Professional Documents
Culture Documents
Felsefi̇ Düşünceni̇n Oluşumu 3. Hafta
Felsefi̇ Düşünceni̇n Oluşumu 3. Hafta
Felsefi̇ Düşünceni̇n Oluşumu 3. Hafta
Genel Özellikler
Sophia sözcüğünden türeyen Sofistes ile bilen ve bilgelik öğreten kişi niteliği taşıyan
kimseler kastet edilmektedir (Kranz 1976,143). Bunlar, 5.yüzyılın ikinci yarısından itibaren
Yunan dünyasında giderek etkili olmuş ve her şeyi öğrettiklerini iddia etmişlerdir. Öğrettik-
lerini iddia ettiklerinin başında tartışmaya açık olan erdem (arete) ve siyaset sorunları
gelmiştir. Aynı şekilde, zanaatlar ve bilgelik gibi alanlarda da öğretici olmuşlardır. Sofistes
(bilgelik öğreten kişi) sözcüğünün, Sofistlik yaygınlaşıncaya kadar kesinlikle aşağılayıcı bir
anlamı yoktu. Gerçekte geleneğin Yedi Bilge'sine verilen addı (Guthrie 1988, 84).
Yaygınlaştıkça sıfat değerini kaybetmiştir. Protagoras, Sofist olarak Yunanlıların karşısına
çıkmanın utanç verici bir durum kabul edildiğini, kendisine Sofist denmesinden
belirtmektedir (Protagoras 1975, 312a). Sofistleri tarif etmenin zorluğu Platon tarafından da
vurgulanmıştır. Sofistlere yöneltilen en şiddetli eleştirilerden birinin yapıldığı Sofist
diyaloğunun konuşmacısı olan Elealı Yabancı, Sofisti tarif etmenin çok güç olduğunu
belirtmiştir. Sofist adı üstünde anlaşma sağlanmakla birlikte, her iki tarafın da isme verdiği
anlam farklıdır. Elealı Yabancı'ya göre, Sofistin kökenini, gerçekte ne olduğunu kavramak
güç ve zahmetli bir iştir (Sofist 1967, 218cd). Bununla birlikte, Sofistlerin kendileri
hakkında verdikleri bilgiler, onlar hakkında nasıl düşünülmesi gerektiğini büyük ölçüde
göstermektedir. Sofistler kendilerini tanımlarken, geleneksel yapıda olumsuz kabul edilen
değerleri de kullanmışlardır. Küçük Hippias'a göre yalancılar, yetkili, zeki, bilgili ve hünerli
insanlardır (Küçük Hippias 1975, 366a). Küçük Hippias'ın çok sayıdaki özelliğini dile getiren
Sokrates, bunların arasında yalancılık özelliğinin olup olmadığını da sormuştur ( Küçük
Hippias, 368 b-e). Küçük Hippias, soru soranlar karşısında nasıl davranmak gerektiğini
başkalarına, para karşılığı öğrettiğini söylemiştir (Küçük Hippias 1975, 364d). Amaç için
yalancılık gerekiyorsa, para karşılığı yalancılık öğretmelerinde bir sakınca görmemişlerdir.
Pragmatik bir anlayışla topluma yöneldiklerinden, toplumlardaki değer sistemlerini de
yıkmaktan çekinmediklerini, yalan konusunda en açık biçimde göstermişlerdir. Hippokrates'e
göre Sofist, bilgi öğretmenidir (Protagoras 1975, 312c). Ancak çeşitli meslek hocaları da
bilgi öğretirler. Sofist ne türden bilgi öğretir sorusuna, güzel konuşma sanatı öğretir cevabı da
yeterli değildir. Çünkü, hangi konuda güzel konuşma öğretir sorusu cevabı çıkmaza sok-
maktadır. Her konuda olduğu söylendiği takdirde, tek tek meslekler örnek verilerek bunlar
hakkında ne kadar bilgileri olduğu sorgulanır. Tek konuda olduğu söylendiğinde de bu ko-
nunun uzmanı dururken niçin Sofiste gidilmesi gerektiği sorusuna yeterli cevap
verilememiştir.
1
Ayhan Bıçak, Felsefenin Kuruluşu (2017) adlı kitaptan alınmıştır (s 135-).
1
Platon, Sofistleri, çıkarcılık, cahil gençleri kandırmak anlamında avcı, o dönemin
toplumlarında aşağı bir statüde görülen tüccarlık sıfatları yükleyerek aşağılamaktadır. Sofistin
durumu tüccarınkinden de kötüdür. Çünkü tüccar sonuçta bir mal satar ve karşılığını alır.
Sofistin sattığı mal ise belirsizdir; ne sattığı bilinmez, bilinmeyen mal karşılığı para
almaktadır. Üstelik, sattığı mallar ruhla ilişkili olduğundan, tehlikesi daha da büyüktür.
Platon’a göre Sofistler, ne sattığını ne de sattığının etkisini bilmeyen bilgi toptancısıdır (Sofist
1967, 224ab). Sofistlerin benzetildikleri tüccarlar, üretmedikleri için sattıkları ürünü
tanımayan, konuların cahili kişilerdir. Benzer şekilde Sofistler de birinden alıp diğerine
satarak kazanç peşinde koşan erdem tüccarlarıdırlar. Tüccar benzetmesi Protagoras
diyaloğunda da görülür. Tüccarlar, ellerindeki malı satmak için, her türlü yalanı söylerler.
Dolayısıyla bedenin besinleri için gerekli dikkati gösteren alıcıların, ruhlarına gerekli olan
besini temin ederken de her şeyden çok dikkat etmeleri gerekir (Protagoras 1975, 313c-314
c). Sofistin, faaliyet alanı uydurma, eseri aldatma, sanatı da bir hayal sanatıdır. Bu nedenle
ruhları yanlış kanaatlerle doldurmuşlardır ( Sofist 1967, 240d).
Bilgelik
Platon, hem kendi anlayışını temellendirirken hem de Sofistlerin bilgelik anlayışlarını
eleştirirken bilgelik konusunda çeşitli malzemeler vermiştir. İlk diyaloglarından başlayarak
bütün çalışmalarında bilgelik sorununu tartışan Platon’a göre, bilen kimseler aynı konular
hakkında düşüncelerini değiştirmezler. Konuyla ilgili kurallarına bağlı kalırlar. Kural
2
değiştirenler bilgisizdirler (Minos 1975, 317a-c). Platon'un koyduğu ölçü, Sofist mantığı
içinde yer almadığından etkisizdir. Phaidros diyaloğunda nutuk yazarlarına şöyle
seslenmektedir: Yazdıklarınızı, hakikati bilerek kaleme aldıysanız düşüncelerinizi savunabilir
ve kendinizi övebilirsiniz. Hakikati bildiğiniz için de size bilge unvanını vermek isterdim;
ancak, bu unvan tanrılara layık olduğundan size bilgelik sever, unvanını verebiliriz (Phaidros
1943, 278cd). Bu düşünceler, Yunan toplumunda bilgeliğin ne kadar önemli bir yer tuttuğunu
ve Sofistlerin konuyu ayağa düşürmelerine Sokrates ile Platon'un niçin sert tepkiler
gösterdiklerinin ipuçlarını vermektedir. Platon Devlet kitabında, bilgeliğin devlet işlerinde
önemli rol oynadığını göstererek, tanrısal niteliğin insanda ve devlette mümkün olabileceğini
kabul etmiştir. Devlet'te devletin dört değerinden biri olarak bilgelik gösterilmiştir. Bilgeliğin
hakim olduğu devlette, yöneticiler de bilge olacaklarından, kararlarında bilgelik esas
olacaktır. Çeşitli mesleklere ilişkin bilgilere sahip olan bilge yöneticiler, toplumsal sorunları
daha iyi kavrayıp çözebilirler. Platon’a göre en üstün bilgi tiplerinden biri, bütün toplumu
düşünen ve devletin başka devletlerle ilişkilerini düzenleyen koruculuktur. Yöneticiler,
koruculuk bilgisiyle bilgeliğe ulaşırlar ve devleti akıllıca yönetirler (Devlet 1975, 428b-429a).
Platon'un bu sonuca ulaşmasında Sofistlerin bilgelik ve devlet anlayışlarının getirdiği yeni
bakış açısı etkili olmuştur. Bilgelik ile bilgi ilişkisi, yani bilge olabilmek için bilgili olmak
gerektiği her iki kesim tarafından da kabul edilmiştir (Theaitetos 1945, 145 d). Sorun, ne
türden bilgilere sahip olanlar bilge olarak kabul edileceklerdir, sorusuna verilen cevapta
çıkmaktadır. Sofistler hakikat türünden bilgiyi kabul etmediklerinden göreceli bilgi yana
olmuşlardır. Platon ise hakikat türü bilgiden hareketle onları eleştirmiştir.
Sofistlerin belli uzmanlık alanları olmakla birlikte, uzmanlık alanlarında değil de her
çeşit konuyu içine alacak şekilde genişletilen, bilgelik öğrettiklerini iddia edişlerinin nedeni,
bilgelik kavramının sınırlarını çizmenin zorluğudur. Bu durum Sofist anlayışına da uygun
gelmektedir. Sofistlerin en çok çalıştıkları alanlar olan felsefe ve siyasetin sınırları da
bilgeliğinki gibi belirsizdir. Biraz eğitim görüp, konuştukları konuların ilkelerinin
belirsizliğinden de yararlanarak çevresindekileri ikna etmeye başladıklarında, Sofist ya da
bilge olduklarına hem kendileri hem başkaları inanmıştır. Dönemin Atina'sında, Sofist olmak
isteyen gençlerin soylu ve zengin ailelerden gelmeleri, Sofistlik eğitimi için iyi bir temel
kabul edilmiştir. Sofistik eğitimin paralı olması, aristokrat ve zengin aile çocuklarına sunulan
3
hizmet niteliğini de birlikte getirmiştir. Gençler aileden aldıkları geleneksel eğitimi
tamamlayıp bir Sofiste çömez olduktan kısa süre sonra çevresi ve aşıkları tarafından 'bilge'
payesiyle taltif edilmişlerdir. Aristophanes'in, babaların çocuklarını ders aldıktan sonra nasıl
ayaklarının yerden kesildiğini (Aristophanes, Kuşlar 1988, 103) öğünerek anlatmalarını
konu edinmesi, toplumun bilgeliğe nasıl baktığının bir işaretidir. Toplumsal ortam,
tartışmalarda öne çıkan kişilere bilgelik unvanı vermeye çok uygun olmuştur. Sokrates’in
Savunması’nda (22 a) bildirdiğine göre, asıl bilgisizler, bilge olarak tanıtılanlardır. Sokrates,
tartışmalarında bilgeliğin ne kadar zor bir iş olduğunu göstermektedir. Sokrates'in bilgeliği,
bilmediğini bilmesiyle temellendirilmiştir (Sokrates'in Savunması 1973, 23 b). Gençlerin
tutumlarını ve toplum üzerindeki etkilerini şöyle anlatmıştır: “Birtakım gençler başıma
toplanıyor; babaları zengin, vakitleri bol; ben önüme aldığım adama sorular sorarken durup
dinliyorlar; üstelik bilgiçlerin sorguya çekilmesini dinlemekten hoşlanıyorlar, çok defa bana
özenerek kendileri de başkalarını denemeye kalkışıyorlar; pek az bilgili ya da tamamen
bilgisiz oldukları halde, kendilerini bilgin sayan bir yığın insanla karşılaşıyorlar.
Sıkıştırdıkları insanlar onlara kızacaklarına bana kızıyorlar” (Sokrates'in Savunması 1973,
23c). Atinalı gençlerin bu tutumları, onları bilge görmek isteyen çevreleri tarafından
yüceltilmiş olduklarını göstermektedir. Genç yaşta bilgelikte üstün olma payesinin verilmesi
(Kharmides 1986, 157d) birkaç açıdan değerlendirilebilir. 1- Aldıkları eğitimin sonucu olarak
gerçekten bilge olurlar. 2- Gençleri pohpohlayıp etkilemek için yapılan iltifat. 3- Bilgelik tam
anlamında kullanılmamaktadır. Birincisine uyan çok az kişi vardır. Genellikle, ikinci ve
üçüncü şıklardaki durumlara uygun olarak bilge sıfatı kullanılmıştır.