Professional Documents
Culture Documents
Felsefi̇ Düşünceni̇n Oluşumu 2. Hafta
Felsefi̇ Düşünceni̇n Oluşumu 2. Hafta
111
Yunan Medeniyeti, Eskiçağın önde gelen medeniyetlerinden biridir. MÖ. 1000 yıllarından
itibaren biçimlenmeye başlayan, 5. ve 4. yüzyıllarda doruğa ulaşan, 3. yüzyılda da dönüşerek
etkisizleşen Yunan Medeniyeti, Pers, Mısır, Sümer, Akad, Babil, Miken, Hitit gibi Doğu
Akdeniz medeniyetleri arasında sayılmaktadır. Söz konusu bölgede kurulan medeniyetler,
medeniyet olmak açısından ortak özellikler gösterdiği gibi, her birinin kendine has
nitelikleri de vardır. Doğu Akdeniz medeniyetleri doğrudan ya da dolaylı olarak
birbirlerinden beslenmişlerdir. Dolayısıyla sonra gelenler öncekilerin miraslarını
devralmışlardır. Yunan medeniyeti de miras açısından çok zengindir.
1
(Bernal 2008, 181-182), Herodotos, Yunan tanrısı Herakles’in Mısır kökenli olduğunu
bildirmektedir. (Herdotos 2007, II /43, 139). Yunan alfabesine kaynaklık eden Fenikelilerin
Sami dili konuştukları bilinmektedir (Bernal 1998, 24). Bunlar Yunan düşüncesindeki yabancı
etkisiyle ilgili örneklerden bazılarıdır. Aristoteles, Politika kitabında Mısır tarihine çeşitli
göndermeler yapmanın (Politika 1975, VII, 10; 212-213) yanında, Mısırlı hekimlerin, hasta
dört günde iyileşmezse, tedavi kitabının buyruklarının dışına çıkma izinleri vardır
(Politika 1975, III/15; 100) bilgisini de aktarmaktadır. Bu kısa bilgiler Yunan düşüncesi ile
yabancılar arasındaki ilişkinin derinliğini göstermesi açısından önemlidirler.
Herodotos, MÖ. 450’de yazdığı tahmin edilen tarihinde, Akdeniz bölgesi halkları
yanında, Trakya, Kuzey Karadeniz ve Sahra halkları hakkında geniş bilgiler vermiş ve
yer yer de bu halkların değerlerini birbirleriyle karşılaştırmıştır. Siyasi, dini, iktisadi konular
başta olmak üzere, coğrafya, iklim, evlilik, çocuk yetiştirme, ölüm törenleri, yönetim tarzları,
tarihleri, mimarlık anlayışları, yaşama tarzları, dilleri gibi olabildiğince çok konuda bilgi
aktarmaktadır. Özellikle, Persler, Babil ve Mısırlılar hakkında görüp anlayabildiği her şeyi
anlatmıştır. Herodotos’u okuyan her hangi bir Yunanlının zihnini meşgul eden sorunlarla
ilgili bilgilerden faydalanmaması için bir neden yoktu. İlgili konularda sadece Herodotos da
yazmamıştır. Çok sayıda kişi bölge halkları ve düşünceleri hakkında bilgi vermişlerdir.
Kitabını MÖ. 320’lerde yazan tarihçi Hekataios, veba nedeniyle Mısır’dan sürülen
yabancılardan bir kısmının, cesur ve bilge olan Musa adında birinin rehberliğinde Yahudiye
bölgesine göç ettiklerini bildirmektedir (Borgeaud 2008, 79). Hekataios Musa hakkında
şunları bildirmektedir: Kutsal hayatla ilgili ayin ve görevleri düzenledi; politik hayatı
düzenleyen yasalar koydu. On iki sayısı mükemmel olduğu için ve yılın ay sayısı on iki
olduğundan, halkını 12 kabileye böldü. Hiçbir Tanrı imgesi koymadı; çünkü tanrının insan
biçimine sahip olmadığını ve yeri kaplayan göğün her şeyin tek tanrısı ve efendisi
olduğunu düşünüyordu. Diğer halklarınkinden farklı kurbanlar ve dine giriş törenleri
getirdi. Mısır’dan kovulduğundan insanlara uzak ve yabancılara düşman bir hayat tarzını
tercih etti. Seçkin bir yönetici sınıf elde edebilmek için, akıllı kişileri rahip olarak
atadı.Kendisi kral olmadı; halkın yönetimi rahiplerin kralına verildi (Borgeaud 2008, 82).
Mısırlı bir rahip olan ve eserini 284-246 arasında yazan Manethon, Musa’yı Osarseph
adında Helieopolis kökenli Mısırlı bir rahip olarak tanıtır (Borgeaud 2008, 84). Bu bilgiler,
Yunan düşüncesinin kaynak zenginliğini göstermektedir.
2
Rahibin anlattığına göre, bilgelik, yasanın başlangıcından bu yana dünya düzeninin
temelidir. Yasa, insanların yaşayışına faydası olan bütün hünerleri, kahinliği, sağlığı koruyan
hekimliği meydana getirmiştir. Tanrıçanın verdiği dirlik ve düzen budur. İklim şartlarının
üstün zekalı adamların yetişmesini sağladığı düşünülerek Atina yerleşim yeri olarak
seçilmiştir. Savaşı da bilgiyi da çok sevdiği için kendisine en çok benzeyen insanların
yetişmesi için o bölgeyi seçmiştir. Bu yasalar ve daha iyileriyle Atinalılar kendi kendilerini
yönetmiş, tanrı oğullarına ve çömezlerine yaraşacak şekilde, herkesi yararlılıkta geride
bırakmışlardır (Timaios 1943, 24b-d). Mısırlılar, Atinalıların hayranlık uyandıran büyük
başarılarından birçoğunu yazılı olarak saklamaktadırlar. Bunların biri de, büyüklük ve
kahramanlık bakımından herkesi geride bırakan Atlantis hikayesidir (Timaios 1943, 24de).
Atlantis’in Yunan ve Mısır’ı da içerecek şekilde genişleme isteğini Atina, Yunanlıların başına
geçerek durdurmuştur. Ancak bir gece ansızın Atlantis adası denize çökerek yok olurken
Yunanistan da bütün savaşçılarını kaybetmiştir (Timaios 1943, 25b-d). Solon’un Mısırlı
rahipten alıp anlattıkları, Platon’un da Timaios’da aktardıkları bunlardır.
Solon’un (640-560) 590’larda Mısır’a gittiği ve yaklaşık iki yıl kaldığı sanılmaktadır.
Aynı dönem felsefenin de başladığı dönemdir. Solon çok tanınan biri olarak oradan geldikten
sonra herkes tarafından dinlendiği gibi düşüncelerini de yazmaya başlamış fakat
bitirememiştir. Dolayısıyla Mısır’da görüp öğrendiklerini anlatarak, Atinalı düşünürlerin
üzerinde çok etkili olduğu düşünülebilir. Kitap çalışması bitmiş olsaydı, Homeros ve
Hesiodos’tan çok daha ünlü olacağını Platon da söylemektedir. Platon üzerinde etkili olduğu
açıktır. Örneğin Kritias kitabında anlatılan Atlantis olayının kökeni Mısır olabilir. Ayrıca,
Platon’un Yasalar (677a) kitabında anlattığı tufan süreci ve sonucu, onun Mısırlı rahibin
anlattıklarından çok etkilendiği izlenimini vermektedir. Hekateios’un Yahudiler için
anlattıkları da göz önüne alındığında, Yunanlı düşünürlerin Mısır ve Yahudi medeniyetlerini
iyi tanıdıkları ortaya çıkmaktadır. Bu kadar derinden tanımadan dolayı ürettikleri
düşüncelerde onların da büyük etkilerinin olduğu kabul edilmelidir.
Yunan medeniyeti de, her medeniyetin yaptığı gibi, kendinden önce gelmiş olanların
ürettiklerini kullanarak gelişmiş ve kendi kimliğini oluşturmuştur. Yunanlılar, başka
medeniyetlerden aldıklarını teorileştirerek düşüncelerini ve medeniyetlerini geliştirmişlerdir.
Modern dönem tarihçileri diğer medeniyetlere haksızlık yapmışlardır. Tapınak yapımında,
3
piramitlerin inşasında, gemi inşaatında, çömlekçilik, demircilik vs alanlarda oluşan bilgilerin
teorik bir yanının olmadığını söylemek, teorik yaklaşımı çok dar sınırlar içine hapsetmek
anlamına gelir. Sıralanan bu örnekler ve insanın yapıp ettiği her şeyde, anlam, amaç, kurgu,
sonuçları öngörme, somutlaşmış halini tasavvur etme, bilginin denetlenmesi konularında,
teorik temellendirme içten içe kendini göstermektedir. Teorik olanın pratik olanda içkin
bulunması, bilgi üretiminin olmazsa olmaz şartları arasındadır. Dolayısıyla, teorik bilgi,
felsefe ile bilimin dar sınırları içinde değil, kültürel dünyanın üretilmesinin her aşamasında
gerçekleşen zihinsel bir faaliyettir. Yunan medeniyetinin ortaya koydukları, onun kimliğini
sergilemektedir. Yunan medeniyeti bir mucize değil, her medeniyet gibi tarihi sürecin bir
sonucudur.