Kurdistan Yerellerinde 1990 Larin Savas

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 47

 

Derleyen
AYŞEN UYSAL

İSYAN, ŞİDDET, YAS


9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’s i n e B a k m a k

 
 
 
 
 
 
 
 
 

* dipnot yayınları
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İsyan, Şiddet, Yas: 90’lar Türkiye’sine Bakmak  
© Dipnot Yayınları, 2016 
 
ISBN:978‐605‐4878‐62‐8 
Dipnot Yayınları: 239 
Sertifika No: 14999 
1. Baskı, 2016/Ankara 
 
Düzelti: Soner Torlak‐ Ümit Özger  
Kapak Tasarımı: Duysal Tuncer 
 

Baskı Öncesi Hazırlık: Dipnot Bas. Yay. Paz. Ltd. Şti. 
Baskı: Sözkesen Matbaacılık (Sertifika No: 13268) 
İvedik O.S.B. 1518. Sok. Mat – Sit İş Merkezi No:2/40  
Yenimahalle/ANKARA Tel: (0312) 395 21 10 
 
Dipnot Yayınları 
Selanik Cad. No. 82/32 Kızılay / Ankara 
Tel: (0 312) 419 29 32 / Faks: (0 312) 419 25 32 
e‐posta: dipnotkitabevi@yahoo.com 
www.dipnotkitap.com 
 

İçindekiler

90’larla Hesaplaşmak: Bir On Yılın Siyasal ve Toplumsal 
Yapısını Yeniden Düşünmek . ................................................. 7 
Ayşen Uysal 
90’ların Ortadoğu’su . ............................................................ 19 
Hamit Bozarslan 
90’ların Baskı Kıskacında Sokak Siyaseti: Zaman, Mekân 
ve Örgütler ............................................................................ 41 
Ayşen Uysal 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: 
Baskı, Şiddet ve Direniş . ....................................................... 71 
Adnan Çelik 
Devlet Şiddetinden Arta Kalanlar:  
Kayıp, Yas ve Kamusal Sırlar . ............................................ 115 
Özgür Sevgi Göral 
Terör, Vahşet, Cinayet: 90’larda Türk Medyası  
ve Kürtler ............................................................................ 147 
    Zeynep Gönen 
 
 
 
 
 

 
 
 
“Beni Anlayamazsınız Komutanım!”  
Romanın Dünyasında Bir Dönem  
ve Savaşın İzleri .................................................................. 175 
Mehmet Nuri Gültekin 
Kürt Alanında Sinema ve Sanat  
Çalışmaları “Ulusal Alegoriden Yeni Öznelliğin 
Retoriğine” .......................................................................... 209 
Engin Sustam 
90’lar Türkiye’sinde Değişen Siyaset  
Dilini Aleviler Üzerinden Okumak ................................... 259 
Mehmet Ertan 
90’lı Yıllarda İslâmcılık . ...................................................... 287 
Menderes Çınar 
90’lı Yıllarda Merkez Sağın Büyük Kavgası . ..................... 319 
H. Bahadır Türk 
90’lı Yılların “İslâmi‐Laik” Karşıtlığını Sivil Toplum 
Üzerinden Okumak: Karşıtlığın Eğitim ve Gençlik Sivil 
Alanına Yansımaları ........................................................... 347 
Demet Lüküslü 
Yazarlar ............................................................................... 369 
 
 
 

KÜRDİSTAN YERELLERİNDE
90’LARIN SAVAŞ
KONFİGÜRASYONU:
BASKI, ŞİDDET VE DİRENİŞ

Adnan Çelik

1990’lar; PKK, politik şiddet, koruculuk, Hizbullah, milislik, Jİ‐
TEM,  devlet  baskısı  ve  zorunlu  göç,  rant  ekonomisi,  yerel  güç 
ilişkileri, aile bağlarının dönüşümü vb. birçok olgunun kesiştiği 
ve son derece dinamik bir etkileşimler ağı içerisinde birbirlerini 
etkiledikleri,  dönüştürdükleri  veya  yeniden  ürettikleri  bir  bağ‐
lama işaret etmektedir. Bu açıdan 90’lar; yerellerde sadece verili 
dinamiklerin değil, aynı zamanda anlık olarak sürece dahil olan 
faktörlerin de kişi, aile veya aşiretlerin mobilizasyonuna etki et‐
tiği  ve  aktörlerin  bir  sabitlik  düzleminden  ziyade  akışkan  bir 
uzam içerisinde konumlarını sürekli güncelledikleri bir konfigü‐
rasyonu ifade etmektedir. Bu yazı, 90’lı yılları sonuçları üzerin‐
den  değil,  değişik  aktörlerin  verili  veya  sabit  konumlanmalar‐
dan ziyade, karşılıklı etkileşimleriyle ortaya çıkan bir süreç ola‐
rak ele almakta ve kendini sürekli yenileyen örüntülerle gelişen 
 
72|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
bu süreci nasıl çerçeveleyebileceğimize dair çeşitli kapitone nokta‐
ları önermektedir. Bunun için de kadrajı Diyarbakır’ın üç ilçesi‐
ne (Kulp,  Lice  ve Silvan)  çevirerek bir süreç olarak 90’ların  bu 
yerellerde ne şekilde işlediğini, birbiriyle ortaklaşan ve farklıla‐
şan dinamiklerin ne gibi değişik sonuçlar ürettiğini; her üç ilçe‐
de oluşan mikro iklimleri analiz eden bir perspektifle anlamaya 
çalışmaktadır. 

Niçin Kulp, Lice ve Silvan?

Diyarbakır’ın Kulp (Pasûr), Lice (Licê) ve Silvan (Farqîn) ilçeleri, 
90’ların yerel ölçekteki işleyişini süreç odaklı bir yaklaşımla ele 
almak, farklı yereller arasında karşılaştırmalar yaparak benzer‐
lik ve farklılıklara bakmak ve aynı zamanda yerellerin deneyim‐
leri  üzerinden  genele  dair  de  bir  perspektif  oluşturmak  açısın‐
dan son derece uygundur. Bu uygunluğu sağlayan temel özel‐
likleri şöyle sıralamak mümkün: (1) Her üç ilçedeki sosyal yapı 
ve aktörlerin farklılığı bir karşılaştırma olanağı sağlaması ve ay‐
nı  zamanda  doksanlardaki  siyasal  mobilizasyonun  dinamikle‐
rini  görmek  açısından  son  derece  önemlidir.  Toplumsal  yapı 
Kulp’ta daha çok aşiret düzeyinde örgütlenirken, Silvan’da ağa 
ve beylerin toprak sahipliği ve şeyhlerin de medrese gelenekleri 
üzerinden  oluşmuş  dinsel  otoriteleri  ile  belirlenmiştir.  Lice’de 
ise aşiret  bağları son  derece  zayıf; ağa, bey  ve şeyhlerin  pozis‐
yonu  ise  mobilizasyonu  etkileyecek  güçte  değildir.  Topraksız 
köylülerin  yoğun  olduğu  ilçede,  Kulp  ve  Silvan’a  oranla  top‐
lumsal yapıyı yöneten güçlü aktörler ve bunlar arasındaki reka‐
bet dinamikleri bulunmamaktadır. (2) Her üç ilçede de Kürtçe‐
nin  Kurmancî  ve  Zazakî  lehçelerini  konuşan  heterojen  bir  de‐
mografik yapı bulunmaktadır. Özellikle Lice ve Kulp’ta Zazakî 
konuşan yoğun bir nüfus vardır. Ayrıca Lice’de bir Arap köyü 
de bulunmaktadır. İlerleyen kısımlarda görüleceği üzere bu et‐
nik veya dilsel farklılık da 90’larda yer yer önemli bir ayrışma 
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |73 

dinamiğine dönüşecektir. (3) Her üç ilçenin bir diğer ortak özel‐
liği ise özellikle 1915’den bu yana yoğun bir şiddet coğrafyasına 
dönüşmüş  olmalarıdır:  Ermeni  Soykırımı  (1915),  Şeyh  Said  İs‐
yanı  (1925),  Şeyh  Fahri  İsyanı  (1927‐1932),  sürgünler  (1920  ve 
30’lar),  köy  boşaltmaları  (1927,  1993‐94)  vb.  Bu  yoğun  şiddet 
peyzajı  yerel  ölçekteki  aktörler  arasında  önemli  kırılmalar  ya‐
ratmıştır ve bu durum doksanlı yıllarda da önemli bir belirleyen 
olmuştur. (4) Özellikle Lice’de ve kısmen Silvan’da Cumhuriye‐
tin kuruluşu sonrası Suriye, İran ve Irak Kürdistanı’na yönelik 
kaçakçılık  pratiği  hem  devletin  baskı  stratejilerine  teğet  geçen 
bir  direnişi ifade  etmesi  hem  de Kürdistan’ın diğer parçaların‐
daki politik dönüşümlerin bilgisini kaçakçılar üzerinden taşıyor 
olması nedeniyle de 90’ları anlamak açısından son derece önem‐
lidir. (5) Bu üç ilçenin ortaklaştığı bir diğer özellik ise her birinin 
farklı  şehirlerle  olan  coğrafi,  idari  ve  kültürel  yakınlıklarıdır. 
Kulp ilçesi kuzeyde Bingöl, doğuda ise Muş ve Batman ile; Lice 
ilçesi Bingöl ve Elâzığ ile; Silvan ise Batman ile komşudur. Dev‐
let tarafından idari haritalarla bölünmüş olan coğrafyalar1 çoğu 
zaman Kürtler nezdinde aynı şekilde düşünülmemektedir. Ör‐
neğin  Kulp’un  Badikan  aşiretinin  büyük  bir  kısmı  Muş’ta, 
Xiyan aşiretinin diğer yarısı Batman’a bağlı olan Sason’da, Tavsî 
(Tawz) aşiretinin ise çok büyük bir kısmı Bingöl’e bağlı Genç ve 
Solhan’dadır. Bu nedenle bu ilçeler için devletçe idari olarak bö‐
lünmüş sınırların ötesine geçen bir aşiretsel, kültürel veya eko‐
nomik  hinterlant  bulunmaktadır.  Kulp,  Lice  ve  Silvan’ın  yerel 
tarihi ve 90’lardaki deneyimleri aynı zamanda etraflarını çevre‐
leyen  Bingöl,  Muş,  Batman  ve  Bitlis  illerinin  de  dahil  olduğu 

                                                           
1  James Scott’un da (2008) dediği gibi özellikle ulus‐devletin esası, toplumu 
“okunaklı”, “ölçülebilir” ve “yönetilebilir” kılma kapasitesine dayanır. Bu açıdan 
ilçelerin idari sınırlarının belirlenmesi ve yereldeki topluluğun kimliksel, kültürel 
ya da ekonomik sınırlarının silinmesini içeren idari haritalamalar da bu durum‐
dan bağımsız ele alınamaz.  
 
74|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
daha  geniş  bir  etki  çemberinin  içindedir.  Yine  PKK  tarafından 
belirlenen 1986’daki 3. Kongrede kararlaştırılan eyalet sistemine 
göre de bu üç ilçe Amed, Garzan, Serhat ve Dersim eyaletlerinin 
birbirine bağlandığı son derece stratejik bir bölgede yer almak‐
tadırlar. Özellikle Garzan, Botan ve Mardin eyaletlerini; Amed, 
Serhat  ve  Dersim  eyaletlerine  bağlayan  derin  geçiş  vadileri  bu 
üç ilçenin coğrafi sınırları içerisindedir. Bu da 90’lardaki savaşın 
bu  bölgede  diğer  ilçelere  oranla  çok  daha  yoğun  yaşanmasını 
beraberinde getirmiş ve böylece savaşa dair birçok olguyu bu‐
rada  gözlemlememize  imkân  vermiştir.  (6)  Son  olarak, 
90’lardaki savaş sürecinde Devlet ve PKK’nin yanı sıra Hizbul‐
lah,  korucular  ve  JITEM  gibi  paramiliter  aktörlerin  pratiklerini 
de bu üç ilçede rahatlıkla takip edebiliriz. Bu aktörlerin her ilçe‐
de farklı bir ağırlığının olmasına neden olan tarihsel ve güncel 
durumların,  yerellerdeki  savaş  sürecini  karşılaştırmalı  bir  te‐
melde analiz etmemize imkân sağlaması bu üç ilçeyi seçmemi‐
zin temel gerekçesini oluşturmaktadır. 

90’lara genel bir bakış ve dönemin


“konfigürasyonu”

Hamit  Bozarslan  (2014:  278),  bazı  olaylar  veya  dönemlerin  ça‐


tışmaların yorumlama çerçevelerini derin bir şekilde değiştirdi‐
ğini, kimlikleri ve eylem araçlarını yeniden tanımladığını söyler. 
Ortadoğu’da  20.  yüzyıl  boyunca  dört  temel  dönemin  (1919‐
1948,  1948‐1979,  1979‐1990,  1990‐2001)  bu  bağlamda  düşünül‐
mesini  önerir.  Bu  dönemleri  tanımlayan  en  belirgin  özellik  ise 
bir kriz anına işaret ediyor olmalarıdır. Kriz kavramı çok anlam‐
lı  bir  içeriğe  sahip  olsa  da  her  şeyden  önce  bir  yönetilemezlik 
durumuna,  bilinen  verili ritüellerin sosyal,  politik  veya  ekono‐
mik  düzenin  yeniden  üretiminin  zorlaşmasına;  karşıtlık  ve  fır‐
satlar  alanında  yeni  iktidar  ilişkilerinin  ortaya  çıkmasına  gön‐

 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |75  

dermede bulunur (Bozarslan 2015: 17). Bu noktada kriz kavra‐
mı, bir politik “mühendislik” ve iktidarın bir enstrümanı oldu‐
ğunun  anlaşılması  bağlamında  kullanılabilir.  Örneğin,  Türki‐
ye’de  1990’lı  yıllardaki  ardışık  krizler  devlet  içindeki  bazı  ku‐
tupların hegemonik bir söylem inşa etmelerine ve meşrulaşma‐
larına müsaade etti. Bu söylem ilk aşamada halkın bir bölümü‐
nün mobilize olmasının; zamana göre bazı İslâmcı, Kürt ulusal‐
cılar veya liberal entelektüellerin ulusun ‘iç düşmanı’ olarak ta‐
nımlanmalarının  önünü  açtı.  Böylece  kriz,  iktidarın  sürekliliği‐
nin sağlanmasında ve sembolik ve zorlayıcı şiddetin “düşman” 
kategorisine  yönelmesinde  temel  bir  “kaynağa”  dönüştü  (Bo‐
zarslan 2015: 54). 
Norbert Elias (1981: 156‐157), Sosyoloji nedir? başlıklı kitabın‐
da  konfigürasyonun  “kullanışlı  bir  kavramsal  araç”  olduğunu 
söyler.  Bu  kavram  yardımıyla,  bize  dayatılan  “birey”  ve  “top‐
lum”un iki farklı ve antagonist figür olduğuna dair sosyal zor‐
lamanın  yumuşatılabileceğini  belirtir.  Elias’a  göre  konfigüras‐
yondan anlaşılması gereken şey; değişken genel figürün oyun‐
cuları kurduğu, onların sadece zihinlerini değil tüm kişiliklerini, 
eylemlerini ve karşılıklı ilişkilerini de içerdiğidir. Elias, konfigü‐
rasyon kavramını, tek tek insanları ve onların amaçlarını birbi‐
rine  bağlayan,  böylelikle  de  insanların  belli  bir  biçimde  dav‐
ranmalarını sağlayan karşılıklı bağımlılık örgüsünü ifade etmek 
için kullanır. Elias’a göre sosyal bilimlerin ve sosyolojinin konu 
alanını,  konfigürasyonlar  düzleminde  güç  dengelerinin  değişi‐
mi  ve  bunun  açıklanması  oluşturmaktadır  (Yontar  2000:  122‐
123). Bozarslan’ın da (2015: 20‐21) belirttiği gibi, Norbert Elias’ın 
“konfigürasyon”  kavramı  bir  dönemin  politik  örüntülerini  an‐
lamak için son derece işlevseldir. Elias’a göre bir X anının bütün 
şimdiki konfigürasyonu, sübjektiften çok objektif faktörler tara‐
fından belirlenmiştir, fakat yine de hiçbir verili durum daha ön‐
ceden  a  priori  bir  şekilde  kendini  üreten  gelecek  konfigürasyo‐

 
7 6|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
nunu  bilmemize  izin  vermez.  Bunun  basit  bir  nedeni  vardır: 
Çünkü  konjonktürün  etkileşimleri  ve  dinamikleri  sadece  hare‐
ket içinde ortaya çıkar. Bu açıdan bir dönemin konfigürasyonu, 
temel  sabitlik  noktaları  kurmaktan  ziyade,  karşılıklı  bağımlılık 
ve etkileşim içerisinde gelişen sürecin ana hatlarını ortaya koy‐
maya işaret eder. 
Türkiye’de 90’lı yıllar bir yandan şiddet, savaş, zorunlu göç, 
köy  yakmalar  ve  boşaltmalar,  Hizbullah,  JİTEM,  derin  devlet, 
korucular,  kayıplar,  faili  meçhul  cinayetler,  zorla  kaybetmeler, 
cezaevleri, PKK, açlık grevleri ve toplumsal mücadeleler ile anı‐
lırken; öte yandan yükselen siyasal İslâm ve kimlik mücadelele‐
ri,  hızlı  kentleşme  ve  gecekondulaşma,  göç  edilen  yerlerde  dil 
ve  kültür  alanlarında  yeni  mücadele  dinamiklerinin  açılması, 
yeniden yapılanan piyasaları ve emek ilişkilerinin dönüşmesini 
içeriyordu. Peki, bu bağlamda 90’ları nasıl çerçevelendirebiliriz? 
Son yıllarda “incelikli iktidar teknikleriyle parçalı ve sorunlu bir ha‐
tırlama rejimine tabi tutulan” 90’ları nasıl anlayabiliriz? (Geçmişin 
İşlenmesi Ne Demektir 2014: 28). Üstündağ’ın da belirttiği gibi 
(2015: 13), geçmişin nasıl tartışılacağı ile ilgili tek bir yöntem, te‐
kil  bir  yaklaşım  belirlenemez.  1990’lar  hem  devletin  kurduğu 
tahakküm  biçimleri  açısından  hem  de  Kürt  hareketinin  geliş‐
tirmiş olduğu direniş stratejileri açısından; devlet, Kürt hareketi 
gibi aktörler ya da halkın bizzat deneyimi merkeze alınarak, ta‐
rihsel  ya  da  mekânsal,  bölgesel  veya  küresel  karşılaştırmalar 
temelinde  de ele alınabilir. Bu yaklaşımların  her  biri 1990’larla 
ilgili yeni hakikatleri açığa çıkarır. 
Bahar  Şahin  Fırat  (2014:  369),  Türkiye’de  90’ları  ele  aldığı 
makalesinde “90’lara bitmiş ve ancak ‘geri dönme’ ihtimali bağ‐
lamında  ele  alınacak  bir  dönem  olarak  bakmak  ne  kadar  doğ‐
rudur?” diye sorar ve 1990’ların kendi özgünlüğünün yanı sıra 
bir sürekliliğin ve “yapının” parçası olarak da ele alınması ge‐
rekliliğini vurgular. Yazara göre, 90’ların pek çok açıdan sergi‐
lediği “biricikliği” yadsımak mümkün değilse de, “devlet şidde‐
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |77  

tini  daha  geniş  bir kronolojik  ve  tematik süreklilik içinde”  dü‐


şünmek  gerekir.  Zira  devletin  kendisine  “hasım  olarak  belirle‐
dikleri  ile  ilişkisinde  esas  olan  şiddetin  sürekliliğidir”  (2014: 
391). Bezwan da (2015: 43) benzer bir şekilde 90’lı yılları arızi ve 
istisnai bir durum olarak değil, devletin Kürdistan politikasının 
sürekliliği ve sistematiği bağlamında ele almayı önerir. 
Bu noktada 1990’lı yılları, Norbert Ellias’ın çerçevesini çizdi‐
ği bağlamda, konfigürasyon temelinde işleyen bir süreç olarak ele 
almak ve bu konfigürasyonu oluşturan üç temel eksen üzerin‐
den okumak mümkündür: (1) Üç ilçenin yerel tarihi ve Kürdis‐
tan  bağlamında,  süreklilikler  ve  kopuşlar  ekseninde  ortaya  çı‐
kan toplumsal olguların bir birikimi olarak 1990’lar; (2) Olağa‐
nüstü Hal Rejiminde ortaya çıkan “sınır durumların deneyimi” 
olarak 1990’lar; (3) Çok yönlü şiddet biçimlerinin (devletin Kürt‐
lere yönelik şiddeti, Kürt aktörlerin birbirlerine yönelik şiddeti, 
Kürt aktörlerin sivillere yönelik şiddeti) aynı zaman‐mekân içe‐
risinde  kesişimi  olarak  1990’lar.  Bütün  bunlara  bağlı  olarak  da 
hem sonuçları hem de devlet şiddetinin sürekliliği itibariyle he‐
nüz devam eden bitmemiş bir süreç olarak 1990’lar. 

Tarihsel olguların birikimi olarak 90’lar


Etnik, dinsel ve kültürel aidiyetler açısından çok benzer olan bu 
üç ilçede ortaya çıkan siyasal tercih farklılıklarının nedenlerine 
tarih,  sosyoloji  ve  antropolojinin  sağladığı  araçlarla  bakmak, 
hem toplumsal hareketlerin yerellerde kitleleri nasıl mobilize et‐
tiğini  görmek  hem  de  siyasal  tercihlerin  ortaya  konmasında 
geçmişe dair kolektif hafızanın nasıl işlediğini görmek açısından 
oldukça önemlidir. Bu nedenle bu üç ilçedeki siyasal tercih fark‐
lılıklarına bakarken, özellikle yerel tarih araştırmasıyla birlikte, 
Cumhuriyetin  kuruluşundan  bu  yana  ilçelerin  yerelinde  mey‐
dana  gelen  olaylar,  devletle  kurdukları  ilişki  ağları,  geçinme 
stratejileri, şiddete dair kolektif hafızanın aktarımı, yereldeki ak‐

 
78|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
törler arası gerilim ve çatışmalar gibi boyutların incelenmesi el‐
zemdir. 
Kevorkian ve Paboudjian’ın 1915 Öncesinde Osmanlı İmpara‐
torluğu’nda Ermeniler isimli kapsamlı çalışmalarında o dönemde 
Muş  eyaletinin  Sason  kazasına  bağlı  olan  Kulp  (Khulp)  bölge‐
sinde 1914 yılı itibariyle 6.867 Ermeni ve 995 Kürt yaşamaktaydı 
(2012: 498). Diyarbekir vilayetine bağlı Silvan/Slivan kazasında 
ise  1914  itibariyle  13.824  Ermeni,  26.000  Kürt  ve  2.333  Yakubi 
Süryani yaşamaktaydı. İlçe merkezindeki 9.000 kişilik nüfusun 
4.200’u  Ermenilerden  oluşmaktaydı.  Yine  Diyarbekir  Merkez 
Sancağına bağlı olan Lice’de 1914 tarihinde 5.980 Ermeni yaşa‐
maktaydı. İlçe merkezinde 2.650 Ermeni, 1.190 Yakubi Süryani 
ve çok az sayıda Kürt yaşamaktaydı (Kévorkian ve Paboudjian 
2012:  405–406).  1915’te  gerçekleşen  soykırım  süreci  sonrasında 
her üç ilçedeki etnik ve dinsel çeşitlilik tamamen yok oldu. Gay‐
rimüslim nüfusun neredeyse tamamı İttihat ve Terakki yöneti‐
minde başlatılan tehcir sürecinde yerellerdeki bazı Kürt aktörle‐
rin de desteğiyle ya öldürüldü ya da çok ağır şartlarda göçe zor‐
landı (Kévorkian 2006; Kaiser 2014). Çok az sayıda kalan gayri‐
müslim nüfus da zamanla ya topraklarını terk etti ya da Müs‐
lümanlaştırıldı.  İlçelerdeki  Ermeni  mülklerine  devletçe  ve  yer 
yer devlet kontrolünde bazı Kürt aktörler (ağalar, beyler, şehir 
eşrafı)  tarafından  el  konuldu  (Polatel  ve  Üngör  2013).  Böylece 
birçok  aşiret  ve  ailenin  sonraki  dönemlerdeki  angajmanlarını 
belirlemede,  soykırımındaki  rolleri  ve  soykırım  sonrasında  Er‐
meni mülklerine el koymaları ciddi şekilde etkili oldu. 
1925  yılında  gerçekleşen  Şeyh  Said  İsyanına  hem  Lice  hem 
de Silvan’da ciddi bir destek ve katılım söz konusu oldu. Lice, 
isyanın merkezlerinden biri oldu ve birçok köyü isyan sürecin‐
de  devlet  tarafından  yakıldı  (Tîgrîs  2008;  Akyürekli  2013). 
Kulp’ta isyana katılım olmazken, benzer durum Silvan’ın kuze‐
yinde yer alan bölge için de geçerliydi. İsyanın bastırılma süre‐
cinde Türk devletinin gerçekleştirdiği baskı politikalarının daha 
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |79 

kapsamlı olanı ise 1927 yılında ortaya çıkan Şeyh Fahri isyanı ve 
sonrasında  devletin  isyanı  bastırmak  amacıyla  gerçekleştirdiği 
Biçar Tenkil Harekâtı ile vuku buldu (Genelkurmay Belgelerinde 
Kürt İsyanları‐I 1991: 315‐336). Bu harekâtın etki alanı ise Silvan, 
Kulp, Lice ve Hazro gibi bölgelerdi. Bastırılan isyanlar ya da bu 
kırılma noktası, ardında, birbirinden ayrıştırılması zor iki belir‐
leyici dinamik yarattı. Birincisi, sonraki on yıllar boyunca etkisi‐
ni devam ettirecek olan ve isyanlara katılanlar ve katılmayanlar 
temelinde ortaya çıkan bu durumun devlet ile kurulacak işbirli‐
ğinin  niteliğini,  sınırlarını  ve  düzeyini  tayin  edecek  olmasıydı. 
İkincisi  ise,  devletin  yapmış  olduğu  bölgesel  katliamlar  ve  köy 
yakmaları  üzerinden  şekillenen  kolektif  mağduriyet  ve  yine 
sonraki  on  yıllara  ve  nesillere  devreden  toplumsal  hafızaydı 
(Çelik 2014). 
Uzun  suskunluk  yıllarından  sonra,  1959  yılı  itibariyle, 
“49’lar Davası” olarak bilinen hadise ile Kürtler isyanlar sonrası 
ilk kez görünür olmaya başladı. 1984 yılına kadar, devletin or‐
taya koyduğu inkâr ve baskı politikalarına paralel olarak ortaya 
çıkan Kürt hareketinin talepleri ve benimsediği mücadele yön‐
temi aşama aşama radikalleşti (Ercan 2010). 1970’ler ise hemen 
hemen  tüm  Kürt  kentlerinde,  önceki  dönemde  henüz  gerçek‐
leşmemiş  olan  illegal  siyasi  partiler  öncülüğünde  örgütlenme 
sürecinin ve eylemlerin başladığı bir döneme şahitlik etti. Diğer 
yandan,  1959‐1984  yılları  arasında  Kulp,  Silvan  ve  Lice,  Kürt 
coğrafyasında  yaşanan  siyasallaşma  dalgasını  farklı  şekillerde 
deneyimledi.  Lice,  kaçakçılık  ekonomisi  üzerinden  Kürdistan 
Demokrat Partisi ile ilişkilerini derinden  sürdürürken, Türkiye 
İşçi Partisi kurulduktan sonra, 1965 seçimlerinde oyların yarısı‐
nı TİP içinde yer alan Kürtlere kanalize etti. Kısa bir süreliğine 
Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın bir şubesinin de açıldığı Li‐
ce, 1970’li yıllarda Kürt hareketi içinde yer alan örgütler için ön‐
cekine göre artan şekilde siyasallaşma sahası olmayı sürdürdü. 

 
80|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
Bunun  sonucunda  1977  yerel  seçimlerinde  bağımsız  bir  aday 
seçimi  kazandı  (Akkaya  2013).  Silvan,  Doğu  Mitingleri  (1967) 
için ilk durak olmakla birlikte, Demokrat Parti ve ardından Yeni 
Türkiye Partisi çizgisi ile TİP çizgisinin at başı rekabet ettiği bir 
mekân oldu. 1970’li yıllarda ise Kürt sol örgütlerinin yoğun şe‐
kilde faaliyet gösterdiği, dernekler açıp örgütlenme faaliyetleri‐
ne giriştiği ve eylemler yaptığı bir yer olmaya devam etti. Kulp 
diğer iki ilçeden farklı bir şekilde, 1960’lı ve 1970’li yıllarda hem 
kentleşme  hem  de  siyasallaşma  süreçleri  bakımından  Lice  ve 
Silvan’ı oldukça geriden takip etti (Çelik 2014). 
1990’lar başına kadar Kulp kırsalının büyük bir kısmı Xiyan, 
Badikan, Etmankan ve Tavsî (Tawz) gibi soy ortaklığına daya‐
nan aşiretler ile; Hevêdan, Kavar ve Qulpî gibi coğrafi ortaklığa 
dayanan aşiret örgütlenmelerinden oluşuyordu. Ekilebilir tarım 
arazisi oranı % 5 olan (Lice’de % 15, Silvan’da % 50) ilçede yay‐
lacılık temelli hayvancılık son derece yaygındı. İlçede nüfus ar‐
tışı, ekonomik kaynakların yetersizliği, günden güne zayıflayan 
aşiret bağları, nüfusun bir kısmının eğitime yönelmesine neden 
olmuştur. Eğitim, ilçenin sosyo‐politik dönüşümünde iki yönlü 
bir etki yaratmıştır: Bir yandan eğitim sürecine dahil olan birey‐
lerin özellikle 70’li yıllarda yükselen siyasal mobilizasyona katı‐
lımlarında bir katalizör işlevi görmüş, öte yandan da eğitim ara‐
cılığı ile devlet kurumlarında çalışan bireylerin mobilizasyonu‐
nu sınırlamıştır. Ayrıca yerel ölçekteki aşiretler arası rekabet ve 
çatışmalar Schmitt’in  (2012:  58‐59) “dost”  ve “düşman” ayrımı 
temelinde  kavramsallaştırdığı  ve  Kürtler  üzerine  çalışan  diğer 
antropologların (Bruinessen 2003: 374; Heckmann 2002: 145‐147) 
da vurguladığı bir uzamda gerçekleşmekte, her aşiret kendi çı‐
karları doğrultusunda diğer aşiretleri dost veya düşman olarak 
görmekte,  pozisyonunu  ona  göre  belirlemektedir.  Bu  durum 
özellikle 1990’lı yıllarda aşiretlerin PKK ve devlet ile kurdukları 
ilişkinin yönünü tayin eden önemli bir belirleyen olmuştur. Ör‐
neğin, Etmankan ile Tavsî aşiretleri arasında çok eskilere daya‐
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |81  

nan yayla meselesinde, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Kulp 
ilçe merkezinde önemli bürokratik pozisyonları olan Etmankan 
aşiret üyelerinin resmi gücü karşısında zayıf kalan Tavsî aşireti, 
1980’lerin  sonuna  doğru  korucu  olmayı  kabul  ederek  yeni  bir 
güç dengesi oluşturmak istemiştir. 
Xiyan aşireti hem 1915 sonrasında Ermenilerden kalan geniş 
bir coğrafi bölgeyi kontrolüne alması2 hem de 1927‐1932 yılları 
arasında Şeyh Fahri isyancılarına yönelik devletin yanında milis 
kuvveti olarak yer almasından dolayı devletle çok erken gelişen 
bir organik ilişki ağı içerisine girmiş ve bu durum 1985 gibi çok 
erken  bir  tarihte  aşirete  bağlı  onlarca  kişinin  korucu  olmasını 
önemli oranda etkilemiştir. Korucu olmayı sağlayan tek neden 
elbette bu değildir. Aşiretin son derece içe dönük sosyal yaşamı, 
sarp ve dışa kapalı bir coğrafi alanda kendi toprak hakimiyetini 
korumak  istemesi,  özellikle  medrese  geleneği  üzerinden  çok 
fazla  sayıda  fahri  imamın  etkisi  ile  neredeyse  her  aileye  bir 
imamın düşmesi ile oluşan ve Kürdi siyasete son derece mesafe‐
li  bir  habitusun  gelişimi  gibi  dinamikler  de  pozisyon  almanın 
duygulanımsal boyutunu güçlendirmiştir. 
Badikan  aşireti  ise,  kendi  aşiretlerinden  olan  Şemdin  Sa‐
kık’ın  bölge komutanı  olması  ve  yoğun  yaylacılık  faaliyetle‐
rinden  dolayı  1994  başına  kadar  PKK’ye  milis  desteği  sun‐
muş,  fakat  devletin  savaş  konseptinin  değişmesi  ile  yaylaya 
çıkma yasaklanmış, koruculuk zorla dayatılmış bunun üzeri‐
ne aşiret yeni bir pozisyon almaya başlamış, aşirete bağlı bazı 

                                                           
2  Sason’un kuzeyini oluşturan Talorî (Talvorik) bölgesi (günümüzde Aygün 
olarak  bilinen  yer),  1915  öncesinde  Ermenilerin  son  derece  yoğun  yaşadığı  bir 
bölgeydi. Özellikle 1894’deki Sasun Direnişi’nde de Talorî direnisin merkezi ko‐
numundaydı.  O  zamanlar  dağlık  olan  yüksek  kesimlerde  Ermeniler,  güneye 
doğru  azalan  dağlık  kesimlerde  ise  Xiyan  aşireti  üyeleri  yaşıyordu.  Gûznag, 
Hêlîn (Yuvacık), Firqê (Salkımlı) gibi bazı köylerde ise Kürtler ve Ermeniler bir‐
likte yaşıyordu. Bölge hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. (Kévorkian ve Pa‐
boudjian, 2013). 
 
82|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
köyler  korucu  olmayı  kabul  etmiştir.  Hatta  bir  dönem 
PKK’ye açıktan milislik yapanlar, yeni güç ilişkileri içerisinde 
pozisyon değiştirerek korucu olmuşlardır. 
Lice’nin  tarihinde  ise  asıl  belirleyici  olan  şiddet  sarmalıdır. 
1915  Ermeni  Soykırımı,  Şeyh  Said  İsyanı  ve  ardından  1927  yı‐
lında  bölgede  başlatılan  Biçar  Tenkil  Harekâtı  kapsamında  öl‐
dürülen binlerce insan ve yakılan onlarca köy3 ile daha da de‐
rinleşen  şiddet  alanı,  ilçenin  son  yüzyıllık  kaderini  önemli 
oranda  belirledi.  İsyanın  bastırılması  sonrasında  ölümden  bir 
şekilde  kurtulanlar  ya  dağlara  çekilerek  “mehkûm”oldular  ya 
da Binxet’e (Rojava) göç ettiler. İlçedeki beyler ise ya Batı illerine 
sürgün edildiler ya da idam edildiler (Serdi 2009; Ekinci 2010). 
Devletin 1925’ten itibaren Lice’ye yönelttiği şiddetin yoğunluğu, 
yerellerdeki kolektif hafızada unutulmaz izler bıraktı ve Lice’de 
günümüze değin süren bir devlet karşıtlığı geleneği oluşturdu. 
Aşiret  temelli  aidiyetlerin  20.  yüzyılın  başında  zayıfladığı  Li‐
ce’de, Şeyh Said İsyanı sonrası beylerin de gücü ciddi oranda kı‐
rıldı. Ayrıca isyana destek vermediği için Hezanlı Şeyh Selim’in 
de  otoritesi  ve  saygınlığı  neredeyse  kayboldu.  Böylece  1930’lu 
yıllar gibi erken bir dönemde, Lice’de aşiret lideri, ağa, bey ve 
şeyhler gibi otoritelerin toplumu mobilize etme kapasiteleri ne‐
redeyse bitti. Fakat hem isyan ve devlet şiddeti hafızası hem de 
kaçakçılık  üzerinden  oluşan  devlet  karşıtlığı  1960’lı  yıllardan 
itibaren Lice’de Kürt siyasi hareketlerinin hızlıca taban bulma‐
sını sağladı. Karar verme iradesinin aile ve hatta birey düzeyine 
indiği  Lice’de,  devletin  düşmanca  tavrı  ve  topraksız  köylülük‐
ten beslenen yoksullukla birleşince, siyasal mobilizasyon kapa‐
sitesi  daha  da  arttı.  Nitekim  PKK’nin  1978’de  Lice’ye  bağlı  Fis 
köyünde  kuruluşunun  ardından  ilçedeki  siyasal  mobilizasyo‐

                                                           
  İsyana  destek  veren  köylerin  neredeyse  tamamı  yakıldı.  Xoybûn  örgütü‐
3

nün çıkardığı aylık bültenin verilerine göre Liceʹde isyan süresince ve sonrasında 
1.284 ev yakıldı ve 6.419 kişi oldu (Tîgrîs 2008: 75). 
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |83 

nun yönü PKK’ye döndü ve 1990’lı yılların başında bu mobili‐
zasyon doruğa ulaştı. 
Silvan da Lice’ye benzer şekilde hem 1915’te hem de 1925 ve 
sonrasında  tam  bir  şiddet  mahalline  dönüştü.  Fakat  Lice’nin 
tam  tersine  ilçenin  üç  büyük  şeyh  ailesi  (Bezwan,  Baxça  ve 
Bokarkî şeyhleri) Şeyh Said İsyanı’na son derece aktif bir şekilde 
katıldı  ve  çoğu,  isyanın  ardından  idam  edildi  veya  sürgüne 
gönderildi. Bazıları ise Binxet’e kaçtı. İlçedeki ağa ve bey aileleri 
ise ya doğrudan devletin safında yer aldı (Sadık Bey ve Ali Ağa) 
ya  da  isyancılar  ve  devlete  karşı  tarafsız  durmayı  (Azizoğlu) 
seçti. Tek istisna olarak Şexdodan aşiret lideri Muhammed Ağa 
isyancıları  destekledi  ve  isyanın  bastırılması  ardından  idam 
edildi (Zana 2002; Yeşil 2009; Barnas 2013). İsyan esnasında dev‐
letten yana taraf olan Sadık Bey, ilçe merkezinin işgal edilmesi‐
nin  ardından  isyancılar  tarafından  öldürüldü.  Mustafa  Kemal 
1916  yılında  16.  Kolordu’ya  komutanlık  ettiği  süre  içerisinde 
yaklaşık altı ay Sadık Beyin evinde kalmış, kendisi ile kirve ol‐
muştu  (Uludağ  2011;  Hakan  2013).  Bölgedeki  görevi  boyunca 
Kürt ileri gelenleriyle iyi ilişkiler kuran Mustafa Kemal bu ilişki‐
lerini  sonraki  yıllarda  da  kullanacaktır  (Hakan  2013:  41).  Nite‐
kim  Sivas  Kongresi’ne  davet  ettiği  kişilerden  birisi  de  Sadık 
Bey’dir (Hakan 2013: 159). Yine Lice’ye bağlı Hezan şeyhlerin‐
den Şeyh Selim’le de yakın ilişkiler kuran Mustafa Kemal, onun 
1925’teki Şeyh Said isyanında da devlet safında olmasını sağla‐
yacaktır.  Mustafa  Kemal’in  özellikle  10  Ağustos  1920’de  imza‐
lanan Sevr Antlaşması öncesi bu yerel liderlere gönderdiği mek‐
tuplar, Kürt delegesi sıfatıyla Paris’te bulunan Şerif Paşa’yı ken‐
di  temsilcileri  olarak  görmediklerine  dair  protesto  telgraflarını 
yollamalarını ile sonuçlanır. Bu telgrafı yollayanlardan birisi de 
yine Sadık Bey’dir. Şeyh Said isyanı sonrası iki amcası idam edi‐
len Bokarkî ailesinden Şeyh Fahri’nin 1927‐1932 yılları arası yü‐
rüttüğü lokal ölçekli isyan da Silvan’da şeyhler üzerinden geli‐

 
84|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
şen  bir  Kürt  uyanışını  doğurmuştur.  Nitekim  özellikle  1960’lı 
yılların başından 1970’lerin ortalarına kadar gittikçe genişleyen 
Kürt  siyasal  mobilizasyonunun  temel  aktörleri,  ilçedeki  bu  üç 
büyük şeyh ailesi ve medrese kökenli kişilerdir. Şeyhlerin aksi‐
ne ağa ve bey aileleri ise, 1960’lı yıllardan başlayarak hem top‐
lumsal itibar hem de ekonomik güçleri açısından gittikçe zayıf‐
lamışlardır. Bunda, özellikle topraksız köylülerin günden güne 
artan  hoşnutsuzluğunun  1960’lı  yıllardan  itibaren  hem  sınıfsal 
hem  de  kimliksel  temelde  toplumsal  örgütlenmesi  hem  de  bu 
ağa ve beylerin tarımda makineleşme süreci ile ortaya çıkan bü‐
yük tarımsal dönüşümlere ayak uyduramaması etkili olmuştur. 
Kürdistan’ın büyük kentleri başta olmak üzere, yerellerde gün‐
den güne gelişen Kürt ulusal uyanış hareketinin sosyal bir mu‐
halefet  biçimini  örgütlemeye  başladığı  ilk  ciddi  kıvılcım,  13 
Ağustos 1967’de Silvan’da başlayarak başka yerlere de yayılan 
Doğu  Mitingleriydi  (Güneş  2013:  119).  Geniş  ve  verimli  ova 
köylerinde  ağa  ve  beylerin  marabası  olarak  çalışan  köylülerin 
tarımda makineleşme ile birlikte artan işsizliğinin yarattığı hoş‐
nutsuzluk,  1960’ların  sonundan  1980  askeri  darbesine  kadar, 
günden  güne  daha  politik  bir  karaktere  büründü.  PKK’nin  si‐
lahlı  mücadeleye  başlaması  ile  önce  ova  köylerinde,  ardından 
da (1970’lerde), diğer Kürt fraksiyonlarının etkisinde kalan ilçe 
merkezinde örgüte yönelik ciddi bir sempati oluştu.  

OHAL rejiminde “sınır durumlar deneyimi”


olarak 90’lar
PKK’nin Türk devletine yönelik silahlı mücadeleyi başlattığı 15 
Ağustos  1984’ten  üç  yıl  sonra,  19  Temmuz  1987’de,  285  sayılı 
Kanun  Hükmünde  Kararname  ile  Diyarbakır,  Bingöl,  Elâzığ, 
Hakkâri, Mardin, Siirt, Tunceli ve Van vilayetlerinde Olağanüstü 
Hâl  Bölge  Valiliği  kuruldu.  Böylece,  OHAL  bu  illerde  1978’den 
beri  yürürlükte  olan  Sıkıyönetim  uygulamasının  yerini  aldı. 

 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |85  

Daha sonra Adıyaman, Bitlis, Muş, Batman ve Şırnak’ın da da‐
hil edilmesiyle rejimin kapsadığı il sayısı 13’e yükseldi. Valinin 
son derece geniş yetkilere sahip olduğu OHAL rejimi, 30 Kasım 
2002 tarihine kadar devam etti (Üskül 2003; Alaç 2012). OHAL 
rejiminde, özellikle 1990’lı yıllarda, Türkiye’nin Kürdistan tara‐
fında anayasa ve diğer yasalar askıya alınmıştı. Bölge kararna‐
meler,  OHAL  valiliği  yönetmelikleri  ve  MGK  siyaset  belgeleri 
ile yönetiliyordu (Şahin Fırat 2014: 377). Devlet şiddetinin doru‐
ğa çıktığı, sivil hakların ortadan kalktığı tam bir olağanüstü hal 
yaşanıyordu.  Agamben’in  (2006)  deyişi  ile,  hukuk  rejiminin 
adeta askıya alındığı bir istisna hali vardı. Agamben’e göre istis‐
na hali, siyasal belirsizlik veya başka bir nedenden kaynaklı her‐
hangi  bir  kriz  durumunda,  siyasal  düzenin  devamının  sağlan‐
ması adına, hukukun kendini askıya almasıdır. Bu durum bizi 
Carl Schmitt’in (1988) Siyasal İlahiyat kitabının girişinde söyledi‐
ği  “egemen,  istisna  haline  karar  verendir”  belirlemesine  götürür. 
Schmitt,  özelikle  egemenin  olağan  durumun  dışındaki  bir  du‐
ruma karar verme gücüne vurgu yapar. Böylece yasanın gücü, 
kendisinden  soyutlanmış  olur.  Çünkü  istisna  halinde  hem  yü‐
rürlükte  olan  normun  uygulanmadığı  hem  de  yasa  niteliği  ol‐
mayan kararların yasa değeri kazandığı bir hukuki durum söz 
konusudur. Agamben bu durumu, yasanın üstünün çizildiği bir 
yasasızlık hali olarak tanımlar (akt. Şahin Fırat 2014: 377). 
1990’lı yıllarda devletin OHAL rejimini bir istisna hali olarak 
tanımlayabileceğimiz  gibi,  Almanya’daki  Nazi  tecrübesinden 
hareketle ikili devlet kavramını kullanan Ernst Fraenkel’in tespit‐
leri bağlamında da okuyabiliriz. Fraenkel, devletin ikili karakte‐
rini Norm Devleti ve Tedbir Devleti olmak üzere ikiye ayırır. Ya‐
zara  göre  devlet  erki,  yapısal  olarak  tekil  bir  şekilde  organize 
olduğu halde, yönetimi işlevsel olarak farklı yöntemlerle ortaya 
çıkıyorsa,  burada  ikili  bir  devlet  yapısından  söz  etmek  müm‐
kün. Frankel, tedbir devletini, “hiçbir hukuksal güvencenin ol‐

 
8 6|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
madığı;  dizginsiz  bir  keyfiyetin  ve  şiddetin  belirlediği  bir  ege‐
menlik  sistemi”  olarak  tanımlar.  Buna  karşın,  norm  devletini 
“hukuk  düzeninin  idamesi  için,  kanunlar,  mahkeme  kararları 
ve yürütmenin idari işlemlerinde ifadesini bulduğu, geniş ege‐
menlik  yetkileriyle  teçhiz  edilmiş  bir  hükümet  sistemi”  olarak 
tanımlar (Bezwan 2015: 46). Aslında tekil ve üniter devlet anla‐
yışı pratikte iki tarz‐ı devlet olarak şekillenmektedir. Bezwan’a 
(2015: 46) göre 90’lı yıllar, Türkiye’de tedbir Devleti’nin Olağa‐
nüstü Hal Bölge Valiliği olarak şekillendiği yıllar oldu. Bu tedbir 
devleti, Bölge Valiliği, Olağanüstü Hal Bölge Koordinasyon Ku‐
rulu,  Jandarma  Asayiş  Komutanlığı  ve  Köy  Koruculuğu  gibi 
savaş,  güvenlik  ve  paramiliter  aygıtlara  dayanmaktaydı.  Bo‐
zarslan’ın dikkat çektiği üzere, bu noktada söz konusu norm ve 
tedbir  ayrımının  da  devletin  1990’lardaki  icraatları  üzerinden 
şekillendiğini ve diğer birçok ülkede de görüldüğü üzere; dev‐
letin kartelleşmesi, karar mercilerin artması ve bunlar arasında‐
ki rekabetin derinleşmesi gibi sonuçlar üzerinden şekillendiğini 
görüyoruz.  
Devletin  OHAL  rejiminde  günden  güne  arttırdığı  şiddet 
özellikle  1993‐94’te  doruğa  çıktı.  Koruculuk  dayatması,  faili 
meçhul  cinayetler,  zorla  kaybetmeler,  köy  boşaltmaları,  gıda 
ambargosu, gözaltı ve işkenceler, sivil serhildanların (isyan) şid‐
detle  bastırılması,  gerilla  bedenlerine  yönelik  uygulamalarla 
somutlaşan  OHAL  rejimi;  baskı  ve  sindirmelerle  kurulan  bir 
korku atmosferinde  toplum  içindeki  güven ilişkilerinin kökten 
zedelenmesi sonucunu doğurdu. Bu koşullar içerisinde bireyler, 
aileler veya aşiretler sadece 90’lar öncesi biriken ilişkiler üzerin‐
den değil, 90’ların somut güncelinden kaynaklı bir pozisyon be‐
lirleme  zorunluluğuyla  da  karşı  karşıyaydılar.  Çoğu  durumda 
bu  baskı,  şiddet  ve  direniş  konfigürasyonu  güncelde  yaşanan 
sınır  durumlarda  gerçekleşen  hayatta  kalma  stratejileriyle  kuru‐
luyordu. Bu sınır durumları tanımlayan en temel karakteristik; 
yaygın  bir  şiddet  manzarasında  ortaya  çıkan  ölüm,  işkence, 
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |87  

baskı,  sindirme  ve  korku  idi.  Bu  nedenle  devletin  özellikle 


1992’den  itibaren  sivil  serhildanlara  yönelttiği  yoğun  şiddet  ve 
akabinde PKK’ye yönelik topyekun bir savaş konseptini başlat‐
tığı 1993‐94 yılları4, insanları olağanüstü halin sınır durumlar ik‐
liminde hızlı, zorunlu ve hayatta kalmaya dayalı geçici tercihler 
yapmak durumunda bıraktı. Devletin ve PKK’nin karşılıklı he‐
gemonik  mücadelesinde  baskı,  zorlama  ve  şiddet  ile  gelişen 
90’lar konfigürasyonunda istisna halini uygulayan sadece devlet 
de  değildi.  PKK’nin  özellikle  koruculuğu  önlemek  amacıyla, 
korucu  köylerine  yönelik  silahlı  baskınları  birçok  sivilin  yaşa‐
mını yitirmesine neden oldu.5 Yine “ajan olduğu gerekçesi” ile öl‐
dürülen  birçok  sivil  de  savaş  içerisindeki  sınır  durumlarda  bu 
istisna  halinin  isyancı  güçler  tarafından  da  uygulanabileceğini 
gösteriyordu. 
90’lar  dönemini  bir  konfigürasyon  temelinde  ele  almamızı 
işlevsel kılan önemli boyutlardan birisi, tam da böylesi bir ola‐
ğanüstü  hal  ortamı  içerisindeki  sınır  durum  deneyimlerinin,  bu 
konfigürasyon içerisindeki farklı aktörlerin karşılıklı bağımlılık‐
ları ve ilişkisellikleri bağlamında gelişen konumlarındaki sürek‐
li değişimlerdir. Bu noktada eklenmesi gereken bir diğer önemli 
nokta  da  özellikle  1990’lar  başına  gelindiğinde  henüz  PKK  ile 
ideolojik temelde bir bağ geliştirmemiş ve devletle de doğrudan 
organik bir ilişkisi bulunmayan aile, aşiret ya da köylerin bu sı‐
                                                           
4  “Devletin 1992 yılında “topyekûn savaş” konsepti içinde ilk olarak “gerilla 
temelli  serhildanlar”ın  dayandığı  kitle  alanlarını  hedefleyerek  başlattığı  saldırı 
atağı, 1993‐94 yıllarında temel gerilla üslenme alanları ve gerilla güçlerine yöne‐
lerek şiddetle devam etti (Akkaya 2014: 89–90).  
5 Murat Karayılan (2011: 159) 1990’lı yıllarda korucu ailelerine yönelik bu tür 

pratikleri, PKK içinde “Dörtlü çete” olarak bilenen yerel düzeydeki komutanla‐
rın yanlış uygulamalarına bağlıyor. 1987 sonrası için kullanılan bu tabir asıl ola‐
rak da 1986‐1990 arası Mardin ve Botan bölgesindeki koruculara yönelik eylem‐
leri  karakterize  ediyor.  1990’larin  birinci  yarısında  Kulp  bölgesindeki  pratikleri 
ile bilinen “Zeki” kod adlı Şemdin Sakık’ı da bu çete anlayışının bir devamı ola‐
rak görüyor.  
 
88|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
nır durumlarla karşılaştıklarında konumlarındaki hızlı değişim 
kapasitesinin  daha  esnek  olduğudur.  Örneğin  Kulp’taki  Badi‐
kan  aşiretine  bağlı  köyler  özellikle  yaylacılık  faaliyetleri  nede‐
niyle 1980’lerin  sonunda PKK ile ilişkilenmiş, kendisi de Badi‐
kan aşiretine mensup Şemdin Sakık’ın bölgeye komutan olarak 
gelmesiyle  örgüte  yönelik  katılım  ve  lojistik  destek  faaliyetle‐
rinde ciddi bir artış yaşanmıştır. Fakat devletin topyekûn savaş 
konseptini  bütün  boyutlarıyla  devreye  soktuğu  1994  yılında, 
aşiret  lideri  zorla  kaybettirilmiş,6  yaylacılık  faaliyetleri  yasak‐
lanmış, aşirete  bağlı  bazı köyler  boşaltılmış  ve PKK’ye  milislik 
yapanlara  yönelik  yaptırımlar  devreye  girmiştir.  Savaş  duru‐
munun  devlet  lehine  dönüştüğü  Kulp’ta,  aşiretin  büyük  bir 
kısmı korucu olmuş, bazıları ilçe merkezine yerleşmiştir. Bunlar 
içinde  daha  önce  PKK’ye  milislik  yapanlar  da  mevcuttur.  Bu 
noktada  aşiret  üyelerinin  güçlenen  tarafa  yönelmesi,  savaş  es‐
nasında  şiddet  faktörünün  aktörlerin  yönelimini  belirlemede 
son derece merkezi bir işlevi olduğunu gösteriyor. 
Devlet,  1993  sonlarından  başlayarak  düşük  yoğunluklu  sa‐
vaş  stratejisi  doğrultusunda  koruculuk  ve  zorla  yerinden  ettir‐
me  yöntemlerini uygulamaya  soktuktan  sonra,  faili  meçhul  ci‐
nayetler ve gözaltında zorla kaybettirme gibi faaliyetleri de bu 
özel  savaş  yönteminin  sonuçları  olarak  ortaya  çıktı.  Hafıza 
Merkezi’nin hazırladığı rapora göre, zorla kaybetmelerin en yo‐
ğun  gerçekleştiği  dönem  1993‐1996  yıllarıdır.  Fakat  bu  strateji‐
nin  1991‐1999  arası  dönemde  başta  Diyarbakır  olmak  üzere 
OHAL  kapsamındaki  illerde  uygulandığı  görülüyor.  Raporun 
verilerine  göre  1991‐99  arası  Diyarbakır  merkez  ve  ilçelerinde 
toplam 364 kişi zorla kaybedildi. Bunların 53’ü Kulp’tan, 70’i Li‐
ce’den ve 38’i Silvan’dandı (Göral, Işık, ve Kaya 2013: 23).  Yani 

                                                           
 Aşiret lideri Mehmet Salih Akdeniz 1 Ekim 1993’te General Yavuz Ertürk 
6

komutasındaki Bolu Komando Tugayı tarafından gözaltına alınmış ve bir daha 
kendisinden haber alınamamıştır (Göral, Işık ve Kaya 2013: 90; Çelik 2014: 122). 
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |89 

Diyarbakır’da zorla kaybedilenlerin neredeyse yarısı bu üç ilçe‐
dendi. Zorla kaybetmelerin yanı sıra yaşanan faili meçhul cina‐
yetler ve özellikle Silvan’daki Hizbullah cinayetleri7 de insanla‐
rın  olağanüstü  hal  rejiminde  tercihlerini  belirlemesinde,  huku‐
kun  askıya  alındığı  istisna  halinin  ağırlığını  açıkça  gösteriyor. 
Örneğin  PKK’nin  resmi  yayın  organı  Serxwebûn  gazetesinin 
verdiği aylık bilanço raporlarına göre 1990‐1995 arasında ölüm‐
le sonuçlanan olay sayısı Kulp’ta 105, Lice’de 102 ve Silvan’da 
103’tür (Çelik 2014: 136‐137).8 
Yine ilçelerdeki koruculuk dayatmasını kabul etmeyen köy‐
lerin  boşaltılması  ile  gerçekleşen  zorunlu  göçün  sonuçlarının 
vahameti  de  bize  OHAL  koşullarında  devletin  baskı,  zor  ve 
şiddet  pratiklerini  apaçık  göstermektedir.  Örneğin  Kulp’ta 
1995’e  gelindiğinde  ilçeye  bağlı  50  köy  içerisinde  13  tanesinin 
nüfusu yüzde seksen ve üzeri oranında azalmıştı. 1999’a gelin‐
diğinde nüfusu yarıdan fazla azalan köy sayısı 25 idi. Lice’de ise 
1999’a gelindiğinde 54 köyden 14’nün nüfusu yüzde doksan ve 
üzeri, 20 köyün ise nüfusu ise yüzde elli ve üzeri oranda azal‐
mıştı (Çelik 2014: 114‐115). Bu iki ilçede nüfusun azalması sade‐
ce köy boşaltmaları ile sınırlı değildi, Kulp ve Lice merkezleri de 
yakıldı.  2  Ekim  1992’de  Kulp  merkezinde  çıkan  çatışmada  üç 
askerin  yaşamını  yitirmesi  üzerine  ilçe  merkezi  abluka  altına 
alındı. 3‐4‐5 Ekim tarihlerinde ilçe merkezi yerle bir edildi. Ho‐
tel Narin’in sahibi Vahit Narin, kızı dağa çıktığı gerekçesiyle di‐
ri diri yakılarak öldürüldü. Birçok işyeri ve konut yakıldı ve ha‐
sar gördü. Yine Lice’de de 22 Ekim 1993’te Tuğgeneral Bahtiyar 
Aydın’ın  ölümü  gerekçe  gösterilerek  ilçe  merkezi  adeta  yok 

                                                           
7  Parlak’a (2014: 8) göre Silvan’da Hizbullah tarafından öldürülen sivillerin 
sayısı en az 250 idi.  
8 Cumhuriyet Gazetesi arşivine göre ise bu rakam Kulp’ta 55, Lice’de 48 ve 

Silvan’da 53’tür. Fakat saha araştırması süresince yaptığımız görüşmelerde tanık‐
ların anlatımı Serxwebûn gazetesinin bilgileri ile daha fazla örtüşmektedir. 
 
9 0|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
edildi.  En az 16  sivil  yaşamını yitirdi,  yüzlerce  konut  ve  işyeri 
yakıldı (Çelik 2014: 118‐119). Bu olayların ardından ilçe merkez‐
lerinde nüfus ciddi oranda azaldı. Silvan’da Hizbullah’ın siville‐
re yönelik saldırıları sonucu ilçede adeta bir korku rejimi oluştu 
ve  yüzlerce  aile Hizbullah’ın  tehditlerinden  dolayı  veya  korku 
ortamından kaynaklı Diyarbakır, Mersin, Antalya, İstanbul gibi 
kentlere göç etti. 
90’ların birinci yarısında gerçekleşen bu olağanüstü hal uy‐
gulamaları kapsamında, 1990‐1992 döneminde PKK lehine geli‐
şen serhildanların kanlı bir şekilde bastırılması, kent merkezle‐
rinin tahrip edilmesi ve JİTEM üzerinden uygulamaya sokulan 
kontrgerilla faaliyetleri özellikle Kulp’ta büyük bir korku ortamı 
doğurdu ve insanlar ya göç etmek zorunda kaldılar ya da koru‐
cu olmayı kabul ettiler. Burada özellikle dikkat çeken nokta, her 
üç  ilçede  uygulanan  devlet  şiddetinin  benzerlik  göstermesine 
rağmen, üç ilçede yaşayan insanların bu şiddete tepkisinin farklı 
olmasıdır.  Örneğin  Lice’de  bütün  bu  özel  savaş  yöntemlerine 
rağmen  bir  köy  dışında  koruculaşma  yaşanmadı.  Silvan’da  da 
Narik  denilen  dağlık  bölgedeki  köyler  (Boşat,  Baquz,  Tewerz, 
Helda,  ve  Sedeqnê)  dışında  koruculuk  kabul  edilmedi  ve  ilçe 
merkezindeki Hizbullah şiddetine rağmen, PKK’ye yönelik des‐
tek azalmadı. En azından siyasal temsil düzeyinde bu desteğin 
dönüşümüne  baktığımızda  bunu  takip  etmek  mümkün.  1991 
genel seçimlerinde SHP Kulp’ta %75, Lice’de %87 ve Silvan’da 
%75 oranında oy aldı. PKK’ye yönelik legal alanda gelişen sem‐
pati her üç ilçede de ciddi bir oy oranının yakalanmasını sağla‐
dı.  1995  genel  seçimlerinde  ise  HADEP  Kulp’ta  %24,  Lice’de 
%72, Silvan’da ise %61 oranında oy aldı. 1999 genel seçimlerine 
geldiğimizde HADEP’in oy oranı Kulp’ta %15’e, Lice’de %35’e 
düşerken, Silvan’da ise %63’e yükseldi. Kulp’ta özellikle PKK’‐
nin  korucu  köylerindeki  sivillere  yönelik  şiddeti  koruculuğun 
daha  da  yaygınlaşmasını  neden  oldu.  Ayrıca  devletin  artan 
baskı ve şiddet uygulamaları da bir yandan zorunlu göçü daya‐
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |91  

tırken,  bir  yandan  da  insanların  sindirilmesini  mümkün  kıldı. 


Nitekim  1999’a  gelindiğinde  HADEP’in  oy  oranı  %15’e  düştü. 
Lice’de,  özellikle  1995  seçimlerinde  köylerde  askerlerce  zorla 
dayatılan açık oy kullanma, HADEP’in oy oranındaki düşüşün 
en temel nedenidir.9 Silvan’da özellikle Hizbullah’ın şiddet ey‐
lemleri tersi etki yaparken, HADEP’e yönelimi güçlendirdi. Si‐
yasal temsil düzeyindeki bu durum bir yandan OHAL koşulla‐
rındaki devlet politikalarının kişilerin durumsal tercihlerindeki 
değişkenlikleriyle, diğer yandan da PKK’nin yerellerdeki uygu‐
lama farklılıklarının yarattığı sonuçlarla10 ilgilidir. 

Çok yönlü şiddet formlarının bir aradalığı olarak


90’l ar
90’lı  yılları  Türkiye  Kürdistan’ı  açısından  ayırt  edici  kılan  en 
temel  özellik,  Türkiye  Cumhuriyeti’nin  ilanından  günümüze 
kadar  Kürt  meselesi  bağlamında  ortaya  çıkan  değişik  şiddet 
formlarının ilk defa aynı zaman‐mekân uzamında bir arada or‐
taya çıkmasıdır. Bu şiddet formlarından ilki, diğer şiddet form‐
larının da mobilizasyonunda katalizör işlevi gören devlet şidde‐
ti, 1925’ten günümüze değin farklı yoğunluklarda kesintisiz de‐
vam  etmiştir.  Devlet  şiddeti  hem  politik  şiddet  kullanan  veya 
legal siyaset alanında talepler öne süren Kürt hareketlerine hem 
de sivillere yönelik gerçekleşmiştir. İkinci politik şiddet biçimi, 
Kürt  hareketlerinin  birbirlerine  yönelttikleri  şiddettir.  Özellikle 
1970’li  yılların  sonlarına  doğru  farklı  Kürt  siyasi  fraksiyonları 
arasındaki çatışmalar bu formun ilk örnekleridir. Yüzlerce kişi‐

                                                           
9  Sahada yaptığım görüşmelerde de bu husus görüşmeciler tarafından sıklık‐
la dile getirilmiştir.  
10 Örneğin sadece Kulp’un Xiyan bölgesinde 1985‐1999 yılları arasında en az 

50 korucu ve korucu yakını yaşamını yitirdi. Bu rakam Lice ve Silvan’da (Hizbul‐
lah’a  yönelik  eylemleri  saymazsak)  PKK  eylemleri  sonucunda  yaşamını  yitiren 
korucu ve sivillerin toplam sayısından daha fazladır (Çelik 2014) . 
 
9 2|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
nin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan  PKK ile KUK arasındaki 
çatışma buna örnek gösterilebilir (Ercan 2010: 196‐202). Üçüncü 
şiddet biçimi ise, Kürt hareketlerinin çatışma koşullarında sivil‐
lere yönelttikleri şiddettir. PKK ve Hizbullah’ın sivillere yönelik 
şiddeti  buna  örnektir.  Doksanlı  yılların  özellikle  ilk  yarısında, 
farklı  aktörlerce  uygulanan  şiddet  pratiklerinin  aynı  zaman‐
mekân içerisinde gerçekleştiği ve bazı durumlarda sivil savaşa 
yaklaşan  sonuçlar  ortaya  çıkardığını  görüyoruz.  Bu  noktada 
önemle  vurgulanması  gereken,  ikinci  ve  üçüncü  tür  şiddet  bi‐
çimlerinin, devlet şiddetinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı, fa‐
kat  çatışma  dinamiklerinin  farklı  nedenlere  dayandığı  gerçeği‐
dir.  Devlet  şiddeti  kaynaklı  ortaya  çıkan  Kürt  hareketlerinin 
birbirlerine  yönelttikleri  şiddet,  bir  yandan  kendi  aralarındaki 
hegemonya  mücadelesiyle,  diğer  yandan  da  devletin  bu  hare‐
ketler arasındaki çatışma dinamiklerini provoke etmesiyle de il‐
gilidir.  Yine  Kürt  hareketlerinin  sivillere  yönelik  şiddeti  de  bir 
yanıyla  silahlı  propaganda  ve  caydırma  eylemleri  aracılığıyla 
tabanını genişletmesiyle, öte yandan da devletin koruculuk gibi 
paramiliter  yapıları  harekete  geçirmesiyle  ilgilidir.  Yani  aynı 
zaman‐mekânda ortaya çıkan bu çok yönlü şiddet biçimleri bir‐
birlerinden ayrıştırılamayacak  bir ilişkisellik  bağlamında yayıl‐
maktadır. Özellikle Kürtler içi çatışmalar olarak yorumlayabile‐
ceğimiz ikinci ve üçüncü şiddet biçimlerini ne devlet şiddetin‐
den  bağımsız  ne  de  tamamen  ona  endekslenmiş  bir  şekilde 
okumak mümkündür. Devlet ve PKK’nin iki temel aktör olarak 
karşı karşıya geldiği savaşın alanı ve yoğunluğu arttıkça ortaya 
yeni aktörlerin çıktığını görüyoruz. Örneğin 1985 yılında yürür‐
lüğe giren Geçici Köy Koruculuğu sistemi ile alımına başlanan 
köy korucuları, PKK’ye karşı savaşta son derece önemli bir rol 
üstlenmiş  paramiliter  bir  yapı  olarak  ortaya  çıktılar.  Yine 
90’ların başında özellikle kentsel mekânlardaki sivillere yönelik 
şiddet eylemleri ile ortaya çıkan Hizbullah da kısa bir süre için‐
de şehir merkezlerinde önemli bir aktöre dönüştü. Bu noktada 
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |93 

aktörlerin  paramiliter  (korucular)  veya  yer  yer  kontrgerilla 


(Hizbullah) faaliyetler yürütmeleri devlet şiddetinin özel savaş 
konseptindeki farklı araçları olarak görülebilir. Fakat nihayetin‐
de ‐en azından Kulp, Lice ve Silvan pratiğinde‐ hem korucula‐
rın hem de Hizbullah üyelerinin neredeyse tamamının Kürt ol‐
ması gerçeği; meselenin sadece devlet eksenli tartışılmasını ye‐
tersiz  kılmaktadır.  Korucuların  bir  kısmının  doğrudan  PKK 
karşıtlığı  veya  çıkar  temelli  motivasyonlarla  mobilize  olması; 
Hizbullah’ın  ise,  PKK’nin  90’lar  başında  Kürdistan  bölgesinde 
şiddet  tekelini  elinde  bulunduran  yegâne  Kürt  hareketine  dö‐
nüşmesine yönelik karşıtlığındaki dini‐ideolojik motivasyonlar, 
bu çatışmaların bir boyutuyla Kürtler içi dinamiklerden de bes‐
lendiğini göstermektedir. Bundan sonraki analizler bu ikili yo‐
rumlama çerçevesinde düşünülmelidir. 

Kürtler arası çatışmalar

Şimdiye kadar Kürtler arası çatışma dinamikleri üzerine yapılan 
çalışmalar  son  derece  sınırlıdır.  Sadece  20.  yüzyılda  bile  farklı 
Kürt  aktörleri  arasındaki  çatışmaların  dönemsel  çeşitliliği  ve 
yoğunluğu  göz  önünde  bulundurulduğunda  sahadaki  bu  ses‐
sizlik  dikkat  çekicidir.  Özellikle  gündelik  yaşamda,  sözlü  kül‐
türde, mitolojik motiflerde, siyasi söylemlerde, edebiyat ve mü‐
zik alanında son derece güçlü bir şekilde dile getirilen ve çoğun‐
lukla  “birakujî”  (kardeş  kavgası)  olarak  dillendirilen  bu  çatış‐
maların  dile  getirilme  biçimleri  son  derece  yaygın  ve  farklıdır. 
Örneğin  doktora  araştırması  kapsamında  2012‐2015  arası  Di‐
yarbakır’ın  Kulp,  Lice  ve  Silvan  ilçelerinde  gerçekleştirdiğim 
sözlü tarih görüşmelerinde öne çıkan esas temalardan birisi de 
Kürtler  arası  çatışmaların  dile  getirilmesi  ve  gerekçelendirilme 
biçimleridir. Sadece 90’lı yıllarda PKK, Hizbullah ve Korucular 
arasında oluşan ayrışmaların hafızası üzerinden değil, aynı za‐

 
9 4|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
manda Ermeni soykırımı, Şeyh Said isyanı, Dersim katliamı es‐
nasında  yaşanan  ayrışmalar  da  toplumun  kolektif  hafızasında 
sürekli direnişin yanında devlet şiddeti ve bazı Kürt aktörlerin 
“ihaneti” üzerinden dile gelmektedir.11 
Toplum  içinde  bir  yandan  bireysel,  aşiretsel  ya  da  örgütsel 
düzeydeki  Kürtler  arası  çatışmaların  verili  bir  toplumsal  olgu 
olduğu gerçeği açıkça dile getirilirken bir yandan da Kürt ulusal 
tahayyülü etrafında oluşan yeni politik söylem üzerinden bu ça‐
tışmaların kaynağı ya bireylerin kişisel güç ve çıkar arzularına 
indirgenmekte ya da tamamen devletin Kürtler arası bölünme‐
leri oluşturduğu, derinleştirdiği ve yönettiğine dair bir söylemle 
açıklanmaktadır.  Kürt  toplumunu;  kültürel,  sosyal,  ekonomik 
ve  cinsiyet  temelli  eşitsizliklerden  müteşekkil  bir  heterojenlik 
içerisinde görülmekten ziyade, son derece homojen ve yekpare 
bir bütün olarak kurgulayan ulusalcı tahayyül, bu çatışmaların 
toplumsal düzeydeki eşitsizliklerle ilişkisini görünmez kılmakta 
ya da önemsizleştirmektedir. 
Kürtler  arasındaki  çatışmaların  sosyoloji  ve  antropoloji  ala‐
nında henüz yeterince  çalışılmamış  olmasının birkaç  temel  ne‐
deninin olduğunu belirtmek gerekir. Bunların ilki Kürt mesele‐
sine yönelik çalışmalarda yaygın görülen makro perspektif yak‐
laşımının, Kürtler arası çatışma süreçlerini daha rahat görebile‐
ceğimiz  yerel  ölçekli  çalışmalara  dayanmıyor  ya  da  bunlardan 
yeterince  beslenmiyor  oluşudur.  İkincisi,  Kürt  toplumunun 
kendi  içinde  homojen  bir  sosyal  örgütlenme  olarak  görülmesi, 
dilsel,  dinsel,  kültürel,  ekonomik  ve  politik  alanlardaki  farklı‐
                                                           
 Bu noktada öne çıkan motiflerden birisi de, Kürtler içi çatışma ve “ihanet‐
11

lerin” keklik örneği üzerinden dile getirilmesidir. Sağ ele geçirilen keklik avcı ta‐
rafından bir kafese konularak yüksek bir tepeye çıkarılır. Kafesteki keklik ötmeye 
başladığında civardaki keklikler sese doğru gelirler. Bu esnada ateş edebileceği 
uygun bir yere saklanan avcı, kafesteki kekliğe doğru gelen keklikleri avlamaya 
başlar. Kısacası, görüşmeciler, Kürtler arası “ihanet”leri, keklik‐avcı hikâyesi üze‐
rinden tasvir etmekteydiler. 
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |95  

laşma  ve  ayrışmaların  yeterince  dikkate  alınmıyor  oluşudur. 


Üçüncüsü,  sadece  Kürtler  örneğinde  değil,  dünyadaki  başka 
bölgelerde da benzer çatışma deneyimleri olmasına rağmen, et‐
nik grup içindeki çatışmalara odaklanmış geniş bir sosyoloji ve 
antropoloji literatürünün oluşmamış olmasıdır. 
Etnik  gruplar  ya  da  sınıflar,  toplumlar  ve  uygarlıklar  arası 
çatışmalara  dair  zengin  bir  literatür  oluşmasına  rağmen,  etnik 
grup içi çatışma ve ilişkilerin analizine dair çalışmalar son dere‐
ce azdır. Bu konuda Paul Brass (1985) ve Anthony Oberschall’in 
(1972)  çalışmaları  Kürtler  arası  çatışmaları  analiz  etmek  için 
önemlidir. P. Brass, bir etnik grubun içinde maddi ve sembolik 
kaynakların  yönetimi  nedeniyle  yaşanan  çatışmaların  önemin‐
den  bahseder.  Yazar,  etnik  grupların  sadece  bir  devletle  olan 
dışsal ilişkilerine değil aynı zamanda iç dinamiklerinin de öne‐
mine vurgu yapar (akt. Orhan 2012). Oberschall, bir toplulukta‐
ki ilişkinin doğasının yönünü, mobilizasyonun analizi açısından 
değerlendirir.  Yazara  göre,  kolektif  eylem  kendini  topluluğun 
yapısındaki  iç  örgütlenme  ve  segmentasyon  üzerine  inşa  eder 
(akt.  Orhan  2012).  Yine  Kalyvas  (2006)  da  yerel  düzeydeki  ça‐
tışmaların  yeniden  aktifleşmesinde  şiddetin  rolünü  merkezi 
önemde görür. Bir silahlı politik mücadelenin, ailevi ya da aşi‐
retsel bir intikam fırsatına dönüşebileceğini söyler. 
Hamit  Bozarslan  (2014:  159)12  ve  Martin  Van  Bruinessen’in 
(2013)13 çalışmaları Kürtler arası çatışmalardan bahsetse de özel 
olarak  bu  konuya  odaklanmamıştır.  Bu  konuda  yapılan  ilk 

                                                           
12 “Kürt aktörler açısından savaş, yalnızca devlete verilmesi gerektiği düşü‐
nülen cevap olmadığı gibi, sadece Kürt milliyetçiliği ve onun öncülleri tarafından 
meşrulaştırılan bir politika da değildir; ayni zamanda, Kürt toplumunu da yapı‐
landırmakta, Kürt hareketi ve Kürt toplumu içindeki iktidar yapılanmalarını da 
üretmektedir” (Bozarslan 2014: 159). 
13 Bruinessen (2013: 120), Ağa, Şeyh, Devlet kitabında segmentasyon kavramı 

üzerinde durur. Özellikle sosyal yapı üzerinden Kürtler içi ayrışmalardan bah‐
seder. 
 
9 6|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
önemli araştırma Mehmet Orhan tarafından 2012’de savunulan 
doktora  çalışmasıdır.  Fragmantasyon  ve  segmentasyon  kon‐
septleri14 üzerinden Kürtler arası çatışmaları analiz eden Orhan; 
şiddetin ortaya çıkışının Kürt alanının iç organizasyonu, hareke‐
tin kendisi ve Kürt toplumu ile ilişkili olduğunu belirtir. Özel‐
likle  bir  karşı  hareketin  ortaya  çıkışı,  Kürt  hareketini  daha  da 
radikalleştirir  (Orhan  2012:  13‐14).  Zira  Kürt  politik  sahasında 
şiddetin  kullanımı  ve  şiddet  araçlarına  sahiplik  rekabeti  frag‐
mantasyonun  önemli  bir  faktörüdür  (Orhan  2012:  152).  Orhan 
(2012: 137‐138), Kürtler arası şiddetin 1970’lerdeki pratiğini poli‐
tik  bir  fragmantasyon  temelinde  incelediği  çalışmasında,  bu 
şiddetin dört temel dinamiği olduğunu belirtir. (1) Kuşak çatış‐
maları, (2) kişilerarası tansiyon ve ayrışan fikirler, (3) şiddet te‐
kelini elinde tutma mücadelesi ve (4) mekânlar temelinde geli‐
şen  mikro  ve  bölgesel  faktörler.  Orhan’ın  1970’ler  için  ortaya 
koyduğu Kürtler arası şiddet dinamiklerinin son ikisinin, özel‐
likle PKK‐Hizbullah çatışması kapsamında (şiddet tekelini elin‐
de bulundurma ve mekân dinamikleri) 1990’larda da ortaya çık‐
tığını görüyoruz. Fakat 90’lara gelindiğinde Kürtler arası çatış‐
ma  alanı  sadece  Kürt  hareketleri  arasında  değildir;  koruculuk 
faktörüne bağlı olarak genişleyen ve sivilleri de içeren bir boyu‐
ta ulaşmıştır. 

Koruculuk ve Hizbullah ile genişleyen


şiddet manzarası

Şimdiye kadar koruculuk üzerine yapılan çalışmaların (Jonger‐
den  2008;  Balta  Paker  ve  Akça  2013;  Aytar,  Uçarlar  ve  Özar 
2013; Tüysüz 2014; Acar, Balta ve Yüksel 2015) ortaya koyduğu 
ortak  sonuçları  üç  grupta  toplamak  mümkün:  (1)  Korucuları 
                                                           
 Fragmantasyon politik gruplar, segmentasyon ise sosyal alanı imler. Fakat 
14

ikisi de etnik grup içi bir sürece işaret eder (Orhan 2012: 53).  
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |97  

homojen ve yekpare bir grup olarak görmenin zorluğu; korucu‐
lar, koruculuk sistemine dahil olma biçimleri, çatışma sırasında 
oynadıkları roller, koruculuk sistemine katıldıkları dönemler ve 
koruculuğu ifa ediş biçimleri gibi faktörler üzerinden anlaşılabi‐
lecek farklı siyasi tutum ve davranışlara sahiptirler. (2) Korucu‐
luk  sistemi,  1990’lı  yıllarda  devlete  sadık  ve  sadık  olmayan 
Kürtleri birbirinden ayırmanın ve hangi köylerin devlet yanlısı 
olduğunu belirlemenin bir yolu haline geldi. Sistemi reddetmek, 
yerel yetkililer için PKK’yi aktif veya pasif olarak desteklemenin 
bir belirtisi olarak algılanmaya başlandı. (3) Her ne kadar koru‐
culuk sistemi devletin bir güvenlik politikası olarak hayata geçi‐
rilmiş  olsa  da  korucu  olanlar  sahip  oldukları  silahları  kendi 
özerk çıkarları için de kullandılar ve bölgedeki devlet güçleri ta‐
rafından desteklendikleri için köyün temel otoritesi haline gele‐
bildiler. Bu otorite olma durumu, çatışmanın makro dinamikleri 
ile birleştiğinde, korucu olmayanlar ve korucular arasında pek 
çok yeni gerilimin oluşmasına neden oldu. 
Bu  tespitleri  göz  önünde  bulundurarak  Kulp,  Lice  ve  Sil‐
van’a baktığımızda; PKK’nin özellikle 1987‐88 yıllarında gerilla 
atılımındaki ısrarı ve bu süreçte hem sivillere yönelik birtakım 
eylemler  hem  de  askerlik  yasasının  uygulanma  biçimi  (Çelik 
2014: 133‐134) ve şiddet kullanımının özellikle korucu ailelerine 
yönelik  olmak  üzere  sivilleri  kapsayacak  tarzda  uygulanması, 
oldukça  zorlayıcı  ve  Kürt  toplumunda  ayrışmalar  yaratan  bir 
sonuç doğurdu (Akkaya 2014: 85). Özellikle Kulp ve Silvan böl‐
gesinde korucu köylerine yönelik saldırılar birçok sivilin de ya‐
şamını yitirmesine neden oldu. Örneğin Kulp’ta özellikle Tavsî 
aşiretinin büyük oranda koruculaşması bu dönemde gerçekleş‐
ti.  Bir  yandan  PKK’nin  aşirete  yönelik  sert  uygulamaları,  öte 
yandan  Etmankan  aşireti  ile  uzun  zamandır  yaşadıkları  yayla 
paylaşım sorunu, bu kararda etkili oldu. Yine aşiretin Bingöl’e 

 
9 8|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
bağlı Solhan’daki büyük kolunun da korucu olması, bu kararda 
etkili oldu. 
Koruculuğun  ilk  dalgası  olarak  değerlendirebileceğimiz 
1985‐1991  arası  dönemde,  koruculuğu  kabul  veya  ret  etmeyi 
sağlayan dinamikler çift yönlüdür. Örneğin bu dönemde toplu 
olmasa da kişisel bazda korucu olan çoğu köy, PKK’nin baskısı 
sonucu silah bırakmıştır. Lice’de, 1988‐1991 arası dönemde Kut‐
lu (Bamitin), Kıyıköy (Darakol), Uçarlı (Firdeys), Oyuklu (Sinê) 
ve Esenler (Balicin) köylerinden bazı insanlar korucu oldu, an‐
cak PKK’nin yoğun baskısı sonrasında tüm köylüler silah bırak‐
tı.  Kulp’ta  da  Barin  köyü  bu  şekilde  silah  bırakmıştır.  Fakat 
Kulp’ta Xiyan aşiretine bağlı köyler (Koçkar, Aygün, Hamzalı), 
Silvan’da  ise  dağlık  Narik  bölgesindeki  bazı  köyler  (Tewerz, 
Baqûz, Boşat) 1990 öncesi korucu oldular ve PKK’nin baskıları‐
na rağmen silah bırakmayı reddettiler. Bu köylerin koruculuk‐
tan  vazgeçmemelerinin  temel  nedenleri:  (1)  Xiyan  aşiretinin 
hem  tarihsel  olarak  devletle  kurduğu  ilişkinin  sürekliliği  hem 
de PKK’nin aşirete mensup korucu ve korucu ailelerine yönelik 
eylemlerinin aşiret nezdinde bir kan davasına dönüşmesi, aşiret 
içi dayanışmayı artırmış ve yüzlerle ifade edilen kişinin korucu‐
laşması  sonucunu  doğurmuştur.  (2)  Narik  bölgesindeki  köyle‐
rin coğrafi konumlarının kendilerini korumaya uygunluğunun 
yanı sıra, PKK’nin güney eyaletlerinden kuzey eyaletlerine geçi‐
şinde stratejik bir öneme sahip olmaları nedeni ile, devletin ödül 
ve baskı mekanizmalarının yoğunlaşması olarak sıralanabilir. 
Levine’nin  de  belirttiği  gibi,  “sivil  halk  çatışmada  bağımsız 
bir şekilde var olamaz, kendisi de bizzat mücadele alanına da‐
hildir”  (akt.  Tüysüz  2014:  179).  Sivil  halk  ile  işbirliği  iki  aktör 
için de son derece gerekli ve kaçınılmazdır. Bu işbirliği, ekono‐
mik, politik, lojistik ya da askeri açılardan kurulabilir (Kalyvas 
2006:  107).  Bu  durum  özellikle  90’ların  başında  Kulp,  Lice  ve 
Silvan’da  da  bariz  bir  şekilde  ortaya  çıktı.  Bir  yandan  devlet 
köylüleri  koruculaştırmak  için  yoğun  bir  baskı  ve  ödül  meka‐
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |99 

nizmasını devreye sokarken öbür yandan PKK de şiddet eylem‐
leri ile koruculuğu önlemeye çalışıyordu. Nitekim Kalyvas’ın da 
belirttiği  gibi,  paramiliter  birliklere  katılımda  zor  kullanımı 
önemli bir nedendir. Bunun yanı sıra ekonomik gerekçeler, kor‐
ku ve intikam da olası nedenler olarak sayılabilir. Şiddetin yo‐
ğunlaşmasıyla hayatta kalmanın temel kaygı haline geldiği du‐
rumlarda  ise  “tehdit”  işbirliğini  sağlamaktadır  (akt.  Tüysüz 
2014:  177).  Devletin  köylülerin  koruculaşmasına  yönelik  baskı 
ve tehditlerle harekete geçirdiği zor kullanımı, özellikle 1993’ten 
itibaren artan zorla kaybetme ve faili meçhul cinayetler, henüz 
safını  belirlememiş  veya PKK’ye  verdiği  destekten dolayı ken‐
dini  tehdit  altında  hisseden  birey,  aile  veya  aşiretlerin  korucu‐
laşmasını  daha  da  hızlandırdı.  PKK  ise  bunun  önüne  geçmek 
için şiddet  temelli caydırma yöntemleri uygulamıştır (Romano 
2006:  125).  Bu  durum  özellikle  ikinci  koruculaşma  dalgasının 
başladığı 1993‐1994 döneminde her iki tarafça da çok sert bir şe‐
kilde uygulandı. Devlet, dost‐düşman ikiliği üzerinden korucu 
olmayı reddeden köylüleri zorla yerlerinden ettirirken PKK de 
korucu  olan  köylere  silahlı  baskınlar  düzenliyordu  Bu  süreçte 
özellikle Kulp ve Silvan’da korucu olmayı kabul eden köylerin 
sayısı  arttı  (Çelik  2014:  107).  Koruculuğu  kabul  etmeyenler  ise 
zorla yerlerinden edildi. 
PKK’nin koruculuğu kabul eden aşiret veya köylere yönelik 
şiddet eylemleri koruculaşmayı önlemekten ziyade daha da ar‐
tırdı. Hem aile, köy veya aşiret içi dayanışmayı artırdı hem de 
meseleyi bir “kan davası” düzeyine taşıyarak daha fazla kişinin 
korucu olmasına neden oldu. Kulp’ta Xiyan ve Tavsî aşiretleri‐
ne bağlı köylere, Silvan’da başta Boşat köyü olmak üzere Narik 
bölgesindeki köylere ve Lice’de ise Sinê (Oyuklu) köyüne15 yö‐

                                                           
15 Sinê (Oyuklu), Kulp, Lice ve Silvan bölgesindeki tek Arap köyüdür. Sinêli‐
ler 1988’de korucu olmuş, PKK’nin baskıları sonrası 1991’de silah bırakmış, fakat 
 
100|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
nelik PKK eylemleri, çok sayıda çatışmayı beraberinde getirmiş‐
tir. Örneğin Kulp’ta, PKK’nin köylere yönelik silahlı baskınları 
sonucu 70’in üzerinde korucu ve korucu yakını yaşamını yitirdi. 
Ölenler  içerisinde  sivillerin  oranı  oldukça  fazlaydı.16  Burada 
dikkat çekici nokta, 1990’daki PKK 4. kongresinde korucu aile‐
lerine  yönelik  köy  baskınlarından  vazgeçilmesi  kararı  alınmış 
olmasına  rağmen,  özellikle  Kulp’ta  bu  tür  eylemlerin  devam 
etmesidir.  Karayılan  (2011),  bu  durumu  90’ların  ilk  yarısında 
Kulp  bölgesinde  komutanlık  yapan  Şemdin  Sakık’ın  “çeteci” 
pratikleri ile açıklamaktadır. 

90’lı yılların “kara kutusu” Hizbullah

Hizbullah’ı  hem  örgütsel  yapısı  hem  de  90’ların  konumu  açı‐


sından bir “kara kutu” olarak tanımlamak yanlış olmaz. Yakın 
bir zamana kadar da herhangi bir tüzük veya programa sahip 
olmaması, dergi, kitap veya bildiri basmaması, 90’ların başında 
kent merkezlerinde işlediği cinayetlerle adını duyurması, devlet 
ile olan ilişkilerinin karanlık boyutları, bu tanımlamanın gerek‐
çesini ortaya koymaktadır. Her ne kadar şimdiye değin çok az 
bilim insanın (Karmon 2007; Dorronsoro 2008; Kurt 2015) fakat 
çokça  gazeteci  (Bulut  ve  Faraç  1999;  Demirel  2000;  Çetinkaya 
2011; Çakır 2011; Parlak 2014) ve polis akademisi mensubunun 
                                                
çevre  köylerle  geçmişten  gelen  yerel  düşmanlıklardan  dolayı  1994  yılında  yine 
korucu olmuşlardır. 
16 Örneğin Serxwebûn gazetesinin Ocak 1995 sayısında “Kulp Şêxhemza Koru‐

cu  Köyüne  Gerilla  Baskını”  başlığıyla  verilen  olayın  ayrıntıları  söyle  anlatılmış  : 
“30ʹa yakın korucu ve korucu yakını öldürüldü, 15 korucu ve korucu yakını da 
yaralandı. Yine bu baskına bağlı olarak yaşanan çatışma ve iki ayrı yerde atılan 
pusularda onlarca asker öldürüldü ve yaralandı. 1 gerilla şehit düştü̈”. 14 Ocak 
1995  tarihli  Narlıca  baskını  ise,  yine  aynı  sayıda  şöyle  verilmiş  :  “Kulp  Narlıca 
köyü̈  korucularına  gerilla  baskını  ve  pususunda  20ʹnin  üzerinde  kontra,  asker, 
korucu öldürüldü, çok sayıda korucu da yaralandı. 5 korucu evi (özel birliklerin 
üslendikleri evler) imha edildi”. 
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |101  

(Yurtseven  2006;  Gürtekin  2008;  Yıldırım  2012)  çalışmaları  ve 


son  yıllarda  Hizbullah’ın  yayınladığı  (Tutar,  Yılmaz  ve  Va‐
rol 2011; Bagasi 2004) bazı kitaplar bulunsa da maalesef Hizbul‐
lah’ın  kara  kutusunu  çözecek  yeterlilikte  bilgiye  sahip  değiliz. 
Bu  nedenle 90’lara  dair kolektif hafızanın  oluşumunda yegâne 
şiddet  göstereni  olarak  inşa  edilen  Hizbullah’a  dair  söylenen 
her şey bu kara kutunun içeriğini tahmin etmenin ve anlamanın 
ötesinde  değildir.  Zira  şimdiye  kadar  Hizbullah  üzerine  yapıl‐
mış en kapsamlı çalışmalarda (Kurt 2015) dahi Hizbullah’ın si‐
lahlı kanadından kimseye ulaşma fırsatı bulunamamış; örgütün 
verdiği  demeçler  ise  bu  sis  perdesini  aralamaktan  ziyade,  dö‐
nemin  kolektif  hafızasında  yer  eden  bazı  boyutlarını  sessizleş‐
tirmeyi tercih etmiştir. 
Hizbullah’ın kendilik algısı, iç isleyişi, sosyal tarihi gibi ko‐
nularda şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı çalışma, Mehmet 
Kurt’un  Türkiye’de  Hizbullah  başlıklı  doktora  tezidir.  Çalışma, 
Hizbullah’ın özellikle kanlı eylemlere girişmeden önceki örgüt‐
lenme tarihine dair son derece önemli bilgiler sunmaktadır. Ça‐
lışmanın önemli argümanlarından birisi, Hizbullah’ın şiddet ey‐
lemlerine  başlamadan  önceki  örgütlenme  sürecinin  ilginç  bir 
şekilde PKK ile olan benzerliğidir. Hizbullah; 1979 yılında Hü‐
seyin  Velioğlu,  üç  medrese  kökenli  seyda  (din  adamı)  ve  bir 
mühendis tarafından Batman’da kurulduktan sonra hızlıca bü‐
yümüş  ve  Kürt  bölgesindeki  diğer  İslâmi  oluşumlar  “tıpkı 
PKK’nin  diğer  Kürt  yapılanmalarıyla  ilişkisinde  olduğu  gibi, 
Hizbullah tarafından elimine edilmiş, kendi içinde eritilmiş ve‐
ya  faaliyetleri  durdurulmuştur.”  (Kurt  2015:  41).  Kurt’a  göre 
(2015: 56), “neticede İslâm devrimi yapma tahayyülüyle ortaya 
çıkan ve bu konuda ciddi olduğunu İran’la kurduğu ilişkiler ve 
aldığı  eğitimle,  silahlanmayla,  cami  eğitimlerinde  özellikle 
Dar’ül  Erkam’da  ortaya  çıkan  mücadeleyi  gizli  yürütme  ve  ci‐
had/şehadet  konularına  odaklanmakla  gösteren  Hizbullah  için 

 
102|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
üretilebilecek  yegâne  sonuç  şiddet  olurdu.”  Nitekim  1980’ler 
sonuna doğru bölgedeki diğer İslâmi oluşumlara yönelik ölüm‐
le sonuçlanmayan şiddet eylemleri uygulayan Hizbullah (Kurt 
2015: 59); özellikle az eğitimli, sosyo‐ekonomik açıdan dezavan‐
tajlı,  kırsal  kesimlerden  kent  merkezlerine  göç  eden,  kimi  za‐
man eski madde bağımlısı gençler arasında grup aidiyeti ve sa‐
vunulacak yüce bir ideal fikri oluşturma konusunda son derece 
başarılı oldu (Dorronsoro 2004: 15; Kurt 2015: 56). Doksanlar ba‐
şına gelindiğinde kendisi ile rekabet edebilecek tek grup, daha 
öncesinde birlikte oldukları fakat zamanla yöntem bazında ay‐
rıştıkları Menzil grubudur. Onu da PKK ile çatışmaya başladığı 
dönemde, “PKK ile işbirliği yaptığı” gerekçesi ile büyük oranda 
darbeleyecektir. 
PKK ile Hizbullah arasındaki şiddete meyyal gidişatta ilk ça‐
tışma, 17 Mayıs 1991’de PKK’nin Hizbullah yöneticilerinden Şe‐
rif Karaaslan’ın İdil’deki evine yaptığı baskında anne ve babası‐
nın  ölümü  ile  patlak  verdi.  Hizbullah  ise  bu  eyleme  3  Aralık 
1991’de, PKK yöneticisi olduğunu iddia ettiği Süryani asıllı Mi‐
hail  Bayro’yu  İdil  kent  merkezinde  öldürerek  karşılık  verdi 
(Çakır 2011: 69). Bu tarihten itibaren yaklaşık dört yıl boyunca 
birçok  Kürt  kentinde  tam  bir  şiddet  dalgası  ortaya  çıktı.  Kent 
merkezlerinde hemen her gün birkaç sivilin ölümüyle sonuçla‐
nan  bu  kanlı  çatışmanın  en  önemli  merkezlerinden  birisi  de 
90’ların başında PKK’nin oldukça güçlü bir tabanının bulundu‐
ğu Silvan idi. İlk başta gerilla cenazelerinden dolayı ilan edilen 
kepenk kapatma eylemine katılmayı reddeden Hizbullah’a ya‐
kın  esnafın  dükkânlarının  kundaklanması  ile  başlayan  gergin‐
lik,  laf  atmalarla,  karşılıklı  tehditlerle,  lisede  öğrenciler  arası 
kavgalar  ile  günden  güne  büyüdü.  Silvan’daki  ilk  silahlı  çatış‐
ma  ise  31  Mart  1992’de  Hizbullah  üyesi  Hacı  Biçer’in  öldürül‐
mesi ile başladı. Bunun ardından, özellikle ilçe merkezi tam bir 
sivil savaş alanına dönüştü. Sabah, PKK ya da Hizbullah tara‐
fından bir eylem gerçekleşmişse öğleden sonra diğer örgüt mut‐
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |103 

laka  karşılık  vermekteydi.  9  Nisan  1992’de,  OHAL  Diyarbakır 


Valisi  Ünal  Erkan’a  dayandırılarak  verilen  bir  haberde,  ilçede 
süren  çatışmalar neticesinde  son on gün içerisinde 7 sivilin öl‐
düğü ve bunun üzerine ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edildiği 
belirtilmekteydi (Cumhuriyet, 9 Nisan 1994). 23 Eylül 1992’ye ge‐
lindiğinde ilçede gerçekleşen cinayet sayısı 41’e (Cumhuriyet, 23 
Eylül 1992), 1 Ocak 1993’te ise, 169’a yükselmişti (Cumhuriyet, 1 
Ocak 1993). Bu arada Vali Ünal Erkan’ın 1992’de ilk defa, süren 
çatışmalarda gözaltına alınan 8 kişinin “Hizbullahçıyız” dediği‐
ni söylemesi üzerine, Hizbullah’ın bir örgüt olduğu devlet tara‐
fından da resmen açıklanmış oldu. 6 Şubat 1993 tarihli Cumhuri‐
yet gazetesinin “Hizbullah’a Göz Yumuldu” başlıklı haberinde, 
devletin PKK’ye karşı mücadele adına Hizbullah’ı palazlandır‐
dığı  belirtiliyor  ve  işlenen  587  cinayetin  176’sinin  Silvan’da  ol‐
duğu ifade ediliyordu (Cumhuriyet, 6 Şubat 1993). 
Silvan  ilçe  merkezi  ve  köylerde  yaptığım  görüşmelerde 
90’lar  hafızası  adeta  Hizbullah  ile  özdeşleşmişti.  Örneğin 
Kulp’ta daha çok koruculuk, köy boşaltmaları ve askeri komu‐
tanların uygulamalarına dair temalar; Lice’de devlet şiddeti ile 
ortaya  çıkan  baskı,  sindirme  ve  öldürmeler  ile  ilçe  merkezinin 
yakılmasına dair temalar öne çıkarken, Silvan’da bütün görüş‐
mecilerin anlatısı Hizbullah şiddeti ile ilgiliydi. 1992‐1997 arası 
döneme  dair  tanıklıklar  tam  bir  iç  savaş  betimlemesini  andırı‐
yordu.  Antik  Yunan  tarihçisi  Tukididis’in,  425  yılında  Corcyre 
kentinde yaşanan kanlı iç savaştaki gaddarlık derecesini anlat‐
mak  için  “akrabalık  ilişkileri  fitne  ilişkilerinden  daha  yabancı 
olmuştu”  (Agamben  2015:  22)  cümlesinde  somutlaşan  bir  du‐
rum oluşmuştu. Hiç kimsenin kimseye güvenmediği, aile, aşiret 
veya mahalleler arası bölünmelerin alabildiğine derinleştiği, öğ‐
leden sonra saat dört olunca herkesin büyük bir korku ile evine 
çekildiği  son  derece  güçlü  bir  korku  iklimi  oluşmuştu.  Kocası 
1994 yılında Hizbullah’ın silahlı saldırısına uğrayan 70 yaşında‐

 
104|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
ki bir kadın görüşmecinin deyişi ile “insanların gündüzleri ağız‐
larını, geceleri ise kapılarını kapattığı”17 bir dönemdi. 
Görüşmecilerin  anlatımlarına  göre  90’ların  başına  kadar 
Humeyniciler  olarak  bilinen  ve  daha  çok  dini  usullere  uygun 
yaptıkları düğünlerle tanınan Hizbullah üyeleri, daha sonra ilçe 
merkezindeki  bazı  camilerde  Kuran  kursları  üzerinden  örgüt‐
lenmeye başlamış, özellikle madde bağımlısı gençlerle kurduk‐
ları  ilişkilerle  dikkat  çekmişlerdir.  PKK’nin  silahlı  mücadeleye 
başlamasının  ardından  Silvan’da  harekete  yönelik  ciddi  bir 
sempati gelişmiş, milislik faaliyetleri bile açıktan yapılmaya baş‐
lanmıştır. Özellikle gerilla cenazelerinin sahiplenilmesi, kepenk 
kapatma  ve  Newroz  kutlamaları  ile  gelişen  serhildan  ruhu, 
1991’de  son  derece  güçlüdür.  Toplumsal  tabanı  günden  güne 
genişleyen  PKK’ye  yakın  kişilerin  gözünde  Hizbullah  üyeleri 
birkaç  sofik’ten  (sofu  kelimesinin  küçümseme  belirten  ifadesi) 
ibarettir. Nitekim Hizbullah’ın ilk silahlı eylemlerinde esnaf ve 
sıradan insanlar tetikçilerin peşine düşmüş, birkaçını yakalaya‐
rak linç etmişlerdir. Fakat son derece örgütlü ve profesyonel bir 
şekilde, Takarov marka tabanca ile kişilerin kafasına tek el ateş 
ederek  öldürme  şeklinde  gelişen  saldırılar  arttıkça  insanlarda 
bir korku ve tedirginlik gelişmektedir. Tanıkların anlatımına gö‐
re, özellikle kolluk güçlerinin olay yerine çok geç gelmesi, tetik‐
çilerin “ellerini kollarını sallayarak” olay yerinden uzaklaşması, 
yakalanan bazı tetikçilerin “karakolun ön kapısından girip arka 
kapıdan serbest bırakılması” gibi durumlar insanlarda Hizbul‐
lah  ile  devlet  arasında  bir  işbirliği  olduğu  fikrini  geliştirmiştir. 
Hizbullah ve emniyet tarafından hazırlanan “kara liste“nin or‐
tak  olduğu  ve  listedekilerin  sırasıyla  öldürüleceği  duyumu 
günden güne büyük  bir  korku atmosferinin oluşmasını  sağlar. 
İlk başlarda PKK’nin şehir yapılanmasında aktif rol alan kişilere 
yönelen  Hizbullah  şiddeti,  zamanla  yetmişli  yıllardaki  politik 
                                                           
17  F.N ile kişisel görüşme, 8 Mayıs 2014, Silvan. 
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |105  

Kürt oluşumlarında aktif yer alan kişilere, sivil alanda mücadele 
yürüten doktor ve öğretmenlere, belediye çalışanlarına, çarşıda 
Hizbullah’a  yönelik  eleştirel  sözler  sarf  eden  din  adamlarına, 
esnaf ve sıradan kişilere, “açık giyinen” veya “fuhuş yaptığı dü‐
şünülen” kadınlara da yönelir. Gittikçe hedef kitlesi genişleyen 
şiddet dalgası ilçedeki gündelik hayatı adeta dondurur. Evlerin 
gizli  telefonlarla  aranıp  tehditler  savrulması,  kapılara  konulan 
işaretler, bireylerin birkaç kişi tarafından tüm gün takip edilme‐
si gibi pratikler, Hizbullah’ı adeta bir korku ve ölüm temsiline 
dönüştürür. 
PKK  kent  merkezindeki  bu  korku  atmosferini  dağıtmak  ve 
Hizbullah’a  gücünü  göstermek  için  en  büyük  eylemini  25 
Temmuz  1992’de  Silvan’a  bağlı  Yolaç  (Sûsa)  köyünde,  10  Hiz‐
bullah  mensubunu  öldürerek  gerçekleştirdi.  Bu  olay  Hizbul‐
lah’a geri adım attırmak şöyle dursun, tersine onun daha da ra‐
dikal  şiddet  eylemleri  gerçekleştirmesine  neden  oldu.  1992’de 
lisedeki  Hizbullah  gençlik  örgütlenmesinin  liderinden  birisi 
olan  A.K.  isimli  görüşmeci,  bu  olayın  ardından  Hizbullah’ın 
PKK’ye karşı “1’e 10” kuralını devreye soktuğunu, örgütün her 
bir  Hizbullah  mensubunun  ölümüne  karşılık  on  kişiye  kadar 
“mürted” düşman öldürebilecekleri emrini verdiğini söylüyor.18 
1993 ve 1994’te doruğa ulaşan Hizbullah cinayetleri ilçe merke‐
zinin nüfusunun büyük oranda göç etmesine neden oldu. Tele‐
fon  tehditlerinin  ardından  öldürülen  birçok  kişiden  sonra,  in‐
sanlar  bir  tehdit  telefonu  alır  almaz  evlerini  barklarını  bırakıp 
göç etmeye başladılar. Bu kategorideki insanların ortak anlatım‐
larında öne çıkan bir diğer önemli nokta da, Hizbullah’ın 1993‐
1999 arası dönemde, evlerini ve işyerlerini bırakıp kaçan insan‐
ların ev ve işyerlerine el koyduğu, buraları işlettiğidir. Hizbul‐
lah üyesi A.K, bunun esas amacının “para değil, kentin kontro‐

                                                           
18  A.K ile kişisel görüşme, 9 Nisan 2014, Silvan.  
 
10 6|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
lünün  kendilerinde  olduğunu  insanlara  göstermek”  olduğunu 
belirtiyor.19 
Görüşmecilerin  Silvan’da  yüzlerce  sivilin  ölümü  ve  büyük 
bir korku iklimi ile birlikte hatırladıkları Hizbullah’a dair genel 
algıları,  örgütün  kesinlikle  devlet  güdümünde  kurulduğu  ve 
tek amacının PKK ile yükselen Kürt mücadelesini bastırmak ol‐
duğudur.  Bu kapsamda  neredeyse hiçbir  görüşmeci  Hizbullah 
sözcüğünü  kullanmamış,  “Hizbul‐kontra”,  “Hizbul‐şeytan”, 
“sofikler”  veya  “Humeyniciler”  gibi  ifadeler  kullanmışlardır. 
Aynı şekilde Hizbullah’a yakın kişiler ise, PKK için “Mürted”, 
“kafir” ya da Partiya Kafirên Kurdistanê gibi isimler kullanmış‐
tır.  Adlandırmalar  o  olayları  nasıl  gerekçelendirdiğimizle  de 
alakalıdır,  zira  olaya  yaklaşımımız  adlandırma  sürecine  içkin‐
dir. Alice Krieg’in belirttiği gibi, adlandırma edimi, adlandırılan 
nesneye dair siyasi pozisyonumuzu belli etmek ve ahlâki ilkele‐
rimizi açığa vurmak demektir (Krieg 2000: 65). İki tarafın birbir‐
lerine  yönelik  bu  yaklaşımları,  90’lar  süresince  Silvan’da  yaşa‐
nanların  bir  iç  savaşı  andıran  Kürtler  arası  karakterini  ortaya 
koymaktadır. Nitekim 1992‐1999 arasında yaşanan çatışmaların 
ilçede sosyal, ideolojik ve mekânsal düzeyde yarattığı ayrışma‐
lar hâlâ devam etmektedir. Mahalle bazlı ayrımlardan, günlük 
hayatta  oturulan  kahve  veya  alışveriş  yapılan  dükkâna  kadar 
çoğu  tercih,  90’lardaki  bu  çatışmaların  sonucunda  şekillenen 
angajmanlara göre belirlenmektedir. 
Hizbullah’ın Silvan, Nusaybin, Cizre, Batman, İdil ve Diyar‐
bakır  merkezdeki  yoğun  şiddet  eylemlerine  rağmen,  Kulp  ve 
Lice’de  hiçbir  eyleminin  olmamasını  nasıl  açıklayabiliriz? 
Kulp’ta  4  Mayıs  1992  yılında  PKK  tarafından  kaçırıldığı  iddia 
edilen ve 20 Mayıs’ta cesedi Kulp Çayı kenarında bulunan öğ‐
retmen  Orhan  Korkmaz’ın  Hizbullah’a yakın  olduğu, özellikle 
ilçe merkezindeki lisede örgütleme çalışmaları yürüttüğü ve öl‐
                                                           
19  A.K. ile kişisel görüşme, 9 Nisan 2014, Silvan. 
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |107  

dürüldükten sonra da Kulp’ta henüz ciddi bir örgütlülük tabanı 
oluşturamayan Hizbullah’ın gelişemediği, birçok görüşmeci ta‐
rafından dile getirilmiştir. Yine Kulp ve Lice’nin nüfuslarının az 
olması  ve  ilçe  merkezlerinde  toplumsal  ilişkilerin  yoğunluğu 
söz konusu  iken, Silvan’daki  yüksek  kent  nüfusu Hizbullah’ın 
gizli örgütleme faaliyetleri için bir fırsat teşkil ediyordu. Her ne 
kadar tarihsel ve demografik nedenler Hizbullah’ın neden bazı 
ilçelerde etkin olabilirken diğerlerinde olmadığına dair açıklayı‐
cı  olabilse  de  devletin  ve  paramiliter  güçlerin  yürüttüğü  savaş 
politikalarının hâlâ aydınlatılmamış olan hakikatleri nedeniyle, 
bu konuya dair sahih analizler yapmanın çok zor olduğunu be‐
lirtmek  gerekiyor  (Çelik  2014:  126).  Fakat  Hizbullah  ile  devlet 
arasındaki bağ henüz net olarak açığa çıkarılmamış olsa da baş‐
ta Silvan olmak üzere her üç ilçede gerçekleştirilen görüşmele‐
rin  nerdeyse  tamamında  90’lı  yıllarda  devletin  Hizbullah’ı 
PKK’nin bölgede yükselen gücünü kırmak için kurduğu ya da 
desteklediği yönünde yaygın bir inanış vardı. Çoğu görüşmeci 
devletin  koruculukla  başaramadığını,  bu  defa  din  üzerinden 
yapmaya kalkıştığını belirtti. Hâlâ resmi olarak kanıtlanmamış 
olsa da daha önce devletin çeşitli kademelerinde çalışmış birçok 
kişinin ifade ettiğine göre Türk devleti, PKK ile mücadele etme‐
si için Hizbullah’a göz yumdu ve alt düzeyde bazı birimler ör‐
güte  destek  sundu  (Çakır  2011:  88).  Nitekim  Mehmet  Kurt’un 
Hizbullah  içinde  aktif  olarak  yer  almış  olan  bir  görüşmeciden 
alıntıladığı  bir  pasaj  kanımızca  bu  ilişkiyi  çok  iyi  özetlemekte‐
dir: “Benim kişisel kanaatim, onlar kendince devleti kullanmaya 
çalıştılar. Büyümek için, güçlenmek için. Devlet de onları bir şe‐
kilde kullanmaya çalıştı.” (Kurt 2015: 133). Hizbullah’ın sadece 
devlete yedeklenmiş bir örgüt olarak ele alınamayacağı, günü‐
müzde kurduğu siyasi parti, sivil toplum kuruluşu, radyo, tele‐
vizyon, dergi, gazete, yayınevi ve internet siteleri gerçeği ile or‐
tadadır.  Bu  yüzden,  90’lı  yılların  başında  PKK  karşısında  son 

 
108|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
derece  zor  duruma  düşmüş  olan  devletin,  Hizbullah’ın  kent 
merkezlerindeki  şiddet  eylemleri  ile  hareketin  serhildan  dina‐
miğini sekteye uğratması; Hizbullah’ın ise devlet desteğini ala‐
rak  normal  şartlarda  baş  edemeyeceği  PKK’nin  sivil  tabanını 
kent merkezlerinde sindirmesi bağlamında oluşan karşılıklı iliş‐
ki, “kullanmanın” ötesinde bir karşılıklı faydaya tekabül etmek‐
tedir. 

Sonuç: Devam eden bir süreç olarak 90’lar

6‐7‐8 Ekim 2014’te Kobanî’nin IŞİD işgali ile karşı karşıya oldu‐
ğu  dönemde,  Türkiye  Kürdistan’ındaki  kentlerde  patlak  veren 
isyanların öfkesi ilk olarak Hizbullah’ın legal siyasi partisi olan 
Hüda‐Par’a yöneldi. Bilindiği kadarıyla IŞİD ile Hüda‐Par ara‐
sında doğrudan bir organik ilişki olmamasına rağmen, kitlelerin 
öfkesi neden Hizbullah çevresine yönelmişti? Bu sorunun ceva‐
bını  sanırım  90’lara  dair  kolektif  hafızada  aramak  gerekiyor. 
Halk,  Hizbullah’ın  doksanlı  yıllarda  din  adına  yüzlerce  sivilin 
ölümüyle  sonuçlanan  şiddeti  ile  Kobanî’deki  IŞİD  saldırıları 
arasında bir bağ kurmuş, IŞİD’i Hizbullah ile eşitlemişti. Bu eşit‐
leme Hizbullah’ı devletin JİTEM gibi kontrgerilla örgütlenmele‐
ri tarafından yönlendirilen bir kontra örgüt olarak gören yakla‐
şımın bir sonucu olarak ortaya çıkıyordu. Fakat bu yönelimdeki 
hınç ve öfke, Hizbullah’ı bir kontra örgüt olarak görmenin öte‐
sinde,  doksanlı  yıllarda  bir  “iç  savaş”  arenasına  dönüşen  kent 
merkezlerindeki Kürtler arası çatışmaların ve bu çatışma dina‐
miklerinin henüz ortadan kalkmamasıyla da alakalıydı. Gittikçe 
sivil bir hareket alanına dahil olan Hizbullah, 90’lardaki pratik‐
leri ile yüzleşmeye dair herhangi bir adım atmamış, tam aksine 
her gerilim anında 90’lardaki şiddet eylemlerini bir tehdit aracı 
olarak  göstermekten  çekinmemiştir.  Devlet  ile  ilişkisi  olduğu 
iddialarını tamamen reddetmiş, 90’lardaki çatışmaların sorum‐
lusu olarak da PKK’nin kendisi dışında hiçbir oluşuma müsaa‐
 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |109 

de etmeyen tavrı ile açıklamıştır (Bagasi 2004; Tutar, Yılmaz ve 
Varol 2011). 90’larda yaşananlara dair yüzleşme çabasındaki bu 
isteksizlik  sadece  Hizbullah  için  geçerli  değildir.  Savaşın  esas 
sorumlusu olan devlet de 90’lardaki pratikleri ile yüzleşmek bir 
yana, 2000’li yıllardaki hak ihlalleriyle, uyguladığı şiddetin fark‐
lı yoğunluktaki sürekliliğini devam ettirmekten geri durmamış‐
tır. 
Faillerin  90’lara  dair  bu  isteksizlik  ve  sessizleştirmelerinin 
aksine, savaşın mağdurları ve tanıkları 90’lar hafızasını geri ça‐
ğırmakta ısrar etmiş, bu şekilde 90’lar hayaletinin şimdiye mu‐
sallat olmasını sağlamışlardır. Nazan Üstündağ (2015: 16), şim‐
diye  musallat olan  bu “doksanlar  hayaleti”nin  kendisini  üç şe‐
kilde sürekli şimdide konuşturduğunu belirtir. (1) Devletin hu‐
kuku  askıya  alarak  uyguladığı  özel  savaş  politikalarının  bir 
temsili olarak; (2) bir yönetme biçimi şeklinde korku ve endişeyi 
anımsatması olarak ve (3) coğrafya ve bedene kazınan bir bilgi 
ve deneyim olarak. Şimdinin kötü gidişatının sürekli “doksan‐
lara geri mi dönüyoruz?” cümlesi ile ifade edildiği bağlam, tam 
da 90’lar hafızasının bu üç boyutta ortaya çıkması ile alakalıdır. 
Theodor  Adorno  (1999:  122),  1959  yılında  yazdığı  ve  Alman‐
ya’nın geçmişiyle ve nasyonal sosyalizm pratikleriyle ne kadar 
yüzleşebildiği tartışmasına odaklandığı “Geçmişin işlenmesi ne 
demektir?”  başlıklı  makalesinde,  aslında  nasyonal  sosyalizmin 
hâlâ  yaşamakta  olduğunu  söyler  ve  bu  durum  için  şu  soruyu 
sorar: “Fazla canavarca olduğu için kendi ölümünden sonra da 
sürüp giden bir şeyin hayaleti midir, yoksa zaten ölmemiş mi‐
dir, ağza alınmayacak olanı yapma eğilimi hem insanlarda hem 
de onları kuşatıp sınırlayan koşullarda yaşamaya devam etmek‐
te midir?” diye sorar. Devamında söylediği şu sözler ise, sadece 
90’ları değil, 1915’ten beri süregelen soykırım, katliam, iskân ve 
sürgünler  hayaletinin  üstünde  dolandığı  Türkiye’yi  anlatmak‐
tadır  adeta  (Adorno  1999:  137):  “Geçmiş,  ancak  geçmiş  olanın 

 
1 10|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
nedenleri  ortadan  kaldırılırsa  işlenmiş  olabilecektir.  Ama  ne‐
denler hâlâ süregittiği için, onun büyüsü de bugüne dek kırıla‐
mamıştır.”  

Kaynakça
Adorno, T. 1999. ‘Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir?’, Çev. Onur Tarhan. Defter 
38: 121–38. 
Agamben, G. 2006. İstisna Hali. Çev. Kemal Atakay. İstanbul: Otonom Yayıncılık. 
———. 2015. La guerre civile : Pour une théorie politique de la Stasis. Çev. Joël Gay‐
raud. Paris: Points. 
Akkaya, A. H. 2013. ‘Kürt Hareketi’nin Örgütlenme Sureci Olarak 1970’ler’, Top‐
lum ve Bilim 127: 88–120. 
———.  2014.  ‘Ulusal  Kurtuluş,  Ayaklanma  ve  Sınırların  Ötesi:  1970’lerden 
1990’lara Kürt Hareketi’nin Değişim Dinamikleri’, Toplum ve Kuram Der‐
gisi 9: 75–99. 
Akyürekli, M. 2013. Şark İstiklâl Mahkemesi 1925‐1927. İstanbul: Kitap Yayınevi.  
Alaç,  R.  2012.  ‘Stratégies  de  vie  et  récréation  de  foyer :  le  cas  de  la  population 
kurde déplacée dans les espaces urbains de sa propre région en Turquie 
(1987‐2010)’ Yayımlanmamış Doktora Tezi, Paris: EHESS. 
Bagasi,  İ.  2004.  Kendi  Dilinden  Hizbullah  ve  Mücadele  Tarihinden  Önemli  Kesitler. 
Yayınevi belirtilmemiş.  
Balta, E., Yüksel M. ve Acar, Y. 2015. ‘Geçici Köy Koruculuğu Sistemi ve “Çözüm Sü‐
reci.ʺ Erişim Tarihi: 20 Haziran 2015: http://www.surecanaliz.org /sites/ 
default/files/tmp/dergi/gkk_sistemi_ve_cozum_sureci _nihai_r apor.pdf  
Balta Paker, E. ve Akça, İ. 2013. ‘Askerler, Köylüler ve Paramiliter Güçler: Türki‐
ye’de Köy Koruculuğu Sistemi.’ Toplum ve Bilim 126: 7–35. 
Barnas, R. 2013. Sîlvan/Silîvan/Farqîn. İstanbul: Nûbihar.  
Bezwan,  N.  2015.  ‘Kuzey  Kürdistan’da  Devletin  Değişen  Savaş  Stratejileri’,  A. 
Işık, R. Önen, B. Bilmez ve T. Baykuşak (ed.), 1990’larda Kürtler ve Kürdis‐
tan’ içinde. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s.43‐48.  
Bozarslan,  H.  2014a.  ‘La  transformation  des  cadres  d’interprétation  au  moyen‐
orient l’année 1979’, içinde G. Doronsoro ve O. Grojean (ed.), Identités et 
politique:  de  la  différenciation  culturelle  au  conflit’  içinde,  Paris:  Presse  de 
Sciences Po.  
———. 2014b. ‘Neden Silahlı Mücadele?: Türkiye Kürdistanı’nda Şiddeti Anla‐
mak’, G. Çeğin ve İ. Şirin (ed.), Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları içinde, 
İstanbul: İletişim Yayınları, s.149–64. 
———. 2015. Révolution et état de violence : Moyen‐Orient, 2011‐2015. Paris: CNRS. 
Brass, P. 1985. Ethnic Groups and the State. Barnes: Noble Books. 

 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |111  

Bruinessen, van M. 2013. Ağa, Şeyh, Devlet. Çev. Banu Yalkut, 8. Baskı, İstanbul: 
İletişim Yayınları. 
Bulut, F. ve Faraç, M. 1999. Kod Adı Hizbullah. İstanbul: Ozan Yayıncılık. 
Çakır, R. 2011. Derin Hizbullah. İstanbul: Metis Yayınları. 
Çelik, A. 2014. ‘1990’lı Yılların Olağanüstü Hâl Rejimi ve Savaş: Kürdistan Yerel‐
lerinde Şiddet ve Direniş’, Toplum ve Kuram Dergisi 9: 99–145. 
Çetinkaya, H. 2011. Hizbullah Vahşeti. İstanbul: Cumhuriyet Kitapları.  
Çiçek, H. t.y. Hangı Hizbullah. İstanbul: Kaynak Yayıncılık. 
Demirel, E. 2000. Hizbullah. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık. 
Dorronsoro, G. 2004. La Nébuleuse Hizbullah. İstanbul: İFEA. 
Ekinci, T.Z. 2010. Lice’den Paris’e Anılarım. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Elias, N. 1981. Qu’est‐ce‐que la sociologie?. Çev. Yasmin Hoffmann. Paris: Pandora.  
Ercan,  H.  2010.  ‘Dynamics  of  Mobilization  and  Radicalization  of  the  Kurdish 
Movement in the 1970s in Turkey’, Yayımlanmanış Yüksek Lisans Tezi, 
İstanbul: Koç Üniversitesi. 
Göral, Ö. S., Işık, A. ve Kaya, Ö. 2013. Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler. İs‐
tanbul: Hakikat, Adalet ve Hafiza Merkezi. 
Güneş,  C.  2013.  Türkiye’de  Kürt  Ulusal  Hareketi:Direnişin  Söylemi.  Çev. Eflâ‐Barış 
Yıldırım, Ankara: Dipnot Yayınları. 
Gürtekin, H. 2008. ‘Hizbullah Terör Örgütü: Yapılanması, Faaliyetleri ve Son Du‐
rumu’, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Polis Akademisi. 
Hakan, S. 2013. Türkiye Kurulurken Kürtler. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Yalçın Heckmann, L. 2002. Kürtlerde Aşiret ve Akrabalık İlişkileri. çev. Gülhan Er‐
kaya, İstanbul: İletişim Yayınları. 
Tutar, C., Varol, M. ve Yılmaz, H. 2011. Hizbullah Ana Davası: Savunmalar, İstan‐
bul Dua Yayıncılık.  
Jenkins, G. 2008. Political Islam in Turkey: Running West, Heading East?, New York: 
Palgrave Macmillan. 
Jongerden, J. 2008. Türkiye’de İskân Sorunu ve Kürtler‐Modernite, Savaş ve Mekân Po‐
litikaları Üzerine Bir Deneme. Çev. Mustafa Topal. İstanbul: Vate Yayınla‐
rı. 
Kaiser, H. 2014. The Extermination Of Armenians In The Diyarbekir Region. İstanbul: 
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. 
Kalyvas, S. 2006. The Logic of Violence in Civil War. New York: Cambridge Univer‐
sity Press. 
Karayılan, M. 2011. Bir Savaşın Anatomisi: Kürdistanda Askeri Çizgi. Neuss: Mezo‐
potamya Yayınları.  
Karmon, E. 2007. ‘Radical Islamic Political Groups in Turkey’, Erişim Tarihi: 22 
Haziran 2015: http://www.rubincenter.org/1997/12/karmon‐1997‐12‐02/  
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları‐1. 1991. İstanbul: Kaynak Yayınları.  
Kévorkian, R. 2006. Le génocide des Arméniens. Paris: O. Jacob. 

 
1 12|   Ş i d d e t ,   İ s y a n ,   Y a s :   9 0 ’ l a r   T ü r k i y e ’ s i n e   B a k m a k  
Kévorkian,  R.  ve  Paboudjian,  B.  2012.  1915  öncesinde  Osmanlı  İmparatorluğu’nda 
Ermeniler. Çev. Mayda Saris. İstanbul: Aras Yayıncılık. 
Krieg,  A.  2000.  ‘La  Dénomination  Comme  Engagement:  Débats  Dans  L’espace 
Public Sur Le Nom Des Camps Découverts En Bosnie’, Langage et Société, 
3 (93): 33‐69. 
Kurt, M. 2015. Türkiye’de Hizbullah (Din, Şiddet ve Aidiyet). İstanbul: İletişim Ya‐
yıncılık. 
Oberschall, A. 1972. Social Conflict and Social Movements. NJ: Prentice Hall. 
Ökte, E. Z., Cengiz, K. ve Taylan, C. 1989. Osmanlı Arşivi, Yıldız Tasnifi: 
Ermeni  Meselesi.  İstanbul:  The  Historical  research  foundation  Istanbul  research 
center. 
Orhan, M. 2012. ‘La Violence Politique Dans L’espace Kurde de Turquie : Frag‐
mentations,  Mobilisations,  Participations  et  Répertoires’,  Doktora  tezi, 
Paris: EHESS. 
Özar, Ş., Uçarlar, N. ve Aytar, O. 2013. Geçmişten Günümüze Türkiye’de Paramiliter 
Bir Yapılanma: Köy Koruculuğu Sistemi. Diyarbakır: DİSA Yayınları. 
Parlak, F. 2014. Şehitler Şehri Silvan. İstanbul: Berdan Maatbasi (Bireysel Baskı). 
Polatel, M. ve Üngör, U. Ü. 2013. Confiscation and Destruction: The Young Turk Sei‐
zure of Armenian Property. Blomsbury Academic. 
Romano, D. 2006. The Kurdish Nationalist Movement: Opportunity, Mobilization and 
Identity. Cambridge: Cambridge University Press. 
Şahin  Fırat,  B.  2014.  ‘Türkiye’de  ‘Doksanlar’:  Devlet  Şiddetinin  Özgünlüğü  ve 
Sürekliliği Üzerine Bir Deneme’, G. Çeğin ve İ. Şirin (ed.), Türkiye’de Si‐
yasal Şiddetin Boyutları içinde, İstanbul: İletişim Yayıncılık, s.369–402. 
Schmitt, C. 2012. Siyasal Kavramı. Çev. Ece Göztepe. İstanbul: Metis Yayınları.  
———. 1988. Théologie politique. Çev. Jean‐Louis Schlegel. Paris: Gallimard. 
Scott, C. J. 2008. Devlet Gibi Görmek (İnsanlık Durumunu Geliştirmeye Yönelik Proje‐
ler Nasıl Başarısız Oldu?). İstanbul: Versus Yayınları. 
Serdi, H. H. 2009. Görüş ve Anılarım. İstanbul: Med Yayınevi.  
Tîgrîs, A. 2008. Licê. İstanbul: Apec.  
’Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir’. 2014. Toplum ve Kuram Dergisi 9: 13–30. 
Tüysüz, N. 2014. ‘Geçici Köy Koruculuğu Sisteminin Toplumda Yarattığı Dönü‐
şüm ve Korucu Olmanın Kişisel Gerekçelendirmeleri’, Toplum ve Kuram 
Dergisi 9: 177–201. 
Uludağ,  M.  2011.  ‘I.  Dünya  Savaş’ında  Silvan’,  Yayımlanmamış  Yüksek  Lisans 
Tezi, Diyarbakır: Dicle Üniversitesi. 
Üskül, Z. 2003. Olağanüstü Hal Üzerine Yazılar. İstanbul: Büke Yayıncılık. 
Üstündağ, N. 2015. ‘1990’lar Nasıl Tartışılmalı?’, A. Işık, R. Önen, B. Bilmez ve T. 
Baykuşak  (ed.),  1990’larda Kürtler ve  Kürdistan  içinde,  İstanbul: İstanbul 
Bilgi Üniversitesi Yayınları, s.13–17. 
Yeşîl, M. 2009. Desteyek Ji Çîroka Jiyana Min. İstanbul: Doz. 

 
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, …    |113 

Yıldırım,  İ.  2012.  ‘Hizbullah  Terör  Örgütü’nün  Şiddet  Eylemlerinin  Betimsel 


Analizi’, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Polis Akademisi. 
Yontar,  A.  2000.  ‘Norbert  Elias’ın  Insan  Bilimleri  Kavramı  ve  Bilgi  Sosyolojisi’, 
çev. Ender Atesman. Toplum ve Bilim 84: 112–28. 
Yurtseven, Ö. A. 2006. ‘Türkiye’de Faaliyet Gösteren Dini Bir Terör Örgütü Ola‐
rak Hizbullah’, Yüksek Lisans Tezi, İzmit: Gebze Yüksek Teknoloji Ensti‐
tüsü. 
Zana, M. 2002. Çarşiya Silîva. İstanbul: Avesta. 

You might also like