Professional Documents
Culture Documents
Kurdistan Yerellerinde 1990 Larin Savas
Kurdistan Yerellerinde 1990 Larin Savas
Kurdistan Yerellerinde 1990 Larin Savas
Derleyen
AYŞEN UYSAL
* dipnot yayınları
İsyan, Şiddet, Yas: 90’lar Türkiye’sine Bakmak
© Dipnot Yayınları, 2016
ISBN:978‐605‐4878‐62‐8
Dipnot Yayınları: 239
Sertifika No: 14999
1. Baskı, 2016/Ankara
Düzelti: Soner Torlak‐ Ümit Özger
Kapak Tasarımı: Duysal Tuncer
Baskı Öncesi Hazırlık: Dipnot Bas. Yay. Paz. Ltd. Şti.
Baskı: Sözkesen Matbaacılık (Sertifika No: 13268)
İvedik O.S.B. 1518. Sok. Mat – Sit İş Merkezi No:2/40
Yenimahalle/ANKARA Tel: (0312) 395 21 10
Dipnot Yayınları
Selanik Cad. No. 82/32 Kızılay / Ankara
Tel: (0 312) 419 29 32 / Faks: (0 312) 419 25 32
e‐posta: dipnotkitabevi@yahoo.com
www.dipnotkitap.com
İçindekiler
90’larla Hesaplaşmak: Bir On Yılın Siyasal ve Toplumsal
Yapısını Yeniden Düşünmek . ................................................. 7
Ayşen Uysal
90’ların Ortadoğu’su . ............................................................ 19
Hamit Bozarslan
90’ların Baskı Kıskacında Sokak Siyaseti: Zaman, Mekân
ve Örgütler ............................................................................ 41
Ayşen Uysal
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu:
Baskı, Şiddet ve Direniş . ....................................................... 71
Adnan Çelik
Devlet Şiddetinden Arta Kalanlar:
Kayıp, Yas ve Kamusal Sırlar . ............................................ 115
Özgür Sevgi Göral
Terör, Vahşet, Cinayet: 90’larda Türk Medyası
ve Kürtler ............................................................................ 147
Zeynep Gönen
“Beni Anlayamazsınız Komutanım!”
Romanın Dünyasında Bir Dönem
ve Savaşın İzleri .................................................................. 175
Mehmet Nuri Gültekin
Kürt Alanında Sinema ve Sanat
Çalışmaları “Ulusal Alegoriden Yeni Öznelliğin
Retoriğine” .......................................................................... 209
Engin Sustam
90’lar Türkiye’sinde Değişen Siyaset
Dilini Aleviler Üzerinden Okumak ................................... 259
Mehmet Ertan
90’lı Yıllarda İslâmcılık . ...................................................... 287
Menderes Çınar
90’lı Yıllarda Merkez Sağın Büyük Kavgası . ..................... 319
H. Bahadır Türk
90’lı Yılların “İslâmi‐Laik” Karşıtlığını Sivil Toplum
Üzerinden Okumak: Karşıtlığın Eğitim ve Gençlik Sivil
Alanına Yansımaları ........................................................... 347
Demet Lüküslü
Yazarlar ............................................................................... 369
KÜRDİSTAN YERELLERİNDE
90’LARIN SAVAŞ
KONFİGÜRASYONU:
BASKI, ŞİDDET VE DİRENİŞ
Adnan Çelik
1990’lar; PKK, politik şiddet, koruculuk, Hizbullah, milislik, Jİ‐
TEM, devlet baskısı ve zorunlu göç, rant ekonomisi, yerel güç
ilişkileri, aile bağlarının dönüşümü vb. birçok olgunun kesiştiği
ve son derece dinamik bir etkileşimler ağı içerisinde birbirlerini
etkiledikleri, dönüştürdükleri veya yeniden ürettikleri bir bağ‐
lama işaret etmektedir. Bu açıdan 90’lar; yerellerde sadece verili
dinamiklerin değil, aynı zamanda anlık olarak sürece dahil olan
faktörlerin de kişi, aile veya aşiretlerin mobilizasyonuna etki et‐
tiği ve aktörlerin bir sabitlik düzleminden ziyade akışkan bir
uzam içerisinde konumlarını sürekli güncelledikleri bir konfigü‐
rasyonu ifade etmektedir. Bu yazı, 90’lı yılları sonuçları üzerin‐
den değil, değişik aktörlerin verili veya sabit konumlanmalar‐
dan ziyade, karşılıklı etkileşimleriyle ortaya çıkan bir süreç ola‐
rak ele almakta ve kendini sürekli yenileyen örüntülerle gelişen
72| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
bu süreci nasıl çerçeveleyebileceğimize dair çeşitli kapitone nokta‐
ları önermektedir. Bunun için de kadrajı Diyarbakır’ın üç ilçesi‐
ne (Kulp, Lice ve Silvan) çevirerek bir süreç olarak 90’ların bu
yerellerde ne şekilde işlediğini, birbiriyle ortaklaşan ve farklıla‐
şan dinamiklerin ne gibi değişik sonuçlar ürettiğini; her üç ilçe‐
de oluşan mikro iklimleri analiz eden bir perspektifle anlamaya
çalışmaktadır.
Diyarbakır’ın Kulp (Pasûr), Lice (Licê) ve Silvan (Farqîn) ilçeleri,
90’ların yerel ölçekteki işleyişini süreç odaklı bir yaklaşımla ele
almak, farklı yereller arasında karşılaştırmalar yaparak benzer‐
lik ve farklılıklara bakmak ve aynı zamanda yerellerin deneyim‐
leri üzerinden genele dair de bir perspektif oluşturmak açısın‐
dan son derece uygundur. Bu uygunluğu sağlayan temel özel‐
likleri şöyle sıralamak mümkün: (1) Her üç ilçedeki sosyal yapı
ve aktörlerin farklılığı bir karşılaştırma olanağı sağlaması ve ay‐
nı zamanda doksanlardaki siyasal mobilizasyonun dinamikle‐
rini görmek açısından son derece önemlidir. Toplumsal yapı
Kulp’ta daha çok aşiret düzeyinde örgütlenirken, Silvan’da ağa
ve beylerin toprak sahipliği ve şeyhlerin de medrese gelenekleri
üzerinden oluşmuş dinsel otoriteleri ile belirlenmiştir. Lice’de
ise aşiret bağları son derece zayıf; ağa, bey ve şeyhlerin pozis‐
yonu ise mobilizasyonu etkileyecek güçte değildir. Topraksız
köylülerin yoğun olduğu ilçede, Kulp ve Silvan’a oranla top‐
lumsal yapıyı yöneten güçlü aktörler ve bunlar arasındaki reka‐
bet dinamikleri bulunmamaktadır. (2) Her üç ilçede de Kürtçe‐
nin Kurmancî ve Zazakî lehçelerini konuşan heterojen bir de‐
mografik yapı bulunmaktadır. Özellikle Lice ve Kulp’ta Zazakî
konuşan yoğun bir nüfus vardır. Ayrıca Lice’de bir Arap köyü
de bulunmaktadır. İlerleyen kısımlarda görüleceği üzere bu et‐
nik veya dilsel farklılık da 90’larda yer yer önemli bir ayrışma
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |73
dinamiğine dönüşecektir. (3) Her üç ilçenin bir diğer ortak özel‐
liği ise özellikle 1915’den bu yana yoğun bir şiddet coğrafyasına
dönüşmüş olmalarıdır: Ermeni Soykırımı (1915), Şeyh Said İs‐
yanı (1925), Şeyh Fahri İsyanı (1927‐1932), sürgünler (1920 ve
30’lar), köy boşaltmaları (1927, 1993‐94) vb. Bu yoğun şiddet
peyzajı yerel ölçekteki aktörler arasında önemli kırılmalar ya‐
ratmıştır ve bu durum doksanlı yıllarda da önemli bir belirleyen
olmuştur. (4) Özellikle Lice’de ve kısmen Silvan’da Cumhuriye‐
tin kuruluşu sonrası Suriye, İran ve Irak Kürdistanı’na yönelik
kaçakçılık pratiği hem devletin baskı stratejilerine teğet geçen
bir direnişi ifade etmesi hem de Kürdistan’ın diğer parçaların‐
daki politik dönüşümlerin bilgisini kaçakçılar üzerinden taşıyor
olması nedeniyle de 90’ları anlamak açısından son derece önem‐
lidir. (5) Bu üç ilçenin ortaklaştığı bir diğer özellik ise her birinin
farklı şehirlerle olan coğrafi, idari ve kültürel yakınlıklarıdır.
Kulp ilçesi kuzeyde Bingöl, doğuda ise Muş ve Batman ile; Lice
ilçesi Bingöl ve Elâzığ ile; Silvan ise Batman ile komşudur. Dev‐
let tarafından idari haritalarla bölünmüş olan coğrafyalar1 çoğu
zaman Kürtler nezdinde aynı şekilde düşünülmemektedir. Ör‐
neğin Kulp’un Badikan aşiretinin büyük bir kısmı Muş’ta,
Xiyan aşiretinin diğer yarısı Batman’a bağlı olan Sason’da, Tavsî
(Tawz) aşiretinin ise çok büyük bir kısmı Bingöl’e bağlı Genç ve
Solhan’dadır. Bu nedenle bu ilçeler için devletçe idari olarak bö‐
lünmüş sınırların ötesine geçen bir aşiretsel, kültürel veya eko‐
nomik hinterlant bulunmaktadır. Kulp, Lice ve Silvan’ın yerel
tarihi ve 90’lardaki deneyimleri aynı zamanda etraflarını çevre‐
leyen Bingöl, Muş, Batman ve Bitlis illerinin de dahil olduğu
1 James Scott’un da (2008) dediği gibi özellikle ulus‐devletin esası, toplumu
“okunaklı”, “ölçülebilir” ve “yönetilebilir” kılma kapasitesine dayanır. Bu açıdan
ilçelerin idari sınırlarının belirlenmesi ve yereldeki topluluğun kimliksel, kültürel
ya da ekonomik sınırlarının silinmesini içeren idari haritalamalar da bu durum‐
dan bağımsız ele alınamaz.
74| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
daha geniş bir etki çemberinin içindedir. Yine PKK tarafından
belirlenen 1986’daki 3. Kongrede kararlaştırılan eyalet sistemine
göre de bu üç ilçe Amed, Garzan, Serhat ve Dersim eyaletlerinin
birbirine bağlandığı son derece stratejik bir bölgede yer almak‐
tadırlar. Özellikle Garzan, Botan ve Mardin eyaletlerini; Amed,
Serhat ve Dersim eyaletlerine bağlayan derin geçiş vadileri bu
üç ilçenin coğrafi sınırları içerisindedir. Bu da 90’lardaki savaşın
bu bölgede diğer ilçelere oranla çok daha yoğun yaşanmasını
beraberinde getirmiş ve böylece savaşa dair birçok olguyu bu‐
rada gözlemlememize imkân vermiştir. (6) Son olarak,
90’lardaki savaş sürecinde Devlet ve PKK’nin yanı sıra Hizbul‐
lah, korucular ve JITEM gibi paramiliter aktörlerin pratiklerini
de bu üç ilçede rahatlıkla takip edebiliriz. Bu aktörlerin her ilçe‐
de farklı bir ağırlığının olmasına neden olan tarihsel ve güncel
durumların, yerellerdeki savaş sürecini karşılaştırmalı bir te‐
melde analiz etmemize imkân sağlaması bu üç ilçeyi seçmemi‐
zin temel gerekçesini oluşturmaktadır.
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |75
dermede bulunur (Bozarslan 2015: 17). Bu noktada kriz kavra‐
mı, bir politik “mühendislik” ve iktidarın bir enstrümanı oldu‐
ğunun anlaşılması bağlamında kullanılabilir. Örneğin, Türki‐
ye’de 1990’lı yıllardaki ardışık krizler devlet içindeki bazı ku‐
tupların hegemonik bir söylem inşa etmelerine ve meşrulaşma‐
larına müsaade etti. Bu söylem ilk aşamada halkın bir bölümü‐
nün mobilize olmasının; zamana göre bazı İslâmcı, Kürt ulusal‐
cılar veya liberal entelektüellerin ulusun ‘iç düşmanı’ olarak ta‐
nımlanmalarının önünü açtı. Böylece kriz, iktidarın sürekliliği‐
nin sağlanmasında ve sembolik ve zorlayıcı şiddetin “düşman”
kategorisine yönelmesinde temel bir “kaynağa” dönüştü (Bo‐
zarslan 2015: 54).
Norbert Elias (1981: 156‐157), Sosyoloji nedir? başlıklı kitabın‐
da konfigürasyonun “kullanışlı bir kavramsal araç” olduğunu
söyler. Bu kavram yardımıyla, bize dayatılan “birey” ve “top‐
lum”un iki farklı ve antagonist figür olduğuna dair sosyal zor‐
lamanın yumuşatılabileceğini belirtir. Elias’a göre konfigüras‐
yondan anlaşılması gereken şey; değişken genel figürün oyun‐
cuları kurduğu, onların sadece zihinlerini değil tüm kişiliklerini,
eylemlerini ve karşılıklı ilişkilerini de içerdiğidir. Elias, konfigü‐
rasyon kavramını, tek tek insanları ve onların amaçlarını birbi‐
rine bağlayan, böylelikle de insanların belli bir biçimde dav‐
ranmalarını sağlayan karşılıklı bağımlılık örgüsünü ifade etmek
için kullanır. Elias’a göre sosyal bilimlerin ve sosyolojinin konu
alanını, konfigürasyonlar düzleminde güç dengelerinin değişi‐
mi ve bunun açıklanması oluşturmaktadır (Yontar 2000: 122‐
123). Bozarslan’ın da (2015: 20‐21) belirttiği gibi, Norbert Elias’ın
“konfigürasyon” kavramı bir dönemin politik örüntülerini an‐
lamak için son derece işlevseldir. Elias’a göre bir X anının bütün
şimdiki konfigürasyonu, sübjektiften çok objektif faktörler tara‐
fından belirlenmiştir, fakat yine de hiçbir verili durum daha ön‐
ceden a priori bir şekilde kendini üreten gelecek konfigürasyo‐
7 6| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
nunu bilmemize izin vermez. Bunun basit bir nedeni vardır:
Çünkü konjonktürün etkileşimleri ve dinamikleri sadece hare‐
ket içinde ortaya çıkar. Bu açıdan bir dönemin konfigürasyonu,
temel sabitlik noktaları kurmaktan ziyade, karşılıklı bağımlılık
ve etkileşim içerisinde gelişen sürecin ana hatlarını ortaya koy‐
maya işaret eder.
Türkiye’de 90’lı yıllar bir yandan şiddet, savaş, zorunlu göç,
köy yakmalar ve boşaltmalar, Hizbullah, JİTEM, derin devlet,
korucular, kayıplar, faili meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler,
cezaevleri, PKK, açlık grevleri ve toplumsal mücadeleler ile anı‐
lırken; öte yandan yükselen siyasal İslâm ve kimlik mücadelele‐
ri, hızlı kentleşme ve gecekondulaşma, göç edilen yerlerde dil
ve kültür alanlarında yeni mücadele dinamiklerinin açılması,
yeniden yapılanan piyasaları ve emek ilişkilerinin dönüşmesini
içeriyordu. Peki, bu bağlamda 90’ları nasıl çerçevelendirebiliriz?
Son yıllarda “incelikli iktidar teknikleriyle parçalı ve sorunlu bir ha‐
tırlama rejimine tabi tutulan” 90’ları nasıl anlayabiliriz? (Geçmişin
İşlenmesi Ne Demektir 2014: 28). Üstündağ’ın da belirttiği gibi
(2015: 13), geçmişin nasıl tartışılacağı ile ilgili tek bir yöntem, te‐
kil bir yaklaşım belirlenemez. 1990’lar hem devletin kurduğu
tahakküm biçimleri açısından hem de Kürt hareketinin geliş‐
tirmiş olduğu direniş stratejileri açısından; devlet, Kürt hareketi
gibi aktörler ya da halkın bizzat deneyimi merkeze alınarak, ta‐
rihsel ya da mekânsal, bölgesel veya küresel karşılaştırmalar
temelinde de ele alınabilir. Bu yaklaşımların her biri 1990’larla
ilgili yeni hakikatleri açığa çıkarır.
Bahar Şahin Fırat (2014: 369), Türkiye’de 90’ları ele aldığı
makalesinde “90’lara bitmiş ve ancak ‘geri dönme’ ihtimali bağ‐
lamında ele alınacak bir dönem olarak bakmak ne kadar doğ‐
rudur?” diye sorar ve 1990’ların kendi özgünlüğünün yanı sıra
bir sürekliliğin ve “yapının” parçası olarak da ele alınması ge‐
rekliliğini vurgular. Yazara göre, 90’ların pek çok açıdan sergi‐
lediği “biricikliği” yadsımak mümkün değilse de, “devlet şidde‐
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |77
78| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
törler arası gerilim ve çatışmalar gibi boyutların incelenmesi el‐
zemdir.
Kevorkian ve Paboudjian’ın 1915 Öncesinde Osmanlı İmpara‐
torluğu’nda Ermeniler isimli kapsamlı çalışmalarında o dönemde
Muş eyaletinin Sason kazasına bağlı olan Kulp (Khulp) bölge‐
sinde 1914 yılı itibariyle 6.867 Ermeni ve 995 Kürt yaşamaktaydı
(2012: 498). Diyarbekir vilayetine bağlı Silvan/Slivan kazasında
ise 1914 itibariyle 13.824 Ermeni, 26.000 Kürt ve 2.333 Yakubi
Süryani yaşamaktaydı. İlçe merkezindeki 9.000 kişilik nüfusun
4.200’u Ermenilerden oluşmaktaydı. Yine Diyarbekir Merkez
Sancağına bağlı olan Lice’de 1914 tarihinde 5.980 Ermeni yaşa‐
maktaydı. İlçe merkezinde 2.650 Ermeni, 1.190 Yakubi Süryani
ve çok az sayıda Kürt yaşamaktaydı (Kévorkian ve Paboudjian
2012: 405–406). 1915’te gerçekleşen soykırım süreci sonrasında
her üç ilçedeki etnik ve dinsel çeşitlilik tamamen yok oldu. Gay‐
rimüslim nüfusun neredeyse tamamı İttihat ve Terakki yöneti‐
minde başlatılan tehcir sürecinde yerellerdeki bazı Kürt aktörle‐
rin de desteğiyle ya öldürüldü ya da çok ağır şartlarda göçe zor‐
landı (Kévorkian 2006; Kaiser 2014). Çok az sayıda kalan gayri‐
müslim nüfus da zamanla ya topraklarını terk etti ya da Müs‐
lümanlaştırıldı. İlçelerdeki Ermeni mülklerine devletçe ve yer
yer devlet kontrolünde bazı Kürt aktörler (ağalar, beyler, şehir
eşrafı) tarafından el konuldu (Polatel ve Üngör 2013). Böylece
birçok aşiret ve ailenin sonraki dönemlerdeki angajmanlarını
belirlemede, soykırımındaki rolleri ve soykırım sonrasında Er‐
meni mülklerine el koymaları ciddi şekilde etkili oldu.
1925 yılında gerçekleşen Şeyh Said İsyanına hem Lice hem
de Silvan’da ciddi bir destek ve katılım söz konusu oldu. Lice,
isyanın merkezlerinden biri oldu ve birçok köyü isyan sürecin‐
de devlet tarafından yakıldı (Tîgrîs 2008; Akyürekli 2013).
Kulp’ta isyana katılım olmazken, benzer durum Silvan’ın kuze‐
yinde yer alan bölge için de geçerliydi. İsyanın bastırılma süre‐
cinde Türk devletinin gerçekleştirdiği baskı politikalarının daha
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |79
kapsamlı olanı ise 1927 yılında ortaya çıkan Şeyh Fahri isyanı ve
sonrasında devletin isyanı bastırmak amacıyla gerçekleştirdiği
Biçar Tenkil Harekâtı ile vuku buldu (Genelkurmay Belgelerinde
Kürt İsyanları‐I 1991: 315‐336). Bu harekâtın etki alanı ise Silvan,
Kulp, Lice ve Hazro gibi bölgelerdi. Bastırılan isyanlar ya da bu
kırılma noktası, ardında, birbirinden ayrıştırılması zor iki belir‐
leyici dinamik yarattı. Birincisi, sonraki on yıllar boyunca etkisi‐
ni devam ettirecek olan ve isyanlara katılanlar ve katılmayanlar
temelinde ortaya çıkan bu durumun devlet ile kurulacak işbirli‐
ğinin niteliğini, sınırlarını ve düzeyini tayin edecek olmasıydı.
İkincisi ise, devletin yapmış olduğu bölgesel katliamlar ve köy
yakmaları üzerinden şekillenen kolektif mağduriyet ve yine
sonraki on yıllara ve nesillere devreden toplumsal hafızaydı
(Çelik 2014).
Uzun suskunluk yıllarından sonra, 1959 yılı itibariyle,
“49’lar Davası” olarak bilinen hadise ile Kürtler isyanlar sonrası
ilk kez görünür olmaya başladı. 1984 yılına kadar, devletin or‐
taya koyduğu inkâr ve baskı politikalarına paralel olarak ortaya
çıkan Kürt hareketinin talepleri ve benimsediği mücadele yön‐
temi aşama aşama radikalleşti (Ercan 2010). 1970’ler ise hemen
hemen tüm Kürt kentlerinde, önceki dönemde henüz gerçek‐
leşmemiş olan illegal siyasi partiler öncülüğünde örgütlenme
sürecinin ve eylemlerin başladığı bir döneme şahitlik etti. Diğer
yandan, 1959‐1984 yılları arasında Kulp, Silvan ve Lice, Kürt
coğrafyasında yaşanan siyasallaşma dalgasını farklı şekillerde
deneyimledi. Lice, kaçakçılık ekonomisi üzerinden Kürdistan
Demokrat Partisi ile ilişkilerini derinden sürdürürken, Türkiye
İşçi Partisi kurulduktan sonra, 1965 seçimlerinde oyların yarısı‐
nı TİP içinde yer alan Kürtlere kanalize etti. Kısa bir süreliğine
Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın bir şubesinin de açıldığı Li‐
ce, 1970’li yıllarda Kürt hareketi içinde yer alan örgütler için ön‐
cekine göre artan şekilde siyasallaşma sahası olmayı sürdürdü.
80| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
Bunun sonucunda 1977 yerel seçimlerinde bağımsız bir aday
seçimi kazandı (Akkaya 2013). Silvan, Doğu Mitingleri (1967)
için ilk durak olmakla birlikte, Demokrat Parti ve ardından Yeni
Türkiye Partisi çizgisi ile TİP çizgisinin at başı rekabet ettiği bir
mekân oldu. 1970’li yıllarda ise Kürt sol örgütlerinin yoğun şe‐
kilde faaliyet gösterdiği, dernekler açıp örgütlenme faaliyetleri‐
ne giriştiği ve eylemler yaptığı bir yer olmaya devam etti. Kulp
diğer iki ilçeden farklı bir şekilde, 1960’lı ve 1970’li yıllarda hem
kentleşme hem de siyasallaşma süreçleri bakımından Lice ve
Silvan’ı oldukça geriden takip etti (Çelik 2014).
1990’lar başına kadar Kulp kırsalının büyük bir kısmı Xiyan,
Badikan, Etmankan ve Tavsî (Tawz) gibi soy ortaklığına daya‐
nan aşiretler ile; Hevêdan, Kavar ve Qulpî gibi coğrafi ortaklığa
dayanan aşiret örgütlenmelerinden oluşuyordu. Ekilebilir tarım
arazisi oranı % 5 olan (Lice’de % 15, Silvan’da % 50) ilçede yay‐
lacılık temelli hayvancılık son derece yaygındı. İlçede nüfus ar‐
tışı, ekonomik kaynakların yetersizliği, günden güne zayıflayan
aşiret bağları, nüfusun bir kısmının eğitime yönelmesine neden
olmuştur. Eğitim, ilçenin sosyo‐politik dönüşümünde iki yönlü
bir etki yaratmıştır: Bir yandan eğitim sürecine dahil olan birey‐
lerin özellikle 70’li yıllarda yükselen siyasal mobilizasyona katı‐
lımlarında bir katalizör işlevi görmüş, öte yandan da eğitim ara‐
cılığı ile devlet kurumlarında çalışan bireylerin mobilizasyonu‐
nu sınırlamıştır. Ayrıca yerel ölçekteki aşiretler arası rekabet ve
çatışmalar Schmitt’in (2012: 58‐59) “dost” ve “düşman” ayrımı
temelinde kavramsallaştırdığı ve Kürtler üzerine çalışan diğer
antropologların (Bruinessen 2003: 374; Heckmann 2002: 145‐147)
da vurguladığı bir uzamda gerçekleşmekte, her aşiret kendi çı‐
karları doğrultusunda diğer aşiretleri dost veya düşman olarak
görmekte, pozisyonunu ona göre belirlemektedir. Bu durum
özellikle 1990’lı yıllarda aşiretlerin PKK ve devlet ile kurdukları
ilişkinin yönünü tayin eden önemli bir belirleyen olmuştur. Ör‐
neğin, Etmankan ile Tavsî aşiretleri arasında çok eskilere daya‐
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |81
nan yayla meselesinde, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Kulp
ilçe merkezinde önemli bürokratik pozisyonları olan Etmankan
aşiret üyelerinin resmi gücü karşısında zayıf kalan Tavsî aşireti,
1980’lerin sonuna doğru korucu olmayı kabul ederek yeni bir
güç dengesi oluşturmak istemiştir.
Xiyan aşireti hem 1915 sonrasında Ermenilerden kalan geniş
bir coğrafi bölgeyi kontrolüne alması2 hem de 1927‐1932 yılları
arasında Şeyh Fahri isyancılarına yönelik devletin yanında milis
kuvveti olarak yer almasından dolayı devletle çok erken gelişen
bir organik ilişki ağı içerisine girmiş ve bu durum 1985 gibi çok
erken bir tarihte aşirete bağlı onlarca kişinin korucu olmasını
önemli oranda etkilemiştir. Korucu olmayı sağlayan tek neden
elbette bu değildir. Aşiretin son derece içe dönük sosyal yaşamı,
sarp ve dışa kapalı bir coğrafi alanda kendi toprak hakimiyetini
korumak istemesi, özellikle medrese geleneği üzerinden çok
fazla sayıda fahri imamın etkisi ile neredeyse her aileye bir
imamın düşmesi ile oluşan ve Kürdi siyasete son derece mesafe‐
li bir habitusun gelişimi gibi dinamikler de pozisyon almanın
duygulanımsal boyutunu güçlendirmiştir.
Badikan aşireti ise, kendi aşiretlerinden olan Şemdin Sa‐
kık’ın bölge komutanı olması ve yoğun yaylacılık faaliyetle‐
rinden dolayı 1994 başına kadar PKK’ye milis desteği sun‐
muş, fakat devletin savaş konseptinin değişmesi ile yaylaya
çıkma yasaklanmış, koruculuk zorla dayatılmış bunun üzeri‐
ne aşiret yeni bir pozisyon almaya başlamış, aşirete bağlı bazı
2 Sason’un kuzeyini oluşturan Talorî (Talvorik) bölgesi (günümüzde Aygün
olarak bilinen yer), 1915 öncesinde Ermenilerin son derece yoğun yaşadığı bir
bölgeydi. Özellikle 1894’deki Sasun Direnişi’nde de Talorî direnisin merkezi ko‐
numundaydı. O zamanlar dağlık olan yüksek kesimlerde Ermeniler, güneye
doğru azalan dağlık kesimlerde ise Xiyan aşireti üyeleri yaşıyordu. Gûznag,
Hêlîn (Yuvacık), Firqê (Salkımlı) gibi bazı köylerde ise Kürtler ve Ermeniler bir‐
likte yaşıyordu. Bölge hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. (Kévorkian ve Pa‐
boudjian, 2013).
82| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
köyler korucu olmayı kabul etmiştir. Hatta bir dönem
PKK’ye açıktan milislik yapanlar, yeni güç ilişkileri içerisinde
pozisyon değiştirerek korucu olmuşlardır.
Lice’nin tarihinde ise asıl belirleyici olan şiddet sarmalıdır.
1915 Ermeni Soykırımı, Şeyh Said İsyanı ve ardından 1927 yı‐
lında bölgede başlatılan Biçar Tenkil Harekâtı kapsamında öl‐
dürülen binlerce insan ve yakılan onlarca köy3 ile daha da de‐
rinleşen şiddet alanı, ilçenin son yüzyıllık kaderini önemli
oranda belirledi. İsyanın bastırılması sonrasında ölümden bir
şekilde kurtulanlar ya dağlara çekilerek “mehkûm”oldular ya
da Binxet’e (Rojava) göç ettiler. İlçedeki beyler ise ya Batı illerine
sürgün edildiler ya da idam edildiler (Serdi 2009; Ekinci 2010).
Devletin 1925’ten itibaren Lice’ye yönelttiği şiddetin yoğunluğu,
yerellerdeki kolektif hafızada unutulmaz izler bıraktı ve Lice’de
günümüze değin süren bir devlet karşıtlığı geleneği oluşturdu.
Aşiret temelli aidiyetlerin 20. yüzyılın başında zayıfladığı Li‐
ce’de, Şeyh Said İsyanı sonrası beylerin de gücü ciddi oranda kı‐
rıldı. Ayrıca isyana destek vermediği için Hezanlı Şeyh Selim’in
de otoritesi ve saygınlığı neredeyse kayboldu. Böylece 1930’lu
yıllar gibi erken bir dönemde, Lice’de aşiret lideri, ağa, bey ve
şeyhler gibi otoritelerin toplumu mobilize etme kapasiteleri ne‐
redeyse bitti. Fakat hem isyan ve devlet şiddeti hafızası hem de
kaçakçılık üzerinden oluşan devlet karşıtlığı 1960’lı yıllardan
itibaren Lice’de Kürt siyasi hareketlerinin hızlıca taban bulma‐
sını sağladı. Karar verme iradesinin aile ve hatta birey düzeyine
indiği Lice’de, devletin düşmanca tavrı ve topraksız köylülük‐
ten beslenen yoksullukla birleşince, siyasal mobilizasyon kapa‐
sitesi daha da arttı. Nitekim PKK’nin 1978’de Lice’ye bağlı Fis
köyünde kuruluşunun ardından ilçedeki siyasal mobilizasyo‐
İsyana destek veren köylerin neredeyse tamamı yakıldı. Xoybûn örgütü‐
3
nün çıkardığı aylık bültenin verilerine göre Liceʹde isyan süresince ve sonrasında
1.284 ev yakıldı ve 6.419 kişi oldu (Tîgrîs 2008: 75).
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |83
nun yönü PKK’ye döndü ve 1990’lı yılların başında bu mobili‐
zasyon doruğa ulaştı.
Silvan da Lice’ye benzer şekilde hem 1915’te hem de 1925 ve
sonrasında tam bir şiddet mahalline dönüştü. Fakat Lice’nin
tam tersine ilçenin üç büyük şeyh ailesi (Bezwan, Baxça ve
Bokarkî şeyhleri) Şeyh Said İsyanı’na son derece aktif bir şekilde
katıldı ve çoğu, isyanın ardından idam edildi veya sürgüne
gönderildi. Bazıları ise Binxet’e kaçtı. İlçedeki ağa ve bey aileleri
ise ya doğrudan devletin safında yer aldı (Sadık Bey ve Ali Ağa)
ya da isyancılar ve devlete karşı tarafsız durmayı (Azizoğlu)
seçti. Tek istisna olarak Şexdodan aşiret lideri Muhammed Ağa
isyancıları destekledi ve isyanın bastırılması ardından idam
edildi (Zana 2002; Yeşil 2009; Barnas 2013). İsyan esnasında dev‐
letten yana taraf olan Sadık Bey, ilçe merkezinin işgal edilmesi‐
nin ardından isyancılar tarafından öldürüldü. Mustafa Kemal
1916 yılında 16. Kolordu’ya komutanlık ettiği süre içerisinde
yaklaşık altı ay Sadık Beyin evinde kalmış, kendisi ile kirve ol‐
muştu (Uludağ 2011; Hakan 2013). Bölgedeki görevi boyunca
Kürt ileri gelenleriyle iyi ilişkiler kuran Mustafa Kemal bu ilişki‐
lerini sonraki yıllarda da kullanacaktır (Hakan 2013: 41). Nite‐
kim Sivas Kongresi’ne davet ettiği kişilerden birisi de Sadık
Bey’dir (Hakan 2013: 159). Yine Lice’ye bağlı Hezan şeyhlerin‐
den Şeyh Selim’le de yakın ilişkiler kuran Mustafa Kemal, onun
1925’teki Şeyh Said isyanında da devlet safında olmasını sağla‐
yacaktır. Mustafa Kemal’in özellikle 10 Ağustos 1920’de imza‐
lanan Sevr Antlaşması öncesi bu yerel liderlere gönderdiği mek‐
tuplar, Kürt delegesi sıfatıyla Paris’te bulunan Şerif Paşa’yı ken‐
di temsilcileri olarak görmediklerine dair protesto telgraflarını
yollamalarını ile sonuçlanır. Bu telgrafı yollayanlardan birisi de
yine Sadık Bey’dir. Şeyh Said isyanı sonrası iki amcası idam edi‐
len Bokarkî ailesinden Şeyh Fahri’nin 1927‐1932 yılları arası yü‐
rüttüğü lokal ölçekli isyan da Silvan’da şeyhler üzerinden geli‐
84| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
şen bir Kürt uyanışını doğurmuştur. Nitekim özellikle 1960’lı
yılların başından 1970’lerin ortalarına kadar gittikçe genişleyen
Kürt siyasal mobilizasyonunun temel aktörleri, ilçedeki bu üç
büyük şeyh ailesi ve medrese kökenli kişilerdir. Şeyhlerin aksi‐
ne ağa ve bey aileleri ise, 1960’lı yıllardan başlayarak hem top‐
lumsal itibar hem de ekonomik güçleri açısından gittikçe zayıf‐
lamışlardır. Bunda, özellikle topraksız köylülerin günden güne
artan hoşnutsuzluğunun 1960’lı yıllardan itibaren hem sınıfsal
hem de kimliksel temelde toplumsal örgütlenmesi hem de bu
ağa ve beylerin tarımda makineleşme süreci ile ortaya çıkan bü‐
yük tarımsal dönüşümlere ayak uyduramaması etkili olmuştur.
Kürdistan’ın büyük kentleri başta olmak üzere, yerellerde gün‐
den güne gelişen Kürt ulusal uyanış hareketinin sosyal bir mu‐
halefet biçimini örgütlemeye başladığı ilk ciddi kıvılcım, 13
Ağustos 1967’de Silvan’da başlayarak başka yerlere de yayılan
Doğu Mitingleriydi (Güneş 2013: 119). Geniş ve verimli ova
köylerinde ağa ve beylerin marabası olarak çalışan köylülerin
tarımda makineleşme ile birlikte artan işsizliğinin yarattığı hoş‐
nutsuzluk, 1960’ların sonundan 1980 askeri darbesine kadar,
günden güne daha politik bir karaktere büründü. PKK’nin si‐
lahlı mücadeleye başlaması ile önce ova köylerinde, ardından
da (1970’lerde), diğer Kürt fraksiyonlarının etkisinde kalan ilçe
merkezinde örgüte yönelik ciddi bir sempati oluştu.
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |85
Daha sonra Adıyaman, Bitlis, Muş, Batman ve Şırnak’ın da da‐
hil edilmesiyle rejimin kapsadığı il sayısı 13’e yükseldi. Valinin
son derece geniş yetkilere sahip olduğu OHAL rejimi, 30 Kasım
2002 tarihine kadar devam etti (Üskül 2003; Alaç 2012). OHAL
rejiminde, özellikle 1990’lı yıllarda, Türkiye’nin Kürdistan tara‐
fında anayasa ve diğer yasalar askıya alınmıştı. Bölge kararna‐
meler, OHAL valiliği yönetmelikleri ve MGK siyaset belgeleri
ile yönetiliyordu (Şahin Fırat 2014: 377). Devlet şiddetinin doru‐
ğa çıktığı, sivil hakların ortadan kalktığı tam bir olağanüstü hal
yaşanıyordu. Agamben’in (2006) deyişi ile, hukuk rejiminin
adeta askıya alındığı bir istisna hali vardı. Agamben’e göre istis‐
na hali, siyasal belirsizlik veya başka bir nedenden kaynaklı her‐
hangi bir kriz durumunda, siyasal düzenin devamının sağlan‐
ması adına, hukukun kendini askıya almasıdır. Bu durum bizi
Carl Schmitt’in (1988) Siyasal İlahiyat kitabının girişinde söyledi‐
ği “egemen, istisna haline karar verendir” belirlemesine götürür.
Schmitt, özelikle egemenin olağan durumun dışındaki bir du‐
ruma karar verme gücüne vurgu yapar. Böylece yasanın gücü,
kendisinden soyutlanmış olur. Çünkü istisna halinde hem yü‐
rürlükte olan normun uygulanmadığı hem de yasa niteliği ol‐
mayan kararların yasa değeri kazandığı bir hukuki durum söz
konusudur. Agamben bu durumu, yasanın üstünün çizildiği bir
yasasızlık hali olarak tanımlar (akt. Şahin Fırat 2014: 377).
1990’lı yıllarda devletin OHAL rejimini bir istisna hali olarak
tanımlayabileceğimiz gibi, Almanya’daki Nazi tecrübesinden
hareketle ikili devlet kavramını kullanan Ernst Fraenkel’in tespit‐
leri bağlamında da okuyabiliriz. Fraenkel, devletin ikili karakte‐
rini Norm Devleti ve Tedbir Devleti olmak üzere ikiye ayırır. Ya‐
zara göre devlet erki, yapısal olarak tekil bir şekilde organize
olduğu halde, yönetimi işlevsel olarak farklı yöntemlerle ortaya
çıkıyorsa, burada ikili bir devlet yapısından söz etmek müm‐
kün. Frankel, tedbir devletini, “hiçbir hukuksal güvencenin ol‐
8 6| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
madığı; dizginsiz bir keyfiyetin ve şiddetin belirlediği bir ege‐
menlik sistemi” olarak tanımlar. Buna karşın, norm devletini
“hukuk düzeninin idamesi için, kanunlar, mahkeme kararları
ve yürütmenin idari işlemlerinde ifadesini bulduğu, geniş ege‐
menlik yetkileriyle teçhiz edilmiş bir hükümet sistemi” olarak
tanımlar (Bezwan 2015: 46). Aslında tekil ve üniter devlet anla‐
yışı pratikte iki tarz‐ı devlet olarak şekillenmektedir. Bezwan’a
(2015: 46) göre 90’lı yıllar, Türkiye’de tedbir Devleti’nin Olağa‐
nüstü Hal Bölge Valiliği olarak şekillendiği yıllar oldu. Bu tedbir
devleti, Bölge Valiliği, Olağanüstü Hal Bölge Koordinasyon Ku‐
rulu, Jandarma Asayiş Komutanlığı ve Köy Koruculuğu gibi
savaş, güvenlik ve paramiliter aygıtlara dayanmaktaydı. Bo‐
zarslan’ın dikkat çektiği üzere, bu noktada söz konusu norm ve
tedbir ayrımının da devletin 1990’lardaki icraatları üzerinden
şekillendiğini ve diğer birçok ülkede de görüldüğü üzere; dev‐
letin kartelleşmesi, karar mercilerin artması ve bunlar arasında‐
ki rekabetin derinleşmesi gibi sonuçlar üzerinden şekillendiğini
görüyoruz.
Devletin OHAL rejiminde günden güne arttırdığı şiddet
özellikle 1993‐94’te doruğa çıktı. Koruculuk dayatması, faili
meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler, köy boşaltmaları, gıda
ambargosu, gözaltı ve işkenceler, sivil serhildanların (isyan) şid‐
detle bastırılması, gerilla bedenlerine yönelik uygulamalarla
somutlaşan OHAL rejimi; baskı ve sindirmelerle kurulan bir
korku atmosferinde toplum içindeki güven ilişkilerinin kökten
zedelenmesi sonucunu doğurdu. Bu koşullar içerisinde bireyler,
aileler veya aşiretler sadece 90’lar öncesi biriken ilişkiler üzerin‐
den değil, 90’ların somut güncelinden kaynaklı bir pozisyon be‐
lirleme zorunluluğuyla da karşı karşıyaydılar. Çoğu durumda
bu baskı, şiddet ve direniş konfigürasyonu güncelde yaşanan
sınır durumlarda gerçekleşen hayatta kalma stratejileriyle kuru‐
luyordu. Bu sınır durumları tanımlayan en temel karakteristik;
yaygın bir şiddet manzarasında ortaya çıkan ölüm, işkence,
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |87
pratikleri, PKK içinde “Dörtlü çete” olarak bilenen yerel düzeydeki komutanla‐
rın yanlış uygulamalarına bağlıyor. 1987 sonrası için kullanılan bu tabir asıl ola‐
rak da 1986‐1990 arası Mardin ve Botan bölgesindeki koruculara yönelik eylem‐
leri karakterize ediyor. 1990’larin birinci yarısında Kulp bölgesindeki pratikleri
ile bilinen “Zeki” kod adlı Şemdin Sakık’ı da bu çete anlayışının bir devamı ola‐
rak görüyor.
88| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
nır durumlarla karşılaştıklarında konumlarındaki hızlı değişim
kapasitesinin daha esnek olduğudur. Örneğin Kulp’taki Badi‐
kan aşiretine bağlı köyler özellikle yaylacılık faaliyetleri nede‐
niyle 1980’lerin sonunda PKK ile ilişkilenmiş, kendisi de Badi‐
kan aşiretine mensup Şemdin Sakık’ın bölgeye komutan olarak
gelmesiyle örgüte yönelik katılım ve lojistik destek faaliyetle‐
rinde ciddi bir artış yaşanmıştır. Fakat devletin topyekûn savaş
konseptini bütün boyutlarıyla devreye soktuğu 1994 yılında,
aşiret lideri zorla kaybettirilmiş,6 yaylacılık faaliyetleri yasak‐
lanmış, aşirete bağlı bazı köyler boşaltılmış ve PKK’ye milislik
yapanlara yönelik yaptırımlar devreye girmiştir. Savaş duru‐
munun devlet lehine dönüştüğü Kulp’ta, aşiretin büyük bir
kısmı korucu olmuş, bazıları ilçe merkezine yerleşmiştir. Bunlar
içinde daha önce PKK’ye milislik yapanlar da mevcuttur. Bu
noktada aşiret üyelerinin güçlenen tarafa yönelmesi, savaş es‐
nasında şiddet faktörünün aktörlerin yönelimini belirlemede
son derece merkezi bir işlevi olduğunu gösteriyor.
Devlet, 1993 sonlarından başlayarak düşük yoğunluklu sa‐
vaş stratejisi doğrultusunda koruculuk ve zorla yerinden ettir‐
me yöntemlerini uygulamaya soktuktan sonra, faili meçhul ci‐
nayetler ve gözaltında zorla kaybettirme gibi faaliyetleri de bu
özel savaş yönteminin sonuçları olarak ortaya çıktı. Hafıza
Merkezi’nin hazırladığı rapora göre, zorla kaybetmelerin en yo‐
ğun gerçekleştiği dönem 1993‐1996 yıllarıdır. Fakat bu strateji‐
nin 1991‐1999 arası dönemde başta Diyarbakır olmak üzere
OHAL kapsamındaki illerde uygulandığı görülüyor. Raporun
verilerine göre 1991‐99 arası Diyarbakır merkez ve ilçelerinde
toplam 364 kişi zorla kaybedildi. Bunların 53’ü Kulp’tan, 70’i Li‐
ce’den ve 38’i Silvan’dandı (Göral, Işık, ve Kaya 2013: 23). Yani
Aşiret lideri Mehmet Salih Akdeniz 1 Ekim 1993’te General Yavuz Ertürk
6
komutasındaki Bolu Komando Tugayı tarafından gözaltına alınmış ve bir daha
kendisinden haber alınamamıştır (Göral, Işık ve Kaya 2013: 90; Çelik 2014: 122).
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |89
Diyarbakır’da zorla kaybedilenlerin neredeyse yarısı bu üç ilçe‐
dendi. Zorla kaybetmelerin yanı sıra yaşanan faili meçhul cina‐
yetler ve özellikle Silvan’daki Hizbullah cinayetleri7 de insanla‐
rın olağanüstü hal rejiminde tercihlerini belirlemesinde, huku‐
kun askıya alındığı istisna halinin ağırlığını açıkça gösteriyor.
Örneğin PKK’nin resmi yayın organı Serxwebûn gazetesinin
verdiği aylık bilanço raporlarına göre 1990‐1995 arasında ölüm‐
le sonuçlanan olay sayısı Kulp’ta 105, Lice’de 102 ve Silvan’da
103’tür (Çelik 2014: 136‐137).8
Yine ilçelerdeki koruculuk dayatmasını kabul etmeyen köy‐
lerin boşaltılması ile gerçekleşen zorunlu göçün sonuçlarının
vahameti de bize OHAL koşullarında devletin baskı, zor ve
şiddet pratiklerini apaçık göstermektedir. Örneğin Kulp’ta
1995’e gelindiğinde ilçeye bağlı 50 köy içerisinde 13 tanesinin
nüfusu yüzde seksen ve üzeri oranında azalmıştı. 1999’a gelin‐
diğinde nüfusu yarıdan fazla azalan köy sayısı 25 idi. Lice’de ise
1999’a gelindiğinde 54 köyden 14’nün nüfusu yüzde doksan ve
üzeri, 20 köyün ise nüfusu ise yüzde elli ve üzeri oranda azal‐
mıştı (Çelik 2014: 114‐115). Bu iki ilçede nüfusun azalması sade‐
ce köy boşaltmaları ile sınırlı değildi, Kulp ve Lice merkezleri de
yakıldı. 2 Ekim 1992’de Kulp merkezinde çıkan çatışmada üç
askerin yaşamını yitirmesi üzerine ilçe merkezi abluka altına
alındı. 3‐4‐5 Ekim tarihlerinde ilçe merkezi yerle bir edildi. Ho‐
tel Narin’in sahibi Vahit Narin, kızı dağa çıktığı gerekçesiyle di‐
ri diri yakılarak öldürüldü. Birçok işyeri ve konut yakıldı ve ha‐
sar gördü. Yine Lice’de de 22 Ekim 1993’te Tuğgeneral Bahtiyar
Aydın’ın ölümü gerekçe gösterilerek ilçe merkezi adeta yok
7 Parlak’a (2014: 8) göre Silvan’da Hizbullah tarafından öldürülen sivillerin
sayısı en az 250 idi.
8 Cumhuriyet Gazetesi arşivine göre ise bu rakam Kulp’ta 55, Lice’de 48 ve
Silvan’da 53’tür. Fakat saha araştırması süresince yaptığımız görüşmelerde tanık‐
ların anlatımı Serxwebûn gazetesinin bilgileri ile daha fazla örtüşmektedir.
9 0| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
edildi. En az 16 sivil yaşamını yitirdi, yüzlerce konut ve işyeri
yakıldı (Çelik 2014: 118‐119). Bu olayların ardından ilçe merkez‐
lerinde nüfus ciddi oranda azaldı. Silvan’da Hizbullah’ın siville‐
re yönelik saldırıları sonucu ilçede adeta bir korku rejimi oluştu
ve yüzlerce aile Hizbullah’ın tehditlerinden dolayı veya korku
ortamından kaynaklı Diyarbakır, Mersin, Antalya, İstanbul gibi
kentlere göç etti.
90’ların birinci yarısında gerçekleşen bu olağanüstü hal uy‐
gulamaları kapsamında, 1990‐1992 döneminde PKK lehine geli‐
şen serhildanların kanlı bir şekilde bastırılması, kent merkezle‐
rinin tahrip edilmesi ve JİTEM üzerinden uygulamaya sokulan
kontrgerilla faaliyetleri özellikle Kulp’ta büyük bir korku ortamı
doğurdu ve insanlar ya göç etmek zorunda kaldılar ya da koru‐
cu olmayı kabul ettiler. Burada özellikle dikkat çeken nokta, her
üç ilçede uygulanan devlet şiddetinin benzerlik göstermesine
rağmen, üç ilçede yaşayan insanların bu şiddete tepkisinin farklı
olmasıdır. Örneğin Lice’de bütün bu özel savaş yöntemlerine
rağmen bir köy dışında koruculaşma yaşanmadı. Silvan’da da
Narik denilen dağlık bölgedeki köyler (Boşat, Baquz, Tewerz,
Helda, ve Sedeqnê) dışında koruculuk kabul edilmedi ve ilçe
merkezindeki Hizbullah şiddetine rağmen, PKK’ye yönelik des‐
tek azalmadı. En azından siyasal temsil düzeyinde bu desteğin
dönüşümüne baktığımızda bunu takip etmek mümkün. 1991
genel seçimlerinde SHP Kulp’ta %75, Lice’de %87 ve Silvan’da
%75 oranında oy aldı. PKK’ye yönelik legal alanda gelişen sem‐
pati her üç ilçede de ciddi bir oy oranının yakalanmasını sağla‐
dı. 1995 genel seçimlerinde ise HADEP Kulp’ta %24, Lice’de
%72, Silvan’da ise %61 oranında oy aldı. 1999 genel seçimlerine
geldiğimizde HADEP’in oy oranı Kulp’ta %15’e, Lice’de %35’e
düşerken, Silvan’da ise %63’e yükseldi. Kulp’ta özellikle PKK’‐
nin korucu köylerindeki sivillere yönelik şiddeti koruculuğun
daha da yaygınlaşmasını neden oldu. Ayrıca devletin artan
baskı ve şiddet uygulamaları da bir yandan zorunlu göçü daya‐
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |91
9 Sahada yaptığım görüşmelerde de bu husus görüşmeciler tarafından sıklık‐
la dile getirilmiştir.
10 Örneğin sadece Kulp’un Xiyan bölgesinde 1985‐1999 yılları arasında en az
50 korucu ve korucu yakını yaşamını yitirdi. Bu rakam Lice ve Silvan’da (Hizbul‐
lah’a yönelik eylemleri saymazsak) PKK eylemleri sonucunda yaşamını yitiren
korucu ve sivillerin toplam sayısından daha fazladır (Çelik 2014) .
9 2| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
nin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan PKK ile KUK arasındaki
çatışma buna örnek gösterilebilir (Ercan 2010: 196‐202). Üçüncü
şiddet biçimi ise, Kürt hareketlerinin çatışma koşullarında sivil‐
lere yönelttikleri şiddettir. PKK ve Hizbullah’ın sivillere yönelik
şiddeti buna örnektir. Doksanlı yılların özellikle ilk yarısında,
farklı aktörlerce uygulanan şiddet pratiklerinin aynı zaman‐
mekân içerisinde gerçekleştiği ve bazı durumlarda sivil savaşa
yaklaşan sonuçlar ortaya çıkardığını görüyoruz. Bu noktada
önemle vurgulanması gereken, ikinci ve üçüncü tür şiddet bi‐
çimlerinin, devlet şiddetinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı, fa‐
kat çatışma dinamiklerinin farklı nedenlere dayandığı gerçeği‐
dir. Devlet şiddeti kaynaklı ortaya çıkan Kürt hareketlerinin
birbirlerine yönelttikleri şiddet, bir yandan kendi aralarındaki
hegemonya mücadelesiyle, diğer yandan da devletin bu hare‐
ketler arasındaki çatışma dinamiklerini provoke etmesiyle de il‐
gilidir. Yine Kürt hareketlerinin sivillere yönelik şiddeti de bir
yanıyla silahlı propaganda ve caydırma eylemleri aracılığıyla
tabanını genişletmesiyle, öte yandan da devletin koruculuk gibi
paramiliter yapıları harekete geçirmesiyle ilgilidir. Yani aynı
zaman‐mekânda ortaya çıkan bu çok yönlü şiddet biçimleri bir‐
birlerinden ayrıştırılamayacak bir ilişkisellik bağlamında yayıl‐
maktadır. Özellikle Kürtler içi çatışmalar olarak yorumlayabile‐
ceğimiz ikinci ve üçüncü şiddet biçimlerini ne devlet şiddetin‐
den bağımsız ne de tamamen ona endekslenmiş bir şekilde
okumak mümkündür. Devlet ve PKK’nin iki temel aktör olarak
karşı karşıya geldiği savaşın alanı ve yoğunluğu arttıkça ortaya
yeni aktörlerin çıktığını görüyoruz. Örneğin 1985 yılında yürür‐
lüğe giren Geçici Köy Koruculuğu sistemi ile alımına başlanan
köy korucuları, PKK’ye karşı savaşta son derece önemli bir rol
üstlenmiş paramiliter bir yapı olarak ortaya çıktılar. Yine
90’ların başında özellikle kentsel mekânlardaki sivillere yönelik
şiddet eylemleri ile ortaya çıkan Hizbullah da kısa bir süre için‐
de şehir merkezlerinde önemli bir aktöre dönüştü. Bu noktada
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |93
Şimdiye kadar Kürtler arası çatışma dinamikleri üzerine yapılan
çalışmalar son derece sınırlıdır. Sadece 20. yüzyılda bile farklı
Kürt aktörleri arasındaki çatışmaların dönemsel çeşitliliği ve
yoğunluğu göz önünde bulundurulduğunda sahadaki bu ses‐
sizlik dikkat çekicidir. Özellikle gündelik yaşamda, sözlü kül‐
türde, mitolojik motiflerde, siyasi söylemlerde, edebiyat ve mü‐
zik alanında son derece güçlü bir şekilde dile getirilen ve çoğun‐
lukla “birakujî” (kardeş kavgası) olarak dillendirilen bu çatış‐
maların dile getirilme biçimleri son derece yaygın ve farklıdır.
Örneğin doktora araştırması kapsamında 2012‐2015 arası Di‐
yarbakır’ın Kulp, Lice ve Silvan ilçelerinde gerçekleştirdiğim
sözlü tarih görüşmelerinde öne çıkan esas temalardan birisi de
Kürtler arası çatışmaların dile getirilmesi ve gerekçelendirilme
biçimleridir. Sadece 90’lı yıllarda PKK, Hizbullah ve Korucular
arasında oluşan ayrışmaların hafızası üzerinden değil, aynı za‐
9 4| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
manda Ermeni soykırımı, Şeyh Said isyanı, Dersim katliamı es‐
nasında yaşanan ayrışmalar da toplumun kolektif hafızasında
sürekli direnişin yanında devlet şiddeti ve bazı Kürt aktörlerin
“ihaneti” üzerinden dile gelmektedir.11
Toplum içinde bir yandan bireysel, aşiretsel ya da örgütsel
düzeydeki Kürtler arası çatışmaların verili bir toplumsal olgu
olduğu gerçeği açıkça dile getirilirken bir yandan da Kürt ulusal
tahayyülü etrafında oluşan yeni politik söylem üzerinden bu ça‐
tışmaların kaynağı ya bireylerin kişisel güç ve çıkar arzularına
indirgenmekte ya da tamamen devletin Kürtler arası bölünme‐
leri oluşturduğu, derinleştirdiği ve yönettiğine dair bir söylemle
açıklanmaktadır. Kürt toplumunu; kültürel, sosyal, ekonomik
ve cinsiyet temelli eşitsizliklerden müteşekkil bir heterojenlik
içerisinde görülmekten ziyade, son derece homojen ve yekpare
bir bütün olarak kurgulayan ulusalcı tahayyül, bu çatışmaların
toplumsal düzeydeki eşitsizliklerle ilişkisini görünmez kılmakta
ya da önemsizleştirmektedir.
Kürtler arasındaki çatışmaların sosyoloji ve antropoloji ala‐
nında henüz yeterince çalışılmamış olmasının birkaç temel ne‐
deninin olduğunu belirtmek gerekir. Bunların ilki Kürt mesele‐
sine yönelik çalışmalarda yaygın görülen makro perspektif yak‐
laşımının, Kürtler arası çatışma süreçlerini daha rahat görebile‐
ceğimiz yerel ölçekli çalışmalara dayanmıyor ya da bunlardan
yeterince beslenmiyor oluşudur. İkincisi, Kürt toplumunun
kendi içinde homojen bir sosyal örgütlenme olarak görülmesi,
dilsel, dinsel, kültürel, ekonomik ve politik alanlardaki farklı‐
Bu noktada öne çıkan motiflerden birisi de, Kürtler içi çatışma ve “ihanet‐
11
lerin” keklik örneği üzerinden dile getirilmesidir. Sağ ele geçirilen keklik avcı ta‐
rafından bir kafese konularak yüksek bir tepeye çıkarılır. Kafesteki keklik ötmeye
başladığında civardaki keklikler sese doğru gelirler. Bu esnada ateş edebileceği
uygun bir yere saklanan avcı, kafesteki kekliğe doğru gelen keklikleri avlamaya
başlar. Kısacası, görüşmeciler, Kürtler arası “ihanet”leri, keklik‐avcı hikâyesi üze‐
rinden tasvir etmekteydiler.
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |95
12 “Kürt aktörler açısından savaş, yalnızca devlete verilmesi gerektiği düşü‐
nülen cevap olmadığı gibi, sadece Kürt milliyetçiliği ve onun öncülleri tarafından
meşrulaştırılan bir politika da değildir; ayni zamanda, Kürt toplumunu da yapı‐
landırmakta, Kürt hareketi ve Kürt toplumu içindeki iktidar yapılanmalarını da
üretmektedir” (Bozarslan 2014: 159).
13 Bruinessen (2013: 120), Ağa, Şeyh, Devlet kitabında segmentasyon kavramı
üzerinde durur. Özellikle sosyal yapı üzerinden Kürtler içi ayrışmalardan bah‐
seder.
9 6| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
önemli araştırma Mehmet Orhan tarafından 2012’de savunulan
doktora çalışmasıdır. Fragmantasyon ve segmentasyon kon‐
septleri14 üzerinden Kürtler arası çatışmaları analiz eden Orhan;
şiddetin ortaya çıkışının Kürt alanının iç organizasyonu, hareke‐
tin kendisi ve Kürt toplumu ile ilişkili olduğunu belirtir. Özel‐
likle bir karşı hareketin ortaya çıkışı, Kürt hareketini daha da
radikalleştirir (Orhan 2012: 13‐14). Zira Kürt politik sahasında
şiddetin kullanımı ve şiddet araçlarına sahiplik rekabeti frag‐
mantasyonun önemli bir faktörüdür (Orhan 2012: 152). Orhan
(2012: 137‐138), Kürtler arası şiddetin 1970’lerdeki pratiğini poli‐
tik bir fragmantasyon temelinde incelediği çalışmasında, bu
şiddetin dört temel dinamiği olduğunu belirtir. (1) Kuşak çatış‐
maları, (2) kişilerarası tansiyon ve ayrışan fikirler, (3) şiddet te‐
kelini elinde tutma mücadelesi ve (4) mekânlar temelinde geli‐
şen mikro ve bölgesel faktörler. Orhan’ın 1970’ler için ortaya
koyduğu Kürtler arası şiddet dinamiklerinin son ikisinin, özel‐
likle PKK‐Hizbullah çatışması kapsamında (şiddet tekelini elin‐
de bulundurma ve mekân dinamikleri) 1990’larda da ortaya çık‐
tığını görüyoruz. Fakat 90’lara gelindiğinde Kürtler arası çatış‐
ma alanı sadece Kürt hareketleri arasında değildir; koruculuk
faktörüne bağlı olarak genişleyen ve sivilleri de içeren bir boyu‐
ta ulaşmıştır.
Şimdiye kadar koruculuk üzerine yapılan çalışmaların (Jonger‐
den 2008; Balta Paker ve Akça 2013; Aytar, Uçarlar ve Özar
2013; Tüysüz 2014; Acar, Balta ve Yüksel 2015) ortaya koyduğu
ortak sonuçları üç grupta toplamak mümkün: (1) Korucuları
Fragmantasyon politik gruplar, segmentasyon ise sosyal alanı imler. Fakat
14
ikisi de etnik grup içi bir sürece işaret eder (Orhan 2012: 53).
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |97
homojen ve yekpare bir grup olarak görmenin zorluğu; korucu‐
lar, koruculuk sistemine dahil olma biçimleri, çatışma sırasında
oynadıkları roller, koruculuk sistemine katıldıkları dönemler ve
koruculuğu ifa ediş biçimleri gibi faktörler üzerinden anlaşılabi‐
lecek farklı siyasi tutum ve davranışlara sahiptirler. (2) Korucu‐
luk sistemi, 1990’lı yıllarda devlete sadık ve sadık olmayan
Kürtleri birbirinden ayırmanın ve hangi köylerin devlet yanlısı
olduğunu belirlemenin bir yolu haline geldi. Sistemi reddetmek,
yerel yetkililer için PKK’yi aktif veya pasif olarak desteklemenin
bir belirtisi olarak algılanmaya başlandı. (3) Her ne kadar koru‐
culuk sistemi devletin bir güvenlik politikası olarak hayata geçi‐
rilmiş olsa da korucu olanlar sahip oldukları silahları kendi
özerk çıkarları için de kullandılar ve bölgedeki devlet güçleri ta‐
rafından desteklendikleri için köyün temel otoritesi haline gele‐
bildiler. Bu otorite olma durumu, çatışmanın makro dinamikleri
ile birleştiğinde, korucu olmayanlar ve korucular arasında pek
çok yeni gerilimin oluşmasına neden oldu.
Bu tespitleri göz önünde bulundurarak Kulp, Lice ve Sil‐
van’a baktığımızda; PKK’nin özellikle 1987‐88 yıllarında gerilla
atılımındaki ısrarı ve bu süreçte hem sivillere yönelik birtakım
eylemler hem de askerlik yasasının uygulanma biçimi (Çelik
2014: 133‐134) ve şiddet kullanımının özellikle korucu ailelerine
yönelik olmak üzere sivilleri kapsayacak tarzda uygulanması,
oldukça zorlayıcı ve Kürt toplumunda ayrışmalar yaratan bir
sonuç doğurdu (Akkaya 2014: 85). Özellikle Kulp ve Silvan böl‐
gesinde korucu köylerine yönelik saldırılar birçok sivilin de ya‐
şamını yitirmesine neden oldu. Örneğin Kulp’ta özellikle Tavsî
aşiretinin büyük oranda koruculaşması bu dönemde gerçekleş‐
ti. Bir yandan PKK’nin aşirete yönelik sert uygulamaları, öte
yandan Etmankan aşireti ile uzun zamandır yaşadıkları yayla
paylaşım sorunu, bu kararda etkili oldu. Yine aşiretin Bingöl’e
9 8| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
bağlı Solhan’daki büyük kolunun da korucu olması, bu kararda
etkili oldu.
Koruculuğun ilk dalgası olarak değerlendirebileceğimiz
1985‐1991 arası dönemde, koruculuğu kabul veya ret etmeyi
sağlayan dinamikler çift yönlüdür. Örneğin bu dönemde toplu
olmasa da kişisel bazda korucu olan çoğu köy, PKK’nin baskısı
sonucu silah bırakmıştır. Lice’de, 1988‐1991 arası dönemde Kut‐
lu (Bamitin), Kıyıköy (Darakol), Uçarlı (Firdeys), Oyuklu (Sinê)
ve Esenler (Balicin) köylerinden bazı insanlar korucu oldu, an‐
cak PKK’nin yoğun baskısı sonrasında tüm köylüler silah bırak‐
tı. Kulp’ta da Barin köyü bu şekilde silah bırakmıştır. Fakat
Kulp’ta Xiyan aşiretine bağlı köyler (Koçkar, Aygün, Hamzalı),
Silvan’da ise dağlık Narik bölgesindeki bazı köyler (Tewerz,
Baqûz, Boşat) 1990 öncesi korucu oldular ve PKK’nin baskıları‐
na rağmen silah bırakmayı reddettiler. Bu köylerin koruculuk‐
tan vazgeçmemelerinin temel nedenleri: (1) Xiyan aşiretinin
hem tarihsel olarak devletle kurduğu ilişkinin sürekliliği hem
de PKK’nin aşirete mensup korucu ve korucu ailelerine yönelik
eylemlerinin aşiret nezdinde bir kan davasına dönüşmesi, aşiret
içi dayanışmayı artırmış ve yüzlerle ifade edilen kişinin korucu‐
laşması sonucunu doğurmuştur. (2) Narik bölgesindeki köyle‐
rin coğrafi konumlarının kendilerini korumaya uygunluğunun
yanı sıra, PKK’nin güney eyaletlerinden kuzey eyaletlerine geçi‐
şinde stratejik bir öneme sahip olmaları nedeni ile, devletin ödül
ve baskı mekanizmalarının yoğunlaşması olarak sıralanabilir.
Levine’nin de belirttiği gibi, “sivil halk çatışmada bağımsız
bir şekilde var olamaz, kendisi de bizzat mücadele alanına da‐
hildir” (akt. Tüysüz 2014: 179). Sivil halk ile işbirliği iki aktör
için de son derece gerekli ve kaçınılmazdır. Bu işbirliği, ekono‐
mik, politik, lojistik ya da askeri açılardan kurulabilir (Kalyvas
2006: 107). Bu durum özellikle 90’ların başında Kulp, Lice ve
Silvan’da da bariz bir şekilde ortaya çıktı. Bir yandan devlet
köylüleri koruculaştırmak için yoğun bir baskı ve ödül meka‐
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |99
nizmasını devreye sokarken öbür yandan PKK de şiddet eylem‐
leri ile koruculuğu önlemeye çalışıyordu. Nitekim Kalyvas’ın da
belirttiği gibi, paramiliter birliklere katılımda zor kullanımı
önemli bir nedendir. Bunun yanı sıra ekonomik gerekçeler, kor‐
ku ve intikam da olası nedenler olarak sayılabilir. Şiddetin yo‐
ğunlaşmasıyla hayatta kalmanın temel kaygı haline geldiği du‐
rumlarda ise “tehdit” işbirliğini sağlamaktadır (akt. Tüysüz
2014: 177). Devletin köylülerin koruculaşmasına yönelik baskı
ve tehditlerle harekete geçirdiği zor kullanımı, özellikle 1993’ten
itibaren artan zorla kaybetme ve faili meçhul cinayetler, henüz
safını belirlememiş veya PKK’ye verdiği destekten dolayı ken‐
dini tehdit altında hisseden birey, aile veya aşiretlerin korucu‐
laşmasını daha da hızlandırdı. PKK ise bunun önüne geçmek
için şiddet temelli caydırma yöntemleri uygulamıştır (Romano
2006: 125). Bu durum özellikle ikinci koruculaşma dalgasının
başladığı 1993‐1994 döneminde her iki tarafça da çok sert bir şe‐
kilde uygulandı. Devlet, dost‐düşman ikiliği üzerinden korucu
olmayı reddeden köylüleri zorla yerlerinden ettirirken PKK de
korucu olan köylere silahlı baskınlar düzenliyordu Bu süreçte
özellikle Kulp ve Silvan’da korucu olmayı kabul eden köylerin
sayısı arttı (Çelik 2014: 107). Koruculuğu kabul etmeyenler ise
zorla yerlerinden edildi.
PKK’nin koruculuğu kabul eden aşiret veya köylere yönelik
şiddet eylemleri koruculaşmayı önlemekten ziyade daha da ar‐
tırdı. Hem aile, köy veya aşiret içi dayanışmayı artırdı hem de
meseleyi bir “kan davası” düzeyine taşıyarak daha fazla kişinin
korucu olmasına neden oldu. Kulp’ta Xiyan ve Tavsî aşiretleri‐
ne bağlı köylere, Silvan’da başta Boşat köyü olmak üzere Narik
bölgesindeki köylere ve Lice’de ise Sinê (Oyuklu) köyüne15 yö‐
15 Sinê (Oyuklu), Kulp, Lice ve Silvan bölgesindeki tek Arap köyüdür. Sinêli‐
ler 1988’de korucu olmuş, PKK’nin baskıları sonrası 1991’de silah bırakmış, fakat
100| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
nelik PKK eylemleri, çok sayıda çatışmayı beraberinde getirmiş‐
tir. Örneğin Kulp’ta, PKK’nin köylere yönelik silahlı baskınları
sonucu 70’in üzerinde korucu ve korucu yakını yaşamını yitirdi.
Ölenler içerisinde sivillerin oranı oldukça fazlaydı.16 Burada
dikkat çekici nokta, 1990’daki PKK 4. kongresinde korucu aile‐
lerine yönelik köy baskınlarından vazgeçilmesi kararı alınmış
olmasına rağmen, özellikle Kulp’ta bu tür eylemlerin devam
etmesidir. Karayılan (2011), bu durumu 90’ların ilk yarısında
Kulp bölgesinde komutanlık yapan Şemdin Sakık’ın “çeteci”
pratikleri ile açıklamaktadır.
cu Köyüne Gerilla Baskını” başlığıyla verilen olayın ayrıntıları söyle anlatılmış :
“30ʹa yakın korucu ve korucu yakını öldürüldü, 15 korucu ve korucu yakını da
yaralandı. Yine bu baskına bağlı olarak yaşanan çatışma ve iki ayrı yerde atılan
pusularda onlarca asker öldürüldü ve yaralandı. 1 gerilla şehit düştü̈”. 14 Ocak
1995 tarihli Narlıca baskını ise, yine aynı sayıda şöyle verilmiş : “Kulp Narlıca
köyü̈ korucularına gerilla baskını ve pususunda 20ʹnin üzerinde kontra, asker,
korucu öldürüldü, çok sayıda korucu da yaralandı. 5 korucu evi (özel birliklerin
üslendikleri evler) imha edildi”.
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |101
102| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
üretilebilecek yegâne sonuç şiddet olurdu.” Nitekim 1980’ler
sonuna doğru bölgedeki diğer İslâmi oluşumlara yönelik ölüm‐
le sonuçlanmayan şiddet eylemleri uygulayan Hizbullah (Kurt
2015: 59); özellikle az eğitimli, sosyo‐ekonomik açıdan dezavan‐
tajlı, kırsal kesimlerden kent merkezlerine göç eden, kimi za‐
man eski madde bağımlısı gençler arasında grup aidiyeti ve sa‐
vunulacak yüce bir ideal fikri oluşturma konusunda son derece
başarılı oldu (Dorronsoro 2004: 15; Kurt 2015: 56). Doksanlar ba‐
şına gelindiğinde kendisi ile rekabet edebilecek tek grup, daha
öncesinde birlikte oldukları fakat zamanla yöntem bazında ay‐
rıştıkları Menzil grubudur. Onu da PKK ile çatışmaya başladığı
dönemde, “PKK ile işbirliği yaptığı” gerekçesi ile büyük oranda
darbeleyecektir.
PKK ile Hizbullah arasındaki şiddete meyyal gidişatta ilk ça‐
tışma, 17 Mayıs 1991’de PKK’nin Hizbullah yöneticilerinden Şe‐
rif Karaaslan’ın İdil’deki evine yaptığı baskında anne ve babası‐
nın ölümü ile patlak verdi. Hizbullah ise bu eyleme 3 Aralık
1991’de, PKK yöneticisi olduğunu iddia ettiği Süryani asıllı Mi‐
hail Bayro’yu İdil kent merkezinde öldürerek karşılık verdi
(Çakır 2011: 69). Bu tarihten itibaren yaklaşık dört yıl boyunca
birçok Kürt kentinde tam bir şiddet dalgası ortaya çıktı. Kent
merkezlerinde hemen her gün birkaç sivilin ölümüyle sonuçla‐
nan bu kanlı çatışmanın en önemli merkezlerinden birisi de
90’ların başında PKK’nin oldukça güçlü bir tabanının bulundu‐
ğu Silvan idi. İlk başta gerilla cenazelerinden dolayı ilan edilen
kepenk kapatma eylemine katılmayı reddeden Hizbullah’a ya‐
kın esnafın dükkânlarının kundaklanması ile başlayan gergin‐
lik, laf atmalarla, karşılıklı tehditlerle, lisede öğrenciler arası
kavgalar ile günden güne büyüdü. Silvan’daki ilk silahlı çatış‐
ma ise 31 Mart 1992’de Hizbullah üyesi Hacı Biçer’in öldürül‐
mesi ile başladı. Bunun ardından, özellikle ilçe merkezi tam bir
sivil savaş alanına dönüştü. Sabah, PKK ya da Hizbullah tara‐
fından bir eylem gerçekleşmişse öğleden sonra diğer örgüt mut‐
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |103
104| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
ki bir kadın görüşmecinin deyişi ile “insanların gündüzleri ağız‐
larını, geceleri ise kapılarını kapattığı”17 bir dönemdi.
Görüşmecilerin anlatımlarına göre 90’ların başına kadar
Humeyniciler olarak bilinen ve daha çok dini usullere uygun
yaptıkları düğünlerle tanınan Hizbullah üyeleri, daha sonra ilçe
merkezindeki bazı camilerde Kuran kursları üzerinden örgüt‐
lenmeye başlamış, özellikle madde bağımlısı gençlerle kurduk‐
ları ilişkilerle dikkat çekmişlerdir. PKK’nin silahlı mücadeleye
başlamasının ardından Silvan’da harekete yönelik ciddi bir
sempati gelişmiş, milislik faaliyetleri bile açıktan yapılmaya baş‐
lanmıştır. Özellikle gerilla cenazelerinin sahiplenilmesi, kepenk
kapatma ve Newroz kutlamaları ile gelişen serhildan ruhu,
1991’de son derece güçlüdür. Toplumsal tabanı günden güne
genişleyen PKK’ye yakın kişilerin gözünde Hizbullah üyeleri
birkaç sofik’ten (sofu kelimesinin küçümseme belirten ifadesi)
ibarettir. Nitekim Hizbullah’ın ilk silahlı eylemlerinde esnaf ve
sıradan insanlar tetikçilerin peşine düşmüş, birkaçını yakalaya‐
rak linç etmişlerdir. Fakat son derece örgütlü ve profesyonel bir
şekilde, Takarov marka tabanca ile kişilerin kafasına tek el ateş
ederek öldürme şeklinde gelişen saldırılar arttıkça insanlarda
bir korku ve tedirginlik gelişmektedir. Tanıkların anlatımına gö‐
re, özellikle kolluk güçlerinin olay yerine çok geç gelmesi, tetik‐
çilerin “ellerini kollarını sallayarak” olay yerinden uzaklaşması,
yakalanan bazı tetikçilerin “karakolun ön kapısından girip arka
kapıdan serbest bırakılması” gibi durumlar insanlarda Hizbul‐
lah ile devlet arasında bir işbirliği olduğu fikrini geliştirmiştir.
Hizbullah ve emniyet tarafından hazırlanan “kara liste“nin or‐
tak olduğu ve listedekilerin sırasıyla öldürüleceği duyumu
günden güne büyük bir korku atmosferinin oluşmasını sağlar.
İlk başlarda PKK’nin şehir yapılanmasında aktif rol alan kişilere
yönelen Hizbullah şiddeti, zamanla yetmişli yıllardaki politik
17 F.N ile kişisel görüşme, 8 Mayıs 2014, Silvan.
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |105
Kürt oluşumlarında aktif yer alan kişilere, sivil alanda mücadele
yürüten doktor ve öğretmenlere, belediye çalışanlarına, çarşıda
Hizbullah’a yönelik eleştirel sözler sarf eden din adamlarına,
esnaf ve sıradan kişilere, “açık giyinen” veya “fuhuş yaptığı dü‐
şünülen” kadınlara da yönelir. Gittikçe hedef kitlesi genişleyen
şiddet dalgası ilçedeki gündelik hayatı adeta dondurur. Evlerin
gizli telefonlarla aranıp tehditler savrulması, kapılara konulan
işaretler, bireylerin birkaç kişi tarafından tüm gün takip edilme‐
si gibi pratikler, Hizbullah’ı adeta bir korku ve ölüm temsiline
dönüştürür.
PKK kent merkezindeki bu korku atmosferini dağıtmak ve
Hizbullah’a gücünü göstermek için en büyük eylemini 25
Temmuz 1992’de Silvan’a bağlı Yolaç (Sûsa) köyünde, 10 Hiz‐
bullah mensubunu öldürerek gerçekleştirdi. Bu olay Hizbul‐
lah’a geri adım attırmak şöyle dursun, tersine onun daha da ra‐
dikal şiddet eylemleri gerçekleştirmesine neden oldu. 1992’de
lisedeki Hizbullah gençlik örgütlenmesinin liderinden birisi
olan A.K. isimli görüşmeci, bu olayın ardından Hizbullah’ın
PKK’ye karşı “1’e 10” kuralını devreye soktuğunu, örgütün her
bir Hizbullah mensubunun ölümüne karşılık on kişiye kadar
“mürted” düşman öldürebilecekleri emrini verdiğini söylüyor.18
1993 ve 1994’te doruğa ulaşan Hizbullah cinayetleri ilçe merke‐
zinin nüfusunun büyük oranda göç etmesine neden oldu. Tele‐
fon tehditlerinin ardından öldürülen birçok kişiden sonra, in‐
sanlar bir tehdit telefonu alır almaz evlerini barklarını bırakıp
göç etmeye başladılar. Bu kategorideki insanların ortak anlatım‐
larında öne çıkan bir diğer önemli nokta da, Hizbullah’ın 1993‐
1999 arası dönemde, evlerini ve işyerlerini bırakıp kaçan insan‐
ların ev ve işyerlerine el koyduğu, buraları işlettiğidir. Hizbul‐
lah üyesi A.K, bunun esas amacının “para değil, kentin kontro‐
18 A.K ile kişisel görüşme, 9 Nisan 2014, Silvan.
10 6| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
lünün kendilerinde olduğunu insanlara göstermek” olduğunu
belirtiyor.19
Görüşmecilerin Silvan’da yüzlerce sivilin ölümü ve büyük
bir korku iklimi ile birlikte hatırladıkları Hizbullah’a dair genel
algıları, örgütün kesinlikle devlet güdümünde kurulduğu ve
tek amacının PKK ile yükselen Kürt mücadelesini bastırmak ol‐
duğudur. Bu kapsamda neredeyse hiçbir görüşmeci Hizbullah
sözcüğünü kullanmamış, “Hizbul‐kontra”, “Hizbul‐şeytan”,
“sofikler” veya “Humeyniciler” gibi ifadeler kullanmışlardır.
Aynı şekilde Hizbullah’a yakın kişiler ise, PKK için “Mürted”,
“kafir” ya da Partiya Kafirên Kurdistanê gibi isimler kullanmış‐
tır. Adlandırmalar o olayları nasıl gerekçelendirdiğimizle de
alakalıdır, zira olaya yaklaşımımız adlandırma sürecine içkin‐
dir. Alice Krieg’in belirttiği gibi, adlandırma edimi, adlandırılan
nesneye dair siyasi pozisyonumuzu belli etmek ve ahlâki ilkele‐
rimizi açığa vurmak demektir (Krieg 2000: 65). İki tarafın birbir‐
lerine yönelik bu yaklaşımları, 90’lar süresince Silvan’da yaşa‐
nanların bir iç savaşı andıran Kürtler arası karakterini ortaya
koymaktadır. Nitekim 1992‐1999 arasında yaşanan çatışmaların
ilçede sosyal, ideolojik ve mekânsal düzeyde yarattığı ayrışma‐
lar hâlâ devam etmektedir. Mahalle bazlı ayrımlardan, günlük
hayatta oturulan kahve veya alışveriş yapılan dükkâna kadar
çoğu tercih, 90’lardaki bu çatışmaların sonucunda şekillenen
angajmanlara göre belirlenmektedir.
Hizbullah’ın Silvan, Nusaybin, Cizre, Batman, İdil ve Diyar‐
bakır merkezdeki yoğun şiddet eylemlerine rağmen, Kulp ve
Lice’de hiçbir eyleminin olmamasını nasıl açıklayabiliriz?
Kulp’ta 4 Mayıs 1992 yılında PKK tarafından kaçırıldığı iddia
edilen ve 20 Mayıs’ta cesedi Kulp Çayı kenarında bulunan öğ‐
retmen Orhan Korkmaz’ın Hizbullah’a yakın olduğu, özellikle
ilçe merkezindeki lisede örgütleme çalışmaları yürüttüğü ve öl‐
19 A.K. ile kişisel görüşme, 9 Nisan 2014, Silvan.
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |107
dürüldükten sonra da Kulp’ta henüz ciddi bir örgütlülük tabanı
oluşturamayan Hizbullah’ın gelişemediği, birçok görüşmeci ta‐
rafından dile getirilmiştir. Yine Kulp ve Lice’nin nüfuslarının az
olması ve ilçe merkezlerinde toplumsal ilişkilerin yoğunluğu
söz konusu iken, Silvan’daki yüksek kent nüfusu Hizbullah’ın
gizli örgütleme faaliyetleri için bir fırsat teşkil ediyordu. Her ne
kadar tarihsel ve demografik nedenler Hizbullah’ın neden bazı
ilçelerde etkin olabilirken diğerlerinde olmadığına dair açıklayı‐
cı olabilse de devletin ve paramiliter güçlerin yürüttüğü savaş
politikalarının hâlâ aydınlatılmamış olan hakikatleri nedeniyle,
bu konuya dair sahih analizler yapmanın çok zor olduğunu be‐
lirtmek gerekiyor (Çelik 2014: 126). Fakat Hizbullah ile devlet
arasındaki bağ henüz net olarak açığa çıkarılmamış olsa da baş‐
ta Silvan olmak üzere her üç ilçede gerçekleştirilen görüşmele‐
rin nerdeyse tamamında 90’lı yıllarda devletin Hizbullah’ı
PKK’nin bölgede yükselen gücünü kırmak için kurduğu ya da
desteklediği yönünde yaygın bir inanış vardı. Çoğu görüşmeci
devletin koruculukla başaramadığını, bu defa din üzerinden
yapmaya kalkıştığını belirtti. Hâlâ resmi olarak kanıtlanmamış
olsa da daha önce devletin çeşitli kademelerinde çalışmış birçok
kişinin ifade ettiğine göre Türk devleti, PKK ile mücadele etme‐
si için Hizbullah’a göz yumdu ve alt düzeyde bazı birimler ör‐
güte destek sundu (Çakır 2011: 88). Nitekim Mehmet Kurt’un
Hizbullah içinde aktif olarak yer almış olan bir görüşmeciden
alıntıladığı bir pasaj kanımızca bu ilişkiyi çok iyi özetlemekte‐
dir: “Benim kişisel kanaatim, onlar kendince devleti kullanmaya
çalıştılar. Büyümek için, güçlenmek için. Devlet de onları bir şe‐
kilde kullanmaya çalıştı.” (Kurt 2015: 133). Hizbullah’ın sadece
devlete yedeklenmiş bir örgüt olarak ele alınamayacağı, günü‐
müzde kurduğu siyasi parti, sivil toplum kuruluşu, radyo, tele‐
vizyon, dergi, gazete, yayınevi ve internet siteleri gerçeği ile or‐
tadadır. Bu yüzden, 90’lı yılların başında PKK karşısında son
108| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
derece zor duruma düşmüş olan devletin, Hizbullah’ın kent
merkezlerindeki şiddet eylemleri ile hareketin serhildan dina‐
miğini sekteye uğratması; Hizbullah’ın ise devlet desteğini ala‐
rak normal şartlarda baş edemeyeceği PKK’nin sivil tabanını
kent merkezlerinde sindirmesi bağlamında oluşan karşılıklı iliş‐
ki, “kullanmanın” ötesinde bir karşılıklı faydaya tekabül etmek‐
tedir.
6‐7‐8 Ekim 2014’te Kobanî’nin IŞİD işgali ile karşı karşıya oldu‐
ğu dönemde, Türkiye Kürdistan’ındaki kentlerde patlak veren
isyanların öfkesi ilk olarak Hizbullah’ın legal siyasi partisi olan
Hüda‐Par’a yöneldi. Bilindiği kadarıyla IŞİD ile Hüda‐Par ara‐
sında doğrudan bir organik ilişki olmamasına rağmen, kitlelerin
öfkesi neden Hizbullah çevresine yönelmişti? Bu sorunun ceva‐
bını sanırım 90’lara dair kolektif hafızada aramak gerekiyor.
Halk, Hizbullah’ın doksanlı yıllarda din adına yüzlerce sivilin
ölümüyle sonuçlanan şiddeti ile Kobanî’deki IŞİD saldırıları
arasında bir bağ kurmuş, IŞİD’i Hizbullah ile eşitlemişti. Bu eşit‐
leme Hizbullah’ı devletin JİTEM gibi kontrgerilla örgütlenmele‐
ri tarafından yönlendirilen bir kontra örgüt olarak gören yakla‐
şımın bir sonucu olarak ortaya çıkıyordu. Fakat bu yönelimdeki
hınç ve öfke, Hizbullah’ı bir kontra örgüt olarak görmenin öte‐
sinde, doksanlı yıllarda bir “iç savaş” arenasına dönüşen kent
merkezlerindeki Kürtler arası çatışmaların ve bu çatışma dina‐
miklerinin henüz ortadan kalkmamasıyla da alakalıydı. Gittikçe
sivil bir hareket alanına dahil olan Hizbullah, 90’lardaki pratik‐
leri ile yüzleşmeye dair herhangi bir adım atmamış, tam aksine
her gerilim anında 90’lardaki şiddet eylemlerini bir tehdit aracı
olarak göstermekten çekinmemiştir. Devlet ile ilişkisi olduğu
iddialarını tamamen reddetmiş, 90’lardaki çatışmaların sorum‐
lusu olarak da PKK’nin kendisi dışında hiçbir oluşuma müsaa‐
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |109
de etmeyen tavrı ile açıklamıştır (Bagasi 2004; Tutar, Yılmaz ve
Varol 2011). 90’larda yaşananlara dair yüzleşme çabasındaki bu
isteksizlik sadece Hizbullah için geçerli değildir. Savaşın esas
sorumlusu olan devlet de 90’lardaki pratikleri ile yüzleşmek bir
yana, 2000’li yıllardaki hak ihlalleriyle, uyguladığı şiddetin fark‐
lı yoğunluktaki sürekliliğini devam ettirmekten geri durmamış‐
tır.
Faillerin 90’lara dair bu isteksizlik ve sessizleştirmelerinin
aksine, savaşın mağdurları ve tanıkları 90’lar hafızasını geri ça‐
ğırmakta ısrar etmiş, bu şekilde 90’lar hayaletinin şimdiye mu‐
sallat olmasını sağlamışlardır. Nazan Üstündağ (2015: 16), şim‐
diye musallat olan bu “doksanlar hayaleti”nin kendisini üç şe‐
kilde sürekli şimdide konuşturduğunu belirtir. (1) Devletin hu‐
kuku askıya alarak uyguladığı özel savaş politikalarının bir
temsili olarak; (2) bir yönetme biçimi şeklinde korku ve endişeyi
anımsatması olarak ve (3) coğrafya ve bedene kazınan bir bilgi
ve deneyim olarak. Şimdinin kötü gidişatının sürekli “doksan‐
lara geri mi dönüyoruz?” cümlesi ile ifade edildiği bağlam, tam
da 90’lar hafızasının bu üç boyutta ortaya çıkması ile alakalıdır.
Theodor Adorno (1999: 122), 1959 yılında yazdığı ve Alman‐
ya’nın geçmişiyle ve nasyonal sosyalizm pratikleriyle ne kadar
yüzleşebildiği tartışmasına odaklandığı “Geçmişin işlenmesi ne
demektir?” başlıklı makalesinde, aslında nasyonal sosyalizmin
hâlâ yaşamakta olduğunu söyler ve bu durum için şu soruyu
sorar: “Fazla canavarca olduğu için kendi ölümünden sonra da
sürüp giden bir şeyin hayaleti midir, yoksa zaten ölmemiş mi‐
dir, ağza alınmayacak olanı yapma eğilimi hem insanlarda hem
de onları kuşatıp sınırlayan koşullarda yaşamaya devam etmek‐
te midir?” diye sorar. Devamında söylediği şu sözler ise, sadece
90’ları değil, 1915’ten beri süregelen soykırım, katliam, iskân ve
sürgünler hayaletinin üstünde dolandığı Türkiye’yi anlatmak‐
tadır adeta (Adorno 1999: 137): “Geçmiş, ancak geçmiş olanın
1 10| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
nedenleri ortadan kaldırılırsa işlenmiş olabilecektir. Ama ne‐
denler hâlâ süregittiği için, onun büyüsü de bugüne dek kırıla‐
mamıştır.”
Kaynakça
Adorno, T. 1999. ‘Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir?’, Çev. Onur Tarhan. Defter
38: 121–38.
Agamben, G. 2006. İstisna Hali. Çev. Kemal Atakay. İstanbul: Otonom Yayıncılık.
———. 2015. La guerre civile : Pour une théorie politique de la Stasis. Çev. Joël Gay‐
raud. Paris: Points.
Akkaya, A. H. 2013. ‘Kürt Hareketi’nin Örgütlenme Sureci Olarak 1970’ler’, Top‐
lum ve Bilim 127: 88–120.
———. 2014. ‘Ulusal Kurtuluş, Ayaklanma ve Sınırların Ötesi: 1970’lerden
1990’lara Kürt Hareketi’nin Değişim Dinamikleri’, Toplum ve Kuram Der‐
gisi 9: 75–99.
Akyürekli, M. 2013. Şark İstiklâl Mahkemesi 1925‐1927. İstanbul: Kitap Yayınevi.
Alaç, R. 2012. ‘Stratégies de vie et récréation de foyer : le cas de la population
kurde déplacée dans les espaces urbains de sa propre région en Turquie
(1987‐2010)’ Yayımlanmamış Doktora Tezi, Paris: EHESS.
Bagasi, İ. 2004. Kendi Dilinden Hizbullah ve Mücadele Tarihinden Önemli Kesitler.
Yayınevi belirtilmemiş.
Balta, E., Yüksel M. ve Acar, Y. 2015. ‘Geçici Köy Koruculuğu Sistemi ve “Çözüm Sü‐
reci.ʺ Erişim Tarihi: 20 Haziran 2015: http://www.surecanaliz.org /sites/
default/files/tmp/dergi/gkk_sistemi_ve_cozum_sureci _nihai_r apor.pdf
Balta Paker, E. ve Akça, İ. 2013. ‘Askerler, Köylüler ve Paramiliter Güçler: Türki‐
ye’de Köy Koruculuğu Sistemi.’ Toplum ve Bilim 126: 7–35.
Barnas, R. 2013. Sîlvan/Silîvan/Farqîn. İstanbul: Nûbihar.
Bezwan, N. 2015. ‘Kuzey Kürdistan’da Devletin Değişen Savaş Stratejileri’, A.
Işık, R. Önen, B. Bilmez ve T. Baykuşak (ed.), 1990’larda Kürtler ve Kürdis‐
tan’ içinde. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s.43‐48.
Bozarslan, H. 2014a. ‘La transformation des cadres d’interprétation au moyen‐
orient l’année 1979’, içinde G. Doronsoro ve O. Grojean (ed.), Identités et
politique: de la différenciation culturelle au conflit’ içinde, Paris: Presse de
Sciences Po.
———. 2014b. ‘Neden Silahlı Mücadele?: Türkiye Kürdistanı’nda Şiddeti Anla‐
mak’, G. Çeğin ve İ. Şirin (ed.), Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları içinde,
İstanbul: İletişim Yayınları, s.149–64.
———. 2015. Révolution et état de violence : Moyen‐Orient, 2011‐2015. Paris: CNRS.
Brass, P. 1985. Ethnic Groups and the State. Barnes: Noble Books.
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |111
Bruinessen, van M. 2013. Ağa, Şeyh, Devlet. Çev. Banu Yalkut, 8. Baskı, İstanbul:
İletişim Yayınları.
Bulut, F. ve Faraç, M. 1999. Kod Adı Hizbullah. İstanbul: Ozan Yayıncılık.
Çakır, R. 2011. Derin Hizbullah. İstanbul: Metis Yayınları.
Çelik, A. 2014. ‘1990’lı Yılların Olağanüstü Hâl Rejimi ve Savaş: Kürdistan Yerel‐
lerinde Şiddet ve Direniş’, Toplum ve Kuram Dergisi 9: 99–145.
Çetinkaya, H. 2011. Hizbullah Vahşeti. İstanbul: Cumhuriyet Kitapları.
Çiçek, H. t.y. Hangı Hizbullah. İstanbul: Kaynak Yayıncılık.
Demirel, E. 2000. Hizbullah. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.
Dorronsoro, G. 2004. La Nébuleuse Hizbullah. İstanbul: İFEA.
Ekinci, T.Z. 2010. Lice’den Paris’e Anılarım. İstanbul: İletişim Yayınları.
Elias, N. 1981. Qu’est‐ce‐que la sociologie?. Çev. Yasmin Hoffmann. Paris: Pandora.
Ercan, H. 2010. ‘Dynamics of Mobilization and Radicalization of the Kurdish
Movement in the 1970s in Turkey’, Yayımlanmanış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul: Koç Üniversitesi.
Göral, Ö. S., Işık, A. ve Kaya, Ö. 2013. Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler. İs‐
tanbul: Hakikat, Adalet ve Hafiza Merkezi.
Güneş, C. 2013. Türkiye’de Kürt Ulusal Hareketi:Direnişin Söylemi. Çev. Eflâ‐Barış
Yıldırım, Ankara: Dipnot Yayınları.
Gürtekin, H. 2008. ‘Hizbullah Terör Örgütü: Yapılanması, Faaliyetleri ve Son Du‐
rumu’, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Polis Akademisi.
Hakan, S. 2013. Türkiye Kurulurken Kürtler. İstanbul: İletişim Yayınları.
Yalçın Heckmann, L. 2002. Kürtlerde Aşiret ve Akrabalık İlişkileri. çev. Gülhan Er‐
kaya, İstanbul: İletişim Yayınları.
Tutar, C., Varol, M. ve Yılmaz, H. 2011. Hizbullah Ana Davası: Savunmalar, İstan‐
bul Dua Yayıncılık.
Jenkins, G. 2008. Political Islam in Turkey: Running West, Heading East?, New York:
Palgrave Macmillan.
Jongerden, J. 2008. Türkiye’de İskân Sorunu ve Kürtler‐Modernite, Savaş ve Mekân Po‐
litikaları Üzerine Bir Deneme. Çev. Mustafa Topal. İstanbul: Vate Yayınla‐
rı.
Kaiser, H. 2014. The Extermination Of Armenians In The Diyarbekir Region. İstanbul:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Kalyvas, S. 2006. The Logic of Violence in Civil War. New York: Cambridge Univer‐
sity Press.
Karayılan, M. 2011. Bir Savaşın Anatomisi: Kürdistanda Askeri Çizgi. Neuss: Mezo‐
potamya Yayınları.
Karmon, E. 2007. ‘Radical Islamic Political Groups in Turkey’, Erişim Tarihi: 22
Haziran 2015: http://www.rubincenter.org/1997/12/karmon‐1997‐12‐02/
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları‐1. 1991. İstanbul: Kaynak Yayınları.
Kévorkian, R. 2006. Le génocide des Arméniens. Paris: O. Jacob.
1 12| Ş i d d e t , İ s y a n , Y a s : 9 0 ’ l a r T ü r k i y e ’ s i n e B a k m a k
Kévorkian, R. ve Paboudjian, B. 2012. 1915 öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda
Ermeniler. Çev. Mayda Saris. İstanbul: Aras Yayıncılık.
Krieg, A. 2000. ‘La Dénomination Comme Engagement: Débats Dans L’espace
Public Sur Le Nom Des Camps Découverts En Bosnie’, Langage et Société,
3 (93): 33‐69.
Kurt, M. 2015. Türkiye’de Hizbullah (Din, Şiddet ve Aidiyet). İstanbul: İletişim Ya‐
yıncılık.
Oberschall, A. 1972. Social Conflict and Social Movements. NJ: Prentice Hall.
Ökte, E. Z., Cengiz, K. ve Taylan, C. 1989. Osmanlı Arşivi, Yıldız Tasnifi:
Ermeni Meselesi. İstanbul: The Historical research foundation Istanbul research
center.
Orhan, M. 2012. ‘La Violence Politique Dans L’espace Kurde de Turquie : Frag‐
mentations, Mobilisations, Participations et Répertoires’, Doktora tezi,
Paris: EHESS.
Özar, Ş., Uçarlar, N. ve Aytar, O. 2013. Geçmişten Günümüze Türkiye’de Paramiliter
Bir Yapılanma: Köy Koruculuğu Sistemi. Diyarbakır: DİSA Yayınları.
Parlak, F. 2014. Şehitler Şehri Silvan. İstanbul: Berdan Maatbasi (Bireysel Baskı).
Polatel, M. ve Üngör, U. Ü. 2013. Confiscation and Destruction: The Young Turk Sei‐
zure of Armenian Property. Blomsbury Academic.
Romano, D. 2006. The Kurdish Nationalist Movement: Opportunity, Mobilization and
Identity. Cambridge: Cambridge University Press.
Şahin Fırat, B. 2014. ‘Türkiye’de ‘Doksanlar’: Devlet Şiddetinin Özgünlüğü ve
Sürekliliği Üzerine Bir Deneme’, G. Çeğin ve İ. Şirin (ed.), Türkiye’de Si‐
yasal Şiddetin Boyutları içinde, İstanbul: İletişim Yayıncılık, s.369–402.
Schmitt, C. 2012. Siyasal Kavramı. Çev. Ece Göztepe. İstanbul: Metis Yayınları.
———. 1988. Théologie politique. Çev. Jean‐Louis Schlegel. Paris: Gallimard.
Scott, C. J. 2008. Devlet Gibi Görmek (İnsanlık Durumunu Geliştirmeye Yönelik Proje‐
ler Nasıl Başarısız Oldu?). İstanbul: Versus Yayınları.
Serdi, H. H. 2009. Görüş ve Anılarım. İstanbul: Med Yayınevi.
Tîgrîs, A. 2008. Licê. İstanbul: Apec.
’Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir’. 2014. Toplum ve Kuram Dergisi 9: 13–30.
Tüysüz, N. 2014. ‘Geçici Köy Koruculuğu Sisteminin Toplumda Yarattığı Dönü‐
şüm ve Korucu Olmanın Kişisel Gerekçelendirmeleri’, Toplum ve Kuram
Dergisi 9: 177–201.
Uludağ, M. 2011. ‘I. Dünya Savaş’ında Silvan’, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Diyarbakır: Dicle Üniversitesi.
Üskül, Z. 2003. Olağanüstü Hal Üzerine Yazılar. İstanbul: Büke Yayıncılık.
Üstündağ, N. 2015. ‘1990’lar Nasıl Tartışılmalı?’, A. Işık, R. Önen, B. Bilmez ve T.
Baykuşak (ed.), 1990’larda Kürtler ve Kürdistan içinde, İstanbul: İstanbul
Bilgi Üniversitesi Yayınları, s.13–17.
Yeşîl, M. 2009. Desteyek Ji Çîroka Jiyana Min. İstanbul: Doz.
Kürdistan Yerellerinde 90’ların Savaş Konfigürasyonu: Baskı, … |113