım ”
diy e düşündü.

Odanın içinde, y azı m asasının etrafında bir aşağı


bir y ukarı, hem de akla y akın hiçbir sebep y okken,
dolaşan; kâh pencerey e, kâh kendi çalışm a m asasına,
oradan da y ine y azı m asasına atılan; kâh gözlerini
Raskolnikov ’un şüpheli bakışlarından kaçıran, kâh
bir​denbire onun önünde durarak bakışlarını
delikanlının üzerinde toplay an Porfiri:

— Ev et, ev et, ev et! Hiç m erak etm ey iniz! Vak​t im iz


çok, v aktim iz çok! diy e söy lendi.

Dört bir y ana y uv arlanan, duv arlara, köşelere


çarparak hem en geri dönen bir lâstik topu andıran bu
tom balak, bu y uv arlak, bu küçücük adam ın bu hali
pek tuhaf bir m anzara teşkil etm ekte idi.
Porfiri, m isafirine sigara ikram ederek sözlerine
dev am etti:

— Vaktim iz v ar, v aktim iz v ar! Sigara içer m isi​n iz?


Sigaranız v ar m ı? Buy urunuz size bir sigara! Biliy or
m usunuz, sizi burada kabul ediy orum , am a be​n im
odam şuracıkta, şu bölm enin arkasındadır. Dev ​l etin
bana v erdiği bey lik oda.. Am a ben şim di, m u​v akkat
bir zam an için kirada oturuy orum . Burada ufak tefek
bazı tam irat y apm ak lâzım gelm işti de.. Hem en
hem en bitm ek üzere.. Bey lik bir odada otur​m ak hoş
bir şey değil m i? Siz ne dersiniz?

Raskolnikov , onun y üzüne âdeta alay lı bir eda ile


bakarak:

— Ev et, hoş bir şey , cev abını v erdi.

Porfiri Petrov iç, sanki birdenbire bam başka bir


düşüncey e dalm ış gibi:

— Hoş bir şey , hoş bir şey diy e tekrarlay ıp durdu.


Sonra, delikanlının bulunduğu y ere iki adım
kalıncay a kadar sokularak v e birdenbire gözlerini ona
dikerek âdeta bağırırcasına:

— Ev et, hoş bir şey , diy e söy lendi.


Bey lik bir odanın hoş bir şey olduğunu, böy le
budalaca bir tarzda birçok seferler tekrarlam ak, bay a​-
ğılığı bakım ından, Porfiri’nin şim di m isafirine çev ir​-
diği ciddî, m ütefekkir v e m uam m alı bakışlarla taban
tabana tezat teşkil ediy ordu.

Am a bu hal, Raskolnikov ’un içinde kabaran öf​k ey i


büsbütün azdırdı. Bu y üzden de, alay a v e hay li
tedbirsizce bir m ey dan okuy uştan kendini bir türlü
alam adı.

Âdeta küstahça bir bakışla Porfiri’y i süzerek v e bu


küstahlığından key iflenerek ansızın sordu:

— Yanılm ıy orsam , bütün sorgu hakim lerince uy u​-


lan bir hukuk kaidesi, bir hukuk usulü olduğundan
herhalde haberiniz v ardır? Bu usule göre, sorgu hâ​-
kim leri, ilkin, şöy le pek dolam baçlı y ollardan, saçm a
birtakım lâflarla y ahut ciddî olm akla beraber, asıl
dav a ile hiç ilgisi olm ay an sözlerle işe başlarlar. Mak​-
satları, tabir caizse, sanığı cesaretlendirm ek y ahut,
daha doğrusu dikkatini dağıtm ak, kuşkusunu uy ut​-
m ak, sonra da birdenbire, hiç beklenm edik bir zam an​-
da, en tehlikeli, en korkunç bir suali bir tokm ak gibi
tam tepesine indirm ektir. Böy le değil m i? Yanılm ıy or​-
sam bu, sizin m eslekte âdeta bir din taassubu ile uy u​-
lan bir usuldür.

— Bak sen.. y oksa şu bey lik oda hikây esi ile sizi..
şey etm ek istediğim i m i sandınız?
Porfiri Petrov iç bunları söy ledikten sonra göz​l erini
kırpıştırdı; Yüzünde neşeli, kurnaz bir ışık tu​t uştu.
Alnındaki küçücük çizgiler siliniv erdi. Küçücük
gözleri süzüldü, y üzünün çizgileri uzadı, doğrudan
doğruy a Raskolnikov ’un ta gözlerinin içine bakarak,
birdenbire, bütün v ücudunu hoplatan, sinirli, uzun
bir gülüşle, sarsıla sarsıla gülm ey e başladı.

Raskolnikov da, biraz kendini zorlay arak, gülecek


gibi oldu. Am a Porfiri Petrov iç, delikanlının da gül​-
düğünü görünce, öy le katıla katıla gülm ey e başladı
ki, y üzü kıpkırm ızı kesildi. Raskolnikov ’un duy duğu
tiksinti, ona her türlü ihtiy at tedbirlerini
unutturacak kadar büy üktü. Gülm ekten v azgeçti.
Kaşlarını çattı, y apm acık hissini v eren, bir türlü
dinm ek bilm ey en bu uzun kahkahalar dev am ettiği
m üddetçe o da, göz​l erini indirm eksizin Porfiri
Petrov iç‘i kinli bir bakışla uzun uzun süzdü.

İki taraf da açıkça tedbirsizlik etm işti: Porfiri


Petrov iç, m isafirinin y üzüne karşı alay etm iş, öteki
bunu tiksinti ile karşıladığı halde, Porfiri bu halden
hiç alın​m am ıştı. Bu nokta Raskolnikov için çok
m analı idi: O az önce de Porfiri Petrov iç‘in hiç
alınm adığını, aksine, kendisinin kapana kısıldığını
çok iy i anlam ıştı. Porfiri’nin bu hareketinde açıkça,
kendisinin bilm ediği bir şey , bir m aksat v ardı; belki
de her şey hazırlan​m ıştı, şim di, hem en şu anda işin
m ey dana çıkm ası, her şey in altüst olm ası
m üm kündü.

Hem en, doğrudan doğruy a, işe cepheden girişti.


Ay ağa kalkarak şapkasını aldı, azim li, am a oldukça
sinirli bir eda ile:

— Porfiri Petrov iç, diy e söze başladı. Beni sor​g uy a


çekm ek m aksadıy la size gelm em için dün bir arzu
gösterm iştiniz! (Raskolnikov bilhassa sorguy a çekm ek
kelim eleri üstünde durm uştu) İşte geldim . Soracak bir
şey iniz v arsa, buy urunuz sorunuz, sora​c ak bir şey iniz
y oksa o halde bırakınız da gidey im . Boşuna
harcay acak hiç v aktim y ok, görülecek işlerim v ar.
Dün bir arabanın altında kalarak ölen, hani şu sizin
de bildiğiniz, zav allı m em urun cenazesinde bu​l unm ak
zorunday ım .

Raskolnikov “hani şu sizin de bildiğiniz” sözlerini


ilâv e eder etm ez, bunları ilâv e ettiğine sinirlenm iş,
daha öfkeli bir halde sözlerine dev am etm işti:

— Bütün bunlardan bıktım artık, işitiy or


m usunuz, hem de çoktan bıktım … Biraz da bu y üzden
hasta​l andım . Bir kelim e de (Raskolnikov bu hastalık
cüm ​l esinin tam am ıy la y ersiz v e m ev sim siz olduğunu
dü​şünerek y ine sinirlendi v e âdeta bağırarak sözlerine
dev am etti) ev et bir kelim e ile: Ya beni sorguy a
çekiniz y ahut da hem en çekilip gitm em e izin v eriniz!
Sorguy a çekecekseniz, ancak, usulüne uy gun, resm î
bir şekilde sorguy a çekebilirsiniz, başka türlüsüne izin
v erm em ! Şu halde, artık ikim izin arasında görüşüle​-
cek bir m esele olm adığına göre, şim dilik m üsaade​-
nizle…

Porfiri Petrov iç, bir anda tonunu da, görünüşü​n ü


de değiştirm iş, gülm esini kesm işti. Birdenbire tav uk
gıdaklam asını andıran bir sesle:

— Am an Allah’ım ! diy e konuşm ay a başladı, siz


neler söy lüy orsunuz kuzum ! Sizi ne diy e sorguy a
çekecekm işim ? Rica ederim m eraklanm ay ınız!

Porfiri, bunları söy lerken y ine az önce olduğu gibi,


kâh odanın içinde fır dönüy or, kâh Raskolnikov ’​u n
y anına gelerek onu oturtm ay a çalışıy or, bu arada da:

— Vaktim iz v ar efendim , v aktim iz v ar, diy e


söy leniy ordu. Zaten bütün bunlar ehem m iy etsiz şey ​-
ler.. Aksine, buray a gelişinize o kadar m em nunum
ki.. Sizi bir m isafir olarak kabul ediy orum . Şu m elun
gülüşüm e gelince, beni affedin Rody on Rom anov iç!
Adınızla baba adınız Rody on Rom anov iç‘ti değil m i?
Ben sinirli herifin biriy im .. Zekice, nükteli sözlerinizle
beni güldürdünüz! Bazen, bir lâstik top gibi, zıp zıp
zıplay arak, katıla katıla gülerim . Bu halin y arım saat
sürdüğü bile olur. Gülm ek benim bir hastalığım dır.
Vücudum un y apılışını dikkate alarak, bu y üzden gü​-
nün birinde bana inm e ineceğinden bile korkuy orum .
Otursanıza canım , ne oluy orsunuz? Oturm azsanız,
v allahi bana kırıldığınıza inanacağım !

Raskolnikov hâlâ kaşları çatık, öfkeli öfkeli so​-


m urtuy or, hiç konuşm adan onu dinliy or, her
hareketini tetkik ediy ordu. En sonunda, kasketini
elinden bırak​m adan oturdu.
Porfiri Petrov iç, odada dolaşarak, y ine eskisi gibi,
âdeta m isafiriy le göz göze gelm em ey e çalışarak konuş​-
m asına dev am etti:
— Size, karakterim i anlatm ak için, kendim e ait
bazı şey ler söy ley eceğim , Rody on Rom anov iç! Biliy or​-
sunuz ki ben bekâr bir adam ım . Hiç m uhitim y oktur,
beni kim se tanım az! Üstelik işi bitm iş, suy u çekilm iş,
tohum a kaçm ış bir insanım … Hem , bilm em farkın​da
m ısınız, Rody on Rom anov iç, bizde y ani Rusy a’da, hele
hepsinden çok Petersburg çev relerinde, henüz iy ice
tanışm ay an, m eselâ bizim gibi, am a karşılıklı olarak
birbirine say gı gösteren iki ay dın adam ilk
buluştukları gün bir türlü konuşacak m ev zu bulam az​-
lar. Bütün bir y arım saat, birbirlerinden sıkılarak,
konuşm adan, put gibi dururlar. Halbuki herkesin,
m eselâ kadınların, konuşacak bir m ev zuu v ardır.
Meselâ sosy ete insanları, salon adam ları her zam an
konuşacak bir şey ler bulurlar. C’est de rigueur
[Aslında da Fransızca y azılm ıştır; “m utlaka ara​n an
bir şey dir” m anasına gelir.] am a bizim gibi orta halli
y ani ay dın insanlara gelince, hepsi de utangaç, hiç
konuşm ay an kim selerdir. Azizim , bu neden böy le
oluy or? Sosy al ilgilerim iz m i zay ıf, y oksa çok
nam usluy uz da birbirim izi aldatm ak m ı istem iy oruz,
nedir? Ne dersiniz? Bu hususta ne düşünüy orsunuz?
Canım şu kasketinizi bıraksanıza, sanki hem en kalkıp
gitm ek istey en bir haliniz v ar… Görünüşü bile insana
rahatsızlık v eriy or. Halbuki ben o kadar m em nunum
ki…

Raskolnikov kasketini m asanın üzerine bıraktı,


ağzını açm adan, kaşları çatık, ciddî bir eda ile Por​firi
Petrov iç‘in, zam an zam an kesilip y ine başlay an
gev ezeliklerini dinlem ekte dev am etti. İçinden de:
“Maksadı nedir acaba, y oksa bu m anasız gev ezelik​l erle
dikkatim i başka tarafa çelm ek m i istiy or, nedir?” diy e
düşündü.

Porfiri Petrov iç, hiç aralık v erm eden sözlerine


dev am ediy ordu:

— Size kahv e ikram edem ey eceğim , çünkü y eri


değil! Am a şöy le biraz v akit geçirm ek için beş da​-
kikalık bir zam anım ızı bir dostum uza ne diy e
ay ırm ay alım ? Resm î hay atın bütün bu icaplarını
bilirsiniz! Sonra kuzum , rica ederim , benim bir aşağı
bir y ukarı dolaşm alarım a da kızm ay ınız! Affınızı rica
ederim , dostum , sizi darıltm aktan çok korkuy orum ..
Halbuki bu küçücük gezintiler benim için âdeta bir
zarurettir. Boy una oturup duruy orum , beş dakikalık
bir dolaşm a bana büy ük bir zev k v eriy or. Üstelik
bende hem oroit de v ar… Hep idm anla tedav iy e
niy etleniy orum . An​l attıklarına göre, dev let
m üşav irleri, fiilî dev let m üşav irleri, gizli m üşav irler
[Çarlık Rusy a’sında barem in birinci, ikinci, üçün​c ü
derecelerine uy an y üksek m em urluklar.] ip atlam ay ı
eğlenceli bir iş haline getirm işler.. Görüy orsunuz ki
zam anım ızda bu bile bir ilim … işte böy le efendim ..
Buradaki işlerim ize, sorgulara, bütün o form alitelere
gelince.. Azizim , şim di siz kendiniz bu sorgulardan
bahis buy urm uştu​n uz! Bilir m isiniz, azizim Rody on
Rom anov iç, gerçek​t en de bazen bu sorgular, sorguy a
çekilenden çok sorguy a çekeni y anıltırlar. Daha
dem in siz kendiniz çok zekice v e çok doğru olarak buna
işaret buy urm uştunuz! (Raskolnikov hiç de böy le bir
şey söy lem e​m işti) insan şaşırıy or, v allahi ipin ucunu
kaçırıy or! Hep ay nı şey , değişm ey en tram pet
gürültüsü gibi hep ay nı şey ! İşte reform y apıy oruz,
hiç olm azsa adları​m ız değişecek! Ha, ha, ha! Bizim
hukuk usulüm üze gelince, sizin pek zekice tabirinizle
söy ley ey im , bu sa​h ada ben de tam am ıy la sizin gibi
düşünüy orum .. So​r arım size, sanıkların içinde hatta
ay ağı çarıklı bir köy lü bile m ev zula hiç ilgisi olm ay an
saçm a sapan bir​t akım sorularla ilkin dikkatlerini
uy utm ay a çalıştık​l arını (y ine sizin o çok güzel
tabirinizi kullanıy orum ) sonra da birdenbire, asıl
sorulacak suali, tam tepeleri​n in ortasına
indirdiklerini, bilm ey en v ar m ıdır? Ha, ha, ha! Yine
sizin tabirinizi kullandım : Tam tepe​l erinin ortasına
inm ek! Sahi siz, şu bey lik ev den bah​sedişim i, sizi
şaşırtm ak istey işim e m i v erdiniz? Ha, ha, ha! Çok
tuhaf bir adam sınız v esselâm ! Yok ca​n ım , öy le şey
y apm am ! Ha bak, hatırım a bir şey geldi, lâf lâfı açar
derler, bir düşünce de başka bir düşün​c ey i doğurur..
Az önce usulden bahsetm iştiniz, hani şu usulüne
uy gun sorgudan.. Usul de ne im iş sanki! Birçok
hallerde usul, tam am ıy la m anasızdır. Bazen dostça
bir konuşm a çok daha elv erişli olur. Siz hiç m erak
etm ey in, usul hiçbir zam an kay bolm az, buna em in
olabilirsiniz! Hem size sorarım , m ahiy et bakım ın​dan
usul nedir? Bir sorgu hâkim inin elini kolunu, her
zam an usul form aliteleriy le bağlam am ak lâzım dır.
Sorgu hâkim liği kendine göre bir serbest sanat kolu
v ey a bunun gibi bir şey dir. Ha, ha, ha!

Porfiri Petrov iç, soluk alm ak için bir dakika durdu.


Hiç nefes alm adan, aralıksız konuşup duru​y ordu. Kâh
ağzından m anasız, boş cüm leler dökülü​y or, kâh
birdenbire, bilm ece gibi birkaç kelim ecik söy lüy or,
hem en arkasından, y ine, m anasız, saçm a sapan
sözlere başlıy ordu. Şişm an bacaklarını gittikçe
hızlaştırarak artık odanın içinde âdeta koşuy or
gibiy di. Gözlerini hiç y erden kaldırm ıy or, sağ kolunu
arkasına atm ış, sol kolu ile de durm adan birtakım
hareketler, çeşitli jestler y apıy ordu. Am a bu
jestleriy le sözleri arasında insanı şaşırtacak kadar bir
uy gunsuzluk v ardı. Raskolnikov , Porfiri’nin, odada
koşup dururken, iki sefer kapının önünde âdeta bir an
için duraklar gibi olduğunu v e bir şey lere kulak
kabarttığını, birdenbire, fark etti: “Yoksa bir şey ler m i
bekliy or?” diy e dü​şündü.

Porfiri Petrov iç neşeli, çok babacan bir tav ırla


Raskolnikov ’a bakarak y eniden sözlerine başladı. Ras​-
kolnikov bu bakışlardan şiddetle irkildi, am a bir anda
y ine kendini topladı.

— Siz gerçekten de haklısınız! Bizim şu adlî


usullerle bu kadar zekice alay etm ekte y erden göğe
kadar hakkınız v ar. Ha, ha, ha! Şu (tabii bazı) derin
düşünceli, psikolojik usullerim iz çok gülünç, hatta
şekillere sıkı sıkıy a bağlı kalındığı zam anlar,
tam am ıy la fay dasızdır. Ev et efendim , y ine usulden
bahse​deceğim : Soruşturm ası bana v erilen herhangi
bir işte, tutalım ki falan v ey a filân adam ın bu suçu
işle​diğini biliy orum ; y ahut, daha doğrusu,
işlediğinden şüphe ediy orum … Zaten siz de hukuk
tahsil ediy or​sunuz değil m i Rody on Rom anov iç?

— Ev et, bir zam anlar ediy ordum .


— Durun size, ileride işinize y aray acak bir m isal
v erey im .. Am a sakın size ders v erm ey e kalkıştığım ı
sanm ay ınız! Hele cinay et işlerine dair m akaleler
y azm ış bir zata böy le bir şey y apm ay a kalkışm ak,
asla! Durun, ben size v aka halinde bir m isal v erey im .
Fa​l an v ey a filân kim senin katil olduğundan şüphe​-
lendiğim i tutalım . Elim de bu adam ın aley hinde de​-
liller de olsa, sorarım size, v aktinden önce onu rahat​sız
etm enin ne fay dası v ar? Buna karşılık m eselâ bir
başkasını hem en y akalatm ak zorunday ım .. Halbuki
ötekisi bam başka bir y aradılıştadır, o halde, şehirde
serbest serbest dolaşm asına pekâlâ göz y um abilirim .
Ha, ha, ha! Hay ır, m eseley i iy ice kav ram adığınızı
görüy orum . Şu halde size durum u daha açık tasv ir
edey im . Meselâ şüphelendiğim adam ı v aktinden önce
y akalatacak olursam , ona kendi elim le m anev i bir
des​t ek sağlam ış olacağım , ha, ha, ha! Gülüy orsunuz,
değil m i? (Halbuki Raskolnikov hiç de gülm ek niy e​-
tinde değildi. Dudaklarını sım sıkı kapam ış, alev alev
y anan gözlerini Porfiri Petrov iç‘in gözlerinden hiç
ay ırm adan oturuy ordu) y a, işte böy le azizim … Hal​-
buki bir başkasına, daha başka türlü dav ranırım .
Çün​k ü insanlar pek çeşitlidir, hepsine ay rı bir usul
kullan​m ak lâzım dır. Şim di siz bana, peki, y a
delilleriniz? diy eceksiniz! Ev et, elim izde delil
bulunduğunu da farz edelim . Am a dostum , deliller
çoğu zam an iki ta​r afı keskin bir kılıç gibidir. Bense,
itiraf ederim , niha​y et bir sorgu hâkim i, dolay ısıy la,
zay ıf bir insanım . Soruşturm a neticesini, tabir caizse,
riy azi bir katiy etle ortay a koy m ak isterim . Öy le bir
delil bulm alıy ım ki iki kere iki dört eder gibi açık v e
katî olsun! Reddi im kânsız, gün gibi aşikâr bir şey
olsun! Onun suçlu olduğuna katî olarak inansam bile
v aktinden önce y akalatacak olursam , ileride onun
suçluluğunu açığa v uracak v asıtaları kendi elim le
ortadan kaldırm ış olurum . Neden m i, diy eceksiniz?
Çünkü y akalatm akla, onu, sınırları belli bir durum a
sokm uş olurum , y ani tabir caizse, suçluy u m anev i bir
huzura erdiririm . Böy lece sanık, benden uzaklaşarak
kendi kabuğuna çekilir. Nihay et: Artık kesin olarak
y akalandığını anlar. Anlattıklarına göre, Siv astopol
m uhasarasında, Alm a hâdisesinden hem en sonra bazı
ay dın kim seler, düşm anın açık kuv v etlerle taarruza
geçerek şehri sü​r atle düşüreceğinden çok
korkm uşlardı. Am a düşm a​n ın nizam i bir m uhasaray ı
tercih ettiğini v e m uhasara hendeklerini kazm ay a
koy ulduğunu gören o ay dın kim seler pek sev inm iş v e
rahatlam ışlardı. Dem ek ki iş bir iki ay daha
sürüncem ede kalacak, sonra şehir m uhasara ile
düşecekti. Bakın y ine gülüy orsunuz, y ine
inanm ıy orsunuz! Am a tabii hakkınız v ar. Haklısınız,
haklı! Bunların hepsi de hususi v akalardır. Ben de
sizin gibi düşünüy orum . Misal olarak anlattığım v aka
gerçekten de hususidir. Am a bütün bu işlerde, benim
aziz Rody on Rom anov iç’im , dikkate alınm ası gereken
bir nokta v ardır: Bütün hukuk kaidelerinin, hukuk
usullerinin day andığı, şu kitapların y azdığı um um î
v akalar zaten hiç y oktur. Çünkü her v aka, hiç
olm azsa her cinay et, daha işlenir işlenm ez, gerçekte,
hem en tam am ıy la hususi bir v aka halini alır. Hatta
bu v aka​l ardan bazıları kendinden öncekilere hiçbir
suretle benzem ez! Bazen içlerinde pek acay ip, pek
gülünç olanlarına bile rastlanır. İşte, bu çeşit
v akalardan biri​n in sanığını, y akalatıp içeri tıktıracak
y erde serbest bıraktığım ı, rahatsız etm ediğim i
tutalım . Am a o şartla ki, sanık, benim her şey i, işin
bütün gizli kapaklı ta​r aflarını bildiğim i, gece gündüz
onu takip ettiğim i, sessizce ona bekçilik ettiğim i, her
an bilsin y ahut hiç olm azsa bundan şüphe etsin! Bu
şartlar altında dev am lı olarak şüphe v e korku içinde
y aşay acak olan bu adam , y em in ederim ki nihay et bu
hale day anam ay arak kendi ay ağı ile kapana girecek,
hatta üstelik iki kere iki dört eder gibi riy azi bir
katiy et ifade eden delillerin ortay a çıkm asına y ardım
edecek bazı pata​v atsız hareketlerde bile bulunacaktır.
Güzel olan usul de budur işte! Bu hal kaba, cahil bir
m ujiğin de, aklı başında, ay dın, üstelik kendi
sahasında siv rilm iş bir insanın da başına gelebilir.
Sonra, dostum , bir insanın hangi sahada siv rildiğini
bilm ek de çok önem li bir noktadır. Ya sinirler, y a
sinirler, siz bunları unut​m uşa benziy orsunuz! Şim di
bütün sinirler, hasta. Ya öfke, öfke.. Bu herkeste
tüm en tüm en.. Size şunu söy ley ey im ki y erine göre
bütün bu hallerin kay nağı, m adeni bunlardır. Sonra,
onun serbest serbest şehirde dolaşm asından ben ne
diy e rahatsız olacağım ? Şim ​dilik v arsın dolaşsın,
bundan ne çıkar? Onun nasıl olsa benim bir
kurbancığım olduğunu, benden hiçbir y ere
kaçam ay acağını biliy orum ; hem zaten nerey e ka​-
çabilir ki? Ha, ha, ha! Yabancı m em leketlere m i? Bir
Polony alı olsa bunu y apabilir. Am a o kaçam az! Üste​l ik
de gözüm daim a onun üstündedir. Gerekli tedbir​l eri
alm ış bulunuy orum . Yoksa Rusy a’nın içerilerine m i
kaçacak? Am a orada, bizim ay ağı çarıklı gerçek Rus
m ujiklerim iz v ardır, bugünün ay dın adam ı, bi​zim
m ujiklerim iz gibi y abancılar arasında y aşam adansa,
hapishaney i boy lam ay ı tercih eder. Ha, ha, ha! Ne
ise, bunların hepsi de kuru lâftan ibaret, m ev zuum uz
dışında kalan şey ler! Hem kaçm ak da ne dem ek? Bu
sadece bir form aliteden, bir şekilden ibaret.. Asıl m ü​-
him olanı onun, sadece gidecek bir y eri olm adığından
kaçm ak istem ey işi değildir. Belki psikolojik, bazı se​-
beplerden ötürü kaçam ay ışıdır. Ha, ha, ha! Ne güzel
ifade değil m i! Hatta kaçacak bir y eri olsa bile y ine de,
tabiat kanunu y üzünden kaçam az! Bir m um un
etrafındaki perv aneleri gördünüz m ü? İşte o da, tıpkı
m um un etrafındaki perv ane gibi, boy una etrafım da
dönüp duracak, benden kaçam ay acaktır. Bir gün gele​-
cek, artık hürriy et onun için çekilm ez bir hal alacak,
kendisini derin birtakım düşüncelere kaptıracak,
y av aş y av aş sersem ley ecek, nihay et ağa düşm üş bir
balık gibi, ölesiy e bir korkuy a kapılacaktır. Dahası
v ar: iki kere iki dört eder gibi, riy azi bir katiy et
taşıy an de​l illeri de y ine bizzat kendisi hazırlay acaktır.
Bunun için de, ona uzunca bir hazırlanm a dev resi
v erm em kâfidir. Nihay et etrafım daki uçuş dairelerini
daralta daralta, doğrudan doğruy a hop diy e ağzım a
düşecek​t ir, ben de onu y utuv ereceğim ! Bu ne kadar
hoş bir şey dir, ha, ha, ha! İnanm ıy or m usunuz?

Raskolnikov cev ap v erm edi. Sararm ış bir halde,


hareketsiz oturuy or, ay nı gergin dikkatle Porfiri’nin
y üzüne bakıy ordu. Buz gibi kesilerek: “ders pek m ü​-
kem m el!” diy e düşündü. “Hem bu artık, dün olduğu
gibi, fare ile oy nay an kedi de değil! Sonra, hiç şüphe
y ok ki o, boşu boşuna bana kuv v etini gösterm ek,
telkin​l erde bulunm ak da istem iy or. Çünkü: Bunu
y apm ay acak kadar zekidir. Herhalde onun bam başka
bir m aksadı olm alıdır. Am a bu m aksat nedir? Hay di
canım , bunların hepsi de palav ra, kurnazlık edip beni
korkutm ak istiy orsun! Elinde delil m elil de y ok,
dünkü adam da y ok! Bütün m aksadın sadece beni
şaşırtıp gafil av lam aktır. Vaktinden önce beni
sinirlendirm ek, bu halim den fay dalanarak, beni
enselem ek istiy orsun! Am a aldanıy orsun, sonra
bozum olursun, bozum ! Am a ne diy e, ne diy e bana bu
kadar açıldın? Yoksa hasta sinirlerim e m i güv eniy or?
Hay di bakalım , neler hazırladığını elbet göreceğiz!”
Raskolnikov , bütün kuv v etini toplay arak kendini
en korkunç v e beklenm edik felâketlere karşı hazırladı.
Zam an zam an, Porfiri’nin boğazına sarılarak onu he​-
m en oracıkta boğm ak isteğini duy uy ordu. Zaten,
daha buray a girerken, böy le bir öfkey e
kapılacağından kork​m uştu. Dudaklarının
kuruduğunu, y üreğinin hızla çarptığını, ağzının
köpürdüğünü hissediy ordu. Am a ne olursa olsun,
susm ay a, sırası gelm edikçe bir kelim e bile
söy lem em ey e karar v erdi. Kendi durum unda bu​l unan
bir insan için bunun en iy i bir taktik olduğunu anladı.
Çünkü böy le dav ranm akla, kendisi ağzından bir şey
kaçırm am akla kalm ay acak, aksine, susuşu ile
düşm anını sinirlendirecek, böy lelikle, belki de, onun
ağzından bazı lâflar alacaktı. Hiç değilse Raskolnikov
bunu um uy ordu.

Gittikçe neşesi artan, sev incinden, durm adan ke​-


sik kesik kahkahalar atan Porfiri, odanın içinde y eni​-
den dolaşm ay a başladı:

— Hay ır, diy ordu. Görüy orum ki bana inanm ı​y or,
sizinle alay ettiğim i sanıy orsunuz! Hiç şüphe y ok ki siz
haklısınız! Allah bana öy le bir biçim , öy le bir surat
v erm iş ki, boy una başkalarında gülünç bir​t akım
düşünceler uy andırıy or. Bir soy tarıdan farkım y ok!
Am a bir defa daha tekrar ediy orum ki, siz Rod​y on
Rom anov iç, benim gibi bir ihtiy arın kusuruna
bakm ay ınız! Henüz çok gençsiniz, öm rünüzün baharı
içindesiniz, bütün gençler gibi siz de, insan zekâsına
düny ada her şey den çok değer v eriy orsunuz! Zekânın
kıv rak inceliği, akıl v e m uhakem enin m ücerret delil​-
leri, sizi çekiy or! Askeri m eselelerden bahsetm ek ne
derece salâhiy etim içindedir, bilm em am a m eselâ bu,
noktası noktasına, eski Av ustury a Hof -
Kricgsrath‘larına benziy or. Av ustury alılar kâğıt
üstünde, m asa başında Napoly on’u y enerek esir
etm işlerdi. Halbuki onlar bürolarda bu ince v e zekice
hesaplarla uğraştık​l arı bir sırada, Av ustury a
ordularının başkum andanı general Mack, ordusu ile
beraber teslim olm uş bulunuy ordu. Ha, ha, ha! Siv il
bir adam olduğum halde boy una harp tarihinden
m isaller aldığım için, görüy o​r um ki, azizim Rody on
Rom anov iç, benim le alay edi​y orsunuz! Ne y apalım ,
elim de değil, bu da benim zaafım işte, askerliği
sev iy orum . Her çeşit askeri bültenleri okum ay ı o
kadar çok sev iy orum ki… Ben m es​l eğim i tam am ıy la
y anlış seçm işim . Doğrusu ben asker olm alıy m ışım !
Belki bir Napoly on olm azdım am a bir binbaşı
olurdum , ha, ha, ha! İşte böy le sev gili dostum . Şim di
ben size şu hususi v aka hakkındaki bütün gerçeği
tafsilâtıy la anlatay ım : Realite v e tabiat, m uhterem
efendim iz, çok m ühim bir şey dir. Bunlar bazen en ince
hesapları bile altüst eder. Siz şu ihtiy ara kulak
v eriniz, ciddî söy lüy orum , Rody on Rom anov iç,
(bunları söy lerken henüz, ancak, otuz beş y aşlarında
bulunan Porfiri Petrov iç, gerçekten de sanki birden​-
bire ihtiy arlay ıv erm işti; hatta sesi bile değişm iş,
v ücudu iki kat olm uştu) sonra ben açık y ürekli bir in​-
sanım . Ne dersiniz, ben açık y ürekli bir insan m ıy ım ?
Siz ne düşünüy orsunuz? Öy le zannediy orum ki ben
tam am ıy la açık y ürekli bir insanım : Hiçbir karşılık
istem eden, size öy le şey ler anlatıy orum ki, ha, ha, ha!
Ne ise, sözüm e dev am ediy orum : Bence zekâ
harikulâde güzel bir şey dir. Ne diy ey im tabiatın süsü,
hay atın tesellisidir. Sonra bazen de, her zam an olduğu
gibi — kendi kuruntularına kendini kaptırm ış olan
zav allı bir sorgu hâkim inin, işin içinden
çıkam ay acağı — birtakım hokkabazlık oy unlarına da
im kân v ere​bilir. Çünkü nihay et, sorgu hâkim i de bir
insandır. Nihay et, tabiat zav allı sorgu hâkim inin
im dadına y e​t işir, işte felâket! Kendilerini zekânın
cazibesine kaptırm ış olan (dün sizin çok zekice v e
kurnazca ifade ettiğiniz gibi) v e “bütün engellerin
üstünden atlay an” gençlik ise bunu, y ani tabiatı,
aklına bile getirm ez! Onun, y ani hususi v akadaki
sanığın, incognito‘nun y alan söy lediği, hem de en
m ükem m el, en kurnaz bir şekilde y alan söy lediğini
tutalım . Tam zekâsının m ey v elerini toplay acağı,
zaferin kendisine gülüm sediği bir sırada, her şey
altüst olur. En utanılacak, en ilgi çekecek bir y erde
düşüp bay ılır. Tutalım ki bunu has​t alıkla, odadaki
boğucu hav a ile izaha, çalışsın! Am a işte ne de olsa, ne
de olsa bu, m ide bulandırıcı bir şey dir, bir ipucudur.
Yalan söy lem esine gelince, hariku​l ade söy lem iştir
am a gel gelelim tabiatı hesaba kat​m ay ı hiç
bilem em iştir. İşte, işin püf tarafı burada! Bir de
bakarsınız ki bir başka sefer, zekâsının kıv rak​l ığına
güv enerek, kendisinden şüphe eden adam la alay
etm ey e kalkışır.. Âdeta alay ediy orm uş gibi,
y apm acıktan benzi atar, am a bu atış biraz fazla tabii
kaçar, bu sararış lüzum undan fazla gerçek bir hal
alır. İşte y ine bir ipucu! Gerçi ilk ağızda onu
aldatm ıştır am a geceley in: Acaba herhangi bir pot
kırdım m ı? diy e uzun uzun düşünm ekten de kendini
alam am ıştır, işte, her adım da bu böy ledir. Daha ne
söy ley ey im : Bazen sebepsiz ileri atılır, çağrılm adığı
y erlere burnunu so​k ar. Anlatılm ak şöy le dursun,
aksine susulm ası gere​k en bahisler üzerinde durm adan
gev ezelik eder. Ki​n ay eli kinay eli konuşm ay a koy ulur.
Ha, ha, ha! İkide bir gelip, kendisini hâlâ ne diy e
tev kif etm ediklerini sorm ay a başlar. Ha, ha, ha! Hem
bu hal, en zeki bir insanın, bir psikologun, bir
edebiy atçının da başına gelebilir. Tabiat bir ay nadır,
hem de ay naların en parlağı! Karşısına geç de kendini
hay ran hay ran sey ​r et! Am a siz böy le ney e sarardınız
Rody on Rom ano​v iç? Yoksa hav a m ı sıcak? Pencerey i
açay ım m ı?

Raskolnikov birdenbire bir kahkaha atarak:

— O, rica ederim rahatsız olm ay ınız, dedi. Ra​h atsız


olm ay ınız rica ederim !

Porfiri, delikanlının karşısında durdu. Biraz bek​-


ledikten sonra o da Raskolnikov gibi bir kahkaha attı.
Raskolnikov div andan kalktı. Birdenbire, sert bir ha​-
reketle sinirli kahkahasını kesti. Titrey en bacakları
üs​t ünde pek zor tutunm asına rağm en y üksek sesle v e
tane tane konuşm ay a başladı:

— Porfiri Petrov iç, şu kocakarı ile kız kardeşi Li​-


zav etta’y ı benim öldürm üş olm am dan düpedüz şüphe
ettiğinizi açıkça görüy orum . Bütün bunlardan çoktan
bıktığım ı size resm î olarak söy lüy orum . Hakkım da
kanuni bir kov uşturm a y apm ak lüzum una
inanıy orsa​n ız, kov uşturm a y apınız! Tev kif etm ek
lüzum una ina​n ıy orsanız tev kif edin! Am a benim le
alay etm enize, bana eziy et etm enize izin v erem em !

Ansızın dudakları titredi. Gözleri korkunç bir öfke


ile tutuştu. O zam ana kadar tutm ay a m uv affak
olduğu sesi çınlam ay a başladı. Birdenbire m asay a bir
y um ruk indirerek sesinin v ar kuv v etiy le bağırdı:

— Böy le bir harekete m üsaade edem em ! Anlıy or


m usunuz Porfiri Petrov iç? Müsaade edem em !

Porfiri Petrov iç tam am ıy la korkm uş bir halde:

— Ah am an y arabbi, y ine ne oluy or? diy e ba​ğ ırdı.


Azizim Rody on Rom anov iç, benim sev gili dos​t um , ne
oldu size?

Raskolnikov bir defa daha:

— Hay ır, m üsaade edem em , diy e bağırdı.


Porfiri Petrov iç, y üzünü Raskolnikov ’un y üzüne
y aklaştırarak âdeta dehşete kapılm ış bir halde
fısıldadı:
— Dostum biraz y av aş ol! Duy arlarsa koşup ge​-
lirler. O zam an onlara ne söy leriz? Düşünün hele!
Raskolnikov y ine, am a bu sefer fısıltı ile, bir
m akine gibi tekrarladı:

— Müsaade edem em , m üsaade edem em !


Porfiri hızla döndü, pencerey i açm ay a koştu.

— Biraz tem iz hav a size iy i gelir! Sonra, bir y u​dum


su içseniz fena olm az y av rucuğum ! Yine bir nöbet
geçiriy orsunuz!

Porfiri bunları söy ledikten sonra, su getirtm ek için


kapıy a atıldı. Am a tam bu sırada, köşede su dolu bir
sürahi gözüne ilişti. Sürahiy i alarak Raskolnikov ’un
y anına koştu:

— İçin dostum , için! diy e fısıldadı. Belki iy i gelir.

Porfiri Petrov iç‘in korku v e teessürü o kadar tabii


idi ki, Raskolnikov sesini kesti. Yabani bir m e​r akla onu
tetkike koy uldu. Am a suy u içm edi.

— Sev gili Rody on Rom anov iç‘im benim , sizi te​m in


ederim ki böy le y aparsanız aklınızı oy natırsınız! Ah,
ah! Biraz su için, hiç olm azsa bir y udum cuk alın!
Porfiri bu sözlerle, onu, bardağı eline alm ay a
m ecbur etti. Raskolnikov bir m akine hareketiy le suy u
dudaklarına götürürken, birdenbire, kendine geldi.
Bardağı, tiksinti ile m asanın üzerine koy du.

Porfiri dostça bir üzüntü ile am a hâlâ şaşkın bir


tav ırla:
— Yine bir nöbet geçirdiniz! dedi. Yine eski
hastalığınızı teptireceksiniz! Am an Allah’ım , nasıl da
kendinizi hiç korum uy orsunuz? Bak, dün bana Di​-
m itri Prokofy iç gelm işti… Biliy orum , biliy orum , çok
kötü, çok alay cı bir huy um v ar. Bakın, bundan nasıl
bir netice çıkarıy orlar! Am an y arabbi! Ev et, dün, siz​-
den sonra bana geldi. Beraber y em ek y edik. Anlattı,
anlattı, ben sadece ellerim i açm akla y etindim ! Dü​-
şündüm de… Am an y arabbi! Siz m i gönderdiniz onu?
Otursanıza canım , Allah aşkına oturun!

Raskolnikov sert bir sesle:

— Hay ır, ben gönderm edim , dedi. Am a size


gittiğini, hatta niçin gittiğini biliy ordum .

— Biliy or m uy dunuz?
— Ev et biliy ordum . Am a bundan ne çıkar?

— Azizim Rody on Rom anov iç, bundan şu çıkar ki,


y alnız bu kahram anlık m enkıbelerinizi bilm ekle
kalm ıy orum , am a size ait her şey i biliy orum . Meselâ
akşam v akti henüz ortalığın kararm ay a başladığı bir
sırada, şu apartm anı kiralam ay a nasıl gittiğinizi,
kapı​daki çıngırağı nasıl uzun uzun çaldığınızı, y erdeki
kanların ne olduğunu sorduğunuzu, bu hareketinizle
orada çalışan işçileri v e kapıcıları nasıl şaşırttığınızı
da biliy orum . O zam anlar, içinde bulunduğunuz ruh
halini çok iy i anlıy orum . Am a y em in ederim ki, siz
böy le böy le aklınızı kaçıracaksınız! Kendinizi kay be​-
deceksiniz! İlkin talihinizden y ediğiniz darbeler, sonra
da karakoldaki polislerden gördüğünüz hakaret, içi​-
nizde asil bir öfkenin şiddetle kay naşm asına sebep
oldu. Bunun içindir ki, bütün bunlara bir son v erm ek
düşüncesiy le, neleri v arsa bir an önce ortay a dökm e​-
leri, ne biliy orlarsa hepsini söy lem eleri için şuray a
buray a başv uruy orsunuz! Çünkü bütün bu aptalca
ha​r eketlerden, etrafınızı saran bu şüphelerden bıkm ış,
usanm ış bulunuy orsunuz! Böy le değil m i? İçinde
bulunduğunuz ruh halini iy i anlam am ış m ıy ım ?
Am a böy le y apm akla y alnız kendinizi değil, benim
zav allı Razum ihin’im i de şaşkına döndürüy orsunuz!
Çünkü sız de bilirsiniz ki, bu gibi işlerde o,
lüzum undan fazla iy i y ürekli bir çocuktur. Siz hasta, o
da iy i y ürekli; onun iy i y ürekliliğini hastalığınızın
ona da bulaşm asına kendisini daha elv erişli bir hale
getirebilir. Sinirleri​n iz biraz y atışınca, bunların
hepsini anlatacağım , dos​t um ! Allah aşkına
otursanıza! Rica ederim biraz din​l eniniz. Yüzünüzde
renk nam ına bir şey kalm am ış. Oturun hele!

Raskolnikov oturdu. Titrem esi y ay ılıy or, bütün


v ücudunu bir ateş sarıy ordu. Korkm uş olan v e ken​-
disine büy ük bir dostluk gösteren Porfiri Petrov iç‘i,
büy ük bir şaşkınlık içinde, can kulağıy la dinliy ordu,
içinde ona inanm ak için tuhaf bir m ey il duy m akla
beraber, y ine de bir lâfına bile inanm ıy ordu. Porfiri’​-
nin apartm an dairesi hakkındaki beklenm edik sözleri
onu şaşırtm ıştı, içinden: “Şu apartm an dairesi işini
nereden biliy or? Hem nasıl oluy or da bunu bana
söy lüy or?” diy e düşündü.

Porfiri, çabuk çabuk konuşm ay a başlay arak:

— Ev et, diy e sözlerine dev am etti, bizim adliy e


m esleğinde, hem en hem en, tıpkı buna benzer psikolo​-
jik, m arazi bir v akay a rastlam ıştım . Bir tarihte,
adam ın biri y ine böy le, kendine bir cinay et iftirasında
bulun​m uştu, hem de nasıl iftira! Koskocam an, hay alî
bir v aka uy durm uş, deliller ileri sürm üş, sebepler
göster​m işti. Hulâsa, herkesi şaşırtm ış, herkesin aklını
çelm işti. Peki, neden? Mesele şu ki, adam cağız
tam am ıy la istem ey erek kısm en bir cinay ete sebep
olm uştu. Am a sadece kısm en.. Bir cinay ete sebep
olduğunu öğrenir öğrenm ez, kendini büy ük bir
üzüntüy e kaptır​dı. Şuurunu kay betti. Birtakım
hay aller görm ey e baş​l adı. Hulâsa iy ice aklını kaçırdı.
Katilin kendisi ol​duğuna kendini inandırdı. Nihay et
Tem y iz m ahke​m esi dav ay ı bozdu, adam cağız beraat
etti v e m üşahede altına alındı. Aferin şu Tem y iz
m ahkem esine doğrusu! Eh, canına y andığım ının!
İnsan böy le, geceleri gidip kapı zillerini çalarsa,
kapıcılardan kanı ne y aptıklarını sorarsa, zaten hasta
olan sinirlerini büsbütün örseley erek hezey an illetine
tutulabilir. Ben bu psikolojiy i kendi tecrübelerim le
öğrendim . Bazı insanlar kendi​l erini pencereden v ey a
çan kulesinden atm ak hev esine kapılırlar. Sizin
çıngırak hikây esi de y ine böy le önüne geçilm ez bir
hev es, bir hastalık eseriy di, Rody on Ro​m anov iç, bir
hastalık eseri! Hastalığınızı çok küçüm ​sem ey e
başladınız! Tecrübeli bir doktora başv urm alıy ​dınız!
Sizin şu şişko da kim oluy or canım ! Sizde hezey an
hastalığı v ar! Siz bütün bunları hezey an ha​l inde, y ani
kendinizde değilken y apıy orsunuz.

Bir anda Raskolnikov ’un etrafındaki her şey fırıl


fırıl dönm ey e başladı. Aklından: “Acaba, acaba şim di
de y alan m ı söy lüy or? Buna im kân y ok, im kân y ok!”
düşüncesi geçti. Am a bu düşüncenin kendisini ne
m üthiş, ne delice bir öfkey e sürükley ebileceğini, bu
öfkeden aklını kaçırm ası m üm kün olduğunu önceden
hissettiği için, onu kendinden uzaklaştırm ay a çalıştı.

Porfiri Petrov iç‘in nasıl bir tuzak kurduğunu


anlay abilm ek için bütün zekâsını toplam ay a
çalışarak:

— Hay ır, diy e bağırdı, ben onu hezey an halinde


iken değil, tam am ıy la aklım başım da iken y aptım .
İşitiy or m usunuz, tam am ıy la aklım başım da iken
y ap​t ım .

— Ev et anlıy orum v e işitiy orum ! Siz zaten dün de,


hezey an halinde y apm adığınızı söy lem iş, bilhassa bu
nokta üstünde ısrarla durm uştunuz! Bütün
söy ley ebileceğiniz şey leri anlıy orum ! Benim iy i
y ürekli dostum Rody on Rom anov iç, biraz beni
dinley erek, bir durum u dikkate alm anızı rica
edeceğim . Siz gerçekten de suçlu olsay dınız y ahut bu
m elun işe, şu v ey a bu şekilde karışm ış bulunsay dınız,
rica ederim , kalkar da bütün bu işleri, kendinizi
bilm ez bir halde, y ani heze​y an halinde değil de,
tam am ıy la aklınız başınızda olarak y aptığınızı iddia
eder, bu noktada ısrar eder m iy diniz? Ev et, hem de
bilhassa ısrar ederek, büy ük bir inatla bunun
üzerinde direnip durur m uy dunuz? Söy ley in bana
rica ederim , böy le şey olur m u hiç? Bence, tam am ıy la
tersine hareket ederdiniz! Kendiniz​den biraz olsun
şüphesiz olsay dı, bu işi, kendinizi bil​m ez bir halde,
y ani hezey an halinde y aptığınızı iddiay a kalkışm anız,
bu nokta üzerinde bilhassa ısrar etm eniz lâzım gelm ez
m iy di? Öy le değil m i? Söy ley in bana?

Porfiri’nin bu sualinde hileci bir ahenk çınlıy or


gibiy di. Raskolnikov , kendi üzerine eğilm iş olan
Porfiri’den uzaklaşm ak için, kendini div anın
arkalığına doğru çekti. Hiçbir şey söy lem eden, m erak
v e şaşkın​l ık okunan bakışlarını Porfiri’nin y üzüne
m ıhladı.

— Yahut şu Razum ihin’in beni ziy areti m eselesi,


y ani Razum ihin, dün bana kendiliğinden m i gelm işti,
y oksa sizin telkininizle m i bu işi y apm ıştı? Siz, onun,
bilhassa kendiliğinden geldiğini iddia edecek, sizin
telkinlerinizle bu işi y aptığını saklay acaktınız!
Halbuki siz bunu saklam ıy orsunuz! Tersine sizin
telkinlerinizle beni ziy aret ettiği noktasında
direniy orsunuz!

Halbuki Raskolnikov hiç de böy le bir şey söy le​-


m em iş, bu nokta üzerinde direnm em işti. Sırtında
soğuk bir ürperm e dolaştı. Dudaklarında acı bir
gülüm sem e olduğu halde, ağır ağır v e zay ıf bir sesle:

— Söy lediklerinizin hepsi de y alan, dedi. Yine,


bütün oy unlarım ı bildiğinizi, v ereceğim cev apları ön​-
ceden tahm in ettiğinizi anlatm ak istiy orsunuz! (Şim di
söy lediği sözleri y eter derecede ölçüp biçem ediğini şu
anda kendisi de hissetm ekte idi) beni korkutm ak
istiy orsunuz.. Yahut düpedüz benim le alay
ediy orsunuz!

Bunları söy lerken Porfiri’nin y üzüne dik dik


bakm akta dev am ediy ordu. Birdenbire gözlerinde son​-
suz bir öfkenin ateşi parladı:
— Siz hep y alan söy lüy orsunuz, diy e bağırdı. Siz
kendiniz de çok iy i bilirsiniz ki, bir caninin
başv uracağı en iy i hile elden geldiği kadar doğruy u
söy lem ek, gizlenm em esi m üm kün olan şey leri, elden
geldiği ka​dar gizlem em ektir. Ben size inanm ıy orum !
Porfiri bıy ık altından gülerek:

— Ah, nasıl da boy una fikir değiştiriy orsunuz!


dedi. insan, size nasıl y aranacağını da bilm iy or! Ka​-
fanızda bir m onom ani y er etm iş, ondan başka bir şey
bilm iy orsunuz! Dem ek bana inanm ıy orsunuz, ha?
Am a size şunu söy ley ey im ki, hiç değilse
söy lediklerim in dörtte birine inanıy orsunuz. Lâkin
ben öy le y apaca​ğ ım ki, bana tam am ıy la
inanacaksınız! Çünkü sizi gerçekten sev iy orum ,
candan da iy iliğinizi istiy orum .

Raskolnikov ’un dudakları titredi. Porfiri Petrov iç,


delikanlının kolunu, biraz dirse​ğ inin üzerinden,
dostça bir eda ile hafifçe tutarak sözlerine dev am etti:

— Ev et, size şunu katî olarak söy ley ey im ki, can​-


dan iy iliğinizi istiy or, katî olarak söy lüy orum : Has​-
talığınıza göz kulak olunuz! Sonra, üstelik şim di aile​-
niz de buray a gelm iş bulunuy or; ailenizdekileri düşü​-
nünüz! Onların rahatını sağlam ak, onlara güler y üz
gösterm ek lâzım ! Halbuki siz onları ürkütüp duruy or​-
sunuz!
— Bundan size ne? Hem bunu siz nereden bili​-
y orsunuz? Sonra bu işlere ne diy e ilgi gösteriy orsu​-
nuz? Dem ek ki beni takip ediy orsunuz, bu hareketi​-
nizle de bunu bana anlatm ak istiy orsunuz öy le m i?
— Yav rucuğum ! Sizden öğrendim , bütün bun​l arın
hepsini de bizzat sizden öğrendim ! Hey ecan arasında,
bana da, başkalarına da her şey inizi önceden
söy lediğinizin hiç farkında değilsiniz! Dün akşam
Dim itri Prokofy iç Razum ihin’den de oldukça m eraklı
tafsilât aldım . Hay ır sözüm ü kestiniz! Size şunu
söy ley ey im ki, kuruntunuz y üzünden, bütün zekânıza
rağm en, hâdiseler hakkındaki sağlam görüşünüzü
kay betm iş bulunuy orsunuz! Meselâ, y ine şu konuy u,
kapının çıngırağı m eselesini ele alalım : Bu kadar de​-
ğerli bir şey i, böy le bir gerçeği (hem de başlı başına
bir gerçek) tutup da size haber v erdim . Hem de bir
sorgu hâkim i olduğum halde… Siz bunda hiçbir şey
görm üy or m usunuz? Sizden biraz olsun şüphe
etsey dim böy ​l e m i hareket ederdim ? Tam tersine,
ilkin şüphelerini​zi uy utm am , bu v akıay ı bildiğim e
dair size hiçbir şey çıtlam am am gerekirdi. Böy lece sizi
tam am ıy la ters bir istikam ete sürükler, sonra da
birdenbire (sizin dey im i​n izi kullanay ım ) bir tokm ak
gibi tepenize inerdim ! “Eee, lütfen söy ley in bakay ım
bana, gecenin saat onunda, hatta nerede ise on
birinde, cinay etin işlen​diği apartm an dairesinde ne
işiniz v ardı? Kapının çın​g ırağını ney e çaldınız? Kanı
ne y aptıklarını niçin sor​dunuz? Kapıcıları ne diy e
şaşırttınız, sonra da kara​k ola, polis kom iserine ney e
götürm ey e kalkıştınız?” diy e sorardım . Sizden zerre
kadar şüphe etsey dim , işte böy le hareket etm em
gerekirdi. Resm î olarak, usu​l üne uy gun bir şekilde sizi
sorguy a çekm em , ev inizde aram a y apm am , hatta
hatta sizi tev kif bile etm em lâzım gelirdi. Dem ek ki
sizden şüphe etm iy orum . Aksi takdirde başka türlü
dav ranırdım . Halbuki siz, tekrar ediy orum , hâdiseleri
sağlam bir gözle görm ek im kân​l arını kay bettiğiniz
için, hiçbir şey görm üy orsunuz!

Raskolnikov ’un bütün v ücudunda bir ürperm e


dolaştı. Öy le ki, Porfiri Petrov iç bile açıkça bunun
farkında oldu:

— Bunların hepsi de y alan, diy e bağırdı. Nasıl bir


m aksat güttüğünüzü bilm iy orum am a boy una y a​l an
söy lüy orsunuz! Az önce bunları hiç de bu m ana​da
söy lem em iştiniz, benim y anılm am a im kân y ok, siz
y alan söy lüy orsunuz!
Görünüşe göre sinirlenen, am a neşesini, alay cı
edasını m uhafaza eden Raskolnikov ’un, kendisi hak​-
kındaki düşüncelerini hiç de um ursam ay an Porfiri
Petrov iç:
— Ben m i y alan söy lüy orum ? dedi. Ben m i y alan
söy lüy orum ? Am a az önce size karşı nasıl dav ran​-
m ıştım ? Hem de bir sorgu hâkim i olduğum halde, size
bütün m üdafaa v asıtalarını v eren, telkin eden ben
değil m iy im ? “Yok, hastalık, hezey an hali, hakarete
uğram ıştım , ne y aptığım ı bilm iy ordum … m elankoli…
polisler…” gibi bu v e buna benzer daha başka psiko​-
lojik m azeretleri ileri süren ben değil m iy im ? Ha? Ha,
ha, ha! Sırası gelm işken söy ley ey im , gerçi bütün bu
psikolojik m üdafaa v asıtaları, bahaneler, hileler çok
esassız şey lerdir; üstelik de iki y anı keskin birer kı​-
lıçtır: “Hastalık, ev et, hezey an, rüy a, hay al, hatırla​-
m ıy orum ” iy i, güzel am a azizim , hastalık v e hezey an
halinde ney e bilhassa bu çeşit rüy alar görülüy or da
başka şey ler görülm üy or? Başka şey ler de görülem ez
m i sanki? Öy le değil m i? Ha, ha, ha!
Raskolnikov onu gururlu, küçüm ser bir bakışla
süzdü. Ay ağa kalkarak v e bu hareketi y aparken
Porfiri’y i biraz iterek ısrarla v e y üksek sesle:

— Uzun lâfın kısası, diy e bağırdı, ben bilm ek


isterim : Beni bütün şüphelerden katî olarak uzak tu​-
tuy or m usunuz, y oksa tutm uy or m usunuz? Ev et, m i,
hay ır m ı? Söy ley in Porfiri Petrov iç, hem de açıkça,
katî olarak, hem en şim di, çabuk söy ley in!

Porfiri Petrov iç, son derece neşeli, kurnaz,


tam am ıy la hey ecandan uzak bir tav ırla:
— Henüz daha sizi hiçbir suretle, rahatsız etm ey e
bile başlam adıkları halde öğrenip de, bu kadar çok şey
öğrenip de, ne y apacaksınız? Küçük bir çocuktan hiç
farkınız y ok: “İlle de şu ateşi av ucum a koy un!” diy e
tutturm uşsunuz! Niçin bu kadar üzülüy orsunuz?
Hem ne diy e durm adan kendinizi bize hatırlatıp
duruy or​sunuz? Bunun sebebi ne? Ha? Ha, ha, ha!

Raskolnikov m üthiş bir öfke ile:

— Size tekrar ediy orum , diy e bağırdı, artık buna


day anam am …

Porfiri onun sözünü keserek:

— Ney e day anam azsınız? Kararsızlığa m ı? diy e


sordu.
Raskolnikov :

— Benim le alay etm ey iniz! İstem iy orum . Size,


istem iy orum diy orum ! Artık day anam am ,
istem iy orum ! Anlıy or m usunuz? Anlıy or m usunuz?
diy e bağırdı v e y ine m asay a bir y um ruk indirdi.
Porfiri bir fısıltı halinde:

— Yav aş olun, y av aş! Dışarıdan duy abilirler! Size


ciddî olarak söy lüy orum : Kendinize hâkim olu​n uz!
Ben şaka etm iy orum ! diy e söy lendi. Am a bu sefer
y üzünde, dem inki, iy i y ürekli bir kadının o ürk​m üş
hali y oktu. Tersine, şim di o, şiddetle kaşlarını çatm ış,
sanki bir anda bütün sırları, cinaslı konuşm a​l arı bir
y ana atm ış, düpedüz em reden bir tav ır takın​m ıştı.
Am a bu hal ancak birkaç saniy e sürdü. Şaşıran
Raskolnikov , birdenbire korkunç bir öfkey e kapıldı.
Ana ne tuhaf: Delice öfkesine rağm en, y ine de Por​-
firi’nin y av aş konuşm a em rine boy un eğm işti.

Porfiri’nin em rine karşı gelem ey eceğini büy ük bir


acı v e tiksinti ile kendi kendine itiraf eden v e bu dü​-
şünceden büsbütün kuduran Raskolnikov , birdenbire
az önce olduğu gibi:

— Bana eziy et edilm esine m üsaade edem em , diy e


fısıldadı. Beni tev kif ediniz, üzerim i aray ınız, am a
bütün bunları usulüne uy gun bir şekilde y apınız! Yal​-
nız benim le oy nam ay ınız! Sakın ha buna cesaret ede​-
y im dem ey esiniz!

Porfiri Petrov iç büy ük bir zev kle Raskolnikov ’u


sey rederek, ay nı alay cı gülüm sem e ile sözünü kesti:

— Usulden y ana hiç m erak etm ey iniz, dedi. Sizi


buray a tam am ıy la hususi m ahiy ette, bir dost
sıfatıy la dav et ettim .

— Sizin dostluğunuzu istem iy orum , tükürey im


böy le dostluğun içine, anlıy or m usunuz? İşte
kasketim i alıp gidiy orum . Beni tev kif etm ey e karar
v erdiy seniz ne diy eceksiniz bakalım şim di?
Kasketini alıp kapıy a doğru y ürüdü. Am a tam
kapıdan çıkacağı sırada, Porfiri y ine onu dirseğinin
biraz üstünden, kolundan tutarak:

— Acaba sürprizim i görm ek istem ez m isiniz? di​y e


durdurdu.

Porfiri, görünüşe göre, gittikçe daha neşeli, daha


şakacı bir hal alm akta idi. Bu ise, Raskolnikov ’u büs​-
bütün çileden çıkarıy ordu. Birdenbire durdu, korku
ile Porfiri’y e bakarak:
— Ne sürprizi? Ne dem ek istiy orsunuz? diy e sordu.

Porfiri, oturm akta olduğu bey lik dairey e açılan


bölm edeki kapalı kapıy ı parm ağıy la göstererek:
— Sürpriz, şuracıkta, kapının arkasında oturup
duruy or, dedi. Hatta kaçm asın diy e onu kilitledim .
Ha, ha, ha!

— Bu ne dem ek? Nerede? Ne oluy or? Raskol​n ikov ,


kapıy a y aklaşarak açm ak istedi, am a kapı ki​l itli idi.

Porfiri:
— Kilitlidir, işte anahtar, dedi. Gerçekten de
cebinden bir anahtar çıkararak Raskolnikov ’a
gösterdi.

Artık kendini tutam ay an Raskolnikov :

— Baştanbaşa y alan, y alan söy lüy orsun m elun


soy tarı! diy e uludu v e geri geri kapıy a doğru çekilen,
am a halinde hiçbir korku belirtisi sezilm ey en, Porfi​-
ri’nin üzerine atıldı.

— Hepsini, hepsini anlıy orum ! diy erek Porfiri’nin


y anına sıçradı. Yalan söy lüy or v e beni kızdırıy orsun!
Böy lece kendim i ele v erm em i istiy orsun!
— Bir insan bundan fazla kendini ele v erem ez,
Rody on Rom anov iç! Öfkeden deli gibi oldunuz! Ba​-
ğırm ay ın, y oksa adam çağırm ak zorunda kalırım .
— Yalan söy lüy orsun, hiçbir şey olacağı y ok! Çağır
adam larını! Hasta olduğum u biliy ordun, m ak​sadın
beni sinirlendirip zıv anadan çıkarm ak, böy lece
kendim i ele v erm em i sağlam aktır. Hay ır, çıkar baka​-
lım şu delilleri… Şim di ben her şey i anladım . Senin
elinde hiçbir delil y ok! Senin elinde Zam y otov ’un pis,
ehem m iy etsiz tahm inlerinden v e şüphelerinden başka
hiçbir şey y ok! Sen benim karakterim i biliy or​dun,
beni çileden çıkarm ak, sonra da birdenbire papazlarla,
delegelerle beni şaşırtm ak istiy ordun… On​l arı
bekliy orsun? değil m i? Ne bekliy orsun? Hani y a
neredeler? Çağırsana!

— Hangi delegelerden bahsediy orsunuz? dostum !


Şunun kuruntusuna bak! Hem , sizin dey im inizle
söy ley ey im , usulüne uy gun olarak böy le hareket
edilm ez ki… Dostum , görüy orum ki siz usulden falan
anla​m ıy orsunuz! Usule gelince, siz de göreceksiniz ki,
usul hiçbir y ere gitm ez!

Porfiri hem bunları söy lüy or, hem de kapıy a ku​l ak


v eriy ordu. Gerçekten de bu sırada, öteki oday a açılan
ka​pının ağzında birtakım gürültüler işitildi.
Raskolnikov :

— Hah, işte geliy orlar, dedi. Dem ek sen adam


gönderip onları çağırtm ışsın! Dem ek sen onları bek​-
liy ordun! Onlara güv eniy ordun! Hay di öy ley se çağır
şunları: Delegeleri, şahitleri, canın kim i isterse çağır
şunların hepsini! Ben hazırım , hazır!

Am a bu sırada, işin tabii gidişine göre o ana kadar


hiç beklenm ey en öy le garip bir hâdise oldu ki, ne
Raskolnikov , ne de Porfiri Petrov iç, pek tabii ola​r ak bu
sahnenin böy le bir sonuca bağlanacağını akıl​l arına
bile getirem ezlerdi.

VI

Sonraları bu dakikay ı hatırladıkça, Raskolnikov ’​-


un hafızasında bu sahne şöy le canlanm akta idi:

Kapının dışında duy ulan gürültü hızla artm ış,


kapı biraz aralanm ıştı. Porfiri Petrov iç can
sıkıntısıy la:

— Ne v ar, ne oluy or? diy e bağırdı… Ben size


tem bih etm em iş m iy dim …
Bir an için bu sözlere cev ap v eren olm adı. Am a
kapının ötesinde birkaç kişinin bulunduğu v e birini
iterek uzaklaştırm ay a çalıştıkları anlaşılıy ordu.

Porfiri Petrov iç telâşla:


— Orada ne oluy or öy le? diy e tekrarladı.

Dışarıdan bir ses:

— Tutkulu Nikola’y ı getirdiler, diy e cev ap v erdi.

Porfiri Petrov iç kapıy a atılarak:

— İstem ez! Defol! Beklesin! diy e bağırdı. Burada ne


işi v arm ış? Bu ne düzensizliktir!

Yine ay nı ses:
— Efendim , kendisi… diy e başladıy sa da, birden​-
bire kesildi.
Dışarıda, ancak iki saniy e kadar süren gerçek bir
dalaşm a oldu. Sonra, birdenbire, sanki biri zorla birini
itip uzaklaştırdı. Bunun arkasından da y üzü sapsarı
bir adam , doğrudan doğruy a Porfiri Petrov iç‘in oda​-
sına girdi.

İlk bakışta bu adam ın görünüşü çok garipti. Dos​-


doğru önüne bakıy or, am a sanki hiç kim sey i görm ü​-
y ordu. Gözlerinde bir karar ışığı y anıy ordu. Yüzünü
ise, idam sehpasına götürülüy orm uş gibi, bir ölüm sa​-
rılığı kaplam ıştı. Bem bey az dudakları hafifçe
titriy ordu.

Henüz daha çok genç, işçi kılıklı, orta boy lu, za​-
y ıfça, saçları daire şeklinde kesilm iş bir adam dı! Yüz
çizgileri ince v e âdeta sertti. Bunun, birdenbire iterek
elinden kurtulduğu adam da birinci olarak
arkasından oday a koşm uş, onu om zundan
y akalam ay a m uv affak olm uştu. Bu, m uhafız
jandarm alardan biriy di. Am a Nikolay kolunu çekerek
onun elinden bir daha kurtuldu.

Bazı m eraklılar kapıy a toplanm ıştı. Bunlardan bir


kısm ı içeri girm ey e çalışıy orlardı. Bütün bu anlattık​-
larım ız hem en hem en bir anda olup bitm işti.

Fev kalâde canı sıkılan v e plânları altüst olan


Porfiri Petrov iç:

— Defol, daha sırası değil! Çağırılm anı bekle! Niy e


bunu v aktinden önce getirdiler? diy e söy lenip
duruy ordu.
Am a Nikolay birdenbire diz çöktü. Şaşıran Por​firi:

— Ne y apıy orsun öy le? diy e bağırdı.


Nikolay , biraz nefes nefese, am a oldukça y üksek
sesle, birdenbire:

— Affedersiniz.. Bütün kabahat bende.. Ben ka​-


tilim ! diy e bağırdı.
Adeta hepsi de taş kesilm iş gibi, odada, on saniy e
kadar süren derin bir sessizlik oldu, hatta m uhafız
jandarm a bile elini Nikolay ’dan çekm iş, bir daha ona
y aklaşm am ış, gerisin geriy e, kapıy a kadar çekilerek
orada durm uştu.

Uğradığı bir anlık şaşkınlıktan kendini kurtaran


Porfiri Petrov iç:

— Ne v ar, ne diy orsun? diy e bağırdı.


Nikolay , bir saniy e kadar sustuktan sonra:

— Ben… katilim ! diy e tekrarladı.

— Nasıl, sen nasıl katil oluy orm uşsun? Kim i öl​-


dürdün?

Porfiri Petrov iç‘in iy ice şaşırdığı görülüy ordu.

Nikolay , y ine bir saniy e kadar sustuktan sonra,


birdenbire:

— Aly ona İv anov na ile kız kardeşi Lizav etta


İv anov na’y ı ben öldürdüm … Balta ile… Gözlerim
karar​m ıştı, diy e ilâv e etti.
Hâlâ diz çökm üş v aziy ette durm akta idi.

Porfiri Petrov iç, ne y apacağını düşünür gibi, bir​-


kaç saniy e duraladı. Sonra y ine, birdenbire parladı,
çağırılm ay an şahitlerin çekilip gitm esi için eliy le bir
işaret y aptı. Bunların hepsi gözden kay boldular. Kapı
kapandı. Bunun üzerine Porfiri Petrov iç, köşede du​r an
v e y abani bakışlarla Nikolay ’ı süzm ekte olan Ras​-
kolnikov ’a baktı. Ona doğru bir adım attı, am a
birdenbire durakladı. Gözleri Raskolnikov ’dan
Nikolay ’a, Nikolay ’dan Raskolnikov ’a gidip gelm ey e
baş​l adı. Ve birdenbire, sanki cezbedilm iş gibi, y ine Ni​-
kolay ’a atıldı. Âdeta öfkeli bir sesle ona bağırdı.

— Göz kararm alarınla ne acele edip duruy or​sun?


Gözünün kararıp kararm adığını ben sana daha
sorm adım . Söy le bakalım : Sen m i öldürdün?

Nikolay :

— Ev et, katil benim … İtiraf ediy orum , dedi.


— Ah! Ne ile öldürdün?

— Balta ile… Önceden tedarik etm iştim .


— Ah, y ine acele ediy or… Yalnız m ı?

Nikolay bu suali anlam adı.


— Yalnız başına m ı öldürdün?

— Ev et, y alnız başım a! Mitka’nın hiç suçu y ok,


hem bu işle hiçbir ilgisi de y ok!

— Bırak şu Mitka’y ı, onu karıştırm a! Ah… Peki, o


zam an nasıl, nasıl m erdiv enlerden inebildin? Hal​buki
kapıcılar ikinize birlikte rastlam ışlardı?

Nikolay , âdeta önceden hazırlanm ış gibi acele


acele:

— Ben o zam an aldatm ak için m ahsus öy le y ap​t ım ,


diy e cev ap v erdi. Mahsus Mitka’nın arkasından
koştum .

Porfiri öfke ile:

— Tahm in ettiğim gibi! diy e bağırdı.

Sonra, âdeta kendi kendine konuşur gibi:

— Başkasının ağzı ile konuşuy or! diy e m ırıldandı


v e birdenbire gözü y ine Raskolnikov ’a ilişti.

Görünüşe göre aklı Nikolay ile o kadar m eşguldü ki


bir an için Raskolnikov ’u bile unutm uştu. Şim di
birdenbire aklı başına geldi, hatta biraz da utandı.
Hem en ona atılarak:
— Aziz dostum Rody on Rom anov iç! Affınızı rica
ederim , diy e özür diledi. Böy le olm az efendim …
Lütfen… Artık sizin burada bir işiniz kalm adı.. Ben
de… görüy orsunuz, ne y am an bir sürpriz! Lütfen bu​-
y urunuz!

Porfiri Petrov iç bunu söy ley erek Raskolnikov ’u


elinden tuttu v e ona kapıy ı gösterdi.

Pek tabii olarak bu olup bitenlerin m anasını pek de


kav ray am am ış olan, am a iy ice cesaretlenen Raskol​-
nikov :

— Galiba bunu beklem iy ordunuz? dedi.

— Ev et am a dostum , siz de beklem iy ordunuz! Bak


hele, eliniz de ne kadar titriy or! Ha, ha, ha!

— Siz de titriy orsunuz, Porfiri Petrov iç!

— Ev et, ben de titriy orum ! Çünkü böy le bir şey


beklem iy ordum !

Artık kapının ağzında duruy orlardı. Porfiri Pet​-


rov iç, Raskolnikov ’un çıkıp gitm esini dört gözle bek​-
liy ordu.

Raskolnikov birdenbire:
— Şu sizin sürprizinizi dem ek gösterm ey eceksiniz?
diy e sordu.

— Şuna bak hele, dişleri birbirine çarparken bile


alay ı elden bırakm ıy or! Ha, ha, ha! Çok alay cı bir
adam sınız v esselâm ! Ne ise, y ine görüşürüz inşallah!

— Bence Allah’a ısm arladık dem ek daha doğru


olur.

Porfiri Petrov iç zoraki bir gülüm sey işle:


— Allah nasıl isterse öy le olur, Allah nasıl isterse
öy le olur, dedi.

Büronun içinden geçerken Raskolnikov , birçok


kim senin kendisine dikkatle bakm akta olduğunu
farketti. Sofada, kalabalık arasında, o gece kendilerine
karakola gitm ey i teklif ettiği o ev in iki kapıcısının da
bulunduğunu gördü. Orada durm uş, bir şey bekli​-
y orlardı.

Fakat m erdiv enlere henüz ay ak atm ıştı ki arka​-


sında, birdenbire y ine Porfiri Petrov iç‘in sesini duy du.
Dönüp bakınca, Porfiri’nin nefes nefese koşup kendi​-
sine y etiştiğini gördü.
— Bir kelim ecik daha Rody on Rom anov iç! Tabii
bütün bu işler Allah nasıl em retm işse öy le olacak am a
usul gereğince, y ine de size bazı şey ler sorm am icap
edecek… Onun için sizinle y ine görüşeceğiz!
Porfiri Petrov iç bu sözleri söy ledikten sonra
gülüm sey erek delikanlının önünde durdu v e:

— Ya işte böy le! diy e ilâv e etti.


Halinden daha bazı şey ler söy lem ek istediği tah​-
m in olunabilirdi, am a nedense, ağzını açıp bir şey
söy lem edi.

Önüne geçilm ez bir nezaket taslam a arzusunu


gösterecek kadar kendini toplay an Raskolnikov :

— Az önceki hareketlerim den ötürü beni m azur


görm enizi rica ederim Porfiri Petrov iç, biraz
sinirlenm iştim de…

Porfiri Petrov iç âdeta key iflenerek:

— Zararı y ok efendim , zararı y ok, dedi. Benim de


sizden geri kalan y anım y ok.. Benim de berbat bir
huy um v ar, hatam ı kabul ediy orum , hatam ı kabul
edi​y orum ! Allah kısm et ederse y ine görüşürüz, hem
de daha birçok seferler…

Raskolnikov ilâv e etti:


— Hem de katî olarak birbirim izi tanım ış olaca​ğ ız?
dedi.

Porfiri Petrov iç delikanlının sözlerini


tekrarlay arak:

— Hem de katî olarak birbirim izi tanım ış olaca​ğ ız,


dedi, v e gözlerini kırpıştırarak ciddî ciddî Raskol​-
nikov ’a baktıktan sonra ilâv e etti:

— Şim di bir isim günü ziy afetine gidiy orsunuz,


değil m i?

— Hay ır, bir y as sofrasına!

— Ev et sahi, bir y as sofrası idi. Sağlığınızı ko​-


ruy unuz, sağlığınızı!

Merdiv enleri inm ey e başlay an, am a y ine birden​-


bire Porfiri Petrov iç‘e dönen Raskolnikov :

— Kendi hesabına size bilm em ki nasıl bir tem en​-


nide bulunay ım ! İşinizde büy ük başarılar dilerim .
Çünkü biliy orsunuz, öy le gülünç bir m eslek seçm işsi​-
niz ki…

Artık gitm ey e dav ranm ış olan Porfiri Petrov iç bu


sözler üzerine hem en dikkat kesilerek sordu:

— Ney e gülünç olsun?


— Ney e olm asın a efendim ? Meselâ şu zav allı
Mikolka’y a suçunu itiraf ettirincey e kadar, kendi
usulünüzce, kim bilir ne psikolojik işkenceler ettiniz,
ne cehennem azapları çektirdiniz! İhtim al ki karşısına
ge​ç ip gece gündüz: “Sen katilsin! sen katilsin!” diy e
telkinlerde bulundunuz! Şim di ise, adam cağız suçunu
itiraf eder etm ez, y ine karşısına geçip: “Hay ır y alan
söy lüy orsun! Sen katil değilsin! sen katil olam azsın!..
Kendi ağzınla konuşm uy orsun” diy e başının etini y e​-
m ey e başlay acaksın! Bütün bunlardan sonra, m esleği​-
niz gülünç olm az da ne olur?

— Ha, ha, ha! Dem ek dem in Nikolay ’a “kendi


ağzınla konuşm uy orsun?” dediğim in farkına v ardınız,
ha?

— Nasıl farkında olm am !

— Ha, ha, ha! Zekisiniz, çok zekisiniz! Her şey i fark


ediy orsunuz! Çok kıv rak, çok alay cı bir zekânız v ar.
Parm ağınızı en kom ik tele basm ay ı biliy orsunuz! Ha,
ha, ha! Derler ki y azarlar içinde bu v asfa en çok sahip
olan Gogol’m uş?
— Ev et, Gogol’dur.

— Ev et Gogol. İnşallah y ine görüşürüz!


— İnşallah y ine görüşürüz!

Raskolnikov doğruca ev ine döndü. Öy lesine bit​k in,


öy lesine perişandı ki, ev ine gelip de kendini div ana
atınca, y alnız dinlenm ek v e biraz olsun aklını başına
toplam ak için on beş dakika öy lece oturdu. Nikolay ’ın
hareketi üzerinde düşünm ey e bile kalkışm adı. Tam
m anasıy la şaşkına döndüğünü; Nikolay ’ın itirafında,
kendisinin şim di bir türlü anlay am adığı, açıklanm ası
m üm kün olm ay an, şaşılacak bir şey bulunduğunu
his​sediy ordu. Am a Nikolay ’ın itirafı gerçek bir olay dı.
Bu olay ın sonuçlarını kestirm ekte gecikm edi: Niko​-
lay ’ın y alanlarının anlaşılm am asına im kân y oktu.
Tabii y ine onun peşine düşeceklerdi. Am a hiç olm azsa
bu itirafın uy durm alığı anlaşılıncay a kadar serbest
kalacaktı. Bu zam an içinde kendisi için m utlaka bir
şey ​l er y apm ası lâzım dı. Çünkü tehlike m uhakkaktı.

Am a bununla beraber, ne derecey e kadar? Du​r um


ay dınlanm ay a başlam ıştı. Porfiri ile aralarında geçen
bütün sahney i taslak halinde hatırlay ınca kor​k udan
bir defa daha titrem ekten kendini alam adı. Hiç şüphe
y ok ki, Porfiri’nin bütün m aksatlarını he​n üz
bilm iy ordu. Onun dem inki hesaplarına akıl erdir​-
m esine im kân y oktu. Bununla beraber, Porfiri’nin
nasıl bir oy un oy nadığını bir derecey e kadar kav ra​-
m ıştı. Pek tabii olarak da Porfiri’nin oy nadığı oy un​-
daki bu elin kendisi için ne derece tehlikeli olduğunu
y ine bizzat kendisinden daha iy i kim se anlay am azdı.
Bu hal biraz daha sürsey di, bütün m addi delilleriy le
birlikte kendisini tam am ıy la ele v erebilirdi. Raskolni​-
kov ’un hastalıklı karakterini bilen, ilk bakışta ona nü​-
fuz eden, onu anlay an Porfiri, fazla sert olm akla be​-
raber, ona karşı hem en hem en em in bir y ol tutm uş
bulunuy ordu. Raskolnikov ’un, az önce, bizzat kendisi
hakkında kuv v etli şüpheler uy andırdığı, m ünakaşa
edil​m ez bir gerçekti; am a buna rağm en iş delillere
kadar daha gelm em işti. Henüz her şey zan v e
tahm inden ibaretti. Am a bununla şu anda her şey i,
gerçekte ol​duğu gibi görüy or m uy du? Acaba
tahm inlerinde y anılm ıy or m uy du? Bugün Porfiri
nasıl bir sonuca v arm ıştı? Bugün gerçekten de bir
şey ler hazırlam ış m ıy dı? Bu hazırlığı ne idi?
Gerçekten de bugün bir şey ler bekliy or m uy du, y oksa
beklem iy or m uy du? Şu beklen​m edik Nikolay hâdisesi
patlak v erm esey di acaba bu​g ün birbirilerinden nasıl
ay rılacaklardı?

Porfiri hem en hem en bütün plânını açığa v ur​-


m uştu. Gerçi tehlikey i göze alm ıştı am a y ine de açığa
v urm uştu. Hem (Raskolnikov böy le zannediy ordu)
Porfiri’nin elinde gerçekten de bundan fazla bir şey
olsay dı, bunları da ortay a atm aktan çekinm ey ecekti.
Şu “sürpriz” dediği şey de ne idi acaba? Yoksa bir alay
m ıy dı? Bunun herhangi bir değeri v ar m ıy dı, y oksa
y ok m uy du? Bunun altında gerçeğe, m üspet itham a
benzer bir şey gizlenm iş olabilir m iy di? Yoksa bu,
dünkü adam m ı idi? Bu adam hangi y erin dibine
batm ıştı? Bugün nerelerde idi? Porfiri’nin elinde ger​-
çekten de m üspet bir şey v ardı ise, bu m uhakkak dün​-
kü adam la bağlı bir şey olm ak lâzım dı.

Dirseklerini dizlerine day am ış, y üzünü av uçları


içine alm ış, başı y ere eğik bir v aziy ette, div anda otu​-
ruy ordu. Sinirli bir titrem e bütün v ücudunu
sarsm akta hâlâ dev am ediy ordu. Nihay et y erinden
kalktı, kas​k etini aldı, biraz düşündükten sonra kapıy a
doğru y ürüdü.

Bir önsezi, hiç olm azsa bugün için, kendini em ​-


niy ette say abileceğini ona hem en katî olarak söy lüy or
gibiy di. Ansızın y üreğinde bir sev inç duy ar gibi oldu.
Hem en, elden geldiği kadar çabuk, Katerina
İv anov na’y a gitm ek arzusuna kapıldı. Tabii artık
cenaze törenine geç kalm ıştı, am a y as sofrasına
y etişecek, orada da, şim di, Sony a’y ı görecekti.
Duraklay ıp düşündü, dudaklarında tabii olm ay an
bir gülüm sem e belirdi. Kendi kendine:

— Bugün! Bugün! Ev et hem en bugün! Böy le


olm ası lâzım ! diy e tekrarladı.

Tam kapıy ı açm ak üzere iken, kapı, kendiliğin​den


açılm ay a başladı. Raskolnikov irkilerek geri çe​k ildi.
Kapı, ağır ağır, sessizce açılm akta idi. Birdenbire,
y erin dibinden çıkan dünkü adam ın silueti belirdi.
Adam eşikte durdu. Sessizce Raskolnikov ’a baktı,
odanın içinde bir adım attı. Dünkü biçim , dünkü kı​-
y afet, her şey tıpkısı tıpkısına dünkü gibiy di. Yalnız
y üzünde v e bakışlarında derin bir değişiklik göze çarp​-
m akta idi: Şu anda gözlerinde âdeta üzüntülü bir hal
okunm aktay dı. Biraz durduktan sonra, derin derin
içini çekti. Bu haliy le, tam am ıy la bir köy lü karısına
benzem esi için y üzünü av ucu içine alm ası v e başını
bir y ana eğm esi y eterdi.
Bir ölü gibi sapsarı kesilen Raskolnikov :

— Ne istiy orsunuz? diy e bağırdı.


Adam cev ap v erm edi. Birdenbire delikanlının
önünde ta y erlere kadar eğildi. Sağ elindeki y üzük, en
aşağı, döşem ey e değm işti.
Adam y av aşça:

— Sizden af dilerim , dedi.

— Niçin?

— Hakkınızda beslediğim kötü düşüncelerim den


ötürü.

İkisi de birbirlerine baktılar.

— Canım sıkılm ıştı. O gece, belki de biraz çakır


key if olarak, oray a gidip, kapıcıları karakola dav et
ettiğiniz v e kanları ne y aptıklarını sorduğunuz
zam an, onların, sözlerinize kulak asm am alarına, sizi
sarhoş sanm alarına, doğrusu canım sıkılm ıştı… O
kadar canım sıkılm ıştı ki, uy kularım kaçtı. Adresinizi
hatırlay arak dün buray a gelip soruşturdum …

Bir anda işin aslını anlam ay a başlay an Raskolni​-


kov :

— Kim gelm iş? diy e adam ın lâfını kesti.

— Ben. Yani size fenalık ettim .


— Dem ek siz o ev de oturuy orsunuz?

— Ev et, ben orada otururum . O akşam ben de


onlarla kapının önünde duruy ordum . Bilm em hatırla​-
dınız m ı? Öteden beri bizim orada bir atöly em iz v ar​-
dır, ben kürkçüy üm dür, esnafım … Ev e iş alır, çalışı​-
rım . Her şey den kötüsü, çok canım sıkıldı.

Raskolnikov , kocakarıy ı öldürdüğü apartm anın


cüm le kapısı önünde, ev v elsi gün geçen sahney i bü​-
tün teferruatı ile birdenbire açıkça hatırladı. O zam an
orada, kapıcılardan başka birtakım adam ların, hatta
kadınların da bulunduğu aklına geldi. Onu doğruca
karakola götürm elerini tav siy e eden bir ses de hatır​-
ladı. Am a bu sesin sahibini hatırlay am ıy ordu. Hatta
şim di bile görse y ine tanıy am azdı. Am a o zam an bu
adam a dönüp cev ap olarak bir şey ler söy lediğini çok
iy i hatırlıy ordu.

Bak sen, ödünü patlatan şu dünkü hâdise nasıl bir


sonuca bağlanm ıştı! İşin en korkunç tarafı, bu kadar
ehem m iy etsiz bir m esele y üzünden, gerçekten de
m ahv olm asına kıl kadar bir şey kaldığını, kendi ken​-
dini az daha m ahv edeceğini hatırlam aktı. Dem ek ki
bu adam , ev i kiralam a teşebbüsünden v e kana dair
ko​n uşm adan başka hiçbir şey söy ley em ezdi Dem ek ki
Porfiri’nin elinde de, hezey an halindeki bir hastanın
teşebbüslerinden, iki başlı psikolojiden (iki y anı keskin
kılıç) başka hiç, am a hiç bir delil, m üspet hiçbir şey
y oktu. Yine dem ek ki, daha başka deliller ortay a
çıkm azsa (çıkm am aları lâzım , çıkm am aları,
çıkm am a​l arı) ona ne y apabilirlerdi? Hatta tev kif
etseler bile katî olarak onu ne ile itham edebilirlerdi?
Yine de​m ek ki, Porfiri ancak şim di, ancak az önce şu
apart​m an dairesini kiralam a işini öğrenm işti. Dem ek
ki, şim diy e kadar, Porfiri’nin işten haberi bile y oktu.

Ansızın kafasında doğan bir düşünce ile şaşkına


dönen Raskolnikov :

— O apartm ana geldiğim i bugün Porfiri’y e


söy ley en siz m isiniz? diy e bağırdı.

— Hangi Porfiri’y e?

— Sorgu hâkim ine.

— Ben söy ledim . O gün kapıcılar gitm ey ince ben


kalkıp gittim .

— Bugün m ü?
— Ev et, sizden bir dakika önce gitm iştim . Hem ,
size nasıl işkence ettiğini, hepsini hepsini işittim .
— Nerede? Ne gibi? Ne zam an?
— Canım orada, şu bölm enin arkasında idim . Hep
orada oturdum .
— Nasıl? Onun şu “sürpriz” dediği şey siz m iy ​diniz?
Bu nasıl olabilir? İnsaf edin!

Esnaf kılıklı adam anlatm ay a başladı:


— Kapıcıların, artık gecikm iş olduklarını, zam a​-
nında başv urm adıkları için hâkim in kızacağını ileri
sürerek, benim sözüm le adliy ey e gitm ediklerini gö​-
rünce, fena halde canım sıkıldı, uy kularım kaçtı.
Soruş​t urm ay a başladım . Dün, istediklerim i öğrenince
bu​g ün kalkıp gittim . Birinci seferinde hâkim i bulam a​-
dım . Bir saat sonra bir daha gittim , bu sefer de beni
y anına sokm adılar. Ancak üçüncü gelişim de y anına
girebildim . Ona, her şey i, olduğu gibi, nasıl geçm işse
öy le anlattım . Odanın içinde zıp zıp zıplam ay a v e
göğsünü y um ruklam ay a koy uldu. Bu arada “Ah sizi
hay dutlar, ah, siz bana böy le ne y aptınız? Bu işten
haberim olsay dı, onu buray a jandarm alarla getirtir​-
dim ” diy e söy lenm ey e başladı. Sonra koşup birini ça​-
ğırttı, onunla bir köşey e çekilerek bir şey ler konuştu.
Sonra y ine benim y anım a gelerek beni sorguy a
çekm ey e v e küfretm ey e başladı. Bu arada beni bir
hay li de azarladı. Ben ona her şey i anlattım : Dün size
sarf ettiğim sözlere karşı cev ap v erm ey e cesaret
edem edi​ğ inizi, beni tanım adığınızı bir bir ona
söy ledim . Bu sözlerim üzerine y ine odada koşm ay a,
göğsünü y um ruklam ay a başladı. Hem fena halde
kızıy or, hem odada koşuy ordu. Sizin geldiğinizi haber
v erdikleri zam an bana: “Şu bölm enin arkasına geç,
şim dilik orada bekle, her ne işitirsen işit, sakın
y erinden kı​m ıldam a!” dedi. Kendi eliy le bana bir
sandaly e getir​di. Üstüm e de kapıy ı kilitledi: “Belki
seni çağırırım !” diy e ilâv e etti. Nikolay ’ı getirdikleri
zam an, siz gittikten sonra, beni dışarı çıkardı: “Ben
seni y ine çağırtıp sorguy a çekeceğim !” dedi.

— Senin y anında Nikolay ’ı sorguy a çekti m i?

— Sizi dışarı çıkarır çıkarm az, beni de hem en


arkanızdan dışarı çıkardı v e Nikolay ’ı sorguy a çek​-
m ey e başladı.

Adam bunları söy ledikten sonra durup, y eniden


y üzüğü döşem elere değecek şekilde, y erlere kadar
eğildi.
— Ettiğim iftiradan v e size y aptığım fenalıktan
ötürü beni affediniz!
Raskolnikov :
— Allah affetsin! cev abını v erdi.
Delikanlı bunu söy ler söy lem ez adam tekrar, am a
bu sefer y erlere kadar değil de, göbeğine kadar, eğil​di.
Sonra, ağır ağır arkasını dönerek odadan çıktı.

Raskolnikov : “Şim di onda iki başlı deliller, y al​n ız


iki başlı deliller v ar” diy e tekrarladı v e her za​m andan
daha cesur, odasından çıktı.
Merdiv enlerden inerken kinli bir gülüm sey işle:
“Şim di biz seninle daha çarpışırız!” diy e söy lendi.
Duy duğu bu kin v e öfke, doğrudan doğruy a kendisine
idi: Gösterdiği “korkaklığı” utançla, tiksinerek
hatırlıy ordu.

İKİNCİ CİLDİN SONU


BEŞİNCİ BÖLÜM
I

Piy otr Petrov iç, Duneçka ve Pulheriy a


Aleksandrov na ile aralarında geçen o uğursuz
konuşm anın sabahı, ay ılm ış bir halde uy andı. Daha
dün kendisine âdeta hay al gibi gelen, gerçekleşm esine
rağm en y ine de, hâlâ, im kânsız gibi görünen hâ​disey i,
hiç de hoşuna gitm ediği halde, y av aş y a​v aş bir
oldubitti, geri dönülm esi m üm kün olm ay an bir
gerçek olarak kabul etm ek zorunda kal​dı. Yaralı
gururunun karay ılanı, bütün gece y ü​r eğini dişlem iş
durm uştu. Yataktan kalkar kalk​m az hem en ay nay a
baktı. Bir gece içinde sarılığa uğram aktan korkm uştu.
Am a bu bakım dan şim ​dilik korkulacak bir şey y oktu.
Asil, bey az v e son zam anlarda biraz tom bullaşm ış
y üzünü sey ​r ettikten sonra, Piy otr Petrov iç, kendisine
bir baş​k a y erde, hatta daha iy i bir kız bulabileceği ke​-
sin inancıy la bir an için rahatladı. Am a hem en
kendini topladı. Başını y ana çev irerek sert bir
hareketle tükürdü. Bu haliy le de, genç dostu v e oda
arkadaşı Andrey Sem y onov iç Lebezy atnikov ’un
y üzünde, sessiz am a alay cı bir gülüm sem e uy andırdı.
Bu gülüm sem e, Piy otr Petrov iç‘in gö​zünden kaçm adı.
İçinden, hem en bunu genç ar​k adaşının borç hesabına
y azdı. Son zam anlarda arkadaşının hesabına geçirdiği
bu borçların toplam ı hay li kabarm ıştı. Dün olup
bitenleri Andrey Sem y onov iç‘e anlatm am alı idi; bunu
anlatm am ası gerektiğini düşününce, öfkesi bir kat da​-
ha arttı. Bu, hırslanarak, lüzum suz bir atılganlık​l a,
öfke sarhoşluğu içinde dün işlediği ikinci hata
olm uştu. Sonra, bütün o sabah dev am ınca, sanki
inadına, aksilikler birbirini kov alam ıştı. Hatta
y argıtay da takip ettiği bir dav ada bile onu başarısızlık
beklem ekte idi. Piy otr Petrov iç‘i en çok sinirlendiren
şey lerden biri de, y akında ev leneceğini hesaba
katarak kiraladığı v e kendi hesabına tam ir ettirdiği
ev in sahibi oldu. Zenginleşm iş Alm an esnafından biri
olan ev sahibi, daha y eni im zaladığı kontratı kesin
olarak bozm ay a y anaş​m ıy or, Piy otr Petrov iç‘in,
apartm anı, âdeta y eni denecek bir halde ona teslim
etm esine rağm en, kontratta y azılı cay m a
tazm inatının tam am ıy la ödenm esinde ay ak
diriy ordu. Ay nı şekilde m o​bily a m ağazalarında da,
satın alıp henüz ev e taşım adığı m obily alar için
v erdiği kaparonun bir rublesini bile geri v erm ek
istem em işlerdi. Piy otr Petrov iç, dişlerini gıcırdatarak,
kendi kendine: “Mobily anın hatırı için, m ahsus,
ev lenecek deği​l im y al” diy e söy lendi. Yine o anda,
kafasında bir defa daha, üm itsiz bir düşünce uy andı:
“Acaba gerçekten de her şey , bir daha dönm em ek
üzere bitm iş, kay bolm uş m uy du? Acaba bir defa daha
tecrübe edem ez m i idi?” Duneçka’y ı düşünm ek bir
defa daha, acı acı, y üreğini sızlattı. O dakikay a
ıstırapla katlandı. Hiç şüphe y ok ki, sadece bir istekle
Raskolnikov ’u öldürm ek m üm kün olsay dı, Piy otr
Petrov iç hem en bu isteği gös​t erm ekte gecikm ey ecekti.
Üzgün bir halde Lebezy atnikov ’un odasına
dönerken, aklından şunları geçiriy ordu: “Bundan
başka, işlediğim hatalardan biri de, onlara para
v erm em ek oldu. Allah kahretsin, neden böy le
pintileştim ben? Böy le dav ranm akta bir çıkarım da
y oktu! Onları darlık içinde kıv randırarak bana bir
kurtarıcı gözüy le bakm alarını sağlam ak iste​m iştim !
Bak onlar ne y aptılar. Tuh!… Hay ır, m e​selâ, bütün bu
zam an içinde, çey izlerini düzm ek, hediy eler, çeşitli
kokular, tuv alet takım ları, m er​c anlar, kum aşlar
tedarik etm ek için, ne biley im işte, Knop’tan, İngiliz
m ağazasından alacakları bütün encik boncuk için
onlara 1 500 ruble v ersey dim , iş daha tem iz v e… daha
sağlam olacak​t ı! Şim di, benden bu kadar kolay y üz
çev irem ey eceklerdi. Bunlar o y aratılışta insanlardır
ki, bir ay rılık anında, hediy eleri de, paraları da geri
v er​m ey i kesin bir v azife say acaklardı. Halbuki,
bunları geri v erm ey e hem kıy am ay acaklar, hem de
bu onlara zor gelecekti. Sonra bunu v icdanlarına da
y edirem ey ecekler; bugüne kadar, bu derece nazik v e
cöm ert dav ranm ış olan bir adam ı böy le birdenbire
kov m ak y akışık alır m ı? diy e düşüneceklerdi. Ev et,
pot kırdım !” Bir defa daha dişle​r ini gıcırdatan Piy otr
Petrov iç, kendi kendine — tabii içinden —aptal, dedi.

Bu sonuca v arınca, dışarı çıktığından iki kat daha


huy suz v e öfkeli bir halde ev ine döndü. Katerina
İv anov na’nın odasında y apılan y as sofrası
hazırlıkları, bir derecey e kadar ilgisini çekti. Dün de
bu y as sofrasına dair bazı şey ler duy m uştu. Hatta,
hatırladığına göre, galiba kendisi de bu m erasim e
dav etli idi. Am a kendi telâşı y üzünden bu olup
bitenlerin hiçbirine dikkat edem em işti. Bilgi edinm ek
üzere hem en (o anda m ezarlıkta olduğu için orada
bulunm ay an) Katerina İv anov na adına hazırlıkları
idare eden m adam Lippev echzel’e başv urdu. Ondan,
y as sofrasının bir zi​y afet sofrası şeklini alacağını,
aralarında rahm et​l inin tanım adıkları da bulunan
hem en hem en bü​t ün kiracıların dav etli olduğunu;
hatta v aktiy le Katerina lv anov na ile kav ga etm iş
olm asına rağ​m en Andrey Sem y oniç Lebezy atnikov ’un
da ça​ğ ırılm ış olduğunu; Piy otr Petrov iç‘e gelince, sa​-
dece dav et edilm ek şöy le dursun, bütün kiracılar
arasında en önem li bir m isafir olduğu için, sabır​-
sızlıkla beklendiğini öğrendi. Am aly a İv anov na’y a
gelince, aralarındaki bütün o eski tatsızlıklara
rağm en o da, büy ük bir nezaketle dav et edilm işti.
Adeta zev k duy duğu şim diki çalışm aları, ev sahibi
rolünü oy nay ışı bundandı. Üstelik de pek şık​t ı. Gerçi
y as elbisesi giy m işti am a bunlar y epy e​n i, ipekli v e
pek şıktı. Bununla da öğünüy ordu. Bütün bu bilgi v e
olay lar Piy otr Petrov iç‘e bazı düşünceler ilham etti.
Biraz dalgın bir halde, oda​sına, daha doğrusu Andrey
Sem y oniç Lebezy atnikov ’un odasına çekildi. Mesele şu
ki, dav etliler arasında Raskolnikov ’un bulunduğunu
da öğren​m işti.

Andrey Sem y oniç, nedense sabahtan beri odasında


idi. Piy otr Petrov iç bu zatla tuhaf, bu​n unla beraber
kısm en de tabii bir m ünasebet kur​m uştu. Piy otr
Petrov iç, hem en hem en onun oda​sına y erleştiği
günden beri, bu adam dan fena hal​de nefret ediy or,
onu küçüm süy ordu. Am a ay nı zam anda ona karşı,
korkuy a benzer bir çekin​g enlik de duy uy ordu.
Petersburg’a gelir gelm ez hem en ona inm esi, başlıca
sebep bu olm akla be​r aber, sadece cim riliğinden ileri
gelm iy ordu. İşin içinde başka sebepler de v ardı.
Kendisi daha taş​r ada bulunduğu sıralarda, v aktiy le
v asisi olduğu Andrey Sem y oniç‘in en ilerici
gençlerden biri ol​duğunu, hatta bazı m eraklı v e
efsanev î dernek​l erde önem li roller oy nadığını
duy m uştu. Piy otr Petrov iç buna şaşm ıştı. İşte bu
kudretli, her şey i bilen, herkesi küçüm sey en v e
herkesi teşhir eden dernekler, çoktandır Piy otr
Petrov iç‘te kendisinin de anlay am adığı şuursuz bir
korku uy andırm akta idiler. Pek tabii olarak
kendisinin, üstelik taşra​da, bu çeşit m eselelere dair,
aşağı y ukarı, kesin bir düşüncesi olam azdı. Herkes
gibi o da, Petersburg’ta, birtakım nihilistlerin,
ilericilerin, teşhircilerin v e buna benzer kim selerin
bulunduğunu duy ​m uştu am a birçokları gibi o da, bu
kelim elerin m ana v e m ahiy etlerini tahrif ediy or v e
saçm alık derecesinde büy ütüy ordu… İşte birkaç
y ıldan beri, her şey den çok teşhir edilm ekten
korkuy ordu. İşini Petersburg’a nakletm ey i tasarladığı
bir sırada, gittikçe büy üy en dev am lı
huzursuzluğunun başlıca sebebi bu idi. Bu hususta o,
bazen küçük çocuklar nasıl korkutulursa öy le
korkutulm uştu. Bundan birkaç y ıl önce, taşrada,
m eslek hay atı​n ın henüz ilk basam aklarında
bulunduğu sıralarda, o ana kadar kendilerinden
y ardım v e him ay e gördüğü, taşranın oldukça önem li
şahsiy etleriy le ilgili y eni teşhir hadisesiy le
karşılaşm ıştı. Bunlardan biri, teşhir edilen zatın
hesabına büy ük bir reza​l etle kapanm ıştı, ikincisi ise,
az kalsın çok daha belâlı bir şekilde sona erecekti. İşte
bunun içindir ki Piy otr Petrov iç, Petersburg’a gelir
gelm ez, he​m encecik işin aslını öğrenm ey i, gerekirse,
her ih​t im ale karşı, acele de olsa “genç neslim iz”in y ü​-
züne gülm ey i lüzum lu bulm uştu. Bu hususta An​drey
Sem y onov iç‘e güv eniy ordu. Meselâ, Raskolnikov ’u
ziy areti sırasında, başkasından kapm a belli bazı
cüm leleri gelişi güzel sıralam ay ı artık öğren​m işti…

Tabii pek çabuk Andrey Sem y onov iç‘i, son derece


bay ağı v e basit bir insan olarak görm ey e başladı. Am a
bu zerrece ne Piy otr Petrov iç‘in inancını değiştirdi, ne
de ona cesaret v erdi. Hatta bütün ilericilerin böy le
aptal olduklarına inanm ış olsa bile, y ine de
huzursuzluğu geçm ey ecekti. Doğrusunu isterseniz
(Andrey Sem y onov iç‘in durm adan kafasını şişirdiği)
bütün bu bilgiler, düşünceler, sistem ler onun hiç de
um urunda bile değildi.

Onun kendisine göre bir hedefi v ardı. Sadece, he​-


m en elden geldiği kadar çabuk şunları öğrenm ek
istiy ordu: Burada neler olup bitiy ordu? Bu adam ​l ar
kuv v etli m iy di değil m iy di? Kendisi için kor​k ulacak
bir şey v ar m ı idi? Şu v ey a bu işe giriştiği takdirde
kendisini teşhir ederler m i idi? Şay et teşhir ederlerse,
ne m ünasebetle, neden, bilhassa şu anda hangi
noktadan teşhire kalkışırlardı? Bun​dan başka,
gerçekten de kuv v etli iseler, şu v ey a bu şekilde
onlardanm ış gibi görünerek kendileri​n i kafese
koy m ak m üm kün değil m i idi? Bunu y apm alı m ı idi,
y apm am alı m ı idi? Meselâ iy i bir m ev ki sahibi olm ak
için onları kullanm ak m üm ​k ün değil m i idi? Kısacası,
önünde y üzlerce soru duruy ordu.

Bu Andrey Sem y onov iç, cılız, sıracalı, ufak tefek


bir adam dı. Bir y erde m em ur olarak çalışı​y ordu.
Saçları bey az denilecek bir sarılıkta, fav o​r ileri kotlet
biçim inde idi. Kendisi bu fav orileriy le öğünürdü.
Üstelik gözleri de hem en her gün ağ​r ırdı. Oldukça
y um uşak tabiatlı olm asına rağm en, sözlerinde
kendini beğenm işlik, hatta bazen büy ük bir küstahlık
v ardı. Bu hal, onun dış görünüşüy le gülünç bir tezat
teşkil ediy ordu. Bununla beraber, Am aly a
İv anov na’y a göre oldukça itibarlı kiracı​l ardan biri idi.
Çünkü içki içm ez, kirasını da m untazam an öderdi.
Bütün bu değerlerine rağm en Andrey Sem y onov iç,
gerçekten de budalanın biri idi. Onu, ilericilere v e
“genç neslim iz”e götüren ihtirası olm uştu. O, hem en
bay ağılaştırm ak için y ürürlükteki en y eni fikirlere
hem en v e m utlaka burnunu sokan sam im î olarak
hizm et ettikleri her şey i gülünç bir hale getiren
say ısız, çeşit çeşit v akitsiz doğm uş, cılız insanlar, her
sahada bilgisi eksik budalalar v e kendini beğenm işler
güruhunun m ensuplarından biri idi.
Bununla beraber Andrey Sem y onov iç
Lebezy atnikov da, çok iy i y ürekli olm asına rağm en,
y av aş y av aş eski v asisi v e oda arkadaşı Piy otr
Petrov iç’ten bıkm ay a başlam ıştı. Bu âdeta birdenbire,
karşılıklı, iki taraflı olm uştu. Andrey Sem y onov iç
bütün saflığına rağm en, y ine de, Piy otr Petrov iç‘in
kendisini aldattığını, için için küçüm sediğini, hiç de
göründüğü gibi bir adam olm adığını y av aş y av aş fark
etm ey e de başlam ıştı. Ona, Fourier’in sistem ini v e
Darwin teori​sini anlatacak olm uştu, am a Piy otr
Petrov iç, hele son zam anlarda kendisini adeta çok
alay cı bir eda ile dinlem ey e başlam ış, bu son günlerde
ise onu azarlam ay a bile koy ulm uştu. Mesele şu ki o,
içgüdüsü ile, Lebezy otnikov ’un, sadece, bay ağı budala
bir insan olm akla kalm adığını, am a belki de bir
palav racı olduğunu, hatta m ensup olduğu dernekte
esaslı bir m ev kii olm adığını, ancak üçüncü ağızdan
bazı şey ler kaptığını anlam akta gecikm em işti.
Bundan başka, v azifesi olan propaganda işini de galiba
gerektiği gibi becerem iy ordu, çünkü nedense, pek
şaşırıy ordu. Bu şartlar altında bir teşhirci olm ak onun
harcı değildi! Sı​r ası gelm işken şunu da söy ley elim ki,
bu on gün içinde, (hele ilk günlerde), Piy otr Petrov iç,
Andrey Sem y onov iç‘in sav urduğu pek garip iltifat​-
ları, sev e sev e kabul ediy ordu. Yani, m eselâ Andrey
Sem y onov iç, Piy otr Petrov iç‘e y akın bir gelecekte
Meşçanskay a caddesinde özel bir “Kom una”
kuruluşuna y ardım etm ey e hazır olduğu​n u; y ahut,
m eselâ, şay et Duneçka ev lendiğinin da​h a ilk ay ında
kendisine bir âşık edinm ek isteğine kapılırsa, ona
m âni olm ay acağını; y ahut ilerde doğacak çocuklarını
v aftiz ettirm ey eceğini v e bu​n a benzer daha başka
şey leri ona isnat ettiği zam an Piy otr Petrov iç, bunlara
itiraz etm ez, ses çı​k arm azdı. Piy otr Petrov iç, âdeti
olduğu üzere, kendisine isnat edilen bu çeşit
m arifetlere itiraz etm ez, hatta bu tarzda öv ülm esine
m üsaade eder​di. Her çeşit iltifat öy le hoşuna
gidiy ordu kil

Kim bilir hangi sebeple bu sabah, % 5 faizli


tahv illerden birkaç tanesini satan Piy otr Petrov iç,
m asa başına oturm uş, banknot destelerini say ıy or​du.
Hem en hiçbir zam an parası olm ay an Andrey
Sem y onov iç, odada dolaşıy or v e bütün bu bank​n ot
destelerini ilgisizce, hatta küçüm sey erek sey ​r ettiği
edasını takınıy ordu.

Piy otr Petrov iç, Andrey Sem y onov iç‘in, bu


paraları gerçekten de ilgisizce sey redebileceğine asla
inanam azdı. Andrey Sem y onov iç‘e gelince, o da kendi
hesabına, Piy otr Petrov iç‘in kendisi hakkında
gerçekten de bu tarzda düşünm ey e y at​k ın olduğunu;
hatta m asanın üstündeki banknot tom arlarının
y arattığı durum dan fay dalanarak genç dostunun
hiçliğini v ey a ikisi arasında güy a m ev cut olan farkı
hatırlatm ak suretiy le onu kış​k ırtm aktan v e alay a
alm aktan zev k duy acağını, üzüntü ile düşünüy ordu.

Andrey Sem y onov iç, ona en sev diği bir ko​n uy u,


y eni v e özel bir “Kom una” nın kuruluşunu anlatm ay a
koy ulduğu halde Piy otr Petrov iç‘i bu sefer, son derece
sinirli v e dikkatsiz buldu. Bily e​l erin hesap tahtası
üzerinde gidip gelm elerinden çıkan sesler geçici bir
zam an için dindiği sırada, Piy otr Petrov iç‘in ağzından
dökülen kısa itirazlar v e m ülâhazalar, pek açık v e
kasten y apılm ış ter​biy esizce alay larla dolu idi. Fakat
“insansev er” Andrey Sem y onov iç, Piy otr Petrov oç’in
bu ruh halini, Duneçka ile dünkü bozuşm asının
doğurdu​ğ u tesire v eriy or v e bu konuy a bir an önce
gire​bilm ek isteğiy le y anıp tutuşuy ordu. Onun bu ko​-
nuda söy ley eceği bazı ilerici v e propagandacı gö​r üşleri
v ardı ki, bunlar, say ın dostunu teselli ede​bilir v e
şüphesiz bundan sonraki gelişm esine de fay dalı
olabilirdi.

Piy otr Petrov iç, arkadaşını, konunun en m e​r aklı


bir y erinde keserek, birdenbire sordu:
— Şu şey in… şu dul kadının hazırladığı y as sofrası
da nedir?

— Sanki bilm iy or m usunuz; ben daha dün bu konu


üzerinde sizinle görüşm üş, bütün bu tö​r enlere dair
düşüncelerim i açıklam ıştım … İşittiği​m e göre, zaten o
sizi de dav et etm iş. Siz kendiniz de dün onunla
konuşm uştunuz.

— Bu dilenci budala kadının, öteki budala..


Raskolnikov ’dan aldığı bütün paraları böy le bir y as
sofrasına harcay acağını hiç beklem ezdim . Şim ​di
oradan geçerken, âdeta şaşa kaldım ; bu ne ha​zırlık…
şarap!… birçok kim seleri de dav et etm iş… ne oluy or
sanki, şey tan bilir!..

Piy otr Petrov iç, soruşturarak v e konuşm ay ı belli


bir m aksatla bu konuy a sürükley erek dev am etti!

— Ne? Beni de dav et ettiklerini m i söy lü​y orsunuz?


— Başını kaldırarak birdenbire ilâv e etti — ne zam an
olm uş bu?.. Hatırlam ıy orum . Zaten gitm ey eceğim de.
Orada ne işim v ar be​n im ? Dün kendisiy le sadece, bir
m em urun fakir dul karısı sıfatıy la, bir defay a m ahsus
bir y ardım şeklinde olm ak üzere, kocasının bir y ıllık
m aaş tutarını alabileceğine dair, şöy le ay aküstü
konuş​m uştum . Yoksa beni bunun için m i dav et
ediy or? Hah, hah, ha!

Lebezy etnikov :
— Benim de gitm ey e niy etim y ok, dedi.

— Ona ne şüphe! Elceğizinizle patakladınız. Pek


tabiidir ki, gitm ek için de y üz ister!… Ha, hah, hah!
Birdenbire telâşlanan ve kıpkırm ızı kesilen
Lebezy atnikov :
— Kim döv m üş? Kim i döv m üş? diy e ba​ğ ırdı.

— Siz döv m üşsünüz, Katerina lv anov na’y ı galiba


bir ay kadar önce olm uş! Ben bunu dün işittim . Bak
sen şu ideal sahiplerine… Kadın m es​elesini ne güzel de
çözebiliy orlar. Hah, hah, hah…

Kendisini biraz av utm uş olan bu sözlerden sonra


Piy otr Petrov iç, tekrar, hesap tahtasının bily elerini
şıkırdatm ay a başladı.

Bu olay ın hatırlatılm asından daim a ürken


Lebezy atnikov :

— Bunların hepsi de saçm a, iftira! diy e par​l adı.


İşin aslı hiç de böy le değil, büsbütün başka türlü. Size
y anlış anlatm ışlar! Bu bir iftiradır. Ben o zam an
sadece kendim i sav unm uştum . İlk defa tırnaklarıy la
bana saldıran o oldu. Bütün fav ori​l erim i y oldu.
Zannederim ki herkese kendisini sa​v unm a hakkı
v erilm iştir. Hem ben, hiç kim senin bana zorbalık
etm esine m üsaade etm em . Bu be​n im için bir prensip
m eselesidir. Çünkü bu, he​m en hem en bir zulüm
say ılır. Ne y apm alı idim y ani? Onun karşısında elim
kolum bağlı m ı dur​m alı idim ? Onu sadece ittim …

Lujin, acı acı alay etm ey e dev am etti:


— Hah, hah, ha!…

— Bugün öfkeli olduğunuz için beni kışkırtı​-


y orsunuz… Bunların hepsi de saçm a şey ler… Kadın
m eselesiy le hiçbir ilgisi y ok… Siz işi y anlış
anlıy orsunuz! Ben şöy le düşünm üştüm : Madem ki
kadının her alanda, hatta kuv v et alanında (ki bunu
tasdik ediy orlar) eşit olduğu kabul ediliy or, o halde
burada da eşitlik lâzım . Pek tabii olarak, sonra y ine
düşündüm ki, aslında böy le bir m ese​l enin olm am ası
lâzım … Çünkü kav ganın da olm am ası lazım … Zira
y arın ki cem iy ette kav ga düşünülem ez… böy le olunca
kav gada eşitlik aram ak da tabiidir ki tuhaf olur. Ben o
kadar budala değilim . Gerçi… Bununla beraber,
kav ga v ar y ani ilerde olm ay acak… Şim dilik henüz
v ar. Tuh hay Allah lây ığını v ersin… İnsan sizinle
konuşurken şaşırıy or!.. Beni y as sofrasına gitm ekten
alıkoy an bu can sıkıcı olay değildir. Ben düpedüz bir
prensip olarak iğrenç bir kör inançtan başka bir şey
olm ay an y as sofrasına katılm am ak için oray a
gitm ey eceğim ; m esele bundan ibaret! Bununla
beraber, belki de oray a gitm esine giderdim , sadece
alay etm ek için… Am a ne y azık ki papazlar
bulunm ay acak… Yoksa m utlaka gider​dim .

— Yani, dav et edildiğin sofranın başına ge​ç ip


oturacak, sonra da içine tüküreceksin!.. Bu, seni dav et
edenlerin suratına tükürm ek gibi bir şey olm az m ı?

— Hay ır, bahis konusu olan tükürm ek değil,


protesto etm ektir. Bunu da fay dalı bir m aksatla
y apardım . Dolay ısıy la ilerley işe v e propa​g anday a
y ardım ederdim . Herkes, ilerley işe v e propaganday a
y ardım etm ek zorundadır v e bu, ne kadar sert olursa o
kadar iy i olur. Ben fikrin tohum unu ekebilirim , bu
tohum dan bir olay filiz​l enir. Onları ne y olda
gücendiriy orum ? İlkin gü​c enirler, am a sonradan
onlara fay dalı olduğum u kendileri de anlarlar… Şim di
kom una üy esi bulu​n an Tereby ev a, ailesinden kaçıp
kendisini tam am ıy la cem iy ete v erdiği zam an, kör
inançlar ara​sında y aşam ak istem ediğine, serbest bir
ev lenm e y apacağına dair annesiy le babasına m ektup
y azm ıştı. Bu y azılış tarzının, annesiy le babasına karşı
büy ük bir kabalık teşkil ettiğini, onlara m erham et
edip daha y um uşak bir dille y azm ası m üm kün ol​-
duğunu ileri sürerek Tereby ev a’y ı suçlandırm ışlardı.
Bunların hepsi de boş şey ler… Daha y um uşak
olm asına hiç lüzum y ok… Aksine, aksine protes​t o
etm ek lâzım . Bak m eselâ Varents, kocasıy la y edi y ıl
beraber y aşadıktan sonra, iki çocuğunu bırakarak,
kocasına y azdığı şu m ektup ile her şe​y i kesip atm ış:
“Sizinle m esut olam ay acağım ı an​l ıy orum . Kom ün
şeklinde y eni bir cem iy et düze​n i bulunduğunu benden
gizlediğinizi asla affetm ey eceğim … Ben bütün bunları,
tam am ıy la kendim i v erdiğim , birlikte bir kom ün
kuracağım ız, y üksek kalpli bir adam dan y eni
öğrenm iş bulunuy orum . Bunu açıkça söy lüy orum .
Çünkü sizi aldatm ay ı bir nam ussuzluk say arım . Siz de
canınız istediği gibi hareket ediniz! Beni, geri
çev ireceğinizi um ​m ay ınız. Çünkü çok geç kaldınız!
Mesut olm anızı dilerim ”. Bu çeşit m ektuplar bak nasıl
y azılıy orm uş..

— Bu Tereby ev a, hani şu üçüncü sefer serbest


ev lenm e y aptığını söy lediğiniz kadın değil m i?
— Doğrusunu isterseniz bu onun henüz ikinci
serbest ev lenm esidir! Am a isterse, dördüncü v ey a on
beşinci ev lenm esi olsun bundan ne çı​k ar?.. Annem le
babam ın ölüm üne acıdığım bir an olduy sa, bu
m uhakkak ki şu andır. Hâlâ sağ olsay dılar suratlarına
protestoy u nasıl y apıştırırdım , diy e hay al ettiğim
birçok zam anlar olm uş​t ur. Onları m ahsus öy le bir
durum a sokardım ki… öy le bir “hürriy eti seçm e.”
num arası y apardım ki, onlara gösterirdim !.. Onları
öy le bir şaşırtırdım ki!.. Gerçekten de kim sem
olm ay ışına çok üzülü​y orum !..

Piy otr Petrov iç onun sözünü keserek:

— Şaşırtm ak için değil m i? Ha ha, ha! Ney ​se, nasıl


isterseniz öy le y apın, am a siz bana şu​n u söy ley in: Şu,
ölen adam ın kızını tanıy or m u​sunuz?.. Şu cılız, sıska
kızı?.. Gerçekten de ona dair söy lenen şey lerin, hepsi
doğru m u?

— Ne olm uş sanki? Bence, y ani benim şahsî


kanaatim e göre, bu, bir kadının en tabii durum udur.
Niçin olm asın? Yani distinguons. Bugünkü cem iy ette,
hiç şüphe y ok ki, pek tabii say ılam az, çünkü
zaruretlerden doğm adır. Am a y arınki ce​m iy ette bu
hal, tabii say ılacak. Çünkü bu, serbest olacak… Am a
bu kız, böy le dav ranm akta bugün de haklıdır; sefalet
içinde idi. Öte y andan iste​diği gibi kullanm akta
serbest olduğu bir kay nağı, bir serm ay esi v ardı. Pek
tabiidir ki y arınki cem i​y ette bu kay naklara, bu
serm ay ey e lüzum kalm ay acak… Am a bu çeşit kızların
rolü başka bir m ana taşıy acak, rasy onel bir şekilde
düzenlenecek ve şarta bağlanacak. Sofy a
Sem y onov a’nın ken​disine gelince, şu anda ben onun
dav ranışını, cem iy ete karşı enerjik v e canlı bir
protesto olarak görüy orum , bu hareketinden ötürü
ona derin bir say gı besliy orum ; hatta ona bakarak bir
sev inç duy uy orum .

— Am a onu bu ev den kapı dışarı edenin siz


olduğunuzu bana söy lediler.

Lebezy atnikov , fena halde öfkelenerek:

— Bu da başka bir iftira, diy e bağırdı. Ha​y ır, işin


aslı böy le değil. İş hiç de böy le olm adı. Bunlar hep
Katerina İv anov a’nın uy durm aları, çünkü işin iç
y üzünü anlam am ıştı. Ben hiçbir zam an Sofy a
Sem y onov na’nın sem patisini kazanm a​y a çalışm adım .
Ben, onda bir protesto duy gusu uy andırm ay a
çalışarak, hiçbir m enfaat gözetm e​den, düpedüz onu
uy arm ay a çalıştım . Bana lâzım olan sadece protesto
idi. Bu durum karşısında, Sofy a Sem y onov na
kendiliğinden artık bu ev de kalam ay acağını anladı.
— Onu kom üne m i çağırdınız?

— Siz boy una alay ediy orsunuz, am a bece​r iksizce…


Müsaade buy urunuz da bu noktay ı işa​r et edey im .
Kom ün’de bu gibi roller y oktur. Za​t en kom ün, bu gibi
rollere y er kalm am ası için ku​r ulur. Kom ün’de bu rol
şim diki m ahiy etini tam am ıy la değiştirecektir.
Burada ahm akça say ılan bir şey , y arın kom ünde bir
zekâ eseri olarak göste​r ilecek; bugünkü şartlar içinde
tabiata ay kırı gö​r ülen bir m esele, kom ünde
tam am ıy la tabii say ı​l acaktır… Her şey insanın, içinde
y aşay acağı şart​l ara v e v asata bağlıdır. Her şey v asat
ile olur. İnsana gelince o bir hiçtir. Sofy a
Sem y onov na’y a gelince benim şim di de onunla aram
iy i. Bu size, onu bana hiçbir zam an v e kendisini
inciten bir adam olarak say m adığını gösteren en
kuv v etli delildir. Ben onu şim di kom üne çekm ey e
çalışıy orum . Am a büsbütün başka şartlar altında..
Ney e gülüy orsunuz? Biz kendim ize ait, eskilerden
büsbütün daha geniş tem eller üzerin​de hususi bir
kom ün kurm ak isliy oruz. Biz inanç​l arım ızda daha
ileri gitm iş bulunuy oruz. Biz daha çok inkar ediy oruz.
Eğer Dobrolübov m ezarından kalksay dı onunla
tartışırdım . Belinski’y e gelince, onu da alt ederdim .
Şim dilik Sofy a Sem y onov na’y ı geliştirm ey e dev am
ediy orum . Bu, eşi görülm e​m iş, eşine rastlanm am ış bir
v arlıktır.

— Vay ! Bari bu eşi görülm em iş v arlıktan


fay dalanıy or m usunuz? Hah hah!..

— Hay ır, hay ır!.. Oh, hay ır! Aksine..

— Vay , aksine ha!.. Hah, hah hah!.. Am m a da lâf


ettiniz ha!

— Bana inanın!.. Hem söy ley in rica ederim , böy le


bir şey olsay dı, sizden ne diy e saklay acaktım ? Aksine,
bu, benim de tuhafım a gidiy or. Bu kız benim le karşı
karşıy a bulunduğu zam an pek fazla gay retli oluy or,
ürkek bir iffet v e utangaç​l ık duy gusuna kapılıy or.

— Tabii siz de onu geliştiriy orsunuz!… Hah hah!..


Bütün bu utangaçlıkların saçm a bir şey olduğunu ona
ispat ediy orsunuz, değil m i?..

— Hay ır, hiç de öy le değil, hiç de öy le de​ğ il! Şu


(geliştirm ek) kelim esini ne kadar da ka​baca, — Oh,
affedersiniz — hatta ne kadar da bu​dalaca bir m anada
anlıy orsunuz!.. Siz bir şey anlam ıy orsunuz! Am an
y arabbi, siz hiç olgun de​ğ ilsiniz! Biz kadınların
hürriy etini arıy oruz, sizin kafanız ise y alnız bir
düşüncey e takılı… Mahiy eti bakım ından fay dasız,
hatta saçm a bir şey olan iffet v e kadın utangaçlığı
m eselesini büsbütün bir y ana bırakarak, bana karşı
iffetli olm asını tam am ıy la caiz görüy orum . Çünkü
böy le hareket et​m ek tam am ıy la onun hakkı, onun
bileceği şey ​dir. Şüphesiz, eğer bana gelip de: “Benim
olm a​n ı istiy orum ” desey di, kendim i çok şanslı bir in​-
san say ardım . Çünkü bu kızcağız çok hoşum a gidiy or.
Am a şu anda, hiç olm azsa şu anda, m u​h akkak ki hiç
kim se, hiçbir zam an, benim ona gösterdiğim nezaket
v e inceliği, lây ık olduğu say ​g ıy ı gösterm em iştir…
Bekliy or v e üm it ediy orum , hepsi bu kadar!

— İy isi m i ona bir şey ler hediy e ediniz. Bu​n u


aklınıza bile getirm ediğinize bahse girerim .

— Dedim y a, siz bir şey anlam ıy orsunuz! Ne çare,


onun durum u böy le.. Am a burada baş​k a, tam am ıy la
başka bir m esele v ar. Siz düpedüz bu kızı hor
görüy orsunuz. Haksız olarak küçüm sem ey e lây ık
gördüğünüz bir olay a day anm ak su​r etiy le bu v arlığa,
insanca gözlerle bakm ay ı redde​diy orsunuz! Siz onun
nasıl bir v arlık olduğunu daha bilm iy orsunuz! Yalnız,
son zam anlarda, ne​dense okum ay ı bıraktığı v e gelip
artık benden kitap alm adığı için çok üzgünüm .
Halbuki eskiden gelip alırdı. Bütün enerjisine v e —
önceleri bir defa gösterdiği protesto azm ine rağm en,
bazı kör inançlardan v e… budalalıklardan kesin
olarak kurtulabilm esi için gerekli olan bağım sızlık,
kendi başına buy ruk olm a, ret v e inkâr
kabiliy etlerinin hala kendisinde y eter derecede
bulunm am ası da çok fena bir şey !.. Buna rağm en bazı
m eseleleri… çok iy i anlıy or. Meselâ, el öpm e
m eselesini, y ani, erkeğin, kadının elini öpm ek
eşitsizliğiy le ona hakaret ettiğini çok iy i anlam ış
bulunuy or. Bu m es​ele aram ızda m ünakaşa edilm iş,
ben de hem en kendisine ulaştırm ıştım . Fransa’daki
işçi sendika​l arına dair anlattıklarım ı da, y ine,
dikkatle din​l em işti. Şim di ben ona, gelecek cem iy ette,
oda​l ara serbestçe girm e m eselelerini anlatm ay a çalı​-
şıy orum .
— Bu da ne dem ek?

— Bu da son zam anlarda tartışm a konusu olan bir


m esele idi: Kom ün üy elerinden biri, y ine, kom ün
üy elerinden kadın erkek herhangi birinin odasına,
istediği zam an girebilir m i, girem ez m i? Girebileceği
y olunda karar v erildi.

— İy i am a odada bulunan kadın v ey a er​k ek, o


sırada v azgeçilm ez ihtiy açlarından birini görm ekte
ise ne olacak? Hah hah!..

Andrey Sem y onov iç kızdı v e nefret dolu bir sesle:


— Aklınız fikriniz hep orada, diy e bağırdı. Sizin
için o kahrolası “ihtiy açlar”dan başka bir şey y ok! Size
sistem i anlattığım a, o zam an v aktinden önce o
kahrolası ihtiy açlardan söz açtığım ıza ne kadar
kızıy or v e üzülüy orum ! Şey tanlar alsın! Bu, bütün
sizin gibiler için bir engeldir. İşin kötüsü, m eselenin ne
olduğunu anlam adan hem en alay a başlarsınız! Bunu
y apm ak sanki hakkınız im iş! Sanki koltuğunuzu
kabartacak bir iş y apm ış​sınız?.. Tuh.. Bu m eselenin
acem ilere, ancak, so​n unda, sistem e inandıkları, iy ice
gelişip y etiştik​l eri zam an anlatılabileceğini kaç defa
söy ledim . Hem rica ederim bana söy ley in bakay ım :
çirkef çukurunda bile utanılacak, hor görülecek ne
v ar sanki? Bu çirkef çukurlarından hangisini isterse​-
niz, ben, herkesten önce tem izlem ey e hazırım . Bu işte
ben bir fedakârlık bile görm üy orum . Burada sadece
asil bir iş, bütün öteki işlerden farkı olm ay an,
cem iy ete fay dalı bir çalışm a v ar. Hem bu çalışm a,
m eselâ, herhangi bir Raphael v ey a Puşkin’in
çalışm alarından daha y üksektir; çünkü da​h a
fay dalıdır.

— Ve daha asildir, daha asildir!. Hah hah, hah!

— Daha asil ne dem ek? İnsan çalışm asını


v asıflandırm a anlam ında ben böy le dey im leri
anlam ıy orum . “Daha asil”, “daha y üksek kalpli”…
Bütün bunlar saçm a v e m anasız şey ler, ret v e in​k âr
ettiğim , kör inançla bağlı eski kelim eler, in​sanlığa
fay dalı olan her şey , asildir. Ben y alnız bir kelim e
anlıy orum : Fay dalı. Siz istediğiniz ka​dar gülünüz, bu
böy ledir işte!

Piy otr Petrov iç gülm eden katılıy ordu. Artık


paralarını hesaplam ay ı bitirm iş, saklam ıştı. Bununla
beraber, bunlardan bir kısm ını, nedense, m asanın
üstünde bırakm ıştı. Bu “çirkef çukuru m eselesi”,
bütün bay ağılığına rağm en, Piy otr Petrov iç, ile genç
arkadaşı arasında bir bozuşm a v e anlaşm azlık v esilesi
olm uştu. Bütün saçm alık şurada idi ki, Andrey
Sem y onov iç gerçekten de kı​zıy ordu. Hâlbuki Lujin
içini döküy ordu; şu anda ise, bilhassa Lebezy atnikov ’u
kızdırm ak hev esin​de idi.

Genel olarak söy lem ek lâzım gelirse, bütün


“bağım sızlığına”, bütün “protestocu” ruhuna rağm en,
Piy otr Petrov iç‘e itiraz etm ekten âdeta çe​k inen v e
um um iy etle, eskiden kalm a bir alışkan​l ıkla ona hâlâ
say gı besley en Lebezy atnikov , ni​h ay et
day anam ay arak:

— Bu hırçınlığınız, bu öfkeli haliniz, herhal​de dün


uğradığınız başarısızlığın bir neticesi olsa gerek, diy e
söy lendi.

Piy otr Petrov iç, kurum lu bir eda ile v e canı


sıkılm ış bir halde, onun sözünü keserek:

— İy isi m i siz bana şunu söy ley in, onu bu​r ay a…


daha doğrusu: Yukarda adı geçen şu genç haspa ile,
gerçekten v e onun hem en şim di, bir dakika için,
buray a, bu oday a gelm esini rica ede​c ek kadar senli
benli m isin? diy e sordu. Her​h alde hepsi de
m ezarlıktan dönm üş olacaklar… Ay ak seslerini
duy uy orum . O haspay ı görm em lâzım …

Lebezy atnikov hay retle sordu:

— Onu ne y apacaksın?
— Hiç, lâzım işte… Bugün, y arın buradan
gidiy orum , bunun için kendisine söy lem em la​zım .
Hem , konuşm am ız sırasında lütfen siz de burada
bulununuz!.. Hatta böy lesi daha iy i olur. Yoksa belki
de, Allah bilir neler düşünürsünüz!

— Hiçbir şey düşünm em … Lâf olsun diy e sordum .


Bir işiniz v arsa onu buray a çağırm aktan kolay bir şey
y ok. Hem en gidiy orum . Hem m e​r ak etm ey in, sizi
rahatsız etm em .

Gerçekten de beş dakika sonra, Andrey


Sem y onov iç Lebezy atnikov , Sony a ile birlikte döndü.
Sony a, büy ük bir şaşkınlık içinde v e âdeti olduğu
üzere, ürkek bir halde odadan içeri girdi. Sony a, bu
gibi hallerde daim a ürkek dav ranır, y eni sim alardan,
y eni tanışm alardan çok korkar​dı. Eskiden beri, daha
çocukluğunda böy le idi. Şim di ise bu hal büsbütün
artm ıştı. Piy otr Petro​v iç onu, “nazik v e sev im li” bir
y üzle; am a ken​disi gibi kerli ferli v e v akarlı bir zatın
Sony a gibi genç v e bazı bakım lardan enteresan bir
v arlığa karşı, kendisince pek uy gun say dığı, bir
derecey e kadar, neşeli bir lâubalilik hav ası içinde
karşıladı. Onu “cesaretlendirm ekte” acele etti v e m asa
ba​şında karşısında y er gösterdi. Sony a oturdu.
Etrafına bakındı, Lebezy atnikov ’a, m asa üstünde
duran paralara bir göz attı. Sonra, y ine, birden​bire
bakışlarını Piy otr Petrov iç‘e dikti, bir daha da
gözlerini, sanki m ıhlanm ış gibi, ondan hiç ay ırm adı.
Andrey Sem y onov iç Lebezy atnikov kapıy a doğru
y öneldi. Piy otr Petrov iç ay ağa kalktı. Sony a’y a
oturm ası için işaret etti. Kapıda Lebezy atnikov ’u
durdurarak fısıltı ile sordu:

— Şu Raskolnikov orada m ı? Gelm iş m i?

— Raskolnikov m u? Orada, ne olacak? Ev et orada..


Dem in girerken gördüm . Ne olacak?

— O halde, burada bizim le birlikte kalm a​n ız v e


beni şu… kızla baş başa bırakm am anız için ısrarla rica
edeceğim … Mesele basit am a kim bilir ne m ana
v erirler. Raskolnikov ’un gidip bu işi orada
anlatm asını istem iy orum . Ne dem ek istedi​ğ im i
anlıy orsunuz değil m i?

Birdenbire işi sezen Lebezy atnikov :

— Anlıy orum , anlıy orum , dedi. Hakkınız v ar.


Benim kendi görüşüm e göre çekingenliğinizin
sınırlarını biraz fazla genişletm ekle beraber, y ine de
hakkınız v ar. Peki, dediğiniz olsun, kalıy orum .
Şuracıkta, pencerenin y anında dururum , sizi ra​h atsız
etm em . Bence hakkınız v ar. Piy otr Petro​v iç, div ana
doğru geldi, Sony a’nın karşısına geçip oturdu.
Dikkatle genç kıza baktı v e birdenbire çok ciddî, hatta
biraz sert bir y üz takındı. Bu gö​r ünüşünde: “Sakın bir
şey hatırına gelm esin, kü​ç ük hanım !” diy en bir hal
v ardı. Sony a fena hal​de bozuldu.

Piy otr Petrov iç, çok ciddî, am a ay nı zam an​da


oldukça sev im li bir sesle söze başladı:

— Her şey den önce, Sofy a Sem y onov na, çok


m uhterem annenizden, benim adım a özür dilem e​n izi
rica ederim . Aldanm ıy orum değil mi efendim ?
Katerina İv anov na analığınızdır!

Piy otr Petrov iç‘in halinden, pek dostça bir takım


niy etleri olduğu anlaşılıy ordu.

Sony a, hızlı hızlı v e ürkek bir eda ile:

— Ev et efendim , Katerina İv anov na gerçek​t en de


analığım dır.

— Şu halde, elim de olm ay an sebeplerden ötürü


gelem em ek v e annenizin nazik dav etine rağ​m en y as
sofrasına katılam am ak zorunda olduğum için,
annenizden, suçum u bağışlam asını rica etm e​n izi
istirham ederim .

Soneçka:
— Peki efendim ; söy lerim ; hem en şim di söy ​l erim ,
dedi v e hızla sandaly eden fırladı. Piy otr Petrov iç, genç
kızın saflığı v e görgüsüzlüğü karşı​sında gülüm sey erek
onu durdurdu:

— Durun, daha hepsi değil, dedi. Çok se​v im li Sofy a


Sem y onov na, şay et, sadece beni ilgilendiren böy le
ehem m iy etsiz bir sebepten ötürü sizin gibi bir bay anı
rahatsız edeceğim i v e odam a kadar çağıracağım ı
düşündüy seniz, beni çok az tanıy orsunuz dem ektir.
Maksadım tam am ıy la baş​k adır.

Sony a hızla oturdu. Masadan kaldırılm am ış olan


gri y üz rublelik banknotlar bir defa daha gözünün
önünden şim şek gibi gelip geçti. Am a kız​c ağız çabucak
onlardan başını çev irip Piy otr Petrov iç‘e bakm ay a
başladı. Onun, hele onun gibi bir kızın, başkasının
paralarına bakm ası, kendisine çok y akışıksız bir
hareket gibi göründü. Gözleri​n i Piy otr Petrov iç‘in sol
elinde tuttuğu altın çer​ç ev eli gözlüğe v e bununla
birlikte ay nı elin orta parm ağındaki sarı taşlı,
kocam an, fev kalâde gü​zel m asif y üzüğe dikecek oldu.
Am a birdenbire bundan da v azgeçti. Nerey e
bakacağını bir türlü kestirem ey erek nihay et gözlerini
doğrudan doğru​y a Piy otr Petrov iç‘in gözlerine dikti.

Piy otr Petrov iç, biraz sustuktan sonra,


dem inkinden daha önem li bir tav ırla sözlerine de​v am
etti:

— Dün gider ay ak zav allı Katerina İv anov na ile bir


iki kelim e konuşm ak fırsatını buldum . Bu iki kelim e,
onun - tabir caizse - ne tabiata ay kırı bir durum da
bulunduğunu bana öğretm ey e y etti.
Sony a:

— Ev et, efendim , tabiata ay kırı bir durum da, diy e


tasdik etm ekte acele etti.

— Yahut, daha açık v e daha anlaşılır bir şekilde


söy lem ek lâzım gelirse hastalıklı bir durum da.

— Ev et efendim ; daha açık daha anlaşılır…


Hastadır efendim .

— Tam am . İşte ben de, insanlık duy gularım ​dan


v e, v e, v e, m erham etten ötürü, zav allının kaçınılm az
kara bahtını önceden görerek, kendi hesabım a
herhangi bir suretle ona fay dalı olm ak isterdim .

Sony a birdenbire ay ağa kalkarak:


— Bir şey sorm am a m üsaade eder m isiniz efendim ?
Bir em ekli m aaşı bağlanm ası m üm kün olduğunu, dün
kendisine siz m i söy lediniz?.. Çün​k ü, ona em ekli m aaşı
bağlanm ası için uğraşm ay a başladığınızı kendisi bana
dün söy lem işti. Bu sa​h i m i efendim ?

— Hay ır, katiy en. Hatta bir bakım a m anasız bir


şey . Ben sadece, v azife sırasında ölm üş bir m em urun
dul karısına — o da bir iltim as ol​duğu takdirde —
geçici bir y ardım y apılm ası m üm kün olduğunu
çıtlatm ıştım . Hâlbuki rahm etli babanız, em ekli
m aaşını hak edecek hizm et süre​sini doldurm ak şöy le
dursun, öldüğü sırada dev ​l et hizm etinde bile
bulunm uy ordu. Bir kelim e ile gerçi bir üm it
olabilirdi, am a tam am ıy la geçici bir üm it. Çünkü bu
durum da, y ardım için hiçbir sebep y ok… Hatta
aksine… O ise kendisine m aaş bağlanacağını kuruntu
etm iş. Hah hah hah… Açıkgöz bir hanım .

— Ev et, efendim ; em ekli m aaşını… Çünkü o, saf v e


iy i y ürekli bir kadındır. İy i y ürekliliğinden ötürü de
her şey e inanır, işte efendim .. Onun y a​r adılışı
böy ledir. Ev et efendim , affedersiniz!
Sony a bunları söy ledikten sonra gitm ek üze​r e
tekrar ay ağa kalktı:

— Müsaade ediniz, beni sonuna kadar din​-


lem ediniz!
Sony a:

— Ev et efendim , sizi sonuna kadar dinlem e​dim ,


diy e m ırıldandı.
— Öy le ise oturunuz!

Fena halde utanan Sony a, üçüncü defa, tek​r ar


oturdu.

— Zav allı y av rularıy la içinde bulunduğu du​r um u


göz önünde tutarak, — y ukarda da söy lediğim gibi —
gücüm ün y ettiği kadar herhangi bir şekilde ona
fay dalı olm ak istiy orum . Tabii gücü​m ün y ettiği
kadar, fazla değil. Bu gibi hallerde her zam an
y apıldığı üzere, y akınları v ey a, um u​m iy etle y ardım
etm ek arzusunda bulunan kim se​l er tarafından,
m eselâ, onun y ararına bir y ardım defteri açılabilir,
y ahut bir piy ango v ey a buna benzer bir şey tertip
edilebilir. İşte size bunu bil​dirm ek istem iştim . Böy le
bir şey y apm ak m üm ​k ündür.

Sony a, ısrarla Piy otr Petrov iç‘e bakarak:


— Çok iy i olur efendim … Allah sizden razı olsun
diy e m ırıldandı..

— Ev et, m üm kündür.. Ancak… Bunu sonra


konuşuruz… Hatta bugün de başlay abiliriz.. Akşam a
buluşur, konuşur, esaslarını tespit ederiz. Şöy le saat
y ediy e doğru bana geliniz… Andrey Sem y onov iç‘in de
bize katılacağını um arım … Yal​n ız… Burada, üzerinde
önceden dikkatle durul​m ası gereken bir nokta v ar.
Sizi buray a çağırta​r ak rahatsız edişim in sebebi de
budur, Sofy a Sem ​y onov na, m esele şu ki, bence,
paraları bizzat Katerina İv anov na’nın eline v erm ek
hem doğru değil, hem tehlikelidir. Bugünkü y as
sofrası buna en kuv v etli delildir. Yarına y iy ecek bir
lokm a ekm e​ğ i, ay ağına giy ecek bir çift pabucu,
hülâsa, hiçbir şey i y okken, bugün kalkıp, Jam ay ak
rom u, Madera şarabı v e kahv e satın alıy or. Dem in
geçer​k en gördüm . Yarın y ine hepsi günlük ekm ekleri​-
ne v arıncay a kadar, her şey i sizin sırtınıza
y ükley ecekler… Artık bu kadarı da m anasızlık… İşte
bundan ötürü, benim görüşüm e göre, paralar o şekilde
toplanm alıdır ki, bahtsız dulun bunlardan haberi
olm asın. Meselâ bunu y alnız siz bilm elisi​n iz!
Dediklerim doğru değil m i?

— Ben bilm em efendim , o y alnız bugün öy ​l e


dav randı. Bu, hay atta ancak bir defa olur. Rahm etliy i
anm ak, hatırasını y ükseltm ek için büy ük bir arzu
duy m uştu. Yoksa o, çok akıllı bir kadın​dır. Am a
bununla beraber, siz nasıl uy gun gö​r ürseniz öy le
y apın! Ben size pek, pek, pek çok… onlar da, onların
hepsi de size… Allah siz​den… o y etim ler de…

Sony a sözlerini bitirm edi, ağlam ay a başladı.

— İşte bunu böy lece biliniz! Şim di de, aile​n izin


y ararına ilk defa benim şahsi y ardım ım olan bu
paray ı lütfen kabul ediniz! Bu v esile ile adı​m ın
açıklanm am asını kesin olarak istiy orum . İşte
buy urunuz.. Benim de kendi üzüntülerim olduğu için
daha fazlasını v erem edim .

Piy otr Petrov iç bunları söy ledikten sonra, kâğıdı


dikkatle açarak, Sony a’y a on rublelik bir banknot
uzattı. Sony a kızararak paray ı aldı, y e​r inden kalktı;
bir şey ler m ırıldanarak, acele acele v eda etti. Piy otr
Petroy iç çok m uzafferane bir eda ile onu kapıy a kadar
geçirdi. Sony a, çok he​y ecanlı v e bitkin bir halde
nihay et kendini oda​dan dışarı attı. Büy ük bir
tehey y üç içinde Kate​r ina İv anov na’nın y anına
döndü.

Bütün bu sahne dev am ınca, Andrey Sem y o​n ov iç,


konuşulanları kesm em ek için, y a pencere önünde
durm uş, y a da odanın içinde bir aşağı bir y ukarı
dolaşm ıştı. Sony a çıkıp gidince, birdenbire Piy otr
Petrov iç‘e y aklaşarak, coşkunlukla ona elini uzattı.
Bilhassa “gördüm ” kelim esi üze​r inde durarak:

— Her şey i işittim v e hepsini gördüm , dedi.

— Bu hareketiniz asilâne, y ani dem ek isterim ki,


in​sanca, idi. Farkınday ım , size karşı m innet duy m a​-
larının da önüne geçm ek istediniz! Gerçi, ne y a​l an
söy ley ey im , şahsi hay ırsev erliklerin aley hindey im .
Çünkü bu çeşit hay ırsev erlikler, fenalıkları kökünden
kazım ak şöy le dursun, bunları büsbü​t ün besley ip
kuv v etlendirir. Bununla beraber bu hareketinizi
m em nunlukla karşıladığım ı söy lem ek​t en de kendim i
alam ay acağım . Ev et, ev et, bu ha​r eketiniz hoşum a
gitti.

Piy otr Petrov iç, Lebezy atnikov ’u dikkatle süzerek


biraz hey ecanlı bir sesle:
— Bunların hepsi saçm a! dedi.

— Hay ır, saçm a değil! Sizin gibi, dünkü olay la


hakarete uğray an, sinirleri bozulan bir adam , ay nı
zam anda başkalarının felâketiy le de ilgilenm ek
im kanını buluy orsa, bu dav ranışıy la sosy al bir hata
da işlem iş olsa, y ine de say gıy a değer. Doğrusu Piy otr
Petrov iç, düşüncelerinize göre, sizden böy le bir şey
beklem iy ordum . Oh, bu ül​k üleriniz size nasıl da engel
oluy or:

Piy otr Petronov iç‘e y eniden y akınlık duy an iy i


y ürekli Andrey Sem y onov iç;
— Meselâ, dünkü başarısızlık sizi ne kadar da
hey ecanlandırıy or, diy e bağırdı. Hem sonra ev len​-
m ey e, böy le m eşru bir şekilde ev lenm ey e m utla​k a
ihtiy acınız m ı v ardı, a benim asil ruhlu, pek se​v im li
Piy otr Petrov iç‘im ? Hem ev lenm enin m ut​l aka m eşru
olm asına neden lüzum görüy orsunuz? İsterseniz beni
döv ünüz am a bu ev lenm enin olm a​y ışına, sizin serbest
kalışınıza, insanlık için henüz tam am ıy la
kay bolm ay ışınıza, ben pek, pek m em nu​n um .
Görüy orsunuz y a: düşündüklerim i söy ledim .

Kafası aşırı derecede bir şey le m eşgul olan Piy otr


Petrov iç Lujin, çok dalgındı. Bir cev ap v erm iş olm ak
için:

— Sizin serbest ev lenm e usullerinizle, boy nuz


takm am ak v e başkalarının çocuklarına babalık et​-
m em ek için m eşru bir ev lenm ey e lüzum görüy o​r um .
Andrey Sem y onov iç, hücum borusunu duy an bir
sav aş atı gibi irkildi:

— Çocuklar m ı? Çocuklara m ı tem as ettiniz? Ev et,


çocukların sosy al bir m esele, birinci derecede önem i
olan bir m esele teşkil ettiğini kabul ediy o​r um . Am a
çocuk m eselesi başka türlü halledile​c ektir. Hatta
bazıları ailey e ait bir belirti gibi çocukları kesin olarak
inkâr ediy orlar. Çocuklar işini sonra konuşuruz, şim di
gelin de şu boy nuz m eselesiy le m eşgul olalım . Ne
y alan söy ley ey im , bu benim zay ıf noktam dır. Bu kötü
dey im in, bu husar, bu Puşkin dey im inin, y arının
lügatlerinde y er alm ası ihtim ali y oktur. Hem boy nuz
da ne dem ekm iş? Oh, bu ne y anlış düşünce? Hangi
boy nuz? Hem niçin boy nuz olsun? Ne saçm a şey !
Aksine, serbest ev lenm elerde asla boy nuz olm ay acak!
Boy nuz ancak her m eşru ev lenm enin tabii bir
neticesi, tabir y erindey se, onun düzeltilm esidir, bir
protestodur. Bu m anada alındığı takdirde, boy ​n uzlar,
hiç de küçültücü bir şey değildir. Olacak şey değil y a,
ney se, şay et günün birinde, m eşru bir şekilde
ev lenecek olursam , şu sizin m elun boy nuzlarınızı
taşım aktan m em nunluk bile duy acağım . O zam an
karım a dönüp: “Sev gili karıcığım , diy e​c eğim , bugüne
kadar sadece seni sev m ekle y etin​dim ; şim di ise sana
say gı da duy uy orum , çünkü sen isy an etm esini
bildin!” Gülüy orsunuz! Çün​k ü kendinizde batıl
inanışlardan kurtulm a gü​c ünü bulam ıy orsunuz!
Allah belâsını v ersin, m eş​r u bir ev lenm ede birbirini
aldatm anın bilhassa ne​den can sıkıcı bir şey olduğunu
ben gerçekten anlıy orum : Çünkü bu sadece, her
ikisini de al​ç altan adi bir olay ın adi bir neticesidir.
Halbuki, serbest birleşm ede olduğu gibi, boy nuzlar
açıkça takılınca y ok olur; m analarını, hatta
taşıdıkları boy nuz adını bile kay bederler.. Aksine,
karınız, onun saadetine engel olm ay a gücünüz
y etm ediğini, y eni kocasından ötürü ondan intikam
alm ay a kalkışm ay acak kadar ileri görüşlü
olduğunuzu farz etm ekle sadece size say gı gösterdiğini
ispat etm iş olur. Allah belâsını v ersin, bazen kendi
kendim e düşünürüm . Şay et bir gün kocay a v arırsam ,
tuh, şey , y ani (ister serbest olarak, ister m eşru bir şe​-
kilde, hepsi bir) ev lenirsem , karım da kendisine bir
âşık pey dahlam akta gecikirse, bana öy le geliy or ki,
ben kendi elim le ona bir âşık bulur v e: “Karıcığım ,
ben seni sev iy orum , am a ay rıca bana say gı
gösterm eni de istiy orum , işte!” derdim . Doğru değil
m i? Doğru m u söy lüy orum ?
Piy otr Petrov iç bu sözleri dinlerken bıy ık al​t ından
gülm ekle beraber, fazla bir ilgi gösterm e​di. Hatta
bunlara pek de kulak v erm edi. Kafası​n ın bir şey le
m eşgul olduğu m uhakkaktı. Nitekim , Andrey
Sem y onov iç Lebezy atnikov da en sonun​da bunun
farkına v ardı. Hatta Piy otr Petrov iç hey ecanlı idi.
Ellerini ov uşturuy or, bir şey ler dü​şünüy ordu. Andrey
Sem y onov iç, bütün bunları sonradan anladı v e
hatırladı.

II

Katerina İv anov na’nın hasta kafasında şu m anasız


y as sofrası düşüncesini doğuran sebeple​r in ne
olduğunu kesin olarak belirtm ek gerçekten de güçtür.
Filhakika, bu y as sofrasına, Marm eladov ’un cenaze
töreni için Raskolnikov ’dan alınan y irm i küsur
rublenin hem en hem en on rublesi harcanm ıştı. Belki
de Katerina İv anov na, bütün kiracıların, ay rıca
Am ely a İv anov na’nın, “koca​sının kendilerinden hiç
de aşağı olm adığını, belki de onlardan çok daha üstün
olduğunu”, onlar​dan hiçbirinin m erhum un
karşısında “böbürlen​m ey e” hakkı olm adığını
bilm eleri için, kocasının hatırasına “gerektiği gibi”
say gı gösterm ey i, rah​m etliy e karşı bir borç say m ıştı..
Belki de burada günlük y aşay ışım ızda her birim iz v e
hepim iz için m ecburî olan bazı sosy al törenlerden
birçok fakir fukaray ı sadece başkalarından geri
kalm am ak v e başkaları tarafından ay ıplanm am ak
düşüncesiy le son gay retlerini v e biriktirdikleri son
m eteliği harcam ay a zorlay an o fukara gururunun
hepsinden çok tesiri olm uştur. Katerina İv anov na’nın,
bil​h assa bu m ünasebetle, düny ada herkes tarafından
terk olunm uş sanıldığı bir sırada, bütün bu “de​ğ ersiz
v e kötü kiracılara” değil y alnız “görgü kai​delerini v e
y iy ip içm esini bildiğini” ay nı zam anda böy le bir
kadere boy un eğm ek için y etiştirilm ediğini, “asil,
hatta aristokrat bir albay ev inde” terbiy e gördüğünü;
tahta silm ey e, geceleri çocuk bezleri y ıkam ay a hiç de
hazırlanm adığını göster​m ek istem iş olm ası da pek
m üm kündür. Bu gu​r ur v e şiddet taşkınlıklarının,
bazen çok fakir v e çok m azlum insanlara da m usallat
olduğu v e bu​n un, zam an zam an onlarda, sinirli,
önüne geçilm ez bir ihtiy aç halini aldığı görülm üştür.
Üstelik Katerina İv anov na m azlum insanlardan da
değildi, bazı hallerde onu tam am ıy la m ahv etm ek
m üm kündü am a onun m anev î v arlığını y ok etm ek,
onu korkutup iradesine gem v urm ak kim senin
elinden gelm ezdi. Bundan başka, onun aklını
oy nattığına dair Soneçka’nın söy lediği sözler, hiç de
y abana atılacak şey ler değildi. Gerçi bunu m üspet v e
ke​sin olarak söy lem ek henüz m üm kün değildi. Am a
gerçekten de, son zam anlarda, şu son bir y ıl için​de,
onun zav allı kafası, kısm en olsun bozulacak kadar,
ıstırap çekm işti. Doktorların söy lediği gi​bi, ileri v erem
halleri de insanın aklî m uv azenesi​n in bozulm asına y ol
açm aktadır.

Sofradaki şaraplar ne say ıca çok, ne de fazla çeşitli


idi. Madera şarabı da y oktu. Bunu m übalâğa
etm işlerdi. Am a şarap v ardı. Hepsi de kötü cinstendi,
am a y etecek kadardı, v otka, rom v e porto da v ardı.
Yem eklere gelince Kuty a’dan [Kuty a, pişm iş buğday la
baldan, y ahut, pirinç​l e üzüm den y apılan v e y as
sofralarına konm ası âdet olan bir çeşit y iy ecek] başka,
hepsi de Am aliy a İv anov na’nın m utfağın​dan olm ak
üzere (gözlem e dahil) üç-dört kaptan ibaretti. Bundan
başka, y em ekten sonra içilm esi tasarlanan çay v e
punç için de iki sem av er hazır​l anm ıştı. Satın alm a
işiy le Katerina lv anov na ken​disi uğraşm ıştı. Bunun
için de m adam Lippev echzel’in ev inde hangi sebeple
oturduğu pek de bilinm ey en fakir bir Polony alıdan
y ardım gördü. Bu Polony alı hem en Katerina
İv anov na’nın em rine v erildi; dünkü bütün gün v e bu
sabah, dili bir karış dışarıda, âdeta parçalanırcasına
ötey e beriy e koşup durm uştu. Galiba bu halinin göze
çarpm ası için ay rıca gay ret etti. İkide bir, en saçm a
şey ler için, doğrudan doğruy a Katerina lv anov na’y a
baş v uruy or, hatta onu, Gostinniy Dv or pazarında
bile aray ıp buluy or, boy una ona, (Pani Harun- jina)
[hanım efendi] dey ip durm uştu, önceleri, Katerina
İv a​n ov na, “bu hatır say an, iy i y ürekli” adam
olm asay dı m ahv olacağını söy lem esine rağm en, niha​-
y et Polony alı bu haliy le kabak tadı v erm iş, kadı​n ı
bıktırm ıştı. Rastgele, ilk defa gördüğü birini, hem en,
en iy i, en parlak renklerle süslem ek, utandıracak
kadar göklere çıkarm ak, öv m ey e v esi​l e teşkil edecek
bir takım m eziy etler uy durm ak, biraz sonra da, kendi
uy durduğu bu m eziy etlerin doğruluğuna can v e
gönülden inanm ak; sonra da birdenbire, aniden hay al
kırıklığına uğram ak, her şey i parçalay ıp kırm ak,
daha bir kaç saat önce tam m anasıy la taptığı adam ı,
ite kaka kapı dışarı etm ek, Katerina İv anov na’nın
huy u idi. Yaradılış​t an şakacı, neşeli, barışsev er bir
kadındı, am a uğradığı bitm ez tükenm ez felâketler v e
çektiği acılar y üzünden herkesin neşe v e huzur içinde
y a​şam asını, başka türlü y aşam ay a cüret edem em e​-
sini, o kadar şiddetle arzu etm ey e v e istem ey e
başlam ıştı ki, hay atta karşılaştığı küçücük bir dü​-
zensizlik, en küçük bir başarısızlık, onu hem en çi​l eden
çıkarıy ordu v e o, en parlak üm it v e hay allerden sonra
birdenbire kaderine lânet etm ey e, eline geçen her şey i
kırıp atm ay a, başını duv arlara çarpm ay a başlardı.
Am aliy a İv anov na da, nedense Katerina İv anov na’nın
gözünde birden​ bire. büy ük bir önem kazanm ış, ondan
olağanüstü bir say gı görm ey e başlam ıştı. Bu, belki de
sadece şu y as sofrasının hazırlanm asından v e
Am aliy a İv anov na’nın bütün bu hazırlıklara can​dan
ortak olm asından ileri gelm işti; sofray ı o ha​zırlam ış,
m asa örtüsünü, peçeteleri, kap kacağı v e diğer gerekli
şey leri o tedarik etm iş, y em ekleri kendi m utfağında o
pişirm işti. Katerina İv anov na m ezarlığa giderken, her
hususta ona y etki v erm iş, onu kendi y erine
bırakm ıştı. Gerçekten de her şey pek iy i hazırlanm ıştı;
Masay a oldukça tem iz sofra örtüleri konm uş,
kiracılardan ödünç alınan tabaklar, çatallar,
bıçaklar, kadehler, bardaklar, fincanlar, pek tabii
olarak başka başka biçim ler​de v e boy larda olm akla
beraber, kararlaştırılan saatte hepsi y erli y erine
konm uştu. Kendisine v e​r ilen işi çok iy i başardığını
anlay an Am aliy a İv a​n ov na, cenazeden dönenleri
biraz gururlu bir eda ile karşıladı. Süslenm iş,
hotozuna y eni siy ah kur​deleler takm ış, siy ah bir rop
giy m işti. Hak edilm iş olm akla beraber bu gurur,
nedense Katerina İv a​n ov na’nın hoşuna gitm edi:
aklından şunları ge​ç irdi: “Hele şuna bak, görenler
âdeta Am aliy a İv anov na olm asa sofray ı bile
kuram ay acağım ızı sa​n acaklar!” Yeni kurdelelere
süslü hotozu da ho​şuna gitm edi, içinden: “Yoksa şu
budala Alm an karısı ev sahibi olduğu v e fakir
kiracılara m erham etinden ötürü y ardım etm ek
tenezzülünde bulunduğu için m i böbürleniy or? diy e
düşündü. Merham etinden ötürü! Hele şuna bakın! Bir
m i​r alay ; hem de nerede ise v alilik etm iş bir m iralay
olan Katerina İv anov na’nın halasının ev inde, bazen
kırk kişilik sofralar kurulduğu oluy ordu. Ora​da
Am aliy a İv anov na, daha doğrusu Ludv igov na gibileri
m utfağa bile sokm azlardı”. Gerçi Kateri​n a İv anov na,
m utlaka, hem de bugünden tezi y ok, şu Am aliy a
İv anov na’y a haddini bildirm ey i, ona gerçek y erini
hatırlatm ay ı içinden tasarlam ıştı. Yoksa kim bilir bu
kadın kendini ne sanacaktı. Bununla beraber şim dilik
duy gularını açığa v urm am ay a karar v erdi. Sadece
ona soğuk dav ranm ak​l a y etindi. Bir başka tatsızlık
daha onu sinirlen​dirm ey e kısm en sebep oldu; ne y apıp
y apıp m ezarlığa da gelm ek fırsatını bulan Polony alı
hariç, cenaze törenine dav etli bulunan kiracılardan
he​m en hiçbirisi cenazey e gelm em işti. Am a iş y as
sofrasına, y ani y em eğe day anınca, en ehem m iy et​-
sizlerine, en fakirlerine v arıncay a kadar hepsi de
gelm işlerdi, içlerinden çoğu, tabii kılıkta olm ak şöy le
dursun, berbat bir halde idiler. Dav etlilerin daha
hatırı say ılır, daha kerliferlileri ise, sanki aralarında
sözleşm işler gibi hiç gelm em işlerdi. Meselâ kiracıların
en hatırı say ılanlarından biri olan Piy otr Petrov iç
Lujin, gelm em işti. Halbuki Katerina İv anov na, daha
dün akşam herkese, her önüne gelene, y ani Am aliy a
İv anov na’y a, Poleçka’y a, Sony a’y a, Polony alı’y a,
Piy otr Petrov iç’​i n pek çok ahbabı bulunan zengin,
düny anın en asil, en kibar bir insanı, ilk kocasının
eski dostu olduğunu, babasının ev ine girip çıktığını,
kendisi​n i dolgunca bir m aaş bağlatm ak için bütün
gay re​t ini harcam ay ı v aat ettiğini anlatıp durm uştu.
Burada sunu da kay dedelim ki, Katerina İv anov na bi​-
rinin zenginliğiy le, nüfuzlu dostlarıy la öğünürken,
bunu en küçük bir m enfaat gözetm eden, kendisine bir
pay çıkarm adan şahsî m enfaat düşüncesinden uzak,
cöm ertçe bir duy gu ile v e sadece öv m e v e öv ülene
daha büy ük bir değer v erm e zev kini tatm ak için
y apardı. Piy otr Petrov iç Lujin’den son​r a, herhalde
“ondan örnek alarak” şu kötü, aşa​ğ ılık Andrey
Sem y onov iç Lebezy atnikov da gel​m em işti. “Şu herif
de kendini ne sanıy ordu? Onu zaten bir lütuf olm ak
üzere dav et etm işlerdi. Çünkü, Piy otr Petrov iç‘in
ahbabı idi. Onunla bir odada oturuy ordu.
Çağırm am ak biraz m anasız olurdu.” “Tohum a
kaçm ış” kızıy la birlikte sosy etey e m ensup bir kadın da
gelm em işti. Bunlar, Am aliy a İv anov na’nın
apartm anına taşınalı ancak on beş gün olduğu halde,
bilhassa m erhum un sarhoş ola​r ak ev e geldiği
zam anlar, Marm eladov ’un odasında kopan
gürültülerden birkaç kere şikây et etm işlerdi. Tabii
Katerina İv anov na da bu şikâ​y etleri Am aliy a
İv anov a’dan öğrenm işti. Ev sahi​bi kadın, Katerina
İv anov na ile kav gay a tutuşup, bütün ailey i kapı
dışarı etm ekle tehdit ettiği zam an “pabucu bile
olam ay acağı kibar kiracıları” rahatsız ettiğini, av azı
çıktığı kadar bağırarak bü​t ün düny ay a ilân etm işti.
Katerina İv anov na “gü​y a pabucu bile olam ay acağı”
söy lenen, hususiy le, şim diy e kadar kendisiy le
tesadüfen her karşılaş​t ıkça, kurum lu bir eda ile
arkasını dönen, şu ka​dınla kızını dav et etm ey i
bilhassa aklına koy m uş​t u. Böy lece ona, burada “daha
asil düşünceler v e duy gular taşıdıklarını, y apılan
kötülükleri hatır​l am adan dav et ettiklerini”
bildirecek, Katerina İv anov a’nın bu şartlar altında
y aşam ay a alışık olm adığını gösterm iş olacaktı. Bütün
bunları sof​r ada, m erhum babasının v aliliği ile
birlikte, say ıp dökm ey i kesin olarak aklına koy m uştu.
Bu arada, karşılaştıkları zam an arkasını dönm ey e hiç
de lü​zum olm adığını, bunun pek budalaca bir dav ra​-
nış olduğunu, bir fırsatını bularak ona
çıtlatıv erecekti. Şişm an y arbay (eski Kurm ay
y üzbaşı) da gelm em işti. Fakat onun, daha dün
sabahtan beri “ay akları v ücudunu taşıy am ay acak
kadar” y orgun olduğu anlaşıldı. Bir kelim e ile gelenler
y alnız, Polony alı ile frakı çok kirli, üstü başı leş gibi
kokan, y üzü siv ilceli, m iskin, sessiz bir m em urdan;
sonra da Am aliy a İv anov na’nın ev indeki odasının
kirası çok eskiden beri kim in tarafından v e niçin
ödendiği belli olm ay an, bir zam anlar bilm em han​g i
postanede çalışm ış olan sağır v e hem en tam am ıy la
kör bir ihtiy arcıktan ibaretti. Bir de ter​biy esizce
kahkahalar atan, sarhoş bir em ekli le​v azım teğm eni,
daha doğrusu bir m uam ele m em u​r u da geldi; hem de,
düşünün ki, y eleksiz olarak…
Biri de Katerina İv anov na’y a selâm bile v erm e​-
den, doğrudan doğruy a geçip m asay a kuruldu.
Nihay et bir kişi de, elbisesi olm adığı için, hırka ile boy
gösterdi. Fakat bu hal, o kadar terbiy esizce bir
hareketti ki, bu zat Am aliy a İv anov na’nın v e
Polony alının gay retiy le hem en oradan uzaklaştırıldı.
Polony alı da, Am aliy a İv anov na’nın ev inde hiçbir
zam an oturm am ış v e bu ev de bugüne kadar hiç
görülm em iş olan iki hem şerisini de beraberinde
getirm işti. Bütün bunlar, Katerina İv anov na’y ı fena
halde sinirlendirdi. “Böy le ol​duktan sonra; bütün bu
hazırlıklar kim in için y a​pılm ış oluy ordu?” Hatta
y erden kazanm ak için çocukları, zaten bütün oday ı
kaplam ış olan m a​say a oturtm am ışlar, onlara, arka
köşede, sandık üstünde bir sofra hazırlam ışlardı, iki
küçük bir sı​r ay a oturtulm uştu.
Poleçka, büy ük olm ak sıfatıy la, onlara bak​m ak,
karınlarını doy urm ak, “iy i çocuklara y apıl​dığı gibi”
burunlarını silm ek zorunda idi. Bir keli​m e ile,
Katerina İv anov na, istem ey erek, bütün m i​safirleri
katm erli bir azam etle, hatta kurum lu bir eda ile
karşılam ak zorunda kalm ıştı. Bazılarını bil​h assa sert
bir bakışla süzerek azam etle sofray a buy ur etti. Bütün
gelm ey enlerden, nedense Am ali​y a İv anov na’y ı
sorum lu tuttuğu için, ona karşı birdenbire pek
say gısızca dav ranm ay a başladı. O da hem en bunun
farkında oldu v e fena halde içer​l edi. Böy le bir
başlangıç hiç de iy i bir sonuç v aat etm iy ordu.
Nihay et sofray a oturuldu.

Raskolnikov , hem en hem en tam m ezarlıktan


dönüldüğü bir anda içeri girm işti. Katerina İv anov ​n a
onun gelişine çok sev indi. Birincisi, çünkü o, bütün
m isafirler içinde “biricik kültürlü” insandı. “Bilindiği
üzere”, iki y ıl sonra Bura Üniv ersite​sinde kürsü sahibi
olm ay a hazırlanm akta idi. İkincisi, çünkü o, hem en
pek say gılı bir tav ırla, bütün arzularına rağm en,
cenaze töreninde bulu​n am adığından ötürü özür
dilem işti. Katerina İv a​n ov na ona dört elle sarıldı.
Sofrada soluna oturt​t u. (Am aliy a İv anov na’y ı sağına
alm ıştı). Ye​m eklerin doğru dürüst dağılm ası v e
herkese y et​m esi gibi bitm ez tükenm ez m eşguliy et v e
telâşları arasında, bilhassa galiba bu son iki gün
içinde iy i​c e y erleşen, boy una kendisine ıstırap v eren,
ko​n uşm asına engel olan öksürük nöbetlerine rağ​m en,
durm adan Raskolnikov ’a lâf y etiştirm ey e ça​l ışıy or,
bütün içindekileri, y as sofrasının uğradığı
başarısızlıktan duy duğu haklı öfkey i ona fısıl​dam akta
acele ediy ordu. Bununla beraber, bu öf​k esi, sık sık,
m isafirlere, bilhassa ev sahibi kadına y öneltilm iş
fev kalâde şen, zapt edilm ez bir kah​k aha halini
alıy ordu.

Katerina İv anov na, bir baş hareketiy le Am a​l iy a


İv anov na’y ı işaret ederek:

— Bütün kabahat şu kakav an kadında, dedi. Tabii


kim den bahsettiğim i anlıy orsunuz; ondan, ondan!
Hele şuna bir bakın; nasıl da gözlerini fal taşı gibi
açm ış.. Kendisinden bahsettiğim izi anlı​y or am a neler
söy lediğim izi kestirem iy or, gözlerini dev irip duruy or..
Tuh, bay kuş karı, hah, hah, hah!.. öhö; öhö; öhö; y a
şu başındaki hotoza dersiniz? Öhö.. öhö.. öhö..
Farkında m ısınız herkesin, onun beni koruduğunu,
buray a gelm ekle bana şeref v erdiğini sanm asını
istiy or!.. Adam diy e ondan, bilhassa m erhum un
tanıdığı iy i kim seleri dav et etm esini rica etm iştim .
Halbuki bakın kim leri toplam ış buray a: bir alay
soy tarıy ı, kaba saba herifi! Hele şu kirli suratlı herife
bakın: ne süm üklü böcek! Ya şu pis Polony alılar.. Hah,
hah, hah!, öhö, öhö, öhö! Onları burada bir kerecik
bile gören olm am ıştır. Ben de hiç görm e​dim . Sorarım
size: burada işleri ne? Yan y ana ne de resm î
oturuy orlar..

Katerina İv anov na, birden bire bunlardan birine


seslendi:

— Hey , efendi, gözlem elerden aldınız m ı? Biraz


daha alınız… Bira içiniz, bira!… Votka istem iy or
m usunuz?. Bakın, bakın, nasıl da y erlerin​den fırlay ıp
selâm v eriy orlar, herhalde çok aç zav allılar… Varsın
karınlarını doy ursunlar… Hiç olm azsa gürültü
etm iy orlar.. Yalnız, doğrusunu isterseniz, ev
sahibinin güm üş kaşıklarının akıbeti beni
korkutuy or.

Bu sırada, birdenbire ev sahibine dönerek, hem en


hem en y üksek bir sesle:

— Am aliy a İv anov na, diy e seslendi, güm üş


kaşıklarınızı y ürütürlerse, önceden söy ley ey im ki,
ben hiçbir sorum luluk kabul etm iy orum : Hah, hah,
hah!

Söy lediklerinden kendisi de m em nun kala​r ak,


kahkahalarla gülm ey e başladı. Sonra y ine
Raskolnikov ’a döndü, y ine başı ile kadını göstererek:

— Anlam adı!. Yine anlam adı., dedi. Baksa​n ıza,


ağzı bir karış açık, aptal aptal bakıy or… Bay kuş, hem
de bay kuşun ta kendisi! Yeni kurdeleli bay kuş.. Hah,
hah, hah!..

Am a bu sırada kahkahaları, beş dakika süren


day anılm az bir öksürük nöbetine döndü. Mendili kana
bulandı. Alnında ter dam laları belirdi. Ka​t erina
İv anov na kan lekelerini sessizce Raskolni​k ov ’a
gösterdi. Büy ük bir hey ecanla v e y anakları pençe
pençe, güçlükle soluy arak hem en Raskolnikov ’un
kulağına fısıldadı:

— Baksanıza, ona, o bay anla kızını dav et etm ek


gibi çok ince bir iş v erm iştim . Kim den bahsettiğim i
tabii anlıy orsunuz?. Bu işte, büy ük bir nezaket
gösterm ek, çok ustaca bir incelikle dav ​r anm ak
gerekirdi. Hâlbuki Am aliy a İv anov na öy le hareket
etti ki, bu y eni gelen sersem kadın bu kendini
beğenm iş köpek, bu ciğeri beş para et​m ez taşralı. —
Çünkü o, sadece, kendisine m aaş bağlam ay a v e dev let
dairelerinin kapılarını aşın​dırm ay a gelm iş, ölü bir
binbaşı karısıdır. — Elli beşinde olduğu halde allık v e
düzgün kullanıy or, sürm e çekiy or (bu bilinen bir şey ),
işte bu köpek, dav et edildiği halde gelm em ekle
kalm ıy or, bütün bu gibi hallerde başv urulm ası
gereken en basit nezaket kaidelerini bile y erine
getirm iy or. Gelem ediğine göre birini gönderip özür
bile dile​m iy or. Piy otr Petrov iç‘in gelm ey işine de bir
türlü aklım erm iy or! Peki, Sony a nerede? Acaba
nerey e gitti? Nah, işte nihay et o da geldi. Sony a, sen
nerede idin?. Babanın göm üldüğü böy le bir günde bu
intizam sızlık çok garip doğrusu! Rodion Rom anov iç,
m üsaade edin de gelip y anınıza otursun!. İşte senin
y erin Soneçka… Ne istersen al.. Söv üş al, o daha iy i..
Şim di nerede ise gözle​m eler de gelecek… Acaba
çocuklara v erdiler m i?. Poleçka, size hepsinden
v erdiler m i? Öhö, öhö, öhö! Çok iy i öy le ise.. Leny a,
uslu uslu otur.. Sen de Koly a, ay aklarını sallam a …
Terbiy eli bir çocuk gibi otur. Sen ne diy orsun.
Soneçka?

Sony a, herkesin işitebileceği bir sesle ko​n uşm ay a


çalışarak Piy otr Petrov iç‘in nasıl özür dilediğini,
m ahsus onun kullandığı v e kendisinin süslediği en
nazik, en seçm e tabirlerle hem en an​l atm ay a başladı.
Sony a, Piy otr Petrov iç‘in, v akit bulur bulm az, işe dair
baş başa konuşm ak v e iler​de neler y apm ak, ne gibi
tedbirler alm ak m üm ​k ün olacağını kararlaştırm ak
üzere m utlaka gele​c eğini söy lem esini ay rıca tem bih
ettiğini, ilâv e etti.

Sony a, bu sözlerden Katerina İv anov na’nın


y atışacağını, bunlardan hoşlanacağını v e hepsinden
önem lisi, gururunun okşanacağını biliy ordu. Genç kız
Raskolnikov ’un y anına oturdu, kendisini ha​fifçe
selam lay arak, m eraklı bakışlarla ona bir göz attı.
Zaten bütün y em ek dev am ınca ona bakm ak​t an da,
onunla konuşm aktan da adeta kaçınm ıştı.

Gerçi Katerina İv anov na’y a y aranm ak için gözle​-


rini ondan ay ırm am akla beraber, adeta dalgın bir
hali v ardı. Yas elbiseleri olm adığı için, ne o ne de
Katerina İv anov na, y as elbisesi giy m em işlerdi. Sony a,
koy u renkli basm a bir entari giy m işti. Katerina
İv anov na’nın sırtında ise, çizgili, koy u renkli bas​m a
bir entari v ardı. Bu onun biricik entarisi idi. Piy otr
Petrov na hakkındaki haber, çok iy i karşı​l andı.
Katerina İv anov na, Sony a’nın anlattıklarını ciddî bir
eda ile dinledikten sonra, ay nı ciddi eda ile, Piy otr
Petrov iç‘in sağlığını sordu. Sonra he​m en, Piy otr
Petrov iç gibi, m ev ki sahibi, itibarlı bir adam ın,
ailesine olan bağlılığına v e babasıy la olan eski
dostluğuna rağm en “böy le acay ip bir topluluğun”
arasına katılm asının, gerçekten de garip olacağını,
âdeta y üksek sesle Raskolnikov ’un kulağına fısıldadı.
Sonra, hem en hem en y üksek sesle ilâv e etti:

— Hatta bu şartlar içinde bile, bir çorbam ızı içm ek


lütfunu bizden esirgem ediğiniz içindir ki, Radion
Rom anov iç, size ay rıca m üteşekkirim . Bu​n unla
beraber, rahm etli kocam la aranızdaki hususi
dostluğun da, sözünüzü tutm akta büy ük bir rolü
olduğuna em inim .

Katerina İv anov na, bundan sonra gururla,


v akarla, m isafirlerini bir defa daha gözden
geçirdikten sonra, birdenbire, özel bir ilgi ile m asanın
ucundan sağır bir ihtiy ara: “Daha kızarm ış et is​t ey ip
istem ediğini, kendisine Porto şarabı v erilip
v erilm ediğini” y üksek sesle sordu. İhtiy arcık cev ap
v erm edi Etrafındakilerin, alay olsun diy e, onu
dürtüklem elerine rağm en uzunca bir zam an,
kendisine ne sorulduğunu anlay am adı. Sadece, ağzını
açarak; aptal aptal etrafına bakındı. Onun bu hali,
um um i neşey i büsbütün artırıy ordu.
Katerina İv anov na sözlerine dev am ederek:

— Ne salak şey ! Hele şuna bakın! Onu bu​r ay a ne


diy e getirm işler? dedi. Piy otr Petrov iç‘e gelince, ben
ona her zam an inandım . Hiç şüphe y ok ki o….

Katerina İv anov na, sözünün burasında, onu


ürkütecek kadar y üksek bir sesle v e sert bir y üzle
Am aliy a İv anov na’y a seslendi:

— Sizin o rüküş y osm alarınıza benzem ez!. Babam


onları m utfağına aşçı olarak bile alm azdı. Rahm etli
kocam , ise tabii iy i kalpliliğinden, on​l arı kabul etsey di
kendilerine şeref v erirdi.
Em ekli lev azım subay ı on ikinci kadeh v ot​k ay ı
y uv arlarken birdenbire bağırdı:
— Ev et, içkiy i sev erdi; içkiy e karşı zaafı v ardı,
içerdi.

Katerina İv anov na hem en onun y akasına y apıştı:

— Rahm etli kocam ın gerçekten de, bu zaafı v ardı.


Bunu da herkes bilir. Am a o, ailesini sev en, say gı
besley en, iy i kalpli, asil bir adam dı. Yalnız onun
biricik kusuru, iy i kalpliliği y üzünden, her ahlâksıza,
lüzum undan çok dostluk gösterm esi idi. Kim bilir
kim lerle, hatta pabucunun tozunu al​m ay a lây ık
olm ay anlarla bile, kadeh tokuşturm uştu; düşünün
Radion Rom anov iç, bir gün cebinde, çav dar unundan
y apılm ış horoz biçim i bir kura​biy e bulm uştuk. Zil
zurna sarhoş olm asına rağm en y ine de çocuklarını
düşünm üştü.

Lev azım teğm eni:


— Horoz m u? Siz horoz dediniz, değil m i efendim ?
diy e bağırdı.
Katerina İv anov na ona cev ap v erm ey e te​n ezzül
etm edi. Dalgınlaştı v e derin derîn göğüs geçirdi.
Sonra, Raskolnikov ’a dönerek sözlerine dev am etti:

— Herhalde herkes gibi siz de, benim ona karşı çok


sert dav randığım ı sanırsınız; halbuki hiç de böy le
değil.. O bana say gı beslerdi, bana derin bir say gısı
v ardı. İy i ruhlu bir insandı. Bazen ona o kadar
acırdım ki, zam an olur, bir kö​şey e büzülür, oradan
m ahzun m ahzun bana ba​k ardı. Böy le anlarda
y üreğim sızlar onu sev ip ok​şam ak isteğine kapılırdım .
Am a hem en kendim i toplar, içim den: “Azıcık
y um uşarsam y ine içkiy e başlar” diy e düşünürdüm .
Çünkü onu ancak sert​l ikle biraz tutabiliy ordum .

Em ekli lev azım subay ı:


— Ev et, saçlarının y olunduğunu, hem de bu​n un
sık sık tekrarlandığını biliriz, diy e uludu v e bir kadeh
v otka daha y uv arladı.
Katerina İv anov na, em ekli lev azım subay ı​n ın
sözünü keserek:

— Öy le bazı m ünasebetsizler v ardır ki, on​l arın,


saçlarını y olm ak y etm ez, kendilerini süpürge
sopasıy la okşam ak gerekir, dedi. Şim di rah​m etli
kocam dan bahsetm iy orum !
Yanaklarındaki kırm ızı lekeler gittikçe alev ​l enip
tutuşuy or, göğsü kalkıp kalkıp iniy ordu. Biraz daha
dam arına basılırsa, bir rezalet çıkar​m ay a hazırdı.
Sofradakilerin çoğu kıs kıs gülüy or, bu hâl, herhalde,
hoşlarına gidiy ordu. Em ekli le​v azım subay ını
dürtüklem ey e başladılar. Kulağı​n a bir şey ler
fısıldıy orlar, herhalde onu kışkırt​m ak istiy orlardı.

Em ekli lev azım subay ı bu kışkırtm aların te​siriy le:

— Mü-m ü-m üsaade ediniz de, neden bah​settiğinizi,


y ani kim den söz ettiğinizi soray ım . Siz şim di dediniz
ki… Adam sen de, lüzum u y ok!.. Değm ez!.. Dul bir
kadın… Zav allı bir dul.. Onu m azur görüy orum !..
Benden pas! Diy e söy lendi v e bir kadeh daha
y uv arladı…
Raskolnikov oturuy or, söy lenenleri, sesini
çıkarm adan, tiksinerek dinliy ordu. Katerina
İv anov na’nın durm adan tabağına doldurduğu y e​-
m ekleri, nezaket icabı, şöy le ucundan tadıy or, bunu
da ancak kadının gönlü kırılm asın diy e y a​pıy ordu.
Gözleri hep Sony a’da idi. Fakat Sony a gittikçe daha
üzgün v e endişeli bir hal alıy ordu. O da bu y as
sofrasının tatlılıkla sona erm ey eceğini seziy or,
Katerina İv anov na’nın gittikçe art​m akta olan öfkesini
korku içinde takip ediy ordu. Bu arada Sony a, iki
taşralı kadının, Katerina İv a​n ov na’nın dav etini böy le
küçüm sey erek karşılam alarına başlıca sebep bizzat
kendisi olduğunu da biliy ordu. Am aliy a İv anov na’dan
öğrendiğine gö​r e taşralı kızın annesi bu ziy afete dav et
edildik​l erini öğrenir öğrenm ez kızm ış v e ev sahibine:
“Kızını böy le bir sokak kızı ile y an y ana nasıl
oturtabileceğini” sorm uştu. Sony a, Katerina İv a​-
nov na’nın şu v ey a bu şekilde bunu öğrendiğini
sezm işti. Halbuki Katerina İv anov na, Sony a’y a edilen
bir hakareti kendisine, çocuklarına, baba​sına edilen
bu hakaretten daha ağır say ardı; bir kelim e ile böy le
bir şey onun için öldürücü bir hareketti. Yine Sony a
biliy ordu ki, Katerina İv a​n ov na bu “şırfıntılara
haddini bildirm eden” bir türlü y atışm ay acaktı. Bu
sırada, sanki m ahsus y a​pılm ış gibi, m asanın öbür
ucunda oturanlardan biri, üstünde, kara ekm ek içiy le
y apılm ış v e okla delinm iş iki y ürek şekli bulunan bir
tabağı Son​y a’y a gönderdi. Katerina İv anov na
öfkesinden deliy e döndü v e hem en, karşıdan karşıy a,
y üksek sesle, bunu gönderenin “sarhoş bir eşekten”
baş​k a bir şey olm adığını söy ledi. Hav ada bir tatsızlık
sezen, ay nı zam anda Katerina İv anov na’nın takın​dığı
kibirli edadan ruhunun en derin noktalarına kadar
incinm iş olan Am aliy a İv anov na da, gergin hav ay ı
y um uşatm ak v e m isafirlerin dikkatini baş​k a tarafa
çekm ek, bu arada fırsattan fay dalana​r ak,
odadakilerin gözünde kendini büy ütm ek için, dam dan
düşercesine şu fıkray ı anlatm ay a koy uldu:
Tanıdıklarından Karl adlı bir eczacı kalfası, bir gece
araba ile gidiy orm uş. Arabacı onu öldürm ek istem iş.
Karl da, kendisini öldürm em esi için ona pek çok, pek
çok y alv arm ış. Boy nunu büküp ağ​l am ış.. Çok
korkm uş.. Korkudan y üreğine inm iş.. Katerina
İv anov na, gülüm sem em ekle beraber, he​m en
arkasından, Am aliy a İv anov na’nın Rusça fıkra
anlatm am ası gerektiğini de söy lem ekten ken​dini
alam adı. Am aliy a İv anov na, bu sözlerden büsbütün
alındı, v e itiraz ederek onun “Vater aus Berlin’in çok
çok önem li bir kişi olduğunu v e hep eli ceplerde
dolaştığını” söy ledi. Alay cı Katerina İv anov na kendini
tutam adı, çılgın kahkahalarla katıla katıla o kadar
güldü ki, artık taham m ülü​n ün son kertesine gelen
Am aliy a İv anov na, ken​dini zor tuttu. Âdeta neşelenen
Katerina İv anov ​n a hem en Raskolnikov ’a dönerek
tekrar:

— Ne bay kuş karı! diy e fısıldadı. “Elleri ce​binde


dolaşıy ordu” dem ek istedi. Halbuki, söy lediği
sözlerden, başkalarının ceplerini karıştırı​y ordu
m anası çıktı. Hah, hah, hah!. Bilm em siz de farkında
m ısınız, Rodion Rom anov iç, Petersburg’daki
y abancıların, hele şuradan buradan y ur​dum uza
gelm iş Alm anların hepsi de, daim a biz​den budala
insanlardır. Am a siz de hak v erin, bir fıkra böy le m i
anlatılır? “Eczacı kalfası Karl, kor​k udan y ürek inm iş!”
Salak, arabacının elini ko​l unu bağlay acak y erde
kendisi “boy nunu büküp, ağlam ış, y alv arıp
y akarm ış!” ah, ahm ak karı!.. Üstelik de hikây esinin
pek dokunaklı bir şey ol​duğunu sanıy or, bu hususta
en küçük bir şüphesi bile y ok. Ne salak şey !.. Bence, şu
sarhoş lev azım subay ı bozuntusu bile ondan çok daha
akıllı.. Hiç olm azsa bu ay y aşın, son akıl kırıntısını da,
kadehindeki içki ile beraber y uv arladığı besbelli.. Hal​-
buki ötekilerin takındıkları şu ciddî tav ra bakın!..
Hele şuna bak, nasıl da gözlerini fıldır fıldır dön​-
dürüy or!.. Kızıy or da!.. Kızıy or da!., hah, hah, hah!
Ohö!.. öhö!.. öhö!..

Neşelenen Katerina İv anov na, hem en


açıklam alara koy uldu v e birdenbire, kendisine
bağlanacak m aaşla, doğduğu T… şehrinde asil kızlar
için nasıl bir y urt açacağını anlatm ay a başladı..
Hâlbuki bu m eseley e dair, Katerina İv anov na, Ras​-
kolnikov ’a henüz daha hiçbir şey söy lem ediği hal​de,
ballandıra ballandıra bir sürü tafsilât v erm ey e
koy uldu. Bu sırada, nasıl ortay a çıktığı pek de belli
olm ay an bir “diplom a”, birdenbire kadının elinde
pey da oluv erdi. Hani, Marm eladov ’un, karısı
Katerina İv anov na’nın, enstitüy ü bitirirken,
om zunda şalla “Valinin v e diğer bazı kim sele​r in”
önünde dans ettiğini, m ey hane köşesinde
Raskolnikov ’a anlattığı sırada sözünü ettiği şu m ahut
diplom a! Anlaşılan bu diplom a şim di, Ka​t erina
İv anov na’y a pansiy on açm ak hakkını tanı​y an bir
v esika hizm etini görecekti.. Am a bu dip​l om a daha
ziy ade, y as sofrasına geldikleri takdir​de, “şu iki rüküş
şıllığı” kesin olarak y ere serm ek v e Katerina
İv anov na’nın en asil “hatta aristok​r at tabakadan bir
albay kızı olduğunu v e m uhak​k ak ki, son zam anlarda
ortalıkta pek fazla türe​y en m aceracı bazı kadınlardan
çok daha üstün bulunduğunu açıkça onlara gösterm ek
gay esiy le hazırlanm ıştı.

Diplom a hem en, sarhoş m isafirler arasında elden


ele dolaştı. Katerina İv anov na buna engel olm adı.
Çünkü, diplom ada, gerçekten de, kendisi​n in albay
rütbesine eşit bir m üşav ir v e bir süv ari kızı olduğu en
toutes lettre [Aslında Fransızca olarak y azılm ıştır.
“Tam am ıy la” m anasına gelir.] y azılı idi. Ateşlenen
Katerina İv anov na, ilerde T… kasabasında süre​c eği
sakin v e tatlı y aşay ışı, pansiy onuna ders v er​m ek
üzere dav et edeceği lise öğretm enlerini, daha
enstitüde iken kendisine Fransızca öğreten say ın
ihtiy ar Fransız Mangot’y u, hay alinin bütün zen​-
ginliği ile hem en anlatm ay a koy uldu. İhtiy ar
Mangot, öm rünün son günlerini y ine orada geçir​-
m ekte idi. Muhakkak ki az bir ücretle Katerina
İv anov na’y a gelecekti. Nihay et Sony a da bahis
konusu oldu: “Katerina İv anov na ile beraber T … y e
gidecek v e orada her hususta kendisine y ardım
edecekti.” Bu sözler üzerine birisi, m asanın öte
başından kıs kıs güldü. Gerçi Katerina İv anov na,
m asanın öte tarafından y ükselen bu gülüşün farkında
değilm iş gibi küçüm ser bir eda takınm ay a çalıştı ise
de, hem en, m ahsus sesini y ükselterek, büy ük bir
hey ecanla Sofy a Sem y onov a’nın kendisine y ardım cı
olm ay a lây ık şüphe götürm ez m eziy etleri olduğunu
“y um uşak başlı​l ığını, fedakârlığını, sabırlı oluşunu,
asalet v e kültürünü” anlatm ay a koy uldu. Bu arada
Sony a’nın y anağını okşadı, hafifçe y erinden kalkarak
onu iki defa candan kucaklay ıp öptü. Sony a kızardı,
Katerina İv anov na ise birdenbire ağlam ay a baş​l adı.
Hem en o anda, kendisinin “sinirleri zay ıf bir budala
olduğunu, çok duy gulandığını, buna bir son v erm ek
gerektiğini, y em eğin bittiğine göre, artık çay
v erilm esi zam anı geldiğini” işaret etti. Tam bu sırada,
bütün bu konuşm alar sırasında bir kelim e olsun
söy lem ek fırsatını bulam ay ışından, hatta kim senin
kendisine önem bile v erm ey işinden fena halde canı
sıkılm ış olan Am aliy a İv a​n ov na, birdenbire, son bir
tecrübede bulunm ak cüretini gösterdi, gizli bir üzüntü
ile, Katerina İv anov na’y a, fev kalâde m akul v e derin
düşünceli bir noktay ı işaret etm ek cesaretinde
bulundu: Açılacak bu pansiy onda kızların (die
Wâsche) çam aşırlarının tem iz olm asına özel bir itina
gös​t erilm eli, sonra da “bu çam aşırlara y akından ilgi
gösterecek iy i bir kadın (die Dam e) m utlaka bu​-
lunm alıdır”. İkincisi “genç kızların geceleri gizlice
hiçbir rom an okum am aları da sağlanm alıdır”.
Gerçekten de çok sinirli v e çok y orgun olan, bu y as
sofrasından da artık bıkkınlık getiren Kateri​n a
İv anov na, Am aliy a’nın “saçm aladığını” v e hiçbir
şey den anlam adığını; kızların, çam aşırlarına bakm ak
pansiy on m üdiresinin değil, idare m em u​r unun işi
olduğunu, rom an okum a m eselesine ge​l ince, böy le bir
istekte bulunm anın düpedüz m ü​n asebetsizlik teşkil
ettiğini, kendisinden susm asını rica ettiğini söy lem ek
suretiy le hem en lâfı kadı​n ın ağzına tıkadı. Öfkesinden
kıpkırm ızı kesilen Am aliy a İv anov na, m aksadının
sadece “iy ilik etm ek” olduğunu; “bol bol iy ilikten
başka” bir dileği olm adığını, Katerina İv anov na’y a
gelince, çoktandır ev kirası bile ödem ediğini söy ledi.
Katerina İv anov na, Am aliy a’nın “m aksadının sa​dece
iy ilik etm ek olduğunu” iddia etm ekle y alan
söy lediğini, çünkü daha dün sabah, rahm etli ko​c ası
henüz daha m asada y atarken, gelip kira için
kendisine işkence ettiğini söy ley erek, kadının söz​l erini
“sertçe” kesti. Bunun üzerine Am aliy a İv a​n ov na, çok
m antıki olarak, kendisinin “o bay an​l arı dav et
ettiğini, ancak onlar asil olduğu için asil olm ay an bir
bay anın dav etini kabul edem ey eceklerini” bildirdi.
Katerina İv anov na, hem en, Am aliy a İv anov na, bir
bulaşıkçı olduğuna göre, gerçek asaletin ne olduğu
hakkında bir hüküm v erem ey eceğini işaret etti.
Am aliy a İv anov na bu sözlere day anam adı. Hem en,
“Babasının (Vater aus Berlin) çok çok büy ük bir adam
olduğunu, öy le uzun bir firak giy diğini, elleri cebinde
dola​şarak puf, puf diy e sesler çıkardığını” söy ledi. Ba​-
basını gerçeğe daha uy gun bir şekilde tasv ir et​m ek
için de, y erinden fırladı, ellerini ceplerine soktu,
y anaklarını şişirerek, ağzından puf, puflara benzer
düzensiz birtakım sesler çıkarm ay a başla​dı. Am aliy a
bunu, iki kadın arasında bir kav ga kopacağını sezen
v e Am aliy a İv anov na’nın hareketini uy gun bulm ak
suretiy le onu m ahsus kışkırtan bütün m isafirlerin
gürültü kahkahaları ara​sında y apm ıştı. Katerina
İv anov na artık buna da​y anam azdı. Hem en, herkesin
işitebileceği y üksek bir sesle, tane tane: belki de
Am aliy a İv anov na’​n ın hiç babası olm adığını,
düpedüz, Petersburg’da doğm uş sarhoş bir
Finlandiy alı olduğunu, bundan önce de m uhakkak,
şurada burada aşçılık ettiğini, belki de daha aşağılık
işlerde çalıştığını ileri sür​dü. Am aliy a İv anov na bir
ıstakoz gibi kızardı. Is​l ık çalar gibi bir sesle, asıl
Katerina İv anov na’nın hiç babası olm adığını,
kendisinin Berlinli bir ba​bası olduğunu, babasının
uzun redingot giy diğini v e puf! puf! ederek dolaştığını
bağıra bağıra söy ​l edi. Katerina İv anov na,
küçüm sey en bir eda ile: kendi soy unun sopunun
herkesçe bilindiğini, şu m asum diplom ada da,
babasının albay olduğu ba​sılı harflerle y azılı
bulunduğunu; Am aliy a İv anov ​n a’nın babasına
gelince (şay et bir babası v ardıy sa) bunun olsa olsa,
sütçülük eden v e Petersburg’​da doğm uş bir
Finlandiy alı olabileceğini, am a hiç babası olm adığı
daha akla y akın bir şey olduğu​n u; çünkü hâlâ, baba
adının İv anov na m ı y oksa Ludv igov na m ı olduğunun
pek de belli olm adı​ğ ını ileri sürdü.

Bu sözler üzerine büsbütün deliy e dönen v e


m asay a bir y um ruk indiren Am aliy a İv anov na,
adının Lüdv igov na değil Am al-İv an olduğunu, ba​-
basının Yohan diy e çağırıldığını v e Belediy e Re​i sliği
ettiğini, oy sa ki Katerina İv anov na’nın babasının asla
Belediy e Reisliği etm ediğini bağırarak söy ledi.
Katerina İv anov na sandaly esinden kalktı. Solgun
y üzüne v e hey ecanla kalkıp inen göğsüne rağm en
v akarlı bir eda ile şay et bir defacık da​h a, Am aliy a
İv anov na, “aşağılık babasını kendi m uhterem
babasıy la y an y ana getirm ey e kalkarsa, başındaki
hotozu, kapıp y ere atacağını v e ay ak​l arı altında
çiğney eceğini” bildirdi. Bu sözleri işi​t en Am aliy a
İv anov na, kendisinin ev sahibi oldu​ğ unu, Katerina
İv anov na’nın hem en şim di ev inden çıkıp gitm esi
gerektiğini av azı çıktığı kadar bağıra​r ak söy ledi v e
odada koşm ay a başladı. Sonra, ne​dense, m asay a
hücum ederek güm üş kaşıkları top​l am ay a koy uldu.
Ortalıkta kızılca bir kıy am ettir koptu. Çocuklar
ağlam ay a başladı. Sony a, Kate​r ina İv anov nay ı
tutm ak üzere fırlam ay a hazırlan​dı. Fakat Am aliy a
İv anov na sarı karta [Rusy a’da fahişelere v erilen
v esika.] dair, ba​ğ ıra bağıra bir şey ler söy ley ince,
Katerina İv a​n ov na Sony a’y ı itti v e galiba az önce
hotoza dair sav urduğu tehdidi y erine getirm ek üzere
Am aliy a İv anov na’nın üzerine atıldı. Tam bu sırada
kapı açıldı, odanın eşiğinde birdenbire Piy otr Petrov iç
Lujin göründü. Ay akta duruy or, sert v e dikkatli
bakışlarla toplantıdakileri süzüy ordu, Katerina
İv anov na ona doğru atıldı.

III.
— Piy otr Petrov iç, diy e bağırdı, hiç olm azsa siz bizi
koruy unuz!.. Felâket içinde bulunan asil bir bay ana
karşı böy le dav ranm ay a hakkı olm adığı​n ı, bunun için
m ahkem eler olduğunu şu m ünase​betsiz m ahlûka
anlatınız!.. Doğrudan doğruy a v ali paşay a şikây et
edeceğim .. Hesabını v ersin bakalım .. Babam dan
gördüğünüz m isafir sev erliğin hatırı için olsun, şu
y etim leri koruy unuz!

Piy otr Petrov iç, bir el hareketiy le Katerina


İv anov na’y ı durdurm ay a çalışarak:

— Müsaade ediniz Hanım efendi.. Müsaade ediniz,


m üsaade ediniz hanım efendi, dedi. Siz de bilirsiniz ki,
ben hiçbir zam an babanızı tanım ak şerefine
erm edim … Müsaade ediniz Hanım efendi.. (Bu sırada
biri bir kahkaha attı). Am aliy a İv anov ​n a ile
aranızdaki bitm ez tükenm ez kav galara da karışm ak
niy etinde değilim .. Ben buray a kendim e ait bir iş için
gelm iş bulunuy orum v e hem en, üv ey kızınızla,
Sony a… İv anov na idi galiba? Görüşm ek istiy orum .
Müsaade ediniz de geçey im …
Piy otr Petrov iç, Katerina İv anov na’nın y an
tarafından dolaşarak, Sony a’nın bulunduğu karşı
köşey e y öneldi…
Katerina İv anov na, y ıldırım la v urulm uş gibi,
olduğu y erde kalakaldı. Piy otr Petrov iç‘in, babasından
gördüğü m isafirsev erliği nasıl olup da in​k âr
edebildiğine bir türlü akıl erdirem em işti. Çünkü bu
m isafirsev erliği bir defa kafasında icat ettikten sonra,
ona kendisi de tam m anasıy la inan​m ış bulunuy ordu.
Piy otr Petrov iç‘in soğuk, kuru, hatta küçüm serlikle
dolu korkutucu edası da onu şaşırtm ıştı. Sonra onun
gelişiy le herkes, y av aş, y av aş âdeta susm uştu.
Bundan başka, odadaki kalabalıkla büy ük bir tezat
teşkil eden bu “ciddî iş adam ının” buray a çok önem li
bir şey için geldi​ğ i de belli idi. Herhalde, ancak
olağanüstü bir se​bep onu böy le bir y ere getirm işti.
Dem ek ki, şim ​di bir şey ler olacak, bir şey ler m ey dana
gelecek​t i. Sony a’nın y anında durm akta olan
Raskolnikov , Piy otr Petrov iç‘in geçebilm esi için
kenara çekildi. Piy otr Petrov iç, onu hiç de fark
etm em işe ben​ziy ordu. Bir dakika sonra Lebezy atnikov
da eşik​t e belirdi. Oday a girm edi am a o da şaşkınlığa
y akın bir m erakla durdu. Konuşulanlara kulak ka​-
bartıy ordu. Am a görünüşe göre, uzun m üddet hiçbir
şey anlay am adı.

Piy otr Petrov iç, hiç kim sey i ay rıca m uhatap


tutm ay arak:

— Toplantınızı y arıda bıraktığım için, özür


dilerim , diy e söze başladı. Fakat m esele oldukça
önem lidir. Hatta bunun kalabalık önünde oluşun​dan
m em nunum . Am aliy a İv anov na, biraz sonra benim le
Sofy a İv anov na arasında geçecek konuş​m ay a dikkat
etm enizi, ev sahibi olm anız sıfatıy la ay rıca rica
ederim .

Sonra, fev kalâde şaşırm ış v e önceden kor​k uy a


kapılm ış olan Sony a’y a dönerek sözlerine dev am etti:

— Hem en sizin ziy aretinizden sonra, arka​daşım


Andrey Sem y onov iç Lebezy atnikov ’un odasındaki
m asam ın üzerinden bana ait y üz rublelik bir banknot
kay boldu. Her ne suretle olursa olsun bu paranın şu
anda nerede olduğunu biliy orsanız v e bize söy lerseniz,
burada bulunanlar şahit ol​sun, sizi nam usum la tem in
ederim ki, bu iş bura​da kapanıp gidecektir, aksi
takdirde çok ciddî tedbirlere başv urm ak zorunda
kalacağım … O zam an… artık kabahati kendinizde
aray ınız…

Oday ı tam bir sessizlik kapladı. Hatta ağlay an


çocuklar bile sustu, ölü gibi sararm ış bir hal​de ay akta
duran Sony a, Lujin’e bakıy or, hiçbir cev ap
v erm iy ordu. Söy lenen sözleri anlam am ış gibi bir hali
v ardı. Aradan birkaç saniy e geçti.

Lujin, gözlerini kızın y üzüne dikerek:

— E, ne diy eceksiniz bakalım ? diy e sordu.


Sony a nihay et hafif bir sesle:

— Bilm iy orum … ben bir şey bilm iy orum …


diy ebildi.

Lujin:

— Hay ır m ı dediniz?.. Bilm iy or m usunuz? diy e


tekrarladı v e birkaç saniy e sustuktan sonra, sert, am a
hâlâ öğüt v eriy orm uş gibi bir eda ile sözlerine dev am
etti:

— İy ice düşününüz, m atm azel, durum u m u​-


hakem e ediniz! Düşünebilm eniz için size gerekli
zam anı v erm ey e hazırım . Bakınız: durum dan bu
kadar em in olm asay dım , bunca tecrübelerim le,
kalkıp da düpedüz sizi itham etm ey e cesaret ede​-
m ezdim . Düpedüz, herkesin gözü önünde y apılan bu
çeşit suç isnatları, hatta y anlış itham lar, ken​dine göre
bir suçtur. Bunu biliy orum . Bu sabah, bazı
ihtiy açlarım ı karşılam ak üzere, üç bin ruble
tutarında % 5 faizli birkaç tahv il satm ıştım . He​sabı
cep defterim de y azılıdır. Ev e gelince An​drey
Sem y onov iç de buna şahittir oturup pa​r aları say dım .
İki bin üç y üz rublesini cüzdanım a y erleştirdim .
Cüzdanım ı da ceketim in y an cebine koy dum . Masada,
banknot olm ak aşağı y ukarı beş y üz ruble kalm ıştı. Bu
banknotlardan üç ta​n esi y üzer rublelik kay m eler
halinde idi. İşte tam bu sırada (benim dav etim
üzerine) içeri siz gir​diniz! Odam da kaldığım
m üddetçe, dev am lı olarak çok hey ecanlı idiniz!..
Hatta konuşm am ız sırasında, konuşm am ız henüz
bitm ediği halde, nedense, üç sefer kalkıp gitm ey e
dav randınız! An​drey Sem y onov iç bunların hepsine
şahitlik ede​bilir… Herhalde m atm azel sizi Andrey
Sem y ono​v iç v asıtasıy la çağırışım ın sadece,
analığınız, Kate​r ina İv anov na’nın (ben y as sofrasına
gidem em iş​t im ) acınacak feci durum u üzerinde sizinle
ko​n uşm ak, gerekirse bir y ardım defteri açm ak, y a​h ut
onun y ararına bir piy ango tertip etm ek, v ey a buna
benzer şey ler y apm akla ilgili bir iş için ol​duğunu
inkâr edecek değilsiniz?.. Siz bana teşek​k ür ettiniz,
hatta gözleriniz y aşardı. (Her şey i ol​duğu gibi bir bir
size anlatışım ın iki sebebi v ar: Birincisi: size
hatırlatm ak, ikincisi de, en küçük ay rıntının bile
hafızam dan silinm ediğini göster​m ektir.) Bundan
sonra, üv ey annenizin y ararına kendi adım a ilk
y ardım m ahiy etinde olm ak üze​r e m asadan on
rublelik bir banknot alarak size v erdim . Bütün
bunları Andrey Sem y onov iç de gördü. Daha sonra sizi
kapıy a kadar geçirdim . Yine ay nı hey ecan v e telâş
içinde idiniz! Andrey Sem y onov iç ile baş başa kaldık.
Kendisiy le on da​k ika kadar konuştuktan sonra, o da
çıkıp gidin​c e, önceden tasarladığım gibi, say ıp ay rıca
y er​l eştirm ek için, tekrar paraların durduğu m asay a
y aklaştım . O zam an banknotlar arasında y üz rub​l elik
bir kaim enin eksilm iş olduğunu büy ük bir hay retle
gördüm . Şim di buy urun m uhakem e edin bakay ım :
Andrey Sem y onov iç‘ten asla şüphe edem ezdim , hatta
y üzüm kızarm adan bunu aklım ​dan bile
geçirem ezdim . Hesabım da y anılm am a da im kân
y oktu. Çünkü siz gelm eden daha bir da​k ika önce,
hesaplarım ı y apm ış, toplam ın tam ol​duğunu
görm üştüm . Telâş v e hey ecanınızı, kal​k ıp gitm ek
hususunda gösterdiğiniz aceleciliği, paraların
durduğu m asa üzerinde bir an için elleri​n izin
dolaştığını hatırlay ınca, sonra da sosy al du​r um unuzu
v e bununla sıkı sıkıy a bağlı bazı alış​k anlıklarınızı da
dikkate alınca, büy ük bir dehşet​l e, hatta arzu v e
iradem e rağm en — hiç şüphe y ok ki zalim , fakat —
haklı bir şüphey e kapılm ak zorunda kaldığım ı siz
kendiniz de kabul edersi​n iz!. Şunu da ilâv e v e tekrar
ediy orum ki, kesin v e açık inanışım a rağm en, benim
bu itham ım da kendim için bazı tehlikeler olduğunu
da biliy o​r um . Am a görüy orsunuz ki, bir an için bile
tered​düt etm edim , isy an ettim . Niçin olduğunu da
size söy ley ey im : bunun biricik sebebi, ev et biricik se​-
bebi, sizin apaçık nankörlüğünüzdür. Nasıl?.. Ben sizi
sırf fakir ailenizin iy iliği için çağıray ım , ken​di
gücüm e göre on rublelik bir y ardım y apay ım da, siz
hem en, o dakika, bütün bunlara karşılık olarak bana
bunu edesiniz!.. Hay ır, doğrusu, bu hiç de iy i bir şey
değil!.. Artık size bir ders v er​m ek farz oldu. Am a
düşünün bir kere: bundan başka, gerçek bir dostunuz
sıfatıy la (çünkü şu anda daha iy i bir dostunuz
olam az!) sizden rica ediy orum , aklınızı başınıza
toplay ınız! Aksi takdirde m erham etsiz
dav ranacağım .. Nasıl kabul ediy or m usunuz?..

Sony a büy ük bir dehşet içinde:


— Ben sizden bir şey alm adım , diy e fısılda​dı. Siz
kendiniz bana on ruble v erm iştiniz. İşte paranız, alın.
Sony a bunu söy ledikten sonra, cebinden m endilini
çıkardı, düğüm lediği y erini aray ıp bul​du, düğüm ü
çözdü, on rublelik banknotu çıkarıp Lujin’e uzattı.

Piy otr Petrov iç Lujin, paray ı alm ay arak, ıs​r arla


v e çıkışarak sordu:

— Dem ek y üz rubley i aldığınızı hâlâ kabul


etm iy orsunuz?

Sony a etrafına göz gezdirdi. Herkes ona ay ​n ı


korkunç, sert, alay cı, nefret dolu bir y üzle bakıy ordu.
Gözlerini Raskolnikov ’a çev irdi. O, ar​k asını duv ara
v ererek kollarını kav uşturm uş, ay akta duruy or v e
ateşli gözlerle genç kıza bakı​y ordu:

Sony a’nın ağzından:

— Am an Allah’ım ! sözleri döküldü.

Piy otr Petrov iç Lujin, y um uşak, hatta şefkat dolu


bir sesle:
— Am eliy a İv anov na, dedi. Bunu polise bil​dirm ek
lâzım , bunun için sizden çok rica ederim . Şim dilik
kapıcıy ı çağırtınız!
Am aliy a İv anov na, ellerini birbirine v urarak:

— Gott der branherzıge!, ben zaten onun bir hırsız


olduğunu biliy ordum , diy e bağırdı.

Piy otr Petrov iç Lujin, bu sözlere m im koy du.

— Dem ek biliy ordunuz? Şu halde böy le bir inanca


v arm anız için, eskiden de bazı şüpheleriniz olm ası
lâzım dı. Çok m uhterem Am aliy a İv anov na,
söy lediğiniz bu sözleri hatırlam anızı rica edece​ğ im …
Hoş, şahitler önünde söy lenm iş sözlerdir bunlar.

Birdenbire her y andan gürültülü konuşm alar


başladı. Herkes kım ıldadı.

Birdenbire aklını başına toplay an Katerina


İv anov na:

— Nasıl! diy e bağırdı v e y ay ından fırlay an bir ok


gibi Lujin’in üstüne atıldı. Nasıl! Siz onu hırsızlıkla m ı
itham ediy orsunuz?.. Sony a’y ı ha?.. Ah alçak herifler!

Sonra, Sony a’y a koşarak, kurum uş kollarıy la onu


bir m engene gibi kucakladı:
— Sony a! Sen ne cesaretle bu adam ın v er​diği on
rubley i aldın? Ah, deli kız!.. Ver onu buray a!.. Hem en
şim di geri v er o paray ı! Hah şöy le!
Sony a’nın elinden paray ı alarak av ucunda
buruşturduktan sonra, olanca hızıy la Lujin’in
suratına fırlattı. Kâğıt topağı Lujin’in tam gözüne
geldi v e oradan y ere fırladı; Am aliy a İv anov na paray ı
y erden kaldırm ak için atıldı. Piy otr Pet​r ov iç
öfkelendi:

— Tutun şu deli kadını! diy e bağırdı.

Bu sırada kapıda, Lebezy atnikov ’un y anında


birkaç kişi daha belirdi. Onların arasında taşralı o iki
kadın da v ardı.
Katerina İv anov na:

— Nasıl!., deli m i?.. Ben m i deliy im ?., diy e bağırdı.


Aptal sensin! Seni m ahkem e sim sarı seni! Alçak
adam !.. Sony a, Sony a onun parasını alacak ha? Sony a
hırsızlığa tenezzül edecek ha!.. Senden bir şey çalm ak
şöy le dursun, o sana üste para v erir, aptal!

Katerina İv anov na, bu sözlerin arkasından si​n irli


bir kahkaha attı. Parm ağıy la herkese Lujin’i
göstererek v e odanın dört bir y anına atılarak:
— Şu aptalı görüy or m usunuz? diy e bağırdı.
Gözüne ev sahibi Am aliy a İv anov na ilişince:

— Nasıl! Sen de m i?.. Sen de m i onun “çaldığını”


iddia ediy orsun, pis Alm an! Seni Prusy alı! Seni fistanlı
tav uk seni! Ah siz, Ah! Alçak herif, kızcağız senin
y anından geldikten sonra odadan dışarı bile çıkm adı.
Şuracıkta benim y anım a olurdu. Bunu herkes gördü.
Nah şurada Rodion Rom anov iç‘in y anında oturdu.
Aray ın üstünü!. Madem ki hiçbir y ere çıkm adı. Şu
halde para üstündedir dem ek. Ara, ara üstünü!.. Am a
bir şey bulam azsan, affedersin am a azizim , halin
haraptır. Gidip seni hüküm dara, doğruca
hüküm dara, bizzat şefkatli Çar’a şikây et edeceğim .
Ay aklarına kapanacağım ! Hem en şim di, şim di
bugün.. Ben zav allı bir kadınım . Huzuruna çık​m am a
izin v erirler. Bırakm azlar sanıy orsun değil m i?..
Yalan söy lüy orsun, y anına gireceğim . Gire​c eğim
işte!.. Onun y um uşak başlı bir kız olduğunu bildiğin
için bu işi y aptın, değil m i?.. Buna bel bağladın öy le
m i? Am a dostum , buna karşılık ben gözü pek bir
kadınım .. Söktürem ey eceksin!.. Arasana?.. Ara, ara
üstünü!..
Katerina İv anov na bir y andan bunları söy ​l üy or,
öte y andan da, durm adan Lujin’i sarsarak, Sony a’y a
doğru çekiy ordu.
Piy otr Petrov iç Lujin:

— Ben hazırım . Hareketlerim in hesabını da


v erebilirim , diy e m ırıldandı. Fakat, hanım efendi, siz
lütfen kendinize geliniz!.. Gözü pek bir kadın
olduğunuzu biliy orum . Am a … am a … nasıl olur?..
Bunu polis önünde y apm ak lâzım . Gerçi şim di de y eter
derecede şahit v ar… Ben hazırım . Am a ne olursa olsun
zor bir durum … Malûm a, cinsiy et m eselesi… Am aliy a
İv anov na’nın y ardım ı olursa… Am a y ine de böy le
y apılm az… Bilm em ki nasıl etm eli?

Katerina İv anov na:

— Kim i isterseniz çağırınız, diy e bağırdı. Kim


isterse arasın! Sony a çev ir ceplerini tersine de
görsünler!.. Nah, işte!.. Bak canav ar herif, işte
bom boş.. Burada sadece bir m endil v ardı.. Cep
bom boş, görüy orsun y a!… İşte ikinci cep, işte, işte…
Görüy orsun y a, görüy orsun y a!

Katerina İv anov na, tersine çev irm ek şöy le dursun


her iki cebi, birbiri arkasından, koparırcasına dışarı
çekm işti. Am a ansızın, ikinci sağ cepten bir kâğıt
fırladı. Odada bir kav is çizdikten sonra Piy otr Petrov iç
Lujn’in ay akları dibine düştü. Bunu herkes görm üştü.
Bağrıştılar. Piy otr Petrov iç Lujin, eğildi, iki
parm ağıy la kâğıdı y er​den aldı. Herkesin gözü önünde
kaldırdı v e açtı. Bu, sekize katlanm ış y üz rublelik bir
banknottu. Piy otr Petrov iç Lujin banknotu herkese
göstere​r ek elini hav ada dolaştırdı.

Am aliy a İv anov na:


— Hırsız!.. Defol ev im den, diy e bağırdı. Polis,
polis!.. Bunları Sibiry a’y a sürm eli! Defol!
Her kafadan bir ses çıkıy ordu. Raskolnikov ,
susuy ordu. Gözlerini Sony a’dan hiç ay ırm ıy or, arada
sırada Lujin’e de acele bir göz atıy ordu. Sony a ay nı
y erde, şuurunu kay betm iş bir halde duruy ordu. Bu
olup biten şey ler karşısında âdeta şaşkınlık eseri bile
gösterm iy ordu. Birdenbire y ü​zünü kırm ızılık kapladı.
Bir çığlık atarak elleriy le y üzünü kapadı. Yürekler
paralay ıcı bir sesle:

— Hay ır, bunu ben y apm adım ! Ben alm a​dım ! Ben,
hiçbir şey bilm iy orum ! diy e inledi. Ve Katerina
İv anov na’y a atıldı. Katerina İv anov na, onu göğsü ile
herkesten korum ak istiy orm uş gibi, sım sıkı bağrına
bastı… Bir çocuk gibi onu kolla​r ında sarsıy or,
durm adan y üzünü, gözünü öpüy or, ona sarılıy or,
ellerini y akalay arak dudaklarına gö​t ürüy ordu. Her
şey in apaçık olm asına rağm en:
— Sony a! Sony a! Ben inanm ıy orum ! Görü​y orsun
ki senin alm ış olabileceğine inanm ıy orum ! Bunlar ne
sersem insanlar! Am an Yarabbi!.. diy e söy leniy ordu.

Sonra odadakilere dönerek:


— Siz hepiniz budalasınız, budala… diy e çı​k ıştı. Siz
onun nasıl bir y ürek taşıdığını, nasıl bir kız olduğunu
henüz bilm iy orsunuz! Hay ır bilm i​y orsunuz. O çalacak
ha!.. Eğer m uhtaçsanız, son göm leğini çıkarıp satar,
kendisi y alınay ak kalır, size v erir. O, böy le bir kızdır.
Çocuklarım ın aç​l ıktan ölm em eleri için v esikalı oldu.
Bizim için kendini sattı. Ah rahm etli kocam , rahm etli
ko​c am ! Zav allı rahm etli kocam ! Şu olup bitenleri
görüy or m usun? Görüy or m usun? İşte sana y as
sofrası!.. Bay lar!.. Onu m üdafaa etsenize! Hepi​n iz
böy le ne duruy orsunuz Radion Rom anov iç, siz onu
niçin m üdafaa etm iy orsunuz? Yoksa siz de inanıy or
m usunuz? Hepiniz, am a hepiniz bir aray a gelseniz,
onun serçe parm ağı bile olam azsı​n ız. Bay lar, onu
m üdafaa etsenize!
Bu biçare, bu kim sesiz, bu v erem li kadının
hıçkırıkları, görünüşe göre, orada bulunanlar üstünde
büy ük bir tesir y apm ıştı. Burada, hastalı​ğ ın harap
ettiği bu v erem li bitkin y üzde, y er y er kan
pıhtılarının bulaştığı bu kuru dudaklarda, bu kısık
kısık hay kıran seste, çocuk ağlam asını andı​r an bu
hıçkırıklı ağlay ışta, bu saf, bu çocukça, ay nı zam anda
üm itsizce y ardım istey işte, öy le acı, öy le dokunaklı bir
m ana v ardı ki, görünüşe göre bu bahtsız kadına
herkes acım ıştı. Hiç değilse Piy otr Petrov iç ona hem en
acım ıştı:

Tesirli bir sesle:

— Hanım efendi! Hanım efendi! diy e seslen​di, bu


olup bitenlerin sizinle ilgisi y ok. Hiç kim se, kötü bir
niy etiniz olduğunu v ey a bu işte bir ha​t anız
bulunduğunu söy lem ek suretiy le sizi suçlan​dırm ay a
cesaret edem ez! Zaten, cepleri ters çe​v irm ekle işi
m ey dana çıkaran sizsiniz! Şu halde hiçbir şey den
haberiniz y oktu. Sofy a Sem y onov ​n a bu hareketi
sefalet v e y oksulluğun tesiriy le y aptıy sa, onu hem en
affetm ey e hazırım . Fakat m atm azel, bunu niçin itiraf
etm ek istem ediniz? Şerefsiz bir durum a düşm ekten m i
korktunuz? Belki de bu işi hay atınızda ilk defa
y apıy orsunuz? Belki de kendinizi kay bettiniz?.. Ev et,
m esele açık, hem çok açık!.. Am a bununla beraber, bu
kadar düşm em ek lâzım dı.
Piy otr Petrov iç, bunları söy ledikten sonra, bütün
hazır bulunanlara dönerek:
— Efendiler, dedi, bir şefkat v e m erham et
duy gusunun tesiriy le, şahsen uğradığım hakaret​l ere
rağm en, hatta şim di, onu affetm ey e hazırım .

Sonra Sony a’y a dönerek:

— Matm azel, dedi, bu işten duy duğunuz utanç,


ilerisi için size bir ders olsun; artık ben bu işi
kurcalam ay acağım !.. Bunu burada kapatıy orum .
Yeter!..
Piy otr Petrov iç Lujin, göz ucu ile Raskolni​k ov ’a
baktı. Bakışları karşılaştı. Delikanlının ateşli bakışları
Lujin’i m ahv etm ey e hazırdı. Katerina İv anov na ise,
artık hiçbir şey işitm iy ordu: Bir çıl​g ın gibi Sony a’y ı
kucaklay ıp öpüy ordu. Çocuklar da m ini m ini
kollarıy la Sony a’y ı dört bir y andan sarm ışlardı. Olup
bitenleri pek de iy i kav ray am ay an Poleçka,
hıçkırıklardan tıkanarak, gözy aşlarından sırsıklam
olm uş v e ağlam aktan şişm iş gü​zel y üzünü Sony a’nın
om zuna day ay arak saklı​y ordu.

Birdenbire kapı tarafından bir ses y ükseldi:


— Bu ne alçaklık!
Piy otr Petrov iç Lujin, hızla etrafına bakındı.
Andrey Sem y onov iç Lebezy atnikov , dik dik
Lujin’in gözleri içine bakarak:

— Bu ne alçaklık! diy e tekrarladı.


Piy otr Petrov iç Lujin irkilir gibi oldu. Bunu herkes
fark etti. (Sonraları bunu hatırladılar) Lebezy atnikov ,
odanın içine doğru bir adım attı. Piy otr Petrov iç
Lujin’e y aklaşarak:

— Bir de beni şahit olarak gösterm ey e ce​saret


ettiniz ha? dedi.

Piy otr Petrov iç Lujin:

— Bu ne dem ek Andrey Sem y onov iç?.. di​y e


kekeledi. Siz ne dem ek istiy orsunuz?

Andrey Sem y onov iç Lebezy atnikov çok öf​-


kelenm işti. Aşırı m iy op gözleriy le sert sert Lujin’e
bakarak hararetli, hararetli:

— Bu şu dem ektir ki, siz iftiracısınız! diy e söy lendi,


işte ben bunu dem ek istiy orum !

Raskolnikov , söy lenen her kelim ey i teker te​k er


y akalay ıp tartıy orm uş gibi, gözlerini ona dikm işti.
Ortalığı y eniden bir sessizlik kapladı. Pi​y otr Petrov iç,
hele ilk anlarda, âdeta kendini kay ​beder gibi olm uştu.
Kekeley erek:

— Şay et bunu bana soruy orsanız, diy e baş​l adı…


Peki kuzum ne oluy orsunuz? Aklınız başınızda m ı?
— Benim aklım başım da, am a siz bir sahte​k ârsınız!
Ah, ne bay ağı şey ! Ben hepsini işittim . Her şey i
anlam ak için m ahsus sonuna kadar bek​l edim . Çünkü,
ne y alan söy ley ey im , bu y aptıkları​n ız hâlâ
m antığım a ay kırı geliy or.. Bütün bunları ne diy e
y aptınız, anlam ıy orum ?

— Ben ne y apm ışım ?.. Bu bilm eceli, saçm a sapan


lâflarınıza bir son v erm ey ecek m isiniz? Yoksa sarhoş
m usunuz?

— Aşağılık herif, ben değil am a içen sizsi​n iz!


Prensiplerim e ay kırı olduğu için, ben asla içki
kullanm am . Düşününüz ki, bu y üz rublelik banknotu,
kendi eliy le Sofy a Sem y onov na’y a v erm işti. Bunu
gözüm le gördüm . Ben buna şahidim . Hâkim
huzurunda y em in ederim .

Lebezy atnikov , bütün odadakilere dönerek:


— Ev et, v eren odur, o, diy e tekrarladı.

Lujin ıslığı andıran bir sesle:


— Yoksa siz çıldırdınız m ı toy çocuk?… diy e bağırdı.
O, kendisi benden, on rubleden başka para alm adığını,
şim di şuracıkta, gözünüzün önünde, herkesin y üzüne
karşı söy lem edi m i? Bu durum karşısında, nasıl olur
da ben ona y üz rub​l e v erm iş olabilirim ?

Andrey Sem y onov iç Lebezy atnikov , de​v am la:


— Gördüm , gördüm ! diy e bağırdı. İnanış​l arım a
ay kırı olm akla beraber; hem en şim di, m ahkem ede
istenilen şekilde y em in etm ey e hazı​r ım . Çünkü paray ı
kızın cebine acele ile nasıl so​k uşturduğunuzu
gözlerim le gördüm . Yalnız ben, budala, iy i
y ürekliliğinizden böy le gizlice v erdiği​n izi sanm ıştım .
Kapıda kendisiy le v edalaşırken, kızcağız döndüğü bir
sırada, bir elinizle onun eli​n i sıkarken, öteki sol elinizle
de, usulca cebine so​k uşturdunuz! Bunu gözüm le
gördüm , gördüm .

Lujin sapsarı, kesildi:


— Ne y alan söy lüy orsunuz! diy e küstahça bağırdı.
Hem pencere y anında bulunduğunuz bir sırada
banknotu nasıl seçebildiniz? Miy op gözlerinizle hay al
görm üşsünüz. Siz say ıklıy orsunuz!..
— Hay ır, hay al görm edim . Gerçekten de ben
uzakta duruy ordum am a y ine de her şey i, her şey i
gördüm . Gerçi siz doğru söy lüy orsunuz, pen​c ere
y anından banknotu seçebilm ek gerçekten de zordur.
Am a ben, bir başka v esile ile bunun bil​h assa y üz
rublelik bir banknot olduğunu kesin olarak
biliy ordum . Çünkü Sofy a Sem y onov na’y a on rublelik
bir kaim e v erirken, m asadan y üz rub​l elik bir banknot
da alm ıştınız. Ben bunu gözle​r im le gördüm (gördüm
çünkü o sırada y anınızda idim . Hem en o anda aklım a
bir düşünce geldiği için, elinizde y üz rublelik bir
banknot bulunduğu​n u unutm adım .) Siz y üz rubleliği
katlam ış v e Sony a ile konuştuğunuz m üddetçe onu
hep eliniz​de tutm uştunuz! Sonra ben bunu y ine
unuttum am a siz ay ağa kalkınca, paray ı, sağ
elinizden sol elinize aldınız, bu sırada da az kalsın
paray ı y ere düşürüy ordunuz! Bu v esile ile ben onu
y ine ha​t ırladım . Çünkü aklım a ay nı düşünce
gelm işti. Yani, benden gizli olarak kıza bir iy ilik etm ek
is​t ediğiniz düşüncesine kapılm ıştım . Bu durum üze​-
rine, hareketlerinizi ne büy ük bir dikkatle takip
etm ey e başladığım ı kolay ca tahm in edersiniz!.. Ni​-
hay et, paray ı gizlice onun cebine nasıl sokuştur​-
duğunuzu görm ey e m uv affak oldum . Gözlerim le
gördüm . Mahkem ede y em in etm ey e hazırım .
Lebezy atnikov , hem en hem en boğuluy ordu.
Odanın her y anından çeşitli sesler y ükselm ey e
başladı. Bunların çoğu şaşkınlık duy gularını belir​t en
seslerdi. Am a bunların arasında, tehdit dolu olan
sesler de v ardı. Odadakiler, Piy otr Petrov iç‘i bir
çem ber içine alm ışlardı. Katerina İv anov na, Andrey
Sem y onov iç‘e atılarak:

— Andrey Sem y onov iç, dedi, sizi y anlış an​-


lam ışım ! Onu koruy unuz!.. Ondan y ana olan bir siz
v arsınız.. O bir öksüzdür. Sizi Allah gönderdi. Benim
iy i Andrey Sem y onov iç‘im !

Katerina İv anov na, bunları söy ledikten son​r a,


hem en hem en ne y aptığının farkında olm adan,
Andrey Sem y onov iç‘in önünde diz çöktü.

Öfkeden deliy e dönen Piy otr Petrov iç Lujin:


— Saçm a! diy e bağırdı. Boy una saçm a sa​pan
şey ler söy lüy orsunuz? “Unutm uştum , sonra
hatırladım ; hatırladım , sonra unuttum ?” Bu saç​m a
sapan lâflar da ne dem ek? Bu hesapça, ben bu paray ı
onun cebine m ahsus sokuşturm uş olu​y orum ? Niçin?
Hangi m aksatla? Bu kızla benim ne alışv erişim v ar?
— Niçin?.. İşte bunu ben de anlam ıy orum . Am a
olm uş bir hadisey i anlattığım da bir gerçektir! Bu işte
ben o kadar y anılm ıy orum ki, aşağılık adam , bu
m ünasebetle hem en o anda, elinizi sı​k ıp size teşekkür
ettiğim sırada, aklım a gelen bir soruy u çok iy i
hatırlıy orum . O paray ı kızın cebine niçin gizlice
koy m uştunuz? Yani, niçin bilhassa gizlice? Acaba
sadece benim tersine bir inanç beslediğim i, kökünden
bir hal çaresi olm adığın​dan şahsi y ardım ları
reddettiğim i bildiğiniz için m i, y aptığınız bu iy iliği
benden gizlem ek istem iştiniz? Sonra düşündüm ki,
benim y anım da bu kadına paray ı v erm ekten utanm ış
olabilirsiniz!.. Kim bilir, belki de, cebinde bir y üz
rublelik bulm ak suretiy le kızcağızı şaşırtm ak, ona bir
sürpriz y apm ak islediğinizi de sanm ış olabilirim .
(Çünkü bazı iy iliksev er kim selerin, y aptıkları
iy iliklerin duy ul​m asından hiç hoşlanm adıklarını da
biliy orum .) Sonra, onu tecrübe etm ek, y ani paray ı
bulduktan sonra size teşekkür etm ey e gelip
gelm ey eceğini anlam ak istem iş olabileceğinizi de
düşünm üştüm . Sonra, onun size m innet
beslem esinden kaçınm ak, eskilerin dediği gibi, sağ
elinizin v erdiğini sol eli​n izin bilm em esi gerektiği
prensibine de uy m ak is​t em iş olabilirdiniz. Hülâsa, o
anda, kim bilir da​h a ne ihtim aller hatırım dan
geçm işti. Am a ben bütün bu ihtim aller üzerinde daha
sonra düşün​m ey e karar v erdim . Bununla beraber,
sırrınızı bildiğim i belli etm ey i de bir nezaketsizlik
say dım . Yine hem en o anda, hatırım a bir başka
düşünce daha gelm işti: Sofy a Sem y onov na, kendisine
y a​pılan iy iliğin farkında olm adan pekâlâ paray ı kay ​-
bedebilirdi. İşte bu sebepledir ki, buray a gelm e​y e,
Sony a’y ı çağırarak, cebine y üz ruble koy du​ğ unuzu
söy lem ey e karar v erdim . Am a geçerken, m üspet
m etodun um um i sonuçlarını v erm ek, ay ​r ıca
Piderit’in (bu arada Vagner’in) m akalesini tav siy e
etm ek üzere, daha önce bay an Kobily atnikov ’lara
uğradım . Sonra da kalkıp buray a gel​dim v e bu
m aceray a şahit oldum . Şay et Sony a’nın cebine y üz
ruble koy duğunuzu gerçekten görm esey dim , bütün
bu düşünce v e m uhakem eler nere​den, nereden aklım a
gelebilirdi?..

Andrey Sem y onov iç bu uzun düşüncelerini,


dem ecinin sonunda böy le bir m antıki neticey e
bağladığı zam an çok y orulm uş, hatta y üzü ter içinde
kalm ıştı. Am a ne y azık ki, gerektiği kadar Rusça
konuşm asını bilm ediği için (başka hiçbir dil de
bilm iy ordu) bu av ukatça kahram anlığından sonra
âdeta birdenbire tükeniv erm iş, hatta sanki
zay ıflay ıv erm işti. Böy le olm akla beraber sözleri,
büy ük bir tesir bırakm ıştı, öy le coşkun bir eda ile öy le
inanarak konuşm uştu ki, görünüşe göre, sözlerine
herkes inanm ıştı. Piy otr Petrov iç işin sarpa sardığını
anladı:

— Aklınıza gelen saçm a sapan düşünceler​den bana


ne? diy e bağırdı. Bunlar delil say ılm az! Siz bütün
bunları rüy anızda görm üş olabilirsiniz, hepsi bu
kadar! Ben de size, y alan söy lüy orsunuz diy orum !
Yalan söy lüy or v e kim bilir hangi kuy ​r uk acınız için
bana iftira ediy orsunuz!.. Herhalde sizin serbest v e din
aley hinde sosy al düşünceleri​n izi pay laşm adığım için
bana içerlem iş olacaksı​n ız! İşte m esele bundan ibaret.

Am a bu kurnaz m anev ra, Piy otr Petrov iç‘e bir


fay da sağlam adı. Tam tersine, her y andan
hom urtular y ükselm ey e başladı.

Lebezy atnikov :

— İşi bak nerelere götürüy orsun, diy e bağı​r ıy ordu.


Yalan söy lüy orsun!.. Çağır öy le ise polisi!.. Sözlerim in
doğruluğuna y em in edeceğim .. Yalnız
anlay am adığım bir nokta v ar: Böy le alçak​ç a bir
harekete niçin cüret etti? Ah, sefil, alçak adam !

Nihay et Raskolnikov da söze karışarak, y ük​sek bir


sesle:
— Böy le bir harekete niçin cüret ettiğini ben
açıklay abilirim . Gerekirse y em in de ederim , dedi, v e
ileriy e doğru birkaç adım attı.

Sakin v e kendisine güv enen bir hali v ardı.


Odadakilerin hepsi de, bir bakışta onun gerçekten de
işin iç y üzünü bildiğini v e bilm ecenin çözüm ü​n e
y aklaşıldığını anlam ışlardı.
Raskolnikov , doğrudan doğruy a Andrey
Sem y onov iç‘e:

— Şim di artık her şey i iy ice anlıy orum , dedi.


Zaten hâdisenin başından beri, işin içinde iğrenç bir
tuzak bulunduğundan şüphelenm ey e başlam ış​t ım .
Yalnız benim bildiğim , şim di hepinize anla​t acağım
bazı özel sebeplerden bu şüphe bende uy anm ıştı, işin
püf noktası burada. Size gelince, Andrey Sem y onov iç,
değerli sözlerinizle, kesin olarak bana her şey i
ay dınlatm ış oldunuz! Her​k esin, am a herkesin dikkatle
dinlem esini rica ede​r im . Bu bay , (Lujin’i gösterdi)
geçenlerde bir kızla, y ani açıkçası, kız kardeşim
Av doty a Rom anov na Raskolnikov a ile ev lenm ek
istem işti. Am a ev v elsi gün, Petersburg’a gelir gelm ez,
daha ilk görüşm em izde, benim le kav ga etti. Ben de
onu odam dan kov dum . Bu hâdisey e iki kişi şahittir.
Bu adam , çok kötü ruhlu bir m ahlûktur.. Ev v elsi gün,
ben onun burada, Andrey Sem y onov iç‘in odasında
oturduğunu henüz bilm iy ordum . Dem ek ki kendisiy le
kav ga ettiğim iz gün, y ani ev v elsi gün, rahm etli
Marm elâdov ’un dostu sıfatıy la, karısı Katerina
İv anov na’y a cenaze m asrafı olarak bir​k aç kuruş
v erm iştim . Meğer Piy otr Petrov iç Lujin bunu görm üş,
hem en annem e bir tezkere y azarak, elim de
av ucum daki bütün paraları, Katerina İv a​n ov na’y a
değil de, Sofy a Sem y onov na’y a v erdi​ğ im i fitlem iş..
Bunu y aparken de, en nam ussuzca sözlerle, Sofy a
Sem y onov na’nın karakterine, y ani benim Sofy a
Sem y onov na’y a olan ilgim in m ahi​y etine dair
im alarda bulunm uştur. Anlıy orsunuz y a, bütün
bunlardan m aksadı da, bana gönder​dikleri son
paraları, ne kadar kötü bir y olda har v urup harm an
sav urduğum u onlara gösterm ek suretiy le, annem v e
kız kardeşim le aram ı açm aktı. Dün akşam , annem le
kız kardeşim in v e onun ha​zır bulunduğu bir aile
toplantısında, paraları Sof​y a Sem y onov na’y a değil de,
cenaze m asrafı olarak Katerina İv anov na’y a
v erdiğim i, ev v elsi gün y ani paraları v erdiğim gün,
Sofy a Sem y onov na ile henüz tanışm am ış bile
olduğum u, hatta y üzünü bile görm ediğim i ispat
etm ek suretiy le, hakikati ortay a çıkardım . Sonra,
Piy otr Petrov iç‘e döne​r ek, bütün m eziy etleriy le
birlikte, kendisinin, Sof​y a Sem y onov na’nın tırnağı
bile olam ay acağını ilâ​v e ettim . Sofy a Sem y onov na’y ı,
kız kardeşim le y an y ana oturup oturtm ay acağım
sorusuna karşı​l ık da, daha o sabah bu işi y apm ış bile
olduğum cev abını v erdim . Annem le kız kardeşim in,
onun iftiralarıy la, benim le bozuşm ak istem em elerine
içerley en Piy otr Petrov iç, konuşm a uzadıkça, on​l ara
karşı affedilm ez kabalıklarda bulunm ay a baş​l adı.
Nihay et bütün bağlar kesin olarak koptu, onu kapı
dışarı ettik. Bütün bunlar dün akşam ol​du. Şim di
bilhassa dikkat etm enizi rica ederim : Düşünün bir
defa, şay et o, şim di Sofy a Sem y o​n ov na’nın hırsız
olduğunu ispat etm ey e m uv affak olsay dı, her şey den
önce, şüphelerinde hem en he​m en haklı olduğunu,
Sofy a Sem y onov na ile kız kardeşim i bir tuttuğum için
bana kızm akta haklı olduğunu, bana hücum etm ekle,
benim kız kardeşim i, y ani kendi nişanlısını
sav unduğunu, bu he​sapça da nam usunu
koruduğunu, annem le kız kardeşim e ispat etm iş
olacaktı. Bir kelim e ile bütün bunlar say esinde,
y eniden ailem le aram ı açabilir, pek tabii olarak da,
tekrar onların gözüne girm e​y i um abilirdi. Sofy a
Sem y onov na’nın şeref v e sa​a detine büy ük bir değer
v erdiğim i tahm in etm ek​t e haklı olduğu için, şahsen
benden öç alm ay ı ta​sarladığını söy lem ey e lüzum
görm üy orum . Onun bütün tahm inleri bu idi. Ben bu
m eseley i işte böy ​l e anlıy orum . Onun bu işi y apm asını
doğuran sebepler bunlardır, başka şey olam az!

Raskolnikov , çeşitli seslerle kendisini sık sık kesen,


am a dikkatle dinley en kalabalığa karşı söz​l erini böy le
v ey a aşağı y ukarı böy le bitirdi. De​l ikanlı bütün bu
kesişlere rağm en, sert, fakat sa​k in, açık, duru,
kendine güv enir bir eda ile ko​n uşm uştu. Hırçın sesi,
inanm ış edası, y üzünün sert ifadesi, herkesin üzerinde
büy ük bir tesir y apm ıştı.

Lebezy atnikov hey ecanla:


— Ev et, ev et, doğru, diy e tasdik etti. Her halde
böy le olm ası lâzım . Çünkü Sofy a Sem y onov na oday a
girer girm ez, sizin orada olup ol​m adığınızı, Katerina
İv anov na’nın m isafirleri ara​sında sizi görüp
görm ediğim i bilhassa bana sordu. Bunu öğrenm ek
için beni pencere y anına çağır​dı, orada y av aşça
sordu. Dem ek ki, sizin burada bulunm anız ona
m utlaka lâzım dı. Ev et böy le, tas​t am am böy le..

Lujin susuy or v e küçüm ser bir eda ile


gülüm süy ordu. Am a y üzü lim on gibi sapsarı idi. Bu
işin içinden nasıl sıy rılacağını düşündüğü anlaşılıy or​-
du. Belki de her şey i y üzüstü bırakıp gitm ek ca​n ına
m innetti. Am a şu anda böy le bir hareket hem en
hem en im kânsızdı. Çünkü bu takdirde kendisine
y öneltilen itham ların doğruluğunu ka​bul v e Sofy a
Sem y onov na’y a gerçekten de iftira ettiği anlaşılm ış
olurdu. Üstelik zaten içki başları​n a v uran m isafirler,
pek coşm uşlardı. Hele em ekli m uam ele m em uru,
söy lenenleri pek de anlam a​m akla beraber, herkesten
çok bağırıy or, Lujin hakkında, hiç de hoşa gitm ey ecek
birtakım ted​birler ileri sürüy ordu. Am a odada sarhoş
olm ay anlar da v ardı. Ev in bütün kiracıları buray a
üşüşm üşlerdi. Her üç Polony alı da fena halde
öfkelenm işti. Durm adan Lujin’e “Pane Lay dak!” [“Bu
adam , edepsizin biridir” m anasına gelir.] diy e küfür
ediy or, bu arada Lehçe daha başka tehditler de
sav uruy orlardı.
Sony a büy ük bir dikkatle dinliy ordu. Am a o da
her şey i anlam am ış görünüy ordu. Bütün
day anağının o olduğunu hissettiği için, gözlerini
Raskolnikov ’dan hiç ay ırm ıy ordu. Katerina İv anov na
hırıltılı sesler çıkararak, zorlukla nefes alı​y or v e çok
bitkin görünüy ordu. Am aliy a İv anov ​n a’nın herkesten
daha aptal bir hali v ardı. Ağzını açm ış, alık alık
etrafına bakınıy ordu. Gördüğü bi​r icik şey , Piy otr
Petrov iç‘in kötü bir durum a düş​m üş olm ası idi.
Raskolnikov tekrar konuşm ak is​t er gibi oldu. Am a
sözlerini bitirm esine fırsat v er​m ediler: Herkes,
küfürler, tehditler sav urarak Lujin’in etrafını sarm ış,
bağırıp çağırıy ordu. Am a Piy otr Petrov iç Lujin
y ılgınlık gösterm edi. Sony a’y a kurduğu tuzağın
tam am ıy la boşa gittiğini görünce, işi palav ray a
döktü. Kalabalığın arasın​dan kendisine bir y ol
açm ay a çalışarak:
— Müsaade edin bay lar, m üsaade edin! de​di. Şöy le
dağılın da bana y ol v erin! Sonra lütfen beni tehdide
kalkışm ay ın!.. Sizi tem in ederim ki bundan bir şey
çıkm az, bir şey y apam azsınız!.. Ben öy le kuru
gürültüy e pabuç bırakacak bir adam değilim . Tam
tersine, zorla bir suçu örtbas ettiğiniz için sorum lu
durum a düşersiniz! Hırsız tam am ıy la m ey dana
çıkm ıştır, hem en kanuni takibata girişeceğim ..
Mahkem edekiler, ne kör, ne de sarhoştur.
Sersem likleri y üzünden kendilerinin itiraf ettikleri
şahsi kinlerinden ötürü beni itham eden bu iki
zındıka, serbest düşünceli bu iki âsi adam a inanm az!
Ev et efendim , m üsaade edin!..

— Odam da gölgenizin bile kalm asına taham ​m ül


edem em . Hem en gidiniz! Aram ızda her şey bitm iştir.
Tam iki hafta, onu ağırlam ak için ne kadar
didindiğim i düşündükçe!..

— Andrey Sem y onov iç, odanızdan çıkm ak


istediğim i söy lediğim zam an, beni alıkoy m ak istey en
siz değil m i idiniz? Şim di sözlerim e y alnız şunu ilâv e
edeceğim : Siz aptalın birisiniz!.. Aklı​n ızı v e kör
gözlerinizi tedav i ettirm enizi dilerim . Müsaade ediniz,
bay lar!

Piy otr Petrov iç Lujin, bunu söy ley erek kala​balığı


y ardı. Am a lev azım cı onun, y alnız küfürle böy le ucuz
kurtulm asına bir türlü rıza gösterm ek istem edi.
Masanın üstündeki bardaklardan birini kapınca,
gerildi v e Piy otr Petrov iç‘e fırlattı. Am a bardak,
doğruca Am aliy a İv anov na’y a çarptı. Ka​dın bir çığlık
attı. Lev azım cı ise, hızını alam adığı için m uv azenesini
kay bederek bütün ağırlığı ile m asanın altına
y uv arlandı. Piy otr Petrov iç odası​n a döndü. Yarım
saat sonra da ev den ay rıldı. Ya​r atılıştan ürkek olan
Sony a, kendisini m ahv etm e​n in herkesten kolay
olduğunu öteden beri biliy or​du. Kalbini kırm ay a
gelince, hem en hem en ceza görm eden, bunu herkes
y apabilirdi. Am a şu son dakikay a kadar, herkese karşı
takındığı ihtiy atlı, y um uşak başlı, uy sal tav ırla, şu
v ey a bu şekilde, felâketten kaçınabileceğini
sanıy ordu. Am a şim di m üthiş bir hay al kırıklığına
uğradı. Hiç şüphe y oktu ki, büy ük bir tev ekkülle,
hem en hem en şi​k ây et etm eden, her şey i, hatta bu son
hâdisey i bile siney e çekebilirdi. Am a bu son hâdise, ilk
anlarda, ona gerçekten de çok ağır gelm işti. Ka​zandığı
zafere, tem ize çıkm asına rağm en — ilk korkulu an, ilk
şaşkınlık anı geçtikten v e her şey i apaçık anlay ıp
m uhakem e ettikten sonra — üm it​sizlik v e hakarete
uğram a duy gusu, ıstırap v ere​c ek kadar onu bunalttı.
Sinir buhranları geçirm e​y e başladı. Nihay et daha
fazla day anam adı. Ken​dini odadan dışarı attı v e koşa
koşa ev ine gitti. Bu gidiş, Lujin’in gidişinden hem en
sonra ol​m uştu.

Am aliy a İv anov na, odadakilerin kahkahaları


arasında bardağı y iy ince, başkaları y üzünden uğ​-
radığı bu harekete taham m ül edem edi. Bir çığlık
atarak, bütün bu olup bitenlerden sorum lu tuttu​ğ u
Katerina İv anov na’y a, kudurm uşçasına saldırdı:

— Defol ev im den!.. Hem en şim di! Marş!

Am aliy a İv anov na bu sözleri söy ley erek, Ka​t erina


İv anov na’nın eşy asından eline geçirdiklerini alıp alıp
y erlere atm ay a başladı.. Zaten bunsuz da pek bitkin
bir halde bulunan, nerede ise bay ıl​m a raddelerine
gelen Katerina İv anov na, y üzü sapsarı, nefes nefese
(bitkin bir halde kendini at​m ış olduğu) y ataktan
fırladı v e Am aliy a lv anov na’nın üzerine atıldı. Am a
kav gada hiç eşitlik y oktu. Am aliy a İv anov na, onu bir
tüy gibi fırlatıp attı.

Zav allı kadın, hıçkırıklarla sarsıla sarsıla fery ada


başladı:

— Ne!.. Allah’tan korkm adan Sony a’y a iftira


ettikleri y etm iy orm uş gibi, şim di de bu hay v an bana
saldırıy or!.. Kocam ın m ezara konduğu gün beni ev den
kov uy or!.. Tuzum u ekm eğim i y edik​t en sonra bu
y etim lerle beni sokağa atm ay a kal​k ışıy or!.. Ben
nerey e gidebilirim !
Katerina İv anov na, gözlerinden ateşler saça​r ak
birdenbire bağırdı:

— Allah’ım !.. Adalet diy e bir şey kalm adı m ı?


Bizim gibi y etim leri korum azsan kim leri
koruy acaksın?.. Am a görürüz!.. Yery üzünde m ah​-
kem eler v e adalet v ar, ben bulacağım ! Hem en şim di..
Biraz bekle Allahsız m ahlûk!.. Poleçka, sen çocuklarla
kal, ben döneceğim . Gerekirse be​n i sokakta bekley in!..
Yery üzünde adalet v ar m ı, y ok m u görürüz?..

Katerina İv anov na, rahm etli kocası


Marm elâdov ’un bahsettiği y eşil drap de dames şalını
başına örttü, hâlâ oday ı doldurm akta olan ev hal​k ının
teşkil ettiği karm akarışık v e sarhoş kalaba​l ığı y ararak
kendisine y ol açtı. Hıçkırık v e gözy aşları arasında,
hem en, şim di, ne olursa olsun, adaleti bulm ak
kararıy la, kendini sokağa attı. Po​l eçka, korku içinde,
kardeşleriy le beraber köşede​k i sandığın üzerine
büzüldü. İki küçüğü kucakladı.
Tir tir titrey erek annesinin dönm esini beklem ey e
başladı. Am aliy a İv anov na odanın içinde bir fır​t ına
gibi dolaşıy or, bağırıy or, çağırıy or, ağlıy or, eline
geçen her şey i y erlere atarak kuduruy ordu. Kiracılar
m üthiş gürültü ediy or, her kafadan bir ses çıkıy ordu.
Bazıları, “olup bitenlere” dair bildik​l eri kadar
düşüncelerini söy lüy or; bazıları tartışıp küfür ediy or;
bazıları ise şarkı söy lüy orlardı.

Raskolnikov : “Artık benim de gitm e zam anım


geldi, e, Sofy a Sem y onov na, şim di bakalım ne
diy eceksiniz?” diy e düşündü v e genç kızın ev ine
y ollandı.

III

Raskolnikov , ruhunda bu kadar dehşet v e ıstırap


taşıdığı halde, Lujin’e karşı Sony a’nın faal v e cesur bir
av ukatı olm uştu. Am a bu sabah, çek​t iği bunca
işkenceden sonra — Sony a’y ı m üdafaa etm ey e
kendisini zorlay an şahsi v e candan duy ​g ulardan ay rı
— artık day anılm az bir hal alan izlem leri
değiştirm ey e v esile olan bu tesadüfe âdeta sev inm işti.
Bundan başka, Sony a ile ran​dev usu v ardı; kızla
y apacağı bu görüşm e, ay rıca bazı anlar, kendisini
fena halde ürkütüy ordu. Sony a’y a, Lizav eta’y ı kim in
öldürdüğünü bildirm ek zorunda idi. Bunun kendisine
v ereceği korkunç ıstırabı önceden hissediy or, bu
düşüncey i âdeta kafasından uzaklaştırm ak istiy ordu.
Bunun için, Katerina İv anov na’nın ev inden çıkarken:
“E, Sofy a Sem y onov na, şim di bakalım ne
diy eceksiniz?” sözlerini söy lediği sırada herhalde;
henüz Lujin’e m ey dan okum anın v e az önce ona karşı
kazandığı zaferin doğurduğu cesaret v e hey ecanın
tesiri al​t ında bulunuy ordu. Am a ona tuhaf bir hal
oldu. Kapernaum ov ’un ev ine gelince, ani bir derm an​-
sızlık v e korku hissetti. Kapının önünde kararsız bir
halde durdu v e kendi kendine şu acay ip suali sordu:
“Lizav eta’y ı kim in öldürdüğünü söy lem ek lâzım m ı?”
Sual garipti. Çünkü ağzından çıkar çıkm az, hem en
anladı ki, bunu Sony a’y a söy le​m em ek şöy le dursun,
kısa bir zam an için de olsa, bunu geciktirm ek bile
im kânsızdı. Bunun, niçin im kânsız olduğunu henüz
bilm iy ordu; am a sadece bunu hissediy or v e
zaruretlerin karşısında kuv v et​siz olduğunu hissetm ek
ona ıstırap v eriy or v e onu âdeta eziy ordu. Daha fazla
düşünm em ek v e ıstı​r ap çekm em ek için hızla kapıy ı
açtı v e eşikte du​r arak Sony a’y a baktı. Genç kız,
dirseklerini küçük bir m asay a day am ış, elleriy le
y üzünü kapay arak oturuy ordu. Am a Raskolnikov ’u
görünce hem en y erinden fırladı v e âdeta gelişini
bekliy orm uş gibi onu karşılam ay a koştu. Odanın
ortasında y an y ana gelince, çabuk çabuk:
— Siz olm asay dınız benim halim ne olacak​t ı? dedi.
Vakit kay betm eden, hem en ilk ağızda bu sözleri
söy lem ek istediği her halinden belli idi. Bunu
söy ledikten sonra sustu v e bekledi.

Raskolnikov m asay a y aklaştı, az önce kızın


kalktığı sandaly ey e oturdu. Sony a, tıpkı dünkü gibi,
y ine onun iki adım ötesinde ay akta durdu.

Delikanlı:
— E, Sony a?.. diy e başladı v e birdenbire sesinin
titrediğini hissetti. Biliy or m usun, bütün m esele,
“sosy al durum a v e ona bağlı âdetlere” day anıy ordu.
Dem in bunu anladınız m ı?

Sony a’nın y üzünde bir ıstırap ifadesi belirdi:

— Ne olursunuz, benim le dünkü gibi konuş​-


m ay ınız, diy e onun sözünü kesti. Rica ederim , y ine
başlam ay ınız. Zaten çektiğim acılar y eter…

Sonra, belki delikanlının bu sitem den alına​c ağını


düşünerek korktu v e tatlı tatlı gülüm sedi:

— Budalalık edip oradan ay rıldım . Şim di orada


neler oluy or? Gitm ek istiy ordum , am a ne​r ede ise…
hep siz gelirsiniz diy e düşündüm .
Raskolnikov , Am aliy a İv anov na’nın onları ev den
kov duğunu, Katerina İv anov na’nın “adalet aram ak”
üzere bir y ere koştuğunu anlattı.

Sony a, bir çığlık atarak:

— Ah, am an Yarabbi! hem en gidelim .. diy e bağırdı


v e m antosunu kaptı.

Raskolnikov , sinirli sinirli söy lendi:

— Hep ay nı hikây e! Aklınız fikriniz hep on​l arda!


Biraz da benim le oturun.

— Ya… Katerina İv anov na ne olacak?

Raskolnikov , hom urdanarak:

— Merak etm ey in, Katerina İv anov na sizden


v azgeçm ez! Ev den çıktığına göre, kendisi buray a
gelir. Am a gelir de sizi bulam azsa karışm am .

Sony a, ıstıraplı bir kararsızlık içinde sandaly ey e


ilişti. Raskolnikov , önüne bakarak susuy or, aklından
bir şey ler geçiriy ordu.
Sony a’y a bakm adan:

— Diy elim ki, Lujin şim di istem edi, diy e söze


başladı, am a istesey di, y ahut hesabına uy ​g un
gelsey di Lebezy atnikov ’la ben de olm asay ​dık, sizi
kodese attırabilirdi! Öy le değil m i?

Sony a hafif bir sesle:


— Ev et, dedi. Sonra dalgın v e korku içinde, ev et!
diy e tekrarladı.
— Ben sahiden de orada bulunm ay abilirdim !
Lebezy atnikov ise, tam m anasıy la tesadüfen gel​m işti.

Sony a susuy ordu.

— Peki, y a sizi hapse tıksalardı o zam an ııe


olurdu?.. Dün size söy lediklerim i hatırlıy or m usunuz?

Sony a, y ine hiçbir cev ap v erm edi. Raskolni​k ov


biraz bekledi.. Sonra zoraki bir gülüm sey işle:

— Yine: “Ah, bunlardan bahsetm ey in, ke​sin


artık!” diy e bağıracaksınız sanm ıştım !

Aradan bir dakika geçtikten sonra sordu:

— Ne o, y ine susuy orsunuz? Bir şey ler ko​n uşm ak


gerekm ez m i? Lebezy atnikov ’un dediği gibi bir
“m eseley i” nasıl çözeceğinizi anlam ak be​n im için
ay rıca m eraka değer. (Adeta saçm alam ay a
başlam ıştı) Hay ır, am a ciddî söy lüy orum . Lujin’in
bütün niy etlerini önceden bildiğinizi düşünün! Bunun
y üzünden Katerina İv anov na’nın, çocukların,
fazladan da (kendinizi bir hiç say dı​ğ ınıza göre
fazladan diy orum ) kendinizin tam am ıy la
m ahv olacağınızı (hem de kesin olarak) bi​l iy orsunuz!
Poleçka da… Çünkü o da o y olun y olcusu. Hay di
bakalım , şim di söy ley in bana: Düny ada şunun v ey a
bunun y aşam ası, y ani Lu​j in’in y aşay arak kötülük
etm esi, y ahut Katerina İv anov na’nın ölm esi sizin
isteğinize bırakılsa, na​sıl bir karar v erirdiniz?
Bunlardan hangisinin öl​m esi gerektiğine karar
v erirdiniz? Size soruy orum .
Sony a endişeli gözlerle ona baktı. Kesin olm ay an
v e ona uzaktan uzağa bir şey ler hatırlatan bu sözlerde
gizli bir m aksat sezm işti. Meraklı ba​k ışlarla onu
süzerek:

— Bana buna benzer şey ler soracağınızı ön​c eden


sezm iştim , dedi.

— Peki öy le olsun. Am a siz nasıl bir karar


v erdiniz?.. Onu söy ley in!..

Sony a tiksinti ile:


— Ne diy e bana olm ay acak şey ler hakkında sualler
soruy orsunuz? dedi.
— Şu halde Lujin’in y aşam ası v e kötülükler
y apm ası daha uy gun. Am a siz buna da karar v erm ek
cesaretini gösterem ediniz!..

— Takdir-i ilâhîy i ben bilem em ki.. Hem ,


sorulm am ası lâzım gelen şey leri bana ne diy e
soruy orsunuz? Bu m anasız sualleri bana niçin soru​-
y orsunuz? Hem nasıl olur da bu benim isteğim e bağlı
kalabilirm iş? Falanın y aşam ası v ey a y aşam am ası
gerektiğine karar v erm ek hakkını bana kim v erm iş?

Raskolnikov , som urtarak hom urdandı:

— İşin içine takdir-i ilâhî karışınca y apılacak bir


şey kalm ıy or dem ektir.

Sony a ıstırapla:

— Ne istediğinizi açıkça söy lerseniz, daha iy i


edersiniz. Yine dilinizin altında bir şey v ar. Yoksa sırf
bana işkence etm ek için m i geldiniz? diy e bağırdı v e
kendini tutam ay arak birdenbire acı acı ağlam ay a
başladı. Raskolnikov ona, gam lı gözlerle uzun uzun
baktı. Aradan beş dakika ka​dar geçti. Nihay et:
— Sen gerçekten de haklısın Sony a, diy e fı​sıldadı.

Delikanlı birdenbire tam am ıy la değişm işti. Az


önce takındığı y apm acık küstahlıktan, m ey dan
okuy an tav ırdan eser bile kalm am ıştı. Hatta sesi bile
zay ıflam ıştı. Sözlerine dev am etti:

— Dün kendim , sana af dilem ey e gelm ey eceğim i


söy lem iştim . Halbuki, sözlerim e af dilem ekle
başladım . Bu af diley işim , Lujin’e v e tak​dir-i ilâhîy e
dair söy lediklerim içindir, Sony a.

Raskolnikov gülüm sem ek istedi. Am a bu za​y ıf


gülüm sey işte derin bir y orgunluk v e m ecalsizlik
belirdi. Başını eğdi, y üzünü elleriy le kapadı.

Birdenbire y üreğinde, Sony a’y a karşı tuhaf v e


beklenm edik bir acı nefret duy gusu depreşti. Bu
duy gudan âdeta şaşırm ış v e ürkm üş bir halde,
birdenbire başını kaldırdı. Dikkatle Sony a’y a bak​t ı…
Am a Sony a’nın endişeli, ıstırap v erecek kadar ilgi
dolu bakışlarından başka bir şey le karşılaşm a​dı. Bu
bakışlarda aşk v ardı. İçindeki bütün nef​r et, bir hay al
gibi eriy ip dağıldı. Hay ır, bu o de​ğ ildi. Bir duy guy u
bir başka duy gu y erine alm ıştı. Bu sadece, o anın
geldiğini gösteriy ordu.

Raskolnikov , y ine elleriy le y üzünü kapadı, başını


eğdi. Birdenbire sarardı. Oturduğu iskem leden kalktı,
Sony a’y a baktı v e bir şey söy lem e​den otom atik bir
hareketle gidip kızın y atağına oturdu.

Bu anda duy duğu izlem , baltay ı ilm eğinden


çıkardıktan sonra, kocakarının arkasında durup artık
“bir dakika bile kay betm em ek gerektiğini” hissettiği
andaki izlem e o kadar benziy ordu ki!
Dehşetli ürken Sony a:

— Neniz v ar? diy e sordu.

Raskolnikov , konuşam ıy ordu. Ona y apm ak


istediği açıklam ay ı hiç de, am a hiç de böy le
tasarlam am ıştı. Şu anda ne olduğunun kendisi de
farkında değildi. Sony a usulca Raskolnikov ’a y ak​-
laşarak onun y anı başına, y atağa oturdu. Gözle​r ini
ondan ay ırm aksızın beklem ey e başladı. Yüre​ğ i
çarpıy or, duracakm ış gibi oluy ordu. Durum ,
day anılm az bir hal alm ıştı: Delikanlı, ölüm kadar
sararan y üzünü genç kıza çev irdi. Dudakları bir
şey ler söy ley ebilm ek için m ecalsizce çarpılıp du​-
ruy ordu. Sony a’nın y üreğini bir dehşet kapladı.
Delikanlının y anından biraz çekilerek:
— Neniz v ar? diy e tekrarladı.

Raskolnikov :
— Korkm a Sony a, bir şey değil, dedi, saç​m a!..

Sonra kendini kay betm iş bir insanın say ıklay an


haliy le:
— Doğrusunu istersen, saçm a, y alnız, ne di​y e sana
eziy et etm ey e geldim ? diy e m ırıldandı. Sonra genç
kıza bakarak ansızın ilâv e etti:

— Gerçekten de niçin?.. Durm adan kendi kendim e


hep bunu soruy orum , Sony a… Am a şim ​di bu soru,
y arı şuursuz bir halde, bütün v ücudu sürekli bir
titrem e ile sarsılarak, tam v e m utlak bir m ecalsizlik
içinde ağzından çıkm ıştı. Sony a ona bakarak derin bir
acım a duy gusu ile:

— Ah, ne kadar ıstırap çekiy orsunuz! dedi.

— Hepsi saçm a!.. Aldırm a!.. Bana bak Son​y a


(nedense, birdenbire iki saniy e kadar süren zay ıf bir
gülüm sem e dudaklarında uçuştu) dün sana söy lem ek
istediklerim i hatırlıy or m usun?..
Sony a endişe ile bekledi.

— Dün buradan giderken, belki de seninle ebedî


olarak v edalaştığım ı söy lem iş, şay et bugün gelirsem ,
Lizav eta’y ı kim in öldürdüğünü sana ha​ber
v ereceğim i bildirm iştim .

Genç kız birdenbire, bütün v ücuduy la titre​m ey e


başladı.
— İşte şim di bunu söy lem ey e geldim .

Sony a, kendini zorlay arak:

— Ev et, dün, siz… Gerçekten de… diy e ke​k eledi.


Sonra, birdenbire aklı başına gelm iş gibi, telâşla
sordu: Peki am a bunu siz nereden biliy or​sunuz?

Genç kız güçlükle nefes alm ay a başladı. Yü​zü


gittikçe sararıy or, sararıy ordu.

— Biliy orum !

Sony a bir dakika kadar sustuktan sonra, ür​k ek bir


sesle:

— Yoksa onu buldular m ı? diy e sordu.

— Hay ır, bulam adılar.


Genç kız, y ine bir dakika kadar bekledikten sonra,
zor duy ulabilen bir sesle tekrar sordu:
— Peki am a siz bunu nereden biliy orsunuz?
Raskolnikov genç kıza dönerek büy ük bir dikkatle
y üzüne baktı, az önceki çarpık ve m ecal​siz
gülüm sey işle:

— Tahm in et, dedi.

Sony a’nın bütün v ücudunu bir ürperm e kap​l adı.


Bir çocuk gülüm sey işi ile fısıldadı:

— Am a siz… beni… niçin böy le korkutuy or​sunuz?

Raskolnikov , âdeta gözlerini ondan ay ırm ak elinde


değilm iş gibi, dik dik genç kıza bakarak sözlerine
dev am etti:

— Bunları bildiğim e göre, dem ek ki onun çok y akın


ahbabıy ım .. O, Lizav eta’y ı, öldürm ek niy etinde
değildi.. Onu, istem ey erek öldürdü. O, kocakarıy ı
öldürm ek istem işti.. Yalnız bulunduğu sırada içeri
girdi. Am a tam o esnada Lizav eta üzerine geldi.. İster
istem ez onu da öldürdü.

Aradan m üthiş bir dakika daha geçti. İkisi de hep


birbirlerine bakıy orlardı.
Delikanlı, kendisini çan kulesinden aşağı atan bir
adam ın ruh hali içinde birdenbire sordu:
— Dem ek, bilem iy orsun, ha?..
Sony a, zor işitilir bir sesle:
— Hay ır, diy e kekeledi.

— İy ice bak bakalım .

Delikanlı bunu söy ler söy lem ez, y ine, eski, bildik,
buz gibi bir duy gu birdenbire bütün ruhunu
doldurdu: genç kıza baktı v e ansızın onun y üzünde
Lizav eta’nın sim asını görür gibi oldu. O zam an elinde
balta, Lizav eta’y a y aklaşırken, o da y üzünde çocukça
bir korku ile, ellerini ileri uza​t arak geri geri duv ara
doğru çekilirken kadının y üzünde beliren ifadey i
açıkça hatırladı. Bu ifade tıpkısı tıpkısına, birdenbire
bir şey den korkm ay a başlay an, endişe dolu gözlerini
kendilerini korku​t an şey e diken, elceğizlerini ileriy e
doğru uzata​r ak geri geri çekilen v e ağlam ay a
hazırlanan kü​ç ük çocukların y üz ifadesini
andırıy ordu. Şim di Sony a da, hem en hem en ay nı
halde idi; ay nı ça​r esizlik, ay nı korku içinde bir
m üddet ona baktı v e birdenbire sol elini ileri uzatarak
parm ağının ucunu hafifçe delikanlının göğsüne
day adı. Israrla ona bakm akta dev am ederek v e
gittikçe ondan uzaklaşarak y av aş y av aş kary oladan
kalkm ay a başladı. Genç kızın duy duğu korku
birdenbire ona da bulaştı: Onun da y üz çizgilerinde
ay nı korku belirdi. O da, dudaklarında, hem en hem en
ay nı çocukça gülüm sem e olduğu halde, ay nı ba​-
kışlarla genç kızı süzm ey e başladı. Nihay et:

— Bilebildin m i? diy e fısıldadı.


Sony a’nın göğsünden:

— Am an Allah’ım !.. diy e m üthiş bir çığlık koptu.


Sonra, y atağa y ığılarak, y üzünü y astığa göm dü. Am a
biraz sonra hızla doğruldu, hızla delikanlıy a y aklaştı,
iki elinden kav radı, onları, incecik parm akları
arasında bir m engene gibi sı​k arak, âdeta y apışıkm ış
gibi gözlerini ondan ay ır​m adan dikkatle y üzüne
bakm ay a başladı. Bu son v e delice bakışlarla, hiç
olm azsa son bir üm it ışığı bulm ak v e y akalam ak
istiy ordu. Am a bu üm it boşa gitti. Hiç şüphesi
kalm am ıştı. Her şey onun dediği gibi idi. Hatta çok
sonraları genç kız bu dakikay ı hatırladığı zam an,
artık hiçbir şüphesi bile kalm adığına o zam an,
bilhassa niçin öy le birdenbire hükm ettiğini, hem
tuhaf, hem garip bulm uştu. Meselâ, buna benzer bir
şey in içine doğduğunu herhalde söy ley em ezdi.
Hâlbuki şim di Raskolnikov , kendisine bunu söy ler
söy lem ez, bir​denbire ona öy le geldi ki, sanki gerçekten
de biz​zat bu şey onun da içine doğm uştu.
Delikanlı acı acı:

— Yeter, Sony a, y eter! İşkence etm e ba​n a! diy e


y alv ardı.
Meseley i ona hiç de, am a hiç de böy le aç​m ay ı
düşünm em işti, am a işte böy le olm uştu.
Sony a, kendisinden geçerek y erinden fırladı.
Ellerini ov uşturarak odanın ortasına kadar gitti.

Sonra çabucak dönüp âdeta om uzu om zuna de​-


ğecek bir şekilde, y ine onun y anında durdu. Son​r a
birdenbire, sanki bir y erine bir şey saplanm ış gibi
irkildi, bir çığlık attı. Niçin olduğunun ken​disi de
farkında olm adan, delikanlının önüne atı​l arak diz
çöktü v e büy ük bir üzüntü ile:

— Ne y aptınız, kendinize böy le ne y aptınız! diy e


söy lendi. Sonra ay ağa kalkarak delikanlının boy nuna
atıldı, onu kolları arasında sım sıkı ku​c akladı.

Raskolnikov geri geri çekildi. Üzgün bir gü​-


lüm sem ey le kıza bakarak:

— Sen de tuhaf kızsın, Sony a, dedi. Sana ondan


bahsettiğim bir sırada beni kucaklay ıp öpüy orsun! Ne
y aptığını bilm iy orsun!
Sony a, Raskolnikov ’un söy lediğini duy m a​dan,
şiddetli bir hey ecan içinde:

— Hay ır, hay ır, şu anda bütün düny ada sen​den


daha bahtsız hiç kim se am a hiç kim se y ok​t ur, diy e
bağırdı v e bir histeri buhranı içinde hıçkıra hıçkıra
ağlam ay a başladı.
Delikanlı, çoktandır y abancısı olduğu bir
duy gunun bir sel gibi y üreğine aktığını v e onu
y um uşattığını hissetti. Buna karşı koy m adı: Göz​-
lerinden iki dam la y aş y uv arlandı v e kirpiklerin​de
asılı kaldı.

Genç kıza hem en hem en üm itle bakarak:

— Dem ek benden y üz çev irm iy orsun, Son​y a?..


dedi.

Sony a:

— Hay ır, hay ır diy e bağırdı. Hiçbir zam an, hiçbir


y erde, hep peşin sıra geleceğim .. Her y ere peşin sıra
geleceğim .. Am an y arabbi!.. Oh, ne ka​dar bahtsızım …
Niçin, niçin seni daha önce tanı​m adım ! Niçin daha
önce bana gelm edin?.. Oh, Allah’ım !

— Görüy orsun y a, geldim işte!…


Sony a, onu bir daha kucaklay arak, âdeta
kendinden geçm iş bir halde:

— Am a şim di!.. Ah, ben şim di ne y apaca​ğ ım , diy e


bitev iy e tekrarlam ay a başladı, bera​ber, beraber,
kürek cezasını çekm ey e de seninle beraber gideceğim …

Bu sözler üzerine Raskolnikov ’un v ücudu şiddetle


kasıldı. Az önceki kinli v e m ağrur gülüm sem e, y ine
dudaklarında belirdi:
— Belki de ben henüz küreğe gitm ek niy e​t inde
değilim Sony a, dedi.
Sony a hızla gözlerini ona çev irdi. Bu baht​sız
insana karşı duy duğu ilk hey ecan v e ıstıraplı
m erham et duy gusundan sonra, tekrar korkunç
katillik düşüncesi v ücuduna bir sancı gibi saplan​dı.
Delikanlının sözlerinin değişen ahengi Sony a’​y a
birdenbire bir katili hatırlatm ıştı. Şaşkın şaş​k ın ona
bakıy ordu. Bu iş neden, nasıl, niçin ol​m uştu, henüz
daha hiçbir şey bilm iy ordu. Şim di bütün bu sorular,
birdenbire genç kızın şuurunda canlanm ıştı. Yeniden
şüphe etm ey e başladı: “O m u, o m u katil!.. Bu olacak
şey m i?” diy e aklından geçirdi v e hâlâ kendine
gelm em iş gibi derin bir şaşkınlıkla bağırdı:
— Ne oluy or! Neredey im ben? Nasıl olur da sizin
gibi bir adam böy le bir şey y apabilir? Hem niçin bunu
y aptınız?..

Raskolnikov , bitkin v e âdeta canı sıkılarak:

— Niçin olacak, dedi, soy m ak için.. Yeter artık


Sony a!..

Sony a, âdeta sersem lem işti. Am a birdenbire


hay kırdı:

— Aç kalm ıştın!.. Annene y ardım etm ek için bu işi


y aptın? Değil m i? Yüzünü öte y ana çev iren v e başını
eğen delikanlı:

— Hay ır, Sony a, hay ır, diy e m ırıldandı. Pek de


öy le aç kalm am ıştım .. Gerçi annem e y ardım etm ek
istiy ordum .. Am a bu da tam am ıy la doğru değil!..
Bana işkence etm e Sony a!..

Sony a’nın elleri y anına düştü:


— Bütün bunların doğru olm ası m üm kün m ü?
Am an Yarabbi, neresi bunun doğru? Buna kim
inanabilir?.. Hem nasıl olur, cebinizdeki pa​r ay ı, son
m eteliğine kadar çıkarıp v eresiniz, son​r a da kalkıp
soy gun için adam öldüresiniz hiç olur m u bu? diy e
söy lendi. Sonra, birdenbire:

— Ah, diy e bağırdı, o paralar.. Katerina İv a​-


nov na’y a v erdiğiniz o paralar da… Ah Allah’ım , y oksa
o paralar da…

Raskolnikov , acele ile onun sözünü keserek:


— Hay ır Sony a, dedi. Ona v erdiğim paralar, o
paralardan değildi. İçin rahat etsin! O paraları bana
bir tüccar v asıtasıy la v asıtasıy la annem
gönderm işti… Hasta olduğum sıralarda alm ış, ay nı
gün de Ka​t erina İv anov na’y a v erm iştim , Razum ihin
şahidim dir. Zaten benim y erim e o gidip paraları
alm ıştı. O paralar benim di. Kendi paralarım .. Kendi öz
paralarım !..

Sony a, av al av al onu dinliy or, bütün gücüy le bir


şey ler anlam ay a çalışıy ordu.

Raskolnikov , dalgın dalgın, y av aşça ilâv e etti:

— O paray a gelince.. Para olup olm adığını da zaten


bilm iy orum y a. O zam an kocakarının boy nundan
güderiden y apılm ış bir para kesesi al​m ıştım . Tıklım
tıklım dolu bir para kesesi. Am a açıp bakm adım bile..
Herhalde fırsat bulam am ış olacağım .. Sonra, kol
düğm eleri, kordon gibi da​h a bazı şey ler de v ardı.
Bütün bunları v e para kesesini (V) caddesinde,
bilm ediğim bir av lunun içindeki bir taşın altına
gizledim .. Hem en ertesi gün… hâlâ da orada
duruy orlar..

Sony a, kulak kesilm iş, dikkatle dinliy ordu. Denize


düşenin y ılana sarılışı gibi, hem en bu sözlere
y apışarak atıldı:

— Peki, şu halde ne diy e… soy m ak için y ap​t ığınızı


söy lediğiniz halde hiçbir şey alm adınız?

Raskolnikov , y ine dalgın dalgın m ırıldandı:


— Bilm iy orum .. Bu paraları alıp alm am ay a henüz
karar v erm edim .

Sonra birdenbire kendine gelerek gülüm sedi:

— Şim di ne saçm a sapan şey ler söy ledim , ha? diy e


ilâv e etti.

Sony a’nın aklından: “Yoksa deli m i?” dü​şüncesi


geçti, am a hem en bu düşünceden v azgeç​t i: hay ır,
burada başka bir şey v ar. Hiç, am a hiç​bir şey
anlam ıy ordu. Raskolnikov , birdenbire, coşarak:
— Biliy or m usun Sony a, dedi, bak sana ne
söy ley eceğim : aç kaldığım için kocakarıy ı
öldürsey dim , şim di m esut olacaktım . Bunu bilm iş ol!

Delikanlı bunları söy lerken her kelim ey i te​k er


teker söy lüy or v e genç kızı m uam m alı, am a candan
bir bakışla süzüy ordu.. Birkaç saniy e son​r a
üm itsizlikle bağırdı:

— Hem fena bir şey y apm ış olduğum u şu anda


itiraf edersem bundan sana ne? Bana karşı
kazanacağın budalaca zafer senin ney ine y arar? Ah
Sony a, ben şim di buray a bunun için m i gel​dim !

Sony a, y ine bazı şey ler söy lem ey e niy etlen​di, am a


sesini çıkarm adı..

— Senden başka kim sem olm adığı için, dün seni


benim le gelm ey e çağırm ıştım .

Sony a sordu:

— Nerey e çağırm ıştın?

Raskolnikov acı bir gülüm sey işle:

— Merak etm e, ne hırsızlık etm ey e, ne de adam


öldürm ey e çağırm ıştım . Hay ır bunun için değil. Biz
başka başka insanlarız. Hem biliy or m usun Sony a?
Zaten dün seni nerey e çağırdığım ı, ancak şim di, şu
anda anladım . Hâlbuki dün seni çağırırken nerey e
çağırdığım ı kendim de bil​m iy ordum . Bir tek şey için
seni çağırm ıştım . Bir tek şey için geldim ; beni
bırakm am an için.. Beni bırakm ay acaksın değil m i,
Sony a?

Genç kız onun elini sıktı.

Raskolnikov , bir dakika sonra, sonsuz bir ıstırapla


Sony a’y a bakarak üm itsizlik içinde:

— Niçin, niçin ona söy ledim ?.. Bunu ona niçin


açtım ? diy e bağırdı. Görüy orum ki Sony a, bunu
açıklam am ı istiy orsun; oturm uş bunu bekli​y orsun.
Am a ben sana ne söy ley ebilirim ?.. Zaten bu
açıklam am dan bir şey anlam ay acak, sadece ıstı​r ap
çekeceksin.. Benim y üzüm den.. Bak işte, y ine ağlıy or
v e beni kucaklıy orsun!.. Peki beni ne di​y e
kucaklıy orsun?.. Bu acıy a y alnız başım a kat​-
lanam adığını v e “Hay di sen de acı çek, böy lece ben
hafiflem iş olurum !” diy erek başkasının sırtı​n a
y üklem ey e geldiğim için m i? Ve sen böy le al​ç ak bir
adam ı sev ebilir m isin?..

Sony a:
— Sanki sen de çile çekm iy or m usun? diy e bağırdı.

Yine, az önceki duy gu bir sel gibi y üreğine aktı,


y ine bir an için onu y um uşattı.

— Sony a, ben kötü y ürekli bir adam ım , bu​n a


dikkat et: bu, birçok şey leri anlatabilir.. Ben kötü
y ürekli olduğum için buray a geldim . Am a öy leleri
v ar ki, belki de gelm ezlerdi. Am a ben, korkağın v e…
alçağın biriy im . Am a… v arsın öy le olay ım !.. Mesele
bu değil!.. Şim di konuşm am lâzım , oy saki, söze
nereden başlay acağım ı bilm iy o​r um …

Durdu v e derin bir düşüncey e daldı. Sonra:

— Hey gidi hey , biz başka başka insanla​r ız, diy e


bağırdı. Birbirim ize denk değiliz!.. Hem ben ne diy e,
ne diy e geldim ? Bunu asla affetm ey eceğim !..

Sony a atıldı:

— Hay ır, hay ır, geldiğine iy i ettin!.. Bilm em daha


iy i, çok daha iy i!

Raskolnikov ona ıstırapla baktı v e aklı başı​n a


gelm iş gibi:

— Gerçekten de sanki ne v ar? Ev et bu böy ​l e oldu.


Biliy or m usun ne: ben bir Napoleon ol​m ak istedim ,
bunun için de öldürdüm … Eh, şim ​di anladın m ı?
Sony a, m asum ca v e çekinerek:
— Hay ır, diy e fısıldadı. Sonra, y alv aran bir sesle
ilâv e etti: am a sen söy le, söy le… ben anlay acağım …
Ben kendi kendim e hepsini anlarım !

— Anlay acak m ısın? Pekâlâ, görürüz!..

Delikanlı bunları söy ledikten sonra sustu v e uzun


bir düşüncey e daldı.

— Mesele şu ki: Bir gün kendi kendim e şöy ​l e bir


sual sordum : m eselâ, benim y erim de Napoleon olsay dı
v e m esleğine başlam ak için elinde henüz ne Toulon, ne
Mısır ne Mont-Blanc’dan geçiş olm asay dı da, bütün bu
güzel v e tarihî şey ler y erine düpedüz gülünç bir
kocakarıcık, hem de üstelik sandığından paraları
aşırm ak için (m eslek uğruna, anlıy orsun y a?)
öldürülm esi gereken te​feci bir kocakarı olsay dı, başka
çıkar bir y ol da olm adığına göre, bu işi y apar m ı idi?
Hiç de ta​r ihî olm ay an v e işlenm esi günah olan bu
cinay eti işlem ekten azap duy ar m ı idi? Ha, şunu
söy ley ey im ki bu “m esele” üzerinde uzun uzun,
m üthiş kafa y ordum , öy le ki, nihay et Napoleon’un bu
işten azap duy m ası şöy le dursun, hatta bunun ta​r ihî
bir iş olm adığını hatırına bile getirm ey eceği, hatta
hatta bunda ıstırap duy acak bir şey olabileceğinin
farkında bile olm ay acağı sonucuna (hem de ansızın)
v arınca, böy le düşündüğüm için fena halde utandım .
Başka bir çıkar y olu olm adığı tak​dirde, düşünüp
taşınm ay a kalkm adan, bir çırpıda kadını
boğuv erecekti. Eh, işte ben de… düşün​m ekten
v azgeçip, bu otorite örneğine uy arak ka​dını
öldürdüm . Bu iş, tıpkısı tıpkısına böy le oldu. Sana
gülünç geliy or, değil m i?.. Ev et, Sony a, bu işte
hepsinden gülünç olan şey , işin harfi harfine böy le
oluşudur.

Sony a bunu hiç de gülünç bulm am ıştı. Daha


ürkek v e ancak işitilebilen bir sesle:

— İy isi m i, siz bana düpedüz, m isal v erm e​den


anlatın!

Delikanlı, bu sözler üzerine genç kıza dön​dü,


hüzünle y üzüne baktı v e ellerinden tuttu:
— Yine haklısın, Sony a. Bütün bu söy ledik​l erim
saçm a, hem en hem en saçm a sapan şey ler! Biliy orsun
ki: annem in hem en hem en hiçbir şey i y ok. Tesadüfen
tahsil gören kız kardeşim in kaderi m ürebbiy elikte
sürünm ektir. Onlar bütün üm it​l erini y alnız bana
bağlam ışlardı. Ben okuy ordum , am a parasızlık
y üzünden bir m üddet üniv ersite​den ay rılm ak
zorunda kaldım . Hatta böy le sürüp gitsey di bile,
ancak on, on iki y ıl sonra (o da iş​l er y olunda gittiği
takdirde) y ılda bin ruble ge​l irli bir öğretm en v ey a
m em ur olm ay ı um abilirdim . (O bunları sanki
ezberlem iş gibi söy lüy ordu) am a bu işler oluncay a
kadar da annem üzüntüden, acı​dan eriy ip bitecek,
ben y ine de onun acılarını gi​derm ek im kânlarını
bulam ay acaktım . Kız kardeşim e gelince, onun başına
daha kötü şey ler gelebi​l irdi. Her şey den kendim i
m ahrum etm em e, düny adan y üz çev irm em e, annem i
unutm am a, kız kardeşim e y apılacak kötülükleri say gı
ile siney e çek​m em e sebep ne? Bunlara niçin
katlanay ım ? On​l arı kefenley ip göm dükten sonra y eni
belâlar edin​m ek, çoluk çocuk sahibi olup, sonra da
onları beş parasız, bir lokm a ekm eğe m uhtaç
bırakm ak için m i?.. Ya… y a, işte böy le, kocakarının
para​sını elim e geçirip, ilk y ıllarım da, annem e y ük ol​-
m adan bu para ile üniv ersite tahsilim i y apm ay ı,
üniv ersitey i bitirdikten sonra da hay ata adım ım ı
atarken ondan fay dalanm ay ı v e bütün bunları, geniş,
radikal bir şekilde y apm ay ı tasarlam ıştım , öy le ki bu
say ede kendi m esleğim de ilk adım ı atm ak, y eni,
bağım sız bir y aşay ışa y önelm ek istiy or​dum . Ev et, işte
hepsi bu kadar. Am a kocakarıy ı öldürm ekle, pek
tabiidir ki, fena bir iş y apm ış ol​dum . Eh, y eter artık…

Raskolnikov büy ük bir derm ansızlık içinde


sözlerini bitirdi v e başını eğdi…
Sony a büy ük bir üzüntü ile:

— Ah, bu öy le değil, öy le değil, diy e bağır​dı. Hay ır,


öy le değil, öy le değil… Hiç bu olabilir​ m i?.. Hay ır, öy le
değil, öy le değil…

— Böy le olm adığını kendin de görüy orsun! Bense,


bütün sam im iliğim le gerçeği söy ledim !

— Bunun neresi gerçek! Ah, y arabbi!

— İy i am a ben sadece bir bit öldürdüm , Son​y a.


Fay dasız, iğrenç, zararlı bir bit!

— Yani insan bir bit m idir!

Sony a’y ı tuhaf bir bakışla süzerek:

— Onun bir bit olm adığını ben de biliy o​r um , diy e


cev ap v erdi. Zaten ben y alan söy lüy o​r um Sony a…
Çoktan beri y alan söy lüy orum , diy e ilâv e etti. Dem ek
istediğim o değil… Sen doğru söy lüy orsun… Burada,
tam am ıy la, tam am ıy la, tam am ıy la başka sebepler
v ar. Çoktandır kim se ile konuşm adım , Sony a… şim di
fena halde başım ağ​r ıy or.
Gözleri hum m alı bir ateşle y anıy ordu. Âde​t a
say ıklam ay a başlam ıştı. Dudaklarında endişeli bir
gülüm sem e dolaşıy ordu. Hey ecanlı ruh halinin
arasından korkunç bir bitkinlik beliriy ordu. Son​y a
onun ne kadar ıstırap çektiğini anlam ıştı. Onun da
başı dönm ey e başladı. Onun bu kadar tu​h af
konuşm ası şaşılacak şey di. Hem anlaşılır gibi bir
şey ler söy lüy ordu, am a.. “Am a nasıl olur!.. Nasıl
olur!.. Ah, y arabbi!” Sony a aklından bun​l arı geçiriy or
v e üm itsizlik içinde ellerini ov uşturuy ordu.

Raskolnikov , düşüncelerindeki ani değişiklik


kendisini şaşırtm ış v e y eniden hey ecanlandırm ış gibi,
birdenbire başını kaldırarak tekrar söze baş​l adı:

— Hay ır Sony a, bu o şey değil!.. İy isi m i.. Farz et ki


(Ev et gerçekten de böy lesi daha iy i). Farz et ki ben,
bencil, kıskanç, kötü y ürekli, aşa​ğ ılık, öç alıcı v e…
Belki de biraz deliliğe m ey y al bir adam ım . (Varsın
hepsi birden olsun!.. Deli​l iğin lâfını ev v elce
etm işlerdi. Bunun farkında​y ım .) Dem in sana,
parasızlık y üzünden üniv ersite​den ay rılm ak zorunda
kaldığım ı söy lem iştim . Am a biliy or m usun ki,
istesey dim , belki de ay rılm ay abilirdim ? Üniv ersitede
tahsilim için gereken paray ı annem gönderebilirdi.
Üstüm e, başım a, y i​y eceğim e gelince, çalışarak
bunları kendim de te​m in edebilirdim , herhalde.
Dersler oluy ordu; ders başına elli kopik teklif
ediy orlardı. Razum ihin çalışıy or y a! Am a ben
öfkelendim , çalışm ak iste​m edim . Gerçekten
öfkelenm iştim (bu kelim e tam y erinde!) Ben o zam an
bir örüm cek gibi köşem e çekilm iştim . Sahi, sen benim
hücrem e gelm iş görm üştün!.. Alçak tav anların,
daracık odaların insanın ruhunu, y üreğini sıktığını
bilir m isin?.. Ah, o hücreden o kadar nefret
ediy ordum ki! Am a y i​n e de oradan bir türlü dışarı
çıkm ak istem iy or​dum . Mahsus çıkm ak istem iy ordum .
Günlerce dı​şarı çıkm ıy or, ne çalışm ak, hatta ne de
y em ek y em ek istiy ordum , boy una y atıy ordum .
Nastasy a bir şey getirirse, y iy ordum , getirm ezse
y em iy or​dum , öy lece günüm geçiy ordu. Mahsus,
öfkem den bir şey istem iy ordum . Geceleri ışığım
y oktu, ka​r anlıkta y atıy ordum . Çalışıp bir m um
alm ak iste​m iy ordum . Okum am lâzım dı, bense
kitaplarım ı satm ıştım . Masam ın üstünde duran
defterlerim in, notlarım ın üstünde şu anda bile bir
parm ak toz v ar. Sırtüstü y atıp düşünm ey i, her
şey den çok se​v iy ordum . Boy una düşünüy ordum .
Sonra rüy alar da görüy ordum , tuhaf tuhaf rüy alar..
Bunların na​sıl bir rüy a olduğunu söy lem ey e lüzum
y ok. İşte ancak o sıralarda, bir şey ler kurm ay a
başladım .. Hay ır, öy le değil.. Yine öy le
anlatam ıy orum ! Bili​y or m usun: O zam anlar ben
boy una kendi kendim e şunu soruy ordum : Ben niçin
böy le budalay ım ? Madem ki başkaları aptal, ben de
onların aptal olduğunu kesin olarak biliy orum , niçin
onlardan akıllı olm ak istem iy orum ? Sonra, şunu
anladım ki Sony a, herkesin akıllı olm asını beklem ey e
kal​k arsam , bu, çok uzun sürecek.. Sonra, şunu da
anladım ki, böy le bir şey hiçbir zam an olm ay acak,
insanlar değişm ey ecek.. Onları değiştirecek kim se
y oktur.. Bunun için y orulm ay a değm ez! Ya, işte bu,
böy le!.. Bu bir kanundur.. Kanun, Sony a! Bu böy ledir!
Şim di biliy orum ki Sony a, zekâca v e ruhça daha
kuv v etli v e daha sağlam olan herkes başkalarına
hükm eder! Daha cesur, daha cüretli olan haklı çıkar…
Metelik v erm em ekte en ileri gidenler v azıı kanun
olurlar. Herkesten daha cüretli olan, herkesten daha
haklıdır! Bugüne ka​dar böy le gelm iş, bundan sonra
da, hep böy le gidecektir! Bunu ancak körler görem ez!

Raskolnikov , bunları söy lerken gerçi Sony a’​y a


bakıy ordu am a artık anlay ıp anlam adığını, pek de
um ursam ıy ordu. Bütün v ücudu sıtm a nö​beti
içindey di. Karanlık bir hey ecan içinde çırpınıy ordu.
(Gerçekten de o, uzun zam andan beri kim se ile
konuşm am ıştı.) Sony a bu karanlık inan​c ın onda bir
im an v e bir kanun haline geldiğini anlam ıştı.

Raskolnikov hey ecanla sözüne dev am etti:


— O zam an anladım ki, Sony a, iktidar, an​c ak
eğilip onu alm ak cesaretini gösterenlere v e​r ilir. İş
cesaret etm ekten ibaretti. Bütün m esele y alnız bu idi.
O zam an, hay atım da ilk defa o gü​n e kadar hiç
kim senin hiçbir zam an akıl etm edi​ğ i bir düşünce
doğdu. Ev et, hiç kim senin!.. Bir​denbire gün gibi açık
olarak anladım ki, bütün bu saçm alıkların y anından
geçerken şim diy e ka​dar hiç kim se onları şöy lece
kuy ruğundan tutup cehennem e fırlatm ak cesaretini
gösterem em iştir, gösterem iy or! Ben…. ben cesaret
gösterm ek iste​dim v e öldürdüm . Ben sadece cesaret
gösterm ek istedim , Sony a, işte bütün sebep bundan
ibaret!
Sony a ellerini çırparak:

— Ah, susunuz, susunuz! diy e bağırdı. Siz


Allah’tan uzaklaşm ışsınız. Sizi Allah çarptı, şey tana
teslim etti!..

— İy i hatırım a geldi Sony a, karanlıkta odam da


sırtüstü y atıp bütün bunları düşünürken, dem ek ki
beni y oldan çıkaran şey tandı? Öy le m i?

— Susunuz, alay etm ey iniz, dinsiz!.. Sizin hiç, am a


hiçbir şey anladığınız y ok! Ah, Yarabbi; hiç, am a
hiçbir şey anlam ıy or!..

— Sus Sony a, ben hiç de alay etm iy orum ! Beni


şey tanın sürüklediğini kendim de biliy orum .

Delikanlı bunları söy ledikten sonra gam lı bir


ısrarla tekrarladı:

— Sus, Sony a, sus! Ben her şey i biliy orum . O


zam anlar, sırtüstü karanlıkta y attığım sıralarda
bütün bunları tekrar tekrar düşündüm , kendi ken​-
dim e m ırıldandım .. En küçük noktasına kadar her
şey i kendi kendim le m ünakaşa ettim . Her şey i, her
şey i biliy orum . Bütün o gev ezelikler o zam an bana o
kadar usanç v erm işti ki! Her şey i unuta​r ak y eni bir
hay ata başlam ak, bu gev ezelikleri kesm ek
istiy ordum , Sony a! Benim , hiç düşünm e​den, bir aptal
gibi, bastığım y eri görm eden oray a gittiğim i m i
sanıy orsun, Sony a? Ben oray a aklı ba​şında bir insan
olarak gittim . Beni m ahv eden de işte bu oldu y a!
İktidara geçm ey e hakkım olup olm adığını kendi
kendim e sorup soruşturm ay a başladıy sam , dem ek ki
iktidara geçm ey e hakkım y okm uş! Meselâ, hiç
olm azsa bu noktay ı bilm e​diğim i nasıl
düşünebiliy orsun? Vey ahut insan bir bit m idir?
sorusunu sorarsam , dem ek ki insan benim için bir bit
değildir. Belki aklına böy le bir soru gelm ey en, soru
falan sorm adan doğrudan doğruy a giden birisi için bir
bittir. Napoleon gider m i idi, y oksa gitm ez m i idi? diy e
günlerce kafa patlattığım a göre kendim in bir
Napoleon olm adığım ı açıkça hissetm iş say ılırım …
Bütün bu gev ezeliklerin ıstırabına katlandım , Sony a
v e bütün bunları om zum dan silkip atm ak istedim :
Akla, v icdana danışm adan kendim için, sadece
kendim için öldürm ek istedim . Bu hususta kendi​m e
y alan söy lem ek istem edim . Annem e y ardım etm ek
için öldürm edim . Boş lâf! Maddi im kânla​r a v e iktidara
sahip olarak insanlığa hizm et etm ek için de
öldürm edim . Lâf! Ben düpedüz öldürdüm ; kendim
için, sırf kendim için öldürdüm . Ha in​sanlığa iy ilik
eden biri olm uşum , ha bir örüm cek gibi bütün
öm rüm ce kurbanlarım ı ağım a düşüre​r ek onların
hay at usaresini em m işim , herhalde o anda benim için
bunun hiçbir farkı y oktu. Sonra beni cinay ete
sürükley en başlıca sebep para da değildi, Sony a.
Paray a olan ihtiy acım başka şey ​l ere olan
ihtiy acım dan çok değildi. Bütün bunları ben şim di
anlıy orum . Anla beni: Yeni baştan bu y ollardan
geçm em lâzım gelse, herhalde bu cina​y eti
tekrarlam azdım . O zam an, bir başka şey öğ​r enm ek
zorunda idim , kolum u idare eden başka şey lerdi:
Herkes gibi ben de bir bit m i idim , y ok​sa bir insan
m ı?.. O zam anlar bunu öğrenm em , hem de çabuk
öğrenm em lâzım dı, önüm e çıkan engeli aşabilir m i
idim , aşam az m ı idim ?.. Eğilip alm ay a cesaret edecek
m i idim , y oksa etm ey ecek m i idim ? Titrey en bir
hay v an m ı idim , y oksa hak sahibi bir insan m ı idim ?

Sony a, ellerini ov uşturarak:

— Öldürm ey e m i? Öldürm ey e m i hakkın v ardı?


diy e inledi.

Raskolnikov ; sinirli sinirli:

— Eh Sony a, diy e ona bir şey ler söy ley erek itiraz
etm ek istedi, am a küçüm sey en bir susuşla v azgeçti.
Sözüm ü kesm e Sony a! diy e dev am etti. Ben sana
sadece bir noktay ı: beni o zam an ora​y a şey tanın
sürüklediğini, sonra da, oray a gitm e​y e hakkım
olm adığını, çünkü benim de herkes gi​bi bitten başka
bir şey olm adığım ı öğrettiğini, an​l atm ak istedim .
Şey tan benim le alay etm işti. İşte ben de sana geldim .
Misafirini kabul et! Ben bir bit olm asay dım , hiç kalkar
da sana gelir m i idim ? Beni dinle: O gün kocakarıy a
giderken sadece tecrübe y apm ak niy etinde idim .
Bunu böy le bil!

— Am a öldürdünüz! Öldürdünüz!

— Ev et am a nasıl öldürdüm ?.. Böy le m i


öldürürler? Sanki benim o zam an gittiğim gibi m i
öldürm ey e giderler? Nasıl gittiğim i bir gün sana
anlatırım . Sanki ben o m endebur kocakarıy ı m ı
öldürdüm ? Ben kendim i öldürdüm , kocakarıy ı değil!..
Böy lece, ebediy en kendim i m ahv ettim !.. Kocakarıy a
gelince, onu ben değil, şey tan öldür​dü. Yeter, y eter,
Sony a. Yeter!

Birdenbire alev lenen bir üzüntü ile bağırdı:

— Bırak, bırak beni!..


Dirseklerini dizlerine day adı, başını av uçlarının
kıskacı içine aldı.

Sony a acı acı:


— Bu ne ıstırap! diy e inledi,

Raskolnikov , ansızın başını kaldırdı, üm itsizliğin


altüst ettiği bir y üzle genç kıza bakarak sordu:
— Söy le bakalım şim di ne y apm alı?

Sony a, birdenbire y erinden fırlay arak:

— Ne m i y apm alı! diy e bağırdı. O ana ka​dar y aşla


dolu olan gözleri birdenbire parladı. Kalk! (Delikanlıy ı
om uzlarından y akaladı. O, adeta şaşkın şaşkın genç
kızın y üzüne bakarak doğruldu). Hem en şim di, şu
dakika, dört y ol ağ​zına koş, y ere kapan, ilkin
kirlettiğin toprağı öp, sonra bütün düny ay ı, dört bir
y ana eğilerek se​l âm la, herkesin önünde, y üksek sesle:
“Ben öl​dürdüm !” diy e bağır. O zam an Allah sana
y eni​den hay at v erir! Sony a, delikanlının iki elini
av uç​l arı içinde kuv v etle sıkarak v e kor gibi y anan
göz​l eriy le ona bakarak:

— Gideceksin? Gideceksin değil m i? diy e sordu.


Âdeta hum m ay a tutulm uş gibi tir tir titriy ordu.
Raskolnikov , kızın bu beklenm edik hey ecanı
karşısında şaşırm ış, hatta ağlam ıştı. Asık bir y üzle
sordu:
— Yani, sen kürek cezasından m ı bahsedi​y orsun,
Sony a? Yani gidip kendim i ele m i v erey im ?

— Sana lâzım olan şey , ıstırap çekm ek, böy ​l ece de


işlediğin günahlardan tem izlenm ektir.

— Hay ır! Onlara gidip teslim olm ay acağım ,


Sony a.

Sony a hay kırdı:

— Peki am a sen nasıl y aşay acaksın, nasıl


y aşay acaksın? Kim inle y aşay acaksın?.. Bu sanki şim ​-
di kabil m i?.. Annenle nasıl konuşacaksın? (Ah, şim di
onların hali ne olacak, onların hali ne ola​c ak?) Ben
neler de söy lüy orum ! Sen zaten an​n enle kız kardeşini
bırakm ıştın!.. Ev et, bıraktın, bıraktın! Ah, Yarabbi!
Bütün bunları kendisi de biliy or!.. İnsansız nasıl, nasıl
y aşanabilir!.. Şim di senin halin ne olacak?..

Raskolnikov y av aşça:

— Çocukluk etm e, Sony a, dedi. Onlara kar​şı ben ne


suç işledim ? Ne diy e gidecekm işim ? Ne diy eceğim
onlara ben? Bütün bunlar hay al v e kuruntudan
ibaret… Kendileri m ily onlarca insanı m ahv ediy orlar,
üstelik de bunu bir fazilet say ıy or​l ar… Onlar bir y ığın
dolandırıcı v e alçaktan baş​k a bir şey değil, Sony a.
Hay ır, gitm ey eceğim .. Sonra alay lı bir gülüşle ilâv e
etti:

— Hem gidip de ne söy ley eceğim : Kocakarı​y ı


öldürdüm , am a paray ı alm ay a cesaret edem edim ,
taşın altına gizledim m i, diy eceğim ? Am a o zam an
onlar benim le alay edecekler, paray ı alm adığım için
bana aptal diy eceklerdir. Korkak v e aptal!… Onlar bu
hareketim den hiç, am a hiçbir şey anlam ay acaklar,
Sony a. Onlar bunu anlam ay a da lay ık değiller. O
halde ne diy e gidecekm işim ? Gitm ey eceğim .. Çocuk
olm a Sony a…

Genç kız, ellerini üm itsiz bir y alv arışla ona doğru


uzatm ış bitev iy e tekrarlıy ordu:

— Istırap çekeceksin, ıstıraptan m ahv olacak​sın!

Raskolnikov , sanki bir rüy a içinde im iş gibi tasalı


bir tav ırla:

— Ben, belki de üstelik kendim e iftira et​t im , dedi.


Belki de ben hâlâ bir insanım , bir bit değilim ..
Kendim i m ahkûm etm ekte acele ettim . Daha
m ücadele edeceğim ..
Dudaklarında gururlu bir gülüm sem e belir​m işti.
Sony a:

— Böy le bir ıstırabı taşım ak!.. Hem de öm ür


boy unca, öm ür boy unca taşım ak!., diy e söy lendi.
Delikanlı dalgın v e tasalı bir tav ırla:

— Alışırım , dedi. Bir dakika sonra ilâv e et​t i: Beni


dinle, artık ağlam ak y eter!.. Şim di işte, konuşm a
sırasıdır. Beni aradıklarını, takip ettiklerini sana
söy lem ey e gelm iştim …

Sony a, korku ile:

— Ah!.. Diy e hay kırdı.

— Ne v ar böy le hay kıracak?.. Küreğe git​m em i


istey en sen değil m i idin, şim di böy le korkacak ne
v ar?.. Yalnız şu v ar ki: onlara teslim olm ay acağım !..
Onlarla daha m ücadele edeceğim . Bana hiçbir şey
y apam ay acaklar.. Ellerinde gerçek hiçbir delil y ok..
Dün büy ük bir tehlike içinde idim , m ahv olduğum u
sandım . Am a bugün iş dü​zeldi. Ellerindeki bütün
deliller iki y anı keskin bir kılıçtan farksız. Yani, bütün
itham larını ken​dim den y ana çev irebilirim . Anlıy or
m usun? Çev i​r eceğim de.. Çünkü şim di artık öğrenm iş
bulunu​y orum . Am a herhalde beni hapse
takacaklardır. Bir hâdise olm asay dı, herhalde, belki
de bugün içeri tıkarlardı.. Bugün, daha, tıkabilirler
de.. Am a bunun önem i y ok, Sony a!.. Biraz tuttuktan
sonra bırakırlar.. Çünkü ellerinde gerçek say ıla​bilecek
hiçbir delil y ok v e olm ay acak da, sana söz v eriy orum ..
Ellerindeki delillerle bir adam ı hapse atam azlar..
Hay di artık y eter.. Sana bunları bile​sin diy e açtım .
Annem le kız kardeşim e gelince, inançlarını
değiştirecek v e onları korkutm ay acak şekilde işleri
düzenlem ey e çalışacağım .. Zannedi​y orum ki kız
kardeşim şim di em in bir durum da​dır, dolay ısıy la
annem de öy le.. İşte, hepsi bu ka​dar. Sen de ihtiy atlı
ol!.. Hapse girdiğim zam an gelip beni göreceksin değil
m i?..

— Oh, geleceğim , geleceğim !..

İkisi de y an y ana, korkunç bir fırtınanın ıs​sız bir


kıy ıy a attığı, y apay alnız kalm ış iki kaza​zede gibi,
bitkin v e kederli bir halde oturuy orlar​dı. Delikanlı
Sony a’y a bakıy or, genç kızın kendisini ne kadar çok
sev diğini hissediy ordu. Garip değil m idir, kendisini bu
kadar çok sev m elerinden, birdenbire acı v e ıstırap
duy du. Ev et bu garip v e korkunç bir duy gu idi.
Buray a gelirken Sony a’nın kendisi için son üm it, son
sığınak olduğunu hissetm işti. Istıraplarının bir
kısm ını olsun burada bırakabileceğini um m uştu. Am a
şim di ansızın, genç kızın bütün kalbini kendisine
v erdiği şu anda da​h a fazla bahtsız olduğunu
birdenbire idrak etti.

— Sony a, dedi, hapse girdiğim zam an beni gelip


görm em en daha iy i olur.
Genç kız cev ap v erm edi, ağlıy ordu. Aradan birkaç
dakika geçti. Âdeta birdenbire aklına gelm iş gibi,
ansızın sordu:

— Üzerinde haç v ar m ı?..


Delikanlı ilkin soruy u anlam am ıştı.

— Yok değil m i?.. Al bunu, serv i ağacın​dan


y apılm ıştır. Bende, bakırdan y apılm ış bir başkası v ar,
Lizav etta’nın v erdiği.. Biz onunla haç​l arım ızı
değiştirm iştik.. O bana kendi haçını v er​m işti, ben de
ona m ukaddes tasv irim i hediy e et​m iştim . Şim di ben
Lizav etta’nın v erdiği haçı ta​şıy acağım .. Bu da senin
olsun.. Al, benim dir. — Sony a ısrar ediy ordu — al işte,
benim dir. Madem ki birlikte ıstırap çekeceğiz, çarm ıha
da be​r aber gerilelim !
Raskolnikov kızı üzm ek istem edi:
— Ver, dedi, am a haçı alm ak üzere uzat​t ığı elini
hem en geri çekti. Kızın gönlünü alm ak için ilâv e etti:

— Şim di dursun, Sony a, sonra alırım .


Sony a hey ecanla onu tasdik etti:

— Ev et, ev et, sonra daha iy i.. Cezanı çek​m ey e


giderken takarsın! Bana gelirsin, ben de kendi elim le
onu sana takarım . Dua eder, y ola çıkarız.

Tam bu sırada birisi üç kere kapıy ı v urdu. Çok iy i


tanıdıkları nazik bir ses duy uldu:

— Sofy a Sem y onov na, girebilir m iy im ?

Sony a, korku ile kapıy a atıldı. Bay


Lebezy atnikov ’un sarışın çehresi kapıda göründü.

IV

Lebezy atnikov ’un telâşlı bir hali v ardı.

— Sizi görm ey e gelm iştim , Sofy a Sem y onov ​n a,


dedi.

Sonra birdenbire Raskolnikov ’a dönerek ilâ​v e etti:


— Affedersiniz… Sizi de burada bulacağım ı
düşünm üştüm . Yani hiçbir şey düşünm em iştim …
Bilhassa şunu düşünm üştüm ki…
Ve ansızın Raskolnikov ’u bırakarak, Sony a’​y a
kısaca şu haberi v erdi:
— Katerina İv anov na çıldırdı.

Sony a bir çığlık attı.

— Yani, hiç olm azsa öy le görünüy or. Siz bi​l irsiniz


am a biz ne y apacağım ızı şaşırdık. İşte m esele bu!..
Galiba başv urduğu y erden onu kapı dışarı etm işler,
belki de döv m üşler.. Görünüşe gö​r e öy le.. Kadıncağız
Sem y on Zahariç‘in âm irine koşm uş onu ev inde
bulam am ış. Kendisi gibi bir generalle y em ekte im iş…
Düşünün ki kalkıp oray a, y em ek y edikleri y ere…
Öteki generale gitm iş… Sem y on Zahariç’in âm irini
görm ek için direnm iş, galiba da adam ı sofradan
kaldırm ış.. Bu işin nasıl bir sonuca v ardığını tahm in
edebilirsiniz!.. Tabii, onu oradan kov m uşlar…
Katerina İv anov na ise, kendisinin ona hakaret
ettiğini, hatta kaldırıp kafasına bir şey attığını
söy lüy or. Yapacağı tah​m in edilebilir… Yalnız, nasıl
olup onu tev kif et​m ediklerine şaşıy orum . Şim di,
Am aliy a İv anov na dahil, önüne gelene bunu anlatıp
duruy or. Yalnız, öy lesine öv ünüy or, öy lesine
bağırıy or ki, ne söy ​l ediğini anlam ak çok güç.. Ha,
ev et: bağırıy or v e diy or ki, şim di herkes kendisinden
y üz çev irdiği için, o da çocuklarını alıp sokağa
çıkacak, kendisi laterna çalıp çocukları şarkı
söy ley ecek v e oy nay acaklarm ış.. O da dans edecek v e
para toplay acakm ış.. Her gün de generalin penceresi
altına gide​c ekm iş: “Şerefli bir m em urun asil çocukları
so​k aklarda nasıl dileniy orlar, v arsın görsün” diy or.
Boy una çocuklarını döv üy or, onlar da ağlaşıp du​-
ruy orlar.. Löny a’y a “Hutorok” türküsünü öğreti​y or.
Polina Mihay lov na ile çocuğa da dans etm e​l erini…
Elbiselerini y ırtıy or; onlara aktörv ari bir​t akım
şapkalar y apıy or… Kendisi de, m üzik aleti y erine
sokaklarda güm bürdetm ek için bir leğen taşım ak
istiy or.. Kendisine lâf anlatm ak kabil de​ğ il.. düşünün
bir defa, bu nasıl olur? Bu kadarı da olm az artık!
Lebezy atnikov daha da dev am edecekti am a onu
nefes nefese dinlem ekte olan Sony a, birdenbire
m antosunu, şapkasını kaptığı gibi, odadan dışarı
fırladı. Hem giy iniy or, hem gidiy ordu. Ras​k olnikov
kızın arkasından çıktı. Lebezy atnikov da onun
peşinden y ürüdü. Birlikte sokağa çıkarken,
delikanlıy a dönüp:
— Herhalde aklını kaçırm ış, dedi. Ben Sof​y a
Sem y onov na’y ı ürkütm em ek için ona “galiba” dedim .
Yoksa en küçük bir şüphey e bile y er y ok.. Diy orlar ki,
v erem hastalığında bey ninde birtakım tüm örler
çıkarm ış. Yazık ki doktorluktan anlam ı​y orum . Onu
kandırm ay a çalıştım am a bir şey dinlem iy or.

— Ona tüm örlerden bahsettiniz m i?

— Yani, ay rıca şişlerden bahsetm edim . Hem zaten


bir şey anlam azdı. Benim söy lediğim şu: ağlay an
birini, ağlam ası için sebep olm adığına m antık y olu ile
inandırırsanız artık ağlam az olur. Bu açık bir şey ..
Siz, ağlam aktan v azgeçm ez di​y orsunuz?

Raskolnikov :

— Bu takdirde y aşam ak çok kolay olurdu, cev abını


v erdi.

— Müsaade edin, m üsaade edin; tabii, Ka​t erina


İv anov na’nın bunu anlam ası çok güç. Am a Paris’te
delilerin sadece inandırm a y olu ile
iy ileştirilebileceğine dair ciddî birtakım deney lere gi​-
rişilm iş olduğunu, bilm em biliy or m usunuz? Ge​-
çenlerde ölen bir profesör, gerçek bir bilgin, deliliğin
bu şekilde tedav i edilebileceğini tasav v ur ediy orm uş.
Doktorun düşüncesine göre delilerin organizm asında
ciddî hiçbir bozukluk y oktur. De​l ilik tabir caizse, bir
m antık y anlışlığı, bir m uha​k em e bozukluğu, bir görüş
sakatlığıdır. O, hasta​y ı, y alanlam akla işe başlam ış, ne
dersiniz, söy le​diklerine göre de, neticey e ulaşm ış..
Am a doktor bu tedav i sırasında duşlardan da
fay dalandığına göre, bu tedav inin neticesi, pek tabii
olarak, şüphe ile karşılanm aktadır… Hiç değilse, böy le
oldu​ğ u sanılıy or…

Raskolnikov , çoktandır onun söy lediklerini


dinlem iy ordu. Ev inin hizasına gelince
Lebezy atnikov ’u başıy la selam lay arak cüm le
kapısından girdi. Lebezy atnikov kendine geldi.
Etrafına bakın​dı v e koşarak y oluna dev am etti.

Raskolnikov hücresine girdi v e ortada duraladı.


“Buray a niçin dönm üştü?” Bu sararm ış, eskim iş
duv ar kâğıtlarını, bu tozları, y atağı, div anı gözden
geçirdi. Av ludan, dev am lı olarak şiddetli bir gürültü
geliy ordu. Sanki birisi bir y ere bir çi​v i çakıy ordu.
Pencerey e y aklaştı, parm akları üze​r inde y ükselerek,
uzun uzun, büy ük bir dikkatle av luy a bakm ay a
başladı. Am a av lu bom boştu, çi​v i çakan da
görünm üy ordu. Ev in sol kısm ında y er y er açık
pencereler görünüy ordu. Pencere ke​n arlarında,
içlerinde cılız ıtır çiçekleri bulunan saksılar
duruy ordu. Pencerelerin iç tarafına çam a​şırlar
asılm ıştı. Bunların hepsini ezbere biliy ordu.
Sey retm ekten v azgeçerek, dönüp div ana oturdu.

Öm ründe hiç, am a hiçbir zam an kendini böy ​l e


y alnız duy m am ıştı. Ev et, belki de gerçekten
Sony a’dan nefret ettiğini bir defa daha hissetti, hele
şim di onu daha da bedbaht ettikten sonra… “Ne diy e
ondan gözy aşı dilenm ey e gitm işti? Kı​zın hay atını
zehirlem ek nesine lâzım dı? Ah, ne alçaklık!”

Birdenbire kesin bir kararla:

— Hay ır, y alnız başım a kalacağım , diy e söy lendi.


O beni hapishanede görm ey e gelm ey ecek…

Beş dakika sonra başını kaldırdı, y üzünde garip bir


gülüm sem e v ardı. Aklına tuhaf bir şey gelm işti: ‘Belki
de küreğe gitm ek gerçekten de daha iy i olacak!” diy e
birdenbire düşündü.

Kafasında bu belirsiz, karm akarışık düşünce​l erle


böy le ne kadar oturduğunu hatırlam ıy ordu. Ansızın
kapı açıldı, Av doty a Rom anov na içeri girdi. Az önce
kendisi Sony a’y a y aptığı gibi, kız kardeşi de ilkin
eşikte durarak onu süzdü. Sonra ilerley erek,
delikanlının karşısındaki bir sandaly e​y e, dünkü
y erine oturdu. Raskolnikov , hiç sesini çıkarm adan,
düşünceden y oksun, bom boş gözlerle ona baktı.

Duny a:

— Darılm a kardeşim , dedi, bir dakika sana


uğradım .

Yüzünün görünüşü düşünceli am a sert de​ğ ildi.


Bakışları açık v e sakindi. Delikanlı, bu ge​l işin sadece
bir sev gi eseri olduğunu görüy ordu.
— Kardeşim , ben şim di her şey i, her şey i
biliy orum . Dim itri Prokofy iç bana her şey i açıkladı v e
anlattı. İğrenç v e budalaca bir şüphe y üzünden
arkana düşüp sana işkence ediy orlarm ış… Dim itri
Prokofy iç, ortada hiçbir tehlike olm adığı​n ı, senin boş
y ere kendini üzdüğünü bana söy le​di. Am a ben onun
gibi düşünm üy orum v e bunun sende nasıl bir isy an
duy gusu y arattığını, bu öf​k enin öm rün boy unca
sende bir iz bırakabilece​ğ ini çok iy i anlıy orum . İşte
ben bundan korkuy o​r um . Bizi y üzüstü bıraktığın için
seni ay ıplam ıy o​r um , ay ıplam ak cesaretini de
kendim de bulam ı​y orum . Ev v elce sana sitem ettiğim
için de beni affet!.. Kendim den pay biçiy orum : benim
de ba​şım a böy le büy ük bir felâket gelm iş olsay dı, ben
de herkesten kaçardım . Tabii bu m eseley i anne​m ize
hiç açm ay acağım . Am a ona daim a senden
bahsedeceğim v e çok y akında bizi görm ey e ge​l eceğini
senin adına ona söy ley eceğim .. Annem iz için sakın
üzülm e, ben onu av uturum . Am a sen de onu üzm e,
hiç olm azsa bir kerecik olsun bizleri görm ey e gel!..
Unutm a ki o bir annedir. Şim di ben sana sadece şunu
söy lem ek için gelm iştim . (Duny a kalkm ay a
dav randı) her ne sebeple olur​sa olsun sana lâzım
olursam y ahut hay atım a ih​t iy acın olursa bana
seslen, hem en gelirim . Allah’a ısm arladık!

Duny a, bunları söy ledikten sonra sert bir dönüş


y aparak kapıy a doğru y ürüdü.

Raskolnikov :

— Duny a, diy e seslendi v e y erinden kalka​r ak ona


y aklaştı. Şu Razum ihin, Dim itri Prokofy iç, çok iy i bir
insan.

Duny a hafifçe kızardı. Kısa bir aralıktan sonra:


— E, pekiy i! diy e cev ap v erdi.

— Razum ihin, pratik, çalışkan, dürüst, na​m uslu,


kuv v etle sev m esini bilen bir adam , hadi Allah’a
ısm arladık Duny a!

Duny a, kıpkırm ızı kesildi. Sonra birdenbire


telâşlanarak:

— Bu ne dem ek ağabey ? Yoksa birbirim iz​den


ebediy en m i ay rılıy oruz? Bu v asiy etleri bana ne diy e
y apıy orsun?

— Ne çıkar canım … Allah’a ısm arladık.

Raskolnikov arkasını döndü, pencerey e doğ​r u


y ürüdü. Duny a biraz daha bekledi, üzgün üzgün ona
baktı v e içi altüst olarak çıkıp gitti.

Hay ır, o kız kardeşine karşı soğuk değildi. Hatta


öy le bir an oldu ki (en son an) kız kardeşini kolları
arasına alıp kuv v etle sıkm ak, onunla v edalaşm ak,
hatta ona her şey i söy lem ek arzusuna öy le bir şiddete
kapıldı ki. Am a kız kardeşine elini uzatm ak cesaretini
bile gösterem edi:
“Onu şim di öptüğüm ü hatırlay ınca, sonraları
belki de tüy leri ürperir, öpücüğünü çaldığım ı söy ler!”

Birkaç dakika sonra içinden ilâv e etti: “Dun​y a


buna day anabilir m i, day anam az m ı? Hay ır
day anam az!… Böy leleri hiçbir zam an
day anam ıy orlar!”

Ve bunun üzerine Sony a’y ı düşündü. Pencereden


bir serinlik esti. Av ludaki ay dınlık artık eski
canlılığını kay bediy ordu. Birdenbire kasketini alarak
sokağa fırladı.
Hiç şüphe y ok ki kendi hasta hali ile
uğraşam ıy ordu. Zaten uğraşm ak da istem iy ordu.
Am a bu dev am lı üzüntüler, bu ruhi dehşet, bir iz
bırakm adan geçip gidem ezdi. Şay et o gerçek bir
hum m a nöbeti ile henüz daha y atağa serilm em işse,
bu belki de, bitm ez tükenm ez telâş v e hey ecanları​n ın
onu henüz daha ay akta tutm asındandı, am a bu
y apm acık v e geçici idi.

Hedefsizce dolaşıy ordu. Güneş batm ıştı. Son


zam anlarda garip bir can sıkıntısı duy m ay a
başlam ıştı. Bu can sıkıntısında herhangi bir dokunak​-
lılık, keskin acılık y oktu. Am a onda bir dev am lı​l ık, bir
ebedilik kokusu v ardı. Bu soğuk, bu ölü can
sıkıntısında sonu olm ay an y ıllar, “bir m etre​k arelik
saha” da y aşam anın ebedîliği seziliy ordu. Akşam
saatlerinde bu duy gu, âdet olduğu üzere ona daha çok
ıstırap v erm ey e başlam ıştı. Delikanlı tiksinti dolu bir
sesle: — İşte, herhangi bir güneş batışı ile ilgili
tam am ıy la fizikî olan bu budalaca rahatsızlıklarla gel
de budalaca bir şey y apm aktan kendini koru!
Sony a’y a değil, Duny a’y a gideceksin! diy e söy lendi.

Çağırıldığını duy du. Etrafına bakındı!


Lebezy atnikov arkasından koşuy ordu.
— Tasav v ur edin, sizden geliy orum , sizi arı​y orum .
Ne dersiniz, kadın düşündüğünü y aptı, çocuklarını
alıp sokağa döküldü. Sofy a Sem y onav na ile beraber,
zorla onları bulduk. Katerina İv anov na, bir tav ay a
v uruy or, çocuklarını da şar​k ı söy lem ey e v e
oy nam ay a zorluy or. Çocuklar ağlıy or, köşe
başlarında, dükkânların önünde du​r uy orlar..
Arkalarından da bir sürü ahm ak koşu​y or. Hadi,
gidelim .

Raskolnikov , Lebezy atnikov ’un arkasından


seğirterek, korka korka sordu:
— Ya Sony a?

— Adeta kendini kay betm iş… Yani kendini


kay beden Sofy a Sem y onov na değil, Katerina
İv anov na.. Am a Sofy a Scm y anov na da kendini kay ​-
betm iş bir halde. Lâkin Katerina İv anov na ken​dini
büsbütün kay betm iş.. Size diy orum ki, tam am ıy la
aklını oy natm ış.. Onları y akalay ıp karakola
götürürler. Bunun nasıl bir tesir y apacağını düşü​-
nün? Onlar şu anda X Köprüsü y anında, kanaldalar.
Sofy a Sem y onov na’nın ev inden hiç de uzak değil..
Yakın.

Kanalın köprüden uzak olm ay an bir y erinde


Sony a’nın ev inden iki ev beride bir kalabalık
toplanm ıştı. Buray a daha çok kız v e erkek çocuklar
koşup gelm işlerdi. Katerina İv anov na’nın boğuk v e
kesik sesi, ta köprüden işitilm ekte idi. Gerçek​t en de
orada, sokak halkını ilgilendirecek kadar garip bir
m anzara göze çarpıy ordu. Eski entarisi​n i giy m iş,
sırtına m ahut şalını atm ış, başına da, y am ru y um ru
v e bir y ana y ıkılm ış hasır şapkasını geçirm iş olan
Katerina İv anov na, gerçekten de iy ice aklını
oy natm ıştı, nefes nefese v e y orgun bir halde idi.
Verem li, bitkin y üzünde her zam an​k inden daha
ıstıraplı bir ifade okunuy ordu. (Hem um um iy etle
v erem liler, sokakta, güneş ışığı altında, her zam an
ev de olduklarından daha hasta v e kötü bir halde
görünürler); am a coşkunluğu bir türlü y atışm ıy or,
öfkesi, her an, gittikçe kabarıy ordu. Çocuklarına
atılıy or, onları pay lıy or, teş​v ik ediy or, nasıl dans
edileceğini, hangi şarkının söy leneceğini, halkın gözü
önünde onlara öğreti​y or, bunun niçin lâzım olduğunu
anlatm ay a çalı​şıy or, çocuklarının anlay ışsızlığından
üm itsizliğe kapılıy or, onları döv üy ordu. Sonra bu işi
bitirm e​den halka dönüy ordu; halkın arasında,
m anzara​y ı sey redenler içinde, üstü başı düzgünce
birini görürse, hem en ona y aklaşıy or, “Asil, hatta
Aris​t okrat bir aileden olan” bu çocukların ne hale ge​-
tirildiklerini anlatm ay a koy uluy ordu. Kalabalık
arasında gülenler v ey a ona sataşanlar olursa, he​m en
bunların üzerine atılıy or v e onlarla kav ga etm ey e
başlıy ordu. Bazıları gerçekten de gülüy or, bazıları ise
başlarını sallıy orlardı. Am a genel olarak herkes,
ürkm üş çocuklarıy la bu deli kadını m erakla
sey rediy ordu. Lebezy atnikov ’un bahset​t iği tav a
ortada y oktu. Yahut da hiç olm azsa Raskolnikov onu
görm em işti. Am a Katerina İv anov na, Poleçka’y ı şarkı
söy lem ey e, Leny a ile Koly a’y ı da dans etm ey e
zorladığı zam an, tav a y e​r ine, kuru av uçlarını
birbirine v urarak, tem po tu​t uy ordu, bazen kendisi de
şarkı söy lem ek hev e​sine kapılıy ordu; am a her
seferinde, daha ikinci notada ıstırap v erici bir öksürük
sağanağı ile sesi kesiliy ordu. O zam an, y eniden
üm itsizliğe kapılı​y or, öksürüğüne lanetler sav uruy or,
hatta ağlıy or​du. Her şey den çok onu çileden çıkaran
şey , Leny a ile Koly a’nın korku v e gözy aşları idi.. Ger​-
çekten de çocuklarını sokak şarkıcılarının m aska​r a
kılığına sokm ay a çalışm ıştı. Küçük oğlana kır​m ızı
bey az sarık sararak onu Türk kılığına sokm ak
istem işti. Leny a’y a bir kostüm tedarik ede​m em işti.
Sadece başına y ünden örülm üş kırm ızı bir başlık
(daha doğrusu m erhum Sem y on Zahariç‘in gecelik
külahını) geçirm işti. Külahın ucuna, Katerina
İv anov na’nın büy ük annesine ait olup bugüne kadar
aile y adigârı diy e sandığının dibin​de saklanan bey az
bir tav us tüy ü sokulm uştu. Poly a, her günkü
entarisini giy m işti. Peşinden ay rıl​m adan annesine
şaşkın v e ürkek gözlerle bakıy or​du; kadının çıldırm ış
olduğunu anladığı için on​dan gözy aşlarını saklam ay a
çalışıy or v e ara sıra ürkek bakışlarla etrafı süzüy ordu.
Sokak v e ka​l abalık onu fena halde ürkütüy ordu.
Sony a, hiç ay rılm adan Katerina İv anov na’nın
arkasından y ü​r üy or, ev e dönm esi için ağlay arak
durm adan y alv arıy ordu. Am a Katerina İv anov na
bildiğinden şaşm ıy ordu, öksürerek, tıkanarak, acele
acele:
— Bırak Sony a, bırak, diy e bağırıy ordu. Ne
istediğini kendin de bilm iy orsun, bir çocuk gibisin! O
sarhoş Alm an karısının ev ine bir daha
dönm ey eceğim i sana ev v elce de söy lem iştim . Bırak,
herkes, bütün Petersburg, öm rü boy unca nam usu ile,
doğrulukla çalışan, hatta v azife başında öldüğü
söy lenebilen (Katerina İv anov na hem encecik
y arattığı bu hay ale kendisi de körü körüne inan​m ıştı)
asil bir babanın çocukları nasıl dileniy or​l ar, görsün!
Bırak, bırak da şu m endebur general bozuntusu
görsün. Sen de am a ne aptal şey sin Sony a! Söy le
bakay ım , şim di biz ne y iy eceğiz? Seni söm ürdüğüm üz
y eter, artık istem iy orum !

Raskolnikov ’u görünce, ona doğru atılarak:

— Ah Rodion Rom anov iç, siz m isiniz? diy e bağırdı.


Bundan daha akıllıca bir iş y apılam ay acağını lütfen
şu küçük budalay a anlatınız!.. Hatta laternacılar bile
para kazanıy or, bize gelince, her​k es, hem en bizi fark
edecek, sefalete düşm üş fakir v e asil bir aile
olduğum uzu öğrenecek.. O, gene​r al bozuntusu ise
y erinden olacak, göreceksiniz!.. Her gün onun
pencereleri altına gideceğiz… Çar oradan geçerken diz
çökeceğim . Bunların hepsini öne sürerek v e
kendilerini göstererek: “Babam ız, bizi koru!”
diy eceğim .. O öksüzlerin babasıdır, m erham etlidir,
bizi de korur, göreceksiniz!.. Ge​n eral bozuntusuna
gelince… Leniya tenez-vous droite! [ Metinde Fransızca
y azılm ıştır. “Dik dur!” m anasına gelir.] Sen de Koly a,
hem en y ine dans edeceksin! Ne v ar böy le ağlay acak?
Bakın y ine ağlıy or!.. A küçük sersem , korkacak ne
v ar? Am an Yarabbi!.. Rodion Rom aniç, ben bunlarla
ne y apabili​r im ! Bilseniz ne m ankafa şey ler!..
Söy ley in, bun​l arla ne y apılabilir?

Kendisi de nerede ise ağlam ak üzere olduğu halde


(am a bu, durm adan dinlenm eden çabuk çabuk
konuşm asına engel olm uy ordu) ağlam akta olan
çocuklarını Raskolnikov ’a gösteriy ordu. Ras​k olnikov ,
ev e dönm esi için onu kandırm ay a çalış​t ı. Hatta,
onurunu kam çılam ak düşüncesiy le, asil kızlar
pansiy onu m üdiresi olm ay a hazırlandığına göre,
laternacılar gibi, sokaklarda dolaşm asının uy gun
olam ay acağını söy ledi.

Katerina İv anov na:


— Kızlar pansiy onu, hah, hah, hah!., diy e
kahkahay ı bastı. Dav ulun sesi uzaktan hoş gelir. Am a
güler gülm ez başlay an öksürük nöbetiy le sar​sılarak,
sözüne dev am etti v e, hay ır Rodion Ro​m aniç, artık o
hay aller geçti. Herkes bizden y üz çev irdi. Ya o general
bozuntusu! Biliy or m usunuz Rodion Rom anov iç, ben
onun kafasına bir m ü​r ekkep hokkası fırlattım .
Uşaklar odasında, onu ziy arete gelenlerin
im zaladıkları kâğıdın y anında duran m asa üzerindeki
hokkay ı.. Ben de o kâğıdı im zalam ıştım .. Hokkay ı
fırlattım v e kaçtım . Ah, alçaklar, alçaklar!.. Artık,
her şey bana v ız gelir.. Şim di bunlara kendim
bakacağım , kim senin önün​de eğilm ey eceğim ..
(Sony a’y ı göstererek) onu söm ürdüğüm üz y eter
artık.. Poleçka, kaç para topladın, göster bakay ım ?..
Nasıl? Topu topu y irm i iki kapik m i?.. Oh, iğrenç
insanlar!.. Hiçbir şey v erm iy orlar, y alnız dillerini
çıkararak peşim iz​den koşuy orlar.. (Kalabalığın
arasında birini gös​t ererek) y a şu salak niy e gülüy or?..
Bütün bunlar hep şu Kolka’nın m ankafalığı
y üzünden.. İşin y ok​sa onunla uğraş, dur! Nen v ar,
Poleçka? Benim le Fransızca konuş! Parlez moi français.
[Aslında Fransızca y azılm ıştır: Benim le Fran​sızca
konuş, dem ektir.] Am a ben sana öğretm iştim , birkaç
cüm le bilirsin canım !.. Yoksa sizin asil bir ailenin iy i
terbiy e görm üş çocukları olduğunuz, bütün öteki
lâternacılara ben​zem ediğiniz nereden belli olacak? Biz
sokaklarda “kukla” oy natm ıy oruz. Asil rom ans
söy lüy oruz.. Ah, ev et!.. Gerçekten de ne okuy alım ?..
Boy una sözüm ü kesiy orsunuz.. Biliy or m usunuz,
Rodion Rom anov iç, biz burada, nasıl bir şarkı
okuy aca​ğ ım ızı kararlaştırm ak üzere durm uştuk, öy le
bir şey arıy orduk ki, Koly a da bununla dans edebil​sin!
Çünkü, bütün bunlara hazırlıksız giriştik..
Anlaşm am ız lâzım ki, prov a edebilelim .. Sonra da,
y üksek sosy ete insanlarının daha çok bulunduğu
Nev ski’y e gideriz de orada hem en dikkati çekeriz.
Leny a “Hutorok” şarkısını biliy or.. Am a boy una
“Hutorok” da, “Hutorok”.. Herkes de bunu söy ​l üy or.
Biz çok daha asil bir şey söy lem eliy iz!.. Eh, Poly a,
senin aklına bir şey gelm iy or m u? Hiç ol​m azsa sen
biraz annene y ardım etsen!.. Hafızam ı kay bettim ,
y oksa ben hatırlardım .. Acaba “Kılı​c ına day anan
süv ari”y i m i okusak! Yoksa Fran​sızca “Cinque sous”
[Metinde Fransızca olarak y azılm ıştır: “Beş su”
m anasına gelir.] şarkısını m ı söy lesek! Sahi, ben bunu
size öğretm iştim , ev et öğretm iştim .. Hepsinden
önem lisi, bu şarkı Fransızca olduğuna göre, hem en
sizin asilzade çocukları olduğunuzu anlay acaklar..
Bunun y apacağı tesir çok daha do​k unaklı olacak!..
Hatta “Malbrough s’en va-t-en guerre” şarkısını da
söy lem ek kabil.. Bu tam am ıy la çocuksu, bir çocuk
şarkısı olduğuna göre, çocukları uy uturken, bütün
aristokrat ev lerde söy lenir. Katerina İv anov na:

Malbrough s’en va-t-en guerre

Ne sait quand reviendra…


[Metinde Fransızca olarak y azılm ıştır:

Malbrough sav aşa gidiy or

Ne zam an döneceğini bilm iy or!]

diy e okum ay a başladı. Sonra:


— Hay ır, hay ır “Cinque sous” daha iy i, de​di. Hay di
Koly a, ellerini kalçana koy , çabuk; sen de Leny a, ters
tarafa dön!.. Poly a ile ben hem size y ardım eder, hem
el çırparak tem po tutarız.

Cinq sous, cinq sous

Pour monter notre menage


[Aslında Fransızca y azılm ıştır:

“Beş su, beş su,


“Ev im ize düzen v erm ek için”]

Öhö, öhö, öhö! (Kadın öksürükten boğula​r ak


sustu.) Bir y andan da öksürüğü arasında:

— Poleçka, diy e seslendi, entarini düzelt,


om uzların kay m ış!.. Şim di artık sizin ay rıca düzgün
v e tetikte durm anız lâzım ki, görenler asil bir ailenin
çocukları olduğunuzu anlasınlar!.. Ben o zam an
korsajı daha uzun v e iki parça biçm ek niy etinde idim .
Am a sen Sony a, “Kısa olsun, kısa olsun” diy e diy e
çocuğu büsbütün m askara et​t in! Eh, y ine m i hepiniz
ağlıy orsunuz! Am an, ne budala şey lersiniz!.. Eh,
hay di Koly a, başla, ça​buk, çabuk, çabuk! Oh, ne
çekilm ez çocuk bu!..

Cinq sous, cinq sous

Yine bir asker! Söy le bakalım , ne istiy or​sun?

Gerçekten de bir polis, kalabalığı y ararak


kendisine y ol açıy ordu. Am a tam bu sırada, elli
y aşlarında, resm î elbiseli, kaputlu, boy nunda bir de
nişan bulunan (ki bu hal Katerina İv anov na’​n ın pek
hoşuna gitm iş, polis üzerinde de tesir y ap​m ıştı)
y üksek rütbeli bir m em ur onlara y aklaştı v e hiçbir
şey söy lem eden Katerina İv anov na’y a üç rublelik
y eşil bir banknot uzattı. Adam ın y ü​zünde sam im î bir
acım a duy gusu okunuy ordu. Katerina İv anov na
v erileni kabul etti, zarif, hatta fazla nazik bir
rev eransla onu selam lay arak y ük​sek bir tav ırla:

— Teşekkürler ederim efendim , diy e başla​dı. Bizi


bu hale sürükley en sebep… Poleçka al şu paray ı…
Görüy orsun y a, felâkete uğram ış, za​v allı bir asil
kadının hem en y ardım ına koşm ay a hazır,
m erham etli, iy i y ürekli insanlar hâlâ eksik değil..
Görüy orsunuz y a efendim iz, bunlar asil öksüzler,
hatta en aristokrat bir ailey e m ensup denebilir.. Ya şu
general bozuntusu, m asay a ku​r ulm uş bıldırcın
y iy ordu.. Kendisini rahatsız etti​ğ im için, öfke ile
ay aklarını döşem elere v urdu. Ona: “Ekselâns, sizin de
çok iy i tanıdığınız rah​m etli Sem y on Zahariç‘in
y etim lerini him ay e bu​y urunuz, dedim . Çünkü tam
babasının göm üldüğü gün, öz kızı çok aşağılık bir
alçak tarafından kötü bir iftiray a uğradı” y ine şu
asker!.. — Yüksek rütbeli m em ura seslendi — koruy un
bizi!.. Şu asker beni ne diy e taciz ediy or?.. Yine böy le
biri y üzünden Meşçanskay a caddesinden buray a kaç​-
tık.. Ne istiy orsun sersem herif?..
— Çünkü sokaklarda y asaktır. Lütfen m ünase​-
betsizlik etm ey iniz!..

— Münasebetsiz sensin! Diy elim ki lâterna ile


dolaşıy orum , bundan sana ne?

— Lâterna ile dolaşm ak için elinizde bir izin


kâğıdının bulunm ası gerek, oy saki siz bunu kendi
başınıza y apıy orsunuz, böy lece de halkın top​-
lanm asına sebep oluy orsunuz! Nerede oturuy or​sunuz?

Katerina İv anov na:

— Ne izin kâğıdı! diy e bağırdı, kocam ı bugün


göm düm . İzin kâğıdı da ne oluy orm uş?

Yüksek rütbeli m em ur:

— Hanım efendi hanım efendi, diy e söze başlay acak


oldu. Sakin olun, buy urun gidelim . Ben sizi
götürürüm . Burada kalabalık arasında uy gun değil…
Siz rahatsızsınız!..

Katerina İv anov na:


— Muhterem efendim iz, m uhterem efendi​m iz, siz
bir şey bilm iy orsunuz, diy e bağırdı. Biz Nev ski
bulv arına gideceğiz! Sony a, Sony a! Nere​l ere
kay boldu? O da ağlıy or?.. Am a hepinize böy le ne
oluy or!.. — Sonra birdenbire korku için​de bağırdı: —
Koly a, Leny a, nerey e gidiy orsu​n uz? Ah, sersem
çocuklar!.. Koly a, Leny a, iy i am a nerey e gidiy or
onlar!..

Mesele şu ki, sokak kalabalığından v e çılgın


annelerinin uy gunsuz hareketlerinden, nihay et
kendilerini y akalay ıp bir y ere götürm ek istey en
polisten fena halde ürken Koly a ile Leny a, âdeta
sözbirliği etm iş gibi, el ele tutuşup kaçm ay a ko​-
y ulm uşlardı. Zav allı Katerina İv anov na, ağlay arak,
sızlay arak, onların peşi sıra koştu. Bu kadının böy le,
gözy aşı dökerek nefes nefese koşm ası çir​k in v e acıklı
bir m anzara teşkil ediy ordu. Sony a ile Poleçka da
onun peşinden koşm ay a başladılar.

— Sony a, çev ir onları, çev ir!.. Ah sersem , nankör


çocuklar!.. Poly a y akala şunları!… Ay ol, ben sizin
için…

Koşarken ay ağı takılarak düştü.


Onun üstüne eğilen Sony a:

— Ah, am an Allah’ım , y aralanm ış, kan için​de


kalm ış!., diy e bağırdı. Herkes koşuştu, kadı​n ın
etrafında bir m eraklılar halkası birikti, Ras​k olnikov
ile Lebezy atnikov , ilk koşup gelenlerdendi. Yüksek
rütbeli m em ur da koşup gelenler arasında idi. Onun
arkasından polis de gelm işti. Bunun altından bir sürü
iş çıkacağını sezdiği için, elini sallay arak “Hey gidi”
diy e m ırıldanıy or,

— Dağılın! dağılın!… diy erek, toplanan ka​l abalığı


dağıtm ay a çalışıy ordu.

Birisi:
— Ölüy or, diy e bağırdı.

Bir başkası:

— Delirm iş! dedi!

Bir kadın istav roz çıkararak:


— Allah’ım sen koru! diy e söy lendi. Kız ço​c uğu ile
erkek çocuğunu y akaladılar m ı?.. Hah işte ablaları
y akalam ış onları… Sizi gidi, y aram az​l ar!

Am a Katerina İv anov na’y a dikkatle bakın​c a,


kaldırım ları boy ay an kanın hiç de Sony a’nın sandığı
gibi, bir taşa çarparak açılan bir y aradan
gelm ediğini, kadının ağzından boşandığını anla​dılar.
Yüksek rütbeli m em ur, Raskolnikov ’la
Lebezy atnikov ’a:

— Ben bunu bilirim , gördüm , diy e m ırıldan​dı. Bu


v erem dir. Kan böy le birdenbire boşanır v e boğar.
Daha geçenlerde gözlerim le gördüm , akrabalarım dan
bir kadının ağzından birdenbire bir buçuk bardak kan
boşanıv erm işti. Bilm em ki ne y apm alı? Şim di ölecek
zav allı…

Sony a, y alv arıy ordu:

— Buray a, buray a, benim ev im e götürelim .. Ben


şuracıkta oturuy orum . Nah şu ev , buradan ikinci..
Bir doktor çağırtınız.. Ah, Yarabbi!
Yüksek rütbeli m em urun gay retiy le iş y olu​n a
kondu. Hatta polis bile Katerina İv anov na’nın
taşınm asına y ardım etti. Onu, hem en hem en öl​m üş
bir halde Sony a’nın ev ine götürüp y atağa y a​t ırdılar.
Kan hâlâ dinm em işti, am a hasta y av aş y av aş kendine
gelir gibi oluy ordu. Sony a’dan baş​k a oday a
Raskolnikov , Lebezy atnikov , y üksek rütbeli m em ur v e
polis hep birlikte girdiler. Po​l is, ilk iş olarak,
peşlerinden kapıy a kadar gelm iş olan m eraklılardan
bazılarını dağıtm akta acele et​t i. Poleçka, titreşip
ağlay an Koly a ile Leny a’y ı el​l erinden tutarak içeri
soktu. Kapernaum ov ’lar da gelm işlerdi. Kapernaum ov
topaldı, bir gözü de kördü. Fırça gibi dim dik duran
saçlarıy la fav ori​l eri ona garip bir görünüş v eriy ordu.
Karısının, dev am lı olarak, korkm uş bir hali v ardı.
Her zam an ağızları açık v e şaşkın bir halde bulunan
çocuklarının y üzü, tahtadan y ontulm uş hissini v er​-
m ekte idi. Bütün bu kalabalık arasında, birden​bire
Sv idrigay lov da göründü. Nereden çıkıp geldiğini
anlam adığı v e onu kalabalık arasında gör​düğünü
hatırlam adığı için, Raskolnikov ona hay ​r etle baktı.

Doktordan v e papazdan söz edildi. Gerçi y üksek


rütbeli m em ur, Raskolnikov ’un kulağına, doktorun
artık lüzum suz olduğunu söy lem ekle be​r aber, y ine de,
bir doktor getirilm esini em retti. Doktor çağırm ay a
Kapernaum ov kendisi koştu.

Bu arada, Katerina İv anov na biraz kendine


gelm iş, kan da kısa bir zam an için durm uştu. Kendi
m endiliy le alnındaki ter dam lacıklarını titrey e
titrey e silen, y üzü sararm ış Sony a’y ı, hasta​l ıklı am a
dik v e delici bakışlarla süzüy ordu. Ni​h ay et, kendisini
kaldırm alarını rica etti. İki y a​n ından tutarak onu
y atağın içinde oturttular.
Hafif bir sesle:

— Çocuklar nerede?.. Diy e sordu. Onları sen m i


getirdin Poly a? Ah, budalalar! Kaçacak ne v ardı
sanki… Ah!
Kan, kurum uş dudaklarını henüz kaplıy ordu.
Gözlerini odanın içinde gezdirerek:

— Dem ek böy le y aşıy orsun, Sony a! dedi. Şim diy e


kadar sana hiç gelm em iştim … Dem ek gelm ek
kısm etm iş…

Genç kıza acıy arak baktı:

— Seni söm ürdük durduk, Sony a! Poly a, Leny a,


Koly a, gelin buray a.. İşte onlar Sony a.. Onları sana
em anet ediy orum !.. Benden geçti ar​t ık.. Hepsi bu
kadar, pay dos!.. Yatırın beni, hiç olm azsa rahat rahat
ölm em e engel olm ay ın…

Onu tekrar y astığa y atırdılar.

— Ne? Papaz m ı çağırdınız?.. Lüzum y ok… Boş y ere


harcay acak rubleniz m i v ar? Benim hiçbir günahım
y ok ki!.. Olsa bile tanrım bunu bana bağışlar…
Çektiğim ıstırapları kendisi de biliy or!.. Bağışlam azsa,
v arsın bağışlam asın!..
Sıkıntılı bir say ıklam a onu pençesine alm ak​t a idi.
Zam an zam an irkiliy or, gözleriy le etrafına bakıy or,
bir an için herkesi tanır gibi oluy ordu. Am a sonra
hem en şuurunu kay bederek say ıklam ay a başlıy ordu.
Hırıltı ile v e zorlukla nefes alı​y ordu; sanki boğazında,
bir şey ler fıkırdıy ordu.

Her kelim enin sonunda soluk alarak bağırı​y ordu:

— Ona ben “Ekselans!” diy orum .. Şu Am aliy a


Lüdv igov na.. Ah Leny a, Koly a… Eller kalçay a! Daha
çabuk, daha çabuk! Glissez-glissez! pas de basq.
Ay aklarını y ere v ur!.. Zarif bir çocuk ol!..

Du hast Diamanten und Perlen…

[Metne pek de sadık olm ay arak alınan bu m ıs​-


ralar, Alm an şairi Henri Heine’nindir.

Senin elm asların v ar, incilerin v ar;

Harikulâde güzel gözlerin v ar

Genç kız, daha ne istiy orsun?

H. Â. Ediz]

— Arkası ney di bunun?.. İşte bunu söy ley ebilsen…

Du hast die Schönsten Augen

Mädchen, Was Willst du mehr?


— Yok canım , hay ır, hay ır öy le değil!.. Was Willst
du mehr! Uy duruy or, gev eze! Ah, ev et, işte bir tane
daha!
Öğle sıcağında, Dağıstan vadilerinde.

Ah, bunu ne kadar sev erdim … Taparcasına


sev erdim bu Rom ansı ben. Poleçka! biliy or m usun,
babanla nişanlı iken, o bunu söy lerdi… Oh, ne
günlerdi onlar!.. Ah bunu söy ley ebilsen!.. Dur
bakay ım , nasıldı, nasıldı… Bak işte unutm uşum !..
Bana hatırlatsanıza, nasıldı?

Katerina İv anov na büy ük bir hey ecan içinde


çırpınıy or, kalkm ay a çabalıy ordu. Nihay et, korkunç,
hırıltılı, kesik bir sesle, her kelim ede duraklay arak v e
gittikçe artan bir korku ile hay kırarak okum ay a
başladı:

Öğle sıcağında!… Dağıstan!.. Vadilerinde!..

Göğsümde bir kurşunla!…

Birdenbire, gözy aşları içinde, y ürekleri


parçalay an bir fery atla:

— Ekselans! diy e hıçkırm ay a başladı. Rah​m etli


Sem y on Zahariç‘in ev inde gördüğünüz m isafirsev erlik
adına, onun y etim lerini koruy un!.. Hatta
aristokratlık adına da dem ek kabil…

Sonra birdenbire kendine gelerek irkildi. Bir bir


herkesin y üzüne dehşetle baktı, hem en Sony a’y ı
tanıdı. Onu burada, karşısında görm ekten şa​şırm ış
gibi, y um uşak, tatlı bir sesle:

— Sony a, Sony a! Sev gili Sony a, sen de bu​r ada


m ısın? diy e seslendi.

Onu tekrar kaldırdılar. Kadın üm itsiz, hınç dolu


bir sesle:

— Yeter!.. Artık v akit geldi! Elv eda çilekeş kız!


Lagar bey giri çok y ordular.. Artık çatladı. diy e
hay kırdı v e başı y astığa düştü.
Katerina İv anov na tekrar kendini kay betti. Am a
bu son kendini kay bediş çok sürm edi. Sol​g un zay ıf
y üzü, geriy e, arkay a doğru sarktı. Ağzı açıldı.
Bacakları kasılarak uzadı, derin bir soluk aldı v e öldü.

Sony a, Katerina İv anov na’nın ölüsü üzerine


atılarak onu kucakladı, başını ölünün kuru göğsüne
day adı v e öy lece kalakaldı. Poleçka annesinin
ay aklarına kapandı, hıçkıra hıçkıra ağlay arak on​l arı
öptü. Henüz olup bitenlerin farkına v arm ay an, am a
korkunç bir şey lerin geçtiğini sezen Koly a ile Leny a,
elleriy le birbirlerinin om uzlarından tuttu​l ar.
Gözlerini birbirlerine dikerek, birdenbire ikisi birden
ağızlarını açıp bağırm ay a başladılar. İkisi de hâlâ, az
önceki sokak kıy afetinde idiler: biri​n in başında sarık,
ötekinin başında ise, tepesinde kuştüy ü bulunan bir
külâh v ardı.

Şu m eşhur “tasdiknam e”, nasıl olup da bir​denbire


y atağın üzerinde, Katerina İv anov na’nın y anı
başında pey da oluv erm işti? Şuracıkta, y astığın
üzerinde duruy ordu; Raskolnikov onu gör​m üştü.

Delikanlı pencerey e doğru çekildi. Lebezy at​n ikov ,


hem en onun y anına koştu:

— Öldü!., diy e m ırıldandı.

Sv idrigay lov y anlarına gelerek:

— Rodion Rom anov iç, size söy ley ecek bir çift sözüm
v ar, dedi.

Lebezy atnikov , hem en y erini ona v erdi v e


terbiy eli bir insan edasıy la oradan uzaklaştı.
Sv idrigay lov , şaşırm ış olan Raskolnikov ’u daha uzak​-
ça bir köşey e götürdü…

— Bütün bu patırtı v e gürültüy ü, y ani şu cenaze


işlerini ben üzerim e alıy orum , dedi. Bilirsiniz ki bütün
bunlar para ile olur. Hâlbuki ben size, bana lüzum u
olm ay an bir param olduğunu söy lem iştim . Şu iki
y av ru ile Poleçka’y ı öksüzler y urduna
y erleştireceğim … Onlara orada iy i ba​k arlar.. Her
birinin hesabına da, reşit oldukları zam an alm aları
şartıy la, bin beşer y üz ruble y a​t ıracağım . Sony a
Sem y onav na’nın y üreği iy ice ra​h at etsin!.. Ona
gelince, niy etim onu da düştüğü şu bataklıktan
kurtarm aktır. Çünkü iy i bir kıza benziy or, öy le değil
m i? Lütfen siz de kız kardeşiniz Av doty a
Rom anov na’y a kendisine ay ırdığım on bin rubley i bu
y olda kullandığım ı söy ley iniz..
Raskolnikov :

— Bu cöm ertliği, acaba hangi m aksatlarla


y apıy orsunuz? diy e sordu.

Sv idrigay lov gülerek:


— Eh, ne güç inanan adam sınız!.. Bu para​n ın bana
hiç de lüzum u olm adığını size söy lem iş​t im y a!.. Bunu
sadece bir insanlık duy gusu ile y a​pabileceğim e
inanm ıy or m usunuz? (Parm ağıy la cenazenin
bulunduğu köşey i göstererek) Hem şu zav allı,
herhangi bir tefeci kocakarı gibi bir “bit” değildi ki..
Söy ley in bakay ım bana: “Lujin’in y a​şay ıp kötülük
etm esi m i daha iy idir, y oksa bunun ölm esi m i?” Hem
ben y ardım etm esem , “Meselâ Poleçka da o y oldan,
ablasının gittiği y oldan gitm ey ecek m i ?”

Sv idrigay lov bu sözleri, gözlerini Raskolni​k ov ’dan


ay ırm adan, alay cı bir kurnazlıkla gizli m analar
taşıy an bir y üz ifadesiy le söy lem işti. Kendisinin
Sony a’y a söy lediği sözleri onun ağzın​dan işiten
Raskolnikov , buz gibi dondu v e sarar​dı. Hızla geri
çekilerek y abani gözlerle Sv idrigay lov ’a baktı.

Adeta zorla soluk alarak:

— Ne, nereden… biliy orsunuz bunları?., di​y e


fısıldadı.

— Ben nah şurada, bu duv arın ötesinde, m a​dam


Resslich’in ev inde oturuy orum , bu dairede
Kapernaum ov , o dairede de Resslich oturm akta​dır.
Madam Resslich benim eski v e sadık bir dos​t um dur.
Kom şuy uz.

— Siz, ha?..
Sv idrigay lov katıla katıla gülerek sözlerine dev am
etti:

— Ev et ben? Hem sizi nam usum la tem in


edebilirim ki, aziz Rodion Rom anov iç, beni şaşılacak
derecede ilgilendiriy orsunuz! Hem , anlaşa​c ağım ızı
size söy lem em iş m i idim ?.. Ben bunu ön​c eden
söy lem iştim . Gördünüz mü işte, anlaştık.
Göreceksiniz, ben ne rabıtalı bir adam ım , benim le
pekâlâ y aşanabilir…
ALTINCI BÖLÜM
I

Raskolnikov için tuhaf bir dev ir başlam ıştı: Sanki


önüne bir sis çökm üş, onu, içinden çıkılm az, tehlikeli
bir y alnızlığa göm m üştü. Çok sonraları hay atının bu
dev resini hatırlay ınca, zam an zam an şuurunun âdeta
karardığını, bunun bazı aralıklar​l a, son felâket anına
kadar böy le sürüp gittiğini anlıy ordu. O zam anlar
birçok şey lerde, m eselâ bazı olay ların tarih v e
süresinde y anıldığına kesin olarak em indi. Sonraları
hatırlay ınca v e bu ha​t ırladıklarını anlam ay a
çalıştıkça, hiç olm azsa kendisine dair birçok şey leri
bile ancak başkalarının bilgisine başv urm ak suretiy le
öğrendi. Meselâ bir hâdisey i ötekisiy le karıştırıy ordu;
Öteki hâdisey i ise, ancak hay alinin m ahsulü olan bir
başka hâ​disenin sonucu say ıy ordu. Bazen kendini
hasta​l ıklı, ıstırap v erici bir üzüntüy e kaptırıy or, bu
üzüntü ruhunu bozguna uğratan m üthiş bir korku
halini bile alıy ordu. Am a buna karşılık hay atın​da, az
önceki korkunun tam tersi olan bir kay gı​sızlıkla dolu
dakikaları, saatleri, hatta günleri bile olduğunu
hatırlıy ordu. Bu kay gısızlık, ölüm ha​l indeki bazı
insanların hastalıklı v urdum duy m azlığını çok
andırıy ordu. Şurası su götürm ez bir ger​ç ektir ki,
Raskolnikov , um um iy etle şu son günlerde kendi
durum unu açıkça v e tam olarak an​l am aktan
kaçınm ay a çalışıy ordu. Hem en açıklan​m ası gereken
bazı hay ati olay lar, onu ay rıca üzü​y ordu. Hâlbuki
unutulm ası onu tam v e kaçınıl​m az bir m ahv a
sürükley ecek olan bazı kay gılardan kurtulup
kaçabilsey di, ne kadar sev inecekti.

Hele şu Sv idrigay lov onu iy ice telâşlandırı​y ordu.


Hatta denilebilir ki, onun bütün dikkati bu adam ın
üzerinde toplanm ıştı. Sony a’nın ev in​de, Katerina
İv anov na’nın ölüm ü sırasında Sv idrigay lov ’un
söy lediği, dehşet v erici, m anası pek açık sözlerden
sonra, âdeta norm al düşünm ek im ​k ânını kay betm işti.
Am a bu y eni gerçek kendi​sini fev kalâde rahatsız ettiği
halde Raskolnikov , nedense işin aslını anlam akta hiç
de acele etm i​y ordu. Bazen kendisini, oray a nasıl
geldiğinin farkında bile olm adan, şehrin ücra v e ıssız
bir sem tinde, sefil bir m ey hanede, derin düşüncelere
dalm ış bir halde, bir m asa başında bulur v e an​sızın
aklına Sv idrigay lov gelirdi. Bu dakikalarda, bu
adam la elden geldiği kadar çabuk görüşüp kesin bir
anlaşm ay a v arm ası gerektiğini, üzüle​r ek, am a pek
açık anlıy ordu. Hatta bir seferinde şehrin dışına
çıktığı zam an, Sv idrigay lov ’u bek​l ediğini sanm ış, ona
orada randev u v erdiğine bile inanm ıştı. Bir başka
sefer, şafaktan önce uy anınca, çalılıklar arasında,
toprağın üzerinde y attığını görm üş, oray a nasıl
geldiğini bir türlü anlay am am ıştı. Bununla beraber,
Katerina İv anov na’nın ölüm ünden sonra geçen şu
birkaç gün içinde bir iki dakika için m aksatsızca
uğradığı Sony a’nın ev inde Sv idrigay lov ’la iki defa
karşılaşm ıştı. Am a her defasında da, kısaca bir iki söz
konuşm uşlar, sanki zam anı gelincey e kadar açm am ak
için içlerinden anlaşm ış gibi, asıl ana konuy a
dokunm am ışlardı… Katerina Iv anov na’nın ölüsü hâlâ
tabutta idi. Sv idrigay lov cenaze m erasim i ile ilgili
em irler v eriy or, bu iş için uğraşıp duruy ordu. Sony a
da çok m eşguldü. Son karşılaştıkları gün,
Sv idrigay lov , Raskolnikov ’a Katerina İv anov na’nın
çocuklarının işini, hem de başarılı bir şekilde y oluna
koy duğunu, çocukların üçünü de hem en, hatırlı
dostlarından birinin y ardım ıy la, çok iy i bir öksüzler
y urduna y erleştirdiğini, paraları olan öksüzleri
y erleştirm ek, parası olm ay anları y erleştirm ekten çok
kolay ol​duğu için, onlara ay rılan paranın da bu işte
çok y ardım ı dokunduğunu bildirdi. Sonra, Sony a’y a
dair de bazı şey ler söy ledi v e “kendisinden akıl
danışm ak istediğini, kendisiy le görüşm ey e çok
ihtiy acı olduğunu, ortada, y oluna konm ası ge​r ekli
bazı işler bulunduğunu” söy ley erek, bugün​l erde
delikanlıy a uğray acağını v aat etti. Bu konuş​m a,
koridorda m erdiv en başındaki sahanlıkta geçm işti.
Sv idrigay lov , dik dik Raskolnikov ’un ta gözlerinin
içine bakıy ordu. Biraz sustuktan sonra, sesini
alçaltarak sordu:
— Kuzum , neniz v ar Rodion Rom aniç, san​k i
kendinizde değil gibisiniz? Gerçi bakıy or,
dinliy orsunuz am a âdeta söy lenenleri anlam ıy orsu​-
nuz! Biraz kendinize geliniz!… Mutlaka sizinle
konuşm alıy ız! Yalnız, kendi işlerim den v e baş​-
kalarının işinden bir türlü baş alam adığım a üzü​-
lüy orum . — Sonra birdenbire ilâv e etti — Ne çare
Rodion Rom aniç, düny ada herkesin hav ay a ihti​y acı
v ar, hav ay a, hav ay a… Her şey den önce ha​v ay a…
Merdiv enlerden çıkacak olan papazla zangoca y ol
v erm ek için birdenbire kenara çekildi. Onlar Katerina
İv anov na’nın ruh istirahatı için duay a gelm işlerdi.
Sv idrigay lov ’un em ri gereğin​c e, bu dua m untazam an
günde iki defa okunm akta idi. Sv idrigay lov y oluna
dev am etti. Raskolni​k ov , birkaç dakika durup
düşündü v e papazların arkasından Sony a’nın
oturduğu dairey e girdi.

Raskolnikov kapıda durdu. Dua, usul usul sakin v e


gam lı bir hav a içinde başlam ıştı, ölüm düşüncesi v e
ölüm ün v arlığı duy gusu, daha çocuk​l uğundan beri
her zam an, Raskolnikov ’uıı üzerin​de ağır v e m istik bir
korku y aratıy ordu. Sonra çoktan beridir dua da
dinlem em işti. Üstelik bu​r ada, çok korkunç v e rahatsız
edici bir şey ler daha v ardı. Çocuklara baktı: Hepsi de
tabutun önünde diz çökm üşlerdi. Poleçka ağlıy ordu.
On​l arın arkasında Sony a, sessizce, âdeta korka kor​k a,
ağlay arak dua ediy ordu. Raskolnikov , bir​denbire: “Şu
son günlerde bir kerecik olsun y ü​züm e bakm adı, bir
tek söz bile söy lem edi” diy e düşündü. Güneş oday ı
keskin bir ışıkla ay dınla​t ıy ordu. Buhurdandan kıv rıla
kıv rıla dum anlar y ükseliy or papaz, “ruhuna sükûnet
v er!” diy e okuy ordu. Raskolnikov , dinî törenin sonuna
kadar kaldı. Papaz, onları takdis edip v eda ederken,
etrafına tuhaf tuhaf bakındı. Törenden sonra
Raskolnikov , Sony a’y a y aklaştı. Genç kız onun iki
eline sarılarak başını om zuna koy du. Bu dostluk
hareketi Raskolnikov ’u derin bir hay rete düşürdü.
Genç kızda delikanlıy a kar​şı en küçük bir tiksinti, en
küçük bir nefret duy gusunun olm am ası, hatta
ellerinin bile titrem e​m esi tuhaftı. Bu kişisel
fedakârlığın son kertesi idi. Hiç olm azsa, Raskolnikov
bunu böy le anladı. Sony a bir şey söy lem edi.
Raskolnikov onun elini sıkarak çıkıp gitti. Ruhuna
m üthiş bir ağırlık çökm üştü. Şu dakikada y alnız
başına bir y ere git​m esine im kân olsay dı, orada bütün
bir öm ür boy unca kalacak olsa bile y ine de kendini
m esut v e bahtiy ar hissedecekti. Am a m esele şu ki, son
zam anlarda, hem en hem en daim a y alnız olduğu
halde, bir türlü kendisini y alnız hissedem iy ordu.
Bazen şehir dışına gittiği, şosey e çıktığı oluy ordu.
Hatta bir seferinde bir koruluğa bile gitm işti. Am a ne
tuhaftır ki, y er tenha olduğu nispette, birinin
kendisine endişe v eren v arlığını daha kuv v etli
hissediy ordu. Bu onu korkutm uy ordu, am a son derece
canını sıkıy ordu. Bunun üzerine hem en şehre
dönüy or, kalabalık arasına karışıy or, bira​h aney e,
m ey haney e gidiy or, Tolkuçiy v ey a Sennay a
pazarında dolaşıy ordu. Buralarda kendini daha rahat,
daha y alnız hissetm ekte idi. Akşam üzeri bir koltuk
m ey hanesinde şarkı söy lüy orlar​dı. Bütün bir saat
orada kalarak şarkı dinlem iş v e hatırladığına göre,
bundan çok zev k alm ıştı. Am a nihay et, birdenbire
ay nı huzursuzluğu duy ​m uştu; sanki v icdan azabı onu
birdenbire rahat​sız etm ey e başlam ıştı. İçinden:
“Oturm uş şarkı dinliy orum , benim durum um da olan
bir adam ın bunu m u y apm ası lâzım ?” diy e
düşünm üştü. Bununla beraber, kendisine
huzursuzluk v eren şey in y alnız bu olm adığını
anlam akta gecikm e​di. Ortada, hem en halledilm esi
gereken başka şey v ardı am a bunun ne olduğunu
kesin olarak anlay ıp kelim elerle ifade edem iy ordu.
Her şey bir y um ak gibi sarıla sarıla ay nı noktay a
geliy or​du. “Hay ır, y eniden bir m ücadeley e atılm ak
da​h a iy i olacakl… Tekrar Porfiri ile v ey a Sv idri​g ay lov
ile çarpışm ak daha iy i… Hem en kabil olduğu kadar
çabuk birisine m ey dan okum ak… birinin hücum una
hedef olm ak… Ev et! Ev et!” diy e düşündü. Koltuk
m ey hanesinden âdeta ka​ç ar gibi fırladı. Annesiy le kız
kardeşi Duny a’y ı hatırlam ak, nedense birdenbire
onda, içini bozgu​n a v eren bir korku y arattı. O gece
sabaha karşı, Krestov ski adasının çalıları arasında,
hum m a nö​betleri içinde tir tir titrey erek uy andı.
Kalkıp ev i​n e y ollandı ve ancak sabahın erken
saatlerinde ev ine v arabildi. Birkaç saat uy uduktan
sonra nö​bet geçti. Am a geç v akit uy anabildi, öğleden
sonra saat iki olm uştu.

Katerina İv anov na’nın cenaze töreninin bugün


y apılacağını hatırladı. Bu törende bulunam ay ışına
sev indi. Nastasy a ona y em ek getirdi. Adeta oburluğa
v aran büy ük bir iştiha ile y iy ip içti. Başı dinlenm işti.
Şu son üç günden beri görm ediği bir gönül ferahlığına
kav uşm uştu. Hatta bundan önce hissetm iş olduğu,
içini bozguna uğratan korkuy a hafifçe hay ret etti.

Kapı açıldı. Razum ihin içeri girdi. Razum i​h in:

— Vay , y em ek y iy or, dem ek ki hasta de​ğ il! dedi.


Bir sandaly e alarak m asa y anına, Raskolnikov ’un
karşısına geçip oturdu. Hey ecanlı idi, bu hey ecanını
gizlem ey e de çalışm ıy ordu. Göze görünür bir üzüntü
içinde, am a acele et​m eden, sesini fazla y ükseltm eden
konuşuy ordu, özel, hatta olağanüstü bir m aksadı
olduğu söy ​l enebilirdi. Kesin bir kararla:

— Dinle, diy e başladı. Hepinizi şey tanlar alsın…


Çünkü, bir şey anlay am adığım ı şim di gö​r üy or, hem
apaçık görüy orum . Am a rica ederim seni sorguy a
çekm ey e geldiğim i sanm a!… Um u​r um da değil! Böy le
bir şey istem iy orum . Hatta sen kendin bütün sırlarını
bana açm ay a kalksan, belki dinlem ek bile
istem ey eceğim , tükürüp gide​c eğim … Buray a sadece,
kesin olarak gerçekten de deli olup olm adığını
anlam ay a geldim . Çünkü senin deli y ahut buna çok
y akın bir durum da olduğuna dair (bazı kim selerde)
bir inanç v ar. Ne y alan söy ley ey im : birincisi, senin şu
budalaca, kısm en de hiçbir şey le açıklanam ay an
iğrenç dav ​r anışlarına, ikincisi, son zam anlarda
annenle kız kardeşine karşı takındığın tav ra bakarak
ben de şahsen bu inancı pay laşm ay a kuv v etle
m ey lettim . Çünkü deli değilse, düny ada ancak
canav ar ruhlu bir insan, bir alçak onlara karşı böy le
dav rana​bilir… Şu halde sen deli olm alısın!…

— Onları göreli çok m u oldu?

— Şim di. Ya sen, o zam andan beri gör​m edin m i?


Kuzum söy lesene, nerelerde sürtü​y orsun? Üçtür gelip
seni arıy orum . Annen dün​den beri ağır hasta!… Sana
gelm ey e kalkıştı. Av doty a Rom anov na bırakm ak
istem edi. Tabii söz dinletem edi: “Eğer hasta ise, eğer
aklından zoru v arsa, ona annesinden başka kim
bakar?” eliy or. Tabii onu y alnız bırakacak değildik.
Kalkıp hep beraber geldik. Kapıy a kadar, onu hep y a​-
tıştırm ay a çalıştık. İçeri girince bir de ne görelim ? Sen
ev de y oksun!… Annen nah şuracıkta oturdu. On
dakika kadar oturdu, biz de sessizce başucunda
durduk. Sonra kalktı: “Madem ki so​k ağa çıkıy or,
dem ek ki hasta falan değil… Sade​c e annesini
unutm uş… Oğlunun kapısında durup ondan sadaka
gibi sev gi dilenm ek, bir anne için y akışık alm ay an,
utanç v erici bir şey dir” dedi. Ev e döner, dönm ez
y atağa y attı. Şim di ateşi v ar: “Görüy orum ki, o kız
için v akit buluy or” diy e söy leniy or. O kız dediği, Sofy a
Sem y onov na. Onu senin nişanlın v ey a m etresin falan
sanıy or, ney se… Hem en kalkıp Sofy a Sem y anov na’nın
ev ine gittim . Çünkü kardeş, işin doğrusunu öğrenm ek
istiy ordum . İçeri girince, ne görsem beğenirsin: bir
tabut, çocuklar ağlaşıp duruy or! Sofy a Sem y onov na
onların y as elbiselerini prov a etm ey e uğraşıy or… Sen
y oktun!… Bakındım , özür diledim v e oradan çıkıp
doğru Av doty a Rom anov na’y a durum u bildirdim .
Dem ek ki, bu tahm inler saçm a im iş, ortada sev gili
m ev gili diy e bir şey y ok. Delilik, en akla y akın bir
ihtim al olarak kalıy ordu, işte şim di de karşım da otur​-
m uş, âdeta üç günden beri bir şey y em em işsin gibi,
habire sığır söğüşü atıştırıp duruy orsun! Gerçi, deliler
de y em ek y er, am a sen bana bir kelim ecik olsun
söy lem edin… Am a hay ır deli değilsin sen!… Kalıbım ı
basarım ki deli değilsin!… Hay ır, hay ır, deli değilsin!…
Adam sen de, he​pinizi şey tan alsın!… Çünkü bu işte bir
gizlilik, bir sır v ar… Bu sırrı anlam ak için de kafa
patlat​m ay a hiç niy etim y ok. Buray a sadece
küfretm ek, y üreğim i ferahlatm ak için geldim .

Razum ihin bunları söy ley erek ay ağa kalktı v e


sözlerini şöy le tam am ladı:

— Şim di ben ne y apacağım ı biliy orum .

— Şim di sen ne y apm ak istiy orsun?


— Şim di ne y apm ak istediğim den sana ne?

— Dikkat et, kafay ı çekeceksin!

— Peki am a nasıl… Nasıl anladın bunu?

— Am m a da y aptın ha!…

Razum ihin bir dakika kadar sustu. Sonra ateşli bir


hey ecanla:
— Sen her zam an sağ duy usu pek y erinde bir
insandın, hiç, am a hiçbir zam an deli olm a​dın!… iy i
bildin! Kafay ı çekeceğim … Allaha ıs​m arladık, dedi v e
gitm ey e dav randı.
Raskolnikov :

— Razum ihin, diy e seslendi, galiba ev v elsi gün, kız


kardeşim le senden söz ettik.
Razum ihin birdenbire duraladı. Hatta y üzü biraz
sararak sordu:
— Benden m i söz ettiniz?… Peki am a ev v elsi gün
sen onu nerede görebilirdin?

Yüreğinin, göğsü içinde hey ecanla


güm bürdediğini keşfetm ek pekâlâ m üm kündü.

— Yalnız başına buray a geldi. Şurada otur​du v e


benim le konuştu.

— O m u!

— Ev et, O!

— Peki, sen ne dedin… Yani bana dair ne söy ledin,


dem ek istedim ?

— Ona senin çok iy i, nam uslu v e çalışkan bir insan


olduğunu söy ledim . Onu sev diğini söy lem edim , çünkü
o, bunu kendisi de biliy or!

— Kendisi de m i biliy or?…


— Am m a da soru ha?… Ben nerey e gider​sem
gidey im , başım a ne gelirse gelsin, sen onla​r ın
y anında, onların koruy ucusu olarak kalm alı​sın!…
Onları sana em anet ediy orum , Razum ihin! Böy le
söy lüy orum , çünkü, onu ne kadar sev diğini
biliy orum , kalbinin tem izliğine de inanıy orum !…
Sonra, y ine biliy orum ki, Av doty a Rom anov na da seni
sev ebilecektir, belki daha şim diden seni sev m ektedir.
Şim di artık karar senin: ister iç, ister içm e!… Bunu
sen kendin daha iy i takdir edersin!…

— Rody a’cığım … Bak şu işe… Hay Allah kahretsin!


… Peki am a sen nerey e gitm ek niy etindesin? Bana
bak: Bütün bunlar bir sır ise, m esele y ok!… Am a ben…
ben bu sırrı öğrene​c eğim !… Am a bunun saçm a bir şey
olduğuna, senin hay alinde y er bulan bir kuruntudan
başka bir şey olm adığına em inim … Bununla beraber,
y ine de sen, düny anın en m ükem m el, insanısın!… En
m ükem m el insanı!…

— Sana ay rıca söy lem ek istediğim bir şey v ardı,


am a sözüm ü kestin!… Az önce bu sırları öğrenm em ek
gerektiğine dair söy lediğin sözler çok akıllıca şey lerdi.
Hiç değilse şim dilik öğrenm ekten v azgeç de üzülm e!…
Vakti gelince her şey i öğrenirsin. Hele gerektiği
zam an!… Dün bi​r isi bana bir insanın her şey den önce
hav ay a ihti​y acı olduğunu söy ledi. Bu hav a lâfıy la ne
dem ek istediğini anlam ak için şim di ona gitm ek
istiy o​r um .

Düşünceli v e hey ecanlı bir halde ay akta du​r an


Razum ihin, aklından şunları geçiriy ordu: “Bu siy asi
bir suikastçı, m uhakkak!… Hem de şim di kesin bir
karar v erm ek arefesinde bulunuy or… Muhakkak bu
böy le… Başka türlü olam az… Duny a da bunu
biliy or…”

Sonra, her kelim enin üstünde ay rı ay rı du​r arak:

— Dem ek Av doty a Rom anov na sana geli​y or, sen


de, insana hav a, hem de çokça hav a gerektiğini
söy ley en adam la görüşm ek istiy orsun… Dem ek ki o
m ektup da… O da bu çeşit işlerden biri… diy e
m ırıldandı.
— Hangi m ektup?

— Av doty a Rom anov na bugün kendisini telâşa


düşüren, hem de çok, pek çok telâşa dü​şüren bir
m ektup aldı. Senden söz açtım , hiçbir şey
söy lem em em i rica etti. Sonra… Sonra, çok y akında
belki de birbirim izden ay rılacağım ızı söy ​l edi… Daha
sonra bir şey ler için bana uzun uzun teşekkürler etti
v e odasına çekilerek kapandı.

Raskolnikov , dalgın dalgın sordu:

— Dem ek bir m ektup aldı?

— Ev et; sen bunu bilm iy or m u idin?… Hım !…

İkisi de sustular…
— Allah’a ısm arladık Rodion, ben kardeş… öy le bir
zam an oldu ki… Ney se… Allah’a ısm arladık… Biliy or
m usun, öy le bir zam an oldu ki… Ne ise, Allah’a
ısm arladık… Benim de v aktim geldi. Artık
içm ey eceğim … Şim di lüzum u kalm a​dı… hay ır!

Gitm ekte acele ediy ordu. Am a tam korido​r a çıkıp


kapıy ı kapam ak üzere iken, birdenbire tekrar geri
döndü. Raskolnikov ’a bakm am ay a çalışarak:

— Ha sahi! dedi, şu cinay eti hatırlıy or m usun?


Hani Porfiri… Kocakarı filân? Şunu bil ki katil
y akalandı, kendiliğinden her şey i itiraf etm iş, bütün
delilleri ortay a koy m uş… Kim , biliy or m usun? Şu
aşağı katta çalışan boy acı usta​l arından biri… Hatırlar
m ısın, ben de herifi m ü​dafaa etm iştim … inanır m ısın,
kapıcı ile iki tanık y ukarı çıkarlarken, arkadaşı ile
m erdiv enlerdeki döv üş, o gülüşm e sahnesini, m eğer
m ahsus uy ​durm uş, sırf aldatm ak için y apm ış…
Köpekoğlu köpek, ne kurnaz, ne soğukkanlı im iş,
m eğer! İnanılır şey değil!… Am a herif kendisi itiraf
etm iş, Her şey i anlatm ış!… Ben de am a y anılm ı​şım
ha!… Bence bu adam , sadece, ikiy üzlülüğün, buluş
kabiliy etinin, adaleti y anlış y ola sürüklem e​n in
dâhiy ane bir örneğidir. Böy le olunca da he​r ifin bu
dav ranışına hiç şaşm am ak lâzım ! Böy leleri y ok m u
sanki? Am a zaaf gösterip itiraf et​m esine gelince, ben
bundan ötürü ona daha ça​buk inanıy orum !… Gerçeğe
daha uy gun. Am a ben o zam an ne kadar da
y anılm ışım !… Onları ne kadar m üdafaa etm iştim .
Onları koruy acağım di​y e kendim den geçm iştim !

Raskov nikov , göze görünür bir hey ecanla sordu:

— Kuzum söy lesene bana, bütün bunları nereden


öğrendin? Hem , bu m esele seni ne diy e bu kadar
ilgilendiriy or?

— Al sana bir m esele!… Beni ne diy e bu kadar


ilgilendiriy orm uş! Am m a da soru ha!… Başkalarıy la
beraber ben de Porfiri’den duy dum . Hem en hem en
her şey i ondan öğrendim .

— Porfiri’den ha?
— Ev et Porfiri’den.

Raskolnikov korku ile sordu:

— Ne dedi… Ne dedi o?

— Bana bu m eseley i etraflıca anlattı. Ken​di


usulünce, psikolojik esaslara day anarak açık​l adı.

— Dem ek o açıkladı? Kendisi sana açıkla​dı, ha?

— Ev et, ev et kendisi… Allahaısm arladık!… Sana


sonra daha başka şey ler de anlatacağım , am a şim di
işim v ar… öy le bir an oldu ki, ben de düşündüm ki…
Ney se… Bunu sonra!… Şim di ben ne diy e gidip
içeceğim ? Sen beni şarapsız da sarhoş ettin!…
Rody a’cığım , ben gerçekten de sarhoşum … Şim di ben
şarapsız sarhoşum … Ney se, Allahaısm arladık… Çok
y akında y ine gelirim …

Bunları söy ledikten sonra odadan çıktı… Ağır ağır


m erdiv enlerden inerken, kesin olarak kendi kendine
şu karara v ardı: “Ev et, bu siy asi bir suikastçı olacak…
Muhakkak, m uhakkak böy ​l e… işin içine kız kardeşini
de soktu… Av adoty a Rom anov na’nın karakterini
dikkate alacak olursak, bu pekâlâ m üm kün bir şey …
Aralarında gö​r üşm üşler… Av adoty a Rom anov na
zaten bunu bana çıtlatm ıştı… Birçok sözlerinden…
sözcükle​r inden… Manalı konuşm alarından hep bu
çıkı​y or… Bu karm akarışık durum u başka türlü nasıl
açıklay abiliriz? Hım !… Halbuki ben ne sanm ıştım !…
Am an Allah’ım , ben de tutup ne düşün​m üştüm !… Bu
bir gafletti… Ona karşı çok suç​l uy um … O gece,
koridorda, lâm banın altında kafam ı allak bullak
etm işti. Tüh… Ne kötü, ne bay ağı, ne adi şey ler
düşünm üştüm … Aferin Mikolka!… İtiraf ettiğine ne iy i
ettin! Şim di artık eski olay ları da ay dınlatm ak
kolay laşıy or!… O zam an geçirdiği hastalık… Onun her
şey e rağm en o garip dav ranışları… Hatta, hatta, daha
önce​l eri, üniv ersitede iken dikkati çeken o her zam an​-
ki gam lı v e som urtkan hali… Am a şim di şu m ek​t ubun
m anası ne?… Yanılm ıy orsam bunda da bir iş v ar… Bu
m ektup kim den acaba?… Doğru​su şüphe ediy orum
ben… Hım … Hay ır, ben bun​l arın hepsini
öğreneceğim …”

Duny a’y a ait olan her şey i hatırladı v e dü​şündü.


Yüreği buz gibi oldu. Yerinden fırlay ıp koşm ay a
başladı.
Razum ihin odadan çıkar çıkm az, Raskolni​k ov
y erinden kalktı. Pencerey e y aklaştı. Otur​m akta
olduğu odasının darlığını unutm uş gibi bir aşağı bir
y ukarı dolaştı. Sonra y ine gelip div ana oturdu. Âdeta
y epy eni bir insan olm uştu. Yine m ücadeley e
atılıy ordu, dem ek ki bir çıkar y ol bulunm uştu.

“Ev et, dem ek ki bir çıkar y ol bulunm uştu!


Gerçekten de bir m üddetten beri pek sıkışm ış,
tıkanm ış, her şey ıstırap v erici bir şekilde onu
boğm ay a başlam ıştı. Uy uşturucu bir şey in tesiri
altında kalm ış gibi idi. Porfiri’nin dairesinde ge​ç en şu
Mikolka sahnesinden beri, bir çıkış y olu
bulam am aktan, darlıktan boğulm ay a başlam ıştı.
Mikolka sahnesinden sonra, ay nı gün Sony a’nın
ev inde de bir sahne geçm işti. O bu sahney i, ön​c e
tasav v ur edebileceğinden çok, am a çok başka bir
şekilde y ürütm üş v e sona erdirm işti. Orada,
birdenbire pek zay ıf v e takatsiz görünm üş, hem de bir
v uruluşla bu hale gelm işti. Vicdanında bu y ükle bir
başına y aşay am ay acağını o zam an ken​disi, bizzat
kendisi, Sony a’y a, hem de çok sam i​m î olarak itiraf
etm işti. Ya Sv idrigay lov ? Bu Sv idrigay lov da bir
bilm ece idi. Sv idrigay lov onu ürkütüy or, rahatsız
ediy ordu; bu bir gerçekti. Am a büsbütün başka bir
y önden… Belki Sv idri​g ay lov ile de m ücadele etm esi
gerekecekti. Belki Sv idrigay lov da tam bir çıkış y olu
idi. Am a Porfiri’y e gelince, o bam başka bir m esele.”

“Dem ek ki, işi Razum ihin’e açıklay an, hem de


psikolojik bir tarzda açıklay an Porfiri im iş… Yine o
m elun psikolojik usulü kullanm ay a başla​dı. Porfiri
ha? Mikolka oday a girm eden önce, kendisi ile Porfiri
arasında geçen v e ancak bir türlü açıklanm ası
m üm kün olan o göz göze bakışm a sahnesinden sonra
Porfiri’nin bir dakika için olsun Mikolka’nın
suçluluğuna inanm ası ka​bil m i acaba? (Raskolnikov ,
Porfiri ile arasında geçen şu göz göze bakışm a
sahnesini, şu birkaç gün içinde birkaç sefer parça
parça hay alinde canlandırm ıştı. Sahnenin hepsini
birden hatırlam ay a gücü y etm em işti). O gün
aralarında öy le sözler geçm iş, karşılıklı olarak
birbirlerine öy le bakışlar fırlatm ışlar, öy le tav ırlar
takınm ışlar, bazı sözleri öy le jestlerle v e öy le bir tonla
söy le​m işler v e konuşm alarında öy le bir raddey e gel​-
m işlerdi ki, bütün bunlardan sonra, bir Mikolka’nın
(Porfiri’nin, daha ilk dav ranış v e ilk sözde içini ezbere
okuduğu bir Mikolka’nın) Porfiri’nin edindiği
kanaatleri değiştirm esine im kân y oktu.”
“Bak hele! Hatta Razum ihin bile nerdey se şüphe
etm ey e başlam ıştı! Dem ek ki, o zam an koridorda,
lâm ba y anında geçen sahne, boşuna gitm em iş… O da
hem en soluğu Porfiri’de alm ış… Peki am a Porfiri hangi
sebeple, niçin onu aldat​m ay a çalıştı?… Onun,
Razum ihin’in şüphelerini Mikolka’nın üstüne
çekm ekten m aksadı ne olabi​l ir? Hay ır, m uhakkak ki
kafasında tasarladığı bir şey v ar. Herifin gizli bir
niy eti v ar, am a ne? Gerçekten de o sabahtan beri
hay li zam an, hem de bir hay li zam an geçtiği halde,
Porfiri’den en küçük bir haber bile çıkm adı. Bu,
elbette iy i bir şey değil…”

Raskolnikov kasketini aldı, bir an düşündük​t en


sonra, odasından çıktı. Bütün bu m üddet içinde, uzun
zam andan beri ilk defa olarak ken​disini, hiç değilse,
aklı başında hissediy ordu. “Ne pahasına olursa olsun
şu Sv idrigay lov ile kozum u elden geldiği kadar çabuk
pay laşm alıy ım . Öy le zannediy orum ki, galiba o da,
benim kendisine gitm em i bekliy or” diy e düşündü. Şu
anda y orgun kalbi birdenbire öy le bir nefretle dolup
taştı ki, belki de ikisinden birini, y a Sridrigay lov ’u
v ey a Porfiri’y i öldürebilirdi. Şim di ol​m asa bile, hiç
değilse ileride bunu y apabilecek bir durum a
geleceğini hissediy ordu. “Görürüz, görürüz!” diy e
kendi kendine tekrarladı.
Am a sofa kapısını henüz açm ıştı ki; birden​bire
Porfiri ile karşılaştı. Porfiri ona geliy ordu. Raskolnikov
biı an dona kaldı, am a y alnız bir an… Am a tuhaf değil
m idir, Porfiri’nin gelişine pek de şaşm adı v e hem en
hem en de ondan korkm adı. Yalnız irkildi, am a pek
çabuk, bir anda toparlandı. “Bu belki de, sonuç! Am a
ben duy ​m adan nasıl da böy le kedi gibi sessizce geldi?
Yoksa kapıdan m ı dinledi?”

Porfiri Petrov iç gülerek:

— Rodion Rom anov iç, galiba m isafir bek​-


lem iy ordunuz! diy e hay kırdı. Çoktandır uğram ak
istiy ordum . Bugün ev inizin önünden geçerken hay di
şuna beş dakika için bir uğray ay ım , dedim . Galiba bir
y ere gidiy ordunuz? Size m âni olm am . Yalnız m üsaade
ederseniz, şöy le bir sigara içey im .

— Rica ederim , oturunuz Porfiri Petrov iç,


oturunuz!
Raskolnikov görünüşte m isafirine öy le dost​ç a, öy le
sev inçli bir y üzle y er gösterdi ki, eğer kendi halini
görebilsey di, buna kendisi de şa​şardı. Az önceki bütün
izlem ler, arkalarında en küçük bir iz bile bırakm adan
silinip gitm işti. Bazen, hay dutların eline düşen bir
adam , tıpkı böy le, y arım saat, ölüm korkuları
geçirerek titrer. Am a bıçak çekilip gırtlağına
day ay ınca, bütün o korkular geçer.

Raskolnikov , Porfiri’nin karşısına geçip otur​du.


Gözünü kırpm adan ona bakm ay a başladı. Porfiri
gözlerini süzerek sigarasını içm ey e başladı.
Raskolnikov , sanki kalbinden bağırm ak is​t em iy le
kıv ranıy ordu: “E… Hay di, söy le, söy lesene!… Peki,
niçin, niçin konuşm uy orsun?”

Sigarasını içip bitiren v e dinlenen Porfiri, nihay et


konuştu:

— Ah şu sigara ne zararlı şey !… Zararlı, zararlı


am a işte bir türlü bırakam ıy orum !… Öksürüy orum ,
boğazım gıcıklanıy or, tık nefes oldum . Biliy or
m usunuz, ben oldukça ürkeğim … Geçen​l erde doktor
B… e başv urup kendim i baktır​dım . Bu hekim
hastalarını en az y arım saat m ua​y ene eder. Beni
görünce ilkin alay etti. Göğsü​m ü, ciğerlerim i dinledi.
Tık tık diy e v urdu. Sonra: Sigara içm ey eceksin, sende
ciğer büy üm esi v ar, dedi. İy i hoş am a bundan nasıl
v azgeç​m eli? Ne ile av unm alı? Felâkete bakın ki, içki
de içm iy orum . Heh, heh, heh!… İçki içm em ek de
m eğer bir felâketm iş!… Görüy orsunuz ki düny ada her
şey nispî im iş. Rodion Rom anov iç, her şey nispî!…

Raskolnikov , tiksinerek: “Ne o, y oksa y ine eski


bey lik num aralarına m ı başlıy or!” diy e düşündü. Son
görüşm elerinde aralarında geçen sah​n eleri birdenbire
hatırladı. O zam anki duy gular, adeta bir dalga
halinde y üreğine hücum etti.

Porfiri Petrov iç oday ı gözden geçirerek söz​l erine


dev am etti:

— Ev v elsi gün akşam üzeri size bir defa daha


gelm iştim . Haberiniz y ok galiba? Bu oday a girdim .
Bugünkü gibi, ev inizin önünden geçiy or​dum , hay di
şunu bir ziy aret edey im , dedim , gir​dim , oda kapınız
ardına kadar açıktı. Etrafım a bakındım , bekledim ,
hizm etçinize adım ı söy lem e​den çıkıp gittim . Siz
kapınızı kilitlem ez m isiniz?

Raskolnikov ’un y üzü saniy eden saniy ey e


kararıy ordu. Porfiri onun aklından geçenleri adeta
tahm in ediy or gibi idi.
— Ev et, dostum Rodion Rom anov iç, size
düşüncelerim i söy lem ey e geldim . Zaten bu
açıklam ay ı y apm ak zorunda idim . Yüzünde hafif bir
gülüm sem e ile sözlerine dev am etti. Hatta av ucu ile
hafifçe Raskolnikov ’un dizine v urdu. Am a hem en o
anda y üzü birdenbire ciddileşti, düşünceli bir hal aldı.
Hatta y üzünde, Raskolnikov ’u şaşırtan kedere benzer
bir şey ler bile v ardı. De​l ikanlı onun y üzünü hiçbir
zam an bu halde görm em iş, bu halde göreceğini de
aklından geçirm em işti.

— Rody on Rom aniç, son defa aram ızda garip bir


sahne geçm işti. Hoş, ilk görüştüğüm üz gün de,
aram ızda y ine garip bir sahne geçm işti. Am a o
zam an… ne ise, olan oldu… Mesele şu ki; belki de size
karşı çok suçlu bir durum a düşüy o​r um . Bunu
hissediy orum . O gün birbirim izden nasıl ay rıldığım ızı
herhalde hatırlıy orsunuzdur? Sizin sinirleriniz
adam akıllı gerilm iş, dizleriniz titriy ordu. Benim de
sinirlerim berbattı, benim de dizlerim titriy ordu.
Hem biliy or m usunuz, o gün aram ızda geçen şey ler
pek de kibarca değildi. Hâlbuki biz de ne de olsa çelebi
insanlarız. Yani her ne olursa olsun, her şey den önce
çelebiy iz. Bunu unutm am ak lâzım . Halbuki o gün işi
nere​l ere kadar v ardırdığım ızı hatırlıy or m usunuz? Bu
ise hiç de kibarca bir şey değildi.
Başını kaldırarak bütün dikkatiy le Porfiri
Petrov iç‘in y üzüne bakan Raskolnikov , hay retle kendi
kendine: “Neler söy lüy or bu adam , beni ne sanıy or?”
diy e aklından geçirdi.

Sanki bakışlarıy la eski kurbanını daha fazla


şaşırtm ak istem iy orm uş, sanki eskiden tatbik ettiği
kendi usul v e hilelerini küçüm süy orm uş gibi başını
biraz geriy e atarak gözlerini indiren Porfiri Petrov iç,
sözlerine dev am etti:

— Şim di açık dav ranm akla daha doğru ha​r eket


etm iş olacağım ızı düşündüm . Ev et, bu şüpheler v e
sahneler böy le uzay ıp gidem ez… Geçen sefer, şay et şu
Mikolka aray a girm esey di, aram ız​daki konuşm aların
nerey e v aracağı kestirilem ezdi tasav v ur eder m isiniz,
şu kahrolası esnaf kılıklı adam o gün benim odam da,
bölm enin arkasında idi. Siz bunu tahm in edebilir
m isiniz?… Siz, tabii, şim di biliy orsunuz; sonradan size
uğradığını ben de öğrendim . Am a o zam an sizin
tahm in ettiğiniz şey ler olm adı: adam gönderip hiç
kim sey i çağırt​m adım v e o zam an hiçbir şey hakkında
da em irler v erm edim . Niçin em ir v erm ediğim i belki
de so​r arsınız? Bilm em ki bunu size nasıl anlatay ım ?
Bütün o olup bitenler âdeta beni de sersem e
çev irm işti. Ancak kapıcıları çağırtabilm işim . (Ge​-
çerken herhalde kapıcıları görm üşsünüzdür.) O
zam an kafam da birdenbire şim şek gibi bir düşün​c e
çakm ıştı. O zam an, Rodion Rom aniç, kesin olarak
inanm ış bulunuy ordum . Şay et, geçici bir zam an için
bir şey i elim den kaçırsam bile bir başka şey in
kuy ruğuna y apışır v e bunu bir daha elim den
bırakm am ! Çabuk kızan bir huy unuz v ar Rodion
Rom aniç! Kısm en öğrendiğim i üm it etm ekle iftihar
edebileceğim karakterinizin v e y ü​r eğinizin öteki
başlıca özelliklerinden başka çok çabuk kızan bir
huy unuz v ar… Am a pek tabii olarak bir adam ın
kalkıp da bütün sırlarını size açm asının her zam an
görülen bir hâdise olm adı​ğ ını o zam an ben de
düşünebilirdim . Gerçi bazen bilhassa karşım ızdaki
adam ın bütün taham m ülü​n ü taşırdığım ız zam an
böy le itiraflarda bulunduğu görülm üş şey lerdir.
Ancak bunlar pek sey rek rastlanan hallerdir. Bunu
ben de düşünebilirdim . Hay ır, diy orum , elim e
küçücük bir delil geçse! Küçücük, m innacık da olsa!
Bir tane delil geçirebilsem ! Am a bu, öy le bir şey olsun
ki, onu elim le tutabiley im . Psikolojik değil de m addî
bir şey olsun!… Çünkü diy ordum , şüphelendiğim
adam gerçekten de suçlu ise m uhakkak ondan, hiç
olm azsa el ile tutulur bir ipucu v erm esini
bekley ebilirdim . Bu gibi hallerde hiç beklenm edik
sonuçlarla da karşılaşm ay ı göze alm ak lâzım dır. Ev et
Rodion Rom anov iç, o zam an ben sizin ka​r akterinize
güv eniy or, her şey den çok ondan y ar​dım
bekliy ordum . O zam an bütün üm idim i size
bağlam ıştım .

Raskolnikov , sorduğu suali iy ice tartm adan:


nihay et:

— Peki am a … Niçin şim di hep böy le konu​-


şuy orsunuz? Diy e sordu. Sonra bir türlü işin içinden
çıkam ay arak: “Bu adam nelerden bahsedi​y or?
Gerçekten de beni suçsuz sanm ası m üm kün m ü? Diy e
aklından geçirdi.

— Niçin m i böy le konuşuy orum ?. Çünkü size


izahat v erm ey e geldim , y ani şey , bunu kutsal bir
v azife say ıy orum . Her şey in nasıl olup bit​t iğini, o
zam anki keder v e üzüntülerin bütün hikây esini
tam am ıy la size anlatm ak istiy orum . Ro​dion
Rom anov iç, size çok ıstırap çektirdim . Ben canav ar
değilim . Bütün bu hareketlerin, kara dü​şünceli, am a
m ağrur v e m ütehakkim , sabırsız, ev et bilhassa
sabırsız bir insana ne kadar ağır gelece​ğ ini çok iy i
anlıy orum . Bütün görüşlerinizi pay laşm am akla
beraber her halde sizi iy i y ürekli, hatta y üksek ruhlu
bir insan olarak görüy orum . Her şey den önce kim sey i
aldatm ay ı istem ediğim için bunu, düpedüz v e büy ük
bir açık y üreklikle önceden söy lem ey i bir borç
biliy orum . Daha ta​n ıdığım ilk anlardan itibaren size
kanım kay na​m ıştı. Belki de benim bu sözlerim e
gülüy orsunuzdur? Hakkınız v ar. Biliy orum , daha ilk
tanıştığı​m ız gün benden hoşlanm am ıştınız… Çünkü
as​l ına bakarsanız, hoşlanm anız için ortada bir se​bep
de y oktu. Am a siz, nasıl kabul ederseniz edi​n iz,
üzerinizde bıraktığım tesiri, bütün v asıtalara
başv urarak düzeltm ek istiy orum . Benim de bir
v icdanım , bir kalbim olduğunu şim di size ispat etm ek
arzusunday ım . Ve bunu sam im î olarak söy lüy orum .

Porfiri Petrov iç v akarlı bir eda ile sustu.


Raskolnikov , içine y eni bir korku dalgasının
saldırdığını hissetti. Porfiri’nin kendisini suçsuz say ​-
dığı düşüncesi, birdenbire onu korkutm ay a baş​l adı.

Porfiri Petrov iç:


— O zam an bütün bunların birdenbire nasıl
başladığını sırasıy la v e baştanbaşa anlatm ay a
bilm em lüzum v ar m ıdır? Diy e dev am etti. Ben öy le
zannediy orum ki, lâzım olm ak şöy le dursun, fuzulidir.
Sonra bunu benim becerebileceğim de şüphelidir.
Çünkü bunu tafsilâtlı olarak nasıl anla​t abilirsin? İlkin
ortalıkta birtakım dedikodular dolaşm ay a başladı. Bu
dedikodular ne çeşit şey lerdi? Bunları kim v e ne
zam an çıkarm ıştı? İş ne m ünase​betle size gelip
day anm ıştı? Bunların üstünde dur​m ay ı da fazla
buluy orum . Bendeki şüpheler ise tam am ıy la tesadüfî
olarak başladı. Hem de gelişigü​zel bir tesadüfün
neticesi olarak… Bu tesadüf olabi​l irdi de olm ay abilirdi
de. Bu tesadüf nedir? Hem … Öy le zannediy orum ki
bunu anlatm ay a hacet y ok. Bütün bu söy lenti v e
tesadüfler o zam anlar bende ay nı düşüncenin
doğm asına sebep oldu. Ev et, her şey i itiraf ettiğim e
göre, ne y alan söy ley ey im , size ilk olarak ben
saldırm ıştım . Meselâ, kocakarının kendisine bırakılan
rehinlerin üzerine koy duğu işaretler… Bütün bu
budalaca şey ler. Size bu çe​şit buna benzer daha
y üzlerce tesadüfü say m ak m üm kündür. Sonra, polis
karakolunda geçen sahney i de, y ine tesadüfen o
zam an bütün tafsilâtıy la öğrenm ek fırsatını elde
ettim . Hem de şöy le geçer ay ak değil, dikkati çekici bir
şekilde bu sahnede başrolü oy nay an v e kendisi de
farkında olm adan, şaşılacak şekilde, sahney i m ağlûp
eden birinin ağzından dinledim . Bu v esile ile şunu
söy ley ey im ki, aziz Rodion Rom anov iç, bu şartlar al​-
tında belli bir y öne y önelm em ek m üm kün m ü idi?
Gerçi bir İngiliz atasözü: “Yüz tav şandan hiçbir zam an
bir at m ey dana gelem ey eceği gibi, y üz şüpheden de
hiçbir zam an bir delil m ey dana getirilem ez!…” der.
Am a bu, m antığın, sağduy unun sesidir. Am a sen gel
de insanın içindeki ih​t iras iblisine lâf anlat! Çünkü,
sorgu y argıcı da nihay et bir insandır. Bu sebeple bir
dergide çıkan bir m akalenizi de hatırladım . Hani, beni
ilk ziy a​r et ettiğiniz gün üzerinde uzun uzun
konuştuğu​m uz şu m akaleniz! Ben o zam an
düşüncelerinizle alay etm iştim . Maksadım sizi
kızdırm aktı. Tek​r ar ediy orum . Rodion Rom anov iç, siz
sabırsız v e çok hastasınız!… Cüretli, kibirli, ciddî bir
insan olduğunuzu v e… duy gulu çok duy gulu oldu​-
ğunuzu çoktandır biliy ordum . Ben bu çeşit duy uları
çok iy i bilirim . Makalenizi okuy unca, onu hiç y abancı
bulm adım . Bu m akale, uy kusuz ge​c elerde, içinizde,
dizginsiz, y ularsız bir hey ecan fırtınası köpürüp
taşarken, kalbiniz kabarıp çatlay acakm ış gibi
v ururken, siz ise bu coşkunlukları frenlem ey e
çalışırken gönlünüze doğm uştu. Oy sa ki, gençlik
çağlarının bu frenlenm iş m ağrur coşkunluğu ne
tehlikedir!… Ben o zam an m aka​l enizle alay etm iştim ,
am a şim di, gençliğin bu ilk ateşli kalem tecrübesini
um um iy etle, bir am atör olarak, çok sev diğim i size
söy ley ebilirim . Sis, du​m an v e bu sis arasında inley en
bir tel!… Gerçi m anasız v e fantastik bir m akale am a
içinde öy le bir sam im iy et, satın alınam ay an öy le bir
gençlik gururu, öy le sonsuz bir cüret pırıldıy or ki…
Ka​r anlık bir y azı am a çok güzel… O zam an y azınızı
okum uş v e bir kenara koy m uştum . Kenara ko​y arken
de: “Bu adam bu kadarla kalm ay acak!’ diy e
düşündüm . Şim di söy ley in bana bakay ım , bu
geçm işten sonra, onun arkasından gelenlerle nasıl
olur da ilgilenm em ? Ah, efendim , ben san​k i bir şey
söy ledim m i? Ben şu anda herhangi bir şey iddia
ediy or m uy um ? Ben sadece o zam an bir m üşahedede
bulunm uştum . Düşünüy orum , ne v ar sanki bunda?.
Hiç değil m i?… Hiç, sadece düpedüz bir hiç!… Bir sorgu
y argıcı olarak benim bu işe gönül v erm em , hiç de
uy gun olm asa gerek, işte elim de bütün delilleriy le bir
Mikolka v ar; siz ne derseniz dey iniz am a ortada bir
gerçek v ar. O da kendi psikolojisini getiriy or!…
Onunla m eş​g ul olm ak lâzım ! Çünkü m esele benim için
bir ölüm kalım m eselesidir. Bütün bunları şim di size
ne diy e anlatıp duruy orum , biliy or m usunuz? Me​-
seley i bilm eniz v e o günkü haince dav ranışım ​dan
ötürü beni gerek aklınızla, gerek v icdanınız​l a ittiham
etm em eniz için! Sahi söy lüy orum , o gün​k ü
dav ranışım da hiçbir kötülük y oktu. Heh, heh!…
Diy eceksiniz ki: O zam an gelip ev inizi ni​ç in
aram adım ? Geldim , geldim , heh, heh, gel​dim … Siz
burada y atağınızda hasta y atarken gel​dim .. Tabii
resm î olarak, kendi hüv iy etim le gel​m edim , am a gelip
aradım … Daha ilk şüphelerin uy andığı gün ev iniz en
gizli köşe bucağına ka​dar dikkatle araştırıldı! Am a
umsonst ! [Metinde Alm anca y azılm ıştır, (nafile,
boşuna) m anasına gelir.] O zam an kendi kendim e:
şim di bu adam bana gelecek, ken​di kendine gelecek,
hem de kısa bir zam anda gelecektir, suçlu ise m utlaka
gelecektir, bir baş​k ası olsay dı gelm ezdi, am a bu
m utlaka gelir, di​y e düşündüm . O günlerde Bay
Razum ihin’in, ağ​zından nasıl bazı sözler kaçırm ay a
başladığını ha​t ırlıy or m usunuz? Sizi
hey ecanlandırm ak için bu​n u biz tertiplem iştik; size
ağzından kaçırm ası için ortay a m ahsus bazı
söy lentiler atm ıştık… Çünkü Razum ihin öy le bir
adam dır ki, hoşnutsuzluğunu hiçbir zam an içinde
saklay am az!… Bay Zam y otov ’a gelince, her şey den
önce sizin o m üthiş öfkeniz, o delice cesaretiniz
dikkatini çekm işti: Bir m ey hanede bir insanın kalkıp
da, birdenbire “ben öldürdüm !” diy e ağzından
kaçırabilm esi için, aşırı derecede cesur, aşırı derecede
küstah olm ası lâzım dır. Şay et bu adam gerçekten de
suçlu ise, çok m ücadeleci biri olm ası lâzım !… O zam an
ben böy le düşünm üştüm . Beklem ey e başladım . Dört
gözle sizi bekliy ordum . O gün şu zav allı Zam y otov ’u
da düpedüz y ere serm iştiniz! v e… bütün m esele şu iki
uçlu m elun psikolojide idi… Ney se gelm enizi öy le
bekliy ordum ki… Baktım , geliy orsunuz!… Sizi Allah
gönderm işti. Geldiğinizi görünce y üreğim öy le
çarpm ay a baş​l adı ki, y üreğim öy le çarpıy ordu ki…
Eh!… Hem o zam an gelm enize ne lüzum v ardı? Ya o
gülü​şünüz… Ya o gülüşünüz!… Ev e girerken o gülü​-
şünüzü hatırlıy or m usunuz?… Adeta bir cam ın
arkasından sey rediy orm uşum gibi bütün bunların
m anasını anlam ıştım . Şay et sizi böy le özel bir şekilde
beklem em iş olsay dım , gülüşünüzden hiç​bir m ana
çıkarm ay acaktım . İnsanın belli bir ruh hali içinde
bulunm ası böy ledir işte!… Ya Bay Razum ihin’in o
günkü hali!… Ya şu taş? Ya şu taş? Hatırlıy or
m usunuz, hani şu altında şey leri sakladığınız taş… Bir
bostanın içinde, ev et bir bostanın içinde, onu âdeta
görür gibi oluy orum . Sahi, siz Zam y otov ’a ondan
bahsetm iştiniz. Son​r a, ikinci sefer bana geldiğiniz
zam an da galiba y ine bahsetm iştiniz değil m i? Ya o
zam an m a​k aleniz üzerinde nasıl durm uştuk? Siz onu
nasıl açıklam ıştınız!… Makalenizde y er alan her sö​-
zünüz iki m anay a gelebilirdi. Âdeta her sözün altında
ikinci bir söz y er alm ış gibi idi. İşte böy ​l e azizim Rodion
Rom aniç, ben son işaret dire​ğ ine bu y oldan y ürüy erek
geldim , am a alnım ı direğe çarpınca, aklım başım a
geldi. Kendi ken​dim e: Ben böy le nerey e gidiy orum ?
diy e sor​dum . İnsan isterse, bütün bunları son haddine
kadar, tam am ıy la ters taraftan açıklay abilir… Hatta
böy lesi daha tabii görünür. Ev et, bunun tabii
olacağını ben de kabul ederim . Ne zahm et​l ere
katlanıy orum ! “Hay ır, küçücük bir delil bulabilsem
çok daha iy i olur.” diy e düşünüy ordum . Fakat şu
kapının çıngırağı hikây esini haber alınca
sev incim den y üreğim ağzım a geldi, bütün v ücu​dum u
bir ürperti sardı. İşte aradığım delil kar​şım da idi! Ta
kendisi! O zam an bu delil üstün​de durup
düşünm edim . Düpedüz düşünm ek iste​m edim . Şu
esnaf kılıklı adam y üzünüze karşı (Katil!) diy e
bağırdıktan sonra, ona bir kelim e bile sorm ay a cesaret
edem eden onunla nasıl y an y ana y üz adım
y ürüdüğünüzü kendi gözlerim le görm ek için o
dakikada sev e sev e cebim den bin ruble v erm ey e
hazırdım . Ya sırtınızdaki şu ürper​t iler? Sonra,
hastalığınız sırasında, ateşler için​de, kendinizi bilm ez
bir halde kapının çıngırağını çalm anız!… Bütün
bunlardan sonra, aziz Rodion Rom aniç, o zam an size
karşı y apm ış olduğum şakalara şaşm am anız lâzım dır!
Hem tam o daki​k ada bana gelecek ne v ardı sanki?
Gerçekten de sanki birisi sizi oray a atıv erm işti. Şay et
şu Mikolka gelip de bizi ay ırm asay dı… Mikolka’nın o
zam an, nasıl geldiğini hatırlıy orsunuz, değil m i?…
İy ice hatırınızda m ı? Bu gerçekten de bir y ıldırım dı…
Sanki ay aklarım ın dibine bir y ıldı​r ım düştü… Am a
ben bu y ıldırım ı nasıl karşıla​dım ? Bu y ıldırım a şu
kadarcık olsun inanm adı​ğ ım ı siz de gördünüz! Ne
gezer!… Siz gittikten sonra bazı noktalara öy lesine
düzgün, öy lesine düzgün cev aplar v erdi ki, şaşm aktan
kendim i alam adım . Am a y ine de söy lediklerinin
zerresine inanm adım . Bir insanın kafası bir
düşüncey e saplanm ay a görsün! Hay ır, hay ır, diy e
düşündüm . Morgen Fri! [Aslında Alm anca
y azılm ıştır.] Mikolka ney in nesi!

Raskolnikov :
— Halbuki az önce Razum ihin bana, Mikol​k a’nın
suçluluğuna hâlâ inandığınızı söy lüy ordu. Hatta
Razum ihin’i de kendiniz buna inandırm ış​sınız, dedi.

Am a burada nefesi tıkanarak sözünü


tam am lay am adı. Porfiri’nin, kendisini çok iy i
anlam ış bir insan sıfatıy la, nasıl kendi kendini inkâr
etti​ğ ini, tarif edilm ez bir hey ecan içinde dinlem işti.
Söy lenilen şey lere inanm aktan korkuy ordu v e
inanm ıy ordu da… İki m anay a gelen bu sözlerden
büy ük bir hırsla, daha açık, daha kesin bir şey ler
arıy or v e y akalam ay a çalışıy ordu.

O zam ana kadar hep susm uş olan Raskolni​k ov ’un


bu sorusuna âdeta sev inen Porfiri Petro​v iç:

— Bay Razum ihin m i? diy e bağırdı… He he-he!


Ev et, bay Razum ihin’i kenara atm ak lâ​zım dı. İki
kişiy e bir börek, sana ne gerek. Bay Razum ihin
bam başka bir adam , hem bu işle hiç​bir ilgisi de y ok.
Bana geldiği zam an y üzü sap​sarı idi. Onu kendi haline
bırakalım , ne diy e işlerim ize karıştıralım !…
Mikolka’y a gelince, onun ne biçim bir adam
olduğunu, daha doğrusu, be​n im gözüm le onu,
tanım ak ister m isiniz? Bir defa, her şey den önce bu
Mikolka, henüz er​g enlik çağına gelm em iş bir
çocuktur, hani korkak değil, sanatkâr gibi bir şey …
doğrusu, onu böy le anlatışım a gülm ey iniz! Saf v e
çabuk tesir altında kalan bir çocuk, iy i y ürekli v e
hüly acıdır. Çalar, söy ler, dans eder. Söy lediklerine
göre öy le güzel hikây eler anlatırm ış ki, başka y erler​-
den kalkıp onu dinlem ey e gelirlerm iş! Okula da
gidiy orm uş… Gülm ekten katılm ası için parm ağı​n ızın
ucunu gösterm ek y eterm iş… Kedisini kay ​bedecek
kadar içtiği olurm uş… Am a bunu bir sefahat olarak
değil, çocukça bir dav ranışla, onu içirdikleri zam an,
ara sıra y aparm ış… O zam an hırsızlık etm iş… Hırsızlık
ettiğinin farkında değil: “Yerde bulup kaldırdıy sam
bu da hırsızlık m ı say ılır?” diy or. Bu adam ın bir
Raskolnik [On y edinci y üzy ıl ortalarında Rusy a’da,
bir sıra tarikatın m ey dana gelm esini doğuran bir din
hare​k eti.] oldu​ğ unu, hatta Raskolnik değil de, bir
tarikata bağ​l ı olduğunu bilm em biliy or m usunuz?
Onun aile​sinde göçebeler bulunm aktadır. Kendisi son
zam anlarda köy ünde iki y ıl kadar bir Staretz’e
[Staretz: Bazı papazlara, v ey a doğudaki şey hle​r e
benzey en bazı ruhani reislere v erilen isim .] m üritlik
etm iş. Ben bütün bunları Mikolka’dan v e onun
Zaray sk’lı hem şerilerinden öğrendim . Bu daha bir şey
değil. Bir aralık çöllere kaçm ak istem iş… Aşırı
derecede sofu im iş… Gecelerini Tanrıy a dua etm ekle
geçirir, “en gerçeklerinden” olm ak üzere, kutsal
kitaplar okuy arak âdeta kendinden geçerm iş…
Petersburg onun üzerinde büy ük bir tesir y apm ış…
Burada kadına v e iç​k iy e dadanm ış… Çabuk tesir
altında kalan bir huy u v ar. Staretz’i de, her şey i de
çabucak unutuv erm iş… öğrendiğim e göre, buradaki
sanatçı​l arım ızdan biri kendisiy le ilgilenm iş, ona ders
v erm ey e başlam ış, derken efendim , tam da bu sırada
başına bu iş geldi! Bu hâdise onu fena halde ürküttü,
kendini asm ay a kalkıştı. Kaçm ak istedi. Halkta,
adalet sistem im iz hakkında y erle​şen bu inanışa karşı
ne y apılabilir? Yalnız “m ah​k em e” sözü bile onların
akıllarını başlarından alm ay a y etiy or. Bunda kim in
ne suçu v ar? Yeni m ahkem elerden bahsediy orlar…
İnşallah! Her ne ise, hapishanede Mikolka’nın eski
sofuluğu dep​r eşti. Herhalde eski Staretz’ini hatırlam ış
olacak!.. Yeniden kutsal kitaplara sarıldı. Bilir m isiniz
Rodion Rom anov iç, onlardan bazıları için “çile
çekm ek” ne dem ektir? Onlar, şunun için v ey a bunun
için değil, düpedüz “Çile çekm ek gerek​t iği için” çile
çekerler… Hele bu çile dev letten geliy orsa, değeri
büsbütün artar!… Meslek ha​y atım da bir m ahkûm
tanıdım . Tam bir y ıl uslu uslu zindanda y attı.
Geceleri sobanın üstünde boy una İncil okurdu. Okuy a
okuy a öy le bir hale geldi ki, bir gün duv ardan bir
tuğla sökerek, or​t ada hiçbir sebep y okken, m üdürün
kafasına fır​l attı. Hem de ne hesaplı bir atış: adam a bir
za​r ar gelm esin diy e, tuğlay ı m ahsus tam bir m etre
üstünden aşırarak atm ıştı! Am irine bir silâhla
tecav üze y eltenen bir m ahkûm un başına ne gele​-
ceğini bilirsiniz! O, bir defa “çile çekm ey e” ka​r ar
v erm işti! İşte şim di ben, Mikolka’nın da “Çi​l e çekm ek”
isteğine v ey a buna benzer bir isteğe kapılm ış
olm asından şüphe ediy orum ! Ben bunu kesin olarak,
hatta gerçeklere day anarak biliy o​r um ! Am a benim
bunu bildiğim den onun haberi y ok! Yoksa, böy le bir
halk arasından fantastik insanların çıkabileceğine
ihtim al v erm iy or m usu​n uz?… Hem de sık sık çıkar.
Staretz, Mikolka’​n ın üzerinde, hele kendini asm ay a
kalkıştıktan sonra, y eniden tesirini gösterm ey e
başladı. Hoş, zaten bütün bunları bir gün kendisi gelip
bana anlatacaktır y a. Sonuna kadar day anabileceğini
sanıy or m usunuz? Göreceksiniz, sözünden döne​c ektir!
Gelip, v erdiği ifadelerden dönm esini her an
bekliy orum . Şu Mikolka’y a kanım kay nadı, doğrusu,
onu esaslı bir şekilde inceliy orum . Ne dersiniz! Heh -
heh - heh! Birçok noktalarda ba​n a düzgün v e rabıtalı
cev aplar v erdi. Gerekli bazı bilgiler edindiği, ustaca
hazırlandığı besbelli! Buna karşılık diğer bazı
noktalarda ise, aklını pey nir ekm ekle y em iş gibi
hiçbir şey cikler bilm i​y or. Hiçbir şey in farkında değil,
üstelik, bilm ediğinin kendisi de farkında değil! Hay ır,
aziz Rodion Rom aniç, bu işle Mikolka’nın hiçbir ili​şiği
y ok!… Burada, zam anım ızın, çağım ızın, fan​t astik,
karanlık bir olay ı ile karşı karşıy ay ız! İn​sanların
y üreğine şaşkınlığın y ay ıldığı; kanın “tazelik v erdiği”
düşüncesinin baş tacı edildiği: “bütün hay at
konfordan ibarettir!” sözlerinin propaganda edildiği
bir çağda y aşıy oruz. Burada kitapların, nazariy elerin
kurbanı olm uş dim ağlar​l a karşı karşıy ay ız!… Burada
ilk adım ı atm anın kararını görüy oruz. Am a bu,
bam başka, nev i şahsına m ahsus bir karardır. Karar
v erm iş, am a cinay ete, dağdan v ey a tar çan
kulesinden düşercesine, âdeta başkasının ay aklarıy la
sürüklendi. Arkasından kapıy ı kilitlem ey i unuttu.
Am a na​zariy esine boy un eğm ek için adam öldürdü.
Hem de iki kişinin canına kıy dı. Öldürdü am a para​-
ları alm asını becerem edi. Alabildiklerini de bir taşın
altına götürüp sakladı. Kendisi kapının ar​k asında
bulunduğu sırada kapı zorlanıp çıngırak da
çalınırken, çektiği korku v e hey ecan ona y et​m em işti.
Sonra, bir hum m a nöbetinin ateşleri arasında bu
çıngırağı hatırladı. Sırtında duy duğu o ürpertiy i
y eniden duy m ak isteğine kapıldı, kal​k ıp oray a gitti.
Am a diy elim ki bütün bunlar hastalık sırasında
olm uştu. Am a ortada bir baş​k a şey v ar: Bu adam bir
katil olduğu halde kendisini nam uslu bir insan olarak
say m akta, in​sanları küçüm sem ekte v e âdeta
kendisini bir m e​l ek y erine koy m aktadır. Hay ır, aziz
Rodion Ro​m aniç, bu Mikolka’nın işi değil! Onun bu işle
hiçbir ilgisi y ok!

Bundan önce söy lenenlerden sonra, Porfiri


Petrov iç‘in eski düşüncelerini inkâra benzey en bu son
sözleri, gerçekten de hiç beklenm edik bir şey di.
Raskolnikov , v ücuduna bir şey saplıy orlarm ış gibi,
tepeden tırnağa kadar titredi, âdeta tıkanırcasına:

— Peki… o halde… Kim öldürdü? dem ek​t en kendini


alam adı. Porfiri Petrov iç, bu beklenm edik sorudan o
kadar şaşırm ıştı ki, kendini birdenbire oturm akta
olduğu koltuğun arkalığına bırakıv erdi. Âdeta
kulaklarına inanm ıy orm uşçasına:
— Ne dem ek kim öldürdü? Kim öldürecek, siz
öldürdünüz Rodion Rom anov iç dedi v e âdeta bir fısıltı
halinde, tam am ıy la inanm ış bir sesle ilâv e etti: Ev et,
siz öldürdünüz!
Raskolnikov oturm akta olduğu div andan fırladı.
Birkaç saniy e ay akta durduktan sonra, hiçbir şey
söy lem eden tekrar oturdu. Birdenbire y üzünün bütün
çizgileri seğirm ey e başladı.

Porfiri Petrov iç, hatta biraz da ilgi ile:

— Dudaklarınız, y ine geçen seferki gibi titriy or,


dedi.

Biraz sustuktan sonra da ilâv e etti:

— Rodion Rom anov iç galiba siz beni y anlış


anladınız, bunun için de bu kadar şaşırdınız! Ben
buray a sırf her şey i söy lem ek v e işi açığa v urm ak için
geldim .

Raskolnikov , âdeta suçüstü y akalanm ış küçük,


çocuklar gibi:

— Ben öldürm edim , diy e kekeledi.

Porfiri Petrov iç, sert v e inanm ış bir tav ırlar

— Hay ır, Rodion Rom anov iç, siz öldürdü​n üz. Siz!
Sizden başkası olam az!… diy e fısılda​dı.
İkisi de sustular. Bu susuş, şaşılacak kadar uzun
bir zam an, tam on dakika sürdü. Raskolnikov ,
dirseklerini m asay a day am ış, parm aklarıy la saçlarını
karıştırıy ordu. Porfiri Petrov iç sa​k in sakin oturuy or,
bekliy ordu.

Raskolnikov birdenbire küçüm ser bir eda ile


Porfiri’y e baktı:

— Yine eski num aralarınıza başladınız, Por​firi


Petrov iç, dedi. Hep ay nı usuller. Nasıl da bunlardan
bıkm ıy orsunuz?

— Hadi canım !… Şim di usulden bana ne? Burada


şahitler bulunsay dı iş değişirdi. Am a şim ​di baş başa
konuşuy oruz. Siz de farkındasınız y a, sizi bir tav şan
gibi kov alay ıp y akalam ak için ev i​n ize gelm iş değilim !
Suçunuzu itiraf etseniz de etm eseniz de şu anda hiç
um urum da değil! Ben nasıl olsa siz olm adan da kendi
kendim e bir inan​c a v arm ış bulunuy orum .

Raskolnikov sinirli sinirli sordu:

— Öy le ise, ne diy e buray a geldiniz?… Si​ze y ine


eski soruy u soruy orum : Madem ki beni suçlu
say ıy orsunuz, o halde, ne diy e y akalatıp hapse
attırm ıy orsunuz?
— Güzel bir soru!… Ben de m adde m adde cev ap
v eriy orum : Birincisi, sizi böy le düpedüz y akalatm ak
işim e gelm iy or!…
— Ne dem ek işinize gelm iy or! Gerçekten de buna
inanm ış bulunuy orsanız, m ecbursunuz…

— Benim inanm ış olm am ın ne değeri v ar?… Zaten


şim dilik bütün bunlar benim kuruntum dan,
tahm inlerim den ötey e geçm iy or. Gönül rahatlı​ğ ına
kav uşm anız için m i sizi hapse attıray ım ? Hapse
atılm anızı istediğinize göre, bunun böy le olduğunu siz
kendiniz de biliy orsunuz! Meselâ, y alanınızı y üzünüze
v urm ası için şu esnaf kılıklı adam ı getirip sizinle
y üzleştirsem , siz de ona: “Sen sarhoş m usun, değil
m isin? Beni seninle kim gördü? Ben seni sarhoşun biri
sanm ıştım . Hem o gün sen zaten sarhoştun!” derseniz,
bu sözle​r inize karşı ben ne söy ley ebilirim ? Üstelik sizin
sözleriniz onunkilere göre, gerçeğe daha uy gun!
Çünkü onun delilleri herifin suratına hiç de uy gun
olm ay an sadece bir psikolojiy e day anıy or. Sizin
sözleriniz ise en nazik bir noktay a v uruy or, çünkü
hergele gece gündüz içiy or, bunu da herkes bili​y or!
Hem ben size şu psikolojik usulün iki taraflı olduğunu,
ikinci tarafın akla daha y akın v e ger​ç eğe çok daha
uy gun düşeceğini birçok seferler sam im î olarak itiraf
etm iştim . Gerçi ben sizi, y ine de, hapse attıracağım .
Hatta (tam am ıy la insanî bir şey değil) her şey i
önceden haber v er​m ey e geldim . Am a bununla
beraber (bu da in​sanî değil) bunun işim e gelm ediğini
v e gelm ey eceğini de size açıkça söy lüy orum … Ney se..
İkincisi, buray a şunun için geldim ki…

Raskolnikov hâlâ nefes nefese:

— Ev et, ikincisi? diy e sordu.

— Az önce de söy lediğim gibi size açıklam ada


bulunm ay a kendim i borçlu görüy orum . Beni bir
canav ar y erine koy m anızı istem iy orum . Üstelik
inansanız da, inanm asanız da, size karşı candan bir
y akınlık duy uy orum . Üçüncüsü, bu​n un neticesi
olarak size, suçunuzu itiraf etm enizi düpedüz v e
açıkça, teklif etm ey e geldim . Böy le dav ranm ak sizin
için çok fay dalı bir şey olacak​t ır. Ben de bu y ükten
kurtulacağım için, bu, be​n im için de kârlı bir iş
olacaktır. Nasıl, açık dav ​r andım m ı?

Raskolnikov , bir dakika kadar düşündükten sonra:

— Beni dinley iniz, Porfiri Petrov iç, dedi. Az önce,


ortada psikolojiden başka bir şey bulunm adığını
söy ley en sizdiniz, şim di ise işi m ate​m atik kesinliğe
v ardırdınız. Ya şim di de y anılıy orsanız?

— Hay ır, Rodion Rom anov iç, y anılm ıy orum .


Elim de küçücük bir ipucu v ar. Onu daha o zam an
bulm uştum . Onu da bana Allah gön​derdi!

— Nasıl bir ipucu?


— Onu söy lem ey eceğim Rodion Rom anov iç, hem
şim di, artık işi daha fazla geciktirm ey e, hak​k ım da
y ok. Sizi tev kif ettireceğim … Artık karar sizindir.
Şim di bana göre hepsi bir. Ben sadece sizin iy iliğiniz
için söy lüy orum . Yem in ederim ki Rodion Rom anov iç,
itiraf etm eniz sizin için çok daha iy i olacaktır.

Raskolnikov öfkeli bir gülüm sey işle:


— Bu iş artık gülünç olm aktan çıktı v e bir
say gısızlık halini aldı. Ben gerçekten suçlu da
olsay dım (ki bunu söy ley en ben değilim ) ne diy e gelip
size itirafta bulunacakm ışım ! Hapishanede gönül
rahatlığına kav uşacağım ı söy ley en siz değil m isiniz?…

— Ah, Rodion Rom anov iç, kelim elere pek de


inanm ay ınız! Belki orada hiç de gönül rahatlığına
kav uşm uş olm ay acaksınız. Bu sadece bir nazariy edir.
Üstelik benim nazariy em . Ben sizin için nasıl bir
otorite olabilirim ? Şu anda sizden bazı şey ler
gizlem ediğim i nereden biliy orsunuz? Her şey i oturup
size söy ley ecek değilim , elbette, heh, heh, heh!… İkinci
m esele: gidip teslim ol​m akla nasıl bir fay da
sağlay acaksınız? Böy le dav randığınız takdirde
cezanızdan ne kadar in​dirileceğini biliy or m usunuz?…
Hangi şartlar al​t ında, ne zam an teslim olacaksınız?
Sadece bu​n u düşünm eniz y eter! Bir başkasının ortay a
çıkıp suçu üzerine aldığı v e bütün işleri karm akarışık
ettiği bir zam anda bu işi y apm ış olacaksınız! Bana
gelince, Allah’a y em in ederim ki “orada” işleri öy le
ev irip çev ireceğim , öy le düzenley eceğim ki, sizin
itirafınız tam am ıy la beklenm edik bir hâdise olacak.
Bütün o, psikoloji faraziy elerini, tam am ıy la ortadan
kaldıracağız, üzerinizde toplanan bütün şüphe
bulutlarını y ok edeceğim . Böy lece işlediğiniz cinay et
bir şuur kararm asına v erilecek; çünkü doğrusunu
isterseniz, zaten bunu, şuuru​n uz sislendiği bir anda
y apm ıştınız. Ben nam uslu bir insanım , Rodion
Rom anov iç, v erdiğim sözü tutarım .

Yüzü gam lı bir hal alan Raskolnikov başını önüne


eğdi. Uzun uzun düşündü. Nihay et, gene gülüm sedi.
Am a bu gülüşte tatlı v e m ahzun bir m ana v ardı.
Sanki Porfiri’nin karşısında duy gu​l arını artık hiç de
gizlem iy orm uşçasına:
— Hay ır, istem em , dedi. Değm ez! Yapa​c ağınız
indirm ey e hiç ihtiy acım y ok!…

Porfiri, hararetle v e âdeta elinde olm ay arak


bağırdı:
— İşte, ben de zaten bundan korkuy ordum , dedi.
Yapacağım ız ceza indirm esini istem ey eceğinizden
korkuy ordum .

Raskolnikov ona gam lı v e m analı bir bakışla baktı.

Porfiri sözlerine dev am etti:

— Bana bakın, hay atı küçüm sem ey in! Önünüzde


daha uzun bir öm ür v ar. Ceza indiri​m ine nasıl
ihtiy acınız y okm uş, nasıl y okm uş!… Sabırsız bir
adam sınız!

— Önüm de daha ne v arm ış?

— Hay at v ar, hay at!… Yoksa pey gam ber m isiniz


ki, ilerde sizi neler beklediğini bilesiniz? Aray ınız,
bulursunuz! Belki de Tanrı sizi orada beklem ektedir,
öm rünüz boy unca hapishanede kalacak değilsiniz y a!

Raskolnikov gülerek:
— Cezadan indirim de v ar, dedi.
— Utanıy or m usunuz y ahut korkuy or m u​sunuz?
Belki korkuy orsunuz da kendiniz bile bu​n un farkında
değilsiniz, çünkü gençsiniz!… Am a ne olursa olsun,
gidip teslim olm aktan korkm ak v ey a utanç duy m ak
size düşm ez!

Raskolnikov , âdeta konuşm ak bile istem i​y orm uş


gibi, küçüm sem e v e tiksinti ile:

— Bana v ız gelir! diy e fısıldadı. Ve bir y erlere çıkıp


gitm ek istiy orm uş gibi, hafifçe doğ​r uldu. Am a
üm itsizlik içinde tekrar y erine otur​du.

— Vız gelir, ha!… İnanm ıy orsunuz, sizi kabaca


kandıracağım ı sanıy orsunuz, am a sizin y aşınız ne,
başınız ne? Hay at hakkındaki bilginiz ne? Şuna bakın
hele, tutm uş bir nazariy e uy durm uş am a bunun kof
çıktığını, hiçbir orijinal tarafı olm adığını görünce de
utanıy or! Bu naza​r iy enin alçakça bir şey olduğu
doğrudur, am a buna rağm en, y ine de siz üm itsiz bir
alçak de​ğ ilsiniz! Hay ır hiç de böy le bir alçak değilsiniz!
… Hiç olm azsa uzun uzadıy a kendini aldatm adın, bir
çırpıda işin son kertesine v ardın! Sizi kim e
benzetiy orum , bilir m isiniz? Cellâtlarının elinde
gülerek, parça parça olm ay a katlanan bazı kim ​selere!
… Elv erir ki onlar, im anlarını y ahut Tan​r ılarını
bulm uş olsunlar! Madem ki böy ledir, siz de bulun
onları v e y aşay ın! Bir defa, çoktan be​r idir hav a
değiştirm ek ihtiy acındasınız! Sonra, çile çekm ek de iy i
bir şey dir. Siz de çilenizi çe​k in!… Mikolka çile çekm ek
istem ekte belki de haklıdır. Hiçbir şey e
inanm adığınızı biliy orum . Am a kılı kırk y arm ay a da
kalkışm ay ınız! Ken​dinizi kay ıtsızca hay atın akışına
bırakınız! Hiç m eraklanm ay ınız. Bu akıntı sizi
dosdoğru kıy ıy a götürecek v e kendinizi ay akta
bulacaksınız!… Hangi kıy ıy a? Bunu ben nereden
biley im ? Ben y alnız şuna inanıy orum ki siz daha uzun
zam an y aşay acaksınız! Biliy orum , siz şim di benim bu
sözlerim i, bellenm iş bir v aaz olarak kabul edi​-
y orsunuz! Am a belki sonraları bu sözlerim i ha​t ırlar,
bir gün gelir onlardan fay dalanırsınız. Za​t en bunun
için bunları söy lüy orum . Yine iy i ki, y alnız şu
m endebur kocakarıy ı öldürdünüz? Ya kafanızda başka
bir nazariy e doğm uş olsay dı, belki de bundan y üz
m ily on kere daha çirkin bir iş y apm ış olurdunuz!…
Belki de bunun için Allaha şükretm eniz lâzım !
Allah’ın sizi bir başkası için korum adığını ne
biliy orsunuz? Hay di, y üreğinizi pek tutun, biraz
cesaretinizi toplay ın! Yoksa başarılm ası gereken
büy ük v azifenin hey ecanı m ı sizi korkutuy or? Fakat
hay ır, bu işte korkm ak ay ıp olur! Madem ki böy le bir
adım attınız, ar​t ık day anm anız lâzım ! Ortada bir de
adalet m eselesi v ar. Öy le ise adaletin gerektirdiğini
y apı​n ız! İnanm adığınızı biliy orum , am a y em in ede​-
rim ki, hay at bunu taham m ül ile karşılay acaktır.
Sonraları kendin de bunu sev eceksin!… Şim di size
y alnız hav a lâzım , hav a, hav a!

Raskolnikov irkildi:

— Am a diy e bağırdı, siz kim oluy orsunuz ki,


kendinize pey gam ber süsü v eriy orsunuz? Böy ​l e
y ükseklerden hikm etler sav uruy or, pey gam ber​c e
öğütlerde bulunuy orsunuz?

— Ben m i kim im ? Ben sadece işi bitm iş bir


adam ım , başka bir şey değil! Belki duy gulu,
m erham etli, belki de biraz bir şey ler bilen, am a
tam am ıy la işi bitm iş bir adam ım . Size gelince, siz
başka y aratılışta bir insansınız!… Allah size bir hay at
hazırladı. (Kim bilir, belki de bir gün gelecek, bütün
bu olup bitenler v arlığınızda bir iz bırakm adan bir sis
gibi dağılıp gidecektir) hem y arın başka sınıftan
insanlar arasına geçeceğiniz​den ne çıkar? Siz bu
y üreğinizle rahatsızlıktan m ı şikây et edeceksiniz?
Sonra uzun zam an sizi kim senin görm ey eceğinden ne
çıkar? İş zam anda değil, sizin kendinizdedir. Bir güneş
olun, herkes sizi görür. Güneşin her şey den önce güneş
olm ası gerek. Yine niy e gülüm süy orsunuz, be​n im bir
Schiller oluşum a m ı? Bahse girerim ki, hâlâ size
y altaklandığım ı sanıy orsunuz!… Kim bi​l ir, belki
gerçekten de y altaklanıy orum , heh, heh, heh!… Ne
ise, Rodion Rom anov iç, isterseniz y al​n ız söz üzerine
bana inanm ay ın, hatta sözlerim e tam am ıy la hiçbir
zam an inanm ay ın, benim karak​t erim böy le, kabul
ediy orum . Yalnız şunu ilâv e edeceğim : ne derece
alçak, y ahut ne derece na​m uslu bir insan olduğum a
galiba, kendiniz hü​k üm v erecek bir durum dasınız!…

— Beni ne zam an tev kif etm ey i düşünü​y orsunuz?

— Sizi bir buçuk, bilem ediniz daha iki gün serbest


bırakabilirim . İy ice düşününüz azizim , Allah’a dua
ediniz! Sizin için daha kârlı olacak. Vallahi daha kârlı
olacak!

Raskolnikov tuhaf bir gülüm sey işle:

— Ya kaçarsam ? diy e sordu:


— Hay ır, kaçm azsınız, bir m ujik kaçabilir,
y abancı bir ideolojinin uşağı olan günüm üzün
ihtilâlcisi kaçabilir. Çünkü bu gibilerin, istediğiniz bir
şey e, öm ürleri boy unca inanm aları için par​m ağınızın
ucunu gösterm ek y eter. Size gelince, siz artık kendi
nazariy enize inanm ıy orsunuz. Şu halde ney e
day anarak kaçacaksınız? Kaçak ha​y atınız ne hale
gelir? Kaçak y aşam ak iğrençtir, zordur. Hâlbuki sizin
her şey den önce düzgün bir hay ata, bu hay ata uy gun
atm osfere ihtiy acı​n ız v ar. Oradaki atm osfer bu
şartlara uy gun m u? Kaçarsanız y ine kendiliğinizden
buray a dönersi​n iz!… Siz, biz olm adan y apam azsınız!
Hâlbuki sizi hapse sokacak olursam , bir, nihay et iki,
bi​l em ediniz üç ay sonra, birdenbire sözlerim i
hatırlay acak, beklenm edik bir anda gelip itirafta
bulunacaksınız! Hem de, böy le bir itirafta bulu​-
nacağınızı bir saat önce kendiniz bile bilm ey eceksiniz!
… Hatta çile çekm ey i kabul edeceğinize bile em inim …
Gerçi şim di benim sözlerim e inan​m ıy orsunuz, am a
zarar y ok, nasıl olsa dediği​m e gelirsiniz!… Ne denir
aziz Rodion Rom anov iç çile gerçekten de büy ük bir
şey dir. Siz benim şişm anlığım a bakm ay ın, lüzum
hâsıl olm adı da… Am a biliy orum ki - siz bu sözlerim e
gülm ey iniz! - çile çekm enin de kendine göre bir
felsefesi v ar​dır. Mikolka haklı… Hay ır Rodion
Rom anov iç, siz kaçm azsınız.
Raskolnikov y erinden kalkarak kasketini aldı.
Porfiri Petrov iç de kalktı:

— Galiba biraz dolaşm ak niy etindesiniz? dedi, bir


sağanak kopm azsa güzel bir akşam … Am a y ağarsa da
iy i olacak… Ortalık biraz serin​l er…

Porfiri de kasketini aldı:

Raskolnikov ısrarla v e sert sert:

— Porfiri Petrov iç, bugün size itirafta bulun​-


duğum u sakın aklınıza koy m ay ın!… O kadar tuhaf bir
adam sınız ki, sadece m erakım ı y enem ey erek sizi
dinledim , am a size hiçbir itirafta bulunm adım . Bunu
unutm ay ınız!

— Biliy orum , canım … biliy orum …


Unutm ay acağım … Şuna bakın hele, nasıl da titriy or!
… Merak etm ey in azizim , dilediğiniz gibi hareket
edeceğim … Şöy le çıkıp biraz dolaşınız! Am a sakın
uzaklara gidey im dem ey iniz!…
Sonra, sesini alçaltarak ilâv e etti:

— Her ihtim ale karşı benim sizden küçük bir ricam


daha v ar… Biraz nazikçe, am a önem li bir rica: Şay et,
her ihtim ale karşı (Gerçi ben buna inanm ıy or v e sizi
bu hareketi y apm ay a hiç de y atkın görm üy orum ) bu
kırk - elli saat içinde işi başka türlü, şöy le fantastik bir
şekilde bitirm ek, y ani kısacası hay atınıza son v erm ek
(çirkin bir ihtim al, am a beni m azur görünüz) aklınıza
eserse, bana kısa fakat etraflıca bir tezkere bı​r akm ay ı
unutm ay ınız!… İki satırla, sadece iki satırcıkla şu
taşın y erini bildiriniz! Böy lesi daha asilâne bir hareket
olur. Eh, Allahaısm arladık, iy i düşünceler v e hay ırlı
başlangıçlar…

Porfiri, sanki sırtı kam burlaşm ış v e Raskolnikov ’a


bakm aktan âdeta çekiniy orm uş gibi çıkıp gitti.
Raskolnikov , pencerey e y aklaştı v e sinirli bir
sabırsızlıkla, Porfiri’nin kapıdan çıkıp biraz
uzaklaşm ası için geçm esi gerekli zam anı hesaplay arak
bekledi. Sonra kendisi de acele ile odasından fırladı.

II

Sv idrigay lov ’a gitm ey e acele ediy ordu. Bu


adam dan ne bekley ebilirdi, bunu o da bilm iy or​du.
Am a bu adam ın kendisi üzerinde esrarlı bir tesiri
v ardı. Bunu bir defa anladıktan sonra, ar​t ık bir türlü
sükûnet bulam ıy ordu. Şim di üstelik bunun zam anı da
gelm işti.
Yolda giderken bir m esele ona bilhassa ıs​t ırap
v eriy ordu: Acaba Sv idrigay lov gidip Porfiri’y i görm üş
m ü idi? Kendi m uhakem esine göre hay ır, gidip
görm em işti, buna y em in bile edebilirdi. Tekrar tekrar
düşündü, Porfiri’nin ziy are​t ini bir bir aklından
geçirdi, nihay et şu sonuca v ardı: Hay ır, Sv idrigay lov
Porfiri’y i görm em iş​t ir. Elbette görm em iştir.

Am a henüz gidip görm em işse bile, bundan sonra


gidip görecek m i, görm ey ecek m i?

Raskolnikov şim dilik, Sv idrigay lov ’un Por​firi’y i


gidip görm ey eceğini sanıy ordu. Niçin? Delikanlı
bunun sebebini de açıklay am azdı. Hatta açıklay abilse
dahi, şu anda bu m esele üzerinde kafa patlatm ay a
koy ulm azdı. Bütün bunlar ona ıstırap v eriy or, ay nı
zam anda da sanki bunları um ursam ıy ordu.

Garip, hatta belki de kim senin inanm ay acağı


kadar garip olan bir şey v arsa, o da Raskolnikov ’un
şim diki kendi akıbetine pek zay ıf, pek dağınık bir ilgi
gösterm esi idi. Onu üzen, ona ıstırap v eren daha
başka, çok daha önem li, başkasıy la değil, y ine
kendisiy le ilgili dehşetli, pek esaslı bir şey di. Sonra, bu
sabah kafası, son gün​l ere nispetle çok daha iy i işlediği
halde, sonsuz bir m anev i y orgunluk hissediy ordu.
Hem , bütün bu olup bitenlerden sonra karşısına
çıkan şu y eni aşağılık zorlukları y enm ey e çalışm ak
zahm ete değer m i idi?… Meselâ Sv idrigay lov ’un
Porfiri’y e gitm esine engel olm ak için birtakım
dalav ereler peşinde koşm ak; herhangi bir
Sv idrigay lov ’u etüt etm ek, öğrenm ek için v akit
kay betm ey e değer m i idi?

Of, bütün bunlardan ne kadar da bıkıp usanm ıştı!

Bununla beraber Sv idrigay lov ’a gitm ek için acele


ediy ordu. Yoksa ondan y eni bir şey , bir nasihat,
derdine bir çare m i bekliy ordu? İnsan çaresizlik içinde
kalınca bir sam an çöpüne bile sarılır. Yoksa
m ukadderat m ı, herhangi bir iç​g üdü m ü onları
birbirine y aklaştırıy ordu? Belki de bu sadece
Raskolnikov ’un duy duğu bir ruh y orgunluğunun, bir
üm itsizliğin neticeleri idi. Belki de ona lâzım olan
Sv idrigay lov değildi de bir başkası idi. Sv idrigay lov
burada tesadüfen karşısına çıkıv erm işti. Sony a? Am a
şim di Son​y a’y a ne diy e gidecekti? Yine ondan gözy aşı
istem ek için m i? Hem bu Sony a onu korkutuy or​du.
Sony a am an bilm ez bir hükm ün, tem y izi olm ay an bir
kararın tem silcisi idi. Orada, y a kızın gösterdiği y olu
seçm ek, y a da kendi y olundan gitm ek zorunda idi.
Hele şu anda hiç de onu görebilecek bir halde değildi.
Hay ır, Sv idrigay lov ’u denem ek daha iy i değil m i idi?
Gerçekten de çoktandır bu adam a bir şey ler için
ihtiy acı ol​duğunu içinden kabul etm em ek elinden
gelm i​y ordu.

Bununla beraber, aralarında ne gibi m üşte​r ek bir


şey olabilirdi? Hatta cinay etleri bile bir olam azdı.
Üstelik bu adam ın hiç de hoşa gitm ey en bir hali v ardı.
Herhalde çok sefih, m uhakkak ki kurnaz v e hileci idi.
Belki de çok kötü y ürekli idi. Hakkında çeşitli
söy lentiler dolaşıy ordu. Ger​ç i Katerina İv anov na’nın
çocuklarıy la ilgileniy or​du; am a kim bilir bunu da
niçin, hangi m aksatla y apıy ordu? Bu adam ın daim a
birtakım niy et v e m aksatları v ardı.

Bugünlerde bir başka düşünce daha Raskol​-


nikov ’un kafasından hiç çıkm ıy or, onu fena hal​de
üzüy ordu. Bu düşünce ona o kadar ıstırap v e​r iy ordu
ki onu kafasından uzaklaştırm ay a bile çalışıy ordu!
Bazen kendi kendine şöy le düşünüy or​du: Sv idrigay lov
boy una etrafında dolaşıy ordu, hâlâ da peşinde idi.
Sv idrigay lov onun sırrını öğ​r enm işti.
Sv idrigay lov ’un Duny a’y a karşı bazı gizli niy etleri
v ardı. Ya hâlâ da ay nı niy etleri besliy orsa? Buna
hem en hem en kesin olarak ev et dem ek m üm kündü.
Ya şim di, sırrını öğrendikten, böy lece delikanlı
üzerinde bir hâkim iy et kurduk​t an sonra, bu
hâkim iy etini Duny a’y a karşı bir si​l âh olarak
kullanm ak hev esine kapılırsa?…

Bu düşünce bazen rüy asında bile ona ıstırap


v eriy ordu. Am a bu düşünce Sv idrigay lov ’u görm ey e
gittiği şu anda olduğu kadar hiçbir zam an bu kadar
ay dınlık v e duru bir halde aklına gel​m em işti. Yalnız
bu düşünce onu kapkara bir öfkey e boğm uştu. O
takdirde, hatta kendi durum unda bile, her şey
değişecekti: Sırrını hem en Doneçka’y a açm ası lâzım
gelecekti. Doneçka’y ı herhangi bir ihtiy atsız adım
atm aktan alıkoy m ak için belki de teslim olm ası
gerekecekti. Ya m ektup?… Duny a bu sabah bir
m ektup alm ıştı. Petersburg’ta kim den m ektup
alabilirdi? (Lujin ol​m asın?) Gerçi Razum ihin onu
korum akta idi. Am a Razum ihin’in hiçbir şey den
haberi y oktu. Belki de Razum ihin’e de açılm ası
gerekiy ordu? Bu soru Raskolnikov ’un y üreğini
nefretle doldur​du.
Herhalde, hem en hem en elden geldiği kadar
çabuk, Sv idrigay lov ’u görm esi gerektiğine içinden
kesin olarak karar v erdi. Çok şükür bu işte tefer​-
ruattan ziy ade işin aslı üzerinde durm ak gerekiy or​du.
Am a eğer buna kabiliy eti v arsa… Eğer Sv idri​g ay lov
Duny a’y a karşı birtakım dolaplar çev iri​y orsa o
zam an…

Raskolnikov , bütün bu zam an v e bu son ay içinde


öy lesine y orulm uştu ki, şim di bu çeşit m eseleleri artık
başka türlü çözecek durum da değil​di. İnsanı ürperten
soğuk bir üm itsizlik içinde: “O zam an onu
öldürürüm !” diy e düşündü. Is​t ırap v erici bir duy gu
y üreğini eziy ordu. Caddenin ortasında durarak
etrafına bakınm ay a başladı: Hangi y oldan
y ürüy ordu, nerey e gelm işti? Az önce geçtiği
Sam anpazarından otuz, kırk adım öte​de + + +
caddesinde bulunduğunu anladı. So​l undaki ev in
bütün ikinci katı bir m ey hane idi. Bütün pencereler
ardına kadar açıktı. Pencere​l erden görülen baş
kay naşm asına bakılırsa, m ey hane tıklım tıklım dolu
idi. Salondan şarkı, klar​n et, kem an, dav ul sesleri
geliy or, keskin kadın çığlıkları işitiliy ordu.
Raskolnikov , + + + caddesine niçin geldiğine şaşm ıştı.
Tam geri dönm ek üzere iken m ey hanenin dibindeki
açık pencerelerden biri önünde, bir çay m asası
başında, ağ​zında piposuy la Sv idrigay lov ’u gördü. Bu
onu, fena halde şaşırttı. Sv idrigay lov sessizce onu gö​-
zetliy or, ona bakıy ordu. Hem en o anda Raskolnikov ’u
şaşırtan bir de şu oldu: Sv idrigay lov ’da Raskolnikov
kendisini görm eden sıv ışıp gitm ey e hazırlanan bir
insan hali v ardı. Bunun için de hafifçe doğrulur gibi
olm uştu. Raskolnikov da hem en, onu görm em iş gibi
bir tav ır takındı. Dal​g ın dalgın başka tarafa bakıy or,
am a göz ucu ile onu gözetlem ekte dev am ediy ordu.
Kay gılı bir çarpıntı y üreğini kaplam ıştı. Tam
düşündüğü gibi idi: Sv idrigay lov her halde, kendisini
görm elerini istem iy ordu. Ağzından piposunu çıkardı,
saklanm ak istedi. Am a y erinden doğrulup
sandaly esini kenara çekince, herhalde,
Raskolnikov ’un kendisini gördüğünü v e gözetlediğini
fark etti. Aralarında, Raskolnikov ’un odasında geçen,
de​l ikanlının uy ur gibi y aptığı, ilk görüşm e sahne​sine
benzer bir şey geçti. Sv idrigay lov ’un y üzünde hileci
bir gülüm sem e belirdi v e y av aş y av aş bütün y üzüne
y ay ıldı. İkisi de birbirlerini gördük​l erini v e
gözetlediklerini biliy orlardı. Nihay et Sv idrigay lov
gürültülü bir kahkaha atarak pen​c ereden seslendi:

— Hadi, hadi! İstiy orsanız, gelin! Ben bu​r aday ım !


Raskolnikov m ey hanenin m erdiv enlerinden çıktı.

Sv idrigay lov ’u, büy ük salona bitişik, tek


pencereli, çok küçük arka odalardan birinde bul​du.
Salonda, y irm iy e y akın m asanın etrafında, tüccar,
m em ur, esnaf, hulâsa her tabakadan kalabalık bir
topluluk, koro halinde şarkı söy ley en saz hey etinin
day anılm az gürültüsü arasında çay içiy ordu. Bir
y erlerden, bilardo bily elerinin ta​k ırtısı gelm ekte idi.
Sv idrigay lov ’un önündeki küçük m asanın üzerinde,
açılm ış bir şişe şam pan​y a ile y arısına kadar içilm iş
bir kadeh v ardı. Odada ay rıca, küçük bir el lâternası
çalm akta olan lâternacı bir çocukla canlı, kanlı,
kırm ızı y a​n aklı, 1 8 y aşlarında şarkıcı bir kız v ardı.
Kız y ukarı kaldırılm ış, çizgili bir eteklik ile kordeleli
bir Tirol şapkası giy m işti. Bitişik salonda koro halinde
şarkı söy lenm esine rağm en, beriki, lâterna
nağm elerine uy arak oldukça kısık v e kalın bir sesle,
adi bir sokak türküsü okuy ordu.
Raskolnikov içeri girince, Sv idrigay lov kızı
susturdu:

— Hadi, artık y eter, dedi.


Genç kız hem en türküsünü keserek say gılı bir
tav ırla bekledi. Az önce, y ine y üzünde bu say gılı v e
ağırbaşlı m ana olduğu halde o adi so​k ak türküsünü
söy lem işti.

Sv idrigay lov :

— Hey , Filip, bir kadeh! diy e seslendi,

Raskolnikov :

— Ben şarap içm ey eceğim , dedi.

— Nasıl arzu ederseniz, zaten bu kadehi sizin için


istem em iştim . İç bakalım , Katy a! Bu günlük bu kadar
y eter, gidebilirsin!

Kadehi ağzına kadar doldurup genç kıza v erdi.


Sonra da sarım tırak bir banknot uzattı. Katy a
şam pany a kadehini, kadınların y aptığı gibi, birden
dikti. Yani, kadehi ağzından ay ırm adan y irm i
y udum da içti. Banknotu aldı. Sv idrigay ​l ov ’un elini
öptü. Beriki hiç istifini bozm adan, büy ük bir
ciddiy etle buna razı oldu. Sonra, kız​c ağız, peşinde
lâternacı çocuk olduğu halde oda​dan çıkıp gitti. İkisi
de sokaktan getirilm işlerdi. Sv idrigay lov ,
Petersburg’a geleli bir hafta bile olm adığı halde,
burada âdeta kendi ev inde im iş gibi dav ranm akta idi.
Mey hanenin garsonu Filip de artık “bildik” haline
gelm işti. Bir köle sa​dakati ile etrafında perv ane gibi
dönüy ordu. Oda​n ın salona açılan kapısı
kilitleniy ordu. Sv idrigay ​l ov bu odada ev indeki
em niy ete kav uşuy or, belki de bütün gününü burada
geçirdiği oluy ordu. Mey ​h ane, pis, aşağılık bir y erdi.
Hatta bu çeşit y er​l erin ikinci sınıfına bile
sokulam azdı.

Raskolnikov :

— Sizi görm ek için ev inize gidiy ordum , diy e


başladı. Am a durup dururken birdenbire ne diy e
Sam anpazarından + + + caddesine saptım ? Ben hiçbir
zam an buradan geçm em . Daim a Sam anpazarından
sağa saparım . Sonra sizin ev in y olu da buradan
geçm ez! Köşey i döner dönm ez, si​zinle karşılaştım .
Garip şey !

— Niçin buna düpedüz m ucize! dem iy orsunuz?


— Çünkü bu belki de sadece bir tesadüftür.

Sv idrigay lov bir kahkaha atarak:


— Bütün bu insanların ne tuhaf huy ları v ar!
Sam im î olarak m ucizelere inandıkları halde bunu bir
türlü açıkça söy ley em ezler… Nitekim siz bile: “Belki
de” sadece bir tesadüftür diy orsunuz! Bun​l arın
topunun kendi görüşlerine karşı ne kadar korkakça
dav randıklarını kabil değil tahm in ede​m ezsiniz,
Rodion Rom anov iç! Bu sözleri sizin için söy lem iy orum .
Çünkü sizin şahsî birtakım görüşleriniz v ar. Bunların
sahibi olm aktan da korkm uy orsunuz! Zaten bu
halinizle benim m e​r akım ı çektiniz y a!

— Yalnız bununla m ı?

— İy i am a bu kadarı da y eter!

Sv idrigay lov , galiba biraz hey ecanlı idi, am a çok


az; topu topu y arım kadeh şarap içm işti.

Raskolnikov :

— Öy le zannederim ki, bana geldiğiniz zam an şahsî


görüş dediğiniz şey lere sahip olm ay a kabiliy etim
olduğunu henüz bilm iy ordunuz! dedi.

— O zam an iş başka idi. Herkesin kendi​sine göre bir


dav ranışı v ar… Mucize m eselesine gelince, size şunu
söy ley ebilirim ki, şu son iki, üç gün içinde galiba
uy udunuz! Sizin dosdoğru buray a gelişinizde
m ucizelik hiçbir şey y oktur. Çünkü bu m ey hanenin
adresini ben size v erm iş​t im . Hatta y olu tarif etm iş,
m ey hanenin y erini, beni burada hangi saatlerde
bulabileceğinizi bile söy lem iştim … Hatırlıy or
m usunuz?

Raskolnikov şaşkın şaşkın:


— Unuttum , dedi.

— İnanırım . Size iki defa söy lem iştim . Adres,


m ihanikî olarak hafızanızda y er etm iş ola​c ak! Siz bu
tarafa da m ihaniki olarak saptınız, am a kendiniz de
farkında olm adan, size v erilen adrese sım sıkı bağlı
kalarak bu işi y aptınız! Za​t en o gün bunu size
söy lerken beni anlam ış olacağınızı hiç um m am ıştım ,
kendinizi çok ay ırt ediy orsunuz Rodion Rom anov iç!
Bir de şu v ar: Şu Petersburg’da çok kim senin y olda
y ürürken, kendi kendine konuştuğuna inanm ış
bulunuy orum . Burası y arı deliler şehri azizim . Bizde
bilim ol​say dı, doktorlarım ız, hukukçularım ız,
filozofları​m ız, her biri kendi sahasında, Petersburg
üze​r inde çok değerli incelem elerde bulunabilirlerdi.
Yery üzünde insan ruhları üzerinde Petersburg ka​dar
karanlık, keskin v e garip tesirler y apan bir başka
şehre çok az rastlanır. Yalnız klim atik şartların ne
büy ük bir değeri v ar!… Üstelik bu​r ası bütün
Rusy a’nın idare m erkezidir. Karakte​r inin bütün
Rusy a üzerinde tesiri olm ası gerekir. Am a şim di
m esele bu değil! Söy lem ek istediğim başka. Sizi birçok
seferler göz ucuy la takip ettim : ev inizden çıktığınız
zam an, henüz başınız diktir.. Am a y irm i adım kadar
y ürüdükten sonra, başı​n ızı eğiy or, kollarınızı arkay a
kav uşturuy orsunuz! Şuray a buray a bakm ıy or, am a
ne önünüzü, ne de etrafınızı görüy orsunuz! Nihay et
dudak​l arınızı kıpırdatm ay a v e kendi kendinize konuş​-
m ay a başlıy orsunuz! Bu arada, bazen kollarınızı
indiriy or v e y üksek sesle konuşuy orsunuz. Niha​y et
y olun ortasında, hem de uzun uzun duruy or​sunuz!
Bütün bunlar hiç de iy i şey ler değil, dos​t um . Belki de
sizi benden başka görenler de v ar​dır. Bu da uy gun bir
şey değil! Aslına bakarsa​n ız, bana göre hav a hoş, sizi
tedav i etm ek bana düşm ez! Tabii ne dem ek istediğim i
anlıy orsunuz!

Raskolnikov , işkilli işkilli ona bakarak:

— Beni takip ettiklerini biliy or m usunuz? diy e


sordu.
Sv idrigay lov , âdeta şaşırm ış gibi:

— Hay ır, hiçbir şey den haberim y ok, diy e cev ap


v erdi.
Raskolnikov kaşlarını çatarak:
— Şu halde, artık benden bahsetm ey elim ! dedi.

— Pekâlâ, bahsetm ey elim !

— İy isi m i bana şunu söy ley in: Madem ki burası


gelip içtiğiniz bir y erdir, iki defa da bana sizi
bulabileceğim bir y er olarak burasını göster​diniz, o
halde niçin az önce, ben sokaktan pencerey e bakarken
saklandınız v e gitm ey e kalkıştı​n ız? Böy le y aptığınızı
çok iy i gördüm .
— Hah, hah, hah! Peki, o gün ben kapını​zın
eşiğinde dururken, siz ne diy e y atağınızda gözlerinizi
kapay ıp uy ur gibi y aptınız? Halbuki siz o sırada hiç de
uy um uy ordunuz! Ben de bunu çok iy i görm üştüm .

— Belki de… bazı sebepler v ardı… Bunu siz de


pekâlâ biliy orsunuz!

— Öy le ise benim dav ranışım ın da, sizin


öğrenem ey eceğiniz bazı sebepleri v ardı.

Raskolnikov , sağ dirseğini m asay a, sağ eli​n in


parm aklarını da çenesine day adı v e gözlerini
Sv idrigay lov ’a dikti. Bir dakika kadar onun y ü​zünü
tetkik etti. Bu y üz, bundan önce de daim a kendisini
şaşırtm ıştı. Bu, daha çok m askey e benzey en tuhaf bir
y üzdü. Adam ın pem be, bey az bir y üzü, kırm ızı, al
dudakları, açık kum ral sa​k alı, hâlâ oldukça sık
kum ral saçları v ardı. Gözleri çok m av i, bakışları ise
çok ağır v e hareket​sizdi. Güzel v e y aşına göre
inanılm ay acak kadar genç kalm ış bu y üzde korkunç
bir sev im sizlik v ar​dı. İnce kum aştan y apılm ış y azlık
elbisesi pek şıktı. Hele göm leği pek zarifti.
Parm ağında, kıy m etli bir taşla süslü kocam an bir
y üzük v ardı.

Raskolnikov , öfkeli bir sabırsızlıkla doğru​dan


doğruy a m aksada girerek, birdenbire:

— Yoksa, sizinle de m i ay rıca uğraşm am


gerekecek, dedi. Gerçi fenalık etm ek istediğiniz zam an
belki de düny anın en tehlikeli bir adam ı​sınız, am a
artık ben de kendim i daha fazla naza çekm ek
istem iy orum . Herhalde sizin sandığınız kadar
kendim e değer v erm ediğim i şim di size gös​t ereceğim .
Doğrudan doğruy a size şunu söy lem e​y e geldim : Şay et
kız kardeşim e karşı ev v elce bes​l em iş olduğunuz
niy etlerinizden v azgeçm ediy seniz, bunun için de son
zam anlarda öğrendikleri​n izden fay dalanm ay ı
düşünüy orsanız, biliniz ki, beni hapse attırm ay a v akit
bulm adan sizi öldürü​r üm . Sözüm sözdür: Dediğini
y apanlardan ol​duğum u bilirsiniz! İkincisi, şay et bana
söy ley ecek bir sözünüz v arsa - çünkü bu son
zam anlarda bana hep bir şey ler söy lem ek istediğinizi
sezer gibiy im - çabuk olun! Çünkü v aktim iz pek kıy ​-
m etlidir, belki de biraz sonra iş işten geçm iş olur.

Sv idrigay lov m erakla ona bakarak sordu:

— Ne aceleniz v ar?

— Herkesin kendine göre bir hesabı v ar.

Sv idrigay lov gülüm sey erek:

— Hem şim di kendiniz beni açık konuşm a​y a dav et


ettiniz, hem de daha ilk sorum a cev ap v erm ekten
kaçınıy orsunuz!… Hep birtakım m ak​satlar peşinde
koştuğum u sanıy orsunuz, bunun için de kuşkulu
gözlerle bana bakıy orsunuz. Am a sizin
durum unuzdaki bir insan için bunu tabii gör​m ek
lâzım . Sizinle anlaşm ay ı ne kadar istersem istey ey im ,
y ine de sizi aksine inandırm ak zahm e​t ini üzerim e
alm am … Hem doğrusunu isterseniz zahm ete değm ez.
Sonra sizinle herhangi bir önem ​l i şey üzerinde
konuşm ay a da niy etli değilim .
— O halde benim size bu kadar ne lüzum um v ar?
Niy e etrafım da dolaşıp duruy ordunuz!
— Sadece incelem ey e değer bir şahıs oldu​ğ unuz
için… Hay alî durum unuzla hoşum a gittiniz… İşte
bununla!… Bundan başka, siz beni çok ilgi​l endirm iş
olan bir kadının kardeşisiniz! Nihay et, ay nı kadından,
bir zam anlar, size dair çok şey ​l er dinledim v e sizin
onun üzerinde büy ük bir tesiriniz olduğu sonucuna
v ardım . Bütün bunlar azım sanacak şey ler m i? Hah,
hah, hah!… Bu​n unla beraber ne y alan söy ley ey im ,
sorunuz bana çapraşık göründü. Ona cev ap v erm ek
benim için biraz güç. Meselâ, siz şu anda buray a
benim le iş üzerinde konuşm aktan ziy ade, y eni bir şey
öğ​r enm ek için gelm ediniz m i? - Sv idrigay lov hi​l eci bir
gülüm sey işle ısrar etti - öy le değil m i, öy le değil m i?…
İnanır m ısınız, ben de buray a gelirken, trende, sizin
de bana y eni bir şey söy ley eceğinize güv enm iş, v e
sizden bir şey ler ala​bileceğim i um m uştum .
Görüy orsunuz y a, biz ne kadar da zengin insanlarız!

— Ne alabileceğinizi um m uştunuz?

— Bilm em ki size ne söy ley ey im ? Ben bili​y or


m uy um sanki? Görüy orsunuz, ne kadar kö​t ü bir
m ey hanede v akit geçiriy orum . Bundan da zev k
alıy orum . Yani, doğrusunu isterseniz, hani zev k
alm ak değil de, bir y erde oturm ak lâzım değil m i?
Meselâ şu zav allı Katy a… Onu gördünüz değil m i? Bari
obur v e m idesini sev en bir adam olsay dım … İşte
bütün y iy ebildiğim bundan ibaret. (Sv idrigay lov ,
parm ağı ile küçücük m a​sanın bir ucunda, çinko bir
tabak içinde duran patatesle insana dehşet v eren bir
biftek artığını gösterm işti.) Aklım a gelm işken
soray ım , siz y e​m ek y ediniz m i? Ben şöy le bir şey ler
çerezlendim , artık canım istem iy or. Meselâ şarap, hiç
içm em . Şam pany adan başkasını içm em . Bütün bir
gece için bir kadeh şam pany a y etiy or. Bu bile başım ı
ağrıtıy or. Şunu da, sinirlerim i kuv v et​l endirm ek için
getirttim . Çünkü birazdan bir y ere gitm ek
zorunday ım . Beni olağanüstü bir ruh hali içinde
görm enizin sebebi budur. Az ön​c e, sizden bir okul
öğrencisi gibi saklanm am ın sebebi de budur, bana
engel olm anızdan kork​m uştum . Am a öy le sanıy orum
ki (saatini çıkar​dı) sizinle bir saat daha kalabilirim .
Şim di saat dört buçuk… İnanır m ısınız, bazı anlarım
oluy or ki, ne arazi sahibi, ne bir aile babası, ne bir
süv ari, ne fotoğrafçı, ne de gazeteci, hulâsa hiç​bir şey ,
hiçbir m eslek sahibi olam adığım a çok esef ediy orum .
Bu bazen usanç v erici bir hal alı​y or. Doğrusu, bana
y eni bir şey söy ley eceğinizi sanm ıştım .
— Peki am a siz kim siniz v e buray a niçin geldiniz?

— Ben m i kim im ? Biliy orsunuz y a: Ben


asillerdenim . İki y ıl süv ari alay ında hizm et ettim .
Sonra Petersburg’da sürttüm durdum . Daha son​r a
Marfa Petrov na ile ev lenerek çiftlikte y aşadım . İşte
benim hal tercüm em bundan ibaret!
— Galiba kum arbazsınız?

— Yok canım , ne gezer! Ben kum arbaz değil,


hileciy im .

— Gerçekten de hilecilik ettiniz m i?

— Ev et, ettim .

— Peki, day ak y ediğiniz oldu m u?

— Oldu, bunda ne v ar?

— Dem ek ki, düelloy a çağırabilirlerdi. Hem


um um iy etle bu insanı canlandırır?

— Aksini iddia etm ey eceğim , sonra üstelik felsefi


m ünakaşalarda hiç de usta değilim . Doğrusunu
isterseniz ben buray a daha çok kadın için geldim .

— Hem en, Marfa Petrov na’y ı göm dükten sonra


m ı?
Sv idrigay lov insanı şaşırtan bir gülüşle:

— Ev et, cev abını v erdi. Hem ne olacak​m ış? Benim


kadınlardan söz edişim i galiba çir​k in buluy orsunuz?
— Yani, sefahat içinde y aşam ay ı çirkin bu​l up
bulm adığım ı m ı soruy orsunuz?
— Sefahat içinde y aşam ak? Bakın, sözü nerey e
getirdiniz! Am a sıray a uy m uş olm ak için ilkin genel
olarak kadın konusuna cev ap v ere​c eğim : bilirsiniz ki
ben gev ezelikten hoşlanan bir adam ım . Söy lesenize
kuzum , kendim i niçin tu​t acakm ışım ? Madem ki
kadınlara düşkünüm , onlardan ne diy e v azgeçey im ?
Hiç değilse benim için bir iş güç olur.

— Dem ek ki siz burada bütün üm idinizi sefahate


bağlam ış bulunuy orsunuz?

— Eh, v arsın öy le olsun. Ev et, sefahate bağlam ış


bulunuy orum ! Boy una sefahat üstünde
duruy orsunuz! Am a hoşum a da gitm iy or değil, hiç
olm azsa sam im î bir soru. Bu sefahatte, hiç değilse,
hay alim izin kaprislerine boy un eğm ey en, kanım ızın
içinde saklı kıv ılcım larla dev am lı ola​r ak tutuşturulan
v e ebedî olarak y anan, belki de daha uzun m üddet,
y ılların v e y aşın söndürem ey eceği, tabiat üzerine
kurulu dev am lı bir şey ler v ar. Sefahatin kendine göre
bir iş güç say ılaca​ğ ını siz de kabul etm ez m isiniz?

— Bunda sev inilecek ne v ar? Bence bu has​t alıktır,


hem de tehlikeli bir hastalık.

— Ah, bakın, sözü nerey e getiriy orsunuz! Ölçüy ü


aşan her şey gibi bunun da bir hastalık olduğunu
kabul ediy orum . Am a bu işte insan m utlaka ölçüy ü
aşm ak zorunda. Çünkü, birincisi: Birisi için ölçü
dışında say ılan bir şey , bir baş​k ası için tabii
görülebilir. İkincisi: Şüphesiz, her şey de ölçülü
olursak, gerçi çirkin bir hesap am a o zam an bize ne
y apm ak kalır? Bu olm asa, insanın bey nine bir kurşun
sıkm ası işten bile dedi.

— Siz de bey ninize bir kurşun sıkabilir m isiniz?

Sv idrigay lov , bu soruy u nefretle reddederek:

— Am m a da y aptınız ha! dedi.

Sonra da, bundan önceki bütün sözlerinde göze


çarpan o kabaday ı, o palav racı eday ı bir y ana
bırakarak acele acele ilâv e etti:

— Bana bundan söz açm am ak lutfunda


bulununuz! Ne y alan söy ley ey im , benim bu
affedilm ez zaafım dır. Elden ne gelir? Ölüm den kor​-
karım v e y anım da bundan konuşulm asını hiç sev ​-
m em . Benim biraz m istik bir adam olduğum u
bilm em , bilir m isiniz?

Bunları söy lerken Sv idrigay lov ’un y üzü bile


değişm işti.
— Ah! Yine m i Marfa Petrov na’nın hay a​l eti? Yoksa
sizi y ine ziy aret etm ekte dev am edi​y or m u?
Sv idrigay lov , sinirli bir eda ile:

— Bırakın şunu, bana onu hatırlatm ay ın!


Petersburg’ta henüz hiç görünm edi. Canı cehennem e!
Hay ır, iy isi m i şey den bahsedelim … Bu​n unla
beraber… zam anım çok az. Sizinle uzun m üddet
kalam ay acağım , ne y azık! Bari söy ley ecek bir şey iniz
olsay dı.

— Yine m i kadın?

— Ev et, kadın… am a… tam am ıy la rastgele bir


v aka… Hay ır, o değil.

— Ya iğrençlik, bütün bu çev renin iğrenç​l iği


üzerinizde hiç tesir y apm ıy or m u? Yoksa artık
kendinizi tutm ak kuv v etini de m i kay betti​n iz?
— Dem ek kuv v et iddiasında da bulunuy or​sunuz?
Hah, hah, ha! Bunun böy le olacağını önceden
bilm ekle beraber, y ine de size şaşm ak​t an kendim i
alam ıy orum , Rodion Rom anov iç! Bana estetikten,
sefahatten bahseden sizsiniz ha! Siz bir Schiller, siz bir
idealistsiniz ha! — Bütün bunların, pek tabii olarak,
böy le olm ası lâzım . Zaten başka türlü olsay dı, şaşm am
gerekirdi. Am a bununla beraber, gerçekten y ine de
tuhaf! Ah ne y azık ki, v aktim çok az. Çünkü siz, aşırı
derece m erak uy andıran bir insansınız! Hatırım a
gelm işken soray ım : Siz Schiller’i sev er m isiniz? Ben
ona bay ılırım .

Raskolnikov göze çarpan bir tiksinti ile:

— Am m a da palav racısınız, ha!

Sv idrigay lov kahkaha ile gülerek cev ap v erdi:


— Hay ır, v allahi değilim . Am a sizinle m ünakaşa
etm ey eceğim . Palav racı olay ım , ne çıkar? Madem ki
kim sey e bir zararı y ok, ne diy e palav ra atm ay ay ım ?
Ben y edi y ıl Marfa Petrov na’nın y a​n ında, köy de
y aşadım . Şim di de, sizin gibi zeki birine, zeki v e
fev kalâde m eraka değer birine rastlay ınca onunla
biraz lâf atm aktan büy ük bir zev k duy dum . Üstelik
y arım kadeh de şam pany a içm iş bulunuy orum . Bu da
hafifçe başım ı döndürüy or. Hepsinden önem lisi,
ortada, beni fev ​k alâde hey ecanlandıran bir durum
v ar. Am a ondan bahsetm ey eceğim .

Sözün burasında Sv idrigay lov , korku ile sordu:

— Nerey e gidiy orsunuz?

Raskolnikov , kalkm ay a dav ranm ıştı. Ona sıkıntı


basm ış, üzerine bir ağırlık çökm üştü. Buray a
geldiğine pişm an olm uştu. Sv idrigay lov ’un,
düny anın en alçak, en adi canilerinden biri olduğunu
inanm ıştı.

Sv idrigay lov :

— Ne olur gitm ey in, biraz daha kalın, diy e


y alv ardı. Hiç olm azsa em redin de size bir çay
getirsinler! Ne olur oturun, artık gev ezelik
etm ey eceğim , y ani kendim den bahsetm ey eceğim .
Size bir şey ler anlatacağım , ister m isiniz, bir kadının
beni nasıl - sizin sözlerinizle söy ley ey im - “kur​-
tardığını” anlatay ım ? Hem bu, sizin ilk sorunuza da
bir cev ap olacak. Çünkü sözünü ettiğim kim ​se, sizin
kız kardeşinizdir. Anlatabilir m iy im ? Hem v akit de
geçirm iş oluruz.
— Anlatınız am a üm it ederim ki…

— Oh, hiç m erak etm ey iniz! Çünkü Av doty a


Rom anov na, hatta benim gibi boş v e kötü insanlara
bile, derin bir say gıdan başka bir şey uy andıram az!

III

Sv idrigay lov hikây esine başladı:

— Büy ük bir borç y üzünden burada, borç​l ular


hapishanesinde y attığım ı (zaten bunu size
anlatm ıştım ) belki de biliy orsunuz! Bu borcu ödey ecek
en küçük m addi im kânlardan bile m ah​r um dum .
Marfa Petrov na’nın borçlarım ı ödey erek o zam an beni
nasıl kurtardığını uzun uzadıy a anlatm ay a lüzum
görm üy orum . Sev en bir kadı​n ın çılgınlıkta işi nerey e
v ardıracağını bilm em , bilir m isiniz? Marfa Petrov na
nam uslu idi. Oku​m am ış olm asına rağm en, hiç de
aptal değildi.

Tasav v ur ediniz ki, bu kıskanç, bu nam uslu ka​-


tlın, birçok korkunç isteri buhranlarından, başa
kakm alardan sonra benim le, ev liliğim izin son gününe
kadar süren, bir m ukav ele y apm ak tenezzülünde
bulundu. Bunu, kadının benden bir hay li y aşlı
olm asına, bundan başka daim a karan​fil çiğnem ek
zorunda kalışına v erm ek lâzım dı. Kendisine
tam am ıy la sadık kalam ay acağım ı ona açıkça
söy ley ecek kadar ruhum da dom uzluk v e kendine göre
bir nam usluluk v ardı. Bu itiraf, onun küplere
binm esine sebep oldu. Am a bu kaba sam im iliğim bir
derecey e kadar hoşuna git​t i: “Önceden haber
v erdiğine göre, dem ek ki beni aldatm ak istem iy or!”
diy e düşündü. Kıs​k anç bir kadın için de bu nokta başta
gelirdi. Uzun gözy aşlarından sonra, aram ızda,
ağızdan, şöy le bir m ukav ele y aptık: Birincisi, Marfa
Petrov na’y ı hiçbir zam an bırakm ay acak, daim a onun
kocası kalm akta dev am edecektim . İkincisi, on​dan izin
alm adan hiçbir y ere gitm ey ecektim . Üçün​c üsü,
hiçbir zam an dev am lı m etresler edinem ey ecektim .
Dördüncüsü, buna karşılık ev deki hiz​m etçi kızlarla
ara sıra gönül eğlendirebilecektim . Ancak bunu
önceden Marfa Petrov na’y a haber v erm ek
zorunday dım . Beşincisi: Kendim gibi asil kadınlardan
birine âşık olm aktan kesin ola​r ak kaçınacaktım .
Altıncısı, şay et - Allah göster​m esin - büy ük v e gerçek
bir aşka tutulursam bu​n u Marfa Petrov na’y a
açacaktım . Bu sonuncu m addeden y ana, Marfa
Petrov na’nın y üreği ra​h attı. Çünkü o, akıllı bir
kadındı, bunun için de ben, onun gözünde, ciddî
olarak kim sey i sev em ey en, şıpsev di, sefih bir
adam dan başka bir şey değildim . Am a akıllı v e
kıskanç bir kadın iki ay rı şey dir. İşte felâket de
buradadır. Bununla beraber, bazı insanlar hakkında
tarafsızca hüküm v erebilm ek için her şey den önce,
düşünm e​den edinilm iş bazı peşin görüşlerden, bizi
çev reley en insanlara karşı olan günlük
alışkanlıklarım ızdan v azgeçm ek lâzım dır. Herkesten
çok sizin düşüncelerinize güv enm ey e hakkım v ar. Bel​-
ki de Marfa Petrov na hakkında birçok gülünç v e
m anasız şey ler işitm işsinizdir. Gerçekten de onun çok
gülünç bazı alışkanlıkları v ardı. Am a size açıkça
söy ley ey im ki ona çektirdiğim say ısız acılardan ötürü
şim di candan üzülüy orum . Ne ise, çok ince bir
kocanın çok ince karısı hakkın​da söy lediği bu çok
uy gun ağıt y eter sanırım . Aram ızda herhangi bir
kav ga çıktığı zam an ben çoğu zam an öfkem i y ener,
susardım . Bu centilm ence dav ranışım , hem en her
zam an m aksadına ulaşır, karım ın üzerinde iy i tesir
bırakırdı, hatta onun hoşuna bile giderdi. Öy le
zam anlar oldu ki, karım benim le öğündü. Am a
bununla bera​ber, kız kardeşinizle geçen hâdisey i bir
türlü haz​m edem edi. Hem , eşine az rastlanır böy le bir
güzeli m ürebbiy e olarak ev e sokm ak cesaretini nasıl
gösterdi? Ben bunu şöy le izah ediy orum : Marfa
Petrov na ateşli, çabuk tesir altında kalan bir kadındı.
Kız kardeşinize düpedüz âşık oldu, Av doty a
Rom anov na bu! Ben daha ilk görüşte işin sarpa
saracağını anlam akta gecikm edim v e ne dersiniz? -
Ona gözlerim i bile kaldırıp bak​m am ay a karar
v erdim . Siz, ister inanın, ister inanm ay ın, ilk adım ı
Av doty a Rom anov na attı. Sonra, Marfa Petrov na’nın,
kız kardeşinize karşı takındığım soğuk tav ırlardan,
ona dair kendisi ile hiç konuşm adığım dan, onun
Av doty a Rom a​n ov na hakkındaki bitm ez tükenm ez
öv ücü sözlerine ilgisizce dav randığım dan ötürü, ilk
zam an​l ar bana kızacak bir raddey e geldiğine bilm em
inanır m ısınız? Karım ın m aksadının ne olduğunu ben
de anlam ış değilim . Marfa Perov na, bana dair bütün
bildiklerini Av doty a Rom anov na’y a anlatm ıştı.
Karım ın, bütün aile sırlarım ızı herkese anlatm ak,
önüne gelene boy una benden şikây et etm ek gibi kötü
bir huy u v ardı. Bu y eni v e çok iy i arkadaşını hiç
ihm al edebilir m iy di? Bütün konuşm alarının bana
dair olduğunu, Av doty a Rom anov na’nın, bana m al
edilen bütün esrarlı v e gizli m aceraları artık öğrenm iş
bulunduğunu tahm in ediy ordum . Bunlardan
bazılarını sizin de duy m uş olacağınıza bahse girerim .

Raskolnikov :

— Ev et, duy dum , dedi. Hatta Lujin, bir çocuğun


ölüm üne sebep olm akla sizi suçlandırı​y ordu. Bu doğru
m udur?
Sv idrigay lov hoşnutsuzlukla v e iğrenerek:

— Çok rica ederim , dedi, bütün bu bay ağı şey leri


bir y ana bırakalım . Bütün bu saçm aları m utlaka
öğrenm ek istiy orsanız, bir başka gün, size ay rıca
anlatırım . Am a şim di…

— Sonra çiftliğinizdeki bir uşağın da sözü geçti.


Güy a onun da bir şey ine sebep olm uşsunuz!

Sv idrigay lov , açıkça taham m ülsüzlüğünü


gösteren bir eda ile delikanlının sözünü kesti:
— Rica ederim , y eter!

Gittikçe öfkesi kabaran Raskolnikov :


— Sakın bu, ölüm ünden sonra piponuzu
doldurm ay a gelen uşak olm asın? Bunu bana ken​diniz
anlatm ıştınız!

Sv idrigay lov dikkatle Raskolnikov ’u süzdü. O, bu


bakışlarda, bir an için şim şek gibi çakan hain bir
gülüm sem e sezer gibi oldu. Am a Sv id​r igay lov kendini
tuttu v e büy ük bir nezaketle cev ap v erdi:

— Ev et, ta kendisi. Bütün bunların sizi de pek


ilgilendirdiğini görüy orum . Öy ley se, ilk fır​satta,
bütün noktalarda m erakınızı giderm ek bor​c um olsun.
Hay şey tan alsın! Bazılarına, gerçekten de bir
rom antik kişi gibi görünebileceği​m i anlıy orum . Bu
bakım dan, hakkım da kız kardeşinize anlattığı esrarlı
v e m eraklı hikây eler için rahm etli Marfa Petrov na’y a
ne derece teşekküre borçlu olduğum a artık siz karar
v erin! Bunların nasıl bir tesir bıraktığını kestirem em .
Am a her​h alde, netice benim için elv erişli oldu.
Av doty a Rom anov na’nın bana karşı duy m ası pek
tabii olan nefretine v e benim her zam anki gam lı v e
sev im siz görünüşüm e rağm en, nihay et kardeşiniz,
m ahv olm uş insanlara karşı duy ulan bir duy gu ile
bana acım ay a başladı. Bir genç kızın y üreğinde böy le
bir acım a duy gusu uy andığı zam an ise onun için
tehlike çanları çalm ay a başlam ış dem ek​t ir. Çünkü bu
v aziy etlerde m utlaka “kurtarm ak”, y ola getirm ek,
diriltm ek, daha asil birtakım prensiplere y öneltm ek,
y eni bir hay ata v e çalışm ay a başlatm ak isteği doğar.
Buna benzer daha neler isteneceği bilinen şey lerdir.
Kuşun kendiliğinden kafese girdiğini hem en anladım
v e ken​dim e göre hazırlandım . Galiba kaşlarınızı çatı​-
y orsunuz Rodion Rom anov iç? Am a telâş etm e​y iniz!
Vaka, bildiğiniz gibi bir hiçle son buldu. (Hay Allah
kahretsin, am m a da şarap içiy orum ha!) Biliy or
m usunuz, kader, kız kardeşinize, tarihin ikinci v ey a
üçüncü y üzy ılında kudretli bir prensin y ahut bir
hüküm darın v ey a Küçük Asy a bey lerinden birinin
kızı olarak düny ay a gelm e​sini nasip etm ediği için ta
baştan beri daim a üzülm üşüm dür. Çünkü kader, ona
bunu nasip et​sey di Av doty a Rom anov na, hiç şüphesiz,
göğsü, kor haline gelm iş kızgın kerpetenlerle dağlanır​-
ken bile gülüm sey işini dudaklarından eksik etm ey en
büy ük çile çekenlerden biri olacaktı. O, bu iş​k encey e
kendi ay ağı ile giderdi. Tarihin dördün​c ü v ey a beşinci
y üzy ılında düny ay a gelsey di, ken​disini Mısır çöllerine
atacak v e orada kök y iy e​r ek, hey ecanlar v e hay aller
içinde y aşay acaktı. Av doty a Rom anov na, elden
geldiği kadar çabuk kendisini birisi uğruna feda
etm ekten başka bir şey istem ey en, buna susay an bir
v arlıktır. Bu, ondan esirgendiği takdirde belki de
kendini pencereden aşağı atabilir. Razum ihin adlı
birinden bilm em ne m ünasebetle konuşulduğunu işit​-
tim . Akıllı bir çocuk olduğunu söy lüy orlar. (Adı da
[Razum ihin adının kökü (Akıl) m anasına gelen
(Razum ) dur.] bunu gösteriy or. Herhalde Papaz Okulu
öğrencisi olacak). İşte v arsın kız kardeşinizi o korusun!
Sözün kısası, galiba kız kardeşinizi an​l am ış
bulunuy orum . Bunu da kendim için bir şeref
say ıy orum . Siz de pekâlâ bilirsiniz ki, bi​r isiy le y eni
tanıştığım ız sırada, daim a daha düşüncesiz, daha
hoppa dav ranır, hata etm ekten, pot kırm aktan
kendim izi alam ay ız! Am a o da ne diy e bu kadar güzel
olarak düny ay a geldi? Bunda benim hiç suçum y ok!
Sözün kısası bu bende önüne geçilm ez, zapt olunm az,
bir şehv et ihtirası ile başladı. Av doty a Rom anov na,
eşi görülm em iş, işitilm em iş derecede nam uslu bir kız.
(Bu sözüm e dikkat ediniz, bunu bir gerçek olarak kız
kardeşiniz hakkında söy lüy orum . Kız kardeşiniz
parlak zekâsına rağm en bu nam us işini belki de bir
hastalık haline getirm iştir. Bu ken​disine zararlı olur.)
O sırada ev im izde bir hiz​m etçi kız v ardı, adı Paraşa.
Kara gözlü Paraşa! Hizm etçi olarak başka bir köy den
y eni getirm iş​l erdi. Ben o zam ana kadar kendisini hiç
görm e​m iştim . Çok güzel bir kız am a inanılm ay acak
derecede salak: Ağlay arak fery ada başlay ınca, bütün
çiftliği ay ağa kaldırırdı. Tabii bir rezalettir koptu. Bir
gün, öğle y em eğinden sonra, Av ​doty a Rom anov na
m ahsus y alnız olduğum bir zam anı kollay arak,
bahçenin ağaçlık y erinde y a​n ım a geldi. Kıv ılcım
saçan gözleriy le benden, zav allı Paraşa’y ı rahat
bırakm am ı istedi. Bu onun​l a, galiba, ilk baş başa
konuşm am ızdı. Ben, pek tabii olarak, onun isteğini
y erine getirm ey i şeref say dım . Şaşırm ış v e utanm ış
görünm ey e çalış​t ım . Kısacası, rolüm ü hiç de fena
oy nam adım . Aram ızda buluşm alar, gizli gizli
konuşm alar baş​l adı. Bana ahlâk dersi v eriy or, ricalar
ediy or, y alv arıy or, hatta gözy aşları - ev et ev et
gözy aş​l arı - bile döküy ordu! Bazı kızlarda propagan​da
ihtirası bakınız nerelere kadar v arıy or! Tabii ben
bütün suçu talihim e y üklüy or, kendim i nura susam ış
bir insan gibi gösteriy ordum . Nihay et kadın kalbini
fetheden en kudretli v e em in bir çarey e başv urdum .
Bu, hiçbir zam an, hiç kim ​sey i aldatm ay an, istisnasız
herkesin üzerinde ke​sin tesiri olan bir çare idi. Bu
çarenin öv m e olduğunu siz de bilirsiniz. Düny ada açık
y ürekli​l ikten daha zor hiçbir şey y oktur, am a
öv m eden de kolay bir şey y oktur. Açık y üreklilikte,
y üz​de bir de olsa, falsolu bir nota hem en ahenksiz​l ik
doğurur, ardından da rezalet kopar, öv m e​de ise, son
notay a kadar hepsi de falsolu olsa, y ine de hoş görünür
v e zev kle dinlenir; gerçi ka​ba bir zev kle am a ne de olsa
y ine zev kle dinlenir. Öv m e ne kadar kaba olursa
olsun, söy le​n enlerin hiç değilse y arısı, dinley ene,
m utlaka gerçek gibi gelir v e bu, cem iy etin her
tabakasında böy ledir. Hatta düny anın en nam uslu bir
bakiresi bile öv m e ile baştan çıkarm ak kabil​dir.
Alelade insanlara gelince, onlardan söz etm ey e bile
değm ez! Kocasına, çocuklarına, cem iy etin ahlak
anlay ışına şiddetle bağlı bir hanım efendiy i, bir
seferinde, nasıl baştan çıkardığım ı hatırladıkça
gülm ekten kendim i alam am . Bu ne kadar eğlenceli v e
zahm etsizce olm uştu! Am a bu hanım efendi, gerçekten
de kendine göre nam uslu idi. Ona karşı tatbik ettiğim
taktik, fazileti v e iffeti karşısında düpedüz şaşkına
dönm üş, hay ran kalm ış görünm ekten ibaretti. Onu
büy ük bir y üzsüzlükle öv üy or, göklere çıkarıy ordum .
Meselâ onun, şöy le, elini sıkm ak fırsatını bul​a nın,
hatta bir bakışına nail olsam , istem ediği halde bunu
ondan zorla kopardığım ı, şirretlik v e edepsizlik
gösterm esey dim kadının direnm esi karşısında bunu
asla elde edem ey eceğim i, saflığından ötürü tuzağa
düşürüldüğünü, istem ey erek buna razı olduğunu v s…
söy ley erek kendi kendi​m i azarlıy ordum . Sözün kısası
ben m uradım a er​m iştim . Bizim hanım efendi ise,
m asum v e na​m uslu olduğuna, hissesine düşen bütün
borç v e v azifeleri y aptığına tam am ıy la inanm ıştı.
Hâlbuki hiç farkında olm adan m ahv olm uştu. Eninde
sonunda onun da benim gibi zev k peşinde koştuğunu
sam im î olarak söy lediğim zam an ne kadar da
öfkelenip küplere binm işti! Zav allı Marfa Petrov na da
bu türlü öv m elere karşı pek duy ​g ulu idi. Şay et,
istesey dim daha sağlığında bü​t ün v arını y oğunu
kendi üzerim e çev irtebilirdim . (Am m a da şarap içiy or
v e gev ezelik ediy orum ha!). Ay nı sonucun Av doty a
Rom anov na üze​r inde de elde edilm ey e başlandığını
söy lersem darılm azsınız sanırım . Am a kendi
budalalığım v e sabırsızlığım y üzünden her şey i berbat
ettim . Av doty a Rom anov na’nın bundan önce de bir​-
kaç sefer bakışlarım dan (hele bir seferinde ay rı​c a) hiç
hoşlanm adığına bilm em inanır m ısınız? Hulâsa
gözlerim de, şiddet v e hay asızlığı gittikçe artan bir
pırıltı tutuşuy or v e bu, Av doty a Rom anov na’y ı
korkutuy ordu. Bu pırıltı nihay et onu tiksindirm ey e
başladı. Bütün bunları tafsilâtıy la anlatm anın
fay dası y ok. Nihay et bozuştuk. Ben y ine budalalık
etm ey e başladım . Kızın bütün o propagandaları ile
ricalarıy la en kaba bir şekil​de alay etm ey e koy uldum .
Paraşa y ine sahney e çıktı, hem de y alnız başına değil.
Kısacası, bir rezalettir başladı. Rodion Rom anov iç,
hay atı​n ızda bir sefer olsun kız kardeşinizin gözlerinin
bazen nasıl tutuşabildiklerini görsey diniz! Koca bir
bardak şarabı dikip şim di sarhoş olduğum a
bakm ay ınız! Size söy lediklerim in hepsi doğrudur. Sizi
tem in ederim ki, bu bakışlar rüy alarım a bile
giriy ordu. Nihay et, artık onun etek hışırtısına bile
day anam az olm uştum . Doğrusu sara illetine
tutulacağım dan korkuy ordum . Böy le bir ihtiras
fırtınasına y akalanabileceğim i hiç m i hiç tasav v ur
etm em iştim . Kısacası, barışm ak, anlaşm ak la​zım dı;
am a bu artık im kânsızdı. Bunun üzerine ne y aptım ,
bilin bakay ım ? İhtiras azgınlığı insanı m eğer ne
sersem liklere kadar götürebilirm iş! Rodion
Rom anov iç, sakın kızgınlık anında herhangi bir şey e
girişm ey iniz! Av doty a Rom anov na’nın aslında y oksul
bir kız olduğunu (ah, affedersiniz bunu dem ek
istem edim … am a ay nı düşüncey i ifade edecek
olduktan sonra, sanki bunun ne farkı v ar?) Yani,
elinin em eği ile geçindiğini, annesine v e size bakm ak
(hay , Allah, bakınız, y ine y üzünüzü
buruşturuy orsunuz!) zorunda olduğunu hesaba
katarak, benim le beraber, hiç olm azsa buray a,
Petersburg’a gelm esi için elim deki bütün paray ı (ben
o zam anlar otuz bin ruble bulabilirdim ) ona teklif
etm ey e karar v erdim . Tabii ona ebedî aşk v e saadet
y em ini edecek, kim bilir daha neler söy ley ecektim .
İnanır m ısınız, o zam an ona öy lesine tutkundum ki,
şay et bana: Marfa Petrov na’y ı boğazla v ey a zehirle
sonra da benim le ev len, desey di, hem en bu işi
y apacaktım ! Am a her şey , şu sizin de bil​diğiniz
felâketle sona erdi. Marfa Petrov na’nın şu aşağılık
m em ur bozuntusu Lujin’i bulup nerede ise, Av doty a
Rom anov na ile ev lendirm ek üzere olduğunu
öğrendiğim zam an, öfkeden deliy e döndüğüm ü
kolay ca tahm in edebilirsiniz! As​l ında böy le bir
ev lenm enin, benim teklif ettiğim şey lerden hiç de
farkı olm ay acaktı. Öy le değil m i? öy le değil m i? Am a
gerçekten de öy le değil m i? Nedense beni büy ük bir
dikkatle dinlem ey e başladığınızı görüy orum … Meraka
de​ğ er delikanlı…

Soğukkanlılığını kay beden Sv idrigay lov , m a​say a


bir y um ruk indirdi. Yüzü kıpkırm ızı kesilm işti.
Farkına v arm adan y udum y udum içtiği bir, y ahut
bir buçuk kadeh şam pany anın, onun üze​r inde kötü
bir tesir y aptığını Raskolnikov açıkça görüy ordu. Bu
durum dan fay dalanm ay a karar v erdi. Sv idrigay lov
ona çok şüpheli görünüy or​du.

Raskolnikov , onu daha fazla sinirlendirm ek için,


hiç gizlem ey e lüzum görm eden, doğrudan doğruy a:
— Şu halde, dedi, bütün bunlardan sonra ben sizin
buray a da, kız kardeşim için geldiğinize tam am ıy la
inanm ış bulunuy orum .

Birdenbire kendini toparlar gibi olan Sv idri​-


gay lov :

— Eh, canım , diy e hom urdandı. Size söy ledim di


y a… Üstelik kız kardeşiniz y üzüm ü bile görm ek
istem ez!

— Yüzünüzü görm ek istem ediğine ben de em inim …


Am a şim di m esele bu değil…

— Yüzüm ü görm ek istem ediğine em insiniz, öy le


m i? (Sv idrigay lov gözünü kırptı v e alay lı alay lı
gülüm sedi). Hakkınız v ar, o, beni sev m i​y or… am a
karı, koca, y ahut âşıkla sev gili arasın​da geçen
şey lerden hiçbir zam an em in olm ay ınız! Bu işlerde
daim a öy le bir nokta v ar ki bütün düny ay a m eçhul
kaldığı halde bunu y alnız onlar ikisi bilir. Av doty a
Rom anov na’nın benden nefret et​t iğine senet v erebilir
m isiniz?
— Hikây enizi anlatırken sarf ettiğiniz bazı
sözlerden v e im alı kelim elerden anlıy orum ki,
Duny a’y a karşı şim di de bazı plânlarınız v e
geciktirilm esi m üm kün olm ay an - tabii alçakça - ba​zı
niy etleriniz v ar.

Sv idrigay lov , niy et v e tasav v urlarına y akış​-


tırılan sıfata hiç aldırış etm eden, birdenbire çok saf bir
korku ile sordu:

— Nasıl? Ağzım dan böy le sözler v e im a​l ar m ı


kaçırdım ?

— Ev et, bu çeşit sözler v e im alar şim di de


ağzınızdan çıkıy or! Meselâ niy e böy le ürktünüz?
Birdenbire şim di niy e korktunuz?

— Ben m i korkuy orum , ben m i ürküy orum ?


Sizden m i korkacağım ? Asıl sizin benden korkm anız
lâzım , cher ami. Ne saçm a şey ! Am a ben sarhoş oldum ,
bunu görüy orum . Az kaldı y ine ağzım dan bir şey ler
kaçıracaktım . Şey tanlar al​sın bu şarabı! Hey , su
getirin!
Şişey i kaptığı gibi, etrafını hiç um ursam adan,
pencereden aşağı fırlattı. Filip su getirdi.

Sv idrigay lov , bir peçetey i ıslatarak başına


koy arken:

— Bunların hepsi de saçm a, dedi. İstersem , bir


kelim e ile haddinizi bildirir, bütün şüphelerinizi
darm adağın edebilirim . Meselâ, ev leneceğim ​den
haberiniz v ar m ı?

— Siz bunu, bundan önce de söy lem iştiniz!

— Söy ledim m i idi? Unutm uşum … Am a o zam an


kesin olarak söy ley em ezdim , çünkü gelini bile henüz
görm em iştim . Sadece bir niy etten iba​r etti. Am a şim di
artık bir nişanlım v ar. İşi y oluna koy dum . Geri
bırakılm ası m üm kün olm ay an işlerim olm asa idi,
m utlaka şim di sizi alır, ona götürürdüm . Çünkü sizin
fikrinizi alm ak is​t erdim . Hay kör şey tan! Topu topu on
dakikam v ar. Nah işte, saate bakın! Ne ise, bunu size
sonra anlatırım . Çünkü bu benim ev lenm e işim ,
kendine göre oldukça enteresandır. Nerey e böy ​l e?
Yine m i gitm ey e kalktınız?
— Hay ır, şim di artık gitm ey eceğim …

— Hiç m i gitm ey eceksiniz? Görürüz. Ben sizi oray a


götüreceğim , nişanlım ı göstereceğim … Orası öy le am a
şim di değil… Siz şim di biraz​dan buradan gitm elisiniz!
… Siz sağa, ben sola… Resslich’i tanır m ısınız? Hani şu,
şim di ev inde oturduğum Resslich’i?… Anladınız m ı?
Hay ır, siz ne zannettiniz, ben şu Resslich’den bahsedi​-
y orum . Hani, bir kız çocuğu onun y üzünden kış
kıy am ette kendini suy a atm ış falan diy e, dedi​k odusu
edilen Resslich… Anladınız m ı? Anladınız m ı? İşte bu
ev lenm e işini pişirip kotaran odur. Bana: y apy alnız
canın sıkılır, biraz oy a​l anırsın, dedi. Ben gerçekten de
asık suratlı, küskün ruhlu bir adam ım . Siz beni neşeli
m i sa​n ıy orsunuz? Hay ır, ben asık suratlı bir adam ım .
Kim sey e fenalık etm em , bir köşey e büzülür otururum .
Bazen üç gün ağzım ı hiç açm adığım olur. Am a, şu
Resslich hilecisinin kafasından neler geçtiğini ben size
söy ley ey im : Karım ı bırakarak sav uşup gideceğim i
sanıy or, tabii karım da ona kalacak, o da onu
piy asay a sürecek!… Yani bi​zim tabaka m ensuplarına
v e daha y üksektekilere peşkeş çekecek! Resslich’in
söy lediğine göre kı​zın babası, üç y ıldan beri bacakları
tutm ay an v e bir koltukta oturan hastalıklı eski bir
m em urm uş… Annesi ise akıllı bir kadınm ış… Oğulları
taşrada bir y erde çalışıy or, am a onlara hiç y ardım
etm iy orm uş. Büy ük kızları ev li im iş, am a hiç uğ​-
radığı y okm uş… Kendilerininki y etişm iy orm uş gi​bi,
iki küçük y eğenlerini de y anlarına alm ışlar. En küçük
kızlarını da tahsilini tam am lam adan liseden çekip
alm ışlar. Kız, bir ay sonra on al​t ısına basacak… Bu
hesapça bir ay sonra onu ev lendirm ek m üm kün
olacak. Yani benim le ev ​l endirm ek… Kalkıp onlara
gittik… Bu biraz gü​l ünç oldu. Kendim i: büy ük çiftlik
sahibi, tanın​m ış aileden, bağları olan zengin bir dul,
diy e tanıttım . Benim ellisinde bir adam , onun ise
daha on altısına basm am ış bir konca oluşundan ne
çıkar? Buna kim aldırır? Hani, y ağlı bir kuy ruk değil
m i? Gerçekten de y ağlı bir kuy ​r uk… Hah! hah!…
Anası ile babası ile nasıl konuştuğum u bir görm eli
idiniz! Hani, o sırada benim , para ile görülm ey e değer
bir halim v ar​dı!… Bu sırada kız da içeri girdi. Dizlerini
kı​r arak selâm v erdi. Düşünün ki, daha kısa etekli
entari giy iy or! Açılm am ış konca gül! Gelincik gibi
kızarıp bozarıy or (herhalde ona söy lem iş olacaklar!).
Bilm em , kadın y üzleri hakkında siz ne
düşünüy orsunuz? Bence, bu on altı y aş, bu çocuksu
gözler, bu ürkeklik, utanm aktan gelen bu gözy aşları,
olgun güzellikten de üstündür. Hâlbuki bu kız üstelik
bir resim kadar da güzel​di. Açık sarı, bukle bukle,
hafif dalgalı saçları, m inim ini dolgun kırm ızı
dudakları, harikulade güzel v e m innacık ay akları
v ar. Ney se tanıştık. Ben onlara, ailev î bazı işlerim den
ötürü acele et​t iğim i söy ledim . Ertesi gün, y ani ev v elsi
gün ni​şanlandık. O zam andan beri, onlara her
gidişim de, onu dizlerim in üstüne oturtuy or v e hiç
bırakm ıy orum . Yav rucak gelincik gibi kızarıy or. Ben
ise, durm adan onu öpüy orum . Annesi, pek tabii
olarak, ona, kocası say ıldığım ı, bunun böy ​l e olm ası
gerektiğini, anlatm ay a çalışıy or. Dedim y a bir içim
su azizim . Ne y alan söy ley ey im , bu şim diki nişanlılık
durum u, belki de ev lilik durum undan da iy idir…
Bunda, la nature et la vârite! [Aslında Fransızca
y azılm ıştır. (Tabiat v e gerçek) m anasına gelir.]
dedikleri şey v ar. Hah! hah! hah! Onunla iki sefer
konuştum . Hiç aptal bir kız değil. Bazen bana
kaçam ak öy le bakışları v ar ki âdeta beni y akıy or.
Biliy or m usunuz onun, Raphael’in Madonna’sını
andıran küçücük bir y üzü v ar. Gerçekten de, Sikstin
m anastırındaki Madonna’nın y üzü hay alîdir. Bu
y üzde m ahzun bir cezbe hali sezilir… Bu nokta
gözünüze çarpm adı m ı? İş​t e onda da buna benzer bir
şey ler v ar… Nişanlan​dığım ızın ertesi günü ona, bin
beş y üz ruble de​ğ erinde pırlantalar, inciler, takım
taklav atıy la güm üşten bir tuv alet kutusu götürdüm .
Nah şöy ​l e kocam an. O kadar ki kızın, y ani
Madonna’nın küçücük y üzü sev inçle parladı. Dün onu
kucağım a aldım . Herhalde bunu pek lâubali bir eda
ile y apm ış olacağım ki, y üzü kıpkırm ızı ke​sildi.
Gözlerinden y aş geldi. Belli etm ek iste​m iy ordu am a
alev alev y andığı besbelli idi. Bir an için hepsi dışarı
çıktı. Biz onunla baş başa kaldık. Ansızın boy num a
atıldı. (Bu hareketi ilk defa y apıy ordu) Küçücük
kollarıy la beni sım ​sıkı kucakladı, öptü v e bana itaatli,
sadık, iy i bir eş olacağını, beni m esut edeceğini, her
anını, her dakikasını, her şey ini, öm rü boy unca bana
feda etm ekten çekinm ey eceğini, bütün bunlara
karşılık da benden sadece v e y alnız say gı bekle​diğini,
“bundan başka hiç am a hiçbir şey , hiç​bir hediy e
istem ey eceğini” y em inler ederek v aat etti. İncecik
tüller giy m iş, genç kızlık utangaç​l ığı ile y üzü
pem beleşm iş, hey ecandan gözleri y aşarm ış, saçları
bukle bukle, on altı y aşındaki bir m elekten, tenha bir
odada, bu çeşit sözler işitm ek, çok ay artıcı, çok baştan
çıkartıcı bir şey … Bunu siz de kabul edersiniz! Çok
baştan çıkartıcı değil m i? Herhalde, bu bir şey lere de​-
ğer. Bana baksanıza, onu görm ey e gidelim m i? Am a
şim di değil!

— Hulâsa, sizin ihtiras v e şehv etinizi kam çılay an


da, aradaki bu korkunç y aş v e sev iy e farkı olsa gerek…
Gerçekten de onunla ev lene​c ek m isiniz?
— Niy e ev lenm ey ecekm işim ? Muhakkak
ev leneceğim … Herkes kendisiy le ilgili olan şey ​l ere
kendisi karar v erir. Kendini en iy i aldatm asını bilen
herkesten daha neşeli y aşar. Hah, hah!… Bu su
katılm am ış fazilet de nereden çıktı? Mer​h am et ediniz
dostum , ben günahkâr bir insanım .. Hah, hah, hah!…

— Gerçi siz, Katerina İv anov na’nın çocuk​l arını


y erleştirdiniz! Am a bununla beraber, kendinize göre
bunun bazı sebepleri v ardı. Ev et şim di her şey i
anlıy orum !

Sv idrigay lov bir kahkaha atarak:

— Ben um um iy etle çocukları sev erim , hem çok


sev erim … Bu m ünasebetle size, hâlâ sürüp giden çok
m eraklı bir olay ı anlatabilirim . Daha buray a
geldiğim gün çeşitli sefahat y uv alarını do​l aşm ay a
başladım . Yedi y ıllık ay rılığın biriktir​diği hasretle
dört bir y ana saldırdım . Eski dost​l arım la v e
arkadaşlarım la buluşm ak için hiç acele etm ediğim in
herhalde siz de farkındasınız! Hem aram ak şöy le
dursun, elden geldiği kadar v ak​t im i onlarsız
geçirm ey e çalışıy orum . Bilir m isiniz, köy de, Marfa
Petrov na’nın y anında bulundu​ğ um sıralarda,
bilenlerin çok şey ler bulabilecek​l eri bütün bu esrarlı
y erlerin hatıraları, bana öle​siy e ıstırap v erm işti. Ah
şey tan alsın! Halk içi​y or, ay dın gençlik
hareketsizlikten, gerçekleştirilm esi im kânsız bir hay al
v e rüy a âlem inde y a​n ıp tutuşuy or, birtakım
nazariy elerle kendini ber​bat ediy or! Mem leketi istilâ
eden Yahudiler pa​r aları silip süpürüy or, geri
kalanların hepsi de çılgın bir sefahat âlem i y aşıy or…
Bu şehre adım atar atm az, burnum o bildik kokuy u
aldı. Sözüm ona danslı suarelerden birine düştüm .
Kor​k unç bir sefahat y uv ası, (ben bu sefahat y uv a​-
larını bilhassa kirlilikleriy le sev erim ). Orada, eşine
rastlanm ay an, gençliğim de de görm ediğim bir
kankan [Garip v e çirkin v ücut hareketleriy le
oy nanan bir dans.] oy nanıy ordu. Ev et, bu noktada bir
hay li ilerlem e v arm ış doğrusu… Birdenbire, çok zarif
giy inm iş, on üç y aşlarında kadar bir kızın, bir dans
ustasıy la dans ettiğini gördüm . Beriki, kız ile tam y üz
y üze idi. Duv arın dibinde de, bir iskem le üzerinde
kızın annesi oturuy ordu. Bunun ne biçim bir kankan
olduğunu tasav v ur edebilir​siniz! Küçük kız kızardı,
bozardı, nihay et, ken​disine hakaret edildiği
düşüncesine kapılarak ağ​l am ay a başladı. Dans ustası
kızı y akaladığı gibi döndürm ey e v e onun taklidini
y apm ay a başladı. Herkes katıla katıla gülüy ordu. Ben
böy le anla​r ında halkım ızı, hatta kankan hav ası
içinde, se​v erim . Halk gülüy or v e: “Oh olsun… Böy lesi
lâzım . Buray a çocuk getirm ey in, efendim !” diy e
bağırıy ordu. Eğlenm eleri m antığa uy gunm uş v e​y a
değilm iş, ne um urum da!… Ben hem en y apacağım işi
kestirdim . Gidip annesinin y anına oturdum . Benim de
taşralı olduğum dan, bütün buradakilerin pek kaba
insanlar olduğundan, ger​ç ek değerleri ay ırt etm esini
v e gerekli say gıy ı gös​t erm esini bilm ediklerinden söz
etm ey e başladım , sonra, çok paralı bir insan
olduğum u onlara sez​dirm ey e çalıştım . Onları
arabam a dav et ederek ev lerine kadar götürdüm .
Kendileriy le tanıştım . (Kiracı olarak bir odada
oturuy orlardı, Petersburg’a y eni gelm işlerdi).
Benim le tanışm anın, gerek annesine, gerek kızlarına
şeref v erdiğini söy lediler. Bu arada, ne m alları, ne de
paraları olm adığını, Petersburg’a, bilm em hangi
dairede bilm em nasıl bir iş takibi için geldiklerini
öğren​dim . Onlara y ardım v ey a para teklifinde bulun​-
dum . Yine söz arasında, onların orada sahiden dans
dersleri v erildiğini sanarak, o sefahat y u​v asına
y anlışlıkla düştüklerini anladım . Genç kı​zın Fransızca
v e dans derslerini y oluna koy m a işini üzerim e alm ay ı
teklif ettim . Teklifim i hey ecanla kabul ettiler v e bunu
kendileri için bir şeref say dılar. İşte o günden beri
kendileriy le tanışı​y orum . İsterseniz onlara da
gidelim … am a şim di değil!

— Kesin, kesin artık şu aşağılık, bay ağı


hikây elerinizi, sefih, alçak, şehv et düşkünü herif!

— Schiller, bizim Schiller, Schiller’in ta ken​disi! Ou


va-t-elle la vertu se nicher?[Aslında Fransızca
y azılm ıştır. Burada (Fazilet bunun neresinde?)
m anasına gelir.] Biliy or m usunuz, sırf
bağırm alarınızı işitm ek için size m ahsus böy le şey ler
anlatacağım … Bu bana gerçekten zev k v eriy or!

Raskolnikov öfke ile:

— Ona ne şüphe, diy e hom urdandı. Şu anda ben


kendi gözüm de de gülünç bir durum a düşm edim m i
sanki?

Sv idrigay lov katıla katıla güldü, sonra Fi​l ip’e


seslenerek hesabı gördü v e gitm ek üzere ay ağa kalktı:
— Am m a da sarhoşum ha! diy e söy lendi. Assez
cause [Aslında Fransızcadır. (Bir hay li gev ezelik et​t ik)
m anasına gelir.], sizinle konuşm ak zev kli bir şey .

Raskolnikov da ay ağa kalkarak:


— Sizin gibi bir adam ın bunlardan zev k alm am ası
m üm kün m ü? diy e bağırdı. Hele ka​fasında,
anlattıklarına benzer korkunç birtakım projeler
bulunursa bu çeşit m aceralar anlatm ak​t an nasıl olur
da zev k alm az! Üstelik bu şartlar içinde v e benim gibi
bir adam a anlatılıy orsa… Key finiz büsbütün artar.

Sv idrigay lov , Raskolnikov ’u süzerek biraz da


hay retle cev ap v erdi:

— Vallahi ne söy ley ey im , öy le ise siz de m ükem m el


bir hay asızsınız. Hiç olm azsa bu sa​h ada büy ük bir
istidadınız v ar, dem ektir. Çok, pek çok şey ler
öğrenm ey e… Ne biley im işte hatta çok şey ler de
y apm ay a kabiliy etiniz v ar… Ney ​se, hadi artık y eter…
Sizinle bu kadar az konuşabildiğim için candan
üzgünüm … Am a siz ben​den ay rılam azsınız! Yalnız
biraz bekley in!…

Sv idrigay lov m ey haneden çıktı. Raskolni​k ov da


onun arkasından y ürüdü. Sv idrigay lov pek de öy le
sarhoş değildi. İçki bir an için başına v urm uştu. Am a
şim di y av aş y av aş kendine geliy ordu. Kaşlarını
çatm ıştı. Kafası bir şey le, hem de çok önem li bir şey le
m eşguldü. Bir beklem e​n in v erdiği hey ecan v e üzüntü
içinde olduğu belli idi. Raskolnikov ’a karşı olan
durum unu da son dakikalarda birdenbire değiştirm iş,
gittikçe daha kaba, daha alay cı bir tav ır takınm ıştı.
Raskolni​k ov bütün bunların farkında idi, bundan
ötürü o da endişeli idi. Sv idrigay lov ona çok şüpheli
görünm ey e başlam ıştı. Bunun için de peşinden
gitm ey e karar v erdi.

Yay a kaldırım ından indiler. Sv idrigay lov :

— Siz sağa gideceksiniz, ben de sola, dedi. Yahut


galiba aksine, ney se, adieu mon plaisir [Aslında
Fransızcadır Elv eda eğlencem ! m anasındadır]…
Sev inçli bir buluşm a dileğiy le.

Sv idrigay lov , sağa, Sam anpazarına doğru


y ollandı.

V.

Raskolnikov , onun peşinden y ürüdü.

Sv idrigay lov arkasına dönerek:


— Bu da nesi? diy e bağırdı. Am a galiba ben size
dem iştim ki…
— Bu, şu dem ektir ki, artık şim di peşinizi
bırakm ay acağım !…

— Ne. e. e. ?
İkisi de durakladı. İkisi de, birbirlerini tart​m ak
ister gibi bir dakika kadar bakıştılar.

Raskolnikov , sert bir eda ile onun sözünü kesti:


— Yarı sarhoş bir halde bana anlattığınız bütün o
hikây elerden kesin olarak şu sonuca v ardım ki, kız
kardeşim hakkında beslediğiniz alçakça
niy etlerinizden v azgeçm ek şöy le dursun, şu anda her
zam andan çok onunla m eşgulsünüz!… Kız kardeşim in
bu sabah bir m ektup aldığını da biliy orum .
Mey hanede y erinizde oturam ıy ordunuz. Buray a
gelirken kendinize bir başka kadın bulabildiğinizi farz
etsek bile bunun bir değeri y ok. Ben kendi gözüm le
görm ek istiy orum .

Şu anda bilhassa ne istediğini, kendi gözü ile ney i


görm ek istediğini Raskolnikov ’un kendisinin de
belirtebileceği şüpheli idi.

Sv idrigay lov :

— Dem ek böy le, ha! dedi. İster m isiniz şim di polisi


çağıray ım ?
— Çağır!

Tekrar bir dakika kadar karşı karşıy a dur​dular.


Nihay et Sv idrigay lov ’un y üzü değişti. Raskolnikov ’un
tehditten korkm adığını anlay ınca, birdenbire çok
neşeli v e ahbapça bir tav ır takındı:

— Ne tuhaf adam sınız!… Dedi. Meraktan


çatlay acak bir hale gelm em e rağm en, m ahsus
işlerinize dair sizinle hiçbir şey konuşm adım . Ha​y alî
bir m esele… Konuşm ay ı bir başka sefere bırakm ıştım .
Am a doğrusu, siz bir ölüy ü bile sinirlendirecek
y aradılıştasınız. Peki gidelim . Am a önceden
söy ley ey im : Bir dakika kadar ev e uğra​y ıp para
alacağım , sonra kapım ı kilitley ip bir ara​bay a
atlay acağım v e bütün gece kalm ak üzere ada​l ara
gideceğim … Peşim den gelecek ne v ar.

— Ben de şim dilik sizin apartm ana gidece​ğ im , am a


size değil, Sofy a Sem y onov na’y a! Ce​n aze töreninde
bulunm adığım için kendisinden özür diley eceğim .

— Nasıl isterseniz öy le y apın am a Sofy a


Sem y onov na şim di ev de değil. Bütün çocukları
bilm em hangi öksüz y urdunun m üdiresi olan be​n im
sabık v e çok eski ahbaplarım dan asil v e ih​t iy ar bir
kadına götürdü. Katerina İv anov na’​n ın üç y av rusu
için v erdiğim para ile bu kadını âdeta büy üledim .
Bundan başka kadının başında bulunduğu m üessesey e
de bağışta bulundum . Ni​h ay et ona Sofy a
Sem y onov na’nın bütün m acera​sını, olduğu gibi,
hiçbir noktasını saklam adan anlattım . Bu hikây e
kadının üzerinde anlaşılam ay acak kadar büy ük bir
tesir y aptı. Sofy a Sem y onov na’nın, ahbabım olan
hanım efendinin, say fiy eden dönüşünden beri
kalm akta olduğu XXX oteline dav et edilişinin sebebi
budur.

— Zararı y ok, ben y ine de uğray acağım .

— Canınız nasıl isterse… Am a ben, size ar​k adaşlık


edem ey eceğim . Hem bana ne! Nah işte ev e geldik…
Bana baksanıza, şüpheli gözlerle bana bakm anızın,
birtakım sorularla sizi rahatsız etm ey ecek kadar
nezaket gösterm em den ileri geldiğine em inim . Ne
dem ek istediğim i tabii anla​dınız? Bu sıkı ağızlılığım
size tuhaf görünüy or; bahse girerim ki bu böy ledir. Bu
durum karsı​sında artık biraz nazik olun!

— Sizin gibi kapıları dinley enlere karşı m ı?

Sv idrigay lov bir kahkaha atarak:


— Şu m eseleden m i bahsediy orsunuz? dedi. Bütün
bunlardan sonra bunu bahis konusu etm esey diniz
şaşardım doğrusu!… Hah! hah!… Gerçi o zam an…
orada… ettiğiniz şakalardan v e Sofy a Sem y onov na’y a
söy lediklerinizden bazı şey ler an​l adım … Am a bununla
beraber, m esele nedir? Ben belki de geri kafalı bir
adam ım , artık hiçbir şey anlay am ıy orum . Şu halde,
Allah rızası için, m eseley i açıklay ınız! Yeni
anlay ışlara dair beni ay dınlatınız!

— Siz hiçbir şey işitm ediniz, hep y alan


söy lüy orsunuz!

— Gerçi kulağım a bazı şey ler çalındı am a ben


ondan bahsetm ek istem iy orum . Hay ır, hay ır.. Benim
kastettiğim , ardı arası kesilm ey en ahlam a​l arınız,
ohlam alarınızdır. İçinizdeki Schiller, size hiç rahat
v erm iy or! Şim di de bana kapıları dinle​m e diy orsunuz!
Eğer böy le ise, o takdirde hem en karakola koşup,
başınızdan şöy le bir olay geçtiği​n i; işin içinde küçük
bir nazariy e y anlışlığı bu​l unduğunu bildiriniz!…
Şay et kapıları dinlem e​n in doğru olm adığına, am a
rastgele elinize geçir​diğiniz bir şey le key finiz için bir
kocakarıy ı hak​l am anın m üm kün olduğuna
inanıy orsanız, bugün​den tezi y ok, hem en Am erika’y a
gidiniz!.. Hem acele ediniz, delikanlı!.. Belki de henüz
bunu y apacak kadar v aktiniz v ardır. Size bunu
sam im î olarak söy lüy orum . Belki paranız y ok?.. Size
y ol parası da v eririm .

Raskolnikov tiksinti ile onun sözünü keserek:

— Hiç de böy le bir şey düşünm üy orum . dedi.

— Anlıy orum (siz bilirsiniz am a kendinize eziy et


etm ey iniz: İsterseniz, fazla konuşm ay ınız!) Kafanızı
kurcalay an m eselelerin ne olduğunu an​l ıy orum !
Bunlar, ahlâk m eseleleri değil m i? İn​sanla v e
y urttaşlıkla ilgili bir takım m eseleler?.. Siz bunları
şöy le bir y ana bırakınız! Bunlar şim di sizin ney inize
gerek?.. He, heh, he! Hâlâ, insan v e y urttaşlık işini m i
düşünüy orsunuz! Madem ki böy le y apacaktınız, o
takdirde bu işe hiç burnu​n uzu sokm am alı idiniz!
Yapam ay acağınız bir işe karışm am anız lâzım dı. En
kestirm esi bey ninize bir kurşun sıkm aktır. Yoksa
bunu y apm ay ı iste​m iy or m usunuz?
— Şim di peşinizi bırakay ım diy e, galiba, beni
m ahsus sinirlendirm ek istiy orsunuz..

— Am m a da tuhaf adam !.. İşte geldik.. Buy urunuz


m erdiv enlere!.. İşte buradan Sofy a Sem y onov a’y a
gidilir!.. Bakınız, kim secikler y ok!.. İnanm ıy or
m usunuz?., öy le ise Kapernaum av ’lara sorunuz!
Sony a ev de olm adığı zam anlar anahtarı onlara
bırakır. İşte Madam e de-Kapernaum ov . Ne? Nasıl?
(Kadın biraz sağırdır da..) Sofy a Sem y onov na dışarı
m ı çıktı?.. Nerey e gitti?.. Artık inandınız değil m i?..
Ev de değil, akşam a da, bel​k i pek geç dönecek!.. Hay di,
öy le ise şim di bize gidelim .. Siz zaten bana gelm ek
istem iy or m uy du​n uz?.. İşte bizim oday a geldik,
Madam Resslich ev de y ok!.. Bu kadının, daim a bir
telâşı v ardır. Am a sizi tem in ederim ki, iy i v e hoş bir
kadın​dır. Şay et, daha aklı başında bir insan
olsay dınız, kadın belki sizin de işinize y arardı. Bakınız
işte: çekm ecem den şu y üzde beş faizli hisse senedini
alıy orum . (Görüy or m usunuz, bende bunlardan daha
ne kadar v ar!) Bunu bugün sarrafta bozdu​r acağım !…
İy ice gördünüz m ü? Artık daha faz​l a v akit
kay betm em için bir sebep y ok!.. Çekm e​c em i
kilitliy orum . Odam ı da kilitliy orum . İşte y ine
m erdiv en başına geldik… İster m isiniz bir araba
tutalım ?.. Ben sahiden adalara gidiy orum . Ara​ba ile
şöy le bir tur y apm ak istem ez m isiniz?.. Şu arabay ı,
beni Elagin’e kadar götürm ek üzere tu​t uy orum . Ne,
ret m i ediy orsunuz? Sabrınız m ı tükendi?.. Hay di
gelin canım , bir tur y apıv erelim ! Galiba y ağm ur
geliy or!.. Am a ne çıkar, ara​banın körüğünü
kapatırız…
Sv idrigay lov , arabay a binm işti bile.. Raskol​n ikov ,
şüphelerinin, hiç olm azsa şu anda boşa çıktığını
düşündü. Hiç cev ap v erm eden, arkasını dönüp gerisin
geriy e, Sam anpazarına doğru y ol​l andı. Yol boy unca,
bir kerecik olsun arkasına dö​n üp baksay dı,
Sv idrigay lov ’un, nasıl y üz adım ka​dar gittikten
sonra, arabacının parasını v ererek arabadan indiğini
v e y ay a kaldırım ında y ürüdü​ğ ünü görecekti. Am a o,
artık bir şey görem ezdi. Zaten köşey i de dönm üştü.
Derin bir tiksinti duy ​g usu onu, Sv idrigay lov ’dan
uzaklaştırıy ordu. Elinde olm ay arak: “Ben de bu rezil
caniden, bu şehv et düşkünü sefih adam dan, bu
aşağılık herif​t en bir an için olsun, bir şey ler
bekley ebildim !” diy e söy lendi. Doğrusunu isterseniz
Raskolnikov , hükm ünü v erm ekte biraz acele etm iş,
düşüncesiz​l ik gösterm işti. Çünkü Sv idrigay lov ’un
um um i gö​r ünüşünde, ona esrarlı bir hav a değilse bile
orijinallik v eren bir hâl v ardı. Kız kardeşine gelince,
Raskolnikov , Sv idrigay lov ’un kız kardeşini rahat
bırakm ay acağına kesin olarak inanm ıştı. Am a bütün
bu şey ler üzerinde düşünm ek, kafa patlat​m ak, ona
day anılm ay acak kadar ağır geliy ordu!

Yalnız kalınca, âdeti olduğu üzere, y irm i adım


y ürür y ürüm ez, kendini derin bir dalgınlı​ğ a kaptırdı.
Köprüy e v arınca, korkuluklara da​y anarak sulara
bakm ay a başladı. Hâlbuki bu sı​r ada, Av doty a
Rom anov na başı ucunda durm uş ona bakıy ordu.

Roskolnikov köprünün başında onunla kar​şılaşm ış,


am a onu fark etm eden y anından geçip gitm işti.
Duneçka, onu şim diy e kadar hiçbir zam an sokakta
böy le görm em işti. Fena halde şaşır​m ış v e korkm uştu.
Durm uş ona bakıy or, seslenip seslenm em ekte bir
karara v aram ıy ordu. Birden​bire, Sam anpazarı
tarafından köprüy e doğru hız​l ı hızlı gelm ekte olan
Sv idrigay lov ’u gördü.

Beriki, görünüşe göre, esrarlı bir tav ırla, sa​k ına


sakına y ürüy or gibi idi. Köprüy e v arınca da​h a fazla
ilerlem edi. Raskolnikov ’un kendisini görm em esi için
büy ük bir dikkat harcay arak, y ay a kaldırım ı
üzerinde, biraz açıkta durdu. Av doty a Rom anov na’y ı
çoktan görm üş ona işaret etm ey e başlam ıştı.
Duneçka’y a öy le geldi ki, Sv idrigay lov bu işaretleriy le
ondan, kardeşine seslenm em esini, onu rahat
bırakm asını v e kendisine doğru gelm e​sini rica
ediy ordu.

Duny a da öy le y aptı. Sessizce kardeşinin y anından


süzülerek Sv idrigay lov ’a y aklaştı.

Sv idrigay lov :

— Hay di biraz çabuk olalım , diy e fısıldadı. Rodion


Rom anov iç‘in buluştuğum uzu bilm esini istem iy orum .
Size şunu haber v erey im ki, karde​şinizle şuracıkta bir
m ey hanede oturuy orduk. Ken​disi gelip beni orada
buldu. Elinden kurtulunca​y a kadar akla karay ı
seçtim . Size m ektup y azdı​ğ ım ı da nasılsa öğrenm iş,
şüphelenip duruy or! Herhalde bunu ona söy ley en siz
değilsiniz, de​ğ il m i?.. Siz olm adığınıza göre kim
söy lem iş ola​bilir?

Duny a onun sözünü keserek:

— İşte köşey i döndük, dedi. Artık karde​şim in bizi


görm esine im kân y ok. Bak haberiniz olsun, artık
sizinle daha fazla gidem em . Ne söy ley eceksiniz, bana
her şey i burada söy ley iniz!. Her şey i pek alâ sokakta
da söy ley ebilirsiniz!..

— Birincisi söy ley eceklerim i sokakta anlat​m am a


im kân y ok; ikincisi, Sofy a Sem y onov na’y ı da
dinlem eniz gerek; üçüncüsü, size gösterilecek bazı
v esikalar da v ar… Uzun lâfın kısası, şay et ev im e
gelm ey e razı olm azsanız, ben de size anla​-
tacaklarım dan v azgeçer, hem en çekip giderim . Yalnız
bu arada, çok sev gili kardeşinize dair fev kalâde
m eraklı bir sırrı elim de tutm akta ol​duğum u da
unutm am anızı rica ederim .

Duny a, kararsız bir halde durdu v e keskin bir


bakışla Sv idrigay lov ’u süzdü.
Sv idrigay lov , sakin bir eda ile:

— Korkacak ne v ar, diy e söy lendi. Şehir köy


değildir. Hem köy de bile siz bana, benim size
ettiğim den daha çok fenalık ettiniz!.. Burada ise..
— Sofy a Sem y onov na’nın haberi v ar m ı?

— Hay ır, ben ona bir kelim e bile söy lem e​dim .
Hatta şu anda ev de olup olm adığını da kesin olarak
bilm iy orum ! Am a herhalde ev de olacak!.. Bugün
üv ey annesini göm dü, böy le bir günde m isafirliğe
gidilm ez! Vakti gelm eden bunu kim sey e açm ak
istem em . Hatta size açtığım için bile kısm en pişm an
olm uş bulunuy orum . Bu gibi hallerde küçücük bir
ihtiy atsızlık, bir ihbar y erine geçer. Ben şuracıkta,
işte bu ev de oturuy orum . İşte y aklaşıy oruz. Bu da
bizim ev in kapıcısıdır. Beni çok iy i tanır. Bakın selâm
v eriy or!.. Bir kadınla beraber olduğum u da görüy or.
Hiç şüphe​siz y üzünüzü de gözden kaçırm am ıştır. Hâlâ
ben​den korkuy or v e şüpheleniy orsanız, bütün bunlar
işinize y arar.. Bu kadar kaba konuştuğum için affınızı
rica ederim . Ben burada kiracı olarak otu​r uy orum .
Sofy a Sem y onov na da burada, benim ​k inden bir
duv arla ay rılı bitişik odada, kiracı ola​r ak oturuy or.
Bütün kat baştanbaşa kiracı dolu​dur. Böy le çocuk gibi
korkacak ne v ar? Yoksa ben bu kadar korkunç bir
adam m ıy ım ?

Sv idrigay lov ’un y üzü, hoş görür bir gülüm ​sey işle
çarpıldı. Am a hiç de gülüm sey ecek halde değildi.
Yüreği hızla çarpıy or, nefesi kesiliy ordu. Gittikçe
artan hey ecanını gizlem ek için, m ahsus sesini
y ükseltiy ordu. Am a Duny a, onun bu m üt​h iş
hey ecanını fark etm ey e im kân bulam adı. Sv id​-
rigay lov ’un kendisi için korkunç bir adam oldu​ğ una,
ondan bir çocuk gibi korktuğuna dair, Sv id​-
rigay lov ’un söy lediği sözler, onu fena halde sinir​-
lendirm işti.

Sv idrigay lov ’a:


— Gerçi sizin şerefsiz bir insan olduğunuzu
biliy orum am a sizden hiç korkm uy orum . Hay di,
önden y ürüy ünüz!
Duny a, bu sözleri sakin bir eda ile söy lem iş​t i, am a
y üzü çok solgundu. Sv idrigay lov , Sony a’nın kapısı
önünde durdu.

— Müsaade ediniz de Sofy a Sem y onov na’​n ın ev de


olup olm adığına bir bakay ım . Hay ır, y ok! Ne
talihsizlik!.. Am a onun çok çabuk dön​m esi ihtim ali
olduğunu biliy orum . Sokağa çıktıy ​sa da, olsa olsa,
Katerina İv anov na’nın öksüzleri hakkında bir bay anla
görüşm ek için çıkm ıştır. Za​v allıların anneleri öldü.
Ben de bu işle ilgilen​dim , y erleştirilm eleri için
uğraştım . Şay et Sofy a Sem y onov na on dakikay a
kadar dönm ezse, onu, hatta bugün, tabii isterseniz,
size gönderirim . Be​n im dairey e geldik.. İşte benim iki
odam . Bir kapı ötede de ev sahibim Mm e Resslich
oturuy or. Şim di şuray a bir göz atınız: Size başlıca
delilleri​m i göstereceğim : Yatak odam daki bu kapı
kiray a v erilm ekte olan tam am ıy la boş iki oday a
açılır. İşte bu iki oda.. Bunları biraz dikkatlice gözden
geçirm eniz lâzım .

Sv idrigay lov , m obily alı, oldukça geniş iki odada


oturuy ordu. Duny a kuşkulu gözlerle etra​fını
araştırdı. Gerçi, bazı şey ler, m eselâ Sv idrigay lov ’un
dairesinin, adeta hem en hem en boş denilebilecek iki
daire arasında bulunduğunu gör​m ek m üm kündü.
Am a o ne odaların m obily asın​da, ne de durum unda
dikkati çekecek bir şey fark etm edi. Sv idrigay lov ’un
dairesine, doğrudan doğruy a koridordan değil de,
hem en hem en boş olan ev sahibinin iki odasından
girilm ekte idi. Sv idrigay lov , y atak odasındaki kilitli
bir kapıy ı açarak, Duneçka’y a, y ine boş, kiralık bir
daire gösterdi. Duneçka, burasını niçin görm ey e
çağırıl​dığını anlam ay arak eşikte durakladı. Am a
Sv id​r igay lov , hem en açıklam ay a koy uldu.

— Şuray a, şu ikinci boş oday a bakın!.. Bu kapıy a


dikkat edin. Kapı kilitlidir. Kapının önünde bir
sandaly e v ar. Bu iki odanın biricik sandaly esi. Bunu
ben daha rahat dinley ebilm ek için kendi dairem den
getirdim . Şim di kapının tam öte tarafında; Sofy a
Sem y onov na’nın m asası bulunuy or. Kız bir m asanın
başında Rodion Rom anov iç ile oturup konuşm uştu.
Ben de şu sandaly ey e oturarak, iki gece arka arkay a,
hem de her seferinde ikişer saat olm ak üzere, onları
buradan dinledim . Tabii ben de bazı şey ler
öğrenebildim herhalde, ne dersiniz?
— Kapıdan dinlediniz ha?

— Ev et, kapıdan dinledim . Hay di şim di benim


dairem e dönelim , burada oturacak bir şey bile y ok!

Sv idrigay lov , bunları söy ley erek, Av doty a


Rom anov na’y ı gerisin geriy e kendisine salon
v azifesini gören birinci oday a götürüp, bir sandal​y e
gösterdi. Kendisi de, m asanın ta öbür ucunda, kızdan
en aşağı bir m etre m esafede bir y ere otur​du. Am a
gözlerinde bir zam an Duneçka’y ı çok korkutm uş olan o
alev , herhalde y ine parlam akta idi. Genç kız titredi v e
bir daha etrafına kuşku​l u kuşkulu bakındı. Elinde
olm ay arak böy le dav ranm ıştı: Herhalde bu
kuşkusunu belli etm ek is​l em iy ordu. Am a
Sv idrigay lov ’un oturduğu dairenin bu ıssız durum u,
nihay et onun da dikkatini çekm işti. Hiç olm azsa ev
sahibinin ev de olup ol​m adığını sorm ak istedi. Am a
gururu, bunu sorm asına engel oldu. Bundan başka,
y üreğinde, kendisi için duy duğu korku ile
ölçülem ey ecek de​r ecede büy ük bir üzüntü v ardı.
Kızcağız day anıl​m az bir ıstırap içinde idi.

Genç kız, Sv idrigay lov ’un m ektubunu m asa​n ın


üzerine koy arak:
— İşte m ektubunuz, diy e söze başladı. Yaz​-
dıklarınızın doğru olm asına im kân v ar m ı? Güy a
ağabey im tarafından işlenm iş bir cinay et hakkın​da
im alarda bulunuy orsunuz!.. İm alarınız çok açık, onun
için, şim di artık sözlerinizden döne​m ezsiniz!.. Şunu da
biliniz ki, ben sizin m ektubu​n uzdan önce de bu
budalaca m asaldan bahsedil​diğini duy m uş, bir
kelim esine bile inanm am ıştım . Bu, iğrenç v e gülünç
bir şüpheden ötey e geçe​m ez!.. Ben bu m asalın
hikây esini, niçin v e nasıl uy durulduğunu da
biliy orum . Elinizde hiçbir delil olam az!..
Mektubunuzda ispat etm ey i v aat et​m iştiniz. Hay di
öy le ise, anlatın bakalım ! Am a şunu da önceden biliniz
ki size inanm ıy orum , inanm ıy orum !..
Duneçka bu sözleri acele v e çabuk çabuk söy ledi.
Bir an için y üzünü bir kızıllık kapladı.

— Bana inanm asay dınız, y alnız başınıza ba​n a


gelm ek tehlikesini göze alm anız m üm kün ola​bilir m i
idi? Şu halde niçin geldiniz?.. Sadece bir m erak
y üzünden m i?

— Beni üzm ey iniz, söy ley iniz, söy ley iniz!..

— Cesur bir kız olduğunuzu söy lem ey e bile lüzum


y ok! Doğrusunu isterseniz, sizi buray a getirm esini bay
Razum ihin’den rica edeceğinizi sanm ıştım . Am a onu,
ne y anınızda ne de civ arınızda gördüm . Her ihtim ale
karşı etrafı araştırdım . Doğrusu bu y iğitçe bir
dav ranış. Dem ek ki, Rodion Rom anov iç’i korum ak
istediniz. Zaten sizin her haliniz ilâhi. Kardeşinize
gelince… onun hakkında size ne söy ley ey im ? Az önce
onu kendi gözlerinizle gördünüz. Kendisini nasıl
buldunuz?

—İttiham larınızı y alnız bu nokta üstünde


toplam ıy orsunuz herhalde?..

—Hay ır.. Bunun üstünde değil, doğrudan doğruy a


kendi sözleri üzerine. İki gece üst üste buray a, Sofy a
Sem y onov na’y a geldi. Nerey e oturm uş olduklarını
size gösterdim . Genç kıza her şey i itiraf etti. Kardeşiniz
bir katildir. Kendisinin de bazı şey lerini rehine
koy duğu m em ur karısı tefeci kocakarıy ı öldürm üş..
Ay rıca, cinay eti işlerken tesadüfen üzerine gelen,
kocakarının kız kardeşi Lizav eta adlı satıcı bir kadını
da öldürm üş. İkisini de, y anında getirdiği balta ile
öldürm üş.. Bu cinay etleri de onları soy m ak için
işlem iş. Nitekim soy m uş da. Paralarını v e daha bazı
şey lerini çalm ış… Am a kızcağızın cinay etle, ne söz ne
de hareketle, hiçbir ilişiği y ok. Tam tersine, bunu
işittiği zam an, tıpkı şim di sizin gibi fenalıklar ge​ç irdi.
Am a m erak etm ey iniz, Soy fa Sem y onov na kardeşinizi
ele v erm ez!..

Duneçka, solgun, kireç gibi dudaklarıy la boğulur


gibi, kekeliy ordu:
— Böy le şey olam az, olam az!.. Böy le bir şey
y apm ası için ortada hiç, am a hiç bir sebep, en küçük
bir v esile bile y oktu. Bu y alandır, y alan!

— Soy du, işte bütün sebep bundan ibaret!.. Para v e


eşy a aldı. Gerçi kendi itirafına göre, ne paradan, ne de
eşy adan fay dalanm am ış. Bütün bunları bir taşın
altına saklam ış. Bunlar hâlâ ora​dadır. Am a
fay dalanm ay a cesaret edem ediği için böy le
dav ranm ış.

Duny a sandaly esinden sıçray arak bağırdı:

— Onun çalm asına, soy gunculuk etm esine ihtim al


v ar m ı? Hatta bunu aklından geçirm e​sine bile ihtim al
v ar m ı? Siz onu tanırsınız, gör​m üştünüz değil m i?..
Hiç, hırsız olacak bir adam m ıdır o?
Genç kız âdeta Sv idrigay lov ’a y alv arıy ordu.
Bütün korkularını unutm uştu.

— Av doty a Rom anov na, bu işte binlerce,


m ily onlarca tertip v e çeşit v ar. Hırsız v ar, ça​l ar, am a
kendisinin adi bir m ahlûk olduğunu bi​l ir. Öte
y andan, asil bir aile çocuğunun postay ı soy duğunu da
işitm işim dir. Kim bilir, belki de bunu y aparken
gerçekten de iy i bir şey y apm ış olduğunu sanm ış
olabilir. Bana bunu dışarıdan bi​r i anlatsay dı, pek
tabii olarak ben de, tıpkı sizin gibi, inanm ay acaktım .
Am a ne çare ki kendi kulaklarım a inanm ak
zorunday ım .. O Sofy a Sem y onov na’y a sebeplerini de
anlattı. Sofy a Sem y o​n ov na önceleri kendi kulaklarına
da inanm adı. Am a eninde sonunda, kendi gözlerine
inanm ak zorunda kaldı. Çünkü o, kendisi bunu Sofy a
Sem y onov na’y a anlattı.

— Peki bu sebepler ney m iş?

— Bu uzun bir hikây edir, Av doty a Rom anov na…


Burada, bilm em ki bunu size nasıl anlatay ım , kendine
göre bir nazariy e v ar. Meselâ ana hedef iy i ise
m ünferit bir fenalığa göz y um ulabilir. Bir fenalık y üz
hay ırlı işle ödenebilir. Yüksek istidatlı v e son derece
m ağrur bir genç, m esela topu topu üç bin rublesi olsa,
m esleğinin, istikbalinin bam başka bir şekil alacağını
bilir de bu paray ı bulam adığı için sefil olduğunu
görürse hiç şüphe y ok ki, büy ük bir hay al kırıklığına
uğrar. Sonra buna, aç kalm anın, daracık bir odada
oturm anın, paçav ralar içinde sürünm enin, kendi
parlak sosy al durum unu çok iy i anlam ış olm anın,
bununla beraber, annesi ile kız kardeşinin
durum larının doğurduğu sinir bozukluğunu da
ekley iniz. Hepsinin üstünde de şöhret
düşkünlüğünün, gururun bununla beraber, kim bilir,
belki de iy i duy ​u ların da pay ı v ardır. Am a ben onu
suçlu bulm uy orum , sakın böy le bir şey hatırınıza
gelm esin. Zaten bu beni ilgilendirm ez!.. Sonra onun
bir de nazariy eciliği - eh, şöy le böy le bir nazariy esi - o
ki, bu nazariy ey e göre insanlar, m alzem e v a​desi
görenler, bir de olağanüstü insanlar; y ani, y üksek
durum larından ötürü, hiçbir kanuna bağ​l ı olm ay an,
aksine, öteki insanların, y ani m alzem e v azifesini
gören süprüntü insanların bağlı oldukları kanunları
y apan insanlar olm ak üzere ikiy e ay rılm aktadır. Eh
fena değil, şöy le böy le bir nazariy e ; une theorie comme
une antre [Aslında Fransızca y azılm ıştır: Birçok
benzerle​r i gibi bir nazariy e, m anasına gelir.]
Napoleon onu çok ilgilendirm işti. Daha doğrusu,
birçok dâ​h ilerin m ünferit fenalıkları
um ursam adıkları, hiç tereddüt etm eden bunların
üzerinden atladıkları gerçeği onu ilgilendirm işti.
Bana öy le geliy or ki, o, kendisinin de bir dâhi
olduğunu tasav v ur et​m işti: Hiç değilse bir m üddet
için buna inanm ış​t ı. Bir nazariy e m ey dana
getirm esini başardığı halde, tereddüt etm eden
ilerisine gitm ek kudre​t ini gösterem ediği, y ani bir dâhi
olm adığını anla​dığı için, çok ıstırap çekm işti; hâlâ da
çekm ekte​dir. Bu ise, y üksek gururlu bir delikanlı için,
hele çağım ızda, pek alçaltıcı bir şey dir.

— Ya v icdan azabı?.. Bu hesapça siz on​daki bütün


m anev î duy guları inkâr ediy orsunuz? Am a o böy le
m i?

— Ah Av doty a Rom anov na, bugün her şey bulanık


bir hâl aldı. Hoş, zaten hiçbir zam an her şey in tam bir
düzen içinde olduğu da görül​m em iştir y a!.. Genel
olarak Rusların ruhları, tıp​k ı ülkeleri gibi engindir,
Av doty a Rom anov na… İçlerinde, düzensizliğe,
fanteziy e karşı sonsuz bir eğilim v ardır. Fakat insanın
kafasında biraz de​h a olm adan engin ruhlu olm ası bir
felâkettir. Hatırlar m ısınız, akşam ları y em eklerden
sonra, bahçede, terasta baş başa bu konuda, bu çeşit
ne çok konuşm alarım ız olm uştur. Üstelik siz bana,
bilhassa bu ruh genişliğinden ötürü sitem ler eder​-
diniz! Kim bilir, belki biz orada bunları konu​şurken, o
da tam o sırada burada, y apacağı şey ​l eri
tasarlam akta idi.

Mem leketim izin ay dın çev relerinde, hele


say gıdeğer cinsinden gelenekler zaten y oktur,
Av doty a Rom anov na. Biz bazen o gelenekleri kitaplar
v asıtasıy la ediniriz y ahut eski y ıllıkları okuy arak bir
şey ler kaparız. Am a bunu y apanlar bilgin takım ıdır
v e öy le hırpani kişilerdir ki bir sosy ete adam ı kendini
onlara benzetm ekten utanır. Zaten, genel olarak siz
benim düşüncelerim i biliy orsunuz; ben kesin olarak
kim sey i suçlam am , sırça köşkte oturduğum için
bundan çekinirim . Hem bu konular üzerinde biz
birçok seferler konuşm uşuzdur. Hatta görüşlerim le
sizi ilgilendirm ek şerefine bile nail olm uştum . Am a
Av doty a Rom anov na, niçin bu kadar solgunsu​n uz

— Ben onun bu nazariy esini biliy orum .


Kendilerine her şey in m ubah olduğu adam lara dair
bir dergide y azdığı m akalesini okum uştum . Bana
Razum ihin getirm işti…
— Bay Razum ihin m i? Kardeşinizin m akalesini! Bir
dergide?.. Dem ek böy le bir m akale v ar? Ben
bilm iy ordum . Herhalde dikkate değer olm ası lâzım .
Siz böy le nerey e gidiy orsunuz Av doty a Rom anov na?..
Duneçka zay ıf bir sesle:

— Sofy a Sem y onov na’y ı görm ek istiy orum , dedi.


Onun odasına nereden geçilir?.. Belki de artık
gelm iştir. Onu m utlaka hem en şim di gör​m ek
istiy orum . Varsın bana…

Av doty a Rom anov na sözünü bitirem edi.


Tam am ıy la nefesi tıkandı.

— Sofy a Sem y onov na ancak geceley in dö​n er. Ben


öy le tahm in ediy orum . Kısa zam anda dönm esi
gerekiy ordu, dönm ediğine göre, çok ge​c ikecek
dem ektir..

— Ya,.. Böy le ise y alan söy lüy orsun!.. Ev et,


görüy orum .. Yalan söy ledin. Sen hep y alan söy ledin!..
Sana inanm ıy orum !.. Hay ır inanm ıy o​r um !..
İnanm ıy orum !..

Duneçka, gerçek bir öfke ile tam am ıy la kendinden


geçm iş bir halde, av az av az bağırıy ordu.
Sv idrigay lov ’un koşup y etiştirdiği sandaly e​y e, hem en
hem en bay gın bir halde y ığıldı.
— Av doty a Rom anov na, ne oldu size, ken​dinize
geliniz! İşte su!.. Bir y udum cuk içiniz…
Sv idrigay lov , kızın y üzüne biraz su serpti Duneçka
ürperdi v e kendine geldi.

Sv idrigay lov , kaşlarını çatarak, kendi ken​dine:


— Am m a da tesir etti, ha! diy e söy lendi. Av doty a
Rom anov na, sakin olunuz. Biliniz ki onun dostları
v ar… Biz onu kurtarıp selâm ete çı​k arırız.. ister
m isiniz onu m em leket dışına götürey im ?.. Benim
param v ar. Üç gün içinde pasa​port çıkartırım ben..
Adam öldürm üş olm asına gelince, bundan sonra
y apacağı hay ırlı işlerle, her şey i düzeltir. Hadi artık
üzülm ey iniz!.. Üstelik o, büy ük bir adam da olabilir..
E, ney iniz v ar?.. Kendinizi nasıl hissediy orsunuz?

— Zalim adam ! Üstelik bir de alay ediy or!.. Bırakın


beni!..

— Nerey e gidiy orsunuz?.. Nerey e gidiy orsunuz


canım ?..

— Kardeşim e gidiy orum . Nerede o? Nerede


olduğunu biliy or m usunuz?.. Bu kapı niy e kapalı? Biz
bu kapıdan buray a girm iştik, şim di ise anahtarla
kilitli.. Ne zam an fırsat bulup kilitlediniz onu?
— Burada konuştuğum uz şey leri bütün ev in
duy m asına lüzum y oktu. Ben hiç de alay etm iy orum .
Bu dille konuşm aktan bıktım artık. Hem bu halde
nerey e gidiy orsunuz? Yoksa onu ele v erm ek m i
istiy orsunuz? Onu çileden çıkaracak kendi kendini ele
v erm esine sebep olacaksınız. Şunu biliniz ki,
kardeşinizin peşinde adam v ar, artık izine düşm üş
bulunuy orlar.. Bu hareketiniz​l e onu ele v erm ekten
başka bir şey y apm ış olm ay acaksınız! Biraz
bekley iniz!.. Ben şim di onunla beraberdim , kendisiy le
konuştum . Onu henüz da​h a kurtarm ak kabil..
Bekley iniz, oturunuz, bunu birlikte düşünelim . Zaten,
baş başa v erip konuşa​l ım , bu işi enine boy una
düşünelim diy e sizi bu​r ay a çağırm ıştım , otursanıza
canım !

— Siz onu nasıl kurtarabilirsiniz?.. Onu kur​t arm ak


kabil m i sanki?

Duny a oturdu, Sv idrigay lov da onun y anına


oturdu. Yanan gözlerle, âdeta fısıltı halinde söze
başladı:
— Her şey size bağlı.. Yalnız v e y alnız size..

Hey ecanından şaşırıy or, hatta söy ley eceği ba​zı


sözleri bulam ıy ordu.
Duny a, korku ile ondan uzaklaştı. Sv idrigay ​l ov da
zangır zangır titriy ordu.

— Siz… Bir sözünüzle… Bir tek sözünüzle onu


kurtarabilirsiniz!.. Ben… Onu ben kurtaraca​ğ ım ..
Benim param v e dostlarım v ar.. Onu he​m en
göndereceğim !.. Pasaportu ben çıkartaca​ğ ım … İki
pasaport.. Biri kendim için, biri de onun için.. Benim
dostlarım v ar.. Tanıdığım iş adam ​l arı v ar. İster
m isiniz? Size de bir pasaport çıkar​t ay ım , annenize de..
Razum ihin’i ne y apacaksı​n ız? Ben de sizi sev iy orum ..
Sonsuz bir aşkla se​v iy orum .. Bırakın da eteğinizin
ucunu öpey im ., Bırakın, bırakın!.. Artık onun
hışırtısına day ana​m ıy orum !.. Bana şunu y apınız
dey in, hem en y a​pacağım !.. Her şey i y apacağım !..
İm kânsız şey leri de y apacağım ! İnandığınız şey lere
ben de inana​c ağım !.. Her şey i her şey i y apacağım !..
Bana öy ​l e bakm ay ınız!.. Bakm ay ınız bana öy le!.. Beni
öldürdüğünüzü biliy or m usunuz?

Artık say ıklam ay a bile başlam ıştı.. Ona bir​den


bire bir şey ler olm uş, âdeta çılgına dönm üştü. Duny a,
y erinden fırlay arak kapıy a atıldı. Bir y an​dan
elleriy le kapıy ı sarsıy or, öte y andan, birile​r inden
im dat ister gibi:

— Açınız, açınız! Diy e bağırıy ordu. Açınız, kim se


y ok m u orada?

Sv idrigay lov kendine geldi v e ay ağa kalktı. Az


önceki hey ecandan hâlâ titrey en dudakları, ağır ağır,
hain v e alay cı bir gülüm sem e ile büzül​dü Yav aş
y av aş v e kesik kesik:

— Ev de kim se y ok, dedi. Ev sahibi kadın sokağa


çıktı. Böy le bağırm akla boşuna nefes tüketiy or,
boşuna kendinizi üzüy orsunuz?
— Anahtar nerede?.. Şim di aç şu kapıy ı, hem en
şim di, alçak herif!..
— Anahtarı kay bettim , bulam ıy orum .

— Ya?.. Buna tecav üz derler.

Yüzü lim on gibi sapsarı kesilen Duny a, ken​dini bir


köşey e attı. Orada eline geçen küçücük bir m asanın
arkasına v ücudunu siper etti. Bağırm ıy ordu. Am a
gözlerini cellâdına dikm iş, onun her hareketini
dikkatle kolluy ordu. Sv idrigay lov da y erinden
kım ıldam ıy ordu. Odanın öteki ucun​da, kızın
karşısında ay akta dikilip duruy ordu. Hatta, hiç
olm azsa görünüşte, kendine hakim di. Am a y üzü,
eskisi gibi solgundu. Dudaklarındaki alay cı
gülüm sem e, y ine olduğu gibi duruy ordu.
— Şim di “tecav üz” den söz ettiniz. Av ​doty a
Rom anov na, ortada bir tecav üz v arsa, bü​t ün
tedbirlerim i aldığım ı, kendiniz de düşünebilir​siniz!
Sofy a Sem y onov na ev de y ok. Kaperm aum ov ’ların
dairesi buradan çok uzakta; aram ızda kapıları kilitli
tam beş oda v ar. Nihay et sizden en aşağı iki kat
kuv v etliy im . Sonra, korkm am için ortada bir sebep de
y ok. Çünkü, sonradan kalkıp şikây et de edem ezsiniz!
Kardeşinizi ele v e​r ecek değilsiniz y a?.. Üstelik size
kim se de inan​m az: genç bir kızın, y alnız başına, bekâr
bir adam ın odasında işi ne? Böy lece, kardeşinizi fe​da
bile etseniz, y ine hiçbir şey ispat edem ezsi​n iz!..
Tecav üzü ispat etm ek çok güç, Av doty a Rom anov na!..

Duny a, tiksinerek:

— Alçak!.. Diy e m ırıldandı.

— Siz bilirsiniz am a şuna dikkat ediniz ki, şim diy e


kadar ben sadece bir ihtim al olarak konuştum . Kendi
inanışım a göre siz tam am ıy la haklısınız!.. Tecav üz,
alçaklıktır, iğrenç bir dav ranış​t ır. Bütün bunları ben,
sadece, sonradan v icdanı​n ıza karşı bir sorum luluk
duy m ay asınız diy e söy ​l edim .. Hatta… Hatta size teklif
ettiğim şekilde, kardeşinizi gönül hoşluğu ile
kurtarm ay a razı ol​sanız bile.. Siz dem ek ki sadece
şartlara y ahut bu kelim ey i kullanm adan olm uy orsa,
zora boy un eğ​m iş oluy orsunuz! Bunları düşününüz;
kardeşiniz​l e, annenizin kaderi tam am ıy la sizin
elinizdedir. Ben ise, sizin köleniz olacağım .. Hem de
öm rüm boy unca.. Ben işte burada bekley eceğim …

Sv idrigay lov , Duny a’dan sekiz adım ötede​k i bir


div anın üstüne oturdu. Genç kız için onun
kararındaki kesinlikten en küçük bir şüphe bile
beslem ey e y er y oktu. Üstelik de onu tanıy ordu.

Av doty a Ram onov na, birdenbire cebinden bir


tabanca çıkardı. Horozunu kaldırdı v e tabancalı elini
m asay a day adı. Sv idrigay lov y erinden fırladı. Şaşkın,
am a dudaklarında hain bir gülüm sem e ile:

— Vay !.. Dem ek böy le ha!., diy e bağırdı. Bu


durum işin rengini tam am ıy la değiştiriy or! Bu
dav ranışınızla, kendiniz işim i çok
kolay laştırıy orsunuz, Av doty a Rom anov na! Bu
tabancay ı nere​den buldunuz? Yoksa Bay Razum ihin
m i bunu size v erdi?.. Bak hele!.. Yahu bu benim
taban​c am !.. Bizim eski ahbap! O zam an onu ne kadar
da aram ıştım !.. Size v erm ek şerefine nail olduğum
çiftlikteki atış dersleri, dem ek ki boşuna gitm e​m iş.
— Bu tabanca senin değil, öldürdüğün Mar​fa
Petrov na’nındır, cani herif!.. Zaten onun ev in​de sana
ait hiçbir şey y oktu. Neler y apm ay a y at​k ın
olduğundan şüphe etm ey e başladığım gün onu
taşım ay a başlam ıştım . Bir adım atm ak cesaretini
gösterirsen, y em in ederim ki seni öldürürüm !

Duny a çılgın gibi idi. Tabancay ı atışa hazır bir


v aziy ette tutuy ordu. Sv idrigay lov , hep ay nı y erde
durm akta dev am ederek sordu:

— Peki, y a kardeşin? Bunu sırf m erak et​t iğim için


soruy orum !..

— İstersen git ihbar et!.. Sakın y erinden kı​-


m ıldam a!.. Bir adım atay ım dem e!.. Ateş ederim !..
Karını zehirledin, ben biliy orum , sen ken​din bir
katilsin!..
— Marfa Petrov na’y ı benim zehirlediğim e iy ice
em in m isiniz?

— Sen zehirledin!.. Bunu kendin çıtlatm ıştın!..


Bana bir zehirden bahsetm iştin!.. Sonra bu​n u alm ak
için şehre gitm iştin! Sende bu hazırdı. Onu sen
zehirledin.. Muhakkak sen.. Alçak!

— Söy lediklerin doğru bile olsa, bunu se​n in


y üzünden y apm ış olacağım ! Yani, olsa olsa sebep sen
olabilirsin!.

— Yalan söy lüy orsun!.. Ben senden nefret ettim ,


her zam an…

— Am m a da y aptınız ha, Av doty a Rom a​n ov na!..


Propagandanın hey ecanı içinde nasıl y um uşadığınızı,
bana y anaştığınızı herhalde unut​m uş olacaksınız! Ben
bunu gözlerinizden okum uş​t um . Hatırlıy or m usunuz,
geceley in, ay ışığı altın​da, hatta bülbüller bile
şakıy ordu?

Duny a, gözlerinde çılgın bir parıltı ile ba​ğ ırdı:

— Yalan söy lüy orsun, y alan, iftiracı adam !

— Yalan m ı söy lüy orum ?.. Eh, diy elim ki öy le


olsun! Peki y alan söy ledim . Kadınlara bu çeşit şey leri
hatırlatm ak gerekm ez! (Sv idrigay lov gülüm sedi).
Ateş edeceğini biliy orum , güzel canav ar!.. Eh, ateş
edersen et!..
Duny a tabancay ı kaldırdı. Nişan aldı. Yü​zünü
ölüm sarılığı kaplam ıştı. Bem bey az olm uş alt dudağı
titriy ordu. Alev saçan iri siy ah gözleriy le ona
bakıy ordu. Kararını v erm işti. Ötekinin bir adım
atm asını bekliy ordu. Sv idrigay lov , onu hiç​bir zam an
bu kadar güzel görm em işti. Tabancay ı kaldırdığı
dakikada gözlerinden saçılan alev , onu adeta
y akm ıştı. Yüreği sancı ile burkuldu. İleri​y e doğru bir
adım attı, bir patlam a duy uldu. Kurşun saçlarını
y alay arak arkasındaki duv ara saplandı. Sv idrigay lov
durdu v e sessizce güldü:

— Arı soktu!. Hem de dosdoğru kafam a nişan


alıy or. Bu da ne?. Kan!.

Sağ şakağından ince bir sicim halinde akan kanı


silm ek için cebinden m endilini çıkardı. Herhalde
kurşun kafatasının derisini hafifçe sıy ırm ış olacaktı.
Duny a tabancay ı indirm işti. Sv idrigay lov ’a,
korkudan çok garip bir şaşkınlıkla bakıy ordu. Ne
y aptığını bilm ey en, olup bitenleri anlam ay an bir hali
v ardı.

Sv idrigay lov y ine gülüm sey erek, am a üzüntülü


bir halde, y av aşça:
— Ne y apalım , hedefi şaşırdınız, dedi. Bir defa
daha ateş ediniz, ben bekliy orum . Yoksa, horozu
kaldırm anıza v akit kalm adan sizi y aka​l arım !.
Duneçka titredi, hızla horozu kaldırdı, y ine
tabancay ı doğrulttu, üm itsiz bir sesle:
— Bırakın beni! Dedi. Yoksa y em in ederim ki, y ine
ateş edip sizi öldüreceğim !.

— Ne y apalım .. Üç adım dan öldürm em ek kabil


değil, am a öldürem ezseniz… O zam an…

Gözleri parladı v e iki adım daha attı.


Duneçka tetiği çekti, am a tabanca ateş al​m adı!

— İy i doldurm am ışsınız! Am a zararı y ok. Bir


kapsülünüz daha olacak. Düzeltiniz, ben bek​l erim .

Sv idrigay lov , genç kızın iki adım ötesinde durm uş


bekliy or, ona, şehv etle tutuşm uş ağır bakışlarında
v ahşi bir karar okunan gözlerle bakı​y ordu

Duny a, bu adam ın, kendisini bırakm aktansa


ölm ey e razı olacağını anladı. “Ve… v e hiç şüphe y ok ki
şim di, kendisinden iki adım ötede bulu​n an bu adam ı
öldüreceği m uhakkaktı!”

Genç kız birden bire tabancasını fırlatıp attı.

Sv idrigay lov , derin bir nefes alarak, hay ​r etle:


— Attı!… diy e bağırdı.

Birdenbire, âdeta y üreğinden bir şey kalkm ış gibi


oldu. Belki de bu kalkan şey , y alnız ölüm korkusunun
ağırlığı değildi.. Zaten onun şu anda bu korkuy u
duy m uş olm ası da şüpheli idi. Bu, kendisinin de bütün
genişliğiy le kav ray am adığı, daha başka, daha acıklı,
daha karanlık bir duy ​g udan kurtuluştu.

Duny a’y a y aklaşarak y av aşça beline sarıldı. Genç


kız hiç karşı koy m adı. Am a bütün v ücudu y aprak gibi
titriy or, ona y alv aran gözlerle bakı​y ordu.
Sv idrigay lov ona bir şey ler söy lem ek istedi. Am a
y alnız dudakları çarpıldı, ağzından hiç​bir söz çıkm adı.

Duny a:

— Bırak beni! diy e y alv ardı.

Sv idrigay lov titredi. Bu “sen”li sesleniş, az önceki


seslenişe hiç de benzem iy ordu. Yav aşça sordu:

— Dem ek beni sev m iy orsun?..

Duny a, hay ır anlam ında başını salladı.

Sv idrigay lov üm itsizlikle fısıldadı:

— Beni.. Sev em ez m isin?.. Hiçbir zam an?


Duny a:

— Hiçbir zam an, diy e fısıldadı.


Sv idrigay lov ’un ruhunda, bir an süren kor​k unç
v e sessiz bir m ücadele oldu. Anlatılm ası im kânsız bir
bakışla genç kızı süzdü. Birden bire kolunu kızın
belinden çekti. Dönüp hızlı adım lar​l a pencerenin
y anına gitti v e orada durdu.

Aradan bir an daha geçti. Sv idrigay lov :

— İşte anahtar! dedi (anahtarı paltosunun sol


cebinden çıkardı. Başını çev irm eden, Duny a’​y a
bakm adan, arkasındaki m asay a bıraktı.) alınız v e
hem en çıkıp gidiniz!

Israrla pencereden bakıy ordu.


Duny a, anahtarı alm ak üzere m asay a y ak​l aştı.

Sv idrigay lov , hâlâ y erinden kım ıldam adan v e ba​-


şını çev irm eden:

— Çabuk olun, çabuk olun! diy e tekrarladı.


Am a bu “çabuk olun!” sözlerinde, açıkça sezilen
korkunç bir ahenk v ardı.

Duny a bu ahengi anlam ıştı. Anahtarı kaptı,


kapıy a atıldı, çabucak açtı v e odadan dışarı kendini
attı. Bir dakika sonra da kanala çıktı v e (X) köprüsüne
doğru şuursuzca, bir çılgın gibi koşm ay a başladı.

Sv idrigay lov , daha üç dakika kadar pencere


önünde durdu. Nihay et ağır ağır döndü, etrafı​n a
bakındı. Yav aşça elini alnında gezdirdi. Ga​r ip bir
gülüm sey işle y üzü çarpıldı. Bu, üm itsizlik​t en doğm a,
zav allı, kederli, zay ıf bir gülüm sey işti. Artık kurum uş
olan kan, av ucunun içini kirletti. Bu kana öfkeli öfkeli
baktı. Sonra, hav luy u ıslatıp şakağını tem izledi.
Gözüne, Duny a’nın fırlatıp at​t ığı, kapıy a kadar
y uv arlanm ış, tabanca ilişti. Bu üç m erm ili, eski
m odel bir cep tabancası idi. İçin​de, daha iki m erm i ile
bir kapsül kalm ıştı. Bir sefer daha ateş edilebilirdi.
Biraz düşündü, taban​c ay ı cebine koy du. Şapkasını
alarak dışarı çıktı.

VI.

O akşam ını, saat ona kadar, birinden öte​k ine


gitm ek suretiy le, çeşitli m ey hane v e batakhanelerde
geçirdi. Bunlardan birinde Katy a da ortay a çıktı. Kız
y ine, “alçak bir zalim in” nasıl

“ Katya’yı öpmeye başladığını”

anlatan bir başka açık saçık şarkı tutturm uştu.


Sv idrigay lov Katy a’y a da, laterna çalan çocuğa da,
şarkıcılara da, garsonlara da, orada bulunan iki
kâtibe de içki ikram ediy ordu. Bu kâtiplerle
ilgilenm esinin başlıca sebebi onların çarpık bu​r unlu
olm aları idi. Birinin burnu sağa, ötekinin ki de sola
çarpılm ıştı. Bu. Sv idrigay lov ’un tuha​fına gitm işti.
Nihay et bu adam lar onu, bir eğlence bahçesine
sürüklediler. Tabii onların giriş paralarını
Sv idrigay lov ödedi. Bu bahçede, üç y aşında cılız bir
çam ağacı ile üç çalıdan başka bir şey y oktu. Bundan
başka burada, aslında bardan başka bir şey olm ay an
bir de “şano” y apılm ıştı… Am a burada çay serv isi de
y apılm akta idi. Bundan başka, y eşile boy anm ış birkaç
m asa ile sandaly eler de görülüy ordu. Kötü şarkıcılar​-
dan kurulm uş bir koro ile paly aço rolünde, fakat
nedense çok üzgün, kırm ızı burunlu, Münihli sarhoş
bir Alm an, halkı eğlendiriy ordu. Sv idrigay lov ile
gelen kâtipler, başka birtakım kâtiplerle kav gay a
tutuştular, nerede ise döv üşeceklerdi. Sv idrigay lov ’u
dav alarına hâkim seçtiler. Sv idrigay lov bir çey rek
saatten beri onları dinlem ekte olduğu halde, bunlar o
kadar çok bağırıy orlardı ki, bir şey anlam ak kabil
olm uy ordu. İşin aslı şu idi: Bunlardan biri bir şey
çalm ış, üstelik çaldığını da, hem en orada pey da
oluv eren bir Yahudi’y e satm ak fırsatını bulm uştu.
Fakat şim di de paray ı arkadaşlarıy la pay laşm ay a
y anaşm ıy orm uş. Nihay et çalınan şey in, şano’y a ait
bir çay kaşığı olduğu m ey dana çıktı. Şanoda kaşığın
kay bolduğu fark edildiği için onu aram ay a
başlam ışlardı. İş dal budak salıy ordu. Sv idrigay ​l ov
kaşığın parasını da ödedi v e bahçeden çıktı.

Saat on sularıy dı. Bütün bu zam an içinde kendisi,


ağzına bir dam la içki koy m am ış, sadece, o da adet
y erini bulsun diy e, şanoda bir bardak çay
ısm arlam ıştı. Bu sırada hav a boğucu, göky üzü
karanlıktı. Saat ona doğru ufkun her y anını korkunç
bulutlar kapladı. Gök gürlem ey e v e bar​daktan
boşanırcasına y ağm ur y ağm ay a başladı. Sular,
dam lalar halinde değil de âdeta bir oluktan
boşanırcasına, sicim gibi y erlere dökülüy ordu.
Durm adan şim şekler çakıy or, her çakışın ay dın​l ığı,
beşe say acak kadar sürüy ordu. Sv idrigay lov ,
iliklerine kadar ıslanm ış bir halde ev ine gelebildi.
Odasına kilitlendi. Masasını açarak bütün parasını
çıkardı. İki üç kâğıt y ırttı. Sonra, bütün paraları​n ı
ceplerine y erleştirdi. Bir aralık elbiselerini de​-
ğiştirm ey i düşündü, am a pencereden bakıp fırtına v e
y ağm urun dev am ettiğini anlay ınca, elini silkerek
v azgeçti. Şapkasını aldı, kapısını kapam a​dan dışarı
çıktı. Doğruca Sony a’nın odasına gitti.
Kızcağız ev de idi. Am a y alnız değildi. Etra​fına
Kapernaum ov ’un dört küçük çocuğunu toplam ış,
onlara çay içiriy ordu. Sony a, Sv idrigay lov ’u sessiz bir
say gı ile karşıladı. Sırsıklam olm uş el​biselerine
hay retle baktı. Am a bir şey söy lem edi. Çocukların
hepsi de, anlatılm az bir korku içinde hem en kaçıştılar.

Sv idrigay lov m asanın y anına oturdu, Sony a’​n ın


da y anı başına oturm asını rica etti. Sony a, ürkek
ürkek, onu dinlem ey e hazırlandı. Sv idrigay ​l ov :

— Sofy a Sem y onov na, dedi, ben belki Am e​r ika’y a


gideceğim . Kuv v etli bir ihtim alle sizinle son defa
görüştüğüm üze göre, size bazı talim at v erm ey e
geldim . E, bugün o kadını gördünüz m ü? Onun size ne
söy lediğini biliy orum . Anlatm anıza lüzum y ok (Sony a
bir dav ranışta bulunacak gibi oldu v e kızardı.) Bu
çeşit insanların bilinen özellikleri v ardır. Kız
kardeşlerinizle erkek kardeşinize gelince, onlar
gerçekten de y erleştirilm iş, tarafım dan ay rılan para
da, tarafım dan her biri hesabına im za karşılığı
gereken y ere, em niy etli ellere v erilm iştir. Her
ihtim ale karşı bu m akbuzlar sizde kalsın! Buy urunuz!
alınız!.. Ney se, bu iş böy lece bitti. İşte, şu üç bin ruble
tutarında, y üzde beş faizli üç tahv ili de siz alınız!..
Doğrudan doğruy a şahsınıza ait.. Yalnız, ne işitirseniz
işitiniz, bu aram ızda kalsın, kim se bilm esin!.. Bu
paralar sonra size lâzım olacaktır, Sofy a Sem y o​n ov na.
Çünkü artık eskisi gibi y aşay am azsınız, zaten o
y aşay ışı sürm enize de lüzum kalm am ıştır.

Sony a kekeley erek:


— Bana, öksüzlere, rahm etli annem e ettiğiniz
birçok iy iliklerden ötürü, şim diy e kadar size, gerektiği
kadar teşekkür edem ediy sem …

— Yeter y eter, bırakın bunları!..


— Bu v erdiğiniz paralara gelince, Arkadi Iv anov iç,
size çok teşekkür ederim am a şim di artık benim bu
paray a ihtiy acım y ok!.. Ben y alnız başım a nasıl olsa
hay atım ı kazanırım . Sakın bunu bir nankörlük
say m ay ınız. Madem ki bu kadar hay ırsev ersiniz, bu
paraları…

— Bu para size, Sofy a Sem y onov na, size! Hem , rica


ederim artık bunun üzerinde konuşm ay alım . Çünkü,
benim v aktim de y ok! Bu para si​ze lazım olur! Rodion
Rom anov iç iki şey den bi​r ini y apm ak zorundadır: Ya
bey nine bir kurşun sıkm ak, y a da Sibiry a’y ı
boy lam ak. (Sony a deh​şetle ona baktı v e titredi.)
Merak etm ey iniz, ben her şey i biliy orum , kendisinden
duy dum . Am a ben gev eze bir adam değilim , kim sey e
bir şey söy lem em . Gidip kendini ele v erm esi için o gün
siz ona iy i telkinlerde bulundunuz!.. Böy le dav ​-
ranm ası onun için çok daha elv erişli olur. Sibiry a’y a
gönderirlerse, tabii onunla beraber siz de
gideceksiniz… değil m i?.. Öy le değil m i?.. Böy le
olunca, paray a da ihtiy acınız olacak!.. Rodion Ro​-
m anov iç için lâzım olacak, anlıy orsunuz y a! Bu
paraları size v erm ekle ona v erm iş oluy orum ! Bun​dan
başka, Am ely a İv anov na’y a olan borcu da ödem ey i
v aat ettiniz!.. Ben bunu duy dum . Hiç düşünm eden
böy le y ükler altına ne diy e giriy or​sunuz, Sofy a
Sem y onov na? Hâlbuki bu Alm an karısına borçlu olan
siz değilsiniz, Katerina İv onov na’dır. Alm an karısına
boş v erin!.. Hay atta biraz hesaplı olm ak lâzım !.. Her
ney se, günün birinde, m eselâ y arın v ey a öbür gün,
biri gelip, sizden, bana dair v ey a benim le ilgili bazı
şey ler soracak olursa (ki gelip soracaklardır), şim di
size uğradığım ı söy lem ey iniz! Paray ı da katiy en
gösterm ey iniz! Size para v erdiğim i de kim sey e söy ​-
lem ey iniz!… Hadi artık Allah’a ısm arladık! (San​-
daly eden kalktı) Rodion Rom anov iç‘e selâm lar.
Hatırım a gelm işken söy ley ey im : Bu paraları bir
m üddet için bay Razum ihin’e em anet edebilirsiniz!
Bay Razum ihin’i tanıy or m usunuz? Herhalde
tanıy orsunuzdur! İy i bir çocuktur. Bu paraları y arın
y ahut sırası gelince ona götürünüz. O zam ana ka​dar
da iy ice saklay ınız!..

Sony a da oturduğu sandaly eden fırladı. Korkulu


gözlerle ona bakıy ordu. Halinden, Sv idrigay lov ’a bir
şey ler söy lem ek, bir şey ler sorm ak isteğiy le y anıp
tutuştuğu anlaşılıy ordu. Am a ilk dakikalarda buna
cesaret edem em işti. Zaten nasıl başlay acağını da
bilm iy ordu.

— Bilm em ki… Siz şim di bu y ağm urda nasıl


gideceksiniz?..

— Am erika’y a gitm ey i göze alan bir adam ın


y ağm urdan korkusu m u olurm uş? Hah, hah!.. Allah’a
ısm arladık sev gili Sofy a Sem y onov na! Yaşay ınız, hem
de çok y aşay ınız! Siz başkalarına fay dalı olacaksınız!..
Hazır aklım a gelm işken şu​n u da söy ley ey im bay
Razum ihin’e selâm söy ledi​ğ im i kendisine iletiniz!
Ay nen şöy le söy ley iniz: Arkadi İv anov iç Sv idrigay lov ,
dey iniz, size selâm söy ledi. Am a m utlaka söy ley iniz!

Sv idrigay lov , Sony a’y ı, şaşkınlık, korku v e bir


çeşit belirsiz, ağır bir şüphe içinde bırakarak çıkıp
gitti.

Sonradan anlaşıldığına göre Sv idrigay lov o gece,


saat on biri geçe, çok acay ip v e beklenm edik bir
ziy arette daha bulunm uştu. Yağm ur hâlâ dev am
ediy ordu. Sv idrigay lov , saat on biri y irm i geçe,
sırsıklam , nişanlısının Vasily ev ski Ostrov ’un üçüncü
bölüm ünde Malay a caddesinde oturduğu küçük
apartm anına girdi. Uzun bir çalıştan sonra kapıy ı
açtırabildi. Gelişi, ilk anda büy ük bir şaş​k ınlık
y arattı. Am a Arkadi İv anov iç istediği zam an öy le
sev im li, öy le cana y akın dav ranm asını bilirdi ki,
m akul ev sahiplerinin, buray a gelm eden önce bir
y erlerde kendisini bilm ey ecek kadar ka​fay ı çektiği
hakkındaki ilk tahm inleri (pek zekice olm akla
beraber), kendiliğinden hem en suy a düş​t ü.
Nişanlısının şefkatli v e zeki annesi, kötürüm aile
reisini iskem lesiy le Arkadi lv anov iç‘in önüne sürdü v e
âdeti olduğu üzere hem en, dolam baçlı birtakım
sorulara başladı. (Bu kadın hiçbir zam an sorularını
doğrudan doğruy a sorm azdı. İlkin gülüm sem ekle v e
ellerini ov uşturm akla işe başlardı. Sonra, bir
m eseley i, m eselâ Arkadi lv anov iç‘in düğünü ne
zam an y apm ay ı düşündüğünü kesin v e doğru olarak
öğrenm ek istiy orsa, o zam an, Pa​r is’e, Paris’in saray
hay atına dair büy ük bir m e​r ak v e hırsla sorular
sorm ay a koy ulurdu. Ancak ondan sonra, sırasıy la
Vasily ev ski Ostroa’nın üçüncü bölüm üne gelirdi.)
Arkadi İv anov iç, başka zam an bütün bunları, pek
tabii, büy ük bir say gı ile dinlerdi. Am a bu sefer
nedense, pek taham ​m ülsüz göründü. Daha baştan
nişanlısının uy kuy a y attığını söy lem iş olm alarına
rağm en, onu gör​m ekte şiddetle ısrar etti. Tabii
nişanlısı geldi. Ar​k adi İv anov iç dolam baçlı y ollara
sapm ay a lüzum görm eden, nişanlısına, çok önem li
bazı sebepler​den ötürü, bir m üddet için
Petersburg’dan ay rıl​m ak zorunda olduğunu bildirdi.
Bunun için de, zaten düğünden önce kendisine hediy e
etm ey i da​h a çok ev v elinden tasarlam ış olduğu, on beş
bin güm üş ruble tutarındaki çeşitli tahv illeri getirdi​-
ğini söy ledi, bunları değersiz bir hediy e olarak kabul
etm esini rica etti. Bu hediy e ile Petersburg’tan bu
acele gidiş arasında ne gibi m antıki bir bağ
bulunduğu, hele, bu hediy ey i v erm ek için,
y ağm urda, gece y arısı gelm ey i gerektiren önüne
geçilm ez zaruretler, hiç şüphe y ok ki bu açıklam a ile
hiç de ay dınlanm am ıştı. Am a m esele çok iy i
geçiştirildi. Hatta en zaruri ahlar, v ahlar, soruş​-
turm alar, şaşkınlıklar, âdeta inanılm ay acak bir iti​dal
v e olgunluk hav ası içinde geçti. Buna karşılık m innet
duy guları en ateşli sözlerle belirtildi. Hatta akıllı
annenin gözy aşlarıy la perçinlendi. Ar​k adi İv anov iç
kalktı, gülüm sedi, nişanlısını öptü, hafifçe
y anaklarını okşay arak y akında döneceğini söy ledi.
Sonra, genç kızın gözlerinde çocukça bir m erakla
birlikte, sessiz fakat çok ciddî bir soru fark ederek biraz
düşündü v e onu bir kere daha öptü. Ve hem en, v erdiği
hediy enin, korunm ak üzere, akıllı annenin sandığına
kilitleneceğini düşünerek candan esef etti. Ev halkını
büy ük bir hey ecan içinde bırakarak çıkıp gitti. O
gider git​m ez, şefkatli anne, hem encecik, fısıltılı bir
sesle, çabuk çabuk, akıl erdirilem ey en bazı önem li
nok​t aları açıkladı: Arkadi İv anov iç, y üksek v azife​l eri,
önem li işleri olan zengin, m ev ki sahibi, büy ük bir
adam dı. Allah bilir kafasında neler v ar​dı. Aklına
esm iş bu y olculuğa karar v erm işti. Yi​n e aklına esm iş
bu paraları v erm işti. Bunda şa​şılacak bir şey y oktu.
Gerçi sırsıklam ıslanışı tu​h aftı, am a m eselâ İngilizler
daha da acay iptirler v e bütün y üksek sosy ete
insanları, kendileri hak​k ında neler söy lendiğine
aldırış etm ezler v e tek​l ifsiz olurlar. Hatta belki de o,
kim seden çekinm ediğini gösterm ek için m ahsus böy le
dolaşıy or​du. Am a en önem lisi, bunun hakkında
kim sey e bir şey söy lem em ek gerekti. Çünkü bunun
altın​dan neler çıkabileceğini kim se kestirem ezdi. Pa​-
ray ı hem en bir y ere kilitley eceklerdi. Bütün bu iş​l er
olup biterken Feodosy a’nın m utfakta bulun​m ası çok
iy i olm uştu. Ne şu Resslich tilkisine, ne de kim sey e,
kim sey e bir şey çıtlatm am ak lâzım dı. Sabahın ikisine
kadar oturup fısıldaştılar. Am a nişanlı kız, şaşkın,
biraz da üzgün, çok daha er​k en gidip y atm ıştı.

Bu arada Sv idrigay lov , dakikası dakikasına tam


gece y arısı, X…. köprüsünü geçerek Petersburg
y akasına doğru gidiy ordu. Yağm ur dinm işti, am a
gürültülü bir rüzgâr esiy ordu. Titrem ey e baş​l adı. Bir
dakika kadar, garip bir m erakla, hatta şüphe ile
Küçük Nev a’nın karanlık sularına bak​t ı. Am a böy le
suy un üzerinde dinlenip durm anın insanı çok
üşüttüğünü fark etm ekte gecikm edi. Dönerek X…
caddesine doğru y ürüdü. Şu bitm ez tükenm ez X…
caddesi boy unca, karanlıkta, cad​denin tahta
parkelerinde birçok seferler tökezley erek, hay li
zam andır, belki y arım saatten beri y ürüy üp
duruy ordu. Am a caddenin sağ tarafında bulunm ası
gereken bir y eri m erakla aram aktan geri kalm ıy ordu.
Geçenlerde, tesadüfen y anından geçerken, buralarda
bir y erde caddenin sonunda ahşap, am a genişçe bir
otel görm üştü. Hatırladığına göre adı da, galiba
Edirne gibi bir şey olacaktı. Tahm inlerinde
y anılm am ıştı: Bu otel, bu ıssız y erde öy le göze çarpan
bir nokta idi ki hatta karanlıkta bile, onu bulam am ak
im kânsızdı. Bu zam anla kararm ış, uzun ahşap bir
bina idi. Vaktin bir hay li ilerlem iş olm asına rağm en,
hâlâ lam baları y anıy or, içerde bir kay naşm a
seziliy or​du. İçeriy e girdi. Koridorda rastladığı partal
kılıklı bir adam dan bir oda istedi. Partal kılıklı adam
Sv idrigay lov ’u şöy le bir süzdükten sonra, canlandı,
hem en onu koridorun sonunda, köşede, m erdiv en
altına düşen, basık, dar, hav asız, uzak bir oday a
götürdü. Başka boş oda y oktu, ötekilerin hepsi
tutulm uştu. Partal kılıklı adam , Sv idrigay lov ’a,
bakışlarında soru okunan gözlerle baktı. Sv idrigay lov :
— Çay v ar m ı? diy e sordu.

— Onu y aparız.
— Başka daha ne v ar?

— Dana kızartm ası, v otka, m eze v ar.


— Dana kızartm ası ile çay getir!

Partal kılıklı adam , hatta biraz akıl erdire​m eden


sordu:
— Daha başka bir şey istem ez m isiniz?

— Hay ır, hay ır, istem em !..

Partal kılıklı adam , tam bir hay al kırıklığına


uğray arak uzaklaştı.

Sv idrigay lov : “Herhalde güzel bir y er ola​c ak, diy e


düşündü. Nasıl oldu da ben bunu bilem edim !
Herhalde bende, kafeşantandan dönen, am a y olda
başından m acera geçm iş bir insan hali v ar. Doğrusu
m erak ettim , burada ne biçim in​sanlar geceliy or?”

Mum u y aktı v e oday ı iy ice gözden geçirdi. Burası,


Sv idrigay lov gibi bir adam ın zorlukla ay akta
durabileceği, küçük, dar bir kafesi andırı​y ordu. Ancak
bir penceresi v ardı. Çok kirli bir y atak, boy alı adi bir
m asa v e iskem le, bütün oday ı kaplam ay a y etm işti.
Duv arları, y ırtık pırtık duv ar kâğıdıy la kaplı,
tahtadan y apılm ış gibi idi. Bu kâğıt, o kadar tozlu, o
kadar delik deşikti ki, rengini (sarı) seçm ek henüz
kabildi am a üstündeki resim leri ay ırt etm ek asla
m üm kün değildi. Duv arla tav anın bir kısm ı,
um um iy etle tav an ara​sı odalarındaki gibi eğri idi.
Yalnız burada, dire​ğ in üzerinden m erdiv en inm ekte
idi. Sv idrigay lov m um u y erine koy du, y atağa oturdu
v e düşüncey e daldı. Am a bazen hay kırış haline kadar
y ükselen bitişik kafesteki ardı arası kesilm ey en acay ip
fı​sıltı, nihay et dikkatini çekti. Bu fısıltı, geldiğinden
beri hiç dinm em işti. Kulak kabarttı: biri küfür ediy or,
âdeta ağlam aklı bir sesle birini azarlıy or​du. Am a
y alnız bir ses duy uluy ordu. Sv idrigay ​l ov kalktı,
m um un ışığını eliy le kapadı. Duv arda hem en bir
y arık ay dınlandı. Yarığa y aklaşıp bakm ay a koy uldu.
Kendisininkinden biraz büy ücek bir odada iki kişi
v ardı. Bunlardan biri, ceketsiz olup saçları son derece
kıv ırcık, y üzü kırm ızı idi. Alı al, m oru m or bir hali
v ardı. Bir hatip edasıy la duruy ordu. Muv azenesini
kay betm em ek için, bacaklarını ay ırm ış, göğsünü
y um ruklay arak, karşı​sındakini dokunaklı bir sesle
azarlıy ordu: O bir dilenciden başka bir şey değildi. Bir
rütbesi bile y oktu. Onu çam urdan çekip çıkaran o idi.
Dile​diği dakika onu y ine kov abilirdi. Bütün bunları
ancak Tanrı görüy ordu. Azarlanan arkadaşı ise bir
sandaly ey e oturm uştu. Duruşunda aksırm ak istey en
am a bir türlü aksıram ay an bir insan hali v ardı.
Kendisine hakaret eden hatibe, ara sıra, bulanık,
ahm akça bakışlarla bir göz atıy ordu. Am a herhalde,
neler söy lediğinin zerre kadar farkında bile değildi.
Hatta bunları işitm iş olm ası bile şüpheli idi. Masanın
üstünde bitm ek üzere olan bir m um y anıy ordu.
Hem en hem en boş bir v otka sürahisi, kadehler,
ekm ek, bardaklar, hıy ar turşusu v e çoktan içilm iş bir
çay takım ı duruy or​du. Sv idrigay lov bu m anzaray ı
dikkatle sey rettikten sonra, duv ardaki y arığın
y anından ilgisizce uzaklaştı. Yine y atağın üstüne
oturdu.

Bu sırada dana kızartm ası v e çay la gelen partal


kılıklı adam , bir defa daha “başka bir şey istey ip
istem ediğini” sorm aktan kendini alam adı. Yine m enfi
bir cev ap alınca, bu sefer tem elli çe​k ilip gitti.
Sv idrigay lov , ısınm ak için hem en çay a sarıldı v e bir
bardak içti. Am a hiç iştahı olm adığı için, y em eğe el
bile sürm edi, bütün belirtiler, onda bir nöbetin
başladığını gösteriy ordu. Palto​sunu, ceketini çıkardı,
y organa sarınarak y atağa y attı. Canı sıkılm ıştı. “Bu
sefer sağlığım ın y erinde olm ası hepsinden iy i olurdu”
diy e düşündü v e gü​l üm sedi. Odanın hav ası boğucu
idi. Mum zay ıf bir ışıkla y anıy or, dışarıda rüzgâr
uğulduy ordu. Köşelerden birinde bir fare, bir şey ler
kem iriy ordu. Zaten bütün oda, sanki fare v e deri
kokuy or​du… Sv idrigay lov , y atağında âdeta hay al
içinde idi: Kafasındaki düşünceler, birbirini
kov alıy ordu. Ne olursa olsun, bir düşüncey e saplanıp
onun üzerinde durm ay ı çok istiy ordu: “Herhalde bu
pen​c erenin altında bir bahçe olacak, ağaçlar
uğulduy or, geceley in, karanlıkta v e fırtınada ağaç
uğul​t usunu hiç sev m em . Ne kötü bir duy gudur, bu!”
diy e düşündü. Ve az önce Petrov ski parkının y a​n ından
geçerken, nasıl tiksinti duy duğunu hatırla​dı. Bu
v esile ile X… köprüsünü v e Küçük Nev a’y ı aklına
getirdi, köprüden suy a bakarken duy ​duğu soğuk
ürpertiy i y eniden hissetti.

“Ben öm rüm de suy u hiç sev m edim , hatta


tablolarda bile” diy e y eniden düşündü. Sonra, ansızın
aklına gelen garip bir düşüncey e gülüm sem ekten
kendini alam adı: “Bakın işte, gerçekten de bütün şu
konfor, estetik gibi şey lere, galiba şu anda sırt
çev irm em gerekirdi. Hâlbuki ben, buna benzer
hallerde kendisine m utlaka y er seçen y ır​t ıcı bir
hay v an gibi, ay rıca şu anda, titizlik gös​t eriy orum . Az
önce asıl Petrov ski’y e dönm eli im işim . Herhalde
orasını karanlık v e soğuk bulm uş olacağım !.. Heh,
heh, heh!… Biraz daha iy ice intibalar isteniy or!… Peki
am a şu m um u ne diy e söndürm üy orum ?” (Uzanıp
m um u üfledi.) Az önceki duv ar y arığında ışık
görm ey ince: “kom şularım y attı” diy e düşündü. “Bak
işte, Marfa Petrov na, asıl şim di gelm eli idiniz! Ortalık
karan​l ık, y er uy gun, durum da orijinal… Am a işte
asıl şim di gelm ezsiniz!..”

Bu sırada, nedense birdenbire az önce, Duneçka’y a


karşı beslediği düşünceleri y erine getirm ey e
kalkışm adan bir saat ev v el, nasıl Raskolnikov ’un kız
kardeşini Razum ihin’e em anet etm esini tav siy e
ettiğini hatırladı. “Aslına bakarsanız, galiba ben bunu
o zam an daha çok kendim i kızdır​m ak için
söy lem iştim . Nitekim Raskolnikov da bunun böy le
olduğunu anladı. Şu Raskolnikov da ne hergele şey …
Bu işe v arını y oğunu koy du. Am a büy ük bir hergele
olm ak için zam ana ihti​y aç v ar. Kendini hergeleliğe
kapıp koy uv erm esi lâzım . Hâlbuki o hay ata dört el ile
sarılm ış bu​l unuy or. Şu y aşam ak m eselesinde bu
herifler am m a da alçak oluy orlar. Adam sen de,
canları cehennem e!… Bana ne!”
Gözlerine bir türlü uy ku girm iy ordu. Du​n eçka’nın
az önceki hay ali y av aş y av aş gözleri önünde
canlanm ay a başladı. Birdenbire bütün v ücudunda bir
titrem e dolaştı. Kendine gelerek: “Hay ır, şim di artık
ondan kurtulm am lâzım !” di​y e düşündü. “Başka
şey ler düşünm eliy im ! Tuhaf v e gülünç bir şey : Ben
öm rüm de hiç kim sey e kar​şı şiddetli bir nefret
duy m adım . Hatta kim seden öç alm ak sev dasına da
kapılm adım . Am a bunlar kötü belirtiler! Ev et kötü
belirtiler! Tartışm ay ı da sev m ezdim , öfkelenm ezdim
de… Bu da kötü bir belirti! Az önce ona ne v aatlerde
bulundum ! Vay canına!… Kim bilir. Belki gerçekten
de beni bam ​başka bir insan haline getirebilirdi…”
tekrar sus​t u v e dişlerini sıktı: Duneçka’nın hay ali
y eniden gözleri önünde belirdi. Hem de tıpkısı
tıpkısına, ilk kurşunu sıktıktan sonra, fena halde
korkup tabancasını indirdiği andaki haliy le belirdi,
ölü gi​bi sararan kızcağız, o zam an ona öy le bir bakışla
bakm ıştı ki, Sv idrigay lov , iki sefer onu y akalay a​bilir,
o ise — Sv idrigay lov ona hatırlatm asay dı — kendini
korum ak için elini bile kaldıram azdı. O anda kıza ne
kadar acıdığını, y üreğinin nasıl sız​l adığını hatırladı.
“Hay şey tan alsın! Yine o dü​şünceler, bunlardan
kurtulm am lâzım , kurtulm am !” diy e aklından
geçirdi.
Artık uy ukluy ordu. Nöbet titrem eleri y av aş
y av aş diniy ordu. Birdenbire y organın altında,
kollarının, bacaklarının üzerinden bir şey in geçti​ğ ini
duy ar gibi oldu. İrkildi: “Hay Allah belâsını v ersin.
Herhalde fare olacak! Dana kızartm asını m asanın
üstünde bırakm ıştım …” Diy e düşündü. Açınıp
kalkm ay ı, üşüm ey i hiç de canı istem iy or​du. Am a
birdenbire y ine bacağında hoşa gitm ey en bir
sürtünm e oldu. Üzerinden y organı atarak m um u
y aktı. Bir nöbet titrem esi içinde, y atağa eğilip baktı:
hiçbir şey y oktu. Yorganı kaldırıp silkti, birdenbire
y atak çarşafı üzerine bir fare sıçradı. Farey i
y akalam ak için atıldı. Am a fare y ataktan kaçm adı.
Dört bir y ana zikzaklar çizerek, parm akları arasından
kay ıy or, av uçları içinden kaçıp kurtuluy ordu. En
sonunda y astığın altına gizlendi. Sv idrigay lov y astığı
kaldırıp attı, am a o anda koy nuna bir şey in
sıçradığını, göm leğinin altında, v ücudunda, sırtında
gezindiğini duy du. Sinirli sinirli titrey erek uy andı.
Oda karan​l ıktı. Kendisi de az önce olduğu gibi,
y organa sarınm ış bir halde y atağında y atıy ordu.
Pencere​n in altında rüzgâr, uluy ordu. Öfke ile: “Ne
kötü şey !” diy e söy lendi.
Kalktı, arkası pencerey e dönük olarak y atağın
kenarına oturdu. “İy isi m i, hiç uy um am alı!” kararını
v erdi. Am a pencereden rutubetli bir soğuk geliy ordu.
Yerinden kalkm adan y organı sır​t ına çekti v e sarındı.
Mum u y akm adı. Hiçbir şey düşünm üy or, düşünm ek
de istem iy ordu. Am a hüly alar birbirini kov alıy or,
birbiriy le bağlantısı olm ay an, başsız v e sonsuz
düşünce kırıntıları parlay ıp sönüy ordu. Yarı uy kulu
bir hale düşer gibi oluy ordu. Soğuk m u, karanlık m ı,
rutubet m i, y oksa pencerenin altında uluy an v e
ağaçları sal​l ay an rüzgâr m ı? Düşüncelerinin gittikçe
hay alî bir hal alm asına v e içinde bir istek
uy anm asına sebep oluy ordu? Nedense gözlerinin
önüne hep çiçekler geliy ordu. Hay alinde m uhteşem
bir m anzara canlanm ıştı. Pırıl pırıl, güneşli, âdeta
sıcak bir gün, bir Paskaly a günü. Kokulu çiçek
tarhları arasında dört y anı patika ile çev rili, İngiliz
zev ​k ine göre y apılm ış, güzel, zengin bir v illâ!.. Taş
m erdiv enleri sarm aşıklarla kaplı. Merdiv en
tırabzanları sarm aşık güllerinden görünm ez olm uştu.
Nefis bir halı ile döşenm iş ışıklı, serin m erdiv en​l erin
kenarında, içleri nadir çiçeklerle dolu Çin saksıları
sıralanm ıştı. Pencere içlerinde, su dolu saksılarda,
açık-y eşil, uzun v e dolgun sapları üze​r ine başlarını
eğm iş, etrafa baş döndürücü koku​l ar saçan bey az nazlı
nergis dem etleri ay rıca dik​k atini çekti. Canı,
bunlardan ay rılm ak bile iste​m iy ordu. Am a
m erdiv enden çıkarak y üksek ta​v anlı, geniş bir salona
girdi. Burada da, her y er​de, pencerelerde, terasa
açılan kapının y anında, terasın kendisinde, her y erde
v e her y anda çiçekler v ardı. Döşem e, y eni biçilm iş,
taze v e kokulu çim enlerle örtülü idi. Pencereler açıktı.
Tatlı, se​r in bir rüzgâr hafif hafif esiy or, pencerelerin
al​t ında kuşlar cıv ıldaşıy ordu. Salonun ortasında,
bey az atlas örtülü bir m asanın üzerinde bir tabut
v ardı. Bu tabut, Napoli dokum ası ipek bir kum aş​l a
kaplı idi. Kum aşın kenarlarına bey az, kırm alı bir
say v an dikilm işti. Tabutun her y anı, çelenklerle
kuşanm ıştı. Tabutun içinde, çiçekler arasın​da, bey az
tüller giy m iş bir kız çocuğu, âdeta m er​m erden
dökülm üş kolları göğsü üzerinde kav uş​m uş bir halde,
y atıy ordu. Fakat dağınık açık kum ​r al saçları ıslaktı.
Güllerden örülm üş bir taç, ba​şını süslüy ordu.
Yüzünün ciddî, âdeta sertleşm iş profili de m erm erden
y ontulm uş gibi idi. Am a solgun dudaklarındaki
gülüm sem ede, çocuk y aşına uy m ay an sonsuz bir
acının v e büy ük bir ıstırabın izleri v ardı.
Sv idrigay lov bu kızı tanıy ordu. Bu tabutun etrafında
ne kutsal resim ler, ne de y anm ış m um lar v ardı.
Hiçbir dua da işitilm iy ordu. Bu kız kendini suy a
atarak intihar etm işti. Henüz on dört y aşında idi.
Am a y üreği ıstırabı tatm ış v e genç çocuk şuurunu
dehşete salan bir hakaretle parçalanm ıştı. Bu tem iz -
m elek ruh, lây ık olm adığı bir utançla dolm uş, ondan
y ükselen son üm itsiz fery at duy ulm am ış, karanlık,
soğuk, rutubetli bir gecede, rüzgâr ulum aları
arasında boğulup gitm işti.

Sv idrigay lov uy andı, y atağından kalkarak,


pencerey e y aklaştı. El y ordam ıy la sürgüy ü bularak
pencerey i açtı. Rüzgâr, daracık odasına şiddetle
saldırdı, âdeta kırağı iğnecikleri halinde, y üzüne,
y alnız göm lekle örtülü göğsüne y apıştı. Pencerenin
altında, gerçekten de, bahçey e, hem de galiba eğlence
bahçesine benzer bir şey ler v ardı. Herhalde
gündüzleri burada da şarkılar söy leniy or, küçük
m asalarda çay içiliy ordu. Şim di ise, ağaçlardan v e
çalılardan pencerey e su dam lacıkları sıçrıy ordu.
Ortalık bir m ahzen kadar karanlıktı. O kadar ki,
eşy alar ancak, karanlık lekeler halinde hay al m ey al
seçilebiliy ordu. Sv idrigay lov , beş dakikadan beri,
dirsekleri perv aza day alı, eğilerek, dışarısını
sey rediy or, bu koy u karanlıktan kendisini
alam ıy ordu. Gecenin v e ka​r anlığın içinden bir top sesi
gürledi, bunu bir ikin​c isi kov aladı.

“Hah işte, işaret v eriliy or, diy e düşündü. Su​l ar


y ükseliy or. Sabahley in caddelerin alçak oldu​ğ u
sem tlere sular hücum ederek, m ahzenleri, bo​drum
katlarını istilâ edecek… Bodrum fareleri suy un
y üzüne çıkacak.. Halkın bir kısm ı, y ağm ur v e rüzgâr
altında sırsıklam bir halde, söv e say a eşy alarını üst
katlara taşıy acak… Acaba şim di sa​a t kaç?” bu
düşünce aklından geçer geçm ez, y a​k ınlarda bir y erde,
bir duv ar saati, âdeta acele ediy orm uşçasına, v ar
kuv v etiy le üçü çaldı. “Vay canına, bir saat sonra
ortalık ışıy acak! Bekley ecek ne v ar? Hem en şim di
çıkar, dosdoğru Petrov ski’y e giderim . Orada,
y ağm urdan sırsıklam olm uş büy ük bir çalıy ı seçerim ,
öy le ki, om zum la şöy ​l e biraz dokunur dokunm az,
başım a m ily onlarca su dam lası y ağsın!” Pencereden
çekildi, kanadını kapadı, m um u y aktı, y eleğini,
paltosunu giy di. Şapkasını başına geçirdi. Mum u eline
alarak ko​r idora çıktı. Maksadı, odalardan birinde eski
püsküler v e m um artıkları arasında uy um akta olan
partal kılıklı adam ı bulm ak, odanın parasını v e​r erek
otelden çıkıp gitm ekti. Kafasında: “En uy ​g un zam an,
bundan iy isi seçilem ez!” düşüncesi do​l aşıp duruy ordu.

Hiç kim sey e rastlam adan dar v e uzun kori​dorda


bir hay li dolaştı. Tam y üksek sesle bağır​m ak üzere
iken, karanlık bir köşede, eski bir do​l apla kapı
arasında, canlıy a benzer garip bir şey gördü. Mum u
y aklaştırarak eğilip baktı: tahta bezi gibi sırılsıklam
olm uş entarisi içinde titrey erek ağlam akta olan beş
y aşında kadar bir kız çocuğu göründü. Kız,
Sv idrigay lov ’dan korkm am ış göründü. Am a ona, iri
siy ah gözleriy le şaşkın şaşkın bakakaldı. Çok ağlam ış,
fakat artık susm uş, hatta, av unm ay a y üz tutm uş,
am a hem en y ine ağlam ay a hazır çocuklar gibi, ara
sıra içini çeke çeke hıçkırıy ordu. Yav rucuğun y üzü
solgun v e bitkindi. Soğuktan donm uştu. Peki am a “bu
çocuk buray a nasıl gelm işti?.. Dem ek ki buray a
gizlenm iş v e bütün gece uy um am ıştı”. Onu
söy letm ey e ça​l ıştı. Kızcağız birdenbire canlandı. Kendi
çocuk diliy le ona, çabuk çabuk bir şey ler anlatm ay a
başla​dı Kızcağız “anne” sinden “annesinin
döv eceğinden” “kıy dığı” (kırdığı) bir fincandan söz
ediy or​du. Durm adan anlatıy or, anlatıy ordu. Bütün
bu söy lediklerinden az çok şunları anlam ak kabil ol​-
m uştu: Onu sev m iy orlardı. Annesi, gece gündüz içen
v e kuv v etli bir ihtim alle, bu otelde, aşçılık eden bir
kadındı. Kendisini döv üy or, korkutuy or​du. Kızcağız
annesinin fincanını kırm ış, bu y üzden fena halde
korkup, akşam ev den kaçm ıştı. Her​h alde uzun zam an
av luda, y ağm ur altında bir y erlerde gizlenm iş, en
sonunda bir kolay ını bulup buray a girm işti. Dolabın
arkasına büzülm üş, rutubetten, karanlıktan v e
işlediği kabahatlerden ötürü, y iy eceği day ağın
korkusundan titrey erek, ağlay arak bütün gecesini bu
köşede geçirm işti. Sv idrigay lov onu kollarına alarak
odasına götürdü. Yatağının üstüne oturtarak
soy m ay a başladı. Çıplak ay aklarına giy diği tabanları
delik kunduracıkları, bütün gece bir su birikintisinde
kalm ış gibi ıslaktı. Kızı soy duktan sonra y atağa
y atırdı. Yorganıy la örterek sım sıkı sarıp sarm aladı.
Kızcağız hem en uy udu. Sv idrigay lov , bütün bunları
bitirince, y eniden karanlık düşüncelere daldı.
Birdenbire öfkeli v e hoşa gitm ey en bir duy ​g u ile:
“nereden aklım a esti burnum u sokm ak!” diy e
söy lendi. “Ne saçm a şey !”. Can sıkıntısı ile m um u
y akaladı. Her ne pahasına olursa olsun partal kılıklı
adam ı aray ıp bulm ak v e hem en bu​r adan çıkıp gitm ek
istiy ordu. Kapıy ı açıp çıkaca​ğ ı sırada bir küfür
sav urarak “eh, kızım !” diy e söy lendi. Sonra uy uy up
uy um adığını ve nasıl uy uduğunu anlam ak
m aksadıy la kıza bir defa da​h a bakm ak için geri
döndü. Yav aşça y organı kal​dırdı. Yav rucuk, derin v e
bahtiy ar bir uy kuy a dalm ıştı. Yorganın altında
v ücudu ısınınca, solgun y anaklarını bir kızıllık
kaplam ıştı. Am a ne garip, kızın y anaklarındaki bu
kızıllık bir çocuk y ana​ğ ında görülen bay ağı kızıllıktan
sanki daha kuv ​v etli, daha parlaktı. Sv idrigay lov : “Bu
bir nöbet kızıllığı olacak!” diy e düşündü. Bu âdeta
şarap içm ekten olm a bir kızıllıktı. Sanki ona koca bir
bardak şarap içirm işlerdi. Kızıl dudakları âdeta
tutuşm uş gibi alev alev y anıy ordu. Bu da ne
dem ekti?.. Kızın uzun siy ah kirpiklerinin titrediğini,
kım ıldadığını, göz kapaklarının hafifçe kalkarak
altından, hiç de çocukça olm ay an, kurnaz, çapkın bir
bakışın kendisine doğru kay dığını görür gibi oldu. Kız
sanki uy um uy or, uy ur gibi y apıy ordu. Gerçekten de
işin doğrusu bu idi: Dudaklarında bir gülüm sem e
uçuşuy or, uçları titriy or, gülm em ek için kendini
zorladığı anlaşılıy ordu. Am a işte artık kendini
zorlam aktan v azgeçtiği görüldü: Şim ​di artık açıkça,
gülüy or, çocuklukla hiç de ilgisi olm ay an bu y üzde,
hay âsız, küstah bir ışık tutuşuy ordu. Bu bir orospu
y üzü idi. Bu, Kam ely a’nın, Fransız orospularından
satılık Kam ely a’nın hay âsız y üzü idi. Artık
saklay acak hiçbir şey i kalm adığı için gözleri de
açılm ıştı. Bu gözler, y akıcı, hay âsız bir bakışla onu
süzüy or, çağırıy or, gülüy ordu. Bu gülüşte, bu
gözlerde, çocuğun y üzündeki bütün bu iğrenç
şey lerde, bitm ez tükenm ez bir hay âsızlık, bir hakaret
v ardı. Sv idrigay lov büy ük bir dehşetle ürpererek
“Neee! diy e m ırıldandı. Daha beş y aşında iken… bu…
bu na​sıl olur y ahu?” Am a işte kız, alev alev y anan
y üzü ile ona doğru dönüy or, kollarını açıy ordu…
Sv idrigay lov , büy ük bir dehşet içinde “Ah, m el​u n!”
diy e bağırdı v e ona doğru elini kaldırdı… Am a tam bu
sırada uy andı.

Ay nı y atakta, ay nı şekilde y organına sarınm ış bir


halde idi. Mum y akılm am ıştı. Pencereler artık gün
ışığı ile ağarm ıştı. Sv idrigay lov , bütün v ücudunun
kırıldığını hissederek, öfke ile y atağın içinde doğruldu.
Kem ikleri sızlıy ordu. “Bütün gecem i kâbus içinde
geçirdim !” diy e söy lendi. Koy u bir sis etrafı kaplam ış,
bir şey görünm üy ordu.
Saat beş suları idi. Uy uy a kalm ıştı. Kalkıp, hâlâ
ıslak olan ceketini v e paltosunu giy di. Eliy le ce​bindeki
tabancasını y okladı. Çıkarıp kapsülünü düzeltti.
Sonra oturup cebinden not defterini çı​k ardı. Baş
sahifesine görünür bir y ere iri harf​l erle birkaç satır
karaladı. Yazdıklarını okuduk​t an sonra, dirseklerini
m asay a day ay arak derin düşüncelere daldı. Tabanca
ile not defteri, hem en oracıkta, dirseğinin dibinde
duruy ordu. Uy anm ış olan sinekler, m asada duran el
sürülm em iş dana kızartm asına konup duruy orlardı.
Uzun uzun on​l ara baktı. Sonra, serbest olan sağ eliy le
sinekler​den birini av lam ay a çalıştı. Bir hay li em ek
harcam asına rağm en bir türlü y akalay am adı.
Nihay et, nasıl bir işle uğraştığını fark ederek kendine
gel​di. Titredi. Yerinden kalkarak kararlı adım larla
odadan çıktı. Bir dakika sonra sokakta idi.

Süt renginde koy u bir sis şehri kaplam ıştı.


Sv idrigay lov , tahta parkeli, kay gan v e çam urlu
caddeden Küçük Nev a’y a doğru y ürüdü. Hay a​l inde,
Küçük Nev a’nın bir gece içinde y ükselen suları,
Petrov ski adası, ıslak patikalar, ıslak otlar, ıslak
ağaçlar v e fundalıklar, nihay et o çalı can​l andı. Başka
şey ler düşünm ek için, can sıkıntısıy la ev lere
bakm ay a başladı. Yolda, ne bir insan, ne de bir araba
v ardı. Panjurları sım sıkı kapalı, açık sarı boy alı ahşap
ev ler, kirli v e kasv etli görünü​y ordu. Soğuk v e rutubet
bütün v ücudunu sarıy or, titrem ey e başlıy ordu. Pek
sey rek olarak rastladığı bakkal ve m anav
dükkânlarının tabelâlarını dikkatle okuy ordu. Tahta
parkeli y ol, bitm işti. Artık büy ük bir taş binanın
önüne gelm işti. Soğuktan titrey en, kuy ruğu bacakları
arasında pis bir köpek, y anından geçti. Körkütük
sarhoş, kaputlu bir adam , y ay a kaldırım ın üzerinde
y üzükoy un y atıy ordu. Sv idrigay lov , ona şöy le bir
baktı v e y oluna dev am etti. Solunda y üksek bir kule
belirdi: Vay ! diy e düşündü, burası iy i işte… Ne diy e
Petrov ski’y e kadar gidey im ? Hiç olm azsa res​m i bir
şahit önünde olur…” Aklına gelen bu y eni düşüncey e
nerede ise gülüm sey ecekti… X cadde​sine saptı. Kuleli
büy ük bina burada bulunuy or​du. Binanın kapalı
büy ük kapısında, sırtı kapıy a day alı, boz renkli asker
kaputuna sarınm ış, başında bakırdan Achille [İtfaiy e
erlerinin giy diği m iğfer.] m iğferi bulunan ufak te​fek
bir adam duruy ordu. Uy kulu gözlerinin soğuk
bakışıy la, kendine doğru gelen Sv idrigay lov ’a baktı.
Yüzünde, istisnasız olarak bütün Yahudi ır​k ının
y üzünde acı bir iz bırakan, asırlardan kal​m a o hırçın
m elânkoli görülüy ordu. İkisi de, Sv idrigay lov ile
Achilles, birkaç saniy e, hiç konuşm a​dan, sessizce
birbirlerini süzdüler. Nihay et sarhoş olm ay an bir
adam ın kendisinden üç adım ötede, hiç konuşm adan,
karşısında durup y üzüne bakm ası, Achilles’in
tuhafına gitti. Kım ıldam adan ve durum unu
değiştirm eden:

— Bana bakiniz, burada ne ariy orsunuz? [Achilles,


bozuk şiv e ile konuşur. H. Â. Ediz] diy e sordu.

Sv idrigay lov :

— Bir şey aradığım y ok, kardeş, dedi, m er​h aba!


— Am a burasi y eri değil!

— Ben, kardeş, y abancı diy ara gidiy orum !

— Yabanci diy ara m i?

— Am erika’y a.

— Am erika’y a?

Sv idrigay lov tabancasını çıkardı v e horozunu


kaldırdı. Achille kaşlarını kaldırdı:

— Bu nasil saka (şaka) böy le? Burası y eri değil!


[Achilles’in bozuk bir şiv e ile konuştuğunu tek​r ar
hatırlatırız. H. Â. Ediz]
— Niçin burası y eri değilm iş?

— Çünkü y eri değil de ondan.

— Aldırm a, kardeş, ne çıkar!.. Burası iy i bir y er!


Sana sorarlarsa, Am erika’y a gitti, dersin!

Sv idrigay lov bunu söy ledikten sonra, taban​c asını


sağ şakağına day adı.

Achilles, göz bebekleri gittikçe büy üy erek


y erinden kım ıldadı v e:

— Burada böy le sey olm az, burası y eri de​ğ il, diy e
bağırdı.

Sv idrigay lov tetiği çekti.

IV

Ay nı gün, am a akşam a doğru, saat altı ile y edi


arasında Raskolnikov , annesiy le kız kardeşinin
oturdukları ev e y aklaşıy ordu. Onlar, Razu​m ihin’in
kendilerini y erleştirdiği Bakaley ev apartm anının bir
dairesinde oturm akta idiler. Bu da​i renin
m erdiv enlerine sokaktan giriliy ordu. Raskolnikov ,
ev e y aklaştıkça, girip girm em e kararsızlığı içinde
adım ları ağırlaşıy ordu. Am a her ne olursa, olsun
artık geri dönem ezdi, çünkü bir defa kararını
v erm işti.

İçinden:
“Hem zaten onların henüz bir şey den haberleri
y ok, beni de tuhaf bir adam olarak say m ay a alıştılar”
diy e düşündü.

Kılığı pek kötü idi; bütün gecey i y ağm ur al​t ında


geçirdiği için, üstü başı çam ur içinde idi. Elbisesi
buruşm uş v e kirlenm işti. Hav anın kötülüğü, m addi
y orgunluk, aşağı y ukarı y irm i dört saatten beri
nefsiy le y aptığı m ücadelenin v erdiği m anev i
y orgunluk, y üzünü âdeta tanınm az bir hale
getirm işti. Bütün gecesini y alnız başına, Allah bilir,
nerelerde geçirm işti. Am a hiç olm azsa, sonunda bir
karara v arm ıştı.
Kapıy ı çaldı; annesi gelip açtı. Duneçka ev de
y oktu. Bu saatte hizm etçi kız bile ev de
bulunm uy ordu. Pulheriy a Aleksandrov na’nın ilkin,
sev inçten v e şaşkınlıktan dili tutuldu. Sonra, onu
elinden tutup oday a götürdü. Sev inçten kekeley erek:
— Oh, işte nihay et gelebildin, diy e söze başladı.
Yaşlı gözlerle seni böy le budalaca karşıladığım için
sakın bana kızm a, Rody a’cığım ! Ben gülüy orum ,
ağlam ıy orum , sen ağladığım ı m ı sanıy orsun? Hay ır,
sev inçten. Yalnız benim kötü bir alışkanlığım v ar, hep
gözlerim sulanır. Baba​n ın ölüm ünden beri bu bende
bir alışkanlık ha​l ini aldı, her şey için ağlarım . Otur
y av rucuğum , görüy orum ki y orgunsun, ah, am an
Yarabbi nere​l erde bu kadar kirlendin böy le?

Raskolnikov :

— Anneciğim , dün y ağm ura y akalandım da… diy e


söze başladı.

Pulheriy a Aleksandrov na onun sözünü ke​serek:

— Eskiden kalm a bir kadın alışkanlığı ile seni


şim di sorguy a çekeceğim i sanıy orsun; am a hay ır;
hay ır. Hiç m erak etm e!.. Ben artık anlı​y orum , her
şey i anlıy orum ! Burasının göreneklerini artık ben de
öğrendim . Ne y alan söy ley ey im , buradaki insanların
daha akıllı olduklarını ben de görüy orum . İy ice
düşünüp taşındım v e kesin ola​r ak şu karara v ardım :
Ben kim oluy orum ki, se​n in düşüncelerini anlay ay ım ,
senden hesap sora​y ım ?.. Kafanın içinde Allah bilir, ne
plânlar, ne işler v ar, y ahut belki de ne düşünceler filiz
v eri​y or, ben ise kalkıp seni kolundan dürtüy or, e,
söy le bakalım , ne düşünüy orsun, diy orum ?.. Hâlbuki
ben… Am an Allah’ım !.. Oray a buray a koşup kafa
patlatm anın ne m anası v ar?.. Bak Rody a’cığım , bir
dergiy e y azdığın y azıy ı üçüncü defa, okuy orum . Onu
Dim itri Prokofy iç getirm işti. Bu y azını görür, görm ez,
şöy le bir ah, dedim . İçim ​den: Ah budala karı, diy e
düşündüm , bak oğlun ne ile uğraşıy orm uş. İşte
kafam ızı kurcalay an bü​t ün soruların anahtarı!..
Zaten bütün bilginler böy ledir. Belki de o sırada
kafasında y eni düşünceler v ar, onları hazırlam akla
m eşguldür; ben ise kalkm ış onu rahatsız ediy or, ona
ıstırap v eriy orum . Yazını okuy orum , y av rucuğum ,
am a pek tabii, birçok y erlerini anlam ıy orum . Zaten
bunun böy le olm ası lâzım . Nerde bende o kafa?..

— Göstersenize bana o m akaley i, anneci​ğ im !..

Raskolnikov dergiy i aldı, m akalesine şöy le bir göz


attı. Bu y azı, bugünkü haliy le, içinde bulunduğu
durum la ne kadar zıt olursa olsun, o y ine, ilk y azısını
basılm ış gören bir y azarın duy duğu o garip, o tatlı
hazzı duy du. Bunda y irm i üç y a​şın da tesiri v ardı.
Am a bu, birkaç saniy e sürdü. Birkaç satır okuduktan
sonra, suratını astı, kor​k unç bir tasa, y üreğini
sıkm ay a başladı. Son ay ​l ar içinde ruhuy la y aptığı
m ücadele, birdenbire aklına gelm işti. Tiksinti v e öfke
ile m akalesini m asanın üstüne fırlattı.

— Rody a’cığım , ben ne kadar m ankafa olursam


olay ım , y ine de senin, çok kısa bir zam anda bilgi
düny am ızın en ileri geleni değilse bile, en ileri
gelenlerinden biri olacağını kestirebilirim . Bir de
kalkıp senin deli olduğunu düşünm ek cesaretini
gösterdiler. Hah, hah, hah!.. Sen bilm iy orsun, onlar
gerçekten de bunu düşünm üşlerdi. Ah alçak
solucanlar. Akıl v e zekânın ne olduğu​n u nereden
bilecekler!.. Duneçka bile, ev et, ev et Duneçka bile az
kaldı buna inanıy ordu. Olacak şey m i bu? Vaktiy le
rahm etli baban da bir der​g iy e iki defa y azı
gönderm işti. İlki m anzum du (bu defterleri hâlâ
saklıy orum , bir gün sana gös​t eririm ) sonra da
koskocam an bir hikây e y azıp y olladı (kopy a etm em e
izin v erm esi için ben rica etm iştim ) bu y azıları kabul
etm eleri için ikim iz de dua etm iştik, am a kabul
etm em işlerdi. Rody a’cığım , elbiselerine, y aşay ış
tarzına, y ediğin y e​m eklere, giy im ine, kuşam ına
bakarak, altı y edi gün önce kendim i kahretm iştim .
Am a şim di an​l ıy orum ki böy le düşünm ekle budalalık
etm işim .. Çünkü, istesen, zekân v e üstünlüğün
say esinde, bunların hepsini şim di elde edebilirsin!..
Dem ek ki, şim dilik istem iy orsun, bugünlerde çok daha
önem li işlerle uğraşıy orsun!

— Duny a ev de y ok m u, anneciğim ?

— Hay ır, Rody a, o sık sık sokağa çıkıy or, beni de


böy le y alnız bırakıy or! Eksik olm asın, Dim itri
Prokofy iç, gelip beni görm ek nezaketini gösteriy or,
hep senin sözünü ediy or. Seni ne ka​dar da sev iy or,
say ıy or, y av rucuğum ! Kız kardeşinin beni pek de öy le
fazla ihm al ettiğini söy le​m ek istem iy orum . Hay ır,
şikây et falan etm iy orum . Onun huy u başka, benim ki
başka. Duny a’nın ben​den sakladığı bazı sırları v ar.
Bana gelince, be​n im sizden gizli bir şey im y ok!..
Duny a’nın çok akıllı bir kız olduğuna, bundan başka,
seni de, beni de sev diğine kesin olarak inanıy orum ..
Am a bütün bunların ney e v aracağını bilm iy orum .
Bu​g ün bana gelm ekle beni çok sev indirdin, Rody a! Kız
kardeşin, ev de bulunm am akla bu sev inçten m ahrum
kaldı. Gelince ona diy eceğim ki: Sen ev de y okken,
kardeşin geldi, nerede idin bakay ım ? Rody acığım , sen
de beni pek şım artm a: Vaktin olursa uğra; olm azsa ne
y apalım , ben hep bekley eceğim .. Beni sev diğini
bilm ek de bana y e​t er! Eserlerini okuy acağım ,
herkesin senden söz ettiğini işiteceğim .. Eh, ara sıra da
beni görm ey e gelirsen, daha ne isterim ? Bak işte şim di
anneciğini teselli etm ek için geldin y a, ben farkında​-
y ım . Pulheriy a Aleksandrov na bu sırada birden​bire
ağlam ay a başladı:

— Yine başladım ! Sen, ben sersem in kusuruna


bakm a y av rucuğum ! dedi. Sonra, y erinden fırlay arak
bağırdı:

— Ev de kahv e v ar, hâlbuki ben kalkıp sana ikram


bile etm iy orum . İhtiy arlık bencilliği, ne diy eceksin
işte!.. Şim di, şim di hazırlarım !

— Anneciğim , v azgeçin kahv eden, ben şim di


hem en gideceğim !.. Ben bunun için gelm edim . Lütfen
söy ley eceklerim i dinley in!…

Pulheriy a Aleksandrov na, ürkek ürkek ona


y aklaştı…

— Anneciğim , her ne olursa olsun, benim


hakkım da ne işitirseniz işitiniz, bana dair size ne
söy lerlerse söy lesinler, beni y ine şim diki gibi sev ecek
m isiniz?..
Raskolnikov , düşünüp taşınm adan, sözlerini
tartm adan, bunu, y üreğinin ta içinden kopan bir
coşkunlukla sorm uştu.

— Rody a, Rody a’cığım , nen v ar?.. Böy le bir şey i


bana nasıl sorabilirsin? Kim gelip de ba​n a senin
hakkında bir şey söy ley ebilir? Zaten kim olursa olsun
hiç kim sey e inanm am , düpedüz ko​v arım onu!..

Raskolnikov ay nı hey ecanla sözlerine dev am etti:

— Sizi her zam an sev diğim e inandırm ak için


geldim . Ev de y alnız oluşum uza sev indim . Hatta
Duny a’nın bulunm ay ışına ay rıca sev indim . Size
düpedüz şunu söy lem ey e geldim : Gerçi siz baht​sız
olacaksınız am a y ine de oğlunuzun şim di sizi
kendisinden çok sev diğini, onun sert v e m erha​m etsiz
olduğu, sizi sev m ediği hakkındaki düşün​c elerinizin de
doğru olm adığını biliniz! Hiçbir zam an sizi sev m ekten
v azgeçm ey eceğim ! Hadi ar​t ık y eter!.. Böy le
dav ranm ak v e bununla başlam ak gerektiğini
sanıy orum …
Pulheriy a Aleksandrov na onu kucaklay ıp bağrına
bastı v e sessizce ağlam ay a başladı. En sonunda da:
— Nen v ar, Rody a, bilm iy orum , dedi. Bü​t ün bu
zam an içinde, düpedüz seni bıktırdığım ızı
sanıy ordum . Şim di, bütün bu olup bitenlerden
anlıy orum ki, seni büy ük bir ıstırap bekliy or, sen​deki
derin kederin sebebi de bundan ileri geli​y or!.. Çoktan
beri bunun farkınday ım , Rody a!.. Bundan söz açtığım
için beni affet!.. Hep bunu düşünüy orum , geceleri
gözüm e uy ku girm iy or. Dün gece kardeşin,
uy kusunda, sabaha kadar hep seni say ıkladı, durdu.
Bazı şey ler kulağım a çalındı am a bir şey anlam adım .
Bu sabah bütün gün idam ını bekley en bir m ahkûm
gibi dolaştım durdum . Bir şey ler bekliy or, bir şey ler
seziy ordum . İşte korktuğum başım a geldi. Rody a,
Rody a’cığım , böy le nerey e gidiy orsun? Bir y ere m i
gidi​y orsun?

— Gidiy orum !

— Ben de öy le düşünm üştüm . Gerekirse, ben de


seninle gelebilirim . Duny a da… Duny a da seni
sev iy or, hem çok sev iy or.. Hatta gerekirse Sofy a
Sem y onov na da bizim le gelsin.. Görüy or​u m y a, onu
da sev e sev e kızım gibi benim sem ey e hazırım . Dim itri
Prokofy iç toplanm am ıza y ardım eder. Am a… Nerey e
gidiy orsun?..
— Allah’a ısm arladık anneciğim !..

Pulheriy a Aleksandrov na, onu ebedî olarak


kay bediy orm uş gibi bağırdı:

— Nasıl!.. Hem en bugün m ü gidiy orsun?

— Daha fazla kalam am , artık v akit. Hem en


gitm ek zorunday ım .

— Ben de seninle gelem ez m iy im ?..

— Hay ır anneciğim , y alnız, diz çökerek be​n im için


Allah’a dua ediniz. Belki duanız, ona kadar y ükselir.

— Öy le ise dur da istav roz çıkaray ım , seni takdis


edey im . İşte böy le, işte böy le.. Am an Yarabbi! Biz ne
y apıy oruz böy le!..

Raskolnikov , ev de kim senin olm ay ışına, annesiy le


y alnız başına bulunuşuna çok, am a çok sev inm işti.
Bütün bu korkulu zam an içinde y üreği, birden
y um uşay ıv erm işti. Annesinin önünde y ere kapandı,
ay aklarını öptü. Ana oğul kucaklaşarak ağlaştılar.
Pulheriy a Aleksandrov na bu sefer, ne bir şaşkınlık
gösterdi, ne de ağzını açıp bir şey sordu. Kadıncağız,
çoktandır, oğlunun başında korkunç bir felâket
dolaştığını, şim di ise artık bu korkunç anın çatıp
geldiğini anlıy ordu. Hıçkıra​r ak:

— Rody a, sev gili y av rum , benim ilk göz ağ​r ım ,


şim di sen, tıpkı küçüklüğünde olduğun gibi​sin! O
zam an da tıpkı böy le, y anım a gelir, tıpkı böy le beni
kucaklar öperdin! Babanın sağlığında da, fukaralık
çektiğim iz sıralarda, y alnız v arlığınla bizi av uturdun!
Babanı göm dükten sonra ise, m e​zarının başında, kaç
sefer, tıpkı böy le, kucaklaşa​r ak ağlam ıştık!.. Şay et
çoktandır ağlıy orsam , se​bebi, anne y üreğim in,
felâketi önceden sezm iş ol​m asındandır. Seni daha ilk
gördüğüm zam an, ha​t ırlıy or m usun, hani buray a
geldiğim iz günün ak​şam ı, y alnız senin bakışlarından
her şey i anlam ış, y üreğim fena halde sızlam ıştı. Az
önce kapıy ı açıp da sana şöy le bir göz atınca, artık o
uğursuz saatin çatıp geldiğini anladım . Rody a,
Rody a’cığım , hem en şim di gitm iy orsun y a?..

— Hay ır.

— Yine geleceksin, değil m i?

— Ev et… Geleceğim .
— Darılm a Rody a’cığım , sorm ay a bile cesa​r et
edem iy orum . Cesaret edem ey eceğim i de biliy orum ,
sen y alnız bana iki kelim ecik söy le gideceğin y er uzak
m ı?..
— Çok uzak.
— Oray a bir m em uriy etle y ahut istikbalin için m i
gidiy orsun?

— Allah ne kısm et ederse, y alnız duanızı ek​sik


etm ey iniz…

Raskolnikov kapıy a doğru y ürüdü. Am a an​n esi,


ona sarılarak, üm itsiz bakışlarla onun ta gözlerinin
içine baktı. Yüzü, dehşetten alt üst ol​m uştu.

Geldiğine bin defa pişm an olan Raskolnikov :

— Artık y eter anneciğim , diy e söy lendi.

— Büsbütün gitm iy orsun? Ebediy en gitm i​y orsun,


değil m i? Am a y ine geleceksin, y arın geleceksin, değil
m i?

— Geleceğim , geleceğim , hadi Allah’a ısm ar​l adık.

Nihay et kurtulabildi.

Tatlı, ılık, bulutsuz bir akşam dı. Hav a daha


sabahtan açılm ıştı. Raskolnikov ev ine gitm ekte acele
ediy ordu. Güneş batıncay a kadar her şey i bitirm ek
istiy ordu. O zam ana kadar hiç kim se ile karşılaşm ak
istem iy ordu. Odasına çıkarken, sem av erin başından
ay rılan Nastasy a’nın, dikkatle kendisine baktığını v e
arkasından gözleriy le takip ettiğini fark etti. “Acaba
odam da biri m i v ar?” diy e düşündü. Gözlerinde
nefretle Porfiri canlandı. Am a odasına gelip de kapıy ı
açınca, Dunaçka’y ı gördü. Kızcağız, derin düşüncelere
dalm ış bir halde, y alnız başına, kukum av gibi
oturuy ordu. Herhalde onu, uzun zam andan beri
bekliy or ola​c aktı. Raskolnikov , eşikte duraladı.
Duny a, otur​m akta olduğu div andan korku ile
kalkarak onun önüne dikildi. Kardeşine saplanan
hareketsiz ba​k ışlarında dehşet v e sonsuz bir keder
okunuy or​du. Rody a, y alnız bu bakışlardan bile, kız
kardeşinin artık her şey i bildiğini hem en anladı.
Şüphe ile sordu:

— Yanına y aklaşay ım m ı, y oksa gidey im m i?

— Ben bütün gün Sofy a Sem y onov na’da idim .


İkim iz de seni bekledik. Mutlaka oray a uğray acağını
tahm in ediy orduk.

Raskolnikov oday a girerek, bitkin bir halde


sandaly ey e çöktü.

— Halsizliğim v ar, Duny a; çok y oruldum .


Halbuki, hiç olm azsa şu anda kendim e hakim olm ak
isterdim .
Şüpheli şüpheli kız kardeşinin gözleri içine baktı.
— Peki bütün gece nerede idin?..

Raskolnikov âdeta fısıltı halinde:

— İy ice hatırlay am ıy orum , dedi. Biliy or m u​sun,


kardeşim , ben kesin bir karara v arm ak istedim .
Birçok defa Nev a kıy ısına gittim . Bak bunu
hatırlıy orum . Orada her şey e son v erm ek istedim ,
am a bir türlü karar v erem edim …

Bunları söy lerken, y ine şüpheli şüpheli kız


kardeşinin y üzüne bakm ıştı.

— Allah’a şükür!.. Biz de, ben v e Sofy a Sem ​-


y onov na, asıl bunu y apm andan korkm uştuk! Dem ek
ki hâlâ hay ata inanıy orsun!.. Allah’a şükür, Allah’a
şükür!..

Raskolnikov acı acı gülüm sedi:

— Hay ır inanm ıy ordum , am a az önce an​n em le


kucaklaşıp ağlaştık. Allah’a inanm adığım halde,
ondan benim için dua etm esini rica ettim . Bunun
nasıl olduğunu Allah bilir, Duneçka! Ben kendim de
olup bitenlerin farkında değilim .

Duny a korku ile sordu:


— Sen annem e gittin m i?.. Yoksa ona söy ​l edin
m i?.. Nasıl oldu da ona söy lem ek cesaretini gösterdin?

— Hay ır, ben ona… bir şey söy lem edim , am a o çok
şey ler anladı.. Geceley in senin say ıklam alarını
işitm iş.. Olup bitenlerin hiç değilse y arısını bildiğine
em inim . Ona uğram akla belki de fena bir iş y aptım ,
hatta niçin uğradığım ı da pek bilm iy orum . Ben alçak
bir adam ım Duny a.

— Alçak adam , am a ıstırap çekm ey e ha​zır!


Gideceksin değil m i?

— Gidiy orum . Hem en şim di. Bu utançtan


kurtulm ak için, kendim i suy a atm ay ı düşünm üştüm ,
Duny a. Am a suy a sarktığım sırada, m adem ki ben şu
ana kadar kendim i kuv v etli görüy or​dum , şim di
utançtan da korkm am alıy ım , diy e dü​şündüm . Bu,
gurur değil m i, Duny a?
— Ev et Rody a, gurur.

Delikanlının sönük gözlerinde tekrar bir a​l ev


parlar gibi oldu. Hâlâ gururlu olduğunu öğrenm ek
âdeta hoşuna gitm işti. Kız kardeşinin göz​l eri içine
bakarak, hay âsız bir gülüm sem e ile sordu:
— Düpedüz sudan korktuğum a hükm etm e​din y a,
kardeşim ?
Duny a acı ile hay kırdı:

— Oh, Rody a, am m a da y aptın!

İkisi de, iki dakika kadar hiç konuşm adılar.


Raskolnikov , başını y ere eğm iş, döşem elere bakıy ordu.
Duneçka, m asanın öbür ucunda ay akta durm uş
ıstırapla ona bakıy ordu. Delikanlı birden​bire y erinden
kalktı:

— Geç oldu, artık v akit geldi. Şim di gidip teslim


olacağım !.. Am a niçin teslim olacağım ı bilm iy orum .

Genç kızın y anaklarından iri y aş dam laları


y uv arlanıy ordu.

— Ağlıy orsun kardeşim , am a bana elini uzatabilir


m isin?

— Bundan şüphe m i ettin?


Duny a, ağabey sine sıkı sıkıy a sarıldı. Kolla​r ı
arasında onu sıkarak öperken:

— Istırap çekm ey i kabul etm ekle, işlediğin cinay eti


y arı y arıy a tem izlem iş olm uy or m usun sanki?.. Dedi.
Raskolnikov , birdenbire öfke ile köpürerek bağırdı:

— Cinay et m i? Ne cinay eti?.. Fakir fukara​n ın


kanını em en, katilinin, v aktiy le işlem iş olduğu

kırk günahı affedilen, kim sey e lüzum u olm ay an


tefeci bir kocakarıy ı, iğrenç, zararlı bir biti öldür​m em
cinay et mi say ılırm ış?.. Ben bu cinay eti
düşünm üy orum , onu tem izlem ey i de aklım dan
geçirm iy orum . Hem ne oluy oruz, önüne gelen her​k es
“cinay et! cinay et!” diy e başım a kakıy or! Şim ​di, bu
lüzum suz utancı çekm ey e karar v erdikten sonradır ki,
korkaklığım ın, y üreksizliğim in, bütün m anasızlığını
ancak şim di açıkça görüy orum . Dü​pedüz
alçaklığım dan, kabiliy etsizliğim den, belki de, şu…
Profiri’nin teklif ettiği istifadey i düşündüğüm den
teslim olm ay a karar v eriy orum .

Duny a üm itsizlik içinde bağırdı:

— Ağabey , ağabey , neler söy lüy orsun! Am a sen


kan döktün!

Raskolnikov , kız kardeşinin ağzından çıkan bu


“kan” kelim esinin üzerinde durdu, âdeta kendinden
geçerek dev am etti:
— Herkesin döktüğü kanı, şu y ery üzünde bir
çağlay an halinde dökülen v e her zam an dökülm üş
olan kanı! Onu bir şam pany a gibi akıtan​l ar, sonradan
Capitole’de taç giy ip insanlığın, v e​l inim eti ilân
edilm ediler m i?.. Etrafına biraz da​h a dikkatli bak da
hükm ünü öy le v er!.. Ben de insanlara iy ilik etm ek
istiy ordum . Yaptığım bu biricik m anasızlığı
affettirm ek için, insanlığa y üzlerce iy i iş y apacaktım .
Hatta y aptığım işe m anasızlık bile denem ez de,
düpedüz beceriksizlik denir. Çünkü bu düşünce,
başarısızlığa uğradıktan sonra, şim di göründüğü gibi
hiç de budalaca değildi. (Zaten başarısızlığa uğray an
her şey budalaca görünür!) Ben bu budalaca hareketle
sadece kendim e bağım sızlık sağlam ak, hay atta ilk
adım ım ı atm ak, gerekli v asıtaları edinm ek iste​-
m iştim . Bundan sonra her şey ölçülem ey ecek de​r ecede
fay dalı bir y ürüy üş halini alacaktı. Am a ben daha ilk
adım da tökezledim . Çünkü ben, aşağılık bir adam ım ,
işte bütün m esele burada. Am a y ine de sizin
görüşünüzü pay laşam ay acağım , başarabilsey dim ,
benim de başım a taç giy ​direceklerdi, şim di ise kapana
gireceğim !

— Am a bu o değil, hiç de değil… Ağabey , neler


söy lüy orsun!
— Ya!.. Ev et doğru, dav ranışım estetik şe​k illere
uy m uy or! Am a ben bunu hiç anlam ıy o​r um :
m uhasara edilm iş bir şehir halkı üzerine bom balar
atm ak neden daha uy gun bir dav ranış say ılıy or?
Estetik korkusu, kudretsizliğin ilk be​l irtisidir!.. Şu
anda olduğu kadar bunu hiçbir zam an bu kadar açık
hissetm em iştim . Yine bugünkü kadar hiçbir zam an,
y aptığım hareketin neden bir cinay et say ıldığına
şaşm adım ! Şim di olduğu ka​dar hiçbir zam an kendim i
bu kadar kuv v etli, bu kadar inanm ış hissetm edim .

Raskolnikov ’un, solgun v e bitkin y üzü bir​denbire


kızardı. Am a şu son cüm lesini söy ler​k en, tesadüfen kız
kardeşiy le göz göze geldi. Dun​y a’nın bakışlarında öy le
derin bir ıstırap v ardı ki, elinde olm ay arak, kendine
geldi. Bu zav allı iki kadını çok bedbaht ettiğini anladı.
Buna sebep y ine de kendisi idi…

— Duny a, sev gili Duny a! Şay et ben suçlu isem


beni bağışla! (Hoş gerçekten de suçlu isem , hiçbir affa
lây ık değilim y a) Allah’a ısm arladık! Artık m ünakaşa
etm ey elim ! Vakit geldi, hem de çoktan geldi. Sana
y alv arırım , arkam dan gelm e! Daha uğray acak y erim
v ar… Sen şim di hem en annem ize koş, onun y anında
bulun! Bunu senden rica ediy orum , bu benim sana
son v e en büy ük ricam dır. Ondan hiç ay rılm a! Ben
onu üzüntü içinde bırakm ıştım , bu y ürek acısına
day anabileceği şüphelidir. Ya ölür, y a da çıldırır. Git
onun y anında bulun! Razum ihin de sizinle beraber
olacaktır, ben ona söy lem iştim . Benim için ağlam a:
bir katil olm am a rağm en, öm rüm boy unca cesur v e
nam uslu olm ay a çalışacağım ! Belki bir gün adım ın
dillerde dolaştığını duy acaksın! Sizi
utandırm ay acağım , göreceksin!.. Ben ispat edeceğim
ki…

Bu son sözleri v e v aatleri üzerine Duny a’nın


gözlerinde y eniden garip bir ifade gördüğü için, kısa
kesm ek düşüncesiy le:

— Hay di artık, dedi, Allah’a ısm arladık! Am a


böy le niçin ağlıy orsun?.. Ağlam a ağlam a!
Birbirim izden büsbütün ay rılm ıy oruz ki! Ah, bak!
Dur unutuy ordum .

Masay a y aklaştı, üzeri tozla örtülm üş kalın bir


kitap alarak açtı. Yaprakları arasından, fildişi üzerine
y apılm ış suluboy a küçücük bir portre çı​k ardı. Bu,
sıtm adan ölen eski nişanlısının, ev sa​h ibi kadının
kızının, m anastıra kapanm ak istey en tuhaf kızın,
resm i idi. Bir dakika kadar bu m analı v e hastalıklı
y üzü sey retti, dudaklarına götürüp öptü v e
Duneçka’y a v erdi. Sonra da, rüy ada im iş gibi:
— Birçok defa onunla bu m eseley e dair ko​-
nuşm uştum , am a y alnız onunla… Sonraları böy le
rezilâne bir hal alan projelerim i y alnız ona açm ış,
onun kalbini kendim e sırdaş olarak seçm iştim . Am a
m erak etm e, o da senin gibi, bu işin taraf​l ısı
olm am ıştı. Yaşam adığına m em nunum .

Sonra, y ine kendi kederine dönerek birden​bire


bağırdı:

— En önem lisi, en önem lisi, şim di her şey in


değişeceği, ikiy e bölüneceğidir. Am a her şey , her şey …
Acaba ben buna hazır m ıy ım ? Bunu ben is​t iy or
m uy um ? Bunun, kendim i denem ek için ge​r ektiğini
söy lüy orlar.. Bütün bu m anasız denem e​l er,
im tihanlar niçin, neden? Bunlara ne lüzum v ar?
Yirm i y ıllık kürek m ahkûm iy etinden sonra, ıstırap v e
budalalıkla ezilm iş derm ansız bir ihti​y ar haline
gelince, bunu şim di anladığım dan da​h a m ı iy i
anlay acağım ? Ne diy e ben böy le y aşam ay a razı
oluy orum ? Oh, bu sabah, şafak söker​k en Nev a’nın
sularına eğilerek durduğum sırada ne aşağılık bir
insan olduğum u anlam ıştım .
Nihay et ikisi de çıktılar. Duny a, için bu çok ağır
bir şey di, fakat kardeşini sev iy ordu. Karde​şinden
ay rıldı am a on adım kadar y ürüdükten sonra, onu bir
defa daha görm ek için, arkasına dönüp baktı.
Raskolnikov henüz gözden kay bol​m am ıştı. Köşe başına
gelince, o da arkasına dö​n üp baktı. Son bir defa daha
bakışları karşılaştı. Am a kız kardeşinin kendisine
baktığını görünce y oluna dev am etm esi için,
sabırsızca, hatta öfke ile elini salladı. Kendisi de sert
bir dönüşle kö​şey i saptı.

Duneçka’y a y aptığı öfkeli el hareketinden


utanarak kendi kendine: “Kötü huy lu bir insa​n ım ,
bunu kendim de görüy orum ,” diy e düşündü. “Peki
am a buna lây ık olm adığım halde, bunlar beni ne diy e
bu kadar sev iy orlar? Ah, hay atta y alnız olsay dım ,
kim se beni sev m esey di, ben de kim sey i, hiçbir zam an
sev m esey dim . Bütün bun​l arın hiçbiri olm azdı! Merak
ettiğim bir nokta v ar: Acaba beni bekley en bu on beş -
y irm i y ıllık zin​dan y aşay ışından sonra, herkesin bana
hay dut m uam elesi etm esine say gı ile katlanabilecek
kadar ruh düşüklüğüne uğray acak m ıy ım ? Ev et,
ev et, böy le olm ası lâzım ! Beni şim di sürgüne gönder​-
m elerinin sebebi de budur işte! Onlara bu lâzım ! İşte
hepsi de sokaklarda ileri geri m ekik dokuy orlar… Am a
bunların her biri, y aratılışı icabı, hay dut v e aşağılık
adam , hatta bundan da kötü: Hepsi de birer budala..
Am a beni sürgüne gönderm ekten v azgeçm ey i bir dene
bakalım , hepsi de asil bir hoşnutsuzluk göstererek
köpürüp taşacaklar. Ah, onların hepsinden ne kadar
da nefret ediy orum !

Zihni şu düşüncelere takılıy ordu: “Hangi hâ​-


disenin tesiriy le, nasıl olacaktı da, eninde sonunda,
bunların hepsine, hiç düşünm eden, hem de inanarak
boy un eğecekti? Am a niçin olm asın? Elbette böy le
olm ak gerekir. Yirm i y ıllık sürekli bir zulüm v e
tazy ikten sonra kesin olarak bunu elde edem ezler m i
idi? Su taşı aşındırır. Peki, böy le olunca da ne diy e, ne
diy e y aşam alı?.. Bu​n un başka türlü değil de, kitapta
olduğu gibi, bil​h assa böy le olacağını kendim de
bildikten sonra, şim di ne diy e kalkıp gidiy orum ?”

Dün akşam dan beri, belki de y üzüncü defa bu


soruy u kendi kendine sorduğu halde, y ine de
gidiy ordu.

Raskolnikov , Sony a’nın odasına girdiği zam an,


hav a artık kararm ay a başlam ıştı. Sony a onu bütün
gün, m üthiş bir hey ecan içinde beklem işti. Duny a da
onunla beraber beklem işti. Kızcağız, Sv idrigay lov ’un,
Sony a’nın da “o işi bildiği” hak​k ındaki dünkü sözlerini
hatırlay arak daha sabah​t an Sony a’y a gelm işti. Bu iki
kızın konuşm alarını, gözy aşlarını, birbirlerine ne
derece kay naştıkları​n ı burada uzun uzadıy a
anlatm ay a kalkışm ay acağız! Duny a bu görüşm eden,
hiç değilse, ağabey sinin y alnız kalm ay acağı tesellisini
elde etm işti: Raskolnikov ilk defa Sony a’y a açılm ış,
içini dö​k ecek bir adam a ihtiy aç duy duğu zam an, bu iş
için Sony a’y ı seçm işti. Kader Raskolnikov ’u ne​r ey e
sürüklerse sürüklesin, Sony a da peşinden gi​decekti.
Gerçi Duny a ona bir şey sorm am ıştı, am a işin böy le
olacağını biliy ordu. Sony a’y a he​m en hem en say gı ile
bakıy ordu. Bu say gılı duy guları ile de ilk zam anlar
kızcağızı, âdeta utandırm ıştı. Sony a nerde ise,
ağlay acak bir hale gelm işti. Çünkü tam tersine,
kendisini, Duny a’​n ın y üzüne bakm ay a bile lây ık
bulm uy ordu. Ras​k olnikov ’un odasındaki ilk
karşılaşm alarında, kendisini büy ük bir say gı v e
dikkatle selam lay an Duny a’nın dilber hay ali; o
zam andan beri Son​y a’nın ruhunda, hay atının en
güzel v e erişilm ez hay allerinden biri olarak ebediy en
y aşam akta idi.
Nihay et Duny a daha fazla sabredem edi, Sony a’y ı
bırakarak, onu orada beklem ek üzere ağabey sinin
ev ine gitti. Onun, ilkin oray a uğray acağını tahm in
ediy ordu. Sony a y alnız kalınca, he​m en
Raskolnikov ’un gerçekten de intihar edebileceği
düşüncesinin v erdiği korku ile ıstırap çekm e​y e
başladı. Duny a da bundan korkuy ordu. Am a ikisi de,
bütün gün, çeşitli sebepler ileri sürerek, buna im kân
olm adığına, karşılıklı olarak birbirlerini inandırm ay a
çalışm ışlar v e bir arada bulun​dukları m üddetçe
y üreklerini daha ferah tutabil​m işlerdi. Şim di ise,
birbirlerinden ay rılır ay rılm az, o da, beriki de y alnız
bunu düşünm ey e koy uldular. Sony a,
Sv idrigay lov ’un, dün kendisine Raskolnikov ’un
önünde iki y ol bulunduğuna dair söy lediği sözleri
hatırladı: Ya Sibiry a’y ı boy lam ak y ahut da… Üstelik
Sony a, Raskolnikov ’un, şöhret düşkünlüğünü,
alınganlığını, kibirliliğini, dinsizli​ğ ini de biliy ordu.
Nihay et: “Yalnız korkaklık v e ölüm korkusu onu ha​-
y ata bağlam ış olabilir m i?” diy e üm itsizce dü​şündü.

Bu sırada güneş de batm ak üzere idi. Sony a


üzüntülü bir halde pencerenin önünde durm uş,
dikkatle dışarıy a bakıy ordu. Am a bu pencereden,
bitişik büy ük ev in badanasız, sağır duv arından başka
bir şey görünm üy ordu. Nihay et, talihsiz delikanlının
öldüğüne kesin olarak inandığı bir sırada Raskolnikov ,
onun odasına girdi.

Sony a’nın göğsünden derin bir sev inç çığlığı


koptu. Am a delikanlının y üzüne dikkatle bakınca,
birdenbire benzi sarardı.

Raskolnikov gülüm sey erek:


— Ya, işte dedi, senin haçları alm ay a gel​dim ,
Sony a. Dörty ol ağzına gitm em i tav siy e eden sendin!
Şim di iş ciddiy e binince korktun değil m i?

Sony a, ona hay retle baktı, delikanlının tav rı v e


sesi ona tuhaf gelm işti. Soğuk bir ürperm e bütün
v ücudunu dolaştı. Am a bir dakika sonra, ge​r ek bu
sesin, gerek bu sözlerin tam am ıy la y apm a​c ık
olduğunu anlam akta gecikm edi. Raskolnikov onunla,
sanki doğrudan doğruy a y üzüne bakm ak​t an
kaçınıy orm uş gibi, âdeta köşey e bakarak ko​-
nuşuy ordu.
— Biliy or m usun Sony a, ben düşündüm , ta​şındım ,
böy le daha uy gun olacağına karar v erdim . Hem
burada bir nokta v ar. Am a şim di anlatılm ası uzun
sürecek, zaten değm ez de… Yalnız burada beni
sinirlendiren nedir biliy or m usun?.. Şim di bütün bu
ahm ak v e hay v an suratlı herifler etrafım ı alacaklar,
gözlerini dev irip y iy ecekm iş gibi bakacaklar, cev ap
v erm ek zorunda kalacağım birtakım budalaca sorular
soracaklar… Parm aklarıy la beni gösterecekler…
Biliy or m usun, Porfiriy e gitm ey eceğim , bıktım ,
usandım ondan. İy isi m i dostum Barut’a [(Poroh)
Soy adının Türkçesi.] giderim . Adam cağızı am m a da
şaşırtacağım , ortalığı da, kendine göre, am m a da
v elv eley e v ereceğim !.. Yalnız daha soğukkanlı olm am
gerek. Son zam anlarda çok sinirli oldum . Biliy or
m usun, az önce kız kardeşim e, am irce dönüp bana
baktı diy e, az daha y um ruğu​m u sallay acaktım . Ne
hay v anca bir durum ! Ah, ne hale geldim ben! Her ne
ise şu haçlar nerede?
Adeta kendinde değil gibi idi. Bir dakika bile
y erinde duram ıy or, dikkatini bir şey üzerinde
toplay am ıy ordu. Düşünürken daldan dala sıçrıy or,
konuşurken sapıtıy ordu. Elleri de hafifçe titriy ordu.
Sony a, bir şey söy lem eden bir kutudan iki haç
çıkardı. Biri serv i ağacından, ötekisi de bakırdandı,
ilkin kendisi istav roz çıkardı, sonra da ay nı şey i
Raskolnikov ’un üzerinde tekrarladı ve serv i
ağacından y apılm ış olanını delikanlının boy ​n una
taktı.

Raskolnikov acı acı gülüm sey erek:

— Bu, benim ıstırabı y üklenişim in sem bolü​dür,


[Haç taşım ak, ıstırap çekm ek dem ektir. İsa’nın,
gerileceği çarm ıhı sırtında taşım ası gibi…] dedi. He!
He! Sanki şim diy e kadar, çekti​ğ im çileler azm ış gibi…
Serv i ağacından y apılm ış olanını, halktan olanlar
taşır; bakırdan olanı da Lizav eta’nın. Bunu kendine
alıy orsun dem ek. Göster bakay ım ?.. Dem ek o sırada
da boy nunda bu v ardı?.. Buna benzer, iki şey daha
biliy orum : Biri güm üşten bir haç, öteki de kutsal bir
tasv ir.. Bunları o zam an kocasının göğsü üstüne
fırlatm ış​t ım . Doğrusunu istersen, şim di benim asıl
onları takm am gerekirdi. Am m a da saçm alıy orum ,
işim i de unutuy orum ! Bilm em neden, çok dalgınım ?..
Biliy or m usun, Sony a, ben buray a sana haber v erm ek
için geldim , öğrenesin diy e… Hepsi işte bu kadar.
Zaten ben sadece bunun için gelm iştim … (Hım !..
Hâlbuki ben daha fazla söy ley eceğim i sanm ıştım .)
Zaten benim gitm em i sen istem iştin, işte ben de
zindanı boy lay acağım , senin de isteğin y erine gelm iş
olacak!.. Peki am a niçin ağlıy orsun? Dem ek sen de
ha?.. Ağlam a kes artık!.. Of, bütün bunlar bana ne
kadar ağır geliy or!

Am a onda y ine de bir duy gu doğm uştu. Kı​za


baktıkça y üreği sızlıy ordu. Kendi kendine: “Ona da ne
oluy or? diy e düşündü. Ben onun nesi oluy orum ? O,
niçin ağlıy or? Annem y ahut Duny a gibi beni ne diy e
hazırlıy or? Yoksa benim dadım falan m ı?”

Sony a, titrey en ürkek bir sesle y alv ardı:

— İstav roz çıkar, hiç olm azsa bir defa dua et!..
— Peki, hay hay , istediğin kadar! Hem de cânı
gönülden, Sony a! cânı gönülden…

Hâlbuki o, başka şey söy lem ek niy etinde idi.

Birçok defa istav roz çıkardı. Sony a şalını çı​k arıp


Raskolnikov ’un başını örttü. Bu herhalde, o zam anlar
Marm eladov ’un “aile y adigârı” diy e bahsettiği, y eşil
drap de dam es şaldı. Raskolnikov ’un aklından bu
düşünce geçti, am a bir şey sorm adı. Gerçekten de fena
halde dalgın, m üna​sebetsiz denecek kadar telâşlı
olduğunu artık ken​disi de anlam ay a başlam ıştı. Bu
onu korkuttu. Sony a’nın da kendisiy le birlikte gelm ek
istey işini birdenbire şaşırttı.
Kararsız bir can sıkıntısı ile hatta hem en hem en
sinirli bir halde kapıy a doğru y ürürken:

— Ne y apıy orsun?.. Nerey e gidiy orsun? di​y e


bağırdı. Otur oturduğun y erde!.. Ben y alnız
gideceğim .

Kapıdan çıkarken de:

— Maiy etle gitm ey e ne lüzum v ar? diy e ho​-


m urdandı.

Sony a, odanın ortasında kalakaldı. Delikanlı genç


kıza bir Allah’a ısm arladık bile dem edi, artık, onu
unutm uştu. Ruhunda acı v e isy an edici bir şüphe
kabardı. Merdiv enlerden inerken: “Böy le m i, bütün
bunlar böy le m i olacaktı? diy e tekrar düşündü. Acaba
durm ak, her şey i y eniden düzeltm ek v e… gitm em ek
m üm kün değil m i?”

Am a y ine de gidiy ordu. Kendi kendine so​r u


sorm anın m anasız olduğunu birdenbire kesin olarak
hissetti. Sokağa çıkınca, Sony a ile v eda​l aşm adığını,
kızcağızın, kendi bağırm asından kı​m ıldam ay a cesaret
edem ey erek, y eşil şalı ile oda​n ın ortasında kala
kaldığını hatırladı v e bir an için duraladı. Ay nı anda
başka bir düşünce, sanki ona tam o sırada v urm ak
için pusuy a y atm ış gibi doğuv erdi.

“Peki, şim di ben ona niçin, hangi m aksatla gittim ?


Ben ona: iş için geldim , dem iştim . Hangi iş için?..
Benim orada görülecek hiçbir işim y ok​t u. Ona,
gidiy orum , dem ek için m i gitm iştim ? Sanki ne
lâzım dı!.. Yoksa onu sev iy or m uy um ?.. Sev m iy orum
ki? Şim di onu bir köpek gibi kov ​dum y a. Yoksa
gerçekten de onun haçları m ı ba​n a lâzım olm uştu?
Oh, ne kadar da alçalm ışım ? Hay ır, bana onun
gözy aşları lâzım dı, onun duy ​duğu dehşeti görm ek,
y üreğinin nasıl sızladığını, nasıl parçalandığını
sey retm ek lâzım dı. Hiç ol​m azsa bir şey lere tutunm ak,
biraz v akit kazan​m ak, bir insan y üzüne bakm ak
lâzım dı. Bir de kendim e güv enm ey e, kendi üzerim e
hay aller kur​m ay a kalkıştım ! Dilenci, sefil, aşağılık
adam ! Aşağılık adam !”

Kanal kıy ısınca y ürüy ordu. Gideceği y er de artık


pek uzak değildi am a köprüy e gelince durdu. Sonra
birdenbire köprüy e, y ana saptı v e Sam anpazarına
geçti.
Yiy ecekm iş gibi sağına soluna bakıy or, her şey i
ilgi ile gözden geçiriy or, am a dikkatini hiç​bir şey in
üzerinde toplay am ıy ordu. Her şey göz​l eri önünden
kay ıp gidiy ordu. Bir aralık aklından bir düşünce
geçti: “Bir hafta, belki de bir ay sonra, beni bir
hapishane arabası içinde, şu köprü​den geçirerek bir
y ere götürecekler… O zam an kanala nasıl bakacağım ?
Bunu hatırlam ay ı isterdim . Meselâ şu tabelâ, o v akit
bu harfleri nasıl okuy acağım ? Bu tabelâda ortaklık
y azılı. Bura​daki a y ı, a harfini hatırlam alı, bir ay
sonra da bu a harfine bakm alı. O v akit bu a harfine
nasıl bakacağım ? O zam an ben neler duy up neler
düşüneceğim ?.. Am an y arabbi, benim şu şim diki
kay gılarım ne aşağılık şey ler olm alı!.. Şüphesiz bu
halin de kendine göre m eraka değer tarafları v ar.
(Hah, hah, hah! neler düşünüy orum ben!)
Çocuklaşıy orum , kendi kendim e gösteriş y apıy orum !..
Kendim den utanacak ne v ar sanki?.. Öf, am m a da
itişip kakışıy orlar!.. İşte şu beni iten şişko (herhalde
bir Alm an olm alı) acaba kim i ittiğini biliy or m u?
Çocuklu şu kadın benden sa​daka istiy or, beni
kendisinden m esut say m ası, tuhaf doğrusu!.. Alay
olsun diy e ona bir sadaka v erm eli!.. Vay , cebim de beş
kapik v arm ış, kim bilir nereden gelm iş?.. Ha, ha… Al,
analık, al!..” Dilenci kadın ağlam aklı bir sesle:

— Allah seni kazadan belâdan korusun! di​y e dua


etti..

Raskolnikov , Sam anpazarına girdi. Kalaba​l ıkta


itişip kakışm ak, hiç, am a hiç de hoşuna git​m iy ordu.
Bununla beraber o, y ine de pazarın en kalabalık
y erine doğru y ürüdü.. Yalnız kalm ak için düny ada
bütün v arını y oğunu v erm ey e hazır​dı. Am a bir
dakika bile y alnız kalam ay acağını hissetti.
Kalabalığın içinde bir sarhoş gürültü edi​y ordu.
Boy una dans etm ey e çalışıy or, am a boy u​n a y ere
y ıkılıy ordu. Halk etrafını alm ıştı. Raskol​n ikov ,
kalabalığı y ararak kendine bir y ol açtı, bir​k aç dakika
sarhoşu sey retti v e birdenbire kısa ke​sik kahkahalarla
gülm ey e başladı. Bir dakika son​r a artık sarhoşu
unutm uştu. Ona bakm akta de​v am ettiği halde, onu
artık görm üy ordu bile!.. Nihay et, nerede
bulunduğunu hatırlam adan ora​dan ay rıldı. Am a
m ey danın ortasına geldiği sıra​da, onda ansızın bir ruh
değişikliği oldu, bir duy ​g u birdenbire tepeden tırnağa
kadar bütün v ücudunu dolaştı, bu duy gu, göv desiy le,
ruhu ile bü​t ün benliğini sardı.
Raskolnikov , birdenbire Sony a’nın sözlerini
hatırladı: “Dörty ol ağzına git, halkı selâm la, y eri öp,
çünkü sen ona karşı da günah işledin v e bü​t ün
Düny a’y a, y üksek sesle: “Ben katilim !” diy e bağır!”
Bunu hatırlay ınca, tepeden tırnağa kadar titredi.
Bütün bu günlerin, hele son saatlerin bit​m ez
tükenm ez ıstırapları onu öy le tüketm işti ki, bu
y epy eni izlem i, doy asıy a tatm ak istiy orm uş gibi ona
dört elle sarıldı. Bu duy gu ona bir nöbet gibi,
birdenbire geldi. Ruhunda bir kıv ılcım ha​l inde
parladı v e bir alev gibi onu sardı. İçinde her şey ,
birdenbire y um uşadı v e gözlerinden y aşlar boşandı.
Hem en oracıkta, durduğu y erde, toprağa kapandı.

Mey danın ortasında diz çöktü. Yerlere kadar


eğilerek bu çam urlu toprağı saadetle, zev kle öptü.
Sonra kalkıp ikinci defa y ere kapandı. O sırada y anı
başında bulunan bir delikanlı:

— Am m a da kafay ı çekm iş, ha! diy e söy ​l endi.

Etrafta gülüşm eler oldu. Çakır key if bir şe​h irli:

— O, Kudüs’e gidiy or, kardeşler, diy e ilâv e etti.


Çocuklarıy la, y urdu ile v edalaşıy or. Bütün düny ay ı
selâm lıy or! Başkent Sen Petersburg’un topraklarını
öpüy or!
Bir üçüncüsü:

— Daha da pek genç bir delikanlı, düşüncesini ileri


sürdü.

Bir başkası, tok bir sesle:

— Hem de iy i bir aileden, dedi.

— Bu zam anda, kim in iy i aileden olduğu, kim in


olm adığı pek belli değil!

Bütün bu seslenişler v e konuşm alar, Raskolnikov ’u


durdurdu v e belki de dudakları arasından çıkm ak
üzere olan: “Ben öldürdüm ” sözleri sö​n üp gitti.
Bununla beraber bütün bu sözlere v e hay kırışlara
sessizce katlandı v e etrafına bakınm aksızın, doğruca
polis karakoluna giden sokağa saptı. Yolda, gözüne bir
hay al ilişir gibi oldu; am a buna şaşm adı. Bunun böy le
olacağı zaten içine doğm uştu. Sam anpazarında, ikinci
sefer y e​r e kapandığı zam an, başını sola çev irince,
kendi​sinden elli adım kadar ötede, Sony a’y ı görm üştü.
Kızcağız Raskolnikov ’dan, m ey dandaki tahta ba​-
rakalardan birinin arkasına saklanıy ordu. Dem ek ki,
Sony a, onun bütün ıstıraplı y ürüy üşünde peşi sıra
gelm işti. Raskolnikov o anda, kader kendi​sini nerey e
sürüklerse sürüklesin, şim di Sony a’nın, düny anın
öbür ucuna kadar hiç ay rılm adan pe​şinden geleceğini
kesin olarak hissetti v e anladı. Yüreği altüst oldu..
Am a artık işte o uğursuz y e​r e gelm işti.

Oldukça dinç adım larla av luy a girdi. Üçüncü kata


çıkm ak gerekiy ordu. “Şim dilik hele bir çıka​l ım da”
diy e düşündü. Um um iy etle, m eşum anın daha çok
uzaklarda olduğunu, daha bir hay li v ak​t i
bulunduğunu, daha birçok şey ler hakkında dü​-
şüncelerini değiştirebileceğini sanıy ordu.

Yılankav i m erdiv enlerde y ine ay nı süprüntüler,


ay nı y um urta kabukları v ardı, dairenin kapıları y ine
ardına kadar açıktı, m utfaklarından y i​n e, o pis
kokular, o m arsık kokuları gelm ekte idi. Raskolnikov ,
o zam andan beri buray a hiç gelm e​m işti. Ay akları
uy uşuy or, kıv rılıy or, am a y ine de y ürüy ordu. Nefes
alm ak, kendini toparlam ak, bir adam gibi içeri
girm ek için bir an durdu. Yap​t ığını m uhakem e
edince, birdenbire: “Am a ni​ç in? Neden?” diy e
düşündü. “Bu kadehi içm ek gerekiy orsa, hepsi bir
değil m i? Ne kadar iğrenç olursa o kadar iy i!” Tam bu
anda, gözleri önün​de İly a Petrov iç Poroh’un hay ali
canlandı: “Aca​ba gerçekten de ona m ı teslim
olacağım ? Başka​sına olam az m ıy ım ? Nikodim Fom iç‘e
gitsem ol​m az m ı?.. Hem en dönüp kom iserin ev ine
gitsem , hiç değilse böy lesi daha sam im î olur. Hay ır,
ha​y ır! Poroh’a.. Poroh’a! [lly a Petrov iç‘in soy adı
(Poroh) tu. (Barut) m anasına gelen bu adı, biraz da
onun karakterine uy duğu için, Raskolnikov onu,
ilâcın iğrenci olarak adlan​dırıy or.] İçeceksek kadehi
birden içelim !” diy e düşündü.

Vücudu buz gibi, hem en hem en kendinde


olm ay arak büronun kapısını açtı. Bu sefer orada pek
az kim se v ardı. Halktan bir adam la kapıcıdan başka
kim secikler y oktu. Bölm enin arkasındaki nöbetçi,
gözlerini kaldırıp ona bakm adı bile… Raskolnikov ,
öteki oday a geçti. “Belki de hâlâ söy lem em ek kabil”
diy e düşündü. Siv il ceketli kâtiplerden biri m asa
başında bir şey ler y azm ay a hazırlanıy ordu. Köşede bir
başka kâtip oturm akta idi. Zam y otov orada y oktu.
Nikodin Fom iç de, tabii, orada değildi.

Raskolnikov , m asa başındaki kâtibe başv urarak:

— Kim se y ok m u? diy e sordu.


— Siz kim i istiy orsunuz?

Birden tanıdığı bir ses gürledi:


— Vay !… Hani bir Rus m asalında olduğu gibi:
gözüm le görm edim , kulağım la işitm edim , am a Rus’u
kokusundan bildim … Ney di o, unutm u​şum .
Say gılarım efendim …

Raskolnikov titredi. Barut önünde duruy or​du.


Birdenbire üçüncü odadan çıkıv erm işti. Raskolnikov ,
içinden: “Kaderin ta kendisi” diy e dü​şündü. “Burada
ne işi v ar?”.

İly a Petrov iç‘in çok key ifli, hatta biraz da


hey ecanlı bir hali v ardı.

— Siz burada ha?.. Nasıl bir m ünasebetle? diy e


sordu. Eğer iş için geldiy seniz, erken teşrif etm işsiniz!..
Ben de tesadüfen burada bulunuy o​r um . Bununla
beraber elim den geleni y aparım . Ne y alan
söy ley ey im , size… Affedersiniz, şey ne idi, soy adınız?

— Raskolnikov .

— Ev et, Raskolnikov ! Benim unutabileceğim i hiç


tahm in eder m isiniz? Rica ederim , sakın beni o cinsten
bir adam sanm ay ınız, Rodion Ro.. Ro.. Rodioniç‘di
galiba?..
— Rodion Rom aniç.

— Ev et, ev et, Rodion Rom aniç, Rodion Rom aniç!


Dilim in ucunda idi. Hatta birçok defa sizi sorm uştum .
Ne y alan söy ley ey im , o gün size karşı öy le
dav randığım için, o zam andan beri, sa​m im î olarak,
büy ük bir üzüntü içindey im . Sizin genç bir
edebiy atçı, hatta bir bilgin olduğunuzu sonradan
öğrendim . Yani bu alanda ilk adım ınızı
atıy orm uşsunuz! Oh, am an y arabbi!.. Am a düny ada
hangi edebiy atçı v e bilgin v ar ki, hay atının ilk
safhasında orijinal bir adım atm am ış olsun!.. Karım la
ben, ikim iz de edebiy ata pek değer v e​r iriz. Hele
karım da bu bir ihtiras halindedir. Edebiy at v e sanata
tutkunuz!.. Bir insan asil olduktan sonra geri kalan
her şey i, istidadı ile, bilgisi ile, aklı ile, dehası ile elde
edebilir.. Meselâ şapka, şapka ne dem ektir? Onu ben
Zim m erm ann’dan satın alabilirim . Am a şapkanın
altında bulunan, şapkanın örttüğü şey i satın
alam am . Doğrusunu isterseniz ben size kadar gelip
izahat v erm ek bile istem iştim , am a sonra düşündüm
ki, belki siz… Her ne ise, ziy aretinizin sebebini
sorm uy orum . Duy duğum a göre akrabalarınız
gelm iş?..

— Ev et, annem le kız kardeşim .


— Hatta hem şirenize rastlam ak şeref v e sa​a detine
bile erdim . Bilgili v e çok güzel bir kız!.. Ne y alan
söy ley ey im , sizinle o zam an atıştığım ıza çok üzüldüm .
Can sıkacak bir hâdise!.. O günkü bay ılm anız
m ünasebetiy le size şüpheli bir gözle bakm am a gelince,
sonraları bu iş çok parlak bir şekilde ay dınlandı.
Taassup v e fanatizm !.. Öfke​n izi anlıy orum . Belki de
ailenizin gelişi m ünasebe​t iy le ev inizi
değiştiriy orsunuz?..

— Hay ır, şöy le bir uğradım .. Sorm ay a gel​m iştim ..


Zam y otov ’u burada bulacağım ı sanm ıştım …

— Bak. Sahi, onunla ahbap olduğunuzu duy ​-


m uştum . Am a Zam y otov artık bizde değil, onu
y akalay am adınız! Ev et, Aleksandr Grigory ev iç‘i
kay bettik. Dünden itibaren kadrom uzdan ay rıldı.
Başka bir işe geçti. Giderken de herkesle kav ga etti.
Hatta kaba bir şekilde.. Hav aî bir çocuk ol​m aktan
ötey e geçm iy or. Hâlbuki bir aralık üm it bile v erm işti.
Sonra gelin de bizim parlak gençli​ğ in v arlığına
inanın! Galiba birtakım im tihanlara girm ek istiy or,
am a sadece bundan bahsedilip bö​bürlenm ek içindir.
Bundan ilerisine geçem ez! Am a tabii o size y ahut
arkadaşınız bay Razum ihin’e benzem ez!.. Siz ilm î bir
m eslek seçm işsiniz, hiçbir başarısızlık sizi y ıldırm az!..
Size göre, ha​y atın bütün güzellikleri bir Nihil esttir.
[Bir hiçtir.] Siz bir keşiş, bir çilekeş, bir m ünzev i insan
y aşay ışı sürü​y orsunuz! Elinizde kitap, kulağınızın
arkasında ka​l em , bilim araştırm alarına dalm ak sizi
m esut et​m ey e y eter! Ben de biraz öy ley im dir…
Liv ingston’un hatıralarını okudunuz m u?

— Hay ır.

— Ben okudum . Bugünlerde nihilist’ler pek


çoğaldı. Am a buna şaşm am ak lâzım . Sorarım size,
nasıl bir zam anda y aşıy oruz. Söz aram ızda… Şüphesiz
siz nihilist değilsiniz!.. Açıkça cev ap v e​r in, açıkça!..

— Hay ır.
— Dem ek hay ır. Biliy or m usunuz, benim le tıpkı
kendinizle konuşuy orm uşsunuz gibi açıkça
konuşm aktan hiç çekinm ey in! Vazife başka… Dostluk
[Rusça, v azife m anasına gelen slujba kelim esiy ​l e,
dostluk m anasına gelen drujba kelim eleri kafiy elidir.]
başka, diy eceğim i sandınız! Am a hay ır, bilem ediniz!
Dostluk değil de. y urttaş v e insan duy gusu, insanlık
duy gusu v e Allah sev gisi baş​k a.. Ben resm î bir adam ,
bir m em ur olabilirim , am a kendim i daim a bir insan,
bir y urttaş olarak duy m ak zorunday ım . Meselâ az
önce Zam y otov ’dan söz açm ıştınız! Zam y otov , fena
şöhretli bir y erde, bir kadeh şam pany a v ey a bir
bardak Don şarabı başında, Fransız usulü rezalet
çıkarır. İşte sizin Zam y otov ’unuz böy le bir adam dır.
Ben ise, diy elim ki, belki de sam im î, y üksek
duy gularla y anıp tutuşm aktay ım , üstelik de bir
rütbem , öne​m im v e bir m em uriy etim v ar. Ev liy im ,
çocuklarım v ar. Bir y urttaşın, bir insanın y apm ay a
borçlu ol​duğu şey leri y apıy orum . Peki, o kim dir,
sorabilir m iy im ? Size, tahsilin asilleştirdiği bir insan
gibi dav ranıy orum . Şu ebeler de alabildiğine çoğal​-
dılar.

Raskolnikov , şaşkınlığını gösterir bir şekilde


kaşlarını kaldırdı. Görünüşe göre az önce y em ek​t en
kalkm ış olan İly a Petrov iç‘in sözlerinin çoğu kulağına
boş v e m anasız lâflar halinde çarpıy or​du. Am a bu
sözlerden bir kısm ını, y ine de şöy le böy le anlam ıştı.
Soran gözlerle karşısındakine ba​k ıy or v e bütün
bunların nasıl sona ereceğini bir türlü
kestirem iy ordu.

Konuşm ay a m eraklı İly a Petrov iç sözlerine dev am


etti:
— Şu kesik saçlı kızlardan bahsediy orum . Onlara
ebe adını ben taktım . Bunu da pek uy gun buluy orum .
He, he, he!.. Akadem iy e gidiy or, anatom i okuy orlar..
Meselâ hastalansam , siz söy ley in, bir kızı çağırıp
kendim i baktırır m ıy ım ? He, he, he!..

Kendi esprilerinden pek m em nun olan İly a


Petrov iç, katıla katıla gülüy ordu.

— Diy elim ki, bu hal, bilgiy e olan ölçüsüz


susay ıştan ileri geliy or. Am a öğrendikten sonra da
orada kalıy orlar, onu kötüy e kullanm ak niy e? Şu
Zam y otov keratasının y aptığı gibi, asil kişilere ne diy e
hakaret etm eli? Sorarım size, bana ne di​y e hakaret
etti?.. Şu intihar v akaları da ne kadar çoğaldı,
tasav v ur edem ezsiniz?.. Son m eteliklerini y iy ip
bitirdikten sonra kendilerini öldürüy orlar.. Kızlar,
delikanlılar, ihtiy arlar.. Daha bu sabah, Petersburg’a
y eni gelm iş bir zatın intiharını bil​dirdiler. Nil Pav liç!
Hey Nil Pav liç! Bu sabah Petersburgskay a’da bey nine
bir kurşun sıktığını az önce haber aldığım ız
centilm en’in adı ne idi ku​zum ?

Öteki odada bulunanlardan biri, kısık bir sesle,


ilgisizce:

— Sv idrigay lov , diy e cev ap v erdi.


Raskolnikov titredi:

— Sv idrigay lov ! Sv idrigay lov , kendini mi


v urm uş? diy e bağırdı.

— Nasıl! Sv idrigay lov ’u tanıy or m usunuz y oksa?

— Ev et… Tanıy orum … Geleli çok olm am ıştı.

— Doğru.. Geleli çok olm am ış, karısını kay betm iş..


Sefahate düşkün bir adam m ış. Derken bey nine bir
kurşun sıkıv erm iş… Hem de, akla hay ale gelm ey ecek
şekilde bunu kepazece y apm ış.. Üzerindeki not
defterine y azdığı birkaç satırda, aklı başında olarak
intihar ettiğini bildiriy or, ölüm ünden kim senin
sorum lu tutulm am asını rica ediy or. Söy lediklerine
göre zengin bir adam m ış da.. Siz onu nereden
tanıy orsunuz?

— Ben… Kendisiy le tanışırdım . Kız kardeşim


ev lerinde m ürebbiy e olarak bulunm uştu…

— Vay , v ay , v ay !.. Şu halde siz ona dair bize bilgi


v erebileceksiniz dem ektir?.. Hiç şüphe etm iy or m u
idiniz?
— Onu dün görm üştüm .. Şarap içiy ordu, ben
hiçbir şey in farkında olm adım .

Raskolnikov , üzerine sanki bir şey in düşerek


kendisini ezdiğini hissetti.
— Bak y ine sarardınız! Buranın çok boğucu bir
hav ası v ar.

Raskolnikov :
— Ev et, diy e kekeledi. Gitm em gerek.. Af​-
federsiniz… Sizi rahatsız ettim .
— Oh, rica ederim , istediğiniz kadar… Beni
m em nun ettiniz! Bunu size söy lem ekle bahtiy arım …

Ily a Petrov iç, ona elini bile uzattı.

— Buray a sadece… Zam y otov ’u görm ey e


gelm iştim .

— Anlıy orum .. Anlıy orum … am a y ine de bizi


m em nun ettiniz!..

Raskolnikov gülüm sey erek:

— Çok sev indim … Allah’a ısm arladık.. Dedi.

Dışarı çıktı, sallanıy ordu. Başı dönüy ordu.


Ay akta durup durm adığını hissetm iy ordu. Sağ
eliy le duv arlara tutunarak m erdiv enlerden inm e​y e
başladı. Elinde defterle polis dairesine çık​m akta olan
bir kapıcının kendisini ittiğini, aşağı katta bir
köpeğin, durm adan acı acı hav ladığını; bir kadının
ona oklav a fırlatarak bağırdığını, ha​y al m ey al fark
etti. Aşağıy a inip av luy a çıktı. Av luda, kapıdan pek
de uzak olm ay an bir y erde, sararm ış, dona kalm ış bir
halde Sony a duruy or​du. Yabani gözlerle delikanlıy a
baktı. Raskolni​k ov kızın önünde durdu. Sony a’nın
y üzünde, kö​t ü, ıstıraplı v e üm itsiz bir ifade dolaştı.
Elleri iki y anına sarktı. Raskolnikov ’un dudaklarında,
çir​k in, şaşkın bir gülüm sem e belirdi. Bir m üddet
durdu. Gülüm sedi, gerisin geriy e dönüp tekrar
y ukarı, polis dairesine çıktı.

lly a Petrov iç m asasına oturm uş birtakım kâ​ğ ıtlar


karıştırıy ordu, önünde, az önce m erdiv enlerden
çıkarken, Raskolnikov ’a çarpan adam du​r uy ordu.

— Hay rola!.. Yine siz!.. Yoksa bir şey mi


unuttunuz?.. Am a ney iniz v ar?

Raskolnikov , kireç gibi dudaklarıy la, hareketsiz


bakışlarıy la, ağır ağır ona doğru y ürüdü. Masanın
y anına geldi v e bir eliy le m asay a day an​dı. Bir şey ler
söy lem ek istiy or, am a söy ley em iy ordu. Sadece
ağzından abuk sabuk birtakım sesler çıktığı
işitiliy ordu.

— Fenalaştınız galiba, bir sandaly e v erin!..


— Oturunuz!.. Oturunuz!.. Biraz su!..

Raskolnikov sandaly ey e çöktü. Am a gözlerini


tatsız bir şaşkınlığa uğram ış olan lly a Petrov ıç‘in
y üzünden ay ırm ıy ordu. İkisi de bir dakika kadar
birbirlerine bakıp beklediler. Su getirdiler.

Raskolnikov :

— Ben… diy e kekeledi.

— Biraz su için!

Raskolnikov eliy le bardağı itti. Yav aşça, kesik


kesik, am a kolay anlaşılan bir sesle:

— Mem ur karısı kocakarıy ı v e kız kardeşi


Lizav etta’y ı o zam an bir balta ile ben öldürm üş v e
soy m uştum , dedi.

lly a Petrov iç‘in ağzı açık kaldı. Her taraftan


koşuştular. Raskolnikov söy lediklerini tekrarladı.
EPİLOG
I

Sibiry a. Geniş v e ıssız bir ırm ağın kıy ısında.


Rusy a’nın idare m erkezlerinden biri olan bir şehir
y ükseliy or; şehrin içinde bir kale, bu kalede de bir
hapishane v ar. Bu hapishanede de, dokuz ay dan
beridir, ikinci derece kürek m ahkûm u ola​r ak Rodion
Rom anov iç y atm aktadır. Cinay eti iş​l ediği günün
üzerinden bir buçuk y ıla y akın bir zam an geçm iş
bulunuy or.

Dav ası görüldüğü zam an ciddî hiçbir zorlu​ğ a


rastlanm adı. Katil, hâdiseleri karıştırm adan, onları
kendi tarafına çev irm ey e kalkışm adan, ger​ç ekleri
değiştirm eden, en küçük ay rıntıy ı bile unutm adan,
eski ifadesini büy ük bir m etanetle, noktası noktasına,
açıkça tekrarladı. Cinay etin na​sıl işlendiğini, en ince
çizgilerine kadar, inceden incey e anlattı, öldürülm üş
kocakarının elinde bu​l unan rehin’in (üzerinde m adenî
lev ha bulunan bir tahta parçası) esrarını açıkladı,
öldürülenden anahtarları nasıl aldığını bir bir anlattı.
Anahtar​l arı tarif etti, çekm ecey i tarif etti, hatta
içindeki şey lerden bazılarını say dı. Lizav etta’nın
öldürül​m esi m uam m asını açıkladı. Koh’un gelip
kapıy ı nasıl çaldığını, üniv ersiteli gencin gelişini. Koh
ile üniv ersiteli genç arasındaki konuşm aları bir bir
anlattı. Sonra katilin, y ani kendisinin,
m erdiv enlerden nasıl kaçtığını, Mikolka ile Mitka’nın
bağrışm alarını nasıl işittiğini; boş dairede nasıl giz​-
lendiğini, ev ine nasıl geldiğini uzun uzun anlattı.. En
sonunda da Voznesenski caddesindeki av lu​n un kapısı
dibindeki taşı da gösterdi. Gerçekten de, çaldığı şey ler
v e para çantası orada bulundu. Bir kelim e ile her şey
iy ice ay dınlandı. Bu ara​da, sorgu hey etiy le y argıçlar,
katilin, çaldığı şey lerle çantay ı bir taşın altına
saklay ıp bunlardan fay dalanm am asına, çaldıklarını
teker teker hatır​l am ak şöy le dursun, bunların
say ısında bile y anı​l ışına çok şaştılar. Hele katilin bir
defa olsun çantay ı açm ay ışı, hatta içindeki para
say ısını bile bilm ey işi, onlara inanılm ay acak bir şey
gibi göründü. (Para çantasında, üç y üz on y edi güm üş
ruble ile üç tane y irm i kapiklik para çıktı. Üstteki en
büy ük kay m elerden bazıları, uzun zam an taşın
altında kalm aktan çok bozulm uşlardı). Suçlu, öteki
bütün noktalarda, gönül rızasıy la, her şey i doğru
olarak itiraf ettiği halde, niçin bilhassa bu noktada
y alan söy lüy ordu? Yargıçlar bunun sebebini anlam ak
için çok uğraştılar. Nihay et bazıları (ay ​r ıca psikolog
olanlar) suçlunun gerçekten de çan​t ay ı açıp içine
bakm am ış olabileceğinin de m üm kün olduğunu,
bundan ötürü de içinde ne olduğunu bilm ediğini,
böy lece içinde ne olduğunu bilm e​den taşın altına
koy m uş olabileceğini kabul ettiler. Am a bu durum a
göre de, cinay etin ancak, geçici bir delilik nöbeti
sırasında, y ani, hiçbir soy gun v e m enfaat gay esi
güdülm eden, sadece öldür​m üş v e soy m uş olm ak için
öldürm ek v e soy m ak m onom anisi nöbeti sırasında
işlenm iş olduğu so​n ucuna v ardılar. Burada,
zam anım ızda bazı suç​l ulara sık sık tatbikine çalışılan
v e pek y ürürlükte olan, y eni, geçici delilik nazariy esi
de tam sırasın​da y ardım a y etişti. Bundan başka,
Raskolnikov ’​u n, öteden beri karasev da çektiği, birçok
tanıklar, bu arada doktor Zosim , katilin eski
arkadaşları, ev sahibi kadın v e hizm etçi kız
tarafından açıkça belirtildi. Bütün bunlar
Raskolnikov ’un hiç de rastgele bir katile, bir hay duda,
bir hırsıza benze​m ediği, işin içinde başka şey ler
bulunduğu sonu​c unu çıkarm ay a kuv v etle y ardım
etti. Bu görüşü benim sey enler, katilin kendisini
hem en hem en hiç m üdafaay a çabalam adığını
üzülerek gördüler. Kendisini cinay ete sürükley en v e
soy guna götüren sebeplerin ne olduğu sorusuna, katil
gay et açık olarak, kaba bir kesinlikle, bütün bunlara:
Duru​m unun kötülüğü, çektiği sefalet, beceriksizliği,
ko​c akarıda bulacağını um duğu üç bin ruble ile ha​-
y atta kendisini başarılara ulaştıracak ilk hazırlık​l arı
y apm a arzusu sebep olduğu cev abını v erdi.. Cinay ete
de başarısızlık v e m ahrum iy etlerle kam ​ç ılanan zay ıf
v e aşağılık karakteri y üzünden karar v erm işti.
Kendisini gelip teslim olm ay a zorlay an sebeplerin
bilhassa ne olduğu sorusuna da, dü​pedüz, içten gelm e
bir pişm anlık olduğu cev abını v erdi. Bütün bunlar
âdeta kabaca v erilm iş cev ap​l ardı.

Bununla beraber m ahkem enin kararı, işlenen


cinay ete göre, beklendiğinden çok daha hafif oldu. Bu
belki de katilin, kendisini haklı gösterm ey e çalışacak
y erde, büsbütün suçlu gösterm ek is​t em esinden ileri
gelm iş olabilir. Cinay etin işleniş şartlarındaki bütün
özellik v e tuhaflık gözden uzak tutulm am ıştı. Katilin,
cinay eti işlem eden önceki hastalıklı hali v e çektiği
sefalet, en küçük bir şüphey e y er bırakm ay acak kadar
aşikârdı. Çaldığı şey lerden fay dalanm ay a
kalkışm am ası, bir y an​dan, kendisinde uy anan
pişm anlık duy gusuna, öte y andan da, cinay eti işlediği
sıralarda, aklî m uv a​zenesinin tam am ıy la y erinde
olm ay ışına v erildi. Hatta Lizav etta’nın hesapta
olm ay an öldürülüşü, bu son durum u destekley en bir
delil olarak ileri sürüldü. Bir adam , hem iki kişiy i
öldürüy or, hem de kapının açık olduğunu unutuy or!
Nihay et si​n irleri bozulan fanatik Nikolay ’ın, cinay eti
üstüne alm ası dolay ısıy la işin tam m anasıy la çıkm aza
gir​diği, bundan başka gerçek katile dair açık bir delil
bulunm ak şöy le dursun, kendisinden hem en hem en
şüphe bile edilm ediği (Porfiri Petrov iç sözünü
tam am ıy la tutm uştu) bir sırada katilin ge​l ip itirafta
bulunm ası gibi olay lar, v erilen cezanın
hafifletilm esine y ol açtı.

Ay rıca, sanığın lehinde çok elv erişli bir hav a


y aratan, hiç beklenm edik daha başka hâdiseler de
m ey dana çıktı. Eski üniv ersite öğrencilerinden
Razum ihin, Raskolnikov ’un, üniv ersitede okuduğu
sıralarda, av ucundaki son m eteliği de harcam ak
suretiy le fakir v e v erem li bir arkadaşına y ardım
ettiğine, ona altı ay baktığına dair bir y erlerden
bilgiler topladı v e deliller gösterdi. Bu v erem li
arkadaşı ölünce, Raskolnikov onun ihtiy ar v e sakat
babasıy la ilgilenm iş, (çünkü Raskolnikov ’​u n bu
arkadaşı hem en hem en on üç y aşından beri çalışarak
babasına bakıy ordu) onu hastaney e y atırm ış, ölünce
de kendi parasıy la göm m üştü. Bütün bu bilgilerin,
Raskolnikov ’un kaderinin tay ini üzerinde bir derecey e
kadar elv erişli tesiri ol​du. Eski ev sahibi v e ölen
nişanlısının annesi dul Zarnitsina da, daha Beş-köşe
sokağında, başka bir ev de oturdukları sırada,
geceley in çıkan bir y angında, Raskolnikov ’un, alev ler
içindeki bir da​i reden iki küçük çocuğu kurtardığına
v e bu y üz​den y anarak y aralandığına dair şahadette
bulun​du.. Bu olay dikkatle incelendi v e birçok tanık
din​l enerek doğru olduğu anlaşıldı. Bir kelim e ile gelip
kendiliğinden teslim olm ası v e daha başka hafif​l etici
sebepler y üzünden suçlu, topu topu, ikinci dereceden
sekiz y ıl kürek cezasına m ahkûm edildi.
Daha dav anın başladığı gün Raskolnikov ’un
annesi hastalanm ıştı. Duny a ile Razum ihin,
m ahkem e dev am ettiği m üddetçe onu Petersburg’dan
uzakta tutm ak çaresini buldular. Razum ihin hem
dav anın bütün safhalarını m untazam an takip etm ek,
hem de Av doty a Rom anov na ile elden gel​diği kadar
sık görüşebilm ek im kânını sağlam ak için, dem iry olu
üzerinde, Petersburg’a y akın bir kasaba seçti.
Pulheriy a Aleksandrov na’nın hastalığı, tam am ıy la
değilse bile kısm i bir delilikle ka​r ışık, hay li garip bir
sinir rahatsızlığı idi. Duny a, kardeşiy le y aptığı son
görüşm eden ev e döndüğü v akit annesini ateşler v e
say ıklam alar içinde, tam am ıy la hasta bir halde
bulm uştu. Annesinin, kardeşine dair soracağı
sorulara ne y olda cev ap v ereceklerini, hem en o gece
Razum ihin ile karar​l aştırm ış, Raskolnikov ’un,
Rusy a’nın uzak hudut bölgelerinden birine, kendisine
şöhret v e serv et sağlay acak hususi bir v azife ile
gönderildiği m a​salını, onunla birlikte uy durm uştu.
Am a Pulhe​r iy a Aleksandrov na’nın ne o v akit, ne de
ondan sonra buna dair hiçbir şey sorm am ası, ikisini
de hay retler içinde bırakm ıştı. Aksine, oğlunun bu
apansız çıkıp gidişi hakkında kendisi kocam an bir
hikây e uy durm uştu. Oğlunun gelip kendisiy le na​sıl
v edalaştığını ağlay a ağlay a anlatıy or, bu arada da
bazı önem li v e esrarlı noktaları y alnız kendi​sinin
bildiğini im a ediy or. Rody a’nın birçok kuv v etli
düşm anları olduğunu, bunun için de gizlen​m esi bile
gerektiğini söy lüy ordu. Oğlunun istikbali m eselesine
gelince, ortadaki bazı engeller kalkın​c a bunun parlak
olacağından en küçük bir şüp​h esi bile y oktu. Oğlunun
zam anla bir dev let ada​m ı bile olacağını, y azdığı
m akalenin v e parlak edebî kabiliy etinin buna delil
teşkil ettiğine Ra​zum ihin’i inandırm ay a çalışıy ordu.
Bu m akaley i tekrar tekrar, hatta bazen y üksek sesle
okuy or, denilebilir ki, âdeta onunla uy uy ordu.
Bununla beraber, kendisiy le bu konu üzerinde
konuşm ak​t an kaçm alarına, y alnız bu durum un bile
onu kouşkulandırm ay a y etm esine rağm en, Rody a’nın
şu anda nerede bulunduğunu hem en hiç sorm uy or​du.
Nihay et Pulheriy a Aleksandrov na’nın bazı
noktalardaki garip susuşundan korkm ay a başladı​l ar.
Meselâ eskiden, kendi kasabalarında oturur​l arken,
kadıncağızın öm rü, sev gili Rody a’sından m ektup
beklem ekle geçtiği halde, şim di oğlunun m ektup
gönderm ey işinden âdeta şikây et bile et​m iy ordu. Bu
son nokta anlaşılm az bir şey di, Duny a’y ı da çok
üzm ekte idi: İlk hatırına gelen şey , annesinin,
oğlunun kaderi ile ilgili bazı fena şey ​l er sezm iş
olabileceği v e daha m üthiş bir şey öğ​r enm ek
korkusuy la soruşturm aktan çekindiği dü​şüncesi oldu.
Herhalde Duny a, Pulheriy a Aleksandrov na’nın
şuurunun y erinde olm adığını açık​ç a görüy ordu.

Böy le olm akla beraber, Pulheriy a Aleksan​drov na


iki sefer, konuşm ay ı öy le bir y ola sürüklem işti ki,
Rody a’nın şu anda bulunduğu y eri söy ​l em eden ona
cev ap v erm ek kabil olam am ıştı. Bundan ötürü de,
v erilen cev aplar ister istem ez, tutuk v e şüpheli bir
renk alınca, kadıncağız bir​denbire derin bir kedere v e
sessizliğe göm ülm üş​t ü, bu hal bir hay li uzun
sürm üştü. Nihay et Dun​y a boy una y alan söy ley ip
uy durm anın güçlüğünü görünce, belli noktalarda
tam am ıy la susm anın çok daha uy gun olacağı
sonucuna v ardı. Am a zav allı annenin korkunç
birtakım şey lerden şüphe ettiği, artık her geçen gün
biraz daha fazla, âdeta gözle görülür, apaçık, bir hal
alm akta idi. Bu arada Duny a şu son uğursuz günün
arifesinde, Sv idrigay lov ile aralarında geçen
sahneden sonra, geceley in uy kudaki say ıklam alarını
annesinin dinle​m iş olduğuna dair kardeşinin söy lediği
sözleri ha​t ırladı. Acaba annesi o zam an bir şey ler
duy m uş olam az m ı idi?.. Sık sık bazen günlerce, hatta
haftalarca süren karanlık, tasalı bir susuştan, sessiz
ağlam alardan sonra, hasta, coşkun bir canlılıkla,
birdenbire y üksek sesle, durm adan oğlundan, bes​-
lediği üm itlerden, gelecekten konuşm ay a başlar​dı.
Hele bazen hay alleri çok garip olurdu. Onu av uturlar,
sözlerini olduğu gibi tekrarlarlardı (belki o da,
sözlerini olduğu gibi tekrarladıkları​n ı v e sadece
kendisini av uttuklarını açıkça görü​y ordu) am a y ine
de konuşm akta dev am ederdi.

Katilin suçunu itiraf edişinden beş ay sonra


hüküm v erildi. Razum ihin, buna im kân olur olm az
gidip onunla hapishanede görüştü. Sony a da öy le…
Nihay et ay rılık saati gelip çattı. Duny a, kar​deşine, bu
ay rılığın ebedî olm ay acağını y em inlerle tem in etti.
Razum ihin de ay nı şey i y aptı. Razum ihin’in genç v e
ateşli m uhay y ilesinde, ilerideki üç dört y ıl içinde,
elden geldiği kadar, gelecekteki zenginliklerinin hiç
olm azsa başlangıcını kurm ak projesi kuv v etle y er
etm işti. Biraz olsun para bi​r iktirecekler, toprağı her
bakım dan cöm ert, am a insanı, serm ay esi, işçisi kıt
Sibiry a’y a göç edecek​l erdi. Orada, Rody a’nın
bulunduğu şehirde y er​l eşecekler v e… hep birlikte y eni
bir y aşay ışa başlay acaklardı. Vedalaşırken hepsi
ağladılar. Ras​k olnikov son günlerde çok düşünceli idi.
Boy una annesini sorm uş, hep onu m erak etm işti. Bu
m e​r ak Duny a’y ı korkutacak kadar ileri gitm işti. An​-
nesinin hastalığını etraflıca öğrenince, y üzü büs​bütün
karardı. Sony a’y a karşı nedense, hiç konuş​k anlık
gösterm edi. Sony a, Sv idrigay lov ’un bırak​t ığı para
say esinde, içinde Raskolnikov ’un da bu​l unduğu
sürgün kafilesini takip etm ek üzere, çok​t andır
toplanm ış v e hazırlanm ıştı. Raskolnikov ile kendisi
arasında, buna dair, bir tek söz geçm e​m işti. Am a ikisi
de bunun böy le olacağını biliy or​l ardı. Son
v edalaşm alarında, kız kardeşiy le Razum ihin’in
kendisi hapishaneden çıktıktan sonra, onları bekley en
m utlu geleceğe dair v erdikleri ateşli tem inatı garip
bir gülüm sey işle dinledi. Bir önsezi ona, annesinin
hastalığının bir felâketle so​n a ereceğini fısıldıy ordu.
Nihay et Sony a ile o y o​l a düzüldüler.
İki ay sonra Duneçka, Razum ihin ile ev lendi.
Düğün, hazin bir hav a içinde sessizce y apıldı. Da​-
v etliler arasında Porfiri Petrov iç ile Zosim ov da v ardı.
Bütün bu son zam anlarda Razum ihin’in y ü​zünde,
kesin kararlar v erm iş bir insanın ifadesi v ardı. Duny a
onun kafasındaki bütün tasav v ur​l arını
gerçekleştireceğine körü körüne inanıy ordu. Zaten
buna inanm am azlık edem ezdi. Çünkü bu adam da
dem irden bir irade göze çarpıy ordu. Bu arada
Razum ihin, tahsilini bitirm ek üzere, tekrar üniv ersite
derslerine dev am a başladı. İki y eni ev li durm adan
geleceğe dair plânlar kuruy orlardı. İkisi de, beş y ıl
sonra, m utlaka Sibiry a’y a gidip y erleşeceklerini kesin
olarak um uy orlardı. O zam ana kadar da Sony a’y a
güv eniy orlardı.

Pulheriy a Aleksandrov na, kızının Razum ihin ile


ev lenişini sev inçle takdis etti. Am a düğünden sonra,
âdeta daha kederli, daha dalgın bir hal aldı.
Razum ihin, onu oy alam ak için, kendisine, üniv er​siteli
gençle hasta babasına dair olan hâdisey i; Rody a’nın,
geçen y ıl, alev ler arasında kalan iki küçük çocuğu
ölüm den nasıl kurtardığını, bu ara​da, kendisinin
y anarak nasıl hastaney e y attığı​n ı anlattı. Bu iki
hav adis, zaten m uhakem esi bo​zuk olan Pulheriy a
Aleksandrov na’y ı âdeta coş​t urdu.. Durm adan bundan
söz açıy or, sokakta bunlar üzerine konuşuy ordu.
(Gerçi Duny a onu hiç y alnız bırakm ıy ordu) Um um i
nakil v asıtala​r ında, dükkânlarda, kendini dinley ecek
birini bul​du m u, hem en sözü oğluna, oğlunun
m akalesine getiriy or, üniv ersite öğrencisine nasıl
y ardım etti​ğ ini, y angından çocukları kurtarırken
nasıl y ara​l andığını ilh… anlatm ay a koy uluy ordu.
Duneçka, onu nasıl susturacağını bilem iy ordu. Böy le
coşkun, hastalıklı bir ruh halinin doğurduğu
tehlikeden başka, ay rıca, birinin çıkıp, daha
geçenlerde, gö​r ülen cinay et dav asında adı geçen
Raskolnikov soy adını hatırlam ası v e bu cinay etten söz
açm ası ihtim ali de v ardı. Pulheriy a Aleksandrov na,
y an​g ından kurtarılan iki küçük çocuğun annesinin
adını bile öğrenm iş, onu gidip görm ey i aklına
koy m uştu. Nihay et üzüntü v e endişeleri son had​dini
buldu. Bazen durup dururken ağlam ay a baş​l ıy or, sık
sık hastalanıy or, ateşler içinde say ıklı​y ordu. Bir
sabah, y aptığı hesaplara göre, oğlunun y akında
gelm esi gerektiğini açıkça bildirdi. Çün​k ü
hatırladığına göre Rody a, kendisiy le v edala​şırken
dokuz ay sonra döneceğini kendisine söy ​l ediğini iddia
etti. Ev i derley ip toplam ay a, oğlu​n u karşılam a
hazırlıkları görm ey e başladı. Ona ay ırdığı oday ı
(kendi odasını) day ay ıp döşüy or, eşy ay ı silip
süpürüy or, y eni perdeler asıy ordu. Duny a bu halden
telâşlanm akla beraber, sesini çıkarm ıy or, hatta
kardeşine v erilm esi kararlaştırı​l an oday ı derley ip
toplam akta ona y ardım bile ediy ordu. Böy le çılgın
kuruntular, sev inçli hüly a​l ar, gözy aşları içinde geçen
o telâşlı günün gece​sinde Pulheriy a Aleksandrov na
hastalandı. Ertesi sabah ateşi y ükseldi, say ıklam alar
başladı. Hum m ay a tutulduğu anlaşıldı. İki hafta
sonra da öldü. Say ıklam aları sırasında, ağzından öy le
sözler ka​ç ırm ıştı ki, oğlunun korkunç akıbeti
hakkında, tahm in ettiklerinden çok daha fazla
şüpheler bes​l ediği neticesini çıkarm ak m üm kün oldu.

Daha Sibiry a’y a y erleştiği günden itibaren


Petersburg ile m ektuplaşm ay a başlam asına rağm en,
Raskolnikov , annesinin ölüm ünü uzun zam an
bilm edi. Mektuplaşm a işi Sony a’nın eli ile kuruldu.
Sony a her ay m untazam bir surette, Petersburg’a
Razum ihin adına bir m ektup y olluy or, y ine ay nı
intizam içinde her ay Petersburg’dan ce​v ap alıy ordu.
Sony a’nın m ektupları, ilk zam anlar Duny a ile
Razum ihin’e kuru v e y etersiz görünm üş​t ü. Am a
sonunda, ikisi de, bunların, bundan da​h a iy i
y azılam ay acağı sonucuna v ardılar. Çünkü ne de olsa,
bu m ektuplardan bahtsız Rody a’nın akıbeti hakkında
en doğru en etraflı bir bilgi edinebiliy orlardı.
Sony a’nın m ektupları pratik bir​t akım tafsilâtla,
Raskolnikov ’un, hapishanedeki y aşay ış şartlarının en
açık, en sade tasv irleriy le dolu idi. Sony a bu
m ektuplarında ne kendi üm it​l erinden, ne geleceğe
dair kehanetlerden, ne de kişisel duy gularından söz
etm iy ordu. Sonra, Rod​y a’nın ruh halini, onun iç
düny asını anlatm ay a da çalışm ıy ordu. Bunun y erine
gerçekleri konuşturu​y or, y ani Rody a’nın kendi
sözlerini naklediy or, sağlık durum una dair tafsilâtlı
bilgiler v eriy or, falan görüşm elerinde neler istediğini,
kendisinden neler rica ettiğini, ne gibi siparişlerde
bulunduğu​n u anlatıy ordu. Bütün bu haberler, çok
tafsilâtlı olarak v eriliy ordu. Nihay et, bahtsız
kardeşinin hay ali kendiliğinden ortay a çıkıy or,
açıkça, tıpa​t ıp, bütün çizgileriy le beliriy ordu. Burada
y anlış​l ık da olam azdı, çünkü bütün olay lar gerçekti.

Duny a ile kocası, bilhassa ilk zam anlarda, bu


haberlerden çok az teselli v erici şey ler
çıkarabiliy orlardı. Sony a, Rody a’nın hep m ahzun v e
ta​salı bir halde olduğunu, hiç konuşm adığını, aldığı
m ektuplardan öğrenip kendisine her seferinde v erdiği
haberlerle de hiç ilgilenm ediğini; bazen annesini
sorduğunu; onun gerçeği sezm iş olduğu​n u görünce,
nihay et Pulheriy a Aleksandrov na’nın ölm üş
olduğunu kendisine bildirdiğini; am a annesinin ölüm
haberinin bile Raskolnikov ’a fazla dokunm adığını
hay retle gördüğünü y ahut hiç de​ğ ilse dış görünüşüne
göre, kendisine böy le geldi​ğ ini, onlara dev am lı olarak
y azm akta idi. Sony a bu arada, Raskolnikov ’un
görünüşte içine kapa​n arak herkesten v e her şey den
elini eteğini çek​m iş olm asına rağm en, y eni y aşay ışını
dürüstçe v e kolay lıkla kabul ettiğini, durum unu çok
iy i anla​dığını, y akında durum unda bir iy ileşm e
beklem e​diğini, onun v aziy etinde bulunanların
y aptığı gibi boş üm itlere kapılm adığını, eskisine hiç
benzem ey en y eni çev resinde hiçbir şey e şaşm adığını
da onlara bildiriy ordu. Sony a, Raskolnikov ’un sağlık
durum unun da iy i olduğunu y azıy ordu. Kaçınm a​dan,
kaçam ak y olları aram adan, gönderildiği iş​l ere
gidiy ordu. Verilen y em eklere pek aldırış et​t iği y oktu.
Ancak bu y em ekler, pazarları v e bay ​r am günleri
v erilenler hariç, o kadar kötü idi ki, kendisine her gün
çay kay natabilm ek için Sony a’​n ın teklif ettiği bir
m iktar paray ı sev e sev e kabul etti. Geri kalan şey ler
için ise gösterilen ilginin kendisini sadece rahatsız
ettiğini ileri sürerek, hiç üzülm em esini Sony a’dan
rica etti. Yine Sony a’nın y azdığına göre, Raskolnikov
hapishanede um um i koğuşta kalm akta idi. Sony a
koğuşun içini görm em ekle beraber, burasının, pis, dar
v e sağlığa ay ​k ırı bir y er olduğu inancında idi.
Ranzalara se​r ilm iş bir keçe parçası üstünde y atıy or,
kendisine başka bir şey düzenlem ek de istem iy orm uş.
Onun böy le kaba v e fakirce bir y aşay ış sürm esi, hiç de
önceden alınm ış bir karara v ey a bir prensibe da​-
y anm ıy ordu. Bu sadece kay ıtsızlığından v e m ad​di
bakım dan kendi kaderine olan ilgisizliğinden ileri
gelm ekte idi. Sony a’nın y azdıklarına göre
Raskolnikov , hele ilk zam anlarda, onun ziy aret​l eriy le
ilgilenm ek şöy le dursun, kendisiy le konuş​m uy or ona
kızıy or, hatta kabalık bile ediy orm uş. Am a sonraları
bu görüşm eler onun için bir alış​k anlık, hatta nerede
ise bir ihtiy aç halini alm ış. Nitekim Sony a birkaç gün
hastalanarak onu ziy a​r et edem ey ince Raskolnikov pek
ıstırap çekm iş.. Sony a onunla bay ram günlerinde,
Raskolnikov ’un birkaç dakika için çağrıldığı,
hapishane kapısında v ey a hapishane karakolunda
görüşüy orm uş.. Di​ğ er günlerde ise, Sony a’nın gidip
onu bulduğu iş y erlerinde: y a atöly elerde, y a tuğla
harm anında, y a da Irtış ırm ağı kıy ısındaki
antrepolarda konuşabiliy orlarm ış. Sony a, kendisine
dair v erdiği hav adislerde, şehirde bazı ahbaplıklar
kurduğunu, hatta koruy ucular bile bulduğunu,
terziliğe başla​dığını, şehirde hem en hem en başka bir
kadın ter​zisi bulunm adığı için, birçok ev lerce,
aranılan bir insan haline geldiğini bildirm ekte idi.
Yalnız Son​y a bu say ede Raskolnikov ’un da hapishane
ida​r ecilerinden him ay e gördüğünü, iş rejim inin
hafifletildiğini onlara y azm am ıştı. Nihay et kızdan
Raskolnikov ’un herkesten kaçtığına, hapishanede​k i
m ahkûm ların onu sev m ediklerine, bazen gün​l erce hiç
konuşm adığına, gittikçe sararıp solduğu​n a dair bir
m ektup geldi. (Zaten Duny a, kızın son m ektuplarında
özel bir telâş v e endişe sez​m işti). Derken, Sony a son
m ektubunda, Raskolnikov ’un ağırca hastalandığını v e
dev let hastane​sinin m ahkûm lar koğuşunda y atm akta
olduğunu bildirdi.

II

Raskolnikov epey zam andan beri hasta idi. Am a ne


hapishane hay atının korkunçluğu, ne zorlu işler, ne
kötü y em ekler, ne başının ustura ile kazınm ası, ne de
sırtındaki çullar onu y ere v ur​m uştu. Oh! Çektiği
bütün bu ıstırap v e sefaletler onun um urunda bile
değildi. Tam tersine, zorlu işler onun hoşuna bile
gidiy ordu: Çalışm anın v er​diği v ücut y orgunluğu
say esinde, hiç olm azsa bir kaç saat rahat bir uy kuy a
kav uşuy ordu. Hem y e​m eğin, şu üstünde
karafatm alar y üzen sade suy a lahana çorbasının
onun için ne önem i olabilirdi? Eski talebelik
hay atında, sık sık, bunu bile bulam adığı günler
olm uştu. Giy diği elbiseler onu sıcak tutuy or v e içinde
bulunduğu y aşay ış şartlarına pek uy gun düşüy ordu.
Taşıdığı prangalara gelin​c e, onların v arlığını bile
duy m uy ordu. Ustura ile kazınm ış başından m ı,
sırtındaki, önü boy dan bo​y a ilikli iki renkli ceketinden
m i utanacaktı? Hem kim den utanacaktı? Sony a’dan
m ı? Sony a ondan korkuy ordu, kalkıp ondan m ı
utanacaktı?.

Am a işte ne denir?.. O, Sony a’dan bile uta​n ıy or,


bunun için de, hor v e kaba dav ranışlarıy la ona ıstırap
v eriy ordu. Am a Raskolnikov ’un bu utancı, ne ustura
ile tıraş edilm iş kafasından, ne de taşıdığı
prangalardan geliy ordu. Gururu derin bir y ara
alm ıştı. Onu hasta eden de bu y ara​l ı gururu idi. Ah,
kendi kendisini suçlandırabilsey di ne kadar m esut
olacaktı! O v akit her şey e, utanç v e y üz karasına bile
katlanacaktı. Am a o kendisini m erham etsizce
m uhakem e etti. Sert v ic​danı, geçm işinde, herkesin
başına gelebilen basit bir başarısızlıktan başka,
korkunç bir suç bulam adı. Onu bilhassa küçülten şey ,
Raskolnikov çapın​da bir adam ın, kör talihin rastgele
bir kararı ile böy le budalaca, böy le üm itsizce, böy le
körü körü​n e v e silik bir şekilde m ahv olm ası v e biraz
olsun huzura kav uşm ak istiy orsa, böy le (saçm a) bir
karara boy un eğm esi, ona kendini teslim etm esi idi.

Şim diki halde, m aksatsız v e hedefsiz bir hu​-


zursuzluk, gelecekte ise, sadece, karşılığında hiçbir şey
elde edilm ey en, bitm ez tükenm ez bir fe​dakârlık!.. İşte
bu düny ada onun nasibi bu idi. Sekiz y ıl sonra ancak
otuz iki y aşında olacağını v e y eniden y aşam ay a
başlay abileceğini düşünm ekle nasıl av unabilirdi?
Hem ne diy e y aşay acaktı?.. Gözlerini hangi hedefe
dikecekti? Niçin didinecekti? Var olm ak için m i
y aşay acaktı? Am a o, es​k iden de, bir fikir, bir üm it,
hatta bir hay al uğruna v arlığını bin defa feday a hazır
değil m i idi? Sadece v ar olm ak ona her zam an az
görünm üş, o daim a bundan fazlasını istem işti. Belki
de sade​c e arzularının bu kuv v etinden ötürüdür ki o
zam anlar kendisinde, öteki insanlardan daha y ük​sek
birtakım haklar bulunduğuna inanm ıştı.

Bari kader, ona pişm anlığı olsun çok görm esey di!
İnsanın içini y akan, uy kusunu kaçıran, y ürekler acısı
bir pişm anlık!.. Öy le bir pişm anlık ki korkunç azabı
insana, kendini asm ay ı, y a da suda boğulm ay ı hay al
ettirsin!.. Oh, böy le bir piş​m anlığa ne kadar da
sev inecekti! Istırap v e gözy aşı, bu da bir hay at değil
m idir? Am a o, işlediği cinay etten ötürü hiçbir
pişm anlık duy m uy ordu. Hiç olm azsa, kendisini
hapishaney e sürükley en m ünasebetsiz v e aptalca
dav ranışlarına ev v elce kızdığı gibi, kendi
budalalığına kızabilirdi. Am a şim di hapishanede, şu
m üsait zam anda, eski dav ​r anışlarını y eniden bir bir
gözden geçirdi, bunlar​dan hiçbirini, ev v elce, şu
uğursuz dakikada ken​disine göründükleri gibi, hiç de
m ünasebetsiz v e aptalca bulm adı.

“Neden, neden” diy e düşünüy ordu. “Benim


düşüncelerim , düny a kurulalı beri y ery üzünde sürüp
gelen v e birbirleriy le çarpışm akta olan öteki düşünce
v e nazariy elerden daha budalaca oluy or​m uş? İşe
tam am ıy la serbest, günlük tesirlerden sıy rılm ış geniş
bir görüşle bakm ak y eter! Hiç şüphe y ok ki o zam an
benim düşüncelerim de o kadar garip
görünm ey ecektir. Ey inkârcılar, ey beş kapiklik
filozoflar, ne diy e y arı y olda duruy orsu​n uz?” Sonra
y ine kendi kendine soruy ordu:

“Benim dav ranışım onlara niçin bu kadar çirkin


görünüy or? Bir cinay et olduğu için m i?.. Cinay et sözü
de ne dem ek? Vicdanım rahat be​n im . Şüphesiz, ortada
işlenm iş bir cinay et v ar! Yine şüphesiz, kanunun
sınırları aşılm ış v e kan dökülm üştür. Ne y apalım ,
kanunun sınırlarını aş​t ığım için siz de benim kafam ı
kesin, olsun bitsin bu iş! Am a bu takdirde, insanlığa
iy ilik etm iş - v eraset y olu ile iktidara gelm ey ip de
bunu zorla alan - birçok kim selerin bile, daha ilk
adım ların​da kafalarını kesm ek gerekecekti. Am a bu
adam lar sonuna kadar day andılar. Bunun için de
haklı çıktılar. Ben ise day anam adım , bunun için de
bu adım ı atm ak hakkını kazanam adım .”

İşte onun bu işte kendisine y üklediği biricik suç:


Sonuna kadar day anam ay ıp teslim oluşu idi.

Şim di ona ıstırap v eren bir düşünce de, o zam an


kendisini niçin öldürm ediği m eselesi idi.

Niçin o zam an köprünün altından akan su​l ara


bakm ıştı da sonra gidip teslim olm ay ı tercih etm işti?
Gerçekten de y aşam a isteği bu kadar kuv v etli,
y enilm esi de bu kadar güç m ü idi? Am a ölüm den
korkan Sv idrigay lov bunu y enm em iş m i idi?
Raskolnikov büy ük bir ıstırapla bu soruy u
kendisine soruy or, kendisinde v e inanışlarında derin
bir hata olduğunu belki de daha o zam an, su​l ara eğilip
baktığı sıralarda, sezm iş bulunduğunu bir türlü
anlay am ıy ordu. Bu sezişin, y arınki hay a​t ına ait
değişikliğin, ölüm den sonra dirilişinin, ha​y ata y eni
bir bakışın habercisi olabileceğini de anlam ıy ordu.

O daha çok bu işte bir türlü kendisini kur​-


taram adığı, (korkaklığı v e karakterinin zay ıflığı
y üzünden) bir türlü aşm ak kudretini gösterem e​diği
içgüdüsünün kör kuv v etinin rol oy nadığına
inanıy ordu. Hapishane arkadaşlarına baktıkça şa​-
şıy ordu: Onlar da hay atı ne kadar sev iy or, ona ne
kadar değer v eriy orlardı. Ona öy le geldi ki,
hapishanede hay atı, dışarıda olduğundan çok da​h a
fazla sev iy or, üzerine daha çok titriy or, ona daha çok
değer v eriy orlardı, içlerinden bazıları, m eselâ
serseriler, ne korkunç ıstıraplara v e işken​c elere
katlanıy orlardı. Bir güneş ışığının, uy uklay an bir
orm an parçasının, daha üç y ıl önce işaret​l enm iş,
ağaçların en kuy tu y erindeki serin bir kay ​n ağın onlar
için bu derece büy ük bir değer taşı​m ası m üm kün m ü
idi? Serseri, bir kay nağa ka​v uşm ay ı, sev gilisine
kav uşm ay ı hay al eder gibi hay al ediy or, bu kay nağı
bunu çev reley en otları, çalılıklar arasında ötm ekte
olan kuşu rüy asında görüy ordu. Raskolnikov , etrafına
dikkatle bak​t ıkça, anlaşılm ası daha da zor olan başka
örnek​l er görüy ordu.
Hapishanede, içinde y aşadığı çev rede, hiç şüphe
y ok ki, farkında olm adığı, daha doğrusu hiç de fark
etm ek istem ediği birçok şey ler v ardı. Adeta gözleri
y erde y aşıy ordu. Etrafına bakm ay ı iğrenç v e
day anılm az buluy ordu. Am a eninde so​n unda birçok
şey lere şaşm ay a başladı. Böy lece, elinde olm ay arak,
ev v elce şüphe bile etm ediği bir​ç ok şey ler gözüne
çarptı. Um um i olarak v e her şey den fazla onu şaşırtan
şey , kendisiy le bütün bu hapishane arkadaşları
arasındaki korkunç v e aşıl​m az uçurum oldu. Sanki o
v e ötekiler, başka başka m illetlerden kişilerdi.
Birbirlerine, inanm azlıkla, hatta düşm anca
bakıy orlardı. Ay rılıklarının um u​m i sebeplerini
biliy or v e anlıy ordu. Am a bu se​beplerin, gerçekten de
bu kadar derin v e kuv v etli olabileceğine, eskiden asla
ihtim al v erm iy ordu. Hapishanede, siy asi suçlardan
m ahkûm olm uş Polony alılar da v ardı. Bunlar bütün
bu hapishane halkına düpedüz köle v e cahil kim seler
gözüy le, y üksekten bakıy or, onları küçüm süy orlardı.
Am a Raskolnikov Polony alıların, bu görüşüne ortak
olam ıy ordu. Çünkü bu cahillerin, birçok sahalar​da şu
Polony alılardan kat kat akıllı olduklarını açıkça
görüy ordu. Burada, Polony alıları fev kalâ​de
küçüm sey en Ruslar da v ardı. Meselâ eski bir subay la
iki papaz okulu talebesi bunlardandı. Raskolnikov
onların da y anıldığını açıkça görü​y ordu.

Kendisine gelince, onu sev m iy or v e hepsi on​dan


kaçıy orlardı. Hatta gitgide ondan nefret eder bile
olm uşlardı. Niçin? Bunun sebebini bilm iy or​du.
Kendisinden çok daha ağır cinay etler işlem iş olanlar,
onu küçüm süy or, onunla, işlediği cina​y etle alay
ediy orlardı:

— Sen asil bir adam sın diy orlardı, balta ile adam
öldürm ek sana m ı kaldı; bu, asil adam ların y apacağı
iş değildir.

Paskaly anın ikinci haftasında, ibadet sırası


bulunduğu koğuşla birlikte ona da gelm işti. O da
herkes gibi kilisey e gitm iş v e başkalarıy la beraber dua
etm işti. Bir gün, sebebini kendisinin de bilm ediği bir
şey y üzünden, aralarında kav ga çıkm ıştı. Hepsi
birden, kudurm uşçasına üzerine saldırdılar:
— Sen dinsizsin! Sen Allah’a inanm ıy orsun! Seni
gebertm eli, diy e bağrışıy orlardı. Hâlbuki Raskolnikov
hiçbir zam an onlarla Allah üzerin​de, din üzerinde
konuşm am ıştı. Am a işte şim di onu bir dinsiz gibi
öldürm ek istiy orlardı. Delikanlı susuy or, onlara itiraz
etm iy ordu. Bir m ahkûm , korkunç bir öfke içinde onun
üzerine atıldı. Ras​k olnikov , ağzını açıp bir şey
söy lem eden onu bek​l edi; kaşı bile kım ıldam am ış,
y üzünün bir çizgisi bile oy nam am ıştı. Gardiy an tam
v aktinde y etişe​r ek onunla katil m ahkûm arasına
atıldı. Yoksa kan dökülm esi işten bile değildi.

Onun çözem ediği m eselelerden biri de her​k esin


Sony a’y ı niçin bu kadar sev diği idi? Kızca​ğ ız onların
sev gisini kazanm ak peşinde koşm uy or​du. Mahkûm lar
ona sey rek olarak, ancak bazen çalışm a y erinde,
Raskolnikov ’u bir dakika için görm ey e geldiği sırada
rastlıy orlardı. Hâlbuki her​k es onu tanıy or,
Raskolnikov ’un peşi sıra buralara kadar geldiğini de
biliy orlardı. Onun nasıl y aşadığını, nerede
oturduğunu da öğrenm işlerdi. Sony a onlara para
v erm iy or, herhangi bir hususi iş​l erini de
görm üy ordu. Yalnız bir sefer, Noel y ortusunda, bütün
m ahkûm lara, hediy e olarak, çörek v e pasta
getirm işti. Am a y av aş y av aş m ahkûm larla Sony a
arasında daha sıkı bağlar kuruldu. Sony a onların
ailelerine m ektuplar y azıy or v e postay a atıy ordu.
Mahkûm ların şehre gelen ka​dın erkek akrabaları,
m ahkûm lara getirdikleri eş​y aları, hatta paraları,
y ine onların tav siy esiy le Sony a’y a bırakıy orlardı.
Mahkûm ların karıları v e m etresleri onu tanır,
ziy aretine giderlerdi. Ras​k olnikov ’u görm ek için
m ahkûm ların çalıştığı y ere geldiği, y ahut,
angary ay a giden bir m ahkûm kafilesiy le karşılaştığı
zam an, m ahkûm ların hepsi şapkalarını çıkarır, hepsi
onu say gı ile selâm larlar v e ona: “Matuşka Sofy a
Sem y onov na, sen bizim sev im li, nazik anam ızsın!”
derlerdi. Ev et, bu kaba saba, bu dam galı kürek
m ahkûm ları, bu küçük, bu çelim siz v arlığa böy le
seslenirlerdi. Sony a gülüm sey erek onları selâm lardı.
Onun gülüm sey işini hepsi de sev erlerdi. Onun
y ürüy üşünü de sev erler, y ürüy üşünü görm ek için
dönüp dönüp ar​k asından bakarlar, onu öv erlerdi.
Böy le ufak tefek oluşunu bile öv erler, artık nesini
öv eceklerini bile bilem ezlerdi. Ona tedav i için bile
giderlerdi.

Raskolnikov , büy ük perhizin sonunu ve


paskaly ay ı hapishanede geçirdi. Artık iy ileşm ey e
başladığı sırada, daha hasta y atarken, nöbet ateşleri
say ıklam alar arasında gördüğü rüy aları hatırladı.
Hastalığı sırasında, rüy asında, güy a bü​t ün
düny anın, Asy a’nın göbeğinden Av rupa’y a gelm ekte
olan, görülm em iş, işitilm em iş bir v eba afeti ile m ahv a
m ahkûm olduğunu gördü. İm ti​y azlı çok az kişi
m üstesna, herkes ölecekti. İnsan v ücuduna y erleşen
y eni birtakım trişinler, m ik​r oskobik v arlıklar,
türem işti. Am a bu v arlıklar, akıl v e iradesi olan
birtakım ruhlardı. Bu m ikrop​l arı kapanlar, hem en
zırdeli bir hale geliy orlardı. Am a insanlar hiçbir
zam an, kendilerini bu m ik​r oba bulaşanların
hissettikleri kadar, bu derece akıllı, doğrulukta bu
derece sarsılm az hissetm e​m işlerdi. Onlar, kararlarını,
ilm î araştırm alarının sonuçlarını, ahlâkî v e dinî
inanışlarını hiçbir zam an bu kadar sağlam v e
sarsılm az hissetm em iş​l erdi. Bütün köy ler, bütün
şehirler, bütün m illet​l er bu hastalığa tutuluy or v e
çıldırıy orlardı. Her​k es endişe v e telâş içinde idi. Kim se
kim sey i anlam ıy ordu. Herkes gerçeğin y alnız
kendisinde ol​duğunu sanıy or, başkalarına bakarak
ıstırap çeki​y or, göğsünü y um rukluy or, ağlıy or,
ellerini ov uşturuy ordu. Kim i, nasıl m uhakem e
edeceklerini bilm iy orlardı. Ney in iy i, ney in kötü
olduğunda anlaşam ıy orlardı. Kim i m ahkûm etm ek,
kim i be​r aat ettirm ek gerektiğini bilm iy orlardı.
İnsanlar, m anasız bir öfke içinde birbirlerini
öldürüy orlar​dı. Birbirlerine karşı büy ük ordular
halinde top​l anıy or, am a bu ordular daha y olda iken,
birden​bire kendi kendilerini kırm ay a başlıy or, safları
dağılıy or, m uharipler birbiri üzerine saldırıy or,
birbirini boğazlıy or, doğruy or, ısırıy or, birbirini
y iy ordu. Şehirlerde bütün gün felâket çanları ça​-
lınıy ordu. Herkes çağrılıy ordu, am a kim in tara​-
fından, niçin çağrıldığını kim se bilm iy ordu. Her​k es
telâş v e hey ecan içinde idi. Harcıâlem bütün
zanaatlar bırakılm ıştı, çünkü herkes, kendi düşün​-
cesini, kendi düzelttiği şey leri ileri sürüy or v e bir
anlaşm ay a v arm ak m üm kün olam ıy ordu. Toprak
işleri durm uştu. Şurada burada insanlar, küm eler
halinde toplanıy or, herhangi bir şey hakkında be​-
raberce karar v eriy or, ay rılm ay acaklarına dair and
içiy orlardı. Am a arkasından hem en, az önce teklif
ettiklerinden bam başka bir şey y apm ay a
başlıy orlardı. Birbirlerini suçlam ay a koy uluy or,
döv üşüy or v e v uruşuy orlardı. Derken y angınlar v e
açlık başlıy ordu. Her şey v e herkes m ahv olu​y or, v eba
artıy or, durm adan ortalığa y ay ılıy ordu. Bütün
düny ada ancak birkaç kişi kurtulabilm işti. Bunlar,
y eni bir insan nesli, y eni bir y aşay ış kur​m akla,
y ery üzünü y enileştirm ekle ve tem izlikle
görev lendirilm iş, tem iz, seçkin kim selerdi. Am a hiç
kim se, hiçbir y erde bu adam ları görm em iş, hiç kim se
onların sözlerini v e seslerini duy m a​m ıştı.

Bu saçm a say ıklam anın hafızasında bu kadar


hazin v e ıstıraplı bir şekilde y er etm esi, bu hum m alı
rüy a izlem lerinin bu kadar uzun sürm esi,
Raskolnikov ’a ıstırap v erm ekte idi. Paskaly anın
üzerinden iki hafta geçm işti. Hav alar ısınm ış, güneşli
ilkbahar günleri gelip çatm ıştı. Hastanedeki
m ahkûm lar koğuşunun (altlarında nöbetçi​n in
dolaştığı dem ir parm aklıklı) pencereleri açıl​m ıştı.
Sony a. Raskolnikov ’un bütün hastalığı dev am ınca,
onu ancak koğuşunda iki sefer y oklay abilm işti. Her
seferinde izin alm ak gerekiy ordu, bu ise kolay bir iş
değildi. Am a Sony a, ay rıca akşam üzerleri, bazen
av luda bir dakikacık olsun durabilm ek, hiç olm azsa
uzaktan koğuşun pence​r elerine bakm ak için, sık sık
hastane av lusuna, pencerelerin altına geliy ordu.
Raskolnikov , he​m en hem en tam am ıy la iy ileştiği bir
akşam üzeri, uy um uştu. Uy anınca, tesadüfen
pencerey e y aklaş​t ı. Birdenbire, uzakta, hastane
kapısında Son​y a’y ı gördü. Sony a ay akta duruy or,
sanki bir şey bekliy ordu. O anda Raskolnikov ’un
y üreğine san​k i bir şey saplanm ış gibi oldu. Titrey erek
pencere​den uzaklaştı. Ertesi gün Sony a gelm edi, daha
er​t esi gün de ondan ses seda çıkm adı. Raskolnikov ,
Sony a’y ı sabırsızlıkla beklediğini fark etti. Niha​y et
onu hastaneden taburcu ettiler. Hapishane​y e gelince,
m ahkûm lardan, Sofy a Sem y onov na’nın
hastalandığını, ev inde y atm akta olduğunu, hiçbir
y ere çıkm adığını öğrendi. Raskolnikov çok
m eraklanm ıştı. Ondan bir haber alabilm ek için ev ine
adam gönderdi. Kısa bir zam an sonra, has​t alığının
tehlikeli olm adığını öğrendi. Raskolnikov ’un
kendisiy le ilgilendiğini, m erak ettiğini ha​ber alan
Sony a, ona kurşun kalem le y azılm ış bir tezkere
gönderdi v e şim di çok daha iy i olduğu​n u, hastalığının
basit bir soğuk algınlığından iba​r et olduğunu,
y akında, hem de çok y akında ken​disini işy erinde
görm ey e geleceğini bildirdi. Bu tezkerey i okurken,
Raskolnikov ’un y üreği hızlı hızlı v e şiddetle çarptı.

Hav a y ine açık v e sıcaktı. Raskolnikov , sa​bah


erken, saat altıy a doğru işe çıktı. Irm ağın kıy ısındaki
barakalarda alçı taşı pişirilen fırında ça​l ışm ay a
ay rılm ıştı. Oray a topu topu üç kişi y ol​l anm ıştı.
Mahkûm lardan biri y anına gardiy an alarak bir alet
getirm ek üzere kaley e gitti, ötekisi, odunları taşıy ıp
fırına istif etm ey e koy uldu. Ras​k olnikov , barakadan
çıkarak kıy ıy a geldi. Bara​k anın dibine istif edilm iş
kütüklerin üzerine otur​du. Geniş v e ıssız ırm ağı sey re
daldı. Bu y üksek kıy ıdan, gözün alabildiğine geniş bir
çev re görünüy ordu. Irm ağın öteki uzak kıy ısından,
belli be​l irsiz bir şarkı sesi gelm ekte idi. Orada, güneşle
y ıkanan uçsuz bucaksız stepte güçlükle fark edi​l en
küçük, siy ah noktalar halinde, göçebe çadır​l arı
görünüy ordu. Orada hürriy et v ardı. Orada,
buradakilere hiç benzem ey en bam başka insanlar
y aşıy ordu. Orada zam an sanki durm uştu. Orada
sanki hâlâ, İbrahim ile sürüsünün çağı geçm em iş​t i.
Raskolnikov oturuy or, kım ıldam adan, gözlerini
ay ırm adan bakıy ordu. Düşünceleri hüly a, istiğrak
halini alıy ordu. Hiçbir şey düşünm üy ordu. Am a bir
sıkıntı onu hey ecanlandırıy or, ona ıstırap v e​r iy ordu.
Birdenbire y anı başında Sony a belirdi. Ya​v aşçacık
y aklaşm ış, y anına oturm uştu. Henüz da​h a çok
erkendi. Sabah serinliği daha y um uşam am ıştı.
Sony a’nın sırtında eski, fakir m antosu, başında da
y eşil örtüsü v ardı. Çektiği hastalığın iz​l erini taşıy an
y üzü zay ıflam ış, sararm ış, süzülm üş​t ü. Delikanlıy a
tatlı tatlı gülüm sedi. Am a âdeti üzere, ürkek ürkek
elini uzattı.

Sony a ona elini, her zam an böy le ürkek ür​k ek


uzatırdı. Bazen de sanki reddedileceğinden
korkuy orm uş gibi hiç uzatm azdı. Delikanlı her
zam an, âdeta tiksinerek kızın elini sıkar, canı sıkıl​m ış
bir halde onu karşılar, bütün ziy aret m üddetince
ağzını açıp onunla bir tek lâf etm ezdi. Zam an olurdu
ki, kızcağız onun karşısında titrer, de​r in bir acı ile
y anından ay rılırdı.. Am a bu sefer elleri birbirinden
ay rılm adı. Raskolnikov kıza acele bir göz attı. Hiçbir
şey söy lem edi v e göz​l erini y ere indirdi. Yalnızdılar.
Onları kim secikler görm üy ordu. Gardiy an bu sırada
başka tarafa dönm üştü.

Nasıl oldu, bunu kendisi de bilm iy ordu. Am a sanki


biri ansızın onu y akalam ış v e genç kı​zın ay aklarına
atm ıştı. Sony a’nın dizlerine sarıla​r ak ağlıy ordu. Kız
ilk anda fena halde korktu, y üzü sapsarı kesildi.
Yerinden fırladı v e titrey erek ona baktı. Am a hem en o
saniy ede, o anda, her şey i anladı. Gözlerinde sonsuz
bir saadet parladı. Raskolnikov ’un kendini sev diğini,
sınırsız bir aşk​l a sev diğini, nihay et bu anın gelip
çattığını, zerre kadar şüphesi kalm adan anlam ıştı.

Konuşm ak istediler am a konuşam adılar.


Gözleri y aşlı idi. İkisi de solgun, ikisi de bitkin​di.
Am a bu hastalıklı bu solgun y üzlerde, daha şim diden,
y enileşm iş bir geleceğin, y eni bir y aşa​y ış için
dirilm enin şafağı parlam akta idi. Aşk on​l arı diriltm iş,
birinin kalbi ötekinin kalbine tüken​m ez bir hay at
kay nağı olm uştu.

Beklem ey e v e day anm ay a karar v erdiler,


önlerinde daha y edi y ıl v ardı. O zam ana kadar ne
day anılm az azaplar çekecekler v e ne sonsuz saadetler
duy acaklardı! Am a Raskolnikov y eniden dirilm işti. O
bunu biliy ordu, y enileşen v arlığıy la bunu iy ice
hissediy ordu. Sony a’y a gelince, o zaten y alnız
Raskolnikov ’un v arlığıy la y aşı​y ordu!

O günün akşam ı, koğuşun kapısı üstüne ka​pandığı


v akit Raskolnikov ranzay a uzanm ış, Sony a’y ı
düşünüy ordu. O gün, eski düşm anları olan bütün
m ahkûm ların, artık kendisine başka bir gözle
baktıklarını bile sandı. Hatta kendisi onlar​l a
konuşm uş, m ahkûm lar da ona tatlı tatlı cev ap​l ar
v erm işlerdi. Şim di bunları hatırladı. Zaten bu​n un
böy le olm ası gerekiy ordu. Şim di artık her şey in
değişm esi lâzım değil m i idi?

Sony a’y ı düşünüy ordu. Zav allı kızı dev am lı olarak


nasıl üzdüğünü, y üreğini nasıl y araladığını hatırladı.
Onun solgun, zay ıf, m innacık y üzünü hatırladı. Am a
artık bu hatıralar, şim di onu he​m en hem en hiç
üzm üy ordu. Çünkü artık, kızın bütün çektiklerini
sonsuz bir sev gi ile nasıl ödey eceğini biliy ordu.

Hem geçm işe göm ülü bütün bu acılar da ne


dem ekti? Şu ilk coşkunluk anında her şey , hatta
işlediği cinay et de, uğradığı m ahkûm iy et de, Si​-
biry a’y a sürülüşü de ona uzak v e y abancı kalıy or,
sanki onun başına gelm em iş bir olay gibi görünü​-
y ordu. Zaten bu akşam o, herhangi bir şey üze​r inde
uzun uzun düşünecek, zihnini herhangi bir nokta
üzerinde toplay acak durum da değildi; şu anda, şuurlu
olarak herhangi bir şey i çözm esi de im kânsızdı. Şu
anda sadece duy gu ile y aşıy ordu. Mantık y erine
hay atın kendisi geçm işti. Şuurunda, bam başka
şey lerin hazırlanm ası lâzım dı.

Yastığının altında bir İncil v ardı. Ani bir ha​r eketle


onu aldı. Bu kitap Sony a’nındı. Kız ona, “Lazar’ın
Dirilişi” parçasını bu kitaptan okum uş​t u.
Mahkûm iy etinin ilk günlerinde, Sony a’nın ken​disini
dinî bir baskı altına alacağını, boy una İncil’den
bahsedeceğini, onu bu kitabı okum ay a zorlay acağını
sanm ıştı. Am a kızın, bir sefer olsun bun​dan söz
açm adığını, bir sefer olsun ona İncil v er​m ey i teklif
etm ediğini büy ük bir hay retle gördü. Bu İncili,
hastalığından az önce, kendisi kızdan istem iş, o da,
hiçbir şey söy lem eden getirip v er​m işti. Bu ana kadar
onu hiç açm am ıştı.

Kitabı şim di de açm adı. Am a bir düşünce şim şek


gibi aklından geçti: “Artık onun inanışı, niçin benim
inanışım olm asın? Hiç olm azsa onun duy guları, onun
çabaları….”

Sony a da o gün bütün gün hey ecan içinde idi.


Hatta geceley in tekrar hastalandı. Am a o ka​dar
m esuttu ki, ansızın öy lesine m esut olm uştu ki,
duy duğu saadetten âdeta korkm uştu. Yedi y ıl y al​n ız
y edi y ıl! Saadetlerinin ilk sarhoşluk anında, ikisine de,
bu y edi y ıl, y edi gün gibi geliy ordu. Raskolnikov , bu
y eni hay atın kendisine bedav a v erilm ediğini, onu çok
pahalıy a, gelecekte y apa​c ağı büy ük fedakârlıklarla
satın alm ak gerektiğini henüz bilm iy ordu. Am a
burada, y eni bir hikây e, bir adam ın derece derece
y enileşm esinin; y av aş y av aş y eniden hay at
buluşunun, bir düny adan bir başka düny ay a
geçişinin, şu ana kadar hiç bilm e​diği y eni bir gerçekle
tanışm asının hikây esi başlıy or. Bu y eni bir eserin
konusu olabilir. Am a bizim şim diki hikây em iz burada
bitiy or.

SON

You might also like