Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 16

ANLATICI KAVRAMI, SİNEMATOGRAFİDE ANLATICI TİPOLOJİSİ

VE ÖRNEK ÇÖZÜMLEMELER
Mustafa Sözen*
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, öykü anlatım aracı olarak sinematografide öykülemenin asal unsurlarından
biri olan anlatıcı kavramının nasıl biçimlendiğini irdelemek ve örnek çözümlemeler aracılığıyla
bunun açınımı yapmaktır. Anlatıcı, öykülemede olayları, durumları, olguları anlatan, sanatçı ile
okur/izleyici arasındaki ‘sanal bir ara-kişi’ olarak tanımlanır. Kurgu dünyanın içinde yer alan bu
‘ara-kişi’, olay, oluşum ve figürleri aktarma işlevini yerine getirirken değişik formlarda karşımıza
çıkabilmektedir. Niteliği ne olursa olsun bütün anlatıların örtük bir dizge/sistem aracılığıyla oluş-
turulmasından dolayı; anlatı metinlerinin sistematik analizinde anlatıcı tipolojisinin saptanması
asal unsurlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır; çünkü sanatsal okuma süreçlerinde, metinle-
rin yapısal boyutlarını tanımlayıcı (descriptive) okumalar yapmak, anlatının niteliğinin daha iyi
tanımlanabilmesi için bir ön koşul gibidir.
Anahtar sözcükler: Anlatıbilim, anlatı, anlatım, sinematografik anlatıcı

THE NOTION OF NARRATOR, THE NARRATOR TYOPLPGIES IN CINEMA


AND SAMPLE ANALYSES

ABSTRACT
Narrator is one of the main aspects of story telling. The aim of this work is to search on the way
the narrator emerges as a story telling vehicle in cinematography and explain it with the samples.
Narrator, can be described as a virtual person, mediates between the artist and the read-
er/spectator, tells about the happenings, situations and so on. This medium-person that exists in
this virtual land can appear in different forms while it explains what was happening. Since all the
narrations are made up of a covered systematics, description of the narrator typology is one of the
main aspects on analysing the narrative texts. Because, descriptive readings of text structures is a
necessary understand the type of narrative.
Keywords: Narratology, narrative, narration, cinematographic narrator

1. GİRİŞ Anlatıyı oluşturan unsurlar (narrative agents)


içinde yer alan ‘anlatıcı’, kuşkusuz ki önem ve
Öykülemeyi (narrating), anlatının (narrative) işlev bakımından öncelikli konuma ve ağırlığa
üretimi ya da anlatmak eylemi olarak tanımlar- sahiptir. Anlatılar mutlak olarak onun etrafında
sak, o zaman bize kim ve nasıl anlatıyor soru- kurulur ve kurgulanır. O olmadan öykülemede
larını bulmak zorunda kalırız. Bütün anlatı yer alan oluşumları ve gelişmeleri anlatmak,
metinleri, temel olarak bir ‘olay örgüsü (plo- olayları nakletmek ve olayların akışında rol
ting)’ ile bunu sunacak bir ‘anlatıcıya (narra- alan figürleri tanıtmak mümkün olmaz; bir
tor)’ dayanır. Bu iki unsur (olay örgüsü + anla- başka görevi de, konu ile izleyici arasındaki
tıcı) anlatıların olmazsa olmaz değişkenleridir. bağlantıyı kurarken, yapıtın biçemini geliştiren
unsur olarak işlev görmesidir.
Bir başka deyişle anlatıcı, bir anlatıda olayları
okuyucuya/izleyiciye aktaran/anlatan kişi ola- Anlatıcı olmadan anlatı yoktur. O, öyküyü
rak öykülemenin ayrılmaz bir parçasıdır. Anla- isterse öyküyü zaman-dizimsel (chronological)
tıcılar, öyküyü anlatması için yazar tarafından ya da zamansal değişimler içinde (anachrony)
seçilmiş, yaratılmış, kurmaca kişilerdir ve tıpkı aktarabilir; karakterlerin düşüncelerini gizler ya
öykü kahramanları gibi soyutturlar, yaşanılan da açığa vurabilir. Bir başka deyişle anlatıcılar,
gerçek dünyada karşılıkları yoktur. anlatı dünyasının hem yapıcı hem de yansıtıcı
unsuru olarak işlev görürler ve bundan dolayı

*
Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Selçuk İletişim, 5, 2, 2008

da anlatıcı, yazar ile okur arasındaki ‘ara-kişi’ kadar farklılıklar olsa da, olaylar (events),
olarak tanımlanırlar. olayların yinelenmesi (repetition), olay örgüsü
(plot), kişiler (character) ve kişileştirme (chara-
1.1 Çalışmanın Metodolojisi cerization) gibi unsurlar her iki kurmaca yapıda
da benzerlikler taşır ve bu nedenle sinematog-
Anlatıbilim`e (narratology) büyük katkılar rafik anlatılara da uygulanabilir. Bu uygula-
getiren Gerard Genette, çözümleme metodolo- madan elde edilen veriler de, sinematografik
jisini metnin kendisiyle sınırlı tutarak, anlatı anlatının inşası konusunda bize farklı ve yeni
gerçekliğinin (narrative reality) üç yönünü okuma süreçlerinin olabileceğini gösterir. Bu
birbirinden ayırt eder: argümandan yola çıkan bir dizi araştırmacı
Genette`nin metodolojisini sinemaya uyarlayan
- Söylem (discourse) anlatının söylemini ya da
kuramsal çerçeveler geliştirmişlerdir.
metnin niteliğini tanımlar,
Sinema anlatıbilimi üzerine yapılmış araştırma-
- Öykü (story) anlatının içeriğini, yani anlatı
ları baz alarak oluşturulan bu çalışmada; çö-
tarafından düzenlenen kronolojik olaylar düze-
zümlemesi yapılan filmlerin evren ve örnekle-
nini tanımlar,
mini, Nisan 2007’de gerçekleşen İstanbul Film
- Anlatım/anlatış (narration) anlatı eyleminin Festivali`nin Ulusal Yarışma kategorisinde yer
üretilme biçimini tanımlar. alan on altı filmden üçü olan Özer Kızıltan`ın
‘Takva (2006)’, Yüksel Aksu`nun ‘Dondur-
Anlatı çözümlemesinde bu üçlü ayrışmaya
mam Gaymak (2006)’ ve Ömer Uğur`un ‘Eve
oldukça sık başvurulur; daha doğrusu
Dönüş (2006)’ adlı filmleri oluşturmaktadır.
Genette’in getirdiği çözümleme metodolojisi,
anlatı modülasyonunun (zaman, kip ve çatı)
2. ANLATICI KAVRAMININ AÇINIMI
açımlanmasında yol gösterici olarak oldukça
sık kullanılır. Genette, roman anlatısını esas
Anlatma esasına bağlı kurgusal anlatılarda olay
almış ve onu ‘zaman, kip ve çatı’ olarak üç ana
ve/veya olaylar dizisi, ilk akla geldiği gibi
bağımsız değişkene indirgeyerek çözümleme
yazar tarafından sunulmaz. Yazarın tasarladığı
metodolojisini geliştirmiştir (Henderson 1986:
sanal bir kişi/varlık tarafından anlatılır ve o,
2).
metnin kurgusal inşasında belirleyici bir rol
- Zaman (time) düzen, süre ve sıklık kavramla- oynar; bu nedenle her yazar ifade etmek istedi-
rını içerir ve anlatıyla öykü arasındaki zaman- ği düşünceye, anlatacağı olaya ve yapıtına
sal ilişkilerle ilgilidir, vermek istediği şekle uygun olan anlatıcı(lar)
yaratmak zorundadır.
- Kip (mood) anlatının temsil edilişinin (narrra-
tive representation) biçim ve dereceleriyle
2.1. Yazar-Anlatıcı İlintisi
ilgilidir. Kipin ana alt kategorileri anlatı mesa-
fesi (narrative distance) ve anlatı perspektifidir Amerikalı yazar P. Auster, Le Monde gazete-
(narrative perspective), sinde kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle
der: “Romanlarda beni büyüleyen bir şey var.
- Çatı (voice) öykülemenin eylem kipiyle ilgi-
Kitabın kapağında bir isim görürüz, bu yazarın
lidir. Özne dendiğinde söz konusu olan yazar
adıdır. Ancak kitabı açarız ve konuşan sesi
ya da yönetmenin kendi değil, öyküde kendini
değildir, bu anlatıcının sesidir. Bu ses kime
dile getiren öznedir.
aittir? Eğer birey olarak yazarın sesi değilse,
yazanın sesidir, yani bir kurmacadır (Kıran ve
Hemen belirtelim ki, Genette`in roman anlatıla-
Kıran 2003: 95).
rına yönelik olarak kurduğu bu modellemenin
sinematografik anlatılara doğrudan uygulanma-
Bir anlatının olabilmesi için bir anlatıcının ve
sı pek de kolay olmamaktadır, çünkü kurgusal
bir de örtük okuyucunun bulunması gerekir ve
bir anlatı olarak filmsel metinler (iconic fic-
bunlar bir metinde kendi yerlerine geçen tem-
tion/screen texts) ile yazınsal metinler (verbal
silciler (agent) tarafından ifade edilir. Bir
fiction/written texts) arasında farklılıklar var-
öyküyü yazan, metni üreten onun yazarıdır,
dır. Bu nedenle Genette`in analiz değişkenleri-
yazılan eseri belli bir anda ve belli bir yerde
nin film çözümleme uyarlamasında yeniden
okuyan ise okuyucudur ve bunlar gerçek
düzenlenmesi gerekmektedir. Fakat her ne

168
Anlatıcı Kavramı, Sinematografide Anlatıcı Tipolojisi... (167-182)

kişilerdir; oysa ‘anlatıcı’ ve ‘örtük okuyucu’ bir -Doğrulama işlevi (testimonial function):
anlatının gerçekleşebilmesi için düşünülmüş Anlatıcı, öykünün doğru olduğunu, olayların ve
sanal ara-kişilerdir (Lothe 2000: 16). bilgi kaynaklarının güvenilir olduğunu onaylar;
Wayne Booth tarafından insan biçimli varlık -İdeolojik işlevi (ideological function):
olarak kabul edilen ve genellikle ‘yazarın Anlatıcı, bilgi vermek ya da bilgece yorumlar
ikinci ben’i olarak tanımlanan örtük yazar, yapmak için öykünün doğrudan içine girerek
bütün olarak eseri kapsayan bir bilinçlilik hali açıklamalar yapar (Genette 2005: 129).
olarak düşünülür. Şüphesiz böyle bir yapının
yaratıcısı gerçek yazardır. Örtük yazar okuyucu 2.3. Modern Anlatılarda Anlatıcı Tipolojisi
tarafından yeniden yaratılır. Burada psikolojik
bir karışıklık da içeren gerçek yazar, örtük Bir anlatıda anlatıcının yokluğu söz konusu
yazar ilişkisine temas etmek gerekirse, ikincisi, olamaz, ancak konumu, düzeyi ve işlevi değiş-
yani örtük yazar genelde, bir kurgu anlatının ken olabilir. Geleneksel romanda öyküleme
gerçek yazarından ‘moral ve zeka standartları ‘anlatma’ ağırlıklı sunulurken, modern roman-
açısından’ daha üstündür. Gerçek yazar nesnel da ‘gösterme-anlatma’ ağırlıklı olarak sunulur.
hayatın sınırları içerisinde kalmak zorunda İlkinde anlatıcı ön plandadır ve konum olarak
iken, örtük yazar kendi varlığını da kurmacanın ‘eser’ ile ‘okuyucu’ arasında yer alır. İkincisin-
içinde oluşturarak daha geniş bir vizyona sahip de ise, anlatıcının varlığı en aza indirilir ve
olabilir, yazardan daha akıllı, daha duyarlı, olaylar, tıpkı tiyatroda olduğu gibi, ‘sahne’
yerine göre daha duygulu, hatta daha yetkin ve tekniğiyle verilir; hazırlanan mizansenlerle
daha seçkin birisi olarak var olabilir (Demir kişilerin kendilerini tanıtmalarına imkân hazır-
1995: 26-27). lanır.
Bazı anlatılarda yazar ile anlatıcı birbirine çok Bu uygulama sonucunda geleneksel romanda
benzer ve okur bunu kolayca fark etmeyebilir. anlatıcının tanrısal konumu (olympian position)
Bir anlatının somut olarak var olan yazarı, büyük ölçüde beşeri konuma indirgenir. Deği-
anlatının anlatıcısıyla hiçbir bakımdan karıştı- şen konum, anlatıcının varlığını ve sesini zayıf-
rılmamalıdır. Anlatıcının kişiliği, kendisine latırsa da, romanı güçlendirir. Modern romanın
kişilik kazandıran yazarın kimliğinden farklı- insan gerçeğini anlatmada daha başarılı olma-
dır, sözgelimi bir romanın yazarı kadın, anlatı- sını, biraz da burada, söz konusu değişimde
cısı da erkek olabilir ya da bunun tam tersi aramak gerekir. Bu değişimde ‘çoğul bakış
(Kıran ve Kıran 2003: 96). açısı`nın (multiple focalization) önemli bir rolü
vardır. Örneğin çoğul bakış açısı olarak Adalet
2.2. Anlatıcının İşlevleri Ağaoğlu`nun ‘Bir Düğün Gecesi’ adlı roma-
nında bağımsız iç monologlar aracılığıyla kur-
Herhangi bir anlatıdaki anlatıcı salt olayları gulanan ‘bilinçakımı’ tekniği kullanılmıştır.
aktaran değil, belirli işlevleri yerine getiren bir Aynı tekniği Oğuz Atay`ın ‘Tutunamayanlar’
varlıktır. Gerard Genette anlatıcının işlevlerini adlı romanında da görmekteyiz. Fakat her iki
‘mesafe’ kavramını temel alarak, beş alt romanın anlatıcı tasarımı bir diğerinden farklı-
başlıkta sıralamıştır. dır: Bir Düğün Gecesi`nde anlatıcı olabildiğin-
ce siliktir, yerini yalnızca birinci kişi ağzından
-Öyküleme işlevi (narrative function): Bu,
ve sessiz olarak içten konuşan karakterlere
temel bir işlevdir. Her anlatıda bu rol, anlatıcı
bırakmıştır. Tutunamayanlar`daki anlatıcı ise,
tarafından yerine getirilir;
üçüncü kişi ağzından ama karakterin kendi
-Yönlendirme işlevi (directing function): bilincinden geçiyormuş gibi konuşmaktadır
Anlatıcı, metniyle ilgili yorum yapmak için (Tekin 2002: 29).
öyküyü yarıda kestiği zaman yönlendirme
işlevini kullanmış olur; 2.4. Anlatıcının Bakış Açısı
-Bildirişim işlevi (communication function): Bakış açısı (point of view) kavramını
Anlatıcı, okuyucuya hitap ederek onunla ilişki açımlayabilmek için anlatı perspektifi (narrative
kurmaya çalışır; perspective) kavramını tanımlamamız gerekir:
Anlatıdaki sesle (voice), anlatının perspektifi
farklı kavramlardır. Anlatı perspektifi,

169
Selçuk İletişim, 5, 2, 2008

anlatıcının benimsediği bakış açısıdır; Genette ter)’ terimleriyle kavramlaştırır. ‘Coming to


bunun için ‘odaklanma’ (focalization) terimini Terms’ başlıklı kitabında bunu şöyle açıklar:
kullanır. Anlatıcı, sahip olduğu bakış açısı içinde “Bakış açısı terimini daha iyi anlamak için iki
öykü dünyasından tercihine göre bir alan boyutta ele alınmalıdır: ‘Anlatıcının bakış
sınırlaması yapar. açısı’ ve ‘karakterin bakış açısı’. Buradan yola
çıkarak anlatıcının konumunu ve diğer zihin-
Bakış açısı terimi temel olarak iki ayrı unsura
sel/düşünsel yaklaşımlarının söylem içindeki
gönderme yapar: Birincisi bakışın ‘şey’lere
işlevlerini tanımlamak için ‘slant’ (1) terimini
olan uzaklığı, ikincisi ise bakış noktasının
öneriyorum. Öykü dünyası içindeki karakterin
sahip olduğu düşünsel konum (mental posi-
deneyimlerini daha geniş bir perspektif içinde
tion). İlki, anlatıcının, ikincisi ise izleyicinin
yer alan zihinsel olayları algılayışını, duygula-
anlatıya karşı mesafesi ve zihinsel duruşunu
rını, anılarının aktarımını ise ‘filtre’ terimiyle
ifade eder (Chatman 1990:139). Hemen
karşılıyorum. Slant, anlatıcının psikolojik,
belirtelim ki, bir anlatının yapısal omurgasını
sosyolojik ve ideolojik duruşunu gösteren bir
oluşturan anlatıcı ile bakış açısı kavramları
yapıyı içerirken; filtre, karakterin bilincini,
birbirleriyle ilintili olsalar da aralarında olduk-
algısını, duygulanımını, olaylardan çıkardığı
ça belirgin fark vardır. Genette şu iki soruyu
deneyimlerini içerir. Bu iki terim, Genette`nin
sorarak anlatıcı ile bakış açısını/odaklanmayı
‘kim konuşuyor’, ‘kim görüyor’undan ayırt
net bir şekilde birbirinden ayırır: Anlatıda ‘kim
edici özelliklere sahiptir. Benim görüşüme
konuşuyor’ sorusunun yanıtı bizi anlatıcıya
göre, karakter öykü dünyasında önemli bir yeri
götürürken, ‘kim algılıyor ve görüyor’
işgal eder ve olaylar onun algısıyla sunulur,
sorusunun yanıtı bizi bakış açısına götürürür.
anlatıcı ise sadece olayları aktarır” (Chatman
1990: 143-45).
Bakış açısı öyküdeki olayların okuyucuya
kimin gözünden ve ağzından ulaştığı sorusuyla
3. YAZINDA ANLATICI TİPOLOJİSİ
ilgilidir. Anlatıcı, metin aracılığıyla sunduğu
olay, kişiler ve mekan ile ilgili unsurları kendi- Anlatıcının, ‘anlatı’ işini gerçekleştiren,
ne özgü bir bakış açısından aktarır. Bunun hikâyeyi okuyucuya sunan kişi olduğunu söy-
anlamı, anlatıcının öykü dünyasından sahip lemiştik. Sözgelimi bir romanda ‘sesini duydu-
olduğu bakış açısına göre seçmeler yaparak ğumuz’ ilk kişi odur. O, kurmaca metinlerin
anlatımını kurmasıdır. Bu seçme işi, anlatılan sesi konuşanıdır. Sesini duyduğumuz bu ilk
olay ve ifade edilmek istenen anlatı mesafesiy- kişi, roman kahramanlarından biri de olabilir.
le yakından ilgilidir. Ayrıca bu kişinin, mutlaka insan olması da
gerekmez. Kişilik kazandırılmış her hangi bir
Anlatıcı, öyküdeki olayları isterse yansız, nes-
varlık da aynı rolü üstlenebilir ve bu durum
nel anlatır, bildiği, tanık olduğu kadarını göste-
anlatıcının önem ve işlevine gölge düşürmez.
rir, kimi ayrıntılara ışığı bolca düşürerek ilgi-
Bu anlamda, bir romancının önünde duran ve
mizi oralara çekmeye çalışır. Bazen, bakışlarını
çözülmesi gereken ilk sorun, öyküyü sunacak
dış dünyadan iç dünyaya çevirerek iç dünyayı
figürün (anlatıcının) hangi ‘şahıs zamiriyle’
daha iyi yansıtmak için dilini ve anlatımını bir
temsil edileceğidir. Öykünün sağlıklı bir şekil-
kamera gibi kullanır. Bazen de mağrur, heybet-
de sunulması, büyük ölçüde, bu sorunun çö-
li, okurun kendisine adeta tapınmasını isteyen,
zülmesine bağlı olacaktır; çünkü anlatıya canlı-
öykünün dünyasındaki her şeye hükmeden bir
lık kazandıran diğer unsurlar, anlatıcının işle-
edayla anlatır. Bu bakışta bilme konusunda
viyle kıyaslandığında, neredeyse birer ayrıntıya
sınırsız bir özgürlüğe sahiptir. Sözgelimi, biri-
dönüşmektedir (Tekin 2002: 25).
nin aklından geçenleri anlatarak daha geniş bir
ruhsal ortam kurabilir ve böylece dünyaya, o Yazınsal metinlerde fakat özellikle roman
kişilerinin gözünden bakmamızı sağlayabilir sanatı bağlamında üç anlatıcı tipinden ve bun-
(Boynukara 1997: 31). ların alt ayrımlarından söz edilebilir:
2.4.1. Slant ve Filtre A. Birinci kişi anlatıcı (benöyküsel anlatıcı):
Öykü, olayı bizzat yaşamış bir kişi tarafından
Seymour Chatman, bakış açısı kavramını Ge-
anlatılır. Yazınsal metinlerde başvurulan en
nette`nin tanımlamasından farklılaştırır, onu
eski ve en yalın anlatıcı türüdür. Anlatıcı, çev-
ikili bir yapıya oturtarak ‘slant’ ve ‘filtre (fil-
resindeki kişileri, bu kişilerin duygu ve düşün-

170
Anlatıcı Kavramı, Sinematografide Anlatıcı Tipolojisi... (167-182)

ce evrenlerini kendi gözüyle görür ve kendi  Gözlemci (neutral): üçüncü kişi anlatıcı:
gözüyle tanıtır. Okur`un birinci kişinin ağzın- Tanrısal anlatıcının bu sınırsız bilgisi okuyucu-
dan sunulan kurmaca evrenin içine doğrudan nun öykünün gerçekliğine olan inancını sarsar;
girmesinden dolayı bu tekniğin çekici bir yanı çünkü anlatıcı olayı yaratmış olduğunu okuyu-
vardır; çünkü ‘gösterme’nin egemen olduğu bu cuya hissettirmektedir. Bu sakıncayı elemine
konumda, roman kahramanı anlatıcıyla özdeş- etmek için, anlatıcının olay ve kişilerin gerisine
leştiği için gerçeklik duygusu artmaktadır. çekildiği bir anlatım modeline gidilir. Burada
Benöyküsel anlatıcı iki konumda bulunabilir: anlatıcı kendini daha az belirgin hale getirerek,
gördüğünü duyduğunu nesnel ve yansız bir
 Kahraman birinci kişi anlatıcı: Öykü kah-
biçimde anlatmaya çalışır. Kişilerin düşüncele-
ramanı olayları doğrudan kendisi anlatır. Bir
riyle ilgili bilgilere ve öznellerine yer vermez.
başka deyişle okuyucu, olayı ve/veya oluşum-
Kişilerle birlikte her yere gider, onları yakın-
ları yaşayan kişiden dinler. Bu da, öyküye
dan izler; ancak gördüklerini kaydeder ve yan-
canlılık ve inandırıcılık kazandırarak okuru
sıtır. Kişilerin davranışları üzerinde yorumla-
içine alır.
malara gitmez; iç dünyalarına eğilmez. Sözcü-
 Gözlemci birinci kişi anlatıcı: Bu anlatıcı ğün gerçek anlamıyla nesnel bir tutum içinde-
da olayları ‘ben’ diye anlatır, ama öykünün ana dir.
kişisi değildir, yalnızca bir gözlemcidir; ne
 Kahraman (personal) üçüncü kişi anlatıcı:
öyküyü ne de öykü kahramanlarını etkiler.
Anlatıcı sanki anlattığı kahramanın kimliğine
Kimi zaman ikinci dereceden bir kahraman
bürünmüş gibidir. Kahramanın düşündüğü ve
olarak öyküde yer alabilir. Gözlemci anlatıcı-
hissettiği şeyi anlatır. Okur, her şeyi o kahra-
nın bakış açısı, -belgesel roman türünde olduğu
manın gözüyle görür, onun düşünce ve heye-
gibi- olayları ve olaylar içinde yer alan kişileri
canlarını paylaşır ve ancak onun bilebildiği
bir kamera tarafsızlığıyla izler, onların geçmiş-
kadarını bilir.
leri, ruh halleri, zihinlerinden geçirdikleri vb
bilgileri vermeksizin sadece yaptıklarını gözler
Genette’e göre anlatıcı üzerine tam bir çözüm-
önüne serer. Okuyucuda nesnellik izlenimi
leme yapabilmek için öncelikle, ‘anlatı düzeyi’
yaratılmak istenildiğinde kullanılır.
ile ‘anlatıcının düzeyi’ karşılaştırmalı, sonra da
anlatının içeriğiyle anlatıcı arasındaki ilişki
B. İkinci kişi anlatıcı (senöyküsel anlatıcı):
irdelenmelidir. İlk olarak anlatıcı ve anlatı
Anlatıcının bir ikinci kişiyi muhatap aldığı
düzeyi arasındaki ilişkiye bakalım: Burada,
anlatım biçimidir. Senöyküsel anlatıcı, çok
belirleyici olan, anlatıcının anlatının içinde mi
yaygın ve temel bir anlatıcı biçimi olmayıp,
yoksa dışında mı olduğudur. Öyleyse
çok az kullanılan marjinal bir anlatıcı örneğidir
anlatıcıları önce, ‘metin içi’ ve ‘metin dışı’
ve bunun nedeni de romancı için anlatım kur-
anlatıcı olarak iki temel yapı içine
gusunda sınırlayıcı bir nitelik taşımasıdır. Ba-
indirgeyebiliriz:
şarılı örnekleri çok azdır; uygulamada daha çok
diğer anlatım biçimleri içinde bölümler olarak Gerard Genette`in belittiği gibi; her öyküleme,
kullanılır. tanımı gereği, gücül olarak tekil birinci kişi
ağzından verildiğine göre, bu durum ayırıcı bir
C. Üçüncü kişi anlatıcı: Esnek yapısının getir-
özellik sayılmaz, önemli olan, anlatının
diği imkânlar nedeniyle en yaygın kullanımı
özöyküsel (yani anlatıcının anlattığı öyküde
olan anlatıcı tipidir. Anlatıcının tutumuna bağlı
kişi olarak da yer aldığı anlatı) mı yoksa
olarak üç alt ayırıma uğrar:
yadöyküsel (yani anlatıcının anlattığı öyküde
 Tanrısal (omniscient/omnipresence) üçüncü yer almadığı anlatı) mı olduğunu bilmektir
kişi anlatıcı: Anlatıcının her şeyi bilen bir yak- (Yücel 1995: 30). Anlatıcı, kendisiyle ilgili bir
laşımı vardır. Öykü kişilerinin düşüncelerini, anlatıda bir tanık olarak da bulunabilir, bir ana
ruhsal durumlarını, geçmişlerini ve gelecekle- kahraman olarak da. İşte burada, bir alt sınıf-
rini bilir, her zaman ve her yerdedir. Kısacası lama daha yapılarak ‘özöyküsel anlatı’ ve
her şeyin tüm ayrıntısını, görünen ve görünme- ‘benöyküsel anlatı’ olarak farklı tanımlamaya
yen yönlerini bilebilme gücüne sahiptir ve gidilebilir:
ayrıca da alabildiğince özgür olup anlattıkları
üzerinde yorumlar da yapabilir.

171
Selçuk İletişim, 5, 2, 2008

Tablo: 1
Anlatıcı tipolojisi Tipolojinin açıklanması
Metin dışı anlatıcı Anlatıcı anlattığı öyküde yer almaz, öykünün dışındadır. Metin dışı
dışöyküsel (extra- anlatıcı, sadece yine metin dışı olan bir anlayana hitap eder. Böylece,
diegetic) anlatıcı anlatıcı ile okur arasındaki mesafe yok olur ya da alabildiğince azalır. Buna
yadöyküsel (heterodiegetic) anlatı modeli denir
Metin içi anlatıcı Anlatıcının öyküde bir karakter olarak yer aldığı anlatıdır. Burada anlatıcı
İçöyküsel (intradi- ya öykünün ana kahramanıdır ya da bir gözlemci konumundadır. Bunlar,
egetic) anlatıcı genellikle ‘ben’ anlatılarıdır. Böyle bir anlatıda anlatıcı okuyucuya değil,
bir anlayan ya da dinleyene hitap eder. Böylece okuyucu ile anlatıcı
arasında belirgin bir mesafe duygusu yaratılabilinir. Buna benöyküsel
(autodiegetic) anlatı modeli denir
Tablo: 2
Anlatı modeli Anlatı-anlatıcı ilintisi
Benöyküsel Anlatıcının bizzat kendisinin de içinde bulunup öykünün örülüşünde işlevi
(autodiegetic) olduğu öyküler benöyküseldir. Cümlelerinde hangi kişi ve zaman kipi kullanır-
anlatı sa kullansın, öykünün hem kişisi hem de anlatıcısıysa, o öykü benöyküseldir.
Anlatıcının, söz konusu edilen olayları belli bir ölçüde ya da tümüyle yaşama-
sının veya belli bir ölçüde ya da tümüyle düşlemiş olmasının bir önemi yoktur.
İster yaşanmış, ister düşlenmiş, ister anımsanmış, ister uydurulmuş olsun anla-
tıcının kişiler arasında yer aldığı ve olaylar düzeyinde belirleyici bir işlevi
bulunduğu zaman anlatı benöyküsel olarak tanımlanır (Yücel 1995: 31).
Özöyküsel Anlatıcı, bir öykü kişisi olarak anlatıda yer alır; kimi parçalarda oldukça
(homodiegetic) önemli bir kişi olduğu bile söylenebilir (kahramanın en yakın arkadaşı vb).
anlatı Özöyküsel tür içinde de en azından iki çeşit anlatıcı ayırt edilir. Birinde anlatıcı
anlatısının kahramanıdır; diğerinde ise, anlatıcı ikincil bir rol oynar. Bu rol, bir
gözlemci, bir tanık rolü olabilir (Yücel 1995: 32).

Şimdi bu yapıları daha ayrıntılı hale dönüştürelim:

Tablo:3
Anlatıcı tipolojisi Tipolojinin açıklanması
Metin dışı-öykü dışı anlatıcılı Bu durumda, birinci anlatıcı, bir şahıs olarak doğrudan yer
metinler: dışöyküsel-yadöyküsel almadığı bir öyküyü anlatır.
(extradiegetic-heterodiegetic) Dışöyküsel-yadöyküsel anlatıcı, içinde olmadığı öyküyü
birinci ağızdan anlatır.
Metin dışı-öykü içi anlatıcılı Bu durumda, birinci anlatıcı, şahıslarından birisi olduğu bir
metinler: öyküyü anlatır.
dışöyküsel-özöyküsel (extradie- Dışöyküsel-özöyküsel anlatıcı, kendi öyküsünü birinci ağız-
getic- homodiegetic) dan anlatır.
Metin içi-öykü dışı anlatıcılı Bu durumda ikinci anlatıcı içinde yer almadığı bir öyküyü
metinler: içöyküsel-yadöyküsel anlatır (Örn. Binbir Gece Masaları`ndaki Şehrazat).
(intradiegetic- heterodiegetic) İçöyküsel -yadöyküsel anlatıcı, içinde olmadığı öyküyü ikinci
ağızdan anlatır.
Metin içi-öykü içi anlatıcılı İkinci anlatıcı doğrudan içinde yer aldığı bir öyküyü anlatır.
metinler: İçöyküsel-benöyküsel anlatıcı, kendi öyküsünü ikinci ağızdan
içöyküsel- özöyküsel (intradie- anlatır.
getic- homodiegetic)

172
Anlatıcı Kavramı, Sinematografide Anlatıcı Tipolojisi... (167-182)

4. SİNEMADA ANLATICI TİPOLOJİSİ Bu yapılanma, yazınsal anlatılardaki ‘üçüncü-


kişi’ anlatımına daha yakın duran bir anlatıcı
Sinemada anlatıcı tipolojisini belirlemek ol- tipolojisidir. Aralarındaki en büyük fark ise,
dukça güç bir işlem, çünkü sinematografik yazınsal anlatılarda üçüncü kişi anlatıcı tasarım
anlatıcı oldukça karmaşık bir yapı içinde kar- olarak bir insandır, belirli duygulara, duyarlık-
şımıza çıkmaktadır. Bunun iki nedeni var: lara sahiptir ve anlatımını sözel olarak (bilgi
Birincisi sinemanın kurgusal bir anlatı olarak verici, yorumlayıcı vb. biçimlerde) yapar. Si-
bir dil olup olmadığı sorunsalı, diğeri ise film- nemasal anlatıcı ise birbirinden oldukça farklı
sel metinlerin yazınsal metinlere göre oldukça çok sayıdaki mekanik ve teknik unsurun bile-
farklı bir inşa biçimine sahip olmasıdır. şiminden oluşmaktadır; yani filmde süreç için-
de kişiselleşerek vücut bulan bir anlatıcı bu-
Birçok kuramcı sinemanın bir dil (language) lunmamakta; somutlaşmış bir figür yerine,
olmayıp, bir tür dilyetisi (langage) ya da başka kurgu, ışık, yorumlayıcı müzik gibi sinematog-
deyişle semiotik bir yapı olduğunu öne sürmek- rafik araçlar, anlatıcı kavramı içinde yer alan
tedir. Bunların en önemli isimlerinden biri olan unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Eş de-
Christian Metz, 1970`lerin ortalarında yazdığı yişle anlatıcı, karmaşık sinematografik araçla-
Modern Cinema and Narrativity (Sinema ve rın bileşiminden oluşan tümleşik bir yapılanma
Anlatımsallık) adlı makalesinde, işe önce, ‘İyi içinde var olmaktadır (Lothe 2000: 30).
bir yönetmenin kendine özgü bir sinema dili
vardır’ fikrini çürütmekle başlar. Ona göre film Chatman sinemasal anlatıcıyı oluşturan bile-
dili diye bir şey yok, film grameri vardır. Dil şenleri ‘görüntüsel kanal’ ve ‘işitsel kanal’
başka bir şeydir, sinema başka bir şey. “Dil ile olarak önce ikiye sonra da onları alt dallara
sinemanın tek ortak noktası her ikisinin de bir ayırarak şu şekilde gösterir:
grameri olmasıdır. Film gramerinin kuralları da
sinemanın ilk 10 yılında oluşturulmuş ve bu iş A. Görüntüsel Kanal
tamamlanmıştır. Bütün yönetmenler aynı temel
1. Görüntünün Niteliği
grameri kullanmak zorundadır. Dolayısıyla
sinema sanatının tek bir grameri vardır. Ama 1a) Sahnelerin görüntüsel tasarımı
bu grameri oluşturan öğeleri farklı bir şekilde
1b) Sahnelerin yerleşimi/konumlandırılması
kullanabilir, kendinize özgü bir anlatımsallık
ve mekân tasarımı
kurabilirsiniz” der. Metz`e göre, sinema tarihi,
gramerin anlatım gücünün, ani anlatımsallığın 1c) Oyuncuların niteliği (dış görünüşleri,
gelişmesinden başka bir şey değildir (Şenyapılı davranış biçimleri vb.)
2002: 44). Yani sinema dil merkezli geleneksel
2. Görüntünün Oluşturulması
anlatıcı modellerini içermeyen bir yapılanmaya
sahiptir. Bu argümandan yola çıkan kuramcı- 2a) Sinematografik kurulum (ışık, renk,
lardan bir diğeri olan David Bordwell de filmin kamera, mizansen vb.)
bir anlatım/anlatış (narration) olduğunu fakat
2b) Kurgusal kurulum (ritm, tempo)
bir anlatıcıya (narrator) sahip olmadığını söyler
(Bordwell 1985: 61-62). B. işitsel Kanal
1. Sesin Niteliği
Seymour Chatman, Jacop Lothe, Robert Bur-
goyne, Manfred Jahn gibi sinema anlatıbilimi 1a) Efekt
üzerine çalışma yapanlar ise sinematografik
1b) Söz/konuşma
anlatıda anlatıcı unsurunun bulunduğunu fakat
bunun yazınsal metinlerdeki anlatıcıya benze- 1 c) Müzik
mediğini savunurlar. Onlara göre filmsel ileti-
2. Sesin Kaynağı
şim, görüntü ve ses gibi iki ana kanal ve bu
kanalların alt dallarının organizasyonuyla olu- 2a) Ekran içi
şan bir yapılanmayla üretilmekte; anlatıcı da bu
2b) Ekran dışı (yorumlayıcı ses, uzaktan
çoklu bileşenin içinde oluşturulmaktadır.
gelen ses vb.) (Chatman 1990: 135).

173
Selçuk İletişim, 5, 2, 2008

Bu bileşenlerden yola çıkan Chatman, öyküyü fotoğraftaki görüntü hareketlenir ve öykü baş-
sunan ve söylemi düzenleyen anlatıcı ile öykü lar (Jahn 2003: 9).
ve söylemin sahibini ayırt etmemiz gerektiğini
de vurgular. O halde yazınsal metinlerin yaza- Jahn`ın yaptığı bu ayrımlamayı Robert Bur-
rına (yaratıcısına) karşılık gösterebilecek olan goyne daha da ayrıntılı bir biçime dönüştürür.
figürün sinemadaki karşılığı nedir sorusuna, O, sinemanın iki temel anlatıcı tipolojisine
onun da tıpkı sinemasal anlatıcı gibi birden sahip olduğunu söyler: İlk tipoloji, öykünün
fazla bileşenden (co-creative) yani, senaryo filmdeki bir karakter tarafından anlatılmasıdır.
yazarı, yapımcı, oyuncular, görüntü yönetmeni Bu tıpkı yazınsal metinlerdekine benzer şekilde
vb. unsurlardan oluştuğunu söyler (Lothe 2000: içöyküsel (intradiegetic) anlatıcı olarak tanım-
31). lanır. Burada karakter anlatıcı doğrudan kendi
öyküsünü anlatabilir ve perdede görünebilir.
Manfred Jahn sinematografik anlatıcıyı, ‘perde Bu duruma özöyküsel (homodiegetic) anlatıcı
içi anlatıcı (on-screen narrator)’, ‘perde dışı denilir. Anlatıcı olan karakter perdede görün-
anlatıcı (off-screen narrator)’ ve karma anlatıcı müyorsa buna da yadöyküsel (heterodiegetic)
(mixed narrator) olmak üzere üç şekilde tasa- anlatıcı denilir. Sinemasal anlatılarda anlatıcı-
rımlar. Her üçü de bir şeyler anlatır fakat sade- nın bizzat yer aldığı filmler çok azdır. Örneğin
ce perdede görünenler olayların ve eylemlerin Carlos Saura`nın bir Flamenko dansının sahne-
bir parçasıymış gibi konuşur; bu anlatıcı, kişi ye koyuluşunu anlatan filmi ‘Salome (2002)’de
olarak perdede doğrudan görünür, izleyiciyle anlatıcı zaman zaman görüntüye gelerek, oyun-
konuşur, yaptığı hareketleri gösterir veya söy- cuların neler yapacağını anlatır, oyuncular da
lemini doğrudan sunar. Perde dışı anlatıcı per- bazen rolden çıkarak oyuncu olarak dans göste-
dede görünmeksizin anlatısını durumlar, ey- rimine nasıl hazırlandıklarını anlatırlar. Diğer
lemler olaylar aracılığıyla aktarır. Karma anla- anlatıcı tipolojisi ise, herhangi bir kişiye yas-
tıcı ise, perde içi anlatıcı ve üst ses anlatıcının lanmadan görüntü ve ses kanallarını oluşturan
birlikte kullanımıdır. Örneğin kamera yakın unsurların bileşimiyle oluşturulan anlatıcıdır.
çekimde bir kişinin elindeki okul yıllığını gös- Bu da yazınsal metinlerdekine benzer olarak
terir; üst ses duyulur; sonra zoom ile yıllıktaki dışöyküsel (extradiegetic) anlatıcı olarak ta-
fotoğrafların birisine odaklanılır; flashback ile nımlanır (Burgoyne 1992: 96).

Tablo:4
Anlatıcı tipolojisi Tipolojinin açıklanması
Perde içi anlatıcı Anlatıcı, öyküde bir karakter olarak doğrudan perdede görünür ve olay-
(on-screen narrator) ların ve eylemlerin bir parçasıymış gibi konuşur; izleyiciyle konuşur,
yaptığı hareketleri gösterir veya söylemini doğrudan sunar.
İçöyküsel anlatıcı Burada anlatıcı ya öykünün ana kahramanıdır ya da bir gözlemci
(intradiegetic narrator) konumundadır. Bunun etkisi anlatıcı ile izleyici arasında bir mesafe
duygusu ortaya çıkarmasıdır.
Eğer anlatıcı öykünün ana kahramanı olarak öyküsünü anlatıyorsa
buna benöyküsel (autodiegetic) anlatıcı denilir.
Eğer anlatıcı ana kahraman değil de ikincil bir figürse buna senöyküsel
anlatıcı denilir. Sinemada çok az kullanılır.
Perde dışı anlatıcı Anlatıcı anlattığı öyküde yer almaz, öykünün dışındadır.
(off-screen narrator) Böylece, anlatıcı ile izleyici arasındaki mesafe yok olur veya
olabildiğince azalır.
Dışöyküsel anlatıcı Burada yazındaki üçüncü kişi anlatımına yakın bir anlatıcı tasarımı söz
(extradiegetic narra- konusudur. Anlatıcı, anlatısını olaylar, durumlar, eylemler aracılığıyla
tor) aktarır. Buna yadöyküsel (heterodiegetic) anlatı modeli denir.
Karma Anlatıcı Perde içi anlatıcı ve üst ses anlatıcının birlikte kullanımıdır.
(mixed narrator)

174
Anlatıcı Kavramı, Sinematografide Anlatıcı Tipolojisi... (167-182)

Hemen belirtelim ki, sinematografik anlatıcı onlarla birlikte olur, günü birlikte geçirir ve
tipolojilerinin yazınsal metinlerdeki anlatıcı Musevilerin çektiklerinden ve savaşın getirdik-
tipolojilerine göre oldukça sınırlı kalmasının lerinden avantajlar elde etmeye çalışır. Fakat
nedeni, sinemanın, dil gibi ‘şahıs zamirlerine’ günün birinde bir Musevi olan Stern ile tanışır.
ve özellikle de ‘zaman kiplerine’ sahip olma- Filmik anlatıda -ki o sinemanın başlıca anlatı
yıp, mutlak olarak ‘şimdiki zaman’ içinde formudur- Stern ile tanışmanın Schindler`de ne
konuşmak zorunda oluşudur. Bu nedenle anla- gibi etkiler yarattığının, onda ne yaptığının
tısallık gösterenleri, sözgelimi, romandan filme gösterilmesi gerekir. Fakat bu gösterilmez.
güçlükle geçebilir; filmde kişinin doğrudan Filmin hiç bir sahnesinde Schindler`in içindeki
işlenmesine çok seyrek rastlanılır, çünkü anla- duygular bize gösterilmez. Peki, Schindler`deki
tıcının dilbilgisel ‘kişisi’ ile sahneye koyucu- değişim nasıl anlatılıyor sorusunun yanıtında
nun bir öyküyü sunma biçimindeki ortaya koy- anlatıcı ile odaklanan arasındaki mesafe kav-
duğu kişilik (ya da öznellik) arasında hiçbir ramının tasarımı önemli bir rol oynar. Burada
bağıntı yoktur. Sinema tarihinde sürekli olarak Schindler`in geçirdiği değişim ‘görme’ ile
bir kişinin gözüyle özdeşleşen ‘ben-kamera’ bağlantılı olarak verilmiş, karakterdeki deği-
alışılmamış bir olgudur (Barthes 1988: 67). şimler bu şekilde tasarlanarak anlatı inşa edil-
miştir. Örneğin Schindler bir gettoya üst açıdan
Yazınsal metinlerde olduğu gibi sinemada da bakarken gösterilir. Bu bakış Batı kültürünün
anlatıcı(lar)ın tanımlanmasında belirleyici olan, bakışıdır, hükmeden ve kolonize eden bir ba-
kendi öykülerini mi yoksa başkalarının öykü- kıştır. Filmin bir başka yerinde Schindler`in
sünü mü anlattıklarıdır. Bu iki şekilde ayrımla- kötü ikizi diyebileceğimiz birisi villasının bal-
nabilir: İlki, öykünün özöyküsel anlatıcı (ho- konundan kampı gözetler ve bu sırada kampta
modiegetic narrator) tarafından anlatılmasıdır iş yapan genç bir çocuğu vurur. Birbirine ben-
ki bu, onun öykü içinde doğrudan yer alan bir zeyen olaylara verilen karşı reaksiyonlar anla-
karakter olarak olay ve eylemleri (event/act) tıda bir temsilci (agent) gerektirir. Bu da öykü-
anlatması demektir. İkincisi ise öykünün nün küçük kızıdır. Küçük kızın cesedini gördü-
yadöyküsel anlatıcı (heterodiegetic narrator) ğü zaman; bu karşı karşıya gelme Schindler`de
tarafından anlatılmasıdır ki bunun da anlamı, bugüne kadar parçası olduğu vahşetin farkına
anlatıcının hiç bir şekilde öykü içinde yer al- varmasına neden olur ve anlatıcı, Schindler`in
mayışıdır (Jahn 2003: 10). Bu, yazındaki üçün- ruhunu şeytandan iyiye, kızın kimliğini ise
cü kişi anlatıcının benzeridir ve tıpkı yazında yaşamdan ölüme çevirir. Anlatıcının görsel
olduğu gibi üç alt türü vardır: a) Tanrısal üçün- dili, Schindler ve kız arasında ilişkiyi anlatma-
cü kişi anlatıcı (omniscient/omnipresence), b) da yeni bir aşamaya işaret etmektedir. Schind-
Gözlemci üçüncü kişi anlatıcı (neutral), c) ler kızla beraber aynı açıdan bakarken gösterilir
Kahraman üçüncü kişi anlatıcı (personal). ve bu karşı bakış, onun bundan böyle Yahudi-
leri korumaya çalışacağının göndergesi gibidir
Sinematografik anlatıcının ses, müzik, dekor, (Bal 1997: 20).
oyuncu, ışık, kurgu, kamera açısı ve hareketi
gibi birçok görsel ve işitsel teknik özelliğin Anlatıcı`nın ses, müzik, dekor, oyuncu, ışık,
bileşiminden oluşmasından dolayı anlatıcının kurgu, kamera açısı ve hareketi gibi birçok
tanımlanması pek kolay olmamakta, bir dizi görsel ve işitsel teknik özelliğin bileşiminden
karmaşa yaşanmaktadır. Örneğin Jean Pierre oluşmasının getirdiği en temel özellik anlatı
Jeunet`in ‘Amelie (2001)’ adlı filminde anlatı- perspektifinde ortaya çıkar. Sinemasal anlatı-
cı kamera değil de üst ses olarak verilen bir lardaki perspektif tartışması, mimesis ile die-
anlatıcıdır, kamera onun yorumladıklarını bize gesis arasında bir karşıtlığı zorunlu kılar. Mi-
gösterir. Yani kamera anlatıcı yerine üst ses mesis kavramı tıpkı tiyatro sahnesindeki ey-
anlatıcı vardır. Bu kullanımın nedeni, izleyici- lemler ve sözcükler gibi doğrudan taklittir.
de mesafe duygusu yaratabilmek içindir. Yazılı anlatı bir aracı tarafından yani ya-
zar/anlatıcı tarafından anlatıldığı için mimetik
Steven Spielberg`in ‘Schindler`Listesi/ Schind- olamaz. Bunun istisnası, anlatıcının aracılığının
ler`s List (1993)’ filminde anlatıcı tasarımında yok olmuş göründüğü ‘doğrudan konuşma/içsel
yine ‘mesafe’ çok önemli bir rol oynar. Baş- monolog’dur.
langıçta Schindler yalnızca Nazilerden biridir,

175
Selçuk İletişim, 5, 2, 2008

Bazı kuramcılar sinemada belirli filmleri ya da komedyen arkadaşın günün birinde gizemli bir
belirli film pasajlarını mimetik, bazıları ise kadınla karşılaşmalarıyla başlayan öykülerini
diegetik olarak adlandırmaktadır. Bunun nede- konu edinir. Filmde anlatıcı görevini ise saz
ni, sinemanın karmaşık bir sistem oluşudur. heyetinden biri üstlenmektedir. Sinemada ikin-
Filmler, genellikle konuşmanın ve eylemin ci kişi anlatıcı tipolojisi de benöyküsel anlatıcı
doğrudan taklidini sunar ama bunu dolayımlı kadar elverişsizdir ve bu nedenle de çok nadir
bir yolla ya da diegetik yolla yapar. Filmler kullanılır.
mimetik ve diegetik öğeleri çok çeşitli tarzda
bir araya getirebileceği gibi, aynı zamanda 4.1. Anlatı Tarzları ve Anlatıcı
onları önemsiz zıtlıklar ve boşluklar yoluyla
karşı karşıya da getirebilir (Henderson Sinemasal anlatılarda ‘nesnel anlatı’ ve ‘öznel
1986:15). Örneğin bazı filmlerde, perde dışı anlatı’ olmak üzere başlıca iki tür anlatı tarzı
sesler ve fiziksel bir gerçeklikten çok, zihinsel vardır. Nesnel anlatıda kamera dışardan bir
bir gerçekliği öne süren sanrısal bir dünya gözlemci gibi olayları yansıtır. Bu, yukarıda
yaratımı vardır. Burada, sık sık simgesel ve değindiğimiz yadöyküsel anlatıcı tipolojisinin
metaforik unsurlar kullanılarak izleyici anlatı- anlatım biçimidir. Öznel anlatıda ise kamera,
dan ‘uzaklaştırılmaya’ çalışılır. Örnek olarak öykü kişilerinin birinin yerine geçer ve onun
David Fincher`in ‘Dövüş Klubü/Fight Club gözünden olayları anlatır. Sinemada daha çok
(1999) adlı filmini verebilir: Anlatıcı, filmin her ikisinin de yer aldığı karma anlatı biçimi
karakteri de olan Edward Norton`dur. O, çoğu kullanılır.
kez araya hiçbir şey sokmadan son derece yalın
bir biçimde izleyici ile konuşur, dertleşir; üst Öznel açılar sahneyi bir oyuncunun gördüğü
ses ile düşüncelerini ve olayları yorumlar. biçimde görüntüler ve izleyicinin öyküye katı-
Örneğin filmin başlangıç sahnelerinden birinde lımını daha bir güçlendirir. Böylece izleyici,
“aklıma bir şey gelmiyor” derken, filmin sonla- anlatıcının bakış açısıyla duygusal açıdan etki-
rına doğru flashback`ten aynı sahneye dönüşte lenebilir. Sözgelimi çarpıtılmış öznel kamera
ise “hala aklıma bir şey gelmiyor” der ve bunu uygulamasıyla izleyici, gözlerinden bakmakta
da ‘flashback şakası’ olarak açıklar. Filmin olduğu oyuncunun kızgın, sarhoş, baygınlık
diğer karakterleri de bir öykü içinde olduklarını geçiren vb. duyguların gerçek deneyimini ya-
bilir ve bunu da bize açık açık söylerler. şayabilir. Yani, izleyicinin psikolojik tepkisi,
büyük ölçüde, kamera açıları ve kurgu yoluyla
Bunun tam aksine izleyiciyi öykünün odağına yaratılır.
alıp ‘yakınlaştırmaya’ çalışan anlatı denemele-
rinden biri de, sinemada çok az kullanılan ‘bi- Öznel veya nesnel kamera seçimi, izleyici
rinci kişi anlatıcı (benöyküsel anlatıcı) tipoloji- üzerinde bırakılması istenen etkiye göre verilir.
sidir. Romanda son derece yararlı olan birinci Kameranın üstten, alttan, eğik ve öznel açılarla
kişi anlatımını deneyen tek film Robert Mont- bakması, izleyiciyi normal göz hizasından
gomery`in ‘Göldeki Kadın/Lady in the Lake çıkartarak onu farklı düşünsel konuma getirebi-
(1946)’ adlı filmidir. Sonuçta ortaya çıkan lir veya perdede görüntülenen olaylara duygu-
sıkıntı verici, klostrofobik bir film olmuştur. sal tepkisini güçlü biçimde etkileyebilir. Bu tür
Biz izleyici olarak yalnızca kahramanın gördü- anormal bakış açıları çoğu kez izleyiciyi kendi-
ğünü görürüz ve Montgomery kahramanı bize sini filmdeki olaylarla ve oyuncularla özdeşleş-
göstermek için bir dizi ayna hilesine başvur- tirmesine yol açar; yani, seçilen kamera açısı
mak zorunda kalmıştır (Monaco 2001: 49). izleyicinin katılımı ile kayıtsızlığı arasındaki
Sinemada ikinci kişi anlatıcı (senöyküsel anla- farkı belirler; bunu da görüntünün boyu ve
tım) tipolojisine örnek olarak John Huston`ın açısı izleyicinin konunun ne kadarını ve hangi
‘Moby Dick (1956) filmi verilebilir. Anlatı, bakış açısından göreceği belirler. Kameranın
öykünün ikincil karakterlerinden biri olan Is- her hareket edişinde seyirciler yeni bir bakış
mahel tarafından aktarılır. Benzer bir örnek de açısına taşınır. Örneğin, eğer istenen etki ilgi-
Türk sinemasından verilebilir. Yavuz Tur- nin dağıtılması ise ya da sahne yakın çekime
gul`un Gölge Oyunu (1992) adlı filmi, birbirine alınamayacak kadar fazla şiddet içeriyorsa,
zıt karakterleri olan ama kısıtlı yetenekleri toplu veya boy çekimlerle izleyici olayların
nedeniyle beraber çalışmak zorunda olan iki

176
Anlatıcı Kavramı, Sinematografide Anlatıcı Tipolojisi... (167-182)

uzağına yerleştirilir ya da daha yakın çekimler- sını bulmak için dış-ses`in ötesine geçip, ayrın-
le izleyici perdedeki olaylara yakınlaştırılır. tılara bakmak gereklidir.

4.2. Sinematografik Anlatıcı Tasarımında 4.3 Sinematografide Bakış Açısı


Dış-ses
Genette, odaklanmamış anlatıları, içsel ve
Sinematografik anlatıyı yazınsal anlatılardan dışsal olarak odaklanmış anlatılardan ayırır.
ayıran bir diğer faktör de sinemada dış-ses İçsel odaklanmalar (internal focalization), bir
(voice-over), kullanımının anlatıya getirdiği karakterin bakış açısı nadiren terk ediliyorsa
boyuttur. Sinematografik anlatıda anlatıcılar- ‘sabit’, bakış açısı birden çok karakterin ara-
dan biri de dış-ses`dir ve oldukça sık kullanılır. sında gidip geliyorsa ‘değişken’; aynı olay
Özellikle bazı romanların filme uyarlanmasın- farklı karakterlerin bakış açısına göre birkaç
da anlatıcı olarak bu kullanıma çokça yer veri- kez anlatılıyorsa ‘çok katmanlı’ olduğunu söy-
lir. Dış-ses anlatıcı, ya zamansal geçişleri ya da ler. Dışsal odaklanmada (external focalization),
olayları birbirine bağlamakta kullanılır. Her karşımızda duygu ya da düşüncelerini bilmedi-
şeyin ötesinde, sinemada dış-ses anlatımı tüm ğimiz bir kahraman vardır ve rolünü oynar.
metni kapsamaz; belgesel ya da yarı belgesel Odaklanmanın mutlak olarak hep aynı kalması
filmlerin dışında filmin bütününde kullanılan gerekmez. Belirli pasajlarda odaklanma yolla-
bir uygulama değildir. Sinemanın karmaşık rından biri seçilmiş olsa bile, bir yapıt odak-
sisteminde dış-ses, çoğunlukla değişen bileşim- lanmanın bir çok tipini hatta tümünü bir araya
ler içinde, diğer öğelerden yalnızca biridir getirebilir. Burada önemli olan ‘değişken odak-
(Henderson 1986:19). lanma (variable focalization)’ ile ‘çoklu
odaklanma (multiple focalization)’ arasındaki
Dış-sesin anlatıcı olarak ana işlevlerinden biri ayırımın güçlüğüdür. Değişken odaklanma bir
de öyküde, ‘özet’leme yapmak veya eksiltiler anlatıdaki farklı bölümlerin, farklı epizotların,
(ellipses) aracılığıyla kurgulanan öykünün farklı odaklayıcıların gözleri ile anlatılmasıdır;
zaman dilimleri arasında köprüler kurmaktır. çoklu odaklanma (multiple focalization) ise tek
John Ford`un ‘Vadim O Kadar Yeşildi Ki bir epizodun, her defasında farklı bir
(1941)’ filminde dış sesin anlatıcı olarak işlev- odaklayıcının gözlerinden anlatılarak
lerine bakalım: Bu filmin anlatı kalıbı, genel tekrarlanmasıdır.
olarak, klasik sinemadaki dış-ses anlatımının
tipik örneklerinden biridir. Film uzun dış-ses Dışsal odaklanma, sinemasal anlatımda sorun-
anlatımıyla başlar. Ortamı, genel konumu be- lar ortaya çıkaran bir anlatı tarzıdır. Karakterin
timlemek ve karakterleri adlarıyla, yaptıkları duygu ve düşüncelerini dışarıda bırakarak
işlerle, öteki karakterlerle bağlantıları içinde nesnel bir kurmaca dünya yaratmak zordur. Bu
tanıtmak için uzun dış-ses anlatımına yer veri- nedenle sinemada daha çok ‘içsel’ odaklanma
lir. Bu arada kamera bize onların yüzlerini ve tarzına yer verilir. Daha az olarak da odaklan-
fizik çevrelerini gösterir. Burada, dış-sesin manın belirsizleştiği anlatı tarzları kullanılır.
işlevi, yalnızca karmaşık bir durumu tanıtmak Örneğin ‘Vadim O Kadar Yeşildi Ki’ filminde
değil, anlatının şimdiki zamandan geçmişe yaşlı Huw anlatıcıdır. Duyduğumuz tam da
geçişe yani, filmin geri kalanının tümünü ya da onun sesidir. Ama bu durum kip sorununu
büyük bölümünü kapsayacak bir değişikliğe çözmez. Şeyleri, genç Huw`un perspektifinden
köprü oluşturmaktır. Çoğu kez anlatı süreklili- hemen hiç görmeyiz. Filmin tümü bir yana,
ğini güvenceye almak, izleyicinin geriye dönüş hiçbir sekans, hiçbir karakterin perspektifinden
dünyasına uyumunu sağlamak ve karakterlerle çekilmediğinden bu film “odaklanmamış” bir
olay örgüsünün konumunu yeniden tanıtmak anlatı örneğidir. Buna karşın bazen dramatik
amacıyla dış-ses, şimdiden geçmişe dönüldük- nedenlerle, bazen de eylemin etkili ya da çarpı-
ten sonra da bir süre daha devam eder. Sonra, cı bir görüntüsünü oluşturmasından ötürü, fırsat
yani gerileme iyice sindirildiğinde film, karak- çıktıkça çeşitli karakterlerin bakış açılarını bir
teristik olarak dış-ses`i terkeder (Henderson ya da birden çok çekimde aktardığı için aynı
1986: 20). Hemen belirtelim ki bu gibi geçiş zamanda bu film ‘değişken odaklanma’lıdır.
sağlayıcı ya da sahne kurucu konuşmalar anla- Huw`un okula gidişi odaklanmamış biçimde
tıcının belirlenmesine yetmez, filmin anlatıcı- çekilir; koridorda ufak ve ürkek durmaktadır

177
Selçuk İletişim, 5, 2, 2008

ama ona bu biçimde bakan hiçbir karakter benzeyen bir biçimde olayı, uzayı ve mekanı
yoktur. Huw kapıyı açınca yönetmen, onun karakterin gözünden aktaramaz, O kameranın
bakış açısından, sınıftaki düşmanca bakan aracılığıyla bize gösterir. Bu nedenle öykünün
kızlara, sonra da daha ötede çok daha düşman- söylemi, anlatıcının bakış açısıyla (slant), ka-
ca bakan oğlanlara kesme yapar. Yönetmen rakterin bakış açısı (filter) arasındaki farklılıkla
daha sonra Huw`un bakış açısıyla öğretmenin oluşur. Sinematografik anlatıcının çok sayıda
bir çekimine kesme yapar ve bunun ardında unsurun tümleşmesiyle (kamera, ses, müzik,
sınıfın önüne çağrıldığında, sınıfın bakış açısı kurgu vb.) anlatısını gerçekleştirdiğini göz
olabilecek bir açıyla gösterir (Henderson 1986: önüne aldığımızda, kameranın olayları görmesi
16-17) aslında metaforik bir anlama dönüşmektedir.
Sinematografik anlatıcı zaman zaman kamera
4.3.1. Sinemada Slant ve Filtre hareketleri, kamera açısı veya benzer unsurlarla
anlatımını doğrudan yapar. Herhangi bir karak-
Bakış açısı kavramını Seymour Chatman`ın teri göstermeden önce, eylemleri ve olayları
farklı bir temele oturttuğunu yazınsal anlatıcıya kurarak gösterir. Sözgelimi Woody Allen`in
ilişkin bölümde daha önce açıklamıştık. Chat- Manhattan (1979) filminde Manhattan`ın gök-
man sinematografik anlatı için de aynı argüma- yüzü, Hitchcook`un The Lady Vanishes (1938)
nı getirerek şöyle der: Yazınsal metinlerdeki filminde Ruritanian köyü doğrudan anlatıcının
anlatıcılara benzer olarak sinematografik anla- bakış açısıyla gösterilir. Öykü doğrudan ana
tıcılar da slantlara sahiptirler. İdeolojik slant karakterin ya da öyküdeki diğer bir karakterin
çok kez belirtilmeden, ima edici bir şekilde algısı ve odaklandığı ilginin filtresiyle de kuru-
(implict) verilir. Hollywood filmleri genellikle labilir (Chatman 1990: 157).
“seamless” diye adlandırabileceğimiz bir şekil-
de karakterize edilir. Bu, olayların, zaman ve 5. ÖRNEK ÇÖZÜMLEMELER,
mekânın çok belirgin olmayan bir şekilde akta- BULGULAR VE YORUMLAR
rılması demektir. Seamlees (2) tarzda olaylar
ve karakterler genel olarak tabii/tarafsız (neut- Ele alınan filmlerin anlatıcı tipolojilerinin ta-
ral) bir yönelim içinde sunulur. Bu da mevcut nımlanmasında öncelikli olarak tablo: 4 esas
statükonun (status qua) desteklenmesi bir alınmış; anlatıcının saptanmasında, bizi anlatıcı
başka deyişle yeniden üretilmesi anlamına kavramına götüren Genette`nin ‘odaklanma’
gelir. 1920`lerde sovyet filmcileri kendi ideolo- dediği bakış açısına; Chatman`ın slant ve filter
jik bilinçlerinin/anlayışlarının doğrultusu için- değişkenlerine bakılmış; anlatıda mesafe ve
de film diline oldukça farklı biçemler getirdi- perspektif olgusunun nasıl kurulduğuna dikkat
ler. Onların geliştirdikleri tekniklere Eisens- edilmiştir. Bütün bunları yapabilmek için ise,
tein`in kurgu kuram ve uygulamalarını örnek filmlerin hem görsel hem sözel olarak değer-
olarak verebiliriz. Sinemada slant tasarımına lendirilmesiyle, kaç anlatıcı var, anlatıcının
örnek olarak bireysel biçemleri içinde; Alfred konumu ne, olay örgüsü ile ilişkisi nasıl, neyi
Hitchcock`ın anlatıcılarında pesimistik slant, ne kadar biliyor, olay-insan-eşya aktarımını
Federico Fellini`nin anlatıcılarında neşeli ve nasıl yapıyor gibi sorular yanıtlanarak, anlatı-
ümidini yitirmeyen slant, John Ford`un anlatı- cı(lar)ın tanımlanması yoluna gidilmiştir.
cılarında sofu anlayışlı slant, Howard
Hawks`un anlatıcılarında seksüel arkadaşlığa 5.1. Takva
dayalı slant, Michelangelo Antonioni`nin anla-
tıcılarında şairimsi duyarlılığa sahip slant, Leni Filmin Konusu: Kendi halinde mütevazı biri
Riefenstahl`ın anlatıcılarında kahraman ve olan Muharrem, gece gündüz ibadet ederek
ulusalcı anlayışa yönelik slant görülebilir dünya arzularından uzak, bir tarikatın da üyesi
(Chatman 1990: 154). olarak yaşamını sürdürmektedir. Bu yaşam
biçimi ve hayata karşı olan duruşu nedeniyle
Sinemasal anlatıyı oluşturan sinematografik çevresinde güvenilir bir insan olarak tanınır.
slant ile sinematografik filtre farklıdır. Filtreyi Bu özellikleri, tarikat şeyhinin, onu, tarikatın
karakterin bilgisi, algısı, bilinci yaratır ve bu gelirlerini toplamakla görevlendirmesine yol
kolayca anlaşılabilecek kadar açık (clearly) açar. Üstlendiği görevi yürütmeye başlayan
değildir. Sinematografik anlatı, yazınsal metne Muharrem birdenbire bambaşka bir dünyanın

178
Anlatıcı Kavramı, Sinematografide Anlatıcı Tipolojisi... (167-182)

içine girer ve bu süreçte görüp, yaşadıkları o Anlatı perspektifi (narrative perspective)


güne değin dört elle sarıldığı değerlerin yavaş anlatıcının öyküyü sunuş tarzının niteliğidir.
yavaş sarsılmaya başlamasına yol açar. Kelime Takva filmini bu bağlamda değerlendir-
anlamı olarak Tanrı sevgisi ve korkusu anlam- diğimizde, anlatıcının insan-olay-eşya aktarı-
larını içeren ‘takva’ terimi, aynı zamanda tanrı- mında yakın çekimleri mümkün olduğu kadar
nın buyruğuna girme, onun emir ve yasaklarına az kullanarak bizi yaşananların dışında tutacak
uymakta titizlik gösterme ve onun himayesinde bir mesafe duygusuyla anlatısını kurduğunu
olma anlamlarına gelmektedir ki, bu noktada görmekteyiz. Anlatıcı, imgeler, mizansen,
filmin ismi, ana karakterin yönelimini/ çatış- mekân düzenlemesi, karakter çizimleri, oyun-
masını yansıtan bir belirteç gibidir. culuk tasarımı, diyalog vb. dizimlerle (syntag-
matic) her karaktere mesafeli bir tutum sergi-
Takva filminin anlatı tarzında yadöyküsel lemekte ve buna da bizi ortak etmektedir. Fil-
(heterodiegetic) anlatı tasarımının olduğunu; min sessel boyutu da aynı duyguyu yaratacak
odaklanma inşasında ise sıfır odaklanmayla biçimde tasarlanmıştır; duygusal ortam yaratıcı
(zero focalisation) içsel odaklanmanın (internal (ambience) yaratıcı müzik kullanımı yok dene-
focalisation) oldukça belirsiz geçişlerle, birbi- cek kadar azdır; daha çok efekt kullanımı var-
rinin içinde erimiş olarak kullanıldığını gör- dır ve bunun amacı da yine mesafe duygusu
mekteyiz. Sinemada en çok sıfır odaklanma ya yaratmak üzerinedir. Bu duyguyu pekiştirmek
da tanrısal bakış açısı (the omniscient point of için başvurulan bir yöntem de üst ses kullanı-
view) kullanılır, çünkü karakterin içinde bu- mıdır. Filmde bir kaç kez üst ses kullanımına
lunduğu psikolojik boyut ve/veya algılar en gidilmiştir (off voice), ama en uzun olan
kolay bu bakış açısıyla yansıtılabilir. İçsel Rauf`un üst ses anlatımıyla Muharrem`e bir
odaklanmada ise anlatı, bir karakterin bakı- şeyler anlatması ve perdede o sözlere ait veya o
şıyla yansıtılmakta, bu da olay, oluşum ve sözlere gönderme yapan görüntülerin yansıtıl-
eylemlerin son derece öznel bir nitelik masıdır.
kazanmasına yol açmaktadır. Takva filminin
odaklanma profiline baktığımızda bu ikili ya- Odaklanma ve perspektif kavramlarının açını-
pının birlikte kullanıldığını ama ağırlıklı olarak mından yola çıkarak anlatıcıya ulaştığımızda
öykünün ana kahramanı olan Muharrem`in ise perde dışı anlatıcı (off-screen narrator) veya
gözünden olayları, yaşananları ve bu yaşanan- farklı bir adlandırmayla dışöyküsel anlatıcı
lara karşı üretilen tepkileri görmekteyiz. Kuş- (extradiegetic narrator) diye tanımlanan anlatıcı
kusuz bu genel bir saptamadır; oysa Chat- tipolojisini görmekteyiz. Bu, üçüncü tekil şahıs
man`ın slant ve filtre kavramlarıyla anlatının anlatısıyla anlatımını yapan tanrısal bakış açı-
nasıl oluşturulduğuna baktığımızda, daha ay- sına sahip olan bir anlatıcı (the omniscient
rımlı bir yapılanmayla karşılaşırız: Slant kav- narrator) tipolojisidir. Bu seçim, bu film için en
ramı anlatıcının bakış açısını tekabül etmek- uygun modeldir; çünkü sinematografik anlatıda
teydi. Bu perspektiften baktığımızda anlatıcının öykü ne zaman tek bir karakterin etrafında
oldukça mesafeli bir bakış açısıyla öyküsünü dönüyorsa, üçüncü tekil şahıs anlatıcı kullanımı
kurduğunu; tarikat dünyasında yaşananlara en iyi çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır.
eleştirel baktığını, İslam-insan ve/veya İslam- Anlatıcının tanrısal bakış açısına sahip olduğu-
toplum ilişkilerinin tahlilini yaptığını ve dola- nu söyledik, çünkü o, Muharrem`in gördüğü
yısıyla ortaya çıkan açı farklarını göstermeye rüyaları, yaşadığı fantazmları, bir alışveriş
çalıştığını görmekteyiz. Bu gösterim eleştirel sonrasında yanlışlıkla fazla para almanın getir-
bir bakış niteliği taşımakta ve tarikat-tasavvuf- diği ruhsal salınımları bilebilmekte, onun ken-
dindarlık değerlendirmelerinde genelden özele, diyle konuşmalarını (iç monologlar/inner mo-
özelden genele giden olumsuz bir duruşu yan- nologue) duyabilmekte ve bunları da bize ak-
sıtmaktadır. Karakterin bakış açısını tekabül tarmaktadır.
eden filtre kavramını açımladığımızda ise,
olay-insan-eşya aktarımında eleştirel bakış Filmde öznel kamera kullanımlarıyla özöyküsel
açısı yerine gelişmeler karşısında takva sancı- (homodiegetic) olarak adlandırılan anlatıcı
sını yaşayan bir figürün düşünsel açmazlarının tipolojisine de yer verilmiştir. Sözgelimi Mu-
dile geldiği bir bakış açısı karşımıza çıkmakta- harrem, çuval almaya gelen müteahhitle konu-
dır. şurken ve müteahhit para sayarken perde tü-

179
Selçuk İletişim, 5, 2, 2008

müyle mavi renge bürünmekte ve biz yaşanılan katmayan, dışarıda tutup, olayları, oluşumları
bu öznelliği Muharrem`in gözünden görmekte- bu uzak mesafemizle keyifle izlememizi sağla-
yiz. Yine bir başka sahnede, Muharrem çeşme- yan bir perspektif kullanmıştır. Filmin sessel
nin suyunda kendi yansımasını, o yansımadaki boyutu da aynı duyguyu yaratacak biçimde
korku dolu yüzünü görür ve biz de o öznelliğe tasarlanmış, sözgelimi ambians yaratıcı müzik
tanık oluruz. kullanımına yok denecek kadar az yer verilmiş-
tir.
5.2. Dondurmam Gaymak
Odaklanma ve perspektif kavramlarının açını-
Filmin Konusu: Eski usul ile dondurma yapıp mından yola çıkarak anlatıcıya ulaştığımızda,
satan Ali Usta, insanların daha çok tercih ettiği perde dışı anlatıcı veya farklı bir adlandırmayla
hazır dondurma markaları karşısında var olma dışöyküsel anlatıcı diye tanımlanan anlatıcı
mücadelesi vermektedir. Bunun için de tıpkı tipolojisini görmekteyiz. Bu anlatıcı tipolojisini
onlar gibi dondurmasının reklâmını -yerel daha da ayrıntılı bir tanımlama içine alırsak,
televizyonda- yaptırmaya başlar. Krediyle ikili bir anlatıcı yapısı olduğunu; bunlardan
aldığı dondurma motorunun borcunu ödemek ilkinin üçüncü tekil şahıs anlatısıyla anlatımını
için ise köyleri dolaşıp satış yapmaya çalışır. yapan gözlemci (neutral) anlatıcı; ikincisini ise
Günün birinde kasabanın çocukları Ali Us- kahraman anlatıcı (personal) modeli olduğunu
ta’nın motorunu çalıp, içindeki dondurmaları söyleyebiliriz. Bu ikili kullanımın nedeni anla-
yerler. Borçla aldığı dondurma motorunun tının yapısının niteliğinde yatmaktadır, çünkü
çalındığını gören Ali Usta deliye döner ve gülmecenin anlatı figürleri hep ‘tip’ olmak
motorunu kendisini yok etmek isteyen büyük zorundadır. Tip figürler sadece davranışlar,
dondurma markalarından birinin çaldırdığını olaylara karşı verdikleri tepkiler ile yansıtılır-
düşünerek hazır dondurma satan bayilerden ken; iç dünyalarındaki gel-gitler, ruhsal salı-
motorunun hesabını sormaya başlar. nımlar aktarılmaz. Bu aktarımı yapacak en
uygun anlatıcı modeli de doğaldır ki ‘gözlemci
Filmin anlatı tarzının ‘yadöyküsel’ olduğunu, anlatıcıdır’. Film son tahlilde bir trajikomedidir
odaklanmanın ise ‘sıfır odaklanma’ biçiminde ve bu, hayatın gerçekliği dışına düşen, bunun
inşa edildiğini görmekteyiz. Odaklanma için farkında olmayan kişinin trajik çabalamalarının
yaptığımız bu ‘genel’ saptamayı Chatman`ın yarattığı komikliğin yansıtılmasıdır. Öyleyse
slant ve filtre kavramlarıyla ayrıntılıyarak anla- öykü kahramanın dünyasının bize doğrudan
tının nasıl oluşturulduğuna baktığımızda, slant aktarılması gerekir ve bu da ‘kahraman anlatı-
olarak adlandırılan anlatıcı bakış açısında, yerel cı’ modeliyle yapılabilinir.
üreticilerin ulusal ve/veya uluslararası pazarın
gücü karşısında yaşadıkları şaşkınlık ve bu 5.3. Eve Dönüş
gücü alt etme adına yaptıklarının ne denli gü-
lünç olabildiği vardır. Filtre olarak adlandırılan Filmin Konusu: Bir dönem filmi olan Eve
karakterin bakış açısında ise yaşananlar, hazır Dönüş, İstanbul’un kenar mahallelerinde,
markaların ürettiği çubuk dondurmaların gide- günlük hayatın içinde yaşayıp, siyasetten ve
rek daha çok talep görmesiyle ayağının altın- gündemden hayli uzak duran sıradan bir ailenin
dan kayan toprağı duyumsamak ve kendisini öyküsünü anlatır. Mustafa ve Esma 5 yıllık
yok edecek bu güce karşı yine onun diliyle evlidirler ve Görkem adında bir de kızları var-
konuşmanın gerekliliği vardır. Slant ve Filt- dır. Karı-koca ikisi de işçidirler; ikisinin de
re`nin bu denli farklı bakış açılarına sahip ol- küçük umutları, küçük düşleri vardır; politikay-
manın getirdikleriyle film, saf bir gülmece la, sağla-solla hiçbir ilgileri yoktur; tek sorun-
öyküsü olmaktan kurtularak, trajikomik bir ları kendilerini evden çıkarmak isteyen ev
anlatıya dönüşmektedir. sahipleri ve eve aldıkları televizyonun taksiti-
dir; gündelik yaşamlarını sürdürürken bir sabah
Filme anlatı perspektifi bağlamında kalktıklarında ülkede askeri darbe olduğunu
baktığımızda ise, gülmece tarzının doğal olarak öğrenirler. Mustafa, bir gece ‘siyasi bağlantısı’
ürettiği izleyici-öykü mesafesinin belirgin olduğu gerekçesiyle tutuklanır, o artık içinden
biçimde kurulduğu görülmektedir. Anlatıcı, çıkamayacağı bir karabasanlar dünyasındadır.
insan-olay-eşya aktarımında bizi öykünün içine Yirmi iki gün sonra salındığında Mustafa da

180
Anlatıcı Kavramı, Sinematografide Anlatıcı Tipolojisi... (167-182)

artık işsiz, yalnız ve yitik bir insan olarak haya- sadece resimleyen ve yargıyı izleyicinin ver-
tın içindedir. mesini isteyen bir anlatıcı tipolojisi kullanmış-
tır.
Eve dönüş filminin anlatı tarzında ‘yadöyküsel’
anlatı tasarımını, odaklanmada ise ‘sıfır odak- Anlatıcı, ‘gözlemci üçüncü kişi (neutral)’ ola-
lanma’ tarzının kullanıldığını görmekteyiz. rak anlatımını yapmaktadır. Bu seçimin nedeni
Chatman`ın slant ve filtre kavramlarıyla anlatı- de, izleyicide, anlatılanların sanki çok nesnel-
nın nasıl oluşturulduğuna baktığımızda ise, miş gibi bir yanılsama yaratması ve bunun
slant olarak adlandırılan anlatıcı bakış açısının sonucu olarak da anlatıcının gösterdikleri çer-
yaşananlara son derece eleştirel, sorgulayıcı çevesinde bir tepki geliştirilmek istenmesidir.
olmasına karşın, filtre olarak adlandırılan ka- Gözlemci anlatıcı tipolojisi, olayların ve kişile-
rakterin bakış açısından olaylar ve yaşananlar rin gerisine çekilerek kendini silik hale getirir.
son derece anlamsız gelişmeler olarak görül- Böylece gördüğünü duyduğunu nesnel ve yan-
mektedir. Bu doğaldır çünkü Mustafa İstan- sız bir biçimde anlatıyormuş izlenimi yaratır;
bul’un kenar mahallelerinde yaşayan, siyaset- kahramanların düşünceleriyle ilgili bilgilere ve
ten ve gündemden hayli uzak duran sıradan öznelliğine yer vermez; kişilerle birlikte her
insanın bakış açısıyla hayatı algılamaktadır. O, yere gider, onları yakından izler; ancak gördük-
içinden çıkamayacağı bir karabasanlar dünya- lerini kaydeder, onları yansıtır ve kişilerin
sındadır ama bunun nedenini bir türlü anlam- davranışları üzerinde yorumlamalara gitmez; iç
landıramamaktadır. Slant ve filtre`nin bu denli dünyalarına eğilmez. Filmin anlatıcısı da, Mus-
farklı bakış açılarına sahip olmanın getirdikle- tafa`nın yaşadıklarını bize bir tanık olma para-
riyle filmin anlatısı içinde aşkın, mizahın, acı- digması içinde anlatır. Yaşadığı bütün anlam-
nın, duygunun birlikte yoğrulduğu bir bütünlü- sızlıklara rağmen biz film boyunca Mustafa`nın
ğe erişebilmiştir. iç dünyasına tanık olmayız; mantığın, aklın ve
her şeyin iflas ettiği bir dünyanın içine girme-
Filmi anlatı perspektifi bağlamında değerlen- sine rağmen onun hangi ruhsal salınımları
dirdiğimizde, anlatıcının insan-olay-eşya akta- yaşadığını bilmeyiz; sadece bir kez çok kısa bir
rımında yakın çekimleri mümkün olduğu kadar an içinde yaşadığı halüsinasyona tanık oluruz
az kullanarak bizi yaşananların dışında tutacak ama yine de bu anlatıcı tipoloji tanımını değiş-
bir mesafe duygusuyla anlatısını kurduğunu tirmez, çünkü filmin bütününde yaşananları
görmekteyiz. Bir başka deyişle anlatıcı, imge- dıştan bir gözlemci mesafesiyle izlemişizdir.
ler, mizansen, mekan düzenlemesi, karakter
çizimleri, oyunculuk tasarımı, diyalog vb. di- SONUÇ YERİNE
zimlerle mesafeli bir tutum sergilemekte ve
bizi de buna ortak etmektedir. Filmin sessel Yazınsal metinlerde olaylar ilk bakışta zanne-
boyutu da aynı duyguyu yaratacak biçimde dildiği gibi yazar tarafından aktarılmaz. Yaza-
tasarlanmıştır. Ambians yaratıcı müzik kulla- rın yarattığı itibari olan bir figür olayları anla-
nımı yok denecek kadar azdır. tır. Buna örtük yazar veya anlatıcı denilir. An-
latıcı kendi yorumuyla konu ile okuyucu ara-
Odaklanma ve perspektif kavramlarının açını- sındaki bağlantıyı kurarken aynı zamanda anla-
mından yola çıkarak anlatıcıya ulaştığımızda, tının biçemini geliştiren unsur olarak görülme-
perde dışı anlatıcı veya farklı bir adlandırmayla lidir.
dışöyküsel anlatıcı diye tanımlanan anlatıcı
tipolojisini görmekteyiz. Bu, üçüncü tekil şahıs Tarih sahnesine çıktığı andan bu yana roman
anlatısıyla anlatımını yapan gözlemci üçüncü sanatının en büyük sorunu anlatıcı sorunsalıdır;
kişi anlatıcı tipolojisidir. Bu seçimin nedeni, olayların kime anlattırılacağı, kimin gözünden
filmin ideolojik alt yapısında yatmaktadır. Film gösterileceği, her romancının daha yazmaya
dönem eleştirisi üzerine yapılandırılmıştır ve başlamadan önce çözmesi gereken bir prob-
yönetmenin deyişiyle Türkiye'nin, bu dönem lemdir. Seçilen anlatıcı her şeyi bilecek midir,
ile sıkı bir biçimde yüzleşmesi, hesaplaşması olayların bizzat yaşayanı mı yoksa gözlemcisi
için yapılmıştır. Kısacası 12 Eylül askeri dar- mi ya da işe hiç karışmayan bir aktarıcı mı
besinde yaşananlara karşı izleyicide düşünsel olacaktır. Bütün bu sorular karşılıklarını anlatı-
bir tepki geliştirme amaçlayan film, olayları cı kavramının seçiminde bulmaktadır. Tıpkı

181
Selçuk İletişim, 5, 2, 2008

roman gibi sinemada da kullanılacak öyküleme Burgoyne R (1992) Film Narratology- New
dili ve tarzı anlatıcı seçimiyle doğrudan bağın- Vocabularies in Film Semiotic, Robert Stam
tılıdır. Yönetmen, öykü kişileri ve olaylara vd.(ed), Routledge, USA, 69-122.
yönelik olarak izleyicisinin takınacağı tutumu
Chatman S (1990) Coming to Terms-The Rhe-
seçim yaptığı anlatıcı yardımıyla sağlar. Anla-
toric of Narrative in Fiction and Films Cornell
tıcı, olay gelişiminin merkezi önemdeki parça-
University Press, USA.
larını belirler ve bunları karakterler ile onlar
arasındaki ilişkiler biçiminde canlandırarak, Demir Y (1995) İlk Dönem Hikâyelerinde
izleyicinin karşısına taşır. Anlatıcılar Tipolojisi, Akçağ Yayınları, Anka-
ra.
Sinematografik anlatıcı, yazılı metinlerdeki
Genette G (2005) Anlatı Türleri ve Anlatıcının
gibi şahıs zamirlerine sahip olmadığı için bir
İşlevleri, Mehmet/Sema Rifat (çev), Kitap-lık,
figür dilini doğrudan kullanamaz. O, sinema-
Aylık Edebiyat Derg, 87, 127-130
tografiyi oluşturan, kamera, renk, ses kurgu vb.
unsurlarla varlığını yansıtır. Henderson B (1986) Filmde Zaman, Kip ve
Çatı, Nilgün Abisel (çev), Ankara BYYO,
Örneklem olarak ele alınan ve analizi yapılan Yıllık-VIII, 1-22
üç filmde de özdeş olarak yalnızca dışöyküsel
Jahn M (2003) A Guide to Narratological Film
anlatıcı tipolojisinin kullanıldığı ve bu tek
Analysis, http://www.unikoeln.de /~ame02/
tipolojiye sadık kalınarak çoklu anlatıcı tasarı-
pppf. htm
mından kaçınıldığı görülmektedir. Bu sonucu
şu şekilde yorumlayabiliriz: Her üçü de, söy- Kıran A ve Kıran Z (2003) Yazınsal Okuma
lemin, öykünün önüne çıktığı anlatılar, bir Süreçleri, Seçkin Yayınları, Ankara.
başka deyişle ‘tez’i olan filmlerdir. Söylemin
Lothe J (2000) Narrative in Fiction and Film,
öne çıktığı filmlerde anlatı inşasının niteliği
Oxford University Press, USA.
ikincil planda kalır ve izleyicinin ‘tez’e yoğun-
laşması istenir. Bu üç filmin anlatı inşasında da Monaco J (2001) Bir Film Nasıl Okunur, Ertan
izleyiciyi belirli bir mesafede tutmak için Yılmaz (çev), Oğlak Yayınları, İstanbul.
dışöyküsel anlatıcı tipolojisi ve bu mesafeyi
Şenyapılı Ö (2002) Sinema ve Tasarım, Boyut
destekleyecek bakış açısı tasarımları kullanıl-
Kitapları, İstanbul.
ması doğru bir tercih olarak karşımıza çıkmak-
tadır. Tekin M (2002) Roman Sanatı 1 (Romanın
Unsurları), Ötüken Neşriyat, İstanbul.
NOTLAR
Yücel T (1995) Anlatı Yerlemleri, Yapı Kredi
(1) Türkçe`de tam bir karşılığı olmayan ‘slant’ Yayınları, İstanbul.
terimi olduğu gibi kullanılmıştır.
(2) Türkçe`de tam bir karşılığı olmayan ‘seam-
lees’ terimi olduğu gibi kullanılmıştır.

KAYNAKLAR
Bal M (1997) Narratology-Introduction to the
Theory of Narrative, University of Toronto
Press, Canada.
Barthes R (1988) Anlatıların Yapısal Çözüm-
lemesine Giriş. Mehmet Rifat ve Sema Rifat
(çev). Gerçek Yayınevi, İstanbul.
Bordwell D (1985) Narration in the Fiction
Film, The University of Wisconsin Press. USA
Boynukara H (1997) Romanda Bakış Açısı ve
Anlatılış, Boğaziçi Yayınları, İstanbul

182

You might also like