Trudi Canavan - Kara Büyücü Serisi 3 - Yüce Lord Kısım 2 - Kara Büyücüler

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 298

Trudi Canavan

Kara Büyücü Serisi


Cilt6
Yüce Lord
Kara Büyücüler

Çeviri: Egemen Görçek

Bölüm 1
Mesaj
Sonea ağrıyan, gergin kaslarını esnetmek için eyerinde
gerindi. Her gece ağrıyan yerlerine Şifa verse de ata
bindikten kısa bir süre sonra tekrar canı yanmaya
başlıyordu. Lord Osen, Sonea'ya her gece kendisine Şifa
vermeyi bırakırsa eyere alışacağını söylemişti; ama Sonea,
yakında atsız kalacağından vücudunda nasırlar
oluşturmayı gereksiz buluyordu.
İçini çekip ilerideki dağlara baktı. Dağlar, ufukta bir gün
önce belirmişti. İlk başta gölgeli bir çizgi gibi görünürken
zamanla büyümüş ve bu sabah güneş, yüksek zirvelerdeki
çentikli kayalarla yer yer ağaçlarla kaplı yamaçları
aydınlatmıştı. Dağlar vahşi ve geçilmez görünüyordu ama
grup; dağların eteklerindeki tepelere varmıştı ve Sonea,
iki dağın ara-
sından beyaz bir kurdele gibi ilerleyen geçidi görebiliyordu.
Bu yolun sonunda bir yerlerde Hisar ve Sachaka girişi
vardı.
Yavaş yavaş değişen manzara Sonea'yı büyülemişti.
Daha önce İmardin'in dışına hiç çıkmamıştı. Bu yolculuk
yepyeni bir deneyimdi ve koşullar böyle olmasaydı oldukça
keyif alabilirdi.
Yol, ilk başta farklı bitkilerden çizgilerle dolu tarlaların
yanından'ilerlemişti. Tarlalarda toprağı kazan, ekim veya
7

TRUDİ CANAVAN
hasat yapan erkek, kadın, genç ve yaşlılarla doluydu. Evcil
hayvanları hem yetişkinler hem çocuklar güdüyordu.
Büyük,
düz toprak parçalarında küçük evler tek başlarına duruyor-
lardı. Senea bu evlerde yaşayanların böyle izole bir yaşam
sürmekten memnun olup olmadıklarını merak etmişti.
Zaman zaman grup, ev öbeklerinin içinden geçmişti. Bu
köylerin bazılarında Balkan, Savaşçılarından birini yiyecek
alması için önden göndermişti. Son iki gün öğlen
vakitlerin-
de yeni atlarla bekleyen bir büyücü ve birkaç köylü ile
karşı-
laşmışlardı. At değiştirip grubun bütün gece yola devam
etmesini sağlamışlardı. Eşlikçiler uyumak için hiç
durmadığın-
dan Sonea onların yorgunluklarını Şifa ile geçirdiklerini
tahmin ediyordu. Lord Osen'e neden atların yorgunluğunu
şifa
ile geçirmediklerini sorduğunda Osen, hayvanların dinlen-
memenin getirdiği zihinsel yorgunluğu insanlar gibi kaldı-
ramadığını söylemişti.
Sonea şimdiye kadar uyumamayla yeterince başa
çıkabil-
diğini düşünüyordu. İlk gece hava tamamen açıktı ve ay
ile yıldız ışıkları yolu oldukça aydınlatılmıştı. Sonea at
sırtında becerebildiği kadar uyuklamıştı. Ertesi gece
gökyüzünü bulutlar kaplamış ve ışık kürelerinden bir
kümenin altında yolculuk etmişlerdi.
Dağların ne kadar yakın gözüktüğüne bakan Sonea,
Kyralia içinde bir üçüncü geceleri olup olmayacağını merak
etti.
"Durun!"
Grup dururken atların nallarının yolda çıkardığı sesler
yavaşça kesildi. Sonea'nın atı ilerleyip 'Akkarin'in atının
yanında durdu. Akkarin dönüp kendisini süzdüğünde
Sonea
8
Yüce Lord-Kara Büyücüler
bir an umutlandı. Akkarin, İmardin'den çıktıklarından beri
ne onunla ne de bir başkasıyla konuşmuştu.
Ama Akkarin, yine hiçbir şey söylemeyip Lord Balkan'ı
izlemek üzere döndü.
Savaşçılar Başı büyücülerinden birine bir şey verdi.
Sonea bunun bir sonraki köyden yemek almak için bir
mik-
tar para olduğunu düşündü. Etrafına bakındığında bir yol
ayrımında durduklarını gördü. Yollardan biri dağlara doğru
uzarken, diğeri dar bir nehrin yanında toplanmış evlerden
oluşan küçük bir köyün bulunduğu seyrek ağaçlarla kaplı
bir
vadiye doğru iniyordu.
"Lord Balkan," dedi Akkarin.
Bütün kafalar bir anda ona doğru döndü. Sonea eşlik-
çilerinin yüzündeki alarm ve şaşkınlık ifadesini görünce
gülümsemesini zorlukla bastırdı. Demek sonunda
konuşma-
ya karar verdi.
Balkan, Akkarin'i ihtiyatla süzdü. "Evet?"
"Eğer Sachaka'ya bu cüppelerle girersek tanınırız. Sıra-
dan giysiler giymemize izin verecek misin?"
Balkan'ın bakışları bir an Sonea'ya kayıp sonra tekrar
Akkarin'e döndü. Başıyla onaylayıp, bekleyen bir savaşçıya
döndü.
"Giysi de al. Süslü veya parlak şeyler olmasın."
Büyücü başını eğip gitmeden önce Akkarin'le Sonea'yı
süzdü.
Sonea midesindeki düğümün sıkılaştığını hissetti. Bu ge-
çide yaklaşmış oldukları anlamına mı geliyordu? Sınıra
bugün ulaşacaklar mıydı? Dağlara bakıp ürperdi.
Bunun gerçekleşeceğine asla inanmış olmasa da
9

TRUDİ CANAVAN
Lorlen'den gelecek geri dönmelerini emreden bir zihinsel
çağrı duymayı ummuştu. İmardin'den çıkış şekilleri, onun
ve Akkarin'in bir daha Kyralia'da asla istenmediklerini
açık-
ça ortaya koymuştu.
Olanları hatırlayınca yüzünü buruşturdu. Balkan şehirde
her bölgeyi dolaşmalarını sağlayan dolambaçlı bir yol seç-
mişti. Her büyük kavşakta durmuşlar, Balkan'ın suçlarını
ve
Lonca'nın verdiği cezayı ilan etmesini izlemişlerdi. Akka-
rin'in yüz ifadesi öfkeyle kararmıştı. Büyücülerin birer
aptal
olduğunu söylemiş ve bir daha konuşmamıştı.
Grup insanların çok ilgisini çekmiş; Kuzey Kapıları'na
vardıklarında varoşlulardan oluşan beklenti içindeki büyük
bir kalabalık toplanmıştı. Sonea kendisine taşlar fırlatılınca
aceleyle bir kalkan oluşturmuştu.
Varoşlular bağırıp Sonea ve Akkarin'i taşa tutarken
Sonea
korkunç bir ihanete uğramışlık duygusu hissetti; yine de
bu
his uzun sürmedi. Varoşlular büyük ihtimalle sadece,
zaten
nefret ettikleri Lonca'dan çıkmış iki kötü büyücü
görüyorlar-
dı ve karşılık almadan taş atıp öfkelerini kusma fırsatını
değerlendiriyorlardı.
Sonea eyerinde dönüp gelmiş oldukları yola baktı. Şehir
ufkun oldukça ötesinde kalmıştı. Arkasındaki Savaşçılar
onu
dikkatle izliyorlardı.
Aralarında Lord Osen de vardı. Bakışları buluşunca
Osen'in kaş çatışı derinleşti. Osen, Sonea'yla yolculuk
boyunca birkaç kez konuşmuştu; ki konu, genellikle
Sonea'ya bindiği atlar konusunda yardımcı olmaktı...
Birkaç kez de eğer fikrini değiştirirse Lonca'nın onun
İmardin'e dönmesini kabul edeceğini ima etmişti. Sonea,
10

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Osen'in bu imalarına yanıt vermemeyi tercih etmişti.
Fakat korku, rahatsızlık ve Akkarin'in sessizliği azmini
kırmaya başlamıştı. Tekrar Akkarin'i süzdü. Onunla konuş-
ma çabaları soğuk bir duvarla konuşmaya çalışması gibi
bir
sonuç vermişti. Akkarin onu görmezden gelmeye kararlı
görünüyordu.
Yine de ara sıra Akkarin'i kendisini izlerken bulmuştu.
Bunu fark ettiğini belli etmediği zamanlarda Akkarin'in
bakışları uzun süreler boyunca üzerinde oyalanmıştı; fakat
ne zaman Akkarin'e doğru dönse eski Yüce Lord'un ilgisi
başka yöne dönmüştü.
Bu hem sinir bozucu hem de ilgi çekici bir durumdu. Ca-
nını sıkan Akkarin'in kendisini izlemesi değildi, baktığını
Sonea'nm görmesini istememesiydi. Sonea buruk bir
şekilde
gülümsedi. Bu kadar süre kaçınmış olduğu delici, karşılık
vermesi güç bakışları özlemeye mi başlamıştı?
Ciddileşti... Akkarin'in onu istenmiyormuş gibi hissettirip
Lonca'ya geri dönmesi için uğraştığına şüphe yoktu. Yoksa
çok daha basit bir şey mi vardı? Onu gerçekten etrafında
istemiyor muydu? Sonea birçok kez Akkarin'in sırlarının
keşfedilmesi yüzünden onu suçlayıp suçlamadığını merak
etmişti. Balkan, Sonea'nm odasında kara büyü kitapları
bul-
masaydı yeraltı odasına zorla girmeye çalışır mıydı?
Akkarin
kitapları saklı tutması gerektiğini söylemişti. Sonea da
sak-
lamıştı ama belli ki yeterince iyi saklamamıştı.
Belki de sadece yanında olmamasının daha iyi olacağını
düşünüyordu.
O zaman yanılıyor, dedi Sonea kendine. Yanında güç
çekebileceği biri olmadan güçlerini her kullanışında zayıf-
11

TRUDİ CANAVAN
layacaktı. Eğer Sonea yanında olursa kendini bir İchani
sal-
dırısından koruyabilirdi. Yanında olmamdan hoşlanıp hoş-
lanmamasının önemi yok.
Ama yine de hoşlansaydı çok daha iyi olurdu...
Sachaka'ya ulaştıklarında ve Sonea'yı geri dönmeye ikna
etmeye çalışmasının anlamı kalmayınca daha arkadaşça
davranacak mıydı? Seçimini kabul edecek miydi, yoksa
ona
itaat etmediği için öfkeli olmaya devam mı edecekti?
Sonea
kaşlarını çattı. Onu kurtarmak için her şeyini feda ettiğini
anlayamıyor muydu?
Başını iki yana salladı. Önemli değildi. Onun minnettar-
lığını istemiyordu. İstediği kadar sessiz kalıp
somurtabilirdi.
Sadece onun hayatta kaldığından emin olmak istiyordu ve
bu sadece daha sonra geri dönüp Lonca'yı İchaniler'in
saldı-
rısından kurtarabilsin diye değildi. Eğer onu önemsiyor ol-
masaydı Lonca'nın tutsağı olacağı anlamına gelecek olsa
da
İmardin'de kalırdı. Hayır! Onunla gidiyordu çünkü bütün o
yaşadıklarından sonra onu tek başına bırakmak düşüncesi-
ne bile katlanamıyordu.
Takan'ın yerini aldım, diye düşündü aniden. Eski köle
Akkarin'i Sachaka'dan İmardin'e dek izleyip hizmetkarı ol-
muştu. Şimdi, Sonea, Akkarin'i Sachaka'ya giderken
izliyor-
du. Akkarin'de insanları kendine böyle bağlayan ne vardı?
Ben, Akkarin'e mi bağlandım? Neredeyse yüksek sesle
gülüyordu. O kadar çok şey değişti ki. Sanırım artık ondan
hoşlanıyorum bile.
Sonra kalbi bir an atmayı unuttu.
Yoksa bundan fazlası mı var?
Bu soruyu dikkatle düşündü. Eğer daha fazlası olsaydı
12

Yüce Lord-Kara Büyücüler


daha önceden fark ederdi. Bir anda İchani'yi öldürdüğü
ge-
ceyi hatırladı. Akkarin, saçından bir şey almıştı. Bu
dokunuş
onu garip hisler içinde bırakmıştı. Heyecan... Mutluluk...
Ama bu sadece savaşın etkisiydi. Ölüm bu kadar yakı-
nındayken kurtulmak insanda tabi ki böyle duygular uyan-
dırırdı. Bu onun... hissettiklerinin...
Tek yapmam gereken ona bakmak, böylece anlayabili-
rim.
Aniden Akkarin'e bakmaktan korkmaya başladı. Ya ger-
çekse? Ya Akkarin bakışlarına karşılık verip yüzünde
aptalca
bir ifade yakalarsa? Onu Kyralia'da bırakmak için daha da
kararlı olurdu.
Eşlikçilerin arasındaki bir mırıldanma Sonea'yı kurtardı.
Başını kaldırdığında köye giden Savaşçı'nın geri
döndüğünü
gördü. Adamın kucağında bir çuval ve bir bohça vardı.
Grubun yanına geldiğinde bohçayı Balkan'a verdi.
Balkan bohçayı açıp kabaca dokunmuş bir gömlek, ba-
cakları dar pantolonlar ve Sonea'nın köylü kadınların üze-
rinde görmüş olduğu türden uzun yün bir tunik çıkardı.
Sonra Akkarin'e baktı.
"Uygun mu?"
Akkarin başıyla onayladı. "İşimizi görür."
Balkan giysileri tekrar bohçaya koyup Akkarin'e fırlattı.
Sonea, Akkarin atından inerken duraksadı, ardından
ağrıyan
bacaklarını hareket etmeye zorladı. Ayakları yere değer
değ-
mez Akkarin uzun tunik ile pantolonlardan birini ona uzat-
tı.
"Başka tarafa bakın," diye emretti Balkan.
Soneâ etrafına bakındı ve diğer büyücülerin de arkalarını
13

TRUDİ CANAVAN
döndüklerini gördü. Akkarin cüppesinin üst kısmını çıkarıp
yere bırakırken Sonea ipeğin hışırtısını duydu. Kumaş
güneş
ışığında pırıldıyor, yırtık parçalar rüzgarda sallanıyordu.
Akkarin bir an yerdeki giysiye bakmak için durdu, yüzünde
anlaşılamaz bir ifade vardı, sonra dikleşip pantolonunun
beline uzandı.
Sonea hızla arkasını döndü, yüzü bir anda kıpkırmızı ol-
muştu. Kendi cüppesine bakıp zorlukla yutkundu.
Bir an önce şu işi halletsem iyi olur.
Derin bir nefes alıp kuşağını çözdü ve cüppesinin üst kıs-
mını çıkardı. Giysiyi yere bırakıp aceleyle tuniği giyerken
atı
sinirli bir şekilde yavaşça uzaklaştı.
Tuniğin dizlerine kadar gelmesine minnettar olmuştu,
çünkü böylece pantolonunu rahatça giyebilmişti. Döndü-
ğünde Akkarin'in, dikkatle atının üzengisiyle ilgilendiğini
gördü. Akkarin ona öylesine bir kez bakış atıp tekrar atına
bindi.
Balkan'ın arkasını hiç dönmemiş olduğunu gördü. Tabi
birinin gözünü üzerimizde tutması lazımdı, diye düşündü
buruk bir şekilde. Atına yaklaşıp botunu üzengiye koydu
ve
kendini eyere yerleştirmeyi başardı.
Akkarin bu ağır giysiler içinde tuhaf görünüyordu. Göm-
leği zayıf bedeninden garip bir şekilde sarkıyordu. Çenesi
uzayan sakallarıyla gölgelenmişti. Uzun yıllardır Lonca'nın
çoğunun korktuğu görkemli Yüce Lord görüntüsü ile hiç
ilgi-
si yoktu.
Kendi üzerine bakıp hafifçe burnunu çekti. Kendisi de
pek zerafet sembolü sayılmazdı. Tunik büyük ihtimalle bir
çiftçinin karısının attığı bir şeydi. Kaba dokuma teninde
14

Yüce Lord-Kara Büyücüler


garip bir his uyandırıyordu ama Lonca'ya katılmadan önce
giydiklerinden kötü değildi.
"Aç mısın?"
Sonea, Lord Osen'in atını yanına sürmüş olduğunu fark
edince irkildi. Osen bir parça esmer ekmek ve bir maşrapa
uzattı. Sonea bunları minnettar bir şekilde alıp yemeye
baş-
ladı, kuru ekmeğin boğazından geçmesini sulandırılmış
şarapla sağlıyordu. Şarap ucuz ve ekşiydi; fakat
kaslarındaki
ağrıları biraz hafifletmişti. Maşrapayı geri verdi.
Grup yemeğini bitirince yolculuğuna, Sonea'nın atı da
sarsak yürüyüşüne devam etti. Sonea inlemesini bastırıp
kendini saatler sürecek at yolculuğuna ve kas ağrısına
hazır-
lamaya çalıştı
***
Gol, Cery'nin konuk odasına girdiğinde gözleri Savara'ya
kaydı. Kibar bir şekilde başıyla selam verip Cery'ye döndü.
"Takan sınıra yaklaştıklarını söyledi," dedi. "Yarın gece
hisara varacaklarmış."
Cery başıyla onayladı. Takan'a konforlu bir yeraltı odası
vermişti ama Cery'nin hoşlanmaya başladığı gizemli
yaban-
cı kadını duymamış olan hizmetkarlar tutmaya özen
göster-
mişti. Savara, Takan'ın kendisinden haberdar olmamasını
istemişti. Akkarin'in hizmetkarıyla iletişim kurabildiğini
tah-
min etmişti ve eğer Akkarin, İchaniler tarafından
yakalanırsa
Kyralia'daki varlığının ondan öğrenilmesi riskine girmek is-
tememişti, "insanlarımla İchaniler arasında büyük bir
nefret
var," demişti Savara. Bu nefretin sebebini söylememişti
ama
15

TRUDİ CANAVAN
Cery bu konuyu deşmemesi gerektiğini anlamıştı.
Gol oturup içini çekti. "Ne yapacağız?"
"Hiçbir şey," diye yanıtladı Cery.

Gol kaşlarını çattı. "Ya şehre başka bir katil gelirse?"


Cery, Savara'ya bakıp gülümsedi. "Sanırım bununla
başa
çıkabiliriz. Bir sonraki katili Savara'ya söz verdim."
Savara başını iki yana sallayınca Cery oldukça şaşırdı.
"Artık sana yardım edemem. Akkarin gitmişken olmaz.
İchaniler köleleri ölmeye devam ederse başkalarının işe
karıştığından şüphelenebilirler."
Cery, Savara'yı ciddi bir şekilde süzdü. "Bu onları başka
casuslar göndermekten alıkoyabilir değil mi?"
"Belki de. Ama insanlarıma dikkat çekmemem emredil-
di."
"O zaman iş bize düşüyor. Onları nasıl öldürmemizi
önerirsin?"
"Buna gerek olacağını sanmıyorum. Köleleri buraya gön-
derme amaçlarına ulaştılar."
"Peşinde oldukları Akkarin'in miydi?" diye sordu Gol.
"Evet ve hayır," diye karşılık verdi Savara. "Becerebi-
lirlerse onu öldüreceklerdi. Ama artık Lonca'nın zayıflığını
bildiklerine göre hedefleri Lonca olacaktır."
Gol, Savara'ya baka kaldı. "Lonca'ya mı saldıracaklar?"
"Evet."
"Ne zaman?"
"Yakında... Lonca, Akkarin'i sessizce göndermiş olsaydı
hazırlanmak için vakti olabilirdi. Ama her yerde ilan
ettiler."
Cery içini çekip şakaklarını ovdu. "Şehirdeki ilanlar."
"Hayır," diye karşılık verdi Savara. "Her ne kadar
16

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Akkarin'in suçu ve cezasını halka ilan etmeleri aptalca olsa
da İchani'nin bu yolla öğrenmesi günler hatta bir iki hafta
alabilirdi." Başınıjki yana salladı. "Lonca büyücüleri Akka-
rin'i günlerdir zihinsel olarak tartışıyorlar. İchaniler her
şeyi
duymuştur."
"Lonca'nın şansı ne?" diye sordu Gol.
Savara üzgün bir şekilde baktı. "Yok."
Gol'ün gözleri büyüdü. "Lonca onları durduramaz mı?"
"Yüksek büyü olmadan durduramaz."
Cery ayağa kalkıp volta atmaya başladı. "Kaç İchani var?"
"Yirmi sekiz ama sizin endişelenmeniz gereken grup en
fazla on kişi olacak."
"Hai! Sadece on muV
"Her biri bir Lonca büyücüsünden kat kat daha güçlü.
Beraber Lonca'yı kolaylıkla alt edebilirler."
"Oh," Cery odayı birkaç kez daha adımladı. "Bu İchani
kadını kendi başına öldürebileceğini söylemiştin. O zaman
sen de bir Lonca büyücüsünden güçlü olmalısın."
Savara gülümsedi. "Çok daha güçlü."
Cery, Gol'ün renginin solduğunu fark etti. "Peki ya
insan-
larının kalanı?"
"Çoğu benim kadar hatta daha da güçlüdür."
Cery düşünceli bir şekilde dudaklarını ısırdı. "İnsanların
Kyralia'ya yardım etmenin karşılığında ne isterler?"
Savara gülümsedi. "Halkın, insanlarımın yardımını alma-
yı en fazla İchaniler'in boyunduruğuna girmek kadar ister.
Biz de Lonca'nızın kara büyü olarak adlandırdığı şeyi kulla-
nıyoruz."
Cery etini bu önemsiz dercesine salladı. "İchaniler geldi-
17

1
TRUDİ CANAVAN
ğinde fikirleri değişecektir."
"Değişebilir. Ama insanlarım kendilerini ortaya çı-
karmayacaklardır."
"İchaniler'in Kyralia'yı yönetmesini istemediklerini söyle-
miştin."
"Evet, bu doğru. Ama eğer kendileri riske gireceklerse
bu
olaya karışmazlar. Biz sadece Sachaka'daki başka bir gru-
buz. Birçok güçlü kişi bizden korkuyor ve yok etmek
istiyor.
Daha fazlasını yapamayız."
"Sen bize yardım eder misin?" diye sordu Gol.
Savara yüksek sesle içini çekti. "Keşke edebilseydim.
Ama bu olayın dışında kalma emri aldım. Bana verilen
emir..." Cery'ye baktı, "eve dönmem."
Cery yavaşça başıyla onayladı. Demek gidiyordu.
Gideceğini çatıdaki o gece anlamıştı. Veda etmek kolay
olmayacaktı ama o da kalbinin aklını yönetmesine izin
vere-
mezdi.
"Ne zaman?"
Savara başını eğdi. "Hemen. Uzun bir yolculuk olacak.
İchaniler, Kyralia sınırını gözlüyor olacak. Elyne üzerinden
gitmeliyim. Ama..." sinsi bir şekilde gülümsedi. "Bu gece
veya yarın sabah yola çıkmamın bir fark yaratacağını
sanmı-
yorum."
Gol ağzını eliyle kapatıp öksürdü.
"Bilmiyorum," dedi Cery. "Büyük bir fark yaratabilir.
Kyralia'nın iyiliği için senin aklını iyice çelmeye çalışma-
lıyım. Biraz kızarmış rasook ve bir şişe Anuren karası
ile..."
Savara'nın kaşları kalktı. "Anuren karası mı? Siz Hırsızlar
düşündüğümden daha iyi yaşıyorsunuz."
18

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Aslında birkaç şarap kaçakçısı ile yapmış olduğum an-
laşmalar var."
Savara gülümsemesini bastıramadı. "Elbette vardır."
***
Dairesinin dış kapısı çalınca Rothen, içini çekip iradesini
yoğunlaştırarak kapıyı açtı. Gelenin kim olduğuna bakmadı

bile.
"Yine mi sen Dannyl? Döndüğünden beri benim dairem-
de kendi dairenden fazla zaman geçiriyorsun. Seni meşgul
edecek asiler veya gizli görevlerin yok mu?"
Dannyl kıkırdadı. "Bir hafta daha yok. Bu arada Lonca
beni tekrar uzaklara göndermeden önce eski dostumla
has-
ret gidermeyi planlıyordum." Konuk odasındaki koltuklar-
dan oluşan yarım daireye gidip Rothen'in karşısına oturdu.
"Sanırım bu gece Gece Odası'nı ziyaret etmeyeceksin."
Rothen, Dannyl'e baktığında gözlerinde anlayış gördü.
"Hayır."
Dannyl içini çekti. "Bense gitmek zorundayım. Dediko-
dularla ve bütün olanlarla yüzleşmeliyim. Ama..."
Bu hiç kolay değil, diye bitirdi Rothen. Dannyl ona
Akka-
rin'in asileri yakalama planının içerdiklerinden bahsetmişti.
Dem Marane'nin kendisini yakalayan hakkındaki iddiaları,
Lonca'nın her köşesine yayılmıştı. Her ne kadar çoğu
büyü-
cü bu söylentiyi ciddiye almasa da Rothen, duydukları her
skandala inanan birileri olduğunu biliyordu.
Rothen de aynı şüpheli ve kınayan bakışlarla iki yıl önce;
Lonca, Sönea'nın onun dairesinde yaşamasının ne kadar
19

TRUDİ CANAVAN
uygun olduğunu tartışırken karşılaşmıştı. Dedikodularla
yüz-
leşmek zor olmuştu ama önemliydi... Yaldin ve Ezrille'in
her an ona destek olması da yardımcı olmuştu.
Ve ben de şimdi Dannyl'e destek olmalıyım.
Rothen derin bir nefes alıp ayağa kalktı. "O zaman yola
çıksak iyi olur. Bütün eğlenceyi kaçırmak istemeyiz değil
mi?"
Dannyl şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Senin gel-
meyeceğini..."
"Hoşuna gitse de gitmese de göz kulak olmam gereken
iki eski çırağım var." Rothen omzunu silkti. "Odamda
pinek-
leyerek size hiçbir faydam dokunmaz."
Dannyl ayağa kalktı. "Emin misin?"
"Evet."
"Teşekkür ederim."
Rothen, Dannyl'in sesindeki minnettarlığı fark edince gü-
lümsedi. Dostunun baş başayken hâlâ aynı adam
olduğunu
görmek onu rahatlatmıştı. Dannyl farkında değil gözükü-
yordu; fakat başkalarının yanında çok farklı bir tavra bürü-
nüyordu artık. Davranışlarında yepyeni bir güven ve
otorite
vardı. Bu tavır uzun boyuyla birleşince, Dannyl'e zorlu bir
hava katıyordu.
Biraz sorumluluk neler başarıyor, diye düşündü.
Dannyl, Rothen'in peşinden önce dışarıya ardından da
alt kata, Büyücüler Makamı'nın girişine gitti. Güneş batı-
yordu ve avlu kırmızı-turuncu ışıklarla yıkanıyordu. Gece
Odası'nın kapısından içeri girdiler.
İçerisi sıcak ve gürültülüydü. Rothen kaç büyücünün ge-
lişlerini fark ettiğine, kaçının onları izlemeye devam
ettiğine
20

Yüce Lord-Kara Büyücüler


dikkat etti. İlk birkaç tanesinin onlara yaklaşıp sorular sor-
ması için fazla zaman geçmesi gerekmedi.
Yaklaşık bir saat boyunca asiler hakkında daha fazla şey
öğrenmek isteyenler, ona ve Dannyl'e yaklaştı. Rothen
yüz-
lerinde saygı, merak ve biraz da şüphe görmüştü. Dannyl
ilk
başlarda biraz çekingendi; fakat daha sonra güveni yerine
geldi. Bir grup Şifacı, kaçağı zehirden kurtarırken
Vinara'nm
verdiği talimatları tartışmayı bitirdikten sonra yanından
ayrı-
lırken Dannyl, Rothen'e döndü ve muzipçe gülümsedi.
"Korkarım bütün ilgiyi senden çalıyorum dostum."
Rothen omzunu silkti. "Ne ilgisi? Sonea ile ilgili soruları
zorlukla savuşturuyorum."
"Belli. Belki de seni bir kez olsun rahat bırakmak iste-
mişlerdir."
"Bu pek mümkün değil. Sadece..."
"Büyükelçi Dannyl."
Döndüklerinde Lord Garrel'in yaklaşmakta olduğunu
gördüler. Savaşçı kibarca başıyla selam verirken Rothen
kaş-
larını çattı. Garrel'i hiçbir zaman sevmemişti ve hâlâ büyü-
cünün gözdesi Regin'in, Sonea'ya yaptıklarını engellemiş
olabileceğini düşünüyordu.
"Lord Garrel," diye karşılık verdi Dannyl.
"Hoş geldiniz," dedi Savaşçı. "Evde olmak güzel de|,;l
mi?"
Dannyl omzunu silkti. "Evet, dostlarımı tekrar görmek
güzel."
Garrel bir an Rothen'e baktı. "Bize yine büyük bir hiz-
mette bulundunuz. Duyduğum kadarıyla büyük bir kişisel
fedakarlık* da yapmışsınız." Biraz yaklaştı.
"Cesaretinize
21

TRUDİ CANAVAN
hayranım. Ben böyle bir riske girmezdim. Ama tabi ben
doğ-
rudan hareket etmeyi hilelere tercih ediyorum."
"Ve duyduğum kadarıyla ilki konusunda çok daha başa-
rılıymışsınız," diye karşılık verdi Dannyl.
Rothen şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı, sonra gülümse-
mesini gizlemek için döndü. Sohbet ilerledikçe ke?ndini
Gece Odası'na geldiği için gittikçe daha iyi hissetmeye
baş-
ladı. Görünüşe göre Dannyl, Elyne Sarayı'nda otoriter gö-
zükmek ve konuşmaktan daha fazlasını öğrenmişti.
"Lord Garrel," diye bir ses seslendi. Genç bir simyacı,
Savaşçı'nın omzuna dokundu. Gelen Lord Larkin'di; Yapı
ve
İnşa öğretmeni.
"Evet?" dedi Garrel.
"Sanırım bilmek istersiniz; Lord Harsin, çırağınızın has-
talıklar konusundaki ilerleyişini sizinle görüşmek istediğini
söylemişti."
Savaşçı kaşlarını çattı. "Onu bulsam iyi olur o zaman. İyi
geceler Lord Rothen, Büyükelçi Dannyl."
Garrel uzaklaşırken Larkin yüzünü buruşturdu. "Kurtarıl-
mak istersiniz diye düşündüm," dedi genç büyücü. "İhtiya-
cınız olduğu için değil Büyükelçi. Sadece bazılarımız Garrel
ne zaman biriyle sohbet etse o kişinin er geç bir şeylerin
sohbeti bölmesi için dua etmeye başladığını fark ettik.
Genellikle insanlar fazla dayanamıyor."
"Teşekkür ederim Lord Larkin," dedi Dannyl. Rothen'e
baktı ve muzip bir şekilde gülümsedi. "Bunu fark edenlerin
sadece biz olduğumuzu sanıyordum."
"Oh, insanları rahatsız etme konusunda bu kadar bece-
rikli olmak için bol antrenman gerekir. Garrel'in, şu son
22

Yüce Lord-Kara Büyücüler


dönen saçma dedikodu yüzünden sizin iyi bir hedef olaca-
ğınızı düşüneceğini, tahmin etmiştim."
Dannyl'in kaşları şaşkınlıkla kalktı. "Böyle mi düşünüyor-
sunuz."
"Şey, kara büyü kullanmak kadar... kötü değil," dedi
genç büyücü. Rothen'e bakıp kızardı. "Asilerin söylediğine
inanıyor değilim tabi ama..." etrafına bakındı ve bir adım
geriledi. "Özür dilerim. Lord Sarrin benimle görüşmek iste-
diğini işaret ediyor."
Larkin başıyla ikisine de selam verdikten sonra aceleyle
uzaklaştı. Dannyl odaya bakındı.
"Ne kadar ilginç. Sarrin burada bile değil."
"Evet," diye karşılık verdi Rothen. "Oldukça ilginç. Özel-
likle senin kurtarılmaya ihtiyaç duyman. Açıkça ihtiyacın
yoktu. Aslında benim seninle gelmeme bile gerek
olmadığı-
na inanıyorum." Dannyl'e mübalağalı bir bakış attı. "Bu
çok
gurur kırıcı."
Dannyl sırıtıp Rothen'in omzuna hafifçe vurdu. "Sürekli
çıraklarının bir yerlere gitmesini izlemek büyük hayal kırık-
lığı olsa gerek."
Rothen omzunu silkti sonra gülümsemesi somurtmaya
dönüştü. "Ah, keşke bu yer Sachaka olmasaydı."
23

Bölüm 2
Lonca'nın Cezası
Dannyl, Yönetici'nin ofisinin kapısına ulaştığında derin
bir nefes alıp omuzlarını dikleştirdi. Yüksek Büyücüler'in
görüşme çağrısı beklediğinden erken gelmişti ve bu görüş-
meye daha fazla hazırlanmış olması gerektiğiyle ilgili
rahat-
sız edici hissi üstünden atamıyordu. Raporunu içeren
dosya-
ya bakıp omzunu silkti. Aklına bir şey gelse bile değişiklik
yapmak için artık çok geçti.
Kapıyı çaldı ve Dannyl içeri girdi. İçeride oturan büyü-
cülere başıyla selam verdi. Leydi Vinara ve Lord Sarrin
bura-
daydı, Gezgin Yönetici Kito da öyle. Lorlen her zamanki
gibi
masasındaydı. Yönetici boş bir koltuğu işaret etti.
"Lütfen oturun Büyükelçi Dannyl," dedi Lorlen. Dannyl'
in oturmasını bekledi. "Asilerle yaşadıklarınızı anlatmanız
için Lord Balkan'ın dönüşünü beklemeyi tercih ederdim;
fakat Akkarin'in iddialarının doğru olup olmadığının bir an
önce araştırılması lazım, bu sebeple sizinle bir an önce
görüşmeyi istedim. Hikayeniz, Akkarin hakkında bir şeyler
sunabilir. Bize Akkarin'in size vermiş olduğu emirleri söyler
misiniz?"
"Ondan yaklaşık altı hafta önce bir mektup aldım."
Dannyl dosyayı açıp mektubu çıkardı ve süzülerek
Lorlen'in
24

Yüce Lord-Kara Büyücüler


masasına gitmesini sağladı.
Yönetici mektubu alıp yüksek sesle okumaya başladı.
"Birkaç yıldır Elyne saraylılarından küçük bir grubun
Lonca'nin yardımı veya bilgisi olmadan büyü öğrenmeye
çalışmalarını izliyorum. Son dönemde bu konuda bir
miktar
başarı kazandılar. Şu anda içlerinden en az biri güçlerini
uyandırmayı başarmış durumda olduğu için Lonca onlarla
ilgilenmeye yetkili ve mecburdur. Bu grupla ilgili bilgileri
mektuba ekledim. Tremmelin Ailesi'nden Alim Tayend ile
ilişkin onları güvenilir olduğuna ikna etme konusunda sana
yardımcı olacaktır. Asilerin bu kişisel bilgiyi, sen onları tu-
tukladıktan sonra sana karşı kullanma olasılıkları var. On-
lara böyle bir bilgiyi amacına ulaşmak için verdiğinin iyice
anlaşılacağı konusunda sana güvence veriyorum."
Dannyl'in beklediği gibi diğer büyücüler kafaları karışmış
bir şekilde birbirilerine baktılar.
"Sanırım bu alimle aranızdaki iş ilişkisinden bahsediyor
değil mi?" diye sordu Sarrin.
Dannyl ellerini açtı. "Evet ve hayır. Kişisel bazı söylenti-
leri de kastettiğini tahmin ettim. Tayend Elyneliler'in deyi-
miyle, bir oğlan." Sarrin'in kaşları kalktı ama ne o ne de
diğer Yüksek Büyücüler terimi anlamamış gözükmeyince
Dannyl devam etti. "Elyneliler aramızda bana yardımcı ol-
masının dışında bir ilişki olup olmadığı hakkında çeşitli
dedikodular yapmışlardı."

"Ve sen de bu asilerin problem çıkarsa sana şantaj


yapa-
bilmeleri için bunun gerçek olduğuna inanmalarını sağladın
öyle mi?" diye sordu Sarrin.
"Evet.-"
25

TRUDİ CANAVAN
"Akkarin pek açık olmamış. Asileri, senin ve yardımcının
büyü öğrettiğiniz ortaya çıkarsa, kovulma veya idam tehli-
kesiyle karşı karşıya olduğunuza ikna etmeni istemiş olabi-
lir."
Dannyl başıyla onayladı. "Elbette bunu da düşündüm ve
asileri bana güvenmeye ikna etmek için yeterli olmayaca-
ğına karar verdim." Kito başıyla onaylayınca Dannyl rahat-
ladı.
"Yani Akkarin, Lonca'ya yardımcınla ilişkin olduğu yala-
nını onun isteğiyle yaydığını söyleyecekti," dedi Vinara,
"Ama buraya döndüğünde tutuklanmıştı. Yönetici Lorlen
de
bu hilenin senin fikrin olduğunu söylemeni önerdi."
"Doğru."
Şifacı'nın kaşları kalktı. "İşe yaradı mı?"
Dannyl omzunu silkti. "Sanırım genel olarak yaradı.
Sizce?"
Vinara başıyla onayladı. "Çoğu hikayeni kabul etti."
"Peki ya kalanı?"
"Onlar da dedikoducular."
Dannyl hafifçe başını eğdi. Gece Odası'nda Lord Garrel'
in sorduğu soruları düşününce Vinara'nın onu da bu "dedi-
koducular" arasında kabul edip etmediğini merak etti.
Lorlen öne doğru eğilip dirseklerini masaya dayadı. "Peki
bize asilerle nasıl tanıştığını anlatır mısın?"
Dannyl hikayesine devam etti. Dem Marane ile nasıl bir
buluşma ayarladığını ve evine yaptığı ziyareti anlattı.
Ardın-
dan Farand'a ders vermesini ve Tayend'in ödünç aldığı
kita-
bın nasıl asileri bir an önce tutuklaması gerektiğini düşün-

mesine yol açtığını anlattı.


26

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Farand, kontrolü öğrendikten sonra benimle irtibatı sür-
dürmeye devam edip etmeyeceklerini bekleyip bekleme-
meye kara veremiyordum," dedi Dannyl. "Diğer asilerin
isimlerini öğrenebileceğimi de düşünüyordum. Kitapta ya-
zanları görünce bunun çok büyük bir risk olacağını
anladım.
Dem, kitabın bende kalmasına izin verse dahi asilerin elin-
de başka kitaplar olabilirdi. Eğer Farand, kontrolü
öğrendik-
ten sonra ortadan kaybolurlarsa bir şekilde kara büyü
öğre-
nebilirlerdi ve böyle bir durumda kaçak büyücülerden çok
daha büyük bir sorunumuz olurdu." Dannyl duraksayıp
yüzünü buruşturdu. "Zaten böyle bir sorunumuz olduğunu
tahmin bile edemezdim."
Sarrin oturuşunu değiştirip kaşlarını çattı. "Sence Akka-
rin'in bu kitaptan haberi var mıydı?"
"Bilmiyorum," diye yanıtladı Dannyl. "Asilerden nasıl
haberi olduğunu bile bilmiyorum."
"Belki de Farand'ın güçlerini Sonea'nın güçlerini hisset-
tiği şekilde hissetmiştir," dedi Vinara.
"Elyne kadar uzak bir yerden mi" diye sordu Sarrin.
Vinara omuzlarını kaldırdı. "Birçok eşsiz yeteneğe sahip
ki şüphesiz çoğunu kara büyü sayesinde elde etmiştir. Ne-
den bir yeteneği daha olmasın?"
Sarrin kaşlarını çattı. "Bu alimle bir araştırma
yapmaktan
bahsettin Büyükelçi. Ne araştırması?"
"Antik büyü üzerine bir araştırma," diye karşılık verdi
Dannyl. Odaya bakındı. Bakışları Lorlen'inkilerle buluştu-
ğunda Yönetici hafifçe gülümsedi.
"Onlara benim isteğimle başlamış olduğunu anlattım,"
dedi Lorren.
27

TRUDİ CANAVAN
Dannyl başıyla onayladı. "Evet, sebebini bilmiyor olsam
da başlangıcı böyle oldu."
"Akkarin'in kaybetmiş olduğu bilgilerin birazını tekrar el-
de etmek istedim," dedi Lorlen. "Ama Akkarin bu
araştırma-
yı öğrendi ve açıkça onaylamadığını belirtti. Ben de Lord
Dannyl'e yardımına artık ihtiyaç duymadığını söyledim."
"Ve sen de bu emre uymadın öyle mi?" diye sordu
Sarrin
Dannyl'e.
"Bir emir değildi," dedi Lorlen. "Ona sadece araştırma-
sına artık ihtiyacım kalmadığını söyledim. Sanırım Dannyl
konuya olan kendi ilgisi sebebiyle devam etti."
"Evet," diye onayladı Dannyl. "Daha sonra Akkarin araş-
tırmaya devam ettiğimi öğrenip beni Lonca'ya geri çağırdı.
Araştırmamdan memnun göründü ve beni devam etmem
için cesaretlendirdi. Maalesef daha sonra pek bir ilerleme
kaydedemedim. Araştırmadığım sadece Sachaka'daki kay-
naklar kalmıştı ve Akkarin benim orayı gitmemi
istemediği-
ni açıkça belirtmişti."
Sarrin koltuğunda geri yaslandı. "İlginç... Araştırmayı
ön-
ce engellemiş, sonra desteklemiş. Belki de çoktan bulmanı
istemediği bir şey bulmuştun; fakat önemini anlayamamış-
tın. Ondan sonra da devam etmenin güvenli olduğunu dü-
şündü."
"Bunu ben de düşündüm," diye katıldı Dannyl. "Asilerin
kitabını görene kadar araştırdığım antik büyünün aslında
kara büyü olduğunu anlayamamıştım. Bunu öğrenmemi
istediğini sanmıyorum."
Sarrin başını iki yana salladı. "Hayır. Öyle olsa o kitabı
okumanı istemezdi. Bu durumda Dem Marane'de böyle bir
28

Yüce Lord-Kara Büyücüler


kitap olduğundan habersiz olurdu ve asilerin tutuklanması-
nın kitap eline geçsin diye yaptığı bir şey olması olasılığı
ortadan kalkar." Kaşlarını çattı. "Ve kitabın içinde,
hakkında
hiçbir bilgisi olmadığı bir şeyler de yazıyor olabilir. Çok
ilginç."
Dannyl, Yüksek Büyücüler bu olasılığı düşünürken yüz-
lerine baktı.
"Bir soru sorabilir miyim?"
Lorlen gülümsedi. "Elbette Büyükelçi."
"Akkarin'in hikayesinin doğru olduğunu gösteren her-
hangi bir şey keşfettiniz mi?"
Yönetici ciddileşti. "Henüz bulamadık." Bir an durakladı.
"Akkarin'in uyarısına rağmen gerçeği öğrenmek için
Sacha-
ka'ya casuslar yollamak dışında bir yol göremiyoruz."
Dannyl başıyla onayladı. "Sanırım bu casusların kim
oldukları Lonca üyeleri tarafından bile bilinmeyecektir."
"Evet," diye karşılık veri Lorlen. "Ama senin gibi bazı
kişilerin bilmesine izin vereceğiz, çünkü bu kişiler mutlaka
bazı büyücülerin ortadan kaybolmalarını sorgulayacaklar-
dır."
Dannyl vücudunu dikleştirdi. "Gerçekten mi?"
"Casuslardan biri akıl hocan Lord Rothen olacak."
***
Dağlardaki tırmanış hiç bitmeyecekmiş gibi görü-
nüyordu.
Sabah güneşi iki yandaki sık ağaçlarla kaplı, dik yamaç-
ları açığa* çıkarmıştı. Yol her ne kadar düzgün olsa ve
yakın
29

TRUDİ CANAVAN
dönemde yapılmış onarımların izlerini taşısa da, geri kalan
her yer el değmemiş araziydi. Eğer gece herhangi bir evin
yakınından geçtilerse de karanlığın içinde fark
etmemişlerdi.
Yol; dağlık yamacın kavisini takip edip, derin vadilerin
dik yamaçlarını tırmanıyordu. Sonea ara sıra tepelerinde
asılı gibi duran kayalık çıkıntıları fark ediyordu. Hava
gittik-
çe soğumuştu ve Sonea titremesini durdurmak için her an
etrafında sıcak havadan oluşan bir kalkanı açık tutmak
zorundaydı.
Yolculuğun bir an önce bitmesini istiyordu ama bir yan-
dan da bu sondan çok korkuyordu. Sürekli yukarıya doğru
tırmanmaları eyerindeki duruşunu değiştirmesine ve doğal
olarak yeni bir grup kasının itiraz çığlıkları atmasına yol
açmıştı. Buna ek olarak pantolonunun kaba kumaşı cildini
tahriş etmiş bir iki saatte bir acıyı azaltmak için o
bölgelere
Şifa vermesi gerekmişti.
"Durun!"
Balkan'ın bu emriyle Sonea rahatlayarak içini çekti.
Sabahtan beri sadece bir kez, o da çok kısa bir süre için
dur-
muşlardı. Atının durduklarında derin bir nefes alıp sert bir
şekilde verdiğini hissetti.
Eşlikçilerin birçoğu atlarıyla ilgilenmek üzere indiler.
Akkarin uzaklara bakıyordu. Sonea, Akkarin'in bakışlarını
takip ettiğinde dağların altındaki toprakların ağaçların ara-
sındaki bir boşluktan görülebildiğini fark etti. Tepeler git-
tikçe alçalarak ilerliyor, uzaklarda dümdüz bir ovaya dönü-
şüyordu. Dar nehirler ve ırmaklar ovadaki parıldayan kırı-
şıkları oluşturuyordu. Her yer öğleden sonra güneşinin
sıcak
ışığıyla parlıyordu. Ufuk, sisli bir sınır gibiydi. Ardında bir
30

Yüce Lord-Kara Büyücüler


yerde İmardin vardı. Evi...
Yolculuğun her adımında bildiği her şeyden biraz daha
uzaklaşıyordu; ailesinden, eski dostlarından, Cery'den,
Rothen'den, Dorrien'den. Son birkaç yıl içerisinde sevmeye
başladığı insanların isimleri geçti aklından; Tania, Dannyl,
Tya ve Yikmo hatta bazı çıraklar... Onları bir daha asla
göre-
meyebilirdi. Çoğuna veda etme şansı bile olmamıştı.
Boğazı
düğümlendi ve gözlerinin yanmaya başladığını hissetti.
Gözlerini kapatıp kendini yavaş ve düzenli nefes almaya
zorladı. Ne burası ağlamak için uygun bir yer, ne de şu an
uygun bir zaman. Şimdi olmaz; Balkan ve diğer büyücüler
-
özellikle de Akkarin- izlerken olmaz. Zorlukla yutkunup
kendini başka bir yere bakmaya zorladı.
Gözlerini tekrar açtığında Akkarin'in yüz ifadesinin
değiştiğini gördü. Bir anlığına, her zamanki tanıdık maske
Akkarin'in yüzüne yerleşmeden önce yoğun bir hayal kırık-
lığı ve acı gördü. Sonea başını eğdi, gördükleri hoşuna git-
memişti.
Osen ekmek, soğuk pişmiş sebze ve tuzlu et parçaları
dağıtmaya başladı. Akkarin kendi payını sessizce kabul
edip
tekrar derin düşüncelere daldı. Sonea yemeğini yavaşça
çiğ-
nemeye başladı, Lonca'yla ilgili düşünceleri kafasından atıp
ilerideki günlere yoğunlaşmaya kararlıydı. Sachaka'da
nere-
den yemek bulacaklardı? Geçidin ilerisindeki alan çorak
topraklardı. Belki de yiyecek satın alabilirlerdi. Balkan
onla-
ra para verir miydi?
Osen yanına gelip bir maşrapa su verdi. Sonea suyu
hızla
içip maşrapayı geri verdi. Osen bir an duraksadı, sanki bir
şey söyleYnek istiyor gibiydi. Sonea hızla dikleşip başka
bir
31

TRUDİ CANAVAN
yöne baktı. Sonra bir iç çekiş ve Osen'in atına doğru uzak-
laşan ayak seslerini duydu.
"İleri," dedi Balkan.
Ağaçlar arasındaki açıklıklar grup ilerlerken gittikçe sıra-
dan bir görüntü haline geldi. Bu boşluklarda büyük kaya
kütleleri gözüküyordu. Soğuk bir rüzgar atların
kuyruklarını
kamçılıyordu. Ufka doğru gittikçe alçalan güneşin aydınlı-
ğında yol, bir süre sonra iki yüksek, pürüzsüz kaya duvarı-
nın arasından ilerlemeye başladı. İleride batan güneşle
turuncuya boyanmış devasa, küçük kare deliklerle bezeli
bir
kaya sütunu vardı.
Hisar...
Sonea yaklaşırlarken binayı izledi. Tarih derslerinde
Hisar'ın Sachaka Savaşı'ndan kısa bir süre sonra
yapıldığını
öğrenmişti. Beklediğinden daha yüksekti, büyük ihtimalle
ana Akademi binasından iki hatta üç kat daha yüksekti.
Devasa silindir kaya parçası iki yüksek kaya kütlelerinin
ara-
sındaki boşluğa yerleşmişti. Hiçbir şey binanın içinden geç-
meden Kyralia'ya giremezdi.
Hisar, Lord Coren taşı şekillendirmeyi keşfetmeden çok
önce yapılmış olmasına rağmen üzerinde çatlak veya harç
izi yoktu. Sonea şaşkınlıkla başını salladı. Hisar doğrudan
dağın kendisinden oyulup çıkarılmış olmalıydı.
Yaklaşırlarken binanın alt kısmındaki bir çift metal kapı
açılmaya başladı. Dışarıya iki figür çıktı. Biri muhafız
yüzba-
şısı üniforması giyiyordu, diğerinin üzerinde ise kırmızı Sa-
vaşçı cüppesi vardı. Sonea şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı,
büyücüyü görünce gözlerine inanamamıştı.
"Lord Balkan," dedi Fergun, yüzbaşı saygıyla eğilip selam
32

Yüce Lord-Kara Büyücüler


verirken, "bu Yüzbaşı Larvven."
Elbette, diye düşündü. Fergun bana şantaj yaptığı için
uzak bir kaleye gönderilmişti. Ama o kalenin Hisar olabi-
leceğini hiç düşünmemiştim.
Yüzbaşı, Lord Balkan'la konuşurken Sonea ellerine bakıp
şansına lanet okudu. Fergun'un bu anı dört gözle
beklediği-
ne şüphe yoktu. Lonca'yı, Evler dışından kimseyi kabul
etmemesi için ikna etmek uğruna çok şeyi riske atmıştı.
Şimdi varoşlulara güvenilemeyeceği yönündeki iddialarının
doğru olduğu ortaya çıktı, diye düşündü.
Ama bu doğru değildi. O, kara büyüyü sadece Lonca ve
Kyralia'yı kurtarmak için öğrenip kullanmıştı.
Fergun da Lonca'yı kurtardığını sanıyordu. Sonea birden
Fergun'a karşı rahatsız edici bir sempati hissetmeye
başladı.
Gerçekten bu eski düşmanı ile aralarında bir fark var
mıydı?
Evet, diye düşündü. Ben bütün Kyralia'yı kurtarmaya
çalışıyorum. O sadece alt sınıftan Kyralialılar'ın büyü
öğren-
mesini önlemeye çalıştı.
Gözünün ucuyla, Fergun'un kendisine baktığını fark etti.
Görmezden gel, dedi kendine. Buna değmez.
Ama neden görmezden gelsindi ki? Fergun kendisinden
daha iyi değildi. Kendini sertleştirip başını kaldırdı ve Fer-
gun'un bakışlarına karşılık verdi. Fergun'un dudakları hor
görme ile kıvrıldı ve gözlerinde büyük bir tatmin vardı.
Kendini çok üstün sanıyorsun değil mi, diye düşündü
Fergun'a doğru, ama şunu düşün. Senden daha güçlüyüm.
Öğrenmiş olduğum yasak büyü olmadan bile seni Arena'da
herhangi bir gün yenebilirim Savaşçı.
FerguıVun gözleri kısıldı ve çenesi nefretle kasıldı. Sonea,
33

TRUDİ CANAVAN
Fergun'un bakışlarına soğuk bir şekilde karşılık vermeye
devam etti. Senin gibi çaresizlerden beslenen bir
büyücüyü
öldürdüm. Eğer Kyralia'yı korumanın tek yolu bu ise tekrar
öldürürüm. Beni korkutmuyorsun büyücü. Hiçbir şey değil-
sin, sadece zavallı bir aptalsın, bir...
Fergun birden, sanki adam önemli bir şey söylemiş gibi
Yüzbaşı'ya döndü. Sonea, Savaşçı'nın tekrar kendisine
bak-
masını bekledi ama Fergun bir daha Sonea'ya dönmedi.
For-
maliteler sona erdiğinde Yüzbaşı bir adım yana çekilip bir
düdük çaldı. Grup, Hisar'ın içine ilerlemeye başladı.
Hisar'a girdiklerinde içerideki geniş koridor nal seslerinin
yankısıyla doldu. Grup; bir süre ilerledikten sonra, geçidin
yarısında yolu tıkayan bir taş duvara geldiklerinde
yavaşla-
dı. Bu duvarı tek sıra halinde geçtikten sonra yüz adım
kadar
ilerideki metal kapıların önünde durdular. Kapılar yavaşça
açıldı. Kapılardan geçtiler ve nal seslerinden altının boş ol-
duğu anlaşılan ahşap bir zemin üzerinde ilerlediler. Sonra
tek sıra halinde uzun bir taş duvarın dibinde yol aldılar.
Sonea yüzünde soğuk havayı hissetti. İleriye baktığında
açık duran iki kapının ötesindeki kaya duvarlar arasındaki
geçidi gördü. Hisar'ın öbür tarafında çoktan gece olmuştu.
Dik duvarlar iki sıra fenerle aydınlatılmıştı. Onların
ötesinde
yol karanlığa doğru uzayıp gidiyordu.
Grup açıklığa çıktığında Sonea kalbinin hızla çarptığını
fark etti. Eğer Hisar'ı geçmişlerse, atı şu anda Sachaka
top-
raklarında ilerliyordu. Yere baktı.
Sachaka kayalarında demek daha doğru olur, diye dü-
zeltti.
Eyerinde dönüp arkaya, Hisar'a baktı. Pencerelerin bazı-
34

Yüce Lord-Kara Büyücüler


larındaki ışıklar onları izleyen siluetleri aydınlatıyordu.
Nal sesleri kesildiğinde Sonea'nın atı da durdu.
"Atlardan inin."
Akkarin atından inerken Sonea, Balkan'ın emrinin sade-
ce Akkarin ve kendisi için olduğunu fark etti. Attan aşağı
kaydı ve bacaklarındaki uyuşukluk yüzünden yüzünü
buruş-
turdu. Lord Osen yularları almak üzere eğildi ve atları
uzak-
laştırdı.
Atlar ve Osen gidince Savaşçılar çemberinin içinde sade-
ce o ve Akkarin kalmıştı. Balkan'ın kafasının üzerinde bir
ışık küresi oluştu ve çemberi parlak bir ışıkla kapladı.
"Bu iki büyücünün yüzlerini asla unutmayın," dedi Bal-
kan. "Onlar Büyücüler Loncası eski Yüce Lord'u Akkarin ile
Yüce Lord'un eski çırağı Sonea. Kara büyü yapmak suçuyla
Lonca'dan kovuldular ve Müttefik Ülkeler'den sürüldüler."
Sonea'nın kanı buz kesti. En azından bu törensel sözleri
son duyuşu olacaktı. Fenerlerin ötesindeki karanlık yola
baktı.
"Bekleyin!"
Kalbi göğsünde bir takla attı. Osen bir adım öne çıktı.
"Ne var Lord Osen?"
"Sonea'yla gitmeden bir kez daha konuşmak istiyorum."
Balkan yavaşça başını eğdi. "Pekala."
Osen atından inerken Sonea yavaşça içini çekti. Osen
yavaşça Sonea'ya yaklaştı, yüzünde gergin bir ifade vardı.
"Sonea, bu senin son şansın." Sessizce konuşuyordu,
bel-
ki de eşlikçilerin duymasını istemiyordu. "Benimle geri
dön."
Sonea başını iki yana salladı. "Hayır."
35

TRUDİ CANAVAN
Osen, Akkarin'e döndü. "Onun bu fırsatı tepmesini ister
misin?"
Akkarin'in kaşları kalktı. "Hayır ama o reddetmeye
karar-
lı gözüküyor. Fikrini değiştirebileceğimi sanmıyorum."
Osen kaşlarını çatıp tekrar Sonea'ya döndü. Bir şey söy-
lemek üzere ağzını açtı ama sonra vazgeçip sadece başını
iki yana salladı. Tekrar Akkarin'e döndü.
"Ona iyi bakmalısın," diye mırıldandı.
Akkarin, büyücüye duygularını açığa vurmayan bir ifa-
deyle baktı. Osen somurtup, topuğunun üzerinde döndü.
Atına geri yürüyüp eyere çıktı.
Balkan'dan gelen işaretle eşlikçilerin Sachaka yolunu
tıkayan kısmı yana çekildi.
"Müttefik Ülkeler'den defolun," dedi Balkan. Sesinde
öfke veya üzüntü yoktu.
"Gel Sonea," dedi Akkarin sessizce. "Önümüzde uzun
bir yol var."
Sonea, Akkarin'e baktı. Akkarin'in yüzünde uzak ve oku-
ması zor bir ifade vardı. Akkarin dönüp ilerlemeye başladı-
ğında Sonea birkaç adım arkasından peşine düştü.
Arkalarından bir mırıldanma geldi. Sonea dikkatle dinle-
di. Ses Lord Osen'e aitti.
"... daha girme. Seni kovuyorum Sonea. Vatanıma bir
daha girme."
Sonea ürperdi, sonra bakışlarını önündeki karanlık yola
sabitledi.
***
36

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Güneşin son ışıkları bahçeleri terk ederken Lorlen, pen-
cereden ofisine döndü ve odayı adımlamaya başladı.
Rotası
onu bütün oda boyunca dolaştırıyordu, koltuktan koltuğa,
sonra gerisin geri masasına. Durdu, masasındaki kağıt
yığı-
nına bakıp içini çekti.
Neden bunca yer dururken Akkarin'i Sachaka'ya gön-
derdiler ki?
Sebebini biliyordu. Soğuk bir gerçeklikle Kral'ın Akka-
rin'in Sachaka'da ölmesini umduğunu biliyordu. Akkarin,
Lonca'nın en önemli yasalarından birisini çiğnemişti. Kral,
Akkarin'i ne kadar sevmiş olursa olsun kanunlara uymayıp
kontrol edilemeyecek kadar güçlü bir büyücüden daha teh-
likeli bir şey olmadığını biliyordu. Lonca, Akkarin'i idam
edemiyorsa onu, bunu yapabilecek birilerine göndermeliy-
diler; İchaniler'e...
Elbette İchaniler gerçek olmayabilirdi. Eğer gerçek değil-
lerse Lonca, kendi isteğiyle kara büyü öğrenmiş bir
büyücü-
yü serbest bırakmıştı. Eskisinden de güçlü bir şekilde geri
dönebilirdi. Ama artık bu konuda yapılabilecek bir şey
yoktu.
Eğer İchaniler gerçekse, düşmanları hakkında bilgi
sahibi
tek büyücüyü ölüme göndermek oldukça aptalca görünü-
yordu. Ama Akkarin tek bilgi sahibi değildi. Sonea da
vardı.
Kral bu noktada durumu çok yanlış değerlendirmişti. Bir-
den fazla büyücü tarafından yönlendirilmiş olan eski varoş
kızının kolaylıkla etkilenebileceğini düşünmüştü. Lorlen,
Sonea'nın öfkeli cevabını hatırlayınca buruk bir şekilde
gülümsedi.
"Eğer Yüce Lord Akkarin'i sürgüne gönderiyorsanız beni
37

TRUDİ CANAVAN
de göndermek zorundasınız. Böylece aklınız başınıza geldi-
ğinde hâlâ hayatta olup size yardım edebilir."
Kral, Sonea'nın bu itaatsizliğine öfkelenmişti. Ne bekli-
yordunuz ki? demek istemişti Lorlen. Sadakat mi? Her
sene
Arınma ile şehrin dışına kovduğunuz insanların arasında
ya-
şamış birinden mi? Kral sonunda, Lonca'nın ve kendisinin
hükmünü kabul etmeyen biri için sürgünün en uygun ceza
olduğuna karar vermişti.
Lorlen içini çekip tekrar odayı adımlamaya başladı. As-
lında Lorlen'de Akkarin'in yüzüğü olduğu sürece Lonca'nın
İchaniler hakkında bilgi almak için Sonea'ya ihtiyacı yok-
tu... Tabi Akkarin yaşadığı sürece... Ama Lorlen, Akkarin'
den aldığı bilgileri Lonca'ya vermeye başlarsa eninde so-
nunda bilgileri nereden aldığını açıklamak zorunda kalırdı.
Yüzük bir kara büyü aracıydı. Lonca, Yönetici'sinin böyle
bir şeye sahip olduğunu ve kullandığını bilse nasıl bir tepki
verirdi?
Yüzüğü fırlatıp atmalıyım, diye düşündü. Ama yapama-
yacağını biliyordu. Yüzüğü cebinden çıkarıp inceledi, sonra
parmağına geçirdi.
— Akkarin? Orada mısın?
Hiçbir şey.
Lorlen, Akkarin'le yüzük aracılığıyla birkaç kez bağlantı
kurmaya çalışmıştı. Ara sıra hafif bir öfke ya da korku hissi
algıladığını sanıyordu ama bunun sadece kendi hayal gücü
olduğuna karar vermişti. Osen'in zihinsel raporları olmasa
Akkarin'in ölmüş olduğunu bile düşünebilirdi.
Lorlen odayı turlamayı bitirdi ve masasına geçip koltu-
ğuna yığıldı. Yüzüğü çıkarıp cebine geri koydu. Bir an
sonra
38

Yüce Lord-Kara Büyücüler


kapı sert bir şekilde çaldı.
"İçeri gel."
"Kral'dan bir mesaj lordum."
Bir hizmetkar girip eğilerek selam verdi ve Lorlen'in ma-
sasına ahşap bir silindir bıraktı. Silindirin tıpasında Kral'ın
arması vardı ve balmumunun üzerinde altın tozu göze çar-
pıyordu.
"Teşekkür ederim. Gidebilirsin."
Hizmetkar bir kez daha eğilerek odadan çıktı. Lorlen
mührü kırıp silindirden bir kağıt rulosu çıkardı.
Demek Kral Sachaka hakkında konuşmak istiyor, diye
düşündü Lorlen resmi yazıyı okurken. Mektubun tekrar
kıv-
rılmasına izin verdi ve silindirin içine geri koyup silindiri
kraliyet mesajlarını sakladığı kutunun içine yerleştirdi.
Kral'la bir görüşme beklenmedik bir şekilde çekici geli-
yordu. Uzun süredir bir şeyler yapabilmek istiyordu. Ayağa
kalktı ama hislerinin köşesinde adının yankılandığını
duyun-
ca dondu.
— Lorlen!
Osen... Lorlen çağrıyı duyan başka büyücülerin de varlı-
ğını hissetti. Büyücüler çağrının kendilerine olmadığını an-
layınca varlıkları soldu.
— Evet Osen?
— Bitti. Sonea ve Akkarin Sachaka'dalar.
Lorlen kalbinin burkulduğunu hissetti.
— Fergun ile Yüzbaşı'ya, Hisar'daki veya çevre toprak-
lardaki her hangi birinin Sachaka'da garip şeyler olduğu ile
ilgili bir şeyler fark edip etmediklerini sorar mısın?
— Tamam, yarın sana cevaplarını iletilerim.
Yüzbaşı
39

TRUDİ CANAVAN
benden Akkarin ve Sonea'nm Kyralia'ya girmeye
çalışmala-
rı olasılığına karşılık birkaç büyücüyü burada bırakmamı is-
tedi.
— Ona bunun hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini söyledin
mi?
— Hayır, onları olduklarından daha gergin bir hale sok-
mak istemedim.
Lorlen, Yüzbaşı'nın isteğini düşündü.
— Bu kararı Balkan'a bırakıyorum.
— Ona söylerim. Bir anlık bir duraksama oldu. Gitme-
liyim. Lorlen'in zihnine, büyük bir şömineye sahip geniş bir
salondaki uzun bir yemek masasına oturan büyücülerin
gö-
rüntüsü geldi. Yönetici gülümsedi.
— Yemeğin tadını çıkar Osen. Bana haber verdiğin için
teşekkür ederim.
— Bana da haber verdiğiniz için teşekkür ederim, dedi
başka bir ses. Lorlen şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
—Bu kimdi? diye sordu Osen.
—Bilmiyorum, diye karşılık verdi Lorlen. Konuşmalarını
düşündü ve ürperdi. Sınırda o tarafa geçecek olanlara
pusu
kurmak isteyen birileri varsa Akkarin ve Sonea'nm yolda
olduklarını artık biliyor olmalıydı.

Sonra büyücüler tarafından son birkaç gün içerisinde


yapılmış olabilecek zihinsel konuşmaları düşündü ve kalbi-
ne daha da bü-yük bir ağırlık çöktü. Hepimiz aptalız, diye
düşündü. Hiç birimiz Akkarin'in anlattıklarının doğru olma-
sının gerçekte ne anlama geldiğini göremedik.
— Balkan, diye seslendi.
—- Evet?
40

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Lütfen adamlarına şu andan itibaren bütün zihinsel
iletişimin kesilmesi gerektiğini söyle. Lonca'nın kalanını
ben
bilgilendiririm.
Osen ve Balkan'ın varlıkları solduğunda Lorlen Akka-
rin'in yüzüğünü cebinden çıkardı. Yüzüğü takarken elleri
tit-
riyordu.
— Akkarin?
Aldığı tek cevap sessizlikti...
41

Bölüm 3
Tehlikeli Bir Yol
Beşinci ayın dokuzuncu günü.
Bu sabah yolu tıkayan bir toprak kaymasıyla
karşılaşınca
durmak zorunda kaldık. Hizmetkarlar günü kazarak geçir-
diler ama korkarım yarına kadar yola tekrar
çıkamayacağız.
Bir tepenin üstüne tırmandım. Dağlar artık ufuktaki
karanlık
bir çizgi gibi. İleriye baktığımda kuzeye doğru ilerleyen
can-
sız tepeleri görebiliyorum. Bu çorak toprakların sonu yok-
muş gibi gözüküyor. Artık Kyralialı tüccarların neden
Sacha-
ka'yla pek ticaret yapmadığını anlayabiliyorum. Bu
neredey-
se imkansız bir yolculuk ve Riko'nun söylediğine göre
Sachakalılar için kuzey-doğudaki ülkelerle ticaret yapmak
çok daha kolaymış. Tabi bir de Lonca'ya güvenmemeleri
var...
Kapı çalınca Rothen okumasına ara verdi. İçini çekerek
kitabı indirdi ve kapıyı iradesi ile açtı. Dannyl kaşları çatık
bir halde odaya girdi.
"Dannyl..." dedi Rothen, "Biraz sumi ister misin?"
Dannyl kapıyı kapatıp Rothen'in oturduğu sandalyeye
yaklaştı ve gözlerini akıl hocasının gözlerine dikti. "Sacha-
ka'ya gitmeye gönüllü mü oldun?"
"Ah." Rothen kitabı kapattı ve masaya bıraktı. "Demek
42

Yüce Lord-Kara Büyücüler


söylediler."
"Evet." Dannyl söyleyecek kelime bulamıyor gibi gözü-
küyordu. "Sebebini sormak istiyorum ama buna gerek bile
yok. Sonea'yı aramaya gidiyorsun değil mi?"
Rothen omzunu silkti. "Bir bakıma." Bir sandalyeyi işaret
etti. "Otur. Sen tepemde dikilirken ben bile kendimi
rahatsız
hissediyorum."
Dannyl sandalyeye oturup masanın üzerinden Rothen'e
baktı.
"Yüksek Büyücüler'in bunu kabul etmesine şaşırdım.
Senin için Sonea'yı bulmanın İchaniler'in varlığını kanıtla-
maktan daha önemli olduğunu görmeliydiler."
Rothen gülümsedi. "Evet, bunu keşfettiler. Onlara
Sonea'
yi kurtarmakla görevi tamamlamak arasında bir seçim
yap-
mam gerekirse Sonea'yı kurtarmayı seçeceğimi söyledim.
Bunu, Sonea'yı geri dönmeye ikna etme şansım herkesten
fazla olduğu ve gönderilen tek casus olmadığım için kabul
ettiler."
"Neden bana bundan bahsetmedin?"
"Daha bu sabah gönüllü oldum."
"Ama bunu bir süredir düşünüyor olmalısın."
"Sadece dün geceden beri. Senin Garrel ile başa çıkma-
nı izledikten sonra artık benim yardımıma ihtiyacın olmadı-
ğını fark ettim." Rothen gülümsedi. "Desteğime belki ama
yardımıma hayır. Fakat Sonea'nın, yardımıma ihtiyacı var.
Uzun süredir onun için hiçbir şey yapamıyordum. Sonunda
fırsatım var."
Dannyl başıyla onayladı ama mutlu gözükmüyordu. "Ya
Akkarin'in hikayesi doğruysa? Ya kara büyücüler
tarafından
43

TRUDİ CANAVAN
yönetilen bir alana girersen? Sachaka'ya girecek her Lonca
büyücüsünün öldürüleceğini söyledi.
Rothen düşüncelere gömüldü. Gerçekten tehlikeli bir gö-
rev olacaktı. Akkarin'in tarif ettiği büyücülerle
karşılaşmak-
tan korkmuyor değildi.
Fakat İchaniler gerçek değilse, Akkarin'in onları uydur-
mak için bir sebebi olmalıydı. Belki de sadece Lonca'nın
onun yaşamasına izin vermesi için uydurmuştu. Belki de
çok daha büyük bir aldatmacanın parçasıydı. Eğer öyleyse
gerçeği saklama konusunda endişeleniyor olmalıydı.
Sacha-
ka'ya girecek Lonca büyücülerini öldürecek kara büyücü o
olabilirdi.
Ama Lonca'nın onun iddialarını araştıracağını biliyor ol-
malıydı. Onlara bu hikayeyi anlatarak Sachaka'ya casus
göndereceklerinden emin olmuştu. Rothen kaşlarını çattı.
Ya
Akkarin bu hikayeyi Sachaka'ya giren büyücüleri avlayıp,
onları birer birer güçleri için öldürmek amacıyla anlattıysa?
"Rothen?"
Rothen başını kaldırıp buruk bir şekilde gülümsedi. "Teh-
likeli olacağını biliyorum Dannyl. Sachaka'ya cüppelerle
girip büyümüzle gösteriş yapmayacağız. Fark edilmemek
için elimizden geleni yapacağız." Kitabı işaret etti. "Sacha-
ka'ya yapılmış bütün yolculukların kayıtları, çalışmamız
amacıyla bizim için kopyalandı. Tüccarları ve hizmetkarla-
rını sorgulayacağız. Kral tarafından gönderilen bir casus
bize sıradan insanlar gibi konuşup davranmayı öğretecek."
Dannyl'in dudakları gönülsüz bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"Sonea bunları çok eğlenceli bulurdu."
Rothen tanıdık bir acı hissetti. "Evet. Bir zamanlar öyle
44

Yüce Lord-Kara Büyücüler


düşünürdü." İçini çekti. "Neyse, Yüksek Büyücülerle yaptı-
ğın görüşmeden bahset. Hiç garip sorular sordular mı?"
Dannyl, Rothen'in konuyu bu şekilde değiştirmesi karşı-
sında gözlerini kırpıştırdı. "Birkaç tane... Tayend'i onayla-
dıklarını sanmıyorum; tabi ki bu beni şaşırtmadı."
"Kesinlikle," diye onayladı Rothen. Sonra Dannyl'i dik-
kâtle süzdü. "Ama sen onaylıyorsun."
"iyi bir dost." Dannyl, Rothen'in bakışlarına karşılık ver-
di. Yüz ifadesinde küçük bir meydan okuma vardı. "Artık
onunla görüşmemem mi bekleniyor?"
Rothen omzunu silkti. "Eğer görüşürsen dedikoducuların
ne diyeceklerini biliyorsun. Ama hayatını dedikoduların yö-
netmesine izin veremezsin ve Elyne'de yaşıyorsun. Herkes
oradaki sosyal kuralların farklı olduğunu bilir."
Dannyl'in kaşları hafifçe kalktı. "Evet. Burada mantıklı
kabul edilen bir hareket orada kabalık olarak görülebilir."
"Neyse bir fincan sumi istiyor muydun?"
Dannyl gülümseyip hafifçe başını eğdi. "Evet, teşekkür
ederim."
Rothen ayağa kalkıp sumi fincanlarının ve yapraklarının
olduğu dolaba doğru bir adım attı; ama birden olduğu
yerde
kaldı.
— Bütün büyücüler, beni dinleyin!
Rothen, Lorlen'in zihinsel sesi karşısında şaşkınlıkla göz-
lerini kırpıştırdı.
— Şu andan itibaren çok acil bir durum olmadıkça
bütün
zihinsel iletişimler kesilecektir. Bu şekilde haberleşmek zo-
rundaysanız neler söylediğinize çok dikkat etmelisiniz.
Eğer
başka bir~büyücünün zihinsel olarak iletişim kurduğunu
45

TRUDİ CANAVAN
duyarsanız lütfen onu bu yasaktan haberdar edin.
"Şey," dedi Dannyl bir süre sonra. "Bunu söylemekten
nefret ediyorum ama yapmayı planladığın şeyi de düşü-
nünce her geçen gün daha fazla endişeleniyorum."
"Ne konuda?"
"Akkarin'in anlattıklarının doğru olması konusunda."
Cery Savara'nın kadehini tekrar doldururken kadın bir
anda katılaşıp uzaklara daldı.
"Ne oldu?" diye sordu Cery.
Savara gözlerini kırpıştırdı. "Lonca'nız ilk akıllı kararını
verdi."
"Oh?"
Savara gülümsedi. "Zihinden zihne konuşmayı yasakla-
dılar."
Cery kendi kadehine de ekleme yaptı. "Bunun onlara bir
faydası olacak mı?"
"Eğer bir hafta önce yapsalardı olabilirdi." Omzunu silkip
kadehini aldı. "Ama İchaniler'in bundan sonra Lonca'nm
planlarını öğrenemeyecek olması da iyi."
"Sen de öğrenemeyeceksin."
Savara omzunu silkti. "Hayır. Ama artık bunun bir önemi
yok."
Cery, Savara'yı süzdü. Savara bir yerlerden, zengin bir
mor renge sahip, kaliteli, yumuşak bir kumaştan, üzerine
harika bir şekilde oturan bir elbise bulmuştu. Elbisenin
rengi
teninin rengiyle harika bir uyum içindeydi. Gözleri Cery'ye
46

Yüce Lord-Kara Büyücüler


baktığında ışıltılı bir altın rengi, sıcaklıkla parlıyor gibi
görü-
nüyordu.
Ama o gözler şimdi mahzun bir şekilde bakıyordu ve an-
lamlı dudakları ince bir çizgi halinde birbirine bastırılmıştı.
"Savara..."
"Benden kalmamı isteme." Savara başını kaldırıp doğru-
dan Cery'nin gözlerine baktı. "Gitmek zorundayım. İnsan-
larıma itaat etmeliyim."
"Ben sadece..."
"Kalamam." Ayağa kalkıp odayı adımlamaya başladı.
"Keşke kalabilsem. Ülkenin nelerle karşılaşacağını bilerek
benimle ülkeme gelir miydin? Hayır. İnsanlarını koruma-
lısın. Benim de..."
"Hai! İzin ver de cümlemi bitireyim!"
Savara durup Cery'ye sahte bir hüzünle gülümsedi.
"Özür dilerim. Söyle."
"Sana sadece söylemek istediğini anladığımı söyleyecek-
tim. Kalmanı isterdim ama seni durdurmayacağım." Buruk
bir şekilde gülümsedi. "Bahse girerim seni durdurma
şansım
zaten yoktur."
Savara'nın kaşları kalktı. Masayı işaret etti. "Ama beni
kalmaya ikna etmek için yemeğe davet ettin."
Cery başını iki yana salladı. "Sadece yardımın için teşek-
kür etmek istedim... ve bu katil kölelerden birini halletmen
için sana bir fırsat vermemiş olmamı affettirmeye çalışma-
lıydım."
Savara hafifçe suratını astı. "Bunun için bir yemekten
faz-
lası lazım."
Cery kıkırdadı. "Gerçekten mi? Hmmm, biz Hırsızlar bir
47

TRUDİ CANAVAN
anlaşmayı bozmayı sevmeyiz biliyorsun. Başka bir şekilde
telafi etsem beni affeder misin?"
Savara'nın gözleri parladı ve gülümsemesi kurnaz bir hal
aldı. "Oh, bir şeyler düşünürüm." Cery'ye doğru yürüdü ve
eğilip onu öptü. "Hmmm, bu bana bir iki fikir verdi."
Cery gülümseyip Savara'yı belinden tutarak çekip kuca-
ğına oturttu. "Seni kalmaya ikna edemeyeceğime emin
mi-
sin?" diye sordu kısık bir sesle.
Savara başını bir yana eğip düşünür gibi bir poz takındı.
"Belki bir gece daha."
***
Sachaka'nın içlerine ilerleyen yol karanlık ve sessizdi.
Akkarin sadece bir kez, Sonea'yı ışık yaratmaması ya da
mırıltıdan yüksek sesle konuşmaması konusunda uyarmak
için konuşmuştu. O zamandan beri çevredeki tek ses, ayak
seslerinin yankısı ve yukarılarda bir yerde uğuldayan
rüzgar-
dı.
Sonea çırak formasından geriye kalan tek şey olan bot-
larına baktı. İchaniler botları tanıyabilir miydi? Akkarin'e
botlardan kurtulmayı sormayı düşünmüştü ama bu soğuk
ve
kayalık arazide çıplak ayakla yürümek hiç de çekici bir fikir
değildi.
Gözleri karanlığa alıştıkça önlerindeki yolu daha iyi se-
çebilmeye başlamıştı. Yolun iki yanında kalın perdeler gibi
kayalık duvarlar yükseliyordu. Yukarıya baktığında
duvarla-
rın yukarıya doğru birkaç yüz adım yükseldiğini ama
gittik-
çe alçaldıklarını gördü.
48

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Birkaç dönüş sonra sollarındaki duvar birden bire yok
oldu. Yerini büyük karanlık bir boşluk almıştı. Durup bu
boşluktan aşağıda kalan topraklara baktılar.
Dağların eteklerinden ufuktaki parlaklığa doğru yayılan
lek renk, sonsuz bir karanlıktı. Sonea izlerken ufuktaki
par-
laklık gittikçe arttı. Beyaz bir çizgi belirip gittikçe şişman-
lamaya başladı. Artık tam bir yuvarlak olmayan ay
yavaşça
ufukta yükselirken topraklar ışıkla dolmaya başladı. Sonea'
nın nefesi kesildi. Dağlar sivri gümüş parçaları gibi
parlıyor-
lardı. Dağın sırtı aşağıdaki ovaya ağaç kökleri gibi girmişti.
Kayanın bittiği yerde ağaçsız, ıssız bir toprak başlıyordu.
Dağlardan gelen suyun toprakları aşındırdığı yerde ufka
doğru uzayan çatlaklar meydana gelmişti. Sonea
uzaklarda,
zaman içinde donmuş sudaki dalgalara benzeyen garip bir
hilal şekline sahip tepeleri görebiliyordu.
Sachaka'nın çorak toprakları böyle bir şeydi.
Bir elin elini tuttuğunu hissetti. Şaşkınlıkla Akkarin'in
kendisini duvarın gölgesine geri çekmesine izin verdi.
"Görülebiliriz," diye mırıldandı Akkarin. "Yoldan çıkma-
lıyız."
Sonea ileriye baktığında bunun nasıl mümkün olacağını
anlamadı. Yol ileride sağa dönüp dağın bir yüzünün içine
giriyordu. İki tarafında dik, neredeyse dümdüz yukarıya
uza-
nan kaya duvarları vardı.
Akkarin hâlâ elini tutuyordu. Sonea kalbinin hızla çarptı-
ğını fark etti ve bunun tek sebebi korku değildi. Fakat
Akkarin'in ilgisi üstlerindeki yükselen uçurumdaydı.
"Tek yapabileceğimiz yukarıda gözcüler olmadığını
ummak," "dedi.
49

TRUDİ CANAVAN
Sonea'yı bırakıp yola geri yürüdü. Sonea, Akkarin'i takip
etti. Sol taraftaki duvarın, sağ tarafın çoğunu gölgede
bırak-
tığı bir noktaya geldiklerinde, Akkarin dönüp Sonea'nın
omuzlarını tuttu.
Akkarin'in ne yapmak üzere olduğunu anlayan Sonea
ayaklarını birleştirdi. Bir an sonra ayaklarının altındaki bü-
yülü bir disk sayesinde yükseliyorlardı. Sonea bir anda Ak-
karin'e ne kadar yakın durduğunun aşırı derecede farkında
olarak kendini başka bir yöne bakmaya zorladı.
Akkarin, yükselişlerini uçurumun tepesine yakın bir nok-
tada durdurdu, böylece tepeyi gözetleyebilecekti. Ala-nın
güvenli olduğundan emin olunca diski daha da yükseltip
taşlık alana kondular.
Sonea etrafına ümitsizlikle baktı. Üzerinde durdukları
ba-
yır aşağıdaki kaya duvarı kadar dik değildi ama hâlâ
korku-
tucu derecede dikti. Yüzeyde çatlaklar ve çıkıntılar vardı
ve
bazı yerlerde zemin o kadar pürüzsüzdü ki dağdan kayıp
düşmeden orada nasıl yürüyebileceklerini tahin bile
edemi-
yordu. Tek sahip oldukları ışık ay ışığıyken nasıl ilerleye-
ceklerdi?.
Akkarin ilerlemeye başladı. Sonea derin bir nefes alıp
pe-
şine düştü. O andan sonra çıkıntıların üzerinden geçmek
veya etrafından dolaşmak, yarıkların üzerinden atlamak ve
bu tehlikeli yamaçta dengesini korumaya çalışmak zihnini
tamamen doldurdu. Bütün zaman kavramını yitirmişti.
Sade-
ce Akkarin'i takip edip bir sonraki engeli nasıl aşacaklarını
düşünmek çok daha kolaydı.
Akkarin sonunda bir tepede durduğunda ay gökyüzünde
yükselmiş ve Sonea bacaklarındaki bitkin kaslara bir kez
50

Yüce Lord-Kara Büyücüler


daha Şifa vermişti. Sonea ilk başta Akkarin'in fazla büyük
bir
yarık ya da başka bir engelle karşılaştığını sandı ama
başını
kaldırıp ona baktığında Akkarin'in omzunun üzerinden
geri-
ye baktığını fark etti.
Akkarin bir anda Sonea'nın kollarını tutup, onu kendisy-
le beraber çökmeye zorladı. Sonea'nın kalbi tekledi.
"Aşağıda kal," dedi Akkarin aceleyle. Arkasına baktı.
"Ayaktayken görülebiliriz."
Sonea, Akkarin'in yanına geçti, kalbi hızla çarpıyordu.
Akkarin gelmiş oldukları yöne baktı ve tırmanmış oldukları
engebeli yamacı işaret etti. Sonea farklı bir şey görmek
için
bakındı ama göremeyince başını iki yana salladı.
"Nerede?"
"Şekli mullooka benzeyen kayanın arkasında," diye
mırıldandı. "Biraz bekle... işte orada."
Sonea beş altı yüz adım aşağıda bir hareket gördü;
hare-
ket eden bir gölge... Gölge sıçrayıp yamacı, oraya alışkın
birinin kendinden eminliğiyle tırmanmaya başladı.
"Kim o?"
"Şüphesiz Kariko'nun müttefiklerinden biri," diye mırıl-
dandı Akkarin.
Bir İchani, diye düşündü Sonea. Bu kadar çabuk. Henüz
onunla karşı/aşamayız. Akkarin yeterince güçlü değil.
Kalbi
aşırı hızlı çarparken, korkusu yüzünden kendini hasta
hisse-
diyordu.
"Hızlı olmalıyız," dedi Akkarin. "Yaklaşık bir saat arka-
mızda. Arayı açmalıyız."
Akkarin ayağa kalkmadan, yamaç boyunca bir kayanın
diğerinin' üzerine binip arada küçük bir boşluk bırakmış
51

TRUDİ CANAVAN
olduğu noktaya ilerledi. Boşluktan geçip ayağa kalktı ve
ya-
macın diğer tarafından aşağıya doğru koşmaya başladı.
Sonea aceleyle peşinden gitti, bir şekilde botlarının
altından
kayan taşlara rağmen dengesini korumayı başarmıştı.
Akkarin'e yetişmek artık büyük konsantrasyon gerektiri-
yordu. Akkarin kayaların etrafından aceleyle dolaşıyor, ka-
yan taşlarla kaplı yamaçlarda koşuyor ve yollarındaki boş-
luklardan atlamak için sadece bazen yavaşlıyordu. Her
adım, Sonea'nın reflekslerini ve dengesini sınıyordu.
Akkarin devasa bir kayanın önünde durduğunda Sonea
neredeyse ona çarpıyordu. Akkarin'in tekrar arkaya
baktığı-
nı görünce o da dönüp takipçilerini görmeye çalıştı. Kısa
bir
süre sonra görebildi. Adamla arayı açamadıklarını hayal
kırıklığı ile fark etti.
"En azından bize yaklaşmış da değil, dedi kendine.
"İzimizi kaybettirmenin zamanı geldi," diye mırıldandı
Akkarin. Kayanın diğer tarafına geçti. Sonea ayaklarının
di-
bindeki derin yarığı görünce nefesi kesildi. Bulundukları
yerde yaklaşık yirmi adım genişliğindeydi fakat karanlığa
inen dik duvarlarla çevrili büyük bir vadi oluşturacak şekil-
de genişliyordu.
"Ben çeyrek saat kadar önce sola doğru sonra da geriye,
kenara gideceğim. Bizim vadiye inmiş olduğumuzu düşü-
necek. Sen yükselerek karşı tarafa geç sonra dağlara
paralel
bir şekilde ilerle. Mümkün olduğunca gölgelerden ilerle, bu
seni yavaşlatsa bile."
Sonea başıyla onayladı. Akkarin dönüp geceye karıştı.
Sonea bir anlığına yalnız kaldığı için büyük bir korku
hisset-
ti ama derin bir nefes alıp bu hissi bir kenara itti.
52

Yüce lord-Kara Büyücüler


Ayağa kalkıp bir büyü diski oluşturdu ve kendisini hava-
ya yükseltti. Yarığın üzerinden geçerken aşağıya baktı.
Yarık
çok derindi. Bakışlarını karşı tarafa sabitleyip ilerledi.
Ayağı
tekrar katı toprağa değer değmez rahatlayarak içini çekti.
Asla yüksekten korkmamıştı ama bu yarığa düşmek,
şehirde-
ki en yüksek bina olan Akademi'yi bir basamak gibi göste-
rirdi.
Kendini, dağın dik kayalarla kaplı yüzeyinde ilerlemeye
odakladı. Gölgelerden ilerlemek çok kolay oluyordu. Ay
tam tepedeydi; ama dağın yüzeyi devasa basamaklar
oluştu-
racak şekilde aşınmıştı. En yakındaki takip edilmesi en
man-
tıklı olandı, bu yüzden bir alttakine indi.
Gölgelerde kalması önünü de görememesi anlamına
geli-
yordu. Birden fazla kez neredeyse bir deliğe veya yarığa
takılıp düşüyordu. Sonsuz bir zıplama ve koşma
süresinden
sonra başını tekrar kaldırıp baktığında ayın neredeyse
yuka-
rıdaki zirvelere ulaştığını gördü.
Akkarin yanından ayrı lalı ne kadar zaman geçtiğini fark
edince tekrar bir korku hissetti. Akkarin'in söylediklerini
düşündü. Çeyrek saat yarığın soluna doğru ve çeyrek saat
de
kayaya geri dönmesi yarım saat arkasında olduğunu
göste-
rirdi. Ya Akkarin yanlış hesapladıysa? Ya takipçileri bir saat
değil de sadece yarım saat arkalarmdaysa? Akkarin,
yarığa
İchani'yle aynı anda dönmüş olabilirdi.
Sonea yavaşladığını fark etti ve kendini tekrar hızlanma-
ya zorladı. Akkarin ölmüş değildi. Yakalansaydı ona zihin-
sel olarak ulaşıp kaçmaya devam etmesi için uyarırdı. Ama
ya Sonea'yı ondan kurtulmak için kandırdıysa?
Saçmalama,
dedi kendine. Seni İchaniler'e terk etmez.
53

TRUDİ CANAVAN
Tabi... tabi yakalanıp öldürüleceğini düşünüp onu kur-
tarmak için takipçiyi uzağa çekmiyorsa.
Durup arkasına baktı. Arazi dağın etrafında kıvrılıyordu
ve bu yüzden fazla uzağı göremiyordu. İçini çekerek ken-
dini devam etmeye zorladı. Tahminlerde bulunma, diye
düşündü. Konsantre ol.
Zihninde, bu kelimeleri törensel bir tona bürünene dek
tekrarladı. Bir süre sonra dudaklarıyla sessizce bu
kelimele-
ri söylediğini fark etti. Ritim bir sonraki adımını
kolaylaştırı-
yordu. Bir çıkıntının etrafından hızla döndü ve kendisini
dipsiz gibi görünen bir çukurla karşı karşıya buldu.
Kollarını savurarak bir şekilde çıkıntıyı yakalamayı
başar-
dı ve kendini savurarak düşmesini engelledi.
Kendini tekrar güvenliğe çekerken kalbi deli gibi çarpı-
yordu. Devasa bir yarık yolunu tıkıyordu. Korku ve
yorgun-
luktan nefes nefese, duvara yaslanıp ne yapacağını düşün-
meye başladı. Yükselip karşı tarafa geçebilirdi ama bu süre
içinde rahatlıkla görülebilirdi.
Arkasından ve oldukça yakından gelen telaşlı ayak sesle-
ri alabildiği tek uyarı oldu. Dönmeye çalıştı ama bir şey
sır-
tına çarptı ve bir el çığlığını bastırmak için ağzının üzerine
ka-pandı. Sonea uçurumun üzerinden boşluğa doğru düş-
meye başladı.
Sonra etrafını büyü sardı ve düşüşünün yavaşladığını
his-
setti. Aynı anda tanıdık bir koku aldı.
Akkarin...
Akkarin'in kollan ona sıkıca sarılmıştı. Havada dönüp
yükselmeye başladılar. Yarığın kırık, çatlak duvarı hızla
aşa-
ğıya doğru akıyordu, sonra büyük bir karanlık çıktı
önlerine.
54

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Karanlığın içine ilerlediler.
Akkarin onu bıraktığında ayakları engebeli bir zemine
bastı ve tökezleyip kollarını savurdu. Bir eli bir duvarı
tutun-
ca dengesini tekrar sağlayabildi. Sersemlemiş ve başı dön-
müştü, bir de içinde açıklayamadığı bir gülme isteği vardı.
"Bana gücünü ver."
. Akkarin karanlıkta bir gölge gibi görünüyordu ve
sesinde
hem aciliyet hem de buyurganlık vardı. Sonea nefesini dü-
zene sokmak için çabaladı.
"Şimdi!" dedi Akkarin aceleyle. "İchani gücünü hisse-
debiliyor. Çabuk."
Sonea ellerini uzattı. Akkarin'in parmakları kendininki-
lere sürtünüp sonra ellerini kavradılar. Gözlerini kapatıp
düzenli bir enerji akımı göndermeye başladı. Akkarin'in
söylediğinin önemini anlamaya başlayınca akışı becerebil-
diği kadar hızlandırdı.
"Dur Sonea."
Sonea gözlerini açtı ve üzerine bir anda büyük bir yor-
gunluk çöktü.
"Çok fazla güç verdin," dedi Akkarin. "Kendini tükettin."
Sonea esnedi. "Bir işime yaramıyordu."
"Öyle mi? Şimdi yola nasıl devam edeceksin?" Akkarin
içini çekti. "Sanırım sana Şifa vermeliyim ama... belki de
burada kalmalıyız. Nereye gittiğimizi görmüş olsaydı bizi
çoktan bulmuş olurdu. Ayrıca günlerdir uyumadık."
Sonea ürperip başını kaldırdı. "Bana o A:ac/aryakın
mıydı?"
"Evet. Senin ve onun izlediği yoldan farklı bir yol kullan-
dım, böylece onu izleyebiliyordum. Seni kusursuz bir şekil-
de takip ettiğini ama birkaç kez izlerim seninkilerin üzerin-
55

TRUDİ CANAVAN
den geçmiş olduğu halde bunu göremediğini fark ettim.
Sonra onu izleyebileceğim kadar yaklaştım ve
davranışların-
dan seni hissedebileceğini fark ettim. Daha dikkatli
bakınca
benim de hissedebildiğimi anladım. Fazladan güç sahibi
olmaya alışkın değilsin ve bu bir miktarının kontrolünün
dışına sızmasına sebep oluyor."
"Oh."
"Neyse ki seni o yarığa vardığında yakalayabildim. Bir
süre daha geçseydi seni bulmuş olacaktı."
"Oh."
"Ben nöbet tutarken sen biraz uyu."
Sonea rahatlayarak içini çekti. Akkarin'e bütün gücünü
vermeden önce de çok yorgundu. Çok küçük bir ışık küresi
oluştu ve kaya duvarının içine biraz daha ilerleyen çatlağı
daha iyi görmesini sağladı. Zemin büyük taş parçaları ile
doluydu. Her ne kadar Sonea yatıp uyumayı her şeyden
çok
istese de yere hayal kırıklığıyla baktı.
Biraz düzgünce bir alan bulup taşlardan temizledi ve
yer-
deki bazı boşlukları da taşlarla doldurup uzandı. Pek rahat
değildi. Rothen'in konuk odasında yatağı çok yumuşak
bul-
duğu için yerde yattığı günü hatırlayınca buruk bir şekilde
gülümsedi.
Akkarin girişin yakınına oturdu. Işık küresi sönünce
Sonea yukarıda kendisini arayan bir İchani varken nasıl
uyu-
yabileceğini düşünmeye başladı.
Fakat yorgunluğu, taşların yarattığı rahatsızlığa da
korku-
suna da baskın çıktı ve düşünceleri kısa bir süre içinde
endi-
şelerinden rüyasız bir uykuya aktı.
56

Bölüm 4
Görüş Alışverişi
Saray'ı çevreleyen yüksek duvar yüzünden dışarıdan
sadece kuleleri görmek mümkündü. Lonca arabası duvarın
hemen dışındaki dairesel yola girerken, Lorlen başını kaldı-
rıp kulelere baktı ve endişe hissettiğini fark etti. Saray'a
gel-
meyeli yıllar olmuştu. Kral ile Lonca arasındaki konularla
her zaman Yüce Lord ilgilenmişti. Her ne kadar Kral'm da-
nışmanı olan iki büyücü her gün Kral'm yanında olsalar da
onların görevi koruyup danışmanlık yapmaktı, Lonca ile
ilgi-
li emirleri almak ya da uygulamak değil. Artık Akkarin git-
miş olduğundan Yüce Lord'un sorumlulukları da
Yönetici'nin omuzlarındaydı.
Sanki yapacak yeterince işim yokmuş gibi, diye düşündü
Lorlen. Fakat Kral bugün bütün Yüksek Büyücülerin huzu-
runa çıkmasını istemişti. Lorlen araçtaki diğer kişilere
baktı.
Leydi Vinara sakin görünürken Lord Sarrin endişeyle
kaş-
larını çatmıştı. Gezgin Yönetici Kito bir elinin parmaklarını
diğer eline vuruyordu. Lorlen bunun gerginlikten mi yoksa
sabırsızlıktan mı olduğunu kestiremiyordu. İlk kez olmaya-
rak Kito'nun görevinin, onu Lonca'dan bu kadar uzak tutu-
yor olmamasını diledi. Eğer Kito'yu daha iyi tanıyor olsaydı
bu ufak+ı a re ketten adamın nasıl bir ruh halinde
olduğunu
57

TRUDİ CANAVAN
anlayabilirdi.
Araba yavaşlayıp Saray girişine doğru döndü. İki
devasa,
kararmış demir kapı içeriye doğru açıldı, her birini iki
muha-
fız yönlendiriyordu. Girişin iki yanında duran diğer muha-
fızlar, araç büyük, kapalı avluya girerken eğilerek selam
ver-
diler.
Avlunun etrafında eski kralların heykelleri gurur dolu
pozlarda dikiliyorlardı. Araç, Saray kapıları önünde durdu.
Bir muhafız öne çıkıp, Lorlen inerken eğilerek selam verdi.
Lorlen ilkinin arkasından gelen ikinci Lonca arabasına
baktı sonra Saray kapılarında bekleyen teşrifatçıya doğru
ilerledi. Teşrifatçıların görevi Saray'ı ziyaret edenleri
uygun
şekilde karşılamak ve daha sonra bu kişilerle ilgili bir rapor
sunmaktı. Lorlen çocukken teşrifatçıların işlerini hızlandır-
mak için kendilerine has kısaltılmış bir yazı geliştirdiklerini
öğrendiğinde büyülenmişti.
Adam zarif bir şekilde eğildi.
"Yönetici Lorlen... Sizinle tanışmak bir onur." Teşrifatçı-
nın tetikte gözleri onları selamlarken büyücüden büyücüye
kaydı. "Saray'a hoş geldiniz."
"Teşekkür ederim," diye karşılık verdi Lorlen. "Kral tara-
fından çağırıldık."
"Bana da öyle söylendi." Adam bir elinde küçük bir pano
tutuyordu. Yan tarafındaki kare bir kağıt parçasına bir mü-
rekkep çubuğu ile hızla birkaç işaret çizdi. Yakınında duran
bir çocuk hızla gelip eğildi ve kağıt parçasını aldı.
"Kılavuzunuz," dedi teşrifatçı. "Sizi hemen Kral Merin'e
götürecek."
Çocuk, Saray'ın büyük kapılarından birine koşup çekerek
58

Yüce Lord-Kara Büyücüler


açtı ve içeri girdi. Lorlen peşinde diğer büyücülerle
Saray'ın
girjş salonuna girdi.
Salon, Akademi'nin Giriş Salonu gibi tasarlanmıştı ve
oldukça kırılgan görünen spiral merdivenlerle doluydu.
Aka-
demi'ye nazaran çok daha fazla merdiven vardı ve altın
işle-
melerle süslenip tavandan sarkan fenerlerle aydınlatılmış-
lardı. Gösterişli bir saat, odanın ortasında tıkırdayıp
vınladı.
Büyücüler, genç rehberlerinin peşinden bir merdiveni
kulla-
nıp ikinci kata çıktılar.
Ardından Saray'ın içinde karmaşık bir yolculuğa başladı-
lar. Rehberleri, konukları büyük kapılardan, geniş koridor-
lardan ve salonlardan geçirdi. Uzun, dar bir merdiveni çık-
tıktan sonra iki muhafız tarafından korunan sıradan boyut-
lardaki bir odaya ulaştılar. Çocuk onlara beklemelerini söy-
leyip muhafızların yanından geçti. Kısa bir süre sonra dö-
nüp, Kral'ın onları göreceğini söyledi.
Lorlen odaya girdiğinde ilgisi doğruca yüksek, dar
pence-
relere çekildi. Bu pencerelerden bütün şehri, hatta ötesini
görmek mümkündü. Saray'ın kulelerinden birinde oldukla-
rını fark etti. Kuzeye baktığında neredeyse dağların
oluştur-
duğu koyu çizgiyi görmeyi bekliyordu ama sınır ufkun çok
ötesinde kalıyordu.
Kral, odanın uzak ucunda büyük, konforlu bir koltukta
oturuyordu. Kral'ın danışmanları iki yanında yüzlerinde
dik-
katli ve ciddi bir ifadeyle duruyorlardı. İki danışmandan
yaş-
lı olanı Lord Mirken'di. Lord Rolden'in yaşı Kral'ın yaşına
yakındı ve Lorlen, Kral'ın Rolden'i bir koruyucudan çok bir
arkadaş gibi gördüğünü biliyordu.
"Majesteleri," dedi Lorlen. Bir dizinin üzerine çöktü ve
59

TRUDİ CANAVAN
arkasında diğer Yüksek Büyücüler de aynı şeyi yaparken
çıkan cüppe hışırtısını duydu.
"Yönetici Lorlen," diye karşılık verdi Kral, "ve Lonca'nın
Yüksek Büyücüleri... Rahat olun."
Lorlen ve diğer Yüksek Büyücüler ayağa kalktılar.
"Sizinle eski Yüce Lord'unuzun iddiaları hakkında görüş-
mek istedim," diye devam etti Kral. Bakışları bir
büyücüden
diğerine kaydı ve sonra kaşlarını çattı. "Lord Balkan nere-
de?"
"Savaşçılar Başı şu anda Kuzey Hisar'ında Majesteleri,"
diye açıkladı Lorlen, "Akkarin'e sınıra kadar eşlik eden bü-
yücülerle birlikte."
"Ne zaman dönecek?"
"Akkarin'in aynı yoldan geri dönmeye çalışması veya
bahsettiği İchaniler'in, Kyralia'yı istila etme hikayesinin
doğ-
ru olması olasılığına karşılık orada kalmayı tercih etti."
Kral'ın kaş çatışı derinleşti. "Ona burada ihtiyacım var,
kendisine ihtiyacım olduğunda danışabilmeliyim." Bir an
durakladı. "Danışmanlarım bütün zihinsel iletişimin kesil-
mesi için emir verdiğini söylediler. Neden böyle bir karar
aldın?"
"Geçen gece tanımadığım bir büyücünün zihinsel sesini
duydum." Lorlen olayı hatırlayınca ürperdi. "Görünüşe
göre
yardımcımla yaptığım zihinsel konuşmayı dinliyordu."
Kral'ın gözleri kısıldı. "Yabancı ne dedi?"
"Lord Osen'e beni Akkarin ve Sonea'nın Sachaka'ya gir-
miş olduğu konusunda bilgilendirdiği için teşekkür etmiş-
tim. Yabancı aynı teşekkürü tekrarladı."
"Yabancının bütün söylediği bu muydu?"
60

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Evet."
"Yine de bu yabancının İchani olup olmadığını bilmi-
yorsun." Kral, parmaklarını koltuğunun kenarına vurmaya
başladı. "Ama eğer İchaniler gerçekse ve konuşmalarınızı
dinliyorlarsa son günlerde çok fazla şey öğrenmiş olabilir-
ler."
"Korkarım öyle."
"Ve eğer Lord Balkan'ın geri dönmesini emredersem onu
da duyarlar. Balkan'ın Savaşçılar'ı Hisar'ı Balkan buraya
dö-
nerse bir saldırıya karşı koruyabilirler mi?"
"Bilmiyorum. Ona sorabilirim ama cevabı hayır olursa ve
buraya dönerse dinleyen herkes Hisar'ın savunmasız oldu-
ğunu bilecektir."
Kral başıyla onayladı. "Anlıyorum. Onunla konuş. Eğer
oradan ayrılmaması gerektiğini düşünüyorsa kalabilir."
Lorlen Balkan'a zihinsel bir çağrı gönderdi. Balkan
hemen karşılık verdi.
— Lorlen i1
— İmardin'e dönersen adamların Hisar'ı savunabilirler
mi?
— Evet. Lord Makin'e onları bir kara büyücüye karşı
nasıl
koordine edebileceğini öğrettim.
— İyi. Hemen geri dön. Kral tavsiyeni istiyor.
' — Bir saat içinde yola çıkıyorum.
Lorlen başıyla onaylayıp Kral'a baktı. "Savaşçılarının
Hisar'ı koruyabileceğine inanıyor. İki ya da üç gün içerisin-
de burada olacaktır."
Kral tatmin olmuş bir şekilde başını hafifçe eğdi. "Peki,
şimdi batta soruşturmanızdan bahsedin."
61

TRUDİ CANAVAN
Lorlen ellerini arkasında kavuşturdu. "Son günlerde geç-
mişte Sachaka'yı ziyaret etmiş birkaç tüccar bulduk ve
içle-
rinden biri "İchani" kelimesini hatırladı. Bu kelimenin "hay-
dut" veya "soyguncu" anlamına geldiğini söyledi. Çorak
topraklarda zaman zaman tüccarlar ve mallarının
kayboldu-
ğu bilinirmiş. Yollarını kaybettikleri farz edilirmiş. Bütün
bil-
diğimiz bu kadar. Daha fazla bilgi edinmek için üç büyücü-
yü Sachaka'ya gönderiyoruz. Birkaç gün içinde yola çıka-
caklar."
"Peki Akkarin'in hikayesinin doğru olmasına karşılık
nasıl bir savunma hazırlığı yaptınız?"
Lorlen, Yüksek Büyücüler'e bir baktı. "Eğer anlattıkları
doğruysa ve bu İchaniler'den her biri, bir Lonca büyücü-
sünden yüz kat güçlüyse yapabileceğimiz pek bir şey oldu-
ğunu sanmıyorum. Diğer ülkelerde yaşayan büyücüleri de
hesaba katarsak üç yüzden fazla büyücümüz var. Akkarin
yaklaşık on ila yirmi arasında İchani olduğunu sandığını
söylemişti. Sadece on İchani olsa bile bu güce karşı koya-
bilmek için sayımızı üç katına çıkarmalıyız. Alt sınıflarda
büyü potansiyeli olsa da yedi yüz yeni büyücü bulabilece-
ğimizi hiç sanmıyorum; ki onları eğitmek için kesinlikle
zamanımız yok."
Kral'ın yüzü biraz soldu. "Hiçbir şansımız yok mu?"
Lorlen bir an duraksadı. "Bir yol var ama onun da kendi
tehlikeleri var."
Kral, Lorlen'e devam etmesini işaret etti.
Lorlen dönüp Lord Sarrin'e baktı. "Simyacılar Başı,
Akka-
rin'in kitaplarını inceliyordu. Öğrendikleri hem rahatsız edi-
ci hem de aydınlatıcı oldu."
62

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Ne gibi Lord Sarrin?"
Yaşlı büyücü bir adım öne çıktı. "Kitaplar kara büyünün
beş yüz yıl öncesine kadar Lonca'da yasak olmadığını orta-
ya koydu. Yasaktan önce sıklıkla kullanılıyor ve 'yüksek
büyü' olarak adlandırılıyormuş. Yasaklandıktan sonra
kayıt-
lar yok edilerek veya yeniden yazılarak kara büyü ile ilgili
bilgiler ortadan kaldırılmış. Akkarin'in sahip olduğu kitaplar
Kyralia'nın tekrar güçlü bir düşmanla karşılaşması olasılı-
ğına karşılık Akademi'nin altına gizlenmiş."
"Yani selefleriniz Lonca'nın tehlike altında kalırsa kara
büyüyü tekrar öğrenmesi gerektiğini düşünüyorlarmış öyle
mi?"
"Öyle görünüyor."
Kral bir süre bunu düşündü. Lorlen, hükümdarın yüzün-
de ihtiyat ve korku ifadesi gördüğü için memnundu. Hiç bir
hükümdar büyücülere potansiyel olarak sınırsız bir gücü
verme fikrinden hoşlanmazdı.
"Bu ne kadar sürer?"
Sarrin kollarını açtı. "Bilmiyorum. Bir günden fazla. Sanı-
rım Sonea bir hafta içinde öğrenmiş ama Akkarin
kendisine
yol gösteriyormuş. Kitaplardan öğrenmek daha zor
olabilir."
Bir an durdu. "Başka bir seçeneğimiz kalmadığı sürece
böy-
le aşırı bir çözümü kullanmamızı öneriyorum."
"Neden?" diye sordu Kral; fakat şaşırmış görünmüyordu.
"Kendimizi bu sayede kurtarabiliriz ama daha sonra kara
büyünün kendi insanlarımız üzerinde oluşturacağı bozul-
madan nasıl kurtuluruz?"
Kral başıyla onayladı. "Yine de kara büyü Akkarin'i boz-
muş gibrgözükmüyor. Eğer Lonca'yı ele geçirmek ve beni
63

TRUDİ CANAVAN
Lorlen ellerini arkasında kavuşturdu. "Son günlerde geç-
mişte Sachaka'yı ziyaret etmiş birkaç tüccar bulduk ve
içle-
rinden biri "İchani" kelimesini hatırladı. Bu kelimenin "hay-
dut" veya "soyguncu" anlamına geldiğini söyledi. Çorak
topraklarda zaman zaman tüccarlar ve mallarının
kayboldu-
ğu bilinirmiş. Yollarını kaybettikleri farz edilirmiş. Bütün
bil-
diğimiz bu kadar. Daha fazla bilgi edinmek için üç büyücü-
yü Sachaka'ya gönderiyoruz. Birkaç gün içinde yola çıka-
caklar."
"Peki Akkarin'in hikayesinin doğru olmasına karşılık
nasıl bir savunma hazırlığı yaptınız?"
Lorlen, Yüksek Büyücüler'e bir baktı. "Eğer anlattıkları
doğruysa ve bu İchaniler'den her biri, bir Lonca büyücü-
sünden yüz kat güçlüyse yapabileceğimiz pek bir şey oldu-
ğunu sanmıyorum. Diğer ülkelerde yaşayan büyücüleri de
hesaba katarsak üç yüzden fazla büyücümüz var. Akkarin
yaklaşık on ila yirmi arasında İchani olduğunu sandığını
söylemişti. Sadece on İchani olsa bile bu güce karşı koya-
bilmek için sayımızı üç katına çıkarmalıyız. Alt sınıflarda
büyü potansiyeli olsa da yedi yüz yeni büyücü bulabilece-
ğimizi hiç sanmıyorum; ki onları eğitmek için kesinlikle
zamanımız yok."
Kral'ın yüzü biraz soldu. "Hiçbir şansımız yok mu?"
Lorlen bir an duraksadı. "Bir yol var ama onun da kendi
tehlikeleri var."
Kral, Lorlen'e devam etmesini işaret etti.
Lorlen dönüp Lord Sarrin'e baktı. "Simyacılar Başı,
Akka-
rin'in kitaplarını inceliyordu. Öğrendikleri hem rahatsız edi-
ci hem de aydınlatıcı oldu."
62

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Ne gibi Lord Sarrin?"
Yaşlı büyücü bir adım öne çıktı. "Kitaplar kara büyünün
beş yüz yıl öncesine kadar Lonca'da yasak olmadığını orta-
ya koydu. Yasaktan önce sıklıkla kullanılıyor ve 'yüksek
büyü' olarak adlandırılıyormuş. Yasaklandıktan sonra
kayıt-
lar yok edilerek veya yeniden yazılarak kara büyü ile ilgili
bilgiler ortadan kaldırılmış. Akkarin'in sahip olduğu kitaplar
Kyralia'nın tekrar güçlü bir düşmanla karşılaşması olasılı-
ğına karşılık Akademi'nin altına gizlenmiş."
"Yani selefleriniz Lonca'nın tehlike altında kalırsa kara
büyüyü tekrar öğrenmesi gerektiğini düşünüyorlarmış öyle
mi?"
"Öyle görünüyor."
Kral bir süre bunu düşündü. Lorlen, hükümdarın yüzün-
de ihtiyat ve korku ifadesi gördüğü için memnundu. Hiç bir
hükümdar büyücülere potansiyel olarak sınırsız bir gücü
verme fikrinden hoşlanmazdı.
"Bu ne kadar sürer?"
Sarrin kollarını açtı. "Bilmiyorum. Bir günden fazla. Sanı-
rım Sonea bir hafta içinde öğrenmiş ama Akkarin
kendisine
yol gösteriyormuş. Kitaplardan öğrenmek daha zor
olabilir."
Bir an durdu. "Başka bir seçeneğimiz kalmadığı sürece
böy-
le aşırı bir çözümü kullanmamızı öneriyorum."
"Neden?" diye sordu Kral; fakat şaşırmış görünmüyordu.
"Kendimizi bu sayede kurtarabiliriz ama daha sonra kara
büyünün kendi insanlarımız üzerinde oluşturacağı bozul-
madan nasıl kurtuluruz?"
Kral başıyla onayladı. "Yine de kara büyü Akkarin'i boz-
muş gibî*gözükmüyor. Eğer Lonca'yı ele geçirmek ve beni
63

TRUDİ CANAVAN
devirmek isteseydi bunu son sekiz yıl içinde istediği an
yapabilirdi."
"Bu doğru," diye katıldı Lorlen. "Akkarin, çırak olarak ta-
nıştığımız günden beri benim en yakın dostumdu ve hiçbir
zaman onun dürüstlüğünü sorgulamadım. Hırslıydı evet
ama ahlaksız veya merhametsiz değildi." Başını iki yana
sal-
ladı. "Fakat Lonca büyük bir yapı ve bütün büyücülerin
sınırsız bir güce ulaşma şansları olduğunda bu şekilde dav-
ranacağını garanti edemem."
Kral hafifçe başını eğdi. "O zaman sadece güvenilir oldu-
ğu bilinen birkaç kişi öğrenmeli... tabi söylediğiniz gibi
başka şansımız kalmazsa. Burada anahtar, kanıtlar. Akka-
rin'in hikayesinin doğru olup olmadığını öğrenmelisiniz."
Lorlen'e baktı. "Bilmem gereken başka bir şey var mı?"
Lorlen önce diğerlerine baktı ardından başını iki yana
sal-
ladı. "Daha önemli veya güven verici haberlerimiz olma-
sını isterdim Majesteleri ama maalesef yok."
"O zaman gidebilirsiniz. Sen bir süre benimle kal Yöne-
tici. Akkarin ve çırağı hakkında seninle biraz daha
görüşmek
istiyorum."
Lorlen kenara çekilip diğerlerine başıyla bir işaret verdi.
Yüksek Büyücüler hafifçe diz çöküp odadan çıktılar. Kral'ın
bir işareti ile danışmanları sessizce kapının yanındaki kol-
tuklara gidipoturdular. Kral kalkıp kuzey penceresine
doğru
ilerledi.
Lorlen arada saygın bir mesafe bırakarak Kral'ın
peşinden
gitti. Hükümdar pencereye doğru eğilip içini çekti.
"Akkarin'i her zaman onurlu biri olarak gördüm," diye
mırıldandı. "İlk kez onun hakkında yanılmış olmayı, tam
bir
64
Yüce Lorcl-Kara Büyücüler
aptal gibi davranmış olmayı istiyorum."
"Ben de Majesteleri," diye karşılık verdi Lorlen. "Eğer
gerçeği söylüyorsa en önemli müttefikimizi düşmanın
elleri-
ne yolladık demektir."
Kral başıyla onayladı. "Yine de bunun yapılması gerekti.
Umarım hayatta kalmayı başarır Yönetici. Ve bunu sadece
ona ihtiyacımız olabileceği için söylemiyorum, ben de onu
iyi bir dost olarak görürdüm."
***
Sonea uyandığında ilk fark ettiği şey acıydı. Bacakları ve
sırtı en kötü ağrıyan yerleriydi ama omuzları ve kolları da
çürümüş gibi hissediyordu. Ağrıya yoğunlaştığında bunun;
egzersize alışkın olmayan kasların ve sert yüzeyde
yatmanın
sebep olduğu kramplar olduğunu anladı.
Gücünden çekerek kendine Şifa verdi. Ağrısı azalırken
rahatsız edici bir açlığın farkına vardı. En son ne zaman
yemek yemiş olduğunu düşünmeye başlayınca bir önceki
gecenin hatıraları doluştu zihnine.
Hatırladığım son şey Akkarin'le bir mağarada olduğu-
muz.
Gözlerini hafifçe açtı. İki kaya duvarı üzerinde yükselip
yukarıda birleşiyordu. Mağara... Gözlerini pek açmadan
girişe doğru baktı. Akkarin birkaç adım ötede oturuyordu.
Sonea izlerken Akkarin ona döndü ve dudakları Sonea'nın
gayet iyi bildiği buruk yarım gülümsemeyle kıvrıldı.
Bana gülümsüyor.
Sonea, Akkarin'in onun uyandığını fark edip etmediğini
65

TRUDİ CANAVAN
bilmiyordu ama gülümsemeyi kesmesini istemediği için
ses-'
sizce yatmayı sürdürdü. Akkarin, Sonea'yı süzmeye devam
etti sonra bakışlarını çevirip içini çekti ve yüzündeki
gülüm-
semenin yerini endişeli bir kaş çatışı aldı.
Sonea tekrar gözlerini kapattı. Artık kalkması lazımdı
ama hareket etmek istemiyordu. Bir kez hareket ettiğinde
gün başlamış olacaktı ve önünde daha fazla yürüyüş, tır-
manma ve İchani'den kaçma olacaktı. Ve Akkarin yine
soğuk biri olacaktı.
Gözlerini tamamen açıp Akkarin'i süzdü.
Akkarin'in
yüzü gergindi ve gözlerinin altı berelenmiş görünüyordu.
Sakallarının gölgesi, çenesinin ve elmacık-kemiklerinin açı-
i
larını vurguluyordu. Zayıf ve yorgun görünüyordu. Hiç
uyu-
muş muydu? Yoksa bütün gece oturup kendisini mi
izlemiş- |
ti?
Akkarin'in gözleri kendisininkilere döndü ve yüzüne
onaylamaz bir ifade yerleşti.
"Demek sonunda uyandın." Ayağa kalktı. "Kalk hadi.
Geçitle aramıza mümkün olduğunca fazla mesafe koyma-
lıyız."
Sana da günaydın, diye düşündü Sonea. Dönüp kendini
dengesiz bir şekilde ayağa kaldırdı.
"Günün hangi vaktindeyiz?"
"Neredeyse alacakaranlık oldu."
Bütün bir gün boyunca uyumuştu. Akkarin'in gözlerinin
altındaki gölgeleri bir kez daha süzdü.
"Uyudun mu?"
"Nöbet tuttum."
"Sırayla nöbet tutmalıydık."
66

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Akkarin cevap vermedi. Sonea mağaranın girişine iler-
ledi. Yarığın derinliği başını döndürdü. Akkarin bir elini om-
zuna koydu ve Sonea ayaklarının altında büyünün
titreşim-
lerini hissetti.
"Bırak ben yapayım," diye önerdi Sonea.
Akkarin, Sonea'yı duymazdan geldi. Büyü ikisini de
mağara zemininden yukarı kaldırdı. Sonea yükselirlerken
Akkarin'in yüzünü izliyordu, yüzündeki gerginliği fark
etmişti. Ertesi gece ilk nöbeti tutmakta ısrar etmeye karar
verdi. Belli ki Akkarin uyuyabilmek için Sonea'yı uyandır-
mazdı.
Akkarin onları yamacın tepesine indirirken elini Sonea'
nın omzundan çekti. Yeri incelmeye başladığında Sonea
pe-
şinden ayrılmadı. Sonea, Akkarin'in İchani'nin izlerini araş-
tırdığını tahmin edip biraz gerisinden geliyordu. Akkarin
bir-
kaç yüz adım bayır yukarı ilerledikten sonra durup geri
döndü ve Sonea'yı geçip diğer yönde ilerlemeye başladı.
Sonea, Akkarin'i takip etmek için döndüğünde nefesi
kesildi. Çorak topraklar önünde uzanıyordu. Alacakaran-
lığın soluklaştırmasına rağmen toprakların rengi halen
can-
lıydı.
Karanlık, pas rengi topraklar dağların eteklerinden
başla-
yıp ufka kadar uzanıyordu; nehirlerin toprakları aşındırdığı
yerlerde siyah ve soluk sarı bölgeler göze çarpıyordu. Eğer
dikkatli bakarsa çim öbeklerinin oluşturduğu benekleri ve
çeşitli yerlerde rüzgardan çarpılmış ağaçların oluşturduğu
küçük koruları görebiliyordu.
Tatsız bir manzaraydı ama yine de vahşi bir güzelliği
vardı. RenRIer çok yoğun ve garipti. Gökyüzü bile garip bir
67

TRUDİ CANAVAN
maviydi.
"Korktuğum gibi. Çorak topraklara inmek yerine güneye
doğru devam etmiş."
Sonea, Akkarin'in tekrar kendisine doğru yürüdüğünü
görünce şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Akkarin, Sonea'yı
geçip bayır yukarı ilerlemeye devam etti. Sonea içini çekip
\ aceleyle Akkarin'in peşinden gitti.
Zorlu bir tırmanışa başladılar. Akkarin yükselme büyüsü
yapmaya gönülsüz görünüyor, kayaları tırmanmayı tercih
ediyordu. Dinlenmek için hiç durmadı, güneşin son ışıkları
tepedeki dağları terk ettiği sırada, Sonea yine bitkin ve
ağrı-
larla boğuşur bir hale gelmişti.
Kısa bir süre sonra hareketsiz bir şekilde ayakta durabil-
mek bile lüks geliyordu. Ya da Akkarin'in uzun adımlarına
ayak uydurabilmek. Belki de Akkarin'i konuşturursa bir
süreliğine yavaşlatabilirdi.
"Nereye gidiyoruz?"
Akkarin bir an durakladı ama durmadı ya da dönmedi.
"Geçitten uzağa."
"Peki ya sonra?"
"Güvenli bir yere."
"Aklında belirli bir yer var mı?"
"Sachaka ve Müttefik Ülkeler'den uzak bir yer."
Sonea durup Akkarin'in sırtına bakakaldı. Sachaka ve
Kyralia'dan uzağa mı? Yakında kalıp İchani istilası
sırasında
Lonca'ya yardım etmeye niyetli değil miydi? Kyralia'yı
kade-
rine terk etmeyi düşünmüyordu değil mi?
Yine de kulağa mantıklı geliyordu. Başka ne yapabilirler-
di ki? İchaniler'le savaşacak kadar güçlü değillerdi.
Ve
68

Yüce Lorcl-Kara Büyücüler


i onca da yardımlarını kabul etmeyecekti. Kalmanın ne
anla-
mı vardı ki?
Yine de bu kadar çabuk pes etmesine inanamıyordu. O
bu kadar çabuk pes etmeyecekti. Kaybedecek olsa bile
sava-
şacaktı.
Ama ya bu Akkarin'in yanından ayrılmak anlamına geli-
yorsa...?
Akkarin geriye, Sonea'ya baktı. "Aslında Kariko'nun gru-
bunu bulup biraz casusluk yapmaya niyetliyim," dedi.
"Onları bulduğumda gördüklerimi Lonca'ya göndere-
ceğim."
Sonea gözlerini kırpıştırdı, sonra başını iki yana salladı.
Onu sınıyordu demek. Bunu fark etmesi hem rahatlama
hem
de öfke hislerine sebep oldu. Sonra Akkarin'in söylediğinin
ne anlama geldiğini fark etti ve kanı buz kesti.
"İchaniler seni duyacaktır. Onları izlediğini bilecekler-
dir," dedi. "Sonra..."
Akkarin durup Sonea'yı süzdü.
"Neden geldin Sonea?"
Sonea, Akkarin'e baktı. Adamın gözleri tehlikeli bir şekil-
de parlıyordu. Sonea ani bir acı hissetti ardından da büyü-
yen bir öfke.
"Bana Lonca'dan daha fazla ihtiyacın var," dedi Akka-
rin'e.
Akkarin'in gözleri kısıldı. "Sana ihtiyacım mı var? Yarı
eğitimli itaatsiz bir çırağı korumaya ihtiyacım yok."
İtaatsiz. Demek onu kızdıran buymuş. Sonea dikleşti.
"Eğer bana söylediğin bu beş para etmez planı
gerçekleştir-
meyi planlıyorsan bana gerçekten ihtiyacın var demektir,"
69

TRUDİ CANAVAN
diye sert bir şekilde çıkıştı.
Akkarin'in bakışları bir an titredi ama yüz ifadesi yumu-
şamadı.
"Beş para eder veya etmez, neden seni uymamaya bu
ka-
dar niyetli olduğun planlarıma dahil edeyim ki?"
Sonea gerilemedi. "Sadece ölümüne sebep olmayacak
planlara uymaya niyetliyim."
Akkarin gözlerini kırpıştırdı sonra Sonea'ya dik dik baktı.
Sonea, Akkarin'in bakışlarına karşılık verdi. Akkarin aniden
dönüp tekrar tırmanmaya başladı.
"Varlığın işleri karmaşıklaştırdı. Yapmayı planladıklarımı
yapamam. Ne yapacağımı... yapacağımızı tekrar
düşünme-
liyim."
Sonea aceleyle peşinden ilerledi. "Gerçekten de İchani-
ler'i gözleyip gördüklerini Lonca'ya iletmeye niyetli değildin
değil mi?"
"Evet ve hayır."
"Seni duyarlarsa nerede saklandığını anlayabilirler."
"Elbette," diye karşılık verdi Akkarin.
Ve eğer onu yakalarlarsa köle yapmazlardı. Onu öldürür-
lerdi. Bir anda Sonea, Akkarin'in Lonca'ya neyi
göstermeye
niyetli olduğunu anladı. Üzerinden bir ürperti geçti.
"Şey, sanırım onlara bunu göstermek Lonca'yı İcha-
niler'in varlığına ikna eder."
Akkarin durup dikleşti. "Kendimi feda etmeyi düşündü-
ğümü ima etmek istemedim," dedi dik bir şekilde. "İchani,
Lorlen'le iletişim kurarsam duymayacaktır."
Lorlen'in yüzüğü. Sonea yüzünün kızardığını hissetti.
"Anlıyorum," dedi.
70

Yüce Lord-Kara Büyücüler


gen bir aptalım, diye düşündü. Az önce tam bir aptal
gibi
görünmeyi başardım. Belki de çenemi kapalı tutmam daha
jyj olur.
Ama tırmanmaya devam ederlerken Sonea, Akkarin'in
planını düşünüyordu. Planı denememeleri için bir sebep
yoktu. Sonea, Akkarin'in sırtına bakıp konuyu tekrar açıp
açmamayı düşündü ve beklemeye karar verdi. Bir kez
daha
durduklarında sorabilirdi.
Artan karanlık, yollarını görmelerini zorlaştırmaya başla-
mışken dik bir uçurumun eteğine ulaştılar. Akkarin durdu
ve
arkalarındaki topraklara bakmak için döndü. Yere çömelip
sırtını uçuruma dayadı. Sonea, Akkarin'in yanına oturdu-
ğunda adamın terinin hafif kokusunu aldı. Bir anda Akka-
rin'in yanındaki varlığının ve aralarındaki sessizliğin fazla-
sıyla farkında olmaya başladı. Şimdi İchaniler'i gözleme
ko-
nusunu konuşmak içi uygun bir zamandı ama nedense
Sonea bir türlü konuşamıyordu.
Neyim var benim? diye sordu kendine.
Aşk, diye fısıldadı kafasının içindeki bir ses.
Hayır. Saçmalama, diye cevap verdi. Aşık değilim. Ve
belli ki o da değil. Ben yarı eğitimli, itaatsiz bir çırağım. Bu
aptal fikirleri kafamdan ne kadar çabuk atarsam o kadar
iyi.
"Misafirimiz var."
Akkarin bir elini kaldırıp işaret etti. Sonea, Akkarin'in
gösterdiği yöne bakıp bir gece önce geçtiği yerleri incele-
meye başladı.
Karanlık bir şekil aşağılardaki bir kayanın gölgesinden
çıktı. Ne kadar uzakta olduğunu kestirmek zordu. Sonea
şe-
hirde böyle mesafeleri tahmin etmek zorunda kalmamıştı
71

TRUDİ CANAVAN
daha önce.
Uzaktaki bu hareket garipti ve kesinlikle bir insana ait
değildi.
"Bu bir hayvan," dedi.
"Evet," dedi Akkarin. "Bir yeel. Limeklerin daha küçük
evcil türleridir. İchaniler onları iz sürüp avlanmaları için
eği-
tirler. Bak sahibi peşinden gidiyor."
Limeği takip eden bir figür ay ışığına çıktı.
"Başka bir İchani mi?"
"Büyük ihtimalle."
Sonea kalbinin hızla çarptığını hissetti. Fakat bu sefer
se-
bebi aptalca aşk fikirleri değildi. Önlerinde bir İchani vardı,
arkalarında ise bir başkası.
"Bizi takip edebilecek mi?"
"Eğer kadının yeeli kokumuzu alırsa evet."
Kadın mı? Sonea figürü izledi. Yürüyüşünde kadınsı bir
şeyler olduğuna karar verdi. Akkarin'e baktı. Adam
kaşlarını
çatmıştı.
"Şimdi ne olacak?"
Akkarin uçuruma doğru baktı. "Yükselmek için güç har-
camak istemiyodrum fakat yukarıda daha güvende oluruz.
Yukarıya çıkarken uçurumda içine saklanabileceğimiz bir
çatlak veya oyuk bulmalıyız."
"Ya sonra?"
"Su ve yemek bulacağız."
"Yukarıda mı?" diye sordu Sonea şüpheci bir şekilde.
"Issız görünüyor olabilir ama nereye bakacağını bilirsen
bir miktar yaşam bulabilirsin. Güneye gittikçe işimiz kolay-
laşacak."
72

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Demek güneye gidiyoruz."
"Evet. Güneye."
Akkarin ayağa kalkıp bir elini uzattı. Sonea, Akkarin'in
e[ini tutup kendisini ayağa kaldırmasına izin verdi. Akkarin
arkasını dönerken parmakları Sonea'nın parmakları üzerin-
den kayarak ayrıldı. Sonea'nın teni Akkarin'in dokunduğu
yerde karıncalanıyordu. Sonea eline bakıp içini çekti.
Bu aptal düşünceleri kafasından atması kolay
olmayacak-
tı.
Dannyl, dairesinin kapısı kapanınca rahatlayarak içini
çekti. Konuk odasındaki koltuklardan birine oturup ışık
küresinin ışığını kıstı.
Sonunda yalnız kalabilmişti. Ama şimdi fark etmişti ki
kendini daha iyi hissetmiyordu. Kalkıp odasında dolaşmaya
başladı, mobilyaları ve yıllar önce toplayıp duvarlarına
astı-
ğı çerçeveli haritalar ile planlan incelemeye başladı.
Tayend'i özlüyorum, diye düşündü. Bir şişe şarabı
payla-
şıp saatlerce sohbet etmeyi özlüyorum. Odamızda oturup
araştırmamız üzerine çalışmayı özlüyorum... her şeyi özlü-
yorum.
Tayend'e Akkarin'in hikayesini anlatmak istiyordu. Alim,
her ayrıntı üzerine iyice düşünür, gizli anlamlarla tutarsız-
lıkları bulurdu. Başkalarının henüz düşünmemiş olduğu
ola-
sılıkları görürdü.
Ama bir yandan da alimin uzakta olmasından dolayı
memnundu. Eğer Akkarin'in hikayesi doğruysa Tayend'in
73

TRUDİ CANAVAN
Lonca'dan mümkün olduğunca uzak olmasını tercih ederdi.
Büyükelçilik görevine hazırlanırken kendisine kara büyü
hakkında anlatılanları ve Dem'in kitabından öğrenmiş ol-
duklarını düşündü. Bir büyücü kara büyü kullanarak
başka-
larından büyü gücü çekebilirdi. Büyü yeteneği olan birinde
çekilebilecek daha fazla güç olurdu; ama bu bir büyücüyü
daha iyi bir hedef yapmazdı. Bir büyücü yenildiğinde çok
az
büyü gücü kalırdı. Büyü yeteneğine sahip fakat bu
yeteneği
kullanma konusunda eğitilmemiş biri en çekici kurban
olur-
du.
Ki Tayend de tam böyle biriydi.
Dannyl içini çekti. Kendini aynı anda iki yöne birden
çekiliyormuş gibi hissediyordu. Tayend'in güvende oldu-
ğundan emin olmak için Elyne dönmeyi çok istiyor ama
Kyralia ve Lonca'yı da terk etmek istemiyordu.
Rothen'i düşünüp sert bir şekilde gülümsedi. Bir zaman-
lar bu casus grubuna ben de katılırdım. Şimdi ise
yapamıyo-
rum çünkü Tayend böyle tehlikeli bir göreve gitse
kendimin
nasıl hissedeceğini biliyorum. Başka bir şansım olmadığı
sü-
rece ona böyle bir şeyi yaşatamam.
Masasına oturup bir parça kağıt, mürekkep ve bir kalem
çıkardı. Kağıda neleri yazmayı riske edebileceğini
düşündü.
Tremmelin Ailesi'nden Tayend'e.
Şüphesiz şimdiye kadar senin de duymuş olacağın üzere
Lonca'da büyük değişiklikler yaşanıyor. Buraya vardığımda
Yüce Lord'un kara büyü yapmak suçundan tutuklanmış
olduğunu öğrendim. Çalıştığımız araştırmayı düşünürsen
za-

manlamanın ne kadar kötü olduğunu sen de rahatlıkla


göre-
bilirsin. Çeşitli sorunlar yaratmış olsa da şimdiye kadar hiç
74
Yüce Lord-Kara Büyücüler
biri önemli değildi.
Mektubuna Akkarin'in hikayesini anlatarak devam etti,
sonra Lonca'nın güvende olduğundan emin olmadan
Elyne'e dönemeyeceğini yazdı.
Önümüzdeki birkaç ay boyunca dönemezsem bu bir
sürpriz olur ve pek de memnun olmam. Rothen'i tekrar
gör-
mek ne kadar güzel olsa da artık kendimi buraya ait
hisset-
miyorum. Aslında kendimi, eve dönme fırsatını bekleyen
bir
ziyaretçi gibi hissediyorum. Bu olaylar hallolduktan sonra
Lorlen'e Lonca Elyne Büyükelçiliği rolüne kalıcı olarak
dönüp dönemeyeceğimi soracağım.
Her zaman dostun, Büyükelçi Dannyl.
Sandalyesinde arkasına yaslanıp mektubu bir kez daha
dikkatle inceledi. İstediğinden daha resmi olmuştu ama
ka-
ğıda kişisel herhangi bir şey yazmayı düşünmüyordu.
Mütte-
fik Ülkeler'de Farand gibi büyücülerin zihinsel iletişimlerini
dinlemekle görevlendirilen kişiler varsa mektupları okuyan
birileri de olmalıydı.
Ayağa kalkıp gerindi. Kyralia'yı aylarca terk edemeye-
cekti. Akkarin'in iddiaları doğru çıkarsa, Lonca mümkün ol-
duğunca çok büyücüyü burada tutmak isterdi. Burada
daha
uzun bir süre tıkılıp kalabilirdi.
Eğer Akkarin gerçeği söylüyorsa, diye düşündü ürpe-
rerek, Elyne'e bir daha asla dönemeyebilirim.
75

Bölüm 5
Casuslar
Dışarıda hava yaz sıcağının zirvesine çıkarken Akade-
mi'nin içindeki odalar halen hoş bir şekilde serindi.
Rothen,
Yönetici'nin ofisindeki büyük, yumuşak koltuklardan birin-
de rahatça oturup yanındakileri inceliyordu. Tarihçi Lord
Solend bir casus olarak ilginç bir seçimdi; fakat kim bu uy-
kulu bakışlara sahip yaşlı adamın Lonca için bilgi topladı-
ğından şüphelenirdi ki? Diğer casus, Sonea'yı Savaşçı
Bece-
rileri konusunda eğitmiş olan Lord Yikmo idi.
Solend bir Elyneli'ydi ve Yikmo da bir Vinli. Böylece Rot-
hen bu iş için seçilen tek Kyralialı oluyordu. Rothen bunun
Sachakalılar'dan bilgi almasını zorlaştıracağının farkınday-
dı; tabi Kyralialılar'ı Akkarin'in iddia ettiği kadar az
seviyor-
larsa...
Lorlen parmaklarını koltuğunun kenarına vuruyordu.
Kral
tarafından gönderilecek olan ve onları birkaç gün sonra
Sac-
haka'ya doğru yola çıkmadan önce kılık değiştirme ve bilgi
toplama sanatlarında eğitecek olan casusu bekliyorlardı.
Kapı çalınca hepsi de kimin girdiğini görmek için o yöne
döndü. Bir ulak odaya girdi ve Lorlen'i, Tellen Evi'nden
Kuzgun'un gecikeceği ve özürlerini ilettiği konusunda bilgi-
lendirdi.
76

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Lorlen başıyla onayladı. "Teşekkür ederim. Gidebilirsin."
Ulak tekrar eğilerek selam verdi sonra bir an duraklayıp
odaya bakındı.
"Bu odada sık sık açıklanamayan esintiler yaşanıyor mu
lordum?"
Lorlen adama sert bir şekilde baktı. Karşılık vermek için
ağzını açtı, durdu, sonra gülümseyip koltuğuna geri
yaslan-
dı.
"Kuzgun!"
Adam tekrar eğildi.
"Üniformayı nereden buldun?"
"Bu tarz şeylerin koleksiyonunu yapıyorum."
Demek profesyonel bir casus böyle gözüküyor, diye
düşündü Rothen. Sinsi ve zeki görünümlü birini
bekliyordu.
Kuzgun'un görünüşü şaşırtıcı derecede sıradandı.
"Senin mesleğinde çok yararlı bir alışkanlık," diye iltifat
etti Lorlen.
"Oldukça." Adam ürperdi. "Bu esintinin kaynağını bul-
mamı ister misiniz?"
Lorlen başıyla onayladı. Casus odada dolaşıp duvarları
incelemeye başladı. Durdu, bir mendil çıkardı ve bir tablo-
nun çerçevesini silmeye başladı, sonra gülümseyip bir elini
tablonun arkasına uzattı.
Duvarın bir kısmı yana doğru kayarak açıldı.
"Esintinizin kaynağı," diye bildirdi Kuzgun. Dönüp
Lorlen'e baktı ve yüzünden bir hayal kırıklığı geçti. "Ama
gördüğüm kadarıyla burayı zaten biliyormuşsunuz." Eli
tek-
rar hareket etti ve duvar tekrar kapandı.
"Akaclemi'nin duvarları içindeki geçitleri herkes bilir,"
77

TRUDİ CANAVAN
dedi Lorlen. "Fakat girişlerin yerlerini herkes bilmez. Geçit-
leri kullanmak yasaktır, yine de eski Yüce Lord sıklıkla bu
yasağı görmezden gelirdi."
Rothen gülümsemesini bastırdı. Lorlen'in umursamaz
tavrına rağmen kaşları arasında bir kırışıklık vardı ve
tablo-
ya bakmayı sürdürüyordu. Rothen, Yönetici'nin Akkarin'in
kendisini gözleyip gözlemediğini düşündüğünü tahmin
ede-
biliyordu.
Kuzgun ,Yönetici'nin masasına yaklaştı. "Neden kulla-
nımları yasak?"
"Bazı yerlerde emniyetsiz durumdalar. Eğer çıraklar
büyücülerin bu geçitleri kullandığını görürlerse aynı şeyi
yapmak isteyebilirler; hem de kendilerini bir çökmeye
karşı
koru-yabilecek seviyeye gelmeden önce."
Kuzgun gülümsedi. "Bu sizin resmi sebebiniz tabi. Aslın-
da büyücülerin veya çırakların birbirilerini gözlemelerini
istemiyorsunuz."
Lorlen omzunu silkti. "Eminim bu fikir bu yasağı koyar-
ken selefimin aklından geçmiştir."
"Eğer eski Yüce Lord'unuzun tahminleri doğru çıkarsa bu
yasağı kaldırmayı düşünmelisiniz." Kuzgun önce Solend'e
ardından Yikmo'ya baktı. Rothen de aynı hesaplayan
bakış-
ları aldığında casusun hakkında ne düşündüğünü merak
etti.
Adamın yüz ifadesi aklındakileri kesinlikle ele vermiyordu.
"Çok yararlı kaçış yolları olabilirler," diye ekledi Kuzgun.
Lorlen'e döndü. "Bana göndermiş olduğunuz bütün kitap-
ları, raporları ve haritaları inceledim. İchanleri'in gerçekten
var olup olmadığını anlamak zor olmayacaktır. Özellikle
es-
ki Yüce Lord'unuzun tarif ettiği şekilde yaşıyorlarsa.
Sacha-
78

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ka'ya üç büyücü göndermenize gerek yok."
"Kaç tane göndermemizi önerirsin?"
"Hiç," diye karşılık verdi Kuzgun. "Büyücü olmayan biri-
lerini göndermelisiniz. Eğer İchaniler gerçekten varsa ve
bü-
yücülerinizden birini yakalarlarsa hakkınızda çok fazla şey
öğrenirler."
"Akkarin'i yakalarlarsa öğrenecekleri kadar değil," diye
belirtti Lorlen.
"Anladığıma göre o, Sachaka'yı başının çaresine bakacak
kadar iyi biliyor," diye karşılık verdi Kuzgun. "Fakat bu bü-
yücüler bilmiyor."
"Bu yüzden seni onları eğitmekle görevlendirdik," diye
cevap verdi Lorlen sakin bir şekilde. "Ayrıca büyücü gön-
dermenin bir avantajı var. Keşfettiklerini anında bize
iletebi-
lirler."
"Ve bunu yaparlarsa kendilerini ele vermiş olurlar."
"Zihinsel iletişimi sadece son çare olarak kullanmaları
gerektiğini biliyorlar."
Kuzgun yavaşça başıyla onayladı. "O zaman son ve
önemli bir öneride bulunabilir miyim?"
"Evet."
Kuzgun, Rothen'e baktı. "Bu büyücülerden sadece birini
gönderin. Casuslarınız birbirinden haberdar olmamalı. Eğer
biri yakalanırsa diğerlerini ele verememeli."
Lorlen yavaşça başını eğdi. "O zaman hangisini seçer-
din?"
Kuzgun, Yikmo'ya döndü. "Siz bir Savaşçı'sınız lordum.
Eğer sizi yakalayıp zihninizi okurlarsa Lonca'nın savaş
bece-
rileri kotlusunda çok fazla bilgiye sahip olurlar." Solend'e
79

TRUDİ CANAVAN
döndü. "Böyle söylediğim için beni affedin lordum fakat siz
de yaşlısınız. Hiçbir tüccar sizin yaşınızdaki birini çorak
topraklardaki çetin bir yolculukta yanına almaz." Rothen'e
dönüp kaşlarını çattı. "Siz Lord Rothen'siniz değil mi?"
Rothen başıyla onayladı.
"Eğer eski çırağınız yakalanırsa ve zihni okunursa
İchaniler sizi tanıyacaktır. Fakat sizin Sachaka'ya gitmeye
niyetli olduğunuzu bilmediği için onu yakalayan İchani ile
karşılaşmadığınız sürece pek bir önemi yok." Bir an durdu
sonra başıyla onayladı. "Güven uyandıran bir yüzünüz var.
Seçimim siz olurdunuz."
Kuzgun, Lorlen'e döndüğünde Rothen de Yönetici'ye
baktı. Lorlen üç büyücü ile casusu süzdükten sonra başıyla
onayladı.
"Tavsiyene uyacağım." Solend ve Yikmo'ya baktı. "Gö-
nüllü olduğunuz için teşekkür ederim. İkinizle de sonra
görüşeceğim. Şimdilik Kuzgun'un söyleyeceklerini sadece
Rothen'in duyması iyi olur."
İki büyücü ayağa kalktı. Rothen kızgınlık izi olup olma-
dığını anlamak için yüzlerine baktığında yalnızca hayal
kırıklığı gördü. Kapıya yürüyüp odadan çıkmalarını izledi.
Tekrar casusa döndüğünde Kuzgun'un kendisine dikkatle
baktığını gördü.
"Hmm," diye başladı Kuzgun, "Neyi tercih edersiniz?
Saçınızdaki grilerden kurtulmayı mı yoksa tamamen beyaz
olmasını mı?"
***
80

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Sonea nefesini düzenlemek için durduğunda etrafına
bakındı. Gökyüzü; turuncu bulutlardan ince, zayıf şeritlerle
bezeliydi ve hava gittikçe soğuyordu. Akkarin'in yakında
dinlenmeleri gerektiğine karar vereceğini tahmin ediyordu.
İchani'den kaçtıkları üç gece boyunca Akkarin'i dağ sıra-
sı boyunca takip etmişti. Her gün alacakaranlıkla yola çıkıp
"hava etrafı göremeyecekleri kadar kararıncaya dek
yürüyor-
lar, sonra da ay doğana kadar dinleniyorlardı. Cesaret
ede-
bildikleri kadar hızla yürüyor sadece ay, tepelerin zirve-
leri-
nin ardında kaybolduğunda duruyorlardı.
İkinci sabahın en karanlık saatlerinde durduklarında
Akkarin'e geri kazandığı büyü gücünü almasını söylemişti.
Akkarin bunu kabul etmeden önce duraklamıştı. Ardından
ona günün ilk yarısında nöbeti kendisinin tutacağını söyle-
mişti. Akkarin buna karşı çıktığında Sonea, açıkça, sıra
ken-
disine geldiğinde onu uyandıracağına güvenmediğini
söyle-
mişti. Şifacılar sıklıkla çırakları büyüyü uzun süre
uyumadan
durmak için kullanmanın tehlikeleri konusunda uyarmışlar-
dı ve Akkarin her geçen gün daha da bitkin ve tükenmiş
gözüküyordu.
İlk başta Akkarin uyumadığında Sonea, bunun nöbeti
ona
bırakmamak için yaptığı birşey olduğunu düşünmüştü.
Sonea, yorgunluk kendisini yenmeden önce günortasına
ka-
dar dayanabilmişti. Ertesi sabah, ilk nöbeti aldığında Ak-
karin sırtını bir kayaya dayamış şekilde uyuyakalmıştı ama
günortasmdan bayağı önce uyanıp bir daha uyumamıştı.
Üçüncü günün sabahı Sonea, Akkarin'in uyumamasının
gerçek sebebini keşfetmişti.
İkisi de sırtlarını güneş tarafından ısıtılmış eğimli bir
81

TRUDİ CANAVAN
duvara dayamışlardı. Sonea bir süre sonra Akkarin'in
uyku-
ya dalmış olduğunu fark edip rahatlamıştı. Fakat kısa bir
süre
sonra Akkarin yavaşça başını bir o yana bir öbür yana
çevir-
meye başlamıştı; gözleri göz kapaklarının altında sürekli
dö-
nüyordu. Yüzünde Sonea'yı ürperten bir acı ve korku
ifade-
si belirmişti. Sonra aniden sıçrayarak uyanmış ve
önündeki
taşlık alana bakıp titremişti.
Bir kabus diye tahmin etmişti Sonea. Akkarin'i bir
şekilde
rahatlatabil meyi istemişti; fakat yüzündeki ifadeden sem-
patinin en son istediği şey olduğunu anlamıştı.
Ayrıca, dedi kendine, artık pek de iyi kokmuyor. Bir za-
manlar hoş gelen ter kokusu artık yıkanmamış bir
vücudun
bayat kokusuna dönüşmüştü. Kendisinin de daha iyi kok-
madığından emindi. Çeşitli yerlerde içebilecekleri küçük su
birikintileri ile karşılaşmışlardı ama hiçbiri yıkanabilecek-
leri kadar büyük değildi. Özlemle sıcak banyoları, temiz
cüppeleri, meyveleri ve sebzeleri -ve rakayı- düşündü.
Bir ciyaklama zihnini tekrar bulunduğu zamana döndür-
dü ve bir an kalbi göğsünde çırpındı. Akkarin yürümeyi
kes-
miş tepede dönen kuşlara bakıyordu. Sonea izlerken
küçük
bir şekil gökyüzünden düşmeye başladı.
Akkarin kuşu rahatlıkla yakaladı, ardından bir kuş daha
tuttu. Sonea ona yetiştiğinde çoktan tüylerini yolmuş daha
nahoş olan içlerini temizleme işine başlamıştı bile. Seri ve
etkin bir şekilde çalışıyordu, belli ki bu konuda deneyim-
liydi. Böyle sıradan bir iş için büyü kullandığını görmek
garipti; fakat Sonea, büyücülerin genellikle bir kapı açıp
kapatmak veya yanına gitmeye üşendiği bir şeyi kendine
çekmek için büyü kullanma konusunda asla
duraksamadık-
82

Yüce Lord-Kara Büyücüler


larını hatırladı.
Akkarin ne zaman bir hayvan yakalasa veya pişirse, ne
zaman kendisini pis bir suyu arıtırken bulsa, sıradan biri-
sinin büyü olmadan burada nasıl hayatta kalabileceğini dü-
şünür buluyordu kendini. Her şeyden önce bu kadar hızlı
yol alamazlardı. Sıradan biri, karşılaştıkları derin yarıkların
"etrafından dolaşmak zorunda olurdu. Her ne kadar
Akkarin
mümkün olduğunca büyü kullanmaktan kaçınsa da yüksel-
me olmadan peşlerindeki İchani kadınla aralarındaki
mesa-
feyi koruyamazlardı.
Akkarin kuşları bir ısı küresi içinde kızartırken Sonea
yakınlardan gelen hafif bir patırtı duyduğunu fark etti.
İlerleyerek kaya duvarı boyunca sesin geldiği yöne doğru
gitti. Parıldayan bir taş parçası görünce nefesi kesildi.
Kaya-
daki bir çatlaktan hafif bir su sızıyordu ve etrafına kuşlar
top-
lanmıştı.
Aceleyle duvara çatlağa doğru gittiğinde kuşlar uçuşarak
kaçıştılar. Ellerini suyun altına soktu. Arkasından gelen
ayak
seslerini duyunca Akkarin'e doğru dönüp gülümsedi.
"Temiz."
Akkarin yakalamış olduğu iki kuşu gösterdi, kuşlar artık
buharı tüten kahverengi etlere dönüşmüşlerdi.
"Yemek hazır."
Sonea başıyla onayladı. "Bana bir dakika ver."
Sonea uygun bir kaya parçası bulana kadar etrafı aradı
ve
sonra işe koyuldu. Taşı şekillendirme derslerini
hatırlayarak
kaya parçasını büyük bir kase şekline getirdi ve dolması
için
suyun altına koydu. Akkarin, Sonea'nın büyü kullanması
konusunda her hangi bir yorum yapmadı.
83

TRUDİ CANAVAN
Oturup yemeye başladılar. Küçük dağ kuşlarının fazla eti
yoktu ama lezzetliydiler. Sonea kaburgaları sıyırdı ve
mide-
sinin hâlâ açlıkla sızlanmasını umursamamaya çalıştı.
Akkarin ayağa kalkıp uzaklaştı. Hava hızla kararıyordu ve
Sonea, Akkarin'i zorlukla görebiliyordu. Hafif bir şıpırtı ve
yutkunma sesi duyunca Akkarin'in kaseden su içtiğini tah-
min etti.
"Bu gece takipçilerimizi gözlemeye çalışacağım," dedi
Akkarin.
Sonea nabzı hızlanarak Akkarin'in karanlık siluetine
baktı.
"Sence hâlâ bizi takip ediyorlar mıdır?"

"Bilmiyorum. Buraya gel."


Sonea ayağa kalkıp Akkarin'e yaklaştı.
"Aşağı ve biraz sağa bak. Görebiliyor musun?"
Dağın yamacı bulundukları yerden aşağıya dik bir şekil-
de iniyordu. Sonea aşağıda yamacın sırtlar ve derin
vadilere
ayrıldığı yerde küçük bir ışık görebiliyordu. Işığın orada bir
şey hareket ediyordu. Dört ayaklı bir şey...
Bunun küçük bir limek olduğunu fark etti. Başka bir
hare-
ket dikkatini başka bir figüre çekti.
"Arayı açmışız," dedi Sonea.
"Evet," diye katıldı Akkarin. "İzimizi kaybettiklerini düşü-
nüyorum. Şimdilik güvendeyiz."
Sonea uzaktaki ışığın yanına başka bir gölge daha gelin-
ce gerildi.
"Artık iki kişiler."
"Görünüşe göre seni neredeyse yakalayacak olan kadına
katılmış."
84

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Neden ışık yaratmışlar?" diye sesli düşündü. "Her yer-
, görülebiliyorlar. Sence bizi yaklaşmamız için kandır-
maya mı çalışıyorlar?"
Akkarin bir an durdu. "Sanmıyorum. Büyük ihtimalle bu
kadar yüksekte olduğumuzu bilmiyorlar. Bir kaya
grubunun
içinde durmuşlar. Eğer biraz daha aşağıda olsaydık
ışıklarını
göremezdik."
"Sadece Lorlen'e gerçeği gösterebilmek için onlara yak-
laşmaya çalışmak büyük bir risk olur."
"Evet," diye katıldı Akkarin. "Ama bu tek sebep değil.
İchaniler'in Kyralia'ya nasıl girmeyi planladığını da öğrene-
bilirim. Kuzey Geçidi, Hisar tarafından tıkanmış durumda
ama Güney Geçidi açık. Eğer güneyden girerlerse Lonca
ge-
lişlerinden haberdar olamaz."
"Güney geçidi mi?" Sonea kaşlarını çattı. "Rothen'in oğlu
oraya yakın bir köyde yaşıyor." Bunun Dorrien'i oldukça
risk altına soktuğunu fark etti.
"Yakın ama Geçit'e giden yol üzerinde değil. İchaniler
küçük, yabancı bir gezgin grubu olarak gözükeceklerdir.
Fark edilseler bile Dorrien, yerel köylülerden onların habe-
rini ancak bir kaç gün sonra duyacaktır."
"Lorlen yolu gözleyip yolcuları sorgulamalarını istemedi-
ği sürece."
Akkarin bir cevap vermedi. Sessiz kalıp uzaktaki İchani-
ler'i izliyordu. Ufkun ötesinde gökyüzü aydınlanıyordu, şa-
fak sökmek üzereydi. Akkarin güneş ufukta bir çizgi
halinde
belirene kadar konuşmadı.
"Onlara rüzgara ters yönden yaklaşmalıyız yoksa limek
kokumuzu alır."
85

TRUDİ CANAVAN
Sonea dönüp su kasesine baktı. Ağzına kadar dolmuş,
hatta taşıyordu.

"O zaman vaktimiz olduğuna göre yapmamız gereken


bir şey var," dedi.
Akkarin, Sonea'nın kaseye doğru gitmesini izledi. Sonea
suyu biraz büyü ile ısıtıp Akkarin'e döndü. "Arkanı dön...
hem gizlice bakmak da yok."
Akkarin'in dudaklarında zayıf bir gülümseme belirdi. Ar-
kasını dönüp kollarını kavuşturdu. Sonea, Akkarin'i gözü-
nün önünden ayırmadan giysilerini teker teker çıkardı.
Giy-
silerini ve kendini yıkayıp büyüyle kuruttu. Giysileri suyu
emdiğinden birkaç kez kasenin tekrar dolmasını beklemek
zorunda kaldı. Son olarak kaseyi başından aşağı boşalttı.
Kafasını ovalayıp rahatlayarak içini çekti.
Dikleşerek saçlarını gözlerinden çekti.
"Sıra sende."
Akkarin dönüp kaseye yaklaştı. Sonea kenara çekilerek
arkası Akkarin'e dönük bir şekilde oturdu. Beklerken
rahat-
sız edici bir merak kapladı içini. Bu hissi bir kenara itip
saç-
larını büyüyle kurutmaya ve saçlarındaki düğümleri
parmak-
larıyla açmaya yoğunlaştı.
"Bu daha iyi," dedi Akkarin bir süre sonra.
Sonea dönüp baktığında Akkarin'in gömleğinin bir ke-
narda durduğunu gördü. Akkarin'in çıplak göğsünü
görünce
yüzünün kızardığını hissetti ve başını hızla çevirdi.
Komik olma, dedi kendine. Daha önce bir sürü göğüs
gördün. Pazardaki işçiler yaz sıcağında üzerlerinde bir
şort-
tan başka hiçbir şey olmadan çalışırlardı. Bu daha önce
onu
hiç utandırmamıştı.
86

Yüce Lord-Kara Büyücüler


j-iayır, dedi zihninin derinliklerinden bir ses, ama onlar-
dan biri hakkında da hayaller kursaydın o zaman da çok
farklı hissederdin.
İçini çekti. Bu şekilde hissetmek istemiyordu. Bu,
durum-
larını olması gerekenden çok daha güç bir hale sokuyordu.
Derin bir nefes alıp yavaşça verdi. Bu sefer bir an önce
yola
koyulmalarını isteyen oydu, böylece dikkati dağın zorlu
yüzeyinde ilerlemeye yoğunlaşacaktı.
Arkasından gelen ayak sesleri duydu. Döndüğünde
Akka-
rin'in tamamen giyinmiş olduğunu görünce rahatladı.
"Haydi gidelim," dedi Akkarin.
Sonea ayağa kalkıp aşağı doğru inmeye başlayan Akka-
rin'i takip etti. Yolculuk aklını temizliyor gibiydi. Aşağıya
doğru hızla indiler, İchaniler ve ışıklarına doğru direk bir
yol
izliyorlardı. Bir saatten uzun bir süre geçtikten sonra
Akkarin
yavaşlayıp durdu. Gözleri uzaktaki bir noktaya
odaklanmış-
tı.
"Ne oldu?" diye sordu Sonea.
"Lorlen yüzüğü taktı," dedi Akkarin uzun bir bekleyişten
sonra.
"Yüzüğü sürekli takmıyor mu?"
"Hayır. Şimdiye kadar bir sır olarak saklıyordu. Sarrin
kitapları okuyordu ve ne olduğunu anlayabilirdi. Lorlen
genellikle akşamları birkaç kez takardı." Tekrar yürümeye
başladı. "Keşke biraz cam olsaydı," diye mırıldandı. "Sana
bir yüzük yapardım."
Sonea başıyla onayladı, aslında cam olmamasından ga-
yet memnundu. Bir kan yüzüğü aklındakilerin istediğinden
fazlasını ona gösterirdi. Ona karşı hissettiği aptalca çekim-
87

TRUDİ CANAVAN
den kurtulmadan, Akkarin'in zihninde olup bitenleri öğren-
mesini istemiyordu.
Yavaşça ilerlemeye devam ettiler. Birkaç yüz adım sonra
Akkarin bir parmağını dudağına götürdü. İleriye doğru ya-
vaşça süründüler, Akkarin rüzgarın yönünü kontrol
ederken
sıklıkla duruyorlardı. Sonea ilerideki iki kayanın arasından
ışık sızdığını görebiliyordu, artık hedeflerine ulaştıklarını
an-
lamıştı.
Kayalara yaklaştıkça zayıf sesler daha anlaşılır hale
geldi.
Durup kayaların arkasına çömeldiler. Sonea'nın duyduğu
ilk
ses bir erkeğe aitti ve koyu bir aksanı vardı.
"... bir yeel ile benden fazla şansın var."
"O akıllı bir kız," diye karşılık verdi kadın. "Neden sen
de bir tane edinmedin Parika?"
"Bir kez edinmiştim. Geçen sene yeni bir köle aldım. Ye-
nilerinin nasıl olduğunu bilirsin. Benden kaçmaya çalıştı ve
yeel onu bulduğunda yeeli öldürdü. Yine de yeel onu ba-:
caklarını parçalamıştı bu yüzden pek uzaklaşamadı."
"Onu öldürdün mü?"
"Hayır." Parika'nın sesi boyun eğmiş çıkmıştı. "Çok çe-
kici bir fikir olmasına rağmen. İyi köle bulmak çok zor.
Artık
koşamıyor bu yüzden pek sorun çıkaramaz."
Kadın hafif bir ses çıkardı. "Hepsi bela... sadık olduk-
larında bile..Ya öyleler ya da aptal."
"Ama gerekli."
"Hmmm. Tek başıma yolculuk etmeyi sevmiyorum, bana
hizmet edecek kimse olmuyor," dedi kadın.
"Yine de daha hızlı oluyor."
"O Kyralialılar beni yavaşlatırdı. Neredeyse onları bula-
88

Yüce Lord-Kara Büyücüler


dığım içi" mutlu olacağım. Büyücü-köleler fikri hoşuma
gitmiyor."
"Onlar zayıf Avala. Pek sorun çıkaramazlar."
"Ölüyken daha da az sorun çıkarırlar."
Sonea'nın omurgasına bir ürperti yayıldı ve tüylerinin di-
ken diken olduğunu hissetti. Bir anda buradan mümkün
ol-
duğunca uzağa mümkün olduğunca çabuk gitmek istedi.
Kendisinin ölmesini isteyen iki güçlü büyücünün birkaç
adım ötede oturduğunu bilmek hiç de hoş bir duygu değil-
di.
"Onları canlı istiyor."
"Peki neden kendi avlamıyor o zaman?"
Erkek ichani kıkırdadı. "Büyük ihtimalle bunu çok istiyor-
dur ama diğerlerine güvenmiyor."
"Ben de ona güvenmiyorum Parika. Bizi Kyralialılar'ın
peşine sırf yoldan çekmek için göndermiş olabilir."
Adam cevap vermedi. Sonea hafif bir kumaş hışırtısı
duy-
du, sonra da ayak sesleri geldi.
"Onları bulmak için elimden geleni yaptım," dedi Avala.
"Beni dışlayamaz. Diğerlerine katılmak için döneceğim.
Eğer bu ikisini istiyorsa kendisinin avlaması gerekecek."
Bir
an durdu. "Sen ne yapacaksın?"
"Güney Geçidi'ne geri döneceğim," diye yanıt verdi
Parika. "Yakında seni tekrar göreceğime eminim."
Avala hafifçe homurdandı. "İyi avlar o zaman."
"iyi avlar."
Sonea gittikçe uzaklaşan ayak sesleri duydu. Akkarin
ona
baktı ve başını geldikleri yöne doğru salladı. Sonea, Akka-
rin'i yavaş ve sessiz bir şekilde kayalardan uzağa takip
etti.
89

TRUDİ CANAVAN
Birkaç yüz adım sonra Akkarin adımlarını hızlandırdı.
Yamaçta yukarıya ilerlemek yerine güneye doğru ilerli-
yordu.
"Nereye gidiyoruz?" diye mırıldandı Sonea.
"Güneye," diye yanıtladı Akkarin. "Avala diğerlerine dön-
me konusunda endişeliydi, sanki bir şeyleri kaçıracakmış
gibi. Parika güneye gidiyor ve Avala, Kariko ile buluşmaya
onsuz gidiyorsa bu, Kariko'nun Kyralia'ya Kuzey Geçi-
di'nden girmeye niyetlendiğini gösterir."
"Yine de yakında görüşeceklerini söylediler."
"Büyük ihtimalle Kyralia'da. Buraya gelmek dört günü-
müzü aldı ve Avala'nın geri dönmesi de o kadar sürecektir.
Eğer acele edersek Parika'dan önce Güney Geçidi'ne
ulaşa-

biliriz. Umalım da orada başka İchaniler olmasın."


"O zaman Kyralia'ya geri dönüyoruz."
"Evet."
"Lonca'nın izni olmadan."
"Evet. İmardin'e gizlice gireceğiz. Eğer benden yardım
isterlerse çabuk harekete geçebilmek için yakında olmak
istiyorum. Ama önümüzde uzun bir yol var. Sorularını son-
raya sakla. Bu gece Parika'yla aramızı mümkün olduğunca
açmalıyız."
***
"Sanırım öğrenebileceğimizin hepsi bu kadar," dedi
Lorlen. Ellerini Balkan ve Vinara'nın ellerinden çekerek ko-
ltuğunda geriye yaslandı. İkili Sarrin'in ellerini bırakınca üç
büyücü dönüp Lorlen'e baktılar.
90

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Neden bize bu yüzükten daha önce bahsetmedin?" diye
sordu Sarrin.
Lorlen yüzüğü çıkarıp masaya, önüne koydu. Bir an
yüzüğü süzdü sonra içini çekti.
"Bu konuda ne yapacağıma karar verememiştim," dedi.
"Bir kara büyü nesnesi ama herhangi bir zarar vermiyor ve
Akkarin'le güvenli bir şekilde iletişim kurmanın tek yolu."
Sarrin yüzüğü alıp inceledi, mücevhere dokunmamaya
özen gösteriyordu. "Bir kan mücevheri. Garip bir büyü.
Yapanın taşıyanın zihnine girmesini sağlıyor. Taşıyanın
gör-
düklerini görmesini, duyduklarını duymasını ve
düşündükle-
rini öğrenmesini sağlıyor."
Balkan kaşlarını çattı. "Bu bana zararsız bir büyülü
nesne
gibi gelmedi hiç. Bildiğin her şeyi o da öğreniyor"
"Zihnimi okuyamaz," dedi Lorlen. "Sadece yüzeydeki
düşüncelerimi öğrenebilir."
"Eğer bilmemesi gereken bir şey düşünecek olursan bu
da yeterince zarar verebilir." Savaşçı kaşlarını çattı.
"Bence
bu yüzüğü artık takmamalısın Lorlen."
Diğerleri de başlarını salladılar. Lorlen gönülsüz bir şekil-
de başını eğdi.
"Eğer hepiniz aynı fikirdeyseniz."
"Evet," dedi Vinara.
"Bence de," diye ekledi Sarrin. Yüzüğü masaya geri koy-
du. "Peki onu ne yapmalıyız?"
"Sadece dördümüzün bildiği bir yere koyalım," dedi
Balkan.
"Nereye?"
Lorlen ani bir tedirginlik hissetti. Eğer ortadan kaldınla-
91

TRUDİ CANAVAN
caksa Akkarin'e ulaşmaları gerektiğinde kolaylıkla
erişebile-
cekleri bir yerde olmalıydı.
"Kütüphaneye?"
Balkan yavaşça başıyla onayladı. "Evet. Eski kitaplar ile
planların olduğu dolap. Daireme giderken yolda kütüp-
haneye uğrarım. Şimdi," herkese ayrı ayrı dikkatle baktı,
"Akkarin'in bize ulaştırdığı bu konuşmanın ne anlama
geldi-
ğini tartışalım. Neler öğrendik?"
"Sonea'nın hayatta olduğunu," diye karşılık verdi Vinara.
"O ve Akkarin'in Avala isimli bir kadın ile Parika isimli bir
adamın üçüncü bir kişi hakkındaki konuşmalarını
duydukla-
rını."
"Kariko olabilir mi?" dedi Lorlen.
"Mümkün," diye yanıtladı Balkan. "İkili herhangi bir isim
vermedi."
"Çok düşüncesizler," diye mırıldandı Sarrin.
"Bu görememiş olduğumuz ikili, kölelerden bahsettiler,
Akkarin'in en azından bu konuda doğruyu söylediğini anla-
dık," dedi Vinara.
"Ayrıca Kyralialılar'ı avlamaktan bahsettiler."
"Sonea ve Akkarin mi?"
"Büyük ihtimalle. Tabi bu Akkarin'in bir numarası değil-
se," dedi Balkan. "İki kişiyi böyle bir konuşma yapmaları
için tutmuş olabilir, o da bu konuşmayı bize aktarmıştır."
"Neden böyle belirsiz bir konuşma aktarsın ki?" diye
sordu Sarrin. "Neden Kariko'dan veya Kyralia'yı istila etme
niyetinden hiç bahsettirmesin?"
"Eminim kendince sebepleri vardır." Balkan esnedi ve
sonra özür diledi. Vinara ona sert bir şekilde baktı.
92

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Döndüğünden beri hiç uyudun mu?"
Savaşçı omzunu silkti. "Biraz." Lorlen'e baktı. "Kral'la
görüşmemiz dün gece çok geç bitti."
"Hâlâ birimizin kara büyü öğrenmesi gerektiğini düşü-
nüyor mu?"
Balkan içini çekti. "Evet. Akkarin'i geri çağırmaktansa
bunu tercih edecektir. Akkarin, Lonca yasasını çiğneyip ye-
minini bozarak güvenilmez olduğunu ispatladı."
"Ama eğer birimiz kara büyü öğrenirse o da yasayı
çiğne-
yip Büyücü Yemini'ni bozmuş olacaktır."
"Eğer bir istisna yaparsak olmaz."
Sarrin kaşlarını çattı. "Kara büyü ile ilgili bir konuda
istis-
na olmamalıdır."
"Yine de başka şansımız olmayabilir. Kendimizi bu İcha-
niler'e karşı korumamızın tek yolu bu olabilir. Eğer içimiz-
den biri gönüllü olarak her gün yüz büyücü tarafından güç-
lendirilire bu büyücü iki hafta içinde on İchani'yle rahatlık-
la yüzleşecek güce gelecektir."
Sarrin ürperdi. "Kimseye böyle bir güç verilmemeli."
"Kral böyle düşüneceğini biliyordu," dedi Balkan. "Bu
yüzden senin en uygun kişi olduğunu düşünüyor."
Sarin, Savaşçı'ya dehşetle baktı. "Ben mi?"
"Evet."
"Yapamam. Ben... reddederim."
"Kral'ını reddetmek mi?" diye sordu Lorlen. "Ve Lon-
ca'yla bütün İmardin'in bir avuç barbar büyücünün önünde
yıkılmasını izler misin?"
Sarrin yüzüğe baktı, yüzü bembeyazdı.
"Bu taşıması kolay bir yük değil," dedi Lorlen nazik bir
93

TRUDİ CANAVAN
şekilde, "Ve başka bir şansımız olmadığından emin olmadı-
ğımız sürece yüklenmeyeceğin bir yük. Casuslar bir iki gün
içinde yola çıkıyor. Onların Akkarin'in doğru söyleyip söy-
lemediğini kesin olarak öğrenmelerini umuyoruz."
Balkan başıyla onayladı. "Hisar'a destek göndermeyi de
düşünmeliyiz. Eğer bu duyduğumuz konuşma gerçekse bu
kadın kuzeyde bir grup İchani'yle buluşuyor."
V "Peki ya Güney Geçidi?" diye sordu Vinara.
"Parika
oraya dönüyor."
Balkan kaşlarını çattı. "Bunu düşünmeliyim. Hisar kadar
korunabilir bir yer değil ama bu konuşma kuzeydeki
toplan-
manın daha büyük olduğunu gösteriyor. Güney Geçidi
yolunun en azından gözlenmesini sağlamalıyız."
Savaşçı tekrar esnedi. Yorgunluğu ile mücadele ettiği
belli oluyordu. Lorlen, Vinara'nın kendisine anlamlı bir
şekilde baktığını fark etti.
"Geç oldu," dedi. "Sabah erkenden bu konuyu tartışmak
için toplanalım mı?" diğerleri başlarıyla onayladılar. "Bura-
ya bu kadar çabuk gelmiş olduğunuz için teşekkür ederim.
Sabah görüşürüz."
Üç büyücü kalkıp kendisine iyi geceler dilerken Lorlen
üzerindeki hayal kırıklığı hissini atamıyordu. Akkarin'in hi-
kayesinin doğru olduğunu kanıtlayacak bir şeyler göstere-
ceğini ummuştu. Sachakalılar arasındaki konuşma pek bir
şey ortaya koymamıştı ama en azından Kyralia'nın savun-
masındaki bazı eksikleri göstermişti.
Ama artık yüzük gitmişti... ki yüzükle beraber Akkarin'le
tek bağlantısı da gitmişti.
94

Bölüm 6
Sırlar Açığa Çıkıyor
Cüppelerin hışırtısı ve botların sesi Ana Salon'da her
zaman arka planda yer almıştı, Lorlen'in yapmış olduğu
kısa
konuşma sırasında bile. Hepimiz huzursuzuz, diye
düşündü
Dannyl. Bu Görüşme'de çok az soru yanıtlandı.
Lorlen görüşmenin bittiğini bildirdiğinde birçok kişi içini
çekti.
"Elyneli asilerin Duruşma'sından önce kısa bir ara verile-
cektir," dedi Yönetici.
Duyuruyla beraber Dannyl'in midesi kasıldı. Rothen'e
baktı.
"Dedikoducularla yüzleşme zamanı.
Rothen gülümsedi. "İyi olacaksın Dannyl. Elyne'e gitti-
ğinden beri üzerinde oldukça saygın bir hava var."
Dannyl şaşkınlıkla akıl hocasına baktı. Saygın mı? "Yani
gitmeden önce yok muydu?"
Rothen kıkırdadı "Elbette vardı, yoksa büyükelçiliğe asla
seçilmezdin. Sadece artık bu daha da belirgin. Yoksa
döner-
ken beraberinde o korkunç Elyne kokusundan mı
getirdin?"
Dannyl gülmeye başladı. "Eğer kokunun bana saygın bir
hava vereceğini düşünüyorsan bunu daha önceden söyle-
meliydin. Tavsiyene uyacağım için demiyorum tabi. Bazı
95

TRUDİ CANAVAN
alışkanlıklar Elyneliler'e bırakılsa daha iyi olur."
Yaşlı büyücü başını onaylar anlamda salladı. "Neyse
hadi git. Aşağıdakiler sensiz başlamadan yanlarına gitsen
iyj
olur."
Dannyl ayağa kalkıp sıraların sonuna ilerledi. Salonun
önüne doğru ilerlerken Gezgin Yönetici Kito'nun duruşmayı
yönetmek için aşağı indiğini fark etti. Büyücü, bir grup
erkek
ve kadının muhafızlar eşliğinde içeri girdiği tarafa baktı.
Dannyl, Dem Marane'nin arkadaşları ve işbirlikçilerinden
oluşan grubu tanıdı. Royend karısının yanında yürüyordu.
Royend, Dannyl'e baktı ve gözleri kısıldı.
Dannyl adamın bakışlarına kararlılıkla karşılık verdi.
Royend'in gözlerindeki nefret yeniydi. Dem tutuklandığı
gece öfkeliydi ama Kyralia'ya yaptığı yolculuk ve Duruşma
için beklediği süre zarfında bu his daha da kuvvetlenmiş
olmalıydı.
Nefretini anlayabiliyorum, diye düşündü Dannyl. Onu
kandırdım. Yaptıklarımı Akkarin'in emriyle yapmış olmamın
ya da onun kanunu çiğniyor olmasının bir önemi yok. Beni
sadece hayallerini yok etmiş biri olarak görüyor.
Farand salonun diğer tarafında iki Simyacı'nın yanında
duruyordu. Genç adam gergin görünüyordu; fakat
yüzünde
korku yoktu. Yükselen bir gürültü, başları salonun arka
tara-
fına döndürdü; büyük kapılardan biri açılıyordu. Altı Elyneli
koridordan yürüyerek geliyordu. İki tanesi, asileri getiren
gemideki büyücülerdi; Lord Barene ve Hemend. Diğerleri
Elyne Kralı'nın temsilcileriydi.
Kito yeni gelenleri salonun ön kısmındaki sandalyelere
yönlendirirken, Dannyl nerede durması gerektiğini
kestirme-
96

Yüce Lorcl-Kara Büyücüler


Ihıyordu. Bunun genç adamı desteklemek anlamında
ülebileceğini bilmesine rağmen Farand'a yakın durmaya
karar verdi. Herkes yerleşince Lorlen küçük bir gongu çaldı
e salon sessizleşti. Kito etrafa bakıp başını hafifçe eğdi.
"Bugün, bu Duruşma'da Darellas Ailesi'nden Farand'ın,
Marane Ailesi'nden Royend ve Kaslie'nin ve işbirlikçilerinin
yargılanması için..."
Farklı bir yönden gelen ses Dannyl'in dikkatini en üst
sıraya çekti. Kral'ın danışmanlarından birini salonda oldu-
ğunu görünce şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
Elbette, diye düşündü, Kral'ımız başka bir ülkeden her-
hangi birinin kendi büyücüler loncasını kurmaya çalışması-
nın uygun bir şekilde cezalandırıldığından emin olmak isti-
yor.
"... Darellas Ailesi'nden Farand, Lonca dışında büyü
öğrenmekle suçlanıyor," diye devam etti Kito. "Bu kadınlar
ve erkekler büyü öğrenmeye çalışmakla suçlanıyor. Dem
Marane ayrıca kara büyü hakkında bilgi bulundurmakla
suç-
lanıyor."
Kito salona bakmak için sözlerine ara verdi. "Bu suçla-
maları destekleyecek kanıtlar sunulacaktır. İlk
konuşmacıyı
öne çağırıyorum, Lonca Elyne İkinci Büyükelçisi Dannyl."
Dannyl derin bir nefes alıp öne, Kito'nun yanına çıktı.
"Bu Duruşma'da ağzımdan çıkacakların hepsinin doğru
olacağına yemin ediyorum." Bir an durdu. "Yedi hafta önce
eski Yüce Lord'dan Lonca'nın etkisi ve kılavuzluğu olmadan
büyü öğrenmeye çalışan bir grup asiyi bulup tutuklamam
yönünde bir emir aldım."
Dannyl hikayesini anlatırken dinleyiciler sessizdi. Hafta-
97

TRUDİ CANAVAN
lar boyunca asileri kendisine güvenmeye ikna ettiği kısma'
gelince ne anlatacağını düşünmüştü. Dem'in iddialarını
bü~,
yük ihtimalle şimdiye kadar bütün Lonca duymuştu bu
yüz-
den Dannyl'in pek fazla ayrıntıya girmesine gerek yoktu.
Ama hikayenin bu kısmını tamamen atlayamazdı da.
Bu yüzden Dem'in "gerçek olmayan bir sırrı" öğrenme-
sini sağladığını ve adamın kendisine şantaj yapabileceğini
düşünmesini sağladığını anlattı. Sonra Farand ile görüşme-
sini anlattı. Elyne Sarayı'ndan gelenler Dannyl, Kral'ın gizli
kalmasını istediği bir şeyi öğrendiği için Farand'm Lonca'ya
girmesine izin vermemesini anlatırken gerginleştiler.
Dannyl, Farand'm güçlerinin kontrolünü kaybetmekte
oldu-
ğunu ve eğer kendisi yardımcı olmasa durumun nasıl bir
halj
alacağını açıkladı.
Daha sonra Tayend'in Dem'den ödünç aldığı kitabı
anlattı. Kitabın içeriğinin, kendisini Dem'i ziyaret etmeye,-
devam edip henüz tanışmadığı asilerin kimliklerini öğren-
meye çalışmaktansa onları bir an önce tutuklamaya ikna
ettiğinden bahsetti. Son olarak grubun hepsinin tutuklan-
mamış olabileceği uyarısını yaptı.
Kito kitabın içeriğinin onaylanması için Lord Sarrin'e
döndü, sonra Farand'm öne çıkarılmasını istedi. Muhafızlar
genç adamı öne getirdiler.
"Darellas Ailesi'nden Farand, bu duruşma boyunca
ağzından çıkacak her şeyin yalnızca gerçekler olacağına
yemin ediyor musun?" diye sordu Kito.
"Ediyorum."
"Büyükelçi Dannyl'in anlattıklarının seninle ilgili kısımlar
doğru mu?"
98

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Genç adam başıyla onayladı. "Evet."
"Nasıl Dem Marane'nin asi grubunun bir parçası oldun?"
"Ablam, Dem Marane'nin karışıdır. Dem Marane büyücü
olamamamın büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyordu.
geni yeniden zihinsel konuşmaları dinlemem
yönünde
yüreklendirdi."
"Ve anladığım kadarıyla gücünü uyandırmayı bu şekilde
öğrendin."
"Evet bu konudaki bir konuşmaya kulak misafiri oldum."
"Duyduklarını denemeden önce tereddüt ettin mi?"
"Evet. Ablam büyü öğrenmemi istemiyordu. Şey, ilk başta
istiyordu ama sonra yeterince bilgi sahibi olmadığımızı ve
bunun fazla tehlikeli olduğunu düşünmeye başladı."
"Bu tereddüdünü geçiren neydi?"
"Royend bir kez başlarsam her şeyin kolaylaşacağını
söy-
ledi."
"Dem ve işbirlikçileri büyü öğrenme niyetiyle ne kadar
süredir buluşuyorlardı?"
"Bilmiyorum. Onu tanıdığımdan önce olmalı."
"Onu ne kadar süredir tanıyorsun?"
"Beş yıldır. Ablamla nişanlandığından beri."
"Bu grubun üyesi olup da bugün burada olmayanlar var
mı?"
"Daha birçok üye var; fakat ben onları tanımıyorum."
"Dem Marane'nin kendisinin büyü öğrenme amacında
olduğuna inanıyor musun?"
Farand bir an durakladı, sonra omuzları düştü. "Evet."
Dannyl genç adama karşı sempati hissetti. Dem ve arka-
daşlarının ne olursa olsun cezalandırılacağını bilmesine
rağ-
99

TRUDİ CANAVAN
men yardım etmeyi seçmişti. Bu kolay olmamalıydı.
"Peki ya gruptaki diğerleri?"
"Emin değilim. Bazıları istiyor olmalı. Bazıları ise sadece
heyecan yüzünden gruba katılmıştır sanırım. Ablamın
sade-
ce ben ve Royend yüzünden katıldığını biliyorum."
"Eklemek istediğin başka bir şey var mı?"
Farand başını iki yana salladı.
Kito başıyla onayladı ve salona doğru döndü. "Farand'a
geçek okuma yaptığımı ve söylediklerinin hepsinin doğru
olduğunu onayladığımı eklemek istiyorum."
Salonda bir mırıltı dolaştı. Dannyl şaşkınlıkla Farand'a
baktı. Gerçek okumaya izin vermek işbirliği yapmaya ne
ka-
dar gönüllü olduğunun bir göstergesiydi.
Kito, Yüksek Büyücüler'e döndü. "Herhangi bir yorum
veya sorunuz var mı?" Yüksek Büyücüler herhangi bir şey
söylemediler. "Yerine dön Darellas Ailesi'nden Farand.
Marane Ailesi'nden Royend'i sorgulanmak üzere öne çağı-
rıyorum."
Dem öne çıktı.
"Marane Ailesi'nden Royend, bu duruşma boyunca
ağzından çıkacak her şeyin yalnızca gerçekler olacağına
ye-
min ediyor musun?"
"Ediyorum."
"Büyükelçi Dannyl'in anlattıklarındaki seninle ilgili olan
kısımları doğru mu?"
"Hayır."
Dannyl içini çekme isteğini bastırıp kendini kaçınılmaz
olana hazırladı.
"Hangi bölümü doğru değil?"
100

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Yardımcısı ile gizli bir ilişkisi olduğunu uydurduğunu
'vledi. Ben bu ilişkinin gerçek olduğuna inanıyorum. O iki-
ni beraber gören herkes aralarında bir... bir numaradan
fazlası olduğunu rahatlıkla fark eder. Kimse bu kadar iyi
numara yapamaz."
"Anlattıklarının gerçek olmayan tek kısmı bu mu?"
Dem, Dannyl'e baktı. "Dem Tremmelin, Termelin
Ailesi'nden Tayend'in babası bile bunun doğru olduğuna
inanıyor."
"Dem Marane lütfen soruya cevap verin."
Dem, Kito'yu duymazdan geldi. "Neden ona bir oğlan
olup olmadığını sormuyorsunuz? Gerçeği söylemeye yemin
etti. Bunu inkar etmesini duymak istiyorum."
Kito'nun gözleri kısıldı. "Bu Duruşma, Lonca'nın kont-
rolü dışında büyü öğrenmeye karşı olan yasanın çiğnenip
çiğnenmediğini yargılamak için yapılmaktadır, Büyükelçi
Dannyl'in onursuz ve sapkın uygulamalarda bulunup bu-
lunmadığını yargılamak için değil. Lütfen soruya cevap ve-
rin Dem Marane."
Dannyl irkilme hissini zorlukla bastırdı. Onursuz ve sap-
kın. Gerçeği bilse Lonca'nın onunla -ve hikayesiyle- ilgili
görüşünün tamamen değişeceğine şüphe yoktu. Ve Dem
bunu biliyordu.
"Eğer bu konuda yalan söylediyse her şey hakkında
yalan
söylemiş olabilir," dedi Dem tükürürcesine. "Beni
mezarıma
gömdükten sonra bunu hatırlayın. Sorularınızı cevaplama-
yacağım."
"Pekala," dedi Kito. "Yerine dön! Marane Ailesi'nden
Keslie'yi sorgulanmak üzere öne çağırıyorum."
101

TRUDİ CANAVAN
Dem'in karısı sinirliydi fakat işbirliği yaptı. Asilerin nere-
deyse on yıldır buluştuğunu söyledi ama Lonca'ya ilgi-leri-
nin sadece akademik olduğu konusunda güvence verdi
Diğer asiler sorgulandıkça küçük ayrıntılar ortaya çıktı.
Hep-
si de büyü öğrenme niyetinde olmadıklarını sadece büyü
hakkında bilgi sahibi olmayı amaçladıklarını iddia ettiler.
Farand'ın zehirlenmesini içeren küçük bir tartışma ya-
şandı. Dannyl, Elyneli büyücülerin araştırmasının Farand'ı
zehirleyen kişiyi ortaya çıkaramamış olmasına şaşırmadı.
Leydi Vinara'nın yüzündeki bakış ise bu konunun burada
kapanmadığını açıkça ortaya koyuyordu.
Kito sanıkların; Lonca, cezalarını tartışırken bir sessizlik
küresi içine kapatılmalarını istedi. Salon seslere boğuldu.
Uzun bir aradan sonra Kito bütün büyücülerin yerlerine
dönmesini ve sessizlik kalkanının kaldırılmasını istedi.
"Hüküm vermemizin zamanı geldi," diye bildirdi. Bir
elini kaldırdı ve elinin üzerinde bir ışık küresi oluştu, sonra
yukarıya doğru süzüldü. Dannyl kendi küresini oluşturarak
diğer kürelere katılması için yukarıya gönderdi.
"Darellas Ailesi'nden Farand'ı Lonca dışından büyü
öğrenmek konusunda şüphesiz olarak suçlu buluyor musu-
nuz?"
Bütün küreler kırmızıya döndü ve Kito başıyla onayladı.
"Geleneksel olarak bu suçun cezası idamdır," dedi,
"Ama Yüksek Büyücüler var olan koşullar altında alternatif
bir cezanın sunulması gerektiğini düşündüler. Darellas
Aile-
si'nden Farand koşulların ve başkalarının yönlendirmesinin
kurbanıdır. Duruşma boyunca yardımcı olmuş ve gerçek
okumayı kabul etmiştir. Hayatı boyunca Lonca toprakların-

Yüce Lord-Kara Büyücüler


dışarı çıkmaması koşuluyla kendisinin, Lonca'ya katıl-
sını öneriyorum. Önerime katılıyorsanız lütfen ışıklarını-
zl beyaza çevirin."
Yavaş yavaş ışıklar beyaz renge dönmeye başladılar. Sa-
.ece birkaç tanesi kırmızı kalmıştı. Dannyl rahatlayarak içi-
ni çekti.
• "Darellas Ailesi'nden Farand Lonca'ya katılacaktır,"
diye
bildirdi Kito.
Farand'a bakan Dannyl genç adamın rahatlama ve heye-
canla gülümsediğini gördü. Fakat Kito konuşmaya devam
ettikçe gülümseme kayboldu.
"Marane Ailesi'nden Royend'i Lonca dışından büyü öğ-
renmeye çalışmak ve kara büyü bilgisi barındırmak suçun-
dan şüphesiz olarak suçlu buluyor musunuz?"
Salon bütün küreler kırmızıya dönerken ürkünç bir şekil-
de parladı.
"Yüksek Büyücüler yine idama alternatif bir ceza
sunmak
istediler," dedi Kito. "Fakat bu ciddi bir suç ve ömür boyu
hapisten azının uygun bir ceza olacağını düşünmüyoruz.
Eğer cezayı hapse indirmek istiyorsanız lütfen ışıklarınızı
beyaza çevirin."
Dannyl küresinin ışığını beyaza çevirdi; fakat büyü-
cülerden yarısından azının kendisiyle aynı fikirde olduğunu
görünce ürperdi. Lonca birini idam etmeyi seçmeyeli yıllar
geçmişti, diye düşündü.
"Marane Ailesi'nden Royend idam edilecek," diye bildir-
di Kito.
Asilerin arasından bir inleme duyuldu. Dannyl ani bir
suçluluk hissederek kendini o yöne bakmaya
zorladı.
103

TRUDİ CANAVAN
Dem'in yüzü bembeyazdı. Karısı sıkıca kolunu tutuyordu
Asilerin kalanı solgun ve endişeli görünüyorlardı.

Kito, Yüksek Büyücüler'e bakıp sonra başka bir asinin


ismini okumak için salona doğru döndü. Asilerin kalanına
hapis cezaları verildi. Belli ki Lonca, Dem Marane'yi
grubun
lideri olarak görüp örnek bir ceza vermek istemişti.
İşbirliği
yapmayı reddetmesinin de ona pek faydası olduğu söyle-
nemez, diye düşündü Dannyl.
\ Sıra Kaslie'ye geldiğinde Kito kadının savunması
adına
bir şeyler söyleyince Dannyl oldukça şaşırdı. Lonca'yı
Kaslie'nin iki çocuğunu düşünmeye yönlendirdi. Sözleri
büyücüleri yeterince etkiledi ve Lonca, Dem'in karısını
affe-
dip evine dönmesine izin verdi.
Daha sonra Elyneli büyücüler, Elyne Kralı'na sonucu
zihinsel olarak bildirme izni istediler. Lorlen başka hiçbir
bilgi verilmemesi koşuluyla izin verdi. Ardından Duruşma-
nın sona erdiğini ilan etti.
Sonunda bu Duruşma'daki rolünden kurtulmuş olan
Dannyl'in üzerine büyük bir rahatlık çöktü. Sıralardan inen
büyücü kalabalığı içerisinde Rothen'i görmeye çalıştı ama
arkadaşını bulamadan biri ona seslendi. Döndüğünde
Yöne-
tici Kito'nun kendisine yaklaşmakta olduğunu gördü.
"Yönetici," dedi Dannyl.
"Sonuçtan memnun musunuz?" diye sordu Kito.
Dannyl omzunu silkti. "Çoğunlukla. Yine de kabul etme-
liyim ki Dem'in bu cezayı hak ettiğini düşünmüyordum.
Hırslı biri ama hapiste büyü öğrenmeyi başarabileceğini hiç
sanmıyorum."
"Hayır," diye yanıtladı Kito, "Ama bence Lonca onun
104

Yüce Lord-Kara Büyücüler


nin onuruna yaptığı saldırıya oldukça kızdı."
Dannyl büyücüye bakakaldı. Lonca'nın idamı seçmiş
olmasının sebebi bu olamazdı değil mi?
"Bunu rahatsız edici mi buluyorsunuz?" diye sordu Kito.
"Elbette."
Kito'nun bakışları sabitti. "Eğer iddiaları doğru olsaydı
Özellikle rahatsız edici olurdu ama."
"Evet öyle olurdu," diye karşılık verdi Dannyl. Gözlerini
biraz kıstı. Kito ağzından laf almaya mı çalışıyordu?
Kito özür dilercesine yüzünü buruşturdu. "Özür dilerim.
Söylediklerinin doğru olduğunu ima etmek istemedim.
Elyne'e dönüş yakın mı?"
"Lorlen farklı bir karar vermediği, yani Sachaka'dan bir
tehlike gelmeyeceğinden emin olana kadar burada kala-
cağım."
Kito başıyla onayladı, sonra biri kendisine seslenince o
yöne döndü. "Görüşürüz Büyükelçi."
"Yönetici."
Dannyl adamın uzaklaşmasını izledi. Kito'nun söylediği
doğru muydu? Lonca, Dem Marane'nin suçlamalarına öfke
duyduğu için mi idama karar vermişti?
Hayır, diye düşündü. Dem'in meydan okuması oyları
etkiledi. Lonca'nın sadece kendi hakkı olduğunu düşündü-
ğü bir şeyi elde etmeye çalıştı ve açıkça kanunlara veya
otori-teye hiçbir saygısı olmadığını gösterdi.
Ne olursa olsun Dannyl Lonca'nın kararına katılmıyordu.
Dem ölmeyi hak etmiyordu. Fakat bu konuda Dannyl'in
yapabileceği hiçbir şey yoktu.
105

TRUDİ CANAVAN
***
Hısızlar Yolu'nun yeraltı geçitlerinden geri dönen Cery,
Takan'la yaptığı son görüşmeyi düşünüyordu. Akkarin'in
eski hizmetkarı, anlaşılması zor biriydi ama tavırları sıkıldı-
ğını ve endişelendiğini açıkça gösteriyordu. Ne yazık ki
Cery'nin elinden ilki hakkında çok az şey geliyor, ikincisi
hakkında ise hiçbir şey gelmiyordu.
Cery bir yeraltı odasında, oda ne kadar lüks olursa olsun
tıkılıp kalmanın usandırıcı ve sinir bozucu olduğunu bili-
yordu. Sonea, Faren onu Lonca'dan saklamayı ilk kabul
etti-
ğinde benzer bir yerde kalmıştı. Bir hafta içinde yerinde
duramaz hale gelmişti. Takan içinse efendisinin uzakta bir
yerde tehlikelerle karşı karşıya olduğunu ve bu konuda hiç
bir şey yapamayacağını brfiyor olmak işi daha da zorlaştı-
rıyordu.
Cery tek başına kalıp sevdiği birine yardım
edememenin,
kendisini daha önce, nasıl her anını bir işkenceye çevir-
diği-
ni hatırlıyordu. Hâlâ seyrek de olsa Akademi'nin altında
Fergun tarafından hapsedildiği zamanlan rüyasında görür-
dü. Kendisini bulup kurtaranın Akkarin olduğunu hatırla-
dığında Takan'a elinden geldiğince yardım etme
konusunda
daha da kararlı oluyordu.
Takan'a isteyebileceği her tür eğlenceyi -fahişelerden
kitaplara kadar- sunmayı teklif etmişti ama adam kibarca
reddetmişti. Cery muhafızlarına, konuğuyla ara sıra sohbet
etmelerini söylemişti ve Faren'in bir zamanlar Sonea'ya
yap-
tığı gibi her gün ziyaret etmeye çalışıyordu. Fakat Takan
pek
konuşkan biri değildi. Akkarin'le tanışmadan önceki haya-
106

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ndan bahsetmekten kaçınmış, tanıştıktan sonraki hayatın-
dan ise nadiren bahsetmişti. Cery eninde sonunda hizmet-
karların anlatmayı sevdiği büyücüler hakkındaki bazı
komik
hikayeleri duyabilmeyi başarmıştı. Görünüşe göre Takan
bile biraz dedikodu yapmaktan çekinmiyordu.
Akkarin son sekiz gün içerisinde Takan'la sadece birkaç
kez iletişim kurmuştu. Her seferinde Takan, Cery'ye
Sonea'
nın hayatta ve iyi olduğuna dair güvence vermişti. Cery bu
bilgilendirme yüzünden hem minnettardı hem de oldukça
eğleniyordu. Belli ki Akkarin hizmetkarına Cery'nin bir za-
manlar Sonea'ya beslediği ilgiden bahsetmişti.
Bu geçmişte kaldı, diye düşündü Cery buruk bir şekilde.
Şimdi üzülmek için Savara var. Üzülmek için Savara vardı,
diye düzeltti. Bu sefer boş yere ümitlenmemeye kararlıydı.
İkimiz de mantıklı yetişkinleriz, dedi kendine, görmezden
gelemeyeceğimiz sorumluluklarımız var.
Dairesinin etrafındaki geçit labirentine ulaştılar. Gol, ilk
gizli kapıyı açarken tuğlalar tuğlalara fısıldadı. Cery içeri
girerken muhafızları başıyla selamladı.
Geri gelebileceğini söyledi, diye hatırlattı kendine.
"Ziya-
ret etmek" için. Gülümsedi. Bu tarz uzlaşmaların kendince
avantajları da var. Beklenti yok. Tehlike yok...
Ayrıca daha büyük endişeleri vardı. İmardin yabancı bü-
yücülerin olası istilası tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Cery bu
konuda ne yapacağını düşünmeliydi... tabi herhangi bir
şey
yapabilecekse. Sonuçta eğer Lonca, bu İchaniler'le savaş-
mak için zayıf kalıyorsa büyücü olmayanlar ne yapabilirdi
ki?
Pek fazla şey yapamaz, diye düşündü. Ama bu hiçbir şey
107

TRUDİ CANAVAN
yapmamaktan iyidir. Sıradan insanların bir büyücüyü öldü-
rebilmesinin bir yolu olmalı.
Yaklaşık bir buçuk yıl önce Sonea ile yapmış olduğu bir
konuşmayı hatırladı. Canını sıkan bir çıraktan nasıl
kurtula-
bilecekleri konusunda espri yapıyorlardı. Ulaklarından biri
bir ziyaretçisi olduğunu haber verdiğinde hâlâ bu konuyu
düşünüyordu.
Ofisine giren Cery oturdu, yeriminin hâlâ çekmecesinde
olup olmadığını kontrol etti ve sonra Gol'ü, bu ziyaretçiyi
görmesi için yolladı. Kapı tekrar açıldığında kalbi bir an için
atmayı unuttu. Koltuğundan kalktı.
t "Savara!"
Savara gülümseyip salınarak masaya doğru yaklaştı.
"Bu
sefer sana sürpriz yapabildim Ceryni."
Cery tekrar koltuğuna çöktü. "Gittiğini sanıyordum."
Savara omzunu silkti. "Gitmiştim. Ama sınıra giden
yolun
yarısında insanlarımla bağlantı kurdum. Benim ısrarımla
birinin kalıp istilayı izlemesi gerektiğine karar verdiler."
"Bunun için benim yardımıma ihtiyacın yok."
"Hayır." Masanın kenarına oturup başını hafifçe bir yana
eğdi. "Ama geri dönersem seni ziyaret edeceğimi
söylemiş-
tim. İchaniler gelmesine daha var ve bu süre içinde canım
sıkılabilir."
Cery gülümsedi. "Buna izin veremeyiz değil mi?"
"Ben de böyle düşüneceğini ummuştum."
"Peki karşılığında ne öneriyorsun?"
Savara'nın kaşları kalktı. "Artık seni ziyaret etmenin de
bir bedeli mi var?"
"Belki. Ben sadece küçük bir tavsiye istiyorum."
108

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Oh? Ne tavsiyesi?"
"Sıradan insanlar büyücüleri nasıl öldürebilir?"
Savara kısa bir süre güldü. "Öldüremezler. En azından
bu
büyücü yetenekli ve tetikte olduğu sürece."
"Olup olmadığı nasıl anlaşılır?"
Savara'nın kaşları kalktı. "Şaka yapmıyorsun... elbette
yapmıyorsun."
Cery başını iki yana salladı.
Savara dudaklarını düşünceli bir şekilde büzdü.
"İnsanlarımın bu işe karıştığını belli etmediğim sürece
sana
yardım etmemem için bir sebep göremiyorum." Çarpık bir
şekilde gülümsedi. "Ve eminim ki ben yardım etmesem de
sen bir yolunu bulursun. Fakat bu yolu bulmaya çalışırken
ölebilirsin."
"Bunun olmamasını tercih ederim." Dedi Cery.
Savara sinsi bir şekilde gülümsedi. "Ben de ölmemeni
ter-
cih ederim. Hmm, eğer sen bana şehirde neler olup
bittiğiy-
le ilgili bilgi verirsen ben de sana büyücüleri öldürme
konu-
sunda tavsiyelerde bulunabilirim. Bu kulağa uygun geliyor
mu?"
"Kesinlikle."
Savara kollarını kavuşturdu ve düşünceli bir şekilde
baktı. "Sana bir İchani'yi öldürmek için kesinlikle etkili bir
yol söyleyemem. Tek söyleyebileceğim sıradan insanlar
gibi
hata yapabilecekleri. Eğer nasıl yapacağını bilirsen onları
kandırabilirsin. Tek ihtiyacın olan cesaret, blöf ve büyük
risklere girmek."
Cery gülümsedi. "Benim alışkın olduğum türden bir işe
benziyor."
109

TRUDİ CANAVAN
***
"Su sesi duyuyorum."
Akkarin, Sonea'ya döndü ama yüzü gölgede kaldığı için
Sonea yüz ifadesini göremiyordu.
"Suyu bul o zaman," diye karşılık verdi Akkarin.
Sonea dikkatle dinledi, sonra sesin geldiği tarafa doğru
ilerledi. Dağlarda bu kadar gün geçirdikten sonra kayaların
üzerinden akan en ufak su sesini bile duyabilir hale
gelmiş-
ti. Kaya duvarındaki takip ettikleri girintinin gölgelerine
gidip dikkatle karanlığa baktı ve ilerledi.
Duvardaki çatlakla ince su akıntısını aynı anda gördü.
Dar bir aralığın arkasında geniş bir alan vardı. Sonea
aralık-
tan zorlukla geçerken kaya sırtını çizdi. Diğer tarafa geçti-
ğinde şaşkınlıkla hafifçe bağırdı.
"Akkarin," diye seslendi.
Minyatür bir vadinin kenarında duruyordu. Vadinin ke-
narları hafifçe yükselip dik kaya duvarlarına dönüşüyordu.
İleride bir çatlakta kaybolmadan önce neşeyle çağıldayan
dar bir çayın yanında bodur ağaçlar, çalılar ve çimenler
büyümüştü.
Bir homurdanma duyunca döndü ve Akkarin'in kaya
duvarındaki aralıktan geçmekte zorlandığını gördü.
Akkarin
kendini aralıktan kurtardı ve dikleşip vadiyi süzdü.
"Geceyi -ya da günü- geçirmek için iyi bir yer gibi gözü-
küyor," dedi Sonea.
Akkarin kaşlarını çattı. Son üç gündür peşlerinden gelen
ichani'nin bilinciyle sabahın geç saatlerine kadar Güney
no

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ridi'ne doğru ilerliyorlardı. Sonea sürekli Parika'nın ken-
rl'lerine yetişmesinden endişe ediyordu; fakat bir yandan
da
Ichani'nin iyi bir sebebi olmadan böyle yoğun bir tempoda
ilerleyeceğini sanmıyordu.
"Çıkmaz bir yer olabilir," dedi Akkarin. Fakat aralığa geri
de dönmedi. Bunun yerine ağaçlara doğru ilerledi.
" Yüksek bir ciyaklama vadide yankılandı. Sonea yakında-
ki bir ağaçtan büyük bir kuş havalanınca irkildi. Kuş
havada
aniden döndü, Sonea hafif bir ses duydu ve kuşun yere
düş-
mesini izledi.
Akkarin gülümsedi. "Sanırım kalıyoruz."
Kuşa doğru ilerleyip yerden kaldırdı. Sonea kuşun koca-
man gözlerini görünce şaşkınlıktan nefesi kesildi.
"Bir mullook!"
"Evet." Akkarin çarpık bir şekilde gülümsedi. "İronik...
Kral onun armasını yediğimizi duysa ne derdi?"
Dere boyunca ilerlemeye devam ettiler. Birkaç yüz adım
sonra vadinin sonuna ulaştılar. Su, uzaktaki çıkıntı yapmış
bir kayanın üzerinden akarak çayı oluşturuyordu.
"Bunun altında uyuyacağız," dedi Akkarin çıkıntıyı işaret
ederek. Çayın yanına oturdu ve kuşun tüylerini yolmaya
başladı.
Sonea ayaklarının altındaki çimenlere baktı, sonra da
yukarıdaki kaya çıkıntısına. Çömelip yerden çimen
yolmaya
başladı. Yatacakları yere kucak kucak çimen taşırken kıza-
ran etin kokusunu aldı ve midesinin guruldadığını duydu.
Mullook'u bir ısı küresi içinde kızarmaya bırakan Akkarin
ağaçlardan birine gitti. Dallara baktı ve ağaç sallanmaya
başladı. Sonea bir şeylerin yere düştüğünü duydu ve dön-
111

TRUDİ CANAVAN
düğünde Akkarin'in yere çökmüş bir şeyleri incelediğini
gördü. Yanına gitti.
"Bu yemişlerin kabuğunu kırmak zordur ama oldukça
lezzetlidirler," dedi Akkarin bir tanesini kaldırarak. "Onları
topla. Sanırım aşağıda dikençileği de gördüm."
Ay gökyüzünde oldukça alçak bir konumdaydı. Büyüyen
karanlıkta yemişleri bulmak kolay değildi. Etrafı eliyle yok-
lamaya başladı. Yemişleri tuniğinin önüne toplayıp pişen
mullookun yanına taşıdı ve kısa bir süre içinde kabukları
içindeki yumuşak yemişe zarar vermeden kırmayı öğrendi.
Akkarin kısa bir süre sonra döndü. Elinde, içinde meyve-
ler ve birkaç meyve sapıyla dolu, kabaca yapılmış, taş bir
kase vardı. Meyvelerin etrafı hiç de hoş görünmeyen
diken-
lerle kaplıydı.
Sonea yemişleri açarken Akkarin'in meyveleri büyüle
havaya kaldırıp dikkatle kabuğunu ve dikenlerini
soymasını
izledi. Kısa bir süre içerisinde kasenin yarısı, koyu renkli,
soyulmuş meyvelerle dolmuştu. Akkarin meyvelerden
sonra
sapların dış kabuklarını da soymaya başladı.
"Sanırım ziyafetimiz hazır," dedi. Sonea'ya saplardan iki
tanesini verdi. "Bunun adı shem. Çok lezzetli değil fakat
yenilebilir. Sadece etle beslenmek iyi olmaz."
Sonea sapların içinin lezzetli olmasa da oldukça sulu
olduğunu gördü. Akkarin mullooku ikiye ayırdı. Mullookta
daha önce yedikleri kuşlardan çok daha fazla et vardı. Ye-
mişler Akkarin'in söylediği gibi oldukça lezzetliydi. Akkarin
meyveleri ezip suyla karıştırarak bir içecek yaptı. Yemeği
bitirdiklerinde Sonea kendini, Sachaka'ya girdiğinden beri
ilk kez tam olarak doymuş hissediyordu.
112

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Basit bir yemeğin bile böyle mutluluk verebilmesi ina-

Irnaz." Sonea mutlu bir şekilde içini çekti. Vadi artık


nere-
deyse tamamen karanlığa gömülmüştü. "Burası gündüzleri
nasıl görünüyor acaba?"
"Yaklaşık bir saat içinde öğreneceksin," dedi Akkarin.
Sesi yorgun çıkıyordu. Sonea, Akkarin'e baktı fakat adar
mın yüzü gölgelerin içinde kalıyordu.
"Uyuma zamanı o zaman," dedi Sonea. Kendi yor-
gunluğunu gidermek için gerektiği kadar Şifa gücü çekerek
ellerini Akkarin'e uzattı. Akkarin ilk başta elini tutmayınca
Sonea, Akkarin'in kendisini karanlıkta görüp göremediğini
merak etti. Sonra elinin etrafına sarılan sıcak parmakları
his-
setti.
Derin bir nefes alıp güç göndermeye başladı, kendini tü-
ketmemeye dikkat ediyordu. Bir kez daha Akkarin'in,
kendi-
sinin ilk nöbeti tutmasına, kendisini tüketmediğinden emin
olmak için mi izin verdiğini merak etti. Eğer kendini
tüketir-
se uyanık kalamazdı.
Gücünün azaldığını hissedince durup ellerini çekti.
Akkarin hareketsiz ve sessiz durmaya devam ediyordu,
Sonea'nın hazırlamış olduğu çimenden yatağa gitmemişti.
"Sonea," dedi birdenbire.
"Evet?"
"Benimle geldiğin için teşekkür ederim."
Sonea'nın nefesi kesildi, sonra kalbinin mutlulukla çarp-
tığını fark etti. Akkarin birkaç dakika boyunca sessiz kaldı
sonra hafifçe içini çekti.
"Seni Rothen'den ayırdığım için pişmanım. Onun senin
için bir öğretmenden çok bir baba gibi olduğunu biliyo-
113

TRUDİ CANAVAN
Sonea, Akkarin'in gölgeler içindeki yüzüne baktı, gözle-
rini arıyordu.
"Bu gerekliydi," diye ekledi Akkarin hafifçe.
"Biliyorum," diye fısıldadı Sonea. "Anlıyorum."
"Ama o zamanlar anlamamıştın," dedi Akkarin buruk bir
şekilde. "Benden nefret etmiştin."
Sonea kıkırdadı. "Bu doğru. Ama artık etmiyorum."
Akkarin başka bir şey söylemedi, kısa bir süre sonra kal-
kıp çimenden yatağa yattı. Bir süre sonra hava aydınlan-
maya, yıldızlar da solup gözden kaybolmaya başladılar.
Sonea'nın uzun süredir uyumamış olması onu hiç rahatsız
etmiyordu ve bunun tek sebebinin kendine yapmış olduğu
Şifa olmadığını biliyordu. Akkarin'in bu beklenmedik özür
ve teşekkürü günlerdir boğmaya çalıştığı duygularını can-
landırmıştı.
Küçük aptal, diye azarladı kendisini. Sadece nazik
davra-
nıyor. En sonunda senin yardımını kabul etmesi ve sana
yap-
tıklarından pişman olması, seni yaralı ama istenmeyen bir
arkadaştan fazlası olarak gördüğünü göstermez. Seninle
baş-
ka bir anlamda ilgilenmiyor, bu yüzden kendine işkence
etmeyi kes.
Ama ne yaparsa yapsın Akkarin ona her dokunduğunda,
hatta baktığında heyecanlanmasını engelleyemiyordu. Ve
Akkarin'i kendisini izlerken yakalamış olması da hiç yar-
dımcı olmuyordu.
Kollarını dizlerine doladı ve parmaklarını baldırlarına
vurmaya başladı. Varoşlarda yaşarken erkekler ve kadınlar
hakkında bilmesi gereken her şeyi bildiğini düşünürdü.
Şifa
114

Yüce Lord-Kara Büyücüler


, |erj^ aslında ne kadar az şeyi anlamış olduğunu
göster-
sti Şimdi ise Şifacılar'ın bile kendisine işe yarar herhangi
bir şey öğretmemiş olduğunu düşünüyordu.
Ama belki de ona böyle bir hissi nasıl durdurabileceğini
öğretmemiş olmalarının nedeni bunun mümkün olmama-
sıydı. Belki de...
Vadide hırlama benzeri hafif bir ses yankılandı. Sonea
donup kaldı, zihni bir anda sakinleşmişti ve karanlığa
doğru
baktı. Ses bir kez daha tekrarlandı fakat bu sefer
arkasından
gelmişti. Sonea ayağa fırlayıp bir anda döndü. Sesin Akka-
rin'in yakınlarında bir yerden geldiğini fark edince birden
dehşete kapıldı. Vahşi hayvanlardan biri gizlice Akkarin'e
mi yaklaşmıştı? Aceleyle o tarafa gitti.
Çıkıntıya ulaşınca içerideki karanlığa baktı fakat saldır-
mak üzere olan bir hayvan görmedi. Akkarin başını bir o
yana bir bu yana döndürüyordu. Sonea yaklaşınca Akkarin
inledi.
Sonea durup, Akkarin'i korkuyla süzdü. Yine kabus
görü-
yordu. Rahatlama ve endişe sardı zihnini. Onu uyandırma-
yı düşündü ama ne zaman kabustan uyansa yüzündeki ifa-
deden birinin onun bu zayıf halini görmesini istemediği
belli
oluyordu.
Aslında, diye düşündü, benim ele hoşuma gitmiyor.
Akkarin bir kez daha inledi. Sonea inleme vadide yankı-
lanınca irkildi. Ses dağlar boyunca ilerleyebilirdi ve Sonea
da kimlerin dinliyor olabileceğini düşünmek bile istemi-
yordu. Akkarin bir kez daha hafifçe bağırınca Sonea
kararı-
nı verdi. Hoşuna gitse de gitmese de Akkarin birilerinin
dik-
katini çekmeden uyanacaktı.
115

TRUDİ CANAVAN
"Akkarin," diye fısıldadı boğuk bir sesle. Akkarin sessiz-
leşti ve Sonea onu uyandırabildiğini düşündü ama Akkarin
kısa bir süre sonra yeniden gerildi.
"Hayır!"
Sonea panikle biraz daha yaklaştı. Akkarin'in gözleri göz
kapaklarının altında dönüp duruyordu. Yüzü acıyla çarpıl-
mıştı. Sonea, Akkarin'e uzandı, sarsıp uyandırmayı planlı-
yordu.
Parmakları bir kalkanın batıcı yüzeyine değdi. Akkarin'in
gözlerinin aniden açıldığını gördü, sonra bir güç ona çarpıp
havaya fırlattı. Sert bir şey sırtına çarptı ve yere düştü. Acı
kollarını ve bacaklarını sardı.
"Off."
"Sonea!"
Sonea ellerin kendisini sırt üstü çevirdiğini hissetti.
Akka-
rin kendisine bakıyordu.
"Yaralandın mı?"
Sonea kendine bir baktı. "Hayır, sadece birkaç ezik sanı-
rım."
"Neden beni uyandırdın?"
Sonea ellerine baktı. Bu karanlıkta bile titrediklerini
göre-
biliyordu. "Rüya görüyordun. Bir kabus..."
"Kabuslara alışkınım Sonea." dedi Akkarin yumuşak bir
sesle, sesi kontrollü ve sakindi. "Beni uyandırman gerek-
mez."
"Çok ses çıkarıyordun."
Akkarin bir an durdu sonra dikleşti.
"Yat uyu Sonea," dedi alçak sesle. "Ben nöbet tutarım."
"Hayır," dedi Sonea sinirli bir şekilde. "Çok az uyudun...
116

Yüce Lord-Kara Büyücüler


nöbet sıram geldiğinde beni uyandırmayacağını biliyo
//
rum-
"Uyandıracağım. Söz veriyorum.'
Akkarin öne doğru eğilip elini uzattı. Sonea, Akkarin'in
elini tutup ayağa kalktı. Parlak bir ışık gözlerini kamaştırdı
ve yükselen güneşin vadinin kıyısındaki kaya duvarının
üze-
"rine çıkmaya başladığını fark etti.
Akkarin sessizleşti. Bir şeylerin onun dikkatini çektiğini
fark eden Sonea gözlerini kısarak Akkarin'e baktı; ama
adam,
parlak ışığın altındaki karanlık bir şekildi sadece. İçgüdüsel
olarak zihniyle ulaşmaya çalıştı. Bir anda bir görüntü
gördü.
Sabah güneşinde parlayan koyu renk saçlarla çevre-
lenmiş bir yüz.
Gözler... o kadar koyu... ve soluk, mükemmel bir ten...
Bu Sonea'nın yüzüydü ama şimdiye kadar herhangi bir
aynada gördüğü yansımalardan çok farklıydı. Gözlerinde
gizemli bir pırıltı vardı, saçı sanki bir esinti varmış gibi dal-
galanıyordu ve dudakları kesinlikle bu kadar davetkar bir
şekilde kıvrılıyor olamazdı...
Akkarin elini çekip kurtardı ve bir adım geriye attı.
Beni böyle görüyor, diye düşündü Sonea birden bire
Hissetmiş olduğu arzu konusunda yanılmış olması mümkir
değildi. Kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Bütün bu za
man boyunca bende bir sorun olduğunu düşünüyordum,
diye düşündü. O da aynı haldeymiş.
Akkarin'e doğru bir adım attı, sonra bir adım daha.
Akka-
rin, Sonea'yı kaşlarını çatmış dikkatle izliyordu. Sonea, Ak-
karin'in bakışlarının ötesini görmesini sağladı;
düşüncelerini
duymasını ve onunkileri bildiğini bilmesini. Sonea çok
yakı-
117

TRUDİ CANAVAN
nına gelince Akkarin'in gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Sonea,
Akkarin'in ellerinin kollarını sardığını hissetti ve par-mak
uçlarında yükselip onu öptüğünde kendisini sıkıca tut-
tuğu-
nu fark etti.
Akkarin hareketsiz duruyordu. Sonea ona yaslandığında
Akkarin'in kalbinin hızla çarptığını fark etti. Akkarin'in göz-
leri kapalıydı, sonra birden geriye çekildi.
"Dur... Kes şunu," dedi Akkarin nefesinin
arasından.
İt Gözlerini açıp dikkatle Sonea'ya baktı.
Söylediklerine rağmen Akkarin hâlâ sıkıca Sonea'nın kol-
larını tutuyordu, sanki bırakmaya isteksiz gibiydi. Sonea,
Akkarin'in yüzünü inceledi. Onu yanlış mı anlamıştı? Ha-
yır, zihninde hissettiğinden emindi.
"Neden?"
Akkarin kaşlarını çattı. "Bu yanlış."
"Yanlış mı?" diye sordu Sonea. "Nasıl? İkimiz de aynı
şeyi... hissediyoruz..."
"Evet," dedi Akkarin yumuşak bir şekilde. Bakışlarını ka-
çırdı. "Ama düşünmemiz gereken daha fazla şey var."
"Ne gibi?"
Akkarin, Sonea'nın kollarını bırakıp bir adım geriledi.
"Bu doğru olmaz... senin için."
Sonea, Akkarin'i dikkatle süzdü. "Benim için mi? Ama..."
"Sen gençsin. Ben senden on iki -hayır on üç- yaş büyü-
ğüm."
Bir anda Akkarin'in duraksaması anlam kazanmıştı. "Bu
doğru," diye cevap verdi Sonea dikkatle. "Ama Evler'deki
kadınlar her zaman kendilerinden büyük kişilerle evlendi-
rilirler. Çok daha yaşlı kişilerle. Bazıları neredeyse on altı
118

Yüce Lord-Kara Büyücüler


yaşında evlendirilir. Bense neredeyse yirmi yaşındayım."
Akkarin kendisiyle mücadele ediyor gibi gözüküyordu.
"Ben senin gardiyanınım," diye hatırlattı sert bir şekilde.
Sonea gülümsemesine engel olamadı. "Artık değilsin."
"Ama Lonca'ya dönersek..."
"Bir skandal mı yaratırız?" Kıkırdadı. "Sanırım artık buna
alışmışlardır." Sonea, Akkarin'in buna gülümseyeceğini
um-
muştu ama aldığı karşılık bir kaş çatışı oldu. Ciddileşti.
"San-
ki geri döneceğiz ve her şey eskisi gibi olacakmış gibi
konu-
şuyorsun. Dönsek bile bizim için hiçbir şey aynı olmaya-
cak. Ben bir kara büyücüyüm. Sen de öyle..."
Akkarin yüzünü buruşturdu. "Özür dilerim. Sana asla..."
"Bunun için özür dileme," diye bağırdı Sonea. "Kara bü-
yü öğrenmeyi ben seçtim. Ve bunu senin için yapmadım."
Akkarin, Sonea'yı sessizce süzdü.
Sonea içini çekip arkasını döndü. "Neyse bu işleri iyice
garip bir hale soktu."
"Sonea."
Sonea arkasını döndü ve Akkarin kendisine yaklaşırken
hareketsiz kaldı. Akkarin, Sonea'nm yüzünden bir parça
saçı çekti. Sonea, Akkarin'in dokunuşuyla nabzının hızlan-
dığını hissetti.
"Önümüzdeki haftalarda ikimiz de ölebiliriz," dedi ses-
sizce.
Sonea başını eğdi biliyorum.
"Senin güvende olduğunu bilsem daha mutlu olurum."
Sonea gözlerini kıstı ve Akkarin gülümsedi.
"Hayır, tekrar aynı tartışmayı açmayacağım ama...
benim
sadakatimi sınıyorsun Sonea."
119
TRUDİ CANAVAN
Sonea kaşlarını çattı, anlamamıştı. "Nasıl?"
Akkarin uzanıp bir parmağını Sonea'nm kaşı boyunca
gezdirdi. "Önemli değil." Dudağının bir kenarı yukarı kıv-
rıldı. "Artık çok geç zaten. İchani'yi öldürdüğün gece bu
testten kalmıştım bile."
Sonea şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Demek istediği...?
Bu kadar uzun süredir mi... ?
Akkarin gülümsedi. Sonea, Akkarin'in kollarının beline
dolandığını hissetti. Akkarin, Sonea'yı kendine doğru
çeker-
ken Sonea sorularının bekleyebileceğine karar verdi.
Uzanıp
Akkarin'in dudaklarının kıvrımında parmağının ucunu gez-
dirdi. Sonra Akkarin eğilip dudaklarını Sonea'nm dudakla-
rıyla buluşturdu ve bütün sorular unutuldu.
120

Bölüm 7
Tesadüfi Bir Karşılaşma
Rothen, gorinlerin sinir bozucu derecede yavaş yürüyen
hayvanlar olduğunu öğrenmişti. Fakat bu devasa
hayvanlar
yine de tüccarların gözdesiydi. Güçlü, uysal, kontrol
etmesi
kolay hayvanlardı ve atlardan çok daha dayanıklıydılar.
Fakat acele etmelerini sağlamak imkansızdı. Rothen içini
çekip Kuzgun'a baktı ama casus, geniş kenarlı bi şapka ile
yüzünün çoğu kapalı halde arabadaki giysi çuvalları
arasın-
da kestiriyordu. Rothen gülümseyip ilgisini tekrar yola
çevir-
di. Bir önceki gece Soğukköprü kasabasındaki bir
bolevinde
oda kiralamışlardı. Rothen'in kuzeni rolündeki Kuzgun,
her-
hangi bir insanın içebilmesi gerekenden çok daha fazla bol
içip bütün geceyi yatakla tuvalet arasında gidip gelerek
ge-
çirmişti.
Bu büyük ihtimalle Kuzgun'un yiğit tüccar rolünü Rot-
hen'den çok daha iyi oynadığı anlamına geliyordu. Aslında
benim aklı başında büyük kuzeni mi oynamam galiba daha
doğru ya...
Rothen tuniğini düzeltti. Bu dar giysi çok rahatsızdı. Fa-
kat yolculuk şapkası takıyor olmaktan oldukça memnundu.
Sabahın erken saatleri olmasına rağmen bu günün oldukça
sıcak geçeceği şimdiden belliydi.
121

TRUDİ CANAVAN
Yolda asılı gibi duran tozdan bir pus, ufkun bulanık
gözükmesine sebep oluyordu. İki gündür yolculuk etmele-
rine rağmen henüz dağları görememişlerdi. Rothen yolun
neredeyse dümdüz bir şekilde Calia'ya gidip orada ikiye
ayrıldığını biliyordu. Sola dönülürse kuzeydeki Hisar'a,
sağa
dönülürse kuzeydoğudaki Güney Geçidi'ne gidilirdi.
Kuzgun'la birlikte Güney Geçidi'ne gidiyorlardı
Güneydeki geçide gitmek için kuzeydoğuya yolculuk
etmeleri kulağa garip geliyordu. Geçit büyük ihtimalle
dağ-
lardaki konumu yüzünden adlandırılmıştı, Kyralia'daki ge-
nel konumu yüzünden değil. Beş yıl önce oğlunu ziyaret
ederken de buralara yaklaşmıştı.
Dorrien aklına gelince kaşlarını çattı. Oğlu geçide giden
yolu gözetliyordu ve karşılaşmaları kaçınılmazdı. Rothen'in
nereye ve ne amaçla gittiğini açıklaması gerekecekti.
Dorri-
en bundan hiç memnun olmayacaktı.
Büyük ihtimalle bize katılmaya çalışacaktır. Rothen ses-
sizce homurdandı. Bu hiç de sabırsızlanmadığım bir tartış-
ma olacak.
Yine de oğluyla yüzleşmesine daha günler vardı. Kuzgun
bu yük arabası ile Güney Geçidi'ne ulaşmanın altı ya da
yedi gün süreceğini söylemişti. O zaman Sonea,
Sachaka'ya
gireli on beş gün olacak, diye düşündü Rothen. Tabi o
kadar
süre hayatta kalabilirse.
Lorlen'den, Akkarin'in beş gün önce Yüksek Büyücüler'le
bağlantı kurduğunu ve Sonea'nın iyi olduğunu duyduğunda
oldukça rahatlamıştı. Lorlen ayrıca, iki Sachakalı
arasındaki
bir konuşmaya kulak misafiri olduklarını söylemişti. Bu ko-
nuşma Rothen'in canını sıkıyordu. Bu iki Sachakalı, İchani
122

Yüce Lord-Kara Büyücüler


, HT olmasa da açıkça belliydi ki Akkarin'le Sonea'yı
olsa u"
öldürmek istiyorlardı.
"Onlara Kyralialılar dediler/' demişti Lorlen. "Bunun,
ç-jrhaka'ya giren bütün Kyralialılar'a aynı şekilde
gördükle-
ri anlamına gelmediğini umuyorum. Kyralialı tüccarlar yıl-
lardır Arvice'e gidip gelirler ve son dönemde farklı olan
her-
hangi bir şey belirtmediler. Yine de dikkatli olun."
"Biri yaklaşıyor," dedi Kuzgun. "Arkamızdan."
Rothen, casusa baktı. Adamın yatışı çok az değişmişti,
sadece şapkanın kenarından bir gözü görülebiliyordu artık.
Yolda geriye baktığında geçişlerinin yarattığı tozun
ötesinde
bir hareket görebildiğini fark etti. Toz bulutunun içinden
atlar ve binicileri seçilmeye başladığında Rothen nabzının
hızlandığını fark etti.
"Büyücüler," dedi. "Balkan'ın Hisar'a gönderdiği destek
kuvveti."
"Yolun kenarına çeksen iyi olur," diye önerdi Kuzgun.
"Ve başını aşağıda tut. Seni tanımalarını istemezsin değil
mi?"
Rothen dizginleri hafifçe çekti. Gorinler yarı gönüllü bir
şekilde başlarını oynattılar ve yolun soluna doğru ilerleme-
ye başladılar. At nallarının sesleri gittikçe yaklaşıyordu.
"Aval aval bakma konusunda özgürsün," diye ekledi
Kuzgun. "Bunu bekleyeceklerdir."
Casus artık oturuyordu. Rothen dönüp şapkasının altın-
dan yaklaşan büyücülere dikkatle baktı. Yük arabasını ilk
geçen, bir önceki sene Sonea'ya özel öğretmenlik yapmış
olan Savaşçı Lord Yikmo oldu. Büyücü geçerken Rothen ve
Kuzgun'a dönüp bakmadı bile.
123

TRUDİ CANAVAN
Diğer büyücüler de büyük bir gürültüyle yanlarından
geçtiler, arkalarında yoğun bir toz bulutu bırakmışlarçj.
Kuzgun öksürüp, bir elini sallayarak tozu dağıtmaya çalışa
"Yirmi iki," dedi Rothen'in yanına çıkıp oturarak. "gu
Hisar'daki büyücü sayısını iki katına çıkaracak. Lonca
Güney Ceçidi'ne de büyücü gönderiyor mu?"
"Bilmiyorum."
"İyi."
Rothen, Kuzgun'a garip bir şekilde baktı.
"Ne kadar az bilirsen İchaniler senden o kadar az şey
öğrenebilir," dedi casus.
Rothen başıyla onayladı. "Güney Geçidi'nin göz-
lendiğini biliyorum. Eğer İchaniler oradan gelirse Lonca
alarma geçecek. Hisar'dakilerin İmardin'e dönüp Lonca'ya
katılmak için vakti olacak. İki geçidin de İmardin'e uzaklığı
hemen hemen aynı."
"Hmmm." Kuzgun dilini şaklattı, derin düşündüğünde
yapmayı alışkanlık haline getirmiş olduğu bir şeydi. "Ben
bu
İchaniler'in yerinde olsaydım Güney Geçidi'ni kullanırdım.
Orada büyücü olmayacak, Hisar da. Böylece savaşarak
güç
harcamadan girebilirler. Korkarım bu bizim için hiç iyi ol-
maz. Yine de..." Kaşlarını çattı "Bu İchaniler tek bir kişi
gibi
savaşmayı bilmiyorlar. Eğer bütün Lonca ile karşılaşırlarsa
bir ya da iki tanesini öldürmek mümkün olabilir. Fakat
Lon-
ca bölünmüşken bunu başarmak çok zor. Hisar onlar için
çok daha iyi bir seçim olabilir."
Rothen omzunu silkip ilgisini gorinleri yolun ortasına
yönlendirmeye verdi. Kuzgun bir süre düşünceli bir şekilde
sessiz kaldı.
124

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Elbette bu İchaniler eski Yüce Lord'un bir icadı olabilir,"
, JJ bir süre sonra, "Sadece Lonca'nın kendisini hayatta
bırakmasını sağlamak için uydurulmuştur. Ve eski çırağın
da
0na inandı."
Yoldaşının göz ucuyla kendisine baktığını gören Rothen
kaşlarını çattı. "Tıpkı senin bana sürekli hatırlattığın gibi."
"Eğer beraber etkin bir şekilde çalışacaksak Sonea ve
onun yoldaşı ile arandakileri bilmeliyim," dedi Kuzgun. Ses
tonu saygılı ama aynı zamanda kararlıydı. "Seni bu göreve
getirenin sadece Lonca'ya olan sadakatin olmadığını biliyo-
rum."
"Hayır." Rothen içini çekti. Kuzgun elde edebileceği her
bilgiyi elde ettiğinden emin olmadan onu rahat bırakma-
yacaktı. "Benim için herhangi bir çıraktan daha önemli.
Onu varoşlardan alıp nasıl uyum sağlayabileceğini
öğretme-
ye çalıştım."
"Ama sağlayamadı."

"Hayır."
"Sonra Akkarin onu rehin aldı ve senin yapabileceğin
hiçbir şey yoktu. Ama artık var."
"Belki... Sachaka'ya gizlice girip onu alıp hemen geri dö-
nebilmek çok hoş olurdu." Rothen casusa baktı. "Ama
içim-
den bir ses bunun o kadar kolay olmayacağını söylüyor."
Kuzgun kıkırdadı. "Asla olmaz. Sence Sonea, Akkarin'e
aşık olabilir mi?"
Rothen ani bir öfke hissetti. "Hayır. Ondan nefret edi-
yor."
"Yasak büyüyü öğrenip, onun sözlerini kullanırsam;
Lonca'nın aklı başına gelene kadar hayatta kalacağından
125

TRUDİ CANAVAN
emin olmak için onunla beraber sürgüne gidecek kadar
mı?"
Rothen derin bir nefes alıp kendini rahatsız edip duran
korkusunu bir kenara itti. "Eğer bu İchaniler'in gerçek
olduk-
larına inanıyorsa Akkarin'in onu yaptığı her şeyi Lonca'nın
iyiliği için yaptığına inandırması kolay olmuştur."
"Eğer İchaniler gerçek değilse Akkarin neden böyle bir
şey yapsın?"
"Sonea onu takip etsin diye. Ona ihtiyacı var."
"Ne için?"
/ "Gücü için."
"O zaman neden ona kara büyü öğretsin ki? Bu ona hiç-
bir şey kazandırmaz."
"Bilmiyorum. Sonea kara büyü öğrenmeyi kendisinin
istediğini söyledi. Belki de Akkarin onun desteğini kaybet-
memek için kabul etmek zorunda kalmıştır."
"Yani Sonea şimdi potansiyel olarak onun kadar güçlü.
Eğer Akkarin'in yalan söylediğini anlarsa neden İmardin'e
dönmesin ki ya da en azından Lonca'ya bildirmesin?"
Rothen gözlerini kapadı. "Çünkü... çünkü..."
"Bunun acı verici olduğunu biliyorum," dedi Kuzgun
alçak sesle, "Ama onlarla karşılaşmadan önce olası bütün
sebepleri ve durumları gözden geçirmiş olmalıyız."
"Biliyorum." Rothen soruyu düşündü, sonra yüzünü
buruşturdu. "Sonea'nın kara büyü biliyor olması onun
güçlü
olduğunu göstermez. Kara büyücüler başkalarından güç
çekerek güçlenirler. Eğer Sonea'nın bunu yapmaya fırsatı
olmadıysa Akkarin ondan çok daha güçlü olabilir. Ayrıca
her gün Sonea'dan güç çekerek onu zayıf tutuyor olabilir...
ayrıca Lonca'yla iletişim kurarsa onu öldürmekle
tehdit
126

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Anlıyorum." Kuzgun kaşlarını çattı. "Bu da bizim için
pek iyi sonuçlara yol açmaz."
"Hayır."
"Bunu söylemekten nefret ediyorum ama çırağını böyle
bir durumda bulmamızı umuyorum. Yoksa durum Kyralia
için çok kötü demektir." Tekrar dilini şaklattı. "Şimdi bana
biraz oğlundan bahset."
***
Akkarin durduğunda Sonea rahatlayarak içini çekti.
Uzun yürüyüşlere artık alışmış olsa da her dinlenme mola-
sını mutlulukla karşılıyordu. Sabah güneşi oldukça sıcaktı
ve
uykusunu getiriyordu.
Akkarin kısa bir bayırın tepesinde durup Sonea'nın güç-
lükle yanına tırmanmasını bekledi. Sonea tepeye
ulaştığında
yollarının başka bir yarık tarafından kesildiğini gördü. Bu
seferki yarık geniş ve sığdı. Sonea yarığın içine baktığında
nefesi kesildi.
Aşağıda mavi bir şerit akıyordu. Su, çorak topraklara
ulaşmadan önce yarığın dibinde, kayaların etrafından çağ-
lıyor minik şelaleler oluşturuyordu. Nehrin kıyısında
ağaçlar
ve bitkiler vardı; hatta bazı yerlerde kayaların üzeri bile
bit-
kilerle kaplıydı.
"Krikara Nehri," diye mırıldandı Akkarin. "Nehri takip
edersek Güney Ceçidi'ne giden yola ulaşırız."
Dağlara baktı. Sonea bakışlarını takip edince vadinin iki
127

TRUDİ CANAVAN
yanındaki zirvelerin arasındaki boşluğun diğerlerinden
daha
geniş olduğunu gördü. Birden heyecanlandı. Kyralia o boş-
luğun ardındaydı.
"Geçit'e ne kadar var?"
"Durmaksızın yürürsek bir gün." Akkarin kaşlarını çattı.
"Yola mümkün olduğunca yaklaşıp geceyi beklemeliyiz."
Vadiye baktı. "Her ne kadar Parika'nın en az bir gün arka-
mızda olması gerekse de köleleri orada onun için nöbet
bek-
liyor olacak."
Ayağa kalkıp Sonea'ya döndü. Akkarin'in ne yapmaya
niyetlendiğini anlayan Sonea ellerini tuttu.
"Bırak ben yapayım," dedi gülümseyerek.
Büyüsünden çekerek ayaklarının altında bir disk oluştur-
du sonra diski havaya kaldırıp vadinin üzerine getirdi.
Alçalarak ağaçların arasındaki bir çimenliğe indiler.
Başını kaldırdığında Akkarin'in kendisini dikkatle süzdü-
ğünü gördü.
"Bana niye öyle bakıyorsun?"
Akkarin gülümsedi. "Bir sebebi yok." Dönüp nehre doğru
ilerlemeye başladı. Sonea başını iki yana sallayıp peşinden
gitti.
Dağların kuru bayırlarında bu kadar yürüdükten sonra
temiz suyun akışını ve etrafındaki bitkileri görmek moralini
düzeltmişti.' Yukarılardan yağmurun yağıp önce küçük
akın-
tıları sonra da birleşerek vadiden akan nehri oluşturmasını
hayal etti. Arkasına baktığında nehrin nerede bittiğini
merak
etti. Aşağıdaki kuru, çorak topraklara kadar devam ediyor
muydu?
Fakat ağaçlar ve çalılar yürümeyi zorlaştırıyordu. Akkarin
128

Yüce Lord-Kara Büyücüler


^jr duvarın gölgelerine doğru gitti, böylece bitki örtüsü ile
mümkün olduğunca az mücadele edeceklerdi. Bir saat
son-
ca vadinin bir yanından öbür yanına kadar uzanıyormuş
gibi
görünen sık bir ormana geldiler. Dümdüz, bitkileri yolların-
dan çekerek ilerlemeye devam ettiler. Yürüdükçe taşa çar-
pan suyun sesi yükseliyordu. Tekrar gün ışığına
çıktıklarında
yollarının geniş bir gölcük tarafından kesilmiş olduğunu
gör-
düler.
Sonea'nın nefesi kesildi. İleride, gölcüğü oluşturan
suyun
çağıldıyarak döküldüğü kaya bir duvar vardı. Dağların ses-
sizliğinden sonra şelalenin sesi sağır ediciydi. Akkarin'e
döndü.
"Burada durabilir miyiz?" hevesli bir şekilde. "Durabiliriz
değil mi? Haftalardır gerçek bir banyo yapmadım."
Akkarin gülümsedi. "Sanırım kısa bir molanın zararı ol-
maz."
Sonea, Akkarin'e gülümsedi sonra yakındaki bir kayaya
oturup botlarını çıkardı. Suya adım attığında inledi.
"Buz gibi!"
Zihnini odaklayıp suya ısı yaydı. Bilekleri ısınmaya baş-
ladı. Yavaşça daha derine doğru ilerledi. Çok ani hareket
et-
mez ve suyu karıştırmazsa etrafındaki suyu uygun bir
sıcak-
lıkta tutabildiğini fark etti. Su dizlerine kadar geldiğinde
durup oturdu ve kendini boynuna kadar suyun altına
soktu.
Pantolonları su çektikçe ağırlaştı. Havuzun ortada çok
daha derin olduğunu görebiliyordu. Geriye yatarak kafasını
suyun altına soktu. Nefes almak için kafasını çıkardığında
yan tarafından üzerine su sıçradı. Döndüğünde Akkarin'in
suda ilerlediğini gördü. Akkarin dikkatle havuza bakıp ani-
129

TRUDİ CANAVAN
den suyun dibine daldı. Sonea, üzerine buz gibi sular
sıçra-
yınca küfretti.
Akkarin'in suyun altında ilerleyişini izledi. Akkarin tekrar
su yüzüne çıktığında uzun saçları yüzüne yapışmıştı. Saç-
larını başının bir hareketiyle geriye atıp Sonea'ya döndü.
"Buraya gel."
Sonea, Akkarin'in ayaklarını suyun altında çırptığını
görebiliyordu. Gölet derindi. Başını iki yana salladı.
"Yüzme bilmiyorum."
> Akkarin biraz daha yakına süzüldü, sonra sırt üstü
döndü.
"Ailem her yazı deniz kıyısında geçirirdi," dedi. "Neredeyse
her gün yüzerdik."
Sonea, Akkarin'i gözünde okyanusta yüzen genç bir ço-
cuk olarak canlandırmayı denedi ama başaramadı. "Ben de
birkaç kez nehre yakın yaşadım ama kimse o nehirde yüz-
mez."
Akkarin gülmeye başladı. "En azından isteyerek yüz-
mez."
Tekrar dönüp şelaleye doğru yüzmeye başladı. Şelaleye
ulaştığında omuzları suyun üzerine yükseldi ve bir süre
durup şelaleyi inceledi. Bir elini suyun içine soktu ve sonra
içeri girdi.
Bir süreliğine Sonea, Akkarin'in silik gölgesini görebildi
ama sonra o da gözden kayboldu. Dönmesini bekledi. Bir-
kaç dakika sonra Akkarin'i merak etmeye başladı. Orada
ne
bulmuş olabilirdi ki?
Ayağa kalkıp havuzun etrafından dolaştı. İlk başta su
sa-
dece ayak bileğine kadar geliyordu fakat şelaleye yaklaş-
tıkça derinleşmeye başladı. Su perdesinin başına
ulaştığında
130

Yüce Lord-Kara Büyücüler


beline kadar geliyordu; fakat ayaklarının altındaki kaya-
ların şelalenin içine doğru yukarıya meyil verdiğini fark
etti.
Bir elini akan suya soktu. Soğuk su, eline sertçe
çarpıyor-
du Kendini hazırlayıp su perdesine girdi ve dizlerinin bir
kaya parçasına değdiğini fark etti.
Şelalenin arkasında omuzları yüksekliğinde bir oyuk var-
dı. Akkarin sırtını bir duvara dayamış bağdaş kurmuş
oturu-
yordu. Sonea'ya gülümsedi.
"Biraz küçük olsa da gözlerden uzak bir yer."
"Ve gürültülü," diye ekledi Sonea.
Kendini oyuğa çeken Sonea dönüp sırtını kayaya yasladı.
Dış dünyanın renkleri mavi ve yeşil su perdesini değişik
renklere boyuyordu.
"Çok güzel," dedi.
"Evet."
Elinin etrafına kıvrılan parmaklar hissetti ve aşağı baktı.
"Üşümüşsün," dedi Akkarin.
Sonea'nın elini kaldırıp iki elinin arasına aldı. Dokunuşu
Sonea'nın omurgasına sıcak ürpertiler yayıyordu. Sonea,
Akkarin'e baktı, çenesindeki gölgelerin artık tam bir sakala
dönüşmüş olduğunu fark etti. Aslında sakal hiç de kötü
dur-
muyor, diye düşündü. Ve giysilerinin ıslak yerleri hayal
gücüne pek bir şey bırakmıyor.
Akkarin bir kaşını kaldırdı.
"Neden bana öyle bakıyorsun?"
Sonea omzunu silkti. "Bir sebebi yok."
Akkarin gülmeye başladı ve bakışlarını aşağı kaydırdı.
Sonea da aşağıya doğru bakınca kendi giysilerinin de
vücu-
duna yapışmış olduğunu fark etti ve yüzü kızardı.
Vücudunu
131

TRUDİ CANAVAN
gizlemeye çalıştı fakat Akkarin'in ellerinin kendi ellerini
sıkıca tuttuğunu fark etti. Başını kaldırdığında Akkarin'in
gözlerine haylaz bir pırıltı yerleştiğini gördü ve gülümsedi.
Akkarin de gülümseyip Sonea'yı kendine doğru çekti.
Zamanla, İchaniler'le ve kuru giysilerle ilgili bütün dü-
şünceler Sonea'nın aklından uçup gitti. İlgisini daha önemli
şeyler çekti; çıplak tenin sıcaklığı, Akkarin'in nefes alıp
veri-
şi, bütün vücudunu yangın gibi saran haz ve oyukta sarılıp
uzanmanın ne kadar rahat olduğu...
Büyü'nün de kendince faydaları var, diye düşündü. So-
ğuk ve küçücük bir alan sıcak ve rahat bir yer haline
getiri-
lebiliyor. Yürümekten yorulmuş kaslar rahatlatılabiliyor.
Bir
zamanlar büyücülere olan nefretim yüzünden bunlardan
vazgeçebileceğimi düşünüyorum da.
Eğer vazgeçmiş olsaydım şimdi Akkarin'le olamazdım.

Hayır, diye düşündü gerçekler acı bir şekilde kafasına


do-
larken. Umursamaz ve bundan hoşnut bir varoşlu olurdum
ve çok güçlü büyücülerin evimi istila etmek üzere olduğun-
da habersiz olurdum. Lonca'nm alçak gönüllü ve cömert
gibi görünmesine yol açacak büyücülerin...
Akan suya uzandı. Parmakları su perdesine değdiğinde
küçük bir aralık oluşturdu. Bu aralıktan dışarısını görebi-
liyordu, ağaçları, havuzu... ve bir silueti...
Bir anda sertleşip elini çekti.
Akkarin bir anda canlandı.
"Ne oldu?"
Sonea'nın kalbi hızla atıyordu. "Havuzun yanında duran
biri var."
Akkarin dirseklerinin üzerinde kalkıp kaşlarını çattı.
132

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Bir süre sessiz kal," diye mırıldandı.
Bir konuşmanın anlaşılmaz seslerini duydular. Sonea
kanının buz kestiğini hissetti. Akkarin su perdesini
inceledi,
gözleri doğal bir aralık görünce oraya sabittendi. Elleri ve
dizleri üzerinde kalkıp aralığa doğru emekledi.
Aralığa varınca durdu, sonra yüzü sertleşip kaşları çatıl-
dı. Dönüp dudaklarıyla bir kelime oluşturdu; Parika.
Sonea tuniği ile pantolonuna uzanıp içlerine girdi. Akka-
rin dışarısını dinliyor gözüküyordu. Sonea yanına süründü.
"... zararı yok. Sadece dönüşünüz için hazır olmak iste-
dim," dedi bir kadın uysalca. "Diken çileği ve tiro yemişi
topladım."
"Geçit'i terk etmemeliydin."
"Riko orada."
"Riko uyuyor."
"O zaman Riko'yu cezalandırın."
Sözsüz bir itiraz duyuldu sonra da bir vuruş sesi. "Beni
affedin efendi," diye inledi kadın.
"Ayağa kalk. Bunun için zamanım yok. İki gündür uyu-
madım."
"O zaman doğruca Kyralia'ya mı gidiyoruz?"
"Hayır. Kariko hazır olmadan olmaz. O zamana kadar
iyice dinlenmek istiyorum."
Arkasından sessizlik geldi. Sonea su perdesinin
arasından
bir hareket yakaladı. Akkarin aralığın oradan Sonea'ya
doğ-
ru emekledi. Sonea, Akkarin'in kolunu beline dolandığını
hissetti ve kendisini Akkarin'in göğsünün sıcaklığına
bıraktı.
"Titriyorsun," dedi Akkarin.
Sonea derin, titrek bir nefes aldı. "Bu çok yakındı."
133

TRUDİ CANAVAN
"Evet," dedi Akkarin. "Botlarımızı sakladığım için şanslı-
yız. Bazen aşırı dikkatli olmak işe yarıyor.
Sonea ürperdi. Bir İchani kendisine yirmi adımdan daha
yakın durmuştu. Banyo yapmak istemiş olmasa ve Akkarin
şelalenin arkasındaki oyuğu fark etmiş olmasa...
"Artık önümüzde," dedi Sonea.
Akkarin'in tutuşu biraz daha sertleşti. "Evet ama görü-
nüşe göre geçitteki tek İchani Parika olacak. Ve sanırım
Kari-
ko, Kyralia'yı birkaç gün içinde istila etmeyi planlıyor."
İçini
çekti. "Lorlen'e ulaşmayı denedim ama yüzüğü takmıyor.
Günlerdir bağlantı kuramadım."
"O zaman Parika'nın Kyralia'ya girmesini bekleyip onu
mu takip edeceğiz?"
"Veya bu gece uyurken gizlice yanında geçmeyi deneye-
biliriz." Durakladı, sonra Sonea'yı biraz uzağa iterek
süzme-
ye başladı. "Sahil buradan çok uzak değil. Orası da İmar-
din'e sadece birkaç günlük bir at sürüşü uzaklıkta. Eğer o
ta-
rafa gidersen ben de..."
Hayır." Sesindeki güç Sonea'yı bile şaşırtmıştı. "Seni
bırakmam."
Akkarin'in yüz ifadesi sertleşti. "Lonca'nın sana ihtiyacı
var Sonea. Kara büyüyü kitaplarımdan öğrenecek
zamanları
yok. Onları eğitip onlar için savaşabilecek birine ihtiyaçları
var. Eğer ikimiz de Geçit'ten geçersek ikimiz de yakalanıp
öldürülebiliriz. Güneye giderse en azından birimiz Kyra-
lia'ya ulaşabilir."
Sonea geri çekildi. Söyledikleri kulağa mantıklı geliyordu
ama yine de hoşuna gitmemişti. Akkarin, Sonea'nın yanın-
dan geçip giyinmeye başladı.
134

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Benim gücüme ihtiyacın var," dedi Sonea.
"Senden alacağım bir günlük fazladan güç hiçbir şeyi
değiştirmez. Bu son haftalarda bir İchani'yle karşılaşacak
kadar güç toplamam mümkün değildi zaten. Senin gibi on
ya da yirmi kişi lazımdı."
"Sadece bir günlük bir güç değil. Geçit'ten İmardin'e git-
memiz dört beş günümüzü alır."
"Dört beş gün de pek bir değişiklik yaratmaz. Eğer
Lonca
yardımımı kabul ederse güç çekebileceğim yüzlerce
büyücü
olacak. Kabul etmezlerse zaten hiçbir şansları yok."
Sonea yavaşça başını iki yana salladı. "Değerli olan sen-
sin. Senin bilgin ve becerin ve toplamış olduğun gücün
var.
Güneye sen gitmelisin." Akkarin'e bakıp kaşlarını çattı.
"Eğer daha güvenliyse neden ikimiz de güneye
gitmiyoruz?"
Akkarin gömleğini alıp içini çekti. "Çünkü oraya zama-
nında ulaşamam."
Sonea, Akkarin'e baktı. "O zaman ben de ulaşamam."
"Hayır ama ben başarısız olursam Lonca'nın kalanına
Kyralia'yı geri alması konusunda yardım edebilirsin. Mütte-
fik Ulkeler'in kalanı komşu olarak Sachakalılar'ın yönettiği
bir ülke istemezler. Birleşip..."
"Hayır!" diye bağırdı Sonea. "Savaş bitene kadar bir yer-
lerde saklanmayacağım."
Akkarin gömleğini giydi, kollarını sallayarak düzeltti ve
Sonea'nın yanına gitti. Elini tutup dikkatle gözlerine baktı.
"Başarısız olmam halinde sana yapabilecekleri için endi-
şe etmezsem İchaniler'le çok daha rahat savaşabilirim."
Sonea, Akkarin'in bakışlarına karşılık verdi. "Başarısız
olursan sana yapacaklarını bilirken," dedi Sonea yumuşak
135

TRUDİ CANAVAN
bir tonda, "benim için daha kolay olacağını mı
sanıyorsun?"
"Eğer güneye gidersen en azından birimiz güvende ola-
cağız."
"O zaman neden sen gitmiyorsun?" diye karşı çıktı
Sonea. "Ben kalıp Lonca'nın küçük İchani sorununu çöze-

rim."
Akkarin'in çenesi seğirdi sonra dudakları bir gülümseme
ile kıvrıldı.
"Yararı olmaz. Seninle gelip başardığını kendi gözlerimle
görmeliyim."
Sonea sırıttı, sonra yeniden ciddileşti. "Bütün savaşı
senin
savaşıp, bütün risklere senin girmene izin veremem.
Onlarla
beraber yüzleşeceğiz." Bir an durdu. "Sonuçta
Geçit'tekiyle
yüzleşmekten kaçınmamız gerekli. Eminim bir alternatif
bulabiliriz."
***
Lorlen'in masasındaki mektup yığını yavaşça devrilmeye
başladı. Osen yığını zamanında yakalayıp ikiye ayırdı.
"Zihinsel iletişim üzerindeki bu yasak ulaklar için fazla-
dan iş imkanı yarattı," dedi genç büyücü.
"Evet," diye katıldı Lorlen. "Kalem üreticileri için de.
Tüketimim neredeyse iki katına çıktı. Cevaplamamız gere-
ken daha kaç mektup var?"
"Bu sonuncusu," dedi Osen.
Lorlen mektubu gösterişli bir hareketle imzaladı sonra
kalemini temizlemeye başladı'.
"Geri dönmen güzel Osen," dedi. "Sensiz nasıl işleri sür-
136
Yüce Lord-Kara Büyücüler
dürürdüm bilmiyorum."
Osen gülümsedi. "Sürdüremezdiniz. Hem Yönetici hem
, yüce Lord sorumlulukları omuzlarınızdayken mümkün
. gj| " gir an durdu. "Ne zaman yeni bir Yüce Lord seçe-
cegız<
Lorlen içini çekti. Düşünmekten kaçındığı bir konuydu.
Akkarin dışında birinin bu unvanı alacak olmasını gözünde
canlandıramıyordu. Yine de eninde sonunda birini seçme-
liydiler... üstelik Akkarin'in anlattıkları doğruysa, ne kadar
erken olursa o kadar iyiydi.
"Elyneli asiler konusu da hallolduğuna göre gelecek Top-
lantı'da büyük ihtimalle adaylar açıklanacaktır."
"Bir ay sonra mı?" Osen yüzünü buruşturup mektup
yığı-
nına baktı. "Daha önceye alamaz mısınız?"
"Belki de... Fakat Yüksek Büyücüler'den hiçbiri bu mese-
leyi daha önce halletmemiz yolunda bir talepte
bulunmadı."
Osen başıyla onayladı. Lorlen yardımcısının bu sabah
dikkatinin dağınık olduğunu fark etti.
"Canını sıkan nedir?"
Genç büyücü Lorlen'e baktı, sonra kaşlarını çattı.
"Lonca anlattıkları doğru çıkarsa Akkarin'i görevine iade
edecek mi?"
Lorlen yüzünü buruşturdu. "Hiç sanmıyorum. Kimse bir
kafa büyücünün Yüce Lord olmasını istemez. Akkarin'in
tekrar Lonca'ya kabul edileceğini bile sanmıyorum."
"Peki ya Sonea?"
"Kral'a karşı geldi. Eğer Kral, Lonca'da bir kara büyücü
olmasına izin verecekse bu kişinin kendisinin veya Lonca'
nın kontrol edebileceği biri olmasını isteyecektir."
137

TRUDİ CANAVAN
Osen kaşlarını çatıp bakışlarını kaçırdı. "Demek Sc-nea
asla eğitimini bitiremeyecek."
"Hayır." Lorlen bu cevabı verirken ne kadar doğru oldu-
ğunu anlayınca ani bir üzüntü hissetti.
"Alçak herif," diye tısladı Osen koltuğundan kalkarak.
Sonra durdu. "Özür dilerim. Dostunuz olduğunu ve ona
hâlâ biraz saygı duyduğunuzu biliyorum. Ama Sonea...
muhteşem bir büyücü olabilirdi. Mutsuz olduğunu biliyor-
dum. Akkarin'in sebebin bir parçası olduğu belliydi ama
ben bu konuda hiçbir şey yapmadım."
"Yapabileceğin bir şey yoktu," dedi Lorlen.
Osen başını iki yana salladı. "Biliyor olsaydım Sonea'yı
alıp götürebilirdim. Rehinesi olmadan ne yapabilirdi ki?"
Lorlen ellerine baktı, bir zamanlar yüzüğü taktığı parma-
ğına. "Lonca'yı ele geçirebilirdi. Rothen'le seni öldürebilir-
di. Kendine işkence yapma Osen. Bilmiyordun ve buseydin
de bir şey yapamazdın."
Genç büyücü karşılık vermedi. "Artık yüzüğünüzü takmı-
yorsunuz," dedi aniden.
Lorlen başını kaldırdı. "Hayır. Takmaktan sıkıldım." Ani
bir endişe hissetti. Osen kan mücevherlerini öğrenip
yüzük-
ten şüphelenmiş miydi? Eğer öyleyse yüzüğü bir buçuk yıl-
dır taktığını hatırlayıp Akkarin'in sırrını, söylediğinden uzun
bir süredir bildiğinden kuşkulanabilirdi.
Osen iki sıra mektubu alarak çarpık bir şekilde gülüm-
sedi. "Geçmişi bir de ben hatırlatmayayım. Sanırım bir işe
yarayıp bunlar için ulak ayarlasam iyi olacak."
"Evet, teşekkür ederim."
"İşim biter bitmez dönerim."
138

Yüce Lord-Kara Büyücüler


rlen yardımcısının kapıya ilerleyişini izledi. Kapı kapa-
hir kez daha yüzüksüz eline baktı. Uzun süredir o
nmca
• jkten kurtulmak istiyordu. Şimdi ise çaresizce geri isti-
AU Fakat yüzük Büyücüler Kütüphanesi'nde kilitliydi.
İstediği zaman alabilirdi...
Alabilir miydi? Balkan'ın ne diyebileceğini biliyordu.
Cok tehlikeliydi. Diğer Yüksek Büyücüler de ona katılırdı.
Balkan ve diğerlerinin bilmesi gerekli miydi?
Elbette gerekli. Ve haklılar da, çok tehlikeli. Ben sadece
ne|er olup bittiğini öğrenmek istiyorum.
jçini çekerek ilgisini yeniden masasındaki talepler ve
mektuplara yöneltti.
139

Bölüm 8
Güney Geçidi
Cery'nin dairesinin çıkışına yaklaşırlarken Gol durup
geriye baktı.
"Sence diğer Hırsızlar'a bu büyücülerden bahsetmeli
misin?"
Cery içini çekti. "Bilmiyorum. Bana inanacaklarından
emin değilim."
"Belki daha sonra, kanıtın olunca."
"Belki."
İri adam çatıdaki bir kapağa çıkan merdivene tırmandı.
Kapağın sürgüsünü çekti ve sonra dikkatli bir şekilde
yuka-
rıya doğru ittirdi. Cery'nin kulağına dışarının sesleri geldi.
Gol yukarı tırmandı ve bir süre sonra Cery'ye yukarısının
güvenli olduğunun işaretini verdi.
Cery küçük bir bol deposuna girdi. İki adam bir masaya
oturmuş taş oynuyorlardı. Cery ve Gol'e kibarca selam
verjB
diler. Her ne kadar Hırsızlar Yolu'nun bir girişini gözlemek-
le görevlendirildiklerini bilseler de bu girişin bir Hırsız'ın
inine açıldığını bilmiyorlardı.
Yolculukları kısaydı ama Cery yolda bir fırına ve birkaç
başka zanaat dükkanına uğradı. Dükkan sahipleri de
müşte-
rilerinin kimliği konusunda bol deposundaki
muhafızlar
140

Yüce Lord-Kara Büyücüler


j bilgisizdiler. Cery üstü kapalı bir şekilde "Hırsız" ile
mis oldukları anlaşmadan mutlu olup olmadıklarını sor-
ıaC|ı ve biri hariç hepsi halinden memnundu.
"jsimiz bitince birinin mat imalatçısıyla görüşmesini
-ola " dedi Cery Gol'e, tekrar yeraltı geçitlerine girdikle-
rinde. "Bir şey canını sıkmış."
Gol başıyla onayladı. Gidecekleri yere vardıklarında Gol
öne çıkıp ağır, metal bir kapıyı çekerek açtı. Kapının ardın-
daki kısa koridorda zayıf bir adam oturuyordu.
"Ren. Misafirimiz nasıl?" diye sordu Cery.
Adam ayağa kalktı. "Volta atıyor. Sanırım endişeli."
Cery kaşlarını çattı. "Kapıyı aç o zaman."
Ren eğilip yerdeki bir zinciri tuttu. Zinciri çekince yer tit-
redi. Uzak uçtaki duvar yana doğru kayarak arkasındaki
lüks
döşenmiş odayı açığa çıkardı.
Takan birkaç adım ötede durmuş bekliyordu, ses geliş-
lerini haber vermişti. Gergin ve heyecanlı gözüküyordu.
Cery konuşmadan önce kapının Gol'ün arkasından kapan-
masını bekledi.
"Ne oldu?"
Sachakalı içini çekti. "Efendi'yle görüştüm. Size bazı
şey-
leri anlatmam gerektiğini söyledi."
Cery şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı, sonra koltukları işa-
ret etti.
"O zaman oturalım. Yemek ve şarap getirdim."
Takan konuk odasının koltuklarından birine gidip koltu-
ğun kenarına tünedi. Cery tam karşısına oturdu. Gol de
mut-
fağa geçip tabak ve kadeh hazırlamaya başladı.
"Akkarin'in bulmanız için sizi tuttuğu bu katillerin
141

TRUDİ CANAVAN
Sachakalı büyücüler olduğunu biliyorsunuz," diye başladı
Takan. "Ve Sonea'yla Akkarin'in kara büyü kullandıkları
için sürüldüklerini de biliyorsunuz."
Cery başıyla onayladı.
"Katiller eski kölelerdi," diye açıkladı Takan, "Efendileri
Kariko tarafından Kyralia ve Lonca hakkında bilgi toplamak
-ve fırsatları olursa Akkarin'i öldürmek- için gönderilmiş-
lerdi. Efendileri İchani olarak bilinen güçlü büyücülerden
biri. Kölelerinden -veya kurbanlarından- güç çekmek için
kara büyü kullanırlar. Ülkemdeki insanlar buna yüksek
büyü
derler ve kullanımını yasaklayan bir kanun yoktur."
"Bu büyü onları daha güçlü mü yapıyor?" diye sordu
Cery. Her ne kadar bunların hepsini Savara'dan öğrenmiş
olsa da bilmiyormuş gibi davranmalıydı.
"Evet. Akkarin kara büyüyü benim ülkemde öğrendi.
Ben
Kyralia'ya onunla birlikte geldim ve casuslarla
savaşabilmek
için benden güç çekiyordu."
"Sen bir köle miydin?"
Takan başıyla onayladı.
"Bu katillerin -casusların- bir zamanlar köle olduğunu
söyledin. Ama onlar da kara büyü kullanıyordu."
"Onlara Kyralia'nın savunması hakkında bilgi toplayacak
kadar hayatta kalabilmeleri için yüksek büyü öğretiliyor."
Cery kaşlarını çattı. "Eğer özgür kalıyorlarsa neden efen-
dilerinin istediklerini yapmaya devam ediyorlar?"
Takan bakışlarını yere indirdi. "Hizmet etmek kurtulması
zor bir alışkanlık, özellikle bu rolle doğmuşsanız," dedi
kısık
sesle. "Ayrıca casuslar Lonca'dan da İchaniler'den korktuk-
ları kadar korkuyorlar. Önlerinde sadece iki seçenek görü-
142

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ı r- düşmanın ülkesinde saklanmak ya da Sachaka'ya
wQria'^
7 g^ Akkarin ve Sonea'nın sürgünü herkese ilan
edilene
Har çoğu Sachaka'lı Lonca'nın hâlâ yüksek büyü kullan-
A Sini sanıyordu. Gönderilen bütün casuslar öldürülmüştü.
Sıchaka daha güvenli bir yer olarak görünüyordu. Oradaki
tehlikelerin ne olduğunu biliyorlardı. Fakat görevlerini
bitir-
nleden dönerlerse İchaniler'in kendilerini öldüreceklerini
de
biliyorlardı."
Gol üzerinde şarap, kadehler ve etli böreklerle dolu bir
tabak olan bir tepsiyle yanlarına geldi, iri adam Takan'a bir
kadeh şarap ikram etti; fakat Takan başını iki yana salladı.
"İchaniler artık Lonca'nın yüksek büyü kullanmadığını
biliyorlar," diye devam etti Takan. "Daha güçlü olduklarını
biliyorlar. Kariko adındaki liderleri yıllardır onları bir araya
getirmeye çalışıyordu. Artık başarmış durumda. Akkarin
bu
sabah benimle bağlantı kurup Kyralia'ya önümüzdeki
birkaç
gün içerisinde girmeyi planladıklarını söyledi. Lonca'yı
uyarmalısınız."
"Bana inanırlar mı ki?" diye sordu Cery şüpheyle.
"Mesaj isimsiz olmalı ama mesajı alacak kişi içeriğinden
mesajın kimden geldiğini anlayacak. Akkarin ne yazmanız
gerektiğini bana söyledi."
Cery başıyla onayladı, sonra koltuğunda arkasına geri
yaslanıp bir yudum şarap içti.
"Lonca bunların ne kadarını biliyor."
"Bu son haber hariç hepsini. Bunlara inanmıyorlar ama
Akkarin doğru olma olasılığını düşünüp hazırlık yapacakla-
rını umuyor." Takan bir an durakladı. "Ülkenizin bir savaşa
girmek üzere olması sizi pek etkilemedi."
143

TRUDİ CANAVAN
Cery omzunu silkti. "Oh, elbette etkiledi. Ama
şırmadım. Büyük bir şeylerin olacağını hissediyordum."
"Endişelenmiyor musunuz?"
"Neden? Bu büyücüleri ilgilendiren bir konu."
Takan'ın gözleri büyüdü. "Sizin iyiliğiniz için öyle olma-
sını dilerdim. Ama bu İchaniler Lonca ile Kral'ı indirdikten
sonra sıradan insanların hiçbir şey olmamış gibi kendi
hayatlarını yaşamalarına izin vermezler. Köleleştiremedik-
lerini öldürürler."
"Önce bizi bulmaları lazım."
"Bütün tünellerinizi çökertip evlerinizi yıkacaklardır.
Gizli dünyanızın hiç şansı yok."
Cery, Savara'nın büyücü öldürmek için verdiği tavsiyele-
ri düşünürken gülümsedi.
"Bunun düşündükleri kadar kolay olmadığını göre-
cekler," dedi karanlık bir şekilde. "Ben işe karışırsam kolay
olmaz."
***
Dannyl, Akademi'den çıkıp insanlarla dolu olan avluyu
süzdü. Öğlearası henüz başlamıştı ve dışarısı yaz sıcağının
keyfini çıkaran çıraklarla doluydu. Onlara uymaya karar
verdi ve bahçelerde dolaşmaya başladı.
Gölgeli yürüyüş yollarına girdiğinde Lord Sarrin ile
görüşmesini düşünmeye başladı. Asilerin kaderi
belirlendiği
ve Rothen, Sachaka'ya doğru yola çıktığı için yapacak pek
bir şeyi olmayan Dannyl, yeni Gözetleme Kulesi'nin yapı-
mına yardım etmeye gönüllü olmuştu. Simyacılar
Başı
144

Yüce Lord-Kara Büyücüler


nnyl'in önerisine şaşırmıştı, sanki projeyi tamamen
unut-
muş gibiydi-
"Gözetleme Kulesi... Evet... Elbette," demişti Sarrin
kafa-
sı karışık bir şekilde. "Bizi meşgul edecektir, ta ki... neyse
o
zaman bir önemi kalmaz zaten. Evet," diye tekrarlamıştı
daha kararlı bir tonda. "Nasıl yardımcı olabileceğini Lord
Davin'e sorabilirsin."
Dannyl, Akademi'den çıkarken Lord Balkan'ın Yöne-
tici'nin ofisinden çıktığını görmüştü. Savaşçı endişeli görü-
nüyordu. Bu beklenmedik bir şey değildi ama yüzünde,
kafasında yeni bir şeyler olduğunu gösteren bir ifade
vardı.
Keşke neler olduğunu bilejjilseydim, diye düşündü
Dannyl. Etrafına bakındığında yakınlardaki bir grup çırağın
yüzündeki gergin ifadeyi fark etti. Sanırım bunu isteyen
tek
kişi ben değilim.
Bir köşeyi döndü ve bir çırağın tek başına bir bankta
otur-
duğunu gördü. Çırak oldukça büyüktü, büyük ihtimalle
beşinci yıl çıraklarından biriydi. Zayıftı ve hasta gibi
görünü-
yordu. Garip bir şekilde tanıdık geliyordu.
Dannyl bu gencin sıradan bir çırak olmadığını anlayınca
kalakaldı. Farand'dı. Patikadan çıkıp banka yaklaştı.
"Farand."
Genç adam başını kaldırdı, sonra .mahcup bir şekilde
gülümsedi.
"Büyükelçi."
Dannyl, Farand'ın yanına oturdu. "Gördüğüm kadarıyla
sana cüppe vermişler. Eğitimin başladı mı?"
Farand başıyla onayladı. "Şimdilik sadece özel dersler.
Beni diğer çıraklara katılma utancından
kurtaracaklarını
145

TRUDİ CANAVAN
umuyorum."
Dannyl kıkırdadı. "Ve bütün eğlenceyi kaçıracak mısın?"
"Duyduğum kadarıyla kolay bir çıraklık yaşama-
mışsınız."
"Hayır." Dannyl ciddileşti. "İlk birkaç yıl zordu. Arrıa
benim deneyimlerimin seni caydırmasına izin verme. Bazı
büyücülerin çıraklık dönemlerinin en mutlu zamanları oldu-
ğunu duymuştum."
Genç adam kaşlarını çattı. "Artık her şeyin çok daha
kolay olacağını umuyordum ama pek emin değilim. Lonca'
nın bir savaşla karşı karşıya olduğunu duydum. Ya Akka-
rin'le ya da Sachakalı büyücülerle savaşacakmışız. Kimle
savaşırsak savaşalım kimse kazanacağımızdan emin
değil."
Dannyl başıyla onayladı. "Lonca'ya olabilecek en kötü
zamanda katılmış olabilirsin Farand. Ama katılmasaydın da
savaştan uzun süre kaçamazdın. Kyralia savaşı
kaybederse
Elyne'de çok geçmeden düşecektir.
"O zaman burada olmam daha iyi. Evde, güvende birkaç
ay geçirmektense burada yardımcı olmayı tercih ederim."
Farand bir süre durdu, sonra içini çekti. "Fakat üzüldüğüm
bir konu var."
"Dem Marane."
"Evet."
"O konu benim de üzüldüğüm bir konu," diye kabul etti
Dannyl. "Lonca'nın daha affedici olmasını ummuştum."
"Sanırım Yüce Lord'unuzla yaşanan bu çatışma kararı
etkiledi. Lonca, liderinin kara büyü bildiğini fark etmiş
olmalıydı. Fark edemedi, bu yüzden aynı hatayı bir kez da-
ha yapmak istemediler. Ayrıca Akkarin'i idam etmeliydi a-
146

Yüce Lord-Kara Büyücüler


L edemedi. Bu yüzden o yasayı çiğneyen ilk kişiye en ağır
ceza verildi. Böylece bütün dünyaya bu tarz suçlara karşı
hoşgörülü olmayacaklarını göstermiş oldular." Farand bir
süre bekledi. "Her büyücünün bu şekilde düşündüğünü
söy-
lemiyorum, sadece bu durum karar verilirken
düşüncelerini
etkilemiş olabilir."
Dannyl, Farand'a baktı, genç adamın kavrama yeteneği
karşısında oldukça şaşırmıştı. "Yani Akkarin'i suçlamalıyız."
Farand başını iki yana salladı. "Artık insanları suçlamı-
yorum. Artık buradayım, en baştan beri olmam gereken
yer-
de. Bütün politik konuları geride bırakmam bekleniyor ve
ben de öyle yapacağım." Bir an durakladı. "Ama ablam
affe-
dil meşeydi bunu başarabilir miydim bilmiyorum."
Dannyl başıyla onayladı. "Gitmeden önce onunla görüş-
tün mü?"
"Evet."
"Nasıldı?"
"Yas tutuyor ama çocuklar ona tutunacak bir şey sağla-
yacak. Hepsini özleyeceğim." Oğlearasını bitiren gonk
çalınca başını kaldırdı. "Gitme zamanı geldi. Benimle ko-
nuşmak için durduğunuz için teşekkür ederim Büyükelçi.
Elyne'e yakın bir zamanda mı döneceksiniz?"
"Bir süre dönmeyeceğim. Yönetici Lorlen, Sachaka hak-
kında daha fazla bilgi edininceye kadar mümkün
olduğunca
çok büyücünün burada kalmasını istiyor."
"O zaman umarım sizinle tekrar sohbet etme şansım
olur
Büyükelçi." Farand eğilip selam verdi ve uzaklaştı.
Dannyl genç adamın gidişini izledi. Farand'ın başından
birçok şey geçmişti ve üç kez ölümle burun buruna
gelmiş-
147

TRUDİ CANAVAN
ti; kontrol kaybı, zehirlenme ve olası bir idam. Yine de bir
şekilde bütün bunları kızgınlık hissetmeden yorumlayabilj.
yordu.
İnsana kendini basit hissettiriyordu. Ve Dem Marane'nin
idamının sebepleri konusundaki fikirleri oldukça ilginçti.
Bir gün çok iyi bir Büyükelçi olabilir, diye düşündü. Eğer
şansı olursa.
Ama şimdilik Lonca, yoluna her zaman yaptığı gibi
devam etmeliydi. Dannyl içini çekti, ayağa kalktı ve Lord
Davin'i aramaya başladı.
***
Bir şey Sonea'nın dudaklarına sürtündü. Sonea gözlerini
kırpıştırarak açıp kendi yüzünün tam karşısında duran
yüze
baktı. Akkarin.
Akkarin gülümseyip Sonea'yı bir kez daha öptü. "Uyan
artık," diye mırıldandı, sonra ayağa kalkıp Sonea'nın elini
tuttu ve onu da ayağa kaldırdı. Sonea etrafına bakındı.
Ürkü-
tücü bir yarı ışık her yeri griye boyamıştı. Gökyüzü
bulutlar-
la kaplıydı ve güneşin batması için henüz erken olduğunu
tahmin etti.

"Yolu güneş batmadan önce bulmalıyız," dedi Akkarin.


"Ay doğana kadar etraf çok karanlık olacak ve durma
lüksü-
müz yok."
Sonea esneyip iki zirve arasındaki açıklığa baktı. O
sabah
İchani'nin ziyaretinden sonra şelaleyi terk etmiş ve vadide
cüret edebildikleri kadar yukarıya ilerlemişlerdi. Bazı kaya-
lar arasındaki küçük bir boşluk, uyurlarken onları
saklamış-
148

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Her ne kadar şelalenin arkasındaki oyuk kadar iyi gizlen-
miş olmasa da ichani veya kölelerinin buraya gelmek için
sebepleri yoktu.
Şimdi vadi darlaşır ve ışık gittikçe azalırken yol da
olduk-
ça zorlaşmaya başlamıştı. Küçük nehir, vadinin büyük bir
kısmını kaplıyordu ve nehrin kıyısı da büyük kaya kütleleri
ile doluydu. Yaklaşık bir saat sonra Akkarin durup vadinin
duvarını gösterdi. Sonea azalan ışık altında sadece
yukarıya
doğru yükselen dik bir kaya yamacı görüyordu. Sonra
kaya-
ya oyulmuş basamakları görünce şaşkınlıkla gözlerini
kırpış-
tırdı.
"Yol buradan sonra vadi boyunca ilerliyor," diye mırıl-
dandı Akkarin.
Merdivenlere doğru ilerleyip, tırmanmaya başladılar.
Tepeye ulaştıklarında karanlık etraflarına kalın bir duman
gibi çökmüştü ve Akkarin karanlığın içindeki bir gölge
gibiy-
di.
"Olabildiğin kadar sessiz ol," diye fısıldadı Akkarin,
Sonea'nın kulağına. "Bir elini kaya duvarına koy. Benimle
konuşmak istersen elimi tut, böylece İchaniler bizi duyma-
dan zihinsel olarak iletişim kurabiliriz."
Artık vadinin koruması dışında oldukları için ısrarcı bir
rüzgar giysilerini çekiştirip duruyordu. Akkarin önde sabit
bir hızla ilerliyordu. Sonea bir elini sürekli duvarda tutarak
sessiz adımlarla ilerlemeye çalışıyordu. Ara sıra yanlışlıkla
taşların yuvarlanmasına sebep oluyorlardı; fakat rüzgarın
uğultusu, taşların sesini boğuyordu.
Uzun bir yürüyüşten sonra Sonea, birkaç yüz adım solla-
rında başka bir duvar görebildiğini fark etti. Duvarı nasıl
149

TRUDİ CANAVAN
olup da görebildiğini merak etti ve yukarıya baktı. Üzerle-
rindeki tepeler bulutların arasından sızan ay ışığıyla
yıkana-
rak hafifçe parlıyorlardı.
Vadi bitmiş, yol dar bir koyağın dibinde ilerliyordu.
Sonea, Akkarin'in yanına geçti. Saatler geçtikçe soldaki
duvar önce yakınlaştı, sonra yeniden göremeyecekleri
kadar
uzaklaştı. Sonra tekrar görebilmeye başladılar ve bu sefer
de
sağ taraflarındaki duvar uzaklaştı. Ay daha da yükseldi ve
daha sonra zirvelerin ardında kayboldu.
Uzun bir süre sonra yol dolambaçlı bir hal aldı. Kayalık
bir bayırın kavislerini izliyordu. Yukarıya tırmandıkça dikle-
şen bayır, bir süre sonra bir yanları kaya duvarı, diğer
yan-
ları ise bir uçurum haline geldi. Yine de ilerlemeyi
sürdürdü-
ler.
Sonra Sonea ileriden gelen belli belirsiz bir ses duyduğu
an Akkarin de durdu. Ses bir kez daha geldi.
Bir hapşırık.
Yoldaki diğer dönemece sürünerek ilerlediler. Akkarin
uzanıp Sonea'nın elini tuttu.
— Bu Riko olmalı, diye gönderdi.
Zayıf ay ışığı altında Sonea, yolun kenarındaki bir kaya-
nın üzerinde oturan bir adamın karanlık şeklini seçebiliyor-
du. Adamın titrediğini duyabiliyordu. Adam ellerini ovuştu-
rurken parmağmdaki bir şey pırıldadı. Sonea bunun bir
kan
mücevheri olduğunu tahmin etti.
— Farika büyük ihtimalle uyanık kalmasını garantilemek
için giysilerinin bir kısmını almış, diye ekledi Akkarin.
— Bu işleri zorlaştırır, diye karşılık verdi Sonea. Hem
köleyi hem de efendisini nasıl geçeceğiz? İkisini de
kandıra-
150

Yüce Lord-Kara Büyücüler


cak mıyız?
__ Evet ve hayır. Köle yemimiz olabilir. Hazır mısın?
__ Evet.
Sonea'nın adamın kendilerini göreceğini bile bile kendi-
5ini dönemeçten dönmeye zorlaması kolay olmadı. Riko ilk
başta kendi mutsuzluğuna onları fark edemeyecek kadar
gömülmüştü. Sonra başını kaldırdı, geldiklerini gördü,
ayağa
kalkıp kaçmaya başladı.
Akkarin durdu, yüksek sesle küfretti ve Sonea'yı geriye
doğru çekti.
"Bir köle!" diye bağırdı Riko'nun duyabileceği bir sesle.
"Geçit'te birileri olmalı. Hadi."
Yolda geriye doğru koştular. Akkarin yavaşlayıp iki yan-
daki kaya duvarlarına baktı. Sonea'yı durdurdu. Sonea
yerin
titrediğini hissetti, bir anda yükselmeye başladılar.
Uçurumun yüzeyi hızla yanlarından geçti, sonra yavaş-
layıp bir gölgenin içine girdiler. Sonea ayaklarının sert
kaya-
ya değdiğini hissetti. Akkarin'in onları indirdiği çıkıntı, an-
cak ayak basabilecekleri kadar genişti. Sonea sırtını
duvara
yasladı, kalbi deli gibi çarpıyordu.
Uzun bir sessizlik oldu, duyabildikleri tek şey nefes alıp
verişleriydi. Sonra aşağıda bir karaltı belirdi, dönemecin
orada dikkatle ilerliyordu. Siluet durdu ve Akkarin'in eli
Sonea'nın elini tuttu.
— Biraz cesaretlendirilmeye ihtiyacı var, dedi Akkarin.
Uzaklardan taş yuvarlanma sesleri geldi. Figür bir adım
attı ve birden bire bir ışık küresi belirdi. Sonea'nın nefesi
kesildi. Kaliteli bir ceket giyen adamın ellerinde,
mücevher-
ler ve değerli metaller parıldıyordu.
151

TRUDİ CANAVAN
— Harika, dedi Sonea. Şimdi tek yapması gereken yuka
rı bakmak ve bizi görebilecek.
— Bakmayacak.
Zayıf kambur bir adam İchani'nin arkasında belirdi.
"Gördüm ki..."
"Ne gördüğünü biliyorum. Geri dön ve..."
İchani aniden koşmaya başladı. Yolun aşağısına bakan
Sonea birkaç yüz adım ileride, bir sonraki dönemecin
orada
bir ışığın görülebildiğini fark etti. Işık sanki uzaklaşıyormuş
gibi gittikçe soluklaşıyordu. Bu ışığın kaynağı olduğunu
tah-
min ederek Akkarin'e baktı. Akkarin'in alnı konsantras-
yonla kırışmıştı.
İchani hızla ilerleyip dönemeci döndü ve gözden kaybol-
du. Sonea tekrar aşağı baktığında kölenin gitmiş olduğunu
gördü. Akkarin derin bir nefes aldı.
— Fazla vaktimiz yok. Umalım da Riko efendisinin
sözü-
nü dinlemiş olsun.
Yola inip aceleyle Geçit'e doğru ilerlediler. Her adımda
Sonea, köleye yetişeceklerinden emindi ama adamı
önlerin-
de görene kadar birkaç yüz adım geçti.
Kısa bir süre sonra ileride titreyen bir ışık gördüler.
Sonea
bunun bir ateş olduğunu görünce rahatladı. Başka bir
İchani
olmasından korkmuştu. Riko ateşin başına gidip genç bir
ka-
dının yanına oturdu.
Akkarin ve Sonea gölgelere saklanarak biraz daha
yaklaş-
tılar. Ateş yolun iki yanındaki dik kaya duvarlarını aydınla-
tıyordu.
— Fark edilmeden yanlarından geçemeyiz, diye gön-
derdi Akkarin. Koşmaya hazır mısın?
152

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Sonea başıyla onayladı.
___ Olabileceğim kadar hazırım.
Parika'nın elinden kölelerini almak için bu fırsatı
kul-
lanmalıyım- Onları ileride bize karşı kullanacak.
Sonea, Akkarin'in ne yapmaya niyetlendiğini anlayınca
kanının buz kestiğini hissetti.
• ___ Ama vaktimiz yok.
— O zaman acele etsem iyi olur.
Akkarin, Sonea'nın elini bırakıp ilerledi.
Sonea itirazını boğdu. Köleleri öldürmek mantıklıydı.
Güçleri Kyralialılar'ı öldürmekte kullanılacaktı. Ama yine de
bütün hayatı boyunca kurban olmuş kişileri öldürmek çok
zalim geliyordu. İchaniler'in piyonu olmayı kendileri seç-
memişti.
Akkarin'i ilk fark eden kadın oldu. Hızla ayağa kalktı,
sonra bir güç kendisine çarptığında geriye doğru uçtu.
Yere
düşüp hareketsiz kaldı.
Riko yolda ileriye doğru koşmaya başladı. Akkarin peşin-
den koşmaya başladığında Sonea'da peşinden koştu.
Arkalarında bir yerde Parika bu saldırıyı kölesinin yüzüğü
vasıtasıyla görmüş olmalıydı. Sonea sadece kadına bir an
bakma için durdu. Kadının gözleri, donuk bir şekilde
gökyü-
züne bakıyordu.
En azından hızlı bir ölüm oldu, diye düşündü Sonea.
Akkarin'in başının üzerinde bir ışık küresi oluştu ve
Akkarin daha hızlı koşmaya başladı. Yol dönüp duruyordu
ama artık aşağıya doğru bir eğim vardı. Sonea zaman
zaman
önde koşan köleyi görebiliyordu. Sonea kölenin, Akkarin'in
görüşünün dışında kalmasını ummayı
engelleyemiyordu.
153

TRUDİ CANAVAN
Akkarin göremediği birini öldüremezdi.
Sonra yolun ilerisinden bir çığlık duydular. Akkarin daha
da hızlı koşmaya başladı. Rahatlıkla Sonea'yla arasını açtı
ve bir sonraki dönemeci Sonea'nın oldukça önünde döndü
Akkarin dönerken Sonea yolun keskin bir dönüş yaptığını
gördü. Yol Geçit'in ilerleyen duvarlarından ayrılıp dağın dik
bir kısmında devam ediyordu. Akkarin dönüşün orada dur-
muştu ve bir uçurumdan aşağı bakıyordu. Sonea,
Akkarin'in
yanında durup aşağıya baktı. Ama görebildiği tek şey
karan-
lık oldu.
"Düştü mü?"
"Sanırım," dedi Akkarin nefes nefese. İlerideki yola
baktı.
Yol birkaç yüz adım ötede gözden kaybolmadan önce
dağla
birlikte kıvrılıyordu. "Saklanacak... hiçbir yer yok. Aramız-
da... fazla mesafe yoktu." Geriye doğru baktı ve yüzü
sert-
leşti. "Devam... etmeliyiz. Eğer... Parika peşimizden gelir-
se... açığa çıkarız."
İlerlemeye başladı. Koşuyorlardı. Bir sonraki dönemeci
döndüklerinde Sonea'nın hissettiği rahatlama hissi dehşete
döndü. Önlerinde uzun ve açık bir yol vardı. Koşmaya de-
vam ettiler. Sonea'nın sırtı karıncalanmaya başladı ama
om-
zunun üzerinden bakma dürtüsüne karşı koydu.
Zaman gittikçe uzuyordu. Yol düzenli bir şekilde alçalı-
yordu. Aciliyet ve korku hisleri solup kayboldu. Yorgunluk
Sonea'nın bütün düşüncelerini ele geçirene kadar arttı.
Ken-
dine Şifa verdi.
Artık durabiliriz herhalde, diye düşündü defalarca. Parika
bizi Kyralia'ya kadar takip etmez değil mi?
Ama Akkarin koşmaya devem etti.
154

Yüce Lord-Kara Büyücüler


fcendime daha kaç kez bu şekilde Şifa verebilirimi1 Bunu
L fazla yaparak vücuduma zarar verir miyim?
/\kkarin en sonunda yavaşlayıp yürümeye başladığında,
Sonea rahatlayarak derin bir şekilde içini çekti. Akkarin
gülümseyip bir kolunu Sonea'nın omzuna doladı. Sonea
et-
rafına bakındı ve artık ağaçların arasında yürüdüklerini
fark
etti. Ay batmıştı. Akkarin ışık küresini hafif bir ışık verecek
şekilde kıstı. Yaklaşık bir saat daha yürüdükten sonra
Akka-
rin, Sonea'yı yolun dışına yönlendirdi.
"Sanırım yeterince uzaklaştık," diye düşündü.
"Ya bizi takip ederse?"
"Etmez. Kariko girmeden Kyralia'ya girmeyecektir."
Sonea ayağının altındaki yumuşak, engebeli toprağı his-
setti. Birkaç dakika daha yürüdüler ve sonra Akkarin
durup
yere oturdu ve sırtını bir ağaca dayadı. Sonea yanına yı-
kıldı.
"Peki ya şimdi?" diye sordu Sonea etraflarındaki
ağaçlara
bakarak.
Akkarin Sonea'yı göğsüne doğru çekti ve kollarını ona
doladı.
"Uyu Sonea," diye fısıldadı. "Ben nöbet tutarım. Ne ya-
pacağımıza sabah karar veririz."
155

Bölüm 9
Sürpriz Bir Karşılaşma
Hayır. Uyanmak için henüz çok erken, diye düşündü
Sonea. Hâlâ çok yorgunum.
Ama gittikçe artan bir tedirginlik hissi uykuya
dönmesine
izin vermiyordu. Sırtı sıcak bir yere dayalıydı ve neredeyse
dik bir şekilde oturuyordu. Derin bir nefes aldı ve ona
sarıl-
mış olan kolları hissetti. Akkarin'in kolları. Gülümseyip
göz-
lerini açtı.
Dört ince, kıllı bacak duruyordu önünde... At bacakları...
Kalbi göğsünde fırlayacak gibi oldu ve hızla başını kaldırdı.
Ona bakan tanıdık mavi gözler vardı. Yeşil bir cüppe ve
yarı kapalı kalın siyah bir pelerin sabah güneşinde
parlıyor-
du. Sonea'nın kalbi neşe ve rahatlama hisleriyle doldu.
"Dorrien!" diye bağırdı. "Seni görmenin ne kadar güzel
olduğunu tahmin bile edemezsin."
Fakat Dorrien'in yüz ifadesi çok soğuktu. At ayaklarını
yere vurup.başını salladı. Sonea yakınlardan başka bir ses
duyunca o yöne baktı ve birkaç adım ötede sade kıyafetler
giymiş dört atlı daha olduğunu gördü.
Akkarin hafifçe hareket etti sonra derin bir nefes aldı.
"Burada ne yapıyorsunuz?" diye sordu Dorrien.
"Ben... biz..." Sonea başını salladı. "Nereden başlayaca-
156
Yüce Lord-Kara Büyücüler
»,mı bilmiyorum Dorrien."
"Sizi uyarmaya geldik," diye karşılık verdi Akkarin. Sonea
rtında Akkarin'in sesinin titreşimini hissetti. "İchaniler önü-
müzdeki bir iki gün içerisinde Kyralia'ya girmeyi planlıyor-
lar."
Akkarin'in elleri Sonea'yı omuzlarından tutup kibarca
kalkması için ittirdi. Sonea ayağa kalkıp Akkarin'in
kalkma-
sı için kenara çekildi.
"Sizler sürüldünüz," Dorrien'in sesi alçaktı. "Bu toprak-
lara geri dönemezsiniz."
Akkarin'in kaşları kalktı. "Dönemez miyiz?" diye sordu
dikleşip kollarını kavuşturarak.
"Benimle savaşmaya mı niyetlisiniz?" diye sordu
Dorrien. Gözleri tehlikeli bir şekilde parıldıyordu.
"Hayır," diye karşılık verdi Akkarin. "Size yardım etmeye
niyetliyim."
Dorrien'in gözleri kısıldı. "Senin yardımına ihtiyacımız
yok." diye bağırdı. "Sizin yokluğunuza ihtiyacımız var."
Sonea, Dorrien'e baktı. Onu daha önce hiç böyle görme-
mişti. O kadar soğuk ve nefretle doluydu ki bir yabancı
gibi
görünüyordu. Aptal, öfkeli bir yabancı...
Sonra köyündeki insanlarla ilgilenme konusunda ne ka-
dar tutkulu olduğunu hatırladı. Onları korumak için her
şeyini riske atardı. Ve eğer kendisi için hâlâ bir şeyler
hisse-
diyorsa onu Akkarin'in kollarında uyurken görmek de ruh
halini kesinlikle iyiye götürmezdi...
"Dorrien," dedi Sonea. "Eğer mecbur olduğumuzu
düşünmesek geri gelmezdik."
Dorrien, Sonea'ya bakıp kaşlarını çattı. "Dönmek zorun-
157

TRUDİ CANAVAN
da olup olmamanız Lonca'nın hüküm vereceği bir konu
Bana yolu gözlemem ve geri dönmeyi denemeniz halinde
sizi tekrar Sachaka'ya göndermem emredildi," dedi
Dorrien
"Eğer burada kalmayı düşünüyorsanız önce beni
öldürmeli-
siniz."
Sonea'nın kalbi bir an durdu. Zihninde ölü kölenin gö-
rüntüsü belirdi bir anda. Akkarin böyle bir şey...
"Seni öldürmeme gerek yok," diye karşılık verdi Akkarin.
Dorrien'in gözleri iki buz parçası gibiydi. Konuşmak için
ağzını açtı.
"Geri döneceğiz," diye araya girdi Sonea. "Ama en azın-
dan haberlerimizi iletmemize izin ver." Bir elini Akkarin'in
koluna koydu.
— Kalbiyle düşünüyor. Eğer ona düşünmesi için zaman
verirsek daha makul bir hale gelebilir.
Akkarin kaşlarını çattı ama itiraz etmedi. Sonea tekrar
Dorrien'e döndüğünde kendisini dikkatle süzdüğünü gördü.
"Pekala," dedi Dorrien açık bir gönülsüzlükle. "Bana ge-
tirdiğiniz haberleri söyleyin."
"Geçit'i gözlüyorsun; demek ki Lorlen'in seni, Sacha-
ka'dan gelecek tehdit konusunda bilgilendirdiği kesin. Dün
sabah Sonea ve ben Parika isimli bir İchani'ye
yakalanmak-
tan kıl payı kurtulduk," dedi Akkarin. "Kölesiyle yapmış ol-
duğu konuşmadan Kariko ve müttefiklerinin Kyralia'ya
önü-
müzdeki birkaç gün içinde saldırmayı planladığını
öğrendik.
Sonea ile Lonca, İchani tehlikesinin gerçek olduğundan
emin oluncaya dek Sachaka'da kalmayı planlıyorduk; fakat
zaman gittikçe azalıyor. Lonca bizim dönüp savaşta yar-
dımcı olmamızı isterse yakında olup İchaniler'den önce
158

Yüce Lord-Kara Büyücüler


inıardin'e varabilmeliyiz."
porrien, Akkarin'e kayıtsız bir şekilde baktı. "Hepsi bu
7"
mu-
Sonea, Dorrien'e Güney Geçidi'ndeki İchani'den bahset-
me|< için ağzını açtı ama sonra Dorrien'in bunu
araştırmak
için dağlara gidebileceğini fark etti. İchani onu öldürürdü.
Cümleleri geri yuttu.
"En azından bugün burada dinlenmemize izin ver," diye
rica etti. "Çok yorulduk."
Dorrien'in gözleri Akkarin'e kaydı ve kısıldı, sonra omzu-
nun üzerinden diğer atlılara baktı.
"Gaden, Forren. Lonca atlarınızı bir günlüğüne ödünç
alabilir mi?"
Sonea, Dorrien'in atının böğrünün yanından adamlara
baktı. Adamlar birbirilerine baktılar, sonra iki tanesi attan
indi.
"Size Kyralia'da bir gün değil bir saat bile verecek yetki-
ye sahip değilim," dedi Dorrien dimdik bir şekilde. Bu sıra-
da adamlar atları öne getirdiler. "Size Geçit'e kadar eşlik
e-
deceğim."
Akkarin'in gözleri tehlikeli bir şekilde yanmaya başladı.
Sonea, Akkarin'in gerildiğini hissetti. Kolundaki tutuşunu
sıkılaştırdı.
— Hayır! Bırak yolda onunla konuşayım. Beni dinle-
yecektir.
Akkarin dönüp Sonea'yı süzdü, yüzünde kuşkulu bir
ifade vardı. Sonea yüzünün kızardığını hissetti.
— Bir zamanlar neredeyse aramızda bir şeyler
oluyordu.
Sanırım sen beni alıp götürdüğün için kızgın.
159

TRUDİ CANAVAN
Akkarin'in kaşları kalktı. Dorrien'i dikkatle süzdü.
— Gerçekten mi? O zaman ne yapabileceğine bak. Ama
çok uzun sürmesin.
Adamlardan biri yaklaşırken Akkarin öne çıkıp kendisine
uzatılan yuları aldı. Adam büzülerek geriye kaçtı ve
tedirgin
bir şekilde Dorrien'e baktı. Akkarin eyere tırmanırken genç
büyücü hiçbir şey söylemedi. Sonea diğer ata yaklaşıp bir
şekilde binmeyi başardı. Akkarin, Dorrien'e döndü.
"Önden buyur," dedi Şifacı.
Sonea'nın atı, Akkarin atını çevirip ilerlemeye başlayınca
peşinden gitti. Tek sıra halinde ilerlemeye başladılar,
böyle-
ce özel konuşmalar yapılamayacaktı. Sonea orman
boyunca
Dorrien'in gözlerini sırtında hissetti.
Yola ulaştıklarında Sonea yuları çekerek atını yavaşlattı.
Dorrien'le yan yana geldiğinde Şifacı'ya baktı ama bir anda
aklına söyleyecek hiçbir şey gelmedi. Dorrien'i daha da
fazla kızdırma riski çok fazlaydı.
Lonca'da onunla geçirdiği günleri düşündü. Üzerinden
çok uzun zaman geçmiş gibiydi. Dorrien bir gün ilgisini
tek-
rar elde edebileceğini mi ummuştu? Hiçbir söz vermemiş
olmasına rağmen bir anda suçluluk hissetti. Kalbi
Akkarin'e
aitti. Dorrien'e asla bu kadar güçlü duygular beslememişti.
"Rothen bana ilk söylediğinde ona inanmamıştım," diye
mırıldandı Dorrien.
Sonea dönüp Şifacı'ya baktı, sessizliği onun bozmasına
şaşırmıştı.
Dorrien, Akkarin'i izliyordu. "Hâlâ inanamıyorum." Kaş-
ları çatıldı. "Bir keresinde Akkarin'in senin gardiyanlığını
alma sebeplerini söylemişti. Neden aramıza mesafe
koydu-
160

Yüce Lord-Kara Büyücüler


»unu anlamıştım. Senin ne kadar mutsuz olduğunu
görece-
ğimi ve sorular sormaya başlayacağımı düşündün." Sonea'
ya baktı. "Sebebi buydu değil mi?"
Sonea başıyla onayladı.
"Ne oldu? Seni nasıl bize karşı çevirdi?"
Sonea yine suçluluk hissetti. "Yaklaşık... iki ay önce
onunla şehre gitmemi istedi. Gitmek istememiştim ama
bu-
nun Lonca'nm ona karşı kullanabileceği bir şeyler
öğrenmek
için iyi bir fırsat olduğunu fark ettim. Beni, bir adamı -
Sacha-
kalı bir adamı- görmeye götürdü ve bana adamın zihnini
na-
sıl okuyabileceğimi öğretti. Adamın zihninde gördüklerim
sadece gerçek olabilirdi."
"Emin misin? Eğer adam gerçek olmayan şeylere
inanmış
ise sen de..."
"Ben aptal değilim Dorrien." Sonea bakışlarını sabit
tuttu.
"O adamın hatıraları sahte olamazdı."
Dorrien kaşlarını çattı. "Devam et."
"Bir kez bu İchaniler'i ve liderlerinin istila için müttefik
toplaması için tek ihtiyacının Lonca'nm zayıf olduğunu
ispatlaması olduğunu öğrenince durup bütün işi Akkarin'in
yapmasına izin veremezdim. Ona katılmama izin vermesini
istedim... hayır bu konuda ısrar ettim."
"Ama... kara büyü Sonea. Böyle bir şeyi nasıl öğre-
nebilirsin?"
"Kolay bir karar değildi. Çok büyük bir sorumluluk oldu-
ğunu biliyordum, aynı zamanda büyük de bir riskti. Ama
İchaniler saldırırsa Lonca yok olabilir. Böyle bir durumda
ben de ölmüş olurum."
Dorrien sanki kötü bir şey koklamış gibi burnunu büktü.
161

TRUDİ CANAVAN
"Ama kara büyünün kendisi kötü."
Sonea başını iki yana salladı. "Eski Lonca böyle düşün-
müyormuş. Ben de buna inandığımdan emin değilim. Ama
yine de Lonca'nın tekrar kullanmaya başlamasını istemem.
Fergun veya Regin'in böyle bir güce sahip olduğunu düşü-
nüyorum da..." ürperdi. "Hiç de iyi bir fikir değil."
"Ama kendini bu güce layık buluyorsun öyle mi?"
Sonea kaşlarını çattı. Bu soru onun da canını sıkıyordu.
"Bilmiyorum. Öyle olduğumu umuyorum."
"Kara büyüyü birini öldürmek için kullandığını kabul
ettin."
"Evet." Sonea içini çekti. "Gerçekten böyle bir şeyi sade-
ce kendimi güçlendirmek için yapabileceğime inanıyor
musun? Yoksa iyi bir sebebim olabileceğini mi düşünüyor-
sun?"
Dorrien ileriye baktı, Akkarin'e. "Bilmiyorum."
"Ama Akkarin'in güç için öldüreceğine inanıyorsun değil
mi?"
"Evet," diye kabul etti Dorrien. "Daha önce birçok kez
öldürdüğünü kabul etti."
"Eğer bunu yapmasaydı halen Sachaka'da bir köle olur-
du -ya da çoktan ölmüş olurdu- ve Lonca'da yıllar önce
isti-
la edilmiş olurdu."
"Tabi doğruyu söylüyorsa."
"Doğru söylüyor."
Dorrien başını iki yana salladı ve bakışlarını ormana doğ-
ru çevirdi.
"Dorrien, Lonca'ya İchaniler'in geldiğini söylemelisin,"
diye ısrar etti Sonea. "Ve bırak dağların bu kısmında
kalalım.
162

Yüce Lord-Kara Büyücüler


jrhaniler dün gece bu tarafa geçtiğimizi biliyorlar. Eğer
geri
dönersek öldürüleceğiz."
Dorrien dönüp Sonea'ya baktı, yüzündeki ifade korku ile
inanmazlık arasında gidip geliyordu.
Aniden bir siluet önlerinde, yola adım attı.
Sonea içgüdüsel hareket etti ama Dorrien'le kendi etrafı-
na ördüğü kalkan yoğun bir güçvuruşu karşısında
parçalan-
dı. Geriye doğru uçtuğunu fark etti, sonra yer
ciğerlerindeki
bütün havayı boşalttı. Yakınlarda bir yerden Dorrien'in küf-
rettiğini duydu, sonra başının yakınlarında nallar yeri
dövünce bir kalkan daha yarattı. Önce tiz bir kişneme
ardın-
dan da kaçan atların toynaklarının yeri dövüş sesi geldi.
Ayağa kalk, dedi kendine. Ayağa kalk ve Akkarin'i bul.
Dönüp ayağa kalktı. Gözünün ucuyla Dorrien'in yakının-
da çömelmiş olduğunu gördü. Akkarin birkaç adım ötede
duruyordu.
Onunla Akkarin arasında ise Parika vardı.
Sonea midesinin korkuyla büzüldüğünü hissetti. Akkarin
bir İchani'yle dövüşebilecek kadar güçlü değildi. Kendisi
yardım etse de pek bir şey değişmezdi ve Dorrien de pek
işe
yaramazdı.
Akkarin, İchani'ye saldırırken havada bir parlama oldu.
Parika güçlü saldırılarla karşılık verdi.
"Sonea."
Sonea, Dorrien'in yanına geldiğini gördü.
"Bu bir İchani mi?"
"Evet. Adı Parika. Şimdi bana inanıyor musun?"
Dorrien cevap vermedi. Sonea Dorrien'in bileğini yaka-
ladı.
163

TRUDİ CANAVAN
— Akkarin onunla savaşacak kadar güçlü değil. Yardım
etmeliyiz.
— Pekala. Ama söylediğin kişi olduğundan emin olana
dek kimseyi öldürmeyeceğim.
Beraber saldırdılar, İchani'nin kalkanını dövüyorlardı.
İchani durakladı, sonra omzunun üzerinden baktı. Bakışları
Dorrien'in üzerine geldiğinde kibirle dudak büktü. Sonra
bakışları Sonea'ya kaydı ve dudak büküşü kötü niyetli bir
sırıtışa dönüştü. Akkarin'e arkasını dönüp Sonea'ya doğru
ilerlemeye başladı.
Sonea gerilemeye başladı. Vuruş üstüne vuruş gönde-
riyordu ama Parika ilerlemeye devam ediyordu.
Dorrien'den
parlak vuruşlar fırlıyordu ama onun çabaları da bir işe
yarı-
yormuş gibi gözükmüyordu. Akkarin, Parika'nm kalkanını
dövmeye devam etti ama İchani onu da umursamadı.
Dorrien, Sonea'dan uzaklaşmaya baladı ve Sonea genç
büyücünün Parika'nm dikkatini kendi üzerine çekmeye
çalıştığını fark etti. İchani, Dorrien'le hiç ilgilenmedi. Pari-
ka'nm vuruşları gittikçe güçlenirken Sonea onun kendisini
geriye doğru sürmesine izin verdi.
Düşün, dedi kendine. Bir yolu olmalı. Lord Yikmo'nun
derslerini hatırla.
Parika'nm kalkanına her yönden saldırdı ve kalkanın her
yönde ayni derecede kuvvetli olduğunu gördü. Derslerde
kullanmış olduğu bütün sahte saldırıları, hileleri düşündü
ama o saldırıların çoğu rakibin kalkanını zayıflatarak gücü-
nü idareli kullanması üzerine kuruluydu. Tek yapabileceği
Parika'nm daha fazla güç harcamasını sağlamak olurdu.
Sonra Dorrien birden onunla İchani arasına girdi.
164

Yüce Lord-Kara Büyücüler


rika'nın yüzü karardı. Durup Şifacı'ya birkaç güçvuruşu
önderdi. Dorrien geriye doğru sendeledi, kalkanı dalgala-
nıyordu. Sonea ileriye atılarak kalkanını onu da içine
alacak
şekilde genişletti. Fakat bunu yaparken kendi gücünün de
gittikçe azaldığını fark etti. Dorrien kolunu yakaladı.
— Çok güçlü!
— Evet ve bunu daha fazla sürdüremem.
— Uzaklaşmalıyız. Elini tutup onu yolun aşağısına doğru
çekti.
— Ama Akkarin...
— Yeterince iyi. Yapabileceğimiz başka bir şey yok.
— Yeterince güçlü değil.
— O zaman mahvolduk.
Başka bir vuruş Sonea'yı sarstı. Dorrien'in kendini
sürük-
lemesine izin verdi. Bir sonraki saldırı onları kuvvetli bir
şe-
kilde ittirdi. Daha fazla güç için kaynağına uzandı ve
bunun
son gücü olduğunu biliyordu.
Bir sonraki saldırı kalkanını parçaladığında inledi.
Omzunun üzerinden geriye bakınca Parika'nın kendisine
doğru uzun adımlarla geldiğini gördü. Akkarin hızla arka-
sından geliyordu. Koşmaya başladı.
Sonra yan tarafına bir şey çarptı. Ciğerlerindeki havanın
boşaldığını ve yerin omzuna büyük bir güçle çarptığını his-
setti. Bir anlığına sırt üstü yatmaktan başka bir şey
yapama-
dı, bu iki vuruştan dolayı sersemlemişti. Sonra kendini dir-
sekleri üzerinde doğrulmaya zorladı.
Dorrien birkaç adım ötede yatıyordu. Hareketsiz ve sol-
gun gözüküyordu. Sonea dehşetle ayağa kalkmaya çalıştı
ama başka bir vuruş onu tekrar yere serdi. Bir kalkanın
üze-
165

TRUDİ CANAVAN
rinden geçtiğini hissetti ve kalbi donup kaldı. Bir el kolu
yakaladı ve Sonea'yı dizlerinin üzerine kaldırdı. Parika
yukarıdan ona bakıyordu, dudakları zalim bir gülümseme
ile kıvrılmıştı. Sonea bu bakışlara dehşet ve inanamazlıkla
karşılık verdi.
Böyle bitemez.
İchani'nin kalkanı ardı ardına çarpan saldırılarla titriyor-
du. Sonea, Akkarin'in yüzünde korkunç bir ifade ile birkaç
adım ötede durduğunu gördü. İchani tutuşunu Sonea'nın
bileğine kaydırdı ve diğer eliyle ceketinin içine uzandı.
Sonea kavisli bıçağı gördüğünde zihni dehşet yüzünden
boşaldı. Yararsızca çırpındı. Sonra bıçağın teninde açtığı
kesiğin acısı bir anıyı canlandırdı.
"Kendine Şifa ver," dedi Akkarin. "Her zaman gecikme-
den kendine Şifa ver. Yarı iyileşmiş kesikler bile kalkanın-
daki bir boşluktur."
Gücü kalmamıştı ama hayatta olduğu sürece her zaman
küçük bir enerji kalmış olurdu. Ve böyle küçük bir kesiğe
Şifa vermek...işte!
Parika durdu. Sonea'nın koluna bakıyordu. Bıçak yavaş-
ça yaklaşıp tekrar tene değdi. Sonea iradesini odakladı ve;
acının azaldığını hissetti. İchani'nin gözleri büyüdü. Tekrar
k'esti, bu kez daha derin; ve yara gözlerinin önünde
kapanır-
ken şaşkınlığını belirten bir ses çıkardı.
Şifa vermeyi bilmiyorlar. Sonea anlık bir zafer duygusu
hissetti ama bu da hemen soldu. Kendine sonsuza dek Şifa
veremezdi. Eninde sonunda bunun için bile aşırı tükenmiş
hale gelecekti.
Ama belki de bunu kendi avantajına kullanmasının bir
166

Yüce Lord-Kara Büyücüler


y0|u olabilirdi.
Elbette vardı.
Parika bileğini tutuyordu. Ten teması. Bu onu Sonea'nın
Sifa'sına karşılık en az Sonea'yı kara büyüye karşı savun-
masız yaptığı kadar savunmasız yapıyordu. Sonea
gözlerini
kapatarak zihnini Parika'nın koluna gönderdi. Başka bir
ke-
siğin acısını hissedince neredeyse konsantrasyonunu
kaybe-
diyordu. Kendine Şifa vermek için bir an duraklayıp zihnini
Parika'nın vücudunda daha da derinlere gönderdi.
Omzuna.
Oradan da göğsüne. Bir kesik daha hissetti...
İşte orada, diye düşündü zaferle. Kalbi. Son gücüyle
kalbi
tutup büktü.
İchani yarı çığlık yarı boğulma benzeri bir ses çıkardı.
Sonea geriye doğru düştü ve Parika göğsünü tutup
dizlerinin
üzerine çökerken geriye doğru yuvarlanarak kaçmaya
çalış-
tı.
Parika donup kalmıştı. Ölümün kıyısındaydı. Sonea, Pari-
ka'nın yüzü morarırken büyülenmiş gibi donup kalmış, izli-
yordu.
"Uzaklaş ondan!"
Sonea, Akkarin'in bağırışıyla irkildi. Akkarin öne atılıp
İchani'nin bıçağını düşürdüğü yerden kaptı. Bir bilek hare-
keti ile adamın ensesine bir kesik açtı ve boş elini yaraya
da-
yadı.
Akkarin'in ne yaptığını gören Sonea rahatladı. Akkarin,
Parika'nın kalan gücünü alabilirdi. İchani nasıl olsa ölecek-
ti ve hâlâ oldukça fazla gücü kalmış olabilirdi...
Sonea birden bire Akkarin'in söylemiş olduğunun önemi-
ni anladı. Eğer Parika vücudunda hâlâ büyü varken ölürse
167

TRUDİ CANAVAN
bu güç vücudunu yok edecek, hatta etrafındaki her şeyi
<je
havaya uçuracaktı. Sonea sarsak bir şekilde ayağa kalkıp
geriledi.
Akkarin bir süre sonra ayağa kalktı. Bıçağı atıp
Parika'nın
yere yığılmasına izin verdi. Aniden Sonea'ya sıkıca sarılıp
ciğerlerindeki havayı boşalttı.
"Seni kaybettiğimi sandım," diye fısıldadı boğuk bir
sesle.
Derin, titreyen bir nefes aldı. "Parika ortaya çıkar çıkmaz
kaçmalıydın."
Sonea kendini tükenmiş, vücudunu da çürükler içerisin-
deymiş gibi hissediyordu. Vücuduna Akkarin'den gelen Şifa
büyüsü yayıldı ve gücünün yerine geldiğini hissetti. "Sana
söyledim. Seni terk etmeyeceğim. Eğer öleceksek, beraber
öleceğiz."
Akkarin biraz geriye çekilip Sonea'ya baktı. "Bu gurur
okşayıcı ama ya Dorrien?"
"Dorrien!"
Akkarin hafif bir küfür edip birkaç adım ötede yatan
Dorrien'e bakmak için döndü. Hızla Şifacı'nın yanına gitti-
ler. Dorrien'in gözleri açıktı ve acıyla donuklaşmıştı.
Akkarin elini Şifacı'nın başına koydu.
"Kötü yaralanmışsın," dedi. "Hareketsiz yat."
Dorrien'in gözleri Akkarin'e kaydı. "Gücünü harcama,"
diye fısıldadı.
"Saçmalama," diye karşılık verdi Akkarin.
"Ama..."
"Gözlerini kapayıp bana yardım et," dedi Akkarin sertçe.
"Bu disiplini benden daha iyi biliyorsun."
"Ama..."
168

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Hayattayken daha çok işime yararsın Dorrien," dedi
Akkarin sert bir şekilde, sesinde bir emir tınısı vardı. "Çok
ctiyorsan daha sonra harcadığım gücü yenilersin."
Dorrien'in gözleri Akkarin'in ne kast ettiğini anlayınca
büyüdü.
"Oh." Dorrien durdu, sonra Sonea'ya baktı. "Sachaka-
lı'ya ne oldu?"
Sonea yüzünün yandığını hissetti. Şifa gücünü birini
öldürmek için kullanmak bu disiplini kötüye kullanmanın
büyük bir örneğiydi.
"Öldü. Sonra anlatırım."
Dorrien gözlerini kapattı. Şifacı'yı dikkatle izleyen Sonea
yüzüne yavaş yavaş renk geldiğini gördü.
"Tahmin edeyim," dedi Akkarin kısık sesle. "Kalbini dur-
durdun."
Sonea başını kaldırdığında Akkarin'in kendisini izlediğini
gördü. Başıyla Dorrien'i işaret etti. "Artık bütün Şifa'yı o
ve-
riyor. Ben sadece güç veriyorum." Sachakalı'ya doğru
baktı.
"Doğru tahmin ettim mi?"
Sonea, Dorrien'e baktı, sonra başıyla onayladı.
"Parika'nın Kyralia'ya girmeyeceğini söylemiştin."
Akkarin kaşlarını çattı. "Belki de kölelerinin ölümünün
intikamını almak istedi. Güçlü köleler nadir bulunur; ki bir
tanesi öldürülür veya çalınırsa İchaniler oldukça öfkelenir.
Şampiyon bir atı kaybetmek gibidir. Yine de neden bu
sıkın-
tıya girdiğini anlamadım. Biz buraya geleli saatler oldu ve
yoldan çıktıktan sonra bizi bulmasının zor olacağını biliyor
olmalıydı."
Dorrien kıpırdayıp gözlerini açtı. "Bu yeterli," dedi. "Kü-
169

TRUDİ CANAVAN
çük parçalara ayrılıp tekrar birleştirilmiş gibi hissediyorum
ama yaşayacağım."
Büyük bir dikkatle dirseklerinin üzerine kalktı. Gözleri
ölü İchani'ye kaydı. Vücudunda bir ürperti dolaştı ve Akka-
rin'e baktı.
"Artık sana inanıyorum. Ne yapmamı istiyorsun;1"
"Geçit'ten uzaklaş." Akkarin Dorrien'in ayağa kalkması-
na yardım etti. "Ve Lonca'ya bir uyarı gönder. Sende
hiç..."
— Lorlen!
— Makin?
— Yabancılar Hisar'a saldırıyor!
Sonea, Akkarin'e baktı. Akkarin, Sonea'nın bakışlarını
karşılık verdi. Sonea'nın zihninde yolun yukarıdan görülen
bir görüntüsü çaktı. Bunun Hisar'ın Sachaka tarafındaki
yolunun bir görüntüsü olduğunu anladı. Parika gibi
giyinmiş
birkaç adam ve kadın yan yana duruyorlardı. Hava saldırı-
larıyla parıldıyordu.
"Uyarı için çok geç," diye mırıldandı Dorrien. "Artık
buradalar."
170

Bölüm 10
istila Başlıyor
Cery kalabalıkta etrafına baktığında küçük bir kıskançlık
hissetti. Bölgeleri Pazar'ı da kapsayan iki hırsız; Şevli ve
Lirnek, çok zengin kişilerdi ve bugün bunun sebebini gör-
mek zor değildi. Parlak güneş ışığı müşterilerle pazarcılar
arasında el değiştiren para selinin üzerinde parlıyordu ve
bu
gelirin çeşitli hizmetler karşılığında vergi olarak ödenen
ufak
kısmı bile kısa sürede bir servet kazanmaya yeterdi.
Bir garson masaya yaklaşıp iki maşrapa bıraktı. Savara
kendi maşrapasından bir yudum aldı, gözlerini kapattı ve
içini çekti.
"Burada gerçekten iyi raka yapılıyor," dedi. "Neredeyse
bizimki kadar iyi."
Cery gülümsedi. "O zaman Sachaka'dan bir miktar raka
getirtmeliyim."
Savara bir kaşını uyarıcı bir şekilde kaldırdı. "Bu sana
çok
pahalıya patlar. Tüccarların çoğu çorak topraklardan
geçme
riskine girmez."
"Girmez mi? Neden?"
Savara etraflarını işaret etti. "Benim ülkemde buna ben-
zer bir şey yok. Pazar bulamazsın. Her Ashaki'nin yüzlerce
kölesi vardır..."
171

TRUDİ CANAVAN
"Ashaki?
"Güçlü, özgür kişiler. Köleler ihtiyaçları olan hemen
hemen her şeyi karşılarlar. Topraklarla ilgilenirler, giysi ve
yemek yaparlar, temizlerler, eğlendirirler; yani Ashaki'nin
neredeyse bütün ihtiyaçlarını karşılarlar. Eğer bir kölenin
özel bir yeteneği varsa, örneğin güzel çömlekler yapmak
ya
da Ashaki'nin bir madeni varsa veya ihtiyacından fazla
tahıl
üretiyorsa diğer Ashakiler'le ticaret yapar."
"O zaman tüccarlar neden ülkene gitme zahmetine kat-
lanıyor?"
"Eğer bir alıcı bulabilirlerse büyük karlar elde edebilirler.
Çoğunlukla lüks eşyalar satarlar."
Cery yandaki tezgahta duran kumaşa baktı. Bu kumaş,
zanaatkarlardan biri kumaşı parlıyormuş gibi göstermenin
yolunu keşfedince geçen sene ortaya çıkmıştı. "Görünüşe
göre Sachakalılar'ın bir şeyi yapmak için daha iyi bir yol
bulmasının hiçbir yararı olmuyor."
"Hayır ama bir köle hırslıysa veya ödül istiyorsa faydası
oluyor. Alışılmışın dışında ve güzel bir şey yaratarak ilgi
çekebilir."
"O zaman sadece güzel olan şeylerde ilerleme yaşanı-
yor."
Savara başını iki yana salladı. "Basit ürünleri üretme
yol-
ları da eğer karmaşık değillerse gelişiyor. Bir köle, efendisi
isterse ve başaramazsa onu cezalandırılacaksa raka topla-
manın daha hızlı bir yolunu bulabilir."
Cery kaşlarını çattı. "Bizim yolumuzu tercih ediyorum.
Açgözlülük veya bir aile beslemek zorunda olmak, birinin
daha hızlı ve daha akıllıca çalışmasını
sağlayabiliyorsa
172

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ceZalandırmaya ne gerek var?"
Savara hafifçe güldü. "Senin konumundaki birine göre
leinç bir bakış açısı." Sonra ciddileşti. "Ben de sizin yönte-
minizin daha iyi olduğunu düşünüyorum. Rakam
içmeyecek
misin?"
Cery başını iki yana salladı.
"Birinin seni tanıyıp içine zehir karıştırmış olmasından mı
endişe ediyorsun?"
Cery omzunu silkti.
"Neyse, soğudu zaten." Savara ayağa kalktı. "Haydi
gide-
lim."
Tezgah sırası boyunca yürümeye başladılar. Savara
kava-
nozlar ve şişelerle dolu olan son tezgahın önünde durdu.
"Bu nedir?"
Eline almış olduğu kabın içinde yeşil bir sıvıda yüzen iki
şevli vardı.
"Hazzın kapılarının anahtarı," diye cevap verdi tezgahın
sahibi. "Bir yudum alırsanız bir savaşçı kadar güçlü olur-
sunuz." Sesi alçaldı. "İki yudum alırsanız bir gün bir gece
boyunca süren bir zevkin kucağına düşersiniz. Üç yudum
alırsanız rüyalarınız..."
"Günlerce süren kabuslara dönüşür," diye bitirdi Cery.
Kabı Savara'nın elinden alıp tezgaha geri koydu. "Bana
bunun için... Savara?"
Savara'nın gözleri uzaklara dalmıştı, yüzü ise bir anda
solmuştu.
"Başladı," dedi. Bunu o kadar alçak sesle söylemişti ki
Cery zorlukla duyabildi, "ichaniler şu anda Hisar'a saldırı-
yor."
173
TRUDİ CANAVAN
Cery omurgasında bir ürperti dolaştığını hissetti. Sava-
ra'yı kolundan tutup çevredekiler konuşmalarını
duyarnasın
diye tezgahtan uzaklaştırdı.
"Olanları görebiliyor musun?"
"Evet," dedi Savara. "Oradaki Lonca büyücüleri zihinsel
görüntüler gönderiyorlar." Bir an durdu ve gözleri pazarın
ötesine odaklandı. "İlk kapı düştü. Sessiz bir yere gidebilir
miyiz? Rahatça izleyebilmek istiyorum. Yakınlarda bir yer
olursa iyi olur."
Cery, Gol'e bakındı ve iri adamın yakınlarında pachi
yediğini gördü. Hızla Hırsızlar'ın işaret dilinde bir sinyal
verdi. Gol başıyla onaylayıp Marina'ya doğru ilerlemeye
başladı.
"Harika bir yerim var," dedi Cery. "Beğeneceğini düşü-
nüyorum. Daha önce hiçbir tekneye bindin mi?"
"Bir teknen mi var?" Savara gülümsedi. "Elbette bir tek-
nen var."
Sekiz zengin giyimli erkek ve kadının yukarıdan bakan
biri tarafından gönderilen görüntüsü bir anda Dannyl'in
zih-
ninde çaktı. Her biri görüntüyü gönderen Lord Makin'in
öte-
sindeki bir noktaya saldırıyordu.
Sahne, saldırganlardan onların birkaç yüz adım arka-
sında duran bir grup kadın ve erkeğe döndü. Basit, yıpran-
mış giysiler giyiyorlardı ve bazıları küçük, limek benzeri
hayvanlara takılı tasmalara bağlı ipler tutuyorlardı.
Bu insanlar Akkarin'in bahsetmiş olduğu köleler mi? diye
174

Yüce Lord-Kara Büyücüler


düşündü Dannyl.
Sahne bulanıklaştı ve sonra tekrar saldırganlar gözüktü.
Hisar'a saldırmayı kesmiş dikkatle yaklaşıyorlardı.
__ Yüzbaşı ilk kapının düştüğünü söyledi. Sachakalılar
Hisar'a doğru ilerliyor. Onları karşılamak için aşağı iniyo-
ruz.
? Makin'in çağrısını izleyen sürede görüntüler
gelmeyi
kesti ve Dannyl tekrar bulunduğu yeri algıladı. Odada
etra-
fına bakındı. Son bir saattir Simya Araştırmaları Başı Lord
Peakin ile Gözetleme Kulesi yapımını önermiş olan Lord
Davin arasındaki bir tartışmayı dinliyordu, ikili şimdi bir-
birilerine dehşetle bakıyordu, tartışmalarını tamamen
unut-
muşlardı.
— Pozisyon aldık, diye bildirdi Makin. Şimdi iç kapıya
saldırıyorlar.
Bu sözlerin ardından gelen görüntü taş bir duvarla kapa-
tılmış karanlık bir koridora aitti. Koridor iki kez çarpma
sesiyle çınladı. Makin ve yanındaki Savaşçılar bir kalkanı
hazır tutuyorlardı.
Birden duvar içeriye doğru patladı. Kalkana moloz yağdı,
ardından ortalığı bir toz bulutu kapladı. Pusun arasından
sal-
dırılar geldi, ardından başka bir patlama koridoru sarstı.
— Sachakalılar'a sahte bir kapının altından saldırdık,
diye açıkladı Makin.
Sonra karma karışık görüntüler geldi. Kalkanın önündeki
toz bulutunun içinde ışık parlamaları oldu; fakat herhangi
bir şey görülmedi. Ardından bulutun içinde bir gölge belirdi
ve Savaşçılar'm kalkanına yapılan saldırı devam etti. İki
büyücü geriye doğru sendeledi, tükendikleri açıkça
belliydi.
175

TRUDİ C/^NAVAN
— Geri çekilin. Kapıya doğru.
Savaşçılar aceleyle bir çift metal kapıya doğru gerilediler
Makin büyü kullanarak duvarlardan büyük parçalar söküp
kapıların arkasına yığdı.
— Rapor verin, diye emretti Makin.
Karmakarışık görüntüler ve mesajlar geldi.
— Büyük bir kısmımız öldü... beş... hayır altı ceset görü-
yorum ve...
— Hisar'ın içindeler! Dannyl'in zihninde bir menteşeden
sarkan bir kapının görüntüsü çaktı ardından bir koridorda
ona doğru saldırarak ilerleyen bir İchani'nin görüntüsü.
— Kaçın!
— Geri dönün! Sıkıştım!
Toz bulutunun içinden eller uzandı, birinde kavisli bir
bıçak vardı. Güçlü bir panik hissi bastırdı... ardından hiçbir
şey.
Savaşçılar'ın Lonca'daki aileleri ve arkadaşları zihinsel
iletişim yasağını umursamayıp onlara seslenmeye başladı.
Birden bire zihinsel seslerden oluşan bir gürültü başladı.
— Lütfen sessiz olun! dedi Balkan paniğin üzerinden.
Onları duyamazsam-onlara yardım edemem. Makin!1
Metal kapıların görüntüsü diğer büyücülerin iletişimini
kesti. Kapılar kırmızı bir şekilde parlıyor, koridoru ısıyla
dol-
duruyorlardh. Yavaşça kapıların ortası erimeye başladı.
— Geriye, diye emretti Makin. Duvarın arkasına.
Bırakın
güçlerini harcasınlar.
Savaşçılar hızla yolu yarı yarıya kapatan duvarın arkası-
na çekildiler. Duvarın arkasında tekrar toplandılar. Duvar
yavaşça hareket etmeye başladı. Kayarak duvardaki bir
boş-
176

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"a oturdu. Duvarın içerisindeki bir mekanizma yerine
otu-
rurken boğuk bir ses duyuldu.
Büyücüler beklemeye başladılar.
Eğer bunu da geçerlerse, diye gönderdi Makin.
Onlara
elimizdeki her şeyle saldıracağız.
Diğer büyücülerden gelen zihinsel çağrılar koridordaki
gergin bekleyişi kesti. Dannyl, Hisar'da kalan üç büyücü
birer birer öldürülürken irkildi.
Ardından, hiçbir uyarı olmadan taş duvar patladı.
Savaşçılar güçlerini korumak için kalkanlarını indirmişlerdi.
Makin'in iletişimi bir şey şakağına çarpınca dalgalandı ama
kendisine bir miktar Şifa verince tekrar düzeldi. Kalkan
örmüş olanlara katıldı ve etrafına baktığında iki
Savaşçı'nın
daha yerde yattığını gördü.
Kalkanlarını döven saldırı öncekinden zayıf değildi.
Savaşçılar birer birer tükenirken sendeleyerek geri
çekildiler.
Makin kendi gücü tükenirken büyük bir korkuya kapıldı.
Kalkan parçalandı ve iki büyücü daha saldırılarla yere yığıl-
dı.
— Oradan uzaklasın, dedi Balkan. Yapabileceğiniz her
şeyi yaptınız.
Toz bulutunun içinden figürler çıktı. En öndeki Sa-
vaşçı'ya ulaştığında Makin kenara çekildi. Adam, Makin'e
umursamaz bir bakış atıp yürümeye devam etti.
— Eğer muhafızlar emirlere uyduysa ilk kapı
düştüğünde
son kapının kapatılmış olması lazım, diye gönderdi Makin.
Öndeki Sachakalı kapının önünde durdu. Altı Sachakalı
daha Makin'in yanında geçerek ilkinin yanında durdular.
Kapıyı söküp açmak için bir saldırıları yetti. Sachakalılar
177

TRUDİ CANAVAN
dışarıya, gün ışığına çıktılar.
"Kyralia'ya hoş geldiniz," dedi lider, yandaşlarına baka
rak. Sonra dönüp koridoru süzdü. Gözleri Makin'e kilitlen-
di. "Sen... Bunu gönderen sensin."
Cörünmez bir güç Makin'i öne doğru itti.
Dannyl
Makin'in korkusunu hissetti, ardından iletişim aniden kesil-
di.
Dannyl gözlerini kırpıştırıp kendini tekrar odaya bakar-
ken buldu. Peakin bir koltuğa doğru sendeleyip çöktü.
"Doğru," dedi nefesi kesilmiş bir şekilde. "Akkarin doğru
söylüyordu." Bir kağıdın buruşma sesi geldi. Dannyl,
Davin'e baktı. Büyücü elindeki kıvrılmış plana bakıyordu.
Tam ortasında, planı tuttuğu yerde korkunç bir buruşuk
vardı. Planı açıp düzeltti ve tekrar yarı kırışık bir halde
kıvır-
dı.
Simyacı'nın gözündeki yaşları gören Dannyl başını çevir-
di. Davin yıllarca hava tahmin yöntemlerinin kabul
görmesi
için çabalamıştı. Artık Gözetleme Kulesi'ni yapmanın ne
an-
lamı vardı ki?
Dannyl pencereden baktı. Büyücüler ve çıraklar aşağıda,
bahçelerde tek başlarına ya da gruplar halinde heykeller
gibi
donup kalmışlardı. Sadece birkaç hizmetkar hareket
ediyor-
du, büyücülerin bu garip davranışı yüzünden hem kafaları
karışmış hem de gerilmişlerdi.
Sonra görme yeteneğine sahip olanlara Hisar'ın yeni bir
görüntüsü geldi.
, * **
178

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Makin'in gönderdiği görüntüler kesilince Lorlen kendini
Ikon demirlerini sıkarken buldu. Kalbi, Savaşçı'nın son
nında yaşadığı dehşet yüzünden deli gibi çarpıyordu.
"Yönetici?"
Lorlen, Kral'a doğru döndü. Adamın yüzü solmuştu ama
aynı zamanda öfke ve kararlılıkla sertleşmişti.
"Evet Majesteleri."
"Lord Balkan'ı çağır."
"Hemen Majesteleri."
Balkan Lorlen'in zihinsel çağrısına hemen cevap verdi.
— Kral, Saray'a gelmeni istiyor.
— Bunu tahmin etmiştim. Yoldayım zaten.
"Geliyor," dedi Lorlen.
Kral başıyla onayladı. Sonra dönüp Saray kulesine doğru
ilerlemeye başladı. Lorlen, Kral'ın peşinden ilerlemeye
baş-
ladı fakat Hisar'ın yeni bir görüntüsü zihnine dolunca
donup
kaldı. Boğazına batan sivri bir şey hissetti. Kendini
bulundu-
ğu yere dönmeye zorlayınca Kral'ın Danışmanları'nın elle-
rini boğazlarına koyduğunu gördü.
Kral üç büyücüye baktı.
"Ne oldu?"
"Lord Makin hâlâ hayatta," diye yanıtladı Lord Rolden.
Kral büyücünün elini tutup alnına bastırdı.
"Göster bana," diye emretti.
Makin'in gönderdiği görüntü yine Hisar'ın görüntüsüydü
ama bu sefer dışarıda bakıyordu. Basit giyimli Sachakalı-
lar'dan oluşan küçük bir grup aceleyle binadan çıkıyordu,
bazıları küçük, limek benzeri hayvanları tutuyordu.
Bir ses Makin'in kulağına fısıldadı.
179

TRUDİ CANAVAN
"Evet. Onlara şunu söyle. Ben..."
"Kariko! Bak ne buldum," diye seslendi bir kadın.
Bu ses Hisar'ın içinden gelmişti. Bir Lonca büyücüsü
sen-
deleyerek koridordan çıktı ve dizlerinin üzerine
düştü
Lorlen çıkanın Lord Fergun olduğunu görünce şaşkınlığa
düştü. Elbette, diye düşündü. Fergun'u oraya göndermiş-
tik...
Makin önce şaşkınlık, ardından da öfke hissetti. Saldırı o
kadar hızlı olmuştu ki gözden düşmüş büyücünün araların-
da olmadığını fark etmemişti.
Binadan parıldayan bir ceket giymiş bir kadın çıktı. Fer-
gun'un yanında durup Makin'e baktı.
"Yakışıklı değil mi?"
"Onu alamazsın Avala," dedi Makin'in kulağındaki ses.
"Ama o zayıf. Bir şeyler öğretme zahmetine girmelerine-
inanamıyorum. Herhalde su bile kaynatamıyordur."
"Hayır Avala. Zayıf olabilir ama hâlâ bilgi gönderebilir."
Kadın eğilip parmaklarını Fergun'un saçları arasından
geçirdi, sonra kafasını tutup geriye yatırdı.
"Kulaklarını kırabilirim. Bizi duyamaz.
"O güzel gözlerini de yakar mısın?"
Avala yüzünü buruşturdu. "Hayır. O zaman çok çirkin
olur."
"Öldür onu Avala. İmardin'de başka yakışıklı erkekler de
bulacaksın."
Avala somurttu, sonra da omzunu silkti. Bir bıçak çıkarıp
Fergun'un boğazında gezdirdi. Fergun'un gözleri bir anda
büyüdü ve kurtulmaya çalıştı; fakat çok zayıf olduğu belli
oluyordu. Avala bir elini kesiğin üzerine koyunca Fergun
bir
180

Yüce Lorcl-Kara Büyücüler


Ha çöktü. Bir süre sonra Avala, Fergun'u bıraktı ve Savaşçı
yereyığı|dl-
Avala, Fergun'un cesedinin üzerinden geçip Makin'e
klaştı, gözleri Makin'in arkasındaki Sachakalı'ya dikil-
mişti-
"Şimdi nereye?"
• "imardin," diye yanıtladı Kariko. Bıçak Makin'in boğazı-
na biraz daha sert bir şekilde bastırıldı. "Şimdi dinle büyü-
cü. Lonca'na yakında onları göreceğimi söyle. Eğer benim
için kapıları açarlarsa yaşamalarına izin verebilirim. En
azından bazılarının. Büyük bir hoş geldin istiyorum.
Hediyeler... Köleler... Altın..."
Bıçak hareket etti. Bir anlık bir acı oldu...
Lorlen zihni bir anda bulunduğu yere dönünce sende-
ledi. Az önce yirmi büyücüyü bir saatten kısa bir süre için-
de kaybettik. En iyi Savaşçılarımızdan yirmi tanesi...
"Oturun Yönetici."
Lorlen, Kral'a baktı. Kral'ın ses tonu beklenmedik ölçüde
nazikti. Lorlen kendisini bir koltuğa götürmelerine izin ver-
di. Kral ve Danışmanları iki yanına oturdular.
Hükümdar alnını ovuşturup içini çekti. "Akkarin'in hika-
yesinin doğru olduğunu bu şekilde öğrenmeyi hiç isteme;:
dim."
"Ben de," diye onayladı Lorlen. Savaşın anıları hala zih-
ninde çakıyordu.
"Bir seçim yapmak zorundayım," diye devam etti Kral.
"Ya bir veya daha fazla büyücünün kara büyü
öğrenmesine
izin vereceğim ya da Akkarin'den geri dönmesini isteyece-
ğim. Sen hangisini seçerdin Yönetici?"
181

TRUDİ CANAVAN
"Ben Akkarin'i çağırırdım," diye yanıtladı Lorlen.
"Neden?"
"Gerçeği söylediğini biliyoruz."
"Biliyor muyuz?" diye sordu Kral alçak sesle. "Bize ger-
çeğin sadece bir kısmını söylemiş olabilir. Bu büyücülerle
bir ittifak kurmuş olabilir."
"Durum bu olsa neden bize saldıracaklarına dair bir
uyarı göndersin?"
"Bizi kandırmak için. Birkaç gün içerisinde saldıracakla-
rını söylemişti, bugün değil."
Lorlen başıyla onayladı. "Yanılmış olabilir." Öne doğru
eğilip hükümdarın gözlerine baktı. "Akkarin'in onurlu biri
olduğuna inanıyorum. Eğer kendisinden istersek bize
yardım
ettikten sonra gidecektir. Neden kara büyüyü zaten bilen
biri varken içimizden birinden öğrenmesini isteyelim ki.
Öğ-
renecek olan kişiden daha sonra Lonca'yı terk etmesini
iste-
yemeyiz."
"Çünkü Akkarin'e güvenmiyorum."
Lorlen'in omuzları düştü. Buna bir şey diyemezdi.
"Bu konuyu Disiplin Başları ile de görüştüm," dedi Kral.
"Benimle aynı fikirdeler. Benim tercihim Lord Sarrin ama
Lonca'nın yerine karar vermeyeceğim. Bunu oylayın."
Kral ayağa kalkıp balkonun açık kapısına doğru ilerledi.
"Seçimimin bir sebebi daha var, pratik bir sebep," diye
devam etti. "Akkarin Sachaka'da. Buraya zamanında
yetişe-
meyebilir. Lord Sarin, Sonea'nm kara büyüyü dersleri ve
diğer etkinliklerinin zamanını almasına rağmen bir hafta
içinde öğrendiğine inanıyor. Eğer bir büyücü bütün zama-
nını bu konuya ayırırsa daha kısa sürede öğrenebilir.
Ben..."
182

'
Yüce Lord-Kara Büyücüler
kapl çalmca durdu "Girin."
Bir çocuk aceleyle içen girip bir dizi üzerine çöktü.
«Lord Balkan geldi Majesteleri."
Kral hafifçe başını eğdi ve çocuk aceleyle dışarı çıktı.
Balkan içeri girip Kral'ın önünde diz çöktü.
"Ayağa kalk." Kral vahşice gülümsedi. "Ziyaretinizin
zamanlaması çok iyi Lord Balkan."
"Benimle konuşmak isteyebileceğinizi düşündüm
Majesteleri," diye karşılık verdi Balkan ayağa kalkarken.
Lorlen'e bakıp başıyla kibarca selam verdi.
"Hisar'ın düştüğünü duydunuz mu?"
"Evet," diye yanıtladı Kral. "Bir büyücünün kara büyü
öğrenmesine izin verilmesine karar verdim. Lonca adayları
belirleyip oylama yapacak. Eğer Sachakalılar seçtiğiniz
büyücü kara büyü öğrenemeden İmardin'e bir tehdit
oluştu-
racak kadar yaklaşırlarsa Hisar'a göndermiş olduğunuz
des-
tek kuvveti onlara saldıracak."
Lorlen hükümdara baktı. O büyücüleri ölümlerine gön-
deriyordu. "Onlara burada ihtiyacımız var Majesteleri. Böy-
lece seçilen büyücü mümkün olduğunca çabuk güç toplay-
abilir."
"Onlara gecikmeye kesinlikle ihtiyacımız olduğundan
emin olana kadar saldırma emri vermeyeceksiniz." Kral,
Balkan'a döndü. "Düşmanı yavaşlatacak veya zayıflatacak
başka önerilerin var mı?"
Savaşçı başıyla onayladı. "Şehrin savunması bizim için
bir avantaj olacaktır. Sachakalılar'ın aşmak zorunda
olacağı
her engel güçlerinin birazını tüketecektir."
"Peki ya Muhafızlar? Onları kullanabilir miyiz?"
183

TRUDİ CANAVAN •
Balkan başını iki yana salladı. "Korkarım kolaylıkla bize
karşı çevrilebilirler."
Kral kaşlarını çattı. "Nasıl?"
"Potansiyel büyü yeteneğine sahip ve büyücü olmayan
herkes olası bir güç kaynağıdır. Büyücü olmayan herkesin
uzaklaştırılmasını öneririm."
"Belki de onları İmardin'den göndermeliyim."
Balkan bir süre durdu sonra başıyla onayladı. "Eğer
mümkünse..."
Kral hafifçe güldü. "Birkaç Sachakalı büyücünün İmar-
din'e saldırmak üzere olduğu haberi yayıldığı zaman şehir
ben bir şey söyleyemeden bomboş kalacaktır.
Muhafızlar'ın
düzeni sağlamalarını ve Marina'dan ayrılan her geminin
makul miktarda kişiyi taşıdığından emin olmakla görevlen-
direceğim sonra onları da yollayacağım. Başka bir önerin
var mı?"
Balkan başını iki yana salladı.
"Burada kal. Muhafızlar'la istihkam konusunu görüşmeni
istiyorum." Kral, Lorlen'e döndü. "Yönetici. Lonca'ya dönüp
kara büyücü seçimleri ile ilgilen. Bu kişi ne kadar çabuk
baş-
lar ise o kadar iyi hazırlanır.
"Elbette Majesteleri."
Lorlen ayağa kalktı, Kral'ın önünde diz çöktü ve sonra
odadan çıktı.
***
"Şimdi ne yapacaksın?"
Rothen, Kuzgun'a döndü. Casusun yüzünde sert bir ifade
184

Yüce Lord-Kara Büyücüler


vaıul-
"Bilmiyorum," diye itiraf etti Rothen. "Belli ki artık
Sachaka'ya gitmeme bile gerek yok."
"Ama İchaniler'in gerçekten var olup olmadığını bulmak
Sachaka'ya gitmenin tek sebebi değildi. Hâlâ Sonea'yı ara-
yabilirsin."
"Evet." Rothen kuzeydoğuya doğru baktı. "Ama Lonca'
nın... Kyralia'nın... bu Sachakalılar'la savaşmak için bütün
büyücülere ihtiyacı var. Sonea... Sonea'nın benim yardımı-
ma ihtiyacı olabilir ama ona yardım etmek Kyralia'yı
kurtar-
mayacak."
Kuzgun, Rothen'i sessizce ve beklentiyle izliyordu.
Rothen göğsünde bir ağrı hissetti, sanki kalbi aynı anda iki
farklı yöne doğru çekiliyordu.
İchaniler gerçek, diye düşündü. Akkarin yalan söylemi-
yordu. Sonea kandırılmış değil. Birden bire büyük bir
rahat-
lama hissetti, Sonea'nın verdiği kararlar doğru kararlar ol-
masa da iyi niyetle verilmiş kararlardı.
Sonea Sachaka'da... İchanjler ise burada... Belki de
Sonea şimdilik güvencededir. Eğer Lonca'ya yardım eder-
sem belki de dönecek bir evi olur.
"Kalacağım," dedi yüksek sesle, "imardin'e döneceğim."
Kuzgun başıyla onayladı. "Yük arabası ve içindekileri
Calia'da iki dinlenmiş atla değiştirebiliriz; tabi destek
kuvve-
ti hepsini almadıysa."
Destek kuvveti... Lord Yikmo ve diğerleri henüz Hisar'a
varmış olamazlardı. Büyük ihtimalle Lonca'nın geri
kalanına
katılmak için İmardin'e döneceklerdi.
"Ben de Calia'da bekleyip destek kuvvetine katılabi-
185

TRUDİ CANAVAN
lirim," dedi Rothen.
Casus hafifçe başını eğdi. "O zaman burada ayrılıyoruz
Sizinle çalışmak bir onurdu Lord Rothen."
Rothen solgun bir şekilde de olsa gülümsemeyi başardı
"Arkadaşlığınızdan ve derslerinizden çok keyif aldım
Kuzgun."
Casus, Rothen'in yorumuna kahkahayla güldü. "İyi yalan
söylüyorsunuz Lord Rothen." Sonra omzunu silkti. "Tabi
sizi
ben eğittim. Bu derslerin uygulamaya konulamayacak
olma-
sı çok yazık. Ama bir büyücü olarak eğitildiğiniz şeyi yap-
malısınız." Rothen'in gözlerinin içine baktı. "Kyralia'yı
savunmalısınız."
***
Oldukça küçük olan ev ağaçların arasından göründü-
ğünde Sonea, bunun da bir çiftçinin evi olduğunu düşündü
ama yoldan çıktıklarında Dorrien gururla binayı işaret etti.
"Evim."
Evin önünde atını durdurdu. Diğer atlılar Akkarin ve
Sonea atlarından inerken gergin bir şekilde onları
izliyorlar-
dı. Sonea atını adamlardan birine götürdü.
"Atınızı ödünç verdiğiniz için teşekkürler," dedi.
Adam dizginleri almadan önce Sonea'ya şüpheli bir
şekilde baktı. Sonea, Akkarin'in yanına dönüp Dorrien'in
adamlara teşekkür edip onarlı göndermesini izledi.
"Endişeliler," dedi Dorrien döndüğünde. "Bir an size
eşlik ediyorum, bir sonrakinde ise yolda ölü bir Sachakalı
var ve ben sizin hakkınızda fikrimi değiştirmişim."
186

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Onlara ne söyledin?" diye sordu Akkarin.
"Saldırıya uğradığımızı ve sizin beni kurtardığınızı. Ben
Je bu yüzden karşılığında size yemek ve bir gecelik dinlen-
me hakkı tanımaya karar verdiğimi ve bunu başkalarına
anlatmazlarsa mutlu olacağımı da ekledim."
"Sözünü dinleyecekler mi?"
"Aptal değiller. Ayrıntıları bilmeseler de önemli bir şeyler
olduğunu biliyorlar. Ama istediğimi yapacaklar."
Akkarin başıyla onayladı. "Onlara borçluyuz. Atları
yakalayıp geri getirmiş olmasalardı hâlâ yürüyor olacaktık.
Bu cesaret ister."
Dorrien başını hafifçe eğdi. "İçeri girin. Kapı kilitli değil.
Eğer açsanız içeride taze ekmek ve bir çömlek çorba var.
Atımla ilgilendikten sonra yanınıza geleceğim."
Sonea, Akkarin'in peşinden eve girdi. İçeride bina kadar
geniş bir oda vardı. Bir duvarda bir tezgah ve raflar vardı.
Tezgahtaki sebze meyve sepetinden ve saçılmış olan çöm-
leklerle aletlerden Sonea, Dorrien'in yemeğini burada
hazır-
ladığını anladı. Birkaç ahşap sandalye ile büyük, alçak bir
masa odanın kalanını kaplıyordu. Diğer duvarlar da raflarla
doluydu ve her yer kavanozlar, şişeler, kutular ve
kitaplarla
doluydu.
Başka odalara açılan iki kapı vardı. Kapılardan biri açıktı
ve içeride düzeltilmemiş bir yatak göze çarpıyordu.
Akkarin yemek pişirme alanına gittiğinde Sonea, sandal-
yelerden birine oturup etrafa göz gezdirdi. Darmadağınık,
diye düşündü. Rothen'in dairesine hiç benzemiyor.
Kendini garip bir şekilde sakin hissediyordu. Makin'in
Hisar'dan göndermiş olduğu görüntüler onu
dehşete
187

TRUDİ CANAVAN
düşürmüştü ama şimdi, saatler sonra, kendini sadece
uyuş-
muş ve tamamen tükenmiş hissediyordu. Ayrıca
beklenme-
dik bir şekilde rahatlamıştı.
Biliyorlar, diye düşündü. Lonca...Rothen... herkes.,
doğruyu söylediğimizi biliyor.
Tabi artık bunun hiçbir faydası yok.
"Aç mısın?"
Sonea, Akkarin'e baktı. "Sorman bile hata.."
Akkarin iki kase alıp içlerine bir çömlekten çorba dol-
durdu ve tezgahtaki büyük bir somundan yumruk
büyüklü-
ğünde iki parça ekmek kopardı. Kaseleri masaya taşırken
dumanları tütmeye başlamıştı bile.
"Gerçek yemek," diye mırıldandı Sonea, Akkarin
kaseler-
den birini kendine uzattığında. "Yaptığın yemekleri sevme-
diğimden değil," diye ekledi. "Sınırlı malzemen vardı."
"Evet, ayrıca Takan'ın yeteneğine de sahip değilim."
"Takan bile daha iyisini yapamazdı."
"Emin olma. Sence Dakova neden onu bu kadar süre
yanında tuttu?"
Sessizce yemeklerini yediler. Sonea boşalmış kasesini
masaya bırakırken Dorrien içeri girdi. Kaseyi işret edip
gülümsedi.
"Güzel olmuş mu?"
Sonea başıyla onayladı.
Dorrien bir sandalyeye çöktü.
"Biraz uyumalısın," dedi Akkarin.
"Biliyorum," dedi Dorrien, "Ama uyuyabileceğimi san-
mıyorum. Kafamda çok fazla soru var." Başını iki yana sal-
ladı. "O büyücü... Geçit'i koruyorduysa nasıl onu geçmeyi
188

Yüce Lord-Kara Büyücüler


başardınız?"
"Küçük bir aldatmacayla," diye karşılık verdi Akkarin.
Olayı anlatmaya başlayınca Sonea, Akkarin'i dikkatle
izledi.
Farklı gözüküyordu. Soğuk ve mesafeli değildi. "Parika'nın
Kyralia'ya bizi bulmak için girdiğini sanıyordum ama
Hisar'a saldırılınca bunun istilanın bir parçası olduğunu
anladım."
"Çok güçlüydü," Dorrien, Sonea'ya baktı. "Onu nasıl
durdurdun?"
Sonea yanaklarının yanmaya başladığını hissetti.
"Kalbini
durdurdum. Şifa büyüsüyle."
Dorrien şaşkınlığını belirten bir ses çıkardı. "Karşı koy-
madı mı?"
"ichaniler nasıl Şifa verileceğini bilmiyorlar, bu yüzden
ona böyle bir şey yapabileceğimi bilmiyordu." Omzunu
silkti. "Birine böyle bir şey yapacağımı ben de asla tahmin
etmezdim."
"Senin yerinde olsaydım ben de aynı şeyi yapardım.
Sonuçta seni öldürmeye çalışıyordu." Akkarin'e baktı.
"Pari-
ka, Geçit'teki tek Sachakalı mıydı?"
"Evet. Ama bu daha sonra başkalarının gelmeyeceği
anlamına gelmez."
"O zaman köylüleri uyarmalıyım."
Akkarin başıyla onayladı. "İchaniler büyücü olmayanları
avlarlar, özellikle de büyü potansiyeline sahip olanları."
Şifacı'nın gözleri büyüdü. "Yani Hisar'dan İmardin'e ka-
dar bütün çiftçilerle köylüleri avlayacaklar."
"Eğer Lonca mantıklı davranırsa yoldaki bütün köy ve
kasabaları boşaltacaktır. Ama Kariko diğer İchaniler'in
yolda
189

TRUDİ CANAVAN
vakit harcamasına izin vermeyecektir. Lonca'nın benim
hak
kımda fikrini değiştirip Sonea'yla benim kendimizi güçlen
dirip onlarla savaşmamız için geri çağrılmamızdan endişe
edecektir."
Dorrien bir an durup Akkarin'e baktı. Kendiyle mücade-
le ediyor gibi görünüyordu, sonra bir an Sonea'ya baktı.
"Peki ya Lonca sizi çağırmazsa ne olacak? Ne yapa-
bilirler?"
Akkarin başını iki yana salladı. "Hiçbir şey. Beni geri
çağırıp kara büyü kullanmama izin verseler bile sekiz İcha-
ni'ye yetecek kadar güçlenecek zamanım yok. Şu anda
Yüce
Lord olsaydım Lonca'nın İmardin'i terk etmesini sağlardım.
Seçtiğim birkaç kişiye kara büyü öğretip daha sonra dönüp
Kyralia'yı geri alırdım.
Dorrien, Akkarin'e dehşetle baktı. "Kyralia'yı terk etmek
mi?"
"Evet."
"Başka bir yolu olmalı."
Akkarin başını iki yana salladı.
"Ama geri döndün. Eğer savaşmak niyetinde değilsen
bu-
nu neden yaptın?"
Akkarin solgun bir şekilde gülümsedi. "Kazanmayı bekle-
miyorum."
Dorrien'in gözleri Sonea'ya kaydı. Sonea neredeyse
Dorrien'in düşüncelerini duyabiliyordu. Sen de mi böyle
düşünüyorsun?
"Ne yapacaksın?" diye sordu Dorrien kısık sesle.
Akkarin kaşlarını çattı. "Henüz karar vermedim. İmar-
din'e gizlice dönüp Lonca'nın beni çağırmasını beklemeyi
düşünüyordum."
190

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Bunu hâlâ yapabiliriz," diye araya girdi Sonea.
"Atımız ve paramız yok. Bunlar olmadan İmardin'e
onlardan önce varamayız."
Dorrien zayıf bir şekilde gülümsedi. "Bu konuda size
yar-
dım edebilirim."
"Lonca'nın emirlerine karşı mı geleceksin?"
Şifacı başını eğdi. "Evet. Şehre ulaştığınızda ne yapacak-
sınız?"
"Lonca'nın beni geri çağırmasını bekleyeceğim."
"Ya çağırmazlarsa?"
Akkarin içini çekti. "O zaman hiçbir şey yapamam.
Bugün Parika'dan biraz güç elde ettim ama bir İchani'yle
karşılaşabilecek kadar değil."
Sonea başını iki yana salladı. "Bu sabah da bir İchani'yle
karşılaşabilecek kadar güçlü değildik ama yine de öldür-
meyi başardık. Neden aynı şeyi diğerlerine de
yapmayalım?
Tükenmiş rolü yapıp bizi yakalamalarına izin veririz sonra
da Şifa gücü ile onları öldürürüz."
Akkarin kaşlarını çattı. "Bu çok tehlikeli. Daha önce hiç
gücün çekilmedi. Bir kere gücün çekilmeye başladığında
kendi büyünü kullanamazsın. Şifa veremezsin."
"O zaman hızlı oluruz."
Akkarin'in yüz ifadesi biraz daha karardı. "Diğer İcha-
niler ne yaptığını görürler. Ne olduğunu anlamasalar bile
dikkatli olurlar. Tenlerine oluşturacakları bir kalkan Şifa
gücünü üzerlerinde kullanmanı engelleyecektir."
"O zaman biz de diğerlerinin görmediğinden emin olu-
ruz." Sonea öne doğru eğildi. "Onları yalnızken avlarız."
"Bir arada kalabilirler."
"O zaman biz de ayrılmaları için sebep veririz."
191

TRUDİ CANAVAN
Akkarin düşünceli gözüküyordu. "Şehir ortamına ÖIJÇL
değiller ve varoşlar da tam bir labirent gibi."
"Hırsızlar'ı kullanabiliriz."
Dorrien, Sonea'ya baktı, ardından gözlerini kıstı. "Rothe
onlarla bütün bağını kopardığını söylemişti."
Sonea, Rothen'in adını duyunca irkildi. "O nasıl?"
"Lorlen zihinsel iletişimi yasakladığından beri kendi-
sinden haber almadım," diye karşılık verdi Dorrien. Akka-
rin'e baktı. "Sonea'nın hâlâ hayatta olduğunu
öğrenmekten
çok mutlu olacaktır. Eğer Lonca'ya sizi gördüğümü söyler-
sem yardım etmek istediğinizi de söyleyebilirim."
"Hayır." Akkarin'in yüzünde uzak ve düşünceli bir ifade
vardı. "Eğer Sonea'yla İchaniler'e pusu kuracaksak bürıda
olduğumuzu bilemeliler. Öğrenirlerse birleşip bizi avlarlar."
Dorrien dikleşti. "Lonca varlığınızı bir..."
"İchani ilk öldürdüğü büyücünün zihninden okuyacak-
tır." Akkarin karanlık gözlerle Dorrien'e baktı. "O numarayı
nereden öğrendiğimi sanıyorsun?"
Dorrien'in yüzü soldu. "Off!"
"Lonca bizim şehirde olduğumuzu bilmemeli," dedi
Akkarin, sesinde bir uyarı tınısı vardı. "Yani onlara bizimle
karşılaştığını veya Parika'yla yaşananları söylememelisin.
Ne kadar az kişi bilirse İchaniler'in planımızı öğrenme ola-
sılığı da o kadar azalır."
"Bu bir planımız olduğu anlamına mı geliyor?" diye
sordu Sonea.
Akkarin, Sonea'ya gülümsedi. "Bir planın başlangıcı
diyelim. Önerin işe yarayabilir ama Kariko üzerinde etkili
olmayabilir. Dakova benden Şifa öğrenmiş; fakat bu sırrı
kendisine saklamıştı. Kardeşine öğretip
öğretmediğinden
192

üce Lord-Kara Büyücüler


değilim ama öğretmemiş olsa bile Kariko büyük ihti-
efX)lf\ Sifa'nm mümkün olduğunu ve bu yolla birine nasıl
marJverilebileceğini biliyordur."
»O zaman Kariko'dan kaçınıyoruz," dedi Sonea. "Bu
..|dürmemiz gereken yedi İchani olduğu anlamına gelir ki
bu dabizi bir süre °yalayacaktır-"
Dorrien kıkırdadı. "Bir planınız varmış gibi gözüküyor,
lonca stratejisini hazırlarken bir iki ipucu verebilirim.
Söylememi istediğiniz bir şey varsa..."
"Söyleyebileceğin herhangi bir şeyin onları saklanmaya
ikna edebileceğini sanmıyorum," diye karşılık verdi
Akkarin.
"Ama saklanabilirler. Savaşıp kendilerini tükettikleri
zaman," diye belirtti Sonea.
Akkarin başıyla onayladı. "Onlara güçlerini tek bir İchani
üzerinde yoğunlaştırmalarını söyle. Sachakalılar birbirile-
rine yardım edip desteklemeye alışkın değiller. Beraber
kal-
kan yapmayı bilmiyorlar."
Dorrien başıyla onayladı. "Başka bir şey?"
"Yolda düşüneceğim. Ne kadar erken yola çıkarsak o
kadar iyi."
Şifacı ayağa kalktı. "Gidip sizin için at bulayım."
"Temiz giysi de bulabilir misin?"
"Kılık değiştirmeliyiz," diye ekledi Akkarin. "Hizmetkar
kıyafetleri ideal olur ama sade bir şeyler de iş görür."
Dorrien'in kaşları kalktı. "Hizmetkarlarım mı olacaksı-
nız?"
Sonea bir parmağını Dorrien'e uyarırcasına salladı.
"Evet... Ama buna alışmasan iyi olur."
193

Bölüm 11
Geçmişin Mirası
Lorlen k.ıl uğundan kalkarken Ana Salon tamamen ses-
sizdi.
"Bu Toplantı'yı Kral'ın arzusu ile istedim. Hepinizin bil-
diği üzere dün Hisar'a sekiz Sachakalı büyücü tarafından
saldırıldı ve ele geçirildi. Hisar'daki yirmi bir Savaşçının iki
tanesi hariç hepsi öldürüldü."
Kalabalığın içinde bir fısıltı dolaştı. İki Savaşçı'nın
Hisar'dan kaçabilmiş olması Lorlen'in gün içinde aldığı tek
iyi haberdi.
"Görünüşe göre eski Yüce Lord'un iddialarının ve öngö-
rülerinin bazıları doğruymuş. Büyük güçlere sahip
Sachakalı
büyücüler tarafından istila edilme tehlikesi altındayız. Kara
büyü kullanan büyücüler tarafından..."
Lorlen durup salona göz gezdirdi. "Müttefik Ülkeler'i
korumak için zayıf ve sayıca yetersiz olduğumuz olasılığını
göz ardı edemeyiz. Bu koşullar sebebiyle Kral kanunlarımı-
zı askıya alıp aramızdan kesinlikle güvenilir olan birini kara
büyü öğrenmesi için seçmemizi istedi."
Salon bir anda seslerle doldu. Lorlen kalabalıkta farklı
tepkiler gördü. Bazı büyücüler itirazlarını dile getirirken
bazıları ise boyun eğmiş görünüyorlardı.
194

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Sizden bu rol için adayları belirlemenizi istiyorum,"
,. bağırdı sesini duyurabilmek için. "Dikkatli düşünün.Bu
hüvücünün etkinlikleri katı kurallarla sınırlandırılacak,
ç ilen büyücü hayatı boyunca Lonca topraklarından çıka-
mayacak, Lonca içinde otorite içeren herhangi bir yetkiye
sahip olamayacak, öğretmenlik yapamayacak. Bu kurallar
bu pozisyonunu yaratmanın sonuçlarına göre daha da
sınır-
layıcı olabilir." Lorlen hiçbir büyücünün yüzünde heves izi
görmediğine memnun olmuştu. "Sorusu olan?"
"Lonca bu isteği reddedebilir mi?" dedi bir ses.
Lorlen başını iki yana salladı. "Kral bu emri verdi."
"Yaşlılar Konseyi böyle bir şeyi asla onaylamaz!" diye iti-
raz etti Lonmarlı bir büyücü.
"İttifak anlaşmasına göre Kyralia Kralı, Müttefik Ülkeler'i
büyü içeren bir tehditten korumak için elinden gelen her
şeyi yapmakla yükümlüdür," diye karşılfk verdi Lorlen.
"Ben
ve Yüksek Büyücüler bu konuyu Kral'L defalarca tartıştık.
İnanın bana daha iyi bir seçenek olsaydı Kral asla böyle bir
karar vermezdi."
"Peki ya Akkarin?" dedi başka bir büyücü. "Neden onu
geri çağırmıyoruz?"
"Kral bunun daha iyi bir karar olduğunu düşünüyor,"
diye cevap verdi Lorlen dik bir şekilde.
Başka soru sorulmadı. Lorlen başını eğdi.
"Düşünmek için yarım saatiniz var. Eğer birini aday gös-
termek istiyorsanız lütfen Lord Osen'le konuşun."
Lorlen, büyücülerin yerlerinden kalkıp Kral'ın emrini tar-
tışmak için küçük gruplar oluşturmalarını izledi. Bazıları
doğrudan Lord Osen'e yaklaştı. Yüksek Büyücüler beklen-
195

TRUDİ CANAVAN
medik şekilde sessizdiler. Zaman yavaşlamış gibiydi. Yarı
saat dolduğunda Lorlen ayağa kalktı ve yanındaki gone
vurdu.
"Lütfen oturun."
Büyücüler yerlerine dönerken Osen merdivenleri çı^p
Lorlen'in yanına geldi.
"Bu ilginç olacak," diye mırıldandı Müdür Jerrik. "Bu
onura kimleri layık gördüler?"
Osen omuzlarını kaldırdı. "Sürpriz yok. Lord Sarrin'i
Lord Balkan'ı, Leydi Vinara'yı ve," Lorlen'e baktı, "Yönetici
Lorlen'i önerdiler."
"Beni mi?" diye bağırdı Lorlen şaşkınlıkla.
"Evet." Osen eğleniyor görünüyordu. "Biliyorsunuz ol-
dukça popülersiniz. Bir büyücü bu yükü Kral'ın danışma-
nının yüklenmesi gerektiğini söyledi."
"İlginç bir fikir," diye kıkırdadı Balkan, ardından gayet
maksatlı bir şekilde en üst sıraya baktı. Lord Molkan, Ba-
lkan'a baktı, yüz ifadesi dikkatten ani bir endişeye döndü.
"Bırakalım da sonuçlarıyla Kral uğraşsın."
"Kendine bir gün içerisinde yeni bir danışman bulabilir,"
dedi Vinara ifadesiz bir şekilde. Lorlen'e baktı. "Artık şu işi
bitirelim."
Lorlen başıyla onayladı ve salona doğru döndü. "Kara
büyücülük görevi için adaylar şu kişilerdir: Lord Sarrin,
Lord
Balkan, Leydi Vinara ve ben." Beni seçmeyecekleri ir her-
halde, diye düşündü. Ya seçerlerse? "Adaylar oy verme-
yecektir. Lütfen ışıklarınızı yaratın."
Yüzlerce ışık küresi tavana doğru yükseldi. Lorlen'in
kalbi fazla hızlı atıyordu. Osen'in yorumu zihninde dönüp
196

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ordu. "Biliyorsunuz oldukça popülersiniz." Yönetici
i k konumunu kaybedip Akkarin'in bile kötü bir tür büyü
|arak nitelendirmiş olduğu şeyi öğrenmek zorunda kalmak
olasılığı kanını donduruyordu.
"Lord Sarrin lehine oy verecekler ışıklarınızı mor renge
çevirin," diye emretti. "Lord Balkan için kırmızı, Leydi
Vina-
ra için yeşil renge çevirin." Bir an durup yutkundu. "Benim
için de mavi renge çevirin."
Sözlerini bitirmeden Lorlen'in cüppe renklerini seçe-
ceğini anlayan büyücüler kürelerinin rengini değiştirmeye
başlamıştı. Yavaş yavaş bütün küreler renk değiştirdiler.
Çok yakın, diye düşündü Lorlen. Saymaya başladı.
"Sarrin," dedi Balkan.
"Evet, ben de aynı sonuca ulaştım," diye onayladı
Vinara.
"Fakat ikinci sırada sen geliyorsun."
Lorlen haklı olduklarını anlayınca rahatlayarak, içini
çekti. Dönüp Sarrin'e bakınca yaşlı büyücüye karşı büyük
bir sempati hissetti. Sarrin solgun ve hasta görünüyordu.
"Koruyucumuz Lord Sarrin olacak," diye bildirdi Lorlen.
Topluluğa dikkatle bakınca yüzlerde gönülsüz bir
kabulleniş
gördü. "Lord Sarrin, Simyacılar Başı görevini terk edip
kara
büyü üzerine çalışmaya hemen başlayacaktır. Bu
Toplantı'yı
bitmiştir."
"Uyan küçük Sonea."
Sonea yavaşça kendine geldi. Şaşkınlıkla atının durmuş
olduğunu fark etti. Etrafına baktığında Dorrien'in yüzünde
197

TRUDİ CANAVAN
garip bir ifadeyle kendine bakmakta olduğunu gördü R-
eve doğru giden bir yolun kenarında duruyorlardı. Akkari
görünürlerde yoktu.
"Bize biraz yiyecek almaya gitti," diye açıkladı Dorrien
Sonea başıyla onaylayıp esnedi ve yüzünü ovuşturdu
Tekrar Dorrien'e baktığında genç büyücünün, hâlâ
yüzünde
düşünceli bir ifadeyle kendisini izlediğini gördü.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu.
Dorrien başını çevirip çarpık bir şekilde gülümsedi.
"Fırsatım varken seni Lonca'dan kaçırmış olmalıydım diye
düşünüyorum."
Sonea tanıdık bir suçluluk hissetti. "Lonca sana izin ver-

mezdi. Ben de izin vermezdim."


Dorrien bir kaşını kaldırdı. "Vermez miydin?"
"Hayır." Sonea, Dorrien'in gözlerine bakmaktan kaçındı.
"Lonca'da kalıp büyü öğrenmek istediğime karar vermem
oldukça uzun sürdü. Fikrimi değiştirmemi sağlamak
bundan
da uzun bir süre gerektirirdi."
Dorrien durakladı. "Sence... seni baştan çıkaramaz mıy-
dım?"
Sonea kaynağa gittikleri günü ve Dorrien'in öpücüğünü
düşününce gülümsemesine engel olamadı. "Belki. Seni
doğru düzgün tanımıyordum bile Dorrien. Birkaç hafta biri
hakkında emin olmak için yeterli bir süre değil."
Dorrien'in gözleri Sonea'nın omzunun gerisine kaydı.
Sonea döndüğünde, Akkarin'in onlara doğru geldiğini gör-
dü. Kısa sakalı ve sade giysileriyle her hangi birinin onu
ta-
nıyabileceğini sanmıyordu. Ama yine de dikkatle bakan biri
ata fazla iyi bindiğini anlayabilirdi. Bunu ona söylemeliydi.
198

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Peki ya şimdi emin misin?"
Sonea, Dorrien'e söndü. "Evet."
Dorrien derin bir şekilde içini çekti, ardından başıyla
onayladı. Sonea tekrar Akkarin'e baktı. Akkarin'in yüzünde
sert ve katı bir ifade vardı.
"Ama onu buna ikna etmek zoc oldu."
Dorrien boğulur gibi bir ses çıkardı. Sonea böyle düşün-
cesiz bir yorum yaptığı için kendine küfrederek döndü-
ğünde, Dorrien'in kahkaha atmaya başladığını gördü.
"Zavallı Akkarin!" dedi Dorrien başını iki yana sallaya-
rak. Sonea'ya yan gözle bakarak başını bir kez daha
salladı.
"Bir gün zorlu bir kadın olacaksın."
Sonea, Dorrien'e bakakaldı, yüzünün yanmaya başladı-
ğını hissediyordu. Bir cevap düşünmeye çalıştı ama
kelime-
ler aklına gelmeyi reddediyordu. Akkarin yanlarına gelince
bundan vazgeçti.
Akkarin, Sonea'ya yuvarlak, küçük bir ekmek verirken
dikkatle baktı. Sonea yüzünün tekrar yanmaya başladığını
hissetti. Akkarin'in kaşları kalktı ve Dorrien'e doğru
şüphey-
le baktı. Şifacı gülümseyip topuklarının atının böğrüne vur-
du ve ilerlemeye başladı.
Yola devam ettiler, atın üzerinde yiyorlardı. Bir saat
sonra
küçük bir köye ulaştılar. Sonea ve Akkarin atlarından inip
yularları Dorrien'e verdiler; Şifacı da dinlenmiş atlar
bulmak
için uzaklaştı.
"Dorrien'le ne hakkında tartışıyordunuz?" diye sordu
Akkarin.
Sonea, Akkarin'e döndü. "Tartışmak mı?"
"Çiftlik evinin dışında, ben yemek alırken."
199

TRUDİ CANAVAN
"Oh... Omu? Hiçbir şey."
Akkarin gülümseyip başını salladı. "Hiçbir şey. Bu çok
ilginç bir konu. İnsanlarda inanılmaz tepkiler yaratabilir."
Sonea, Akkarin'e soğuk bir şekilde baktı. "Belki de bu
seni ilgilendirmediğini söylemenin kibar bir yoludur."
"Eğer öyle diyorsan."
Sonea bir anda Akkarin'in yüzündeki bilgiç ifade yüzün-
den ani bir kızgınlık hissetti. Onu okumak bu kadar kolay
mıydı? Eğer ben onun ruh halini bu kadar kolay anlayabili-
yorsam büyük ihtimalle o da benimkini aynı kolaylıkla anlı-
yordur.
Akkarin esneyip gözerini kapattı. Gözlerini tekrar
açtığın-
da çok daha tetikte görünüyordu. En son ne zaman
uyuduk?
diye düşündü Sonea. Geçit'ten geçtikten sonraki sabah.
On-
dan önce? Her gün bir iki saat. Ve yolculuğun ilk yarısında
Akkarin hiç uyumadı...
"Artık kabus görmüyor musun?" diye sordu aniden.
Akkarin kaşlarını çattı. "Hayır."
"Kabuslarında ne görüyordun?"
Akkarin, Sonea'ya o kadar keskin bir şekilde baktı ki
Sonea sorduğuna pişman oldu.
"Özür dilerim," dedi. "Sormamalıydım."
Akkarin derin bir nefes aldı. "Hayır. Sana söylemeliyim.
Köle olduğum zamanları görüyorum. Özellikle bir kişiyi."
Durakladı. "Dakova'nın köle kadınını."
"İlk başta sana yardımcı olanı mı?"
"Evet," dedi Akkarin sessiz bir şekilde. Duraksayıp
bakış-
larını kaçırdı. "Onu sevmiştim."
Sonea şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Akkarin ve köle kız
200

Yüce Lord-Kara Büyücüler


sevmiş miydR Başka birini mi sevmişti? İçinde
bir
<rıl[ .n|ik ve kızgınlık kabarmaya başladı. Bu hisleri suçlu-
^''Ü.'Lusu izledi. Yıllar önce ölmüş olan bir kadını mı kıs-
anıyordu? Bu çok saçmaydı.
«Dakova bunu biliyordu," diye devam etti Akkann.
«Birbirimize dokunmaya cüret edemezdik. Yoksa bizi öldü-
ürdü. Bize ne şekilde olursa olsun işkence etmekten keyif
1,,-d, O kız Dakova'nın... onun zevk kölesiydi."
Sonea nasıl bir şey olduğunu anlamaya başlayınca
ürper-
di Birbirini sürekli görüp yine de dokunamamak. Diğerinin
işkence görüşünü izlemek. K.zın çektiklerini görürken
Akkarin'in hissetmiş olduklarını tahmin bile edemiyordu.
Akkarin içini çekti. "Ölümünü her gece görürdüm. Rüya-
larımda ona, kaçabilsin diye Dakova'nın dikkatini dağıtaca-
ğımı söylüyorum. Onu bulmasını engelleyeceğimi. Ama
beni dinlemiyor. Her seferinde Dakova'ya gidiyor."
Sonea uzanıp Akkarin'in eline dokundu. Akkarin'in par-
makları Sonea'nın elinin üzerine kapandı.
"Bana köleler için bir büyücüye hizmet etmenin onur
verici olduğunu söylemişti. Kölelerin onur anlayışının
hayat-
larına katlanmalarını kolaylaştırdığını söylemişti. Başka bir
şansları olmadığı için böyle düşünmelerini anlayabiliyor-
dum ama şansları olduğunda... veya efendileri onları
öldür-
meye niyetlendiğinde."
Sonea, Takan'ı; Akkarin'e "efendi," diye hitap etmesini
ve İchani' bıçağını Akkarin'e, bileklerinin üzerinde sanki bı-
çaktan fazlasını sunarmış gibi uzatışını hatırladı. Belki de
gerçekten bıçaktan fazlasını sunuyordu.
"Takan asla bu şekilde düşünmekten vazgeçmedi değil
201

TRUDİ CANAVAN
mi?" diye sordu sessizce.
Akkarin, Sonea'ya baktı. "Hayır," dedi. "Ömrü boyunca
sürmüş olan alışkanlıklarını bırakamadı." Kıkırdamak için
durdu. "Ama sanırım son birkaç yıldır bu ritüeli sırf beni
kız-
dırmak için yapıyordu. O hayata asla isteyerek
dönmeyece-
ğini biliyorum."
"Sonuçta seninle kaldı ama kendisine büyü öğretmene
izin vermedi."
"Hayır ama bunun basit bir sebebi var. Takan, Lonca'ya
katılamazdı. Çok fazla soru sorulurdu. Onun için uygun bir
geçmiş uydursak bile zihni paylaşmayı içeren derslerden
ka-
çamazdı. Ona gizlice büyü öğretmek fazla riskli olurdu.
Sachaka'ya dönseydi kara büyü bilmeden hayatta
kalamaz-
dı. Sanırım Sachaka'da böyle bir bilgiye sahip olma konu-
sunda kendine güvenmiyordu. Sachaka'da sadece köleler
ve
efendiler vardır. Bir efendi olarak hayatta kalmak için
kendi
köleleri olması lazım."
Sonea ürperdi. "Çok kötü bir yer gibi görünüyor."
Akkarin omzunu silkti. "Her efendi zalim değildir.
İchaniler dışlanmış olanlardır. Kral'ın şehirden sürmüş
oldu-
ğu büyücüler... ki bunun tek sebebi de hırslı olmaları
değil."
"Kral onların gitmesini nasıl sağlıyor."
"Kendi güçleri oldukça büyüktür ve destekçileri de var."
"Sachaka Kralı bir büyücü mü?"
"Evet." Akkarin gülümsedi. "Sadece Müttefik Ülkeler'de
büyücülerin yönetmesini veya politikada gereğinden fazla
etkiye sahip olmalarını yasaklayan kanunlar var."
"Kral'ımız bunu biliyor mu?"
"Evet ama Sachakalı büyücülerin ne kadar güçlü oldu-
202

Yüce Lord-Kara Büyücüler


u anlayamıyor... Şey, sanırım artık anlıyor."
' "Sachaka Kralı, İchaniler'in Kyralia'yı istila etmesi konu-
sunda ne düşünür?"
Akkarin kaşlarını çattı. "Bilmiyorum. Kariko'nun planın-
dan haberdar olsaydı hoşuna gitmezdi ama büyük
ihtimalle
asla işe yaramayacağını düşünürdü. İchaniler birbirileri ile
savaşmakla o kadar meşguldürler ki bir ittifak kurmak
akılla-
rına gelmez. Komşu ülkesi bir İchani tarafından yönetilirse
Sachaka Kralı'nın ne yapacağını görmek ilginç olurdu.
"Bize yardım eder mi?"
"Oh, sanmam." Akkarin sertçe güldü. "Sachakalılar'm
Lonca'dan ne kadar nefret ettiğini unutuyorsun."
"Savaş yüzünden mi?-Ama savaşın üzerinden çok
zaman
geçti."
"Lonca için çok zaman geçti. Sachakalılar savaşı unuta-
maz, ülkelerinin yarısı çorak topraklarla kaplıyken
mümkün
değil." Akkarin başını iki yana salladı. "Lonca, savaştan
son-
ra Sachaka'yı kaderine terk etmemeliydi."
"Ne yapmalıydı?"
Akkarin başını çevirip dağlara baktı. Sonea, Akkarin'in
bakışlarını takip etti. Daha birkaç gün önce bu sivri uçlu
sınırın öbür tarafındaydılar.
"Yaşanan savaş büyücüler arasındaydı," diye mırıldandı
Akkarin. "Büyücü olmayanlardan oluşan orduları büyücü-
lere karşı göndermenin hiçbir mantığı yoktu, özellikle kara
büyü kullanan büyücülere karşı. Sachaka, Kyralia'lı
büyücü-
ler tarafından fethedildi ki o büyücüler zengin ülkelerine
geri döndüler. Sachaka İmparatorluğu'nun zaman içinde
tekrar güçlenip bir tehlike oluşturabileceğini biliyorlardı;
bu
203

TRUDİ CANAVAN
yüzden ülkeyi fakir tutmak için çorak toprakları yarattılar
Eğer birkaç Lonca büyücüsü Sachaka'da kalsaydı, köleleri
özgürleştirip büyücülere güçlerini insanlara yardım etmek
için kullanabileceklerini gösterselerdi, Sachakalılar belki de
daha barışçıl ve özgür bir toplum olma yolunda ilerle-
yebilirdi ve bugünkü durum hiç yaşanmazdı."
"Anlıyorum," dedi Sonea yavaşça, "Ama aynı zamanda
neden bunun asla gerçekleşmediğini de anlayabiliyorum.
Lonca sıradan Kyralialılar'a yardım etmiyorken neden sıra-
dan Sachakalılar'a yardım etsin ki?"
Akkarin düşünceli bir şekilde Sonea'ya baktı. "Bazıları
yardım ediyor. Örneğin Dorrien."
Sonea bakışlarını kaçırmadı. "Dorrien bir istisna. Lonca
çok daha fazlasını yapmalı."
"Eğer kimse gönüllü olmazsa hiçbir şey yapamayız."
"Elbette yapabilirsiniz."
"Büyücülerin kendi istekleri dışında çalışmaları için onla-
rı zorlar miydin?"
"Evet."
Akkarin'in kaşları kalktı. "İşbirliği yapacaklarından şüp-
heliyim."
"Belki de işbirliği yapmazlarsa gelirleri kısılabilir."
Akkarin gülümsedi. "Hizmetkarlar gibi muamele gördük-
lerini düşünürler. Çocuklarının sıradan insanlar gibi çalış-
mak zorunda olacaklarını düşünürlerse kimse çocuğunun
Lonca'ya katılmasını istemez."
"Evler'den hiç kimse istemez," diye düzeltti Sonea.
Akkarin gözlerini kırpıştırdı, sonra kıkırdadı. "Lonca sana
eğitim vermeyi teklif ettiği anda karışıklık çıkaracak biri
204

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Iduğunu anlamıştım. Seni onlardan aldığım için bana min-
nettar olmalılar."
Sonea bir cevap vermek için ağzını açtı; fakat Dorrien'in
geldiğini görünce bir şey söylemedi. Dorrien yeni bir ata
biniyordu ve yanında iki at daha vardı.
"En iyileri değiller," dedi dizginleri uzatarak, "Ama iş gö-
rürler. Bütün ülkeden büyücüler, aceleyle İmardin'e
gidiyor-
lar; bu yüzden dinlenmiş at ve dinlenme evi kaynakları
hızla
tükeniyor."
Akkarin sert bir şekilde başıyla onayladı. "O zaman acele
etmeliyiz yoksa kaynaklar tamamen tükenecek." Atlardan
birinin yanına geçip tek bir hamlede üzerine çıktı. Sonea
diğer ata bindi. Botunu üzengiye geçirirken Akkarin'i
dikkat-
le izliyordu. Onu karışıklık yaratıcı biri olarak nitelendir-
mişti; ama bu söylediklerine katılmadığı anlamına
gelmezdi.
Belki de kendisiyle aynı fikirde bile olabilirdi.
Peki bu neyi değiştirirdi? Birkaç gün içerisinde Lonca
diye bir şey kalmayabilirdi ve fakir insanlar Arınma'ya kat-
lanmaktan çok daha kötü şeylerin olduğunu öğrenebilir-
lerdi.
Sonea ürperip bu düşünceyi aklından uzaklaştırdı.
***
Büyücüler Makamı'nın koridoru neredeyse öğlearasında-
ki Akademi kadar kalabalık, diye düşündü Dannyl.
Yaldin'le
birlikte, büyücüler, eşleri ve çocuklarından oluşan
grupların
yanından geçtiler. Hepsi de Toplantı'yı konuşuyorlardı.
Yaldin, dairesinin kapısına geldiğinde Dannyl'e bakıp
205

TRUDİ CANAVAN
içini çekti.
"Bir fincan sumi içmek ister misin?" diye sordu.
Dannyl başının hafifçe eğdi. "Eğer Ezrille rahatsız olma-
yacaksa?"
Yaldın gülmeye başladı. "İnsanlara benim sözümün geç-
tiğini söylemeyi seviyor ama sen ve ben -tabii bir de
Rothen- kimin patron olduğunu biliyoruz."
Kapıyı açıp Dannyl'i konuk odasına davet etti. Ezrille kol-
tuklardan birinde, üzerinde parıldayan mavi bir gecelikle
oturuyordu.
"Kısa bir Toplantı oldu," dedi kaşlarını çatarak.
"Evet," diye karşılık verdi Dannyl. "Bu gün çok güzel
görünüyorsun Ezrille."
Ezrille gülümsedi, gözlerinin etrafı kırıştı. "Buraya daha
sık gelmelisin Dannyl." Sonra başını iki yana salladı.
"Senin
gibi kibar birinin hâlâ kendine bir eş bulamamış olması çok
şaşırtıcı. Sumi?"
"Evet lütfen."
Ezrille kalkıp fincanlar ve suyla meşgul olmaya başladı.
Dannyl ve Yaldin oturdular. Yaşlı büyücünün alnı kırıştı.
"Kara büyüye izin vermeye karar verdiklerine
inanamıyo-
rum."
Dannyl başıyla onayladı. "Lorlen, Akkarin'in söyledikle-
rinin bazılarının doğru olduğunun ortaya çıktığını söyledi."
"En kötüleri hem de."
"Evet ama bunun, anlattıklarının bazılarının gerçek
olma-
dığının ortaya çıktığı anlamına gelip gelmediğini merak
edi-
yorum."
Hangilerinin?"

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Sachakalı kara büyücülerin Kyralia'yı istila etmesi kısmı
ı ^rlı&ı belli," dedi Ezrille masaya bir tepsi bırakırken.
"Rothen ne yapacak? Artık Sachaka'ya gitmesine
gerek
yok."
"Büyük ihtimalle geri dönecektir." Dannyl, Ezrille'in u-
iattığı fincanı alıp dumanı tüten içecekten bir yudum aldı.
"Tabi Sonea'yı bulma umuduyla yola devam etmeye
karar vermezse."
Dannyl kaşlarını çattı. Rothen işte bunu yapar...
Kapı çalınca hepsi o tarafa döndüler. Yaldin bir elini sal-
ladı ve kapı açıldı. Bir ulak eğilerek selam verdi, odaya
bakındı ve Dannyl'in önüne geldi.
"Büyükelçi... Bir bay sizi görmeye geldi. Ziyaretçi kabul
dairelerimiz dolu olduğu için sizin odanıza götürdüm.
Hizmetkarınız odadaydı ve kendisini içeri aldı."
Bir ziyaretçi mi? Dannyl fincanını bırakıp ayağa kalktı.
"Teşekkür ederim," dedi ulağa. Adam eğilip daireden çıktı.
Dannyl, Yaldin ve Ezrille'e özür dilercesine gülümsedi.
"Sumi için teşekkürler. Ziyaretçimin kim olduğunu öğren-
sem iyi olur."
"Elbette," dedi Ezrille. "Sonra dönüp bize anlatmalısın
ama."
Koridor, büyücülerin çoğu Toplantı'dan sonra din-
lenmeye çekildiği veya görevlerine döndüğü için daha sa-
kindi. Dannyl dairesine gidip kapıyı açtı. Sarı saçlı bir
adam
konuk odasının koltuklarının birinden kalkıp eğilerek selam
verdi. Dannyl adamı Kyralialılar tarafından tercih edilen
gösterişsiz giysiler içerisinde olduğu için bir anlığına
tanıya-
madı.
207

TRUDİ CANAVAN

Selamlar Büyükelçi Dannyl," Tayend sırıttı. "Beni ö2|


Sonra aceleyle içeri girip kapıyı kapattı.
"Selam
diniz rr\U"
208

Bölüm 12
Düşmanı Geciktirmek
İmardin, ilk önce çayırların sarı-yeşil dokusunda bir
gölge olarak göründü. Yaklaştıkça şehir, yolun iki yanına
doğru sanki onları karşılayan kollarını açmış biri gibi yayıl-
mıştı. Şimdi ise, saatler geçmişken önlerinde nerdeyse bin
tane fener yanıyor; yağmur ve karanlıkta Kuzey Kaptsı'na
giden yolu aydınlatıyordu.
Yağmurun, ilk fenerin camına çarparken yarattığı tıkır-
damayı duyabilecek kadar yaklaştıklarında Dorrien atını
durdurup Akkarin'le Sonea'ya baktı. Gözleri yoldaki diğer
insanlara kaydı. Birbirilerine hızla veda edip kullandıkları
kelimelere çok dikkat etmeleri gerekecekti. Eğer bu iki
"sıra-
dan" yolcuyla fazla tanıdık bir şekilde konuşursa insanların
dikkatini çekerdi.
"İyi şanslar," dedi "Dikkatli olun!"
"Sizin başınız bizden fazla ağrıycak Lordum," diye karşı-
lık verdi Sonea, tipik bir varoşlu gibi kelimeleri uzatarak.
"Yardım için sa'olun. Bu yabancı büy'cüler sizi ele geçi'me-
sin."
"Sizi de," diye karşılık verdi Dorrien, Sonea'nın aksanı
onu gülümsetmişti. Akkarin'e başıyla veda edip döndü ve
atını mahmuzladı.
209

TRUDİ CANAVAN
Sonea, Dorrien'in kapılara doğru gidişini izlerken mides'
endişeyle büzüldü. Gözden kaybolduğunda Akkarin'e baktı
Akkarin, yüzü pelerinin kapüşonunun gölgeleri arasında
kaybolmuş uzun boylu bir gölgeydi sadece.
"Önden git," dedi Akkairn.
Sonea atını ana yoldan dar bir sokağa çevirdi. Varoşlular
onları ve kirlenmiş atlarını süzüyordu. Bir şey yapmayı
denemeyin, diye düşündü Sonea adamlara bakarak.
Şehrin
tehlikelerinden bir haber basit köylüler gibi görünüyor ola-
biliriz ama değiliz. Ve dikkat çekmeyi göze alamayız.
Yarım saat varoşlarda dolaştıktan sonra Pazar'ın kıyısın-
daki bir at satıcısına ulaştılar. Sırım gibi bir adam yağmur
altında yanlarına yaklaştı.
"Selamlar," dedi adam huysuz bir sesle. "Atlarınızı sat-
mayı mı düşünüyonuz?"
"Belki," diye cevap verdi Sonea. "Bu vereceğin fiyata
bağlı."
"O zaman izin ver bi bakiim." Başıyla yanına çağırdı.
"İçeri gelin, ıslanmayın."
Adamın peşinden geniş bir ahıra girdiler. Ahırın iki
yanında atlar için bölmeler vardı ve bölmelerin bazıları do-
luydu. Atlardan indiler ve adamın atları incelemesini izledi-
ler.
"Bunun adı nedir bakalım?"
Sonea duraksadı. Üç kez at değiştirmişlerdi ve atların
isimlerini ezberlemekten çoktan vazgeçmişti.
"Ceryni," dedi. "Ona bir arkadaşımın adını verdim."
Adam dikleşip Sonea'ya döndü.
"Ceryni mi?"
210

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Evet. Onu tanıyor musun?"
Ardından bölmelerden birinden bir kahkaha yükseldi.
"Atına benim adımı mı verdin?"
Bölümün kapısı açıldı ve gri ceketli, kısa boylu biri böl-
meden çıktı. Arkasında Takan ve iri, kaslı bir adam daha
vardı. Sonea konuşmuş olan kişiye daha dikkatli baktı ve
sevinçle bağırdı.
"Cery!"
Cery sırıttı. "Hai! Geri dönmeniz ne güzel." Sonra at
satı-
cısına döndü ve yüzündeki sırıtış silindi. "Hiçbir şey görme-
din..."
"E... evet," dedi adam. Yüzü bembeyazdı.
"Atları al ve git," diye emretti Cery.
Adam atların dizginlerini tuttu ve Sonea gayet eğlenir bir
şekilde izlerken aceleyle uzaklaştı. Akkarin ona, Takan'ın
bir Hırsız'ın yanında saklandığını söylemişti. Eğer Ceıy de o
Hırsız için çalışıyorsa o zaman bu Hırsız Faren olmalıydı.
Yoksa Cery başka bir hırsız için mi çalışmaya başlamıştı?
Ne
olursa olsun at satıcısının tepkisi düşünülürse son yıllarda
nüfuzu artmıştı. Döndüğünde Takan'ın Akkarin'in önünde
diz çöktüğünü gördü.
"Efendi."
Takan'ın sesi duygu yüklüydü. Akkarin kapüşonunu indi-
rip gülümsedi.
"Ayağa kalk Takan," dedi Akkarin sessizce. Her ne kadar
ses tonunda emir ve hoşgörü olsa da Sonea Akkarin'in
yüzündeki utanma belirtilerini fark edebildi. Gü-
lümsemesini bastırmak zorunda kaldı.
Hizmetkar ayağa kalktı. "Sizi tekrar görmek çok güzel
211

TRUDİ CANAVAN
efendi; fakat korkarım çok tehlikeli ve imkansız bir Hn.-
j- J- •? „ uururrıa
dondunuz.
"Yine de elimizden geleni yapmalıyız," diye karsıl ı
verdi Akkarin. Cery'ye döndü. "Takan niyetimizi anlattı
mı?"
Cery başıyla onayladı. "Yarın bir Hırsızlar toplantısı o|a
cak. Çoğumuz bir şeyler olduğunu duymuşuz gibi görünü
yor. Bazılarının tek duyduğu Evler'in toplanıp şehri terk
etmesi olsa da. Onların ne kadarını bilmesini istediğini
bana
söylemelisin."
"Her şeyi," diye karşılık verdi Akkarin, "Tabi bu araların-
daki konumuna zarar vermeyecekse."
Cery omzunu silkti. "Vermez, en azından uzun vadede...
Ayrıca eğer bu Sachakalı büyücüler kazanırsa, bana çalışa-
cak bir şehir kalmayacak gibi geliyor. Şimdi, işe
girişmeden
önce sizi bir ahırdan daha iyi bir yere götüreyim. Biraz ye-
meğe de hayır demezsiniz sanırım."
Cery içinden çıkmış olduğu bölmeye giderken, Sonea
onu dikkatle izliyordu. Cery'de, Sonea'nm daha önce onda
hiç görmemiş olduğu bir kendine güven vardı. Akkarin'e
karşı beklediği korku veya saygıyı göstermemişti. Sanki
bir-
birilerini önceden tanıyor gibi konuşmuşlardı.
Akkarin'e casusları bulması için yardım edenlerden biri
olduğu kesin. Ama neden Akkarin bana Cery'nin de işe
karıştığını söylemedi?
Cery bölmenin gerisindeki bir kapağın kilidini açtı ve
kapağı kaldırdı.
"Önden git Gol."
İri, sessiz adam eğilip kapaktan içeri girdi ve bir merdi-
venden inmeye başladı. Takan, Col'ün peşinden gitti, onun
212

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ından da Akkarin. Sonea, Cery'ye bakmak için durak-
ladı- Cery sırıttı.
"Hadi. Gideceğimiz yere vardığımızda konuşuruz."
Sonea merdivenden geniş bir geçide indi. Gol'ün elinde
hir fener vardı. Tanıdık kokular Hırsızlar Yolu'nun anılarını
da beraberinde getirdi. Cery yanlarına inince başıyla Gol'e
jsaret etti ve geçitte ilerlemeye başladılar.
Birkaç dakika ilerledikten sonra büyük, demir bir
kapıdan
geçip lüks şekilde döşenmiş bir konuk odasına girdiler.
Ortadaki alçak masa yemek tabakları, kadehler ve şarap
şişeleriyle doluydu.
Sonea bir sandalyeye çöktü ve ağzına birkaç lokma
yiye-
cek attı. Akkarin yanına oturup şişelerden birini aldı.
Kaşları
kalktı. "Çoğu büyücüden daha iyi yaşıyorsun Ceryni."
"Oh, ben burada yaşamıyorum," dedi Cery bir sandal-
yeye oturarak. "Burası misafirlerimi ağırladığım yerlerden
biri. Takan burada kalıyordu."
"Hırsız oldukça cömertti," dedi Takan alçak sesle,
Cery'ye doğru başını hafifçe eğerek.
Hırsız mil Sonea öksürdü, ağzındaki lokmayı yuttu ve
Cery'ye baktı. Cery, Sonea'nın bakışlarını fark edince
sırıttı.
"Daha yeni anladın değil mi?"
"Ama..." Sonea başını salladı. "Bu nasıl olur?"
Cery ellerini iki yana açtı. "Sıkı çalışma, zeki hamleler,
iyi bağlantılar... ve Yüce Lord'undan küçük bir yardım ile,"
"Demek Akkarin'e casusuları bulmasında yardım eden
Hırsız sensin."
"Evet. Senle bana Fergun konusunda yardım ettikten
sonra başladım," diye açıkladı Cery. "Katilleri onun için
213

TRUDİ CANAVAN
bulacak birini arıyordu. Doğru bağlantılara ve nüfuza sah'
ırını.
"Anlıyorum." Demek Akkarin bunu benim gardiyanlık
Duruşma'mdan beri saklıyordu. Dönüp Akkarin'e baktı
"Neden bana söylemedin?"
Akkarin'in dudakları zayıf bir gülümsemeyle kıvrıldı. "\\y
başlarda söyleyemezdim. Cery'yi bana yardım etmesi için
kandırdığımı ya da zorladığımı düşünürdün."
"İchaniler hakkındaki gerçeği öğrendiğimde söyleye-
bilirdin."
Akkarin başını iki yana salladı. "Gerekenden fazlasını
açık etmeme konusunda her zaman dikkatli oldum, icha-
niler tarafından yakalansaydın zihninden Cery'nin benimle
bağlantısını okuyabilirlerdi; bu da belki savaşı kazanma-
mızın tek yolunu yok ederdi. Ne kadar az kişi bilirse o
kadar
iyidir."
Cery başıyla onayladı. "Burada olduğunuzu sadece Gol
ve ben biliyoruz. Diğer Hırsızlar sadece, şehri neyin
karıştır-
dığı konusunda konuşacağımızı düşünüyorlar." Gülümsedi.
"Sizi görünce oldukça şaşıracaklar."
"Sence varlığımızı gizli tutmayı kabul ederler mi?"
Cery omzunu silkti. "Neler olup bittiğini öğrenip, Sacha-
kalılar kazanırsa sahip oldukları her şeyi kaybedeceklerini
öğrenince, sizi kendi çocukları gibi koruyacaklardır."
"Takan'a büyücüleri öldürmenin yollarını araştırdığını
söylemişsin," dedi Akkarin. "Neler..."
— Balkan?
Sonea sandalyesinde dikleşti. Bu zihinsel ses...
— Yikmo ? d iye karşılık verdi Balkan.
214

Yüce Lord-Kara Büyücüler


_ Sachakalılar Calia'ya yaklaşıyor.
__ $ana birazdan tavsiyelerimi iletirim.
"Ne oldu efendi?" diye sordu Takan.
"Bir iletişim," diye karşılık verdi Akkarin. "Lord Yikmo,
jchaniler'in Calia'ya yaklaştığını rapor etti. Yikmo, Calia'da
olmalı."
Sonea omurgasına bir ürpertinin yayıldığını hissetti.
"Lonca, Calia'ya onlarla konuşmak için gitmiş olamaz,
değil
mi?" Cery'ye baktı. "Şehirden çıkışlarını haber alırdınız."
Cery başını iki yana salladı. "Böyle bir şey rapor edil-
medi."
Akkarin kaşlarını çattı. "Lorlen'in yüzüğü kullanıyor
olmasını dilerdim."
"Yaklaşık yirmi büyücü dört gün önce şehirden ayrıldı,"
diye araya girdi Gol. "Sabah yola çıktılar."
— Yikmo i1
— Balkan.
— Keyfinize bakın.
— Emin olabilirsin.
Sonea kaşlarını çatarak Akkarin'e baktı. "Bu da ne
demek?"
Akkarin'in yüz ifadesi karardı. "Belli ki önceden belir-
lenmiş bir şifre. Yikmo ve adamlarına İchaniler niyetlerini
anlamadan ne yapmaları gerektiğini söyleyemezlerdi."
"Ama bunun anlamı ne ki?"
Akkarin parmaklarını birbirilerine vurdu. "Yirmi büyü-
cü... Dört gün önce... İchaniler, Hisar'a saldırmadan önce
yola çıkmışlar. Ne amaçları olabilir ki?"
"Güney Geçidi'ne muhafızlık etmek mi?" dedi Sonea.
215

TRUDİ CANAVAN
"Balkan eşlikçilerimizi Hisar'da bırakmıştı. Belki de Günev
Ceçidi'nin de korunması gerektiğini düşünmüştür."
Akkarin başını iki yana salladı. "Yolda onlarla karşı-
laşmamız gerekirdi. Calia'nın kuzeyinde, yolun ikiye ayrıl-
dığı bölgede olmalılar. Sebebi ne olursa olsun saldırıdan
önce bu kadar ilerlemiş olamazlar ve İmardin'e de döne-
bilirlerdi. Calia'da kalmalarının bir sebebi olmalı."
"İchaniler'in konumunu bildirmek olabilir mi?" dedi
Cery.
"Yirmisi birden mi?" Akkarin'in kaş çatışı derinleşti.
"Umarım Lonca aptalca bir şey planlamamıştır."
"Bu büyük bir sürpriz olurdu," dedi Takan ters bir şekil-
de.
Sonea cevap vermek için ağzını açtı; fakat zihnine bir
görüntü dolunca donup kaldı. Üç yük arabası bir kasabanın
ana yolunda ilerliyordu. Her arabada birkaç kişi vardı.
Bazıları göz alıcı bir şekilde giyinmişti.
İlk arabayı çeken atlar durdular ve sürücüler yüzlerini
yavaşça gözlemleyen kişiye doğru çevirdiler. Sonea,
Kariko'yu bir ürperti ile tanıdı. Kariko dizginleri yanında
oturan adama verdi ve yere atladı."
"Haydi Lonca büyücüleri, ortaya çıkın," diye seslendi.
İki taraftaki binaların pencerelerinden vuruşlar fırladı.
Yük arabalarının etrafındaki görünmez birer kalkana
çarptı-
lar.
"Bir pusu," diye mırıldandı Akkarin.
Kariko etrafında tam bir tur döndü, binaları ve sokağı
süzüyordu. Ardından müttefiklerine döndü.
"Kim avlanmak ister?"
216

Yüce Lord-Kara Büyücüler


nört İchani arabalardan aşağı atladı. Ayrılıp iki taraftaki
alara doğru gitmeye başladılar. İki tanesinde yeeller

rdı, hayvanlar heyecanla havlıyorlardı.


Sonra görüntü değişti. Sonea bir pencere çerçevesi, bir
oda ve bir Lonca büyücüsü gördü.
"Rothen!" diye bağırdı. Görüntü kesildi ve Sonea, Akka-
rin'e dehşetle baktı. "Rothen onlarla!"
***
Savaşçı dersi almamın ya da Arena'da bir karşılaşma
yap-
mamın üzerinden uzun yıllar geçti, diye düşündü Rothen,
aceleyle evin arka kapısına giderken.
Yikmo'nun stratejisi basitti. Sachakalılar saldıranları
göre-
mezlerse karşılık veremezlerdi. Lonca büyücüleri gizlenip
saldıracak, konumlarını değiştirecek ve tekrar saldıracak-
lardı. Güçleri tükenince saklanıp dinleneceklerdi.
Rothen becerebildiği kadar hızlı bir şekilde ön kapıdan
başka bir eve girdi. Köylüler saatler önce gönderilmiş ve
hazırlık için bütün evlerin kapılarıyla pencerelerinin kliitleri
açılmıştı. Dışarıyı gözetlediğinde Sachakalı bir adamın yan-
daki evin kapısına uzandığını gördü. Güçlü bir vuruş gön-
derdi ve adamın durduğunu görünce sevindi.
Ardından adam ona doğru ilerlemeye başlayınca kalbi
göğsünde sanki bir takla attı. Bir sandalyeye çarpıp,
tökezle-
yip aceleyle odadan çıktı.
Kasaba oldukça büyüktü ve evlerin çoğu birbirine yakın
inşa edilmişti. Rothen etrafta sessizce dolaşıp
Sachakalılar'a
sadece kaçacak kadar zamanı olduğundan emin olacağı
217

TKUDİ CANAVAN
uzaklıktalarken saldırıyordu. İki kez, saklandığı yerden hi
iki adım uzaktan geçtiklerinde nefesini tuttu. Diğer Lonc
büyücüleri daha şanssızlardı. Hayvanlardan biri bi
Sachakalı'yı, genç bir Savaşçı'nın saklandığı ahıra yönlen-
dirdi. Rothen ve başka bir genç Simyacı ortaya
ç\k\D
Sachakalı'ya saldırdılar; fakat adam onları görmezden
geldi
Savaşçı ayakta duramayacak kadar tükenene dek savaştı
Sachakalı bıçağını çektiğinde, Rothen başka bir yönden
yak-
laşan ayak sesleri duydu ve kaçmak zorunda kaldı.
Sonrasında Rothen, genç Savaşçı'yı kurtarma
çabalarının
gücünün büyük bir kısmını yok ettiğinin korkutucu bir
şekil-
de farkındaydı. Yine de gücü tamamen tükenmemişti.

Yaklaşık yarım saat sonra iki Sachakalıyla karşılaşınca,


kaçıp
saklanmadan önce sadece bir saldırı daha yapabileceğine
karar verdi.
Yük arabaları kasabaya varalı bir saatten fazla zaman
geçmişti ve Rothen ana caddeden oldukça uzaktaydı.
Balkan, Sachakalılar'ı mümkün olduğunca uzun bir süre
oyalamalarını emretmişti. Rothen düşmanlarının onları ne
kadar uzun süre veya ne kadar uzağa kovalayacağından
emin değildi.
Pek uzun sürmez, diye düşündü. Eninde sonunda geri
döneceklerdir. Ve orada kendilerine birinin saldırmasını
beklemeyecekler.
Rothen gülümsedi. Yavaş ve dikkatli bir şekilde ana cad-
denin oraya gitti. Evlerden birine girip içeride başka bir
hareket olup olmadığını dikkatle dinledi. Ortalık tamamen
sessizdi.
Evin ön cephesindeki bir pencereye gittiğinde yük araba-
218

Yüce Lord-Kara Büyücüler


I nın ng|g aym yerde durduklarını gördü. Birkaç Sachakalı,
arabaların yanında geziniyor, bacaklarını esnetiyordu.
Bir köle tekerleklerden birini inceliyordu.
Kırık bir tekerler onları yavaşlatacaktır, diye düşündü
Rothen. Sonra kendi kendine gülümsedi. Parçalanmış yük
arabaları çok daha iyi olacaktır.
Derin bir nefes alıp kalan gücüne uzandı.
Birden arkasındaki bir döşemenin gıcırdadığını duydu ve
kanı buz kesti.
"Rothen," diye fısıldadı bir ses.
Rothen dönüp tutmakta olduğu nefesi verdi. "Yikmo."
Savaşçı pencereye doğru yaklaştı.
"Bir tanesinin beş büyücü öldürdüğünü söylediğini duy-
dum," dedi Yikmo öfkeli bir tonda. "Başka biri de içimizden
üçünü öldürdüğünü söylüyordu."
"Yük arabalarına saldırmak üzereydim," diye mırıldandı
Rothen. "Yeni arabalar bulmaları gerekecek ve kasabadaki
arabaların çoğunun köylülerle gittiğini düşünüyorum."
Yikmo başıyla onayladı. "İlk başta arabaları koruyorlardı,
ama artık k..."
Yikmo, iki Sachakalı sokağın diğer tarafındaki bir binanın
yanından çıkınca sustu. Bir kadın onlara seslendi.
"Kaç tane Kariko?"
"Yedi," diye cevap verdi adam.
"Ben de beş tane öldürdüm," dedi diğer Sachakalı.
Yikmo ani bir nefes aldı. "Olamaz. Eğer diğer tarafta
duy-
duğum iki Sachakalı doğruyu söylüyorsa sadece ikimiz kal-
dık."
Rothen ürperdi. "Tabi abartmıyorlarsa."
219

TRUDİ CANAVAN
"Hepsini öldürdünüz mü?" diye sordu kadın.
"Çoğunu," dedi Kariko. "Yirmi iki kişilerdi."
"İz sürücümü peşlerinden yollayabilirim."
"Hayır, yeterince zaman kaybettik." Adam dikleşti ve
Rothen adamın zihinsel sesini duyunca kasıldı.
— Geri dönün.
Yikmo, Rothen'e döndü. "Arabalara saldırmak için bu
son şansımız."
"Evet."
"Ben ilkine saldıracağım, sen de ikincisine saldır. Hazır
mısın?"
Rothen başıyla onaylayıp geriye kalan gücünü çekti.
"Şimdi."
Vuruşları parıltılarla arabalara çarptı. Tahtalar parça-
landı, insanlar ve atlar çığlık attılar. Sade giyimli Sacha-
kalılar'ın çoğu yere düşmüş, etrafa dağılan tahta parça-
larından yaralanmışlardı. Atlardan biri arabadan kurtulup
kaçmaya başladı.
Sachakalı büyücüler hızla Rothen'in olduğu yöne doğru
döndüler.
"Kaç!" diye bağırdı Yikmo.
Rothen arkasındaki duvar havaya uçmadan önce odanın
henüz yarısını geçmişti. Patlama sırtına çarpıp onu ileriye
fırlattı. Duvara çarptığında göğsünde ve kolunda bir acı
pat-
ladı.
Yere düşüp hareketsiz kaldı, sersemlemişti.
Ayağa kalk! dedi kendine. Uzaklaşmak zorundasın!
Ama hareket ettiğinde omzuna ve koluna korkunç bir acı
saplandı. Bir şeyler kırılmış, diye düşündü. Ve Şifa verecek
220

Yüce Lord-Kara Büyücüler


sücüm yok. Acıyla inledi ve büyük bir çaba harcayarak
önce bir dirseği, ardından da dizlerinin üzerine kalkmayı
başardı. Gözlerine toz kaçmıştı ve gözlerini kırpıştırarak
temizlemeye çalışıyordu. Bir elin diğer kolunu tuttuğunu
hissetti. Yikmo, diye düşündü. Büyük bir minnettarlık
hisset-
ti. Bana yardım etmek için kalmış.
El onu zorla ayağa kaldırırken göğsüne büyük bir acı
yayıldı. Rothen bakışlarını kendisine yardım eden kişiye
çevirince minnettarlık duygusu dehşete dönüştü.
Karşısındaki yüzü öfkeyle kararmış Kariko'ydu. "Seni bu
yaptığına pişman edeceğim büyücü."
Bir güç Rothen'i duvara yapıştırıp hapsetti. Baskı
omzuna
korkunç sancılar girmesine sebep oluyordu. Kariko iki
eliyle
Rothen'in başını yakaladı.
Zihnimi okuyacak! diye düşündü Rothen, gittikçe paniğe
kapıldığını fark ederek. İçgüdüsel olarak bir engel
yaratma-
ya çalıştı ama hiçbir şey hissetmedi. Bir an için Kariko'nun
niyetinin zihini okumak olup olmadığını merak etti ama
bir-
den kafasında bir ses yankılandı.
— En büyük korkun nedir?
Rothen'in zihninde bir anda Sonea'nın yüzü belirdi. Bu
görüntüyü bir kenara itti ama Kariko görüntüyü yakalayıp
tekrar yüzüye çıkardı.
— Bu da kim? Ah, büyü öğrettiğin biri. Önemsediğin
biri.
Ama o gitmiş. Lonca tarafından gönderilmiş. Nereye? Ah
demek bu o. Akkairn'in yol arkadaşı... Ne kadar yaramaz
bir
kız, Lonca kurallarına uymamış.
Rothen zihnini boşaltmak için elinden geleni yaptı ama
Kariko, Rothen'in zihnine Akkarin'in görüntülerini yolluyor-
221

TRUDİ CANAVAN
du. Rothen daha genç bir Akkarin gördü, arabalardaki köl
lerin giydiklerine benzer bir giysiler içerisindeydi. Başka bi
Sachakalı'nın önünde sinip büzülüyordu.
—O bir köleydi, dedi Kariko. Soylu Yüce Lord'unuz bir
zamanlar kardeşime hizmet eden zavallı, aşağılık bir
köley-
di.
Rothen, Akkarin'in gerçekleri söylemiş olduğunu anla-
yınca birden büyük bir sempati ve pişmanlık hissetti.
Sonea'
yi "bozan" kişiye karşı hissettiği son öfke kırıntısı da eriyip
gitti. Hüzünlü bir gurur hissetti. Sonea doğru kararı
vermiş-
ti. Zor bir karardı ama doğru olandı. Bunu ona da söyleye-
bilmeyi istedi ama bu şansı asla elde edemeyeceğini
biliyor-
du. En azından elimden geleni yaptım, diye düşündü. Ve
Sonea da, İchaniler Sachaka'da olmadığına göre beladan
u-
zakta.
— Beladan uzakta mı? Orada hâlâ müttefiklerim var,
diye
gönderdi Kariko. Onu bulup bana getirecekler. Elime geçti-
ğinde onun canını yakacağım. Ve sen... ve sen de bunları
izlemek için hayatta olacaksın köle katili. Evet, bence
bunun
hiç bir zararı olmaz. Zayıfsın ve vücudun da kırılmış
durum-
da yani değerli Lonca'na yardım etmek için zamanında
İmardin'e varamayacakasın.
Rothen başının yanındaki ellerin çekildiğini hissetti.
Kariko yere bakıyordu. Bir adım geriye çekilip yerden kısık
bir cam parçası almak için eğildi.
Tekrar yaklaşarak cam parçasının sivri kısmını Rothen'in
yanığına sürttü. Camın dokunuşunu keskin bir acı izledi.
Rothen yanağında sıcak bir şeylerin aktığını hissetti.
Kariko
avucunu Rothen'in çenesinin altına tuttu, bir süre sonra da
222

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ktj Avucunda Rothen'in kanı vardı.
Kariko cam parçasını havada tuttu. Parçanın ucu yavaşça
rlayıp erimeye başladı, sonunda küçük bir kürecik oluştu.
Kürecik cam parçasından Kariko'nun avucuna düştü.
Kariko avucunu ve gözlerini kapattı. Rothen'in düşünce-
lerinin kıyısında bir şeyler hareket etti. Rothen başka bir
2ihin fark edince bu ritüelin ne anlama geldiğini fark etti.
Zihni artık cam parçası ile bağlantıdaydı; ve o cama doku-
nan herkesle... Kariko'nun niyeti bir yüzük yapmak ve...
Aniden bağlantı koptu. Kariko gülümseyip arkasını dön-
dü. Rothen kendisini duvara bastıran gücün kesildiğini his-
setti. Omzu acıyla yanarken inledi. Başını kaldırıp baktığın-
da Sachakah'nın evin yıkılmış ön cephesinden çıkıp parça-
lanmış yük arabalarına doğru ilerleyişini gözlerine
inanama-
yarak izledi.
Beni sağ bıraktı.
Cam küreciği düşündü. Lord Sarrin'in, kara büyünün
kul-
lanımları hakkında anlattıklarını hatırlayınca Kariko'nun bir
kan mücevheri yapmış olduğunu anladı.
Dışarıdaki sesler kanını donduruyordu. Şimdi uzaklaş-
malıyım, diye düşündü, hâlâ fırsatım varken. Dönüp
aceley-
le evin arka kapısına doğru ilerledi ve sendeleyerek
geceye
çıktı.
***
Cery, Sonea'ya baktığında kendini beklenmedik bir şekil-
de sakin hissediyordu.
Onu ilk gördüğünde çelişkili duygular yüzünden kendini
223

TRUDİ CANAVAN
baskı altında hissedeceğini sanıyordu. İlk zamanlarda hi$s
tiği heyecan ve hayranlığı hissetmiyordu, Lonca'ya katıldık
tan sonra hissetmiş olduğu acı verici hasreti de. Çoğunluk!
şefkat ve endişe hissediyordu.
Sanırım her zaman onun için o sebepten veya bu sebep,
ten endişeleneceğim. Sonea'yı izlerken kızın ilgisinin
sürek-
li olarak Akkarin üzerinde olduğunu fark etti. İlk başta
bunun Akarrin eski gardiyanı olduğu ve onun emirlerini
din-
lemeye alışkın olduğu için olduğunu sanmıştı ama şimdi
emin değildi. Akkarin'e, Cery'nin konumunu açıklamamış
olduğu için rahatlıkla çıkışmıştı. Akkarin de onun bu çıkış-
masından pek rahatsız olmuş değildi.
Artık Lonca büyücüsü değiller, diye hatırlattı Cery ken-
dine. Bütün o gardiyan-çırak şeylerini geride bırakmışlardır
herhalde.
Ama bundan fazlası olduğundan şüphelenmeye başlı-
yordu.
"Bıçağım sende mi?" diye sordu Akkarin hizmetkarına.
Takan başıyla onayladı, ayağa kalkıp yatak odalarından
biri-
ne gitti. Döndüğünde elinde bir kemere asılı kmmdaki bir
bıçak vardı ve başını eğerek kemeri Akkarin'e sundu.
Akkarin kemeri çok ciddi bir şekilde alıp dizlerine koydu,
sonra aniden karşıdaki duvara baktı. Aynı anda Sonea da
ani
bir nefes aldı.
Oda bir anda sessizleşti. Cery ikisinin gözlerinin uzakla-
ra dalmış olduğunu görebiliyordu. Akkarin'in kaşları çatıldı
ve başını iki yana salladı, ardından Sonea'nın gözleri büyü-
dü.
"Yo!" diye bağırdı Sonea. "Rothen!" yüzündeki bütün
224

Yüce Lord-Kara Büyücüler


renk çekildi sonra yüzünü ellerine gömüp ağlamaya
başladı.
Cery kalbinin endişeyle burkulduğunu hissetti, aynı duy-
guyu Akkarin'in yüzünde de gördü. Büyücü kemeri bir ke-
nara bırakıp Sonea'nın yanına diz çökmek için koltuğundan
kalktı. Sonea'yı kendine çekip sıkıca sarıldı.
"Sonea," diye mırıldandı. "Üzgünüm."
? Korkunç bir şey olduğu belliydi. "Ne oldu?" diye sordu
Cery.
"Lord Yikmo az önce bütün adamlarının öldürüldüğünü
rapor etti," dedi Akkarin. "Rothen, Sonea'nın benden
önce-
ki gardiyanı da aralarındaydı." Bir an durdu. "Yikmo kötü
yaralanmış. Ichanileri başarıyla geciktirmek konusunda bir
şeyler söyledi. Sanırım onlara bu yüzden pusu kurdular
ama
Lonca'nın neden bu gecikmeye ihtiyaç duyduğunu bilmiyo-
rum."
Sonea'nın hıçkırıklarının sesi değişmeye başladı. Kendini
durdurmaya çalıştığı belli oluyordu. Akkarin önce
Sonea'ya,
ardından Cery'ye baktı.
"Nerede uyuyabiliriz?"
Takan bir odayı işaret etti. "Burada efendi." Cery, hiz-
metkarın büyük yatağın olduğu odayı işaret ettiğini fark
etti.
Akkarin, Sonea'yı da ayağa kaldırarak kalktı. "Hadi
Sonea... Haftalardır bütün bir gece boyunca uyumadık. "
"Uyuyamam," dedi Sonea.
"O zaman orada yatıp, benim için yatağı ısıt."
İşte bu, bütün şüpheleri ortadan kaldırıyor, diye
düşündü
Cery.
Odaya gittiler, kısa bir süre sonra Akkarin odadan çıktı.
Cery ayağa kalktı.
225

TRUDİ CANAVAN
"Geç oldu," dedi Cery. "Yarın erkenden gelirim, böy|e
toplantı hakkında konuşabiliriz."
Akkarin başıyla onayladı. "Teşekkür ederim Ceryni"
Yatak odasına dönüp kapıyı arkasından kapattı.
Cery bir süre kapalı kapıyı süzdü. Akkarin ha? İlginç bir
seçim...
"Umarım bu sizi rahatsız etmiyordur."
Cery, Takan'a döndü. Hizmetkar başıyla yatak odasını
gösterdi.
"O ikisi mi?" Cery omzunu silkti. "Hayır."
Takan başıyla onayladı. "Ben de öyle düşünmüştüm,
nasıl olsa bu aralar başka bir kadınla ilgileniyorsunuz."
Cery kanının buz kestiğini hissetti. Gol'e baktı, iri adam
kaşlarını çatmıştı. "Bundan nasıl haberin oldu?"
"Muhafızlarından birinden duydum." Takan, bir Cery'ye
bir Gol'e baktı. "Bu bir sır mı olmalıydı?"
"Evet. Bir Hırsız'ın arkadaşı olmak her zaman güvenli
değildir."
Hizmetkar gerçekten de endişelenmiş görünüyordu.
"Adını bilmiyorlardı. Sizin gibi genç bir adamın bir kadını,
hatta birkaç kadını olması beklenir."
Cery sert bir şekilde de olsa gülümsemeyi başardı.
"Belki
de haklısın. Bu söylentilerle ilgileneceğim. İyi geceler."
Takan hafifçe başını eğdi. "İyi geceler Hırsız."
226

Bölüm 13
Savaş Hazırlıkları
Kılavuz, Lorlen'i geniş bir odaya götürdü. Sabah güne-
şinin ışıkları odanın bir tarafındaki devasa pencerelerden
İçeri giriyordu. Odanın ortasındaki geniş masanın etrafı
kü-
çük bir kalabalık tarafından sarılmıştı. Kral bu kalabalığın
ortasında duruyordu. Solunda Lord Balkan dururken,
askeri
danışmanı Yüzbaşı Arin sağında duruyordu. Grubun geri
kalanı yüzbaşılar ve saraylılardan oluşuyordu, bu kişilerin
bazıları asker bazıları ise sivildi.
Kral, Lorlen'e başıyla selam verip ilgisini tekrar önündeki
elle çizilmiş şehir haritasına verdi.
"Dış Duvar kapı destekleri ne kadar sürede biter Yüzbaşı
Vettan?" diye sordu gri saçlı bir adama.
"Kuzey ve Batı kapıları hazır. Güney kapısı ise bu gece
hazır olacak," diye yanıtladı Yüzbaşı.
"Bir soru sorabilir miyim Majesteleri?" Soru, masanın
diğer tarafında duran iyi giyimli genç bir adamdan
gelmişti.
Kral başını kaldırdı. "Evet İlorin?"
Lorlen genç adama şaşkınlıkla baktı. Bu genç adam
Kral'ın kuzeniydi. Yeni bir çıraktan daha büyük değildi ve
tahtın muhtemel varisiydi.
"Neden kapıları güçlendiriyoruz? Dış Duvar'ın Loncamın
227

TRUDİ CANAVAN
dışındaki kısmında tamirsizlikten dolayı gedikler var," H
genç adam. "Sachakalılar'm tek yapması gereken birkaç ö
cüyü şehrin etrafında dolaştırıp bu gedikleri bulmak."
Kral sert bir şekilde gülümsedi. "Sachakalılar'm böyle bi
şey yapmamasını umuyoruz."
"Sachakalılar'm bize doğrudan saldırmasını bekliyoruz"
dedi Balkan, İlorin'e. "Kaldı ki bu köleler, İchaniler için
birer
güç kaynağı olduğundan onları öncü olarak gönderme
riski-
ne gireceklerini sanmıyoruz."
Lorlen; Balkan'ın, İchaniler'in bu açığı Hisar'da veya Ca-
lia'da öldürdükleri bir Savaşçı'nın zihninden okumuş olabi-
lecekleri olasılığından bahsetmediğini fark etti. Belki de
Kral
durumlarının gerçek ümitsizliğini kuzeninden saklamasını
istemişti.
"Bu güçlendirmelerin Sachakalılar'ı durduracağına inanı-
yor musunuz?" diye sordu İlorin.
"Hayır," dedi Balkan. "Belki yavaşlatabilir ama durdura-
maz. Amaçları Sachakalılar'm güç harcamasına sebep ol-
mak."
"Şehre girdiklerinde ne olacak?"
Balkan, Kral'a baktı. "Onlarla elimizden geldiği sürece
savaşmaya devam edeceğiz."
Kral, diğer Yüzbaşılar'dan birine döndü. "Evler boşaltıldı
mı?"
"Çoğu ayrıldı," diye yanıtladı adam.
"Peki halkın kalanı?"
"Kapı muhafızları şehri terk eden insan sayısının dört
katına çıktığını söyledi."
Kral tekrar haritaya bakıp içini çekti. "Bu haritanın varoş-
228
Yüce Lord-Kara Büyücüler
da içeriyor olmasını isterdim." Balkan'a ba-ktı. "Savaş
rasında sorun çıkarırlar mı?"
Savaşçı kaşlarını çattı. "Sadece Sachakalılar orada sak-
lanmaya karar verirse."
"Bunu yaparlarsa binaları ateşe verebiliriz," diye önerdi
ilorin.
' "Ya da şimdiden ateşe verip ileride bir avantaja çevire-
meyeceklerinden emin oluruz," diye ekledi başka bir
saray-
lı.
"Günlerce yanacaklardır," diye uyardı Yüzbaşı Arin.
"Duman düşmanın saklanmasına yardım edecektir, ayrıca
etrafa sıçrayacak korlar, yangının şehrin kalanına da sıçra-
masına sebep olabilir. Başka bir seçeneğimiz olmadığı
süre-
ce varoşları olduğu gibi bırakmamız gerektiğini düşünüyo-
rum."
Kral başıyla onayladı. Dikleşti ve ardından Lorlen'e baktı.
"Çıkın," diye emretti. "Yönetici Lorlen ve Lord Balkan,
siz kalın."
Muhafızlar hemen odayı terk ettiler. Lorlen, Kral'ın
danış-
manlarının da kaldığını gördü.
"Bana iyi haberler getirdin mi?" diye sordu Kral.
"Hayır Majesteleri," diye karşılık verdi Lorlen. "Lord

Sarrin kara büyünün nasıl kullanılacağını keşfedemedi. Ö-


zürlerini gönderdi ve denemeye devam ettiğini söylememi
istedi."
"Sonuca yaklaştığını düşünüyor mu?"
Lorlen içini çekerek başını iki yana salladı. "Hayır."
Kral haritaya bakıp kaşlarını çattı.
"Sachakalılar bir gün içinde burada olacaklar, şanslıysak
229

TRUDİ CANAVAN
iki gün içinde." Balkan'a baktı. "Getirdin mi?"
Savaşçı başıyla onaylayıp cüppesinden küçük bir k
çıkardı. Keseyi açıp içindeki masaya koydu. Lorlen, Akk
rin'in yüzüğünü tanıyınca birden heyecanlandı.
"Akkarin'i geri çağırmayı mı düşünüyorsunuz?"
Kral başıyla onayladı. "Evet. Bu bir risk ama bize ihanet
etse bile bu neyi değiştirir ki? Bu savaşı o olmadan da
nasıl
olsa kaybedeceğiz." Yüzüğü kenarından tutarak aldı ve
Lor-
len'e uzattı. "Onu geri çağır."
Yüzük soğuktu. Lorlen yüzüğü parmağına geçirip gözle-
rini kapattı.
— Ak karin!
Bekledi fakat hiçbir cevap gelmedi. Yüze kadar
saydıktan
sonra tekrar seslendi. Yine cevap gelmedi. Başını iki yana
salladı.
"Karşılık vermiyor."
"Belki de yüzükte bir sorun vardır," dedi Kral.
"Tekrar deneyeceğim."
— Akkarin!
Hiçbir cevap gelmedi. Lorlen birkaç kez daha denedikten
sonra içini çekerek yüzüğü çıkardı.
"Belki de uyuyor," dedi. "Bir saat içinde tekrar deneyebi-
lirim."
Kral kaşlarını çattı. Pencereden dışarı baktı. "Ona yüzük
olmadan seslen. Belki de buna cevap verir."
Balkan ve Lorlen endişeli bir şekilde birbirilerine baktılar.
"Düşman bizi duyacaktır," diye belirtti Savaşçı.
"Biliyorum. Ona seslen."
Balkan başıyla onayladı, ardından gözlerini kapattı.
230

Yüce Lord-Kara Büyücüler


^-Akkarin!
Sessizlik sürdü. Lorlen de seslendi.
Akkarin! Kral geri dönmeni istiyor.
— Ak...
^AKKARİN! AKKARİN! AKKARİN! AKKARİN!
Başka bir zihin kendi zihnine bir çekiç gibi inince Lor-
len'in nefesi kesildi. Titreyerek geri çekilmeden önce başka
zihinlerin de alay edercesine Akkarin'in adını yineleyip dur-
duklarını duydu.
"Şey, bu hiç hoş değildi," diye mırıldandı Balkan şakak-
larını ovuşturarak.
"Ne oldu?" diye sordu Kral.
"Sachakalılar cevap verdi."
"Zihinvuruşu ile," diye ekledi Lorlen.
Kral kaşlarını çattı sonra masaya dönüp yumruklarını
sıktı. Birkaç dakika odayı adımladıktan sonra Lorlen'e
döndü.
"Bir saat sonra yeniden dene."
Lorlen hafifçe başını eğdi. "Nasıl isterseniz Majesteleri."
***
Tayend'in vermiş olduğu tarif Dannyl'i tipik bir büyücü
tasarımı malikaneye götürdü. Binanın ön cephesinde
imkan-
sız derecede kırılgan balkonlar vardı. Kapı bile büyücü işiy-
di... hele o incelikle şekillendirilmiş cam.
Dannyl kapıyı çaldığında bir cevap alana dek uzunca bir
süre geçti. Ayak seslerinin yaklaştığını duydu ve camın
ardında bir gölge belirdi. Kapı açıldı. Bir kapıcı yerine
231

TRUDİ CANAVAN
Dannyl'i karşılayan sırıtarak eğilen Tayend'di.
"Servis bu kadar yavaş olduğu için özür dilerim," eledi
"Zerrend'in bütün ev halkı Elyne'e doğru yola çıktılar bu
yüzden benden başka..." Tayend kaşlarını çattı. "Korkunç
görünüyorsun."
Dannyl hafifçe başını eğdi. "Bütün gece ayaktaydım.
Ben..." Dannyl hissettiği duyguların yoğunluğuyla tıkandı
ve konuşamaz hale geldi.
Alim, Dannyl'i içeri sokup kapıyı kapattı. "Ne oldu?"
Dannyl zorlukla yutkundu ve gözlerinin yanmasını geçir-
mek için onları kırpıştırdı. Bütün gece kendine hakim
olmuştu, önce Yaldin'le Ezrille'i daha sonra da Dorrien'i
teselli etmişti. Ama şimdi...
"Rothen öldü," diyebildi zorlukla. Gözlerinden yaşların
aktığını fark etti. Tayend'in gözleri büyüdü sonra yaklaşıp
Dannyl'e sarıldı.
Dannyl donup kaldı, ardından böyle bir tepki verdiği için
kendinden nefret etti.
"Endişelenme," dedi Tayend. "Söylediğim gibi, burada
benden başka kimse yok. Hizmetkarlar bile."
"Üzgünüm," dedi Dannyl. "Ben sadece..."
"Birilerinin görmesinden endişe ediyorsun. Biliyorum.
Dikkatli oluyorum."
Dannyl zorlukla yutkundu. "Dikkatli olmak zorunda
olmamızdan da nefret ediyorum."
"Ben de," dedi Tayend. Geriye çekilip Dannyl'e baktı.
"Ama böyle olması lazım. Başka türlü düşünmek için aptal
olmamız gerek."
Dannyl içini çekip gözlerini sildi. "Halime bak. Tam bir
232

Yüce Lord-Kara Büyücüler


aptalım-
Tayend, Dannyl'in elini tutup onu konuk odasından
ecirdi- "Hayır, değilsin. Eski ve yakın bir dostunu
kaybettin.
7errend'in bunun için bir ilacı olması lazım ama sevgili
ikin-
rj .yoksa üçüncü müydü- kuzenim en iyi bağ bozumu
şaraplarını büyük ihtimalle yanına almıştır.
"Tayend," dedi Dannyl. "Zerrend'in şehirden ayrılma-
sının iyi bir nedeni var. Sachakalılar sadece bir iki gün
uzak-
talar. Burada kalamazsın."
"Eve dönmüyorum. Bunca şeyi atlatıp seni görmeye gel-
dim ve kalacağım."
Dannyl, Tayend'i çekip durdurdu.
"Ciddiyim Tayend. Bu büyücüler, insanları kendilerini
güçlendirmek için öldürüyorlar. Önce Lonca ile savaşacak-
lar çünkü en güçlü rakipleri biziz. Harcadıkları gücü yerine
koymak için kurbanlar arayacaklar. Büyücüler işlerine
yara-
mayacak çünkü onlarla savaşırken kendimizi tüketmiş ola-
cağız. Sıradan insanları hedefleyecekler, özellikle
potansiyel
büyü kabiliyeti olanları. Senin gibileri..."
Alimin gözleri büyüdü. "Ama pek ileri gidemezler. Önce
Lonca'yla savaşacaklarını söyledin. Lonca onları yenecektir
değil mi?"
Dannyl, Tayend'e bakıp başını iki yana salladı. "Edin-
diğim bilgilere göre kimse kazanabileceğimize inanmıyor.
Bir veya iki tanesini öldürebiliriz ama hepsini değil. Bize
verilen emir gücümüzü tüketince İmardin'i terk etmemiz."
"Oh, Kaçmak için yardıma ihtiyacın olacak. Ne de olsa
tükenmiş olacaksın. Ben..."
"Hayır." Dannyl, Tayend'in omuzlarını kavradı. "Şimdi
233

TRUDİ CANAVAN
gitmek zorundasın.
Alim başını iki yana salladı. "Buradan sensiz
rılmayacağım."
"Tayend..." I
"Ayrıca," diye ekledi alim. "Sachakalılar büyük ihtimalle
Kyralia'dan sonra Elyne'i istila edecekler. Burada seninle
birkaç gün geçirip erkenden ölme riskine girmeyi eve
dönüp
seni terk ettiğim için kendimden nefret ederek güven
içinde
birkaç ay geçirmeye tercih ederim. Ben kalıyorum ve sen
de
burada olduğum zamanın tadını çıkarsan iyi olur."
***
Kanalizasyonun karanlığından sonra güneş ışığı göz
kamaştırıyordu. Sonea kanalizasyon deliğinden dışarı
tırma-
nırken ayağının altında bir şey hissedip tökezledi, ardından
aşağıdan boğuk bir küfür geldi.
"O benim ayağımdı," diye mırıldandı Cery.
Sonea gülümsemesine engel olamadı. "Üzgünüm Cery,
ya da sana artık Ceryni mi demeliyim?"
Cery kaba bir ses çıkardı. "Hayatım boyunca o isimden
kurtulmaya çalıştım ama artık onu kullanmak zorundayım.
Eminim içimizden bir kaçının, bütün Hırsızlar'm hayvan
ismi kullanması gerektiğine karar vermiş olan Hırsız'a söy-
leyecek üç beş kelimesi vardır."
"Annen senin ismini koyarken geleceği görmüş olmalı,"
dedi Sonea. Akkarin tünelden çıkarken yana çekildi.
"Bir bakışta hangi şapkacının para ödemeden sıvışmaya
çalışacağını anlayabilirdi," dedi Cery. "Ve hep babamın ba-
234

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Şını belaya sokacağını söylerdi."
"Teyzemde de aynı yetenek olmalı. O da hep senin bela
olduğunu söylerdi." Bir an durdu. "Son zamanlarda
lonna'yla Ranel'i hiç gördün mü?"
"Hayır," dedi Cery kanalizasyon kapağını yerine koymak
jçin eğilirken, "Aylardır görmedim."
Sonea içini çekti ve Rothen'in ölümünü bilmenin acısını,
içinde bir yere dayanılmaz bir ağırlık olarak çökmüş
şekilde
hissetti. "Onları görmek istiyorum. Bütün bu olanlar..."
Cery bir elini kaldırdı -sessizlik için bir işaret- ve
Sonea'yla Akkarin'i bir kapının girintisine çekti. Gol ara
sokağın girişinden aceleyle gelip onlara katıldı. Ara sokağa
iki adam girdi ve sessizce onlara doğru yürümeye başladı.
Yaklaşırlarken Sonea yüzlerden daha esmer olanını tanıdı.
Bir elin nazikçe arkasından ittirdiğini hissetti.
"Hadi git," diye fısıldadı Cery kulağına. "Ona hayatının
dehşetini yaşat."
Sonea arkasına baktığında Cery'nin gözlerinin hay-
lazlıkla parladığını gördü. Adamlar iyice yaklaşana kadar
bekledi ve önlerine çıkıp kapüşonunu açtı.
"Faren."
İki adam hızla ve ihtiyatla yere çöküp Sonea'ya döndü-
ler, sonra biri ani bir nefes aldı.
"Sonea?"
"Bu kadar yıldan sonra beni yine de tanıdın."
Adam kaşlarını çattı. "Ama ben sanıyordum ki..."
"Kyralia'yı terk ettiğimi mi sanıyordun?" Sonea kollarını
kavuşturdu. "Geri gelip birkaç borcu tahsil etmeye karar
ver-
dim."

235

TRUDİ CANAVAN
"Borç mu?" Faren sinirli bir şekilde arkadaşına baktı "r\
zaman benimle bir işin yok."
"Öyle mi?" Sonea, Faren'e biraz daha yaklaştı ve Hır-
sız'ın bir adım gerilemesinden dolayı oldukça memnun ol-
du. "Bir zamanlar yapmış olduğumuz bir anlaşmayı hatırlar
gibiyim. Bana unuttuğunu söyleme Faren."
"Nasıl unutabilirim ki?" diye mırıldandı Hırsız. "Anlaş-
manın üzerine düşen kısmını yerine getirmemiş olduğunu
hatırlıyorum. Aslında seni korurken evlerimden birinden
fazlasını yakmıştın."
Sonea omzunu silkti. "Sanırım pek de yararlı olamadım.
Ama yanmış birkaç evin beni Lonca'ya satmanı karşılaya-
cağını hiç sanmıyorum."
Faren bir adım daha geriledi. "Benim fikrim değildi. Se-
çeneğim yoktu."
"Yok muydu?" diye bağırdı Sonea. "Duyduğum kadarıyla
gayet iyi kar etmişsin. Diğer hırsızlar aldığın ödülden pay
aldılar mı? Hepsini kendine sakladığını duydum."
Faren rahatlıkla duyulabilecek bir sesle yutkundu ve
biraz daha geriledi.
"Tazminat olarak," dedi gergin bir sesle.
Sonea, Faren'e doğru bir adım daha attı ama sonra
kapı-
nın oradan bir ses geldi. Ses hızla bir kahkahaya dönüştü.
"Sonea," dedi Cery. "Seni ulak olarak işe almalıyım.
İstediğinde gerçekten çok korkutucu olabiliyorsun."
Sonea sert bir şekilde gülümsemeyi başardı. "Son
zaman-
larda bunu bana başkaları da söyledi." Ama Dorrien'i hatır-
lamak, yeniden Rothen'i aklına getirmişti. Kederin ağırlı-
ğının omuzlarına çökmeye başladığını hissedince bu
duygu-
236
Yüce Lord-Kara Büyücüler
umursamamaya çalıştı. Şimdi bunu düşünemem, dedi
kendine. Yapacak çok iş var.
Faren sarı gözlerini kısarak Cery'ye baktı. "Bu küçük pu-
sunun arkasında senin olduğunu bilmeliydim."
Cery gülümsedi. "Oh, ben sadece ona seninle biraz eğ-
lenmesini önerdim. Bunu hak ediyor. Sonuçta onu gerçek-
'ten de Lonca'ya verdin."
"Sonea'yı da toplantıya götürüyorsun değil mi?"
"Evet. O ve Akkarin'in anlatacakları çok şey var."
"Akkarin mi...?" dedi Faren güçsüz bir sesle.
Sonea arkasından gelen ayak seslerini duyunca döndü
ve
Akkarin'le Gol'ün kapı girişinden çıktıklarını gördü. Akkarin
kısa sakalını tıraş etmiş ve saçlarını toplayıp eski görkemli
görüntüsüne geri dönmüştü.
Faren bir adım daha geriledi.
"Faren değil mi?" dedi Akkarin yumuşak bir şekilde.
"Siyah, sekiz bacaklı ve zehirli..."
Faren başıyla onayladı. "Evet," diye karşılık verdi. "Şey,
bacaklar hariç."
"Sizinle tanışmak bir onur."
Hırsız bir kez daha başını eğdi. "Sizinle de." Cery'ye
baktı. "Neyse, bu toplantı eğlenceli olacak gibi gözüküyor.
Beni izleyin."
Faren sokağın sonuna doğru ilerlemeye başladı.
Arkadaşı
aceleyle peşinden gitmeden önce bir kez daha Akkarin'le
Sonea'ya şüpheyle baktı. Cery; Sonea, Akkarin ve Gol'e
bir
kez bakıp başıyla kendisini izlemelerini söyledi. Onu soka-
ğın sonundaki iki bina arasındaki dar bir aralığa takip
ettiler.
Aralığın ortasında bir adam çıkıp Faren'in yolunu kesti.
237

TRUDİ CANAVAN
"Bunlar kim?"diye sordu adam Sonea'yla Akkarin'i göste
rerek.
"Misafirler," diye karşılık verdi Cery.
Adam bir an durakladı, ardından gönülsüzce bir kapı
gjrj_
sine çekildi. Faren adamın peşinden binanın içine girdi.
Kısa
bir koridordan geçtiler, ardından da bir merdivenden.
Faren
merdivenlerin tepesinde durup Cery'ye baktı.
"Onları içeri getirmeden önce izin almalısın."
"Ve bu konuda saatlerce tartışmalarını mı izleyeyim?"
Cery başını iki yana salladı. "Zamanımız yok."
"Neyse, ben seni uyardım."
Faren kapıyı açtı. Sonea ikilinin peşinde odaya girdiğin-
de kendini lüks içinde bir yerde buldu. Kabaca bir daire
şek-
linde dizilmiş minderli sandalyeler vardı. Sonea
sandalyele-
rin yedi tanesinin dolu olduğunu gördü. Sandalyelerin
arka-
sında duran yedi adam Hırsızların korumaları olmalıydı.
Karşısında oturan Hırsızlar'ııı kimler olduğunu tahmin
etmek zor değildi. Zayıf, kel adam belli ki Sevli'ydi. Sivri
burunlu ve kırmızı saçlı kadın Zili olmalıydı ve sakallı, çalı
gibi kaşlara sahip adam da Limek olmalıydı. Sonea
etrafına
baktığında Hırsızların hayvanlarla benzerlikleri yüzünden
mi bu isimleri seçtiklerini yoksı zamanla ismini aldıkları
hayvanlara mı benzediklerini merak etti. Belki de ikisi bir-
den, diye düşündü.
Sandalyelerde oturanlar ona ve Akkarin'e bakıyorlardı.
Bazıları öfke ve hiddetle, bazıları ise kafaları karışmış bir
şekilde. Yüzlerden biri tanıdıktı, Sonea gözleri Ravi'ninki-
lerle buluşunca gülümsedi.
"Bunlar da kim?" diye sordu Şevli.
238

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Cery'nin dostları," dedi Faren. Boş sandalyelerden biri-
oturdu. "Onları getirmekte ısrar etti."
"Bu Sonea," dedi Ravi diğer Hırsızlar'a. Gözleri Akka-
?n'e kaydı. "Bu durumda siz de eski Yüce Lord olmalısınız."
Öfke ve kafa karışıklığı yerini şaşkınlığa bıraktı.
"Sizinle sonunda tanışabilmek bir onur," dedi Akkarin.
"Özellikle seninle Lord Senfel."
Sonea, Ravi'nin sandalyesinin arkasında duran adama
baktı. Yaşlı büyücü sakalını tıraş etmişti. Sonea, büyük
ihti-
malle onu ilk başta bu yüzden tanıyamamıştı. Onu en son
gördüğünde Faren ona şantaj yaparak Sonea'ya büyü
öğret-
mesini sağlamaya çalışmıştı; ama o zamanlar uzun bir
saka-
lı vardı. Sonea nafile bir çabayla büyüsünün kontrolünü
kay-
betmesin diye uyuşturulmuştu; ki Cery toplantının
gerçekten
olduğunu söyleyene kadar bu karşılaşmanın bir hayal
oldu-
ğunu düşünüyordu. Senfel yüzü solmuş bir halde Akkarin'e
baktı.
"Demek," dedi, "Beni sonunda buldun."
"Sonunda mı?" Akkarin omzunu silkti. "Senden çok uzun
süredir haberdardım Senfel."
Yaşlı adam şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Biliyor muy-
dun?'
"Elbette," diye cevap verdi Akkarin. "Sahte ölümün pek
inandırıcı değildi. Hâlâ bizi neden terk ettiğinden emin
değilim."
"Kurallarınızı çok... boğucu buluyordum. Neden bir şey
yapmadın?"
Akkarin gülümsedi. "Bu selefimi nasıl gösterirdi sonra?
Kayıp olduğunu bile fark etmemişti. Burada kimseye
zararın
239

TRUDİ CANAVAN
olmuyordu ben de seni rahat bırakmaya karar verdim."
Yaşlı büyücü güldü, kısa, tatsız bir gülüş. "Kuralla
uymamak sende alışkanlık olmuş Delvon Ailesi'nd
Akkarin."
"Bir de sana ihtiyacım olana kadar bekliyordum," diye
ekledi Akkarin.
Senfel ciddileşti. "Lonca sana seslenip duruyordu," dedi
"Görünüşe göre onların sana ihtiyacı var. Neden
çağrılarına
cevap vermedin?"
Akkarin, Hırsızlar'a baktı. "Çünkü Lonca burada olduğu-
mu bilmemeli."
Hırsızlar'ın bakışları ilgiyle keskinleşti.
"Neden?" diye sordu Şevli.
Cery bir adım öne çıktı. "Akkarin'in hikayesi kısa değil.
Sandalye getirtebilir miyiz?"
Kapıda onları karşılamış olan adam odadan çıktı ve daha
sonra iki basit ahşap sandalyeyle döndü. Herkes
yerleştiğin-
de Akkarin etrafındaki yüzlere baktı ve derin bir nefes aldı.
"Size ilk olarak Sachakalılar'la nasıl karşılaştığımı anlat-
malıyım."
Akkarin, Dakova ile yaşadıklarını kısaca anlatırken
Sonea, Hırsızlar'ın yüzlerini izledi. İlk başta sakince din-
liyorlardı ama Akkarin, İchaniler'i tarif etmeye başlayınca
yüzlerinde panik ve endişe belirdi. Akkarin onlara katil-ca-
susları ve Cery'yi onları bulması için nasıl tuttuğunu
anlattı;
bu noktada Sonea'nın eski dostuna şaşkınlık ve ilgiyle bak-
tılar. Sonra Sachaka'ya sürülmelerini anlattığında Şevli tik-
sintiyle bağırdı.
"Lonca aptallarla dolu," dedi. "İchaniler'in gerçek olup
240

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Irnadığını anlayana kadar seni yanlarında tutmalıydılar."
"Böyle yapmamış olmaları daha iyi olabilir," dedi
Akkarin. "İchaniler burada olduğumu bilmiyor ve bu da
bize
avantaj sağlıyor. Herhangi bir Lonca büyücüsünden güçlü
olsam da sekiz İchani'yi yenebilecek kadar güçlü değilim.
Sonea ile birlikte diğerlerinden ayrılmış bir İchani'yi yene-
biliriz. Fakat İchaniler burada olduğumu öğrenirlerse bir
arada kalıp bizi avlayacaklardır."
Etrafındakilere baktı. "Bu yüzden Lonca'nın çağrısına
cevap vermedim. Lonca burada olduğumu bilirse, İchaniler
bunu yakaladıkları ilk büyücünün zihninden öğrenirler."
"Ama bunu bizim bilmemize izin verdin," dedi Şevli.
"Evet. Bu bir risk ama büyük bir risk değil. Bu odada-
kilerin kendilerini Sachakalılar'dan uzak tutmasını bekli-
yorum. Halka ulaşacak, burada olduğumuz ile ilgili söylen-
tilerse yalnızca bir dedikodu olarak görülecektir."
"Peki bizden ne istiyorsun?" diye sordu Ravi.
"Bizden bir Sachakalı'yı diğerlerinden ayırmasına yardım
etmemizi istiyor," diye cevapladı Zili.
"Evet," diye onayladı Akkarin. "Ayrıca Hırsızlar Yolu'na
giriş izni ve kılavuzlar istiyorum."
"İç Çember'in hepsini kapsamıyor ama," diye uyardı
Şevli.
"Fakat binaların çoğu boş," dedi Zili. "Kilitliler ama bu
sorunu çözebiliriz."
Sonea kaşlarını çattı. "Neden binalar boş?"
Kadın, Sonea'ya baktı. "Kral Evler'e İmardin'i terk etme-
lerini söyledi. Biz de az önce Senfel, Hisar ve Calia'daki
yenilgiyi anlatana kadar sebebini merak ediyorduk."
TRUDİ CANAVAN
Akkarin başıyla onayladı. "Lonca, İmardin'deki herkesin
İchaniler için potansiyel güç kaynağı olduğunu fark
etmiştir
Kral'a şehri boşaltması gerektiğini söylemişlerdir."
"Ama sadece Evler'e gitmelerini söylemiş değil mi?" dedi
Sonea. Hırsızlar başlarıyla onaylayınca birden bire öfke-
lendi. "Ya halkın kalanı?"
"Evler gidince herkes bir şeyler olduğunu anladı," dedi
Cery. "Duyduğuma göre binlerce insan şehri terk ediyor-
muş."
"Peki ya varoşlar?" diye sordu Sonea.
"Saklanacaklardır," diye güvence verdi Cery.
"Varoşlar, şehir duvarlarının dışında, İchaniler'in ilk
varacağı yerde." Sonea başını iki yana salladı. "Eğer İcha-
niler durup kendilerini güçlendirmek isterlerse varoşluların
hiçbir şansı olmayacak." Öfkesinin arttığını hissediyordu.
"Kral'ın bu kadar aptal olduğuna inanabilirim ama ya Lon-
ca. Varoşlarda yüzlerce potansiyel büyücü olmalı. İlk
gitme-
leri gereken onlar."
"Potansiyel büyücü mü?" Şevli kaşlarını çattı. "Ne demek
istiyorsun?"
"Lonca büyü potansiyelini sadece Evler'in çocukları ara-
sında arıyor," dedi Akkarin, "Ama bu diğer sınıftan insanlar
arasında büyü potansiyeli olmadığını göstermez. Sonea
bunun kanıtı. Lonca'ya katılmasına izin verilmiş olmasının
sebebi güçleri o kadar büyük ki kendiliğinden uyandılar.
Alt
sınıflarda büyük ihtimalle yüzlerce potansiyel büyücü var-
dır."
"Ve onlar İchaniler için büyücülerden daha cazip hedef-
ler," diye ekledi Sonea. "Büyücüler savaşarak güçlerini
har-
242

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ıar bu yüzden yakalandıkları zaman çekilecek güçleri
kalmamış olur."
Hırsızlar birbirilerine baktılar. "İstilacılar tarafından gör-
mezden gelineceğimizi düşünmüştük," diye mırıldandı
Ravi- "Şimdi ise büyülü bir mahsul gibi hasat edileceğiz."
"Eğer..." Sonea heyecanla Akkarin'e döndü. "Eğer birile-
ri güçlerini İchaniler'den önce çekmezse tabi."
Akkarin'in gözleri Sonea'nın ne ima ettiğini alayınca açıl-
dı ama sonra kaşlarını çattı. "Bunu kabul ederler mi?
Hiçbir
Kyralialı'nın gücünü zorla çekmem."
"Bence çoğu kabul eder. Neden istediğimizi bildikleri
sürece."
Akkarin başını iki yana salladı. "Ama onları organize
etmek imkansız olacaktır. Binlerce kişiyi test edip onlara
ne
yapacağımızı açıklamalıyız. Hazırlanmak için sadece bir
günümüz var."
"Düşündüğünüzü düşündüğümü mü düşünüyorsunuz?"
"O ne peki?" Şevli kafası karışmış görünüyordu. "Ne
olduğunu anlıyorsan Senfel bana da açıkla."
"Büyü potansiyeline sahip varoşluları bulursak Akkarin
ve Sonea onlardan güç çekebilir," dedi Senfel."
"Sadece İchaniler'in hasadını ellerinden almış olmayız,
aynı zamanda bizim büyücülerimiz güçlenmiş olur," dedi
Zili sandalyesinde dikleşerek.
Bizim büyücülerimiz mi? Sonea gülümsemesini bastırdı.
Görünüşe göre Hırsızlar bizi kabul etti.
"Peki varoşlular bunu kabul edecek mi?" diye sordu
Akkarin. "Büyücülere karşı pek bir sevgileri yok."
"Eğer biz istersek edeceklerdir," dedi Ravi. "Bizim hak-
243

TRUDİ CANAVAN
kımızda ne düşünürlerse düşünsünler ilk Arınma sırası
ve sonrasında onlar için savaşmış olduğumuzu hepsi kah
ediyor. İstilacılara karşı savaşmak için yardım istersek bi
lerce gönüllümüz olacaktır. Onlara kendi büyücülerim'
olduğunuzu söyleyebiliriz. Eğer Lonca'dan olmadığınızı dn
şünürlerse yardım etme konusunda daha da istekli olacak-
lardır."
"Tek bir sorun var," dedi Şevli. "Eğer bunu yaparsak
bin-
lerce varoşlu sizi görecek. Kim olduğunuzu bilmeseler bile
yüzünüzü görmüş olacaklar. Eğer İchaniler bir tanesinin
bile
zihnini okursa..."
"Bu konuda ben yardımcı olabilirim," dedi Senfel.
"Gönüllüleri ben test ederim. Sadece potansiyeli olanlar
Sonea'yla Akkarin'i görürler. Bu da yaklaşık yüz tanesinin
burada olduklarını bilmesi anlamına geliyor."
Cery gülümsedi. "Bak Senfel, işe yarıyorsun işte."

Yaşlı büyücü Cery'ye susturucu bir bakış attı, ardından


tekrar Akkarin'e döndü. "Eğer bu gönüllülerin tek bir yerde
kalmalarını sağlayabilirsek -rahat yatakları ve cömert mik-
tarda yemek olan bir sığınakta mesela- güçlerini tekrar
top-
larlar ve yarın yeniden gücünüzü arttırabilirsiniz."
Akkarin büyücüye bakıp başıyla onayladı. "Teşekkür
ederim Senfel."
"Henüz teşekkür etme," diye karşılık verdi Senfel. "Bana
bir kez bakıp arkalarına bakmadan kaçabilirler."
Şevli kıkırdadı. "Bir kez olsun, çekici olmaya çalışabilir-
sin Senfel." Yaşlı adamın bakışlarını görmezden gelip çem-
berdekilere baktı. "Artık bu İchaniler'in nasıl kişiler olduğu-
nu bildiğimize göre, onlarla savaşmak için yapacağım öne-
244

Yüce Lord-Kara Büyücüler


•i rin bir işe yaramayacağını görebiliyorum. Mümkün oldu-
- nca ayakaltından çekilmiş olmalıyız."
' "Evet," diye katıldı Faren. "Varoşluları da bu konuda
uyarmalıyız."
"Daha da iyisi, onları geçitlerde toplayalım. Gerçi sıkışır-
lar ve hava biraz az olur..." diyen Ravi, Senfel'e baktı,
"Ama
hana anlatılanlara göre büyücülerin savaşları pek uzun
sür-
mezmiş."
"Peki bir İchani'yi gruptan ayrılması için nasıl yemle-
yeceğiz?"
"Duyduğuma göre Limek'in iyi bir terzisi varmış," dedi
Cery çalı saçlı adama anlamlı bir şekilde bakarak.
"Kendini cüppeler içinde mi hayal ediyorsun?" dedi
adam derinden gelen bir sesle.
"Oh, asla bu kadar kısa birinin bir büyücü olduğuna
inanmazlar," diye dalga geçti Faren.
"Hai!" diye karşı çıktı Cery. Sonea'yı işaret etti. "Kısa
büyücüler var."
Faren başıyla onayladı. "Sanırım çırak cüppesi içinde
inandırıcı olabilirsin."
Sonea koluna bir şeyin sürtündüğünü hissedince aşağı
baktı ve Akkarin'in parmaklarının hafifçe tenine değdiğini
gördü.
—Bu insanlar düşündüğümden de cesurlar, diye gönder-
di Akkarin. İchaniler'in ne kadar güçlü ve tehlikeli oldukla-
rını anlamış gözüküyorlar ama yine onlarla savaşmaya
hazırlar.
Sonea gülümseyip ona varoşluların Arınma sırasında
büyücülere taş atmalarının ve Cery'nin onları şehre getiren
245

TRUDİ CANAVAN
kanalizasyon sistemindeki anlık görüntülerini gönderdi
—Neden olmasınlar? Büyücülerle yıllardır savaşın 0rıı
kurnazlıkla alt ediyorlar.
246

Bölüm 14
Bir Hediye
Bir şeyler Rothen'in burnunu gıdıklıyordu. Aksırıp gözle-
rini açtı.
Yüzükoyun kurumuş çimlerde yatıyordu. Dönerken
omzuna bir sancı saplandı. Bir önceki gecenin anıları hızla
kafasına hücum etti; yük arabalarının gelişi, genç Savaş-
çı'nın İchani tarafından yakalanışı, evin penceresindeki
Lord
Yikmo, parçalanan arabalar, Kariko, kan mücevheri, hızla
uzaklaşmak...
Etrafına baktığında bir ahırda olduğunu gördü. Güneş
ışı-
ğının açısından günortasının yakın olduğunu anladı.
Kendini iterek oturur pozisyona geçtiğinde omzuna daha
da büyük bir sancı saplandı. Bir elini cüppesinin içine soka-
rak omzuna dokundu. Olması gerektiğinden biraz daha yu-
karıdaydı. Gözlerini kapatıp zihnini kendi vücuduna yaydı
ve omzunu dehşetle inceledi. Uyuduğu sırada vücudu, geri
dönmekte olan gücünü kolu ve omzundaki kırık kemiklere
Şifa vermek için kullanmıştı. Ama bir şeyler yanlıştı.
İçini çekti. Bilinçsiz bir şekilde kendine Şifa vermek bü-
yücü olmanın avantajlarından biriydi ama güvenilir bir ref-
leks değildi. Kemikler garip, çarpık açılarla kaynamıştı.
Deneyimli bir Şifacı onları kırıp tekrar yerlerine oturtmalıy-
247

TRUDİ CANAVAN
di ama şimdilik rahatsızlık ve hareket kısıtlamasına katlan-
malıydı.
Ayağa kalktığında bir an başı döndü ve karnının aç oldu-
ğunu fark etti. Ahırın kapısına yürüyüp dışarı baktı. Ahırın
çevresinde evler vardı ama hepsi sessizdi. En yakındaki
bina
tanıdık geliyordu. Oranın Kariko'nun kan mücevherini yap-
tığı bina olduğunu fark edince ürperdi.
Ahırın güvenliğini terk etmeye gönülsüzdü. Sachakalılar
hala kasabada, yeni yük arabaları arıyor olabilirlerdi.
Gece-
ye kadar bekleyip karanlıktan yararlanmalıydı.
Sonra evin arka kapısında yatan büyücüyü fark etti. Bir
gece önce orada bir ceset yoktu. Tek bir kişi olabilirdi;
Lord
Yikmo.
Rothen güneş ışığına çıkıp aceleyle kırmızı cüppeli figü-
re doğru gitti. Yikmo'nun omuzlarını tutup onu çevirdi. Bü-
yücünün görmeyen gözleri gökyüzüne dikildi.
Savaşçı'nın çenesinde kurumuş kan vardı. Cüppesi par-
çalanmış ve tozla kaplıydı. Rothen evin önünün içeriye
doğ-
ru patladığı anı düşündü. Yikmo'nun kaçtığını düşünmüştü.
Ama Savaşçı patlamada ölümcül derecede yaralanmış
gözü-
küyordu.
Rothen başını iki yana salladı. Yikmo, Lonca'da hem say-
gı görür hem de sevilirdi. Büyüsel olarak güçlü olmasa da
keskin zekası ye öğrenme zorluğu çeken öğrencileri
eğitme
yeteneği hem Balkan'ın hem de Akkarin'in büyük saygısını
kazanmasını sağlamıştı.
Akkarin bu yüzden onun Sonea'nın öğretmeni olmasını
istemişti, diye düşündü. Sonea da Yikmo'yu sevmişti sanı-
rım. Ölümünü duyunca çok üzülecek.
248

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Tıpkı Lonca'nın kalanı gibi... Bu haberi Lonca'ya ilet-
rneyi düşündü ama bir şey duraklamasına sebep oldu.
Lonca
savaşın ardından oluşan sessizlikten hepsinin öldüğünü
bili-
yor olmalıydı. Sachakalılar ise emin olamazdı. Onlara bil-
medikleri bir şey söylemesem iyi olur, diye düşündü.
Ayağa kalkıp eve döndü. Dikkatle içeri girip ön cep-
hedeki odaya yaklaştı. Odanın ön cephesinde yola açılan
büyük bir delik vardı. Caddenin ortasında parçalanmış iki
arabanın artıkları bir yığın halinde duruyordu. Gitmişler...
Yığının orada iki ceset yatıyordu. Rothen iki yandaki ev-
lere dikkatle baktı, ardından temkinli bir şekilde caddeye
adım attı.
"Büyücü!"
Rothen hızla sesin geldiği yöne döndü ama kendisine
doğru genç bir çocuğun koştuğunu görünce rahatladı.
Çocu-
ğu kasabanın boşaltılmasından hatırlıyordu. Yikmo,
çocuğu,
savaşı izlemek için kalamayacağına ikna etmek için sert
söz-

ler söylemek zorunda kalmıştı.


"Burada ne yapıyorsun?" diye sordu Rothen.
Çocuk durup eğilerek komik bir şekilde hantal bir selam
verdi. "Ne olduğunu görmek için geri geldim lordum," diye
karşılık verdi. Gözleri arabalara kaydı. "Onlar düşman mı?"

Rothen cesetlerin yanına gidip onları inceledi. İkisi de


Sachakalı'ydı. Kollarındaki sayısız yarayı fark etti.
"Köleler,"
dedi. Daha yakından baktı. "Arabalara saldırdığımızda
yara-
lanmış görünüyorlar. Kötü yaralar ama Şifa verilemeyecek
şeyler değil ve onları bu kadar çabuk öldürmezlerdi de."
"Sachakalılar'ın kendi insanlarını öldürdüklerini mi düşü-
nüyorsunuz?"
249

TRUDİ CANAVAN
"Belki." Rothen ayağa kalkıp bir cesetten diğerine gjtt:
"Evet. Bileklerindeki bu kesikler tahta parçalarından olma
mış."
"Sanırım kölelerinin kendilerini yavaşlatmasını iste-
memişler," dedi çocuk.
"Kasabayı gezdin mi?" diye sordu Rothen.
Çocuk başıyla evetledi.
"Başka Lonca büyücüsü gördün mü?"
Çocuk bir kez daha başıyla onayladı, sonra bakışlarını
yere indirdi. "Hepsi ölmüştü ama..."
Rothen içini çekti. "Hiç at kaldı mı?"
Çocuk sırıttı. "Burada yok ama size bir tane getirebilirim.
Babam, Aran Evi için yarış atları eğitiyor. Malikane uzakta
değil. Oraya koşup yarım saat içinde dönmüş olabilirim.
"O zaman git bir at getir." Rothen etrafına bakındı.
"Cesetlerle ilgilenmesi için birkaç kişi de getir."
"Onları nereye gömmemizi istersiniz? Calia mezarlığına
mı?"
Bir mezarlık... Rothen, Lonca'nın arkasındaki ormanda
bulunan gizemli mezarlığı hatırladı, sonra da Akkarin'in
yasaklanana kadar kara büyünün Lonca'da devamlı olarak
kullanılmış olması konusundaki iddialarını. Bir anda orada
bir mezarlık olmasının sebebini anladı.
"Şimdilik," diye karşılık verdi Rothen. "Onları teşhis et-
mek için kalacağım, sonra da şehre dönmeliyim."
***
Kendisinden önce odaya giren birçok kişi gibi bu kadın
250

Yüce Lord-Kara Büyücüler


da Sonea'yı gördüğünde bir an durakladı.
"Peçenin biraz abartılı olduğunu biliyorum," dedi Sonea
varoş aksanıyla. "Hırsızlar'm büyücülerinin kim olduğunu
kimse bilmesin diye takmalıymışım." Peçe, Takan'ın fikriy-
di. Onu taktığında bu, güç çektiği neredeyse yüz
potansiyel
büyücünün yüzünü görmemesi anlamına gelecekti.
Akkarin
de diğer odada bir maskeyle oturuyordu.
"Sonea?" diye fısıldadı kadın.
Sonea ani bir panik hissetti. Daha dikkatli baktı ve kadı-
nı tanıyınca peçesini çıkardı.
"Jonna!"
Sonea hızla masanın etrafından dolaşıp teyzesine sıkıca
sarıldı.
"Bu gerçekten sensin," dedi Jonna, Sonea'ya bakmak
için
hafifçe geriye çekilerek. "Lonca'nın seni uzaklara gönder-
diğini sanıyordum."
"Gönderdiler." Sonea sırıttı. "Geri geldim. O Sachakalı-
lar'ın şehrimizi harabeye çevirmesine izin veremeyiz değil
mi?"
Kadının yüzünden çeşitli duygular geçti. Endişe ve
korku-
nun ardından çarpık bir gülümseme geldi. "Başını nasıl
belaya sokacağını gerçekten iyi biliyorsun." Odaya bakındı.
"Beni saatlerce beklettiler. Bir şeyler pişireceğimi falan
sanı-
yordum ama bana bir tür büyü yeteneğim olduğunu söyle-
diler ve büyücülerine yardım etmem gerekiyormuş."
"Gerçekten mi?" Sonea teyzesini sandalyeye götürdü,
sonra masanın diğer tarafındaki kendi yerine geçti.
"Yetene-
ğimi anne tarafından almış olmalıyım o zaman. Elini ver."
Jonna elini uzattı. Sonea teyzesinin elini tutup hislerini
251
TRUDİ CANAVAN
gönderdi ve küçük bir güç kaynağı hissetti. "Pek fazla
değil
Seni bu yüzden bekletmiş olmalılar. Ranel ve küçük kuzen
lerim nasıllar?"
"Kerrel hızla büyüyor. Hania'da tam bir sulu göz ama
kendime yakında bu safhanın geçeceğini söyleyip duru-
yorum. Ranel burada olduğunu bilseydi o da gelirdi ama
bacağı yüzünden bir işe yaramayacağını düşündü."
"Onu da görmeyi çok isterdim. Belki de bütün bu olaylar
bittikten sonra... senin için sorun olmazsa elinin üstüne
küçük bir kesik açacağım."
Jonna omzunu silkti. Sonea masadaki kutuyu açarak
Cery'nin kendisine vermiş olduğu ufak bıçağı çıkardı.
Küçük
bir bıçağın varoşluları büyük bir bıçak kadar korkutmaya-
cağını düşünmüştü. Bu bıçak o kadar küçüktü ki bazıları
buna gülmüştü.
Jonna'nın elinin arkasına küçük bir kesik açtı, ardından
bir parmağını kesiğe koydu. Daha önceki bütün varoşlular
gibi Jonna da Sonea enerji çekmeye başlar başlamaz
rahat-
ladı. Sonea durup kesiği iyileştirdiğinde kadın dikleşti.
"Bu çok... garip bir histi/' dedi Jonna. "Hareket edemi-
yordum ama o kadar uykum geldi ki zaten hareket etmek
de
istemiyordum."
Sonea başıyla onayladı. "Çoğu kişi böyle tarif etti. Nahoş
bir his olsaydı yapabilir miydim bilmiyorum. Neyse bana
son dönemlerde Ranel'le neler yaptığınızı anlat."
Jonna'nın anlattığı sorunlar harika bir şekilde sıradan ve
basitti. Sonea teyzesini dinledikten sonra ona son görüş-
melerinden beri yaşadığı her şeyi anlattı; hatta şüphe ve
kor-
kularından bazılarından bile bahsetti. Hikayesini bitirince
252

Yüce Lorcl-Kara Büyücüler


lonna onu dikkatle süzdü.
"Büyüttüğüm o küçük sessiz çocuğun böyle önemli biri
olduğuna inanmak zor," dedi. "Ve sen bu Akkarin'lesin,
Lonca'nın Yüce Lord'u falan..."
"Artık Yüce Lord değil," diye hatırlattı Sonea.
jonna bir elini salladı. "Olsun. Ondan ne kadar eminsin?
Evlenecek misiniz?"
Sonea yüzünün yanmaya başladığını hissetti. "Ben... bil-
miyorum. Ben..."
"Kabul eder miydin?"
Evlenmeyi mi? Sonea bir an duraksadı sonra yavaşça
ba-
şıyla onayladı.
"Ama bu konuda henüz konuşmadınız değil mi?" Jonna
kaşlarını çatıp öne doğru eğildi. "Dikkatli oluyor musun?"
diye mırıldandı.
"Bazı..." Sonea yutkundu. "Bazı yollar olduğunu bili-
yorum, büyüyle, bir kadının emin olması için... bu büyücü
olmanın avantajlarından biri. Akkarin böyle bir şey iste-
mez." Yüzünün daha da kızardığını hissetti. "En azından
şimdilik. Pek akıllıca olmaz, bütün bu savaş falan..."
Jonna başıyla onaylayıp hafifçe Sonea'nın.eline vurdu.
"Elbette. Belki daha sonra o zaman. Bütün bunlar bitince."
Sonea gülümsedi. "Evet. Ve ben hazır olduğumda... Ki
bu
da hemen olmayacak demektir..."
Kadın içini çekti. "Seni görmek çok güzel Sönea. Geri
döndüğünü bilmek beni rahatlattı." Ciddileşti. "Ama aynı
zamanda rahatsız da etti. Uzak ve güvenli bir yerde
olmanı
dilerdim. Bu Sachakalılar'la savaşmak zorunda olmamanı
dilerdim. Sen... dikkatli olacaksın değil mi?"
253

TRUDİ CANAVAN
"Elbette."
"Aptalca bir şey deneme."
"Denemeyeceğim. Ölme fikri benim de hoşuma gitmiyor
Jonna. Bu insanı aptallık yapmaktan caydıran bir şey."
Kapı çalınca konuşmaları bölündü.
"Evet?" diye seslendi Sonea.
Kapı açıldı ve içeri elinde büyük bir çuval taşıyan Cery
girdi. Geniş bir şekilde sırıtıyordu.
"Hasret mi gideriyorsunuz?" dedi.
"Bunu sen mi ayarladın?" diye sordu Sonea.
"Ayarlamış olabilirim," dedi Cery sinsi bir şekilde.
"Teşekkür ederim."
Cery omzunu silkti ve Jonna ayağa kalktı. "Geç oldu.
Ailemin yanına dönmeliyim," dedi. "Çok geç kaldım bile."
Sonea ayağa kalkıp teyzesine sarılmak için masanın
etra-
fından dolaştı. "Kendine dikkat et," dedi. "Benim için
Ranel'i
öp. Ve ona burada olmam konusunda hiçbir şey
söylememe-
sini söyle. Hiç kimseye."
Jonna başıyla onayladı, ardından dönüp odadan çıktı.
"Jonna sonuncuydu," dedi Cery. "Seni odanıza geri gö-
türeyim."
"Peki ya Akkarin?"
"O seni orada bekliyor. Hadi."
Odanın arka tarafındaki kapıdan bir koridora çıktılar.
Koridorun sonunda küçük bir dolaba girdiler. Cery
tepedeki
delikten sarkan bir ipi çözdü ve elinden kaymasına izin
verdi. Dolabın tabanı yavaşça alçalmaya başladı.
"İyi bir çift oluşturuyorsunuz," dedi Cery.
Sonea, Cery'ye döndü. "Jonna ve ben mi?"
254

Yüce Lord-Kara Büyücüler


£ery sırıtıp başını iki yana salladı. "Akkarin ve sen."
"Öyle mi düşünüyorsun?"
"Öyle umuyorum. Seni bütün bu belaya bulaştırmış ol-
maSından hoşlandığımı sanmıyorum ama bunları sağ
atlat-
man için en az benim kadar endişeleniyor görünüyor."
Dolabın altı başka bir kapının önünde durdu. Cery kapı-
yı açınca tanıdık bir geçide girdiler. Birkaç adım sonra
Cery'
nin konuk dairesine açılan büyük metal kapıdan geçiyor-
lardı. Akkarin taze yemeklerin olduğu bir masanın önünde
elinde bir kadeh şarapla oturuyordu. Yanında da Takan
vardı.
Başını kaldırıp Sonea'yı görünce gülümsedi. Sonea,
Takan'ın onu dikkatle süzdüğünü fark edince, o gelmeden
önce ne konuştuklarını merak etti.
"Ceryni," dedi Akkarin. "Bir kez daha bize cömertliğini
sunuyorsun." Kadehini kaldırdı. "Anuren karası, daha azı
değil...."
Cery omzunu silkti. "Şehrin savunucuları için ne yapsak
azdır."
Sonea da oturup hemen yemeye başladı. Aç olmasına
rağmen yemekler midesine taş gibi iniyordu ve kısa bir
süre
sonra ertesi günkü planlarını tartışmaya başladıklarında
işta-
hı kaçtı. Akkarin durup dikkatle ona baktığında henüz pek
fazla konuşmamışlardı.
"Gücünü fark edebiliyorum," dedi alçak sesle. "Sana onu
saklamayı öğretmeliyim."
Akkarin elini uzattı. Sonea eli tuttuğunda Akkarin'in var-
lığının zihninin kenarında büyüdüğünü hissetti. Gözlerini
kapattı.
255

TRUDİ CANAVAN
— Hissedebildiğim bu.
Sonea bir anda Akkarin'in içindeki, parıldayan bir sis
ojK-
yayılan gücü hissetti.
— Görüyorum.
— Büyü etkini saran doğal kalkanının dışına gücün sız-
masına izin veriyorsun. Kalkanını güçlendirmelisin. Şu
şekil-
de.
Parlama sönüp kayboldu. Sonea kendi vücuduna yoğun-
laşarak içindeki gücü hissetti. Varoşlulardan ne kadar güç
çektiğini inceleme fırsatı olmamıştı. Gönüllüleri saymaya
çalışmıştı fakat elliden sonra sayıyı kaçırmıştı.
Şimdi ise sahip olduğu bu büyük gücün hayretle farkına
vardı. Bu güç tenindeki kalkanın içindeydi. Fakat kalkanı
ancak doğal güç seviyesini içerecek kadar güçlüydü.
Kalka-
nı güçlendirmek için fazladan büyü kullanmalıydı. Yoğunl-
aşıp kalkana düzenli ve küçük bir güç akışı yarattı.
— İşte böyle.
Akkarin'in zihni geriye çekileceğine varlığını sürdürdü.

— Bana bak.
Sonea gözlerini açtı. Akkarin'i aynı anda hem görüp hem
de hissedebildiğini fark edince omurgasında bir ürperti do-
laştı. Akkarin'in yüzünde Sonea'nın onu gizlice izlerken
yakaladığında hep gördüğü düşünceli ifade vardı... ve artık
o zamanlarda ne düşündüğünü kesin olarak biliyordu. Yü-
zünün kızardığını hissetti ve dudağının kenarı yukarıya
doğru kıvrıldı.
Sonra Akkarin'in zihni soldu ve elini bıraktı. Akkarin ba-
kışlarını çevirdiğinde Sonea belli belirsiz bir hayal kırıklığı

hissetti.
256

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Birbirimiz için kan mücevherleri yapmalıyız. Önümüz-
je|<i günlerde gizlice iletişim kurmamız gereken zamanlar
olacak."
Kan mücevherleri... Hayal kırıklığı yerini meraka bırak-
tı.•?
"Cama ihtiyacımız var." Takan'a baktı. Hizmetkar kalkıp
mutfağa gitti ve sonra dönüp başını olumsuz anlamda
salla-
dı.
"Hiç cam yok..."
Akkarin şarap kadehini alıp Cery'ye baktı. "Bunu kırar-
sam darılır mısın?"
Cery omzunu silkti. "Yooo, parçala gitsin."
Akkarin kadehi masaya vurunca kadeh parçalandı. Bir
parça cam alıp Sonea'ya verdi sonra da kendisi bir parça
aldı. Cery merakla dolu olduğu açıkça belli bir şekilde izli-
yordu.
Sonea ve Akkarin camları eritip birer kürecik oluşturdu-
lar. Akkarin başka bir cam parçası alıp avucunu kesti.
Sonea
da aynı şeyi yaptı. Akkarin bir kez daha Sonea'nm elini
tuttu
ve Sonea, Akkarin'in zihninin kendisininkine dokunduğunu
hissetti. Akkarin'in kan ve büyüyü mücevherle nasıl
birleşti-
receği konusundaki talimatlarını uyguladı.
Mücevherler soğuyunca Takan masaya küçük bir parça
altın bıraktı. Altın havalanıp Akkarin'in yüzünün önünde
sü-
zülmeye başladı, ardından kıvrılıp bükülerek iki yüzük
oluş-
turdu. Akkarin kendi kan mücevherini bir yüzüğün üzerin-
deki yuvaya yerleştirirken Sonea da kendininkini diğerine
yerleştirdi. Sonea mücevherin, yüzüğün iç tarafından
çıkıntı
yapıp tene dokunmasını sağlamaya dikkat etti.
257

TRUDİ CANAVAN
Yuvadaki altın tırnaklar mücevherlerin üzerine kapandı
Akkarin iki yüzüğü havadan aldı ve altın kısımlarından
tuta-
rak Sonea'ya dönüp ciddi bir ifadeyle baktı.
"Bu yüzüklerle birbirimizin zihnini görebileceğiz. Bunun
bazı... dezavantajları vardır. Bazen birinin senin hakkında
ne düşündüğünü tam olarak bilmek hoş bir deneyim olmaz
Dostluğu bitirebilir, aşkı dargınlığa çevirebilir ve özgüveni
yok edebilir." Bir an durdu. "Ama aynı zamanda anlayışı
ge-
liştirebilir. Bunları mecbur olduğumuzdan fazla takmama-
hyız."
Sonea, Akkarin'in yüzüğünü alıp söylediklerini düşündü.
Aşkı dargınlığa çevirmek mi? Ama Akkarin onu sevdiğini
hiç
söylememişti. Jonna'nın sözlerini hatırladı. "Ama bu konu-
da henüz konuşmadınız değil mi?'
İhtiyacımız yoktu ki, dedi kendine. Ara sıra onun düşün-
celerinden duyduklarım bana yetmişti.
Yoksa yetmiş miydi?
Yüzüğe baktığında kendini iki olasılık arasında sıkışmış
buldu; ya Akkarin onu seviyordu ve yüzüğün her şeyi
mah-
vetmesinden korkuyordu ya da sevmiyordu ve yüzüğün
bunu açığa çıkarmasından korkuyordu.
Ama daha az önce zihnine dokunurken basit bir arzudan
fazlasını hissettiğine emindi.
Yüzüğü masaya bıraktı. Onlara ertesi gün ihtiyaçları ola-
caktı. Yarın bunun kendilerine neye mal olduğunu anlaya-
caklardı. Şimdilik onun zihninde bir an için gördüklerinden
fazlasını görmeye ihtiyacı yoktu.
Cery birden ayağa kalktı. "Kalmak isterdim ama ilgilen-
mem gereken başka şeyler var." Bir an durdu sonra
sandal-
258

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ve bırakmış olduğu çuvalı işaret etti. "Biraz giysi
getirdim.
ı'jzerinizdekilerden daha çok yakışacağını düşündüm."
Akkarin başıyla onayladı. "Teşekkür ederiz."
"İyi geceler."
Cery gittikten sonra Takan da ayağa kalktı. "Geç oldu,"
dedi. "Eğer bana ihtiyacınız yoksa...?"
Akkarin başını iki yana salladı. "Hayır. Git biraz uyu
Takan." Sonea'ya baktı. "Biz de biraz dinlensek iyi olur."
Ayağa kalkıp yatak odasına ilerlemeye başladı. Sonea
peşinden gitmeye başladı ama sandalyedeki çuvalı
görünce
durakladı. Çuvalı alıp yatak odasına götürdü.
Akkarin, Sonea'nın yatağa bıraktığı çuvala baktı. "Cery
nasıl bir kılık değiştirme önermiş?"
Sonea çuvalı açıp ters çevirdi. İçinden siyah bir giysi
yığı-
nı düştü. Akkarin'e bakıp çuvaldan çıkanları yatağa yay-
maya başladı.
Bunlar cüppeydi. Büyücü cüppeleri.
Akkarin cüppeler baktı, yüzünde sert bir ifade vardı.
"Bunları giyemeyiz," dedi alçak sesle. "Lonca büyücüsü
değiliz. Bu bir suç olur."
"O zaman Lonca yarın İchaniler'le savaşan bir sürü kişi-
yi tutuklamakla bayağı meşgul olacak demektir," dedi
Sonea. "Sokaklarda cüppe giyip Sachakalılar'ın birbirinden
ayrılmasını sağlamaya çalışacak yüzlerce büyücü olmayan
kişi olacak."
"Bu... farklı. Biz atıldık. Ve bu cüppeler siyah. Bizi sıra-
dan büyücüler sanmaları mümkün değil."
Sonea çuvala baktı. Hâlâ yarısı doluydu. İçirte uzanıp iki
çift pantolon ile iki tunik çıkardı. Hepsi de gayet güzel
giysi-
259

TKUDİ CANAVAN
lerdi.
"Garip neden bize ikişer takım giysi versin ki?"
"Alternatif olsun diye."
"Veya cüppeyi bunların altına giymemiz gerektiğini
düşünmüş olabilir.
Akkarin'in gözleri kısıldı. "Ve belli bir zamanda üstteki
giysileri çıkarmamız gerektiğini mi?"
"Belki de. Kabul etmelisin ki göz korkutucu olur. İki kara
büyücü..."
Sonea birden yatağa döndü, ardından da iki takım tam
boy cüppeye -mezun olmuş büyücü cüppesine- baktığını
fark edince ürperdi.
"Bunları giyemem!" diye itiraz etti.
Akkarin kıkırdadı. "Şimdi de sen benimle aynı fikirdesin
ve ben fikrimi değiştirmeye başladım. Sanırım dostun son
dönemde düşünmeye başladığım kadar ince zekalı ve kur-
naz." Eğilip bir elini kumaşın üzerinde gezdirdi. "Kimlikleri-
miz açığa çıkana kadar bunlarla görünmemeliyiz. Ama bir
kez açığa çıktığında Sachakalılar, Lonca'nın bizi kabul etti-
ğini düşünecektir. Bunun olası sonuçları Kariko'yu durup
düşünmeye itecektir."
"Peki ya Lonca?"
Akkarin kaşlarını çattı. "Eğer bizim geri dönmemizi ger-
çekten istiyorlarsa olduğumuz her şeyi kabul etmek zorun-
dalar," diye mırıldandı. "Sonuçta öğrendiğimiz şeyleri
unut-
mamız mümkün değil."
Sonea cüppelere baktı. "Demek kara büyücüler için kara
cüppeler."
"Evet."
260

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Kaşlarını çattı. Rothen'in önünden kara cüppe içinde
geçmek düşüncesi... ani bir acı hissetti. Rothen ölmüştü.
jçini çekti. "Kara büyüyü yüksek büyü olarak nitelendir-
meler kendimi daha iyi hissederdim ama Lonca bizi kabul
ederse bize Yüksek Büyücüler demeyecektir. O terim
zaten
kullanılıyor."
. Akkarin başını iki yana salladı. "Hayır ayrıca, kara büyü-
cülerin diğerlerinden daha yüksekte olduğu düşüncesine
kapılmaları engellenmeli."
Sonea, Akkarin'e dikkatle baktı. "Sence bizi kabul ede-
cekler mi?"
Akkarin'in kaşları birleşti. "Bu olaydan bir şekilde kur-
tulsa bile Lonca asla bir daha eskisi gibi olmayacak." Cüp-
peleri toplayıp çuvalın içine tıktı. "Şimdilik sadece uyuma-
lıyız. Bir süreliğine bir daha buna fırsat bulamayabiliriz."
Akkarin giysilerini çıkarmaya başladığında Sonea yatağın
kenarına oturup söylediklerini düşünmeye başladı. Lonca
şimdiden değişmişti. Bu kadar çok ölümle... aklına yine
Rothen gelince boğazının düğümlendiğini hissetti.
"Oturarak rahat bir şekilde uyuyan kimseyi görmedim,"
dedi Akkarin.
Sonea döndüğünde Akkarin'in örtülerin altına girdiğini
gördü. Utangaçlıkla heyecan karışımı garip bir duygu
hisset-
meye başladı. O sabah uyandığında kendini onunla aynı
yatakta bulmak bir şeyleri değiştirmişti. Kesinlikte
taşlardan
daha rahattı, diye düşündü. Ama burada, beraber olmak
çok
daha... gerçek ve anlamlı hissettiriyordu.
Çuvalı ve kalan giysileri bir kenara çekti, sonra soyunup
yatağa girdi. Akkarin'in gözleri kapalıydı ve nefes alıp
verişi
261

TRUDİ CANAVAN
uykunun derin sabit ritmindeydi. Gülümseyip, fenere U7
nıp söndürdü.
Karanlık ve geçirmiş olduğu uzun güne rağmen uyanık
bir şekilde yatmaya devam etti. Minik, zayıf bir ışık küres'
yaratıp dönerek Akkarin'i seyretmeye başladı. Yüzünün
bütün ayrıntılarını ve konturlarını inceliyordu.
Akkarin'in gözleri kırpışarak açıldı ve Sonea'ya baktı
Alnı hafifçe kırışmıştı.
"Uyuyor olmalıydın," diye mırıldandı.
"Uyuyamıyorum," dedi Sonea.
Akkarin'in dudakları kıvrılarak bir gülümseme oluşturdu.
"Bunu daha önce ne zaman duymuştum ben?"
***
Cery dairesine girdiğinde derin bir nefes aldı. Havada
sıcak, baharatlı bir koku vardı. Gülümseyip kokuyu banyo-
ya doğru takip etti. İçeri girdiğinde Savara'yı bir küvet
dolu-
su sıcak su içerisinde uzanmış buldu.
"Yine mi banyo yapıyorsun?" diye sordu.
Savara sinsi bir şekilde gülümsedi. "Bana katılmak ister
misin?"
"Sanırım şimdilik güvenli bir mesafede kalacağım."
Savara'nı.n gülümsemesi daha da genişledi. "O zaman
bana neler kaçırdığımı anlat."
"Gidip bir sandalye alayım."
Konuk odasına dönüp tam ortada durdu ve birkaç derin

nefes aldı.
Bir kez daha ona her şeyi anlatmak güçlü bir arzu duyu-
262

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ordu. Onunla İchaniler'i öldürme tüyolarına karşılık her
ceyi anlatması konusunda bir anlaşma yapmıştı. Bir
parçası
ona güvenebileceğinden eminken bir diğer parçası dikkatli
olmasını fısıldıyordu.
Aslında Savara hakkında ne biliyordu ki? Sachakalı'ydı.
Öldürüleceklerini bile bile onun için kendi ülkesinden gelen
insanları arayıp bulmuştu. Fakat bu Kyralia'nın iyiliğini dü-
şündüğünü göstermezdi. Sachaka toplumundaki başka bir
"hizip" için çalıştığını söylemişti ve sadakatinin onlara
oldu-
ğu açıkça belliydi.
Cery bir anlaşma yapmıştı ve Savara şimdiye kadar
anlaş-
manın kendi üzerine düşen kısmını yerine getirmişti...
Ama ona Akkarin ve Sonea'nın geri dönmüş olduğunu
söyleyemezdi. Burada olduklarını ve yaptıkları hazırlıkların
haberi dışarı sızarsa İchaniler kazanırdı. Eğer Savara'ya
güvenirse ve o da ihanet ederse Kyralia'nın çöküşünün so-
rumlusu Cery olacaktı.
Ayrıca Sonea öldürülebilirdi. Hayatındaki yeni kadından
eskisinin iyiliği için bilgi saklama düşüncesi belli belirsiz bir
şekilde kendini suçlu hissetmesine yol açıyordu. Ama eski-
sinin hayatını, hak etmediği halde yenisine güvenerek
tehli-
keye atarsam, diye düşündü, Şimdikinden çok daha kötü
hissederim.
Ama Savara eninde sonunda öğrenecekti. Cery'nin kalp
atışları Savara'nın nasıl bir tepki verebileceğini
düşünürken
garip, alışılmadık bir şekilde hızlandı.
Anlayacaktır, dedi kendine. Nasıl bir Hırsız kendisine
verilen sırları bu kadar kolay açıklar ki? Ayrıca burada pek
uzun süre kalmayacak zaten. Bütün bunlar bitince nasıl
olsa
263

TRUDİ CANAVAN
beni bırakıp gidecek.
Derin bir nefes alıp, bir sandalye aldı ve banyoya taşıdı
Savara kollarını küvetin kenarında kavuşturup, çenesini
kol
larına dayadı.
"Ee, Hırsızlar neye karar verdiler?"
"Fikirlerimiz hoşlarına gitti," dedi Cery. "Limek, adam
larını cüppeler üzerinde çalıştırmaya başladı bile."
Savara sırıttı. "Umarım bu adamlar hızlı koşabiliyorla
dır."
"Kaçmak için Hırsızlar Yolu'nu kullanacaklar. Ayrıca tu
zak kuracak iyi yerler arayan adamlarımız da var."
Savara başıyla onayladı. "Lonca bugün Akkarin'e zihin
sel bir çağrı yaptı."
Cery şaşırmış gibi yaptı. "Peki o ne karşılık verdi."
"Karşılık vermedi."
Cery kaşlarını çattı. "Sence o...?"
"Ölmüş müdür?" Savara'nın omuzları hafifçe kalktı. "Bil-
miyorum. Belki... Belki de cevap vermesi onun için fazla
tehlikelidir. Yanlış kişilerin dikkatini çekebilir."
Cery başıyla onayladı ve endişeli görünmenin ne kadar
kolay olduğunu fark etti. Savara kollarını açıp Cery'ye
yanı-
na gelmesini işaret etti.
"Buraya gel Cery," diye mırıldandı. "Beni bütün gü
burada tek başıma bıraktın. Bir kız sıkılabilir biliyorsun."
Cery ayağa kalkıp kollarını kavuşturdu. "Bütün gün mü
Pazar'a gittiğini duydum."
Savara kıkırdadı. "Duyacağını tahmin etmiştim. Bir ku
yumcudan benim için yapmasını istemiş olduğum bir şe
aldım. Bak."
264

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Küvetin kenarında küçük bir kutu duruyordu. Savara
kutuyu alıp Cery'ye uzattı.
"Senin için bir hediye," dedi. "Kendi bıçağımdan alınmış
birkaç mücevherle yapıldı."
Cery kapağı kaldırıp içindeki garip, gümüş kolyeyi
görün-
ce nefesi kesildi. Uzun bir gövdeden çıkan grifit, damarlı
kanatlar vardı. İki sarı pırıltı, böceğin gözlerini
oluşturuyor-
du ve kıvrılan kuyruğunda ise yeşil taşlar vardı. Gövde bü-
yük, pürüzsüz bir yakuttan oluşuyordu.
"Ülkemde bir inavanın savaştan önce birine konması o
kişiye şans getirir derler," dedi Savara. "Ayrıca birbirinden
uzaktaki aşıklar için bir ulaktır. Kyralia'lı erkeklerin mücev-
her takmadıklarını fark ettim ama bunu giysilerinin altına
saklayabilirsin." Gülümsedi. "Tenine yakın bir yere.''
Cery ani bir suçluluk duygusu hissetti. Kolyeyi kutudan
çıkarıp zincirini boynuna geçirdi.
"Çok güzel," dedi Savara'ya. "Teşekkür ederim."
Savara bir an bakışlarını kaçırdı, sanki hediyesinin bu
ka-
dar duygusal bir şey olmasından utanmış gibiydi. Sonra
sinsi
bir şekilde gülümsedi.
"Buraya gelip bana daha uygun bir şekilde teşekkür
etmeye ne dersin?"
Cery gülmeye başladı. "Olur. Buna nasıl hayır diyebilirim
ki?"
265

Bölüm 15
İchaniler İmardın'de
Sabah güneşi, sanki doğan günü görmeye gönülsüzmüş
gibi ufukta yavaşça yükseliyordu. İlk ışıklar Saray'ın
kulele-
rine vurunca, onları canlı bir turuncu-sarı renge boyadılar.
Altın rengi ışık yavaş yavaş çatılara yayıldı, şehrin
kıyısından
başlayıp Dış Duvar'a doğru, tepesinde duran büyücülerin
yüzlerini yıkayana kadar yaklaştı.
Büyücüler, gözcüler Sachakalılar'ın harekete geçtiğini
rapor eder etmez Lonca'dan ayrılıp gelmişlerdi. Dış
Duvar'ın tepesine çıkıp uzun bir çizgi halinde yayılmışlardı.
Çok caydırıcı bir görüntüydü, yüzlerce büyücü bir arada;
şehre yaklaşan aşırı yüklü iki yük arabası ise çok tehlikesiz
görünüyordu. Lorlen bu arabalardakilerin şimdiden Lonca'
nın en iyi Savaşçılarının kırk tanesinden fazlasını öldürmüş
olduklarını ve duvardaki büyücülerden kat kat daha güçlü
olduklarını kendine hatırlatmak zorundaydı.
İchanilei") Yikmo'nun adamlarının yok etmiş olduğu yük
arabalarının yerine yeni arabalar bulmuşlardı ama bu
yarım
gün gecikmelerine sebep olmuştu. Fakat Lonca, Savaşçı-
ların kendilerini feda etmelerinden bir yarar
sağlayamamış-
tı. Sarrin'in kara büyü öğrenme çabalarıysa sonuçsuz kal-
mıştı. Yaşlı büyücü kitaplardaki kara büyü üzerine yazılmış
266

Yüce Lord-Kara Büyücüler


tanımlamaları ve talimatları tam olarak anlayamadığını
söy-
lemişti- Yaşlı büyücü her geçen gün daha da fazla endi-
şelenmeye başlamıştı. Lorlen, Yikmo ve adamlarının boşa
ölmüş olma olasılığının, Sarrin'in vicdanına, Kyralia'nın
kur-
tarıcısı olmayı başaramaması kadar büyük bir yük bindir-
diğini biliyordu.
Lorlen birkaç adım ötede duran Simyacı'ya baktı. Sarrin
yorgun ve bitkin görünüyordu ama yaklaşan düşmanı sert
bir kararlılıkla süzüyordu. Lorlen sonra Balkan'a döndü.
Sa-
vaşçı kollarını kavuşturmuş, bir şekilde rahat ve kendinden
emin görünmeyi başarıyordu. Leydi Vinara ise her zamanki
gibi sakin ve kararlı görünüyordu.
Lorlen tekrar yaklaşan yük arabalarına baktı. Gözcüler
düşmanın yerini geceden bildirmişlerdi. Sachakalılar
geceyi
yol kenarındaki şehirden bir saat uzaklıktaki terk edilmiş
bir
çiftlik evinde geçirmişlerdi. Saldırmak için sabahı bekleye-
cekleri anlaşılınca Kral bundan memnun olmuştu. Hâlâ
Sarrin'in başarılı olacağı umudunu taşıyordu.
Kral'ın danışmanlarından biri İchaniler'in özellikle ihti-
yaçları olmadan dinlenmeyeceklerini belirtmişti. Lorlen bu
adamın, Rothen'e yolculuğunun ilk günlerinde eşlik etmiş
olan Kuzgun olduğunu fark etmişti.
"Eğer uyumak istiyorlarsa buna engel olmalıyız," demişti
Kuzgun. "Büyücü göndermenize gerek yok. Sıradan
insanlar
büyülü bir savaşta işe yaramıyor olabilirler ama bizim can
sıkıcı olabilme yeteneğimizi hafife almamalısınız."
Böylece bir avuç muhafız gece çiftlik evine gizlice yak-
laşıp içeriye bitki sineği sürüleri salmışlar, gürültü
çıkararak
Sachakalılar'ı uyandırmışlar ve en sonunda da evi ateşe
ver-
267

TRUDİ CANAVAN
mislerdi. Sonuncusu, İchaniler muhafızlardan birini yakala
yınca biraz da intikam almak amacıyla yapılmıct.
İchaniler'in adama yaptıkları İmardin'i henüz terk etmemiş
olan insanları bekleyen geleceğin nasıl bir şey olduğunu
ortaya koymuştu.
Lorlen omzunun üzerinden bakarak şehri süzdü. Sokak-
lar boş ve sessizdi. Evler'in büyük kısmı hizmetkarları ile
bir-
likte Elyne'e yelken açmışlardı. Son iki gündür Güney
Kapı-
sı'nda uzaktaki köylere gitmek için şehri terk eden insanla-
rın yük arabalarından oluşan kuyruklar vardı. Muhafızlar
düzeni korumak için ellerinden geleni yapmış; fakat kimi
kargaşa hatta yağmaları önleyememişlerdi. Bir önceki
akşam
güneş batar batmaz Kapılar kapatılıp kuvvetlendirilmişti.
Tabi ki İchaniler kapıları görmezden gelebilirlerdi. Doğ-
rudan bir zamanlar Lonca'yı çevrelemiş olan Dış
Duvar'daki
gediğe ilerleyebilirlerdi.
Lonca'nın bunu engellemek için yapabileceği bir şey
yoktu. Bu savaşı kaybedeceklerini zaten biliyorlardı. Tek
umutlan bir ya da iki İchani'yi öldürmekti.
Yine de hâlâ büyük, eski binaların yaşayabileceği yıkımı
düşünmekten nefret ediyordu. Lord Jullen değerli
kitaplarla
kayıtların çoğunu paketleyip göndermiş, kalanını da
Akade-
mi'nin altındaki bir odaya kapatıp mühüriemişti. Şifacılar
Makamı'ndaki hastalar ve aileler şehirden gönderilmişti.
Saray'da da benzer önlemler alınmıştı. Lorlen, iç Du-
var'ın üzerinde zorlukla görülebilen kulelere doğru döndü.
Saray yüzyıllar içinde Kyralia Kraliyet Ailesi'nin zevklerini,
kaprislerini tatmin etmek için değiştirilmişti; ama
etrafındaki
duvar sabit kalmıştı. Muhafızların en iyileri duvarın iç kıs-
268

Yüce Lord-Kara Büyücüler


mırıda Lonca alt edilirse savaşmak için bekliyorlardı.
"Varoşlara ulaştılar," diye mırıldandı Osen.
Lorlen tekrar kuzeye dönerek varoşlara baktı. Önünde
düzensiz sokaklardan oluşan labirent uzanıyordu. Varoşlar
da bomboştu. Lorlen, varoşluların nereye gittiğini merak
etti.
Uzaklara gitmiş olduklarını umuyordu.

Yük arabaları ilk binaya ulaştıklarında, arabadakiler artık


minik figürler olarak görülebiliyorlardı. Lorlen izlerken dur-
dular. Altı adam ve bir kadın araçlardan inip Kuzey Kapı-
sı'na doğru ilerlemeye başladı. Köleler arabaları varoşlara
doğru sürmeye başladılar.
Bir İchani onlarla gitti, diye düşündü Lorlen. Savaşacak
bir kişi azaldı. Pek bir fark yaratmayacak ama olsun.
"Kral geldi," diye mırıldandı Osen.
Lorlen döndüğünde Hükümdar'ın yaklaşmakta olduğunu
gördü. Büyücüler, Kral geçerken hızla diz çöküp kalktılar.
Lorlen de aynını yaptı.
"Yönetici."
"Majesteleri," diye karşılık verdi Lorlen.
Kral yaklaşmakta olan Sachakalılar'a baktı.
"Akkarin'le bağlantı kurmayı tekrar denedin mi?"
Lorlen başıyla onayladı. "Emrettiğinizden beri her saat
başı..."
"Cevap vermedi mi?"
"Hayır."
Kral hafifçe başını eğdi. "O zaman onlarla tek başımıza
karşılaşırız. Umalım da Akkarin, güçleri konusunda
yanılmış
olsun."
269

TRUDİ CANAVAN
***
Sonea, Kuzey Kapıları'nı daha önce hiç kapalı görme-
mişti. Devasa metal blokların üzerinde her zaman pas
çizgi-
leri, yüzlerce yılın toz ve pisliğiyle kaplanmış kabartmalar
olurdu. Şimdi ise temiz, parlak bir siyah renge sahiptiler..
Şüphesiz gurur ve meydan okumayı simgelesin diye
temiz-
lenmişlerdi.
Bir sıra büyücü duvarın üzerinde duruyordu. Kırmızı, ye-
şil ve mor cüppelerin arasında kahverengi cüppeler de
var-
dı. Sınıf arkadaşlarına karşı sempati hissetti. Dehşet
içerisin-
de olmalıydılar.
İchaniler aşağıdaki yolda göründüler. Sonea'nın kalbi bir
an atmayı unuttu ve Akkarin'in de nefesini tuttuğunu
farket-
ti. Sadece yüz adım ötedeydiler ve bu sefer onları başka
bir
büyücünün gözlerinden de görmüyordu.
O, Akkarin, Cery ve Takan, Kuzey Yolu'nun yanındaki
bir evden izliyorlardı. Cery onları buraya evin ikinci katının
üzerinde küçük bir tavan arası olduğu ve kapıların
önünde-
ki alanı en iyi görebilecekleri yer olduğu için getirmişti.
"En öndeki Kariko," diye mırıldandı Akkarin.
Sonea başıyla onayladı. "Kadın da Avala olmalı. Peki ya
gerisi?"
"Zihnini okumuş olduğun casusu hatırlıyor musun? Şura-
daki uzun boylu onun efendisi Harikava. Uzak uçtaki iki
tanesi İnijaka ve Sarika. Onları zihnini okuduğum
casuslar-
dan tanıyorum. Diğer ikisi Rikacha ve Rashi, Kariko'nun
eski
müttefikleri."
"Yedi kişiler," dedi Sonea. "Biri eksik.
270

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Akkarin kaşlarını çattı. "Evet."
jchaniler evi bir kaç adım geçtikten sonra durdular. Dış
nuvar'ın tepesinde duran cüppeli figürlere baktılar.
Yukarıdan gelen ses yabancıydı.
"Daha fazla ilerlemeyin Sachakalılar. Ülkemde istenmi-
yorsunuz."
. Sonea kapının üzerindeki figürlere bakınca
Yönetici
Lorlen'in yanında iyi giyimli bir adamın durduğunu gördü.
"Bu... Kral mı?"
"Evet."
Hükümdar'a karşı gönülsüz bir saygı hissetti. Evler'le
bir-
likte kaçabilecekken şehirde kalmıştı.
Kariko kollarını iki yana açtı. "Kyralialılar misafirlerini
böyle mi karşılar? Ya da yorgun bir yolcuyu?"
"Bir misafir ev sahibinin ailesini veya hizmetkarlarını öl-
dürmez."
Kariko gülmeye başladı. "Hayır... Hoş karşılayın veya
karşılamayın topraklarınızdayım. Ve şehrinizi istiyorum.
Kapılarınızı açın ve ben de hayatta kalıp bana hizmet
etme-
nize izin vereyim."
"Senin gibilere hizmet etmektense ölmeyi tercih ederiz."
Sonea'nın kalbi Lorlen'in sesini tanıyınca bir an yerinden
çıkacak gibi oldu.
"Bu kendine 'büyücü' diyenlerden biri miydi?" Kariko bir
kahkaha attı. "Üzgünüm. Bu teklif sen veya Lonca'n için
de-
ğildi. Büyücüleri kabul etmiyorum. Zavallı Lonca'nızın bana
hizmet etmesinin tek yolu ölmeniz." Kollarını birleştirdi.
"Kapılarını aç Kral Merin."
"Kendin aç," diye karşılık verdi Kral. "Ve Lonca'mın söy-
271

TRUDİ CANAVAN
lediğin kadar zavallı olup olmadığını görelim."
Kariko müttefiklerine baktı. "Pekala elde edebileceğimi
bütün hoş geldin merasimi bu kadar. Haydi kabuğu kim
yumurtayla ziyafet çekelim."
İchaniler bir çizgi halinde yayılırlarken gelişi güzel hare-
ket ediyorlardı. Kapılara beyaz ışık huzmeleri fırladı ve
yan-
larla merkeze çarptılar. Sonea metal beyaz renkte
parlama-
ya başlayınca Cery'nin ani bir nefes aldığını duydu. Aşağı-
daki figürlerin üzerine yüzlerce vuruş yağdı. Hapsi de
İcha-
niler'in kalkanlarında dağıldı.
"Zayıflıklarını gör Lorlen!" diye tısladı Akkarin. "Bir tane-
sine odaklanın!"
Odayı bir şeylerin yırtılma sesi kaplayınca Sonea birden
irkildi. Akkarin'in eli pencerenin yanındaki kağıt perdedey-
di. Parmaklarını yırtılmış perdeden çekip pencerenin
eşiğini
kavradı.
"İşte böyle!" dedi.
Sonea tekrar dışarı baktığında Lonca'nın saldırılarının tek
bir İchani'de toplanmaya başladığını gördü. Diğer
Sachaka-
lılar'ın kalkanlarını birleştirmesini beklerken nefesini tuttu
ama bileştirmediler.
"O adam," Akkarin parmağını, saldırı altındaki İchani'ye
doğru uzattı. "O bizim ilk hedefimiz olacak."
"Eğer gruptan ayrılırsa," diye ekledi Cery.
Kariko önce gücü tükenen müttefikine, ardından duvara
baktı. Elinden bir ışık huzmesi fırladı ve kapının üzerindeki
figürlere doğru ilerledi fakat Lonca'nın birleşik kalkanına
çarpıp dağıldı.
Ardından kapılardan beyaz bir duman yükseldi. Metalde
272

Yüce Lord-Kara Büyücüler


arıldayan bir.delik oluştu ve deliğin arkasından daha fazla
rjuman dalgalanarak yükseldi.
"Diğer taraftaki evler alev almış olmalı," dedi Cery, ka-
ranlık bir şekilde.
Akkarin başını olumsuz anlamda saldı. "Henüz değil. Bu
yükselen buhar, duman değil. Muhafızlar tahta destekler
«anmasın diye üzerlerine su döküyorlar."
Bunlar İchaniler'i durdurmak için komik bir şekilde nafi-
le çabalardı ama Sachakalılar'ın aşması gereken her engel
güçlerinin birazını harcamalarına sebep oluyordu. Sonea
tekrar duvara baktı. Kapının üzerindeki büyücüler ve Kral
yükselen buhardan korunmak için iki yana koşuyorlardı.
Ardından kapılardan biri hareket etti. Kapı öne doğru
bükülürken Cery bir küfür etti. Kapı menteşelerinden
kurtu-
lup yere yıkılmadan önce bir süre oldukça yüksek çatırtılar
duyuldu. Açılan boşlukta ahşap ve demirden yapılma bir
yapı iskelesi görülebiliyordu. Muhafızlar aceleyle iskeleden
inerken ikinci kapı da yıkıldı.
Kariko yanındakilere baktı.
"Bizi bununla mı durduracaklarını sanıyorlar?" gülmeye
başladı ve kapı desteklerine doğru döndü.
Hava dalgalanmaya başladı ve iskele sanki devasa, gö-
rünmez bir yumruk yemişçesine içeriye doğru çöktü.
Duvar-
daki aralıkta kırılan tahtaların ve parçalanan metalin sesi
yankılandı ve kapı destekleri yıkıldı.
Sonea yukarı baktığında duvardaki büyücülerin kaybol-
duğunu gördü. İchaniler'in şehre girişlerini izledi. İki
tarafta-
ki binalardan büyülü vuruşlar fırladı ama Sachakalılar bu
saldırıyı görmezden geldiler. İç duvara doğru yürümeye
273

TRUDİ CANAVAN
devam ettiler.
Akkarin pencereden çekildi, ardından Cery'ye döndü
"Hemen şehre gitmeliyiz," dedi.
Cery gülümsedi. "Sorun değil. Beni takip edin yeter."
***
Farand'ın nefes nefese kalması fazla uzun sürmedi.
Dannyl genç adamın kolunu yakalayıp yavaşlayarak hızlı
yürümeye başladı. Genç adam arkasında baktı, yüzünde
korku dolu bir ifade vardı.
"Bizi takip etmeyecekler," diye güvence verdi Dannyl.
"Akıllarına İç Çember'e gitmeyi koymuş gibi görünüyor-
lardı."
Farand başıyla onayladı. Genç büyücü duvarda bir anda
Dannyl'in yanında belirmişti, belki de tanıdık bir yüzün
yanında olarak kendini güvende hissetmek istemişti. Önle-
rindeki büyücüler gittikçe uzaklaşıp sonunda gözden kay-
boldular.
"Oraya... zamanında... varabilecek... miyiz?" dedi
Farand, soluk soluğa Batı Bölgesi'ne ulaştıklarında.
"Umarım," diye cevap verdi Dannyl. İç duvara baktı-
ğında bazı büyücülerin şimdiden aceleyle tepesine çıktıkla-
rını görebiliyordu. Farand'a baktı, genç adam hâlâ
solgundu
ama yanında yiğitçe Dannyl'e ayak uydurmaya
çabalıyordu.
"Belki de varamayız."
Bir sonraki sokaktan döndüler. Duvar tam karşıla-
rındaydı. Duvara ulaştıklarında Dannyl, Farand'ın
omuzları-
nı tuttu. Ayaklarının altında bir güç diski oluşturarak onları
274

Yüce Lord-Kara Büyücüler


saret edebildiği kadar hızlı yükseltti. Bu ani hızlanma
midesini alt üst etti.
"Savaşmak dışında hiçbir şey için büyü harcamamız ge-
rektiğini sanıyordum," dedi Farand.
Duvarın tepesine ulaştıklarında Dannyl onları yere indir-
di, "Hâlâ koşmak için fazla güçsüz olduğun ortada," dedi
Dannyl. "Senin gücünü yönlendirebileceğim kadar çabuk
buraya ulaşmamız hiç ulaşamamamızdan iyidir."
Bir büyücü hızla yanlarından geçti, yüzü harcadığı çaba
yüzünden kızarmıştı ve Dannyl'le Farand büyücünün
peşin-
den ilerlediler. Dannyl aşağı, İç Çembere baktığında ani bir
endişe hissetti. Tayend oradaydı. Her ne kadar alimin
kaldı-
ğı malikane Saray'ın diğer tarafında olsa da İchaniler keşfe
çıktığında bu gerçek bir koruma sağlamayacaktı.
Duvar boyunca sıralanan büyücülerin yanına ulaştıkla-
rında Dannyl gücünü Lonca'nın kalkanına eklemek üzere
gönderdi. Aşağıdaki İchaniler'e baktı. Kapıların önünde
dur-
muş bir şeyler konuşuyorlardı.
"Neden saldırmadılar?" diye sordu Farand.
Dannyl daha dikkatle baktı. "Bilmiyorum. Sadece altı
kişiler. Bir tanesi eksik."
Sachakalı kadın yan bir sokaktan çıktı. İchaniler'e hiç
acelesi yokmuş gibi yaklaştı. Liderleri kollarını kavuşturup
kadını karşılamak üzere bir adım öne çıktı. Dannyl dudak-
larının kıpırdadığını gördü. Kadın gülümsedi ama lider
arka-
sını döndüğünde yüzündeki bir küçümseme ifadesi belirdi.
"İsyankar bir kadın," dedi Farand. "Bu ileride işimize
yarayabilir."
Dannyl başıyla onayladı, ardından İchaniler saldırmaya
275

TRUDİ CANAVAN
başlayınca bütün dikkatini o yöne verdi. Havada saldırıl
parladı ve ayaklarının altında bir titreşim hissetti.
"Duvara saldırıyorlar," diye bağırdı yakınlardaki bir Şifa
cı.
Titreşim hızla artarak bir sarsıntıya dönüştü. Dannyl
j|er;
ye baktı. Kapıya en yakında olan büyücüler dengelerini ko-
rumaya çalışıyorlardı. Bazıları yere diz çökmüştü.
Lonca'nm
kalkanı parçalanırken birkaç büyücü duvardan geriye
doğru
uçtular.
— Saldırın!
Dannyl, Balkan'ın zihinsel komutuyla dikleşti. Saldırısı
İchaniler'in üzerine yağmur gibi yağan yüzlercesine katıldı.
Bir el omzuna dokundu ve Farand'ın gücünün kendininkine
eklendiğini hissetti.
Sarsıntı aniden kesildi. İchaniler kapıdan uzaklaştılar.
Dannyl küçük bir umut kıvılcımı hissetti ama İchaniler'in
neden geri çekildiğine dair en ufak bir fikri yoktu.
ardından kapılar ileriye doğru düşüp İchaniler'in ayakla-
rının dibinde yere çarptılar. Kapının üzerine yıkılan duvar-
dan moloz parçaları yağdı. Kariko tepedeki büyücülere
bakıp açık bir memnuniyetle gülümsedi.
— Duvarı terk edin, diye emretti Balkan.
Büyücüler bir anda aceleyle duvarın iç tarafına inşa edil-
miş olan ahşap merdivenlere hücum ettiler. Dannyl ve
Farand hızla aşağıdaki sokağa indiler.
"Şimdi ne olacak?" diye sordu Farand aşağıya in-
diklerinde.
"Lord Vorel ile buluşacağız."
"Peki sonra?"
276

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Bilmiyorum. Vorel de talimatlar olacak... Yani sanı-
//
pm—
Birkaç sokak sonra Dannyl, Savaşçı'yı daha önceden
kararlaştırılmış olan buluşma noktasında, birkaç
başka
büyücüyle birlikte beklediğini gördü. Hepsi de çok sessizdi.
— Tekrar birleşin.
Vorel, Balkan'ın emri ile başını hafifçe eğdi. Diğerlerine
baktı, yüzünde ciddi ve sert bir ifade vardı. "Bu onlara
görünmeden yaklaşacağımız anlamına geliyor. Bir sonraki
emir geldiğinde hep beraber saldırmalıyız. Saldırımızı tek
bir Sachakalı'ya yönelteceğiz. Beni izleyin."
Vorrel hızla ilerlemeye başladığında Dannyl, Farand ve
gruptaki diğer büyücüler peşinden gittiler. Tek bir kelime
bile edilmedi. Herkes bunun son çatışma olduğunu biliyor,
diye düşündü Dannyl. Bundan sonra eğer hâlâ hayatta
olurr
sak şehri terk edeceğiz.
***
Cery, Sonea ve Akkarin'in karanlık geçitte kılavuzlarının
peşinden gözden kaybolmalarını izledi. Derin bir nefes alıp
diğer yöne ilerlemeye başladı. Takan hemen arkasındaydı.
Yapması gereken çok şey vardı. Diğer Hırsızlar'ın,
Sonea'yla Akkarin'in İç Çember'e vardıklarını öğrenmeleri
gerekiyordu. Sahte büyücüler sokaklara salınabilirdi artık.
Kölelerin bulunup işlerinin bitirilmesi lazımdı. Ve onun
da... güçlü bir içkiye ihtiyacı vardı...
İç Çemberi kat eden yolculuk Hırsızlar Yolu'nun geçit-
lerini kullanan biri için bile korkutucuydu. Bir yerde tavan
277

TRUDİ CANAVAN
çökmüştü ve bazı yerlerde anca kıvrılıp, zorlanarak ger'l
bilecek boşluklar bırakmıştı. Sonea, Cery'yi eğer tavan tek
rar çökmeye başlarsa büyü ile tutabilecekleri konusund
güvence vermişti ama Cery aldığı her tozlu nefeste kendin'
buraya gömülmüş olarak hayal etmenin daha
kolaylaştığın,
fark etmişti.
Bir ara yola paralel ilerleyen bir geçide ulaştı. Duvarın
yukarısındaki ızgaralar sokağın çeşitli bölgelerinin
görülebil-
mesini sağlıyordu. Koşan ayakların sesini duyan Cery
durup
bir büyücünün geçişini izledi. Adam kayarak durdu.
"Oh, hayır," diye inledi büyücü.
Bir ızgaraya yaklaşan Cery buranın çıkmaz sokak oldu-
ğunu gördü. Büyücü bir çıraktı... sadece bir genç. Cüppesi
tozla kaplıydı.
Sonra sokağın girişinin oralardan bir yerden bir kadının
sesi geldi.
"Neredesin? Neredesin küçük büyücü?"
Kadının aksanı Savara'nın aksanına o kadar benziyordu
ki Cery bir an için o olduğunu sandı. Ama ses daha tizdi ve
ardından gelen kahkaha da çok zalimdi.
Çırak çevresine bakındı ama burası İç Çember'di ve
orta-
da arkasına saklanabileceği bir sandık veya çerçöp yoktu.
Cery geçitte hızla ilerleyerek çırağa en yakın olan ızgaraya
gitti ve iterek açtı.
"Hai, büyücü," diye fısıldadı.
Çocuk irkilerek Cery'nin olduğu tarafa döndü.
"Buraya gel," diye işaret etti Cery. "Hadi, çabuk."
Çırak sokağın girişine bir kez bakıp hızla Cery'nin yanı-
na kaydı. Geçide kafa üstü düşüp yuvarlandı ve ayağa
kalk-
278

Yüce Lord-Kara Büyücüler


f. Kadının sesi tekrar gelince panikle diğer taraftaki duvara
vapıştı, korkudan nefes nefese kalmıştı.
"Nereye gittin?" diye seslendi kadın sokakta yürürken.
"Burası çıkmaz. Bu evlerden birinde olmalısın. Bir bakalım
hangisindesin?"
Birkaç kapıyı denedi ardından birini havaya uçurarak aç-
tı. İçeri girdiğinde Cery çırağa dönerek sırıttı.
"Artık güvendesin," dedi. "Bütün evleri araması saat-
lerini alır. Büyük ihtimalle sıkılıp daha kolay bir avın peşine
düşecek.
Çırağın nefes alıp verişi yavaşlamaya başladı. Dikleşip
duvardan uzaklaştı.
"Teşekkür ederim," dedi. "Hayatımı kurtardın."
Cery omzunu silkti. "Sorun değil."
"Kimsin sen... ve neden buradasın? Herkesin gittiğini
sanıyordum."
"Adım Ceryni," dedi Cery. "Hırsızlar'dan Ceryni."
Çırak şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Ardından sırıttı.
"Seninle tanışmak bir onur Hırsız. Ben VVinar Ailesi'nden
Regin."
***
Her şey atın ilerleyişinin oluşturduğu ritimle oluyordu.
Toynaklarının her yere vuruşunda at nefes veriyordu. Her
vuruşta Rothen'in omzu sancıyla yanıyordu. Bu ağrıyı
küçük
bir Şifa'yla giderebilirdi ama mecbur olduğundan fazla güç
harcamak istemiyordu. Lonca, İchaniler'le savaşabilmek
için sahip olduğu her güç kırıntısına ihtiyaç duyuyordu. Bü-
279

TRUDİ CANAVAN
tün gece at sürmek yüzünden hissettiği bitkinliği gidermek
için bile güç harcamamıştı.
İleride şehir, bir masaya yayılmış pırıldayan bir hazine
gibi parlıyordu. Sabah güneşinde her bina ayrı bir altın
rengi
pırıltıya sahipti. Bir saat içinde şehre ulaşırdı, hatta belki
daha da kısa sürede.
Kararmış bir tarlanın ortasında tüten yanmış bir ev vardı
Büyük ihtimalle ailelerden oluşan küçük gruplar; ellerinde
çantalar, kutular ve sepetlerle aceleyle şehirde
uzaklaşıyor-
lardı. Rothen'in geçişini, yüzlerinde hem umut hem de kor-
ku ifadeleriyle izlediler. Şehre yaklaştıkça insanların sayısı
artıyordu, sonunda İmardin'den kaçan kesintisiz bir insan
selinin içinde buldu kendini.
Bu, Lonca'nın geleceği için hiç de umut verici bir görün-
tü değildi. Rothen içinden küfretti. Duyduğu tek zihinsel
çağrı Balkan'ın emirleriydi. Dorrien veya Dannyl'e zihinsel
olarak ulaşmaya cesaret edemiyordu.
Birden bire gözlerinin önünde bir görüntü belirdi. Bir
şehrin sokağının bir parçası, sonra bir Sachakalı yüzü,
Kari-
ko'nun yüzü... Birkaç kez gözlerini kırpıştırdı ama görüntü
kaybolmadı.
Neler olduğunu öğrenmeyi o kadar çok istiyorum ki
hayal görmeye başladım, diye düşündü. Yoksa bu
uykusuz-
luktan mı oldu.
Pes edip vücuduna biraz Şifa verdi ama görüntü yine
kay-
bolmadı. Üzerine korkunç bir dehşet çöktü ama bu his
ken-
disine ait değildi. Yeşil bir cüppe parçası gördü ve bir kim-
lik sezdi. Lord Sarle...
Bu görüntüyü Şifacı mı gönderiyordu? Kasıtlı bir şey gibi
280

Yüce Lord-Kara Büyücüler


görünmüyordu.
Kariko'nun elinde bir bıçak vardı. Gülümseyip biraz da-
ha yaklaştı.
"Bunu iyi izle köle katili."
Rothen ani bir acı hissetti, ardından uzak ama korkunç
bir felç ve korku hissiyle doldu. Lord Sarle'nin zihni yavaş
yavaş soldu ve Rothen kendini birden bire serbest
bırakılmış
hissetti.
Zorlukla nefes alıp tekrar kendine gelmeye başladı. Atı
durmuştu. Yanından geçen insanlar onu sinirli bir şekilde
süzüyorlardı.
Kan mücevheri! diye düşündü. Kariko yüzüğü Lord Sar-
le'ye takmış olmalı. Sarle'nin ölümünü hissetmiş olduğunu
anlayınca titremeye başladı. Öldürdüğü her büyücüyü
bana
gösterecek.
Ve bir sonraki Dannyl veya Dorrien olabilir.
Topuklarını atın böğrüne gömüp şehre doğru dörtnala
ilerlemeye başladı.
281

Bölüm 16
Av Başlıyor
Şehir sokakları hâlâ duvarın yıkılmasından gelen tozlarla
kaplıydı. Her yer terk edilmiş ve boştu ama Lorlen ara sıra
bir binanın köşesinde veya bir pencerede bir hareket
yakalı-
yordu. Osen'le birlikte Saraya bakan evlerden birine birkaç
dakika önce girmişlerdi. İchaniler'in gelmesini ve Balkan'ın
saldırı emri vermesini bekliyorlardı.
Kaç büyücünün hayatta kaldığını veya ne kadar güçleri
kaldığını bilmiyordu ama yakında öğreneceklerdi.
"Şöyle gel, biraz oturmalısın," diye mırıldandı Osen.
Lorlen pencereden çekilince yardımcısının antika bir
sandalye getirdiğini gördü. Osen sandalyeyi bıraktığında
Lorlen buruk bir şekilde de olsa gülümsemeyi başardı.
"Teşekkürler. Pek fazla oturabileceğimi sanmıyorum."
Genç büyücünün bakışları tekrar dışarıdaki sokağa kaydı.
"Haklısın... Geldiler...."
Lorlen tekrar pencereye dönünce altı figürün toz bulu-
tunun içinden çıktığını gördü. Sachakalılar yavaşça binayı
geçtiler, Saray'a doğru ilerliyorlardı. Kariko duvara baktı.
Hayır, ayaklarımızın altındaki taşları uçurman için sana
başka bir fırsat vermeyeceğiz, diye düşündü Lorlen, kapıya
doğru ilerlerken.
282

Yüce Lord-Kara Büyücüler


— Saldırın!
Balkan'ın emriyle Lorlen kapıyı açıp dışarı çıktı. Osen de
peşindeydi. Diğer büyücüler de Sachakalılar'ın etrafını ya-
rım bir çember oluşturacak şekilde sardılar. Lorlen gücünü
kalkanlarına ekleyip İchaniler'e saldırmaya başladı.
Sachakalılar onlarla yüzleşmek için hemen döndüler.
Lorlen'in zihninde bir Ichani'nin yüzü belirdi. Bir anda bü-
tün Lonca o İchani'ye saldırmaya başladı. Saldırılarının gü-
cü İchani'nin Saray'ın duvarına doğru gerilemesine sebep
oldu. Fakat Sachakalı'nm cevap olarak gönderdiği saldırı
Lonca'yı tekrar kalkana yoğunlaşmak zorunda bıraktı.
Lonca'nın kalkanına çarpan vuruşlar korkunçtu. Büyücü-
lerden oluşan yarı çember gerilemeye başlarken Lorlen,
ani-
den korku ve endişe hissetmeye başladı. Lonca bu şekilde
savaşmaya devam ederse kısa sürede zayıflayacaktı.
— Geri çekilin!
Balkan'ın emriyle Lonca büyücüleri çıktıkları evlere ve
ara sokaklara geri girdiler. İchaniler tekrar ilerlemeye
başla-
dılar.
"En azından bir tanesini indirmeliyiz," dedi Osen soluk
soluğa.
"Sen kalkan yap ben saldırayım," diye karşılık verdi
Lorlen. "Eve daha da yaklaşalım."
Kapıya doğru yavaşça ilerlediler.
"Şimdi!"
Lorlen kalkanını indirip kalan gücünün hepsini zayıf-
lamış olan İchani'ye gönderdiği bir saldırıya odakladı. Sac-
hakalı sendeledi ve bunu gören diğer Lonca büyücüleri
ada-
ma saldırdılar. Adam kalkanı parçalanırken haykırdı... keli-
283

TRUDİ CANAVAN
mesiz bir öfke ve korku haykırışı... Bir sonraki saldırı
adamı
Saray'ın duvarına savurdu ve duvara çarptığı yerden tuğla
parçaları savruldu. Adam bükülüp yere çöktü.
Her taraftan memnuniyet dolu bağırışlar geldi ama İcha-
niler güçlü vuruşlarla saldırınca aniden kesildi. Osen boğu-
lur gibi bir ses çıkardı.
"İçeri... geri... gir..." dedi sıkılı dişlerinin arasından.
Lorlen, Osen'in bakışlarını takip edince İchaniler'in lide-
ri Kariko'nun Osen'in kalkanına vuruş üzerine vuruş
gönde-
rerek kendilerine doğru yürüdüğünü fark etti ve midesinin
düğümlendiğini hissetti. Osen'in kolunu tutup genç
büyücü-
yü eve geri çekti. Kariko'nun saldırıları kapı girişinden ge-
çerken ahşap ve tuğlalar parçalandı. Osen'in kalkanı
dalga-
landı.
"Hayır," dedi Osen zorlukla. "Henüz olmaz."
Lorlen, Osen'i omuzlarından yakalayıp kenara itti. Bir
patlama oldu ve evin ön duvarı içeriye doğru yıkıldı.
Tavan-
da çatlaklar oluştu. Lorlen omuzlarına bir şeyin çarptığını
hissetti ve dizlerinin üzerine çöktü.
Sonra bir şey onu yere yıktı. Tavan çöktü, diye tahmin
et-
ti. Üzerine bir ağırlık binip ciğerlerindeki havayı boşalttı.
Ar-
dından her yer sessizleştiğinde sonunda acının farkına
vardı.
Zihnini içeriye çevirdi ve kırık kemiklerle, parçalanmış or-
ganları görüp de bunun ne anlama geldiğini sezince buz
kesti.
Yapılacak tek bir şey vardı.
Elini yavaşça cebindeki yüzüğe doğru götürürken üzeri-
ne toz, toprak, moloz yağdı...
284

Yüce Lord-Kara Büyücüler


***
İç Çember'in altındaki geçitler sessizdi. Çeşitli yerlerdeki
çıkışlarda gönüllüler bekliyordu. Akkarin ve Sonea'nın kıla-
vuzu, bir ulak ortaya çıkıp onlara doğru hızla ilerlerken
dur-
du.
"Sachakalı büyücü... kölelerle... kaldı," dedi adam soluk
soluğa. "Varoşlardalar... Kuzey kısımda."
"Demek bir tanesi şimdiden yanlarından ayrıldı," dedi
Sonea. "Sence önce onu mu bulmalıyız?"
"Oraya gitmemiz vakit alır," dedi Akkarin. Saray'ın oldu-
ğu yöne baktı. "Lonca'nm nasıl idare ettiğini görmek ister-

dim ama... bu yalnız İchani, Lonca'nm yenildiğini duyunca


Kariko'ya katılmak isteyebilir." Başını yavaşça eğdi ve kıla-
vuzlarına döndü. "Evet. Bizi varoşlara götür."
"Onları geldiğinizden haberdar edeyim," dedi ulak ve
koşarak uzaklaştı.
Kılavuz geçitte geriye doğru ilerlemeye başladı. Birkaç
dakika sonra orta yaşlı bir kadın tarafından durduruldular.
"Tünel çöktü," dedi kadın. "Bu taraftan gidemezsiniz."
"Diğer yollardan en hızlısı hangisi?"
"Lonca duvarına yakın bir tünel daha var," dedi kılavuz.
Akkarin yukarıya baktı. "Duvardaki gedik neredeyse
üze-
rimizde."
"Orası daha çabuk olur," dedi kılavuz omzunu silkerek.
"Ama görülebilirsiniz."
"Lonca büyücüleri ve İchaniler, Saray'ın hemen dışın-
dalar. Herhangi biri için şehirden kaçan iki İmardinli gibi
285

TRUDİ CANAVAN
görüneceğiz. Bizi duvara en yakın çıkışa götür."
Kılavuz başıyla onaylayıp öne düştü. Birkaç dönüş sonr
duvara sabitlenmiş bir merdivenin önünde durdu ve yukarı
daki bir kapağı işaret etti.
"Bu sizi bir depoya sokacaktır. Bir ara sokağa açılan bi
kapı var." Duvarın öbür tarafında tünellere girişi nasıl bula
bilecekleri konusunda gerekli talimatları verdi. "Orada baş
ka kılavuzlar bulacaksınız. Onlar Kuzey Bölgesi'nin bende
daha iyi bilirler."

Akkarin tırmanmaya başladı. Sonea peşinden gidine


kendini yiyecekle dolu büyük bir odada buldu. Bir kapıda
dar, çıkmaz bir sokağa çıktılar. Akkarin ileriye doğru süzü
lüp girişte durdu. Sonea yanına gittiğinde İç Duvar'ı taki
eden yolun diğer tarafında olduklarını gördü. Yıkıntılar
baktığında kalbine bir ağırlık çöktü.
Bir rüzgar tozları uzaklaştırdı ve molozların arasınd
tanıdık renkler gördü. Daha dikkatli bakınca bunların büyü
cü cüppeleri olduğunu fark etti.
"Yol açık," diye mırıldandı Akkarin. Ara sokaktan çıktık
larında Sonea büyücülere doğru bir adım attı ve Akkarin'in
elini kolunda hissetti.
"Öldüler Sonea," diye mırıldandı Akkarin yumuşak bi
tonda. "Yoksa Lonca onları burada bırakmazdı."
"Biliyorum," dedi Sonea. "Sadece kimler
olduklarını
öğrenmek istiyorum."
"Şimdi olmaz... Daha sonra bunun için çok zamanın ola-
cak."
Akkarin, Sonea'yı duvardaki gediğe doğru çekti. Yerler
molozlarla kaplıydı ve yürüyüşlerini zorlaştırıyordu.
Akkarin
286

Yüce Lord-Kara Büyücüler


. rduğunda y^imış kapıların temellerine daha yeni ulaş-
mışlardı. Sonea, Akkarin'e baktığında üzerinden bir panik
jalgaSı geçti. Akkarin'in yüzü bembeyazdı ve yerin altında
bir yerlere bakıyordu.
"Ne oldu?"
"Lorlen..." Akkarin aniden İç Çember'e doğru döndü.
"Qnu bulmalıyım. Sen devam et. O İchani'yi bul ama ben
gelene kadar hiçbir şey yapma."
"Ama..."
"Git," dedi Akkarin ve çok soğuk bir şekilde baktı. "Bunu
yalnız yapmalıyım."
"Neyi yapmalısın?"
"Sadece söylediğimi yap Sonea."
Sonea kırılıp, öfkelenmesini engelleyemedi. Gizemli ve
sırlarla dolu olması için hiç de uygun bir an değildi. Eğer
ayrılırlarsa birbirilerini bir daha nasıl bulacaklardı? Sonra
yüzüğü hatırladı.
"Kan yüzüğünü şimdi takayım mı? Eğer ayrılırsak tak-
malıyız demiştin."
Akkarin'in yüzünden bir korku geçti, ardından yüz ifade-
si yumuşadı. "Evet," dedi, "Ama ben henüz
takmayacağım.
Önümüzdeki bir saat içinde olmasından korktuğum şeyi
sana göstermeyeceğim."
Sonea, Akkarin'e bakakaldı. Görmesini istemediği ne
olacaktı ki? Lorlen'le mi ilgiliydi?
"Gitmeliyim," dedi Akkarin. Sonea başıyla onayladı ve
uzaklaşmasını izledi.
Akkarin gözden kaybolduktan sonra, Sonea aceleyle Ku-
zey Bölgesi'ne yöneldi. Bir ara sokağın gölgelerine girip
yü-
287

TRUDİ CANAVAN
züğü cebinden çıkarıp inceledi. Bir önceki gece Akkarin''
yapmış olduğu uyarıyı hatırladı.
"Bazen birinin senin hakkında ne düşündüğünü tam ola
rak bilmek hoş bir deneyim olmaz. Dostluğu bitirebilir, ask
dargınlığa çevirebilir..."
Ama ayrıyken birbirileri ile iletişim kurabilmek zo-
rundaydılar. Şüphelerini bir kenara iterek yüzüğü
parmağına
geçirdi. Akkarin'in varlığı düşüncelerinin kıyısında belir-
medi. Aradı ama hiçbir şey hissedemedi. Belki de çalışmı-
yordu.
Hayır, diye düşündü, mücevheri yapan taşıyanın ne ka-
dar şey hissedeceğine karar verir. Ama yapıcı taşıyanın
his-
lerini ve yaşadıklarını hissetmesini engelleyemez. Bu
Akka-
rin'in onun her düşüncesini duyduğu anlamına geliyordu.
Selam? diye düşündü.
Hiçbir cevap gelmedi. Gülümseyip omzunu silkti. Akka-
rin her ne yapıyorsa dikkatinin dağıtılmasını istemiyordu...
ki Sonea'nm da en son istediği şey, konsantrasyona
ihtiyacı
olduğu anda Akkarin'in dikkatini dağıtmaktı.
Kılavuzun talimatlarını izleyerek geçidin girişini rahatlık-
la buldu. İçeride Faren'in beklediğini görünce şaşırdı.
Faren' in
sağ kolu, bir gün önce Hırsız'a yaklaşmasını sadece izlemiş
olan adam da yanında duruyordu.
"Lonca bir İchani'yi öldürdü," dedi Faren heyecanla. "Sa-
na kendim söylemek istedim."
Sonea gülümsedi ve ruh halinin biraz iyileştiğini fark
etti.
"İşte bu iyi bir haber. Peki ya İchaniler'in geri kalanı?"
"Kadın tek başına dolaşıyor. Kölelerle bekleyen son ra-
porlara göre hâlâ Kuzeykısım'da. Diğerlerinin Saray'a gitti-
288

Yüce Lord-Kara Büyücüler


g;ni düşünüyorum. Sadık yol arkadaşın nerede?"
Sonea kaşlarını çattı. "Tek başına halletmesi gereken bir
şeyler var. Ben bu kölelerin yanındaki İchani'yi
bulmalıyım,
sonra da oturup bekleyeceğim."
Faren sırıttı. "O zaman gidip bulalım hadi."
Kısa bir yolculuktan sonra bir ara sokağa girdiler. Faren,
Sonea'y' yüksek sandıklardan oluşan bir yığına götürdü ve
dar bir aralığa girdi. Sandıkların ortasında küçük bir açıklık
vardı. Faren çömelip metalik bir şeye hafifçe vurdu.
Sonea yerde bir kapak açılır ve nahoş bir koku etrafa
yayılırken inledi.
"Yine mi kanalizasyon?"
"Korkarım öyle," diye karşılık verdi Faren. "Şehrin dışına
en az dolaşarak giden yol bu."
Kasvetli karanlığın içine indiler. Geniş yüzlü bir adam bir
tane elinde, bir tane de ayaklarının yanında olmak üzere
iki
fenerle onları bekliyordu. Hırsız fenerlerden birini alıp
tüne-
lin bir kenarı boyunca devam eden çıkıntıda ilerlemeye
baş-
ladı. Tünele girişleri bekleyen birkaç muhafızı geçtiler. Yo-
lun bir yerinde Faren, Sonea'ya Dış Duvar'ın altından geç-
mekte olduklarını söyledi. Kanalizasyondan dışarı çıktık-
larında Sonea kendini, varoşların bildiği bir kısmında
buldu.
Faren hızla Sonea'yı duvardaki bir ızgaradan Hırsızlar
Yolu'na soktu.
İçeride bir çocuk onlara İchani ve kölelerin sadece
birkaç
sokak ötede olduğunu rapor etmek için bekliyordu.
"Ana yola doğru gidiyorlar," dedi çocuk.
"Herkese hazır olmalarını söyle, sonra da geri gel."
Çocuk başıyla onaylayıp aceleyle uzaklaştı.
289
TRUDİ CANAVAN
Kısa bir yolculuğun ardından bir eve girdiler ve çökm l
üzereymiş gibi görünen merdivenlerden ikinci kata çıktı la
Faren, Sonea'yı bir pencereye götürdü. Sonea dışarı baktı
ğında Sachakalı kölelerin aşağıdaki sokakta durduğunu
gör-
dü. İchani, kölelerden iki tanesinin bir fırından içinde ek-
mekle dolu tepsilerle çıkmasını izliyordu. Limek benzeri
hayvanlardan birkaç tanesi bir reber leşi üzerine kavga
edi-
yorlardı. Yük arabaları görünürde değildi.
Hırsızlar Yolu'ndaki çocuk odaya girdi. Gözleri heyecan-
la parlıyordu.
"Her şey hazır," dedi.
Sonea, Faren'e sorarcasına baktı. "Ne hazır?"
"Sachakalılar için birkaç tuzak hazırladık," diye açıkladı
Faren. "Cery'nin fikriydi."
Sonea gülümsedi "Elbette... Plan nedir?"
Faren yandaki pencereye geçti. Aşağıda, bir ara sokağın
yanında duvarlarla çevrili küçük bir avlu vardı, iki yapılı
adam, ellerindeki ucu sivri, uzun metal sırıkları duvara
doğ-
ru tutuyorlardı. Endişeyle pencereye baktılar. Faren onlara
"bekleyin" anlamına gelen işareti yaptı.
"Sokağın diğer tarafında da iki kişi var," dedi Faren.
"Her
duvarda sahte molozlarla kapalı birer delik var. Sahte
büyü-
cülerimizden bir tanesi İchani'yi bu sokağa çekecek. Doğru
noktaya geldiğinde adamlar onu şişleyecekler."
Sonea Faren'e inanamayarak baktı. "Planınız bu mu?
Asla işe yaramaz. İchani'nin kalkanı onu koruyacaktır."
"Belki kalkan yapmaya üşenecektir, duvarların yeterli bir
koruma olduğunu düşünecektir."
"Belki..." dedi Sonea, "Ama bu çok düşük bir olasılık.
290

Yüce Lorcl-Kara Büyücüler


rok büyük bir riske giriyorsunuz."
"Sence yardımcılarımız bunu bilmiyorlar mı?" dedi Faren
alçak sesle. "Bunun işe yaramama şansının daha fazla
oldu-
ğunu biliyorlar. Bu İchaniler'le savaşmaya en az senin
kadar
kararlılar."
Sonea içini çekti. Varoşlular bu korkunç bir riske girmek
anlamına gelse de savaşmak isteyeceklerdi. "Pekala eğer
işe
yaramazsa benim aşağıda olmam lazım ki..."
"Çok geç," dedi Faren'in sağ kolu. "Bak..."
Sokağa bakan pencereye gittiklerinde Sonea, İchani ve
kölelerinin yaklaştığını gördü. Bir grup genç sokağın öbür
tarafından önlerine çıkıp taş fırlatmaya başladılar. İchani
onlara doğru bir adım attığında Sonea bastırılmış bir
bağırış
duydu ve tam altında bir yerlerden cüppeli bir adam
sokağa
girdi. İchani'ye doğru yürüyüp ara sokağın girişinde durdu.
İchani sahte büyücüyü görünce gülümsedi.
Havada bir saldırı parıldadı. Sahte büyücü kenara çekil-
di, saldırıdan zorlukla kaçınmıştı. Ara sokağa daldı.
Sonea hızla yan pencereye geçti. Ellerinde mızraklar
olan
iki adam pozisyonlarını almış bekliyorlardı. İşe yaramaya-
cağı belliydi... ama yararsa... Sonea ne olabileceğini anla-
yınca ani bir panik hissetti.
"Faren, aşağı inmeliyim."
"Yeterli zaman yok," dedi Faren. "İzle."
İchani ara sokağa girdi. Cüppeli adam durdu. Sonea
ada-
mın yolunu tıkayan kalkanın soluk ışığını görebiliyordu.
İchani gizlenmiş adamlardan bir adım uzaktayken sahte
büyücü bir şeyler bağırdı. Duvarlardan mızraklar fırladı...
... ve ichani'nin vücuduna gömüldü. Sachakalı şaşkınlık
291

TRUDİ CANAVAN
ve acıyla bağırdı.
"İşe yaradı!" diye bağırdı Faren. Sonea dışarıdan pe|P
benzer nidalar duyabiliyordu. İchani'nin yüzündeki arıv
görünce ürperdi. İchani vücudunda mızraklarla yere çöker
ken Sonea asla zamanında ulaşamayacağını biliyordu.
Yine de pencereyi kırıp aşağıdaki adamlara bağırdı.
"Uzaklasın ondan!"
Adamlar şaşkınlıkla Sonea'ya baktılar.
Sonra her şey bembeyaz oldu.
Sonea kendisi, Faren ve sağ kolu üzerine bir kalkan
ördü.
Bir an sonra odanın duvarı içeriye doğru patladı. Kalkanın-
dan yansıyan ısıyı görünce kalkanını güçlendirmek zorunda
kaldı. Yerin sallanıp çöktüğünü ve düştüklerini hissetti.
Yere
indiğinde dizleri üzerine çöktü.
Sonra, ölü İchani'nin serbest kalan büyüsü bir anda
kesil-
di. Sonea kendini tuğlalardan ve tüten tahtalardan oluşan
bir
yığının tepesinde buldu. Ayağa kalktığında yıkıntılardan
oluşan bir daireyle çevrelenmiş olduğunu gördü.
Her yönde yüz adım mesafedeki her şey şimdi kararmış,
tüten molozlar halindeydi. Ara sokağa baktı ama mızraklı
adamlardan hiç iz yoktu. Korkunç bir üzüntü hissetti. Ne
planladıklarını bilseydim onları kurtarabilirdim.
Faren ve sağ kolu ayağa kalktılar. Çevrelerindeki yıkıma
dehşetle baktılar.
"Cery böyle bir şey olabileceğini söylemişti," dedi Faren.
"Herkesin mümkün olduğunca çabuk uzaklaşması
gerektiği-
ni söylemişti. Bu kadar uzağa ulaşabileceğini
söylememişti."
"Ne oldu?" diye sordu Faren'in sağ kolu titrek bir sesle.
Sonea konuşmaya çalıştı ama boğazı düğümlenmişti.
292

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Yutkunup tekrar konuşmaya çalıştı. "Bir büyücü ölünce her
zaman olan şey/' demeyi başardı. "Sahip olduğu büyü
açığa
çıkar."
Adam Sonea'ya büyümüş gözlerle baktı. "Aynı... aynı
şey sana da olacak mı?"
"Korkarım evet. Tükenmediğim veya İchaniler tüm
gücü-
mü çekmediği sürece."
"Oh.." adam ürperip bakışlarını kaçırdı.
"Burada olduğun için şanslıyız," dedi Faren sessizce.

"Burada olmasaydın aşağıdaki köleler gibi olacaktık."


Sonea, Faren'in bakışlarını takip etti. Sokakta birkaç
siyah
şekil yatıyordu. Ürperdi. En azından çabuk ölmüşlerdi.
Faren kıkırdadı. "En azından artık onlarla dövüşmek
zorunda kalmayacağız değil mi?"
***
"Bana yardım edin!"
Dannyl bunu duyunca şaşkınlıkla sesin geldiği tarafa
döndü. Lord Osen bir evin cephesindeki bir aralıkta duru-
yordu. Tozla kaplanmış yüzünde gözyaşlarının oluşturduğu
çizgiler vardı.
"Lorlen gömüldü," dedi Osen zorlukla. "Hiç gücünüz
kaldı mı?"
Dannyl, Farand'a baktı, ardından başını iki yana salladı.
"O zaman... o zaman en azından onu kazıp çıkarmama
yardım edin."
Osen'in peşinden eve girdiler. İçeride devasa bir moloz
yığını vardı. Tozların arasından ışık sızıyordu. Dannyl
yuka-
293

TRUDİ CANAVAN
riya baktığında üst katın ve de çatının olmadığını gördü
"Sanırım burada," dedi Osen yarı yarıya gömülmüş kan
nın yakınına giderek. Dizlerinin üzerine çöküp çıplak elle l
ile kazmaya başladı.

Dannyl ve Farand da aynını yapmaya başladılar. Yapa-


bilecekleri başka hiçbir şey yoktu. Molozları kenara çe-
kiyorlardı ama çok yavaş ilerliyorlardı. Kırık cam parçaları
Dannyl'in elin, kesti. Bütün yığın bir anda hareket
ettiğinde-
tam da birinin bunca şeyin altına gömülü olup da nasıl ha-
yatta kalabileceğini düşünmeye başlamıştı. Tuğlalar,
ahşap
kolonlar ve cam parçaları evin uzak ucundaki duvara
doğru
yuvarlanmaya başladılar.
Osen sanki aklını temizlemek istermiş gibi başını iki
yana
salladı. Bakışları Dannyl'in arkasındaki bir noktaya kilitlen-
di ve gözleri büyüdü.
Dannyl döndüğünde evin yan duvarındaki delikte bir
figürün durduğunu gördü. Adamın sade giysiler giydiğini
görebiliyordu ama yabancının yüzü gölgede kalıyordu.
Hareket eden molozların sesi kesildi.
"Geri döndün..."
Bu ses tanıdık ama zayıftı. Dannyl dönüp de Lorlen'in
açığa çıkmış olduğunu görünce kalbi umutla doldu. Yöne-
tici'nin cüppesi tozla kaplıydı. Yüzü bereliydi ama gözleri
parlaktı.
"Evet. Geri döndüm."
Dannyl sesi tanıyınca nefesi kesildi. Dönüp Akkarin'e
baktı. Sürgün büyücü odaya girdi.
"Hayır!" dedi Lorlen. "Daha fazla... yaklaşma."
Akkarin durdu. "Lorlen... ölüyorsun."
294

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Biliyorum." Lorlen zorlukla nefes alıyordu. "Benim...
benim için gücünü harcamana izin vermeyeceğim."
Akkarin bir adım daha yaklaştı. "Ama ben..."
"Dur. Yoksa sen bana ulaşamadan ölmüş olurum," Lor-
len öksürdü. "Çok az gücüm kaldı, beni bilinçli tutacak ka-
dar. Tek yapmama gereken o gücü harcamak."
, "Lorlen," dedi Akkarin. "Sadece biraz büyü lazım. Seni
hayatta tutmaya yetecek kadar..."
"İchaniler gelip işimi bitirene kadar mı?" Lorlen gözlerini
kapadı. "Ben bir Şifacı'ydım hatırladın mı? Beni düzeltmek
için ne gerektiğini biliyorum. Çok fazla büyü. Onları
durdur-
mak için bütün büyüne ihtiyacın olacak." Gözlerini açıp
Akkarin'e baktı. "Neden yaptığını anlıyorum. Neden bana
yalan söylediğini... Kyralia'nın güvenliği dostluğumuzdan
daha önemliydi. Hâlâ öyle. Sadece bir tek şeyi bilmek isti-
yorum. Neden seni çağırdığımda cevap vermedin?"
"Yapamazdım," dedi Akkarin. "Eğer Lonca burada oldu-
ğumu bilseydi İchaniler bunu ilk kurbanlarının zihninden
okurlardı. Birbirilerinden ayrılmazlardı. Tek başlarınayken
öldürülebilirler."
"Ah," Lorlen gülümsedi. "Anlıyorum."
Lorlen'in gözleri tekrar kapandı. Akkarin dostuna bir
adım daha yaklaştı. Lorlen'in gözleri kırpışarak açıldı.
"Hayır, yaklaşma," diye fısıldadı. "Orada kal. Bana...
bana Sonea'yı anlat."
"O hayatta," dedi Akkarin. "O..."
Akkarin cümlesini bitirmiş olmasa da Lorlen'in dudakları
çarpık bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"İyi," dedi.
295

TRUDİ CANAVAN
Sonra yüzü rahatladı ve uzun bir soluk verdi. Akkari
aceleyle yanına gidip diz çöktü. Lorlen'in alnına dokundu
ve yüzünden bir acı ifadesi geçti. Lorlen'in elini tutarak
bası-
nı eğdi ve elinden bir yüzük çıkardı.
"Lord Osen," dedi.
"Evet?"
"Sen, Büyükelçi Dannyl ve..." Farand'a baktı, "arkadaşı
burada olduğumu kimseye söylememelisiniz. Eğer
İchaniler
Sonea'yla benim burada olduğumuzu öğrenirlerse onları
yenmek için sahip olduğumuz küçük şans da yok olur.
Anlı-
yor musunuz?"
"Evet," dedi Osen kısık sesle.
"Biri hariç tüm İchaniler Saray'da. Hâlâ şansınız varken
şehri terk edin."
Akkarin tek ve ani bir hamleyle ayağa kalkıp döndü.
Duvardaki deliğe doğru gitmeye başladı. Bir anlığına,
dışarı çıkmadan önce, Dannyl, Akkarin'in yüzünü görebildi.
Her ne kadar yüzünde sert ve kararlı bir ifade olsa da,
gözle-
ri güneş ışığında parıldıyordu.
Varoşların en dışının birkaç yüz adım gerisinde Rothen
yoldan çıktı. Kuzey Kapıları'nın olması gereken yerdeki bü-
yük deliği görebiliyordu. Delikten, İç Duvar'daki daha da
büyük olan gediği görmüştü.
Fakat şehre bu yoldan girmesine gerek yoktu. Lonca
top-
raklarının oradaki Dış Duvar üzerindeki gedik vardı.
İchaniler'in neden şehir kapılarını yok etmek için güç
296

Yüce Lord-Kara Büyücüler


harcadıklarını merak etti. Hisar'da ve Calia'da yakalayıp
öldürdükleri büyücülerin zihinlerinden Dış Duvar'daki bu
gediği öğrenmiş olmalıydılar. Belki de üstün güçlerini Lon-
ca'ya göstermek istemişlerdi. Ya da belki harcadıkları gücü
sıradan İmardinliler'i avlayarak tekrar kazanmayı
planlıyor-
lardı.
Ne olursa olsun güçlerinin veya bu gücü geri kazanma
becerilerinin Kyralia'yı fethetmelerine yeteceğine inanıyor
olmalıydılar. Rothen atını Lonca'nın arkasındaki ormanlık
tepeye doğru sürerken gittikçe büyüyen bir dehşet hisse-
diyordu. Çok mu geç kalmıştı? Lonca'yı yok olmuş, İchani-
ler'i beklerken mi bulacaktı? Lonca'ya dikkatle yaklaşma-
lıydı.
İlk ağaçlara ulaştığında atının yavaşlamasına izin verdi.
Orman hızla sıklaştı ve sonunda atından inip yularından
tutarak ilerlemek zorunda kaldı. Gözlerinin önünde bir
görüntü belirdi. Tekrar olmaz...
Ölümün acımasız hisleri benliğini kaplarken yürümeye
devam etti. Bu seferki bir Saray Muhafızı'ydı. Görüntü
solup
yok olduğunda rahatlayarak içini çekti.
Kaç tane oldu? diye düşündü. Yirmi? Otuz?
Yamaç dikleşmeye başladı. Bitkilerin, kütüklerin, kayala-
rın ve çukurların üzerinden zorlukla geçerek ilerlemeye
devam etti. Düzlük bir alana geldiğinde ileriye baktı ve
ağaçların arasından beyaz renkli parçalar görebildi.
Binaları görünce rahatlama ve mutluluk bütün benliğini
sardı. Ormanın sonuna varana kadar hızla ilerledi.
Aşağıda-
ki açıklıkta düzinelerce küçük ev vardı. Küçük bir köy gibi
gözüküyordui.
297

TRUDİ CANAVAN
Terk edilmiş bir köy diye düzeltti. Her ne kadar burav
birkaç yüz adım uzakta yaşamış olsa da burayı şimdiv
kadar sadece bir kere, o da çırakken görmüştü. Burası Hiz
metkarlar Makamı olarak bilinirdi.
Binalara doğru inmeye başladı. İnerken bir kapı açıldı
Hizmetkar üniforması içindeki bir adam hızla ona doğru
yaklaştı.
"Lordum," dedi adam hızla eğilip selam vererek. "Savaş
nasıl gidiyor?"
"Bilmiyorum," diye karşılık verdi Rothen. "Daha şimdi
geldim. Neden hâlâ buradasın?"
Adamın omuzları yükseldi. "Herkes geri dönene kadar
evlere göz kulak olmak için gönüllü oldum."
Rothen atına baktı. "Seyislerden kalan var mı?"
"Hayır ama sizin için atınızla ilgilenebilirim."
"Teşekkür ederim," Rothen dizginleri adama verdi. "Eğer
günün sonuna kadar kimse gelmezse buradan git.
İstiyorsan
atı da alabilirsin."
Adam şaşırmış görünüyordu. Eğildi, ardından atın
burnu-
nu okşayarak uzaklaştı. Rothen dönüp Lonca'ya giden
yolda
ilerlemeye başladı.
***
Cery, Sonea ve Akkarin'den ayrılalı üç saat geçmişti.
Sonea'nın bir Ichani'yle ilgilenmek için varoşlara gittiğini
rapor etmişlerdi. Akkarin, İç Çember'de ortadan
kaybolmuş-
tu ve Takan da efendisinin ne yaptığını söyleyemiyordu.
İç Çember'in altındaki bir kaçakçı yuvası buluşma nokta-
298

Yüce Lord-Kara Büyücüler


sı olarak belirlenmişti. Tavana kadar mallarla dolu büyük
bir
odaydı. Rafların altındaki koridorda üç kişi belirdiğinde
çery gülümseyerek onları karşılamaya gitti.
"Lonca'nız İchaniler'den birini öldürdü," dedi. "Biri gitti,
yedi kaldı."
"Hayır." Sonea gülümsedi. "İkisi gitti, altı kaldı."
, Cery, Faren'e baktı. "Varoşlardaki mi?"
"Evet ama benim işim değildi."
Cery sırıtıp büyük bir tatmin hissetmeye başladı.
"Tuzaklarımdan biri iş yaradı yani?"
"Sanırım bu konuda böbürlenmeden önce varoşlardan
geriye ne kaldığına bakmalısın," diye karşılık verdi Faren
tat-
sız bir şekilde. Sağ kolu başını onaylar biçimde salladı.
"Ne oldu?" diye sordu Cery, Sonea'ya bakarak.
"Faren daha sonra anlatabilir." Cery'nin omzunun üze-
rinden baktığında Takan'ın yaklaşmakta olduğunu gördü.
"Herhangi biriniz Akkarin'in nerede olduğunu biliyor mu?"
diye sordu.
Hizmetkar başını iki yana salladı. "Ondan iki saattir hiç
haber almadım."
Sonea kaşlarını çattı. Takan'ın yüzünde de aynı ifadenin
olduğunu gören Cery, Akkarin her ne yapıyorsa sadece
ken-
disinin bilmesini istediğini anladı. Akkarin'in ona en yakın
iki kişiden sakladığı bu kadar önemli olan şey ne olabilirdi?
"Diğer İchaniler nerede?" diye sordu Faren.
"Beşi Saray'da, biri dolaşıyor," dedi Cery.
"Tahmin edeyim," dedi Sonea, "Dolaşan kadın olanı."
"Evet."
Sonea içini çekti. "Sanırım Akkarin dönene kadar burada
299

TRUDİ CANAVAN
beklemeliyim."
Cery gülümsedi. "Burada saklanan ve seni görmek iste-
yen biri var."
"Oh, kim olabilir ki?"
"Bir büyücü. Onu İchani kadından kurtardım. Çok min-
nettar oldu. Aslında o kadar minnettar oldu ki kurduğumuz
diğer tuzakta yem olmak için gönüllü oldu."
Cery, Sonea'yı sandıkların arasından sandalyelerle dolu
bir alana götürdü. Çırak sandalyelerden birinde
oturuyordu.
Onları görünce ayağa kalktı ve gülümsedi.
"Selam Sonea."
Sonea dehşetle çırağa baktı. Tıpkı çırağın beklediği gibi,
sıkılmış dişlerinin arasından karşılık verdi.
"Regin."
300

Bölüm 17
Tuzak
"Otur Sonea," dedi Cery. "Ben yiyecek bir şeyler getirir-
ken siz ikiniz burada bekleyin."
Sonea, Cery'ye baktı. Regin ile olan geçmişini seze-
mediği belliydi. Sonra Cery göz kırptı ve Sonea onun,
Regin'in kim olduğunu hatırladığını anladı.
"Hadi," dedi Cery. "Eminim uzun süredir görüşemiyorsu-
nuzdur. Biraz hasret giderin."
Sonea gönülsüzce oturdu. Faren'e baktı ama Hırsız oda-
nın diğer tarafına gitmiş sağ koluyla mırıltı seviyesinde bir
konuşmanın içindeydi. Takan başka bir köşede volta
atıyor-
du. Regin, Sonea'ya baktı, bakışlarını kaçırdı, avuçlarını
bir-
birine dayadı ve boğazını temizledi.
"Şey," dedi, "Hiç bu Sachakalılar'dan öldürdün mü?"
Sonea kahkaha atma isteğini bastırmak zorunda kaldı.
Bu
eski düşmanı ile garip ama bir şekilde uygun bir sohbet
baş-
langıcıydı.
"İki tane," dedi.
Regin başıyla onayladı. "Varoşlardaki mi?"
"Hayır. Bir tane Güney Geçidi'nde ve bir tane de ondan
önce şehirde."
Regin bakışlarını yere indirdi. "Zor muydu?"
301

TRUDİ CANAVAN
"Birini öldürmek mi?" Sonea yüzünü buruşturdu. "Hem
evet hem de hayır. Sanırım birinin seni öldürmesini
engelle-
meye çalışıyorsan yaptığını pek düşünmüyorsun. Ne
yapmış
olduğunun farkına daha sonra varıyorsun."
Regin silik bir şekilde gülümsedi. "Sormak istediğim
onları öldürmek zor mu?"
"Oh," Sonea başını eğdi. "Büyük ihtimalle. O ikisini kan-
dırabildiğim için öldürebildim."
"Büyük ihtimalle mi? Ne kadar güçlü olduklarını bilmiyor
musun?"
"Hayır. Kendimin bile ne kadar güçlü olduğundan emin
değilim. Sanırım biriyle savaşmak zorunda kalırsam
öğrene-
ceğim."
"O zaman bir çarpışmayı kazanacağını nasıl bilebilirsin
ki?"
"Bilemem."
Regin, Sonea'ya baktı yüzünde kuşkulu bir ifade vardı.
Sonra kızardı ve bakışlarını kaçırdı. "Herkes sana çok fazla
yüklendi," dedi alçak sesle. "Lord Fergun, ben ve çıraklar
ve
kara büyü kullandığını öğrendiğinde bütün Lonca... ama
sen yine de geri geldin. Yine bizi kurtarmak için hayatını
ris-
ke atmayı düşünüyorsun." Başını iki yana salladı. "Neler
ol-
duğunu bilseydim ilk yıl sana asla o şekilde davranmaz-
dım."
Sonea, Regin'e baktı, inanamazlık ile şaşkınlık arasında
gidip geliyordu. Bu bir özür müydü?
Regin, Sonea'nın gözlerine baktı. "Ben sadece... eğer
bundan hayatta çıkarsam sana kendimi affettireceğim."
Om-
zunu silkti. "Eğer sağ kurtulabilirsem en azından bunu
yapa-
302

Yüce Lord-Kara Büyücüler


bilirim."
Sonea başıyla onayladı. Şimdi bir karşılık olarak söyle-
yecek bir şey bulmak daha da zor olmuştu. Sandıkların
ara-
sından uzun boylu bir figür çıkınca bir karşılık vermekten
de
kurtuldu.
"Akkarin!" Sonea sandalyeden fırlayıp Akkarin'i karşıla-
maya gitti. Akkarin Sonea'yı görünce sert bir şekilde
gülüm-
sedi.
"Sonea."
"Varoşluların ne yaptığını gördün mü?
"Evet. Yüzük sayesinde izledim ve sonuçlarını gördüm."
Sonea kaşlarını çattı. Akkarin'in yüzünde gergin bir ifade
vardı, sanki bir ağrıyı ya da yarayı saklamak istiyormuş
gibi.
"Sorun ne?" diye fısıldadı Sonea. "Ne oldu?"
Akkarin'in gözleri Sonea'nın omzunun üzerinden Re-
gin'e kaydı. Sonea'yı kolundan tutarak koridorda oldukça
uzağa götürdü, sonra yere bakıp içini çekti.
"Lorlen öldü."
Lorlen mi? Öldü mü? Sonea, Akkarin'e dehşetle baktı,
sonra yüzündeki acı çizgilerini görünce ona sempati duy-
maya başladı. Lorlen, Akkarin'in en yakın dostuydu ama
yine de Akkarin, Lorlen'e yalan söylemek, şantaj yapmak
ve
yüzük vasıtasıyla onu kontrol etmek zorunda kalmıştı. Son
birkaç yıl ikisi için de korkunç geçmişti. Rothen
öldüğünden
beri üzerinde hissettiği ağırlık bir anda taşınamayacak
kadar
ağır gelmeye başladı.
Kollarını Akkarin'in beline dolayıp başını göğsüne yas-
ladı. Akkarin, Sonea'ya sıkıca sarıldı. Bir süre sonra derin
bir
nefes alıp yavaşça verdi.
303

TRUDİ CANAVAN
"Dannyl ve Osen'i gördüm," dedi sessizce. "Lorlen'in ya
nındaydılar. Burada olduğumuzu artık biliyorlar. Onları
baş-
kalarına söylememeleri konusunda uyardım ve Lorlen'in.
Lorlen'in yüzüğünü aldım."
"Peki ya Lonca'nın kalanı?"
"Tükenmemiş veya tükenmek üzere olmayan kimsenin
kaldığını sanmıyorum," dedi. "Hırsızlar bazılarını geçitlere
aldılar. Diğerleri Lonca topraklarına çekildi."
"Kaç kişi öldü?"
"Bilmiyorum. Yirmi... Elli... Belki de daha fazla."
"Ne kadar çok... Şimdi ne yapacağız?"
Akkarin bir süre daha Sonea'ya sarıldı sonra onu bir kol
boyu mesafeye itti.
"Kariko dört İchani'yle beraber Saray'da. Avala hâlâ tek
başına sokaklarda dolaşıyor. Diğerlerine katılmadan önce
onu bulmalıyız."
Sonea başıyla onayladı. "Keşke Hırsızlar'ın varoşlardaki
İchani için ne planlamış olduğunu önceden öğrenebilsey-
dim. İkimizden biri uygun bir yerde olsaydı bütün o gücü
alabilirdik."
"Evet ama şu anda ilgilenmemiz gereken bir tane daha
az
İchani var." Sonea'yı bıraktı ve koridora geri döndü. "Dos-
tun Cery'nin bazı ilginç fikirleri var. Sanırım Kyralia
bundan
kurtulursa Lonca, Arınma'yı tehlikeli bir alıştırma olarak
gör-
meye başlayacak."
Sonea gülümsedi. "Sanırım ben onları buna ikna ettim
zaten."
"Cery'nin dostlarının yapabileceği şekilde değil."
Odanın sonuna ulaştıklarında Sonea, Cery'nin söz verdi-
304

Yüce Lord-Kara Büyücüler


gj yiyeceklerle dönmüş olduğunu gördü. Takan aç bir
şekil-
de yiyordu ve eskisi kadar endişeli görünmüyordu. Regin
bir
ona bir Akkarin'e bakarken gözleri ilgiyle pırıldıyordu.
"VVinar Ailesi'nden Regin," dedi Akkarin. Sonea ,Akka-
nn'in sesindeki Regin'e karşı duyduğu sevgisizliğin izlerini
tanıdı. "Hırsızlar tarafından kurtarıldığını duydum."
Regin ayağa kalkıp eğildi. "Hayatımı kurtardılar lordum.
Bu iyiliğin karşılığını vermeyi umuyorum."
Akkarin başıyla onaylayıp Takan'ı işaret etti. "Sanırım
yakında bu şansa kavuşacaksın.
***
"Nereye gidiyoruz?"
Dannyl, Farand'a baktı. Genç büyücü son yarım saattir
tek bir kelime bile etmemişti. Dannyl'i soru sormadan ona
güvenerek takip etmişti; şimdiye kadar...
"Bir dostumla buluşmalıyım," diye cevap verdi Dannyl.
"Ama eski Yüce Lord'un şehri terk etmemizi söyledi."
"Evet." Dannyl hafifçe başını eğdi. "İchaniler'in Saray'da
olduğunu söyledi. Hâlâ vaktim varken Tayend'le buluşma-
lıyım. Bize sıradan giysiler sağlayabilir."
"Tayend mi? O İmardin'de mi?"
"Evet." Dannyl bir sonraki sokağa baktı ve boş olduğunu
gördü. Farand ile beraber köşeyi döndüler. Tayend'in kal-
dığı malikane sadece birkaç ev ötedeydi. Dannyl nabzının
beklentiyle hızlandığını hissetti.
"Ama Duruşma'ya gelmedi," dedi Farand.
"Hayır, şehre daha birkaç gün önce geldi."
305

TRUDİ CANAVAN
"Çok kötü bir zamanlama."
Dannyl gülmeye başladı. "Gerçekten de öyle.
"Neden şehri terk etmedi?"
Eve giden yolun yarısına gelmişlerdi. Dannyl bu soruya
bir cevap aradı. Çünkü Tayend'in benim bu savaştan sağ
çıkmama yardımcı olabileceği gibi çılgın bir fikri var.
Çünkü
Lonca 'nın yıkılışı ile tek başıma yüzleşmemi istemiyor.
Çün-
kü ben onun için kendi güvenliğinden daha önemliyim.
Dannyl içini çekti. "Çünkü İchaniler'in ne kadar tehlike-
li olduklarını anlamadı," dedi Farand'a. "Ve onu büyücü ol-
mayanların da büyücüler kadar tehlikede olduğuna ikna
edemedim. Bütün Elyneliler bu kadar dik kafalı mıdır?"
Farand hafit güldü. "Bana söylendiğine göre bu, ülke-
mizin bir özelliği."
Evin kapısına ulaştılar. Dannyl bir anahtar çıkarıp kilide
uzandı... ve donup kaldı.
Kapı açıktı.
Kapı ile çerçevesi arasındaki aralığa şaşkınlıkla
bakarken,
kalbi şiddetle çarpıyordu. Farand omzuna dokundu.
"Büyükelçi?"
"Açık... Tayend kapıyı açık bırakmazdı. Eve biri girmiş."
"O zaman gitmeliyiz."
"Hayır!" Dannyl birkaç derin ve yavaş nefes alıp
Farand'a baktı. "İyi olup olmadığını öğrenmeliyim. Benimle
gelebilirsin veya yakınlarda bir yere dönmemi bekleyebilir-
sin ya da beni bırakıp şehirden ayrılabilirsin."
Farand malikaneye baktı. Derin bir nefes alıp omuzlarını
dikleştirdi. "Seninle geleceğim."
Dannyl kapıyı iterek açtı. İçerideki konuk odası boştu.
306

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Yavaş ve dikkatli bir şekilde malikaneyi oda oda araştırdı;
fakat yatak odalarından birindeki seyahat çantası ve birkaç
kullanılmış şarap kadehi dışında Tayend'den iz yoktu.
"Belki de yiyecek bir şeyler almaya çıkmıştır," dedi
Farand. "Eğer beklersek geri gelecektir."
Dannyl başını iki yana salladı. "Buna mecbur edilmediği
sürece evden çıkmazdı. Özellikle bugün." Mutfağa girdi ve
içeride büyük bir masanın üzerinde yarı dolu bir şarap
kade-
hi ile şarap şişesi gördü. "Kontrol etmediğim bir yer kaldı
mı?
Farand bir kapıyı işaret etti. "Kiler?"
Kapı, içi şişeler ve bir miktar yiyecekle dolu geniş bir
depoya inen merdivenlere açılıyordu. Dannyl mutfağa dön-
dü. Farand yarı dolu şarap kadehini gösterdi.
"Aceleyle çıkmış," diye mırıldandı. "Bu odadan. Eğer bu-
rada duruyorsam ve bir şey evden kaçmama sebep
olduysa
nereye giderim?" Dannyl'e baktı. "Hizmetkar kapısı en ya-
kın olan çıkış.
Dannyl başıyla onayladı. "O zaman biz de bu taraftan
gidiyoruz.
***
Lonca toprakları o kadar sessiz ve boştu ki yıl ortası
tatili
yaşanıyor sanılabilirdi. Üstelik bu sessizlik elle
tutulabilecek
kadar yoğundu. Sınıfların tatile girdiği ve büyücülerin
çoğu-
nun bu dönemi ailelerini ziyaret etmek için kullandığı o bir
iki haftada bile bu kadar sessizlik olmazdı.
Rothen, Akademi'ye girdiğinde Lonca'nın olabileceği en
307

TRUDİ CANAVAN
iyi yer olup olmadığını merak etti. Calia'dan geldiği o M
yol boyunca tanıdığı bildiği bu yere gelmekten sonrasını H-
şünmemişti. Ama şimdi buradaydı ve Lonca'da bulmayı u
duğu, kendisini buraya çeken güvenlik hissini bulamamıst
Kariko'nun kurbanlarının zihinlerinden, Lonca'nın İcha
ni'yle son kez Saray'ın dışında çarpıştığını biliyordu. Bir
Sacbakalı'yı öldürmüşlerdi ama bunun için kendilerini de
tüketmişlerdi. O olaydan sonra Kariko'un kurbanları hep
Saray Muhafızları olmuştu, bu yüzden İchaniler'in hâlâ
şeh-
rin merkezinde olduğunu tahmin ediyordu. Saray'ın
kontro-
lünü ele geçirdikten sonra nereye gideceklerdi? Rothen
Büyük Salon'un girişinde durduğunda kanı buz kesti.
Lonca toprakları...
Balkan bunu biliyor, diye düşündü. Herkese şehri terk
etmelerini söylemiştir. Başka bir yerde toplanmamızı
istiyor-
dur, ardından Imardin'i geri alma planlarına başlayacağız
herhalde. Şehri terk edip onlara katılmayı denemeliyim.
Salon'un büyük tavanına bakıp içini çekti. Bir iki gün içe-
risinde buranın yok olacağı kesindi. Başını üzüntüyle sal-
layarak gitmek için döndü.
Arkasından gelen sesleri duyunca donup kaldı.
İlk düşüncesi İchaniler'in gelmiş olduğuydu, sonra sesle-
ri tanıyınca büyük bir şok yaşadı. Dönüp salon boyunca
koştu.
Balkan ve Dorrien, Ana Salon'un önünde oturuyorlardı.
Tartışıyorlardı ama Rothen ne söylediklerini duymak için
durmadl. Onu gördüklerinde ikisi de başlarını kaldırdılar.
"Baba!" diye bağırdı Dorrien.
Rothen'in üzerine büyük bir rahatlama ve sevinç dalgası
308

Yüce Lord-Kara Büyücüler


ayıldı. Dorrien yaşıyor. Dorrien ileri koşup babasını
kucak-
ladı- Rothen omzu ani bir acıyla alevlenince kasıldı.
"Dorrien," dedi. "Burada ne yapıyorsun?"
"Lorlen herkesi İmardin'e çağırdı," dedi Dorrien. Gözleri
Kariko'nun Rothen'in yanağında açmış olduğu yaraya
odak-
landı. "Baba öldüğünü sanıyorduk. Neden bizimle bağlantı
kurmadın?" Rothen'in omzunu görüp kaşlarını çattı. "Yara-
lanmışsın. Ne oldu?"
"Zihinsel iletişim riskine girip girmem gerektiğinden
emin değildim yasak vardı ve..." Rothen duraksadı, Dorri-
en'e yüzükten bahsetmek istemiyordu. "Omzum ve kolum
çatışmada kırıldı ve uykumda kötü bir şekilde iyileşti. Ama
benim soruma cevap vermedin... ya da ben doğru soruyu
sormadım. Neden burada Lonca'dasın? ichaniler'in buraya
gelecekleri kesin."
Dorrien, Balkan'a baktı. "Ben... ben büyücülerin kalanı
gibi savaşmadım. İlk fırsatta buraya kaçtım."
Rothen oğluna şaşkınlıkla baktı. Dorrien'in savaştan kaç-
masını hayal edemiyordu. Oğlu bir korkak değildi.
Dorrien'in yüzünden yoğun bir hayal kırıklığı geçti.
"Sebeplerim var," dedi. "Ne olduklarını size söyleyemem.
Buna yemin ettim. İchaniler tarafından yakalanma riskine
girmemem lazım demem yeterli olmalı. Eğer zihnimi okur-
larsa İchaniler'i öldürmek için son şansımız da yok olur."
"Son şansımız geldi ve geçti bile," dedi Balkan. Ardından
gözleri kısıldı. "Ama..."
Dorrien başını iki yana salladı. "Tahminlerde bulunma.
Şimdiden çok fazla şey söyledim."
"Eğer İchaniler'in zihnini okuması konusunda bu kadar
309

TRUDİ CANAVAN
endişeleniyorsan neden burada Lonca'dasın? Sarav' I
sonra buraya gelecekler." diye sordu Rothen.
"Giriş Salonu'ndan kapıları açıkça görebiliyorum," HerT
Dorrien. "Onların geldiğini görüp ormandan kaçabilirim
Eğer şehre girersem yakalanma şansım artar."
"Neden şimdi gitmiyorsun?" diye sordu Balkan.
Dorrien, Balkan'a döndü. "Mecbur olmadığım sürece git-
meyeceğim. Eğer taşıdığım sır başka bir şekilde ortaya
çıkar-
sa yardım edebiliyor olmak istiyorum."
Balkan kaşlarını çattı. "Eğer biz de seninle gelirsek bu
sır-
rın ne olduğunu bize söyleme riskine girebilirsin."
Dorrien'in yüzündeki inatçı ifade Rothen'in çok iyi bildi-
ği bir ifadeydi. Rothen başını iki yana salladı.
"Onu ikna etme şansın olduğunu sanmıyorum Balkan.
Yine de İchaniler'in buraya geldiğini görür görmez
gitmemiz
gerektiğini düşünüyorum. Bu arada sen neden buradasın?"
Savaşçı'nın kaş çatığı bir somurtuşa dönüştü. "Biri
evimi-
zin kaderine tanık olmalı."
Rothen başıyla onayladı. "O zaman üçümüz de sonuna
kadar kalacağız."
"Tatlı kanotu," diye fısıldadı Faren minik bir şişeyi
göste-
rerek. "Şarap veya tatlı yemeklerde neredeyse fark
edilemez.
Hızlıdır, bu yüzden hazırlıklı ol."
Sonea, Hırsız'a bakıp gözlerini devirdi.
"Ne?" diye sordu Faren.
"Nedense zehirler konusunda bu kadar çok şey bilmen
310

Yüce Lord-Kara Büyücüler


beni hiç şaşırtmadı Faren."
Hırsız gülümsedi. "Kabul etmeliyim ki zehirleri öğren-
meye adım yüzünden başladım. Bu bilgi oldukça işime ya-
radı ama düşündüğün kadar sık değil. Çırak dostun bu ko-
nuyla özellikle ilgilenmiş gibi göründü."
"O benim dostum değil."
Sonea gözünü tekrar gözetleme deliğine yerleştirdi. İçe-
rideki odanın çoğunu büyük bir yemek masası kaplıyordu.
Yarı yenmiş bir yemek, hoş yemek takımlarında soğuk bir
şekilde yatıyordu.
İç Şehir'deki malikanelerden birindeydiler. Yemek odası,
ana girişin dışında iki küçük hizmetkar kapısı olan küçük,
özel bir odaydı. Sonea ile Faren bir kapının
arkasındaydılar,
Akkarin ise diğerinin.
"Cery ikinizin arasında özel bir bağ olduğunu düşünü-
yormuş gibi görünüyordu," diye kışkırttı Faren.
Sonea kaba bir ses çıkardı. "Bir keresinde Regin'i öldür-
meyi önermişti. Oldukça baştan çıkarıcı bir teklifti."
"Ah," dedi Faren.
Sonea masadaki kadehlere baktı. Hepsinde de farklı
mik-
tarlarda şarap vardı. Açık ve kapalı şişeler masanın
ortasına
dizilmişti. Hepsine de zehir karıştırılmıştı.
"Küçük gönüllümüz Cery'nin böyle cömertçe bir teklif
yapmasını gerektirecek ne yapmıştı ki?"
"Seni ilgilendirmez."
"Öyle mi? Ne kadar ilginç."
Yemek odasının ana kapısı gürültüyle açılınca Sonea
irkildi. Regin içeriye zıpladı ve kapıyı arkasından aceleyle
kapattı. Masanın etrafından dolaşıp arkasında Akkarin'in
311

TRUDİ CANAVAN
beklediği hizmetkar kapısına koştu. Kapı kolunu tutup
durdu.
Ana kapı tekrar açıldı. Regin kapı koluyla boğuşuyormuş
taklidi yapmaya başladı. Sonea içeri bir İchani girince kalp
atışlarının hızlandığını hissetti. Adam önce Regin'e
ardından
da masaya baktı.
"Yani İchani yemi yutmazsa onu kurtarmaya pek hevesli
olmayacaksın," diye fısıldadı Faren.
"Elbette onu kurtaracağım," diye mırıldandı Sonea cevap
olarak. "Regin belki bir... bir... ne olursa olsun, ölmeyi hak
etmiyor."
İchani, Regin'e bakarken Regin sırtını kapıya dayadı,
yüzü ölümcül derecede beyazdı. İchani masanın etrafından
dolaştı. Regin duvarda yan yan kaymaya başladı,
İchani'yle
arasında masanın kaldığından emin oluyordu.
İchani kıkırdayarak uzanıp kadehlerden birini aldı ve du-
daklarına götürdü. Bir yudum alıp yüzünü buruşturdu.
Om-
zunu silkip kadehi fırlatıp attı. Kadeh duvara çarpıp parça-
landı ve duvarda kırmızı bir leke bıraktı.
"Bu yeterli miydi?" diye mırıldandı Sonea.
"Sanmıyorum," diye karşılık verdi Faren. "Ama ana fikri
anladı ve daha taze bir şey içmek isteyebilir."
İchani masanın etrafında dolaşmaya başladı. Regin sü-
rekli adamdan kaçınıyordu. Birden ileriye fırlayıp bir şarap
şişesini boynundan yakaladı. Şişeyi tehdit eder gibi ileriye
doğru sallayınca İchani kahkaha atmaya başladı. Adam
hızlı
bir el hareketi yaptı. Regin sanki arkasından bir şey
çarpmış
gibi öne doğru sendeledi ve yüz üstü masaya kapaklandı.
İchani, Regin'i ensesinden tutup masaya bastırdı. Sonea
312

Yüce Lord-Kara Büyücüler


kapı kolunu yakaladı ama Faren de onun bileğini tuttu.
"Bekle," diye fısıldadı.
Sachakalı şişeyi Regin'in elinden alıp inceledi. Şişenin
mantarı yavaşça çıkıp yere düştü. Adam şişeyi dudaklarına
kaldırıp birkaç ağız dolusu yudum aldı. Sonea, Faren'in
arkasında rahatlayarak içini çektiğini duydu.
"Bu yeterli mi?" diye sordu Sonea
"Oh, evet."
Regin masanın üzerinde debelenmeye başladı, İchani'nin
tutuşundan kurtulmaya çalışırken tabakları ve çatal bıçağı
tekmeleyip masadan fırlattı. Sachakalı şişeden bir yudum
daha aldıktan sonra şişeyi masaya vurup kırdı. Şişenin
kırık
ucunu Regin'e doğru yaklaştırdı.
"Bu hiç iyi değil," dedi Faren. "Eğer Regin'e bir kesik
açarsa zehir..."
İchani'nin arkasındaki kapı açıldı. Sonea'nın kalbi bir an
tekledi ama Akkarin kapıdan içeri girmedi. Koridor boştu.
İchani kapının sesini duyunca o tarafa döndü. Şaşkınlıkla
ve
ne olduğunu anlamaya çalışarak açık kapıya baktı.
"Güzel. Bu onu biraz daha oyalar," diye mırıldandı Faren.
Sonea nefesini tuttu. Kapının kolu elinin altında terden
kayganlaşmıştı. Eğer o ve Akkarin kendilerini İchani'ye
gös-
terirlerse adam Kariko'ya haber verirdi. Zehir yüzünden
ölürse çok daha iyi olurdu.
"işte başlıyor," dedi Faren sessizce.
İchani aniden Regin'i bırakıp masadan geriye doğru sen-
deledi. Midesini tutup iki büklüm olduğunda Regin masa-
dan dönerek kalkıp odanın ana kapısına fırladı.
— Kariko
313

TRUDİ CANAVAN
— Rikacha?
— Ben... zehirlendim.
Kariko cevap vermedi. İchani dizlerinin üzerine çöküp
yana doğru yıkıldı. Dudaklarından uzun bir inleme çıktı, ar-
dından kırmızı bir sıvı kustu. Sonea bunun kan olduğunu
fark edince ürperdi.
"Ölmesi ne kadar sürer?" diye sordu.
"Beş, on dakika."
"Bu mu hızlı zehir?"
"Roin kullanabilirdim. Daha hızlı ama acı bir tadı var."
Akkarin açık kapının orada belirdi. Adama baktı, ardın-
dan tuniğini çıkardı.
"Ne yapıyor?" diye sordu Faren.
"Sanırım..." Sonea, Akkarin içeri girip tuniği adamın
başına sardığında sustu. İchani şaşkınlıkla bağırdı ve tuniği
yüzünden çekmeye çalıştı.
— Sonea.
Akkarin'in zihinsel sesi farklı geliyordu... yüzükten gelen
ses daha açıktı. Sonea kapıyı açıp aceleyle yanına gitti.
— Bunu benim için tut.
Sonea tuniği sıkıca tuttu. Adam debelenmeye devam
edi-
yordu ama hareketlerinde pek bir güç yoktu. Akkarin bıça-
ğını çıkarıp adamın kolunu kesti ve elini yaraya bastırdı.
Sonea, İchani'nin hareketsizleştiğini fark etti. Akkarin'in
adamı bırakması fazla uzun sürmedi. Sonea tuniği bırak-
tığında ölü adam yere yığıldı. Midesinin bulandığını fark
etti.
— Bu korkunç bir şeydi.
Akkarin, Sonea'ya baktı.
314

Yüce Lord-Kara Büyücüler


— Evet... Ama en azından çabuk bir ölümdü.
"İşe yaradı. İyi."
Regin odaya girince ikisi de o tarafa döndü. Regin ölü
İchani'ye belirgin bir tatminle baktı.
"Evet," diye kabul etti Sonea. "Ama aynı şeyi bir daha
yapamayacağız. Diğer İchaniler onun zehirlendiğini biliyor-
lar. Aynı numarayı yutmayacaklardır."
"Ama yardımın için teşekkürler," diye ekledi Akkarin.
Regin omzunu silkti. "Bu piçlerden birinin öldüğünü gör-
meye değerdi." Bir elini boğazına koyup yüzünü buruştur-
du. "Ama bunu tekrar yapmam gerekmediğini duyduğuma
hiç üzülmedim. Neredeyse boynumu kırıyordu.
***
Herkesin bir tutkusu olmalı, dedi Cery, kendine yıkık
kapıların arasından geçerken. Benimki oldukça basit;
sade-
ce İmardin'deki önemli bütün yerleri görmek istiyorum.
Henüz yirmi yaşında bile olmamasına rağmen şehirdeki
neredeyse bütün önemli binalara girmiş olmasından gurur
duyuyordu. Hipodrom'un yasaklı alanlarına bir hizmetkar
kılığında sızmak oldukça kolay olmuştu ve kilit açma yete-
nekleri, İç Şehir'deki bazı malikanelere girmesini
sağlamıştı.
Sonea sayesinde Lonca'nın içine de girmişti. Yine de her
işe
burnunu sokan, dar kafalı bir büyücü tarafından hapsedil-
mektense kendi becerileri ile girmiş olmayı tercih ederdi.
Avluyu geçerken gülümsemesine engel olamadı. Saray,
bütün İmardin'de giremediği tek önemli yerdi. Şimdi
muha-
fızları öldürülmüş ve kapıların yıkılmışken kimse onu
engel-
315

TRUDİ CANAVAN
ieyemezdi.
Bir İchani bile... Hırsızlar tarafından yerleştirilmiş gözcü-
lere göre Sachakalılar bir saat önce Saray'ı terk etmişlerdi.
Saray'da sadece bir iki saat kalmışlardı, bu kadar kısa
süre-
de her şeyi yok etmiş olamazlardı.
Muhafızların kararmış cesetlerinin üzerinden atladı ve bi-
nanın yıkık kapılarının oradan içeriye bir göz attı. İçeride
büyük bir giriş salonu vardı. Narin merdivenler üst katlara
doğru çıkıyorlardı. Cery hayranlıkla içini çekti. İçeri
girerken
İchaniler'in neden merdivenleri yıkmadığını merak ediyor-
du. Belki de güçlerini harcamak istememişlerdi. Belki de
mantıklı davranıp üst katlara ulaşabilmek için merdivenleri
sağlam bırakmışlardı.
Cery yerdeki mullook sembolüne baktı. Kral'ın hâlâ
Saray'da olduğunu hiç sanmıyordu. Hükümdar büyük
olası-
lıkla İç Duvar yıkıldığında şehri terk etmişti.
"Avala sorun çıkaracak."
"Büyük ihtimalle... Gezmeyi seviyor. Umarım kısa bir
süre sonr Kyralia'dan uzakları da görmek ister."
"Sanırım gözü Elyne'de."
Cery hızla döndü. Sesler kesinlikle Sachaka aksanı taşı-
yordu ve Saray girişinin ilerisinden geliyordu. Hızla
salonun
gerisindeki bir kemerin arkasına doğru koştu. Kayarak
keme-
rin arkasına geçtiği anda salonda ayak sesleri
yankılanmaya
başladı.
"Rikacha'nın çağrısını hepimiz duyduk Kariko," dedi
üçüncü bir ses. "Nasıl öldüğünü biliyoruz. Onların yemek-
lerini yiyecek kadar aptal olmamalıydı. Neden buraya dö-
nüp onun hatasını tartışmamız gerektiğini anlamıyorum ve
316

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Avala'yla İnijaka da büyük ihtimalle benimle aynı fikirde."
Cery gülümsedi. Demek Faren'in küçük oyunu işe yara-
mıştı.
"Çünkü şimdiden üç kişi kaybettik," diye karşılık verdi
Kariko. "Bir kişi daha kaybedersek bu kötü şanstan öte bir
şey olacak."
"Kötü şans mı?" diye güldü ilk İchani. "Lonca, Rashi'yi
hakladı çünkü o zayıftı. Ve Vikara da hâlâ hayatta olabilir.
Tek bildiğimiz kölelerin öldüğü."
"Belki," diye katıldı Kariko. Sesi, kafası bir şeylere takıl-
mış gibi geliyordu. "Ama size göstermek istediğim bir şey
daha var. Şu merdivenleri görüyor musunuz? Ne kadar
kırıl-
gan gözüküyorlar değil mi? Sanki kendi ağırlıklarını bile
taşı-
yamayacaklarmış gibi. Onların yıkılmasını nasıl engelledik-
lerini biliyor musunuz?"
Kimse cevap vermedi.
"İçlerine büyü koyuyorlar. İzleyin."
Bir süre sessizlik oldu, ardından bir çınlama duyuldu.
Çınlama bütün salon bir şeylerin yıkılma ve kırılma sesiyle
dolana kadar yükseldi. Cery soluğunu tutup kemerin
yanın-
dan bir göz attı.
Merdivenler çöküyorlardı. Kariko parmaklıklara dokun-
dukça güzelim yapılar çatlayıp yere düşüyor, her tarafa
cam
parçaları saçıyorlardı. Parçalardan biri Cery'ye doğru
fırladı.
Bir İchani kemere doğru bakınca Cery hızla kafasını geri
çekti.
Duvara dayanıp gözlerini kapadı. Kalbi böyle güzel bir
şeyin bu kadar umursamazca yok edilmesi karşısında
burku-
luyordu. Kariko'nun güldüğünü duydu.
317

TRUDİ CANAVAN
"Bunlara büyücü yapımı diyorlar," dedi İchani. "Binala-
rına onları güçlendirmek için büyü yüklüyorlar. Şehrin
orta-
sındaki binaların yarısı bu şekilde yapılmış. Şehir boşaitılsa
ne olur? İhtiyacımız olan büyüyü binalardan elde edebiliriz
nasıl olsa." Sesini alçalttı. "Bırak diğerleri bir süre
gezinsin-
ler. Emrettiğim gibi buraya dönmüş olsalardı bunu onlar
da
öğrenirdi. Gelin Lonca'nın bize ne kadar güç bırakmış oldu-
ğunu görelim." Ayak sesleri gelmeye başladı ama bir anda
kesildi. "Harikava?"
"Ben burayı biraz dolaşacağım. Büyük ihtimalle burada
da büyüyle güçlendirilmiş bir sürü yapı vardır."
"Sakın bir şey yiyeyim deme," dedi üçüncü ichani.
Harikava kıkırdadı. "Tabi ki."
Cery ayak seslerinin uzaklaşıp kaybolmasını dinledi. Fa-
kat bir çift ayağın sesi kaybolmadı ve Cery bu sesin
gittikçe
yükseldiğini fark edince kalbine bir ağırlık çöktü.
Bu tarafa geliyor.
Etrafına baktığında bu kemerin aynı zamanda büyük bir
odanın girişi olduğunu gördü. Sağında ve solunda başka
kemerler vardı. En yakındakine koştu. Odaya paralel iler-
leyen bir koridor vardı ve her kemerin karşısında koridorla
kesişen bir de geçit bulunuyordu. Cery dikkatle geldiği
yöne
baktı.
İchani odanın içinde duruyordu. Etrafa bakındı ve ardın-
dan Cery'nin olduğu yöne döndü. Kemere doğru
ilerlemeye
başlayınca Cery ağzının kuruduğunu hissetti.
Burada olduğumu nasıl bilebilir?
Bekleyip öğrenmeye hiç niyeti yoktu. Kemerden çıkıp
Sa-
ray'ın içine doğru koştu.
318

Bölüm 18
Beklenmedik Bir Kurtarıcı
Geçitte uzaklardan gelen bir patlama yankılandı. Akka-
rin'le Sonea birbirilerine baktılar, ardından duvardaki bir
havalandırma ızgarasına yaklaştılar. Sonea ızgaranın arka-
sındaki sokağa bakıp dikkatle dinledi. Normalde sokakta
ha-
yatın uğultusu olması gerekirken sadece ürkütücü bir
sessiz-
lik vardı.
Akkarin kaşlarını çatıp kılavuza devam etmesini işaret
etti. Birkaç dakika boyunca duydukları tek ses, nefes alıp
ve-
rişleri ve botlarının çıkardığı seslerdi. Sonra Akkarin aniden
durdu ve bakışları uzakta bir yerlere odaklandı.
"Takan ulakların Kariko'nun tekrar Saray'dan çıktığını
bildirdiklerini söylüyor. İchaniler binaları yok ediyorlar."
Sonea duymuş olduğu uzaktan gelen patlama sesini
hatırladı ve başıyla onayladı. "Güçlerini harcıyorlar."
"Evet." Akkarin gülümsedi ve gözleri eski, tanıdık ve yır-
tıcı bir ışıkla parladı.
Yaklaşan ayak sesi dikkatlerini geçidin ilerisindeki karan-
lık bir figüre çekti.
"Yabacıyı mı arıyorsunuz?" ses yaşlı bir kadına aitti. "Az
önce yakındaki bir eve girdi."
Akkarin yaşlı kadına doğru ilerlemeye başladı. "Bize ev
319

TRUDİ CANAVAN
hakkında neler söyleyebilirsin?"
"Aran Evi'ne ait," dedi kadın. "Büyük bir ahırı,
önünde bir avlusu ve diğer tarafta bir binası daha var. Etra
fında da duvarlar var. Altında geçit yok. Sokaktan girme'
lazım."
"Kaç girişi var?"
"İki. Ana giriş ön tarafta ve avluya açılan bir de kapısı
var
Yabancı ana kapıdan girdi."
"Hangisi buraya yakın?"
"Avlu kapısı."
Akkarin, Sonea'ya baktı. "O zaman oradan giriyoruz.
Yaşlı kadın başını eğdi. "Beni takip edin o zaman."
Geçitte ilerlemeye başladıklarında Sonea parmağındak
yüzüğe dokundu.
— Ne planlıyorsun!1
— Henüz emin değilim. Ama sanırım bu sefer senin yön
temini kullanabiliriz.
— Benim yöntemim mi? Şifayı mı kast ediyorsun?
— Evet.
— O zaman ben yapmalıyım. Büyük ihtimalle seni tanı
ama beni tanımayabilir.
Akkarin kaşlarını çattı ama cevap vermedi. Kadın onla
teker teker sıkışarak içinden geçebildikleri bir kapıya götü
dü. Kapının diğer tarafında varillerle dolu bir oda vardı.
"Sokağın diğer tarafındaki bir evin içindeyiz," diye açık

ladı kadın. "Sadece bu merdivenlerden çıkıp salonun so-


nundaki kapıdan geçin." Vahşi bir şekilde gülümsedi. "İyi
şanslar."
Sonea'yla Akkarin, kadının talimatlarını izleyerek sağlam
320

Yüce Lord-Kara Büyücüler


görünüşlü bir hizmetkarlar kapısına ulaştılar. Kilit
kırılmıştı.
Akkarin kapıyı hafifçe aralayıp içeri baktı ve sonra sonuna
kadar açtı. Sıradan bir İç Çember sokağına çıktılar. Yolun
karşısında üzerinde bir çift ahşap kapı olan bir duvar vardı.
Akkarin sessizce kapılara gidip aralarındaki küçük
boşluktan
içeriyi gözledi.
"Avludan eve iki giriş var," dedi. "Biz en yakın olanından
gireceğiz."
Kilide baktı ve büyüyle açtı. Sonea Akkarin'in arkasından
içeri girip kapıyı kapattı. Sol tarafta birkaç tane geniş
kapısı
olan büyük bir bina vardı; ahır... Sağ tarafta ise iki katlı ev
vardı. Akkarin hızla eve doğru gidip kapıdaki kilidi açtı ve
içeri girdiler.
Kapının arkasında dar bir koridor vardı. Akkarin sessiz
olmasını işaret etti. Üst kattan belirli belirsiz bir gıcırtı ve
ayak sesleri geldi.
Sonea gözünün ucuyla bir hareket fark edince yan kapı-
daki küçük pencereden dışarı baktı. İki büyücü ve zengin
gi-
yimli birinin aceleyle ahıra doğru gittiğini görünce nefesi
kesildi.
Akkarin yanına geldi. Üç adam ahır kapılarına ulaştılar.
Zengin giysili adam ahır kapısını hızla açtı, belli ki görün-
düğünden daha ağır olmasını bekliyordu. Kapı büyük bir
gürültüyle duvara çarptı.
Üst kattan acele içindeki ayak sesleri duyuldu. Üçlü ahı-
rın içine girip gözden kayboldular, kapıyı açık bırakmışlar-
dı. Ardından sessizlik oldu. Sonea üst kattan daha fazla
ayak
sesi gelince ağzının kuruduğunu hissetti. Yeniden bir anlık
bir sessizlik oldu ardından İchani avluya çıktı. Avlunun
orta-
321

TRUDİ CANAVAN
sında durup dikkatle etrafına bakındı. Açık ahır kapısı
görünce o tarafa ilerlemeye başladı.
"Bu hiç hoşuma gitmiyor ama haklısın. İnijaka beni tanı
yacaktır," diye mırıldandı Akkarin. Sonea'ya baktı. "Dah
iyi bir plan yapmak için vaktimiz yok."
Sonea omurgasına bir ürpertinin yayıldığını hissetti. He
şey ona bağlıydı. Şifa numarasının işe yaramamasını sağla
yacak bütün olası şeyler aklından geçti. İchani bir kalka
oluşturursa ve o da ona dokunamazsa Şifa gücünü kul
namazdı ve...
"Halledebilecek misin?"
"Evet," diye karşılık verdi Sonea. Dışarıya baktı ve
İchani'nin ahıra girdiğini gördü.
Akkarin derin bir nefes aldı, sonra kapıyı Sonea için açtı.
"İzliyor olacağım. Eğer işe yaramazsa kalkan ör. Onunla a-
çıkça savaşırız."
Sonea başıyla onayladı, sonra avluya çıkıp aceleyle ahı-
rın girişine doğru ilerledi. Gizlice içeriye bakıp karanlıkta
ayrıntıları seçmeye çalıştı. Bir figür bölmelerin arasındaki
geniş koridorda ilerliyordu. Bunun İchani olduğunu tahmin
etti. Adam öbür taraftaki bir kapıya gidip çıktı.
Sonea içeri girdi. Koridorda ilerlerken yakınlardaki bir
bölmeden üç figür çıktı. Sonea'yı görüp dondular. Aynı an-
da Sonea zengin giyimli adamın yüzünü gördü ve büyük
bir
şaşkınlık ve dehşet hissetti.
— Bana bunun Kral olduğunu söylememiştin.
Kyralia'nın yöneticisi Sonea'yı baştan aşağı süzdü ve
onu
tanıyınca birden gözleri büyüdü. Sonea, Kral'ı izlerken için-
de kızgınlığın kaynamaya başladığını hissetti.
Büyük
322

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Salon'un anısı doldu zihnine. Kral'ın Lonca'nın sürgün ce-
zasını onaylaması... Arınma'nın ve teyzesi ile eniştesinin
varoşlara sürülmesinin anısı... Geçitlerde saklanan
varoşlu-
ları düşündü, istiladan hiçbir şekilde haberdar edilmemiş-
lerdi...
Neden hayatımı bu adam için riske atayım ki?
Bu soru aklından geçtiği anda böyle bir şey düşüne-
bildiği için kendinden nefret etti. Hiç kimseyi İchaniler'e
terk edemezdi, ne kadar nefret ederse etsin. Dikleşip
kenara
çekildi.
"Gidin," dedi, Kral ve danışmanlarına.
Üç adam aceleyle yanından geçtiler. Gözden kaybolduk-
larında Sonea ahırda, uzaktaki duvarın arkasından bir ses
duydu. Döndüğünde İchani'nin dönmüş olduğunu gördü.
Adamın gözleri Sonea'nınkilerle buluştu ve adam Sonea'yı
baştan aşağı süzdü.
"Demek şehirde Kyralialı kadın kalmış," dedi.
Sonea bir güç kendisini sarıp kollarını vücuduna bastırır-
ken debelendi. İchani nefesini yüzünde hissedebileceği ka-
dar yakınına gelirken kalp atışları hızlandı. Adam elini
Sonea'nın tuniğinin içine soktu. Adamın yüzündeki ifade
şehvetli bir sırıtışa dönüşünce Sonea korku ve panikle
kasıl-
dı.
Hareket edemiyordu yani ona dokunamazdı. Eğer ona
dokunamazsa Şifa gücünü de üstünde kullanamazdı. Ve
adam biraz daha ileri giderse sıradan giysilerin altındaki
siyah cüppeyi fark edecekti.
— Savaş onunla, dedi Akkarin.
Sonea bir güç dalgası gönderdi. İchani'ni geriye doğru
323

TRUDİ CANAVAN
sendelerken gözleri şaşkınlıkla açıldı. Sonea, İchani'ye doğ
ru ilerleyip hızlı ve seri bir şekilde saldırdı. Adam ayağını
sağlam bir şekilde yere basıp ellerini kaldırarak karşılık
ola-
rak bir vuruş gönderdi. Sonea vuruş kalkanına çarpınca
geri-
ye doğru sendeledi.
Adam güldü. "Demek o tuniğin altında hissettiğim cüp-
peymiş. Ben de bütün büyücüler nereye kayboldu diye
düşünüyordum."
Sonea anlık bir umut hissetti. İchani onu sıradan bir
Lon-
ca büyücüsü sanmıştı. Eğer yorulup tükendiği numarası
yaparsa hâlâ onu kandırabilirdi.
— Kapının clışındayım, diye gönderdi Akkarin. Ne yap-
mamı istiyorsun?
— Bekle, dedi Sonea, Akkarin'e
İchani tekrar saldırdığında Sonea duvara kadar geri sen-
deledi. Adam yaklaşmaya devam etti ve Sonea yeni bir
sal-
dırı karşısında korkudan sindi. Dördüncü vuruşta
kalkanının
dalgalanıp yok olmasını sağladı. İchani kalkan yok olurken
pis pis sırıttı ve bıçağını çıkarıp dişlerinin arasına
yerleştirdi.
Sonea, İchani kendisine uzandığında sanki kaçmaya
çalı-
şıyormuş gibi yana çekildi. Adam, Sonea'nm kolunu
tutarak
tek eliyle onu tekrar duvara yasladı. Sonea, adamın
bileğini
yakaladı, gözlerini kapattı ve zihnini İchani'nin vücuduna
gönderdi.
Adamın kalbini bulmasıyla kolunda bir acı hissetmesi
aynı anda oldu. Aynı anda hem kendine Şifa verip hem de
adama zarar veremeyeceğine karar verip kalbe yoğunlaştı.
Kalbi durduktan sonra adam ne yapabilirdi ki?
Sonea iradesini yoğunlaştırırken adamın tutuşu sıkılaştı.
324

Yüce Lord-Kara Büyücüler


jchani'nin acıyla tıkandığını duyunca gözlerini açtı ve ada-
mın yüzünün bembeyaz kesildiğini gördü. İchani, Sonea'ya
suçlar şekilde baktı. Bir el Sonea'nm koluna uzandı.
Korkunç bir uyuşukluk Sonea'nm kolundan vücuduna
yayıldı. Hareket etmeye çalışsa da hiçbir kası ona itaat
etmi-
yordu. Aynı anda kendisinden korkunç bir hızla büyü gücü-
nün çekildiğini hissetti. Gözünün kenarıyla bir hareket gör-
dü ama bakışlarını o yöne çekecek gücü bile bulamıyordu.
Sonra güç çekişi yavaşladı. İchani'nin ifadesi öfkeden kafa
karışıklığı ve dehşete dönüştü. Sonea bıçağın adamın elin-
den kaydığını gördü. İchani, Sonea'yı bırakıp göğsünü
kav-
radı.
Bir anda, vücudunun kontrolü Sonea'ya geri döndü. Bı-
çağı kapıp adamın boğazına bir kesik açtı. İchani'nin boğa-
zından kan fışkırırken Sonea adamın boğazını yakalayıp
gü-
cünü çekti.
Güç içine doldu ama Parika'dan aldığı kadar çok değildi.
Lonca'yla yapmış olduğu savaş İchani'yi zayıflatmıştı. Ada-
mın gücü bitince geriye doğru düşüp yerde hareketsiz
kaldı.
İchani'nin arkasında Akkarin duruyordu. Sonea'ya garip
bir ifadeyle bakıyordu. Sonea kanlı giysilerine bakıp tiksin-
tiyle yüzünü buruşturdu.
Bütün bunlar bittikten sonra, diye düşündü Sonea. Bu
gücü bir daha asla kullanmayacağım... Asla!
"Sachaka'dan döndüğümde ben de aynı şekilde hissedi-
yordum."
Sonea, Akkarin'e baktı. Akkarin elini uzattı.
"Evde üstünü değiştirebileceğin bir şeyler olmalı," dedi.
"Gel seni temizleyelim."
325

TRUDİ CANAVAN
Ayağa kalkmak Akkarin'in yardımıyla bile zordu. Yor
olmasa da bacakları titriyordu. Bir an sallanarak ayakta
durdu. Ölü İchani'ye bakarak hissettiği şokun rahatlamaya
döndüğünü fark etti. İşe yaradı. Ve Kariko'ya haber
verecek
zaman da bulamadı. Başarmıştı, hatta birinin hayatını kur-
tarmıştı...
"Kral?" diye sordu.
"Onu yolun karşısındaki eve gönderdim ve Takan da
Ravi'yi Kral'ı karşılamaya hazırlanması konusunda uyardı."
Sonea bu karşılaşmanın nasıl bir şey olabileceğini düşü-
nünce ruh halinin biraz daha iyileştiğini hissetti. "Kral, Hır-
sızlar tarafından kurtarılıyor. İşte bu görmeyi en çok
isteye-
bileceğim bir şey."
Akkarin'in dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı.
"İlginç sonuçları olacağına eminim."
***
Cery bir koridoru daha koşarak aşıp yandaki bir kapının
önünde kayarak durdu. Kapı kolunu denedi. Kilitliydi.
Diğer
kapıya gitti. O da kilitliydi. Ayak sesleri giderek yaklaşıyor-
du. Koridorun sonundaki kapıya koştu ve kapı açılınca
rahatlayarak tuttuğu nefesini verdi.
Kapının ardında Saray'ın ortasındaki bahçeye bakan
pen-
cerelerle kaplı uzun bir oda vardı. Cery altın süslü, pahalı
kumaşlarla kaplı koltukların yanından koşarak geçip
odanın
diğer ucundaki kapıya gitti. Savara'nm kolyesi giysilerinin
altında göğsüne çarpıp duruyordu.
Lütfen kilitli olma, diye düşündü. Lütfen burası çıkmaz
*
326

Yüce Lord-Kara Büyücüler


bir sokak olmasın.
Kapının kolunu tutup çevirdi ama kol dönmedi. Dudak-
larından bir küfür kaçtı ve el yordamıyla ceketindeki may-
muncukları aramaya başladı. Maymuncukları çıkarıp, onla-
rı taşıma alışkanlığından vazgeçmemiş olduğu için kendine
teşekkür etti. İki tanesini seçip kilide soktu ve
mekanizmayı
hissetmeye çalıştı.
Arkasında ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu.
Nefesi boğazını yakıyordu. Ağzı kuru, elleriyse terliydi.
Derin bir nefes alıp yavaşça verdi, ardından
maymuncukla-
rı hızla çevirip ittirdi.
Kilit fıkırdayarak açıldı. Cery maymuncukları aldı, kapıyı
çekip açtı ve içeri daldı. Kapıyı hızla arkasından çekti, tam
çarpmak üzereyken durdurup becerebildiğince sessiz bir
şekilde kapattı.
Hızla çevresine bakınca aynalar, küçük masalar ve san-
dalyelerle dolu bir odaya girdiğini anladı. Gösteri yapanlar
için soyunma odası diye düşündü. Odaya başka bir giriş
veya çıkış yoktu. Dikkatini tekrar kilide verip kilitlemeye
çalıştı.
Artık nasıl bir şey olduğunu bildiğinden mekanizmayı
tetiklemesi çok daha kolaydı. Tatmin edici bir tıkırtı ile ka-
pandı. Rahatlayarak içini çeken Cery bir sandalyeye gidip
oturdu.
Kapının arkasından gelen ayak seslerini duyunca rahat-
lama hissi bir anda buhar olup uçtu. Eğer Harikava onu
takip
ediyor idiyse Cery'nin bu kapı dışında -kilitli olsa da olma-
sa da- gidecek başka bir yeri olmadığını bilecekti. Ayağa
kalkıp odanın yan tarafındaki küçük pencerelere doğru bir
327

TRUDİ CANAVAN
adım attı. Bir şekilde buradan çıkmalıydı.
Kilit tıkırdayınca kanı buz kesti.
Kapı hafif bir gıcırdamayla açıldı. İchani içeriye başını
uzattı. Cery'yi görünce gülümsedi.
"İşte buradasın."
Cery gerileyerek kapıdan uzaklaştı. Ceketinin ceplerine
uzanıp avuçlarını bıçaklarının kabzalarına yerleştirdi. Kab-
zaları sıkıca tuttu.
Bu hiç iyi değil, diye düşündü. Pencerelere doğru baktı.
Pencereye yetişemem. Beni durdurur.
İchani bir adım daha yaklaştı.
Eğer beni yakalarsa zihnimi okur. Sonea ve Akkarin'i
öğrenir.
Cery zorlukla yutkunup bıçakları kınlarından çıkardı.
Ama ölü olursam, zihnimi okuyamaz.
İchani bir adım daha yaklaşırken Cery kararlılığının
zayıf-
ladığını hissetti. Bunu yapamam. İntihar edemem.
İchani'ye
baktı. Adamın bakışları soğuk ve yırtıcıydı.
Ne fark eder ki? Zaten öleceğim.
İki hızlı nefes alıp bıçaklarını çekti.
—Hayır Cery! Yapma!
Cery zihnindeki sesi duyunca donup kaldı. Bu korkunun
sesi miydi? Eğer öyleyse bir kadın sesiydi. Tıpkı...
Harikava odadan dışarı bakmak için döndü ve gözleri
büyüdü. Cery hızla yaklaşan ayak sesleri duydu. İçeri bir
kadın girince şaşkınlıkta nefesi kesildi.
"Onu rahat bırak Harikava," dedi Savara. Sesinde emre-
dici bir ton vardı. "O benim."
İchani, Savara'dan uzağa doğru geriledi. "Senin türünün
328

Yüce Lord-Kara Büyücüler


burada ne işi var?" diye hırladı.
Savara gülümsedi. "Büyük olasılıkla korktuğun gibi
Kyralia üzerinde hak iddia etmek değil. Hayır, sadece
izliyo-
ruz."
"Öyle iddia ediyorsun."
"Şu anda aksini iddia edebilecek bir konumda değilsin,"
diye karşılık verdi Savara bir adım atarak. "Senin yerinde
ol-
saydım hemen giderdim."
Savara, Cery'ye doğru ilerlerken Harikava dikkatle
izledi.
Savara kapıdan uzaklaşmış olduğu sırada İchani dışarıya
çıktı. Cery adamın ayak seslerinin kapıdan biraz ileride
dur-
duğunu duydu.
"Kariko senin gibilerin burada olmasına izin vermeye-
cektir. Sizi avlayıp yok edecek."
"Buna harcayacak zamanı olduğu sırada ben çoktan git-
miş olacağım."
Ayak sesleri uzaklaştı, ardından diğer odadaki kapının
kapanma sesi geldi. Savara, Cery'ye baktı.
"Gitti... Bu oldukça yakındı."
Cery, Savara'ya geri baktı. Onu kurtarmıştı. Bir şekilde
başının belada olduğunu biliyordu ve tam zamanında orta-
ya çıkmıştı. Ama bu nasıl mümkün olabilirdi? Onu takip mi
etmişti? Yoksa İchani'yi mi takip etmişti? Savara'nın söyle-
miş olduklarını düşününce rahatlama hissi şüpheye dönüş-
meye başladı. İchani ondan korkmuştu. Birden kendisinin
de korkması gerektiğinden emin oldu.
"Kimsin sen?" diye fısıldadı.
Savara'nın omuzlan kalktı. "İnsanlarımın bir hizmetkarı."
"O... o kaçtı. Senden. Neden?'
329

TKUDİ CANAVAN
"Belirsizlik. Bugün oldukça fazla güç harcadı ve ben'
yenebileceğinden emin değildi." Savara gülümseyip
Cery'ye
yaklaştı. "Blöf her zaman bir kavgayı kazanmanın en
tatmin
edici yoludur."
Cery geriye doğru çekildi. Savara az önce hayatını
kurtar-
mıştı. Ona minnettar olmalıydı. Ama bütün bu olanlarda
garip olan bir şeyler vardı. "Seni tanıdı. Onun adını biliyor-
dun."
"Kim olduğumu değil ne olduğumu tanıdı," diye düzeltti
Savara.
"Nesin o zaman?"
"Senin müttefikin."
"Hayır değilsin. Bize yardım etmek istediğini söylüyorsun
ama buna gücün olmasına rağmen İchaniler'i durdurmak
için hiçbir şey yapmıyorsun."
Savara'nın gülümsemesi kayboldu. Cery'yi ciddi bir
şekilde süzdü, ardından yüz ifadesi sertleşti.
"Yapabileceğim
her şeyi yapıyorum Cery. Seni buna ikna etmek için ne
lazım? Akkarin ve Sonea'nın döndüğünden bir süredir
habe-
rim olduğunu söylesem bana güvenir miydin? Açıkça
ortada
ki İchaniler'e bundan bahsetmedim."
Cery'nin kalbi bir an atmayı unuttu. "Bunu nasıl öğren-
din?"
Savara gülümsedi ve gözleri Cery'nin göğsüne kaydı.
"Benim de kendimce yollarım var."
Neden göğsüne bakmıştı? Cery kolyeyi hatırlayınca kaş-
larını çattı. Tuniğinin içine uzanıp kolyeyi çıkardı. Sava-
ra'nın gözleri titredi ve gülümsemesi kayboldu.
Nasıl bir büyü vardı bu kolyede? Kolyenin ortasındaki
330

Yüce Lord-Kara Büyücüler


pürüzsüz yakuta bakınca Sonea ve Akkarin'in birbirileri
için

yaptıkları yüzükleri hatırladı ve kanı buz kesti. Yüzüklerine


ortasında kırmızı cam kürecikler vardı...
"Bu yüzüklerle birbirimizin zihnini görebileceğiz..."
Yakuta baktı. Eğer bu bir kan mücevheriyse Savara
onun
zihnini okuyordu... ve bu kolyeyi Sonea'yla Akkarin geldik-
ten hemen sonra takmaya başlamıştı.
Şehirde olduklarını başka nasıl bilebilirdi ki?
Zinciri boynundan çıkarıp kolyeyi bir kenara fırlattı.
"Sana güvendiğim için tam bir aptalmışım," dedi acı bir
şekilde.
Savara, Cery'yi üzgün bir şekilde süzdü. "Sonea ve
Akka-
rin'i sana kolyeyi verdiğimden beri biliyorum. Bunu İchani-
ler'e açıkladım mı? Hayır. Bu bilgiyi sana şantaj yapmak
için
kullandım mı? Hayır. Güvenine ihanet etmedim Cery; ama
sen benimkine ettin."
Kollarını kavuşturdu. "Sana büyücüleri öldürme konu-
sunda tavsiye verirsem beni gelişmelerden haberdar
edece-
ğini söylemiştin ama en fazla bilmem gereken şeyi bana
söy-
lemedin. İnsanlarım, Sachaka'da Akkarin'le Sonea'yı arı-
yorlardı. Eski Yüce Lord'una Kyralia'yı İchaniler'den geri
al-
ması için yardım etmeye niyetliydiler. Kyralia'nın Kariko ve
müttefikleri tarafından yöneltilmesini biz de en az sizin ka-
dar istemiyoruz."
Cery, Savara'ya baktı. "Buna nasıl inanabilirim?"
Savara içini çekip başını iki yana salladı. "Senden sadece
bana güvenmeni isteyebilirim. Bunu kanıtlamak çok zor...
ama sanırım güveninin sınırına ulaştın." Buruk bir şekilde
gülümsedi. "Birbirimizle ne yapacağız?"
331

TRUDİ CANAVAN
Cery buna nasıl bir cevap verebileceğini bilmiyordu
Kolyeye baktığında kendini kızgın, aptal ve ihanete
uğramış
hissediyordu. Ama Savara'ya baktığında kadının
gözlerinde
gerçek olduğuna inandığı bir üzüntü ve pişmanlık görüyor-
du. Birbirileri hakkında kötü şeyler düşünerek ayrılmalarını

istemiyordu.
Ama bu mümkün olmayabilirdi de.
"İkimizin de açık edemeyeceğimiz sırlarımız ve anlaş-
malarımız var, korumamız gereken insanlar," dedi Cery
ya-
vaşça. "Sende buna saygı duyuyorum ama sen, bende
buna
saygı duymuyorsun." Tekrar kolyeye baktı. "Bana bunu
yap-
mamalıydın. Neden yaptığını biliyorum ama bu sebep,
yap-
tığını haklı çıkarmaz. Bana bu kolyeyi verdiğinde sözlerimi
tutmamı imkansız hale getirdin."
"İnsanlarını korumak istedim."
"Biliyorum." Buruk bir şekilde gülümsedi. "Buna da saygı
duyabilirim. Ülkelerimiz savaşırken hislerimizi insanlarımı-
zın güvenliğinin önüne koyamayız. Bekleyip olayların nasıl
gelişeceğini görelim. Bütün bunlar bitince seni kolye için
affedebilirim. O zamana kadar kendi tarafımı tutacağım.
Benden daha fazlasını bekleme."
Savara yere bakıp başıyla onayladı. "Anlıyorum."
***
Zerrend Malikanesi'nin hizmetkar kapısı, ancak bir tesli-
mat arabasının sığabileceği kadar geniş bir ara sokağa
açılı-
yordu. Kapı kilitli değildi fakat kapalıydı. Ara sokağın iki
ucu
da boş, ıssız sokaklara açılıyordu.
332

Yüce Lorcl-Kara Büyücüler


Tayend'den hiçbir iz yoktu... aslında kimseden bir iz
yoktu.
"Ne yapmalıyız?" diye sordu Farand.
"Bilmiyorum," diye kabul etti Dannyl. 'Ya geri dönerse'
diye gitmek istemiyorum. Ama şehirden kaçmak zorunda
kalmış da olabilir."
Veya bir yerlerde ölü yatıyor olabilir. Dannyl bu olasılığı
her düşündüğünde kanı buz kesiyor, midesi dehşetle
burku-
luyordu. Önce Rothen, şimdi de Tayend...
Hayır, dedi kendine. Bunu düşünme bile. Kendi gözle-
rinle görmeden olmaz.
Tayend'in cesedini görme düşüncesi bile açıkça düşün-
mesini zorlaştırıyordu. Konsantre olmalıydı, nereye
gidecek-
lerine karar vermeliydi. Üç seçenekleri vardı; malikanede
kalıp Tayend'in eninde sonunda dönmesini ummak, şehri
aramak veya vazgeçip şehri terk etmek.
Şehri, Tayend'e ne olduğunu öğrenmeden terk etme-
yeceğim...
Bu da geriye malikane ya da arama seçeneklerini bırakı-
yordu. İkisi de Farand'a karşı adil bir tutum olmazdı.
"Ben gidip Tayend'i arayacağım," dedi Dannyl. "Çevre-
deki sokaklara bakıp, ara sıra geri dönmüş mü diye
malika-
neye döneceğim. Sen şehri terk etmelisin. İkimizin de
haya-
tını tehlikeye atmasına gerek yok."
"Hayır," diye karşılık verdi Farand. "Ben, Tayend döner-
se diye burada bekleyeceğim."
Dannyl Farand'a şaşkınlıkla baktı. "Emin misin?"
Genç büyücü başıyla onayladı. "İmardin'i bilmiyorum
Dannyl. Çıkış yolunu bulabilir miyim emin değilim. Ayrıca
333
TRUDİ CANAVAN
senin de Tayend geri dönerse diye burada birine ihtiyacın
var." Omzunu silkip birkaç adım geri çekildi. "Dönüğünde
görüşürüz."o
Dannyl, Farand'ın malikaneye girmesini izledi, ardından
ara sokağın sonuna gidip bağlandığı caddeyi süzdü. Her
yer
sessizdi. Caddeye çıkıp aceleyle bir sonraki ara sokağa
fırla-
dı.
Dannyl ilk başta sokaklarda sadece birkaç tahta sandık
buldu. Daha sonra büyücülerin cesetleriyle karşılaşmaya
başladı. Tayend'in güvenliği için duyduğu korku gittikçe
büyüyordu.
Dairesel bir rota belirlemişti ve önüne bir adam çıktığın-
da, neredeyse malikaneye geri dönmüştü. Kalbi birden deli
gibi atmaya başladı ama adam sadece kaba görünümlü bir
hizmetkar veya işçiydi.
"Buraya," dedi adam yerdeki açık bir çöp kapağını
göste-
rerek. "Aşaası siz büy'cüler için daha güvenli."
Dannyl başını iki yana salladı. "Hayır, teşekkür ederim."
Yanından geçerken adam kolunu tuttu.
"Sachakalı burlardaydı az önce. Ortada olmazsan daha
güvenli."
Dannyl kolunu çekip kurtardı. "Birini arıyorum."
Adam omzunu silkip çıktığı yere geri girdi.
Dannyl aramaya devam ederek ara sokağın sonuna
ulaş-
tı. Sokağın çıktığı cadde boştu. Caddeye çıkıp aceleyle
karşı
taraftaki sokağa koştu.
Neredeyse sokağa ulaşmışken arkasında bir kapının
kapandığını gördü. Döndüğünde, kanı buz kesti.
"Ah, bu çok daha iyi." Kadın sinsi bir şekilde gülümse*
334

Yüce Lord-Karn Büyücüler


yerek Dannyl'e yaklaşmaya başladı. "Kyralia'da hiç
yakışık-
lı büyücü kalmadığını düşünmeye başlamıştım."
Dannyl hızla ara sokağa daldı ama görünmez bir kalka-
na çarptı. Sersemleyerek geriye doğru sendeledi, kalbi deli
gibi çarpıyordu.
"O tarafa olmaz," dedi kadın. "Buraya gel. Seni öl-
dürmeyeceğim."
Dannyl birkaç kez derin nefes alıp kadına döndü. Kadın
yaklaşırken, caddede gerilemeye başladı. Kadının gözlerin-
de kötü niyetli bir pırıltı vardı. Bunu daha önce görmüş ol-
duğunu fark etti. Bu kadın Lord Fergun'u kendisi için "sak-
lamak" istemiş olan İchani'ydi.
"Kariko beni sağ tutmana izin vermez," dedi.
Kadın başını hafifçe yana eğdi. "Artık burada olduğumu-
za ve Lonca'nın çoğu öldüğüne göre izin verebilir."
"Neden beni isteyesin ki?" dedi gerilemeye devam ede-
rek.
Kadın omzunu silkti. "Kölelerim öldü. Yeni kölelere ihti-
yacım var."
Bir sonraki ara sokağa yaklaşmış olmalıydı. Belki de onu
konuşturmaya devam ederse kadın oraya kalkan koymayı
unuturdu.
"Senin için de oldukça zevkli olabilir." Kadın sinsi bir
şekilde gülümsedi ve Dannyl'i baştan aşağı süzdü. "Gözde
kölelerimi ödüllendirmeyi severim."
Dannyl gülmek için neredeyse delice bir istek duydu. Ne
olduğunu sanıyor? diye düşündü. Dayanılmaz bir cazibesi
olduğunu falan mı? Komik şeyler söylüyor.
"Tipim değilsin," dedi kadına.
335

TRUDİ CANAVAN
Kadının kaşları kalktı. "Öyle mi? Neyse önemli değil
Söylediklerimi yapacaksın yoksa..." durup, şaşkınlıkla cad
dede etrafına bakındı.
İki taraftaki kapılardan ve sokaklardan Lonca büyücüler
çıkmıştı. Dannyl onlara baktı ama yüzlerden hiç birini tanı-
yamadı. Sonra bir el kendisini tutup yana doğru çekti.
Tökezleyerek bir kapıdan girdi. Kapı arkasından kapandı.
Dannyl kurtarıcısına bakmak için dönünce kalbi büyük bir
sevinçle doldu.
"Tayend!"
Alim, Dannyl'e sırıttı. Dannyl rahatlayarak bir nefes aldı
ve Tayend'e sıkıca sarıldı.
"Malikane'yi terk etmişsin. Bunu neden yaptın?"
"O kadın geldi. Gidene kadar ara sokakta beklemeyi dü-
şündüm ama o tarafa da geldi. Hırsızlar beni kurtardı.
Onla-
ra, beni aramaya geleceğini söyledim. Ama malikaneye
za-

manında ulaşamadılar."
Dannyl boğuk bir öksürük duydu ve yalnız olmadıklarını
fark edince donup kaldı. Döndüğünde uzun boylu,
Lonmarlı
bir adamın kendisini merakla süzdüğünü gördü. Yüzünün
önce buz gibi olduğunu, sonra da yandığını hissetti.
"Gördüğüm kadarıyla iyi arkadaşsınız," dedi adam.
"Şimdi, hasret giderdiğinize göre artık..."
Kapı güçlü bir vuruşla sarsıldı. Adam çılgınca bir işaret
yaptı.
"Çabuk! Beni takip edin."
Tayend, Dannyl'in bileğini yakalayıp onu yabancının pe-
şinden sürükledi. Arkalarından bir şeylerin parçalanma sesi
geldi. Lonmarlı koşmaya başladı. Onları bir merdivenden
336

Yüce Lord-Kara Büyücüler


indirip bir kilere soktu ve kapıyı arkalarından kapattı.
"Bu onu durdurmayacaktır," dedi Dannyl.
"Hayır," diye cevap verdi yabancı. "Ama yavaşlata-
caktır."
Adam hızla şarap şişeleri ile dolu rafların arasından ge-
çip, duvardaki bir dolaba gitti. Dolabın kapağını açıp kava-
nozlarla dolu rafları çekiştirmeye başladı. Raflar öne doğru
açılarak, arkalarındaki bir kapıyı açığa çıkardılar. Yabancı
kapıyı açıp kenara çekildi. Tayend ve Dannyl, sıkışarak da
olsa kapıdan bir geçide girdiler. Geçitte, elinde fener tutan
bir çocuk vardı.
Lonmarlı arkalarından gelip rafları eski yerlerine çekme-
ye başladı. Kiler kapısının arkasından hafif bir ses geldi,
ardından da bir patlama.
"Zaman yok," diye mırıldandı Lonmarlı. Dolap raflarını
yarı düzenlenmiş bırakıp iç kapıyı kapattı. Feneri çocuktan
alıp geçit boyunca hızla ilerlemeye başladı. Dannyl ve
Tayend aceleyle peşinden ilerlediler.
"Hiç iyi değil," dedi yabancı kendi kendine. "Umalım
da..."
Arkada başka bir patlama oldu. Dannyl arkasına baktı-
ğında gizli kapının olduğu yerde bir ışık küresi belirdi. Lon-
marlı ani bir nefes aldı.
"Koşun!"
337

Bölüm 19
Düşmana Bir Bakış
Sonea'nın kanlı tunik ve pantolonunun yerine bulmuş
olduğu hizmetkar elbisesi, ondan uzun bir kadına ait olma-
lıydı. Cüppesini oldukça iyi saklıyordu ama kolları o kadar
uzundu ki kıvırmak zorunda kalmıştı ve eteği de ayağına
do-
laşıp duruyordu. Önlerindeki geçitte bir ulak belirdiğinde,
yine eteğine bastığı için dengesini kaybetmemeye çalışı-
yordu. Ulak onları görünce adımlarını sıklaştırdı.
"Kötü... haberlerim... var," dedi ulak nefes nefese. "Sac-
hakalı'lardan... biri... geçitleri buldu."
"Nerede?" diye sordu Akkarin.
"Uzakta değil.
"Bizi oraya götür."
Ulak bir an durakladı, ardından başını hafifçe eğdi. Ge-
çitte geldiği yönde ilerlemeye başladı, fenerin ışığı duvar-
larda çarpık gölgeler oluşturuyordu.
— Aynı numarayı deneyeceğiz, dedi Akkarin Sonea'ya.
Bu kez Ichani seni kestiğinde kendine Şifa ver. Senden
güç
çekmeye başladığında güçlerini kullanamaz hale gelecek-
sin.
— Oh, aynı hatayı bir daha yapmam, diye karşılık verdi
Sonea. Artık nasıl bir his olduğunu biliyorken olmaz.
338

Yüce Lorcl-Kara Büyücüler


Kılavuzları geçitlerde ilerlemeye devam etti, ara sıra
çıkışların oralardaki bekleyen kişilere bir şeyler sormak için
kısa süreliğine duruyordu. Kaçan insanlarla karşılaştılar
ardından koyu tenli bir figür göründü. Faren...
"Demek buradasınız," dedi nefes nefese. "İyi. Kadın da
bu tarafa geliyor.
Demek kadın, diye düşündü Sonea. Avala...
"Ne kadar uzakta?"
Faren başıyla geldiği yönü işaret etti. "En fazla elli adım.
Kavşakta sola dönün."
Akkarin geçitte ilerlemeye başladığında Faren yoldan çe-
kildi. Sonea feneri kılavuzdan alıp Akkarin'in peşinden iler-
lemeye başladı. Kavşağa ulaştılar ve durdular. Akkarin
başı-
nı uzatıp soldaki geçide baktı. Geçide girdi ve Sonea da
ace-
leyle peşinden koştu. Bir sonraki dönüşte tekrar durdı lar.
— Geliyor. Burada bekle. Onun seni bulduğunu sanma-
sını sağla. Uzakta olmayacağım.
Sonea başıyla onayladı. Akkarin'in kavşağa gidip bir yan
geçide girmesini izledi. Arkasından ayak sesleri gelmeye
başladı.
Ayak sesleri yavaş yavaş arttı. Dönemecin orada hafif
bir
ışık belirmeye başladı. Işık hızla artınca Sonea geriledi. Bir
ışık küresi belirdi. Sonea elini kaldırıp ışığın gözüne girme-
sini engelledi ve sonra sahte bir korkuyla inledi.
İchani kadın Sonea'ya bakıp gülümsedi.
"Demek sensin. Kariko oldukça memnun olacak."
Sonea dönüp koşmaya çalıştı ama elbisesinin eteği
ayağı-
na dolaşınca diz üstü yere düştü. Avala gülmeye başladı.
Eğer niyetim bu olsaydı harika bir rol yapmış olurdum,
339

TRUDİ CANAVAN
diye düşündü Sonea ayağa kalkmaya çalışırken. Ayak
sesle-
rinin daha da yaklaştığını duydu ve bir el kolunu tuttu
Kadını uçurmamak için bütün iradesini kullanmak zorunda
kaldı.
İchani, Sonea'yı döndürüp kendisiyle yüz yüze getirdi.
Bir el Sonea'nın başına uzandı. Sonea, İchani'nin bileğini
yakaladı ve zihnini kadının vücuduna göndermeye çalıştı
•ama bir dirençle karşılaştı.
Avala kalkan örmüştü...
Kalkan kadının teninin yüzeyinde duruyordu. Sonea bir
anlığına Avala'nm becerisine karşı hayranlık duydu ama bu
his hemen yerini paniğe bıraktı.
Şifa becerisini kadın üzerinde kullanamayacaktı.
—Savaş onunla, dedi Akkarin. Onu kavşağa doğru sür.
İkimizin arasına alırsak kaçamaz.
Sonea bir güç dalgası gönderdi. Avala'nm gözleri büyü-
dü ve geriye doğru sendeledi. Sonea eteğini kaldırıp döne-
rek geçit boyunca koşmaya başladı.
Önünde bir kalkan oluştu. Bir güçvuruşuyla kalkanı yıktı.
Birkaç adım sonra kavşağı geçmişti. Bir kalkan daha
belirdi.
Durup İchani'yle yüzleşmek için döndü.
Kadın büyük bir zafer kazanmışçasına gülümsüyordu.
— Kariko. Bak ne buldum.
Sonea uzun elbisenin içinde zayıf ve küçük görünen
kendi görüntüsünü gördü.
— Ne kadar zavallı gözüken bir yaratık!
— Ah! Akkarin'in çırağı, diye yanıtladı Kariko. Zihnini
araştır. Eğer biri buradaysa diğeri de yakınlarda olmalı...
ama onu öldürme. Onu bana getir.
340
Yüce Lord-Kara Büyücüler
Sonea başını iki yana salladı.
— Nerede ve ne zaman karşılaşacağımıza ben karar
vereceğim Kariko, diye gönderdi.
— Sabırsızlıkla bekliyorum, diye karşılık verdi Kariko,
tıpkı eski akıl hocan gibi. Rothen'di değil mi? Bende onun
kan taşı var. Ölümünü izleyecek.
Sonea donup kaldı. Rothen? Ama Rothen ölmüştü. Ne-
den Kariko, Rothen'in kanından bir mücevher yapmayla
uğ-
raşsındı ki?
— Bu Rothen'in hayatta olduğu anlamına mı geliyor?
— Eğer bir kan mücevheri varsa büyük ihtimalle, diye
fısıldadı Akkarin'in zihinsel sesi yüzük üzerinden. Ama seni
üzüp dikkatini dağıtmak için yalan söylüyor da olabilir.
Avala gittikçe yaklaşıyordu. Kavşağı geçtiğinde Sonea,
endişeyle rahatlama arası bir şey hissetti. Kadın artık
Akka-
rin'le arasındaydı. Ama Akkarin ortaya çıktığı anda Avala
onu tanırdı.
— Kariko o veya başka bir İchani görmeden senin bura-
da olduğundan tamamen emin olamaz, dedi Akkarin'e.
Onu
burada yalnız olduğuma inandırabiliriz. Eğer Avala ile yal-
nız savaşırsam...
— Evet, diye katıldı Akkarin. Eğer zayıflarsan ben devra-
lırım. Sana uzanamayacağı bir mesafede kal yeter.
İchani saldırdığında Sonea güçlü bir kalkan örüp kendi
güçlü vuruşlarıyla karşılık verdi. Avala'nm saldırılarında bir
strateji veya hile yoktu, tıpkı Parika'yla yaptığı savaş
gibiydi.
Sonea aldığı eğitimi kendisine avantaj sağlamak için pek
kullanamayacağını fark etti. Bunun, kimin gücünün önce
biteceğini görecekleri vahşi bir dövüş olduğuna karar
verdi.
341

TRUDİ CANAVAN
Geçitteki hava gittikçe ısınıyordu, duvarlar yavaşça par-
lamaya başlamışlardı. Kadın bir adım geri çekildi, ardından
her şey parlak beyaz bir renge büründü. Sonea gözlerini
kır-
pıştırdı ama gözleri kamaşmış ve hiçbir şey göremiyordu.
Beni kör etti.
Sonea, Avala'nın kendisinin yıllar önce Regin'in çetesin-
den kaçmak için kullandığı numarayı kullandığını fark edin-
ce neredeyse yüksek sesle gülüyordu. O zamanlar yete-
rince Şifa bilmiyorlardı...
Görüşü yavaş ama kararlı bir şekilde düzelmeye başladı.
Önündeki geçitte iki figür olduğunu gördü. Avala kendisine
en yakın olandı. Avala'nın arkasında ise Akkarin vardı.
Akkarin, İchani'ye amansız bir vahşilikle saldırıyordu.
Avala
geriye, Sonea'ya baktı, yüzünde korku dolu bir ifade vardı.
Kalkanı aniden yok oldu, gücü tükenmişti. Akkarin'in son
vuruşu onu Sonea'nın kalkanına doğru fırlattı. Kadın yere
çarptığında iğrenç bir çatırtı duyuldu.
Akkarin yavaşça kadına yaklaşırken Sonea kalbi deli gibi
atarak izledi. Avala'nın gözleri açıldı. Yüz ifadesi acı ve
öfkeden tatmin dolu bir gülümsemeye dönüştü, ardından
gözleri duvarların ötesinde bir yere odaklandı ve uzun, son
bir nefes aldı.
"Bana mı öyle geldi," dedi Sonea, "yoksa öldüğü için
biraz fazla mı mutlu gözüktü?"
Akkarin yere çömeldi. Bir parmağını Avala'nın ceketinin
yakasının altında gezdiriyordu. Akkarin, İchani'nin giysile-
rini araştırmaya devam ederken Sonea, Avala'nın
ellerinden
birinin yavaşça açıldığını gördü. Kadının parmakları tama-
men açılınca yere küçük, kırmızı bir küre yuvarlandı.
342

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Bir kan mücevheri," diye fısıldadı Sonea.
Akkarin içini çekip Sonea'ya baktı. "Evet. Kime ait oldu-
ğunu bilemeyiz ama sanırım en kötüsünü var saymalıyız.
Kariko artık burada olduğumu biliyor.
***
Rothen gözlerinin önünde bir kadının görüntüsü belirin-
ce şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Kadını tanıyınca büyük
bir mutluluk hissetti. Yaşıyor!
"Sonea!" diye bağırdı Balkan. "Sonea burada!"
— Ah! Akkarin'in çırağı. Zihnini araştır. Eğer biri bura-
daysa diğeri de yakınlarda olmalı...ama onu öldürme. Onu
bana getir.
— Nerede ve ne zaman karşılaşacağımıza ben karar
vereceğim Kariko.
Sonea'nın cevabı küstah ve korkusuzdu. Rothen hem
endişe hem de gurur hissetti.
— Sabırsızlıkla bekliyorum, diye karşılık verdi Kariko,
tıpkı eski akıl hocan gibi. Rothen'di değil mi? Bende onun
kan taşı var. Ölümünü izleyecek.
Birden, Rothen'in nefesi kesildi. Görüntü İchani kadın
tarafından gönderilmişti. Kadın şu anda Sonea'yı
yakalama-
ya çalışıyor olmalıydı. Ve eğer yakalamayı başarırsa...
"Rothen?"
Rothen, Balkan ve Dorrien'e döndüğünde ikisinin de
kendisine baktığını gördü.
"Bir kan taşı mı yaptın?" diye sordu Balkan alçak sesle.
"Kariko yaptı. Calia'da..." Rothen, kendisini derin bir
343

TRUDİ CANAVAN
nefes almaya zorladı. "Zihnimi okuyup Sonea'yı gördü ve
mücevheri yaptı." Ürperdi. "O zamandan beri öldürdüğü
herkesi görüyor... ve ölümlerini hissediyorum."
Balkan'ın gözleri büyüdü, sonra anlayışla yüzünü buruş-
turdu.
"Kan taşı nedir?" diye sordu Dorrien.
"Kan taşı yapan kişinin başkasının zihnini görmesini sağ-
lar," diye açıkladı Balkan. "Her ne kadar taşı Kariko
yapmış
olsa da taş Rothen'e bağlı; çünkü yaparken Rothen'in
kanı-
nı kullanmış."
Dorrien, Rothen'e baktı. "Seni yakalamış. Neden söyle-
medin?"
"Ben..." Rothen içini çekti. "Bilmiyorum."
"Ama sana yaptığı şey... bu ölümleri görmeni en-
gelleyemiyor musun?"
"Hayır. Üzerinde hiçbir kontrolüm yok."
Dorrien'in yüzü soldu. "Ve Sonea'yı yakalarlarsa..."
"Evet." Rothen oğluna baktı. "Ve bize söyleyemeyeceğin
sır buydu değil mi? Sonea Imardin'de, Akkarin de öyle
mi?"
Dorrien ağzını açtı ama hiçbir kelime çıkmadı. Kararsız
bir şekilde bir Rothen'e bir Balkan'a baktı.
"Artık bize söylemen hiçbir şeyi değiştirmez," dedi Bal-
kan. "Sonea'yı biliyorlar. Akkarin'in de burada olduğunu,
bizim gibi onlar da tahmin etmişlerdir."
Dorrien'in omuzları çöktü.
"Evet buradalar. Beş gün önce, Sonea'yla Akkarin Güney
Geçidi'nden geldiler. Onları buraya getirdim."
Balkan kaşlarını çattı. "Neden onları Sachaka'ya geri
göndermedin?"
344
Yüce Lord-Kara Büyücüler
"Denedim. Aslında işbirliği de yapıyorlardı ama bir
İchani bize saldırdı. Zar zor hayatta kaldık. Hemen
ardından
Hisar'a saldırıldı. Ondan sonra Akkarin'in söylediği her
şeyin doğru olduğunu anladım."
"Neden bundan kimseye bahsetmedin?"
"Çünkü Lonca, Akkarin'in burada olduğunu biliyor ol-
saydı İchaniler bunu kurbanlarının zihninden okurlardı.
Akkarin, o ve Sonea'nın İchaniler'i ayrı ayrı öldürme
şansla-
rı olduğunu biliyordu ama İchaniler Akkarin'in burada
oldu-
ğunu bilirse birbirilerinden asla ayrılmazlardı."
Balkan başıyla onayladı. "Bizim yenileceğimizi biliyor-
du. O zaman neye..."
Şehirden bir gürleme geldi. Rothen dönüp Giriş Salo-
nu'na doğru yürüdü, ardından Balkan'a baktı.
"Bir tane daha. Daha yakından hem de. Sence ne olu-
yor?"
Savaşçı omzunu silkti. "Bilmiyorum."
İç Şehir'de bir yerlerden bir toz bulutu yükseldi.
"Eğer çatıya çıkarsak daha iyi görebiliriz," diye önerdi
Dorrien.
Balkan, Dorrien'e baktı, ardından merdivenlere yöneldi.
"Çıkalım o zaman."
Savaşçı, baba ve oğulu önce üçüncü kata sonra da
geçit-
lerden bir merdivene götürdü. Kısa bir tırmanıştan sonra
çatıya açılan kapıya ulaştılar. Balkan onları dışarıya
çıkardı,
sonra da Akademi'nin ön kısmına doğru ilerlediler. Ön cep-
hedeki dar bir yükselti İç Şehir'deki evleri görmelerini sağ-
ladı.
Sessizce izlediler. Uzun bir sessizlikten sonra şehir mer-
345

TRUDİ CANAVAN
kezinden başka bir gürleme geldi ve bir toz bulutu kalktı
"O evin tüm ön cephesi çöktü/' dedi Dorrien eliyle işa-
ret ederek.
"Dernek şimdi de evleri yok ediyorlar," dedi Rothen
"Neden güçlerini harcıyorlar?"
"Akkarin'i dışarı çekmek için," diye karşılık verdi Balkan.
"Ve İç Şehir'i yok etmek yetmezse, buraya
geleceklerdir,"
diye ekledi Dorrien.
Balkan başıyla onayladı. "O zaman geldikleri anda git-
meye hazır olmalıyız."
***
Tünellerde yaptığı yolculuk bitmek tükenmek bilmez gibi
gelmeye başlamıştı. Ne kadar fazla ilerlerlerse Dannyl'in
hayranlığı o kadar artıyordu. Yıllar önce Hırsızlar'la,
Sonea'yı onlara vermeleri için görüşürken varoşların altın-
daki geçitlerde bulunmuştu; ama geçitlerin, Dış Duvar'dan
içeri uzanmadığını düşünmüştü. Şimdi görüyordu ki Hırsız-
lar sadece Bölge'lerinin altını değil İç Çemberin de altını
oymuşlardı.
Arkasına, arkadaşlarına baktı. Tayend her zamanki
kadar
neşeli gözüküyordu. Farand'ın yüzünde ise tam bir
şaşkınlık
vardı. Genç büyücü, Dannyl malikaneye dönüp İmardin'in
yeraltı organizasyonunun kendilerine şehirden çıkış için bir
yol sunduğunu söylediğinde ilk başta inanmamıştı.
Kılavuzları, iki devasa adam tarafından korunan büyük
bir kapının önünde durdu. Kılavuzun söylediği bir sözle
muhafızlardan biri kapılara vurdu. Yuvasında kayan ağır
346

Yüce Lord-Kara Büyücüler


sürgülerin sesinden sonra kapılar sessiz bir şekilde içeriye
doğru açıldı.
Kapıların arkasında daha da fazla muhafız tarafından
korunan kısa bir koridor vardı. Bu koridorun sonunda da
bir
çift kapı vardı. Bu kapılar ardına kadar açıktı; ki ileride bü-
yük, kalabalık bir oda görebiliyorlardı.
Dannyl odada etrafına bakınıp kıkırdadı. Son birkaç saat
içerisinde o kadar büyük sürprizler yaşamıştı ki şimdi
ancak
çok hafif bir şaşkınlık hissedebiliyordu.
Oda büyücülerle doluydu. Birkaç tanesi alelacele yapıl-
mış yataklarda yatıyorlardı. Başlarında Şifacılar
geziniyordu.
Bazıları odanın ortasındaki büyük masalardan kendilerine
yemek alıyordu. Diğerleri ise rahat görünümlü koltuklarda
oturuyorlardı.
Bakalım kimler hayatta kalmış? diye düşündü. Etrafına
bakmdığmda Yüksek Büyücüler'den Müdür Jerrik'in, Lord
Peakin'in, Leydi Vinara'nın ve Lord Telano'nun orada oldu-
ğunu gördü. Aramaya devam etti ama Rothen'i göremedi.
Belki de şehre ulaşamamıştır, diye düşündü. İchani ve
Sonea arasındaki kısa zihinsel iletişim Dannyl'in kalbini
umutla doldurmuştu. Tayend'i bulmuştu ve akıl hocasını
da
hayatta bulabilirdi.
Tabi Kariko yalan söylemediyse.
Sonra yemek masasının yanında birkaç büyücü ayrılınca
Dannyl, odanın sonunda oturan zengin giyimli adamı
gördü
ve hâlâ oldukça şaşırabileceğini anladı.
Demek Kral buraya kaybolmuş, diye düşündü. Bu
durumda protokolün ne gerektirdiğine karar veremeden
hükümdar, Dannyl'e bakıp başını bir kez eğdi sonra yanın-
347

TRUDİ CANAVAN
dakine döndü. Yüz ifadesi kesinlikle rahatsız edilmek iste-
mediğini açıkça ortaya koyuyordu.
Kral'ın konuştuğu iri adam tanıdık görünüyordu. Dannyl
bu adamı daha önce nerede gördüğünü hatırlayınca
gülüm-
sedi. Bu Dannyl'in, Sonea'nın bırakılması için görüşmüş
olduğu Hırsız Gorin'di.
Kral, Hırsızlar'\a görüşüyor. Dannyl kendi kendine
güldü.
Artık her şeyi gördüm.
"Eee," dedi Tayend. "Beni insanlarla tanıştırmayacak
mısın?"
Dannyl, Alim'e baktı. "Sanırım tanıştırmalıyım. Yüksek
Büyücülerle başlayalım."
Lord Peakin'e doğru ilerlediler. Simyacı Davin ve Lar-
kin'le konuşuyordu.
"Büyükelçi," dedi Peakin, Dannyl'in yaklaştığını görün-
ce, "Yeni bir haber var mı?"
"Kılavuzuma göre üç İchani hariç hepsi ölmüş," diye
kar-
şılık verdi Dannyl. Tayend'e döndü. "Bu Tremmelin Aile-
si'nden Tayend, İmardin'e..."
"Sonea'yı gördünüz mü? Akkarin onunla mı?" diye sordu
Davin, zorlukla bastırabildiği bir heyecan ile.
"Hayır Sonea'yı görmedim," diye cevap verdi Dannyl
dikkatle. "Bu yüzden Akkarin'in onunla olup olmadığını
bilemem." Neredeyse fark edilmeyecek bir şekilde başıyla
onaylayan Farand'a baktı. Akkarin varlığını gizli tutmalarını
söylemişti ve Dannyl de mecbur olmadığı sürece buna uy-
mayı düşünüyordu.
Davin hayal kırıklığına uğramış görünüyordu. "O zaman
nasıl bu kadar İchani öldü?"
348

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"Belki de Sonea tek başına halletmiştir," dedi Larkin.
Diğer büyücüler kuşkulu bir şekilde baktılar.
"Birini Hırsızlar'ın tek başlarına öldürdüklerini biliyo-
rum," dedi Tayend. "Faren adındaki hırsız bana bundan
bahsetti."
Peakin başını iki yana salladı. "Hırsızlar bir İchani öldü-
rüyor. Bu, bizi oldukça beceriksiz gösteriyor."
"Başka bir haber var mı?" diye sordu Larkin.
Dannyl odaya bakındı. "Lord Osen burada mı?"
Simyacılar, başlarını olumsuz anlamda salladılar.
"Oh," Dannyl büyücülere baktı, sonra içini çekti.
Lorlen'den haberleri yoktu. "O zaman bir haber daha var
ama iyi bir haber değil."
***
Depoda büyük bir uğultu vardı. Son bir saat içinde
küçük
bir kalabalık toplanmıştı. İki Hırsız; Ravi ve Şevli, İchani
kadının geçitlere girdiği haberinden kısa bir süre sonra
gel-
mişlerdi. Sonrasında ise Senfel, kadın, Kariko ve Sonea
ara-
sında geçen kısa bir zihinsel iletişimi duymuştu. Takan,
Akkarin ve Sonea'nm kadını öldürdüğünü bildirdiği sırada
gergin bir sessizlik içerisinde yeni haberler gelmesini bekli-
yorlardı.
Hizmetkarın varlığını herkes unutmuştu ama artık Akka-
rin'le bağlantıda olduğunu hatırlattığı için cevap vereme-
yeceği bir soru yağmuru altında kalmıştı.
Cery'nin gözüne Gol takıldı. İri adam kızgın ve mutsuz
görünüyordu. Cery bunun Saray'a yalnız gitmiş olduğu için
349

TRUDİ CANAVAN
olduğunu biliyordu. Bu konuda kendini biraz suçlu hissedi-
yordu. Gol, onun koruyucusuydu.
İchani'yle karşılaşmış olduğu anı düşününce Cery, Gol
yanında olsaydı neler olabileceğini düşündü. Sağ koluna
İchani'yi kendinden uzağa çekmesini emredebilirdi. Bunun
Gol'ün ölümü anlamına geleceğini bile bile bunu yapabilir
miydi? Gol bu emre uyar mıydı ya da bunu kendisi önerir
miydi? Cery, Gol'ün her zaman kendisine sadık
olduğundan
hiç şüphe etmemişti ama bu kadar sadık mıydı?
İlginç sorular, diye düşündü, ama cevaplarını öğrenmek
zorunda olmadığım için mutluyum.
Odadaki sesler birden kesildi. Cery başını kaldırdığında
Sonea'yla Akkarin'in onlara doğru geldiğini gördü. Öne
çıkıp sırıttı.
"Takan az önce kadını hakladığınızı söyledi."
"Evet," diye karşılık verdi Akkarin. "Bir kan mücevheri
taşıyordu bu yüzden Kariko büyük ihtimalle burada
olduğu-
muzu biliyor."
"Ve şehrin altındaki geçitleri de biliyordur," diye ekledi
Faren. "Artık burada güvende değiliz."
"Diğer İchaniler tünellere girecek midir?" diye sordu
Ravi.
"Büyük ihtimalle," diye karşılık verdi Akkarin. "Bizi
mümkün olduğunca çabuk bulup öldürmek
isteyeceklerdir."
Şevli kollarını kavuşturdu. "Sizi bulamayacaklar. Yolları
bilmiyorlar ve hiç kimse de onlara göstermeyecek."
"Tek yapmaları gereken bir kılavuzu yakalayıp zihnini
okumak," diye hatırlattı Akkarin.
Hırsızlar birbirilerine baktılar. "O zaman kapı bekçilerini
350

Yüce Lord-Kara Büyücüler


göndermeliyiz," dedi Cery. Akkarin'e baktı. "Bundan sonra
size ben rehberlik yapacağım."
Akkarin minnettarlıkla başını eğdi. "Teşekkür ederim."
Sonea, Akkarin'e döndü. "Eğer aşağı inerlerse etrafımızı
sarmak için ayrılabilirler. Bunu, arkalarına dolaşıp onlara
ayrı ayrı saldırmak için kendi avantajımıza kullanabiliriz."
"Hayır," Akkarin başını iki yana salladı. "Kariko müttefik-
lerinden ayrılma riskine girmeyecektir." Faren'e baktı.
"İchaniler şu an ne yapıyor?"
"Konuşuyorlar," dedi Faren.
"Eminim konuşuyorlardır," diye homurdandı Senfel.
"Artık değil," dedi yeni bir ses.
Hepsi onlara doğru aceleyle gelen ulağa döndü. "Binaları
yıkmaya geri döndüler."
Akkarin kaşlarını çattı. "Emin misin?"
Adam başını evet anlamında salladı.
"Sence yukarı çıkıp onları durdurmamızı mı sağlamaya
çalışıyorlar?" diye sordu Sonea.
"Belki," diye karşılık verdi Akkarin.
Akkarin, İchaniler'in ne yaptığını bilmiyor, diye düşündü
Cery. Ama ben biliyorum. Gülümseme isteğini bastırdı.
"Büyüyle güçlendirilmiş binalardan büyü çekiyorlar."
Akkarin, Cery'ye şaşkınlıkla baktı. "Bunu nasıl anladın?"
"Saray'dayken Kariko ve iki İchani'nin konuşmalarına
kulak misafiri oldum."
Faren neredeyse boğuluyordu. "Saray mı? Orada ne işin
vardı?"
"Sadece etrafı geziyordum."
"Sadece etrafı geziyormuş!" dedi Faren başını iki yana
351

TRUDİ CANAVAN
sallayarak.
Akkarin içini çekti. "Bu hiç iyi değil," diye mırıldandı.
"Ne kadar güçlenirler?" diye sordu Sonea.
"Ben... emin değilim. Bazı evlerde diğerlerinden daha
fazla güç var."
"Bu büyüyü siz de çekebilirsiniz," diye önerdi Senfel.
Akkarin yüzünü buruşturdu.
"Eminim evlerin sahipleri, evlerinin şehrin savunmasında
kullanılmış olmasına gücenmezler," dedi Cery.
"İchaniler çoğu evi yıktılar," dedi Ravi. "İç Şehir'deki
binaların hepsi büyüyle güçlendirilmiş değil. Pek fazla kal-
mış olamaz."
"Henüz Lonca'ya gitmediler," diye hatırlattı Senfel.
Akkarin canı sıkkın gözüküyordu. "Akademi... Lonca'
daki tek büyüyle güçlendirilmiş bina değil ama şehirdeki
tüm binalardan daha fazla güç barındırıyor."
Sonea ani bir nefes aldı. "Hayır, barındırmıyor. Arena
çok daha güçlü olmalı."
Senfel ve Akkarin birbirilerine dehşetle baktılar. Yaşlı
büyücü ağır bir küfür savurdu.
"Kesinlikle," diye katıldı Akkarin.
Cery, üç büyücüye baktı. "Bu kötü değil mi?"
"Oh, evet," diye cevap verdi Sonea. "Arena'nın etra-
fındaki kalkan her ay birçok büyücü tarafından güçlendi-
riliyor. Savaşçı antrenmanlarında, yanlışlıkla gelebilecek
büyülere dayanmak zorunda ki bu büyülerin bazıları çok
kuvvetlidir."
"İchaniler'in bu gücü almasını engellemeliyiz," dedi
Akkarin. "Eğer o gücü alırlarsa şehri doğrudan onlara
bırak-
352

Yüce Lord-Kara Büyücüler


sak daha iyi olur."
"Bu gücü kendimiz alsak?" dedi Sonea.
"Mecbur kalırsak."
Sonea duraksadı. "Sonra da... onlarla yüzleşecek miyiz?"
Akkarin'in gözleri Sonea'nınkilerle buluştu. "Evet."
"Yeterince güçlü müyüz?"
"Parika'yı da sayarsak dört İchani'den güç aldık. Kendi
gücümüzün çok azını kullandık ve gönüllülerden de güç
çektik."
"Ve bunu bir kez daha yapmalısınız," diye hatırlattı
Senfel. "Onlardan güç çekmenizin üzerinden neredeyse bir
gün geçti. Güçlerinin çoğunu toplamış olmalılar."
"Ayrıca sadece üç tane İchani kaldı," diye belirtti Faren.
Akkarin dikleşti. "Evet. Sanırım onlarla yüzleşme zamanı
geldi."
Sonea'nm yüzü biraz soldu ama Akkarin'e katılarak başı-
nı salladı. "Öyle gözüküyor."
Grup sessizleşti, sonra Ravi boğazını temizledi.
"Peki o zaman," dedi. "Gönüllülerimizi mümkün oldu-
ğunca çabuk toplasam iyi olur."
Akkarin başıyla onayladı. Hırsız kapıya doğru giderken
Cery, Sonea'ya dikkatle baktı. Sonea'nm kolunu yakaladı.
"Zamanı geldi o zaman. Korkuyor musun?"
Sonea omzunu silkti. "Biraz... Ama daha çok rahatladım
diyebiliriz sanırım."
"Rahatladın mı?"
"Evet. Sonunda onlarla doğru dürüst savaşacağız. Zehir
yok, tuzak yok, hatta kara büyü de yok.
"Adil bir dövüş istemek iyi bir şey, onlar da aynı şekilde
353

TRUDİ CANAVAN
savaştığı sürece," dedi Cery. "Dikkatli ol. Bütün bunlar
bitin
senin iyi olduğundan emin olmadan rahatlamayacağım."
Sonea gülümseyip Cery'nin elini sıktı, sonra Akkarin
peşinden odadan çıktı.
354

Bölüm 20
Kara Büyücüler
Son bir saat boyunca ulaklar İchaniler'in yavaş yavaş
Lonca'ya doğru ilerlediğini, yollarındaki evleri de yıktıkları-
nı rapor etmişlerdi. Sonea ve Akkarin, kısa ziyaretlerine
hay-
ran duyulacak bir tolerans ve cesaretle, sayıları katlanmış
olan gönüllülerin yanına gitmiş, ardından da zamanla yarı-
şarak İç Çember'e geçmişlerdi. Yolculukları boyunca Sonea
sabırsızlıkla yanmış; ama Lorlen'in ofisine açılan gizli kapı-
dan geçtiklerinde yolculuğun bu kadar kısa sürmemiş
olma-
sını dilemeye başlamıştı. Birden bire bacakları güçsüzleş-
miş, elleri titremeye başlamıştı; nedense unutmuş
oldukları
bir şey olduğu duygusunu içinden atamıyordu.
Akkarin ofise göz gezdirmek için bir an durdu. İçini çekip
tuniğini üzerinden çıkardı. Sonea elbisesini kafasının üze-
rinden çıkarıp yere bıraktı. Kendine bakıp ürperdi. Uzun,
büyücü cüppesi... siyah cüppe.

Sonra Akkarin'e baktı. Akkarin daha dik daha uzun


duru-
yordu. Sırtında küçük bir ürperti dolaştı, bir zamanlar
sahip
olduğu korkuya benzer bir his.
Akkarin ona bakıp gülümsedi. "Bana yan yan bakmayı
kes."
Sonea masumca gözlerini kırpıştırdı. "Ben? Yan bakmak;"'
355

TRUDİ CANAVAN
Akkarin'in gülümsemesi genişledi ama kısa bir süre
sonra
tekrar soldu. Sonea'ya doğru yürüyüp ellerini nazikçe
yüzü-
nün iki yanına koydu.
"Sonea," diye başladı, "eğer ben..."
Sonea bir parmağını Akkarin'in dudaklarına koydu, ar-
dından başını aşağı çekerek onu öptü. Akkarin dudaklarını
Sonea'nın dudaklarına sertçe bastırdı sonra Sonea'ya
sarıldı.
"Eğer seni uzağa gönderebilseydim gönderirdim," dedi.
"Ama gitmeyi reddedeceğini biliyorum. Sadece... düşün-
cesiz bir şey yapma. Sevdiğim ilk kadının ölümünü
gördüm
ikincisini görmeye dayanabileceğimi sanmıyorum."
Sonea'nın şaşkınlıkla nefesi kesildi, sonra gülümsedi.
"Ben de seni seviyorum."
Akkarin gülümseyip Sonea'yı tekrar öptü ama birden
zihinsel bir ses patlayınca donup kaldılar.
— Akkarin! Akkarin! Ne kadar güzel bir yer burası böyle.
Sonea'nın zihninde Lonca Kapıları'nın ve arkasındaki
Akademi'nin görüntüsü çaktı.
"Buradalar," diye mırıldandı Akkarin. Elleri Sonea'nın
omuzlarından kaydı.
"Arena?"
Akkarin başını iki yana salladı. "Sadece son çözüm ola-
rak." Odadan çıkarken yüzünde çok sert bir ifade vardı.
Sonea omuzlarını dikleştirerek derin bir nefes aldı ve
Akka-
rin'in peşinden odadan çıktı.
***
"Demek sonunda geldiler," diye mırıldandı Balkan.
356

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Rothen şehre baktı. Akşamüzeri güneşi caddelerde uzun
gölgeler oluşturuyordu. Üç adam şehirden çıkıp, Lonca Ka-
pıları'na doğru ilerlemeye başladılar.
"Akkarin ve Sonea, İchaniler burada olduklarını öğrenin-
ce ne yapmayı planlıyorlardı Dorrien?" diye sordu Balkan.
"Bilmiyorum. Bunu hiç konuşmadılar."
Balkan başını eğdi. "Gitme zamanımız geldi o zaman."
Ama yine de hareket edemedi; Rothen ve Dorrien de
oldukları yerde kaldılar. Durup üç İchani'nin kapılardan ge-
çip Akademi'ye doğru ilerlemelerini izlediler."
Ardından aşağıdan bir yerden bir gürlemenin yankısı gel-
di.
"Bu de neydi?" diye bağırdı Dorrien.
Korkulukların üzerinden eğilip baktıklarında Rothen aşa-
ğıdaki basamaklardaki ikiliyi görünce nefesini tuttu.
"Sonea! Ve Akkarin!"
"Akademi kapılarını kapattılar," dedi Balkan.
Rothen ürperdi. Akademi kapıları yüzyıllardır kapan-
mamıştı.
"Onlara seslenip burada olduğumuzu bilmelerini sağla-
yalım mı?" diye sordu Dorrien sessizce.
"İkinizin izlediğini bilmek Sonea'nın dikkatini dağıtacak-
tır," diye uyardı Balkan.
"Ama artık güçlerimi kullanabilirim. Onlara yardım ede-
bilirim.
"Ben de," diye ekledi Rothen. Dorrien babasına şaşkın-
lıkla baktı, sonra gülümsedi.
Balkan kaşlarını çattı. "Bu savaşı Lonca'nın kalanına gös-
termek istiyorum."
357

TRUDİ CANAVAN
"Dorrien ve ben yardım etme fırsatı çıkana kadar g0
önünden çekileceğiz," dedi Rothen.
Balkan başıyla onayladı. "Pekala. Yalnız yardım etmeye
karar verdiğiniz an konusunda dikkatli olun."
***
Lonca'yı çevreleyen orman altın rengi ışıktan çizgilerle
bezenmişti. Gol'ün ayağının altında dallar o kadar sık
çatır-
dıyordu ki Cery, sağ kolunun kasıtlı olarak gürültü
yapmaya
çalışıp çalışmadığını merak etti. Omzunun üzerinden
geriye
bakınca, iri adamın yüzündeki gergin ifadeyi görünce gü-
lümsedi.
"Endişelenme," dedi Cery. "Buraya daha önce de gelmiş-
tim. Görülmeden izleyebileceğiz."
Gol başıyla onayladı. İlerlemeye devam ettiler. Cery
ağaçların arasından binaları görebilmeye başladığında
adımlarını sıklaştırdı. Gol biraz gerisinde kaldı.
Sonra Cery ormanın kıyısındaki bir ağaç kütüğünün
yanında çömelmiş bir siluet gördü. Durup, Gol'e olduğu
yerde sessizce durmasını işaret etti.
Cery, Savara'nın kütüğün yanından dikkatle bakmasın-
dan görülme konusunda oldukça endişelenmiş olduğunu
anlayabiliyordu. Çok geç, diye düşündü. Sessizce ilerledi.
Savara'dan birkaç adım ötedeyken dikleşip kollarını kavuş-
turdu.
"Birbirimizle karşılaşmamıza engel olamıyoruz değil mi?"
dedi.
Savara'nın sıçramasını görmek oldukça tatmin ediciydi.
358

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Savara, Cery'yi görünce rahatlayarak içini çekti.
"Cery." Başını Cery'ye doğru onaylamaz bir şekilde
salla-
dı. "Bir büyücüye sessizce yaklaşmak pek akıllıca değil."
"Öyle mi?"
"Evet."
"Gösteriyi izlemeye geldin o zaman."
Savara çarpık bir şekilde gülümsedi. "Doğru. Bana katılır
mısın?"
Cery başıyla kabul ettiğini belirtti. Gol'ü çağırarak bir
ağaç gövdesinin yanına çömeldi. İleride olanları görünce
kalbine bir ağırlığın çöktüğünü hissetti.
Akademi kapıları kapalıydı ve Sonea'yla Akkarin basa-
maklarda duruyorlardı. Üç İchani onlardan neredeyse yüz
adım uzaktaydılar ve kendilerine gayet güvendikleri belli
bir
biçimde yaklaşıyorlardı.
"Sen ve dostların oldukça büyük işler başardınız," diye
mırıldandı Savara, "Kariko'nun müttefiklerinden sadece bu
kadarı geriye kaldıysa belki de bir şansınız vardır."
Cery vahşi bir şekilde sırıttı. "Belki de... Bekleyip görme-
liyiz."
***
Sonea kendisinin ve Akkarin'in yukarıdan görülen bir
görüntüsü zihnine girince şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
Görüntünün açısına göre izleyici arkalarında, Akademi'nin
tepesinde olmalıydı. Balkan'ın kişiliğini sezinledi ama hiçbir
duygu veya düşünce yoktu.
— Eğer biz bunu hissedebiliyorsak İchaniler de hissede-
359

TRUDİ CANAVAN
bilir.
— Evet, diye karşılık verdi Akkarin. Görüntüleri engelle
Dikkatini dağıtırlar.
— Ama bizi İchaniler'in deneyebileceği her hangi bir
hileye karşı uyarır.
— Ve İchaniler'i de bizimkine karşı.
— Oh... Balkan'a durmasını söylemeli misin?
— Hayır. Lonca bunu görmeli. Belki bir şeyler...
"Akkarin?"
Kariko'nun sesi avluda yankılandı.
"Kariko," diye karşılık verdi Akkarin.
"Gördüğüm kadarıyla çırağını da getirmişsin. Hayatını
bağışlamam için bana sunmaya mı geldin?"
İchani ona bakarken Sonea'nın teninde bir ürperti dolaş-
tı. İchani'nin bakışlarına karşılık verince Kariko zalim bir
şekilde gülümsedi.
"Onu almayı düşünebilirim," diye devam etti Kariko.
"Kardeşimin köle seçimini asla sevmemiştim zaten; ama
bana, Lonca büyücülerinin beklenmedik derecede eğlendi-
rici olabileceklerini gösterdi."
Akkarin yavaşça basamaklardan inmeye başladı. Sonea,
Akkarin'in peşinden giderken birleşmiş kalkanları içinde
kalmaya özen gösterdi.
"Dakova beni köle yaptığı için bir aptaldı," dedi Akkarin,
"Ama o, hep aptalca hatalar yapardı zaten. Böyle bir güce
sahip birinin, politika veya strateji konusunda bu kadar
dü-
şük bir kavrayışa sahip olmasını anlamak zor; ama sanırım
bir İchani olmasının -ve beni köle yapmasın- sebebi
buydu."
Kariko'nun gözleri kısıldı. "Peki sen? Hiç sanmıyorum...
360

Yüce Lord-Kara Büyücüler


Eğer strateji konusunda bu kadar ustaysan neden
buradasın?
Kazanamayacağını bilmen lazım."
"Kazanamaz mıyız? Etrafına bak Kariko. Müttefiklerin
nerede?"
Akkarin ve Sonea basamakların sonuna geldiklerinde
Ka-
riko durdu. Yaklaşık yirmi adım ötedeydi.
"Öldüler sanırım. Ve onları sen öldürdün."
"Bazılarını."
"Tükenmek üzere olmalısın o zaman." Kariko diğer İcha-
niler'e baktı, ardından Akkarin'e geri döndü. "Fethimizi
son-
landırmak için ne kadar mükemmel bir yol. Ben
kardeşimin
ölümünün intikamını alırken, Sachaka da Lonca'nın toprak-
larımıza yaptıklarının öcünü almış olacak."
Bir elini kaldırdı ve diğer İchaniler de onu taklit ettiler.
Sonea ve Akkarin'e doğru vuruşlar fırladı. Sonea büyünün
kalkanlarına çarptığını hissetti, şimdiye kadar
karşılaştıkları-
nın hepsinden güçlüydü. Akkarin karşılık olarak üçlü bir
vu-
ruş gönderdi ama bütün vuruşlar içeri doğru kıvrılıp Kari-
ko'ya saldırdı.
Bakışmalar sürerken, hava güç patlamalarıyla çatırdı-
yordu. Akkarin, diğer İchaniler'i görmezden gelip Kariko'ya
saldırırken Kariko kaşlarını çattı. Yanındakilere bir şeyler
söyledi. Birbirilerine yaklaştılar, kalkanları arasında sadece
küçücük bir aralık kalmıştı.
— Kariko'ya aşağıdan saldır, dedi Akkarin.
Sonea topraktan ısıvuruşları gönderirken, Akkarin
yukarı-
dan daha çok kavisli vuruş göndermeye devam etti. Diğer
İchaniler, kalkanlarını Akkarin'in saldırılarını durduracak
şekilde hareket ettirdiler, tam bu sırada Kariko'nun
altındaki
361

TRUDİ CANAVAN
toprak tütmeye başladı.
Kariko yere baktı ve sessizce bir şeyler söyledi. Arkadaş-
ları saldırılarını güçlendirdiler.
— Kariko"ya her yönden saldırmaya devem et.
Görünüşe göre Kariko ana hedef olmaya boyun eğmiş
gibiydi. Diğerleri saldırırken o kalkanını korumaya yoğun-
laşmıştı. Sonea gülümsemesini bastırdı. Bu onların avanta-
jınaydı. Kalkanı korumak saldırmaktan daha fazla güç har-
cardı ve Kariko daha hızlı tükenecekti.
Bir taraf zayıflayana kadar birbirilerine saldıracaklar gibi
görünüyordu. Sonra ayaklarının altındaki toprak birden
dö-
nüp dağılmaya başladı. Sonea sendeledi ve bir elin kolunu
yakaladığını fark etti. Aşağı baktığında ayaklarının altında
kara bir deliğin açıldığını gördü ve bir güç diski hissetti.
— Kalkanı koru.

Sonea dikkatini kalkana yoğunlaştırdı. İchaniler'in saldı-


rısının yükünü omuzlanmıştı, böylece Akkarin onları yük-
seltmeye yoğunlaşabilecekti. Akkarin onları geriye doğru
götürdü ama yarılan toprak onları izlemeye devam etti.
Sonea tozla kaplı havada, İchaniler'in onlara doğru
ilerledi-
ğini gördü.
Akkarin, İchaniler'e bir düzine vuruş gönderdi. Aynı
anda bir düzine zayıf saldırı da kapı yönünden geldi. Sac-
hakalılar yan taraflarına baktılar.
Sonea kapıların hemen içinde duran silueti görünce
nefe-
si kesildi. Adam, İchaniler'e doğru ilerlerken mavi cüppesi
rüzgarda uçuşuyordu.
"Lorlen!" diye bağırdı. Ama bu nasıl olabilirdi? Lorlen
ölmüştü? Yoksa ölmemiş miydi...?
362

Yüce Lorcl-Kara Büyücüler


Kariko, Yönetici'ye bir vuruş gönderdi. Saldırı büyücü-
nün içinden geçip kapılara çarptı. Metal çubuklar parça-
landı, altındaki sokakları parlayan mızraklar ve
parçacıklar-
la doldurdu.
Lorlen kayboldu. Sonea gözlerini kırpıştırdı. Bir yanılsa-
maydı. Bir kıkırdama duyunca yana baktı ve Akkarin'in
vah-
şice gülümsediğini gördü. Kariko ve arkadaşları etkilenme-
miş görünüyorlardı. Saldırılarına daha da büyük bir vahşi-
likle devam etiler.
Akkarin, Kariko'ya bir vuruş salvosu gönderdi; İchani'nin
kalkanını test ediyordu. Kariko karşılık olarak güçlü şualar
gönderdi. Akkarin büyük bir ıstvuruşu ağı gönderdi. Ağı
kıvı-
rarak Kariko'ya her yönden saldırmasını sağladı. Tıpkı ken-
disinin Regin'e Meydan Okuma'nın son raundunda yapmış
olduğu gibi... O savaşı hatırlayınca kaşlarını çattı. İkici
rauntta Regin sadece bir saldırı geldiğinde kalkan
oluştura-
rak gücünü korumuştu. Aynı şeyi yapabilir miydi?
Konsant-
rasyon gerektirirdi...
İradesini odaklayarak kalkanını arkası ve yukarısı daha
zayıf olacak şekilde yeniden düzenledi. Ama gerekirse he-
men güçlendirebilmesi için çok da zayıflatmamıştı.
— Dikkatli ol Sonea.
İchaniler'i dikkatle izliyordu, her hangi bir saldırı yönünü
değiştirirse kalkanını güçlendirmeye hazırdı.
"Kapılara bakın!"
Ses, Akademi'nin tepesinden gelmişti. Sonea yukarı
bak-
tığında, Balkan'ın çatıdan kapılara doğru işaret ettiğini
gördü. Hızla döndüğünde kırık, parça parça siyah
mızrakla-
rın -kapıdan geriye kalanların- ona doğru uçtuğunu
görün-
363

TRUDİ CANAVAN
ce refleks olarak geriye bir adım attı. Mızraklar kalkanına
çarpıp yere düştüler.
Ben söylediğimde Arena'ya git. Sen gücünü çekene
kadar
onları oyalayacağım... bekle... Sonea, Akkarin'e baktığında
gözlerinin konsantrasyonla kısıldığını gördü.
— İchani'ler zayıflıyor, diye gönderdi Akkarin.
Sonea, İchaniler'e baktı. Kariko dimdik durup gülümsü-
yordu. Gerçi diğer ikisi de kendilerinden daha az emin gö-
rünmüyorlardı ama saldırıları zayıflamıştı.
Akkarin bir adım ilerledi, sonra bir adım daha. Kariko'
nun yüzü karardı. Sonea, Akkarin onlara doğru ilerlemeye
başlayınca onunla ilerledi. İchaniler'e kendi saldırılarını
gönderdi ve adamlar gerileyince ani bir tatmin hissetti.
Sonra ayağının altında yumuşak toprağı hissettiğinde bir
şey zihnine vurdu. Bu şeyi zihninden uzaklaştırdı ama geri
dönüp beyninde uğuldamaya devam etti.
— Zihinvuruşu. Kendini koru.
— Nasıl?
— Şöyle...
Bir şey baldırının yanını kesti. Sonea tökezledi ve Akka-
rin'in soluğunu tuttuğunu duydu. Aşağı baktığında
cüppesi-
nin bacağının orada yırtılmış ve uzun bir kesiği açığa çıkar-
mış olduğunu gördü. Akkarin kolunu tuttu.
Ama onun ayakta kalmasına yardım etmek yerine bütün
ağırlığıyla onu yere çekti. Sonea dizlerinin üzerine çöktü.
Akkarin'e döndüğünde kalbi bir anda buz kesti.
Akkarin, Sonea'nın yanına çöktü, yüzü bembeyazdı ve
acıyla buruşmuştu. Parlak bir kırmızı renk Sonea'nın bakış-
larını Akkarin'in yüzünden elierine çekti. Akkarin'in elleri
364

Yüce Lord-Kara Büyücüler


bir Sachaka bıçağının parıldayan kabzasını tutmuştu.
Bıçak, Akkarin'in göğsüne tamamen gömülmüş durum-
daydı.
"Akkarin!"
Akkarin yana devrildi, sonra yuvarlanarak sırt üstü yattı.
Sonea, Akkarin'in üzerine eğildi, elleri sanki ne yapmaları
gerektiğine karar vermeye çalışırmış gibi telaşla bıçağın
çev-
resinde geziniyordu. Ona Şifa vermeliyim, diye düşündü.
Ama nereden baş I ayacağı m i1
Akkarin'in parmaklarını bıçağın kabzasından kurtarmaya
çalıştı. Akkarin kabzayı bırakıp Sonea'nın bileklerini yaka-
ladı.
"Henüz değil," dedi zorlukla.
Gözleri acı doluydu. Sonea ellerini kurtarmaya çalıştı
ama Akkarin bırakmıyordu.
Sonra zalim ve kötücül bir kahkaha sessizliği yırttı.
"Demek bıçağımı oraya düşürmüşüm," dedi Kariko alay
eder bir tonda. "Onu benim için bulmanız ne büyük bir
incelik."
Sonea bir anda bunun nasıl olduğunu anladı. Kariko
bıçağını karıştırmış olduğu toprağa bırakmıştı. Kalkanları
bıçağın üzerinden geçtikten sonra bıçağı yukarıya
fırlatmış-
tı. Bir tuzak... Bir hile... Tıpkı katil kadının kalkanının içine
girmek için kendisinin kullanmış olduğu hile gibi.
İşe yaramıştı.
"Sonea," dedi Akkarin zorlukla. Gözleri Sonea'nın arka-
sına kaydı ve Sonea Akkarin'in gözlerinde Akademi'nin
yan-
sımasını gördü.
Yukarılardan bir yerden gelen bağırışlar duydu. Büyü
365

TRUDİ CANAVAN
ışıkları Akkarin'in yüzünü aydınlattı ama Sonea bakışlarını
Akkarin'den alamıyordu.
"Sana Şifa vereceğim," dedi ellerini kurtarmaya çalışarak.
"Hayır," Akkarin'in tutuşu sıkılaştı. "Bunu yaparsan kay-
bederiz. Önce onlarla savaş. Bana sonra Şifa ver. Şimdilik
bu şekilde dayanabilirim."
Sonea buz kesti "Ama ya..."
"Her şekilde ölebiliriz." Akkarin'in ses tonu çok ciddiydi.
"Sana gücümü göndereceğim. Savaşmak zorundasın.
Kafanı
kaldır Sonea."
Sonea dönüp baktığında kalbi durdu. Kariko on adımdan
daha yakındı. Üzerine vuruşların yağdığı Akademi'nin
tepe-
sine bakıyordu. Sonea yukarı baktığında Balkan'ın yanında
tanıdık yüzler gördü.
"Kalkanın bile yok Sonea," diye fısıldadı Akkarin.
Sonea'nın omurgasına bir ürperti yayıldı. Rothen'le
Dorrien saldırmasaydı... Akkarin...
— Gücümü al. Dikkati dağılmışken saldır. Yaptığımız her
şeyin, çektiğimiz onca derdin bir hiç için olmasına izin ver-
me.
Sonea başıyla onayladı. Akademi'den gelen saldırılar
azalırken derin bir nefes aldı. İnce taktikler için zaman
yok-
tu. Doğrudan bir şeyler o zaman. Gözlerini kapatıp sahip
olduğu bütün gücü ve Kariko'nun, Akkarin'le İmardin'e
yap-
mış olduğu her şey için duyduğu öfkeyi çekti. Akkarin'in
kendi gücünü onunkine kattığını hissetti.
Sonra gözlerini açıp her şeyi Kariko ve müttefiklerine
odakladı.
İchani lideri geriye doğru sendeledi. Bir anlığına kalkanı
366

Yüce Lord-Kara Büyücüler


gelen saldırıyı durdurdu, ardından ısıvuruşu bütün
bedenini
yakarken ağzı sessiz bir çığlıkla açıldı. Sonraki adam
gerile-
meye başladı ama Sonea'nm büyüsü kalkanını parçalayıp
vücudunu küle çevirmeden önce sadece birkaç adım
atabil-
di. Sonea zafer duygusuyla dolmaya başladı. Son İchani
yerini koruyordu. Sonra, gücünün tükenmeye başladığını
hissetti. Adam yaklaşmaya başladı ve Sonea ani bir korku
hissetti. Son bir güç kırıntısı geldi ve gücü adama yönlen-
dirdi. Kalkanı dalgalanırken İchani'nin gözleri büyüdü.
Sonra Sonea'nm büyüsünün son damlaları tükenirken kal-
kan dağıldı. Isıvuruşu adamı yakıp geçti ve İchani yere yı-
kıldı.
Bütün sesler kesilmişti. Sonea, Akademi'nin önünde ya-
tan üç cesede baktı. Kendini bir anda tamamen tükenmiş
hissetti. Zafer falan hissetmiyordu. Mutlu değildi. Kendini
bomboş hissediyordu. Akkarin'e döndü.
Akkarin'in dudaklarının kenarı bir gülümsemeyle kıvrıldı.
Gözleri açıktı ama Sonea'nm ötesinde bir yere odaklanmış-
tı. Sonea yaklaşırken bileklerindeki elleri gevşeyip yanlara
düştü.
"Hayır," diye fısıldadı. "Akkarin." Ellerini yakalayıp zih-
nini vücuduna gönderdi. Hiçbir şey. Küçücük bir yaşam
kıvılcımı bile yoktu.
Akkarin çok fazla güç vermişti.
Hatta her şeyini...
Sonea titreyen parmaklarını Akkarin'in yüzünde dolaştır-
dı; eğilip cansız dudaklarını öptü.
Çaresizlikle Akkarin'in üzerine kıvrılıp ağlamaya başladı.
367

Bölüm 21
Yeni Bir Mevki
Rothen, koridorun sonuna gelince yukarıya baktı. Şehrin
yaşadığı yıkımdan sonra Büyük Salon'un zarar görmemiş
görkemi hem umut verici hem de bir şekilde utanç vericiy-
di. Artık İchani İstilası olarak adlandırılan beş günlük ölüm
ve yıkım, büyücüler arasında yaşanmış bir savaştı. Lon-
ca'daki hiçbir şey zarar görmemişken İç Çember'in harabe
haline gelmesi büyük bir haksızlık gibi gözüküyordu.
Durum sıradan İmardinliler için çok daha kötü olabilirdi,
diye hatırlattı kendine. Büyücü olmayan birkaç kişi de öl-
müştü. Fakat Lonca'nın nüfusu neredeyse yarıya
düşmüştü.
Yüksek Büyücüler'in, Evler'in dışında zengin tüccar aileler-
den de büyücü olarak eğitmek üzere çocuklar alacağı dedi-
kodusu dolaşıyordu.
Büyük Salon'u geçip, kapılardan girdi. İstilanın üsünden
bir hafta geçtikten sonra Yüksek Büyücüler'in toplantıları,
salonun ön kısmındaki küçük hazırlık odalarından birinde
yapılmıştı. Yeni bir Yönetici seçmeden Lorlen'in ofisini kul-
lanmak çok uygunsuz gelmişti.
Hazırlık odasının kapısına ulaştığında kapıyı çaldı. Kapı
içeriye doğru açıldı. İçeri girdiğinde odada kimlerin oldu-
ğuna baktı, bu kişilerin Lonca'nın gelecekteki yönetim
hiye-
368

Yüce Lord-Kara Büyücüler


rarşisini oluşturacağını biliyordu.
Lord Balkan odayı adımlıyordu. Diğerlerinin liderlik için
doğrudan ona dönmüş olmaları, Yüce Lord görevi için
büyük bir aday olduğunu ortaya koyuyordu. Lord Osen,
Balkan'ı sakin bir şekilde izliyordu. Her ne kadar Lorlen'in
ölümüne derinden üzülmüş olduğu açıkça belli olsa da
şeh-
rintekrar yapılandırılmasını organize etme görevi ona veril-
diğinde, en azından kendisini oyalayacak bir amaç edinmiş
olmuştu. Lorlen son birkaç yıldır Osen'i, ileride kendi yeri-
ne geçmesi için hazırlıyordu. Bu yüzden genç büyücü, yeni
Yönetici olarak seçilirse kimse şaşırmazdı.
O kadar çok Savaşçı ölmüştü ki Savaşçılar Başı pozisyo-
nu için sadece birkaç aday kalmıştı. Son birkaç buluşmada
Lord Garrel'de bulunuyordu ki Rothen, bunun gelecek için
iyiye işaret olduğunu düşünmüyordu. Balkan, Savaşçılar
Başı göreviyle birlikte Savaşçı Araştırmaları Başı görevini
de
yürütüyordu ama Rothen, Balkan'ın bu göreve artık birinin
getirilmesi gerektiğini söylediğini duymuştu. Belki de Gar-
rel'in sinsi, dar görüşlü yöntemlerini dengeleyecek daha
mantıklı bir Savaşçı bu göreve getirilebilirdi.
Leydi Vinara, Şifacılar Başı olarak kalacaktı. Müdür Jerrik
görevini değiştirmek istediği yolunda hiçbir yorumda
bulun-
mamıştı ve kimse de böyle bir şey önermemişti. Lord
Telano
büyük ihtimalle Şifa Araştırmaları Başı olarak kalacaktı.
Şim-
diye kadar Gezgin Yönetici pozisyonuna birinin seçilmesi
ile ilgili bir yorum yapılmamıştı.
Lord Peakin büyük ihtimalle Lord Sarrin'in yerine geçe-
cekti. Yaşlı öğretmenlerden birine Simya Araştırmaları Başı
pozisyonu verilecek diye tahmin etti Rothen. Ara sıra yeni
369

TRUDİ CANAVAN
üstünün kim olacağını merak etmiyor değildi ama çoğu
zaman aklında çok daha önemli meseleler vardı. Sonea
gibi...
Ve Yüksek Büyücülerin bugün kendisini çağırmalarının
sebebi açıkça Sonea'ydı. Balkan, Rothen'in içeri girdiğini
fark edince volta atmayı kesti.
"O nasıl?"
Rothen içini çekip başını iki yana salladı. "Daha iyi değil.
Zaman alacaktır."
"Zamanımız yok," diye mırıldandı Balkan.
"Biliyorum." Rothen bakışlarını kaçırdı. "Ama onu zor-
larsak olacaklardan korkuyorum."
Vinara kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun?"
"İyileşmek istediğinden emin değilim."
Odadakiler endişeli bir şekilde birbirilerine baktılar.
Vinara şaşırmış görünmüyordu.
"O zaman onu aksine ikna etmelisin," dedi Balkan. "Ona
ihtiyacımız var. Eğer sekiz sürgün bu kadar zarar verebili-
yorsa bir ordu neler yapabilir? Sachaka Kralı bu
zayıflığımız-
dan yararlanmak istemese bile bizi yıkmaya bir İchani bile
yeter. Bir kara büyücüye ihtiyacımız var. Ona ihtiyacımız
var... ya da birimize öğretmesine."
Balkan'ın söyledikleri ne kadar doğru olsa da Sonea'ya
büyük bir haksızlıktı. Akkarin öleli sadece bir hafta
olmuştu.
Kederi doğaldı. Anlaşılabilirdi. Başından çok fazla şey geç-
mişti. Neden onu bir süre rahat bırakamıyorlardı ki?
"Peki ya Akkarin'in kitapları?" diye sordu Rothen.
Balkan başını iki yana salladı. "Sarrin onlardan öğrene-
memişti. Ben de beceremedim..."
370

Yüce Lord-Kara Büyücüler


"O zaman onunla sen konuşmalısın," dedi Vinara,
Savaşçı'ya, "Ve konuştuğunda, bizim içimizdeki konumunu
tam olarak açıklayabilmelisin. Kendi geleceği belirsizken
ondan bizim için yaşamasını isteyemeyiz."
Balkan başıyla onaylayıp derin bir iç çekti. "Haklısın
elbette." Diğer büyücülere baktı. "Pekala, bu pozisyon ve
sınırlamaları için bir Toplantı düzenlemeliyiz."
"Sarrin seçildiğinde bunları zaten tartışmamış mıydık?"
diye belirtti Peakin.
"Sınırlamalar tekrar gözden geçirilmeli," dedi Garrel. "Şu
an var olan sınırlamalar Lonca topraklarını terk etmemesi,
otorite içeren bir pozisyona sahip olmaması ve kimseye
öğ-
retmemesi. Güçlerini hepimiz birden istemeden asla
kullan-
maması gerektiği de eklenmeli."
Rothen gülümsemesini bastırdı. Hepimiz birden mi?
Garrel, Balkan'ın pozisyonuna getirileceğine oldukça emin-
di.
"Şey, öğretmesine karşı olan kuralı değiştirmek zo-
rundayız en azından," diye ekledi jerrik.
Vinara, Rothen'e baktı. "Sen ne öneriyorsun Rothen?"
Rothen bir an durakladı, söylemek zorunda olduklarının
hoşlarına gitmeyeceğini biliyordu.
"Onun, Lonca topraklarından çıkmasını yasaklamamızı
kabul edeceğini sanmıyorum."
Balkan kaşlarını çattı. "Neden?"
"Her zaman güçlerini fakirlere yardım etmek için kullan-
mak istedi. Bize katılmaya karar vermesinin sebeplerinde
biri de buydu ve her zaman onun için bir dayanak oldu,"
Rothen yan yan Garrel'e baktı, "Özellikle zor zamanlarda.
371

TRUDİ CANAVAN
Onun yaşamasını istiyorsanız bunu elinden almamalısınız."
Vinara hafifçe gülümsedi. "Ve sanırım ona şehirde bir tür
hayır işi yapmasını önerirsek, bu bizimle kalması için ona
iyj
bir sebep verecektir."
Rothen başıyla onayladı.
Balkan kollarını kavuşturdu. Parmaklarını cüppesinin
koluna vuruyordu. "Bu ayrıca insanların sempatisini geri
kazanmamıza da yardımcı olabilir. Pek de etkili savunucu-
lar olarak gözüktüğümüzü söyleyemem. Bazılarının istila
için bizi suçladığını bile duydum."
"Mümkün değil!" diye bağırdı Garrel.
"Bu doğru/' dedi Osen alçak sesle.
Garrel kaşlarını çattı. "Nankör varoşlular."
"Aslında bu görüşü dile getiren şehre dönmüş olan kimi
Evler'in bazı üyeleriydi." diye ekledi Osen. "Yanlış hatırla-
mıyorsam aralarında Paren Evi'nin üyeleri de vardı."
Garrel şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı, sonra yüzü kızardı.
"O zaman şehri de onu sınırlayan alana dahil etmeli
miyiz?" diye önerdi Telano.
"Bu sınırlamanın sebebi kara büyücümüzün birden güç
açlığına düşerse kendine çok sayıda kurban bulamaması,"
dedi Peakin. "Onu sınırladığımız alanın içinde ülkenin en
yoğun nüfusunun yaşadığı bölge de olursa bunun ne
anlamı
kalır ki?"
Rothen kıkırdadı. "Ayrıca Krai'ı şehrin nereleri kapsadı-
ğını tekrar gözden geçirmeye ikna etmek zorunda
kalabilir-
siniz. Sonea'nın yardımını Dış Duvar'ın içindekilerle sınır-
landırmak istediğini hiç sanmıyorum."
"Sonea'yı belli bir bölgede sınırlamamızın işe yara-
372

Yüce Lord-Kara Büyücüler


mayacağı kesin," dedi Vinara. "Bir eşlikçi öneriyorum."
Bütün gözler Vinara'ya döndü. Balkan bunu oldukça
uygun bulduğunu belirtir bir şekilde başını eğdi.
"Ayrıca yapmak istediği yardım Şifa ise hâlâ yıllarca eği-
tim görmeli." Vinara, Rothen'e baktı.
Rothen başıyla onayladı. "Bunun farkında olduğuna emi-
nim. Oğlum onu eğitmek istediğini söyledi. Bunun hayata
geri dönmesine yardımcı olacağını düşünüyor; ama eğer
Sonea'ya yardımcı olursa bu daha resmi bir düzenlemeyle
olabilir."
Vinara dudaklarını büzdü. "Sonea'nın sınıfa dönmesi
uygun olmaz. Bir Şifacı'nın sadece bir öğretmeninin olması
da akıllıca olmaz. Ben de yardımcı olacağım."
Rothen başıyla onayladı, bir anda konuşamayacak kadar
minnettar olmuştu. Diğerlerinin tartışmaya devam
etmesini
dinledi.
"Peki ona hâlâ 'Kara Büyücü' mü diyeceğiz?" diye sordu
Peakin.
"Evet." diye karşılık verdi Balkan.
"Peki ne renk cüppe giyecek?"
Kısa bir sessizlik oldu.
"Siyah," dedi Osen alçak sesle.
"Ama Yüce Lord'un cüppesi siyah olur," dedi Telano.
Osen başıyla onayladı. "Belki de artık Yüce Lord'un cüp-
pesini değiştirmenin vakti gelmiştir. Siyah her zaman
insan-
lara kara büyüyü hatırlatacaktır ve her şeyin ötesinde
insan-
ların, kara büyünün iyi ve arzulanabilir bir şey olduğunu
düşünmelerini istemiyoruz. Yeni ve temiz bir şeye ihtiya-
cımız var."
373

TRUDİ CANAVAN
"Beyaz," dedi Vinara.
Osen başıyla onayladı. "Evet."
Diğerleri de bu seçimi onayladığında Balkan boğulur gibi
bir ses çıkardı.
"Beyaz!" diye bağırdı. "Ciddi olamazsınız. Hem hiç pra-
tik değil hem de temiz tutmak imkansız."
Vinara gülümsedi. "Bir Yüce Lord beyaz cüppesini kirle-
tecek ne gibi bir şeyle uğraşıyor olabilir ki?"
"Belki aşırı şarap tüketimi?" diye mırıldandı Jerrik.
Diğerleri gülüştüler.
"O zaman beyaz," dedi Osen.
"Bekleyin," Balkan her yüze tek tek bakıp başını iki yana
salladı. "Neden kararınızı vermişsiniz ve tartışmam hiçbir
işe yaramayacakmış gibi bir hisse kapılıyorum?"
"Bu iyi bir işaret," dedi Vinara. "Yüksek Büyücü olarak
güçlü insanları bir araya getirmiş olduğumuzu gösterir."
Gruba baktı ve gözleri Rothen'inkilerle buluştuğunda gü-
lümsedi "Hâlâ anlayamadınız değil mi Lord Rothen?"
Rothen, bu ani soru yüzünden kafası karışmış bir şekilde
Vinara'ya baktı. "Neyi anlayamadım?"
"Elbette, hâlâ bir oylama yapılması lazım ama kimsenin
itiraz edeceğini sanmıyorum."
"Hangi konuda?"
Vinara'nın gülümsemesi genişledi. "Tebrikler Rothen.
Simya Araştırmalarının yeni Başı sensin."
***
İki katlı evin tepesinden mükemmel bir çember oluşturan
374

Yüce Lord-Kara Büyücüler


molozları görmek mümkündü. İnsanı düşündüren bir
görün-
tüydü.
Listeme eklenecek başka bir şey daha, diye düşündü
Cery. Şehir duvarlarının yıkıntılarının yanındaki çimenliğe
Lonca tarafından yatırılmış cesetler... Ve Rothen'in,
nihayet
Akkarin'in cesedini bırakmaya ikna ettiğinde Sonea'nın
yüzündeki ifade...
Ürperdi ve kendini tekrar aşağı bakmaya zorladı. Moloz-
ların arasında yüzlerce işçi çalışıyordu. Yıkımın kenarlarına
gömülmüş birkaç kişi canlı olarak bulunmuştu. Evler
havaya
uçtuğunda, içlerinde kaç kişinin saklanıyor olduğunu bil-
mek imkansızdı. Ve bu kişilerin çoğu büyük olasılıkla öl-
müştü.
Hepsi onun yüzünden... Savara'nın bir İchani öldüğünde
olacaklar konusundaki uyarılarına daha fazla önem ver-
meliydi. Ama bir büyücüyü öldürmenin yolunu bulma ko-
nusuna o kadar odaklanmıştı ki insanların sonuçlarından
nasıl kurtulacağını düşünmemişti.
"Yine buraya mı döndün."
Beline kollar sarıldı. Tanıdık baharatlı bir aroma dol-
durdu burnunu. Kalbi bir an için hafifledi ama acı hemen
geri döndü.
"Gitmek zorunda mısın?" diye fısıldadı.
"Evet," diye karşılık verdi Savara.
"Yardımına ihtiyacımız olabilirdi."
"Hayır. Bana ihtiyacınız yok. Özellikle de bir Sachakalı
büyücü olarak. Ayrıca büyü gerektirmeyen işleri yapmak
için de yeterince gönüllünüz var."
"Benim sana ihtiyacım var."
375

TRUDİ CANAVAN
Savara içini çekti. "Hayır Cery. Tamamen ve koşulsuz
gü-
venebileceğin birine ihtiyacın var. Ben asla bu kişi ola-
mam."
Başıyla onayladı. Savara haklıydı...
Ama bu ayrılmayı kolaylaştırmıyordu.
Savara'nın kolları daha da sıkı sarıldı. "Seni özleyece-
ğim," dedi alçak sesle. "Eğer... eğer hoş karşılanacaksam,
görevlerim beni her bu taraflara getirdiğinde sana
uğramak
isterim."
Cery, Savara'ya doğru dönüp bir kaşını düşünür gibi kal-
dırdı.
"Birkaç şişe Anuren karası kalmış olabilir."
Savara genişçe gülümsedi ve Cery sadece bir anlığına
da
olsa kendini daha iyi hissetmesine engel olamadı. Son
savaştan beri korkunç bir kayıp hissi yaşıyordu ve
Savara'nın
gitmesini engellemeye çalışmıştı. Ama Savara, Kyralia'ya
ait
değildi. Hele bu günlerde hiç değildi... Cery, kalbinin istek-
lerinin mantığının önüne geçmesine izin veriyordu. Bu bir
Hırsız'ın asla yapmaması gereken bir şeydi.
Bir parmağını Savara'nın çenesinin altına koyup başını
hafifçe yukarı kaldırdı ve onu yavaş ve uzun bir şekilde
öptü. Daha sonra bir adım geri çekildi.
"Git hadi... Evine dön... Uzun vedaları sevmem."
Savara gülümseyip döndü. Cery, Savara'nın çatıdaki
kapağa ilerleyip alt kata inişini izledi. Gittiğinde tekrar işçi-
leri izlemeye döndü.
Çok şey değişmişti. Sonuçlarına hazırlıklı olmalıydı. Kü-
çük bilgi kırıntıları elde etmişti ve bunların nasıl bir sonucu
işaret ettiğini anlayabilecek tek kişi o değildi. Eğer Kral,
ger-
376

Yüce Lord-Kara Büyücüler


çekten de yıllık Arınma'yı kaldırmayı düşünüyorsa
Hırsızlar'ın bir arada çalışması için çok önemli bir sebep
azalmış olacaktı. Ayrıca diğer yeraltı liderleri arasında bazı
anlaşmaların çoktan yapılmış olduğuna dair dedikodular
vardı.
Gülümseyip omuzlarını dikleştirdi. Akkarin'in desteğinin
kesileceği güne hazırlanmıştı. Yararlı ve nüfuzlu kişilerle
an-
laşmalar yapılmıştı. Bir servet biriktirmiş ve bilgiler topla-
mıştı. Konumu sağlamdı.
Yakında yeterince sağlam olup olmadığını tam olarak
anlayacaktı.
***
Araba, yaylarının üzerinde hafifçe sallanıyordu. Dışarı-
daki, ara sıra çiftlik evleriyle bölünen uçsuz bucaksız tarla-
lar yavaşça akıp gidiyordu. İçeride, Tayend ve Dannyl
birlik-
te kadeh kaldırdılar.
"Lord Osen'e, senin Lonca'ya en iyi Elyne Büyükelçisi
olarak hizmet edeceğine karar vermiş kişiye..." dedi
Tayend. "Ve karadan yolcuk etmemize izin vermesine."
"Osen'e," diye karşılık verdi Dannyl. Bir yudum şarap
içti. "Biliyorsun, eğer isteseydi Kyralia'da kalırdım."
Tayend gülümsedi. "Evet ve ben de seninle kalırdım
ama
böyle bir şey gerekmediği için gayet memnunum.
Kyralialı-
lar boğucu derecede tutucu." Kadehini dudaklarına
kaldırdı,
ardından bakışlarını dışarıya çevirip ciddileşti. "Seni geri
göndermekle akıllılık etti ama... Birçok kişi Lonca'nın otori-
tesini sorgulayacak. Savaşa pek hazır değilmiş gibi
gözüktü."
377

TKUDİ CANAVAN
Dannyl gülmeye başladı. "Sadece birazcık...
"Birçok insan Dem Marane gibi düşünme eğiliminde ola
cak," diye devam etti Tayend. "İnsanları, iş büyüye geline
Lonca'nın hâlâ iş başında olduğuna ikna etmen gerekecek.
"Biliyorum."
"Bir de kara büyü konusu var. İnsanları, Lonca'nın kar
büyü öğrenmekten başka hiçbir şansının olmadığına inan
dırmalısın. Önümüzdeki birkaç ay oldukça yoğun geçecek.'
"Biliyorum."
"Hatta yıllar bile sürebilir." Tayend gülümsedi. "Ama tab
Büyükelçilik görevin bitince Elyne'de kalmaman için hiçbi
sebep yok, değil mi?"
"Hayır." Dannyl gülümsedi. "Osen bu pozisyonu ban
süresiz olarak verdi."
Tayend'in gözleri büyüdü, ardından sırıttı. "Öyle mi? B
harika!"
"Elyne'in bana Kyralia'dan daha iyi uyduğu konusund
bir şeyler söyledi. Ve dedikodular hakkındaki
endişelerimin,
dostluğumuzun tadını çıkarmamı engellememesini
söyledi."
Alimin kaşları kalktı. "Gerçekten mi? Sence bizi biliyor
mu?"
"Bilmiyorum. Pek onaylamaz görünmüyordu. Ama söyle-
diklerinden kast etmemiş olduğu anlamlar çıkarıyor olabi-
lirim. Daha yeni iyi bir dostunu ve akıl hocasını kaybetti."
Dannyl durakladı. "Yine de insanlar bilseydi işlerin ne
kadar
değişeceğini merak etmiyor değilim."

Tayend kaşlarını çattı. "Sakın aptalca fikirlere kapılma.


Lonca'ya söyleseydin bir skandal olurdu ve seni uzaklara
gönderirlerdi. Gerçi yine de peşinden gelirdim. Ve seni
bul-
378

Yüce Lord-Kara Büyücüler


duğumda böyle bir aptal olduğun için seni bir güzel de
tek-
melerdim." Durakladı, ardından gülümsedi. "Seni seviyo-
rum ama aynı zamanda önemli bir Lonca büyücüsü olmanı
da seviyorum."
Dannyl kıkırdadı. "Tabi bu da var. Önemli kısmını değiş-
tirebilirim hatta Lonca kısmını da ama büyücü kısmında bir
seçeneğim yok."
Tayend gülümsedi. "Oh, senin hakkındaki fikrimi değiş-
tireceğimi sanmıyorum. Korkarım bana çok uzun süre kat-
lanmak zorundasın."
379

Son Söz
Siyah cüppeli büyücü, yeni tamir edilmiş Kuzey Kapı-
sı'ndan çıktı. Her zamanki gibi, insanlar ona bakmak için
durdular ve çocuklar adının bağırıp peşinden gittiler.
Rothen, Sonea'yı dikkatle izliyordu. Bugün, Eşlikçi olarak
görevli olsa da endişesinin sebebi görevi değildi. Sonea
ken-
disini odasına kilitlediği ilk günden beri hiç bu kadar
solgun
gözükmemişti. Sonea, Rothen'in bakışlarını sezip ona
bakıp
gülümsedi. Rothen biraz da olsa rahatladı. Tahmin ettiği
gibi
Sonea, varoşlardaki çalışmasından çok şey kazanmıştı.
Ba-
kışlarına biraz yaşam, adımlarına da bir amaç gelmişti.
Kapılardaki hastane bir iki kısa ay içinde kurulmuştu.
Varoşluların büyücülere karşı olan nefret ve
güvensizlikleri-
ni yenmelerinin vakit alacağını düşünmüştü; ama hastane
açıldığı gün önünde epey bir kalabalık olmuştu ve o
günden
beri her gün böyleydi.
Sebep Sonea'ydı... Onu seviyorlardı... Onların arasından
gelmiş, şehri kurtarmış ve yine yardım etmek için onların
arasına dönmüştü.
Dorrien en başından beri Sonea'nın yanındaydı. Şifa
konusundaki büyük bilgisi çok önemliydi ve çiftçilerle
ormancıların güvenini kazanma konusundaki
deneyimi,
380

Yüce Lord-Kara Büyücüler


varoşlularla da oldukça işine yaramıştı. Başka Şifacılar da
onlara katılmıştı. Görünüşe göre Sonea, Şifa'nın sadece
zen-
gin Evler'e sunulması gereken bir hizmet olmadığına
inanan
tek büyücü değildi.
Sonea hastaneye ulaşıp içeri girdiğinde Lord Darlen onu
karşılamak üzere öne çıktı.
? "Gece mesaisi nasıldı?" diye sordu Sonea.
"Yoğun," Darlen sahte bir bezginlikle gülümsedi. "Ne
zaman değil ki? Oh, bir potansiyel daha keşfettim.
Yaklaşık
on beş yaşındaki Kalia isimli bir kız. Eğer babası bize katıl-
masını kabul ederse daha sonra babasıyla geri gelecek."
Sonea başıyla onayladı. "Kaynaklarımız nasıl?"
"Her zamanki gibi az," diye karşılık verdi Darlen. "Geri
döndüğümde Leydi Vinara'yla konuşacağım."
"Teşekkürler Lord Darlen," dedi Sonea.
Darlen başını hafifçe eğip kapıya doğru gitti. Sonea
odaya bakmak için durdu. Sonea'nm bakışlarını takip eden
Rothen, bekleyen hastalardan oluşan kalabalığı, onları
düzene koymakla görevlendirilmiş bir avuç muhafızı ve kü-
çük vakalarla uğraşmaları için ecza bilgilerinden dolayı gö-
revlendirilmiş sağlıkçıları gördü. Sonea ani bir nefes aldı
ve
yakındaki bir muhafıza döndü."
"Şurada kucağında yeşil bir battaniyeye sarılı bir çocuk
olan kadın var. Onu odama getirin."
"Hemen leydim."
Rothen kadına döndü ama Sonea çoktan odasına doğru
ilerlemeye başlamıştı. Rothen onu bir masa, bir yatak ve
bir-
kaç sandalyeyle döşenmiş küçük bir odaya dek takip etti.
Sonea oturup parmaklarını masaya vurmaya başladı.
Rothen
381

TRUDİ CANAVAN
bir sandalye çekip yanına oturdu.
"Bu kadını tanıyor musun?"
Sonea Rothen'e baktı. "Evet. O..." Kapı çalınca sustu.
"Girin."
Rothen kadını anında tanıdı. Sonea'nın teyzesi gü-
lümsedi ve masanın diğer tarafına oturdu.
"Sonea, gördüğümün sen olmanı umuyordum."
"Jonna," diye karşılık verdi Sonea sevgiyle -fakat yorgun
bir şekilde- gülümseyerek. "Gelip seni görmek istiyordum
ama çok meşguldüm. Ranel nasıl? Ya kuzenlerim?"
Jonna kucağındaki bebeğe baktı. "Hania'nın çok ateşi
var. Her şeyi denedim..."
Sonea bir elini nazikçe bebeğin alnına koydu. Kaşlarını
çattı. "Doğru... Mavileke hastalığının başlangıç safhasında.
Onu biraz güçlendirebilirim." Bir süre sessiz kaldı. "İşte...
Korkarım hastalığın geçmesini beklemek zorundasın. Ona
sıvı şeyler ver. İçlerine biraz marin suyu karıştırırsan iyi
olur."
Sonea, teyzesine baktı. "Jonna acaba... acaba gelip
benim-
le yaşar mısın?"
Kadın bakışlarını indirdi. "Üzgünüm Sonea. Ama yapa-
mam."
Sonea da yere doğru baktı. "Büyücülerin etrafında ken-
dini rahatsız hissettiğini biliyorum ama... lütfen bir düşün.
Bu..." Rothen'e baktı. "Sanırım artık sen de öğrenebilirsin
Rothen." Tekrar Jonna'ya baktı. "Çevremde deneyimli ve
sıradan biri olsun istiyorum." Başıyla bebeği işaret etti.
"Se-
nin pratik tavsiyelerini bütün Şifacılar ve Lonca'ya değiş-
mem."
Jonna, Sonea'ya baktı, yüzündeki ifade Rothen'in kafa
382

Yüce Lord-Kara Büyücüler


karışıklığını aynen yansıtıyordu. Sonea yüzünü buruşturdu,
sonra bir elini karnına koydu. Jonna'nın gözleri büyüdü.
"Oh..."
"Evet," Sonea hafifçe başını eğdi. "Korkuyorum Jonna.
Bunu planlamamıştım. Şifacılar benimle ilgilenecektir ama
korkuma Şifa veremezler. Belki sen yardımcı olabilirsin."
' Jonna kaşlarını çattı. "Büyücülerin korunmak için kendi
yolları olduğunu söylemiştin."
Sonea'nın yüzü tamamen kızıl bir renk alınca Rothen
oldukça şaşırdı.
"Görünüşe göre... bu tarz bir korunmayı kadınlar yapar-
sa daha iyi oluyormuş. Görünüşe göre, erkekler özellikle
istemezlerse bu beceri onlara anlatılmıyormuş," dedi
Sonea.
"Şifacılar bir oğlana ilgi göstermeye başladığını gördükle-
rinde kızları bir kenara çekiyorlarmış; ama ben sürekli tek
başıma olduğumdan, kimse bana öğretmeyi düşünmemiş.
Akkarin," Sonea bir an durup yutkundu, "öğrettiklerini var
saymış olmalı. Ben de onun hallettiğini sanıyordum."
Rothen neden bahsettiklerini anlayınca Sonea'ya baktı.
Kendini Sonea'nın sürgününden beri kaç ay geçtiğini
sayar-
ken buldu. Üç buçuk belki dört ay olmuştu. Cüppe karnını
gayet iyi saklayabilirdi...
Sonea, Rothen'e bakıp özür dilercesine yüzünü buruş-
turdu. "Üzgünüm Rothen. Sana daha uygun bir anda
söyle-
yecektim ama Jonna'yı görünce fırsattan yararlanayım..."
Jonna kahkaha atmaya başlayınca ikisi de sıçradılar.
Jonna, Rothen'i işaret ediyordu. "Bu bakışları Ranel'e ilk
çocuğumuz hamile olduğumu söylediğim zamandan beri
görmemiştim! Görünüşe göre büyücüler göründükleri
kadar
383

TRUDİ CANAVAN
akıllı değillermiş." Sonea'ya genişçe gülümsedi. "Demek
bir
bebek bekliyorsun. Çocuğun her tarafı büyücülerle çevrili
bir şekilde büyümesini hayal edemiyorum."
Sonea çarpık bir şekilde gülümsedi. "Ben de... Teklifimi
tekrar düşünür müsün?"
Jonna bir an durakladı sonra bir kez başını eğdi. "Evet.
Sanırım bir süre seninle kalsam iyi olacak..."
384

Yüce Lord-Kara Büyücüler


LORD DANNYL'İN VAROŞ ARGOSU REHBERİ

Kan Parası
Suikast için yapılan ödeme
Sepetlemek
Red/reddetmek (bizi sepetleme)
Şapkacı
Genelevleri yöneten kişi
Tıkladı
Gerçekleşti
Müşteri
Bir Hırsız'a borcu veya onunla
anlaşması olan kişi
Marka
Fahişe
Bitik
Öldürülmüş
Sersemletmek
Sessiz kalma yönünde ikna etmek
Gübrekafa
Aptal
Süzmek
Gözetlemek
Tutuşmuş
Kızgın (o konuda resmen tutuştu)
Balık tutmak
Teklif etmek/sormak/aramak
Balık
Muhafızlardan kaçan kişi)
Eldiven
Rüşvet verilebilir veya bir Hırsız'ın

kontrolünde olan muhafız


Altın Madeni
Oğlanlardan hoşlanan erkek
İyi Gidiş
Mantıklı bir deneme
Alınmış
Yakalanmış
Büyükanne
Pezevenk
Bağırsakçı
Çalıntı eşya satıcısı
Hai
Baskın ya da soruşturmayı belirten çağrı
Ağırlar
Önemli kişiler
Kardeş
Bir Hırsız'ın en yakını ve en güvendiği kişi
Bıçak
Suikastçi/Kiralık katil
Elçi
Bir tehdit mesajını taşıyan veya ileten kişi
Bakmak
Saklamak (Kendi işine bak/senin için

buna bakarım)
Maşrapa
Ağız (Bol için bir kap gibi)
Dışarıda
Aramakta
Mullook
Vahşi geceleri avlanan bir kuş türü
Rassook
Eti ve tüyleri için beslenen evcil kuş
Ravi
Ceryniden daha büyük bir tür rodent
Çakmak
Fark etmek/anlamak
Tekneci
Kaçakçı
Sağ kollu
Güvenilir/Kalbi doğru yerde
385

TRUDİ CANAVAN

"P
Pürüz
Parlamak
Arz etmek
Meydan
Squimp
Stil
Ebelemek
Hırsız
Gözcü
Vahşi
Ziyaretçi

Özgürlük
Bela (İşte biraz pürüz çıktı)
İlgi (onun için parlıyorum)
Takdim etmek
İzin
Hırsızlar'a kazık atan kişi
iş yapma tarzı
Fark etmek (ayrıca ebe; genellikle
gizli olarak casusluk yapan kişi)
Bir suç örgütünün lideri
Birini yada bir şeyi gözetlemek üzere
görevlendirilmiş kişi
Zor
Evlere giren hırsız.
TERİMLER SOZLUGU

HAYVANLAR
Aga Güvesi
Anyi
Ceryni
Enka
Eyoma
Faren
Gorin
Harrel
Limek
Reber
Bitki özü sineği
Şevli
Squimp
Zili

Kumaş yiyen böcekler


Küçük dikenleri olan bir deniz
memelisi
Küçük rodent
Boynuzlu evcil hayvan, eti için yetiştirilir
Deniz sülüğü
Örümcekgillerin genel adı
Eti ve vagon, mavna çekmesi ya da yük
taşıması için beslenen
büyük evcil hayvan
Eti için beslenen küçük evcil hayvan
Vahşi yırtıcı bir köpek türü
Yünü ve eti için beslenen evcil hayvan
Ormalık alan sineği
Zehirli bir tür kertenkele
Yemek çalan sincap benzeri hayvan
Bazen evcil hayvan olarak da beslenen küçük
zeki memeli

386

Yüce Lord-Kara Büyücüler


BİTKİLER/YİYECEKLER

Anvivope asması
Bol
Brasi
Chebol sosu
Crots
Curem
Curren
Dall
Gan-gan
İker
Jerras
Kreppa
Marin
Manyo
Myk
Nalar
Pachi
Papea
Piorres
Raka / Suka
Sumi
Telk
Tenn
Tugor
Vare

Zihinsel yansıtmaya duyarlı bir bitki


Tugordan yapılan güçlü bir içki.
(Nehir pisliği anlamınada gelir)
Küçük tomurcuklu yeşil yapraklı bir bitki
Boldan yapılan yağlı et sosu
Büyük mor fasulye
Hafif, lezzetli bir baharat
Kuvvetli bir aramaya sahip işlenmemeiş bir
tür hububat
Turuncu tohumlu eti olan ekşi, uzun meyva
Lan'dan gelen çiçekli bir çalı
Afrodizyak özellikleri ile ünlü uyarıcı ilaç
Uzun sarı fasulye
Kötü kokulu şifalı bir bitki
Kırmızı bir turunçgil türü
Çiçek soğanı
Zihni etkileyen bir ilaç
Tadı acı olan bir kök türü
Tatlı gevrek bir meyve
Karabiber benzeri bir baharat
Küçük çan şekilli meyve
Kızartılmış fasulyeli uyarıcı içecek, Sachaka
kökenlidir
Acı bir içki
Yağ çıkarılan tohum
Un yapmak için ezilebilen, küçük parçalara
kirılabilen, ya da olduğu gibi pişirilebilen bir
hububat türü
Yabani havuç benzeri kök bitki
Şarapların çoğunun üretildiği meyve

GİYİM VE SİLAHLAR
İncal
Kebin

Kare sembol, aile kalkanının aksine giysi


koluna veya manşetine dikilir
Muhafızlar tarafından kullanılan, saldırganın

387

TRUDİ CANAVAN

Uzun ceket

bıçağını yakalamak için tasarlanmış bir


ucunda kanca bulunan demir çubuk
Ayak bileğine kadar gelen ceket

YAŞAM YERLERİ
Hamam
Bolevi
Mayaevi
Kalımevi

Banyo imkanlarını ve diğer tımarlama


servislerini satan kurum
Bol ve kısa süreli yatacak yer satan kurum
Bol üreticisi
Bir aileye kiralanan ev yada oda

MÜTTEFİK ÜLKELER
Elyne
Kyralia
Lan
Lonma
Vin

Konum ve kültür olarak Kyralia'ya en


yakın ülke. Ilıman bir ikilimi vardır.
Lonca'nın bulunduğu ülke
Savaşçı kabilelerin yaşadığı dağlık bir ülke
Katı Mahga dininin yaygın olduğu bir
çöl ülkesi
Denizcileri ile ünlü bir ada ülkesi

D İÇER TERİMLER
Cap
Şafakşenliği
Öğle arası
Simba matı

Bir üst para birimine denk gelecek şekilde


yeteri kadar paranın bir çubuğa dizilmesi
Kahvaltı
Öğlen yemeği
Kamışlardan örülmüş mat

388

*
ANADOLU KORKU ÖYKÜLERİ
Demokan Âtasoy-Galîp Dursun-Koray Günyaşar
Kayra "Keri" Küpçü-Ayşegül Nergis-Işın Beril Tetik
Altı genç yazarın öykülerinin derlendiği kitabı en
iyi 'Üstad' Giovanni Scognamillo anlatıyor:

"Büyük kent korkuları başka, kırsal alan korkuları


bambaşkadır; doğa ile doğanın gücü ile batıl inançlar-
la iç içedir ve çarpıklıklarını da onlardan alır, ola ki
inandırılırcıklarını da...
Öykülerin tümü, özgünlüklerinden bir şey kaybet-
meksizin, anlattıkları ortamların -köyler, ormanlar,
tepeler, mağaralar- özelliklerini koruyarak dayandık-
ları malzemelerin -batıl inançlar, hayaletler, büyüler,
büyücüler- yerinde kullanılışı ile gerçekten kimi
Anadolu korkularını, okurları etkileyecek -ve
düşündürecek- şekilde canlandırıyor. Kaldı ki ücra
köylerin, geleneklere bürünmüş kasabaların, kuytu
ormanların, bir görünene bir kaybolan mağaraların ve
nerelere kadar uzandığı bilinmeyen kuyuların gizleri
ve dağıttığı, dağıtabildikleri heyecanlar, korkular ve
kabuslar bunlarla bitmiyor, ola ki başlıyor..."

*
KARANLIĞIN RENGİ BEYAZ
Kerim Altınok-Selim Altmok
Görme engelli, hukukçu, yazar, müzisyen, satranç
şampiyonu ikiz kardeşler; hayat öykülerini anlattık-
ları kitaba bu ismi vermişler: 'Karanlığın Rengi Beyaz'.
Altmok kardeşlerin yaşam öykülerini okuduğunuzda,
"bir hayat ancak bu kadar aydınlatılabilir" diye-
ceksiniz.
Ayşe Kulin'in yorumuyla: "Gönül gözüyle bakmak,
dünyaya gönül gözüyle bakarak, bambaşka boyutlar
algılayabilen Kerim ve Selim Altmok kardeşler oku-
yor, düşünüyor, üretiyor, müzik ve spor yapıyorlar;
yetmiyor, gözlerimizle baktığımız halde derinlikler
kaçıran bizlerle, tüm yetilerini cömertçe paylaşıyor-
lar."

Prestij
Christopher Priest
19. Yüzyıl'da iki sahne illüzyonisti, aristokrat kökenli
Rupert Angier ve işçi sınıfından gelme Alfred Borden, sert
ve
ölümcül bir kavgaya tutuşur; bu kavganın etkileri, ikisinin
de
soyundan gelenlerde yüz yıl sonra bile hissedilmektedir.
Viktorya Devri müzikhollerinin, gaz lambası ile
aydınlanan
kadife dünyasında çalışan iki adam, saplantılı bir gizliliğin
ve
doyumsuz merakın ölümcül birleşimi ile sınır tanımadan,
bir-
birlerinin hayatlarının karanlık köşelerinde sinsice
dolaşıyor.
Mücadelenin merkezinde ikisinin de sahnede sergilediği
şaşırtıcı bir illüzyon numarası var. Bu numaranın sırrı çok
basit
ama taraflar için asıl gizem daha derinlerde yatıyor.
İkisinin de
saklayacakları şeyler, bir illüzyonun gerçeğinden çok öte...
Hipnotize edici bir roman...
The Independent

You might also like