Professional Documents
Culture Documents
Temel Britannica Cilt 15 Saga - Sos
Temel Britannica Cilt 15 Saga - Sos
Temel Britannica Cilt 15 Saga - Sos
BRITANNICA
TEM EL EĞ İT İM VE KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİ
Encyclopaedia Britannica, Inc. (Chicago)
Robert P. Gwinn
Yönetim Kurulu Başkanı
Peter B. Norton
Başkan
Fred H. Figge, Jr.
Başkan Başyardımcısı
Children’s Britannica
First Edition 1960
Second Edition 1969
Third Edition 1973
Fourth Edition 1988
© 1988,1989,1990,1991,1992 Encyclopaedia Britannica, Inc.
Temel Britannica
© 1988,1989,1990,1991,1992,1993 A n a Yayıncılık A.Ş.
ISBN 975-7760-02-01
92.34.Y .0012.3
CİLT 15
A N A Y A Y I N C I L I K A. Ş. V E
E N C Y C L O P A E D İA b r i t a n n i c a , IN C .
İ Ş B İ R L İ Ğ İ İ L E
Y A Y I M L A N M A K T A D I R
Temel Britannica ARAŞTIRMA
Ana Yayıncılık A.Ş. Adına Sahibi Şöhret Baltaş, Münevver Doğru, Meliha Öztoprak,
Nazar Büyüm Yüksel Selek
DANIŞMA KURULU
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Başkan TEKNİK KOORDİNATÖR
Doç. Dr. Murat Belge, Prof. Dr. Şerif Mardin, Sefa Esenyel
Prof. Dr. İlhan Tekeli
DİZGİ
G ENEL YAYIN YÖNETMENİ Mustafa Balaban, Saliha Bilginer, Demet Yılmaz
Dr. Gürel Tüzün
DÜZELTİ
YAYIN KOORDİNATÖRÜ Nurettin Pirim, Ecmel Tanyel, Eyüp Yıldırım
Prof. Dr. Oya Köymen
TİCARET MÜDÜRLÜĞÜ
YAYIN KURULU Nusret Şumlu, Müdür
Dr. Gürel Tüzün, Başkan Hülya Akdoğan, Mehmet Altuntaş, Zerin İçli,
Nuri Akbayar, Eray Canberk, Beril Eyüboğlu, Alaattin Okurcan, Gülten Sadef, Aliye Şimşek
Işıtan Gündüz, Prof. Dr. Oya Köymen,
Hilda Hülya Potuoğlu MUHASEBE MÜDÜRLÜĞÜ
Rana Rendantiyen, Müdür
REDAKSİYON Mustafa Yalçın Atalay, Nilgün Aydın, Olcay Işık
Yasemin Akbaş, Atilla Aksel, İpek Babacan,
Ömer Çendeoğlu, Kaya Ersoy,
Selahattin Özpalabıyıklar, Erim Süerkan, GENEL HİZM ETLER
Mahmut Temizyürek, Barış Tütün Filiz Erol, Mustafa Turan
TEMEL BRITANNICA’NIN
1993 BASKISINA İLİŞKİN NOT
Temel Britannica'mn 15. Cildinin Ekinde Yer Alan Bilgilerin İlgili Olduğu Maddeler
■ .
SAGA, uzun ve serüvenlerle dolu bir kahra geçenleri anlatan Völsunga saga1da yer alan
manlık destanı ya da öyküler dizisidir. Bir bazı öğelere ise daha sonra kahram anının
düzyazı anlatı türü olarak saga çok eski Siegfried adını aldığı Nibelungenlied (“Nibe-
tarihlere dayanır. G ünüm üzde de, bir savaşta lunglar’ın Şarkısı”) adlı koşuk biçimindeki
geçen olayları işleyen ya da bir ailenin birey Eski Alman destanında da rastlanm aktadır.
lerinin kuşaklar boyu başlarından geçenleri Saga sözcüğü, İzlanda dilinde “söylem ek”
anlatan çağdaş sağalar vardır. ya da “anlatm ak” anlamına gelen segja’dan
İlk sağalar 12.-14. yüzyıllarda İzlanda’da türetilmiştir. Uzm anlar, sagaların 9. ve 10.
kaleme alınmıştır. Bu dönem deki saga yazar yüzyıllardan başlayarak kuşaklar boyu kulak
ları aynı zam anda İzlanda’nın ilk tarihçileriy tan kulağa aktarılıp sonunda 12. yüzyılda
di. İzlanda dilinde yazılan ve bugüne ulaşan yazıya geçirildiğini düşünüyorlardı. Ne var ki,
en eski tarihsel belge, Ari Thorgilsson’un sonradan yapılan araştırm alar yazılı sagaların
(doğumu yaklaşık 1067-1148) 1125 dolayların eski geleneklerden esinlenen ve düş gücüne
da kaleme aldığı sağadır. Bu ve öbür tarihsel dayanarak kaleme alınan edebiyat yapıtları
sagalarda, 9. yüzyılın sonlarına doğru İskan olduğunu ortaya çıkardı.
dinavya’dan gelen kabilelerin İzlanda’ya yer Ayrıca bak. İz l a n d a .
leşmeleri konu alınır. Çoğu Norveç kralları
nın tarihini anlatan ve “kral sağalan” olarak SAGU. Bazı palmiyelerin gövde ve dalların
bilinen bu yapıtların en önemlisi, İzlandalı daki özden sagu denen nişastalı bir besin
kabile reisi, şair ve tarihçi Snorri Sturluson’un maddesi çıkarılır. Sagu en çok Doğu Hint
(1179-1241) yazmış olduğu Heimskringld*dır A daları’ndaki bataklıklar ile akarsu ve gölle
(“Dünyanın G özü”). Sonradan çeşitli dillere rin kıyılarında yetişen sagu palmiyelerinden
çevrilen bu yapıtta, savaşçı ve büyücü İskan (M etroxylon) elde edilir. O rtalam a 10 m etre
dinav tanrısı O din’in soyundan geldiği varsa ye kadar boylanabilen bu bitkilerin gövdeleri
yılan Norveç krallarının tarihi şiirsel bir dille nin iç kesimlerinde beyaz bir öz bulunur.
anlatılır {bak. İSKANDİNAV EFSANELERİ). Sagu palmiyeleri yaşamları boyunca yalnız
Kral sagalarının yanı sıra, 13. yüzyılda, bir kez çiçek açar. Çiçeklendikten sonra
başlangıçta azizlerin yaşamını konu alan, da meyve ve tohum oluşturabilm ek için gövdele
ha sonra çiftçilerin ve sıradan insanların rindeki özü kullanır. Bu yüzden de sagu
yaşamını yansıtan “aile sağalan” yazıldı. İz çıkarılmak istenen palmiyelerin çiçeklenme
landa sagalarının en ünlüsü olan Njâls saga den önce kesilmesi gerekir. Kesilen gövdeler
(“N jâll’ın Sağası”) 13. yüzyıl İzlanda yaşamını küçük parçalara ayrıldıktan sonra kabukları
ayrıntılı biçimde yansıtır. Sağanın başlıca iki
Papua New Guirıea Hiuh Commission
kahram anından başka çeşitli karakterlerin de
yer aldığı bu yapıtta, insana özgü zayıflıklar
ve erdem ler işlenir. Sağanın baş kişisi Njâll
bir kan davasına sürüklenir. Öç almayı zorun
lu kılan bu kan davası yüzünden evi yakılır.
İzlanda sagalarının birçoğunda kan davaları
nın belirleyici bir rolü vardır. Sagalarda özve
ri, yiğitlik ve sadakat işlenir. Snorri Sturlu
son’un şiir sanatı üzerine bir el kitabı niteli
ğinde olan Edda adlı önemli yapıtının ikinci
bölümü Eski İskandinav tanrılarına ve barın
dıkları yer olan gizemli A sgardr’a ilişkin bir
efsane kitabıdır.
13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başında
İzlandalı yazarlar Avrupa edebiyatındaki şö
Nişastalı bir besin maddesi olan sagu, bataklıklar ile
valye rom anlarından büyük ölçüde etkilendi akarsu ve göllerin kıyılarında yetişen sagu
ler. Sigurd adlı yiğit bir delikanlının başından palm iyesinden elde edilir.
8 SAĞLIK VE SAĞLIK HİZMETLERİ
soyulur, tahta teknelerin içinde dövülüp ezile mek hemen hemen olanaksız olduğu gibi,
rek lapa haline getirilir ve suyla birlikte sağlıklı olmanın ölçütü de ülkeden ülkeye
eleklerden geçirilerek sagu özütlenir. Bu yön değişir. Örneğin açlık tehlikesiyle karşı karşı
temle tek bir palm iyeden 200 kilogramı aşkın ya olan azgelişmiş ülkelerde, ölmeyecek ka
sagu elde edilir. dar yiyecek bulabilmek ve tifo, kolera gibi
Bir başka yöntem de ise öz öğütülüp toz ağır salgın hastalıklara yakalanmam ak sağlıklı
haline getirildikten sonra suyla yıkanır, elek sayılmak için yeterlidir. Bir ülke kalkındıkça,
lerden geçirilir ve kurutulur. Bazen de sagu insanların beslenme koşulları ve yararlandık
suyla karıştırılıp ham ur haline getirilerek kal ları sağlık hizmetleri iyiye gideceği için, hal
burlardan geçirilir; elde edilen taneler sıcak kın sağlığı da Dünya Sağlık Ö rgütü’nün stan
metal levhalar üzerinde kurutulur. İnci sagu dartlarına daha çok yaklaşır. Bugün kalkın
su denen bu yarısaydam ürün pişerken şişer. m akta olan birçok ülkede çocuklar ana baba
Doğu H int A daları’nda çok değerli bir besin larından çok daha uzun boyludur. Örneğin
kaynağı olan sagudan en çok çörek ve çorba Güney K ore’de, 14 yaşındaki erkek çocukla
yapılır. Ayrıca, dünyanın başka yerlerinde rının boy ortalaması 1965’ten 1988’e kadar
kıvam verici olarak çorba, kek ve pudinglere geçen süre içinde 11 cm artmıştı. Günümüzün
katılır. Sagunun bileşiminde yüzde 88 oranın gelişmiş ülkelerinde ise insan sağlığı için en
da nişasta, küçük bir m iktar da protein ve yağ büyük tehlike, yetersiz beslenme ve bulaşıcı
bulunur. hastalıklar değil, bazı doktorların tanımıyla
“refah h astalık larıd ır. D oktorlar bu toplum-
SAĞLIK VE SAĞLIK HİZMETLERİ. Çoğu larda yaygın olan kanser ve kalp hastalıkları
insan sağlığı hasta olmamakla eşanlamlı ola nın sorumluluğunu genellikle yaşam düzeyi
rak düşünür. Bu doğru, am a eksik bir tanım nin yükselmesine bağlı olarak aşırı yağlı ve
dır. Çünkü bir insanın o anda hasta olmaması karbonhidratlı beslenmeye, hareketsizliğe ve
ya da kendini hasta hissetmemesi sağlıklı sigara içme alışkanlığına yüklerler.
olduğu anlamına gelmez. Örneğin bugün çok
sağlıklı görünen bir insan ertesi gün kalp krizi Sağlık Kuralları
geçirebilir. Doğaldır ki bu kriz, sağlıklı görü En eski toplum lardan bu yana hemen her
nümün altında yatan bir hastalığa ya da işlev dilde sağlıkla ilgili pek çok atasözü, deyim ve
bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkmıştır. özdeyiş vardır. Örneğin Rom alılar’dan günü
Ö te yandan, o an iyi durum da olmayan bir müze kadar ulaşan “Sağlam kafa sağlam
insanın da sağlıksız olduğu söylenemez. Ö r vücutta bulunur” atasözü, akıl ve ruh sağlığı
neğin, taşıt tuttuğu için midesi bulanan ve nın da vücut sağlığı kadar önemli olduğunu
kendini kötü hisseden bir insan elbette sağlı vurgular. Gerçekten de vücut ve zihin ayrıl
ğını yitirmiş değildir. Taşıttan inip bir süre maz bir bütündür. Fiziksel rahatsızlıklar ruh
dinlendiğinde vücut işlevleri eski uyum ve sağlığını olumsuz yönde etkileyebileceği gibi,
dengesine yeniden kavuşacaktır. Demek ki çok ağır ruhsal gerginlikler de bedensel hasta
sağlıklı olmak, kronik ya da süreğen bir lıklara yol açabilir.
hastalığı olm am akla aynı anlam dadır denebi İnsan vücudu, bildiğimiz bütün m akineler
lir. Bütün dünyadaki sağlık sorunlarıyla ilgile den çok daha karmaşık bir sistemdir. Vücu
nen, Birleşmiş M illetler’e bağlı Dünya Sağlık dumuzun yaptığı bütün işleri hiçbir makine
Örgütü ya da İngilizce adının (W orld Health tek başına yapamaz ve hiçbir makine gece
Organization) kısaltmasıyla W HO , sağlık için gündüz hiç durmaksızın 70 yıl ya da daha
daha kesin ve geniş kapsamlı bir tanım uzun süre çalışamaz. Çok değişik koşullara
yapmıştır. Bu tanım a göre sağlık, hasta ve insan vücudu gibi bir anda uyum sağlayabilen
sakat olmamanın ötesinde, fiziksel, ruhsal ve bir makine de henüz yapılamamıştır. Üstelik
toplumsal açıdan tam anlamıyla uyumlu ve bu kusursuz sistemin gerektirdiği günlük ba
dengeli olmak demektir. kım herhangi bir m akineninkinden çok daha
Ne var ki, hiçbir hastalığa yakalanmam ak azdır.
ve her açıdan tam anlamıyla sağlıklı kalabil Vücudumuzun sağlıklı kalmak için bunca
SAĞLIK VE SAĞLIK HİZMETLERİ 9
çaba göstermesine karşılık bize düşen tek cek parasal gücü yoktur. Bu yüzden, dünya
görev, bu harika makinenin nasıl çalıştığını nın gelişmiş ülkelerinde hemen hiç rastlanm a
öğrenm ek ve tem el sağlık kurallarına uyarak yan birçok hastalığın azgelişmiş ülkelerde
vücudumuzun en iyi biçimde çalışmasına yar milyonlarca kişiyi etkilemesi doğaldır.
dın ^ olmaktır.
D oktorlar ve öbür sağlık görevlileri “H as Sağlık Hizmetleri
talıktan korunm ak tedavi olm aktan iyidir" İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ne göre, her
sözünü sık sık yinelerler. Gerçekten de sağlı insanın sağlıklı yaşamaya, hastalandığında
ğın temeli budur; ama hastalıklardan korun devletten bakım istemeye, sağlık ve sosyal
mak için neler yapılacağını bilmek gerekir. yardım hizm etlerinden yararlanm aya hakkı
Aslında, çocuklara aile içinde ve okulda vardır. Bu nedenle, Birleşmiş M illetler’in bu
öğretilen “yaşam k u ra lla rın ın bir bölümü bildirisine imza atan bütün ülkelerde yurttaş
hastalıktan korunmaya ya da hastalıkların ların sağlığını korum ak, bakım ve tedavisini
yayılmasını önlemeye yöneliktir. Örneğin her sağlamak devletin temel ödevlerinden biridir.
çocuk yemeklerden önce ve tuvaletten sonra T ürkiye’de devlete düşen sağlık hizmetleri
ellerini yıkaması, öksürür ya da hapşırırken Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nca yürü
ağzını eliyle kapatması ve terliyken soğuk su tülür. Sağlık hizmetlerini ülke çapında örgüt
içmemesi gerektiğini erkenden öğrenir. Bu lemek, sosyal sigortalar kurum lan oluştur
temel bilgileri tamamlayan öbür sağlık kural mak, insan sağlığına zarar verecek bütün
larını da şöyle özetleyebiliriz: etkenlerle ve hastalıklarla savaşmak, toplum
• sigara içmemek sağlığını korum ak, aşı, tedavi ve rehabilitas
• çok fazla şeker ve hayvansal yağlar yemek yon (fiziksel yeteneklerini, ruhsal ve toplum
ten kaçınıp dengeli beslenmeye özen gös sal uyumlarını yitirmiş kişileri yeniden iş
term ek görmeye ve toplum içinde yaşamaya alıştır
• çiğ sebze ve meyveleri iyice yıkamadan ma) merkezleri kurmak bu bakanlığın sorum
yememek luluğundadır. Bakanlık bu hizmeti yürütebil
• temiz olmayan suları içmemek ve mikroplu mek için devlet hastaneleri, dispanserler,
sularda yüzmemek sağlık ocakları, ana ve çocuk sağlığı m erkezle
• bol bol egzersiz ve spor yapmak ri açar; illerde sağlık m üdürleri, ilçelerde
• düzenli olarak yıkanmak hüküm et doktorları, bucak ve köylerde sağlık
• giyeceklerin, kullanılan eşyanın ve yaşanan memurları ile ebeler eliyle bakım ve tedavi
yerin temizliğine özen göstermek hizmeti verir; ilaç ve aşı üretimini, özel
• kazaya yol açabilecek davranışlardan sa hastane, dispanser ve klinikleri denetler; sağ
kınmak lık zabıtası aracılığıyla kentlerin, halka açık
• stresten kaçınmak yerlerin, yiyecek ve içecek m addelerinin te
• her yemekten sonra dişleri fırçalamak mizliğini denetim altında tutar.
• belirli aralıklarla diş ve göz doktoruna Devletin bütün bu hizmetleri yerine getire
görünmek bilmesi için, ülkenin her yanını kapsayacak
• alışılmadık, olağandışı ya da rahatsız edici genişlikte bir sağlık örgütü kurması, bu ku
herhangi bir belirtide hemen doktora baş rum lan gerekli araç gereçlerle donatm ası ve
vurmak elinin altında çok kalabalık bir sağlık ordusu
• bağımlılık yaratıcı ilaçlar ve alkol kullan bulundurm ası gerekir. Doğaldır ki bu örgüt
mamak. lenmenin maliyeti son derece yüksektir. Bu
Ne yazık ki, azgelişmiş ülkelerin özellikle hizmetler için gerekli para birçok ülkede
kırsal kesimlerinde bu önerilerden bazılarını değişik kaynaklardan sağlanır.
yerine getirmek hiç de kolay değildir. Çünkü Türkiye’de, devletin bütün yurttaşlara pa
bu ülkelerden çoğunun bütün halka temiz rasız ve yeterli sağlık hizmeti verebilmesi
içme ve kullanım suyu sağlayacak, en uzak amacıyla 1963’te sağlık hizmetlerini sosyalleş
köyleri bile kanalizasyon ağlarıyla donatacak tirme çalışmalarına başlanmıştı. Bu program ,
ve ülkenin her yanına sağlık hizmeti götüre koruyucu hekimliğe ağırlık verilmesini ve
10 SAĞLIK VE SAĞLIK HİZMETLERİ
ZEFA
çok başarılı sonuçlar vermiştir. Bunların en şilen bu savaşta başarıya giden yolun, öncelik
önemlilerinden biri, ölümcül hastalıklardan le basit ve temel sorunların çözümünden
çoğunun mikroplu sulardan ve temizlik kural geçtiğini insanlık bir gün kavrayacaktır.
larına uym am aktan kaynaklandığı konusunda
halkı bilinçlendirmek olmuştur. G erçekten de SAHRA ÇÖLÜ ya da BÜYÜK SAHRA dün
Dünya Sağlık Ö rgütü’nün temel hedeflerin yanın en büyük çölüdür. A frika’nın dörtte bi
den biri, olanaklar elverdiğince bütün dünya rinden daha fazlasını kaplar ve kıtanın Atlas
daki insanlara temiz su ve sağlık kurallarına Okyanusu’ndan Kızıldeniz’e kadar bütün ku
uygun kanalizasyon sağlamaktır. Çünkü, has zey kesimi boyunca yayılır. Bu büyük çölün
talık nedenlerini ortadan kaldırmadıkça, has kuzeyinde Akdeniz ve Atlas Dağları, güne
talara belki de parasını bile ödeyemeyecekleri yinde kurak Sahel bölgesi yer alır. Sahra Çölü
pahalı ilaçlar vermenin hiçbir anlamı yoktur. güneye doğru yayılarak ekvatora 1.500 km
Bu kampanyaların başarılı sonuçlarından kadar yaklaşır. Yüzölçümü 8.600.000 km2’
biri de çocukların özellikle çocuk felci, difteri, dir.
tetanos, kızamık ve boğmaca gibi bulaşıcı Batı Sahra, Fas, Cezayir, Tunus, Libya,
hastalıklara karşı aşılanması olmuştur. Geliş Mısır, M oritanya, Mali, Nijer, Çad ve Su
miş ülkelerde bu aşılar düzenli olarak yapılır; dan’ın bazı bölümleri Sahra Çölü’nün içinde
ama azgelişmiş birçok ülkede milyonlarca kalır. Çölün yüzeyinin büyük bölüm ünü, ge
çocuk ilk kez bu kam panyalar sırasında aşı niş sırtlarla birbirinden ayrılan alçak çukur
lanmıştır. Çiçek hastalığının yeryüzünden tü luklar oluşturur. Yağmurun sıklığı ve miktarı
müyle silinmesini de bu yaygın aşılama prog mevsimden mevsime değişir. Sahra Çölü’nün
ram larına borçluyuz. orta kesimlerinde evleri yıkan şiddetli yağ
Halkın en basit tedavi ve sağlık koruma m urlar bile görülm üştür. Bunun yanında yıl
yöntemleri konusunda bilgilendirilmesi bile larca yağmur almayan bölgeler de vardır.
milyonlarca kişinin yaşamını kurtarır. Ö rne Gündüz sıcaklığı oldukça yüksektir; 60°C’ye
ğin dizanteri, tifo ve kolera gibi hastalıklar ulaşır. G eceler serindir ve özellikle yüksek
çok şiddetli ishale yol açar. İshalle birlikte kesimlerde don ve buzlanma görülür. G ökyü
vücut sıvıları ve kimyasal m addeler de dışarı zü çoğunlukla bulutsuzdur; havadaki nem
atıldığı için, bu su kaybı özellikle çocuklarda oranı çok düşüktür.
ölümle sonuçlanabilir. Oysa bu durum da alı Sahra Çölü bütünüyle kumdan oluşan bir
nacak basit bir önlem hiç umulmayacak kadar düzlük değildir. Kum çölleri arazinin ancak
etkilidir. İçine biraz tuz ve şeker karıştırılmış yüzde 20’sini kaplar. Oldukça yüksek dağlar,
bol su içirmekle her yıl dünyada binlerce geniş, çıplak yaylalar vardır. Güneş ve don
bebeğin ve çocuğun yaşamı kurtarılm aktadır. kayaları aşındırır, rüzgâr da aşınmış parçaları
D oktorları ve öbür sağlık görevlilerini, sürükler. İncecik kum taneleri büyük toz
çalışacakları bölgenin koşullarına uyum sağla bulutları halinde uzaklara taşınır. Kum çölle
yacak biçimde yetiştirmek de çok önemlidir. rinin arasında “kum ul” adı verilen kum tepe
Gelişmiş ülkelerin hastanelerinde en ileri leri bulunur (bak. K u m u l ). Bazı kum ullar 230
ameliyat yöntemleri ve gereçleriyle çalışan m etre yüksekliğe kadar ulaşır. Çölün büyük
doktor ve hemşireler azgelişmiş bir ülkede bölümünü kaplayan düzlüklerde bütün yü
aynı olanakları bulam adıklarında hastalara zey, sürüklenen kumların aşındırarak yuvar
yeterince yardımcı olamazlar. Oysa Hindis latıp parlattığı çakıl ve taş yığınlarıyla kap
tan, Afrika, Güney Am erika ve bazı G üney lıdır.
doğu Asya ülkelerindeki “çıplak ayaklı dok Sahra Çölü’nde su kaynaklarının az oluşu
torlar” yaşadıkları yörenin sorunlarını yakın bitkilerin yetişmesini engellediği gibi, insanla
dan tanıdıkları ve o koşullar altında ne rın ve çölde yaşayabilecek hayvanların sayısı
yapılması gerektiğini iyi bildikleri için çok nı da kısıtlar. Bitkiler su kaybına karşı kendi
başarılı olmuşlardır. lerini az sayıdaki yaprakları (bazılarında yap
D aha sağlıklı bir dünya yaratm ak ve insan rak yerine diken vardır), kalın kabukları ve
ların yaşam düzeyini yükseltmek uğruna giri çok derine inen kökleriyle korurlar. Sahra
SAHTEKÂRLIK VE DOLANDIRICILIK 13
Sahra Çölü'nde birvaha. Vahalar her zaman için rüzgârın sürüklediği kumlarla örtülm ek tehlikesiyle yüz
yüzedir.
Çölü’nde yaşayan hayvanlar da uzun süre bir dür. Dem ir, manganez ve bakır bulunur.
şey içmeden yaşayabilen, hızlı ve uzaklara Çıkartılan petrol ve doğal gaz borularla A k
gidebilen ceylan, antilop, çakal ve tilki gibi deniz kıyısına iletilir.
hayvanlardır. En önemli ağaç, meyvesi insan Çok sayıda havayolu Sahra Ç ölü’nün üze
larca yenen, kırılmış çekirdekleri de develeri rinden geçer. Çöl boyunca doğu-batı yönünde
beslem ekte kullanılan hurm a ağacıdır. Ayrıca düzenli otobüs servisleri vardır. Deve kervan
buğdaygiller ile akasya ve ılgın türleri de ları çöl yerlilerine, tuz ve hurm a ile değişmek
bulunur. üzere, dışarıdan getirilen kumaş ve sanayi
Sahra Çölü bölgesinde yaşayanların sayısı ürünlerini taşırlar.
2 milyona yaklaşır. Bu sayının hemen hemen Sahel, Sahra Çölü’nü Batı A frika’nın tro
yarısını göçebeler oluşturur. Göçebeler deve, pik çayırlarından ayıran bir kuşak oluşturur.
keçi ve koyun besler; hayvanlarını sayısı Burası geniş bir fundalık ve otlak bölgesidir;
çok az olan otlaklara götürebilm ek için sürek sığır, koyun ve deve sürülerini otlatan göçe
li yer değiştirirler. Başlıca yiyecekleri süt ve belerce kullanılır. Sahel’de yağmur, bazı ta
hurm adır. Yerleşik kavimlerse tepelik kırlar hılların yetiştiği güneye doğru gidildikçe ar
daki ırm aklar boyunca ya da suyun bulundu tar. Am a Sahel halkı kuraklık yüzünden
ğ a vahalarda yaşarlar (bak. V a h a ). Kuyular açlıkla karşı karşıyadır. Hayvanların otlatıl
dan yeraltı suyu çıkarılır (bak. ARTEZYEN ması bitki örtüsünü büyük ölçüde yok etm ek
K uyu su ). Hurm a ağaçlarının meyveleri yenir; te, çöl de kuzeyden güneye doğru yayılmak
gövdelerinden kereste yapılır; yaprakları da tadır.
sepet yapımında kullanılır. Palmiyelerin göl
gesinde meyve ağaçlan ve sebze yetiştirilir. SAHTEKÂRLIK VE DOLANDIRICILIK.
Ö bür tarım ürünleri arpa, buğday ve tütün Başkasını aldatm ak amacıyla sahte bir belge
14 SAHTEKÂRLIK VE DOLANDIRICILIK
düzenlemeye ya da bir sanat yapıtını taklit et dönemin modasına uymayan bir giysinin ya
meye sahtekârlık denir. Bile bile birini kandı da eşyanın bulunması, resmin sahteliğini kuş
rarak parasını ya da malını ele geçirmek ise kuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarır.
dolandırıcılıktır. Sahtekârlık da, dolandırıcı Bir yapıtın yaşını belirleyici bilimsel yön
lık da yasalarda suç sayılır ve cezası hapistir. tem ler arasında X ışınları, kızılötesi ve m or
Sahte olduğu bilinen bir belgeyi kullanmak da ötesi ışınlarla fotoğraf çekmek ve kimyasal çö
suç kapsam ına girer. zümlemeler sayılabilir. Sahtekârlık genellikle
bu gibi yöntem lerle kanıtlanır.
Sahtekârlık Sahte yapıtlar üretm ekle işe başlayan bazı
V asiyetname, sözleşme, çek, senet, pasaport, kişilerin sonradan dünya çapında değerli sa
kimlik, makbuz türünden belgelerin ya da natçılar olarak kendilerini kanıtladıklarına da
bunların bazı bölümlerinin sahtesini düzenle tanık olunmuştur. Ünlü İtalyan ressam ve
m ek olanaklıdır. Bu gibi sahte belgeleri üret heykelci M ichelangelo’nun Eski Yunan üslu
m ekte uzmanlaşmış kişiler m ühürleri, imzala bunda yaptığı aşk tanrısı Eros’un heykelini,
rı, el yazılarını taklit ederek gerçek belgenin eski süsü verm ek için toprağa gömdüğü, uz
tıpkısını, çıplak gözle anlaşılamayacak bir manların heykeli gerçek bir Yunan yapıtı san
benzerlikte yaparlar. ması üzerine de kendisinin yaptığını söyleye
Kâğıt para olarak bilinen banknotun sahte rek, heykelcilikte ustalığını kanıtladığı anlatı
sine kalp para, bunları basanlara da kalpazan lır. HollandalI ressam Han van M eegeren 20.
denir. Para basmak devletin yetki ve deneti- yüzyılda Jan V erm eer’in üslubunu taklit ede
mindedir. Yapımı yüksek teknik beceri gerekti rek dinsel konulu resimler yaptı (bak. MlCHEL-
ren banknotlar özel bir kâğıda basılır; içinde, ANGELO; V e r m e e r , J a n ). Sahtekârlık II.
filigran denen ve ışığa tutulunca fark edilen bir Dünya Savaşı’ndan (1939-45) sonra, Nazi ön
çizgi ya da resim bulunur. Taklit edilmesini ön derlerinin çalmış olduğu tablolar gerçek sa
lemek için banknotlarda özellikle karmaşık de hiplerine geri verilirken ortaya çıktı. Bu re
senler kullanılır. Bu desenler bazen, sahtesini simlerden birinin van M eegeren’e ait olduğu
yakalamak için bilerek yapılmış bir hatayı anlaşılmıştı. Van M eegeren, Hollanda ulusal
içerir. B anknotların özenli işçiliğini taklit et sanat yapıtlarını düşman bir ülkeye satmış ol
m ek ve aynı nitelikte üretebilm ek kolay bir iş makla suçlandı. Bunun üzerine sözkonusu
değildir. Ne var ki, kalp para genellikle sıra “V erm eer”i kendinin yaptığını açıklayan van
dan insanları aldatm ak için yeterince inandırı M eegeren’in, içlerinden biri bir “Verm eer
cı bir görünüm de olur. En büyük kalpazanlık başyapıtı” olarak değerlendirilen 13 sahte re
olaylarından biri Nazi gizli haber alma örgü sim daha yapmış olduğu anlaşıldı.
tünün II. Dünya Savaşı sırasında, 1940-41’de
piyasaya sürdüğü 150 milyon İngiliz Sterlini Dolandırıcılık
tutarındaki 5 sterlinlik kalp banknotlardı. Dolandırıcılık kendi başına suç sayıldığı gibi,
Sanat yapıtlarının kopyalarını, örneğin öz aldatmacayla para kazandıran türden başka
gün bir resmin tıpatıp aynısını yapm ak, eğer bir suçun parçası da olabilir. Dolandırıcılıkta
ressam özgün yapıt olduğu savında değilse, her zaman yalan söylemek gerekmez. Bir ger
sahtekârlık sayılmaz. Sahte sanat yapıtlarını çeği saklayarak ya da birinin zayıf yanından
piyasaya sürenler genellikle ünlü bir ressamın yararlanarak da dolandırıcılık yapılır; bunun
üslubunda yapılmış bir tabloyu, sanatçının adı hilekârlık ya da aldatmacadır.
sanki o güne kadar ortaya çıkmamış bir yapı İşaretli oyun kartlarıyla oynanan hileli ku
tını keşfetmiş gibi tanıtırlar. Bir resmin sahte m arda, kimi zaman kurban seçilen yeni bir
olduğunu ortaya çıkarmak sanıldığı kadar zor oyuncunun bir süre için azar azar kazanması
değildir. Örneğin, sahte resim yapılırken yeni na fırsat verilir. Kurban üst üste kazanmanın
bir tuval ya da resmin yapılmış olduğu varsa verdiği güvenle büyük bir para ile oynamaya
yılan tarihte henüz bilinmeyen bir boya kulla kalkınca, bu kez taktik değiştirilerek tüm pa
nılmış olabilir. Bazen de resimdeki bazı ayrın rası yutulur.
tılar sahtekârı ele verir. Tablonun ait olduğu Zim m etine para geçirme de bir dolandırıcı
SAHTEKÂRLIK VE DOLANDIRICILIK 15
talıkta görünm eyen, az konuşan, ayrıksı bir Sahte olduğu 1950'lerde ortaya çıkarılana kadar,
tip olan Howard Hughes, yıllarca tek başına İngiltere'de bulunm uş olan "Piltdovvn insanı"
kafatasının bir tarihöncesi insanına ait olduğu
yaşadıktan, sonra 1976’da öldü. Ölüm ünden sanıldı.
dört yıl önce Clifford Irving adında bir yazar
H ughes’un özyaşamöyküsünü elde ettiğini ustaca üzerinde oynanmış, günümüz insanına
açıkladı. Söylediğine göre, gizlice H ughes’la ait bir kafatası ile bir orangutan çenesi oldu
buluşan Irving ona yaşamının öyküsünü anlat- ğu, dişlerinse yapay olarak aşındırıldığı anla
tırmayı başarmıştı. Hughes tarafından yazıldı şıldı. Am a bu aldatmacayı kimin yaptığı öğre
ğını söylediği birtakım sahte m ektupları nilemedi.
A B D ’nin önde gelen yayımcılarından birine Türkiye’de “hayali ihracat” olarak nitele
gösteren Irving, milyarderle ilgili, basında yer nen büyük ölçekli sahtekârlık ve dolandırıcı
almış bazı haberlerden ve düzmece ses bantla lıkların ilki 1970’lerin sonlarında ortaya çıktı.
rından derlem e bir kitabın telif hakkını alm a Bir işadamının dışarıya lüks mobilya yerine,
yı başardı. Buna karşılık yayınevi tarafından sıkıştırılmış talaş ve yongadan yapılan sunta
bir İsviçre bankasına Irving adına büyük bir sattığı müfettişlerce belirlenince hakkında da
m iktar para yatırıldı. Ne var ki, bu dolandırı va açıldı. Bu türden olaylar 1980’lerin ortala--
cılık girişimi cezaevinde son buldu ve A B D ’ rında büyük yaygınlık kazandı.
nin ünlü Times dergisi Irving’i sayfalarında Burdur ilinin Hacılar köyünde 1957-60’ta
“yılın dolandırıcısı” olarak tanıttı. Hovvard bulunan Cilalı Taş ve Bakır çağlarına ait piş
Hughes öldükten sonra da mirasından pay al miş toprak kapların ve heykelciklerin bundan
mak için türlü entrikalar düzenlendi; düzine bir süre sonra taklit edilerek bol m iktarda
lerle sahte vasiyetname ortaya çıktı. üretilmesi ve yurtdışına satılması da sahte sa
“Piltdovvn insanı” olayı da bir başka sahte nat yapıtı üretm e ve eski eser kaçakçılığı ko
kârlık örneğidir. Uzun yıllar, 1912’de İngilte nularında dünya çapında dikkati çeken bir
re’de Sussex’te, Lewes yakınlarındaki Pilt olay oldu. Y örede yaşayanların bu eski bulun
dovvn Çayırı’nda bulunan çenekemiği ve kafa tuların biçimlerine alışık olması, toprağın ve
tası parçalarının bir tarihöncesi insanına ait boyaların niteliğinin binlerce yıldan beri bü
olduğu sanıldı. Kemiklerin yaşını belirleyen yük bir değişime uğramayışı, benzerliğin ku
yeni yöntem lerin geliştirilmesi sonucu 1954’te sursuz olmasında rol oynadı. Am a ısılışıldama
araştırm alar derinleştirildi ve “Piltdovvn insa (termolüminesans) yöntemiyle incelendikten
n ın d a n kaldığı sanılan kemiklerin gerçekte sonra buluntuların sahte oldukları anlaşıldı.
16 SAİNT CHRISTOPHER VE NEVIS
SAİNT CHRISTOPHER VE NEVIS FEDE şir. Tek kenti Charlestovvn’da 1.600 kişi
RASYONU, Karayib Denizi’ndeki Küçük yaşar.
A ntiller’de yer alan iki adadan oluşan, İngiliz Adaları 1493’te keşfeden Kristof Kolomb,
Uluslar Topluluğu üyesi bir federasyondur. en büyük olanına kendi koruyucu azizi Chris-
Aynı zamanda Saint Kitts ve Nevis olarak da topher’ın adını verdi. Bu ad, 17. yüzyılda ada
bilinir. ya gelen İngiliz göçmenlerince Saint Kitts ola
Saint C hristopher, 174 k n r ’lik bir alanı rak kısaltıldı. Kolomb küçük olan adanın bu
kaplayan oval biçimli volkanik bir adadır. lutlarla örtülü tepelerini görünce buraya İs
Ada topraklarının verimli kıyıları siyah ve al panyolca’da karlar anlam ına gelen Las Nieves
tın renkli volkanik kumlarla örtülüdür. En adını verdi. Bu ad daha sonra Nevis olarak
yüksek tepesi olan Misery Dağı volkanik bir değişti. Kolomb buraya ilk geldiğinde adada
kraterdir. En önemli kenti, derin bir limanı Karipler yaşıyordu. Bugün ada halkının ço
olan başkent B asseterre’dir. Kentin nüfusu ğunluğu Afrikalı kölelerin torunlarıdır. 18.
18.500’dür (1985). Yurtdışına satılan başlıca yüzyılda İngiltere ile Fransa arasındaki sava
ürünler şeker ve melastır. A dada ayrıca pa şın sonunda adalar İngiliz egemenliğine geçti.
muk da yetişir. Küçük bir demiryolu şekerka 1882’de İngiliz yönetimi Saint Kitts, Ne
mışı tarlalarını fabrikaya ve limana; iki hava vis ve Anguilla adalarını birleştirdi. Adalar
alanı da adayı öbür adalar ile A BD ve Kana- 1967’de İngiltere’ye bağlı özerk bir devlet ol
da’ya bağlar. A da ekonomisinde turizm de du. Aynı yıl Anguilla bağımsızlığını ilan ede
önemlidir. H er yıl hemen hemen ada nüfusu rek birlikten ayrıldı. Bunun üzerine İngiltere
kadar turist adayı ziyaret eder. Anguilla’yı kendisine bağladı ve ada 1969-76
Nevis, Saint C hristopher’ın 3 km güneydo arasında doğrudan İngiltere’nin yönetiminde
ğusunda yer alır ve yüzölçümü 93 k n r ’dir. kaldı. Anguilla bugün özerktir. 1983’te ba
Daire biçiminde ve çevresinde mercan resifle ğımsızlığına kavuşan Saint Christopher ve Ne
ri bulunan olağanüstü güzel volkanik bir ada vis’te toplam 44.100 (1989) kişi yaşar.
olan Nevis’te koni biçimli bir tepe denizin üs
tünde 985 m etre yükselir. Çok güzel kumsal SAINT-EXUPERY, Antoine de (1900-
ları vardır. A dada pamuk ve şekerkamışı yeti- 1944). II. Dünya Savaşı sonrasında Fransa’da
kitapları her kesimden insan tarafından bü
P ic tu r e p o in t
yük bir hayranlıkla okunan A ntoine de Saint-
Exupery pilottu. Yoksul düşmüş soylu bir
aileden geliyordu. 1921’de askerliği sırasında
uçuş eğitimi görerek pilot oldu. 1926’da Afri
ka’nın kuzeybatısına, Atlas Okyanusu’nun
güneyine ve Güney A frika’ya düzenlenen
posta seferlerinde pilotluk yaptı. Bu sırada ilk
kitabı Güney Postası’m (Courrier-Sud; 1929)
yazdı. 1931’de Gece Uçuşu ( Vol de nuit) adlı
yapıtıyla edebiyat çevrelerinde adını duyur
du. Bu kitabını ilk pilotların başarılarına
adamıştı. Paris-Saygon (bugün Ho Şi Minh)
arası uçuş rekorunu kırm ak için çıktığı bir
seferde uçağı çöle düştü. İnsanların Dünyası
(Terre des hom m es; 1939) Saint-Exupery’nin
çöl serüvenini anlatır. Günlerce susuzluk çek
tikten sonra yoksul bir Bedevi yaşamını kur
tarır. Şiirsel bir dille yazılmış olan İnsanların
D ünyası, yazarın tüm um udunu yitirdiği bir
Saint Christopher'da Fort Brimstone yerleşmesi.
Arkada Hollanda'ya bağlı Saint Eustatius Adası anda en sıcak sevinci tadışının öyküsüdür.
görülm ektedir. II. Dünya Savaşı’nda keşif pilotu olarak
SAİNT HELENA 17
SAİNT HELENA, Atlas O kyanusu’nun gü Adalıların gereksinim duyduğu eşyaların ço
ney kesiminde yer alan ve İngiltere’nin sö ğu gemilerle İngiltere ve Güney A frika’dan
mürgesi olan bir adadır. G ene Atlas O kyanu getirilir. Adaya uğrayan gemilerin yolcularına
su’nun güney kesiminde bulunan Ascension dantel işleri ve adanın posta pulları satılır.
Adası ile Tristan da Cünha Takım adaları da
yönetim açısından Saint H elena’ya bağlıdır. Ascension
Saint H elena A frika’dan 1.900 km uzaklık Ascension’un yüzölçümü 88 kmr’dir. Bu ada
ta ıssız bir adadır. Yaklaşık 17 km uzunluğun da volkanik kökenlidir; ortasında; 875 m etre
da, 10 km genişliğinde olan ada eskiden yüksekliğinde bir yanardağ krateri olan Yeşil
büyük bir yanardağdı. Saint H elena, yüksek Dağ yer alır. A dada, küçük koylara çıkan,
liği bazı yerlerde 800 metreyi bulan sarp kenarları lav kaplı dar ve derin vadiler vardır.
kayalıklarla çevrilidir. Bağlı olan adalarla Yerli bitkiler arasında eğreltiotları ve yaprak-
18 SAİNT LAVVRENCE IRMAĞI
yosunları sayılabilir. Saint H elena gibi burada yüksekliğinde bir yanardağ bulunan 10 km
da yerli hayvan yoktur. Dışarıdan getirilmiş çapında bir daire biçimindedir. Adadaki yer
yaban eşeği, keçi, tavşan, kedi ve az sayıda leşmelerin yer aldığı kuzeybatıdaki küçük bir
keklik bulunur. Deniz kaplum bağaları yu yayla dışında, 600 m etre yüksekliğinde sarp
m urtlam ak için ocak ve mayıs arasında bura kayalarla çevrilidir. A dada eğreltiotu çeşitleri
ya gelirler. Sum rular da adada çoğalır. ve otsu bitkiler ile herdemyeşil küçük ağaçlar
Ascension Adası Saint H elena’yı keşfeden bulunur. Adanın don tutm ayan yağmurlu,
Portekizliler tarafından 1501’de, Hıristiyan nemli ve ılıman bir iklimi vardır. İngilizler
la rc a kutsal bir gün olan İsa’nın Göğe Yükse Ascension gibi Tristan da C unha’da da Na-
liş G ünü’nde keşfedildi; adı da bugünden polyon'u kurtarm ak için yapılacak bir saldırı
gelir. 1815’te Napolyon’un Saint H elena’ya yı önlem ek amacıyla 1816’da bir garnizon
sürgün edilişine kadar adada hiç kimse yaşa kurdular. D aha sonra garnizon kaldırıldı;
mamıştı. Napolyon'un sürgünüyle birlikte ama küçük bir yerleşim bölgesi kaldı. Bugün
adaya İngiliz askerleri geldi ve kuzeybatı adada 300 dolayında insan yaşam aktadır.
kıyısında Georgetovvn kenti kuruldu. Bugün
A B D hava üssü ve İngiliz uydu haberleşm e SAİNT LAVVRENCE IRMAĞI, Kanada ve
istasyonu bulunan adada 1.200 kişi yaşar. A BD topraklarında yer alan Büyük Göller
Y öresi’ni denize bağlayan tek ırm aktır. St.
Tristan da Cünha Lawrence İrmağı (St. “Aziz” anlamına gelen
Tristan da Cünha dünyanın en ıssız yörelerin Saint sözcüğünün kısaltmasıdır) Ontario Gölü'
den biridir. En yakın anakara hemen hemen nün kuzeydoğusundan başlar ve 1.120 km bo
3.000 km doğudaki Ümit B urnu’dur. Tristan yunca, St. Lawrence Körfezi'ne kadar uzanır.
da Cünha, yaklaşık 32 km güneybatısındaki Ontario'dan yaklaşık 185 km ötede ABD ile
ıssız Inaccesible ve Nightingale adaları, yakla Kanada arasındaki sınırı oluşturan St. Law-
şık 400 km güneydoğusundaki Gough Adası rence, Kanada’nın ikinci en uzun ırmağıdır.
ile birlikte küçük bir ada grubu oluşturur. St. Lawrence Irmağı ile birlikte Büyük
Tristan da Cünha, ortasında 2.060 metre G öller’i de içine alan St. Lawrence Suyolu,
A N T IC O S T I
ADASI
ST. LAVVRENCE
KÖRFEZİ
QU EBEC .
T ro is -R iv ie re s
S o re l
IO N R E A L
Huron
OTTAVVA
Gölü
K in g s to n Champlain Gölü
Ö g d e n s b u rg
Ontano Gölü
WELLAND KANALI
NIAGARA
ÇAVLANI
A TLAS
OKYANUSU
St. Lavvrence Irmağı, Büyük Göller Yöresi'nden St. Lavvrence Körfezi'ne kadar uzanır.
SAİNT LUCIA 19
Kuzey A m erika’nın en önemli suyoludur. Yapımı 1959’da tam am lanan St. Lavvrence
3.690 km boyunca uzanan suyolunun yaklaşık Suyolu’nda kanalların derinliği en az 8 metredir.
yarısını Büyük Göller oluşturur. Kanallar, Boyu 220 m etreye, eni ise 23 m etreye kadar
kanal-havuzlar, derinleştirilmiş akarsu yatak olan teknelerin yararlanabildiği bu suyolunu
ları ve doğal suyollarından oluşan bu sistem, kullanan gemiler bakım ve işletim giderlerini
büyük gemilerin O uebec ve M ontreal’e ulaşa karşılamak üzere bir ücret öder. Suyolu kış
bilmesini, daha küçük gemilerin ise Büyük aylarında kullanılamaz, çünkü Büyük Göller
G öller üzerindeki T oronto, Ham ilton, Buffa- ve ırmak limanları aralık ortalarında donar,
lo, D etroit, Chicago, Milvvaukee, Duluth ve St. Lavvrence Körfezi ise nisana kadar buzlar
Superior gibi daha içerilerdeki göl limanlarına la örtülü kalır. K anada’da St. Lavvrence
kadar gidebilmesini sağlar (bak. BÜYÜK GÖL Irm ağı’riın büyük bölümü Q uebec eyaleti
LER YÖRESİ). sınırları içindedir. Irm ak hayvancılık, kâğıt
St. Lavvrence İrmağı, O ntario Gölü ile üretimi ve ahşap işlerinin yapıldığı, ülkenin
Atlas Okyanusu arasında eğimle akarak 75 önde gelen tarım ve sanayi bölgesi olan St.
m etre alçalır. Bu alçalmanın 69 metresi ırm a Lavvrence vadisi boyunca akar.
ğın M ontreal’e kadar olan 270 kilometrelik
oldukça kısa ve düz bölümünde yer alır. Bu SAİNT LUCIA, Karayib Denizi’nin doğu
nedenle bu bölgede ırmak çok hızlı akar. kesimindeki Küçük A ntiller’de yer alan, İngi
Bu hızlı akışı engellemek ve gemilerin Mont liz Uluslar Topluluğu üyesi bir ada ülkesidir.
real’den sonra da ırmağı kullanabilmesini Rüzgârüstü A daları grubunda bulunan Saint
sağlamak için yapılan kanallar ve kanal-ha Lucia, M artinik A dası’nın 32 km güneyinde,
vuzlar 1908’de tam amlandı. Am a 4 m etre Saint Vincent A dası’nın ise 40 km kadar
derinliğinde açılan bu kanallar ve küçük kuzeydoğusundadır. Yüzölçümü 617 km2’dir.
kanal-havuzlar büyük gemiler için yeterli Saint Lucia volkanik kökenli bir adadır.
olamadı. 1954’te Kanada ve A BD daha derin Adanın güney batısında yer alan Qualibou
kanallar ve büyük havuzlar yapmak için Yanardağı 1776’daki son patlam asından sonra
birlikte çalışmaya başladılar. Ayrıca elektrik buhar ve gaz çıkarmayı sürdürm ektedir. Souf-
üretm ek için büyük barajlar da kurdular. riere kentinde kükürtlü sıcak su kaynakları
SAİNT VINCENT VE GRENADİNLER. Ka- Saint Vincent Adası'nda tarım başlıca gelir
kaynağıdır.
rayib D enizi’nde Küçük A ntiller’de yer alan
bu adalar, 1979’da bağımsız bir devlet olmuş
tur. Saint Vincent, Rüzgârüstü Adaları gru ler. Saint Vincent 1969’dan bağımsızlığını
bunda ve Saint Lucia A dası’mn 40 km güney kazandığı 1979’a kadar İngiltere’ye bağlı
batısında yer alır. Kendisinden daha küçük özerk bir devlet oldu. Bugün İngiliz Uluslar
olan Grenadin Adaları ile birlikte toplam 389 Topluluğu’nun bağımsız bir üyesidir.
km2’lik bir alanı kaplar.
Saint Vincent ağaçlıklı volkanik bir adadır. SAKA bak. İSPİNOZGİLLER.
Son olarak 1979’da püsküren ve önemli zara
ra neden olan Soufriere Dağı 1.234 metreyle SAKALLIKUŞ. Sakallıkuşlar adlarını kalın
adanın en yüksek noktasıdır. Tropik iklimli ve keskin gagalarının dibindeki kıllardan alır
bu adalara kasırgalar da büyük zarar verm ek lar. D önenceler arasındaki bölgelere dağılmış
tedir. En önemli ürünler ararot (Saint Vin 75 dolayında türü bulunan bu kuşların çoğu
cent ararot üretiminde dünyada ilk sırayı alır) orm anlardaki ağaçların tepelerinde yaşar. Çe
ve muzdur. Ö bür ürünler arasında hindistan şitli meyveler ve tohum lar başlıca besin kay
cevizi, pam uk, m anyok, kakao, yerfıstığı ve naklarıdır. O rta A m erika’da yaşayan çatal
tatlıpatates sayılabilir. Orm anlık bölgelerde gagalı sakallıkuş (Semnornis frantzii) kuşlar
odunköm ürü üretilir. Ayrıca, ararot ve pa arasında alışılmadık bir davranış göstererek
muk işleyen fabrikalar da vardır. Rom , siga çiçekleri yer. G ene aynı bölgede yaşayan kızıl
ra, mobilya ve m adensuyu adada üretilen başlı sakallıkuş (Eubucco bourcierii) ise temel
öteki ürünlerdir. Ayrıca kıyı balıkçılığı da besini olan böcekleri yere düşmüş yaprakların
önemlidir. arasında arar,
A da halkının çoğunluğu, bir zam anlar şe Sakallıkuşlar yüksek perdeden ve sürekli
kerkam ışı plantasyonlarında (büyük çiftlik) ötüşleriyle ünlüdür. Bazen ötüşleri bitm ek
çalıştırılmak için getirilmiş Afrikalı kölelerin tükenm ek bilmez ve biri susunca öbürü baş
torunlarıdır. Ü lkenin nüfusu yaklaşık 114 bin lar. Bu özellikleri yerel adlarına yansımıştır.
dir (1989). Bu nüfusun 25 bini, ülkenin başlı Örneğin kızıl gerdanlı sakallıkuş (Megalaima
ca limanı ve başkenti olan Saint Vincent Ada- haemacephala) ancak çekiçle bakır döverken
sı’ndaki Kingstovvn’da ve çevresinde yaşar. çıkabilecek tekdüze bir sese sahip olduğun
Çok sayıda geminin uğradığı bu kentte bir ha dan Malaya bakırcı kuşu adıyla da tanınır.
vaalanı da vardır. Sakallıkuşlar seslerinden başka göz alıcı
Saint Vincent’in 1498’de Kristof Kolomb renkleriyle de dikkat çeker. A frika türleri
tarafından keşfedildiği sanılmaktadır. 1763’te kırmızı, mavi, sarı ya da siyah tüylü, büyük
Paris A ntlaşm ası’yla sürekli bir İngiliz ege ölçüde yeşil olan Asya türlerinin başı parlak
menliği sağlanıncaya kadar, Fransa ve İngilte kırmızı, mavi ya da sarı lekelerle bezelidir.
re ada üzerinde hakları olduğunu ileri sürdü- Sakallıkuşlar ağaçkakanlarla akrabadır.
22 SAKANGUR
Sakallıkuşlar
ağaçkakanlarla akrabadır.
Çürüyen yumuşak
odunları oyarak yuva
kovukları açmak için
gagalarını kullanırlar.
Ağaçkakanların
gagalarını bir keski gibi
kullanıp yongaları
çevreye saçmasına
karşılık, sakallıkuşlar
ısırıp kopardıkları odun
parçalarını uzağa taşırlar.
Fotoğrafta görülen
benekli sakallıkuş
yuvadaki yavrusuna bir
incirin ezip yumuşattığı
meyvesini veriyor.
NHPA/Peter Johnson
Ağaçlara tırm anırken sert ve kısa kuyruk nan yastıkçıklar düz yüzeylerde kolayca dola
teleklerini onlar gibi gövdelerini desteklem ek şabilmelerini sağlar. Bu yastıkçıklarda bulu
için kullanırlar. Erkek ve dişi yardım laşarak nan, çıplak gözle görülemeyecek incelikte
genellikle ağaçlarda bir yuva kovuğu açar. kıllar, düz yüzeylerdeki elle ayırt edilem eye
Gagaları ağaçkakanlarınki kadar güçlü olm a cek ölçüde küçük pürüzleri kavrayabilir. Böy-
dığından çürüm ekte olan yumuşak odunları lece bu sakangurlar tavanda bile düşme tehli
yeğlerler. Yıllarca kullanabildikleri yuvanın kesi olmadan koşabilirler.
bazen birkaç giriş deliği bulunur. Dişi yuvaya Sakangurlar insanlar için zararsız hayvan
2-5 tane, bembeyaz yum urta bırakır. Yavrula lardır. İri gözleri, temel besinleri olan böcekle-
rın temel besini yüksek protein kaynağı olan
böceklerdir. Palazlanan yavrular kendi başla DUVAR
rının çaresine bakmakla birlikte geceleri yu SAKA NG URU
SAPANCA
KARAPÜRÇEK
BURSA GEYVE
Doğal Yapı ® (S)
.PAMUKOVA
Sakarya ili, Karadeniz ve M arm ara bölgeleri
arasındaki geçiş alanında yer alır. Büyük BİLECİK ANKARA
bölümü M arm ara Bölgesi’nde olan il toprak-
24 SAKARYA
Tarih
İÖ 13. yüzyılda B ebrikler’in yurdu olduğun
dan Bebrikya olarak adlandırılan bölgenin
sınırları içinde kalan yöre, İÖ 9. yüzyılda
Bitinler’in eline geçti. İÖ 6. yüzyılda Lidyalı-
lar’ın, daha sonra da Persler’in, M akedonyalI
la rın , Selevkoslar’ın yönetimine giren bu
topraklar, İÖ 3. yüzyılda Bitinya Krallığı’na
bağlandı. İÖ 1. yüzyılda son Bitinya Kralı III.
Nikomedes tarafından Roma İm paratorluğu’
na bırakılan bu topraklar Bizans yönetimi
sırasında Optim aton Them ası’nın sınırları
içindeydi. 7. ve 8. yüzyılda birkaç kez Arap-
lar’ın saldırısına uğrayan yöreye 11. yüzyıl
E m in H a k a r a r
sonlarına doğru Türkm enler gelmeye başladı.
Doğal güzellikleriyle Sapanca Gölü kıyıları Sakarya
ilinin ilgi çekici yörelerindendir. 1072’de kısa bir süre için A rtuk Bey tarafın
dan Selçuklu topraklarına katıldıysa da, sonra
d a lg a lı d ü z lü k le r , K o c a e li Y a r ım a d a s ı’n d a k i gene Bizanslılar’ın eline geçti. 1075’te A nado
(bak. K o c a e l i ) te p e lik a la n la r ın d o ğ u u z a n tı lu Selçuklu D evleti’ne bağlanan yöre, 1097’de
sıd ır. Ö n e m li b ir g irin ti v e ç ık ın tıy a r a s tl a n H açlılar’ın, 1204’te de İznik Rum İm parator-
m a y a n K a r a d e n iz k ıy ıs ın d a g e n iş d o ğ a l k u m luğu’nun egemenliğine girdi. 13. yüzyılın ikin
s a lla r v a r d ır . ci yarısında gene Bizans tarafından yönetil
Sakarya ili topraklarından kaynaklanan su meye başlayan bu topraklar 1324’te tümüyle
ları D eğirm endere, Karacasu ve Büyük M e O sm anlılar’ın eline geçti. Kurtuluş Savaşı
len Çayı ile Sakarya Irmağı toplar. Sakarya (bak. K urtulu ş Sa va şi ) sırasında kısa bir süre,
Irm ağı’nın başlıca kolları Göynük Suyu, Çark İstanbul hüküm etine bağlı olan A nzavur Ah-
Suyu ve M udurnu Suyu’dur. Büyük Melen m ed (bak. A n za v u r A yak lanm asi) güçlerinin
Çayı kuzeydoğuda, Göynük Suyu güneyde, eline geçen ve Çerkeş Ethem tarafından
Değirm endere de kuzeybatıda doğal sınır kurtarılan yöre, 27 Mart 1921’de Yunanlılar’
oluşturur. İl sınırları içindeki başlıca doğal m işgaline uğradı. 21 Haziran 1921’de tü
göller Küçükboğaz, A carlar, Akgöl ve Taşkı- müyle işgalden kurtarılan Sakarya ve çevresi
sık gölleri ile batıdaki küçük bir bölümü Ko cumhuriyetin ilanından sonra uzun bir süre
caeli ilinde kalan Sapanca G ölü’dür. Yüz Kocaeli iline bağlı olarak yönetildi ve 1954’te
ölçümü 47 km2 olan Sapanca G ölü’nün deniz Sakarya adıyla il yapıldı.
düzeyinden yüksekliği 32 m etre, en derin yeri
de 61 m etredir. Ekonomi
Sakarya ili, Karadeniz ve M arm ara bölgele Yarısından çoğu kırsal kesimde yaşayan il
rinde egemen olan iklimler arasında bir geçiş halkı geçimini genellikle tarım ile tarım a
alanında bulunur. İlin iç kesimleri kıyı kesimi dayalı sanayi ve ticaretten sağlar. Sakarya
ne göre daha fazla yağış alır. Şiddetli soğukla ilinde yetiştirilen başlıca tarla ürünleri şeker
ra rastlanm ayan ilde yazlar da çok sıcak pancarı, mısır, buğday, patates, soğan ve
geçmez. Eskiden il sınırları içinde geniş alan ayçiçeği, en önemli bağ ve bahçe ürünleri ise
lar kaplayan orm anlar “ağaç denizi” olarak üzüm, elma, arm ut, fındık, dom ates, dolm a
adlandırılırdı. A m a bu orm anlar kereste elde lık biber, kavun, karpuz ve lahanadır. Koyun
etm ek ve tarım alanı kazanm ak için büyük da yetiştirilen ilde sığır besiciliği, tavukçuluk
ölçüde yok edilmiş durum dadır. Dağlık alan ve ipekböcekçiliği yapılır. Sakarya Tarım
SAKARYA 25
Toplum ve Kültür
11. yüzyıldan sonra yöreye gelmeye başlayan
ve M oğollar’ın A nadolu’yu istila etmesiyle
birlikte sayıları hızla artan Türkm enler yayla
larda göçebe olarak yaşıyordu. D aha sonra
T ürkm enler’in göçebelikten vazgeçerek yer
leşmeye başlamaları sonucunda yerli Rum lar
ve Türkm enler birlikte yaşamaya başladılar.
19. yüzyılda Kafkasya ile Balkanlar’dan gelen
göçmenler de bu yöreye yerleştirildiler. G ele
neklerini kendi aralarında sürdüren göçmen
ler tarımsal üretim in gelişmesine çalıştılar.
A dapazarı Ovası’nda patates yetiştirilmesine
Sakarya ilinde halkın yarısından çoğu tarım la öncülük eden göçmenlerdir. 1890’da dem ir
uğraşır.
yolunun A dapazarı’na ulaşmasıyla ekonomik
ve toplumsal yaşamı daha da canlanan yörede
İşletmesi il tarımına katkıda bulunan başlıca ilk yerel banka 1913’te kuruldu. I. Dünya
kurum dur. Karadeniz kıyısında önemli bir Savaşı sırasında Karadeniz Bölgesi’nin doğu
balıkçılık etkinliğine rastlanmayan Sakarya kesiminden gelen bazı göçmenler de yöreye
ilinde yer alan göllerde tatlı su ürünleri yerleşti. Bu göçmenler patatesin yanı sıra
avcılığı yapılır. O rm an içi köylerde yaşayan
A n a d o l u Y a y ın c ılık A r ş iv i
halkın bir bölümü geçimini ormancılık işlerin
de çalışarak sağlar.
Tarım a dayalı başlıca sanayi kuruluşları
şeker, un, unlu ürünler, patates işleme, süt ve
süt ürünleri, bitkisel yağ, yem, kemik unu,
tarım alet ve m akineleri, traktör ve treyler
fabrikalarıdır. Sakarya ilinde bunlardan baş
ka orm an ürünleri, m etalürji, tel, tuğla,
kirem it, asit ve lastik fabrikaları da vardır.
Devlet Demiryolları İşletm esi’ne bağlı T ürki
ye Vagon Sanayii AŞ ildeki en büyük sanayi
kuruluşlarından biridir. Elektrikli tren ve
vagon üretimi yapılan bu kuruluşta her tür Sakarya ilinin Karasu ilçesinde geleneksel bir ev.
bakım ve onarımın yanı sıra yedek parça
üretimi de yapılır.
Sakarya ilinin ülke ulaşımında önemli bir yörede mısır ve fındık yetiştirilmesine de ön
yeri vardır. E-5 Karayolu batı-doğu doğrultu ayak oldular. 1950’lerden sonra başlayan sa
sunda ilin orta kesiminden geçer. Yapım nayileşme toplumsal yaşamın önemli ölçüde
aşamasında olan Kınalı-Sakarya O toyolu’nun değişmesine yol açtı.
Sapanca G ölü’nün güney kıyısı yakınından Yörenin geleneksel el sanatları kilim doku
geçmesi tasarlanmıştır. Haydarpaşa-Eskişehir macılığı ve kaşıkçılıktır. Köylerde dokunan
Demiryolu ile İstanbul’u Bilecik ve Eskişe kilimler pazarlarda “Kandıra kilimi” adıyla
hir’e bağlayan karayolu Sakarya Irmağı vadi satılır. Kaşıkçılık ise gittikçe önemini ve
26 SAKARYA İRMAĞI
Sakarya Irmağı
Türkiye'nin üçüncü uzun
akarsuyudur.
H u r iy e G iirier
aşağı çığırında bir dirsekle başlayan geniş Sakarya Irmağı'nın suladığı A dapazarı
yayını tam amlar. Bu kesimde yatağını derin Ovası verimli bir tarım alanıdır. Taşıdığı
leştiren ırmağa kuzeydoğudan gelen Kirmir alüvyonlarla A dapazarı Ovası’nın kuzeyinde
Çayı ile kuzeyden gelen Aladağ Çayı katılır. fazla belirgin olmayan bir delta oluşturan
Doğu-batı doğrultusunda dar ve derin boğaz ırmak, Karasu kentinin batısında Sakaryaağzı
lardan geçtiği bu bölümde hidroelektrik ener olarak adlandırılan yörede Karadeniz’e dökü
ji üretimi amacıyla kurulmuş Sarıyar ve Gök- lür. Bu deltanın Karadeniz kıyısına yakın
çekaya barajları yer alır. Eskişehir'i A nkara' bölümünde geniş bir şerit biçiminde kumullar
dan ayıran il sınırı, bu barajların ardında uzanır. Kumulların genişliği deltanın doğu
suların toplanmasıyla oluşan yapay göllerin kesiminde 100 metreyi bulur. Bu kumulların
orta bölümünden geçer. Sarıcakaya yöresinde ardında yer yer orm anlarla çevrili sulak ve
yemyeşil bağlık ve bahçelik alanlardan geçen bataklık alanlar vardır. Bu alanlarda Küçük-
akarsu, daha sonra kuzeybatıya ve kuzeye boğaz ve A carlar gölleri yer alır. Sakarya
yönelir. Irmağa bu kesimde güneybatıdan Irmağı, aşağı çığırı ile orta çığırının bir bölü
gelen Karasu ve Göksu ile doğudan gelen münü sınırları içine alan ile adını verir.
Göynük Suyu katılır. Göksu kavşağından A karsu ilkçağda Sangarios adıyla anılıyor
sonra kuzeydoğuya dönerek Canbaz Boğazı’ du. Bazı araştırm alar sonucunda ileri sürülen
na giren Sakarya, önemli bir tarım alanı olan görüşlere göre Sakarya Irmağı çok eskiden
Pam ukova’ya ulaşır. Bu ovadan Geyve Boğa- Sapanca Gölü üzerinden İzmit Körfezi’ne
zı’yla çıkan Sakarya Irm ağı’nın orta çığırı, dökülüyordu. Körfeze doğru aktığı oluğun
Akova da denen A dapazarı Ovası’na girdiği alüvyonlarla tıkanm asından sonra kuzeye yö
kesimde sona erer ve burada aşağı çığır neldiği sanılmaktadır. Sakarya Irmağı vadi
başlar. Kirmir Çayı kavşağında deniz düze sinde aşağı çığırının zaman zaman yatak
yinden 500 m etre kadar yüksekte olan vadi değiştirdiğine ilişkin kanıtlara rastlanır. Irm a
tabanı, Adapazarı Ovası’na girdiği kesimde ğın bu bölüm ünde çevre ilkçağdan 19. yüzyıla
35 m etreye düşer. A dapazarı Ovası’ndan kadar zengin bir orm an örtüsüyle kaplıydı.
sonra genellikle güney-kuzey doğrultusunda Eskiden “ağaç denizi” olarak adlandırılan bu
akan ırmağa güneyden gelen M udurnu Suyu yöreden kesilen tom ruklar ırm akta yüzdürü
ile güneybatıdan gelen ve Sapanca G ölü’nün lerek Karadeniz kıyısına indirilirdi. Bu tom
(bak. Sa k a r y a ) gideğeni (gölayağı) olan Çark rukların tersanelerde gemi yapımında kulla
Suyu katılır. nılması ve yöre ürünlerinin İstanbul’a taşın
28 SAKSAĞAN
ması amacıyla ilkçağdan beri Sakarya Irm ağı’ lerle beslenm ekle birlikte, baharda bazen
m Sapanca G ölü’nün üzerinden İzmit Körfe- başka kuşların yuvalarını yağmalayıp yum ur
zi’ne bağlayacak birçok girişimde bulunul talarını ve yavrularını çalarlar. Oldukça yavaş
muş, ama başarı sağlanamamıştır. uçar, bir yere konduklarında dengelerini sağ
lam ak için kuyruklarını kaldırırlar.
SAKSAĞAN. Kargagillerden ( Corvidae fa Saksağanların yuvası ağaçların tepesinde ya
milyası) olan saksağanlar uzun kuyruklu, zeki da çalılar arasındadır. Çalı çırpıdan yaptıkları
kuşlardır. A vrasya’da ve Kuzey A m erika’da geniş yuvalarını toprak ve ince köklerle dö
yaşayan bayağı saksağan (Pica pica) en iyi şerler. Kubbe biçimindeki yuvanın yandan bir
giriş deliği vardır. Dişi yuvaya kahverengi
desenli, yeşilimsi 5-8 yum urta bırakır. Palaz
lanan yavrular soluk renkli ve kısa kuyruklu
dur. Yavrular kolayca eğitilebilir.
Bazı saksağanların coğrafi dağılımı oldukça
ilginçtir. San gagalı Am erika saksağanı (Pica
nuttali) yalnız California eyaletinin yoğun
biçimde tarım yapılan orta kesimlerinde ya
şar. Mavi kanatlı saksağan (Cyanopica cya-
nus) İspanya, Portekiz, Çin’in doğusu ve
Saksağan uzun kuyruğunu gövdesini dengelemek
Japonya’da yaşar. A m a Avrasya’nın bu iki
için kullanır. Bayağı saksağan tarım alanlarında, ucu arasında kalan hiçbir yerde bulunmaz.
ağaçlık ya da çalılık yerlerde yaşar. Sağlam yuvasını Saksağanların en renkli türleri dönenceler
bazen kentlerdeki yüksek ağaçların tepelerine yapar.
arasında kalan kuşakta yaşar. Bunlar arasında
Asya’nın güneydoğusunda yaşayan yeşil sak
bilinen saksağan türüdür. Uzunluğu 45 cm sağan (Cissa chinensis) ve Sri Lanka’da yaşa
olan bu türün başı, boynu, göğsü, sırtı ve yan mavi saksağan (Cissa ornata) sayılabilir.
kısmen kanatları siyah, uzun kuyruğu ışıkta
yeşil parıltılı, öbür bölümleri beyazdır. SAKSOFON. Bakır üflemeli bir çalgı olan
Saksağanlar kaba ve yüksek bir sesle öten saksofon, adını yaratıcısı Belçikalı çalgı ya
gürültücü kuşlardır. Y erde genellikle böcek pımcısı Adolphe Sax’tan almıştır. Askeri ban
D o w n B e a t {en s o ld a ),
A Pl W id e W o r ld P h o to s (s o ld a )
dolar için sesi hem tahta üflemelilerle, hem de kralı seçildi. Alm an ordusunu güçlendiren,
bakır üflemelilerle kaynaşabilecek bir çalgı kentlerin gelişmesini destekleyen ve Alman
yapmak amacıyla işe başlayan Sax, 1846’ya sınırlarını putperest saldırılarına karşı koru
kadar 14 değişik boyda saksofon üretti. Sak yan I. Heinrich, Slav topraklarını denetimi
sofonun, klarnete benzeyen tek kamışlı bir altına alarak Kuzey ve Doğu Sakson sınır
ağızlığı, obuaya benzeyen koni biçimli bir kontluklarını oluşturdu. Saksonya Düklüğü
gövdesi vardır (bak. K la rn et A İ les İ; O bua 961’de Billung ailesine geçti. Düklüğü güçlen
AİLESİ). Gövdenin üst ucundaki boyun adı diren Billunglar Saksonya'yı Hıristiyanlık’m
verilen bölüm sökülüp takılabilir. Alt ucu çan önemli bir yayılma merkezi durum una getir
biçimli bir kalakla son bulur. Gövdenin üze diler. Elbe Irm ağı’nın doğu kıyısını Slavlar’
rinde değişik notalara ayarlı delikler ve bu dan aldılar. Billunglar 1106’ya kadar düklüğü
delikleri açıp kapamaya yarayan bir anahtar yönettiler. Magnus Billung İmparator V. Hein-
düzeneği vardır. H er birinin farklı ses alanı rich’e karşı başkaldırıp yenilince Saksonya
olan beş çeşit saksofon vardır: Soprano (si D üklüğü’nün yönetimi Sup'plinburg Kontu
bem ol), alto (mi bemol), tenor (si bemol), Lothar’a verildi. 1125’te Alm an kralı, 1133’te
bariton (mi bemol) ve bas saksofon (si de Kutsal Rom a-G erm en im paratoru olan
bemol). Lothar ölünce Saksonya Düklüğü damadı
Yapımından kısa bir süre sonra Fransız Bavyera Dükü II. H einrich’e miras kaldı.
askeri bandolarında kullanılmaya başlanan Am a, Alman kralı seçilen III. Konrad aynı
saksofon, I. Dünya Savaşı sırasında A B D ’de kişinin iki ayrı düklükte egemen olamayacağı
solo çalgısı olarak kullanıldı. Sonraki yıllarda nı öne sürerek Saksonya D üklüğü’nü ona
caz topluluklarının vazgeçilmez bir üyesi du verm ek istemedi. Heinrich kralın bu tutum u
rum una geldi. Yerine göre güçlü, yerine göre na karşı çıkınca önce Saksonya, ardından
son derece yumuşak, derin ve hüzünlü sesiy Bavyera düklüğü elinden alındı. Bunun üzeri
le, günümüzde de caz müziği topluluklarının ne iki düklükte de iç savaş başladı. Bavyera’yı
en çok sevilen ve kullanılan çalgılarından terk etm ek zorunda kalan II. Heinrich Sak
biridir. Saksofon caz müziğindeki kadar ol sonya’ya egemen olmayı başardı. Yerine
masa bile, klasik müzikte de kullanılmıştır. 1142’de oğlu III. Heinrich geçti. Kutsal R o
Claude Debussy saksofon için solo parçalar m a-Germ en İm paratoru I. Friedrich ile uzun
besteleyen ilk müzikçiler arasındadır (bak. süre iyi ilişkiler içinde yaşayan III. Heinrich
D ebussy , C l a u d e ). gücünü artırdı. Am a 1150’de bir grup Sakson
prensi birleşerek III. H einrich’e karşı çıktı.
SAKSONYA, adını İS 200-700 yılları arasın Anlaşmazlık İmparator I. Friedrich’in müda
da Holstein’ı ve Elbe Irm ağfnın aşağı çığırı halesiyle çözümlendiyse de, daha sonra
nın batısında kalan yöreyi ele geçiren Sakson- prensler III. H einrich’i barışı bozmakla suçla
lar’dan alan ve tarih boyunca sınırları zaman dılar. Bunun üzerine I. Friedrich 1180’de III.
zaman değişikliklere uğrayan bir bölgedir. Heinrich’in elindeki toprakları aldı, Saksonya
G ünüm üzde Alman D em okratik Cumhuriye- D üklüğü’nü parçaladı. Bunun sonucunda
ti’nin Cotthus, D resden, Halle, Karl-Marx- Saksonya adı, birbirinden uzak iki küçük
Stadt (eskiden Chem nita) ve Saksonya yöne toprak parçası için kullanılmaya başlandı:
tim birimlerini kapsar. H olstein’in güneydoğusundaki Saksonya-
Bir G erm en kabilesi olan Saksonlar yerleş Lauenburg ve O rta Elbe kıyısındaki Sakson-
tikleri bu topraklardan batıya doğru genişle ya-W ittenberg. Böylece Saksonya’da iki ayrı
yerek 5. yüzyılda Britanya’yı ele geçirdiler. hanedan ortaya çıktı. Lauenburg hanedanı
8. yüzyılın sonlannda Frank Kralı Şarlman’ın varlığını 1689’a kadar koruyabildi.
egemenliğine giren Saksonlar Hıristiyanlık’ı 1422’de W ittenberg hanedanından kimse
kabul ettiler. 843’te Alman Krallığı’na katılan kalmayınca Saksonya dükü ve elektörü unva
Saksonya 10. yüzyılın başlarında Liudolfing nı W ettin hanedanından M eissen Kontu I.
hanedanının yönetiminde bir düklüğe dönüş Friedrich’e geçti. Bundan sonra bugünkü
tü. 919’da Saksonya Dükü Heinrich Alman Leipzig’in çevresindeki bölge ile Alman D e
30 SALAMİS SAVAŞI
mokratik Cumhuriyeti’nin en güneydeki kesim yakılıp yıkıldı. 1.000 gemilik Pers donanması
lerinin büyük bölümünü kapsayan Wettin top geldiğinde, Atinalı devlet adamı Themistok-
raklarına Saksonya dendi. Wettin hanedanı les (bak. THEMİSTOKLES) bir köleyle Kserkses’e
üyeleri arasında anlaşmazlık çıkınca 1485’te bu mesaj gönderdi. Söylentiye göre Themistok-
topraklar kalıcı olarak ikiye bölündü. Doğudaki les bu m esajda, Kserkses’e Yunan donanm a
topraklara Albrecht Saksonyası, batıdakilere de sını kuşatarak kaçmasını önlemeyi öğütlemiş-
Em st Saksonyası adı verildi. ti. Eğer bu doğru ise, savaşı bırakarak ken
Napolyon Bonapart 1806’da ele geçirdiği di evlerini savunmaya gidecek Yunanlı-
Saksonya’yı bir krallık haline getirdi. Sakson lar’ı durdurm ayı amaçlamış olabilir. Ne olur
ya Krallığı Napolyon devrilinceye kadar onun sa olsun, Pers gemileri savaştan önceki gece
en yakın yandaşı oldu. Napolyon’dan sonra yi, Salamis çevresindeki kanalları ablukaya
Saksonya toprakları galip devletlerce topla alarak geçirdi.
nan Viyana Kongresi’nde (1814-15) önemli Gündoğum uyla birlikte Yunan borazanları
ölçüde daraltılarak büyük bölümü Prusya’ya saldırıyı haber verdi. Salamis’in karşısındaki
bağlı Saksonya ili durum una getirildi. Krallı anakara kıyısında Kserkses için bir taht kurul
ğın geri kalan bölümü 1815’te Alm an Konfe du. Kserkses buradan savaşı izleyecekti. Pers
derasyonuna katıldı, 1871 ’de ise yeni Alm an gemileri saldırıya geçti, ama dar kanallarda
İm paratorluğu içinde yer aldı. Almanya düzgün bir biçimde savaşamayacak kadar çok
I. Dünya Savaşı’nda yenilince krallık kaldırıldı gemi vardı. Bu yüzden dağıldılar. Öte yandan
ve Saksonya 1933’e kadar Alman Cumhuriye Yunanlılar disiplinli durum larını korudular ve
tin e bağlı özerk bir eyalet oldu. H itler yalnızca 40 gemilerini kaybettiler. Pers do
dönem inde Saksonya bir eyalet olarak varlığı nanması tümüyle bozguna uğratıldı. Pers do
nı sürdürdü. A lm anya’nın ikiye bölünmesiyle nanmasına kom uta eden, Kserkses’in kardeşi
Alm an Dem okratik Cumhuriyeti sınırları savaşta öldü. Yenik düşen donanm a akşam
içinde kalan Saksonya’nın eyalet statüsü üstü 200’den fazla kayıpla Hellespon-
1952’de kaldırıldı. tos’a geri çekildi ve savaşmaktan vazgeçti.
Yunan anakarasında kalan Pers güçleri ise
SALAMİS SAVAŞI. A tina’nın batısında, İÖ 479’da Plataya’da yenilgiye uğratıldı.
küçük bir ada olan Salamis, Eski Yunan
tarihindeki en önemli savaşlardan birine sah SALGIBEZİ. Vücuttaki çeşitli işlevler için
ne oldu. İÖ 480’de Yunanlılar saldırıya geçen gerekli maddeleri üreten özelleşmiş dokulara
Pers donanmasını burada geri püskürttü. salgıbezi denir. Başlıca iki tip salgıbezi vardır.
O yıl, Pers Kralı Kserkses’in orduları Hel- Dış salgıbezleri, ürettikleri maddeleri özel
lespontos’ta (Çanakkale Boğazı) kurulan iki kanallar aracılığıyla doğrudan bir organın iç
köprüden Y unanistan’ın kuzeyine geçti. Bu boşluğuna ya da vücut yüzeyine boşaltır.
nun üzerine Atm alılar ile Spartalılar araların Örneğin tükürük bezlerinin salgıladığı tükü
daki eski anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak rük incecik kanallardan geçer ve çiğneme
işgalci Persler’e karşı birleştiler. Pers istilası sırasında besinlerin yumuşayıp parçalanm ası
Sparta güçlerince Therm opilai’de geçici ola na yardımcı olmak üzere ağız boşluğuna akar.
rak durdurulduysa da (bak. T h e r m o p İlaî Sa v a - Midenin ve bağırsakların içini döşeyen zarın
Şl), A tina yolu henüz açıktı. Tanrı A pollon’un altında da çok küçük salgıbezleri bulunur;
kendisine tapanlara seslendiği kutsal Delfi bunların görevi, besinlerin sindirilmesine yar
Tapınağı’ndaki kâhinlerden “Atinalılar tahta dımcı olan çok etkili sindirim salgılarını üretip
duvarlara güvenmeli” mesajı geldi. Y unan mideye ya da bağırsaklara boşaltmaktır. D eri
lılar, “tahta duvar” sözünün gemiler anla altı dokusundaki ter bezlerince üretilen ve
mına geldiğini düşündüler. D onanm aları, vücut sıcaklığının düzenlenmesinde önemli
200’ünü A tina’nın sağladığı 380 gemiden olu rol oynayan ter, incecik kanallardan ve göze
şuyordu. neklerden geçerek deriden dışarı atılır. Bur
Tümüyle boşaltılan A tina ve az sayıda nun içini döşeyen zardaki salgı hücrelerinin
askerle savunulan A kropol, Pers ordusunca ürettiği sümüksü salgı ise burundan giren toz
SALGIBEZİ 31
lan daraltarak kan basıncını yükseltir, hem de ise doğrudan kana boşaltır (bak. Ş ek er HASTA
böbrekleri uyararak ne kadar idrar yapmaları LIĞI). Bu nedenle pankreas hem iç, hem dış
gerektiğini bildirir. Ositosin denen öbür hor salgıbezidir. Bu iki tip salgı üretimine karaci
m onun görevi ise özellikle doğum sırasında ğerde, böbreklerde ve eşey bezlerinde de
dölyatağının kasılmasını sağlayarak doğumu rastlanır.
kolaylaştırmak ve doğumdan sonra meme Özellikle boyunda, koltuk altlarında ve
bezlerini uyararak süt salgısını başlatm aktır. kasıklarda toplanmış olan lenf düğümlerine
Hipotalam us, beyin tabanının hemen hipo- günlük kullanımda çoğu kez “lenf bezi” de
fizin üstünde kalan bölgesidir ve hipofizin nirse de bunlar gerçek bir salgıbezi değil, ba
çalışmasını denetleyen çeşitli horm onlar üre ğışıklık sisteminin bir parçasıdır (bak. L enf
tir. Sıkı bir işbirliği içinde olan bu iki salgıbezi SİSTEMİ).
bir anlam da vücudun orkestra şefi sayılır.
Sinir sistemi ile iç salgı sistemi (horm onlar) Salgıbezi Hastalıkları
arasında doğrudan bağlantı kuran ve vücutta Bazen tiroit bezi şişerek büyür ve gereğinden
ki birçok önemli sürecin eşgüdüm ünü üstlene fazla tiroksin horm onu salgılamaya başlar. Bu
rek uyum içinde yürümesini sağlayan bu bez durum da çoğu zaman boyunda guatr denen
lerdir. bir şişkinlik belirir; hasta zayıflar, sinirlilik
Böbreküstü bezleri, adından da anlaşıldığı belirtileri gösterir ve gözleri yuvalarından
gibi, böbreklerin hemen üstünde yer alır. dışarı fırlayarak bu hastalığa özgü bir görü
Birer şapka gibi her iki böbreğin tepesini nüm alır. Tiroksin horm onunun norm alden az
örten bu iki bezin kabuk ve öz bölgesinden iki salgılanması ise çocuklarda fiziksel ve zihinsel
ayrı hormon salgılanır. İçteki öz bölgesinde geriliğe yol açar. Bu salgı yetmezliğine erken
üretilen adrenalin horm onunun salgılanması, den tanı konulabilirse, çocuklara ağızdan
sinir sisteminin istençdışı (insanının isteği ve tiroksin tabletleri verilerek durum un daha
iradesi dışında) çalışan bölümünce denetlenir. ağırlaşması önlenebilir.
Beklenm edik olaylara ya da korku ve heye Bazı insanlarda, böbreküstü bezlerinin ka
can gibi tedirgin edici duygulara tepki olarak buk bölgesinde üretilen ve vücudun strese
salgılanan adrenalinin etkisiyle kan basıncı ve karşı tepkilerini yöneten steroit horm onları,
kandaki şeker miktarı hızla artar. Böbreküstü özellikle kortizon aşırı m iktarda salgılanır. Bu
bezlerinin kabuk bölgesinden salgılanan al- horm onun etkisiyle kaslar incelip güçsüzleşir,
dosteron horm onu ise vücuttaki tuz m etabo deride parça parça lekeler belirir ve insanın
lizmasını düzenler. yüzü şişmanlayıp genişleyerek “aydede sura
Eşey bezleri doğrudan cinsellik ve eşeyle tı” denen tipik bir görünüm alır. Cushing
ilgili salgıbezleridir. Kadınlardaki eşey bezle sendrom u ya da hastalığı denen bu belirtiler,
rine yum urtalık, erkeklerdekine erbezi ya da başka hastalıkları tedavi amacıyla çok fazla
testis denir. Kadınlarda ve erkeklerde birer kortizonlu ilaç kullanıldığında da ortaya çıka
çift eşey bezi bulunur. Bir bebeğin dünyaya bilir.
gelmesi, erkeğin ve kadının eşey bezlerince
üretilen ürem e hücrelerinin birleşmesiyle SALGIN HASTALIKLAR. Birçok hastalığın
olur. Eşey bezleri, insanda ve hayvanlarda nedeni insandan insana bulaşan bakteri ve
soyun sürmesini sağlayan bu ürem e hücreleri virüs gibi m ikroplardır (bak. MİKROPLAR). Bir
nin yapım ından başka, kadın ile erkek arasın hastalık bu yolla çok sayıda insana bulaşır ve
daki tem el farklılıklara yol açan ikincil eşeysel geniş bir bölgede birçok insan bu hastalıktan
özellikleri belirleyen horm onları da salgılar. ölürse bu bir salgın hastalıktır ya da o yörede
Pankreas denen salgıbezi midenin arkasın bir salgın (epidemi) söz konusudur. Buna
da, onikiparm akbağırsağına yapışık durum karşılık belirli bir yörede her zaman karşılaşı
dadır. Salgıladığı bazı sindirim enzimlerini lan, ama salgınlara yol açmayan hastalıklara
onikiparm ak bağırsağına, Langerhans adacık “yerleşik” ya da “endem ik” denir.
ları denen bölgesinde üretilen ve eksikliği Geçmişte en ağır salgınların nedeni, kent
şeker hastalığına yol açan ensülin horm onunu lerde kanalizasyon olmadığı için idrar ve
SALYANGOZ 33
dışkıların içme suyuna karışmasıydı. Tarih Bazen bir bölgede çok ciddi sorunlar yarat
boyunca, m ikroplu içme sularından kaynakla mayan bir hastalık, kişilerin o hastalığa karşı
nan çok ağır kolera salgınları görülm üştür. doğal bağışıklığının olmadığı bir başka yöreye
(bak. KOLERA). Ayrıca m ikroplu sütler, açıkta yayıldığında şiddetli salgınlara yol açarak
satılan ya da kirli ellerle tutulan yiyecekler ve birçok insanın ölümüne neden olabilir. Bu
m ikrop taşıyan sinekler de hastalıkların yayıl nun yaşanan örneği, Kuzey A m erika’daki
m asında önemli bir etkendi. G ünüm üzde, Eskim olar ile Avustralya Yerlileri arasında
sağlık kurallarına uygun kanalizasyon ağları, tehlike yaratan grip salgınlarıdır.
temiz içme suları ve sütlerin pastörize edilm e Halk sağlığı ve koruyucu hekimlik çalışma
si salgın hastalıkların sıklığını bir yüzyıl önce ları difteri, çocuk felci gibi tehlikeli hastalıkla
sine oranla büyük ölçüde azaltmıştır. rın salgın boyutlarına varmasını büyük ölçüde
B a z ı h a s ta lık la r ın ta şıy ıc ısı d a b ö c e k le r d ir . azaltmıştır (bak. ÇOCUK FELCİ).
F a r e v e s ıç a n la r ın ü s tü n d e y a ş a y a n p ir e le r
v e b a n ın , b itle r tif ü s ü n , s iv r is in e k le r d e s ıtm a Epidemiyoloji
n ın e t k e n i o la n m ik r o p la r ı ta ş ır (bak. SITMA; Tıbbın salgın hastalıklarla ilgili dalına epide
TİFÜS; V e b a ). B irç o k ü lk e d e , in s a n la r ın te m iz miyoloji denir. Bu dalda uzmanlaşmış doktor
lik k u r a lla r ın a u y m a s ı, e v le r d e y a d a k e n tle r in lar salgınların nereden kaynaklandığını, top
ç e v r e s in d e y a ş a y a n f a r e le r in y o k e d ilm e s i v e lumda nasıl yayıldığını ve ölüm nedenlerini
s iv r is in e k le rin ü r e d iğ i b a ta k lık la r ın k u r u t u l araştırırlar. Günüm üzde epidemiyoloji uz
m a s ıy la b u h a s ta lık la r ın ö n ü a lın a b ilm iş tir . m anları, salgın yapan bulaşıcı hastalıklar dı
A m a b u ö n le m le r in a lın m a d ığ ı b a z ı ü lk e le r d e şında, kanser ve kalp krizi gibi çok sık
b u g ü n b ile b a z e n b ü y ü k s a lg ın la r g ö r ü lü r . karşılaşılan hastalıkların toplumsal özellikle
Soluk alıp verirken, aksırır ya da öksürür riyle de ilgileniyorlar.
ken soluğumuzdaki buhar damlacıklarıyla bir Bu uzmanlar belirli bir hastalığı araştırır
likte havaya karışan m ikroplar da bazı hasta ken hastalığın nerelerde görüldüğünü, hangi
lıkların hızla yayılmasına yol açar. Bu yolla yaş grubundan insanları etkilediğini, hastala
yayılan en öldürücü hastalıklardan biri çiçek rın belirli bir m eslekten olup olmadığını,
hastalığıydı. Çağımızda çok geniş kapsamlı beslenm e alışkanlıklarını ve yararlı olabilecek
bir aşı kampanyasıyla çiçek hastalığı yeryü her tür bilgiyi derlerler. İstatistikleri gözden
zünden silinmiştir. Verem, grip ve soğuk geçirir ve eldeki ipuçlarını büyük bir titizlikle
algınlığı gibi hastalıklar da ağzımızdan saçılan değerlendirirler. Örneğin bir fabrikada her
damlacıklarla bulaşır. Soğuk algınlığı gerçek hangi bir kimyasal maddeyle çalışan işçilerde
ten en yaygın salgın hastalıktır. Bir salgının ne belirli bir kanser tipi yaygınsa araştırmalarını
zaman bitip öbürünün ne zaman başladığını o kimyasal m adde üzerinde yoğunlaştırırlar.
söylemek bile güçtür. Suçiçeği, kızamık ve
kabakulak gibi çocukluk çağı hastalıkları da SALTUKLULAR bak. A nad olu b ey lik lerî .
okullarda ya da kentlerde zaman zaman
salgınlara yol açar. SALVADOR bak. E l S a l v a d o r .
Bazen bir tek kişi bile salgınlara neden
olabilir. 1900’lerde New Y ork’ta yaşayan SALYALIBİT bak. Ş ey ta n tü k ü rü OO.
Mary Mallon bir tifo taşıyıcısıydı; kendisi
hastalanm ıyor, am a hastalığın etkeni olan SALYANGOZ. Salyangozlar, gövdelerinin
bakterileri başkalarına bulaştırıyordu (bak. altındaki, güçlü kaslarla donanmış, bir çeşit
TİFO). En ağırı 1903’te olmak üzere dokuz tifo ayak sayılabilecek yassı uzantılardan ötürü
salgını başlatmıştı. karındanbacaklılar ya da karındanayaklılar
Kuşkusuz en yeni salgın A ID S’dir. Bu denen yum uşakçalardandır. Ayaklarının üs
hastalığın etkeni olan virüs vücudun bağışık tünde sürünerek ilerlerken hemen sertleşen
lık sistemini yok ederek insanı bütün m ikrop sümüksü bir sıvı çıkarırlar. H areketlerini ko
lu hastalıklara karşı savunmasız bırakır (bak. laylaştıran bu madde salyangozun arkasında
AIDS). parlak bir iz olarak kalır.
34 SALYANGOZ
Çoğu salyangoz nemli bölgelerde yaşar; Porselen salyangozu en güzel kabuklu deniz
daha kurak yerlerde yaşayanlar nem oranının salyangozlarındandır. Hareket ederken kabuğu
saran örtenek kabuğun pürüzsüz ve parlak olmasını
yükseldiği akşam saatlerinde ortaya çıkar. En da sağlar.
irileri dönenceler arasında yaşayan ve kabuk
larının uzunluğu 15 santimetreyi bulan dev
kara salyangozlarıdır. Salyangozlar hem er tia) Türkiye’nin de dışarıya sattığı önemli
kek, hem de dişi ürem e organları taşıdıkları ürünler arasındadır.
Karaların yanı sıra akarsu ve göllerde su
bitkileriyle beslenen karındanbacaklıların bir
çok türü vardır. Genel olarak tatlı su salyan
gozları denen bu yumuşakçaların sarmal ka
bukları bazen uzayarak sivrilmiş ya da yassı
bir biçim kazanmıştır.
Deniz Salyangozları
Salyangozların denizlerde yaşamaya uyarlan
mış 20 bini aşkın türü vardır. Bunlar arasında
J a m e s C a r m ic h a e lIN H P A
büyük biçim farklılıkları göze çarpar. Ayrıca te kırmızı denizkulağı (Haliotis rufescens) 30 cm
yapılarında da önemli farklar vardır. Kara uzunluğa erişebilir. Denizkulağmın yassı
salyangozlarına oldukça benzeyen birçok de laşmış ve az kıvrımlı olan kabuğunun ağzı çok
niz salyangozu geniş ve yassı ayaklarının büyük ve dış yüzeyi pütürlüdür. Am a bu
üstünde iri kabuklarını taşır. Bu salyangozla kabuğun iç yüzeyini renkli bir sedef katm anı
rın örteneklerinden dışarı uzanan bir sifon, örter. Denizkulağı güçlü ayağını kullanarak
solunum için gerekli suyu içeriye alır. Ö bür kayalara sıkıca tutunur. Kabuğun bir yanı
yumuşakçaların kabuğunu delip yumuşak do boyunca dizili 4-5 delik solunum için gerekli
kularını em erek beslenen dikenli salyangozla suyun girişini sağlar. Deniz yosunları başlıca
rın A kdeniz’de yaşayan bir türü (M urex besin kaynaklarıdır.
brandaris) eskiden çok değerli bir boyarmad- Denizkülahlarının koni biçimindeki kabu
de olan Sur firfirinin kaynağıydı. ğunda çıkıntısız ve az sayıda sarmal bulunur.
Bazı deniz salyangozları kabuk koleksiyon D aha çok sıcak denizlerde yaşayan bu deniz
culuğunda büyük değer taşır. Örneğin Cyp- salyangozları dışarı uzattıkları hortum un
raea leucodon bilimsel adıyla tanınan porse ucundaki iğneden avlarını felce uğratan bir
len salyangozu çok değerlidir ve ender bulu zehir akıtırlar. İri denizkülahlarının zehri
nur. Filipinler’in çevresinde rastlanan bu tür insanı öldürebilir.
yalnız birkaç kabuk örneğinden tanınm akta
dır. Porselen salyangozlarının dışında yumur- SAMAN. Hayvan yemi olarak kullanılan
S . C. B iss e r o tlB r ııc e C o le m a n
kurutulmuş bitki sap ve yapraklarına saman
denir. Saman en çok buğdaygiller ve baklagil
ler familyalarındaki bitkilerden elde edilir.
Bunların başında yonca, üçgül (tirfil), yabani
otlar ile arpa, buğday ve yulaf gibi tahıl
bitkileri gelir.
Eskiden orak ya da tırpan yardımıyla elle
biçilen bitkiler güneşe serilip ara sıra tırmıkla
karıştırılarak kurutulurdu. Tarımsal uygula
m alarda büyük değişiklik ve gelişmelerin kay
dedildiği günümüzde ise traktörlerle çekilen
biçme m akineleri kullanılm aktadır.
Saman üretiminde en önemli evre kurutm a
işlemidir. Yeşilken genellikle yüzde 70-75
oranında su içeren yem bitkilerinin güvenilir
Gelgit kuşağında yaşayan bazı salyangozları sıkıca bir biçimde saklanabilmesi için bileşimindeki
tutundukları taşlardan en güçlü dalgalar bile
S vvift P ictu re L ib r a r y
koparamaz. Bu salyangozlar sular çekildiğinde
dolaşmaya başlayarak dişlidilleri sayesinde
yosunları ve bitkileri yerler.
Y e r k e s O b s e rv a to r y
bir ışık kuşağıymış gibi gözükür. Kömürçuvalı birbirleriyle çekişiyor, bir yandan da güçlü
denen karanlık kesimler yıldızlar arasında düşmanları Filistiler’e karşı savaşıyorlardı.
kalan boşluklar değil, yıldızlar arası uzayda Eski A hit’e göre Sam son’un doğum undan
uzayıp giden dev toz ve gaz bulutlarıdır ve önce annesiyle babasına görünen bir m elek,
bunlar arkalarında kalan yıldızlardan gelen doğacak çocuklarının T anrı’ya adanmış bir
ışığı perdelerler. kutlu kişi olacağını bildirir. Bunun için saçını
Astronom lar Samanyolu G ökadası’nın 100 kesmem ek, şarap içmemek ve ölüye el sürm e
milyarın üzerinde yıldız içerdiğini sanm akta mek üzere ant içmesi gerekm ektedir. Tanrı
dırlar. Bu çok büyük bir rakam dır ve Saman Sam son’a büyük güç verir. Filistiler’e karşı
yolu bilinen en büyük gökadalardan biridir. büyük bir mücadele yürüten Samson kısa
G ökadalar o kadar büyüktür ki, astronom lar sürede halkının en önde gelen savaşçısı olur.
bunların iki ucu arasındaki uzaklığı kilom et Bir aslanı silah kullanm adan öldürüp parçala
reyle değil ışık yılıyla ölçerler. Bir ışık yılı, yan, Gazze kentinin kapılarını yerinden sö
ışığın bir yılda alacağı yolun uzunluğudur ve ken Samson’un en büyük zaferi bir eşeğin
yaklaşık 10 trilyon kilometreye eşittir. Sa çene kemiğiyle 1.000 kadar Filisti’yi öldürm e
manyolu bir uçtan öbürüne yaklaşık 100 bin sidir.
ışık yılıdır ve G üneş bu gökadanın m erkezin Ne var ki, Samson şarap içerek andını
den yaklaşık 30 bin ışık yılı uzaktadır. Saman bozar. D aha sonra Dalila (Delila) adında bir
yolu sistemi “yöresel küm e” ya da “yerel Filisti kıza âşık olur ve halkına sırt çevirir.
grup” denen bir gökadalar grubunda yer alır. Sam son’un gücünün hiç kesilmemiş olan uzun
Ayrıca bak. BULUTSU; YILDIZ. saçlarından kaynaklandığını öğrenen Dalila,
bu bilgiyi Filistiler’e aktarır ve Samson uyur
SAMOA bak. B a tiS a m o a . ken onun saçlarını keser. Samson uyandığın
da bütün gücünün kaybolmuş olduğunu gö
SAMSON. Y ahudiler’in efsanevi savaşçı ön rür. Filistiler onu kolayca yakalar ve gözlerini
derlerinden biri olan Samson’un öyküsü K ut oyduktan sonra bir değirm ende köle olarak
sal K itap’ın Eski Ahit bölümünde anlatılır. çalıştırırlar.
Samson (İbranice Şimşon) İbraniler’in so Zayıflığı yüzünden T anrı’ya ve halkına
yundan gelen Danoğulları kabilesindendi. ihanet ettiğini anlayan Samson bağışlanması
Sam son’un yaşadığı dönem de (ÎÖ yaklaşık ve kendisine bir öç alma fırsatı verilmesi için
1100) İsrailoğulları’nın 12 kabilesi bir yandan durm adan dua eder. Filistiler tanrıları Da-
38 SA M SU N
Liman
Bafra Burnu Gölü
KA RA DE Nİ Z
YAKAK EN T) Bank Gölü rt/O İncir Burnu
{JV/Uzungöl
SİNOP ALAÇAM
BAFRA ® l
19 MAYIS
Cıva Burnu
Simenlık <
SAMSUN Gölü
'altı Burnu
TE KKE KÖ Y® (5)\TERME
KAVAK ÇARŞAMBA
'EZİRKÖPRÜ ASARCIK SALIPAZARI
HAVZA ® A Y V A C IK Suat Uğurlu
B arajG plü
LÂDİK
ORDU
AMASYA
ÇORUM Samsun, Karadeniz
TOKAT Bölgesi'ndeki en gelişmiş
illerden biridir.
S A M SU N 39
A n a d o l u Y a y ın c ılık A r ş iv i
daki en önemli yükselti, güneybatıda doruğu da İncir Burnu adıyla anılır. Bafra Ovası
1.791 m etreye erişen Kunduz Dağı’dır. Bu kıyılarında doğal kumsallar uzanır. Kumsalın
dağlar akarsular tarafından derin biçimde hemen ardında yer alan lagünlerin çevresi
parçalanmıştır. Ülkemizin en uzun akarsuyu sazlık ve bataklıktır. Bu ovadaki başlıca
olan Kızılırmak ile Yeşilırmak (bak. KIZILIR lagünler Karaboğaz, Liman ve Balık gölleri
MAK; YEŞİLIRMAK) Samsun ili sınırları içinde ile Uzungöl’dür. Çarşam ba Ovası’nın doğu
K aradeniz’e dökülür. İl topraklarından kay ucunda Çaltı Burnu, batı ucunda da Cıva
naklanan suları toplayan öteki akarsular T er Burnu yer alır. Bu ovadaki kumsalların geri
me, A bdal, M ert ve Kürtün çaylarıdır. sinde bulunan başlıca lagünler ise Dumanlı-
Samsun ilindeki başlıca düzlükler, akarsu göl, Akgöl ve Simenlik G ölü’dür.
ların taşıdığı alüvyonların Karadeniz kıyısında Çevresinde ülkemizin en etkin deprem
yığılması sonucunda oluşmuş olan delta ova bölgelerinden biri bulunan Kuzey A nadolu
larıdır. Bunların başlıcaları Kızılırmak’ın del kırık kuşağı, Samsun ilinin güney kesiminden
tası olan Bafra Ovası ile Yeşilırmak ve Terme geçer. Tarih boyunca bu kesimde oluşan
Çayı’nın taşıdığı alüvyonlarla oluşan Çarşam deprem lerin önemli ölçüde yıkıma ve can
ba Ovası’dır. Samsun kenti yakınındaki düz kaybına neden olduğu bilinmektedir.
lükler ise Kürtün ve M ert çaylarının getirdiği Samsun ili nemli ve ılıman bir iklimin etkisi
alüvyonlarla oluşmuş kıyı ovalarıdır. Bu ova altındadır. Yıllık ortalam a yağış miktarı 1.000
lar ilin başlıca tarım alanlarıdır. milimetreyi geçmeyen Samsun iline en çok
Samsun ilinde birçok doğal ve yapay göl sonbahar ve kış mevsimlerinde yağış düşer.
vardır. Başlıca doğal göller kıyı ovalarında Uzun yıllardır yapılan gözlemler sırasında
yer alan lagünler (denizkulağı) ile Lâdik hava sıcaklığının —10°C’nin altına düştüğü
G ölü’dür. Yapay göller ise Yeşilırmak üzerin görülmeyen Sam sun’da ölçülen en yüksek
de kurulmuş olan Suat Uğurlu ve Haşan hava sıcaklığı da 37°C’den azdır.
Uğurlu barajlarının ardında suların toplanm a Kıyıdan uzaklaştıkça yağış miktarı azaldı
sıyla oluşan baraj gölleridir. ğından doğal bitki örtüsü dağılışında bazı
Kızılırmak ve Yeşilırmak deltası geniş ve farklılıklar görülür. Karadeniz’e bakan kıyı
küt birer yarımada gibi Karadeniz’e uzanır. dağlarındaki orm anlar daha çok kestane,
Bafra Ovası’nın kuzeyinde yer alan, Kızılır- meşe, gürgen ve kayın gibi genişyapraklı ve
m ak’ın Karadeniz’e ulaştığı kesimdeki çıkıntı kızıl çam gibi iğneyapraklı ağaçlardan oluşur;
Bafra Burnu, bu ovanın doğusundaki çıkıntı iç kesimdeki dağlık alanlarda daha az
40 SA M SU N
Tarih
Yapılan kazı ve araştırm a sonuçlarına göre
çok eski bir yerleşim alanı olduğu anlaşılan
Samsun yöresi, İÖ 8. yüzyıla kadar Kaşka-
lar’ın yurdu olan topraklar arasında yer alı
yordu. İÖ 7. yüzyıldan sonra Miletli denizci
lerin Karadeniz kıyısında bazı ticaret koloni
leri kurmaya başlaması ve A nadolu’ya çeşitli
yönlerden göç dalgalarının gelmesine bağlı
olarak bu yöreye de başka halk toplulukları
yerleşti. İÖ 6. yüzyılda Persler’in denetim
kurmaya çalıştığı Samsun yöresi, İÖ 3. yüzyıl
da Pontos K rallığına bağlandı. D aha sonra
B e k ir B . A k s u
Rom a İm paratorluğu’nun egemenliğine giren Tütün Samsun ilinin en önem li ürünlerindendir.
Samsun, 11. yüzyılda Bizans İm paratorluğu’
nun yerel yönetim birimlerinden A rm eniakon
Them ası’mn sınırları içindeydi. Bu sırada Meyve yetiştirilen bağ ve bahçelerin dışında,
A nadolu’ya doğudan girmeye başlayan T ürk il yüzölçümünün yüzde 37’si bitkisel üretim
m enler 11. yüzyıl sonlarına doğru Samsun yö yapılan tarım alanlarından oluşur. İlin en
resine kadar yayıldılar. Bir süre Bizanslılar ile önemli tarımsal ürünleri fındık, tütün ve
Anadolu Selçukluları arasında el değiştiren soyafasulyesidir. Ayrıca dom ates, şekerpan
Samsun, 13. yüzyılda Komnenos hanedanı ta carı, mısır, buğday, lahana, dolmalık biber,
rafından kurulan Trabzon Rum İm paratorlu taze fasulye, hıyar, patates ve arpa da yetişti
ğuma bağlandı. Bazı girişimlerine karşın A na rilir.
dolu Selçukluları tarafından ele geçirilemeyen Sam sun’da hayvancılığın da ekonomik ya
Samsun yöresi bir süre İlhanlılar’ın, Pervane- şamda önemli bir yeri vardır. İl tarımının
oğulları’nın, E retna Beyliği’nin, Kadı Burha- geliştirilmesi amacıyla kurulmuş olan Gele-
neddin D evleti’nin denetim inde kaldıktan men ve Karaköy tarım işletmelerinin hayvan
sonra 1398’de Osm anlılar’ca alındı. Am a Os soylarının ıslahı konusundaki katkıları hay
manlIlar 1402’de Tim ur’a yenilince A nadolu’ vancılığın ileri bir düzeye ulaşmasına yardımcı
nun birçok bölgesi gibi Samsun yöresi de bazı olmuştur. Çeşitli küçükbaş ve büyükbaş hay
yerel yöneticiler arasında paylaşıldı. Bir süre vanların yetiştirildiği ilde arıcılık ve tavukçu
Candaroğulları, Kubadoğulları ve Taced- luk da yapılır. Am a bitkisel üretim alanların
dinoğulları tarafından yönetilen Samsun ili da yaygın kimyasal ilaç kullanımı arıcılığın
toprakları 1428’de tümüyle Osmanlı Dev- gerilemesine neden olm aktadır. İlin gelir kay
leti’ne katıldı. Kurtuluş Savaşı’nın baş naklarından biri de balıkçılıktır. K aradeniz’de
langıcında M ustafa Kem al’in Samsun’a çık son yıllarda görülen balık azalmasına bağlı
ması ve Samsun ile H avza’da bazı çalışmalar olarak deniz balıkçılığı eski önemini yitirmiş
yapması ilin yakın tarihinde önemli bir yer tir. İldeki akarsu ve göllerde de tatlı su
tutar. balıkçılığı yapılmaktadır.
Samsun ilinde sanayi Karadeniz Bölgesi’
Ekonomi nin doğu kesimindeki başka illere göre daha
Yarısından fazlası kırsal kesimde yaşayan gelişmiş bir düzeydedir. İldeki en önemli
Samsun ili halkı geçimini tarım ile daha çok sanayi kuruluşları Etibank’a ait bakır cevheri
tarım a dayalı sanayi ve ticaretten sağlar. işleme fabrikalarıdır. Bundan başka un, salça,
SAM SUN 41
süt ürünleri, bitkisel yağ, şeker, sigara, yem, kültürlerini sürdürdükleri adacıklar oluştur
orm an ürünleri, gübre, çimento ve plastik dular.
fabrikaları Samsun ilindeki başlıca sanayi 19. yüzyılın ikinci yarısında tütün tarım ve
kuruluşlarıdır. İlde oldukça canlı bir küçük ticaretinin gelişmesi Sam sun’un toplumsal ve
sanayi etkinliği vardır. kültürel yapısını önemli ölçüde etkiledi. Kent
Samsun ili yeraltı kaynakları açısından yok kısa sürede önemli bir ticaret m erkezi oldu.
sul sayılır. İl topraklarında linyit ve m erm er Doğu ticaretiyle uğraşan Fransızlar, Belçika
yataklarıyla şifalı madensuyu kaynakları lılar, A B D ’liler ve Ruslar kentte ticari işlet
vardır. meler ve bankalar kurdular. Bu gelişmeler
Halkın dinlenmesi ve eğlenmesi için birçok batı kültürünün bazı öğelerinin kent yaşamına
mesire yeri ve plaj bulunan ilde yabanıl girmesine yol açtı.
yaşamı korum ak amacıyla bazı alanlar da İlde bugün önemini yitiren halı ve bez
oluşturulm uştur. Bu alanlar Vezirköprü ilçe dokumacılığı en önemli el sanatlarıydı. Bafra
sindeki geyik üretm e istasyonu ile Terme ve Çarşam ba ilçelerinde keten dokumacılığı
ilçesinde sülün ve su kuşları için kurulmuş yaygındı. Kalın dokunan keten bezinden orak
olan korum a ve üretm e alanıdır. gömleği, dış giyimlik ve örtü yapılırdı. Halı
dokumacılığı ise Lâdik’te gelişmişti. G ünü
Toplum ve Kültür müzde de sürdürülen bu el sanatı özellikle
A nadolu’da anlatılan bazı efsanelerde adı ge seccadeleriyle ilgi toplam aktadır.
çen A m azonlar’ın (bak. A m a zo n la r ) İÖ 20. Samsun ilinde konut mimarisi Doğu K ara
yüzyıl ile İÖ 12. yüzyıl arasında Sam deniz ve O rta Anadolu etkisi altındadır.
sun yöresinde yaşadıkları ileri sürülür. Ya İldeki düz alanların varlığı Doğu Karadeniz’
şam larında erkeklere sürekli olarak yer ver deki dağınık yerleşimlerin tersine daha toplu
meyen savaşçı kadınlar topluluğu olduğu yerleşmelere olanak sağlamıştır.
sanılan Am azonlar, bu efsanelerden birine
göre Term e Çayı’nın K aradeniz’e döküldüğü İl Merkezi: Samsun
kesimde kurdukları bir kentte yaşıyorlardı. Bugünkü kent alanında yer alan ilk yerleşme,
Karadeniz’den gemilerle gelen bir denizci Miletli denizciler tarafından bir ticaret koloni
halk, yüzyıllardan beri kıyıda yaşayan Ama- si olarak İÖ 7. yüzyılda kurulan Am isos’tur.
zonlar’ın egemenliğine son vermiş. Bunun D aha sonra kısa bir süre Peiraieus olarak
üzerine uzun saçlarıyla tanınan Am azonlar
B e k ir B . A k s u
yaşamlarını sürdürebilm ek için iç bölgelere
çekilmek zorunda kalmış ve buralarda gizlen
mişler. A m azonlar, tanınm am ak için saçlarını
keserek toprağa gömmüşler. D aha sonra saç
ların gömüldüğü topraklardan tütün filizleri
çıkmış. Kıyıldığında tütünlerin kadın saçını
andırır biçimde tel tel olmasının bu efsanenin
anlatılmasına neden olduğu sanılmaktadır.
Çeşitli kaynaklar verimli topraklara sahip
olan Samsun yöresinin tarih boyunca birçok
halk topluluğuna yurtluk ettiğini yazar. Kırım
ile yapılan ticarette önem taşıyan Samsun
limanı 11. yüzyılda bir Ceneviz kolonisiydi.
19. yüzyıl başlarında küçük bir kasaba olan
Sam sun’a Osmanlı D evleti’nin yitirdiği Kaf
kasya ve daha sonra da Rum eli’den gelen
göçmenlerin bir bölümü yerleştirildi. Özellik
le Kafkasya’dan göçen topluluklar yurt edin
dikleri yerlerde eski toplumsal yaşamlarını ve Samsun, Karadeniz Bölgesi'nin en büyük kentidir.
42 SAM UR
A n n R o n a n P ic tu r e L ib r a r y
T h e S cie n ce M u s e u m , L o n d r a
19. yüzyıl boyunca daha güçlü m akineler yapıldı. 1842'de James N asm yth'in geliştirdiği buharlı şahmerdan
(mekanik bir çekiç) İngiltere'de gemi yapım cılığında da kullanıldı.
Sanayi Devrim i'nden önce çoğu nesne elle yapılırdı. 18. yüzyılda buhar makineleri kullanılmaya başlandı.
Örneğin, insanlar evlerinde çalışır, el tezgâhlarında Demir-çelik üretim inin daha iyi yöntem leri
kumaş dokurlardı. keşfedildi, köm ür önem li bir yakıt oldu.
İrrrrrfrrrrf
ta m ir
Buhar makinesiyle çalıştırılan dokuma tezgâhları el Daha iyi ulaşım olanakları gerekince kanallar ve
tezgâhlarından çok daha hızlıydılar. Yeni dem iryolları yapıldı; karayolları geliştirildi. Köyler
m akinelerin bir arada bulunduğu fabrikalar yapıldı. hızla gelişerek kentlere dönüştü.
İnsanlar artık fabrikalarda çalışmaya başladılar. Sanayi Devrim i İngiltere'den başka ülkelere de
Zamanla fabrikalardaki çalışma koşullarını iyileştirici yayıldı. Bugün artık bilgisayarlar ve robotlar çağına
yasal düzenlemelere gidildi. girmekteyiz.
48 SANAYİ TASARIMI
VEROBERT). 1850’ye gelindiğinde lokomotifle lişmiş ülkelerde daha çok dokum a, gıda ve
rin en hızlısı saatte 100 km hızla yol alabili giyim sanayileri gelişmiştir.
yordu. Bugün sanayileşmiş ülkelerin çoğu sanayi
Bu sırada denizlerde de buharlı gemiler de ve öbür alanlarda elektronik robotların ve
çağı başlamaktaydı. A hşaptan yapılan ilk bilgisayarların kullanıldığı ileri bir teknoloji
buharlı gemilerin yerini kısa bir süre içinde aşamasının içindedir.
dem irden yapılan gemiler aldı. 1860’larda ve
1870lerde ise ucuz çelik kullanımı yaygınlaş SANAYİ TASARIMI. Bir şeyin tasarımını
tı. (Ayrıca bak. G em İ ve G em İ YAPIMI.) yapmak onu zihinde canlandırm ak ya da onun
Yeni m akineler su gücü ya da buhar m aki planını çizmektir. Sanayi tasarımı ise, sanayi
nelerince çalıştırıldığı ve eskiden el emeğine nin üreteceği ürünleri hem yararlı, hem de
dayanan pek çok işi yapabildiği için bunların çekici olacak biçimde planlanma yöntemi
çalıştırılmasında, daha ucuz olan kadın ve anlamına gelir. Bu kavram ilk kez 19. yüzyıl
çocuk işgücünden yararlanıldı. Çalışma saat da, el yapımı ürünlerin tasarımının yanı sıra,
lerini belirleyen yasalar parlam entodan geçin sanayinin kitlesel olarak ürettiği ürünlerin tasa
ceye kadar fabrika işçileri ve çocuklar günde rımını da anlatmak amacıyla kullanılmıştır.
14-18 saat çalıştılar. Daha yeni ve karmaşık
m akineler keşfedilince ve m akinelerin m aki Sanayi Tasarımının Tarihçesi
neler tarafından yapılmaya başlanmasıyla bir İnsanların, gereksinmelerini karşılayacak çe
likte çok sayıda makinist ve nitelikli işgücü şitli aygıt ve eşyaları yapması insanın tarihiyle
gereksinimi doğdu. A tlar hakkında her şeyi başlar. Dolayısıyla tasarım da bu kadar eski
bilen arabacıların yerini de lokomotiflerden dir. Binlerce yıl boyunca her şey elle yapılmış
anlayan mühendisler aldı. Ne var ki, işçilerin ve bu nedenle de elle yapılacak biçimde
ve teknik adamların çalışma ve yaşam koşul tasarlanmıştır. İnsanlar yaklaşık 200 yıl önce,
larının iyileştirilmesi amacıyla sendikalarda gereksinim duyduğu şeyleri buhar enerjisi,
(bak. SENDİKA) örgütlenmesinin önüne 1871'e elektrik enerjisi gibi çeşitli enerjilerle çalıştır
kadar büyük güçlükler çıkarıldı. dığı makineleri kullanarak yapmaya başlamış
Sanayi Devrimi kapitalizmin (bak. KAPİTA tır (bak. S anayi DEVRİMİ). Böylece, makineyle
LİZM) dünya pazarlarına egemen olmasını yapılan ürünlerin tasarlanması için sanayi
sağladı. Kendi üretim araçlarıyla çalışan zana tasarımı denen yeni bir tasarım biçimi ortaya
atçıların büyük bir bölümü ücretli işçi, küçük çıkmıştır.
bir bölümü de fabrika sahibi oldu. Köylülerin 1800’den önceki yüzyıl güzel tasarım çağı
bir bölümü de topraklarını satm ak zorunda dır. Am a gittikçe daha fazla şeyin makineyle
kalarak fabrika işçisi oldu. 20. yüzyılın kapita üretildiği 19. yüzyılda durum tam tersine
list toplum larındaki temel sınıfların oluşumu döndü. Elle üretim yöntem lerinden m akiney
Sanayi Devrimi sırasında başladı. le üretim yöntem lerine geçiş, iyi tasarım dan
kötü tasarım a geçişi getirdi; çünkü üreticiler
Sanayi Devrimi'nin Yayılması artık yüksek kaliteli mal üretm ek yerine, çok
İngiltere Sanayi Devrim i’nin gerçekleştiği ilk ve ucuz mal üretm eyi düşünüyorlardı. Kötü
ülkeydi ve 19. yüzyılın ortalarına kadar bütün bir başlangıcı olan sanayi tasarımını iyileştir
ülkelerden önde oldu. 19. yüzyılın son 30 mek için çok fazla çaba gösterilmesi gerekti.
yılında Almanya ve A BD kendi sanayi dev- İngiltere’nin dışarı sattığı cam, seram ik,
rimlerini geçirdiler; 20. yüzyılın başında da mobilya ve dokum a gibi ürünlerin tasarımını
SSCB ve Japonya sanayileşti. Günüm üzde geliştirmek için 1836’da L ondra’da bir tasarım
178 ülkeden yalnızca 30’u sanayileşmiş ülke okulu açıldı. 1851’deki I. Dünya Sergisi’nden
olarak tanım lanm aktadır. Azgelişmiş ülkele sonra L ondra’da yeni bir tasarım okuluyla
rin büyük bir bölümü özellikle II. Dünya birlikte bir de müze kuruldu. Sonunda bu
Savaşı’ndan sonra sanayileşme yönünde yo müze günümüzdeki Victoria ve A lbert Müze-
ğun çabalar harcamışsa da, sanayileşmiş ülke si'ne dönüştü. Çok geçmeden Fransa, A lm an
lerle aralarındaki farkı azaltamamıştır. Azge ya ve A B D ’de de benzer okullar açıldı.
SANAYİ TASARIMI 49
İngiltere’de iyi tasarımın gelişmesinde en Meslek yaşamına tiyatroda sahne tasarım cı
çok katkısı olanlardan biri ressam ve el sı olarak başlamış olan Norm an Bel Geddes,
sanatları ustası William M orris’dir. İyi tasar G eneral M otors Şirketi’nin 1939 Dünya Fua-
lanmış ürünlerin ancak elle yapılabileceğine rı’ndaki gösterisinin tasarımını yaptı. Sahne
inanan M orris, 1861’den sonra geleneksel tasarım ından sanayi tasarım ına geçen bir baş
yapım yöntem lerini canlandırdı. Am a elle ka tasarımcı olan Henry Dreyfuss, A m erikan
yapılan bu ürünler az sayıda ve pahalıydı. Sanayi Tasarımcıları D erneği’nin kurucusu
Sonraki tasarımcılar çelik, alüminyum ve dur. Dreyfuss telefonların, buzdolaplarının,
çimento gibi yeni m alzem eler kullanılarak elektrikli süpürgelerin, transatlantiklerin ve
m akineyle üretilecek ürünlerin tasarımını tarım makinelerinin biçiminde ve görünü
yapmaya başladılar. Bunlardan Alm an Peter m ünde köktenci değişiklikler gerçekleştirmiş
Behrens, A lm anya’da elektrikli aygıtlar üre tir. Sanayi tasarımının bir başka öncüsü de,
ten Allgem eine Elektrizitâts-Gesellschaft Kodak Baby Brovvnie fotoğraf makinesinin
(A E G ) şirketinin sanayi ve grafik tasarımcı- tasarımını yapan ve daha sonra demiryolu ve
sıydı. Birçok başka Alm an tasarımcı da el havayolu donanım ı, büro m akineleri ve eşya
sanatçılarının ve ressamların kitlesel sanayi ları tasarımı üzerinde çalışan W alter Teague’
üretimiyle ilgilenmelerini yüreklendirmeye dir.
çalıştı. W eim ar’daki Bauhaus’un (yapı evi)
m üdürü W alter Gropius, sanayi tasarım ında İyi Tasarımın İlkeleri
günümüzde de geçerli olan ilkelerin belirlen Bir ürünün tasarımını değerlendirirken onun
mesine yardımcı oldu. yapıldığı dönemdeki yaşam ve çalışma biçim
Bu hareketin etkileri 1920’lerde ve leri göz önünde tutulmalıdır. İster eski, ister
1930’larda A B D ’de de görüldü. Sanayi şirket yeni bir tasarımı değerlendirelim şu üç soru
leri günlük ev eşyalarının ve m akinelerin karar vermemize yardımcı olacaktır: İşini
yapımında yeni m alzemelerin en uygun biçim yapıyor mu? İyi yapılmış mı? Güzel görünü
de kullanılabilmesini sağlamak için tasarımcı yor mu?
lar çalıştırdılar. Ö nce, işini yapıyor mu? Çayı dökerken ağzı
dam latan çaydanlıklar ya da ayakları dengesiz Kalem yazı yazmak, bardak bir şey içmek,
masalar tasarımcıların bu basit, ama temel bisiklet bir yerden bir yere gitmeyi kolaylaş
soruya her zaman yeterince dikkat etm edikle tırm ak içindir. Bu biçimde düşünerek bir
rini gösteren ve günlük yaşamda sık sık ürünün hangi amaçla üretileceğini gözümüzde
karşılaştığımız can sıkıcı durum lardan yalnız canlandırırsak onun biçimi konusunda daha
ca ikisidir. Bu tür hatalar genelde tasarımcının, doğru bir karara varabiliriz. Am a bir ürünün
o ürünün yapması gereken işin yalnız bir bölü biçiminin belirlenmesinde göz önünde tutul
münü düşünmüş olmasından kaynaklanır. ması gereken başka etkenler de vardır.
İkinci olarak, iyi yapılmış mı? Birkaç ay Bunlardan biri kullanılan malzemedir. Ö r
kullanıldıktan sonra parçalanan sandalyenin neğin ham ur gibi yumuşak olan çömlekçi
kötü yapılmış olduğu çok açıktır; ama bu soru kilinden doğal olarak eğrisel biçimler ortaya
gerçekte daha kapsamlıdır. H er malzemenin çıkar; oysa meşeden yapılacak bir mobilya
kendine özgü nitelikleri vardır ve iyi bir genellikle düz çizgiler taşıyacak biçimde ta
tasarımcı bir malzemeyi bir başkasına benzet sarlanır; çünkü meşe düz damarlı sert bir
meye çalışmaz. Örneğin bir plastik ürün malzemedir.
ahşap görünüm ünde olmamalıdır. Aynı bi Ü rünün biçimi, üretim biçimine de bağlı
çimde, iyi bir tasarımcı herhangi bir ürüne dır. Örneğin tornada işlenen ağaç, çömlekçi
tümüyle bir başka amaçla yapılmış bir başka çarkı üzerinde biçimlendirilen kil ve üflene
ürünün biçimini vermeye çalışmaz; örneğin rek yapılan cam şişe (bak. C am ve C a m cilik ),
bir televizyon kutusuna bir dizi kitap görünü üretimi sırasında kendi ekseni çevresinde
mü vermeye uğraşmaz. sürekli olarak döndürüldüğü için yuvarlak bir
Üçüncü olarak, güzel görünüyor mu? İyi biçim alacaktır.
tasarlanmış bir ürün biçimiyle, rengiyle ve
yüzeyinin görünümüyle gözü okşar; ama gü SAND, George (1804-1876). G eorge Sand,
zel bir tasarım o ürünün hangi amaçla tasar Fransız kadın romancı A rm andine Lucie Au-
landığına göre değişir. Bir dikiş makinesi ya rore D upin’in takm a adıdır. Paris’te doğdu.
da bir bisiklet pompası da düzgün ve hoş Y üksek rütbeli bir subay olan babası bir kaza
görünümlü olmalıdır; ama onların güzelliğin sonucu ölünce babaannesi tarafından büyü
den çok, kullanışlı olmaları önemlidir. Öte tüldü. Bir m anastırda eğitim gördü. 18 yaşın
yandan porselen fincanlar kullanışlı olduğu da Baron Casimir D udevant’la yaptığı evlilik
kadar zarif de olmalıdır. Süssüz bir fincan da ten iki çocuğu oldu.
göze güzel gözükebilir; am a çoğu insan fincan Evlendikten 11 yıl sonra, tekdüze ve sıkıcı
seçerken bundan daha fazlasını bekler; fin bulduğu yaşamını değiştirmek üzere çocukla
canların bezemeli olmasını ister. İyi bir tasa rıyla birlikte Paris’e gitti. Zam anının göre
rım da doğru kullanılmış bir bezeme çok neklerine uymayan davranışlarıyla dikkati
önemlidir. çekti. Örneğin, o dönem de erkekler gibi
Ne yazık ki, insanlar hâlâ bezemeyi tasa pantolon giymesini ve puro içmesini hemen
rım dan ayrı olarak düşünme eğilimindedir ve herkes yadırgıyordu. Yazar Jules Sandeau ve
bezeme sanki sonradan akla gelmiş bir şey rom antik şair A lfred de M usset ile ilişkisi
gibi ürüne eklenir. Oysa iyi bir bezeme dedikodulara neden oldu. Jules Sandeau ile
ürünün bir parçası olarak düşünülmeli ve bir birlikte yazdığı ilk rom anında Jules Sand
bitkinin çiçekleri gibi ürünün doğal bir parçası adını kullandı. D aha sonraki romanı Indiana’
olmalıdır. Ü rünün yüzü ister bir halıdaki gibi yı (1832) G eorge Sand takm a adıyla yayımla
düz, ister bir çaydanlıktaki gibi eğri olsun, dı. Bunu Valentine (1832), Lelia (1833) ve
bezeme ona uymalıdır. Eğer bir halı yaprak M auprat (1838) adlı yapıtları izledi. Polonya
ve dal desenleriyle filizlenmiş gibi gözüküyor asıllı ünlü besteci Frederic Chopin’le 10 yıl
sa bu bezem e kötü tasarlanmıştır. Çünkü bu süren ilişkisi her ikisinin de yapıtlarını etkiledi
tür bir desen halının doğal düzlüğüyle uyuş (bak. C h o pin , F r e d e r ic F rançois ).
maz. Bu durum da ürünün biçimi ve deseni Toplumsal kural ve geleneklere karşı çıka
birbirini tamamlayacağına birbiriyle çelişir. rak özgür bir toplum u, özellikle kadın özgür
SAN FRANCİSCO 51
bir m etro sistemi San Francisco m etropoliten yakında bir de köy kuruldu. O zaman Yerba
alanında ulaşımı sağlar. Buena adı verilen ve M eksika toprağı olan bu
Dünyanın her köşesinden gelerek San yerleşim 1846’da A B D ’nin denetim ine geçti
Francisco’ya yerleşmiş olan pek çok insan ve adı, kentin koruyucusu olarak kabul edilen
arasında İtalyanlar, İspanyollar, MeksikalI Assisili Aziz Francesco onuruna San Francis
lar, Portekizliler, Ruslar, Japonlar, Filipinli co olarak değiştirildi. California’da altın bu
ler, A lm anlar, Fransızlar, İngilizler ve İrlan lunduktan, kıtanın doğu ve batı kıyılarını bir
dalIlar vardır. Çin dışındaki en kalabalık Çinli leştiren ilk demiryolu 1869’da tam am landık
topluluğu San Francisco’nun Çin M ahallesin tan sonra kent hızla gelişti (bak. ALTINA HÜ
de yaşar. CUM). Nisan 1906’daki deprem ve onu izleyen
San Francisco, A B D ’nin batı bölgesinin üç günlük yangın kentin büyük bir bölümünü
mali, ticari ve ulaşım m erkezidir. San Francis yok etmiş, ama kent hızla yeniden kurul
co Borsası, New York Borsası’ndan sonra m uştur.
A B D ’deki ikinci büyük borsadır. Kentteki Birleşmiş M illetler Sözleşmesi’nin imzalan
önemli bir ekonomik etkinlik de deniz taşım a dığı Birleşmiş M illetler Konferansı 1945’te
cılığıdır. San Francisco, körfez çevresindeki San Francisco’da toplanmıştır. 1951’de Ja
öbür limanlarla birlikte A B D ’nin en çok mal p o n larla yapılan ve II. D ünya Savaşı’nm
yüklenen 10 limanı arasında yer alır. bitişini belirleyen barış antlaşması da San
K entteki öbür önemli ekonomik etkinlikler Francisco’da imzalanmıştır.
arasında bilgisayar sanayisi, reklamcılık, tica
ret ve turizm sayılabilir. Büyük bölümü kör SAN MARİNO. M onako ve Vatikan Devle-
fez çevresindeki küçük kentlerde toplanmış ti’nden sonra A vrupa’daki üçüncü küçük ba
olan öbür sanayi kuruluşları içinde birçok ğımsız devlet olan San M arino, N auru’nun
uzay ve elektronik sanayisi kuruluşu vardır. 1968’de bağımsızlığını kazanmasına kadar
San Francisco Körfezi’ne ilk ayak basan be dünyadaki en küçük cumhuriyetti. Yaklaşık
yaz, İspanyol kâşif Juan Manuel de Ay ala idi 14 km uzunluğunda ve 8 km genişliğinde olan
(1775). İspanyollar 1776’da yarım ada üzerin 61 km2’lik ülke topraklarının büyük bölümü
de bir kale ve misyonerlik kurdular. Zam anla O rta İtalya’da, A driya Denizi kıyısındaki
ZEFA
dır. A m a, insanların kişisel hak ve özgürlük Teftiş ve M uayene’ye gazete, dergi ve kitapla
lerinin bilincine vardığı, düşünce ve basın rı yayımlanmadan önce denetlem e yetkisi
özgürlüğünün yaygın kabul gördüğü çağdaş verildi. Bu dönem de birçok gazete ve dergi
toplum larda sansür bir baskı aracı olarak kapatıldı. Basılan her şey siyasal düzene
nitelenm ekte ve kapsamı giderek daralm ak uygunluk açısından denetlendi. G azeteler,
tadır. sansürce çıkarılan yerleri boş bırakılarak ya
İÖ 213’te Eski Çin’de, Çin Seddi’ni yaptı yımlanmak zorunda kaldı.
ran İm parator Shi Huang Di bilimsel olanla II. M eşrutiyet (1908) ile birlikte basına
rın dışında kalan bütün kitapların yakılmasını uygulanan sansür kaldırıldı. Bu nedenle II.
em retti. R om a’da başlangıçta yalnızca vergi M eşrutiyet’in ilan edildiği 23 Temmuz, Cum
toplam ak amacıyla nüfus sayımı yapan san huriyet döneminde basın bayramı olarak kut
sürcülerin yetkileri, daha sonra devlet güven lanmaya başlandı. M ütareke döneminde
liğini tehlikeye sokacağı düşünülen yazılı ya (1918-22) ise İstanbul’daki ve A nadolu’daki
pıtları ve duyuruları yasaklamayı da kapsaya işgalci güçler basma sıkı bir sansür uyguladı.
cak biçimde genişletildi. Hıristiyanlık'ta uzun Cum huriyet dönem inde Şeyh Said Ayak-
yıllar boyunca Katolik Kilisesi’nin Yasak Ki lanm ası’ndan sonra çıkarılan Takrir-i Sükûn
taplar Listesi okunabilecek kitapları sınırladı. K anunu’yla (1925) basın yeniden denetim
Genellikle devletin, egemen din ve ahlakın altına alındı. II. D ünya Savaşı sırasında da
korunması adına uygulanan sansür, m atbaa basma sansür ve denetim uygulandı. 1961
nın bulunuşu ve kitap basımının artmasıyla Anayasası basma sansür konulmayacağını gü
kurumlaşmıştır. Yönetim ler genel kamu yara vence altına almıştı. Am a sıkıyönetim dönem
rını korum ak gerekçesiyle yasal düzenlem ele lerindeki uygulamalar gizli sansür olarak de
re giderek sansürü hukuksal bir tem ele o turt ğerlendirilebilir. 1982 A nayasası’nda da bası
muş ve çağdaş anlamıyla sansür kurum unu nın sansür edilemeyeceği hükm ünün olmasına
yaratmıştır. İngiltere’de ilk sansür mem uru karşın, buna bazı istisnalar getirilmiştir. A na
1531’de Kral V III. Henry tarafından atandı. yasanın, kamu düzeninin bozulmasına neden
A m erikan kolonilerinde sansür oldukça katı olabileceği düşünülen yayınların dağıtımının
bir biçimde uygulanırdı. Am a 17. ve 18. yetkili merciler tarafından engellenebileceği
yüzyıllarda İngiltere ve A B D ’de sansüre karşı hükm ü ile radyo, televizyon ve sinema gibi
başlatılan çalışmalar, sansürün kapsamını ba kitle iletişim araçlarıyla yapılan yayınların
sın ve konuşma özgürlüklerini güvence altına izne bağlanabileceği hükm ü, sansür uygula
alacak bir biçimde daraltan bir yol izledi. m alarına yol açan önlem lerdir. 1986’da çıkarı
Toplum ların dem okratikleşm e süreci ile lan Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu
sansür kapsamının sınırlandırılması birbirine ile oluşturulan D enetlem e K urulu’na ve vali,
paralel gitm ektedir. Baskıcı yönetimler günü kaymakam gibi yöneticilere bu tür yapıtların
müzde de sansürü toplum un denetlenm esinde denetlenm esinde geniş yetkiler verilmiştir.
bir baskı aracı olarak kullanmayı sürdürm ek
tedir. Sosyalist ülkelerde uzun süredir var SANTAL Güneydoğu Asya’ya özgü bazı
olan katı sansür uygulamasına, 1989’da ortaya ağaçların hoş kokulu odunlarına verilen ad
çıkan siyasal ve toplumsal değişimlerden son dır. Çok eskiçağlardan beri, neredeyse İÖ 5.
ra son verilmiştir. yüzyıldan bu yana, özellikle Çin ve Hindistan
O sm anlılar’da sansür alanındaki ilk resmi başta olmak üzere çeşitli doğu ülkelerinde
uygulama 1864’te çıkarılan M atbuat Nizam yaygın olarak kullanılan bu odunlardan dinsel
namesi (Basın Tüzüğü) ile başlamıştır. Bu törenlerden, kutu ve yelpaze gibi süs eşyaları
tüzükle gazete ve dergi çıkarmak izne bağlan yapımına kadar çok çeşitli amaçlar için yarar
dı ve hüküm ete gerekli gördüğü durum larda lanılır. O dunların hoş kokusu bileşimindeki
yayın organlarını kapatm a yetkisi tanındı. uçucu yağdan gelir. Dam ıtılarak elde edilen
1878’den başlayarak II. A bdülham id yöneti bu yağ ilaç, parfüm , sabun, tütsü ve m umlara
mi sansürün en katı biçimiyle uygulandığı bir katılır.
dönem oldu. 1881’de kurulan Encümen-i Santal ağaçları dikildikten yaklaşık 20 yıl
SANTİAGO 55
sonra, gövde genişliği 25 santim etreye ulaştı rimli bir ovada kurulm uştur. Altın arayan İs
ğında kesilir ve yere yatırılır. Toprağın üze panyol serüvenciler 1541 ’de A nd D ağlarinı
rinde bekletildiği sırada odunların işe yaram a aşarak bu düzlüğe ulaştılar. Y erliler’le yaptık
yan diriodunu term itler tarafından kemirile ları zorlu bir savaştan sonra, İspanyol önder
rek yok edilir; geriye, kokusu nedeniyle Pedro de Valdivia bir tepede kale yaptırdı ve
yiyemedikleri özodun kalır. Bu beyaz ya da buraya Santiago del Nuevo Extrem o (Yeni Sı
açık sarı odun küçük parçalar halinde kesilir nırların Santiago’su) adını verdi.
ve kokusunu yitirmeyecek bir biçimde yavaş Santiago bu tepenin çevresinde gelişti.
ça kurutulur. Kent ilk günlerde Yerliler ile sorunların
Santal başlıca, Sarıtalum cinsinde yer alan sürmesi ve gerekli erzağın olmayışı yüzünden
ağaç türlerinden elde edilir. Başka ağaçların hem en hemen terk edilmiş durumdaydı. Am a
kökleri üzerinde yarıasalak yaşayan bu ağaç burada kalmaya kararlı olan Valdivia, P eru ’
ların en yaygını beyaz santaldır (Santalum ya haberciler yollayarak bölgede altın bulun
albüm). Yaz kış yeşil kalabilen, ufak boylu duğu yolunda yanlış söylentiler çıkardı. Bu
duyulunca başka serüvenciler yanlarında er
zak ve gereçlerle geldiler. Santiago sık sık
S A N TA L
deprem , sel ve siyasal karışıklıklara sahne
çiçek
başağı oldu, ama var olmayı sürdürdü.
Santiago 4.858.342’ye ulaşan nüfusuyla G ü
ney A m erika’nın en büyük kentlerinden biri
dir. Kentte Eski İspanyol mimarisi ile modern
m imarinin çeşitli örnekleri vardır. Santiago’
da eski dönem den kalma birçok kamu yapısı
ve “Şili ulusunun babası” olarak bilinen Ber-
nardo O ’Higgins’in adını taşıyan bir bulvar
vardır. Kuzeydoğudaki dinlence alanı San
çiçek Cristöbal Tepesi’nde Hz. M eryem ’in 22 m etre
(büyütülmüş) meYve
boyunda bir heykeli bulunur.
Kentin arkasında, A nd D ağları’nm etekle
beyaz santal ağacının mersin yapraklarını rindeki villalarda pek çok insan yaşar. Kentin
andıran yapraklan, salkımlar halinde açan yakınında kayak merkezleri vardır. Vadilerde
çiçekleri ve siyah meyveleri vardır. Çin’den üzüm ve şeftali yetişir.
Avustralya’ya kadar uzanan bölgelerde ve Santiago 1818’de Şili’nin başkenti olduktan
H indistan’ın güneyindeki dağlık yerlerde ya sonra ülkenin başlıca sanayi m erkezi konu-
bani olarak yetişir.
Santallarla hiçbir yakınlığı olmayan, ticari Hutchison Library
m una da gelmiştir. K entte gıda m addeleri, ye başladı. Kısa süre sonra da bir sanayi,
dokum a, ayakkabı ve giyim eşyası üretilir. ticaret ve bankacılık merkezine dönüştü.
Kültür ve eğitim alanında da önemli gelişme Kent ve çevresine İtalya, Portekiz, İspanya,
lerin görüldüğü kentte birçok müze, kütüpha Alm anya ve Japonya’dan pek çok göçmen
ne ve üç üniversite vardır. Şili’nin öteki kent geldi. Portekizce konuşulan Sâo Paulo’da
leriyle bağlantısı gelişmiş bir demiryolu ağı, halkın büyük bölümü Katolik’tir.
karayolu ve havayoluyla sağlanır. Dokum acılık ürünleri, m ekanik ve elek
trikli gereçler, mobilya, gıda m addeleri ve
SÂO PAULO, Brezilya ’nın başlıca sanayi ilaçtan oluşan Brezilya sanayi ürünlerinin
m erkezlerinden biridir. 12,5 milyonu aşan üçte biri Sâo Paulo’da üretilir. Kentin yakın
nüfusuyla G üney A m erika’nın en büyük ken larındaki C ubatâo’da Brezilya’nın en büyük
tidir. Sâo Paulo, Brezilya’nın güneydoğusun petrol rafinerisi bulunur. Sâo Paulo bölgesin
da işlek bir liman olan Santos’tan 48 km de kahvenin yanı sıra şekerkamışı, pam uk,
uzakta, Serra do M ar tepeleri üzerinde kuru mısır, pirinç, fasulye ve meyve yetiştirilir.
ludur. Santos’a elektrikli tren hattı ve otoyol Sığır yetiştiriciliği de yaygınlaşmaktadır.
la bağlanmıştır. Bu tepelerden doğan Tiete K entte çok sayıda okul ve kitaplık bulunur.
ZEFA
Yılanlar ve yılan sokmaları üzerine araştırm a
larıyla ünlü B utanta Enstitüsü de Sâo Paulo’
dadır.
Sâo Paulo’nun 19. yüzyıldan bu yana sürek
li büyümesi gecekondulaşmayı da beraberin
de getirdi. Milyonlarca insan kentin çevresin
de, sağlıksız barınaklarda yaşamaya başladı.
Çevre kirliliği ciddi boyutlara ulaştı. Kent içi
ulaşım önemli bir sorun oldu. D urm adan yeni
yolların yapıldığı ve gökdelenlerin yükseldiği
Sâo Paulo, “Güney A m erika’nın Chicago’su”
olarak nitelendirilir.
SARA ya da tıptaki adıyla epilepsi, genellikle kasları kasılır, ardından önlenem eyen çırpın
kasılma, çırpınma ve bilinç yitimi nöbetleriyle m alar başlar. D aha nöbet başladığı anda
ortaya çıkan bir sinir sistemi hastalığıdır. hasta genellikle yere düşer; tükürüğünü yuta-
Beyin ile bütün organlar arasındaki bilgi madığı için ağzından köpükler gelir; solunum
alışverişi, sinirler boyunca ilerleyen ve bir geçici olarak durduğundan yüzü m orarabilir
sinir hücresinden öbürüne atlayan zayıf elek ve çene kemikleri kasıldığı için dilini ısırarak
trik akımlarıyla gerçekleşir (bak. SİNİRLER VE yaralayabilir. Bunu bir gevşeme ve yarım saat
SİNİR SİSTEMİ). Beyindeki sinir hücrelerinden, kadar süren çok derin bir uyku evresi izler.
tıpkı bir elektrik kaçağında olduğu gibi, bir Nöbet geçtiğinde hasta hiçbir şey hatırlamaz
denbire ve aynı anda elektrik boşalması bu ve neden uykuda olduğuna bir anlam ve
sinir iletisinin kesilmesine yol açar. Saradaki remez.
bilinç yitimi ile şiddetli kas kasılmasının ve Genel nöbetler çok ani ve habersiz başlar;
çırpınma nöbetlerinin nedeni budur. oysa belirli bir odaktan bütün beyne yayılan,
Sara halk arasında bu en çarpıcı biçimiyle yani bölgeselden genele geçen nöbetlerde
bilinirse de, aslında hastalığın değişik belirti aura denen uyarıcı belirtiler vardır. Bu yüz
ler veren birçok çeşidi vardır. Eğer elektrik den bu tip hastaların, nöbet sırasında yere
boşalımı beynin yalnızca belirli bir bölgesinde düşerken bir yere çarpıp yaralanm am ak için
odaklanıyorsa “bölgesel nöbetler”, eğer bey bu belirtileri tanımayı ve önceden yere uzana
nin her iki yarım küresinde eşzamanlı bir rak nöbetleri hazırlıklı karşılamayı öğrenmesi
elektrik boşalımı söz konusuysa “genel nöbet gerekir.
ler” görülür. Sara nöbetlerine yol açan elektrik boşalm a
Bölgesel nöbetlerde beynin hangi bölgesi sı bazen beyin dokusuna zarar verebilecek
etkilenmişse, belirtiler çoğu kez yalnızca o kadar güçlü çarpm a ve darbeler, doğum
merkezin denetim indeki işlev bozukluklarıyla sırasındaki kafatası örselenm eleri ya da beyin
ortaya çıkar. Örneğin konuşma m erkezindeki urları gibi organik nedenlere bağlıdır. Am a
ani elektrik boşalımı geçici konuşma yitimine çoğu zaman, özellikle büyük ve küçük nöbet
ya da dil tutukluğuna, hareket m erkezlerinde ler biçiminde beliren saralarda hastalığın bili
ki işlev bozukluğu da kol ve bacaklarda kas nen bir nedeni yoktur ve beyinde organik bir
seyirmesine, titrem elere ve istençdışı hareket bozukluğa rastlanmaz. Bu tip sara nöbetleri
lere yol açar. Beynin şakak lopundan kaynak genellikle ergenlik çağından önce başlar ve
lanan bölgesel nöbetlerde ise bellek bozuk kesin bir kural olmamakla birlikte çoğu kez
lukları, sanrılar ve duyu yanılsamaları (olma aile hastalığı niteliğindedir. Yani, kuşaklar
dık sesler işitmek, kokular duymak ya da boyunca aynı ailenin çeşitli bireylerinde orta
hayaller görmek) gibi daha karmaşık ruhsal ya çıkabilir. Bu nedenle, büyük ve küçük
ve duygusal belirtiler görülebilir. Bölgesel nöbetlere yol açan sara tiplerinin kalıtsal
nöbetler genellikle bilinç yitimi noktasına olduğu sanılmaktadır.
varmaz; ama bazen bu belirtiler genel bir Sara tanısında tıbbın en büyük yardımcısı,
nöbetin habercisi de olabilir. beynin elektrik etkinliğini kaydetm eye daya
Genel nöbetlerin, sinir sistemindeki geliş nan elektroansefalografi (E E G ) tekniğidir.
mesi aynı, ama belirtileri farklı olan iki tipi N öbet sırasında alman kayıtlarda, beyinden
vardır. “Küçük nöbet” genellikle çocukluk yayılan elektrik dalgalarının biçimi norm al
çağında başlar ve ergenlik çağma doğru ya den farklı olarak diken gibi sivri, sık ve
tümüyle sona erer ya da “büyük nöbet” denen kısadır.
saraya dönüşür. Yüzde, kol ve bacaklarda tik Çok eskiçağlardan beri bilinen sara ilk kez
biçimindeki istençdışı hareketlerin eşlik ettiği Eski M ısırlılar’ca tanımlanmıştır. O rtaçağda
küçük nöbetlerde bilinç yitimi çok kısa süreli bütün sinir hastalıkları gibi sara da bir akıl ya
dir; en çok 5-10 saniye süren bu dalgınlık da ruh hastalığı sanılır, saralılara “deli” ya da
nöbetlerini hasta çoğu zaman ayakta atlatır. “cin çarpm ış” gözüyle bakılırdı. Am a yakın
Büyük nöbette ise, çok daha uzun süren bilinç yüzyıllarda hastalığın niteliği üstüne bilgi edi
yitimi sırasında önce hastanın bütün vücut nildikçe bu yanlış kanı değişmeye başladı.
58 SARAY
G erçekten de, nöbetler arasındaki sürede işlev görmüştür. Bu özelliklere bağlı olarak ve
saralı insanların zihinsel ve duygusal süreçle uygarlığın gelişmesine koşut biçimde gittikçe
rinde hiçbir bozukluk yoktur. Çoğu normal büyümüş, ülkenin gücünün simgesi durum una
bir yaşam sürdürebilir, okula gidebilir, çalışa gelmiştir.
bilir ve evlenip çocuk sahibi olabilir. Çağdaş Tarihte bilinen ilk saraylar uygarlık tarihin
tıp, sara nöbetlerini önleyebilecek, hiç değilse de önemli bir yeri olan M ezopotamya ve
denetim altına alabilecek pek çok yatıştırıcı M ısır’da yapılmıştır. Bunların en eskisi Suri
ilaç geliştirmiştir. D oktorlar nöbet öncesi ye’de U garit’teki (Ras Şamra) saraydır (İÖ 2.
belirtilere, nöbetlerin gelişme biçimine ve binyıl). Onu Mısır firavunlarının Teb’deki sa
elektroansefalografi kayıtlarına bakarak sara rayları (İÖ 1500-1400) izler. M ezopotam ya’
nın tipini belirledikten sonra hastaya genellik daki bütün uygarlıklar saray yapımına önem
le birkaç ilacı birlikte kullanmasını önerirler. vermişlerdi, ama saray mimarisindeki asıl ge
Bu ilaç tedavisi uzun yıllar, hatta çoğu zaman lişme A surlular’ın en parlak dönem inde (İÖ
öm ür boyu sürer. Çünkü ilaçların etkisi teda 9.-7. yüzyıllar) görüldü. A surlular’ı izleyen
viye değil, belirtilerin bastırılmasına yönelik dönem de Yunanistan’daki kent devletleri ile
tir. Buna karşılık, organik bir bozukluğa bağlı İran ’daki Pers İm paratorluğu’nda da görkem
olan saralarda ameliyat etkili bir tedavi yönte li saraylar yapıldı. Rom a im paratorlarının en
midir. büyük sarayları ise Roma kentinin Palatium
(bugün Palatino) Tepesi’ndeydi ve 200 yıla
SARAY. Eskiden hüküm darların ve yüksek (İS 3-212) yayılan bir süre içinde yapılmıştı.
devlet görevlilerinin oturdukları büyük yapı Ortaçağın iki güçlü devletinden Bizans’ın
lara ya da yapı topluluklarına saray adı Konstantinopolis’te (bugün İstanbul), Sasani-
verilirken, günümüzde sözcük anlam değiştir ler’in de K tesiphon’da büyük sarayları vardı.
miş, çeşitli kam u hizm etlerinin görüldüğü Feodal bir yapının egemen olduğu ortaçağ
(örneğin Belediye Sarayı) ya da kültür-sanat A vrupa’sında prenslerin sarayları daha çok
etkinliklerinin yürütüldüğü (örneğin Kültür yüksek tepelere yapılmış, kale görünüm ünde
Sarayı) büyük yapılar için de kullanılır ol ki korunaklı yapılardı. A vrupa’daki saraylar
muştur. ancak ortaçağdan sonra geniş bahçelerin orta
Hüküm darların tanrı sayıldığı ya da kutsal sında, genellikle büyük tek yapılar biçiminde
bir soydan geldiğine inanıldığı dönem lerde inşa edilmeye başlandı.
saray dinsel bir merkez özelliği kazandığı gibi, Tarihöncesi dönem lerden ortaçağa uzanan
yüzyıllarca devletin yönetildiği yer olarak da zaman dilimi süresince birçok uygarlığın doğ
duğu yer olma özelliği taşıyan A nadolu’da da
Ana Yayıncılık Arşivi
birçok saray kalıntısı vardır. En eskilerden
biri Truva kazılarında ortaya çıkarılmıştır.
Önemli bir saray kalıntısı da Beycesultan’da
(Denizli) bulunm aktadır. Ayrıca K ültepe’de
(Kayseri), H ititler’in başkenti H attuşaş (Bo
ğazköy) ve A lacahöyük’te, Geç Hitit D evlet
le rin in önemli merkezleri olan Karkamış,
Zincirli ve Sakçagözü’nde, Doğu A nadolu’da
büyük bir uygarlık yaratmış olan U rartular’ın
(İÖ 9.-6. yüzyıllar) mimarlıktaki ustalıklarını
gösteren Çavuştepe ve A ltıntepe ile Frigler’in
m erkezi G ordion’da da saray kalıntılarına
rastlanmıştır.
Türkler yüzyıllar boyu göçebe bir yaşam
sürdüklerinden hüküm darlar da büyük çadır
larda yaşardı. Toprağa bağlandıkları ilk dö
nem lerde de pek çok yapı gibi saraylar da
SARAY 59
ahşaptı. Bu yüzden hiçbiri günümüze ulaşa eğitimi için kullanılan bu saray zaman zaman
mamıştır. Türkler gibi göçebe bir Asya kavmi E dirne’ye gelen padişahların konaklam a yeri
olan M oğollar egemenliklerini Avrupa sınırı olduğu gibi, bazı padişahlar (örneğin IV.
na kadar yaydıkları dönem lerde bile sık sık M ehmed) uzun süre bu sarayda kaldı. II.
merkez değiştirmişler, bu yüzden kalıcı yapı M ustafa’nın tahttan indirilmesine yol açan
lar yapmamışlardı. M oğollar’da ilginç olan kanlı olaydan (1703) sonra terk edilen Edirne
özellik hüküm darın oturduğu kente Saray adı Sarayı zamanla yıkıma uğradı.
vermeleridir. Osm anlılar’ın İstanbul’u merkez edinm e
İslam dünyasındaki en eski saray Em eviler’ sinden sonra Fatih Sultan M ehmed ilk sarayı
den (661-750) kalan M şatta Sarayidır. E m e bugün İstanbul Üniversitesi m erkez binasının
viler i izleyen Abbasiler de (750-1258) merkez bulunduğu Beyazıt’taki alanda yaptırmıştı.
edindikleri Bağdat’ı görkemli saraylarla do D aha sonra Bizans im paratorlarının sarayları
natmışlardı. Yalnız hüküm darların değil, Ber- nın bulunduğu Sultanahmet M eydanindan
m ekiler gibi ünlü vezir ailelerinin de büyük Sarayburnu’na uzanan geniş alanda yeni bir
sarayları vardı. Buradaki yaşam Birbir Gece saray yaptırınca Beyazıt’taki saray Eski Saray
Mas alları' na konu olmuştur. Eyyubi (1171- olarak anıldı ve burası ölen ya da tahttan
1252) ve M emlûk (1250-1517) saraylarından indirilen padişahların ailesine ayrıldı. Osm an
ise ancak küçük parçalar günümüze ulaşabil lılarca Yeni Saray, günümüzde ise Topkapı
miştir. İslam dünyasında özellikle bezem ele Sarayı olarak adlandırılan saray başlangıçta
riyle bugün bile hayranlık uyandıran en birkaç yapıdan oluşurken hem en her padişa
önemli saray M üslüm anlar’ın İspanya’daki hın yaptırdığı ekler ya da yeni yapılarla
egemenliklerinin son dönemini oluşturan genişleyerek bugünkü durum unu aldı. Os
Nasriler zamanından (1232-1492) kalma Gra- manlIlar dönem inde sadrazam lar da saray
nada’daki (G ırnata) Elham ra Sarayidır. olarak anılan büyük yapılarda oturdukları
İlk M üslüman Türk devleti olan Karahanlı- gibi (bunlardan yalnızca Sultanahm et’teki İb
lar ile Gazneliler’den bazı saray kalıntıları rahim Paşa Sarayı’nın bir bölümü günümüze
günümüze ulaşmıştır. Büyük Selçuklular’ın gelmiştir) 18. yüzyılda Lale D evri’nden başla
M erv’deki (İran’da) saraylarının ise oldukça yarak Boğaziçi ve Haliç kıyılarında padişah
büyük bir yapı olduğu bilinmektedir. A sya’da ailesi için birçok sahilsaray yapıldı. Bu saray
daha sonra kurulmuş İslam devletlerinden ların hepsi ahşap olduklarından ortadan kalk
Tim urlular’ın Keş kentinde, Safeviler’in İsfa mıştır. 19. yüzyılda bunların yerlerine yapılan
han’da ve H int-Türk İm paratorluğu’nun D el kâgir saraylardan bir bölümü (Beşiktaş-
hi başta olmak üzere H indistan’ın birçok O rtaköy arasındaki F er’iye sarayları, Çırağan
kentinde yaptırdıkları sarayların önemli bölü Sarayı, Beylerbeyi Sarayı) ayaktadır.
mü bugün de ayaktadır. 19. yüzyılda hız kazanan Batılılaşma hare
T ürkler’in A nadolu’da kurdukları ilk bü ketine koşut olarak sarayın yönetim merkezi
yük devlet olan A nadolu Selçuklu D e v le tin olma işlevini yavaş yavaş yitirmesi, mimarlık
den ancak merkez Konya’daki A laeddin Köş anlayışının ve yaşam biçiminin değişmeye
kü, Kayseri’deki Keykubadiye Sarayı ve Bey başlamasıyla Topkapı Sarayı’nın bu yenileş
şehir’deki Kubadabad Sarayı’nın kalıntıları meye uyum sağlayacak bir yapı olmadığı da
günümüze ulaşmıştır. A nadolu Beylikleri dö belirgin biçimde ortaya çıktı. Abdülm ecid
neminden ise hemen hiçbir şey kalmamıştır. (1839-61) yeni yaptırdığı Dolm abahçe Sara-
Osm anlılar’ın ilk sarayı O rhan G azi’nin yı’nda oturm aya başladı. II. Abdülhamid
(1324-61) Bursa Kalesi’nde yaptırdığı Bey (1876-1909) ise birçok yapıdan oluşan Yıldız
Sarayı’ydı. I. M urad (1361-89) başkenti E dir Sarayı’nı yeğledi. (Ayrıca bak. B e y l e r b e y i S a
ne’ye taşıyınca burada Kavak Sarayı olarak r a Yi; D o l m a b a h ç e S a r a y i ; T o p k a p i S a r a y i .)
bilinen sarayı yaptırdı. II. M urad (1421-51)
ise Tunca Irmağı kıyısında yeni bir saray SARDALYE ya da SARDALYA adı altında
yaptırarak burada oturdu. Başkentin İstan toplanan birçok küçük yapılı balık türü, özel
bul’a taşınmasından sonra acemi oğlanlarının likle ılıman bölgelerdeki denizlerin kıyıya
SARDİNYA 61
yakın yüzey sularında yaşar. Özelleşmiş so A frika kıyıları boyunca yayılmıştır. Bayağı
lungaçlarının yardımıyla sudan süzdükleri, sardalyede görüldüğü gibi kuyruk sapından
plankton denen çok küçük bitki ve hayvanlar kuyruk yüzgeçlerinin tabanına doğru, ala
la beslenirler. denen ikişer geniş pul uzanır. A kdeniz’in
Atlas Okyanusu’nun doğu kıyılarında geniş güney ve doğu kesim lerinde yaşayan benekli
bir dağılım gösteren bayağı sardalye (Sardina sardalyeye (Sardinella maderensis) Türkiye
pilchardus) Türkiye’yi çevreleyen tüm deniz sularında yalnız İskenderun ve Mersin körfez
lerde de bulunur. Uzunluğu Atlas Okyanu- lerinde rastlanmıştır.
su’nda 25-30 santim etreye erişirken A kdeniz’ Pasifik sardalyesi (Sardinops sagax) 20.
yüzyılın ilk yarısında çok büyük bir gelişme
gösteren California balıkçılık sanayisinin te
mel dayanağı olmuş, ama 1944’ten sonra bu
sanayi toplum da derin ve sarsıcı izler bıraka
rak çökmüştür. Ünlü A B D ’li yazar John
Steinbeck Sardalye Sokağı (Cannery R o w ;
1946) adlı rom anında balıkçılığın hızla gerile
mesinin yarattığı sonuçları çarpıcı bir biçimde
gözler önüne serer. California’da balıkçılığın
bu çöküşü, aşırı avlanmanın yanı sıra iklim
S a rd a ly e A k d e n iz ile A v r u p a 'n ın A tla s O k y a n u s u değişikliğine de bağlanm aktadır.
k ıy ıla rı b o y u n c a b ü y ü k ö lç ü d e a v la n m a k ta , taze ya
d a iş le n e re k tü k e tim e s u n u lm a k ta d ır.
SARDİNYA. İtalya’ya bağlı bir ada olan
Sardinya, 23.813 km2’lik yüzölçümüyle Sicil
de ortalam a 15 cm dolayındadır. İri pullu ve ya’dan sonra A kdeniz’in batısındaki ikinci
yuvarlak gövdeli bu balıkların eti yağlı oldu büyük adadır. -Doğusunda yer alan İtalya
ğundan kısa sürede bozulur. Avlanan sardal Yarım adası’ndan Tiren Denizi ile, hemen
yeler eskiden tuzlanıp fıçılara istifleniyordu. kuzeyindeki Fransa’ya bağlı Korsika A dası’n-
D aha sonra konserve yapılarak saklanan sar dan ise dar Bonifacio Boğazı ile ayrılır. Kuzey
dalyeler İspanya ve Portekiz gibi ülkelerin Afrika kıyısından 193 km kadar kuzeydedir.
dışarıya sattığı önemli ürünler arasında yer Çok dağlık olması yüzünden yoksul bir
alır. adadır. Sardinya’daki tek geniş düzlük güney
Konserve işlemi için sardalyeler önce tatlı batıdaki Cam pidano Ovası’dır. En yüksek
suyla dolu tanklara konarak yıkanır, ardından noktası G ennargentu Dağları’ndaki La Mar-
içleri ve pulları temizlenip başları çıkarılır. m ora D oruğu’dur (1.834 m etre). Sardinya’da
Çok tuzlu suya sokulduktan sonra fırınlana Akdeniz iklimi rüzgârların şiddeti ve yükselti
rak kurutulur ve kızgın yağda beş dakika nedeniyle değişikliğe uğramıştır. Yağış azdır.
kadar kızartılır. Bu işlemlerden geçen sardal Yazın Sahra Çölü’nün üzerinden gelen sıcak
yeler küçük ve yassı teneke kutulara sıkıca rüzgârlar yüzünden hava dayanüamayacak ka
istiflenir. Ü zerlerine dökülen sıvı yağ nemli dar sıcak olur. A da bir zam anlar orm anlarla
kalmalarını sağlar. kaplıyken, bugün kesilen ağaçların yerini
Sardalye balıkyağı ve unu elde etm ek için dikenli bodur çalılar almıştır. Sardinya’da
de işlenmektedir. Sardalyeden yapılan balık kızıl geyik, yaban dom uzu ve yabankedisine
unu hayvan yemi olarak değerlendirilir. Sar rastlanır.
dalyenin yağı ise boya ve vernik yapımında Sardinya’da halkın çoğu denizden oldukça
kullanılm aktadır. yüksekteki küçük kasaba ve köylerde yaşar.
Karadeniz’de daha az, Ege Denizi ve A k Bu yaşam biçimini Sardinyalılar, Rom a İmpa-
deniz’de çok daha bol bulunan kulaklı sardal ratorluğu’ndan 19. yüzyıla kadar süren korsan
yenin (Sardinella aurita) solungaç kapakları akınlarm dan korunm ak ve sıtma hastalığına
nın kenarında siyah birer leke vardır. A kde yakalanm am ak için benimsemiştir. A dada
niz dışında Atlas Okyanusu’nun A m erika ve yalnızca iki büyük kent vardır; bunlar güney
62 SARDUNYA
deki başkent Cagliari ile kuzeybatıdaki, gör sapın ucunda tek tek değil, bir arada açan
kemli katedrali ile tanınan Sassari’dir. çiçekler çeşide bağlı olarak irili ufaklı dem et
Sardinyalılar’ın yarısından çoğu tarım kesi ler oluşturur. Yalınkatların yanı sıra katm erli
minde çalışır. Ne var ki, çiftliklerin çoğu ilkel leri, alacalıları ya da fırfırlı yapraklıları da
ve küçüktür. Tarım aracı olarak en çok geliştirilmiştir. Bazı çeşitlerin yapraklarının
öküzlerin çektiği saban kullanılır. Çoğu çiftli sık tüylerle kaplı olmasına karşılık, bir bölü
ğin büyük bölümü, koyun ve keçi sürülerinin mü derimsi ve parlaktır. Sakız sardunyası
yayıldığı taşlık otlaklardır. Küçük yapılı Sar U N İD İABAN K
dinya eşekleri yalnızca binek hayvanı olarak
değil, sulamaya ve mısır öğütmeye yarayan su
çarklarını döndürm ek için de kullanılır. G ü
neybatıdaki Iglesiente bölgesinde değerli kur
şun ve çinko m adenleriyle düşük nitelikte
köm ür bulunur. D ört yanı denizle çevrili
olmasına karşın ada halkı balıkçılıkla uğraş
maz. A da sularında bulunan sardalye ve
orkinoslar komşu Sicilya’nın balıkçıları tara
fından tutulur.
Cagliari ve Sassari’nin Rom a ile havayolu
bağlantısı vardır. Ayrıca, İtalya ile olan posta
ve yolcu trafiği için adanın ana demiryolu
üzerinde bulunan, kuzeydoğu kıyısındaki Ol- S a rd u n y a la r a te ş k ırm ızısı ç iç e k le riy le b ü tü n b ir yaz
bia limanından yararlanılır. Kocaman kırmızı b o y u n c a e v le rin b a h ç e le rin i v e b a lk o n la rı s ü s le r.
otobüslerle adanın eşsiz güzellikteki uzak
köşelerine gidilebilir. Sardinyalılar adalarının denen bu parlak yapraklı çeşitler, şarkıcı
doğal güzelliğinden övünç duyar. özelliği nedeniyle genellikle balkon çiçeklik
Sardinya İtalya’ya bağlı özerk bir bölgedir; lerinde yetiştirilir.
kendi başkanı ve seçimle oluşturulan bir yerel Bol güneşli, iyi akaçlanmış, gevşek toprak
meclisi vardır. Am a eğitim öğretim , adalet ları seven sardunyalar çoğunlukla gövdeden
sistemi, demiryolları ve posta gibi ulaştırma kesilen dal parçalarından, yani çelikleme yön
hizmetleri ile savunma ve ulusal vergi sistemi temiyle çoğaltılır. Ayrıca tohum dan da üreti
İtalya merkezi hüküm etinin denetim indedir. lebilir.
Sardinya’nın nüfusu 1.643.789’dur (1987).
SARIASMA. Ö tücükuşlarm biri Eskidünya’
SARDUNYA. Göz alıcı kırmızı ya da pem be ya, öbürü Y enidünya’ya yayılmış, yakın akra
çiçekleriyle bahçeleri ve balkonları süsleyen ba olmayan iki grubu sarıasma adıyla tanınır.
sardunyalar en çok yetiştirilen süs bitkilerin- Bu kuşların erkekleri genellikle dikkat çekici
dendir. Turnagagasıgiller (Geraniaceae) fa bir zıtlık oluşturan siyah ve sarı ya da siyah ve
milyasının Pelargonium cinsinde yer alan bu turuncu tüylerle bezelidir. Sarıasmaların Es-
bitkilerin bilimsel adı “leylek” anlamındaki kidünya’da 24 türü vardır. Bunların güçlü
Yunanca pelargos sözcüğünden gelir. Çünkü gagaları hafifçe aşağı doğru kıvrıktır. Ağaç
sivri uçlu ince meyveleri bir leyleğin gagasını tepelerinde yaşar, dallar arasında hamak gibi
andırır. A frika’nın güney kesiminde yabani gerilmiş yuvalar yaparlar.
olarak yetişen bu bitkiler alımlı çiçeklerinden Bayağı sarıasma ( Oriolus oriolus) A vrupa’
ötürü dünyanın birçok ılıman ve sıcak bölgesi da bulunan tek sarıasma türüdür. Çok ürkek
ne yayılmış ve yüzlerce süs çeşidi geliştiril olduğundan pek görülmez. A m a flüt sesine
miştir. benzeyen coşkulu şakıması yerini belli eder.
Sardunyalar otsu ya da odunsu yapılı olup Ü rem e mevsiminde temel besinini böcekler
son derece dayanıklı bitkilerdir. Yaprakları oluşturur. Ürem e mevsimi dışında incir gibi
yuvarlak ya da loplu ve kalındır. Uzunca bir çeşitli meyveleri yer. Uzunluğu 25 santimetre-
SARI IRMAK 63
Son derece zehirli bitkiler olduklarından sığır, neğin, 200 cm uzunluğundaki bir sarkaç, 50 cm
koyun gibi süt veren hayvanlarda ölümlere uzunluğundaki sarkaca oranla iki kat daha
neden olan sarısalkımların en çok tohumları uzun bir sürede salınır.
zehirlidir. Sarkaçların salınım süresi D ünya’nın yüze
yinden yüksekliğine ve kutup noktalarına
SARKAÇ. Eğer bir ağırlık serbestçe hareket olan uzaklığına da bağlıdır. D ünya’nın yerçe
edebilecek biçimde asılır ve sonra itilirse kimi kuvveti her yerde aynı olmadığından,
ileri-geri salınmaya başlar. Bu tür bir düzene aynı sarkaç alçak kesimlerde ya da kutuplara
ğe sarkaç denir. (Sarkacın eski adı olan yakın bölgelerde, yüksek kesimlerde ya da
“pandül” dilimize Fransızca’dan geçmiştir. ekvatora yakın bölgelerde olduğundan daha
Fransızca’da ve öbür Avrupa dillerindeki bu hızlı salınır (bak. Y E R Ç E K İM İ).
sözcük, “asm ak” anlam ındaki Latince perıde- Guguklu saatlerde genellikle basit bir sar
re sözcüğünden gelir.) 1583’te İtalyan bilim kaç bulunur. Eğer bu saat ileri gidiyorsa, yani
adamı Galileo Galilei, Pisa K atedrali’nde asılı gereğinden daha hızlı çalışıyorsa, topuzu sar
bir lambanın bir tam salıntını her zaman aynı kaç kolu üzerinde biraz aşağı doğru kaydıra
süre içinde yaptığını saptamıştı. Bu, sarkacın rak, yani sarkaç uzunluğunu artırarak bu
önemli bir özelliğidir ve bu özellikten saatle
W. Barclay Stephens, H.D., Hon. Curator o f Horology,
rin çalıştırılmasında yararlanılır. Aslında sa California Academy o f Sciences
lınmaya başlayan bir cismin salınım süresi
cismin havayla sürtünm esi nedeniyle giderek
kısalır, ama bu etkinin üstesinden gelinebilir
se salınım süresi hep aynı kalır. Galileo
buluşunu, lambanın salmımmı kendi nabzının
atışıyla karşılaştırarak gerçekleştirmiş, daha
sonra da başkalarının nabzını ölçmek için
sarkaçtan yararlanmıştı (tıpkı doktor ya da
hemşirelerin saatlerine bakarak nabız ölçme
leri gibi). G alileo’nun sarkaçla çalışan bir saat
tasarımı da yapmış olduğu söylenir, ama
bilinen ilk sarkaçlı saati 1656’da HollandalI
bilim adamı Christiaan Huygens gerçekleştir
miştir.
Basit bir sarkaç, ince bir iple asılmış ya da
üstten bir muyluya (muylu, çevresinde cisim
lerin serbestçe dönebileceği yatay eksen mili
dir) bağlı hafif bir çubuğa takılmış bir ağırlık
tan oluşur (bu ağırlığa topuz da denir).
Sarkacın asılı olduğu nokta ile ağırlığın (topu
zun) merkezi arasındaki uzaklığa sarkaç
uzunluğu denir; sarkaçların belirli bir yerdeki
salınım süresini belirleyen tek etm en sarkaç
uzunluğudur. Topuzun ağırlığı ya da yapıldığı
m addenin türü salınım süresini etkilemez.
Sarkaç ne kadar uzunsa, salmımı da o ölçüde
yavaş olur; yani, sarkaç ne kadar uzunsa, bir
tam salınım yapması için geçen süre de o
kadar uzun olur. Sarkacın bir tam salmımı
(ileri-geri hareketi) sırasında geçen süreye
S a a t sa rka cı. S a rka ç k o lu ve to p u z , sıca klık
periyot denir. Herhangi bir sarkacın periyo d e ğ iş m e le r in d e n fa zla e tk ile n m e y e n b ir m e ta ld e n
du, uzunluğunun kareköküyle orantılıdır. Ö r y a p ılır.
66 SARKIT VE DİKİT
durum düzeltilebilir. Sarkaç kolu çelik çubuk bir gösteride gerçekleştirdi. Pantheon’un
tan yapılmış saatler sıcak havalarda geri kalır; kubbesine 67 m etre uzunluğunda ve ucuna
çünkü çelik çubuk ısındığında genleşerek bağlı topuzu yaklaşık 28 kg çeken bir tel
uzar, bunun sonucunda sarkaç uzunluğu ar sarkaç astı. Zem ine ise, asılı sarkacın tam
tar. (Sıcaklıktaki 5°C’lik bir artış bu tür bir altına gelecek biçimde, kuzey-güney ve doğu-
saatin günde 2 Vs saniye geri kalmasına neden batı yönlerini gösteren büyük bir pusula
olur.) Bu nedenle saat sarkaçlarının sıcaklık kadranı yerleştirdi. D aha sonra sarkaç topu
oynam alarından etkilenm eyecek biçimde ya zunu kuzey-güney doğrultusunda iterek salın-
pılması gerekir. Buna yönelik olarak geliştiril dırmaya başladı. Bir ya da iki saat sonra
miş olan yöntem lerden biri, sarkaç kolunun iç sarkacın salınım doğrultusunun belirgin bir
içe geçirilmiş, biri çelikten öbürü çinkodan biçimde saat ibresinin dönme yönünde doğrultu
yapılmış iki çubuktan hazırlanmasıdır; bu değiştirdiği görüldü. Aslında yön değiştiren sar
çubuklar öyle yerleştirilir ki, çelik olanı yuka kaç değildi, o ilk doğrultusunda salınmaya de
rı doğru uzarken çinko olanı eşit m iktarda, vam ediyordu; ama Dünya kendi ekseni çevre
ama aşağı doğru uzar. sinde döndüğünden, zemindeki kadranın yönü
Esnek bir ipin ya da sarmal bir yayın ucuna değişmişti. Pusulayla karşılaştırıldığında sarka
asılı bir ağırlık çekilip bırakılırsa, düzenli bir cın hâlâ kuzey-güney doğrultusunda salmımda
biçimde aşağı-yukarı doğru hareket eder. bulunduğu açıkça görülüyordu.
Buna benzer bir biçimde, ağır bir çarka Sarkaç topuzu gibi asılı bir cisim bir kez
dönmesini engelleyecek biçimde sarmal bir salmıma geçirildikten sonra, başka bir kuvve
yay takılır ve çark, yayın kendi üzerine tin etkisi altında kalmadığı sürece, Y er’in
sarılmasını sağlayacak bir yönde iyice döndü dönm esinden etkilenmeksizin hep aynı doğ
rüldükten sonra bir anda serbest bırakılırsa, rultu ya da düzlem üzerinde salmımda bulu
çark çok düzenli bir tem poda bir sağa, bir sola nur. Bu, fiziğin tem el yasalarından biridir.
hareket eder. Burulm a sarkacı denilen bu tip Sarkacın asıldığı noktadaki dönm e salınım
sarkaç düzenekleri saatlerin balans çarkları doğrultusunu etkilemez.
ile zem bereklerinde kullanılır. Foucault sarkacının görünürdeki dönme
Saatlerdeki eşapmanın denetim inde her hızı, sarkacın bulunduğu konumun enlemine
türden sarkaç kullanılmıştır. Eşapm an düze bağlıdır. K utuplarda sarkacın salınım yönü
neğinde sarkaca, sürtünm enin üstesinden gel her 24 saatte bir tam tur döner; ekvatorda ise
mesine yetecek düzeyde hafif bir itme verilir; hiç dönmez. Kuzey yarıkürede bu dönme saat
böylece sarkaç, eşapm ana enerji sağlayan ibresiyle aynı yönde, güney yarıkürede ise
ağırlığın ya da yayın (zembereğin) kurgusu bunun tersi yönündedir.
bitinceye kadar salınım lannı sürdürebilir. B u
na dayalı olarak da 24 saat, bir hafta, bir ay, SARKIT VE DİKİT, m ağaralarda oluşan mi
hatta bir yıl hiç durm adan işleyen saatler neral çökellerinin iki farklı biçimidir. Sarkıt
yapılabilir. (Ayrıca bak. SAAT.) lar m ağaraların tavanından ya da duvarların
Sarkaç deyince aklımıza hem en saatler ya dan aşağı doğru sarkar. Buğday saplarına ya
da zaman ölçümü gelir. Oysa, Foucault sarka da ince m um lara benzeyen sarkıtların boy
cı denen bir başka sarkaç türü daha vardır. Bu lan 30 santim etreye kadar, hatta daha da
sarkacın ne zaman ölçme işlevi vardır, ne de uzun olabilir. Tabandan tavana doğru yükse
salınım hızı herhangi bir önem taşır. Foucault len dikitler ise eski tür arı kovanlarına ya da
sarkacının en önemli özelliği, salınım yönü ya bodur ağaç gövdelerine benzer. Uzunlukları
da salınım düzlemidir. 30 m etrenin üstünde olan dikitler bulunm uş
Foucault sarkacının adı, Fransız fizikçi ve tur. Bir sarkıt ile bir dikit rastlaşır ve birlikte
astronom Jean B ernard Leon Foucault’dan büyürlerse bir sütun oluştururlar.
gelir. Foucault bu tür bir sarkaçtan yararlana M ağaraların çoğu, kireçtaşının temel mine
rak D ünya’nın döndüğünü kanıtlamıştı. rali olan kalsitten (kalsiyum karbonat) oluşur.
Foucault bunu, 1851 ilkbaharında Paris’te Yağm ur suyu atm osferden geçerken biraz
düzenlediği ve bütün dünyanın ilgisini çeken karbon dioksit soğurur (em er) ve hafif asitli
SARMAŞIK 67
L ü b n a n 'd a k i J e e ita
M a ğ a ra s ı. S a rk ıtla r
(ta v a n d a n s a rk a n la r) v e
d ik itle r (y e rd e n
y ü k s e le n le r) bazı y e rle r d e
n e re d e y s e b ir b ir le r iy le
b ir le ş m iş d u ru m d a d ır .
Picturepoint
hale gelir; böylece, kireçtaşını çözündürm e lardan aşağı sızar ve aslında beyaz olan kalsite
(eritm e) özelliği kazanır. Bu su ve kireçtaşı farklı renkler kazandırabilir. En yaygın rastla
çözeltisi mağara boşluğuna ulaştığında kireç nan katışkı maddesi dem irdir; demir, sarkıt
taşı yavaş yavaş, tane tane çökelmeye başlar; ve dikitlerin kırmızıya, sarıya, kahverengiye
bu süreç bazen binlerce yıl sürer. Sarkıtlar çalan renkler almasına neden olur.
suyun tavandan sızdığı noktada, dikitler ise T ürkiye’de sarkıt ve dikitleriyle ünlü pek
tabana damladığı yerde oluşur. Kayaçların çok mağara vardır. A ntalya’daki D am lataş
içerdiği katışkılar da suyla sürüklenip çatlak- M ağarası ile İçel’deki Narlıkuyu M ağarası en
iyi bilinen örneklerdir.
Anadolu Yayıncılık Arşivi
güncel siyasal olayları içinde etkin rol aldı, dönem de A rabistan Yarım adası’nda yeni bir
1967’de Stockholm ’de, A B D ’nin V ietnam ’da güç olarak beliren M üslüman A raplar Sasani
savaşmasına karşı çıkmak amacıyla toplanan egemenliğini tehdit etmeye başladılar. Halife
ve savaş suçlarını simgesel düzeyde yargılayan Hz. Ö m er’in gönderdiği bir A rap ordusu
Russel M ahkem esi’nin başkanlığını üstlendi 642’deki Nihavend Savaşı’nda Sasani ordusu
(bak. R u s s e l l , B e r t r a n d ). nu bozguna uğrattı. Bundan sonraki 10 yıl
Gençlik anılarını kaleme aldığı Sözcükler içinde A rap orduları İran içlerine kadar yayıl
(les M ots; 1964) adlı yapıtıyla 1964’te Nobel dılar ve son Sasani Hüküm darı Yezdigerd
Edebiyat Ö dülü’nü kazanan Sartre, ödülü 651’de M erv’de öldürülünce Sasani hanedanı
kendi görüşlerine ve yazar, düşünür kişiliğine son buldu. Sasaniler dönem inde edebiyat ve
aykırı bularak kabul etmedi. güzel sanatlar alanında önemli atılımlar ol
İnsanın düşünceleriyle yaşayış biçimi ara m uştur (bak. İRAN EDEBİYATI; İRAN SANATI).
sında tutarlılık olması gerektiğine inanan
Sartre, 1970’lerde sık sık protesto gösterileri SATRANÇ, iki oyuncu arasında, eşit bü
ne katıldı. Kendine ve içinde yaşadığı dünya yüklükte 64 küçük kareye bölünmüş bir oyun
ya karşı sorumluluk yüklenmek onun varoluş tahtası üstünde, özel taşlarla oynanan bir
nedeniydi. oyundur. Oyuncular tahtayı aralarına alıp
karşılıklı oturduklarında boyuna uzanan kare
SASANİLER (224-651), İran ’da hüküm sür lere sütun, enine uzananlara ise sıra denir.
müş bir hanedandır. Egem enlik alanları za Böylece satranç tahtası üzerinde sekiz sütun
m anla kuzeyde Kafkasya, batıda M ezopotam ve sekiz sıra vardır. Sütun ve sıralardaki
ya, doğuda İndus Irm ağı’na kadar genişleyen kareler sırayla bir açık ve bir koyu renklidir.
Sasaniler 7. yüzyılda M üslüman A rap ordula Bunlar siyah ve beyaz olarak tanımlanır.
rının akınları sonucunda yıkılmışlardır. Satranç tahtasında çaprazlamasına uzanan
Sasani adı, hanedanın kurucusu I. Ar- aynı renkteki karelere de çapraz denir. Açık
deşir’in (224-241) dedesi Sasan’dan gelir. ve koyu renkli olan satranç taşlarından beyaz
I. Ardeşir Partlar’ın (Arsaldılar) egemenliğine ları bir oyuncu, siyahları ise öbürü alır. H er
son vererek başa geçtikten sonra konum unu oyuncunun, bir şah, bir vezir, iki kale, iki fil,
güçlendirmek için batı sınırındaki R om alılar’ iki at ve sekiz piyon olmak üzere 16’şar taşı
la uzun süren bir mücadeleye girişti. Oğlu vardır.
I. Şahpur (241-272) Romalılar’a karşı önemli
başarılar elde ettiyse de, Sasani-Roma çatış Oyun Tahtasının Yerleştirilmesi
ması 4. yüzyıl sonlarına kadar sürdü. Ancak Oyun başlamadan önce, tahta her iki oyuncu
IV. Behram dönem inde (388-399) varılan bir nun da sağındaki köşeye beyaz kare gelecek
anlaşmayla batı sınırı güvence altına alındı. biçimde yerleştirilmelidir. Bundan sonra taş
5. yüzyılda doğudaki A khunlar’ın gittikçe lar dizilir. Beyaz taşları alan oyuncuya en
artan baskısıyla bunalımlı bir dönem geçiren yakın sıranın en sağındaki köşeden başlaya
Sasaniler, Afganistan ve H indistan’daki top rak sırayla kale, at, fil, şah, vezir, fil, at ve
raklarını yitirdiler (bak. A k h u n l a r ) . Am a kale yerleştirilir. Sekiz piyon ise bu taşların
I. Hüsrev döneminde (530-579) yeniden güç hem en önündeki sıraya dizilir. Siyah taşlar da
lenerek egemenliklerini Y em en’e ve M ısır’a öbür oyuncuya en yakın sıraya, siyah ve beyaz
kadar genişlettiler. I. Hüsrev, G öktürk H aka şah ve vezirler aynı sütunda olacak biçimde
nı İstemi H an’la işbirliği yaparak 562’de sıralanır. Oyuna her zaman beyaz başlar.
A khunlar’ı ortadan kaldırdı ve A khunlar’ın Bundan sonra, oyunculardan biri öbürünün
toprakları G öktürkler’le Sasaniler arasında şahını mat edene ya da oyun berabere bitene
paylaşıldı (bak. GÖKTÜRKLER). kadar sırayla oynanır.
II. Hüsrev (590-628) genişleme siyasetini
batıya doğru sürdürm ek istediyse de, Bizans Taşların Hareketi ve Rok
İm paratoru Herakleios (610-641) karşısında Şah her yönde (sütunlar ve sıralar üzerinde ya
birbiri ardına yenilgiye uğradı. G ene bu da çapraz) bir kare ilerleyebilir. Vezir ise her
SATRANÇ 71
yönde (sütunlar ve sıralar üzerinde ya da kendi renginden bir taşın bulunduğu bir
çapraz) istediği kadar çok kare ilerleyebilir. kareye gelemez. A m a, rakip taşlardan birinin
Kale sütun ve sıralar üzerinde istediği kadar bulunduğu kareye hareket edebiliyorsa onu
çok kare üzerinde ilerleyebilir, am a çapraz alıp yerine geçer. Alm an taş bir daha oyuna
hareket edemez. Fil ise çapraz olarak istediği dönm em ek üzere satranç tahtasından çıkarı
kadar çok kare üzerinde ilerler, ama sütun ve lır. Piyon dışında tüm taşlar kendi hareket
sıralar yönünde hareket edemez. Atın hare yönlerindeki taşları alırlar. Piyon ise tam
keti düz değildir. Sütun ya da sıra üzerinde bir önündeki karede duran taşı alamaz (am a
kare, sonra çapraz yönde bir kare olmak boşsa bu kareye ilerleyebilir). Bunun yerine,
üzere ara verm eden iki bölüm halinde hare yalnızca bulunduğu karenin sağ ya da sol
ketini tam am lar. Piyon, öbür oyuncunun bir çaprazındaki komşu karelerden birinde duran
taşını almadığı sürece, yalnızca sütunlar üze bir taşı alabilir.
rinde öne doğru ilerleyebilir. İlk hareketinde H er taşın normal hareketlerinden başka,
bir ya da iki kare ilerleme tercihini yapma her oyunda yalnız bir kez olmak üzere şah ve
hakkına sahiptir, sonraki hareketlerinde yal kale birlikte hareket ettirilerek “rok” yapıla
nızca bir kare ilerleyebilir. Satranç taşlarının bilir. Şah ilk sıra üzerinde sağa ya da sola iki
en güçsüzü olmasına karşın, eğer tahta üstün kare ilerletilir; kale de şahın öbür yanındaki
deki en uzak sıraya ulaşırsa, oyuncunun kareye geçirilir. R ok, at dışında hiçbir taşın
seçimine göre vezir, kale, fil ya da atın yerine öbürlerinin üstünden atlayamayacağı kuralı
geçebilir. Satranç taşlarının birbirine göre nın dışında kalan ve şahın tek kareden fazla
değeri koşullara göre değişir. A m a genelde ilerlediği bir harekettir. Eğer şah ya da kale
şöyle değerlendirilebilir: Piyon 1, at ya da fil daha önce ilk yerlerinden oynatılmışsa, şah ve
3, kale 4Vı, vezir 9. Şah ise en değerli taştır, kale arasında başka bir taş varsa, şah bulun
çünkü m at olduğu zaman oyun biter. Satranç duğu karede tehdit altındaysa, üstünden geçe
taşlarının bu hareketlerine bazı sınırlandırm a ceği ya da konacağı karede tehdit altında
lar getirilmiştir. A t dışında hiçbir taş kendi olacaksa rok yapılmaz. Bir de piyonlar için
renginde ya da öbür renkte rakip taşlardan özel bir hareket vardır. Eğer bir piyon başlan
birinin üzerinden atlayamaz. İki taş hiçbir gıç yerinden iki kare ilerleyerek çıkış yaptı
zaman aynı karede duram az, yani bir taş ğında, geçtiği birinci kare rakip piyonun taş
SİYAH alma yerine rastlıyorsa, rakip piyon atlanan
kareye hareket ederek bu piyon sanki bir kare
ilerlemiş gibi onu alabilir. Geçerken alma
denen bu hak kullanılmadığında yitirilir.
E
^ 4 ^
ŞAH: Her yönde b ir kare ilerler. Şekildeki VEZİR: Satranç taşlarının en güçlüsüdür. KALE: Düz bir çizgi üzerinde ilerler.
oklar şahın hareketini gösterir. İstediği yönde, istediği kadar çok kare İstediği uzaklığa gidebilm esine karşın,
boyunca ilerleyebilir. yalnızca yatay ya da dikey doğrultuda
ilerleyebilir.
y t
FİL: Çapraz olarak her yöne, istediği kadar A T : Sütun ya da sıra üzerinde b ir kare, PİYON: Her seferinde b ir kare, ama ilk
çok kare boyunca g ide bilir. Şekilde sonra çapraz olarak bir kare olm ak üzere iki hareketinde iki kare ileri gidebilir.
gö rüldü ğü gibi, hep aynı renkli kareler aşamalı b ir hareketle ilerleyerek taşların Başka b ir taşı almak için ise çapraz
üzerinde ilerler. üzerinden a tlayabilir. olarak b ir kare ilerler.
SATÜRN 73
dı. Radyo ile yapılan ilk maç ise 1946’da larda uzay araçlarıyla yapılan araştırm alar, bu
SSCB ile A B D arasında oldu. gezegeninki kadar görkemli olmamakla bir
Satranç oyuncularının öbür oyunları oyna likte, Jüpiter ve U ranüs’ün de böylesi halka
yanlara göre bir avantajı vardır. Önemli ları olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu halkalar
karşılaşm alarda yapılan ham leler kaydedile yandan bakıldığında çok zor fark edilir.
rek yayımlanır. U sta oyuncuların oyunları Satürn, G üneş sisteminde Jüpiter’den son
kitap halinde basılır. Bunları öğrenm ek, yıl ra en büyük gezegendir. Kütlesi D ünya’nınki-
lardır en iyi satranç çalışma yolu olmuştur. nin 95 katı kadardır; hacmi ise D ünya’nın
Herhangi bir satranç oyuncusu bunlardan hacminin 750 katından daha büyüktür. Sa
yararlanarak büyük oyuncuların yöntemlerini tü rn ’ün kutupları belirgin bir biçimde basık
karşılaştırabilir. Bu öbür oyunların hiç birin tır. Bu nedenle de ekvatorunda ölçülen çapı,
de olanaklı değildir. Geleneksel satranç oyu
NASA!Science Photo Library
nunda bazı kısaltm alardan ve işaretlerden
yararlanılır: Ş (şah), V (vezir), K (kale), F
(fil), A (at), P (piyon); 0 - 0 (şah tarafında
rok), 0 - 0 - 0 (vezir tarafında rok) anlamına
gelir.
1954’te kurulan ve bugün 16 kentteki sat
ranç derneklerini bünyesinde toplayan Türki
ye Satranç Federasyonu, bir “zihin sporu”
olan satrancı ülke çapında yaygınlaştırmak ve
T ürk satrancını uluslararası düzeyde tanıtm ak
amacıyla yurtiçinde ve dışında satranç turnu
vaları düzenlemek gibi çeşitli etkinliklerde
bulunm aktadır.
Halkası
F Halkası
Encke Bölümü
A Halkası
Cassini Bölümü
B Halkası
C Halkası Ç iz im d e , S a tü rn 'ü n
h a lk a la rı ve
ç e k ird e ğ in d e n g e çe n
ke s it g ö rü lm e k te d ir.
S a tü r n 'ü n m e rk e z in d e ,
Kayaç s ık ış m ış d e m ir ve
çekirdek k a y a ç la rd a n o lu ş a n ,
D ü n y a b ü y ü k lü ğ ü n d e b ir
ç e k ird e k , b u n u n
Metalik ç e v re s in d e ise in ce b ir
hidrojen m e ta lik h id ro je n
k a tm a n ın ın b u lu n d u ğ u
s a n ılm a k ta d ır. K a lın ve
D Halkası
y o ğ u n a tm o s fe r i ise d a h a
ç o k h id ro je n ve
h e ly u m d a n o lu ş u r. Bu
a tm o s fe r in d ış y ü z e y in d e
\ Bulut b u lu t k u ş a k la rı y e r a lır.
kuşağı S a tü r n 'ü n e ş m e rk e z li
y e d i h a lka sı katı
ta n e c ik le rd e n o lu ş u r.
SAVAŞ VE SAVAŞ ARAÇLARI 75
Phoebe’nin Satürn’ün çekim alanına yakala yangına karşı koyamayarak yanıp kül olur.
nan bir küçük gezegen olduğu sanılmaktadır. Otsu bitkiler ise, yalnızca toprağın üstünde
(Ayrıca bak. UYDU.) kalan bölümleri yandığı için tümüyle yok
olmayıp yeniden yeşerir. Bunun sonucunda
SAUDİ ARABİSTAN bak. Suudî A ra b İs ta n ağaçlarını yitiren savanlar giderek yalnızca
otların yetiştiği alanlara dönüşür. Ağaçsız
SAVAN. Tropik bölgelerde, özellikle de savanların çoğunun yangınlar sonucunda
A frika’da binlerce kilom etre karelik alanlar oluştuğu sanılmaktadır.
savan denen çayırlarla kaplıdır. Ekvator or
m anlarının çevresinde at nalına benzer bir SAVAŞ VE SAVAŞ ARAÇLARI. D aha
kuşak oluşturan bu çayırlara Brezilya’nın öldürücü silahlar bulunup kullanıldıkça savaş
güneyinde ve A vustralya’da da rastlanır. Yer yöntemleri çağlar boyunca sürekli olarak de
yer dağınık ağaç ve çalı grupları içeren savan ğişmiştir. Günüm üzdeki savaşlar eskiçağlar
ları seyrek ağaçlıklardan ayırmak kolay değil daki savaşlardan, bir güdümlü füzenin mız
dir. A m a, savanlarda genellikle ağaçlar çok raktan farklı olduğu kadar farklıdır. Bu deği
aralıklı olarak bulunur. şikliğin yanı sıra, insanların savaş konusunda
Çok çeşitli savan tipleri vardır. Savanlarda ki görüşleri de değişm ektedir. Eskiden bir
ki ağaçların boyları 5-20 m etre arasında deği yaşam biçimi ya da bir zorunluluk olarak
şir, otların uzunluğu ise 4 m etreye ulaşır. Bu görülen savaş, günümüzde uygar dünyada,
çayırlar kurak mevsimlerde, yangınların da kaçınılması gerekli büyük bir kötülük olarak
etkisiyle karararak kuru ve cansız görünür. kabul edilir.
Am a yağmurlarla birlikte doğa yeniden yeşil 14. yüzyılda barutun Ve ateşli silahların
lenip çiçeklenerek eski güzelliğine kavuşur. bulunup kullanılması savaş tarihinin en önem
A ralarında akasya türlerinin de yer aldığı, li kilom etre taşıdır. Ateşli silahların ortaya
dağınık gruplar halindeki savan ağaçları akar çıkışıyla savaş yöntem leri ve yönetimi tüm üy
su kenarlarında daha sık topluluklar oluştu le değişmiştir. Eskiden ordular en az bir ok
rur. Savanlarda, antilop gibi sürüler halinde atışı uzaklığı kadar birbirlerine yaklaşmak
yaşayan otçul hayvanlar ile aslan ve sırtlan zorundayken artık genellikle daha uzaktan
gibi yırtıcı hayvanlara rastlanır. savaşılıyor ve en gelişmiş silahları kullanan
A frika’daki savanların çoğu kurak mevsim uluslar savaşı kazanıyordu. D aha gelişmiş
lerde yangınlarla yok olur. Yangınlar genel silah sistemlerinin bulunmasıyla, kullanılan
likle ya uzun otlarla kaplı bu alanlarda sakla silahın savaşın sonucunu belirlem ekteki etkisi
nan av hayvanlarını ürkütm ek ya da tarım de arttı. II. Dünya Savaşı’nda A B D ’nin atom
alanları açmak için çıkarılır. Kalın ve sert bombasını geliştirip kullanması sonucu Ja
kabuklu bazı ağaçlar dışında ağaçların çoğu ponya hemen teslim olmak zorunda kaldı.
K ra liç e H a tş e p s u t'u n T e b
k e n tin d e b u lu n a n
m e z a rın d a k i b u d u v a r
k a b a rtm a s ın d a m ız ra k ve
ka lka n ta ş ıy a n M ıs ır
a s k e rle ri g ö rü lü y o r .
Michael Holford
için yolunun üzerine konan tuzak türü silah lak bir kalkan taşır, tunç miğfer giyerlerdi.
lardır. Bunların en eski örneklerinden biri, Asurlu okçular ise miğfer ve zırh giyer,
içine ucu sivri kazıklar yerleştirilip üzeri ince sazdan örülmüş uzun bir kalkan taşırlardı.
dallar ve otlarla kaplanan bir çukurdan oluşan Sonradan M ısırlılar’ın da savaş arabası kul
basit tuzaktır. Bubi tuzağı ve mayın bu tür lanmaya başladığı bu en eski savaşlarda sava-
silahların günümüzde kullanılan örnekleridir.
Michael Holford
Eskidünya'da Savaşlar
Örgütlü savaşlarla ilgili ilk tarihsel bilgilere
Eski M ısır’da rastlıyoruz. Askerlerin özel bir
kast, bir toplum sal grup oluşturduğu Eski
M ısır’da önceleri savaş yalnızca yaya olarak
yapılırdı. Kullanılan silahlar tunç kılıç, tunç
uçlu mızrak ve tüm vücudu koruyabilecek
büyüklükte ahşap bir kalkandı. Sonraları
m etal kaplamalı kalkanlar yapıldı. Sapan ya
da ok kullanan hafif piyadelerin kalkanları ve
başka silahları yoktu.
A surlular, Eski M ısırlılar’a karşı ağır piya
de ve süvari askerleriyle savaştılar. Asurlular’
m kullandığı savaş arabaları iki türdü: İki
atla çekilen iki kişilik hafif savaş arabaları ve
üç atla çekilen, dört kişi alabilen ağır savaş
arabaları. Zırhın yaygın olarak kullanılması
ve okçu süvari birlikleri de askerliğe Asurlu-
S a v a ş ta s ü v a ri b ir lik le r in i ilk kez A s u r lu la r k u lla n d ı.
lar’ın getirdiği yeniliklerdendir. Asurlu piya K a b a rtm a d a İÖ 7. y ü z y ıld a K ra l A s u r b a n ip a l'in
deler kılıç kullanmaz, kısa bir mızrak ve yuvar sa va şa g id iş i g ö rü lü y o r .
SAVAŞ VE SAVAŞ ARAÇLARI 77
şa hazır olan ordu düz bir alanda geniş bir m etre arasında değişen bir m ızrak, iki ağızlı
cepheye dizilir, düşman ordusunun gelmesini bir kılıç ve yuvarlak bir kalkandı. Phalanksın
beklerdi. Daha uygun bir konum da savaşa ilk beş sırası mızraklarını ileri doğru uzatarak
girmek ya da düşmanı savaşa zorlamak için düşmanı mızrak uçlarından oluşan bir duvarla
bir çaba harcanm az, yedek birlikler bulundu- karşı karşıya bırakırdı.
rulmazdı.
Roma Lejyonları
Eski Yunan Savaşçıları Rom alılar, M akedonya phalankslarına benze
Yunan kent devletlerinin sürekli olarak bir- yen, lejyon adı verdikleri bir askeri örgütlen
birleriyle savaş durum unda olduğu İÖ 500- me biçimi geliştirdiler ve Rom a lejyonları
300 dönem inde sağlıklı erkeklerin tüm ü bu İÖ 197’de Kynoskephalai Savaşı’nda M ake
savaşların birinde ya da birkaçında savaşırdı. donya phalankslarım yenilgiye uğrattı.
Askerliğe en fazla önem veren Yunan kenti Cum huriyet dönem inde Rom a ordusu R o
Sparta’da her erkek çocuk yedi yaşından malı yurttaşlardan oluşurdu. Orduya katıl
başlayarak savaş için eğitilir, 20 yaşına geldi m ak büyük bir onurdu ve bir yurttaşın bun
ğinde tam bir asker olur ve sağlığı elverdiği dan yoksun bırakılması bir utanç nedeniydi.
sürece askerlik yapardı. Sparta’da sıradan Y urttaşlar zenginliklerine göre ordunun farklı
işleri helot denen köleler yapardı. sınıflarına katılırdı. En zengin yurttaşlar, beş
A tina’da ise 16-60 yaş arasındaki sağlıklı sınıftan oluşan piyadelerin en üst sınıfına ve
erkeklerin tümü gerekli olduğu zaman savaşa süvari birliklerine alınırdı. 17 yaşından büyük
katılırdı. Ö bür Yunan kentlerinde de benzer erkek çocuklar askerlik hizmetine çağrılır, 47
yasalar vardı. yaşma gelen askerler yedeğe ayrılırdı.
Önceleri Yunan ordularında atlara çok Savaşta, mızrak uçlarından bir duvar oluş
seyrek rastlanırken İÖ 5. yüzyıldan sonra turm ak yerine kılıç ve mızrakların tek tek
süvari birlikleri yaygınlaştı. Am a bu dönem de kullanımına öncelik veren Rom a lejyonu,
eyer ve üzengi daha bulunmamıştı. Yaya phalanksa göre daha esnek bir savaş düzeni
askerler, ağır piyade (hoplites) ve hafif piyade oluşturuyordu. Lejyonun bu hareketliliği so
(psiloi) olmak üzere ikiye ayrılırdı. Toplumun nunda phalanksa karşı zafer kazanmasını
üst sınıflarından gelen ağır piyadeler miğfer sağladı.
ve zırh giyer, kalkan taşırlardı. Zırh giymeyen R om alılar’ın başlıca silahı, gladius denen
hafif piyadeler sapan ve okla silahlanmıştı. çift ağızlı, 50 cm uzunluğunda düz bir kılıçtı.
Ağır piyadeler genellikle savaşa phalanks
denen bir savaş düzeniyle girerdi. H er pha- Michael Holford
Ortaçağ
Rom a İm paratorluğum un çöküşünden sonra
İS 7. yüzyıldan 13. yüzyıl sonlarına kadar tüm
A vrupa’ya feodal sistem egemen oldu (bak.
F e o d a l iz m ) . Serf ya da toprak kölesi adı
verilen, şatolarda yaşayan soyluların (senyör)
egemenliği altında, işledikleri toprağa bağlı
olarak yaşayan insanlar yılda 40 gün soylu
şövalyeler yönetiminde askerlik yaparlardı.
Soylu çocukları yedi yaşındayken senyörün
yanında hizmete girer at uşaklığı, silahtarlık
gibi görevler üstlenir ve yeterince eğitildikten
sonra şövalye olurdu.
O rtaçağda atlı şövalyeler önceleri zincirden
yapılan zırhlar giyerdi; daha sonra metal
levhalardan yapılan zırhlar da kullanıldı (bak.
Mansell Collection ZIR H ). Serfler ata binmez ve zırh kullanmazdı.
1 4 1 5 'te y a p ıja n A g in c o u r t S a v a ş ı'n d a k u lla n d ık la rı Bir serfin zırhlı bir şövalye karşısında kullana
u z u n y a y la r İn g iliz le r 'e ü s tü n lü k s a ğ la d ı.
bileceği tek silah uzun yaylardı. Bu yaylarla
atılan 1 m etre boyundaki oklar genellikle
İlk iki sıradaki askerler ayrıca kısa ve ağır bir zırhı delerdi. Am a okçu, bu okları kullanmak
mızrak (pilum) ile hafif bir mızrak (hasta) için gerekli güç ve becerinin yanı sıra, saldıran
taşırdı. Üçüncü sıradaki askerler ise 3-4,5 bir şövalyenin karş’ısında durarak ok menzili
m etre boyunda uzun bir mızrak ve fırlatılarak ne girmesini bekleyebilmek için büyük bir ce
kullanılan küçük mızraklar taşırdı. Hafif piya sarete de sahip olmalıydı. Bazen de okçular,
delerin silahlan ise hafif uzun bir mızrak ile kendilerini koruyacak bir dizi sivri uçlu kazı
yedi küçük mızraktı. Birinci ve ikinci sıralar ğın gerisinde durarak ok atarlardı.
demirle desteklenm iş deri miğferler, deri ve
m etal göğüs zırhları ile demir baldır zırhları Barutun ve Ateşli Silahların Ortaya Çıkışı
giyer, deriyle kaplanmış ve demirle destek 14. yüzyıl başlarında barutun bulunması, da-
O tu z Y ıl S a v a ş la r ın d a
F a n k fu rt'a s a ld ıra n İsve ç
K ra lı G u s ta f A d o lf k e n ti
SAVAŞ VE SAVAŞ ARAÇLARI 79
h a ö l d ü r ü c ü s i l a h l a r ı n g e l i ş t i r i l m e s i n e y o l a ç tı.
B a r u tta n y a r a r la n ıla r a k y a p ıla n a te ş li s ila h la
r ın t e m e l il k e s i , k ü ç ü k o k l a r ı b i r b o r u y a
k o y u p ü f l e y e r e k a t m a k iç in k u l l a n ı l a n ü f l e m e
b o r u s u y l a a y n ıd ı r . A m a a te ş li s i l a h l a r d a , b a
r u t u n y a n m a s ıy l a o l u ş a n y ü k s e k b a s ı n ç lı s ı c a k
g a z l a r s i la h ı n n a m l u s u iç i n d e k i m e r m i y i b ü
y ü k b ir h ız l a f ı r l a t ı r (bak. ATEŞLİ SİLAHLAR).
Ateşli silahların gelişmesiyle savaş yöntem
leri kökünden değişti. Top ateşiyle yıkılabilen
şatolar önemini yitirdi. Tüfek ateşiyle kolayca
delinebilen şövalye zırhları ortadan kalktı.
B u yeni dönemin savaş yöntem lerinin İsveç
Kralı G ustaf A dolf (1594-1632) dönem inde Mary Evans Picture Library
K u y ru k ta n d o ld u r u la n tü fe k le r g ib i g e liş tir ilm iş , hızlı
geliştiği söylenebilir. Süvari saldırısının vuru
s ila h la r ilk kez A m e rik a n İç S a v a ş ı'n d a y a y g ın
cu etkisini anlayan ve bundan yararlanan b iç im d e k u lla n ıld ı.
Gustaf, gerçek anlam da bir sahra topçusu da
kurm uştur. Savaş düzeninde yedek piyade
birlikleri bulundurm ak da G u stafın savaş polyon, askerlerin yığın halinde hareket ettiği
yöntem lerindendir. eski savaş yöntemlerini kullanıyor, ama onları
çok güçlü bir topçu ateşiyle destekliyordu.
19. Yüzyıl Başlangıçta ilkel yöntem lerle yapılan ve
Savaş tarihine damgasını vuran kom utanlar kullanımı birçok soruna yol açan ateşli silah
dan biri de 20 yıl süren savaşlarla A vrupa’yı lar, çeliğin geliştirilmesi ve yapım yöntem leri
sarsan Napolyon B onapart’tır (bak. N a p o l y o n nin iyileştirilmesiyle daha etkili ve güvenilir
SAVAŞLARI). Piyade savaşında açık bir savaş oldu. Şarjör, top kaması, yiv, tapa gibi buluş
düzenini benimseyen Napolyon’un piyadeleri ların uygulanmasıyla, daha hızlı kullanılan,
üç sıradan, süvarileri ise iki sıradan oluşuyor daha uzağa ve daha etkili atış yapabilen ateşli
du. Napolyon’un küçük gruplarla yapılan şa silahlar geliştirildi. D akikada binlerce mermi
şırtıcı m anevra ve saldırılara geniş yer veren atan makineli tüfekler, 120 km uzaklığa ateş
yeni savaş yöntemleri çok etkili oldu. Am a bu edebilen toplar yapıldı.
yöntem leri uygulayabilmek çok iyi eğitilmiş Çoğu, 19. yüzyılın ikinci yansında ortaya
deneyimli askerler gerektiriyordu. Acemi as çıkan bu yenilikler savaş yöntem lerine büyük
kerler kullanmak zorunda kaldığı zaman Na- etki yaptı. Savaşan ordular artık birbirlerin
den çok uzakta durabiliyordu. Eskiden cep
Mary Evans Picture Library
henin en önünde yer alan toplar artık cephe
gerisinden kullanılıyordu.
I. Dünya Savaşı
19. yüzyılın sonlarındaki teknik gelişmelerin
sonuçları I. Dünya Savaşı’nda (1914-18) orta
ya çıktı. Basitleştirilen ve büyük ölçüde geliş
tirilen makineli tüfekler büyük bir önem ka
zandı. D aha fazla makineli tüfeği olan taraf
genellikle savaşı kazanıyordu. A teş gücünün
böylesine çok artm ası sonucunda açık savaş
düzeni, yerini siper savaşı denen yeni bir sa
vaş düzenine bıraktı. A rtık her iki taraf da
N a p o ly o n B o n a p a rt hızlı, ş a ş ırtıc ı m a n e v ra la ra cephe boyunca kazılan yüzlerce kilom etre
d a y a lı s a v a ş y ö n te m le r i g e liş tir d i. uzunluğundaki siperlerin içinde korunarak sa
80 SAVAŞ VE SAVAŞ ARAÇLARI
yaşıyordu. Piyade saldırıları yoğun bir topçu dönüştü. U çaktan atılan bom balar çok etkili
ateşi sonrasında yapılıyordu. oldu. Önceleri yalnızca cephedeki askeri he
İlk kez bu savaşta uçaklar önemli bir rol deflere karşı kullanılan uçak bom bardımanı
oynamaya başladı. İlkin keşif amacıyla kulla sonra sivil hedeflere de yöneldi, kentler de
nılan uçaklar kısa sürede bir saldırı silahına bom balandı. D aha büyük ve güçlü uçaklar ya
Imperial W ar Museum
19. y ü z y ılın s o n la rın d a v e 20. y ü z y ılın b a ş la rın d a g e liş tir ile n y e n i s ila h la r, p a tla y ıc ı m a d d e le r ve sa va ş
y ö n te m le r i I. D ü n y a S a v a ş ı'n d a k u lla n ıld ı.
SAVAŞ VE SAVAŞ ARAÇLARI 81
pılarak, daha büyük ve çok bom ba uzak yer II. Dünya Savaşı
lere atılabildi. Düşm an kuvvetlerince kuşatılmamak için,
Bu savaşta Alm anlar yeni ve çok korkunç düşman hatları içinde derinlem esine ilerleme-
bir silah olan zehirli gazı ilk kez kullandı (bak. meyi öngören eski savaş kuralı bu savaşta bo
KİMYASAL S a v a ş ). Top mermileri içinde düş zuldu. Hızla hareket eden tanklar, m otorlu
man siperlerine atılan bu öldürücü gazlardan topçu birlikleri ve bindirilmiş piyade birlikle
korunm ak için kısa sürede gaz m askeleri ge riyle, düşmanlarının savunma hatlarını yaran
liştirildi ve kullanıldı. A lm anlar, hızla ilerleyerek karşılarındaki di
Engel tanım adan ilerleyen, zırhlı ve silahlı renişi çökerttiler. A rtık savaş alanlarında in
bir taşıt aracı olan tank da ilk kez bu savaşta sanlardan çok m akineler egemendi. Bu geliş
görüldü. Paletler üzerinde giden, hafif bir top me karşısında I. Dünya Savaşinın tipik savaş
ve makineli tüfeklerle donatılmış olan tank biçimi olan siper savaşı ortadan kalktı. Öte
çok güçlü bir silahtı (bak. T a n k ). Çok geçme yandan A lm anlar’ın Stalingrad’da yaptığı gi
den tanka karşı kullanılabilen özel küçük bir bi, eski kuşatm a yöntem lerinin kullanılması
top, tanksavar topu yapıldı. Uzun kalın nam bazen gerekli oldu. Hızla gelişen savaşın yö
lusundan alev saçan alev m akineleri de netimi her yeni durum a uygun kararların bü
I. Dünya Savaşı’nda kullanılan yeni piyade si yük bir esneklikle anında alınmasını gerektiri
lahları arasında sayılabilir. yordu. Bu savaşta, ortak hareket eden kara,
I. Dünya Savaşı sona erince ordular ve do hava ve deniz kuvvetlerinin oluşturduğu, gö
nanm alar azaltıldı; ama savaşta yenilmiş olan rülmemiş büyüklükte dev askeri güçler ortaya
ve yeni bir savaşa hazırlanan Alm anya başta çıktı.
olmak üzere bazı devletler daha gelişmiş si Çok sayıda bom ba taşıyabilen çok büyük
lahlar yapmak için çalışmaları sürdürdü. bom bardım an uçaklarının yapılması ve yan
Ağırlığı 70 tona ulaşan ve zırhı top ateşine gın bombası gibi yeni ve çok etkili bombaların
dayanıklı olan büyük tanklar, saatte 650 kilo kullanılmasıyla, hava saldırılarının yol açtığı
m etreden daha hızlı uçan uçaklar yapıldı. A s yıkım çok büyük oldu. A lm anlar’ın geliştirip
keri amaçla kullanılabilecek paraşütler yapı İngiltere’ye karşı kullandığı VI ve V2 roketle
larak, düşman hatlarının gerisine indirilebile ri büyük zarara ve korkuya neden oldu. V2
cek paraşütçü birlikleri kuruldu. Savaş araçla roketleri 1 ton ağırlığındaki bombayı 320 km
rındaki bütün bu gelişmeler II. D ünya Savaşı uzaklığa taşıyabiliyordu. K entlere yapılan ha
(1939-45) çıktığında kullanılmaya hazırdı. va akınlarında, düşmanın savaş gücünü kır
1
Paramount UPI—Conıpvc
Solda: 1 9 3 9 'd a P o lo n y a 'y a g ire n H itle r 'in
o rd u la r ı, b ü y ü k k u v v e tle rle an sızın
s a ld ırıp hızla ile r le m e y e d a y a n a n
" y ıld ır ım s a v a ş ı" y ö n te m in i u y g u la d ı.
Üstte: B ir A lm a n askeri a rka d a şla rına saldırı
işa reti v e riy o r.
mak amacıyla fabrikalar ve öbür sivil hedefler liştirilmiş makineli tüfekleri, havan topları ve
de bom balandı. Stratejik bom bardım an de alev makineleriyle çok etkili bir güç oluştur
nen bu savaş yöntemini her iki taraf da kul muştu. Çok hareketli yeni bir düzen içindeki
landı. piyade birlikleri, tankları ve öbür zırhlı araç
Piyade birlikleri yarı otom atik tüfekleri, ge- ları izleyerek, savunması tanklarla çökertilen
US Army A A F Photo
bölgeleri ele geçiriyordu. Tam donanımlı pi
yade birlikleri düşman hatlarının gerisine in
dirilerek ikmal yollarını kesiyordu. U çaksa
var topları ve obüsler kullanan hareketli top
çu birlikleri piyadeleri destekliyordu.
Deniz kuvvetlerinde de özellikle denizaltı
ve uçak gemilerinin kullanımında önemli ge
lişmeler oldu (bak. DENİZALTI; DENİZ KUVVETLE
Rİ). Haziran 1944’teki Normandiya Çıkarma-
sinda M üttefiklerin savaş gemilerinin toplan
Alm an hatlarını döverken kıyıya yanaşan çı
karm a gemileri tanklan, topları ve piyade bir
liklerini karaya çıkarıyordu.
A B D , Alm anya teslim olduktan sonra sa
vaşı sürdüren Japonya’ya karşı bilinen en bü
yük yıkıcı güç olan atom bombasını kullandı.
6 Ağustos 1945’te Hiroşim a kenti bir atom
bombasıyla yok edildi. Üç gün sonra ikinci bir
atom bombası Nagasaki’ye atılınca Japonya
teslim oldu (bak. İKİNCİ DÜNYA S a v a ş i ).
II. Dünya Savaşı’ndan sonra önde gelen ül
kelerin tüm ü, radyo dalgalarıyla hedefe yö
neltilen güdümlü füzeler geliştirmek için araş
tırmalarını hızlandırdı (bak. G Ü D Ü M LÜ FÜ ZE
II. D ü n ya S a va şı'n da p a ra şü t b irlik le ri, ye re in e r in m e z
LER; R o k e t ) . K aradan, havadan, yeraltından
sa va şa bile cek b iç im d e ta m te çh iza tlı o la ra k uçaktan
a tlıy o rd u . ve sualtından atılabilen birçok güdümlü füze
SAVAŞ VE SAVAŞ ARAÇLARI 83
dan nasıl yararlanıldığı A R İT M E TİK , T O P Görüldüğü gibi sonuçta tam kare sayılar elde
LA M A , Ç IK A R M A , Ç A R PM A , BÖ LM E, edilm ektedir. A lttaki şekil bu ilginç bağıntıyı
O N D A LIK SA Y ILA R ve K E SİR LER m ad açıklam aktadır.
delerinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Bu m addede, sayıların özelliklerini ve ara
larındaki bağıntıları inceleyen ve m atem atik
çilerin sayılar kuramı olarak adlandırdıkları
konu üzerinde durulacaktır. Sayılar m atem a
tiğin en yararlı ve en kullanışlı araçları olarak
kabul edilir; ama insanlar sayılarla yalnızca
hesap açısından ilgilenmemiş, çok eskiçağlar
dan başlayarak sayılar dünyasının son derece A m a şekiller her zaman işe yaramayabilir.
ilginç iç ilişkilerini de incelemeye çalışmışlardır. Örneğin, şu çizimde görülenler üçgenel sayı
Hz. İsa’dan neredeyse 2.000 yıl önce yaşamış lara benzem ektedir.
olan Babilliler döneminde bile sayı bulmacaları
nın hazırlanmış olduğu bilinmektedir.
Sayı Kümeleri
Sayıların en büyüleyici yanlarından biri, içle • # • m 0
rinden bazılarının belirli dizileri oluşturabil
mesidir. Tam kare sayılar ve bunların tek
sayılarla olan bağıntılarına ilişkin bilgileri
M A TEM A TİK m addesinde bulabilirsiniz. m
Ayrıca üçgenel denen sayılar da vardır.
• • •
~~m • m m~
• • • m m
m % • • • •
• İ • • • t
• • • • A m a, noktaları sayarsanız bunların gerçekte
1________ 3___________ 6___________ 1 0 ______
tam kare sayılar olduğunu anlarsınız! (Eğer
Şekilden üçgenel sayıların nasıl kurulduğunu noktaların oluşturduğu satırlara bakarsanız,
görebilirsiniz. N oktalardan oluşan satırlara tek sayılarla ilgili olarak yukarıda değinilen
bakıldığında, üçgenel sayıların şu biçimde bağıntıyı da görürsünüz.)
yazılabileceği ortaya çıkar: Doğal sayılar (adi tamsayılar) da çiftler
halinde toplanabilir:
1 = 1
3=1+2 1+2=3
6=1+24-3 2+3=5
10=1+2+3+4. 3+4=7
Bu ilişkiden, 1, 3, 6 ve 10’dan sonra gelen 4+5=9.
üçgenel sayıların 15, 21, 28, 36, 45, 55 vb Sonuçta elde edilenler hep tek sayıdır. Bunun
biçiminde uzayıp gideceği hesaplanabilir. böyle olmasının nedeni, ardışık (birbiri ardına
Şimdi üçgenel sayı çiftleri'ni toplayalım: gelen) doğal sayıları topluyor olmamızdır. İki
ardışık doğal sayıdan kaçınılmaz olarak biri
1+3=4 tek, öbürü çift olacağından, bunların toplamı
3+6=9 tek sayı olmak zorundadır:
6+ 10= 16
tek + çift = tek.
10+15=25
15+21=36. Eğer üç ardışık doğal sayıyı toplarsak,
86 SAYI
2 (bölenleri: 1,2)
17 (bölenleri) 1,17)
• • • • I 347 (bölenleri: 1,347).
A m a şu sayılar asal değildir:
1 (bölenleri: 1)
6 (bölenleri: 1, 2, 3, 6)
1.001 (bölenleri: 1, 7, 11, 13, 77, 91, 143,
D ört ardışık doğal sayıyı toplarsak ne olur
1.001).
dersiniz? Ya beşini toplarsak? Herhangi bir
sayı, ardışık doğal sayıların toplamı biçiminde l ’in asal sayı olmamasının nedeni tek bir
yazılabilir mi? Örneğin 4 için ne dersiniz? böleninin bulunmasıdır; ama bu öyle bir
Sayı dizileri çoğunlukla bu tür ilginç sorular bölendir ki, sonsuz kez yinelenebilir. Bütün
ortaya çıkarır. Y ukarıdaki soruların çözümü sayılar asal çarpanların bir çarpımı olarak
nü biz size bırakıyoruz. Bu m addede yeri yazılabilir. Örneğin;
geldikçe bunlara benzer birkaç soru daha
6=2x3
ortaya atacağız.
1.001=7x11x13
İlgi çekici sayı küm elerinden biri de, adını,
210=2x3x5x7.
13. yüzyılda İtalyan m atem atikçi Pisalı Leo
nardo Fibonacci’nin bulduğu Fibonacci dizisi’ İşin ilginç yanı, bu asal çarpanları nasıl
dir. Dizi şöyle başlar: gruplandırırsanız gruplandırın hep aynı sonu
cu verirler. Örneğin;
1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, ...
18=2x9=2x(3x3)
İkinciden sonra gelen her sayı önceki iki
ya da 18=3x6=3x(2x3).
sayının toplamıdır.
Fibonacci dizisindeki sayıların ilginç özel Eğer 1 bir asal çarpan olsaydı, o zaman
likleri vardır. Diziyi daha da sürdürürseniz,
her üçüncü sayının çift sayı, her dördüncü 18=2x3x3x1=2x3x3x1x1
sayının 3’ün katı, her beşinci sayının ise 5’in =2x3x3xlxlxl
katı olduğunu görürsünüz. Bu dizinin sizin de biçiminde yazabilir ve istediğimiz kadar 1 ko
kendi kendinize bulup çıkarabileceğiniz pek yarak bunu daha da uzatabilirdik. Buradan da
çok başka ilginç özelliği daha vardır. l ’in asal sayı olmadığı kolayca söylenebilir.
Herhangi bir Fibonacci sayısını (örneğin Asal sayılar belki de en garip sayılardır,
8’i) ele alın ve bu sayının karesini bulun (64); çünkü bunlar öteki sayı küm elerinin tersine
sonra da iki yanında yer alan sayıları birbiriy- herhangi bir kurala uymaz. Ö rneğin, asal
le çarpın (5x13=65). A caba bu ilişki hep sayılar karşımıza herhangi bir sırayla değil,
böyle mi süregider? rasgele biçimde çıkar. Birbirini izleyen 10’ar
Aynı denemeyi doğal sayılarla yapacak sayılık küm elerdeki asal sayılara bakalım:
olursanız, sonucun pek benzer olmadığını
görürsünüz. G ene 8’in karesini alın; bu 64 0 ile 10 arasında: 2, 3, 5, 7
eder. Sonra da 8’in iki yanındaki sayıları 10 ile 20 arasında: 11, 13, 17, 19
SAYI 87
19 21 22 23 24
-
LA R m addesinde açıklanmış, M A TE M A
=
8 3 - 4 1 8 13
1 5 9 14 11
6 7 2
mayı isterseniz çaprazlam asına yapın, hep ay
nı sonucu bulursunuz.
Dahası, bu dokuz sayıyı karede başka türlü
15 10
düzenlemeyi denerseniz, yine aynı toplamı
bulursunuz; ama belki kareyi döndürm üş ya
da tepetaklak getirmiş olursunuz, hepsi o basam aktan ya da daha büyük sihirli kareler
kadar. için deneyebilirsiniz.
“Sihirli” toplam ın ne olması gerektiğini
bulmak için şöyle bir yol izleyebiliriz. Bütün SAZ bak. R a m iş v e S a z .
sayıların toplam ı l+ 2 + 3 + ...+ 9 ’dur. Bu top
lamayı yapmanın bir yolu, bu sayı dizisinin SAZ, Türk halk müziğinde kullanılan ve bağ
altına aynı diziyi tersten yazmaktır: lama da denen mızraplı bir çalgıdır. Ayrıca
saz, Türk halk müziğinde mızrap ile çalman
1 4 -2 + 3 + 4 + 5 + 6 + 7 + 8 + 9 müzik aletlerinin genel adıdır.
9+8+7+6+5+4+3+2+1. Boyutları değişik olm akla birlikte, biçimsel
Şimdi, eğer her düşey çifti toplarsak, hepsin olarak sazdan farksız olan divan sazı, tanbu-
de de elde edeceğimiz sayı 10’dur. Am a bu, ra, cura gibi çalgılarla birlikte bağlama ailesi
her ikisi de aynı sayılardan oluşmuş iki küm e ni oluşturan çalgılardan biri olan saz, yarım
nin toplam ıdır; öyleyse 90’ı ikiye böler ve tek arm ut biçiminde bir tekne (gövde) ile ince
bir kümenin toplam ı olarak, 45 sayısını elde uzun bir saptan oluşur (bak. B a Gl a m a AİLESİ).
edebiliriz. Am a bu, l ’den 9’a kadar olan bü Yaklaşık 40 santimetresi gövde, 55 santim et
tün sayıların toplamıdır. Oysa bizim bu sayıla resi sap olmak üzere, toplam boyu 95 cm do
rı, her satırın toplamı aynı olacak biçimde, üç layındadır. Bu ölçüler A nadolu’nun çeşitli yö
satıra paylaştırmamız gerekm ektedir. Dem ek relerinde az çok değişir. Tekne eskiden tek
ki, her satırın toplamı 45-^3 = 15 olmalıdır. bir ağaç parçasından oyularak yapılırdı. G ü
Yukarıdaki sihirli karenin 3’üncü basamak’ nüm üzde, teknesi ud ve tanburunki gibi, hilal
tan olduğunu söyleyebiliriz, çünkü her satırın biçiminde tahta dilimler yan yana yapıştırıla
da ya da sütununda 3’er sayı vardır. D aha bü rak yapılan sazlar gittikçe yaygınlaşmaktadır.
yük sihirli kareler de yapabiliriz. Bakalım siz Ü zerinde Türk halk müziğinin ses sistemine
şu 4’üncü basam aktan sihirli kareyi tam am la göre perde bağlarının bulunduğu sapın ucun
yabilecek misiniz? Önce sihirli toplamın kaç da, sapla 15° kadar bir açı yapan burguluk
olması gerektiğine karar verm ek zorundası vardır. Burgulukta, her tel için bir burgu bu
nız. Çaprazları da unutmayın. lunur. Ü zerindeki bir delikten geçen telin sa
Eğer bunu tamamlayabildiyseniz, şimdi de rıldığı burgu, sağa ya da sola çevrilerek telin
gene 4’üncü basam aktan, am a daha farklı si gerginliği azaltılır ya da çoğaltılır. Böylece tel
hirli kareler bulabilmeyi ya da aynı şeyi 5’inci ler istenen frekansa göre akortlanır.
90 SAZAN
Schiller’in öbür oyunları arasında, İskoçya üç kazı daha yaptı. İlk Truva kazısını karısıyla
Kraliçesi Mary Stuart’ın yaşamını konu alan yürütm üştü; sonrakilerde ise m im ar ve bilim
Maria Stuart (1800), Jan D ark’ı konu alan adamlarıyla birlikte çalıştı. Böylece kazılar
Orleans Kızı (Die Jungfrau von Orleans; daha sistemli bir biçimde yürütüldü.
1801) ve Giy om Tel (Wilhelm Teli, 1804) var Schliemann, o güne kadar var olmadığı
dır. Schiller oyunları, denem eleri, öyküleri ve düşünülen T ruva’yı ve aynı yerde daha eski
m ektuplarının yanı sıra lirik, felsefi şiirleri ve
The Bettmann Archive
baladlarıyla da tanınır.
ad da, Y unanca’dan türetilen dodekafonik 12 ton müziğinin ilk örneği olan Opus 25
sistemdir. Schönberg geliştirdiği bu yeni yön Piyano Süiti'ni 1921 ’de yazdı. O tarihten
temle geleneksel melodi ve arm oni anlayışını sonra bu yöntemi tüm konçertolarında ve
köklü bir şekilde değiştirerek müzikte bir başyapıtı sayılan, bitiremediği Musa ve Harun
devrim yaratmıştır, (bak. A R M O N İ). operasında da kullandı.
V iyana’da doğan Schönberg bir Yahudi Schönberg 1925’te Prusya Sanat Akadem i-
ailesinin en büyük oğluydu. Sekiz yaşında si’nde öğretm enlik yapmak üzere B erlin’e
kem an çalmaya, dokuz yaşma basmadan ke döndü. Ne var ki, Nazizm’in yükseldiği bu
man için küçük parçalar bestelem eye başladı. dönem de Yahudi olduğu gerekçesiyle göre
Müzik kuram ını ansiklopedilerden ve kitap vinden uzaklaştırıldı. 1933’te A B D ’ye göç
lardan kendi kendine öğrendi. 20 yaşjnda etti. Müzik çalışmalarının yanı sıra Los Ange-
Viyanalı orkestra şefi A lexander von Zem- les’te California Üniversitesi’nde ders verdi.
linsky’den arm oni, kontrpuan ve kompozis Schönberg o zam ana kadar geçerliliğini
yon dersleri almaya başladı. koruyan geleneksel arm oni, melodi ve tonali
Bestecinin yapıtları genellikle üç döneme te kurallarının yetersizliğini görmüş ve geliş
ayrılır. Tonal dönem , atonal dönem , 12 ton tirdiği 12 ton sistemiyle yeni bir müzik dili
müziği dönemi. oluşturm uştu. A m a, müzik anlayışı yaşadığı
Schönberg’in ilk yapıtları Brahm s’ın ve dönem de pek anlaşılamadığı için yapıtları
W agner’in etkilerini taşıyordu. Bu dönem de oldukça sert eleştirilere uğradı.
ki yapıtlarının en önemlisi, 1899’da besteledi Schönberg müzik dünyasına, besteleriyle
ği Aydınlanan Gece adlı yaylı çalgılar altılısıy- olduğu kadar, başta 1911’de yazmış olduğu
dı. Bunu, 1900’de başladığı ama 1913’e kadar Harmonielehre (“A rm oni Kuram ı”) olmak
seslendirilmeyen, koro ve orkestra için yazdı üzere, müzik estetiği konusundaki kuramsal
ğı Gurrelieder adlı şarkılar, Pelleas ve Meli- yapıtlarıyla da önemli katkılarda bulundu.
sande (1902-03) adlı senfonik şiir; Re M inör Yazıldıkları dönem in müzik beğenisini zorla
Birinci Yaylı Çalgılar Dörtlüsü (1904) ve M i yan birçok yapıtını çoğu zaman m akale ve
M ajör Oda Senfonisi (1906) izledi. m ektuplarıyla savunmak durum unda kaldı.
Besteciliğin yanı sıra müzik öğretmenliği de 12 ton tekniğini geniş biçimde uyguladığı
yapan Schönberg, 1904’te A lban Berg ve üçüncü dönem inde zaman zaman Yaylı Çalgı
A nton von W ebern’e ders vermeye başladı. lar Orkestrası İçin Süit (1934), Opus 40 Org
Schönberg ilk yapıtlarını Geç R om antik dö İçin Bir Resitatif Üzerine Çeşitlemeler (1940)
nemin zengin tonal dilini kullanarak bestele ve Opus 43 Bando İçin Tema ve Çeşitlemeler
mişti. Tonal sistemle artık daha ileri gidileme (1943) gibi tonal besteler de yaptı. Müzik
yeceğini düşünen sanatçı, 1909’da tonaliteden dünyasında önemi ve büyüklüğü artık kabul
bütünüyle yoksun olan (atonal) ilk bestesi edilmiş olan Schönberg’in yapıtlarına dinleyi
Opus 11 Piyano İçin Üç Parça'yı yazdı. cilerin büyük çoğunluğunun hâlâ alışma süre
Schönberg 1911’den 1915’e kadar Berlin’de cinde olduğu söylenebilir.
çalıştı. I. Dünya Savaşı sırasında Viyana’ya
döndüğünde askere alındı. 1917’de sağlık SCHUBERT, Franz (1797-1828). Yazmış ol
sorunları nedeniyle ordudan ayrıldı. Savaş duğu güzel şarkılarla tanınan AvusturyalI
yıllarında çok az beste yaptı. O dönemin besteci Franz Peter Schubert Viyana yakınla
başlıca atonal besteleri soprano ve orkestra rındaki H im m elpfortgrund’da (bugünkü adı
için tek kişilik sahne oyunları Beklenti (1909), A lsergrund) doğdu. Babası yoksul ve müzik
Uğurlu E l (1913) ve Pierrot Lunaire (1912) ile sever bir köy öğretm eniydi. Müzik yeteneğini
1917’de başlayıp bitiremediği Y a ku b ’un M er erken yaşta kanıtlayan Schubert, evde babası
diveni Oratoryosu' dur. ve erkek kardeşleriyle birlikte kurdukları
A tonal dönem yapıtlarının yapısal bir te yaylı çalgılar dörtlüsünde viyola çalıyordu.
m elden yoksun oluşundan kaygı duyan Ayrıca piyano ve org çalm akta da son derece
Schönberg, üçüncü dönem yapıtlarına dam ga başarılıydı. Güzel şarkı söyleme yeteneği
sını vuran 12 ton tekniğini geliştirdi. sayesinde bir burs kazanarak, 11 yaşında hem
SCHUBERT 95
SCHWEITZER, Albert (1875-1965). Alm an 1924’te yeniden Lam barene’ye dönerek yıkı
düşünür, din bilgini, hekim ve müzikçi A lbert lan hastanenin yerine yenisini kurdu. H asta
Schweitzer Alsace’da (bugün Fransa’da) Kay- neye cüzamlı hastalar için özel bir bölüm de
sersberg’de doğdu. Bulunduğu bölgenin özel ekleyen Schweitzer (bak. C ü z a m ) , yaşamının
liğinden dolayı hem Fransızca, hem Alm anca sonuna kadar hastaneyi geliştirmek ve insanlı
öğrendi. Liseden sonra Strasbourg, Paris ve ğa hizmet etm ek için çaba gösterdi. Bir
Berlin üniversitelerinde öğrenim gördü. 30 yandan da din, müzik, barış ve kardeşlik gibi
yaşma geldiğinde din, felsefe ve müzik konu konularda çeşitli kitaplar yazdı. 1952’de No-
larında doktora yapmış ve Von Reimarus zu bel Barış Ö dülü’nü alan Schweitzer’in ödül
Wrede (1906; “R eim arus’tan W rede’ye”) ile törenindeki konuşması Das Problem des Frie-
J. S. Bach: le musicien-poete (1905; “J. S. dens in der heutigen Welt (1954; “Günüm üz
Bach: Müzikçi-Şair”) adlı iki kitap yazmıştı. D ünyasında Barış Sorunu”) adıyla yayım
Aynı zam anda yetenekli bir orgcuydu. A m a, landı.
bütün bunlarla yetinm eyerek, A frika’daki in
sanlara yardım amacıyla doktor olmak için SCOTT, Robert Falcon (1868-1912). Ünlü
yeniden üniversiteye başladı. İngiliz kutup kâşifi R obert Falcon Scott
1913’te tıp öğrenimini tam am ladıktan sonra 12 yaşındayken İngiliz donanm asına katıldı.
iyi öğrenim görmüş, bilgili bir kadın olan Küçüklüğünden beri G üney K utbu’nu keşfet
karısıyla birlikte Fransız E kvator A frikası’na meyi çok isteyen Scott, 1897’de üsteğmen
gitti. G abon ilinde L am barene’ye yerleşti. olduktan sonra 1901-04 yıllarında Discovery
Kişisel çabaları ve yerli halkın desteğiyle gemisinin kom utanı olarak A ntarktika’ya bir
Ogove Irmağı kıyılarında bir hastane kurdu. keşif gezisine çıktı. Ocak 1902’de Ross Deni-
Sonraki yıllarda konferanslar ve org konserle zi’ne ulaştı. Bilim adamları gözlemlerde bulu
ri vererek hastane için çeşitli ülkelerden bağış nurken, Scott büyük buz kütlelerinin üzerin
ve yardım sağladı. I. Dünya Savaşı (1914-18) den güneye doğru uzun bir kızak yolculuğu
sırasında savaş tutsağı olarak Fransa’ya gön düzenledi (bak. ANTARKTİKA).
derildi. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra Scott’ın yol arkadaşları, daha sonra güney
m agnetik kutbunu keşfedecek olan Ernest
Erica Anderson Shackleton ile doktor, doğabilimci ve sanatçı
Edw ard W ilson’dı (bak. MAGNETİK KUTUPLAR).
Güney K utbu’nu çevreleyen büyük buzulu
keşfettikten sonra, kendilerinden önce gelen
lerden biraz daha güneye indiler. Yiyecekleri
azalmaya başlayınca üslerine geri döndüler.
Scott ayrıca, yere bağlı bir araştırm a balonuy
la ilk kez havadan gözlemlerde bulundu.
3.000 m etrelik F errar Buzulu’na çıktı; iki
denizciyle birlikte 59 günde kızakla 1.000
kilom etrenin üzerinde yol aldı. Başarılı geçen
seferde haritalar yapıldı ve keşiflerin yanı sıra
bilimsel çalışmalar yürütüldü.
Eylül 1904’te İngiltere’ye dönen Scott ulu
sal bir kahram an olarak karşılandı ve rütbesi
yükseltildi. Tarihsel Discovery gemisi bugün
İskoçya’nın D undee lim anında görülebilir.
Scott ne zam andır tasarladığı yeni sefere
Terra Nova adlı bir balina gemisiyle çıktı ve
191 l ’in başlarında Ross Adası kıyısında 11
A lb e r t S c h v v e itz e r u lu s la ra ra s ı b a rış v e tıp a la n ın d a k i
ç a lış m a la rın ın y a m s ıra b a ş a rılı b ir o rg c u o la ra k da arkadaşıyla bir üs kurdu. A ntarktika’da kışın
ta n ın ıy o r d u . başlangıcı olan nisan gelmeden önce yiyecek
98 SCOTT
dı. Çeşitli ülkelerde ve zam anlarda yoksul yürütür. Seçimler genellikle, yasayla sapta
erkekler, zengin ya da yoksul bütün kadınlar, nan bir takvime göre yapılır. Bazı ülkelerde
farklı ırkı ya da dinsel inancı olan kişiler oy kam panya sırasında harcanabilecek para mik
verm e hakkından yararlandırılm azlardı {bak. tarını sınırlayan, adayların seçmenlere oyları
K a d i n HAKLARI; KÖLELİK). Bu durum bazı ülke karşılığında rüşvet vermesini ya da çıkar
lerde 20. yüzyıl başlarına kadar sürdü. sağlamasını engelleyen yasa hüküm leri de
Oy kullanma yaşma ek olarak, seçmenler vardır. Genellikle, adaylar seçimde kendisine
genellikle, seçimin yapıldığı ülkenin yurttaşı yardımcı olacak ve bağlı bulunduğu siyasal
olmak ve bir seçim bölgesinde belirli bir süre partinin öbür üyelerinin desteğini sağlayacak
oturm ak zorundadır. Seçimlerde oy verme
Topham
hakkı olan herkesin oy verebilmesini sağla
mak için düzenli kayıtlar tutulur. Oy kullan
ma hakkı olanlar “seçm en” olarak adlandırı
lır. Çoğu ülkede halkın oy vermesi zorunlu
değildir; bu ülkelerde oy verm e bir görev
değil, bir haktır. Am a Avustralya ve İsviçre
gibi bazılarında ise oy kullanma yasal bir
görev olarak kabul edilir ve oyunu kullanm a
yanlar para cezasına çarptırılabilir. 1983’ten
sonra Türkiye’de de böyle bir uygulama
başlatılmıştır.
Adayların Seçimi
Seçilmek için başvuran kişilere “aday” denir.
A daylarda da yaş ve yurttaşlık koşulları ara
nır. Seçilmek için ciddi olarak çalışacak aday
ların başvurmasını sağlamak amacıyla bazen
belirli bir m iktar para da istenir. Bu para,
aday seçimi kazanır ya da oyların belirli bir
bölüm ünü alırsa kendisine geri ödenir. G ünü
müzde adaylık daha çok bir siyasal partinin A B D 'd e a d a y la rın s e ç ild iğ i p a rti k o n g re le ri b ir s p o r
listesinde yer almak biçiminde ortaya çıkar. k a rş ıla ş m a s ı g ib i g e çe r.
Bağımsız adayların oranı oldukça düşüktür.
Bir partiden aday olmak isteyenler genellikle
parti içi bir ön elem eden geçirilirler. İlke bir seçim bürosu ya da komitesi kurar. A day
olarak, bu elemeyi siyasal partilerin yerel ların propaganda yöntem lerinin başlıcaları
örgütleri yapar (bak. SİYASAL PARTİLER). radyo ve televizyon konuşmaları, miting ve
Adaylık için çok kişinin başvurması durum un toplantılar, afiş ve el ilanları ile ev ve mahalle
da parti içinde bir önseçim yapılması gereke ziyaretleridir. Bayraklar, toplu yürüyüşler,
bilir. Partilerin genel m erkezleri de çoğu kez şarkılar ve bandolar bir seçim kampanyasında
merkez kontenjanından aday gösterme olana önemli rol oynar. Am a günümüzde asıl etkili
ğına sahiptir. Siyasal partilerin katılmadığı propaganda alanı adayların kendi kişiliklerini
bazı seçimler de vardır. Örneğin Türkiye’de ve görüşlerini seçmenlere yansıttıkları radyo
m uhtar seçimlerinde partiler aday göste ve televizyon yayınlarıdır. Çoğu ülkede, rad
remez. yo ve televizyon yayınlarında adaylara eşit
süreler verilmesini öngören kurallar vardır.
Seçim Kampanyası Kam panya sırasında harcanacak paranın ya
Oyların kullanılmasından kısa bir süre önce salarla sınırlandırılmadığı ülkelerde, gazete
her aday ya da siyasal parti, halkı kendisine ve televizyon reklam ları için çok büyük mik
oy vermeye ikna etm ek için bir kampanya tarlarda para harcanır.
SEÇİM 103
Oy Pusulası
Oy verm ek için kullanılan kâğıt parçasına oy
pusulası denir. D aha önceleri oylar açıkta
kullanılır, böylece kimin kime oy verdiği
açıkça bilinirdi. Seçimlerin gizli oyla yapılma
sının amacı, herkesin özgürce ve hiçbir baskı
altında kalm adan kişisel seçimini yapabilme
sini sağlamaktır. Günüm üzde ülkelerin ço
ğunda, oy pusulaları yerel ya da ulusal yöne
tim tarafından ve seçim yapılacak bölgedeki
kayıtlı seçmen sayısı kadar bastırılır. Oy
pusulası üzerinde her aday ya da partiye
ayrılan yerin rengi, büyüklüğü, biçimi ve
tasarımı aynıdır.
Oy pusulaları değişik biçimlerde düzenle
nebilir. Bazı oy pusulalarında çeşitli partiler
den adaylar görev yerlerine göre aynı liste
içinde sıralanır ve adayların bağlı olduğu
parti, adayın adından sonra yazılır. Bazısında
ise her parti için ayrı bir sütun vardır ve
adayların adları kendi partilerinin altına liste
olarak yazılır.
Bazı ülkelerde oy pusulasının üzerinde
adayların adı bulunmaz ve seçmen istediği Barnaby’s
öbürü de “nispi tem sil” olmak üzere başlıca seçmen olabilm ek için mülk sahibi olmak
iki sistem vardır. Çoğunluk sisteminde, o ya da belli bir m iktar vergi ödem ek gereki
bölgede oyların çoğunu alan liste bütün tem yordu. Kadınların oy verme ve seçilme hakkı
silcilikleri kazanmış olur. Örneğin bir seçim yoktu.
bölgesinde yarışan üç partiden birincisi yüzde Kurtuluş Savaşı sırasında A nkara’da açılan
34, İkincisi yüzde 30, üçüncüsü de yüzde 36 oy Büyük Millet Meclisi (23 Nisan 1920) için ya
almışsa, bütün milletvekilliklerini sonuncu pılan seçimler yeni bir devletin kuruluşuna da
parti kazanmış sayılır. Yüzde 30 ve yüzde 34 hizmet etti. Cum huriyet dönem indeki ilk se
oy alan öbür iki parti ise hiç temsilci çıkara çim 1923’te yapıldı. Bundan sonra, 1924-45
maz. Görüldüğü gibi bu sistem adil değildir. arasındaki tek partili dönem de iki dereceli
Nispi temsil sistemi ise, partilerin aldıkları oy olarak yapılan seçimler (1927, 1931, 1935,
oranında temsilci çıkarabilmeleri kuralına da 1939, 1943) yarışmalı olmadığı için serbest ve
yanır. D aha adil sonuçlar yaratan bu sistemde dem okratik değildi. Bununla birlikte kadınla
halk iradesi gerçeğe daha yakın bir biçimde ra seçme ve seçilme hakkı tanınması gibi
parlam entoya yansır. Ne var ki, çoğunluk (1934) çok önemli bir demokratikleşm e adımı
sisteminin uygulandığı ülkelerde partilerden bu dönem de atıldı. Çok partili yaşam başla
birinin tek başına iktidar olma şansı daha dıktan sonra yapılan ilk seçimlere (1946) bir
fazladır. Nispi sistemi uygulayanlarda ise oy m uhalefet partisinin (D em okrat Parti) de ka
ların değişik partiler arasında bölünmesi yü tılması ve tek dereceli seçim usulüne geçilme
zünden tek partinin mecliste çoğunluğu ka si dem okratikleşm e sürecinin önemli adımla
zanması daha zordur. Böylece tek parti yöne rıdır. Ne var ki, bu seçimde oylar açık veril
timi yerine, birden çok partinin katıldığı miş, sayım ise gizli yapılmıştı. Gizli oy ve açık
koalisyon hüküm etleri kurm ak gerekm ek sayıma dayalı ilk seçim 1950’de yeni seçim ya
tedir. sasının onaylanm asından sonra gerçekleşti.
Ayrıca, seçimler “tek dereceli” ya da “iki Sonuçta eskiden tek parti olan Cumhuriyet
dereceli” olarak yapılabilir. Tek dereceli se H alk Partisi m uhalefete düştü ve iktidar D e
çim lerde, seçm enler temsilcilerini doğrudan m okrat P arti’ye geçti.
kendi oylarıyla seçerler. İki dereceli seçimde D em okrat Parti iktidarı dönem inde m uha
ise, önce “ikinci seçm en” denen delegeler için lefet üzerindeki baskılar arttı. Hak ve özgür
oy kullanılır. Seçilen bu delegeler asıl tem sil lükler giderek kısıldı. Bu koşullarda yapılan
cileri seçerler. Tek dereceli seçim daha de 1954 ve 1957 seçimleri de oldukça tartışmalı
m okratik bir uygulamadır. İki dereceli seçim bir ortam da geçti. 1954’te Yüksek Seçim Ku
lerin en iyi bilinen örneği A B D ’de başkanlık rulu oluşturuldu. 1957 seçimlerinin ardından,
seçimidir. Başkan her eyaletten seçilmiş olan m uhalefetin üzerinde baskılar yoğunlaştı,
delegelerin oylarıyla belirlenir. Türkiye’de de radyo iktidar partisinin emrinde bir yayın or
1946’ya kadar iki dereceli seçim sistemi uygu ganı gibi çalışmaya başladı. G erçekten özgür
lanmıştır. bir seçim ortam ının yaratılamamış olması da
27 Mayıs 1960’ta silahlı kuvvetlerden bir grup
Türkiye'de Seçimler subayca gerçekleştirilen askeri müdahaleyi
Osm anlılar’da daha önce yerel yönetimler hazırlayan nedenler arasındadır.
için yapılan seçimler dışında, ilk siyasal seçim Türkiye’de seçimlerin dem okratik bir yapı
1876 Anayasası’nın kabul edilmesinden bir yıl ya kavuşması 27 Mayıs m üdahalesinden sonra
sonra gerçekleşti. İlk Osmanlı parlam entosu yapılan 1961 Anayasası’yla sağlandı. 1961
için iki kez seçime gidildikten sonra (1877-78) milletvekili seçimlerinden başlayarak uygula
II. A bdülham id’in baskıcı yönetimi altında nan nispi temsil sistemi Türkiye için önemli
meclis dağıtıldı ve II. M eşrutiyet’in ilanına bir yenilikti. 1961, 1965, 1969, 1973, 1977 ge
(1908) kadar bir daha toplanm adı. II. M eşru nel seçimleri, bazen nispi sistemin de etkisiyle
tiyetken sonra seçimlere siyasal partiler de oyların ve meclisteki sandalyelerin çok sayıda
katılm aya başladı. İki dereceli seçim yöntem i parti arasında dağılmasına ve koalisyon hükü
nin uygulandığı Osmanlı seçim sisteminde, m etlerine yol açtı. A m a, seçmen oylarının
SEDAT 105
nnın şerit biçimli, yassı ve küçük, koyu yeşil Selahaddin Eyyubi 1187’de Filistin’i istila
yaprakları vardır. M amutağaçlarının yaprak ederek aynı yılın ekim ayında H ıristiyanların
ları ise ince dalları kaplayan küçük, sivri uçlu elinde olan K udüs’e girdi. Bu zafer A vrupa’
pulcuklar biçimindedir. Kozalakları küçük, daki kralları telaşlandırdı ve III. Haçlı Seferi’
odunları hafif, sağlam ve dayanıklıdır. nin başlamasına yol açtı (bak. H a ç l i S e f e r l e -
R î). A m a Kudüs M üslüm anlar’ın elinde kal
SEL bak. T a ş k in . maya devam etti. Aslan Yürekli R ichard’ın
başka yerlerdeki zaferlerine karşın, Selahad
SELAHADDİN EYYUBİ (1138-1193), en çok din Eyyubi M üslüm anlar’ı birleştirerek Ku-
Haçlı Seferleri’nde oynadığı rol dolayısıyla düs’deki Hıristiyan kuvvetlerini bozguna uğ
hatırlanm aktadır. Bir M üslüman olmasına ve rattı. Uzun süren savaşlar sırasında Selahad
Filistin’i elde tutm ak için H ıristiyanlar’a karşı din Eyyubi’nin R ichard’a hediyelerle birlikte,
mücadele etmesine karşın, adilliği ve cesur hastayken tedavisi için hekimlerini de gönder
luğu nedeniyle, aralarında İngiltere Kralı diği söylenir. Sonunda Selahaddin Eyyubi ile
I. Richard’ın (Aslan Yürekli) da bulunduğu Hı bir anlaşma yapıldı ve Hıristiyan hacılara K u
ristiyan hükümdarlarca takdir edilirdi. düs yolu açıldı. (Ayrıca bak. EYYUBİLER.)
Selahaddin Eyyubi bugün Irak sınırları için
de bulunan Tikrit’te doğdu. O zam anlar Müs- SELANİK. M akedonya’nın Kuzey Yunanis
lüm anlar bölünm üştü, Kahire ve B ağdat’ta tan ’da kalan bölümünün en önemli kenti ve
birbirleriyle rekabet eden Fatımi ve Abbasi limanı olan Selanik, Y unanistan’ın A tina’dan
halifeleri vardı. Selahaddin Eyyubi babası ve sonra ikinci büyük kenti ve Pire’den sonra
amcasıyla birlikte M ısır’daki Fatımi egemenli ikinci büyük limanıdır. A tatü rk ’ün doğum
ğine son verdikten sonra 1174’te kendini Suri yeri olan kent, İÖ 316’da M akedonya bağım
ye ve Mısır hüküm darı ilan etti. sız bir devletken kurulm uştur. Selanik kenti
nin o zamanki adı olan Thessalonike, M ake
The Ancient A rt & Architecture Collection donya Kralı Büyük İskender’in kız kardeşinin
adından gelir. İÖ 146’da Rom alılar M akedon
ya’yı ele geçirdikten sonra Rom a İm parator
lu ğ unun M akedonya eyaletinin başkenti olan
Selanik, Rom a’yı Konstantinopolis’e (bugün İs
tanbul) bağlayan askeri bir yol olan Via Egrıatia
üzerinde bir mola yeri ve ordu kampı olarak
önem kazandı. Kent kilisesini kuran Aziz Pau-
lus’un yazdığı ve Kutsal Kitap’ın bölümleri ara
sında yer alan “Selanikliler’e M ektuplar” bu
kentin cemaatine seslenir.
The Greek Embassy
12. y ü z y ıl M ü s lü m a n lid e ri S e la h a d d in E y y u b i
III. H açlı S e fe r i'n d e H ıris tiy a n k u v v e tle rin e karşı
K u d ü s 'ü e lin d e tu ttu .
110 SELÇUK
diği yapıttır. Bu cami Osmanlı-Türk mimarlık yaklaşık 40 m etre boyunda, 60 m etre eninde
tarihinin olduğu kadar dünya mimarlık tarihi bir ibadet yeri ile buna kuzeyden bitişen,
nin de başyapıtlarındandır. II. Selim tarafın hem en hemen aynı ölçülerde bir şadırvanlı
dan E dirne’de yaptırılan bu anıtsal yapı 1569- avludan oluşur. Bu avlunun çevresi üstü
75 yılları arasında tamamlanmıştır. örtülü, önü açık olan ve revak ya da sundur
E dirne’nin ve Osmanlı D evleti’nin simgesi ma denen yapılarla çevrilidir. İbadet yerine
olan cami, kentin m erkezinde, eskiden Sarı- bitişik olan revaklar caminin son cem aat
bayır ve Kavak M eydanı denilen yerdedir. yerini oluşturur. Bu revakları örten kubbeler
Burada daha önce Yıldırım Bayezid’in bir öbür revakları örtenlerden daha büyük ve
sarayı bulunmaktaydı. M imar Sinan camiye yüksektir. Avlunun ortasında 16 köşeli, üzeri
ilişkin yazdığı tezkerede yabancı mimarların açık bir şadırvan vardır.
Ayasofya’nın kubbesi kadar büyük bir kubbe Selimiye Camisi içeriden yüksekliği 41,25
nin İslam dünyasındaki yapılarda olmadığını m etre olan 31,22 m etre çapındaki kubbesiyle
öne sürerek öğündüklerini söyler. O büyük dikkati çeker. Bu büyük kubbe, 6 m etre
lükte bir kubbeyi oturtm anın çok güç olduğu genişliğindeki kem erlerle birbirine bağlanan
nu ileri sürm elerinin kendini etkilediğini ve ve fil ayağı denen dev sütunlar üzerine oturur.
çok üzdüğünü, ama sonunda Ayasofya’nın İki tanesi kıble duvarına bitişik olan fil
kubbesinden daha büyük bir kubbeyi gerçek ayaklarının öteki altı tanesi ikişer ikişer doğu,
leştirdiğinden söz eder. Bu özelliğinden başka kuzey ve batı duvarlarının önünde yer alır.
çok uzaklardan göze çarpan dört minaresiyle Böylece ibadet yerinin içinde tek ve büyük
de dikkati çeken bu yapı M imar Sinan’ın aynı kubbeyle birlikte görkemli bir bütünlük sağ
zam anda şehircilikte de uzman olduğunu gös lanmıştır. Mihrabın yer aldığı çıkıntılı bölümün
terir. üzeri yarım kubbe ile örtülm üştür. Yapıyı
Mimarlık tarihine, kapladığı yer bakım ın kubbenin eteklerindeki 32 küçük pencere ile
dan en geniş cami diye geçen Selimiye Camisi caminin dört yüzünde yer alan ve üst üste
yapı olarak 1.575 m2’lik bir alanı kaplar. altı sıra oluşturan pencereler aydınlatır.
Duvarları kesme taştan yapılmıştır. D uvarlar Caminin 70,89 m etre yüksekliğinde, üçer
la çevrili bir avlunun ortasında yer alan cami, şerefeli dört minaresi vardır. Bu m inareler
114 SELÜLOZ
den giriş yönünde bulunan iki tanesinde M arul, kereviz ve tahıl kepeği gibi pek çok
şerefelere tek merdivenle çıkılır. Ö bür iki yiyecek m addesinde çok m iktarlarda selüloz
m inarede ise üç şerefeye ayrı ayrı çıkan üç vardır. A t, inek, deve gibi otçul hayvanların
m erdiven vardır. m idelerinde selülozu sindirebilmelerini sağla
Selimiye Camisi’nin mimari özellikleri ka yan bakteriler bulunur. Bu nedenle selüloz iyi
dar ilgi çeken bir başka yanı da taş, m erm er, bir hayvan yemidir. İnsan midesinde bu bak
çini, ahşap, sedef gibi değişik malzemelerin teriler olmadığı için selülozu sindiremeyiz;
kullanıldığı süslemeleridir. Caminin mihrap ama yediğimiz yiyeceklerde bulunan selüloz
ve minberi m erm er işçiliğinin başyapıtların- sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağla
dandır. İçeride, tam ortadaki müezzin mahfili dığı için yararlıdır.
12 m erm er sütun üzerine oturtulm uştur. A l D oğada çok bulunan bir m adde olan selü
tında küçük bir m erm er havuz vardır. Kubbe loz yapay olarak yapılamaz; ama özellikle
ve yarım kubbeler ise son derece canlı, özgün kâğıt ve dokum a sanayisinde çok kullanılan
kalem işiyle bezenmiştir. M ihrap, m inber, değerli bir ham m addedir. Bir bitki öldükten
hünkâr mahfili, kadınlar mahfilinin duvarları ve bütün nemi kuruduktan sonra geriye selü
ve öteki duvarlar İznik çinileriyle kaplanm ış loz kalır. İplik, kumaş yapılan pam uk ve
tır. Bu çiniler sır altı tekniğiyle yapılmıştır. keten liflerinin; halat, sicim yapılan başka
Selimiye Camisi cami, m edrese, ham am , bitkisel liflerin büyük bölümü selülozdur.
türbe, im aret gibi birçok binadan oluşan ve O dunun yüzde 50’sini, pamuğun yüzde 90’mı
külliye denen yapılar topluluğunun bir parça selüloz oluşturur.
sıdır. M imar Sinan külliyenin öbür yapılarının Pam uk, kumaş yapımının yanı sıra pam uk
boyutlarını küçük tutarak tüm dikkatlerin barutu adı verilen bir patlayıcının yapımında
cami üzerinde toplanmasını sağlamıştır. Bu da kullanılır. Pam uk barutu yapmak için
gün Edirne M üzesi’nin bir bölüm ünün yer pam uk, nitrik asit ve sülfürik asit karışımıyla
aldığı m edreseler dış avlunun güney kenarının işleme sokulur. Selülozun kimyasal işlemler
köşelerinde ve caminin kıble duvarının önün den geçirilmesiyle başka birçok ürün de elde
dedir. Külliyenin son yapısı olan arasta (çarşı) edilir. Bu selüloz türevleri fotoğraf filmleri
sonradan III. M urad dönem inde, Selimi nin, çeşitli boya ve cilaların, parşöm enin,
ye’ye gelir getirmesi amacıyla vakıf olarak çeşitli dokum a ürünlerinin, selofanın ve bir
yaptırılmıştır. A rastada karşılıklı iki sıra ha çok plastiğin üretim inde kullanılır (bak. D O
linde dizilmiş 124 dükkân vardır. KUMACILIK; P l a s t i k l e r ) . Kullandığımız kâğıtla
rın pek çoğu odun selülozundan yapılır (bak.
SELÜLOZ, hem en hem en bütün bitkilerde KÂĞIT VE KÂĞIT YAPIM I).
bulunan bir m addedir. İngilizce’de “hücreler
den yapılmış” anlam ına gelen selüloz, bitki SEMBOLİZM ya da SİMGECİLİK, 19. yüzyı
hücrelerinin çeperlerinde bulunur. Bitkilere lın sonlarında Fransız edebiyatında ortaya
esnekliğini veren, yapılarındaki bu selü çıkan ve Gerçekçilik A kım ı’nın etkisiyle olu
lozdur. şan Parnasse (Parnas) hareketine tepki olarak
Selüloz da şeker gibi bir karbonhidrattır; gelişen bir akımdır. Önceleri şiir alanında
karbon, hidrojen ve oksijen elem entlerinden görülen bu akım daha sonra edebiyatın öteki
oluşmuştur. Bitkiler havadan ve sudan sağla dallarını etkilediği gibi, edebiyat dışında ka
dıkları bu elem entleri yapraklarında gerçekle lan sanat alanlarını, özellikle de resmi etkile
şen fotosentez süreciyle şekere dönüştürür ve di. Bu akımı benimseyen sanatçıları ve bu
bunu besisuyu olarak bütün öbür dokularına akım içinde verilen ürünleri nitelem ek için
taşır. Bitkiye enerji veren, bitkinin gelişmesi “Sembolist” ya da “Simgeci” sözcüğü kulla
ni ve kendini onarm asını sağlayan besisuyun- nılır.
daki şekerin bir bölümü selüloza dönüşür. Bu Bir şairler topluluğunun başlattığı bu edebi
selüloz yeni oluşan hücrelerin çeperlerinde ve yat akımını tanım lam ak için “symbolisme”
bitkinin zedelenen bölümlerinin onarım ında sözcüğünü ilk kez Yunan asıllı Fransız şair
kullanılır. Jean M oreas 1886’da, L e Figaro gazetesinin
SEMBOLİZM 115
edebiyat ekinde yayımladığı bildirgede kul Sem bolistler’e göre şiirin tem ası, tıpkı bir
landı. A dı konm am akla birlikte Sembolizm müzik parçasında olduğu gibi, özenle ve en
bir sanat anlayışı olarak 19. yüzyılın ortaların uyumlu ses etkileriyle iletilmelidir. Bunun
dan beri edebiyat yapıtlarında kendini belli için de sözcükler özenle seçilmeliydi. Dış
ediyordu. Toplumsal düzenin dışına çıkmak, dünyanın nesnel ve görünen yönünün ardında
gelenekselleşmiş sanat kurallarını hiçe say başka bir gerçeklik olduğunu düşünen Sem
mak isteyen sanatçılar bu doğrultuda ürün bolistler bunun ancak şiirle anlatılabileceği
veriyorlardı. Özellikle Paul V erlaine’nin şiir kamsındaydılar. Bu nedenle şiiri öbür anlatım
lerinde kendini belli eden bu anlayış gene biçimlerinden daha üstün kabul ediyorlardı.
V erlaine’nin deyişiyle “çöküş” ( decadence) Şiirin doğasına ve özüne ilişkin öğelere ver
olarak nitelendi. Böylece Sembolizm Akım ı’ dikleri önemin nedeni de buydu.
na öncülük eden ve “D ekandanlar” diye ad Sembolizm A kım ı’nın doğmasında, sözcük
landırılan bir şairler topluluğu oluştu. Bu dağarının zenginliği ve konularının çarpıcılı
şairler daha sonra Sembolizm A kım ı’nın için ğıyla Charles Baudelaire’in şiir ve düşüncele
de yer aldılar. rinin önemli bir yeri vardır. Özellikle Kötülük
Şiirin gerçeği değil, gerçeğin insanda bırak Çiçekleri (les Fleurs du m a l ; 1857) adlı şiir ki
tığı etkileri anlatması gerektiğini savunan tabı Sembolizm A kım ı’na öncülük eden Paul
Sembolistler, bireyin duygusal yaşamının Verlaine ve A rthur Rim baud gibi şairleri bü
doğrudan bir anlatım la dile getirilmesine kar yük ölçüde etkilemiştir. V erlaine’in Rom an-
şıydılar. Jean M oreas bildirgesinde Sembolist ces sans paroles (1874; “Sözsüz Şarkılar”) adlı
şiirin öğreticiliğe, sahte duyarlılığa, ağdalı şiir kitabı, Stephane M allarm e’nin “l’Apres-
anlatım a, gerçeği olduğu gibi yansıtmaya düş midi d ’un faune” (“Bir Faun’un Öğleden Son
man olduğunu yazıyordu. rası”) adlı uzun şiiri o yıllarda egemen olan
Sembolistler sanat ve edebiyatta her türlü Parnasçı şiir anlayışından ayrı bir havadaydı
gerçekçiliğe ve bilimsel düşünceye de karşıy ve yeni bir sanat anlayışından yana olan Fran
dılar. O nlar, insanın dış evreni olduğu gibi sız şairlerin başlattıkları akım giderek büyü
değil duyumsadığı gibi yansıttığını, bu duyuş yen bir ilgi topluyordu. Sembolizm’i savunan
ve yansıtışın ise sanatçıdan sanatçıya farklılık birçok dergi çıkmaya başladı ve öbür edebiyat
lar gösterdiğini öne sürüyorlardı. Evrenin, akımlarıyla aralarında yoğun bir tartışm a or
görüntülerin ya da görünenin ötesinde bir tamı doğdu.
anlamı olduğundan, evrende her şeyin duyarlı Sembolizm A kım ı’nın önderliğini yapan
olduğunu bilen ozanın bu görüntüleri aşmak, Stephane M allarme (1842-98) nesnenin an
gerçeğe ulaşmak istemesinden yola çıkıyorlar cak duyumlar aracılığıyla kavrandığını, şiir
dı. Bu düşüncelerini “dış evrenin insan priz dilinin nesneyi değil, o nesnenin yarattığı
masından geçerek yansıması” biçiminde dile etkiyi anlatması gerektiğini savunuyordu. Bu
getiriyorlardı. nedenle şiiri oluşturacak sözcüklerin özenle
Fransız şiirinde Sembolizm Akımı hem seçilmesi gerekiyordu. Bu sözcükler çoğun
teknik, hem de tem a açısından belirleyici olan lukla anlamı çok belirgin olmayan, değişik
kurallara bir tepki olarak doğmuştur. Şiirin yorum lara açık, bilmecemsi, çoğu kez de
kalıplaşmış biçimlerden arındırılmasını, işlev düşünsel alanda çağrışımlar yaratan sözcük
yönünden açıklayıcılık yüklenmemesini iste lerdir. M allerme şiirlerinde kendi acılarını,
yen Sembolistler, insanın yaşantısındaki anlık sonsuzluk arayışını, m addeden sıyrılıp kurtul
ve geçici duyguları betimlemeyi amaçladılar. mayı işlemiştir. M allerme ayrıca, kendisinden
Sembolist şairler sözcükleri, sözlük anlamları önce her şeyden üstün tutulan biçime önem
yerine simge değerleriyle yaşatmaya çalıştılar. verm edi; şiir kurallarıyla cümle kuruluşların
Anlam yönünden açıklık şiirin değil, düzyazı dan oluştuğu varsayılan biçime karşı çıktı.
nın işiydi. Şiir düşünceyi, duyulara seslenen “Sone” adı verilen koşuk (nazım) biçiminin
bir biçim içinde anlatmalıydı. Bu da ancak, 16. yüzyıldan beri süregelen uyak düzenini
gerçeği değil gerçeğin insanda bıraktığı etkile bozdu (bak. SONE). Yalnızca sözcüğün gücüne
ri, izlenimi anlatm akla sağlanabilirdi. önem verdi; şiiri, özüne uygun düşmeyen her
116 SEMENDER
şeyin elinden kurtarm ak gerektiğini öne sür lenimcilik akımlarının yarattığı resim anlayışı
dü. Ne duygu, ne düşünce ve ruhsal yapı, ne na karşı 19. yüzyılın sonlarına doğru resim
insan ve doğa betimlemesi, ne de öykü sanatında da Sembolizm ortaya çıktı. Ama
önemliydi. Önemli olan şiiri, şiirsellikle dolu resimde Sembolizm anlayışı Alm anya, İngil
sözcüklerin sıralandığı bir anlatım biçimi ol tere, Belçika, İsviçre gibi ülkelerde bazı
m aktan çıkarmaktı. Divagations (1897; “Sa sanatçıların yapıtlarında 19. yüzyılın başından
yıklamalar”) M allerm e’nin edebiyat anlayışı beri kendini gösteriyordu. Fransa’da Geç
nı en iyi dile getiren yapıtıydı. İzlenimcilik Akımı içinde yer alan Paul Gau-
Fransız şiirinde Sembolizm Akımı hızla guin aynı zam anda Sembolizm A kım ı’nın
yayıldı. Birçok şair bu akımla başlayan ser önderi kabul edilir. Pierre Puvis de Chavan-
best koşuk türünde şiirler yazmaya başladı. nes ile Gustave M oreau bu akımın en dikkate
1890’larda en parlak dönemini yaşayan bu değer ressamlarıdır. Sembolist ressamlar düş
akım 1898’de M allerme’nin ölümüyle etkisini gücüne dayalı bir anlatım dan yanaydılar. İn
yitirmeye başladı. Guillaume Apollinaire, Paul sanın içsel yaşantısını resme dökm eyi, buna
Claudel gibi şairlerin Sembolizm ile olan görsel bir anlatım kazandırmayı amaçlıyor
bağlarını sürdürm eleri akımın ayakta kalması lardı.
için yeterli olmadı. Paul Valery ise bu akımın
içinden yetişmiş bir şair olarak kaldı. İngilte SEMENDER. Çörel adıyla da tanınan semen
re ’de Oscar Wilde bu akımın temsilcisi sayılır. derler, bir efsaneye göre ateşten zarar görme
Sembolizm daha sonra öteki A vrupa ülkeleri yen hayvanlardır. Am a yanmama özellikleri
nin, ardından A m erika ülkelerinin edebiyat efsaneden öteye geçmez. Kuyruklu amfib
larını da etkiledi. İngiltere’de William Butler yumlar grubunda yer alan bu hayvanlar öbür
Yeats ve T. S. Eliot şiirde, Jam es Joyce ve amfibyumların çoğu gibi serin ve nemli yerler
Virginia W oolf düzyazıda bu akım dan etki de yaşarlar. İnce uzun yapıları, uca doğru
lendiler. (A yrıca bak. AMERİKAN EDEBİYATI; sivrilen uzun kuyrukları ve bacaklarının ko
BORGES, JORGE LUIS; NERUDA, PABLO; RUS EDEBİ num u bakım ından kertenkeleleri andırırlar.
YATI; S e f e r î s , Y o r g o .) A m a gövdeleri pulla değil, pürüzsüz ve parlak
T ürk edebiyatında ise Sembolizm A kım ı’ bir deriyle kaplıdır. Gündüzleri nemli ve
nın etkileri 19. yüzyılın sonlarında görülür. korunaklı yerlerde saklanır, geceleri dolaşm a
Batı edebiyatından etkilenen Edebiyat-ı Ce ya çıkıp toprak solucanlarını ve böcekleri
dide yazarları dilde ve edebiyat anlayışında yerler. Çoğu kuzey yarıküreye dağılmış yakla
yenilik peşindeydiler. Servet-i Fürıurı dergisi şık 320 türü vardır. Bunların büyük bölümü
çevresinde toplanan bu yenilikçi yazarlar çe Kuzey A m erika’da yaşar.
şitli tepkilerle karşılaştılar. A hm ed M idhat Alp semenderi ya da kara sem ender (Sala
Efendi de bu konuda tepki gösterenlerden m andra atra) yalnızca İsviçre A lpleri’nde
biriydi. Edebiyat-ı Cedide yazarlarını eleşti ARDEA
ren ve 1897’de yayımlanan “D ekadanlar” adlı
bir yazı yazdı (bak. S e r v e t -İ F ü n u n ) . Edebi-
yat-ı Cedide yazarlarını etkileyen bu akımın
izleri Cenab Şahabeddin’in şiirlerinde açıkça
görülür. Fecr-i Ati şairlerinden A hm ed Ha-
şim ise Türkiye’de Sembolizm’in temsilcisi
sayılır. Sembolizm bu akımın şairlerinden
çoğunu etkilemiştir. Yahya Kemal Beyatlı,
A hm et Ham di Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı,
A hm et Muhip D ıranas gibi şairlerde de Sem
bolizm’in etkisi görülür (bak. AHMED H a ş İM;
B e y a t l i, Y a h y a K e m a l ; C e n a b Şa h a b e d d in ; Şü r
SANATI; TANPINAR, AHMET H A M D İ). Avrupa'da yaygın olan, Türkiye'de de rastlanan
Pozivitizm (Olguculuk), Gerçekçilik ve İz pürtüklü semender.
SEMERKANT 117
bulunur. Dişiler yum urtlayarak değil, her Dev sem enderin yakın akrabası olan çamur-
ürem e dönem inde yalnız iki yavru doğurarak şeytanı ( Cryptobrarıchus alleganiensis) gibi
ürer. Yavrular doğm adan önce dişinin içinde bazı Kuzey A m erika semenderleri yaşam ları
gelişirken, beslenm ek için henüz çatlamamış nın tümünü suyun içinde geçirir. Türkiye’de de
yum urtaları ve kısmen gelişmiş kardeşlerini bulunan örneklerden lekeli semender {Sala
tüketir. Bu grubun en iri üyesi olan ve mandra salamandra) ve küçük semender (Tri-
Japonya’da yaşayan dev sem enderin (.Andrias turus vulgaris) gibi türler ise yaşamlarına
japonicus) uzunluğu 1,8 m etreye ulaşır. Yaşa suyun içinde başlar, sonradan karaya çıkarlar.
mını büyük ölçüde suyun içinde geçiren dev Sem enderlerin yakın bir akrabası olan aksolot
sem enderin hem akciğerleri, hem de solun (.A m bystom a mexicanum) ilginç bir türdür.
gaçları vardır. Bazı koşullar altında solungaçları kaybolup
karada yaşayan bir erişkine dönüşürken baş
Üreme Davranışları ka koşullar altında larva evresinde kalıp
Sem enderlerin değişik türleri su yaşamından sudan hiç ayrılmaz ( b a k . AKSOLOT).
kara yaşamına geçişin bir yolunu gösterir. Bayağı A m erika sem enderi ( Diem ictylius
Frank Lane Picture Agency viridescens) de başka bir çeşit gelişimin tem
silcisidir. Bu türün larvası suya bırakılan bir
yum urtadan çıkar. Sonra turuncum su kırmızı
bir sem endere dönüşerek, 2-3 yıl boyunca
karada kalır. A m a rengi zeytin yeşiline dönü
şüp kuyruğu boyunca bir kabartı belirdiğinde
yeniden suya dönerek yaşamını tam amlar.
Kızıl sırtlı sem enderlerin ( Plethodon cinere-
us) yaşam çevriminde ise suda geçen hiçbir
evre yoktur. Dişiler yum urtalarını öbekler
halinde nemli yerlere bırakır. Larva evresi
yum urta içinde geçer ve yum urtadan erişkine
benzeyen yavrular çıkar.
başkentiydi. O dönem lerdeki adı M arakanda arasındaki ticaret yolları üzerinde önemli bir
olan Sem erkant, Çin ile batı arasındaki İpek konaklam a yeri olan kent çok canlı bir tica
Yolu üzerinde, gelişmiş büyük bir kentti. İÖ ret merkeziydi. Günüm üzde O rta A sya’
329’da kenti ele geçiren Büyük İskender’ce nın bir tarım merkezi olan kentte çırçırcılık,
yakılıp yıkılan kent daha sonra Selevkoslar’ın ipek eğirme ve dokum a, meyve konserveciliği
yönetimine girdi. A rdından uzun süre O rta ile şarap, giyim eşyası, deri, ayakkabı ve
Asya T ürkleri’nin elinde kaldı. Kent 712’de sigara üretimi gibi tarım a dayalı sanayiler
A raplar’ın eline geçti ve O rta A sya’da İslam- gelişmiştir. Ayrıca traktör ve otomobil parça
lık’ın yayılması için bir üs olarak kullanılmaya larıyla sinema araçları üretimi de kentin
başlandı. ekonom ik yaşamında önemli bir yere sahiptir.
Abbasi halifesi M emun kentin yönetimini Bir üniversite ile çeşitli yüksekokulların bu
819’da, kendisine bağlılıkla hizmet eden İran lunduğu kentin nüfusu 588.000’dir (1987).
kökenli Samani ailesine verdi. Sam aniler dö
neminde Sem erkant gelişip zenginleşti, kâğıt SENDAK, Maurice (doğumu 1928). Çocuk
yapımında önemli bir m erkez oldu. Kent kitapları için yaptığı resimlerle tanınan A B D ’
Sam aniler’den sonra K arahanlılar’m, ardın li sanatçı ve yazar M aurice Sendak, engin bir
dan da Selçuklular’m eline geçti. Selçuklu düş gücüyle kaleme aldığı çocuk öyküleriyle
la rın dağılmasından sonra H arezm şahlar’ın uluslararası bir üne kavuşmuştur. Resimlediği
yönetimine giren kent, 1220’de M oğollar’ca çocuk kitapları 20. yüzyılın önemli sanat
alınınca bir kez daha yıkıma uğradı. yapıtları arasında yer almıştır.
Kent 14. yüzyılda Tim ur’un kurduğu im pa New Y ork’ta, Brooklyn’de doğan Sendak
ratorluğun başkenti oldu. Bu dönem de Se Yahudi asıllı yoksul bir göçmen terzinin
m erkant O rta A sya’nın en önemli ekonomik oğluydu. Okulu bırakarak New York kentin
ve kültürel merkezi durum una geldi. 1500’de deki bir oyuncak mağazasının vitrin düzenle
Ö zbekler’ce alman ve B uhara Hanlığı’na bağ me işinde çalıştı. Boş zam anlarında resimler
lanan kent eski önemini yavaş yavaş yitirdi. ve çizimler yaparken, çocuk kitaplarının re-
1720-70 yılları arasında terk edilmiş olarak simlendirilmesi Sendak’ın ilgisini çekti.
kaldı. 19. yüzyılın ikinci yarısında R uslar’ın 1951’de onun resim ve çizimlerini gören bir
eline geçen Sem erkant 1887’de il merkezi ve yayımcı, Marcel A ym e’nin yazdığı The Won-
demiryolu kavşağı olunca yeniden canlanm a derful Farm (“H arika Çiftlik”) adlı kitabın
ya başladı. resimlenmesi işini ona verdi. İlk önemli çalış
Sem erkant tarihi eserler yönünden oldukça ması olan, R uth K raus’un derlediği A H ole is
zengin bir kenttir. Moğol istilalarıyla kent to D ig (“Kazılacak D elik”) ise 1952’de yayım
ağır bir yıkıma uğramışsa da Tim ur dönem in landı.
de im paratorluğun m erkezi olması yeniden Sendak 1956’da öyküsünü de kendi yazdığı
görkemli yapılarla donanm asına yol açmıştır. K en n y’s Wirıdow (“Kenny’nin Penceresi”)
Ayrıca Tim ur’un büyük astronom ve m atem a adlı ilk resimli kitabını yayımladı. Gördüğü
tikçi torunu Uluğ Bey zam anında kent önemli bir düşte kendisine yapması söylenen birta
bir bilim merkezi haline de geldi. kım olanaksız görevleri yerine getirmeye çalı
Tim ur’un, Bağı Dilküşa adı verilen bir şan bir çocuğu konu alan bu kitap Sendak’ın
bahçe içinde yaptırdığı sarayın duvarları H in düşler ve korkularla dolu çocukluk dünyasını
distan savaşlarını betimleyen resimlerle be dile getirdiği öykülerden ilkiydi.
zenmiştir. Kentin bir başka önemli yapısı da Başyapıtı sayılan Canavarlar Ülkesinin
camisi, çifte minareli taç kapısı, revaklı avlu Kralı (Where the W ild Things A re) 1963’te ya
su, mavi ve beyaz sırlı tuğlalarla bezeli duvar yımlandı. Bu kitapta, öykünün kahram anı
larıyla Bibihanım M edresesi’dir. K entte bir Max giysisini giyerken huysuzluk ettiği için
çok türbe de bulunm aktadır. Bunlar arasında akşam yemeği yemesine izin verilmeden yat
Tim ur’un anıtmezarı Gûr-i Em ir son derece maya gider. O dasında, canavarlar ülkesine
görkemli bir yapıdır. yolculuk yaptığını ve onların kralı olduğunu
İlk ve ortaçağlarda batı ile Çin ve Hindistan düşler. Sonunda bu yaratıklardan bıkarak,
SENDİKA 119
“ birisinin en çok sevdiği kişi” olabileceği bir Sendikalar, ücret artışları başta olmak üze
yere dönm e özlemi duyar. Odasına döndü re, üyelerinin çeşitli hakları için işverenlerle
ğünde, masaya yemesi için akşam yemeğinin belirli dönemleri kapsayan sözleşmeler im
bırakıldığını görür. Sendak bu kitapla A B D ’ zalar. Buna toplusözleşme denir. Bu sözleş
de en iyi resimli çocuk kitabına verilen Calde- m eler imzalanmadan önce işverenle ücret
cott Ö dülü’nü kazandı. düzeyleri ve öbür haklar için görüşm eler ve
Canavarlar Ülkesinin K ralı9nın ardından, pazarlıklar yapılır. Eğer bu görüşmeler sıra
in the N ight Kitchen (1970; “Gece M utfakta”) sında taraflar arasındaki anlaşmazlıklar gide
ve O utside Ö ver There (1981; “Dışarıda Bir rilemezse sendika grev kararı alır. Grev sen
Y erde”) yayımlandı. Sendak bunların yanı sı dikaya üye işçilerin çalışmaması anlamına
ra birçok resimli kitap daha hazırladı ve Su gelir ve işçilerin işverenleri anlaşmaya zorla
sam Sokağı adlı televizyon dizisi için çizimler mak için sahip oldukları en önemli araçlardan
yaptı. Canavarlar Ülkesinin Kralı ile Higglety biridir (bak. G r e v ) .
Pigglety P op\ (1967) adlı başka bir öyküsü Sendikaların görevi toplusözleşmenin imza
opera haline getirilerek televizyonda göste lanmasıyla bitmez. Anlaşmaya varılan konu
rildi. ların işverence uygulanmasını da denetler.
Sendikalar bu amaçla her işyerinde işçilerin
SENDİKA, işçilerin ortak ekonom ik ve top kendi aralarında seçtikleri bir ya da daha fazla
lumsal çıkarlarını korum ak ve iyileştirmek işyeri temsilcisi atar. İşyeri temsilcileri toplu
amacıyla bir araya gelerek kurdukları örgüt sözleşmeyle belirlenen koşulları işverenin
tür. H er ne kadar işverenler de belirli işkolla sağlayıp sağlamadığını denetler ve işveren
rında aynı amaçlarla kurdukları örgütlere karşısında tüm üye işçileri sendika adına
“sendika” adı veriyorlarsa da, bu sözcük asıl temsil eder. Gelişmeleri sendikaya bildirir.
işçi örgütlerini kapsar. Sendikalar ayrıca üyelerinin tek tek çıkarları
D aha fazla ücret, daha iyi çalışma koşulları nı da savunurlar. Örneğin yasaya aykırı ola
ve daha geniş toplumsal haklar için işveren rak ve haksız yere işten atılan bir işçinin yasal
lerle mücadele eden işçiler bu taleplerini haklarını korum ak için dava açar ve avukatla
ancak bir araya gelip örgütlendikleri zaman rını görevlendirir ya da işverenin ihmali sonu
sağlayabilirler. İşverenlere karşı bu m ücade cu gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle iş
leyi işçilerin tek tek yürütm eleri onların pa kazası geçiren üyesinin yasal haklarını savu
zarlık güçlerini çok azaltır. Sendikalar işçile nur, onları almak için dava açar, tüm olanak
rin bu nedenle bir araya gelerek kurdukları larını kullanır.
örgütlerdir ve işverenler karşısında, üye olan Sendikalar bu hizmetleri üyelerinden topla
işçilerin tüm ünü temsil ederler. dığı ödentilerle yerine getirir. Ö denti dışında
120 SENDİKA
Am a 18. yüzyılın başında çıkartılan bir yasay lığını ve eylemlerini yasadışı bulan m ahkem e
la önce işçiler arasındaki her tür güç birliği, ler bunları 19. yüzyılın başında kapattılar.
yüzyılın sonunda ise her türlü işçi örgütü 1842’de Massachusetts Yüksek M ahkem esin
yasaklandı. Am a işçiler bu yasağa karşın de alman bir kararla sendikalar yasal örgütler
örgütlerini korudular ve örgütlenm elerini sür olarak kabul edildiyse de, bu konudaki anlaş
dürdüler. 19. yüzyılın başında işçilerin ser mazlık 19. yüzyıl boyunca sürdü. İç savaşı
bestçe örgütlenebilm eleri doğrultusunda baş izleyen yıllarda A B D ’de hem sendikal örgüt
latılan mücadele sonunda 1824’te işçilere de lenme, hem de sendikal haklar doğrultusunda
örgüt kurabilme özgürlüğünü veren yasa çıka büyük m ücadeleler verildi ve çok önemli
rıldı. Ne var ki, bu yasaya karşın işçilerin haklar elde edildi. Örneğin 1 Mayıs 1886’da
örgütlenmeleri ve etkinlikte bulunmaları zor A m erikan İşçi Federasyonu (AFL) sekiz saat
du. Örneğin 1834’te Dorset’e bağlı Tolpuddle lik işgünü için genel grev ilan etti. Chicago
köyünde, Tolpuddle Kurbanları olarak anı kenti genel grevin odak noktasıydı. Bu kentte
lan altı işçi bu tür çalışmalarından ötürü gösteri yapan işçilere polisin ateş açması
üzerine kanlı olaylar çıktı. Am a polis olayla
Trades Union Congress Library
rın sorumlusu olarak işçileri suçladı. Tutukla
nan sekiz işçinin dördü idam edildi, dördü ise
ağır hapis cezasına çarptırıldı. A m erikan İşçi
Federasyonu 1890’dan başlayarak sekiz saat
lik işgünü kabul edilinceye kadar her yıl 1
Mayıs’ta gösteri yapılmasını kararlaştırdı.
1889’da A B D ’li işçilerin aldığı bu kararın
uluslararası düzeyde uygulanması benim sen
di. Böylece 1 Mayıs A B D ’li işçilerin yanı sıra
Avrupalı işçilerin de eylem günü oldu. D aha
sonraki yıllarda sekiz saatlik işgünü birçok
ülkede resm en kabul edildi. Am a işçilerin
birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram
niteliği kazanan 1 Mayıs günümüzde de pek
1834'teTolpuddle'da sendika kurmaya çalıştıkları çok ülkede kutlanm aktadır.
için mahkûm edilen altı işçiyi gösteren çağdaş bir
resim.
Türkiye'de Sendikalar
Türkiye’de işçilerin ekonom ik ve toplumsal
A vustralya’da yedi yıl sürgün cezasına çarptı çıkarlarını korum ak amacıyla örgütlenmeleri
rılmıştı. Bütün baskılara karşın işçi birlikleri 19. yüzyılın sonlarında başlar. Osmanlı İm pa
büyük gelişme gösterdiler. Ulusal federasyon ratorluğum un sanayileşme sürecine geç gir
lar kuruldu. İngiltere’de sendika kurabilme mesi işçilerin sayısının sınırlı kalmasına yol
ve sendikal etkinliklerde bulunabilm e hakla açmıştı. Am a özellikle İstanbul’da yabancı
rını işçiler 1871 ve 1875 yıllarında çıkartılan şirketlere bağlı işyerlerinde gittikçe artan
yasalarla elde edebildiler. sayıda işçi çalışmaktaydı. 18. yüzyılın ortala
Ö bür ülkelerde de işçiler sendika kurabil rında bu işçiler tıpkı İngiltere ve A B D ’de
me hakkını elde edebilmek için uzun ve zor olduğu gibi daha fazla ücret, daha iyi çalışma
bir m ücadele verdiler. A B D ’de sendikalar 18. koşulları için grevlere başvurdular. 1872 Ocak
yüzyılın ikinci yarısında kurulabilm e olanağı ayında tersane işçilerince gerçekleştirilen ilk
buldu. A m a işçiler birlikte m ücadele etmeye grevi bir grev dalgası izledi. H enüz sendika
başlayıp genel grev gibi çeşitli etkinliklerle biçiminde örgütlenm e olmadığı için işçiler
ücret zammı isteklerini yoğunlaştırınca işve gezici birlikler, grev kom iteleri ya da dernek
renler işçi eylemlerinin yasadışı olduğunu lerde bir araya geliyorlardı. 1866’da batının
iddia ederek sendikaların kapatılması için etkisinde kalan aydınlarca Am eleperver C e
m ahkem elere başvurdular. Sendikaların var miyeti kurulm uştu, ama bu örgüt yoksul
122 SENDİKA
işçilere yardım etmeyi, işsizlere iş bulmayı D erneği’nin bu işçi örgütlerinin bir “birlik”
amaçlayan hayırsever bir dernek olm aktan oluşturmasına yönelik girişimi başarılı ola
öteye geçemedi. Ayrıca o günlerde Abdülha- madı.
mid döneminin baskıcı yönetimi her türlü Kurtuluş Savaşı sırasında yalnızca Türkiye
örgütlenmeyi yasaklamıştı. Buna karşın, İşçi Derneği ile Beynelmilel İşçi İttihadı adlı
1894’te Tophane’deki fabrikalarda çalışan iş örgütler varlıklarını koruyabildiler. Cum huri
çiler gizlice Osmanlı Am ele Cem iyeti’ni kur yetin ilanından sonra yürürlüğe giren 1924
dular. Am a derneğin yöneticileri bir yıl sonra Anayasası toplanm a ve dernek kurabilme
yakalanarak sürgüne gönderildiler. hakkı kapsam ında sendika kurabilme hakkını
İşçilerin örgütlenmeleri, demek kurma hak da öngörmekteydi. Bu arada İstanbul Amele
kının tanındığı 1908’de II. M eşrutiyet’in ila Birliği gibi örgütler kurularak siyasi iktidarla
nıyla birden hızlandı. Aynı yılın ağustos ve uyumlu bir işçi hareketi yaratılmaya çalışıldı.
eylül aylarında işçilerin yoğun olduğu büyük 1923’te Türkiye İşçi Birliği’nin kapatılması
kentlerde bir grev dalgası yükseldi. Bu durum üzerine aynı yıl Am ele Teali Cemiyeti adıyla
karşısında kârlarında düşme olan ve işçileri yeni bir örgüt kuruldu. Bu arada, Türkiye
kendi belirledikleri koşullarda çalıştırmaya ölçeğinde bir örgüt oluşturm ak için, İstanbul
alışmış yabancı şirketler Osmanlı yöneticileri Am ele Birliği A nadolu’daki birkaç örgütle
ne başvurarak acele önlem alınmasını istedi birleştirilerek Türkiye Am ele Birliği kuruldu.
ler. Sonunda ekim ayında bir geçici yasa, 1909 Bu dönemin önemli olaylarından biri
ortalarında ise Tatil-i Eşgal Kanunu ile işçile 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’ydi.
rin örgütlenm elerine önemli kısıtlamalar geti Bu kongrede öbür toplumsal kesimlerle bir
rildi. Bu arada, 1908’de kurulan Osmanlı likte işçiler de temsil edilmişti. Kongrede
Terakki-i Sanayi Cem iyeti’nin yanı sıra tram işçilerle ilgili olarak 1 Mayıs’ın işçi bayramı
vay, basım, demiryolu, tütün, m aden gibi kabul edilmesi, amele yerine işçi sözcüğünün
değişik işkollarındaki işçiler sendikalarda ya kullanılması, çalışma yaşamıyla ilgili çeşitli
da sendika dışı işçi kuruluşlarında örgütlen yasaların çıkartılması ve sendika hakkının
mişlerdi. Tatil-i Eşgal Kanunu işçilerin örgüt tanınması gibi kararlar alındı. Am a sendikal
lenm elerine ve etkinliklerine büyük sınırla örgütlenmeye ve etkinliklere olanak tanıyan
m alar getirmekle birlikte tümüyle engel ola bu ortam uzun sürmedi. 1925’te çıkartılan
madı. Takrir-i Sükûn Kanunu ile sendikal etkinlik
I. Dünya Savaşı (1914-18) süresince işçi ler yasaklandı. 1928’de Am ele Teali Cemiye
hareketlerinde bir gerileme ve işçi örgütlerin ti’nin de kapatılmasıyla Türkiye’de sendikal
de bir dağılma yaşandıysa da savaş sonrasında yaşama uzunca bir süre ara verildi. 1933’te
yeniden bir hareketlenm e gözlendi. Savaş Ceza Yasası’nda yapılan bir değişiklikle grev
süresince yaşamlarını sürdürebilen işçi örgüt suç olarak kabul edildi. 1938’de yürürlüğe
leri eylem ve etkinliklerini canlandırırken giren Cem iyetler Kanunu ise işçilerin sendi
yeni işçi örgütleri de kuruldu. 1913’te kurulan kalarda örgütlenmesini tümüyle yasakladı.
Türkiye İşçi Derneği, Şefik H üsnü’nün (Dey- II. Dünya Savaşı (1939-45) sonrasında
mer) başkanı olduğu Türkiye İşçi ve Çiftçi 1946’da çok partili yaşama geçilmesiyle bazı
Sosyalist Fırkası’nın paralelinde hareket et yasalarda yapılan değişiklikler sendikal hare
mekteydi. D aha çok devlet fabrikalarında ketin yeniden canlanmasına yol açtı. Bu dö
örgütlenmiş olan bu derneğin yanı sıra, İstan nem de uluslararası alanda her yönden de
bul’da Beynelmilel İşçi İttihadı adı altında m okratik bir ülke görünüm ü kazanmaya özen
birleşen deniz işçileri, m arangozlar ve yapı gösterilmekteydi. Türkiye Birleşmiş Millet-
işçilerinin örgütlerinden başka M ürettibin-i ler’e ve bundan ötürü Uluslararası Çalışma Ör-
Osmani Cemiyeti, Tütün Rejisi İşçileri Cemi gütü’ne (ILO ) üye olunca sendikal örgütlen
yeti gibi örgütler de çalışmalarını sürdürm ek meyi yasaklayan yasalar da değiştirildi. Bu
teydi. Ayrıca İzmir, E dirne, Zonguldak, Es gelişmenin sonunda kısa sürede Türkiye İşçi
kişehir, A dana, Konya ve B ursa’da da değişik ler D erneği, İstanbul İşçi Sendikaları Birliği
işkollarında örgütler kurulm uştu. Türkiye İşçi gibi sendikaların da içinde bulunduğu 100’e
SENDİKA 123
yakın sendika kuruldu. Am a Aralık 1946’da guldak köm ür ocaklarında çalışan işçilerin
Sıkıyönetim Komutanlığı, siyasetle uğraştık gerçekleştirdikleri direnişler kamuoyu üzerin
ları gerekçesiyle birçok sendikayı kapattı. de de etkili olunca 274 sayılı Sendika Kanunu
1947’de, içinde toplusözleşme, grev gibi hak ile 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve
ların yer almadığı ve sendikaların siyasetle uğ Lokavt Kanunu 1963’te yürürlüğe girdi. Bu
raşmasını yasaklayan Sendikalar Kanunu çı yasalarla işçilere grev hakkı tanınıyor, sendi
kartıldı. “ 1947 Sendikacılığı” olarak anılan bu kal ödentilerin işverence kaynaktan kesilerek
sendikacılık anlayışına karşı çıkan işçiler H ür işçi sendikalarına aktarılması sağlanıyordu.
İşçi Sendikaları Birliği’ni kurdular. Bu yeni Böylece sendikalar, grev hakkına sahip ol
örgüt, iktidara geldiğinde grev ve toplusözleş dukları için, toplu pazarlık sürecinde işveren
me hakkını tanıyacağını açıklayan m uhalefet karşısında daha güçlü bir konuma gelirken,
teki D em okrat Parti’yi desteklem ekteydi. üye ödentisi toplam ak gibi güç bir parasal so
Am a 1950 seçimlerini kazanm asına karşın runu da kökünden çözmüş oluyorlardı. Bu,
D em okrat Parti bu hakkı tanımadı. 1952’de sendikaların güçlenerek bir baskı grubu duru
ilk işçi konfederasyonu olan Türkiye İşçi Sen muna gelmesine yol açtı. Ö te yandan 1965’te
dikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) kurul m em urlara da sendika kurm a hakkının tanın
du. O günkü yasal koşullar ve kamu kesimin masıyla Türkiye Ö ğretm en Sendikaları K on
de örgütlenm eye izin verilmemesi sendikal federasyonu (TÖS) gibi güçlü örgütler doğdu.
hareketin cılız kalmasına yol açtı. Sendikaların grev hakkına sahip, toplusöz
27 Mayıs 1960 askeri m üdahalesinden sonra leşme yapan örgütler durum una gelmesi sen
hazırlanan ve tem el hak ve özgürlükleri gü dikalı işçilerin daha yüksek ücret almalarına
vence altına alan 1961 Anayasası Türkiye sen ve daha iyi koşullarda çalışmalarına yol açtı.
dikal hareketi için bir dönüm noktası oldu. Bunun sonucu olarak da işçilerin sendikalaş
Yeni anayasa tüm çalışanlar için sendika kur ması hızlandı. Bu dönem de TÜ RK-İŞ hızla
ma özgürlüğü, işçilere toplu pazarlık ve grev gelişen bir örgüt durum undaydı. A m a, içinde
hakkı getiriyordu. Ne var ki, yürürlükteki İş belirli görüş ayrılıklarını da taşımaktaydı.
K anunu’nda grev yasağı sürm ekteydi ve ana TÜ RK-İŞ yönetimi çalışma yaşamında daha
yasaya uygun yeni iş yasasının hazırlanması uzlaşmacı bir tutum takınm aktan yanaydı. İş
geciktirilmekteydi. Bu nedenle işçiler yeni bir çilerin dem okratik haklarının sağlanmasını
yasanın hazırlanması için girişim ve eylemlere geri plana atm akta, 1947 sendikacılığını be
başladılar. Bunlardan, Kavel işçileriyle Z o n nimsemekteydi. Ayrıca 1965’ten sonra yöne
Ara Güler
1961 Anayasası
yürürlüğe girmeden
önce 31 Aralık 1960'ta
İstanbul'da
Saraçhanebaşı'nda çok
büyük bir katılımla
gerçekleşen m itingde,
işçiler başta grev hakkı
olm ak üzere siyasal ve
ekonomik haklartalep
ettiler.
124 SENEGAL
tim A B D hüküm etinin çeşitli organlarıyla ve İŞ’e bağlı Genel-İş Sendikası DİSK saflarına
sendikalarıyla yoğun bir ilişki içine girmişti. geçti. Bu dönem de Milliyetçi İşçi Sendikaları
Bir yandan bazı sendika yöneticileri eğitim Konfederasyonu (MİSK) ile Hak İşçi Sendi
için A B D ’ye gönderilirken, öte yandan sendi kaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) adıyla iki
ka çok büyük tutarlarda A BD yardımı alm ak yeni konfederasyon daha kuruldu.
taydı. TÜ RK-İŞ üzerindeki bu A BD etkisi 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin ardın
TÜ RK -İŞ yönetiminin partiler üstü bir politi dan sendikal yaşam tam bir durgunluk içine
ka izleme kararı almasına yol açtı. Bunun an girdi. DİSK ve MİSK kapatıldı. DİSK yöneti
lamı sendikaların siyasal bir güç ya da baskı cileri tutuklandı ve m allarına el kondu. Grev
grubu olmasının engellenmesiydi. Oysa 1961 ve toplusözleşme haklarının kullanılması dur
Anayasası sendikaların siyasal alanda etkin duruldu. Toplu iş uyuşmazlıklarını çözme yet
bir dem okratik güç olarak işlev görmelerine kisi yönetimce Yüksek Hakem Kurulu’na ve
olanak sağlamaktaydı. 1966’da toplanan rildi. Bu dönem de TÜ RK-İŞ yönetimi askeri
TÜ RK-İŞ 6. G enel K urulu’nda yönetimin bu yönetimi destekleyerek oluşturulan hüküm e
görüşlerini paylaşmayan bir grup TÜRK-İŞ te Sosyal Güvenlik bakanı olarak TÜ RK-İŞ
üyesi sendika yöneticisi bu örgütten ayrılarak genel sekreteri Sadık Şide’yi verdi.
bağımsız sendikalarla birlikte 1967’de Türki 1982 Anayasası ve ona uygun olarak çıkarı
ye Devrimci İşçi Sendikalan Konfederasyo lan 2821 ve 2822 sayılı yasalar sendikal örgüt
num u (DİSK) kurdular. lenm e ve sendikal etkinlik alanlarını önemli
DİSK kurulmasını izleyen günlerde hızlı bir ölçüde kısıtladı. 1961 A nayasası’nın sağladığı
gelişme gösterdi. Özellikle TÜ R K -İŞ’e bağlı birçok hak geri alındı. Sendikalara genel
sendikalardan kitlesel katılımlar oldu. H ükü grev, siyasal grev, dayanışma grevi, hak gretfi
m et 1970’te D İSK ’in bu gelişmesini önlemek yapma yasakları getirildi. H üküm etin grev er
için 274 ve 275 sayılı yasalarda değişiklikler telem e yetkisi genişletildi. Grevlerin yasak
yaparak sendikal örgütlenm eler konusunda lanması durum undaki anlaşmazlığı çözmede
birtakım kısıtlamalar getirdi. Örgütlenm e Yüksek H akem Kurulu yetkili kılındı. Sendi
haklarına getirilen bu kısıtlamalar işçiler tara kaların siyasetle ilgilenmesi yasaklandı. Kısa
fından tepkiyle karşılandı; İstanbul ve Koca- ca, 1982 A nayasası’nın getirdiği yeni yapı
eli’de 15-16 Haziran 1970’te on binlerce işçi içinde sendikaların işlevleri kısıtlandı.
nin katıldığı büyük protesto gösterileri düzen
lendi. Ayrıca hüküm etin yaptığı değişiklikler SENEGAL, A frika’nın batı kıyısında yer alan
m uhalefet partilerinin başvurusu üzerine bir cumhuriyettir. Kuzeyinde M oritanya, gü
A nayasa M ahkem esi’nce iptal edildi. Bu ara neyinde Gine-Bissau ve G ine, doğusunda ise
da TÜ RK-İŞ içinde sendika yönetimine karşı Mali bulunur. Senegal, kıyıdan içerilere doğ
bir sosyal dem okrat m uhalefet de başlamıştı. ru ince bir şerit gibi uzanan G am bia’yı bütü
12 M art 1971 askeri müdahalesinin grevleri nüyle çevreler (bak. Gambİa).
yasaklaması ve toplusözleşme düzenini askıya Güneydoğusu dışında, Senegal oldukça düz
alması sendikal örgütlenm ede bir duraklam a ve alçak bir ülkedir. İklimi çok sıcaktır.
yarattı. Ayrıca bu dönem de anayasada yapı Kuzeyde sakızağacı ve mimoza, Senegal Ir
lan değişiklikle sendika hakkının “çalışanla mağı vadisinde de arapzamkı çıkarılan akasya
ra” değil de “işçilere” tanınması, m em urların ağaçları yetişir. O rta kesimi çöl gibi kumluk
sendika kurm a hakkını ortadan kaldırıldı. bir alandır. Güneyi ise tropik bitki örtüsüyle
1973 seçimlerinden sonra sendikal yaşamda kaplıdır. Ü lkede yaşayan yabanıl hayvanlar
yeniden bir canlanma başladı. Bazı işyerlerin arasında en önemlileri maym un, antilop, as
de T Ü R K -İŞ’ten D İSK ’e doğru kayışın do lan ve sırtlandır. A karsularda tim sah, suaygırı
ğurduğu yetki anlaşmazlıkları üzerine, DİSK ve kaplum bağa bulunur.
işçilerin diledikleri sendikayı özgürce seçebil Senegal’de ekili alanların önemli bir bölü
meleri için referandum hakkının alınması yo mü yerfıstığma ayrılmıştır. Bundan başka
lunda bir m ücadele başlattı. 1976’da bağımsız darı, pirinç, pam uk ve şekerkamışı yetiştirilir.
Tekstil ve Bank-Sen sendikalarıyla TÜ RK - Bol m iktarda balık avlanır. En gelişmiş sana-
SENFONİ 125
olması için çalıştı. Sosyalizmi benimsemekle be, M arne ve Oise ırm aklarıdır. Bu kollardan
birlikte ülkesinin ve A frika’nın gerçeklerine birkaçı Sen’e Paris yakınlarında katılır. Yük
uygun bir yönetim biçimi seçti. 1980’de baş taşımacılığına elverişli olan bu ırm aklarda
kanlığı bıraktı. işleyen m avnalarla ırmak havzasından elde
Senghor, Siyah A frika kültürünün yeniden edilen ürünler kente ulaştırılır. Yapı gereçleri
değerlendirilmesini savunan Afrikalı aydın ve petrol de ırm ak yoluyla taşınır. Sen havzası
lardan biri olarak sanat anlayışını oluşturm uş çoğu kez Paris havzası diye adlandırılır.
tur. Bu düşünce doğrultusunda 1976’da ilk Fransa’nın m erkezini oluşturan Sen havzası
Siyah Sanatları Dünya Festivali’nin düzenlen zengin ve tarihsel bir bölgedir; çeşitli nitelik
mesini sağladı. Edebiyat ve siyasal çalışmala teki topraklarından ötürü de Batı A vrupa’nın
rından ötürü sayısız ödüller, ayrıca birçok en verimli tarım alanıdır. Yılda 10-11 kez
üniversiteden onursal doktorluk unvanları ürün alman bu bölgede üzüm bağları için
alan Senghor 1969’da Fransız Ahlaki ve Siya elverişli kireçli topraklar, koyunlar için kuru
sal Bilimler A kadem isi’ne, 1984’te de Fransız otlaklar, süt sığırları için akarsu kıyılarında
Akadem isi’ne seçildi. Senghor bu akadem ile yemyeşil çayırlar, buğday tarım ına elverişli
re seçilen ilk Siyah üyeydi. Şiirlerini Chants killi ve yalnızca iğneyapraklılara uygun olan
d ’om bre (1945; “Gölge Şarkıları”), H osties kumlu topraklar bulunur.
noires (1948; “Siyah K urbanlar”) adlı kitapla Açık deniz gemileri Sen’in aşağı çığırı
rında, denem elerini ise Liberte I (1964; “Öz üzerindeki R ouen’e kadar yol alabilmektedir.
gürlük I”), Liberte II (1971), Liberte III Sen Irmağı Meuse (M aaş), Schelde, Ren ve
(1977) adlı bir dizi kitapta topladı. R höne gibi A vrupa’nın öteki önemli ırm akla
rına çeşitli kanallarla bağlanmıştır. Bu yüzden
SEN IRMAĞI, Fransa’nın kuzeyindeki en de Fransa’nın en önemli suyoludur.
önemli akarsudur. Loire’dan sonra Fransa’
nın ikinci uzun ırmağı olan Sen, D ijon yakın SENTAKS b a k . SÖZDİZİMİ.
larındaki Langres Yaylası’ndan doğar, kuzey
batıya doğru 780 km uzunluğunda dolambaçlı SEPET, kamış ve saz gibi bitkisel ya da
bir yol çizerek Le Havre limanında Manş plastik gibi yapay gereçleri örerek ya da
Denizi’ne dökülür. Çeşitli yönlerden gelerek birbiri çevresine sararak yapılan kapların
ırmağa katılan kollarından en önemlileri Au- genel adıdır. Sepetler sağlam ve kırılmaz
kaplar olduğu için başta yiyecek olmak üzere
French Government Tourist Office çeşitli eşyaların taşınmasında kullanılır.
Sepet örm e en eski el sanatlarından biridir.
Dünyanın birçok yöresinde tarihöncesi dö
nem lerden kalma örnekleri bulunm uştur. Es
ki M ısırlılar’m ve B ritonlar’ın sepet örme
tekniğiyle yapıp kille sıvadıkları kulübeler,
Avustralya ve A frika’nın bazı yörelerinde
hâlâ yapılan evlerle büyük bir benzerlik gös
terir. Türkiye’de de Karadeniz Bölgesi’nde
havalandırm anın zorunlu olduğu bazı depola
rın duvarları sepet örgüsüdür. M ısırlılar’ın
sazdan yapılmış kayıkları da Fırat ve Dicle ile
H indistan’ın birçok bölgesindeki ırm aklarda
kullanılan kayıkların benzeridir. Norveçli bi
lim adamı ve kâşif T hor H eyerdahl 1970’te
A tlas Okyanusu’nu Ra adlı kamıştan örülme
bir tekneyle geçmişti (bak. HEY ERD A H L.T h o r ) .
Kuzeydoğu Fransa'da Sen Irmağı üzerinde mavna Sepet yapımı için kullanılan gerecin bükü-
trafiği. lebilir, esnek, dayanıklı ve kolay örülebilir
SEPET 129
İMP
olması önemlidir. Sepetin ne amaçla kullanı Ayrıca dikey sert çubukların arasından görece
lacağı büyük ölçüde onun malzemesini ve yumuşak şeritler geçirilerek sepet örülür.
örm e tekniğini de belirler. Çok çeşitli sepet Sepet örgüsüyle şapka, çanta, zembil, san
örm e tekniği varsa da, bunlar kabaca ikiye dalet, yer yaygısı, sandık, sandalye, tabut,
aynlır. Başlıca fark, sarmal sepet yapma kepçe, çay süzgeci, şişe kılıfı gibi birbirinden
tekniğiyle sarmal olmayan örgü teknikleri değişik şeyler yapılır. Balık ve ıstakoz gibi
arasındadır. deniz canlılarını avlamak için iç bölümü huni
Sarmal sepetler tek bir şeridin kesintisiz biçimli sepetler kullanılır. Akıntı yönünden
olarak kendi çevresinde dolandırılmasıyla el gelen balık sepete girince tekrar çıkamaz.
de edilir. H er halka iğne ya da bize geçirilmiş Sepetler toplum sal ve dinsel törenlerde de
bir saz ya da iplikle, çeşitli sarm a teknikleriyle sıkça kullanılm aktadır. Bazı Mikronezyalı ka
birbirine tutturulur. Sarmal olmayan teknik bileler sepet örgüsüyle hazırlanmış tören m as
ler dokumayı andırır. Kafes örgü, hasır örgü, keleri ve kalkanlar kullanır.
çubuk örgü gibi çeşitleri vardır. Örneğin hasır California’daki H upa Yerlileri vazoya ben
yer yaygıları, boydan boya gerilmiş iplikler zeyen, sugeçirmez sepetler üretir, ince lifli
arasından sazların bir üstten, bir alttan ya da bir bitki kökünden yapılan ve denizkabukları,
iki üstten, bir alttan geçirilmesiyle yapılır. kuştüyleri ya da boyanmış oklukirpi dikenle
130 SEPET
riyle süslenen bu kaplar yemek pişirmek ve su dallarından örülür. A B D ’de New England
taşımak için kullanılırdı. Eski efsanelerin çiftçileri meşe ve dişbudak sürgünlerinden
büyülü simgeleri ve figürleri de sepet örgüle çok güzel sepetler yaparlar. Çok ince sürgün
rinde kullanılan desenler arasındaydı. A kar lerin kabukları soyulur ve ağaç, örülmeye
suları ve kuşların uçuşunu simgeleyen ya da uygun uzun ve lifli şeritler haline gelinceye
hayvanların ayak izlerini andıran ve çoğun kadar dövülür. New England’da ve New York
lukla Y erliler’in doğaya yönelik sevgisini yan eyaletinin kuzeyinde yaşayan Yerliler gele
sıtan desenler çok sık kullanılırdı. neksel, hoş kokulu sepetler yapar ve genellik
Japonlar ve Çinliler çok ince şeritler halin le turistlere satarlar.
de kesilmiş bam bu kamışlarla küçük ve kar Sepet yapım tekniği binlerce yıl boyunca
maşık desenli zarif sepetler örerler. D aha çok az değişiklik göstermiştir. Bu sanat hâlâ
dayanıklı m alzem elerden sandalye ve masa el becerisine dayanır, sepet yapan m akineler
gibi hasır mobilyalar yaparlar. Ayrıca bu yoktur. A ncak kaba sebze ve meyve sepetleri
ülkelerde taşınacak eşyaların paketlenm esi makinelerle üretilebilir. Sepetçinin büyük bir
için de kaba sepetler kullanılır. ustalıkla ördüğü sepeti hiçbir makine ürete
Tropik bölgelerde palm iyelerden sepet örü mez. İnsanlar dokunm a duyusunu kullanarak
lür. M alezya’da rafyaya benzer bir palmiye sepet yapımını öğrenebilir; bu yöntemle pek
türünün kullanımı çok yaygındır. D aha soğuk çok görme özürlü sepet örerek yaşamını
bölgelerde sepet yapmak için kamış ve sazlar kazanm aktadır.
dan yararlanılır. Türkiye’de çeşitli yörelere özgü ağaçların
A B D , Avrupa ve Türkiye’de sepetler, ço dallarından ve sazdan değişik boy ve biçimler
ğunlukla sepetçi söğüdünün ince sürgün ve de sepetler üretilir. Örneğin Karadeniz Böl-
SERA 131
Crowrı Copyright!Her Majesty’s Stationery Office ve the Royal Botarıic Gardens, Kew
Londra'da Kew Krallık Botanik Bahçesi'nde bir sera
Botanik bahçelerinde, değişik iklim koşul tanımlamaya göre, seramik yalnızca fırınlan
larında doğal olarak yetişen bitkileri topluca mış kilden yapılmış ürünler değildir; yapılar
sergileyebilmek için sıcaklık ve nem koşulları da kullanılan beton, yerkabuğunda doğal
birbirinden farklı bir dizi sera vardır. B unlar olarak bulunan birçok kayaç ve cam da
dan bazıları m im arlar tarafından özel olarak seram iktir.
tasarlanmış son derece güzel yapılardır. Geleneksel seram ikler ya da çanak çömlek
A yrıca bak. BAHÇECİLİK VE BAHÇE MİMARLIĞI; ler büyük bir baskıyla karşılaşmayacakları
BOTANİK BAHÇELERİ; TARIM VE HAYVANCILIK. işlerde kullanılabilir. Seramik tabak ve çöm
leklerin kolayca kırıldığını biliriz. Yeni sanayi
SERAMİK. Eskiden, fırınlanmış kilden yapı seramikleri ise çok daha dayanıklı olmalarını
lan kiremit ve tuğlalar ile çanak çömlek gibi sağlayan yöntem lerle yapılır. Bunun başlıca
eşyalarla benzerliği olan bir grup m adde iki yolu vardır. Biri, seramiğin çok yoğun
seram ik olarak adlandırılırdı. Eski Yunanlılar olmasını sağlamaktır. Bir m adde ne kadar
çömlekçi toprağına keram os adını vermişti. yoğunsa, yapısında ne kadar az boşluk varsa,
Günüm üzde seramikle ilgili olarak farklı bir o kadar zor kırılır. Dayanıklı seramik yapm a
anlayış ortaya çıktı. Seramik yapımı öylesine nın öbür yolu küçük çatlakların daha büyük
ilerledi ki, artık traktörle çekilen pullukların kırıklara dönüşmesini önlem ektir. Bu da sera
bıçakları ve hemen hem en elmas kadar sert miği başka bir maddeyle destekleyerek yapı
olan başka kesici aletler seram ikten yapılabi lır. Örneğin, yapılarda betonu desteklem ek
liyor; uzay mekiğinin dışı, uzaydan dönerken için çelik çubuklar kullanılır. Bir başka yol da
Dünya atm osferine girince sürtünm eyle olu seramiğin içine özel parçacıklar katm aktır.
şan yüksek sıcaklığa dayanabilecek özel sera Bu parçacıklar seram ik eşyanın biçiminin
mik plakalarla kaplanabiliyor. herhangi bir çarpmayla değişmesini önler.
Bir m addenin seramik olup olmadığına Çarpm anın enerjisi bu parçacıkların biçimini
karar verm ek için bazı temel kurallar vardır. değiştirirken soğurulur ve eşyanın biçimini
Birincisi, seram ik bir am etaldir. İkincisi, sera değiştiremez. Küçük parçacıkların çıplak göz
mik inorganik bir m addedir; karbon atomları le görülemeyen bu değişimi seramiğe daya
içermez. Sanayide kullanılan bu çok geniş nıklılık verir. Bu yöntemle yapılan dayanıklı
SERAP 133
seram ikler çelik kadar sağlamdır. Bunlar yük A yrıca bak. ÇANAK ÇÖMLEK; ELEKTRONİK; K İ
sek sıcaklıklardan da etkilenmediği için araba REMİT; T u ğ l a .
m otorlarının ve uçaklardaki türbin kanatları
nın yapımında kullanılır. SERAP. Çölde ilerleyen bir yolcu uzakta,
Kimyasal olarak da çok kararlı m addeler titreyen bir göl izlenimini uyandıran bir gö
olan seram ikler atm osferdeki oksijen ve suyla rüntü görür, am a yaklaştıkça bu parıltı gide
tepkimeye girmez. Oysa m etallerin çoğu kim rek kaybolur; yolcunun gördüğü gerçek değil,
yasal ve fiziksel yapılarını tümüyle değiştire serap ya da ılgım denen yanıltıcı bir görüntü
cek biçimde kimyasal tepkimeye girerek pas dür. Çöle gitm eden de, çok sıcak bir havada
lanır ve bir noktadan sonra yararlılığını yitirir. karayolunda yolculuk ederken, yolun kuru
Günüm üzde paslanm adan korum ak için bazı olması gerektiğini bildiğimiz bir kesimini san
m etaller seramikle kaplanır. A m a, seram ikler ki orada bir su birikintisi varmış gibi görebili
aynı amaçla kullanılan boyalar gibi m etallerin riz. U zaktaki cisimlerin çarpılmış, biçimi bo
üzerine ince bir katm an olarak sürülmez. Bu zulmuş ya da tepetaklak olmuş gibi gözüktüğü
başka serap türleri de vardır.
B ütün seraplara, bir saydam ortam dan bir
başka saydam ortam a geçerken kırılmaya
uğrayan ışık neden olur (bak. YANSIMA v e
K i r i l m a ) . Işık ışınlarının havada kırılması
havanın yoğunluğuna bağlıdır. Güneşli bir
günde atm osferin yere yakın kesimlerinde
hava çok ısınır ve genleşir (hacmi büyür), bu
nedenle de yoğunluğu azalır. Bu katm ana
giren ışık ışınları kırılmaya uğrar ve D ünya’
nın yüzeyinden öteye doğru yönelir; çöldeki
yolcunun gördüğü (ya da karayolunda bizim
gördüğümüz) bu kırılmış ışınlardır ve bu da
gerçekte, gökyüzünün parlaklığından başka
bir şey değildir. Sıcak hava katm anı hiçbir
zaman tam anlamıyla durağan olmadığı için,
bu katm andan geçen ışık da hafifçe titrer ve
bu da suyun yüzeyinde oluşan hafif dalgalan
maya benzer bir görünüm yaratır.
Kutup bölgelerinde çok yaygın görülen bir
başka serap türüne ise deniz yüzeyinin hemen
üzerindeki çok soğuk (ve bu yüzden yoğun)
hava katm anı neden olur. Bu katm ana giren
S e ra m ik b ir y ü z e y e y e r le ş tirilm iş tr a n s is tö r le r d e n
o lu ş a n b ir s ilis y u m çipi. ışık ışınları D ünya’nın yüzeyine doğru kırıl
maya uğrar ve bu nedenle uzak cisimler,
yöntem de, seram ikler m etallere atom lar dü örneğin ufuk çizgisinin ötesindeki gemiler
zeyinde öylesine güçlü bir biçimde bağlanır görünür durum a gelir. Bu olaya yüksek serap
ki, bütünüyle ne seramik ne de metal olan denir. Soğuk hava katm anları sıcak hava
yeni bir m adde oluşur. Bu m addeler seram i katm anlarından daha kararlı ya da durağan
ğin ısıya dayanaklılığını m etallerin sertliği ile olduğu için görüntüler kusursuz ve belirgin
birleştirir. Uzay mekiğinde kullanılan, sera dir. Soğuk katm anın üzerindeki daha sıcak
mik ve silis tellerinden oluşan yalıtım plakala hava katm anları bazen ışık ışınlarını, uzaktaki
rı böyle yapılmıştır. Karbon ve silisin yüksek gemi ya da cismin tepetaklak gözükmesine
sıcaklıkta ısıtılmasıyla elde edilen silisyumdan neden olacak biçimde bükebilir.
yapılan silisyum çipleri bütün elektronik alet K araların havayı ısıtması, denizlerin ise
lerin vazgeçilmez bir parçasıdır. soğutmasıyla ortaya çıkan iki ayrı etki bazen
134 SERÇE
birleşebilir. Bir zam anlar İtalya ile Sicilya gerdan ve göğsünde genişçe siyah bir leke
arasındaki Messina Boğazı’nda görülen ve bulunur. Yüzünün yanları ve alt bölümleri
uzaklardaki kulübelerin, havada duran, şaşı beyazdır. G erdan ve göğsü lekesiz olan dişiler
lacak güzellikteki perili şatolar görünüm ünü daha soluk ve düz renkleriyle de erkeklerden
aldığı garip serap da bu tür bir etki birleşm e ayırt edilebilir.
siyle açıklanabilir. Bu serap, bir zamanlar Bayağı serçe çalı çırpıdan yaptığı geniş ve
büyücü olduğuna inanılan M organ Le Fay’ın oldukça özensiz yuvasını kuştüyü, yün ve
adıyla, Fata M organa (Perili M organa) olarak kıllarla döşer. Yuva duvardaki bir oyukta,
anılm aktadır. Bir başka ünlü serap da Tem sarm aşıkların arasında, boruların içinde, ağaç
muz 1798’de, denizin oldukça serin olduğu ve çalılarda bulunabilir. Bayağı serçeler başka
sıcak ve durgun bir öğleden sonra, Fransa’nın kuşların yuvalarını da kullanır. Dişi, yuvaya
Calais’den D ieppe’e kadar olan 100 kilom et kirli beyaz üstüne boz ve kahverengi benekli
relik kıyı şeridinin üç saat boyunca ve bütün 3-5 yum urta bırakır.
ayrıntılarıyla İngiltere’deki Hastings’ten gö Bayağı serçe Kuzey A m erika’ya ilk kez 19.
rülmesidir. yüzyılın ortalarında götürülmüş, bir yüzyıl
geçmeden tüm kıtaya yayılmıştır. Tahıl tane
SERÇE. Serçeler 30 kadar türden oluşan, leri ve tom urcuklar besin kaynaklarının
küçük ve tıknaz yapılı, kalın gagalı, kısa
A ivin E. StaffanlNational Audubon Society
bacaklı, kahverengi, boz ve siyah tüylü kuş
lardır. E n iyi bilinen ve en yaygın türü olan
bayağı serçe (Passer dom esticus) büyük küçük
tüm yerleşim birim lerinde, tarlalarda ve bah
çelerde küçük sürüler halinde yaşar. Önceleri
A vrasya’da bulunurken zamanla yeryüzünün
hem en her yerine yayılmıştır. Cıvıltıları gün
boyunca duyulabilir. Üstelik oldukça kavgacı
dırlar ve ara sıra kuyruklarını yelpaze gibi
açarak dövüşürler. Yazın yerde kum ve toz
banyosu yapan serçelere adım başı rastlanabi
lir. Bayağı serçe hem en her zaman kentlerin
tozuna toprağına bulanmış olarak görüldü
ğünden soluk renkli sanılır. Am a erkeği
özellikle ürem e mevsiminde canlı renklerle
Bayağı serçe en yaygın ve en iyi bilinen kuşlar
bezenir. Üst bölümleri kızıl kahverengi üstü arasında yer alır. Büyük küçük hemen her yerleşim
ne siyah çizgilidir. Tepesinde boz bir bölge, alanında yaşarlar.
SERGİ, FUAR VE PANAYIRLAR 135
önemli bir bölüm ünü oluşturduğundan yalnız ya’da ilk uygarlıklarla birlikte görülm üştür. O
Kuzey A m erika’da değil, sonradan götürül dönem de geniş çölleri aşarak malları bir
dükleri Avustralya ve Yeni Z elanda’da da yerden başka bir yere taşıyabilmek için yal
zararlı kuşlar arasında sayılırlar. nızca deve kervanlarından yararlanılıyordu.
Bayağı serçenin yakın akrabalarından or Bazen bu yolculuklar aylarca sürerdi. Tüccar
man serçesi ( Passer montanus) Avrasya, Ku lar kentlere, büyük kalabalıkların toplandığı
zey A frika ve Kuzey A m erika’da yaşar. Birbi şenlik ve bayram günlerinde giderdi. M alları
rine benzeyen erkek ve dişinin tepesi ve nı takas etm ek ya da satm ak için değişik
ensesi kızıl kahverengi, göğsündeki siyah leke yörelerden satıcılar gelir, çadırlar kurarak
küçüktür. Ayrıca yüzlerinde birer siyah be ürünlerini sergilerlerdi. Ayrıca büyücü ve
nek bulunur. Bayağı serçe kadar yerleşim gözbağcılar da halkı eğlendirm ek için bu
birimlerine bağlı olmayan bu tür Türkiye’nin şenliklere katılırdı.
kuzey kesim lerinde ürer. Eski Yunanlılar dinsel şenliklerinde, R o
Asya ve A frika’da geniş bir dağılım göste malılar ise bayram günlerinde panayırlar dü
ren söğüt serçesi ( Passer hispaniolensis) A v zenlerdi.
rupa’da yalnız İber Y arım adası’nda ve Bal Panayır A vrupa’da ortaçağda yaşamın bir
kanlar’da bulunur. Kaya serçesi ( Peîrorıia parçası oldu. İnsanlar genellikle Paskalya ve
petronia) A vrupa ve A sya’nın güney kesim le Mikâil Yortusu gibi bayram larda düzenlenen
ri ile Kuzey A frika’da yaşar. T ürkiye’de panayırları heyecanla beklerdi. Panayırlar ço
yaygın olan bu türün yaşama ortam ı genellik ğunlukla kentlerin hem en dışında kurulurdu.
le kayalık yerlerdir. B urada hayvan terbiyecilerinin, oyuncuların,
Çöl serçesi ( Petronia brachydactyla) yazın müzikçilerin ve palyaçoların katıldığı çeşitli
Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu gösteriler de yapılırdı. Panayırlar tüccar, çiftçi
bölgelerinde kuluçkaya yatan göçmen kuşlar ve öbür üreticilere kısa zam anda fazla mal
arasında yer alır. Bayağı serçenin dişisine Oxford Mail
benzeyen bu türün kuyruk ucunda beyaz
lekeler vardır.
Ötücükuşların ayrı bir familyasını ( Prunel -
lidae) oluşturan çit serçeleri gerçek serçelere
benzem ekle birlikte, ince uzun gagalarıyla
ayırt edilebilir. Bu kuşlar çalılık, ağaçlık ve
dağlık yörelerde yaşar.
uluslararası bir toplantı düzenlendi ve bir dizi 1970’te Japonya’nın O saka kentinde açıldı.
karar alındı. Buna göre, her ülkenin kendi Expo 85 fuarı da Japonya’da düzenlendi.
mallarını sergileyeceği bir pavyonun yer aldığı Sonraki yıl Kanada yeniden bir dünya fuarı
fuarlar birinci sınıf olarak nitelendi. Aynı na, Expo 86’ya ev sahipliği yaptı. Vancouver’
yerde çok sık fuar açılmasını önlem ek amacıy de açılan bu fuarı 20 milyondan fazla insan
la fuarların belirli zaman aralıklarıyla düzen gezdi.
lenmesi zorunlu oldu. Büyük sergi ve fuarla Büyük sergi ve fuarların çoğu, mimarlık
rın düzenlenmesini denetlem ek üzere Ulus alanındaki gelişmeleri önemli ölçüde etkile
lararası Fuarlar Bürosu oluşturuldu. miştir. Örneğin 1900 Paris Fuarı’nın yapıları,
A vrupa’da, II. Dünya Savaşı’ndan (1939- A vrupa’da süsleme sanatlarını yeniden öne
45) önceki son büyük fuar 1937’de Paris’te çıkaran A rt Nouveau (Yeni Sanat) A kım ı’nın
açıldı ve 34 milyon kişi tarafından gezildi. 150 yaygınlık kazanm asına yol açtı. Önyüzü kla
yıl önce A B D ’nin ilk başkanı olan George sik üslupta yapılmış büyük sütunlu yapıların
W ashington’un anısına açılan 1938-40 New yer aldığı 1898 Chicago Fuarı, A B D ’de yakla
York Dünya Fuarı’nı 45 milyon kişi gezdi; bu, şık 50 yıl süren sütun modasını başlattı. Expo
o zaman için bir rekordu. 67’nin önemli bir özelliği ise, kutu biçiminde
1958’de savaştan sonra bilimdeki başlıca beton birim lerden oluşan 158 konutluk Habi-
ilerlemeleri sergilemek amacıyla Brüksel E v tat adlı apartm andır.
rensel Fuarı açıldı. Fuarın ortasında A tom ium T ürkiye’de ülkenin hem en her bölgesinde
adı verilen ve atom un yapısını gösteren büyük, kurulan panayırların ve açık pazaryerlerinin
gümüş renkli bir yapı bulunuyordu. Aynı tarihi çok eskilere dayanır. Ulusal nitelik
biçimde 1964-65 New York Dünya Fuarı’nda, taşıyan ilk büyük panayır ise 1923’te İzm ir’de
D ünya’nın çelik şeritlerden yapılmış bir mo açılan 9 Eylül Yerli M allar Sergisi’dir. 1933’te
deli olan Unisphere sergilendi. Uluslararası 9 Eylül Panayırı adını alan sergi, İzmir Enter
Fuarlar B ürosu’nun onayını alamayan bu fuar nasyonal F uan’nın ilk adımıdır. Bu fuara ya
50 milyon kişi tarafından gezilmesine karşın bancı devletler ilk kez 1936’da katıldı. Aynı yıl
büyük zarar etti. Kültürpark’a taşman ve hâlâ ülkenin tek ulus
1967’de açılan uluslararası fuar Expo 67, lararası fuan olan İzmir Enternasyonal Fuarı
K anada’nm 100. yıl kutlam alarının bir parça her yıl 26 Ağustos-20 Eylül arasında açıktır.
sıydı. M ontreal’de düzenlenen bu fuar için 61 1960’larda Samsun, Bursa, G aziantep, E r
ülke pavyon yaptırdı. 50 milyon kişinin dolaş zurum , Kocaeli gibi bazı illerde bölgesel
tığı bu fuar alanı daha sonra M ontreal kenti nitelikli fuarlar kurulm aya başlandı.
nin özgün bir parçası oldu. 1980’lerde ise başta İstanbul olmak üzere,
Bir başka uluslararası fuar olan Expo 70, büyük kentlerde belirli bir işkolunu kapsayan
138 SERVET-İ FÜNUN
Türkiye'nin tek
uluslararası fuarı olan
İzmir Enternasyonal
Fuarı her yıl 26 Ağustos-
20 Eylül arasında açıktır.
Şemsi Güner
fuarlar önem kazandı. Örneğin Tüyap Kitap nin, R. M. E krem ’in M ekteb-i Sultani’den
Fuarı İstanbul’da 1982’den bu yana her yıl (G alatasaray Lisesi) öğrencisi olan Tevfik
açılmaktadır. Ayrıca telekom ünikasyon ve Fikret’in 1896’da Servet-i Fünun dergisinin
bilgisayar fuarı, mobilya fuarı, kimya fuarı, edebiyat bölümü yöneticiliğine getirilmesiyle
matbaacılık fuarı gibi değişik işkollannm başladığı kabul edilir. Bir edebiyat dergisine
ürünlerine ilişkin sergi ve fuarlar düzenlen dönüştürülm ek istenen derginin yöneticiliğine
m ektedir. getirilen Tevfik Fikret’in çevresinde kısa süre
de, M ektep dergisinde yazan yenilikçi yazar
SERVET-İ FÜNUN, Türk edebiyatında hem lar da yer aldı. Böylece Servet-i Fünuncular
bir dergi, hem bir edebiyat hareketi olarak edebi bir topluluk haline geldi.
yer alır. Servet-i Fünun (fenlerin zenginliği) Servet-i Fünun edebiyatı Tanzim at edebi
başlangıçta fen alanındaki konularda bilgi yatına tepki olarak doğdu. Tanzim at edebiya
verm ek için kurulmuş, çeşitli nedenlerle yayı tını oluşturan yazarlar da Divan edebiyatına
mına zaman zaman ara verm ekle birlikte, karşı tavır almışlardı. Am a eski kültürle
1891-1944 arasında yayımlanmış bir dergidir. yetiştikleri için batı edebiyatından etkilenm e
1896-1901 yılları arasında Servet-i Fünun der leri ve yararlanm alan sınırlı kaldı. Edebiyatta
gisi çevresinde toplanan genç edebiyatçıların istedikleri değişimi sağlayamadılar. Bu duru
oluşturduğu edebiyat hareketine de “Servet-i mu kavrayıp değerlendiren Servet-i Fünuncu
Fünun edebiyatı” adı verilir. Batı edebiyatı lar batı bilim ve sanatında gördükleri yenilik
etkisinde gelişen, kısa sürmesine karşın çok leri kendi ülkelerine taşırken yeni denem elere
etkili olan bu hareketi gerçekleştiren yazar girişmekten de geri kalmadılar. Sözgelimi
lar, yapıtlarını “Edebiyat-ı Cedide K ütüpha Fransız edebiyatındaki Parnasse (Parnas) ha
nesi” adı altında yayımladıkları için bu toplu reketini örnek aldılar ve bu hareketten etki
luk “Edebiyat-ı Cedide” (yeni edebiyat) ola lendiler. Parnasse hareketini başlatanlar da
rak da adlandırılır {bak. EDEBİYAT I C E D İD E ). 1860’ta Parnasse adlı derginin çevresinde
Servet-i Fünun edebiyatının oluşum unda toplanmışlardı. Servet-i Fünuncular ayrıca
Tanzim at dönem i yazarlarından Recaizade batı bilim, kültür ve sanatının tem el yapıtları
M ahmud E krem ’in büyük payı vardır. R. M. nı çevirmişler, Osm anlıca’da “hikmet-i beda-
E krem ’in “Kafiye göz için değil kulak içindir” yi” diye adlandırılan “estetik”ten ilk kez söz
görüşünün tartışılması, bu topluluğun doğm a etm işlerdir. Servet-i Fünuncular’ın batı edebi
sına ortam hazırladı. Servet-i Fünun dönem i yatını, özellikle de Fransız edebiyatını örnek
SERVET İ FÜNUN 139
alarak şiirler, öyküler ve rom anlar yazmaları “Teslim-i H akikat” adlı yazısında Servet-i
yenilik yanlılarınca büyük bir ilgiyle karşıla Fünuncular’m Türk edebiyatının yenileşme
nırken, tutucu ve gelenekçi çevrelerin tepkile sindeki katkılarını kabul etm ek zorunda kal
rine yol açtı. Bu çevreler Servet-i Fünuncu- mıştı.
lar’ı Fransız edebiyatını örnek aldıkları için Servet-i Fünuncular bir yandan bu eleştiri
eleştiriyorlardı. G ene bu çevrelere göre Ser lere yanıt veriyor, öte yandan da kendi
vet-i Fünuncular yapay, anlaşılmaz bir dil bütünselliklerini korum aya çalışıyorlardı. Ne
oluşturuyor, yeni imge ve simgelerle örülü, var ki, kendi içlerindeki anlaşmazlıkların gi
kapalı bir şiir yaratıyorlardı. Tanzim atçılar da derilmemesi, Tevfik Fikret’in yönetimle ilgili
Servet-i Fünuncular’ı eleştirm ekte gecikmedi bir sorun yüzünden dergiden 1901’de ayrılma
ler. Ahm ed Midhat Efendi 14 Mart 1897’de sı çözülmeyi hızlandırdı. Hüseyin Cahit Yalçın’
Sabah gazetesinde yayımladığı “D ekadanlar” m Fransızca’dan çevirdiği “Edebiyat ve H u
başlıklı yazısında, Servet-i Fünuncular için, kuk” başlıklı yazı yüzünden dergi 16 Ekim
Fransa’da Sembolist (Simgeci) yazar ve şairle 1901’de kapatılınca, topluluk dağılma süreci
re uygun görülen, giderek onları suçlamak ne girdi. II. A bdülham id yönetiminin bazı ya
için kullanılan “dekadan” nitelemesini kulla zarları İstanbul dışına gönderm esi ile topluluk
nıyordu (bak. S e m b o l iz m ) . Servet-i Fünuncu- tümüyle dağıldı ve böylece Servet-i Fünun dö
lar’ın özellikle şiirlerindeki anlam kapanıklı nemi kapanmış oldu. Servet-i Fünun dergisi
ğını eleştiriyordu. Zam anla “dekadan” sözü de eskiden olduğu gibi fen konularını işleyen
öylesine kabul gördü ki, gülmece yazarları bir dergi olarak yayımını sürdürdü.
dekadan sözcüğünü “içkici, içki içen” anla Servet-i Fünun dönem inde “sanat sanat
mında “tek atan” olarak değiştirmişlerdi. içindir” ilkesi benimsenmişti. Servet-i Fünun-
Ama çok kısa bir süre sonra, Ahmed Midhat cular’a göre her şey şiire konu olabilirdi. Am a
Efendi 4 A ralık 1898’de Tarik gazetesindeki bu dönem şiirlerinde aşk, doğa, aile yaşamı
Servet-i Fünuncular dönem in öbür edebiyatçılarıyla bir arada (1911). Soldan sağa: (İlk sıra)
Süleymanpaşazade Sami, Ahm ed Hikmet (M üftüoğlu), Hüseyin Siret (Özsever), İsmail Müştak (Mayakon),
Ahm ed Reşid (Rey), Cavid Bey (M aliye Nazırı), Abdülhak Hamid (Tarhan), Ahmed İhsan (Tokgöz) (Servet-i
Fünun dergisinin kurucusu), Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Hüseyin Cahit (Yalçın), Cenab Şahabeddin; (orta sıra)
Süleym an Saib, Mehmed Fuad (Köprülü), Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu),
Neyyir, Tahsin Nahid, İsmail Suphi (Soysallıoğlu), Celal Sahir (Erozan), Mustafa Suphi, Fazıl A hm et
(Aykaç), Süleym an Fehmi, Hüseyin Dâniş (Pedram); (arka sıra) Şahabeddin Süleyman, M üfid Ratib,
Mehmed Sadi, İzzet M elih (Devrim), Hüseyin Suat (Yalçın), Refik Halit (Karay).
140 SERVET-İ FÜNUN
gibi konular ağır basmıştır. Bu dönem şairleri yazarları Gerçekçilik (Realizm) ve Doğalcılık
aşkı rom antik açıdan değerlendirmiş, doğayı (Natüralizm) akım larından oldukça etkilen
da kendi duygu ve düşünceleriyle özdeşleşti mişlerdir. Y apıtlarında bu akımların genel
rerek ele almışlardır. Toplumsal sorunlara özellikleri kolaylıkla görülebilir. Bu dönem de
pek yer veremeyişleri bir yandan siyasal artık Tanzim atçıların rom an tekniğindeki
baskıyla, öte yandan da kendi içe dönük acemilikleri aşılmıştır. Servet-i Fünuncular
mizaçlarıyla yakından ilgilidir. G erçek m utlu tekniği sağlam, kurgusu eksiksiz rom anlar
luğu doğada ve düş dünyasında aram aya yazmada ustalaşm ışlardır. Gereksiz betim le
koyulmuşlardır. Bir ara M anisa yakınlarında m eler yapmıyor, ayrıntıda boğulmuyor, konu
bir çiftliğe çekilmeyi ya da Yeni Z elanda’ya dışı bilgiler verm e bilgiçliğinden de kurtulu
gidip orada yaşamayı düşledikleri de bilin yorlardı. E n önemlisi de, rom anlarında kendi
m ektedir. Şiirlerinde hüznün yoğunluğu, kişiliklerini gizlemesini bilmeleri, rom an kah
m utlu olam adıklarının göstergesidir. Servet-i ram anlarını da doğal ve toplum sal çevreleriy
Fünuncular şiirlerinde Fransız şiirinde görü le vermeye çalışmalarıdır. Rom an kişileri
len “sone”yi, Divan şiirindeki müstezadın kendi kişilikleriyle, kimlikleriyle rom anda
farklı bir biçimi olan “serbest m üstezat”ı ve yerlerini alıyorlardı.
kendi buldukları nazım biçimlerini kullanmış Servet-i Fünuncular’m rom an ve öyküleri
lardır (bak. DİVAN EDEBİYATI; SO NE). nin konularını çoğunlukla İstanbul’un günlük
Servet-i Fünuncular’m şiirlerinde sözcükle yaşam ından seçmeleri nedensiz değildir. Bu
rin kullanılış biçimi alışılmışın dışındaydı. nedenlerden biri bu yazarların İstanbul dışın
Başka türlü söylersek, şiirin kendine özgü bir daki Osmanlı kentlerini hem en hiç tanım am a
sözlüğü olmalıydı. İmgeleme biçimi konusun larıdır. Gezi özgürlüğünün oldukça kısıtlı
da da Fransız şiirinden esinledikleri için, yeni olması da başka kentleri tanım alarına bir
bir şiir dili yaratm aya çalıştılar. Bu arada engeldi. Bu yazarlardan bazıları öteki Os-
T ürkçe’ye yeni A rapça ve Farsça sözcükler manlı kentlerini sürgündeyken görmüşlerdir.
soktular. “Şegap” (çılgınca sevgi), “tiraje” Bir başka neden ise seçkinci bir edebiyat
(gökkuşağı) gibi sözcükler buna örnek verile oluşturm aya çalışmalarıdır. Kendi deyişlerine
bilir. “Saat-ı sem en-fam ” (yasemin renkli göre Servet-i Fünun edebiyatı “herkes için,
saatler), “lerze-i ruşen” (parlak titreyiş) gibi halk için değil, seçkinler içindir” . Rom an ve
yadırgatıcı, alışılmadık tam lam alar türettiler. öykülerin çoğunda İstanbul’un soylu çevreleri
A ruz ölçüsünün değişik kalıplarını kullandı ve aydınlar yaşama biçimleri, gelenekleri,
lar; anlamın beyitte tam amlanması kuralını yozlaşmışlıkları, ahlak anlayışları ile sergilen
ortadan kaldırdılar; cümleleri sonraki dizeler miş; halktan olan kimseler ise bunlarla ilişki
de de devam ettirdiler; yüklemsiz cümleler leri oranında rom anlarda yer alabilmiştir.
kurdular; uzun cümleler arasına küçük cümle Servet-i Fünun rom an ve öykülerinde sanatsal
li dizeler eklediler; karşılıklı konuşm alara yer bir üslup kullanılmıştır. Çoğu yapıtta konuş
verdiler (bak. ŞİİR SANATI). Servet-i Fünun ma dilinin yalınlığından, duruluğundan uzak
şiirine damgasını vuran şairler arasında özel laşılmış, yeni söyleyiş olanakları aranm ış,
likle Tevfik Fikret (1867-1915), Cenab Şaha- A rapça ve Farsça sözcük ve tam lam alara
beddin (1870-1934), Hüseyin Siret (Özsever) yaslanılmış, bazı Fransızca sözcükler, deyim
(1872-1959), Hüseyin Suat (Yalçın) (1867- ler kullanılmıştır. A nlatım da tekdüzeliği orta
1942), Ali Ekrem (Bolayır) (1867-1937), Sü dan kaldırm ak için cümle kuruluşunda da
leyman Nazif (1869-1927) ile Süleyman Nesip değişikliğe gidilmiş, Türkçe’nin sözdizimine
takm a adını kullanan Süleymanpaşazade Sa yeni olanaklar sağlanmıştır. Servet-i Fünun
mi (1866-1917) anılabilir. rom an ve öyküsünü kuran yazarlar arasında
Türk rom an ve öyküsünün Servet-i Fünun da Halid Ziya Uşaklıgil (1866-1945), M eh
dönem inde gerçek kimliğini yetkin yazarların m et R auf (1875-1931), Hüseyin Cahit Yal
yapıtlarıyla bulduğu söylenebilir. Özellikle çın (1874-1957), A hm ed Hikm et Müftüoğlu
Fransız romancılarını yakından tanıyan, iyi (1870-1927) ve Safveti Ziya (1875-1929) sayı
okuyan ve bazen de çeviren Servet-i Fünun labilir.
SES 141
Servet-i Fünun dönem inde siyasal baskı rastlanırsa da, türlerin çoğu piramitsi bir
özellikle tiyatro etkinliklerine darbe vurdu. görünüm sunan, 25 m etre yüksekliğinde ağaç
Tiyatro topluluklarının yerli oyunlar, özelliklardır. Bunların bir bölüm ü yaşlandıkça yassı
le siyasal içerikli yerli oyunlar konusunda laşıp yayvanlaşarak ilk görünüm ünden uzak
istekli olmaması, Servet-i Fünun yazarlarını laşır. Y aprakları dallara sıkıca yapışmış, kü
“okunm ak için oyunlar” yazmaya yönelt çük pul biçimindedir, ama genç sürgünlerin
miştir. üzerinde iğnemsi yapraklar da bulunur. Üç ya
“Düzyazı şiir” ya da “m ensur şiir” tarzı ilk
da altı çift puldan oluşan kozalakları yuvarlak
kez Servet-i Fünun dönem inde kullanılmıştır. ve 2 cm çapındadır.
Halid Ziya Uşaklıgil ve M ehm et R auf’un bu Akdeniz kıyılarında ve ülkemizde yaygın
alanda ürünleri vardır. Özellikle kendilerine olan adi servi ya da Akdeniz servisi ( Cupres
karşıt olanlara yanıt verm ek için kaleme sus sem pervirens) 20-30 m etre yüksekliğinde,
aldıkları yazılarıyla da Tevfik Fikret, Cenab koyu yeşil yapraklı bir türdür. Yaygın biçim
Şahabeddin, Hüseyin Cahit Yalçın eleştiri de süs bitkisi olarak yetiştirilen bu türü
ve denem e türünün başarılı örneklerini verdi T ürkiye’de özellikle m ezarlıklarda, cami ve
ler. Bu arada A hm ed Şuayb’ın bazı Fransız türbelerin bahçelerinde görebilirsiniz. Ö bür
yazarları üzerine yazdığı incelemeleri ise H aservi türleri ise Asya ve Kuzey A m erika’da
ya t ve K itaplar (1901) adıyla yayımlandı. yetişir. Bunların en tanınm ışlarından biri olan
Cenab Şahabeddin’in hekim olarak Hicaz’a California kökenli M onterey servisi (C upres
giderken m ektup biçiminde kaleme aldığı yol sus m acrocarpa) Avustralya ve İngiltere’de çit
ağacı olarak yetiştirilir.
izlenimleri H ac Yolunda (1909) ise gezi tü rü
nün başarılı örnekleri arasında yer alır (bak. Serviler güzel görünüm lerinin yanı sıra hoş
TANZİMAT EDEBİYATI; TEVFİK FİKRET; UŞAKLIGİL, kokulu odunlarından da yararlanılan değerli
HALİD Z İY A ). ağaçlardır. Açık kahverengi, hafif ve dayanık
lı odunları en çok mobilyacılık ve inşaatçılıkta
SERVİ. Özellikle kuzey yarıkürenin sıcak ve kullanılır.
ılıman bölgelerine dağılmış olan serviler yap- Servilerle aynı familyada yer alan bazı ağaç
rakdökm eyen hoş kokulu ağaç ya da çalılar türlerine yalancıservi denir. Bazı uzm anlar
dır. Yaklaşık 20 kadar türü bulunan bu tarafından servilerle birlikte sınıflandılırsa da,
genellikle ayrı bir cins (Cham aecyparis) ola
rak kabul edilen bu ağaçların Kuzey A m eri
ka, Japonya ve Tayvan’da kendiliğinden yeti
şen altı türü vardır. Yalancıserviler iğneyap-
raklılar arasındaki en değerli süs ağaçların-
dandır. Kuzey A m erika’nın bataklık alanla
rında yetişen bazı ağaç türlerine ise, serviyle
hiçbir akrabalığı olmadığı halde bataklıkservi-
si adı verilir. Taxodiaceae familyasının Taxo-
dium cinsinde yer alan bu ağaçların bazısı
öbür iğneyapraklılardan farklı olarak sonba
harda yapraklarını döker; kökleri destek sağ
lam ak üzere suyun üzerine doğru dirsek
biçimli çıkıntılar oluşturur. Bunlar genellikle
değerli keresteleri için yetiştirilir.
kozalaklı ağaçlar servigiller (Cupressaceae)
familyasının Cupressus cinsini oluşturur. Ser SES. Kuş cıvıltıları, trafik gürültüsü, kıyıya
viler en çok süs, çit ve kereste ağacı olarak çarpan dalgaların çıkardığı sesler, fabrika ve
yetiştirilir, bazen de rüzgâr kesm ek amacıyla bürolardaki m akinelerin gürültüsü, banttan
tarlaların kenarına dikilir. yayımlanan ya da “canlı” müzik, bütün bu
Servi türleri arasında alçak boylu çalılara olgular ve daha pek çoğu bizim bir sesler
142 SES
dünyasında yaşadığımızın açık kanıtlarıdır. trikli zil yerleştirilir; zil teller aracılığıyla
Peki am a ses nedir? kavanozun dışındaki bir pile bağlanır. Zil
İşitilebilen herhangi bir şey, şu ya da bu sürekli çalınmaya başlanır ve bu arada bir
türden bir sestir. Am a bütün seslerde ortak pom panın yardımıyla kavanozdaki hava bo
olan önemli bir özellik vardır. Seslerin hepsi şaltılır. Hava dışarı atıldıkça zilin sesi giderek
titreşen bir cisim tarafından üretilir. G itar zayıflar; ama eğer kavanoza tekrar hava
çalarken tellerinin, arı vızıldarken kanatları sızdırılırsa, zilin sesi yeniden şiddetlenir ve
nın titreştiği çıplak gözle görülebilir. Üflemeli belirginleşir. Bu durum sesin boşlukta, yani
çalgılarda ses, çalgının içindeki hava sütunu havasız ortam da yol almadığını kanıtlar.
titreştirilerek çıkartılır. Telefon kulaklığında İşittiğimiz seslerin pek çoğu havada ilerler;
ve radyo hoparlöründe sesi, titreşen bir diyaf am a ses, katı ve sıvı m addelerde de yol
ram (zar) üretir. İnsanın konuşurken çıkardı alabilir. Kuzey A m erika Yerlileri kulaklarını
ğı sesin nasıl oluştuğu K O N U ŞM A m addesin yere dayayarak hayvanların ya da düşm anları
de anlatılmıştır. nın yaklaştığını saptayabilirlerdi. H atta bazı
ları birbirleriyle uzaktan yere vurarak işaret-
Ses nedir? leşirlerdi. Sualtında çıkartılan seslerin de ku
Ses bir enerji biçimidir. H erhangi bir m adde lağımıza ulaştığına tanık olmuşsunuzdur. İçi
yi, örneğin davulun derisini ya da flütün nizde, iki kibrit kutusunun arasına gerilmiş
içindeki hava sütununu titreştirm ek istediği bir ipten oluşan bir oyuncak telefon aracılığıy
mizde o m addeye belirli bir m iktarda m eka la konuşanlar da olmuştur. Bütün bunlar,
nik enerji veririz (bak. E N E R Jİ). Bu enerji, yani toprak, su, ip hepsi sesi iletebilir.
tıpkı ışık ya da radyo dalgaları gibi dalgalar Kem an teli, davul derisi ya da titreşen
halinde bir noktadan bir başka noktaya ilerle başka bir cisim küçük hava tanecikleriyle
yebilir. A m a, ışık ve radyo dalgalarının boş çevrilidir. Cisim ileri geri titreşirken bitişiğin
lukta da yol alabilmesine karşılık, ses dalgala deki hava taneciklerini dışa doğru iter; bu
rının ilerleyebilmesi için m utlaka başka bir tanecikler de kendilerine komşu olan tanecik
m addenin aracılığına gereksinimi vardır. leri iter ve bu böylece sürüp gider. Titreşen
Titreşen bir cisimden yayılan ses dalgaları cisim, örneğin keman teli, her hareketinde
nın kulağa ulaşabilmesi için arada başka bir havaya yeni bir vuru, yani bir darbe verir.
m addenin bulunması gerektiği, çok bilinen H er saniye bu tür yüzlerce vuru oluşur ve iki
bir deneyden yararlanılarak gösterilebilir. vuru arasında tel geriye doğru hareket eder.
Ağzı sıkıca kapatılmış bir kavanoza bir elek- Sonuçta, titreşen telle birlikte hava tanecikle
ri de ileri geri hareket etmeye başlar.
Tanecikler telin itmesiyle bir araya toplan
dıklarında hava basıncı hafifçe artar. Tel
geriye doğru hareket ettiğinde tanecikler tek
rar yayılır ve o zaman da basınç düşer. Bu
hareketlerin oluşturduğu ses dalgaları, havu
za atılan taşın oluşturduğu dalgaların çevreye
yayılması gibi, giderek daha uzaklardaki par
ELEKTRİKLİ
çacıkları da etkileyerek telden dışa doğru ve
. .
ZİL ZIL
KAVANOZUNDAKİ her yönde yayılır. Dalgaların doğurduğu ba
KISMI HAVA ANAHTAR;
V BOŞLUĞU sınç değişimleri kulak zarlarına çarpar ve bu
zarların da uyumlu bir biçimde titreşmesine
neden olur. Beyin bu titreşim leri çözer ve
böylece sesin işitilmesini ve tanınmasını
Sızdırmaz bir kavanozun içindeki zilin sesi, sağlar.
kavanozun havası boşaltıldıkça zayıflar. Ses boşlukta H ava tanecikleri yalnızca ileri geri hareket
yol alamaz; sesin ilerleyebilm esi için, içinden
geçeceği bir maddeye ve m oleküllerinin yardımına eder, ama ses dalgaları havanın içinde ilerler.
gereksinim i vardır. Sesin kaynağından uzaklaştıkça hava tanecik-
SES 143
HAVA 344 m e t r e /s a n iy e
SU 1 .4 6 1 m e t r e /s a n iy e
jı^fjr TAHTA 3 .7 8 6 m e t r e /s a n iy e
DEMİR 5 .1 2 7 m e t r e /s a n iy e
TAŞ 6 .0 0 0 m e t r e /s a n iy e
İşittiğim iz sesler bize genellikle havadan gelir. Ama bu grafikten de görüldüğü gibi ses, sıvı ve katı
maddelerde daha hızlı yol alır. M addenin m olekülleri ne kadar sıkışık durum daysa ses de o ölçüde hızlı
ilerler.
144 SES
Sesten Yararlanma
Ses bir enerji biçimi olduğu için başka enerji
biçimlerine dönüştürülebilir ve böylece çeşitli
alanlarda kullanıma konabilir. Ses sinyalleri
telefon aracılığıyla çok uzaklara gönderilebi
lir, ama konuşan iki kişi arasındaki telden ge
çen ses dalgaları değil, değişken bir elektrik
akımıdır. Vericideki mikrofon ses dalgalarını
l|
SES V U R U S U ___
bir elektrik akımına dönüştürür ve bu akım
bu kez alıcıdaki elektrom ıknatıs aracılığıyla
tekrar sese çevrilir. Benzer biçimde, elektrik
akım ına dönüştürülm üş konuşm alar radyo
dalgalarına “bindirilerek” kısa ve uzun mesa
felere gönderilebilir (bak. RADYO;TELEKOM ÜNİ
KASYON).
Gemilerden gönderilen ses vuruları deniz dibinden
Ses, ileride kullanılmak üzere “saklanabi yansıtılıp geri alınır ve bunların geri dönüş zamanları
lir” . Plaklar, magnetik bant kayıtları ve sine saptanarak denizin derinliği bulunur.
146 SES KAYDI
ki hızı saniyede yaklaşık 1.450 m etre olduğun ğ i9nde ya da genişliği9nde değişikliklere yol
dan, vurunun gemiden deniz dibine gidip o ra açması sağlanır; birinci yöntem e düşey kayıt,
dan tekrar gemiye dönüşünde aldığı yol İkincisine ise yanal ya da enine kayıt denir.
1,8x1.450=2.610 m etre olarak bulunur. Su İkinci yöntem , sesli filmler için kullanılan
yun derinliği bunun yarısı kadar, yani 1.305 tekniktir. Bu yöntem de ses titreşim leri, filmin
m etre dem ektir. Kaydedici, su derinliğinin bir kenarı boyunca uzanan ve ses kuşağı
doğrudan okunabileceği biçimde ölçeklendiri- denen dar bir bant üzerine fotoğrafik değişim
lebilir. Bu türden aygıtlara yankılı iskandil ler halinde aktarılır. İki tür ses kuşağı vardır.
denir. Bu aygıtlar, derinlik bulmanın dışında Bunlardan birinde kuşağın genişliği hep aynı
balık sürülerinin ya da batık gemilerin yerleri dır, ama koyuluğu, açıklığı değişir (buna
nin belirlenmesinde de kullanılabilir. değişir yoğunluklu kayıt denir); ötekinde ise
Eğer sesüstü vurular suyun altında her yöne kuşak bütünüyle siyahtır, ama genişliği deği
yayılacak biçimde gönderilebilirse, savaş ge şir (buna da değişir alanlı kayıt denir).
mileri denizaltıların varlığını, yönlerini ve Üçüncü ana yöntem m agnetik k a y ıfiu . Bu
uzaklıklarını saptayabilir. İşte bu tür aygıtlara sistemde ses titreşim leri bir bandın yüzeyine
sonar denir. m agnetik değişimler biçiminde aktarılır. Ban
Sonar, insanın keşfettiği bir olgu değildir. dın yüzeyi kolayca mıknatıslanabilen bir m ad
Bazı hayvanlar çevrelerini bu olgudan yarar deyle kaplıdır. Teyplerde ve diktafonlarda
lanarak algılar. Örneğin yarasalar kesikli magnetik kayıt yöntemi uygulanır; bu yön
sesüstü vurular göndererek uçuş halindeki bö tem den bilgisayar verilerinin saklanması ve
ceklerin varlığını ve türünü saptayabilirler. televizyon görüntülerinin kayıt edilmesinde
Yarasaların görme yetenekleri çok iyi olm a de yararlanılır (bak. BİLGİSAYAR; VİDEO). Mag
makla birlikte, sonarları insanı şaşırtacak ka netik sistemin en önemli üstünlüğü, istendi
dar doğru çalışır. Yunuslar da balık bulmak ğinde kaydın m agnetik olarak silinebilmesi ve
için yankıyla yer belirleme tekniğini kullanır bandın yeniden kullanılabilir durum a getirile
lar. Ayrıca birbirleriyle, sesüstü vurularla ve bilmesidir.
başka değişik seslerle iletişim kurdukları da D ördüncü bir ses kayıt yöntemi daha var
bilinm ektedir (bak. Y a r a s a ; Y u n u s). dır; bu yöntem de sesler m agnetik bant üzeri
ne sayısal , yani dijital olarak kaydedilir ve
SES KAYDI. Seslerin az çok kalıcı biçimde laserle “okunabilen” , özel olarak hazırlanmış
saklanm asına ses kaydı denir. Kaydedilen plastik bir diske aktarılır.
sesin dinlenmesi için yeniden üretilm esi, yani
kaydın okunm ası gerekir. Plağa Kayıt
SES m addesinde, seslerin titreşim ler yayan Sesleri kaydedip tekrarlayabilen ilk makineyi
bir enerji biçimi olduğu açıklanm aktadır. Bu 1877’de Thom as A. Edison yapmıştı. O dö
titreşim lere ses kaynağının yakınındaki hava nemde “fonograf” denen bu ilk gramofonun
nın sıkışması ve genleşmesi yol açar. Titreşim bulunmasından bu yana, sesin plaklara kayıt
ler havada bir dalga hareketi biçiminde yayı edilmesi ve oradan yeniden üretilmesi teknik
lır. Titreşim ne kadar hızlıysa sesin p erd e9si de lerinde birçok değişiklik olmuştur. Edison’ın
o ölçüde yüksek, yani ses o ölçüde ince (tiz) m akinesinde, huni biçimindeki bir borunun
olur. dar ucuna bir zar gerilmiş, bu zara da bir iğne
Sesleri kayıt edebilm ek için, ses titreşim le takılmıştı. Edison borunun içine doğru konuş
rinin bazı m addelerde kalıcı fiziksel değişim tuğu zaman sesi zarı titreştiriyordu. Bu titre
ler yaratmasını sağlamak gerekir. Bunu yap şimler iğneyi hareketlendiriyor, iğne de döner
manın üç ana yolu vardır. İlk uygulanan ve en bir tam burun üzerine geçirilmiş bir kalay yap
yaygın kullanılan yöntem plak yapımıdır; bu rağında ufak çentikler açıyordu. Tam bur dön
yöntem de ses titreşim leri, plağın yüzeyine düğünden, iğnenin kalay yaprağı üzerindeki
açılmış sarmal biçimli bir oyuğa derinlik ya da izi sarmal bir çizgi biçiminde oluyor ve
genişlik farkları halinde aktarılır. Plağa kayıt iğne ileri geri titreştiğinden bu izin derinliği
yapılırken titreşim lerin bu oyuğun ya derinli hat boyunca değişiyordu. Bu işlem tersine
SES KAYDI 147
kılıf sıyrılıp çıkarıldığında, üzerinde plağın plaklar üretildi. Bu “45’likler”in ilk ortaya
yüzeyindeki ize uygun çıkıntılar kalmış olur. çıkış yılı 1949’dur.
Bu kılıf daha sonra metal bir plakanın üzerine İlk uzunçalar plak 1933’te görme özürlüler
yapıştırılır ve böylece ana kalıp elde edilmiş için üretilen “konuşan kitaplar”dı. Bunlar
olur. Bu kalıpla bazı yumuşak m addelerden dakikada 24 devirlik bir hızla dönen plaklar
yapılmış levhaların üzerine baskı yapılarak dı. Bir kitabı kaydetm ek için sekiz plağa
plak üretilebilir, ama bunun sonucunda ana gerek vardı. Günüm üzde ise konuşan kitaplar
kalıp da çabucak aşınır. Bu nedenle yeni bir m agnetik bantlara kaydedilm ektedir.
elektrikli kaplam a işlemiyle, istenilen sayıda
m etal baskı matrisi elde edilir. Bu baskı Magnetik Banda Kayıt
m atrisleri preslerin ağır baskı kalıplarına takı İlk m agnetik kayıt yöntem inin patentini
lır ve böylece bu preslerde plaklar üretilm eye 1898’de Danim arkalI V aldem ar Poulsen al
başlanır. Plaklar plastik bir m addeden yapılır; mıştı. Poulsen’in sisteminde elektrik sinyalleri
ısıtılarak yumuşatılan plastik m adde biri alta, çelik bir telin mıknatıslanmış bölümlerinde
öbürü üste gelecek biçimde konumlandırılmış saklanabiliyordu. Bu buluşun ardından mag
iki baskı levhası arasına yerleştirilir ve sıkıştı netik telli kayıt aygıtları geliştirildi; ama tel
rılır. Bu işlem güçlü hidrolik preslerle gerçek okunduğunda yeniden üretilen ses çok bozuk
leştirilir. İlk plaklar, doğal bir plastik türü çıkıyordu ve bir türlü bu sorunun üstesinden
olan gom alaktan yapılırdı. Günüm üzde ise, gelinemedi. 1927’de, istenmeyen elektriksel
yapay (sentetik) plastikler kullanılm aktadır. girişimlerin yol açtığı gürültüleri temizleyerek
Uzunçalar Plaklar. 1949’a kadar plaklar asıl istenen sinyalleri kayıt edebilen daha ge
dakikada 78 ya da 80 devirlik bir hızla lişkin bir sistem bulundu. Aynı yıl A B D ’de ilk
çalınırdı. Bu plakların yarıçapı boyunca her teyp bandı geliştirildi; bu bant, m ıknatıslan
santim etrede yaklaşık 40 oyuk bulunurdu. mış parçacıklar içeren bir sıvıyla kaplanarak
Yaklaşık 30 cm çapındaki plaklarda izler kurutulm uş bir kâğıt şeritten oluşuyordu.
m erkezden 5 cm kadar sonra başlardı ve bu 1930’larda özellikle İngiltere, Almanya ve
hesaba göre plağın üzerinde 400 oyuk bulu A B D ’de gerçekleştirilen çalışmalar sonucun
nurdu; bu da kabaca 5 dakikalık bir çalma da magnetik bant ve kayıt donanım larında
süresi verirdi. Bu süre kısa müzik parçaları önemli gelişmeler sağlandı. 1936’da ilk kez bir
için uygundu, am a örneğin senfoni gibi uzun konser magnetik banda kaydedildi.
parçalar için yeterli değildi. M agnetik bantlara kayıt yapmak için, m ik
O sıralarda plak yapımı için yeni bir m adde rofondan alman elektrik titreşim leri bir yük
keşfedildi. Bu m adde, eski gomalak karışı selteçte güçlendirildikten sonra, kayıt kafası
mından çok daha pürüzsüz bir plastik türü denen bir elektrom ıknatısa iletilir. Bu elek
olan vin ilif ti. 1948’den sonra vinilitin kulla trom ıknatısın yarattığı m agnetik alan, akım
nılmasıyla oyuk genişliğinin azaltılarak yarı büyüdükçe kuvvetlenir, azaldıkça zayıflar
çapın her santim etresine yaklaşık 100 oyuğun (bak. ELEKTROMIKNATIS). M agnetik bir m ad
sıkıştırılabilmesi ve ayrıca da çalma hızının deyle kaplanmış olan plastik bant, bu m ıkna
dakikada 33 devre düşürülebilmesi olanaklı tısın iki kutup başı arasında kalan ve m agne
durum a geldi. Bu tür 36 santim etrelik uzunça tik kuvvetin en büyük olduğu ince bir aralık
lar plakların her bir yüzünün çalınması 20 tan geçirilir. Elektrom ıknatısın gücü, m ikro
dakikadan çok sürer. U zunçalar plaklar safir fonun topladığı seslere göre değişir; dolayısıy
ya da elmas iğnelerle ve hafif pikaplarla la da, kutup başları arasından sabit bir hızla
çalınır. Pikap, iğnenin m ekanik titreşim lerini geçirilmekte olan bandın yüzey kaplam asında
elektrik vurularına dönüştüren bir düze bu değişimlere uygun yeni bir magnetik düzen
nektir. oluşur. Bandın yüzeyindeki m agnetik katm an
36 santim etrelik plakların 20 dakikayı aşan genellikle dem ir oksit parçacıkları ile bunları
çalma süresi şarkı ve benzeri parçalar için çok birbirine tutturan bir bağlayıcı m adde karışı
uzundu ve bu nedenle gene vinilitten yapıl mından oluşur. İşte bu demir oksit parçacıkla
mış, am a çalma hızı dakikada 45 devir olan rı, m agnetik alanın etkisiyle yeni yönelimler
SES KAYDI 149
kazanır ve ses sinyallerine uygun bir düzen müzde plak şirketleri kaset üretimi de yap
oluşur. 1960’larda ses kaydının ve yeniden m aktadır. Küçük kasetçalarlar pille de çalıştı
üretimin niteliğini yükseltmek için demir ok ra b ilm e k te , ayrıca otom obillere yerleştirile-
sit yerine krom dioksit kullanıldı. 1978’de ise bilmektedir. D aha da küçükleri cepte taşına
dem ir monoksitli bantlar geliştirildi. rak kulaklıkla dinlenebilir.
Bant kaydını okum ak için, dolu bant bu kez Kasetli bantlara rakip olarak ortaya çıkan,
okum a kafası denilen bir başka elektrom ıkna özellikle de otom obillerde kullanılmaya elve
tısın kutup başları arasından aynı hızla geçiri rişli 8 kuşaklı kartuş sisteminde, bant kutusu
lir. Bandın değişken m agnetik düzeni, okuma daha büyüktür ve bunlarda standart 6,3 mili
kafasındaki elektrom ıknatısın bobin sargıla m etrelik bantlar kullanılır. Sonsuz bir ilmek
rında değişken bir akım indükler (yaratır). Bu biçiminde m akaraya sarılmış olan bant, arada
akım güçlendirilir ve bir hoparlöre iletilir. kartuşun konum unu değiştirmeye gerek kal
B ant, kayıt kafasına ulaşm adan önce silm e maksızın sürekli olarak çalınabilmektedir.
kafası denen bir başka elektrom ıknatıstan
geçirilir. Silme kafasından geçirilen yüksek Stereofonik Kayıt
frekanslı bir akım (sesüstü frekansta titreşim Konser platform una ya da opera sahnesine
yapan bir akım ), banttaki magnetizmanın yayılmış durum da bulunan bir orkestranın,
giderilmesini sağlar ve böylece kayıtlar silinir. koronun ve başka yorumcuların ses kaydı,
Bazen kayıt ve okum a kafaları tek bir kafa birden çok m ikrofonla yapılmadıkça ve bu ka
halinde düzenlenir. yıt gene birden çok hoparlörden dinlenm edik
M akaralı Bantlar. M akaralı bantlar daha çe, salondaki dinleyicilerin yaşadığı genişlik
çok eski büyük teyplerde kullanılırdı; bugün ve derinlik duygusunu verem ez. İki mikrofon
ise daha çok profesyonel kayıt işlemlerinde bile, tıpkı iki kulak gibi, sese belirli boyut ka
uygulanm aktadır. Bunlar, sinema filmlerinin zandırabilir.
sarıldığı m akaralara benzeyen, ama onlardan G ünüm üzdeki müzik kayıt yöntem lerinde,
daha küçük boyutlu m akaralara sarılmış, 6,3 her biri denetim masasındaki ayrı bir yüksel
mm genişliğindeki bantlar biçimindedir. B an tece bağlı 20 kadar m ikrofon kullanılır. D ene
dın boştaki ucu kayıt ve okum a kafalarının tim m asasında sesler ya karıştırılarak ya da
arasından geçirilerek ikinci bir sargı m akara ayrı olarak m agnetik bant üzerine kaydedilir.
sına takılır. Bu tür m akinelerde, bandın Stereofonik ya da kısaca stereo kayıt denen bu
kafalar arasından geçiş hızı saniyede 5 cm ile kayıt düzeninde, derinliğin, genişliğin, yük
76 cm arasında değişir. Bu hız esnekliği açık sekliğin ve hareketin yarattığı farklılıklar aslı
m akaralı kaydedicileri profesyonel ses kayıt- na uygun olarak yeniden üretilebilir.
çıları için kullanışlı bir makine haline getir M agnetik bant kaydı iki ya da daha çok ka
miştir. D aha yüksek hızlarda daha iyi sonuç nalın bir arada kaydını ve yeniden üretimini
lar alınır, ama daha uzun bantların kullanıl kolaylaştırır. Stereo kayıtlı bantlar ilk olarak
ması gerekir. 1955’te piyasaya sürüldü. Bu tür kayıtlarda
Kasetli Bantlar. Kasetli bantlar da açık sesin yeniden üretim i için özel bir aygıtın kul
m akaralı bantlara benzer; ama bunlarda ban lanılması gerekir. Bu aygıtın okum a kafası iki
dın takılı olduğu iki m akara, “kaset” denen, parçalıdır; bunlardan biri bandın üst yarısın
dikdörtgen biçimli yassı bir kutu içine yerleş daki, ötekisi ise alt yarısındaki sesleri toplar.
tirilmiştir. Teypteki (kasetçalar) bir yuvaya H er parçanın kendi yükselteci ve hoparlörü
yerleştirilerek çalman kaset rahatlıkla bir ce vardır.
be sığar; bant genişliği ise yalnızca 3,8 mili Stereo plaklar 1958’de yaygınlaştı. G ünü
m etredir. Bant hızı saniyede 4,75 santim etre müzde ise klasik ve pop müzik için olağanlaştı
dir; çalma süresi, her bir yüz için 30, 45 ya da ve eski “m ono” plakların yerini, neredeyse
60 dakika olabilir. bütünüyle bu stereo plaklar aldı. Stereo plak
Kasetler evlerde kayıt yapmak için olduğu larda iki bağımsız kanalın her ikisi de bir oyu
kadar önceden kayda alınmış müziğin dinlen ğa kaydedilir ve kayıtlı ses, özel olarak biçim
mesi için de son derece elverişlidir. G ünü lendirilmiş safir ya da elmas bir iğneyle okunur.
150 SES KAYDI
Pikap iğnesi elmas bile olsa, plağın üzerin da dinlediğimizde yalnızca müzik seslerini de
deki tozları toplayabileceği için aşınır ve bir ğil, hangi çalgıların çalınmakta olduğunu ayırt
süre sonra biçimi bozulabilir. Elmas iğnelerin edebilmemize yarayan doğal armoniklerdi
çalışma süresi yaklaşık 500 saattir. (bak. MÜZİK; S e s ) ve ayrıca müziğin çalındığı
Stereofonik kayıtta ilk denenen yöntem bir salondan kaynaklanan yankılanmaları ve
kanal için düşey kayıt, öteki kanal için ise ya öbür etkileri de işitiriz. Kayda alman bir mü
nal (enine) kayıt yapmaktı. Bu tekniğin yerini zik parçasını dinlediğimizde, bu ek ses öğele
1957’de, V biçimindeki bir oyuğun içte kalan rini işitebilmemiz için üstün niteliklerdeki ka
çeperine bir kanalı, dış çeperine de öteki ka yıt aygıtlarının çıkan seslerin bütün frekans
nalı kaydetm e yöntemi aldı. Stereofonik plak aralığını kaydedebilm esi ve gene duyarlı ay
kaydını okum ak için pikap kolunun ucuna ta gıtların bütün bu sesleri asıllarına “sadık” bi
kılı bir okum a kafası kullanılır. Pikap, hem çimde yeniden üretebilm esi gerekir. Elbette
tek bir iğneyle kayıtları okuyup onları ayırır, yeniden üretilen sesin m utlak olarak aslının
hem de saptadığı sinyalleri yükselteçlere ve tıpkısı olması olanaksızdır, çünkü bu kayıtları
hoparlörlere aktarır. dinlediğimiz yerlerdeki, örneğin evlerimizde
ki oda hacimleri sınırlıdır. Kayıtlı sesin aslına
Hi-Fi Ses Sistemleri uygun olarak üretilebilm esine olanak veren
Kayıtlı ses yeniden üretildiğinde elde edilen bu aygıtlar ve bu tür aygıtlarda yeniden üreti
sesin aslına uygunluğu, “sadakat” terimiyle len sesin kendisi hi-fi olarak tanımlanır; bu
anlatılır. Bir müzik parçasını konser salonun- tanım , “yüksek sadakat” anlamına gelen İngi
lizce high fidelity sözcüklerinin kısaltmasıdır.
Sayısal Kayıt
1970’lerde ve 1980’lerde sayısal kaydın ortaya
çıkması önemli bir gelişme oldu. Bütün nor
mal kayıt sistem lerinde, kayıt ve yeniden
üretm e yöntem lerinin tasarım ında, sesin ola
bildiğince aslına uygun bir örneği çıkartılm a
ya çalışılır. Buraya kadar anlatılan bütün ses
kayıt ve üretim teknikleri işte bu örneklerin
Ustaca tasarım lanm ış bir kompakt disk çalar ve oluşturulm asına yönelik örneksel ya da analog
uzaktan denetim birim i. sistemlerdir.
SESÜSTÜ DALGALAR 151
Sayısal ya da dijital denen kayıt yöntemleri deki titreşim sayısına titreşim frekansı denir.
örneksel sistem lerden farklıdır; çünkü, sayısal H ertz (simgesi Hz) bir frekans birimidir; bir
kayıtta hiçbir biçimde sesin tam bir örneği çı cisim saniyede bir tam titreşim yapıyorsa
kartılmaz. Bunun yerine, aygıt sesi izler ve titreşim frekansı 1 Hz dem ektir. 16 H z’nin
belirli anlarda sesin elektrik gerilimi düzeyini altındaki frekanslar insan kulağının işitem e
ölçer. H er bir ölçüm sayısal bir değere dönüş yeceği kadar zayıftır ve bunlara sesaltı ya da
türülür ve bu değerler bir bandın üzerinde, enfrasonik frekanslar denir; 20.000 H z’nin
ikili sayı sistemine göre düzenlenmiş bir vuru (insan kulağı için üst sınır) üzerindeki fre
lar dizisi biçiminde saklanır. (İkili sayı sistemi kanslar ise sesüstü ya da ültrasonik frekanslar
2 tabanına dayanır ve bu sisteme göre yazılan olarak tanımlanır. Sesaltı ve sesüstü frekans
sayılar yalnızca O ve l ’lerden oluşur; bak. İKİLİ lar birlikte sesötesi frekansları oluşturur.
SAYI SİSTEM İ.) B ant üzerinde bir vurunun varlı Doğada sesüstü dalgalara rastlanabilir; ya
ğı l ’le temsil edilir; vurunun yokluğu 0 de rasalar frekansları 40.000 Hz ile 100.000 Hz
mektir. Sayısal kayıt yöntemi bir müzik p ar arasında değişen çığlıklar çıkarırlar. Bu sesler
çasının en yumuşak ve en şiddetli bölüm leri bir cisimden yansıyıp yarasanın oldukça bü
nin aslına uygun olarak yeniden üretilebilm e yük olan kulaklarına geri gelir ve yarasa,
sini olanaklı kılar. çığlığı ile yankısı arasında geçen süreden
Kom pakt disklerin hazırlanması, sayısal ka cismin uzaklığını belirler. Bu uzaklık ölçme
yıt yönteminin en önemli uygulama alanıdır. yöntem ine, “yankıyla yer belirlem e” ya da
Kom pakt diskler koruyucu bir kılıf içine yer “sonar” denir. Yarasa bu yöntemi uçmakta
leştirilmiş, 12 cm çapında, ince, plastik disk olan böcekleri izlemek için kullanır ve bu
lerdir ve özel olarak tasarımlanmış kapalı böceklerle beslenir. Yunuslar da beslenecek
disk çalarda çalınabilirler. H er diske75 dakika leri balıkları izlemek için aynı yöntem den
uzunluğunda stereofonik müzik kaydı yapıla yararlanır. Sesüstü vurular (darbeler) ince bir
bilir. Kayıt, disk yüzeyinde yer alan mikros dem et halinde gönderilebilir ve böylece bir
kobik çukurluklar biçiminde sayısal olarak cismin hem hareket yönü, hem de üzaklığı
kodlanmış durum dadır. Diskin çalınması sıra bulunabilir (bak. YANKI).
sında, disk çaların iç yanında bulunan bir laser İnsanlar sesüstü dalgaları sanayiye uygula
dem eti disk yüzeyindeki bilgiyi “okur” . O ku mışlardır. Frekansı 20.000 H z’nin üzerindeki
nan bilgi frekans hataları ya da “parazit” de sesler iki yoldan üretilebilir: Birinci yol, bir
netiminden geçirilir ve sonuçta elektrik sin kuvars kristalinden yüksek frekanslı alternatif
yallerine dönüştürülerek yükselteçte ve ho akım geçirerek kristalin titreşmesini sağla
parlörde işlenir; böylece kayıtlı ses son derece m aktır (buna piezoelektrik yöntem denir);
üstün niteliklerde yeniden üretilmiş olur. ikinci yol ise, metal bir çubuğun çevresine
Kom pakt diskler, plakların tersine, yüzeydeki ZEFA
çiziklerden etkilenm ez, çünkü bunlar m eka
nik olarak değil ışıkla okunur, toza karşı ko
runaklıdır ve aşınmazlar; magnetik bantlarda
ki gibi hışırtı da çıkarmazlar. Kom pakt disk
lerle müzik sesleri herhangi bir bozunmaya
uğramaksızın, son derece pürüzsüz bir biçim
de kayda alınabilir; üstelik bu aygıtla sonunda
mutlak sessizlik de kayıt edilebilmiştir.
sarılı bir bobinden geçirilen alternatif akımın cerrahisinde, artrit (eklem iltihabı) ve rom a
yönünü tersine çevirerek sesüstü vurular üret tizma tedavisinde kullanılabilir.
m ektir (buna da m agnetik büzülm e yöntemi M etallerin yüzeyi, bunların yüksek güçlü
denir). Bu yöntemleri uygulamak için kullanı sesüstü titreşim lerin etkisi altındaki bir sıvının
lan düzeneklere transdüktör denir; bir trans- içine daldırılmasıyla temizlenebilir. Benzer
düktör elektrik akımını sese, sesi de elektrik bir yöntem le, bir sıvının bir başka sıvı içinde
akım ına çevirebilir. küçük damlacıklar halinde dağılması sağlana
Sesüstü dalgalar çeşitli biçimlerde kullanı rak (buna sıvı asıltı ya da emülsiyon denir)
labilir. Sonar denen yankıyla yer belirleme sıvı karışımları elde edilebilir (bak. ÇÖZELTİ VE
aygıtıyla sualtına sesüstü vurular gönderilebi A SILTI). Sesüstü dalgalar havadaki toz ve nem
lir ve bu vuruların yankılarından yararlanarak taneciklerinin birbirine yapışmasını sağlaya
derinde seyreden denizaltılar izlenebilir. Aynı rak sisi ve dumanı temizleyebilir. G ene ben
yöntem den balık sürülerinin yerini belirle zer bir yöntem le, içindeki katı parçacıkların
m ek, denizlerin ve göllerin derinliğini sapta kabın dibine çökmesi sağlanarak şarap duru-
m akta da yararlanılır. laştırılabilir.
Herhangi bir katı cismin içinde çatlak ya da Sesüstü bir m atkapla dört köşe bir delik
delik bulunup bulunmadığı transdüktörlerden delinebilir. Bu tür bir m atkap ucu, alıştırma
yararlanılarak saptanabilir. Sesüstü vurular macunu sürülmüş bir yüzeye tutulur ve sesüs
bir m addenin içindeki çatlakları ortaya çıka tü frekanslarda titreştirilirse malzemeyi hiç
rabilir; bu vurularla çelik levhaların ya da boru dönm eden deler. İki metal parça, düz bir
ların kalınlığı ölçülerek paslanma ya da çürüme destek ile yuvarlak bir basınç kafası arasında
sonucu ne kadar aşındıkları belirlenebilir. sıkıştırılarak sesüstü kaynağıyla birbirine kay-
Sesüstü dalgalar insan etinde ve yumuşak naştırılabilir. Bir transdüktör yardımıyla tit
dokularda da yol alabilir ve hekim lerce iç reştirilen basınç kafası iki metalin birbirine
organların ve dokuların görüntüsünü elde yüksek hızda sürtünmesini sağlar. Ortaya
etm ekte kullanılabilir. Bu amaçla kullanılan çıkan sürtünm e ısısı metali eriterek parçaları
transdüktörler piezoelektrik tiptendir ve 1 birbirine kaynaştırır. Sesüstü delme ve kay
milyon H z’lik frekanslarda çalışır. Sonuç, bir nak için m agnetik büzülmeli transdüktörler
ekranın (katot ışınlı lamba) üzerinde görüle kullanılır.
bilir (bak. E l e k t r o n ik ) . Düşük güçlerdeki
sesüstü dalgaların vücut üzerinde herhangi bir SEUL, Kore C um huriyetinin başkenti ve en
zararlı etkisi olmaz, bu nedenle muayene büyük kentidir. Kore Y arım adasının orta
(inceleme) ve teşhiste (tanıda) rahatlıkla kul bölüm ünde, Sarı D eniz’den 60 km içeride,
lanılabilirler. Urların ve kandaki pıhtılaşm a H an Irmağı üzerinde kurulm uştur. Büyük
ların varlığını saptam aya yarayan ve tarayıcı Barnaby's
adıyla anılan aygıtlarda da (bunlarla bütün bir
vücut taranabilir) sesüstü dalgalar kullanılır.
Bebek bekleyen anneler, bebeklerinin sağlıklı
bir gelişme gösterdiğinden emin olabilmek
için ültrason denen sesüstü tarayıcılarla m ua
yene edilir. Hekim ler son zam anlarda gelişti
rilen aygıtlardan yararlanarak, vücut içinde
yer alan süreçlerin hareketli görüntülerini
elde edebilm ektedirler.
Transdüktörün çıkış gücü artırılarak sesüs
tü dalga demeti bir laser demeti gibi yoğunlaş
tırılabilir (bak. LA SER). B u biçimdeki sesüstü
dalgalar cerrahide kullanılabilir. Sesüstü dal
galar yumuşak dokulardaki urları ve hücre yı-
ğışmalarını yok edebildiği için özellikle beyin S e u l 'd e , e sk i k e n tin o n a r ılm ış g ü n e y k a p ısı.
SEURAT 153
bölümü tepeler ve dağlarla çevrilmiş çanak fabrikaları vardır. Gelişmiş bir basım ve
biçiminde bir havzada yer alan Seul, 1394’te yayım sanayisi de kurulm uştur. Seul Ulusal
K ore’nin başkenti oldu. Kenti korum ak am a Üniversitesi’nde ve öbür yükseköğrenim ku
cıyla çevresine, çok büyük kapıları olan yük m rularında çok sayıda öğrenci eğitim görür.
sek surlar örüldü. Yi hanedanı dönem inde, Ne var ki, hızlı ekonomik gelişme sonucu Seul
bazıları günüm üzde de kenti süsleyen saraylar dünyanın en büyük nüfus yoğunluğuna sahip
yapıldı. kentlerinden biri durum una gelmiş, kentte
Kent surları zamanla yıkıldıysa da, büyük ağır trafik sorunları, su ve hava kirliliği baş
giriş kapılarından bazıları hâlâ ayaktadır. göstermiştir. 1988 Olimpiyat Oyunları Seul’
1894-95 Çin-Japon Savaşı’nın sonuna kadar de yapılmıştır.
kent alanı fazla genişlememişti. Savaşı kaza Kentin nüfusu 9.639.110’dur (1985).
nıp Seul’ü işgal eden Japonlar, kentin güne
yinde, güney kapısıyla H an Irmağı arasında SEURAT, Georges (1859-1891). Fransız
bir demiryolu merkezi kurdular. Japonlar’ın ressam Georges Pierre Seurat, 19. yüzyıl
yerleştiği bu bölge, kurulan demiryolu atölye sonlarında gelişen Geç İzlenimcilik A kım ı’nın
leri, elektrik santralı ve fabrikalarla bir sanayi öncüsüdür. Resim lerinde, saf renklerin birbi
merkezi oldu. Kore II. D ünya Savaşı sonun rine karıştırılmadan tuvale küçük noktalar
da, 1945’te Japon egemenliğinden kurtuldu. halinde sürüldüğü noktacılık (pointilizm) tek
1948’de ülke, Kore D em okratik Halk Cum niğini uyguladı.
huriyeti (Kuzey Kore) ve Kore Cumhuriyeti Seurat Paris’te, Güzel Sanatlar Yüksek-
(Güney Kore) olarak ikiye bölündü. okulu’nda resim öğrenimi gördü. 1883’te ilk
Haziran 1950’de iki Kore devleti arasında kez desenlerini sergiledi. İzlenimci ressamla
başlayan savaşın üçüncü günü Güney K ore’ rın tablolarında parlak renkler ve kısa fırça
nin başkenti Seul işgal edildi. Savaşa Birleş darbeleriyle yarattıkları titreşen gün ışığı izle
miş M illetler kuvvetlerinin katılmasıyla kent niminden çok etkilendi (bak. İZLENİMCİLİK).
birkaç kez el değiştirdi ve büyük yıkıma 1886’da İzlenimciler’in son sergisine katıldıy
uğradı {bak. KORE CUMHURİYETİ). sa da, onların resim anlayışını tam olarak
1953’teki ateşkesten sonra kentin yeniden benimsemedi. H erm ann von Helm holtz ve
onarım ı başladı. Günüm üzde gelişmiş bir M ichel-Eugene Chevreul gibi bilim adam ları
sanayi m erkezi olan kentte, gıda sanayisinin nın ileri sürdüğü renk kuram larıyla ilgilendi,
yanı sıra dokum a, lastik, makine ve kimya deneylerini inceledi. Bir resme başlam adan
Câdiz’e bırakm ak zorunda kaldı. Buna karşın amaçlarını gerçekleştirm ek için çaba harca
Sevilla gene de İspanyol ürünlerinin önemli mayı sürdürdüler.
bir bölümünün yurtdışına satış noktasıdır. İtilaf Devletleri, M ondros M ütarekesi’nin
Buradan denizaşırı ülkelere şarap, turunçgil (30 Ekim 1918) imzalanmasından sonra A na
ler, zeytin, can simidi ve şişe tapası olarak dolu ve T rakya’da giriştikleri işgal eylemleri
kullanılan m antarlardan başka cıva, kurşun ne karşı oluşan direnişin güçlenemeyeceğini,
ve demir gibi m ineraller gönderilir. Sevil- paylaşma yolundaki amaçlarına ulaşmayı en
la’da kenevir, jüt, tütün ve tarım m akineleri gelleyemeyeceğini düşünüyorlardı. Am a ulu
üretilir, gemi yapılır. Kent eskiden beri çanak sal güçlerin birleşmesi ve etkili olmaya başla
çömlek, porselen ve çinileriyle ünlüdür. ması işgal altında tuttukları İstanbul’daki
Sevilla’nın nüfusu 651.299’dur (1986). Osmanlı yönetimiyle bir an önce bir barış
antlaşması imzalanması yolundaki çalışmalara
SEVR ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920), I. hız kazandırdı.
Dünya Savaşı’nm galipleri olan İtilaf D evlet İtilaf Devletleri 19-26 Nisan 1920’de İtalya’
leri ile Osmanlı Devleti arasında imzalanmış nın San Rem o kentinde düzenledikleri bir
tır. Osmanlı Devleti topraklarının galip dev toplantıda Osmanlı topraklarının nasıl payla
letler arasında resmen paylaşılması niteliğin şılacağı konusunda anlaşmaya vardılar ve
deki bu antlaşmayı Türkiye Büyük Millet bunu 11 Mayıs 1920’de Osmanlı yönetimine
Meclisi (TBMM) tanımam ış, Kurtuluş Savaşı’ bildirdiler. Ayrıca bu tasarının A nkara’da
nın başarıya ulaşmasıyla da uygulanma ola yeni toplanan TBMM tarafından da kabul
nağı kalmamıştır. edilmesi için girişimde bulundular. TBM M ’
İtilaf Devletleri I. Dünya Savaşı’nm biti nin böylesi bir tasarıyı görüşmeye bile yanaş
m inden sonra toplanan Paris Barış Konfe madan reddetm esi karşısında baskılarını İs
ran sın d a (1919) savaşta yenik düşen A lm an tanbul hüküm eti üstünde yoğunlaştırdılar.
ya, Avusturya-M acaristan ve Bulgaristan’a Hiçbir şey yapamayacak durum daki İstanbul
ağır koşullar içeren barış antlaşmaları imza hüküm eti ise küçük birkaç değişiklik önerisin
latmışlardı. İngiltere, Fransa ve Rusya daha I. de bulundu.
Dünya Savaşı sürerken Osmanlı D evleti’nin Bu arada A nadolu’daki Yunan birlikleri de
topraklarını paylaşmayı öngören gizli antlaş Ege Bölgesi’ndeki işgallerini genişlettiler,
malar yapmışlardı. Rusya’da 1917 Ekim Dev- Trakya’yı da denetim leri altına aldılar. B u
rim i’nden sonra işbaşına gelen yeni yönetim nunla güçlerini gösterm ek, direnişin sürmesi
savaştan çekilmiş ve gizli antlaşmaları da durum unda A nadolu’yu tümüyle işgal edebi
açıklamıştı. Buna karşın İngiltere ve Fransa, leceklerini hatırlatm ak istiyorlardı. İstanbul
Yunanistan ile İtalya’yı da yanlarına alarak hüküm eti gelişmeler karşısında kendisine bı
Sevr
Antlaşması'nın
Osmanlı delegesi
tarafından
imzalanması,
10 Ağustos 1920;
Fransa.
156 ŞEYDİ ALİ REİS
rakılanlarla yetinm ekten başka bir şey yapa İstanbullu olan Şeydi Ali Reis babası gibi
mayacağını kesinkes anlayınca 10 Ağustos tersanede yetişti. 1522’deki Rodos seferine
1920’de Paris yakınlarındaki Sevres’de antlaş katıldı. Preveze Deniz Savaşı’nda (1538) Os
mayı imzaladı. manlI donanmasının sol kanadına kom uta
Sevr A ntlaşm ası’na göre Osmanlı D evleti’ etti. 1551’de Trablusgarp’m alınmasında bu
ne başkent İstanbul ve çevresi ile Trakya ve lundu. 1553’te M urad Reis’in yerine M ısır’da
A nadolu’da küçük bir toprak parçası bırakılı ki Osmanlı donanmasının komutanlığına
yordu. İzmir merkez olmak üzere Ege Bölge- atandı. 1554’te donanm anın B asra’daki gemi
si’nin kıyı kesimi ile M idye-Büyükçekmece lerini Süveyş’e götürm ek üzere Um m an Deni-
çizgisinin batısında kalan Trakya toprakları zi’ne açılan Şeydi Ali Reis fırtınaya tutularak
Yunanistan’a, Batı Akdeniz ile İçbatı A nado doğuya doğru sürüklendi ve H indistan’ın batı
lu Bölgesi İtalya’ya, Güneydoğu A nadolu’ sında G ucerat kıyılarındaki D am âo (bugün
nun batısı ile Çukurova Fransa’ya veriliyor Dam an) limanına sığınmak zorunda kaldı.
du. Güneydoğu A nadolu’nun doğusunu da Gem ilerin geri dönem eyecek ölçüde yıpran
içine alan Irak ile Filistin’de İngiltere’nin, ması, adam larının çoğunun da G ucerat sulta
Suriye ve L übnan’da da Fransa’nın denetimi nının hizm etine girmesi yüzünden karadan
altında m anda yönetim leri oluşturuluyordu. yola çıkıp H indistan, Afganistan ve İra n ’ı
Doğu A nadolu’da ise bağımsız bir Erm eni geçerek İstanbul’a vardı. D ört yıla yakın
devleti ile özerk bir Kürt devleti kuruluyordu. süren bu yolculuğu sırasında gördüklerini
Boğazlar her türlü geminin geçişine açık M iratü’l-M em alik (“Ülkelerin A ynası”) adlı
durum a getiriliyor, denetimi de uluslararası yapıtında anlattı. 1558’de D iyarbakır tım ar
bir kurula bırakılıyordu. Osmanlı D evleti’nin defterdarlığına atanan Şeydi Ali Reis bu
I. Dünya Savaşı’nın başında kaldırdığı kapitü görevdeyken öldü.
lasyonlar yeniden tanınıyordu. Osmanlı D ev Kâtibi mahlasıyla şiirler de yazmış olan
leti’nin askeri gücü sınırlandırılıyor, İstanbul Şeydi Ali Reis ünlü astronom i bilgini Ali
ise bütünüyle silahsızlandırılıyordu. Aynı gün Kuşçu’nun Risâletü’l Fethiyye adlı yapıtını
İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalanan birçok ek yaparak T ürkçe’ye çevirmiş, ayrıca
üçlü bir sözleşmeyle de A nadolu’da Osmanlı denizciler için ayrıntılı bir kılavuz niteliğinde
D evleti’ne bırakılan topraklar üzerinde eko olan M uhit adlı bir kitap kaleme almıştır.
nomik çıkar bölgeleri saptanıyor, dolayısıyla
bu yerler için tanınan egemenlik hakkı da SEYİR, bir gemi ya da uçağın bir yerden
fiilen ortadan kaldırılıyordu. başka bir yere giderken izlemesi gereken yolu
Sevr Antlaşması ilgili devletlerin onayından belirlem ek için kullanılan yöntem leri konu
sonra yürürlüğe girecekti. A m a Osmanlı D ev alan bilim dalıdır. Genellikle ırm ak, kanal ve
leti’nin parlam entosu olan Meclis-i M ebusan liman gibi dar ya da zor sularda seyreden bir
18 M art 1920’de dağıldığı için antlaşmayı gemiye yol gösterm ek anlam ına gelen kıla
onaylam a olanağı yoktu. TBM M de böyle bir vuzluk deyimi bazen bir geminin kara görüş
antlaşmaya baştan karşı çıkmıştı. Antlaşm a alanı içindeki seyri için de kullanılır.
öbür devletlerin parlam entolarında da çeşitli Seyir görevlisi, izlemeyi tasarladığı rotayı
nedenlerle onaylanmadı. Yalnız Yunanistan norm al olarak harita üzerinde işaretler. R ota
antlaşmayı onayladı. Hiçbir zam an geçerlik doğrultusu, haritadaki rota çizgisiyle gerçek
kazanm ayan Sevr Antlaşması Kurtuluş Sava- kuzey ya da m agnetik kuzey doğrultusu ara
şı’nın başarıya ulaşmasıyla anlamını yitirdi. sında kalan açıyla belirtilir. R ota üzerindeki
(.Ayrıca bak. KURTULUŞ SAVAŞI; LOZAN BARIŞ uzaklıklar genellikle deniz miliyle ölçülür; bir
ANTLAŞMASI; MONDROS M ÜTAREKESİ.) deniz mili 1.852 m etredir; 60 deniz mili bir
enlem derecesi oluşturur (bak. E n l e m v e
ŞEYDİ ALİ REİS (1 4 9 8 -1 5 6 2 ), ü n lü b ir O s B o y l a m ).
m a n lI d e n iz c is id ir . B ir ç o k d e n iz s a v a ş m a k a Bir gemi ya da uçağın rota açısı , o gemi ya
tılm ış , d e n iz c ilik a la n ın d a ilg in ç y a p ıtla r k a l e da uçağın eksen doğrultusu ile cayropusulanın
m e a lm ış tır. gösterdiği gerçek kuzey ya da m agnetik pusu-
SEYİR 157
US
Ç izim deki sekstant kesitin d e, yıld ızd a n gelen b ir ışık
İlk kez 18. y ü z y ıld a İn g ilte re 'd e g e liş tirilm iş o lan kro n o m e tre , g em i
ışınının ön ce ö lçekli a y n a y a , o ra d a n y an sıyıp ufuk
s ey ir g ö re v lis in in b o y la m b e lirle m e k için k u llandığı ve z a m a n ı son
ayn a s ın a v e o ra d a n da g ö zlem cin in g özün e gelişi
d ere ce d o ğ ru g ö ste re n b ir sa a ttir. K ro n o m e tre n in ü zerine o tu rtu ld u ğ u
g ö rü lü y o r. G ö zle m c in in , ufku v e y ıld ızın yan sıyan
iki pirinç h alka, g e m i n e kad ar s a lla n ırsa s allan sın , kro n o m e tre y i yatay
g ö rü n tü sü n ü nasıl g ö rd ü ğ ü ise sağdaki d aire içinde
k o n u m d a tu ta r. gö sterilm iştir.
ölçekli ayna
u fuk aynası
Seyir görevlisi gem inin bulunduğu noktanın Sekstant, seyir görevlisinin Güneş ya da yıldızların
boylam ını hesaplayabilmek için, Güneş'in konumuna yüksekliğini ölçerek gem isinin bulunduğu enlemi
göre belirlediği gerçek saatle İngiltere'deki belirlem esine yardımcı olur. Güneş'in öğle
Greenvvich'ten geçen başlangıç m eridyenine (0°) konum uyla ufuk arasında kalan açıya meridyen
göre ayarlanmış olan kronom etrenin gösterdiği yüksekliği denir. A noktasındaki seyir görevlisinin
saati karşılaştırır. Başlangıç m eridyeninden doğuya ölçtüğü m eridyen yüksekliği (a açısı), bu seyir
ya da batıya doğru giderken geçilen her 15 boylam görevlisi B noktasında olduğunda ölçeceği
derecesi (15°) bir saatlik bir zaman d ilim in i tem sil m eridyen yüksekliğinden (b açısından) daha büyük
eder. Bu durum da seyir görevlisinin ölçeceği saat olacaktır. Bu açılar kullanılarak gem inin bulunduğu
farkının her saati başlangıç m eridyeninden 15° enlem hesaplanabilir.
uzaklığı gösterecektir.
de, alınan yolun ölçüm ünde deniz yatağından çizelgelerin yardımıyla bulunur. Konum belir
yansıtılan ses dalgalarındaki D oppler etkisin lemek için yeryüzündeki iki seyir işaret nokta
den yararlanılır {bak. D o p p l e r E TK İSİ). Gidilen sı kullanılabildiği gibi, böyle iki gözlem de
uzaklığı bulmak için, uçaklarda hava hız kullanılabilir.
göstergeleri kullanılır; ama uçağın kara üze Gem iciler, deniz trafiğinin yoğun olduğu
rinde aldığı yol, yerden yansıtılan radyo sığ kıyı sularında çarpışmaları önlem ek için
dalgalarındaki D oppler etkisinden yararlanı olduğu gibi, seyir amacıyla da radar kullanır
larak da bulunabilir. lar (bak. R a d a r ) . Radarla seyir, gemideki bir
Konum belirlemek için kullanılan bir başka döner tarayıcıdan gönderilen radyo dalgaları
yol, eylem sizlikle seyir sistem i' dir. Cayroskop nın çevredeki engellerden yansıyıp geri dön
ve ivmeölçer kullanılarak uygulanan bu yön mesi için geçen zamanın ölçülmesine dayanır.
tem de, belirli bir başlangıç noktasından hare D öner tarayıcıdan gönderilen dalga dem etle
ket ettikten sonra aracı etkileyen bütün ivme riyle gemi çevresinin bir görüntüsü elde edilir.
ler kaydedilir. İvmeler bilindiği zaman aracın Bu görüntü bir göstericide izlenebilir. R adar
hızı ve oradan da aracın konum u hesaplanabi göstericisinde televizyonda olduğu gibi bir
lir. Birçok ticari uçakta, birinin arızalanma ekran (katot ışınlı lam ba) vardır. Yansıyan
olasılığına karşı, birbirinden bağımsız iki ya dalgaların göstericinin ekranı üzerinde oluş
da üç tane eylemsizlikle seyir sistemi bulunur. turduğu ışıklı noktalar hemen kaybolmaz ve
Konum belirlemek için araç dışındaki seyir taranan çevrenin tam bir görüntüsü ekranda
işaret noktalarından da yararlanılabilir. Ö rn e oluşur. Bu sisteme Plan Konum Göstergesi
ğin, gemi seyir görevlisi pusula yardımıyla, (PPI) denir.
deniz feneri ya da benzeri iki ya da daha çok Uçaklardaki radarlar askeri amaçların yanı
işaret noktasına göre kerteriz alır. Gemi ile o sıra, pilotların hava burgaçlarından sakınabil-
nokta arasında alman kerteriz harita üzerinde m elerine de yardımcı olur. Am a işlek havali
bir çizgi olarak işaretlenir. İki kerteriz çizgisi manları çevresindeki hava trafiğini denetle
nin kesiştiği nokta geminin bulunduğu konu mek için büyük ve güçlü yer radarları kullanı
mu verir. Benzer bir biçimde, sürekli olarak lır. Yerleri titizlikle seçilmiş tarayıcılardan
radyo sinyalleri yayan vericiler olan radyobiy- sağlanan bilgi, hava trafiği denetim görevlile
kınlar kullanılarak da konum belirlenebilir. rinin, sorumlu oldukları bölgede bulunan her
Bu yöntem gemilerde olduğu gibi uçaklarda uçakla radyo bağlantısını sürdürdükleri kont
da kullanılabilir. rol kulesine aktarılır. Böylece uçaklar belir
D aha gelişmiş ve karm aşık konum belirle lenmiş havayolu ağı içinde güvenli olarak
me sistemleri de vardır. Bu sistemlerde, yönlendirilir.
belirli zamanlarda bir çift radyo istasyonundan
gönderilen radyo sinyallerinin ne kadar za Seyir Yasaları
man farkıyla alındığı saptanarak konum belir Seyir güvenliğinin sağlanması, özellikle de
lenir. Uzaydaki seyir uydularının gönderdiği hava ve deniz ulaşımında çarpışmaların ön
radyo sinyalleri de aynı biçimde kullanılabilir. lenmesi ve hava trafiğinin denetlenm esi am a
Eskiden denizciler yollarını yıldızlara baka cıyla konulmuş olan, seyirle ilgili her konuyu
rak bulurlardı. Günüm üzde de yıldızlardan kapsayan seyir yasaları vardır.
yararlanarak seyir yöntemi yaygın olarak Denizlerde seyreden değişik tür gemilerin
kullanılır. Bu yöntem , bir gökcismiyle ufuk geceleri taşıyacağı ışıkların türü ve çarpışma
arasındaki açının bir sekstant (bak. DUYARLI tehlikesi karşısında nasıl hareket edeceği,
ÖLÇÜ ALETLERİ) kullanılarak ölçülmesine da D enizlerdeki Çarpışmaları Ö nlem ek İçin
yanır. “Yükseklik” olarak bilinen bu açıdan Uluslararası Kurallar’da ayrıntılı olarak belir
yararlanarak gözlemcinin bu gökcisminin yer- lenmiştir. Bu kurallar denizyolu kuralları
yüzündeki izdüşümünden (tam altına düşen olarak bilinir. Eğer buharlı ya da m otorlu iki
yeryüzü noktasından) ne kadar uzakta olduğu gemi kafa kafaya ya da buna yakın bir
hesaplanabilir. Bu noktanın yeri gözlemin konum da karşılaşırsa her iki gemi de rotasını
yapıldığı zam ana bağlı olarak bir alm anaktaki sancağa (sağa) doğru değiştirmelidir. Birbiri-
SEYİR 159
Kılavuzluk
Kılavuzluk, genellikle liman girişleriyle ırmak
ve kanallar gibi zor sularda seyreden gemilere
yol gösterm ek dem ektir. Kılavuzun çalıştığı
sulara ilişkin özel bilgisi ve kılavuzluk izni
olması gerekir; küçük lim anlarda yerel balıkçı
ve kayıkçılar da kılavuzluk yapabilir. Am a
İstanbul, Southam pton, New York gibi büyük
lim anlarda ya da İstanbul Boğazı gibi önemli
suyollarında görev yapan kılavuzların yabancı
bir gemiye kaptanlık yapabileceklerini göste
ren belgeleri olmalıdır. Kılavuzluk belgesi
alabilmek için deneyimli bir kılavuzun yanın
da üç ile altı ay arasında çalışarak kılavuzluğu
öğrenm ek gerekir.
Kılavuz genellikle dümeni kendisi almaz;
ama kom utlar vererek izlenmesi gereken ro
tayı belirler. Kılavuzluk hizmetinden yararla
Quadrant Picture Library
nan geminin büyüklük ve türüne göre kılavuz
Günümüzde m ikroelektroniğe dayalı teknolojinin
gelişmesi, önceleri yalnızca büyük gemilerde
luk ücreti belirlenir. Eğer kılavuz yönetimin
kullanılan elektronik seyir donanım ının yatlarda da deki gemi karaya oturur ya da bir kazaya
kullanılabilm esini olanaklı kılmıştır. neden olursa geminin kaptanı sorum ludur;
ama bu durum a kılavuzun hatası yol açmışsa
Hava seyir yasaları da havacılığın bütün durum a göre kılavuz görevden alınabilir ya da
alanlarını kapsar; alçak uçuş, uçağın yüklen kılavuzluk belgesini kaybedebilir.
mesi, uçağın çalışması, m ürettebatın nitelikle Kılavuz, limanını avucunun içi gibi bilmeli
ri, uçakta ve havalimanında bulunması gere dir. Gelgit durum unu, bir iskeleye, şamandı
ken donanım , uçuş öncesinde ve uçuş sırasın raya ya da kayaya bakar bakmaz ya da belli
da gerekli olan belgeler gibi konuları dü bir yerdeki suyun renginden geminin bulun
zenler. duğu yerin özelliklerini hem en söyleyebilme-
Çarpışm aları önlemeye yönelik uçuş kural lidir. Kılavuz, yüzünde hissettiği rüzgârdan,
larının ilkeleri denizcilikteki kuralların ilkele gemiyi götürdüğü palam ar yerinde suların geç
rine benzer. G enel olarak, iki uçak karşılaştı mi yoksa erken mi yükseleceğini anlar; şa
ğında çarpışmayı önlem ek için, her ikisi de m andıraların ya da sudaki başka hareketsiz
rotasını sağa doğru değiştirir; arkadan yetişen cisimlerin çevresinde oluşan anafor ve dalga
uçak öndekinin açığından geçer; rotaları kesi lanm alardan akıntının şiddetini bilir.
şen iki uçaktan, ötekini sağ yanında gören Kılavuz, yolu üzerindeki bir dizi işaretten
uçak yol verm ek zorundadır. İnişe geçen yararlanır ve gemiyi bir işaretten öbürüne
uçağın, ister havada ister yerde bulunsun, götürerek yol alır. D ar bir suyolunda seyre
öbür uçaklar üzerinde öncelik hakkı vardır. den gemiyi yöneten kılavuzun en büyük
Uluslararası sivil havacılık anlaşm alarına yardımcıları deniz fenerleri, fener gemileri,
SEYŞELLER 161
SEZAR bak. J ül Se z a r .
öylesine sevecenlikle sergiler ki, izleyiciler sahne işçilerin D ük Theseus’un düğün şöle
onlara yakınlık duyar, başlarına gelenlere ninde oyunlarını oynadıkları sahnedir.
üzülür. Shakespeare’in böyle canlı karakter On İkinci Gece ( Twelfth N ight ; 1599-1600)
ler yaratm ası, oyunun öyküsü gerçekdışı bile de bir yanlışlıklar komedisidir. Kadın kahra
olsa, kişilerin inandırıcı olduğu anlam ına ge man Viola’nın gemisi yabancı bir ülkenin
lir. K arakterlerin şiir diliyle konuşmaları bile açıklarında batar. E rkek kılığına giren ve
onların inandırıcılığını zedelemez. “C esario” adını alan Viola, ülkenin yöneticisi
D ük O rsino’nun hizm etine girer. E rkek kılı-
Komediler ğındayken D ük’e âşık olur. O rsino’nun âşık
Bir Y a z Gecesi Rüyası bir büyü ve yanlışlıklar olduğu zengin Kontes Olivia da “Cesario”ya
komedisidir. A tina yakınlarındaki bir koruda tutulunca durum karışır. G ene en komik
yollarını şaşıran dört sevgili, Periler Kralı sahneler, neşeli Sir Tobby Belch ve arkadaş
O beron ile kavgacı hizm etkârı Puck’ın büyü larının Olivia’nın kendini beğenmiş ve süslü
süne kapılırlar. K entten bir grup işçi de, uşağı M alvolio’yu kandırm ak için oyun oyna
gözden uzak bir yerde oyunlarını prova etm ek dıkları sahnedir.
için koruya gelir. O nlar da perilere katılırlar Venedik Taciri ( The M erchant o f Venice;
ve ortaya bir sürü karışıklık ve komik durum 1596-97) de bir komedi olmakla birlikte ciddi
çıkar. Sonunda her şey düzelirse de, en komik bölüm ler de içerir. Oyundaki kötü adam
1590'ların İngiltere'sinde tiyatrolarda izleyenlerin ayakta durdukları yerler 1 peni, oturacak yerlerin olduğu
bölüm ler 2 peni, soylulara ayrılan localar ise 1 şilindi. Bugün 1 şilin ile ancak bir telefon konuşması
yapılabilir.
166 SHAKESPEARE
Tarihsel Oyunlar
Shakespeare konularını İngiliz tarihindeki
Joseph Quincy Adams: "A L ifeofW illam Shakespeare ”. 1923 olaylardan alan birkaç oyun da yazdı. Bunlar
Shakespeare'in birçok oyununun sahnelendiği dan ilki, rakiplerine ve düşm anlarına acımasız
Londra'daki Globe Tiyatrosu ortada sahnenin yer davranan kötü ruhlu ve kam bur Kral III.
aldığı bir açık hava tiyatrosuydu.
R ichard’ı anlatan K ral Üçüncü Richard'ın
Tragedyası’dır (The Tragedy o f K ing Richard
Yahudi tefeci Shylock’tur. Borç aldığı parayı III ; 1592-93). Kurbanları arasında Londra
ödeyemeyen tüccar A ntonio’dan, kendi vücu Kulesi’nde öldürülen iki genç prens de vardır.
dundan kesilecek yarım kilogram et ister. Yaşamını yitirdiği Bosworth Field Çarpışm a
Shylock’un açgözlülükle bıçağını bilediği geri sın d a n bir gece önce prenslerin ve öteki
limli bir duruşm adan sonra A ntonio kendisini kurbanlarının hayaletleri uykusunda Rich-
savunan genç bir avukatın (bu aslında kılık ard ’a görünür.
değiştirmiş olan kadın kahram an Portia’dır) National Broadcasting Co.
zekâsı sayesinde kurtulur.
Trajediler
Shakespeare’in tüm oyunları arasında en çok
sahnelenen Rom eo ile Julieftir (Romeo and
Juliet; 1594-95). İtalya’nın V erona kentinde
yaşayan birbirlerine düşman ailelerin çocuk
ları olan Rom eo ile Juliet’in, aileler arasında
ki nefret yüzünden ölümle son bulan aşkları
anlatılır.
H a m lef te, babası öldükten sonra annesiyle
evlenen amcasının aslında babasının katili
olduğunu öğrenen D anim arka Prensi Ham let
derin bir acıya kapılarak öç almaya karar
verirse de, bunu bir türlü gerçekleştiremez.
Oyun, yalnızca amcası Claudius’un değil,
kraliçe ve H am let’in de öldükleri bir sahneyle
biter.
K ral Lear Shakespeare trajedilerinin en
korkuncu, ama belki de en önemlisidir. G u
rurlu ve bencil olan yaşlı Kral Lear, sadık ve
sevgili kızı Cordelia’nın kendisini ne kadar Ünlü aktör Sir Laurence Olivier, Kral III. Richard
sevdiğini ablaları gibi abartm alı bir dille rolünde.
SHAW 167
Tarihsel oyunlarından bazıları bir dizi hileyle düklüğü ele geçiren Prospero’nun
oluşturur: The Tragedy o f King Richard II kardeşi A ntonio, adanın yakınında bir deniz
(1595-96; “Kral II. R ichard’ın Tragedyası”), kazası geçirir. Prospero büyü gücüyle kendisi
H enry I V ü n iki bölümü ile H enry V. The Tra ne haksızlık edenleri cezalandırır. A m a daha
gedy o f Richard İT de güçsüz kral tahtından sonra onları bağışlar ve kızı M iranda’nm
vazgeçerek tacını IV. H enry adını alan Henry A ntonio’nun oğlu Prens Ferdinand ile evlen
Bolingbroke’a bırakır. Ö bür iki oyunda, yeni mesine izin verir. Oyun Prospero’nun büyülü
kralın yönetimi sırasında sorunlar ve ayaklan değneğini kırması, büyü kitabını denize atm a
m alar baş gösterir; bu sırada kralın öz oğlu sı ve tüm grubun düşmanlıkları geride bırakıp
Prens H al avare ve savurgan bir yaşam sürer. büyüyle onarılmış gemiyle İtalya’ya yelken
A m a babasının ölümüyle tahta geçerek açmasıyla sona erer.
V. H enry adını alan Prens H al’in dönem inde Shakespeare’in dilimize çevrilen öbür
düzen yeniden kurulur. V. H enry’nin orduları oyunları Yanlışlıklar K om edyası ( The Co-
Fransa’da büyük zaferler kazanır. H enry’nin m edy o f E rrors\ 1592-93), Hırçın K ız (The
Fransız prensesiyle evlenmesi her iki ülkeye Taming o f the Shrew\ 1593-94), Veronalı İki
de barış getirir. Centilmen (T w o Gentlemen o f Verona ; 1594-
Shakespeare’in, konularını Eski Yunan ve 95), Kuru Gürültü (M uch A d o A b o u t N o-
Rom a tarihinden alan oyunlarından en ünlüsü thing; 1598-99), Beğendiğiniz G ibi (As You
ise Julius Caesar' dır (1599-1600). Bu oyunda L ike It; 1599-1600), Troilos ile Kressida (Troi-
dürüst ve erdem li bir kişiliği olan Brutus, Jül lus and Cressida ; 1601-02), İyi Biten H er Şey
Sezar’ın kendisini Rom a im paratoru ilan et İyidir ( A l i s W eli That Ends Well; 1602-03),
mesini önlem ek amacıyla, arkadaşlarıyla bir Kısasa Kısas (M easure fo r Measure; 1604-05),
lik olup çok sevdiği Jül Sezar’ı özgürlük adına Othello (1604-05), A ntonius ile Kleopatra
öldürür. A m a bunun cumhuriyetin yok olm a (A ntony and Cleopatra; 1606-07), Coriolanus
sını önleyememesi üzerine de kendi canına (1607-08), Atinalı Timon (Tim on o f Athens;
kıyar. 1607-08) ve VIII. H enry' dir (H enry V III ;
1612-13).
"Mutlu Son"la Biten Oyunlar
Shakespeare yaşamının sonlarına doğru kötü SHAW, George Bernard (1856-1950). İr
lük ve acıyı içerdikleri için tam olarak birer landa’nın Dublin kentinde, yoksul düşmüş bir
kom edi sayılmayan, ama ölümle değil de ailenin oğlu olarak doğan G eorge B ernard
bağışlama ve m utlu sonla bittikleri için trajedi Shaw, yazdığı kom ediler, denem eler ve eleşti
de sayılmayan birkaç oyun yazdı. Bu oyunlar rilerle çağdaş edebiyat ve siyasete büyük
dan biri olan Kış M asalı' nda ( The W inter,s katkılarda bulunm uştur. Çocukluğunda aile
Tale; 1610-11), Leontes adlı bir kral hiçbir sinin yakın çevresinde bulunan müzik öğret
neden yokken karısı H erm ione’yi kıskanır, m eni, ona müzik sevgisini aşılayarak daha
karısıyla tüm ilişkisini keser ve bebek yaşın sonra başarılı bir müzik eleştirm eni olmasını
daki Perdita adlı kızının yabani hayvanlara sağladı. 16 yaşında okulu yarım bırakarak bir
yem olsun diye ıssız bir yere bırakılmasını emlak komisyoncusunun yanında çalışmaya
em reder. Perdita’yı bir çoban kurtarır ve başlayan Shaw, yaşamını yazar olarak kazan
büyütür. Sonunda kız, babasına geri döner. mak için 1876’da annesiyle birlikte D ublin’
Kralın uzun yıllar boyunca pişmanlıkla andığı den L ondra’ya gitti. B urada, yarım kalan
ve öldü diye yas tuttuğu H erm ione de geri eğitimini British M useum ’un kütüphanesin
döner, böylece sonunda geçmişin hataları den yararlanarak kendi çabasıyla tam am la
bağışlanır. maya çalıştı. Bu dönem de yazdığı rom anlar
Fırtına'da ( The Tem pest ; 1611-12) ise olay, başarısız oldu.
düklüğü elinden alman Prospero’nun yöneti 1880’lerde siyasetle ilgilenmeye başlayan
mindeki bir adada geçer. Büyü gücüne sahip Shaw, yönetim de değişimin ve reform un ge
Prospero, hava perisi A riel’i ve yarı insan yarı rekliliğine inanarak sosyalist oldu. Bu düşün
canavar C aliban’ı yönetm ektedir. Yıllar önce celerin geniş kitlelere ulaşmasını ve daha iyi
168 SHELLEY
SHENYANG, Ç in’in kuzeydoğusunda, Man- yazar Sir A rthur Conan Doyle’un düş ürünü
çurya olarak bilinen bölgedeki Liaoning ilinin bir kahram anıdır. Bir bakıma Doyle, Holmes
başkentidir. 3.412.000 (1988) nüfuslu Shen- tipini tıp eğitimi gördüğü yıllarda tanıdığı
yang ya da Şenyang, M ançurya’nın en büyük D oktor Joseph Bell’i örnek alarak yaratmıştı.
kentidir. D oktor Bell, keskin gözlemciliği ve elindeki
Bir demiryolu merkezi ve büyük bir sanayi bilgilerden yararlanarak doğru sonuçlara
kenti olan Shenyang’da uçak, m akine, m etal, ulaşma yeteneği ile tanınıyordu. Sherlock
dokum a ve besin sanayileri vardır. M ançurya’ Holmes da akıl yürüterek doğru sonuca ulaş
nın önde gelen kültür ve eğitim merkezi olan m akta gösterdiği başarıyla dedektif rom anla
kentte birçok güzel müze bulunur. rının en ünlü kahram anlarından biri oldu
Shenyang’ın dar sokaklı eski iç kentinde (bak. D e d e k t if ).
bulunan birçok tarihi yapı arasında, 1625-37 Örneğin, ilk Holmes öyküsü olan Sherlock
dönem inde yapılmış olan im paratorluk sarayı H olmes: İntikam Tutkusu 9nda (A Study in
da vardır. Ö bür ünlü anıtlar arasında, Mançu Scarlet; 1887) H olm es’un D oktor W atson’la
im paratorlanna ait im paratorluk mezarları ilk kez karşılaşmaları ve Baker Caddesi
bulunur. Kentte R uslar’ın yaptığı bir bölüm
Hulton Picture Library
ile Japonlar’m yaptığı m odern sanayi ve
yerleşim bölgeleri vardır. Shenyang bölgesin
de yazlar ılık geçer, tem muz ayı sıcaklık
ortalam ası 24°C’dir. Kışlar soğuktur; ocak ayı
sıcaklık ortalam ası —13°C’dir. Yıllık ortalam a
yağışın 660 mm olduğu bölge genellikle yazın
yağış alır.
2.000 yıl önce kurulmuş olan kent 10.
yüzyılda Shen adlı işlek bir ticaret merkezi
olmuş, daha sonra Shenyang adını almıştır.
17. yüzyıl başlarında M ukden adıyla Mançu-
lar’ın başkenti olan kent, 1644’te M ançular’ın
başkenti Pekin’e ( Beijing ) taşımasından sonra
da 250 yıl süreyle ikinci başkent olarak
kalmıştır.
M ukden bölgedeki Rus-Japon rekabetin S tra n d M ag azine dergisinde yer alan bir resimde
VVatson ve Sherlock Holmes karşı karşıya.
den büyük zarar görmüştür. 1890’larda bir
Rus askeri üssü olan kent 1904-05 Rus-Japon
Savaşı’nda büyük bir çarpışmaya sahne oldu. 22İB ’de ki, gerçekte olmayan ünlü evi paylaş
1920’lerde Çinliler’in denetim ine giren kent maları anlatılır. W atson, Afganistan Savaşı’n-
1931-45 arasında yeniden Japonlar’m eline da yaralandığı için izinle L ondra’ya dönmüş
geçti. Ç in’de komünistlerin yönetime gelme askeri bir cerrahtır. Holm es, “sanırım Afga
sinden sonra 1950’de kentin adı yeniden nistan’dan yeni geldiniz” deyince, W atson
Shenyang olarak değiştirildi. epeyce şaşırır. Birkaç hafta sonra Holmes bu
gözlemi nasıl yaptığını açıklar. “Akıl yürütm e
SHERLOCK HOLMES. Bir zamanlar Sher- süreci şöyle başladı: İşte, tipinden doktor
lock Holm es’un gerçek bir kişi olduğunu olduğunu sandığım bir bey, ama havasında
sanan pek çok kimse adresine m ektuplar askerce bir yan var. Öyleyse askeri doktor
gönderirdi. Bir keresinde, L ondra’ya gezme olmalı. Güneşli, sıcak bir ülkeden geldiği
ye gelen bir grup Fransız öğrenci ilk önce yüzünün yanıklığından belli. Bilekleriyse da
nereyi görmek istedikleri sorulduğunda, hep ha açık. Dem ek ki derisinin doğal rengi koyu
bir ağızdan, “Baker Caddesi’nde Sherlock değil. Bitkin görünüşünden de anlaşıldığı gibi
Holm es’un evini” yanıtını vermişlerdi. G er büyük güçlüklerle karşılaşmış, hatta hastalan
çekte ise ünlü dedektif Sherlock Holm es, mış olmalı. Sol kolundan yaralanmış. Bu
SICAKLIK 171
kolunu rahat kullanamıyor, tutuşu da doğal noktası ise 212 derecedir. Fahrenheit sıcaklık
değil. Pekâlâ, bir İngiliz doktor hangi sıcak ölçeği için °F simgesi kullanılır. K simgesi ise,
iklimli ülkede bu kadar sıkıntı çekmiş ve bilim adam larının kullandığı m utlak sıcaklık
kolundan yaralanmış olabilir? Kesinlikle A f ya da Kelvin ölçeği birimi olan kelvini gösterir
ganistan’da. Bütün bu düşünceler kafam dan (bak. L o r d K e l v in ) .
bir anda geçti.” Bir cismin sıcaklığı moleküllerinin titreşim
Conan D oyle’un tüm ü Strand M agazine hızına bağlıdır. M olekülleri ne kadar hızlı tit
adlı dergide yayımlanmış dört uzun ve 56 kısa reşirse cisim o ölçüde sıcak, molekülleri ne
Sherlock Holmes öyküsü vardır. Bunlardan kadar yavaş titreşirse o ölçüde de soğuk olur
ilki 1891’de, sonuncusu ise 1925’te yayımlan (bak. Isı). M oleküller hareket halinde olduk
dı. Öykülerin çoğu pek de zeki olmayan larından kinetik enerjiye sahiptir (bak. ENER
D oktor W atson’un ağzından anlatılır ve her Jİ). Bir cismin sıcaklığı moleküllerinin ortala
öyküde büyük dedektif Holm es, ustaca çö ma enerjisini gösterir. Eğer herhangi bir ci
zümlerini W atson’a açıklamak zorunda kalır. sim, moleküllerinin tam am en hareketsiz hale
Öyküler birbirini izledikçe Sherlock H ol geleceği ve tüm hareket enerjilerini yitireceği
mes da halk arasında giderek daha çok bir noktaya kadar soğutulabilseydi, böyle bir
ünlendi. Holmes üzerine tek bir satır yazama noktada artık hiçbir iç enerjisi bulunmaz
yacak kadar bu işten bıkan Conan Doyle, dı. Hiçbir cisim bundan daha soğuk olamaz.
öykülerinden birinde onu öldürm eye karar M utlak sıfır denen bu sıcaklık yaklaşık
verdi. Am a okurlarının büyük tepkisiyle kar —273°C’dir. M utlak sıfıra ulaşmak olanaksız
şılaşınca, Sherlock H olm es’u büyük bir usta dır; am a bilim adamları bu noktanın derece
lıkla yeniden yaşama döndürm ek zorunda nin milyonda biri kadar yakınma ulaşabilmeyi
kaldı. Sherlock H olm es’un Türkçe yayımlan başarm ışlardır (bak. DÜŞÜK SICAKLIKLAR Fİ
mış öyküleri arasında Şerlok H olm es’in M ace ZİĞİ).
raları ; Dörtlerin Esrarı ( The Sign o f F our ; Aşağıda bazı olguların yaklaşık sıcaklıkları
1890), Şerlok H olm es’in A nıları ( The M em o- verilmiştir.
ries o f Sherlock H olm es ; 1893) ve Baskerviller’ °C
in Köpeği (The H ound o fth e Baskervilles ; 1902) Güneş'in yüzeyi 6.000
sayılabilir. Oksiasetilen alevi 4.000
Elektrik arkı 3.500
Tungstenin erime noktası 3.380
SICAKLIK, bir cismin ne kadar sıcak olduğu Elektrik ampulünün teli 2.500
Demir ve çeliğin erime noktası 1.500
nun ölçüsüdür. D erideki duyu alıcılarının Akkor sıcaklığı (metallerde) 1.300
yardımıyla bir cismin sıcaklığı konusunda Altının erime noktası 1.063
kabaca da olsa bir izlenim edinilebilir. Am a Kızıl sıcaklığı (metallerde) 900
Mat kırmızı sıcaklığı (metallerde) 700
sıcaklığın tam olarak bilinmesinin gerektiği Parlak kömür ateşi 600
işlerde ya da derinin dayanabileceğinden da Kurşunun erime noktası 327
Şekerin erime noktası 160
ha sıcak ve daha soğuk cisimlerin sıcaklığının Suyun kaynama noktası 100
ölçüm ünde term om etre kullanılır. Sanayi fı Tereyağın erime noktası 31
Buzun erime noktası 0
rınlarındaki gibi çok yüksek sıcaklıkların öl Cıvanın katılaşma noktası -3 9
çümünde ise pirom etrelerden yararlanılır Kuru buzun p.aza dönüşme noktası -7 8
(bak. PİROMETRE; TERMOMETRE). Havanın sıvılaşma nolctası -1 9 5
Sıvı oksijenin donma noktası -219
Term om etrenin üzerinde bir sıcaklık ölçeği Sıvı helyumun donma noktası —271
vardır. Pek çok ülkede kullanılan Celsius Mutlak sıfır -2 7 3
ölçeğine göre, buzun erim e noktası 0 derece,
suyun kaynam a noktası ise 100 derecedir. Ö bür bütün m em eliler ve kuşlarda olduğu
Santigrat olarak da adlandırılan Celsius sıcak gibi, insan vücudu da çevre sıcaklığından
lık ölçeği için °C simgesi kullanılır (bak. bağımsız olarak belirli bir sıcaklığı korur ve
C e l s i u s , A n d e r s ) . Bugün A B D ’de kullanıl bu sıcaklık pek az değişim gösterir. İnsanın
m akta olan Fahrenheit ölçeğine göre buzun norm al vücut sıcaklığı 36,9°C’dir. Norm al
erim e noktası 32 derece, suyun kaynama vücut sıcaklığı insandan insana ve ölçümün
172 SIÇAN
yapıldığı vücut bölgesine (ağız, kasık, koltuk gün ağırlıklarına yakın tohum , kök ve yaprak
altı vb) göre çok hafif bir değişim gösterir. la beslendiklerinden tarım alanlarına bü
İnsanlarda ve bazı hayvanlarda derinin yük zarar verebilirler. Aşırı çoğaldıklarında
altında yer alan yağ katm anları ya da gene neden oldukları zararlar da iyice artar. Kulak
bazı hayvanlardaki kıl ya da tüy örtüsü hızlı ısı tırm alayan tiz sesleri vardır.
kaybını önler. Vücut soğursa derideki kan Türkiye’de yaşayan sıçanlardan bayağı tar
dam arları büzülür ve böylece kanın yüzeye la sıçanı (M icrotus arvalis) Ege Denizi ve
akışı kısıtlanır. Eğer vücut çok ısınırsa kan da Akdeniz kıyıları dışında yaygın ve iyi tanınan
marları genişler; kan, ışıma ve iletim yoluyla bir türdür. Bayağı orm an sıçanı ( Clethrio -
hızla ısı kaybedebilir. Terin buharlaşması da nom ys glareoulus) A nadolu’nun kuzey ve
deriyi soğutur. Birçok hayvan üşüdüğünde kuzeydoğu kesimlerindeki genişyapraklı ya
kıllarını ya da tüylerini kabartarak, tüyleri ile da karışık orm anlarda 2.000 m etre yüksekliğe
derisi arasında daha kalın bir sıcak hava kadar bulunur.
katm anının kalmasını sağlar. Üşüdüğüm üzde Avrupa ve A sya’ya özgü bir tür olan su
bizim de tüylerimiz aynı şeyi sağlamak için sıçanı (A rvicola terrestris) akarsu ve göl kıyı
diken diken olur, ama bizimkiler çok kısa ve larının yanı sıra bataklıklarda ve tarım alanla
seyrek olduğundan bunun bir yararı olmaz. rında da görülür. Uzunluğu, kuyruğu dışında
15-23 cm arasında değişir. Kalın ve koyu
SIÇAN. Sıçanlar keme ve farelerle akraba kahverengi postu suda uzun süre kalmasını
küçük kemirici m emelilerdir. Küt burunları, sağlayacak yapıdadır.
oldukça kısa kuyrukları, küçük göz ve kulak A yrıca bak. KEMİRİCİLER.
ları ayırt edilmelerini kolaylaştırır. Sıçanların
Avrasya, Kuzey A frika ve Kuzey A m erika’da SIFAT, varlıkların niteliğini gösteren ya da
bataklıklardan çayırlara, orm anlardan çöllere onu belirten sözcüklerdir.
kadar uzanan çeşitli yaşama ortam larına da Türkçe’de sıfatlar söz diziminde kesinlikle
ğılmış 80’i aşkın türü vardır. İçlerinden misk bulunması gereken bir nitelik taşımaz. Cüm
sıçanı (bak. MİSK S i ç a n i ) ticari değeri yüksek le örgüsü içinde isim türü sözcüklerin çeşit
postuyla ünlüdür. Sıçanlar keme ve fareler li niteliklerini göstermek ya da belirtm ek
den farklı olarak genellikle yerleşim birimleri için yer alır. Bu amaçla da isimlerin önüne
nin dışında yaşarlar. Çayır otlarıyla kaplı getirilir. T ürkçe’de sıfatlar yapılarına göre
alanlarda açtıkları üstü kapalı yollarda dola üçe ayrılır: Yalın sıfatlar, türem iş sıfatlar
şır, fazla derin olmayan oyuklar kazarlar. H er ve bileşik sıfatlar. Herhangi bir yapım eki
almamış ya da başka bir sözcükle bileşmemiş
olan sıfatlara “yalın sıfat” denir (az, ç o k , iyi ,
b ir). İsim ya da eylem kök ve gövdelerinden
sıfat yapma ekleriyle türetilmiş olan sıfatlar
“türem iş sıfat”tır: Çiçek-li (bahçe), şeker-siz
(çay), ulus-al (dil), yap-ay (m adde), sevil-en
(insanlar), beş-inci (sınıf) bunlara örnektir.
“Bileşik sıfatlar” bileşik sözcük yapısındadır;
iki ya da daha çok sıfat ya da başka sözcük
türleriyle kurulur: A ğ ır+ başlı (insan),
açık-\-yürekli (insan), kara+ biberli (yem ek),
bir 4- kaç (gün), elden + dü şm e (araba),
gü n + görm üş (insan).
(m asa), eğri (çizgi), m avi (deniz), kırm ızı -cık, -cak, -rak ekleridir: Ufacık, küçücük,
(şapka), gerçekçi (yaklaşım), kim yasal, fiz ik yum uşacık, büyücek, ufarak.
sel (özellikler). Sıfatların ilk hecelerinin sonundaki ünsüz
Belirtme sıfatları , isimleri sayı belirterek, p , m, r, s ünsüzlerinden biriyle değiştirilerek
soru sorarak, gösterme yoluyla ya da belgisiz ya da ilk hecenin sonuna bu ünsüzlerden biri
olarak belirten sıfatlardır. Belirtm e sıfatları eklenerek pekiştirme yapılabilir: K ırm ızı/
da anlam ve işlevlerine göre dörde ayrılır: kıpkırm ızı, kara/kapkara, boş/bom boş, be
G österm e sıfatları, soru sıfatları, belgisiz sı yaz/bem beyaz, temiz! tertem iz, çıplak!çır-
fatlar ve sayı sıfatları. çıplak, bütün!büsbütün, mavi!masmavi.
G österm e sıfatları (işaret sıfatları), isimleri
göstererek belirten sıfatlardır. Genellikle SIGAÇ. Pek çok değişik sığaç türü vardır;
isimlerden önce b u , şu, o sıfatları getirilerek ama bu m addede yalnızca elektrik sığaçları
gösterme olayı gerçekleştirilir: Bu (kitap), şu anlatılm aktadır. Elektrik sığaçlarına kapasi-
(araba), o (ağaç). tör ya da kondansatör de denir. Hava ya da
Soru sıfatları , isimleri soru yoluyla belirtir başka bir yalıtkanla birbirinden ayrılmış, ge
ler: H angi (filmi seyrettiniz?), kaç (liranız nellikle m etal levha biçimindeki iki iletken
var?), nasıl (bir insan?), kaçıncı (durakta ine den (buna dielektrik denir) oluşan sığaç,
cekler?), kaçar (elm a veriyor?). elektrik yükü depolam ak ya da saklam ak için
Belgisiz sıfatlar , isimleri belgisiz olarak kullanılır. (İletkenler, üzerinden kolayca
belirtirler: B azı (insanlar), bir (gün), bütün elektrik akımı geçebilen m addelerdir; yalıt
(hayaller), birkaç (kilogram ), nice (yıllar), kanlar ise akım geçişine izin verm ez.)
fa zla (telaş), çoğu (zaman) gibi. Eğer metal levhalardan biri pilin bir ucu
Sayı sıfatları , sayı isimleriyle kurulan ve na, öbürü de ikinci ucuna bağlanırsa, pil
ismin sayısını çeşitli biçimlerde belirten sıfat çok kısa bir süre için kendi üzerinden bir
lardır. Sayı sıfatları asıl sayı sıfatları, üleştir levhadan öbürüne elektron akışına (elektrik
me sayı sıfatları, kesir sayı sıfatları ve sıra sayı akımı) yol açar. Böylece bir levhada elektron
sıfatları olarak dörde ayrılır. fazlalığı, öteki levhada ise elektron eksikliği
A sıl sayı sıfatları isimlerin kesin sayısını ortaya çıkar ve sığaç yüklenmiş olur. Elektron
belirtir: B ir (lira), y ü z (gün), bin (asker), on fazlası olan levhadaki bu fazla elektronlar
m ilyon (buzdolabı). Üleştirme sayı sıfatları öbür levhaya atlamaya çalışır; ama iki levha
isimlerin sayılarını bölüştürülmüş biçimde be arasındaki yalıtkan bunu engeller. Bu neden
lirtir: Birer (hafta), beşer (ceviz). K esir sayı le yüklü sığaçlar, kurulu saat zem berekleri
sıfatları , isimlerin sayılarını kesirli olarak be gibi, harcanmaya hazır belirli bir enerjiye
lirtir: Y ü zde kırk (faiz), y ü zd e iki y ü z (zam), sahiptir. Tıpkı kurulu yayın açılmaya çalışma
dörtte bir (ekm ek). Sıra sayı sıfatları da sı gibi, yüklü sığaç da bir levhadan ötekine
isimlerin sıralam a ve bölümlem edeki yerlerini elektron akmasına izin vererek boşalmaya ya
belirtir: Birinci (sıra), onuncu (araba), ellinci A S E A Capacitors Ltd.
(yıldönümü).
Sıfatların çeşitli karşılaştırma dereceleri de
vardır. Bu “daha, çok, pek, en, kadar” gibi
belirteç ve ilgeçlerle oluşturulur: Yılan kadar
sinsi, tilki gibi kurnaz (eşitlik derecesi); en
güzel, çok çalışkan, daha sıcak, p e k kibar
(üstünlük derecesi).
Sıfatlar bazı eklerle anlam yönünden de
birtakım değişikliklere uğram aktadır. Sözge
limi -ca , -m sı, -m tırak ekleri sıfatlarda yakın
lık, benzerlik belirtir: G ü zelce, hınzırca, y a
Sanayide çok değişik tipten sığaçlar kullanılır.
vaşça, tenhaca , insanca, acım sı , tatlım sı, yeşi- Resimde görülenler elektronik aygıtlarda
limtrak. Sıfatlarda küçüklük belirten ekler ise kullanılm ak üzere tasarımlanmıştır.
174 SIĞIN
(M LEIDEN ŞİŞESİ
PİRİNÇ ÇÜBUK
KAPAK.
CAM ŞİŞE M U M LU
İÇ YÜZDEKİ
K ALAY YAPRAK
BAĞLANTI UCU
DIŞ YÜZDEKİ
K ALAY YAPRAK SABİT LEVHALAR
HAREKETLİ LEVHALAR
ZİNCİR SILINDIRIK YAPRAK SIGAÇ
Üç tü r elektrik sığacı vardır. Leiden şişesiyle saklanan elektriği boşaltmak için dış yüzdeki kalay yaprak
toprağa bağlanır ve pirinç çubuk, zincirin ucu iç yüzdeki kalay yaprağa değinceye kadar içeri doğru itilir.
da bir başka deyişle elektrik yükünden kurtul rınca toplanan sinyallerle girişimde bulunm a
maya çalışır. Eğer bir iletken aynı anda her iki sını ve parazit yapmasını engeller.
levhaya birden değdirilirse, elektronlar yük Radyolarda, verici istasyonların yayınını
dengesini yeniden kurm ak üzere hızla sıçrar bulmak için değişken sığalı sığaçlar kullanılır.
lar, bu da bir kıvılcım oluşturur. Bir sığacın Değişken sığaç denen bu aygıtta iki dizi metal
saklayabileceği elektrik yükü m iktarına o levha vardır; bu dizilerden biri sabittir ve
sığacın sığası ya da kapasitansı denir ve farad öteki dizi döndürüldüğünde, levhaları sabit
denen bir birimle ölçülür. olanların arasına girer. H er iki dizideki levha
Sığa ölçme birimi olan farad, İngiliz fizikçi lar birbirlerini tam am en örttüklerinde sığa en
Michael Faraday’dan gelir (bak. FARADAY, büyük değerini alır; hareketli levhalar sabit
M ic h a e l ) . Bir sığacın sığası, sığaçtaki yük olanların arasından çekildiğinde ise sığa en
m iktarının (coulomb birimiyle ölçülür) sığa düşük değerindedir. Sığaç levhaları birbirleri
cın iki levhası arasındaki gerilime bölünm e ne göre doğru bir konum aldığında, sığa,
siyle bulunur. akortlu devrenin (rezonans devresinin) seçi
E n eski sığaç tipi, 1745’te gerçekleştirilen len radyo istasyonunun frekansıyla rezonansa
ve 1748’de daha da geliştirilen Leiden şişesi gelmesini (seçilen radyo istasyonunun frekan
dir. Bu sığaç, iç ve dış yüzeyi m etal kaplan sıyla uyumlu olarak titreşmesini) sağlayacak
mış bir şişe ya da kavanoz biçimindedir; bir değer alır.
şişenin camı yalıtkan işlevi görür.
E n yaygın kullanılan sığaçlar, 50 mm geniş SIĞIN, varlığını sürdüren en iri geyik türü
liğinde ve birkaç m etre uzunluğundaki iki dür. G ünüm üzde Kuzey A m erika’nın ve Av
ince m etal şerit ile bunların arasına yerleştiril rupa’nın kuzey kesimlerinde yaşayan ve mus
miş mumlu kâğıttan ya da benzeri bir yalıt olarak da bilinen bu türün erkekleri yaklaşık
kandan oluşur. Sandviç biçimindeki bu m al 2 m etre omuz yüksekliğine ve 800 kilogramı
zeme kendi üzerinde yuvarlanarak sıkıca sarı aşan ağırlığa erişebilir. H er yıl düşüp yenisi
lır ve küçük bir kutunun içine yerleştirilir; iki çıkan yayvan boynuzlarının uçları arasındaki
m etal şeritten her biri dışarıdaki bir elektrik açıklık 1,5 m etreye yaklaşır. Dişiler ve yavru
kaynağı term inaline bağlanır. Küçük bir ha larda boynuzların yerine küçük tüm sekler
cim içinde büyük bir sığa sağlayabilen bu tip bulunur. Sığınların gövdelerini kaba ve kah
sığaçlar, radyo ve televizyon alıcılarında, pi verengimsi kıllar örter. Başları dikdörtgen
kaplarda, radarlarda, örneksel (analog) bilgi biçiminde, sırtlan kam burdur.
sayarlarda ve başka pek çok elektronik aygıt Sığın (Alces alces) yaz boyunca yaşadığı sık
ta kullanılan yükselteçlerin (am plifikatör) en bitki örtüsüyle kaplı nemli orm anlarda sağlam
önemli elektronik devre elem anlarından biri yapısı sayesinde güçlük çekm eden dolaşır.
dir. Ö te yandan bu tür sığaçlar otomobil ve Yaşadığı ortam da en hızlı atlardan bile daha
elektrik m otorlarına takılarak bu m otorların hızlıdır. Y aprakları, ağaç kabuklarını, taze
yaydığı dalgaların radyo ve televizyon alıcıla sürgünleri ve su bitkilerini yer, kalın ve sarkık
SIĞIR 175
soyların yetiştirilmesi sağlandı. (A yrıca bak. Zebunun kökeni ineğin kutsal bir hayvan
TARIM TARİHİ; TARIM VE HAYVANCILIK.) sayıldığı H indistan’a dayanır. Sarkık kulaklı
Kuzey A m erika, Avustralya ve Yeni Z e bu hayvanlar omuz ve boyunları üstünde
landa’da yerli yabanıl sığır yoktu. Buralara yükselen bir hörgüç sayesinde kolayca ayırt
yerleşen AvrupalIlar kendi sığırlarını yanla edilirler. Zebudan yararlanılarak geliştirilmiş
rında götürdüler. birçok melez sığır soyu vardır. Örneğin A B D ’
Kristof Kolomb tarafından 1493’te Batı nin Texas eyaletinden Latin A m erika, Avus
H int A d a la n ’na, H ernân Cortes tarafından tralya, bazı A vrupa ve A frika ülkelerine
1519’da M eksika’ya götürülen ilk sığırlar yayılan ünlü Santa Gertrudis soyu zebu kanı
A B D ’nin yanı sıra G üney A m erika’da da taşır.
görülen iri yapılı ve uzun boynuzlu sığırların
ataları oldular. Sığır tarih boyunca insan Yapay Döllenme
yaşamına değişik biçimlerde katıldı. Örneğin Sığır doğal biçimde boğa ve inekleri çiftleşti
geniş halk kitlelerini arenalarda toplamayı rerek üretilebileceği gibi, boğanın sperm ası
sürdüren boğa güreşi, Eski Rom alılar döne nın yapay yollarla ineğe aşılanmasıyla da
m inde de yaygın bir gösteri biçimiydi (bak. üretilebilir. Bu ikinci yola yapay döllenme adı
Boğa GÜREŞİ). Öküzlerin çektiği arabalar G ü verilir. Bu biçimde doğan buzağılar normal
ney A frika’ya ilk gelen HollandalIlar ve İngi- yoldan doğan buzağılar kadar sağlıklı ve
lizler’in koloniler kurmasında çok büyük bir verimlidirler. Yapay döllenme sayesinde bir
rol oynadı. Kap Kolonisi’nden ayrılan Boer- boğanın çok sayıda ineği döllemesi, böylece
ler de büyük göçleri sırasında öküzlerden yüksek nitelikli boğalardan en iyi biçimde
yararlandı. yararlanılması sağlanır.
A nadolu’nun geleneksel öküz arabası olan
kağnılar yüzyıllar boyunca gıcırtılarıyla yolları Et Sığırı Soyları
doldurdu. Bu arabalar Kurtuluş Savaşı sıra Sırt ve butları iyi gelişmiş sığırların seçilerek
sında cepheye silah ve cephane taşırken top üretilmesi sonucunda et verimi yüksek sığır
arabalarına katırların yanı sıra gene öküzler soyları elde edilmiştir. Sırt ve but etleri sığırın
koşuldu. hızlı pişmeye uygun en değerli bölümüdür. Et
sığırlarının ortaya çıkmasını, büyüme sırasın
Zebu da gövde oranlarının değişikliğe uğraması
Öküz gibi iyi bir yük hayvanı olan zebu sağlamıştır. Yeni doğan buzağının başı iri,
H indistan’ın yanı sıra birçok sıcak ülkede bacakları uzundur. Am a büyüdükçe gövdesi
yetiştirilmekte, sıcağa dayanıklı yeni sığır uzamaya ve kalınlaşmaya başlar. Böylece
soylarının elde edilmesinde kullanılm aktadır. başın ve bacakların gövdeye oranı küçülür.
Buzağının kemik oranı yüksektir. Büyüdükçe
ARDEA önce kas, ardından yağ dokusu gelişir. Sığırla
rın et verimini yükseltmek için bu değişiklik
lerin hızlanması sağlanır. Böylece hayvanlar
kısa sürede kesilecek ölçüde çabuk semirirler.
Günüm üzde eti az yağlı sığır soyları yeğlen-
m ektedir. Yeryüzünde tanımlanmış 280’e ya
kın sığır soyundan 30 kadarı et sığırı olarak
sınıflandırılmaktadır. Bunların en iyi bilinen
leri aşağıda belirtilmiştir.
Shorthorn. 18. yüzyılda İngiltere’nin kuze
yindeki D urham ilinde geliştirilen bu soy
D u r ham adıyla da tanınır. Boynuzları kısa
(İngilizce short “kısa” ve horn “boynuz”
dem ektir), postu kırmızı, beyaz ya da bu iki
Zebu Hindistan kökenli bir sığır türüdür. rengin karışımıdır. Çabuk büyür, kolay yağla
SIĞIR 177
nır ve iyi otlağa gereksinim duyar. A rjantin’ Lim ousin de Fransa kökenlidir ve İsviçre
deki büyük sürülerin birçoğu bu soydan olu kökenli Sim m ental gibi 1970’lerden başlaya
şur. Ayrıca K anada, Avustralya ve Yeni rak çeşitli ülkelerdeki melezleme çalışmala
Z elanda’ya götürülen ilk sığır soyudur. A B D ’ rında önemli bir yer edinmiştir.
de üretilen boynuzsuz bir tipi de vardır. Santa Gertrudis, Shorthorn ile zebunun
A n g u s , İskoçya kökenli siyah ve boynuzsuz melezi olan bir A B D soyudur.
bir soydur. Shorthorn’dan daha küçük yapılı
olmakla birlikte kötü beslenme koşullarına Süt Sığırı Soyları
daha iyi dayanır. Süt sığırlarının geliştirilmesi süt veriminin
H ereford. İngiltere’nin Hereford-W or- yükseltilmesine bağlıdır. İnekler ilk buzağıla
cester ilinde üretilmiştir. Boynuzları iri, başı rını doğurduktan sonra sağılmaya başlar. İne
beyaz, gövdesi kızıl üstüne beyaz lekelidir. ğin süt vermesi yeni buzağının doğum undan
Renginin hep aynı oluşu, hızlı gelişmesi ve birkaç hafta öncesine kadar sürer. Süt ineği
olumsuz koşullara dayanıklılığıyla dikkat çe nin bir süt sağım dönemi normal olarak
ker. A B D ’de geliştirilen boynuzsuz bir tipi de 250-320 gün sürer. İyi koşullar altında çok iyi
vardır. Ayrıca Avustralya, Yeni Zelanda ve bir süt ineğinin süt sağım dönemindeki top
Güney Am erika çayırlarında yaygın biçimde lam süt verimi 9.000 litreye ulaşabilir. Sağılan
yetiştirilmektedir. inek başına süt veriminin dünya ortalaması
G allow ay , adını üretildiği yer olan İskoç- 2.000 litre dolayında gerçekleşirken, Türkiye’
ya’nın güneybatısındaki yönetim bölgesinden de elde edilen ortalam a değerler ilgili kuru
alır. Postu genellikle siyah, bazen esmer ya da luşlara göre 600-900 litre arasında değişmek
beyaz lekelidir. Kalın postu soğuk ve nemli tedir.
yerlerde yaşamasını kolaylaştırır. A m a olduk Süt ineklerinin doğurduğu erkek buzağıla
ça yavaş büyür. rın birkaçı ıslah çalışmaları için ayrılır. Bunlar
Charolais. Fransa kökenli bu soy 1960’ iyi süt ineği vermiş boğalarla iyi süt veren
lardan beri sığır yetiştiren hem en her ülkede ineklerin yavruları arasından seçilir. Böylece
yaygınlaşmıştır. İri yapılı ve beyaz postludur. iyi niteliklerin yavrulara geçme olasılığı artar.
Tüyleri oldukça kıvırcıktır. Yerli soyların et Bir yılda boğadan olacak yavru sayısı inekten
verimini yükseltmek için geniş ölçüde kulla doğana göre çok yüksektir. Bu nedenle süt
nılmaktadır. ineği yetiştirmenin en iyi yolu boğa seçmektir.
Farmers Weekl\: Srock Breeder
Üç ünlü et sığırı soyu (boğalar üstte, inekler altta): Fransa kökenli Charolais, İngiltere kökenli Hereford,
İskoçya kökenli Angus.
178 SIĞIR
Shorthorn sığırı
günümüzde yaygın
olarak Arjantin,
Avustralya, Kanada ve
ABD'de ye tiştirilir. Uzun
tüylü West Highland
sığırlarının da eti
değerlidir (boğalar üstte,
inekler altta).
Süt sığırı olarak sınıflandırılan 50 kadar soyun verimi en yüksek soydur. Am a sütünde kay
en iyi bilinenleri aşağıda belirtilmiştir. m ak (yüzde 3,7) ve protein (yüzde 3,23) oranı
Jersey , adını Manş Denizi’ndeki Channel görece düşüktür. A B D ’de sayıları tüm öbür
A dalan’mn en büyüğü olan Jersey A dası’n- süt sığırlarından daha çoktur ve süt veriminin
dan alır. Küçük yapılı ve kısa boynuzludur. onda dokuzu bu hayvanlardan sağlanır. Ayrı
Kulakları, burnu, bacakları ve kuyruğu daha ca saf kan olarak ya da m elezlenerek sığır eti
koyu renktir. Sütü çok yağlıdır ve sütünden üretim inde de önemli bir yer edinmiştir.
yapılan tereyağı genellikle oldukça koyu sarı İsviçre Esmeri. Asya kökenli sığırlardan
olur. Bu sarı renk yeşillikle beslenmeyen İsviçre’de geliştirilen bu soy Türkiye’de, ilk
ineğin sütünde bulunmaz. 18. yüzyılın sonla kez A vusturya’dan gelen m elezlerinden ötürü
rında Jersey A dası’na kesim amacı dışında M ontafon adıyla tanınmıştır.
sığır girişinin yasaklanması bu soyun geliştiri
lebilmesini sağlamış, 1811’de ilk Jersey sürü Çok Amaçlı Sığır Soyları
lerinden biri İngiltere’ye satılmıştır. G ünü Gücünden yararlanılan 18 kadar soy dışında
müzde Jersey ineklerine birçok ülkede rast- kalan öbür sığır soyları et ve süt, et ve yük,
lanm aktadır. süt ve yük ya da et, süt ve yük sığırlarından
Guernsey de Channel A daları’ndan birinde oluşur. Bunlar arasında et ve süt sığırları
(G uernsey Adası) üretilmiştir. Jersey’den da günüm üzde daha büyük bir ekonomik değer
ha iri olan bu soyun da sütü sarı, et verimi taşım akta, daha yaygın biçimde tanınm akta
düşüktür. Geniş ölçüde tereyağı üretimi yapı dır. E t ve süt sığırları nüfusun yoğun olduğu,
lan hemen her yerde yetiştirilir. hem süt hem de et sığırı sürülerine yetecek
A yrshire 18. yüzyılın sonlarında İskoçya’ otlakların bulunmadığı yörelerde yeğlenmek-
nın A yr ilinde üretilmiştir. Postu süt beyazın tedir. Bu soyların dişi buzağıları verecekleri
dan kiraz kırmızısına ve kahverengiye kadar süt için, erkek buzağılar eti için beslenm ekte
değişir ya da bu renklerle alacalanır. Boynuz dir. Sürü içinde sütü öbürlerinden az olan
ları uzun ve kıvrıktır. Mandıracılığın geliştiği inekler genellikle iyi et sığırı verdiği bilinen
ülkelerde yaygın biçimde yetiştirilir. Sütü boğalarla çiftleştirilir; doğan erkek ve dişi bu
peynir yapımına çok uygundur. zağılar eti için beslenir.
Holstein-Friesiarı , Holştayn ve siyah alaca Holstein-Friesian gibi süt, Shorthorn gibi et
adlarıyla da tanınır. H ollanda kökenli bu soy sığırlarının başka soylarla melezlenmesi sonu
iri yapısı ve birbirinden keskin biçimde ayrıl cunda tanınmış et ve süt sığırları elde edil
mış siyah beyaz renk lekeleriyle tanınır. Süt miştir.
SIĞIRCIK 179
12 M art 1971 askeri müdahalesini izleyen TBM M ’nin onayına sunulur. Eğer TBMM
günlerde kabul edilen 1402 sayılı Sıkıyönetim tatildeyse hem en toplantıya çağrılır. TBMM
K anunu, sıkıyönetimin uygulanma biçimini gerek görürse sıkıyönetimin süresinde deği
ayrıntılı biçimde belirledi. Aynı yıl anayasada şiklik yapabileceği gibi tümüyle de kaldırabi
yapılan bir değişiklikle sıkıyönetim ilanının lir. Sıkıyönetimin uzatılması da her defasında
nedenleri artırıldı. Bu değişikliğe göre hür dört ayı geçmemek üzere TBM M ’nin kararı
dem okratik düzeni ya da tem el hak ve özgür na bağlıdır. Bu dört aylık süre bir tek savaş
lükleri ortadan kaldırmayı amaçlayan şiddet durum unda aranm az.
hareketlerinin yaygınlaşması da sıkıyönetimin Sıkıyönetim süresince Bakanlar Kurulu
ilanına yol açabilecekti. Ayrıca sıkıyönetim cumhurbaşkanının başkanlığında toplanarak,
kaldırıldıktan sonra da sıkıyönetim m ahke sıkıyönetim halinin gerekli kıldığı konularda
meleri ellerindeki davalar sonuçlanıncaya ka kanun hükm ünde kararnam e çıkarabilir. R es
dar görev ve yetkilerini sürdürecekti. 1982 m i Gazetemde yayımlanan bu kararnam elere
Anayasası’nda ise sıkıyönetimi gerektirecek karşı A nayasa M ahkem esi’nde dava açıla
nedenlerin kapsamı daha da genişletildi. B u maz. Böylece sıkıyönetim, yürütm enin (hü
na göre anayasanın güvencesi altındaki hür küm etin) yetkilerinin genişlemesine yol açar.
dem okratik düzeni ya da tem el hak ve özgür Sıkıyönetimin bir sonucu da kolluk görev ve
lükleri ortadan kaldırm aya yönelik şiddet yetkilerinin sivil m akam lardan askeri makam-,
hareketlerinin yaygınlaşması, savaş hali, is lara geçmesidir. Sıkıyönetimin ilan edildiği
yan, ülkenin bölünmezliğini içten ve dıştan bölgeye en az kolordu ya da aynı düzeyde kıta
tehlikeye düşürecek şiddet hareketlerinin komutanlığı görevini yapmış ya da yapm akta
yaygınlaşması durum unda sıkıyönetim ilan olan bir kom utan sıkıyönetim kom utanı ola
edilebilm ektedir. 1982 A nayasası’na göre rak atanır.
cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan G enelkurm ay Başkanlığı’na bağlı olarak
Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik K urulu’nun görev yapan sıkıyönetim kom utanları yasa
da görüşünü aldıktan sonra sıkıyönetime ka tarafından kendilerine verilen yetki ve görev
rar verir. Sıkıyönetim süresi altı ayı aşmamak leri bölgelerindeki güvenlik güçleri ve askeri
üzere yurdun bir ya da birden fazla bölgesin birliklerle yürütür. Ayrıca Milli İstihbarat
de ya da tüm ünde ilan edilebilir. Sıkıyönetim Teşkilatı (M İT) da sıkıyönetim komutanlığıy
ilanı kararın alınmasından hem en sonra R es la işbirliği yapmak zorundadır. Sıkıyönetim
m i G azete’de yayımlanır ve aynı gün kom utanları yurttaşların tem el hak ve özgür-
lüklerini sınırlayabilir; bazı özgürlüklerin kul askeri m üdahalesinden sonra yapılan değişik
lanılmasını izne bağlayabilir, hatta tüm den liklerle sanıkların gözaltında tutulm a süresi 90
durdurabilir. G erek görüldüğünde konutlar güne çıkarıldı. Ayrıca sıkıyönetim kom utan
ve siyasal parti binaları da içinde olmak üzere larına, bölgelerindeki kamu görevlilerinden
her türlü binada izne bağlı olmaksızın aram a sakıncalı olduklarına inandıklarını görevden
yapm ak, m ektupları okum ak, telefonları din alma, bölgelerinde kalmasında sakınca gör
lem ek sıkıyönetim komutanlığının yetkisi dükleri kişileri bölge dışına sürebilme yetkisi
içindedir. Sıkıyönetim kom utanlarına bağlı ve sıkıyönetim süresince sıkıyönetim kom u
güçler yasalarca saptanmış olan durum larda tanlarının aldığı kararlara karşı iptal davası
silah kullanma yetkisine de sahiptirler. Sıkı açılamaması hüküm lerini de getirdi. Sıkıyö
yönetim kom utanlarının tüm iletişim araçları netimin yargı alanında ortaya çıkardığı sonuç
nı denetlem e, sansür koyma ya da çalışmadan ise, sıkıyönetim bölgesi içinde gerektiğinde
men etm e hakları da vardır. Grev hakkının sıkıyönetim m ahkemesinin kurulmasıdır. Bu
kullanılmasını da engelleyebilirler. m ahkem elerde yasada belirtilen suçları işle
Sıkıyönetim K anunu’nda 12 Eylül 1980 yenler yargılanır. Sıkıyönetim kalksa da,
m ahkem eler görevlerini davalar sonuçlanın
caya kadar sürdürürler.
Türkiye'de Sıkıyönetim Uygulamaları Cum huriyet tarihimizde sıkıyönetim uygu
lam alarına sık sık başvurulmuştur. Ülkenin
24.02.1925- Doğu Anadolu'da Şeyh Said Ayak
23.12.1927 lanması üzerine ilan edildi. Muş, değişik yerlerinde uygulanan sıkıyönetimlerin
Genç (Bingöl), Elaziz (Elazığ), Siirt, toplam ı yaklaşık 26 yılı bulm aktadır. Bu süre
Diyarbakır, Mardin, Dersim (Tunce
li),Urfa, Van, Hakkâri, Malatya, Erzu
tüm cumhuriyet tarihinin yüzde 40’ını kapsa
rum illerini kapsadı. m aktadır.
01.01.1931- Menemen'de Kubilay'ın öldürülmesi
09.03.1931 üzerine ilan edildi. Manisa, Mene
men, Balıkesir'i kapsadı, SIRTLAN. Sırtlanlar iri bir köpeği andıran
20.11.1940- jl. Dünya Savaşı'nm çıkması üzerine oldukça hantal ve çirkin görünümlü etçil
23.12.1947 İstanbul, Edirne, Kırklareli, Çanakka
le, Tekirdağ, Kocaeli'de ilan edildi. hayvanlardır. Ö n bacakları daha uzun ve
07.09.1955- 6-7 Eylül ojayları üzerine İstanbul, güçlü olduğundan sırtları geriye doğru alçalır.
07.06.1956 Ankara ve İzmir'de ilan edildi. Böcekle beslenen bir türü dışında, sırtlanlar
08.04.1960- Öğrenci olayları üzerine Demokrat
01.12.1961 Parti tarafından ilan edildi. 27 Mayıs leş yiyerek beslenirler. Sevilmemelerine kar
askeri müdahalesinden sonra sürdü. şılık, leşleri tüketip ortadan kaldırdıklarından
İstanbul ve Ankara'da uygulandı.
21.05.1963- 20/21 Mayıs'ta Talat Aydemir'in dar yararlıdırlar. Yiyecek leş bulam adıklarında
20.07.1964 be girişimi üzerine İstanbul, Ankara gözlerine kestirdikleri hayvanlara saldırdıkla
ve İzmir'de ilan edildi. rı da bilinmektedir.
16.06.1970- 15-16 Haziran'da işçi gösterileri üze
16.09.1970 rine İstanbul ili ile Kocaeli'nin İzmit Sırtlanlar genellikle gündüzleri m ağaralar
ve Gebze ilçelerini kapsadı. da ve oyuklarda barınır, geceleri dolaşmaya
26.04.1971- 12 Mart askeri müdahalesinin ardın
26.09.1973 dan İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Zon çıkar, yalnız ya da gruplar halinde avlanırlar.
guldak, İzmir, Eskişehir, Ankara, Gerçek ya da leş yiyen sırtlanlar genel kanının
Adana, Hatay, Diyarbakır ve Siirt tersine gözü pek ve oldukça saldırgan
illerinde ilan edildi.
20.07.1974- Kıbrıs çıkarması üzerine İstanbul, hayvanlardır. Bazen aslanları bile kovalayıp
02.09.1975 Ankara, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne, onların öldürdüğü avları yerler. Güçlü çenele
Çanakkale, Balıkesir, Manisa, İzmir,
Aydın, Antalya, Muğla, Adana, İçel, ri en sert kemikleri bile kırabilmelerini sağlar.
Hatay illerinde ilan edildi. İnsanlar ürkütücü bağırışlarından, kötü koku
26.12,1978- Yaygınlaşan şiddet hareketleri nede larından ve m ezarları kazmalarından ötürü
12.09.1980 niyle Adana, Ankara, Bingöl, Elazığ,
Erzincan, Erzurum, Gaziantep, İstan sırtlanlardan korkm uşlardır. Am a bu hayvan
bul, Kahramanmaraş, Kars, Malatya, lar ender olarak insanlar için tehlike oluş
Sivas, Urfa, Adıyaman, Hakkâri, Di
yarbakır, Mardin, Siirt, Tunceli, İz turur.
mir, Hatay, Ağrı illerinde ilan edildi. Gerçek sırtlanların üç türü vardır. A frika’
12.09.1980- 12 Eylül askeri müdahalesi üzerine
19.07.1987 tüm yurtta ilan edildi.
da Sahra Çölü’nün güneyinde kalan açık
alanlarda yaygın biçimde görülen benekli
SITMA 183
sırtlan ( Crocuta crocuto) en iri ve yırtıcı ile bütün Akdeniz ülkelerinde, salgınlara yol
sırtlan türüdür. Kirli sarı postunda koyu açmayan yerleşik bir hastalık olarak her
benekler bulunur. Kahkahayı andıran uzun zaman bulunur. Bu hastalığın en tipik belirti
ve garip avlanma çığlığı nedeniyle gülen si, genellikle iki, üç ya da dört günde bir
düzenli aralıklarla yinelenen nöbetlerdir. Sıt
ma nöbetine tutulan hastalarda önce şiddetli
bir üşüme ve titrem e, hem en ardından yüksek
ateş ve terlem e evresi görülür. Bu belirtilere
çoğu zaman genel halsizlik, ağrılar, kansızlık
ve dalak büyümesi gibi belirtiler eşlik eder.
Eskiçağlarda sıtmanın nedeni bataklıkların
çevresindeki pis kokulu havaya bağlanırdı.
Sıtmayla eşanlamlı olarak kullanılan malarya
terimi de “kötü ya da pis hava” anlamındaki
İtalyanca m al aria sözcüklerinden gelmedir.
Oysa bu hastalığın etkeni Plasm odium cinsin
den tekhücreli hayvansal asalaklar, taşıyıcısı
da anofel denen sıtma sivrisinekleridir. Sıtma
nın sulak ve bataklık yerlerde çok yaygın
olması, durgun sularda üreyen ve insanları
Benekli sırtlan dört sırtlan türünün en iri ve yırtıcı
olanıdır.
sokarak hastalığı bulaştıran anofellerin varlı
ğına bağlıdır.
B ütün sivrisinekler gibi anofellerin de yal
sırtlan adıyla da tanınır. Bayağı ya da çizgili nızca dişisi kan em er, erkekleri bitki özsula-
sırtlan ( H yaena hyaena) A sya’nın güneybatısı rıyla beslenir. Dişi anofel sıtmalı bir hastayı
ile A frika’nın kuzey ve doğu kesimlerinde sokup kanını emdiğinde, hastanın kanındaki
yaşar. Grimsi postunda kahverengi ya da m ikroskobik asalaklar da sivrisineğin midesi
siyah çizgiler bulunur. Boynu ve sırtı boyun ne geçer. O anda yaşam çevriminin herhangi
ca, dikleşebilen bir yele uzanır. T ürkiye’de bir evresinde olabilen sıtma asalağı sivrisine
A nadolu’nun batı, güney ve güneydoğu ke ğin midesinde gelişmesini tam am lar ve yakla
simlerinde bulunur. A frika’nın güneyinde ya şık 10 gün sonra hayvanın tükürük bezlerine
şayan kahverengi sırtlanın ( H yaena brunnea) yerleşir. A rtık hastalığı bulaştırabilecek duru
postu genel olarak kızıl kahverengi, bacakları ma gelmiş olan sivrisinek başka bir insanı
çizgilidir. Bazen evcil hayvanlara saldırdığın soktuğunda, tükürüğündeki asalakları o insa
dan büyük ölçüde yok edilen bu tür günümüz nın kanm a aktarır. Bu yeni konağın vücudun
de hem en hemen yalnız av hayvanlarını koru da kan dolaşımıyla karaciğere taşman asalak
ma ve üretm e alanlarında yaşar. lar burada çoğalırken henüz hastalık belirtile
A frika’nın güneyinde ve doğusunda yaşa ri başlamamıştır. Genellikle 15 gün, bazen
yan böcekçil sırtlan ( Proteles cristatus) bayağı daha uzun süren bu kuluçka dönem inden
sırtlana çok benzemekle birlikte, daha küçük sonra sıtma asalakları yeniden kana karışarak
yapılıdır. Çeneleri ve dişleri güçsüz olan bu alyuvarlara yerleşir ve bu hücrelerde hızla
sırtlanın tem el besin kaynağını term itler oluş çoğalmaya başlar. A salakları barındıran alyu
turur. Böcekçil sırtlan ürkek ve zararsız bir varlar kısa sürede parçalanır ve serbest kalan
hayvandır. Tehlike karşısında anüs bezlerinin m ikroplar öbür alyuvarlara saldırır. Çok sayı
salgıladığı çok kötü kokulu bir sıvı çıkararak da alyuvar aynı anda parçalanıp içlerindeki
kendini savunmaya çalışır. asalak ordusu kana yayıldığı anda sıtma nöbe
ti başlar. Bu ateşli nöbetin süresi bir saat ile
SITMA, dünyadaki en yaygın bulaşıcı hasta bir gün arasında değişir ve sıtma asalakları
lıklardan biridir. Özellikle Afrika, Am erika yerleştikleri yeni alyuvarları parçalayıp ikinci
ve A sya’nın tropik bölgelerindeki su kıyıları bir nöbeti başlatıncaya kadar hastalık belirti
184 SIVA
leri yok olur. N öbetler birbirini izledikçe, her Bunlardan yalnızca biri öldürücüdür; ama
nöbette daha çok sayıda alyuvar yıkıma uğra öbür türler de insanın karaciğerinde bazen
dığından, kansızlık giderek daha ağır boyutla yıllarca kuluçkaya yatıp uzun bir aradan sonra
ra ulaşır. Bu arada hastayı sokan bir anofel yeniden nöbetlere yol açabileceği için hastalık
kanındaki asalaklan alıp başka bir insana taşır kronikleşir.
ve hastalık böylece hızla yayılır. Sıtmanın en eski ve en etkili ilacı kinindir.
Sıtma asalağını ilk kez 1880’de Fransız D aha hastalık etkeninin bulunmasından önce
doktor A lphonse Laveran sıtmalı hastaların ki yüzyıllarda bu m addenin sıtmalı hastaları
kanında saptamıştı. Sonradan İngiliz doktor iyileştirdiği biliniyordu. Ne var ki, hem kini
Ronald Ross sıtmanın doğrudan insandan nin zehirli olması, hem de sıtma asalaklarının
insana bulaşmadığını fark etti ve bu asalakla- yeni soylarının bu ilaca karşı direnç kazanm a
n n anofellerle taşınabileceğini düşündü. Bu sı nedeniyle bugün sıtma tedavisinde daha'
düşüncesini doğrulam ak için, anofellerin çok çok bireşim yoluyla hazırlanmış yeni ilaçlar
bol bulunduğu Rom a çevresindeki sulak ova kullanılır. A m a sıtmayla savaşta en etkili yol,
larda deneylere girişti. Sağlıklı denekler gün toplum daki bütün hastaları iyileştirip taşıyıcı
boyunca sıtmalı hastalarla bir arada bulunu sivrisinekleri yok ederek hastalığın yayılması
yor, geceleri ise sivrisineklerin girmemesi için nı önlem ektir.
önlem alınmış olan evlerine dönüyorlardı. Sivrisineklerin üremesini denetim altına
G erçekten de içlerinden hiçbirisi sıtmaya almak için, dişi anofellerin yum urtalarını bı
yakalanmadı. Sonunda, İngiltere’de yaşayan raktıkları bataklıkları ve durgun su birikintile
iki gönüllü, sıtmalı hastaların kanını emmiş rini kurutm ak gerekir. Böcek ilaçlarının da bu
olan anofellerin kendilerini de sokmasına izin savaşta çok büyük yararı olmuştur; ayrıca
verdiler ve ikisi de sıtmaya yakalandılar. uzmanlar sıtma sivrisineklerini kısırlaştırarak
Böylece hastalığın anofeller aracılığıyla insa ürem elerini engelleyecek yöntem ler üzerinde
na bulaştığı kesinlikle kanıtlanmış oldu. A yrı çalışıyorlar. Ne var ki, bütün bataklıkların
ca bu deneyler sırasında yalnızca dişi anofelle kurutulm ası ve sivrisineklerin üremesini tü
rin sıtma asalaklarını taşıdığı anlaşıldı ve müyle durduracak önlem ler alınması çok
sonradan, hepsi de Plasm odium cinsinden masraflı bir yoldur. Bu yüzden birçok ülkede
olan dört tür sıtma asalağının varlığı saptandı. sıtmalı hastaları zaman yitirmeden tedavi
etm e ilkesi benimsenmiştir. Örneğin A vrupa’
WHO
nın birçok yerinde sıtma sivrisinekleri çok bol
olduğu halde, sıtmalı hasta olmadığı için bu
taşıyıcı hayvanlar halk sağlığına zarar vere
mez. Dışarıdan gelen hastaların başlattığı
küçük salgınlar da kolayca denetim altına
alınabilir. Üstelik son yıllarda, sıtma asalakla
rını laboratuvar koşullarında üreterek sıtm a
ya karşı koruyucu aşı hazırlama çalışmalarına
da başlanmıştır. A m a, bütün bu önlem lere
karşın, dünyada her yıl yaklaşık 50 milyon
kişinin sıtmaya yakalandığı ve içlerinden
1 milyonunun öldüğü sanılıyor.
la sıkıca tutundukları ağaç gövdelerinde baş siyah tüylüdür. A vrupa’da en yaygın tür olan
ları aşağı gelecek biçimde hareket etmeleriyle bayağı sıvacıkuşu (Sitta europaea) Türkiye’
dikkat çekerler. nin özellikle batı ve güneyindeki orm anlarda
Sıvacıkuşları uzun süreli ve çok notalı ıslığa ya da bahçelerde oldukça az sayıda bulunur.
benzer ötüşleri sırasında art arda, hızlı ve
vurgulu sesler de çıkarırlar. Y erde ender SIVA VE ALÇI. Yapıların duvarlarını ve
olarak görülen bu kuşlar zamanlarının büyük tavanlarını kaplam akta en çok kullanılan yön
bölüm ünü ağaç gövdelerinde yukarı aşağı tem lerden biri, sıva adı verilen, ıslakken
ham ur kıvamında olan, kuruyunca sertleşen
bir karışımla bu yüzeyleri sıvamaktır. Sıva,
tuğla ya da taş yüzeyler üzerine doğrudan
sürülebildiği gibi, bazen ahşap ya da m etal
kafes biçimindeki yüzeylerin üzerine de kap
lanabilir.
Sıva yapımında geleneksel olarak kullanı
lan m adde kireçtir. En az üç kat olarak
yapılan kireç sıva, her kat sıva bir önceki kat
kuruduktan sonra yapıldığı için çok zaman
alır. Özellikle kafes biçimindeki yüzeylerin
üzerine kireç sıva yapılırken, yüzeye sıkıca
yapışması için ilk kat sıvanın içine sığır tüyü
ya da başka lifler karıştırılır. G ünüm üzde sıva
yapımında genellikle alçı ya da Portland
çimentosu kullanılır (bak. ÇİM ENTO). Alçı sıva
Sıvacıkuşları ağaç gövdelerinde başları aşağı hazırlanırken, sıvaya yalıtkanlık özelliği ka
gelecek biçim de koşabilir. Buldukları kabuklu
yem işleri ağaç gövdelerindeki uygun kabuk zandırmak için içine vermikülit ya da perlit
yarıklarına yerleştirip gagalarıyla vura vura kırmaya gibi m addeler karıştırılır. Bunun dışında ge
çalışırlar. nellikle alçıya yalnızca su katılarak sıva hazır
lanır.
koşuşturup böcek arayarak geçirirler. K abuk Değişik oranlarda çim ento, kum ve suyun
lu yemişler de çok sevdikleri besinler arasın karıştırılmasıyla yapılan çimento sıva, sıvana-
dadır. Bulduğu bir meşe palam udunu ağaç
gövdesindeki uygun bir yarığa yerleştiren Cephas Picture LibraryIMick Rock
(Solda üstte) John H. Gerard; (solda altta) Benjamin M. Shaub; (sağda) James Sawders
ABD'nin New Mexico eyaletindeki Beyaz Kum Ulusal Parkı 48 km uzunluğunda, 15 km genişliğindedir ve
dünyada eşi bulunm ayan çok büyük bir alçıtaşı yatağından oluşm uştur. Meksika'da Naica'da bulunm uş olan
prizma kristalli selenit (solda üstte) ve İngiltere'de East B ridgford'da bulunm uş olan atlas taşı (solda altta)
değişik alçıtaşı örnekleridir.
cak yüzeyin ve hazırlanmış olan sıvanın özel kullanmayı bilen Eski Mısırlılar sıvacılıkta
liklerine göre bir ya da birkaç kat olarak çok ileriydi. 5.000 yıl önce yapılmış olan
uygulanır. Sert, pürüzsüz, güzel bir yüzey piram itlerin içindeki bazı sıvalar günümüzde
oluşturması için son kat sıva ince kumla hazır hâlâ iyi durum dadır.
lanır ve ince bir katm an olarak sürülür.
Kalıplara dökülerek çeşitli biçim ve desen Alçı
lerde yapılan bir sıva türü de dekorasyon Sıva yapımında çok kullanılan bir m adde olan
amacıyla kullanılır. İçine katılan çuval parça alçı, ayrıca çanak çömlek yapım ında, kalıp
lan ya da tahta şeritlerle güçlendirilmiş olarak hazırlam akta ve bir dolgu maddesi olarak
yapılan büyük sıva levhaları, kuruduktan boya, kâğıt ve dokum a sanayisinde de kulla
sonra kaplanacağı yere götürülerek yerleşti nılır.
rilir. Alçı, çok bulunan bir mineral olan ve alçı-
Yapıların dış yüzeylerine de sıva yapılabi taşı da denen jips'm (hidratlı kalsiyum sülfat)
lir. Hem yalıtım, hem de süsleme amacıyla öğütülüp yapısındaki suyun yüzde 75’i buhar
yapılan bir tür dış sıvaya alçı işi denir. laşana kadar ısıtılmasıyla elde edilir. Kullanı-
Boyaııabilen yüzeyler ve kabartm a desenler
den oluşan alçı işi, Eski Yunan mimarisinden ZEFA
beri her yerde ve her dönem de örnekleri
görülen bir yöntem dir. Eskiden kireç, alçıtaşı
ve kum kullanılarak yapılan bu sıva türü
günümüzde Portland çimentosu, kireç ve
kumla yapılır. Yapının yüzeyine sıvanın sıkıca
yapışması için karışım malayla yayılmadan
önce sıvanacağı yüzeye kuvvetle savrularak
yapıştırılır.
Sıvacılık yapılarda en eskiçağlardan beri
kullanılan bir yöntem dir. İçine çeşitli lifler Kırılan kemiklerin düzgün kaynaması için kırığın
çevresi sarıldıktan sonra alçıyla sıvanarak
katarak sıvayı güçlendirmeyi, sıvanacak duva sabitleştirilir. Resimde böyle bir alçılı sargının
ra yatay kamışlar yerleştirmeyi ve alçı sıva kesilerek çıkarılışı görülüyor.
SIVI 187
lacağı zaman suyla karıştırılarak ham ur haline Sıvının içinde, m oleküllerin arasındaki çe
getirilen alçı, ısıtılırken kaybetmiş olduğu kim kuvveti her yönde aynıdır. Ö te yandan
suyla kimyasal olarak birleşip hızla sertleşir. yüzeydeki m oleküller alttaki m oleküllerin e t
Alçıya katılan çeşitli katkı m addeleri sertleş kisiyle aşağı, sıvının içine doğru çekilir ve sıvı
me süresini kısaltır ya da uzatır. Alçıtaşı, arıy sanki ince, esnek bir kabukla örtülüymüş gibi
ken renksiz ya da beyaz ve tırnakla çizilebile- hareket eder. Sıvıların bu özelliğine yüzey
cek kadar yumuşak bir m ineraldir. Saydam gerilimi denir. Böceklerin suyun üstünde yü
levhalar halinde bulunan kristal yapı rümesini ya da bir iğnenin çanaktaki suyun
lı selenit; ipek gibi parlak, lifli bir yapıdaki yüzeyinde batm adan durmasını olanaklı kılan
atlas taşı; ince taneli ve bazıları saydam olan da bu özelliktir (bak. KILCALLIK).
albatr; topraksı bir görünüm ü olan jipsit gibi Günlük yaşamda sıkça karşılaştığımız sıvı
türleri vardır. ların pek çoğu katışkısız, yani arı m addeler
Genellikle eski okyanuslarda çökelen deniz değil karışım lardır; örneğin, tuzlu su ya da
tuzunun oluşturduğu alçıtaşı, tortul kay açlar şekerli su bu tür karışımlardır. Bir gaz ya da
içinde geniş yataklar halinde bulunur. bir katı m adde bir sıvının içinde çözündürüle
Genellikle alçı yapımında kullanılan bu m ine cek, yani eritilecek olursa, bu sıvıya çözücü ,
ral ayrıca toz haline getirilip Portland çimen eriyen katı ya da gaza çözünür m adde ya da
tosuna katılınca çim entonun katılaşmasını ge çözünen, ortaya çıkan yeni sıvıya da çözelti
ciktirir. Toz haline getirilmiş alçıtaşı gübre denir (bak. ÇÖZELTİ VE A s i l t i ) . O da sıcaklığın
olarak da kullanılır. Bir alçıtaşı türü olan ve da ve normal atm osfer basıncı altında sıvı
sumermeri ya da kaymaktaşı olarak da bilinen halde bulunan pek çok kimyasal bileşik var
albatr ise yontularak heykel ve süs eşyası dır, ama yalın elem ent olarak bu koşullarda
yapımında kullanılır. yalnızca cıva ve brom sıvı halde bulunur.
Yer yüzeyinin yaklaşık yüzde 70’i suyla
SIVI. M addenin üç temel hali vardır: Katı, kaplıdır. Okyanusların başlıca bileşeni sudur;
sıvı ve gaz. B ütün m addeler bu üç halden öte yandan D ünya’nın çekirdek bölümünün
birinde bulunur ve herhangi bir m adde olağan sıvı dem ir ve nikelden oluştuğu sanılm akta
koşullarda yalnızca o haliyle bilinir. Sıvılar dır. İnsan vücudunun yaklaşık yüzde 65’i
ısıtılarak gaz haline getirilebilir ya da soğutu sudur.
larak katılaştırılabilir. G azlar gibi sıvılar da
içinde bulundukları kabın biçimini alır; ama Akışkan Olarak Sıvılar
gazlardan farklı olarak, sıvılar kabı tümüyle Sıvılar ile gazların pek çok ortak özelliği
doldurm ak için hacimlerini değiştiremez vardır; bunların her ikisi de akm a özelliğine
(bak. G a z ; K a t i ; M a d d e ) . sahip olduklarından akışkan olarak tanım la
Bir sıvı ile öbür iki halden birinde bulunan nır. Bazı sıvılar öbürlerine oranla daha zor
bir m adde, yani bir katı ya da gaz temasa akar. Fizikçiler ve kimyacılar, akmaya karşı
geçtiğinde, bu iki m adde arasında belirgin bir gösterilen bu dirence ağdalılık ya da batı
ara yüzey oluşur; bu yüzeyin biçimi, sıvının ve dillerinden aktarılan biçimiyle viskozite d er
temas halinde olduğu m addenin özelliklerine ler. Kolayca akm ayan sıvılar ağdalı olarak
bağlıdır. Üstü açık cam bir kaptaki, örneğin tanımlanır. K atran ağdalı bir sıvıdır, am a süt
bir bardaktaki suyun yüzeyi, cama değdiği öyle değildir.
yerlerde yukarı doğru çekilir ve böylece orta G azlar gibi sıvılar da, eskiçağın büyük
bölümü çukurlaşır. Bunun nedeni, su ve cam bilginlerinden A rşim et’in ortaya koyduğu bir
molekülleri arasındaki yapışma kuvvetlerinin, kurala uyar. Arşim et ilkesi denen bu kurala
su moleküllerinin kendi aralarındaki bağlan göre, herhangi bir katı cisim kısmen ya da
ma kuvvetlerinden daha büyük olmasıdır. tümüyle suya daldırıldığında, cismin ağırlığın
A m a öte yandan, benzer bir kaba cıva doldu da ortaya çıkan azalma, taşırmış olduğu suyun
rulursa, cıvanın cama değen kenar bölümleri ağırlığına eşittir (bak. ARŞİM ET). Sıvıya daldı
aşağı doğru kıvrılır, çünkü cıvanın bağlanma rılan cismi yukarı doğru iten kuvvete sıvının
kuvveti suyunkinden daha büyüktür. kaldırm a kuvveti denir; sıvının kaldırm a kuv-
188 SIVI
gerekli kom utları verem ez; örneğin sağa ya nılan term ostatların çalışma ilkesi de geribes-
da sola dönm eniz gerektiğini bildiremeyeceği lemeye dayanır. Bu aygıtlardaki sıcaklığa
için odadaki eşyalara çarpmanızı engelleye duyarlı alıcı, biri az, öbürü çok genleşen iki
mez. Oysa gözlerimiz açıkken, örneğin yolu ayrı m etalden yapılmış çift metalli bir çubuk
muzun üzerindeki bir hendeği atlayarak aş tur. Örneğin kalorifer term ostatlarında, oda
mamız gerektiğinde, hendeğin genişliğini göz sıcaklığı belirli bir derecenin üstüne çıktığında
lerimizle “ölçeriz” . Bu bilgi duyu sinirleri bu m etallerden biri genleşerek uzadığı için
aracılığıyla beyne iletilir; beyin de, hendeği çubuk bükülür ve kalorifer kazanını ateşleyen
aşacak kadar uzağa atlayabilmemiz için, han brülörün çalışmasını durdurur. O da sıcaklığı
gi kaslarımızın ne zaman ve ne kadar kasılıp tanım lanan değerin alt sınırına düştüğünde
gevşemesi gerektiğini hareket sinirleri aracılı m etal çubuk yeniden düzleşir ve brülörü
ğıyla ilgili kaslara bildirir. Y arasaların yankıy devreye sokarak kazanın yanmasını sağlar
la yön bulmasında ise beyne geri beslenen (bak. T erm o sta t ).
bilgi, bir engele çarparak geri dönen ve o Geribeslemenin en iyi bilinen örneklerinden
engelin uzaklığını belirten ses dalgalarıdır. biri de, kaydedilen ve üretilen sesin nitelikle
Canlılarda duyu organları, beyin-sinir sistemi rini hiç değiştirmedikleri için “aslına çok
ve kaslar arasında gerçekleşen bu geribesleme sadık” anlam ındaki İngilizce high-fidelity söz
ve bilgi akışı, bir uçaktaki otom atik pilotun cüklerinin kısaltmasıyla “hi-fi” olarak adlan
m ekanik ve elektronik sistemleri arasındaki dırılan üstün nitelikli ses aygıtlarındaki elek
iletişimle aynı tem ele dayanır. tron lambaları ya da transistörlerdir. E lektron
Canlılarda ve otom atik denetimli m akine lambaları ya da transistörler yükselteçlerde
lerde geribeslemenin sayısız örneği vardır. tek başına kullanıldığında sesin niteliklerinde
Sözgelimi, sıcakkanlı hayvanlarda vücut sı istenmeyen bozulm alara (distorsiyona) yol
caklığının, insanda ve gelişmiş hayvanlarda açar. Oysa bu aygıtlar geribeslemeli bir dene
horm on salgılarının ya da kandaki karbon tim sisteminin içine yerleştirildiğinde, sesin
dioksit oranının belirli bir düzeyde tutulm a niteliklerinin olabildiğince bozulm adan kal
sında geribesleme süreçlerine büyük görevler ması sağlanabilir.
düşer. Canlılardaki biyokimyasal tepkim ele Birçok bilim adam ına göre sibernetik ikinci
rin geribeslemeyle denetlenm esinde sisteme bir sanayi devrimini başlatmıştır. Çünkü, veri
girdi olarak yüklenen çıktı, belirli bir tepki çözümlemesi yaparak ve koşullara uygun
m enin son ürününe ilişkin bilgilerdir. Tepki “kararlar vererek” insanın yapabileceği işle
me ürünü belirli bir m adde olabileceği gibi ısı rin birçoğunu üstlenen bilgisayarlar ve robot
da olabilir. Böyle bir m adde, örneğin pankre lar gibi karm aşık m akineler bu gelişmenin
asta üretilen ensülin horm onu olağan düzeyi ürünüdür. Bunun dışında, jet uçaklarının
aştığında, hücredeki ribozom lar ensülin üre yönetilmesi, bir uzay aracının fırlatılması,
tim tepkimesini katalizleyen enzimin yapımı fabrikalarda otom asyona geçilmesi, bir enerji
na ara verir (bak. ENZİM; HÜCRE). Böylece santralının, bir petrol rafinerisinin ya da bir
tepkim e gerçekleşemez ve ensülin üretimi kimya fabrikasının 24 saat aralıksız çalışabil
durur. Şeker m etabolizmasında kullanılan en mesi, büyük bir havaalanı çevresindeki yoğun
sülin yavaş yavaş tükenerek olağan düzeyin hava trafiğinin denetlenm esi sibernetiğin ba
altına düştüğünde enzim yeniden üretilir ve şarılarından yalnızca birkaçıdır. Üstelik siber
ensülin bireşimi başlar. Aynı biçimde, vücut netik modelleri 1950’lerden bu yana yalnızca
sıcaklığı olağandan yüksek ya da düşük oldu sanayi ve teknolojiyi değil biyoloji, psikoloji,
ğunda bu bilgi özel alıcılarla beyne aktarılır. ekonomi ve öbür toplum bilimleri gibi çok
Beyin de vücuttaki ısı üretim i ile ısı kaybının değişik alanları da derinden etkilemiştir.
azaltılmasına ya da çoğaltılmasına ilişkin ko
m utları gerekli organlara ileterek vücut sıcak SİBİRYA. A sya’nın kuzeyinde yer alan Sibir
lığının belirli sınırlar içinde kalmasını sağlar. ya, 12.800.000 k n r ’lik yüzölçümüyle SSCB'
Kalorifer, şofben gibi ısıtma aygıtlarında, nin yüzde 60’tan fazlasını kaplar. Batıda Ural
elektrikli ütülerde ve buzdolaplarında kulla Dağları’ndan doğuda Büyük O kyanus’a ka
192 SİBİRYA
dar uzanır. Kuzeyinde Kuzey Buz Denizi var mü deniz düzeyinden 450 metre yüksektedir.
dır. Sibirya’nın güneyinde, batıdan doğuya Güneyde Moğolistan sınınna doğru yüzey enge
doğru, Kazakistan Sovyet Sosyalist Cum huri belidir. Bu bölgede yer alan Baykal Gölü, Asya
yeti, M oğolistan ve Çin Halk Cum huriyeti yer ve Avrupa’daki tatlı su göllerinin hepsinden
alır. Sibirya’nın nüfusu yaklaşık 40 mil daha büyük ve daha derindir (1.620 metre).
yondur. “Sovyet U zakdoğusu” adıyla bilinen Doğu
Sık orm anları, büyük ırm akları, buzlarla Sibirya Yaylası’nda ise dağlar, sıradağlar,
kaplı ovalarıyla ünlü bu bölge, doğa koşulları yaylalar ve kuzeye doğru uzanan vadiler bu
yüzünden yüzyıllar boyunca gelişememiş ve lunur. Sibirya’daki bütün büyük ırm aklar
nüfusu artmamıştır. Sibirya’da kışlar uzun ve kuzeye doğru akar (bak. L e n a I r m a GI; YENİSEY
çok soğuk, yazlar ise kısa ve çok sıcak geçer. I r m a G i ).
D ünyanın en soğuk yerlerinden biri olarak
bilinen A ntarktika kıtasında kışları sıcaklık Tarım ve Sanayi
—78,3°C’ye, Sibirya’nın kuzeydoğusundaki Sibirya’nın yalnızca güney bölümlerinde çift
Verhoyansk ve Oym yakon’da ise —67,7°C’ye çilik yapılır. Özellikle güneybatıda tahıl üreti
düşer. mi yapılan büyük devlet çiftlikleri vardır.
Sibirya’nın en kuzeyinde tundralar yer alır. Patates, keten ve çeşitli sebzelerin yanı sıra
Buralarda kış dokuz ay sürer ve yazın yalnızca buğday, mısır, çavdar, yulaf ve arpa üretilir.
toprağın üzerindeki buzlar erir (bak. T u n A t, sığır, domuz ve kümes hayvanları besle
d r a ) . D aha güneyde iğneyapraklı ağaçlardan nir. Yenisey otlaklarında koyun sürüleri yayı
oluşan ve tayga adı verilen geniş orm an lır. Ne var ki, bu hayvanların çoğunu yılın
kuşağına rastlanır (bak. T a y g a ) . hem en hem en yarısında kapalı yerlerde tu t
Sibirya doğal yapısına göre batıdan doğuya m ak gerekir. Kuzeyde rengeyiği beslenir ve
doğru üç ana bölüme ayrılır. Ural D ağları’nın samur gibi kürklü hayvanlar avlanır. Büyük
doğusundan başlayan Batı Sibirya Ovası geniş Okyanus kıyısı boyunca önemli balıkçılık
bataklıklarla kaplıdır. Obi Irmağı ve kolları merkezleri bulunur.
bu ovadan geçer (bak. OBİ I r m a ğ i ) . O rta Sibirya dünyanın en zengin kerestelik or
Sibirya Yaylası batıda Yenisey Irmağı’ndan do man bölgesidir; birçok yerinde bıçkı atölyele
ğuda Lena Irmağı’na kadar uzanır. Büyük bölü- ri ve kereste dağıtım depolan bulunur. A na
ürün kereste olmakla birlikte Sibirya’da de
ğerli m aden kaynakları da vardır. Tom sk’un
güneyindeki Kuznetsk sanayi bölgesi kömür
üretimine dayalıdır. SSCB’de çıkarılan altının
çoğu Sibirya ırmakları dolaylarından elde
edilir. En kuzeyde yer alan Norilsk’te nikel,
Kuzey Buz Denizi kıyısındaki Kolima’da ka
lay, en doğudaki A m ur bölgesinde demir,
kurşun ve başka m etaller ile köm ür çıkarılır.
Sahalin A dası’nda köm ür ve petrol, Batı
Sibirya Ovası’nda da petrol ve doğal gaz
yatakları vardır.
Sibirya’da son 40 yıl içinde birçok büyük
madencilik ve sanayi yerleşim bölgesi kurul
m uştur. Bu bölgelere elektrik enerjisi sağla
mak için Sibirya’daki ırmakların yukarı çığır
ları üzerinde barajlar yapılmıştır. Yenisey Ir
mağı üzerindeki K rasnoyarsk’ta ve daha do
ğuda yer alan A ngara Irmağı üzerindeki
Baykal Gölü yakınındaki Listvyanka'da küçük bir B ratsk’ta dünyanın en büyük hidroelektrik
balıkçı limanı ve tersane vardır. santralları kuruludur.
SİCİLYA 193
ayrılır. Kuzeyindeki birkaç küçük adayla bir başka zeytin, badem , üzüm ve çeşitli sebzeler
likte özerk bir yönetim bölgesi oluşturur. yetiştirilir. Sicilya’nın kuzey kıyısında yer alan
Sicilya kabaca üçgen biçiminde, doğal gü Palerm o’nun gerisindeki vadi, tadına doyul
zelliğiyle ünlü bir adadır. Yüzölçümü 25.460 maz portakallarından ötürü “Conca d ’O ro”
k n r ’dir. Kuzey kıyısında yükselen sarp dağ (altın kabuk) adıyla anılır. Batıdaki Marsala
lar, İtalya anakarasındaki Apennin D ağlan’ Ovası şarabıyla ünlüdür.
nın uzantısıdır. Doğu kıyısı yakınlarındaki Sicilya’nın engebeli iç kesimleri, 1950’lere
E tna, 3.323 m etre ile A vrupa’nın en yüksek kadar çok düşük ücretle işçi çalıştırılan büyük
etkin yanardağıdır. Adanın büyük bölümü çiftliklere bölünmüştü. 1950’den bu yana dev
kuzeyden güneye doğru alçalan engebeli bir let bu toprakları kam ulaştırarak köylüler ara
yayladır. Özellikle kuzeyinde dar kıyı ovaları sında paylaştırdı. A dada en çok buğday ekilir
yer alır. se de, üretim düşüktür. Engebeli çayırlar
Sicilya’da yazlar sıcak ve kuru, kışlar ılık koyun ve keçi otlatm aya elverişlidir. Bundan
geçer. Yağış oranı düşüktür. A danın başlıca başka az sayıda sığır beslenir. A da halkının
sorunlanndan biri susuzluktur. Yamaçları ör büyük bölümü tepelerde kurulu kasaba ve
ten doğal orm an örtüsü tarım için toprak köylerde yaşar.
kazanm ak amacıyla neredeyse bütünüyle yok İtalya balıkçılık filosunun yaklaşık dörtte
edilmiştir. birini Sicilya’nın balıkçı tekneleri oluşturur.
Sicilya İtalya’nın yoksul bir bölgesidir. Bir En çok orkinos avlanır. A dada balık, meyve
ada oluşu ve ülkenin en güney ucunda yer ve sebze konserveciliği yapılır. Oldukça katı
alışı yüzünden İtalya’nın öteki kesimleriyle şıksız halde kükürt elde edilir. Başlıca sanayi
ilişkisi kesik gibidir. Halkın büyük bölümü leri petrol çıkarımı ve arıtımı, kimyasal m ad
çiftçilikle geçinir. A dada, anakarada yaşayan de, plastik eşya, çim ento ve gübre üretimidir.
İtalyanlar’ın bile anlam akta güçlük çektiği bir Kuzey kıyısında doğal bir liman olan Paler
lehçe konuşulur. İtalya’da yetişen limon ve mo adanın yönetim m erkezidir. Başlıca bü
portakalların çoğu Sicilya’da üretilir. Alçak yük kentler Catania ve M essina’dır. M essina’
yamaçlarda ve kıyı ovalarında turunçgillerden da 28 Aralık 1908 günü tarihin en büyük
Picturepoirıt deprem lerinden biri oldu. Bu deprem de 83
bin kişi, yani kent nüfusunun yarısından çoğu
yaşamını yitirdi.
İtalya ve Sicilya’daki demiryolları Messina
ile anakara arasında işleyen bir feribotla
birbirine bağlanır. Adanın karayolları iyidir.
A m a, köyler arasındaki yollar taşlık ve dar
olduğu için yükler ancak eşek sırtında taşına-
bilm ektedir.
Tarih
Sicilya’da ilk yerleşim ler 10 bin yıl kadar önce
kurulm uştu. A dada İÖ 8. yüzyılda Fenikeliler
ve Yunanlılar yerleşim merkezleri kurdular.
Özellikle güneydoğudaki liman kenti Siracu-
sa’da Eski Y unanlılar’dan kalma pek çok
kalıntıya rastlanır. İÖ 3. yüzyılda R om a’nın
ilk eyaleti olan Sicilya, ortaçağ başlarında
V andallar, O strogotlar, Bizanslılar ve Arap-
lar’ca istila edildi. 11. yüzyılda ise İtalya’nın
güneyi ile birlikte Norm an egemenliğine gir
di. 13. yüzyıl sonunda İspanyollar’ın eline
Palermo'da kalabalık bir sokak. geçti.
SİDE 195
1443’te İspanyollar İtalya’nın güneyi ile SİDE, ilkçağda A nadolu’nun Akdeniz kıyısın
Sicilya’yı birleştirdikten sonra bölge İki Sicil da kurulmuş olan en eski ve önemli bir liman
ya Krallığı adıyla anılmaya başlandı. Am a bu kentidir. İÖ 7. yüzyıldan İS 6. yüzyıla kadar
birlik 16.-19. yüzyıllar arasında zaman zaman ticaretten elde ettiği zenginliklerle parlak
kesintiye uğradı. 1815’te resmen İki Sicilya dönem ler yaşayan bu ilkçağ kentinin yerinde
Krallığı adını aldı. 1860’ta Giuseppe Garibal- bugün bir köy vardır. Akdeniz Bölgesi’nde
di 1.000 gönüllüsüyle Sicilya’ya çıktı {bak. yer alan, 1985’teki nüfusu 3.376 olan ve
G a r ib a l d i , G iuseppe ). A da ertesi yıl, yeni Selimiye adıyla anılan bu köy, Antalya ilinin
kurulan birleşik İtalya Krallığı’nın bir parçası M anavgat (bak. M a n a v g a t) ilçesine bağlıdır.
oldu. 1947’de ise bölgesel özerklik kazandı. Selimiye köyü turizmle zenginleşmiş, gittikçe
Sicilya’nın kendi parlam entosu vardır. R om a’ büyüyen bir köydür.
daki İtalyan hüküm eti de adaya her türlü yar Y örede yapılan kazı ve araştırm alarda kent
dımda bulunm aktadır. kalıntıları arasında elde edilen en eski bulun
Sicilya, dünya çapında yaygın bir suç örgü tunun İÖ 7. yüzyıldan kalma olduğu saptan
tü olan M afya 'nın doğum yeri olarak da mıştır. Bazı eski kaynaklar Side’nin, Yunanis
ünlüdür. A dada ortaçağın sonlarında istilacı tan’dan İzmir yöresindeki Kyme’ye gelen
N orm an, İspanyol ve A rap yönetimlerini A ioller tarafından bir ticaret kolonisi olarak
devirmek amacıyla mafie adı verilen gizli kurulduğunu yazar. A m a Side adının Y unan
silahlı gruplar örgütlenmişti. 1820-48 yılları ca olmaması, kentin daha eskiden kurulmuş
arasında, çiftliklerinde çok az oturan toprak olduğu izlenimini verir. Kentin adı, yörede
sahiplerinin mülklerini haydutlara karşı koru çok eskiden konuşulan ve günümüzde tam
mak amacıyla kiraladığı bu gruplar giderek olarak çözülememiş, “Side dili” olarak tanım
bağımsızlaştı ve başına buyruk bir güç oldu. lanan bir H int-A vrupa dilinde “nar” anlamına
II. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle Paler gelir. Bu bulgular kentin A ioller’in gelişinden
m o’da yuvalanarak rüşvet, şantaj, kaçakçılık önce de var olduğu görüşünü güçlendirmekte-
işlerine girdi. Kan davası gütme, sır saklama dir. Bir eski kaynak Side’nin İÖ 15. yüzyıl
ve hiçbir koşulda adalet için resmi m akam lara sonlarında kurulduğunu belirtir. İÖ 6. yüzyılda
başvurm ama ilkesinden hareket eden mafya Persler’in eline geçen Side, İÖ 334’te Büyük
üyelerinin bir bölüm ü A B D ’ye göç ettikten İskender’e teslim oldu. D aha sonra Mısırlılar
sonra bu ülkede 20. yüzyılın en büyük suç ve Selevkoslar tarafından yönetilen Side, B er
örgütünü kurdular. gama Krallığı dönem inde bağımsız bir kentti.
Nüfusu 5.051.413’tür (1985). Rom a İm paratorluğu’na bağlandığı İÖ 78’den
N ezih Başgelen
Side'deki A pollon
Tapınağı.
196 SİERRA LEONE
Ahm et Kuzik
Solda: Side'de 2. yüzyıldan kalma
Agora'nın çevresi tanrı heykelleriyle
süslenm iştir. Üstte: Adalet tanrıçası
İsa Çelik Nemesis'in heykeli.
sonra da iç işlerinde bağımsız olan Side, özel Selimiye köyü kıyıları boyunca doğal kum
likle köle ticaretinden büyük bir zenginliğe sallar uzanır. Yazın aylarca deniz suyu sıcaklı
kavuştu. Bu dönem de Pamfilya’nın en büyük ğı 20°C’nin altına düşmeyen ve günlük güneş
ticaret, bilim ve kültür merkeziydi. lenm e süresi 12 saatin altına inmeyen bu
D aha sonra Toroslar’da yaşayan dağlı halk kıyılar, A vrupa’nın serin ve soğuk ülkelerin
ların saldırısına uğrayan Side, İS 4. yüzyılda den gelen turistler için çok çekici alanlardır.
oldukça yoksul düştü. Bizans yönetim indey Eşsiz doğal ve tarihsel zenginliklere sahip
ken yeniden zenginleşerek parlak bir dönem olan Selimiye köyü yazın yerli ve yabancı
yaşayan Side’nin 9. ve 10. yüzyıllarda saldırı turistlerin büyük ilgi gösterdiği önemli bir
larını yoğunlaştıran A raplar tarafından yakı turizm m erkezi haline gelmiştir. Selimiye
larak yerle bir edildiği sanılmaktadır. Bugün köyü çevresi kam u kuruluşları ile özel kesime
kü köy ise 19. yüzyılda G irit’ten gelen göç ait çok sayıda otel, m otel, tatil köyü ve
m enler tarafından Side kalıntıları üstünde ve sitelerle dolmuş durum dadır.
eski kentin yapılarından kalm a taşlar kullanı Selimiye köyü karayoluyla ilçe merkezi
larak kuruldu. B urada yeni bir yerleşim yeri M anavgat’a 10 km, il merkezi A ntalya’ya da
nin kurulmuş olması, arkeolojik çalışma ya yaklaşık 70 km uzaklıktadır.
pılmasını ve kent kalıntılarının korunmasını
zorlaştırm aktadır. SİERRA LEONE, Batı A frika kıyısında Gine
Küçük bir yarım adanın üstünde kurulmuş ve Liberya arasında yer alan, İngiliz Uluslar
olan Side kentinden günümüze iyi durum da Topluluğu üyesi bağımsız bir cumhuriyet
ulaşan başlıca yapılar kara surları ile bu tir.
surlardaki ana kapının iki yanında bulunan Başkent Freetow n, 40 km uzunluğunda, sık
kuleler, caddeler, sarnıçlar, sukem eri, anıt orm anlarla kaplı dağlık bir yarım adanın üze
m ezarlar, tapm ak, bazilika, hamam ve tiyat rindedir. Bu topraklara “Aslan D ağları” anla
rodur. Bunlardan başka çeşitli yapıların duvar mına gelen Sierra Leona adını 1462’de bölgeyi
ve tem el kalıntıları ile büyük yapıtaşları ve keşfeden Portekizli Pedro de Sintra vermiştir.
sütunlara rastlanır. Bataklık kıyı şeridi iç kesimlere doğru yerini
İÖ 2. yüzyılda yapılmış olan hamam düzen çayırlara, engebeli orm an alanlarına ve yük
lenerek 1963’te Side Müzesi olarak ziyarete sekliği 900 m etreyi bulan yaylalara bırakır.
açılmıştır. Bu müzede kent kalıntıları arasın Ü lkenin kuzeydoğusunda 2.000 m etreye yak
da bulunan çeşitli heykeller, büstler, kabart laşan dağlar vardır. Irm akların çoğu yaylalık
m alar, sütun başlıkları ve lahitler ile öteki bölgeden güneybatıya doğru akar. En önemli
arkeolojik buluntular sergilenir. ırmağı Sewa’dır.
SİERRA LEONE 197
quoia, Kings Kanyonu ve Yosemite adlı üç suya daldırılan lastik bir borunun öbür ucunu
ulusal park yer alır. Bu üç parkta da dünyanın bardağın kenarından aşırıp dışarı sarkıtırız.
en büyük ve en yaşlı canlılarından sayılan Bu durum da suyun borudan akmayacağını
sekoya ağaçlarının bulunduğu korular vardır biliyoruz. A m a borunun ucunu ağzımıza alıp
(bak. S ek o y a ). su gelinceye kadar em dikten sonra, içine hava
Yosemite vadisinde Avrupalı kâşiflerin ge girmemesi için sıkıca kapatıp bardaktaki su
lişinden önce Y erliler’in yaşadığı 40 kadar düzeyinden daha alçakta tutarak yeniden
köy vardı. Buradaki Y erliler’e M ivoklar deni açtığımız zaman bardaktaki suyun borudan
yordu. Yosemite adı M ivoklar’ın Am erika boşaldığını görürüz. Borunun ucu bardaktaki
boz ayısına verdikleri uyum ati adından gelir. su düzeyinden alçakta olduğu sürece bardak
Buzul Çağı boyunca yoğun kar yağışı Sierra taki su boru içinde yükselerek bardağın kena
N evada’nın yüksek bölümlerinin buzla örtül rını aşıp akmayı sürdürecektir.
mesine yol açtı. Büyük buzullar vadilerden Sifonun nasıl çalıştığını anlam ak için başka
geçerek batıya doğru yol alırken onları daha bir deneyden yararlanabiliriz. Rulo halinde
da derinleştirdi. G ünüm üzde yalnızca dağla duran bir zincirin bir ucunu, zincirin durduğu
rın yüksek kesimlerinde küçük buzullar bu yerden daha yüksekte bulunan ve serbestçe
lunm aktadır. dönebilecek biçimde yerleştirilmiş olan bir
Çok uzun zaman önce akarsularca taşm an m akaradan geçirerek zincir rulosundan daha
ve bir ölçüde lav akıntılarıyla örtülen altınlı alçaktaki bir noktaya kadar indirdiğimizi dü
çakıllar, 1849’da yaşanan “A ltına H ücum ” şünelim. M akaradan geçen zincirin rulodan
sırasında pek çok insanın bölgeye akın etm e alçakta kalan bölümü, rulodan yüksekteki
sine yol açmıştı. bölüm ünden uzun olduğu zaman bu bölümün
ağırlığı da daha fazla olacak ve zinciri aşağı
SİFON. Bir sıvıyı bulunduğu yerden daha doğru çekecektir. (Rulo halinde duran zinci
alçak bir yere doğru akıtm ak için özel bir rin ağırlığının bir etkisi olmaz. Çünkü o
aygıta gerek yoktur; önündeki engel kaldırıl ağırlığı zincir rulosunun üzerinde bulunduğu
dığında su kendiliğinden akar. A m a, bu sıvı yer taşım aktadır.) Bu durum da zincirin m aka
alçaktaki yeni yerine doğru akarken akış radan geçişi bütün rulo “boşalıncaya” kadar
yolunun belli bir bölüm ünde başlangıç nokta sürer. Sifonda gördüğümüz olay da bu deney-
sından daha yüksekte bulunan bir noktayı dekinin tümüyle aynıdır. Sudaki m oleküller
aşmak zorundaysa, bunun için sifon denen bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır.
özel bir düzenek kullanılması gerekir. Sifon Sifon borusu içinde oluşan kesintisiz bir su
olarak genellikle, içindeki hava boşaltılmış “zinciri” borunun daha uzun olan tarafına
olan U biçiminde kıvrık bir boru kullanılır. doğru akar gider. Sifonun çalışması için U
Örneğin bir bardaktaki suyu, bardağı yerin biçimindeki borunun uzun kolu, suyun akm a
den kım ıldatm adan bir sifonun yardımıyla sı istenen yönde olmalıdır. Sifon kullanılarak
boşaltabiliriz. Bunun için bir ucu bardaktaki su 11 m etreye yakın bir yüksekliğe çıkarılabi
Uzun sütundaki
suyun ağırlığı
ı daha fazla
ı olduğundan, su
V gösterilen
t doğrultuda
[ akmaya devam
> eder.
200 SİGORTA
lir. Akaçlam a sistem lerinde, petrol boruhat- m ak için alm an borç ödenm ezdi. Geminin
lannda ve su dağıtım sistemlerinde sifon kendisi için de sigorta yapılıyordu. Fenikeli-
kullanılır. ler’in bu konuda hazırlamış oldukları belgeler
en eski sigorta kayıtlarını oluşturm aktadır.
SİGORTA, insanları beklenm edik zararlara Y unanlılar’ın ve R om alılar’ın da kullandığı
karşı korum anın bir yoludur. Bir yangının ya bu sigorta türü deniz taşımacılığıyla ilgili
da benzeri bir yıkımın vereceği zarar tek bir olduğu için deniz sigortası olarak bilinirdi. 12.
kişinin karşılayamayacağı kadar büyük olabi yüzyılda, İtalyan tüccarlar deniz sigortasını
lir; oysa çok sayıda insan bir araya gelerek İngiltere’ye götürdüler. 17. yüzyıl boyunca
bunu kolaylıkla karşılayabilir. İşte sigorta İngiltere’de gemi sahipleri, denizciler ve tüc
kurum unun tem elindeki düşünce budur. Bu carların bir araya geldikleri en gözde yerler
tür bir toplu korunm a sistemine katılarak den biri Edw ard Lloyd’un L ondra’daki kah-
beklenm edik zararlara karşı kendini korum ak vehanesiydi. Birçok sigorta anlaşması Lloyd’s
isteyen herkes, sigortacılıkta prim adı verilen adlı bu kahvehanede yapılırdı. 1688’de
belirli bir m iktar parayı düzenli olarak öder. Lloyd’s deniz kazalarına karşı sigorta yapan
Sisteme katılanların ödediği bütün prim ler, işadam larının buluştukları bir tür kulüp ol
günüm üzde çeşitli sigorta şirketlerinin deneti m uştu. Denize açılmak üzere olan bir geminin
minde bulunan bir fonda toplanır. Böyle bir kaptanının adını, geminin gideceği yeri ve
fona prim ödeyen, bir başka deyişle bir taşıdığı yükü belirten bir belge burada elden
sigorta şirketince sigortalanmış olan kimse bir ele dolaşırdı. Bu belgeyi inceleyerek yolculu
zarara uğradığı zam an, bu zararı karşılam ak ğun başarılı olacağına ve onu sigorta etm enin
için gerekli olan para bu fondan çekilerek uygun olacağına inanan işadamları belgenin
zarara uğramış olan kişiye verilir. altına adlarını ve bir kayıp durum unda ne
Sigorta, bir sigorta şirketince ve yazılı bir kadar ödem e yapacaklarını yazardı. İngilizce’
anlaşmayla yapılır. Bu anlaşmaya sigorta p o li de, “sigorta etm ek” karşılığında kullanılan ve
çesi ya da sözleşm esi denir. Poliçe, sigortala “altına yazm ak” anlam ına gelen undervvriting
nan kişiye sigortanın hangi konuda ve nasıl sözcüğü bu uygulam adan kaynaklanır. 18.
bir korum a sağlayacağını belirtir. Çok sayıda yüzyıldan başlayarak deniz sigortacılığında ün
poliçe türü vardır. Yaşam , sağlık, yangın, kazanan Lloyd’s, günüm üzde dünyanın dört
kaza ve m otorlu taşıt sigortaları en çok bir yanından gelen denizcilikle ilgili haberle
bilinen poliçe türlerindendir. Sigortalı bir kişi rin toplandığı bir merkez durum una gelmiştir.
sigorta kapsam ındaki bir konuda zarara uğra O kyanuslarda çalışan 18 binden fazla geminin
yınca, kendisine en fazla poliçede yazılı m ik hareketi sürekli olarak burada izlenmekte ve
tar kadar bir ödem e yapılır. Tazm inat denen akla gelebilecek her türlü sigortacılık işlemi
bu ödem e, çok ender olarak uğranan kayıp yapılmaktadır.
tan daha fazla olabilir. Halley kuyrukluyıldızının yörüngesini ilk
kez hesaplamış olan İngiliz m atem atikçi ve
Sigortacılık Tarihi astrom i bilgini Edm ond Flalley, 1693’te Krali
İlk sigortayı 5-6 bin yıl kadar önce Babilli yet D erneği’ne sunduğu yaşam tablolarıyla,
tüccarların kullandığı sanılm aktadır. Bu sis yaşam sigortası alanında büyük bir katkıyı
tem de tüccara yükün ve taşıyan aracın değeri gerçekleştirmiştir. Belirli yaş gruplarındaki
nin yüzde 25’ine yakın bir faizle borç verilirdi. insanların kaç yıl daha yaşamalarının bekle
Eğer bir kaza sonucu mallar zarar görürse nebileceğini gösteren bu tablolar yaşam sigor
tüccar borcu ödemezdi. Bu sistemdeki yüksek tası yapan sigortacılara değişik yaşlardaki
faiz, bir anlam da tüccarın sigorta karşılığı insanların ne kadar sigorta primi ödemesi
olarak yaptığı ödemeydi. gerektiğini hesaplam akta yardımcı olur (bak.
A kdeniz’de gemicilik yapan Fenikeliler bu H a l l e y , E d m o n d ).
sigorta uygulamasını deniz ticaretine aktardı. Yalnızca yaşam sigortası yapan ilk sigorta
Korsanlık ya da bir kaza sonucu yolculuk şirketinin 1706’da L ondra’da kurulduğu sanıl
başarısızlığa uğrarsa, yol giderlerini karşıla m aktadır. 1759’da Pennsylvania’da kurulan
SİGORTA 201
Presbyterian M inister’s Fund of Philadelphia tacı da zararı ödeyecek olan kurum dur. Sigor
(Philadelphia Presbiteryen Papazlar Fonu) ta yaptıranın sigorta karşılığında sigortacıya
A B D ’deki ilk sigortacılık şirketidir. Bu şirket ödediği paraya prim denir. Prim, sigorta be
yaşlı Presbiteryen papazların bakımı amacıyla delinin belirli bir oranı kadardır. Z ararın ger
kurulm uştu. çekleşmesi durum unda kendisine ödeme ya
İlk yangın sigortası şirketleri 1666’daki pılacak olan kişiye hak sahibi denir. Hak sahi
Büyük Londra Yangım’ndan sonra ortaya çık bi, sigorta yaptıran kişi olabileceği gibi, söz
tı. Kendi itfaiye bölümleri de olan bu şirketler leşmede belirtilmiş olan başka bir kişi de ola
yangın sigortası yaptıkları kişilere sigorta bilir. Sigortalı ile sigortacı arasında yapılan,
edilen yapının dışına asılmak üzere yangın sigortanın konusunu ve koşullarını belirleyen
plakası denen m etal amblemler verirlerdi. yazılı sözleşmeye poliçe denir.
Yangın plakası olmayan bir yapıda yangın Yaşam sigortası değişik biçimlerde yapılabi
çıktığı zaman, gelen itfaiyecilerin ateşi sön lir. Sigortalının ölümü durum unda sigorta
dürm eye çalışacaklarına durup yangını seyret bedeli hak sahibine ödenebilir. Böylece bek
tikleri söylenir. lenm eyen bir ölümün yol açtığı gelir kaybı
İlk A m erikan sigorta grubunu, ahşap yapı karşılanmış olur. Bu durum da hak sahibi
larını yok edebilecek bir yangının yol açacağı genellikle ölenin eşidir. Birçok yaşam sigorta
kaybı paylaşmak isteyen dükkân sahipleri sı poliçesi para gibi değer taşır. Çok çeşitli
1735’te kurdu. A B D ’deki ilk yangın sigortası türleri olan yaşam sigortasının üç ana türü,
şirketi olan Philadelphia Contributorship’i ise genel yaşam sigortası, süreli yaşam sigortası
1752’de Benjam in Franklin kurm uştur. Çok ve karm a yaşam sigortasıdır. Genel yaşam
sayıda sigorta şirketinin kurulmuş olduğu sigortasının koruması bütün yaşam süresini
Connecticut eyaletinin H artford kenti günü kapsar. Sigortalı ne zaman ölürse ölsün sigor
müzde A B D ’nin sigortacılık m erkezi olarak tacı tazm inatı öder. Süreli yaşam sigortası,
tanınır. sigortalıya yalnızca beş ya da 10 yıl gibi belirli
bir süre için korunm a sağlar. Süre sonunda
Sigorta Türleri poliçe yenilenebilir ve her yenilenmede daha
Sigortacılıkta, poliçe sahibi ya da sigortalı bir yaşlanmış olan sigortalının ölüm olasılığı art
zarara karşı korunmayı isteyen kişidir; sigor mış olduğu için ödenecek olan prim yükselir.
Popperfoto
1978'de Bretanya
kıyılarının açığında
batan Am oco Cad iz
tankeri dünyadaki en
ciddi petrol
kirlenm elerinden birine
ve çok büyük bir sigorta
tazminatı ödenmesine
neden oldu.
202 SİGORTA
Hint-Türk İm paratoru E kber’in bağışladığı uyguladı. H int askerleri Sihler’in kutsal hac
bir bölgede Sihler’in 1579’da yaptıkları Altın yeri olan A m ritsar’daki Altın T apınak’ı bastı.
T apınak’ta korunuyordu. D aha sonra gelen Bu olayda 500’e yakın Sih yaşamını yitirdi.
im paratorlar Sihler’i sindirmek istediler. Şiddet olayları tırm anırken, Hindistan başba
Onuncu ve son guru Gobind Rai (1666-1708), kanı İndira G andhi iki Sih militanı tarafından
Müslüman yönetimi devirmeyi amaçlayan öldürüldü (1984). Başbakan Raciv Gandhi
Khalsa adlı savaşçı kardeşlik örgütünü kur Sihler’in yurttaşlık haklarına getirilen bazı
duktan sonra, adına aslan anlam ına gelen kısıtlamaların kaldırılacağına söz verdi ve
Singh sözcüğünü ekleyerek Gobind Singh H indular ile Sihler arasındaki gerginlik göre
adını aldı. ce azaldı.
Sihler İngilizler’e karşı iki kez savaştı. Sih erkekleri, K halsa’nın simgesi olan 5 “k”
1845-46’daki ilk savaşın sonunda İngilizler ile tanınır. B unlar, kesa (türbanla sarılı uzun
Pencap’ı ele geçirdi. İkinci savaştan (1848-49) saç ve sakal), kaçç (kısa pantolon), kara
sonra ise, H indistan’ın bağımsızlığına kavuş (çelik bilezik), kirpan (kısa bir hançer) ve
masına kadar Pencap İngiliz egemenliğinde kangha*dır (tarak).
kaldı. İngilizler Sih tapınaklarına el koydu. H indistan’da 14 milyonun üzerinde Sih
yaşar. İngiltere, K anada, A B D , Malezya ve
ZEFA
D oğu A frika’da da Sih topluluklarına rast
lanır.
Tarih
Siirt yöresi, İÖ 3000’lerde H urriler’in yur
duydu. İÖ 13. yüzyılda eski kaynakların Nairi
ülkesi adıyla andığı topraklar arasında yer
alan Siirt, daha sonra Asurlular tarafından
Şupria ülkesi olarak adlandırıldı. A sur, Med
ve Pers egemenliği altında kalan yöre, İÖ 4.
yüzyılda M akedonyalılar’ın yönetimine girdi.
İÖ 2. yüzyılda P artlar’a, İÖ 1. yüzyılda Rom a Şemsi Güner
Heather Angel
Sikaslar, akraba
olm am alarına karşın
palm iye ağaçlarına çok
benzerler. Resimde
görülen Güney Afrika'ya
özgü sikas türünün
benzerlerine dünyanın
öbür tropik ve ılıman
bölgelerinde de
rastlanır. 100 m ilyon yıl
öncesinden günümüze
çok az değişikliklerle
ulaşmış olan bu
ağaçlara "yaşayan
fo s ille r" de
denmektedir.
210 SİKLAMEN
nik bahçelerinin tropik seralarında gör O rta ve Güney A vrupa ile Yakındoğu’nun
müştür. yerli bitkilerinden olan siklamenlerin (Cycla-
Sikaslar çok yavaş büyüyen ve en çok 20 merı) bir bölümü yurdumuzda da çalı diplerin
metreye ulaşabilen uzun öm ürlü bitkilerdir; de, orm anlarda ve kaya gölgeliklerinde ken
öyle ki, bazı türlerinin 500 yıl yaşadığı düşü diliğinden yetişir. Bunların birinden ( C ycla -
nülür. Ö bür iğneyapraklılar gibi erkek ve dişi men persicum ) pem be, kırmızı, m or ve beyaz
organlarını kozalaklarda taşıyan bu bitkilerin tonlarında pek çok süs çeşidi geliştirilmiştir.
bazısı parlak kırmızı ya da sarı, aşırı büyük D oğada siklamenlerin çoğu ilkbaharın he
kozalaklarıyla tanınır. Gövdenin tepesinde m en başlarında ya da sonbaharda çiçeklenir.
bulunan ve ağırlıkları 30 kilograma ulaşabilen Y aprakları, toprakaltındaki yum rulardan çı
bu kozalaklar karşıdan dev bir yumurtayı karak toprağın hem en yüzeyinde öbekler
andırır. oluşturur. D am arlarının çevresi genellikle be
Sikaslar ekonomik açıdan pek fazla değerli yaz lekeli olan bu yürek biçimli ve derimsi
değildir. Odunları yumuşak ve süngersi, öbür yaprakların arasından, taçyaprakları geriye
bölümleri ise zehirlidir. Bu yüzden de bazı kıvrılmış, uzun saplı çiçekler uzanır. Çiçekler
organlarının yenm eden önce çok iyi işlenmesi döllendikten ve meyve oluşumu başladıktan
ve zehrinin giderilmesi gerekir. Örneğin, bir sonra sapları kıvrılıp bükülerek yere doğru
sikas türünün tohum ları Fiji A dası’nda, yap eğilir ve toprağa ulaşır. Böylece toprakla
rakları ise Sri L anka’da yiyecek olarak tüketi karışan tohum lar çim lenerek yeni bitkiler
lir; bazılarının gövdesinden ise sagu denen oluşur.
nişastalı bir yiyecek çıkarılır (bak. Sa g u ). B u E n çok gölgelik yerleri seven siklamenler
yüzden de sikasların bazı türlerine “yalancı tohum dan ya da yum rulardan üretilir. Park ve
sagupalmiyesi” denir. bahçelerde ya da saksı bitkisi olarak evlerde
yetiştirilir.
SİKLAMEN. Göz alıcı renklere bürünmüş Siklamen yum ruları doğada bazı hayvanlar,
alımlı çiçekleriyle sevilen süs bitkilerinden özellikle de yaban domuzları için iyi bir
olan siklamenlerin doğada 16 türü vardır. yiyecek kaynağıdır. Nitekim, yum ruları do-
Çuhaçiçekleriyle aynı familyada (Primula- muzlarca topraktan kazılarak çıkarıldığı için
ceae) yer alan bu türlerin hepsi de çokyıllıktır. bu bitkilere halk arasında “dom uzturpu” ,
“dom uzekm eği” ya da “dom uzelması” gibi
adlar da verilmiştir.
halinde bulunur. Silisyumun başka m etal ok Bunlar tahta, çelik ya da betondan yapılmış
sitlerle birlikte oluşturduğu silikatlar’a. ise küçük yapılardır. Tahıllar bu silolara kamyon
hemen hem en bütün kayaç ve toprak türlerin ya da yük vagonlarıyla getirilir. Yüklü araçlar
de rastlanır.
Silisyum katışkısız haldeyken sert yapılı ve
koyu gri renklidir. Kristalleri elmas kristalle
rine benzer; silisyum ayrıca birçok bakım dan
karbona benzer (bak. E l m a s ; K a r b o n ) . Silis
yum ve oksijen atom larının zincirler ya da
halkalar halinde birbirine eklenmesiyle oluş
turulan yapay silisler ve silikatlar beton, cam,
çanak çömlek, sabun, boya, yağlayıcı, suge
çirmez m adde ve yapay kauçuk yapımında
kullanılır.
Çoğu kimse “silisyum çipi” sözcüğünü duy
muştur. Katışkısız silisyum bir yaniletkendir
ve bu özelliği nedeniyle elektronik sanayisin
de tümleşik devreleri taşıyan çiplerin yapı
mında kullanılır. Küçük bir silisyum çipinin
üzerine binlerce transistor yerleştirilebilir.
Silisyum ucuz ve bol olduğu için bu tarzda
kullanıma son derece elverişlidir. Bugün bir
tek silisyum çipi geçmişteki bir oda dolusu
elektronik devrenin yaptığı işi yerine geti
rir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgileri B İL G İ
SA Y A R, EL E K T R O N İK , İLETK EN LİK ,
M İK RO İŞLEM Cİ m addelerinde bulabilir Tahıl yüklü vagonlar siloya gelince vagonun
siniz. altından boşalan tahıl bir hareketli bantla silonun
üstüne çıkarılır. Burada otom atik olaraktem izlenip
tartılan tahıl, başka bir hareketli bantla büyük
SİLO. Binlerce yıl önce Mısırlılar yetiştirdik depolam a tanklarına taşınır. Gerektiği zaman
leri tahılın bir bölüm ünü ayırıp, ürünün kötü tankların altındaki kapaklar açılarak depolanm ış
olduğu yıllarda kullanm ak üzere saklıyorlar olan tahıl birkaç dakikada boşaltılabilir.
dı. Toprağa kazılıp içi samanla döşenmiş
büyük çukurlara doldurulan tahıl, M ısır’ın boşaltılmadan önce ve sonra tartılarak gelen
kuru iklim koşullarında yıllarca bozulmadan tahılın ağırlığı bulunur. Sonra yük asansörleri
kalıyordu. ya da hareketli bir bantla yapının tepesine
Benzer amaçlarla kullanılan günümüzün çıkarılan tahıl, oradan silo içinde bulunan
siloları yere kazılan bu çukurlardan çok fark depolam a tanklarına boşaltılır.
lıdır. Bazıları 30 m etreden yüksek olan bu Bu küçük silolarda toplanan tahıl, yük
büyük yapılar birçok m odern gereçle donatıl vagonları ya da büyük m avnalarla ana silolara
mıştır. Tahıllar bu silolarda temizlenip kuru taşınır. Bunlar çok büyük, penceresiz, yüksek
tularak gerekince kullanılmak üzere depola yapılardır. Yapının alt bölümünde tahılın
nır. Kam yonlar, yük vagonları ya da gemiler depolandığı silindir biçimli tanklar vardır. Üç
le silolara getirilen tahıl, genellikle bir tür yük katlı üst bölümde de yükleme boşaltm a sis
asansörüyle silonun içine taşınır. Bazı silolar temlerini çalıştıran m akineler ve başka dona
da ise vakumla çalışan (bak. V a k u m ) ve nımlar bulunur. Bazı silolarda m akineler ayrı
elektrikli süpürgenin tozları emmesi gibi tahılı bir binaya yerleştirilmiştir. Genellikle silonun
em erek siloya dolduran borular kullanılır. en üst katında, tahılı taşıyan asansör ya da
E n basit silolar tahıl üretim bölgelerindeki hareketli bantları çalıştıran m akineler bulu
demiryolu istasyonlarının yakınında bulunur. nur. Tahılın silo içinde dağılımını düzenleyen
SİLO 213
musluk sistemi de buradadır. O rta katta, rın havayla oluşturduğu patlayıcı karışım silo
tahılın içinde temizlendiği küçük tanklar, en larda çok tehlikeli patlam alara yol açabilir.
alt katta ise tahılı tem izlemekte kullanılan Betonarm e silolar bu tür patlam alara karşı da
m akineler ve tartı donanımı vardır. daha güvenlidir.
A vrupa ve A B D ’deki çiftliklerde kışlık
Tahılın Yüklenip Boşaltılması hayvan yemlerinin saklandığı yeşil ot siloları
Buğday yüklü bir yük treni böyle bir tahıl vardır. Genellikle silindir biçimli, hava geçir
silosuna gelince vagonlardaki buğday ya bü mez yüksek yapılar olan bu silolara koyulan
yük m ekanik kürekler ya da özel boşaltma yeşil otların basınç altında mayalanmasıyla
makineleriyle boşaltılır. M ontreal’deki siloda hayvanların sevdiği besleyici bir yem oluşur.
bulunan bu tür büyük bir boşaltma makinesi Uzun süre bozulm adan kalan bu yem genel
54 tonluk bir vagonu yedi dakikada boşalta- likle kışın kullanılır; am a otlak mevsiminin
bilm ektedir. Boşalan buğday hareketli bant kısa olduğu zam anlarda ya da kuraklık duru
lar ya da emme borularıyla silonun üstüne m unda da kullanılabilir.
taşınır; buradaki özel tanklarda tartıldıktan Biçilen otlar ve başka yem bitkileri, arala
ve gerekiyorsa temizlenip kurutulduktan son rında hava kalmayacak biçimde sıkıştırılarak
ra depolam a tanklarına boşaltılır. bu silolara doldurulur. Silo içindeki basınçlı
Lim anlardaki silolarda, yüklenecek ya da ortam da gerçekleşen tepkimeyle bitkilerden
boşaltılacak olan gemilerin am barına kadar karbon dioksit çıkar ve asit oluşur. Bitkiler
uzanan hareketli bantlar kullanılır. Büyük den çıkan suyun içinde çoğalan bakteriler
lim anlardaki silolarda en büyük gemiyi üç mayalanmaya yol açar (bak. M a y a l a n m a ). B u
saatten az bir zam anda boşaltabilen boşaltma
Holstein-Friesian Associatiorı o f America
sistemleri vardır. Silodan gemilere yükleme
yapılırken de silodaki tahıl borularla geminin
am barına boşaltılır.
Başlangıçta silolar ahşaptı. D aha sonra silo
yapımında çelik ve betonarm e kullanılmaya
başlandı. Betonarm e siloların sağlam ve ucuz
olmasının yanı sıra, tahıla zarar verebilecek
fare, böcek gibi zararlılara ve yangına karşı da
dayanıklı olduğu görüldü. Silo içindeki tozla
H. Armstrong Roberts
Simyadan Kimyaya
16. yüzyılda Paracelsus (1493-1541) adında
bir İsviçreli hekim ve simyacı, Basel'de daha
önceki bilginlerin elyazmalarını halkın önün
de yaktı ve simyacıların artık “filozof taşı”nı
aram aktan vazgeçtiklerini, yalnızca ilaç geliş
tirmeye uğraşacaklarını ilan etti. İngiliz R o
bert Böyle (1627-91) daha da ileri gitti ve
kimya üzerindeki çalışmaların, yalnızca bu
bilim uğruna yapılması gerektiğini söyledi.
Kimya 200 yılı aşkın bir süre önce bir bilim
haline gelmiştir. O günden bugüne gerçekleş
tirilen buluşlar, yüzyıllarca süren bütün simya
buluşlarından daha zengindir. Günüm üzde
artık hiç kimse “filozof taşı”nın varlığına
inanmıyor. Am a öte yandan, m addenin atom İsrail'de ortaçağdan beri kullanılm akta olan bir
yapısına ilişkin buluşlar ilginç bir gerçeği sinagog.
ortaya çıkarmıştır: Bazı katışkısız m addeler,
nükleer tepkim eler ya da radyoaktif bozunum süslenmiş olarak saklanır. Önünde sürekli
yoluyla başka m addelere dönüştürülebilm ek yanan bir lam banın asılı olduğu bu dolaba
tedir (bak. RADYOAKTİFLİK). Kutsal Sandık adı verilir. Kutsal Sandık’m
önünde ya da sinagogun ortasında ayinlerin
SİNAGOG ya da öbür adıyla havra, Yahudi- yönetildiği yüksekçe bir yer bulunur.
ler’in ibadet etm ek amacıyla toplandıkları Sinagogda her gün ayin yapılabilmesi için
yerdir (bak. YAHUDİLER v e MUSEVİLİK). Sina en az 10 erkeğin bulunması gerekir. Ayinler
gog, İbranice’de “toplantı evi” anlam ına ge genellikle kutsal dinlenme günleri sayılan
len Yunanca kökenli bir sözcüktür. Sinagog cuma, cumartesi sabahları ve akşamları ile
ların çok eski bir geçmişi olduğu, en az 2.000 bayram larda düzenlenir. Ayinleri bilgi ve
yıl önce ortaya çıktığı ya da önem kazandığı görgü sahibi herhangi bir Musevi erkek yöne
bilinmektedir. tebilir. Törenlerin önemli bir bölümünde
Sinagoglarda, On E m ir’in “Kendin için ilahiler söylendiği için, birçok sinagogda özel
oyma put yapmayacaksın” diye başlayan ikin olarak eğitilmiş şarkıcılar görevlendirilir. H a
ci em rindeki yasağa uygun olarak, put sayılan ham , bir rahipten çok bir öğretm endir ve
heykel ya da resimler bulunmaz. Sinagogların başlıca görevi ayinlerde dinsel öğütler ver
genellikle doğuya bakan duvarında küçük bir m ektir. Bu öğütler genellikle Tevrat ve Kutsal
dolap vardır. Bu dolapta parşöm en tom arlar K itap’ta yer alan m etinlere dayanır.
üzerine yazılmış Tevrat bulunur. Parşöm en Sinagogların çoğunda erkekler başlarını
lerde Hz. M usa’nın beş kitabı İbranice yazılı örtm ek zorundadır. Sabah ayinlerinde om uz
dır ve işli bir örtüye sarılarak, gümüş eşyalarla larına dua şalı alırlar. Bu şalı Kutsal Sandık’ı
SİNCAP 217
açmak, kutsal m etinlerden birini okum ak ya burnundan kuyruğuna kadar yaklaşık 45 san
da ayinin bir bölüm ünü yönetm ek için çağrıl tim etredir. Kulak püskülleri yoktur. Meyve
dıklarında da kullanırlar. Tevrat 9a sıkı sıkıya leri, tahıl tanelerini, öbür tohum ları ve kuş
bağlı gelenekçi sinagoglarda kadınlar erkek yavrularını yer. Ağaçlara da zarar verdiğin
lerden ayrı otururlar. Çağdaş ve daha hoşgö den birçok bölgede zararlı hayvanlar arasında
rülü sinagoglarda ise ayinlere kadın erkek bir sayılmış, özellikle eskiden postu için aşırı öl
arada katılır. çüde avlanmıştır.
H er sinagogda, ibadet edilen bölüm dışın Avrasya kızıl sincapları biraz daha küçük
da, çocuklara dinsel bilgilerin verildiği sınıflar yapılıdır. Postları genellikle kızıl kahverengi
ve toplantı odası da bulunur. olmakla birlikte yılda iki kez tüy değiştiren bu
sincapların renkleri de bir ölçüde değişikliğe
SİNAN (M İM A R ) bak. M îm a r Sİn a n . ZEFA
kızıl kahverengi tüylüdür. Genellikle iğne- da yaşar. M arm ot ve gelengiler gibi yerde
yapraklı orm anlarda yaşar, kışın yemek üzere dolaşan bu sincapların A frika’da yaşayan bir
kozalak biriktirirler. grubu, sert kıllı postlarından ötürü dikenli yer
Ağaç sincapları gündüzleri etkinlik göste sincapları olarak bilinir. Güneydoğu A sya’da
ren ürkek hayvanlardır. Biraz üstlerine gidilse yaşayan çizgili yer sincapları ( Lariscus cinsi)
genellikle en yakın ağaç gövdesine koşup kısa kuyruklarıyla dikkat çeker. G ene aynı
birden sıçrayarak gözden kaybolurlar. Am a bölgede yaşayan uzun burunlu yer sincabının
parklarda yaşayan sincaplar yiyecek uzatan (Rhinosciurus laticaudatus) kesicidişleri kö
insanlara yaklaşacak ölçüde sokulgan olabilir relmiş, buna karşın dili böceklerle beslenm e
ler. Ağaç sincapları yavruları için ince dallar, sini sağlayacak ölçüde uzamıştır.
ağaç kabukları ve yapraklardan bir yuva Tropik bölge sincapları arasında büyük bir
hazırlar. Kış aylarında uzun dönem ler boyun çeşitlilik gözlenir. Bazıları orm andaki ağaçla
ca uykuya yatan bu hayvanlar görece sıcak rın altında, bazıları pek yüksek olmayan
günlerde beslenmek için dışarıya çıkarlar. ağaçlarda, bazıları ise dev palmiyelerin içinde
Uçan sincaplar , yarasalar dışındaki öbür yaşar. A frika cüce sincabının (M yosciurus
uçan m em eliler gibi, ön ve arka bacakları pu m ilio) uzunluğu 10 santimetreyi geçmez
arasında gerili uçma derileri sayesinde havada ken, Hindistan dev sincabı ( Ratufa indica) 90
süzülerek ağaçtan ağaca geçerler. Uçan sin cm uzunluğa ulaşabilir.
capların birbirine akraba olmayan iki grubu
ZEFA
SİNDİRİM. Vücudum uzdaki bütün yaşamsal
etkinliklerin sürmesi, organlarımızın çalışma
sı ve hücrelerimizin yenilenmesi için gerekli
olan temel m addeleri çeşitli yiyecek ve içe
ceklerden sağlarız. Am a yediğimiz her yiyece
ğin, örneğin etin, ekmeğin, sebze ya da
meyvenin bu temel maddelere ayrışması ve
vücutta kullanılabilecek durum a gelmesi için
çok köklü değişikliklerden geçmesi gerekir.
Sindirim denen bu dönüşüm süreci yiyecekle
rin parçalanmasıyla başlar; karbonhidratlar,
proteinler ve yağlar gibi karmaşık yapılı
besinlerin çok daha küçük moleküllü kimya
Asya'da yaşayan bu dev uçan sincap havada sal bileşiklere dönüşüp kana karışmasıyla
süzülerek uçarken,ön ve arka bacakları arasındaki sürer ve gerekli m addelerin hücrelerce kan
deri kıvrımları düşüşü yavaşlatan bir paraşüt işlevi dan emilip işe yaram ayan bölümlerin vücut
görür.
tan dışarı atılmasıyla sonuçlanır.
Bir dizi m ekanik ve kimyasal olaya daya
vardır. G erçek uçan sincaplar Kuzey A m eri nan sindirim temel olarak sindirim kanalı’nda
ka ve A vrasya’nın çeşitli bölgelerine yayılmış gerçekleşir. Ağızdan başlayıp gövdeyi boydan
tır. Yalnız geceleri etkinlik gösteren bu 35’i boya geçen ve yetişkin bir insanda uzunluğu
aşkın sincap türünden biri A vrupa’da, ikisi 8-10 metreyi bulan bu kapalı kanal başlıca beş
yalnız Kuzey A m erika’da yaşar. bölümden oluşur: Ağız, yemek borusu, mide,
Pullu kuyruklu uçan sincaplar olarak bili incebağırsak ve kalınbağırsak. Yiyecekler bu
nen ikinci grup ayrı bir familya (Anom aluri- beş bölümden sırayla geçerken, bir yandan
dae) oluşturur. A frika’nın orta ve batı kesim öğütm e, yoğurma ve çalkalama gibi mekanik
lerinde yaşayan bu sekiz tür de geceleri hareketlerle, bir yandan da çeşitli salgıbezle-
etkinlik gösterir. İçlerinde en irisi, kuyruğu rinin bu kanala boşalttıkları özsuların kimya
dışında 35 cm uzunluğa erişir. Bu türün sal etkisiyle sindirilir. Tükürük bezleri, kara
kuyruğu da yaklaşık aynı uzunluktadır. ciğer, pankreas, mide ve bağırsak bezleri gibi
Yer sincapları genellikle Güneydoğu A sya’ sindirime yardımcı organlar ile sindirim kana
SİNDİRİM 219
çalkalanarak besinlerin duvarlara çarpa çarpa mamış olan besinlerin sindirilmesinde önemli
yoğrulmasını ve bu özsuyla iyice karışmasını rol oynar. Böylece, karbonhidratlar basit
sağlar. şekerlere, proteinler am inoasitlere, yağlar da
Sindirimin bu aşamasında en önemli rolü gliserol ile yağ asitlerine ayrışarak emilmeye
oynayan, mide özsuyunun bileşimindeki hid- hazır durum a gelir.
roklorik asit ile çeşitli enzimlerdir. En önemli Kimusun incebağırsağı boydan boya geçe
mide enzim lerinden biri olan pepsin, yiyecek rek kalınbağırsağa doğru ilerlemesini sağla
lerdeki proteinlerin sindirilmesine yardımcı yan, incebağırsağın duvarlarındaki kasların
olur. Su, saf bal ve bazı meyve şekerleri bu birbiri ardına düzenli olarak kasılıp gevşeme
sindirim sürecinden geçmeksizin hemen he sidir. Sığamsal hareket (ya da peristaltik
men tümüyle m ideden emilip doğrudan kan hareket) denen bu kasılmalar, bir yılanın
dolaşımına karışır. Bu arada öbür besinler yerde sürünerek ilerleyişine benzetilebilir:
midede uzun süre çalkalanıp mide özsuyuyla Kimusun arkasındaki bağırsak bölümü kası-
karıştıkça, bulamaç gibi koyu kıvamlı bir lırken öndeki bölüm gevşer ve böylece dalga
sıvıya dönüşm üştür. Kim us ya da kim üs de lar halinde bütün bağırsağa yayılan bir ötele
nen bu bulamaç yeterince sulandığında yavaş me hareketi başlar.
yavaş m ideden incebağırsağa geçmeye başlar. İncebağırsağın mukozası, tıpkı bir kumaşın
M idedeki sindirimin süresi, her öğünde yenen pililerini andıran incecik, parm ak biçiminde
yemeğin m iktarına ve özelliğine bağlı olarak, kıvrımlarla kaplıdır. Bağırsak duvarlarının
1 ile 5 saat arasında değişir. (.Ayrıca bak. alanını genişleterek besinlerin daha geniş bir
MİDE.) yüzeyden emilmesini sağlayan bu kıvrımların
her birinde kılcal dam arlar ile lenf damarları
İncebağırsak bulunur. Kimusun içindeki yağlar lenf dam ar
U z u n lu ğ u y a k la ş ık 6-7 m e tr e o la n , ç a p ı d a y e r larıyla, öbür besin m addeleri de kılcal dam ar
y e r 25 ile 50 m m a r a s ın d a d e ğ iş e n in c e b a ğ ır- larla emilir ve kan dolaşımı yoluyla vücudun
s a k , k e n d i ü s tü n e k a t la n a r a k p e k ç o k k ıv rım bütün dokularına dağıtılır.
y a p a n b o r u b iç im in d e b ir k a n a ld ır (bak.
Kalınbağırsak
B a Gir sa k ). K a lın b a ğ ır s a k ta n d a h a d a r , a m a
İncebağırsağın alt ucu, yaklaşık 1,8 m etre
ç o k d a h a u z u n o la n b u s in d irim y o lu n u n
uzunluğunda ve incebağırsağın hemen hemen
m id e d e n h e m e n s o n r a k i ilk b ö lü m ü n e o n ik i-
iki katı genişliğinde olan kalınbağırsağa açılır.
p a r m a k b a ğ ır s a ğ ı d e n ir. K a r a c iğ e r v e p a n k r e
İncebağırsakta emilmemiş olan sindirim artık
as g ib i ik i ö n e m li s a lg ıb e z i o n ik ip a r m a k b a ğ ır -
ları 20 saat kadar kalınbağırsakta tutulduktan
s a ğ ın a a ç ılır v e s a lg ıla rın ı m id e d e n g e le n
k im u s u n ü z e r in e b o ş a ltır . sonra, sindirim kanalının son bölümü olan
Karaciğer, sarımsı yeşil renkte, acı bir sıvı gödenbağırsağma geçer. (Kalınbağırsaktaki
salgılar. Safra (ya da öd) denen bu salgı, bu uzun beklem e süresi içinde, sindirim artık
karaciğerin alt yüzündeki çukur bölüme yer larında kalmış olan su bağırsakların duvarla
leşmiş olan safrakesesinde depolanır ve m ide rından emilip yeniden kan dolaşımına verilir.
den gelen yarı sindirilmiş besinler onikipar- Çünkü yediğimiz yiyeceklerin yaklaşık üçte
makbağırsağına ulaştığında buraya akıtılır ikisini oluşturan su, vücut için son derece
(bak. KARACİĞER). Safranın görevi, kimustaki gereklidir. Alm an suyun fazlası böbrekler
yağları (lipitleri) bir ön işlemden geçirerek yardımıyla kandan süzülür ve idrar olarak
pankreas salgısının etkisini artırm aktır. İçinde vücuttan boşaltılır.) Suyu yeterince emilmiş
çeşitli enzimler bulunan pankreas özsuyu olan yarı katı haldeki atıklar biriktiğinde,
yağların yanı sıra nişasta ve proteinlerin gödenbağırsağının ucundaki kas halkası
sindirilmesine de yardımcı olur. (anüs) gevşer ve dışkı denen bu atık kütlesini
İncebağırsağın iç yüzünü döşeyen m ukoza vücuttan dışarı atar.
da da çok sayıda küçük salgıbezi vardır. Bu
bezlerin salgıladığı bağırsak özsuyundaki çe Sindirim Sistemi Hastalıkları
şitli enzim ler, o ana kadar yeterince parçalan Sindirim sistemindeki bozukluk ve hastalık
SİNEK 221
lar, genellikle bu sistemin hangi bölümünü e t sık sık sindirim güçlüğünden yakınanların bir
kiledikleri göz önüne alınarak gruplandırılır. doktora görünmesi yerinde olur.
Ağız ve yemek borusunda önemli hastalık Sindirim sisteminin en ağrılı hastalıkların
lara pek sık rastlanmaz. Ağzın içinde zaman dan biri ülserdir. Bu m ukoza yaraları yalnız
zaman aft denen küçük, ağrı verici yaralar be midede (mide ülseri), yalnız onikiparm akba-
lirirse de, bu yaralar A ID S, şeker hastalığı ya ğırsağında (onikiparmakbağırsağı ülseri) ya
da Behçet hastalığı gibi önemli bir hastalığın da her ikisinde birden bulunabilir (peptik ül
belirtisi olmadıkça kısa sürede iyileşir. ser). Ülserin nedenleri henüz tam olarak açık
Bazen yemek borusunun mideye açılan alt lanamıyor; am a çalışmaktan dinlenmeye za
ucundaki kas zayıflayıp güçsüz düşer. Bu du man ayıramayan ve çok gerilimli yaşayan kişi
rum da, özellikle insan yatarken ya da öne lerde daha sık görüldüğü biliniyor. Bu yaralar
doğru eğildiğinde, mide asidiyle karışmış ve ilaç tedavisiyle kapanırsa da, yaşam biçimleri
yarı sindirilmiş besinler yemek borusuna geri ni değiştirmeyen ve doktorun önerdiği beslen
dönebilir. Boğazda bir ekşime ve yanma duy me rejimine uymayan hastalarda yeniden or
gusuna yol açan bu bozukluk (“hiatus fıtığı”) taya çıkar.
ilaçlarla yatıştırılabilirse de çoğu zaman en iyi İncebağırsak çok çeşitli hastalıklara açık
çare fazla kiloları atm aktır. olan bir organdır. Nedeni bilinmeyen Crohn
Bazı m ikroplu hastalıklar, özellikle kolera hastalığı inatçı bir karın ağrısı, ishal ve halsiz
ve tifo, sindirim kanalının büyük bölümüne likle kendini belli eder. D oktorlar yalnızca
yayılır {bak. K O LE R A ;T İFO ). Bazıları ise yalnız bazı yiyecekleri yasaklayarak ve ilaç tedavisi
ca bir bölgeyi etkiler; örneğin yalnız kalınba uygulayarak belirtileri gidermeye çalışırlar.
ğırsağı tutan dizanteride bu bölümün m uko Ayrıca bağırsaklarda yaşayan kancalıkurt ve
zası iltihaplanarak kızarır ve şişer. tenya gibi asalaklar da insanın besinine ortak
G astroenterit denen mide-bağırsak m uko olarak kansızlık, iştahsızlık, halsizlik ve sürekli
zası iltihapları ise çoğu zaman temizlik kural zayıflama gibi rahatsızlıklara yol açabilir.
larına uyulmamasından ileri gelir. Y em ekten D aha çok çocuklarda görülen çölyak hasta
önce elleri yıkam amak ya da iyice tem izlen lığı, glüten denen proteinin incebağırsakta
memiş çiğ sebze ve meyveleri yemek, pis sula sindirilememesinden kaynaklanan bir emilme
rı içmek gibi nedenlerle vücuda bulaşan m ik bozukluğudur. Buğday, çavdar gibi tahıllarda
roplar, özellikle mide ve incebağırsak m uko ve buğdaydan yapılmış ekm ek, m akarna gibi
zasının iltihaplanm asına yol açar. Bulantı, yiyeceklerde bulunan bu proteine karşı ince-
kusma, mide ağrısı, halsizlik ve ishal gibi be bağırsağın tepkisinden doğan hastalık, dokto
lirtiler veren bu hastalıklar genellikle bir-iki run önereceği glütensiz yiyeceklerden oluşan
gün içinde geçer; eğer daha uzun sürerse, vü bir beslenme rejimiyle önlenebilir.
cuttaki su kaybı ağır sonuçlara yol açacağın Kalınbağırsak spazmı ve ülserli kolit (kalın
dan, m utlaka doktora başvurm ak gerekir. bağırsak iltihabı), şiddetli ağrılara yol açan
“Sindirim güçlüğü” ya da “hazımsızlık” , çe kalınbağırsak hastalıklarıdır. Kalınbağırsağın
şitli mide ve bağırsak rahatsızlarını tanım la hem en başlangıcında, parm ak gibi bir uza ıtı
mak için kullanılan oldukça belirsiz bir terim olan apandisin iltihaplanması (apandisit) se
dir. M idede yanma ya da ekşime, karın ağrısı, çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu uza tı
bulantı, geğirme, kabızlık ya da ishal gibi ya nın patlayarak yarılması, iltihabın bütün kaıin
kınm alar bazen mikroplu bir hastalığın belir boşluğuna yayılmasına yol açacağı için ölümle
tisidir. Bazen de fasulye ya da salatalık gibi sonuçlanabilir. Bu yüzden, apandisit olasılığı
güç sindirilen yiyecekler nedeniyle bağırsak nı akla getiren sağ kasık bölgesinde ağrı ve
larda aşın gaz birikmesinden ileri gelir. Gast bulantı gibi belirtilerde hiç zaman yitirm eden
rit denen mide mukozası iltihabı da genellikle ameliyata başvurm ak gerekir.
aynı belirtileri verir. H atta, çok ender ol
m akla birlikte, midedeki ya da kalınbağırsak SİNEK. Bilim adamlarının çiftkanatlılar
taki urlar da sindirim güçlüğüne yol açabilir. {D iptera) takımı içinde sınıflandırdığı sinekler
Bu yüzden, belirli bir nedene bağlı olmaksızın en geniş böcek gruplarından birini oluşturur.
222 SİNEK
Uzun yıllardan beri sürdürülen araştırm alar karasinek ve etsineği gibi türlerde ise çok
sonucu belirlenen 85 bini aşkın sinek türüne kısadır (bak. B ostan Sİn e Gİ; K a r a s İn e k ; SİVRİ
her geçen gün yenileri eklenm ektedir. Bir SİNEK).
sineği arılar ve kınkanatlılar gibi uçabilen Tüm sineklerin ağzı emmeye ya da yalam a
küçük böceklerden ayırt etm ek oldukça ko ya uygun yapıdadır. Deriyi kamaya benzeyen
laydır. Çünkü gerçek sineklerin yalnız iki bir ağız parçasıyla deler, kanı boru biçiminde
kanadı vardır. Oysa bütün öbür uçucu böcek ki başka bir ağız parçasıyla em erler. Altı
lerin, hatta günsinekleri ve gagalısinekler gibi yapışkan yastıkçıklarla donanmış tırnakları
sinek adı taşıyan, ama gerçek sineklerle aynı nın üstünde yürüdüklerinden camda ya da
takım da yer almayan böceklerin iki çift kana tavanda bile dolaşmaları güç değildir.
dı bulunur. Gerçek sineklerin uçmayı sağla En küçük sineklerin uzunluğu 0,5 milimet
yan kanat çiftinin gerisinde, ikinci bir kanat reye bile ulaşmaz. En iri türlerin ise kanatları
çifti yerine, uçuşta denge işlevi gören tokm ak bir uçtan öbür uca 5 santim etreye yaklaşır. Bu
biçimli yapılar oluşmuştur. Sinek bu denge boyut farkı çok çarpıcı görünmeyebilir. Ama
tokm aklarından yoksun kaldığında istediği aralarındaki oran bozulmadan bu boyutları
yöne gitme yeteneğini yitirmekle kalmaz, çok büyütürsek fil ile fare arasındaki büyük farka
hızlı kanat hareketlerinin vücutta yarattığı ulaşırız.
gerinimi karşılayamadığından neredeyse hiç
uçamaz. Bazı sineklerin ne kanatları ne de Sineklerin Yaşamı
denge tokm akları vardır. Bu sinekler genel Sineklerin yaşam çevrimi kelebeklerin, kınka
likle başka canlıların üstünde yaşayan asalak natlıların ve arılarınkiyle aynıdır. Bu çevrim
lardır. D aha küçük bir bölümü ise rüzgârların temel olarak yum urta, larva ya da kurtçuk,
çok güçlü olduğu ve uçabilseler ancak sü pupa ve erişkin evrelerini içerir. Yum urtadan
rüklenm ek zorunda kalacakları yerlerde çıkan larvalar pupa evresinde başkalaşmaya
yaşar. uğrayarak ürem e yeteneği kazanmış erişkinle
Sürü sinekleri gibi çok küçük sinekler son re dönüşürler.
derece kötü uçuculardır. Ö bürleri kolibri Larvaların kolayca besin bulabilecekleri
kadar iyi uçsalar bile saatte 50 kilometreyi yerlere tek ya da küm eler halinde bırakılan
aşacak bir hıza ulaşamazlar. yum urtalar yuvarlak, oval, yassı ve kıvrık
Çoğu sineğin göğüs bölümü bacak ve ka biçimde olabilir. Bazı sivrisinek türlerinin,
natları hareket ettiren güçlü kasların bulun yum urtaların suda yüzmesini sağlayan, sala
ması nedeniyle kalınlaşmıştır. Yüzlerce küçük benzer yapıları vardır. Larvalar yum urtadan
merceği içeren iri bileşik gözleri ise başın en çıktıktan sonra bu salların üzerinde yaşar.
dikkat çekici bölgesini oluşturur. Gene başta Bazı yum urtalar kuru ortam larda aylar bo
yer alan duyargalar dokunm a değil, koku yunca bir değişikliğe uğram adan canlılığını
alma organlarıdır. D okunaçlar sivrisinek ve korur ve yağmurla ıslandıktan kısa bir süre
bostan sineği gibi birçok türde oldukça uzun, sonra larvalar ortaya çıkar. Genellikle larva
ARISİNEEĞİ
anatlar
PUPA
SİNEK 223
NHPAiStephen Dalton
Orta Am erika'da
yaşayan bir kralkuş.
Bu tü r de çoğu
sinekkapan gibi
tüneğinden fırlayıp
böcekleri havada avlar
ve öbür kralkuşlar
gibi, çok daha iri
kuşlara korkusuzca
saldırabilir.
226 SİNEMA
lar. H areketli görüntüler elde etm ek için lik kam eralar am atörlerce kullanılır. Sinema
gösterim sırasında filmin belirli ve değişmez filmleri genellikle 35 milimetrelik kam eralarla
bir hızla ilerlemesi gerekir. 35 milimetrelik çekilir.
profesyonel filmler her görüntü karesi için Lumiere K ardeşler’in hem alıcı, hem de
dört delik, 16 milimetrelik ve am atör filmler gösterici olan sinem atograf ından bu yana
bir delik ilerler. Sesli filmlerde ekrandan kam eralar önemli değişiklikler geçirdi. G ös
saniyede 24, sessiz filmlerde 16 görüntü karesi terici ve alıcı birbirinden ayrıldı, boyutları
geçer. Sessiz filmler bugünkü gelişmiş aygıt küçültüldü ve daha kullanışlı durum a getiril
larla gösterildiğinde figürlerin çok hızlı hare di. Elle çalışan kam eraların yerini m otorla
ket etm eleri bu yüzdendir. çalışan kam eralar aldı.
Film çekme aygıtı olan kam era, fotoğraf M otor gürültüsünü önleyen bir sistem ekle
makinesi ile aynı ilkelere dayanarak çalışır. nerek görüntüyle birlikte sesi de kaydeden
Am a fotoğraf m akinesinden en önemli farkı sesli kam eralar geliştirildi. Bugün kullanılan
görüntüleri belli zaman aralıklarıyla ve son 35 milimetrelik kam era hareketli görüntü için
derece hızlı bir biçimde film şeridinin üzerine saniyede 24 kare çeker. Bu hız artırılarak ya
kaydetm esidir. Kullanılan film şeridine göre da azaltılarak hareketin hızlı ya da yavaş
sinema kameralarının başlıca 70 milimetrelik, olması sağlanır.
35 milimetrelik, 16 milimetrelik ve 8 milimet Gösterim sırasında projeksiyon makinesi
relik türleri vardır. 70 milimetrelik kam eralar nin obtüratörü film karelerinin arasında kapa
büyük ve görkemli görüntüler elde etmek nır ve ışığı keser. Am a bu o kadar hızlı bir
için, 16 milimetrelik hafif kam eralar bazı özel biçimde olur ki, gözümüz hareketlerin aslında
çekim lerde ve belgesel filmlerde, 8 m ilim etre kesintili olduğunu ayırt edemez.
o b tü ra tö r
(açık)— o b tü ra tö r
(kapalı)
tırn a k
m ercek
tırn a k
tırn a ğ ı ha reket e ttire n çark (b e lirli ara lıkla rla film i b ir
d iş ile rle tir)
228 SİNEMA
(kovboy filmi). Porter bu filmde çeşitli çekim da kullanılm aktaydı. Oysa, aynı dönemde
teknikleri kullandı. Bazen kamerayı hareket A BD sineması önemli gelişmelere sahne ol
ettirerek, bazen de uzak ve uzun ya da yakın du. Bir Milletin Doğuşu (The Birth o f a Nati-
ve kısa çekimlerle gerçek bir canlılık ve on; 1915) ve Hoşgörüsüzlük (Intolerance;
hareketlilik sağlamayı başardı. Öyle ki, filmin 1916) gibi filmlerle adını duyuran A B D ’li yö
bir sahnesinde kam eraya • doğru ateş eden netm en David Griffith sinemada klasik anla
kovboyun görüntüsü salonda büyük bir korku tım üslubunun öncüsü sayılır. Yeni film tek
yarattı. niklerini sağduyuyla kullanan Griffith, sine
Konuşmalı filmlerde ses, görüntüyle eşle mayı salt bir eğlence aracı olm aktan çıkarıp
nen bir plağın üzerine kaydediliyordu. H er izleyiciyi aynı zam anda düşünmeye de yönel
ülke için başka dilde yeni bir plak yapmak ve ten, çok yönlü bir anlatım aracına dönüştür
sesi görüntüye yeniden eşlemek gerektiğin dü. O yıllarda A B D ’de sinema alanında bü
den bu filmlerin maliyeti oldukça yüksekti. yük bir patlam a yaşandı, uzun ve yüksek m a
Bununla birlikte izleyicinin konuşmalı filmle liyetli filmler art arda çekilmeye başlandı. Ya
re gösterdiği olağanüstü ilgi, yapımcıları bu lın ve doğal oyunculuğuyla uluslararası ün ka
alana çekmeye yetti. Yaklaşık 1912’ye kadar zanan Mary Pickford, 1928’de imzaladığı yak
6-10 dakika süren, tek m akaralık kısa filmler laşık 1 milyon dolarlık anlaşmayla “star” (yıl
çekilir, izleyici komedi türündeki bu filmler dız) sisteminin başlamasına yol açtı. “Şarlo”
den 6-7 tanesini peş peşe izlerdi. Sonraki tipinin yaratıcısı Charlie Chaplin (bak. C h a p -
yıllarda birkaç m akaralık uzun filmler yapıl l in , C h a r l ie ) gibi unutulm az sinema sanatçıla
maya başlandı. İtalyan yönetm en Luigi Mag- rı doğdu.
gi, P om peınin Son Günleri (Gli ultimi giom i I. Dünya Savaşı sonrasında sinem ada en
di P om pei; 1908) adlı filmiyle Eski R om a’nın önemli gelişme A lm anya’da gerçekleşti. 1919-
görkemli görüntüsünü ekrana getirdi. Bir 33 arasında Alm an sineması altın çağını yaşa
başka İtalyan yönetm enin, Enrico G uazzoni’ dı. Zengin dekorlu ve kostümlü tarihsel film
nin çok sayıda oyuncu ve zengin dekorlarla lerin yanı sıra Ernst Lubitsch (1892-1947),
çektiği Quo Vadisi (1912) adlı konulu, uzun R obert W iene (1881-1938), Fritz Lang (1890-
filmi dünyada büyük bir hayranlık yarattı. Bu 1976) ve Friedrich W. M urnau’nun (1889-
filmin hemen ardından A B D ’li yapımcılar 1931) öncülüğünde “Alm an Dışavurum culu
sinema izleyicisinin seveceği türden rom an ve ğu” olarak bilinen bir akım başladı. Bu yönet
öyküleri art arda filme çekmeye, filmlerini m enler karakter oyuncusu yaratmayı başar
daha yüksek fiyatlarla göstermeye başladılar. dıktan başka, ışık ve dekor kullanımındaki us
Bu filmler yaklaşık 90 dakika sürüyordu. talıklarıyla da dünya sinemasını önemli ölçü
Sinemadaki bu hızlı gelişme daha büyük ve de etkilediler. R obert W iene’nin yönetmiş ol
daha rahat gösteri salonlarını gerektirdi. A v duğu D oktor Caligarınin Odası (Das Kabi-
rupa’da ve A B D ’de halk arasında “düş saray nett des Dr. Caligari; 1919) ve Fritz Lang’ın
ları” adı verilen lüks ve gösterişli sinema bilimkurgunun öncüsü M etropolis'i (1926) ya
salonları yapıldı. pıldıkları tarihten bu yana sinema sanatını et
I. Dünya Savaşı’ndan önceki dönem de baş kilemiş yapıtlardır.
ta Fransa ve İtalya olmak üzere Avrupa ülke Aynı dönem de bir başka önemli gelişme
leri sinema alanında oldukça ileriydi. Korku, de, SSCB’de dünyanın ilk sinema okulu olan
cinayet ve komedi filmleri ilk kez gene bu ül Devlet Sinema Enstitüsü’nün 1919’da kurul
kelerde çekildi. Oyuncularda fiziksel özellik masıdır. 1917 Ekim D evrim i’nden önce Rus
lerin yanı sıra oyunculuk gücü de aranm aya ya’da film sanayisi yoktu. 100’den fazla dilin
başlandı. Aynı yıllarda efsanevi kişilikleriyle konuşulduğu ve halkın büyük çoğunluğunun
milyonlarca insanın hayranlığını kazanan si okuryazar olmadığı SSCB’de 1920’lerde 160
nema yıldızları doğdu. Ne var ki, I. Dünya milyon insan yaşıyordu. Ülkenin yeni yöneti
Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Avrupa sine cileri, sinemayı bu büyük ülkede insanları or
ması neredeyse çöküntüye uğradı, çünkü fil tak bir amaç doğrultusunda bir araya getire
min ana maddesi olan selüloit barut yapımın cek bir araç olarak görüyorlardı. Bu nedenle
SİNEMA 231
sinemaya büyük bir öncelik tanıdılar. Teknik bazı büyük sinema salonlarında belli bir film
araçların yetersizliğine karşın çok sayıda nite için özel olarak bestelenmiş müzik parçasını
likli film yapıldı. Griffith’le birlikte çağdaş si çalan 40 kişilik büyük orkestralar bulunuyor
nemanın öncüsü sayılan Sergey Ayzenştayn’ du. Film seslendirme çalışmaları ise 1906’dan
m Potemkin Zırhlısı (1925) bunların en gü beri sürüyordu. İlk sesli film 1927’de çekilen,
zellerinden biridir (bak. AYZENŞTAYN, Se r g e y ). şarkıcı Al Jolson’un oynadığı Caz Şarkıcısı'dır
Bir Yunan trajedisi gibi gelişen bu film etkile (The Jazz Singer). Sesli sinemanın ortaya çı
yici çekimleri ve kurgusuyla izleyicinin solu kışıyla birlikte izleyici sayısında büyük bir ar
ğunu keser. Dönem in önde gelen yönetm en tış oldu. A B D ’de sinema sanayisi kısa sürede
lerinden Vsevolod İ. Pudovkin’in bir Maksim sesli sinema teknolojisine geçti. Yapımcılar
Gorki uyarlaması olan A na (1926) filmi sessiz stüdyolarını elektronik ses kayıt aygıtlarıyla
sinemanın başyapıtlarındandır. donattılar, sinema salonlarına büyük hopar
I. Dünya Savaşı’ndan sonra 1920-27 arasınlörler yerleştirildi. 1930’lardan başlayarak
da Fransa’da ilgi çekici filmler yapıldı. D öne tüm filmler sesli olarak çekilmeye başlandı.
min önde gelen yönetm enlerinden Rene Clair Sanatçıların kendi sesini kullanması bazı zor
(1898-1981) İtalyan Hasır Şapkası (Un cha- luklar getirdi. Bazı oyuncular ezberlem ekte
peau de paille d ’Italie; 1927) adlı komedi fil güçlük çekiyor, A B D ’li olmayan oyuncular
miyle adını duyurdu. İngilizce’yi aksanla konuşuyor ya da sesle gö
1920’lerde sinema A B D ’nin en büyük sana rüntü arasında uyum sağlanamadığı oluyordu.
yi dallarından biri durum una geldi. Yıldızla Bu nedenlerden ötürü sinemada bu dönemde
rın ücretleri astronomik rakam lara ulaştı. ağırlıklı olarak tiyatro oyuncuları yer aldı.
M etro-Goldwyn-M ayer, Param ount, United Japonya’da filmlerdeki konuşmalar benşi
Artists gibi dev film şirketleri o dönem de ku adı verilen anlatıcılarca iletilirdi. Bazı anlatı
ruldu. Yumuşak iklimiyle açık hava çekimle cılar öylesine başarılıydı ki, adları oyuncularla
rine uygun olan Los-Angeles kentinde Holly- birlikte yazılırdı. 1940’lara kadar sürdürülen
wood, ABD sinema sanayisinin merkezi du anlatıcı geleneği Japonya’da sesli sinemaya
rum una geldi. H er çeşit filmin yapıldığı bu geçişi geciktiren başlıca nedenlerden biri
dönem de gag türünde kavgalı dövüşlü kom e oldu.
diler başta geliyordu. Charlie Chaplin, Buster Sesli sinemanın ilk yıllarında yönetm enle
K eaton, Stan Laurel ve Oliver Hardy rin çoğu konuşm alara gereğinden çok ağırlık
1920’lerde parladı. Bu yıllarda yarısı 20 yaşın vererek, görüntüyü ikinci plana attılar. Oysa
altında olan 40 milyon A B D ’li düzenli olarak ses ve konuşmaların asıl işlevi görsel anlatı
her hafta sinemaya gidiyordu. Sinema tarihi mın etkisini artırm aktı. Ses öğesini görsel an
ne adı geçen filmlerden Cecil B. de M ille’in latımın tamamlayıcı ve güçlendirici bir parçası
yönettiği On Em ir (The Ten C om m andm ents; olarak kullanmayı başaran ilk yönetm en
1923), Douglas Fairbanks’in her ikisinde de Fransız Rene Clair oldu. Clair’in Milyon (le
başrolü oynadığı Robin H ood (1922) ve Bağ Million; 1931) adlı filmi bu uygulamanın en
dat Hırsızı (The Thief o f Bagdad; 1924) bu yetkin örneklerinden biriydi. Sesli sinema
dönem de yapıldı. oyunculuk alanında önemli değişikliklere yol
İngiltere’de sessiz sinemanın önde gelen açtı. Sessiz sinemanın abartılı el kol hareket
yönetm eni John G rierson, 1929’da sinema ta lerine dayanan üslubu tümüyle anlamını yitir
rihinin ilk uzun belgesel filmi olan Balıkçı di. Sesin görüntüye uygunluğu, oyunculukta
Tekneleri'm (Drifters) çekti. doğallık ve yalınlık önem kazandı. Sonuçta
sesli sinema kendi yıldızlarını yarattı. Holly-
Sesli Sinemanın Doğuşu wood filmlerinde rol alan Clark G able, Ja
1927’ye kadar filmler bütünüyle sessizdi. Ko mes Cagney, daha önce Alm an sinemasında
nuşmalar filmin akışını kısa aralıklarla kesin adını duyuran M arlene Dietrich, çocuk oyun
tiye uğratan yazılarla veriliyor, film piyano, cu Shirley Temple ve sinema tarihinin efsane
kem an ya da bir pikaptan çalman müzik eşli kadını İsveçli G reta G arbo gibi yıldızlar ün
ğinde gösteriliyordu. Yaklaşık 6.000 kişi alan kazandı. Aynı dönem de çocukların severek
232 SİNEMA
okuduğu ve izlediği Miki F are’nin (Mickey ne\ 1940) ve John Ford’un Gazap Üzümleri
M ouse) yaratıcısı Walt Disney ilk sesli çizgi (The Grapes o f Wrath\ 1940) ile Tay G arnett’in
filmlerini gerçekleştirdi (bak. ÇİZGİ FİLM; D IS Postacı Kapıyı İki Defa Çalar (The Postman
NEY. W a l t ) . Dönem in önde gelen yönetm enle Always Rings Twice\ 1946) adlı yapıtlarıydı.
ri John Ford, Howard Hawks, Frank Capra, İngiltere’de aynı dönem de Noel Covvard’ın
George Cukor ve Orson Welles özgün üslup senaryosunu yazdığı Kısa Görüşme (B rief En-
larıyla sinema sanatına önemli katkılarda bu counter; 1946) ve Denizler H âkim i (In Which
lundular. W e Serve; 1942) gösterime girdi.
1930’larda İngiltere'nin yetiştirdiği önemli SSCB’de Ayzenştayn, Aleksandr Nev ski
yönetm enler A nthony Asquith ve gerilim (1938) ve Korkunç İv a n \ (1944-46), Sergey ve
filmlerinin babası sayılan Alfred Hitchcock’ Georgi Vasiliyev Çapayev’’i (1934) çektiler.
tu. 1933’te Alexander Korda ünlü aktör C har
les Laughton’un oynadığı Kadınlar Celladı Savaş Sonrası Dönem
(The Private L ife o f Henry VIII) filmiyle ta A B D . 1950’lerde A B D ’nin önemli filmleri
rihsel konulu film geleneğini başlattı. arasında G eorge Stevens’ın Vadiler Aslanı
Fransa’da sesli sinema Rene Clair, Jean Vi- (Shane\ 1953) ile Elia Kazan’ın New Y ork’ta
go ve Jean R enoir’ın filmleriyle doruğa ulaştı.yoksul işçi çevrelerinin ve rıhtım gangsterleri
Vigo, Hal ve Gidiş Sıfır (Zero de conduite; nin yaşamını anlatan Rıhtımlar Üzerinde’si
1933) ve TAtalante (1934) gibi şiirsel üslubu (On the Waterfront; 1954) ve Vincente Min-
ağır basan filmler yaptı. Gerçekçiliği ve güçlü nelli’nin Paris’te Bir Amerikalımı (A n A m eri
anlatımıyla dikkati çeken Jean R enoir’ın can in Paris; 1951) sayılabilir. Ünlü yönetmen
1937’de tamamladığı B üyük Aldanış (la Gran- A lfred Hitchcock özellikle banyodaki soluk
de illusion) savaş karşıtı bir filmdi. Bundan kesici cinayet sahnesiyle tanınan Sapık
başka Hayvanlaşan İnsan (la Bete hum aine; (Psycho; 1960) adlı gerilim filmini aynı dö
1938) ve Oyunun Kuralı (la Regle du je u ; nem de çekti. Ne var ki, savaşın sonunda
1939) gibi önemli yapıtları da vardır. A lm an A B D sinemasını köstekleyen, tutucu hükü
ya’da sinemacılar 1930’ların başlarında bazı m etin filmlere uyguladığı yoğun sansürle bir
güzel filmler çektiler. Ne var ki, N aziler’in likte “Hollywood 10’ları” olarak anılan sekiz
yönetime gelmesi birçok sinemacının çalışma senaryo yazarı ve iki yönetm enin kara listeye
olanağını yok etti. alınması oldu. Bir ihbar salgını başlamıştı.
1930’lar aynı zamanda renkli sinemaya ge Pek çok sanatçı A B D ’ye karşı yıkıcı etkinlik
çiş dönemi oldu. Üç temel renk kullanımına lerde bulunmak ve kom ünist olmakla suçlan
dayanan ve technicolor adıyla bilinen renklen dı. Suçlananlar arasında bulunan Charlie
dirme yöntemi ilk kez W alt Disney’in Üç K ü Chaplin, büyük bir beğeni kazanan Sahne
çük D om uz (The Three Little Pigs; 1933) adlı Işıklarım (Lim elight; 1952) yaptığı yıl ülkeyi
çizgi filminde kullanıldı. Disney’in ilk uzun terk etti.
m etrajlı renkli filmi 1937’de tamamladığı Pa Yapımcılar izleyiciyi yeniden sinema salon
m uk Prenses ve Yedi C ücelerdir (Snow White larına çekebilmek için teknolojik yenilikler
and the Seven Dwarfs). den yararlanm aya çalıştılar. Özel gözlüklerle
izlendiğinde üçboyutlu görüntü etkisi yaratan
II. Dünya Savaşı Yılları filmler ilk kez o dönem de ortaya çıktı. Bu bu
Savaş yıllarında sinema dünyası büyük bir luşun beklenen başarıyı sağlayamaması üzeri
durgunluk yaşadı. Genellikle savaşı değişik ne, sinemaskop adı verilen büyük görüntü uy
yönleriyle tanıtmayı ve cephedeki ordulara gulamasına geçildi. G örüntünün enini, boyu
moral vermeyi amaçlayan filmler çekildi. D ö nun 2,5 katı olarak verebilen sinemaskop
nemin başlıca önemli filmleri A B D ’de Frank filmler izleyicileri yeniden salonlara çekmekte
C apra’nın Neden Savaşıyoruz (W hy W e Fight; başarılı oldu. A B D ’de art arda Oklahoma
1942-45) adlı belgesel propaganda dizisi, O r (1955), yeniden çekilen On Em ir (The Ten
son W elles’in bir basın kralının yaşamı üzeri Commandments; 1956) ve Ben H ur (1959) gi
ne kurulu başyapıtı Yurttaş Kane (Citizen Ka- bi tarihsel ve dinsel konulu filmler, müzikal-
SİNEMA 233
ha sonra çağdaş kent yaşamının getirdiği ya demine geldi. Yönetm enler filmlerinde kur
bancılaşmayı vurgulayan Macera (L'avventu- gudan çok görüntü düzenine (mizansen)
ra; 1959), Gece (la N otte; 1960), K ızıl Çöl (II önem verdiler, çekimlerini elde taşınır kam e
deşerto rosso; 1964) ve bir kimlik arayışı olan ralarla yaptılar.
Yolcu (The Passenger; 1974) gibi filmleriyle Claude C habrol’un senaryosunu yazdığı ve
dünya çapında yankı uyandırdı. İtalya’nın sa yapımını üstlendiği ilk filmi Yakışıklı Serge (le
vaştan sonraki ikinci kuşak yönetm enlerinden Beau Serge; 1958) Yeni Dalga Akım ı’nın ilk
E ttore Scola Özel Bir Gün (Una giornata par- uzun m etrajlı filmidir. Bu akımın 1950’lerin
ticolare; 1977), Erm anno Olmi Nalın Ağacı sonuna doğru ilk yapıtlarını veren başlıca
( L ’albero degli zoccoli; 1978) ve Ermiş Ayyaş temsilcileri Serseri Aşıklar (Â bout de souffle;
Destanı (La leggenda del santo bevitore; 1988) 1959) ile Jean-Luc G odard, Hiroşima, Sevgi
gibi filmlerle Yeni Gerçekçi A kım ’ı sürdürdü. lim (Hiroshima, m on am our; 1959) ile Alain
Pier Paolo Pasolini ve Bernardo Bertolucci Resnais, Âşıklar (les A m a n ts; 1958) ile Louis
siyaset, tarih ve cinselliğin iç içe geçtiği filmler Maile ve Dört Yüz Darbe (les Quatre cents
yaptılar. Bertolucci’nin 1900 (Novecento\ coups; 1959) ile François T ruffaut’dur.
1976) adlı filmi altı saate yarım yüzyıllık İtal 1970’lerde Yunan asıllı Fransız yönetm en
yan tarihini sığdıran görkemli bir gösteridir. Costa-Gavras siyasal filmleriyle ilgi çekti.
Gillo Pontecorvo’nun Cezayir Savaşı (La bat- Bunlardan İtiraf (VAveu\ 1970), Sıkıyönetim
taglia di Algeri; 1965) ise, kent gerilla savaşını (VEtat de siege; 1972) ve Kayıp (M issing;
anlatan, belgesel film üslubunda, propaganda 1982) güncel siyasal olayların karanlıkta kalan
amacı gütmeyen etkileyici bir siyasal sinema yanlarına eğilerek pek çok tartışm aya yol açtı.
örneğidir. İngiltere. Savaş sonrasında İngiltere’de si
Fransa. Fransa’da savaştan sonra sinemaya nema önemli bir gelişme gösterdi. Yönetm en
damgasını vuran en önemli olay Yeni Dalga Carol R eed, bir rom an uyarlaması olan
hareketiydi. Fransa’da işgal sırasında ve sa Ölümden Kuvvetli (O dd Man O ut; 1947) ve
vaştan sonra senaryoya dayalı çok iyi filmler konusu savaş sonrasında Viyana’da geçen
yapılmıştı. Fransız sinemasının önde gelen ad Üçüncü A dam (The Third M an; 1949) adlı
larından oyuncu ve yönetm en Jacques Tati, filmleriyle dikkati çekti. David Lean, İngiliz
sıradan insanların yaşamını özgün bir mizah yazar Charles Dickens’tan 1946’da Büyük
anlayışıyla perdeye aktardı. Tati Bayram G ü Umutlardı (Great Expectations) ve 1948’de de
nü (Jour de fe te ; 1947) ve Bay H ulot’un Tatili Oliver T w isfi sinemaya uyarladı. Ünlü sine
(les Vacances de Monsieur Hulot; 1953) adlı ma ve tiyatro oyuncusu Laurence Olivier,
filmleriyle, Jean Cocteau G üzel ve Hayvan (la William Shakespeare'den uyarlanan Henry V
Belle et la bete; 1946), Rene Clem ent Yasak (1944) ve Hamlet (1948) filmleriyle büyük ba
Oyunlar (Jeux interdits; 1952) adlı filmleriyle şarı kazandı. Aynı dönem de adını duyuran bir
tanındılar. G ene bu yıllarda sürdürülen belge başka oyuncu da Taçlar ve Kalpler (Kind He-
sel çalışmalar, genç yönetm enlere sinema sa arts and Coronets; 1949) ve Altın Hırsızları
nayisi kalıplarının dışına çıkma ve bağımsız (The Lavender Hill M ob; 1951) gibi komedi
çalışma cesareti verdi. A ndre Bazin’in filmlerinde olağanüstü oyunculuk yeteneğini
1951’de yayımlamaya başladığı Cahiers du Ci- gösteren Sir Alec Guinness’di. Bu filmlerin
nema adlı dergide Yeni Dalga A kım ı’nın ku senaryoları büyük ölçüde klasik edebiyat ya
ramsal tartışm aları yer aldı. Genç yönetm en pıtlarına dayanıyordu.
ler film kamerasını bir kalem gibi kullanmayı 1950’lerin sonlarında ve 1960’larda Fransız
savunuyordu. Film, yönetm eninin imzasını Yeni Dalga filmlerinin etkisiyle İngiltere’de,
taşımalı, onun özgün, kişisel anlatım aracı ol çalışan insanların günlük yaşamlarını konu
malıydı. Bu yönetm enler öyküyü, baştan sona alan gerçekçi filmler yaygınlık kazandı. Tony
düz bir biçimde anlatm ak yerine, daha çok Richardson'ın Ö fke (L o o k Back in Anger\
geriye dönüşlere (flash-back) ve düşlere yer 1958), Jack Clayton’ın Tepedeki Oda (Room
vererek aktardılar. Sinemanın ayrı bir sanat at the T op; 1958) ve Karel Reisz’ın Cumartesi
dalı olduğu ilk kez bu dönem de tartışm a gün Gecesi ve Pazar Sabahı (Saturday Night and
236 SİNEMA
Sunday Morrıing; 1960) adlı filmleri uluslar başarı kazanan yaklaşık 400 film çekildi.
arası düzeyde ün kazandı. Sean Connery’nin 1980’lerin en başarılı filmleri şiddet ve gerilim
James Bond tipini canlandırdığı ünlü casus öğesinin usta bir biçimde kullanıldığı Çılgın
filmleri de aynı dönem de yapıldı. M ax (Mad Max; 1981) ve Peter W eir’ın
İngiltere 1960’larda Avrupa sinema sanayi I. Dünya Savaşı sırasında biri Ç anakkale’de
sinin m erkezi durum una geldi. O dönemde ölen iki arkadaşın öyküsünü anlattığı Gelibo
art arda birbirinden güzel filmler çekildi. lu'dur (Gallipoli; 1981).
Tony Richardson’ın Henry Fielding’in rom a SSCB. II. Dünya Savaşı’ndan önce Sovyet
nından uyarladığı Tom Jones (1963), John sinemasında gözlenen durgunluk savaştan
Schlesinger’ın Thom as H ardy’nin rom anın sonra da sürdü. İlgi uyandıran az sayıda filmin
dan uyarladığı Bir A ş k Yetmez (Far From the arasında Grigori Çukray’ın 1959 yapımı A ske
Madding Crowd; 1967) ile Gece Yarısı K ov rin Türküsü, Sergey Bondarçuk’un görkemli
boyu (M idnight Cowboy\ 1969) ve Lindsay Savaş ve Barış (1966-67) uyarlamasıyla, Niki-
A nderson’ın Eğer (I f ; 1968) adlı filmleri dö ta M ihalkov’un O blom ov'u (1980) vardı.
nemin unutulm az yapıtları arasındaydı. Ne D ünya sinemasını etkilemeyi başaran ve özel
var ki, bir süre sonra İngiliz ekonomisinde baş likle 1980’lerde adını en çok duyuran yönet
gösteren durgunluk birçok yönetm enin, başta m en ise A ndrey Tarkovski oldu. Tarkovski,
A BD olmak üzere öteki ülkelere göç etm esi İva n ın Çocukluğu (1962), A ndrey Rublev
ne yol açtı. (1966), Solaris (1971), A yna (1974), Nostal-
Alm anya. II. Dünya Savaşı’ndan sonra A l ghia (1983) ve son filmi K urban'da (1986), de
m anya’nın uğradığı yenilgi ve daha önce Nazi- rinliği ve simgesel çağrışımlarıyla izleyicilerin
ler’ce sinemaya uygulanan baskılar yüzünden üzerinde kalıcı bir etki yaratm aktaki ustalığını
bu ülkede uzun bir süre sinema önemli bir gösterdi. SSCB’de 1980’lerin ortalarında, da
varlık gösteremedi. 1960’larda Genç Alm an ha önce yasaklanmış filmler de gösterilmeye
Sineması adı altında federal hüküm etten öde başlandı. Y önetm en Gleb Pantilov’un,
nek alan bağımsız bir yapım ve dağıtım kuru 1976’da çekilmesine karşın ancak 1986’da
luşu kuruldu. Alm an sinemasının önde gelen gösterilebilen Tema adlı filmi geçmişle bir he
adları, savaş yıllarını ya da savaş sonrası top saplaşmaydı. Gürcü yönetm en Tengiz Abu-
lumu konu alan Maria Braun’un Evliliği (Die ladze ise Yakarış (1968), Dilek Ağacı (1977)
Ehe der Maria Braun; 1979), Lola (1981) ve ve Nedam et'ten (1986) oluşan üçlüsünde ken
Veronika Voss’un Tutkusu (Die Sehnsucht der dine özgü bir üslupla geçmişteki baskıyı eleş
Veronica Voss; 1982) gibi filmleriyle Rainer tirdi.
W erner Fassbinder, Berlin Üzerindeki G ök Doğu Avrupa. Film sanayisinin devletleşti-
yü zü (Der H im m el über Berlin; 1987) ile Wim rildiği Doğu Avrupa ülkelerinde II. Dünya
W enders ve Stroszek (1977) gibi doğal ve ca Savaşı’ndan sonra sinema okulları açıldı. Po
na yakın bir mizah içeren filmleriyle W erner lonya’da 1953’ten sonra Andrzej Munk Yolcu
H erzog’dur. Volker Schlöndorff ile Alexan- (1961), Rom an Polanski Sudaki Bıçak (1962),
der Kluge, Fransız Yeni Dalga A kım ı’ndan A ndrzej W ajda Kanal (1956), Küller ve El
büyük ölçüde etkilendiler. Devletin sinema mas (1958), M ermer A dam (1977) ve Demir
sanayisine destek olması kadın yönetm enleri A dam (1981) gibi filmleriyle toplumsal sorun
ve azınlıkları da yüreklendirdi. Devrim m üca ları büyük bir duyarlılıkla beyaz perdeye yan
delesinin önde gelen kadınlarından Rosa sıttılar.
Luxem burg’un yaşamını, kadın yönetm en Genç kuşak yönetm enlerinden Krzysztof
M argarethe von T rotta sinemaya uyarladı Kieslovvski 1988 yapımı 10 Em ir'le (Dekalog)
(1986). evrensel sorunlara parm ak bastı. Yeni D alga’
Avustralya. 1970’lerden önce varlık göste dan ve Polonya sinemasından etkilenen Çe
rem eyen Avustralya sineması, o yıllarda hü koslovak yönetm enler de duyarlı ve özgün
küm etçe kurulan Avustralya Film Komisyo- filmler yaptılar. Jânos K adâr’ın A na Cadde
nu’nun desteğiyle şaşırtıcı bir gelişme göster deki D ükkân'ı (1965) buna örnektir.
di. 1985’e kadar, bazıları uluslararası düzeyde M acaristan’da Budapeşte Film A kadem i
SİNEMA 237
si’nde yetişen Istvân Szâbo’nun M efisto’su Japonya. Japon sineması II. Dünya Savaşı
(1981) uluslararası düzeyde başarı kazandı. sonrasında büyük bir canlanma dönem ine gir
Miklös Jancsö’nun birbirini izleyen U m utsuz di ve önemli yönetm enler yetişti. 1950’lerde
lar (1965), K ızıl İlahi (1971) ve Macar Rapso A kira Kurosava Raşomon (1950), Yedi Samu-
disi (1978) M acar halkının yüzyılın başından ray (Şiçinin no samurai; 1954), İngiliz yazar
bu yana sevinçlerinin ve acılarının destanıydı. Shakespeare’in Macbeth adlı oyunundan
Yugoslavya’da Emir Kusturica, Çingene uyarladığı Kanlı Taht (Kumonosu-co; 1957)
çocuklarının başından geçenleri anlattığı Çin adlı filmleriyle uluslararası düzeyde ün kazan
geneler Zamanı (1989) ile evrensel boyutlu bir dı. 1960’lardan sonra da başarısını sürdüren
film yarattı. Japon sineması 1980’lerde televizyonun reka
Ispanya ve Yunanistan. Film sanayisinin beti karşısında durakladı. O dönem de şiddet
güçlü olmadığı Ispanya’da Luis Bunuel yaratı filmleri yaygınlık kazandı. Yaratıcı yönet
cı kişiliğiyle sinemada Gerçeküstücülük Akı- m enlerin çoğu ülke dışında olanaklar aram a
mı’nın ilk örneğini verdi (bak. BUNUEL, Luis). ya başladılar. Bugün Japonya dünyanın en
1950’lerde yerleştiği M eksika’da da film ya çok film üreten ülkelerinden biri olmakla bir
pımcılığını sürdürdü ve M eksika sinemasını likte, yapımların çoğu televizyon filmidir.
etkiledi. M adrid’deki Sinema Araştırm aları Güney Am erika ve A frika. 1960’larda ulu
ve Deneyleri Enstitüsü’nü bitiren Carlos Sau- sal m otiflerden yararlanılarak, halkları söm ü
ra A v (La caza; 1966) ve Kanlı Düğün (Bodas rüye ve baskıya karşı bilinçlendirmeye yöne
de Sangre; 1981) gibi filmleriyle dikkati çekti. lik, şiirsel başkaldırı filmleri yapıldı. Dansı ve
Yunanlı yönetm en Theo Angelopulos, müziği, ülkesinde cunta yönetimi sırasında çe
Kum panya (1975), Avcılar (1977), Kitera’ya kilen acıları dile getirm ekte kullanan A rjan
Yolculuk (1984), Arıcı (1986) ve Puslu M an tinli yönetm en Fernando Ezequiel Solanas’ın
zaralarda şiirsel bir anlatımla Yunan tarihini Tangolar (Tangos, el exilio de Gardel; 1985)
ve savaş yıllarını irdeledi. Angelopulos bu ve Güney (Sur; 1988) adlı filmleri buna ör
filmlerde insan ilişkilerini olağanüstü bir du nektir.
yarlılıkla işlemeyi başardı.
Sinema Türleri
İsveç. D e v le tç e d e s te k l e n e n İ s v e ç s in e m a s ı
g ü ç lü d e ğ ils e d e II. D ü n y a S a v a ş ı’n d a n s o n r a Bir sanat dalı olan sinema konulu, belgesel,
y a r a tıc ı y ö n e tm e n I n g m a r B e r g m a n ’ın y a p ıt deneysel ve canlandırm a olmak üzere dört
la rıy la d ü n y a ç a p ın d a a d ın ı d u y u r d u (bak. bölüme ayrılabilir. Konulu filmler de ayrıca
B e r g m a n , I n g m a r ). konularının içeriğine göre tarihsel, müzikal,
Hindistan. Bu ülke dünyanın en çok film kom edi, korku, polisiye, gangster, western,
çeken sinema sanayisine sahip olmakla birlik bilimkurgu gibi türlere ayrılır.
te, filmler genellikle kendi izleyicisine yönelik Belgesel filmler olayların ve nesnelerin ger
olduğundan uluslararası düzeyde varlık göste çekte olduğu gibi gösterilmesine dayanır. 20.
rememiştir. Sinema sanayisinin devlet deste yüzyılın en önemli belgesel film yönetm enle
ğiyle yürütüldüğü H indistan’da 16 değişik dil rinden HollandalI Joris Ivens, İspanyol Top
de olmak üzere yılda toplam 700 film çekilir. rağı (The Spanish Earth; 1937) ve Dört Yüz
Hindistan’da televizyon yaygın olmadığından M ilyon (The Four H undred Million; 1939) gi
sinema başlıca eğlence aracıdır. Köylerde bi belgesel filmlerle İspanya İç Savaşı ile Çin-
açık havada film gösterisi yapan gezgin sine Japon Savaşı’na tanıklık etti. Bir Rüzgâr Ö y
macılar oldukça yaygındır. küsü (A Tale o f the Wind; 1989), kamerasıyla
Hint sinemasının uluslararası düzeyde adın birlikte her zaman olayların içinde olan bu
dan söz ettiren ünlü yönetm eni Satyacit Ray, yürekli sanatçının ölmeden önceki son fil
filmlerinde köylülerin günlük yaşamını seve midir.
cen ve mizah dolu bir yaklaşımla görüntüler. Fransız yönetm en Claude Lanzm ann’ın 9,5
En çok tanınan filmlerinden Pather Pançali saat süren belgesel yapıtı Shoah (1986), II.
(1955) öksüz bir çocuk ile annesinin öykü D ünya Savaşı’nda toplam a kamplarındaki
südür. Yahudi kıyımını anlatır.
238 SİNEMA
Ü stte solda: Çekimden sonra iaboratuvarda film şeridi üzerinde çalışan kurgucu. Ü stte sağda: İtalyan
yönetm en Franco Zeffirelli Ş a m p iy o n (1979) film in in çekiminde. A ltta solda: Makyaj uzmanı, oyuncuya
rolüne en uygun makyajı yapmaya çalışır. A ltta sağda: İngiliz film i A r a b is ta n lI L a w re n c e (1962) için çölde
çekim hazırlıkları.
SİNEMA 239
lerde, belirli bir olay örgüsü içinde gelişir. Di tuvardan dönmesini beklem eden, bir sahne
yaloglar olayların geçtiği yere ve zam ana, ki nin çekiminden hemen sonra sonucu görmeyi
şilerin karakterlerine uygun olarak yazılır. sağlayan bu yöntem film çekimlerine büyük
Yapımcı (prodüktör) oyuncuları, yönetm eni bir hız ve kolaylık kazandırdı. Sözgelimi
ve çekim ekibini seçen, filmin maliyetini üst A B D ’li yönetm en Francis Ford Coppola’nın
lenen kişidir. A B D gibi sinema sanayisinin Yürekten Biri (One From the Heart; 1982) fil
çok gelişmiş olduğu ülkelerde sorumlu yapım m inde, stüdyoda kurulan kent görüntüsü ve
cı (executive producer) aynı stüdyoda çekilen renkler videoların yardımıyla anında belirle
birkaç filmi ve yapımcıyı denetler. nebilmişti.
Film çekiminde aynı m ekânda geçen sahne Çekimden sonra görüntülerin kaydedildiği
ler bir arada çekilir. Çekim sırasının belirlen film şeridi çeşitli işlemlerden geçer. Sahneler
m esinden, çekim gereçlerinin sağlanmasına öyküdeki olaylara göre sırayla çekilmediğin
kadar hem en her türlü düzenleme yapım am i den, görüntüler film şeridinin üzerine karışık
rinin görevidir. Yönetm en filmi ortaya koyan, biçimde kaydedilmiştir. Kurgucu, “iş kopya
bir anlam da yaratan kişidir. Çekim ekibi ve sı” denilen film şeridini sahne sırasıyla kurgu
oyuncular bütünüyle onun denetim indedir. layarak birleştirir. Bu işlem sırasında hoşa git
Çekimi yardımcılarıyla birlikte gerçekleştirir. meyen sahneler ayıklanarak yeniden çekilir.
Her sahnenin nasıl çekileceğine, birden çok Filmdeki konuşm alar çekim sırasında canlı
çekilen sahneden en uygun olanının seçimine, olarak ya da çekimden sonra seslendirme
oyuncuların nasıl oynaması gerektiğine yönet (dublaj) aşamasında kaydedilir. Müzik, gök
men karar verir. gürültüsü ve ayak sesleri gibi efektler de son
Filmlerdeki görsel efektler görüntü yönet radan eklenir. Ses kayıt işlemi ses teknisyen
meni, kam eram an ve yardımcıları tarafından lerince ayrı bir ses bandının üzerine yapılır.
sağlanır. Film ekibinde yer alan öteki görevli Kurgucu ayrı bantlarla çalışır: Üzerinde gö
ler ışık teknisyeni ve yardımcıları, dekorların rüntülerin yer aldığı görüntü bandı ve seslerin
tasarımını hazırlayan sanat yönetm eni, dekor kaydedildiği m agnetik ses bandı vardır. G ö
ları kuran sahne tasarımcısı, teknisyenler, rüntü ve ses bantları arasında eşleme (senkro
marangozlar, giysileri hazırlayan kostümcü ve nizasyon) yapıldıktan sonra, eşlenmiş seslerin
makyaj uzmanıdır. tüm ü “ses kuşağı” denilen tek bir banda akta
Sahnelerin çekimi bittikten sonra laboratu- rılır. A rdından görüntü bandı ses kuşağıyla
varda filmin üzerinde çalışmalar başlar. Özel birlikte perdeye yansıtılan son kopyada bir
görüntü efektleri elde etm ek için ayrı ayrı çe leştirilir. Son kopya, optik ses bandı ve pozitif
kilen filmler özel yöntem lerle birleştirilir. film şeridinden oluşur. Ses titreşimleri film şe
Sözgelimi bir canavarla çarpışm akta olan biri ridinin üzerinde, görüntü karesi ile film delik
nin görüntüsü aslında ayrı ayrı çekilmiş sah leri arasına yerleştirilen, 2,5 mm eninde bir
nelerin üst üste kaydedilmesiyle elde edilir. ses yoluna (optik ses kuşağı) kaydedilir. G ös
Bu işlemler günümüzde elektronik aygıtlarla terim sırasında ses yoluna düşen değişken ışık
yapılmaktadır. Örneğin Yıldız Savaşları fil elektrik akımına dönüştürülerek sisteme bağlı
mindeki uzay savaşları sahnesi, tek tek çekil yükselteçlere ve hoparlörlere aktarılır. Böyle
miş 20 değişik görüntünün birleştirilmesiyle ce izleyici görüntü ile sesi aynı anda algılar.
oluşturulm uştur.
Sinemada genellikle 35 milimetrelik film Film Şenlikleri ve Ödüller
kullanılır. Ben H ur (1959) ve E . T. (1982) gibi H er yıl dünyanın birçok ülkesinde ulusal ya
büyük perdeye yansıtılan sinemaskop filmler da uluslararası nitelikte film şenlikleri düzen
70 m ilim etreliktir. Belgesel ve am atör filmler lenm ekte, başarılı bulunan filmlere, yönet
16 ya da 8 milimetrelik filmle çekilir. Filmin men ve oyunculara ödüller verilmektedir.
ölçüsü yansıtılacağı perdenin boyutlarına göre Şenlikler sinema sanatıyla ilgili herkese ve her
saptanır. kuruluşa yeni gelişmeleri tanım a, görüş alış
1980’lerin başlarında film çekimlerinde vi verişi ve tartışm a ortam ı sağlama açısından
deolar kullanılmaya başlandı. Filmin labora- son derece önemli etkinliklerdir.
240 SİNEMA
Yıl En İyi Film En İyi Erkek Oyuncu En İyi Kadın Oyuncu En İyi Yönetm en
1956 Seksen G ünde Devrialem Yul Brynner Ingrid Bergman George Stevens
(A rou n d the VVorld in
80 Days)
1957 K w ai Köprüsü (The Alec Guinness Joanne VVoodvvard David Lean
Bridge on the River
Kwai)
1958 G igi David Niven Susan Hayvvard Vincente M innelli
1959 Ben H ur Charlton Heston Sim one Signoret VVilliam VVyler
1960 G arsoniyer (The Burt Lancaster Elizabeth Taylor Billy VVilder
A partm ent)
1961 Batı Ya kası'nın Hikâyesi M axim ilian Schell Sophia Loren Robert Wise ve Jerom e
(W est Side Story) Robbins
1962 A ra b ista nlI Lavvrence G regory Peck Anne Bancroft David Lean
(Lavvrence o f Arabia)
1963 Tom Jones Sidney Poitier Patricia Neal Tony Richardson
1964 Benim Tatlı M eleğim Rex Harrison Ju lie Andrevvs George Cukor
(M y FaİrLady)
1965 Neşeli G ünler (The Lee M arvin Ju lie Christie Robert VVise
S ound o f Music)
1966 Her D evrin Adam ı (A Paul Scofield Elizabeth Taylor Fred Zinnem ann
M an fo rA II Seasons)
1967 Gecenin Sıcağında (İn Rod Steiger Katherine Hepburn Mike Nichols
the Heat o f the Night)
1968 O liver! C liff Robertson Katherine Hepburn ve Carol Reed
Barbara Streisand
1969 Geceyarısı Kovboyu John VVayne M aggie Sm ith John Schlesinger
(M id n ig h t Covvboy)
1970 General Patton (Patton) George C. Scott Glenda Jackson Franklin J. Schaffner
1971 Kanunun K uvveti (The Gene Hackman Jane Fonda VVilliam Friedkin
French Connection)
1972 Baba (The G odfather) M arlon Brando Liza M innelli Robert Fosse
1973 B elalılar (The S tin g ) Jack Lemm on Glenda Jackson George Roy Hill
1974 Baba II (The G odfather A rt Carney Ellen Burstyn Francis Ford Coppola
Part II)
1975 Guguk Kuşu (One Flew Jack Nicholson Louise Fletcher M ilos Forman
Ö ver the Cuckoo's
Nest)
1976 Rocky Peter Finch Faye Dunavvay John G. Avildsen
1977 A n n ie Hail Richard Dreyfuss Diane Keaton VVoody Ailen
1978 Avcı (The Deer Hunter) Jon Voight Jane Fonda Michael C im ino
1979 K ram er Kram er'e Karşı Dustin Hoffm an Sally Field Robert Benton
(K ram ervs. Kramer)
1980 Sıradan İnsanlar Robert De Niro Sissy Spacek Robert Redford
(O rdinary People)
1981 A teş Arabaları (Chariots Henry Fonda Katherine Hepburn VVarren Beatty
o f Fire)
1982 G andhi Ben Kingsley M eryl Streep Richard A ttenborough
1983 S evgi Sözcükleri (Terms Robert Duvall Shirley MacLaine James L. Brooks
o f Endearm ent)
1984 Am adeus F. M urray Abraham Sally Field M ilos Forman
1985 Benim A frika m (O ut o f VVilliam Hurt Geraldine Page Sydney Pollack
A f rica)
1986 M üfreze (Platoon) Paul Nevvman Marlee M atlin O liver Stone
1987 Son İm pa ra tor (The Last M ichel Douglas Gher Bernardo Bertolucci
Em peror)
1988 Y ağm ur A dam (Rain Dustin Hoffm an Jodie Foster Barry Levinson
Man)
1989 M iss Daisy ve Şoförü Daniel Day Lewis Jessica Tandy O liver Stone
(D riving M iss Daisy)
242 SİNGAPUR
Jah or
Baharu
MALEZYA
ımbavvang,
MALEZYA causevvay
Bukit Changi
P&rçe Göleti S erangoon
Panjang
Jurong h avalim an ı
Bukit MacRitchie
Tim ah Göleti
S İN G A P U R
■Pandan Göleti
Keppel
0 Lim anı
S E N TO SA
Picturepoint
ALEZYA
Söm ürge dönemi yapılarının INGAPUR
\ Borheo
bulunduğu Raffles Meydanı.
liler yüzde 6 ve öteki azınlıklar yüzde 2’dir. dörtte birinden daha fazlası 15 yaşın altında
Budacılık, Konfüçyüsçülük, Taoculuk, M üs olduğu için eğitime özel bir önem verilir.
lümanlık, Hıristiyanlık ve Hindu dininden
başka çeşitli inançlar da yaygınlık kazan Tarih
mıştır. “Aslanlar K enti” anlam ına gelen Singapur,
Turizmin giderek geliştiği Singapur’da ya Şrivicaya Krallığı (7.-14. yüzyıl) zam anında
kın zam anda çok sayıda m odern otel yapıl Tumasik adında bir limandı. H intliler’in, Ca-
mıştır. valılar’ın ve Siyamlı korsanların saldırısına
Başkent Singapur Güneydoğu A sya’nın en uğrayan ada, daha sonra Johor Sultanlığının
büyük limanı ve doğu ile batı ticaretinin mülkü oldu. 16. yüzyılda Portekizliler’in, 17.
başlıca birleşme noktalarından biridir. Singa yüzyılda da H ollandalılar’ın egemenliğine gir
pur lim anında yüklenen başlıca m allar petrol, di. İngiliz Doğu H int Kumpanyası yöneticile
kauçuk, kereste ve baharattır. Dışarıdan ise rinden Sir Thom as Stam ford Raffles 1819’da
m akine, dokum a ve pirinç satın alınır. Dünya Johor Sultam ’ndan Singapur limanında bir
çapında bir ulaşım ve iletişim merkezi olan yerleşme kurm ak için yetki aldı. Singapur
Singapur, bankacılık merkezi olarak da önem 1867’de Penang, M alakka ve L abuan’ın da
kazanm aktadır. Çok sayıda Çinli’nin yaşadığı içinde bulunduğu Boğaz Kolonileri’nin yöne
Çin Mahallesi yüksek yapıların ve otellerin tim m erkezi oldu. Çok geçmeden de
bulunduğu kent m erkezinden çok uzakta de İngiliz sömürgeciliğinin Güneydoğu A sya’da
ğildir. Buradaki dar sokaklarda yer alan ve ki ana m erkezi durum una geldi. 1920’lerde
altı dükkân, üstü ev olan yapılar, uzun ve M alezya’yı da korum ak amacıyla kuzeyinde
dikey reklam panoları, üst katların pencerele büyük bir deniz üssü kuruldu. Japonlar II.
rinden sopalarla dışarı sarkıtılan çamaşırlarıy D ünya Savaşı sırasında, A ralık 1941’de Mala-
la ilgi çekicidir. ya’ya kuzeyden girdiler ve Singapur’u işgal
D okların dışındaki fabrikalarda kumaş, ettiler. 1945’te İngiltere’ye geri verilen Singa
mobilya, tuğla, yiyecek m addeleri, petrokim- pur, Boğaz Kolonileri’nin 1946’da dağılması
ya ürünleri, plastik eşya, çelik çubuk ve boru üzerine yeniden İngiltere’nin sömürgesi duru
üretilir. Gemi yapım ve onarım tesisleri geliş m una geldi. 1959’da içişlerinde bağımsızlık
m ektedir. Bunun yanında konut yapımı, eği kazandıysa da, 1963’te yeni kurulan Malezya
tim , sağlık ve çevre hizm etlerini geliştirici Federasyonu’na katılarak M alezya’nın bir
çalışmalar sürdürülm ektedir. Ülke nüfusunun parçası oldu. Ne var ki, bu birlik M alaylar ve
244 SİNİRLER VE SİNİR SİSTEMİ
götürür. Hem en hemen bütün sinirlerde hem yelinli kalın liflerde ilerleyen her vuru saniye
duyu, hem hareket siniri lifleri vardır. de 50 m etre yol alırken, bazı miyelinsiz lifle
B ütün vücuda dağılmış milyonlarca sinire rin ileti hızı saniyede ancak 1 metreyi bulur.
karşılık beyinden ve om urilikten yalnızca 43 Elektrik vuruları sinir lifinin sonuna vardığın
çift sinir çıkar. Yani bu m erkezlerdeki her da oradan başka bir hücreye atlam ak zorun
çekirdekten (aynı özellikteki sinir hücresi dadır. Bunu sağlamak için, bütün sinir hücre
gövdelerinin kümelendiği bozmadde öbekle leri arasında sinaps denen özel bağlantılar
rinden) aynı işlevi gören iki sinir birden vardır. Bu bağlantıya ulaşan elektrik vurusu,
doğar; bunlardan biri sağa, öbürü sola yöne sinir lifinin ucundaki kimyasal “iletici”yi açığa
lerek vücudun o yanma ilişkin mesajları taşır. çıkarır; bu madde de iletim zincirindeki başka
Hücre gövdeleri beyinde olan sinirlere kafata bir sinir hücresini uyararak mesajın hücreden
sı sinirleri, omurilikte olanlara da omurilik hücreye atlamasını sağlar. İletici işlevini gö
sinirleri denir. Bunlar m erkezden ayrıldıktan ren kimyasal madde bazı sinir hücrelerinde
sonra gitgide dallanarak vücudun her yanma asetilkolin, bazılarında noradrenalindir. Böy
yayılır ve çevrel sinir sistemini oluşturur. lece bir dizi nöron m esajların uzun bir yol bo
Beynin alt yüzünden ve beyin sapından yunca taşınmasını sağlar. Üstelik sinapslarda
doğan 12 çift kafatası siniri özellikle baştaki bazen çok sayıda sinir hücresi birbiriyle bağ
duyu organları ile baş ve boyun bölgesindeki lantı kurduğu için, sistem sanıldığından daha
kasların çalışmasını denetler. Bunların bir da karmaşıktır.
çifti görme, bir çifti koku, bir çifti işitme
siniridir; öbürleri de göz kaslarının, yüzün, Refleks Hareketler
çenenin ve dilin hareketlerini yönetir. Ö rne Çevrel sinir sistemi, sinir hücrelerinden olu
ğin gözbebeklerinin fazla ışıkta daralıp az şan karmaşık sinir ağı aracılığıyla merkez sinir
ışıkta genişlemesi gibi bazı refleks hareketler sistemine sürekli bir bilgi akışı sağlar. Böylece
bu kafa çiftlerinin denetim indedir. İşlevi baş beyin ya da omurilik kaslara kom utlar gönde
ve boyun bölgesiyle sınırlı kalmayan tek rerek vücudun hareketlerini denetler. Sinir
kafatası siniri ise, yutak, gırtlak, yemek boru sisteminin işleyişini yansıtan en basit örnek
su, kalp, akciğerler ve mide gibi iç organlara çizimde gösterilen refleks harekettir. Parm a
ilişkin bilgileri taşıyan X. kafa çifti ya da özel ğınıza bir diken battığında, derideki duyu si
adıyla vagus siniridir. nirleri bunu saptayarak omuriliğe ve ağrı du
Vagus dışındaki kafatası sinirlerinin kısa ol yum unun algılanacağı beyne gönderir. Daha
masına karşılık, om urilikten çıkan bazı sinir siz parm ağınızdaki ağrıyı duym adan, beyin
lerin uzunluğu 1 m etreyi aşar. Çünkü bu sinir hem en elinizi çekmeniz için gerekli kom utu
ler vücudun en uzak noktalarına, sözgelimi kol kasma göndermiş ve vücudun daha fazla
ayak parm aklarının ucuna kadar ulaşır. O m u zarar görmesini önlemiştir. Sinirlerin ileti hızı
rilik sinirlerinden her çiftin kökü ayrı bir çok yüksek olduğu için bütün bunlar saniye
om urun içindedir; bu sinirler om urlar arasın den daha kısa bir sürede olup biter.
daki yarıklardan çıkar ve om urganın iki ya Bir sandalyeye rahatça oturup bacak bacak
nından aşağıya doğru uzanır. üstüne atar ve dizkapağının hem en altına sert
Sinir hücreleri her m esajı, sinir lifi boyunca çe vurursanız bacağınız ileriye doğru fırlar.
ilerleyen zayıf bir elektrik akımıyla iletir. M e Bu reflekste de baldır kaslarındaki duyu sinir
sajlar, elektronik aygıtların çoğunda olduğu leri kaslara hafif bir basınç uygulandığını
gibi vurular ya da elektrik darbeleri halinde omuriliğe iletir; omurilik ise bu basınca daya
kodlanmıştır; başka bir deyişle, elektrik akı nabilmesi için kasların kasılması gerektiğini
mındaki ani ve kısa süreli değişiklikler, hücre bildirir. Beynin denetim inden geçmeksizin
nin yorumlayabileceği özel anlam lar taşır. doğrudan omuriliğin kom utlarıyla gerçekle
(Bu konuda ayrıntılı bilgiyi E L E K TR O N İK şen bu tip reflekslere omurilik refleksi denir.
maddesinde bulabilirsiniz.) Dizkapağı refleksinin sınanması, özellikle
Liflerin üzerindeki miyelin kılıfı elektrik omuriliğin işleyişi konusunda bilgi veren
akımının yavaşlamasını engellediğinden, mi- önemli bir tanı yöntemidir.
SİNİRLER VE SİNİR SİSTEMİ 247
Sinop'ta turizm
açısından önem
taşıyan kumsallar
vardır.
biçimde uzanan çıkıntı Sinop Yarımadası derlenen bilgiler, günümüzden 5.500 yıl önce
adıyla anılır. Akarsu vadileriyle parçalanmış başlayan Erken Tunç Çağı’nda Sinop ilinde
dalgalı düzlüklerden oluşan yarım ada kabaca bazı yerleşim yerlerinin kurulmuş olduğunu
bir kareyi andırır. En yüksek noktası kuzey gösterir. İÖ 14. yüzyıldan kalm a Hitit kay
doğu kesimindeki Boztepe’dir (207 m etre). naklarından öğrenildiğine göre, Sinop yöresi
Bu kesimde yer alan küçük çıkıntı Boztepe K aşkalar’m yaşadığı topraklar arasında yer
Yarımadası olarak adlandırılır. Boztepe Yarım alıyordu. Eski kaynakların yarı göçebe ve
adasının doğu ucunda Sinop Burnu yer alır. savaşçı bir halk olarak tanımladığı Kaşkalar
Sinop Yarım adası’nm batı kesimine de, ucun uzun süre H ititler için tehlike oluşturdu.
da İnceburun’un yer alması nedeniyle İncebu- H ititler’in en güçlü dönem lerinde bile, zaman
run Yarımadası denir. Dolin de denen bir zaman A nadolu’nun iç kesimlerine kadar
çöküntü olan Sülük Gölü Boztepe Yarım ada saldırılar düzenleyen K aşkalar’ı denetim altı
sın d a , Sarıkum Gölü ise Sinop Yarım adası’ na alamadığı bilinmektedir. Buna karşılık,
nın batı kıyısı yakınında yer alır. Kaşkalar İÖ 7. yüzyılda yörenin Karadeniz
Sinop ili, Karadeniz Bölgesi’nin nemli ve kıyısına yerleşmeye başlayan Miletliler ile iyi
yumuşak ikliminin etki alanı içindedir. K ara ilişkiler kurdular. Kimmer ve İskit saldırıla
deniz kıyısında yer alan ve doğusu ile batısın rından etkilenm eyen Sinop, Lidya, Pers ve
daki m erkezlerden daha az yağış alan Sinop’ M akedonya denetim inde kaldığı süre içinde
ta —10°C’nin altına düşen soğuklara ve yarı bağımsız bir konumdaydı. İÖ 4. yüzyıl
35°C’yi aşan sıcaklara rastlanmaz. sonunda İlgaz Dağı yöresinde kurulan Pontos
Sinop, doğal bitki örtüsü açısından en Krallığı İÖ 183’te tüm Sinop topraklarını
zengin olan illerimizden biridir. Dağlık alan egemenliği altına aldı. İlkçağda Paflagonya
ların alçak kesimleri gürgen, meşe ve kayın, adıyla anılan bölgenin kuzeydoğu kesiminde
yüksek kesimleri ise kara çam ve sarı çam yer alan Sinop yöresi İÖ 1. yüzyılda Rom a
orm anlarıyla kaplıdır. Bu orm anlarda birçok İm paratorluğu’na, daha sonra da Bizans İm-
yabanıl hayvan yaşar. Bunların başlıcaları paratorluğu’na bağlandı. 11. yüzyıl başlarında
çakal, yaban dom uzu, sansar, sincap, ayı ve doğu ve batı kesimleri ayrı them aların (yerel
kurttur. yönetim birimi) sınırları içindeydi. Sinop yö
resi bu yüzyıl sonlarında kısa bir süre A nado
Tarih lu Selçuklularının eline geçtiyse de, sonra
Yapılan kazı ve araştırm aların sonucunda gene Bizans yönetimine girdi. Latinler
250 SİNOP
Erdal Yazıcı
Şemsi Güner
daha çok küçük üretim ve ticaretle uğraşırdı. yat ve siyaset alanında ün kazanmış ve çeşitli
19. yüzyılda A nadolu’nun iç kesimleriyle da nedenlerle yargılanıp hapse m ahkûm edilmiş
ha kolay ulaşım sağlayan Samsun ve Trabzon birçok kişi bu cezaevinde yatmıştır. Bu kişi
limanlarının önem kazanm asından sonra Si lerden biri de ünlü öykü ve rom an yazarımız
nop eski canlılığını yitirmeye başladı. Ticare Sabahattin A li’dir (bak. SABAHATTİN ALİ).
tin gelişme gösterdiği 19. yüzyıl sonlarında İlkçağ düşünürlerinden Diyojen (bak. Dİ-
kent surların dışına taştı. YOJEN) Sinop doğum ludur. D arphane sorum
Sinop’ta doğan şair A hm et M uhip D ıranas, lusu olan babasıyla birlikte sahte para bas
1940’ta yayımlanan bir yazısında çocukluğu m akla suçlanan D iyojen’in Sinop’tan sürgün
nun geçtiği kenti şöyle anlatır: “Misafir olaca edildiği bilinir.
ğım eve varm ak için yıkık kale duvarları
arasından geçiyordum. Oysa ki 30 yıl önce İl Merkezi: Sinop
şehrin bütün surları sağlamdı. Biz çocuklar Efsaneye göre kente adını veren kişi, güzel ve
bir taraftan çıktık mı bu surların üstüne, yiğit Am azon (bak. A m a zo n la r ) Kraliçesi
bütün kasabanın etrafını fırdolayı dönerdik. Sinova ya da Sinope’dir. Bir başka efsanede
Şimdi kala kala birkaç burçla şehrin ortasına ise Y unanistan’daki ırmak tanrısı A sopos’un
doğru düşen ve saat kulesi hizmetini gören kızı Sinope’nin kente adını verdiğinden söz
Rom a üslubunda bir kale kalmış. D aha eski edilir. İÖ 5. yüzyıldan İÖ 3. yüzyıla kadar
den burada Rum lar varken gece oldu mu, kentte basılmış olan sikkelerin üstünde, bir su
surun kapıları kapanır, dışardakiler dışarda, perisi olarak tanım lanan Sinope’nin kabart
içerdekiler içerde kalırmış. Canlı ve hareketli maları vardır. Kentin bilinen en eski adı
olan R um lar, yarım adaya doğru olan kısımda Sinope’dir. Efsanelerden birine göre kent
ve kale dışındaydılar. K enar boyunca kahve A nadolu kökenli bir halk tarafından, bir
leri, çalgılı gazinoları, m eyhaneleri vardı... başkasına göre ise Y unanistan’dan gelenlerce
Yaz gecelerinde liman, gezi sandalları ve kurulm uştur. Eski kaynaklardan birinde A r
balıkçı kayıklarının meşaleleriyle lale tarlası go Gem icileri’nin (bak. A ltin P ost ) kenti ele
na benzerdi. Şarkılar, kahkahalar. Bütün o geçirmesinden söz edilir.
yangınlardan ve harp felaketlerinden sonra, İÖ 7. yüzyılda Miletli denizciler tarafından
hepsi bir hayal oldu.” bir ticaret kolonisi kurulm asından sonra geli
Sinop Kalesi daha çok cezaevi olarak ün şen ve zenginleşen kent, bir süre Pontos
kazanmış bir tarihsel yapıdır. Özellikle edebi- Krallığı’nm merkezi oldu. Rom a ve Bizans
252 SİRENLER
Erdal Yazıcı
dönem lerinde Kırım ile A nadolu arasında nen bir baskınla Sinop limanında yakılması
yapılan deniz taşımacılığı nedeniyle önemli dır. Bu baskın sırasında şehit düşen Osmanlı
bir ticaret merkeziydi. Kent bu özelliğini denizcilerinin üzerinden çıkan paralarla yaptı
yüzyıllarca korudu. A nadolu Selçukluları dö rılan çeşme, liman yakınındaki Tersane Mes-
neminde Çepniler’in yerleştiği kentte bayın cidi’nin bahçesindedir. 19. yüzyıl sonlarında
dırlık çalışmaları yapıldı ve bir tersane kurul Kafkasya’dan gelen göçm enlerden bir bölü
du. Pervaneoğulları ve Candaroğulları dö m ünün yerleştirildiği kentin 10 bine yakın
nem lerinde kentte bir Ceneviz kolonisi vardı. olan nüfusunun yüzde 40’ı R um lar’dan oluşu
Osmanlı dönemi başlarında kent bazı ayak yordu. 1950’de ise kentin nüfusu 6 bini bile
lanmacılar tarafından haraca bağlandı. bulmuyordu.
1614’te kaleyi ele geçirip kenti yaktıktan Sinop sakin ve sessiz, küçük bir kıyı kenti
sonra kadınlan ve çocuklan kaçıran Kazaklar’ dir. Bunun başlıca nedeni, yörenin ekonomik
m saldınları sonraki yıllarda da yinelendi. geriliğinin yanı sıra sanayi tesislerinin kentten
Sinop kenti yüzyıllar boyunca karadan sur uzakta kurulmuş olmasıdır. Kent halkının bir
lar, denizden de yarımadayı çevreleyen uçu bölüm ü de B oztepe’deki A BD radar üssünde
rum larla korunan, A nadolu’nun Karadeniz çalışır. Samsun ve K astam onu’yla karayolu
kıyısındaki tek doğal limandı. Kent halkı tara bağlantısı olan kentin limanı pek hareketli de
fından fırtınalardan etkilenm eyen iç lim ana ğildir. İstanbul ile Trabzon arasında her hafta
“A kdeniz”, kuzey rüzgârlarına açık olan ve sefer yapan feribot gidiş ve dönüşte Sinop li
denizcilik açısından değer taşımayan dış lima m anına uğrar. K entte yer alan başlıca eğitim
na da “K aradeniz” dendi. Eskiden yapılmış kurum u, Ondokuz Mayıs Üniversitesi’ne bağ
olan ve Boztepe Yanmadası’yla Sinop Yanm- lı Sinop Su Ü rünleri Yüksekokulu’dur.
adası’nı birbirinden ayırarak iki limanı bir Kentin nüfusu 23.148’dir (1985).
birine bağlayan kanal A nadolu Selçukluları
tarafından kapatıldı. Kenti ve tersaneyi koru SİRENLER. Eski Yunan efsanelerinde, şarkı
yan surlar 19. yüzyılın sonlarına doğru önem i larıyla gemicileri büyüleyip ölüme sürükleyen
ni yitirdikten sonra bakımsızlıktan yıkılmaya güzel sesli “sirenler”den söz edilir. Anlatıldı
başladı. Kentin tarihindeki önemli olaylardan ğına göre sirenlerin şarkıları öylesine büyüle
biri, İstanbul’dan B atum ’a giden ticaret gemi yicidir ki, bu ezgileri duyan nereye gittiğini
lerini koruyan Osmanlı savaş gemilerinin unutur, işini gücünü, yemeyi içmeyi bırakıp
1853’te Rus donanması tarafından düzenle kulak kesilir, böylece sonunda gemisi batar,
SİRK 253
kendisi de açlıktan ölür. Yarı kuş, yarı kadın Eski R om a’nın en ünlü sirki, Rom a kentinde
yaratıklar olarak düşünülen sirenler bazı öy ki Circus Maximus"tu. Bu dev yapı, bir araba
külere göre iki, bazılarına göre ise üç tanedir.yolunun çevresinde binlerce kişinin oturabile
A kdeniz’in batısında yaşadıkları söylendiği ceği basamaklı sıralardan oluşuyordu. Rom a
sirklerinde çeşitli yarışlardan başka yabanıl
gibi, İtalya kıyılarında ya da İtalya ile Sicilya
arasındaki boğazlarda yaşadıkları da ileri hayvanlar, hokkabazlar ve ip cambazları da
sürülm üştür. gösteri yapardı. İki, dört ya da daha çok
Ünlü mitoloji kahram anlarının sirenlerin sayıda at koşulan arabaların yarışları üzerine
büyüsünden kurtulmayı nasıl başardıklarını halk bahse tutuşur, H ıristiyanların yabanıl
anlatan çeşitli öyküler vardır. Örneğin Eski hayvanlara atıldığı, kölelerin birbirleriyle öle
Y unan’da şair H om eros’un destan kahram anı siye dövüştürüldüğü kanlı ve acımasız gösteri
Odysseus, hem sirenlerin şarkılarını dinle ler eksik olmazdı.
m ek, hem de yaşamını tehlikeye atm amak Günüm üzdeki anlamıyla ilk sirk 1770’te
için gemicilerine kulaklarını balmumuyla tı L ondra’da, usta bir binici olan Philip Astley
kamalarını ve kendisinin bundan böyle yapa tarafından kuruldu. Astley, “am fitiyatro” ya
cağı hiçbir şeye aldırış etm em elerini buyurur.da “binicilik okulu” olarak adlandırdığı bu
Sonra kendini geminin seren direğine bağla yerde öğrencileriyle birlikte müzik eşliğinde
tır. Gem i sirenlerin adasından geçerken onla gösteriler düzenledi. Bu cambazlık gösterile
rinde, m erkezkaç gücünün etkisiyle, daire
rın şarkısını yalnızca Odysseus işitebilir. Şarkı
onu öyle etkiler ki, iplerden kurtulm ak için çizerek dörtnala giden bir atın sırtında düşm e
çırpınır ve tayfaların duymasını sağlamak için den durmayı başarıyordu. A stley’e rakip olan
elinden geleni yapar. Ne var ki, önceki Charles Hughes 1782’de L ondra’nın hem en
buyruğa uyan ve kulakları tıkalı olan tayfalar dışında Kraliyet Sirki’ni kurdu. Binicilerin,
ona aldırış etm ezler. Sirenlerden uzaklaşınca akrobatların ve palyaçoların yer aldığı bu
ya kadar yollarına devam ederler. gösteriyi ilk kez “sirk” olarak adlandırdı. Sirk
Argo Gemicileri sirenlerin yakınından ge adıyla bilinen bu türden gösteriler A vrupa’da
çerken Orfeus kendi güçlü ve güzel müziğiyle ve Kuzey A m erika’da da yaygınlaştı.
sirenlerden baskın çıkarak onları tehlikeden Astley ve oğlu, İtalyan A ntonio Franconi
kurtarır (bak. A ltin P ost ). ile birlikte 1770’lerde ilk Fransız sirkini kur
dular. Sirk gösterilerine Lyon’da aslan terbi
A lm an m itolojisinde ise Lorelei adlı bir su
perisi vardır. Ren Irm ağı’nın kıyısına oturur yecisi olarak başlayan Franconi, eğitilmiş
ve güzel sesiyle denizcileri büyüler. Alman, kanaryalarla Fransa ve İspanya’da yaptığı
şair H einrich H eine’nin bu efsaneyi konu alan gösterilerle ün kazandı. Yaşamı boyunca pek
bir şiiri vardır. çok ülkeyi dolaşan Astley, A vrupa’da 19 sirk
kurdu. Rusya’ya sirki tanıştıran ise Charles
SİRK, müzik eşliğinde binicilik, hayvan terbi- Hughes oldu. 1793’te Rus Çariçesi II. Kateri-
yeciliği, palyaçoluk, cambazlık, güç ve denge na’nın onuruna bir at cambazlığı gösterisi
num aralarından oluşan görkemli ve canlı bir düzenledi.
gösteridir. Sirkler büyüklük, içerik ve sunuş 19. yüzyılda A vrupa’da kuşaktan kuşağa
bakım ından birbirinden farklıdır. Bununla binici, akrobat ya da hayvan terbiyecisi yetiş
birlikte başlıca ortak yanları, her yaştan tiren “sirk aileleri” yaşıyordu. Bu aileler
izleyiciyi eğlendirirken onlara heyecanlı daki arasındaki evlilikler sonucunda sirkler daha
kalar yaşatm aktır. da genişledi.
A B D ’de ilk sirk 1785’te Philadelphia’da,
Sirkin Tarihçesi John Bili Ricketts tarafından kuruldu. Kapalı
Eski R om a’da araba yarışlarının ve gladyatör bir yerde gösteri yapan Ricketts Sirki daha
dövüşlerinin yapıldığı daire ya da elips biçi öncekiler gibi atlar, biniciler, akrobatlar ve
m indeki amfitiyatro ve stadyum lara circus bir de palyaçodan oluşuyordu. Ricketts, Phi-
denirdi. Sirk adı, Latince’de çem ber ya da ladelphia’yı merkez edinerek zaman zaman
daire anlamına gelen bu sözcükten türem iştir. çevre kent ve kasabalarda gösteriler düzenle
254 SİRK
di. Böylece ilk gezici sirk ortaya çıkmış oldu. gerekiyordu. Ünlü Barnum-Bailey-Ringling
İlk sirklerde baş gösteriyi atlar ve at cambaz Sirki’ndeki Büyük G argantua adlı dev goril
ları oluşturuyordu. A tlar günümüz sirklerinin ise, doğal ortam ına yakın koşullarda, hava
de önemli bir öğesidir. Eğersiz ata binm ekte landırm a sistemi bulunan camdan bir vagonda
usta olan biniciler, müzik eşliğinde ringi yaşardı. Bu önlem lerle hayvanların doğal or
dolaşan atların sırtında çeşitli akrobasi num a tam larından çok değişik olan yeni çevrelerin
ralan yaparlar. Ayrıca binicisiz atlara kom ut de sağlıklı ve güvenlik içinde yaşam alarına ça
vererek de onlara önceden öğretilmiş belli lışılırdı.
hareketler yaptırılır. A aron T urner Sirki A B D ’nin ilk gezici
18. yüzyılın sonlarında atlardan başka haysirklerinden biriydi. 1830’larda ilk kez büyük
vanlar da sirk gösterilerinde yer almaya başla bir çadırda gösteri yapmaya başladı. Turner’
dı. Paris’teki Olimpik Sirk’te H enri M artin m çadırının çapı 28 m etreydi. G österi pisti
fil, aslan ve boa yılanıyla gösteri yaptı. 19. nin çevresine, sökülerek bir at arabasıyla
yüzyılın ilk yarısında yırtıcı hayvanlarla göste taşınabilen birkaç yüz iskemle konabiliyordu.
riler yapan A B D ’li hayvan terbiyecisi Isaac 1871’de Phineas Taylor B arnum , “D ünya
Van Am burgh, bir aslanın ağzına başını nın En Büyük G österisi” olarak ilan ettiği bir
sokarak cesaretiyle dünya çapında ün ka sirk kurdu (bak. B a r n u m . P hin ea s T a y l o r ).
zandı. Barnum daha önce New Y ork’ta birbirine
1830’larda sirklere çeşitli hayvanlar katıldı. yapışık Siyamlı ikizlerin, 82 cm boyundaki bir
1870’lere gelindiğinde artık her sirkin hayvan cücenin, sonradan göz boyamak için yapıldığı
lara ayrılmış bir bölümü vardı. D aha sonra anlaşılan, gövdesi balık, başı insan bir deniz-
gösteriler, birinde sirk num aralarının, ötekin kızının sergilendiği bir “m üze” kurmuştu.
de hayvanların becerilerinin sergilendiği iki 1881’de rakibi James Bailey ile bir araya
ayn çadırda sunulmaya başlandı. Yabanıl gelerek sirki dev bir kuruluşa dönüştürdü;
hayvanlar demir kafeslerde tutulurken, bazı unutulm az gösteriler sergiledi.
hayvanlar için özel kafesler gerekiyordu. Ö r 1870’lerden sonra A B D ’de demiryollarının
neğin zürafalar, uzun boyunlarının yolculuk gelişmesiyle gezici sirkler büyük bir hızla
sırasında incinmemesi için yumuşak bir m al yayıldı. Bu yıllarda sirk sahipleri tren vagon
zemeyle kaplanmış yüksek tavanlı arabalarda ları alarak bir yerden bir yere eşyalarını trenle
taşınıyordu. Suaygınnın arabasında ise onu taşımaya başlamıştı. 1884’te Alm an asıllı
alacak büyüklükte bir havuzun bulunması John, Charles, A lbert, O tto ve Alfred adında
Sue McCartney/Photo Researchers
beş kardeş Ringling Sirki’ni kurdu. 1908’e
gelindiğinde Ringling adamakılı büyümüştü.
Bundan bir süre sonra Barnum ve Bailey’nin
Dünyanın En Büyük G österisi’ni satın alan
Ringling Kardeşler, sahibi bulundukları baş
ka sirklerle birlikte A B D ’deki sirklerinin
sayısını l l ’e çıkarttılar. Barnum-Bailey-
Ringling Sirki ününün doruğundayken A B D ’
de 20’şer m etrelik 107 vagondan oluşan dört
trenle dolaşıyordu.
G österiler iki futbol alanını kaplayacak
büyüklükte ve 20 m etre yükseklikteki büyük
bir çadırda yapılıyordu. Bu çadırda yedi
gösteri pisti vardı ve 12 bin izleyici alabiliyor
du. Aynı anda birkaç gösterinin yer aldığı bir
de sahnesi vardı. Ayrıca soluk kesici trapez
gösterileri yapılıyor, gösteri çadırın içindeki
İlk kez 1874'te gösteriye çıkan filler, o zamandan bu görkemli bir geçit töreniyle son buluyordu.
yana sirklerin vazgeçilmez hayvanlarındandır. A krobatlar, palyaçolar, hayvanlar, hayvan
SİRK 255
Keystone
Paris'teki en eski sirklerden biri olan Cirque d'H iver'de (Kış Sirki) soluk kesici bir trapez gösterisi. Trapez
1859'da sirk program larına girm iştir.
terbiyecileri, yemek ve temizlik işlerinde çalı kurulan Cirque d ’Hiver (Kış Sirki), L ondra’
şanlardan ve teknisyenlerden oluşan böylesi- daki Bertram Mills ve K openhag’daki Schu
ne dev bir kadronun sorunları da, giderleri de mann kalıcı sirklere örnektir.
büyüktü. İzleyici sayısının milyonları bulması Sirk gösterilerinin sanatsal bir düzeye ulaş
na karşın, giderler gelirleri aşmaya başlamıştı. tığı SSCB’de sirklere elem an yetiştiren okul
A B D ’de 1930’larda yaşanan büyük ekonomik lar vardır. Bu ülkede kalıcı sirklerin yanı sıra,
bunalım Ringling’e ağır bir darbe indirdi. yüzlerce gezginci çadır sirki bulunm aktadır.
1944’te çadırda 168 kişinin ölüm üne yol açan Sirkler uluslararası bir niteliğe sahiptir. A B D ,
büyük bir yangın çıktı. 1950’lerde sinemanın, İngiltere ya da herhangi bir ülkedeki büyük
daha sonra da televizyonun rekabeti karşısın sirklerde çeşitli ülkelerden akrobatlar, palya
da, Ringling büyük çadır gösterilerini bıraka çolar ya da hayvan terbiyecileri çalışır. Çin ve
rak artık spor salonlarında gösterilerini sürdü Japonya’da çok yetenekli akrobatlar, İngilte
receğini açıkladı. re, SSCB, Belçika ve İtalya’da biniciler,
A vrupa’daki sirkler hiçbir zaman A B D ’de- Alm anya ve A B D ’de hayvan eğiticileri, M ek
kiler gibi büyük olmadı. Bunların genellikle sika’da trapezciler sirk geleneğini kuşaktan
tek gösteri alanı vardı. Çalışanlar çevredeki bi kuşağa sürdürm ektedir.
nalarda yaşıyordu. Avrupa’daki sirk aileleri ge
zici kumpanyalarla İran’a, Hindistan’a, Af Sirkte Neler Var
rika’ya, Güney Am erika’ya ve Avustralya’ya Sirkler 18. yüzyıldan bu yana değişime uğra-
kadar gittiler. I. Dünya Savaşı’ndan sonra dıysa da, 13 m etre çapındaki pist her zaman
gümrük ve pasaport engelleriyle gezi özgürlü ve her yerde aynı büyüklüktedir. Ayrıca sirk
ğünün kısıtlanması sirklerin bir ülkeden öte program ları da genellikle birbirine benzer.
kine geçmesini zorlaştırdı. 1852’de Paris’te H er sirkte palyaçolar, hokkabazlar, at cam
256 SİRK
bazları, akrobatlar, trapezciler ve yabanıl canlı anlarını oluşturur. A B D ’li hayvan eğiti
hayvanların gösterileri yer alır. D örtnala gi cisi Clyde Beatty, 40 A frika aslanını ve Ben-
den eğersiz atların sırtında akrobasi num ara gal kaplanını aynı anda başarıyla yönetmesiy
ları yapan biniciler vardır. Eğiticisinin uyarı le ünlüdür.
larıyla yönlendirilen atlar binicisiz ve dizginsiz 20. yüzyılın ortalarında yedi kişilik Alm an
gösteriler yapar. Bir atlam a, cambazlık ve W allenda ailesi telin üzerinde gösteriler yapa
denge sanatı olan akrobasi sirklerin vazgeçil rak yetenek ve cesaretleriyle seyircileri büyü
mez gösterileri arasındadır. Önceleri sırık, lemişlerdi. Bu akrobatlar yerden 12 m etre
tek tekerlekli bisiklet, top, ip gibi gereçlerle yükseklikte gerili bir telin üzerinde bisiklet
yapılırken, 1859’da Fransız akrobat Jules lerle bir piram it oluşturuyorlardı. Bohem ya’
L eotard’ın trapezi buluşu ile akrobasi sirkler da doğan ve bir A lm an sirkçi aileden gelen
de olağanüstü bir ilgi görmeye başladı. T ra Lillian Leitzel fiziksel dayanıklılığıyla ünlüy
pez, uçlarından iki düşey ipe tutturulm uş dü. Leitzel çadırın tepesinden aşağı doğru
silindir biçiminde bir çubuktan oluşur. A kro sarkan bir ipe tek eliyle tutunarak akrobasi
batlar çadırın tepesinden sarkıtılan trapezle num araları yapardı.
rin birinden öbürüne atlar, izleyiciyi büyüle Sirklerin ilk kurulduğu günden bu yana
yen taklalar atarlar. Bu num aralar yapılırken palyaçolar gösteriye renk ve neşe katarak her
genellikle güvenlik için çadıra bir ağ gerilir. zaman büyük ilgi uyandırm ıştır (bak. PALYA
Heyecanı yükseltmek için ağsız gösteri yapan Ç O ). Sirk çadırlarının küçük olduğu dönem ler
trapezciler de vardır. de, palyaçolar konuşmaya ve şarkıya dayalı
Ayrıca, büyük sirklerin hepsinde eğiticile kom iklikler yaparak insanları eğlendirirdi.
rin yönetiminde yırtıcı hayvanların gösterileri 1870’lere gelindiğinde artık sirk çadırları pal
yer alır. Bu num aralardan birçoğu eğiticilerin yaçoların seslerinin seyircilere ulaşamayacağı
olağanüstü yetenek ve cesarete sahip olmasını kadar büyümüştü. O zamandan beri palyaçola
gerektirir. Ü stün beceri isteyen her işte oldu rın çoğu, pantomim gösterileri yapar. Emmett
ğu gibi sirkin de yıldızları vardır. Van Am- Kelly ve O tto Griebling bu yüzyılın en ünlü
burgh’un bir aslan ve kaplan kafesine girerek iki palyaçosudur. M oskova Sirki’nde gösteri
izleyicileri şaşırttığı 1830’lardan beri, yabanıl yapan Oleg Popov, sirkteki oyuncuların nu
hayvan gösterileri sirk gösterilerinin en heye m aralarını beceriksizce taklit etm eye çalışır-
SİRKE 257
Alkollü çözelti, bahçe sulama fıskiyelerine yaşamı boyunca yüzlerce yum urta bırakır.
benzeyen bir püskürtm e aletiyle dalların üze Böylesine çok sayıda ve hızlı ürem eleri sonu
rine akıtılır. Böylece alkollü çözeltinin havay cu birçok kuşağın kısa bir sürede gelişmesi,
la olabildiğince çok tem as etmesi sağlanır. Bu bilim adam larına kalıtsal özelliklerin incelen
işlem yaklaşık altı gün sürer; ama alkolün mesinde önemli kolaylıklar sağlar.
sirke tadını alabilmesi için büyük depolam a Sirke sineklerinin üremesi bir yılda art
tanklarında birkaç ay kadar bekletilmesi ge arda 30 kuşağın incelenmesini olanaklı kıla
rekir. cak ölçüde hızlıdır. Aynı sayıda insan kuşağı
Sirke, zeytinyağıyla ya da başka bitkisel nın incelenmesi için geçecek süre çoğu kez
yağlarla karıştırılarak salatalarda sos olarak 500 yılı bile aşar. Çiftleşecek sinekler araştır
kullanıldığı gibi, salatalık, lahana, yeşil biber m alara en uygun bireyler arasından seçilebi
gibi sebzelerden turşu yapılmasında da çok lir. Şişenin içine alman birkaç dişi çok kısa bir
kullanılır. Bunun dışında, gene çeşni verm ek sürede binlerce sineğin üremesini sağlayacak
için bazı yemeklere katılır. A yrıca, sirkede ölçüde yum urta bırakır ve bu yum urtalar aynı
bekletilen etler pişirildiğinde daha yumuşak gün çatlar. Bir raf ile birkaç şişe, bilim
olur. Arı sokm alarında da, iğnenin battığı adamlarının incelemesi için gerekli tüm sinek
yere sürülen sirke hem ağrıyı dindirir, hem de leri barındırabilir.
çevredeki dokuların fazla şişmesini engeller. Sirke sineklerinin bilim adam larına sağladı
ğı başka kolaylıklar da vardır. H er şeyden
SİRKE SİNEĞİ. Drosophila cinsinin üyeleri önce çıplak gözle incelenebilecek ölçüde iri
olan sirke sinekleri en çok yazın manav dirler. M ikroskop altında içleri açılıp incele
dükkânlarının çevresinde ve süprüntü yığınla nebilir. Kuşaklar arasında aktarılan kalıtsal
rının üstünde sürüler halinde uçuşurken görü özellikler görece basittir. H er hücrede tüm
lür. Çünkü bu küçük sinekler larva evresinde kalıtsal bilgiyi taşıyan kromozom lar çok iridir
maya m antarlarıyla beslendiğinden yum urta ve yalnız dört çiftten oluşur. Am a sayıları kaç
larını yalnız çürüyen ya da mayalanmaya olursa olsun, krom ozom lar tüm canlılarda
başlayan meyvelere bırakır. Sirke sinekleri aynı değişmez kalıtım yasalarına uygun biçim
yaygın biçimde bilimsel araştırm alara konu de davranır.
olmuş zararsız böceklerdir. Sirke sinekleri arasında kuşaktan kuşağa
Drosophila üyeleri kalıtımla (bak. KALITIM geçen birçok görünüş ve yapı farklılıkları
v e G e n e t i k ) ilgili araştırm alar için çok uygun vardır. Örneğin bazılarının gözleri, çoğunda
bir deney hayvanı olarak 1906’dan beri kulla olduğu gibi kırmızı değil beyazdır. Bazılarının
nılm aktadır. Bu sinekler laboratuvarda genel kanatları güdük ya da alışılmadık biçim ve
likle mısır unu, melas, agaragar (bir çeşit boyutlardadır. Bazılarının gövdesi boz yerine
jelatinimsi m adde) ve maya karışımından siyah ya da sarıdır. Kalıtımla aktarılan bu tür
oluşan besi ortam ında üretilir. Yum urtadan farklılaşmaya değişinim ya da mutasyon
çıkan, solucana benzer çok küçük ve beyaz denir.
larvalar (kurtçuklar) besi ortam ında oyuklar Kalıtım yasalarının anlaşılabilmesi için yal
açarak dört beş gün gelişimlerini sürdürürler. nız bayağı sirke sineğinde 500’ü aşkın farklı
D aha sonra besi ortam ından çıkan kurtçukla değişinim incelenmiştir.
rın derisi sertleşip kahverengileşerek bir pupa
kılıfına dönüşür. Bu kılıfın içinde pupa evresi SİS. Nemli hava yeterince soğuduğu zaman
ni geçiren kurtçuk genellikle üç dört gün içindeki su buharının bir bölümü yoğunlaşa
boyunca başkalaşmaya uğrar ve yaklaşık 6 mm rak küçük su damlacıklarına dönüşür. Hava
uzunluğunda erişkin bir sineğe dönüşür. daki nemin yoğunlaşmaya başladığı sıcaklığa
Sirke sineği pupa evresinin ardından 24 saat çiy noktası denir. Çiy noktası havadaki nem
geçmeden çiftleşmeye hazır hale gelir. Bu m iktarına bağlı olarak değişir (bak. ÇİY, KlRA-
sineklerin çiftleşmesi ile yeni kuşağın ürem e Gl VE D o n ) . Bulutlar, yükseklerdeki hava kat
olgunluğuna erişmesi arasında geçen süre m anlarında bulunan nemin yoğunlaşması so
yalnız 10-14 gündür. Dişi sirke sineği kısa nucunda oluşur. Eğer havadaki nemin yoğun-
SİSAL 259
sisal liflerinden halat, sicim ve çuval yapılır; rildiyse de, asıl istediği resim yapmaktı.
ayrıca yerel olarak yer yaygısı, şapka ve çanta 1862’de Paris’teki bir atölyede Claude M onet,
gibi bazı eşyaların yapımında da kullanılır. Pierre-A uguste Renoir ve Frederic Ba-
Bitkinin kısa, kalın bir gövdenin üzerinde zille’le tanıştı (bak. M o n e t , C l a u d e ; R e n o ir ,
rozetsi dem etler halinde büyüyen iri ve etli Pie r r e A u g u s te ). B u sanatçılarla kurduğu
yaprakları vardır. Uzunluğu 2 m etreye ulaşa dostluk geleceğinin biçimlenmesine yol açtı.
bilen bu dev yapraklar mavimsi yeşil, sert 1860’larda daha çok köy ve orm an resimleri
yapılı ve sivri uçludur. Dikildikten 6 yılı aşkın yaptı. 1866’da yapmış olduğu M arlotte’ta Bir
bir süre sonra yaprakların tam ortasından, Köy Sokağı, A B D ’de Buffalo’daki Albright-
ucunda sarı çiçekler taşıyan 6 m etre boyunda Knox Sanat Galerisi’ndedir. D aha sonraki
dik bir çiçek sapı çıkar. Çiçeklenmenin ardın tuvallerinde Paris’ten görünümlere yer vermeye
dan bitki ölür ve yerine yenileri dikilir. başladı. Bu resimler gerek teknik, gerek
Sisal en iyi, akaçlaması uygun ve yeterince yarattıkları etki açısından İzlenimciler’in re
besin içeren topraklarda yetişir. Bitkiler üç simleriyle benzerlik gösterir. Saint-Martin
beş yaşına geldiğinde yapraklar kesilmeye K analından G örünüm (1870) bu dönem re
başlanır ve kesim işlemi bitkiler çiçeklenene simlerine örnektir. Paris’in kuzeybatısındaki
kadar sürer. Kesilip dem etler halinde işleme Sen vadisi öteki İzlenimci ressamlar gibi
tesislerine getirilen yapraklar dikenleri tem iz Sisley’in de resmini yapm aktan hoşlandığı bir
lendikten sonra ezilir ve m akinelerde lifleri yöreydi. Önceleri az sayıda pastel renkle
sıyrılır. Elde edilen lifler yıkanır, kurutulur, çalışan sanatçı daha sonraları kullandığı renk
niteliklerine göre gruplandırılarak balyalanır. leri çoğalttı. Koyu ve açık renkler arasında
dengeli bir uyum sağladığı resimlerinde, özel
SİSLEY, Alfred (1839-1899). İngiliz ressam likle mavi ve yeşilin tonlarını kullanm akta çok
A lfred Sisley, İzlenimcilik Akım ı’nın başlıca başarılı oldu.
temsilcilerindendir (bak. İZLENİMCİLİK). Paris’e 1870’lerin başında babası servetini yitirin
yerleşmiş bir İngiliz tüccarın oğlu olan ce, Sisley yoksullukla mücadele etm ek, yaptı
Sisley, Fransa’da doğup büyüdü. 1857-61 ğı resimlerle geçimini sağlamak zorunda kal
arasında ailesinin isteği üzerine, ticaret konu dı. Bu yüzden sürekli para sıkıntısı çekti.
sunda öğrenim görmek için L ondra’ya gönde Değeri ölüm ünden sonra anlaşıldı. 1874’te
S isley'ninP orf
M o s ly 'd e k i S e l
B a skın ı (1876)
adlı tablosu.
SİVAS 261
dönem de Sivas kenti Ceneviz, Rus ve A rap akarsu vadilerinde 1.000 m etreden alçak alan
tüccarların buluştuğu önemli bir ticaret m er lara rastlanır. Sivas ili topraklarının yaklaşık
keziydi. Zenginleşmesi, bilim ve kültür yaşa yarısı dağlık alanlardan, öteki yarısı da yük
mı açısından da gelişmesine yol açtı. 1217’de sek yaylalardan oluşur. Yükseltisi fazla olm a
yaptırılan İzzeddin Keykâvus Darüşşifası, bir yan, ova denebilecek düzlüklerin kapladığı
sağlık kurumu olmasının yanı sıra tıp dersleri alan ise çok azdır.
nin verildiği bir yüksekokuldu. K entte yeni Sivas ilinin kuzey kesimini Kuzey A nadolu
cami, misafirhane ve hanlar yapıldı; m edrese, Dağları (bak. K u zey A na d o lu Da Gl a r i ) , doğu
kitaplık, zaviye ve im aretler kuruldu. 13. kesimini Doğu Toroslar (bak. TOROSLAR),
yüzyılda başlayan Moğol saldırılarından ka güney kesimini de O rta Toroslar engebelendi-
çan dönemin bazı ünlü bilim adamlarının rir. Karadeniz Bölgesi sınırlarının içinde ka
sığındığı Anadolu kentlerinden biri de Sivas’ lan kuzey kesimdeki başlıca yükselti, doruğu
tı. M evlana’nın (bak. M ev la n a ) babası Baha- 2.812 m etreye erişen Köse Dağı’dır. Sivas
eddin V eled’in Konya’ya yerleşmeden önce ilinin güney ve güneydoğusunda yer alan bazı
bir süre Sivas’ta kaldığı bilinir. E retna Beyli- toprakları Doğu Anadolu Bölgesi’nin sınırları
ği’ne bir süre başkentlik yapan kent, Kadı içinde kalır. Bu kesimdeki başlıca yükselti
Burhaneddin D evleti’nin de merkeziydi. Yama Dağı’dır (2.735 m etre). Bu kütle,
Osmanlı dönem inde yöre halkı Erm eni, Karasu-Aras Dağları adıyla tanınan Doğu
Rum , Kürt ve T ürkm enler’den oluşuyordu. Toroslar’ın bir parçasıdır. İlin batı kesimini
19. yüzyıl sonlarına doğru Kafkasya’dan gelen engebelendiren başlıca dağ dizileri Çamlıbel
Çerkez göçmenlerin bir bölümü Uzunyayla’ ve İncebel dağları ile A kdağlar’dır. Tecer
ya yerleştirildi. Y örede yaşayan Müslüman Dağları ilin orta kesiminde, güneybatı-
halkın bir bölümü günümüzde de olduğu gibi kuzeydoğu doğrultusunda uzanır. Sivas ilinin
Alevi’ydi (bak. ALEVİLİK). Eskiden Aleviler en yüksek noktası, Kızıldağ’da 3.025 metreye
başlarına “taç” denen kırmızı bir sarık giydik erişen Peynirlitepe’dir. Kızıldağ, İç Anadolu
lerinden, halkın öteki kesimleri tarafından Bölgesi’nin en doğudaki topraklarını oluştu
“kızılbaş” adıyla anılırlardı. rur. İlin önemli bir bölümünde yükselti yakla
şık 1.500 m etre dolayında olduğundan dağla
Doğal Yapı rın çoğu fazla yüksekmiş gibi görünmez.
Sivas ili A nadolu’nun en dağlık ve engebeli Kuzey kesimde ise bu görüntü bozulur. D o
kesim lerinden birinde yer alır. Yalnızca bazı rukları 2.800 ve 3.000 metreyi aşan yükseltile
İsa Çelik
rin yer aldığı bu kesimdeki dağlık alanlardan alan Sivas’ta il m erkezine düşen yağışın yıllık
biraz kuzeye doğru gidilince 800 m etre yük ortalam a miktarı 500 milimetreyi bulmaz.
seklikteki Kelkit vadisine inilir. Sivas ili en az yağışı yazın alır. Karla örtülü
Sivas ilinde hayvancılık açısından büyük olduğu süre yılda ortalam a iki ayı geçen
önem taşıyan yüksek düzlükler geniş alanları Sivas’ta kışın —30°C’nin altına düşen soğukla
kaplar. Bu dalgalı düzlüklerin başlıcaları, ra, yazın da 35°C’yi aşan sıcaklara rastlanır.
doğu kesimi il sınırları içinde yer alan Uzun- Sivas orm an açısından ülkemizin en yoksul
yayla ile Sivas kentinin kuzeyindeki M eraküm illeri arasında yer alır. Orm anları büyük
Yaylası’dır. Orm an örtüsünden yoksun oldu ölçüde yok edilmiş olan Sivas ilinde doğal
ğundan şiddetli bir aşınıma uğrayan bu yayla bitki örtüsü bozkır (step) görünüm ündedir.
ların deniz düzeyinden yüksekliği yaklaşık Kuzey ve batı kesimindeki dağlık alanlarda
1.500 m etre kadardır. Üstünde bazı dağlar yer yer sarı çam ve ardıç topluluklarına,
yükselen Uzunyayla ile M eraküm Y aylasın akarsu boylarında da kavaklara rastlanır.
daki akarsu vadilerinde yükselti daha azdır.
Sivas ili topraklarından kaynaklanan sular Tarih
büyük akarsulara katılarak Karadeniz, Basra Bu topraklardaki ilk yerleşim yerlerinin günü
Körfezi ve A kdeniz’e ulaşır. Kuzey kesimin müzden 7.500 yıl önce başlayan Bakır Çağı’n-
den doğan suları Karadeniz’e taşıyan başlıca da (Kalkolitik Çağ) kurulduğu bilinmektedir.
akarsu Yeşilırmak ve bu kesimden aşağı İÖ 2000’li yılların ortalarında H attiler’in yur
yukarı doğu-batı doğrultusunda geçen Kelkit du olan topraklar arasında yer alan Sivas, İÖ
Irm ağı’dır. Bu ırmağın genel olarak Çoruh- 17. yüzyılda Eski Hitit D evleti’ne (bak. HİTİT'
Kelkit Vadi Oluğu adıyla bilinen vadisi, Doğu LER) bağlıydı. İÖ 7. yüzyıla kadar H ititler’in
Karadeniz Sıradağlarının bir bölümü il sınır hüküm sürdüğü yöre, daha sonra Kim merler
ları içinde kalan kıyı dağları ile iç sıralarını ile İskitler’in saldırısına uğradı. İÖ 6. yüzyılda
birbirinden ayırır. Karadeniz’e dökülen M elet Lidy ahlar Ta bir antlaşma yapan Medler, Kızıl-
Çayı’nın başlangıç kolları da bu kesimden ırm ak’ın doğusundaki toprakları egemenlik
çıkar. Tüm çığırı ülkemiz topraklarında olan leri altına aldılar. Pers yönetimi sırasında
Kızılırmak (bak. KIZILIRM AK), Kızıldağ’ın ya Kapadokya Satraplığı’nın sınırları içinde yer
m açlarından kaynaklanarak Sivas ilinde aşağı alan Sivas yöresi, Büyük İskender’in A nado
yukarı kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda lu’yu M akedonya Krallığı’na bağladığı sırada
akar. Kızılırmak’a il sınırları içinde katılan kurulan Kapadokya Krallığı’nın (bak. K a p a -
başlıca akarsular Tavra ve Tecer sularıdır. DOKYA) yönetimine girdi. D aha sonra Pontos
Fırat Irm ağı’nın (bak. FIRAT I r m a ğ i ) önemli Krallığı ve bir süre de II. D ikran’ın deneti
kollarından biri olan Karasu Irm ağı’na katılan minde kalan yöre, İS 17’de Rom a İm parator
Çaltı ve Tohm a suları ile Kuruçay il toprakla lu ğ u n a bağlandı. Yöre bir süre Rom alılar ile
rından kaynaklanır. A kdeniz’e dökülen Cey Partlar arasında el değiştirdi. 11. yüzyılda
han ve Seyhan ırm aklarının bazı başlangıç D İA T E K
kolları da il topraklarından çıkar. Sivas ilinde
yer alan başlıca göller Kızılırmak vadisinin
kuzeyinde, Zara ile Hafik arasında yer alır.
Genellikle Hafik Gölleri adıyla anılan ve
alçıtaşından (jips) oluşan arazide yer alan
çukurlukların içinde suların birikmesi sonu
cunda ortaya çıkan bu göllerin suları tuz
ludur.
Kuzey ve güney kesimdeki bazı kuytu
alanlarda Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinin
yumuşak ikliminin etkileri duyulursa da, Si
vas ili genel olarak sert bir kara ikliminin
etkisi altında kalır. En çok ilkbaharda yağış Sivas'taki Gök Medrese.
264 SİVAS
Çifte Minareli
Medrese (solda); Kale
Camisi (arkada);
İzzeddin Keykâvus
Darüşşifası (önde).
Melih Akgül
Bizans İm paratorluğum un Seoasteia Thema- Savaşı tarihinde önemli bir yeri vardır (bak.
sı’nın (yerel yönetim birimi) sınırlan içinde E rzurum ve S îvas K o n g r e l e r î ).
yer alan yöreye bu yüzyılın ortalarında T ürk
m enler gelmeye başladı. 1071’den sonra doğu Ekonomi
kesimi M engücükler, öteki kesimleri Daniş- Kışları kar yağışlı, sert ve uzun geçen, bunun
m endliler tarafından yönetilen yöre, 12. yüz yanı sıra topraklarının engebeli olması ve
yılda Anadolu Selçuklu D evleti’nin egemenli şiddetle aşınıma uğraması nedeniyle ekime
ğine girdi. A nadolu Selçukluları yönetiminde elverişli alanları kısıtlı olan Sivas ilinde halkın
önemli bir bölümü bayındır bir yöre haline önemli bir bölümü geçimini hayvancılıktan
gelen Sivas, İlhanlı, E retna Beyliği ve Kadı sağlar. Çok m iktarda koyun yetiştirilen Sivas’
Burhaneddin Devleti yönetiminden sonra Ti ta sığırcılık da yapılır. Elde edilen başlıca
mur tarafından büyük bir yıkıma uğratıldı; hayvansal ürünler et, süt, yün ve deridir. Bu
Moğol askerleri binlerce SivaslI’yı kılıçtan ürünler yöredeki bazı işletmelerde işlenerek
geçirdi. 15. yüzyıl başlarında Osmanlı Devle değerlendirilir. Yaygın olarak arıcılık da yapı
ti’nin topraklanna katılan Sivas yöresi, lan Sivas ilinde önemli m iktarda bal elde
1472’de bu kez Akkoyunlular tarafından yağ edilir.
malandı. 16. yüzyıl başlarında yöreyi de Yetiştirilen başlıca bitkisel ürünler buğday,
etkileyen bir ayaklanma Yavuz Sultan Selim şekerpancarı, arpa, patates, çavdar, yulaf,
tarafından, çoğu Sivaslı olmak üzere 40 bin kavun ve karpuzdur. Yüzölçümü açısından
Alevi’nin katledilmesiyle bastırıldı. Celali Konya ve A nkara’dan sonra ülkemizin üçün
Ayaklanm aları (bak. CELALİ AYAKLANMALARI) cü büyük ili olan Sivas’ta toplam ekili alanlar
ve kıtlıklardan Osmanlı dönem inde en çok 1985 verilerine göre il topraklarının yüzde
zarar gören yörelerden biri de Sivas’tı. B u 16’sını kaplar. Oysa bu oran Konya ilinde
günkü il toprakları 19. yüzyıl sonunda Sivas yaklaşık yüzde 40, A nkara ilinde de yüzde
vilayetinin sınırları içindeydi. O zamanlar 38’dir. 1987’de üretilen buğday miktarı ise
Amasya, Tokat ve günüm üzde G iresun’a K onya’da 1,8 milyon ton, A nkara’da 1,7
bağlı olan Şebinkarahisar (Karahisar-ı Şarki) milyon tonken, Sivas’ta 460 bin tonu bile
bu vilayetin sancaklarıydı. I. Dünya Savaşı’n- bulmuyordu. Başlıca tarımsal kuruluşlar olan
dan sonra başlayan işgallere karşı ulusal Hafik ve Ulaş tarım işletmelerinin yaptığı
direnişin ilk adım larından birinin atıldığı yer çalışmalara karşın hayvansal ve bitkisel üre
olması bakım ından Sivas kentinin Kurtuluş timde yeterli gelişme sağlanamamıştır. Bunun
SİVAS 265
yanı sıra sanayi kuruluşlarının da yeterli günümüzde de canlılığını koruyan Alevi kül
düzeyde olmaması nedeniyle Sivas ilinde nü türünün başlıca ürünlerindendir. Cum huri
fus artış hızı genel olarak çok düşüktür. yetten sonra laikliğin (bak. L a İkl İk ) benim
Sivaslılar’ın bir bölümü yeni iş olanakları senmesi, Aleviler’in üzerindeki baskıların ha
bulmak um uduyla ya yurtdışına gider ya da fiflemesi açısından da büyük önem taşır.
büyük kentlerimize göç eder. 19. yüzyıl sonlarında Sivas yöresinde birçok
Sivas ilindeki en önemli sanayi kuruluşu, Müslüman ve Hıristiyan okulu vardı. Bu
Devlet Dem iryolları İşletm esi’ne (TCD D) okullarda 20 binden fazla çocuk eğitim görü
bağlı olan ve vagon üretiminin yanı sıra çeşitli yordu. Bunlardan başka Sivas’ta Amerikalılar’
döküm ler yapan, beton travers üreten fabri m ve Fransızlar’ın okulları da vardı. G ünü
kalardır. Bundan başka et ve süt ürünleri, un müzde Sivas ilinde yüksek düzeyde başlıca
ve unlu ürünler, dokumacılık ürünleri, yem, eğitim ve kültür kurum u Cum huriyet Üniver-
yedek parça, m etal eşya, çim ento, tuğla ve sitesi’dir.
kiremit üreten fabrikalar da vardır. Küçük Sivas ilinin geleneksel el sanatları dokum a
sanayi etkinliği ise oldukça yaygın ve canlıdır. cılık, bakırcılık, çubukçuluk ve bıçakçılıktır.
Sivas ili yeraltı kaynakları açısından olduk Sivas’ta halı ve kilim dokumacılığının geçmişi
ça zengindir. İl topraklarında gümüş, demir, Selçuklular’a dayanır. Sivas halılarının başlıca
linyit ve manganez cevheri yatakları vardır. özelliği sık dokulu ve tümüyle yün olmasıdır.
Ülkemizin demir cevheri gereksiniminin E n az 12 rengin kullanıldığı bu halılar günü
önemli bir bölümü Divriği’deki yataklardan müzde de Selçuklu motifleriyle süslenir. D a
karşılanır. ha çok siyah ve kırmızı renklerin egemen
Sivas ülke ulaşımında önemli bir konum u olduğu Sivas kilimlerinde geom etrik desenler
olan illerimizdendir. Başlıca yerleşme m er kullanılır. Eskiden özellikle G ürün’de geliş
kezlerini birbirine bağlayan kara ve demiryol me göstermiş olan çorap örücülüğü yaygınlığı
ları il topraklarından geçer. nı yitirm ektedir. Bu çoraplarda kullanılan
başlıca m otifler “yârimi eller aldı” , “eli m ek
Toplum ve Kültür tuplu” , “âşık kirpiği” ve “gönül kilidi” adla
Eskiden beri ulaşım ve ticaret açısından rıyla anılır. Bakırcılık eski önemini yitirmiş
önemli bir konum da olmasının yanı sıra tarihi durum dadır. Sigara ağızlığı yapımcılığına “çu
boyunca birçok yönden gelen değişik halkla bukçuluk” denir. Çubukçuluk günümüzde
rın kültüründen etkilenen bir yöre olan Sivas, turistik açıdan değer taşır. Eskiden kılıççılığın
güçlü devletlerin ele geçirmek için savaştığı yaygın olduğu yörede daha sonraları çakı ve
başlıca alanlardandı. Birçok kez yağmalana bıçak yapımcılığı gelişmiştir. Sivas’ın siyah
rak yıkıma uğramasına karşılık sonradan gene kemik saplı bıçakları ünlüdür.
kendisini toparlayan Sivas, Osmanlı döne Ünlü halk şairi Âşık Veysel (bak. ÂŞIK
m inde önce eyalet, sonra da vilayet merkezi V ey sel ) ile tanınmış şairlerden Haşan H üse
olarak önemini korudu. A m a gerek devletin, yin (Korkmazgil) Sivas ili doğumludur.
gerek yerel yöneticilerin halkı ağır bir vergi
yükü altında bıraktığı Sivas’ta zaman zaman İl Merkezi: Sivas
tüm A nadolu’yu da etkileyen ayaklanmalar Kentin bilinen en eski adı K aberia ya da
çıktı. Bazı dönem lerde görülen kıtlıklar nede K abeira’dır. D aha sonra “tanrı Z eus’un ken
niyle büyük güçlükler çeken Sivaslılar din ve ti” anlam ında Diopolis ve “büyük ken t”
m ezhep ayrımcılığı nedeniyle uygulanan bas anlam ında Megalopolis adlarıyla anıldı. R o
kılardan da çok zarar gördü. Aleviler kendile ma dönem inde verilen Sebasteia adının anla
rine özgü bir yaşama biçimi içinde kaldılar ve mı “im paratorun kenti”ydi. Megalopolis-
kendilerine özgü bir kültür geliştirdiler. Bu Sebasteia olarak da adlandırılan kentin bu
baskılardan çok zarar gören yörenin en günkü adının Sebasteia’dan kaynaklandığı
acılı günlerinin yaşandığı 16. yüzyılda bu sanılmaktadır.
kesimin sözcülüğünü üstlenmiş olan Pir Sul Stratejik açıdan önemli bir konum a sahip
tan A bdal’ın (bak. PİR Sulta n A b d a l ) şiirleri, olması nedeniyle eskiden devlet, eyalet ve
266 SİVAS KONGRESİ
Nezih Başgelen
Üstte: Divriği Ulucamisi ve Darüşşifası.
Solda: Divriği Kalesi ve çevresinden bir görünüm .
Ara Güler
vilayet merkezi olarak seçilmiş olan Sivas 1939’da II. Dünya Savaşı çıktığında daha
kenti, ilin orta kesiminde yer alır. İç Anadolu etkili savunma önlem leri alındı. Özel sivil
Bölgesi’nin doğu kesimindeki önemli bir tica savunma birlikleri oluşturuldu. Sivil savun
ret, hizmet ve kültür merkezi olma özelliğini macılar hava saldırılarında halka yardım,
koruyan kent, Kızılırmak vadisinin kuzey kurtarm a, ilkyardım ve bom bardım an sonucu
kesiminde, Tavra Suyu’nun iki kıyısında geliş çıkan yangınların saptanm ası ve söndürülmesi
miştir. Karadeniz, Doğu A nadolu, G üneydo konularında eğitildi. Çocuklar bom balanan
ğu A nadolu, Akdeniz ve İç A nadolu bölgele kentlerden alınarak kırsal yörelere götürüldü.
rindeki başlıca m erkezleri birbirine bağlayan Kesin karartm a zorunlu kılındı; zehirli gazla
kara ve demiryolları kentten geçer. Ulaşım ra karşı korunm a için gaz maskeleri dağıtıldı;
açısından en önemli yol, doğuda G ürbulak sı hüküm etçe hazırlanan filmler ve ilanlar aracı
nır kapısından gelip batıda A nkara’da E-5 lığıyla halka hava saldırısı sırasında ne yapıla
Karayolu’yla kesişen E-23 Karayolu’dur. Ken cağı öğretildi.
tin kuzeybatısında bir havaalanı da vardır. II. Dünya Savaşı’nda kullanılan bom balara
Kentin nüfusu 198.553’tür (1985). karşı yeraltında, özel olarak yapılmış yeraltı
sığınaklarında, m etro istasyonlarında ve bina
SİVAS KONGRESİ bak. E r z u r u m v e S îvas ların bodrum larında korunm ak olanaklıydı.
K o n g r e le r i. A m a daha sonra çıkan nükleer savaş tehdidi
büyük bir sorun oluşturdu. Tek bir atom
SİVİL SAVU NM A. Savaş zam anında, silahlı bombasının yıkıcı etkisi binlerce güçlü bom
kuvvetlerde görevi olmayan yurttaşları koru badan çok daha fazlaydı. Üstelik, böyle bir
m ak için önlem alınması gereklidir. 20. yüzyı patlam a yalnızca çok büyük sıcaklık ve şok
la ve savaş uçaklarının ortaya çıkışına kadar, dalgası yaymakla kalmaz, radyoaktif toz bu
savaşan ülkelerin yurttaşları genellikle ülkeleri lutları oluşturur, bu da rüzgârla taşınarak çok
işgal edilmedikçe savaştan zarar görmezlerdi. büyük bir alanda insanların ölümüne yol
I. Dünya Savaşı’nda kasabaların ve kentlerin açabilirdi. Bir nükleer saldırıda kentler bütü
üzerinde ilk bom bardım an uçakları belirdi nüyle yok olabilirdi. Bu durum da II. Dünya
ğinde ise durum değişti ve sivil savunma Savaşı’nda başarıyla uygulanan sivil savunma
önlem lerinin gerekli olduğu görüldü. Am a ilk önlem lerinin çok az yararı olacaktı. Kentlerin
sivil savunma önlem leri sınırlıydı. H alka hava karartılm ası da bir saatte binlerce kilometre
saldırılarına karşı uyarıda bulunularak sığı yol alabilen uzun menzilli güdümlü füzelere
naklara girmeleri bildirilir ve kısmi karartm a karşı yeterli bir savunma sağlayamıyordu.
uygulanırdı (karartm a, düşman uçaklarının Böyle bir sorunla karşılaşılınca, bazı hükü
hedefini bulmasını güçleştirmek için geceleri m etler sivil savunmaya para harcamanın hiç
yapı, cadde ve araçların bütün ışıklarının bir yararı olmadığı kararm a vardı. Örneğin
söndürülmesi ya da gizlenmesidir). İngiltere’de hüküm eti ve çeşitli bölgesel ka
SİVRİSİNEK 267
da yer alır. Erişkin sivrisineğin, pullarla kaplı kanlarını emer. Dişi sivrisineğin hortum de
gövdesi gibi duyargaları, bacakları ve ağız nen uzun ağız parçası bir emme borucuğunu
parçalarını saran hortum u da ince ve uzun çevreleyen delici organları taşır. Sivrisinek
yapılıdır. Büyük bölümünün kanatlarındaki ısırdığında, kana emmesini kolaylaştırıcı bir
dam arların üstünde kilsi pul saçaklar bulunur. sıvı karıştırır. Bu sıvı m ikropların da kana
Dişilerin uzun duyargalarında kıllı halkalar girmesine ve sıtma gibi hastalıkların bulaşm a
vardır. Erkeklerin duyargaları ise tüysü bir sına yol açar. Erkek sivrisinekler ve bazen de
yapı kazanmıştır. dişiler bitki özsularıyla beslenir.
Sivrisinekler Kuzey Kutup Bölgesi’ne ka Anofel ya da sıtma sivrisineği adlarıyla
dar yeryüzünün hemen her yerinde yaşar. tanınan Anopheles cinsinin birçok türü salgın
Uzun yıllar sivrisineklerle ilgili olarak, insan halinde ortaya çıkabilen sıtma hastalığının
ları ısırdıkları ve deride kaşıntılı kabarcıklara yayılmasından sorum ludur. Anofelin kanatla
yol açtıkları dışında pek az şey biliniyordu. rında siyah benekler vardır. Dinlenm e konu
İskoçyalı doktor Patrick M anşon 1878’de m unda hortum , baş ve gövdeleri aynı doğ
bazı sivrisinek türlerinin sıcak ülkelerde fil rultuda, ama kondukları yüzeyle açı yapacak
hastalığına neden olan küçük solucanları biçimdedir. Sarıhum ma hastalığını bulaştıran
taşıdıklarını ortaya çıkardı. Aynı yüz Aedes cinsi sivrisineklerin bacaklarının çevre
yılın sonlarına doğru Ingiliz Ronald Ross ve sinde ve sırtında beyaz çizgiler vardır.
İtalyan Giovanni Grassi sıtma denen hastalı Yeryüzünün neresinde olursa olsun, sivrisi
ğın m ikroplarını da sivrisineklerin taşıdığını nekler yaşamlarına genellikle tatlı sularda
kanıtladılar. D aha sonra W alter Reed yöneti başlar. Dişi, sayıları 40-400 arasında değişen
minde A B D ’li bir araştırmacılar grubu sarı- yum urtalarını bazen tek tek, bazen de küm e
hum ma hastalığını bulaştıran bazı sivrisinek ler halinde durgun sulara ya da kurak yerler
türlerini saptadı. (.Ayrıca bak. SARIHUMMA; deki su birikintilerine bırakır. Bir hafta içinde
SITM A.) yum urtadan çıkan küçük, bacaksız larvalar
Sivrisineklerin yalnız dişileri insanları ısırıp solucan gibi kıvrıla kıvrıla hareket eder.
Yalnız birkaç türün larvası suyun içinde soluk
CULEX Su Yüzeyi
alabilir. Ö bürleri yüzeyde kalarak arka uçla
Solunum rında bulunan solunum boruları sayesinde
Boruları
soluk alırlar. Bazı larvaların başında bulunan
ve fırçayı andıran tüysü yapılar besin tanecik
lerini ağza yöneltme işlevi görür. Bazı larvalar
Larva Larva ise öbür larvaları yiyen yırtıcılardır. Larvalar
Su Yüzeyi
büyüdükçe deri değiştirir ve yeterli olgunluğa
Solunum
Boruları
ulaşınca, başkalaşmaya uğrayıp erişkinlere
dönüşm ek üzere pupa evresine girerler.
Sivrisinek pupaları soluk alabilmek için
suyun yüzeyine yakın dururlar. Hareketli
olm akla birlikte beslenmezler. Birkaç gün
sonra yarılan pupa derisinden erişkin biçimini
Dinlenme Konumundaki
Erişkinler almış sivrisinekler çıkar. Erişkinler üreme
işlevini yerine getirir ve genellikle birkaç
haftada ölürler.
Sivrisineklerin bol olduğu yerlerde uyuyan
insanlar yataklarının çevresini cibinlik denen
Sivrisineklerin yaşam çevrim indeki larva ve pupa
evreleri suda geçer. Pupa evresinde başkalaşmaya tül perdelerle örterek korunurlar. Ürem e
uğrayarak kanatlı erişkinlere dönüşen sivrisinekler ortam larının kurutulm ası, çevre temizliğine
kanla ya da bitki özsularıyla beslenir. Çizimde önem verilmesi de sivrisineklerin azalmasını,
değişik gelişim evrelerindeki C u le x ile sıtma
hastalığını bulaştıran A n o p h e le s cinslerinden yerleşim birimleri çevresinde giderek yok
sivrisinekler gösterilm iştir. olmasını sağlam aktadır. Ayrıca sivrisinek
SİYAH AMERİKALILAR 269
ABD postaları her yıl "Black Heritage" (Siyah Miras) dizisinden bir pul çıkarır. Bu dizide anılan büyük Siyah
A m erikalılar arasında (soldan sağa) Yeraltı D em iryolu Ö rgütü'nün kahramanı Harriet Tubman, astronom i
bilgini ve m atematikçi Benjamin Banneker, yurttaşlık hakları öncüsü VVhitney Moore Young, beyzbol
oyuncusu Jackie Robinson, besteci Scott Joplin, tarihçi Carter Godvvin VVoodson, öğretm en Mary McLeod
Bethune, yurttaşlık ve kadın hakları savaşçısı S ojourner Truth da bulunur.
Kuzey’de yaşayan özgür Siyahlar da çeşitli ney C arolina’da pam uk tarlalarında ve evler
kısıtlamalarla karşı karşıyaydı. Beyazlar ile de çalışan tüm köleleri özgürleştirmek am a
Siyahlar’ın okulları aynydı. Siyah çocukların cıyla 1822’de bir ayaklanma örgütledi. Sayılar
gittiği okullar gerekli donanım dan yoksun, kesin olm am akla birlikte, bu ayaklanmaya
eğitim olanakları sınırlıydı. Birçok meslek 9.000 Siyah’ın katıldığı sanılmaktadır. Ne var
dalı da Siyahlar’a kapalıydı. Eğlence yerleri, ki, bir ihbar üzerine olay daha başlamadan
kiliseler, lokantalar, parklar, hatta m ezarlık sorum luları tutuklandı. Vesey de içinde ol
lar ayrı ayrıydı. Beyazların olduğu hem en mak üzere 35 kişi asıldı, 32 kişi sürgüne
hiçbir toplantı yerine Siyahlar giremezdi. gönderildi. Siyahlar’a yardım ettikleri gerek
Özgür kölelerin sayısının artması G üney’de çesiyle dört beyaz da çeşitli hapis cezaları
ve Kuzey’de tartışm alara neden oluyordu. aldı.
A frika kökenli A m erikalılar’ın A frika’da Li Virginia’da varlıklı bir plantasyon sahibinin
berya’ya yerleştirilmesi gibi tasarıların da kölesi olarak doğan N at Turner (1800-31) da
sonuç vermeyeceği anlaşılmıştı (bak. Lİ Vesey gibi kendi kendini yetiştirmişti. 20
BERYA). yaşındayken bir başka toprak sahibine satıldı.
1831’de bir kez daha satılarak bir zanaatkârın
İlk Ayaklanmalar kölesi oldu. T anrı’nın onu Siyahlar’ı kurtar
A BD tarihinde ilk büyük köle ayaklanmasına m akla görevlendirdiği inancında olan T urner,
önderlik eden Gabriel Prosser (yaklaşık 1775- 1831 Ağustos’unda güvendiği yedi köleyle
1800) ikinci kuşaktan köle olarak dünyaya birlikte önce sahibini ve ailesini, sonra 51
gelmişti. Virginia’da bağımsız bir Siyah devle beyazı daha öldürdü. Sayıları 75’i aşmayan
ti kurm ak amacıyla silahlandırdığı 1.000’den ayaklanmacılar oldukça disiplinsizdi. Beyaz
fazla köleyle Ağustos 1800’de harekete geçti. ların gücü karşısında çok geçmeden dağıldı
Fırtınalı bir gecede başlayan ayaklanmayı lar. Sonuçta ayaklanmaya katılmamış pek çok
haber alan vali çok geçmeden Gabriel ve köle beyazlarca öldürüldü, yakalanan Turner
yandaşlarını yakalattı. Yargı önüne çıkartılan idam edildi. Bu ayaklanma A B D ’nin Güney
Gabriel ve 34 arkadaşı idam edildi. Şiddetle eyaletlerinde kölelerin öğrenim , seyahat ve
bastırılmasına karşın bu ayaklanma G üney’de toplantılarını yasaklayan baskıcı yasaların çı
beyazların Siyahlar’dan duyduğu korkunun karılmasına ve Siyahlar’a karşı şiddetin art
körüklenm esine yol açtı. masına yol açtı.
A B D tarihindeki en yaygın köle ayaklan
masını örgütleyen D enm ark Vesey (1767- Köleler Özgürlüklerini Kazanıyor
1822), çocukken köle tüccarı bir kaptana G azeteci William Lloyd G arrison (1805-79)
satılmıştı. Vesey kendi kendine okum a yazma önderliğinde kurulan ve köleliğin kaldırılm a
öğrendi ve köleliğe karşı olan yayınları oku sına yönelik eylem lerde bulunan Am erika
yarak bilinçlendi. 1800’de piyangodan kazan Kölelikle M ücadele D erneği’nin üyeleri ço
dığı 600 dolarla özgürlüğünü satın aldı. G ü ğunlukla din adam ları, aydınlar ve özgür
SİYAH AMERİKALILAR 271
yetiştirdiği üründen pay alıyordu. Kiracı, top sırasında fabrikalarda çalışmaya başladı. İşçi
rak sahibine borcunu ödem edikçe çiftliği terk gereksinimi çok fazla olduğu için 1915-18
edemiyordu. arasında yaklaşık 500 bin Siyah Kuzey’deki
1866’da azat edilmiş Siyahlar’a şiddet ve bas fabrikalarda iş buldu. Ne var ki, 1930’ların
kı uygulayarak beyazların üstünlüğünü kanıtla Büyük Dünya Bunalımı sırasında Siyahlar,
maya yönelik Ku Klux Klan örgütü kuruldu. özellikle nitelikli işleri beyazlara kaptırdı. II.
Örgüt üyeleri gece baskınları düzenliyor, azat Dünya Savaşı (1939-45) sırasında yeniden
edilmiş Siyahlar’ı ve onları koruyan beyazlan benzer bir durum la karşılaşıldı. Bu kez daha
kırbaçlayarak öldürüyordu (bak. IRKÇILIK). önce Siyahlar’ın alınmadığı demir-çelik fabri
Siyahlar’ın yurttaşlık hakkı kazanması yo kalarına, gemi ve uçak yapımı gibi işlere 300
lundaki ilk adım 1865-70 arasında anayasada binin üstünde Siyah işçi yerleştirildi.
yapılan değişikliklerle atılmıştı. Böylece Si Siyah işçilerin sanayi kuruluşlarında sayıla
yahlar oy hakkı kazandı. 1875’te renginden rının giderek artması beyaz işçilerle araların
ötürü Siyahlar’a uygulanan ayrımcılık kaldı da sorunlara neden oldu. İşçi sendikaları
rıldı. A m a, eşitliği sağlayan bu yasa 1883’te Siyahlar’ı sendika üyeliğine kabul etmiyordu.
geri alındı. Sonraki yıllarda kuzey ve batıdaki Bazı Siyah işçiler bağımsız sendikalar kurm ak
eyaletlerde çıkarılan yasalarla ırk ayrımcılığı zorunda kaldı. Oysa bu tür sendikaların güç
na son verilmesine karşın, G üney’de Siyah- kazanm a olasılığı çok zayıftı. Aynı alanda
lar’ın haklanm daha da kısıtlayıcı uygulamalar beyaz işçilerle m ücadele etm ek zorunda kal
baş gösterdi. Okullar, otobüsler, lokantalar, maları Siyahlar'ı sendikalardan soğuttu. D aha
hastaneler, hapishaneler, m ezarlıklar, oteller, sonraları sendikaların kitleselleşmesiyle Siyah
kitaplıklar, tiyatrolar ve kiliselerde ırk ayrım işçiler de işçi hakları mücadelesinde beyazla
cılığı sürdü. Beyazlar ile Siyahlar’ın evlenmesi rın yanında yer aldı ve işçiler arasındaki
birçok eyalette yasaklandı. 1890’larda G üney’ ayrımcılık bir ölçüde azaldı.
deki Siyahlar’ın oy hakkını yasal yollardan
engellemek için harekete geçildi. Buna göre Askerlik
A m erikan Bağımsızlık Savaşı’nda ve iç savaş
okuryazar olmayan, 300 dolar vergi verilmesi
ta gönüllü olarak çarpışan Siyahlar askerlikte
ni gerektiren bir malı bulunm ayan, baş vergi
de ayrımcılığa uğruyordu. Iow a’da Siyahlar
sini ödeyem eyen, sürekli bir işi bulunmayan,
askerlik görevini yapmamış olan, anayasadan için özel bir askeri okulun kurulduğu I. Dünya
seçilmiş bir cümlenin içeriğini anlayamayan Savaşı’na kadar A BD kara kuvvetlerinde bir
ya da kendisine okunduğunda açıklayama- albay ve bir tuğgeneral dışında Siyah subay
yanlar oy kullanamayacaktı. K uşaklar boyunyoktu.
ca işten, güçten, paradan, eğitimden yoksun II. Dünya Savaşı’nda Siyahlar ve beyazlar
ortak düşmana karşı ayrı birlikler halinde
bırakılmış Siyahlar’ın bu koşulları yerine ge
dövüştüler. Yaklaşık 900 bin Siyah’ın katıldığı
tirmesi olanak dışıydı. Yasaya göre hırsızlık,
dolandırıcılık gibi adi suçlardan dolayı da bu savaşta, Siyah nüfusla orantılı sayıda
Siyahlar’ın oy vermesi engelleniyordu. Bu askerin görevlendirilmesi öngörülmüştü.
sırada Ku Klux Klan’ın şiddet eylemlerini 1949’da, savaşın bitm esinden dört yıl sonra
önlem ek için ağır cezalar öngören yasalar silahlı kuvvetlerde ayrımcılığa son verildi.
M edeni haklarda hâlâ sağlanamayan eşitlik
çıkarılmıştı. 1882’de A B D Yüksek M ahkem e
askerlik konusunda sağlanmıştı. Beyazlar ve
si Ku Klux K lan’ın anayasaya aykırı bir örgüt
olduğuna karar verdi. G üney’de beyazların Siyahlar bundan böyle savaşta, eşit koşullarda
üstünlüğünü sağlama amacı gerçekleşmiş olan ölebilirdi. 1950-53 Kore Savaşı’nda beyazlar
örgütün varlığına zaten gerek kalmamıştı. ve Siyahlar ilk kez karm a birliklerde omuz
Böylece birinci Ku Klux Klan 19. yüzyılın omza çarpıştılar. 1953’te ordudaki Siyahlar’ın
sonlarına doğru eylem lerine son verdi. yaklaşık yüzde 90’ı beyazlarla aynı yerlerde
yaşayıp çalışıyordu. 1954’te askeri akadem i
Sanayi İşçisi Siyahlar lere öğrenci yetiştiren ilk ve ortaöğrenim
Siyahlar ilk kez I. D ünya Savaşı (1914-18) kurum larm da ayrımcılık kaldırıldı. 1975’te
SİYAH AMERİKALILAR 273
A B D 'de ilk kez bir Siyah, Daniel James Jr. zandırmayı amaçlayan insanlığı Kurtarm ak
hava kuvvetlerinde generalliğe yükseltildi. İçin Birleşenler (PUSH) hareketini örgütle
yen Jesse Jackson (doğumu 1941), 1988’de
Medeni Haklar Hareketi D em okrat Parti başkan adayı seçimini kaza-
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Siyahlar’ı Geliş namadıysa da, Siyahlar ve ırk ayrımına karşı
tirme Ulusal Derneği (N A A CP) Siyahlar’la olan beyazlar arasında geniş bir destek buldu.
ilgili çeşitli davaları ABD Yüksek M ahkeme-
si’ne götürerek yasalardaki ayrımcılığa dikka Irkçılıkla Mücadele Eden Örgütler
ti çekmeye çalıştı. M ahkemenin bir davada, M artin Luther King’in kurmuş olduğu Mont-
Siyahlar için ayrı okullar bulunmasının anaya gom ery’yi Geliştirme Derneği kamu ulaşım
saya aykırı olduğu kararm a varması Medeni araçlarındaki ayrımcılığı kaldırm akta etkili ol
H aklar H areketi için bir dönüm noktası oldu. du. Bundan başka gene King’in 1957’de kur
Aralık 1955’te Alabama’daki Montgomery’de muş olduğu Güney Hıristiyan Önderliği K on
Rosa Parks adında Siyah bir kadın otobüste feransı (SCLC), Siyah ve beyaz gençlerin yer
Siyahlar’a ayrılmış bölümde oturm ayı reddet aldığı Şiddet Karşıtı Öğrenci Koordinasyon
ti ve tutuklandı. Bunun üzerine kitlesel boy Komitesi (SNCC) ile Irk Eşitliği Kongresi
kotlar başladı. Siyah önderlerden M artin Lut- (C O R E) pasif direnişten yana örgütlerdi.
her King ayrımcılığı çeşitli boyutlarıyla gün Kökeni 1920’lerde kurulan Dünya Siyah-
deme getirdi ve ülke çapında destek sağlama ları’nı Geliştirme Birliği’ne (U N IA ) dayanan
yı başardı (bak. KlNG, MARTIN L u t h e r ). Boy Siyah milliyetçi hareketi 1960-70 arasında e t
kotlar ve direnişler barışçıl bir havada gerçek kili oldu. Bu örgüt Siyahların ekonomik gü
leştiriliyor, genellikle protesto yürüyüşü ve cünü artırmayı ve aralarındaki birlik duygusu
oturm a eylemleri biçiminde sürüyordu. Çok nu pekiştirmeyi amaçlıyordu. Siyahlar'ın ken
geçmeden G üney’de büyük m ağazalarda, kü dilerini geliştirmelerini ve kimliklerini koru
tüphanelerde ve sinem alarda ırk ayrımına son malarını savundu. Siyah A m erikalılar’ın onur
verildi. Ne var ki, istenen eşitlik henüz sağla ve özgüvenlerini güçlendirmek için “Siyah
namamıştı. Eyaletler arası ulaşımdaki ayrımcı G üç” ve “Siyah G üzeldir” sloganlarının yay
yasaları kaldırmak amacıyla Mayıs 1961'de gınlık kazanm asına çalıştı. Bu hareketin çok
“Özgürlük Yolcuları” adıyla 70 binden fazla sayıda yandaşı ayrı bir Siyah ulusun yaratıl
öğrenci G üney’e doğru yola çıktı. Bunlardan masını öngörüyordu.
3.600’ü tutuklandı. Pek çoğu şiddet olaylarıy D aha önce de varlığı bilinen, beyazların
la karşılaştı. ırkçılığına karşı Siyah milliyetçiliği benim se
Başkan John F. Kennedy 1961-63’te bir yen Siyah M üslüm anlar H areketi, önderleri
M edeni H aklar Yasası hazırladı (bak. K e n Malcolm X ’in kişiliği sayesinde 1960’larda ül
n e d y , J o h n ). Bu yasa 1964’te, Başkan Lyndon ke çapında sesini duyurdu. Malcolm X etkile
B. Johnson dönem inde Kongre’den geçti. yici konuşmalarıyla genç Siyahlar arasında
Ku Klux Klan örgütü M edeni H aklar Yasa- pek çok yandaş buldu. Örgüt üyeleri T anrı’
sı’nın G üney’de uygulanmasına tepki olarak nın Siyahlar’ı dünyaya egemen olacak üstün
yeniden ortaya çıktı. Güney eyaletlerinde çok bir ırk olarak yarattığına inanıyordu. Çok
sayıda bom balam a, kırbaçlam a, yakma, linç geçmeden hareket içinde anlaşmazlıklar ve
etm e, öldürm e eylemlerinde bulundu. Örgüt şiddetli çatışmalar baş gösterdi. Malcolm X
sonraki yıllarda Siyahlar’a karşı hoşgörünün 1965’te öldürüldü. Devrimci Siyah milliyetçi
giderek yaygınlaşması üzerine etkinliğini bü lerin kurmuş olduğu Kara Panter Partisi
yük ölçüde yitirdi ve üye sayısı düştü. (1966) bütün Siyahlar'ın silahlanmasını, as
Siyahlar arasındaki farklı eğilimleri birleş kerlik de içinde olmak üzere, “beyaz” A m eri
tirmeye yönelik M edeni H aklar H areketi, ka’ya karşı hiçbir yükümlülüğün yerine geti
1968’de M artin Luther King’in öldürülm esin rilmemesini, hapisteki tüm Siyahlar'ın salıve
den sonra bölünm elere uğradı. rilmesini istiyordu. Kara Panterler’le polis
1972’de ırk ayrımına karşı mücadeleyi ve arasında 1960’larda şiddetli çatışmalar çıktı.
kentlerdeki Siyah gençlere yeni değerler ka 1970’lerden sonra önderlerinin çoğunun öldü
274 SİYAH AMERİKALILAR
ZEFA
daha sonra tüm batı dünyasında yaygınlık ka G erek seslerinin güzelliği, gerek müzik ale
zandı. Katı kurallara uymadan dans etm e ola ti çalm aktaki ustalıklarıyla ünlü Siyah sanatçı
nağı sağlayan bu müzik doğaçlamaya açıktı. ları bir bir saymak olanaksızsa da, caz müziği
Caz müziği eşliğinde dans edenler, ilk melodi nin ünlü trompetçisi Louis A rm strong’u
lerle önceden bilinen birkaç adım attıktan (1900-71) anm adan geçemeyiz. A rm strong
sonra, kendilerini müziğin ritmine bırakır, iç 1930’larda caz müziğinin yanı sıra, orkestra
lerinden geldiği gibi yeni dans figürleri yara şefliği, film oyunculuğu ve komedyenlik
tırlardı. yaptı. Elia Fitzgerald (doğumu 1918) ses ala
Özgün bir müzik türü olan blues A B D ’nin nının genişliği ve sesinin yumuşaklığıyla ün
Güney eyaletlerinin kırsal alanlarında ortaya kazandı. Bir plantasyonda doğan Joseph King
çıktı. Kökeninin A frika’da olduğu düşünülen Oliver (1885-1938) cazın bütün Am erika kıta
bu müzik çok geçmeden Kuzey’e de yayıldı. sına ve sonuçta dünyaya yayılmasına katkıda
Blues Siyahlar’ın sıla özlemini yansıtıyor, bulundu. “Ragtime kralı” olarak tanınan
yoksulluk, baskı, karşılıksız aşk gibi konuları Scott Joplin (1868-1917) Siyahlar’a eğitim ve
işliyordu. En büyük blues şarkıcılarından biri ren Smith College’da müzik öğrenimi gördü.
olan Bessie Smith (1898-1937) yıllarca şarkı Bu ünlü besteci ve piyanist, The School o f
söyleyerek Güney eyaletlerini dolaştı, 150’nin Ragtime (1908; “Ragtim e O kulu”) adlı bir de
üstünde plak doldurdu. B. Smith’in, gerçekçi kitap yazdı. Çok iyi bir caz piyanisti olan N at
liği nedeniyle yasaklanan ve günümüzde New King Cole (1919-65) asıl ününü kadife gibi yu
York kentindeki M odern Sanat M üzesi’nde muşak, pürüzsüz sesiyle kazandı. Sarah Va-
korunan St. Louis Blues (1929) adlı bir de kı ughan (1924-90) 1940’larda caz şarkıcısı ola
sa filmi vardır. rak uluslararası üne kavuştu. Doğaçlamala-
ZEFA
Topham
Sinema oyuncusu Sidney Poitier 1964'te, en iyi aktör
dalında Akademi (Oskar) Ö dülü'nü kazanan ilk Siyah
oldu.
n y l a h e r h a n g i b ir şa rk ıy ı d ile d iğ i b iç im d e y o
r u m la m a k ta u s ta y d ı (bak. CAZ; P op MÜZİK).
Bir kölenin oğlu olan şarkıcı ve tiyatro
oyuncusu Paul Robeson (1898-1976) Colum-
bia Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi gördü.
Üstün nitelikleri olan bir öğrenciydi. Am a Si
yahlar’a hukuk alanında çalışma olanağı ta
nınmadığı için tiyatroya yöneldi. 1930’larda,
ender rastlanan basbariton sesiyle A vrupa’da
yankı uyandıran konserler verdi. K onserlerin
de faşizm tehlikesine karşı uyarıcı konuşm a
larda bulundu. A B D ’ye döndüğünde A m eri
ka’ya Karşı Etkinlikleri Soruşturm a Komite-
si’nce sorguya çekildi. 1950’de A B D ’deki e t
kinlikleri engellendi. Çağının en iyi kontralto
larından biri olan Marian A nderson (doğumu
1902) olağanüstü güzellikte bir sese sahipti.
1925-35 arasında A vrupa’da verdiği konser
lerde büyük başarı kazandı. Siyah olduğu ge
Siyahlar sporda çok ileridir. Berlin'deki 1936
rekçesiyle W ashington’da, Constitution H ail’ O lim piyat O yunları'nda Jesse Ovvens dört altın
da şarkı söylemesi engellenen M arian A nder madalya kazandı.
SİYAH AMERİKALILAR 277
Siyasette Siyahlar
Siyaset alanındaki m ücadele, oy hakkı elde
etm ekle kalmayıp doğal olarak seçilmeyi de
içeriyordu. Jesse Jackson 1983’te Siyah seç
m enlerin tüm ünün oy verm ek üzere kütükle
re kaydolması için çalışarak, Chicago beledi
ye başkanlığına ilk kez bir Siyah’ın seçilmesini
sağladı. 1988 seçimlerinde büyük kentlerde
Siyah adaylar değişen ölçülerde başarı kazan
dılar.
ra Güler Arşivi
Fatih A lbüm leri’ndeki Siyah Kalem resim doğrultusunda karar alınması için siyasal ya
leri daha büyük bir yüzeyden gelişigüzel şama dolaylı olarak katılmak da değildir.
kesilerek yapıştırılmıştır. G enelde siyah ve gri Siyasal partiler daha önceden belirledikleri ve
tonlarıyla çizilmiş bu resimlerde yer yer kır kamuoyuna açıkladıkları siyasal program ları
mızı, sarı, mavi, nefti gibi renklerin mat nı yaşama geçirmek için seçimleri kazan
tonları kullanılmıştır. Bu resimler konuları mayı ve hüküm eti kurmayı amaçlar. Bu ne
bakım ından iki grupta toplanabilir. Bir grup denle siyasal partiler siyasal yaşama doğrudan
resimde dans eden, içki içen, güreşen, at katılır. Siyasal partileri bazı ortak çıkarları
kaçıran insan ve hayvan karışımı dev yaratık savunan ve hüküm etin üzerinde etkili olmaya
lar betimlenmiştir. Ö bür grupta ise bozkırlar çalışan öbür örgütlerden ayıran temel fark,
daki göçebelerin günlük yaşam larından çeşitli siyasal iktidarı elinde tutsa da tutm asa da,
kesitler canlandırılmıştır. Göçebe kökenli ve devleti yönetm e program ına ve iddiasına sa
Şamanlık ile ilgili olan Siyah Kalem resimleri hip olmalarıdır.
nin O rta Asya ve Çin uygarlıklarının etkisin Partilerin siyasal iktidarı ele geçirmelerinin
deki bir bozkır kültürü çerçevesinde yapıldığı yolu kural olarak seçimdir. Am a siyasal ikti
sanılmaktadır. darı şiddete dayanan yöntem lerle ele geçir
meyi amaçlayan partiler de olabilir. Belirli bir
SİYASAL PARTİLER, belirli bir siyasal prog siyasal program a sahip olan ve gizli çalışan bu
ram üzerinde birleşmiş kişilerin bu programı örgütler de siyasal parti tanım ına girer. Am a
gerçekleştirmek için siyasal iktidarı ele geçir silahlı kuvvetler içinden zora başvurarak siya
mek amacıyla bir araya gelerek kurdukları sal iktidara el koyan bir grup siyasal parti
örgütlerdir. Siyasal partinin bir örgüt olması olarak kabul edilmez.
onu öbür siyasal katılım biçimlerinden, siya G ünüm üzde siyasal partiler siyasal sürecin
sal iktidarı ele geçirme amacıysa öbür örgüt doğal bir parçası durum undadır. Onların ku
türlerinden ayırmamızı sağlar. G erçekten bir ruluşlarını, bu kuruluşa ilişkin kuram larını ve
bilimsel araştırm a örgütü, bir meslek örgütü pogram larını, iç ve dış örgütlenm elerini, pa
ya da sendika ile siyasal parti arasında örgüt rasal durum larını, disiplin bağlarını, iç etkin
lenme ve siyasete katılm a açısından çok bü liklerini, genel etkinliklerini ve kurullarını
yük farklar vardır. Siyasal parti, hüküm eti belirleyen, biçimlendirip koşullandıran sisteme
propaganda, ikna, grev, direniş gibi yollar ve siyasal parti rejimi adı verilir. Siyasal iktidar de
araçlarla etkilemeye çalışmaz. O nun amacı yiminin günlük dildeki anlamı hükümet ve
üyelerinin ekonom ik ve toplumsal çıkarları onun karar verm e gücü ile olanağıdır (bak.
280 SİYASAL PARTİLER
Hıristiyan dem okrat partinin ortaya çıkışında yansında ortaya çıktı. Bu dönem de sosyalist
kilisenin ve Katolik din örgütlerinin doğrudan partiler kitle partisi olarak kuruldu. Bu parti
rolü vardır. lerin amacı işçi sınıfını siyasal bakım dan
eğitm ek, bu sınıf içinden ülkeyi yönetebilecek
Siyasal Parti Tipleri kişileri yetiştirm ekti. Ayrıca sosyalist partiler
Siyasal partiler iç yapılarına göre iki gruba savundukları ilkeler ve siyasal program ları
ayrılır: Kadro partileri ve kitle partileri. nedeniyle iş çevrelerinden ve büyük toprak
Az sayıda üyeden oluşan kadro partilerinin sahiplerinden destek alma şansına da sahip
amacı üye sayısını artırm ak değildir. Bunlar değildi. Bu nedenle parasal açıdan üyeleri
seçimden seçime adını duyuran, seçim arala nin aidatlanna dayanm ak zorundaydı. Kit
rında etkinlikleri pek görülmeyen örgütlerdir. le partileri öbür etkinliklerinin yanında, bü
Kadro partilerine özellikle A B D ’de ve İngil yük paralar gerektiren seçim kam panyaları
tere ’de rastlanır. Bu ülkelerde partiler, parla nın giderlerini de işte bu kaynaktan karşılar.
m ento grupları ile seçim kom iteleri arasında Böylece seçilen adaylann onları parasal yön
sağlanan eşgüdümün sonucunda doğmuştur. den destekleyen birkaç kişiye bağımlı kılın
H er ne kadar gruplar ile kom iteler birleşmiş ması da önlenmiş olur.
lerse de, seçim kom itelerinin ülke ölçeğinde Komünist partiler de sosyalist partiler gibi
birleşmesi sağlanamamıştır. Bu nedenle iç kitle partisi olmakla birlikte daha disiplinli bir
yapıları zayıftır. Kadro partilerinde seçimlere örgüt yapısına dayanır. H er komünist parti
hazırlanm ak, kampanyayı yürütm ek ve aday üyesinin parti örgütü içinde aktif olarak çalış
larla ilişkileri korum ak için seçkinler bir araya ması kuraldır. Ayrıca kom ünist partilerde üye
getirilir. yazılımı da sıkı bir denetim altındadır. Üyeler
Bu seçkinleri, saygınlığı ve ilişkileriyle ada karar süreçlerine, aşağıdan yukarıya doğru,
ya güç sağlayabilecek kişiler, seçim kam pan etkinlikte bulunduklan örgütler kanalıyla ka
yasını yürütecek, seçm enlere yön verecek tılırlar. K arar alma süreci tam amlanıp belirli
uzm anlar ve kam panyanın giderlerini karşıla kararlar alındıktan sonra tüm üyeler koşulsuz
yacak zenginler oluşturur. olarak bu kararlann gerçekleşmesi için çalı
Rex Features şırlar.
Faşist partiler ise kitle partilerinin ayrı bir
türünü oluşturur. Bunlar otoriter bir öğreti
doğrultusunda askeri tipte bir örgüt yapısına
sahiptir. Ö nderin m utlak egemenliğine bağlı
olarak katı bir disiplin uygular.
Siyasal partileri yöneticilerinin üyeleri ve
milletvekilleri üzerindeki otoriteleri yönün
den de ikiye ayırabiliriz: Serbest partiler,
disiplinli partiler.
Serbest partilerde üye ve parlam enterler
siyasal sorunlar karşısında belirli bir yönde
birlikte davranm ak zorunda değillerdir. D i
siplinli partilerde ise üye ve parlam enterler
parti yönetiminin aldığı kararlarla partinin tü
zük ve program ına uym ak zorundadırlar.
ABD'de bir siyasal partinin delegeleri başkan adayı
seçiminde. Siyasal Parti Sistemleri
Siyasal parti sistemleri başlıca iki gruba ayrı
Kitle partileri ise üye ve sempatizan sayısını lır: Çok partili sistem ve tek partili sistem.
sürekli artırm ak isteyen örgütlerdir. Kitle Çok partili sistem çoğulcu, liberal ve reka
partileri işçi sınıfının gelişmesi ve genel oy betin var olduğu siyasal yapılarda ortaya
hakkının elde edilmesiyle 19. yüzyılın ikinci çıkar. Bu sistemi iki partili sistem ve ikiden
282 SİYASAL PARTİLER
fazla partili sistem olarak ikiye ayırabiliriz. tanbul’da kurulan partiler A nadolu’da ulusal
Gerçek örneklerine İngiltere ve A B D ’de rast kurtuluş mücadelesini sürdüren örgütlerce
ladığımız iki partili sistem bir ülkede yalnızca benimsenmedi. Bu örgütlerin oluşturduğu
iki parti olmalıdır anlamına gelmez. Bu siste Anadolu ve Rumeli M üdafaa-i H ukuk Cemi
min uygulandığı ülkelerde ikiden çok parti yeti, Kurtuluş Savaşı’nın merkezi örgütü ko
vardır. Am a bu ülkelerin toplum sal ve siyasal numundaydı. Bu örgüt Halk Fırkası’na dönü
koşullan iki büyük partinin siyasal yaşama şerek (9 Eylül 1923) Türkiye Cum huriyeti’nin
egemen olmasını olanaklı kılm akta, öbür ilk siyasal partisini oluşturdu. Partinin adı 10
partiler çok zayıf bir durum da varlıklarını Kasım 1924’te Cum huriyet Halk Fırkası ola
sürdürm ektedir. Bir büyük parti daha doğdu rak değiştirildi. G ene 1924’te cumhuriyetin
ğunda iki büyük partiden birinin yerini al ilanına ve halifeliğin kaldırılmasına karşı çı
m akta, eski büyük parti küçülüp önemini kan bir grup Cum huriyet Halk Fırkası’ndan
yitirm ektedir. İki partili sistemin doğmasında istifa ederek Terakkiperver Cum huriyet Fır-
en önemli etm en seçimlerin tek turlu ve kası’nı kurdu. Am a bu yeni parti cumhuriye
özellikle dar bölge sistemine göre yapılması te karşı çıkan hilafetçi çevrelerin kümelendiği
dır. Tek adlı seçim yöntemi olarak da adlandı bir odak olunca 1925’te kapatıldı. 1930’un
rılan bu sistemde, parlam enterler ABD ve İn ortalannda A tatürk’ün görevlendirmesi üze
giltere’de olduğu gibi birer temsilci çıkartan rine Fethi O kyar tarafından kurulan Serbest
seçim bölgelerinde seçilirler. En fazla oyu Cum huriyet Fırkası da aynı yılın sonunda
alan aday seçimi kazanır. Bu, iki büyük parti kapatıldı. Böylece, Cum huriyet Halk Fırkası
den birinin adayının kazanması anlamına (1935’te adı Cum huriyet Halk Partisi olarak
gelir. değiştirildi) varlığını sürdüren tek siyasal parti
İkiden fazla partili sistem ülkenin siyasal olarak kaldı.
yaşamında ikiden çok partinin söz sahibi 1923’te cumhuriyetin ilanını izleyen günler
olması anlam ına gelir. İkiden fazla partili de Cem iyetler K anunu’nda yapılan değişiklik
sistemi, ülkedeki siyasal azınlıkların güçleri le hüküm ete tüm örgütler üzerinde geniş bir
oranında temsil edilmelerine olanak sağlayan denetlem e yetkisi verilmişti. 1926’da Türk
nispi temsil sistemi doğurmuştur. Bu sistemde M edeni Kanunu ile ülkede örgütlenm e hakkı
genellikle partilerden hiçbiri tek başına ço na serbestlik getirildiyse de, 1923-45 arasında
ğunluğu elde edemez ve koalisyon hüküm et yürürlükte olan tek partili sistem ortam ın
leri oluşur. Parlam entoda, içinde çeşitli parti da parti özgürlüğü yoktu. Yeni siyasal parti
lerin bulunduğu ve sürekli yer değiştirdiği kurulm asına yönelik iki girişim de kısa sürede
iktidar ve m uhalefet grupları oluşur. başarısızlığa uğramıştı. 1946’da Cemiyetler
Tek partili sistemde siyasal iktidar sürekli K anunu’nda yapılan değişiklikle farklı siyasal
olarak tek partinin elindedir ve seçimler bu eğilimlerde partilerin kurulmasına olanak ta
partinin adayları arasında yapılır. Bu sistem nındı. 1946’da kurulan D em okrat Parti 1950
de partiler arasında ve partiler kanalıyla seçimlerini kazanarak siyasal iktidarı ele ge
yürütülen bir siyasal iktidar savaşı söz konusu çirdi. 1946-60 arasında ülkede iki partili sis
değildir. M uhalefet aynı partinin içinde bi tem egemen oldu.
çimlenir. 1961 A nayasası’nın getirdiği göreli özgürlük
ortam ında ilk kez siyasal partiler anayasal
Türkiye'de Siyasal Partiler güvence altına alındılar. 1965’te Siyasal Parti
Türkiye’de çağdaş anlam da siyasal partiler ler Kanunu çıkarılarak siyasal partilerin çalış
1876 Anayasası’nda (Kanun-ı Esasi) 1909’da ma ilkeleri ve biçimleri belirlendi. Uygulan
yapılan köklü değişikliklerle ortaya çıktı m akta olan nispi temsil sisteminin de etkisiyle
(bak. BİRİNCİ VE İKİNCİ MEŞRUTİYET; İTTİHAT VE yeni partiler kuruldu, gerçek anlam da çok
TerakkİCEM İY ETİ). 1913’te Babıâli Baskım ’yla partili sisteme geçildi. Bu siyasal yapı 12 Mart
tek parti durum una gelen İttihat ve Terakki 1971 askeri müdahalesini izleyen birkaç yıl
Fırkası 1918’e kadar bu konum unu sürdürdü. dışında, 1960’lar ve 1970’ler boyunca varlığını
M ondros M ütarekesi’ni izleyen günlerde İs sürdürdü. Am a 12 Eylül 1980 askeri müdaha-
SİYASAL VE YEREL YÖNETİM 283
leşinin ardından önce siyasal partilerin etkin rın yapılanışım ve birbirleriyle ilişkilerini be
likleri durduruldu, 16 Ekim 1981’de de tüm lirleyen tüm sisteme siyasal yönetim denir.
siyasal partiler feshedildi. Başbakan ya da başkan, parlam ento, hükü
Bugün ülkemizde uygulanm akta olan siya m et, m ahkem eler, kam u hizm etleri, silahlı
sal parti rejimi 1982 Anayasası ile 1983’te kuvvetler, polis gibi tüm bir yönetim sistemi,
çıkarılan yeni Siyasal Partiler Kanunu tarafın siyasal yönetim kapsamındadır.
dan düzenlendi. O ldukça otoriter bir nitelik Bir topluluk içinde yaşarken, bireylerin
taşıyan bu düzenlemeye göre, siyasal yaşamın ortak gereksinimlerini karşılayacak kam u hiz
vazgeçilmez öğeleri olarak kabul edilen parti m etlerinin de sağlanması gerekir. Bu hizm et
ler, seçimler yoluyla milli iradenin oluşmasını leri sağlamak kamu yönetiminin görevidir.
sağlamak, ülke çapında etkinlik gösterm ek, Kamu hizmetleri siyasal yönetimin bir parçası
ülkenin bütünlüğünü ve laiklik ilkelerini gö olarak m erkezden yönlendirilebileceği gibi,
zetm ek gibi genel ve özel kurallara uymak zo bir bölgede yaşayan halkın bazı gereksinim le
rundadır. Ayrıca, siyasal partilerin kadın ve rini o bölge içerisinde yerel olarak karşılam ak
gençlik kolları ile köy örgütü kurması, sendi da olanaklıdır. Yerel yönetim ler, merkezi
ka ve derneklerle işbirliği yapması da yasak yönetimin dışında, belirli bir bölgede kamu
lanmıştır. hizmetlerini yerine getirir.
A yrıca bak. TÜRKİYE. Yönetim sözcüğü ayrıca, “yönetim bugün
yeni ekonom ik önlemleri açıkladı” haberinde
SİYASAL VE YEREL YÖNETİM. Bir ülke olduğu gibi hüküm et anlam ında ya da “Baş
de, eyalette, kentte ya da köyde birlikte bakan A .’nın yönetim i” biçiminde, ülkenin o
yaşayan insanlar bütün ülke ya da topluluğun dönem deki siyasal önderine gönderi yapıla
yararı için konulmuş bazı kural ve düzenlem e rak da kullanılabilir. (Yönetim in özel anlam
ler içinde yaşamak zorundadır. Böyle bir larına ilişkin ek bilgileri B A K A N LA R K U
topluluğu bu kural ve düzenlem elere göre R U L U , SİYA SAL P A R T İL E R , SİYASET
yönlendirme işi yönetimdir. m addelerinde bulabilirsiniz.)
Yönetim kavramı iki farklı düzeyde açıkla Yönetim biçimleri ülkeden ülkeye değişir.
nabilir. Bir ülkede siyasal iktidar ile kurumla- Değişik ülkelerin siyasal yönetimlerini tanım
284 SİYASAL VE YEREL YÖNETİM
lam ak için dem okrasi, kom ünizm, diktatör sıra büyük bir m em ur ve yönetici ağının
lük, faşizm, cumhuriyet, krallık ya da monarşi yardımına gereksinim duydular. Devlet gö
gibi çeşitli kavram lar kullanılm aktadır. (Bu revlileri ve m em urlardan oluşan bu topluluğa
terim lere ilişkin ayrı m addelerde bu siyasal bürokrasi denildi. (Sözcük, işyeri anlamına
sistemlerin ülke yönetimlerini nasıl etkilediği gelen Fransızca bureau ve iktidar anlamına
anlatılm ıştır.) H er ülkenin yönetimi, o ülke gelen Yunanca kratos' dan türem iştir.) Her
nin tarihsel gelişiminin ve siyasal ideallerinin yönetimin bir bürokrasisi vardır.
bir yansımasıdır. Aynı siyasal sisteme sahip Bazen bir ülkede halk yönetim biçimini
iki ülkenin yönetim leri, gelişimlerini farklı onaylamaz ve kurulu düzeni değiştirmek için
tarihsel ve toplumsal koşullarda sürdürdükle başkaldırır. Böyle halk ayaklanm alarına dev
ri için birbirinden farklı olabilir. rim denir. İngiliz baronlarının 1215’te krala
karşı ayaklanması ülkenin yönetiminde dö
Yönetimin Gelişimi nüm noktası oldu. Kral, uyruklarının bireysel
İlkel kabilelerde, en güçlü savaşçının zora haklarını tanıyan Magna C arta (bak. M a g n a
başvurarak yönetimi ele geçirdiği ilkel yöne C a r t a ) adındaki belgeyi imzalamak zorunda
tim biçimleri uygulanırdı. Başka kabileleri kaldı. 17. yüzyılda, ülkeyi kimin yöneteceği
yenen ve yeni topraklar kazanan başarılı sorunundan kaynaklanan İngiliz İç Savaşı
savaşçılar, iktidarı ordularının gücü ve yan (1642-51) kral ve parlam ento arasındaki güç
daşlarının desteğiyle ele geçirerek ilk krallar dengesinde bir başka önemli değişmeye yol
oldular. Bu krallıkları yönetm ek için yasalar açtı. A m erikan, Fransız, Rus, Çin ve Küba
konuldu. Yönetim in temel görevi ordu kur devrimleri yönetim biçimlerinde büyük deği
mak ve vergi toplam aktı. Eski Mısır, Babil ve şikliklere neden oldu.
A sur’da din, kralın iktidar kaynağının tanrısal
olduğu inancını yerleştirerek, kralın yöneti Siyasal Yönetim Sınıflandırmaları
mini pekiştirm ekte yaşamsal bir rol oynadı. Siyasal yönetim ler çeşitli biçimlerde sınıflan
İÖ 6. yüzyıldan başlayarak Eski Y unan’da dırılabilir. Bunlardan biri egemenliğin kayn a
Aristo ve Platon gibi siyasal düşünürler mo ğına. göre yapılan sınıflandırmadır. Buna
dern yönetim kavramını ortaya koydular göre yönetim, dinsel ve laik olarak ikiye
(bak. ARİSTO; ESKİ Y u n a n ; P l a t o n ) . Yunanlı ayrılır. Dinsel ya da teokratik yönetimde
düşünürler, yurttaşların ülkenin yönetiminde yerleşik hukuk düzeninin Tanrı tarafından
söz sahibi olm alanna olanak sağlayan dem ok konulmuş olduğuna inanılır. Bu yönetimde
ratik yönetim kuramını da geliştirdiler. Am a siyasal otoritenin T a n n ’mn yeryüzündeki
bu dönem de uygulanan demokrasi günüm üz temsilcisi olduğu varsayılır. Bu nedenle de,
deki anlam ından farklıydı. Eski Y unan kent var olan düzen ve otoriteye karşı çıkılamaz ve
devletlerinde halkın yönetim de söz sahibi eleştirilemez.
olması yalnızca yurttaşlarla sınırlıydı. Kent Laik yönetimde ise egemenliğin kaynağı
nüfusunun çoğunu oluşturan kölelerin yöneti dünyasaldır. Laik yönetimler ülkenin siyasal
me katılm a haklan yoktu. G ene de, A tina sistemine göre çok farklı biçimler alabilir.
gibi kent devletlerinde “halk yönetim i” oldu Ö rneğin, halkın işbaşına getirdiği dem okratik
ğu söylenebilir. Halkın temsilcileri yasalar yönetimler gibi, kaba güce dayanan bir önder
yapm ak, vergileri kararlaştırm ak ve anlaş- ya da grubun egemenliği de laik olabilir.
m azlıklan zor ile değil oylama ile çözmek Siyasal yönetimlerin en eski sınıflandırılma
üzere düzenli olarak toplanırlardı. biçimlerinden biri de egemenliği kullanan kişi
Ülkelerin, özellikle Akdeniz çevresindeki sayı' sına göre yapılandır. Bu ayrımda tek
lerin yasalan, kültürleri ile bilimleri geliştikçe kişinin yönetimine monarşi, soylu azınlığın
ve nüfusları arttıkça, yönetime ilişkin düşünce yönetimine aristokrasi, halk çoğunluğunun
ve çalışmaları çok daha karmaşıklaştı ve yönetimine de dem okrasi denmiştir. Bu sınıf
ayrıntılandı. 16.-18. yüzyıllar arasında A vru landırm a Eski Y unan’dan yakınçağlara kadar
p a’da hüküm süren m utlak krallar, krallıkları bazı terim farklılaşmalarıyla geçerli olmuştur.
nı yönetebilm ek için ordular beslemenin yanı Toplum biçim lerine, göre yapılan sınıflan
SİYASAL VE YEREL YÖNETİM 285
dırm ada, siyasal iktidarın toplumsal ve eko temel haklar ve özgürlükler başka yönetim
nomik yapı tarafından belirlendiği düşünülür. biçimlerinde güvence altına alınmamıştır.
Y önetim ler feodal, kapitalist, sosyalist top D em okratik yönetimin örgütlenmesi ülke
lum biçimlerine göre farklılaşır. nin siyasal ve tarihsel geleneklerine göre
Siyasal yönetimlerin bireyin ve birey özgü r değişir. A m a tem elde iki ayrı yönetim m ode
lüğünün tem el alınması'na göre sınıflandırıl linden söz etm ek olanaklıdır. Bunlar başkan
masında, yönetim liberal ve liberal olmayan lık sistemi ve parlam enter sistemdir (bak.
biçiminde ikiye ayrılır. Liberal yönetim ler, P a rla m e n to ).
halkın tercihlerini yansıtan çoğulcu dem okra Başkanlık sistemi ilk kez A B D ’de ortaya
tik yönetimlerdir. Liberal olmayan yönetim çıkmıştır. Yürütm e gücü olarak başkanın
ler ise, otoriter ve faşist yönetim ler gibi birey doğrudan seçimle işbaşına geldiği başkanlık
karşısında devletin üstünlüğünü savunan yö sistemi A B D ’nin yanı sıra Latin Am erika ve
netim ler ya da toplum un üstünlüğünü savu başka bazı ülkelerde de uygulanm aktadır.
nan sosyalist yönetim ler olarak farklılaşabilir. A m a toplumsal ve tarihsel koşulları nedeniyle
ABD dışındaki ülkelerde bu sistemin otoriter
Siyasal Yönetim Biçimleri yönetime dönüşme tehlikesi vardır.
D em okratik Yönetim . Bu, pek çok batılı Parlam enter sistemin ilk örneği ise İngilte
ulusun benimsediği yönetim biçimidir ve hal re’de görülm üştür. Bu yönetim biçimi seçimle
kın yönetime katılmasını kapsar. Dem okrasi işbaşına gelen parlam entoya dayanır. Farklı
sözcüğü, halk ve iktidar anlamına gelen Yu siyasal partiler iktidara gelmek için genel
nanca dem os ve kratos' dan gelir. H alk, birbi seçimlere katılır. Bu seçimler sonunda meclis
rinden farklı iki ya da daha çok siyasal parti te çoğunluğu kazanan parti iktidar olur.
arasından hangisinin ülkeyi yöneteceğine ka Genellikle bu partinin önderi başbakan ola
rar verm ek için düzenli olarak yapılan seçim rak bakanlar kurulunu oluşturur. Avam Ka
lerde oy verir (bak. SEÇİM; SİYASAL PARTİLER). marası ve Lordlar Kamarası olarak iki meclis
Seçilen yönetim, bireylerin haklarını güvence ten oluşan İngiliz Parlam entosu’nda yalnızca
altına alan anayasa ve yasalar çerçevesinde Avam Kamarası için seçim yapılır. İngiltere’
(bak. A n a y a s a ) davranm ak zorundadır. ABD de devlet başkanı kral ya da kraliçe olmakla
Başkanı A braham Lincoln’ın sözleriyle, de birlikte, gerçek siyasal iktidar seçimle işbaşı
m okratik yönetim “halkın, halk tarafından, na gelen parlam entonun elindedir.
halk için yönetim i”dir. Sosyalist Yönetim. Bu yönetim biçimi
D em okratik yönetim lerde kuvvetler ayrılı SSCB, Çin, Küba ve Doğu Avrupa ülkelerin
ğı ilkesi benimsenmiştir. Kuvvetler ayrılığı de yürürlüktedir. 1989’daki siyasal ve toplum
ilkesi, yönetim organlarının birbirinden ayrıl sal değişikliklere kadar, sosyalist yönetim ler
masını öngörür. Buna göre, yürütm e (başkan de halk yalnızca tek partinin, yani komünist
ya da bakanlar kurulu) yasaları uygular, partisinin adayları için oy kullanabilirdi. Bu
yasam a (parlam ento) yasaları yapar ve yargı nedenle de, seçimler “serbest” değildi. Birey
(m ahkem eler) yasalara uygun davranılmasım lerin ve basının yönetimi eleştirmesi hoş
sağlar. Bu sistemle, yasama, yürütm e ve yargı karşılanmazdı. Bu uygulamalarıyla dem okra
güçleri birbirinden ayrılmış ve böylece karşı tik yönetim den ayrılan sosyalist ülkeler,
lıklı olarak birbirlerini denetlem eleri sağlan 1989’da başlayan bir dizi değişim içine girdi
mıştır. Oysa otoriter yönetim ler, yönetim ler. Bireysel özgürlükler, basın özgürlüğü,
organlarının ve yetkilerinin tek elde toplan çok partili yaşam, serbest seçim gibi daha
ması dem ek olan kuvvetler birliği ilkesini önce yalnızca dem okratik yönetimlere özgü
kabul eder. birçok hak ve özgürlük sosyalist yönetimlerce
D em okratik yönetimi başka yönetim biçim de benimsenmeye başlandı.
lerinden ayıran temel özelliklerden biri de O toriter Yönetim . O toriter yönetim ler çağı
bireysel özgürlükler, yönetimi eleştirme öz mızda, genellikle askeri bir darbe ya da iç
gürlüğü, basın özgürlüğü, seçme ve seçilme savaş sonucu bir kişi ya da bir grubun
özgürlüğü gibi özgürlükleri tanımasıdır. Bu yönetimi zorla ele geçirmesiyle ortaya çık
286 SİYASAL VE YEREL YÖNETİM
m aktadır. Bazı Latin A m erika ve A frika runlarla karşılaştıklarında, güçlü bir merkezi
ülkelerinde olduğu gibi, bazen de yürürlükte yönetim oluşturm aya karar verdiler. 1789’da
ki başkanlık sistemi dem okratik m ekanizm a onaylanan ABD A nayasası’yla eyaletler bazı
ların işletilememesi nedeniyle otoriter yöne yetkilerini korudu; federal yönetim lere, sa
timlere dönüşebilm ektedir. vunm a gibi bütün ülkeyi ilgilendiren sorunla
İktidarı zor yoluyla ele geçirenler daha ra ilişkin denetim yetkisi de verildi.
sonra yeni kurdukları sisteme uygun yasal
düzenlem eleri de yaparlar. Bu yönetim lerde Yerel Yönetimler
yasama, yürütm e ve yargı gücü doğrudan Yerel kamu hizmetlerinin o bölgenin toplum
iktidarın denetim indedir. Bireysel hak ve sal, ekonom ik, coğrafi gereklerine uygun
özgürlükler, basın ve eleştiri özgürlüğü yok olarak yerine getirilebilmesi için oluşturulan
tur ya da çok kısıtlanmıştır. Seçimler ya yerel yönetim ler genellikle m erkezden yöne
ertelenir ya da serbest seçim ilkelerine tim ve yerinden yönetim olmak üzere iki ayrı
uyulmaz. örgütlenm e biçimi gösterir. Yasama organı
nın çıkardığı yasalar, hüküm etin ve bakanlık
Yönetim Kademeleri ların aldıkları kararlar, m erkezde ve taşrada
Ü lkelerin tüm ünde ulusal yönetimin altında siyasal yönetimin bir parçası olan yönetim
çeşitli yönetim kadem eleri vardır. Yönetim birimleri tarafından ülkenin en uzak köşele
birimleri, büyüklük ve önem lerine göre, ör rinde bile uygulanır. Buna m erkezden yöne
neğin A B D ile K anada’da eyaletlerden, tim denir. Bu yönetim türünde kamu hizm et
SSCB’de cum huriyetlerden, Türkiye, İngilte leri, yukarıdan aşağıya hiyerarşik biçimde
re ve Fransa’da illerden oluşur; daha küçük düzenlenen yetki ve sorum luluklar çerçeve
bölgesel ya da yerel birimler, belediye yöne sinde yerine getirilir.
tim leri, kent, ilçe ve köy yönetimleri de Ö te yandan, belirli bir bölge içinde bir
vardır. Yerel yönetim birimleri okul, hastane, arada yaşayan insanların ortak gereksinm ele
sosyal yardım hizm etleri, yol, im ar planları, rini karşılam ak üzere, genellikle o yörede
doğum kayıtları gibi yerel işlere bakar. Bölge yaşayan halk tarafından seçilen, belediye gibi
sel yönetim ler yerel gereksinimlerin karşılan yerel yönetim birimleri oluşturulm uştur.
masına çalışır. Kentleşm enin getirdiği sorunlar bu tip yerin
D em okrasilerde küçük yönetim birimleri den yönetim birimlerinin önemini artırmıştır.
merkezi ya da federal sistem içinde örgütlen Merkezi yönetim, ülkede ulusal birlik ve bü
miştir. M erkezi sistemde iktidar, bölge yöne tünlük sağlandığı ölçüde yerel yönetimlerin
timlerine ne kadar yetki tanınacağına karar güçlenmesine izin vermiştir.
verir. İngiltere, Fransa, Japonya ve Türkiye Yerel yönetimlerin yetki, sorumluluk ve
merkezi sistem içinde örgütlenmiş ülkelere kuruluş biçimleri ülkeden ülkeye önemli fark
örnektir. lılıklar gösterir. A vrupa’da başlıca üç tip yerel
Federal sistemde ise eyaletler, kendi istek yönetim uygulaması görülür. Bunlardan İngi
leri dışında ellerinden alınamayacak belirli liz sistemi, İngiliz Uluslar Topluluğu ülkeleri
yetkilerle donatılmıştır. Federal sistemin uy nin çoğunda yürürlüktedir. Bu sistemde m er
gulandığı ülkeler arasında K anada, A vustral kezi yönetim yerel birimlere belirli görev ve
ya, M eksika, İsviçre ve A BD sayılabilir. yetkiler vermiştir ve seçilmiş kurullar ulusal
Federal sistem A B D ’de gelişmiştir. 1776’da yönetimin gözetimi altında yerel düzeyde iş
İngiltere’den kopan 13 eyalet, başlangıçta görür.
kendi bağımsız yönetimlerini oluşturdu. İkincisi Fransız sistemidir. Bu sistemde
1781’de de gevşek bir konfederasyon (yani, ulusal yönetim yerel birimler üzerinde güçlü
eyaletler birliği) kuruldu, ama her eyalet bir denetim kurar. Fransa 90 ile bölünmüştür.
kendini bir ulus gibi görmeyi sürdürdü. K on H er il, ulusal yönetimin atadığı bir vali
federasyonun büyük sorunları çözümleme tarafından yönetilir. Kentlerde ya da bucak
yetkisi yoktu. Ö nderler bütün eyaletlerin larda, seçm enler belediye başkanlarım ve
ancak birlikte davranarak çözebilecekleri so belediye meclislerini seçerler. Bunlar yıllık
SİYASAL VE YEREL YÖNETİM 287
bütçeyi onaylam ak ve yalnızca yerel sorunla başbakan önderliğindeki bakanlar kurulu ile
rı ele almak üzere yılda dört kez toplanır. yargı görevini yürüten bağımsız m ahkem eler
Am a m erkezi yönetim, içişleri bakanı ve vali dir (bak. B a k a n l a r K u r u l u ; B a ş b a k a n ; C u m -
aracılığıyla polis, eğitim ve maliye gibi önemli HURBAŞKANl). Anayasa M ahkemesi en üst yar
konuları doğrudan denetler. Pek çok ülke gı organıdır (bak. A n a y a s a M a h k e m e s i ) . A yrı
Fransız sistemini benimsemiştir. ca Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet D enet
Üçüncüsü ise sovyet sistemidir. Bu sistem leme Kurulu, Danıştay, Sayıştay gibi çeşitli
de sovyetler, her yönetim düzeyinde asıl kurum ve kuruluşlar da bulunm aktadır.
yönetim organı olarak çalışır. Kent sovyeti Merkezi yönetim, yönetsel görev ve uygu
ulusal sovyetin temsilcisidir. Bu yönetim biçi lamaları yaygınlaştırabilmek için tüm ülke ça
mi sosyalist ülkelerin çoğunda yürürlüktedir. pında örgütlenmiştir. Türkiye’de siyasal yö
netim kadem eleri, sırasıyla iller, ilçeler, bu
Türkiye'de Siyasal ve Yerel Yönetim caklar ve köyler olarak coğrafi bölümlere ay
Türk siyasal yönetim modeline Batı Avrupa rılmıştır. En büyük yönetsel birimler olan 73
dem okratik yönetimleri kaynaklık etmiştir. ilin başında devletin, hüküm etin ve bütün
19. yüzyılın ilk yarısında Tanzim at ile başla bakanlıkların temsilcisi durum unda olan vali
yan, siyasal yönetim kurumlarm ı güçlendirme ler bulunur. İlçelerin başındaki kaym akam la
çabası, 1876’da ilk anayasanın onaylanm asıy rın ise devleti temsil etm e yetkisi yoktur. Kay
la sonuçlandı. Padişahın yetkilerini belirleyen m akam , bir devlet m em uru olarak valinin de-
ve “din devleti” yapısını güçlendiren bu ana netimindedir. Bucakların başında bulunan
yasa, daha dem okratik bir yönetime yönelm e bucak m üdürleri de kaymakam gibi devlet
de başarılı olamadı. 1908’de II. M eşrutiyet’in m em uru olarak görev yaparlar.
ilanından ve anayasanın yeniden düzenlenm e Türkiye’de yerel kamu hizmetlerinin yerine
sinden (1909) sonra, egemenliğin padişah ile getirilmesiyle görevli yerel yönetim kuruluşla
halk arasında, bir ölçüde paylaşıldığı yeni bir rı, il özel idareleri, belediyeler ve köyler ola
dönem başladı. rak üçe ayrılır. İl özel idareleri, il sınırları
Kurtuluş Savaşı sırasında ilan edilen 1921 içinde merkezi yönetimce yürütülen tarım ,
Anayasası’nda egemenliğin kayıtsız şartsız bayındırlık ve sağlık gibi hizmetleri yerine ge
ulusa ait olduğu düşüncesi yer aldı. Bu anaya tirm ekle görevlidir. İl özel idaresinin başı ve
sa ile yasama yetkisi meclise geçti. D aha son yürütm e organı validir.
ra 1924 Anayasası ile Türkiye Cum huriyeti’n- Belediyeler, yörelerinde yaşayan halkın ge
de yasama ve yürütm e yetkisi Türkiye Büyük reksinmelerini karşılam ak amacıyla kurulmuş
Millet Meclisi’ne bırakıldı. A rdından laiklik yerel yönetimlerdir. Belediyeler Kurtuluş Sa
ilkesi de benimsendi. A m a 1946’da çok partili vaşı sırasında zarar gören yerleşim birimleri
sisteme geçilinceye kadar ülkede parlamen nin onarılması ve o yöredeki insanların en te
ter dem okrasinin yerleştiği söylenemez. Bu mel gereksinimlerini karşılamak üzere kurul
tek partili dönem de, dem okratik yönetimin muştu. Günüm üzde bazı büyük kentlerde
temel ilkelerinden olan, birden çok siyasal kent sorunlarının çözümü için, anakent bele
partinin katıldığı serbest seçim ilkesi uygulan diyeleri oluşturulm uştur. Belediyelerin yöne
madı. timi her beş yılda bir seçilen başkan ve beledi
1961 Anayasası Türkiye’de parlam enter yö ye meclisinin elindedir. Ayrıca, hizmet türüne
netimin tüm kural ve kurumlarıyla yerleşme göre kurulmuş sürekli birimleri de vardır. Be
sini sağladı. Bu anayasada Türkiye Cum huri lediyelerin başlıca etkinlikleri imar, temizlik,
yeti insan haklarına dayalı, milli, dem okratik su, kanalizasyon, sağlık, zabıta, kent içi toplu
ve laik bir devlet olarak tanımlandı. taşım a, kültür, dinlenme ve itfaiye hizmetleri
Günüm üzde Türkiye’de egemenlik ulusun gibi alanlardadır (bak. BELEDİYE).
dur. Ulus bu egemenliği anayasanın belirledi Başka bir yerel yönetim kuruluşu da köy
ği yetkili organlar aracılığı ile kullanır. Bu lerdir. Köydeki yönetim organları köy derne
yetkili organlar, yasama görevini yürüten ği, köy ihtiyar meclisi ve m uhtardır. M erkezi
meclis, yürütmeyle görevli cumhurbaşkanı ve yönetimin köydeki temsilcisi ve yürütm e or-
288 SİYASET
niş bir alanı işgal eden İsrail, burada yaşayan zandırması, temel bir eğitimde gerekli olan
500 binden fazla Filistinli A rap ’ı yaşadıkları aşamalardı.
bölgeden göçe zorladı. D aha sonra da Arap- Skolastik filozoflar eğitimin amacı ve yön
lar ile İsrailliler arasındaki çatışmalar sürdü. temi konusunda genellikle aynı görüşteydiler,
(A ynca bak. ARAP-İSRAİL SAVAŞLARI; FİLİSTİN; İS ama öğretiye ilişkin olarak ayrıldıkları bazı
RAİL; O r t a d o ğ u .) noktalar vardı. 11. yüzyılda Skolastik felsefe
de Fransız din bilgini ve filozof Pierre Abelard’
SKOLASTİK FELSEFE, dinsel inançların fel m (1079-1142) m antık yöntem leri etkili oldu.
sefi bilgi ile temellendirilmeye çalışıldığı bir Bu arada A rap filozoflardan İbn Rüşd ve İbn
düşünce sistemidir. “Skolastik” teriminin kö Sina’nın yapıtları A vrupa’da A risto’nun gö
keni Latince’de “okul” anlamına gelen schola rüşlerinin yaygınlaşmasına yol açtı. Avrupalı-
sözcüğüdür. lar’ın ikinci elden öğrendiği bu görüşler batı
Felsefe tarihinde dinlerin, özellikle de Hı- felsefesinin gelişimini etkiledi. Aynı dönem
ristiyanlık’ın düşünce sistemleri ve filozoflar lerde A quino’lu Aziz Tom m aso’nun (1224-
üzerinde derin etkisi oldu. O rtaçağda Hıristi 74) görüşleri de Skolastik felsefe üzerinde et
yan inançları ile felsefe sorunları arasında kili oldu. A kla dayalı çıkarım lar ve mantıksal
ilişki kuruldu. Bu çağın başlarında büyük tutarlılık önem kazandı. Hıristiyan ilahiyatı
piskoposlar ve Hıristiyan bilginleri hem dinsel vaaz ve Kutsal Kitap yorumları yerine, bilim
hem de düşünsel alanda etkiliydiler. “Kilise sel savlarla tem ellendirilmeye çalışıldı.
Babaları” olarak adlandırılan bu kişilerin yanı Tom m aso’nun öğrencileri öğretm enlerinin
sıra, 11. yüzyıldan başlayarak, felsefe eğitimi başyapıtı olarak kabul edilen Summ a Theolo-
almış ilahiyatçı ve filozoflar da etkili olmaya gica'yı (1265-73; “İlahiyat Toplu Yapıtı”) ön
başladı. Eski Yunan ve Rom a felsefesinden plana çıkardılar. Bundan sonra uzunca bir
aktarılan düşünce ve yöntem ler dinsel inanç süre bu yapıt üzerine yazılan yorum lar Sko
ları tem ellendirm ek için kullanıldı. lastik felsefe geleneği içinde önemli bir yer
Skolastik felsefede filozoflar eğitim için tuttu.
gerekli gördükleri bazı temel araçlar geliştir 15. ve 16. yüzyıllarda Hıristiyanlık içinde
diler. Ö ğretm enin düşüncelerini öğrencilere gelişen karşıt görüşler Skolastik felsefeyi de
aktarm ak için ders (lectio) vermesi, karşılıklı etkiledi. Önce A lm anya’da etkili olmaya baş
tartışm a (disputatio) ve onlara gerçekliğe layan Protestanlık için Skolastik felsefe, felse
ilişkin kapsamlı bir bakış açısı (sum ma) ka fi bilgiye katkısı olmayan bir oyundu. Am a
Photo-Hachette
K atolikler getirdikleri yeni yorumlarla bu lar’ın göçleri, G otlar gibi akınlar düzenleyen
felsefeye sıkı sıkıya bağlı kaldılar. birçok G erm en kabilesine oranla daha yavaş
Skolastik felsefe 17. yüzyılda da bazı ilahi gerçekleşti. Slavlar 9. yüzyılda batıda Elbe
yatçıların yapıtlarıyla etkisini sürdürebildi. Irmağı ve Bohemya içlerine, güneyde Balkan
18. ve 19. yüzyılda gerilemeye başladı. Yeni Yarım adası’na ve doğuda Ural D ağları’na
çağ felsefesinin önemli düşünürleri bu tür doğru yayıldılar. Bir yüzyıl sonra Batı Slavla-
felsefenin felsefi bilginin gelişimi açısından rı’nın bir bölümü Polonya ve B ohem ya’ya
zararlı olduğunu ileri sürdüler. Skolastik fel yerleşerek küçük devletçikler kurdular. Doğu
sefe eğitimi vermeyi sürdüren okullar kendi Slavları ise daha sonra büyük Rus İm parator-
içlerine kapalıydı. Bu okullarda Latince ola luğu’nu kurdular.
rak yapılan öğretim , ezberciliğe dayanan bir Slavlar ortaçağda Hıristiyan oldu. Lehler,
eğitim sisteminin gelişmesine yol açtı. Çekler, M oravyalılar, Slovenler ve H ırvatlar
19. yüzyılda yeni yorumlarla Yeni Skolastik Katolik, geri kalanları da O rtodoks m ezhebi
felsefe adı altında bir sistem gelişti. Am a ni benimsedi.
çağdaş felsefe ile bağlar kurm aya çalışan bu Bağımsız bir yapısı olan Slav halkları ara
girişim Skolastik felsefeyi canlandırm aya ye sında dış düşm anlara karşı hiçbir zaman birlik
terli olmadı. sağlanamadı. Başlangıçta G otlar’ın, sonra
20. yüzyılda bazı düşünürlerin çabalarıyla H unlar’m egemenliği altına giren Balkan
Skolastik felsefenin felsefe tarihi içindeki yeri Slavları, 14.-19. yüzyıllar arasında Osmanlı
belirlenmeye çalışıldı. Bir anlam da bu çaba egemenliği altında yaşadı. Bohem ya bu tarih
larla Skolastik felsefe yeniden saygınlık ka ten sonra H absburg hanedanından hüküm
zandı. darlara, Sloven ve H ırvatlar ise M acaristan’a
Felsefi bilgiyi dine bağımlı kıldığı ve dinsel bağlandı. R uslar’ın büyük bir bölümü uzun
açıklamaları felsefi tem ellere dayandırdığı süre Moğol ve T atarlar’m yönetiminde kaldı.
için, Skolastik felsefe felsefi bilginin gelişme 19. yüzyılda çeşitli ülkelerdeki Slavlar’ı
sini olumsuz yönde etkilemiştir. Ama, rasyo ulusal bağımsızlıklarına ve özgün Slav kültü
nel ve m antıksal kesinliği düşünmenin aracı rüne kavuşturm ak için bazı girişimlerde bulu
haline getirmesi olumlu bir yanı olarak görü nuldu. Slavlar’ı yabancı yönetim lerden kurta
lebilir. rıp tek bir Slav ulusu oluşturm ak amacıyla
örgütler kuruldu. Ne var ki, Slavlar kendi
SLAVLAR, O rta ve Doğu Avrupa ile A sya’ aralarında anlaşam adıklarından bu türden gi
nın Büyük O kyanus’a kadar uzanan kuzey rişimler başarılı olamadı.
kesiminde yaşayan kalabalık bir halk toplulu Sırbistan ve Bulgaristan 1913’te Osmanlı
ğudur. Slavlar’ın anayurdu, bugün SSCB’nin İm paratorluğu’ndan bağımsızlığını kazandı.
güneybatısındaki Karpat D ağları’nın kuzey I. Dünya Savaşı’ndan sonra (1914-18) iki bağım
doğusunda yer alan Vistül, Pripet ve Dinyes- sız ülke daha kuruldu: Çekler ve Slovaklar’
ter ırm aklarının havzalarıydı. Günüm üzde dan oluşan Çekoslovakya ile Slovenler, Sup
sayıları 200 milyonu aşan Slavlar, A vrupa’da lar, H ırvatlar ve K aradağlılar’dan oluşan
birbirine yakın diller konuşan en büyük etnik Yugoslavya. 18. yüzyıl sonlarında kom şula
gruptur. rınca paylaşılmış bulunan Polonya da yeniden
Slav dilleri H int-A vrupa dil ailesine girer. bağımsızlığına kavuştu. (Ayrıca bak. AVUS
Slavlar üç alt gruba ayrılır: R uslar’ı, Ukrayna- TURYA İMPARATORLUĞU; BALKANLAR; ÇEKOSLO
lılar’ı ve Beyaz R uslar’ı kapsayan Doğu Slav VAKYA; POLONYA; SOVYET SOSYALİST CUMHURİYET
ları; L ehler’i, V endler’i, Ç ekler’i, Moravyalı- LERİ BİRLİĞİ; Y u g o s l a v y a .)
lar’ı ve Slovaklar’ı kapsayan Batı Slavları ve
Slovenler, Sırplar, H ırvatlar ve M akedonyalı- SMETANA, Bedrich (1824-1884). Ülkesin
lar’dan oluşan Güney Slavları. Slavlar fiziksel de ulusal bir müzik okulunun kurulmasına
görünüş bakım ından büyük farklılıklar gös öncülük etmiş Çek besteci Bedrich Sm etana,
terir. yurt ve ulus konularını işlediği opera ve
Çiftçilikle uğraşan bir topluluk olan Slav- senfonik şiirleriyle tanınır.
292 SMİTH
B ohem ya’da doğan Sm etana’nın müziğe Bu arada yakalandığı bir hastalık yüzünden
olan eğilimi küçük yaşlarda ortaya çıktı. İlk işitme duyusunu yitiren sanatçı 1874’te Prag
müzik derslerini babasından aldı. Altı yaşında O perası orkestra şefliğinden ayrılmak zorun
ilk piyano resitalini verdi. Sonraki yıllarda da kaldı. Hastalığına karşın müzik çalışmala
Prag’a yerleşerek orada Thun Kontu Leopold’ rını sürdürdü. 1874-79 arasında Vatanım adıy
un ailesine müzik dersleri vermeye başladı. la anılan altı senfonik şiirin yanı sıra, Yaşa
Aynı yıllarda dönemin ünlü bestecilerinden m ım dan adını verdiği ünlü yaylı çalgılar dört
Franz Liszt’le tanıştı. Liszt’in özendirmesi ve lüsünü besteledi. 1882’de bestelediği son ope
desteğiyle Prag’da bir piyano okulu açtı. rası Şeytan Duvarı'nın ardından geçirdiği ruh
Ertesi yıl ünlü piyanist K aterina Kolârovâ ile sal bozukluk nedeniyle Prag’da bir akıl hasta
Bildarchiv
nesine yerleştirildi ve bir süre sonra orada
öldü.
Çek ulusal operasının ve Çek bestecilik
geleneğinin gelişmesine öncülük eden Sm eta
na, müziğinde halk müziği ezgilerini ve yerel
ritimleri A vrupa müzik geleneğiyle ustaca
kaynaştırarak kendine özgü bir güzellik yarat
mıştır. Sanatçının öteki önemli yapıtları İki
D ul (1874) ve Ö pücük (1876) operaları ile Sol
M inör Piyano Üçlüsü'dür (1856).
kurum lara yön verdiğini, insanların kendi b irço k k işin in h a y ra n lığ ın ı k a za n m ıştır. D ü
çıkarları peşinde koşarken, aynı zam anda, şü n c ele ri S a n a y i D e v r im i d ö n e m in in b irço k
istem eden de olsa toplum un yararını geliştir işa d a m ı v e fa b rik a sa h ib in e o ld u k ça ç e k ic i
diğini ileri sürm üştür. Sm ith’e göre bir ülke g elm iştir (bak. SANAYİ D evr ÎMÎ). Y a şa m ın ın
nin başarılı olabilmesi, o ülkede yaşayan so n d ö n e m in d e E d in b u r g h ’a y e r le şe n S m ith ,
bireylerin yalnızca kendine ve kendi gücüne to p lu m sa l y a şa m d a n u za k la ştı v e se rv e tin in
dayanmasıyla olanaklıdır. Eğer herkes kendi ç o ğ u n u h ayır işler in e ayırdı.
özel yeteneğini geliştirir, istediği ve başarılı Çağdaş iktisatçılar, Sm ith’in bütün düşün
olduğu işi yaparsa, ticaret çeşitlenir ve ülke celerini onaylam am akla birlikte, ekonominin
zenginleşir. Bireyler kendi istekleri doğrultu önemli sorunlarını açığa çıkardığını kabul
sunda ekonomik durum larını iyileştirmek için ederler.
çalışırken birbirleriyle de kıyasıya bir rekabe
te girişirler. İşte bu rekabet toplum için SOARES, Mârio (doğumu 1924). Bir siyaset
yararlı sonuçlar verir. Örneğin, üreticiler ve devlet adamı olan M ârio A lberto Nobre
arasındaki rekabet nedeniyle fiyatlar aşırı Lopes Soares, Portekiz’de 1926’da yapılan as
kârlar doğuracak kadar yükselemez. R ekabe keri darbeden 60 yıl sonra, seçimle işbaşına
te dayanan piyasa mekanizması “görünmez gelen ilk sivil cum hurbaşkanıdır (bak. POR
bir el” gibi toplum un işleyişini de düzenler; TEKİZ).
Soares Lizbon’da doğdu. Babası Cum huri
Scottish National Portrait Gallery, Edinburgh
yet dönem indeki ilk hüküm ette bakanlık yap
mış, askeri yönetime karşı olan cumhuriyet
yanlısı bir eğitimciydi. 1942’de girdiği Lizbon
Üniversitesi’nde önce edebiyat, sonra hukuk
öğrenimi gören Soares, ardından Paris’teki
Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk doktorasını
tam amladı. Öğrenciliği sırasında siyasetle ve
sosyalist düşünceyle yakından ilgilendi.
1958’de Lizbon’da avukatlık yapmaya başla
yan Soares, daha çok diktatör Antönio de
Oliveira Salazâr karşıtlarının savunmalarını
üstlendi.
1964’te oluşturulan gizli Portekiz Sosyalist
Eylem Ö rgütü’nün kurucularından biri oldu.
Siyasal etkinlikleri nedeniyle birçok kez tu
tuklanan Soares, 1968’de Sâo Tome A dası’na
sürüldü. 1970-74 arasında ise Paris’te sürgün
de yaşadı. 1973’te Portekiz Sosyalist Eylem
Jam e s T a ssie 'n in 1787'de yap tığ ı b ir A d a m S m ith
Ö rgütü yerine kurulan Portekiz Sosyalist Par-
m a d a lyo n u . tisi’nin genel sekreterliğine getirildi.
1974’te diktatörlüğün askeri darbe sonucu
böylece bireyler kendi çıkarları doğrultusun devrilmesinin ardından Portekiz’e dönen Soa
da özgürce davrandıkları sürece ulusal zen res, kurulan geçici hüküm ette dışişleri bakan
ginlik de sürekli artar. Smith ekonomiye lığı görevini üstlendi. Bakanlığı sırasında M o
devletin karışmamasını önerir. Çünkü piyasa zambik ve Portekiz Ginesi (bugün Gine-
m ekanizm asına yapılacak her türlü m üdahale Bissau) gibi A frika’daki Portekiz sömürgele
ekonom inin doğal işleyişini bozar ve toplum rinde bağımsızlık mücadelesi veren örgütlerin
yararının en yüksek düzeye çıkmasını en önderleriyle görüşm eler yaptı ve imzalanan
geller. bağımsızlık antlaşm alarına katkıda bulundu.
Smith yazdığı bu kitapla gerek üniversite 1975’te başka bazı bakanlarla birlikte hükü
çevresinde, gerek öbür düşünürler arasında m etten ayrıldı.
294 SOBA
A B C Ajansı
A B C Ajansı
D İATEK
ması biçimindeki gövde, dökme dem irden oluşan bir yastıkta gerçekleşen yanma yüksek
ayaklar üzerinde duran, gene dökm e dem ir verimlidir ve hiç koku çıkmaz.
den yapılmış bir tabla üzerine oturtulm uştur. Genellikle küçük hacimlerin ısıtılmasında
Gövdenin önünde, altta bulunan metal kül kullanılan bir soba türü de elektrikli sobalar
kapağı da çini gövdenin güzelliğini tam am la dır. Yüksek dirençli tellerden geçirilen elek
yacak biçimde oyma desenlerle süslüdür. trik akımının telleri ısıtmasından yararlanarak
Köm ür sobalarında sacdan ya da dökme yapılan elektrikli sobaları daha çok ışıma
dem irden yapılmış olan gövdenin içi ateş yoluyla ısı yayar.
tuğlalarıyla döşelidir. Isıyı soğuran bu tuğlalar Son yıllarda büyük kentlerde, özellikle
hem m etal gövdenin aşırı ısınmasını önler, büyük yapıları ısıtmakta sobaların yerini kalo
hem de soğurduğu ısıyı yavaş yavaş vererek rifer almıştır, ama Türkiye’de hâlâ en yaygın
ısınmanın sürekliliğini sağlar. O dun sobala ısınma aracı sobadır. Genellikle lüks yapılar
rında olduğu gibi köm ür sobalarında da, da bulunan ve eski ocakların çağdaş örnekleri
biriken kül gövdenin önünde, altta bulunan olan şömineler, ısıtıcı olm alarından çok deko
kapaktan alınır. Üstteki kapak sobaya köm ür ratif özellikleriyle sevilen ısıtma araçlarıdır.
koym ak içindir. Dökm e dem irden yapılan A ynca bak. ISITMA VE Klİm a .
sobalann dışı emaye olabilir. K apaklar genel
likle dem irdir. Kovalı soba denen bazı kö SODDY, Frederick (1877-1956). Nükleer
m ür sobalarında köm ür, kova denen özel fiziğe “izotop” kavramını kazandıran İngiliz
bir m etal kap içinde üstten sobaya konur ve kimyacı Frederick Soddy, Sussex’deki East-
yandıktan sonra da külü aynı kapla sobadan bourne’da doğdu. Oxford Üniversitesi’ne
alınır. Balkan ülkelerinden gelen göçmenlerin bağlı M erton College’ı 1898’de birincilikle
T ürkiye’ye getirdiği bir soba türü olan kuzine bitirdikten sonra K anada’ya geçti. 1900’de
genellikle mutfağa kurulur ve ısınmanın yanı M ontreal’deki McGill Üniversitesi’nde ünlü
sıra yemek pişirmek için de kullanılır. fizikçi Sir Ernest R utherford’un asistanı oldu.
Üç yıl sonra L ondra’ya döndü ve kimyacı Sir
Sıvı Yakıtlı Sobalar William Ramsay’nin laboratuvannda sürdürü
Genellikle gaz sobası denen bu tü r sobalarda len araştırmalara katıldı. Bir süre İskoçya’da
gazyağı ve m azot gibi sıvı petrol ürünleri ders verdikten sonra 1919-36 arasında Oxford
yakılır. Bu sobalarda bir gövde, bir ya da Üniversitesi’nde kimya profesörü olarak çalıştı.
daha çok brülör, yakıt ateşlem e, hava ve Soddy, K anada’da R utherford ile birlikte
güvenlik düzenekleri vardır. Borudan gelen uranyum ve toryum gibi radyoaktif maddeleri
sıvı yakıt brülörde buharlaştıktan sonra ya (bak. RADYOAKTİFLİK) inceledi. İki bilim ada
nar. Brülöre gerekenden fazla yakıt gelme mı bu çalışmaları sonucunda, bu tür m addele
mesi güvenlik düzeneğiyle sağlanır. Yakıtın rin çeşitli parçacıklar (ya da ışınlar) salarak
buharlaşması genellikle ısıtılmış bir levhayla parçalandıktan sonra başka elem entlere dö
sağlanır. Pek çok çeşidi olan bu sobalar, nüştüklerini belirlediler. Bu, fizik ve kimya
verimli bir yanma sağlamak için filtreler, alanında çığır açıcı bir buluştu (bak. NÜKLEER
m ekanik ve elektrom agnetik vanalarla dona E N E R Jİ).
tılmıştır. A m a Soddy’nin fiziğe asıl büyük katkısı,
1913’te izotop kavramını geliştirmiş olması
Gaz Yakıtlı Sobalar dır. O dönem de çeşitli bilim adam ları, radyo
Sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG ), havagazı ve aktif bozunum sonucunda ortaya çıkan ürün
doğal gazla çalışan bu sobalarda genellikle bir leri incelemişler ve bunlardan 40 kadarının
yakıt besleme borusu, hava giriş düzeneği, bir yeni birer elem ent olduğunu sanmışlardı
brülör ya da ayarlam a düzeneği vardır. Ba (bak. K İ m y a s a l E l e m e n t l e r ) . Oysa Soddy,
cayla ya da bacasız kullanılabilen türleri bunların aslında bilinen elem entlerin yalnızca
yapılmıştır. Sıvılaştırılmış petrol gazıyla çalı atom ağırlığı farklı değişik biçimleri olduğunu
şan katalitik sobalarda, özel kimyasal m adde belirledi (bak. A t o m ) . Asıl elem entin bütün
ler emdirilmiş kuvars ya da seram ik liflerden kimyasal özelliklerini taşıyan, ama çekirde-
SODYUM VE SODA 297
karbon dioksit gazıyla tepkim eye sokulur. Bu y a z a rın d a n b irid ir. Ö bür ik is i, S o f o k l e s ’in
işlem sodyum bikarbonatın dibe çökmesine ç a ğ d a ş ı o l a n A i s k h y l o s v e Ö r i p i d e s ’t i r {bak.
yol açar. Sodyum bikarbonat ısıtıldığında ise AİSKHYLOS; ÖRİPİDES).
sodyum karbonat elde edilir. Sofokles, Y unanistan’ın A ttika adlı bölge
Sodyum hidrojen karbonat yapısındaki sinde, A tina yakınlarındaki Kolonos’ta doğ
sodyum bikarbonattan ayrıca alkolsüz içecek du. Varlıklı bir silah yapımcısı olan babası,
lerde, kabartm a tozlarında ve yangın söndür Sofokles’in iyi bir eğitim görmesini sağladı.
me aygıtlarında karbon dioksit kaynağı olarak Yaşamöyküsünü yazmış olan adı bilinmeyen
da yararlanılır. eski bir yazara göre Sofokles yakışıklı, her
Sodyum hidroksit bileşiğine sudkostik de kesçe sevilen, yumuşak huylu, dans, müzik ve
nir. Sudkostik sanayide en yaygın kullanılan güreşte yetenekli bir gençti. O rta yaşta iki kez
alkali m adde, yani bazdır. Reyon denen ordu kom utanlığına atandı. Yaşamının son
yapay ipeğin ve başka dokum a m adde yıllarında A tina adına diplom atik gezilere
lerinin, kâğıt, deterjan ve birçok kimyasal çıktığı, A tina’da bir edebiyat ve kültür derne
m addenin üretim inde sodyum hidroksitten ği kurduğu bilinmektedir.
yararlanılır. Sofokles, yaşadığı günlerde yazdığı tiyatro
Şili güherçilesi denen sodyum nitrat önemli oyunlarıyla büyük bir saygınlık kazanmıştı.
bir gübre ve nitrik asit kaynağıdır. Ucuz A tina’da düzenlenen oyun yarışm alarında, 27
cam lann yapım ında, sodyum karbonat yerine yaşından başlayarak 20 kez birincilik ödülü
bir başka sodyum bileşiği olan sodyum sülfat aldı. Ö bür oyunlarında da ikincilikten aşağı
tan yararlanılabilir. Sodyum sülfat ayrıca bazı hiç düşmedi. 120’den fazla oyun yazan Sofok
ilaçların yapımında da kullanılır. Sodyum les’in oyunlarından yalnız yedi tanesi tam
sülfit ise koruyucu bir m adde ve kükürt olarak günümüze ulaştı. Bunların hangi tarih
dioksit kaynağıdır. Sodyum tiyosülfattan fotoğ lerde sahnelendiği kesin olarak saptanamamış-
rafçılıkta yararlanılır. Altının cevherinden ayrıl
masında ise sodyum siyanür kullandır.
Sodyum silikat bileşikleri arasında en
önemlisi, kolayca çözünen (eriyen) bir m adde
olan su camıdır. Renksiz, saydam bir cam
kütlesi görünüm ünde olan su camı kaynar
suda çözünerek ağdalı bir sıvı oluşturur; bu
sıvı bazı baskı işlemlerinde kullanılır. Bu
m addeden, kırılan cam ve porselen eşyaların
onarım ında yapıştırıcı olarak da yararlanılır.
Sodyum flüorür güçlü bir böcek ilacı, sodyum
peroksit ise etkili bir ağartm a m addesidir.
Sodyum brom ür bazı sinir hastalıklarının te
davisinde kullanılır. Sodyum sülfürden ise
yapay ipek üretim inde yararlanılır.
Sodyum bileşiklerinden her biri farklı bir
yöntem le hazırlanır. Am a bu yöntem lerin
hem en hepsinde ham m adde olarak, çok yay
gın bulunan bir bileşik olan sodyum klorür
kullanılır. Sodyum bileşikleri aleve tutularak
tanınabilir. Buharlaşabilen herhangi bir sod
yum tuzu, gaz alevinde yakıldığında aleve
parlak san bir renk kazandırır.
yeterli su eşliğinde, odunköm ürüyle karışık ğurm a” sözcüğü bazı önemli süreçleri tanım
çakılların içinde de yetiştirilebilir. H atta doğ lam ak için kullanılır.
rudan suyun içinde bile üretilebilir. Nitekim, Güneş ışığı gibi sıradan bir beyaz ışık,
içi su dolu ince boyunlu bir kavanozun ağzına gerçekte değişik renklerin ya da dalga boyla-
bir soğan yerleştirecek olursanız soğanın kısa nnın bir karışımıdır (bak. T a y f ) . Cisimler
sürede suyun içine doğru ince, beyaz kökler üzerlerine düşen ışıktaki bazı renkleri soğu
uzattığını, üst ucundan da yukarıya doğru rur, öteki renkleri ise yansıtır, bu nedenle
sürgün verdiğini gözleyebilirsiniz. de renkli görünür. Kırmızı bir yüzeyin bu
Dünyada soğanlı bitkilerden en çok süs renkte görünmesinin nedeni, üzerine dü
amacıyla yararlanılm aktadır. G ünüm üzde en şen mavi ve yeşil ışığı soğurması ve yalnızca
önde gelen soğanlı bitki üreticisi H ollanda’ kırmızı ışığı yansıtmasıdır. Üzerine düşen
dır; 16. yüzyıldan beri dış ülkelere lale soğanı bütün ışığı yansıtan yüzeyler beyaz, soğuran
satan bu ülkede aynca nergis ve sümbül gibi lar ise siyah görünür. Kırmızı bir yüzeye mavi
öbür soğanlı bitkiler de yetiştirilmektedir. Bu ya da yeşil ışık altında bakılacak olursa,
ülkedeki soğanlı bitki tanm ı yaklaşık 6.000 yansıtacağı kırmızı ışık bulunmadığından yü
hektarlık bir alana yayılmıştır. zey siyah görünür. Güneş ışığında, çıplak
gözle görülem eyen, uzun dalga boylu kızılöte
SOĞUK ALGINLIĞI bak. G r îp ve So ğ u k si ışınlar da vardır; bu ışınları soğuran bütün
ALGINLIĞI. yüzeyler ısınır. Sıcak ülkelerde, G üneş’ten
gelen ışınımı yansıtmak için çoğu kez beyaz
SOĞURMA, genellikle bir katının bir sıvıyı elbise giyilir.
içine çekmesi ya da emmesi anlamında kulla Konser salonlarındaki ya da hoparlörlerde
nılan bir terim dir. Sünger suyu, kurutm a ki istenmeyen yankıları önlem ek için ses
kâğıdı m ürekkebi “soğurur” . Bilimde, “so- dalgalannı soğuran m alzem elerden yararlanı
lır. Tıp biliminin önemli bir dalı olan radyo
grafi, kemiklerin röntgen ışını da denen X
ışınlarını belli ölçüde soğurmasına dayanır
(bak. X İŞINLARI).
Hayvanlarda, sindirilmiş besinin bağırsak
duvarlanndan kan damarlanna geçişini tanım
lamak için de soğurma terimi kullanılır (bak.
SİNDİRİM). Bitkiler topraktan, hücre duvarları
çok ince olan kök tüylerinin yardımıyla su ve
m ineral tuzlannı soğururlar.
lanması ve korunm asında; fotoğraf filmleri yararlanılır. Ö rneğin, avucumuza bir m iktar
nin, derilerin ve kürklerin saklanmasında; metil alkol döksek avucumuz hemen soğur;
çeşitli dam ıtm a işlemlerinde, bira, şarap gibi çünkü metil alkol hızla buharlaşırken avucu
içkilerin m ayalanm asında ve daha başka bir m uzdan ısı emer. İşte soğutucularda da,
çok alanda da yararlanılır. uygun bir sıcaklıkta sıvı halden buhar (yani
Soğutulmuş besinlerin uzun süre bozulm a gaz) haline geçebilen ve sonra tekrar gaz
dan saklanabilmesinin nedeni, bunların için halinden sıvı hale dönüşen benzer soğutucu
deki, bozulmaya yol açan bakterilerin {bak. m addelerden yararlanılır. Soğutma sistemle
B a k t e r i ) düşük sıcaklıklarda çok yavaş üre rinde en yaygın kullanılan soğutucu m adde,
mesi ya da hiç üreyememesidir. 10°C’nin -33°C ’de buharlaşan amonyaktır. Günümüz
üzerinde bakteriler hızla ürer ve besinin de başka soğutucu m addeler de kullanılır.
bozulmasına, çürümesine neden olur. K ükürt dioksit, metil klorür, karbon dioksit
Yapay soğutma yöntem lerinin bilinmediği ve m etanın klor ve flüor gazlarıyla oluşturdu
zam anlarda, insanlar dağlardan getirilen kar ğu bileşikler olan freonlar bunlardan bazıları
ve buzu ısıya karşı yalıtılmış özel bölmelerde dır. Ö te yandan, iyi karıştırıldıkları zaman ısı
saklar ve soğutma için gerektikçe onlardan soğuran bazı m addeler de vardır. Örneğin su
yararlanırlardı. Besinleri soğukta saklamak ile amonyum nitratın karıştırılmasıyla -15°C;
için, buz kutusu denen ve üst bölümüne buz, buz üe sodyum klorürün (tuz) karıştırılmasıyla
alt bölüm üne besinlerin konduğu, ısıya karşı —21°C; sodyum nitrat ile seyreltik nitrik asit ka
yalıtılmış kutular kullanılırdı. Kutuya konan rıştırılarak -25°C ve buz ile kalsiyum klorür ka
besinlerden ısı soğurarak (em erek) ısınan rıştırılarak —55°C sıcaklık elde edilebilir.
hava yükselerek buz bölmesine çıkarken, 1748’de Glasgow Üniversitesi’nde William
üstte buzun çevresinde soğuyan hava da ağır Cullen, kapalı bir kapta vakum oluşturup etil
olduğu için aşağıya, besinlerin bulunduğu eteri buharlaştırarak ilk yapay soğutmayı
bölmeye inerdi. Böylece kutudaki buz bütü gerçekleştirmişti. 1823’te ise M ichael Faraday
nüyle eriyene kadar besinler soğuk bir ortam amonyağı basınç altında sıvılaştırmayı başar
da korunm uş olurdu. A m a bu yöntemle mış ve böylece soğutucu yapımı için büyük bir
0°C’nin altındaki sıcaklıklara inilemezdi. olanak yaratmıştı. Am a bu tür ilk soğutucuyu
Soğutucuların çoğunda, bir sıvının buharla 1834’te Jacob Perkins yaptı. İlk m odern
şırken çevresinden ısı soğurması olgusundan soğutucular 19. yüzyılın ikinci yarısında orta
ya çıktı; ama bunlar ancak 20. yüzyılın başla
General Motors Corporation
rında yaygın olarak kullanılmaya başlandı.
SOĞUTUCU MADDE SIVI HALDEN
BUHARA DÖNÜŞÜR Soğutucular, uygulanan yöntem e bağlı ola
rak başlıca iki gruba ayrılır: Sikıştırmalı soğu
BUHARLAŞM A BORUSU-
tucular ve soğurmalı soğutucular.
Sikıştırmalı Soğutucular
^ .S O Ğ U T U C U B uhar sikıştırmalı soğutucular en basit soğu
MADDENİN
BUHAR HALİNDE1 tucu türleridir. Evlerde kullanılan buzdolap
^ T A Ş IN D IĞ I BORU
ları da genellikle bu tipten soğutuculardır.
1870’lerde A lm an bilim adamı Cari von Lin-
SOĞUTUCU 1
de’nin geliştirdiği bu sistem aynı zam anda en
■ M A D D E N İN -------- ►
▼SIVI HALİNDE ▲
eski soğutm a sistemidir.
TAŞINDIĞI B O R U* Küçük bir sikıştırmalı soğutucuda, örneğin
^ YOĞUNLAŞTIRICI
evlerde kullanılan buzdolaplarında, besinle
rin konduğu bölüm ün dışındaki bir bölüme
KOMPRESÖR
yerleştirilmiş bir elektrik m otoru ile onun
çalıştırdığı bir kom presör vardır. Kom presör
SOĞUTUCU MADDE
BUHARDAN SIVIYA DÖNÜŞÜR soğutucu madde olarak kullanılan gazı, örneğin
Bir buzdolabının çalışma biçim i. amonyağı, tıpkı bir bisiklet pompası gibi
304 SOĞUTMA
Soğurmalı Soğutucular
Soğurmalı soğutucuların yapısı sıkıştırmalı
soğutucularınkinden çok farklıdır. Bu soğutu
cularda da amonyak kullanılır, ama gazı emen
bir kom presör yoktur. Onun yerine, suyun
amonyağı soğurma (emme) özelliğinden ya
rarlanılır. 1 litre suda 1.000 litre amonyak gazı
Çuadrant Photo Library çözünebilir. Soğurmalı soğutucularda so
M eyve , sebze g ib i kolay bozulan yiye cekle r, uzun ğutucu m adde olarak amonyağın sudaki çö
mesafelere soğutm alı büyük kam yonlarla taşınır. zeltisi kullanılır. Bu çözelti elektrikle ya da
bir yakıtla ısıtılır. Isınan çözeltiden çıkan
em er ve sıkıştırır. Kom presör gazı sıkıştırır amonyak gazı yoğunlaştıncıda sıvı hale gelir.
ken, gene bisiklet pom pasında olduğu gibi Sıvı amonyak buharlaşm a borusuna gider.
ısınır. Böylece ısınan gaz, kom presörden buz O rada genleşerek buharlaşır ve buharlaşırken
dolabının arkasındaki yoğunlaştıncıya gönde çevreden ısı söğurur. D aha sonra oradan
rilir; yoğunlaştırıcı, sarm al biçimli ya da çok çıkan amonyağı su tekrar soğurur ve bu
kıvrımlı bir borudan oluşur. Yoğunlaştırıcı çözeltinin ısıtma kazanm a gitmesiyle başlan
açıkta olduğundan, içindeki gazın ısısı havaya gıç noktasına dönülmüş olunur. Aynı olayın
geçer ve böylece borunun içindeki gaz soğur yinelenmesiyle yeterli sıcaklık düzeyi sağlana
ve yoğunlaşarak tekrar sıvı hale dönüşür. na kadar soğutma sürer.
Bazen yoğunlaştırıcınm yanma konulan bir M otoru, kom presörü, hareketli bir parçası
pervane, borunun kıvrımları arasından sü olmadığı için soğurmalı soğutucular sessiz
rekli olarak hava üfleyerek soğumayı hız çalışır. Ayrıca, elektrik enerjisinin bulunm a
landırır. dığı yerlerde de bu tür soğutucular kullanıla
Y oğunlaştıncıda sıvı hale gelen soğutucu bilir. Soğurmalı sistemin bu üstünlüklerine
m adde küçük bir m em eden buharlaşm a boru karşılık, sıkıştırmalı sistemin üstünlüğü daha
suna püskürtülür. Buharlaşm a borusu, buz yüksek verimli olmasıdır.
dolabının buzluğunun çevresinde yer alan çok
kıvrımlı, geniş bir borudur. Buharlaşm a boru Derin Dondurma
su daha geniş olduğundan, içindeki basınç da Besinleri birkaç gün taze olarak saklam ak için
daha düşüktür; bu nedenle buraya püskürtü serin bir ortam yeterlidir. Buzdolabının için
len sıvı soğutucu madde genleşir ve buharla deki 1°C ile 7°C arasındaki sıcaklık buna
şarak tekrar gaz haline dönüşür. A m a buhar uygundur. A m a daha uzun süre saklanacak
laşma sırasında da çevresinden ısı soğurarak besinleri dondurm ak gerekir. —12°C ile
buharlaşm a borusunu ve buzluğu soğutur. —23°C arasında dondurulm uş olan besinler
K om presör, buharlaşm a borusundaki gazı altı ay ya da daha uzun bir süre bozulmadan
em erek tekrar sıkıştırır ve gene yoğunlaştırıcı- saklanabilir. Bu tür çok düşük sıcaklıklarda
ya gönderir; bu çevrim böylece sürer gider. saklamaya derin dondurm a denir. (Bazen
Soğutucularda sıcaklığın belirli bir düzeyde kullanılan “dipfriz” sözcüğü de dilimize, “de
tutulabilmesi için genellikle bir term ostattan rin dondurucu” anlamına gelen İngilizce deep-
yararlanılır. T erm ostat, istenen herhangi bir freeze sözcüğünden aktarılm ıştır.) Besinlerin
sıcaklıkta çalışacak biçimde ayarlanabilen bir dondurulm ası sırasında dikkat edilmesi gere
anahtardır (şalter). Buzluğun içindeki sıcaklık ken nokta, dondurm a işleminin hızla yapılma
term ostatın ayarlandığı sıcaklığın üstüne çı sıdır. Yavaş yavaş dondurulan bir besin m ad
SOKRAT 305
larlar. Ayrıca ağaçtan oyulmuş zarif kanola A tinalılar’ın cesaretini kırmış ve moralini
rıyla balık avlarlar. A dada konuşulan değişik bozmuştu. Solon A tinalılar’a okuduğu bir şi
diller arasında en yaygını pidgin adı verilen, irle onları yüreklendirerek savaşın kazanılm a
İngilizce-M elanezya dili karışımı karm a dil sını sağladı.
dir. Solomon A d alarin ın bitkisel ürünler Savaşın ardından üne kavuşan Solon, daha
dışındaki başlıca ürünleri kereste ve kopradır. sonra arkhon (yargıç yönetici) seçilerek eko
Balık sanayisi de önemli bir gelir kaynağıdır. nom ik, siyasal ve hukuksal reform lar gerçek
En çok orkinos avlanır. Ayrıca altın ve gümüş leştirdi. Önce çiftçilere, borçlan nedeniyle el
çıkartılır. konulmuş topraklannı geri verdi ve köleleşti
1850’lerden başlayarak Solomon A daları’ rilmiş olanlan serbest bıraktı. Borçlunun bor
na gelen sömürgeciler ada Y erliler’ini Que- cu karşılığında kendisini rehin göstermesi
ensland ve Fiji’deki şekerkamışı plantasyon uygulamasını sona erdirdi. Yeni iş olanakları
larında çalışmaya götürdüler. Bu dönemde yaratm ak için ticareti ve zanaatları özendirdi.
Hıristiyan misyonerler de adalarda Hıristi- Solon dönem inde standartlara uygun, m etal
yanlık’ı yaymaya çalıştı. Kuzeydeki adalar
1885’te A lm anya’nın koruması altına alındı.
Güney Solomon A daları da 1893’te İngiliz ko
ruması altına girdi. Buka ve Bougainville dı
şındaki adalar ise, Batı Sam oa üzerindeki A l
man egemenliğinin tanınması koşuluyla,
1898-99’da İngiltere’ye bırakıldı.
II. D ünya Savaşı’nda Japonlar Solomon
A d a la rin a saldırdı. Guadalcanal ve çevresin
deki sularda şiddetli savaşlar oldu. II. Dünya
Savaşı sonrasında Solomon A d a la rin d a ba
ğımsızlık hareketleri gelişmeye başladı.
1974’te yeni bir anayasa kabul edildi ve
yasama meclisi ile valilik kurum u oluşturuldu.
Sonraki yıl içişlerinde özerklik tanınan Solo
mon A daları, 1978’de bağımsızlığını kazandı.
Solomon A d alarin ın başkenti, Guadalca-
nal’ın kuzey kıyısındaki H oniara’dır. Kuzey
de Tulagi bir başka önemli limandır.
Solomon A dalarin ın nüfusu 308.000’dir
(1989).
meclisin yasa yapma, kararlar alm a, görevlile Bazen ufak solucanlara kurt denir. Am a
ri seçme ve önemli temyiz davalarına bakm a özellikle larva evresinde tarım ürünlerine
gibi yetkileri vardı. Ayrıca, ekklesia’nın onay zarar veren birçok böcek türü de kurt adıyla
layacağı yasa taşanlarını hazırlam akla görevli tanınır.
Dört Yüzler Meclisi’ni de kuran Solon, en üst En küçük solucanlar, bazen sirkede bulu
üç gelir grubundan yurttaşlara bu mecliste nan sirke solucanları gibi ancak mikroskop
birer yıl görev hakkı tanıdı. Yüksek yönetici altında görülebilir. En irileri ise 12 m etre
ler ise yalnızca üst iki gruptan seçilebiliyordu. uzunluğa erişebilen yassısolucanlardır.
Böylece A tina’da daha sonra gelişen dem ok En önemli ve en iyi bilinen solucanlar üç
rasinin tem elleri Solon dönem inde atıldı. büyük grup altında toplanır. Bu gruplar iplik-
Solon yaptığı düzenlemelerle tüm yurttaşla solucanları da içeren yuvarlaksolucanlar; yas-
ra yasalar önünde eşitlik sağladı. O dönemde sısolucanlar ve yersolucanları ile denizsolu-
yürürlükte olan ve hem en her suça ölüm canlarını da içeren halkalısolucanlardır.
cezası öngören katı D rakon Y asalan’nı göz
den geçirerek yumuşattı ve hukuk sistemini Yassısolucanlar
daha insancıl bir yapıya kavuşturdu. Y urttaş Yassısolucanlann gövdesi yassı ve şerit ya da
lara, yöneticilerin kararlanna karşı m ahke yaprak biçimindedir. Ö n uçlarında küçük bir
meye başvurm a ve dava açma hakkını tanıdı. çift göz bulunur. Bazıları asalaktır ve öbür
Bazı değişiklikler geçirmesine karşın, Solon hayvanların içinde yaşayarak büyük zarar
Y asalan çok uzun bir süre A tina’nın hukuksal lara yol açar. Örneğin, yapraksolucanlardan
yapısının temelini oluşturdu. karaciğer kelebekleri koyun ve keçi gibi
100 yıl süreyle geçerli olmasına karar veri evcil hayvanların safrakanallarm a yerleşerek
len bu yasalar, herkesin görebileceği bir ölümle sonuçlanabilen hastalıklara neden
biçimde, döner ahşap tabletler üzerine yazüdı. olur.
Bu düzenlemeleri yaptıktan sonra, yasalann uy Tenyalar balık, domuz ve köpek gibi hay
gulanması sırasında müdahale etmek istemeyen vanlann yanı sıra insanların da bağırsakların
Solon kendi isteğiyle, 10 yıl süren bir geziye da yaşayan asalak yassısolucanlardır. Başla-
çıktı. Döndüğünde A tina’nın siyasal ortamı çok nndaki çekmenle (vantuz) bağırsak duvarına
kanşıktı. Soylulardan Pisistratus’un tiran olmak yapışan bu solucanlar yarı sindirilmiş yiyecek
için çaba harcadığını gören Solon, Atmalılar’ı lerle beslenir ve bağırsağa zehirli m addeler
uyarmaya çalıştıysa da sözünü dinletemedi. boşaltır. Tenya larvalan bağırsak duvannı
Am a İÖ 560’ta Pisistratus tiran olunca haklılığı oyup kan dam arlarına geçerek ulaştığı kas
ortaya çıktı. dokulanna yuvalanır. Böylece, onlan öldür
Devlet adamlığının yanı sıra A tina’nın ilk meye yetmeyecek kadar az pişmiş ya da çiğ
şairi de olan Solon, şiirleriyle halkı bilinçlen sığır, domuz ve balık etlerini yiyen insanlara
dirmeye çalıştı. Toplum da düzenin bütün kolayca bulaşabilirler (bak. Tenya).
yurttaşlann yasalann üstünlüğüne inanmasıy
la sağlanabileceğini, kargaşaya açgözlülüğün Yuvarlaksolucanlar
ve adaletsizliğin neden olduğunu savundu. Yuvarlaksolucanlar nemli toprakta, yosunlar
ve çürüyen m addeler arasında, tatlı ya da
SOLUCAN. T oprakta, akarsularda, deniz tuzlu sularda yaşar. A m a büyük bölümü
kıyılannda, denizde ya da öbür hayvanlann hayvan ve bitki asalağıdır. Bunların birçoğu
içinde yaşayan 20 bini aşkın solucan türü tehlikeli hastalıklara yol açar.
vardır. Bu omurgasız hayvanlann çoğu sürü İpliksolucanlar yuvarlaksolucanların geniş
nerek, geriye kalanlan sürüklenerek ya da bir grubudur. Sirke solucanları ancak m ikros
sıvılann içinde gövdelerini kıvıra kıvıra yer kop altında görülürken balina asalağı olan
değiştirir. Büyük bölümü göze hoş görünm e bazı türlerin uzunluğu 7 m etreye ulaşır. Kula
yen, itici yaratıklardır. A m a bazı denizsolu- ğakaçanların içinde yaşayan bir tür, sağanak
canları güzel renkler ve ince uzantılarla be yağışlardan sonra bu böceklerden ayrılarak
zenmiştir. bitkilerin, özellikle de güllerin saplarına üşü
SOLUCAN 313
Sülük
Tenya
Yuvarlaksolucan
Halkalısolucanlar
Adlarını halkalar halinde bölütlenmiş gövde
lerinden alan bu solucanların, üç büyük grup
altında toplanan 9.000 dolayında türü bilin
m ektedir.
Yersolucanları tem el olarak toprakta yaşa
yan oyucu solucanlardır. Açtıkları yollarla
gevşetip altüst ettikleri ve yutup sindirim ka
nallarından geçirdikleri toprağı bitkilerin bes
lenmesi için elverişli bir yapıya kavuştururlar.
Bir saksı toprağında bile bolca rastlanabilen
bu solucanların 1.800’ü aşkın türü vardır. En
yaygın ve en iyi bilinen türlerinden bayağı
yersolucanı ya da topraksolucanı (Lumbricus
terrestris) öbür yersolucanlarına benzer yapı,
biçim ve davranış özellikleri gösterir. Bu tü
rün kırmızımsı gövdesi art arda dizili halka
biçimindeki bölütlerden oluşm uştur. Gövde
her iki uca, özellikle başın bulunduğu ön uca
doğru incelir. G örünürde gözleri ve kulakları
olm am akla birlikte, ışığa ve yerdeki titreşim
lere karşı son derece duy arlıdır. Kaslarının
yardımıyla bölütlerini büzüp uzatarak hareket A k v a ry u m m e ra klıla rın ın yakın dan tan ıd ığ ı
kızılku rtla r ku yru k b ö lü m le rin i da lg a la n d ıra ra k
eder. Uzunluğu 25 santim etreye ulaşabilir. sudaki o ksije n i o la b ild iğ in c e çok alır ve kanındaki
Dev Avustralya yersolucanı büzülme konu h e m o g lo b in p ig m e n tle rin e bağlar.
314 SOLUNUM
g ır tla k
b e y in
Çünkü yaşamın temeli olan bütün biyokimya oksijenini alm adan ve dışarıya karbon dioksit
sal süreçler için enerji gerekir; bu enerjinin verm eden de solunum yapabilirler. Bu ayrıca
kaynağı da hücrelerde depolanmış olan besin lığın nedeni bitkilerin fotosentez yeteneğidir.
lerin yanması, yani oksijenle birleşerek parça Bilindiği gibi bitkiler, havadan aldıkları kar
lanmasıdır. Bu parçalanm a sırasında, besin bon dioksit ile topraktan aldıkları suyu birleş
m oleküllerinde bağlı olan kimyasal enerji tirerek şeker ve nişasta gibi karbonhidratlar
serbest kalarak açığa çıkar. Bu olay, tıpkı ile oksijene dönüştürürler. Fotosentez denen
yanan bir odun parçasının ısı ve ışık yayması bu özümseme sürecinde oluşan yüksek enerji
gibi enerji veren bir tepkim edir. D em ek ki, li besinler dokularda depolanırken oksijen
solunumu yalnızca oksijen-karbon dioksit dışarı atılır (bak. F o t o s e n t e z ) . Solunum ise
alışverişi olarak değil, bitkilerin ve hayvanla fotosentezle tam ters yönde gelişen bir m eta
rın tem el enerji kaynağı olan daha karmaşık bolizma olayıdır. Bu kez karbonhidratlar
bir süreç olarak düşünm ek gerekir. Canlı ile oksijenle birleşerek su ve karbon diokside
dış ortam arasında gaz alışverişini sağlayan parçalanır. D em ek ki solunum tepkim elerinin
soluma ya da soluk alıp verm e bu sürecin son ürünleri fotosentezin ilk m addeleridir. Bu
yalnızca bir aşamasıdır; öbür aşaması ise nedenle bitkiler, solunum artığı olan karbon
alman oksijenin bütün hücrelere taşınmasını dioksidin büyük bölüm ünü fotosentezde kul
ve hücrelerdeki bir dizi tepkim e sonucunda, lanırlar. Am a bu olay yalnız gündüzleri geçer-
besinlerde depolanmış olan enerjinin açığa lidir; çünkü ışık enerjisine bağımlı olan foto
çıkmasını içerir. Vücuttaki her hücre yaşam sentez karanlıkta gerçekleşmez. Gündüz solu
süreçlerinde bu enerjiyi kullanacağından, ok num unda karbon dioksidin az bir bölümü
sijensiz kalan hücreler hem en ölür. dışarıya atıldığından, geçen yüzyıla kadar
K arbonhidratlar, yağlar ve proteinler gibi bitkilerin yalnızca geceleri solunum yaptığı
besin m addeleri karbon ve hidrojen atom ları sanılıyordu. Oysa hayvanlarda olduğu gibi
içerdiği için, bu bileşikler ile oksijen arasında bitkilerde de solunum gece ve gündüz hiç
ki tepkim e sonucunda su ve karbon dioksit durm adan sürer. Üstelik, serbest oksijenin
oluşur. Su bütün canlılar için gereklidir; ama bulunmadığı ya da yeterince alınamadığı du
karbon dioksidin dokularda birikerek belirli rum larda bile bitkiler, fotosentez sonucunda
bir düzeyi aşması zehirlenm eye yol açabilir. açığa çıkan oksijeni kendi dokularından ala
Bu yüzden solunumun son aşam asında, hüc rak havasız ortam da da bir süre solunumlarını
relerde oluşan karbon dioksidin vücuttan sürdürebilirler. Yeşil bitkilerin zorunlu olm a
dışarı atılması gerekir. dıkça başvurm adıkları bu yöntem , bakteriler
En basit canlılarda bile solunuma rastlanır; ve m antarlar gibi bitkilere yakın olan daha
ama bu işleve uyarlanmış özel solunum siste basit yapılı canlılarda olağan bir süreçtir.
mi yalnızca insana ve gelişmiş hayvanlara
özgüdür. Örneğin insanın solunum sistemi, Basit Hayvanlarda Solunum
akciğerler gibi solunum organları ile temiz Küçük ve basit yapılı hayvanlarda solunum
havanın akciğerlere dolmasını ve kirlenmiş organları olmadığı için, dış ortam ile canlı
havanın aynı yoldan dışarı atılmasını sağlayan arasındaki gaz alışverişi doğrudan deri yoluy
burun, boğaz ve soluk borusu gibi solunum la yapılır. Ö rneğin, tekhücreli hayvanların en
yollarından oluşur. basit üyesi olan ve minicik bir pelte damlasını
andıran amip suda yaşar. Suda çözünmüş olan
Bitkilerde Solunum oksijen incecik hücre zarından içeriye gire
Bitkilerin solunum u da tem el olarak insanın rek, hücrenin gereken bölümlerine kendili
ve bütün gelişmiş hayvanların solunum una ğinden ulaşır. Yanm a sonucunda oluşan kar
benzer. Bu canlılarda da solunum un amacı bon dioksit de aynı yoldan dışarı atılır. Deri
.oksijeni dokulara alıp, besin m addelerini solunum u denen bu basit solunum biçimine
yakarak gerekli enerjiyi sağladıktan sonra süngerlerde, denizanalarında ve bazı solucan
karbon dioksidi dışarı atm aktır. Ne var ki türlerinde de rastlanır.
bitkiler, hayvanlardan farklı olarak, havanın Oysa daha büyük hayvanlarda, genellikle
316 SOLUNUM
tır. B ö y le c e o k s ije n le n e n kan ak ciğ er to p la r kasların yardım ına hiç gerek yoktur. Diyaf
d am arları aracılığ ıy la k a lb e d ö n ü p b u rad an ram ve göğüs kasları gevşediği anda, süngersi
b ü tü n v ü cu d a p o m p a la n ır k e n , a lv e o lle r d e k i ve esnek yapıları sayesinde hemen büzülen
h a v a d a so lu k v er m e sırasın d a ö n c e b ro n şçu k akciğerler normal boyutlarına döner. Böylece
lara, so n ra b ron şlara v e so lu k b o ru su n a d o la içeride sıkışan hava kendiliğinden dışarı
rak d ışarı atılır. (Ayrıca bak. AKCİĞER.) çıkar.
Bebekler doğm adan önce annelerinin ka
Nasıl Soluk Alıp Veririz nındaki oksijenden yararlandıkları için akci
S o lu k a lıp v e r m e k , ç e şitli k asların rol o y n a d ı ğerleri büzüşmüş, düzenli solunum hareketle
ğı m e k a n ik bir o la y d ır. A m a b u o la y d a en ri de başlamamıştır (bak. D oğum ). Doğum dan
b ü y ü k g ö r e v , a k ciğ e rle rin h e m e n altın d a k u b hem en sonra ilk soluğunu alan bebeğin akci
b e b iç im in d e bir b ö lm e o lu ştu r a n d iyafram a ğerleri, içlerine dolan havayla açılıp genişler;
d ü şer. B u g ü çlü k as so lu k a ld ığ ım ız za m a n bu arada kan dolaşımı da anneden bağımsız
k a sıla ra k d ü z leşir v e a k ciğ erlerin tab an ların ı durum a geldiği için, bol m iktarda kan oksijen
a şa ğ ıy a d oğ ru çe k e r. B ö y le c e a k ciğ e rle r so lu k yüklenm ek üzere akciğerlere pom palanır.
b o ru su n d a n g e le n h a v a y ı iç in e alır. A y n ı an d a Solunum, ölüm anma kadar aralıksız süren
bir yaşam sürecidir. Nitekim solunum un dur
ması bir ölüm belirtisi olarak kabul edilir.
Oysa vücut oksijen alm adan da bir iki dakika
kadar yaşayabilir. Bu nedenle, suda boğulan
lara ya da soluk borusu tıkandığı için solunu
m u duranlara uygulanacak yapay solunum,
ölmek üzere olan kişinin yaşamını kurtarabi
lir. “H ayat öpücüğü” denen ağızdan ağza
yapay solunum da, ilk yardımı yapan kişi kaza
geçiren kişinin ağzına kendi soluğunu üfler.
Gerçi akciğerlerden dışarı atılan bu havada
ancak yüzde 16 oranında oksijen vardır, ama
bu bile ölmek üzere olan kişinin kendi solunu
mu başlayıncaya kadar yaşamını sürdürm esi
ne yeterli olur.
rinki ise 3.000-4.000 cm3 kadardır. Bu değer Solunumda görev alan bütün organların ve
erkeklerde kadınlardakinden biraz daha faz bütün bu sürecin eşgüdümü, beyin sapındaki
ladır. Yaşam kapasitesinin ölçülmesi çeşitli solunum m erkezi’nin denetim indedir (bak.
akciğer ve solunum hastalıklarının tanısında BEY İN ). B u m erkez, kandaki oksijen ve kar
doktorlara çok yardımcı olur. bon dioksit oranını sürekli olarak denetler.
Karbon dioksit oranının artm ası çok daha cid
Solunum Hızı di bir tehlike yaratacağı için, böyle durum lar
Yeni doğmuş bir bebek dakikada 60 kez soluk da solunum merkezi, birikmiş karbon dioksit
alıp verir. D aha büyük bebeklerde solunum akciğerlerden atılıncaya kadar diyaframı ve
ritmi dakikada 40’a, yetişkinlerde ise yaklaşık göğüs kaslarını her an uyararak çalışmalannı
15-20’ye düşer. Uykudayken vücuttaki bütün düzenler.
yaşam süreçleri yavaşladığı için hücrelerin ok Genellikle soluk alıp verm ek için düşünm e
sijen gereksinimi de daha azdır. Bu nedenle miz gerekm ez; her şey solunum m erkezinin
uyuyan bir insanın soluk alıp verişi daha yavaş denetim inde kendiliğinden olup biter. Am a
ve düzenli olmaya başlar. istediğimiz anda, örneğin ıslık çalarken ya da
Değişik türden hayvanların solunum hızı balon şişirirken solunum ritmimizi değiştire
farklı olmakla birlikte, genel olarak küçük ya biliriz. Üstelik kısa bir süre, hatta bu konuda
pılı hayvanlar iri hayvanlardan daha sık solur çalışarak deneyim kazandıktan sonra birkaç
lar. Örneğin, dinlenme halindeki bir fare da dakika kadar soluğumuzu tutabiliriz. Am a
kikada 100-200, serçe 90, kedi 20-30, köpek vücudun korunm a mekanizması uzun süre so
15-20, at ve fil ise 5-6 kez soluk alıp verir. luksuz kalmamıza kesinlikle izin vermez. A na
Vücut hareket halindeyken oksijen gereksi babalar bazen katılıncaya kadar ağlayan be
nimi arttığı için, soluk alıp verme ritmi de bu beklerinin soluksuz kalıp boğulacağını sana
na bağlı olarak hızlanır. Örneğin yarışa katı rak kaygılanırlar. Oysa bir insan bütün irade
lan bir atlet koşunun başlangıcında daha derin sini zorlayarak m oranncaya kadar soluğunu
soluk alır. Bir süre sonra solukları giderek tutsa bile boğulmaz; yalnızca bayılır ve hem en
sıklaşır ve burundan giren hava artık kendisi o anda solunum yeniden başlar.
ne yetmediği için ağzından da soluk almaya
başlar. Yarışın sonlarında iyice soluk soluğa Solunum ve Konuşma
kalmış ve dakikadaki solunum sayısı 30’a, Soluk alıp verm ek, bu tem el ve yaşamsal
hatta 40’a yükselmiştir. amacın ötesinde, konuşmaya da yardımcı
Sporcular, karşılaşmaların ya da yarışların olur.
yapılacağı yeni bir mevsime hazırlanırken Soluk borusunun üst bölüm ünde yer alan
antrenm anlara başladıkları için vücutları gi gırtlak insanın en önemli ses organıdır. İçi boş
derek daha az oksijenle daha çok hareket bir silindiri andıran bu organın ön duvarında
yapmaya alışır. Bu nedenle, düzenli çalışan ki küçük ve sert kıkırdak çıkıntısı, boynun
bir sporcuda soluk soluğa kalmak ya da soluk önünde dıştan bile fark edilen “âdemelma-
darlığı çekmek gibi sorunlara daha az rast s i ’m oluşturur. Adem elm asının hem en arka
lanır. sında, soluk borusunun üst bölüm ünde karşı
Buna benzer sorunlar dağcılar için de söz lıklı olarak yerleşmiş iki tane doku kıvrımı
konusudur. Yaklaşık 1.500 m etrenin üstünde vardır. Lastik şeritleri andıran bu kıvrımlara
ki yükseltilerde havanın yoğunluğu ve oksijen ses telleri denir. Akciğerlerden gelen hava ses
oranı azaldığı için, böyle bir tırm anışta ağır tellerinin arasından geçer; ama norm al ko
ağır yürüm ek bile insanı soluksuz bırakabilir. num dayken gevşek duran bu telleri titreştir
A m a bu yükseklikte yaşayan ya da uzun süre mediği için, soluk alıp verirken gırtlıktan ses
kalan kişiler zamanla ortam ın koşullarına çıkmaz. Ses tellerini gererek titreşebilir duru
.uyum sağlayarak seyreltik havayla solunum m a getiren boğazımızdaki kaslardır. Konuş
yapmaya alışırlar. Örneğin daha çok oksijen m ak ya da şarkı söylemek istediğimizde bu
yüklenip dokulara taşıyabilmek için kandaki kaslar ses tellerini belirli aralıklarla gerip ser
alyuvarların sayısı artar (bak. K a n ) . best bırakır; gerili durum dayken havanın
320 SOLUNUM
ça rp m a sıy la d eğ işik b içim le rd e titr eşen t e lle için sümüksü salgıyı sulandıran ilaçlar kullanı
rin çık a rd ığı bu se sle r k o n u şm a n ın te m e l s e s larak sinüslerin boşalması sağlanır.
lerin i o lu ştu ru r. Boğazın gerisinde, yutak duvarına yerleş
Ses tellerinin çıkardığı sesler oldukça zayıf miş olan bademciklerin iltihaplanması özellik
ve tekdüzedir. Bu seslerin “biçimlenmesi”nde le çocukluk çağında çok sık görülen bir solu
ağız hareketlerine önemli görevler düşer. Bir num yolu hastalığıdır. Ö bür solunum yolları
aynanın önünde durup yavaş yavaş konuşur nın iltihaplanması da larenjit (gırtlak iltihabı)
sanız, değişik sesleri çıkarmak için dudakla ve farenjit (yutak iltihabı) gibi hastalıklara yol
rın, dilin, dişlerin ve yanakların nasıl değişik açar. Bu hastalıkların hepsi genellikle bakte
konum lar aldığını gözleyebilirsiniz. Örneğin rilerden ileri gelir ve boğaz ağrısı, ses kısıklı
yalnızca dudaklarınızın arasındaki açıklığı ge ğı, konuşma ve yutkunm a güçlüğü gibi belirti
nişletip daraltm akla bile “aaaa” ya da “oooo” ler verir.
gibi iki ayrı sesi çıkarabilirsiniz. Bronşit de akciğerlerdeki hava kanallarını
Bunlardan başka, kafatasının içindeki hava tutan, genellikle m ikrobik bir hastalıktır.
dolu boşluklar (sinüsler) ve burun da konuş Bronşların içini döşeyen mukoza iltihaplanıp
maya yardımcı olur. Burun boşluğundaki ve şiştiği için bu hava kanalları daralır ve süm ük
sinüslerdeki hava konuşma sırasında titreşe sü salgıyla dolarak tıkanır. Bu da öksürüğe ve
rek hem sesin şiddetini artırır, hem de sese solunum güçlüğüne yol açar. Sigara alışkanlı
kendine özgü tınısını kazandırır. Parm akları ğı da inatçı öksürük nöbetlerinin, hatta bazen
nızla iki yandan bastırarak burnunuzu kapatıp akciğer kanserinin başlıca sorum lusudur
konuşursanız, sesiniz neredeyse tanınm aya (bak. K anser ).
cak kadar değişik çıkar. Soğuk algınlığı nede A stım d a da a k ciğ e rle rd ek i h a v a b o ru cu k la -
niyle burun ve sinüsler tıkalı olduğu zaman da rı d ara ld ığ ı için h a sta so lu k d a rlığ ın d a n y a k ı
aynı şey olur. nır; a m a bu h a sta lığ ın n e d e n i m ik ro p la r d e ğ il,
v ü cu d u n b a zı m a d d e le r e karşı g ö ster d iğ i a le r
Solunum Sistemi Hastalıkları ji tep k iler id ir (bak. ALERJİ).
G ö r e v le r i n e d e n iy le h er an h a v a d a k i m ik r o p Zatülcenp, akciğerlerin dış yüzünü saran
larla k arşı k arşıya o la n so lu n u m organ ların ın zarın (plevranın) iltihaplanm asıdır ve soluk
b azı b u la şıcı h a sta lık la ra y a k a la n m a o la sılığ ı alıp verirken göğse bıçak gibi saplanan çok
ç o k y ü k se k tir . K u şk u su z bu h a stalık ların b a keskin bir ağrıyla tanınır. Çok değişik mik
şın d a v irü slerin y o l açtığı so ğ u k a lg ın lığ ı gelir. roplardan ileri gelen ve hastalık etkenine bağ
S o lu n u m y o lla r ın a y e r le şe n virü slerin e tk isiy lı olarak değişik belirtiler veren zatürree ise,
le , b u rn u n v e b o ğ a zın iç y ü z e y le r in i k ap layan başka bir hastalığın varlığı sırasında ortaya çı
m u k o z a şişer v e h e r z a m a n k in d e n ç o k sü m ü k karsa öldürücü olabilir (bak. ZATÜRREE).
sa lg ıla d ığ ı için b urun tıkan ır. G rip d e so ğ u k Solunum sisteminin en önemli hastalıkla
a lg ın lığ ıy la h e m e n h e m e n ayn ı b elir tiler i v e rından biri de verem dir. Bir zam anlar en yay
rir, a m a ço k d a h a ağır v e sarsıcı bir h a sta lık gın ölüm nedenlerinden biri olan bu hastalık,
tır. Y ü k se k a te ş, h a lsiz lik , ö k sü r ü k , b a ş v e bugün gelişmiş ülkelerde erken tanı koymak
k as ağ rılarıyla k e n d in i g ö ste r e n şid d e tli bir koşuluyla akciğerlere çok büyük zarar verm e
gribin ta m a n la m ıy la g e ç m e si b a zen h a fta la r den tedavi edilebiliyor. Am a yoksul ülkelerde
ca sü reb ilir (bak. GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞI). hâlâ çok yaygın ve ölümcül bir hastalıktır
Bazen solunum yollarını tutan mikropların (bak. V erem ).
sinüslere de bulaşmasıyla, bu boşlukların içini
döşeyen mukoza iltihaplanarak şişer. Sinüzit Günlük Sorunlar
denen bu hastalık genellikle bir soğuk algınlı Vücut, olağan koşullarda solunum yollarını tı
ğından sonra başlar. Sümüksü salgı alında, kayan küçük engellerle başa çıkabilir. Burun
yanaklarda, burnun üstünde ve arkasında bu tıkalı olduğunda, akciğerlerden büyük bir ba
lunan sinüslerin içinde birikir. Sinüslerin bu sınçla gelen hava bu tıkanıklığı açmak için ak
koyu kıvamlı salgıyla dolarak tıkanması çok sırık ya da hapşırık biçiminde burundan dışarı
ağrı verici bir durum dur. Hastayı rahatlatm ak püskürtülür. Boğazda bir tıkanıklık söz konu
SOMALİ 321
hann Kuhnau (1660-1722) solo klavsen için olarak nitelenen bir dizi figürden oluşur.
sonatlar yazan ilk bestecidir. Sonat form unun N akarat her epizottan sonra m utlaka tekrar
gelişmesi için örnek olan bu sonatlar birkaç lanır ve böylece sonat gittikçe hızlanan bir
bölüm den oluşuyordu. 18. yüzyılın sonlannda tem poyla biter. Bazen sonda gene bir koda
piyanonun bulunmasıyla, bugün bildiğimiz bulunabilir.
biçimde sonatlar bestelenm eye başlandı. So
natın gelişmesinde Cari Philipp Em anuel SONE, batı edebiyatı kökenli ve 14 dizeden
Bach ve kardeşi Johann Christian B ach’ın oluşan bir koşuk (nazım) biçimidir. İtalyanca
bestelerinin rolü büyüktür. “sonetto” sözcüğünden gelen sone gerçekte,
Fransızca’da “şiir” anlamına gelen “son” söz
Sonatın Yapısı cüğünden türetilmiştir. Sonenin ilkin kimler
Klasik sonat çoğunlukla dört bölüm den olu ce kullanıldığı kesin olarak bilinmiyor. Fran
şur. Bölüm ler kendi aralarında, hız ve konu sa’da troubadour (trubadur) adı verilen ve
bakım ından karşıtlık oluşturur. Sonat bölüm 12.-13. yüzyıllarda görülen lirik şairlerin sone
lerinin alışılagelmiş düzeni, hızlı-yavaş-hızlı- biçimini buldukları ileri sürülür. Sone 14. ve
h ız ti dır. Ne var ki, bu genel kalıptan uzakla 15. yüzyıllarda İtalya’da yaygınlaştı. Frances-
şan birçok sonat vardır. co Petrarca soneyi çok kullandı ve kendince
Genellikle “allegro” olarak belirtilen birin bir uyak düzeni oluşturdu. 16. yüzyıldan
ci bölüm sonat form u ya da birinci bölüm başlayarak sone hemen bütün Avrupa edebi
form u olarak da adlandırılır ve belli bir yatlarında kullanılmaya başlandı. İngiltere’de
yapıdadır. Sonat başlarken iki karşıt tem a Sir Thomas W yat, Shakespeare, M ilton, Ke
sunulur. Tem alann tonalite bakım ından da ats, William W ordsw orth, Fransa’da Clement
farklı olduğu bu girişe sergi adı verilir. Bunu M arot ve Pierre de Ronsard bu türün başarılı
izleyen gelişmemde tem alar işlenerek geliştiri örneklerini vermişlerdir.
lir. D aha sonra serginin tekrarı ile asıl tona ve Sone iki dörtlük ile bir altılıktan oluşur.
tem aya dönülür. Birinci bölüm çoğu zaman Uyak düzeni İtalyan şiirinde abba/abba/cdc-
koda (İtalyanca’da “kuyruk”) adı verilen kısa dcd (ya da cdecde ), Fransız şiirinde abba/abba/
bir melodiyle biter. cedede (ya da ccdced !), İngiliz şiirinde
Birinci bölümden daha serbest bir yapısı abab/cdcd/efef/gg biçimindedir. İngiliz şiirin
olan ikinci bölüm yavaştır ve “andante” , de dize sayısının değişmemesine karşılık, kü
“adagio” , “lento” , “largo” gibi adlar alır. Bu m elendirme ve uyak düzeni hayli değişmiştir.
bölümde de genellikle iki karşıt tem a sunulur. Bu tür soneye “Shakespeare sonesi” de denir.
B unu, “allegro” ya da “presto” olarak adlan Türk edebiyatında sone biçimindeki ilk
dırılan bir başka hızlı bölüm izler. Bazı sonat şiirleri Fransız şiirinin çok etkisinde kalan
lar dans benzeri ek bir bölüm içerir. Bu, son Servet-i Fünuncular yazmıştır. Tevfik Fikret
bölümün önüne eklenir. Haydn ve M ozart’ın ve Cenab Şahabeddin’in soneleri vardır. D a
sonatlarında, hızlı tem polu, her ölçüde üç vu ha sonraki dönem lerde Celal Sahir (Erozan),
ruş içeren bir menuet yer alır. Çoğu zaman Faik Ali (Ozansoy) gibi Fecr-i Aticiler ve
farklı bir tonalite ya da hızda olan trio ise me- Ziya Osman Saba, İlhan Berk, Oktay Rifat
nueti bölerek araya girer. (Bu bölm eler baş gibi bazı şairler de sone biçiminde şiirler
langıçta üç ses partisi için yazıldığından trio yazmışlardır.
adını taşır.) B eethoven’dan başlayarak, m e
nuet ve trionun yerini giderek scherzo (skert- SOPHOKLES bak. S ofokles
so) ve trio aldı. Scherzo İtalyanca’da “şaka”
anlam ına gelir ve eski scherzolar çoğunlukla SOREKS bak. Sİvrîfare .
neşeli ezgilerdir. Gene de, hoyrat ya da hü
t
zünlü olanları da vardır. SOSYALİZM, en genel anlamıyla, toplum
Final adı verilen son bölüm genellikle çok çıkarlarını birey çıkarlarına üstün tutan, top
‘hızlıdır ve birçok klasik sonatta rondo biçimi rakta, üretim araçları mülkiyetinde ve gelir
ni alır; nakarat adı verilen bir tema ile epizot dağılımında kamu denetimini öngören bir
SOSYALİZM 325
toplum sal örgütlenme biçimidir. Dünyada sınıfı, çoğalan fabrikalar ve artan üretimle
farklı sosyalizm anlayışları ve uygulamaları birlikte giderek büyüdü. Yeni kurulan fabri
vardır. A m a tem elde tüm çağdaş sosyalizm kalarda üretimi gerçekleştiren bu sınıf, kapi
anlayışları, kapitalist toplum ve ekonominin talistlerin en fazla kârı elde etm e ilkesi
örgütlenm e biçiminin insanın gerçek refah ve uğruna, ancak yaşamını sürdürebileceği bir
mutluluğunu sağlayamayacağı düşüncesinden ücret karşılığında, günde 14-16 saat çalıştırıl
yola çıkar (bak. K a p it a l i z m ) . Sosyalizm, kapi dı. Kırsal bölgelerden kentlere göçle daha da
talist toplum da üretim araçları ile toprak büyüyen bir “işsizler ordusu” ortaya çıktı.
üzerinde var olan sınırsız mülkiyet hakkına ve İşçilerin ve çalışacak iş bulamayan işsizlerin
bu sistemin işleyiş biçiminin yarattığı adil içinde bulundukları koşullar “insanca yaşa
olmayan gelir dağılımına karşı, ortak ya da m a c a olanak vermiyordu. Beslenmeleri çok
toplumsal mülkiyeti, üretim ve gelir dağılı kötü, sağlık ve eğitim olanakları hem en hiç
m ında toplum un denetimini savunur. Top yoktu. Çoğu oy hakkından yoksundu ve ülke
lumsal denetimin hangi düzeyde gerçekleşe yönetimine herhangi bir biçimde katılamıyor-
ceğine ilişkin farklı düşünceler, farklı sosya lardı.
lizm anlayışlarını doğurmuştur. Bir sosyalizm 19. yüzyılda bu yoksulluğa ve sefalete
anlayışı, üretim araçlarının üzerinde sıkı bir kapitalist sistemin işleyiş kurallarının neden
devlet denetim ine ya da işletm elerde üretimin olduğunu ileri süren bazı düşünürler, toplu
en ayrıntılı biçimde planlanmasına yönelebi mun farklı bir biçimde örgütlenmesi gerekti
lir. Bir başka anlayış ise, yalnızca büyük ğini savundular. Fransa’da Claude de Saint-
kuruluşların (bankalar, büyük enerji tesisleri Simon ve Charles Fourier, İngiltere’de ise
gibi) kamulaştırılmasını ya da ekonominin R obert Owen çağdaş sosyalizmin kurucula
gevşek bir planlamayla yönlendirilmesini sa rındandır. Düşünceleri, daha sonra “bilimsel
vunabilir. sosyalizm” ya da M arksizm ’e kaynaklık e t
miştir. Bu düşünürler daha eşitlikçi ve adil
Sosyalizmin Gelişimi olan, insanların kendilerini geliştirerek yete
Çok eski dönem lerden beri, içinde yaşadıkları neklerini en iyi biçimde değerlendireceklerine
toplum düzeninden rahatsızlık duyan birçok inandıkları toplum biçimlerini ayrıntılarıyla
kişi, zenginlikleri daha adil bir biçimde pay tasarladılar. R obert Ow en, kapitalizmin sınır
laştıracak ve insanlar arasında eşitliği sağlaya sız rekabet ortam ına karşı çıkan, kooperatif
cak toplumsal değişikliklerin gerekli olduğu leşmeyi savunan, eğitime önem veren düşün
nu savunmuştur. Bunlar genellikle, gelecek celeriyle; Saint-Simon ve Fourier ise insanca
te, zengin-yoksul, yöneten-yönetilen ayrımla yaşamaya verdikleri değer, planlı bir ekono
rının olmadığı ideal bir toplum un nasıl örgüt mik büyüme ve devletin ortadan kalktığı
lenmesi gerektiğini ayrıntılı bir biçimde açık sınıfsız bir toplum yaratm a istekleriyle daha
lamışlardır. İlkçağlarda, Eski Yunan düşünürü sonraki sosyalist düşünürleri etkilediler.
Platon, Devlet adlı yapıtında tüm zenginlikle G ene 19. yüzyılın ortalarında, Fransa’da
rin paylaşıldığı ideal bir toplum modeli kur kapitalizmin yerini kooperatiflerin alması ge
muştur. Sosyalist düşünce tarih boyunca, rektiğini savunan Louis-Auguste Blanqui, dü
gerek kitaplarda, gerek yaşamlarını belirle şüncelerine “kom ünizm ” adını verdi. Louis
dikleri sosyalist ilkelere göre sürdürm eye Blanc özerk, işçilerin kendi kendilerini yö
çalışan deneysel topluluklar içinde var oldu. nettikleri ulusal atölyeler kurulm asından ya
Sir Thomas M ore 1516’da yazdığı Utopia adlı naydı. Pierre-Joseph Proudhon özel mülkiye
yapıtında gene düşsel bir toplum daki ideal te kesinlikle karşı çıkarak, sömürü düzeninin
yaşamdan söz ediyordu. Sosyalist düşünceler yerini insanca ilişkilerin alacağı bir toplum
Fransız Devrimi sırasında da tartışıldı. Am a önerdi.
Çağdaş sosyalizm gerçek anlamıyla Sanayi Dev- B ütün bu düşünceler sosyalizmin A vrupa’
rimi’nden sonra, kapitalizmin hızla gelişti da giderek yaygınlaşmasına yol açtı. 19. yüz
ği 19. yüzyılda ortaya çıktı (bak. SANAYİ yılın ikinci yarısında Kari Marx ve Friedrich
DEVRİM İ). Gelişen kapitalizmin yarattığı işçi Engels sosyalizmi düşünürlerin özlem lerinden
326 SOSYALİZM
bağımsız, tarihsel sürecin bir sonucu olarak Fransa’da M arksist bir sosyalist parti olan
değerlendirdiler (bak. ENGELS, FRIEDRICH; İşçi Partisi’nin yanı sıra, Blanqui ve Proudhon
M a r x , K a r l ) . M arx, köleci, feodal ve kapita gibi daha önceki sosyalist düşünürlerin izleyi
list olarak adlandırdığı sınıflı toplum ların cilerince kurulmuş partiler de vardı. 1905’te
gelişim çizgilerini, bu toplum biçimlerindeki bu akımlar tek partide birleşti, ama araların
sömürü mekanizmalarını inceledi ve toplum- daki görüş ayrılıkları sürdü. Hızla güçlenen
lann genel gelişme yasalarını ortaya koydu. sosyalistlerin 1914’te parlam entoda 100’den
Bu yasalar çerçevesinde kapitalizmin içinden çok üyesi vardı.
doğan işçi sınıfının, sömürü mekanizmasını İngiltere’de ise Marksizm işçi hareketi için
sona erdirm ek için vereceği mücadeleyle ka de fazla güçlenemedi. 1880’lerde Sidney ve
pitalizmi yıkarak komünist bir sistem kurm a Beatrice W ebb, G eorge Bernard Shaw gibi
sının kaçınılmaz olduğunu söyledi. gençlerin kurduğu, ılımlı ve evrimci bir sosya
M arx’a göre kapitalist sistemde iki temel lizmi savunan Fabian Derneği çok daha etkili
sınıf olan burjuvazi ve işçi sınıfı arasında oldu.
uzlaşmaz bir çelişki vardır. Bu sistemde üre Farklı sosyalist akımların varlığına karşın,
tim araçları mülkiyetine sahip olan bur 19. yüzyılın sonları İngiltere dışında kalan
juvazi ile üretim i sürdüren işçi sınıfı ara ülkelerde M arx’ın çizgisini izleyen sosyal de
sındaki bu çelişki, üretim araçları mülkiye m okrat partilerin hızla yayıldığı bir dönem
tini toplum sallaştıracak ve üretimi planlaya oldu. D anim arka’da 1870’te, Belçika’da
rak yürütecek olan işçi sınıfının iktidara gel 1885’te, Norveç’te 1887’de, A vusturya’da
mesiyle sonuçlanacaktır. İşçi sınıfının iktidar 1888’de, İsveç’te 1889’da, H ollanda’da
da olduğu belirli bir sürenin sonunda, sınıfla 1894’te sosyal dem okrat ya da işçi partisi
rın ve devletin yok olduğu kom ünist toplum adıyla M arksist partiler kuruldu ve siyasal
kurulacaktır (bak. KOMÜNİZM). Kapitalizmin yaşamda önem kazandı. İtalya’da 1892’de
ayrıntılı bir çözümlemesini yapan ve toplum kurulan Sosyalist Parti, 1914’te A vrupa’nın
sal gelişmenin yasalarını ortaya koyan Marx en güçlü sosyalist partisi durumundaydı.
ve Engels, kendilerinden önceki sosyalistleri I. E nternasyonal’in kurulmasıyla güçlenen
“ütopyacı sosyalistler” olarak nitelediler ve sosyalist hareket, her ülkenin farklı toplumsal
kurdukları düşünce sistemine “bilimsel sosya ve siyasal koşulları nedeniyle tek m erkezden
lizm” adını verdiler. yönetilemez durum a geldi ve I. Enternasyo
nal 1876’da dağıldı. Sosyalist partilerin çoğu
Avrupa'da Sosyalizm kendi ülkelerinde parlam entoya temsilci so
A vrupa’da ortaya çıkan çeşitli sosyalist akım karak ülkenin siyasal yaşamına daha fazla
ların içindeki insanlar, 1864’te L ondra’da girdikçe, M arx’m devrimci çizgisini yavaş
düzenledikleri bir toplantıda Uluslararası yavaş terk ettiler. Sosyalizmin barışçı ve
Em ekçiler Birliği’ni yani I. Enternasyonal’i parlam enter yoldan kurulabileceği düşüncesi
kurdular. Bu birlik içinde Marksizm önemli ağır basmaya başladı. Bu koşullarda toplanan
bir ağırlığa sahipti. I. Enternasyonal’den son II. Enternasyonal (1889) birleşik ve aynı
ra sosyalist akımlar tüm A vrupa’da giderek amacı güden bir örgüt olm aktan çok, ayrı
yaygınlaştı ve Avrupa işçi hareketiyle birleşe düşünceleri savunan üyelerin bir araya geldiği
rek önemli bir siyasal güç oldu. gevşek bir birlik görünümündeydi. Alman
1869’da M arx’ın izleyicileri Alm anya Sos sosyalistlerinin daha etkin olduğu II. E nter
yal D em okrat İşçi Partisi’ni (daha sonra nasyonal I. Dünya Savaşı öncesinde, savaş
Alm anya Sosyal D em okrat Partisi) kurdular. karşıtı bildiriler yayımladı, am a savaş başladı
1877’de A lm anya’da 500 bin oy alan sosyalist ğında üye partilerin çoğu kendi hüküm etleri
ler, parlam entoya temsilcilerini soktular. nin yanında yer aldı. Rusya ise bu gelişmenin
A m a parti üyeleri arasında, sosyalizmin ku dışında kaldı.
rulma yöntemi ve M arx’ın öğretisinin yeniden
gözden geçirilmesi konusunda görüş ayrılıkla Rusya'da Sosyalizm
rı baş gösterdi. Rusya’da 19. yüzyılda koşullar A vrupa’dan
SOSYALİZM 327
amacıyla yeni yeni kurulmaya başlayan çeşitli latıldı. Başka bir öncü ülke de, 1890’larda
sosyal yardım örgütlerinin gereksindiği bilgi yaşlılara emekli maaşı bağlanmasını öngören
lerin çoğunu sağladı. çeşitli yasalar çıkaran Yeni Z elanda’dır.
Yoksullar da birbirlerine yardım için kur 1930’larda Yeni Zelanda’da hastalara, işsizle
dukları bazı dernekler ve kurum larda bir re, iş kazasına uğrayanlara ve yaşlılara yardım
araya geldiler. Bu tür kuruluşlardan biri için kapsamlı bir sosyal güvenlik sistemi
sendikalardı. Asıl amaçları daha iyi ücret ve geliştirildi ve hem en hem en parasız bir ulusal
çalışma koşulları sağlamak olsa da, sendikalar sağlık hizmeti sağlandı.
üyelerine çeşitli sosyal yardım larda bulundu A B D ’de devlet fonundan sağlanan sosyal
lar (bak. Sendika ). yardım ve hizm etler, İngiltere, Avrupa ve
L ondra’da olduğu gibi, A B D ’de Boston ve Yeni Z elanda’dan biraz daha geç başlatıldı.
New Y ork’ta da özel yardım girişimlerini 1930’larda, Büyük Dünya Bunalımı dönem in
örgütlem ek için çaba gösterildi. Hızla gelişen de Başkan Franklin D. Roosevelt, 13 milyon
bu kurum ların yararlı işlevlerinden biri de işsiz ve 5 milyon yoksul aileye yardım için
sosyal yardım ve hizmet alanında çalışmak “Yeni D üzen” adını verdiği ekonomik ve
isteyen gönüllüleri eğitmek oldu. Bu çabala toplumsal reform program ını başlattı. R oose
rın doğrudan sonucu olarak ilk sosyal hizmet velt, özel sektörün iş sağlayamadığı durum lar
okulları kuruldu. Sosyal hizm ette bulunmak, da hüküm etin ülke ekonomisine karışması
sosyal koşulları düzeltmeye ve kötü dürüm da gerektiğine inanıyordu. 1935 Sosyal Güvenlik
kilerin yararına bazı sosyal değişiklikler getir Yasası, işsiz kalan işçilere yardım etm ek ve 65
meye yönelik bir meslek ortaya çıktı. Yavaş yaşından sonra emekliye ayrılan işçilere
yavaş dünyanın çeşitli ülkelerinde devlet ku emeklilik aylığı bağlayabilmek için fon sağla
ruluşları bu gibi hizmetlerin sorumluluğunu mak amacıyla çıkarıldı (bak. ROOSEVELT,
üstlendi. F r a n k l in D.).
Günüm üzde sosyal hizmet alanında çalışan Bugün A B D ’de sosyal yardım ve hizmetle
ve belli bir konuda yardım için gerekli beceri rin kapsamı genişletilerek aşırı yoksulluk için
ve anlayışa sahip kimseye sosyal hizmet ya da de yaşayan ailelere acil yardım, özürlülere ve
sosyal çalışma uzmanı denir. Bazı acil durum ailelerine yardım, konut yardımı, yaşlılar için
larda gönüllülerden de yardım istenebilir. sağlık sigortası, yiyecek kuponları, okullarda
öğle yemeği, vergi bağışıklığı, çocuklar için
20. Yüzyılda Sosyal Hizmetler gündüz bakımı ve bakıcı aile olanakları,
Sosyal hizmetler 20. yüzyılda yaygınlaştı. uyuşturucu ve alkol bağımlılarının tedavisi
Yüzyılın başlarında İngiltere’de hüküm et bir gibi hizm etler sağlanmaktadır. 1980’lerin baş-
sağlık sigortası programını yürürlüğe koyma
Hulton Picture Library
nın yanı sıra, yaşlılar için emeklilik, işsizler
için sigorta ödeneği ve bunun gibi bazı yar
dımlar sağladı. I. D ünya Savaşı’ndan sonra
dünya çapındaki Büyük Dünya Bunalımı yeni
sorunlar doğurdu; milyonlarca insan birden
bire işsiz kalmıştı. II. Dünya Savaşı sırasında
yeni bir sosyal hizmet program ı yürürlüğe
kondu. Buna göre çocukların giderlerini kar
şılamaya yönelik aile yardımı, herkesi kapsa
yan ulusal sigorta program ı, eski ve artık
işlevini yitirmiş Yoksullara Yardım Yasası’nın
yerine bir ulusal yardım programı ve çocuklar
İçin yeni bir parasız eğitim sistemi geliştirildi.
A lm anya’da 1880’lerde Bismarck (bak. BlS-
marck , O tto von ) dönem inde devlet fonundan
1920'lerde İn g ilte re 'd e yo ksu lla ra çorba dağıtan b ir
karşılanan bazı sosyal yardım hizmetleri baş aşevi.
330 SOSYAL YARDIM HİZMETLERİ
lannda yaklaşık 42 milyon A B D ’li (her altı rında sosyal güvenlikten yararlanırlar. Sosyal
kişiden biri) federal yardım program larından sigorta tüm çalışanların ve ailelerinin sağlık
yararlanıyordu. Ne var ki, 1988’de Sayım harcam alarını, doğum sonrası izinli oldukları
B ürosu’nca yapılan bir araştırmaya göre nüfu sürece ücretlerini ve iş değiştiren kişilerin
sun yüzde 13,1’i (31,9 milyon) yoksulluk yeni iş bulununcaya kadar geçimini sağlaya
düzeyindeydi ve bunların 12 milyonu 17 yaşın cak ödem eleri karşılar. Sosyalist ülkelerde
altındaydı. Eskiden ulusal gelirin yüzde çalışma hem bir hak, hem de görev olarak
8,2’sini kapsayan sosyal yardım harcamaları kabul edildiğinden işsizlik günümüze kadar
1986’da yüzde 18,4’ü bulduysa da, bu oran önemli bir sorun olmamıştır. Bu nedenle
sanayileşmiş Avrupa ülkelerinin bu konudaki işsizlik ödenekleri sosyal güvenlik sistemi
harcamalarının altındadır. 1980’lerde A B D ’ içinde önemli bir yer tutmaz.
de hüküm etin sosyal yardımları azaltma çaba Okulöncesi çocukların bakım ve eğitimi de
sı büyük bir tepkiyle karşılaştı. sosyal güvenlik kapsam ındadır. Ayrıca tüm
Günüm üzde H ollanda, Fransa, Almanya okullarda eğitim parasızdır. Bekâr yaşlı kadın
ve İskandinav ülkelerinde bu konuda önemli ve erkeklerin bakımı ve sağlık hizmetleri de
kazanımlar sağlanmıştır. sosyal güvenlik kapsam ındadır. Bu kişiler
Genel olarak bütün sosyalist ülkelerde sos devlete ait bakımevlerinde parasız bakılırlar.
yal yardım hizmetlerinin yürütülmesi hükü SSCB’de sosyal güvenlik ve yardım hizm et
m etin sorumluluğundadır. Başta parasız sağ leri için gereken harcam alar sosyal tüketim
lık hizmetleri ve her düzeyde parasız eğitim fonundan karşılanır. Bu fon SSCB’de kirala
olmak üzere her türlü sosyal güvenceyi sağla rın düşük tutulmasını da sağlamakta, fondan
mak devletin görevidir. sağlanan yardımla kiralar üçte iki oranında
1920’lerin başında, dünyada sağlık hizmet düşürülm ektedir.
lerini parasız olarak sağlayan ilk ülke SSCB Sosyal hizmetlerin görece sınırlı olduğu
olmuştur. Bugün SSCB’de tüm yurttaşlar, A ngola, M ozambik, G ana gibi bazı A frika
yaşlılık, hastalık, işgörmezlik ya da evin ülkelerinde 1980’lerde yasal düzenlem eler ya
geçimini sağlayan kişinin yitirilmesi durum la pılarak, aşamalı bir sosyal güvenlik sistemi
SOSYAL YARDIM HİZMETLERİ 331
S o syo lo ji t e i n i n i ilk
kez kullan an A u g u ste
C om te (solda); Fransız
s o s y o lo ji o ku lu n u n
kurucusu Em ile
D u rkhe im (ortada);
d in s o s y o lo jis i ve
y ö n te m b ilim
çalışm a la rıyla tan ın an
M ax W e b e r (sağda).
incelediği bu gruplar aile gibi küçük, siyasal limsel gerçekçilik açısından son derece başarı
örgütler ya da sendikalar gibi büyük kurumlar lıydı.
olabilir. Gene aynı dönem de İngiliz sosyolog ve
işadamı Charles Booth (1840-1916), Life and
Sosyolojinin Tarihi Labour o f the People in London (1889-91,
Sosyolojinin bir bilim olarak doğuşunda etkili 1892-97, 1902; “L ondra’da Halkın Yaşamı ve
olan düşünceler 17. ve 18. yüzyıllarda ortaya Çalışması”) adlı 17 ciltlik yapıtında toplumsal
çıktı. Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi sorunlara ilişkin pek çok bilgi toplamıştı.
A vrupa’da büyük sarsıntılara neden olmuş, İngiliz sosyolog Benjamin Seebohm Rown-
önemli toplumsal ve ekonomik değişimlere tree’nin (1871-1954) Y ork’ta işçi konutları
yol açmıştı (bak. F r ANSIZ DEVRİMİ; SANAYİ DEV konusundaki araştırması Poverty; A Study o f
RİM İ). Toplumların bilimsel olarak incelenm e Town Life (1901; “Yoksulluk; Kent Yaşamı
si ve sorunlara çözüm arayışları 19. yüzyılda, Üzerine Bir İncelem e”) deneysel sosyolojinin
felsefe ile bilim arasında kesin bir ayrıma yol temel kitapları arasına girdi.
açtı. İlk sosyologlar biyoloji ve evrim kuram 19. yüzyılda, genellikle gözlem yoluyla
larından etkilendi (bak. D a r w i n , C h a r l e s -, E v yapılan ve sistemli bir yöntem izlemeyen
r im ) . Sosyoloji terimini ilk kez kullanan Fran sosyoloji araştırm aları çok sayıda olgunun
sız düşünür Auguste Comte (1798-1857), top toplanmasına dayanıyordu. 20. yüzyılın başın
lumun yapısını ve toplumsal değişmenin tari da A B D ’de Chicago Üniversitesi’nde ilk kez
hini inceledi. Nesnel araştırmayla kazanılmış alan araştırması’’m. girişildi. (Günüm üzde de
bilgi dışındaki bilginin değeri olmayacağını uygulanan alan araştırm ası, çeşitli toplumsal
savunan Com te, bir bilimler sıralaması yapa olguların örneklem e yoluyla seçilen somut
rak, en yeni bilim olan sosyolojinin tüm bilim örnekler üzerinde incelenmesi yöntemidir.
dallarını birleştirici niteliğini vurguladı. Com- Buna göre, incelenmek istenen bir birey, olay
te ’a göre sosyoloji, toplum sal olaylara özgü ya da toplumsal grup içinden sınırlı sayıda
tem el yasaların olgulardan yararlanılarak in birim, yığını temsil edebilecek biçimde, rast-
celenmesine dayanıyordu. gele ya da başka yollarla seçilir.) Yüzlerce
Fransız sosyolog Emile Durkheim (1858- öğrencinin katıldığı bu çalışmalarda, edinil
1917) Toplum bilim sel Yöntemin KurallarV n- miş bilgilerden yararlanm ak yerine, inceleme
da (Regles de la m ethode sociologique ; 1895) konusu olan yerdeki insanlarla ilişki kurula
kuramsal sosyolojiyi deneysel araştırmayla rak bilgi ediniliyordu. A raştırm anın niteliğine
birleştiren yöntemini açıkladı. Fransız sosyo göre, suçluların genel olarak barındığı yerlere
loji okulunun kurucusu olarak kabul edilen ya da intihar oranının yüksek olduğu bölgele
D urkheim ’la birlikte sosyoloji, hukuk, ikti re gidiliyor, terk edilmiş çocuklar ya da
s a t, sanat tarihi gibi alanlardaki araştırm ala boşanmış çiftlerle ilgili bilgi toplanıyor, çevre
rın ufkunu genişletici tem el bir bilim dalı deki toplumsal hareketlilik inceleniyordu.
haline geldi. Emile D urkheim ’ın İntihar (le 1920’lerde A B D ’de, Chicago Üniversitesi’n
Suicide ; 1897) adlı araştırması yöntem ve bi de öğretim üyesi olan R obert E. Park (1864-
334 SOSYOLOJİ
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Samsun ratik yapılanmanın bir sonucu olarak, Nisan
(303.979), Bafra (65.600), Çarşamba (38.863). 1992’deki kitle gösterileri başbakanın görevden
BAŞLICA YÜKSELTİ: Kunduz Dağı (1.791 metre).
alınmasını ve çoğunluk partisinin hükümeti
SICAKLIK: Samsun kentinde en düşük -9,8°C
(9.2.1929), en yüksek 39°C (15.8.1938), ortalama kurmasına yol açtı.
14,3°C.
YAĞIŞ MİKTARI: Samsun kentinde yıllık ortalama SENEGAL
723,9 mm.
orta düzeyde gelişmiş ülkeler arasında yer alı SICAKLIK: S iirt kentinde en düşük -19,3°C (16.1.1950),
en yüksek 46°C (6.8.1973), ortalam a 15,4°C.
yordu.
YAĞIŞ MİKTARI: S iirt kentinde yıllık ortalama 740,9
mm.
SİERRA LEONE
SİNGAPUR
RESMİ ADI: Sierra Leone Cum huriyeti.
YÖNETİM BİÇİMİ: Askeri yönetim .
RESMİ ADI: Singapur Cum huriyeti.
YÜZÖLÇÜMÜ: 71.740 km2.
YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili, tek m eclisli cum huriyet.
NÜFUS (1992): 4.373.000.
YÜZÖLÇÜMÜ: 622 km2.
BAŞKENT: Freetovvn.
NÜFUS (1992): 2.792.000.
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1985): Freetovvn
(469.776), Koidu-Nevv Sembehun (80.000), Bo BAŞKENT: Singapur.
(26.000), Kenema (13.000), Makeni (12.000). BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI: Singapur'da sınır
ları belirlenm iş bir kent yoktur.
Sierra Leone’nin 1978’de başlayan tek parti yö
netimi altında yaşadığı ekonomik bunalım Başbakan olarak 1969’dan sonra ülkeye damga
1980’lerin sonlarında daha da derinleşti. Eko sını vuran Lee Kuan Yew Kasım 1990’da göre
nomiyi canlandırmak amacıyla Şubat 1990’da vinden ayrılarak yerini Goh Chok Tong’a bı
yeni bir program açıklandı. Bu programa çeşitli raktı. Ocak 1991’de cumhurbaşkanının yetkile
dış yardım anlaşmaları da eşlik etti. Muhalefe rini genişleten ve 1993’ten başlayarak doğrudan
tin çok partili sisteme dönüş yönündeki baskıla halkoyuyla seçilmesini öngören bir anayasa de
rı sonunda hazırlanan yeni anayasa Ağustos ğişikliği yapıldı. Başbakanlıktan ayrılan Lee’nin
1991’deki halkoylamasıyla kabul edildi. Ayrıca yeni cumhurbaşkanı olması bekleniyordu, ama
1992’de seçimlere gitmeyi sağlayacak bir geçici Lee adaylığını koymayacağını açıkladı.
hükümet kuruldu. Ama Liberya’daki iç savaş Ağustos 1991’deki erken seçimlerde iktidar
tan kaçmış ayaklanmacı kuvvetlerin yol açtığı partisi çoğunluğunu korumakla birlikte oy ora
kanlı çatışmalar ülkedeki toplumsal huzursuzlu nı bakımından önemli bir gerileme gösterdi. Bu
ğu tırmandırarak demokrasiye geçiş sürecini durum yeni başbakanı liberal çizgisinden geri
kesintiye uğrattı. Nisan 1992’de askeri darbenin adım atmaya yöneltti. Hükümetin partizan ve
ardından yeni bir yönetim kuruldu, parlamento baskıcı politikaları yeniden gündeme geldi.
dağıtıldı ve bütün siyasal etkinlikler askıya alın Milli gelir düzeyi ve tasarruf oranı oldukça
dı. Yeni yönetim sınırdaki savaşı sona erdirme yüksek bir ülke olan Singapur’un ekonomik bü
ye öncelik verdi. yümesi 1980’lerde durgunlaşan ihracata bağ
lı olarak bir ölçüde yavaşladı. Ama kamu iş
SİİRT letmelerini özelleştirme programıyla birlikte
kaynakların dış yatırımlara yöneltilmesi 1990’
YÜZÖLÇÜMÜ: 5.406 km2. larm başlarında ekonomiye yeniden canlılık ge
NÜFUSU (19901:243.435. tirdi.
İL MERKEZİ: Siirt.
İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (82.075), SİNOP
Aydınlar (5.203), Baykan (27.387), Eruh (28.726),
Kurtalan (47.035), Pervari (26.871), Şirvan (26.138).
BAŞLICA KENT VE NÜFUSU (1990): S iirt (68.320). YÜZÖLÇÜMÜ: 5.862 km2.
BAŞLICA YÜKSELTİLER: Herakol Dağı (2.953 metre), NÜFUSU (1990): 265.153.
Çerrand Dağı (2.280 metre). İL MERKEZİ: Sinop.
SİNEMA
SİN EM A S A N A T VE BİLİMLERİ AKADEMİSİ ÖDÜLLERİ (1990-1992)
Yıl En İyi Film En İyi Erkek Oyuncu En İyi Kadın Oyuncu En İyi Yönetm en
İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (49.844), Balkan Yarımadası’nın kuzeybatısında yer alan
Ayancık (36.543), Boyabat (50.648), Dikmen
(14.872), Durağan (34.131), Erfelek (19.288), Gerze
Slovenya, bağımsızlığını kazandığı 1992’ye de
(28.215), Saraydüzü (9.065), Türkeli (22.547). ğin Yugoslavya’yı oluşturan altı federe cumhu
BAŞLICA KENT VE NÜFUSU (1990): Sinop (25.537). riyetten biriydi. Yeni sınırlarıyla batıda İtalya,
BAŞLICA YÜKSELTİLER: Zindan Dağı (1.717 metre), kuzeyde Avusturya, kuzeydoğuda Macaristan,
Çangal Dağı (1.586 metre). güneydoğuda da Hırvatistan ile çevrilidir. Gü
SICAKLIK: Sinop kentinde en düşük -8,4°C (7.3.1942),
en yüksek 34,5°C (17.7.1940), ortalama 14°C.
neybatıda Adriya Denizi’ne bakan küçük bir
YAĞIŞ MİKTARI: Sinop kentinde yıllık ortalam a 655,2 kıyı şeridi vardır. Ülkenin büyük bölümünü or
mm. manlık dağlar kaplar. Kuzeybatıdaki sarp ve
güzel manzaralı Julia Alpleri’nde bulunan Trig-
SİVAS lav Doruğu (2.684 metre) ülkenin en yüksek
noktasıdır. Avusturya sınırı boyunca Karawan-
YÜZÖLÇÜMÜ: 28.488. km2. ke Dağları uzanır. Daha güneyde ve güneydo
NÜFUSU (1990): 767.481. ğuda Kamnik Dağları başlar. Güneydoğu yö
İL MERKEZİ: Sivas. nünde akarak ülkeyi boydan boya geçen Sava
İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (270.329), Irmağı başkent Ljubljana’dan sonra tepelik bir
Akıncılar (11.085), A ltınyayla (15.739), Divriği bölgeye girer. Bu tepeler daha doğuda yerini
(33.105), Doğanşar (8.324), Gemerek (48.453), Göl-
ova (6.699), Gürün (31.038), Hafik (28.280), İmranlı verimli ovaların bulunduğu Pannonia Havza-
(21.530), Kangal (48.068), Koyulhisar (21.894), Su sı’na bırakır.
şehri (46.843), Şarkışla (49.116), Ulaş (13.801), Yıl-
dızeli (74.902), Zara (38.275). Ülke ekonomisinde tarım ağırlıklı bir yer tu
BAŞLICA KENT VE NÜFUSU (1990): Sivas (221.512). tar. Başlıca ürünler tahıl, patates ve çeşitli mey
BAŞLICA YÜKSELTİLER: Kızıldağ (3.025 metre), Köse velerdir. Ormancılık ve hayvancılık da önemli
Dağı (2.812 metre), Çalgan Tepesi (2.735 metre), gelir kaynaklarıdır. Ülke topraklarında başta
Göktepe (2.719 metre).
kömür ve cıva olmak üzere çeşitli mineraller çı
SICAKLIK: Sivas kentinde en düşük -34,6°C
(20.1.1972), en yüksek 38,3 (19.7.1962), ortalama karılır. En gelişkin sanayi dalları metalürji ve
8,6°C. dokumacılıktır.
YAĞIŞ MİKTARI: Sivas kentinde yıllık ortalama 419,9 Slovenya öbür eski Yugoslav cumhuriyetleri
mm.
ne göre daha türdeş bir nüfusu barındırır. Slo-
SLOVENYA venler bir Güney Slav halkı olmakla birlikte ay
rı bir dil konuşurlar. Halkın büyük çoğunluğu
RESMİ ADI: Slovenya Cum huriyeti. Katolik’tir. Geçmişte Avusturya yönetiminin
YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili, iki m eclisli cum huriyet. “Almanlaştırma” yönünde uyguladığı yoğun
YÜZÖLÇÜMÜ: 20.256 km2. baskılara karşın, Slovenler ulusal kimliklerini
NÜFUS (1992): 1.985.000. koruyarak Alp kültür alanı içinde kalmışlardır.
BAŞKENT: Ljubljana. Slovenler’in 6. yüzyılda yerleştiği bölge Ka-
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1991): Ljubljana rolenj egemenliğinin ardından 9. yüzyılda Al
(323.291), M aribor (153.053), Kranj (72.814), Ptuj man yönetimine girdi. Bölgede 15. ve 16. yüz
(68.846), Celje (66.443).
yıllarda yaygın köylü ayaklanmaları patlak ver
di. Avusturya hükümdarlarının 18. yüzyıldaki
reformları bölge halkının durumunu bir ölçüde
düzeltti. I. Dünya Savaşı’nın sonunda Sırp, Hır
vat ve Sloven milliyetçilerinin işbirliği 1918’de
Güney Slavları’nı birleştiren bir krallığın kurul
masını sağladı. Bu arada bazı Sloven toprakları
İtalya ve Avusturya’ya bırakıldı. Sırp, Hırvat ve
Sloven Krallığı 1929’da Yugoslavya adını aldı.
II. Dünya Savaşı sırasında Slovenya’nm gü
neybatısı İtalyan, kuzeydoğusu da Alman işgali
altına girdi. Çok geçmeden bölgede komünist
lerin öncülük ettiği etkili bir direniş hareketi
başladı. Yugoslavya’nın işgalden kurtulmasının
SOMALİ 15.5
met kuruldu. Ama yeni hükümet çatışan silahlı yağma olayları nedeniyle bu çabalar yetersiz
gruplara kendisini kabul ettiremediği gibi, baş kaldı.
kentte düzeni de sağlayamadı. Sonunda BM Güvenlik Konseyi’nin kararıy
Somali fiilen bağımsız güç odaklarının denet la yardım malzemelerinin dağıtımını sağlamak
lediği bölgelere ayrılırken, uzlaşma sağlamaya ve iç çatışmaları durdurmak üzere A B D ’nin ön
yönelik çeşitli toplantılar tarafların anlaşmaz cülüğünde Aralık 1992’de Somali’ye askeri bir
lıkları nedeniyle sonuçsuz kaldı. Bu arada ülke likler gönderildi. “Umut Operasyonu” adı veri
deki kuraklığın yol açtığı kıtlık yaygın şiddet len bu girişime aralarında Türkiye’nin de bu
ortamında korkutucu boyutlara vardı. Yaklaşık lunduğu birçok ülke asker göndererek ya da
1,5 milyon kişiyi açlıktan ölme tehlikesiyle karşı parasal destek sağlayarak katkıda bulundu. Si
karşıya getiren ve komşu ülkelere büyük bir lahlı grupların operasyona karşı çıkması, 1993
mülteci akınına yol açan gelişmeler üzerine, başlarında, ülkede düzenin sağlanmasına değin
başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere çe birliklerin çekilmemesini gündeme getirdi. Bu
şitli uluslararası kuruluşlar insancıl yardım ça arada gruplar arasında uzlaşmaya varma yö
lışmalarına girişti. Ama ülkedeki karışıklık ve nünde yeni görüşmeler başladı.