Professional Documents
Culture Documents
Temel Britannica Cilt 16 Sov - Tao
Temel Britannica Cilt 16 Sov - Tao
BRITANNICA
T EM E L EĞİTİM VE KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİ
TEMEL
BRITANNICA
T E M E L EĞİTİM VE K Ü L T Ü R ANSİKLOPEDİSİ
CİLT 16
H Ü R R İY E T İN OKURLARINA ARMAĞANIDIR.
A N A Y A Y I N C I L I K A. Ş. V E
E N C Y C L O P A E D IA B R IT A N N IC A , INC.
İ Ş B İ R L İ Ğ İ İ L E
Y A Y I M L A N M A K T A D I R
T em el B rita n n ic a A R A ŞT IR M A
A n a Yayıncılık A .Ş. A dına Sahibi Şöhret Baltaş, M ünevver D oğru, M eliha Ö ztoprak,
N azar Büyüm Yüksel Selek
D İL V E Y A ZIM D A N IŞM A N I
E D İT Ö R L E R K U R U L U V edat Günyol
Philip W. G oetz, Başkan
Encyclopcedia Britannica Genel Yayın Yönetmeni,
Chicago Y A Z I İŞL E R İ M Ü D Ü R Ü
Çiğdem Karabağlı
D r. A ndrew M ango
B B C Fransa ve G üneydoğu A vrupa Yayınları E ski GÖ R SEL M ALZEM E
M üdürü, Londra Şükran Ayyıldız, A hm et Birsin, Ferda E rentürk,
Elif E rim , Nesrin E rtü rk , E rol Taşkent
Prof. D r. N ur Yalman
Harvard Üniversitesi, Cambridge (A B D ) B İL G İ İŞLEM
D erya K öroğlu, Danışman, H akan Gönenli
D A N IŞM A K U R U L U
Prof. D r. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Başkan T E K N İK K O O R D İN A T Ö R
Doç. D r. M urat Belge, Prof. D r. Şerif M ardin, Sefa Esenyel
Prof. D r. İlhan Tekeli
D İZ G İ
G E N E L Y A Y IN Y Ö N E TM EN İ M ustafa Balaban, Saliha Bilginer, D em et Yılmaz
D r. G ürel Tüzün
DÜ ZELTİ
Y A Y IN K O O R D İN A T Ö R Ü N urettin Pirim , Ecm el T anyel, Eyüp Yıldırım
Prof. D r. O ya Köymen
T İC A R E T M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü
YA Y IN K U R U L U N usret Şumlu, M üdür
D r. G ürel Tüzün, Başkan H ülya A kdoğan, M ehm et A ltuntaş, Z erin İçli,
Nuri A kbayar, E ray C anberk, Beril Eyüboğlu, A laattin O kurcan, G ülten Sadef, Aliye Şimşek
Işıtan G ündüz, Prof. D r. O ya Köym en,
H ilda H ülya Potuoğlu M UHASEBE M Ü D Ü R LÜ Ğ Ü
R ana R endantiyen, M üdür
RE D A K SİY O N M ustafa Yalçın A talay, Nilgün Aydın, Olcay Işık
Yasem in A kbaş, Atilla A ksel, İpek Babacan,
Ö m er Ç endeoğlu, Kaya Ersoy,
Selahattin Ö zpalabıyıklar, E rim Süerkan, G E N E L H İZ M E T L E R
M ahm ut T em izyürek, Barış T ütün Filiz E rol, M ustafa T uran
TEMEL BRITANNICA’NIN
1993 BASKISINA İLİŞKİN NOT
Temel Britannica1nın 16. Cildinin Ekinde Yer Alan Bilgilerin İlgili Olduğu Maddeler
^ r\
SOVYET SOSYALİST 7
K U Z E Y B U Z D E N İZ İ
B ering
D enizi
B a r e r ıts
NORVEÇ D enizi
FİNLANDIYA( :
Ohotsk
rÂNYA rad D enizi
V ^S TO N Y A Gorki
L. *7* - - ' K .M O S K O V A SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLERİ BİRLİĞİ
M in s k • ı
BEYAZ RUSYA
X/—' v _L
> ^U K R A Y N Â - S verdlo vsk • R U S Y A
YÜZÖLÇÜMÜ: 22.403.000 km 2.
NÜFUS: 287.800.000 (1989).
YÖNETİM: Federal sosyalist cum huriyet.
BAŞKENT: Moskova.
DOĞAL YAPI: SSCB'de geniş iç ovalar vardır. Kuzey Ku
tu p bölgesine açık olan bu ovalar, güneyde, batıda
ve doğuda yüksek dağlarla kuşatılmıştır. Avrupa ile
Asya topraklan Ural Dağları'yla birbirinden ayrılır.
Afganistan ve Çin sınırında bulunan Tanrı ve Pamir
dağları ile Karadeniz ve Hazar Denizi arasında kalan
Kafkas Dağları'nda ülkenin en yüksek tepeleri yer
alır. Başlıca akarsuları Obi, Volga, Neva, Lena, Am ur,
Yenisey, Dinyeper ve Don'dur. Hazar Denizi'nden Frank Spooner
başka Aral Gölü, Baykal, Balkaş, Ladoga ve Onega
gibi gölleri vardır. S SC B'nin kuzeyindeki sularda bu zla r arasında
kalm ış b ir ge m i.
BAŞLICA ÜRÜNLER: Buğday, arpa, yulaf, çavdar, seb
ze, mısır, üzüm, şekerpancarı, patates, pamuk, ke
ten, kenevir, ayçiçeği, tütün, balık, koyun, sığır, do
muz, keçi, at, kümes hayvanları; dem ir cevheri, fo s göller de vardır. Ladoga, Onega ve Peipus
fat, potas, boksit, manganez, magnezit, çinko, bakır,
nikel, asbest, kurşun; demir-çelik, çim ento, gübre,
gölleri Baltık Denizi kıyısına yakındır. Orta
sülfü rik asit, et, şeker, kâğıt, konserve, balık, reçine, Asya’daki Aral Gölü kapladığı alan bakımın
plastik, ham petrol ve petrol ürünleri, makine ve dan dünyada dördüncü, Sibirya’daki Baykal
ulaştırma donanım ları, doğal gaz, kereste ve kâğıt
ürünleri. Gölü ise derinlik bakımından birincidir.
ÖNEMLİ KENTLER: Moskova, Leningrad, Kiev, Bakû,
Harkov, Gorki, Taşkent, Kuybışev, Novosibirsk, İklim
Sverdlovsk, Donetsk, Tiflis, Çelyabinsk, Odessa, Din-
yepropetrovsk, Kazan. SSCB’nin değişken doğal yapısı iklimine de
yansır ve iklim Kuzey Kutbu’nun acı soğuğu
EĞİTİM: 7-17 yaşları arasında zorunlu ve parasızdır.
ile Orta Asya’nın neredeyse tropik denebile
cek iklimi arasında değişir. Çok geniş bir
rinden doğarak kuzeye ve güneye akanlar alana yayılan SSCB toprakları, okyanus akın
olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Güneye tılarından ya da denizden esen rüzgârlardan
akanlardan sığ Ural Irmağı ile Avrupa’nın en etkilenmez. Bu yüzden iklim ya çok sıcak ya
uzun akarsuyu olan Volga (3.530 km) Hazar da çok soğuktur. İç bölgelerde genellikle kış
Denizi’ne dökülür (bak. V olga I rmaği). lar çok soğuk, yazlarsa çok sıcak geçer. Sibir
SSCB’deki tüm ırmaklar gibi, bu iki ırmağın ya’nın kuzeydoğusunda Verhoyansk ve Oym-
da sularında bol balık bulunur. Dinyester, yakon, kışları dünyanın insan yaşayan en so
Bug ve Dinyeper Karadeniz’e dökülür (bak. ğuk ( —68°C) yerleridir. Buna karşılık, Orta
DİNYEPER Irma Gi ). Don ise Karadeniz’in geniş Asya’da Karakum Çölü’nde yazları sıcaklık
ve sığ bir uzantısı olan Azak Denizi’ne ulaşır. 49°C’ye çıkar.
Kuzeye akarak Kuzey Buz Denizi’ne dökülen Yağışlar bölgelere göre değişir. Kafkaslar’
ırmakların en önemlileri Sibirya’da Obi, Ye da bir sağanakta, Orta Asya’nın susuzluktan
nisey ve Lena’dır. (Bu ırmaklar için ayrı çatlamış topraklarının bir yılda aldığı yağış
maddeler vardır.) Orta Asya’da kuzeybatıya kadar yağmur düşer. Kafkaslar’ın ve Büyük
doğru akan Amu Derya ve Sir Derya, Aral Okyanus kıyılarının bazı yerleri 1.500 mili
Gölü’ne dökülür. Ayrıca bölgede Balkaş Gö- metreden fazla yağış alır. Kuzeybatıda yıllık
lü’ne dökülen İli Irmağı ile çölün ortasında ortalama yağış miktarı 450 milimetredir. Gü
kaybolan sayısız akarsu vardır. Büyük Okya- neydoğuya gidildikçe bu miktar azalır ve
nus’a dökülen önemli tek ırmak Amur’dur. kumluk topraklarda 125 milimetreye düşer.
4.444 km uzunluğundaki Amur Irmağı’nın
büyük bölümü Çin Halk Cumhuriyeti ile Bitki Örtüsü ve Hayvan Varlığı
SSCB arasında doğal sınır oluşturur. İklim ve yağışlardaki bu değişkenlik bitki
Bu ırmakların yanı sıra SSCB’de büyük örtüsünü de etkiler. Kuzey Kutup Bölgesi’n-
SOVYET SOSYALİST 9
Sovfoto
K azakistan'da b ir d e vle t ç iftliğ i
dan Kıpçakİar’a yenildi. Bundan sonra öne egemenliği altında bile Novgorod ve Moskova
mini hızla yitirdi. 1169’da Rostov-Suzdal gibi bazı prenslikler gelişmesini sürdürdü.
Prensi I. Andrey’in eline geçti. I. Andrey 1380’de Moskova’nın önderliğindeki Rus
başkenti Moskova’nın kuzeydoğusundaki prenslikleri Moğollar’ı yendi. 16. yüzyılın
Vladimir’e taşıdı. Ülke bu tarihten sonra sonunda Rusya yitirdiği toprakların tamamını
Rusya olarak tanındı. geri almıştı.
Rusya 1238’de doğudan gelen Moğollar’ın Bugün SSCB nüfusunun yüzde 50’sini Rus-
saldırısına uğradı. Cengiz Han’ın torunu Ba- lar, yüzde 15’ini UkraynalIlar, geri kalanını
tu Han, Vladimir ve Kiev’i yakıp yıktı. Rusya ise Slav olmayan halklar oluşturur.
Moğollar’ın egemenliği altına girdi (bak. CEN Slav Olmayan Halklar. Bu grup içindeki en
GİZ H an ). Aynı dönemde Litvanyalılar da kalabalık topluluk Orta Asya’daki Türk kö
kuzeyde bazı toprakları ele geçirdiler. Moğol kenli halklardır. Aralarında Özbekler, Ka
John Massey Stewart
zaklar, Kırgızlar ve Türkmenler’in bulunduğu
bu grup, İran kökenli Tacikler’le birlikte
Hazar Denizi ile Çin sınırı arasındaki bölgede
yaşar. Kafkaslar’da yaşayan Gürcüler, Erme-
niler ve anadili Türkçe olan Azeriler ikinci
büyük grubu oluşturur. SSCB’nin batısında
Slav olmayan çeşitli halklar yaşar. Bunların
arasında Romenler’le ilintisi olan MoldavyalI
lar ve Estonya, Letonya, Litvanya’daki Baltık
cumhuriyetleri halkları, kuzeyde Karelya’da-
ki Finliler ile daha az sayıdaki PolonyalIlar ve
Yunanlılar sayılabilir. Ayrıca Sovyetler Birli-
ği’nin çeşitli yerlerine dağılmış 2 milyonu aş
Kazak askerler ve yap ım ın a 1891'de başlanan kın Yahudi ile yaklaşık aynı sayıda Alman da
T ra n s-S ib irya D e m iryolu. vardır.
SOVYET SOSYALİST 11
Tarım ye Sanayi
Ekime elverişli çok geniş topraklara sahip
olan Rusya’da, tarım yüzyıllardan beri in
sanların başlıca uğraşlarından biri olmuş
tur. SSCB’nin güneyindeki bozkırlarda,
Ukrayna’nın verimli kara toprakları ile Don
ve Kuban vadilerinin bereketli toprakları
bulunur (bak. UKRAYNA). Bozkırların başlıca
ürünü buğdaydır. Ayrıca büyük miktarlarda
çavdar, arpa, yulaf, mısır, şekerpancarı, soya-
fasulyesi, keten, kenevir ve patates de yetişti
rilir. Kırım’ın güneyindeki ılıman bölge ile
Frank Spooner
Orta Asya’nın ve Kafkaslar’m bir bölümünde
S SC B'nin kuzeyinde ye r alan S ib iry a 'd a zengin
pamuk, çay, tütün ve meyve üretilir. Avrupa
k ö m ü r ve m in eral yatakları vardır.
ve Orta Asya bölgelerinde sığır, domuz,
koyun, keçi ve at beslenir.
SSCB’deki ormanlar A B D ’nin yüzölçü- hızla gelişti. SSCB’de kömür, demir, doğal
münden daha geniş bir alanı kaplar. Dünya gaz ve petrolün yanı sıra, zengin bakır, kalay,
daki ağaçların yaklaşık üçte birinin bulundu kurşun, nikel, krom, cıva, altın ve alüminyum
ğu SSCB’de kereste çok boldur ve büyük bir elde etmekte kullanılan boksit yatakları var
bölümü dışarıya satılır. Ülkenin bir başka dır. SSCB sanayi üretiminde A B D ’den sonra
zenginlik kaynağı ise kürktür. Sincap, kutup dünyada İkincidir.
tilkisi, mink ve ermin kürkleri dışarıya satılır. Moskova ve çevresi, Leningrad ve Ukray
Balıkçılık da çok önemlidir. SSCB dünyada na’da Krivoy Rog demir yataklarının bulun
elde edilen balık ürünlerinin altıda birini duğu bölge en eski sanayi bölgeleridir (bak.
sağlar. LENİNGRAD; M oskova ). Buralarda başlıca sana
Ülke yeraltı kaynakları bakımından da çok yiler dokuma, çelik ve makinedir. SSCB’nin
zengindir. 1917’den önce giderek artan mik daha yeni sanayi bölgeleri Asya’da kurulmuş
tarlarda elde edilen kömür, demir ve petrolün tur. Ural Dağlan’nm doğu yamaçlarındaki
üretimi 1917 Ekim Devrimi’nden sonra bir Sverdlovsk, Çelyabinsk ve Magnitogorsk bü
süre yavaşladı. Nedeni ise uzun süren iç sa yük sanayi merkezleridir. Bir başka büyük
vaşla sanayi yönetiminde ortaya çıkan aksak merkez de, Batı Sibirya’da Novosibirsk, No-
lıklardı. vokuznetsk, Kemerovo, Belovo ve Leninsk-
Madencilik 1928’den başlayarak, hüküme Kuznetski gibi sanayi kentlerini içine alan
tin hazırladığı bir üretim programı uyarınca Kuznetsk kömür yatakları bölgesinde kurul
Frank Spooner muştur (bak. NOVOSİBİRSK). Batı Sibirya’da
Omsk ve Orta Asya’da Taşkent de büyük
sanayi kuruluşlarının bulunduğu merkezler
dendir. En son kurulan sanayi bölgesi Sibirya’
da İrkutsk’tur. Yakınında, Yenisey ve Anga-
ra ırmakları üzerinde kurulu barajlarda dün
yanın en büyük hidroelektrik santralları bulu
nur. Buralarda elde edilen elektrik enerjisi
çevredeki kömür, demir, boksit, asbest, mika
ve öbür madenlere dayalı sanayiler için kulla
nılır. SSCB’de ayrıca çok sayıda nükleer ener
ji santralı da vardır.
SSC B'nin önde gelen gaz ü re tim bölg esi olan İletişim ve Ulaşım
Ö zbekistan'da b ir do ğa l gaz ü re tim tesisi. SSCB’de ulaşım ve iletişimdeki eksiklikler
12 SOVYET SOSYALİST
ülkenin daha hızlı gelişmesinin önündeki en niz’deki limanlardan İstanbul ve Çanakkale
gellerden biridir. Yeni demiryolları yapılmak boğazları yoluyla Akdeniz’e ulaşılır.
la birlikte, yük taşımacılığının büyük bölümü Doğal gaz ve petrol boruhatları SSCB için
nün gerçekleştirildiği bu yollar yeterli olma çok önemlidir. Kuybışev yakınlarındaki Tuy-
maktadır. Yenisey Irmağı’nın doğusunda, mazi petrol alanından doğuya doğru 6.500 km
Doğu Sibirya’ya ve Büyük Okyanus kıyısına uzanan bir boruhattı İrkutsk’a ulaşır. “Come-
yolcu ve yük taşımacılığı Trans-Sibirya D e con” boruhattı ise SSCB petrolünü Ukrayna’
miryolu ile yapılır (bak. TRANS-SİBİRYA DEMİR da Brody’den Polonya, Almanya, Çekoslo
YOLU). vakya ve Macaristan’a taşır.
BAM (Baykal-Amur Demiryolu) ise Lena
ve Amur ırmakları arasında 3.200 km boyun Toplumsal Yaşam
ca uzanır. Asya’nın kuzeyinde demiryolu Eğitim. Rusya’da çarlık döneminde eğitime
azdır. Karayolları da çağdaş standartların önem verilmemişti. 1900’de nüfusun ancak
altındadır. Ama özellikle yeni sanayi merkez üçte biri okuma yazma biliyordu. 1914’te ise
lerinde, ulaşım sorunları göz önüne alınarak okul çağındaki çocukların ancak dörtte biri
yol yapımına hız verilmiştir. Moskova birçok okula gidebiliyordu. Ekim Devrimi’nin ilk yıl
yerle bağlantısı bulunan karayolları ağının larında iç savaş koşulları ve ülkenin coğrafya
merkezindedir. Büyük kentlerin çoğuna yolcu sı, eğitimin hızla genelleştirilmesinin önünde
otobüsleri işler. ki başlıca engellerdi. Seyrek nüfuslu Orta As
SSCB’de gemi ve mavnaların işleyebildiği ya çölleri ile kutup yöresine ulaşmak çok zor
ırmakların toplam uzunluğu 100.000 kilomet du. Moskova ve Leningrad gibi kentlerde öğ-
reyi aşar. 1965’te açılan Baltık-Hazar Suyolu,
kanallar aracılığıyla Karadeniz ve Hazar De- Novosti
retmen bulmak kolayken, uzak yerlerde so ekmek”tir. Öteki geleneksel yemekler arasın
run oluyordu. da lahana çorbası şçi, tahıl çorbası kaşa, kü
Devrimden sonra, çarlığın yıkıntılarından çük kıymalı börek piroşki, gözleme blini, kır
çağdaş bir toplum yaratmak için eğitim yay mızı pancar çorbası borç ile çeşitli krema ve
gınlaştırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca yeni yöne yoğurt türleri sayılabilir. SSCB’nin değişik
timin kalkınmak için eksikliği duyulan mü yörelerine özgü çok çeşitli yemekler vardır.
hendisleri, teknisyenleri, bilim adamlarını ye Mersinbalığı yumurtası olan havyar, dünya
tiştirmesi gerekiyordu. Devrimin ilk yılların nın en pahalı ve ender yiyeceklerinden bi
da eğitim alanında yeni deneyler uygulandıy- ridir.
sa da, 1930’dan sonra sanayi alanında yapılan Spor. Devrimle birlikte SSCB’de spora bü
atılımlara paralel olarak artan eğitimli işgücü yük önem verildi. Atletler gerek olimpiyatlar-
gereksinmesini karşılamak için yeniden klasik Novosti
yöntemlere dayalı öğrenime dönüldü. Yetiş
kinler için başlatılan okuma yazma kampan
yasıyla 1939’a kadar okuryazar oranı yüzde
90’a ulaştı.
SSCB’de eğitim 7-17 yaşları arasında zo
runlu ve parasızdır. Küçük çocuklar için kreş
ve gündüz bakımevleri vardır. SSCB eğitimde
mühendislik ve öbür bilim dallarına ağırlık
verir. Ama güzel sanatlar, özellikle de bale ve
müzik eğitimi de çok önemlidir. Sosyalizm ve
ilkeleri okullarda ders programları çerçeve
sinde öğretilir. Spor çalışmaları da destekle
nir, gençler spor yapmaya özendirilir. Ülkede
çok sayıda yetişkin yükseköğrenimini gece
okullarında ya da mektupla sürdürmektedir.
Eski Moskova, Leningrad ve Kiev üniversite
leri geliştirilmiş ve çok sayıda yeni üniversite
açılmıştır.
Değişik gelenek, kültür ve dili olan 100’den
fazla ulusun yaşadığı SSCB’de eğitim her hal
kın anadilinde yapılır, ama okullarda resmi
dil olan Rusça da öğretilir. Eğitim, azınlık
gruplarından ve değişik uluslardan milyonlar
ca çocuğun SSCB yurttaşı olarak yetiştirilme
sini öngörür.
Din. 1917’den önce çarlık döneminde dev
letin resmi dini Ortodoksluk’tu. Devrimden
sonra yeni yönetim din ve devlet işlerini birbi
rinden ayırdı. Okullardan din dersleri kaldı
rıldı. Rus Ortodoks Kilisesi’nin malvarlığına
el kondu. Birçok kilise müzeye dönüştürüldü.
Kilisenin gücü eskisine oranla azaldıysa da,
etkinliklerini sürdürmesine izin verildi.
SSCB’de Litvanya’da Katolik, Estonya’da
Protestan kiliseleri, başka Hıristiyan grupları,
Museviler ve Asya kesiminde büyük Müslü
man toplulukları vardır. Üstte: H arkov'da b ir bale sınıfı. A ltta: Buz hokeyi
Yemek. Rus sofrasının baş yiyeceği “kara SSC B'nin önde gelen s p o rla rın d a n b irid ir.
14 SOVYET SOSYALİST
da, gerek başka uluslararası yarışmalarda el da Yapımcılık adı verilen yeni denemelere gi
de ettikleri şampiyonluklarla kendilerini ka rişildi. Yapımcılık, 20. yüzyıl başlarında
nıtladılar. Devlet sporcular için pistler, çalış SSCB’de ortaya çıkan yeni bir sanat ve mi
ma alanları ve kapalı spor salonları sağlar. En marlık akımıdır. Yapımcılar, insan yapımı ge
sevilen sporlar atletizm, jimnastik, futbol, reçlere ağırlık vererek işlevsel, modern yapı
buz hokeyi, kayak ve buz pateni ile basketbol lar kurdular. Sonraları sıradan, ama özellikle
ve voleyboldur. Satranç, geleneksel bir masa Stalin döneminde bir hayli gösterişli yapılar
başı oyunu olarak hem kapalı, hem de açık yapıldı. Günümüzde mimarlar konut sorunu
yerlerde oynanır. SSCB’li oyuncular dünya nu kısa sürede ve en ekonomik biçimde çöz
satranç şampiyonluğunda ön sıralarda yer mek için yalın ve işlevsel tasarımlar uygu
alirlar. larlar.
Sanat. Rus mimarlığının en çarpıcı örnek 15. yüzyıl dinsel resimleri ve ikonaları Rus
leri, 17. yüzyıla kadar ülkenin en önemli yapı resim sanatının özgün örnekleridir (bak. İKO
lan olan kiliselerde görülebilir. İlk kiliseler NA). I. Petro’nun (Büyük Petro) Rusya’yı ba
ahşaptı. Bu ahşap kiliselerin kare zeminleri, tılılaştırma çabalan Ruslar’a özgü bu sanat
çadıra benzer görünümleri ve soğan kubbeleri dalının yok olmasına neden oldu. Daha son
sonradan bazı taş kiliselerde de kullanıldı. raki ressamlann büyük çoğunluğu farklı üs
Novgorod’da bu kiliselerden çok güzel örnek lupları benimseyerek Batı Avrupa ülkelerin
ler vardır. Moskova’daki çok kubbeli Pok- deki sanat akımlarını izlediler.
rovski Katedrali dünyaca ünlüdür. Ruslar’ın geleneksel halk müziği çok zen
Ekim Devrimi’nden sonra mimarlık alanın- gindir. 18. yüzyıldan beri bu müzik bir Rus
The Hutchison Library
telli çalgısı olan balalayka ile çalınır. 19. yüz
yılda Mihail İvanoviç Glinka (1804-57) bir
konser müziği besteleyerek gerçek anlamda
ilk batı müziği bestesini yaptı. Glinka’nın
Ruslan ve Lyudmila operası ile Rus müziğin
de yeni bir dönem başladı. Peter İliç Çay-
kovski (1840-93), Mili Balakirev (1837-1910),
Aleksandr Borodin (1833-87), Modest Mus-
sorgski (1839-81) ve Nikolay Rimski-
Korsakov (1844-1908) bugün dünyanın he
men her yerinde çalman ve dinlenen yapıtla
rıyla, klasik müzikte Rus geleneğinin önemli
temsilcileridir.
20. yüzyılın önde gelen bestecileri ise, Ser-
gey Rachmaninoff (1873-1943), Modernizm
Akımı’nın en yetkin sanatçılarından biri olan
İgor Stravinski (1882-1971) ve Sergey Prokof-
yev’dir (1891-1953). Modern SSCB bestecile
rinin en ünlülerinden biri de Dmitri Şostako-
viç’tir (1906-75). Şostakoviç ve Prokofyev’in
SSCB yönetimiyle sorunlan olmuş, ama Stalin’
in ölümünden sonra düşün ve sanat yapıtları
üzerindeki denetim büyük ölçüde kalkınca,
her iki bestecinin yapıtları da yaygın biçimde
çalınmaya başlanmıştır.
Çarlık döneminde kurulan ünlü Rus Çarlık
Balesi (bugün Kirov Balesi) SSCB hüküme
M o sko va 'n ın en b ü yü k m ağazalarından G U M 'da
alışve riş edenler. Bu zarif yapı Ekim D e vrim i tinden de gördüğü destekle başarısını sürdür
ön cesinde n kalm adır. mektedir. Bale tarihinin en yetenekli dansçı-
SOVYET SOSYALİST 15
Novosti
lan arasında Anna Pavlova (1881-1931), Vas- ralından daha da sadeleştirilerek geliştirildi.
lav Nijinski (1890-1950) ve Galina Ulanova Rus edebiyatının altın çağı 19. yüzyıldır. Bu
(doğumu 1910) sayılabilir. Sergey Diaghilev dönemin ünlü şairleri Aleksandr Puşkin
(1872-1929) zamanının en değerli dansçıları (1799-1837), Mihail Lermontov (1814-41) ve
nı, ressamlarını, besteci ve şarkıcılarını bir Fyodor İvanoviç Tyutçev’dir (1803-73). Oyun
araya getirerek, tüm yaratıcılıklarını ortaya yazarları arasında Aleksandr Sergeyeviç Gri-
koydukları olağanüstü bale gösterilerini sah boyedov (1795-1829), Nikolay Gogol (1809-
neye koymuştur. Bolşoy Balesi ve Tiyatrosu 52), Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski (1823-
dünyaca ünlüdür (bak. B ale ). 86) ve Anton Pavloviç Çehov (1860-1904) sa
İlk büyük Rus yazarı Mihail Vasilyeviç Lo- yılabilir.
monosov’dur (1711-65). Lomonosov, Rus ko Rus yazarları içinde Avrupa’da ilk tanınan
nuşma dili ile daha önce yazı dili olarak kulla İvan Sergeyeviç Turgenyev (1818-83) oldu.
nılan Eski Slavca’dan, yeni bir edebiyat dili Unutulmaz O blom ov'u ile İvan Gonçarov
yarattı. Rus düzyazı biçimi daha sonra tarihçi (1812-91), Savaş ve Barış, Anna Karenina,
Nikolay Mihayloviç Karamzin (1766-1826) ta Diriliş, Kazaklar gibi romanlarıyla Lev Tols-
16 SOVYET SOSYALİST
Yürütme görevini üstlenen bakanlar konse 11. ve 12. yüzyıllarda Kiev Avrupa ile ilgili
yi Yüksek Sovyet tarafından seçilir. Bakanlar olaylarda etkin bir rol oynadı. Rus prensleri
konseyinin altında birçok komite ve kuruluş evlilik yoluyla Avrupa’daki krallıklarla bağ
görev yapar. kurdular. Kiev ve öteki prensliklerin Avrupa
SSCB’nin 15 cumhuriyetinde de merkezde- ile olan bağlantıları Moğol istilasıyla kesintiye
kine benzer bir sistem uygulanır. Her cumhu uğradı.
riyette tek meclisli bir Yüksek Sovyet ve bu Kiev ve dolaylarında yerleşmiş olan Slavlar
kuruluşun atadığı bakanlar konseyi vardır. sık sık Asyalı kabilelerin saldırısına uğradılar.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin yö 13. yüzyılın başlarında Moğollar Asya’nın do
netim üzerindeki etkisi hâlâ çok güçlüdür. ğusunda güçlü bir devlet kurmuştu. Cengiz
Partinin en üst organı Merkez Komitesi Polit- Han’ın önderliğinde Avrupa’ya korku saldılar
bürosu’dur. Komünist gençlik örgütü Komso- [bak. CENGİZ H an ). 1238’de Cengiz Han’ın to
mol partinin gençlikle bağını sağlar. runlarından Batu Han’ın yönetimindeki Altın-
ordu kuvvetleri Kiev’i yakıp yıkarak Rusya’
Tarih nın neredeyse tamamını ele geçirdiler. Moğol
Bugün SSCB toprakları olarak bilinen yerlere egemenliği 300 yıl sürdü. Sona erdiğinde ise
ilk yerleşenler Elbe Irmağı dolaylarından gel Rusya artık Avrupa’dan kopmuş ve Avrupa’
miş olan Doğu Slavları idi. İS 8. yüzyılın son nın gelişmişlik düzeyinin gerisinde kalmıştı.
larına doğru Kuzey Avrupalı ve Ortadoğulu Rusya bu dönemden sonra ekonomik, top
tüccarlar bu topraklara geldiler. Bu sıralarda lumsal ve askeri bakımlardan Avrupa’ya eriş
Doğu Slavları Asya’dan gelen göçebe kabile me çabasına girdi.
lerin saldırılarına karşı korunmak için yerle Moğol istilası sırasında güçlenen Moskova
şim yerlerini surlarla çevirdiler. Prensliği, istila sona erdiğinde Rusya’yı yö
9. yüzyılda kuzeyli kabileler Batı Avrupa’yı netmeye başladı. Moğollar ele geçirdikleri ül
yağmalar ve yakıp yıkarken, Vikingler de kelerde en güçlü prenslerle anlaşır, haraç top
gruplar halinde Baltık Denizi’ni aştılar ve lanmasından onları sorumlu tutarlardı. (Ha
ırmakları izleyerek güneyde Karadeniz kıyıla raç, işgal altındaki ülke halkının işgalcilere
rına kadar geldiler. Bunların amacı yağma de ödedikleri paradır.) Moskova prensleri kısa
ğil, Konstantinopolis (bugün İstanbul) ile ti zamanda Moğollar’ın desteğini kazandılar.
caret yapmaktı. Bu silahlı İskandinav tüccar 1353’te II. İvan’ın tüm Rusya prensleri üze
ların önderleri Doğu Slavları’nı yönetimleri rinde egemenlik hakkı Moğollar’ca da kabul
altına alarak, Rus prensliklerine damgalarını edildi. Böylece cöğrafi açıdan merkezi bir ko
vurdular. numda olmasından da yararlanan Moskova,
Efsaneye göre Viking önderlerinden Rurik ülkenin siyasal, 1453’te Osmanlılar’ın Kons
862’de Novgorod’a yerleşti. 882’de Rurik’ tantinopolis’i ele geçirmesinden sonra da din
in kardeşi Oleg bu dönemde büyük bir ti sel merkezi oldu.
caret merkezi olan Kiev’i ele geçirdi. 11. yüz
yıla gelindiğinde Doğu Slavlan’mn tümü Kiev Çarlık Yönetimi
prensinin egemenliğini kabul etmişti. Hıristi 1462-1505 arasında III. İvan Moskova Büyük
yanlık da Rusya’da ticaret yollarını izleyerek Prensliği’nin egemenlik alanını genişleterek
yayıldı. Kiev Büyük Prensi I. Vladimir 987’de gücünü artırdı. 1480’de Moğol egemenliğine
Bizans imparatorunun kız kardeşi ile evlenin kesin olarak son verdi ve Rusya’yı bağımsızlı
ce Hıristiyan oldu ve Rusya’da Hıristiyanlık’ ğına kavuşturdu. 1533’te tahta geçen IV. İvan
m yayılması için çaba gösterdi. Böylece Doğu kendini tüm Rusya’nın çarı (imparatoru) ilan
Slavları Ortodoks Kilisesi’ne bağlandılar. etti. IV. İvan, uzun süren yönetimi sırasında
Konstantinopolis’i hem dinsel, hem de ticari ki acımasız tutumu nedeniyle Korkunç İvan
ve kültürel merkez olarak benimsediler. Rus olarak anıldı (bak. K orkunç İ van ). Korkunç
ya ile Konstantinopolis arasında uzun dönem İvan’ın yönetiminin ilk yıllarında Kazan ve
li bir ilişki başlarken, Batı Avrupa’nın dinsel Astrahan Rus topraklarına katıldı.
ve kültürel merkezi Roma’nın etkisi zayıfladı. 1584’te İvan’ın ardından başa geçen oğlu
18 SOVYET SOSYALİST
I. Fyodor’un 1598’de ölümünden sonra 15 yıl getirdi. Devlet yönetiminde de önemli re
süren sorunlu bir dönem başladı. Zekâ özürlü formlar yaptı ve kiliseyi çarlığın yönetimine
I. Fyodor’un yerine Boris Godunov çar oldu. soktu. Madencilik, silah, gemi yapımı ve öbür
Yetenekli bir yönetici olmasına, iç ve dış siya sanayileri destekleyen Petro, dış ticareti geliş
setteki başarılarına karşın, 1605’te rakipleri tirmek için de uğraştı. Petro döneminde dev
tarafından zehirlenerek öldürülen Godunov’ let eğitim alanına da girdi. Batıdan örnek alı
un ardından tahta Düzmece Dmitri geçti. nan birçok kurum bu dönemde Rusya’nın
Düzmece Dmitri olarak anılmasının nedeni kültür yaşamında önemli gelişmelere yol aç
Korkunç İvan’ın oğlu olduğunu iddia etmesiy tı. Temeli Petro döneminde atılan Bilimler
di. Dmitri ölünce Rusya kargaşaya sürüklen ve Sanatlar Akademisi (bugün SSCB Bilim
di ve PolonyalIlar ile İsveçliler’in işgaline uğ ler Akademisi) bu gelişmelerde öncü rol
radı. Moskova’yı ele geçiren işgalciler kenti oynadı. Rusya’da olağanüstü değişiklikler
yaktı. Bu olay üzerine birleşme gereğini du gerçekleştiren Petro, uzun süren yönetimi sı
yan Ruslar, işgalcileri ülkelerinden kovdular. rasında, acımasız tutumuyla birçok insanın
Moskova’da, ülkenin her kesiminden gelen yaşamını yitirmesine de neden oldu. Halkın
temsilcilerden oluşan bir meclis toplandı ve önemli bir kesimini oluşturan toprağa bağlı
1613’te Mihail Fyodoroviç Romanov çar ola serflerin durumu daha da kötüleşti. Toprak
rak seçildi. Mihail Fyodoroviç 1917 Ekim sahiplerinin serfler üzerindeki haklarını geniş
Devrimi’ne kadar iktidarda kalan Romanov leten Petro, vergi düzeninde yaptığı değişik
hanedanının ilk çarıydı. liklerle serflik sisteminin koşullarını daha da
Tarihte Büyük Petro olarak bilinen ve ağırlaştırdı (bak. PETRO I). Rusya’nın önemli
1682-1725 arasında ülkeyi yöneten I. Petro, yöneticilerinden biri de 1762-96 arasında hü
Rusya’yı her alanda Avrupa ile eşit düzeye küm süren ve Büyük Katerina olarak bilinen
getirmek için çalıştı. Rusya’yı Avrupa’da güç Çariçe II. Katerina’dır. Bir Alman prensesi
lü bir devlet konumuna yükselten I. Petro, olan Katerina Rus tahtına evlilik yoluyla geç
imparatorluğun gelişmesi için uğraştı. İsveç ti. Katerina Polonya’dan aldığı topraklarla
Kralı XII. Karl’ı II. Kuzey Savaşı denen uzun Rusya’yı daha da genişletti. Osmanlılar’a kar
süren bir mücadele sonunda yenilgiye uğra şı kazandığı zaferlerle Karadeniz’in kuzeyin
tarak Baltık bölgesinin doğusunu alması deki topraklar bütünüyle Rusya’ya geçti.
Rusya’nın gücünü artırdı. St. Petersburg’da 1783’te Kırım’ı alan Rusya, Balkanlar’da etki
(bugün Leningrad) yeni bir başkent kurdu. li olmaya başladı. Fransız sanat ve kültürüne
Orduyu ve donanmayı güçlendirdi. Ülke sa hayranlık duyan Katerina, Rusya’yı Avrupa
nayisini geliştirmek ve halkı eğitmek amacıyla ve Fransız etkisine biraz daha açtı, ama 1789
Batı Avrupa’dan mühendis ve teknisyenler Fransız Devrimi’nin yeni düşüncelerinin Rus
Novosti
1764'te II. Katerina ta ra fın d a n ya p tırıla n E rm itaj M üzesi L e n in g ra d 'd a d ır. Rus ça rla rın ın paha b içilm e z sanat
y a p ıtla rın ı ba rın d ıra n bu yap ıda, b u g ü n d ü n ya n ın en zengin sanat k o le ksiyo n la rın d a n b iri y e r alır.
SOVYET SOSYALİST 19
günler izledi. Baskıların artmasıyla bu gizli 1904-05 R us-Japon Savaşı sırasında M ançurya
cephesinde b ir Rus to p çu bataryası.
örgütlerin bir bölümü bombalama ve suikast
gibi şiddet eylemlerine yöneldi. Bu sırada II.
Aleksandr 1881 ’de şiddet yanlısı bir örgütün da benimsenmemişti. Bir de bu savaşın yitiril
bombalı saldırısı sonucu öldürüldü. mesi ülkede durumun ne kadar kötüye gittiği
Tahta geçen II. Aleksandr, babasının ni tüm açıklığı ile gösterdi. Çar demokratik
halkın yönetimde bir ölçüde söz hakkı ol siyasal partilerin kurulması önerisini redde
masını sağlayacak meşruti yönetime geçme dince, toplumda huzursuzluk daha da arttı.
tasarılarından tümüyle vazgeçti; çarların mut Birçok yerde bir dizi grev ve ayaklanma baş
lak egemenlik yetkileri olduğunu ileri sürdü. gösterdi.
Son 80 yılda oldukça yerleşmiş ilerici düşün 22 Ocak 1905 Pazar günü, sonradan çarlık
celeri kesinlikle onaylamayan III. Aleksandr polisinin bir ajanı olduğu ortaya çıkan papaz
gerici bir siyaset izledi. Kargaşa ve teröre son Gapon’un öncülüğündeki büyük bir işçi top
vermek için baskıcı önlemler aldı. Kendisine luluğu isteklerini çara sunmak üzere ellerinde
karşı olan kişi ve grupları susturdu. Bu dö haçlarla, ilahiler söyleyerek Kışlık Saray’a
nemde binlerce siyasal tutuklu Sibirya’ya sü doğru yürüdüler. Polis yürüyüşü durdurmak
rüldü. İlerici gruplara ve Yahudiler’e ağır bas için işçilerin üzerine ateş açtı. 100’ün üzerinde
kılar uygulandı. III. Aleksandr dönemi (1881- göstericinin öldüğü bu olay tarihe “Kanlı Pa
94), bu baskıcı tutumuyla, Rusya’da devrim zar” olarak geçti. Kanlı Pazar’ın ardından
koşullarının olgunlaşmasını sağladı. Rusya’da birçok kentte grevler, kırsal bölge
1894’te tahta geçen Çar II. Nikolay, yöneti lerde köylü ayaklanmaları ve askerler arasın
min her kademesini titizlikle izleyen otoriter da isyanlar görüldü. 1905 Devrimi olarak ad
III. Aleksandr’a göre daha yumuşaktı. Hükü landırılan bu toplumsal hareketler Rusya’da
metin üzerindeki etkisi de zayıftı. II. Nikolay meşruti monarşinin kurulmasında etkili oldu.
döneminde (1894-1917) Trans-Sibirya Demir- Bu başkaldırıların en ünlülerinden biri de Po-
yolu’nun açılmasıyla insanlar Sibirya’da yaşa temkin zırhlısında baş gösteren isyandır. Bu
maya özendirildi. Büyük Okyanus kıyısında, isyan daha sonra Sergey Ayzenştayn’ın ünlü
günümüzde Çin sınırları içinde bulunan Port filmine de konu olmuştur.
Arthur (bugün Lüshun) ve Dairen limanları 1905 Devrimi sonunda çarlık güçlerince
açıldı. Rusya’nın Büyük Okyanus’a doğru ya bastırıldı, ama Çar II. Nikolay, askeri dikta
yılması Japonya ile çatışmasına yol açtı. 1904- törlükle halka bazı haklar tanıyacak bir re
05 Rus-Japon Savaşı, Rusya’nın ağır yenilgisi form programı arasında bir seçim yapmak zo
ve donanmasının hemen tümüyle yok olma runda kaldı. “Ekim Manifestosu” olarak bili
sıyla sonuçlandı. nen yazılı bir metinle söz ve düşünce özgürlü
ğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgür
İki Devrim lüğü gibi belirli bazı hakları tanıdığını açıkla
Rus-Japon Savaşı halk tarafından başlangıçta dı. Ayrıca bu manifestoda, çarın yasa yapma
SOVYET SOSYALİST 21
yetkisini paylaşacak Duma adında bir mecli re de yayıldı. Şubat Devrimi olarak adlandırı
sin kurulması da öngörülüyordu. 1906’da seçi lan bu devrimle çar tahttan çekildi ve yönetim
len ilk Duma’da sol muhalefet ve reform yan kurulan Geçici Hükümet’in eline geçti.
lıları çoğunluğu alınca, çarlık yönetimiyle ça Askerlerinin desteğini yitiren çar 1918’de
tışma kaçınılmaz oldu ve Duma iki ay içinde kurşuna dizildi. Bu arada Rusya’da etkinlik
dağıtıldı. II. Duma da aynı biçimde, üç ay gösteren sosyalistler çalışmalarını çeşitli ör
içinde dağıtıldı. Çar ve bakanları Duma’nın gütlerin içinde ayrı ayrı sürdürüyor, belirli
seçimi ile ilgili kuralları değiştirerek ve yetki olaylarda birlikte hareket ediyorlardı.
sini kısıtlayarak, etkin bir biçimde çalışmasını 1898’de işçi ve aydınlarca kurulan Rus Sosyal
engellediler. Daha sonra seçilen III. ve IV. Demokrat İşçi Partisi 1912’de Bolşevikier
Duma’lar çarlık yönetimini destekledi. Gene (çoğunluk) ve Menşevikler (azınlık) olarak iki
de, Duma Rusya’da demokratik yönetime ayrı partiye bölünmüştü. Bu iki parti ile öbür
doğru atılmış bir adım oldu. Tanınan haklar sosyalist parti ve gruplar Rusya’nın siyasal ya
da siyasal partilere, sendika ve dernekler ile şamında giderek önemli bir yere sahip oldu
basma görece özgür bir ortam sağladı. lar. Şubat Devrimi’nden sonra Rusya’nın he
1905-17 arası hoşnutsuzluğun sürdüğü yıllar men her önemli kent ve bölgesinde işçi, köylü
oldu. Devrim söylentileri yaygınlaştı. Çarlık ve askerler arasında giderek yaygınlaşan sov
yönetiminin Rus olmayan halklara ve özellik yetlerin içinde güçlendiler.
le Yahudiler’e uyguladığı baskı yoğunlaştı. Bolşevikler’in önderi V. İ. Lenin, Şubat
Sanayide hızlı bir gelişmenin olduğu bu yıllar Devrimi’nin ardından Almanya’dan Rusya’ya
da Sibirya’da yerleşim yaygınlaştı. Ama döndü. Savaşı sona erdirmeyen, işçi, köylü ve
1914’te başlayan I. Dünya Savaşı çarlık yöne askerlerin istemlerini karşılayamayan Geçici
timinin çöküşünü hazırlayan temel nedenler Hükümet’e karşı halkın büyüyen hoşnutsuz
den biri oldu. luğunu da dikkate alarak, devrimin sürdürül
Rusya I. Dünya Savaşı’nda Almanya’ya mesini ve bütün iktidarın sovyetlere geçmesi
karşı İtilaf Devletleri ile birleşti. Donanım ve ni savundu. Devrimin önderlerinden Lev
erzak eksikliği Rus ordusunun savaşta ağır ye Troçki ve bazı Menşevikler’i de yanlarına
nilgiler almasına yol açtı. Osmanlı ordusunun alan Bolşevikier, geniş bir propaganda çalış
Almanya ve Avusturya yanında savaşa girme ması başlattılar; sovyetlerin içinde giderek
siyle Kafkasya’da yeni bir cephe açmak zo güçlendiler; “Barış, Toprak ve Ekmek” sloga
runda kalan ve boğazların kapanmasıyla aldı nıyla geniş halk kesimlerini kendi yanlarına
ğı destek büyük ölçüde azalan Rusya, art arda çektiler. Bu arada başarısız bir sağ darbe giri
yenilmeye başladı. 1916’ya gelindiğinde ordu şimi, sovyetlerin devrime sahip çıkması ge
nun insan kaybı 1 milyonu aşmıştı. Kötü yö rekliliğini ortaya çıkardı. Eylül 1917’de Pet-
netimden büyük zarar gören ordunun savaş rograd ve Moskova sovyetleri seçimlerini ka
ma gücü kalmamıştı. Halk arasında savaşa zanan Bolşevikier, Lenin’in önerisiyle 7-8 Ka
karşı hoşnutsuzluk giderek arttı. Askerler is sım gecesi Geçici Hükümet’i devirerek yöne
yana ve birliklerini terk etmeye başladılar. timi ellerine geçirdiler (bak. EKİM DEVRİMİ; Le-
Petrograd’da (bugün Leningrad) ve Mosko NİN, V l a d İMİR İ l y İç ) . Ardından toplanan kon
va’da çarlık yönetiminin önleyemediği grevler grede tüm iktidar Sovyet Merkezi Yürütme
ve gösteriler hızla yayıldı. Fabrikalarda işçi Komitesi’ne bırakıldı. Hükümet görevi de Le
ler, cephede askerler ve kırsal alanda köylüler nin’in başkanı olduğu Halk Komiserleri Kon-
sovyet adı verilen yerel örgütler kurdular ve seyi’ne verildi.
örgütlendiler.
Savaşın ve ekonominin kötü gidişi basında Sovyet Devleti
ve Duma’da yeni bir hükümet kurulması iste Lenin, Rusya’da gerçekleştirilen sosyalist
ğinin gündeme gelmesine yol açtı. Mart devrimin Avrupa’daki düzeni sarsacağını ve
1917’de Petrograd’da işçi ve askerlerin temsil bir dizi devrimin ilki olduğunu düşünmüştü.
cilerinden oluşan sovyetlerin önderliğinde Oysa Avrupa’da beklenen sosyalist devrimler
başlayan ayaklanma Moskova ve öbür kentle gerçekleşmedi ve Lenin tüm gücüyle, tam an
22 SOVYET SOSYALİST
lamıyla sanayileşmemiş bir ülkede sosyaliz temi henüz oturtamamış olan Rusya’da top
mi gerçekleştirmek için çalışmaya başladı. Sı lumsal ve siyasal ortam da oldukça karışıktı.
kı disiplinli Komünist Parti yönetimi, Çarlık Bu nedenle, kendi partisi içinde bile sert karşı
Rusya’sının merkezi otoritesinin yerini aldı. çıkışlar olmasına karşın, Lenin Almanya ile
Bu yönetimin temel görevi, bir tarım ülkesi, Brest-Litovsk Antlaşmasının imzalanmasını
dolayısıyla da oldukça yoksul bir ülke olan sağladı (1918). Bu antlaşmayla yeni yönetim
Rusya’yı modern ve sanayileşmiş bir güç yap Baltık bölgesi, Polonya, Ukrayna ve Kafkas
maktı. ya’dan çekilmeyi kabul etti.
Komünist öğreti, 19. yüzyıl felsefe, ekono Devrimden sonra Rusya’nın bazı bölgeleri
mi ve siyaset kuramcısı Kari Marx’ın düşünce Sovyet sistemini benimsemişti. Yeni yönetim
lerinden kaynaklanır. Batı sanayi toplumları- de, Rusya’daki tüm halklara eşit haklar tanı
nı inceleyen Marx, bu toplum biçiminin yarat yan, kendi kaderini belirleme, ayrılma ve ba
tığı haksızlıklara karşı çıkarak kapitalizmin yı ğımsız devlet oluşturma hakkı veren bir kararı
kılmasının kaçınılmaz olduğunu, yerine ko onaylamıştı. Ukrayna ile Don ve Volga ır
münist sistemin kurulacağını savunmuştur. makları çevresinde yaşayan Kazaklar Sovyet
Marksizm’in temel öğretilerinden biri de, bir sistemini reddettiler. Ukrayna Moskova’dan
ülkenin toprak, maden, fabrika ve banka gibi bağımsızlığını ilan etti. Brest-Litovsk Antlaş
tüm zenginlik kaynaklarının halkın deneti m asıyla da Sovyet birlikleri Ukrayna’dan
minde kamu mülkiyetine geçmesi gerekliliği çıktı.
dir. Böylece, herkes bu zenginliklerden adil Yeni yönetimin iktidarını pekiştirme çaba
biçimde yararlanabilecektir (bak. KOMÜNİZM; ları Mayıs 1918’de çıkan iç savaşla yeniden
MARX, KARL; SOSYALİZM). kesintiye uğradı. Eski çarlık generallerince
Lenin, hem ülkeyi Marksizm’in ilkelerine yönetilen karşıdevrimci Beyaz Ordu, Mart
göre yönetmek, hem de sanayinin gelişimini 1918’de Rus Komünist Partisi adını alan Bol-
hızlandırmak gibi çifte görevle karşı karşıya şevikler’e karşı olan bazı gruplar ile İngiltere,
kaldı. Devrimle komünist toplum arasında bir Fransa ve A B D gibi batılı devletler Sovyet
geçiş döneminin, yani sosyalizm aşamasının yönetimine karşı savaşmaya başladılar. İtilaf
yaşanması gerektiğini savunan Lenin, bu ara Devletleri Bolşevikler’i devirmek ve Rusya’yı
dönemde ülke yönetiminin proletaryanın (işçi yeniden Almanya’ya karşı savaşa sokmak için
sınıfının) elinde olacağını söyledi. Sosyalizm Arhangelsk, Murmansk ve Vladivostok’a as
aşamasında “herkesin yeteneğine göre çalış ker çıkardılar. I. Dünya Savaşı’ndan sonra da
ması ve herkese çalışmasına göre ödeme ya batılı devletler para, silah ve erzak yardımıyla
pılması” ilkesi geçerli olacaktı. Beyaz Ordu’yu desteklediler.
Ülke yeterince zenginleşince, “herkes yete Sovyet yönetimi Lev Troçki’yi, Kızıl Ordu
neğine göre çalışacak, ama üretimden gereksin olarak bilinen yeni orduyu örgütlemekle gö
diği kadar pay” alacaktı. Bu gerçek komünist revlendirdi. 1919’dan başlayarak Petrograd’a
toplumda, artık gereksizleşen devlet ve devletin yürüyen karşı kuvvetler Troçki’nin önderli
ordu, polis gibi kurumlan ortadan kalkacaktı. ğindeki Kızıl Ordu tarafından püskürtüldü.
Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan, Ermenis
Devrim Sonrası tan ve Azerbaycan Sovyet yönetimine girdi.
Devrimden sonra, Lenin ve arkadaşlarının Baltık cumhuriyetleri Letonya, Litvanya ve
karşılaştığı en acil sorun Almanya ile savaşa Estonya İtilaf Devletleri’nin desteğiyle ba
son verilmesiydi. Yeni yönetimin ilk uygula ğımsızlıklarını korudular. Polonya’ya karşı
maları arasında tüm toprakların kamulaştınl- sürdürülen savaş başarılı olamadı ve Ukrayna
ması ve köylülere dağıtılması, bankaların dev ile Beyaz Rusya’nın bir bölümü Polonya’ya
letleştirilmesi, fabrikalarda işçi denetiminin bırakıldı. İç savaş 1920’nin sonlarına doğru
yerleştirilmesi, kadın erkek eşitliğini sağlaya bitti. Bu savaş 100 binden fazla kişinin ölümü
cak yasal düzenlemelerin yapılması sayılabi ne ve yaklaşık 2 milyon kişinin ülkeden kaç
lir. Bu arada Alman birlikleri Rusya toprakla masına yol açtı.
rında ilerliyordu. Ordusu dağılmış ve yeni sis Savaş döneminde Rus Komünist Partisi ik
SOVYET SOSYALİST 23
1917 Ekim D e v rim i'n in ö n d e ri Lenin, 1 M ayıs 1919'da Kızıl M e yd a n 'd a konuşurken.
tidara tek başına egemen oldu, muhalefet sus nin’in ölümünden sonra 1928’e kadar sürdü
turuldu, parti içinde merkeziyetçilik ve disip rüldü.
lin temel alındı. İç savaş sırasında “savaş ko NEP dönemi aynı zamanda Troçki ve Josef
münizmi” uygulaması adı altında sanayi, tica Stalin’in Komünist Parti içinde süren çekiş
ret ve hizmet sektöründe sıkı bir devlet dene melerinin de doruğa çıktığı dönem oldu. Le-
timi uygulandı. Savaş koşulları nedeniyle köy nin’in sağlık nedeniyle parti ve devlet işlerin
lüye para ödenemeyince, fazla ürünlerine pa den uzak durduğu 1922-24 arasında, Troçki
rasız el kondu. İşçi ücretleri ürün ya da karne 1922’de parti genel sekreteri olan Josef Stalin
ile ödenmeye başlandı. Bu zorunlu uygulama karşısında gücünü yitirdi. Lenin’in ölümünü
lar, art arda yaşanan I. Dünya Savaşı, devrim izleyen dönemde iktidarını pekiştiren Stalin
ve iç savaşın ülkede yarattığı yıkımla birleşin- muhalefeti sindirme yolunu seçti. 1926’da
ce, Rusya yoksulluğun ve kıtlığın eşiğine gel Troçki ve öbür muhalifler partiden ve devlet
di. Tarımsal üretim düşmüş, sanayi felce uğ görevlerinden uzaklaştırıldı. Troçki 1929’da
ramıştı. ülke dışına sürgüne gönderildi.
Lenin 1921’deki parti kongresinde, Yeni 1928’den sonra partiyi ve devlet yönetimini
Ekonomi Politikası (NEP) adını verdiği bir kesin denetimine alan Stalin beş yıllık planlar
programın uygulanmasını kabul ettirdi. NEP, la büyük çapta bir sanayileşme girişimini baş
tarımda zorla alım yerine yeni bir vergi siste lattı. Bunun yanı sıra tarımın kolektifleştiril
mi getiriyor, özel mülkiyete, kapitalist yöne mesi gündeme geldi. Ekim Devrimi’nden son
tim tekniklerinden yararlanmaya ve piyasa ra köylüye toprak dağıtılmıştı. Ama toprak
ekonomisine bir ölçüde izin veriyordu. NEP devletin mülkiyetindeydi. Tarımda üretimin
uygulaması tarım ve sanayi üretimini artırdı, artırılması için, her aileye küçük bir tarla ver
ekonomi kısa sürede savaş öncesi durumuna mek yerine, 150-300 ailenin çalıştığı kolhoz
geldi. 1921’de uygulanmaya konan NEP, Le- adı verilen çiftlikler kuruldu. Kolhozun üret
24 SOVYET SOSYALİST
tiği ürünler devlete satılıyor, toprak ve tarım yataklarını ve Stalingrad (bugün Volgograd)
araçları kolhoz tarafından devletten kiralanı sanayi bölgesini ele geçirmek amacıyla yeni
yordu. Başlangıçta kolhoz uygulaması ciddi bir saldırı başlattı. Stalingrad aylarca kuşatma
karşı çıkışlara, kıtlıklara ve aksaklıklara yol altında kaldı. Halk yardım gelinceye kadar
açtı, ama 1936’da bütün köylere yayıldı. kenti savundu. Sonunda büyük bir bozguna
1941’e gelindiğinde, 24 milyon dolayında uğrayan Alman ordusu geri çekilmeye başla
insan yeni açılan fabrikalarda çalışmak üzere dı. 1943’ün sonunda Alman işgalindeki top
köylerden kentlere göç etmişti. 26 milyon kü rakların üçte ikisi kurtarılmıştı. 1944’te Doğu
çük çiftlik yerine, neredeyse tarım yapılan Avrupa’da ilerleyen SSCB ordusu Alman
alanların tamamını kapsayan 242 bin kolhoz topraklarına girdi.
vardı. Bunlar daha sonra yeniden birleştirile II. Dünya Savaşı SSCB’nin de içinde bulun
rek sayıları 44 bine indirildi. Ayrıca 7.000 sov- duğu Müttefik Devletler’in zaferiyle sona er
hoz (devlet çiftliği) kuruldu. di, ama savaş ve Nazi işgali milyonlarca insa
Beş yıllık planlarla her ana sanayi kolunun nın ölümüne ve büyük yıkıma neden oldu. Sa
görevleri ve üretimde ulaşması gereken he vaşta SSCB yaklaşık 20 milyon insanını yitirdi
defler belirlendi. 1929-32 arasında uygulanan (bak. İKİNCİ D ü n y a S avaşi).
ilk beş yıllık plan özellikle ağır sanayinin ku Savaştan sonra yapılan beş yıllık planlar bu
rulmasını öngörüyordu. Bu dönemde çok zor yıkımı onarmaya yönelikti. Ayrıca SSCB güç
koşullarda çalışıldı ve sonuç çok başarılıydı. lü bir ordu da beslemek durumundaydı. A l
İkinci beş yıllık plan (1933-37) ilkinin devamı man işgalinden kurtardığı Doğu Avrupa ülke
niteliğindeydi ve SSCB giderek büyük bir sa lerinin denetimini de elinde tutuyordu. Ordu
nayi ülkesi durumuna geldi. Üçüncü beş yıllık ları, uyduları ve komşu sosyalist ülkelerle bir
plan II. Dünya Savaşı’nın çıkması ile yarıda likte SSCB en güçlü ülkelerden biri oldu.
kaldı. Beş yıllık planlar ayrıca, SSCB’nin Kutup
1939’da SSCB ile Almanya 10 yıllık bir sal Bölgesi topraklarının geliştirilmesini ve yeni
dırmazlık antlaşması imzaladı. Bu antlaşma, sanayiler için gerekli dev hidroelektrik san-
Almanya’yı hem doğuda, hem de batıda sava tralların kurulmasını da öngörüyordu. 1936’
şa sokmak istemeyen Hitler’in düşüncesiydi. ya kadar Komünist Parti ve devlet yönetimin
II. Dünya Savaşı Almanya’nın 1 Eylül’de de tek otorite olarak iktidarını pekiştiren
Polonya’ya saldırısıyla başladı. 17 Eylül’de Stalin, parti içinde ve halk arasında yükse
SSCB güçleri Doğu Polonya’yı işgal etti. Ar lebilecek her türlü muhalefeti baskıcı yön
dından Estonya, Letonya, Litvanya’ya giren temlerle susturdu. “Büyük Temizlik” olarak
SSCB, bu ülkeleri kendi sınırlarının içine kat adlandırılan uygulamalarla, eski Bolşevik ön
tı. Kısa bir savaştan sonra Finlandiya’dan da derlerin çoğu Stalin’e karşı çıktıkları için düz
bazı bölgeler alındı. Bu harekât, bir bakıma mece gerekçeler ve delillerle tutuklandı, hap
SSCB ile Almanya arasında “tampon” bir se atıldı ya da idam edildi. Partide ve devlet
bölge oluşturmayı amaçlıyordu. Bu önlemlere kademelerinde çalışanlardan Stalin karşıtı
karşın 1941 ’de Almanya SSCB’ye saldırdı ve olanlar yargılandı, sürgün edildi ya da görev
kısa sürede ülkenin doğu bölümünün büyük den alındı. Binlerce kişi halk düşmanı ilan
kesimini ele geçirdi. edilerek çalışma kamplarına gönderildi.
SSCB savaş sırasında fabrikalarını Ural- 1953’te Stalin’in ölümünden sonra Nikita
lar’ın gerisine taşımak gibi olağanüstü zor bir Kruşçev ve Georgi Malenkov yönetime seçil
işi gerçekleştirerek, hem üretimin tümüyle diler. 1955’te Malenkov’un yerini Nikolay
aksamasını önledi, hem de savaş için gerekli Bulganin aldı. SBKP’nin 1956’da yapılan 20.
gereçlerin üretilmesini sağladı. 1941’de Mos Kongresi’nde ilk kez Stalin’in putlaştırılması
kova yakınlarına kadar gelen Almanlar, Müt yerildi, yöntem ve uygulamaları eleştirildi.
tefiklerden askeri destek alan ve moral ola Kongrede ayrıca “barış içinde bir arada yaşa
rak da toparlanan Kızıl Ordu’nun savunması ma” ilkesi kabul edildi. Bu ilkeye uygun ola
karşısında çekilmek zorunda kaldılar. Bir yıl rak, 1957’de yönetimin en güçlü kişisi olan
sonra, Almanlar Kafkasya’daki zengin petrol Kruşçev’in döneminde A BD ve öbür batılı ül-
SOVYET SOSYALİST 25
ayrıcalıklı sayan öğretmenler, cemaatlerini yerginin yanı sıra şiirsel bir anlatım göze
sömürerek kazanç sağlayan din adamları gibi çarpar.
konuları eleştirici ve alaycı bir dille, gülmece Soyinka ilk romanını 1965’te yayımladı.
anlayışı içinde yazdı. 1959’da sahnelenen The The Interpreters (“Yorumcular”) adlı bu ro
Lion and the Jewel (1963; “Aslan ve Mücev manında yazar, kendilerine çevrelerindeki
her”), The Trials o f Brother Jero (1960; “Ra dünyanın içinde yer arayan bir grup genç
hip Jero’nun Çilesi”), A Dance o f the Forests aydını anlatır. İkinci romanı Season of
(1963; “Ormanların Dansı”), Jero’s Meta- Anom y (“Aykırılık Mevsimi”) 1973’te yayım
morphosis (1972; “Jero’nun Değişimi”) bu tür landı. Şiirlerini ise Idanre and Other Poems
(1967; “Idanre ve Öbür Şiirler”) ile Poems
A B C Ajansı
from Prison (1969; “Hapishaneden Şiirler”)
adlı kitaplarında topladı. İkinci şiir kitabında
ki şiirlerinin büyük bölümünü Biafra’nın Ni
jerya’dan ayrılması için çalıştığı gerekçesiyle
hapse atıldığı 1967-69 arasında yazdı. Hapis
hanede geçirdiği yılları ve tutuklanışıysa The
Man Died (1972; “Adam Öldü”) adlı yapıtın
da dile getirdi. Soyinka’nın birçok yapıtı başta
A BD olmak üzere batı ülkelerinde sahneye
konmuştur. Bunlardan, ilk kez 1975’te sergi
lenen ve Yoruba toplumunun geleneksel de
ğerleriyle sömürge yönetiminin değerleri ara
sındaki çatışmayı ele alan Death and the
King’s Horseman ( “Ölüm ve Kralın Atlısı”)
A B D ’de çok beğenilmiştir.
G rafiklerde beş büyük gru p (m em eliler, kuşlar, sürüngenler, a m fib yum la r ve balıklar) altında toplanan
om urgalı hayvanların toplam ve soyu azalan tü r sayıları ile her gruptaki toplam tü r sayısına göre soyu
azalan türle rin yüzdesi gösterilm iştir. Omurgasızların arasında ise 2.000'i aşkın türün yok olm a tehlikesi
yaşadığı sanılmaktadır. Bu sayıyı 200 bine kadar yükselten uzmanlar da vardır. Bu farklı yaklaşım lar
omurgasızlara ilişkin b ilgile rin çok eksik olm asından kaynaklanmaktadır.
sayısı çok daha kabarıktır. Üstelik tüm bu bitkilerden oluşur. Listelerdeki canlılar, he
canlıları saptamaya yetecek ne zaman, ne de men etkin önlem alınmazsa soyu tükenmek
uzman vardır. Bazı bitki ve hayvan türleri üzere olanlardan, aşırı avlanma nedeniyle
bilim adamları tarafından tanımlanıp adlandı giderek soyu azalan türlere kadar değişen
rılmadan azalmakta ya da yok olmaktadır. gruplar halinde sınıflandırılmaktadır.
Soyu tükenen birçok canlı türünün, eğer Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları
yeterli zaman ve olanak bulunsaydı, yaşamsal Koruma Birliği’nin ender bulunan bitki ve
önemdeki gereksinimlerimizi karşılayabilece hayvanlar ile mercan resifleri, bataklıklar ve
ğini bilmek, içine düştüğümüz acıklı durumu yağmur ormanları gibi değişik yaşama ortam
belki de en çarpıcı biçimde ortaya koymak larına ilişkin çeşitli yayınları da vardır.
tadır.
Soyu Azalan Bitkiler
Soyu Azalan Türlere İlişkin Yeryüzünün en iri çiçeklerini veren Rafflesia
Bilgilerin Derlenmesi arnoldii aynı zamanda en az bulunan bitkiler
1948’de kurulan ve merkezi İsviçre’de bulu den biridir. Malezya’da yetişen bu bitki içinde
nan Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları yaşadığı yağmur ormanlarının önce kereste,
Koruma Birliği soyu azalan türler hakkında sonra da tarla açma, hayvan otlatma ve ev
bilgi toplamakta ve listeler düzenlemektedir. yapma amacıyla büyük ölçüde yok edilmesi
Red Data Book (“Kırmızı Veri Kitabı”) adı nedeniyle iyice azalmıştır. Dönenceler arasın
verilen bu ayrıntılı listeler memeliler, kuşlar, da uzanan öbür ormanlar insanların yıkıcı
amfibyumlar, sürüngenler, omurgasızlar ve etkisi altında kalmakla birlikte, henüz yeryü-
NHPAlMichael Tweedie
Y a ğ m u r o rm a n la rın ın y o k e d ilm e s in in kurbanı olan R afflesia a rn o ld ii, çapı 1 m e tre ye ula şa b ile n dev
çiçe ğ iyle ü n lü d ü r.
30 SOYU AZALAN TÜRLER
bileceği DOĞAYI KORUMA maddesinde lere göre yeryüzünde yüzlerce dinozor türü
anlatılmıştır. Bunlar arasında yaşama ortam yaşıyordu. Bunların tümü 1 milyon yıldan
larını korumak, doğal koruma alanları oluş kısa bir süre içinde yok olmuştur. Yapılan
turmak ve hayvanların öldürülmesini engelle araştırmalar çağlar boyunca birçok kez kitle
mek sayılabilir. Doğal yaşamı koruma grupla sel soy tükenmesi olayının gerçekleştiğini
rı ve devletler soyu azalmakta olan türlere göstermektedir. Bilim adamlarına göre Dün-
ilişkin listeleri halka duyurmakta, çıkarılan ya’da yaşamın başlamasından bu yana ortaya
yasalara dayanarak bu hayvanları yaşadıkları çıkan tüm hayvan türlerinin yüzde 90’ı aşan
bölgelerle birlikte korumaya çalışmaktadır bölümü yok olmuştur.
lar. Ayrıca soyu tükenen türlerin ölü ya da Soy tükenmesine yol açan nedir? Bunun
canlı olarak uluslararası ticaretini yasaklayan birçok nedeni vardır. Bazen iklim ve çevre
anlaşmayı 100’e yakın ülke imzalayarak ender koşulları değişir ve bu değişime canlılar ayak
hayvanların yakalanıp satılmasını önemli öl uyduramaz. Belki dinozorlar da değişen iklim
çüde engellemiştir. koşullarının kurbanı olmuş, dondurucu so
ğuklara dayanamayarak yeryüzünden silin
SOYU TÜKENMİŞ HAYVANLAR. Tümüy mişlerdir (bak. DİNOZOR).
le yok olmuş hayvan türlerine soyu tükenmiş Bazen bir hayvan türü evrimleşen yeni ve
denir. Bu türlerin artık Dünya üstünde yaşa daha başarılı türlerin rekabetine dayanamaz.
yan örnekleri yoktur. Örneğin, milyonlarca yıl boyunca kıtalar
Yaşamın başlamasıyla birlikte türlerin çe Dünya’nın yüzeyinde yavaş yavaş sürüklendi
şitlenmesine türlerin yok oluşu eşlik etmiştir. (bak. DÜNYA; JEOLOJİ). Bu sürüklenme sonu
Bu durum doğal evrim sürecinin bir parçası cu, Güney Amerika öbür kıtalardan milyon
dır. Türler değiştikçe bazen yaşadıkları çevre larca yıl uzak kalmış, bu dönem boyunca ke
lere daha iyi uyarlanmış ve aynı zamanda seliler rahatça gelişip çeşitlenme fırsatı bul
çevre tarafından değişikliğe uğratılmışlardır. muştu. Ama Kuzey Amerika ile Güney Am e
Bu türler varlıklarını sürdürürken, çevreye iyi rika birbirlerine bağlanınca daha üstün yapılı
uyum sağlayamayanlar ise var olma savaşında olan eteneli memeliler kuzeyden güneye ya
yenik düşüp yeryüzünden silinmişlerdir. yıldılar. Keseliler bu rekabete dayanamadılar
Bu bilgiler fosillerin incelenmesi sayesinde ve kılıç dişli keselikedi (Thylacosmilus cinsi)
edinilmiştir (bak. F osil). Fosiller uzun yıllar gibi birçok türün soyu tükendi (bak. KESE
önce ölmüş canlıların sertleşmiş kalıntıları LİLER).
dır. Günümüzde varlığını sürdüren canlı
türlerinin fosillerine de rastlanır. Ama fosiller Günümüzde Soyu Tükenen Hayvanlar
çoğu kez soyu tükenmiş türlerden kalmıştır. Soy tükenmesi doğal bir süreçtir. Ama sorun
Örneğin 65 milyon yıl öncesinden kalan fosil- günümüzdeki bitki ve hayvan türlerinin çok
Ann Ronan Picture Library
daha hızlı bir biçimde tükenmesinden doğ
maktadır. İnsanın ortaya çıkışından beri dev
tembelhayvan, dev sığın ve mamut gibi birçok
iri yapılı hayvan türü ortadan kalktı. İnsanlar
tarafından avlanmaları belki de bu hayvanla
rın yok olmasına yol açan temel etkendi.
Doğal yaşamı koruma uzmanlarına göre,
günümüzde her gün en azından bir hayvan ya
da bitki türünün soyu tükenmekte, birçoğu
nun da soyu tükenme tehlikesi göstermekte
dir. Bunun nedeni büyük ölçüde toprak, su ve
hava kirliliği; besin ve hammadde edinmek
amacıyla yapılan avlanma; konut ya da yol
A frik a 'n ın g ü n e yin d e yaşayan b ir zebra çeşidi avcılar
ta ra fın d a n kırım a uğ ra tıld ı ve 1883'te tü m ü y le yok yapmak amacıyla ormanların yok edilmesi ve
oldu . bataklıkların kurutulmasıdır. Ayrıca insanlar
32 SÖĞÜT
viminalis) esnek körpe dallarından ise sepet Bu iki sözcük temelde aynı anlamı içermek
yapılır. Kuzey Amerika’da yaygın bir tür olan le birlikte aralarında bazı farklar da vardır.
kara söğüdün (Salix nigra) odunundan amba Sömürgecilik daha çok, zora dayanarak bir
laj malzemesi yapımında yararlanılır. Bazı devletin başka halklar üstünde siyasal ve
türlerin kabuğundan da ilaç olarak kullanılan ekonomik egemenlik kurması; emperyalizm
ağrı kesici bir madde özütlenir. ise güçlü devletlerin daha az güçlü olanları,
Hemen herkesin çok iyi tanıdığı salkım çoğu kez onların siyasal bağımsızlığına do
söğüt (Salix babylonica) ise dünyaya anayur kunmadan, siyasal ve ekonomik olarak dene
timleri altına alması anlamında kullanılır.
SÖGÜT 15. ve 16. yüzyıllarda gerçekleşen coğrafi
keşifler yeni kıtaların Avrupa ülkelerince
sömürgeleştirilmelerine yol açtı. İlk coğrafi
keşifler ile sömürgeci yayılma Portekiz ve
İspanya krallarının ayrıcalık tanıdığı ticari
şirketler aracılığıyla gerçekleşti. 1494’te papa
yeni keşfedilen toprakları Portekiz ile İspanya
KEÇİ SÖĞÜDÜ arasında paylaştırdı. Afrika kıyıları, Hindis
re n k li e rk e k ç iç e k le ri
tan ve Brezilya Portekiz’e, geri kalan yerler
t
İspanya’ya bağışlandı (bak. KEŞİFLER).
Sömürgecilik yöntemlerini daha da gelişti
m eyve
ren İspanya, Afrika’nın insanlarını köleleşti
rerek Amerika’daki kolonilerde (Avrupa’dan
du olan Çin’den yayılmıştır. Yerlere kadar göç edenlerin kurduğu yerleşim birimleri)
sarkan, sık yapraklı ince dallarıyla çok zarif çalıştırılmak üzere sattı. Köle ticaretinin sür
bir görünüm sergileyen bu söğüt türü hem düğü 400 yıl boyunca Afrika 75-90 milyon
öbür ülkelerde, hem de ülkemizde özellikle arasında genç erkeğini yitirdi. Bu dönemde
göl, havuz gibi su kenarlarında süs ve gölge Amerika’ya 15 milyon köle getirildi. Aradaki
ağacı olarak yetiştirilir. fark kölelerin yolda ya da bekleme depoların
da ölmesinden kaynaklanmaktadır.
SÖMÜRGECİLİK VE EMPERYALİZM. İn Sömürgecilik 17. yüzyılda Fransa ve H ol
sanların kabileler halinde yaşadığı çok eski landa’nın, 18. yüzyılda Fransa ve İngiltere’
çağlarda, savaşlarda zafer kazananlar yenilen- nin, 19. yüzyılda ise İngiltere’nin egemenli
leri önce öldürmüş, daha sonraları köle gibi ğinde sürdü. 20. yüzyılın başında dünyanın
kullanmaya başlamıştı, bski devletlerin, kral önemli bir bölümü Avrupa ülkelerinin arasın
lıkların ve imparatorlukların kurulduğu dö da paylaştırılmıştı.
nemlerde güçlü devletler güçsüzleri egemen
likleri altına almış; bazen de farklı uygarlık 1914'te S öm ürgeci Ülkelere Göre
S ö m ürgelerin Dağılım ı
ların karşı karşıya gelmesinden, egemenlik
Sömürgeci
ilişkisi olmadan yeni uygarlıklar doğmuştu. Ülkenin Söm ürgelerin
Ama çağdaş anlamda sömürgecilik Avru Söm ürgeci Sömürge Nüfusu Nüfusu
pa’da ulusal devletlerin ortaya çıktığı ve Ülke Sayısı (m ilyon) (m ilyon)
İngiltere 55 46 392
coğrafi keşiflerin gerçekleştiği 15. yüzyılda Fransa 29 39 62
başlamıştır. “Sömürgecilik” ve “emperya Almanya 10 64 13
lizm” sözcükleri bir devletin başka devletleri Belçika 1 7 15
Portekiz 8 6 10
ya da halkları siyasal ve ekonomik olarak Hollanda 8 6 37
egemenliği altına alıp etki alanını genişletmesi İtalya 4 35 1,5
Rusya 8 163 13
anlamına gelir. Sömürgecilik sözcüğü 15.-19.
yüzyıllar arasındaki dönem için, emperyalizm
sözcüğü ise 19.-20. yüzyıllar için kullanılagel- II. Dünya Savaşı’ndan sonra sömürgelerin
miştir. çoğu siyasal bağımsızlığını kazandı. Ama baş
34 SÖRF
ta A B D olmak üzere zengin ve güçlü ülkeler Hawaii, Peru, Avustralya, Yeni Zelanda ve
azgelişmiş ülkeleri ticari ilişkiler, yatırımlar, Güney Afrika kıyılarındadır. Kaptan James
askeri ve parasal yardımlarla kendi etki alan Cook daha 1777’de Tahitililer’in uzun tahta
ları içinde tutma siyaseti gütmüşlerdir. lar ve kanolarla sörf yaptıklarını görmüştü.
Yüzyıllar süren sömürgecilik döneminde Ama, 1912 ve 1920 Olimpiyat Oyunları yüz
Avrupa’da sanayileşme yaygınlaşırken, sö me şampiyonu Hawaiili Duke Kahanamoku,
mürgeler Avrupa’daki fabrikalara hammadde 1915’te Sydney yakınlarındaki Freshwater
ve Avrupalılar’a ucuz tarımsal ürünler sağla kumsalında sörf yapana kadar bu bir spor ha
mak zorunda bırakılmıştır. Böylece sömürge line gelmemişti. Kahanamoku, bundan beş yıl
lerin kendi sanayilerini kurmalarının engel sonra Hawaii’nin ünlü kumsalı Waikiki’de ilk
lenmesi, bugünkü gelişmiş-azgelişmiş ülkeler sörf kulübünü kurdu.
ayrımının ortaya çıkmasında da önemli bir Sörfçülerin çoğu, malibu denen ve uzunlu
öğe olmuştur. ğu 1,8 metre ile 2,25 metre arasında değişen
ince uzun bir tahtayla sörf yapar. Camyünüy-
SORF. Uzun bir tahtanın yardımıyla dalgala le kaplanmış balsa odunundan yapılan mali-
rın üstünde kıyıya doğru kayarak yapılan sörf, bunun yanı sıra, el tahtası denen kısa tahtalar
çok sevilen bir su sporudur. Derin sulardaki la da sörf yapılır. Bazı sörfçüler hafif kanolar
büyük dalgaların kıyıdan 90-900 metre açıkta, kullanır. Vücutlarını gererek hiç tahta kullan
kayalann ya da kumun oluşturduğu bir sığlık madan sörf yapanlar da vardır. Sörfçü, mali
ta kırılarak kıyıya doğru hareket ettiği her bu ile kırılan dalgaların arasından yüzerek,
yerde sörf yapılabilir. dik dalgaların oluştuğu bölgenin sonuna ka
Sörf yapmaya en uygun kumsallar A B D ’ dar gider. Önce malibunun üstünde yüzüstü
nin batı kıyılarında, özellikle California’da, yatan ya da çömelen sörfçü, uygun bir dalga
nın yaklaştığını görünce elleriyle kürek çeke
Promotion Australia rek hızla dalgaya doğru gider. Dalgaya kapı
lınca ayağa kalkıp dalga kumsalda kaybolana
kadar dalganın üstünde, dalgayla birlikte gi
der. Usta bir sörfçü, iyi koşullarda bir dalga
nın üstünde 800 metre yol alabilir. Dalganın
üstünde kayarken ağırlığını sörf tahtasının
farklı yerlerine vererek durmadan hızını ve
yönünü değiştirebilir.
Sörf yarışlarında hakemler alınan yolun
uzunluğuna, sörf yapılan dalgada kaymanın
zorluk derecesine ve sörfçünün gerçekleştirdi
ği hareketlere göre değerlendirme yaparlar.
Yarışmada genellikle her biri için iki puan ve
rilen 10 kayma gerçekleştirilir. Yerel yarışma
ları ulusal sörfçülük kuruluşları denetler.
1962’de kurulan ve merkezi Peru’nun Lima
kentinde olan Uluslararası Sörf Federasyonu
1964’ten beri her yıl düzenlenen dünya şampi
yonalarını ve öbür uluslararası karşılaşmaları
denetler.
Rüzgâr Sörfü
Yelkenli olan rüzgâr sörfü, sörf gibi büyük
dalgaların kırıldığı özel kumsallar gerektir
A v u s tra ly a 'd a sö rfçü le r. B üyük O kyan us'un mez; bu nedenle de çok yaygın olarak yapılır.
g ü n e yin d e sö rf geleneksel b ir sp o rd u r. 1970’lerde bir spor olarak kabul edilen rüzgâr
SÖRF 35
sörfünü ilk kez kimin bulduğu bilinmiyor. suda yüzecek biçimde hafif ve güçlü olması
Ama, bu heyecanlı ve hareketli sporun öncü sağlanmıştır. Tahtanın üst yüzü sörfçünün
lüğünü 1968’de California’da Henry Hoyle ayağının kaymaması için pürüzlü, arka yüzü
Schweitzer ve Jim Drake yapmıştır. ise suda hızlı gidebilmesi için pürüzsüz bir ya
Rüzgâr sörfü birçok nedenle yaygın bir pıdadır. Tahtanın altında ortada, denge ka
spor olmuştur. Sörf tahtasına çıkıp düşmeden natçığının takıldığı bir yarık vardır. Tahtanın
yelkeni kaldırarak rüzgârla kaymaya başla arka tarafında da sörfü yönlendirmeye yar
mak, bu spora yeni başlayanlar için çok heye dımcı olan dümen kanatçığı bulunur. Sörf
can vericidir. Ne var ki, kolay görünen bu tahtasının üst yüzünde ise yelken direğinin
sporda ilerlemek çok çalışma ve sabır gerekti girdiği bir delik vardır.
rir. Yeni başlayanlar düşmekten yılmamalı Genellikle alüminyumdan ya da camyünün-
dır. Deneyim kazandıkça dengenin ve ustalı den yapılan yelken direği çok esnektir. İçine
ğın sürekli olarak artması bu sporun heye su girmemesi için üst ucu kapalı olan direğin
canının sürmesini sağlar. Büyük bir hızla alt ucunda direğe çok büyük hareketlilik ve
dalgaların üstünde uçar gibi gitmek çok zevk ren eklemli bir ayak vardır.
lidir. Genellikle 5-6 m2 büyüklükteki yelken sert
Rüzgâr sörfünde, sörf tahtasına takılan yel polyesterden yapılır. Güneş ışığına ve neme
ken üç ana bölümden oluşur: Bunlar yelken karşı dirençlidir. Bazı yelkenlerde, yelkeni
direği, yelken ve tutma çatalıdır. Sörf tahtası güçlendirmek için içine çubuklar geçirilen
polyester ya da polietilen gibi sert bir madde cepler vardır. Alüminyumdan yapılan tutma
den yapılır. Plastik bir köpükle doldurularak çatalı, kaygan olmaması için kauçukla kaplan-
1 K e n d in izi de n g e le m e k
için ayaklarınızı yelken
d ire ğ in in h e r iki yanına
ko yu n . D izlerinizi kırarak
ye lke n i çe kip sudan
İ ij/ çıkarın.
2 Y e lkenin ip in i sağ e lin izle
tu tu n .
3 S ol e lin iz i sağ e linizin
üstü n d e n g e ç irip çatalı
tu tu n .
4 İpi bırakıp sol e linizle
2 çatalı tu ta ra k yelken
d ire ğ in i d e n e tle yin .
5 D ire ğ i ke n dinize d o ğ ru
çekerek d ik d u rm a sın ı
sağ la yın.
6 A y n ı anda v ü cu d u n u zu
ta h ta n ın ö n ü n e d o ğ ru
ha fifçe ç e v irip ayaklarınızı
ra h a t b ir k o n u m a g e tirin .
7 Sağ e lin izle de çatalı
tu ta ra k h a fifçe içeri d o ğ ru
çekin. (Çatalı tu ta n
e lle rin iz in b irb irin d e n
uzaklığı o m u z g e n iş liğ i
kad ar o lm a lıd ır.)
8 R üzgârın ye lke n i
d o ld u rd u ğ u n u h isse d in ce
ye lke n i rü zgâra d o ğ ru
P
çe virin .
9 Çatalı suya pa ralel ve
S
d ire ğ i s uya d ik tu tm a y a
çalışın. İşte rü zg â r sö rfü
y a p ıyo rsu n u z.
"
3o>l
1960'larda AB D 'de
gelişen rüzgâr sörfü
gü n ü m ü zd e
uluslararası b ir s p o rd u r
ve 1984'ten beri
O lim p iy a t O yu n la rı'n ın
kapsam ındadır.
Barnaby’s
mıştır. Çatalı oluşturan iki kıvrık çubuk, uçla,r dir. Bu nedenle biraz yelken bilgisi rüzgâr
nndan yelkene tutturulmuştur. Suya yattığı sörfünü öğrenmekte çok yardımcı olur.
zaman yelkeni çekip kaldırmaya yarayan ip, Rüzgâr sörfünün temel kurallarını öğrenen
çatalın önüne bağlıdır. ve ustalaşan sörfçü, sörf tahtasının üstünde
Rüzgâr sörfünü öğrenmenin en iyi yolu bir akrobatik hareketler denemeye girişebilir.
sörf okuluna gitmektir. Bu sporun geliştiği ül Bu, yapması gibi seyretmesi de çok zevkli bir
kelerdeki okullann çoğunda, karada bulunan gösteridir.
ve özel bir sistemin yardımıyla su yüzündey Günümüzde olimpiyat sporları arasına gir
miş gibi kullanılan sörf donanımı vardır. Bun miş olan rüzgâr sörfü, ilk kez 1984 Los Ange
ların yardımıyla, ıslanma korkusu olmadan les Olimpiyat Oyunları’nda yarışma kapsamı
sörf öğrenilebilir. Öğrencinin yanında bulu na alınmıştır.
nan öğretmen kuralları öğretir ve yapılan yan
lışlan hemen düzeltir. Böylece rüzgâr sörfü SÖZCÜKİŞLEM. Belirli bir bilgiyi, bilgisayar
nün kurallan çabucak öğrenilir. aracılığıyla işleyip düzenleyerek kâğıt üzerin
Rüzgâr yönü, akıntı, ağırlık kullanımı ko- de basılı bir metin haline getirme işlemine
nulanndaki kurallar yelken sporundaki gibi sözcükişlem ya da metinişlem denir. Bu işle
SÖZCÜKİŞLEM 37
min gerçekleştirildiği donanım ise sözcükiş- taya getirildikten sonra, komut ya da işlev tuş
lemci olarak adlandırılır. Modern yazı maki larına basılarak gerekli değişiklikler yapılır.
nelerinin (daktilo) bazılarında bu tür bir işle Metne belirli bir sayfa düzeni de kazandırıla
mi yapmak olanaklıdır, ama bugün söz- bilir. Eğer yazılan metin bir sayfadan daha
cükişlemciler büyük ölçüde yazı makineleri uzunsa, makine her yeni sayfaya bir başlık ko
nin yerini almıştır (bak. YA ZI MAKİNESİ). Bir yacak ve sayfaları otomatik olarak numara
sözcükişlemcinin başlıca parçaları şunlardır: landıracak biçimde programlanabilir. Yazılan
Yazı makinesindekine benzeyen, ama daha sözcüklerin yazım kurallarına uygunluk dene
çok tuşu bulunan bir klavye; yazılanı göster timinden geçirilebilmesi için bazı sistemlere
meye yarayan bir görüntü birimi ya da ek binlerce sözcük içeren bir sözlük yüklenebilir.
ran; metnin kâğıt üzerine basılmasına yara Metin istenen biçimde yazıldıktan sonra bir
yan bir yazıcı (printer); metnin ve başka bilgi dosya halinde magnetik bir diskte saklanabilir
lerin yüklenmesi ve saklanmasında kullanılan ve istendiğinde bir yazıcı yardımıyla kâğıt
bir ya da daha çok disk sürücü. Bilgisayar ge üzerine aktarılabilir. Sözcükişlem programın
nellikle klavye içine yerleştirilir, ama bazı do da yazıcıyı denetleyen komutları içeren ek bir
nanımlarda göstericinin içinde bulunur. Söz- dosya bulunur. Nokta matrisli yazıcılarda, her
cükişlemcilerle yazı makinesinin tüm işlevleri harf ya da karakter küçük noktalar halinde
yerine getirebilir; ama buna ek olarak metin oluşturularak yazılır. Uygun komutlar verile
basılı hale getirilmeden önce değiştirilebilir, rek, karakterler değişik boyutlarda ve biçim
düzeltilebilir ve ileride kullanılmak üzere lerde, örneğin bold ya da italik yazılabilir.
magnetik bir diske kaydedilerek saklanabilir. Nokta matrisli yazıcılar çok hızlı çalışır ve sa
Bilgisayarların nasıl çalıştığı BİLGİSAYAR niyede 600 harflik bir yazma hızına kadar çıkı-
maddesinde anlatılmıştır. labilir.
Sözcükişlemcilerin bazıları yalnızca sözcük Bugün artık gazetelerin ve kitapların çoğu
işlem için kullanılabilir; ama başka işlemler sözcükişlemcilerle yazılmakta ve dizilmekte
için de kullanılabilen bilgisayarlara yüklenen dir. Bu makineler, metin düzeltme ve değiş
bir programla işleyen sözcükişlemciler de var tirme gibi kolaylıklar sağlamanın yanı sıra, te
dır. Piyasada çok çeşitli sözcükişlem programı lefon hatlanyla uzak yerlere de bağlanabil
vardır; evlerde ve küçük işyerlerinde, mikro mekte ve herhangi bir metin bu olanaktan ya
bilgisayarlara yüklenen bu programlardan ya rarlanılarak anında başka yerlere ulaştınlabil-
rarlanılır. Yalnızca sözcükişlem işlevi gören mektedir. Gene herhangi bir metin, bugün ar
makinelerin belleği çoğunlukla daha geniştir tık dizgi makinelerinde baştan sona yeniden
ve bu makineler daha hızlı işler, dolayısıyla
çok daha pahalıdır. Bu tür makineler genel Science Photo Library
likle büyük işyerlerinde kullanılır.
Sözcükişlemci kullanılırken, klavyenin tuş
larına basarak yazılan sözcükler ekranda gö
rülür. Yazım sırasında metnin üzerinde ge
rekli düzeltmeler, değişiklikler ve düzenleme
ler yapılabilir; örneğin, yeni sözcükler eklene
bilir ya da çıkartılabilir, belirli bir yazı parçası
metnin bir yerinden alınıp bir başka yerine
taşınabilir ya da disk üzerinde saklı bulunan
başka bir metne eklenebilir. Bu işlemleri ger
çekleştirmek için önce değişiklik yapılacak
noktanın seçilmesi gerekir. Bunun için klav
ye üzerindeki özel tuşların yardımıyla imleç
(yanıp sönen nokta) ekran üzerinde hareket
ettirilir ve metnin ekran üzerindeki görüntüsü E vindeki m ik ro b ilg is a y a ra y ü k le d iğ i sözcükişlem
aşağı yukan kaydırılabilir. İmleç istenen nok p ro g ra m ıy la m e tin yazan b ir öğ ren ci.
38 SÖZCÜK TÜRLERİ
yer alır. İki ya da daha çok sözcükten oluşan desteklenmiş olan anlaşmalara sözleşme ya da
ve anlamlı tek bir birim işlevi gören sözcükle akit denir.
re genel olarak “bileşik sözcük” adını veriyo Tarafların birbirine uygun irade açıklama
ruz. Bileşik sözcüklerin yazımında birtakım larıyla yapılan bir hukuki işlem olan sözleş
farklılıklar görülmektedir. Bazı bileşik söz menin genel olarak belirli bir biçimde yapıl
cükler bitişik yazılır: Başbakan; içgüdü; gök ması zorunlu değildir. Ama bazı tür sözleşme
bilim; denizaşırı; ağustosböceği; tahtakurusu; lerin belirli bir biçimde yapılması yasalarda
tanksavar gibi. Bazı bileşik sözcükler ise ayrı öngörülmüştür. Örneğin, kira sözleşmesinin
yazılır: Terk etmek; gözyaşı dökm ek; baş göz yazılı olarak yapılması, taşınmaz malların
etmek; zehir olm ak gibi. satış sözleşmesinin resmi biçimde yapılması
Anlama güç katmak amacıyla bazen bir zorunludur. Sözleşmenin yazılı biçimde yapıl
birimi yineleriz ya da aralarında benzerlik ması anlaşmazlık durumunda kanıtlamayı ko
bulunan birimleri arka arkaya söyleriz. Böy laylaştırmak için de yararlıdır.
lelikle de “ikileme” adını verdiğimiz söz Sözleşme, taraflardan birinin yaptığı bir
öbeklerini oluştururuz. İkilemeler kalıplaşmış önerinin karşı taraf ya da öteki taraflarca
anlatımlardandır; sözgelimi, bağ bahçe; kış benimsenmesiyle oluşur. Bir sözleşmede ta
kıyamet; akça pakça; çarpık çurpuk; gürül rafların karşılıklı çıkarları bulunur. Örneğin
gürül; şırıl şırıl; özene bezene; bıkm ak usan herhangi bir malı satın alırken yapılan iş sözlü
mak; er geç; süklüm püklüm ; apayrı; upuzun; bir sözleşmedir. Alıcı mala karşılık bir fiyat
sipsivri; kılık kıyafet; hısım akraba; çocuk önerir; satıcı bu öneriyi kabul ederse parayı
m ocuk; sepet mepet gibi. alıp malı teslim eder. Bu durumda sözleşme
Çeşitli sözcük türlerinin sözdiziminde farklı yapılmış ve sözleşme koşulları yerine getiril
öbekleşmeler oluşturduğu da dikkati çeker: miştir. Alıcının sağladığı çıkar, almış olduğu
İsim (ad) öbekleri (eşine bağlı; ikide bir; içten maldır. Satıcının çıkarı da almış olduğu pa
pazarlıklı; bini aşkın; canı tez), fiil öbekleri radır.
(pireyi deve yapm ak; şafak sökm ek; ucuz Bir sözleşmenin geçerli olması için tarafla
kurtulm ak), edat öbekleri (şimdiye kadar; rın sözleşmeyi özgür iradeleriyle ve bilinçli
denize nazır; roman hakkında; m elek gibi; olarak yapmış olmaları gereklidir. Taraflar
bana göre), zarf öbekleri (daha güzel eşyalar; dan birinin zorlanması, korkutulması ya da
en güzel kitap), bağlaç öbekleri (özgürlük ve aldatılması yoluyla yapılan sözleşmeler geçer
bağımsızlık; kedi ile köpek; ben de, sen de, o sizdir. Yasalara göre ergin sayılmayanlar, akıl
da), ünlem öbekleri (hey arkadaş; yapma be hastalan, çocuklar sözleşme yapamaz. Konu
birader). su yasalara ya da ahlaka aykırı sözleşmeler
yapılamaz.
Cümleler Sözleşmenin taraflarından biri sözleşmede
Bir ya da daha çok sözcükten oluşan yargılı belirtilmiş olan yükümlülüklerini yerine getir
anlatımlara genel olarak “cümle” adını veri mezse karşı taraf mahkemeye başvurabilir.
yoruz. Cümlede sözcükler görev ve anlam Mahkeme haksız tarafı yükümlülüğünü yeri
ilgisiyle bir araya getirilmektedir. Bu bakım ne getirmeye zorlar ya da sözleşmeye uyulma-
dan sözcükler ancak cümle bağlamında bir masından doğan zararın ödenmesine karar
anlam kazanmaktadır. verir. Tazminat denen bu ödemeye karar
Türkçe’de “yüklem”, cümlenin temel öğe verilmesi için zarar gören taraf zararını kanıt
sidir. Türkçe’de sözdizimini oluşturan öğeler lar (bak. TAZMİNAT).
genellikle özne-tümleç(ler)-yüklem sıralanışı
na uygundur. Yüklem dışındaki öğelere “yar SÖZLÜK. Bir dilin belli bir çağda ya da
dımcı” ya da “açıklayıcı öğeler” adı da veril bütün çağlarda kullanılan sözvarlığını alfabe
mektedir (bak. C üm le). sırasına göre ve tanımlarıyla birlikte veren,
gerektiğinde de örnek cümlelerle bu tanımları
SÖZLEŞME. İki ya da daha fazla kişi arasın pekiştiren yapıtlara sözlük adı verilmektedir.
da yapılan ve koşullarına uyulması yasayla Bir dilin sözvarlığı sözcükler, deyimler, kalıp
40 SÖZLÜK
kullanımlar, özel deyişler, terimler, atasöz- sözvarlığım içerir) ya da birden çok dilin söz-
lerinden oluşur. Eski dilde sözlük için “lü varlığmı işliyorsa ikidilli ve çokdilli sözlük
gat” (lügat) ve “kamus” sözcükleri kullanıl (birden çok dilin sözvarlığım konu edinir); al
mıştır. fabe sırasını temel alıp almamasına göre alfabe
Sözlüklerin kullananlara, yararlanabilme tik (abecesel) sözlük, kavram (kavram alanı)
becerilerine göre çok yönlü yararları olduğu sözlüğü; konu olarak işlenen sözvarlığmın nite
nu söyleyebiliriz. Bunlar genel olarak “biçim liğine göre genel sözlük, lehçebilim (yöre dili)
sel yararlar” ve “içeriksel yararlar” olmak sözlüğü, eşanlamlı ya da karşıt anlamlı sözcük
üzere iki bölümde toplanabilir. Sözlüklerin ler sözlüğü, yabancı sözcükler sözlüğü, tarihsel
biçimsel yararlarının başında sözvarlığındaki sözlük, etimoloji (kökenbilim) sözlüğü, terim
yerli (anadil) ve yabancı sözcüklerin doğru sözlüğü, argo sözlüğü, deyimler sözlüğü, ata
yazımlarını vermesi gelmektedir. Bir sözcü sözleri sözlüğü, yanlış yerleşmiş sözcükler
ğün nasıl yazılacağı konusunda sözlüğe bakı sözlüğü, sanatçılar (yazarlar, ressamlar, mü-
larak sözcüğün doğru yazılışı öğrenilir; sözge zikçiler gibi) sözlüğü gibi adlar alır. Ayrıca
limi, Yalnış mı, yanlış mı?/ Bağzen mi, bazen cins isimlerin tanımlarını, içerdikleri kavram
mi?/ Yanlız mı, yalnız mı?/ Greyfurt mu, ların ayrıntılı açıklamalarını özel isimlerle
greypfurt mu? gibi. Sözcüklerin doğru yazıl birlikte veren ansiklopedik sözlükler de var
ması kadar doğru söylenişi (telaffuz edilmesi) dır. Yabancı dil öğretimi ve çeviri alanlarında
de önemlidir. Bu konuda da söyleniş özellik kullanılan ikidilli sözlükler iki ayn dilin söz-
lerini veren sözlüklere başvurulur. Bu tür varlığım içerirler. Sözgelimi İngilizce-Türkçe
sözlüklerde ince, uzun ve vurgulu okunuşları bir sözlük bu türdendir. Böyle bir sözlükte
vermek için özel işaretler kullanılarak sözcük İngilizce (yabancı dil) sözcüklerin Türkçe
lerin nasıl söyleneceği gösterilmektedir. Söz (anadil) karşılıkları yer alır. Türkçe-İngilizce
lüklerin içeriksel yararlan arasında da ön bir sözlükte ise bunun tersi olur ve Türkçe
sırayı, sözlüklerin tanımları almaktadır. Bir (anadil) sözcüklerin İngilizce (yabancı dil)
sözcüğün düz ve yan anlamlan vardır. Bir karşılıkları verilir.
metni okurken karşılaşılan ve anlamı tam
olarak çıkanlamayan bir sözcük ya da söz Sözlük ve Sözlükçülüğün Tarihi
öbeği, deyim, terim sözlüklerin yardımıyla Dünyada ilk sözlüğü kimin, nerede, ne zaman
anlaşılabilir. Ayrıca gene sözlüklerin yardı hazırladığı konusunda bilgimiz yoktur. Bazı
mıyla eşanlamlı (anlamdaş) ya da karşıt an kaynaklarda İskenderiye Kütüphanesi görev
lamlı sözcüklerin anlam farklılıklan sezilebi lisi Aristophanes’in (İÖ 257-180) hazırladığı
lir. Sözgelimi, akılsız!ahmak!aptal!gabilbönl kitap ilk sözlük olarak kabul edilmektedir.
sersem gibi kavramlar arasındaki ince aynm İskenderiyeli Pamphilus’un Yunanca sözlüğü
fark edilebilir. ile Latin Marcus Verrius Flaccus’un sözlüğü
Sözlükler okurun sözvarlığım, yani sözda- ilk örnekler arasında sayılmaktadır.
ğarcığım genişletir, kendi dilinin sözvarlığım John Garland, Latince bir sözcük olan
daha yakından tanıma olanağı verir. dictionarium’u ilk kez 1225’te “sözlük” anla
Özellikle genel sözlükler, bir dilin dökümü mında kullanmıştır. Dünya sözlükçülüğünde
nü verirken o dille yaratılan, o dile aktanlan doğulu ulusların da payı büyüktür. Ebu Nasr
kültürün niteliğini ve özelliğini de göz önüne İsmail Cevheri’nin (ölümü 1010) Sıhah-ı Cev
sererler. Bir dilin sözlüğünü dikkatle gözden heri diye de bilinen Tacü’l-Luga ve Sıhahü’l-
geçiren bir kimse, o dili kullanan toplumun A rabiye’sı (“Arapça Gerçek Sözlük Kitabı”)
kültürü, sanatı, yaşama biçimi konusunda Arapça sözlükler arasında özel bir yer tutar.
belirli bir bilgiye sahip olabilir. İran asıllı Arap dilcisi Ebu Tahir Muhammed
bin Yakub Firuzabadi’nin (1329-1415) kısaca
Sözlüklerin Türleri Kamusü’l-Muhit adıyla tanınan Arapça sözlü
Sözlükler amaçları, kapsamları ve nitelikleri ğü de ünlüdür.
yönünden çeşitli türlere ayrılırlar. Bir dilin Alman gezgin Peter Simon Pallas (1741-
sözvarlığım işliyorsa tekdilli sözlük (bir dilin 1811) ilk çokdilli sözlük örneğini ortaya koy
SÖZLÜK 41
du: Linguarum Totius Orbis, Vocabularia sözlükler daha çok Arap sözlükçülüğünün
Comparativa (1787; “Dünyanın Bütün Dille etkisinde hazırlanmıştır. Arapça ve Farsça’
rinin Karşılaştırmalı Sözlüğü”). nın öğretimi için hazırlanan bu sözlüklerin
Sözlük çalışmalarında özellikle 19. yüzyılda bir bölümü manzumdur. Mustafa Ahteri’nin
büyük gelişmeler oldu. Alman Jacob Grimm (16. yüzyıl) Ahteri-i Kebir (1545), Vankulu
ve kardeşi Wilhelm Grimm Alman dilinin en Mehmed Efendi’nin (16. yüzyıl) Cevheri’nin
büyük sözlüğünü hazırlamaya giriştiler. Bu Arapça Sıhah-ı Cevheri adlı sözlüğünden,
çabanın sonucunda 16 ciltlik Deutsches Wör- çevirdiği Vankulu Lügati, Sünbülzade Vehbi’
terbuch (1854-1960; “Almanca Sözlük”) orta nin (ölümü 1809) Tuhfe-i Vehbi (Farsça’dan
ya çıktı. Bu bağlamda Fransız dilci Emile Türkçe’ye manzum çeviri), Mütercim Asım’ın
Littre’nin (1801-81) Dictionnaire de la langue (1755-1819) Burhan-ı Kaatı (Tebrizli Hüse
française (1863-73; “Fransızca Sözlük”), Pier- yin bin H alefin aynı adlı Farsça sözlüğünden)
re Larousse’un (1817-75) le Grand dictionnai ve el-O ky anüsü’l-Basit fi Tercemeti’l-
re üniversel du X IX 6 siecle (1866-76; “19. Kamusü’l-Muhit (Firuzabadi’nin Kamusü’l-
Yüzyılın Büyük Evrensel Sözlüğü”), Paul Muhit adlı sözlüğünden, 1805-10), Ahmed
Robert’in (1910-80) Grand Robert de la lan Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani (1876), Sir
gue française (1950-64; “Fransız Dilinin Bü James William Redhouse’ın Kitabı Maaniul-
yük Robert’i”), A B D ’li dilci Noah Webster’in Lehçe (2 bölüm, 1884-90), Muallim Naci’nin
(1758-1843) A B D ’de konuşulan İngilizce’yi Lügat-ı Naci (1890) adlı yapıtları bunların
göz önüne alarak hazırladığı American Dictio- başlıcalarıdır.
nary o f the English Language (1828; “İngiliz Türk sözlükçülüğünde bir dönüm noktası
Dilinin Amerikan Sözlüğü”) adlı sözlükleri ve olan Kamus-ı Türki (1899-1900) Tanzimat
1879-1928 arasında tamamlanan The Oxford dönemi edebiyatçılarından Şemseddin Sami’
English Dictionary (“Oxford İngilizce Sözlü nindir. Bu sözlükte 19. yüzyılın sonunda,
ğü”) adlı sözlük özellikle belirtilmelidir. Bu özellikle yazı dilinde kullanılan Türkçe söz
gün dünyada konuşulan hemen bütün dil cüklerin ve yabancı dillerden alman sözcükle
lerin sözlükleri yapılmış durumdadır. Ayrıca rin tanımları, hangi dilden geldikleri, yer yer
yabancı dil öğretimine katkıda bulunmak için kullanım örnekleriyle birlikte verilmektedir.
de ikidilli ya da çokdilli sözlükler yaygınlaş Şemseddin Sami yabancı bir sözcüğün yerine,
mıştır. yaygın olmasa bile Türkçe karşılığının kulla
nılmasından yanaydı. Bu dönemin Kamus-ı
Türk Sözlükçülüğü Türki'yi izleyen sözlükleri arasında Ali Sey-
İlk Türk sözlüğü Kaşgarlı Mahmud’un Arap- di’nin (1870-1933) Resimli Kamus-ı Osmani’
lar’a Türkçe’yi tanıtmak amacıyla 1072-74 sini (1906-09) ve Raif Necdet (1881-1936) ile
arasında hazırladığı Divanü Lügati t-Türk adlı Haşan Bedreddin’in (1870-1926) Resimli
çalışmasıdır (bak. Kaşgarli Mahmud ). B u Türkçe Kamus’unu (2. baskı 1928) anabiliriz.
yüzyıldan sonra hazırlanan sözlükler çeşitli Son dönemlerde yeni harflerle basılan Os-
Türk lehçeleriyle ilgilidir. Ebülkasım Zemah- manlıca sözlüklerin arasında Mustafa Nihat
şeri’nin (1075-1144) Mukaddimetü’l-Edep’i Özön’ün (1896-1980) Osmanlıca-Türkçe S öz
(“Edebiyata Giriş”); Ebu Hayyan’m (1256- lük’ünü (1952), Ferit Devellioğlu’nun (1906-
1345) Kitabü’l-İdrak li Lisâni’l-Etrâk’i (1312; 85) Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat’ını
“Türkler’in Dilini Öğrenme Kitabı”); İbn (1962) saymak gerekir.
Mühenna Lügati ve Codex Cumanicus (13. Türkiye’de 1928’de Latin alfabesinin be
yüzyıl) Kıpçakça sözlüklerdir. Ali Şir Nevai’ nimsenmesinden sonra sözlüklerin önemi da
nin Muhakemetü’l-Lugateyn’ı (1499; “Söz ha da arttı. Yazı değişimiyle birlikte gündeme
cüklerin İncelenmesi”), Abuşka Lügati (16. gelen dili yalınlaştırma ve “arı Türkçe” kul
yüzyıl), Mirza Mehdi Han’ın (18. yüzyıl) lanma eğilimi yeni sözlüklerin hazırlanmasını
SenglaKı, Şeyh Süleyman Efendi’nin (1822- zorunlu kılıyordu. Latin alfabesine geçtikten
90) Lugat-i Çağatay ve Türki-i Osmani’si hemen sonra hazırlanan ilk sözlükler arasında
(1880) Çağatayca sözlüklerdir. Osmanlıca M. Bahaeddin’in Yeni Türkçe Lügat’ini
42 SÖZ SANATLARI
(1928), Ali Seydi’nin Resimli Yeni Türkçe rının tanımına özen gösteren, etimoloji açık
Lügat'ini (1929-30), İbrahim Alâaddin Göv- lamaları bilimsel olan, tanımları ve bunlara
sa’nın (1889-1949) başkanlığında hazırlanan uygun kullanım örnekleri yetkin bir sözlüğü
Yeni Türk Lügati'ni (1930) özellikle anabili müz bulunmamaktadır. Üniversitelerimizde
riz. Ünlü dilcimiz Hüseyin Kâzım Kadri sözlükbilim anabilim dalının olmaması da
(1870-1934) de Büyük Türk Lügati'ni (1. ve 2. böyle bir çalışmaya engeldir.
ciltler Arap harfleriyle, 1927-28; 3. ve 4. ciltler Yabancı dil öğretimi ve çeviri etkinlikleri
Latin harfleriyle, 1943-45) hazırlamış, yapıtta için hazırlanan ikidilli ya da çokdilli sözlükle
Osmanlıca’da kullanılan Arapça, Farsça söz rin sayısında özellikle son yıllarda büyük
cüklerin yanı sıra Uygur, Çağatay, Kazan, artışlar gözlenmektedir: İngilizce-Türkçe, Al-
Azeri, Koybal, Yakut, Altay, Çuvaş ve Kırgız manca-Türkçe, Fransızca-Türkçe, İtalyanca-
lehçelerinin sözcüklerine de yer vermiştir. Türkçe sözlükler sayıca kabarıktır. 1980’lerde
Türk sözlükçülüğü, 1932’de Türk Dili Tet bunlara İspanyolca-Türkçe, Rusça-Türkçe,
kik Cemiyeti adıyla kurulan ve 1936’da Türk Japonca-Türkçe, İsveççe-Türkçe, Yunanca-
Dil Kurumu adını alan kuruluşun bilimsel Türkçe, Sırpça-Türkçe sözlükler eklenmiştir.
yayınlarıyla çağdaş bir kimlik kazandı. Türk Türkçe’nin bugüne kadar tam bir etimolo
Dil Kurumu Türkçe’nin sözvarhğınm tam bir jik sözlüğü yapılamamıştır. Bu konudaki baş
dökümünü elde edebilmek için çok yönlü lıca çalışmalar Bedros Keresteciyan Efendi’
çalışmalara girişti. Anadolu ağızları derlendi, nin (1840-1909) Quelques materiaux pour un
eski Türkçe yazmalar tarandı, çağdaş Türkçe dictionnaire etymologique de la langue turque
sözlük ve terim sözlükleri hazırlandı. Türk (1912; “Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü İçin
Dil Kurumu’nda uzman olarak çalışan Meh Bazı Malzemeler”), Martti Râsânen’in (1893-
met Ali Ağakay’ın (1893-1965) hazırladığı ve 1976) Versuch eines etymologischen W örter-
sonraki baskılarını dilcilerin geliştirdiği Türk buchs der Türkischen Sprachen (1969; “Türk
çe Sözlük (1. baskı, 1945; 7. baskı, 2 cilt, 1983) Dilleri İçin Bir Etimolojik Sözlük Denem e
ilk önemli çalışmalardan biri oldu. 1983’ten si”), Sir Gerard Clauson’un An Etymological
sonra Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Dictionary o f Pre-Thirteenth-Century Turkish
Kurumu yapısı içinde çalışmalarını sürdüren (1972; “13. Yüzyıl Öncesi Türk Dilinin Eti
Türk Dil Kurumu bu sözlüğü bazı değiştirme molojik Sözlüğü”), Abdullah Skaljic’in Tur-
ve düzeltmelerle “yeni baskı” olarak yayımla cizmi u Srpskohrvatskom Jeziku (1966), E. V.
dı (2 cilt, 1988). Tarama Sözlüğü (8 cilt, Sevortyan’ın Etimologiçeskiy Slovar Tyurk-
1963-77) ve Derleme Sözlüğü (12 cilt, 1963-82) skih Yazıkov (1974), İsmet Zeki Eyuboğlu’
öteki önemli ürünlerdir. Kişilerin ve özel nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü (1988)
kurumların hazırladığı hemen hemen bütün adlı yapıtlarıdır.
sözlüklerde Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Türkçe’nin tarihsel sözlüğü de bugüne ka
Sözlük'ü temel alınmış ya da pek az ekleme dar hazırlanabilmiş değildir. Türk Dil Kuru
ler ve düzeltmelerle yinelenmiştir. Bunların mu böyle bir çalışma başlatmışsa da 1983’teki
başlıcaları Mustafa Nihat Özön’ün Resimli yapı değişikliğinden sonra bu çalışma yarım
Türk Dil Sözlüğü (1967), Meydan-Larousse kalmıştır.
Büyük Lügat ve Ansiklopedi (12 cilt, 1969-
73), Pars Tuğlacı’nın Okyanus Ansiklopedik SÖZ SANATLARI. Şiirde ve düzyazıda, sö
Sözlük (10 cilt, 1974-83), Kemal Demiray’ın zün daha etkili olabilmesi, duyguların, düşün
Temel Türkçe Sözlük (1982) adlı çalışmaları celerin, izlenimlerin, durumların, olayların
dır. Bunların dışında Resimli Ansiklopedik günlük dil kullanımından farklı bir dil kullanı
Büyük Sözlük (10 cilt, 1982), Büyük Larousse mıyla anlatılmak istenmesi, dilin çeşitli ola
Sözlük ve Ansiklopedisi (20 cilt, 1986-89) naklarının harekete geçirilmesiyle sağlanabil
gibi kapsamlı çalışmaları da saymak gerekir. mektedir. İşte bu nedenle edebiyatçılar “ede
Bütün bu önemli çalışmalara karşın bugün bi sanatlar” ya da “edebiyat sanatları” da
elimizde Türkiye Türkçe’sinin sözvarlığım tü denen birtakım söz ve anlam sanatlarına
müyle içeren, sözcüklerin düz ve yan anlamla başvururlar. Bunlar dilin bütün olanaklarıyla
SOZ SANATLARI 43
ve yetkin kullanımını sağlar. Yazarlar söz G üm üş bir dum anla kapandı her yer
ve anlam sanatlarını daha çok bir araç olarak Ö m er B edrettin Uşaklı
görürler. Ama bu sanatlar bazen bir amaç “Gümüş bir duman” ile “sis” anlatılmış.
olmuştur. Edebiyat metinlerinin iyi anlaşıla Sarı, yeşil ve mavi fanuslar iç içedir
bilmesi için söz sanatlarının çok iyi bilinmesi Ve hepsinin içinde kıpkızıl bir portakal
gerekmektedir. Söz sanatlarını inceleyen ki Fazıl H üsnü D ağlarca
Yanm ış bir tavan gibi çöken akşam altında, “Baş üzre yerin var” sözü, / ‘çok değerlisin”
Dinleriz, haykırarak kaçışan kargaları. anlamında kullanılmış.
Ziya Osm an Saba
Ey benim sarı tam buram
“Akşam” “yanmış bir tavan”a benzetiliyor. Sen ne için inilersin
İçim oyuk, derdim büyük
Altın kem erler gibi Ben anınçün inilerim
H atıralar önüm üzde... Pir Sultan A bdal
Behçet Necatigil “İçim oyuk” sözü “dertliyim” anlamında kul
“Hatıralar” “altın kemerler”e benzetiliyor. lanılmıştır.
İstiare (eğretileme), bir şeyi kendi adının Tariz (dokundurma), bir sözü üstü kapalı
dışında, türlü yönlerden benzediği başka bir söyleyerek ya da tersini kastederek bir kimse
şeyin adıyla anma demektir. İstiarenin birçok yi kınama, iğneleme sanatıdır. Örnekler:
türü olmakla birlikte yaygın olarak kullanılan Bir yetim görünce döktür dişini
iki türü vardır: Açık istiare ve kapalı istiare. Bozm ağa çabala halkın işini
G ünde yüz adam ın vur kır dişini
Açık istiare “kendisine benzetilen” ile yapılır. Bir yaralı sarm ak için yeltenm e
Örnekler: Huzuri
44 SÖZ SANATLARI
Savaşın korkunçluğunu anlatmak için abart Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
maya başvurulmuş. G ökten ecdad inerek öpse o pak alm değer
M ehm et A kif Ersoy
Tezat (karşıtlık), iki şey arasındaki terslik
leri, karşıtlıkları söyleme sanatıdır. Örnekler: Telmih (anıştırma), söz arasında ünlü bir
Dil gitti gerçi yerine kondu hezâr gam
olayı, bir atasözünü, bir şiir parçasını, bir
Biri gider biri gelir oldu belâlıların özdeyişi anımsatmak demektir. Örnekler:
Şeyhülislam Yahya
G ökyüzünde İsa ile, T ur dağında Musa ile
Elim deki asa ile çağırayım Mevlam seni
(Gitmek-gelmek) Yunus E m re
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
İsa’nın göğe yükselişi, Musa’nın Tur Dağı’nda
Âşık Veysel yaşamışlığı söz konusu ediliyor.
(İşkence yapmak-gülmek) Acımak
Gel etm e karınca kardeş,
Tekrir (yineleme), anlatımı ve ses güzelliği Ağustos böceğine acı
ni güçlendirmek amacıyla bazı sözcüklerin K abahat onun m u sanki
Şarkı söylediyse bütün yaz?
yinelenmesidir. Örnek: M uzaffer Tayyip Uslu
Büyüksün İlâhî büyüksün büyük
Büyüklük yanında kalır pek küçük La Fontaine’in “Ağustosböceği ile Karınca”
Ali H aydar Bey adlı öyküsü anımsatılıyor.
Rücu (dönüş), söylenen bir sözü geri çevi İrsal-i mesel (atasözü kullanma), bir düşün
rip onun yerine daha güçlü bir düşünceyi ceyi atasözleri, özdeyişler ekleyerek güçlen
söylemek demektir. Örnekler: dirmek demektir. Örnekler:
Severim seni cân gibi hata dedim maazallah Balık baştan kokar bunu bilm em ek
N e m ikdarı ola canın ki benzeden sana cânı Seyrani gafilin ahm aklığından
' H oca D ehhani Seyrani
(Balık baştan kokar.)
Ferda senin dedim , beni alkışladın, hayır
H er şey vediadır sana, ey genç... Kirpikleri uzundur, yârin hayale sığmaz
Tevfik Fikret M eşhur bir m eseldir m ızrak çuvala sığmaz
Havai
(Ferda: yarın, gelecek; vedia: emanet) (Mızrak çuvala sığmaz.)
Kat (kesme), etkisini artırmak amacıyla
sözü, arkası kendiliğinden anlaşılacak biçim Sözle İlgili Sanatlar
de yarıda bırakmak demektir. Örnekler: Sözle ilgili sanatlarda sözcüğün anlamı hemen
Ey kimsesiz, avare ç o cu k lar... hele sizler hiçbir biçimde dikkate alınmaz, yalnızca yapı
Hele sizler... sına, söylenişine ve yazılışına bakılır.
Tevfik Fikret
Cinas, söylenişleri bir, anlamları ayrı olan
D esem ki: “Ben seni ...” yok, dinlem ez ki, hiddet eder
Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse, ne der? sözcükleri bir arada kullanmak demektir.
O rhan Seyfi O rhon Örnek:
Terdit (beklenmezlik), sözü beklenmedik Ben âşıkım el göğüste yüz yerde
çarpıcı bir sonuçla belirtmektir. Örnekler: El efendim del sinemi yüz yerde
G evheri
Hele var ki bir tablo
Görse şaşar Anibal: (Yüz: surat, çehre; yüz: 100 sayısı)
Ö rdeklerden bir filo
Bir de kazdan amiral
Kalb (evirmece), bir sözcüğün harflerinin
Fazıl A hm et Aykaç yerlerini değiştirerek başka sözcükler yapma
N eler yapm adık şu vatan için demektir. Örnek:
Kimimiz öldük
Kimimiz nutuk söyledik Belin nişânını sordum lebinden eydür kim
O rhan Veli Kanık Dilin tut eyleme kâli ki bunda sığmaz kıl
Şeyhi
İltifat (okşayış), söz arasında, o an hemen
uyanıveren bir coşku ile sözü birine ya da (Bel: bel; leb: dudak)
bir şeye yönelterek seslenmek demektir. A kis (çaprazlama), bir dizede ya da cümle
Örnek: de iki sözcük ya da tamlamayı aynı ya da baş
V urulup tertem iz alnından uzanmış yatıyor
ka tümcede yeri değiştirilmiş olarak yinele
Bir hilâl uğruna ya R ab ne güneşler batıyor mek demektir. Örnekler:
46 SPARTA
Kalem böyle çalınmıştır yazıma kurmuştu. Buna göre devlet bireyden çok da
Yazım kışa uymaz kışım yazıma
Gevheri
ha önemliydi. Sağlıklı ve güçlü doğan Spartalı
Hem yürüsem hem söylesem
erkek çocukların yaşamları devlete adanır
H em söylesem hem yürüsem ken, sağlıksız bebekler dağlarda ölüme bıra
A rif D am ar kılıyordu. Ana babalar yedi yaşma kadar oğ
Leb değmez (dudak değmez), içinde b, ra, lan çocuğun bakımından sorumluydu. Çocuk
/, p , v gibi dudak ünsüzleri kullanılmadan ya lar bu yaştan 12 yaşına kadar, 15 kişilik bir
zılan şiire denir. ekibin üyesi olur, kurallara uymakta başarı
Burada tanımlanan ve örneklendirilen söz gösterenler önderliğe seçilirdi. Hep birlikte
ve anlam sanatları çoğunlukla Divan şiirinde yaşanır, çocuklar yalınayak yürüyüp, çıplak
kullanılmıştır. Çünkü Divan şairi “hüner ve gezerek vücutlarını güçlendirir, savaşa hazır-
marifet göstermek” amacını taşımaktadır lanırlardı. 12 yaşma gelince yeniden ekiplere
(bak. DİVAN EDEBİYATI). Divan şairleri kadar ayrılır, her ekip 20 yaşında bir önderin yöneti
olmasa da, halk şairleri de söz ve anlam sanat mine verilirdi. Sıkı bir beslenme düzenleri
larından yararlanmışlardır. Tanzimat’tan gü vardı. Daha çok yemek isteyen bunu ancak
nümüze kadar gelen Türk şiir geleneğinde de çalarak elde edebilirdi. Çocuklar sadece uzun
söz ve anlam sanatlarından hayli yararlanılmış kollu, kısa bir tunik giyerler, kendi yaptıkları
olduğunu görmekteyiz. Burada özet olarak kamıştan sert yataklarda yatarlardı. Spora bü
anlatılan söz ve anlam sanatları, şiir dışındaki yük önem verilir, koşu, güreş, atlama ve atış
edebiyat ürünlerinde, hatta günlük konuşma eğitimi'yapılırdı. Okuma yazma önemli sa
dilinde de anlatımı zenginleştirmek üzere sık yılmaz, müzik ve edebiyata pek ilgi duyul
ça başvurulan öğelerdendir. mazdı.
Çocukluktan çıkıp erişkin yaşa geldiklerin
SPARTA. Eski Yunan uygarlığında Atina sa de herkesin aynı masada oturup yemek yedi
nat, devlet yönetimi, siyaset, edebiyat, felse ği, bir örnek giyindiği 15’er kişilik birlikler
fe, eğitim ve bilim alanlarında ün kazanmıştı. oluşturulurdu. Birliklerinde eşlerinden ve ai
Sparta ise savaşçılıkta önde geliyordu. lelerinden ayrı yaşarlardı. Avlanır, askeri eği
İlk Spartalılar 3.000 yılı aşkın bir süre önce time katılır ve savaşırlardı. Savaşta başlarına
Korint Körfezi’ni geçen Dorlar’dı. Yunanis yaban domuzu dişi kakılmış demir tolgalar gi
tan’ın güney ucundaki Peloponnesos (Mora) yer, ayaklarına tozluk takarlardı. Ancak ön
Yarımadası’nda, Evrötas Irmağı vadisinde derliğe seçilirlerse siyasetle ilgilenirlerdi.
köyler kurarak buraya Lakonia adını verdiler. Bir Spartalı 30 yaşına geldiğinde yetişkin
Eskiden Lakedaimon olarak bilinen Sparta bir yurttaş sayılırdı; yaklaşık 60 yaşına kadar
kentini de başkent yaptılar. Sparta’nın gücü askerlikten başka uğraşı olmazdı. Bu yaştan
nü Lykurgos adlı bir yasa koyucuya borçlu sonra ya eğitim ya da kamu hizmetlerinde gö
olduğu kabul edilir. İÖ 8. yüzyıl dolaylarında rev alırdı.
Lykurgos’un, sonradan Sparta adını alacak Sparta yurttaşlarının (Spartiates) el emeği
olan askeri bir devlet modelini oluşturduğu ne dayanan işlerde çalışmaları yasaktı. Zana
söylenir. Herodot ve pek çok başka tarihçiye at ve ticaretle ilgili işlerle perioikhos adı veri
göre, Sparta’da anayasayı hazırlama, yasalar len ve köle ile yurttaş arası sayılan insanlar
koyma, toprak dağıtımı gibi birçok düzenle uğraşırdı. Bunlar Evrötas vadisinin yerli hal
meyi Lykurgos gerçekleştirmiştir. Ne var ki, kının torunlarıydı. Tarımda ya da el emeğine
bunun doğruluğunu kanıtlayan hiçbir belge dayanan işİerde heloflar (köleler) kullanılır
yoktur. Lykurgos, öncelikle güçlü bir askeri dı. Bunlar Spartalılar’ın İÖ 8. yüzyılda fethet
örgütlenmeye dayanan Sparta kent devletinin tiği komşu Messenia topraklarının halkıydı.
kurucusu olarak tanınır. Bu devleti, İÖ 6. İÖ 7. yüzyılda Messenia halkı başkaldırınca,
yüzyıldan başlayarak iki kral, beş yargıçtan Spartalılar bu isyanı acımasızca bastırarak on
oluşan ephoros ve 30 üyeli bir yaşlılar kurulu ları köleleştirmişlerdi.
olan gerousia ile birlikte yönetti. Spartalılar’ın yaşamları çok sadeydi; her
Lykurgos ayrıca katı bir eğitim sistemi de türlü lüksü küçümserlerdi. Para olarak gümüş
SPENSER 47
ve altın yerine demir çubuklar kullandılar. ve köle olarak satılmıştı. Spartaküs İÖ 73’te
Bunlarla alışveriş etmek ve biriktirmek ol kendisiyle birlikte Capua’daki gladyatör oku
dukça zordu. lundan kaçan 77 arkadaşıyla Vezüv Yanarda-
Spartalılar İÖ 6. yüzyılda Eski Yunan’da ğı’na sığındı. Küçük bir Roma ordusunca ku
büyük bir güç durumuna gelerek Peloponne- şatılan kaçaklar, bir uçurumdan aşağı inerek
sos Yarımadasının tümünü ele geçirdiler. Ne Romalı askerleri şaşırtıp kaçmayı başardılar.
var ki, dar görüşlülükleri ve demokratik ol Spartaküs, kendisine katılan ve sayılan 100 bi
mayan yönetimleri yüzünden Yunanistan’ın ne ulaşan kaçak köle ve gladyatörlerle Luca-
tümüne önderlik edemediler. Pers Savaşları nia’ya doğru yürüdü. Amansız bir çatışma so
sırasında Sparta, yandaşlarından çok kendi nucunda Publius Varinius’u yendi ve Thuria
topraklarını savundu. Atinalılar Pers ordusu ile Metapontion kentlerini yağmaladı.
nu yenerek büyük bir zafer kazandılar (bak. Spartaküs artık Güney İtalya’ya egemen ol
A tina ). Sparta Kralı Leonidas ise İÖ 480’de muştu. Roma Senatosu birden tehlikenin far
komutasındaki küçük bir birlikle, güçlü Pers kına vardı. İÖ 72’de iki konsülün yönetimin
ordusuna karşı Thermopilai Geçidi’ni üç gün deki güçler Spartaküs’ün üzerine gönderildi.
elinde tutmayı başardı. Son askeri ölünceye Spartaküs onlan yendikten sonra kuzeye, Alp-
kadar geçidi bırakmadı (bak. THERMOPİLAİ Sa- ler’e doğru yürüyüşe geçti. Gallia Cisalpina
VAŞl). valisi onu durdurmaya çalıştıysa da, yenilgiye
Sparta ve Atina arasında zorlu bir rekabet uğradı. Köle ordusu artık Alpler’i geçebilir ve
başlamıştı. Peloponnesos Savaşı’nda Spartalı- güvenlik içinde dağılabilirdi. Ne var ki, kimse
lar Atinalılar’ı yendi. Böylece Sparta Eski İtalya’dan ayrılmak istemedi. Spartaküs, ister
Yunan’ın en güçlü devleti durumuna geldi istemez yeniden güneye yürümek durumunda
(bak. P eloponnesos SAVAŞI). Ama, öbür Yu kaldı.
nan kent devletlerine karşı acımasız tutumuy Lucania’ya geri dönen ordu, orada ilk kez
la bu devletlerin başkaldırısına neden oldu. Marcus Crassus’a yenildi. Spartaküs, Sicilya’
Sparta İÖ 371’deki Leuktra Çarpışması’nda ya geçmeyi tasarlayarak Messina’ya çekildi.
kesin bir yenilgiye uğradı. Bu savaşın sonucu Onları kaçırmaya söz veren korsanlar sözle
olarak, tüm Yunanistan Thebai kent devleti rinde durmadı. Crassus köleleri kuşattıysa da,
nin egemenliği altına girdi. Spartaküs kuşatmayı yararak çekildi. Daha
Leuktra Çarpışmasından sonra h eloflar sonra, İÖ 71’de, savaşmakta direnen köleler
özgürlüğüne kavuştu. Lykurgos’un katı kural Romalılar’ca kılıçtan geçirildi. Spartaküs,
ları artık neredeyse tümüyle göz ardı ediliyor Crassus’a saldırmak üzere ilerlerken öldürül
du. Gene de Sparta, Makedonya Kralı II. dü. Romalı general Pompeius, Spartaküs’ün
Philippos’a boyun eğen son Yunan kent dev ordusundaki çok sayıda kaçağı yakalayıp öl
letlerinden biri oldu. Sparta’nm son Kralı Na- dürdü. 6.000 kişiyi tutsak alan Crassus, Appia
bis eski disiplini geri getirerek İÖ 2. yüzyılda Yolu boyunca tümünü çarmıha gerdirdi.
ki Roma saldırılarına karşı kenti ayakta tut
SPENSER, Edmund (1552-1599). İngiliz
mayı başardı. Nabis’in öldürülmesiyle birlikte
Sparta Romalılar’ca işgal edildi ve İÖ 146’daedebiyat tarihinde Geoffrey Chaucer’dan
tarihin karanlıklarına gömüldü. (yaklaşık 1341-1400) sonra 200 yıl boyunca,
kalıcı değer taşıyan hiçbir şiir yazılmamış,
Modern Sparta kenti 1834’te eski kentin ya
kınında bir yerde kuruldu. Eski kentten ayırFransızca ve İtalyanca’ya göre İngilizce de
mak amacıyla Nea Spartı (Yeni Sparta) adıyla ğersiz bir dil sayılarak kullanılmamıştı (bak.
anılır. Bugün Yunanistan’da turunçgillerin İNGİLİZ EDEBİYATI). Şair Edmund Spenser,
yetiştiği bir bölgenin merkezidir. Kraliçe I. Elizabeth döneminin düşünce yapı
sını yansıtan ve biçimsel yetkinliğe ulaşan
SPARTAKÜS (ölümü İÖ 71). Önderlik yete şiirleriyle İngilizce şiir dilini önemli ölçüde
neğiyle dikkati çeken Trakyalı bir köle olan zenginleştirdi.
Spartaküs, bir olasılığa göre Roma ordusun Spenser yoksul bir ailenin çocuğu olarak
dan kaçmış, haydutluk yaparken yakalanmış Londra’da doğdu. Merchant Taylors Oku
48 SPINOZA
bir toplum olamadıkları düşünülürdü. Bu gözde spordu. Bazen bir şenliğe dönüşer
gymnasion’larda atletler eğitilir ve yarıştırılır- okçuluk yarışmaları aylar öncesinden tasarla
dı. Eski Yunan’da, askeri disiplinin çok nırdı. Kasabalar arası yarışmalardaki tören
önemli olduğu Sparta dışında, kadınlar spor lerde okçular, sporun koruyucu azizlerinin
etkinliklerine katılmaz ve Olimpiyat Oyunla- resimleri ve heykellerinin ardında yürürlerdi.
n ’na alınmazlardı. Bu genel uygulama dışında Kasaba halkı, soylular arasında düzenlenen
kalan tek örnek tanrıça Hera onuruna düzen bu okçuluk turnuvalarına alınmaz, yalnızca
lenen yarışmalardı. izleyici olabilirdi. Genellikle, yarışmaları izle
Eski Roma’da savaş arabası yarışları en meye gelen halk için koşu, atlama ve güreş
yaygın spor gösterilerindendi. Ama atletizm, karşılaşmaları da düzenlenirdi.
boks, güreş, cirit ve disk atma gibi sporlara da Ortaçağda köylü kadınlar koşulara ve top
ilgi gösterilirdi. Roma’da savaş arabası yarış oyunlarına serbestçe katılırdı. Soylu kadınlar
ları 250 bin kişi tarafından izlenen büyük da ava çıkar ve şahin beslerdi.
gösteriler biçiminde düzenlenirdi. Bu sayı Rönesans döneminde spor artık tümüyle
Colosseum’da gladyatörlerin gösterilerini iz dinsel amaçların dışına çıkmıştı. 15. ve 16.
lemeye gelenlerin yaklaşık beş katıydı. Bunun yüzyılların soyluları ve aydınları dansı spora
bir nedeni de, gladyatör kiralamanın ve dö yeğlediler. Bale Fransa’da bu dönemde geliş
vüştürmenin oldukça pahalıya mal olmasıydı. ti. Atlar ise zarif hareketlerle yürümeleri için
Gladyatör dövüşlerinde ya insan insana karşı eğitildi. Bu dönemde sporcular arasındaki
ya da insanlar hayvanlara karşı mücadele mücadeleden çok, görünümlerinin soyluluğu
ederdi. Neron döneminde arenada kadın ve incelikli davranışlarıyla ilgilenildi.
gladyatörler de dövüştürülmeye başlandı. Avrupa’da sporun günümüzdeki biçimini
Araba yarışları, gladyatör dövüşlerinin Hıris alması 17. yüzyılın sonlarında başladı. İngilte
tiyanların tepkisi ve ağır maliyetler nedeniyle re’de sırık dövüşü gibi geleneksel sporlar
İS 5. yüzyılın başlarında sona erdirilmesinden yerini kriket gibi daha örgütlü oyunlara bırak
çok sonra da sürdürüldü. Araba yarışları tı. Boks sporu 18. yüzyıl boyunca yaygınlaştı
oldukça modern yarışlardı. Yarışçılar Yeşiller ve bu sporu daha uygar kılmak üzere kurallar
ve Maviler gibi ayrı takımlarda toplanır, bu geliştirildi.
da taraftarlarının bağlılıklarını güçlendirir, 18. ve 19. yüzyıllarda spor giderek uzman
ilgilerini ayakta tutardı. lık dallarına ayrıldı. Kurulan ulusal örgütler
Ortaçağda sporun daha az örgütlü olduğu standart kurallar koydu. 1863’te İngiltere’de
görülür. Panayırlar ve mevsim şenliklerinde ortaçağın halk futbolundan kaynaklanan yeni
erkekler ağır taş ve tahıl çuvalları kaldırma tip futbolu geliştirmek üzere Futbol Birliği
yarışmaları yaparlardı. Kırsal kesimde en kuruldu. A B D ’de ragbi ve Amerikan futbolu
yaygın spor, hemen hiçbir kuralı olmayan gelişti. Modern sporlar bu iki ülkeden dünya
halk futboluydu. Evlilerin bekârlara ya da bir ya yayıldı. İngiltere, başlangıcı Rönesans
köyün başka bir köye karşı oynadığı bu Fransa’sına dayanan tenis gibi, kökenleri
oldukça vahşi oyun İngiltere ve Fransa’da 19. başka ülkelerde olan sporları da modernleş
yüzyıla kadar sürdü. tirdi. 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başla
Ortaçağın soyluları arasında okçuluk en rında Uluslararası Olimpiyat Komitesi
SPOR 51
(1894), Uluslararası Futbol Federasyonu oyunlar bugün hâlâ Anadolu’nun bazı yörele
(1904) ve Uluslararası Amatör Atletizm Fe rinde oynanır.
derasyonu (1912) gibi örgütler kuruldu. Bu sporlar Osmanlılar döneminde de varlı
Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri, Asya ğını korudu. İstanbul’da Atmeydanı, Okmey
ve Afrika’yı sömürgeleştirdikleri dönemler danı, Okçular Tekkesi gibi semtler eski spor
de, yerli sporların yerine kendi sporlarını ların sürdürüldüğü yerlerdi. Güreş bazı padi
geçirdiler (bak. SÖMÜRGECİLİK VE EMPERYA şahların da yakından ilgilendiği bir spordu.
LİZM). Batılı olmayan ülkelerden Japonya’da, Osmanlılar’da ilk beden eğitimi dersleri,
geleneksel bir spor olan sumo (Japon güreşi) 1868’de İstanbul’da Mekteb-i Sultani’nin (bu
halk arasında yaygın ve sevilen bir sporDİma gün Galatasaray Lisesi) açılmasıyla başlatıldı.
özelliğini korudu. Gene Japonya, modern Gene İstanbul’da 1901’de ilk futbol takımı
Olimpiyat Oyunları’na judo gibi bir sporla kuruldu. 1905’te açılan Galatasaray Spor Ku-
katkıda bulunan ve batılı olmayan sayılı ülke lübü’nü, Fenerbahçe, Vefa, Beykoz ve Beşik
lerden biri oldu. taş kulüpleri izledi.
Modern sporlara geçişin ardında Sanayi Türkiye’de modern sporların geliştirilme
Devrimi’nce desteklenen bilimsel gelişmeler sinde İsveç’te eğitim gören Selim Sırrı Tar-
yatar. Bu dönemden sonra, atletler, fiziksel can’ın önemli katkıları oldu. 1908’de Osmanlı
olarak en yüksek düzeylerine ulaştırılmak Milli Olimpiyat Komitesi’ni kuran Selim Sırrı,
üzere sistemli bir biçimde çalıştırıldı. Basket jimnastik ve futbol gibi sporların halk arasın
bol, voleybol gibi yeni sporlar, pazara sürülen da yaygınlaşması için çalıştı. 1912’de yelken,
yeni bir mal gibi, istenen özellikleri karşılaya 1913’te atıcılık, 1915’te kayak, 1919’da voley
cak biçimde özel olarak geliştirildi. Kapitalist bol, 1920’de basketbol, 1922’de atletizm ku
girişimcilik, sporların pazarlanabilir bir ürün lüpleri kuruldu. Daha sonra futbol, atletik
olarak modernleştirilmesinde önemli bir rol sporlar ve güreş federasyonları oluşturuldu.
oynadı. Boş zamanı değerlendirmek için oy 1938’de kurulan Beden Terbiyesi Genel
nanan geleneksel oyunların modern spor dal Müdürlüğü okullarda ve okul dışında gençle
larına dönüştürülmesinde okulların ve üniver rin spor etkinliklerini düzenlemek ve yönlen
sitelerin de önemli katkıları oldu. Modern dirmekle görevlendirildi. Bu kuruluş
futbol İngiltere’de Victoria döneminde seçkin 1942’den sonra çalışmalarını Milli Eğitim
gençler tarafından geliştirildi. Kürek sporu ile Bakanlığı içinde sürdürdü. İlk spor akademisi
pist ve alan atletizmi ise modern biçimlerini 1974’te Ankara’da açıldı. Bir yıl sonra İstan
İngiliz ve A B D üniversitelerinde aldı. bul ve Manisa’da iki spor akademisi daha
Bireysel bir spor olan jimnastik kara Avru kuruldu. 1989’da milli eğitim ve spor birbirle
pa’sında gelişti. Kökenlerini 18. ve 19. yüzyıl rinden ayrıldı ve spor etkinlikleri başbakanlı
da Almanya ve İskandinav ülkelerinden alan ğa bağlı bir genel müdürlüğe bağlandı.
jimnastik, rekabete dayanmayan farklı bir Modern sporlara ilişkin ayrıntılı bilgileri
spor olarak ortaya çıktı. Günümüzün bireysel AM ERİKAN FUTBOLU, ATICILIK, A T
jimnastik sporu bu eski spordan gelişmiştir. LETİZM, BASKETBOL, BİSİKLET SPO
RU , BOKS, BOVLİNG, BU Z HOKEYİ,
Türkler'de Spor ÇİM HOKEYİ, D U V A R TENİSİ, ES
Eski Türkler’de ilkel sporların İÖ 5000’lerde, KRİM, GOLF, G ÜREŞ, JİMNASTİK, JU
dinsel törenlerin bir parçası olarak başladığı DO , KAYAK, KÜREK SPORU, M A R A
söylenebilir. Orta Asya’daki ilk Türk kavim- TON, MASATENİSİ, OKÇULUK, OTO
lerinde görülen ve daha sonra da sürdürülen MOBİL YARIŞI, PATEN, SATRANÇ, TE
başlıca sporlar okçuluk, binicilik, kılıç oyun NİS, VOLEYBOL, YELKEN SPORU,
ları, ağırlık kaldırma ve atma ile koşu ve YÜZM E VE DALM A maddelerinde bulabi
güreştir. Kırgızlar, çocukların doğumunu kut lirsiniz. Çeşitli spor dallarında yapılan dünya
lamak için kadın ve çocukların da katıldığı şampiyonluklarının ve önemli yarışmaların
koşular düzenlerdi. Avcılık yapan göçebe sonuçlarına ilişkin bilgiler izleyen sayfalarda
kabileler arasında atlı sporlar gelişti. Bu tablolar biçiminde verilmiştir.
52 SPOR
KISALTMALAR
ATLETİZM
Boston Maratonu
Amerika Maratonu/Chicago
BASKETBOL
Dünya A m atö r Basketbol Şam piyonluğu— erkekler Dünya A m atö r Basketbol Şam piyonluğu— bayanlar
* O lim p iya t şam p iyon u dünya şa m p iyon u olarak kabul e d ild i, t Hükmen.
Focus on Sports
BİSİKLET
Fransa Turu
* 1 m il yarışı.
SPOR 63
yıl bireysel takip (profesyonel) m otor artçısı (amatör) m otor artçısı (profesyonel)
BOKS
Dünya kruvazör (cruiser) sıklet şam piyonları— üst sınır 88,45 kg4
* 1982'ye kadar üst sınır 82 kg. t K ruvazör sıkleti W B A ilk o larak 1982'de tanıdı.
SPOR 67
Jack ("the N onpareil") Dempsey T ony Zale (ABD; 28/11/1941) Dick Tiger (Nij.; 21/10/1965)
(ABD; 30/7/1884) Rocky Graziano (ABD; 16/7/47) Emile G riffith (ABD; 25/4/66)
Bob Fitzsimmons (İn g .t; 14/1/91) T ony Zale (ABD; 10/6/48) Nino Benvenuti (İt.; 17/4/67)
1895'te unvanı bıraktı Marcel Cerdan (Fr.; 21/9/48) Emile G riffith (ABD; 29/9/67)
T om m y Ryan (ABD; 24/10/98) Jake La M otta (ABD; 16/6/49) Nino Benvenuti (İt.; 4/3/68)
1907'de boksu bıraktı Sugar Ray Robinson (ABD; 14/2/51) Carlos Monzön (Arj.; 7/11/70)
Stanley Ketchel (ABD; 9/5/1908) R andyTurpin (İng.; 10/7/51) 1974'te WBC unvanı geri alındı
B illy Papke (ABD; 7/9/08) Sugar,Ray Robinson (ABD; 12/9/51) Carlos Monzön (Arj.; 26/6/76)
Stanley Ketchel (ABD; 26/11/08) 1952-54'te boksu bıraktı 1977'de boksu bıraktı
1910'da öldü Cari Olson (ABD; 21/10/53) Rodrigo Valdes (Kol.; 5/11/77)
George Chip (ABD; 11/10/13) Sugar Rây Robinson (ABD; 9/12/55) Hugo Corro (Arj.; 22/4/78)
Al McCoy (ABD; 6/4/14) Gene Fullm er (ABD; 2/1/57) Vito A ntuoferm o (İt.; 30/6/79)
Mike O'Dovvd (ABD; 14/11/17) Sugar Ray Robinson (ABD; 1/5/57) Alan M in te r(İn g.; 16/3/80)
Johnny VVilson (ABD; 6/5/20) Carmen Basilio (ABD; 23/9/57) M arvin Hagler (ABD; 27/9/80)
Harry Greb (ABD; 31/8/23) Sugar Ray Robinson (ABD; 25/3/58) 1987'de unvanı geri alındı
Tiger Flovvers (ABD; 26/2/26) 1959'da NBA* (sonra WBA) Sugar Ray Leonard (ABD; 6/4/87)
Mickey VValker (ABD; 3/12/26) unvanı geri alındı Sumbu Kalambay (İt.; 23/10/87;
1931'de unvanı bıraktı; Dick Tiger (Richard Ihetu, N ij.; 10/8/63 WBA)
unvan tartışm alı Joey Giardello (ABD; 7/12/63) 1989'da unvanı geri alındı
Thomas Hearns (ABD; 29/10/87;
WBC)
Iran Barkley (ABD; 6/6/88; WBC)
Roberto Duran (Pan.; 24/2/89;
WBC)
Mike McCallum (Jam.; 13/5/89;
WBA)
* 1915'e kadar üst sınır 71 kg. t Daha sonra ABD vatandaşı oldu , t Ulusal Boks B irliği.
Dennis M oyer (ABD; 20/10/1962) Vacima Koiçi (Jap.; 17/2/1976) Miguel de Oliveira (Bre.; 7/5/1975)
Ralph Dupas (ABD;.29/4/63) Jose Duran (İsp.; 18/5/76) Elisha Obed (Bah.; 13/11/75)
Sandro Mazzinghi (İt.; 7/9/63) Miguel Castellini (Arj.; 8/10/76) Eckhard Dagge (AFC; 18/6/76)
Nino Benvenuti (İt.; 18/6/65) Eddie Gazo (Nik.; 5/3/77) Rocco M attioli (İt.; 6/8/77)
Kim Ki Soo (Kore Cum.; 25/6/66) Kudo Masaşi (Jap.; 9/8/78) Maurice Hope (İng.; 4/3/79)
Sandro Mazzinghi (İt.; 25/5/68) A yub K aM e (Dan.; 24/10/79) VVilfred Benıtez (Po. Ri.; 3/5/81)
1969'da unvanı geri alındı Sugar Ray Leonard (ABD; 25/6/81) Thom as Hearns (ABD; 3/12/82)
Freddie Little (ABD; 17/3/69) 1981'de unvanı bıraktı 1986'da unvanı bıraktı
Carmelo Bossi (İt.; 9/7/70) Mihara Tadaşi (Jap.; 7/11/81) Duane Thomas (ABD; 5/12/86)
Vacima Koiçi (Jap.; 31/10/71) Davey Moore (ABD; 2/2/82) Lupe A quino (Mek.; 12/7/87)
Oscar Albarado (ABD; 3/6/74) Roberto Duran (Pan.; 16/6/83) Gianfranco Rosi (İt.; 2/10/87)
Vacima Koiçi (Jap.; 21/1/75) 1984'te unvanı bıraktı Donald Curry (ABD; 8/7/88)
Yuh Jae Do (Kore Cum.; 7/6/75) Mike McCallum (Jam.; 19/10/84) Rene Jacquot (Fr.; 11/2/89)
Julian Jackson (Vir. Adi., ABD; 21/11/87) John M ugabi (Uga.; 8/7/89)
Paddy Duffy (ABD; 30/10/1888) Jim ("R ube") Ferns (ABD; 24/5/1901)
1890'da öldü Joe VValcott (Bar.; 18/12/01)
M ysterious Billy S m ith (ABD; 14/12/92) 1904'ten sonra unvanı tartışm alıdır
Tom m y Ryan (ABD; 26/7/94) Ted ("K id ") Levvis (İng.; 31/8/15)
1898'de unvanı bıraktı Jack Britton (ABD; 24/4/16)
M ysterious Billy S m ith (ABD; 25/8/98) Ted ("K id ") Levvis (İng.; 25/6/17)
Jim ("R ube") Ferns (ABD; 15/1/1900) Jack Britton (ABD; 17/3/19)
M atty Matthevvs (ABD; 16/10/1900) Mickey VValker (ABD; 1/11/22)
Dünya yarı velter sıklet şam piyonları— üst sınır 63,5 kg (devam)
Focus on Sports
* 1912'ye kadar g enellikle 60 kg, ama bazen 63,5 kilo g ra m a kadar çıkıyordu.
Johnny Dundee (ABD; 18/11/1921) A lfredo Marcano (Ven.; 29/7/1971) Rene Barrientos (Fil.; 15/2/1969)
Jack Bernstein (ABD; 30/5/23) Ben V illaflor (Fil.; 25/4/72) Numata Yoşiaki (Jap.; 5/4/70)
Johnny Dundee (ABD; 17/12/23) Şibata Kuniaki (Jap.; 12/3/73) Ricardo A rredondo (Mek.; 10/10/71)
Steve ("K id ") Sullivan (ABD; 20/6/24) Ben V illaflor (Fil.; 17/10/73) Şibata Kuniaki (Jap.; 28/2/74)
Mike Ballerino (ABD; 1/4/25) Samuel Serrano (Po. Ri.; 16/10/76) A lfredo Escalera (Po. Ri.; 5/7/75)
Tod M organ (ABD; 2/12/25) Uehara Yasutsune (Jap.; 2/8/80) Alexis A rgüello (Nik.; 28/1/78)
Benny Bass (ABD; 20/12/29) Samuel Serrano (Po. Ri.; 9/4/81) 1980'de unvanı bıraktı
Kid Chocolate (Eligio Sardinias, Roger Mayvveather (ABD; 19/1/83) Rafael Lim on (Mek.; 11/12/80)
Küba; 15/7/31) Rocky Lockridge (ABD; 26/2/84) Cornelius Boza-Edvvards
Frankie Klick (ABD; 25/12/33) VVilfredo Gömez (Po. Ri.; 19/5/85) (Uga.; 8/3/81)
1934'ten sonra unvan sahipsizdir A lfredo Layne (Pan.; 24/5/86) Rolando Navarette (Fil.; 29/8/81)
Sandy Saddler (ABD; 6/12/49) Brian M itchell (G. Af. 27/9/86) Rafael Limon (Mek.; 29/5/82)
1951'den sonra unvan sahipsizdir Bobby Chacon (ABD; 11/12/82)
Harold Gomes (ABD; 20/7/59) 1983'te unvanı geri alındı
Gabriel ("F lash") Elorde Hector Camacho (ABD; 7/8/83)
(Fil.; 16/3/60) 1984'te unvanı bıraktı
Numata Yoşiaki (Jap.; 15/6/67) Ju lio Cesar Châvez (Mek.; 13/9/84)
Kobayaşi Hiroşi (Jap.; 14/12/67) unvanı bıraktı
1969'da WBC unvanı geri alındı Azumah Nelson (Gana; 29/2/88)
George Dixon (Kan.; 27/6/1892) Johnny Dundee (ABD; 26/7/1923) VVillie Pep (ABD; 7/6/1946)
1897'den sonra unvan tartışm alıdır 1924'te unvanı bıraktı Sandy Saddler (ABD; 29/10/48)
Terry McGovern (ABD; 1/2/1900) Louis ("K id ") Kaplan (ABD; 2/1/25) VVillie Pep (ABD; 11/2/49)
Young Corbett (VVilliam Rothvvell, 1927'de unvanı bıraktı Sandy Saddler (ABD; 8/9/50)
ABD; 28/11/01) Tony Canzoneri (ABD; 10/2/28) 1957'de boksu bıraktı
1904'te unvan sahipsiz Andre Routis (Fr.; 28/9/28) Hogan Bassey (Nij.; 24/6/57)
Brooklyn Tom m y Sullivan (ABD; Battling Battalino (ABD; 23/9/29) Davey M oore (ABD; 18/3/59)
13/10/04) 1932'de unvanı bıraktı Sugar Ramos (Küba; 21/3/63)
1905'ten sonra unvan sahipsiz Henry Arm strong (ABD; 29/10/37) Vicente Saldivar (Mek.; 26/9/64)
Abe A tell (ABD; 22/2/06) 1938'de unvanı bıraktı 1967-70'te boksu bıraktı
Johnny Kilbane (ABD; 22/2/12) Joey Archibald (ABD; 18/4/39)
Eugene Crigui (Fr.; 2/6/23) 1940'tan sonra unvan tartışm alıdır
* 1901'e kadar 52-55 kg arasında.
72 SPOR
Hong Soo Hwan (Kore Cum.; 26/11/1977) Rigoberto Riasco (Pan.; 3/4/1976)
Ricardo Cardona (Kol.; 7/5/78) Kobayaşi Kazuo (Jap.; 10/10/76)
Leo Randolph (ABD; 4/5/80) Yum Dong Kyun (Kore Cum.; 24/11/76)
Sergio Palma (Arj.; 9/8/80) VVilfredo Gömez (Po. Ri.; 21/5/77)
Leonardo Cruz (Dom. Cum.; 12/6/82) 1983'te unvanı bıraktı
Loris Stecca (İt.; 22/2/84) Jaim e Garza (ABD; 15/6/83)
Vıctor Callejas (Po. Ri.; 26/5/84) Juan Meza (Mek.; 3/11/84)
1986'da unvanı geri alındı Guadalupe Pintor(M ek.; 18/8/85)
Louie Espinoza (ABD; 16/1/87) Sam art Payakaroon (Tayl.; 18/1/86)
Ju lio Gervacio (Dom. Cum.; 28/11/87) Jeff Fenech (Avustr.; 8/5/87)
Bernardo Pinango (Ven.; 5/3/88) 1988'de unvanı bıraktı
Juan Jose Estrada (Mek.; 28/5/88) Daniel Zaragoza (Mek.; 29/2/88)
Jesus Salud (ABD; 11/12/89)
Jim m y VVilde (İng.; 18/12/1916) Berkrerk Chartvanchai (Tayl.; 14/4/ Chartchai Chionoi (Tayl.; 20/3/1970)
Pancho Villa (Francisco Guilledo, 1970) Erbito Salavarria (Fil.; 7/12/70)
Fil.; 18/6/23) Ohba Masao (Jap.; 22/10/70) 1971'de unvanı geri alındı
1925'te öldü 1973'te öldü Betulio Gonzâlez (Ven.; 20/11/71)
Fidel La Barba (ABD; 21/1/27) Chartchai Chionoi (Tayl.; 17/5/73) Venice Borkorsor (Tayl.; 29/9/72)
1927'de boksu bıraktı; Hanagata Susumu (Jap.; 18/10/74) 1973'te unvanı bıraktı
unvan tartışm alı Erbito Salavarria (Fil.; 1/4/75) Betulio Gonzâlez (Ven.; 4/8/73)
Benny Lynch (İng.; 19/1/37) A lfonso Löpez (Pan. 27/2/76) Oguma Şoci (Jap.; 1/10/74)
1938'de unvanı bıraktı; Gustavo Espadas (Mek.; 2/10/76) M iguel Canto (Mek.; 8/1/75)
unvan tartışm alı Betulio Gonzâlez (Ven.; 12/8/78) Park Chan Hee (Kore Cum.; 18/3/79)
Jackie Paterson (İng.; 19/6/43) Luis Ibarra (Pan.; 17/11/79) Oguma Şoci (Jap.; 18/5/80)
1947'den sonra unvan tartışmalı Kim Tae Shik (Kore Cum.; 16/2/80) A nto nio A velar (Mek.; 12/5/81)
Rinty M onaghan (İri.; 23/3/48) Peter M athebula (G. Af.; 13/12/80) Prudencio Cardona (Kol.; 20/3/82)
1950'de boksu bıraktı Santos Laciar (Arj.; 28/3/81) Freddie Castillo (Mek.; 24/7/82)
Terry Ailen (İng.; 25/4/50) Luis Ibarra (Pan.; 6/6/81) Eleoncio Mercedes (Dom. Cum.;
Dado M arino (Havvaii; 1/8/50) Juan Herrera (Mek.; 26/9/81) 6/11/82)
Şirai Yoşio (Jap.; 19/5/52) Santos Laciar (Arj.; 1/5/82) Charlie M agri (İng.; 15/3/83)
Pascual Perez (Arj.; 26/11/54) 1985'te unvanı bıraktı Frank Cedeno (Fil.; 27/9/83)
Pone Kingpetch (Tayl.; 16/4/60) Hilario Zapata (Pan..; 5/10/85) Kobayaşi Koci (Jap.; 18/1/84)
Harada Masahiko (Jap.; 10/10/62) Fidel Bassa (Kol.; 13/2/87) Gabriel Bernal (Mek.; 9/4/84)
Pone Kingpetch (Tayl.; 12/1/63) Jesüs Rojas (Ven.; 30/9/89) SotChitalada (Tayl.; 8/10/84)
Ebihare Hiroyuki (Jap.; 18/9/63) Kim Young Kang (Kore Cum.;
Pone Kingpetch (Tayl.; 23/1/64) 24/7/88)
Salvatore Burruni (İt.; 23/4/65) Sot Chitalada (Tayl.; 6/89)
1965'ten sonra unvan tartışmalı
BUZ HOKEYİ
* O lim p iya t şa m p iyon la rı aynı zam anda dünya şa m p iyon u sayıldı, t İlk kez 1972'de ayrı b ir dün ya şam piyonası düzenlendi.
BUZ PATENİ
* Puan siste m in de n önce, d ö rt daldan üçünü kazanan yarışm acı ko m b ine sü ra t pateni şam p iyon u kabul e d iliyordu .
SPOR 79
1972 L. Linkovesi (Fin.) M. Pflug (AFC) 1982 S. Hlebnikov (SSCB) N. Petruseva (SSCB)
1973 V. M uratov (SSCB) S. Young (ABD) 1983 Kuroiva A. (Jap.) K. Enke (ADC)
1974 P. Bjorang (Nor.) L. Poulos (ABD) 1984 G. Boucher (Kan.) K. Enke (ADC)
1975 A. Safronov (SSCB) S. Young (ABD) 1985 İ. Jelezovski (SSCB) C. Rothenburger (ADC)
1976 J. Granath (İsveç) S. Young (ABD) 1986 İ. Jelezovski (SSCB) K. Kania (ADC)
1977 E. Heiden (ABD) S. Burka (Kan.) 1987 Kuroiva A. (Jap.) K. Kania (ADC)
1978 E. Heiden (ABD) L. Sadçikova (SSCB) 1988 D. Jansen (ABD) C. Rothenburger (ADC)
1979 E. Heiden (ABD L. Poulos-M ueller (ABD) 1989 İ. Jelezovski (SSCB) B. Blair (ABD)
1980 E. Heiden (ABD) K. Enke (ADC) 1990 Ki Tae Bac A. Hauck (ADC)
1981 F. Ronning (Nor.) K. Enke (ADC) (Kore Cum.)
80 SPOR
ESKRİM
yıl bireysel
takım takım
yıl flöre epe kılıç yıl flöre epe kılıç
yıl bireysel flöre takım flöre yıl bireysel flöre takım flöre
* O lim p iya t şa m p iyon u dün ya şa m p iyon u olarak kabul e d ild i, t ADC-AFC o rta k takımı.
82 SPOR
FUTBOL
yıl sonuç
sezon sonuç
sezon sonuç
GÜREŞ
yıl 48 kg 52 kg 57 kg
yıl 62 kg 68 kg
yıl 74 kg 82 kg 90 kg
yıl 74 kg 82 kg 90 kg
* 1962'ye kadar kategoriler, 67 kg, 73 kg, 79 kg, 87 kg ve +8 7 kilogram dı, t O lim p iya t şa m p iyon u dünya şam piyonu
o larak kabul e dildi, * 1962'den 1969'a kadar kategoriler, 63 kg, 70 kg, 78 kg, 87 kg, 97 kg ve +9 7 kilogram dı.
SPOR 87
yıl 48 kg 52 kg 57 kg
yıl 62 kg 68 kg
yıl 62 kg 68 kg
yıl 74 kg 82 kg 90 kg
* 1962'ye kadar kate g orile r 67 kg, 73 kg, 79 kg, 87 kg ve +87 kilogram dı, t O lim p iya t şam p iyon u dünya
şam p iyon u olarak kabul e dildi. * 1962'den 1969'a kadar kategoriler, 63 kg, 70 kg, 78 kg, 87 kg, 97 kg ve +9 7
kilogram dı. § Birlikte.
JİMNASTİK
* O lim p iya t şam p iyon u dün ya şam p iyon u olarak kabul e d ild i, t Birlikte.
Dünya Jimnastik Şampiyonluğu— bayanlar*
* O lim p iya t şa m p iyon u dün ya şam p iyon u o larak kabul e dildi, t Birlikte.
JUDO
yıl 71 kg 78 kg 86 kg
yıl 95 kg + 95 kg
* S ıklet ayrım ı yapılm adı-yalnızca açık sıklet, t H afif, o rta ve ağır sıklet. t Hafif, yarı orta, orta, yarı a ğ ır ve ağır sıklet.
SPOR 93
KAYAK
* 1952'ye kadar 18 k ilo m e tre lik klasik; 1954'ten b u y a n a 15 km. 1 1939'a kadar askeri bayrak yarışı; 1948'den bu yana 40 km bayrak yarışı.
* O lim p iya t şa m p iyon u dün ya şam p iyon u o larak kabul e dildi. § A skeri bayrak yarışını İtalya, 40 km bayrak yarışını Finlandiya kazandı.
* 1974'e kadar 15 km bayrak yarışı; 1976'dan bu yana 20 km. t O lim p iy a t şa m p iyon u dünya şa m p iyon u olarak kabul edildi.
SPOR 95
* 1964'ten bu yana 70 m. 1 19 64 'te 80 m ; 1966'dan bu yana 90 m. * O lim p iya t şam p iyon u dün ya şam p iyon u olarak kabul edildi.
§ ADC-AFC ortak takım ı. ||6 5 m . ^ 60 m.
1933 I. VVersin-
A. Seelos (Avus.) 1956* yarışm a yapılm adı
Lantschner (Avus.) 1958 A.^Şailer (Avus.) F. Danzer (İsvi.)
1934 D. Zogg (İsvi.) C. Cranz (Almanya) 1960* yarışma yapılmadı
1935 A. Seelos (Avus.) C. Cranz (Almanya) 1962 K. Schranz (Avus.) M. Goitschel (Fr.)
1936* F. Pfnür (Almanya) C. Cranz (Almanya) 1964* yarışma yapılmadı
1937 E. Allais (Fr.) C. Cranz (Almanya) 1966 J.-C. Killy (Fr.) M. Goitschel (Fr.)
1938 E. Allais (Fr.) C. Cranz (Almanya) 1968* yarışma yapılmadı
1939 J. Jennevvein (Almanya) C. Cranz (Almanya) 1970 W. Kidd (ABD) M. Jacot (Fr.)
1940-47 yarışma yapılmadı 1972* G. Thoeni (İt.) A. Proell (Avus.)
1948* H. O reiller (Fr.) 1974 F. Klam m er (Avus.) F. Serrat (Fr.)
1950 yarışma yapılmadı T. Beiser (Avus.) 1976* G. Thoeni (İt.) R. M itterm aier (AFC)
1952* yarışma yapılmadı 1978 A. VVenzel (Liech.) A. Moser-Proell (Avus.)
1954 S. Eriksen (Nor.) I. Schopfer (İsvi.)
t N o tla r için 96. sayfaya bakınız.
96 SPOR
y.l erkekler slalom erkekler büyük slalom bayanlar slalom bayanlar büyük slalom
* O lim p iya t şa m p iyon u d ünya şa m p iyon u o larak kabul e dildi, t Özel slalom .
KÜREK
y.l düm encili iki tek da:sn dümencisiz iki tek da:sn
1962 Jordan, Neuss (AFC) 6:29,12 Bender, Z. Keller (A lm a nya t) 6:54,62
1964* E. Ferry, C. Findlay (ABD) 8:21,33 G. Hungerford, R.C. Jackson (Kan.) 7:32,94
1966 H. van Nes, J. van deG raaf (Hol.) 7:12,83 P. Kremtz, A. Goehler (ADC) 6:53,96
1968* P. Baran, R. Sam bo (İt.) 8:04,81 J. Lucke, H.J. Bothe (ADC) 7:26,56
1970 Tudor, Ciapura (Rom.) 7:25,30 W. Klatt, P. G orniv (ADC) 6:57,81
1972* W. Gunkel, J. Lucke (ADC) 7:17,25 S. Brietzke, W. Mager (ADC) 6:53,16
1974 V. Yeşinov, N. İvanov (SSCB) 7:21,90 J. Landvoigt, B. Landvoigt (ADC) 6:59,09
1975 J. Lucke, W. Gunkel (ADC) 7:16,24 J. Landvoigt, B. Landvoigt (ADC) 7:06,40
1976* H. Jahrling, F. Ulrich (ADC) 7:58,99 J. Landvoigt, B. Landvoigt (ADC) 7:23,31
1979 J. Pfeiffer, G. Uebeler (ADC) 7:06,35 J. Landvoigt, B. Landvoigt (ADC) 6:42,63
1980* H. Jah rlin g, F.-W. Ulrich (ADC) 7:02,54 J. Landvoigt, B. Landvoigt (ADC) 6:48,01
1981 G. Abbagnale, C. A bbagnale (jt.) 7:43,73 J. Pimenov, N. Pimenov (SSCB) 7:15,06
1982 G. Abbagnale, C. Abbagnale (İt.) 6:59,63 M. Grepperud, S. Loken (Nor.) 6:41,98
1983 T. Greiner, U. Diessner (ADC) 6:49,75 C. Ertel, U. Sauerbrey (ADC) 6:35,85
1984* G. Abbagnale, C. A bbagnale (jt.) 7:05,99 P. losub, V. Toma (Rom.) 6:45,39
1985 G. Abbagnale, C. A bbagnale (İt.) 6:53,40 N. Pimenov, Y; Pimenov (SSCB) 6:38,39
1986 A. Holmes, S. Redgrave (İng.) 6:51,66 Y. Pimenov, N. Pimenov (SSCB) 6:42,37
1987 G. Abbagnale, C. A bbagnale (jt.) 7:40,81 S. Redgrave, A. Holmes (İng.) 7:11,20
1988* G. Abbagnale, C. A bbagnale (jt.) 6:58,79 S. Redgrave, A. Holmes (İng.) 6:36,84
1989 G. Abbagnale, C. A bbagnale (İt.) 6:54,81 T. Jung, U. Kellner (ADC) 6:39,95
* O lim p iya t şa m p iyon u dünya şa m p iyon u olarak kabul e d ild i, t ADC-AFC ortak takımı.
* O lim p iya t şa m p iyon u dün ya şa m p iyon u olarak kabul e d ild i. 1 19 85 'te p arkur 1.000 m etreden 2.000 m etreye çıkarıldı.
100 SPOR
MASATENİSİ
yıl G. Geist Ödülü (tekler) W.J. Pope Kupası (çiftler) Corbillon Kupası
(takım)
ti>•1
1 Heydusek Ödülü y.l şam piyon
1961 Ogim ura İ., Matsuzaki K. (Jap.) 1980 Guo Yuehua (ÇHC)
1963 Kimura K., İto K. (Jap.) 1981 T. Klam par (Mac.)
1965 Kimura K., Seki M. (Jap.) 1982 Guo Yuehua (Ç.HC)
1967 Hasegava N., Yamanaka N. (Jap.) 1983 M. Appelgren (İsveç)
1969 Hasegava N., Konno Y. (Jap.) 1984 Jiang Jialiang (ÇHC)
1971 Zhang Shilin, Liu Huijing (ÇHC) 1985 Chen Xinhua (ÇHC)
1973 Liang Geliang, Li Li (ÇHC) 1986 Chen Longcan (ÇHC)
1975 S. Gomozkov, T. Ferdman (SSCB) 1987 Teng Yi (ÇHC)
1977 J. Secretin, C. Bergeret (Fr.) . 1988 A. Grubba (Pol.)
1979 Liang Geliang, Ge Xinai (ÇHC) 1989 Ma Wenge (ÇHC)
1981 Xie Saike, Huang Junqun (ÇHC)
1983 Guo Yuehua, Ni Xialian (ÇHC)
1985 Cai Zhenhua, Cao Yanhua (ÇHC)
1987 Hui Jun, Geng Lijuan (ÇHC)
1989 Yoo Nam Kyu, Hyung Jung Hwa (Kore Cum.)
OKÇULUK
* 1931'den 1957'ye değ in yarışm alarda atış yapılan tu r sayısı değ işm e kted ir, t Listede ye r alm ayan yılla rd a (1940-45,1951,1954,1956) yarışm a düzenlenm edi.
1959'dan bu yana yarışm a lar iki yılda b ir d üzenlenm ektedir, t B üyük FITA Turnuvası başlatıldı.
OTOMOBİL YARIŞI
* Şasi ve m o to ru n farklı im alatçılarca yapıld ığı d urum d a önce şasi im alatçısının, sonra
m o to r im alatçısının adı v e rilm iş tir; iki ad b ir eğik çizgiyle ayrılm ıştır.
104 SPOR
Indianapolis 500
* Sezon resm i o larak ikiye b ö lü n d ü ; böylece sezonun son yarışı Ind ia na p olis 500 oldu . Sezon m ayıs ayından sonraki yılın mayıs
ayına kadar sürer.
106 SPOR
M o n te Carlo Rallisi
ABD Standart Otomobil Yarışı Ulusal Birliği (NASCAR) VVinston Kupası Şampiyonları
yıl sürücü yıl sürücü yıl sürücü yıl sürücü yıl sürücü
1949 R. Byron 1957 B. Baker 1965 N. Jarrett 1973 B. Parsons 1981 D. VValtrip
1950 B. Rexford 1958 L. Petty 1966 D. Pearson 1974 R. Petty 1982 D. VValtrip
1951 H. Thomas 1959 L. Petty 1967 R. Petty 1975 R. Petty 1983 B. Allison
1952 T. Flock 1960 R.VVhite 1968 D. Pearson 1976 C. Yarborough 1984 T. Labonte
1953 H. Thomas 1961 N. Jarrett 1969 D. Pearson 1977 C. Yarborough 1985 D. VValtrip
1954 L. Petty 1962 J. VVeatherly 1970 B. Isaac 1978 C. Yarborough 1986 D. Earnhardt
1955 T. Flock 1963 J. VVeatherly 1971 R. Petty 1979 R. Petty 1987 D. Earnhardt
1956 B. Baker 1964 R. Petty 1972 R. Petty 1980 D. Earnhardt 1988 B. Elliott
1989 R. VVallace
SATRANÇ
* A le hin 1946'da ölün ce dünya şa m p iyo n lu ğ u unvanı boş kaldı; beş oyun cu arasında düzenlenen
turnu va da b irin ci olan B o tvin n ik şa m p iyon ilan e dildi, t Hükmen. FİDE kurallarına uym ayan Fischer'in
unvanı elin de n alındı ve K arpov yeni d ünya şam p iyon u ilan edildi.
SPOR 109
* Özel olarak düzenlenen ve FIDE'nin ona yla m a dığ ı dünya şa m p iyo n lu ğ u unvan maçı, t Özel olarak
düzenlenen ve FIDE'nin onayladığı maç. 1 1944'te Londra'da, hava saldırısında öldü ve unvan boş kaldı.
§ Üçlü m aç turnuvası.
Uluslararası Takım
Şam piyonluğu— erkekler Uluslararası Takım Şam piyonluğu— bayanlar
TENİS
1899 R. Doherty/L.Doherty
1900 R. Doherty/L.Doherty
1901 R. Doherty/L.Doherty
1902 S. Smith/F. Riseley
1903 R. Doherty/L.Doherty
1904 R. Doherty/L.Doherty
1905 R. Doherty/L.Doherty
1906 S. Smith/F. Riseley
1907 N. Brookes/T. VVilding
1908 T. W ilding/J. Ritchie
1909 A.W. Gore/R. Barrett
1910 T. VVilding/J. Ritchie
1911 A. Gobert/M. Decugis
1912 R. Barrett/C. Dixon
1913 R. Barrett/C. Dixon R. McNair/D. Boothby
1914 N. Brookes/T. VVilding E. Ryan/A. M orton
1915-18 yarışma yapılmadı
1919 R. V. Thomas/P. O'Hara W ood S. Lenglen/E. Ryan
1920 D. W illiams/C. Garland S. Lenglen/E. Ryan
1921 R. Lycett/M. VVoosnam S. Lenglen/E. Ryan
1922 J. Anderson/R. Lycett S. Lenglen/E. Ryan
1923 L. Godfree/R. Lycett S. Lenglen/E. Ryan
1924 F. Hunter/V. Richards H. VVightman/H. VVills
1925 J. Borotra/R. Lacoste S. Lenglen/E. Ryan
1926 J. Brugnon/H. Cochet M. Browne/E. Ryan
1927 F. Hunter/B. Tilden H. VVilIs/E. Ryan
1928 J. Brugnon/H. Cochet P. Saunders/P. VVatson
1929 W. Allison/J. Van Ryn P. Saunders Michell/P. VVatson
1930 W. Allison/J. Van Ryn H. VVills Moody/E. Ryan
1931 G. Lott/J. Van Ryn P. M udford/D. Barron
1932 J. Borotra/J. Brugnon D. Metaxa/J. Sigart
1933 J. Borotra/J. Brugnon E. Ryan/S. Mathieu
1934 G. Lott/L. Stoefen E. Ryan/S. Mathieu
1935 J. Crawford/A. Ûuist F. James/K. Stammers
1936 P. Hughes/R. Tuckey F. James/K. Stam m ers
1937 D. Budge/G. Mako S. Mathieu/B. Yorke
1938 D. Budge/G. Mako S. Palfrey Fabyan/A. Marble
1939 E. Cooke/B. Riggs S. Palfrey Fabyan/A. Marble
1940-45 yarışma yapılmadı
1946 T. Brown/J. Kramer L. Brough/M. Osborne
1947 B. Falkenburg/J. Kramer P. Todd/D. Hart
1948 J. Bromwich/F. Sedgman L. Brough/M. Osborne du Pont
1949 P. Gonzales/F. Parker L. Brough/M . du Pont
1950 J. Brom wich/A. Ûuist L. Brough/M. du Pont
1951 K. McGregor/F. Sedgman D. Hart/S. Fry
1952 K. McGregor/F. Sedgman D. Hart/S. Fry
1953 L. Hoad/K. Rosevvall D. Hart/S. Fry
1954 R. Hartwig/M . Rose L. Brough/M . du Pont
1955 R. Hartwig/L. Hoad A. M ortim er/A. Shilcock
1956 L. Hoad/K. Rosevvall A. Buxton/A. Gibson
1957 B. Patty/G. M ulloy A. Gibson/D. Hard
1958 S. Davidson/U. Schm idt M. Bueno/A. Gibson
1959 R. Emerson/N. Fraser J.A rth /D . Hard
1960 R. Osuna/D. Ralston M. Bueno/D. Hard
1961 R. Emerson/N. Fraser K. Hantze/B.J. M o ffitt
1962 B. Hewitt/F. Stolle B.J. M offitt/K. Hantze Susman
1963 R. Osuna/A. Palafox M. Bueno/D. Hard
1964 B. Hevvitt/F. Stolle M. Smith/L. Turner
1965 J. Nevvcombe/T. Roche M. Bueno/B.J. M o ffitt
1966 K. Fletcher/J. Nevvcombe M. Bueno/N. Richey
1967 B. Hewitt/F. M cM illan R. Casals/B.J. M o ffitt King
1968 J. Nevvcombe/T. Roche R. Casals/B.J. King
1969 J. Nevvcombe/T. Roche M. Sm ith Court/J. Tegart
1970 J. Nevv'combe/T. Roche • R. Casals/B.J. King
SPOR 113
* 1925'ten bu yana şam p iyon a ya Fransız olm a yan te n isçile r de katılm aktadır.
yıl erkekler
* 1968 ve 1969'da hem a m a tö r hem açık şa m p iyon lu kla r düzenlendi. 1968'de erkeklerde her iki
kategoride de Ashe şa m p iyon o ld u ; 1969'da a m a tö r şa m p iyon lu ğu S m ith kazandı. 1968'de
bayanlar a m a tö r şa m p iyo n lu ğ u n u kazanan C ourt, 1969'da hem a m a tö r hem açık şam p iyon lu ğu
kazandı. Bu ta rih te n sonra yalnızca açık te n is şa m p iyon lu ğu düzenlendi.
Davis K upasıi
* 1922'ye de ğ in İrlanda da katıldı. 1 19 23 'e d e ğ in Yeni Zelanda da katıldı, t H ükm en; H indistan
fin a l maçına çıkm adı.
VVightman Kupası
Federasyon Kupası
yıl şam piyon rakibi sonuç yıl şam piyon rakibi sonuç
yi erkekler bayanlar
VOLEYBOL
fÜ Z M E
serbest
yıl 100 m 200 m 400 m 1.500 m
1973 J. M ontgom ery (ABD) J. M ontgom ery (ABD) R. DeMont (ABD) S. Holland (Avustr.)
1975 A. Coan (ABD) T. Shaw(ABD) T. Shavv(ABD) T. Shavv (ABD)
1978 i►D. McCagg (ABD) B. Forrester (ABD) V. Salnikov (SSCB) V. Salnikov (SSCB)
1982 J. VVoithe (ADC) M. Gross (AFC) V. Salnikov (SSCB) V. Salnikov (SSCB)
1986 M. Biondi (ABD) M. Gross (AFC) R. Henkel (AFC) R. Henkel (AFC)
kurbağalama kelebek
sırtüstü
serbest
kurbağalama kelebek
sırtüstü
takım bayrak
yarışları için de hipodrom lar yapmışlardı. 1988 O lim p iy a t O yu n la rı'n ın yap ıldığı Kore
Rom alılar da circus adını verdikleri hipod C u m h u riy e ti'n in başkenti S eu l'de ki O lim p iy a t
S tad yum u.
rom lar yaptılar.
19. yüzyılda atletizm yarışmalarına ilginin kentinde 1965’te açılan Astrodom e oldu. 65
artması ve Olimpiyat O yunlan’mn 1896’da bin kişilik bu stadyumu New O rleans’ta
yeniden başlatılması m odern stadyumların 1975’te açılan ve 97 bin izleyici alabilen 30
yapılmasına yol açtı. Olimpiyat Oyunları için katlı Superdome izledi. Superdome 207,2
A tina’da yapılan stadyum Eski Yunan sta- m etre çapında çelik kaburgalı bir kubbeyle
diori1lann bir benzeriydi. İlk m odern stadyum örtülüydü.
ise 1908 Londra Olimpiyatları için yapıldı.
1930’a kadar yalnızca A B D ’de çoğu kapalı Türkiye'de Stadyumlar
olan 100’den fazla stadyum yapılmıştır. Türkiye’de spor oyunları önceleri geniş düz
Çekoslovakya’nın başkenti Prag’da 1943’te lüklerde yapılırdı. Ülkedeki ilk m odern stad
tam am lanan Strahov Stadyumu 240 bin kişi yum, 15 Aralık 1936’da açılan A nkara 19
alabiliyordu. Bu dev stadyum günümüzde de Mayıs Stadyumu’dur. 25 bin kişi alan bu
dünyanın en büyük stadyum udur. Brezilya’ stadyum 1957’de genişletilerek kapasitesi 50
nın Rio de Janeiro kentindeki M aracanâ bin kişiye çıkarıldı. Ali Sami Yen (40 bin),
Stadyumu 200 bin kişi alabilecek büyüklükte İnönü (50 bin) ve Fenerbahçe (40 bin) İstan
dir ve dünyanın en büyük stadyumları arasın bul’daki önemli stadyumlardır.
dadır. İzleyici sayısı 100 bini aşan öteki büyük Günüm üzde Türkiye’nin en büyük stadyu
stadyum lar arasında L ondra’daki Wembley mu 1971 Akdeniz Oyunları için İzmir’de
(126 bin), M oskova’daki Lenin M erkez (103 kurulan 70 bin kişilik A tatürk Stadyum u’dur.
bin), M eksiko’daki A ztek (100 bin) stadyum T ürkiye’de ilk tartan pist ve elektronik sayı
ları sayılabilir. levhası bu stadyumda kullanılmıştır.
20. yüzyılda stadyum yapımında büyük
gelişmeler görüldü. Yeni yapı teknikleri ve STALİN, Josef (1879-1953). R usça’da “çelik
gereçleri çok geniş alanların üstünün örtülm e adam ” anlam ına gelen “stalin” sözcüğü,
sine olanak veriyordu. İzleyiciyi güneş ışığın 1924’ten 1953’te ölene kadar SSCB’yi sınırsız
dan korum ak ve yer sayısını artırm ak amacıy bir yetkiyle yöneten Josef Vissarionoviç Cu-
la yeni tasarım lara girişildi. Ünlü İtalyan gaşvili’nin kendine seçtiği addır. Stalin döne
mimar Pier Luigi Nervi 1960 Rom a Olimpiyat minde SSCB dünyanın en güçlü ülkeleri
Oyunları için üzeri kaburgalı bir kubbeyle arasına girmiştir.
örtülü kapalı bir spor salonu yaptı. Üzeri Stalin, yoksul bir Gürcü ailesinin çocuğu
bütünüyle örtülü ve içi havalandırmalı ilk olarak G ürcistan’ın Gori kentinde doğdu.
büyük stadyum A B D ’de, Texas’ın Houston (18. yüzyılda Rus Çarlığı’nın egemenliğine
132 STALİN
alacağı yeni biçimi görüştü. 1945’te de ABD İngiltere’ye döndü ve How I Found Living
Başkanı H arry S. Trum an ve İngiltere Başba stone (1872; “Livingstone’ı Nasıl Buldum ”)
kanı Clem ent R. A ttlee ile Berlin yakınındaki adlı kitabını yayımladı. 1873’te Kraliyet Coğ
Potsdam ’da bir araya gelerek barış koşullarını rafya D erneği’nin madalyasıyla ödüllendi
konuştu. rildi.
SSCB ile müttefiki olan batı ülkeleri arasın Livingstone’ın 1873’te ölümünden sonra
daki ilişkiler savaş sonrasında bozuldu. Özel Stanley, O rta A frika’daki ırmakları araştıra
likle A lm anya’nın bölünmesiyle ilgili konular rak Livingstone’ın yarım kalan keşif çalışma
daki anlaşmazlıklar ilişkileri daha da kötüleş sını tam am lam aya karar verdi. 1874’te Doğu
tirdi ve Soğuk Savaş dönemi başladı. A frika kıyısından yola çıkarak büyük Victoria
Stalin’den sonra yönetime gelen Nikita ve Tanganika göllerine, sonra da Kongo
Kruşçev 1959’da, Stalin’in uyguladığı ve pek Irm ağı’nın yukarı çığırında Nyangwe’ye ulaş
çok SSCB yurttaşının ölümüne neden olan tı. Burdan yola çıkıp ırmağı izleyerek Kongo
yönetim biçimini kınadı. 1985’te yönetime Irm ağı’nın Atlas O kyanusu’na döküldüğü ye
gelen Mihail Gorbaçov da Stalin döneminin rin yakınındaki Bom a’ya kadar olan 2.500
eleştirisini sürdürdü. kilometrelik yolu 10 ayda geçti. Bu çok zor
yolculukta yanındaki bütün Avrupalı arka
STANLEY, Sir Henry M o rto n (1841-1904). daşları ve Afrikalı yardımcılarının çoğu öl
Yaptığı gezilerle O rta A frika’nın keşfinde müş, Stanley’nin siyah saçları da ağarmıştı;
önemli bir rol oynayan H. M. Stanley, Gal- ama bu geziyle Kongo Irm ağı’nın akış yönü
ler’in Denbigh kentinde evlilik dışı bir çocuk Mansell Collection
olarak dünyaya geldi ve John Rowlands
adıyla vaftiz edildi. Önce bir yetiştirme yur
dunda, sonra annesinin akrabalarının yanında
kaldı. Yoksulluk içinde geçen çocukluk yılla
rından sonra 1859’da A B D ’nin New Orleans
kentine giden bir gemide kam arot oldu. New
O rleans’ta Henry M orton Stanley adlı bir
tüccarla tanıştı. O na yardım eden ve adını
veren bu arkadaşının ölümü üzerine yalnız
kalan Stanley, asker olarak Am erikan İç
Savaşı’na katıldı. Başından birçok serüven
geçtikten sonra gazete muhabirliğine başladı.
Yazılarındaki canlı anlatımla kısa sürede adı
nı duyurdu. Dünyanın birçok yerindeki
önemli olayları izlemekle görevlendirildi.
İskoç kâşif David Livingstone 1866’da bü
yük keşif gezilerinden üçüncüsüne çıkmıştı.
O rta A frika’daki gölleri ve Nil’in kaynağını
araştırm ak için çıktığı bu gezide Livingstone’
dan hiçbir haber alınamamıştı (bak. LiviNG-
STONE. D a v id ) . New York Herald gazetesi
Livingstone’ı bulmak için Stanley’yi görevlen
dirdi. Kasım 1871’de Tanganika Gölü kıyısın
daki U jiji’ye gelen Stanley, burada yiyeceği
ve ilaçları tükenmiş olarak hasta yatan Living-
stone’ı buldu. Livingstone’ı iyileştiren ve bir
süre onunla birlikte Tanganika G ölü'nde
H enry S tanley, kâşif ve m is y o n e r David L ivin g sto n e 'ı
araştırm a yapan Stanley, daha sonra araştır b u lm a k için yap tığ ı geziden sonra A frik a 'd a birçok
malarını sürdüren Livingstone’dan ayrılarak y e r keşfetti.
134 ŞTEINBECK
STEP b a k . B o z k ir .
venson’ın çalışmaları, yakalandığı verem has m utlu olabilmek için gerekli tüm koşullara
talığı yüzünden zaman zaman aksıyordu. İn sahiptir. Duygusal dengesini kuramamış, hu
giltere’de, B ournem outh’ta yaşadığı 1884-87 zursuz insanlar ise erdemsizdi ve bunlar ya
arasında, A Child’s Garderı O f Verses (1885; şamlarında ne kadar zengin ya da sağlıklı
“Bir Çocuğun Şiir Bahçesi”) adlı çocuk şiirleri olurlarsa olsunlar aslında mutsuzdur. Sıradan
kitabı, İskoçya’nın kuzeyinde geçen bir serü kişileri sarsan, üzen ya da korkutan olaylar,
veni anlatan Kaçırılan Çocuk (K idnapped; duygusal dengesini kurmuş insanları etkile
1886) ve Dr. Jekyll ile Mr. Hyde (Strange mez. Karşılıklı yardımlaşmaya önem veren
Case o f Dr. Jekyll and Mr. Hyde; 1886) gibi erdemli insanlar, kendilerinin ve başkalarının
birçok yapıtı yayımlandı. yaşam koşullarını düzeltmek için çaba göster
1888’de, A B D ’de birkaç ay kaldıktan son melidir.
ra, Stevenson ve ailesi San Francisco’dan Zenon ve onu izleyen öbür Stoacı düşünür
Güney Pasifik A daları’na yolculuğa çıktılar. ler Eski Y unan’ın düşünce yaşamında etkili
Gittikleri yerleri çok güzel bularak, Batı oldular. Stoacılık İÖ 2. yüzyıla kadar varlığını
Sam oa’daki Apia yakınlarına yerleşmeye ka sürdürdü. İÖ 2. yüzyılda Y unanistan’ı ele
rar verdiler. Stevenson burada, aralarında geçiren Rom alılar, Stoacı düşünceyle karşı
The Master o f Ballantrae (1889; “B allantrae’ laştılar. Bilinen en ünlü iki Romalı Stoacı
nin Efendisi”) ve A B D ’de David Balfour düşünür Epiktetos (yaklaşık İS 60-140) ve
adıyla yayımlanan Catriona’nın (1893) da İm parator Marcus A urelius’tur (121-180).
bulunduğu birçok kitap yazdı ve ada yerlileri Yunanlı ve Rom alılar’ın genellikle çok
nin yaşamlarına büyük bir ilgi duyarak onlarla sayıda tanrıya taptıkları o dönem de, Stoacılar
dost oldu. Öldüğünde, vasiyeti üzerine 60 tek tanrı ya da tek ruh olduğuna ve bu ruhun
Samoalı yerlinin katıldığı bir törenle Büyük her şeyin içinde var olduğuna inanırlardı.
Okyanus kıyısındaki dik bir dağın doruğuna Ayrıca tüm nesneler bu ruhtan bir parça
gömüldü. taşıdığına göre, doğadaki her şeyin de birbi-
riyle bağlantılı olduğunu düşünürlerdi. Buna
STOACILIK, Eski Yunan ve R om a’da, insan göre, insanlar da birbirleriyle ve başka şeyler
ların duygularını denetlemeyi öğrenm eleri le ilişki içindeydi. Stoacı düşünceye göre
gerektiğini vurgulayan bir düşünce akımıdır. hangi ülkeden olursa olsun herkes kardeşti.
Hiç kimsenin kendisine ilişkin tüm olayları H atta köleler bile öbür insanlarla eşitti.
denetleyemeyeceğini kabul eden Stoacılar ge
ne de, en mutlu kişilerin başlarına iyi ya da STOCKHOLM. İsveç’in başkenti olan Stock
kötü ne gelirse gelsin, bundan etkilenm eyen holm ’e “Kuzeyin V enedik’i” denir; çünkü
ler olduğuna inanırlardı. Evrendeki her şeyle kent anakaradaki Uppland ve Södermanland’
birlikte kendi yaşamını da olduğu gibi kabul m yanı sıra çok sayıda ada üzerine kurulm uş
etmeyi öğrenen insanın huzur içinde yaşaya tur. Geniş caddeleri ve taş yapıları ile temiz
cağını savunurlardı. ve bakımlı bir kent olan Stockholm, Baltık
Yaşamı inceleyen ve anlamaya çalışan eski Denizi’nin karanın içlerine girmiş bir uzantısı
Stoacılar, adlarını A tina’da pazaryerinde bu olan Saltsjön’ün M âlar Gölü ile birleştiği nok
lunan resimli stoa'dan aldılar. Stoa, Eski tada yer alır.
Y unan’da üzeri örtülü ve .sütunlu bir tür yaya Stockholm’ü 1250’lerde İsveç Kralı Birger
yoludur. İlk Stoacılar bu stoa'da toplanarak Jarl kurdu. Birger Jarl kentin çekirdeğini
felsefelerini, inançlarını ve yaşama ilişkin oluşturan Gamla Stan (“eski kent”) adlı kayalık
düşüncelerini tartışırlardı. Önderleri İÖ 310 adayı, Estonyalı korsanlara karşı korum ak
dolaylarında A tina’da yaşamış olan Kıbrıslı için duvarlarla çevirmişti. G ünüm üzde, ken
Z enon’du. tin batısındaki R iddarholm en’de (Soylular
Z enon’a göre, bir insan gerçek zenginlik, Adası) Birger Jarl’ın heykeli bulunm aktadır.
sağlık ve mutluluğa ancak erdem li olmakla Doğal kavşak noktalarında kurulan Stock
ulaşabilirdi. Erdem li insanlar, duygusal den holm kısa sürede gelişti. Birkaç kez D anim ar
geye ve dinginliğe kavuşmuş kişiler olarak, ka ile İsveç arasında el değiştiren kenti
140 STONEHENGE
S to c k h o lm 'd e B elediye
S ara yı'n ın bahçesinden
M âlar G ö lü 'n ü n karşı
kıyısındaki eski kentin
g ö rü n ü şü .
ZEFA
1523’te İsveç Kralı 1. G ustaf Vasa kurtardı ve D jurgarden A dası’nda bir eğlence parkı ve
Stockholm ülkenin başkenti oldu. müze vardır. Kuzey M üzesi’nin yakınlarında
Gam la Stan'da eski sur kalıntılarının yanı bulunan Skansen’de İsveç’in değişik bölgele
sıra ortaçağdan kalma pazar alanı, dar cadde rindeki köy evlerinin örnekleri yapılmıştır.
ler ve yüksek, eski evler görülebilir. Çok Bu yapılar 100 ya da 300 yıl önce olduğu gibi
sayıda eski kilise, Soylular Evi ve duvar korunm aktadır. Skansen’de ayrıca çoğunluk
halıları (bak. D u v a r H a l is i ) koleksiyonu ile la Kuzey A vrupa’ya özgü hayvanların bulun
ünlü Krallık Sarayı da görülmeye değer yerler duğu bir hayvanat bahçesi vardır.
arasındadır. Gam la Stan'da 700 yıldan beri Stockholm İsveç’in önde gelen sanayi m er
gemilerin yük alıp boşalttıkları iskeleler de kezlerinden biridir. Başlıca sanayi dalları
vardır. demir-çelik eşya, elektrikli m akine, gıda m ad
Parlam ento binası. Gam la Stan ile kentin deleri ve kimyasal m addeler üretimi ile kâğıt
kuzeydeki ana bölümü arasında bulunan bir ve basımcılıktır. Stockholm mobilya yapımcı
adacığın üzerindedir. Bu iki bölgeyi birbiriyle lığı ile de bütün dünyada tanınır. Ülkenin
birleştiren köprü, başlıca alışveriş caddeleri ikinci büyük limanı olan Stockholm’de denize
nin başladığı bir alana çıkar. Gam la Stan’ın yakın bölgelerde yıl boyunca genellikle buz
güneyinde, büyük bölümü sanayi bölgesi olan lanma olmaz. İç hat uçak seferleri için Brom-
Södermalm yer alır. Gam la Stan ile Söder- ma Havalimanı, uluslararası seferler için Ar-
malm arasındaki Slussen’de tramvay işler. landa Havalimanı kullanılır. Kent içi ulaşım
Düzenli karayolları ve M âlar Gölü ile Baltık m etro ve otobüslerle sağlanır.
Denizi arasında mavnaların işlediği kanal- Stockholm ’de hava saldırılarına karşı kaya
havuzlardan oluşan düzenli bir ulaşım ağı lar oyularak hazırlanmış geniş sığınaklar var
vardır. dır. Bunlardan biri park yeri olarak kullanıl
Tasarımını Ragnar Ö stberg’in yaptığı Bele m aktadır.
diye Sarayı 1923’te tamamlanmıştır. Koyu Stockholm ’ün nüfusu 1.409.048’dir (1984).
kırmızı tuğlalardan yapılmış olan binanın
kulesinin üstünde İsveç’in simgesi olan üç STO NEHENGE, İngiltere’de Salisbury’nin
altın taç bulunur. yaklaşık 13 km kuzeyindeki W iltshire’ın çıp
Riddarholm Kilisesi ülkenin son dönem le lak, rüzgâra açık bir tepesinde dikine yerleşti
rindeki kralların gömüldüğü yerdir. Engel- rilmiş bir grup taş bloktur. Sık sık tek bir taş
brekt Kilisesi kayalık bir sırtın yamacında halka olarak tanımlanmakla birlikte, aslında
kurulmuş görkemli modern bir yapıdır. İÖ 2500-2000 arasında yapılmış iç içe birkaç
Kentin hemen doğusundaki 28 hektarlık taş halkanın kalıntısından oluşur.
STONEHENGE 141
İlk Stonehenge, tahta kullanımında ustalaş- rak, yeni taşlardan 30’u, çapı 32 m etre olan
mış, büyük tahta kazıklardan halka biçiminde büyük bir halka oluşturacak biçimde dizildi.
dinsel yapılar kuran ve tarım la uğraşan bir Taşlar, üzerlerine konan yatay taş bloklarla
halk tarafından yapılmıştır. Bu kutsal bölge birbirine bağlandı ve kesintisiz bir çember
bir toprak set ve hendekle çevrelenmişti. Bu oluşturuldu.
ilk Stonehenge bir uçtan bir uca 98 m etre Bu büyük çember içine beş grup taş blok at
uzunluğundaydı. Setin iç bölümündeki hen nalı biçiminde dizildi. H er grup taş, ikisi
dek boyunca 56 tane çukur açılmıştı. Bunlar diklemesine, biri de onların üzerine yatay
dan bazılarının içinde yanmış kemikler bulun olarak yerleştirilmiş üç taş bloktan oluşur. A t
muştur. Stonehenge’i çevreleyen kazıkların nalının açık ucu kuzeydoğudaki girişç ve yola
bu çukurlara dikilmiş olduğu düşünülm ek bakar; kapalı ucunda ise, günümüzde sunak
tedir. taşı olarak adlandırılan kocaman bir blok yer
İlk Stonehenge’in yapılmasından bir süre alır. Bütün bu taşlar özenle biçimlendiril
sonra Beaker halkı olarak bilinen bir halk miştir.
İngiltere’nin bu bölgesini işgal etti (Beaker Kuzeybatı A vrupa’nın başka hiçbir yerinde
İngilizce’de geniş ağızlı kap anlamına gelir; bu kadar eskiden kalma ince işçilik görülmez.
B eaker halkı, m ezarlarında bu tip kaplar Bundan ötürü Stonehenge’in yapımında Eski
bulunduğu için bu adla anılır). Beaker halkı Yunan ya da G irit’ten gelen ve buralardaki
Stonehenge’in ortasına, dikine yerleştirilmiş taş anıtları görmüş bir heykelcinin çalıştığı
80 taş bloktan, iç içe ve eşmerkezli iki halka düşünülm ektedir. D ört taşın üzerine kazılmış
yaptı. Göztaşı olarak anılan bir kayaç türü belirsiz resimlerde, Eski Y unan’daki M iken’
olan bu taşların G aller’in batısındaki Pres- de kullanıldığı bilinen balta ve hançerler seçil
celly D ağları’ndan getirildiği anlaşılmıştır. m ektedir. Am a bu resimler taşlar dikildikten
Bazıları birkaç ton ağırlığında olan göztaşları- yıllar sonra kazılmış da olabilir.
nı deniz, ırmak ve karayoluyla W iltshire’a ge Göztaşlarının tümü kaldırılmamış, pek ço
tirm ek o dönem için oldukça zor bir işti. ğu kumtaşı çemberin ve at nalının içine gene
Beaker halkı göztaşlarım yerleştirdikleri çember ve at nalı biçiminde dizilmiştir. Y ak
dönem de Stonehenge’de geniş bir yol da laşık İÖ 2000’de Stonehenge A vrupa’nın ku
yaptı. H er iki yanında alçak bir set ve zeybatısındaki en etkileyici Tunç Çağı anıtı
hendeğin yer aldığı yaklaşık 20 m etre eninde olarak bugünkü görünümünü almıştı (bak.
ki bu yol, 3 km uzaklıktaki Avon Irm ağı’nı T u n ç Ç a G i ) . İçlerinde Dem ir Çağı çömlekleri
kutsal bölgeye bağlar. nin kalıntıları bulunan, Y ve Z çukurları
Stonehenge yeniden yapıldığında, 32 km olarak bilinen halka biçimli iki kazık deliğinin
uzaklıktaki M arlborough Dovvns’dan, bazıla Stonehenge'in büyük taşları düştükten sonra
rının ağırlığı 50 tona ulaşan, çok sayıda iri yapıldığı sanılmaktadır. Am a bu çukurlar
kumtaşı bloğu getirildi. Göztaşları kaldırıla- taşlar çıkarılarak açılmış da olabilir.
Mehmet Akgül Bir zamanlar Stonehenge’in, Romalılar İn
giltere’yi işgal etm eden önce burada yaşayan
K eltler’in din adamları olan druidCler tarafın
dan yapıldığı düşünülmekteydi. Ne var ki,
Stonehenge son biçimini druid'lerin İngiltere’
ye gelmesinden 1.000 yıl önce almıştı.
Stonehenge ilk yapıldığında, Heel Taşı
olarak bilinen taş bloğun, yaz ortasında güneş
tam ardından yükselecek bir biçimde yerleşti
rildiği anlaşılmaktadır. Bu anıtın bir çeşit
yıllık takvim tutm aya yaradığı düşünülebilir.
Öteki taşların da Ay ve Güneş tutulmaları
gibi astronomi olaylarını önceden saptamaya
S ton ehe ng e e tkile yici b irT u n ç Çağı anıtıdır. uygun biçimde dizildikleri sanılmaktadır.
142 STOVVE
Eğer bu doğruysa, o dönemde insanların Aynı yıl A B D 'deki kölelik karşıtı harekete
m atem atik ve astronomi konularında tarihçi destek sağlamak amacıyla İngiltere’ye gitti.
lerin düşündüğünden çok daha bilgili olduğu Dred: A Tale o f the Great Dismal Swamp
söylenebilir. (1856; “D red: Büyük Kasvetli Bataklığın
Öyküsü”) adlı yapıtı ötekiler kadar ilgi uyan
STOVVE, Harriet Beecher (1811-1896). dırmadı. M ücadeleyle geçen yaşamının sonu
A B D ’li kadın yazar H arriet Beecher Stowe na kadar birçok öykü, şiir ve m akale yazan
Tom A m ca ’nın Kulübesi ( Uncle T o m ’s Cabin; Stovve’un öteki yapıtları arasında The Minis-
or, Life A m ong the Lowly; 1852) adlı kölelik ter’s Wooing (1859; “Papazın Kurları”) ve
karşıtı romanıyla tanınır. H arriet Beecher Oldtown Folks (1869; “01dtown H alkı”) sayı
Connecticut'ta, Litchfield’de doğdu. Babası labilir.
bölgenin önde gelen din adam larından biriy
di. Öğrenimine H artford’da başladı. 1832’de STRASBOURG. Avrupa Konseyi’nin m er
ailesinin Cincinnatti’ye yerleşmesi üzerine, kezi olan Strasbourg kenti Doğu Fransa’da,
kız kardeşinin orada açtığı okulda öğretmen Fransa’nın Alm anya ile sınırını oluşturan Ren
olarak çalıştı. Okuldaki çalışmalarının yanı Irm ağı’nın batı kıyısının yakınındadır. Kentin
sıra yerel dergiler için öyküler yazıyordu. eski bölümü, daha kuzeyde R en’le birleşen 111
Köleliğin uygulanmadığı bir bölge olan bu Irm ağı’nın iki kolu arasındaki bir ada üzerin
kentte kaçak kölelerle tanıştı. Onlardan Gü de kuruludur.
ney eyaletlerinde kölelerin insanlık dışı yaşam Paris’ten gelip Saverne Geçidi’nde Voj
koşullarına ilişkin geniş bilgi edindi. 1836’da Dağları’nı aşan yolun Ren vadisiyle birleştiği
bir ilahiyat okulunda öğretm enlik yapan din yerde bulunan Strasbourg bu konumuyla her
adamı Calvin Ellis Stovve’la evlendi. O yıllar zaman önemli bir kent olmuştur. Romalılar
da kocasının da desteğiyle edebiyat çalışmala döneminde bir askeri merkez olan kent,
rını hızlandırdı. 1843’te ilk romanı The May- sonraları dili ve kültürüyle bir Alman kentine
flower; or, Sketches o f Scenes and Characters dönüştü. 1681’de Fransa’nın egemenliğine
A m ong the Descendants o f the Pilgrims giren Strasbourg 1870’te A lm anlar’ın eline
(“Mayflower Gemisiyle A m erika’ya G elenle geçti. I. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden
rin Torunlarından M anzaralar”) yayımlandı. Fransa’nın egemenliğine giren kentte halkın
1850’de kocasının Bowdoin College’a atan büyük bir bölümü hem Almanca, hem de
ması üzerine M aine eyaletindeki Brunswick’e Fransızca konuşur. Strasbourg 1979'dan beri,
yerleşti. O yıllarda yazmaya başladığı en Avrupa Topluluğu’na üye ülkelerde yapılan
önemli yapıtı Tom A m ca ’nın Kulübesi, 1851- seçimle oluşan Avrupa Parlam entosu’nun da
52 yıllarında, W ashington’da kölelik karşıtı toplantı yeri olmuştur (bak. A v r u p a T o p lu -
bir gazete olan National Er a’da tefrika edildi. l u k l a r i ) .
Ülke çapında büyük bir ilgi gören bu yapıt iki Strasbourg’daki N ötre Dame Katedrali kır
cilt halinde yayımlandı. mızımsı kum taşından gotik üslupta yapılmış
A B D ’nin güneyindeki kölelik yanlısı eya iki kuleli çok güzel bir yapıdır. Katedralin 139
letler Stowe’un bu yapıtını, kendilerine karşı m etre yüksekliğindeki kuzey kulesi kilom et
yapılmış bir saldırı, gerçekleri yansıtmayan relerce uzaktan görülebilir. Katedralde güzel
bir düzmece olduğunu iddia ederek, ağır vitraylı pencereler, 18 m etre çapında tekerlek
biçimde eleştirdiler. H atta bazı çevreler daha biçiminde bir pencere ve birçok güzel heykel
da ileri giderek yazarı A m erikan İç Savaşı’nın vardır.
çıkmasına yol açan bir kışkırtıcı olarak suçla Strasbourg, önemli bir karayolu ve dem ir
dı. Stowe 1853’te, ilk kitabında gerçek olayla yolu kavşağı olmasının yanı sıra Fransa’nın
rı anlattığını kanıtlam ak amacıyla The Key to önemli iç limanlarından biridir. Ren Irmağı
Uncle Tom ’s Cabin (“Tom A m ca’nın Kulübe kıyısındaki kent limanı, kanallarla M arne ve
si İçin A nahtar”) adlı bir kitap yayımladı. Bu Rhöne ırm aklarına bağlıdır. Strasbourg’daki
kitap yazarın kaçak kölelerle yaptığı görüş fabrikalarda ağır m akineler, kimya sanayisi
meleri içeren bir belgesel niteliğindeydi. ürünleri, yapay elyaf, deri eşya ve bira üreti
STRAUSS 143
ZEFA
lir Strasbourg un kaz ciğeri ezmesi ünlüdür. dığı Till Eulenspıegel’in Neşeli Maceraları
Bunun yapımında kümeslerde özel olarak (1894-95), Zerdüşt Böyle Dedi (1895-96) ve
beslenerek yağlandırılan kazların karaciğeri Kahraman Yaşamı (1898) adlı besteleri sayıla
kullanılır bilir
Strasbourg un nüfusu 613.380’dir (1985). 1905’te konusunu Oscar W ilde’ın aynı adlı
oyunundan alarak bestelediği Salome operası
STRAUSS, Richard (1864-1949) Unlü A l sahnelenince Strauss bir opera bestecisi ola-
man besteci Richard Georg Strauss M ünih’te
doğdu. Babası kornocu Franz Strauss’tu M ü
zik kuramı ve kompozisyon dersleri aldı:
çocuk yaşta besteler yapmaya başladı. Çok
geçmeden de başarılı bir kemancı ve gelecek
için umut veren bir besteci oldu.
21 yaşındayken Meiningen saray orkestrası
nın ikinci şefi olan Strauss, birkaç ay sonra
ünlü Hans von Bülow’un yerine orkestra
şefliğini üstlenmiş ve orkestranın repertuarın
daki belli başlı yapıtların nasıl yönetileceğini
öğrenmişti. Bu. orkestra şefi olarak uzun ve
başarılı meslek yaşamının başlangıcı oldu
Strauss Almanya da ve Avrupa nın önemli
müzik merkezlerinde birçok orkestrayı yö
netti.
Besteci olarak ilk büyük başarısını 1889’da
W eımar da, Don Juan adlı senfonik şiirinin
ilk seslendirilişinden sonra kazandı. Don Ju
an., Strauss un 1889-99 arasında yazdığı yedi
senfonik şiirden ilkiydi. Bu yapıtlar Strauss
un dönemin önde gelen bestecileri arasında
yerini almasını ^ağladı Bunlar arasında eski
bir Alman halk öyküsünden esinlenerek yaz A lm a n besteci ve orkestra şefi Richard Strauss.
144 STRAUSS AİLESİ
rak da yeteneğini kanıtladı. Bestelediği top re ’de başarılı konserler verdi. 18 marş beste
lam 15 opera arasında belki de en tanınanı, ledi; bunların arasında en çok tanınanı Ra-
Güllü Şövalye (1911) adlı, konusu 18. yüzyıl detzsky Marşı'dır.
dan alman opera buffa'dır (komik opera).
Strauss’un öbür operaları arasında Ariadrıe Johann Strauss (Oğul) (1825-1899). Baba
Naksos'ta (1912), Gölgesi Olmayan Kadın Johann Strauss’un en büyük oğludur. Bütün
(1919), Arabella (1933), Suskun Kadın (1935) Viyana valsleri arasında belki de en tanınmışı
ve Capriccio (1942) sayılabilir. olan M avi Tuna'nm (1867) bestecisidir. B aba
1930'larm başlarında A lm anya’da Adolf sı müzikçi olmasını istemediği için bir banka
H itler’in önderliğindeki Nazi iktidarı sırasın da çalışmaya başlayan Johann Strauss, bu ara-
da Strauss Devlet Müzik Dairesi Başkanlığı
Bildarchiv
görevini kabul etti. 1935’ten sonra ise Naziler’
le arası bozuldu. Yahudi olan Stefan Zweig’la
çalışması yüzünden A lm anya’da ve Salzburg’
da orkestra yönetmesi yasaklandı. Gelini
Yahudi olduğu için görevden çekilmeye zor
landı. II. Dünya Savaşı Strauss’u derinden
etkiledi.
Strauss yaşlanıncaya kadar besteciliği ve
orkestra şefliğini sürdürdü. Yaylı çalgılar için
yazdığı Başkalaşımlar (1944-45) ve lirik Obua
Konçertosu gibi en iyi bestelerinin bazılarını
80 yaşının üstündeyken yazdı. 1948’de sopra
no ve büyük bir orkestra için bestelediği Son
Dört Şarkı'yı bitirdi. Richard Strauss 19.
yüzyılın son rom antik bestecisiydi.
1870’lerde birçok güzel vals içeren operet Stravinski’nin 1911-13 arasında tam am ladı
ler yazmaya başladı. Yarasa (1874) ve Çinge ğı Bahar A yini Rusya’da Hıristiyanlık önce
ne Baron (1885) en sevilen operetleri arasın sinde yapılan bahar ayinlerindeki kurban tö
dadır. renlerini konu alıyordu. Çarpıcı ve yadırgatıcı
ritmi nedeniyle yoğun bir tepkiyle karşılanan
Josef Strauss (1827-1870). Baba Johann bu yapıt Paris’te ilk sahnelendiğinde müziğin
Strauss’un oğludur. Önceleri resme ilgi duy sesi izleyicilerin protestoları arasında güçlükle
m akla birlikte, sonra mimarlık ve mühendisli
ğe yöneldi. Ağabeyinin hastalığı nedeniyle A B C Ajansı
konferansları verm ek için H arvard Üniversi çalışan ve dinlenmeye yeterince zaman ayıra-
tesi nden aldığı çağrı üzerine A B D ’ye gitti. O mayan insanlarıyla çağımızın yaşam biçimi
dönem de Do M ajör S e n fo n iy i, Üç Bölümlü gelir. Oysa, öneminin yeni yeni kavranmasına
S e n fo n iy i, 1951’de de librettosunu İngiliz şair ve etkisini giderek daha çok hissettirmesine
W. H. A uden’in yazdığı A hlaksızın İlerlemesi karşılık, stres çağımıza özgü bir olgu değildir.
adlı operasını yazdı. Bundan önceki çağlarda da insanlar yoksul
1950'lerde AvusturyalI besteci Arnold luktan, hastalıktan, uzun iş saatlerinden ve
Schonberg in (bak. SCHÖNBERG. ARNOLD) ge ağır çalışma koşullarından bunalıyorlardı.
liştirdiği 12 ton sistemine (dizisel sistem) Tıpta, vücudun doğal dengesini bozan her
yöneldi. Bu yenilik Stravinskı nin müziğine çeşit dış ya da iç etken stres olarak tanımlanır.
önemli değişiklikler getirdi. Bestecinin Agon Fiziksel, kimyasal ve duygusal kökenli bu
balesi (1953-57), Kutsal Kantik (1955) o rator etkenler arasında ilk akla gelenler hastalık,
yosu, solo ses, koro ve orkestra için yazdığı yaralanm a, uykusuzluk, ilaç bağımlılığı, sınav
Threnoslar (1958) ile Requiem Kantikleri heyecanı, işsizlik, çok fazla çalışmak, kentle
(1966) bu tekniğin ilk önemli örnekleriydi. rin gürültüsü, arkadaşlar ya da aile bireylen
Stravinskı müziğinde yeni bir sistem geliş- arasındaki tartışm a ve kırgınlıklar, sevilen
tırmem ekle birlikte, yapıtlarında 12 ton tekni birinin hastalığı ya da ölümüdür.
ğim oldukça cesur ve başarılı bir biçimde Vücut, uyum sağlamakta güçlük çektiği bu
uygulamış ve kendinden sonra gelen birçok etkenlerle başa çıkabilmek için özel savunma
besteciye esin kaynağı olmuştur. tepkileri geliştirir. Kalp atımlarının ve solunu
mun hızlanması, kan akımının karın boşlu
STRES. İngilizce stress sözcüğünün genel ğundaki organlardan kaslara doğru yönelm e
anlamı, herhangi bir m addenin dayanam aya sine bağlı olarak gergin olduğumuz zamanlar
cağı kadar ağır bir baskı altında zorlanması yaşadığımız pır pır etm e” duyusu ve kasların
dır 20. yüzyılda, aynı durum un canlılar için gerilerek harekete hazırlanması, bu tepkilerin
de söz konusu olduğu anlaşılınca bu sözcük en bilinen örneklendir. Sürekli stres altında
tıp diline aktarılmış ve o günden bu yana yaşamak çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir
tıbbın en güncel kavram larından biri olmuş- ya da en azından bu sorunların ortaya çıkmaz
tur. Öyle ki, stres dendiğinde hem en herkesin sım kolaylaştırır. Nedeni strese bağlanan has
aklına, günlük yaşamın aşırı hızlı temposu talıklar ve sağlık sorunları arasında en bili
içinde oradan oraya koşuşturan, çok fazla nenleri kalp hastalıkları, yüksek kan basıncı
Barnaby’s
(yüksek tansiyon), ülser, bağırsak spazmı ve arası çatışmayla iç içe verir. Boşandıktan
sindirim bozuklukları, uykusuzluk, astım ve sonra çocuklarının velayetinden yoksun bı
alerjilerin şiddetlenmesi, cinsel sorunlar, fi rakılan Strindberg büyük bir umutsuzluğa
ziksel çökkünlük ve bitkinlik ile çeşitli ruh düştü. Bu olay onun öm ür boyunca acı
hastalıklarıdır. çekmesine neden oldu. 1893’te ikinci, 1901’de
U zm anlar stresi incelerken çoğu zaman üçüncü kez evlendi. Evlendiği kadınların üçü
neden ile sonucu birbirinden ayırm akta güç
Svvedish Information Service, New York
lük çekerler. Üstelik her insanın strese dayan
m a gücü ve tepkileri aynı değildir. Bazıları en
ağır baskılar altında bile soğukkanlılığını ko
rur ve hiç yakınm azken, bazıları en küçük bir
sorunda paniğe kapılabilir.
Çağdaş dünyada stresten tümüyle kaçın
m ak hem en hem en olanaksızdır. A m a insan
günlük yaşamın akışı içinde sağlığını tehlikeye
atan stresleri en aza indirgemeyi öğrenebilir.
Eğer stres sürekli sorun olmaya başlarsa
yapılacak en iyi şey dinlenmeye ve gevşemeye
daha çok zaman ayırm ak, spor ya da egzersiz
yaparak vücudu dinç tutm ak ve aileden biriy
le, bir dostla ya da bir doktorla konuşarak
sorunları bölüşm ektir.
leri sergileyen yazılarıyla da dikkatleri üstüne 1781’e kadar su, bir element ya da yalın, tek
çekti. 1884-85’te ilk öykü derlemesi Giftas bir m adde olarak kabul ediliyordu. A m a o
(“Evli”) yayımlanınca, dinsizlikle suçlanarak tarihte, İngiliz kimyacı Henry Cavendish
hakkında dava açıldı. (1731-1810) suyun aslında iki elem entin, hid
İkinci karısından ayrıldıktan bir süre sonra rojen ve oksijenin bir bileşimi olduğunu
ruhsal bir bunalım geçirdi. Geçirdiği bunalımı buldu. Bunu, hidrojenin oksijen içinde yan
Inferno’da (1897; “Cehennem ”) kalıcı bir masıyla suyun oluştuğunu göstererek kanıtla
yapıta dönüştürdü. 1899’dan sonra bir dizi dı. 1806’da da Sir Hum phry Davy bu gerçeği
tarihsel oyun yazdı. Bunlardan Gustav Vasa, suyün elektrolizi yöntemiyle bir kez daha
sağlam kurgusu ve yarattığı güçlü kişilerle doğruladı. Davy, içinden elektrik akımı ge
içlerinde en başarılısıdır. çirildiğinde suyun ayrıştığını, hidrojen ve
D aha sonra gerçekle gerçekdışı arasındaki oksijen gazlarının oluştuğunu gösterdi (bak.
sınırların kalktığı, izleyicinin nesnel ve öznelD a v y , S ir H u m p h ry ; E l e k t r o l İ z ) . Su kendisini
dünya arasında gidip geldiği Rüya Oyunu oluşturan elem entlerden o kadar farklıdır ki,
(Drömspelet; 1902) ve Hayaletler Sonatı Cavendish’in keşfi kimya tarihindeki en şaşır
(ıSpöksonaten; 1907) gibi fantastik oyunlar tıcı buluşlardan biri oldu.
yazdı. Su, m addenin her üç halinde de bulunur:
A ugust Strindberg özgün ve deneysel oyun 0°C’nin altında buz, 0°C ile 100°C arasında
sıvı ve 100°C’nin üstünde buhar, yani gaz
ları, psikolojik analizleri ve gerilim yaratm ak
taki ustalığıyla kendinden sonra gelen birçok olarak. Dem ek ki', normal koşullarda sıvı
oyun yazarına öncülük etmiştir. halde bulunan suyun donm a ya da katılaşma
noktası 0°C, kaynam a ya da buharlaşm a
S U , yeryüzünde en bol bulunan m addelerden noktası ise 100°C’dir. Su donduğunda, hac
biridir ve yaşamın tem elidir. Eğer su olmasay mi yaklaşık yüzde 10 oranında artarak genle
dı yaşam da olmazdı. Denizler ve okyanuslar şir. Su 4°C’de en yoğun halinde bulunur ve
yüryüzünün yaklaşık onda yedisini kaplar; hacmi en aza iner; yani su, en büyük yoğunlu
toprakta, atm osferde ve bütün canlı varlıklar ğuna erime noktasında ulaşan pek çok sıvıdan
da da su vardır. İnsan vücudunun yaklaşık üç farklıdır. 4°C’deki arı su, çoğu kez bilimsel
te ikisi sudan oluşur; ayrıca yiyeceklerin, ölçümler için tem el bir başvuru maddesi
özellikle de sebze ve meyvelerin büyük bir olarak kabul edilir. Ö rneğin, bu sıcaklıktaki
bölümü de sudur. 1 cm3 arı suyun ağırlığı tam 1 gram dır; bir
hidrojen
atomları
oksijen
atomu - fC£
(L) li/C n ')
m mm —
&&&&
mmmm [~^
başka deyişle, yoğunluğu 1 g/cm3’tür; bu, zaman sıcaktır ve tedavi edici özelliğe sahip
katilar ile sıvıların bağıl yoğunluklarının (öz sülfürler ile benzeri çözünmüş tuzlar içerir.
gül ağırlıklarının) ölçümünde standart olarak A rı su, tuzlu suyun damıtılması yoluyla
kullanılır {bak. YOĞUNLUK). M etre sisteminde elde edilebilir. Büyük uzun yol gemilerinde,
sıvılar için hacim birimi olarak kullanılan litre m ürettebatın ve yolcuların içme suyu gereksi
önceleri, 1 kg arı suyun 4°C’de ve standart nimini karşılam ak için zaman zaman deniz
atm osfer basıncı altındaki hacmi olarak ta suyunun damıtılması yoluna gidilir {bak. D A
nımlanırdı {bak. AĞIRLIKLAR VE ÖLÇÜLER; MITMA).
ÖLÇM E). İçme sularının kolayca içilebilmesi için tadı
D oğada arı su çok ender bulunur. Bunun nın hoş olması ve bunun için de suyun belirli
nedeni, havada, toprakta ve kayaçlarda bulu ölçülerde çözünmüş gaz ve mineralleri içeri
nan pek çok maddenin suyun içinde kolayca yor olması gerekir. Kimyasal bakım dan arı su
çözünebilmesi, yani eriyebilmesidir. Deniz (dam ıtık su) yavan ve tatsızdır. Buna karşılık
suyunun tuzlu olmasının nedeni, akarsuların
D ünya’nın yüzeyindeki mineralleri eriterek NASAlScience Photo Library
bunları denizlere taşımasıdır {bak. DENİZLER
VE O k y a n u s la r ) . G üneş’in ısısı deniz suyunun
yüzeyinde buharlaşmaya neden olur ve su
buharlaşıp uçtuktan sonra geriye suyun içer
diği tuz ve öbür m ineraller kalır ve bu
m ineraller alttaki suya karışır {bak. B u h a r
la ş m a ) . Denizlerin, buralara dökülen ır
m aklardan çok daha tuzlu olmasının nede
ni budur.
Yağmur damlaları havadaki gazların bazıla
rını belirli ölçülerde çözündürür. Bu gazların
başlıcaları azot, oksijen ve bir oranda da
karbon dioksittir. Şimşek belirli bir m iktar
azotu azot oksitlerine dönüştürür ve bu
oksitlerin yağmur suyuyla tepkimeye girmesi
sonucunda nitrik asit oluşur. Yağmurla birlik D ünya y ü ze yin in yaklaşık yüzde 70'i tuzlu deniz ve
okya nu s s ularıyla kaplıdır. D enizlerden ve
te sürüklenip toprağa inen nitrik asit, toprak ırm akla rda n buha rlaşa n su, b u lu tla rı o lu ş tu ru r;
ta bir tür gübre etkisi yapar ve verimliliği sonra da y a ğ m u r b iç im in d e yen id en yeryü zün e
artırır {bak. A z o t ) . döner.
Belirli bir bölgede yağmur sularının erittiği
katı m addelerin türü ve m iktarı, o bölgedeki içme suyunun, tifo ve dizanteri gibi hastalıkla
kayaçların tipine ve suda çözünmüş halde ra yol açan bakterilerden arındırılmış olması
bulunan gazlara bağlıdır. Tebeşir ve kireçtaşı, gerekir {bak. B a k t e r i ) . B u bakteriler suya,
çözünmüş karbon dioksit içeren sularla birle- toprakta bulunan ölü hayvan ya da bitki
şerek kalsiyum bikarbonat (kalsiyum hidro kalıntılarından geçebilir. Bu tür kirlenmiş
jen karbonat) oluşturur; kalsiyum bikarbonat sular derin kuyulardan çok, yüzey sızıntılarıy
da suda çözünmüş halde bulunur. Topraktaki la beslenen sığ kuyulardan ya da akıntılardan
alçıtaşı (hidratlı kalsiyum sülfat) gibi m adde kaynaklanır. Halkın sağlığı açısından, genel
ler de suda çözünür. Suyun “sert” olmasına kullanım ya da içme sularına bakterileri yok
yol açan da bu tür çözünmüş m addeler, özel eden klor gazı katılır.
likle de kalsiyum ve magnezyum tuzlarıdır; Suda çözünmüş oksijen bazı hayvanların ve
sert suda sabun çok az köpürür. bitkilerin suda yaşayabilmesini olanaklı kılar.
Kaplıcalar ve içm eler, insanların şifa bul Balıklar, su salyangozu, istiridye ve kerevit
m ak için gittikleri su kaynaklarıdır. Bunla gibi hayvanlar, solungaçlarının yardımıyla su
rın suyu genellikle derinlerden çıkar. Çoğu yun içindeki oksijeni soğururlar (em erler). Su
150 SU
ten sonra uzun bir işsizlik dönemi geçirdi. SUAYG IRI. Günüm üzde yalnız A frika’da
Yerleştiği İstanbul’da çeşitli gazino ve kulüp yaşayan suaygırlarına çok benzeyen iri yapılı,
lerde türküler söyleyerek yaşamını kazanm a çifttoynaklı m em eliler, eskiçağlarda A vru
ya çalıştı. Bir yandan da müzik çalışmalarını p a ’nın hayvan varlığı içinde yer alıyordu.
sürdürdü. A nadolu’nun çeşitli yörelerinden Cüce yapılı akrabaları ise, yeryüzünün H in
birçok türkü derledi; Nâzım H ikm et, Fazıl distan, M adagaskar ve G irit gibi çeşitli bölge
Hüsnü Dağlarca, Orhan Veli gibi şairlerin şi lerine yayılmıştı. Suda kalmayı çok seven bu
irlerinden ve kendi şiirlerinden besteler yaptı. hayvanların günümüzde yaşayan iki türü var
1962’den sonra türkülerle ilgili çalışmalarını dır. Bunlardan bayağı suaygırı (Hippopota-
plaklarda topladı. Bu plaklarda Köroğlu’nu, mus amphibius) fillerin ardından, Hindistan
Pir Sultan Abdal’ı, semahları ve zeybekleri dile gergedanıyla birlikte en iri kara hayvanlan
getirdi. Birkaç kez yurtdışına çıkarak Almanya, arasında yer alır. Batı A frika’da yaşayan cüce
İngiltere, Hollanda, İsveç, Bulgaristan ve Avus suaygırı (Choeropsis liberiensis) ise yaklaşık
tralya’da konserler verdi. 1980’lerin başında 1,5 m etre uzunluğundadır.
hastalandı. Kendisine pasaport verilmediğinden Suaygırmın öbür adı olan Yunanca kökenli
tedavi için yurtdışına gidemedi. hipopotam sözcüğü “ırm akatı” anlam ına ge
G eleneksel türküleri yerel üslup özellikle lir. Oysa birbirine yakın anlam lar taşıyan bu
riyle söylemeyi taklitçilik olarak kabul eden iki ad yerine “sudom uzu” ya da “ırmakdomu-
I. CleghornlPhoto Researchers, Inc.
Z a m b ia 'd a b ir suaygırı sürü sü. A yakta d u ran sua ygırm ın üzerindeki kurtkıyan kuşları kenelerle beslenir.
152 SUBAKALI
zu” gibi adlan kullanmak gerçeğe daha uygun tek yavrusuna özenle bakar; onunla oynar ve
düşerdi. Çünkü bu hayvanlar attan çok dom u yüzebilecek yaşa gelene kadar yavrusunu
za benzerler ve onlar gibi geviş getirmeyen hem en her suya girişinde sırtına alır. Suaygır-
çifttoynaklı memeliler arasında yer alırlar. lan yaralandıklannda ya da rahatsız edildikle
A radaki benzerlik Sierra Leone, Liberya ve rinde son derece tehlikeli olabilir. Çünkü hem
Nijerya’nın güneyindeki sık orm anlarda yaşa güçlü ve gerektiğinde çok hızlı, hem de kolay
yan cüce suaygınnda daha belirgindir. Bu tür, pes etm eyecek ölçüde inatçıdırlar. Tek vuruş
bir domuz gibi bitki köklerini eşelerken görü ta bir kayığı devirebilir, bazen daha büyük
lebilir. Bayağı suaygm na oranla daha küçük teknelere de saldırıp alabora edebilirler.
yapılı olm akla birlikte ağırlığı genellikle 220 Suaygırlan eskiden hem en hem en tüm Af
kilogramı aşar. Sırtı mavimsi siyah, alt bölüm rika’ya yayılmıştı. A m a günümüzde sayıları
leri kirli beyazdır. İri akrabasından farklı iyice azalmıştır ve en çok iç kesimlerdeki
olarak sürüler halinde yaşamaz ve suya daha büyük ırm ak ve göllerde yaşarlar. Yaşama
az bağımlıdır. ortam larının yok edilmesi bu hayvanların
Çok daha iyi tanınan bayağı suaygırı genel ulusal park sınırlan ve korum a alanlan dışın
likle 3 tonu aşan ağırlığa ve 4 m etre uzunluğa da çok azalmasına yol açmıştır.
erişir. Omuz yüksekliği 1,5 m etre dolayında, Suaygırlarının eti ve yağı yenebilir, derisi
hantal gövdesi fıçı biçiminde, bacaklan kısa işlenerek kullanılır, köpekdişleri ise fildişi
ve kaim , ayaklan yayvandır. Son derece gibi süs eşyalan yapmaya yaradığından değer
büyük olan başını, suyun dışına çıktığında sık lidir. Hayvanat bahçelerinde yaşamaya iyi
sık bir yere dayam ak zorunda kalır. Ağzı çok uyum sağlamakta ve bakım altında 40 yılı
geniş, üstdudağı kaim ve kabarık, kesicidişleri aşkın bir süre yaşayabilmektedirler.
iri, köpekdişleri beyaz ve uzundur. Gözleri ve
kulaklan ise domuzunkini andıracak ölçüde SUBAKALI. Subakallan genellikle engebeli
küçüktür. yörelerdeki hızlı akan akarsular boyunca ya
Bayağı gergedanın derisi kaim, kıvnmlı, şayan, dolgun gövdeli, kısa kuyruklu kuşlar
süngersi ve hem en hem en kılsızdır. Deri dır. U zunluklan 18 cm dolayında, tüyleri
kalınlığı gövdenin bazı bölümlerinde 5 santi
m etreyi bulur. E rkekler koyu kahverengimsi
boz, dişiler bazen pembemsidir. A m a renkleri
değişik olabileceği gibi gövdeleri sudan yeni
çıktığında daha açık renkli görünür. D erile
rindeki yağ bezlerinden salgılanan yoğun,
pembemsi yağ üstlerinde kuruduğunda renk
lerine parlaklık kazandınr.
Suaygırlan gün boyunca tembelce çamurlu
sulara yatar ya da yalnız fırlak burun delikleri
ve gözleri dışanda kalacak biçimde suya
gömülür, gece olduğunda hareketlenirler. T e
mel besinlerini otlar, sazlar ve akarsulann
yakınlarında yetişen öbür bitkiler oluşturur.
Bazen daha içerilere girip ekili alanlara dalar,
şekerkamışı ve mısır gibi tan m ürünlerini S ubakalları, hızlı akan akarsulardaki kaya
çıkın tıla rın da b ir g ö rü n ü p b ir ka yb o lu rla r. Y uvaları
yerler. Çok iyi yüzücü ve dalıcı olan bu b ir çağ la yanın arkasında b u lu n a b ilir.
hayvanlar gözlerini ve burun deliklerini iyice
kapatarak suyun altında 10 dakika kalabilir
ler. D ipte yürüdükleri bile olur. büyük ölçüde koyu kahverengidir. Gaga ve
Suaygırlan genellikle uysal hayvanlardır. bacaklan ardıçkuşlarmmkini andırır. Hem
Sayılan 20’yi bulan ya da geçen gruplar erkek, hem de dişiler hoş bir sesle öterler.
halinde yaşarlar. Dişi, bir batında doğurduğu Subakallan derelerde suyun dibinde yürüye
SUÇ 153
rek taşlar arasındaki böcekler ve kabuklu A ynca, gerek geçmişte, gerek çağımızda,
küçük hayvanları avlamasıyla tanınır. A yak toplum un huzurunu korum ak için çıkanldığı
lan perdeli değildir. A m a, suyun yüzeyinde ileri sürülen bazı yasalar, bireysel hak ve
ve kanatlarını kullanarak suyun altında yüze özgürlükleri ortadan kaldıncı nitelikte olabil
bilirler. miştir.
Subakalı yosunlarla yaptığı yuvasını otlar
ve yapraklarla döşer. Yuvalar genellikle kaya Suçların Sınıflandırılması
çıkıntılarında, çağlayanlann arkasında, köp E n iyi bilinen sınıflandırmalardan birisi İngiliz
rülerin altında ya da kaya yarıklarında bulu örf ve âdet ya da görenek hukukundan gelir.
nur. Dişiler yuvaya çoğu kez 4-5 yum urta Buna göre suçlar önem lerine göre sinıflandın-
bırakır. lır. Genellikle hapisle, bazen de ölüm cezası
Subakallan Am erika’da, Avrupa’da, Asya’ ile cezalandınlan vatana ihanet, cinayet, teca
nın kuzeyinde, Hindistan ve Çin’de yaşar. vüz ve hırsızlık ağır suçlar olarak nitelenir; bu
Bayağı subakalı ( Cinclus cinclus) Avrasya’nın suçlar cürüm (ağır suç) olarak adlandırılır.
yanı sıra A frika’nın kuzey kesiminde de Trafik suçları, sarhoşluk, genel ahlaka ay kın
görülür. G erdanından karnına doğru uzanan davranm a gibi daha az önemli suçlar hafif
alt bölümü beyaz olan bu tür Türkiye’de suçlar olarak sınıflandırılır. Bunlar, para ce
özellikle Karadeniz ve Doğu Anadolu bölge zası ya da hafif hapis cezası ile cezalandırılabi
lerindeki dağlar ile Toroslar’da bulunur. lir. Bu sınıflandırma İngiltere’de artık kulla
nılm am aktadır. Bugün suçlar önemlerine gö
SU BASKINI bak. T a ş k in re, tutuklam a gerektiren ya da gerektirm eyen
suçlar olarak sınıflandırılır.
SUÇ. Suçlar, yasalar tarafından yasaklanan A B D ’de ise cürüm ler ve hafif suçlar aynm ı
ve cezalandırılan, genellikle toplum un huzu eyaletten eyalete farklılaşır. Bir eyalette cü
runu bozan ya da toplum daki bireylere zarar rüm sayılan bir suç, bir başkasında hafif suç
veren eylemlerdir. İstatistikler insanların da ya da kabahat olarak değerlendirilebilir.
ha çok 15-25 yaşlan arasında suç işlediğini T ürkiye’de suçlar ve cezalar, tem el olarak,
gösterm ektedir. 1926 tarihli Türk Ceza K anunu’nda (TCK)
Tüm toplum larda suç sayılan bazı eylemler belirtilmiştir. A m a bazı özel yasalarda (basın,
vardır. Kural olarak yasalar, insanlann barış sendikalar, grev ve lokavt ile derneklerle ilgili
ve güvenlik içinde yaşam alannı sağlamak için yasalar) da suç ve ceza öngörülür. TCK
konm uştur. Am a yasalarda hangi eylemin suç suçlan, cürüm ve kabahatler olm ak üzere
oluşturacağı konusu, içinde bulunulan tarih ikiye ayırır. Cürüm ler kabahatlerden daha
dilimine ve toplum un yapısına göre farklılık ağır suçlardır. Yasada bunlann cezalan idam,
lar gösterir. Örneğin, günümüzde bazı O rta ağır hapis, ağır para cezası, kam u hizm etin
doğu ülkelerinde birden çok kadınla evlen den yasaklanma olarak düzenlenmiştir. K aba
m ek yasalken, batılı ülkelerde ve Türkiye’de hatlerin cezalan ise hafif hapis, hafif para
suç sayılır. cezası, bir meslek ya da sanatı uygulama
Vatana ihanet, cinayet, saldın, hırsızlık, hakkının askıya alınmasıdır.
sahtekârlık gibi eylemler, hemen her dönem
de toplum un egemen ahlak değerlerine aykırı Suçlara İlişkin Bazı Tanım lamalar
düştüğü için cezalandınlmıştır. Bunlar gele C İN A Y E T {AD AM Ö LD Ü RM E ): Bir kişiyi kasten öldür
neksel suçlar olarak adlandırılır. Bazı eylem m ek. Bazı adam öldürm e eylem lerinde kasıt ve tasarlam a
olmaz. Yasaya göre, bir kişiyi kaza eseri, kendini savunur
ler ise yasalarda suç olarak düzenlendiği için ken öldürm ek ya da savaş sırasında bir düşm anı öldürm ek
suç sayılır ve bunlar değişen toplumsal ve cinayet sayılmaz.
siyasal koşullara bağlı olarak zaman içinde Ç A L IN T I A R A Ç L A G E Z M E K : Sahibinin izni ve haberi
olm adan bir m otorlu aracı alarak kullanm ak. Bu eylem,
suç olm aktan çıkabilir ya da içerikleri değişe araç geri götürülse bile suçtur.
bilir. Düşünce suçlan ya da siyasal suçlar, D O LAN D IRIC ILIK : Bir kişiyi aldatarak kazanç sağlamak.
G EN E L A D A B A A Y K IR IL IK : B unlar, örneğin kum ar,
bazı ekonomik suçlar, ruhsatsız silah bulun sarhoşluk, teşhircilik gibi genel ahlak kurallarına karşı
durm ak gibi davranışlar bunlara örnektir. işlenen suçlardır.
154 SUÇ
H IRSIZLIK : Bir kimsenin nzası olm adan ona ait olan mi birçok alanda insan ilişkilerinin yeniden
şeyleri almak.
IR Z A TECAVÜZ: Bir kimseyle nzası dışında ve zorla cinsel
düzenlenmesini gerekli kıldı. Sanayi, çalışma
ilişkide bulunm ak. yaşamı, ticaret, iş, sağlık, sosyal yardım , vergi
K U N D A K L A M A : Y apı, gemi, orm an, harm an yeri gibi ve bankacılık gibi alanlarda yeni yasal düzen
yerleri bilerek ateşe vermek.
M ÜESSİR F İİL : Bir kişiye bedensel zarar vermek. lem elere gidildi.
RÜŞVET: G örevlinin bir işi yapm a ya da yapm am a karşılı 20. yüzyılda yeni bir suç biçimi oluştu. D a
ğında m addi yarar sağlaması. Bir polisin suç işleyen kişiden,
bu suçu örtbas etm ek için para alması rüşvete örnektir.
ha önce birçok suçun “yeraltı dünyası” denen
SA H TE K ÂR LIK : Başkasının imzasını kullanm ak ya da çek kesimden insanlarca (örgütlü suçlar) ya da yok
ve benzeri belgeler üzerinde değişiklik yaparak kendi hakkı sullar tarafından işlendiği düşünülürdü. Ev
olmayan şeyleri elde etm ek ya da başka bazı yararlar
sağlamak. soyma, yankesicilik, hırsızlık gibi suçlann, da
SOYGUN: Silahlı hırsızlıktır. Yol keserek adam soyma ya ha çok gereksinim içindeki kişiler tarafından
da banka basarak paralara el koym a eylemi soyguna
örnektir.
işlendiği düşüncesinde doğruluk payı vardır.
Y A L A N Y E R E YEMİN: Genellikle m ahkem elerde, doğru A m a iyi eğitim görmüş ve yüksek gelir gru
söyleyeceğine yemin ettikten sonra yalan açıklam alarda bundan kişilerin de daha çok para ve güç ka
bulunm ak.
zanmak hırsıyla suça yöneldikleri görülm ek
Günümüzde Suçlar tedir. Bunlar büyük kazançlar sağlamak için
18. ve 19. yüzyıllarda Sanayi Devrim i’nin bilgi ve görgülerini yasadışı yollarda kullana
(bak. S a n a y i D e v r îm î ) ardından iş dünyasının bilirler. Örneğin, insanlara değersiz malları
hızla gelişmesi, bazı eylemlerin yasalarda suç ve tahvilleri büyük paralar karşılığında satabi
sayılmasına yol açtı. Bu büyük değişim döne lirler. Bazıları da zararlı ilaçları, sağlıksız yi-
N ew Y o rk'ta çevreyi
haraca kesen ve içki
kaçakçılığıyla uğraşan
b ir çete nin ü n lü başkanı
Jack D iam on d po lis
gö ze tim in e alınırken.
Daha önce başka
çete lerd e çalışan
D iam on d, 1927'de kendi
çetesini kurarak içki ve
u yu ştu ru cu kaçakçılığına
başladı. 1931'de rakip
çeteyle çıkan b ir dizi çete
savaşı sırasında
ö ld ü rü ld ü .
SUÇ 155
SUÇİÇEĞİ, g en ellik le yalnız çocukluk çağın hastalığına yol açtığından, bulaşıcı evredey
da görülen en yaygın v e en hafif bulaşıcı ken asıl büyüklerin hastalıktan kaçınması
hastalıklardan biridir (bak. ÇOCUK HASTALIKLA gerekir. Çünkü, virüsün sinirlerin çevresine
RI). A d ınd aki benzerliğe karşılık çiçek h astalı yerleşmesinden ileri gelen zona, genellikle
ğıyla hiçbir ilgisi olm ayan bu hastalık bir göğsü ya da beli kuşak gibi saran bir çizgi
virüsten ileri gelir. Ç ocuklar hastalık m ikro boyunca dizilmiş kabarcıklı döküntüleriyle
bunu doğrudan doğruya suçiçeği geçirm ekte çok ağn veren bir hastalıktır.
olan başka bir çocuktan alırlar; giysi, havlu ya
da oyuncak gibi eşyalarla bulaşm a olasılığı S U D A Ğ ITIM SİSTEM İ. Uzunca bir süre
daha azdır. G en ellik le iki haftalık bir kuluçka yiyeceksiz yaşayabiliriz, ama canlı ve sağlıklı
d önem in d en sonra, yani m ikrobun alınm asını kalm ak için düzenli olarak ve sıkça su içme
izleyen 14. ya da 15. günde hastalık belirtileri miz gerekir. Ayrıca, evlerde ve sanayide de
başlar. sudan yararlanınz. A m a bu suyun nereden
Suçiçeğinin en önemli belirtisi kendine geldiğini, nasıl dağıtıldığını pek düşünmeyiz.
özgü deri döküntüleridir. İlk önce göğüste ve Su, bulutlardan yağış halinde iner, ırm ak
sırtta beliren, sonradan hızla vücudun her larda, kuyularda ve baraj göllerinde toplanır.
yanma, hatta saçlann arasına ve ağzın içine Gelişmiş ülkelerde bütün bir “su çevrimi”ni
kadar yayılan bu döküntüler başlangıçta kır (bak. Y a ğ m u r ) yönetm ekle görevli olan
mızı noktacıklar biçimindedir. Bir iki gün çeşitli kamu kuruluşlan vardır. Bu kuruluşlar,
içinde bu minik noktalardan her biri su dolu evlere ve itfaiye m erkezlerine su sağlamanın
keseciklere dönüşür; bir süre sonra da kuru yanı sıra, atık suları toplayarak arıtm a işle
yarak kabuk bağlar. Eğer bu arada çocuğun minden geçirir; arazilerin korunması amacıyla
kaşınması engellenirse, hastalığın başlangıcın akaçlama sistemleri kurar; taşkınları önleyici
dan bir ya da birkaç hafta sonra bütün bu önlem ler alır ve çevre kirliliğini denetler.
yaralar hiç iz bırakm adan kaybolur. Am a Yeryüzündeki toplam su m iktan sabittir;
yaralar kaşınarak kabuklan kaldınlırsa deride bu m iktarın 1,36 milyar km3 olduğu sanılmak
çiçekbozuğunu andıran küçük çukurlar kala tadır. Bunun yaklaşık yüzde 97’si, Dünya
bilir. yüzeyinin neredeyse üçte ikisini kaplayan
Suçiçeği geçirmekte olan çocuklar ilk gün deniz suyudur ve tuzu ayrılmadan içilemez.
lerdeki hafif ateş dışında genellikle kendileri İnsanlar her zaman tatlı su sağlama çabası
ni iyi hissederler; tek sorun, döküntülerin içinde olmuş ve daha ilkçağlardan başlayarak
karşı konulmaz biçimde kaşınmasıdır. Kaşın köylerini, kasabalannı akarsuların yakınında
tıyı önlem ek için döküntülerin üzerine kala kurmuşlardır. Başlangıçta aynı akarsular ka
min losyonu sürm ek, bunun dışında çocuğun nalizasyon atıklannın da akıtıldığı yerler ola
bir iki gün yatakta dinlenmesini sağlamak ve rak kullanılmış ve su kaynaklarını bu yoldan
bol sıvı yiyeceklerle desteklenmiş hafif bir kirletm enin hastalıklara neden olduğu anlaşı-
beslenme rejimi uygulamak tedavi için yeter- lıncaya kadar bu uygulama sürüp gitmiştir.
lidir. İlk döküntülerin belirmesinden önce Bugün kullanılan suyun büyük bölümü,
başlayıp kabarcıklann kabuk bağlamasına ka çevredeki ırm aklardan beslenen baraj gölle
dar uzanan süre içinde hastalık çok bulaşıcı rinden (bak. B a r a j ) ya da yeraltına sızıp “su
dır. Bu nedenle, bulaşma tehlikesi geçinceye tutan” katm anda toplanan sularla beslenen
kadar hasta çocuğu kardeşlerinden ve arka- kuyulardan sağlanır. Kuyu suları, gözenekli
daşlanndan uzak tutm ak yararlı olabilir; ama (süngersi) kayaç ve kum katm anlarından geç
aynı evde bunu sağlamak genellikle pek kolay tiğinden belirli ölçüde süzülmüş ve tem izlen
değildir. Üstelik çocuklarda hastalık çok hafif miş olur. Toprağa yağmur sulanndan başka
geçtiği için, ana babalar çoğu zaman çocukla- bir şey sızmadığı sürece bu sular kum lanndan
nnın büyüm eden önce suçiçeğine yakalana arındınlıp klorlandıktan sonra güvenle içilebi
rak öm ür boyu bağışıklık kazanmasını is lir. (Ayrıca bak. ARTEZYEN KUYUSU.)
terler. D ünyanın az yağış alan kesim lerinde su
Suçiçeği virüsü bazen yetişkinlerde zona denizden sağlanabilir ve tuzu giderildikten
SU DAĞITIM SİSTEMİ 159
BARAJ GÖLÜ
BORU HATTIR
PO M PALAM A İSTASYONU
IRM AK
PO MPALAMA
İSTASYONU*-
AN A VANA
Irm aktan ve baraj g ö lü n d e n gelen su b ir dizi süzm e y ata ğında n g e ç irilir. A rıtılm ış su buradan b ir boru
ağıyla evlere dağıtılır,
sonra içileb ilir, D e n iz suyu, damıtma yö n te Arıtma işlemine, suyun bir dizi süzme yatağı
m iyle tuzundan armdırılabilir. B u y ön tem d e, ya da havuzundan geçirilmesiyle başlanır. Bura
tuzun ayrılm ası deniz suyunun ısı kullanılarak da amaç, suyun içindeki küçük taneciklerin bir
buharlaştırılm asıyla (bunun için güneş en erji birine yapışarak topaklanmasıdır: bunun için
sinden yararlanılabilir) sağlanır; daha sonra suya bir kimyasal madde, örneğin alüminyum
buhar yoğunlaştırılarak a n su elde edilir (bak. sülfat katılır. Su daha sonra, saatte yaklaşık 6
B uharlaşm a; D a m i t m a ) , B azı A rap ülkelerin metrelik bir hızla iri kum tanelerinden oluşan
de bu yön tem le deniz suyunun tuzunu gideren bir katm anın içinden geçirilir ve böylece
tesisler vardır; bu tesislerde günde yaklaşık 34 topakların kum a takılıp kalması sağlanır Bu
m ilyon litre içm e v e kullanm a suyu elde ön süzmenin son aşaması olarak su, iri çakıl
edilebilm ektedir. Ü zerin d e durulan p rojeler lardan oluşan bir katm andan geçirilir ve
den biri d e, buzdağlarm ın çekilerek kurak buradan da delikli borulara alınarak bir başka
ü lkelere taşınm asıdır (buzdağlarm ın tuz oranı birime aktarılır. Suyu süzen kum ve çakıl
oldukça düşüktür). yataklarının her gün temizlenmesi gerekir
Baraj gölleri, yağışlı mevsimlerde biriktiri Bunun için önce delikli borulardan basınçlı
len suyun kurak dönem lerde kullanılabilmesi hava püskürtülerek atıklar gevşetilir, sonra da
ne olanak sağlar. Bu tür su depoları- musluk ters yönde (yukarı doğru) su sıkılarak atıklar
lara kadar ulaşan suyun doğal olarak arıtılma yıkanır. Bu basit yıkama işlemi yarım saat
sında önemli bir başlangıç aşamasını oluştu kadar sürer ve sonra süzme işlemi yeniden
rur, Suyun görece durgun olması büyük katı başlar.
katışkıların dibe çökmesini, geniş yüzey alanı İkinci süzme işlemi de aynı ilkeye dayalı
da havadaki oksijenin öbür katışkılar üzerin olarak gerçekleştirilir, ama bu kez daha ince
de arıtıcı bir etkide bulunmasını sağlar. kum tanelerinden oluşan bir katm andan ya
D aha sonra baraj gölünden alınan su çeşitli rarlanılır. Kumdaki canlılar sudaki bakteriler
arıtm a işleminden geçirilir. A rıtm a yöntem le le beslenir ve böylece suyun arıtılmasına kat
ri değişebilir, ama uygulanan işlem temelde kıda bulunur Su yatağın içinden geçerken
aynıdır; bu işlemler aslında doğal süreçlerin atıklar katm anın üst bölüm ünde toplanır; bu
yapay olarak tekrarından başka bir şey de nedenle yatağın 25 milimetrelik üst bölümü
ğildir. belirli aralıklarla sıyrılıp yıkanır, temizlenen
160 SU DAĞITIM SİSTEMİ
Tarihte Su Dağıtımı
M odern teknoloji çok farklıdır, am a daha
ilkçağlardan başlayarak su dağıtım sistemleri
aynı ilkelere dayalı olarak kurulm uştur. Eski
R om a’da ve başka birçok kentte boru ağla
Thames Water rı, ham am lar ve çeşmeler kurulm uştu. R o
Bir baraj g ö lü n d e , suyu çekip süzm e siste m in e malılar kentlerin belirli bölgelerinde taştan
bağlayan kule. dev yeraltı sarnıçları yapmışlardı; yağışlı mev
simlerde bu sarnıçlarda toplanan su kurak
kum yeniden kullanılır. Bu temizleme sırasın dönem lerde kullanılırdı.
da su son arıtm a işlemine alınır. Kentlerin nüfusu arttıkça su sağlamadaki
Suyun arıtılmasındaki son işlem klorlam a güçlükler de arttı. K entlerde genellikle kuyu
dır. Bunun için su kapalı bir tanktan geçirilir; ve ırmak sularından yararlanılıyordu, ama öte
bu tanktaki klor sudaki hidrojenin bir bölü yandan ırm aklar çok kolay kirleniyordu. Yol
müyle birleşir ve açığa çıkan oksijen yanmaya lardaki pislik ve çöpler, ırm ak kenarındaki
benzer bir süreç sonunda kalan bütün bakteri evlerin kanalizasyon atıkları, ırmağın yukarı
leri yok eder (bak. Y a n m a ) . Suyun yumuşatıl kesimlerindeki yerleşim noktalarından gelen
ması, yani kay açlardan eriterek aldığı kalsi benzer atıklar, kentlerin dışında ırmak bo
yum karbonat ve magnezyum hidroksitten yunda otlayan sığırlar; bütün bunlar suyun
arındırılması için de kimyasal yöntem lerden kirlenmesine yol açıyordu. Akıntının oldukça
yararlanılır; yumuşatılmamış “sert su” kayna kuvvetli olduğu kesimlerde bu tür atıklar
tıldığında, içindeki bu m addeler boruların sürüklenip gidiyordu, ama sık sık da dizante
içine ve çaydanlıkların dibine çökerek taşla ri, tifo ve kolera salgınları ortaya çıkıyordu.
şır. Bütün bu işlemlerden geçen su artık Rom alılar, sulan kentlere oldukça uzak
içilebilecek kadar temiz ve güvenlidir; tüketi- noktalardan toplayıp sukemeri denen kanal
cilerce kullanılmak üzere dağıtım ağma pom larla taşıma yoluyla kirlenme tehlikesinin
palanabilir. üstesinden gelmişlerdi. Suyun A penninler’
A B D ve İngiltere’nin bazı yerlerinde, ço den R om a’ya bu tür bir suyoluyla getirilmesi
cukların dişlerini güçlendirmek ve diş çürü İÖ 313 gibi erken bir tarihe rastlar. Sonradan
melerini azaltmak amacıyla suya bir m iktar dağlann içinden su tünelleri açıldı, suyollannı
flüorür katılır (bak. FLÜOR VE F l ü o r ü r ) . A rı vadilerden aşırmak için büyük kem erler yapıl
tılmış su, yeraltına ya da yerüstüne döşenen dı. Bu görkemli R om a sukem erlerinden bazı-
ana boruhattıyla dağıtım kulelerine ya da lan varlıklannı hâlâ sürdürm ektedir; üstelik,
tanklarına iletilir. Daha sonra buradan, yolla örneğin Fransa’da Nîmes yakınlarında, İspan-
rın altına döşenmiş büyük borulardan olu ya’da Segovia ve T arragona’daki sukemerleri
şan bir dağıtım ağıyla evlere ulaştırılır; ev gi bugün de kullanılm aktadır (bak. SUKEMERİ).
rişlerindeki bağlantı borularının çapı genel Kuyuların kirlenme olasılığı akarsulara gö
likle 13 mm kadardır (bak. Su TESİSATI). re daha azdır, am a herhangi bir kuyu kirlendi
Suyun binaların üst katm a kadar çıkabilmesi ğinde temizlenmesi çok daha güçtür. Örneğin
için belirli bir basınca sahip olması gerekir; bir çiftlikte açılan kuyunun duvarlannda tam
örneğin dört katlı bir bina için basınç bir sızdırmazlık sağlanması gerekir; bu başarı
SUDAN 161
S U D A K bak. Levrek.
162 SUDAN
Su Çarkları ve Su Değirmenleri
18. yüzyılda buhar makinesi ortaya çıkıncaya
kadar sanayide elle ya da hayvan gücüyle
çalıştınlam ayacak kadar büyük bütün m aki
neler ya rüzgâr gücüyle (bak. R ü z g â r E n e r jİ -
Sİ) ya da akarsuların yardımıyla çalıştırılırdı.
Su çarkında, akan ya da düşen suyun enerji
siyle bir çark döndürülür; çarkın ortasındaki
mil, çalıştırılmak istenen m akineye, örneğin
bir değirm ene bağlıdır. Böylece suyun etkisiy
le çark döndükçe, m akine de işler. Geçm işte
ki bu sistemden, özellikle buğdayın öğütülm e
sinde kullanılan un değirmenlerinde, ağır de-
S udanlı ö n d e r M e h d i'n in O m d u rm a n 'd a k i mezarı.
M e h d i ö n c ü lü ğ ü n d e k i S u d a n lıla r 1880'lerde ğirmentaşının döndürülm esinde yararlanıl
İn g iliz le r'i y e n ilg iy e u ğ ra tm ışla rd ı. mıştır.
164 SU ENERJİSİ
102 litre su), saniyede 1 kW elektrik enerjisi santralın yatırım tutarının da bir buçuk katı
üretir. Uygulam ada bu verim daha azdır, dır. A m a hidroelektrik santralın işletme gi
çünkü enerjinin bir bölümü boru ve makine derleri öbürlerine göre çok daha düşüktür;
içindeki sürtünm eleri yenmek için harcanır çünkü yakıt gideri yoktur ve daha az perso
(bak. ENERJİ). nelle işletilebilir.
Büyük tesislerde suyun akışı saniyede m et
reküp (m etreküp bölü saniye) olarak ölçülür. Hidroelektrik Enerji Santrallan
Bir hidroelektrik enerji santralı ya bol yağ
Enerji Kaynakları m ur alan bir dağlık bölgede ya da bir ırmağın
İsviçre, İtalya, İsveç ve Norveç gibi, buhar vadisinde kurulur. Birinci durum da, yamaç
enerjisiyle çalışan term ik santrallarda kullanı larla kuşatılmış, olabildiğince geniş bir alan
lacak yeterli köm ürü ya da petrolü bulunm a daki suların akaçlandığı yüksek bir kesimde
yan ülkeler su enerjisi kaynaklannı geliştir bir su toplam a alanı kurulur. Akaçlam a hav
mişlerdir. Su, köm ür, petrol ve doğal gaz zası da denen bu su toplam a alanında çoğu
kaynakları yeterli olan ülkelerde elektriğin kez bir göl bulunur. Su toplam a alanının çı
hangi kaynaktan yararlanılarak üretileceği (su kışı bir baraj yapılarak kapatılır. Bu baraj
enerjisi, dizel m otorlan, gaz türbinleri ya da havzadaki gölün büyüklüğünü önemli ölçüde
buhar enerjisi santrallan mı kullanılacağı) bir artırır.
seçim ya da tercih sorunudur. B uhar enerjisi Su baraj tabanından tüneller ya da borular
santrallan konusunda da, yakıt olarak köm ür la enerji santralına alınır. Suyu enerji santra
ya da petrol yakmak ile nükleer reaktörlerden lındaki türbinlere ulaştıran borulara cebri
yararlanm ak arasında bir seçim yapılması boru denir. Cebri borular genellikle çelikten
gerekir (bak. NÜKLEER ENERJİ). Bu yüzden yapılır ve çok dayanıklıdır. Çünkü, cebri
çoğu kez pek çok karm aşık koşulun göz borudaki su basıncı, düşme yüksekliğine ve
önünde tutulmasını gerektiren son kararı bundan doğan çarpm a şiddetine bağlı olarak
verm ek zordur. çok yüksek bir değerde olabilir ve dayanıklılı
Su enerjisi kaynaklan yalnızca belirli bölge ğı yeterli olmayan herhangi bir boruyu patla
lerde, genellikle de dağlık yörelerde bulunur. tabilir. Bugüne kadar uygulamada kullanılan
Bir hidroelektrik santralın yatırım tutarı, aynı en büyük düşme yüksekliği 1.650 m etredir;
güçteki bir köm ürlü term ik santralın yatınm bu yükseklikten düşen su cebri boru yüze
tutarının en az üç katı, bir nükleer enerji yinde milimetre kareye 1,5 kilogramın üze
rinde bir basınç yaratır. Ö te yandan, genel
Washingtorı Power Company likle tepelerin ve dağların içinden açılması
gereken tüneller, iç duvarları beton ya da
çelikle kaplanarak daha sağlam durum a ge
tirilir.
Türbin durdurulduğunda, türbinin bağlı
olduğu cebri borudaki basıncın aniden yükse
lerek borunun patlam asına yol açmasını önle
m ek için su alma sistemine denge bacası
denen taşm a boruları eklenebilir. Üst uçlan
baraj gölündeki su düzeyinin üzerine kadar
çıkan denge bacalannın tepeleri açıktır. D en
ge bacalan genellikle cebri borulann tepesine
bağlanır.
Santral binası, türbinlerden geçen suyun
akabileceği bir akarsu yatağının ya da gölün
A B D 'de V V ashington'daki Long Lake enerji yakınında, uygun olan en alçak yerde yapılır.
sa n tra lın ın ba rajın da tu tu la n su yu n hızlı akışıyla
d ö ne n tü rb in le r je n e ra tö rle ri ça lıştırır ve böylece su Türbinlerden çıkan suyun döküldüğü kanala
en e rjisi e le ktrik e n e rjisin e d ö n ü ş tü rü lü r. çıkış kanalı denir.
166 SU ENERJİSİ
E ğer bir jeneratöre elektrik bağlanırsa, sağlar. Yeni Z elanda’daki W aikato Irmağı ve
jeneratör bir elektrik m otoru gibi çalışabilir A vustralya’daki Karlı Dağlar Projesi de çok
ve bağlı bulunduğu türbini döndürebilir; bu sayıda barajın kurulduğu sistemlerdir.
durum da türbin pom pa işlevi görür. Pompalı Irm ak suyundan enerji elde etmeye yara
depolam a sistemlerinde, elektrik tüketim inin yan biraz daha değişik bir sistem de A B D ’de
düşük, yani yükün az olduğu saatlerde jenera Nevada ile A rizona arasındaki H oover Bara-
törler elektrik şebekesinden beslenerek m o jı’nda kurulm uştur. B uradaki derin Siyah
tor gibi çalıştırılır ve su daha alçak düzeydeki Kanyon, 221 m etre yüksekliğinde bir barajın
bir göletten daha yüksek düzeydeki bir gölete yapımını olanaklı kılmıştır. B arajın gerisinde
pom palanır. Yükün yüksek olduğu saatlerde 185 km uzunluğundaki M ead G ölü oluşmuş
ise bu kez yüksekteki gölette depolanan su tur. M ısır’da Nil Irmağı üzerinde kurulan
kullanılarak, türbin-jeneratör gruplan çalıştı- Assuan B arajı’nın oluşturduğu Nâsır Gölü,
n lır ve yeniden elektrik üretim ine geçilir. M ead G ölü’nün dört katı büyüklüğündedir.
D ünyanın en büyük baraj gölü yaklaşık 5.000
Irmaklar Üzerinde Kurulan km2’lik bir alanı kaplam aktadır ve bu göl
Enerji Sistemleri A frika’nın güneyindeki Zam bia ile Zimbabve
Irm ak üzerinde kurulan hidroelektrik enerji arasında, Zam bezi Irm ağı üzerinde kurulmuş
santrallannm ana gövdesini, ırmağın önünü bulunan Kariba B arajı sisteminin bir parçası
kesecek biçimde yapılmış bir baraj oluşturur. dır. Dünyadaki su enerjisi sistemlerinin en
B u, ırmağın yukan çığınnda su düzeyini büyüklerinden bazıları da SSCB’dedir. Ye-
yükseltir ve böylece barajın yüksekliğine bağ nisey Irm ağı’nın üzerinde yapılan Krasno-
lı olarak belirli bir su düşme yüksekliği elde yarsk H idroelektrik Santralı 6.000 M W
edilir. B arajın yukan kesiminde toplanan su, gücündedir.
çoğu kez kurak mevsimde ırmağın sulan
çekildiği zaman bile akış sürekliliğini sağlaya Gelgit ve Dalga Enerjisi
cak kadar büyük bir göl oluşturur. Bu tür ba E lektrik üretm ek için gelgit enerjisinden, ya
rajlardan taşkınları denetim altına almak için ni sulann yükselmesi ve alçalmasından yarar
de yararlanılabilir. lanılabilir (bak. G e l g i t ) . Gelgit enerjisi san-
E nerji santralı barajın üzerinde, iç yanında trallanyla ilgili bugünkü tasanm lar, gelgit
ya da hem en aşağı çığıra bakan kesiminde genliğinin büyük olduğu belirli bir kıyı kesi
yapılabilir. Barajın alt kesiminden alınan su, mindeki ırm ak ağzına ya da deniz girişine bir
türbinlerden geçirildikten sonra yeniden ır baraj yapılmasına dayanır. Eğer bu barajın
m ak yatağına verilir. Irmağın bütün suyu içinden bazı tüneller açılırsa, sular yükselme
türbinlerden geçmez. Suyun türbinlerden geç zamanında bunlardan içeri girecek, alçalma
mesi gerekm eyen bölüm ü, genellikle barajın zamanında da dışan akacaktır. Tünellerin içi
tepesinde yer alan taşma sav akları' ndan, kü ne yerleştirilmiş olan türbinler de süyun akı
vetteki suyun taşm asına oldukça benzer bir şıyla dönecek ve bunlara bağlı jeneratörler
biçimde aşağı çığıra verilir. den böylece elektrik üretilmiş olacaktır.
Az çok kesintisiz bir eğimi olan bir ırmağın Gelgit sırasında sulann yükselmesi ile alçal
üzerinde, bir biri ardına bir dizi baraj yapıla ması arasındaki düzey farkı ender olarak
bilir. Bunun bir örneği A B D ’de Tennessee 10 m etrenin üzerine çıkar. Sıradan bir hidro
Irm ağı’dır; bu ırmağın üzerinde dokuz, kolla- elektrik enerji santralındaki 160 metrelik bir
n üzerinde ise 13 baraj yapılmıştır. Bu baraj- düşme yüksekliğiyle karşılaştırdığında çok kü
lann uzunlukları yaklaşık 800 m etre ile 2,3 çük kalan böyle bir yükseklikten yararlanabil
km arasında değişir. Irmağın düzeyindeki mek için büyük bir su hacmine gereksinim var
yükselm eler de bir barajdan ötekine farklılık dır. Bu nedenle, gelgit enerjisi santrallan bara
gösterir. Örneğin bir barajda bu yükselme 50 jın büyük miktarda su tutmasını gerektirir.
m etreyken, başka birinde yalnızca 21 m etre İlk büyük gelgit enerjisi santralı 1966’da
dir. Bu baraj dizisi Tennessee ve kollanndan Fransa’da yapılmıştır. Bu santral B retanya’
çok büyük m iktarlarda enerji elde edilmesini daki St. Malo yakınlarında, Rance Irm ağı’
168 SU ENERJİSİ
Tempo
Sezar’ı öldüren suikastçılar onun kral olmak önderlerinden Lev Troçki, Josef Stalin’in
istediğini ve R om a’nın iyiliği için ortadan verdiği sanılan bir emirle M eksika’daki evin
kaldırdıklarını söylemişlerdi. de öldürülm üştü. 1983’te, Filipinler’de Devlet
11. yüzyıldan başlayarak İran ve Suriye’de, Başkanı Ferdinand M arcos’un en önemli kar
İslam ’ın Sabbahiye adlı kolu suikastçı gizli bir şıtlarından biri olan Benigno S. Aquino ülke
örgüt gibi davrandı. Düşm anlarını öldürmeyi sine döner dönmez öldürüldü. Bu suikastın
kutsal bir görev sayan örgüt üyeleri, ülkeyi ardında diktatör M arcos’un olduğu ileri sürül
200 yıl boyunca teröre boğdu. Bu mezhebin dü. H er ülkede suikast sonucu yaşamını
kurucusu H aşan Sabbah, “Dağın Yaşlı A da yitiren devlet adamları ve yöneticiler uzun bir
mı” diye anılırdı. Yandaşlarını kendisine bağ liste oluşturur. 1610’da Fransa Kralı IV.
lamak ve onları düşmanlarının üstüne gönder H enri dinsel nedenlerle bir suikasta kurban
m ek için, cennet düşleri yaratan, haşhaştan gitti. A BD Başkanı A braham Lincoln 1865’te
yapılma uyuşturucular verirdi. Bu nedenle bu W ashington’da bir tiyatroda vuruldu. Suikast
m ezhep üyeleri Haşşaşiler olarak da anılır. çının, A m erikan İç Savaşı’nda (1861-65) yeni
Tarihin çeşitli dönem lerinde, diktatörler len Güney eyaletlerinin öcünü almak için
kendilerine karşı çıkan önderlerden kurtul Başkan Lincoln’u öldürdüğü sanılmıştı. Am a
m ak amacıyla sık sık suikastlar düzenletmiş, bu suikast hüküm et üyeleri arasından bir
aynı biçimde birçok devlet başkanı da suikas grubun düzenlediği bir komplo da olabilir.
ta kurban gitmiştir. 1940’ta Ekim Devrimi Avusturya arşidükü ve Avusturya-M acaristan
A tary Evans Picture Library
İK İN C İ B O M B A N IN P A T L A M A S IN D A N S O N R A
Rus Çarı II A le k s a n d r'ın 1881'd e suikast son ucu ö ld ü rü lü ş ü n ü gö ste re n b ir gazete resm i.
SUKEMERİ 171
F ransa'daki G ard K öprüsü, su ke m e riyle b irlik te 47 m e tre y ü kse k liğ in d e d ir. Su en üstteki kem er sırasının
üze rin den akar.
geniş kanallar kullanılır. Bu kanalların bir gösterdi. Böylece- temiz su sağlayacak yeni
vadiden ya da çukur bir bölgeden geçmesi kaynaklann bulunması gerekti. Bu sorun
gerekirse, bir köprü yapılır ve kanallar bu bugün de önemini korum aktadır.
köprünün üzerinden geçirilir. İşte bu köprü Bu sorunun çözümünde kullanılan yollar
genellikle sukemeri olarak adlandırılır. dan biri de, temiz su kaynağını bir suyoluyla
Eski zam anlardan beri, kentlerin çoğu kente bağlam aktır. Kanallardaki su her za
akarsu kıyılarına kurulm uştur. Birincisi, su- m an eğim yönünde aktığı için, temiz su
yoluyla yolculuk etm ek ve mal taşımak kara kaynağı kentlerden daha yüksekte olmalıdır,
yoluna göre daha kolaydı. Ayrıca, suyun eğer değilse suyun pompalanması gerekir.
evlere kadar getirilmesinden önce, kent halkı Kırsal bölgeler genellikle engebeli olduğu
çamaşırlarını yıkamak, yıkanmak ve hayvan için, suyu kaynağından kente basit bir kanalla
larına su verm ek için ırmak kıyısına inerdi; taşımak her zaman olanaklı değildir. Kanalla-
çöplerden ve atık sulardan kurtulm ak için de n tepe ve vadi gibi doğal engellerin çevresin
ırmağı kullanırdı. Sonuçta ırm aklar kirlendi den dolaştırm ak da oldukça pahalı bir yön
ve sulan içilemez durum a geldi, hatta m ikrop tem dir. Genellikle borular, tüneller, kanallar
dolu bu sular nedeniyle salgın hastalıklar baş ve sukem erlerinden oluşan bir sistemle suyun
yol boyunca akarak kente ulaşması sağlanır. 19’da Romalı general Marcus Vipsanius Ag-
Bu yol üzerindeki vadilerde, kem erlerden rippa tarafından G ard Irm ağı’ndan Nîmes
oluşan sıraların üst üste yerleştirilmesiyle bir kentine su getirmek için yaptırılmıştır. Y akla
köprü yapılır. Kat kat yerleştirilen kem erler şık 270 m etre uzunluğunda üç sıra kem erden
kente su taşıyan kanalın düzeyine ulaşana oluşan bu köprünün üzerindeki kanal yassı taş
kadar yükseltilir. Böylece su, kanalla aynı bloklarla kaplıdır.
düzeye yükseltilmiş sukemerinin üzerinden
kolayca akar. M odern sukemerleri artık taş Anadolu'da Sukemerleri
yerine beton bloklardan yapılmaktadır. Rom alılar, dünyanın başka bölgelerinde ol
Günüm üzdeki tasarım larda, yüksek su ba duğu gibi A nadolu’nun çeşitli yerlerinde de
sıncına dayanıklı borular üretilebildiği için suyolları ve sukemerleri yaparak kentlere su
kemerli köprü sistemi ender olarak kullanılır. taşıdılar. Bazen çevredeki göllerden, bazen
B orular vadinin bir eteğinden önce aşağıya, de 30-40 km uzaktaki akarsulardan su getirdi
vadiye doğru indirilir, daha sonra da öbür ler. Rom a dönem inden kalm a bu kem erlerin
etekten yukarıya doğru döşenerek eski düze kalıntılarına bugün eski kentlerin çevresinde
yine çıkarılır. Bu sisteme sifon denir. rastlanm aktadır. Bunlar arasında, Efes, B er
gama, A linda, Sebasteia (bugün Sivas), İas-
Roma Dönemi Sukemerleri sos, Phaselis (bugün Tekirova), Erythrai,
Sukem erleri çok eski tarihlerde Filistin’de, Smyrna (bugün İzmir), Laodikeia, Bargylia
M ısır’da ve Yunanistan’da yapılmış ve kulla ve A labanda dolaylarındaki sukemerleri sayı
nılmıştır. Am a eskiçağların en ünlü sukem er labilir.
leri Rom a İm paratorluğu’ndadır. İÖ 312’de İS 2. yüzyılın sonlanna doğru yapılan Side
A ppius Claudius Caecus, A ppia Y olu’nu (Via sukem erleri, Rom a döneminin en etkileyici
Appia) ve A qua A ppia’yı yaptırdı. A qua yapılarındandır. Bu suyolu ve sukemerleriyle
A ppia, hemen tam amı yeraltına döşenmiş, M anavgat Çayı’nın kaynağından yaklaşık 30
uzunluğu 16 kilometreyi aşan bir suyoluydu. km uzaklıktaki Side’ye su getirilmiştir. 10 bö
Bu suyolunun 90 m etrelik bölümü kentin lümden oluşan bu iki katlı kem erler İS 3. yüz
çukur bölgesini kem erler üzerinde aşıyordu. yılda yeniden elden geçirilerek onarılmıştır.
40 yıl sonra Anio (bugün A niene) İrm a ğ ın Trakya Bölgesi’nden İstanbul’a su getiren
dan başlayan ve Anio Vetus diye anılan 50 km suyolları ve sukem erleri de Rom a dönem inde
uzunluğundaki yeraltı suyolu yapıldı. İÖ 2. yapılmıştır. K ente su sağlamak için yapılan ilk
yüzyılda üzerinde gerçek bir sukemerinin yer çalışmaları İm parator Hadrianus (İS 76-138)
aldığı ilk yerüstü su kanalıyla R om a’ya su ge başlatmıştır. Doğu Rom a İm paratoru Valens
tirildi. A qua M arcia olarak bilinen bu suyolu dönem inde (364-378) kentin içinden geçen
yaklaşık 90 km uzunluğundaydı. Valens Sukemeri yapılmıştır. 368-373 arasın
Tarihteki belki de en başarılı ve yüksek da tam am lanan bu sukemeri bugün Bozdoğan
sukemeri G ard Köprüsü’dür. Güney Fransa’ Sukem eri olarak adlandırılm aktadır. Uzunlu
da Nîmes yakınlarındaki bu sukem eri, İÖ ğu 971 m etre ve en yüksek yeri 20 m etre olan
Sistemin
ana su GÜNÜMÜZDE KULLANILAN SU DAĞITIM SİSTEMİ
kaynağı f Savak vanası
olan göl
174 SULAMA
Nezih Başgelen
M im a r S in a n 'ın 1553-64 arasında ya p tığ ı M ağ lo va Kem eri İsta n b u l'd a A lib e y D e resi'n in ü stü n d e d ir.
Bozdoğan Sukem eri’nin iki ucunda tek sıra, Mağlova Kemeri. M imar Sinan’ın en başa-
ortasında ise iki sıra kem er bulunur. Bugün nlı yapıtlan arasında yer alan M ağlova Kem e
Güm üşpınar, Keçigerme gibi yerleşim yer ri Alibey D eresi üzerinden geçer. 257 m etre
lerinin çevresinde görülen sukemeri kalıntı uzunluğundaki bu sukem eri, iki katlı dörder
ları da Rom a dönem inde yapılan su dağı göz ile bunlann arasında ve yanlarında bulu
tım sisteminin parçalandır. nan çok sayıdaki küçük gözden oluşur. İlk ya
Osmanlı İm paratorluğu zam anında, genel pımı çok daha eskiye dayanan Mağlova Ke
likle Rom a ve Bizans dönem inden kalm a su- meri Bizans dönem inde de kullanılmıştır. Mi
yollan ve sukemerleri onanlarak kullanıldı. mar Sinan yeni sukemerini eski tem eller üze
Fatih Sultan M ehm ed’in İstanbul’u aldıktan rine yaptırmıştır.
sonra kentin su sistemini onarttığı bilinm ekte Uzun Kemer. Aynı yörede bulunan 710
dir. A m a köklü çalışmalar Kanuni Sultan Sü m etre uzunluğunda ve 25 m etre yüksekliğin
leyman zamanında yapılmıştır. Kanuni İstan deki Uzun Kem er iki sıra kem erden oluşur.
bul’un su sorununu ele aldığında, M imar Si Üst katta aynı büyüklükte 50, alt katta ise
nan’a kentin çeşitli bölgelerinde sukemerleri arazinin durum una göre değişik büyüklükler
yaptırmış, daha eski olanlan da elden geçirte de 47 göz bulunur.
rek onartm ıştır. Tasanm ı M imar Sinan tara Müderris K öyü Kemeri. Halkalı su tesisleri
fından yapılan bu sukemerleri 1553-64 arasın nin bir parçası olan bu sukem erinde 11 kem er
da tamamlanmıştır. yer alır. Taşlan birbirine dem ir kelepçelerle
Eğri Kemer. İstanbul’da, K em erburgaz’dan tutturulm uştur. Sinan öncesi dönem den kal
1,5 km doğuda olan ve Kâğıthane D eresi’ni dığı anlaşılan bu sukem eri, Sinan tarafından
aşan bu sukemeri 409 m etre uzunluğundadır. 1539’da ve 1553-64 arasında iki kez elden ge
D ere üzerinde üç katlı olan kemerin alt sıra çirilmiştir.
sında 4, ortasında 10 ve en üst sırasında 33 göz
bulunur. Ö bür bölüm lerde kem er sıralan va S U L A M A , ekinlerin büyüyebilmesi için top
dinin konum una göre düzenlenmiştir. rağa su verm ektir. Mısır gibi bazı kurak ülke
Bent Kemeri. İstanbul’da Paşa D eresi üze lerde, sulama yapılmazsa hiçbir ürün yetiş
rinde, 102 m etre uzunluğunda iki katlı bir su- mez. Bazı ülkelerde ise belirli ürünlerin su
kem eridir. lanması gerekir. Örneğin en önemli tahıl bit
Güzelce Kemer. Alibey D eresi üzerinde iki kilerinden biri olan pirinç genellikle su dolu
sıra kem erden oluşan Güzelce K em er, 170 çeltik tarlalarında yetiştirilir. Dünyadaki sula
m etre uzunluğunda ve 32 m etre yüksekliğin- nan toplam ekili toprakların yaklaşık yüzde
dedir. 65’i A sya’dadır ve bunların büyük bölümü
SULAMA 175
Modern Sulama
A karsu ya da bir başka su kaynağının yakının
daki tarlalar kolayca sulanabilir. Uzaklardaki
tarlalara su taşım ak için ise kanallar açılabilir.
Çin ve İtalya’da olduğu gibi, bu kanallardan
bazıları üzerinde tekneyle yol alınabilecek ka
dar geniştir. Bu tür kanallar hem toprağı ve
rimli hale getirmeye yarar, hem de sandal ya
H in d is ta n 'd a su çarklarınd a kepçe işlevi g ö re n kaplar da m avnalarla ekin taşınmasında suyolu işlevi
b u lu n u r. görürler.
176 SULAMA
Yılın yalnızca bazı dönem lerinde bol yağış Bunlar Nil’in taşkınlarını denetliyor, ama
alan yörelerde yağmur sulan gerektiğinde fazla su depolanm asına olanak vermiyordu.
kullanılmak üzere depolanır. H indistan’da Assuan B arajı’nın yapımından sonra Nil’in
yoğun muson yağm urlan dönem inde sular sularının dev baraj gölünde toplanması sağ
büyük tanklarda toplanır. Bir başka su depo landı.
lama yöntemi de akarsulann üzerinde set ya
da baraj kurarak göletler ya da baraj gölleri Kuzey Amerika'da Sulama
oluşturm aktır. A karsular kuruduğunda ya da K anada’da sulama işlerinin büyük bölümü
içerdikleri su m iktan çok azaldığında, bu göl kişiler ve özel şirketlerce yürütülür. Bugüne
ya da göletlerin yardımıyla ekili topraklar kadar gerçekleştirilmiş olan en büyük proje,
sulanabilir. Baraj gölünde su biriktikçe, bu su A lberta’da 160.000 hektar dolayındaki top
herhangi bir yükseltme işlemine gerek kal raklara su sağlayan K anada Pasifik Dem iryo
maksızın sulama kanallanna verilebilir. Su lu projesidir. Bu projenin en önemli bölümle
düzeyini yükseltmek gerektiğinde günümüzde rinden biri Bassano Barajındır. Saskatchewan
güçlü pom palardan yararlanılır. {Ayrıca bak. ve İngiliz Kolumbiyası’nda da sulama sayesin
B a r a j; K a n a l . ) de geniş alanlar tan m a açılmıştır.
Hindistan ve Pakistan’da yağışlar çok dü A B D ’de 19. yüzyılın sonlarına kadar dü
zensizdir, bu nedenle sulamaya gereksinim zenli bir sulama projesi uygulanmadı. Ö ncele
vardır. Bu amaçla muson mevsiminde yükse ri, doğal olarak tanm a elverişli toprakların
len ırm aklann suyu göletlerde ya da baraj fazlalığı nedeniyle kurak bölgelerden yarar
göllerinde toplanır ve kurak dönem lerde kul lanm aya yönelik herhangi bir girişime gerek
lanılır. Pakistan’daki Jhelum Irm ağı’nın üze yoktu. Am a batıya göçün hızlanmasıyla yeni
rinde kurulu Mangla B arajı 3 kilom etreden topraklann tanm a açılması gündeme geldi,
uzundur. M ısır’da sulama tem el olarak, Nil bu da sulamayı zorunlu kıldı. İlk sulama
Irm ağı’nm üzerine kurulan çok uzun, ama sistemlerinden birini 1847’de Büyük Tuz G ö
alçak baraj lann yardımıyla gerçekleştirilirdi. lü çevresine yerleşen M orm onlar kurdu.
Sağda: A B D 'de y u la f ve
yon ca ta rla la rın d a tava
y ö n te m iy le sulam a yap ılır.
S uyu n akışını küçük tahta
b ir kapı d e ne tler. A ltta: Su,
sulam a tava sın dan b ir
ye ra ltı b o ru su n a akar.
B uradan da te p e n in
için d e n geçerek öte
yan da ki ekili to p ra kla ra
ulaşır.
B. C. McLean—Soil
Conservatiorı Service (sağda); US
Department o f Agriculture (altta)
SULAMA 177
BillM ann— US Department o f Agriculture (solda), E. E. HertzoglBureau o f Reclamation, US Department o f the Interior (sağda)
Y a ğ m u rla m a y ö n te m i (solda) ya da karık te k n iğ iy le (sağda) g e rçe kle ştirile n yüzey sulam a sı, g e n e llikle
su yu n kolayca akaçlanabileceği n o rm a l e ğ im li to p ra kla rd a uyg ulanır.
1901’de Theodore Roosevelt’in başkan ol rını geliştirmek amacıyla gerçekleştirilen Co-
m asından sonra ülkenin sulama gereksinimi lorado-Big Thom pson Projesi son derece
ne önem verilmeye başlandı. H üküm et batı büyük ve çarpıcı bir mühendislik ürünüdür.
eyaletlerinde toprak satarak önemli ölçüde Projenin ilginç tesislerinden biri 20 kilom etre
mali gelir sağladı ve bu gelirle barajlar, lik Alva B. Adam s Tüneli’dir. Proje Kayalık
kanallar, sulama tesisleri kurdu, çiftliklere su D ağlar’m batı yamaçlarındaki fazla suyu doğu
bağladı. Çiftçilerden kullandıkları suyun pa yamaçlarındaki kurak bölgelere aktarm a
rası alındı, bu parayla yeni sulama tesisleri amacıyla tasarlanmıştır. Bu tünel sayesinde
yapıldı. aktarılan suyla 284.000 hektar alan sulu tarı
A m erika’daki barajların pek çoğu sulama ma açılmıştır. Barajlarda ve ana kanallarda
amacıyla kurulm uştur; Colorado Irm ağı üze yüksek yerlere kurulan hidroelektrik santral-
rindeki Hoover Barajı, W ashington’da Co- lardan, sulama pom palarının çalıştırılması,
lumbia Irmağı üzerindeki Büyük Coulee B a kırsal bölgelerin elektriğe kavuşturulması ve
rajı ve California’da Sacram ento Irm ağı üze bölgenin m aden kaynaklarının geliştirilmesin
rindeki Shasta B arajı bunlardan bazılarıdır. de yararlanılm aktadır.
Barajlarda su depolandıktan sonra, suyu
gereken yerlere taşımak için kanal yapmak Sulama Yöntemleri
gerekir. Kanal yapımı oldukça güç bir m ühen Sulama tesislerinden çiftliğe ulaşan su, tem el
dislik çalışmasıdır. Suyu en düz yoldan taşıya olarak dört amaçla kullanılabilir: Birincisi,
bilmek için dağlânn içine tüneller açılır. çiftçi zaman zaman yapay su baskını yaratabi
Kanalların dik yamaçlardan indiği yerlerde lir; buğday ve pirinç genellikle bu şekilde
suyun yatağından taşacak kadar hızlı akması sulanır. İkincisi, suyun toprakta açılan ve
nı önlem ek için setler yapılır. Bazı yerlerde karık denen kanallar boyunca akarak toprağa
suyu dik yamaca çıkarıp indirm ek için sifon sızması sağlanabilir. Bu yöntem , sıralar halin
tekniği kullanılır. de yetiştirilen patates, şekerpancarı ve mısır
A B D ’nin batı kesimlerindeki su kaynakla gibi ürünler için iyi bir yöntem dir, ayrıca
178 SULLİVAN
A li Hikmet Varlık
dan yukarısı ile kem erlerin, pandantif denen önemli bir değişikliktir. Bir ram payla çıkılan
küresel üçgen biçimindeki yüzeylerin, yarım hünkâr kasrı m ihrap duvarının doğu köşesin
kubbelerin ve büyük kubbenin içi de aynı deki hünkâr mahfiline revaklı bir geçitle
şekilde mavi rengin egemen olduğu kalem bağlanır. Sultan A hm ed Camisi’nin bir başka
işleriyle bezenmiştir. Çinilerde lale, sümbül, önemli özelliği de altı minareli olmasıdır. Bu
karanfil, kıvnk dal gibi çok çeşitli motifler m inarelerden iç avlunun dış köşelerine yerleş
vardır. Çok sayıda pencerenin sağladığı ay tirilenleri iki, caminin dört köşesinde yer
dınlık ortam da mavi rengin egemenliği cami alanlar ise üç şerefelidir.
nin içine etkileyici bir görünüm kazandırmış, Caminin kuzeydoğu köşesinde ve Ayasofya
A vrupalılar’m camiye “Mavi Cam i” adını yönünde m edrese, I. A hm ed, annesi ve oğul
takm asına yol açmıştır. larının yattığı türbe ile sıbyan m ektebi bu
Caminin m ihrabı, m inberi, hünkâr mahfili lunur. Klasik üslupta bir yapı olan m edre
de ayrı ayrı birer sanat yapıtıdır. İçi çiçek senin. orta avlusu kubbeli revakların arka
motifli çinilerle kaplı olan mihrap m erm erden sına yerleştirilmiş odalarla çevrilidir. D uvar
yapılmış, üzerinde servi motifleri bulunan ları dıştan m erm er kaplı olan Sultan A h
sütuncuklarla bezenmiştir. G eom etrik geçme m ed Türbesi’nin içi çinilerle bezenmiştir.
li ve kabartm alı olan m inber altın yaldızlıdır. K are planlı, kubbeli ve önü revaklı olan bu
A ltın yaldızlı çinileri, sedef kakmalı kapısı ve yapının kapısı sedef kakmalıdır. A rasta, ca
ince duvar işlemesiyle hünkâr mahfili bir minin güney duvarının ilerisinde bulunm akta
başyapıttır. dır. Sipahiler Çarşısı adıyla bilinen arasta
Caminin m erm er döşeli iç avlusu, 26 sütu doğu-batı doğrultusunda, üzeri açık bir yolla
nun üzerine oturtulm uş 30 kubbeyle örtülü bunun iki yanındaki tonozlu dükkân sıraların
revakla çevrilidir. Avlunun ortasında altı sü- dan oluşur. G ünüm üzde, arastanın doğu ucu
tunlu şadırvan vardır. Şadırvanın sütunları onarılarak turistik bir çarşı haline getirilmiş,
karanfil ve lale motifleriyle bezenmiştir. Ca öbür bölümleri ise Mozaik Müzesi yapılmış
minin doğu ve batısında, iç avlu duvarıyla dış tır. Sultanahm et M eydam ’mn batı ucunday
avluya bakan iki yan duvar boyunca iki katlı sa, m utfak, kiler ve fırın yapılarından oluşan
reva^k uzanır. im aret ile bitişiğindeki hamamıyla darüşşifa
Dış avluda, caminin güneydoğusuna gelen külliyenin bir başka yapı topluluğunu oluştu
kesiminde bulunan hünkâr kasrı bağımsız bir rur. Külliyedeki üç sebilin ikisi cami dış
yapı olarak ele alınmıştır. O güne kadar avlusunun Sultanahm et M eydam ’na açılan
hünkâr kasrı camiye bitişik bir m ekân olarak kapılarının yanında, biri de arastanın doğu
yapılırdı. H ünkâr kasrının bu yeni konum u ucundadır.
180 SUMAK
SUMAK, yapraklan sepicilikte, meyveleri ise maş boyası olarak kullanılan bir özütün elde
baharat olarak kullanılan çokyıllık bir bitki edildiği altın sansı renkli odunlarından yarar
dir. O rtalam a 3 m etreye kadar boylanabilen lanılır.
bu çalı ya da küçük ağaç yapısındaki bitkinin
(Rhus coriaria) anayurdu Akdeniz yöresidir. SUMATRA, Asya kıtasının güneydoğusun
Ülkemizde de, Batı ve Güney Anadolu başta daki Endonezya’nın en büyük ikinci adasıdır.
olmak üzere pek çok yörede kendiliğinden, M alakka Y arım adasından M alakka Boğazı,
yani yabani olarak yetişir. Cava A dası’ndan ise Sunda Boğazı ile aynlan
Sumak bitkisi 9-15 yaprakçıktan oluşan Sum atra, ekvatoru keserek kuzeybatı-gü-
bileşik yapraklar taşır. H er biri ortalam a 3-5 neydoğu yönünde uzanır. Yüzölçümü komşu
cm uzunlukta olan yaprakçıklann yüzeyi tüy adalarla birlikte 473.606 km2’dir.
lü, kenarlan kalınca dişlidir. Sık küm eler A danın batı kıyısı boyunca uzanan Barisan
oluşturan çiçekleri döllenerek üzümü andıran D ağlan Kerintji D ağı’nda 3.805 m etre yük
dik salkımlar halindeki meyvelere dönüşür. sekliğe ulaşır. Bu volkanik dağ sırasının ara
H er biri içinde tek bir çekirdek (tohum) sındaki vadide bir dizi dağ gölü bulunur. Bu
banndıran bu yuvarlak biçimli kırmızı meyve göllerin en büyüğü olan Toba Gölü’nün yüz
ler ekşimsi lezzetinden ötürü öğütülerek bazı ölçümü 1.300 km2’dir. Sık orm anlarla kaplı
et ve ham ur yem eklerine baharat olarak olan dağlar, doğuda çok sayıda ırm akla akaç-
serpilir. lanan geniş bir kıyı ovasına doğru alçalır. Bu
Sumağın ekonom ik açıdan en önemli bölü ırm aklann en uzunu olan Hari Irm ağı’nın 480
mü yaprağıdır. Bileşimindeki bol tanenden kilometrelik bölümü taşımacılığa elverişlidir.
ötürü yapraklan çok eskiden beri derilerin Sum atra A dası’nın en verimli topraklan bu
sepilenmesinde kullanılır; bu yüzden bitkiye kıyı ovasındadır. Sum atra’nın güneyinde bu
“derici sumağı” da denir. Y apraklar genellik lunan K rakatau A dası’nda 1883’te dünyanın
le yaz ortasına doğru toplanıp üst yüzleri alta en güçlü yanardağ patlam alarından biri ger
çekleşti.
Turhan Baytop Koleksiyonu
İklimin tropik olduğu Sum atra’da soğuk
rüzgârlar yüzünden aşın sıcak ve nem olmaz.
A dada kaplan, Sum atra gergedanı, fil, oran
gutan ve timsah gibi yabanıl hayvanlar yaşar.
Bitki örtüsü çok çeşitlidir. Sum atra’da, adını
Singapur’un İngiliz kurucusu Sir Thomas
Stamford Raffles’dan alan, dünyanın en iri çi
çekli bitkisi Rafflesia da yetişir.
Sum atra’daki en büyük etnik grubu oluştu
ran M alaylar adanın doğu kıyılarında ve
güneydeki geniş ovalarda yaşar. Bataklar
S um ak, baharat olara k ku lla n ıla n ço kyıllık b ir
Toba G ölü’nün çevresine ve güneyine, Mi-
b itkid ir. nangkabaular ise dağlık bir bölge olan Pa-
dang’a yayılmıştır. M inangkabaular m etal iş
gelecek biçimde serilerek kurutulur, daha lemeciliği, ağaç oymacılığı ve dokumacılık
sonra öğütülüp toz haline getirilir. Yünlü gibi el sanatlanyla, Bataklar ise çiftçilik ve
kum aşlann boyanmasında da kullanılan su ticaretle uğraşır. Sum atra halkının büyük
mak yapraklan aynca ishal kesici, kan dindi- bölümü M üslüm an’dır.
rici ve antiseptik etkilere de sahiptir. Sum atra’nın en büyük kenti güneydoğuda
Sumakla aynı familyada (Anacardiaceae) ki Palem bang’dır. Musi Irmağı üzerinde, de
yer alan, Güney A vrupa ve A nadolu’da nizden 80 km içeride kurulu olan Palem-
yaygın bir türe ise boyacısumağı (Cotinus bang’a büyük deniz gemileri ile de ulaşılabilir.
coggyria) denir. Bu türün yaprakları da sepi A danın öteki önemli kentleri kuzeydoğudaki
cilikte kullanılabilir; am a en çok, deri ve ku M edan ile limanı Belawan, batı kıyısında yer
SUMATRA 181
alan Padang ve batıdaki yaylada bulunan ulaşılamadığı için daha geniş ölçekli üretim
Bukittingi’dir. yapılam am aktadır.
Sum atra’da avlanan deniz ürünleri önemli
Tarım ve Sanayi bir besin kaynağıdır. M alakka Boğazı’ndaki
Sum atra halkı pirinç, mısır ve sebze yetiştirir. Bagan-Siapiapi adanın başlıca balıkçılık lima
Başlıca tarım ürünleri genellikle büyük plan nıdır. Avlanan balıkların büyük bir bölümü
tasyonlarda üretilen kauçuk, tütün, palmiye kurutularak Cava’ya gönderilir.
yağı ve çaydır. Ö teki ürünler arasında kopra Sum atra’da zengin petrol, kalay, boksit ve
(kurutulm uş hindistancevizi içi), karabiber, köm ür yatakları bulunm aktadır. A ynca altın,
karanfil, küçükhindistancevizi, kahve, yerfıs gümüş, tungsten ve dem ir de çıkarılır. Ençjo-
tığı, kapok ve sisal yer alır. Sum atra orm anla nezya’nm petrol üretim inin dörtte üçü Sum at
rında abanoz, kâfur ve santal gibi değerli ra ’dan sağlanır. M erkezde ve doğuda bulunan
ağaçlar yetişir. Endonezya’da üretilen keres ovalardaki petrol yataklarından çıkarılan pet
tenin üçte biri Sum atra’dan elde edilir. Ne var rol, boruhattı ile M alakka Boğazı’ndaki Du-
ki, orm anlarda değişik türden ağaçlar bir mai limanına götürülerek tankerlere yüklenir.
arada bulunduğu ve bu bölgelere kolayca Sum atra’nın kuzey kesim lerinde de petrol
182 SUMRU
PEMBE SUMRU
KAR A G AG ALI S U M
KARA
SUMRU
BAYAĞI SUMRU
KUTUP SUMRUSU
KUÇUK SUMRU
G en ellikle s u m ru la rın ku yru ğ u çatallı, tepesi siya h ve g ö vde si so lu k re n klid ir. En küçükleri olan küçük
s u m ru n u n u zu nluğu 25 s a n tim e tre y i aşmaz.
SUN 183
SUNGUR bak. D o ğ a n .
Şam’da ve H alep’te üniversiteler vardır. Şam’ S u riy e 'n in kuzeyindeki b ir M ü s lü m a n e vin in içi.
Z em in ve d u v a rla r halıla rla kaplıdır.
daki A rap Akadem isi büyük bir A rapça öğre
nim m erkezidir.
Suriye’nin başkenti Şam’dır (bak. Şam). ise Asi Irmağı kıyılarındaki H am a ve H um us’
İkinci büyük kent kuzeydeki H alep’tir. Güzel tur. H am a’da güzel bahçeler vardır. En
cami ve çarşıları olan H alep, Mısır, Türkiye önemli liman Lazkiye’dir.
ve Irak ’tan gelen demiryollarının kesiştiği Halkın çoğu küçük çiftliklerde çalışır. Top
önemli bir ticaret m erkezidir. Ö bür kentleri rakların büyük bölümü kamulaştırılmıştır.
Başlıca ürünler buğday ve arpadır. Suriye’nin
dışarıya sattığı başlıca ürünler ise pam uk ve
tütündür. Kıyı bölgesinde ve Asi vadisinde
zeytin ile üzüm, kayısı ve öteki meyveler
yetiştirilir. G öçebe kabilelerin kuzu, deve ve
keçi yetiştirdikleri geniş otlaklar vardır. Suri
ye’de gittikçe gelişen hafif sanayinin yanı sıra
önemli bir petrol sanayisi de vardır. Çarşılar
da yüksek nitelikli el işçiliği olan pirinç, bakır,
deri eşyalar ve dokum alar satılır. Devletçe
işletilen fabrikalar giyim eşyası, cam, kibrit,
çimento ve bitkisel yağ üretir.
Tarih
İÖ 1. yüzyılda Suriye zengin bir R om a eyaleti
olmuştu. İS 633’te A raplar Şam’ı işgal ettiler
188 SURİYE
Shostal Assoc.
ve güçlü bir im paratorluğun başkenti yaptılar. rekli Moğol istilasına uğrayan ülke 1'516’da
İm paratorluk çökünce Şam, Mısır, Y unan ve Osm anlılar’m eline geçti ve 400 yıl boyunca
Türk egemenliği altına girdi. Haçlılar Şam’ı Osmanlı İm paratorluğu’nun bir eyaleti oldu.
alam adılarsa da, 1098-1101 arasında kıyı I. D ünya Savaşı’ndan sonra, uzun zam an
şeridini işgal ettiler. 1260-1400 arasında sü- dan beri Suriye’yi ele geçirmek isteyen F ran
Picturepoint
sa, M illetler Cemiyeti adına bu bölgeyi yönet
me yetkisini elde etti. A m a Fransız yönetim i
ne karşı başkaldırılar oldu. Suriye II. Dünya
Savaşı’nda Fransa’nın zayıf durum undan ya
rarlanarak 1943’te bağımsızlığını ilan etti;
tüm yabancı güçlerin Suriye’den çekilmesi
Nisan 1946’da tam amlandı.
Suriye 1958-61 arasında M ısır’la ittifak ku
rarak Birleşik A rap Cum huriyeti’ni oluştur
du. Üçüncü A rap-İsrail Savaşı’nda (1967) İs
rail kuvvetleri, Suriye-İsrail sınırındaki Golan
Tepeleri’ni ele geçirdi. Suriye 1973’te İsrail
ile bir kez daha çarpıştı. 1975’te İsrail işgal
ettiği Suriye topraklarının yalnızca bir bölü
m ünden çekildi.. 1978’de Mısır ve İsrail, arala
rında Suriye’nin de bulunduğu tüm öbür A rap
ülkelerinin karşı çıktığı bir barış antlaşması
imzaladılar.
1971’den bu yana Suriye’nin başbakanı
Hafız E sad’dır. 1970’lerden beri Suriye Lüb
nan’daki gelişmelerde önemli bir rol oyna
H a lep 'te ki kale surları S elah add in E y y u b i'n in oğ lu
m aktadır. 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgalin
ta ra fın d a n y a p tırılm ıştır. den sonra, Suriye birlikleri İsrail kuvvetleri
SUSAM 189
ile savaştı. İsrail birliklerinin geri çekilmesin boyarm addenin üretimiyle ünlüydü. Sur’da
den sonra Suriye L übnan’ın büyük bir bölü yaşayan Fenikeliler Akdeniz Bölgesi’nde çok
münü denetimi altında tuttu (bak. L ü b n a n , sayıda koloni kurm uştu. Sonradan Rom a
O rta d o ğ u ). İm paratorluğu’na rakip olan K artaca başlan
gıçta Kuzey A frika’da kurulmuş bir Fenike
SUR VE S AYDA. Kutsal K itap’ta sık sık kolonisiydi (bak. K a r t a c a ) . Sur Kralı Hiram ,
adlan geçen Sur ve Sayda kentleri Rom a Hz. Süleyman ile ticaret yapmıştı. İsrail Kralı
İm paratorluğu’ndan önce, A kdeniz’de deniz A hab’ın karısı acımasız Kraliçe İzebel de bir
cilik ve ticaretle uğraşan Fenikeliler’ce kurul başka Sur kralının kızıydı.
m uştur (bak. F e n îk e ). İÖ 6. yüzyılda Babil İm paratoru Nabukad-
İÖ 2000’den önce kurulmuş olan en eski nezar Sur kentini 13 yıl boyunca kuşattı. Bu
Fenike kentlerinden Sayda, Lübnan’ın A k olaydan 200 yıl kadar sonra, Büyük İskender
deniz kıyısındadır. İÖ 14. yüzyıldan önce yedi ay süren bir kuşatm a sonucunda kenti
Sayda’nm 30 km güneyinde, kıyıdan biraz almayı başardı. D aha sonra Rom alılar’m eli
uzaktaki bir adada kurulan ve sonradan dolgu ne geçen Sur kenti, 1291’de M em lûklar’ca
bir yolla anakaraya bağlanan Sur kenti ise yakılıp yıkıldıktan sonra terk edildi.
başlangıçta Sayda’nm egemenliği altındaydı. 1980’lerde Sur kenti ve Filistinli mülteciler
Günüm üzde Sur Lübnan’ın güneyinde bir ya ile M aruni H ıristiyanların yaşadığı Sayda
rım adadır. L übnan’daki iç savaştan çok zarar gördü.
Sur ile Sayda kendi krallarınca yönetildik
leri dönem de zengin ve görkemli kentlerdi. SUSAM , tohum lanndan yağ çıkanlan değer
Sırayla Filistiler, A surlular, Babilliler, M ake li bir tanm bitkisidir. A nayurdunun Asya
donyalIlar ve R om alılar’ın işgaline uğrayan (özellikle Hindistan) ya da Doğu A frika
Sayda, Rom a dönem inde cam yapımıyla ün olduğu sanılan bu bitki (Sesamum indicum )
kazandı. G ünüm üzde, Suudi A rabistan’da çok eskiçağlardan beri yetiştirilir. Örneğin,
bulunan petrol yataklarından gelen petrol Eski Mısırlılar susamı öğüterek unundan yiye
boruhattının A kdeniz’e ulaştığı liman olarak cek yaparlardı. Susam üretim inin yaygın ol
önem taşır. duğu günümüzde en önde gelen susam üreti
Sur kenti ise, dikenli salyangozdan elde cileri Sudan, V enezuela, Hindistan, Nijerya,
edilen ve Sur firfiri adı verilen değerli bir Çin, M eksika ve Birm anya’dır. Türkiye’de ise
ZEFA susam başlıca Güneydoğu A nadolu, Akdeniz,
Ege ve M arm ara bölgelerinde yetiştirilir; en
çok ürün Şanlıurfa ilinden sağlanır.
Susam ortalam a 50-250 cm arasında boyla-
nabilen biryıllık bir bitkidir, bu yüzden her
büyüme mevsiminin sonunda kurur ve ölür.
Susamın bazı çeşitlerde dallanabilen dik göv
desi koyu yeşil, ince uzun yapraklar taşır.
Y aprakların k en an düz ya da dilimlidir.
Beyaz ya da pembem si çiçekleri solduğunda
yerine kapsül tipi meyveler oluşur. M eyvele
rin içinde çok sayıda beyaz, minik, yağlı
tohum bulunur.
Tohum lardan çıkanlan sıvı yağ başlıca ye
meklik olarak, aynca sabun, kozmetik ve ilaç
sanayisinde kullanılır. Küspesinden ise hay
van yemi olarak yararlanılır. Bazen ekm ek ve
pasta gibi unlu besinlerin üstüne serpilen su
sam tohum lanndan tahin ve tahinhelvası da
L ü b n a n 'ın g ü n e y in d e k i Sayda kenti kalıntıları yapılır.
190 SUSAMURU
SUSAMURU. Susamurlan gerçek samurlar ler. O tlar arasında oynaşır, ırmağa inen ya
(bak. SAMUR) gibi sansargiller (Mustelidae m açlarda ve karda kayar, suya attıkları taşları
familyası) arasında yer alm akla birlikte, ayn yakalamak için dalarlar. Susam urlan zeki,
bir altfamilyada toplanan etçil memelilerdir. sokulgan ve çok m eraklı hayvanlardır. Yav
A karsu boylarında ve bazen deniz kıyılarında ruyken bakım altına alınırlarsa kolayca eğiti
yaşayan bu hayvanlar Avrasya, A frika ve lebilirler. E n tanınmış türlerinden Eski dünya
A m erika’ya yayılmıştır. Yalnız geceleri avlan susam uru ya da bayağı susamuru (Lutra lutra)
m aya çıktıklarından ender olarak görülürler. Avrasya ve Kuzey A frika’daki ırm aklarda
Susam urlannın başı küçük, boynu kaim, yaşar. Türkiye’nin büyük akarsularında da
gövdesi uzundur. Bacakları kısa, parm aklan görülür.
yüzmeyi kolaylaştıracak biçimde perdelidir. Kuzey A m erika’nın batı kıyıları açıklarında
Genellikle 1 m etre dolayında olan toplam yaşayan deniz susamuru (Enhydra lutris) ır
uzunluklannm yaklaşık yansını, gövdeye bağ m ak susam urlarm dan daha iri yapılı, daha
landığı bölümde iyice kalın olan kaslı kuyruk koyu renklidir. K ürkü çok değerli olduğun
oluşturur. Uzun tüylü kahverengi postlarının dan kırıma uğratılmış ve iyice azalmıştır. Am a
iç örtü tüyleri sık ve incedir. Yüzeye hiç yoğun korum a çalışmaları sayesinde yok ol
çıkm adan 400 m etre kadar yüzebilir, seyrek m aktan kurtulan bu tür yavaş yavaş çoğal
olarak karaya çıktıklarında bir insandan daha m aktadır. Deniz susamuru balık yerine mid
hızlı koşabilirler. ye, istiridye ve yengeç gibi deniz hayvanlarıy
Susamurunun ot ve yapraklarla döşediği la beslenir. Sık sık göğsünün üstüne yassı bir
yuvası akarsu kıyılanndaki ya da ağaç diple taş koyarak sırtüstü yüzer ve kabuklu hayvan
rindeki oyuklarda bulunur. B alıklan, yumu- lan bu taşa vurup kırarak yer. Dev susamuru
şakçalan, kurbağaları ve tavşan gibi küçük (Pterorıura brasiliensis) kuyruğuyla birlikte
memelileri yerler. Leşle de beslendikleri olur. 2,2 m etre uzunluğa erişen ve son derece az
Dişiler genellikle bahar aylannda 1-3 yavru rastlanan bir Güney A m erika türüdür.
doğurur, eşlerini ve yavrulannı yumuşak bir
ıslık sesiyle çağınrlar. SU TESİSATI. Kentin su dağıtım sistemin
Susam urlan çok iyi yüzer ve dalar. Suyun den alman tatlı suyun binaların içindeki kulla
içinde kıvnla kıvrıla hareket eder ve taklalar nım noktalarına dağıtılmasında, binalardaki
atarlar. H em en hem en tüm öbür hayvanların pissuların ve kanalizasyon atıklarının kanali
tersine erişkin evrelerinde de oynamayı sever zasyon sistemine boşaltılmasında kullanılan
R. J. JohnsIBruce Coleman
boru ağma su tesisatı denir (bak. KANALİ suyun üstüne yükselir. Isıtm a kazanlarında bu
ZASYON). Eskiden su tesisatlarında kurşun ilkeden yararlanılır. Isıtm a kazanm a giren
borular kullanılırdı, ama kurşun zehirli bir soğuk su ısındığı zaman bir boruda yükselerek
m adde olduğundan ve bu tür boruların için sıcak su tankına çıkar ve ısısını buradaki suya
den akan su boru çeperlerinden kopan çok aktarır; bunun sonucunda su soğur ve bir
küçük kurşun parçacıklarını taşıyabileceğin başka boruda alçalarak yeniden ısıtılmak üze
den, su borularının yapımında artık kurşun re ısıtma kazanm a döner. Suyun bu kendi
kullanılm am aktadır. Tesisat boruları bugün ağırlığıyla dolaşımı kazan yandığı sürece ke
genellikle bakır, dem ir ve çelik gibi m etaller sintisiz olarak sürer. Am a bu tür bir dolaşımın
den ya da plastik ve seram ik gibi metal olabilmesi için ısıtma kazanının sıcak su tankı
olmayan daha ucuz m addelerden yapılmak nın altında bulunması gerekir. Eğer böyle
tadır. değilse, suyun dolaşımı elektrikli bir pom pay
Kentin su dağıtım sisteminin ana boruları la sağlanmalıdır. Tanka elektrikli bir ısıtıcı
caddelerin ve sokakların altından geçer; bina yerleştirilmişse su dolaşımı gerekmez.
lardaki su tesisatı bu ana boruya, yaklaşık 13 T ankta ısınan su üstte toplanır. Sıcak su
mm çapındaki bir boruyla bağlıdır. B inalarda musluğu açıldığı zaman soğuk su deposundaki
ki bu giriş borusundan gelen su, iç tesisat suyun basıncı, tankın tepesine bağlı sıcak su
boruları denen daha ince borularla banyo, borusuna bu suyun girişini sağlar. Sıcak su
tuvalet ve lavabolardaki m usluklara beslenir. borusuna bağlı olan açık uçlu genleşme boru
Pek çok ülkede, büyük binalarda giriş borusu su, su ısındıkça ve genleştikçe tankta aşırı bir
ile iç tesisat arasına hidrofor yerleştirilir. H id basıncın ortaya çıkmasını önler.
rofor suyun basıncını artırarak üst katlara çık Banyo ve m utfaklarda kullanılan su, pissu
masına yardımcı olur. Ayrıca su kesilmesine borularından akarak, bina dışında ve genel
karşı apartm anlarda su depoları kurulur. Bu likle zemin düzeyinde bulunan bir çukurda
depolarda toplanan su, kesinti anında hidro toplanır ve oradan da kanalizasyona boşalır.
forla pom palanır. B ütün pissu borularının ve pissu çukurunun
Y edek su depoları ile tuvaletlerdeki rezer girişinde, içinde her zaman su olan, U şeklin
vuarlarda, suyun girişi şamandıralı bir valfle de bükülmüş borular bulunur. Bir su kapanı
denetlenir. Valfin, depodaki suyun üstünde işlevi gören bu borular, pissu borularından ya
yüzen, genellikle bakır ya da plastikten yapıl da kanalizasyondan yükselen kötü kokulu
mış şamandırası (içi boş küre) vardır. Depo havanın lavabo deliğinden eve girmesini
boşaldığında şam andıra aşağı düşer ve böyle önler.
ce valf açılarak su girişine izin verir. Depo Z EFA
Michael Holford
SUUDİ ARABİSTAN, A rabistan Y arım ada ısı kışın —l°C ’ye kadar düşebilir. G üneybatı
sın ın onda dokuzunu kaplar. Kuzeyde Ü r daki Asir bölgesinde nemli ve ılıman iklim
dün, Irak ve Kuveyt, batıda A kabe Körfezi ve egemendir.
Kızıldeniz, güneyde Yemen Cumhuriyeti, gü Suudi A rabistan’da göl ya da yıl boyunca
neydoğuda Um m an, doğuda Birleşik A rap akan akarsu yoktur. Çöl kuşağı dışındaki
Emirlikleri, K atar ve Basra Körfezi’yle çevri bölgelerde seyrek yağışlardan sonra oluşan,
lidir. vadi denen akarsular vardır. Çöl kuşağında su
gereksinimi bazen kendiliğinden yüzeye çı
Doğal Yapı ve İklim kan, bazen de kuyularla ulaşılan yeraltı su
Ülkenin büyük bir bölümü çöldür. Batıda kaynaklarıyla karşılanır.
Kızıldeniz boyunca dar bir kıyı ovası uzanır. Suudi A rabistan’ın kurak iklimi ve verimsiz
Ova şeridi ile çöl alanı arasında, yağış alm a toprakları yalnızca seyrek bir bitki örtüsüne
yan yüksek dağlar uzanır. Kıyıya paralel olanak verir. Ülkenin en fazla yağış alan
olarak uzanan dağlık alan kuzeyde Hicaz bölgesi A sir’de ağaçlık alanlar bulunur. H ur
bölgesinde 1.500 m etreyi, güneybatıda Asir ma ağacı ülke çapında en yaygın ağaç türü
bölgesinde 2.750 m etreyi geçer. Ülkenin dür. Yabanıl hayvanlar ceylan, sırtlan, kurt,
önemli bir bölümünü oluşturan batıdaki geniş çakal, tilki, tavşan ve araptavşanıdır. Çöl
yayla doğuya doğru alçalarak geniş kum kuşağında akrep, örümcek ve yılan en çok
çölleriyle birleşir. rastlanan hayvan türleridir.
Ülkenin orta bölümü çöllerden, alçak dağ
lardan ve çok sayıda vahadan oluşur. Necd
Yaylası’nın kuzey ve güneyinde büyük kum
çölleri yer alır. Güneyde, dünyanın en büyük
kesintisiz kum çölü olan Rubülhali (650.000
km2) Suudi A rabistan’ın dörtte birinden fazla
sını kaplar. R ubülhali’deki bazı kum tepele
ri 90-150 m etre yüksekliğe ulaşır. Bir başka
büyük çöl de Necd’in kuzeyindeki Nufud’dur.
Çölün bazı bölgeleri otlak olarak kullanılan
seyrek bitki örtüsüyle kaplıdır.
Suudi A rabistan’da sıcak ve kurak çöl ikli
mi egemendir. Sıcaklık yazın 54°C’ye kadar
yükselir. Bazı bölgelere yıl boyunca hiç ya
ğış düşmez. Batıdaki dağlık bölge kurak
bozkır iklimi özellikleri gösterir. Bu bölgede
SUUDİ ARABİSTAN 195
The Times
beklenm edik bir saldırıyla Riyad’ı ele geçirdi. dan savaşa girmedi. Savaştan sonra Hicaz’a
A rdından eski Suudi topraklarını birleştirmek girerek M ekke Şerifi Hüseyin bin A li’nin
amacıyla Osm anlılar’la mücadeleye girdi. ordusunu yenilgiye uğrattı. Ertesi yıl Asir
1914’te Osm anlılar’ı A rabistan’ın doğusunda bölgesini ele geçirdi. Hüseyin bin Ali kendini
ki Lahsa (el-Hasa) bölgesinden çıkarmayı Hicaz, oğlu Faysal’ı Irak, öbür oğlu A bdul
başardı. I. Dünya Savaşı’nda İngilizler’den lah’ı da Ü rdün kralı ilan etti. Bu durum Veh-
silah ve para yardımı almakla birlikte doğru habiler’le Ü rdün, Irak ve Hicaz arasında yeni
SÜLEYMAN 197
bir çatışmaya yol açtı. Vehhabiler 1924’te H i lan Hz. Süleyman babasından, sınırlan Mısır’
caz’a saldırarak Kral Hüseyin’i yenilgiye uğ dan Fırat Irm ağı’na kadar uzanan güçlü bir
rattılar. 1926’da Abdülaziz kendini Hicaz kra krallık devralmıştı. Karşıtlarını sindirerek,
lı ilan etti. Ülke 1932’de Suudi A rabistan bölgedeki pek çok kralın kızı ya da kız
Krallığı adını aldı. Bir yıl sonra, Basra Körfe- kardeşiyle evlenip dostluklar kurarak konu
zi’nin A rabistan kıyılarında petrol bulundu. munu güçlendiren Hz. Süleyman ticarete de
1933’te A BD şirketleriyle ortaklaşa kurulan büyük önem verdi. Onun döneminde Filistin
ARA M CO 1944’te ilk yatırımlara girişti. Pet ile M ezopotamya arasındaki yollarda düzenli
rolden sağlanan gelirle Suudi Arabistan petrol ticari seferler başladı. Çeşitli yerlerde koloni
sanayisi dünyamn en büyük sanayilerinden biri kentler kuruldu. Filistin limanlarından A kde
oldu. 1970’lerde uygulanan yüksek petrol niz’e yayılan geniş bir ticaret ağı oluşturuldu.
fiyatları Suudi A rabistan’a büyük bir güç ve Başkent Kudüs baştan başa yeni yapılarla
zenginlik sağladı. Aynı dönemde A R A M CO donandı. Etrafı surlarla çevrildi. M useviler’in
hisselerinin büyük bir bölümü kamulaştırıldı. ilk büyük tapmağı da, bugün Mescid-i A ksa’
II. D ünya Savaşı’ndan sonra A BD ile sıkı nın bulunduğu yerde Hz. Süleyman döne
ilişkiler kuran Suudi A rabistan 1960’ta Petrol minde yapıldı.
İhraç Eden Ü lkeler Ö rgütü’nün (O PEC ) ku Hz. Süleyman 12 kabileden oluşan İsrail-
rucu üyeleri arasında yer aldı. oğulları’nı güçlü bir merkezi yönetim altında
Petrol üretiminin yarattığı yüksek gelir birleştirdi. Ülkesini, her ay bir bölgenin çeşitli
Suudiler’in ülkelerini m odernleştirmelerine yükümlülükleri üstlendiği 12 yönetim bölgesi
olanak sağladı. Ülkede yeni okullar, yollar, ne ayırdı. Am a ağır vergiler koyması ve halkı
havaalanları, hastaneler ve limanlar yapıldı. yapı işlerinde zorla çalıştırması büyük hoşnut
Sulama sistemi tarımsal verimliliğin artmasını suzluklara yol açtığı gibi, kendi kabilesi Ya-
sağladı. Bugün ülkede çok sayıda okul ve huda’yı kayırması ondan sonra başa geçen
üniversite bulunmakla birlikte, okuryazarlık oğlu Rehoboam dönem inde ülkenin İsrail ve
oranı yüzde 57,2’dir (1986) ve zorunlu eğitim Yahuda olarak ikiye bölünmesine yol açacak
uygulaması yoktur. Sağlık alanına geniş kay süreci başlattı.
naklar ayrılmasına karşın, çevre ve sağlık Hz. Süleyman’ın yaşamı üstüne, efsane
koşulları yetersiz, bulaşıcı hastalıklar oldukça niteliğinde birçok öykü anlatılır. Bunlardan
yaygındır. en ünlüsü Sebâ Melikesi Belkıs’la ilgili olanı
1.308.000 nüfuslu başkent Riyad, Kızılde- dır. Öyküye göre, Hz. Süleyman’ın ününü
niz’de işlek bir liman olan Cidde’den daha duyan Belkıs onu görmek için Kudüs’e gider.
küçüktür. Bir zamanlar çöldeki tem el ulaşım Güç sorularla Hz. Süleyman’ın peygamberli
aracı olan develer yerlerini büyük ölçüde ğini sınar, verdiği bilgece yanıtları çok beğe
m otorlu araçlara bırakmışlardır. nir, sarayının görkemine hayran olur. Bu
Suudi Arabistan O rtadoğu’nun siyasal ve öykü Museviler ve Hıristiyanlar arasında,
ekonomik yapısında önemli bir rol oynar. çeşitli öğeler eklenerek değişik biçimlere bü
Ülke 1982’de tahta çıkan Kral Fahd bin rünm üştür. Museviler, Habeşistan (bugün
Abdülaziz tarafından yönetilm ektedir. Etiyopya) kraliçesi olarak kabul ettikleri Bel-
kıs’ın Hz. Süleyman’la evlendiğini ve bu
SUYOSUNLARI bak. Y o s u n la r . evlilikten M akeda adlı bir erkek çocukları
olduğunu ileri sürerler. Habeşler de bu öykü
SÜBYE bak. Mürekkepbaliği. nün doğruluğuna inanır ve hüküm dar soyları
nın M enelik adını verdikleri M akeda’dan
SÜLEYMAN, Hz. (İÖ 970-931). İsrailoğulla- geldiğini kabul ederler.
rı peygamberi Hz. Süleyman Hz. D avud’un Hz. Süleyman’ın Belkıs’la olan ilişkisi Ku
oğludur. Hz. Süleyman’ın yaşamına ilişkin rarımda da yer alır. Kuran'a göre H üdhüd adlı
bilgiler Kutsal K itap’ın Eski Ahit bölümünde kuş Hz. Süleyman’a Sebâ ülkesinde bir kadın
yer alır. hüküm dar bulunduğunu, onun ve halkının
İsrailoğulları’nın en büyük hüküm darı sayı güneşe taptığını bildirir. Bunun üzerine Bel-
198 SÜLEYMAN
kıs’a H üdhüd’le bir m ektup gönderen Hz. nır. Anıtsal ve yüksek bir taç kapı biçiminde
Süleyman onu T ann’ya inanmaya çağırır. Çağ olan kuzeydeki kapı, kitabeleri ve yarım
rısının yanıtsız kalması üzerine Sebâ ülkesine sütunlarıyla görkemli bir yapıttır. Yerleri
karşı sefere çıkmaya karar verir. Belkıs bunu m erm er döşeli olan iç avlu, 28 m erm er ve
öğrenince Hz. Süleyman’la görüşmek amacıy pembe granit sütunu bağlayan sivri kemerlere
la Kudüs’e gider. Bu arada her şeyi önceden oturtulm uş 28 kubbeli revakla çevrilmiştir.
görüp önlemini almasıyla ünlü olan Hz. Sü Kubbeleri daha yükseğe yerleştirilmiş olan
leym an’ın veziri Asaf, Belkıs’ın tahtım Ku son cemaat yerindeki pencerelerin üstünde
düs’e getirtir. Belkıs sarayın tabanı cam döşeli yer alan çiniler avlu bölümünün en önemli
salonuna girince yeri suyla kaplı sanarak süslemeleridir. Avlunun ortasında, oymaları
eteklerini toplar. Aslında Hz. Süleyman Bel- ve bronz bezemeleriyle dikkati çeken ve üstü
kıs’ı burada kabul etm ekle ona gerçekle kırma çatılı bir kubbeyle örtülü olan şadırvan
gerçek olmayan arasındaki farkı kavrayama bulunur. Süleymaniye Camisi’nin dört tane
dığını göstermek istemiştir. D urum u anlayan, •minaresi vardır. İç avlunun köşelerine yerleş
ayrıca tahtının da sarayda olduğunu gören tirilen bu m inarelerden öndeki iki tanesinin
Belkıs Hz. Süleyman’ın gücüne inanır ve ona iki şerefesi vardır. Camiye bitişik olan arka
iman eder. daki iki minare ise üç şerefelidir ve öndeki iki
Hz. Süleyman’ın doğaüstü yetenekleri ol m inareden daha uzundur. M imar Sinan mina
duğu da anlatılır. Kuşlarla, karıncalarla konu re sayısı ile Kanuni Sultan Süleyman’ın İstan
şur, cinlere söz geçirir, rüzgâra, akarsulara, bul’un fethinden sonraki 4., şerefe sayısı ile
denizlere istediği gibi yön verir, hükm eder de 10. Osmanlı padişahı olduğunu belirtmek
miş. Eski A hit’te bilgeliği ve yöneticiliği istemiştir. İnce ve uyumlu boyutlarıyla mina
üstünde de durulur; onun olduğuna inanılan reler caminin kütlesel görünümüne bir hafif
bilgece sözlerin yer aldığı bölüm “Süleyman’ lik verir. Gövdeleri yivli olan minarelerin
m M eselleri” başlığını taşır. Sert olmakla yivleri arasına oyma süsler yapılmıştır.
birlikte ölçülü, dengeli, haksever bir yönetici Asıl caminin planı kareye yakın dikdörtgen
olarak tanıtılan Hz. Süleyman’ın bu yönü şeklindedir. Boyutları 63x68 m etre olan ana
İslam ülkelerinin edebiyatına da yansımış, m ekânın üstü yerden 53 m etre yüksekliğinde,
doğruluğun simgesi olarak yüceltilmiştir. Hz. 26,5 m etre çapında bir kubbeyle örtülmüştür.
Süleyman şairliğiyle, besteciliğiyle de tanın Bu büyük kubbeyi birbirlerine dört büyük
mıştır. Bestelediği şarkıların sayısının 1.000’in askı kemeriyle bağlanmış dört fil ayağı taşır.
üstünde olduğu söylenir (bak. D avud , Hz.). Askı kem erlerinden öndeki ile arkadaki, üst
lerine yarım kubbeler dayandığı için dışarıdan
SÜLEYMAN I bak. Kanunî S u lta n Süleyman. görünmezler. Ö bür iki askı kem erinde ise
üçer sıra pencere vardır ve yan sahınları örten
SÜLEYMANİYE CAMİSİ. Klasik Osmanlı irili ufaklı beş kubbenin üzerinden yükselerek
mimarisinin en önemli yapıtlarından biri olan Süleymaniye Camisi’nin Haliç’ten bakıldığın
Süleymaniye Camisi, İstanbul’da Süleymani- da göze çarpan o ünlü görünümünü yaratırlar.
ye semtinde, Haliç’e, M arm ara’ya ve Boğaz A na kubbenin kuzey ve güney yönlerini birer
içi’ne bakan bir tepenin üzerindedir. Cami, yarım kubbe örter. Doğu ve batı doğrultusun
Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar daki ince uzun sahınlarm üstünde ise bir sıra
Sinan tarafından 1550-57 yılları arasında ya üstüne dizilmiş beşer kubbe vardır. Büyük
pılmıştır. Yapımına 60 yaşında başladığı ve kubbeyi taşıyan dört fil ayağından biri Baal-
“kalfalık yapıtım” dediği yapı ikinci önemli bek’ten, öbürü İskenderiye’den, üçüncüsü
camisidir. Süleymaniye Camisi, çevresindeki Eski Saray avlusundan, dördüncüsü F atih’te
binalarla birlikte yaklaşık 60 dönümlük bir ala ki Kıztaşı’ndan getirilmiştir.
na kurulmuş olan ve külliye denen, değişik iş Süleymaniye Camisi çok kalabalık bir ce
levdeki yapüar topluluğunun merkezindedir. maatin toplu olarak ibadet edebileceği geniş
Süleymaniye Camisi’nin planı dikdörtgen ve rahat bir alana sahiptir. Caminin içine girer
biçimindedir. İç avluya giriş üç kapıdan sağla girmez bu özelliği hemen dikkati çeker. Ayrı
SÜLFÜRİK ASİT 199
İsta n b u l'd a M im a r
S inan tarafınd an
ya p ıla n S üleym a niye
C am isi klasik O sm anlı
m im a ris in in en ö n e m li
ö rn e kle rin d e n d ir.
Ara Güler
yarak ölümlerine neden olabilir. Özellikle gözleri küçük ve işlevsizdir. Sert kabuklu
Asya’da birçok evcil hayvan bu sülüğün etki yum urtalarının uçlarından çıkan ipliksi uzan
siyle ölmektedir. tılar yum urtaların bir yere tutunmasını sağlar.
Y um urtalardan erişkinlere benzeyen yavrular
SÜLÜKBALIĞI. İlk bakışta yılanbalığım an çıkar.
dıran sülükbalıklarının ürpertici bir yaşama Sülükbalığının gövdesi kaygan ve sümüksü
biçimi vardır. Canlı ya da ölü bir balığın bir maddeyle kaplıdır. Kıvrıla kıvrıla suya
gövdesini oyup içine giren bir sülükbalığı yayılan bu m adde balığın çevresini pelte
beslenerek yoluna devam eder. Etini yiye haline getirir.
yiye oyduğu canlı balık uzunca bir süre
yaşamını sürdürebilir. Ölmüş iri bir balığın SULUN. Sülünler ağaçlık alanlarda, çayır ve
içinde 100’ü aşkın sülükbalığı bulunmuştur. tarlalarda tohumları, meyveleri ve böcekleri
Sülükbalıkları aynı zamanda denizlerin dibin yiyerek beslenen uzun kuyruklu kuşlardır.
deki çam urlarda ölü ya da canlı solucanlar, Genellikle 16 cins altında toplanan 50 türü
yumuşakçalar ve öbür deniz omurgasızlarını vardır. Ağaçlara tünem ekle birlikte, yerde
bulmak için oyuklar açar. beslenirler. A krabaları olan ormantavukları-
Sülükbalığının çeneleri yoktur. Yalnız kuy nın tersine, tüyleri burun deliklerine ve ba
ruk yüzgeci gelişmiştir. Başının altında yarık caklarına kadar inmez. E rkekler güzel tüyle
biçiminde bir ağız, ağzının çevresinde altı riyle dikkat çeker. Ayaklarının hemen arka
dokunaç ve ağzının içinde eğe dişi gibi küçük sında bulunan m ahmuzlarını, ürem e mevsi
dişlerin dizildiği güçlü bir dil vardır. minde dişiler için kavga ederken kullanırlar.
Sülükbalıkları taşem enler gibi, çenesiz ba Sülünler kaba ve yüksek bir sesle öter. Ağır
lıklar ya da çenesizler ( Agnatha ) adıyla tanı gövdeleri nedeniyle keklik ve turaçlardan da
nan ilkel balıklar arasında sınıflandırılır (bak. ha çok gürültü çıkararak uçarlar.
BALIK; T a ş e m e n ) . Bu canlıların bulunan fosille Sülünler eti lezzetli sayılan gözde av kuşla
ri öbür balıklardan çok daha önce ortaya rıdır. A nayurtları olan A sya’dan yeryüzünün
çıktıklarını göstermektedir. birçok yerine götürülerek üremeleri sağlanmış,
Sülükbalıklarının tüm okyanuslara dağılmış öte yandan çeşitli doğal yaşama ortam larında
20 kadar türü vardır. Yaklaşık 60 cm uzunlu kırıma uğratılmışlardır. Türkiye’de M arm ara
ğa erişen bayağı sülükbalığına (Myxine gluti- Bölgesi’nin doğusunda ve Karadeniz Bölge-
nosa) Akdeniz’in batı kesimlerinde de rast- si’nde yaşayan bayağı sülün (Phasianus col-
lanm aktadır. Derisi pulsuz, derisine gömülü chicus) son derece azaldığından koruma altına
ken, en irileri değil, sert ve ağır olanları seç tanrıları, tanrıçaları ve özel dinsel törenleri
meye özen göstermek gerekir; çünkü ağır so vardı. Bununla birlikte, birçok kent devletin
ğanlarda bol m iktarda besin birikmiş oldu de aynı tanrılara tapıldığı da oluyordu. Bunla
ğundan bitkinin daha iyi ve sağlıklı çiçek aç rın çoğu G üneş, Yer ve su gibi doğa tanrıla
ması beklenir. rıydı. H er kentte tapm aklar vardı. Krallar
Sümbüllerle aynı cinsten olmadığı halde, kent devletlerinin hem yöneticisi, hem de baş
adına “sümbül” sözcüğü yakıştırılan bir grup rahibiydi. Bir kent devleti güçlenip başka
bitkiye arapsüm bülü ya da arapotu ( Muscari) kent devletlerini egemenliği altına aldığı za
denmiştir. Yapraksız sapların ucunda bir m an, onun tanrıları da daha yaygın olarak ta
üzüm salkımını andıran mavimsi m or, pembe nınırdı.
ya da beyaz çiçekler açan bu bitkilerin de ba Zam anla tapm aklar para getiren kurum lara
zıları sümbüller gibi çok hoş kokuludur. dönüştü. Bunlar aynı zamanda öğrenim m er
kezleriydi. Dinin yanı sıra okum a yazma,
SÜMERLER, M ezopotamya’da gelişen ilk aritm etik, geometri, astronomi, takvim dü
uygarlığı kurdu. İÖ 3000’e gelindiğinde Basra zenleme, hekimlik ve cerrahlık da tapm aklar
Körfezi yakınlarındaki Babil’in güney kesi da öğretiliyordu. Bu bilgi birikiminin bir
minde Sümerler yaşıyordu. bölümü daha sonra Eski Yunanlılar’a akta
Krallarca yönetilen birçok küçük kent dev rıldı.
leti vardı. U r, Lagaş ve Eridu bunların en Rakip Sümer kent devletleri yüzyıllarca
ünlüleridir. Sümerler tarım a çok önem ver süren, bitip tükenm eyen savaşlara girdiler.
dikleri için sulama kanalları yapmışlardı. A r
pa, buğday, hurm a ve birçok sebze üretiyor,
ayrıca koyun, keçi, sığır ve eşek gibi hayvan
lar da yetiştiriyorlardı. Ulaşım kayıklarla ve
hayvanların çektiği iki tekerlekli arabalarla
sağlanıyordu.
Zanaatçılar ve heykeltıraşlar yapıtlarında
altın, gümüş, bakır ve değerli taşlar kullanı
yordu. Bu dönemde güzel m ücevherler, çöm
lekler, sütunlu ve kemerli, zevkle döşemmiş
büyük saraylar yapıldı; yün ve keten kumaşlar
dokundu. Ticaret Babil’in dışına yayıldı; Suri
ye, A nadolu, İran ve daha uzak yerlerle
düzenli ticari ilişkiler geliştirildi.
İÖ 3000’de Sümerler çiviyazısı (bak. A lfa
be) olarak bilinen bir yazı kullanıyorlardı.
Kaba işaret ve resimler önce nemli kil tablet
lere çiziliyor, bunlar daha sonra kurutuluyor
du. Sonradan, sayıları yüzleri bulan bu işaret
ler artık resim olmaktan çıkıp simgelere
dönüştü. Bu yazılar ucu sivriltilmiş kamışlar
kullanılarak yazılırdı. Ardından tabletler ge
nellikle fırınlarda pişirildiğinden, kayıtlar gü
nümüze kadar ulaşmıştır. Binlerce tablet bu
lunmuş ve bilginler bunları çözmesini öğren
mişlerdir.
Özellikle İngiliz arkeolog Sir Leonard
W oolley’nin U r’da gerçekleştirdiği kazılar so
S ü m e r kent d e vle ti U r'da b u lu n a n ve İÖ 3000'den
nucunda Sümer dinlerine ilişkin birçok bilgi ö n cesine dayanan b ir u yg a rlığ ın varlığ ın ı kanıtlayan
edinildi. H er kent devletinin kendi gözde m üce vhe rler.
204 SÜMSÜKKUŞU
sürüngenler yaklaşık 6.000 türüyle günümüze zamanlarını büyük ölçüde suda geçiren sürün
ulaşabilmiştir. genler bile yaşamları boyunca akciğerlerinin
Günüm üz sürüngenlerinin yanı sıra, kuşla yardımıyla solunum yapar; amfibyumlar gibi
rın ve memelilerin de ilk sürüngenlerden soğukkanlı omurgalılardır. Bu nedenle göv
türedikleri sanılmaktadır. Kuşlar birçok sü deleri dış çevreyle yaklaşık aynı sıcaklıktadır.
rüngen gibi yum urtlayarak ürer. Sürüngenle- Bu sınıfın bilimsel adı olan Reptilia sözcüğü
rinkiyle büyük benzerlik taşıyan yum urtaları Latince’de “sürünenler” anlam ına gelir. Bazı
nı koruyucu sert bir kabuk sarar. A m a bazı sürüngenler kısa bacaklanyla yeri geriye doğ
sürüngenlerin yumurtası deri gibi yumuşak ru itip yavaş yavaş sürünerek ilerler. A m a
kabukludur. Bazılan ise memeliler gibi doğu kertenkeleler gibi bazılannın hareketleri çok
rarak ürer. Alligator ve bayağı su yılanı hızlıdır. Yılanlar ve Türkiye’de de yaşayan
(Natrix natrix) gibi bazı türler yum urtalannı cam keleri gibi bacaksız kelerler gövdelerini
gübre ya da çürüyen bitki yığınlarına bırakır. dalgalandırarak yer değiştirir. Yılanların ba
Burada oluşan ısı yum urtanın gelişmesini cakları olmasa bile, bazıları (örneğin boa ve
kolaylaştırır. Bazı sürüngenler ise yumurtala- piton) gövdelerinin gerisinde m ahmuz biçi
nm kum a göm erek güneşin ısıtıcı etkisinden m inde çıkıntı oluşturan arka bacak kalıntıları
yararlanır. Pitonlar yum urtalarının çevresine taşır. Deniz kaplum bağalarının bacaklan ise
çöreklenerek kuluçkaya yatar. yüzmelerini kolaylaştıracak ölçüde genişleyip
Kaplumbağa ve timsah gibi sürüngenlerin yassılaşmıştır.
yavrulan sert yum urta kabuğunu kırabilecek Yılanlar dışında çoğu sürüngenin alt ve üst
boynuzsu bir çıkıntıyla donanmıştır. Sonra gözkapakları vardır. Birçoğunun gözünü say
dan kaybolan bu yapı genellikle yavruların dam bir zar ya da ince bir deri katm anı örter.
burun bölgesinden çıkar. Sürüngenlerin yav Bazılarının gözkapaklarm da küçük delikler
ruları ister yum urtadan çıksın, ister gelişmiş bulunur.
bir canlı olarak doğsun, larva evresinden
geçmez ve bunlar renkleri dışında erişkinlere Sürüngen Takımları
benzerler. Timsahlar uzun yapılı, pullar ya da levhalarla
Deniz ya da tatlı su kaplum bağalan gibi kaplı, dört bacaklı hayvanlardır. Alligatoru
TİMSAH
KOBRA
ALLİGATOR
KERTENKELE
TUATARA
ilk bakışta öbür tim sahlardan ayırt etm ek son Kelerler ve yılanlar en geniş sürüngenler
derece güçtür. Tüm ünün de alt çenelerinde, takımını oluşturur. Kelerlerin 3.000, yılanla
sağ ve soldaki önden dördüncü dişler daha rın 2.700 dolayında yaşayan türü vardır.
çok uzamıştır. Alligatorlarda bu dişler ağız Zehirli boncuklu kelerler ve Komodo ejderi
kapalıyken görülm ez, am a öbür tim sahlarda gibi bazı dev yapılı türleri dışında kelerler
belirgin biçimde görülebilir. Timsahların siv zararsız hayvanlardır. Am a yılanların birçoğu
rilen gözleri, kulak yarıkları ve burun delikle zehir dişlerinden öldürücü bir zehir akıtabilir.
ri, uzun ve yassı başlarının en yukarıda kalan Kelerlerin dıştan bakıldığında görülebilen
noktalarını oluşturur. Bu nedenle suya dal kulak delikleri vardır. Yılanların ise kulakları
dıklarında yalnız başlarının üstten küçük bir derilerinin altına gizlenmiştir. Kelerlerin alt-
bölüm ünü suyun dışında tutm aları soluk al çenesi tek parçadan, yılanların ise esnek bir
m alarına, çevreyi görm elerine ve sesleri duy parçayla birbirine bağlanan iki yan parçadan
m alarına yeter. Güçlü kuyruklarının yardı oluşur. Yılanlar bu esnek doku sayesinde
mıyla yüzer, bacaklarını yalnız yürürken ya altçenelerini iyice genişleterek başlarından iri
da koşarken kullanırlar. Etçil olan bu hayvan avlan bile yutabilirler.
lar büyük ölçüde balıkla beslenir. Tüm ü yu
m urtlayarak ürer. Yum urtaları oval ve sert A N SİK LO PE D İN İN SÜRÜNG ENLERLE İLGİLİ
kabukludur. ÖBÜR MADDELERİ
Boynuzsu levhalarla örtülü kemik kabukla ANAKONDA KOBRA
rından ötürü kaplumbağaları öbür sürüngen BOA KOMODO EJDERİ
lerden ayırt etm ek çok kolaydır. Genellikle BUKALEMUN M AMBA
ÇINGIRAKLI YILAN PİTON
baş, kuyruk ve bacaklarını kabuklarının içine ENGEREK SAKANGUR
çekebilirler. Dişsiz çeneleri keskin, boynuzsu İGUANA TİMSAH
KAPLUMBAĞA TUATARA
bir maddeyle kaplıdır. Tüm ü yum urtlayarak KELER YILAN
ürer. KERTENKELE
SÜSEN 211
SÜSEN. Gösterişli çiçeklerinden ötürü dün bu biçimi yalnızca bir böceğin bir başka süsen
yanın birçok yerinde süs bitkisi olarak yetişti çiçeğinden getireceği çiçektozları ile tozlaş
rilen süsenlerin kuzey yarıküreye dağılmış 300 masına olanak sağlar.
kadar yabanıl türü vardır. Süsengiller ( Irida- Süsenler doğada kır bitkileri, bahçelerde
ceae) familyasının iris cinsini oluşturan bu ise süs bitkileri arasında hem en dikkati çeken
bitkilerin bilimsel adı, Yunan mitolojisinde çok güzel çiçekli bitkilerdir. E n alımlı türler
“gökkuşağını” simgeleyen tanrıça İris’den ge den bazısı Akdeniz ve O rta Asya kökenlidir.
lir. Süsenlerin çiçekleri, gerçekten de gökku Örneğin, san lekeli m or çiçekler açan İspanya
şağını andıran mavi, m or, san gibi albenili süseni (iris xiphium) nemli ve kumlu yerlerde
renklere bürünm üştür. yetişen bir Akdeniz bitkisidir. Açık mavi
Süsen çiçekleri kılıç biçimindeki yaprakla çiçekleriyle gene çok hoş bir yabani süsen
rın arasından çıkan, uzunca bir sapın ucunda türü olan İris fiorentina ve iris germanica gibi
açar. Çiçeklerin, taçyaprak sanılan, oysa bo bazı süsenlerin köksapları (besin depolayarak
tanik açısından taçyaprak ve çanakyaprak şişkinleşmiş toprakaltı gövdeleri) eskiden beri
olarak ayırt edilemeyen renkli örtüyaprakları bitkisel ilaç ve parfüm hammaddesi olarak
altı parçadan oluşur. Bunlardan üçü aşağıya kullanılmaktadır. Kokusu menekşeyi andırdı
doğru sarkık, öbür üçü ise ortada dik olarak ğından halk arasında “m enekşekökü” de de
bulunur. Sarkık olanların orta damarının üstü nen bu köklerden sarımsı, yan katı bir uçucu
genellikle sakalsı tüylerle kaplıdır. Çiçeğin yağ çıkanlır. Süsen yağı yalnızca parfüm lere
değil ilaç, şekerlem e, içki ve tatlılara da koku
verici olarak katılır.
Süsen türlerinin tüm ü köksaplı değildir;
bazılan da soğanlar oluşturur. Köksaplı olan
lar yaşlandığında (yaklaşık üç yıl sonra) sökü
lerek köksaplanndan yeni bitkiler üretilir.
Bitkinin çiçeklenmesi sona erdikten altı hafta
kadar sonra köksaplar parçalanıp üzerinde
“göz” bulunan köksap parçalan, yalnızca
kılcal kökler toprağın içinde kalacak biçimde
dikilir. Bunlardan üretilen genç bitkiler artık
yaşlanmış olan ana bitkiye göre çok daha
sağlıklı çiçekler açar.
Bahçe çiçeği olarak yetiştirilen süsenlerin
m or, leylak, beyaz, krem , san, kızılımsı m or,
hatta gri tonlarda pek çok çeşidi vardır.
Bazılarında çiçeklerin dik ve sarkık örtüyap-
raklan ayrı renkli, bazı çeşitlerde ise kahve
rengimsi siyah çizgili ya da beneklidir. E n
yaygın süs çeşitleri, bazen yanlış olarak “zam
bak” da denen iris germanica'dan türetilm iş
tir. G ene değerli süs çeşitleri arasında yer
alan iri çiçekli süsenler ise iris mesopotamica ’
nın melezidir. Park ve bahçelerde süsenler
den çoğu kez kenar süsü olarak yararlanılır.
Türkiye’de, çoğu Doğu, Güney ve G üney
doğu A nadolu’da olmak üzere 40 kadar yerli
S üsenler köksaplı ya da soğanlı b itk ile rd ir. Ç izim deki süsen türü bulunur. B uralarda daha çok su
soğanlı süsenin çiçek ö rtü ya p ra kla rın d a n sarkık sam (örneğin iris schachtii) ve navruz (iris
.ola nların üzeri sakalsı tü y le rle kaplıdır. B ü yü tü lm ü ş
çizim de çiçe ğin y u m u rta lığ ın ın kesiti ve içindeki persica) gibi adlarla anılan süsen türlerinden
to h u m ta s la k la rı g ö rü lü y o r. birine (iris elegantissima) ise kurtkulağı denir.
212 SÜSLEME SANATLARI
SÜSLEME SANATLARI, bir eşyaya ya da maddesini içeren beyaz, besleyici bir sıvıdır.
yapıya daha güzel bir görünüm verm ek, Bu yüzden de hem çocuklar, hem de yetişkin
albeni kazandırm ak, değerini artırm ak amacı lerin beslenm esinde çok önemli bir rol oynar.
na yönelik sanatların tüm üne verilen addır. Süte beyaz rengini veren kazein denen bir
Süsleme sanatlan bir eşya ya da yapıyla proteindir. Bir süt damlasına m ikroskopta
birlikte anlam kazandıklarından uygulamalı bakıldığında içinde küçük damlacıklar halin
sanatlar olarak da adlandırılır. de yüzen yağ tanecikleri görülür. Sütün içinde
Süsleme isteği insanlık tarihi kadar eskidir. kazein ve yağdan başka çözünmüş olarak,
İlk insanların kullandıkları eşyalarda, barın laktoz adı verilen süt şekeri, kemik ve diş
dıkları m ağaralarda bile süsleme öğelerine lerin oluşum unda rol oynayan kalsiyum ve
rastlanmıştır. İnsanlığın ilerlemesiyle süsleme fosfor gibi m ineraller, aynca yaşamsal önem
de bir sanat durum una gelmiş, çeşitlenmiş, bu taşıyan pek çok vitamin bulunur (bak. V İ
alanda birçok m adde ve teknik kullanılır TAMİN).
olmuştur. Süt, memelilerin dişi bireyleri tarafından,
Süsleme sanatlarına gündelik yaşamda kul doğum dan sonra yavrulannı besleyebilmek
landığımız hem en her tür eşyada, yapıların için üretilir. Balina yavrulanndan bebeklere
dışında ve içinde rastlam ak olanaklıdır. Doğal kadar bütün yavru m em eliler yaşam lannm ilk
olarak bunların yapıldığı m addeye göre süsle dönem inde annelerinin sütüyle beslenirler.
m e öğeleri ve teknikleri de farklılık gösterir. Sütün bu kadar değerli bir besin olmasından
Örneğin yapıların dış yüzeylerini süslemede ötürü insanlar çok eskiçağlardan beri süt
taş, m erm er, tuğla, demir, ahşap ya da veren hayvan beslemişlerdir.
betondan yararlanılır. İçte ise, yüzeyine göre D ünyada en önemli süt kaynağı inektir;
ahşap, m ozaik, çini, resim, vitray, alçı, motif bunu koyun ve keçi izler. A ynca, Arabistan
işleme ve boyama teknikleri kullanılır. M obil çöllerindeki kabilelerde deveden, Mısır ve
ya, halı, kilim, örtü gibi ev eşyaları da H indistan’da m andadan, Laponya’da renge-
doğram a, kakm a, oyma, lake, dokum a, işle yiğinden, M oğolistan’da kısraktan, Peru’da
m e teknikleri uygulanarak süslenir. Çanak lam adan, T ibet’te ise yaktan süt elde edilir.
çömlek, porselen, seram ik gibi m utfak eşyala B una karşılık Çin ve Japonya gibi bazı ülke
rında süsleme sanatlan yaygın olarak görülür. lerde süt hiçbir zaman tem el besin maddeleri
M ücevher ve takılar süslemeciliğin en inceldi arasında yer almaz. Ülkemizde* ise ortalam a
ği alandır. D aha çok doğu ülkelerine özgü 5 milyon tona varan yıllık süt üretim inin yüz
yazı (hat sanatı), tezhip ve m inyatür de de 64’ü ineklerden, yüzde 23’ü koyunlardan,
önemli süsleme sanatlandır. yüzde 9’u keçilerden, geri kalanı da m anda
Süsleme sanatlan eskiden birer el sanatı lardan elde edilir.
durum undayken günümüzde çoğu, m odern Süt ile tereyağı, krem a, kaymak, peynir,
teknolojiler kullanan sanayilerce seri biçimde yoğurt ve süttozu gibi süt ürünlerinin üretim i
uygulanm aktadır. ne yönelik etkinliğe mandıracılık denir (bak.
MANDIRACILIK).
A N SİK LO PE D İN İN SÜ SLEM E
SA N A TLA R IY LA İLGİLİ ÖBÜR MADDELERİ
Sütün Hazırlanışı ve Dağıtımı
AĞAÇ OYMACILIĞI İÇ MİMARLIK
CAM VE CAMCILIK İLKEL SANATLAR
B esin olarak kullanılacak sütün tem iz ve
ÇANAK ÇÖMLEK MERMER zararlı bakterilerden a n n d m lm ış olm ası gere
DEĞERLİ TAŞLAR VE MİNYATÜR kir (bak. BAKTERİ). İçinde gelişen bakteriler
MÜCEVHERLER MOBİLYA
DUVAR HALISI MOZAİK süt şekerini laktik aside dönüştürerek sütün
FİLDİŞİ VE FİLDİŞİ RESİM SANATI ek şim esin e yol açar. B u n ed en le sütün sağlıklı
OYMACILIĞI TEZHİP
GÜMÜŞ İŞÇİLİĞİ VİTRAY
v e güvenli bir biçim de saklanabilm esi için
HAT SANATI çeşitli yön tem ler geliştirilm iştir.
Sağılan süt her gün çiftliklerden m andırala
SÜT, büyük bir bölüm ünün sudan oluşm ası ra güğümlerle ya da içi paslanmaz çelikle
na karşılık, vücut için gerek li pek ço k b esin kaplanmış, soğuk hava donanımlı tankerlerle
SÜT 213
Dünyada pek çok hayvanın sütünden yararlanılır. Ama, süt en çok inek ve keçiden elde edilir.
deve
koyun
Sütteki
başlıca manda
mineraller
rangeyiği
kalsiyum,
fosfor,
demir ve
çinkodur.
tereyağı düğme
plastik
yoğurt
dondurma
Pastörize edilmiş ve soğutulmuş süt satışa şeker katılarak tatlandırılır. Bu tip sütler
sunulm adan önce şişelenir. Çok temiz olması sterilize edilmediğinden korunması içindeki
gerektiğinden şişeler özel şişe yıkama m aki şekere bağlıdır.
nelerinde suyla çalkalanır, sıcak alkali çözelti Sütten, başlıcalan tereyağı, yoğurt, ve pey
si içinde içleri ve dışlan fırçalanır, tekrar nir olan önemli besin m addeleri de elde edilir.
çalkalanır, sterilize edilir ve sonra soğuk suyla Bunlara ilişkin aynntılı bilgiyi kendi m addele
soğutulur. D aha sonra otom atik m akinelerde rinde bulabilirsiniz.
doldurularak kapaklan kapanır, kutulara yer Süt çok eskiden beri, yağı alındıktan sonra
leştirilir ve dağıtımı yapılır. çeşitli gıda ürünlerinin ve hayvan yemlerinin
Günüm üzde süt kabı olarak cam şişelerin yapımında kullanılır. Son yıllarda ise sütün
yanı sıra karton ya da plastik kutular da kazeininden gıda sanayisi dışındaki bazı alan
kullanılm aktadır. Bu yüzden temizlik konu larda da yararlanılm aya başlanmıştır. Sütün
sundaki aynı özenin kâğıt ve plastik kaplara asitlerle işlenmesi sonucunda çöktürülen ka
da gösterilmesi gerekir. zein süzülüp aynlır, kurutulur ve toz haline
getirilir. E n çok ilaç ve güzellik ürünlerinin
Süt Çeşitleri ve Ürünleri bileşimine giren bu m adde aynca kâğıt ve
Yağın yüzeyde toplanmayıp çok küçük damla ipliklerin kaplanm asında, sugeçirmez kumaş
cıklar halinde süte eşit olarak dağılmasını ve kâğıtların hazırlanm asında, tutkal, boya ve
sağlamak amacıyla, piyasadaki sütlerin büyük camcı macunu yapımında kullanılır. Kazein
bölümü hom ojenleştirm e işleminden geçirilir. bazı kimyasal m addelerle işlenerek plastik
Bu işlemin tem eli sütün basınç altında çok elde edilir. Bu plastikler düğme, oyuncak,
ince deliklerden püskürtülmesine dayanır. tarak, bıçak sapı yapımında kullanılır. Kalıp
Hom ojenleştirilm iş sütün hem tadı daha gü lanmış kazein iyi boya tutar ve kolay yanmaz.
zel, hem de sindirimi kolaydır. Büyük kent
lerde satılan krem alar da genellikle hom ojen- SÜTLEĞEN. Dünyanın birçok yerine dağıl
leştirilmiştir. mış 1.600 kadar türü bulunan sütleğenlerin
Sütü çok uzun süre taze olarak saklamak bir bölüm ü otsu, bazıları ise çalı ya da ağaç
pek olanaklı olmadığından, bazı korum a yön boyutunda odunsu bitkilerdir. Adını, içerdiği
tem leri geliştirilmiştir. Sütün suyunun aynla- sütsü özsudan alan bu bitkiler Euphorbia
rak toz haline getirildiği yöntem bunlann en cinsini oluşturur. Süs bitkisi ve ilaç olarak
yaygınlanndan biridir. Bu yöntem de süt bir yararlanılan birkaç tür dışında, çoğu kırlarda
süre kaynatılıp suyu buharlaştırıldıktan sonra Vesile Buket
elde edilen koyu kıvamlı sıvı sıcak havalı bir
bölmeye püskürtülür. Sıcak havayla karşıla
şan süt zenecikleri hızla nemini yitirip kuru
yarak toz haline geçer. Çok uzak yerlere bile
kolaylıkla taşınabilen ve uzun süre bozulma
dan kalabilen süttozu, istendiğinde suyla ka-
nştınlarak sıvı süte dönüştürülür.
Süt hacminin yansına kadar buharlaştınla-
rak, yani konsantre edilerek de korunur.
Basmç altında ısıtılarak yapılan bu işlemle elde
edilen konsantre süt teneke kutulara konup
ağzı kapatıldıktan sonra sterilize edilir. Eşit
m iktarda su eklenmiş konsantre sütün besin
değeri pastörize sütün besin değerine hem en
hem en eşittir. Konsantre sütler buzdolabına
konulmaksızın saklanabilir, ama kutulan açıl
dığında, kolayca bozulduğu için soğukta bek S ü tle ğ e n le r kırlarda sıkça rastlanan yabanıl
letilmesi gerekir. Konsantre sütler bazen de b itk ile rd e n d ir.
SÜVEYŞ KANALI 215
yabanıl olarak yetişir ve ekonom ik açıdan m etre daha yüksek olduğunun sanılması, ka
değersizdir. Ö rneğin, sarı sütleğen ( Euphor - nalla ilgili planlarda uzun süre tartışm alara
bia helioscopia ) gibi bazı türlerin sütü halk yol açtı. Bu durum , içindeki suyun düzeyinin
arasında ağızdan müshil, dışarıdan siğil ilacı istendiği gibi yükseltilip alçaltılabildiği kanal-
olarak kullanılır. Am a bu süt tahriş edici havuzlar yapılmasını gerektirecekti. (K A
olduğundan ağızdan kullanımı oldukça tehli N A L maddesinde kanal-havuzlarla ilgili bilgi
kelidir. Sütleğenlerle aynı cinste yer alan verilmiştir.) Ne var ki, 1853’te bunun doğru
atatürkçiçeği ( Euphorbia pulcherrima) ise olmadığı kanıtlandı. Ertesi yıl, Fransız Ferdi-
taçyaprağı sanılan kızıl renkli bürgülerinden nand de Lesseps (bak. Lesseps, Ferdinand D e ),
(brakte) ötürü evlerde ve seralarda süs bitkisi Mısır Hıdivi Said Paşa’dan bir kanal açmak
olarak yetiştirilir (bak. ATATÜRKÇİÇEĞİ). Gene için gerekli izni aldı. İngilizler’in girişimi
bir sütleğen türü olan çölminesi (Euphorbia engellem ek için ellerinden gelen her şeyi
milii) de minik çiçekleri ve dikenli yapısıyla yapmalarına karşın, çalışmalar 1859’da başla
ilginç bir süs bitkisidir. dı ve kanalın açılışı 17 Kasım 1869’da gerçek
Sütleğenlerin basit yapılı ve bireşeyli çiçek leşti.
leri vardır. Çiçekler, genellikle dişiler ortada, Altı yıl sonra, Süveyş K analı’nda hisseleri
erkekler ise onun çevresinde dizilmiş biçim olan Mısır Hıdivi İsmail Paşa parasal sıkıntıya
de, çanaksı bir yapının içinde yer alır. “Siat- düştü. Bunun üzerine İngiltere Başbakanı
yum” denen bu yapılar salgıbezi içerir. Benjam in Disraeli, onun hisselerini İngiliz
hüküm eti adına satın aldı. Böylece İngiltere
SÜVEYŞ KANALI. Dünyadaki en önemli iki kanalın hisselerinin bir bölümüne sahip ol
yapay suyolu, Süveyş Kanalı ile Panama duysa da, 1882’de M ısır’ı işgal edene kadar
Kanalı’dır (bak. Panama Kanali). M ısır’daki kanalın denetimini ele geçiremedi (bak.
Süveyş Kanalı, Akdeniz ile Kızıldeniz’in ku Misir).
zeybatı kolunu birbirine bağlar. Uzunluğu Kanal, başlangıçta az olmakla birlikte, son
yaklaşık 168 kilom etredir. radan gittikçe daha fazla kullanıldı. 1870’te
Süveyş Kanalı çok büyük petrol tankerleri kanaldan geçen gemi sayısı yalnızca 486 iken,
nin geçebileceği kadar geniş değilse de, A vru 100 yıl sonra bu sayı 21.250’ye ulaştı. Kuzeye
pa ile Basra Körfezi, Pakistan, Hindistan, giden gemilerin yükünün dörtte üçünden faz
A vustralya ve Uzakdoğu arasında yolculuk lasını Basra Körfezi’ndeki lim anlardan yükle
yapan gemiler için en kısa yoldur. Kanal nen petrol oluşturuyordu.
ayrıca Kuzey A m erika’nın doğu kıyılan ile G iderek daha büyük gemilerin geçmesi
H int Okyanusu kıyısında yer alan limanlar gerekince kanal sürekli olarak derinleştirilip
arasındaki en kısa yoldur.
Kanalın geçtiği Süveyş Kıstağı bir zamanlar
iki denizi birleştiren bir boğazdı. K uruduktan
sonra geride bir dizi tuzlu göl kaldı. Kanal bu
göller dizisini izleyerek açıldı.
1498’de Portekizliler’in Üm it B urnu’nu do
laşarak doğuya ulaşan bir yol keşfetmeleri,
önce Venedikliler’in, daha sonra da Fransız
la rın kıstaktan geçen bir kanal açmayı düşün
m elerine yol açtı. (Fransa’nın kuzeyinden ya
da İngiltere’den H indistan’daki Bom bay’a
gitmek için Üm it B urnu’ndan dolaşmak yeri
ne Süveyş Kanalı’ndan geçmek yolu 7.000 km
kısaltm aktadır. Venedik ve Marsilya gibi A k
deniz lim anlan ile Bombay arasındaki yolcu
lukta ise yol daha da kısalır.)
Kızıldeniz düzeyinin A kdeniz’inkinden 10
216 SVAZİLAND
genişletildi. Uzun bir süre, kanal iki geminin 17.364 km2’dir. Üç tarafı Güney A frika Cum
yan yana geçemeyeceği kadar dardı. Bir gemi huriyeti ile çevrili olan ülkenin, doğuda M o
geçerken öbürü durm ak ve kıyıya yanaşmak zambik ile kısa bir sınırı vardır. Batısı ile
zorunda kalıyordu. Am a 1948’den sonra ge doğusu dağlık ve sulak olan ülke çoğunlukla
lişmiş bir sistem kullanılmaya başlandı. Gem i savanlarla kaplıdır. Batıda dağlık Highveld,
ler kanalın iki ucunda yer alan Port Said ve ortada alçak Middle Veld, doğuda gene alçak
Port Tevfik adlı lim anlarda konvoylar halinde Lowveld ve daha da doğuda Lebom bo Dağla
toplanıyor, bu lim anlardan günde dört (her rı olmak üzere dört bölgeye ayrılır. Lebom bo
yönde ikişer) konvoy yola çıkıyor ve kanalın Dağları 825 m etre yüksekliğe ulaşır. En
genişlediği iki geçiş yerinde karşılaşarak bir önemli ırm ak, batıdan doğuya doğru akarak
birlerinin yanından geçiyorlardı. H er gemiye ülkenin ortasından geçen U sutu’dur. Svazi-
usta bir kaptan kılavuzluk ediyordu. Kanalı land hiçbir zaman dayanılamayacak kadar
aşma süresi genellikle 15 saat dolayındaydı. sıcak olmaz. Batıda yağış daha fazladır.
Uluslararası bir ticaret ve denizyolu bağlan Botsvana ve Lesotho gibi, Svaziland da dış
tısı olarak taşıdığı önem nedeniyle, kanalın ticareti bakım ından Güney A frika Cumhuri-
tüm gemilere açık olması, başta İngiltere ve yeti’ne bağımlı olduğundan, Güney A frika’
Fransa olmak üzere birçok ülkeyi ilgilendiri nın ırk ayrımı politikasına ( apartheid) açıkça
yordu. Kanalı 1956’ya kadar M ısır’ın yönetti karşı çıkam am aktadır (bak. GÜNEY A frÎKA).
ği bir şirket işletiyordu. 1956’da Mısır kanalı Svaziland büyük ölçüde uluslararası yardım
kamulaştırdı ve denetimi ele geçirdi. Bu lardan yararlanm aktadır. Güney A frika’daki
durum , kanalın denetim inin M ısır’a geçmesi küçük ülkelerin en zenginlerinden biridir.
ni önlem ek isteyen İsrail, İngiltere ve Fransa’
nın, kanalı kısa süren başarısız işgaliyle
sonuçlandı. 1967’de İsrail ile Mısır arasındaki
savaşta, İsrail orduları doğu kıyısını işgal
edince kanal kapatıldı. 1975’e kadar kapalı
kalan kanal, gemi k a lın tıla r ı ve başka engeller
tem izlendikten sonra yeniden gemilerin geçi
şine açıldı. 1976’da kanal derinliğinin 4,5
m etre artırılması için çalışmalar başladı. İki
yeni yan geçiş açıldı ve kanalın keskin dönüş
leri düzeltildi.
ZEFA
Promotion A ustralia
Yeni G ün ey G aller'de
S yd n e y lim a n ın ın
havadan g ö rü n ü m ü .
Ö nde g ö rü le n çelik
ke m e rli köprü 1932'de
y a p ılm ıştır. O nun
arkasında, lim ana
uzanan b ir b u ru n d a
opera binası
g ö rü lü y o r.
ŞAHİN 221
sömürgesi olarak kurulan kente İngiltere’den yat eleştirmenliği yaparak sürdürm eye başla
getirilen tutuklular yerleştiriliyordu. Yeni dı. O yıllarda tanıştığı William Butler Yeats’
Güney G aller’in keşfedilmesi ve yerleşim in etkisiyle İrlanda edebiyatındaki canlanma
bölgesi olmasından sonra, 1850-90 arasında ve gelişmelere ilgi duydu (bak. Y e a ts , W. B.).
Sydney hızla gelişerek güzel yapıların yer Y eats’in etkisiyle, yazarlık yaşamı için bilgi
aldığı bir kente dönüştü. Sydney’e özgü, bal derlem ek amacıyla İrlanda’nın batı ucunda
kon parm aklıkları dövme dem irden olan evle yer alan A ran A daları’na yerleşti. O rada
rin yapımı da bu tarihlere rastlar. halkın yaşamı ve dillerine ilişkin edindiği
II. D ünya Savaşı’ndan bu yana A vustralya’bilgiler, yazarlık yaşamı boyunca birçok yapı
nın İngiltere’den çok Asya ve Kuzey A m eri tına esin kaynağı oldu.
ka’yla ticaretini geliştirmesi Sydney’in gide Synge kısa yaşamı boyunca yalnızca altı
rek zenginleşmesine yol açmıştır. oyun yazdı. Oyunları İrlanda’da ulusal tiyatro
geleneğini oluşturm a amacıyla kurulan Ab-
SYNGE, John Millington (1871-1909). İr bey Tiyatrosu’nda sahnelendi. İrlandalılar’m
landalI oyu n yazarı John M illington Synge, övünme alışkanlığını ve acımasızlığı yüceltme
İrlanda edebiyatının canlanm asında ve ulusal eğilimini alaycı ve katı bir biçimde eleştirdi
tiyatronun kurulm asındaki ön em li katkılarıy ğinden oyunları izleyicilerin sert tepkisine yol
la tanınır. açtı. Bununla birlikte Abbey Tiyatrosu
Synge, Dublin yakınlarında doğdu. Çocuk Synge’in oyunlarıyla uluslararası ün kazandı.
luğunda sağlığının sık sık bozulması yüzünden En çok tanınan oyunu Babayiğit (The Play-
düzenli olarak okula gidemedi. Müzik ve boy o f the W estern World ; 1907) adlı yapıtıdır.
yabancı diller en çok sevdiği konulardı. D ub Ayrıca Poems and Translations (1909; “Şiirler
lin’de Trinity College’da dil öğrenimi görür ve Çeviriler”) adlı bir kitap yayımladı. A ran
ken bir yandan da müzik ve edebiyatla A d alan ’nda geçirdiği yılların olağanüstü öy
uğraşıyordu. 1893-97 arasında A lm anya’da, küsünü ve izlenimlerini The Aran Islands
İtalya’da ve Fransa’da müzik eğitimi gördü. (1907; “A ran A daları”) adlı kitabında to p
D aha sonra Paris’e yerleşti, yaşamını edebi ladı.
Trustees o f The British Museum
Vesile Buket
Park ve b a hçe lerin gözde b itk ile rin d e n olan
şakayıklar iri ve alım lı çiçe kler açar.
da bu bölüm etlenip şişkinleşerek top ya da daha sonra sırasıyla Sami ırkından bir kavim
topaç biçimini alır. Sarı, beyaz ya da kırmızı olan A ram iler, A surlular, İranlılar, Ptolemai-
tonları arasında değişen köklerin çapı 5 santi oslar, Selevkoslar ve bir A rap kavmi olan Ne-
m etreden başlayarak 20 santim etreye ulaşabi batiler’in egemenliğinde kaldıktan sonra İÖ
lir. İrileştikçe odunlaşıp liflendiği için yem ek 64’te R om alılar’ın egemenliğine girdi. İS
lik olarak genellikle 5-10 cm çapuldakiler 379’da Bizans İm paratoru I. Theodosius Şam ’
yeğlenir. da bir kilise yaptırdı. Bu kilisede Vaftizci
Kökleri için yetiştirilen şalgamlar ilk yıl, Yahya’nın başının bulunduğu bir türbe de
tohumluk şalgamlar ise ertesi yıl hasat edilir. vardı. Şam 635’te A raplar’ın eline geçtikten
Tohum luk şalgamların birinci yılda tohum la sonra Emevi Halifesi I. Velid 706’da bu
nan, ama öbürü gibi iri bir kök oluşturmayan kiliseyi yıktırarak yerine, günümüze kadar
gelmiş olan görkemli Emeviye (Ümeyye)
Camisi’ni yaptırdı.
12. yüzyılda Haçlı ordulan Şam’ı ele geçire
m ediler; ama kent çevresindeki ovayı birçok
kez yakıp yıktılar. 13. yüzyılda M oğollar’ın
eline geçen Şam’ı, 150 yıl sonra da Tim ur
yağmaladı. Tim ur, ünlü Şam (dam asko) çeli
ğinden kılıçlar yapan silah ustalarını da Se-
m erkant’a sürdü. Şam 1516’da Osmanlı İmpa-
ratorluğu’nun bir parçası oldu ve tarihinin en
barışçı dönemini yaşamaya başladı.
I. Dünya Savaşı sonrasında 1918’de İngilte
Ş algam b itkisi
kökün üst re ’nin eline geçen kent, daha sonra Fransız
b ö lü m ü n e besin egemenliği altına girdi. II. Dünya Savaşı
d e p o la ya ra k iri sonunda Suriye bağımsızlığını kazanınca Şam
y u m ru la r
o lu ş tu ru r. da 1946’da Suriye A rap Cum huriyeti’nin baş
kenti oldu.
Barada Irm ağı’nın suladığı, bol meyve ve
çeşitleri de geliştirilmiştir. Şalgam serin iklim tahıl üretilen geniş bir alanın ortasında yer
bitkisidir. D erin, geçirgen, organik maddece alan kentin beyaz kuleleri incir, badem ve
zengin toprakları sever. kayısı bahçelerinin arasından yükselir. Binler
Bir sebze olarak şalgamın en çok çorbası, ce yıldan beri bu bölgenin meyveleri dünya
lapası ve turşusu yapılır, ayrıca suyundan nın her yerine gönderilmektedir.
içecek hazırlanır. Şalgam suyu ülkemizin Şam aynı zam anda önemli bir el sanatları
özellikle güney kentlerinde çok sevilen ve m erkezidir. Şam’ın elle işlenmiş cam eşyaları;
yaygın olarak tüketilen bir içecektir. Şam kumaşı ya da damasko denen desenli
ipek dokum aları; gümüş, altın, pirinç ve bakır
ŞAM. Suriye’nin başkenti olan Şam dünyanın kaplan çok eskiden beri ünlüdür. Güzel
en eski kentlerinden biridir. Akdeniz kıyısın dokum alan ve kent çevresinde yetişen mey
dan 96 km uzakta, Barada Irmağı kıyısında, veleri günüm üzde de kentin gurur kaynağıdır.
denizden 685 m etre yüksekteki bir vahada K entteki m odern sanayiler arasında mobilya,
kurulmuş olan kentten Kutsal K itap’ta da söz basım, deri ve gıda sanayisi kuruluşlan vardır.
edilir. Kutsal Kitap’ta, kör olan Aziz Paulus’ Barada Irm ağı’nın güneyindeki eski kentte
un görmeye başladığı yer olarak söz edilen birçok cami ve pazaryeri ile deve kervanlan-
cadde ve Aziz Paulus’un bir sepet içinde aşağı nın toplanm a yerleri bulunur. A vlulannda fıs
sarkıtıldığı anlatılan kent surları günümüzde kiyeler bulunan geleneksel evler günümüzde
de Şam’da görülebilir. de varlığını korum aktadır. Kentin en eski ge
İÖ 1400 gibi çok eski tarihlerde Mısır leneksel yapıları arasında yer alan hanlar,
firavunlarının egemenliği altında olan Şam, m allann birbiriyle değiştirildiği yerlerdir. Ro-
224 ŞAMANDIRA
Şamandıra Türleri
Çeşitli biçimlerde yapılmış şam andıralar var
dır. Palam ar şamandırası denen ve açıktaki
Ernest Maass gemilerin bağlanmasında kullanılan şamandı
S ü le ym a n iye C am isi, Ş a m 'd a ki b irço k cam ide n ralar koni ya da silindir biçiminde olabilir.
b irid ir. G önder şamandırası denenler ise daha çok
işaret amacıyla kullanılır; bunlar suyun içinde
m alılar dönem inden kaldığı sanılan kale, hem en hem en dik olarak duran kaim direkler
1219’da yeniden yapılmıştır. biçimindedir. Kampanalı şam andıralarda de
H üküm et yapılarının, hastanelerin, otelle nizin hareketiyle sallanarak çalan bir çan
rin, fabrikaların, apartm anların, ağaçlı geniş vardır; çanın çalınmasında bazen sıkıştınlmış
caddelerin ve bahçelerin yer aldığı yeni kent Tıavayla çalışan bir tokm aktan da yararlanılır.
Barada Irm ağı’nın kuzeyindedir. Şam’ın nü D üdüklü şam andıralar da kam panalılara ben
fusu 1.292.000’dir (1987). zer, ama bunlarda çan yerine düdük bulunur.
Bir dalga gelip şamandırayı kaldırınca, şa
ŞAMANDIRA. Sürücüler nasıl yollarda tra m andıranın içine hava dolar; dalga geçince
fik işaretlerine, trafik ışıklarına ve özel uyan şam andıra alçalır ve içindeki hava sıkışarak
lara gereksinim duyuyorlarsa, denizcilerin de düdüğün çalmasını sağlar. Sisli havalarda
benzeri işaretlere gereksinimleri vardır. Bu bazen deniz çok sakin olur, bu yüzden de
işaretlerin çoğu şamandıralardır. düdüklü ya da kampanalı şam andıralar çalış
Gem ilere yol gösteren ya da tehlike uyarı maz. Oysa sisli havalarda denizcilerin m utla
sında bulunan şam andıralar denizde belirli ka uyan işaretlerine gereksinimleri vardır. Bu
yerlere demirlenmiş yüzer cisimlerdir. İlk nedenle günüm üzde elektrikle çalışan düdük
şam andıralar büyük kütükler ya da ahşap lü şamandıralar yapılmıştır.
fıçılardan oluşuyordu. D aha 1066’da A lm an O tom atik kam pana, düdük ve ışığı olan
ya’daki W eser Irm ağı’nda seyreden gemilere şam andıralar yaklaşık 6 m etre yüksekliğinde-
şam andıralar yol gösteriyordu. İngiltere’de dir ve ağırlıklan 10 tonun üzerindedir. Bun
ise şam andıralardan 16. yüzyılda yararlanıl larda, düdük donanımının ve safra tankının bu
maya başlandı ve ilk ışıklı şam andıralar lunduğu bir sualtı kesimi de vardır; şamandıra-
1880’de Tham es Irm ağı’nm ağzına, 1881’de lann “kuyruk” denen bu bölümleri de oldukça
de New York limanının çıkışma yerleştirildi. uzundur. Bu tür büyük ve ağır şamandıralann
Şam andıralar genellikle çelikten yapılır, denize bırakılması ya da denizden çıkanlmasın-
ama camyünü (fiberglas) ve plastik kullanımı da özel vinçli mavnalar kullanılır.
da giderek yaygınlaşmaktadır. Çelikten yapıl
mış standart büyüklükteki bir ışıklı şamandı Şamandıra Kuralları
ranın ağırlığı en az 5 tondur, yüksekliği ise D ar ya da sığ sularda çarpışmaları önlem ek,
5 m etre ya da daha fazladır. gemilerin boğazlarda ve kanallarda doğru
Işıklı şam andıralarda, ışık kaynağı olarak hatlar üzerinde seyretmelerini sağlamak am a
şamandıraya doldurulmuş propan gazından cıyla, ortak bir işaret şamandıraları sistemin
ŞAMANDIRA 225
den yararlanılır. Ne var ki, 19. yüzyılın sistemin tam olarak yürürlüğe konması ola
sonlarında ışıklı şamandıraların ortaya çıkma naklı olmadı. G ene de bazı ülkelerde uygu
sıyla birlikte, şam andıraların nasıl kullanıla lanm akta olan bu sistem hem lateral, hem de
cağı konusunda hep bir anlaşmazlık olmuştur. kardinal sistemleri içerir. Enkazlar ise yeşil
Özellikle, bazı ülkelerde seyir hattının iskele ışıkla belirtilir.
(sol) yanını göstermek için kırmızı ışık kulla
nılırken, başka ülkelerde kırmızı ışık geminin Modern Sistemler
sancak (sağ) yanını gösterm ekte kullanıl Son dönem lerde, çeşitli kurallardan oluşan iki
mıştır. Türkiye’de geçerli olan sisteme göre ayrı sistem geliştirilmiştir. Bunlardan birinde,
iskele yönü kırmızı, sancak yönü ise yeşil ışık kanalların iskele yanı kırmızı işaretle belirti
la gösterilir. lir; kardinal ve lateral işaretlerin her ikisi de
K anallarda seyir güvenliğini sağlamak için kullanılır. Ö bür sistemde ise kanalın sancak
iki değişik sistemden yararlanılır. Bunlardan yanı kırmızı işaretle gösterilir ve yalnızca
biri lateral sistem denen borda işareti uygula lateral işaretler kullanılır. Birinciye A Siste
masıdır. Kanaldaki akıntının yönü, geminin mi, İkinciye ise B Sistemi denir.
gidiş yönü olarak kabul edilir ve kanalın A Sistemi’nin kuralları 1977’de Hüküm et-
iskele ve sancak yanları buna uygun renkteki lerarası İstişari Denizcilik Teşkilatı tarafından
ışıklı şam andıralarla donatılır. hazırlanmıştır. Bu sistem daha çok A vrupa,
Uygulanan öbür şam andıra sistemi ise kar A frika, Hint Okyanusu, Avustralya ile bazı
dinal sistem denen pusula yön noktaları uygu Asya ülkelerinde uygulanır. B Sistemi ise
lamasıdır. Bu sistemde seyir için tehlikeli olan daha çok Kuzey ve Güney Am erika ile
yerler, pusulanın dörtte birlik bölümlerine A sya’nın bazı yerlerinde geçerlidir.
yerleştirilen bir ya da birkaç şam andıra ya da A Sistemi’nde her çeşit deniz işareti birlikte
fenerle işaretlenir. Kardinal sistem özellikle kullanılabilir. Gündüz ve gece boyunca late
borda işaretlerinin fark edilemediği açık de ral işaretlerle kanalın iskele ve sancak yanları
nizlerde ve az sayıda doğal kanalın bulunduğu kırmızı ve yeşil renklerle gösterilir. Enkazla
derin sularda yararlıdır. rın belirtilmesinde yeşil renk kullanılmaz.
Şam andıra sistemlerinin ortaklaştırılması Kardinal işaretlerle de bölgedeki en derin su
doğrultusunda çeşili girişimler yapılmıştır; bu kesimleri gösterilir. Kardinal işaretler sarı ve
na karşın 1970’lerde dünyada hâlâ 30’dan siyahtır; geceleri ise hızlı çakan beyaz ışık kul
fazla farklı sistem bulunuyordu. M illetler lanılır.
Cemiyeti 1936’da ortak bir şam andıra sistemi Şam andıralar, deniz dibinin kum ya da
nin uygulanmasına karar verdi, ama 1939’da çamur oluşuna göre, esen rüzgârların yönü ve
II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine şiddeti göz önünde tutularak, tek ya da daha
DÜDÜKLÜ
UZUN KONİK
ŞAM ANDIRA PALAMAR
ŞAM ANDIRASI
226 ŞAMANLIK
çok demirle dibe demirlenir. Bazı şam andıra Ü stün özellikleri olan kişiler sayılan şaman-
larda beton ağırlıklardan da yararlanılır. Şa larda görülen fiziksel ve ruhsal olağandışılık-
m andıra demiri zamanla dibe iyice gömülür. lar çocukluktan ergenliğe geçiş döneminde
Şam andıralar çok yararlı olmakla birlikte, ortaya çıkar. Cin, peri, dev görme, baş
denizcilik kitaplarında denizcilere şam andıra dönmesi, sık sık bayılma gibi belirtileri yeme
lara çok güvenmemeleri tavsiye edilir. Şa den içmeden kesilme, insanlardan uzaklaşma,
m andıraların yeri kuvvetli akıntıların etkisiyle orm anda ya da kırda yaşama gibi gelişmeler
değişmiş olabilir, aynca gemi çarpması ya da izler. Buralarda ruhlarla ilişki kurulduğuna
başka herhangi bir nedenle fenerleri de kınl- inanılır. A rtık şaman adayı durum una gelmiş
mış olabilir. Bu nedenle denizcilerin haritala- bu kişi (erkek ya da kadın olabilir) usta bir
nm çok iyi incelemeleri ve geminin rahatlıkla şamanın yanma verilir. O ndan kendinden
geçip geçemeyeceğini anlam ak için kanalın geçme, ruhlarla ilişki kurm a yöntem lerini,
derinliğini ölçmeleri gerekir. dualan, büyüleri, törenleri öğrenir. Bu eğitim
1960’lann sonunda İngiltere, Fransa ve süresi adayın yeteneğine bağlı olmakla birlik
A B D ’de Büyük O tom atik Seyir Şamandırası te genellikle üç dört yıldır. Sürenin sonunda
(İngilizce kısaltması LANBY) denen dev bir adaya yakınlarının da katıldığı bir törenle
şam andıra türü uygulamaya kondu. Deniz fe “Şamanlık asası” verilir.
nerlerinin yerini alan bu şam andıralan çalış Şamanlarm en önemli uygulamaları hasta
tırm ak için görevlilere de gerek yoktur. lan iyileştirmeleri ve ölülerin ruhlarının öbür
LA N B Y ’lerin çapı yaklaşık 12 m etre, ağırlık- dünyaya yaptıkları yolculuğa eşlik etm eleri
lan 80 tonun üzerinde, fenerlerinin suyun üs dir. Şam anlık’a göre hastalık ruhun bedenden
tündeki yüksekliği ise 12 m etredir. Işığı 20 km aynlıp kaybolmasından dolayı ortaya çıkar.
uzaktan görülebilen şam andıra feneri dizel je Şaman kaybolan ruhu bulup getirir ve hasta
neratörle çalıştırılır. Bazı LA N B Y ’lerde güç nın bedeniyle bütünleştirir. Şam anlık’ta ölü
lü sis sinyalleri, bazılannda da radyobiykınlar lerin ruhlarının öbür dünyaya giderken çeşitli
vardır. tehlikelerle karşılaşacaklarına inanılır. Bu
LA N B Y ’ler tam am en otom atik olarak çalı yüzden şaman ruha eşlik eder, tehlikeleri
şır, am a gene de karadan denetlenir. Tüm önler. Şamanlar ayrıca toplum a kötülük geti
aletlerin çalışması sürekli olarak izlenir ve ren bütün ruhlarla da savaşırlar.
herhangi bir bölüm ünde bozukluk olduğunda Şamanlarm uygulamaları sırasında giydik
aygıttaki radyo otom atik olarak durum u kıyı leri giysinin ve boyunlarına astıkları davulun
görevlilerine bildirir. Norm al koşullarda özel anlamı vardır. Ü stü hayvan motifleriyle
LA N BY ’ler 12 ay bakım gerektirm eden gö süslü giysi şamanın koruyucusu sayılır. Bir
rev yapabilir. yüzü deri kaplı, öbür yüzü boş olan davulun
Palam ar şam andıralan lim anlarda yer ka üstündeki motiflerin de şamana uygulamaları
zanmayı sağlar ve gemilerin açıkta demir sırasında yardımcı olduğuna inanılır. Ö rne
atm a sorununu çözer. Palam ar şamandıraları ğin, at motifi şamanın uzaklara kolayca git
zincirlerin yardımıyla dibe demirlenir. mesini, merdiven motifi ise göğe tırmanm ası
nı sağlar. Bazı topluluklarda şamanın davula
ŞAMANLIK. D oğaüstü varlıklarla ilişki kura binerek göğe çıktığına ya da yeraltına indiğine
bilme yeteneğine ve hastalıkları iyileştirme inanılır. Şaman eğer görevini bırakırsa giysisi
gücüne sahip olduklanna inanılan din adanı ve davulu bir ağaca asılır. Ölüm ünde de
lan (şam anlar) çevresinde oluşmuş bir inanç bütün eşyalarıyla birlikte m ezara konulur.
sistemidir. Şamanlık A sya’da yaygın olmakla Şamanlar ezberledikleri dualar, ilahiler, bü
birlikte, aynı tem ele sahip inançlara Kuzey ve yüye yardımcı olan öyküler dolayısıyla toplu
Güney A m erika’da, A frika’da, A vustralya’da m un yazınsal dağarını hem korum uşlar, hem
ve H indistan’ın bazı kesim lerinde de rastlan- de katkıda bulunmuşlardır. G elenek ve göre
m aktadır. Şaman sözcüğü bir Ural-A ltay dili nekleri iyi bilen kişiler olmalarıyla da toplum
olan Tunguzca’dan gelmedir. T ürk topluluk- sal değerlerin sürekliliğini sağlamada önemli
lannda ise “kam ” sözcüğü kullanılmıştır. rol oynamışlardır. Şamanlık çeşitli T ürk top
ŞAN 227
lulukları arasında da yaygınlık kazanmış ol fark edeceksiniz. Sesin vurgusundaki bu iniş
m akla birlikte, T ürkler’in büyük bölümü do çıkışa tonlam a (entonasyon) diyoruz. Şimdi,
ğa güçlerine, atalarına ve gök tanrıya tapınış tümceyi bir kez daha aynı tonlamayla yinele
tır. 7. yüzyıldan sonra Türkler arasında sıra yin, am a bu kez sözcükleri daha yavaş söyle
sıyla Budacılık, Manicilik ve Müslümanlık yin ve her sözcükte bir ya da iki saniye
yayılmış, ama özellikle halk arasında Şaman- bekleyin. Eğer yeterince beklerseniz, her
lık’ın bazı öğeleri bu inançlara karışarak sözcükte ağzınızdan değişik bir nota çıktığını,
varlığını sürdürm üştür. bir başka deyişle “şan yaptığınızı” fark eder
siniz.
ŞAMFISTIĞ1 bak. ANTEPFISTIĞI. İnsan sesi doğal bir müzik aleti sayılır. Ne
var ki, zengin bir tınıya (ya da ses rengi) ve
ŞA N , insan sesiyle müzik yapma sanatıdır. ses çeşitliliğine sahip olabilmek için şan eğiti
Çoğu kimse basit melodileri oldukça güzel bir mi gereklidir. Şan eğitimi gören bir şarkıcı
biçimde söyleyebilir, ama bu o kimsenin şan sesini çeşitli yükseklik derecelerine ve değişik
sanatçısı olduğu anlam ına gelmez. Şan eğiti notalara göre ayarlamayı, sesleri kesintisiz
minde akciğerlerin, gırtlaktaki ses tellerinin, olarak nasıl çıkarması gerektiğini ve sesini
kafatası ve göğüs boşluklarının, dil, dam ak, sözcükleri en iyi iletebileceği biçimde kullan
diş ve dudakların en etkili biçimde kullanıl mayı öğrenir. Şarkı söyleyen bir kimsenin ses
ması öğretilir. telleri, akciğerlerdeki, kafatası ve göğüs boş
Konuşmayla şarkı söyleme arasındaki farkı luklarındaki havayı da titreştirir. Eğitim gör
göstermek için basit bir örnek verelim. Önce müş bir şancı, ses üreten bu m ekanizmaları
şu tümceyi, her zaman söylediğiniz gibi söyle nasıl kullanması gerektiğini bilir. Örneğin,
yin: Biraz süt istiyorum. Bu sözcükleri söyler göğüs boşluğundan pes (kalın), kafatası boş
ken sesinizin belirli bir biçimde inip çıktığını luğundan tiz (ince) sesler çıkarır. Bu sesler
Suna Korat’ın İzniyle
kafa sesi ve göğüs sesi olarak tanımlanır. Ağız
boşluğunda oluşan rezonans, sesin ağızdan
çıktığı andaki son tınısını belirler (bak. Ses).
İnsan sesleri türüne göre çeşitli gruplara
ayrılır. Çocukların genellikle tiz soprano ya
da alçak alto sesi vardır. Yetişkinlerin sesi
kadın ve erkek seslerine göre gruplanır.
Kadın sesleri soprano (ince ve tiz) ya da alto
(kalın), erkek sesleri tenor (ince) ya da bas
(kalın) olmak üzere kabaca ikiye ayrılır.
Kadın sesleri soprano, m ezzosoprano (sopra
no ve alto arası), tiz ve kalın alto (kontralto),
erkek sesleri ise alto ya da kontrtenor, tenor,
bariton (tenor ve bas arası) ve bastır.
O perada solo sesler orkestranın ya da
koronun sesini bastıracak kadar güçlü olmalı
dır. A lm an operalarında heldentenor olarak
adlandırılan baş erkek oyuncu son derece
güçlü sesi olan tenorlar arasından seçilirdi.
Alm an besteci Richard W agner gibi bestecile
rin operalarında orkestra müziğine ağırlık
vermesi şarkıcıları yeni ses büyütme yöntem
leri aram aya yöneltti. W agner’ın operaları
genellikle, dramatik soprano olarak adlandırı
lan, sesi güçlü bir soprano için yazılmış özel
T ü rk opera sanatçısı Suna Korat. bir bölümle sona erer. Georg Friedrich Hân-
228 ŞANGHAY
del’in ya da Johann Sebastian B ach’ın opera hay, önceleri bir liman ve ticaret kenti olarak
ları, solo bölümlerin yanı sıra sesini koroyla gelişti. 20. yüzyılın ikinci yarısında bir sanayi
da bütünleştirebilen şan sanatçıları gerektirir. merkezine dönüştü.
Küçük orkestralarda çalışmaya uygun, ince A şın kalabalıklaşm a ve çevre kirliliği her
sesli şan sanatçıları genellikle lirik sesler zaman Şanghay’ın önemli sorunları olmuştur.
olarak tanımlanır. N ota ve gam değişimleri Sanayileşme, havanın ve suyollarının kirlen
arasındaki geçişi hafif ve kıvrak bir biçimde mesini önemli ölçüde artırdı. Çevre kirliliğini
gerçekleştiren sopranolara koloratur soprano azaltmak amacıyla atıkların değerlendirilmesi
denir. yoluna gidildi ve hüküm et insanları kent
Piyano eşliğindeki solo şarkıların, şiirin m erkezinden uzaklaştırm ak için kent dışında
tem asına uygun bir tarzda söylenmesi gere çok sayıda konut yaptı. Şanghay kentinin,
kir. Bu tarz en çok Franz Schubert ve R obert banliyöleri ve bölge sınırlan içinde kalan
Schum ann’ın rom antik şiirlerden müziğe tarım alanlarıyla birlikte toplam yüzölçümü
uyarladıkları, lied denilen Alm an şarkılarında 6.185 km2’dir. Kent nüfusu 7.112.000’dir
kullanılır. (1988).
Ayrıca bak. A lman SANATI VE MÜZİĞİ; KONUŞ Çin’in en nitelikli ve yüksek ücretli işgücü
MA; Koro ve Koral Müzîk; O pera ; Şarki. nün bulunduğu Şanghay’daki önemli sanayi
ler dem ir çelik, m akine, kimya ve petrokim-
ŞANGHAY ya da Pinyin yazılışıyla Shanghai, yadır. Çok fazla çevre kirliliği yaratmayan
Asya anakarasının en büyük kentidir. Aynı dokum a, ayakkabı, lastik ve ferm uar üretimi
zam anda dünyanın en büyük kentlerinden gibi hafif sanayiler ise giderek gelişmektedir.
biri olan Şanghay, Yangtze Irm ağı’nm ağzı Şanghay’da kol saati, fotoğraf makinesi ve
yakınlarında yer alır (bak. Y angtze Irmaği). radyo da üretilm ektedir.
Çin H alk C um huriyetinin ikinci limanı olm a Çin’in ilk iki nükleer reaktöründen birini
sının yanı sıra başlıca sanayi ve üretim m erke barındıran kent, önemli bir elektrik üretim
zidir. merkezidir.
Adı “deniz kıyısında” anlam ına gelen Şang Şanghay’ın eski bölüm ünde hâlâ insanın
Ş a n gh ay'da ki ırm ak ve deniz lim a n ın d a n , okyanusu aşan g e m ile rin yanı sıra m a vn a la r da yara rlan ır.
ŞANLIURFA 229
ilişkin birçok efsane vardır. B unlardan biri him, “Balta kimdeyse putları o parçalam ıştır”
şöyledir: Bir zam anlar yöre Babil hüküm darı der. Nem rud ise bir taş parçasının böyle bir iş
N em rud’un egemenliği altındaydı. Nem rud, yapamayacağım söyler. Hz. İbrahim Nem-
halkı kendi putlarına tapm aya zorlamaktaydı. rud’a ve kendisini dinleyen halka, “kötülüklere
Buna karşı çıkan Hz. İbrahim (bak. İBRAHİM, karşı koruyucu, adalet dağıtıcı olarak ve
Hz.), bir baltayla tüm putları parçalar ve bereket sağlayacağı um ularak tapılan taşları
baltayı en büyük putun om zuna asar. N em rud Tanrı olarak kabul ettiklerine göre, en büyük
tarafından suçlanarak yargılanan Hz, İbra putun öteki putları parçalayabileceğini de
MALATYA Karakaya
Devegeçidi
Baraj
Gölü
Atatürk DİYARBAKIR
SİVEREK
ADIYAMAN
HİLVAN
MARD N
BOZOVA
HALFETİ VİRANŞEHİR
BİRECİK
Ara Güler
Fırat Irm ağı kuzeyde ve batıda Ş an lıurfa ilin in sınırların ı o lu ştu ru r,
kabul etm eleri gerektiğini” anlatır. Yargılama olarak adlandırılır. Kutsal sayılarak dokunul
sonunda N em rud, Hz. İbrahim ’in yakılarak m ayan balıkları elleyenlerin öleceğine ve göl
öldürülmesini buyurur. Kentin büyük bir sularının hastalıkları iyileştireceğine inanılır.
alanına dağ gibi odunlar yığdıran ve böyle bir
yığın ateşlendiğinde sıcaktan yanma y a k la ş ıl Doğal Yapı
mayacağım düşünen N em rud, U rfa Kalesi’n- O rta yükseklikteki dalgalı düzlüklerden olu
de yaptırdığı iki sütun arasına gerilecek bir şan il topraklan, doğuda Karacadağ’dan, batı
halatla Hz. İbrahim ’in ateşe fırlatılmasına da Fırat Irmağı vadisine kadar uzanır. G enel
karar verir. Hz. İbrahim ’e sevdalanan Nem- likle kuzeyden güneydeki Suriye düzlüklerine
ru d ’un evlatlığı Zeliha’nm (Zilha) yakarışları doğru gidildikçe alçalan bu topraklar, G üney
yarar sağlamaz ve hazırlıklar tam amlanınca doğu Anadolu Bölgesi’nin orta kesiminde yer
İbrahim ateşlenen odun yığınına fırlatılır. Hz. alır. Kuzeydoğu kesimi engebelendiren Kara-
İbrahim ateşe düşer düşmez o alanda hem en cadağ’m güney bölüm ündeki, 1.895 m etreye
bir göl oluşur, yığın halindeki odunlar da erişen M andal Tepesi ilin en yüksek noktası
birer balığa dönüşür. D urum u üzüntüyle izle dır. Sönmüş bir yanardağ olan Karacadağ’dan
yen Zeliha’nm sel gibi akan gözyaşları da çıkmış olan lavların katılaşmasıyla bu kesim
yakındaki küçük gölün oluşmasına yol açar. de oluşan kurak, kayalık ve taşlık arazi
Osroene Krallığı dönem inde yaptırılan kale nedeniyle M andal Tepesi’nin yer aldığı dağlık
deki iki sütun eskiden beri halk arasında alan T akırtukur Dağı adıyla anılır. İlin orta
“m ancınık” adıyla anılır. Kent halkı için kesiminde yer alan 600-700 m etre yüksekli
kıyıları dinlenme alanı olarak düzenlenen ğindeki geniş dalgalı düzlükler Şanlıurfa (U r
göller ise H alilü’r-R ahm an ve Ayn-ı Zilha fa) Yaylası olarak adlandm lır. Bu yaylayı
232 ŞANLIURFA
Nazım Timuroğlu
Toplum ve Kültür
İlkçağda ticaret açısından büyük önem taşı
yan kervan yollarının geçtiği Şanlıurfa yöresi
çok eski bir yerleşim alanıdır. İÖ 2. binyılm
başlarından kalma bazı kaynaklarda H ar
ran kentinin adına rastlanır. Burada adına bir
tapmak yapılmış olan Ay tannsı Sin, Asurlular
tarafından da benimseniyordu. A sur im para
torlarından A surbanipal’in erkek kardeşlerin
den birini H arran’daki Sin Tapınağı’na rahip
olarak gönderdiği söylenir. Yıldızlara tapan
ların dini olan Sabiilik bu yöreye özgü bir
dindi ve İÖ 7. yüzyılda H arran Sabiilik’in
Erdal Yazıcı
merkeziydi. H arranlılar, M üslüman Arap-
U rfa Kalesi ve O sroene K rallığı d ö n e m in d e n iki lar’ın egemenliği sırasında baskı ve zulüm
sütu n. görm elerine karşın Sabiilik’i terk etm ediler.
Yıldızlara tapıyor olmaları H arranlı Sabiiler
mini yitirmiştir. Elde edilen hayvansal ürün arasında astronomiye ilgiyi artırdı. H arran
ler et kom binası, süt ürünleri ve yün,ipliği M edresesi’nde astronom i dalında araştırm ala
fabrikaları ile tabakhanelerde değerlendirilir. rın yürütüldüğü bilinen bir gözlem kulesinin
Şanlıurfa ilinde fazla gelişmemiş olan sana yapılmasının bu ilgiden kaynaklandığı sanıl
yi genellikle tarım a dayalıdır. Tarım alet ve m aktadır. Edessa kenti (bugün Şanlıurfa ken
m akineleri, pam uklu dokum a, halı, un, m ey ti) ise Hıristiyanlık’ın ilk dönem lerinde önem
ve suyu, şarap ve çimento fabrikalarıyla li bir dinsel merkezdi. Edessa Kralı IX. A bgar
zeytinyağı ve sabun im alathaneleri ildeki en ilk Hıristiyan devlet başkanıydı. 2. yüzyıldan
önemli sanayi kuruluşlarıdır. sonra Edessa’da konuşulm aya başlayan Sür-
İlkçağdan beri önemli kervan yollarının yanice, Eski Yunan uygarlığının kültürel biri
geçtiği bu yöredeki yerleşim yerleri birer kiminin A raplar’a iletilmesini sağladı. Şanlı
ticaret merkeziydi. G ünüm üzde de ülke ça urfa ve H arran kentleri, 9. ve 10. yüzyılda
pında önem taşıyan bazı kara ve demiryolları bölgenin başlıca bilim ve kültür m erkezleriy
Şanlıurfa ili topraklarından geçer. Bunlardan di. Yapılan kazı ve araştırm alarda elde edilen
biri doğudaki H abur sınır kapısından gelip arkeolojik bazı buluntular ile yöreden derle
batıdaki Osmaniye yakınında E-5 Karayolu’ nen etnografik yapıtlar, 1968’de ziyarete açı
na bağlanan E-24 Karayolu, bir başkası da lan Şanlıurfa M üzesi’nde sergilenm ektedir.
Bağdat Dem iryolu’dur. Bağdat D em iryolu’ İldeki başlıca eğitim ve kültür kurum lan
nun bir özelliği de Türkiye-Suriye sınırını Dicle Üniversitesi’ne bağlı Şanlıurfa Z iraat
belirlemesidir. G üneyde Şanlıurfa ili toprak Fakültesi ile G aziantep Üniversitesi’ne bağlı
larının da sona erdiği kesimde kabaca doğu- Şanlıurfa İlahiyat Fakültesi ve Şanlıurfa M es
batı doğrultusunda uzanan bu sınır, Bağdat lek Y üksekokulu’dur.
ŞAP HASTALIĞI 235
ne yayılarak korkunç salgınlara yol açar. Şap yetiştirilen her yerde şarap yapıldığı bilinmek
hastalığı, çok ender olmakla birlikte insanla tedir. Bazı yaban asmalarının üzümleriyle
ra da bulaşabilir. daha iyi şarap yapıldığını gören insanlar bu
Hastalığın hayvanlardaki ilk belirtileri dur tür asmaları bağlarda yetiştirmeye başladılar.
gunluk, iştahsızlık ve yüksek ateştir. D aha G ünüm üzde üretilen şarapların çoğu Vitis
sonra hayvan topallam aya başlar ve tükürük vinifera türü üzümün değişik çeşitlerinden
salgısı çok arttığı için sürekli ağzını şapırdatır. yapılm aktadır (bak. ÜZÜM).
Bu arada ağzın içinde, dilde, dudaklarda, m e İÖ 2500’lerde M ısır’da üretildiği bilinen
me başlarında ve ayaklarda, özellikle tırnak şarabın O rtadoğu kökenli olduğu sanılır. Kut
ların deriyle birleştiği yerlerde su dolu kese sal K itap’ta sık sık şaraptan söz edilir. Şarap
cikler oluşur. Bu kesecikler patladığı zaman ticareti yapan Eski Yunanlılar bu ürünü
içlerinden koyu kırmızı renkli bir sıvı akar ve Ispanya’ya ve Karadeniz kıyılarına götürm üş
geride iltihaplı, itici görünümlü bir yara kalır. lerdir.
Keseciklerden boşalan sıvıda bol m iktarda Rom alılar, im paratorluğun her yerinde
şap virüsü bulunduğu için, sıvının değdiği her bağcılığı ve şarapçılığı desteklediler. Hıristi-
şey m ikroplanır. H asta hayvanların bakımıyla yanlar şükran ayininde şarap kullandığı için
uğraşanların ellerine ve giysilerine de virüsler ortaçağda birçok bağın bakımım keşişler ya
bulaştığından, bu insanların öbür çiftliklere pardı.
gitm em eleri, ellerini ve giysilerini formol gibi Oldukça yakın zam anlara kadar şarap ya
m ikrop öldürücü sıvılarla yıkamaları gerekir. pıldıktan kısa bir süre sonra içiliyordu. Şara
Hastalığın görüldüğü çiftliklerin girişine bü bın yıllandıkça iyileştiği 18. yüzyılda anlaşıldı.
yük bir kap içinde formol konulmalı, girip çı Şarabın uzun süre saklanabilmesi, cam şişe ve
kanlar bu kabın içine basarak ayakkabılarını m antar kullanılarak depolanmasıyla olanaklı
temizlemelidir. Çiftliğe gelip giden taşıtların dır. 17. yüzyılın sonunda yaygınlaşan bu
lastiklerini de aynı biçimde m ikroptan arın uygulam adan önce şarap tahta fıçılarda ya da
dırm ak gerekir. toprak kaplarda saklanırdı. Bu durum da ha
A vrupa, Asya, A frika ve Güney A m erika’ vayla ilişkisi engellenem eyen şarap zamanla
nın bazı yörelerinde çok yaygın olan şap has yavaş yavaş ekşiyordu.
talığı salgına dönüştüğü zaman büyük kayıp
lara yol açar. Bu yüzden birçok ülkede sürüle Şarap Nasıl Yapılır
rin her yıl aşılanması ve hastalık baş gösterdi
M A Y A LA N M A maddesinde m ayalar ve
ğinde hiç zaman geçirmeden ilgililere bildirilbakteriler gibi küçük tekhücreli canlıların
mesi zorunludur. Alm an sıkı önlem ler saye ürettiği enzimlerin meyve sularındaki şekeri
sinde bugün Kuzey A m erika’da şap hastalığı parçalayarak alkol ve karbon diokside dönüş
hem en hem en tümüyle ortadan silinmiştir. Bu türdüğü açıklanmıştır. İşte üzüm suyunun bu
kıtadaki son büyük salgın 1929’da, İngiltere’ biçimde mayalanmasıyla şarap oluşur. Üzüm
de ise 1967’de yaşanmıştı. Avustralya ve Y e suyunda çok m iktarda şeker, olgunlaşmış
ni Z elanda’da ise şap hastalığı bugüne kadar üzümlerin kabuğunda da sayısız m ikroorga
hiç görülmemiştir. nizma vardır. Bunlar arasında, şarap mayası
olarak bilinen Saccharomyces ellipsoideus adlı
ŞAPKA bak. Başlik ve Şapka . bir maya da vardır (bak. Maya ). Bu mayanın
sporları üzümler olgunlaşıncaya kadar bağın
ŞA RA P, üzüm suyunun mayalanmasıyla elde toprağında bulunur; daha sonra bitkiye geçe
edilen bir içkidir. Başka meyve sularından, rek asmanın sürgünlerini, yapraklarını ve
hatta bazı kokulu bitki ve çiçeklerden de meyvelerini kaplar.
şarap yapılabilir; ama bunlar, elm a şarabı, Yaz sonunda üzümler toplanır. Kuzey A v
vişne şarabı, m ürver şarabı gibi yapıldığı rupa ya da A B D ’nin doğusu gibi soğuk
meyvenin adıyla anılır. Bu tür şaraplar evler bölgelerde üzümler yeterince olgunlaşmamış
de de yapılabilir. olursa şarap yapımı sırasında üzüm suyuna
Tarihin en eski dönem lerinden beri üzüm şeker katılır. Birçok yerde bağbozumu hâlâ
ŞARAP 237
Böylesine uzun bir süredir şarap yapılması daha kısa bir süre bırakılmasıyla da pembe
na karşın, m ayalanm anın nasıl gerçekleştiğini renkli roze şaraplar üretilir.
insanlar ancak 19. yüzyılda anladılar. Büyük Bazı şaraplar “köpüklü” şarap olarak bili
Fransız bilim adamı Louis Pasteur şarap nir. Bunların en ünlüsü bir Fransız beyaz
mayasının varlığını ve şekeri nasıl etkilediğini şarabı olan şampanyadır. Köpüklü şarap yap
keşfetti. Pasteur, alkole etki ederek onu m ak için, m ayalanm a tümüyle tam am lanm a
asetik aside dönüştüren bir başka m ikroorga dan şarap çok sağlam şişelere konur. M aya
nizmanın varlığını da keşfederek şarabın ba lanm a bir süre şişenin içinde de sürer ve şişe
zen neden ekşidiğini ortaya koydu (bak. açıldığı zaman çıkan gaz kabarcıklarıyla şarap
SİRKE). gazoz gibi köpürür.
Şaraplar, üretim lerinde kullanılan üzüm
Şaraplar ve Üretim Bölgeleri cinsine göre de adlandırılır. Merlot Cabernet,
Eskiden beri en iyi şaraplar Fransa ve A lm an Sauvignon, Cabernet Franc, Zinfandel, Pinot
ya’da üretilir; en ünlü şaraplar Fransız şarap Noir, Gamay ve Nebbiolo kırmızı şarap yapı
larıdır. İspanya, Portekiz, İtalya, M acaristan mında yaygın olarak kullanılan üzüm çeşitle
ve Yugoslavya’da da iyi şarap üretilir. rinden bazılarıdır. Beyaz şarap yapımında
1970’lerde A B D ’de özellikle California’da ve kullanılan üzüm çeşitleri arasında Pinot
A vustralya’da şarap üreticileri şaraplarının Blanc, Traminier, Sylvaner, Pinot Gris, Ries-
kalitesini öylesine yükselttiler ki, iyi şarap ling, Chardonnay, Chasselas Gutendel, Sau
üretim inde bugün Fransa ile yarışm akta vignon ve Müller Thurgau sayılabilir.
dırlar. 1863’te Avrupa şarap sanayisi korkunç bir
Şarap üreten öbür ülkeler arasında Ceza bunalım yaşadı. Asm aların köklerine dada
yir, A rjantin, Şili, SSCB, Rom anya, Bulgaris nan asmabiti (filoksera) Fransa’da ve A vru
tan ve Güney A frika Cum huriyeti sayılabilir. p a ’nın öbür birçok bölgesinde üzüm bağlarını
Y unanistan’da, m ayalanm a sırasında çam re yok etti. California’dan bu bite dirençli asm a
çinesiyle (kolofan) çeşnilendirilen özel bir lar getirilip bağlardaki asmalar aşılanarak
şarap üretilm ektedir. İngiltere’de az m iktar A vrupa bağları kurtarıldı.
da, Alm an şaraplarına benzeyen beyaz şarap Güneybatı Fransa’da, Bordeaux çevresin
üretilir. deki bölgenin kırmızı şarapları Claret, beyaz
Çoğu ülkede, üretilen şarabın büyük bölü şaraplarıysa beyaz Bordeaux olarak bilinir.
mü kırmızı şaraptır. A m a belirli bölgelerde, Château Lafite Rothschild ve Château Mar-
beyaz şarap olarak bilinen soluk sarı renkli bir gaux gibi bazı Claret’ler dünyanın en ünlü
şarap çok m iktarda üretilir. Siyah üzümden şarapları arasındadır. B unlar, Bordeaux’lu
yapılan kırmızı şarap, m ayalanm a sırasında tüccarlarca 1885’te yörenin en iyi bağları
üzüm posalarının bir süre şıranın içinde bıra olarak beş dereceye ayrılmış olan 62 bağdan
kılması yoluyla elde edilir. Posaların şırada ikisinin üzümlerinden yapılır ve bu bağların
adını alır. D aha az seçkin olan bağların
Camera Press şarapları bulundukları bölgenin adını taşır.
Bordeaux bölgesi pek çok küçük bölgeye
ayrılmıştır. Bu bölgelerde üretilen şaraplar
Medoc, Haut-Medoc ve St. Julien gibi bölge
adları taşır. Beyaz Bordeaux şarapları arasın
da, fazla olgunlaşmış üzüm lerden yapılan,
çok tatlı Sauternes ve Bar sac şarapları vardır.
O rta Fransa’daki Burgonya ilinde beyaz
Chablis ve kırmızı Beaujolais şarapları üreti
lir. B ordeaux’da olduğu gibi burada da, üreti
len yüksek nitelikli şaraba adını veren Gevrey
California'daki Napa vadisinde bağbozumu, asmaları Cham bertin ve Chambolle Musigny gibi bir
sarsarak üzümleri düşüren makinelerle yapılır. çok bölge vardır.
ŞARAP 239
Şarap Türleri
A peritif denen bazı şarap türleri iştah artır
mak için yem eklerden önce içilir. İspanya’da
üretilen sherry bunların en ünlüsüdür. Adını
Güney İspanya’daki Jerez de la Frontera
kentinden alan sherry , tatlı ya da sek olabilir.
Hulton Picture Library Sek sherry yapmak için, şarap öbür şaraplar
İspanya'da sherry sanayisinin merkezi olan Jerez'de dan daha uzun bir süre açık havada tutularak
harm anlama odalarından birinde sherry inceleniyor.
içinde flor adlı bir m ayanın ürem esi sağlanır.
M ayalanması bittikten sonra içine bir m iktar
A lm anya’da Ren ve Moselle vadilerinde brandy eklendiği için sherry “katkılı” şaraplar
üretilen sofra şarapları (yem eklerde içilen arasında sayılır.
hafif şaraplar) beyazdır. R en yöresindekiler Tatlı sherry yapmak için, özel bir şarap sıra
Ren şarabı adıyla bilinir. M acaristan’da üreti dan bir şarapla harm anlanır. Bu özel şarap,
len beyaz bir sofra şarabı olan Tokay'm tatlı olağanüstü tatlı şırası olan değişik üzüm ler
türü, Sauternes gibi, fazla olgunlaşmış üzüm den elde edilir. Çok çeşitli renklerde sherry'
lerden yapılır. Kuzey ve O rta İtalya’da üreti ler vardır. Genellikle tatlı sherry koyu renk,
len kırmızı sofra şarapları arasında Chianti, sek sherry sam an rengidir. E n iyi sherry olan
Valpolicella, Bardolino vardır. Orvieto, Soa- fino az harm anlam a gerektirir. Amontillado ,
ve, Verdicchio ve Frascati bu bölgede üretilen fino'dan daha yum uşak, koyu renkli ve yıllan
beyaz şarap çeşitlerindendir. mış bir sherry'dir. Oloroso tatlı sherry yap
İspanya’nın en ünlü sofra şaraplarından biri m ak için kullanılan bir şaraptır. Manzanilla
olan Rioja Kuzeydoğu İspanya’da, Pirene- ve Montilla, farklı yerlerde üretilen, sherry'yo.
ler’in yakınında, Ebro Irmağı boyunca uza benzer şaraplardır.
nan bölgede üretilir. Genellikle kırmızı olan Y em eklerden sonra içilen tatlı şarapların
ama beyaz bir türü de bulunan bu şarabın en tanınmışı Porto şarabıdır. Portekiz’de Do-
kendine özgü vanilya kokusu, içinde uzun uro Irmağı boyunca üretilen Porto , adını aldı
süre dinlendirildiği meşe fıçılardan gelir. ğı Porto lim anından dünyanın her yerine gön
Portekiz, pem be Mateus, beyaz Vinho Ver derilir. M ayalanma sırasında Porto'ya brandy
de ve kırmızı Dâo şaraplarıyla tanınır. A m a, eklenir. Fıçılarda saklanan Porto, fıçı Porto ’
İspanya ve Portekiz’in katkılı şarapları daha su olarak bilinir; çeşitli yıllarda üretilmiş Por-
ünlüdür. to'lar birlikte harm anlanır. Çok iyi Porto'lar
A B D ’nin en ünlü şarapları, iklimi Akdeniz başkalarıyla karıştırılmadan korunur ve iyi
iklimine benzeyen California’da üretilir. Cali- ürün Porto'su adını alır. Uzun yıllar boyunca
fornia şarapları başlangıçta Alm an ve Fransız tahta fıçılarda saklanan Esm er Porto koyu
şaraplarının taklidiydi. A m a, zam anla her kırmızı rengini kaybeder ve kahverengi olur.
bölge belirli bir üzüm çeşidine yönelerek D aha az yıllandırılan yakut Porto parlak kır
240 ŞARAP
mızı renktedir. Beyaz üzümlerden yapılan be eklenir. En iyi brandy'ler renklendirilm ez, so
yaz Porto , kırmızı Porto'ya göre sektir. luk renklidir.
Kuzeybatı A frika kıyılarının açığında bir Çok sert bir içki olan brandy bayılan insan-
Portekiz adası olan M adeira, başka bir tatlı lan ayıltm akta da kullanılır. Fransa’da eau de
şarapla ünlüdür. Bu şarabı yapmak için, vie (yaşam suyu) denen brandy , kiraz, şeftali,
üzümler ezildikten sonra elde edilen şıra, keçi böğürtlen ve erik gibi meyvelerin sularının
derisinden tulum lar içinde Funchal limanına damıtılmasıyla da yapılabilir.
getirilerek orada mayalanır. Sonra brandy ek Şaraptan yapılan başka bir aperitif de ver-
lenerek estufa adı verilen özel odalarda ısıtı mut'tur. Fransız verm utu soluk renkli ve sek
lan Madeira şarabı koyu kahverengi ve tatlı tir. İtalyan verm utu ise koyu renkli ve daha
dır. Bozulmadan 150 yıldan fazla saklanabilir. tatlıdır. E n ünlü vermutlar arasında Fransız
Bu şarap Fransız m utfağında soslara zenginlik ların Noilly Prat, İtalyanlar’m Martini ve Cin-
verm ek için kullanılır. zano verm utları sayılabilir. H er verm ut üreti
Brandy, dam ıtm a (bak. Damitma) yoluyla cisinin, baharat kanşımmdan oluşan ve içkiye
yapılan alkollü bir içkidir. Kökeni üzüme da özel tadını veren gizli bir form ülü vardır.
yanan brandy'nin en güzeli de, en iyi şaraplar Elm a suyundan yapılan elma şarabı özellik
gibi belirli bölgelerde üretilir. Bu bölgelerin le A vrupa’da sevilen ve çok üretilen bir içki
en iyisi G üneybatı Fransa’daki Cognac kasa dir. Elma suyunun mayalanmasıyla yapılan
bası çevresidir. Buranın kireçli toprağında ye bu içki özellikle bu amaçla yetiştirilen az asit
tişen üzüm lerden oldukça ekşi bir şarap elde li, çok tatlı elm alardan yapılır. İngiltere’de
edilir. A m a, bu şarap dam ıtılarak dünyanın Som erset, Devon ve H ereford’da, Fransa’da
en güzel brandy'si olan Cognac (konyak) ya Norm andiya ve B retanya’da yetiştirilen elm a
pılır. İspanya sının yakınındaki A rm agnac’m lar elma şarabı yapımına çok uygundur. Eski
brandy'si de çok iyidir. Kuzey Fransa’da yapı den elm a şarabı yapmak için, variller içinde
lan elma brandy'si Calvados, elm a şarabının sopayla ezilen elm alar ahşap raflara gerilmiş
damıtılmasıyla elde edilir. kumaşların üzerine yayılır, sonra bu kum aşlar
Brandy damıtıldıktan sonra fıçılarda depo sıkılarak elm a suyu çıkarılırdı. Günüm üzde
lanır. E n iyi sonucu elde etm ek için fıçılar m e elm a şarabı fabrikalarda yapılır. Elm alar yı
şeden yapılmalıdır. Önceleri renksiz olan kandıktan sonra elektrikle çalışan preslerde
brandy, fıçılarda beklerken zamanla soluk sıkılır. Büyük fıçılarda mayalanan elma suyu,
kahverengi olur. Bazen büyük teknelere akta- içindeki katışkılann aynlm ası için süzgeçler
nlan brandy'ye renklendirici ve tatlandıncı den geçirildikten sonra şişelenir.
Camera Press
Fransa'nın Burgonya
bölgesinde, Mâcon
yakınındaki Château
Pierreclos'daki üzüm
bağları.
ŞARBON 241
giren sporlar çeşitli organlara yerleşir yerleş rasında söylenen şarkılar yapılan iş ya da
mez etkin durum a geçerek hastalığa neden eylemin bir parçası gibiydi. Özellikle dinsel
olur. Sığırlar ve öbür çiftlik hayvanları bakteri törenlerde şarkının önemli bir yeri vardı.
sporlarını genellikle otlaklardan sindirim yo İnsanlar sevgi, acı, sevinç, keder gibi değişik
luyla alırlar. Bu durum da bağırsakları tutan duygularını anlatm ak için şarkıya başvurdu
hastalık ileri derecede bitkinliğe, iç organlar lar. Böylece şarkı zamanla gelişti ve müzik
da kanam alara yol açar ve hastalanan hayvan alanında kendine özgü bir yer edindi. Temel
ların yüzde 70’i ya da 80’i ölür. Sporlar yapısında büyük bir değişme olmamakla bir
solunum yoluyla alındığında bu kez akciğerle likte bazı kurallara bağlandı. Bizim türkü
re yerleşir ve bu organlarda yaygın ödem lere dediğimiz halk şarkılarından ayrı bir yapı
yol açarak zatürreeye benzeyen belirtiler ve kazandı. Bu nedenle “insan sesi için bestelen
rir. İnsanlarda ise en yaygın bulaşma yolu miş parça” ya da “insan sesi tarafından
derideki çizik ve kesiklerdir. Bu nedenle, seslendirilen parça” diye tanım lanm aya baş
çoğu zaman deri, yün, kemik gibi hayvansal landı.
ürünleri işleyen kişilerde bir meslek hastalığı A vrupa’da bilinen en eski şarkılar 11.
olarak görülür. D eriden giren sporlar özellik yüzyıldan kalmadır. Fransa’da ortaya çıkan
le ellerde, boyunda ve yüzde kabarcıklı yara bu ürünler gezgin halk şairlerinin ya da
lar açar. Küçük, kırmızı ve kaşıntılı bir sivilce ozanların ve destan şairlerinin ürünleridir. Bu
biçiminde başlayan bu döküntüler çok geçme dönem de Fransa’nın güneyinde ve kuzeyinde
den çıbana dönüşür, en sonunda da kara bir ki ozanlara farklı adlar veriliyordu. Bu ozan
kabuk bağlar. Hastalığın halk arasında “kara lar, sanatlarını sergilemek ve izleyenleri eğ
kabarcık” ve “karayanık” gibi adlarla anılm a lendirm ek için bir kaleden bir başkasına gider
sının nedeni budur. ve bu nedenle de gezgin bir yaşam sürerlerdi.
Şarbon hastalığı, erken evrede antibiyotik Kısaca ozan dediğimiz bu şair müzikçiler
tedavisine başlanmazsa ölümle sonuçlanabi konusunda FR A N SIZ E D E B İY A T I’nda da
lir. Bu yüzden hayvanların ve meslekleri ha geniş bilgi bulabilirsiniz. Bu dönemde Al
gereği hastalanm a riski taşıyanların, özellikle manya’da da aynı işlevi yerine getiren ozanlar
çiftçilerin, veterinerlerin ve hayvansal ürünle (minstrel) vardı (bak. Alman EDEBİYATI).
ri işleyen kişilerin m utlaka aşılanması gerekir. İngiltere’de Kraliçe I. Elizabeth dönem in
Bir yörede hastalık baş gösterdiği zaman de, İtalya’dan gelen yeni bir şarkı türü ortaya
hasta hayvanlar sağlamlardan ayrılmalı, hay çıktı. “M adrigal” adı verilen bu şarkı türü,
van leşleri ve postları yakılarak yok edilmeli, herhangi bir çalgıyla eşlik edilmeyen iki, üç ya
bulaşmaya yardımcı olan sinekler ve öbür da dört ses için yazılmıştı (bak. M ADRİGAL).
böcekler öldürülmelidir. Aynı dönem de İngiltere’de tek ses için beste
lenmiş ilginç şarkılar da vardı. Kederli ya da
ŞARKI, insan sesiyle oluşturulan bir müzik neşeli ve hoş tonlarla dolu bu şarkılara ayre
parçasıdır. Şarkının en önemli özelliği ezgisi deniyor ve bu şarkılar bir çeşit telli saz olan
nin sözcüklerden oluşmasıdır. Bu sözcüklere lavta eşliğinde söyleniyordu.
“güfte” ya da “şarkı sözü” denir. Bir şarkıda, Sonraki 200 yıl (17. ve 18. yüzyıllar) boyun
güfte denen ve sözcüklerden oluşan bir ilk ca, besteciler çoğunlukla operalar yazdılar ya
yapı ile bu güftenin müziğe uyarlanmasıyla da çalgılar için besteler yaptılar ve solo denen
ortaya çıkan ve “beste” denen ikinci bir yapı tek ses için bestelenen şarkılar üzerinde pek
vardır. Şarkı dendiği zaman güfte ve besteden durm adılar. H aydn, M ozart ve Beethoven
oluşan bu ikili yapı akla gelir. Hiç anlamı gibi bestecilerin yazdığı çok az şarkı vardır.
olmayan sözcük ya da ses birim lerinden de Bu şarkılar operalardaki (bak. O p e r a ) aryala
oluşan şarkılar olmakla birlikte, şarkı belirli ra benziyorlardı. Bununla birlikte, 19. yüzyı
bir anlam taşıyan sözcük dizilerinden oluşur. lın ilk yıllarında şarkıyı layık olduğu yere
Çok eski dönem lerden beri insanların şarkı getiren Beethoven olmuştur. Bundan sonra
söylediği bilinmektedir. Dinsel törenlerde, tanınmış besteciler çok çeşitli türlerde şarkılar
toplu çalışmalarda, askerlerin yürüyüşleri sı bestelem işlerdir.
ŞARKI 243
Tüm bu bestecilerin en büyüğü, yeni ve Philip Heseltine olan P eter W arlock ise W. B.
şiirsel bir şarkı türü yaratmış olan Schubert’ Y eats’in şiirlerini besteledi. Michael Tippett
tir. Bu yeni şarkı türüne A lm anca’da lied adı iki şarkı bestesi yazdı: Çocukluk Döneminin
verildi. Schubert 600’den fazla lied yazdı; Sonu (1943) ve Kalplerin İnancı (1951). Ben-
bunlarda, sıcak ve dokunaklı duyguları dile jam in B ritten, Serenad (1943), Ninnilerin
getirdi. Ayrıca G oethe ve Schiller’in şiirlerini Büyüsü (1947) ve Nocturne (1958) adlı şarkı
de besteledi. Schubert’ten birkaç yaş küçük besteleriyle ünlüdür. Birkaç tane folk şarkısı
olan Schumann da çok sayıda şarkı yazdı. düzenlemesi de yapmıştır.
Schum ann, Heinrich H eine ve Joseph von
Eichendorff gibi bazı şairlerin şiirlerini beste Türkiye'de Şarkı
ledi. D aha sonraki şarkı bestecileri arasın Klasik Türk müziği repertuarının büyük bölü
da AvusturyalI Hugo W olf vardı. Özellikle münü oluşturan dindışı sözlü parçalara da
G oethe ve E duard M örike’nin şiirleriyle yap şarkı denir. Klasik fasılda, şarkılardan önce
tığı bestelerde, güfte ile beste arasındaki seslendirilen kâr, m urabba ve semai gibi sözlü
uyum konusunda büyük titizlik gösterdi. yapıtların melodik yapısı şarkılarınkinden da
Brahms, Richard Strauss ve Gustav Mahler, ha ağdalıdır. Bu yapıtlarda bazen usul değişti
şarkıları bugün de sık sık duyulan bestecilerdir. rilerek, bazen de değiştirilm eden, ritmik ve
Bu arada Fransız besteciler, akıcı ve müzi melodik yapıları karşıtlık oluşturan bölümler
kal tınılarla dolu, şanson adlı bir şarkı türü art arda getirilmiştir. Şarkıların tersine ola
yarattılar. Fransızca’nın sesi, Almanca’mnkin- rak, kâr, m urabba ve semai gibi yapıtlarda,
den tümüyle farklıydı ve Fransız besteciler asıl güftenin dışında kalan ve “ten nen ni yel
doğal olarak, kendi dillerinin özelliklerine lel li” gibi anlamsız heceler ya da “canım,
uygun müziği yazmayı denediler. 19. yüzyıl öm rüm , m irim ” gibi sözcükler (çok seyrek
Fransa’sında, belki en büyük şarkı yazarı olarak da hece ölçüsüyle yazılmış basit m an
H enri D uparc’tı. 1870’lerde sağlığı bozulm a zumeler) üzerine bestelenmiş “terennüm ” bö
dan önce yalnızca 12 şarkı yazmış olmasına lümleri vardır. Bu terennüm ler çoğunlukla,
karşın, bu şarkılar sanatçının olağanüstü asıl güftenin melodisine oranla hafif ve canlı
ürünleriydi. O nu, G abriel Faure ve 20. yüz melodilerle seslendirilir. Şarkılarda ise, ge
yılda Debussy, Ravel ve Francis Poulenc nellikle böyle bir terennüm bölümü bu
izledi. lunmaz.
19. yüzyılın en güzel Rus şarkıları arasın Şarkılar biçim bakım ından, güftedeki dize
da, M odest M ussorgski’nin küçük bir çocu lerin sayısına göre birkaç türe ayrılır. Şarkıla
ğun yaşam ından kesitler veren Çocuk Odası rın büyük çoğunluğu dört dizelidir. Bunların
adlı şarkı dizisi vardır. Mussorgski, Goethe’nin güfteleri ya Divan edebiyatındaki “şarkı”
Fausfunun Rusça’ya çevrilmiş bir özetinden türünden şiirlerin ilk kıtasıdır ya da bir gazel
yaptığı Mefistofeles ’in Pire Şarkısı adlı bestesiyle den seçilir. G azelden seçilen üç beyit üzerine
de tanınır. Çaykovski ve Aleksandr Borodin’in bestelenen altı dizeli şarkılarda, birincisi
de güzel şarkı besteleri vardır. üçüncü, İkincisi de beşinci dizeler olmak
İngiltere’de 19. yüzyıl boyunca en sevilen üzere iki meyan vardır. İkinci, dördüncü ve
şarkılar “balad” adı verilenlerdi. Kimse bun altıncı dizeler nakaratı oluşturur, yani tümü
lara neden balad dendiğini bilmiyordu, çünkü de aynı melodiyle seslendirilir. A m a altı dizeli
eski baladlara benzemiyorlardı ve müzik açı bazı şarkılarda m eyanhane, üçüncü ve beşinci
sından da pek güzel değillerdi (bak. B a l a d ) . dizelerden başka, dördüncü dizeyi de kapsar.
Yüzyılın sonunda birkaç besteci şarkı bestesi Bu yapıdaki şarkılarda, dört dizeli şarkılarda
ne yenilik getirdi. A rthur Somervell, güfte olduğu gibi, nakarat tüm şarkı boyunca iki
olarak Tennyson’ın Maud adlı şiirinden kay kez yinelenir.
naklanan bir şarkı dizisi yazdı (bak. T e n n y s o n , Yaygınlık bakım ından, dört dizeli şarkıları
A l f r e d ) . Vaughan Williams ve John Ireland, iki ya da daha çok kıtali şarkılar izler.
A. E. Housman’ın şiirlerinden birkaçım, özüne Kıtaların dize sayısı değişir, am a çokluk dört
bağlı kalarak başanyla besteledi. Asıl adı dizelidir. Çok kıtali şarkılar biçim açısından
244 ŞARLMAN
Türk halk müziğindeki türkülere benzetilebi güçlü bir yönetici ve cesur bir savaşçı olarak
lir. Yalnız çalgıların seslendirdiği bir aranağ- ortaçağ boyunca birçok A vrupa ülkesinin
m eden sonra ilk kıta okunur; aranağm e yine edebiyatına girmiştir.
lendikten sonra, ilk kıtanın melodisiyle ikinci Şarlm an, Frank Kralı III. Pepin’in (Kısa)
kıta seslendirilir. Varsa üçüncü ve dördüncü büyük oğlu, İspanya üzerinden A vrupa’ya
kıtalar da aynı düzenle icra edilir. Bu tür giren A rap ordularını Poitiers’de (Puvatya)
şarkılarda meyan kıtaların üçüncü dizesidir.
Am a böyle olmayan çok kıtali şarkılar da Mary Evans Picture Library
başlayan taht kavgası, C arlom an’ın 771’de ŞATO. O rtaçağda feodal beylerin yaşadığı
ölüm ü üzerine Şarlm an’ın üstünlüğüyle so büyük, gösterişli ve korunaklı evlere şato
nuçlandı. (Fransızca’da château) denirdi. M azgalları,
Şarlman tahta çıkınca ilk olarak Papa I. kuleleri ve kalın duvarlarıyla kaleye benzeyen
H adrianus’la ilişkisini pekiştirdi. Sonra Lom- şatolarda feodal beyler aileleri, uşakları, hiz
bardiya’nın başkenti Pavia’yı ele geçirerek m etçileri ve şatoyu koruyan askerleriyle bir
Lom bardiya Krallığı’nın tüm ünü egemenliği likte yaşarlardı. O dönem de A vrupa’da ara
altına aldı. Hüküm darlığı süresince im para lıksız süren savaşlar yüzünden, saldırılara
torluğu adına kazandığı en önemli başarılar karşı korunm ak amacıyla şatolar genellikle
dan biri, 30 yıllık uzun bir m ücadelenin ırmak vadilerine bakan tepeler üzerine yapı
ardından Saksonlar’a son derece kanlı bir lır, bir hendekle çevrilirdi. İçeri girebilmek
biçimde boyun eğdirip Hıristiyanlık’ı benim- için hendeğin üzerinde inip kalkan bir köprü
setmesiydi. 782’de 4.500 Sakson’un ölü kullanılırdı. İçeriden açılıp kapanan bu köprü
müyle sonuçlanan kitle kıyımı ve ardından geceleri ya da saldırı sırasında kapanırdı.
Hıristiyanlık’ı kabul ettirm ek için görülmemiş Ayrıca bak. FEODALİZM.
şiddet yöntem lerine başvurması Şarlm an’ın A vrupa’da 10. yüzyılda yapılan ilk şatolar
en yakın yardımcıları tarafından bile eleştiril yalnızca basit ve büyük bir kuleden oluşuyor
mesine neden oldu. İm paratorluk toprakları du. Kule yeterince geniş olmadığından içinde
nı genişletmeyi sürdüren Şarlman, Tuna boy yatak odası, oturm a odası gibi ayrı bölümler
larındaki Slav ve A var devletlerini de toprak yoktu. Büyük salonları, m utfakları ve ahırları
larına kattı. 799’da kişisel düşmanlarının sal bulunan çok odalı şatolar 12. yüzyılda yapıl
dırısından kaçarak kendisine sığınan Papa III. maya başlandı. Şatoların çevresinde, mazgal
L eo’yu koruması altına aldı. Bir yıl sonra lar ve kulelerle desteklenmiş yüksek bir dış
papayı R om a’da ziyaret etti. Papa Noel ayi duvar vardı. Dış duvarla şato arasında kalan
ninde Şarlm an’a taç giydirerek onu Kutsal avlu, büyük ve korunaklı bir iç kale görünü
R om a-G erm en im paratoru ilan etti (800). mündeydi. Bu bölümde şatoda çalışan insan
A rdından Bizans İm paratoru I. M ikhael, ların oturduğu evler, hayvanlar için ahırlar,
Şarlm an’ı im parator olarak tanıdığını bildirdi. bazen küçük bir kilise, konuklar için ayrılan
Bu olay Şarlm an’ın papalık üzerindeki deneti özel odalar, m ahzenler, askerler için kışlalar
m inin yasal bir nitelik kazanm asını, papalık ve tahıl am barları yer alırdı. Feodal beyin
kurum unun Bizans İm paratorluğu’ndan uzak ailesiyle birlikte oturduğu şato son derece
laşarak F ranklar’la yakınlaşmasını sağladı değerli eşyalarla döşenirdi (bak. İÇM İM A RLIK ).
(bak. BİZANS İMPARATORLUĞU). Bazı şatoların büyük kulelerinin bir bölüm ün
Şarlman bir yandan im paratorluğunun siya de, hapishane olarak kullanılan karanlık hüc
sal gücünü artırm aya çalışırken, bir yandan da reler bulunurdu. Bazı şatolarda dış duvarların
ülkesinin kültürel birikimini zenginleştirmeye yüksekliği 15 m etre, genişliği ise 4,5 m etrey
çabaladı. Bu am açla A achen’da (Fransızca di. Dış duvarları çevreleyen hendek, saldırı
Aix-la-Chapelle) yaptırdığı sarayına A vrupa’ sırasında tırm anarak ya da tünel açarak içeri
nın birçok ülkesinden aydın ve sanatçıları top girilmesini engelliyordu (bak. K u ş a t m a ) . Şa
ladı. Bir saray kitaplığı ile şövalyelerin eğitimi tonun en zayıf noktası giriş kapısı olduğun
için bir akademi kurdu. Hıristiyanlık’ın dan, bu bölüm küçük bir dış duvarla çevrilir
yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla çok sayıda di. Bazı şatoların birkaç tane iç kapısı olurdu.
kilise ve manastır yaptırdı, eski elyazması bilim A vrupa’da ilk şatolar Fransa’da ve A lm an
ve din kitaplarıyla İncili yeniden yazdırarak ya’da ortaya çıktı. 984-1040 arasında A njou
çoğaltılmalarını sağladı. kontu olan Foulques N erra Fransa’da 20’den
813’te A achen’da oğlu I. Ludwig’e (Sofu) fazla şato yaptırmıştı. A vrupa’da günümüze
taç giydiren Şarlm an, kısa bir süre sonra kadar ayakta kalabilmiş şatolardan en çok
öldü. tanınanları Batı Fransa’daki Chinon Şatosu,
İsviçre’de Cenevre (Lem an) Gölü kıyısındaki
ŞATIROĞLU, Veysel bak. â ş ik V ey sel. Chillon Şatosu, İngiltere’de Berkshire’da, bu-
246 ŞATO
P » m tâ i u*
,f*V*5 n'?;
ZEFA
Üstte solda: İngiltere'de, Sussex'de 14.
yüzyıldan kalma Bodiam Şatosu.
Üstte sağda; Fransa'da Biron Şatosu.
Altta solda: İskoçya'da, Grampian'da Craigievar
Şatosu. Altta sağda: İsviçre'de Cenevre Gölü
British Tourist Authority kıyısında Chillon Şatosu.
ŞEBBOY 247
kilise
iç duvar
gözetlem e yeri
Crowtı Copyright
gün hâlâ kraliyet ailesince konut olarak kulla leri İngiltere’de Ftertfordshire’da 1607-11 ara
nılan W indsor Şatosu ve İskoçya’da 800 yıl sında Rönesans üslubuyla yapılmış Hatfield
dan daha eski olan Edinburgh Şatosu’dur. Şatosu’yla, Fransa’da 1642-51 arasında yapıl
Önceleri ortaçağ savaş yöntem lerine göre mış Maisons Şatosu’dur.
düzenlenen şatolar, 14. yüzyılda topçuluğun
gelişmesiyle birlikte savunma işlevini yitirdi. ŞEBBOY, sarı ve turuncunun çeşitli tonların
15. yüzyılda feodal sistemin gerilemeye başla daki hoş kokulu çiçekleriyle çok sevilen bir
ması toplum düzeninde önemli değişikliklere süs bitkisidir. Turpgiller ( Brassicaceae) famil
yol açtı. Krallıklar yeniden güç kazandı, yasında yer alan bu bitkinin (Cheiranthus
feodal beylerin özel orduları yasaklandı. Böy cheiri) yabanilerine daha çok A vrupa’nın gü
lece şatoların askeri savunmada önem i kalm a ney kesimindeki çayırlık ve kayalık alanlarda
dı. Soylular konut olarak kırsal alanlarda, rastlanır. Başka birçok ülke gibi T ürkiye’de
ortaçağ şatolarının bazı özelliklerini taşıyan, de yaygın olarak yetiştirilen şebboyun kahve
yarı korunaklı ve gösterişli m alikâneler yap rengimsi, hatta kırmızımsı çiçekli çeşitleri de
tırm aya başladılar. O dönem den günümüze geliştirilmiştir.
ulaşabilen en ünlü şatolar Fransa’da Amboise, Şebboy, öbür bahçe bitkilerinin çoğundan
Blois ve Cham bord şatolarıdır. Sonraki daha erken çiçeklenen, ikiyıllık ya da çokyıl-
yüzyıllarda yarı korunaklı şatolar yerini saray lık bir bitkidir. E n iyi, akaçlanması uygun
görünüm lü, görkemli yapılara bıraktı. Bugün serin iklimli yerlerde yetişen bitki ortalam a 50
A vrupa’nın birçok ülkesinde Rönesans ve santim etreye kadar boylanır. Dallanmış dik
barok üsluplarının özelliklerini taşıyan birbi gövdesi şerit biçiminde, grimsi yeşil, sert
rinden güzel şatolar vardır. Bunların en ünlü yapraklar taşır. Dalların ucunda küm eler
248 ŞEFTALİ
1876’da, padişahtan Sanayi-i Nefise M ektebi’ Cezanne daha sonra Kübizm’e yol açacak
nin (bugün Mimar Sinan Üniversitesi) kurul olan yapıtları üzerinde çalışmaktaydı. A m a,
m asına ilişkin izin alındı. Okul ancak 1883’te yeni gelişmekte olan bu sanat akımlarının
Osm an Ham di Bey’in yönetim inde eğitime dışında kalan Şeker A hm ed Paşa, Courbet
başlayabildi. Bu okulun açılıp eğitime geçme gibi daha eski bir anlayışı temsil eden ressam
sinde Şeker A hm ed Paşa çok önemli rol ları beğeniyordu. Orman ve Geyikli Peyzaj
oynamıştır. adını verdiği yapıtlarında C ourbet’nin etkisi
Çalışm alan ve çabaları Sultan Abdülaziz’ce görülür. Güçlü gözlemciliği ile doğa sevgisini
beğeniyle karşılanan Şeker A hm ed Paşa padi yansıtan bu çalışmalarında ışık gölge karşıtlı
şahın yaverliğine atandı. Bu görevi süresince ğını ustaca kullanmıştır. Boyayı ise oldukça
birçok çağdaş Fransız ressamının yapıtlarının düz ve pürüzsüz süren sanatçı, m anzara re
simlerinde dalların ve yaprakların biçimlerini
Anadolu Yayıncılık Arşivi belirtm ek, ışık pırıltılarını değerlendirm ek
için daha kalın boya tabakalarından yararlanı
yordu.
ŞEKERKAMIŞI bak. Şe k e r ve Şe k e r Y a p im i.
Soğuyan şeker ham uru, ekm ek ham uru gibi sıvıdır. Şekerden en az 50 kat daha tatlıdır,
yoğrulur. İçine meyve, kuruyem iş, tat ve renk am a tek başına yendiğinde tadı hoş değildir.
verici başka m addeler katılır. Kalıplarda bi Kullanıldığı şekerlem elere çok az m iktarda
çim lendirilmeden önce istenirse çikolatayla katılır {bak. M e y a n k ö k ü ) .
kaplanır. Çikolata yapımında kakao kullanılır. M ek
Şeker ve glikoz şurubuna süt ve krem a sika’daki A ztekler’den kakao kullanımını
katılarak yapılan yumuşak şekerlem elere, öğrenen İspanyollar bu bilgiyi 16. yüzyılda
meyve ya da kuruyemişlerin yanı sıra, tat A vrupa’ya getirdi. K akao çekirdeğinden çıka
verm ek için çikolata ve vanilya da katılabilir. rılan kakao yağının az bulunan özellikleri
Şeker ve glikoz karışımına yağ ve “sakızımsı” vardır {bak. ÇİKOLATA VE K a k a o ) . Kakao yağı
bir özellik verm ek için çok m iktarda süt katı kavrulmuş kakao çekirdeği tozu ve şekerle
larak karam ela yapılır. Bu karışım daha yük karıştırılıp ısıtıldıktan sonra soğuyunca, dona
sek sıcaklıkta pişirildiği zaman ise sert kara rak katılaşır ve gevrek bir şekerlem e olan
mela elde edilir. çikolata oluşur. HollandalI Van H outen
Şeker, glikoz, jelatin, tat vericiler ve yu 1828’de ilk kez kakao çekirdeğinden yağ
m urta akının çırpılmasıyla yum uşak, köpük çıkarmış ve 1876’da İsviçreliler ilk sütlü çiko
gibi bir şekerlem e yapılır. Bunun bazı türleri latayı yapmışlardır. Çikolata başka şekerle
çikolatayla ya da kıyılıp kavrulmuş hindistan- m elerde tat verici bir katkı maddesi ya da
ceviziyle kaplanır. şekerlem eyi saran bir katm an olarak da kulla
Nuga hafif ve sakızımsıdır. Nuga yapmak nılır.
için şeker ve glikoz karışımı kaynatılıp jela
tin ve çırpılmış yum urta akıyla karıştırılır. Şekerlemeciliğin Tarihi
Nugaya sakızımsı özelliğini veren, karışıma Şekerlem e çok eskiçağlardan beri yapılır.
eklenen süt ve bitkisel yağlardır. Bu karışı Eski M ısır’da şekerlem e yapılırdı, am a o
m a aynca meyve, kuruyemiş ve bal da katıla dönem de şeker bilinmediği için şekerlem e
bilir. yapım ında incir, hurm a gibi tatlı m eyveler ve
Jelatinli ve sakızlı şekerlem eler şeker, gli bal kullanılırdı.
koz ve nişastaya, pektin, damlasakızı ya da A vrupa’ya ilk kez 8. yüzyılda getirilen
jelatin gibi pelteleştirici bir m adde katılarak şeker, o sıralarda az bulunan pahalı bir
yapılır. Yum uşak bir kıvamdan sakız kıvamı m addeydi ve ilaçların kötü tadını giderm ek
na kadar değişen çeşitleri vardır. için kullanılırdı. O dönem de kimsenin şeker
Şekerlemecilikte tat verici olarak genellikle lem e yapmayı düşünmediği anlaşılıyor. A m a,
m eyanbalı ve çikolata kullanılır. M eyanbalı 1600’lerde söm ürgelerden A vrupa’ya bol
bir bitkinin kökünden elde edilen yoğun bir m iktarda şeker gelmeye başladıktan sonra
ŞEKERLEMECİLİK 253
Farklı tatlardaki
çikolataların
sınıflandırılarak
paketlenip dağıtılmak
üzere hazırlanması.
Başlık ve önlüktakan
fabrika işçileri,
çikolatanın tem izliğini
sağlamak amacıyla
eldiven giyerler.
Cadbury Limited
şekerlem ecilik ortaya çıktı. Fransızlar meyve için özenli bir kalite denetim i yapılır. Birçok
şekerlem eleri yaptılar; kavrulmuş kuruyemiş şekerlem e türü fabrikalarda el değm eden
ve şeker karışım ından oluşan şekerlem e türle üretilir ve ambalajlanır.
ri geliştirdiler. Şekerleme üretim ve tüketiminde ilk sıralan
Am erika’ya giden ilk göçmenler akçaağaç ABD alır. Bu alanda önde gelen öbür ülkeler
özünü kaynatarak şekerleme yaptılar. 1850’ D anim arka, İngiltere, İsveç, İsviçre, Norveç,
lerde, çoğu kalp biçiminde olan küçük şeker Belçika, H ollanda ve A lm anya’dır. İsviçre ve
pastillerinin üzerine rom antik m esajlar yazılı H ollanda çikolatalanyla, İngiltere karam ela
yordu. Sonraları naneli ve çikolatalı şekerle sıyla, Alm anya sert bonbon şekerlem eleriyle,
m eler yapılmaya başlandı. Norveç ve İsveç de üstü çikolata kaplı fondan-
lanyla ünlüdür.
Günümüzde Şekerlemecilik
Günüm üzde şekerlem eler genellikle fabrika Şekersiz Şekerlemeler
larda yapılır. Şekerlem elerde sağlığa zararlı Son zam anlarda insanlar besin m addelerinin
m adde bulunmaması ve temizliğin sağlanması sağlık üzerindeki etkilerini araştırm aya daha
254 ŞEKERPANCARI
Şekerkamışı Şekeri
İÖ 3000’lerde H indistan’da, şekerkam ışından
çıkanlan şeker biliniyordu. İS 8. yüzyılda
Cadbury Limited
İspanya ve Güney Fransa’da şekerkamışı
Makineden çıkan çikolataları ambalajlarına da
makine yerleştirir.
şekeri kullanıldı, am a şeker tüketim i ancak
19. yüzyılda büyük boyutlara ulaştı.
fazla önem vermeye başladılar. Çok şeker Şekerkam ışı (Saccharum officinarum ) , bo
yemenin diş çürüm elerine ve şişmanlığa ne yu genellikle 3-8 m etre arasında olan kamışsı
den olduğu zaten bilinmekteydi. Arıtılmış şeke bir bitkidir. Parlak renkli, boğumlu gövdesi
rin, enerji vermek dışında bir besin değeri beyaz, sarı, koyu yeşil, kırmızı ve m or olabi
olmadığının anlaşılması sonucu (bak. BESLENME) lir. Bazı çeşitleri çizgilidir. Çapı ender olarak
birçok insan şeker yerine bal ve yoğunlaştırılmış 7 santim etreyi geçen gövdenin tatlı, sulu bir
meyve sulan içeren tatlılan yemeye başladı. özekdokusu vardır. M ısır yaprağını andıran
Keçiboynuzu ağacının meyvelerinin öğütül ince uzun yapraklann sardığı gövdenin ucun
mesiyle elde edilen keçiboynuzu tozu, bol da beyaz, püskülsü çiçek dem etleri bulunur.
m iktarda şeker içerdiği için şekerlem e yapı Zengin ve iyi akaçlanmış topraklarda yeti
m ında kakao yerine kullanıldığı zaman aynca şen şekerkamışı bol yağış ve tropik iklim
çok az şeker katm ak yeterli olur. Birçok sıcaklığı ister. Yeni Gine kökenli olduğu
kimse sağlığa daha yararlı olduğu için, antıl- sanılan şekerkam ışı, sonradan götürüldüğü
mış şeker yerine kahverengi ham şeker kul Jam aika, K üba ve öteki Batı H int A daları’n-
lanm aktadır {bak. Ş e k e r v e Ş e k e r Y a p i m i ) . da, A B D ’nin güney bölgeleri, Hawaii ve
Brezilya’da, A vustralya’nın O ueensland eya
ŞEKERPANCARI bak. P a n c a r ; Şe k e r ve Şe letinde büyük plantasyonlarda yetiştirilmek
ker Y a p im i. tedir. Şekerkamışı tohum verm e zam anından
önce kesilmelidir; çünkü tohum veren kamış,
ŞEKER VE ŞEKER YAPIMI. Bitkiler hava şekerli besisuyunun çoğunu kullanmış olur.
dan aldıklan karbon dioksit ve kökleriyle Şekerkamışı kesildikten sonra bitkinin toprakta
em dikleri sudan kendileri için gerekli olan kalan kökünden yeni sürgünler filizlenir.
ŞEKER VE ŞEKER YAPIMI 255
Vakum altında
kaynatarak lapa
elde e dilm esi
Ham şeker
Buharlaştıncılarda
yoğunlaştırma
Bez filtreyle
karbon} d io k s it süzm e
ŞEKERPANCARI m akineyle d ilim le n m iş teti arıtm ak için gazı
p ancarlar reç katılm ası m akinesi
Toplanan şekerkam ışları, yaprakları kesil den kristalleştirilerek beyaz, arı şeker elde
dikten sonra şeker fabrikasına götürülür. edilir. Bisküvi ve pasta yapımında kullanılan
Kamışlar burada yıkanır, küçük parçalara özel bir şeker türü, çok ince kristallerin kayna
bölünür ya da kıyılır. Sonra ağır m erdaneler tılmasıyla elde edilir. Topaklaşmayı önlemek
arasında ezilirken üstüne su püskürtülür; püs için mısır unu katılıp öğütülen tozşekerden
kürtülen su bitkideki şekerin çözünmesine pudraşeker yapılır. Tozşeker ve sıvı şeker
yardımcı olur. karışımının basınç altında kalıplara dökülm e
Ezilen kam ıştan koyu grimsi ya da yeşilimsi siyle kesm eşeker ya da küpşeker üretilir.
ekşi bir sıvı çıkar. İçinde birçok katışkı olan
bu sıvıya, arıtm ak için kireçsütü (kalsiyum Şekerpancarı Şekeri
hidroksit asıltısı) katılır. Bu ham şerbet daha Şekerpancarı, Asya’nın ve Güney Avrupa’nın
sonra hem en ısıtılır ve çökeltme tanklarında bazı bölgelerinde yabani olarak yetişen bir
çökelmeye bırakılır. Bu tanklardan çıkan bitkiydi. 18. yüzyıldan önce şekerpancarı
durulm uş şerbet vakumlu pişirme kazanlarına sebze ve hayvan yemi olarak kullanılırdı. 18.
alınır. Şerbet burada koyulaşarak önce şuru yüzyılda A lm anya’da şekerpancarından şeker
ba, sonra da şeker kristalleriyle melas karışı üretm e denem eleri yapıldı ve ilk fabrika
mından oluşan bir lapaya dönüşür. 1802’de Silezya’da kuruldu. Günüm üzde dün
Bu lapa santrifüjlere gönderilir. Yüksek ya şeker üretim inin neredeyse yansı şeker-
hızla dönen, çevresi delikli silindirler olan bu pancanndan elde edilir.
aygıtlarda, melas m erkezkaç kuvvetin etkisiy B ir pancar çeşidi olan şekerpancarı, b eyaz,
le deliklerden dışarı atılır; santrifüjün içinde etli kazık kök ü n d e şek er biriktiren ikiyıllık bir
kahverengi ham şeker kalır. Bu kahverengi bitkidir (bak. P an car). İlk yıl kök v e iri yap
ham şekerin bir bölüm ü olduğu gibi satılmak raklar oluşur; bitki ikinci yıl çiçek ve tohum
üzere ayrılır, am a büyük bölüm ü rafinerilere verir. İlk yıl sonunda sök ü len şekerpancarı
gönderilerek arıtılır. Rafineride yeniden çö gön derildiği şeker fabrikasında yıkanır, tartı
zelti haline getirilen ham şeker, kimyasal mad lır v e dilim lenir. Pancar dilim leri, silindir
delerle işlemden geçirilip bez filtrelerden ve ke biçim inde bir dizi yüksek kazandan oluşan
mik kömüründen süzüldükten sonra yeni yayınım k u lelerine alınır. B urada, pancar
256 ŞEKER VE ŞEKER YAPIMI
En solda: Yaprakları
yakılmış şekerkamışları
kesilmeyi bekliyor. Kesimi
kolaylaştırm ak için
şekerkamışları denetim
altında yakılarak gövdeye
zarar vermeden
yapraklarından tem izlenir.
Solda: Günümüzde de
şekerkamışının büyük
bölüm ü machete denen
büyük bir bıçak
kullanılarak elle kesilir.
Altta: Yükleyici kesilmiş
kamışları toplayarak,
işlenecekleri şeker
fabrikasına götürecek
röm orklara yükler.
ŞEMPANZE 257
dilimlerindeki şekerin 80°C sıcaklıktaki suyun kelleşmeye yatkındır. Şem panzeler doğal or-
içinde çözülmesiyle bir şerbet oluşur. İçindeki tam lannda 50 yıl kadar yaşayabilir.
katışkılar nedeniyle siyah olan bu şerbet daha Dişi şempanze ilk kez, yaklaşık 12 yaşma
sonra kireçsütü ve karbon dioksitle arıtılır ve geldiğinde doğurur. D aha sonra 3-4 yılda bir,
filtreden geçirilir. Süzme sonrasında elde tek bir yavru doğurur. Yavrular yaşam lannın
edilen arı şerbet, arıtılmış şekerkamışı şerbe en azından ilk beş yılını annelerinin yanında
tinin geçirildiği işlemlere çok benzeyen bir geçirir.
dizi işlemden geçirilerek şeker elde edilir.
G erçekte şekerpancarı ve şekerkamışından Toplu Halde Yaşayan Zeki Hayvanlar
elde edilen şekerler birbirinden farklı de Şem panzeler yağmur orm anları, dağ orm an-
ğildir. lan ve savanlar gibi çeşitli ağaçlık ortam larda
Şeker akçaağacının yetiştiği K anada’da ve yaşar. Çevik birer tırmanıcı olm akla birlikte
A B D ’nin kuzey bölgelerinde akçaağaçtan şe sık sık yerde de dolaşırlar. Gece olduğunda
ker üreten fabrikalar vardır (bak. A k ç a a Ga ç ). ağaç tepelerinde ince dallan büküp yapraklan
A sya’nın tropik bölgelerinde yetişen hindis sererek uyuyacaklan yerleri hazırlamaya giri
tancevizi, hurm a ve öbür palmiye türlerinden şirler. H er gece yeniden yapılan bu yuvalar
de şeker elde edilir. şempanzeleri yırtıcı hayvanlardan koruyacak
T ürkiye’de şeker, şekerpancarından elde ölçüde yüksektedir. Şem panzeler gündüzleri
edilir. Türkiye’deki ilk şeker fabrikası
1926’da K ırklareli’nde kurulan Alpullu Şeker ARDEA
Fabrikası’dır. Bunu U şak, Eskişehir ve T ur
hal şeker fabrikalarının kuruluşu izlemiştir.
Şeker sanayisi günüm üzde Türkiye’de önemli
bir sanayi dalıdır. 1987’de 13 milyon ton
şekerpancarı üretilen Türkiye’de, 1988’de
1.331.115 ton şeker üretilmiştir.
lanmış ve hatta saldırıya uğramıştı. A m a, çokkenarlan dişlidir. Ayrı bitkiler üzerinde yer
geçmeden başkaları bu örneği izledi. alan bireşeyli çiçeklerinden dişi olanlar küçük
Z am anla şemsiyenin gergi çubuklarının ya bir kozalağı andırır. Şerbetçiotu, dişi çiçekle
pımında balinaçubuğunun yerini m etal aldı ve rindeki lupulin adlı hoş kokulu bir m adde için
ağır ipek kaplam aların yerine alpaka doku yetiştirilir. Lupulin biraya acımsı bir tat ver
m alar kullanılmaya başlandı. 1850’de G aller’ m ek için, malt özütü ve bazı alkolsüz içecek
deki M enai Boğazı üzerindeki köprünün gö lere ise koruyucu olarak katılır; ayrıca bazı
rünüm ünden esinlenen Samuel Fox, sağlam ilaçların bileşimine de girer. Dişi çiçeklerden
hazırlanan çayın iştah açıcı, idrar söktürücü
lık ve hafifliği birleştiren yivli çelik şemsiye
çatısını yaptı. Bununla birlikte, 19. yüzyıl ve yatıştırıcı etkisi vardır.
şemsiyelerinin saplan genellikle hâlâ oyma Şerbetçiotu en iyi gelişmeyi, akaçlaması
fildişi ya da akikten yapılırdı. uygun, kireçli, gübreli ve derin topraklarda
gösterir. İlkbahar ve yaz mevsimlerinde bol
ŞERBETÇİOTU, biracılıkta kullanılan bir suya gereksinimi vardır; buna karşılık sonba
tan m bitkisidir. Kendirgiller ( Cannabaceae) harda hiç sulanmamalıdır. Yazları sıcak ve
familyasında yer alan bu çokyıllık bitkinin rüzgârsız geçen, toplam a mevsiminde don
(Humulus lupulus) anayurdu A vrupa’dır. olmayan yerler şerbetçiotu yetiştirm ek için en
Uzunluğu 6 m etreye ulaşan dikenli, tırmanıcı uygun bölgelerdir.
gövdesi kaba ve sert yapraklar taşır. Y aprak Sonbaharda kazılarak iyice havalandırılmış
lan asmanm kiler gibi loplu, uzun saplı ve tarlalara bir yıl önceki dişi şerbetçiotu bitkile
rinden alm an kök parçaları 2 m etre kadar
aralıklarla dikilir. Kış boyunca gübrelem e ve
yabancı otların ayıklanması gibi çeşitli bakım
işlemleri yapılır. İlkbaharın sonlarına doğru
gelişmeye başlayan fidanlar sırıklara ya da
tellere sardınlır. Uygun koşullar altında genç
şerbetçiotu bitkilerinin günde 15 cm kadar
boy atabildiği saptanmıştır.
Yaz boyunca gelişmesini tam am layan çiçek
salkımları sonbahar geldiğinde genellikle m a
kinelerle toplanır, kurutulur ve toz haline
getirilir. Şerbetçiotunun başlıca kullanım ala
nı biracılıktır; küspesinden ise hayvan yemi ya
da gübre olarak yararlanılır.
A vrupa’da çok yaygın olan şerbetçiotu
üretim inde ilk sırayı Alm anya ve Çekoslovak
ya alır. T ürkiye’de ise özellikle Karadeniz
Bölgesi’nde yabanilerine rastlanan ve yöresel
olarak öm erotu, m ayaotu gibi adlarla da
anılan bitkinin Bilecik ve Bursa yöresinde
tanm ı yapılır.
ettiğine inanılır. M ısırlılar, A surlular, Y unan yorum una bağlı olan Bedreddin, M emlûk
lılar, Rom alılar, Haçlılar, Sarazenler, Os sarayında tanıştığı Şeyh Hüseyin A hlati’den
manlIlar, Britonlar, A raplar ve Y ahudiler etkilenerek tasavvufa yöneldi. 1404’te İra n ’a
tarih boyunca zaman zaman ırmağın geçiş gitti. Bir süre T ebriz’de kaldı. Tim ur’un
noktalarında konakladılar ve kaleler kurdu buradaki sarayında düzenlediği toplantılara
lar. Şeria Irm ağı, 20. yüzyılda yeni kurulan iki katıldı. İranlı bilginlere karşı giriştiği tartış
ülke olan Ü rdün ve İsrail arasındaki sınırı m alarda büyük başarı kazandı. M ısır’a dönü
çizmektedir. şünden kısa bir süre sonra Şeyh Hüseyin
Şeria Irm ağı, başka birçok ırm ak gibi bir A hlati ölünce onun yerine geçti. Şeyhlikte
vadi oluşturmamıştır. Suriye-Lübnan sınırın ancak altı ay kadar kalan B edreddin 1405’te
daki H erm on D ağı’ndan doğan Şeria Irmağı M ısır’dan ayrılarak Şam, H alep, K aram an,
yerkabuğunun çökmesiyle oluşan uzun bir Konya, Aydın, Tire ve İzm ir’e uğradıktan
çukur boyunca güneye doğru akar. Kızılde- sonra 1406’da E dirne’ye geldi.
niz’in ötesine kadar uzanan Doğu A frika Rift Bu sırada Osmanlı Devleti F etret D önem i’
Vadisi’nin bir bölüm ü olan bu çukurun her iki ni yaşıyordu {bak. F e t r e t D ö n e m i ) . R um eli’
yanındaki sarp yamaçların arası 15-25 kilo deki akıncıların desteğini kazanan Musa Çele
m etredir. Irmağın duru mavi Taberiye G ölü’ bi 1410’da kardeşi Süleyman Ç elebi’yi yene
ne (Celile Denizi) döküldüğü yerde yatağı rek E dirne’yi ele geçirdi. M usa Çelebi
deniz düzeyinden çok daha alçaktadır. T abe 1411’de hüküm darlığını ilan edince, ünü git
riye G ölü’nden çıktıktan sonra, Şeria Irmağı tikçe yayılan Şeyh B edreddin’i kazaskerliğe
çevresinden kopanp sürüklediği killi toprak getirdi. İki yıl kadar bu görevde kalan Şeyh
lar yüzünden çamurlu bir görünüm e bürünür. B edreddin, M usa Çelebi’nin kardeşi Çelebi
Vadi yazın dayanılmaz derecede sıcaktır. M ehm ed’e karşı giriştiği m ücadelede yenik
Ocak ve şubat aylarındaki yağışlar sırasında düşüp öldürülmesi üzerine İznik’e sürgün
da sık sık taşkınlar olur. Irm ak son 110 edildi.
kilom etrelik bölüm ünde çölden geçer. Sonun Yıldırım Bayezid’in 1402’de A nkara Sava-
da deniz düzeyinden 400 m etre alçakta Lût şı’nda Tim ur’a yenilmesiyle başlayıp 1413’te
G ölü’ne (Ölü Deniz) dökülür. Dünyanın en Çelebi M ehm ed’in (I. M ehm ed) tahta tek
alçak ırmağı olan Şeria Irmağı 360 km uzunlu başına egemen olmasıyla sona eren Fetret
ğundadır. Çok hızlı aktığından ulaşıma elve D önem i boyunca ülke yıkıma uğramış, halk
rişli değilse de, 20. yüzyılda Ü rdün ve İsrail’ yoksulluk içine düşmüş, Rum eli’deki fetihle
deki toprakların sulanması için en önemli su rin durması da tım ar bekleyen sipahiler ve
kaynağı durum una gelmiştir. akıncılar arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı.
I. M ehmed’in bu sorunlara çözüm bulamaması
ŞERİT bak. Tenya. 1416’dan başlayarak çeşitli patlamalara yol
açtı. Şeyh B edreddin’in m üritlerinden Börk-
ŞEYH BEDREDDİN (yaklaşık 1365-1420). lüce M ustafa A ydm ’da, Torlak Kem al de
Tasavvuf düşüncesine yeni boyutlar getirmiş M anisa’da ayaklandı. Gittikçe yayılan ayak
bir bilgin ve düşünür olan Şeyh B edreddin lanm alar kanlı biçimde bastırılm aya başlanın
daha çok, büyük bir ayaklanmaya önderlik ca Şeyh B edreddin İznik’ten gizlice ayrılarak
etmesiyle tanınır. Sinop’ta hüküm süren İsfendiyar Bey’in yanı
Simavna’da (bugün Y unanistan’da) doğan na gitti. O nun yardımıyla K ınm ’a geçti ve
B edreddin’in babası kentin kadısıydı. B ed kazaskerliği sırasında tanıştığı Eflâk Beyi
reddin E dirne’de başladığı öğrenimini Bursa M ircea’nın da yardımıyla Silistre dolaylannda
ve Konya’da sürdürdükten sonra M ısır’a gide örgütlenm eye başladı. A m a A nadolu’daki
rek ünlü bilginlerden ders aldı. Parlak bir ayaklanm aları bastıran I. M ehm ed’in güçlü
öğrenci olarak dikkati çektiğinden M emlûk bir orduyla R um eli’ye geçtiğini öğrenince
H üküm darı B erkuk’un (1382-99) oğlu Fe- D eliorm an yöresine çekildi. Ayrıntıları bilin
rec’in (hükümdarlığı 1399-1412) hocalığına m eyen gelişmeler sonucunda I. M ehm ed’in
getirildi. O güne kadar İslam dininin Sünni ordusunca tutsak edilen Şeyh B edreddin Se-
262 ŞEYH GALİB
rez’e (bugün Y unanistan’da Serrai) götürüldü M ehm ed Esad 1780’de kısa bir süre Divan-ı
ve orada idam edildi. H üm ayun’da kâtip olarak çalıştıktan sonra
A rkasında birçok yapıt bırakan Şeyh Bed- kendini bütünüyle şiire verdi. 16. yüzyılda
reddin tasavvuf alanındaki düşünceleriyle bir H indistan’da yaşayan ve şiirlerini Farsça ya
çok yandaş toplamış, ona bağlı olanlar sonra zan bir grup şairin yarattığı Sebk-i Hindi
ları Simaviye (bazen de Bedreddiniye) adını A kım ı’m benimseyince şiir anlayışı büyük
verdikleri tarikatta örgütlenm eye çalışmışlar değişikliğe uğradı. O da bu değişmeyi göster
dır. 16. yüzyıl ortalarına kadar varlığını sür m ek istercesine E sad’ı bırakıp Galib mahlası
dürdüğü anlaşılan bu tarikat, üyelerinin uğra nı aldı. 1784’te Mevlevi tarikatına giren Galib
dıkları ağır baskılar yüzünden ortadan kalk bir süre K onya’da kaldıktan sonra İstanbul’a
mıştır. A m a Şeyh B edreddin’in bazı düşünce dönüp Yenikapı M evlevihanesi’ne bağlandı.
leri başka tarikatlarca benim senerek yaşatıl- 1791’de G alata M evlevihanesi şeyhliğine
mıştır. Ö te yandan Şeyh B edreddin’in tasav atandıktan sonra da Şeyh Galib olarak anıldı.
vuf yoluna girm eden önce yazdığı birçok yapıt Bu dönem de hem şair, hem Mevlevi şeyhi
yüzyıllarca m edreselerde ders kitabı olarak olarak ünü gittikçe yayılan Şeyh Galib, kendi
okutulm uştur. gibi şair ve Mevlevi olan Padişah III. Selim’in
Şeyh B edreddin’in tasavvuf alanındaki dü yakın dostluğunu kazandı. 1799’da İstanbul’
şüncelerini topladığı tem el yapıtı Varidat9tır da ölen Şeyh Galib G alata M evlevihanesi’n-
(1970). T an n ile evrendeki canlı, cansız bütün deki (bugün Divan Edebiyatı Müzesi) türbe
varlıkların bir olduğu düşüncesi yapıtın özünü sinde gömülüdür.
oluşturur. Yani bütün varlıklar T a n n ’dan Şeyh Galib zengin çağrışımlarla ve im geler
çıkmışlardır, onun değişik görünüşleridir. le yüklü, m azm unları değişik anlamlarıyla
Şeyh Bedreddin toplum sal yaşamın birçok kullanan, söyleyişte uyuma önem veren Sebk-i
alanını bu düşünce çizgisinde yeniden değer H indi A kım ı’nm Divan şiirindeki en önemli
lendirmiş, örneğin bireysel m ülkiyete karşı temsilcisi sayılır. Şeyh Galib bu akımın Fars
çıkarak Tanrı yolunda olanların m ülkiyette de edebiyatında yarattığı yeniliği Divan şiirinin
ortak olması gerektiğini savunmuştur. Şeyh kalıplan içine ustalıkla taşımayı başarmıştır.
B edreddin’in önemli bir görüşü de bütün Şeyh G alib’in en önemli yapıtı Hüsn ü A şk
tektannlı dinlerin kaynağının ve ereğinin bir (1836) adlı mesnevidir. Türünün Divan edebi
olduğu, hiçbir dinin öbürüne üstün olmadığı yatındaki en özgün ürünü sayılan bu yapıtta
yolundadır. Buradan hareketle dinler arasın Şeyh Galib, H üsn (güzellik) adlı kızla Aşk
da kardeşliği savunmuş, oldukça etkili olan adlı delikanlı arasındaki bin bir zorlukla dolu
bu görüşü birçok Hıristiyan yandaş edinm esi aşk macerasını anlatır. B urada H üsn ve Aşk
ni sağlamıştır. birer simgedir. Asıl anlatm ak istediği tanrısal
Şeyh B edreddin’in yaşam ve düşünceleri, aşka ulaşm anın güçlüğüdür.
Nâzım H ikm et’in Simav ne Kadısı Oğlu Şeyh Şiirlerini topladığı Divan9da (1836) gazeller
Bedreddin Destanı (1936) adlı manzum yapıtı önemli bir yer tutar. G azellerinde de tasavvuf
na konu olmuştur. tem alan ağır basar. Divan şiirinin öbür nazım
biçimlerinde, özellikle kaside ve rubaide de
ŞEYH GALİB (1758-1799). Divan şiirinin son başanlı örnekler veren Şeyh G alib’in edebiyat
büyük şairi sayılan Şeyh Galib İstanbul’da tarihi bakım ından değerli bir çalışması da
doğmuştur. Asıl adı M ehmed Esad’dır. Babası Mevlevi şairlerin yaşamöyküleri üzerinedir.
M ustafa Reşid Efendi Mevlevi tarikatına bağ Bu konudaki notlarını sonradan Esrar D ede’
lıydı. Babasmdan ve özel öğretmenlerden ye vermiş, o da bunlan işleyip düzenleyerek
aldığı derslerle yetişen M ehm ed çok genç Tezkire-i Şuara-yı Mevleviye adlı yapıtı ortaya
yaşta şiir yazmaya başladı. Fars edebiyatı koymuştur.
öğretm eni Süleyman Neşet ona Esad mahlası
nı verdi. Gençlik dönem inde yazdığı şiirlerde ŞEYH SAİD AYAKLANMASI (1925), Doğu
Fuzuli, Hayali, Naili-i Kadim, Nabî ve N e A nadolu’da gerçekleşen büyük bir ayaklan
dim ’in etkisi görülür. m adır. Şeyh Said (1865-1925) adlı bir Nakşi
ŞEYH ŞAMİL 263
bendi şeyhinin önderlik ettiği ayaklanm a gö sona erdi. D iyarbakır’da kurulan İstiklal
rünürde cumhuriyet rejim ine karşı dinsel bir M ahkem esi’ndeki yargılama sonunda Şeyh
tepki olarak ortaya çıkmışsa da, ardında Said ve ayaklanm anın önderlerinden 47 kişi
başka nedenlerin bulunduğu ileri sürülm üş ölüm cezasına çarptırıldı.
tür. Bunların başlıcalan, yeni kurulmuş olan
m uhafazakâr eğilimli T erakkiperver Cum hu ŞEYH ŞAMİL (1797-1871). Kafkasya’da Rus
riyet Fırkası’nın dinci çevreleri yüreklendir işgaline karşı direniş hareketinin en ünlü
mesi ve Lozan Barış K onferansında anlaşma önderi olan Şeyh Şamil D ağıstan’ın Gimri
sağlanamayan Musul sorununu kendi çıkarla kasabasında doğdu. Babası oldukça zengin bir
rı doğrultusunda bir çözüme bağlamak iste toprak sahibiydi. Şamil İslami bir eğitim
yen İngiltere’nin Türkiye’yi zayıflatmak am a gördü ve D ağıstan’daki direniş hareketinin
cıyla giriştiği kışkırtmalardır. önderlerinden Gazi M uham m ed’in görüşle
A yaklanm a 13 Şubat 1925’te Elazığ’ın Eğil rinden etkilendi. Nakşibendi tarikatının Kaf
bucağına (bugün D iyarbakır’a bağlı Eğil ilçe kasya’da aldığı biçim olan M üridizm hareketi
si) bağlı Piran köyünde jandarm alara ateş
açılmasıyla başladı. Bunu yöredeki telgraf ve Şeyh Şamil,
telefon hatlarının kesilmesi izledi. 16 Şubat’ta Kafkasya'da Rus
işgaline karşı
Genç ilinin (bugün Bingöl iline bağlı Genç direnişin en ünlü
ilçesi) m erkezi ayaklanmacıların eline geçti. önderidir.
Bu olay bölgedeki başka güçlerin de ayaklan
maya katılm asına yol açtı. Hızla hareket eden
Şeyh Said, M aden, Siverek ve E rgani’yi ele
geçirdikten sonra D iyarbakır’a yöneldi. Baş
ka bir kol da V arto üzerinden M uş’a doğru
harekete geçti. O rdu birliklerini 21 ve 23
Şubat’ta iki kez püskürtm eyi başaran Şeyh
Novosti Press Agency
Said 26 Şubat’ta H ani’yi ele geçirdi. Gökdere-
li Şerif kom utasındaki bir kol da 24 Şubat’ta nin de yöneticisi durum undaki Gazi M uham
Elazığ’a girmişti. Bu' arada hüküm et doğu med 1813’ten beri R uslar’a karşı cihad (din
illerinde seferberlik ve sıkıyönetim ilan etti. adına savaş) açmıştı.
A m a ayaklanm anın gittikçe yayılması üzerine Şamil 1830’dan başlayarak bu savaşa etkin
Fethi Bey (Okyar) başkanlığındaki hüküm et biçimde katıldı. Gazi M uham m ed 1832’de
2 M art’ta istifa etm ek zorunda kaldı. İsm et R uslar’la işbirliği yapan Hacı M urad’la giriş
Paşa’nın (İnönü) kurduğu yeni hüküm et 4 tikleri bir çatışmada öldü. Yerine geçen Ham-
M art’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden za Bey de 1834’te ölünce Şamil hem M üri
(TBM M ) güvenoyu aldı. H üküm etin ilk işi dizm’in, hem de direniş hareketinin önderliği
TBM M ’den olağanüstü hal yetkisi istemek ni üstlendi. Bu tarihten sonra da Şeyh Şamil
oldu. 4 M art’ta kabul edilen Takrir-i Sükûn sanıyla anılır oldu.
K anunu’yla hüküm ete geniş yetkiler tanındı. Şeyh Şamil’in Kafkasya’da yaşayan M üslü
Ayaklanm acılar ise 4.000 kişilik bir güçle m an kavimleri dinsel tem elde birleştirm eye
en önemli hedefleri olan D iyarbakır’ı kuşat ve ortak düşman R uslar’a karşı direniş hare
mışlar, 7 M art’ta da saldırıya geçmişlerdi. ketini güçlendirmeye yönelik çabalan kısa
A m a kenti savunan ordu birlikleri bu saldırıyı sürede olumlu sonuçlar verdi. 1837’de Rus
püskürtm eyi başardılar. 9 M art’ta D iyarba birliklerine ağır darbeler indirmesi birçok
kır’a ulaşan yeni birlikler ayaklanmacıları topluluğun daha ona katılmasını sağladı. D e
izlemeye başladı. 26 M art’ta başlatılan toplu netimi altına aldığı topraklarda İslami bir
saldırı ve kuşatm a harekâtıyla ayaklanmacıla yönetim oluşturan Şeyh Şamil askeri eğitime
rın eline geçen yerler geri alındı. İran ’a de özel önem verdi.
sığınmaya çalışan Şeyh Said de 15 Nisan’da Şeyh Şamil R uslar’ın 1838’de giriştiği bü
V arto yakınlarında yakalanınca ayaklanma yük saldırı karşısında gerilem ek zorunda kal
264 ŞEYHÜLİSLAM YAHYA
dı. A m a bir süre sonra R uslar’la işbirliğinden oldu. Bir yılla sınırlı bu göreve 1611’de ikinci,
vazgeçen Hacı M urad’m da desteğiyle, yitirdi 1617’de de üçüncü kez getirildi. 1619’da
ği topraklan geri almayı başardı. B una karşı emekliye ayrıldıysa da, 1622’de Genç O s
lık Ruslar uzun çarpışm alardan sonra 1845’te m an’ın tahttan indirilmesine yol açan olayla-
Şeyh Şamil’in karargâhının bulunduğu Dar- n n ertesinde yeni Padişah I. M ustafa tarafın
ga’yı ele geçirdiler. M ücadelesini bundan dan şeyhülislamlığa atandı. Bir yıldan fazla
sonra dağlarda sürdüren Şeyh Şamil, Hacı süren bu ilk şeyhülislamlığından, Sadrazam
M urad’m 1851’de yeniden R uslar’ın yanma Kem ankeş Ali Paşa’yla anlaşmazlığa düşünce
geçmesiyle gücünün bir bölüm ünü yitirdi. aynlm ak zorunda kaldı. A m a yeni Padişah
1853 sonunda K ınm Savaşı’nın başlaması IV. M urad 1625’te Yahya Efendi’yi ikinci kez
Şeyh Şamil için elverişli bir ortam yarattı. Bu şeyhülislamlığa getirdi. IV. M urad’m 1632’de
yıllarda özellikle Hıristiyan G ürcüler’e karşı yönetim e egemen olma girişiminin yol açtığı
baskınlar düzenledi. Kafkasya’daki Rus bas kanşıklıklar yüzünden görevi bıraktıysa da,
kısının azalmasından yararlanarak askeri ba 1634’te üçüncü kez şeyhülislam oldu. IV.
kım dan güçlenmeye çalıştı. Ne var ki, K ınm M urad’m 1635’teki Revan ve 1638’deki Bağ
Savaşı’nda uğranılan yenilgiyi Kafkasya’da dat seferlerine de katılan Şeyhülislam Yahya
elde edilecek bir başanyla unutturm ayı amaç padişahın güvenini ve saygısını kazandı. IV.
layan Rus Ç an II. A leksandr 1856’da büyük M urad’m ölm esinden (1640) sonra başa geçen
bir orduyla harekete geçti. Şeyh Şamil’in Deli İbrahim dönem inde de görevini sürdü
Osmanlı Devleti ve İran gibi M üslüman ülke ren Şeyhülislam Yahya İstanbul’da öldü.
lerden yardım almasını önlem ek amacıyla 18 yılı aşkın süre şeyhülislamlık yapan ve
güney sınırından başlatılan kuşatm a harekâ dinsel konularda dönem inin önde gelen bil
tıyla da desteklenen savaş aralıklarla üç yıl ginlerinden sayılan Şeyhülislam Yahya asıl
kadar sürdü. Eylül 1859’da, kalan birkaç yüz ününü edebiyat alanında kazanmıştır. Ö zel
adamıyla Gunib Dağı’na çekilen Şeyh Şamil likle gazelleriyle tanınan Şeyhülislam Y ahya’
R uslar’ın kuşatmasını yaramayacağını anla nın dönem ine göre yalın bir dili vardır.
yınca teslim oldu. Bundan sonra Ruslar Kaf Şiirlerinde söz sanatlarına fazla yer vermemiş,
kasya’yı hızla ele geçirdiler. içten ve açık bir söyleyişi yeğlemiştir. N ef’i,
St. Petersburg’a (bugün Leningrad) götürü Sabri, Naili-i Kadim gibi dönem in ünlü şairle
len Şeyh Şamil, Çar II. A leksandr tarafından rince de beğenilen Şeyhülislam Y ahya’nın
iyi karşılandı ve ailesiyle birlikte M oskova ya- gazelleri, edebiyat tarihçilerince 16. yüzyıl
km lanndaki Kaluga’da oturm ası uygun görül şairi Bâkî ile 18. yüzyıl şairi Nedim arasında
dü. 1869’da çann izniyle hacca gitti, ama geri bir köprü olarak nitelenmiştir.
dönm eyerek M edine’ye yerleşti ve orada Şeyhülislam Y ahya’nın şiirlerini topladığı
öldü. Divan 'm dan (1916) başka 77 beyitlik küçük
Şeyh Şamil’in kahram anlıklarla dolu yaşa bir mesnevi olan Sâkiname ’si ve A rapça’dan
mı halk arasında bir efsane niteliği kazanmış, çevirileri yardır.
birçok edebi yapıta da konu olmuştur.
ŞEYTAN. Değişik dinlerde farklı adlarla
ŞEYHÜLİSLAM YAHYA (1561-1644). Ünlü anılan şeytan genellikle kötü ruhların başı
bir Divan şairi olan Şeyhülislam Yahya İstan olarak düşünülür. Şeytan, hasım ya da iftiracı
bul’da doğdu. Babası Şeyhülislam Zekeriya anlam ındaki İbranice “aşatan” sözcüğünden
Efendi’dir. Y ahya özel ders alarak yetişti ve gelir. M üslümanlık, Hıristiyanlık ve Museyi-
1587’de m üderris oldu. 10 yıla yakın süre lik’te T a n n ’ya karşı çıkan şeytan, insanları
İstanbul’daki çeşitli m edreselerde çalıştıktan ondan uzaklaştırm aya çalışır. M üslüm anlık’ta
sonra 1596’da H alep kadılığına atandı. Bunu insanlar arasında kin ve düşmanlığı yayan
Şam, M ısır, Bursa ve Edirne kadılıkları izledi. cinler genellikle şeytan olarak adlandınlır.
1604’te kısa bir süre İstanbul kadılığında A ynca bu cinlerin başı olan İblis’ten de
bulundu. 1605 başlannda A nadolu kazaskeri, şeytan olarak söz edilir.
aynı yılın mayısında da Rum eli kazaskeri Eskiçağlarda ruhlara inanış ortak bir özel
ŞEYTANTÜKÜRÜĞÜ 265
likti. Yıllar önce yazılan m itler ve peri masal yasaklanmış meyveyi yemeye özendirerek
larında iyi ile kötü arasındaki m ücadelenin Âdem ile H avva’nın da cennetten kovulması
birçok örneğine rastlanır. Eski M ısırlılar dün na yol açar. Bundan sonra emrindeki şeytan
yadaki kötülüklerden Set’i sorumlu tutarlar ları kullanarak insanları doğru yoldan saptır
dı. Karanlıklar prensi adını verdikleri Set’in maya, onların A llah’ı anm alannı ve namaz
her sabah G üneş’in doğmasını önlemeye ça kılmalarını engellemeye çalışır.
lıştığına inanırlardı. Zerdüşt dinine bağlı olan
Eski İran halkı, kendisine hizmet etmesi için ŞEYTANTÜKÜRÜĞÜ. Bahçelerde ya da
şeytanlar ya da cinler ordusu yaratan E hri kırlarda otların ve çiçek saplarının üzerinde
men adlı bir kötülük tanrısının varlığına ina kümelenmiş beyaz köpük baloncuklarına
nırdı. Lakabı D ruc (yalan) olan bu kötü ruh, rastlanır. Bunlar şeytantükürüğü ya da salya-
ikizi olan iyi ruha karşı savaşırdı. Musevilik’ lıbit adlarıyla tanınan küçük böceklerin nem f
teki şeytan düşüncesi bu inançlardan kaynak denen yavruları tarafından salgılanır. Köpük
lanmış olabilir. hem hayvanı gizler, hem de kızgın güneşten
M useviler ve Hıristiyanlar tek T a n n ’ya ve Frank Lane Picture Agency
tek şeytana inanırlar. O nlara göre, şeytan
güçlü m eleklerden biriyken kendisini Tanrı’
ya eşit kılmak istemiş ve cennetten kovulmuş-
tur. Kovulmadan önceki adı, “ışık taşıyıcı”
anlamında Lucifer’dir. İngiliz şair John Milton’
m Kutsal K itap’tan esinlenerek yazdığı ün
lü şiiri Paradise L osfta (1667; “Kayıp Cen
net”) şeytanın, içine atıldığı sıvı ateş gölünden
çıkması ve kendisiyle birlikte göle düşen m e
leklerin de yardımıyla  dem ile H avva’yı gü
naha özendirerek T a n n ’dan öç alm a tasarısını
gerçekleştirmesi anlatılır (bak. ÂDEM İLE
H a v v a ).
Hıristiyanlık ve Musevilik’te şeytanın in
sanları ölüm yoluna ve kötülüğe çektiğine,
buyruğundaki cinlerle insanların ruhlarını ele
geçirerek onlara acı çektirdiğine inanılır.
Birçok Hıristiyan yazar putperestlerin tan
rılarını şeytan olarak tanımlamıştır. Bu tanrı
ların bazılarında boynuz vardı ya da boynuzlu
hayvanlarla bağlantılıydı. Bu nedenle şeyta
nın boynuzlu, çatal ayaklı ve kuyruklu bir
yaratık olduğu düşüncesi gelişti. Bu şeytan Üstte: Şeytantükürüğünün soluk renkli nemfi, karın
tipi, özellikle 12. yüzyıldan sonra çeşitli vit bölüm ünden salgıladığı ve hava kabarcıklarıyla
köpüklendirdiği bir sıvının altına gizlenir.
raylarda ve dinsel heykellerde işlendi. Altta: Erişkin şeytantükürükleri bitkiden bitkiye
Kuran 'da ise, daha çok “İblis” adıyla anılan atlayarak yer değiştirir ve bitkilerin özsuyunu emer.
şeytan cennetten kovularak lanetlenir ve em
rindeki şeytanlar aracılığı ile insanları A l korur. Şeytantükürüğü erişkin evreye girdi
lah’ın yolundan saptırm aya çalışır. Kuran 'a ğinde küçük bir çekirge gibi bitkiden bitkiye
göre, öbür m eleklerin A llah’ın isteğine uya atlar.
rak Hz. Â dem ’in önünde secde etm esine Şeytantükürüğü ağustosböceklerinin de yer
karşılık, İblis kendisinin ateşten yaratıldığı ve aldığı eşkanatlılar (Homoptera) takımının bir
çam urdan yaratılmış Hz. Â dem ’den üstün familyasını ( Cercopidae) oluşturur. Çoğunun
olduğu gerekçesiyle bu buyruğa karşı çıktığın uzunluğu 12 milimetreyi geçmez. Renkleri
da cennetten kovulur. A rdından H avva’yı genellikle soluk kahverengidir. Bayağı şey-
266 ŞIRNAK
Doğal Yapı
Şırnak ilinin büyük bölüm ü, akarsu vadileriy
le derin biçimde parçalanm ış olan yüksek ve
dağlık alanlardan oluşur. İlin kuzey ve doğu
kesimini engebelendiren bu dağlar G üneydo
ğu T oroslar’a bağlıdır. H akkâri dağlık yöresi
nin batı bölüm ünü oluşturan bu kesimdeki
başlıca yükseltiler Tanintanin Dağı (3.055
m etre), Term o Dağı olarak da bilinen Kara-
cadağ (3.275 m etre), M amem usa Dağı adıyla
da anılan M usa Dağı (3.232 m etre) ve Altın
Dağı ile daha batıdaki Cudi Dağı’dır (2.114 Şırnak kentinin deniz düzeyinden yüksekliği
1.350 metredir.
daki bir geçiş alanında yer alır. İlin özellikle H azak, Silopi’nin Girgimaç ve U ludere’nin
doğu kesiminde soğuk ve kar yağışlı geçen kış Kılaban. Yörenin eskiden H akkâri il sınırları
aylannda —20°C’ye kadar düşen hava sıcak içinde kalan doğu kesimi I. Dünya Savaşı
lıklarına rastlanabilir. Yazları sıcak ve kurak sırasında Rus orduları tarafından işgal edildi.
geçen ilin başlıca m erkezlerinden Cizre ken Cum huriyetin ilanından sonra bu yörede Siirt
tinde hava sıcaklığının 48°C’ye kadar yüksel ve M ardin illeri kuruldu. Beytüşşebap ve
diği saptanm ıştır. U ludere yöreleri 1936’da H akkâri iline bağ
O rm an açısından yoksul sayılan Şırnak landı. 1990’da Siirt iline bağlı E ruh ilçesinin
ilinde doğal bitki örtüsü bozkır (step) görünü güney kesim inde G üçlükonak ilçesi kuruldu.
m ündedir. Dağların bazı kesim lerinde çalılık Bir süre sonra da Şırnak ili oluşturuldu.
lar ile m eşeliklere, yüksek kesimlerde de
ardıç topluluklarına rastlanır. Güney kesim Ekonomi
deki bazı vadilerde seyrek zeytin ağaçları Şırnak ilinde ekonom i tarım a dayalıdır. En
vardır. önemli tarımsal etkinlik hayvancılıktır. Kışı
ilin güney kesimindeki kuytu yörelerde geçi
Tarih ren göçer ve yarı göçebe aşiretler sürülerini
Çok eski bir yerleşim alanı olduğu anlaşılan yazın dağlardaki sulak yaylalara çıkarır. Bu
yörenin tarihine ilişkin yeterli bilgi yoktur. sürüler canlı hayvan ticaretine yönelik olarak
Şırnak yöresinin tarihi H akkâri, M ardin ve yetiştirildiğinden hayvansal ürünlerin verimi
Siirt illerinin tarihiyle iç içedir (bak. HAKKÂRİ; ve niteliği oldukça düşüktür. En çok koyun ve
MARDİN; SİİR T ). kıl keçisi yetiştirilir. Sürülerde yer alan kü
Bu yöreyle ilgili yerleşim tarihinin eskiliği çükbaş hayvan türlerinden biri de tüyleri
ne ilişkin başlıca kanıtlara Beytüşşebap ilçe siyah ve kahverengi olan, Siirt yöresine özgü
sinde rastlanır. Peştazare yöresindeki ilkel A nkara keçileridir. Yaylalarda kurdukları si
kaya resimlerinin günüm üzden yaklaşık 10 yah kıl çadırlarda yaşayan göçer aşiretler yaz
bin yıl önce başlayan Cilalı Taş D evri’nde boyunca hayvansal üretim le uğraşırlar. Elde
yaşayan insanlar tarafından çizildiği sanılm ak edilen başlıca hayvansal ürünler kıl, tiftik,
tadır. Bu resimlerde bazı geom etrik m otifler yün, peynir ve tereyağıdır. Ekim e elverişli
ile dağkeçileri ve onları avlayan insanlar görü topraklan kısıtlı olan ilde bitkisel üretim
lür. Faraşin Yaylası’ndaki, “dirhe” adıyla ekonom ik etkinlikler arasında ikinci sırada
anılan kulelerin U rartu yapısı olduğu bilin yer alır. Yetiştirilen başlıca bitkisel ürünler
m ektedir. Bu kulelerin yayla yolunu korum ak buğday, m ercim ek, arpa, üzüm ve pam uktur.
ya da A sur saldırılarım önceden haber almak Kısa adı G A P olan Güneydoğu A nadolu
amacıyla yapıldığı sanılmaktadır. Projesi (bak. G ü n e y d o ğ u A n a d o l u B ö l g e s İ)
1517’de Osmanlı D evleti’nin denetim ala kapsam ındaki Cizre Projesi gerçekleştiğinde
nındaki topraklar arasına katılan Şırnak yöre bitkisel üretim de çeşitlenme ve verim artışı
si, daha önceden de olduğu gibi uzun bir süre olması beklenm ektedir.
yer yer Bitlis, Cizre ve H akkâri beyleri Yaygın olarak dokumacılık yapılan ilde
tarafından özerk biçimde yönetildi. Önemli önemli bir sanayi kuruluşuna rastlanm az.
kervan yollarının kavşağında yer alan Cizre Y öredeki beklentilerden biri de, il yapılması
ve Şırnak, stratejik açıdan yüzyıllarca önem i nedeniyle bazı yatırımların Şırnak’a yöneltil
ni korudu. K ürt aşiretlerinin yöredeki bu mesi ve halka yeni iş olanaklarının sağlanma
yollar ile başlıca geçitleri denetim altında sıdır.
tutm ası, özerk konum larını sürdürm elerinin Şırnak ilinin Türkiye dış ticaretinde olduk
en önemli nedeniydi. Şırnak yöresi tarihi ça önemli bir yeri vardır. Cizre kentinde E-24
boyunca birçok ayaklanmaya sahne oldu. 19. K arayolu’ndaıı aynlan E-26 Karayolu Silopi’
yüzyıl sonlarında D iyarbakır ve Van vilayetle nin güneydoğusundaki H abur sınır kapısında
rinin sınırlan içindeydi. Y öredeki başlıca Irak topraklarına ulaşır. Son yıllarda ülkemiz
m erkezlerin eski adlan ise şöyleydi: Beytüşşe- ile Irak arasında gelişen ticaret ilişkileri nede
bap’ın Elki, Cizre’nin Cezire, İdil’in Zari ve niyle karayoluyla mal taşımacılığı açısından
268 ŞİFALI BİTKİLER
H abur sınır kapısı büyük ölçüde canlılık düzeyinden yüksekliği 1.350 m etredir.
kazanmıştı. 1990 yılı yazında Irak ’ın Kuveyt’i 1927’de ilçe m erkezi, 1990’da da il merkezi
işgal etm esinden sonra Birleşmiş M illetler’in olan Şırnak, tarihi boyunca önemli kervan
aldığı am bargo k aran üzerine bu canlılığını yollarının geçtiği bir alanda yer alıyordu.
yitiren H abur sınır kapısının gelecekte iki Günüm üzde Cizre’den gelen E-24 Karayolu
ülke arasındaki ticarette gene önem kazanm a ile Meşin Dağı G eçidi’ni (1.620 m etre) aşarak
sı beklenm ektedir. H akkâri, Siirt, Batm an ve Siirt’ten ve Süvari Halil G eçidi’ni (2.470
M ardin kentlerinden gelen yollar Cizre’de m etre) aşarak H akkâri’den gelen yollar Şır-
kesiştikten sonra H abur sınır kapısına ulaşır. nak kentinde kesişir.
Bu nedenle de Cizre önemli bir ulaşım, ticaret Kentin nüfusu 28.500’dür (1990).
ve konaklam a m erkezidir.
M erkez ilçe topraklanndaki asfaltit yatak- ŞİFALI BİTKİLER. Bitkiler insanların hem
lan ilin başlıca yeraltı kaynağını oluşturur. tem el besin kaynağı, hem de ilk ilaçlarıdır.
Şırnak ilinin doğa değerleri arasında yer alan İnsanlar çok eskiçağlardan bu yana deneme
geyikler ile yabankeçileri için Cudi D ağı’nda yanılma yoluyla hangi bitkilerin yenebileceği
bir korum a ve üretm e alanı kurulm uştur. ni, hangilerinin zehirli olduğunu öğrendiler;
bir yandan da bazılarının hastalıklan iyileştiri
Toplum ve Kültür ci yönlerini fark ettiler. Böylece, giderek
Şırnak ilinin toplum sal yapısında aşiret ilişki bitkileri doğrudan ya da özel karışım lar halin
leri geçerliliğini korum aktadır. Bir bölümü de ilaç olarak kullanmaya başladılar. İÖ
yerleşik düzene geçmiş olan aşiretlerden yay 5000’lerde Çin’de ve Hindistan ile M ezopo
lacılık yöntemiyle hayvan yetiştiriciliğini sür tam ya ve Eski M ısır’da şifalı bitkilerin kulla
dürenler konar göçer olarak yaşam aktadır. nıldığı bilinm ektedir. Örneğin Süm er, A kad,
Hayvancılığa dayalı olarak gelişmiş başlıca A sur ve H itit uygarlıklanna ait tabletlerde,
geleneksel el sanatı dokum acılıktır. Yaygın Eski M ısırlılar’ın papirüslerinde, bugün hâlâ
olarak kilim, halı, heybe ve şal dokumacılığı kullanılan kekik, nane, tarçın, safran, defne
yapılır. Bunlar arasında en ünlü olan doku ve haşhaş gibi bitkilerden söz edilm ekte,
macılık ürünü Şırnak şalıdır. bunlann hazırlanış ve kullanılışlanna yönelik
Şırnak yöresinde anlatılan söylencelerde reçetelere rastlanm aktadır. Eski Y unan uy
Cudi D ağı’nm adı sık geçer. B unlardan birine garlığı sırasında şifalı bitkiler ve tedavi yön
göre, T ufan’dan kurtulan Nuh Peygam ber’in temleriyle ilgili çok önemli kitaplar yazılmış,
(bak. N u h P e y g a m b e r ) gemisi, sular çekildik bu kaynaklar daha sonraki araştırm a ve ince
ten sonra Cudi Dağı’nın doruğunda karaya lem elere tem el oluşturm uştur. O rtaçağda ise,
oturur. G em iden çıkan Nuh Peygamber bura yaygın olarak kullanılan bu bitkiler özellikle
da kurban keser. D aha sonra dağdan aşağı kilise bahçelerinde rahiplerce yetiştirilmiştir.
inen N uh Peygamber kuzeydeki Şırnak kenti Bitkiler güneş enerjisinin yardımıyla, at
ni, N uh’un oğullanndan Yafes de Cizre kenti m osferden gelen karbon dioksit ile topraktan
ni kurar. Cizre kentindeki bir camide bulunan aldıklan suyu birleştirerek besinlerini üretir
5 metrelik sandukamn içinde Nuh Peygamber’ ler. Fotosentez denen bu süreç (bak. FOTOSEN
in yattığına inanılır. Nuh Peygamber’in ge TEZ) sonunda, karbonhidrat (örneğin şeker,
miden inerek kurban kestiği Cudi Dağı’nın nişasta) yapısındaki besin m addelerinin yanı
doruğu giderek bir ziyaret yerine dönüş sıra çok daha az m iktarlarda başka bazı
müştür. karm aşık yapılı bileşikler de oluştururlar.
İşte, yüzyıllardır süren araştırm alarla hasta-
İl Merkezi: Şırnak lıklan iyileştirici etkileri bulunduğu anlaşılan
Kuruluş tarihine ilişkin yeterli bilgiye rastlan bu m addelere “etkili m addeler” denir. Ö rne
mayan Şırnak kenti, ilin orta kesiminde yer ğin, haşhaş kapsüllerindeki özsuda bulunan
alır. Nam az D ağı’nm (1.990 m etre) batı etek öksürük kesici kodein ya da kınakına ağacının
lerinde kurulmuş olan kent fazla gelişmemiş kabuklannda yer alan kinin (sıtma ilacı) etkili
bir yerleşim yeridir. Şırnak kentinin deniz m addelerdir.
ŞİİLİK 269
M uaviye’nin halifeliğini tanımayan Hz. Ali Büveyhiler (932-1062) gibi egemen devletler,
yandaşlan halifeliğin Hz. Ali soyuna ait oldu Fatım iler (909-1171) gibi halifelik m erkezleri
ğu inancıyla oğlu Hz. H asan’ı halife tanıdılar. yaratmış olm akla birlikte, başta İran olmak
A m a Hz. H asan’m kısa bir süre sonra halife üzere İslam dünyasının hemen her yerinde
likten vazgeçmesi Şiiler arasında da bölünm e dağınık topluluklar olarak yaşadılar. Şiilik ilk
ye yol açtı. Bir bölümü Hz. H asan’m halifeliği kez 16. yüzyıl başında İran’da Safevi egem en
devrettiği M uaviye’ye uyarken, bir bölümü liğini kuran Şah İsmail dönem inde (1501-24)
Hz. H asan’a bağlılıklannı sürdürdüler. resmi mezhep durum una getirildi. Şiilik bu
Şiiler Hz. H asan’m ölmesinden (667) sonra gün İran dışında Y em en’de (Zeydiye kolu) de
kardeşi Hz. Hüseyin’i halife tanıdılar. Hz. resmi m ezheptir. Ayrıca Irak, Suriye, Mısır,
Hüseyin’in 680’de M uaviye’nin oğlu Yezid Pakistan ve H indistan’da da çeşitli Şii toplu
tarafından K erbela’da öldürtülmesi Şii hare lukları yaşam aktadır.
ketine yeni boyutlar getirdi. Şiilerin bir bölü Ayrıca bak. A Lİ, H z .; EBUBEKİR, H z .; HALİFE
mü M uhtar es-Sakafi’nin çevresinde toplana LİK; KERBELA OLAYI; OSMAN, H z .; SÜNNİLİK.
rak Hz. A li’nin üçüncü oğlu M uhamm ed
el-H anefi’yi halife tanıdılar. Şiiler’in büyük ŞİİR SANATI, dildeki anlam, ses ve ritim
bölümü ise Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynel- öğelerinden yararlanarak bir duygu, düşünce
âbidin’e bağlandılar. O ndan sonra da Zeynel- ya da olayı, yoğun ve sıra dışı anlatm a sanatı
âbidin’in soyundan gelen sekiz kişiyi imam olarak tanımlanabilir. İnsanoğlunun en eski
(halife) tanıdılar. Şii inancına göre 869’da ve kendine özgü anlatı türlerinden biri olması
doğan ve babası H aşan el-Askeri’nin 873’te nedeniyle, bugüne kadar şiirin pek çok tanımı
ölmesi üzerine imamlığa geçmesi gereken 12. yapılmış, am a hiçbirinin bu kavramı tam
imam M uhamm ed el-M ehdi gizlenmiştir; as olarak açıklayamadığı görülm üştür. Bu ta
lında sağdır ve kıyametin kopm asından önce nım lardan en yaygını, şiiri düzyazının karşıtı
ortaya çıkarak dünyaya adaletli bir düzen olarak gösteren tanımdır. Bir başka deyişle,
getirecektir. şiir düzyazıyla anlatılamayan duygu ve düşün
12 imam inancına bağlı olan Şiiler İmami- celerin ses uyum lanyla, kulağa hoş gelecek
ye topluluğu olarak anılır. İm am lann sayısına biçimde oluşturulan dizelerle anlatılmasıdır.
ve soy zincirlerine göre Şiiler birçok kola A m a bu tanım manzumeyi de kapsar. Şiiri
ayrılmıştır. Bunların en önemlileri Ali Zeynel- m anzum eden ayıran özellik ise, manzumenin
âbidin’in oğlu Zeyd’e bağlananlann oluştur yüzeysel ve sıradan olmasına karşılık, şiirin
duğu Zeydiye ile altıncı imam Cafer Sadık’tan yoğunluk ve derinlik taşımasıdır. Ölçü ve
sonra yerine geçen Musa Kâzım’ı değil, öbür uyak, çağlar boyunca şiirin en ayıncı niteliği
oğlu İsmail’i imam olarak kabul eden İsmaili- olarak kabul edilmiştir. Ne var ki, yalnızca
ye’dir. İsmailiye yedi imamdan sonrasını tanı ölçü ve uyakla şiir yaratılamayacağı gibi,
madığından Sebiye (Yedi İmamcılık) olarak özellikle 20. yüzyılda ölçü ve uyak kullanılma
da anılır. Bunun dışında, Şii inançlanndan yo dan da çok başarılı şiirlerin yazıldığı görüldü.
la çıkmakla birlikte sonralan çok farklı bir ni Bunun sonucunda düzyazının nerede bitip
telik alan Nusayrilik ve Dürzilik ile ayn bir şiirin nerede başladığı önemli bir sorun olarak
din sayılan Bâbilik de vardır. ortaya çıktı. Düzyazıda dil yalnızca bir bildiri
Şiilik’te Hz. A li’ye ve onun soyuna bağlılık iletm enin aracıdır; bildiri iletildikten sonra
gösterilmesi ibadetlerde ve toplumsal yaşam sözcüklerin önemi kalmaz. Şiirde ise vurgu,
da özel bir önem taşımakla birlikte birçok sözcüklerin aktardığı bildiri kadar, sözcükle
dinsel buyruğun yerine getirilmesinde Sünni rin üzerinde de yoğunlaşır. Yani şiirde neyin
lik ile Şiilik arasında büyük farklılıklar yok söylendiğinden çok, nasıl söylendiği önemli
tur. Özellikle altıncı imam Cafer Sadık’ın dir. Örneğin A hm ed H aşim ’in,
sistemleştirdiği İslam hukuku kurallanna
uyan İmam iye’ye bağlı Şiiler bu bakım dan Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Sünniler’e en yakın topluluğu oluştururlar. dizesini, “Bu m erdivenlerden ağır ağır çıka
Şiiler İslam tarihinde Karm atiler (894-977), caksın” biçiminde söylediğimizde şiir özelliği
ŞİİR SANATI 271
reddirı Destanı (1936), Fazıl Hüsnü D ağlarca’ şamı, doğa güzelliği üzerine karşılıklı konuş
nın Üç Şehitler Destanı (1949), Bağımsızlık m alarına dayanır.
Savaşı, Samsun’dan Ankara’ya (1951), Yedi Mensur şiir , düzyazı biçiminde olmasına
Mehmetler (1964) ve Ceyhun A tuf Kansu’nun karşılık şiir özellikleri taşır. Yapı yönünden
Sakarya Meydan Savaşı (1970) adlı yapıtlarıdır. şiire benzem em ekle birlikte anlatım yönün
Dramatik şiir, şiir biçiminde yazılmış tiyat den şiire benzeyen bu türe edebiyatımızda
ro yapıtlarıdır. Bu türün en başarılı örnekleri “m ensure” adı da verilmiştir. 19. yüzyılda
William Shakespeare’in oyunlarıdır. Türk şii Fransa’da doğan m ensur şiirin Türk edebiya
rinde A bdülhak Ham id Tarhan bu türde tında en iyi örneklerini M ehmet Rauf, Halid
ürünler vermiştir. Ziya Uşaklıgil, Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Lirik şiir, şairin kişisel duygu ve düşüncele vermiştir. 1950’den sonraki dönem de de Türk
rini açıklayan şiire denir. Bu ad, Eski Yunan edebiyatında bu türde örneklere rastlanmak-
edebiyatında şairlerin şiirlerini lir denen saz tadır.
eşliğinde söylem elerinden kaynaklanır. O d,
ağıt, sone gibi türleri olan lirik şiirler genellik Şiirde Ölçü
le öbür şiir türlerine göre daha kısadır. Türk şiirinde serbest koşuk yaygınlaşmadan
Didaktik şiir, okuyanları bilgilendirmek önce hece ölçüsü ve aruz ölçüsü olmak üzere
amacıyla yazılan şiirdir. En eskiçağlardan beri iki tür ölçü kullanılırdı. Halk edebiyatında
bu türde ürünler verilmiştir. Latin edebiyatın kullanılan hece ölçüsü bir şiirde bütün dize
da Lucretius, Virjil, H oratius, Ovidius gibi lerdeki hece sayılarının eşitliği temeline daya
şairler bu türün en parlak ürünlerini vermiş nır. Farsça’dan alman ve Divan şiirinde kullanı
lerdir. Türk edebiyatında da Yusuf Has Ha- lan aruz ölçüsünde ise, bir dizede sadece hecele
cib’in 1069’da yazdığı Kutadgu Bilig, ahlak, rin sayısı değil, uzunluk ve kısalığı da göz önün
yaşam ve devlet yönetimi konusunda öğretici de bulundurulur. Aruz ölçüsü 20. yüzyılda Tev
bilgiler veren didaktik bir yapıttır. Yunus fik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet
E m re’nin 1308’de yazdığı Risaletü’n-Nushiye, A kif Ersoy tarafından kullanıldı. Şiirde ser
İslami bilgi ve tasavvuf ilkelerini öğreten bir best koşuk anlayışının egemen olmasıyla aruz
mesnevidir. Tevfik Fikret’in Halûk’un Defteri ölçüsü tümüyle, hece ölçüsü de hemen hemen
(1911) ve Şermin (1914) adlı yapıtları da di tümüyle kullammdan kalkmıştır (bak. A r u z ).
daktik ürünlerdir. La Fontaine’den dilimize
çeşitli dönem lerde çevrilen öğretici nitelikli ŞİLİ. Güney A m erika’nın batı kıyılarının
hayvan hikâyeleri de gene didaktik şiir örnek yarıdan fazlası boyunca uzanan Şili Cum huri
leridir. Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi di yeti, A nd Dağları ile Büyük Okyanus arasın
daktik şiirin yergi, fabl, m anzum hikâye, da yer alır. Yalnızca kuzeyde bir yerde 400
m anzum m ektup gibi türleri vardır (bak. km genişliğe ulaşan Şili topraklarının ortala
FABL; Y e rg î). m a genişliği 175 kilom etredir. Ülke harita
Pastoral şiir, kır ve çoban yaşamını, doğa üzerinde, başı tropik Atacam a Çölü’nde,
güzelliklerini anlatan şiire denir. Süsten, söz kuyruğu H orn Burnu sularında bulunan bir
cük oyunlarından, yapmacıktan ve gösterişten yılanı andırır. Şili toprakları, kuzeyde Peru
uzak bir anlatım la kır yaşamının ve doğanın sınırından başlayıp kıyı boyunca uzanarak
güzelliği, çobanların kaygısız ve sağlıklı yaşa kıtanın güney ucuna ulaşır. Bolivya ve A rjan
mının anlatıldığı bu şiirlere “çoban şiirleri” ya tin, Şili’nin doğu komşularıdır. Çok az sayıda
da “çobanıl şiirler” de denir. Eski Yunan ede iyi limanı olan ve geniş bir kıyı ovası bulun
biyatında Theokritos ve Latin edebiyatında mayan Şili’nin toprakları deniz düzeyinden
Virjil bu alanda ürün vermiş en ünlü şairler başlayarak yaklaşık 7.000 m etreye kadar ula
dir. Pastoral şiir türü idil ve eglog diye iki şır ve bu nedenle de ülkede hemen hem en her
ye ayrılır. İdil bir kişinin, çoğunlukla da bir iklim görülür. Sık sık deprem lerle sarsılan
çobanın ağzından yazılan, kır yaşamının gü Şili’de, 1985’teki son deprem büyük can
zelliğinden ve çobanıl aşktan söz eden şiirdir. kaybına ve 1 milyar dolarlık bir zarara yol
Eglog ise çobanların kendi yaşam ları, kır ya açmıştır.
274 ŞİLİ
geldiler. Bunu Pedro de Valdivia önderliğin nin birbiriyle hiçbir zaman yeniden savaşmaya-
de gelen İspanyollar izledi ve giderek beyaz caklanm belirten bir antlaşma imzalandı.
sömürgeciler Şili’ye yerleşti. A m a Yerliler 1970’te Şili halkı, bir sosyalist olan Salva
300 yıl boyunca bağımsızlıkları için çarpıştı dor A llende’yi başkan seçti. Ailende yabancı
lar; 1881’e kadar Şili yönetimiyle barış imza şirketlerin işlettiği bakır m adenlerini devlet
lamadılar. leştirdi. Tarım reform unu ve dengeli bir gelir
İspanyol göçmenler Y erliler’le yaptıkları dağılımını gerçekleştirmek için yaptığı çalış
savaşın yanı sıra, sık sık İspanyol yönetimiyle m alarla 1973’teki parlam ento seçiminde oyla
de çelişkiye düştüler ve bunun sonucunda Şili rını daha da artırdı. A m a, AB D ’nin uyguladı
halkı arasında güçlü bir bağımsızlık h are ğı am bargonun yol açtığı ekonom ik güçlükleri
keti gelişti. 1810’daki ayaklanmayı İspanya öne süren Şili ordusu bir askeri darbeyle
1814’te bastırdı. A yaklananların birçoğu A nd A llende’yi devirdi. A llende’nin ve birçok
D ağlan’na kaçtı ve dağlan aşarak A rjantin’e solcunun öldürüldüğü darbeyle yönetim gene
gitti. O rada, İrlanda kökenli Şilili Bernardo ral Augusto Pinochet başkanlığında dört kişi
lik bir cuntanın eline geçti.
Andes Press Agency Sola karşı yürütülen kanlı bir kıyımın ardın
dan bütün siyasal etkinlikler yasaklandı ve
sürekli bir diktatörlük yönetimi kuruldu. Bu
askeri diktatörlük dönem inde ekonomi kötü
ye gitti, işsizlik yaygınlaştı ve halkın yaşam
düzeyi düştü. 1980’de halka baskıyla onaylat-
tm lan bir anayasayla askeri yönetim sekiz yıl
daha uzatıldı. Halkın artan tepkisi sonucu
1988’de yapılan bir halkoylaması halkın aske
ri yönetimi istemediğini ortaya koyunca,
1989’da seçim yapıldı. Dem okrasi İçin Parti
ler Koalisyonu’nun adayı Patricio Aylwin
A zöcar’ın seçimi kazanarak başkan olmasıyla
askeri yönetim sona erdi.
Kuzey Şili'deki bir hayvan çiftliğinde, gelenekselŞİLİ AROKARYASI, Güney A m erika’da, Şili
geniş kenarlı şapkalarıyla, huasos denen Şilili sığır
ve, Patagonya’nın dağlık kesim lerinde geniş
çobanları görülüyor.
orm anlar oluşturan değerli bir kereste ağa
cıdır. Alımlı görünüm ünden ötürü anayur
O ’Higgins önderliğinde örgütlenerek A rjan dundan alınıp öbür ılıman bölgelere götürül
tinli Jose de San M artin’le birlikte bir kurtu müştür. Nitekim , Şili arokaryası (Araucaria
luş ordusu kurdular. H azırlıklannı tam am la araucana) A vrupa’nın batısında olduğu gibi
yınca Şili’ye girip İspanyollar’ı yendiler ve pek çok yerde süs ağacı olarak yetiştirilmek
ülkede bir cumhuriyet kurdular. O ’Higgins tedir.
ilk başkan oldu. A m a kendi kişisel yönetimini Yaklaşık 45 m etreye kadar boylanabilen
kurm aya kalkışınca 1823’te iktidardan uzak- ağacın gergin ve dik dallan üst üste binmiş
laştınldı. batıcı yapraklarla kaplıdır. E rkek ve dişi ko-
Şili Cumhuriyeti 1879’da kuzeydeki sod zalaklan ayrı ağaçlar üzerinde bulunur. T o
yum nitrat (Şili güherçilesi) yatakları nedeniy hum taşıyan dişi kozalaklar tümüyle olgunlaş
le Peru ve Bolivya ile savaşa girdi. Şili savaşın tığında bir insan kafası büyüklüğüne ulaşır.
sonunda sodyum nitrat yataklarının olduğu Bol nişastalı tohum lan kestane tadm dadır ve
Tarapaca bölgesini ve A ntofagasta, Iquique çerez olarak yenir. Kerestesi çam ağaçlarının
ve A rica lim anlannı ele geçirdi. kerestesine benzer, am a reçinesizdir.
Şili-Arjantin sımn konusundaki anlaşmazlık Şili arokaryasm a yakın akraba olan salon
yıllarca sürdü. Am a sonunda 1902’de, iki ülke arokaryası (Araucaria excelsa) ise dünyanın
ŞİMŞEK VE GÖK GÜRÜLTÜSÜ 277
rinde bulunan buz kristalleri de sürtünm e göre değişir; şimşek ne kadar uzaktaysa gök
sonucu artı elektrik yükü kazanarak, eksi gürlemesinin duyulması için geçen süre de o
elektrik yüklü olan havadan ayrılır ve bulutun kadar uzundur. Ses yaklaşık olarak 1 kilom et
elektrik yükünü artınr. relik bir uzaklığı 3 saniyede alır. Buna göre,
Fırtına bulutlarında yağmur damlalarını ko eğer şimşeğin görülmesiyle gök gürlemesinin
layca yükseltebilen çok güçlü hava akım lan duyulması arasında 9 saniyelik bir zaman
vardır. Birbirini izleyen bölünm elerle dam la geçmişse, şimşek 3 km uzakta çakmış dem ek
larda biriken elektrik yükü sonunda öylesine tir. Genellikle 15 kilom etrelik bir uzaklık
büyür ki, havanın yalıtkanlığını yener. İşte o içindeki şimşeklerin yol açtığı gök gürültüleri
zaman elektrik atlaması gerçekleşir; şimşek, duyulabilir.
elektrik akımına direncin en az olduğu yolu
izleyen uzun bir kıvılcım biçiminde çakar. Boran
Saniyenin onda birinden daha kısa bir süre Şimşek, gök gürültüsü ve sağanak yağmurla
içinde gerçekleşen bu elektrik atlaması çoğu birlikte görülen şiddetli rüzgârlar olan boran
kez zikzaklı bir çizgi biçiminde görünür. lara tropik bölgelerde çok sık rastlanır. Sıcak,
Bulutlar arasındaki elektrik atlam asına şim nemli hava ve dağlar, boran oluşum unu ko
şek, bir bulutla yer arasında gerçekleşen laylaştıran bir ortam sağlar; Endonezya’nın
elektrik atlam asına da yıldınm deriz. Bu Cava A dası’nda yaklaşık olarak yılın 200 gü
elektrik atlam asr sırasında büyük bir ısı olu nü boran olur. Kutup bölgelerinde boran çok
şur. Yıldınm ın düştüğü noktada bulunan ender ve yalnız gece görülür.
kayaçlar bu elektrik boşalımının yol açtığı B oran sırasında bazen erimiş m etal ve taş
ısının etkisiyle eriyebilir; yakında bulu parçalarının gökten düşerek zarara yol açtığı
nan insanlar ölebilir. A m a, çevredeki en sanılır. A m a gerçekte olan, yıldınmın düştü
yüksek noktada bulunm adıkça ya da yüksek ğü yerdeki bir m etal ya da kayacın oluşan
bir ağacın altına sığınmadıkça yıldınm düşm e sıcaklıkla erim esidir. {Ayrıca bak. R Ü Z G Â R .)
sinden zarar görme tehlikesi çok fazla değil
dir. Kapalı alanlarda da yıldınm tehlikesi Paratoner
azdır. Yazın görülen şimşekler genellikle, Paratoneri bulunan yapılara yıldınm düşmesi
uzaklarda çakan şimşeklerin bulutlardaki bir olasılığı azdır. A B D ’li bilim ve devlet adamı
yansımasıdır. Benjam in Franklin’in 1752’de bulduğu para
toner, yapının en yüksek noktasına yerleştiril
Gök Gürültüsü miş sivri uçlu bir m etal çubuk ve bu çubuğu
Şimşek çakmasını izleyen gök gürültüsüne toprağa bağlayan bir bakır telden oluşur.
elektrik atlamasının izlediği yol boyunca ha Paratonerin tem el görevi yıldınm düşmesini
vanın ansızın ısınması ve genleşmesi neden önlem ek ya da önleyemezse elektrik boşalı
olur; bu hızlı ısınma ve genleşmeyi hızlı bir mını düşük dirençli bakır telden zararsız bir
soğuma ve büzülme izler. G ök gürültüsü, biçimde toprağa aktarm aktır. Elektrik enerji
gözlemcinin çakan şimşeğe olan uzaklığına si taşıyan havai hatlan yıldınm düşmesinden
bağlı olarak, ya uzayan bir gürleme ya da korum ak için daha karm aşık düzeneklerden
keskin, takırtılı bir patlam a sesi biçiminde yararlanılır.
duyulur. Havanın genleşip büzülmesiyle olu Elektrikli bir m atkabın ya da otomobil
şan sesin yeryüzünde ya da bulutlarda yankı m otorundaki bujilerin oluşturduğu kıvılcım
lanması uzayan bir gürleme sesine yol açar. lar, radyo ve televizyon yaym lannda girişime
Y ankılanarak değişik uzaklıklardan gözlemci neden olan radyo dalgalan oluşturur. Aslında
ye ulaşan sesler, çoğu zaman duyulan uzun dev bir kıvılcım olan şimşek de çok büyük
gök gürültülerinin nedenidir. uzaklıklardan bu tür girişimlere neden olur;
Ses ışıktan çok daha yavaş yol aldığı için, bu girişimler radyolardan cızırtı ve çatırtı ses
çakan şimşeğin görülmesiyle duyulan gök leri biçiminde duyulur.
gürlemesi arasında her zaman bir süre geçer. Y ıldınm düşmesi dünyanın birçok yerinde
Bu süre çakan şimşeğin gözlemciye uzaklığına önemli zararlara yol açm aktadır; am a şimşek
ŞİMŞİR 279
Y a n a r d a ğ p ü s k ü rm e le ri
h a v a d a ş id d e tli
k o n v e k s iy o n a k ım ları
d o ğ u r u r ; b u a k ım la r
b o r a n la r a n e d e n o lab ilir.
R e s im d e İz la n d a
y a k ın la rın d a , S u r ts e y
A d a s ı ü z e rin d e k i b ir b o r a n
g ö rü lü y o r .
ve yıldırımın yararı da vardır. Şimşeği oluştu bahçecilikte en çok yararlanılan şimşir türle
ran elektrik kıvılcımı havadaki azot ve oksije rinden biridir.
nin birleşerek yağmur dam lalarında çözünm e Taçyaprağı bulunm ayan şimşir çiçekleri
sine neden olur. Yere düşen bu yağmur öbür bitkilerin çiçekleri gibi dikkat çekici
damlaları içlerinde bulunan ve çok değerli bir değildir. Erkek ve dişi olarak ayrılan bireşeyli
gübre olan nitratları toprağa verir. çiçekler bir arada, küm e halinde açar.* Dişi
çiçekler kuruyup döküldüğünde yerini, içi
ŞİMŞİR. Çoğumuz parklarda, saray, şato ya
Picturepoint
da köşk gibi görkemli yapıların bahçelerinde,
kesilerek ilginç biçimler verilen, çoğu kez de
çiçek tarhlarının çevresinde duvar yerine kul
lanılan parlak yapraklı çalımsı bitkileri biliriz.
İşte, yüzyıllardan beri bahçe düzenlemesinde
kullanılan bu süs bitkilerine şimşir denir.
A vrupa’nın çeşitli yörelerinde, A nadolu’da,
Kuzey A frika’da ve O rta A m erika’da yabani
olarak yetişen 30 kadar şimşir türü vardır.
Kışın yapraklarını dökm eyen bu çalı ya da
küçük ağaç yapısındaki türlerin içinde en
yaygını adi şimşirdir (Buxus sempervirens).
Bir Akdeniz bitkisi olan, yurdum uzda da
kıyı kesim lerinde kendiliğinden yetişen adi
şimşir, budanm ayıp kendi haline bırakıldığın
da 6 m etreye kadar uzayabilen sık dallı bir
ağaççıktır. D allara sık ve karşılıklı olarak
dizilen küçük, koyu yeşil yaprakları bitkiye
Ş im ş ir ç o k e s k id e n b e ri y e tiş tirile n d e ğ e rli b ir s ü s v e
öyle bir görünüm kazandırır ki, yan yana dikili
ç it b itk isid ir. Y u k a rıd ak i r e s im d e , F ra n s a 'd a k i e sk i b ir
birkaç şimşir ağacının bir yanından bakacak ş a t o n u n b a h ç e s i n d e ş im ş irle y a p ıla n d ü z e n le m e
olursanız arkasını göremezsiniz. A di şimşir g ö rü lü y o r.
280 ŞİNASİ
siyah ve parlak tohum larla dolu kâğıtsı tohum aldığı bir em ir üzerine maliye okum aya baş
kılıflarına (meyvelere) bırakır. ladı.
Şimşirler çok yavaş büyüyen ağaçlardır; Paris’te çalışmalarını başarıyla sürdüren
gövdelerinin çapı 4-5 yılda ancak 1 cm kadar Şinasi burada Reşid Paşa’nın önerisiyle doğu-
artar. Bu yüzden de gövdedeki yıllık halkalar bilimci D e Sacy ailesiyle dostluk kurarak
birbirine çok yakın bir konum da gelişerek onlann çevrelerine girdi. Ayrıca A lphonse de
odunun sert, yoğun, sağlam ve sık dokulu bir Lam artine ile tanışarak onun toplantılannı
özellik kazanm asına yol açar. Başta adi şimşir izledi. Bu arada Societe A siatique (Asya
olmak üzere, bazı şimşirlerin bu sarımsı be
yaz, sağlam odunundan müzik aletlerinin, Arkeoloji ve Sanat Dergisi
tarak, kaşık gibi çeşitli eşyaların yapım ında ve
ince oymacılıkta yararlanılır.
A nadolu’da adi şimşirin yanı sıra yabani
olarak yetişen bir türe (Buxus longifolia)
daha rastlanır. A m anos D ağlan ve Kem er
yakınlarında yetişen bu şimşir türü öbürüne
benzerse de, daha dayanıklı yapısıyla ondan
ayırt edilir.
B u arada yeni yazdığı kasidelerde batıdan ya açılma hareketiyle birlikte batı kültürü ve
edindiği yeni düşünceleri büyük bir yürekli düşüncesi Osmanlı aydını üzerinde etkili ol
likle dile getiriyordu. Şinasi ayrıca bir gazete du. Şinasi de Fransa’ya eğitim için gönderilen
çıkararak halka halkın diliyle batının yenilik öğrencilerden biriydi. Fransa’ya bu ülkede
lerini ve düşüncelerini tanıtm ayı amaçlıyordu. düşünce hareketlerinin en yoğun olduğu dö
Bu isteğini Agâh Efendi ile birlikte 1860’ta nem lerden birinde gitmişti. Batı, özellikle de
Tercüman-ı Ahval gazetesini çıkararak ger Fransız kültürüyle tanışan Şinasi batı düşün
çekleştirdi. Şair Evlenmesi adlı tiyatro yapıtı cesinin derinliklerini anlayabilmiş, laik dü
nı burada tefrika eden Şinasi bir süre sonra bu şünceyi kavrayabilmiş ilk Türk yazan ve
gazeteden ayrıldı. 1862’de Tasvir-i Efkâr düşünürüdür. O nda Aydınlanm a Çağı düşün
adıyla yeni bir gazete çıkarmaya başladı. Bu celerinin ve bireye özel bir önem veren
yeni gazetede ağırlık haberden çok düşünce Rom antizm ’in etkisiyle özgürlük kavramı ge
ve edebiyat yazılanndaydı. A hm ed Vefik lişmiştir. A m a doğrudan doğruya bu kavramı
Paşa gibi dönem in aydınlarının yanı sıra kullanmaz ve bir siyasal yapı değişimi öneri
Nam ık Kem al gibi genç yazarlar da burada sinde bulunmaz. A ynca yazılannda ve şiirle
yazmaktaydı. A m a Şinasi’nin gazetesinde rinde, tarafsızlaştırdığı padişahlık kurum un-
devlet işlerini eleştirmesi, çevresine yeni dü dan da rahatsızlık duymaz. A m a zalimliğe,
şüncelere açık gençleri toplaması ve Sultan baskıya ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı
Abdülaziz’e karşı Şehzade M urad?ı tutması çıkar. Şinasi’ye göre zalimliğin ve köleliğin
1863’te bir kez daha Meclis-i M aarifteki arkasında cehalet ve dinsel gericilik yatar.
görevine son verilmesine yol açtı. Bunun Uygarlığın tem elinde batıda olduğu gibi akıl
üzerine Tasvir-i Efkâr’ı Nam ık Kem al’e bıra vardır. Eski İslam uygarlığı da o günkü batı
karak 1865’te Paris’e gitti. gibi bu tem el üzerine kurulm uştur.
Şinasi Paris’e bu ikinci gidişinde zamanının Eğitim alanında akılcı bir yöntem in uygu
önemli bölüm ünü büyük bir Türkçe sözlük lanm asından yana olan Şinasi, bu amaçla
hazırlam akla geçirdi. Bu arada' yazar, dilbi yazarlığında çok yanlı bir uğraş içine girmiş,
limci Em ile Littre ve Ernest R enan’la dostluk m akale, şiir, oyun yazmış, sözlük çalışm alan
kurdu. 1867’de İstanbul’a dönen Şinasi kısa yürütm üştür. Türkiye’de aydınlara yönelik ilk
bir süre sonra yeniden gittiği Paris’te iki yıla kitle iletişim aracı olan Tasvir-i Efkâr’\ kura
yakın kalarak Fransa Ulusal Kitaplığı’nda rak çok önemli bir adım atmıştır.
araştırm alar yaptı. 1896’da döndüğü İstanbul’ Şiirde sade bir dil arayışı içinde olan Şinasi
da yaşamının geri kalan bölüm ünü, açtığı ba- ilk bakışta son derece ilkel ve yoksul görün
sımevinde yapıtlarının yayımlanmasıyla uğra m ek pahasına, eski şiirin kalıplannı kullan
şarak geçirdi. m aktan kaçınmış, yeni bir şiir biçimi bile
19. yüzyılın başlarında Osmanlı D evleti’ni geliştirmiştir. D üz yazılannda da yalın bir
yönetenler kötü gidişin batıya yönelerek ve dille yazan Şinasi, dili Osmanlıca süslem eler
batının desteğiyle önlenebileceğine inanıyor den kurtararak kullanmaya özen göstermiştir.
lardı. A m a bu yönelişi yalnızca teknik geliş Şinasi’nin tek perdelik Şair Evlenmesi adlı
meleri izleyerek ülkede bunlardan yararlan oyunu, batı tiyatrosu örnek alınarak yazılmış
m ak olarak görüyor ve batının üstünlüğünün ilk yapıttır. Şair Evlenmesi’nin konusu ve
tem elinde yatan teknolojik gelişkinliği yaka kahram anlan halk arasından seçilmiş, oyunda
layabilmek için yurtdışına öğrenci gönderi olay ve hareket zenginliğinden çok, bu halk
yorlardı. Am açları bu öğrencilerin salt tekno tiplerinin canlandınlm asm a özen gösterilmiş
lojik yenilikleri öğrenerek ülkeye dönm ele tir. Oyunun konusu işbilir, zeki bir dost
riydi. O nların, zararlı gördükleri batı kültür tarafından ufak bir rüşvetle düzeltilen hileli
ve değerleriyle ilgilenmelerini istemiyor, böy- bir evlenm e olayıdır. Şair Evlenmesi oldukça
lesi bir olasılığı engellem ek için önlem ler başanlı bir tiyatrodur ve halk diliyle yazılmış
alıyorlardı. Ne var ki, batıya yöneliş Osmanlı oyundaki tüm kişiler canlandırdıktan tiplere
yöneticilerinin başlangıçta düşündüklerinin uygun bir dille konuşturulm uşlardır.
çok ötesinde derin değişimlere yol açtı. B atı Şinasi’nin en önemli yapıtı gazeteleri ve bu
282 ŞİNTODİNİ
törenleri genellikle Şinto tapınaklarında ger D evletten bağımsız özel şirketlerin gelişimi
çekleştirilir, cenaze törenleri ise Budacı dinsel uzun zaman aldı. 19. yüzyılın ortalannda
kurallara ve geleneklere göre yapılır. Bir yapılan yasal düzenlem elerle yaygınlık kaza
Japon atasözüne göre, b^r Japon gençliğinde nan sınırlı sorumlu anonim ve limited şir
Şinto dinine girer, daha sonra Konfüçyüsçü, ketler, 20. yüzyılda batı sanayi toplum lannm
ileri yaşlarda ise Budacı olur. iş yaşam ında etki ve büyüklük açısından üstün
bir konum a geldiler.
ŞİRAZLI SADİ ba k. Sa d î .
Türkiye'de Şirketler
ŞİRKET, en genel anlamıyla, iki ya da daha Şirketlerin örgütlenm e biçimleri, kuruluşlan
çok kişinin kazanç sağlamak amacıyla m alları ve yapıları her ülkenin kendi yasal düzenle
nı ve emeklerini bir araya getirmesidir. İnsan mesine bağlıdır. Türkiye’de şirketler, adi
ların belirli bir kazanç sağlamak amacıyla şirketler ve ticari şirketler olarak iki grupta
ortak olm alan çok eskiçağlara dayanır. Eski toplanabilir. A di şirketler Borçlar K anunu’
Yunan ve Fenike’de tüccarlar denizaşırı tica na, ticari şirketlerse Türk Ticaret K anunu’na
ret yapm ak için ortak tekne yaptırır ya da göre düzenlenmiştir.
ortak olarak belirli m allan alıp satabilirlerdi. A di şirketlerin öbürlerinden tem el farkı
Am a bu ortaklıklann yasal kurallara bağlan tüzel kişiliğinin olmayışıdır. Tüzel kişilik ya
ması ve iş yaşamında bugünkü yerini alması sayla ya da yasanın verdiği yetkiye dayanarak
uzun bir süre sonra gerçekleşti. oluşturulur. Belirli bir amaç için kurulmuş
15. yüzyılda İngiltere’de artık “sınırlı so dernek, vakıf, şirket ya da kurum gibi özel bir
rum luluk” ilkesi kabul edilmişti. Sınırlı so varlığı olan tüzel kişiler, gerçek kişinin yani
rumluluk ilkesiyle, şirket ortaklannın şirke insanın sahip olduğu mül}c edinm ek, ticaret
tin borçlanndan sorum luluklan koyduklan yapmak ve borç altına girmek gibi bazı
serm aye m iktanyla sınırlandı. Oysa daha haklarla donatılm ıştır. Tüzel kişilerin, kendi
önce, ortaklar bu borçlardan tüm malvarlıkla- ni oluşturan mal ve bireylerden bağımsız bir
nyla sorumlu olurlardı. Bu ilke, m odern varlığı olduğu kabul edilir. Yasada ve uygula
şirketlerin kurulmasını hızlandıran önemli bir m ada, bu mal ve insan topluluğu tek bir kişi
adım oldu. İş yapmak isteyenler yalnızca olarak ele alınır.
yatırdıklan parayı yitirmeyi göze alıyor, kendi Adi şirket, birden çok kişinin, yasalarca
servetleri ise tehlikeye girmiyordu. yasaklanmamış her türlü konuda, em ek ya da
Bu dönem , tüccarlann zenginleştiği, de- tnallannı birleştirerek oluşturduktan bir or
nizaşın keşiflerin ve ticaretin yeni iş olanakla- taklıktır. O rtaklann tüm ü şirketin tüm borç
n sunduğu bir dönem di. H üküm etler de lanndan ayn ayrı sorum ludur. Tüzel kişilikle
ticaret yoluyla ülkelerini güçlendirmeyi ve ri olmadığı için, adi şirketler ayn bir varlık
geliştirmeyi hedefliyorlardı. Böylece devlet olarak değerlendirilmez. Şirketin yapacağı
öncülüğünde, özel sermayeye dayalı ilk ano işlemlerde ortaklann ayn ayn onayı alınır.
nim şirketler kuruldu. Doğu H int Kum panya A ynca şirket aleyhine olan soruşturm alarda
sı, H udson Körfezi Kumpanyası, Massachu- da her ortak için ayn soruşturm a açmak
setts Koyu Kumpanyası gibi bazı şirketlere gerekir. Şirketin yönetim inden de, kural ola
krallık izniyle bazı özel haklar tanındı. Bu rak tüm ortaklar sorum ludur. O rtaklık sözleş
haklar arasında, ticaret yaptıklan yörelerde mesi yazılı biçime bağlı değildir, yani yasal
tekel olma, bu bölgelerde yasa yapma ve olarak belirli kurallara uygun biçimde yazıl
uygulama haklan ile silahlı güç oluşturm a ması gerekmez.
yetkisi sayılabilir. Bu şirketler bir yandan
ticaret yaparak zenginleşirken, öbür yandan Ticari Şirketler
da devletin bir kolu gibi çalıştı. 17. ve 18. Türkiye’de tüzel kişiliği olan ortaklıklar ticari
yüzyıllar boyunca A m erika ve A sya’nın keş şirketler olarak adlandınlm ıştır. Bu şirketler
finde, sömürgeleştirilmesinde ve yönetiminde ticaret siciline kaydedildiklerinde tüzel kişilik
önemli roller üstlendi. kazanır. Ticari şirketler kuruluş özellikleri ve
284 ŞİSTOZOMİYAZ
ortaklarının sorum luluklarına göre, kendi sermaye koymuş olabilir. Bu durum da tutar-
içinde kolektif, kom andit, limited ve anonim lan birbirinden farklı üç sermaye payı vardır
şirketler olarak başlıca dört türe ayrılır. ve ortaklar birer pay sahibidir. H er ortağın oy
Kolektif şirketler, en az iki gerçek kişi hakkı ise koyduğu sermaye ile orantılıdır.
arasında kurulur. Tüzel kişiler kolektif şirket O rtaklık sözleşmesinin yazılı olması ve noter
ortağı olamazlar. O rtakların şirketin borçla ce onaylanması gerekir. O naylanan sözleşme
rından sorumluluğu sınırsızdır. Yani ortakla ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan kuruluş
rın her biri koyduğu sermayeye bağlı olmaksı izni alınır. Sözleşmenin ticaret siciline tesciliy
zın, şirketin borçlarından tüm malvarlığı ile le şirket tüzel kişilik kazanır ve ilan edilerek
sorum ludur. Genellikle az sayıda ortak ara üçüncü kişilere duyurulur.
sında kurulan kolektif şirketlerde ortaklann Anonim şirketler, en az beş gerçek ya da
kişisel saygınlıkları önemlidir. O rtaklık söz tüzel kişiyle her türlü ekonomik amaç için
leşmesi yazılı biçime bağlıdır ve noterce onay kurulabilen ve ana sermayesi 500.000 Türk
lanır. Ticaret siciline tescil edilen sözleşme, Lirası’ndan az olmayan şirketlerdir. O rtakla
üçüncü kişilere duyurmak için ilan edilir. n n şirket borçlanndan sorumluluğu ödedikle
Şirketin yönetim inden bütün ortaklar sorum ri sermaye ile sınırlıdır. A na sermaye sözleş
ludur, ama sözleşmeyle bu sorumluluk bir ya m ede belirlenmiştir ve limited şirketlerden
da birkaç kişiye bırakılabilir. farklı olarak, tutarı aynı olan paylara bölün
Komandit şirketlerin kolektif şirketlerden müştür. Örneğin 10.000.000 Türk Lirası tuta
tem el farkı, ortaklardan bir ya da birkaçının n n d a sermayesi olan bir anonim şirkette,
şirketin borçlarından koyduğu sermaye kadar sermaye 100’er bin liralık 100 paya ya da
sorum lu olmasıdır. Sınırlı sorumluluğu olan 500’er bin liralık 20 paya bölünmüş olabilir.
bu ortaklara kom anditer ortak adı verilir. Bu durum da ortaklar birden fazla pay edine
Şirket borçlarından tüm m alvarlıklanyla so bilirler. Şirketin kuruluşu için Sanayi ve
rumlu olanlara ise kom andite ortak denir. Ticaret B akanlığından izin alınması ve şirket
Kom andite ortaklar gerçek kişi olmak zorun m erkezinin bulunduğu yerdeki ticaret m ahke
dadır. Tüzel kişiler yalnızca kom anditer ortak mesinin onayı gerekir. A rdından ticaret sicili
olabilir. Şirket yönetiminden kom andite or ne kuruluş tam am lanır ve ilan edilerek duyu
taklar sorum ludur. K om anditer ortaklar, şir rulur.
ketin yönetimine karışma ve yönlendirme Anonim şirketlerin yönetim organlan, ge
sayılmayacak konularda oy verebilirler. Ku nel kurul, yönetim kurulu ve denetçilerdir.
rulurken yazılı şirket sözleşmesi yapılır ve Pay sahiplerinin katıldığı genel kurul en üst
noterce onaylanır. D aha sonra şirket ticaret karar organıdır. Genel kurul olağan toplantı
siciline tescil ve ilan edilir. sını yılda en az bir kez yapar. A ynca, yönetinl
Limited şirketler, en az iki ve en çok 50 kurulunun çağnsı ya da başka bazı öze]
ortakla kurulan ve tüm ortaklarının şirketin durum larda olağanüstü de toplanabilir. Türk
borçlanndan sorumluluğu koydukları serm a Ticaret K anunu’na göre, genel kurul toplantı-
ye ile sınırlı olan şirketlerdir. Limited şirket lannda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı
ler, bankacılık ve sigortacılık gibi birkaç alan komiserlerin de hazır bulunması gerekir. Yö
dışındaki tüm alanlarda kurulabilir. Şirketin netim kurulu şirketlerin genel yönetiminden
sermayesi, ana sözleşmesinde belirlenmiştir. ve tem silinden sorum ludur. D enetçiler ise
Sözleşmede değişiklik yapılmadıkça sermaye şirketin işlerini denetler.
değiştirilemez. Limited şirketlerde sermaye
paylan birbirine eşit olmak zorunda değildir. ŞİSTOZOMİYAZ, Asya, A frika, Güne>
H er ortak farklı sermaye ile ortaklığa katıla Am erika ve A ntiller’de 200 milyondan çok in
bilir, ama ancak bir pay sahibi olabilir. sanı etkileyen tropik bir hastalıktır. Bitkinlik,
Ö rneğin, üç ortaklı ve 1.000.000 Türk Lirası yüksek ateş, ishal, idrarda ve dışkıda kan gö
tu tan n d a sermayesi olan bir limited şirkete, rülmesi, karaciğer yıkımı gibi ağır sağlık so-
ortaklardan biri 500.000, İkincisi 300.000, runlanna yol açan bu hastalık, insan ve hay
üçüncüsü ise 200.000 Türk Lirası tutannda van vücudunda asalak yaşayan bazı yassısolu-
ŞOLOHOV 285
canlardan ileri gelir. Yaklaşık 10-15 mm için her şeyden önce sağlık ve temizlik kural-
uzunluğundaki bu asalaklar, “kelebek” adıyla lanna uym ak, kanalizasyon ağlannı yaygın
tanınan yapraksolucanlann Schistosoma cin- laştırarak asalak yum urtalannın içme ve kul
sindendir. Eskiden bu cinsin Latince adı Bil- lanım sulanna bulaşmasını engellemek gere
harzia olduğu için, hastalık bilharziyoz adıyla kir. Şistozomiyaz hastalığı yalnızca bazı tatlı
da bilinir. su salyangozlannm bulunduğu yörelerde gö
Schistosoma cinsinden yapraksolucanlann rüldüğü için, bu arakonaklann yok edilmesi
20 kadar türü vardır; bunlardan beşi insanın de etkili bir önlem dir. Ne var ki, yakın bir
çeşitli dokulanna yerleşerek şistozomiyaz gelecekte denetim altına alınması pek olanak
hastalığına yol açar. Bu asalaklar, insan ya da lı gözükmeyen şistozomiyaz, bugün için sıt
sığır gibi bir son konağın vücuduna yerleşme m adan sonra dünyanın en yaygın asalak has
den önce, tatlı sularda yaşayan bazı kanndan- talığı olarak önemini korum aktadır. Ülkemiz
bacaklı yum uşakçalan arakonak olarak kulla de bu hastalığa .yalnızca M ardin’in Nusaybin
nır ve gelişmesinin bir bölümünü bu konağın ilçesinde, akarsulann kıyısındaki bazı köyler
vücudunda tamamlar. Larva evresindeyken in de rastlanmıştır.
sana bulaşan solucanlar erişkin durum a geldi
ğinde toplardam arlara yerleşir ve yum urtala- ŞOLOHOV, Mihail (1905-1984). 1965’te No-
n m kana bırakır. Kan dolaşımıyla çeşitli do bel Edebiyat Ö dülü’nü alan SSCB’li rom an ve
kulara taşm an bu yum urtalar sonunda idrar öykü yazan Mihail Şolohov, Toplumcu G er
ve dışkıyla vücuttan dışarı atılarak sulara kan- çekçilik A kım ı’nm önde gelen adlanndan bi
şır. Suda çatlayan yum urtalardan miracidium ridir.
denen minicik larvalar çıkar. Titrek kirpikle D on Irmağı havzasında, küçük bir Kazak
riyle suda serbestçe yüzen bu larvalar bir yu- köyünde doğdu. 15 yaşında Kızıl O rdu’ya
m uşakçanm, örneğin bir tatlı su salyangozu katılm ak amacıyla okulu bırakarak M oskova’
nun içine girer ve gelişmesini burada sürdüre ya gitti. O yıllarda edebiyatla ilgilenmeye
rek bu kez serkarya denen başka bir larva ev başladı. Çeşitli gazete ve dergilerde öyküleri
resine dönüşür. ve röportajları yayımlandı. D ört yıl sonra
A rtık bu arakonağa gereksinimi kalmayan köyüne döndü. 1932’de Sovyetler Birliği Ko
serkaryalar salyangozdan aynlarak yeniden münist Partisi’ne (SBKP) girdi. II. Dünya
suda yüzmeye başlar. Asalak larvalanyla kir Savaşı sırasında Pravda gazetesi adına cephe
lenmiş sularda yüzen ya da çıplak ayakla yü de savaş muhabirliği yaptı.
rüyen insanlann derisinden içeri giren serkar 17 yaşında yazmaya başlayan Şolohov, ilk
yalar önce kan dam arlarına geçer, oradan ka öykülerini Don Hikâyeleri (1926) adlı kitabın
raciğere giderek olgunlaşır ve gene kan dola da topladı. 1925’te yazmaya başladığı ve
şımıyla vücudun çeşitli yerlerine ulaşarak has başyapıtı sayılan Ve Durgun Akardı D on ,
talık belirtilerine yol açar. Böylece asalağın 1928-40 yıllan arasında dört cilt olarak yayım
yaşam çevrimi tam amlanmış olur. landı. Yazar bu yapıtında D on Irmağı kıyıla-
Bu solucanlann yerleştikleri organa göre nndaki K azaklar’ın yaşamını, I. D ünya Savaşı
değişik belirtiler veren birkaç şistozomiyaz tü öncesinden başlayarak Ekim Devrim i’ni, iç
rü vardır. Schistosoma türlerinden biri bağır savaşı ve devrim sonrasını kapsayan geniş bir
sak şistozomiyazma, bir başkası idrar yollan zaman dilimi içinde anlattı. Son derece güçlü
şistozomiyazına, özellikle U zakdoğu’da yay bir gözlem yeteneği ve aynntı zenginliğiyle
gın olan üçüncü bir tür de bu grubun en tehli kişilerin derinlem esine incelendiği, D on K a
keli hastalığı olan dam ar şistozomiyazma ne zaklarının Bolşevikler’e karşı yürüttüğü ba
den olur. ğımsızlık mücadelesini nesnel bir bakış açısıy
Asalak solucanlar üzerinde etkili olan ilaç la anlatan bu yapıt belgesel bir nitelik taşır
lar larvalan öldürerek hastalığın tedavisini (bak. Ekim DevrİMİ). Rom an kahram anının
sağlarsa da, şistozomiyazm yaygın olduğu bir öyküsü aynı zam anda, tarihsel değişim süre
çok ülkede parasal nedenlerle ilaç dağıtımı ve cinde toplum daki değişimleri kavrayamayan
kullanımı yeterli değildir. Hastalığı önlem ek kişilerin trajik öyküsüdür. 1941’de yapıtı Sta-
286 ŞOSTAKOVİÇ
savaşçı konum undan kurtuldu. Önceleri feo seyi arkadan vurm am ak, silahsız kişiye saldır
dal toplum da herkes şövalye olma umudu m am ak, düşene dokunm am ak, övünm em ek,
besleyebilirdi. Oysa artık atı, zırhı, kılıcı ve am a başkalarını başarılan için kutlam ak gibi
güçlü bir pazısı olan herkes hem en şövalye tem el şövalyelik kuralları öğretilirdi.
olamıyordu. Şövalyelik yıllar süren bir eğitim 14 yaşma gelince şövalye yardımcılığı (squir
ve hizmet deneyimi gerektiren, birtakım sıkı rütbesine yükselirdi. Fransız yazar Jean
kurallara, kutsal yeminlere bağlı bir meslek Froissart’m vakayinameleri, şövalye yardım-
oldu. Böylece askeri niteliği yanında dinsel cılannın efendilerine köklü bağlılıklannın öy
bir nitelik de kazandı. küleriyle doludur. Gence artık daha değişik
ve zor görevler verilirdi. M ızrak, kılıç ve
Şövalyelik Eğitimi savaş baltası gibi şövalye silahlannı kullanm a
Şövalye olarak eğitilecek çocuklar (din adamı yı öğrenm eye başlardı. Şövalyesinin zırhının
olm ak İçin kiliseye girecek olanlar dışında, bakımını yapm ak, zırhı giyip çıkarmasına
ortaçağda birçok soylu aile çocuğu) yedi yardım etm ek zorundaydı. Sofrada da hizmet
yaşma gelince bir soylunun şatosuna gönderi eder, ahırda çalışır ve atlara bakardı. Açlığa
lerek soylu bir hanım a yardımcı (paj) sıfatıyla ve soğuğa dayanm a, uzun nöbet saatleri
hizm et vermeye başlardı. Buna karşılık da boyunca uyanık kalm a konusunda kendisini
ona soylu davranış kuralları öğretilirdi. Ç o eğitirdi. Savaşlar ya da turnuvalar boyunca
cuk ata binmeyi, şarkı söylemeyi, bir müzik şövalyenin donanım ına göz kulak olur, onun
aleti çalmayı, Latince ve Fransızca okumayı, yanında çarpışır, yaralanırsa yardım eder ve
hatta bazen okum a yazmayı öğrenirdi. Kim öldürülürse gömerdi.
ŞÖVALYELİK 289
Şövalye olam ayanlar yaşamları boyunca Şövalyelerin asıl görevleri savaşmaktı. Ba-
yardımcılığa razı olurlardı. Am a çoğu 21 nş zam anlannda turnuva adı verilen karşılaş
yaşma gelince şövalye olurdu. m alar düzenlerlerdi. Bu turnuvalarda şöval
Şövalyeliğe hazır durum a gelen aday için yeler bağlı oldukları soylunun karısının onu
uzun ve ciddi bir fören düzenlenirdi. Önce runa çarpışırlardı. Bu oyunlar genellikle kör
yıkanır, temizliği simgeleyen beyaz bir tunik, mızrak ve tahta kılıçlarla gerçekleştirilirdi.
bunun üzerine de kan dökm eye ve ölümü G ene de, bazen gerçek silahlar kullanılması
göğüslemeye istekli olduğunu göstermek için sonucu yarışmacılar yaralanabilir, hatta ölebi-
kırmızı elbise ve siyah ceket giyerdi. D aha lirdi. Sir W alter Scott’ın Kara Şövalye (.ivan-
sonra da 24 saat oruç tu tar ve geceyi kilisede, hoe ; 1819) adlı rom anında bu turnuvaların
zırhının yanında diz çöküp dua ederek geçirir görkem ve coşkusu anlatılmıştır (bak. T u r
di. G ün doğarken günah çıkartır ve şükran n u v a ).
ayinine katılırdı. D aha sonra şatodaki herkes A m a savaş yöntem lerinin değişmesiyle, şö
kiliseye toplanır ve şövalye adayı onların valyelerin eğitim gördüğü göğüs göğüse çar
önünde kılıcını rahibe verirdi. Rahip de kili pışma yerini başka savaş türlerine bıraktı.
senin, dulların ve yetimlerin savunulması Crecy (1346) ve Poitiers (1356) çarpışm alann-
yolunda kullanılacak bu kılıcı kutsaması için da ağır zırhlı Fransız şövalyeleri, büyük yaylar
T a n n ’ya dua ederdi. Şövalye adayı ise diz kullanan İngiliz askerleriyle eşit konum da
çökerek, T a n n ’dan korkacağına, Hıristiyan değillerdi. B arutun kullanılmaya başlanm a
dinini koruyacağına, krala cesaretle hizmet sıyla da şövalyelik önemini yitirdi (bak. ZlRH;
edeceğine, zayıflan koruyacağına, iyilik uğru Sa v a ş v e Sa v a ş A r a ç l a r i ).
na savaşacağına, efendisine boyun eğeceğine, Şövalyeliğin, insanlan onur ve zafer isteğiy
adil ve dürüst olacağına, başladığı her şeyi le savaşa özendirdiği için kötü bir şey olduğu
bitireceğine, kadınlan sayacağına ve düşm an ileri sürülebilir. Ö te yandan şövalyelik düş
dan asla kaçmayacağına yemin ederdi. A rdın m ana karşı bile onurlu davranmayı özendir
dan şato sahibi soylu yeni kutsanmış kılıcın miştir.
sırtıyla adayın om uzlanna dokunur ve “Baba,
Oğul ve Kutsal R uh adına seni şövalye ilan Şövalyelik Tarikatları
ediyorum ” derdi. Şövalye bundan sonra zırhı Şövalyeliğin büyük bir önem kazandığı Haçlı
nı giyer, kılıcını kuşanır ve altın m ahm uzlannı Seferleri dönem inde, kilisenin önderliğinde
takardı. Tem plier, H ospitalier ve Töton Şövalyeleri
290 TABANCA
gibi ünlü şövalye tarikatları ortaya çıktı. m asına karşın, şövalyelik toplum sal bir ülkü,
Bunlar bir kral ya da soyluya değil, kiliseye bir yaşam tarzı ve onur simgesi olarak süre
bağlılık gösterirlerdi. M üslüm anlar’a karşı geldi. Yakın zam anlarda dindışı başka şöval
savaşmaya ve K udüs’te Hz. İsa’nın göm üldü ye tarikatları da ortaya çıktı. Yalnızca İngilte
ğü Kutsal K abir’i geri almaya yemin ederek, re ’de dokuz unvan vardır. Bunlar arasında
Hıristiyanlık adına Kutsal T opraklar’ı ele İngiltere’deki Royal Victorian O rder ve Fran
geçirmeyi amaçlayan ordular için güçlü bir sa’daki Legion d’honneur tarikatı ve nişanı
birlik oluşturdular. sayılabilir.
13. yüzyıl ortalarında Kudüs’ün kesin ola Bugün şövalyelik ortaçağdakinden farklı
rak yitirilmesiyle bu kutsal şövalye tarikatları bir anlam taşır. Çağdaş şövalyeler hizmet
amaçsız kalarak zamanla yok oldu. Hospita- veren kişilerdir. Ü nlü bir yazar, sanatçı,
lier Şövalyeleri 1798’e kadar M alta A dası’m devlet adamı, bilim adamı ya da asker olabi
ellerinde tuttular. Bu tarikat, toplum içinde lir. Şövalyelik nişanı bu kişileri onurlandır
hayırsever bir grup konum undaki M alta Şö m ak için verilir. İngiltere’de şövalyeler adla
valyeleriyle günümüze kadar ulaştı. rından önce “sir” unvanı taşıyabilirler. Unvan
12. yüzyılda İspanya ve Portekiz’de Mag- alma töreni de çok basitleşmiştir. Şövalyeliğe
ripliler’e karşı yapılan savaşlarda bazı dinsel seçilen kişi diz çöker ve kral ya da kraliçe bir
şövalye tarikatları ortaya çıktı. Bunların en kılıçla om uzlarına dokunarak onu şövalye ilan
önemlileri Santiago de Com postela, Calatra- eder. Bu sırada genellikle nişan da verilir.
va ve A lcântara’dır. Aynı biçimde onurlandırılan bir kadın ise
O rduların şövalyelere gereksinimi kalm a “dam e” unvanı alır.
Popperfoto
T
TABANCA bak. A t e ş l i Sî l a h l a r .
damı hem en yukarısındaki evin avlusunu raklarının büyük bölüm ünü kapsayan Buhara
oluşturur. Hanlığı’na bağlandılar. A rdından A fganlar’ın
Vadilerde sulamayla yetiştirilen başlıca egemenliğine girdiler. 1860’larda ise bölge
ürünler pam uk, meyve ve pirinçtir. Ülke Ruslar’ın eline geçti. 1917’deki Ekim Devri-
tarım ında ipek de önemli bir yer tutar. Dağ m i’nden sonra Tacik topraklarının bir bölümü
yam açlannda buğday ve arpa yetiştirilir, ko Türkistan Ö zerk Sovyet Sosyalist Cumhuriye-
yun, keçi, sığır ve at beslenir. ti’ne bağlandı. 1920’de de Buhara Sovyet
Tacikistan’ın sanayisi kentlerde yoğunlaş H alk Cumhuriyeti kuruldu. 1922’de yeni yö
mıştır. Başkent ve en büyük kent olan D uşan netim e karşı bir ayaklanma baş gösterdi. Tam
be (1989 nüfusu 595.000) ile Leninabat en anlamıyla denetim altına alınamayan bu ayak
önemli kentleridir. M adenler bakım ından lanm a 193l ’e kadar etkisini sürdürdü.
zengin olan Tacikistan’da kurşun, çinko, al 1924’te Ö zbekistan’a bağlı Tacikistan
tın, flüorit, arsenik, bizm ut ve m adeni tuzlar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu.
çıkarılır. E n önemli sanayi kollan madencilik, 1929’da “birlik cumhuriyeti” statüsünü kaza
tanm sal ürünler, yapı gereçleri ve dokum a sa nan Tacikistan’ın adı, Tacikistan Sovyet Sos
nayisidir. yalist Cum huriyeti oldu.
Tacikler tarihte sırasıyla Persler’in ve B ü Son yıllarda, özellikle de 1990’da, öteki
yük İskender’in kurduğu im paratorlukların cum huriyetler gibi Tacikistan’da da güçlü
egemenliği altında yaşadılar. İS 7.-8. yüzyıl milliyetçi hareketler baş gösterdi.
larda bölgeyi ele geçiren A raplar’ın etkisiyle Tacikistan’ın nüfusu 5.112.000’dir (1989).
M üslüman oldular. Sonraki yüzyıllarda Türk
kökenli halklann istila ettiği bu bölgede Türk TAC MAHAL, Hindistan’ın kuzeyinde, Agra
dili ve kültürü yaygınlık kazandı. Tacikler kenti yakınlannda, Hint-Türk İmparatoru
15.-18. yüzyıllarda, bugünkü Tacikistan top Şah Cihan’ın 1631’de ölen kansı Begüm
Picturepoint
Mümtaz Mahal (Ercümend Banu) için yaptır O rm an içi gölgelik yerleri, duvar kenarları
dığı büyük bir türbedir. 1666’da ölen Şah nı ve nemli toprakları seven taflan 6 m etreye
Cihan da burada göm ülüdür (bak. H İ n t -T ü r k kadar boylanabilir. Baharla birlikte açan be
İm pa r a to r lu ğ u ). yaz çiçekleri dik salkımlar oluşturur. O rtada
Tac M ahal, Cam na (Yam una) Irm ağı’nın ki kalınca bir sapın çevresine dizili olarak
güney kıyısında, yüksek duvarlarla çevrili gelişen meyveleri önceleri kırmızımsı, olgun
geniş bir bahçenin içindedir. Türbeye giden laştıkça siyaha yakın bir renk alır; tek bir
yol kırmızı kumtaşıyla döşelidir. Servi ağaçla
rı arasından geçen dört kanal türbenin önün T A P I A M
anlamsız bularak yanda bıraktı. 1880’de İn A vrupa’da birçok ülkeyi gezdi, A B D ’ye gitti.
giltere’den ülkesine dönen Tagore şiir ve 1912’de İngiltere’de tanıştığı William Butler
şarkılannı yayımlamaya başladı. Am a Y eats ve Ezra Pound gibi şairler Tagore’un
1891’de, tüm direnmesine karşın, babasımn lirik şiirlerine büyük ilgi gösterdiler. Gitanjali
ısranyla aile mülklerinin yönetimini üstlen adlı şiir kitabı İngiltere’de Y eats’in önsözüyle
mek zorunda kaldı. Bu yeni uğraşı ona kırsal yayımlandı. A rdından 1913’te şairin yazdıkla-
bölgelerin halk sanatlarını, şiir ve şarkılarını nnın hem en hem en tüm ü bir dizide toplana
tanım a ve öğrenm e olanağı sağladı. Köylüle rak basıldı. Aynı yıl Nobel Edebiyat Ö dülü’
rin içinde bulunduğu yaşam koşullarının geri nü kazandı. Hindistan o yıllarda İngiltere’nin
liğinden ve ilkelliğinden etkilenen Tagore’un sömürgesiydi. Tagore’un Nobel Ö dülü’nü ka
bu yıllarda toplum sal ve siyasal sorunlara zanması, yazann ülkesinde ulusal duygularla
ilgisi arttı. 1901’de Bolpur yakınlarındaki yüceltilmesine neden oldu. Ö te yandan batı
T agore’un dinsel lirik şiirlerini büyük bir
National Archive, Washington, D.C.
hayranlıkla karşıladı. Ne var ki, ödülle gelen
ün Tagore’un sürdürm ekte olduğu yalın yaşa
mı altüst etti. Ödülün ardından tüm dünya
halklarının birliğine duyduğu özlemle yeni bir
dünya gezisine çıktı. 1916’da Japonya yolcu
luğu sırasında savaşı ve milliyetçiliği yeren
ünlü söylevi tüm dünya aydınları arasında
geniş yankı uyandırdı. 1930’da O xford’da
verdiği bir dizi konferans ertesi yıl kitap
olarak yayımlandı.
Halkıyla içli dışlı olmasına, Bengal köyleri
nin sefalet ve ilkelliğini yakından bilmesine
karşın, Tagore başta siyasetten uzak durmuş
tu. A m a M ohandas K aram çand G andhi’nin
sesi yükseldikçe yavaş yavaş Tagore’da da
ulusal bilinç uyanmaya başladı. 1915’te İngil
tere kendisine “sir” unvanı verdi. O dönemde
ulusal kurtuluş ve özgürlük hareketinde
G andhi ile aynı çizgide olmasına karşın, bu
unvanı hoşgörüyle kabul etti. Am a dört yıl
sonra Pencap’ta İngiltere’nin giriştiği katliamı
protesto ederek bu unvanı geri verdi. Tagore
Hint düşünürü Rabindranath Tagore, aynı zamanda siyasal yaşamın içine girmişti ve G andhi’den
şair, oyun ve roman yazarı, ressam ve müzikçiydi. sonra tek manevi önder sayılmaktaydı. G and
hi Tagore’a “G uride” (Büyük Ü stat) sanını
Ş antiniketan’da kurduğu okulda, doğayla takmıştı. Ne var ki, Tagore çalışma arkadaşla-
doğrudan ilişkiyi tem el alan, katı g elen ek nyla uyuşmazlığa düşünce siyasal yaşamdan
sel kurallarla sınırlanm am ış özgür bir or çekildi. 1921’de kurduğu Visva-Bharati Ü ni
tam içinde bir eğitim program ı uygulam ayı versitesinde değişik ulustan öğrencilere batı
d enedi. ile H int geleneklerini kaynaştıran bir eğitim
22 yaşında evlenen Tagore önce çok sevdiği program ı uyguladı. Yaşamının son dönem le
kansınr,. ardından yakın aralarla kızını ve rini edebiyat çalışmalannı sürdürerek ve dün
oğlunu yitirdi. Tagore 40 yaşma gelinceye yanın değişik ülkelerinde konferanslar vere
kadar, kansına ve çocuklanna adadığı ro rek geçirdi.
m anlar, küçük hikâyeler, çocuk ve aşk şiirle Tagore yapıtlarının büyük bölüm ünü B en
ri yazdı. Bu arada dünyanın çeşitli halklan- gal dilinde yazmış ve bunların çoğunu İngiliz
nın kültürlerini tanım a isteğiyle Asya ve ce’ye kendisi çevirmiştir. Şiirlerindeki evren
TAHRAN 295
sel sevginin kaynağı İÖ 400’lere uzanan dinsel nın en büyüğüdür. Fransa’ya bağlı denizaşın
geleneklerdir. Şiirlerinin esin kaynağını ülke topraklar statüsündeki Fransız Polinezyası
sinin yoksul insanlarının çileli yaşamı ve sev beş büyük takım adadan oluşmuştur. Cemiyet
diklerini yitirmenin verdiği acı oluşturur. Ta- A dalan adı verilen takım ada içinde yer alan
gore’un yapıtlarında H indistan’ın toplumsal Tahiti’nin yüzölçümü 1.042 km2, nüfusu
ve dinsel geçmişinin büyük etkisi görülür. Gi- 116.000’dir (1983). Fransız Polinezyası’nm
tanjali (1910), Büyüyen A y (1913), Bahçıvan başkenti, Tahiti’nin kuzeybatı sahilindeki Pa-
(1913) ve Meyva Zamanı (1916), Tagore’un p eete’dir (1983 nüfusu 23.496).
dilimize de çevrilen başlıca şiir kitaplarıdır. Bu güzel tropikal ada, bir kıstakla birbirine
bağlanan iki eski volkanik tepeden oluşur.
TAHIL. Dünyadaki tem el besin kaynaklarının Adanın en yüksek noktası 2.241 m etre yük
başında tahıllar gelir. Bol nişastalı taneleriyle sekliğindeki O rohena Dağı’dır. Nüfusun bü
yüksek enerji sağlayan bu tarım ürünleri yük bölümü adayı çevreleyen verimli kıyı
yalnızca insanların değil, hayvanların beslen ovasında yerleşmiştir. Parçalanmış m ercan
mesinde de çok önemli rol oynar. Bunlar resifleri ve lagünlerle çevrili olan adanın
dan buğday, yulaf, arpa ve çavdar serin iklim, özellikle güney kesiminde yağış çok yoğun
pirinç, mısır ve darı sıcak iklim tahılları dur; sıcaklık ortalam ası ocakta 29°C, tem
dır. muzda da 24°C’dir.
Tahıllar çok eskiçağlarda (İÖ 7000’lerde) Tahiti halkının büyük bölüm ünü Polinezya-
yetiştirilmeye başlanan ilk tarım ürünleridir. lılar oluşturur. A dada Fransız ve Çinli azmlık-
Örneğin, M ezopotam ya, Eski Yunan ve R o lann dışında, Polinezyalı ve Avrupalı atalar
m a’da buğday ve arpa depolanan çok eski dan gelen melezler de yaşar. Önemli bir
tahıl am barları, A m erika’da ise M aya, A ztek turizm merkezi olan Tahiti’de kopra, tropik
ve İnkalar’a ait mısır depoları bulunm uştur. m eyveler, vanilya üretilir ve dış ülkelere sa
Dünyanın bu en eski tanm sal etkinliğinde, tılır.
öbür tarım ürünlerine göre daha az emekle 1767’de Tahiti’ye gelen Samuel Wallis
daha bol ürün elde edilebilmektedir. İşte bu adaya İngiltere adına el koymuştu. 1768’de ise
nedenle ve ayrıca değişik iklim ve toprak Fransız denizci Louis-Antoine de Bougain-
koşullarına uyum sağlayabilen tahıl çeşitleri ville adaya ulaştı ve ada üzerinde Fransa
nin bulunması, ürünün taşınm a, depolanm a adına hak iddia etti. 1769’da kaptan James
ve bekletilmeye uygun olması gibi başka Cook da Tahiti’ye uğramıştı. A dada ilk kez
nedenlerle tahıllar ekvatordan kutuplara, al Avrupalılar’ın yaşadığı yerleşmeyi İngilizler
çak ovalardan yüksek yaylalara kadar uzanan kurm uştu; ama Tahiti 1842’de Fransa’nın
çok geniş bir alana yayılmıştır. koruması altına girdi, 1880’de de bu ülkenin
Buğday, pirinç ve çavdar çoğunlukla insan sömürgesi oldu. 1959’da ise Fransız Polinez-
ların beslenm esinde, buna karşılık arpa, mı yası’na katıldı.
sır, yulaf ve darı daha çok hayvan yemi olarak Fransız ressam Paul G auguin, İngiliz yazar
kullanılır. Tahıllardan aynca yağ çıkanlır, R obert Louis Stevenson ve A B D ’li romancı
bira yapılır, alkol ve glikoz gibi yüzlerce H erm an Melville Tahiti’de yaşamış ve adanın
sanayi ürününün üretim inde yararlanılır. dünya çapında tanınm asına katkıda bulun
Buğday en çok yetiştirilen tahıldır. Pirinç ise muşlardır.
doğu ülkelerinin başlıca tarım ürünü ve dünya
nüfusunun yarısının temel besin maddesidir. TAHKİMAT bak. Kale ve T a h k İm a t .
Dünyada tahıl en çok K anada, A B D , Avus
tralya, A rjantin ve SSCB’nin U krayna bölge TAHRAN, İran ’ın başkentidir. Deniz düze
sinde yetiştirilir (bak. A r p a ; B u ğ d a y ; Ç a v d a r ; yinden 1.200 m etre yüksekte olan kent, El-
DARI; MISIR; PİRİNÇ; YULAF). burz D ağlan’mn güney yam açlanna yakın ve
H azar Denizi’nin 100 km kadar güneyindedir.
TAHİTİ, Büyük O kyanus’un güney kesimin Kuzeydoğudan kuzeybatıya doğru uzun bir
deki Fransız Polinezyası’m oluşturan 130 ada sıra halinde uzanan Elburz D ağlan’mn en
296 TAHTA KAPLAMA
BALİNA
KERTENKELE
Umacı
Öküz kümesi
KOLTUK \
Bellatriks
ORİ^
R a p e lia l
ARA
Kuzey
Kutbu
YILANCI
KUZEYTACI
RÜÇÜKKÖjEK Jj
AVKÖPEKLERİ
A rktürüs
iegulus
sanal
bağlantı
çizgisi
17. ve 18. yüzyıllarda güney gökküredeki Dünya üzerindeki belirli bir noktadan ba
takımyıldızları araştıran ve ortaya çıkaran kıldığında, yılın değişik zamanlannda gökyü
Avrupalı astronomlar takmıştır. zünde değişik takımyıldızlar görülür. Bu,
Dünya’dan bakıldığında bir takımyıldızdaki Dünya’nın Güneş’in çevresinde dolanmasın
bütün yıldızlar birbirine yakınmış gibi görü dan kaynaklanır. Yılın bir bölümünde görüle
nür, ama bu durum onların uzaydaki gerçek bilen bir takımyıldız altı ay sonra görünürde
konumlarının da böyle olduğu anlamına gel Güneş’e daha yakın bir konuma geçtiği için
mez; çünkü, içlerinden bazıları sanıldığından geceleri görünmez olur. Bazı takımyıldızlar
çok daha uzakta olabilir. Yani, takımyıldız yalnızca kuzey yarıküreden, bazıları ise yal
lar gerçekte birbirine yakın duran yıldız nızca güney yarıküreden görülebilir. Örneğin,
lardan oluşan gruplar olmayabilir; yalnızca Büyükayı güney yarıküreden, buna karşılık
Dünya’dan bakıldığında böyle görünüyor ola Güneyhaçı da kuzey yarıküreden görülemez.
bilirler. Güneş’in görünürdeki hareketini yaparken
Ana Yayıncılık Arşivi
IEYBALIĞI <
MİKROSKOP
‘S^ûçüKşuyıı
7AV$AN .IÇBALIĞI * o G ÜN E^A CI
RESSAM
M A ,-S .A
•-------
CENf)H?ÎKUŞl%
’ ’ -G Ü N E Y İ
(BÜYÜKKÖPq<
N • .
Akyıldız
.SİNEK**
A krepk
Y üreği® *
Başakçı
ASLAN
gökkürede çizdiği çem bere tutulum ya da duğu takımyıldızın adıyla adlandırırlar ve aynı
ekliptik denir. B u daire boyunca yer alan takımyıldızda bulunanları birbirinden ayırt
12 takım yıldız burçlar kuşağını oluşturur etmek için de, bunların her birine Yunan
(bak. B urçlar Kuşaği). Ö tek i takım yıldızlar, alfabesinden ayn bir harf verirler. Örneğin
burçlar kuşağının kuzeyinde ve güneyinde Demirkazık ya da Latince adıyla Polaris, yani
kalanlar olm ak üzere ikiye ayrılır. kuzey gökküredeki Kutup Yıldızı (bak. Kutup
Takımyıldızlar, çeşitli yıldızların ve öbür YlLDIZl), Küçükayı takımyıldızındaki en parlak
gökcisimlerinin gökyüzünün neresinde bulun yıldızdır ve astronomlar bu yıldızı a Küçükayı
duğunu belirtmekte yararlı olur. Parlak yıl ya da Küçükayı’nın a yıldızı olarak tanımlar
dızların çoğunun Eski Yunanca, Latince ya da lar. (Bu maddede geçen Yunanca harfler,
Arapça’dan gelen ayn ayrı adlan vardır; “alfa” olarak okunan “ a ”, “beta” olarak
kaptanlar ve pilotlar yıldızlan bu adlanyla okunan“ (3”,“gamma olarak okunan “ Y”dır.)
anarlar. Ama astronomlar, her yıldızı bulun H er takımyıldızda belirli özellikleriyle
Türkçe adı Latince adı Kısaltması Türkçe adı Latince adı Kısaltması
Ağcık Reticulum Ret Koltuk Cassiopeia Cas
Akrep Scorpius Sco Kova Aquarius A qr
Altılık Sextans Sex Kuğu Cygnus Cyg
Androm eda Androm eda And Kumpas Pyxis Pyx
Anka Phoenix Phe Kupa Crater Crt
Arabacı Auriga Aur Kurt Lupus Lup
Aslan Leo Leo Kuzeytacı Corona CrB
Avköpekleri Canes CVn Borealis
Venatici Küçükaslan Leo M inör LMi
Balık Pisces Psc Küçükayı Ursa M inör UMi
Balina Cetus Cet Küçükköpek Canis M inör CMi
Başak Virgo Vir Küçüksuyılanı Hydrus Hyi
Berenike'nin Coma Com Masa Mensa Men
Saçı Berenices M ikroskop M icroscopium Mic
Boğa Taurus Tau Ocak Fornax For
Bukalemun Chamaeleon Cha Oğlak Capricornus Cap
Büyükayı Ursa M ajör UNa Okçuk Sagitta Sge
Büyükköpek Canis M ajör CMa Orion Orion Ori
Cennetkuşu Apus Aps Pergel Circinus Cir
Cetvel Norma Nor Perse Perseus Per
Çalgı Lyra Lyr Pompa Antlia Ant
Çelikkalem Caelum Cae Pupa Puppis Pup
Çoban Boötes Boo Ressam Pictor Pic
Dürbün Telescopium Tel Saat H orologrum Hor
Ejderha Draco Dra Sefe Cepheus Cep
Erboğa . Centaurus Cen Sekizlik Octans Oct
Güneybalığı Piscis PsA Sinek Musca Mus
Austrinus Sunak Ara Ara
(ya da Suyılanı Hydra Hya
Australis) Tavşan Lepus Lep
Güneyhaçı Crux Cru Tavus Pavo Pav
Güneytacı Corona CrA Tay Equuleus Equ
Australis Tekboynuz Monoceros Mon
Güneyüçgeni Triangulum TrA Terazi Libra Lib
Australe Tilkicik Vulpecula Vul
Güvercin Columba Col Tukan Tucana Tuc
Herkül Hercules Her Turna Grus Gru
Hintli Indus Ind Uçanbalık Volans Vol
jrmak Eridanus Eri Üçgen Triangulum Tri
İkizler Gemini Gem Vaşak Lynx Lyn
Kalkan Scutum Set Yay Sagittarius Sgr
Kanatlıat Pegasus Peg Yelken Vela Vel
Karga Corvus Crv Yengeç Cancer Cne
Karina Carina Car Yılan Serpens Ser
Kartal Aquila Aql Yılancı Ophiuchus Oph
Kertenkele Lacerta Lac Yontar Sculptor Sel
Kılıçbalığı Dorado Dor Yunus Delphinus Del
Koç Aries Ari Zürafa Carhelopardalis Cam
TAKIMYILDIZ 303
diz değil, birbirinin çevresinde dolanan ve biri için ön bölümünü kıvınr ve burada bulunan
ötekinden çok daha soluk iki yıldız olmasıdır; dikeni arkada kalan bir çukurluğa kilitler.
soluk olan, parlak olan ile Yer’in arasından Diken serbest kalınca çıkan çat sesiyle birlikte
geçerken öbürünü örter ve parlaklığının azal böcek havaya sıçrayarak takla atar.
masına yol açar. Taklaböcekleri bitkilerle beslenir. Yol aç-
Güney gökkürenin küçük, ama en ilginç tıklan zararın büyük bölümünden erişkinleri
takımyıldızı, Güneyhaçı ya da Latince adıyla değil larvaları sorumludur. İnce uzun gövde
Crux ya da Crux Australis’tir. (Crux sözcüğü lerinden ötürü telkurdu denen, ayrıca kese-
Latince’de “haç”, australis ise “güney” anla ğen ve kökkurdu adlanyla da tanınan bu
mına gelir.) Güneyhaçı, güney gökkutbuna larvalar fidanlıklara, tarlalara, sebze ve mey
oldukça yakın bir bölgede yer alır. Güney- ve bahçelerine dadanır, tohumları ve kökleri
haçı’nm en parlak a ve Y yıldızlan güney kemirir. Erişkinlerin gövdesi genellikle de
gökkutbunun yerini gösterir. Bu iki yıldız, sensiz ya da az desenli, kahverengi ya da
ilk Avrupalı kâşiflere güney denizlerine siyahtır. Sıcak ülkelerde yaşayan bazı türleri
inme cesaretini veren bir kılavuz işlevi gör parlak renkleri ve ışıldama özellikleriyle dik
müştür. kat çeker. Karanlıkta kitap okumaya yetecek
Takımyıldızlar yıldızlardan başka bulutsu, ölçüde güçlü ışık yayanlan bile vardır (bak.
yıldız kümesi ve gökada gibi başka gökcisim BİYOLOJİK IŞILDAMA).
lerini de içerirler. Boğa (Taurus) takımyıldı
zındaki ünlü Yengeç bulutsusu; Samanyolu TAKMA AD, herhangi bir nedenle ya da
Gökadası’na en yakın olan Andromeda amaçla asıl (gerçek) ad yerine kullanılan
Gökadası; Boğa takımyıldızındaki Ülker kü addır. Takma ad bir kişiye başkalarınca veril
mesi (Pleiades); güney yanküreden görülebi diği gibi, kişi kendi kendine de takma ad
len Kılıçbalığı (Dorado) ve Tukan (Tucana) koyabilir. Osmanlıca’da bu anlamda “müste-
takımyıldızlannın belirlediği kesimde yer alan, ar ad” ya da “nam-ı müstear” sözü kullanılır
Samanyolu Gökadası’nın uydusu olan Macel- dı. Şairlerin edebiyat dünyasında kullandıkla-
lan Bulutlan bunlara örnektir. n takma ada “mahlas” denirdi. Bir şair kendi
Bu maddedeki yıldız haritalannda, bazı kendine mahlas alabileceği gibi usta bir şair
parlak yıldızlarla birlikte, bütün takımyıldız genç bir şaire mahlas verebilirdi. Sözgelimi
lar gösterilmiştir. Bazı gazetelerde, o ay “Fuzuli”, asıl adı Mehmed olan ünlü Divan
içinde görülebilecek takımyıldızları ve bunlar şairimizin kendine uygun gördüğü, kullandığı
la birlikte, gezegenlerin yörüngelerini göste mahlastır. Divan ve halk edebiyatımızda
ren haritalar verilir. Aynca büyük kitabevle- “mahlas” kullanmak gelenekleşmiştir.
rinde yıldız atlasları da bulunabilir. Planetar- Takma ad daha çok sanatçılar tarafından
yumlardaki gösterilerde takımyıldızlan da iz kullanılır. Asıl adıyla ünlenmiş bir sanatçı
leme olanağı vardır {bak. Planetaryum) . para kazanmak amacıyla yarattığı sıradan bir
302. sayfadaki listede bütün takımyıldızla- ürüne kendi imzasını koymak istemeyebilir.
nn Türkçe ve Latince adlan astronomlarca Yazar ya da ressam, edebiyat ya da resim
kullanılan kısa adlan ile verilmiştir. Takımyıl- sanatı açısından bir iddiası olmayan bir ürü
dızlann Türkçe adlan, genellikle Latince adın nünü takma bir adla ortaya çıkartabilir. Bir
anlamını da belirtir; Latince özel adlar ise sanatçı yaratıcılık alanında denemek istediği
Türkçe’de olduğu gibi korunmuştur. değişik bir çalışmada, alacağı tepkileri ya da
karşılaşacağı önyargıları hesaba katarak tak
TAKLABÖCEĞİ, adım sırtüstü yatarken sıç ma ad kullanabilir. Edebiyat dünyasının deği
rayıp havada takla atmasından ötürü almıştır. şik alanlannda ürün veren bazı yazarlar da
Kınkanatlıların Elateridae familyasını oluştu asıl uğraş alanlan dışındaki çalışmalarını tak
ran bu böceklerin yeryüzünün büyük bölümü ma adla yayımlayabilirler. Örneğin şair ola
ne dağılmış 7.000 kadar türü vardır. rak ün kazanmış bir sanatçı düzyazılann-
Taklaböceği kendine dokunulduğunda da takma ad kullanabilir. Ciddi yazılanyla
sırtüstü düşüp ölü taklidi yapar. Doğrulmak ünlü bir gazeteci gülmece alanında verdiği
TAKMA KOL VE BACAK 305
ürünleri takma adla yayımlayabilir. Sözgelişi, mur’a, bir ayağı aksak olduğu için “Timur-
ünlü romancımız Refik Halit Karay gülme- lenk”, A tatürk’e “kurtarıcı gazi” anlamına
ceyle ilgili ürünlerini “Kirpi” takma adıyla gelen “Halâskâr Gazi”, İstanbul’u alan Os
yayımlamıştır. A yn türlerde kitap yazan ya manlI Padişahı II. Mehmed’e “fetheden” an
zarlar batı dünyasında da vardır. Sözgelişi, lamına gelen “Fatih” lakapları verilmiştir.
şair C. Day-Lewis’in yazdığı dedektif öykü Günlük yaşamımızda da çevremizdeki kim
lerinde “Nicholas Blake” adını kullanmasını selere özelliklerine göre fazladan adlar takıl
buna örnek olarak gösterebiliriz. Hemen dığı, daha doğrusu takma adlar verildiğini
hemen herkesin okuduğu Tom Sawyer’in Ma biliriz. Aşırı derecede telaşlı birine “telaşe
ceraları ( The Adventures o f Tom Sawyer ; müdürü” ya da “telaşeci” , çok iyimser ve
1876) adlı kitabın yazan “Mark Twain” ola inanan birine “Hüsnü bey” diye takma ad
rak bilinir ve Mark Tvvain edebiyat tarihine veririz. Konuşurken belli bir sözcüğü fazla
geçmiş bir yazardır. Oysa Mark Tvvain’in ger kullanan kimseye kullandığı bu sözcüğü tak
çek adı Samuel Langhorne Clemens’dir (bak. ma ad olarak uygun görürüz.
Twain , Mark ). Alis Harikalar Diyarında
(Alice's Adventures in Wonderland; 1865) TAKMA KOL VE BACAK. Hastalık ya da
adlı ünlü yapıtın yazarı “Lewis Carroll” di kaza sonucunda kolunu ya da bacağını yitiren
ye bilinir ama yazann gerçek adı Charles kişilere, bir ölçüde bu organın yerini tutabile
Lutwidge Dodgson’dur (bak. CARROLL, Le- cek yapay kol ve bacaklar takılır. Eksik bir
wis). Görevi gereği kendi adıyla yazı yazması organın boşluğunu doldurmak ve görevlerini
sakıncalı olan kimseler de takma adla yazı ya yerine getirmek üzere tasarlanmış bütün ya
zabilirler. pay organların tıp dilindeki genel adı “pro
Takma ad konusunun batı edebiyatında tez” dir; örneğin takma kol ve bacaklara kol
oldukça ilginç bir serüveni vardır. 19. yüzyıl ya da bacak protezi, takma dişlere diş protezi,
da yayıncı ve okuyucular kadın yazarlan pek gözçukurunu dolduran, ama görme işlevini
önemsemiyor, bu nedenle de kadın yazarlar yerine getiremeyen cam gözlere de göz prote
takma ad olarak erkek adlan kullanıyorlardı. zi denir.
Ünlü roman yazan George Eliot’ın asıl adı Günümüzde, kolunu ya da bacağını yitirmiş
Mary Anne Evans’tı. Charlotte, Emily ve kişiler bu organlanndan tümüyle yoksun kal
Anne Bronte adlı üç kız kardeş başlangıçta mış sayılmazlar. Çünkü, bir yandan görünüm
gerçek adlannı gizleyerek Currer, Ellis ve Ac- ve işlerlik açısından gerçek organlara çok
ton Bell takma adlannı kullandılar (bak. benzeyen protezler üretilirken, bir yandan da
B r ö n t e K a r d e ş l e r ) . Bizim edebiyatımızda uzmanlar bu takma organların en verimli
da Peyami Safa, Nâzım Hikmet ve Attilâ İl biçimde kullanılabilmesi için kişileri eğitip
han takma ad kullanan yazarlardan bazdan destekleyerek sorunlarına yardımcı olurlar.
dır. Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kaba- Amaç, bu insanlann başkalarının yardımına
ağaçlı), Yaşar Kemal (Kemal Sadık Göğçeli), bağımlı olmadan yaşayabilmelerini sağla
Cemal Süreya (Cemalettin Seber) ve Aziz Ne maktır.
sin (Mehmet Nusret) gibi yazarlarımız ün ka
zandıktan bu takma adlanyla tanınırlar ve asıl Takma Kol ve Bacakların İlk Örnekleri
adlanyla hemen hemen hiç bilinmezler. Ampütasyon denen kol ya da bacak kesme
Takma ad yalnızca sanat dünyasına özgü ameliyatları bilinen en eski cerrahi teknikle
değildir. Tarihte ve günlük yaşantımızda da rinden biridir ve başlangıcı tarihöncesi çağlara
takma adlarla karşılaşabiliriz. Bir kişinin ruh kadar uzanır. Kesilen bu organların yerine
sal ya da bedensel bir özelliği göz önünde takma kol ya da bacak yerleştirme düşüncesi
tutularak o kişiye takma bir ad uygun görüle- nin ilk kez ne zaman ve nerede uygulandığı
' bilir. Burada söz konusu olan, bu takma adın bilinmiyor. Ama, İÖ 1500’lerde yazılmış
başkalan tarafından takılmış, uygun görülmüş Sanskrit ilahiler derlemesi Rigveda , bu uygu
olmasıdır. Böylesi takma adlara “lakap” den lamadan söz eden en eski kaynak olarak
diği gibi “san” ya da “unvan” da denir. Ti gösterilir. Bulunan en eski örnek ise İÖ
306 TAKMA KOL VE BACAK
yaklaşık 300 yılından kalma bir takma bacak biliminin doğuşunu, 16. yüzyılın büyük Fran
tır. Romalılar’ın yaptığı bu bacak tahtadandı sız askeri cerrahı Ambroise Pare’ye borçlu
ve üstünde tunç çivilerle çakılmış tunçtan yuz. Savaş yaralarının tedavisi ve ameliyatı
çemberler vardı. konusunda yeni teknikler geliştiren Pare’nin
Ortaçağda da bütün takma bacaklar tahta en büyük katkısı, iyileşme umudu olmayan
dan yapıldı. Bugün neredeyse korsanların kol ve bacakları en uygun biçimde kesmek
simgesi sayılan bu tahta bacaklar şövalyeler olmuştur. Ondan önceki cerrahlar, kanamayı
için yapıldığında değerli zırhlarla kaplanıyor durdurmak için ameliyat yerini kızgın demirle
James Stevenson!Science Photo Library
dağlıyorlardı. Pare ise o bölgedeki atardamar
ları bağlayarak, kesilen organın yerine sonra
dan kol ya da bacak protezlerinin başarıyla
uygulanmasını sağladı. Ayrıca, cephede bu
lunmadığı zamanlar, ülkenin en usta teknis
yenlerine hastaları için takma kol ve bacaklar
yaptırarak bu alandaki gelişmelere öncülük
etti.
Çağdaş Protezler
Tıp araştırmacıları ve biyomühendisler (bak.
B İ y o m ü HENDİSLİk ) sürekli çalışarak her gün
daha gelişmiş yapay kol ve bacaklar üretiyor
lar. Günümüzde, bacağı kasığının hemen
altından kesilmiş kişiler bile özenle tasarlan
mış bir bacak proteziyle fazla yorulmadan ve
düşme tehlikesi olmadan normal bir hızla
yürüyebilirler. Kol ve el protezleriyle ise, ata
binip araba kullanmaya varıncaya kadar pek
çok iş başarılabilir.
Protezlerin tasarımı her şeyden önce iskelet
yapısının ayrıntılı olarak araştırılmasına daya
nır. Yürümek, merkez sinir sisteminin deneti
miyle ve kasların yardımıyla uzun kemiklerin
eklemler çevresinde dönmesine dayanan kar
maşık bir eylemdir. (Ayrıca bak. İSKELET.)
Bugün takma bacaklarda uzun kemiklerin
yerine, çok hafif ve son derece dayanıklı bir
madde olan karbon liflerinden yapılmış boru
Çok h a fif ve dayanıklı m ad d e le rd e n ya p ılm ış, üzeri
canlı deri g ö rü n ü m ü n d e k i siliko n la kaplanm ış lar kullanılır. Ayak bileğindeki eklemler ise,
çağdaş b ir takm a bacak. jet uçaklarının yapımında kullanılan çok hafif
ve dayanıklı alüminyum alaşımlarından yapı
lır; eklemin hareketleri de sağlam lastik ipler
ve genellikle yalnızca ata binerken kullanılı le denetlenir. Ayak protezleri, plastik bir
yordu; çünkü bir insanın taşıyamayacağı ka madde olan sert poliüretan köpüğünden bi
dar ağırdı. Gene bu dönemde, korsanların çimlendirilip arasına destek olarak sağlam
kullandıkları ucu kancalı tahta kollar ve karbon lifleri yerleştirilir. Poliüretan köpüğü,
askerlerin kılıç ya da mızrak tutmasına bile standart ayakkabı ölçülerinde yapılmış ayak
olanak veren oldukça gelişmiş takma kollar kalıplarına dökülür ve parmakların biçimine
ve eller de yapıldı. varıncaya kadar bütün organa doğal bir görü
Gelişmiş protezlerin tasarımını, yapımını nüm verilir.
ve uygulanmasını konu alan çağdaş protez Diz eklemi, eğilip bükülmeden insanın tüm
TAKSİDERMİ 307
ağırlığını taşıyabilecek kadar sağlam olmalı karmaşık bir uğraştır. Hayvan derisinin bozu
dır. Bu protezlere, dizin dönmesini ve baca lup çürümesini önlemek amacıyla gerekli
ğın doğal biçimde hareket etmesini sağlayan işlemleri yapabilmek ve gerçeğe uygun bir
bir düzenek eklenir. Eklemin çevresi de, model hazırlayabilmek için kimya, anatomi
gerçek organın yapısına tümüyle uygun ola ve heykelcilik bilgisi gereklidir (bak. ANATOMİ;
rak biçimlendirilmiş çok yumuşak ve esnek H e y k e l ) . Taksidermi aynı zamanda sabır ve
bir plastik köpükle sarılır. En sonunda baca dikkat isteyen bir iştir. İşlem sırasında filmler
ğın tümü, canlı deriye çok benzeyen ve suyu den, fotoğraflardan ve resimlerden de yarar
ya da başka maddeleri geçirmeyen silikon bir lanılır. Bir başka deyişle hayvanın gözleri,
kılıfla kaplanır. ayaklan, bacakları, gagası ya da derisinin
Takma kolların yapımı da hemen hemen hayvan canlıyken nasıl olduğu bu fotoğraflara
aynıdır. “Estetik kol” denen kol protezlerinin ve resimlere bakarak saptanır. Bu ön çalışma
görünümü, gerçek organa neredeyse ayırt derinin bir süre sonra çürüyüp bozulmaması,
edilemeyecek kadar benzer. Bu protezlerde canlılığını ve rengini yitirmemesi için uygula
dirsek, bilek ve parmak eklemlerinin hareket nacak kimyasal işlemler açısından son dere
leri, pille çalışan çok küçük elektrik motorla ce önemlidir. Goril ya da aslan gibi büyük
rıyla sağlanır. Omuzdaki ya da kolun sağlam boyutlu memelilere uygulanan işlemlerin ay
bölümlerindeki kasların kasılmasıyla oluşan nısı küçük memelilere ya da kuşlara da uygu
çok hafif elektrik sinyalleri elektronik alıcılar lanır.
la alınır, özel yükselteçlerle güçlendirilir ve Taksidermide önce resim ve fotoğraflardan
hem bileğin, hem parmakların hareketlerini yararlanarak bir model hazırlanır. Hayvanın
denetleyen küçük servomotorlara gönderilir. derisi ya da tüyleri temizlenir ve koruyucu
Takma kolun sahibi, belirli kaslarını hareket kimyasal maddelerden geçirilir. Metal, plas
ettirerek parmaklarının kavrama gücünü ve tik ya da tahta gibi dayanıklı gereçlerle
hızını denetleyebilir. Bu yeni koluna alıştığın modele uygun bir iskelet (armatür) hazırlanır.
da, bir bardağa su doldurmak gibi el becerisi Kafa bölümünün gerçeğe uygun olması için
gerektiren işleri bile yapabilecek kadar usta gerçek bir kafatası kullanılır. Armatürün ve
laşır. kafatasının üzeri mum, kil, plastik köpüğü,
Takma kolların başka bir türü olan “iş reçine ya da alçıyla kaplanarak bir kalıp hazır
protezleri” çok güçlüdür ve özellikle ağır lanır. İşlemden geçirilmiş deri bu kalıbın üze
işleri yapmak için tasarlanmıştır. Ucuna çe rine düzgün biçimde geçirilir. Gerçeğe uygun
kiç, tornavida ve kanca gibi çeşitli araçlar olarak mum ya da alçıdan hazırlanmış bir yüz»
takılabilen bu kolların hareketi öbür omzun maskesi kafatasının üzerine yerleştirilir. Plas
kaslarıyla denetlenir. Sırtın üstünden geçip tik, cam ve kıl gibi gereçlerle son ayrıntılar
takma kola ulaşan çelik bir kablo, öbür eklenip düzeltmeler yapıldıktan sonra model
omzun hareketlerini bu proteze iletir ve ko tamamlanmış olur. Bu uzun ve zahmetli işle
lun daha büyük bir kuvvet uygulamasını sağ min sonunda hazırlanan modeller gerçekten
lar. de tıpkı canlı bir hayvana benzer. Bazen mo
del, hayvanın doğal çevresine benzetilerek
TAKSİDERMİ, özel tekniklerle ve işlemlerle hazırlanan yapay bir dekorda sergilenir.
hazırlanmış derilerle hayvanların canlı yaşam- Bu, modele daha gerçekçi bir görünüm ka-
dakine benzer modellerini yaratma işidir. zandınr.
Taksidermi, kuşlar ve memeli hayvanlar ya Balıklara uygulanan işlem, pullannın renk
nında sürüngenler, amfibyumlar ve balıklara leri çabuk solduğu için daha aynntılı bir çalış
da uygulanır. Taksidermi sözcüğü Yunanca ma gerektirir. Önce reçine ya da alçıdan, hay
taksi (düzenlemek) ve derma (deri) sözcükle- vanın gerçek boyutlanna uygun bir döküm
’rinden türetilmiştir. hazırlanır. Bunun üzerine gerçek kuyruk yüz
Taksidermi sanılanın aksine, eskiden yapıl geçleri ve camdan yapılmış gözler yerleştirilir.
dığı gibi hayvan gövdesinin basitçe doldurul Gerçeğine uygun renklerle boyanarak işlem
ması işlemi değil, bilgi ve beceri isteyen tamamlanır.
308 TAKSİDERMİ
Günümüzde birçok müzede taksidermi işle mini gözlemleyerek belirlerdi; ama aynı za
miyle yaratılmış hayvan modelleri sergilen manda, tohum ekme ve ekinleri biçme zama
mektedir. nını tam olarak kestirebilmek için, düzenli
aralıklarla görünen ve gözden kaybolan belir
TAKVİM. Çok eskiçağlardan beri insanlar gin bazı yıldızları ve takımyıldızlan da göz
gerek toplumsal yaşamlarının düzeni açısın lemlemeye başlamışlardı.
dan, gerek dinsel nedenlerle uzun ölçekli Yıl uzunluğuna ilişkin oldukça doğru ilk
zaman ölçümlerine gereksinim duymuştur. ölçümü İÖ 4200 dolaylannda Eski Mısırlılar
İşte, zamanın gün, ay, yıl gibi uzun süreli gerçekleştirdiler. Mısırlılar için büyük önem
dönemlere bölünmesine dayalı olarak gelişti taşıyan Nil Irmağı her yıl hemen hemen ay
rilen takvimler de bu gereksinim sonucunda nı zamanda taşıyordu. Mısırlı rahipler, her
ortaya çıkmıştır. Eski insanlar ilk takvimleri, yıl taşkın zamanında Akyıldız’ın (Sirius) G ü
herkesin görebileceği en düzenli iki doğal neş doğmadan hemen önce doğduğunu belir
olay olan Güneş’in ve Ay’ın hareketlerine lemişlerdi. Rahipler bu olaya yeniden tanık
dayandırmışlardı. Bu iki gökcisminin hareket oluncaya kadar geçen günleri saydılar ve
leri, en basit üç zaman dilimi olan gün, ay ve böylece 365 sayısını buldular. Bunu yıl uzun
yılı belirler (bak. AY; GÜNDÜZ VE GECE; Y il). luğu olarak kabul ettiler ve 30’ar günlük 12
Eskiden insanlar Güneş’in Dünya’nm çev aya böldüler, kalan beş günü de yılın sonuna
resinde dolandığını sanırlardı, ama bugün bıraktılar.
durumun bunun tam tersi olduğunu biliyoruz. Mısır takvimi, yıl uzunluğu her zaman aynı
Dünya kendi ekseni çevresinde bir tam dönüş olan ilk takvimdir. Babilliler’in de İÖ 3000-
yaptığında, Güneş Dünya’nm çevresinde bir 2000 arasında geliştirdikleri bir takvimleri
tam dolanım yapmış gibi görünür. Gün, vardı; ama onlar Ay’ın evrelerini dikkate
Güneş’in görünürdeki bu hareketinin bir tam almış ve yılı 29 ya da 30’ar günlük 12 aya
çevrimini tamamlayabilmesi, yani Dünya’nm bölmüşlerdi. Ama bu Ay takvimindeki bir
kendi ekseni çevresinde bir tam dönüş yapa yılın uzunluğu yalnızca 354 gün olduğu için
bilmesi için geçen süredir ve 24 saatin biraz Güneş yılından daha kısaydı ve bu nedenle de
altındadır. Bir zaman dilimi olarak ay adı, Babil takvimine göre ilkbahar çoğu kez Gü
Dünya’nm uydusu olan Ay’dan gelir; bu neş yılının kışına, yani gerçek kışa rastlıyor
zaman diliminin uzunluğu, bir yeniay evresin du. Böyle bir durum ortaya çıktığında, takvim
den öbür yeniay evresine kadar geçen süreye ile mevsimler arasında yeniden uyum sağlaya
eşittir ve yaklaşık 29Vz gündür. Yıl ise, bilmek için o yıla fazladan bir ay eklenirdi.
Dünya’nm Güneş’in çevresindeki dolanım Bu takvim İÖ 1000 dolaylannda Asurlular
süresidir ve 365 gün 5 saat 48 dakika 46 ve Babil Sürgünü’nden döndükten sonra Ya-
saniyeye eşittir. Ay’ın evrelerine dayalı hudiler tarafından da kullanıldı. Yahudiler
olan takvimlere Ay takvimi, Güneş’in görü bugün de aynı tür bir takvimden yararlan
nürdeki hareketine dayalı olan takvimlere ise maktadırlar; Hamursuz Bayramı’m gerçek
Güneş takvimi denir. Ay takvimindeki aylar zamanında kutlayabilmek için, yeni yıllannı
kavuşum ayı ya da kameri ay, Güneş takvi hep eylül ya da ekimde başlatırlar.
mindeki yıllar ise Güneş yılı olarak adlandı Eski Yunanlılar çok çeşitli takvimler geliş
rılır. tirmişlerdir. Bu takvimler genel olarak A y’ın
Bu zaman uzunlukları arasındaki ilişkiler evrelerine dayandmlmıştı ve bir yıl 12 aya
tamsayılarla ifade edilemez, aynca ayların bölünmüş 354 günden oluşuyordu. Yunanlılar
uzunluklan toplandığında bir yılın uzunluğu kendi Ay takvimleri ile yaklaşık 365 günlük
na eşit olmaz; bu nedenlerden dolayı sık sık Güneş takvimi arasında uyum sağlayabilmek
düzeltme gerektirmeyecek bir takvim gelişti- için bir yıl bekler ve bunu izleyen yıla
rilinceye kadar yüzyıllar geçmiştir. Aslında bu fazladan bir ay eklerdi. Ama gene de onlann
tür bir takvimin geliştirilmesi gereği binlerce toplam 737 günlük iki yıllan, Güneş takvimin
yıl öncesinde anlaşılmıştı. Eski zamanlarda deki iki yıldan yedi gün daha uzun olur ve
insanlar yılın uzunluğunu mevsimlerin değişi takvimleri hep böyle yanlış giderdi. Bazı
310 TAKVİM
1 2 3 4 5 6 7
Pazartesi 1 Salı 1 Çarşam ba 1 Perşembe 1 Cuma 1 Cumartesi 1 PA Z A R 1
Salı 2 Çarşamba 2 Perşembe 2 Cuma 2 Cumartesi 2 PA Z A R 2 Pazartesi 2
Ç arşam ba 3 Perşembe 3 Cuma 3 Cum artesi 3 PA Z A R 3 Pazartesi 3 Salı 3
Perşem be 4 Cuma 4 Cumartesi 4 PA Z A R 4 Pazartesi 4 Salı 4 Çarşam ba 4
Cuma 5 Cumartesi 5 PA Z A R 5 Pazartesi 5 Salı 5 Çarşamba 5 Perşembe 5
Cum artesi 6 PA Z A R 6 Pazartesi 6 Salı 6 Çarşamba 6 Perşembe 6 Cuma 6
PA Z A R 7 Pazartesi 7 Salı 7 Çarşam ba 7 Perşembe 7 Cuma 7 Cumartesi 7
Pazartesi 8 Salı 8 Çarşamba 8 Perşem be 8 Cuma 8 Cumartesi 8 PA Z A R 8
Salı 9 Çarşamba 9 Perşembe 9 Cuma 9 Cumartesi 9 PA Z A R 9 Pazartesi 9
Ç arşam ba 10 Perşembe 10 Cuma 10 Cumartesi 10 PA Z A R 10 Pazartesi 10 Salı 10
Perşem be 11 Cuma 11 Cumartesi 11 PA Z A R 11 Pazartesi 11 Salı 11 Çarşam ba 11
Cuma 12 Cumartesi 12 PA Z A R 12 Pazartesi 12 Salı 12 Çarşam ba 12 Perşembe 12
Cum artesi 13 PA Z A R 13 Pazartesi 13 Salı 13 Çarşam ba 13 Perşembe 13 Cuma 13
PA ZAR 14 Pazartesi 14 Salı 14 Ç arşam ba 14 Perşembe 14 Cuma 14 Cumartesi 14
Pazartesi 15 Salı 15 Çarşam ba 15 Perşembe 15 Cuma 15 Cumartesi 15 PA Z A R 15
Salı 16 Çarşam ba 16 Perşembe 16 Cuma 16 Cumartesi 16 PA Z A R 16 Pazartesi 16
Ç arşam ba 17 Perşembe 17 Cuma 17 Cumartesi 17 PA Z A R 17 Pazartesi 17 Salı 17
Perşem be 18 Cuma 18 Cumartesi 18 PA Z A R 18 Pazartesi 18 Salı 18 Çarşamba 18
Cuma 19 Cumartesi 19 PA Z A R 19 Pazartesi 19 Salı 19 Çarşam ba 19 Perşembe 19
Cum artesi 20 PA Z A R 20 Pazartesi 20 Salı 20 Çarşam ba 20 Perşembe 20 Cuma 20
PA ZAR 21 Pazartesi 21 Salı 21 Çarşam ba 21 Perşembe 21 Cuma 21 Cumartesi 21
Pazartesi 22 Salı 22 Çarşam ba 22 Perşembe 22 Cuma 22 Cumartesi 22 PA Z A R 22
Salı 23 Çarşam ba 23 Perşembe 23 Cuma 23 Cumartesi 23 PA Z A R 23 Pazartesi 23
Çarşam ba 24 Perşembe 24 Cuma 24 Cumartesi 24 PA Z A R 24 Pazartesi 24 Salı 24
Perşem be 25 Cuma 25 Cumartesi 25 PA Z A R 25 Pazartesi 25 Salı 25 Çarşam ba 25
Cuma 26 Cumartesi 26 PA Z A R 26 Pazartesi 26 Salı 26 Çarşamba 26 Perşembe 26
Cum artesi 27 PA Z A R 27 Pazartesi 27 Salı 27 Çarşam ba 27 Perşembe 27 Cuma 27
PA Z A R 28 Pazartesi 28 Salı 28 Çarşam ba 28 Perşembe 28 Cuma 28 Cumartesi 28
Pazartesi 29 Salı 29 Çarşamba 29 Perşem be 29 Cuma 29 Cumartesi 29 PA Z A R 29
Salı 30 Çarşamba 30 Perşembe 30 Cuma 30 Cumartesi 30 PA Z A R 30 Pazartesi 30
Ç arşam ba 31 Perşembe 31 Cuma 31 Cumartesi 31 PA Z A R 31 Pazartesi 31 Salı 31
Bu sayfada yer alan sürekli takvim , 1753 ile 2030 yılları arasındaki
herhangi b ir tarihin hangi güne ge ld iğ in i bulm aya yarar.
İnsan A y'a ilk kez 20 Tem m uz 1969'da ayak bastı. Bunun hangi gün
1753’te n 2030’a K A D A R Y IL L A R olduğunu bulm ak için:
1786g 1821a 1856k 1891d 1926e 1961g 1996h (1) Aşağıda soldaki çizelgede 1969'u bulun; bu sayının yanında bir
1787a 1822b 1857d 1892n 1927f 1962a 1997c c h a rf i oldu ğun u göreceksiniz. (2) Aşağıda sağdaki çizelgede c
1753a 1788k 1823c 1858e 1893g 1928q 1963b 1998d satırını bulun ve bunun tem m uz sütunuyla kesiştiği noktadaki sayıyı
1754b 1789d 1824m 1859f 1894a 1929b 19641 1999e okuyun. Bu sayı 2'dir. (3) Yukarıdaki çizelgede 2 sütununu bulun ve
1755c 1790e 1825f 1860q 1895b 1930c 1965e 2000p bu sütunda 20 rakamının yanındaki günün adını okuyun. A radığınız
gün "pazar"dır.
1756m 1791 f 1826g 1861b 18961 193 d 1966f 2001a
1757f 1792q 1827a 1862c 1897e 1932n 1967g 2002b
Ağus.
O cak
A rlk.
Ekim
May.
Tem .
M art
Haz.
Şub.
Kas.
1758g 1793b 1828k 1863d 1898f 1933g 1968h 2003c
Nis.
Yunan kentlerinde ise, Güneş yılıyla uyumlu lanan Hindu takvimi Ay’ın evrelerini temel
olsun diye takvimlere rasgele aylar ve günler alırdı. 12 aya bölünen 354 günlük Hindu
eklenir ya da çıkartılırdı. takvim yılı ile Güneş yılı arasında uyum
Çin takvimi son derece karmaşıktı; gökci sağlamak için her 30 ayda bir takvime fazla
simlerinin hareketine dayalı olan bu takvim, dan bir ay eklenirdi; ama hata gene de tam
her biri 29 ya da 30 günlük 12 ya da 13 aydan olarak düzeltilmiş olmazdı.
oluşuyordu. Çinliler geleneksel olarak, yılları
sırasıyla 12 hayvanın adıyla adlandırmışlardır. Jülyen Takvim
Bunlar fare, öküz, kaplan, tavşan, ejderha, Bugün kullanmakta olduğumuz takvim, Jül
yılan, at, koyun, maymun, kuş, köpek ve Sezar’m düzenlemiş olduğu Roma takvimine
domuzdur. 1991’de başlayan Çin yılı, Koyun dayanır ve Jülyen takvim olarak adlandınlır.
Yılı’dır. Jülyen takvim yürürlüğe girmeden önce Ro
Zaman, yıldan çok daha uzun dilimlere de malılar yalnızca 10 aya bölünmüş toplam 304
bölünebilir. Yıllar, ulusların tarihindeki belir günden oluşan bir takvim kullanıyorlardı.
li olayların zamanı başlangıç alınarak sayılabi Kral Numa Pompilius buna ianuarius (ocak)
lir. Hıristiyanlar Hz. İsa’nın doğumunu tari ve februarius (şubat) aylannı ekledi ve böyle
hin en önemli olayı olarak kabul ettikleri için, ce toplam gün sayısı 355 oldu. Romalılar çift
tarihi “İsa’dan önce” ve “İsa’dan sonra”, sayılann ölümü, tek sayılann ise yaşamı
olarak ikiye ayırırlar. İsa’nın doğumundan temsil ettiğine inandıklan için, bütün aylann
önceki yıllar “İsa’dan önce” sözcükleriyle, 29 ya da 31 gün çekmesini kararlaştırmış,
İsa’nın doğumundan sonra gelen yıllar ise yalnızca şubatın 28 gün olmasına izin vermiş
“İsa’dan sonra” sözcükleriyle nitelenir; ama lerdi. Roma yılının Güneş yılıyla uyumunu
genel olarak bu sözcüklerin yerine, kısaltma sağlamak için rahipler ve yöneticiler istedikle
ları olan “İÖ ” ve “İS” kullanılır. Yılların bu ri zaman takvime fazladan aylar eklerdi.
yöntemle tarihlendirilmesi, İsa’nın yaşadığı Sonuç olarak takvim kısa bir süre içinde
dönemin üzerinden 500 yılı aşkın bir süre karmaşık bir hal almıştı.
geçtikten sonra, Dionysios Exiguus adındaki İÖ 46’da Sezar, Güneş yılının kesin uzunlu
bir keşişin İsa’nın doğum tarihini hesaplama ğunun 365lA gün olduğuna ve takvimdeki yıl
sıyla başlamıştır. uzunluğunun da böyle olması gerektiğine
İsa’nın doğuşu Hıristiyanlar’ca kullanılan karar verdi. Sezar bu yeni takvimi yürürlüğe
tek başlangıç noktası olduğu için, İsa’dan koymadan önce, içinde bulunulan karmaşık
önceki yıllan geriye doğru saymak gerekir. durumu düzeltmek için İÖ 46 yılının 445 gün
Örneğin İngiltere’yi İÖ 54’te istila eden Jül olarak alınmasını emretti. Bu yüzden o yıl
Sezar İÖ 44’te öldürülmüştür. “karmaşa yılı” olarak anılır oldu. Sonraki
Romalılar, Hıristiyan takvimine göre İÖ yıllar 365 gün çekecek, arda kalan dörtte
753 dolaylanna rastlayan Roma’nm kuruluş birlik günleri tüketmek için de her dört yılda
yılını takvimlerinin başlangıç noktası olarak bir takvim yılı 366 gün olarak kabul edilecek
almışlardı. ti; işte bu ek günün bulunduğu yıllar “artık-
Müslümanlar’ın kullandığı hicri takvim, yıl” olarak anılmaya başlandı.
Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye Sezar, beş ayın 30 gün, altı ay m 31 gün
göç ettiği “Hicret” yılından başlar; bu göç bu çekmesine ve şubat ayının normal yıllarda 29
gün kullanılan takvime göre İS 622’ye rastlar. gün, artıkyıllarda ise 30 gün olmasına karar
Yahudiler yıllarım, kutsal yazılarında belir verdi. Jül Sezar’m bu takvim reformundan
tilen dünyanın yaratılış tarihinden başlayarak sonra rahipler, şubata her dördüncü yılda
tarihlendirirler. Bu başlangıç tarihi, İÖ 3761 fazladan bir gün eklemek yerine, her üçüncü
yılının 7 Ekim Pazartesi gününe rastlar. Bu yılda bir gün ekleme hatasına düştüler. Bura
nedenle Hıristiyanların takvimi İS 1968 yılını dan kaynaklanan birikmiş hataları Augustus
gösterirken, Yahudiler’in takviminde bu yıl Caesar düzeltti ve julius (temmuz) ayından
5729’du. sonra gelen ayın adının augustus (ağustos)
İÖ 1000’de Hindistan’da kullanılmaya baş olarak değiştirilmesini buyurdu. Bundan baş
312 TAKVİM
yönetime el koymasından sonra kurulan Mah- Cemal paşalarla birlikte bir denizaltıyla Kara
mud Şevket Paşa hükümetinde görev alma deniz üzerinden Almanya’ya kaçan Talat
yan Talat Bey, Mahmud Şevket Paşa’nın 11 Paşa Berlin’e yerleşerek siyasal mücadelesini
Haziran 1913’te öldürülmesi üzerine sadra burada sürdürdü. Almanya’ya sığınan İttihat
zam olan Said Halim Paşa hükümetinde çılarda İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı adlı
yeniden dahiliye nazırlığına getirildi. 1917’ye bir örgüt kurarak, özellikle Rusya’daki Türk-
kadar süren bu görevi sırasında Osmanlı ler’e yönelik propaganda ve örgütleme çalış-
Devleti I. Dünya Savaşı’na katıldı. Talat Bey malannda bulunduysa da pek başarılı ola
savaş sırasında, özellikle Rusya’nın desteğiyle madı.
içte bir cephe oluşturarak Osmanlı ordusunu Talat Paşa 15 Mart 1921’de Berlin’de bir
arkadan vurmaya girişen Doğu Anadolu’daki Ermeni tarafından öldürüldü. Kemikleri
Ermeniler’e karşı zorunlu göç yasasının çıka 1943’te İstanbul’a getirilerek Hürriyet-i Ebe
rılmasında önemli rol oynadı. Ermeniler’in diye Tepesi’nde toprağa verildi. II. Meşruti
güvenlik açısından daha elverişli bölgelere yet yıllarını kapsayan anıları Talat Paşa’nın
yerleştirilmesini öngören bu yasanın uygulan Anıları (1986) adıyla, sürgün dönemini anlat
ması sırasında meydana gelen olaylardan so tığı anılan ise Talat Paşa’nın Gurbet Hatırala
rumlu tutulan Talat Bey, yurtdışmdaki Erm e rı (1983, 3 cilt) başlığıyla yayımlanmıştır.
ni propagandasının etkisiyle batı kamuoyunca
“bir numaralı Ermeni düşmanı” ilan edildi. TALK, kimyasal bileşimi magnezyum, silis
Said Halim Paşa 3 Şubat 1917’de sadrazam yum, oksijen ve hidrojenden oluşan, kristal
lıktan istifa edince, İttihat ve Terakki yöneti yapılı ve oldukça yaygın bulunan bir mineral
mince aday gösterilen Talat Bey, gelenek dir. Belirli özellikleri mikanınkine çok benzer
uyarınca “vezir” rütbesi verilerek sadrazamlı (bak. M Î k a ) . Mikada olduğu gibi, silisyum ve
ğa getirildi. Maliye ve dahiliye nazırlıklarını oksijen atomları yapraklı bir yapı ortaya
da üstlenen Talat Paşa, Osmanlı Devleti ile koyacak biçimde birbirine bağlanmıştır. Tal
müttefiklerinin savaşı yitirmeye başladıkları kın birçok özelliği atomlarının bu yerleşim
bu dönemde iki kez Almanya’ya giderek eko düzeninden kaynaklanır. Örneğin, avuç için
nomik ve mali yardım isteğinde bulunduysa de ovalandığında yüzeyindeki pulsu katman
da olumlu sonuç elde edemedi. lar kolayca birbirinin üzerinden kayar. Bu
1917 Ekim Devrimi üzerine savaştan çeki nedenle talk, dokunulduğunda yağlıymış duy
len Rusya ile Mart 1918’de Brest-Litovsk’ta gusu verir. Bilinen en yumuşak minerallerden
yapılan barış görüşmelerine Osmanlı baş de biri olan talk tırnakla çizilebilir.
legesi olarak katılan Talat Paşa, V. Meh Talk genellikle soluk yeşildir, ama duru
med’in (Reşad) ölmesi üzerine 4 Temmuz beyaz, gri, san ve koyu yeşil türlerine de
1918’de tahta çıkan Vahideddin (VI. Meh rastlanır. Bütün talk türleri doğada, birer
med) döneminde de sadrazamlığını sürdürdü. başkalaşım kayacı olan (bak. K a y a ç ) steatit
Ama 29 Eylül 1918’de Bulgaristan’ın savaştan ve sabuntaşı biçiminde bulunur.
çekilmesi, ardından da Almanya ile Avustur- Talkın ve talklı kay açların sanayide pek çok
ya-Macaristan’ın ateşkes istemeleri üzerine 8 kullanım alanı vardır. Talk,.ısıya karşı direnç
Ekim l9 l8 ’de istifa etti. Yeni kurulan Ahmed li olduğundan ve elektriği iletmediğinden,
İzzet Paşa hükümeti 30 Ekim 1918’de Mon fınnlann kaplanmasında ve elektrik kablola-
dros Mütarekesi’ni imzalayarak Osmanlı nnın yalıtılmasında kullanılır. Toz haline geti
Devleti’nin yenilgisini resmen kabul etti. İtti rilen beyaz talktan boyalarda, talk pudrasın
hat ve Terakki de 1 Kasım’da son kongresini da, sabunlarda, seramik ürünlerinde, kozme
yaparak dağılma karan aldı. Talat Paşa kong tik kremlerde ve dudak boyalannda yararla
rede, savaş boyunca izlediği siyaseti anlatan nılır. Çatı kaplamalarında olduğu gibi, havaya
uzun bir konuşma yaptı. Aynca Ahmed İzzet karşı dayanıklı çimentoların yapımında talkın
Paşa’ya bir mektup göndererek, özgür bir renkli türleri kullanılır. Steatit pek çok aside
ortamda siyasal geçmişinden dolayı yargılan karşı dirençlidir; bu özelliği nedeniyle bloklar
ma isteğini belirtti. 1-2 Kasım gecesi Enver ve halinde kesilerek laboratuvar ve fabrikalarda-
TANBUR 315
kirişten yapılırdı. Günümüzde, bir ikisi dışın gibi çeliktendir ve onlarla aynı sese akortla-
da bütün tanbur sanatçıları naylon iplikten nır. “Bam teli” de denen yedinci tel, üçüncü
perde bağlatmaktadır. ve dördüncü teller gibi pirinçtendir, ama
Perdelerin ortalama sayısı 50’dir. Böylece onlardan daha kalındır ve en alttaki tellerden
bir sekizliye ortalama 25 perde düşer. Ama, bir sekizli (oktav) daha pes olarak akortlanır.
başta Necdet Yaşar olmak üzere, perdeler Tanburun toplam ses alanı üç oktavı aşar.
konusunda titizlik gösteren tanbur sanatçıları Ama, bunun ancak 2,5 oktavı kullanılır.
perde sayısını 65’e kadar artırmışlardır. Tan- Tanbur, çoğunlukla bağadan yapılan, yaklaşık
burun tel sayısı ise yedidir. Alttan üste doğru, 12 cm uzunluğunda, 1 cm eninde ve 1-1,5 mm
birinci ve ikinci teller çalgının en çok kullanı kalınlığında bir mızrapla çalınır. Esnek olma
lan telleridir ve aynı sese ya da başka türlü yan bu mızrabın iki ucu, farklı tınılar verecek
biçimde açılır. Sağ elin baş, işaret ve ortapar-
Metin A nd Arşivi
maklarıyla tutulan mızrap, tellere geniş yü
züyle değil, diklemesine, dar yüzüyle vurulur.
Çalgının tok sesi biraz da mızrabının böyle
tutulmasındandır. Bilindiği kadarıyla çalgılar
arasında yalnız tanburun mızrabı böyle tutu
lur ve vurulur.
Tanburi Cemil Bey’den (1871-1916) (bak.
T a n b ü Rİ C e m İ l B e y ) önce, tane tane mızrap
vurularak, hatta bir vuruşta bazen iki ya da
daha çok ses elde edilerek çalman tanbur,
onun katkısıyla, çalanın beceri ve yeteneğine
göre az çok değişmekle birlikte, hep bol
mızrap vuruşuyla çalınır olmuştur.
Mızrap yerine yayla çalman yaylı tanbur
da, Cemil Bey’in bir buluşudur. Mızraplı
tanburun bütün telleri tek düzlemde yer
alırken, yaylı tanburun en soldaki iki teli
yaklaşık 2 mm yüksektedir. Bu tür tanburda
mızrap yerine yay kullanıldığı için bazı deği
şiklikler söz konusudur. Çalgının kullanılan
asıl tellerinin yeri değişmiştir; çünkü, çalgının
sapı yere paralel değil, dik olarak tutulur ve
gövde iki diz arasına yerleştirilir. Bu nedenle
de notaları elde etmek için kullanılan teller
sapın solunda yer almış olur. Bu da yayın
yalnızca bu iki tele değmesi içindir. Yüzyılın
S eyyid V e h b i'n in S u rn a m e 'sin d e n alınan L e vn i'n in başlarında, yaylı tanburun gövdesi mızraplı
bu m in y a tü rü n d e , III. A h m e d 'in şehzadelerinin
1720'deki sün ne t d ü ğ ü n ü n d e ta n b u r (önde), ney ve
tanburun gövdesi gibiydi. Daha doğrusu, ikisi
te f ça lan lar g ö rü lü y o r. arasındaki tek fark, mızraplı tanburun eşiği
nin düz, yaylı tanburunkinin ise iki teli
yüksekte bırakacak biçimde yapılmış olmasıy
söylersek, la notasına denk düşen “yegâh dı. Sonradan cümbüş gövdesine tanbur sapı
perdesi”ne akortlanır. Tanburun öbür telleri, takılarak yapılan yaylı tanbur, son 15-20 yılda
çalmış sırasında belli bir ahenk oluşturan kendine özgü bir yapıya kavuştu. Artık yaylı
tellerdir. Üçüncü ve dördüncü teller, çalına tanburun gövdesi ya ahşaptan ya da metalden
cak makamın karar sesine göre rast ya da yapılabiliyor. Ahşap gövde deri göğüslü ola
dügâh perdelerine (re ya da mi) akortlanır. rak yapılıyor. Buna karşılık metalden yapılan
Beşinci ve altıncı teller, birinci ve ikinci teller gövde deri ya da kadife ile kaplanarak madeni
TANBURİ CEMİL BEY 317
tınısı giderilmeye çalışılıyor. Çoğunlukla bi tarihinde birden çok çalgıya bu derece ege
rinci tip gövde yeğlenmektedir. men başka bir saz sanatçısı yoktur.
Tanbur çalışındaki şaşırtıcı hız, taksimlerin
TANBURİ CEMİL BEY (1871-1916), Türk de, olgun bir istif içinde birbirine bağlanan
tanbur ve kemençe virtüözü ve bestecisidir. parlak ve melodik müzik cümleleriyle birleş
Ünlü tanbur ve viyolonsel sanatçısı Mesut miştir. Gerek tanbur taksimlerinde, gerek
Cemil’in babasıdır (bak. MESUT CEM İL). kemençe, lavta ve viyolonsel taksimlerinde,
Ailesinde müzikle uğraşan, müziğe yakın bu türü, giriş, gelişme, meyan ve karar olmak
ilgi gösteren kimseler vardı. 10 yaşındayken
kendi kendine keman ve kanun çalmayı öğ İletişim Yayıncılık Arşivi
rendi. Daha sonra tanburla tanıştı ve kendini
bütünüyle bu çalgıya verdi. Kısa sürelerle,
çeşitli amatör ya da profesyonel müzikçiler-
den dersler almışsa da, kendi kendini yetiştir
diği söylenebilir. İdadiyi (lise) bitirdikten
sonra bir yıl da Mülkiye Mektebi’nde (bugün
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakülte
si) okudu. Öğrenimini yarıda bırakarak Hari
ciye Nezareti’nde (Dışişleri Bakanlığı) me
murluğa başladı. Bu yıllarda, alışılmadık bir
üslupla çalan bir tanburi olarak ilgi çekti. T a n b u rv e
kem ençe
Dönemin müzik otoritelerinden bazıları virtü ö zü ,
onun, tanburu ud gibi çaldığını, bunun tanbu- besteci T a n b u ri
ra uygun bir çalma biçimi olmadığını söylü C em il Bey.
yor, bazıları da onun bir virtüöz olduğunu
savunarak hayranlıklarını dile getiriyordu. üzere dört bölümlü olarak ele almıştır. H er
Tanburun dışında daha başka birçok çalgıya zaman büyük önem taşımış olan ve bir saz
ilgi duyan Cemil Bey, dönemin en büyük sanatçısının ustalığının ölçütü sayılan taksim
kemençecisi olan ve Vasilaki diye de tanınan türünün en güzel, en olgun örneklerini Cemil
Vasil Efendi’den kemençe öğrendi, kısa süre Bey vermiştir.
sonra da kemençeyi öğretmeninden daha Cemil Bey besteci olarak, az yapıt veren,
büyük bir ustalıkla çalmaya başladı. Lavta ve ama peşrev ve saz semaisi türlerinde, repertu
viyolonseli de şaşırtıcı bir hünerle çalardı. arın belki de en değerli parçalarım bestelemiş
Yaklaşık 150 plağının 100’ünde, tanbur, ke bir sanatçıdır. Toplam 36 bestesi vardır.
mençe, lavta ve viyolonsel taksimi yer alır. Bunların sekizi peşrev, yedisi saz semaisi, üçü
Öbür plaklarında, bir ya da iki çalgı eşliğinde oyun havası, 16’sı şarkı ve ikisi ninnidir.
bir saz eseri (peşrev, saz semaisi ya da oyun Peşrev ve saz semailerinde Tanburi Büyük
havası) çalmış ya da bir hanendeye (ses Osman Bey’in etkisi görülmekle birlikte,
sanatçısı) eşlik etmiştir. Plakları sayesinde özellikle saz semailerinde ortaya koyduğu
ünü bütün İslam dünyasına yayılmıştır. ustalıklı bölümleriyle, müzik cümlelerinin da
Cemil Bey saz sanatçısı (sazende) olarak, ha uzun ve sağlam oluşuyla ondan kesinlikle
geleneksel tanbur çalma üslubunun unutul ayrılır. Başlıca yapıtları Şedaraban Peşrev ve
masına yol açan, önceleri sapının çok uzun Saz Semaisi, Ferahfeza Peşrev ve Saz Semaisi ,
oluşu nedeniyle çok ağır tempoyla çalman bu Muhayyer Peşrev ve Saz Semaisi, Mahur
çalgıyı, neredeyse ud kadar kıvrak bir çalgı Peşrev , Kürdilihicazkâr Peşrev , Hicazkâr Saz
durumuna getiren; kemençeyi erişilmez bir Semaisi, Hüseyni Oyun Havası (“Çeçen Kı
müzikaliteyle çalan; lavtayı bir ritim çalgısı zı”), Şehnaz Şarkı (“Feryad ki feryadıma
olmaktan kurtararak bir taksim çalgısı gibi imdad edecek yok”), Hüseyni Şarkı (“G ör
kullanabilen; viyolonselle ilk kez çok başarılı mek ister gözlerim her dem seni”), Evç
taksimler yapan bir virtüözdür. Türk müzik Şarki*dır (“Nazirin yok senin ey mah yerde”).
318 TANCA
rinde bu iki karşıt toplumsal kümeyi karşılaş kırmızıdır. Bu tür A BD ’nin orta ve güneydo
tırır. Zenginlerde parasal olanakların yarattı ğu kesimlerinde ürer. Kızıl tangaranın başlıca
ğı kişilik zayıflıklarını eleştirirken, yoksul yabesini böcekler olmakla birlikte meyve ve
da dar gelirlileri saf ve temiz kişiler olarak bazı öbür bitkisel maddeleri de yer. Bu dört
verir. Haldun Taner öykülerinde yabancı türün de yuvası, çalı çırpıdan yapılmış yayvan
sözcüklerden arındırılmış bir dil kullanmıştır. bir kâse biçimindedir. Dişiler yuvaya, geniş
ucu kahverengi benekli 2-4 beyazımsı yumur
TANGARA. Yenidünya’da yaşayan, çoğu sı ta bırakır.
cak bölgelere dağılmış 200’ü aşkın ötücükuş
türü tangara adıyla tanınır. Tüyleri genellikle TANK. Ordular her zaman askerlerini bir
parlak ve göz alıcı renklerle bezeli, uzunlukla yerden bir yere hızla taşıyacak, onlara yüksek
rı 10-20 santimetredir. Yeşil, kırmızı, turun bir ateş gücü ve korunma sağlayacak seri ve
cu, mor, kahverengi, sarı, mavi ve beyaz gibi çevik bir araç arayışı içinde olmuştur. Bu tür
renkler bazen hep birlikte, aynı türün tüyle bir araç ilk kez 1915’te İngiltere’de geliştirildi
rinde çarpıcı zıtlıklar oluşturur. ABD ve ve başlangıçta aracın gerçek amacını gizli
Kanada’da yaşayan türler kırmızı, sarı, yeşil tutmak amacıyla bu buluşa, İngilizce’de “su
ve siyahtır. Bu kuşların tüyleri yazın sonlarına deposu” anlamına gelen tank adı verildi.
doğru parlaklığını yitirerek soluk sarımsı yeşi Tanklar bir bakıma eski zamanların savaş
le dönüşür. arabalarının ve ağır zırhlarla donanmış olarak
A B D ’nin doğusu ve Kanada’nın güneydo at sırtında savaşan ortaçağ şövalyelerinin de
ğusunda üreyen kızıl tangaranın (Piranga vamı olarak kabul edilebilir.
olivacea ) erkeğinde kanatlar ve kuyruk siyah, 1482’de büyük İtalyan ressam ve mucit
öbür bölümler parlak kırmızıdır. Batı tanga- Leonardo da Vinci, insan gücüyle hareket
rasının (Piranga ludoviciana) kanatları ve IB M Corporation
kuyruğu siyah, başı kırmızı, sırtındaki siyah
şerit dışında öbür bölümleri parlak sarı tüylü
dür. Daha soluk renkli olan kızılca tangaranın
(Piranga flava) erkeğinde üst bölümler kırmı
zı ve kırmızımsı kahverengi, alt bölümler
oldukça parlak kırmızıdır. Kışın tüyleri, soluk
sarımsı yeşil ve siyah olan dişilerinkine ben
zer. Yaz tangarası (Piranga rubra) tümüyle
NHPAlHaroldo Palo Jr.
“The Engineer”
Bu kesit resm i m o d e rn b ir tan kın için i ve üç kiş ilik m ü re tte b a tın ko n u m la rın ı g ö ste rm e kte d ir.
İngiltere ilk kez 1916’daki Somme Sava- dönemde aynca, suda yüzebilen ve bir perva
şı’nda tank kullandı; ama bu araçların sayısı o nenin yardımıyla göl ve ırmaklan aşabilen
zaman az olduğu için, düşman kuvvetlerinin amfibi tanklar da ortaya çıktı.
üzerinde fazlaca etkisi olmadı. İngilizler asıl Günümüz tanklan arasında İngilizler’in
başarıyı, 400 kadar tank kullandıkları Cam- “Chieftain” ve “Challenger”, SSCB yapımı
brai Çarpışması’nda (1917) elde ettiler. I. “T-62” ve “T-80”, ABD yapımı “M60” ve
Dünya Savaşı’nda tankların görevi, dikenli tel “Abrams” ile Alman “Leopard” tanklan baş
çekilmiş cephelerde piyadeye yol açmak ve ta gelmektedir. Günümüz tankı alçak ve
siperlerin, makineli tüfek yuvalarının üstün dardır. Bu, aracın görülmesini ve vurulmasını
den geçmekti (bak. BİRİNCİ D ü n y a Sa v a ş i ). zorlaştırır. İsveç yapımı “S” tipi tankların
1919-39 arasında daha hızlı tanklar gelişti tareti yoktur, top gövdeye yerleştirilmiştir.
rildi ve emirlerin iletilebilmesi için tanklar Tankın ana silahı, uzun namlulu ve hedefin
arasında radyo bağlantısı kuruldu. Çeşitli den şaşmayan topudur. Çoğu kez bu topun
ordulardaki subaylar tankların süvari birlikle yamna, “ateş düzeltme atışı” yapmaya yarayan
rinin görevlerini (düşman hatlarının gerilerine bir makineli tüfek yerleştirilmiştir. Bu maki
sarkma ve düşmanı zayıf noktalarından vur neli tüfek izli mermiler atar; bu mermilerin
ma) üstlenecek ideal bir araç olduğunu gör yolu kolayca görülebilir ve böylece topçu
meye başladılar. Bunun önemini ilk fark eden Planet News
Alman ordusu oldu ve II. Dünya Savaşinm
(1939-45) başlarında, uçaklar ve mekanize
piyade birlikleriyle desteklenen Alman tank
ları önlerine çıkan her şeyi ezip geçti. Savaş
ilerledikçe, her iki taraf da, daha güçlü
toplarla donanmış, daha büyük ve daha ağır
tanklar geliştirdi ve M üttefiklerin sonuçta
kazandığı zaferde tankların önemli bir rolü
oldu. Almanlar 75 milimetrelik bir topla
donatılmış “Panther” (Panter) ve savaşta
kullanılan en ağır tank olan 56-65 tonluk “Ti-
ger” (Kaplan) tanklarını geliştirdiler. M ütte
fik ülkelerin başarı kazanan tankları ise,
SSCB’nin “T-34” ve “Stalin”leri, ABD’nin
“M4 Sherman” ve “M48 Patton”ları ile İngi- Bu İn g iliz tankı I S avaşı'nda kullan ılan ilk
lizler’in “Churchill” ve “Cromweirieriydi. O ta n kla rd a n b irid ir.
322 TANPINAR
önemli bir kültür alanını oluşturuyordu. îlk Ahmet Hamdi Tanpınar’m ilk romanı M a
öyküsü “Geçmiş Zaman Elbiseleri” 1936’da hur Beste (1975), Osmanlı Devleti’nin son
Ağaç dergisinde yayımlandı. İlk romanı M a dönemlerinde yaşayan seçkin bir çevreyi ele
hur Beste ise 1944’te Ülkü dergisinde tefrika alır. Bu çevrenin iş ve ev yaşamları, sarayla
edilmeye başlandı. ilişkileri, alışkanlıkları, ilgi alanları, tutkuları
Ahmet Hamdi Tanpmar’ın ilk öykü kitabı sergilenir. Bu romanında Tanpınar müziğe ver
Abdullah Efendinin Rüyaları (1943) adını diği önemi ve geçmişin, yaşadığı dönemde de
taşır. Bu yapıtında topladığı beş uzun öykü varlığını sürdüren değerlerini, bir beste aracılı
sünde kişiler genellikle sıra dışı, ilginç ve ğıyla açıklayarak göstermiştir. 1950’de Yeni İs
doğal olmayan özellikler taşır. Bunlar geçmiş tanbul gazetesinde tefrika edilen Sahnenin Dı
lerindeki belli belirsiz bazı olayların etkisinde şındakiler (1973) adlı romanında ise II. Abdül-
kalmış, dış dünya ile olan uyumunu yitirmiş, hamid döneminin kalıntılarıyla II. Meşrutiyet
yaşamları düşlerle karabasanlar arasında gi dönemi kuşağını anlatır. Bu romanında Ah
dip gelen kişilerdir. Tanpınar 1955’te yayım met Hamdi mütareke yıllarındaki İstanbul’u
ladığı Yaz Yağmuru adlı öykü kitabında da sergiler. Özyaşamöyküsü niteliğinde bir ro
kendi kişiliğinden yola çıkarak, yakın çevre man olan Huzur (1949) ise yazarın yaşam
sinde gözlemlediği insanların karmaşık ruhsal felsefesini, estetik anlayışını, kültür birikimini
durumlarını sergiler. Bunu yaparken de düş en duyarlı biçimde yansıtan yapıttır. Huzur
lerle gerçek dünya arasında bir köprü kurar. romanının devamı denilebilecek Saatleri
Ama öykülerinde derinlemesine bir ruhsal Ayarlama Enstitüsü'nde (1961) de kişilerin bir
çözümlemeye girmez. Onun öykülerindeki bölümü Tanpınar okurları için yabancı değil
kişilerin ruhsal denge ve kişisel ilişkileri alt dir. Ahmet Hamdi Saatleri Ayarlama Enstitü
üst olmuştur ve bu kişiler bildiğimiz günlük sü' nde 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın or
yaşamı sürdürmeyen kişilerdir. talarına kadar uzanan geniş bir zaman
diliminde, yitip gitmekte olan eski ile geliş
mekte olan yeniyi birlikte verir. Bu roman
ince bir gülmece ile örülmüş bir toplum
eleştirisidir. Okumanın tadını daha küçük
yaşlarda alan Ahmet Hamdi Tanpınar okudu
ğu yapıtlardan etkilenerek düşlere dalar. Bu
radan hareketle çocukluk dünyasına döner ve
o yıllardaki yaşamını yer yer düşler ve anılarla
canlandırarak anlatır.
yindeki dağlık bölgededir. Volkanik dorukla adı “barış limanı” anlamına gelen Dar es-
rı 5.895 metreye ulaşan ve Afrika’nın en Selam’dır. Ülkenin öbür önemli kentleri,
yüksek dağı olan Kilimanjaro ile 4.566 metre kuzeydeki sisal üretim bölgesinin merkezi
yüksekliğindeki Meru Dağı da buradadır olan liman kenti Tanga, ülkenin iç bölgesinde
(bak. KİLİMANJARO). yer alan Tabora ve Dodoma ile Victoria
Tanzanya, tropik bölgede yer alır (bak. Gölü’nün güney kıyısındaki Muansa’dır. Tan
D ö n e n c e l e r ) . Ülkenin kıyı bölgelerinde iklim zanya’nın başkentini, giderek büyüyen bir
çok sıcak ve genellikle rahatsızlık verecek kent olan Dodoma’ya taşımak için çalışmalar
kadar nemlidir. İç bölgelerde de hava sıcaklı sürdürülmektedir.
ğı oldukça yüksektir ve mayıstan ekime kadar
olan serin mevsimde yağış azdır. Göllere Tarım
yakın yerler ve ırmak vadileri dışında Tanzan Kırsal kesimde yaşayanların çoğu, kendi kul
ya sulak bir ülke değildir. Bunun sonucu lanımları için darı ya da mısır gibi tahıllar,
olarak toprakların büyük bölümü funda türü fasulye, manyok, tatlıpatates ve muz yetişti
bitkilerle ya da küçük kümeler halindeki rir. Kahve ve pamuk yetiştirip satanlar, sığır,
ağaçlıklarla kaplıdır. koyun ya da keçi besleyenler de vardır. Dışarı
Çok zengin bir hayvan varlığı olan Tanzan satılan başlıca ürünler, liflerinden halat ve
ya’da 14.800 km2’lik bir alanda kurulmuş olan sicim yapılan sisal, kahve ve pamuktur.
Serengeti Ulusal Parkı, Afrika’daki en önemli Tanzanya maden yönünden oldukça zen
hayvan koruma bölgesidir (bak. U l u s a l P a r k gindir. Tanganika Gölü yakınlarındaki Uvin-
l a r ) . Yabanıl yaşamın çok zengin olduğu bir za’da ve kıyı bölgesinde tuz çıkarılır. Çıkarı
başka bölge d e ' Ngorongoro krateri çevresi lan öbür madenler altın, gümüş, mika ve
dir. Ülkenin büyük bölümündeki çeçe sinek kalaydır. Malavi Gölü yakınlarında çok zen
leri sığır yetiştirilmesine olanak vermez. gin kömür ve demir cevheri yatakları vardır,
ama bu yataklar çok az işletilmiştir. Kentler
Halk ve fabrikalar için gerekli olan elektriği hidro-
120 kadar farklı Siyah Afrikalı etnik grubun
Tanzanian National Tourist Office
yaşadığı Tanzanya’da çoğunluğu Bantu dil
grubundaki kabileler oluşturur. Öbür iki te
mel dil grubu Nil ve Kuşi dil gruplarıdır. Nil
dil grubu içinde yer alan, uzun boylu, göçebe
ve savaşçı bir ırk olan Masailer, eskiden sığır
sürüleriyle birlikte düzlüklerde dolaşır, gittik
leri yerlerde bulunan yerleşik kabilelere saldı
rırlardı. Kıyı şeridinde yaşayan Svahililer çok
eskiden beri dış dünya ile ilişki kurmuşlardır.
Doğu Afrika’da yaşayan değişik halklar ara
sındaki iletişimde Svahili dili kullanılır. Bir
çok TanzanyalI kendi geleneksel dinlerine
bağlıdır; ama toplam nüfusun yüzde 40’ını
Hıristiyanlar, yüzde 30’unu da Müslümanlar
oluşturur.
Tanzanya’da Afrikalılar’ın yanı sıra, özel
likle kentlerde ve kıyı bölgelerde yerleşmiş
olan çok sayıda Asyalı (Hintli ve Pakistanlı)
ve Arap vardır. Ülkede az sayıda da Avrupalı
yaşar. Son yıllarda ilk ve ortaöğretim büyük
ölçüde gelişmiştir. D ar es-Selam’da bir üni
versite vardır. Bir z am a nlar b ir köle tica re ti lim a n ı ola n B ag am o yo,
Tanzanya’nın başkenti ve en büyük kenti, Z e n g ib a r Adası ile ya p tığ ı tic a re t sonucu g e liş m iş tir.
326 TANZANYA
elektrik enerji santrallan sağlar. Sanayi genel fildişi toplamak için Tanganika içlerine kadar
likle tarım ve orman ürünlerine dayalıdır. gittiler. Bu gezilerden dönüşlerinde gördükle
Birçok önemli şirket ve sisal üretim alanları ri çok büyük göllerden söz ettiler. Mombasa’
nın çoğu devletin denetimindedir. daki Alman misyonerler bu anlatılanlara
Dar es-Selam demiryolu ile Kigoma ve dayanarak, bölgedeki üç büyük gölü (Malavi,
Muansa’ya bağlıdır. Bir başka demiryolu hattı Tanganika ve Victoria göllerini) birleşik ola
Tanga’yı Kenya’daki Mombasa’ya bağlar. Çin rak bir içdeniz gibi gösteren bir harita çiz
diler.
Picturepoint
Bu harita Sir Richard Burton ve John Han-
ning Speke adlı İngiliz kâşiflerini bölgede ke
şif gezileri yapmaya özendirdi. Burton ve
Speke 1858’de Tanganika Gölü’nü keşfetti.
Speke aynı yıl Victoria Gölü’nü ilk kez gördü
ve 1862’de bu gölün Nil Irmağı’nın kaynakla
rından biri olduğunu ortaya koydu; ama onun
bu görüşünün herkesçe kabul edilmesi için bir
süre geçmesi gerekti. Tanganika’da araştır
malar yapan öbür kâşifler arasında David
Livingstone ve Sir Henry Morton Stanley de
vardır (bak. L iv in g s t o n e , D a v id ; St a n l e y , S ir
H en ry M o r to n ).
Nisan 1964’te iki ülke Tanzanya Birleşik bırakmış, kapsamlı ve köklü bir yenileşme
Cumhuriyeti adı altında birleşti. Tanzanya programının hazırlanıp uygulanmasına olanak
Birleşik Cumhuriyeti, Afrika Birliği Örgü- bırakmamıştı. Bu nedenlere devletin yönetim
tü ’nde etkin bir rol oynadı ve Afrika’daki yapısındaki bozulmayı da eklemek gerekir.
bağımsızlık mücadelelerini destekledi. Baskı Ayrıca geleneksel toprak düzenindeki bozul
cı yönetimler altında bulunan Uganda ve ma, zanaat üretimindeki ve ticaretteki gerile
Burundi gibi komşularıyla çekişmesi, 1979’da me sorunun boyutlannı daha da büyütmüştü.
Uganda ile savaşa yol açtı. Uganda’da İdi II. Mahmud döneminde (1808-39) başlayan
Amin yönetiminin devrilmesinden sonra atılımlar daha köklü olmakla birlikte, önceki
1981’de savaşa son verildi. Sonraki dönemde lere benzer nitelikteydi ve çoğunlukla acil
Tanzanya’nın komşularıyla ilişkisi işbirliği te sorunlara çözüm getirmeyi amaçlıyordu. Ama
melinde gelişti. plansız da olsa, Tanzimat’ın habercisi niteli
Tanzanya, yürütme yetkisine sahip bir ğindeki adımlar hep bu dönemde atılmıştır.
cumhurbaşkanı ve yasama yetkisini kullanan (Tanzimat öncesi yenileşme hareketleri için
Ulusal Meclis ile yönetilir. Bağımsızlık müca bak. A b d ü l h a m îd I; L a l e D e v r î ; M a h m u d II;
delesini yürüten Tanganika Afrika Ulusal NİZAM-I CEDİD; SELİM.)
Birliği örgütünün önderi Julius Nyerere ba
ğımsızlıktan sonra ülkenin ilk başbakanı ve Tanzimat'ın İlanı
cumhuriyet ilan edildikten sonra da ilk cum II. Mahmud devleti yenileştirmeye çabalar
hurbaşkanı oldu (bak. N y e r e r e , J u l iu s ) . Nye ken askeri yenilgiler de sürüyordu. Öyle ki,
rere 1985’te anayasa gereği cumhurbaşkanlı artık Kavalalı Mehmed Ali Paşa gibi bir
ğından ayrılana kadar, köy topluluklarında eyalet valisi bile devlete kafa tutuyor, Osman
tarımı geliştirmeye dayanan ve ekonomide lI ordusunu ikinci kez 1839’da Nizip’te ağır bir
devlete büyük ağırlık veren sosyalist bir poli yenilgiye uğratıyordu. II. Mahmud böyle bir
tika uyguladı. ortamda öldü. Yerine geçen oğlu Abdülmecid
de daha ilk günlerinde Kaptan-ı Derya Ahmed
TANZİM AT, Osmanlı tarihinde, batılılaşma Fevzi Paşa’nm Osmanlı donanmasını İsken
yolunda köklü değişmelerin yaşandığı döne deriye’ye götürüp Kavalalı’ya teslim etmesi
min adıdır. Tanzimat dönemi 3 Kasım olayıyla karşılaştı. Ayrıca, II. Mahmud’un
1839’da Tanzimat Ferm aninın ilanıyla başla reformlarına karşı olmasıyla tanınan Hüsrev
mış; yenileşmenin sürmesi anlamında, Os Paşa padişahın deneyimsizliğinden yararlana
manlI Devleti’nin yıkılışına kadar devam et rak yeniden sadrazam olmuştu.
miş; dar anlamıyla ise 1876’da I. Meşruti Bu arada Mısır sorununun çözümü için
yet’in ilanıyla son bulmuştur. İngiltere’nin desteğini sağlamayı başaran
Londra büyükelçisi Mustafa Reşid Paşa İstan
Tanzimat Öncesi Gelişmeler bul’a dönmüştü. Mustafa Reşid Paşa, Abdül-
Osmanlı Devleti 18. yüzyılın başından beri mecid’le görüşmesinde onu kapsamlı bir re
duyduğu yenileşme gereksinimini Lale Dev- form programının gereğine inandırmayı ba
ri’nden başlayarak giriştiği çeşitli reformlarla şardı ve hazırladığı bir fermanı padişaha
karşılamaya çalışmıştı. Ama bu reform hare onaylatarak 3 Kasım 1839’da ilan etti. Topka-
ketleri ya 1730 Patrona Halil Ayaklanması, pı Sarayı’nm Sarayburnu-Ahırkapı tarafında
1807 Kabakçı Mustafa Ayaklanması gibi tep ki Gülhane Köşkü önünde ilan edildiği için
kilerle karşılaşmış ya da başarılı sonuçlar Gülhane Hatt-ı Hümayunu olarak da anılan
vermemişti. Buna karşılık eğitim ve askerlik Tanzimat Fermanı biçimsel olarak geleneksel
alanında bazı yeniliklerin yaran görülmüş, padişah fermanlanndan farksızdı ve padişah
eskinin yanında bunlar da kurumlaşmaya ağzından uyruklara tanınan yeni hakları sıralı
başlamıştı. Öte yandan batının büyüyen gücü yordu. Ama içerik olarak pek çok yenilikler
ve artan baskısı, üst üste uğranılan askeri taşıyordu. H er şeyden önce ilk kez bir padi
yenilgiler ve sürüp giden iç düzensizlik Os şah yetkilerini sınırlandırıyor, yargının üstün
manlI Devleti’ni hep acil sorunlar karşısında lüğünü tamyor, belli kurallar çerçevesinde,
328 TANZİMAT
İslam hukukuna dayanıyordu. 1.851 madde menin başındaki merkezden atanan görevli
den oluşan Mecelle büyük ölçüde borçlar lere (vilayette vali, sancakta mutasarrıf, kaza
hukukuna ilişkin konuları kapsıyor, ayrıca da kaymakam, nahiyede müdür) halk tarafın
eşya hukukuyla ve yargılama hukukuyla ilgili dan seçilmiş yerel meclisler de yardımcı ola
kurallara da yer veriyordu. caktı. Köy yönetimini oluşturan muhtar ve
Yargı örgütü de Tanzimat döneminde bü ihtiyar heyeti ise seçimle başa gelecekti. Bu
yük değişiklikler geçirdi. Tanzimat’ın ilk yılla sistem bugünkü yerel yönetimde de büyük
rında yasa taslaklarını Meclis-i Vâlâ-yı Ah- ölçüde uygulanmaktadır. İlk kez 1854’te İs
kâm-ı Adliye hazırlamıştı. 1854’te bu görev tanbul’da kurulan ve 1870’ten sonra ülke
yeni kurulan Meclis-i Âli-i Tanzimat’a verildi. genelinde yaygınlaşan belediye örgütü de
1861’de iki kurul Meclis-i Ahkâm-ı Adliye Tanzimat döneminde yönetim alanındaki en
adıyla birleştirilerek yeniden örgütlendi. önemli yeniliklerden biridir.
1868’de de Divan-ı Ahkâm-ı Adliye ve Şûra Askerlik alanında, 1837’de askerliğe ilişkin
yı Devlet olarak ikiye ayrıldı. Birincisi bugün yeni düzenlemeleri hazırlama göreviyle oluş
kü Yargıtay’ın, İkincisi de Danıştay’ın temeli turulan Dar-ı Şûra-yı Askeri, Tanzimat’tan
ni oluşturdu. Yargı örgütünün alt basama sonra daha etkili bir çalışma içine girdi.
ğında yer alan mahkemeler Tanzimat’la bir 1843’te yeni ordu kuruluşu, 1848’de de yeni
likte daha çeşitlendi. Bu dönemde geleneksel askerlik düzeni uygulanmaya başlandı. Niza
kadı mahkemeleri (şeriye mahkemeleri) ya miye adı verilen ve Hassa (padişahın özel
nında yeni yasaları uygulayan nizamiye ve ordusu), Dersaadet (merkezi İstanbul), R u
ticaret mahkemeleri ile azınlıkların sorunları meli (merkezi Manastır), Anadolu (merkezi
na bakan cemaat mahkemeleri ve kapitülas Harput) ve Arabistan (merkezi Şam) olmak
yonlardan doğan hakla kurulan konsolosluk üzere beş bölgede konuşlandırılan orduların
mahkemeleri ayrı ayn etkinlik gösterdiler. Bu sayısı 1848’de altıya, 1869’da da yediye çıka
düzen yetki ve görev bakımından birçok rıldı. Aynı yıl yürürlüğe giren Kur’a Nizamna
sorun çıkarmış, ama bir yandan da çağdaş mesi ile toplam 150 bin askerden oluşan ordu
yargıya geçişin temelini hazırlamıştır. için her yıl kura usulüyle 30 bin kişinin askere
Yönetim alanında, merkez ve taşra yöneti alınması, bir o kadannın da terhis edilmesi
mi büyük bir değişim geçirdi. Merkezde, II. öngörülüyordu. Askerlik süresi beş yılla sınır
Mahmud’un Evkaf, Dahiliye, Hariciye ve landırılıyor, terhis edilenler altı yıl redif, sekiz
Maliye nezaretlerini (bakanlık) kurarak baş yıl da mustahfız adıyla 14 yıl daha yedek asker
lattığı modern örgütlenme biçimi yaygınlaşa sayılıyordu. Tanzimat döneminde ordunun
rak sürdü. Yeni atılımlarla birlikte Ticaret ve savaş araç gereci yönünden modernleşmesine
Ziraat, Maarif, Adliye, Bahriye, Harbiye ba de önem verilmiştir. Subayların eğitimi için
kanlıkları kuruldu. Bunların başındaki na 1834’te kurulan Mekteb-i Harbiye’de (bugün
zırlar (bakan) da modern hükümet sisteminin Kara Harp Okulu) 1849’da erkân-ı harbiye
temeli olan bakanlar kurulunun üyeleri ol sınıfı açılarak kurmay subay yetiştirilmesine
dular. Taşrada ise halkın yönetime katılma başlanmıştır.
sını sağlayacak yerel meclislerin kurulması Eğitim alanında gerçekleştirilen atılımlarla
1840’tan başlayarak gittikçe yaygınlaştı. Bir Tanzimat’ı uygulayacak yeni bir insan tipinin
yandan da ülkenin yönetsel bölünmesi yeni yaratılmasına çalışılmıştır. (Bu alandaki yeni
den düzenlenerek merkezle uyumlu bir örgüt likler için EĞİTİM maddesine bakınız.)
lenmeye gidildi. 1864’te ilk kez Tuna vilaye Ekonomi alanında, Tanzimat döneminde
tinde uygulanan yeni sistemle taşra yönetimi büyük atılımlar gerçekleştiği söylenemez. D a
vilayet (il), sancak (il ile ilçe arasında yönetim ha çok dış etkilerle başlatılan yenilikler çağ
kademesi), kaza (ilçe), nahiye (bucak) ve köy daş bir ekonomik yapının oluşması yolunda
•biçiminde örgütlendi. Uygulamanın başarılı ilerlemeler sağlamış, ama öte yandan ülke bir
olması üzerine 1871’de çıkarılan Vilayet Ni yarı sömürge durumuna düşmüştür. Tanzimat
zamnamesi (iller tüzüğü) ile sistem ülke ça Ferm aninda sözü edilen adaletli vergi dü
pında yaygınlaştırıldı. Köy dışında, her kade zenini kurmak için ilk adım hemen atılmış,
330 TANZİMAT
y '■* V ^ y i ) «— ' S- \>J* JİS> Jt, *ıy* S * '%>'*) w s-> î~> - v > ^ ••A cr * '" '*
çağdışı bir vergi toplama yöntemi olan iltizam kaynaklarını Avrupa ülkelerinin denetimine
1839’da kaldırılmıştır. Ama yeni düzen he bırakan Düyun-ı Umumiye’nin kurulmasına
men kurulamadığından, 1841’de iltizam bir varan gelişmelerin başlangıcını oluşturmuştur
kez daha yürürlüğe konmuş, yeni vergi düzeni (bak. D ü y u n -i U m u m îy e ).
ancak 1870’lerin sonuna doğru ülke genelinde Siyasal alanda, Tanzimat’ın Osmanlı birli
yaygınlaşmıştır. ğini sürdürmede başarılı olamadığı açıktır.
Tanzimat döneminde iç gümrüklerin kaldı Siyasal nitelikli ayaklanmalar, ayrıcalık ya da
rılması ve ürün alım satımında devlet tekeli bağımsızlık istekleri ve kopmalar, gelişen
demek olan yed-i vahid usulüne son verilmesi milliyetçilik akımının da etkisiyle hızla artmış,
üretimi ve ticareti olumlu yönde etkilemiştir. devlet bunlan önlemek için hem yoğun siyasal
Tarımda kredi kullanılmaya başlanması, mo ve askeri çaba harcamak, hem de mali kaynak
dern tarım yöntemlerinin yaygınlaşması, ayırmak zorunda kalmıştır. Tanzimat’la geti
1860’lardan sonra da demiryollarının işletme rilen yeni haklar ne azınlıklarca ne de bunla
ye açılması tanmsal üretimi büyük ölçüde rın koruyuculuğunu üstlenen Avrupa devlet
artırmıştır. Sanayide modernleşmeye yönelik lerince yeterli bulunmuş, 1856’da yeni bir
çabalar ise sınırlı kalmış, ülke daha ucuz fermanın çıkarılması gerekmiştir (bak. ISLA
yabancı sanayi ürünleri için açık pazar duru HAT FERMANI). Tanzimat içte tutuculann tepki
muna gelmiş, sanayideki geleneksel küçük siyle karşılaşmış, 1860’tan sonra basının orta
üretim düzeni de hızla çökmüştür. Bunda, ilki ya çıkmasıyla aydınlar da Tanzimat’ın yetersiz
1838’de İngiltere, sonralan da birçok Avrupa buldukları yönlerini eleştirmişlerdir.
ülkesiyle imzalanan ticaret antlaşmalarının Sonuç olarak Tanzimat, Osmanlı Devleti’n-
büyük rolü olmuştur. Devleti modernleştirme de hemen her alanda büyük değişmelerin
girişimi mali bakımdan da ağır bir yük getir yaşandığı bir dönemdir. Ama değişmenin
miştir. İlk kez 1854’te alınmaya başlanan dış bedeli hayli yüksek olmuş, devlet modernleşir
borç, 1881’de ülkenin ekonomik ve mali ken ülke yarı sömürge durumuna düşmüştür.
TANZİMAT EDEBİYATI 331
Racine, François Fenelon, Nicolas Boileau, çenler) adlı yapıtının çevirisidir. Yapıt
Alfred de Musset gibi şairlerden çeviriler 1862’de Terceme-i Telemak adıyla çevrilmiş
yapıldı. Bu şiirler Türk şiirinin biçimsel yapı tir. Aynı yıl Victor Hugo’nun romanı Sefiller
sını etkiledi. Batının, sone, terza rima, ottava (les Miserables) de dilimize çevrildi. Bu yapıt
rima gibi koşuk (nazım) biçimleri de kullanıl
maya başlandı. Gene çevirilerin etkisiyle Kla tınadolu Yayıncılık Arşivi
sikçilik, Romantizm, Gerçekçilik, Parnasse
(Parnas), Sembolizm gibi edebiyat akımları
Türk edebiyatında tanınmaya başlandı. Çe
viri şiirler Türk şiirini öz bakımından da et
kiledi. Yeni düşünceler, kavramlar, imgeler,
simgeler ve özellikle batı dillerinden bir
takım yeni sözcükler bu dönemde dilimize
girdi.
Tanzimat şiirinin ilk kuşağında bazı temel
kavramlar ilk kez kullanıldı. Şinasi’de “uygar
lık, hak, adalet, yasa, devlet ile halkın karşı
lıklı hak ve ödevleri” ; Namık Kemal’de “öz
gürlük ve yurt”, Ziya Paşa’da “geri kalmışlık”
bunlara örnektir. Tanzimat’ın ikinci kuşağın
da toplumsal temalar daha geriye, ikincil
duruma düştü, fizikötesi gündeme geldi. Re- A h m e d V efik Paşa (1823-1891).
caizade Mahmud Ekrem ’de “ölüm” ; Abdül-
hak Hamid’de (Tarhan) “ölüm”ün yanı sıra lan Daniel Defoe’dan Hikâye’i Robinson
“Tanrı, yaşam, dünya, madde, ruh, varlığın (1864), François Rene Chateaubriand’dan
ne olduğu ve sonu” gibi temalar ağırlık kazan Atala (1872), Alexandre Dumas’dan (Baba)
dı. Tanzimat’ın ilk kuşağı “yeni insan”ı yarat Monte Kristo (1871) çevirileri izledi.
maya çalışıyordu, yaklaşımları toplumsal ve Türk edebiyatında ilk öykü ve roman dene
ahlaksaldı. Toplumun çağdaşlaştırılmasını melerini Ahmed Midhat (1844-1913) yazmış
ana ilke edinmişlerdi. İkinci kuşağın günde tır: Kıssadan Hisse' Letaif-i Rivayat. Bu
mini ise daha çok şiirle ilgili konular ve meta dönem roman ve öykücüleri, dil ve sanat
fizik alanlar oluşturmuştur. Başka bir deyişle, anlayışları bakımından birbirinden ayrılır.
ikinci kuşak “sanat sanat için” ilkesini benim Ahmed Midhat, Emin Nihad (ölümü 1875’ten
semiştir. Bunda siyasal baskının yanı sıra Ro sonra), Şemseddin Sami (1850-1904), Nabiza-
mantizm Akımı’nın etkileri de olmuştur. de Nâzım (1862-1893) halka seslenmeyi ilke
Tanzimat’ın birinci kuşağında Namık Ke edindikleri için oldukça yalın bir dille; Namık
mal (1840-1888), Şinasi (1826-1871), Ziya Kemal, Samipaşazade Sezai (1860-1936), Re
Paşa (1825-1880); ikinci kuşağında Recaizade caizade Mahmud Ekrem ise seçkin bir toplu
Mahmud Ekrem (1847-1914), Abdülhak Ha- luğa seslenmeyi ilke edindikleri için Yeni
mid (1852-1937), Muallim Naci (1850-1893) Osmanlıca’yla yazmışlardır. Bu dönem roman
gibi şairler vardır. ve öykülerinde konular ya günlük yaşamdan
ya da tarihten seçilmiştir. Tutsaklık ya da
Roman ve Öykü sürgünlük (Ahmed Midhat, Esaret; Namık
Türk edebiyatında batılı anlamda roman ve Kemal, İntibah ; Samipaşazade Sezai, Sergü
öykü Tanzimat döneminde başlamıştır. Ülke zeşt) , aile baskısıyla gerçekleştirilmek istenen
mizde roman ve öykünün gelişiminde batı evlilikler (Şemseddin Sami, Taaşşuk-ı Talat
edebiyatından yapılan roman çevirilerinin bü ve Fitnat; Samipaşazade Sezai, Sergüzeşt), ba
yük katkısı vardır. İlk çeviri Yusuf Kâmil tılılaşmanın yanlış algılanması (Ahmed Mid
Paşa’nm, Fenelon’un les Aventures de Tele- hat, Felatun Bey ile Râkım Efendi’, Recaizade
maque (1699) ( Telemakhos’un Başından Ge Mahmud Ekrem, Araba Sevdası) gibi konular
TANZİMAT EDEBİYATI 333
işlenmiştir. Birinci kuşak romancı ve öykücü denleri oyununu oynarken, oyun özgürlük
leri (Ahmed Midhat, Emin Nihad, Şemseddin duygulan aşıladığı gerekçesiyle tiyatro kapa
Sami, Namık Kemal) Romantizm’in; ikinci tılmış, binası da yıktırılmıştır. Bundan dolayı
kuşak romancı ve öykücüleri olan Samipaşa- bu tarihten 1908’e kadar Türk tiyatrolarına
zade Sezai, Mizancı Mehmed Murad (1853- tuluat oyunları egemen olmuştur. Mardiros
1917), Recaizade Mahmud Ekrem ve Nabi- Mınakyan’ın (1839-1920) kurduğu Osmanlı
zade Nâzım Gerçekçilik ve Doğalcılık (Na- Dram Kumpanyası (1882) Türkçe oyunlar
türalizm) akımlarının etkisinde kalmışlardır. sahnelemeye devam etmiştir.
Namık Kemal’in C ezm f si ilk tarihsel ro Türk edebiyatında ilk tiyatro yapıtı olarak
man olma özelliğini taşır. Araba Sevdası (R. Hayrullah Efendi’nin (1817-66) Hikâye-i İb
M. Ekrem) ilk Gerçekçi roman olarak rahim Paşa be İbrahim-i Gülşeni (1844) adlı
kabul edilir. Nabizade Nâzım da Karabibik dramı gösterilmektedir. Şinasi’nin Şair Evlen
adlı uzun öyküsüyle Anadolu köy yaşamını mesi (1860) ilk güldürü olarak kabul edilmek
Türk roman ve öyküsünün konu dağarcığına tedir. Ali Haydar (1836-1914) ilk trajedi,
sokmuştur. Aynı yazarın Zehra adlı romanı Direktör Âli Bey (1844-99) de karakter gül
da ilk Doğalcı psikolojik roman örneğidir. dürüsü örneklerini vermiştir. Yazar, çevir
Tanzimat romanları, üstünlükleri yanında, ilk men, tiyatroya maddi ve manevi destek sağla
örnekler olmanın çeşitli aksaklıklarını da taşı yan devlet adamı olarak Ahmed Vefik Paşa’
maktadır. Yazar çoğunlukla romanın içinde nın (1823-91) Tanzimat tiyatrosuna çok yön
yer alır, kendi ağzından düşüncelerini söyler lü katkısı olmuştur. Moliere’den yaptığı çeviri
ve araya girer; çevre ve doğa betimlemeleri ve uyarlamaları çok önemlidir. Feraizcizade
iyi yerleştirilememiştir; dil zaman zaman do Mehmed Şakir (1853-1911) duru bir Türkçe
ve başarılı bir teknikle yazdığı oyunlardan
ğallığını yitirir ve kurguda çeşitli tutarsızlıklar
vardır. ötürü “Türk Moliere’i” olarak adlandırılmış
tır. Bu dönem tiyatrolarında çoğunlukla top
Tiyatro lumsal ve tarihsel konular işlenmiştir. Öbür
Batılı anlamıyla tiyatro da Tanzimat döne türlere oranla Tanzimat döneminde tiyatro
minde görülür. Bu dönemde geleneksel tiyat çok daha etkili olmuştur. Bu bakımdan bazı
ro içine giren türler (meddah, kıssahan, kuk Tanzimat yazarlan (Namık Kemal, Recaizade
la, Karagöz, ortaoyunu gibi) de varlığını Mahmud Ekrem, Abdülhak Hamid) tiyatro
sürdürmüştür. oyunları da yazmıştır.
Tanzimat’ın ilk yıllarında İstanbul’un çeşitli
yerlerinde tiyatro binaları yapılmaya başlan Eleştiri
dı. Önceleri özellikle İtalyan ve Fransız, daha Tanzimat yazarlarının eleştiri türünde de ya
sonra da Ermeni tiyatro toplulukları bu bina pıt ortaya koymaları bir rastlantı değildir.
larda oyunlar sergilediler. Mihail Naum (ölü “Yeni bir toplum, yeni bir insan, yeni bir dil,
mü 1870’ten sonra), Güllü Agop (1840-1902) yeni bir edebiyat” yaratabilmek için bir önce
gibi Ermeniler’in Türkçe oyunlar da sahnele kinin acımasızca eleştirilmesi gerekmektedir.
meleri önemli bir gelişme oldu. Güllü Agop, İşte Tanzimatçılar da bunu yapmışlardır: Na
1868’de kurduğu Osmanlı Tiyatrosu’nda ilk mık Kemal ve Ziya Paşa Osmanlı edebiyatı
kez düzenli olarak temsiller vermeye başla nın toplumdan kopuk oluşunu kıyasıya eleş
mış; aynca müzikli oyunlar dışında, Türkçe tirmişlerdir. Recaizade Mahmud Ekrem ile
oyunlar sahneleme tekelini 10 yıl elinde tut Muallim Naci arasındaki şiir dili ve nazım
muştur. Birçok Türk erkek tiyatro sanatçısı tekniği konusundaki tartışma da büyük yankı
ilk kez bu tiyatroda sahneye çıkmıştır. Müslü uyandırmıştır. Recaizade’nin Talim-i Edebi
man Türk kadınının sahneye çıkması şeriat yattı (1879) yeni Türk edebiyatının temellerini
hükümlerine göre olanaksızdı. Bu yüzden belirlemeye de hizmet etmiştir. Ziya Paşa’nın
bazı kadın rollerini bazı durumlarda yabancı Harabat’ı (1874-75) üzerine Namık Kemal’in
kadınlar ya da erkekler oynamışlardır. Bu yazdığı Tahrib-i Harabat (1885) ve Takib
tiyatro 1884’te Ahmed Midhat’ın Çerkeş Ö z (1885) eskiye yönelik eleştirilerin en keskinle
334 TAOCULUK
rindendir. Muallim Naci’nin de Istılahat-ı pek çok doğulu mistiğin de yaptığı belirli
Edebiyye (1889) adlı sözlüğünde Divan şairle fiziksel alıştırmaları sürdürmesi gerekir (bak.
rinden çok çağdaşlarından ve batı edebiyatın MİSTİSİZM). Tao’yu bulan bir insan eksiksiz,
dan örnekler alması çok anlamlıdır. Tanzimat mükemmel iyiliğe ulaşmış olur ve yaşamın
edebiyatı, Türk toplumunun batı kültürüyle
The Royal Ontario Museum, Toronto
karşı karşıya geldiği, yeni bir dünya görüşü
benimseyip geliştirmeye niyetlendiği, ilklerin,
dolayısıyla da birçok yeniliklerin yanı sıra
yanlışların da yapıldığı, yol açıcı, sonraki
dönemleri yakından etkileyen ileriye dönük
bir atılımdır. Bu alanda yapılan olumlu ya da
olumsuz eleştirilere karşın, bugün de ortaya
konan birçok edebiyat türünün kaynakları
Tanzimat dönemine kadar uzanmaktadır.
*
SPOR 16.1
Dünya Amatör Basketbol Şampiyonluğu— bayanlar WBA (ülke; unvanı kazandığı tarih)
Ulusal Basketbol Birliği (NBA) Şampiyonluğu Riddick Bowe (ABD; 13/11/92) 1992'de WBC unvanı
geri alındı
sezon şam piyon rakibi sonuç Lennox Levvis (ing; 14/12/92)
WBA
BİSİKLET
Robert Daniels (ABD; 11/89)
Fransa Turu Bobby Czyz (ABD; 8/3/91)
WBC W BA
Dünya Sinek Sıklet Şampiyonları— üst sınır 51 kg Dünya Kombine Sürat Pateni Şampiyonları—erkekler
WBC
Dünya Sürat Pateni Sürat Şampiyonluğu
Muangchai Kittlkasem (Tayl.; 15/2/91)
Yuri Arbaçakov (Rus.; 23/6/92) yıl erkekler bayanlar
W BA
ESKRİM
Hiroki loka (Jap.; 17/12/91)
Yuh M yung W oo (Kore Cum.; 18/11/92) Dünya Eskrim Şampiyonluğu— erkekler (bireysel)
Rolando Pascua (Fil.; 19/12/90) 1990 P. O m nes(Fr.) T. Gerull (AFC) G. Nebald (Mac.)
M elchor Cob Castro (Mek.; 25/3/91) 1991 I. VVeissenborn A. Şuvalov G. Kriyenko
Hum berto Gonzales (Mek.; 4/6/91) (Alm.) (SSCB) (SSCB)
1992 P. Omnes (Fr.) E. Srecki (Fr.) B. Szabo (Mac.)
vıl
yu 82 kg 90 kg
Libertadores de America Kupası (Güney
Amerika Kupası) 1990 P. Farcas (Mac.) M. Bullman (Alm.)
1991 P. Farcas (Mac.) M. Bullm an (Alm.)
yıl şam piyon rakibi sonuçlar 1992 P. Farcas (Mac.) M. Bullm an (Alm.)
1990 Olımpia (Par.) Barcelona (Ekv.) 2-0, 1-1 yıl 100 kg 130 kg
1991 Colo Colo (Şili) O lym pia (Par.) 0-0, 3-0
1992 Sâo Paulo (Bre.) Nevvell's Old 0-1, 1-0, 3-2* 1990 S. Demiaşkieviş A. Karelin (SSCB)
Boys (Arj.) (SSCB)
1991 H. M ilian (Küb.) A. Karelin (SSCB)
* Sonuç penaltı atışlarıyla belirlendi. 1992 H. M ilian (Küb.) A. Karelin (Bir. Tk.)
GÜREŞ JİMNASTİK
Dünya Güreş Şampiyonluğu—-serbest Dünya Jimnastik Şampiyonluğu— erkekler
1990 A. Puerto (Küb.) J. Sm ith (ABD) 1991 R. Beuchner (Alm.) Li Jing (Çin.)
1991 S. Smal (SSCB) J. Sm ith (ABD) Li Chungyang (ÇHC)
1992 A. Puerto (Küb.) J. Sm ith (ABD) 1992 T. Dimas (ABD) V. Şerbo (Bir. Tk.)
1990 A. Fadzaev (SSCB) R. Sofiyadi (Bul.) 1991 V. Belenki (SSCB) G. M isutin (SSCB)
1991 A. Fadzaev (SSCB) A. Khadem (İr.) V. Şerbo (Bir. Tk.)
1992 A. Fadzaev (Bir. Tk.) Park Jang (Kor. Cum.) 1992 Pae Gil Su (Kore DHC) V. Şerbo (Bir. Tk.)
1990 J. Lohyna (Çek.) M. Hadartsev (SSCB) 1991 You O kYoul I. Korobçinski (SSCB)
1991 K. Jackson (ABD) M. Hadartsev (SSCB) (Kore Cum.)
1992 K. Jackson (ABD) M. Hadartsev (Bir. Tk.) 1992 V. Şerbo (Bir. Tk.) Li Xiaosahuang (ÇHC)
1990 O. Kuçerenko (SSCB) A. Ignatenko (SSCB) 1991 S. Boginskaya (SSCB) Kim Gvvang Suk
1991 Duk Yong Gooun (Kore DHC)
(Kore Cum.) R. Martınez (Küb.) 1992 T. Lissenko (Bir. Tk.) Lu Li (ÇHC)
1992 O. Kuçerenko (Bir. Tk.) J. Ronningen (Nor.)
yİ atlama beygiri yer hareketleri
yİ 57 kg 62 kg
1991 L. M ilosovici (Rom.) C. Bontas (Rom.)
1990 R. Yıldız (Alm.) M. Oliveras (Küb.) O. Çusovitina (SSCB)
1991 R. Yıldız (Alm.) S. M artinov (SSCB) 1992 L. M ilosovici (Rom.) L. M ilosovici (Rom.)
1992 An Han Bong A. Pirim (Tür.) H. Onodi (Mac.)
(Kore Cum.)
yıl ritm ik jim nastik
yıl 68 kg 74 kg
------------------------------------------------------------------------------------ 1991 O. Skaldina (SSCB)
1990 İ. Doguçiev (SSCB) M. Iskandaryan (SSCB) 1992 A. Tim oşenko (Bir. Tk.)
SPO R 16.7
yıl 10 km 15 km klasik
Alp Disiplini Dünya Kupası
1991 T. Langli (Nor.) B. Daehlie (Nor.)
1992 V. Ulvang (Nor.) B. Daehlie (Nor.) yıl erkekler bayanlar
1990 S. VVerremeier, I. A lth o ff (AFC) 8:28,37 şam piyon puan şam piyon puan
1991 M.McBean, K. Heddle (Kan.) 6:57,42
1992 M.McBean, K. Heddle (Kan.) 7:06,22 Kim Soo N yung 333 Kore Cum. 1.030
(Kore Cum.)
yıl dümencisiz da:sn sekiz tek da:sn
dö rt tek
yıl araba
G. Geist Ödülü W.J. Pope Corbillion
(tekler) Kupası (çiftler) Kupası (takım) 1990 McLaren/Honda
1991 McLaren/Honda
D. Yaping (ÇHC) Gao Jun, Kore 1992 VVilliams/Renault
Chen Zihe
(ÇHC)
Monte Carlo Rallisi
Dünya Masatenisi Şampiyonluğu (1991)—
karışık yıl araba sürücüler
Le Mans 24 Saat Dayanıklılık Grand Prix'si 1991 J. Fitzgerald/A. Jarryd G. Fernandez/J. Novotna
1992 J. Hilasek/M . Rosset G. Fernandez/N. Zvereva
y.l araba sürücüler
Federasyon Kupası
TENİS
yıl şam piyon rakibi sonuç
Tüm Ingiltere (VVimbledon) Tenis
Şampiyonluğu—tekler 1990 ABD SSCB 2-1
1991 Ispanya ABD 2-1
yıl erkekler bayanlar 1992 Alm anya Ispanya 2-1
kurbağalama
YÜZME_________________________
100 m 200 m
Dünya Yüzme Şampiyonluğu (1991)— erkekler L. Frame (Avustr.) E. Volkova (SSCB)
serbest kelebek
ıuu m zuu m 100 m 200 m
M. Biondi (ABD) G. Lamberti (İt.) Q. Hong (Çin) S. Sanders (ABD)
400 m 1.500 m bireysel karışık
J. Hoffmann (Alm.) J. Hoffm ann (Alm.) 200 m 400 m
sırtüstü Lin Li (ÇHC) Lin Li (ÇHC)
100 m 200 m
SRİ LANKA
A. Nesty (Sur.) M. Stevvart (ABD)
mağı konusundaki anlaşmazık ve PKK’nin Su sonlarında din adamları arasında yenilikleri he
riye’den sağladığı destek nedeniyle Türkiye’yle def alan bir muhalefet gelişti.
bozuk olan ilişkiler 1992’de görüşmelerle bir Lübnan’da barışın sağlanmasında oynadığı
yumuşama havasına girdi. rolle İslam dünyasındaki ağırlığını pekiştiren
Suriye aynı zamanda kendine özgü bir yakla Suudi Arabistan, 1992’de Bosna-Hersek’teki
şımla serbest piyasa modeline dayalı reformlara uygulamalar nedeniyle Belgrad üzerinde baskı
girişti. Hafız Esad Mart 1992’de, iktidardaki uygulamaya yönelik yoğun bir kampanya baş
Ulusal İlerici Cephe’nin rolünün yeniden dü lattı. Öte yandan, eski Sovyet cumhuriyetlerin
zenleneceğini ve başka siyasal partilerin kurul den Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’la
masına olanak tanınacağını belirtti. ilişkiye girdi. Körfez Savaşı sırasında Irak yanlı
sı tutum izledikleri için Yemen, Ürdün ve Ka-
S U U D İ ARABİSTAN tar’la gergin olan ilişkiler yeni anlaşmazlıklar
nedeniyle daha da kötüleşti. Körfez Savaşı’nın
RESMİ ADI: Suudi Arabistan Krallığı. getirdiği yüke ve dış politikadaki ağır sorunlara
YÖNETİM BİÇİMİ: Krallık. karşın, Suudi ekonomisindeki gelişme eğilimi
YÜZÖLÇÜMÜ: 2.240.000 km 2. sürdü.
NÜFUS (1992): 15.267.000.
BAŞKENT: Riyad. S V A ZİLA N D
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1980): Cidde
(1983; 1.500.000), Riyad (1981; 1.308.000), Mekke RESMİ ADI: Svaziland Krallığı.
(550.000), Taif (300.000).
YÖNETİM BİÇİMİ: İki m eclisli krallık.
YÜZÖLÇÜMÜ: 17.364 km 2.
Petrol gelirlerine dayalı kalkınma çabalarını NÜFUS (1992): 826.000.
sürdürürken monarşik devlet yapısını da koru BAŞKENT: Mbabane (yönetim ); Lobamba (kraliyet ve
maya çalışan Suudi Arabistan yönetimi, Ağus yasama).
tos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle son BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1986): Manzini
(52.000), Mbabane (38.290), Nhlangano (4.107),
yılların en ağır bunalımıyla yüz yüze geldi. Kral Piggs Peak (3.223).
Fahd hemen Batı dünyasından ve Arap ülkele
rinden yardım istedi. Ayrıca dışarıdan silah ali Svaziland 1980’lerde düşük borç ve enflasyon
mini ve askeri önlemleri artırdı. Bu arada düzeyiyle ekonomideki olumlu gelişme çizgisini
SSCB ve Çin’le diplomatik ilişkiler kurarak dış sürdürdü. Ama Mozambik’ten mülteci akını
politikada yeni bir yönelime girdi. ciddi bir sorun haline geldi. Kral III. Mswati
Körfez Bunalımı nedeniyle topraklarını 500 1989’da emirlerini dinlemediği gerekçesiyle
bin kadar askere ve binlerce uçakla tanka açan başbakanı görevden aldı. Ertesi yıl işçiler ve öğ
Suudi Arabistan’ın 1991’de Kuveyt’in kur renciler arasında gelişen gösteriler karşısında
tarılmasındaki başlıca katkısı mali alanda ol birkaç aşamalı seçim sisteminin yeniden dü
du. Bununla birlikte Riyad ve Dahran kent zenlenmesini kabul etmek zorunda kaldı. Ar
lerine bazı “Scud” füzeleri düştü ve sınır ka dından, 1992’de sürgündeki siyasal muhalif
sabası Hafci Irak saldırısına uğradı. Irak’ın leri geri çağırdı. 1993’te ise yeni bir anayasa
Kuveyt’teki petrol kuyularını bombalaması, nın hazırlanmasını ve çok partili seçimlere gi
Basra Körfezi kıyılarında ciddi çevre kirlen dilmesini öngören demokratikleşme planını
mesine yol açtı. Kuveyt’teki petrol yangını açıkladı.
Suudi topraklarındaki bitki örtüsüne büyük za
rar verdi. ŞANLIURFA
Körfez Bunalımı sırasında siyasal reformlara
gitme sözünü veren Kral Fahd, Meclis-i Şûra YÜZÖLÇÜMÜ: 18.584 km 2.
adlı bir danışma meclisinin kurulmasını, bazı NÜFUSU (1990): 1.001.455.
yetkilerin yerel meclislere devredilmesini ve şe İL MERKEZİ: Şanlıurfa.
riat hükümlerinin yanı sıra kamu yönetimini İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (372.020),
düzenleyecek bir “temel yasa”nm hazırlanması Akçakale (48.555), Birecik (58.907), Bozova (56.812),
Ceylanpınar (49.555), Halfeti (36.058), Harran
nı öngören üç kararname çıkardı. Suud ailesi (29.592), Hilvan (35.566), Siverek (133.838), Suruç
nin bu reformları desteklemesine karşın, 1992 (80.202), V iranşehir (100.361).
ŞİLİ 16.13
MALATYA
Sürgü
Baraj
Gölü
® HARRAN
AKÇAKALE
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Şanlıurfa (5.342.900), Vifia del M ar (312.300), Concepciön
(276.528), Siverek (63.049), Viranşehir (57.461), Su (311.500), Valparaıso (296.000), Talcahuano
ruç (39.905), Ceylanpınar (33.238), Birecik (28.440). (251.100).
BAŞLICA YÜKSELTİ: Mandal Tepesi (1.895 metre).
SICAKLIK: Şanlıurfa kentinde en düşük -12,4°C Mart 1990’da göreve başlayan Başkan Patricio
(9.2.1932), en yüksek 46,5°C (19.7.1962), ortalam a Aylwin Azöcar, askeri rejim döneminde kaybo
18°C.
lan ya da idam edilen siyasal tutuklularla ilgili
YAĞIŞ MİKTARI: Şanlıurfa kentinde yıllık ortalam a
476,4 mm. bir araştırma komisyonu oluşturdu. Bu arada
Allende’nin cenazesi ailesi tarafından, Şili’nin
ŞIRNAK eski başkanlarından çoğunun gömülü olduğu
Santiago’nun en büyük mezarlığında yeniden
YÜZÖLÇÜMÜ: 7.172 km 2. toprağa verildi. Demokratik dönemin oturmaya
NÜFUSU (1990): 262.006. başlamasıyla birlikte geçmişte silahlı kuvvetle
İL MERKEZİ: Şırnak. rin karıştığı yolsuzluklar gündeme geldi. Ama
İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (47.154), yetkililer General Pinochet’yi doğrudan suçla
Beytüşşebap (22.409), Cizre (63.626), Güçlükonak maktan kaçındı. Araştırma komisyonunun Şu
(12.878), idil (44.064), Silopi (46.946), Uludere bat 1991’de Aylwin’e sunduğu bir raporda as
(24.929).
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Cizre
keri rejim dönemindeki ölüm olayları ayrıntıla
(50.023), Şırnak (25.059). rıyla belgelendirildi. Aylwin kurbanlardan bazı
BAŞLICA YÜKSELTİLER: Altın Dağı (3.358 metre), Ter- larının ailelerine tazminat ödeneceğini belirt
mo Dağı (3.275 metre), Mam em usa Dağı (3.232 mekle birlikte, insan hakları ihlalleriyle ilgili
metre), Tanintanin Dağı (3.055 metre).
toplu yargılamalar yapılmayacağını açıkladı.
SICAKLIK: Şırnak kentinde en düşük -14,5°C (2.2.1967),
en yüksek 37,9°C (20.8.1969), ortalam a 13,7°C. Rapor nedeniyle yeni yönetim ile ordu arasında
YAĞIŞ MİKTARI: Şırnak kentinde yıllık ortalama 857 sürtüşme başladı.
mm. Askeri rejim sonrasında artan yabancı ser
maye akışıyla birlikte ekonomi toparlanma sü
ŞİLİ recine girdi. Hükümet altyapı hizmetlerini mo
dernleştirmek; karayolu, demiryolu, liman ve
RESMİ ADI: Şili Cum huriyeti. havaalanlarını ihracata dayalı büyümeye elve
YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili, iki m eclisli cum huriyet. rişli hale getirmek amacıyla geniş çaplı bir prog
YÜZÖLÇÜMÜ: 756.626 km 2. ram açıkladı. Öte yandan birçok sektörde ücret
NÜFUS (1992): 13.599.000. artışı talebiyle grevler ve gösteriler yaygınlaştı.
BAŞKENT: Santiago. Aylwin 1992’de ordunun yönetimdeki ağırlı
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1991): Santiago ğını azaltmayı amaçlayan anayasal reformlara
16.14 T A C İK İS T A N
yöneldi. Ayrıca askeri rejim dönemindeki özel manov'u getirdi. Ayrıca, Tacikistan’ın parla
leştirme programını yeniden düzenleme ve ül menter bir cumhuriyet olduğu ilan edildi. Eski
kenin en önemli gelir kaynaklarından olan ma komünistlerin denetimindeki yeni hükümet 10
dencilikle ilgili devlet kuruluşlarını yeni bir ya Aralık’ta Duşanbey’i ele geçirdiyse de, 1993’ün
pıya kavuşturma yönünde adımlar attı. ilk yarısında ülkedeki istikrarsızlık hâlâ sürü
yordu.
TACİKİSTAN
TANZANYA
RESMİ ADI: Tacikistan Cum huriyeti.
YÖNETİM BİÇİMİ: Geçici m eclisli cum huriyet. RESMİ ADI: Tanzanya Cum huriyeti.
YÜZÖLÇÜMÜ: 143.100 km 2. YÖNETİM BİÇİMİ: Tek m eclisli cum huriyet.
NÜFUS (1992): 5.568.000. YÜZÖLÇÜMÜ: 942.799 km2.
BAŞKENT: Duşanbe. NÜFUS (1992): 25.809.000.
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1989): Duşanbe BAŞKENT: Dar es-Selam.
(582.400), Hodjent (eskiden Leninabat; 164.500), BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1988): Dar es-
Kulyab (79.300), Kurgan-Tyube (58.400), Ura-Tyube Selam (1.360.850), Muansa (223.013), Dodoma
(47.700). (203.833), Tanga (187.634), Zengibar (157.634).