PolitikART 261

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 15

20 GÜNLÜK EDEBİYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ

Politik
27 Nisan 2019 Cumartesi

SAYI: 261

Bir itiraz kürsüsü olarak

ÂŞIKLAR
Ermenistan’ın Elegez bölgesindeki Rya Teze köyünde
yaşayan Zeytûn, yakıt olarak kuruttuğu tezekleri taşıyor.

FOTO: AYLİN KIZIL/NARPHOTOS

Avusturyalı
bir doğa yaşam
fotoğrafçısı olan
Julian Rad, çiçek
kokusundan adeta
mest olan bir yer
sincabını böyle
fotoğraflamış.

Herausgeber: Medya Presse-und Werbeagentur GmbH Hans-Böckler-Str. 16 63263 Neu-Isenburg Geschäftsführer: Ahmet Yücedağ Ver. Redakteur: Özgür Reçberlik politikart@yeniozgurpolitika.org
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AKAN IRMAK:

Âşıklık geleneği
w Yaklaşık 4500 yıllık süreçte; insanların “her zaman, her yerde, her tarzda ve
her biçimde şiir söylediklerini ve destanlar yarattıklarını” rahatlıkla söyleyebili-
yoruz. Bu bağlamda âşıkların, ozanların ve dengbêjlerin şiir yazmaktan çok
şiir söylediklerini vurgulamalıyız.

w Cumhuriyet döneminde de uzun süre Kürt edebiyatının yanı sıra Alevi edebiyatı Âşık VEYSEL
yasaklı durumdaydı. Şark Islahat Planı (1925) ve bunu açımlayan 1930 tarihli “etnik
ve dinsel arındırma”ya dayalı genelge ile Alevi edebiyatı da yasak kapsamına alını-
yor ve Aleviler’in “Telli Kur’an” dedikleri müzik enstrümanları yasaklanıyordu.

İ
nsanlık tarihi boyunca herhalde şiir Alevi edebiyatı yasaklı durumdaydı. 1925’te
hep vardı ve insanlar öncelikle gizlice hazırlanıp uygulamaya konan Şark
“şiir söyleyerek” bu geleneği baş- Islahat Planı ve bunu açımlayan 1930 ta-
lattılar; zamanla önce resimle, yazının rihli “etnik ve dinsel arındırma”ya dayalı
icadından sonraysa “sesin işaretlen- genelge ile Alevi edebiyatı da yasak kapsa-
mesi” anlamına gelen yazıyla duygu ve mına alınıyor ve Aleviler’in “Telli Kur’an”
düşüncelerini bilince çıkararak bugün- dedikleri müzik enstrümanları yasaklanı-
lere geldiler. Bundan dolayıdır ki, Kür- Mehmet BAYRAK yordu.
distan ve Anadolu topluluklarının Buna ilişkin canlı tanıklıklardan birini biz-
sözcüleri olan halk ozanları, şairler ve zat Âşık Veysel yaşıyor ve bunu Yaşar
âşıklar binlerce yıl şiirsel anlatımın besteli tarzı olan Kemal’e de anlatıyordu. Halk edebiyatıyla ve ozanla-
kılam, stran ve türkülerle bu geleneği yaşatarak, gü- rıyla büyük yakınlığı olan ve Âşık Yaşar mahlasıyla şiir
nümüze taşımışlar. de yazan Kürt kökenli büyük aydın ve yazar; daha
En eski edebiyat türünün şiir olduğu, düz anlatı yani 1960’lı yıllarda kurulan Halk Ozanları Kültür Derne- Âşık Ali İZZET
nesir türünün ise çok sonra ortaya çıktığı genellikle ği’ne öncülük ettiği gibi, “fırınlama” denen bu saz ya-
kabul gören bir düşüncedir. Eski insan topluluklarının sağını da bizzat Veysel’den bir anekdot olarak yazıyla
en yakın devamı olarak kabul edilen kırsal kesim insa- bilince çıkarıyordu. Yazar, 1940’lı yıllarda Milli Eğitim
nının; tüm düşüncelerini dörtlük gibi kısa, destan gibi Bakanı Hasan Âli Yücel ve yine Kürt kökenli ünlü hü-
uzun şiirlerle ifade ederken düz yazılı anlatımda du- manist aydın ve yazarlardan Prof. Sabahattin Eyuboğlu
raklamaları buna kanıt olarak gösterilir. aracılığıyla Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde bağ-
Bu anlamda Prof. Kemal Karpat’ın; "Bizim üç çeşit ta- lama dersleri verdirildiğini vurguluyordu. Ben de,
rihimiz vardır: Biri (resmi tarih), biri (Avrupalılar’ın yaz- 1965-70 yılları arasındaki Türkoloji eğitimim sırasında
dığı tarih) ki bu ikisi de şüphelidir. Bir de (halkın bu bölümde birer kez Âşık Veysel’e ve Âşık Ali İzzet’e
zihninde kalmış tarih) vardır. İşte (hakiki tarih) odur, proğram yaptırıldığına tanık olmuştum.
nesilden nesile geçen odur” belirlemesi bir gerçeğin
ifadesidir. Veysel’le bitirilmeye çalışılan âşıklık geleneği
Öyle ki, gerek doğaçlama söyleyeni ve yazarı belli Gerçek buyken Âşık Veysel’in 1973’te ölümü üze-
gerekse anonimleşmiş bu şiirsel ürünlerden bir bö- rine, kimi Türk kalemşörler “âşıklık geleneğinin Vey-
lümü, ciltlerle kitabın anlatamayacağı yalınlıkta bir sel’le son bulduğunu” iddia edecek kadar sapıtıyor;
dörtlükle bu gerçeği ortaya koymuş. Söz gelimi hangi Cahit Öztelli gibi kimi yazarlarsa buna tepki olarak
manzum ya da mensur Osmanlı tarihi, Osmanlı toplu- “Âşık Veysel’in şişirilmiş bir balon” olduğunu iddia edi-
munu şu gerçeklikte anlatabilir? yordu. Kuşkusuz, bunların ikisi de kökten yanlış yakla-
şımlardı ve büyük tepki toplamıştı... Biz de o zamanlar
"Şalvarı şaltak Osmanlı bu iki yaklaşımı eleştiren yazılar yazmıştık. Aynı yıl, Yaşar KEMAL
Eğeri kaltak Osmanlı Adnan Binyazar’a Âşık Veysel’le ilgili kitap öneren ya-
Ekende yok, biçende yok yınevi, bizden de “Tevfik Fikret”le ilgili kitap istemiş ve
Yiyende ortak Osmanlı." bunlar aynı yıl yayımlanmıştı.
Kuşkusuz, bu iki yaklaşımın da elle tutulur yanı
Bu nedenle en azından Sümerlerden bu yana yak- yoktu. Ne âşıklık geleneği Veysel’le başlamıştı, ne de o,
laşık 4500 yıllık süreçte insanların “her zaman, her “şişirilmiş bir balon”du!.. Nitekim, 1963 yılında Mah-
w Âşık Veysel’in 1973’te ölümü üzerine,
yerde, her tarzda ve her biçimde şiir söylediklerini ve zunî gibi halk şairlerinin öncülüğünde kurulan Halk kimi Türk kalemşörler “âşıklık gelene-
destanlar yarattıklarını” rahatlıkla söyleyebiliyoruz... Ozanları Kültür Derneği’ne bağlı ozanlar, Türkiye İşçi
Bu bağlamda, âşıkların, ozanların ve dengbêjlerin şiir Partisi ile bütünleşmiş ve Türkiye toplumu üzerinde ğinin Veysel’le son bulduğunu” iddia
yazmaktan çok, şiir söylediklerini; daha sonraysa ken- oldukça etkili oluyorlardı. Devlet aklı bundan da rahat- edecek kadar sapıtıyor. Kuşkusuz, bu
dilerine ait eserleri veya anonimleşmiş halk şiirlerini
bir enstrüman eşliğinde terennüm ettiklerini vurgu-
sız oluyor ve bir yandan 1967’deki Elbistan ve
1971’deki Hatay/ Kırıkhan katliamlarıyla önlerini kes-
iki yaklaşımın da elle tutulur yanı
lamalıyız. meye çalışırken bir yandan da “Kürt kökenli halk ozan- yoktu. Ne âşıklık geleneği Veysel’le
Bilindiği gibi, salt Osmanlı döneminde değil 20. larının Türkçe söylemeye özendirilmeleri” için
Yüzyıl başlarında iktidara gelen İttihad ve Terakki dö- çalışmalar yapıyorlardı. Buna rağmen âşıklık geleneği-
başlamıştı, ne de o, “şişirilmiş bir
nemi ile bunun devamı niteliğindeki Cumhuriyet dö- nin geçmişten günümüze akan güçlü bir gelenek” ola- balon”du!..
neminde de uzun süre Kürt edebiyatının yanı sıra rak devam ettiğini söylemeliyiz...
3
Âşıklık geleneği
sürüyor
l Aşık olmakla âşıklık bazen birbirine karıştırılıyor. Âşık, bir görev insanıdır. Sorum-
lulukları vardır. Dostu ve düşmanı vardır. Âşık, yaşadığı ortamı gönül gözüyle
görür. En önemlisi de tarafsız değildir, olamaz. Tarafı halkının, ezilenin yanıdır.
Bunu şiirine, sazına yansıtır. Halka açar. Zalimin karşısında durur.

Â
şıklık bir gelenek midir? Yoksa aynı işi yapar. Bazıları âşıklığı ve ozanlığı iki ayrı olgu
sosyal bir olgu mudur? Zaman imiş gibi yorumlar. Hatta âşıklığı köylülüğe yükleyip,
zaman tartışıldığında ben de ozanlığı şehre mal ederler. Bu çok yanlıştır.
tanık olmuşumdur. Gelenekler süreç Âşık İhsani, Âşık Mahzuni, Temeli, Zamani, İbreti,
içinde zayıflar ve giderek yok olur. Nesimi Çimen, Âşık Daimi olarak anılmışlardır. l Bir de Âşık Veysel var. Devletin
Buna bir zaman biçmek de mümkün Benim de ilk kasetimde ve plaklarımda Âşık
olmuyor. Emekçi yazar. Tanınmış Ressam Balaban, Nazım allayıp pullayıp halka dayattığı
Âşıklığın sosyal bir olgu olduğu Hikmet ile ilgili, cezaevi ile ilgili anlatılarında; Na- Veysel. Dişe dokunur bir iki
daha mantıklı. Âşıklık, sosyal eşitsizlik zım’a Âşık Baba diye hitap ettiğini söyler. Nazım’ın
var oldukça, ayrılık ve hasret var ol- çok anlamlı dörtlükleri de vardır: şiiri dışında, halka verdiği hiç-
dukça, aşk var oldukça da var olmaya bir şey yoktur. Alevi olduğunu
devam edecektir. Hepsi bitse de aşk ”Kapıları çalan benim
bitmez. Aşk ile şehvet birbirinin aynısı değildir. Aşk’ın bin- Kapıları birer birer şiirlerinde dillendirmedi. Vey-
bir türlü hali vardır. Aşk insana mahsustur. Dar kalıplara Gözünüze görünemem sel, sosyal hayatın bir yönüyle
sığmaz. Hatta kalıpları parçalar ama asla saygısız olmaz. Göze görünmez ölüler”
Nazım
dışında, bir yönüyle ezenin ya-
“Hallaç olup taşlandılar hak ruhunu tadanlar nında yer aldı. Katı bir Ata-
Zalm elinden savruldular riyakarlar nadanlar
Aşk’ı şehvete boğduran ümmi nebi misali
”Yazacağım bu can tende
Durana dek yazacağım
türkçü idi. Böyle bir Atatürkçü
Zulm ile serdar oldular nefse biat edenler” Eşitsizlik zincirini Kürde dost olamazdı. Zaten
Feryad û İsyan’dan, Ozan Emekçi Kırana dek yazacağım”
İhsani
Veysel olmadı da.
Şehvet ise kabadır, saygısızdır, an’lıktır. Şehvette erdem
bulunmaz. Şehvet satın alınır. Aşk alınmaz ve satılmaz. ”Üç jandarma bir karakol halkası Âşık Veysel öldü!” Devlet Âşık Veysel’le ”son
Aşkın pazarı yoktur. Yumurtası tavuğu bol bulan” âşıklığı bitirmek, yetişebilecek genç ve dinamik
Ne okul var ne düzgün yol ozanların şevkini kırmak istiyordu. Ama hedefine ulaşa-
“Bir yaralı bülbül ayrılsa gülden Köyüm köyüm dertli köyüm” madı.
Aşk halin bilenler doğru söylesin Mahzuni Devletin bu çağdışı girişimine halkın ozanları sessiz
Bazan sahralarda ıssız çöllerde kalmadılar. Âşık İhsani’ye sordular: ”Âşık Veysel öldü, ne
Yad ellerle nasıl gönül eylesin Nadiren de olsa bazı etkinliklerin afişlerinde Âşık diyorsunuz?” El cevap: ”Bizde doğdu, onlarda öldü!” Bu-
Emekçi yazıyorlar. Ben bundan çok mutlu oluyorum. rada biz derken halkı, onlar derken devleti kastediyordu.
Zulumette kaldım karardı ışık Bir de Âşık Veysel var. Devletin allayıp pullayıp halka (Yeni Ortam, Vatan Gazetesi 1976)
Dedim yare gidem yollar dolaşık dayattığı Veysel. Dişe dokunur bir iki şiiri dışında, halka Âşık Zamani de şöyle yorumladı Veysel’i:
Kavuşma imkanın kaybeden aşık verdiği hiçbir şey yoktur. Alevi olduğu söylenir ama ken- ”Çok dokundu mızrap ile tellere
Ayrılık günlerin sayıp neylesin” disi Alevi olduğunu şiirlerinde dillendirmedi. Bir yerde Bozuk perdeleri görmedi Veysel
Perişan Güzel sömürülen varsa, sömüren de vardır. Veysel, sosyal haya- Ağıt yaktı bülbül ile güllere
tın bir yönüyle dışında, bir yönüyle ezenin yanında yer Dikene elini sürmedi Veysel
Aşık olmakla âşıklık bazen birbirine karıştırılıyor. Âşık, aldı. Katı bir Atatürkçü idi. Böyle bir Atatürkçü Kürde dost
bir görev insanıdır. Sorumlulukları vardır. Dostu ve düş- olamazdı. Zaten Veysel olmadı da. Balta sapı için çattı hırsıza
manı vardır. Âşık, yaşadığı ortamı gönül gözüyle görür. En Dur demedi sömürene arsıza
önemlisi de tarafsız değildir, olamaz. Tarafı halkının, ezile- ”Şeyh Said de yüzün tuttu isyana Vatandaş muhtaçken ekmeğe tuza
nin yanıdır. Bunu şiirine, sazına yansıtır. Halka açar. Zali- Milletini hor baktırdı vatana Bunun hesabını sormadı Veysel”
min karşısında durur. Örgütleyicidir. Sosyal hayat ona bu Fakir fukarayı boyadı kana
görevi yüklemiştir. Öyle şeyhler çoktur külhanımızdan Ciddi bir taşlama ustası Maksudi (Osman Dağlı) Veysel’i
Sevgiliye bağlanmak, baktığı her yerde onu görmek, konu edinen şiirinde, Veysel’in ölümü ile halk ozanlığını
dünyaya ona yorumlamak âşık olma halidir. Âşık olmak Çağırdım Şeyh Said sağır mı diye bitirmeyi hayal eden devlete şöyle sesleniyordu:
olgunlaştırır. Sabra zaman biçmez, hoşgörüsü derinleşir. Başında sarığı değir mi diye ”Veysel öldü halk ozanı kalmadı
Tarttılar şeyhleri ağır mı diye Diyenlere şunu sormadan gitti
”Kaşın mihrabımdır, kâbem yüzündür Haberin doğrulttan urganımızdan” Veysel öldü halkı için ölmedi
Söylerim çıktıkça avazım benim Âşık Veysel Halktan aldığını vermeden gitti
Benim kıblegâhım iki gözündür
Her vakit sanadır niyazım benim” Veysel’in gerçeği budur. Çocukları, torunları MHP’de Çok severdi yağmaların aşını
İbreti boy gösteriyor. Veysel hem devletten, hem İş Banka- İhmal eylemedi çift maaşını
sı’ndan maaş alıyordu. Veysel öldüğünde gazeteler, rad- Pir Sultan halk için verdi başını
Âşıklık ayrı, ozanlık ayrı mıdır? Bence değildir. İkisi de yolar ve televizyon bağırıyordu, ”Âşıklık geleneğinin son Veysel tırnağını vermeden gitti
4
Âşık Îbretî

Bağlama bir müzik aleti


olmaktan çok fazlasıdır. İşlevi,
tarihsel ve kıymetlidir. Bağlama,
bir inancın olmazsa olmazı,
Aleviliğin mihenk taşıdır. Yüz-
lece müzik enstrümanı vardır
ama Semah bağlama ile güzel-
leşiyor. Semahta bağlamanın tı-
Âşık Mahzunî
nısını başka bir müzik aracında
bulamıyoruz. Alevilerin kulakları
bağlama tınısına alışkındır.

Eline bağlama alıp da Pir Sul- okumasıdır. Sevilen bir eser ve Sıtkı Baba’ya
tan’ı seslendirmeyen yok gibidir. aittir. Deyiş okuyan kimi yorumculara da âşık
Pir Sultan’ı yad eden mutlaka veya ozan diyenler de var. Bu çok yanlış. Ken-
Hızır Paşa’yı tiksinerek de olsa dine ait bir eseri bile yoksa ona ozan diyeme-
hatırlar, nefretini dile getirir. Ve yiz. Dersek ozanlığa haksızlık olur.
yaşayan Hızır Paşalar gelir aklına. Âşıktan beklenen, sözünü esirgememesidir,
Kendiliğinden bir örgütlenme dik durmasıdır. Sisteme yağcılık, yalakalık ya-
başlar. Duygu birlikteliği doğar. parak iyi şiir yazsanız da ozan olamazsınız. Pir
Köylerde hangi evde bağlama Sultan kültürü bunu reddeder. İlke, mazlu-
varsa, orası bir araya gelip saz mun yanında, zalimin karşısında durmaktır.
çalıp, deyiş okuma mekanı Bir zamanlar her yıl Konya’da, Konya Âşıklar
olurdu. Bu yönüyle de Bağlama Âşık Maksudî Bayramı yapılırdı. Genellikle Kars, Erzurum ve
örgütçü bir enstrümandır. sağ görüşlü ‘âşık’lar rağbet ederdi. Adına atışma dedikleri
Gerçek halk ozanı tanımaz engel Her eline saz alan da âşık değildir, tabii ki şiiri olmalıdır. bir uygulamaları vardı. Ortaya bir ‘Ayak’a uygun olarak ir-
Daim kuvvetliden yanaydı Veysel Yaşadığı ortamın tanığı olmalıdır. Çağını kendinden ticalen dörtlük üretecekler. Bazen birbirlerini aşağıladık-
İşte ondan kalan beton bir heykel sonra gelenlere iyi aktarmalıdır. Her ozanın saz çalması ları da oluyordu. Bir nevi horoz dövüşünü andıran bu
Tarihe damgasın vurmadan gitti da şart değildir. Şiiri varsa ozandır. Âşıklar genellikle dört- çirkin uygulama giderek zayıfladı. Şimdilerde seyrek ola-
lüklü şiir yazarlar. Dörtlüklü şiirler genellikle 8 heceli veya rak bazı yöresel Tv kanallarında rastlıyorum.
Osman Dağlım eğer sorsalar bana 11 heceli olur. Yaygın olmasa da 7’lik ve 16’lık olanları da Âşıklıkta böyle bir uygulama yoktur. Ozan, böylesi in-
Veysel saz çalmadı halkından yana vardır. Serbest türde yazan ünlü ozanlarımız da var, her sanı küçük düşürücü bir duruma tenezzül etmez. Buna
Ozan boyun eğmez dara zindana iki tarzı da yazan ozanlarımız da… 21. dönem milletvekili öncülük eden kurumlar niyetleri ne olursa olsun ozanlığı
Veysel nezareti görmeden gitti” Süleyman Yağız’ın ”Direnen Saz, Direnen Söz” adlı çalış- ayağa düşürmüş olurlar. Bu bize yakışmaz.
ması ozanlık, âşıklık, ve ”ölçülü-uyaklı” halk şiiri hakkında Maraş’ta ozanlık (âşıklık) etkindir, niteliklidir. Pazarcık’ta
Gözleri ama’dır diye zaaflar, hoş karşılanmaz. TC’de boş hatırı sayılır bilgiler veriyor. (1977) Kul Ahmet, Turabi, Meftuni ilk akla gelenler. Üçü de hakka
bulduğu yerlere onun heykelini boşu boşuna dikmiyor. Dörtlüklü şiir’in kaideleri vardır. Hece ve kafiye kura- yürüdü. Ahmet Dümrül, Ali Maksudi, Fidan Çolak, Mus-
Pir Sultan anmasına giden (Sivas Madımak) sanatçı, yazar lına uygun olmalıdır. Halk şiirinde Ayak veya Uyak diye tafa Sakız gibi ozanlarımız yaşıyor, güzel yazıyorlar. Hüdai
ve gençleri yakan bu devlet, Veysel’i baş tacı ediyor. tabir edilen kurala uymayan şiirler eksik doğar, kalıcı da Göksun’ludur. Aslen Koçgiri Kürtlerindendir. Usta bir şair-
Neden? Şah Turna’nın da gözleri ama’dır. Ama eserleri olamıyor. Eğer kafiyeler uygun değilse Uyak-Ayak şaşı- dir. Şiirlerinden halk şiirinin bütün öğeleri bulunur. En
sisteme karşıdır. Önemli ve kalıcı olan gönül gözüyle gör- yorsa kulağı tırmalıyor. çok seslendirilen eseri şudur.
mektir. Mehmet Erdoğmuş da ama idi, iyi bir antifaşist idi. Halk içinde şöyle bir yanlış algı var. ”Rüyasında ak sakallı
Halk âşıkları genellikle ellerinde bağlamalarıyla eserlerini biri sırtında şelpe vurmuş” vurmuş da âşık olmuş. Bu algı in- ”Bütün evren semah döner
icra ederler. Onları yaratan, onlara yazdıran sosyal hayatın sanı gerçekliğinden koparan bir algıdır. İnsan sevmeden, se- Aşkından güneşler yanar
kendisidir. Bağlama demişken biraz açmak gerekiyor. vilmeden aşk şiiri yazabilir mi? Gurbeti yaşamayan, sılaya Aslına ermektir hüner
Bağlama deyip geçmeyin. hasret şiiri yazabilir mi? Bilirleyici olan hayattır. Beş vakitle avunmayız
Bağlama bir müzik aleti olmaktan çok fazlasıdır. İşlevi
tarihsel ve kıymetlidir. Bağlama bir inancın olmazsa ol- ”Duman çöktü göremedim yolumu Canan bizim canımızdır
ması, Aleviliğin mihenk taşıdır. Yüzlece müzik enstrümanı Kim soldurdu benim gonca gülümü Teni bizim tenimizdir
vardır, ama Semah bağlama ile güzelleşiyor. Semahta Ne güç olur bu gurbetin ölümü Sevgi bizim dinimizdir
bağlamanın tınısını başka bir müzik aracında bulamıyo- Yol ver ecel, ben sıla’ma varayım” Başka dine inanmayız”
ruz. Alevilerin kulakları bağlama tınısına alışkındır. Karacaoğlan Âşık Hüdai
Başka araçlarla da semah çalabilirsiniz ancak bağlama-
dan aldığınız tadı alamazsınız. Bağlama ile Aleviler öyle- ”Sahile gönderdim gönül kuşumu Afşin ve Elbistan biraz daha verimlidir. Mahzuni,
sine bütünleşmiştir ki, elinde bağlama olana Alevi sayırıp gidiyor dağlar başını Osman Dağlı, Vicdani (Hakka yürüdüler). Her üçü de si-
denirdi. Ve elinde bağlama olanlar yuhalanırdı. Özünden Mihri gibi gözlerimin yaşını yasal kimlik sahibidir. Sol yelpazede yer alıyorlardı. Üçü
yuhalanan Alevilikti. Bağnazlık şimdilerde aşılmış gibi gö- dökeyim de eğleneyim bir zaman” de oda kültüründen yetişmişti.
zükse de hala etkisi yok olmamıştır. Pir Sultan Bizim oralarda oda kültürü oldukça içerikli olurdu. Fizik-
Bağlama Avrupa’da resmen tanınmıyor. Üniversite- ten coğrafyaya kadar herşey konuşulurdu. Özellikle felsefe
lerde kürsüsü yok, standartları bilinmiyor. Bu konuda bi- Halk Şiir’inde mahlas son dörtlükte yer alır. Mahlas şai- ağır bir yer tutardı. Çocukluğum bu oda’larda kulak misafiri
limsel bir açılım da görülmedi bugüne kadar. rin şiirinde kullandığı adıdır. Asıl adla yazanlarımız da var, olarak geçti. Köyüm Kaşanlı çok sayıda ozan yetiştirmiştir.
Arif Sağ bağlamanın saygınlık kazanmasında ciddi bir mahlas ile yazanlar da… Ancak anlamakta zorlandığım Bazıları şunlardır: Perişan Güzel, Meçhuli, Vicdani, İsmail
rol oynadı. Yuhalanan, aşığılanan bağlama yılda yüzbin- Ali Ekber Çiçek adlı yorumcunun Sıtkı Baba’nın kamuo- İpek, Mehmet İpek, Perişan Ali, Devrimi…
lerce tüketiliyor. Ama uluslararası enstrüman arenasında yunda ”Haydar Haydar” olarak bilinen eserinin son dört- Başka bir yazıda Kaşanlı’yı daha kapsamlı anlatmak
yerini alamadı. lük olarak okunması gereken dörtlüğü ilk başta umuduyla.
5
İsmi gibi Vicdan
sahibiydi
Kaşanlı Ozan Vicdani, âşık geleneğinin son temsilcilerindendi. 70
yıllık ömründe yasaklanan onlarca kaset ve 500’e yakın şiir bı-
raktı. Şiirlerini ‘Yaşlandıkça Güzelleşen Aşk’ kitabında toplayan
Ozan Vicdani’nin eşi Elif Sönmez, "O hep ismi gibi yaşadı” diyor.

"Bindokuzyüzkırkbir, kıtlık senesi  man, Kayseri, Malatya çevresinde yapılan bir- bir süre sessiz kalıyor.
Bu kirli dünyaya geldiğim zaman çok etkinlikte solcu kimliğiyle sahne alınca Sonra başlıyor anlatmaya: "Vicdani ile aynı köydendik.
Derviş hizmetiyle doğdum anamdan devlet nezdinde arananlar listesine girer. Çocukluk arkadaşımdı. Küçükken evcilik oynardık ken-
Herhalde beş yıldı güldüğüm zaman" 1980 yılına kadar eşi ve çocuklarıyla beraber disiyle. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Büyüyüp serpilince
Maraş, Antep ve Elbistan'da kalır. Çoğu birbirimizden hoşlandık. Ama evleneceğim hiç aklıma

O
zan Vicdani mahlasıyla tanınan zaman evinde bile yatamaz. gelmezdi. Meğer o da beni seviyormuş. Tabii o zaman
halk ozanı Zeynel Abidin Sön- edep erkan diye bir şey vardı. Kimse öyle duygularını
mez, Maraş'ın Afşin kazasının M.Zahit EKİNCİ Vicdani Osman oluyor! açıktan söylemezdi. Bir gün bana "Ben bu köyün selvi
Kaşanlı köylerinden olan Hatçepınar (Ka- 12 Eylül darbesi insanların üzerine bir boylu, ince belli, kara kaşlı en güzel kızını seviyorum"
naxaçê) köyünde, 1941 yılında bu dünyaya gözlerini kabus gibi çökünce bütün gece, konser ve buna benzer dedi. Duygularını açıktan söylemediği için böyle konuş-
açar. 21’nci yüzyıl hakikatçı âşıklık geleneğinin son tem- tüm etkinlikler yasaklanır. Bütün sol örgütler hallaç pa- muş meğerse. Gelip beni istediklerinde ben 13, Vicdani
silcilerinden olan Ozan Vicdani, 13 Temmuz 2010 tari- muğu gibi dağılır ve herkes başının çaresine bakmak ise 18 yaşındaydı. Evcilik oyunlarımız gerçeğe dönüştü.
hinde aramızda ayrıldı. zorunda kalır. Ozan Vicdani de ailesinin geçimini sağla- Gençliğinde deli dolu bir insandı. Asla ne kimseye hak-
Ozan Vicdani, bir şiirinde ancak 5 yaşına kadar mutlu mak için semt pazarlarında iki sene boyunca işportacı- sızlık eder ne de kimsenin haksızlığını kabul ederdi. Dö-
olduğunu, bundan sonra da yaşamının hep çile ve me- lık yapar. Devletin arananlar listesinde olduğu için nemin ağalarına karşı öfkeliydi. ‘Bunlar emeğimizi
şakkatlerle geçtiğini söyler. Babasının ölümünden sonra ismini soranlara Osman der. 1982’de gözaltına alınır. sömürüyorlar, kanımızı kurutuyorlar’ derdi. Tabii bu söz-
annesi başka birisiyle evlenince Vicdani, ninesi ve am- Kendi deyimiyle "Maraş'ta anamdan emdiğim sütü bur- lerine fazla anlam veremiyordum. Bazen de deliliği
cası tarafından büyütülür. Yaşamını yitirmeden kısa bir numdan getirdiler" diyen Ozan Vicdani, 18 günlük iş- tutar, bütün köyü birbirine katardı. Hatırlıyorum; bu yüz-
süre önce Hamburg’ta görüştüğümüz Ozan Vicdani, üç kencenin ardından cezaevine atılır. 8 ay cezaevinde den bir keresinde silahlar çekilmiş, köy az kalsın birbi-
aylık bir eğitimiden başka okul okuyamadığını dile ge- kalan Ozan Vicdani hakkında 1980 öncesinde Malat- rine girmişti.
tirmişti. Bundan sonraki hayatı köylük yerde çobanlık, ya'nın Doğanşehir ilçesinde bir konserde Kürt ve Kür- Çocukluğundan beri saz çalardı. Çocuklarımız olduğu
kara sabanla çift sürme ve ev işlerinde aileye yardımcı distan isimlerini telafuz ettiği için hakkında soruşturma zaman onlara da öğretiyordu. Yoksul ama bir o kadar
olmakla geçer. Sinema ile ilk kez Maraş'ta karşılaşan açılır. 1984’te; yani aradan tam 8 yıl geçtikten sonra tek- onurlu bir insandı. Baba tarafım varlıklı olmasına rağ-
Ozan Vicdani, seyrettiği filmleri gelip çocukluk arkadaş- rar işlemiş olduğu ‘büyük suç’tan dolayı tutuklanır ve men onlardan gelen hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Anam-
larına anlatır. İzlediği filmlerin etkisiyle artist olma heve- Sağmalcılar Cezaevinde 9 ay yatmak zorunda kalır. Sa- dan bana gelen çökeleği bile ‘başkasının hakkı bunda
siyle yazın köyde çalıştıktan sonra kışın İstanbul'a gider. zının telleri ve mızrabıyla işlemiş olduğu suçlardan do- var’ diyerek kabul etmedi.
Ancak yoksulluk küçük yaşta Ozan Vicdani'nin peşini bı- layı epey bir yokluk çeker Ozan Vicdani, ancak hiçbir Kadına çok büyük değer verirdi. Bırak bana el kaldır-
rakmaz. Üstelik doğru dürüst bir sanatı da yoktur. Döne- zaman vicdan ve hakikat yolundan ayrılmaz. 1990’lı yıl- mayı, küçük tartışmaların haricinde kötü bir söz bile
min en büyük ozanları olan Meluli Baba ve Erdem ların başında kardeşi Ozan Emekçi'nin yardımıyla ailesi söylediğini hatırlamıyorum. Çevrede çok sevilen bir in-
Babadan etkilenerek küçük yaşta üç telli saz öğrendi. ile beraber Almanya'nın Hamburg kentine gelip iltica sandı. Okula gitmeden ilkokul diploması almıştı. Devle-
Öyle ki köyde saz çalmayan hemen hemen hiç yoktur o eder. Ölümüne kadar bu kentte kalan Ozan Vicdani, ten çok zulüm gördü. Çoğu zaman arandığı için evine
dönemde. Saz, kutsal bir alet olarak her evin duvarında 1999’da boynunda çıkan bir tümör sonucunda ses yeti- gelmezdi. Ama hiç yılmadı, bildiği yolda yürüdü.
asılıdır. sinin çoğunu kaybeder. Hasta olmasına rağmen yapılan Aynı zamanda çok şakacıydı. Onun bulunduğu or-
Kaşanlı toplam dört köyden oluşmaktadır. Kaşanlı yö- tüm toplantı ve etkinliklerde yer alır. Zamanının ço- tamda hep sevgi, şaka ve şenlik vardı. Usta tiyatrocuları
resinin kendisine has bir âşıklık kültürü ve geleneği var- ğunu şiir yazarak geçirir. 13 Temmuz 2010 tarihinde aratmazdı. Çok yoksulluk ve baskı gördü ama hayatta
dır. Yüzyıllar boyunca yüzlerce halk âşığı bu don değiştirerek fani dünyadan hakikat dünyasına göç her zaman tutunmayı bildi. Almanya'ya geldikten sonra
topraklardan doğup hakkın ve hakikatın sözcülüğünü eden Ozan Vicdani, arkasında birçok kaset, dilden dile köklerinden koparılmış bir ağaç gibiydi. Hep memleket
yapmıştır. Ozan Vicdani, Ozan Emekçi, Âşık Perişan dolaşan deyiş ve beş yüzden fazla şiir bıraktı. Şiirleri özlemiyle yanıp tutuşuyordu. Bir gün tekrar doğduğu-
Güzel, Erdem Baba, Meluli, Hasan Yıldız, Fırat İmirza bu daha hayatta iken Alevi Yazar Ali Köylüce'nin katkıla- muz köy olan ‘Kanaxaçê’yi görebilecek miyim’ derdi.
sanatçılardan yalnızca bir kaçıdır. rıyla "Yaşlandıkça Güçlenen Aşk" adıyla kitaplaştırıldı. Mültecilik hayatı onu çok zorluyordu.
Ozan Vicdani'nin deyimiyle bu fani dünyada onu yaşa- Altı çocuğumuz oldu. Oğlum Deniz Sönmez dağda
‘Yöre yöre gezip saz çalardık’ tacak olan "Yoloğlu" olur. şehit düştü. 1999’da Vicdani’nin boynunda tümör çıktı.
Ozan Vicdani, 19 yaşına geldiğinde selvi boylu, narin Bu hastalıkla onbir sene yaşayabildi. Yüzbinleri ayağa
bir kız olan eşi Elif ile evlenir ve ardından askere gider. O hep ismi gibi yaşadı kaldıran sesi birden kısılmıştı. Kısık sesle konuşurdu. Fı-
Askerden döndükten sonra dönemin âşıkları ile beraber Ozan Vicdani ile elli yıllık bir evlilik hayatı geçiren ve sıltı halinde bile hep hakikatleri dilendiriyordu. Hep üre-
çevre illerde konserler vermeye başlar. Üyesi olduğu Hamburg'da yaşayan Kürdistanlılar arasında Elif Ana tiyordu, şiirler yazıyordu. Evde yalnız kaldığında üç telli
Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) gecelerine katılır. 1970’li yıl- olarak bilinen Elif Sönmez, eşi Vicdani’nin ismi gibi vic- sazını dertli dertli inletiyordu. Yazdıkları şiirler Ali Ho-
ların başında kendi deyimiyle "Denizci, Mahirci daha dan ve merhamet timsali olduğunu belirtiyor. Kendi- ca’nın (Ali Köylüce) katkılarıyla çıkınca bir çocuk gibi se-
sonra da Kaypakkayacı" oluyor. Birçok sanatçı para kar- siyle sohbet ettiğimiz Elif Ana’ya, "O uzun boylu, ince vinmişti. Çocuklarım benim bel evladım, bu kitap ise yol
şılığında sanatını icra ederken Ozan Vicdani devrime belli kara gözlü Vicdani amcanın aklını başından alan evladım derdi. Canlı iken gitmediği köyüne tabutla gö-
katkısı olsun diye çıktığı gecelerden para almaz. kız siz miydiniz?" diye soruyorum. Gözleri doluyor. Haya- türdük. Dediğim gibi vicdan sahibiydi. Ve hep ismi gibi
Dönem, sol rüzgarın estiği bir dönemdir. Maraş, Adıya- tın tüm acıları gözyaşı olarak ömrümüze akıyor. Uzun yaşadı."
6
Kürdistanlılar arasında Elif
Ana olarak bilinen Elif Sön-
mez, eşi Vicdani’nin ismi gibi
vicdan ve merhamet timsali
olduğunu belirtiyor ve ek-
liyor: "Çocukluğundan beri

Çok geniş bir yelpazede


saz çalardı. Çocuklarımız
olduğu zaman onlara da
öğretiyordu. Yoksul ama bir o
kadar onurlu bir insandı.

eserler verdi
Kadına çok büyük değer
verirdi. Çok şakacı ve çevrede
çok sevilen bir insandı."

O
zan Vicdani ile yaklaşık 20 yıllık yüzyılın âşıklık ve ozanlık kültürü ve geleneğinden
dostluğu olan Yazar Ali Köylüce oldukça etkilenen bir tarzla şiir yazmıştır. Doğaldır ki
ise şunları söyledi: "Vicdani seçtiği konular çok geniş bir yelpazededir. Felsefe,
adını memlekette duymuştum. Ama Al- kahramanlık, aşk, vatan sevgisi, sosyal ve sınıfsal olgu-
manya'da kendisini tanıdım. Bir süre in- lar, siyasal sorunlar onun şiirlerinin konularıdır. Bu te-
sanlık hizmetinde yol arkadaşı olduk. malar derinlikli, akıcı sade bir halk dili ile öylesine
Bazen zorda , darda kaldı. Yürüdükçe yaş- anlamlı dile getirmiştir ki bu bize Âşık Mahsuni’yi ha-
landık ve hep karda olmayı umut ettik. tırlatmaktadır. Vicdani, o kuşağın bir temsilcisi olmayı
Âşık mı desem Ozan mı desem bilmiyo- fazlasıyla hak ettiğini kanıtlamaktadır.
rum. Vicdani yürüyüş meyvesini "Yaşlandık O her âşığın veya ozanın tarihsel olarak payına dü-
Güçlenen Aşk" adlı kitabındaki şiirleriyle şeni yaşamıştır. Halkın ve hakın dili olmak her çağda
verdi. Bu belki de onun bel evlatlarından olduğu gibi bu çağda da hala elinde sazı dilinde sözü
öteye onu yaşatacak ve yansıtacak en dimdik yürüyen âşıklara sorumluluk yüklüyor. Vicdani
derin kalıcı ruhunun ve gönlünün damıtıl- bu sorumluluğun bilincinde ve gereğini yapan bir
mış yol evladıdır. ozan olduğunu görmekteyiz. Onun deyimi ile "Genç-
Vicdani, şiirinde yaşanmışlığını ve bu likte duygu aşkı büyük olur yaşlandıkça gönülde ruhi
yaşanmışlığın olaylarını, olgularını, duy- aşk güçlenip öne çıkar!"
gularının tanıklığını yapmakla kalmamış, Bu yaşlandıkça güçlenen aşka konu olan şiirlerini
aynı zamanda şiiri ile bu yaşama katılmış, kitap olarak bir an önce basmasını ona ben önerdim.
katkı sunmuştur. Birçok konuda şiirlerin- Bunu hem devamının gelmesi için hem de halini sağ-
deki derinliği anlamak için ancak onun şi- lığında görsün ve yaşasın istedim. Tabii ki haktan
Ali KÖYLÜCE irleri okumak gerekir. Vicdani 20-21.’ci yana olanlara ışık ve umut olsun diye…"
7
S.8-9-DOSYA:Layout 1 26.04.2019 13:53 Seite 1

Diyarbakırlı bir Don Kişot: Âşık İhsani


Belki şimdilerde birçok kişi onu tanımaz ama o Diyarbakır’ın bağrından çıkan büyük bir ozandı. Bir masal kahramanı, bir İhsani, sazı ile dönemin siyasilerine karşı birbirinden değişik protestolar yapar. Ama onu emek
Don Kişot, Âşık Veysel’den sonra yaşayan en büyük halk ozanı… Okul yüzü görmeden kitaplar yazan, türküleriyle 60 ve Uzun saçı mücadelesinin en önemli sembolü yapacak olay TİP ile tanışmasıdır. Zira bu dönemler İhsa-
70’li yıllarda Türkiye’de sol siyasetin sembol ismi, 'Balta’sıni bileyen odun kırıcı İlyas’ın sesiydi. ve sakalı ile ni’nin başı hapislerden, mahkeme salonlarından, linçlerden kurtulmamış.
genç Âşık İhsani

Toprakta İhsani öncesi âşıklar büyük aşklarından biri’ diye tanınırlar ve mıştı. İşin güzel yanı da halk İhsani’yi tuttukça Anado- Bıyığı duruyor! luktan sonra İhsani tahliye edilir. Bu tutuklanmasından 1967 yılında Ant dergisinin 46. sayısından itibaren
Garip, Yunus, Karacaoğlan aşkları için hikaye üzerine hikaye uyduru- lu’da İhsani gibi şairler çoğalmıştı. Herkes onun gibi Yine 1966 yılının Mart ayında meşhur saçı ve sakalı da nasibini alır. İhsani ilk mahke- 'Halkın Sesi' köşesinde halk şairlerini tanıtır. Aynı yıl İs-
Demirden ve idrojenden geçerek lur. İhsani o efsane için "Halk masalla do- öfke şiirleri söylüyordu" diye yazar. yapılan Şah Hatai gecesinde ko- mede adliyede sorgu için sıra beklerken eşi Güllüşah’a tanbul’da onbinlerce kişinin katıldığı Kıbrıs mitinginde
Lorka ve Breht’le birleşmedeler yurulmuş, masalla büyütülmüştü. Bir Folklor araştırmacısı İlhan Başgöz de İhsani’nin münizm propagandası yaptıkları kesilen saçlarını verir. İhsani’nin saçının ve sakalının ke- Amerika bayrağı yakılır. Bu mitingde Âşık İhsani ve iki
Gülten Akın masal da biz halkın beynine soktuk" der. ölüm haberini Yaşar Kemal’in bahsettiğimiz yazısın- gerekçesi ile aralarında Âşık İhsani, silmesinin sevenlerini ne denli üzdüğünü Ülkü Ta- genç gözaltına alınır ve daha sonra serbest bırakılır. Bu
Aşkları yabancı film yapımcıların bile il- dan alır ve İhsani için aynı gazeteye yazdığı yazısında

D
Yaşar Kemal, Ruhi Su, Can Yücel’in mer’in kaleminden okuyalım: iki gençten biri daha sonra asılacak devrimci önder
aha önce Diyarbakır’ın yerel ka- gisini çeker. Fransız film yapımcısı Samy "Âşık İhsani’nin şiiri ve hayat hikâyesi toplumun de bulunduğu birçok kişiye soruş- "Günün birinde haber bomba gibi düştü: İhsani tu- Deniz Gezmiş’ti.
nallarında gördüğüm Âşık İhsa- Halfon 1962 yılında İhsani ve Güllüşah 1940’lardan beri geçirdiği, iyili kötülü sosyal değişimin turma açılır.Aynı yıl "Yazacağım" ki- tuklanmış, Sultanahmet Cezaevi’ne konulmuş! 1968 yılında yapılan Milletvekili Ara Seçimleri’nde İs-
ni’yi 2004 yılının baharında ile bir görüşme yapar. Samy Halfon’ın ya- hikâyesidir ve öğreticidir" der. tabını çıkartır. Kitap, dönemin T.C. Seveyim sevmeyeyim, kim olursa olsun bir insanın tanbul’dan seçilecek tek milletvekili için TİP Genel Baş-
başında kasketi, elinde kitabıyla tanıdım. İbrahim BULAK pımcılığını üstlendiği Fransızların 1964 1965 yılına kadar Âşık İhsani tek göz ile yaşar. Sağ Kanununun 142. Maddesine aykırı görül- düşünceleri yüzünden özgürlüğünün kısıtlanmasına kanı Mehmet Ali Aybar’ın "halk kitlelerine seslenecek"
Yanındaki gençlere Yılmaz Güney, Deniz yılında çektikleri, İstanbul belgeselinde gözüne 7 yaşında bir çocukken perde inmişti. Bir ame- düğünden toplatılır ve İhsani aynı madde- her zaman karşıydım elbet. İhsani de "baltasını biledi" bir aday olması önerisinde bulunur. Aybar’ın da destek-
Gezmiş ile ilgili anılarını anlatır, ilerlemiş yaşına rağ- oynar. Milliyet gazetesinden Mete Akyol okuyuculara liyat ile 18 yaşında öleceğini bilen ve gözlerini Göz den dolayı tutuklanır. TİP Genel Başkanı diye bir türkü söylemişti, baltasını kapıp ortalığı kan lediği İhsani yapılan ön seçimlerde de birinci olur. 1968
men enerjisi ve hazırcevaplığıyla etrafına neşe saçar, İhsani’nin namının nasıl yayıldığını şu cümlelerle akta- Bankası’na bağışlayan Eskişehirli bir genç kızın gözü Aybar cezaevindeki İhsani’yi ziyaret gölüne çevirmemişti ki! yılında yapılan seçimde TİP’ten İstanbul Milletvekili
tabii o anda hazır bulunan kadınlara da hediye ver- rır: "Biliyor musunuz, bizim meşhur Âşık İhsani her takılır. Âşık İhsani o kıza bir nebze de olsa minnet bor- eder. Tutuklanması tüm Türkiye’de Haber aldığımda Cağaloğlu’ndaydım. Doğru olup ol- adayı olur, fakat seçilemez.
meyi ihmal etmezdi. Çocuk yaşta ayrıldığı Diyarbakır’a geçen gün biraz daha meşhur oluyor. Geçen yaz Fran- cunu ödemek içi ne zaman yolu Eskişehir’e düşse, o gündem olur. Avukatı Orhan Arsal, madığını öğrenmek için o sıralarda "devrimci"lerin ege- Şarkıları mecliste bile gündeme gelir. Adalet Partisi
yıllar sonra saçları ağarmış haliyle geri dönmüştü. sız rejisör Hanry Sandoz’un yönetiminde bir film çevir- genç kızın mezarına gidip saz çalarmış. onu mahkemede "Değirmenlere menliğindeki MTTB’ye (Milli Türk Talebe Birliği) koştum (AP) Malatya Milletvekili Hamido (Hamit Fendoğlu) İh-
Sanki Kavafis kulağına dizesini fısıldamıştı: 'Bu şehir ar- mişti Anadolu’da. O film oynuyormuş Fransa’da. Hem karşı savaş açan bir Don Kişot" hemen. MTTB adam almıyor. Giriş katında sağdaki sani’nin plağını AP grup toplantısında dinleterek, bu
kandan gelecek!’ de Alain Dalon’un "L’Insoumis" filmiyle beraber." TİP ve Âşık İhsani olarak tanımlar. Birkaç ay tutuklu- salon kapıya kadar dolu. Kafamı uzatıp baktım. Salonun şarkıların halkı kışkırttığını ileri sürer.
Diyarbakır’da onu tanıdığım zamanlarda yanlış ha- (12.12.1964 Milliyet) 1960’lı yıllarda Âşık Veysel Şatıroğlu’ndan sonra ya- tam ortasında bir iskemle. Bir adam, başını öne
tırlamıyorsam eski stadyumun yanında bir evde kalı- Dillere destan aşklarından Garip ve Elif adında iki ço- şayan en iyi halk ozanı olarak anılan İhsani sazı ile dö- eğmiş, oturuyor. Çevresinde gençler halka olmuş, Bu şiirleri İhsani yazamaz!
yordu. Diyarbakır çok hızlı değişen, sürekli göç alan ve cukları olur. Toplamda 18 kez evlenen İhsani 1969 yı- nemin siyasilerine karşı birbirinden değişik protestolar sessizce duruyorlar. Çıt çıkmıyor. Yanımdaki bir Artık Türkiye’de sol ve emek siyasetinin sembolü ha-
göç veren koca bir kent. O yüzden belki şimdilerde bir- lında Güllüşah’tan tek celsede boşanır ve mahkeme yapar. Ama onu emek mücadelesinin en önemli sem- delikanlıya, "Kim bu?" diye sordum fısıltıyla. "İhsa- line gelen Âşık İhsani dünyanın da ilgisini çeker. Fransız
çok kişi onu tanımaz, ama o Diyarbakır’ın bağrından kapısında da "Şunca yıldır kim ne bilir avradımdan çek- bolü yapacak olay TİP ile tanışmasıdır. Zira bu dönem- ni’nin avukatı" dedi. "Sultanahmet’e gidip göre- gazetesi Le Monde ona geniş yer ayırır ve Âşık İhsani
çıkan büyük bir ozandı. Bir masal kahramanı, bir Don tiğimi. İyi kötü ben bilirim…" der. ler İhsani’nin başı hapislerden, mahkeme bilmiş." için "Günümüzde sadece Vietnam Savaşı'na karşı koyan
Kişot, Âşık Veysel’den sonra yaşayan en büyük halk salonlarından, linçlerden kurtulmamış. 1966 yılında Bir süre öylece sessizce bekledik. ozanlarında görülen açık sözlü sertlik, İhsani şiirinin ilk
ozanı, okul yüzü görmeden kitaplar yazan, türküleriyle İhsani’nin siyasi hayatı hem annesini ziyaret etmek için hem de bir dizi konfe- Sessizliği bir delikanlı bozdu. göze çarpan özelliğidir." der. (Ant Dergisi Sayı:54, 9
60 ve 70’li yıllarda Türkiye’de sol siyasetin sembol ismi, İhsani ve Güllüşah birer masal kahramanı gibi sazları ransa katılmak için yine Diyarbakır’a gelir. Ergani’de "Hocam, saçını kesmişler mi?" Ocak 1968)
'Balta’sını bileyen odun kırıcı İlyas’ın sesiydi... ve sözleriyle kah radyoda kah konserlerde herkesin Arif Efendi Oteli’nin salonunda düzenlenen konuşmacı Avukat, başı önünde, belli belirsiz bir sesle, "Kes- Okul yüzü görmemiş İhsani’nin bu denli iyi ve çarpıcı
Kimi kaynaklara göre 1930 kimisine göre ise 1932 yı- gönlünü kazanır. Bu durum dönemin siyasilerinin de il- olarak Avukat Canip Yıldırım’ın da katıldığı "Az Geliş- mişler," dedi. şiirler yazması bazı aydınlar tarafından kuşkuyla karşı-
lında Diyarbakır’da doğmuş. Babası daha askere git- gisini çeker ve onların şöhretinden yararlanmak ister- miş Türkiye’nin Gelişmemiş Doğusu" adlı konferansın Bir an sessizlik. lanır. Hatta bazıları bunları onun yazdığına inanmaz.
meden ölür. 17 yaşındaki annesi, üç çocuğu ile bir ler. sonrasında bir konser verir. İhsani orda ifadesi alınmak Sonra bir başkası sordu: Anılarında bu kuşkuculardan biri olduğunu yazan Şadi
başına kalır. İhsani’nin deyişiyle bir hükümlünün boy- İhsani 1959 yılında Demokrat Parti erkanı ile An- üzere gözaltına alınır. Daha sonra bu gözaltından do- "Hocam, sakalını..? Sakalını da kesmişler mi?" Alkılıç şunları der: "Âşık İhsani’yi sokakta, sahnede çok
nuna takılmış zincirler gibi takılmıştı annesinin boy- kara’da görüşür. İhsani bu görüşmede de sazını ve sö- layı İstanbul’daki Sorgu Yargıçlığında şu dörtlüğü ile Avukat, büyük acılar içinde, "Kesmişler" diye in- defa dinlermiş, şiirlerini çok etkili bulmuştum. Ama
nuna. 'İtten aç, yılandan çıplak' günler yaşarlar. O zünü eksik etmez. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, İhsani savunmasını yapar: ledi. doğrusunu söyleyeyim, bu kadar güçlü şiirleri tek ba-
günleri, yokluğu, yoksulluğu İhsani’nin dilinden okuya- ile Güllüşah’a sedef işlemeli birer saz hediye eder. "Sen Yargıç bey suçlu kimse onu bul, Cenaze namazına durmuş gibi ellerimizi önü- şına İhsani’nin yaratabileceğine inanmıyordum. Birisi,
lım: "Çıplak dolaşırdık. Giysilerimiz yırtık pırtıktı. Etleri- DP’ye yakın yazarlar 'Evvel Allah sonra Demokrat Parti’ Ben çağımda çoğunlukla kula kul, müzde kavuşturmuş, bir süre daha bekledik. kim bilir, benim de bilmediğim birisi şu şiirleri düzelti-
miz görünürdü. Evimiz Melik Ahmet Çarşısı’na yakın diyen İhsani’yi ’sen aşıksın, sen sanatsın’ diyerek gök- Çoğu sakat, çoğu yetim, çoğu dul, Sonra bir genç kızın sorusu; yor, diyalektik raya oturtuyor sanıyordum. Ayıp bir sanı,
bir yerdeydi. Çocukluğumda zaman zaman çarşıya lere çıkartırlar. DP iktidarının 27 Mayıs 1960 darbesiyle Onların şairiyim, diliyim…" "Hocam… bıyığını… bıyığını da kesmişler mi?"
İhsani kesilen saçlarını ma fakat gerçek bu. Aldanmışım.
çıkar, çocuk dünyamı tanımak isterdim. Çünkü 2. son bulmasıyla İhsani’nin siyasi hayatında da değişik- (09.04.1966 Milliyet) hkemede Avukata can geldi birden. Şöyle bir doğruldu.
Dünya Savaşı haberi gelmiş ve Diyarbakır’da kıtlık baş likler olur. 'Sorumluyum ben çağımdan' diyen Âşık İh- eşi Güllüşah’a veriyor. (19 Hapishanede şaştım İhsani’ye… Bir de baktım ki şiir-
.08.1966, Milliyet) Gözlerinde bir zafer ışıltısıyla, çevresini saran bizleri lerini hakikaten hiçbir revizyon istemeden, eksiksiz
göstermişti. Biz yoksullar, ekmek bulamaz, aç yatardık. sani ilerleyen yıllarda 'Açım, ekmek istiyorum' süzdü.
Ancak devlet memurlarının bir okka ekmek alma hakkı haykırışıyla emekçi halkın sesi olur. 1961 yılında mem- kendi yazıyor. İki kişi yattığımız hücrede öyle güzel,
Sonra kollarını havaya kaldırarak haykırdı: öyle güçlü şiirler yazdı." (Ant Dergisi, Sayı: 55, 16 Ocak
vardı." (13 Ağustos 2001, Cumhuriyet) leketi Diyarbakır’ın Ergani ilçesindeki bir yazlık sine- "Bıyığı duruyor!"
mada Güllüşah ile konser de verir. 1964 yılında ilk 1968)
Ansızın bir alkış koptu salonda. "Bıyığı duruyor!" Dev-
İhsani ile Güllüşah efsanesi kitabı 'Ağalı Dünya’yı çıkarır. Şiirleri için 'halk şiiri gele- rimcilerin bir golü daha'
Genç yaşına kadar ağalara kölelik yapar İhsani. Daha neğiyle toplumcu görüşü birleştirdi' yorumu yapılır. Diyarbakır’a büyük bir ozan olarak gömülür
Bir ağızdan türkü başladı: 1970’li yıllarda birçok Avrupa devleti İhsani’yi konser-
sonra Erzurum, Adana, İstanbul’da farklı farklı işlerde Ağalı Dünya’nın önsözünü yazan Mahmut Makal İhsa- "Arkasından baltasını biledi…"
çalışır. Derken askere gider, orda bir saz eline alır ve o ni’nin şiirleri için "Eh, Diyarbakır’ın, bilgisizlikle gericili- ler vermek üzere ülkelerine davet eder. 1979 yılında
Kendimi dışarıya zor attım. Cağaloğlu’nun gri uğultu- Avustralya’ya yaptığı geziyi 'Beyaz Köle' adıyla kitaplaş-
sazı bir daha bırakmaz. Sazı elinde türküler çığırırken ğin elele yüzdüğü bir bölgesinde doğmuş olan suna. Kime güleyim, kime ağlayayım, kime söveyim bi-
Güllüşah efsanesini yaratır. Elinde sazı diyar diyar ge- İhsani’den gül-bülbül edebiyatı yapmasını bekleyecek tırır. 1990’da Fransa Cumhurbaşkanı İhsani’yi çağırır ve
lemiyorum."
zerken, aradığı Güllüşah’ın Uşak’ta olduğu söylenir. değildik ya?" diye söz eder. Ama İhsani gülün, bülbü- 5 yıl onların misafiri olur. Türkiye’ye döndükten sonra
Gider tanışır. Hayalindeki Güllüşah’a birebir benze- lün hakkını da unutmaz. Ağaç kestiği için Antalya Valisi yine İstanbul’da kalır ve 1995 yılında doğduğu toprak-
Yüzü gözü kan içinde kalıncaya kadar dövülür
mese de Sevim adındaki kızla evlenir. Ona saz çalmayı Nuri Teoman’ı mahkemeye verir. lara geri döner. İhsani 2009 yılında gazeteci Murat Me-
İzmir’deki Halkın Sesi Gecesi’nde Âşık Nesimi’nin
ve aşıklığı da öğretir. Böylece ikisinin aşkı dilden dile Haksızlığa ve eşitsizliğe karşı öfkeli olan Âşık İhsa- riç’le yaptığı röportaj sırasında fenalaşarak
'Canla baş koymuşuz insan yoluna' konuşmasından
yayılır. Önce yerel gazetelerin daha sonra büyük gaze- ni’nin ölümünden sonra yakın dostu Yaşar Kemal Radi- hastahaneye kaldırılır. Beyin kanaması geçirdiği anlaşı-
sonra gericiler olay çıkarır. Âşık İhsani de ertesi gün iki
telerin ilgisini çeker aşkları. kal gazetesinde 'İhsani de öldü’ başlığıyla bir yazı lan İhsani ancak birkaç gün direnebilir. Yoksulluk sebe-
arkadaşıyla beraber Komünizmle Mücadele Derneği ta-
Uzun saçı, göğsüne varan sakalı ve farklı giyimiyle kaleme alır. "Âşık İhsani büyük bir şairdi" cümlesiyle biyle ayrılmak zorunda kaldığı Diyarbakır’a büyük bir
raftarları tarafından yüzü gözü kan içinde kalıncaya
İhsani bir masal kahramanını andırır. 'Son asrın en başladığı yazısında "Onun şiiri Anadolu’ya da yayıl- Âşık ihsani’nin ünü dünyaya yayılıyor (Ant Dergisi Sayı:54, 9 Ocak 1968) ozan olarak gömülür.
kadar dövülür.
8 9
S.10-SERBEST:Layout 1 26.04.2019 13:52 Seite 1

İran Azerbaycanı efsanesi ve


Âşık İhsani’nin Kürtlüğü
l Yaşar Kemal de İhsani’nin Kürtlüğü için şunları yazar: "Bazı yıllar İhsani’yle her
hafta buluşuyor, şiirler söylüyorduk. Ben bir gün bir Kürt türküsü söylerken o da
karışıverdi güzel sesiyle Kürtçe türküye. Ben onu dinlemek için sustum, o türküyü
sonuna kadar söyledi. Kürtçesi de Türkçesi kadar güzeldi.”

Ş
imdiye kadar okuduğum birçok kaynakta İhsani’nin Türkiye'ye döndüğünde birkaç Kürtçe şarkı da söyle.’ Hatta duk. Ben bir gün bir Kürt türküsü söylerken o da karışı-
ailesinin İran Azerbaycan’ından Diyarbakır’a göç et- o zaman onunla saatlerce Kürtçe konuşup, Kürtçe şarkılar verdi güzel sesiyle Kürtçe türküye. Ben onu dinlemek için
tiği bilgisi var. Oysa annesinin Muşlu olduğunu ken- söyledik. Anne ve babası da Kürttü. Döndüğünde bana bir sustum, o türküyü sonuna kadar söyledi. Sonra her bu-
disi birçok yerde söylüyor. Babasının adı da Filit. Ki Filit, kasetini gönderdi, içinde Kürtçe şarkıları da vardı. Bana Te- luşmamızda bana Kürt türküleri söylüyordu. Kürtçesi de
Kürtlere has bir isim. Ben onu Diyarbakır’ın yerel kanalla- meli ismini de o vermişti. Diyarbakır’dayken de kendisiyle Türkçesi kadar güzeldi. Neden sonra onun nereli oldu-
rında Kürtçe konuşurken ve şarkı söylerken izledim. İhsa- sürekli görüşürdüm. Ölmeden iki gün önce de kendisiyle te- ğunu sordum. Diyarbakırlıydı."
ni’nin tanınmaya başlandığı 1950’li yılların sonunda, bir lefonda konuşmak istemiştim, fakat Muş Vartolu olan son
insanın kamuoyu önünde Kürt olduğunu söylemesi zordu. eşi konuşamayacak durumda olduğunu söylemişti. Kasetleri ***
Bazı kaynaklarda İhsani’nin Tebriz’de doğan Âşık Garip’in hala yanımda. İki günde bir onları dinlerim." Kaynak:
torunu olduğu yazılır. Kanımca bu ya İhsani’nin Güllüşah Ozan Temeli’nin bahsettiği içinde Kürtçe şarkıların ol- * Beyaz Köle, Âşık İhsani, İlgi yayınları, 1985
gibi yarattığı bir efsanedir ya da başkalarının onun için ya- duğu kaset, İhsani’nin ’Yaşamak Bu Değil’ kasedi. Bu kaset, * Âşık İhsani Kimdir, Ayhan Yetkiner, Tekin yayınevi, 1967
rattığı bir tarihtir. İkinci ihtimal doğru olsa bile İhsani buna 1974’te Frankfurt’ta kurulan Uzelli şirketi aracılığıyla çıkmış. * Yoldaş Koçero, Müslüm Üzülmez,TÜSTAV yayınları, 2011
itiraz etmemiş. Toplamda 12 şarkının bulunduğu kasette İhsani sade ve * Türkiye'nin 1960'lı Yılları, Hazırlayan: Mete Kaan Kaynar, İle-
Âşık İhsani ile 1966 yılından beri arkadaş olan Ozan Te- duru Kürtçesiyle 'Derabin', 'Kırbıkın' ve 'Hançer' adında üç tişim Yayınları, 2017
meli de bu konuya dair görüşlerini benimle paylaştı: "Âşık Kürtçe şarkı söylüyor. * Yaşamak Hatırlamaktır, Ülkü Tamer, Kitap Yayınevi, 2005
İhsani'ye 1978 yılında Almanya'ya geldiğinde sordum; Yaşar Kemal de İhsani’nin Kürtlüğü için şunları yazar: * Türkiye İşçi Partisi Olaylar-Belgeler-Yorumlar (1961-1971),
dedim ‘İhsani ben biliyorum senin Kürt olduğunu, lütfen "Bazı yıllar İhsani’yle her hafta buluşuyor, şiirler söylüyor- Nebil Varuy, Sosyal Tarih Yayınları, 2010

İhsani Diyarbakır’daki evinde

10
Duruşu ve direnişiyle zulme boyun eğmeyen halk ozanı
Ozan Şahturna Türkülerin Anası, sazın ve sözün
usta yorumcusu toplumsal müca-
delenin öncülerinden Şahturna,
gözlerini ameliyat ettirmek isteyen
H
enüz 20’li yaşlarda iken
zulüm, işkence ve ha- babasına “Göze değil, saza ihtiya-
pisle tanıştı. 12 Eylül fa-
şizmi döneminde 5 yıl hapis cım var” diyerek, müziğe olan
yattı. Hapishane hücresinde Tür- tutkusunu ifade eder.
kiye Devrimci Hareketi öncüle-
rinden İbrahim Kaypakkaya ile
Hıdır ATEŞ duvar duvara olduğunu ve iş-
kence seslerini dinlediğini dile
getirdi. Yurt içi ve uluslarası plat- Sanatçı ve yazarlıkla sınırlı
formlarda demokrasi, özgürlük, eşitlik ve insan hakları için
yapılan toplumsal aktivitelerin en önünde yer aldı. kalmayıp devrimci kimliğiyle eşitlik,
Türkülerin Anası, sazın ve sözün usta yorumcusu top- özgürlük ve demokrasi mücadele-
lumsal mücadelenin öncülerinden Aşık Şahturna’dır bah-
settiğimiz. Maraş Sinemilli kökenli Aşık Şahturna, 1950 sine emek kattı. Avrupa’da da ay-
yılında Sivas’ın Gürün ilçesi, Kaynarca Köyü doğumlu. rımcılığa, hak ihlallerine ve
Çiçek-kızamık hastalığından ötürü gözlerini kaybetti. Arıla-
rın, kuşların ve doğanın tüm seslerinden ilham aldığını söy- anti-demokratik uygulamalara karşı
leyerek müzikle ikrar oldu. Baskılardan ötürü yurt dışına çıkışlarıyla tavır alır.
çıktı. Ozan Şiar ile evlenen Ozan Şahturna’nın Şafak ve Şirin
adlı iki kızı var. Halen Berlin’de yaşıyor.

‘Göz değil saz istiyorum’ hipliğinde düzenlenen ‘İnançta, Toplumsal Yaşamda ve Al-
Çocuk yaşlardayken babasının gözlerini ameliyat ettir- evilikte Kadın’ konulu konferansta; ‘Türkiye’de Politik Müzik
mek istemesine; ‘Ben göz değil, saz istiyorum!’ diye karşılık ve Alevi Kadın Ozanlar: Bir Politik Figür Olarak Aşık Şah-
vererek, müzik tutkusunu dile getirir. Bu söz, sanatsal yaşa- turna’ başlıklı sunuma konu oldu.
mında vardığı üretkenliğin ve başarının anahtar cümlesi 2018 yılında Berlin Märkisches Müzesi’nin bir bölümünde
olur. bir süre Ozan Şahturna ve Ozan ismiyle sergi düzenlendi.
10 yaşında saz çalmaya ve deyiş söylemeye başlayan
Şahturna, 15 yaşında kendi yapıtı olan ilk plağıyla üne ka- Müzik albümlerinden örnekler
vuşur. O artık bir Halk Ozanı’dır. 3 İnsanlık
Halk Ozanı Şahturna, müzik çalışmalarıyla birlikte yoğun 3 Halk Düşmanları
bir sosyal ve eğitimsel çalışmalar dönemi yaşar. Ankara Kör- 3 Kanlı Maraş
ler Okulu’ndan diploma alır. 1974 yılında Ankara Eğitim Ti- 3 Mutsuz İnsanlar
yatrosu’nda, Hizmet-İş Sendikası’nda; 1977-78 arası Ankara 3 Özel Albüm (Hey Ankara)
Belediyesi’nde çalışır. Bu yönlü faaliyetlerine yurt dışında da 3 Acılar Birgün Bal Olur
devam eder. 1981-88 arasında Almanya’da Meslek Okulu ve 3 Barış Anaları
Almanca Lisan Okulu’na gider ve sertifikalarını alır. 3 Ay Bizlere Şahit Oldu
severek izlediğim Ozan Şahturna’nın ‘Muhterem sadık erenler’ 3 Klasikler
Baskılar, yasaklamalar deyişi hala hafızamda dipdiri duruyor. Sazına, sözüne ve özüne 3 Gün Güneşle Kucaklaşacak
Plakları yasaklandığı için Aşık Mah Turna ismiyle çıkardı. zeval olmasın Ozan Şahturna! 3 Yolunda Köprü Olsam,
Yurtdışına çıktıktan sonra vatandaşlıktan atıldı ve mal varlığına Ülkede yaşanan süreç somutunda; hak ve özgürlükler 3 Güneşle Vurun Beni
el konuldu. Alman vatandaşlığına geçen Ozan Şahturna; mücadelesinde devrimci sanatçıların rol ve misyonları ya- 3 Ayrılık/Gurbet Acısı
1993’te yeniden vatandaşlığa alındı. Vatandaşlığa alındıktan şamsaldır. Tüm faşist baskı, zulüm,yasaklama ve tehditlere
sonra gittiği Türkiye’de bir konuşmasından ötürü yine tutuk- karşın çizgisinden ve duruşundan taviz vermeyen Halk Kitapları
landı. Kamuoyunun baskısıyla serbest bırakıldı. Bir röporta- Ozanı Şahturna ve yazar/sanatçı Ozan Şiar; ‘Yolumuza dö- 3 Şahturna Ağdaşan (Şah Turna), Şakıyan Turna, Can Yayın-
jında; “Kendileri tekrar vatandaşlığa aldılar. Ama yaşadığım şenen dikenli tellere rağmen düşmana inat devam edece- ları, İstanbul, 1998.
işkence ve acıların hesabını kimse vermedi. Devlet bana bir ğiz!’ diyor. 3 Şahturna, Ozan Şiar, Güneşi Kucaklayanlar –İnadına Sev-
özür borçlu” dedi. Acılarla yoğrulmuş, döneminin tüm zul- damız, Şafak Yayın, Berlin, 2004.
müne tanıklık yapmış zaman diliminde, direnişçi kişiliğiyle bir- 700 üzerinde esere imza attı 3 Şahturna-Şahkız, Aşık İhsani Berfin Yayınları, İstanbul,
çok ilke imza atarak üretmeye devam etti. Acı ve zorluklarla geçen sanat yaşamında devasa bir üret- 2006.
Sanatçı ve yazarlıkla sınırlı kalmayan Ozan Şahturna, aydın, kenliğe ulaşan Ozan Şahturna, 700 üzerinde esere imza attı.
devrimci ve kadın kimliği ile eşitlik, özgürlük ve demokrasi Eşi Ozan Şiar’ın yanı sıra Aşık Daimi, Aşık Veysel, Rıza Aslan- Ödüller ve seçkiler
mücadelesine; ilkeli duruşu ile emek kattı. Avrupa’da da ayrım- doğan ve Hacı Taşan ile plak ve albüm çıkardı. Yazdığı ve ses- 3 Ankara Hüseyin Gazi Vakfı Ozanlık Geleneği Onur Ödülü
cılığa, hak ihlallerine ve anti-demokratik uygulamalara karşı lendirdiği yapıtlar ülkede ve ülke dışında yayınlandı. 3 Uluslararası Dostluk, Barış ve Özgürlük Ödülü
büyük çıkış ve eylemleriyle tavır aldı. Newyork, Colombiya ve Frei üniversitelerinde bilimsel tez- 3 Kanada Alevi Kültür Merkezi tarafından Dünya Emekçi Ka-
11 Aralık 2011 tarihinde yönetmen ve yazar Ozan Şiar ile lere konu oldu. Dünya çapında pek çok sanatçı ve yazarla ak- dınlar Günü’nde yılın Avrupa Kadınlar Halk Ozanı seçildi.
TBMM’de yaptıkları basın toplantısında, Türkiye’de faşist tiviteleri, konser ve televizyon programları yayınlandı. Çeşitli 3 Almanya Köln Arena’da yapılan ve Guinnes Rekorlar
dikta rejimlerinin mağdurları adına cuntacıların hesap ver- yayınlara makaleler yazdı. Birçok ülkede panel, konferans ve Kitabına giren ‘Bin Yılın Türküsü’ (13 Mayıs 2000) ve ‘Kadı-
mesini talep etti. 8 Aralık 2011’de Ankara Adliyesi’ne dosya söyleşilere katıldı. nın Türküsü’ adlı organizasyonlara şeref konuğu olarak
sunarak faşist cuntacılara yönelik suç duyurusunda bu- Almanya Köln Arena’da yapılan ve Guinees Rekorlar Kita- eserleriyle yer aldı.
lundu. bına giren ‘Bin Yılın Türküsü’ (13 Mayıs 2000) ve ‘Kadının 3 2005 yılında İstanbul’da Yüzyılın Buluşması’nda Top-
Türküsü’ (2004) organizasyonlarına onur konuğu olarak lumsal Barış Ödülü.
‘Yolumuza döşenen dikenli tellere inat’ davet edildi. 3 2011 Hacı Bektaş Kültür Derneği tarafından Uluslar-
70’li yıllara doğru lise öğrencisi iken Elazığ’da ilk konserini 2014’te Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin ev sa- arası Halk Ozanları Buluşması Onur Plaketi
11
Âşık Zamani’den Hozan Zamanî’ye
l Yılmaz Güney'i anlatan bir şiir yazdım. Şiiri yazılı olarak Yılmaz Güney'e gönderdik. O da
beğendi ve müziğini yaptım. Okuduğum her yerde defalarca tekrarlatıyorlardı. Bu türkü
yayıldıkça yayıldı. Tüm plakçılarda Âşık Zamanî'nin "Yılmaz Yılmaz" plağı soruluyordu. Hal-
buki daha plak yapılmamıştı. Plak çıktıktan sonra plakçının önünde 300 metre kuyruk
oluşmuştu. Bir günde 100 bini aşan bir satış olmuştu. Plak 3 ay sonra toplatıldı.
Kürtler ise hozan diyor. dan basılmış, beni arıyorlarmış. Çünkü hakkımda kesin-
leşmiş ceza varmış. Hemen avukatıma gittim. Avukat
O zaman biz de hozan diyelim size. bana "İzmit'te kesinleşmiş 2 yıl cezan var. 100 gün de
Zamanî gerçek adınız mı? Çankırı'ya sürgünün var. Hemen bu gece yurtdışına çık-
Hiçbir Hozan'ın gerçek adı yoktur. Genelde man lazım yoksa tutuklanacaksın" demişti. Herkes beni
"î" harfi ile biten isimlerin hepsi takma isimdir. Ozan Zamanî olarak biliyordu, gerçek adımı bilmiyordu.
Gerçek adım Hüseyin Akyıldız'dır. Bu nedenle yurtdışına çıkışta zorluk yaşamadım. 1974'ün
Eylül ayında Mehmet Koç, Abuzer Karakoç ve ben bir
Bu ismi nasıl aldınız? gece Bulgaristan sınırını geçtik. Ardından Avrupa'da kon-
Ben 1967-1968 yıllarında İstanbul'a kaçmış- serlere katıldım. Almanya'da 3-4 sene kaçak kaldım. So-
tım. O zamanlar 15-16 yaşlarındaydım ve bir nunda Alman polisi de beni aramaya başladı. Ben de
avukatın yanında çalışıyordum. Öğrenmem iltica etmek zorunda kaldım.
için önüme bir daktilo koymuştu. Daktilo
ile arada bir de şiir yazıyordum. Birgün
yazdığım şiirde "zaman" kelimesi ge-
çiyordu. "Zaman" kelimesini far-
kında olmadan
"Zamanî" diye yazmı-
şım. Kendi kendime
Hakkınızda dava açıl-
masına ve sürgüne çıkma-
nıza neden olan meşhur
"Yılmaz Yılmaz" türküsü-
nün hikayesi nedir? Neden bu
kadar tehlikeli görüldü?
O zaman Yılmaz Güney, Selimi-
ye'de tutukluydu. İsmet İnönü yeni
ölmüştü. Sene 1973 olması lazım. Ben öğrenci de-
ğildim ama üç öğrenci ile birlikte kalıyordum. Birisi
Süleyman Yağız'dı sonradan CHP'den milletvekili
oldu. Diğeri Maraşlı Ali Rüzgar'dı. Bana dediler ki
Yılmaz Güney üzerine bir parça yapsana? Ben de

B
ir okulun bodrum katındaki çalışma atölyesinin ka- "Ulan bu da benim ismim olsun" dedim. O günden sonra oturdum hem genelleme hem de Yılmaz Güney'i anlatan bir
pısında tozlu, kırmızı iş tulumu ile karşılıyor bizi ak Zamanî ismi ile tanındım. şiir yazdım. Bir arkadaşımızın abisi de Yılmaz Güney’in ya-
saçlı Hozan Zamanî. Şaşırmadım desem yalan olur. Çalıştığım büronun alt katında plakçılar vardı. Oraya nında tutukluydu. Şiiri yazılı olarak Yılmaz Güney'e gönder-
Herhalde harç, kürek işi ile uğraşıyor diye düşündüm. İçeri iner plaklara bakardım. Orada Dedefom plak şirketi vardı. dik. O da beğendi ve onayladıktan sonra müziğini yaptım.
girdiğimde duvarda duran tozlu bağlamalar, eski raflar, iş Sahibi Ermeni’ydi. Bir gün cesaretimi toplayarak içeri gir- Arada bir düğünlere de gidiyordum. Okuduğum her yerde
malzemeleri ve sigara dumanı ile nefesleri kesen bir bağ- miş ve "Ben saz çalıyorum. Türkü okuyorum. Bana plak defalarca tekrarlatıyorlardı. Bu türkü yayıldıkça yayıldı. Tüm
lama atölyesinde buluyoruz kendimizi. "Sigara paramı bağ- yapar mısın?" diye sormuştum. O zamanlar Mahzuni’nin, plakçılarda Âşık Zamanî'nin Yılmaz Yılmaz plağı soruluyordu.
lama yaparak, tamir yaparak çıkarıyorum" diyor Dersimli 71 Ali'nin türküleri rekor kırıyordu. Ben de sosyal türküler söy- Halbuki daha plak yapılmamıştı. Neyse stüdyoya girip plağı
yaşındaki Hozan Zamanî. lemekten yanaydım. Plakçı bana "Alevi türkülerin varsa yaptık. Plak çıktıktan sonra plakçının önünde 300 metre kuy-
Hemen kahve yapıyor sohbeti koyulaştırmak için yıllara plak yaparım" dedi. Ben de o dönem 3-4 tane ruk oluşmuştu. Bir günde 100 bini aşan bir satış olmuştu.
meydan okuyan elleri ile... Sohbete başlayalım Alevilikle ilgili dörtlü bir plak yaptım. Sene Ama bana düşen 250 lira oldu. Plak 3 ay sonra toplatıldı.
dediğimde; Server Tanilli'nin "Ben özgür bir in- 1968’di. O günden sonra da Âşık Zamanî
sanım ama önüme mikrofon koyulduğu zaman oldum. Toplatma gerekçesi neydi?
özgürlüğüm bitiyor" sözünü hatırlatıp, sigara- 1974’e, meşhur "Yılmaz Yılmaz" plağıma Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi, devletin suçlu say-
sını yakarak başlıyor sorularımızı cevaplamaya... kadar adım hep Âşık Zamanî idi. 1975- dığı kişileri övmek. Suçlu kişi de Yılmaz Güney'di.
"Eğer tarih doğruysa 1948’de Dersim'in 76’larda kasetler çıktıktan sonra ise Ozan
Ovacık kazasının Kürtçe ismi ile Dêrikê Semi- Zamanî oldu. Aradan geçen yıllar tarzınızı etkiledi mi?
kan, Türkçe adı ile Kuşluca Köyünde doğdum" Âşık Zamanî ilk dönemlerde çevreyle ilgili, gelinlerle, kız-
diyen Hozan Zamanî’nin hikayesini kendisin- Almanya'ya gelişiniz nasıl oldu? larla ilgili türküler söylerdi. İstanbul'a geldikten sonra sosya-
Murat MANG
den dinledik. 1974 yılında, Yılmaz Yılmaz isimli plağım lizmle tanışınca, çevremde üniversiteli gençlerin de etkisi ile
nedeniyle hakkımda çok sayıda dava açıl- bilinç olarak değişmeye başladım. 1974’den sonra artık
Âşık mı, hozan mı diyelim size? mıştı. Plak zaten çıktıktan 3 ay sonra toplatıldı. Katıldığım gönül türküsü söylemedim. Bugüne kadar hep sosyal içe-
Eskiden 1970’lerden önce, ozanlara âşık denirdi. Modern her konser hakkında da dava açılıyordu; Trabzon, Aydın, rikli başkaldırı türküleri, devrim türküleri söyledim.
çağ başladıktan sonra bu kez ozan denmeye başlandı. Anla- Malatya, Erzincan, Erzurum, Kocaeli vs. İlk yargılandığım
dığım kadarı ile Hozan Kürtçeden gelme bir kelimedir. "Ho’ mahkemede serbest bırakıldım. Şansım vardı ki savcı Ova- Avrupa’da da bu geleneği devam ettirebildiniz mi?
bilim demek, "zan" ise bilimi bilmek anlamına geliyor. Yani cık’ta görev yapmıştı. Tanıdık çıkmıştı. Beni tutuklamadı. Avrupa’ya ilk geldiğimde Kürt örgütlenmesi yoktu. Bu-
bilimi bilmek anlamı çıkıyor. Şimdi kimse âşık demiyor. 1974 Ağustos ayında Şahturna beni arayarak "Gel, Alman- rada iki anekdot anlatmak isterim. Braunschweig’de Dev-
ya'ya gidiyoruz" demişti. Ben de Ovacık Emniyeti’nden Yol beni bir konsere çağırmıştı. 500-600 kişi vardı. Ben
Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz? "yurtdışına çıkabilir" kağıdı alıp İstanbul'a gittim. sahnedeyken cılız bir sesle "Bijî Kurdistan" diye slogan
Ben artık ozan oldum. Kimisi âşık kimisi ozan diyor. Bu arada benim çalıştığım plakçı şirketi polis tarafın- atıldı. Ben de kitleye "Bir ses geliyor ama duyamıyorum.

12
Biraz daha yüksek sesle söyleyin" deyince, gençler ses-
lerini biraz daha yükselttiler. Ben yine "hayır olmadı, duy-
muyorum" deyince bunlar daha yüksek sesle "Bijî
Kurdistan" diye bağırdı. O zaman mümkün değildi Türk
solu içinde "Kürdistan" demek. Ben de sahnede Kürt so-
rununu, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı olduğunu
anlatmaya başladım. Herkesin slogan atan iki gence bak-
tığını fark etiğim için "O iki gence kimse dokunmasın.
Tartışıyorsanız gelin benimle tartısın" diye ekledim. O
gençlerden biri tiyatrocu Amele idi.

Var mı buna benzer başka anılarınız?


1986’da Kürt hareketi Stuttgart'da ilk Newroz kutlama-
sını yapıyordu. O zamanki Apocular deniyordu. Ben de
koridorda sıramı beklerken, Halkın Kurtuluşu’ndan birisi
bana "Yazıklar olsun sen de mi Apocu oldun?" demişti. O
an ona cevap vermedim ama sahneye çıktığımda ceva-
bımı verdim.
Şöyle demiştim: "Ben Filistin’i savunduğumda kimse
bana Filistincisin demedi. Vietnam’ı savunduğumda
kimse bana Vietnamcısın demedi. Ben şimdi kendi halkı-
mın gecesine gelmişim bana 'yazıklar olsun' diyorlar.
Bundan sonra Apocuyum artık. Buradayım." O dönem
birçok Newroz kutlamasına katılıyorduk. Fazla sanatçı
yoktu. Zozan, Serdar ve ben vardım. Sonradan Şehit Sef-
kan ile tanışmıştım. Münster'de üniversitede okuyordu.
Bana hiç unutmuyorum şöyle demişti: "Kendi halkın için
söylemiyorsan o sazını kır."

Ailenizde Hozanlık geleneğini sürdüren var mı?


Annemin dedesi saz çalıyormuş. Abim hem saz çalı-
yordu hem de yapıyordu. Sonra bana geçti. 10 yaşımda
saz çalmaya, 12 yaşımda şiir yazmaya başladım. İlk tür- taya çıkarırsan ozansın. Yani doğada, toplumda ne varsa Sizin Âşık Veysel’e yönelik eleştirilerinizin kaynağı
kümü Ovacık üzerine yazmıştım. Bir oğlum, iki kızım var alırsın işleyip tekrar topluma sunarsın. Âşıklık budur. nedir?
ama saz çalmıyorlar. Kızlar küçükken iki saz yapıp ellerine Yani bir heykeltıraş taşı alıyor, işliyor onu sanata dönüş- Beni entellektüel çevre ile Âşık Veysel'i eleştirmemden
verdim. Berivan ilk tarifte çaldı. Newroz birkaç deneme türüyor. Ozanlar konuşulan dili yan yana dizerek kelime- dolayı, gençler de Yılmaz Yılmaz'dan dolayı tanıdı. Henüz
sonra çalamayınca sazı yere vurdu. Bir daha da ellerine leri bir sanata dönüştürür. Doğada, toplumda her şey Yılmaz Yılmaz plağım çıkmadan Âşık Veysel öldü. Bütün
almadılar. Oğlum hiç ilgilenmedi. Ben bu durumumu vardır. Hayal gücü de önemlidir. Benim gerilla üzerine sağcı ozanlar Gülhane Parkı’nda Âşık Veysel'in dikileceği
tıpki Napolyon Bonapart'ın durumuna benzetiyorum. bir kaç türküm var. Ben gerillaya gitmedim. Ama onların heykeli için davet edilmişti. Solcu ozanlardan kimseyi ça-
Napolyon bir ayakkabıcının oğluymuş. Bütün asilzadeler yaşam biçimini öğrenerek hayal gücümle yazdım. ğırmadılar. O zamanlar Yeni Ortam gazetesi çıkıyordu.
bir gün toplanıyor babalarının ünvanları ile kendilerini Öğrenci iken birlikte kaldığım Süleyman Yağız bu gaze-
tanıtırken sıra Napolyon’a geliyor. Napolyon "Benim Günümüzde âşıklık, ozanlık geleneğinin tede muhabirlik yapıyordu. Süleyman sonradan "neden
adım Napolyon Bonapart. Benim aslım benle başlar." bittiğini söyleyebilir miyiz? törene gelmedin?" diye sorduğunda "Kimse davet et-
Hozan Zamanî de benle başladı, herhalde benimle bi- Gelenek bitmez. Toplumlar var olduğu müddetçe, medi ki geleyim. Hem gelseydim orada dayak yiyecek-
tecek. Ozanlık bitmez ama benim sülalemde yok. sanat da olacaktır, ozan da olacaktır. Bitmez. tim" dedim. "Neden' dediğinde, Âşık Veysel’i eleştirdiğimi
söylemiş ve şu şiirimi okumuştum.
Bu sizi üzüyor mu? Aynı zamanda saz da yapıyorsunuz?
Hayır. Onlar da kendi çağlarının insanları. Saz çalmala- Bu mesleği nasıl öğrendiniz? Çok dokundu mızrak ile tellere
rını isterdim ama olmadı. Zorla bir şey olmuyor. Dedem yapıyormuş. Köyde abim yapardı, ben de Bozuk perdeleri görmedi Veysel
ondan öğrendim. Köydeyken ben de yapardım. Sonra- Ağıt yaktık bülbül ile güllere
Üretimlerinizi Avrupa’da da sürdürebildiniz mi? sında Almanya'da devam ettim. Hem tamir hem de yeni Dikene ellini sürmedi Veysel
Türkiye'de 8 tane plak yapmıştım. Sonra türkülerim saz yapabiliyorum. Sigara paramı çıkarıyorum. Öyle
tehlikeleri görüldüğü için hiçbir şirket bana yanaşmadı. günlük müşterinin girip çıktığı bir dükkan değil tabii ki. Ağlayıp sızladı derdini döktü
Avrupa'da 5 kaset yaptım. Sonra ekonomik gücüm yet- Siparişe göre, arkadaş ve dostların istekleri üzerine yapı- Vurdular başına boynunu büktü
medi. Sağolsun Hüner-Kom da yanaşmadı. Yazdığım şiir- yorum. Almanya'da ilk kısa saplı bağlamayı 1978’de ben Çobandı ağanın koyununu güttü
leri başka sanatçılar okudu. Mesela benim Apê Musa için icat ettim. Emekçi de bilir, Şahturna da bilir. Birçok ozan Ver benim hakkımı demedi Veysel
yazdığım türküyü Diyar okudu. Bremen’de parti gecesine arkadaş da bilir. Sazlar uzundu kelepçe takıyorlardı.
giderken otobüste sessizce kendi içimde şiiri yazıp bes- Balta sapı için çattı hırsıza
tesini yaptım. Oraya gittiğimde bir kez prova yaparak Bildiğimiz kadarıyla ülkeye gidemiyorsunuz. Dur demedi sömürücü arsıza
sahnede okudum. Herkes sanki önceden biliyormuş gibi Özlem var mı? Vatandaş muhtaçken ekmeğe tuza
birlikte okumaya başlamıştı. Maalesef gidemiyorum. 45 senedir Avrupa'dayım. Hiç Bunun hesabını sormadı Veysel
buralı olmadım. Bir saniye dahi buralı olamadım. Rüya-
Halen şiir yazıyor musunuz? larımı bile ülkem ile ilgili görüyorum. En son Bolu'da 10 Der Zamanî Veysel büyük ozandı
Yazıyorum. Ben şiirlerimi genellikle yaz aylarında yazı- yıllık kesinleşmiş cezam olduğunu öğrendim. Bu koşul- Halkın değil kendi derdini yazandı
yorum. Neden derseniz? Ben oturarak şiir yazamıyorum. larda zaten ülkeye gitmenin imkanı görülmüyor. Ufak Sözü hançer iken kaçıp saklandı
Yürüyerek yazıyorum. Düşünceme kaydediyorum. Yürü- bir paylaşım yapan tutuklanıyor. Zalimin başına vurmadı Veysel
yüş mesafem bittiğinde eve varır varmaz kağıda dökü-
yorum. Oturarak düşünüp şiir yazmak zor geliyor bana. Zamanî'yi Zamanî yapan ne oldu? Bu şiirim Yeni Ortam gazetesinde yayınlanınca ortalık
Her ozanın bir hit parçası vardır. Benimkisi "Yılmaz bir birine girdi. En son Halk Bilimi dergisini çıkaran Cahit
Peki Âşıklık ya da Hozanlık öğrenilecek bir şey mi? Yılmaz" parçası oldu. Onunla tanındım. 24 saatte Tür- Öztelli bu şiiri dergisine kapak yaparak "Benim Zama-
Âşıkların, Hozanların bu gücünün kaynağı nedir? kiye'nin her yerine yayılmıştı. Yılmaz Güney'in de et- nî'den hariç söyleyecek bir sözüm yoktur Veysel hak-
Birisi bana sormuştu; şiir nasıl yazılır? Âşık nasıl olu- kisi vardı. Gençlik olduğu müddetçe, kavga olduğu kında" dedi. Yine Asım Bezirci kendi kitabının kapağına
nur? Şu cevabı vermiştim: İkimiz bir dağdayız önü- müddetçe "Yılmaz Yılmaz" türküsü hep söylenecek. koymuştu. Mehmet Bayrak bu şiiri kitaplarında yazdı. De-
müzde ırmak, ova, hayvanlar yayılmış. Bu manzaraya Tüm gençliği yani Kürt, Türk tüm insanları etkileyen diğim gibi entelektüel çevre Âşık Veysel'i eleştirmemle,
bakarak kelimeleri bir araya getirip sanatsal bir motif or- bir türküdür. gençler de Yılmaz Yılmaz ile tanıdı beni.
13
Günümüzde âşıklık geleneği
ve aydın olma bilinci
l Halk aydını olarak kabul edeceğimiz halk ozanları dışındaki
‘aydın’, genellikle sistemle uzlaşı yoluna gitmiştir. Halk ozanları ise
daha çok halkın ölümsüz suyu ile beslenerek içinde yaşadıkları
halkların kültürel plandaki temsilciliğini yüklenmişlerdir.

A
ydın, belli bir bilgi birikimine ve kültürel dona- çeliştiği noktada aydın olma sına-
nıma sahip, ülkenin ve halkın sorunlarını, çelişkile- vını vermiştir.
rini, çözüm yollarını kavramış ve bu doğrultuda Günümüzde geleneksel an-
uğraşı veren insandır. Onun görevi budur. lamda usta çırak ilişkisi bit-
Anadolu’da aydınlar daha çok yöneten- miştir. Ama bireysel anlam
lerle iç içe olmuş çoğu kez bilimsel, sa- da âşıklık/ozanlık devam
natsal araştırmalarını onların etmektedir. Gelişen tek-
doğrultusunda yapmışlardır. Bu yüzden noloji onun kitleler tara-
de yaşamsal ve toplumsal çelişkilere ışık fından tanınmasını
tutmak yerine bu çelişkileri görmemek, sağlamıştır. Eskiden art
onun yerine tekrar ve taklitle yetinmiş- sırtında köy köy, kasaba
lerdir. Çünkü onların yanında bilim ışık ve Ezeli DOĞANAY kasaba, il il gezen ozanlar
aydınlık suçtu. Makbul olan tekrar ve tak- artık kaldıkları yerlerde
litti. Hoş, diğer toplumlarda da üç aşağı doldukları CD klip ve
beş yukarı böyleydi. Kapitalizm sürecine kadar aydın esas programlarla her tarafa rahatlıkla
olarak egemen kesimin çıkarlarını korumuştur. ulaşabilmektedirler.
Halk aydını olarak kabul edeceğimiz halk ozanları dışın- Kendimden örnek verirsem:
daki ‘aydın’, genellikle sistemle uzlaşı yoluna gitmiştir. 1. Gurbet Denen Alıcı Kuş
Cumhuriyet sonrası oluşan Türkiyeli aydın tipi ise (Türk, (Uluslararası Yayıncılık, 1988,
Kürt, Ermeni ve diğer Anadolu kökenli aydınları da içine Şiir Kitabı, 112 Şiir)
alarak) daha çok Batı hayranlığı içinde yetişmiştir. Kendi 2. Gulê Çi bike bi Stranê/
köklerinden kopuk, toplumunun değer yargılarını elinin Kurşun Neylesin Türküye (Zel
tersiyle iten, Batı’nın değer yargılarını sorgulamadan alıp Yayıncılık, 1995, Şiir Kitabı, 240
içselleştiren, bünye zayıflığı içerisinde saldırgan bir aydın şiir)
tipi oluşmuştur. Camii avlusuna bırakılan bir çocuk gibi 3. Cenk Türküleri (Ozanca Yayınları, 1999, 160 şiir)
sevgi yoksunluğu içinde, saldırgan bir ruh hali var. Batı’nın 4. Rubailer, (Kalan Yayıncılık, 2005, 80 şiir) l Günümüzde geleneksel anlamda
kültürel gömleğini giyerken içinden çıkıp geldiği topluma 5. Gurbet Denen Alcı Kuş, İkinci Basım (İtalik Yayınları, usta-çırak ilişkisi bitmiştir. Ama birey-
sırtını dönmeyi bir ayrıcalık, bir beceri olarak görmüştür. 2011, 160 şiir)
Halk ozanları ise daha çok halkın ölümsüz suyu ile bes- 6. Güle Kar Yağdı (Gugukkuşu Yayınları, 2011, 100 şiir) sel anlamda âşıklık/ozanlık devam
lenerek içinde yaşadıkları halkların kültürel plandaki tem- 7. Maviye Tutkun (Har Yayınları, 2019, 70 şiir) etmektedir. Gelişen teknoloji onun
silciliğini yüklenmişlerdir. Bu durun ister istemez bir zıtlık 8. Tür Şekil ve Nazım Biçimi ile Halk Şiiri (760 sayfa
ortaya çıkaracaktı. Bu zıtlaşmada iki aydın tipi de beslen- Araştırma / İnceleme Nokta Yayınları, 2014, 85 şiir)
kitleler tarafından tanınmasını sağla-
dikleri kesimlerin sözcülüğünü üstlenmişlerdir. Cumhuri- Toplam olarak bugüne kadar kültür sanat dergileri mıştır. Eskiden at sırtında köy köy, ka-
yet öncesi ve sonrası halk ozanlarının sistem ve onun hariç 7 şiir kitabında toplam olarak 1007 şiirim yayın- saba kasaba, il il gezen ozanlar, artık
aydını tarafından kabul edilmeyişinin altında yatan sosyo- landı. Bu şiirlerimin bir kısmı araştırma kitaplarında yer
lojik gerçek budur. aldı ve analizleri yapıldı. Hasan Harmancı’nın ‘Bütün Ki- kaldıkları yerlerde doldurdukları CD
1920 yılında kurulan cumhuriyetin kendi ideolojisini tapları’nda, Süleyman Zaman’ın ‘Ders Kitapları’nda ve klip ve programlarla her tarafa rahat-
köylere kadar sokmasına hizmet edecek olan Köy Enstitü- ‘Alevi Batiniliği ve Ezoterizm’ adlı çalışmasına da konu ile
leri, 17 Nisan 1940 yılında 3803 sayılı yasa ile açılmış ve ilişkili olduğu için yer verildi kimi şiirlerim.
lıkla ulaşabilmektedirler.
dönemin Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel tarafından Antolojide yer alan şiirlerimi yazmıyorum bile. Yayınla-
bizzat yönetilmiştir. Açılan bu 21 okulda köylerden ilkokul nan bu 7 şiir kitabımın içinde kimi şiirlerim Âşık Emrah,
mezunu olan zeki çocuklar toplanmıştır. Kürt kökenli olan Deste Günaydın, Niran Ünsal, Yasemin Göksu, Çetin,
Başbakan İsmet İnönü inisiyatifinde Hasan Ali Yücel ve İs- Mazlum Ali, Şafak Gündoğdu, Can Ali, Bülent Çetin-
mail Hakkı Tonguç çabaları sonucu asıl amaçları olan dağ, Ozan Devrani, İmam Özgül, Ferhat Güneyli gibi
resmi ideolojiyi yetiştirdikleri bu çocuklar üzerinden köy- sanatçılar tarafından kaset ve CD’lere okundu. Çetin
lere sokmak ve yaymaktı. Ancak ilginç olan Türk milliyetçi- ‘Bağdagül’, Niran Ünsal ‘Olaydım’, Yasemin Göksu ‘A
liğinin şuuru içerisinde yetiştirilen bu çocukların ellerine Canım’ adlı eserlerime klipler çektiler.
Anadolu ve Mezopotamya halklarına özgü olan ve tarihi
çok eskilere dayanan bağlama yerine Batı’nın bir sazı olan 1. A. Galip Kabasakaloğlu, Yatağına Sığmayan Nehir,
mandolin tutuşturulmuştur. O dönemlerde elinde sazla 520 sayfa.
Sivas’ta köy köy, kasaba kasaba gezen Âşık Veysel ise sal- 2. Kamber Atabey, Gücünü Kaynağından Alan Ozan,
dırıya uğruyor, sazı kırılıyor ve dövülüyor. İlginçtir, aynı gü- 470 sayfa
ruhun izcileri 1992 yılında da, “İstanbul şehrinde ol sahibi 3. Süleyman Zaman, Mavi Kimlikli Şair, 310 Sayfa
devlet/Tahtı tacı ile sallanmalıdır” diyen Pir Sultan ın hey- Bütün bunları niçin yazıyorum? Gelişen teknik, âşıklık
keline saldırıp sazını kırıyorlar. geleneğinin toplumdaki yerini yitirmesine neden ol-
Ancak gerçek aydın yüklendiği görevi, egemenlerle madı, tam tersine daha da yaygınlaştırıp kalıcılaştırdı.
14
Lilavlar
zamanı
l Lilavlar zamanı… Bahar yağmurları
ile zirvelerde eriyen karlarla beraber
toprakla birleşmesi, derelerin coş-
ması, doğaya mana katması, her
çeşit ağaç ve ota bereket katmasıdır.
Lilavlar zamanı, ana tanrıçaların mev-
simi, bilge insanların mevsimidir.

Dilpak DAĞ bir anlam katar doğaya. Çiçeklere konup


polenlerinden yararlanan kelebekler ve
arılar harıl harıl çalışırlar. Hiçbirinin gön-

B
eşinci mevsimi bilir misiniz? lünü bırakmazlar.
"Hayır" dediğinizi duyar gibiyim. Ağaçlar kış boyunca harıl harıl çalışır-
Evet, gerillanın dışında kimsenin ken hiçbirimiz çalışmasının farkında
bilmediği, tatmadığı beşinci mevsim. değilizdir. Bazen baktığımızda ‘Bu nasıl
Bu mevsimi ben de gerillalar sayesinde bir ağaç, kupkuru’ deriz. Fakat bütün
tanıdım ve yaşadım. Gerçekten de do- mahareti ağacın iç çalışmasındadır. Li-
yumu olmayan bir mevsim. Hiç görmedi- lavlar zamanında tomurcukları çatla-
ğim envai çeşit çiçek, ağaç, farklı türde maya başlar. Her ağaç farklıdır; yaprağı,
hayvanlar… Bir de burnuma gelen o ko- meyvesi, gövdesi…
kular… Papatyalar, ters laleler, yabani la- Bazıları erkenden yaprak açarken, ba-
leler, ada çayı, kayalık kekiği ve daha zıları da yavaş yavaş tadını çıkara çıkara
binlercesi… Bu nedenle gerillalara son- açar. Her tonda yeşil rengini bulabilir
suz borçluyum. insan. Kendi kendimize ‘Yeşilin bu kadar
Lilavlar zamanı… Bahar yağmurları ile tonu var mıydı’ diye sormadan edeme-
zirvelerde eriyen karlarla beraber top- yiz. Dağı bayırı geze geze şahitlik ediyor
rakla birleşmesi, derelerin coşması, do- gözlerimiz.
ğaya mana katması, her çeşit ağaç ve ota İnsan gözlerini alamıyor tarifi olma-
bereket katmasıdır. Lilavlar zamanı, ana yan manzaralara. Dakikalar, saatler birbi-
tanrıçaların mevsimi, bilge insanların rini kovalıyor farkında olmadan. Bir de
mevsimidir. Lilav zamanı Mart ayının bakmışız güneş zirvelerin arkasında sak-
Nisan ayı ile bütünleşmesidir. lanıyor. Yorulmak nedir hissetmiyoruz
Kur’an’da “Nisa” kadın anlamında kulla- bile. Kendimizi buluyoruz bu güzelliğin
nılmaktadır. Asıl kökeni anlaşılıyor ki, ka- içinde.
dından gelmedir. Kadın ki kutsaldır. İki Bir de kaynak sularımız var. Sistem içe-
canlı olabildiği gibi üç canlı bile olabili- risinde para ile satın alırız sözde arındırıl-
yor. Belki de daha fazla. Kadının kutsallığı mış suları. Suyu avuçlayıp içtiğimizde ‘Ya
farkını ortaya koymaktadır. 9 ay boyunca Star, bu nasıl bir tat’ demekten kendimizi
bir canlıyı karnında taşıyor, doğurduktan alamıyoruz.
sonra da kendi sütü ile besliyor. Nisan ayı- 2015’te Cûdî’ye gitmiştim. Yaz ortasıydı.
nın bereketinden de anlaşılıyor. Bir zirveyi tırmanırken sıcaktan betim
Bütün canlıları canlandıran, yaza hazır- benzim atmış, boğazım kurumuştu. Bana
layan bir mevsim. Lilavlar zamanıyla yeşil- eşlik eden iki kadın gerilla ile bir yerde
lenir ağaçlar, çiçekler ve yosunlar. mola verdik. Damla damla akan bir kay-
Muazzam bir renk cümbüşü oluşturur. Ve nağa dayadılar pet şişesini. Kana kana iç-
insanı kendinden geçiren mis gibi ko- tikten sonra ‘İşte bu!’ diye bağırmaktan
kusu, bedeni okşayan ılık esen rüzgarı kendimi alamadım. Gerilla Ronya, “Bizim
vardır. Yürekler kıpır kıpırdır. Rengarenk topraklarımız kutsaldır. Her bir karış top-
yeşil tonlar insanı büyüler. Her açan çiçek rağı, her damla suyu bizim için kutsaldır.
sanki bir başka gülümser, her gülüşün an- Bundandır uğruna can verdiğimiz” demiş-
lamı vardır. Lale, kardelen, papatya… Her tim. Sözleri hala kulağımda çınlıyor.
birinin rengi, kokusu farklı, her biri farklı Bugün dağları gezerken onu da andım.

15
stêra guharên asîmanan
senfonaya bêxewiyê
şirîka tenêtiya rondikên bidizî
dilêriya li pêşberî mirinê
pirpirîka reqsa biharê
afirênera beyanên min
ewqasî li benda te mam
dengê şadiyê dev ji min berda

Kamran Simo Hedilî

Zarokên Kobanê

You might also like