Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 28

1 I) AioAKçanc

Xt M tLLIYSTÇnjK

4) TOPLUMCULUK .

«) HÜRRtYBrÇOJK
7) KÖTCÜLtnc ,
n GELIŞMECtUK r«
HALKÇILIK ^
8> ENDtSlWcHJK t
TU^f^E •> TEKNIKçViK -
ALPARSLAN TÜRKEŞ

DOKUZ IŞIK

Dördüncü B askı

Y ayın layan ;
C.K.M.P. E m inönü İlçesi
Dokuz Işık, Alparslan Tür-
keş’ln, gençlik temsilcileri üe
yaptığı bir konuşmada, tespit
edilen prensiplerini ihtiva et­
mektedir.
Türkeş’in bu prensipleri, ya.
kında genişletilmiş olarak ya­
yınlanacaktır.

SULHÎ GARAN MATBAASI KOLL. ŞTÎ.


İstanbul — 1967
G İ R İ Ş

Türkün herşeyi güzeldir ve herşeyden


güzeldir.
Mehmet Emin YURDAKUL

G aye olarak düşündüğüm üz şeyi ev v elâ b e­


lirtm ek v e ondan sonra bu gayenin gerçeklteşmesi-
Bİ saglıyacak y o lla n görüşm ek isabetli olacaktır.
G aye Türk M illetini, insanca usullerle, en kısa yo l­
dan, k endi gü cü yle ayakta durabilecek, k u vvetli,
m üreffeh, m utlu, hak v e şereflerin e sahip b ir m illet
h âlin e getirm ek ve modtern u ygarlığın en ön safına
geçirm ektir.
İnsanlar nasıl h erşeyden önce k en d i k en d ileri­
ne hürm etkar olm ak, k endi b en lik lerin i hürm et
duygusu ile h issetm ek m ecb uriyetind e iseler, m il­
letlerin dıe k endi kendilerine; hürm etkâr olm aları,
k en d i varlıklarına gü ven m eleri v e k en di varlıkla-
rina duyulan saygı v e gü ven le çalışm aları sâyesin -
de m utluluğa erm eleri m üm kündür.
B ir insanın, k en d in e saygısı yoksa, k en din i aşa­
ğ ı görürse, k ab iliyetsiz hissederse, o insanın b ü yü k
iş yapm ası, içindle bulunduğu çevreye yararlı olm a­
sı m üm kün olam az. B ir insan bir hendeğe doğru
«ben b u hendeği atlıyam am , gücüm yetmlez, kabi-
llye!tim yoktur» en d işesiyle ü m itsiz v e tered d ütlü
gelirse, o hendeği aşamaz, atlıyam az. B ir insan k en ­
dine gü ven erek «Ben k u vvetliyim , ben bu h endeği
hiç yüksü n m ed en atlayabSlirimı» d iy e korkusuzca
gelirse atlar. Zafer, hiçbir zam an m ahvolduklarını
zannedenler tarafm dan kazanılamlaz. M illetlerin ha­
y a tı da böylledir. M illetler k endi varlıklarının d eğe­
rini hissederler, k en di k ud retlerin e inanç dtıyarlar,
kendi izzetin efislerin i her şeyin ü stü nd e tu tab ilirler
v e k endi varlıklarına saygı duyarlarsa, u ygarlık
alem inde b ü yü k varlık gösterirler, b ü yü k eser­
ler m eydana getirirler v e ayn i zam anda k en di top-
lum ları içinde yaşayan bütün insanları m u tlu lu ğa,
refaha erdirirler. Bundan dolayıdır ki, biz prensip­
lerim izin başına m illiy etçiliğ i koyuyoruz.
1) A H L A K Ç I L I K

B irinci prensibimiz ahlâkçılık prensibi­


dir. Ahlâkçılık prensibi çok önemli biı
prensiptir. Önemi üzerinde söz söylenmesine bile
herhalde lüzum hissetmezsiniz. Ahlâk herkesin esa-
sıdu'. Ahlâkı olmayan b ir toplum un hiç b ir işi ba­
şarılı olamaz ve o toplumda hiç b ir şey iyi b ir du­
rum da bulunamaz. Fakat Ahlâkçılığın dayandîgı
b ir takım tem eller vardır. Bizim Ahlâkçılığımızın
dayanacağı tem eller şunlardır; T ürk ahlâkı Türk
geleneklerine, T ü rk ruhuna, T ü rk M illetinin inanç­
larına uygun olacaktıi'. T ü rk ahlâkı hiçbir zaman
tab iat kanunlarına aykırı olmayacak, tabiat ka­
nunlarıyla da bağdaşan b ir takım temellere dayan­
mış bir ahlâk olacaktır. A hlâkçılıkta gözeteceğimiz,
araştıracağım ız şeylerden b iri de, T ürk ahlâkının
T ü rk m illetinin yükselmesi, yaşaması ve korunm a­
sını sağlamaya yarayacak esasları içinde toplaması
olacaktır. Yâni T ürk m iltetinin yaşamasına zararlı
olacak kaideler T ürk Ahlâkçılığının içinde y e r ala­
maz. Demek k i Ahlâkçılık prensibine esas olarak
kabul ettiğimiz şeyler T ürk m illetinin ruhuna uy­
gun olmak, T ürk m illetinin geleneklerine, âdetleri­
ne ve inançlarına uygun olmak, tabiat kanunlarına
uygun olmak ve T ürk m illetine yararlı olmak esas­
larına dayanacaktır.
2) MİLLİYETÇİLİK

M nen
illi’y etçilik, T ürk Milletine karşı besle­
derin sevginin ifâdesidir. Kalbinde
başka b ir ırkın gururunu taşım ayan ve kendisini sa­
mimi olarak T ürk hisseden ve Türklüğe adayan
herkes T ürktür. Biz; T ü rk Milletine mensup oldu­
ğumuza göre, bu milletin içinden çıkmış insanlar ol­
duğumuza Igöre, elbette ki kendi m illetimize karşi
derin bir bağla bağlı olacağız ve bu m illetin yüksel­
mesi için bu m illetin haklarının daima h er çeşit te­
sirlerden uzak, h er şeyin üstünde bulundurulm ası
için çalışmayı görev tanıyacağız. İşte bu sebeplerden
dolayı bizim milliyetçiliğimiz, T ürk m illetine karşı
duyulan derin, köklü b ir sevgi ve T ü rk M illetinin
içinde bulunduğu m üşkül durum dan b ir an önce,
en modem, en ilmî m etodlarla çıkarılarak, en kısa
yoldan m odem uygarlığın en ön safına geçirilmesi­
n i sağlama duygusundan , kuvvet alır. Milliyetçili­
ğimiz başkalarına karşı kin, garez duygularıyla
beslenmez. Demek ki T ürk Milliyetçiliği, T ürk Mil­
letine karşı duyulan derin sevgi, bağlılık ve onu
güç durum dan k urtarıp kuvvetli, h e r çeşit korku­
dan, baskıdan uzak, şerefiyle yaşayan, müreffeh,
m utlu ve modern uygarlıkta en ön safa geçmiş b ir
hale getirm ek isteği ve b u isteğin yarattığı duygu­
dur. Birinci prensibimiz olan M illiyetçiliğimizin
özet clarak tarifi ve izahı budur.

unun yanm a Türkçülük kelimesini de


B ilâve ediyoruz: M illiy etiy iz, T ürkçü­
yüz. Neden Türkçüyüz? Çünkü m illetim iz T ürk
milfetidir. Türkçülük ne ojemektir? Türkçülük^
T ürk m illetinin hayatm m h er safhasmda, yapacağı
her şeyin T ürk ruhuna, T ürk geleneğine uygun ol­
ması ve Türke yararlı olması amacının, fikrinin ön
plânda tutulm asıdır. Türkçe konuşacağız, Türkçeyi
dâima herşeyin üstünde tutacağız. Yapılacak her
işde Türklük ruhuna, T ürkün özelliğine uygun ve
T ürk m illetine yararlı olması şartını göz önünden
kaçırmayacağız. Türkçülüğün de kısaca tarifi bu­
dur. Birinci prensibimiz olarak aldığımız M illiyet­
çilik ve Türkçülük, kısaca yaptığımız bu izah ve ta ­
rifle işte bu şekilde ortaya konmuş oluyor.
3) Ü L K Ü C Ü L Ü K

••
u Ikücüyüz. insanlık ailesi, yeryüzünde
yaşayan bütün insanlar, m illetler de­
nen ayrı ayrı üyelerin bir araya gelmesinden m ey­
dana gelir. B ir insan, insan o to a k isterse, insanlığa
hizm et etm ek isterse, evvelâ kendi milletine hizm et
etmeli, kendi milletini yükseltmeye, kendi m illeti­
ni m utlu kılmağa çalışmalıdır. Bunu yaptığı tak d ir­
de aynı zamanda insanlığa da hizm et etm iş olur.
Çünkü bir insan kendi ailesini düşünür ve ona k ar­
şı vefalı kalırsa, insanlık duyguları en olgun sevi­
yeye erişeceği için, kendi ailesi dışındaki insanlara
karşı da yararlı ve vefalı olur. B ir insan kendi mil­
letine faydalı olmaz, kendi milletine karşı bağlılık
duymazsa, onun insanlığı düşünm ekten bahsetm e­
si nihayet b ir fantezi olur, insan, yetiştiği toprağın,
yetiştiği m illetin refâhm ı, iyiliğini, saadetini ve şe­
refini tem in etmelidir. Bunu yaptığı takdirde, o
m illet insanlığın b ir parçası olduğu için, dolayısiyle
insanlığa da hizmet etmiş olur.

I IIkücülüğümüz nedir? Ülkücülüğümüz;


T ürk milletini en kısa yoldan, en kısa
zam.anda modern uygarlığın en ü st seviyesine çı­
karm ak, mutlu, m üreffeh hale getirmek, .bağımsız,
özgür, kendi haklarm a sahip hayata kavuşturm ak^ ,
tır.

K işilere hürriyet, m illetlere istiklâl baş-'


ta gelea prensiplerimizdendir, ihsanlar;
h ü r ve eşit haklara sahip olarak doğarlar. K abiliyet
ve görevlerinin, dışında insanlar haklarına tam ola­
rak sahip kılınm alıdırlar..

oplum içerisinde insanlar kişisel liy a ­


T kat ve kabiliyetlerine göre görevlen­
dirilmeli ve b ir sıraya konulmalıdır. Bütün bunlar- ,
la beraber ayrımsız olarak herkese bir im kân eşit­
liği sağlanmalıdır, im kân eşitliği derken m ücerret,
anlamda bir eşitlik anlaşılmamalıdır.

u ülkücülüğüm üzün içine bugünkü sı­


nırlarım ızın dışında b u lu n a n .T ürklerç
ait herhangi b ir şey girer mi?

ürk adı taşıyan herkes bizirri sevgi ve


T ilgimizin çevresi içindedir. ' Bundarî,
vazgeçemeyiz. Bu her milletin tabiî hakkı olduğu
gibi T ürk m illetinin de tabiî hakkıdır.. Bugün B ir­
leşmiş M illetler Anayasası yeryüzünde yaşayan
h er millete «Kendi m ukadderatına hâkim olma»
(Self determ ination) dedikleri prensibi kutsal b ir
prensip olarak ilân etm iştir. Bugün Afrikada yaşa­
yan ve bugüne kadar hiçbir bağımsız devlet k u ra­
mamış olan Zencilere dahi kendi m ukadderatına
hâkim olma (Self determ ination) hakkı kutsal b ir
hak olarak tanınır ve bunların herbiri 'yabancı bo-
yundurugundan, söm ürgecilerin elind;en k u rtulup
bağımsızlığını alırken, başkalarının boyunduruğu
altında tutsak bulunan T ürklerin tutsaklıktan k u r­
tulmasını istemek, dilemek, bunun için iyi niyeliei'
taşım ak T ürk olan herkes için en tabiî ve kutsal
b ir haktır.

P akat biz ülkücülüğüm üzde dâima rea-


list olmayı ve girişilecek faaliyetlerde
Türkiyeyi hiçbir zaman tehlikelere, risklere, mace­
ralara sürüklem eyecek b ir yol üzerinde bulunm ayı
-esas kabul ederiz. Ülkücülüğümüz b ir macera fikri
değildir. Ülkücülüğümüz T ürk M illetinin en kısa
yoldan, en kısa zamanda m odem uygarlığın en üst
kademesine yükseltilm^esi, müreffeh, m'utlu b ir b a­
yata erdirilmesi, kendi gücüyle ayakta durabilecek
b ir hale igetirilmesi ve h er çeşit korkudan, baskı­
dan uzak olarak, hür, m üstakil yaşaması ülküsü­
dür. Bu ülkü aynı zam anda T ürk olan herkese l:ar-
şı ilgi ve sevgi göstermeyi, onların m utluluğunu
dilemeyi ve onların m utluluğunu, Türkiyeyi risk­
lere, tehlikelere mâruz bırakm adan, bırakmaksızın,
bırakm am ak şartıyla sağlamaya çalışmayı içine aian
b ir ülkücülüktür.

10
4) T O P L U M C U L U K

ördüncü prensibimiz Toplumculuk


D prensibidir. Toplumculuk prensibinde
gözettiğimiz hususlar üç ayrı bölümde izah edilebi­
lir:

1 — ÖZEL TEŞEBBÜS : Toplumun


kalkmmosmda özel teşebbüs destekle-
necsk, him aye edilecektir. Ancak bu konuda iş ve^
renle işçinin karşılıktı olarak haklarm m korunm ası
ve bu iki tarafın m ünasebetlerinin m illetin zararı­
na olmayacak şekilde kontrol, tanzim ve nezaret
altında bulundurulm ası şarttır. Demek ki, özel te­
şebbüsü korumak, him aye etm ek prensibimizdir,
desteklemek, teşvik etm ek prensibimizdir. Fakat
bunu yaparken iş verenle işçinin münasebetleriBi
karşılıklı olarak h er iki tarafın da h ak lan n ı koru­
yacak ve h er iki tarafın m ünasebetlerinin m illetin
zararına olmayacak şekilde konti'ol edilmesi, dü­
zenlenmesi, nezaret altında bulundurulm ası esasını
şart koyuyoruz.

- KÜÇÜK SERMAYELERİN BİR­


II LEŞMESİ : M emleketimizde yapılması
icap eden pek çok büyük iişleı vardır. B unların ba­
şarılması için halkın elindeki küçük tasarrufların

11
teşvik edilerek, devlet tarafından tanzim ve orga­
nize edilerek birleştirilip halkın serm ayedar olaca­
ğı büyük ekonomik teşebbüslere girişilmesini gaye
edinen b ir görüşe sahibiz. Ayrı ayrı kim selerin elin­
de bulunan küçük tasarruflar, meselâ on bin kişi­
nin, yirm i bin kişinin katılıp birleşmesiyle büyük
sermaye haline gelir v e ''tu sermaye büyük tesislerin
kurulm asını sağlar. Bu nasıl olacaktır? Halkımız
buna ahşmam ıştır. Halkı buna teşvik etmek, alıştır-
Ihak; 'fcesât'etlendirmek ve oıjganize etmek, önayak
öltîîak devletin görevleri arasında olacaktır. Bun-
dart’igayri olarak yapılması icabeden b ir çok büyük
işlerin ayrıca yine devlet eliyle bizzat ele alınarak
başarılması gerekir. Bugün A m erika gibi en kapi­
talist- m emleketlerde dahi bazı büyük işler vardır
kı ■tarnâmayle' devlet tarafından yapılm aktadır
Bünlar'Jfti&elâ: Atoinı, Füze araştırm aları ve ilmi
âi'kştitfli'ala'r-gibi büy ü k organizasyon isteyen, bü­
y ü k ' mâStafİar isteyen işlerdir. Bunların tamamiyle
’âıevl^çe 'ele alınıp planlanması ve süratle başanl-
löasi' eöasıîıı içine alan b ir görüşü tutuyoruz.

— SO S\’AL YARDIM VE GÜVEN­


III LİK TEŞKİLÂTI: Bu da, T ürk rnil-
letinû Içiııe.algcak b ir sosyal yardım laşm a ve güven­
lik teşkilâtı, meydana getirrnek görüşüdür: T ürk
: ra ille ti,bugün ,sosyal bakjm dan organize edilmemiş,
dağınık bir durumdadır. Eskiden onun b ir takını
sosyal bağları, sosyal kuruluşları vardı. Bunlar da-
gılel;!, yjkildı. Meselâ eskiden vakıflar vardı, m ahal­
l e ,Jıeyetleri vardı. O günün şartlarına göre, zaına-
na göre, uygun düşecek bir takım; sosyal ve ekonp-
çıilî' Oiıg^nizasyonlar vardı. Loncalar vardı, loncar

1?
la rm da, aynı zamanda sosyal fonksiyonları vai’dı.
B unlar zam anla yok oldular, kalktılar.

ugün m illeti te k ra r organize etm ek lâ­


B zım geüyor. B unların en başında geıen
işlerden birisi de bütün halkı içine alacak b ir sos­
yal yardım laşm a ve sosyal güvenlik teşkilâtı k u r­
m aktır. Yâni Türkiye içerisinde hiç kimse sahip­
siz, yardımsız, himayesiz, desteksiz, işsiz kalmama­
lı, kalm ak korkusuna düşmemelidir. Bir ailenin
reisi rni öldü, çocukları, ailesi m utlaka bu teşkilât
tarafından derhal him aye edilmelidir. Çocukları
okuyacaksa okutmalı, tahsillerine devam ettirm eli­
dir. Evdeşine iş bulunm alıdır. B ütün bu problem le­
ri üzerine alan b ir organizasyon m eydana getiril­
melidir. Böyle b ir organizasyon olmaksızın cemi­
yette büyük haksızlıklar m eydana gelir, büyük fa­
cialar meydaıva gelir ve böyle b ir d u ru m m illeti
sıhhatli olm aktan çıkarır. B ir çok yerlerde sizler
kendiniz de bu gibi olaylara her halde tesadüf edi­
yorsunuz. Bir çok facialar görüyorsunuz, işiti­
yorsunuz. Bunları önleyecek böyle bir organizas­
yon kurm ayı esas kabul eden bir görüşün sahibi­
yiz. Yâni toplumı içeı ısinde herkes bilecek ki, h er­
kesin sosyal güvenliği sağlanmıştır. îş mi? Başvu­
racaksınız, iş v erecek .: H astalık mı? Tedavi göre­
cek. Tahsil mi? Çocuğuna tahsil im kânı sağlayacak.

yrıca sağlık ve adalet güvenliği, sağ­


A lanmasını düşündüğümüz diğer iştir.
Y âni bir dâva ve mahkem e konusu olduğu zaman,
vatandaş ihtiyacı olan avukat, mahkem e masrafı ve
diğer zaruri m asraflar gibi yardım ları kolayca elde
edebilmelidir. Bugünkü gibi öyle parası olanın ken-

13
dişine çifter çifter avukat tutup, şahit m asraflarıaı
ödeyip hukuk im kânlarından rahatça faydalanması
ve parası olmayan vatandaşların ise bunlardan yok­
sun kalarak haklarını koruyamaması durum u orta­
dan kaldırılm alıdır. Ayrıca ceza ve tevkif evlerinin
durum u da insanlığa yakışır şekilde islâh edilmeli
ve oraya düşen vatandaşlar tam b ir irtıkân eşitliği­
ne kavuşturulm alı, henüz sanık durum unda olan
vatandaşın haysiyeti korunm alıdır.

oplumculuk prensibim izin içine aldığı


T önemli bir husus da şudur;

T üihmrk âllere
Milleti yüzyıllar boyunca büyük
uğramış, sıkıntılara düşmüş,
felâketler geçirmiş b ir m illet olduğu için bilhassa
halk ve köylü, aydınlara karşı, kendisine yol gös­
termeye, yardım etm eye gelenlere karşı güvensiz­
dir ve aynı zam anda ümitsizdir, yani kütüm serdir.
Bunun en açık misalini şarkılarım ızda, türküleri­
mizde görürüz. Dâima b ir kötüm seriik, üzüntü ha­
vası taşırlar. B u ;ümitsizliğin neticesi olarak halkı­
mızda hareket, büyük hamle yapm a kabili'yeti dur­
durulm uştur. Bunu açm ak lâzım. B üyük işlerimizi,
büyük problemlerimizi çözebilmek için halk ener­
jisini seferber etmeliyiz. Halkı uyandırm alıyız.’
Halkı uyandırabilm ek için ^ güzel sanatları bu
am açla seferber etmeliyiz. İnsanlara evvelâ neş’e,
yaşama sevinci ve şevk aşılamahyız. Heyecan aşı-
lamalıyız. Neş’e, üm it ve şevk duyan insan yorul­
m adan çalışabilir, enerji gösterebilir. Ümitsizliğe
düşen, kötüm serliğe düşen insan yaşama iştahını
kaybeder. Çalışma kuvvetini kaybeder. Bunu ken­
di hayatım ızda b ir çok kere duymuş, üzgün oldu-

14
gumuz zam anlarda çalışma isteğimizin olmadığım
anlamışızdır. işte T ürk m illetinin kalkındırılm ası
için başvuracağımız önemli çarelerden birisi bu-
dur. Sanatı, k ü ltü r faaliyetlerim izi, halkı heyecana
getirm ek; ona ümit, şevk, neşe verm ek ve böylece
halk enerjisini seferber ederek hareket yaratm ak
istikâm etinde kullanmalıyız.

r * un'un için de biz b ir prensip olarak di-


® yoruz ki, sanat toplum için, toplum ya­
rarına kullanılacaktır. Toplum y aran için Seferber
edilecektir. Böyle boşa giden halk enerjisini (Ki bi­
zim halkın büyük b ir çoğunluğu senede üç buçuk
ay çalışıyor, geri kalan sekiz buçuk ay bu enerji
heder oluyor) seferber edip, erozyon problem im i­
zin çözülmesi, mem leketin ağaçlandırılması, sula­
m a işleri, yol meseleleri gibi büyük meselelerimi­
zin halli yolunda faydalanmalıyız.

»fc u arada halka yine boş vakitlerini de-


O gerlendirecek el işleri, el sanatları Öğ­
retm ek, göstermek, okuma melekesi ve k ü ltürünü
artıracak kurslar açmak ve onu hiçbir dakikasını
heder etmiyecek şekilde organize etm ek toplumcu­
luk prensibi içine aldığımız hususlardan bir diğeri­
dir.

15
5) İ L İ M C İ L İ K

îlimcilik prensibiyle şunları kastediyo­


I ruz ;

ütün olayların muhakeme edilmesi, in ­


B celenmesi, hiçbir peşin hükme, hiçbir
ilim dışı zihniyete y er verilmeksizin, sadece ilim
m antalitesiyle ilim esaslarm a göre yapılması.

H er çeşit peşin hükm ü kafalardan b ir


kenara bırakacağız. H er olayı inceler­
ken ilim metodunu takip edeceğiz. Bu da nedir?
Müşahede, inceleme, araştırm a, analiz, tecrübe ve.
m üsbet sonucu bulmak. Demek ki b ü tün memleket
meseleleri ile ilgili olayları, tutum ları düşünürken
en doğru neticeye varabilm ek için uygulayacağı­
mız prensip ilim, metodu, ilim m antalitesi olacaktır,
ve bütün faaliyetlerim izde bize yol gösterici olarak
ilmi önder kabul edeceğiz. Bunu da görüşümüze
esas olarak alm akta çok fayda gördük. Çünkü çoğu
zaman bir çok kim seler ilk hamlede ortaya ön yar­
gılarla, a rt düşüncelerle çıkıyor ve daha ilk anda
doğru muhakeme yürütüp, doğru sonuca varm a
■yollarmı tıkam ış oluyor. B unun için ilimciyiz. İlim ­
cilikten de kasdettiğimiz şey, yukarıda da b elirtti­
ğimiz gibi, olayları incelerken, ilim m antalitesini,
ilim m etodunu kullanm ak ve h er işimizde ilmi
kendimize önder kabul etmektir. Yalnız ve sadece
ilmi, m üsbet ilimi önder kabul edeceğiz.

J6
6) H Ü R R İ Y E T Ç İ L İ K

H ürriyetçilik derken insanların en iyi


h ü rriy et içinde gelişeceklerine inandı­
ğımızı ifade ediyoruz. Yalnız memleketimizde h ü r­
riy et birçok zam anlar kalıp, klişe halinde siyasî bir
mânâda anlaşılmış, kabul edilmiştir. Böyle b ir h ü r­
riyet yaşayan bütün insanlar için, bütün m illetler
için hürriyet olm aktan çok zaman uzak kalmıştır.
H ürriyet deyince, siyasî h ürriyeti esas almıyaca-
ğız, hürriyeti b ü tün bölüm leri ile beraber düşün­
mek ve o şekilde bir h ü rriy eti istem eyi esas kabul
ediyoruz. Bunlar Birleşmiş M illetlerin Anayasasın­
da yer almış olan hürriyetlerdir. Bu; söz hürriyeti,
vicdan hürriyeti, yazı hürriyeti, bilimi hürriyeti,
sosyal hürriyet, ekonomik hürriyet, korkudan ve
baskıdan âzâde olmak h ü rriy eti ve sefaletten k u r­
tulm a hürriyeti gibi bütün h ürriyetleri içine alan
bir hürriyet görüşüdür. B ir insana «hürsünüz işte
size siyasî haklarınızı tanıyoruz, istediğiniz yere re ­
yinizi verebilirsiniz» der, fakat arkasından el altın­
dan «şu tarafa rey vermezseniz işinizden çıkarı­
rım» korkusunu, tehdidini koyarsanız, onun h ü rri­
yeti b ir mânâ ifade etmez. V eyahut «Bu tarafa rey
verirseniz akşam eve giderken beş tane adam ım si­

17
zi çevirir, adamakıllı döver» gibi tehdit eder b ir du­
rum ortaya çıkarsa hürriyetin anlamı kalmaz. Yâni
hürriyetin gerçek h ü rriy et olabilmesi için Birleş­
miş M illetler Anayasasında ayrı, ayrı sayüm ış olan
bu hürriyetlerin bütün olarak herkese sağlanmış ol­
ması şarttır.
ürriyetçilikle beraber şahsiyetçiliği de
H esas alıyoruz, insanlar şahıslarına k ar­
şı karşılıklı saygı ve karşılıklı tem inat içinde bulun­
m alıdırlar. İnsanlar her zaman h ü rriyetle yaşamak
im kânına sahip olmalıdırlar. İnsanlar insan haysi­
yetine sahip olmazlarsa, her zaman hakarete uğ­
rarlarsa, h er zaman haklarından emin durum da bu­
lunmazlarsa, o insanların o memleket içinde fayda­
lı olmalarına, huzur içinde olm alarına ve m esut ol­
m alarına im kân yoktur. Onun için bu prensibimizi
de hürriyetçiyiz ve şahsiyetçiyiz diye ifade ediyo­
ruz.

7) K Ö Y C Ü L Ü K

H alkının yüzde yetmişi köylü olan bu


memlekette, köylüye ve köylünün kal­
kınm asına ayrı, özel b ir önem vermeyi ve bunun
için tedbirler düşünmeyi esas kabul ettik. Köycü­
lüğüm üzün dayandığı özellikler şunlardır;

K öylerin b ir an önce kalkınm asını sağla­


mak için köy üniteleri meydana .getir­
mek. Bugün Türkiyede 43 bin köy vardır. Bu köy­
lerin hepsine okul yapmağa kalkarsak 43 bin okul
lâzım. Hepsine dispanser açmağa, doktor vermeğe
kalkarsak 43 bin doktor lâzım. Ebe vermeğe kalkar-
sak — ki verm ek lâzım, ihtiyaçlarıdır — 43 bin ebe
bulm ak lâzım. Ayrıca tarım ı verim li durum a getir­
mek, m odernleştirm ek lâzım geldiğine göre onlara
modern tarım araç ve m akineleri sağlamak, tarım
uzm anları verm ek lâzım. 43 bin köye bu kadar ta­
rım uzmanı ve aracı sağlamak, kooperatifler k u r­
m ak büyük b ir meseledir. Bunun için — şematik
olarak açıklam ak üzere söylüyorum — on köyü b ir
köy ünitesi kabul edip bu ihtiyacı küçültm eyi ta ­
sarladık. Köylerimizin ev sayısı köylere göre degi
şiyor. 100 evli, 50 evli, 20 evli, hattâ 8 evli köyler
vardır. Bir misâl olmak üzere 10 köyü b ir ünite ka­
bul ettiğimiz zaman, ortalam a ev sfiyısını da 50 ka­
bul edersek 500 evli bir ünite m eydana gelir ve 43
bin rakam ını 10 defa küçültm üş oluruz, yâni 43 bin
ihtiyacı, 43 bin rakam ı on defa küçültünce ihtiyaç
4300 ünite haline gelir. Şu halde 4300 köy ünitesi­
ne 4300 okul, 4300 doktor, ebe, 4300 tarım uzmanı,
4300 kooperatif ve 4300 m akine merkezi tem in et­
m ek nisbeten çok kolaylaşmış olur, işte köycülüğü­
müzün dayandığı görüşlerden birisi budur. Çünkü
köyün doktora, ebeye, öğretmene, okula, ziraatını
m odernleştirm eğe ihtiyacı vardır. Bunun için ora­
da tarım uzmanları, ona yol gösterecek, m odern zi-
raati, en verim li ziraati sağlayacak tarım uzm anla­
rı bulundurm ağa ihtiyaç vardır. Tarım ın modern­
leşmesi için en modern tarım âletlerinin ve ziraat
usullerinin kullanılması, ziraat ilâçlarının kullanıl­
ması lâzımdır. İşte köy kalkınm asının köy ünitele­
ri kurm ak suretiyle süratle sağlanabileceğini düşü­
nüyoruz ve böylece bir görüşün sahibiyiz.

B unun yanı sıra toprak reform u yahut


zirâi reform u düşünüyoruz. Zirâî re­
form da düşüncelerimizin dayandığı iki temel v ar­
19
dır: Birisi geniş toprak sahibi ve birçok köy sahibi
kim selerin durum unu bugünkü şartlar içinde dü­
zenlemek. Bilhassa Güneydoğu Anadolu bölgemiz­
de gayet geniş topraklara sahip böyle birçok kim­
seler vardır. Bunlar 10 köyün, 15 köyün, 50 köyün
sahibidir. B uralardaki köylüler topraksız, varlık ­
sız, yarı aç durum dadır ki, bunları kalkındırm ak
başlı başına b ir millî dâvâ sayılsa yeridir. Tarımı
biz zaten m odernleştirm eği ve makineleştirm eği
düşünüyoruz. Tarımı m akineleştirince tarım da k u l­
lanılan insan gücünü kol kuvvetini azaltm ak ica-
bedecektir. Çünkü onun yerini m akine alacaktır. 50
insanın, 10 insanın veya 500 insanın yaptığı işi ma­
kine yapacak. O zaman 500 insan yerine b ir insan,
iki insan çalıştırm ak icap edecek. Bunu da hesaba
katarak, bu geniş arazi sahibi olan insanların du­
rum unu düzenlemek ve m akine sayesinde tarım ­
dan arta kalacak köylüyü endüstriye aktarm ak gö­
rüşü bu geniş topraklar için düşündüğümüz görüş­
tür. Yâni insanlar hiçbir zam an kendi güçleri ile
işleyemiyeoekleri kadar geniş topraklara sahip
olamayacaklardır. Köylü serf olm ayacaktır. Kö'ylü
herkes gibi hür, kendi kendine çalışabilen vatan­
daş durum unda olacaktır. Ancak tarım ı m akineleş­
tirdiğim iz zaman, toprağı gayri İktisâdi işletm eci­
liğe sebep olacak şekilde küçültürsek o zaman bu,
ziraatin verim ini düşürür. O halde toprak refor­
m unu tarım reform u yaparken gayri İktisadî işlet­
meciliğe meydan verm eyecek ve sosyal düzensiz­
liği de giderecek şekilde, en verim li Bir tarım dü­
zeni kuracak ve m akineleşm eyi yapınca boş kala­
cak insan gücünü de sosyal sıkıntıya, sarsıntıya
meydan vermeden sanayiye ve diğer sektörlere ak ­
tarm ayı sağlayacak b ir görüş. Bu toprak reform un-


da dayandığım ız esaslardan biridir.

igeri de O rta ve Batı Anadoluda daha


D çok görülen durum dur ki bu da miras
yolu ile devamlı olarak toprağın, m ülkün küçülm e­
sidir. Meselâ 50 dönüm toprağı olan b ir insanın 5
çocuğu varsa, çocuklarına 10 a r dönümı olarak ara­
zi intikal ediyor. O nların çocuklarına intikal eder­
ken daha da küçülüyor. Bu küçülme İktisadî verim ­
li tarım yapmayı imkânsız hale getiriyor. İşte re­
form görüşümüz bunu da düzeltecek tedbirler bul­
mak esasına dayanıyor.

unun için de miras kanunlarında ge­


B rekli değişikliği yapmak, toprağın gay­
rî İktisâdi işletmeciliğe sebep olacak şekilde bölün­
mesini önlemek, bölünmüş olan toprağın da verim ­
li bir şekilde işletilmesini sağlayacak tarzda koope­
ratifçilik yoluyla işletilmesini sağlamak. Yâni köy­
lerde üniteler şeklinde teşkilât yapmak, kooperatif­
ler meydana getirm ek ve 10 kişinin ellişer dönüm
arazisi varsa, ki hepsi toplam olarak 500 dönüm
eder, 500 dönümün makineli tarım sistemi ile ve
kooperatif eliyle işlenmesini başarm ak gerekir. İşte
köycülük prensibinin içine aldığı düşünceler de
özet olarak budur.

unun uygulanması için etüd yapılacak


B ki vaktiyle b ir kısmını biz yaptırm ış­
tık. H er bölgenin özelliği vardır. Meselâ Manisa ci­
varında köyler birbirine daha yakın ve daha kala­
balıktır. Sivasta köyler daha seyrek ve birbirinden
'uzaktır. Bir yerde belki 5 köyü bir ünite yapacağız,
bir yerde 15 köyü bir ünite yapacağız. 10 rakam ını

21
yukarıda şem atik b ir misal olsun diye söyledim.
Yoksa, bu m emleketin şartlarm a, h er köyün, her
ilin bulunduğu yerin coğrafyasma göre düzenlene­
cektir.

Ş ukooperatifleri
halde bu kooperatifler zirâi üretim
şeklinde olacak, köylü­
nün ihtiyaçlarm ı tek elden temin etmek maksadiy-
le iki üç kol üzerinden çalışacaklarda'.

iger taraftan zirâî araştırm a enstitü­


O leri kurulacak, bu işle ilgili uzm anlar
bu enstitüye bağlı olacaklar, her köy ünitesine ve­
rilecek tarım uzm anlan bu enstitülerin talim atı ile
çalışacağı gibi oradaki durumsu da oranın talim atı­
na göre inceleyecek ve görüşlerini devamlı olarak
oraya bildirecek ve böylece kurulacak olan istatis-
tikî bilgilerin, esasların tem eli atılmıış olacaktır,
Bugün sıkıntılarım ızdan biri de elimizde sıhhatli,
İlmî istatistikler olmamasıdır. İstatistik çok m ü­
himdir. B unlar tabiî işin teferrüatıdır. B unların
daha birçok fonksiyonları vardır. Hayvancılık v.s.
gibi üzerinde durulacak şeylerdir.
öy sitelerini meydana getirirken, köy
üniteleri için k ü ltü r ve teknik m erkez­
ler kurm ak hususundaki görüşümüz budur. Köyle­
ri birleştirm ek değildir. Zaten zamanla onlar b ir­
birlerine yanaşır, kaynaşırlar. Zorlayıp evinden,
yerinden söküp başka b ir yere götürmeğe taraftar
değiliz. O zaten başa çıkmaz, büyük mâlî külfet is­
te r ve realiteye uymaz. Bizim düşündüğümüz en
kısa zamanda büyük sonuç almak, randım an alm ak
ve mevcut realiteye uygun pratik hâl tarzı bulm ak
görüşüdür.

22
8) GELİŞMECÎLİK ve H A L K Ç I L I K

G elişmecilik prensibiyle şunları kastedi­


yoruz: U ygarlıklar insanların içinde
bulundukları durum la yetinm eyip dâimâ daha iyi­
yi, daha güzeli, daha mükemmeli istemelerinden,
araştırm alarından ve b ir de tabiat kuvvetlerinin
tahakküm ünden k urtulm a arzusundan ve tabiat
kuvvetlerine hükmetme, tab iat kuvvetlerini kendi
yararlarına olarak kullanm a arzusundan m eydana
gelir. Eğer insanlar elde ettikleri ile yetinseler ve
«bu bize yetiyor» deselerdi m edeniyetler olduğu
gibi kalır, gelişemezdi. H albuki görüyoruz, bundan
40 yıl önceki durum bugün yoktur. Bundan 5 yıl
önceki durum da yoktur. Bundan 5 yıl sonra da
daima bugünkü durum dan daha ileriye gidilmiş,
daha birçok yeni şeyler bulunm uş olacak. Çünkü
insanlar daima daha iyiyi araştırıyorlar, daha m ü­
kemmeli istiyorlar. O halde kalkınmam ızın ve ya­
şamamızın dayanacağı temel prensiplerden birisi
de daima elde ettiğimizle yetinmem ek, daha iyiyi,
daha güzeli, daha mükemmeli araştırm ak duygusu
olacaktır, işte gelişmeciliğimizin dayandığı pren ­
sip budur.
ncak bunu yaparken geçmişimize karşı
A hakaret ve onunla olan bağlantıyı kes­
meyi aslâ düşünmüyoruz. Çünkü m illet devamlı ola­
rak bir akıştır. Onun hayatını herhangi bir yerden
kesip, evvelkini silip çıkarmağa im kân yoktur. Onun
için gelişmecilikte devamlılığı esas kabul ediyoruz.
Yâni yapacağımız bütün faaliyetlerde, bütün iler­
leme ve kalkınm a ham lelerinde yapacağımız b ü ­
tün işlerin millî ruhum uza ve m illî geleneklerimi­
ze uygun olması esasını kabul ediyoruz. Gelişme­
cilik prensibiyle kastettiğim iz görüşün özeti budur.
23
9) E N D Ü S T R İ C İ L İ K ve
T E K N İ K Ç İ L İ K

H alkçılıktan maksadımız da herşeyin


halk için, halkla beraber ve halka doğ­
ru olmasıdır. Yâni halka tepeden bakmak, halktan
ayrı olmak gibi tutum ları uygun görmüyoruz...
H er şey halk için, halka doğru ve halkla beraber
olacaktır.

B içeriye
ugün dünya Atom ve Füze çağından
girm iştir. A rtık b u h ar çağı ge­
ride kalm ıştır. Elektrik çağı da arkada kalm ak üze­
redir. İnsanlık yeni bir çağa giriyor. Bu çağ Atom
ve Füze çağıdır. Bu ne ile müm kün olabilir? Tek­
nikle m üm kün olur ve b ir de m illetlerin endüstri
sahibi, ağır endüstri sahibi olm alarıyla m üm kün
olur. Endüstri de yine neye dayanır? Tekniğe da­
yanır. O halde teknik sahada en ileriye gitmek,
yükselm ek ve büyük endüstri sahibi olmak, kal­
kınmamız için, kurtuluşum uz için temel prensiple­
rim izden b ir diğeridir. •

na prensiplerim izi bu şekilde özetledi­


A ğimi zannediyorum. TÜRK MÎLLETİ­
NE yararlı olabilmek için b u prensiplerin uygulan­
masında ULU TANRI’dan bize güç ve im kân ver­
mesini dilerim.

A L PA R SL A N TÜRK EŞ

24
ALPARSLAN T tB S G Ş
A lparslan T ûrkcs 1333 y u
lında (1917) Leikoçe'de doğ­
m u ştu r. Ailesi K ıb r s ’a K ay-
se*i ye bağlı P m a r t a n Lçe-
sinln Kö^kerll k öyünden göç
etm iştir.
T ürkeş ler 1933 y ılın d a İs­
ta n b u l'a geldi ve o ğ u llan
A lparslan .1 Kuleli Askerî Li-
ses.ne verdiler. TÜRKEŞ t u
okulu b itird ik te n so n ra H arb
O kulu’n a geçti. O rduya 19£8
de teğm en o larek k a tıla n
TÜRKEŞ, d a h a so n ra A ka-
dem i'ye girm iş ?e kurm ay
Binbaçı rütbesiyle m ezun ol­
m u ştu r. TÜRKEŞ 1948 de
Genel K urm ay m açtığı im ­
tih a n ı k azan arak A m erika’­
ya gitm iş ve b u rad a H arb
Akadennısi n d t ta h sil gö r.
m ü-tü r.
TÜRKEŞ ayrıca. W esh !n g to n 'd a E n te m a sy c n a l Ekonomi trh ^ıli y p a.
mış. A lm anya'da N ükleer savaş kursu görm üş, NATO Daftni G ru ­
b u n d a ve A m erika ile A v r u ^ da yap lan çeşitli ilm i v e ^ r k e r î to p ­
la n tıla rd a G en eJ,Jet^^ ^ım ızîî^ ^^cm silcisi o la ıa k b u lu n m u ştu r.
A lp?rs'an T JIrteş evlidir, beş ç o c n tsb a b rsıd ır. Ingilizpe ve F r a n s a c t
bilir. H âlen CKMF n in G enel B akkam

FİATI: 1 LlRA

You might also like